236
8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 1/236

attila ilhan - gazi paşa

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 1/236

Page 2: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 2/236

Page 3: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 3/236

"...bu kitapta anlatılanlarıngerçek kişilerle ve olaylarlahiçbir ilişkisi yoktur,onları ben,büyük bir aynanıniçinde gördüm,üstelik ayna dumanlıydıve olmayan bir şehirdegeziniyordu..."

Page 4: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 4/236

Page 5: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 5/236

hâk etmeyi, menafi-i hayatiyye ve milliyesi iktizasından ad-detmiştir. Nitekim daha evvel Arnavut ve Arap akavâm-ı neci-besinin de, Türklerden iftirâk ve infikâkla, ecnebi halaskâraaynı sâik ve endişe ile iltihak ve temayül ettiklerine şüpheyoktur. Bundan sonra bir buçuk sene devam eden mücadeleesnasında Çerkesler, Müslim've gayr-ı Müslim binlerce nüfus-

u mâsumeyi, Millîcilerin katliâmından kurtarması itibariyle,şayân-ı tezkâr, hiremât-ı memduhada bulunmuşlardır..."

"...tafsilât-ı mâruzadan maksat: a/ Millî çahremizi göster-mek; b/ Anadolu'da akvâm-ı müteddinenin enzâr-i dikkatinicelbe lâyık bir Çerkeş Milleti'nin yaşadığını bildirmek; c/Üçyüz seneden beri mütemâdî bir surette hükümrân olan sû-iidâre yüzünden, vâdi-i inkiraza yuvarlanan; ve asri ve medenibir idâre tesis kabiliyetinden mahrum. Dâhilen ve hâricenŞark-ı Kâribte ve dolayısıyla Avrupa'da bir unsur-u şuriş-iharp bulunan Osmanlı Hükümeti ve ilân-ı meşrûtiyetle onunyerine kâim olarak, Osmanlı'nın inhilâline badi olan müfrit

Türkçülerin siyaset-i meş'ûmesi Anadolu sahasında Türktengayrı bir milletin hakk-ı hayatını tanımamakta ısrar eyledi.Alem-i medeniyetçe gayr-ı kabil-i inkâr bir hakikat olmakla,bundan böyle Çerkeslerin Şark-ı Kârip'de Türk idâre-i meşû-mesinden tahlisiyle, Yunan himâyesi altında bir unsur-a sulhve müsâlemet olarak yaşamalarının esbabının temini arzusu-nu izhardan ibarettir..."

"...binaenaleyh Düvel-i Muazzama-i itilâfiye ve müşârikle-rince, millî olan metâb-i âtiyimuzun kabul ve tervicini kon-gremiz rica ve âsâr-ı fiiliyesine sabırsızlıkla intizâr eylediğini,zât-ı âsilânelerine arz ile kesb-i şerefeyle..."

Aralarında, 'Manisa murahhası' olarak bulunan, 'Çerkeş'Ethem Bey'in kardeşi, 'Peşova Reşid Bey'in de bulunduğu;yirmi bölgeden, yirmi murahhassın imzâsı ve tarihi: 'Şark-ıKarip Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti'; 11 Teşrinievvel -24 Teşrinievvel, 1337 (1921) izmir.

s

ANKARA İSTİHBARATIMIN İSTANBUL RAPORUDUR

"...İstanbul'da Hükümet-i Osmaniye, hemen de yok gibi-dir. Her iş İngiliz Kumandanı Milne'den, tercihan Mr. Ryan vebunların altı olmak üzere de, 'Hürriyet ve İtilâfın bir kısımazası; Sait Molla ve yeni Polis Müdürü tarafından yapılmak-tadır. Harbiye ve Bahriye Nezaretleri'nin varlığıyla yokluğumüsâvidir. Harbiye Nezareti Sulh Antlaşması'ndan ziyade,birbirini mahkûm etmeye çalışan reisler elindedir..."

"...Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Hamdi ve Divanı Örfi

Reisi Mustafa Paşa'lar; istanbul'da sözü en ziyade geçen in-sanlardır. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye, elli birzâbit ve memûr-dan ibaret dört şubeye indirilmiştir. Üniformalı zabitleri, ingi-lizlerin aşağılamaları gittikçe artmaktadır; birçok zevat Ana-dolu'ya intikâl için çâre aramakta; fakat bir taraftan geçimderdi, bir taraftan geçilecek vâsıtanın temini meselesi, bu ar-zularını beyhûde kılmaktadır..."

"...gerek istanbul ve gerek Avrupa'da Türk NasyonalistHükümeti'nin, Anadolu'da muntazam bir teşkilâta sâhip bu-lunduğu fikri yaygındır..."

Temmuz 1336 (1920)

9

Page 6: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 6/236

HÂKİMİYET-İ MİLLİYE (ANKARA) GAZETESİNİN,BAŞMAKALESİDİR

En Büyük Düşman

".. .en büyük düşman, düşmanların düşmanı; ne filân nede falan milletler; bilâkis bu, âdeta her tarafı kaplamış birsaltanat hâlinde, bütün dünyaya hâkim olan 'Kapitalizm' âfe-ti: ve onun çocuğu 'Emperyalizm'dir..."

"...artık, bütün dünyanın anlamış olduğu bu hakikat, biz-

de de idrâk ediliyor. Bugünlerde başımıza musallat edilenYunan, bütün düşman âleminin parçasından başka bir şeydeğildir; daha doğrusu, 'kapitalizm saltanatı'nın, 'mazlummiüetler'e karşı gönderebileceği son kuvvet, son ordudurNitekim bundan önce, üzerimize ordular saldırmış olan düş-manlar, yine böyle 'kapitalizm saltanatı'nın ordularındanbaşka bir şey değildi: Moskof orduları, italyan orduları, Bul-gar ve Yunan orduları; kısacası bütün düşmanlarımız, 'kapi-talizm' tarafından ayaklandırırlardı. . ."

"...tarihin eski devirlerinde, dünya birtakım zalim hüküm-darların, istibdatları altında ezilirdi. Sonraları milletler, bu is-tibdatları yıktılar. Fakat bu defa onların yerine 'para'nın, 'ser-maye'nin zulmü geçti..."

"...'sermaye', bugüne kadar dünyada yapılmış bütün fe-nalıkların yegâne müsebbibi, yegâne mes'ûlü idi; bugün deodur; eğer dünyayı sür'atle istilâ eden, 'kapitalizm aleyhtar-lığı' olmasaydı, bu zulüm yarın da devam edecekti. Çok şü-kür, zulüm devrinin son günlerindeyiz. 'Kapitalizm' sadecefalan veya filân milletin düşmanı değildir. Bilâkis bütün dün-

Page 7: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 7/236

yanın, bütün milletlerin müşterek düşmanıdır: milletleri bir-birine düşüren kuvvet o; kardeş kanları döktüren fesatlar on-dan; dünyayı kap layan sefaletin m üsebbibi; hulasaten bütüninsaniyeti inleten zulmün yegâne zalimi odur..."

"...bu zalimin, muvaffak olmak için, arada sırada müraca-at ettiği muharebeler, yegâne kuvvetleri, yegâne silâhları de-

ğildir. Bankalar, sendikalar, onun en kuvvetli silâhlarıdır. Vebütün milletleri, bilhassa bu silâhla mağlup eder. Memleke-timize bakınız: reji'ler, düyun-u umumiye'ler, kapitülâsyon-lar, şimendiferler, limanlar, gemiler, ticarethaneler... bütünbu müesseseler, 'Avrupa Kapitalizminin, bizi mahvetmekiçin senelerden beri kullandığı, iblisane bir makinenin parça-larıdır..."

"...sadece bizim memleketimizde değil, yeryüzünde bumakine devam ettikçe, sadece biz değil bütün dünya, zulümaltında ezilecek, sefalet arşa çıkacak, insan felâketten felâ-kete yuvarlanacaktır. Bize bugün, hudut itibariyle dünyanınen güzel, en hayale sığmaz sulh şartlarını verseler; 'kapita-lizm dolabı' memlekette, bugünkü şekilde kaldığı takdirde,

mahvımız muhakkaktır..."

(20 Temmuz 1336/1920)

I92I"...ankara'rıın taşına bakgözlerimin yaşına baktürk yunan'a esir olmuşşu allab'ın işine bak...

"...ankara'dan uçan kuşlarafyon yaylâsında kışlarbiz izmir'i alacağızkolu sırmalı çavuşlar .."

Page 8: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 8/236

HÂKİMİYET-İ MİLLİYE (ANKARA) GAZETESİNİN,BAŞMAKALESİDİR

Garb'a isyan bayrağı açmak

"...Şark İhtilâli, artık bir masal değildir. Yakın zamana ka-dar, en çok inanmış olanlar için bile, daha ziyade bir masal-dan ibaret kalan bu akıbetin, ha kikiliğini pek yakın zamandaidrak edeceğiz..."

"...'Şark İhtilâli* ismini verdiğimiz, Asya ve şarkî Avrupamilletlerinin, Garp Emperyalistlerine karşı hayal ettikleri is-

yan, çoktan beri hayal olmaktan çıkmış, faaliyet sahasına in-tikal etmiştir. Bugün bütün Şark milletlerinin, Garp'dan çek-tikleri mezâlimi hakiki miktarıyla hissederek, ona karşı mü-cadeleye karar vermiş olanlar, muntazam teşkilat ile birleş-miş ve işe başlamışlardır. Teşkilatın bir merkezi Moskova ise,diğer bir merkezi şarkî Avrupa, bir diğeri Ankara, bir diğeriBakû, bir beşincisi Taşkent'tir..."

"...Hint'in, Çin'in, Afganistan'ın, İran'ın, Turan'ın, Türk'ün,Rus'un; hulâsaten Avrupalılar için, hâlihazırda müdahale venüfuz edilmesi imkânsız, ezilen dünyanın yarısı kadar genişbir ülkede, dahilen ve haricen kapitalizme karşı, içlerinde is-yan duyguları duyan birçok millet, şimdiye kadar olduğu gibimünferiden çalışmak yerine, muntazam bir teşkilata bağlı

olarak, toplu halde çalışmaya ve teori ve fikriyat sahasındançıkarak faaliyete geçmeye karar vermişlerdir...""...dünya ve milletler efkârı, bu gayenin teşekkülü için

yapılacak harekâta kâfi derecede hazırlanmıştır. Avrupa taz-yikinin sebep olduğu felâketler, her tarafta anlaşılmış; de-

Page 9: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 9/236

mokrasi denilen sistemin yeryüzünde sebeb olduğu felâket-ler bütün millet tarafından idrak edilmiştir. Bunun için Garb'aisyan bayrağı açmak fikri bugün her tarafta en ziyade mak-bul olan, taraftar bulan bir siyaset programı kabul ediliyor..."

"...öyle bir program ki, hatta bizzat Garp milletlerinin ça-lışan fakat sefalet çeken kitleleri de bunun etrafında toplan-mıştır..."

(13 Kasım 1336/1920)

Page 10: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 10/236

Ekim 1336 (1920)

Kafkasya'daki İngiliz mümessili Miralay Stokes'ın, Tif-lis'den Londra'daki İngiliz Hariciye Nezareti'ne yazdığı rapor-dan alınmıştır:

". . .Türk/Bolşevik Planına mâni teşkil edebilecek, herşeyidesteklemeliyiz. Trabzon Limanı'nı işgal etmeliyiz; Garp Cep-hesi'nden de Yunanlılar harekete geçmelidir .."

ÖTeşrinisâni 1336 (1920)

Miralay Stokes'ın, Hariciye Nezareti'ne başka bir rapo-rundandır:

".. .Bolşeviklerle Türkiye'nin arası, Ermeniler yüzündenaçılacaktır. Bolşeviklere karşı, Türkiye desteklenmeli; böyle-ce bütün âlem-i İslâm, İngiltere'nin taht-ı nüfuzuna dahilolur; olmadığı takdirde, Bolşeviklerle, Türklere karşı anlaş-ma yapılmalıdır; bu vesileyle İngiltere'ye hammadde ve yenipazarlar temin edilmiş olacaktır. Sünnîlerle Şiîler arasındakiihtilâfâtın tezyidi, şayân-ı temennidir..."

27 Teşrinisâni 1336 (1920)

ingiliz Yüksek Komiseri Rumbold'un ingiltere Hüküme-ti'ne raporundan alınmıştır:

"...biz kendimizi Bolşeviklere karşı İslâm'ın muhafızı ola-rak göstermeliyiz; Mustafa Kemal'le Bolşeviklerin arasını aç-mamız lâzımdır. Endişemiz, ahali ekseriyetinin işine gelenBolşevikliğin, Türkiye'ye intikalidir; bu itibarla, Sevres Mu-

Page 11: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 11/236

ahedesi ahkâmında, bazı mühim tadilât yapılması icabederkanaatındayım; muahede ahkâmı tadilât görürse, Anadoluyatışabilir; Düvel-i İtilâfiye'ye prestij temin edilmiş olur..."

26 Teşrinisâni 1336 (1920)

İtalya Krallığı Hariciye Nazırı Kont Sforza'nın, İngiltere

Krallığı Ha riciye Nazırı Lord Curzon'a teklifinden alınmıştır:"...İtalyan Hükümeti, Mustafa Kemal ile mutabakata varıl-

masından; Kemalistler ile Bolşevikler arasında vaki ittifakıparçalamak maksadıyla; Kemal'in mümkünse, İstanbul'dakihükümetin bir rüknü addedilmesinden yanadır..."

7 Kânunuevvel 1336 (1920)

İngiltere Devleti Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyaseti'ninteklifidir:

"...Kemalistleri, Sovyetler'den, ancak, Ankara İstanbul ilebirleşir; Sevres Muahedenâmesi'nde ciddi tadilât yapılırsa,koparabiliriz..."

"...kayık ve kağnı..."

Ürkek ve kararsız kış güneşi, bir var bir yok. Ala-cası tumturaklı, incir moru 'şeamet' bulutları, üst üs-te, ufka yığılmış. Mendireğin kuytusunda, metrûk,yüzükoyun bir kayık; üstünde iki siyah deniz kuşu,kanatlarını rüzgâra açmış, kurutuyorlar: yoksa, kara-batak mı bunlar? Şiddetli poyraz, üç gündür göz aç-tırmadı, düpedüz fırtına: rüzgâr, azgın dalgaları kal-dırıp kaldırıp, tepeden tırnağa köpük, hışımla rıhtımavuruyor. Uçuşan su tozlarının pırıltısı arasında, sav-rulan hayalet martılar ki, sanki daha partal, daha ef-

lâtuna bulaşıktırlar; çığlıkları da 'canhıraş'

Vâlâ, fena halde üşümüştü; İskele 'deki 'Yüksekkahve'ye gidiyor; Nâzım, zaten oradadır; sonra kara-kola uğrayıp, Ankara'dan haber soracaklar: müsbetya da menfi, bir cevap çıktı mı? İnebolu'ya ineli, ongünü geçti; ne ses var, ne soluk; keseleri küçük, ihti-yaçları büyük, yarı aç dolaşıyorlar. Çarşıdaki börek-çinin önünde durup, Nâzım, vitrine masmavi dalmı-yor mu, Vâlâ'mn yüreği parçalanıyor; o iştahsızdır,çelimsiz ya, belki o yüzden, canı ne tatlı çekiyor, neböre k Nâzım öyle mi, boyu posu yerinde, elbette iş-

tahı da: aslan gibi çocuk

İçini kemiren bir kurt, kötü önsezi: "...hayır, bu işolm ayac ak " Biraz olsun 'müzayeka'dan kurtulmakiçin, güya bir çare buldular: yolculukta ahpaplık et-

Page 12: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 12/236

tikleri, o geveze Polonyalı 'dan borç istenecekti Öze-ne bezene, dün oturup Fransızca bir mektup yazdı,adama verdi; cevabını birazdan alacağını umuyor:

"...katiyyen müsbet olmayacaktır, zira SeyfeddinGaschtoft, şayân-ı itimad bir şahıs değil. Gagavuzum

diyor, yani Türk; İslâm itikadının usûl ve âdabından,külliyen bîhaber İşi gücü Bolşeviklere atıp tutmak,Ankara'nın Moskova'ya temâyülünü hazmedemiyor,şiddetle aleyhtar; hin-i hâcette, çok daha ehemmiyetlimiktarda, muavenet bulunabilirmiş; kimden ve nere-den, orası meçhul .."

Poyraz, Vâlâ'nm suratını, ustura gibi yaladı; astra-gan taklidi, 'yelpaze' kalpağı, handiyse uçacak; ikieliyle, zar zor yakalıyor; kuduz dalgalar, demirli taka-ların ahşap bordalarını, güm güm dövüyorlar; gelir-ken de, Zonguldak'tan sonra, böyle olmadı mı? S/S

Yeni Dünya'nm, o köhne ve ufak yolcu salonunda;iri, korkulu gözleriyle, etrafa boş boş bakıyor; Sey-feddin Gaschtoft 'un anlattıklarını dinliyorlardı:

"...meselâ Çin, esrarengiz bir mem leket Şanghayçarşısında, ördek mi alacaksın; bütünü yani sağlamı,ikiye bölünmüşünden, bir misli pahalıdır. Neden?Çünkü bölünmüş olanı, cinsî bir tasalluttan ölü çık-mış... hah hah hah... şaşacak ne var canım, orada bu-nu herkes bilir..."

Vâlâ, Gaschtoft 'un, iri ve yağlı gülüşünü, duyargibi oldu; sanki nargile fokurtusu, kirli ve kötü ko-kulu . Kal ın , ş işedib i gözlük camların ın ard ında,

'müstehzi ve müstehcen', çiğ mavi gözleri 'velfecri'okuyor; soğuk sarı pos bıyığı, dudaklarının üstünesarkmış; dilinde aynı nakarat: "...Ruslara itimad aslacâiz değil Lehistanlı bir Gagavuz olarak, size yeminederim ki..."

'Yüksek Kahve', silme buğulu camlarıyla, büyükbir fanus; içersi kötü tütün, çıra isi, demli çay venemli çuha kokuyor. Dip köşede, meşin ceket ve kas-ketlerinden, 'ecnebi' -ihtimal Rus- oldukları anlaşı-lan, irikıyım kişiler: katmerli ensesi traşlı, yanaklarısarkık, baca gibi tüten, şişman bir kadın; biri, piposu-

nun gerisinde, sırf sakal; öteki, eski ve buruşuk, Rus-ça bir gazeteye eğilmiş, iki erkek

Öteki birçok İstanbul yolcusu gibi, Ankara'dangünlerdir vize bekleyen 'Spartakistler' in masasındanbiri, Sadık Ahi eğildi; onları, gözünün ucuyla Nâ-zım'a gösterip, diyor ki:

"...bunlar mutlaka Bolşevik, baksana üstlerindenakıyor: Marksizm'in Asyaî tefsiri . ."

Bir ağızdan güldüler; Nâfi Atıf'm cebinde, İstan-bul'dayken Ahmet Ziya'dan aldığı son mektup; bun-lar, Nâfi Atıf, Namık İsmail, Ethem Nejat vs, Alman-

ya'dan 'dava arkadaşı ' ; dillerinden Liebknecht ve Ta-elmann düşmüyor; bir de Auguste Blanqui, devrimci-likte eşi menendi görülmemiş, Blanqui denildi mi,orada dur Bir an önce Ankara'ya intikal, ortaklaşakararları; Mustafa Kemal'e iltihak, henüz tartışılıyor;hele İnebolu'da maruz kaldıkları muamele gözönün-de tutulursa...

Nâzım, yüzü çilli, saçları kızıla çalar sarı genç, ay-nı fikri paylaşıyordu:

"...biz de hayrete düştük " dedi, "...Zo ngu ldak 'daalay-ı vâlâ ile karşılanmış, merasimle uğurlanmıştık;İnebolu, şüpheli eşhas muamelesini muvafık gördü:dört saat karakol, iç çamaşırlarımıza, pabuçlarımızakadar taharri On gündür vize beklemekteyiz..."

Ne heyecanlı bir delikanlı, duyguları dakikasındaya tehevvüre dönüşüyor, ya mübalağalı bir takdire;

Page 13: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 13/236

Sadık Ahi, gözlerinde bilinmez hangi ihtilâl-i kebir'inkıvılcımları, boynunda ateş kırmızısı atkısı; eğilip eği-lip, kulağına diyor ki:

"...bak Nâzım, şiirlerin fevkalâde zengin ve pürhe-yecan; sen hakikaten bir ihtilâl şairisin .."

Kahvehanenin dumanlı arasında, kahveci çırağı,keçe külâhlı, yampiri bir oğlan; omuzunda peşkiri,bir eli önlük cebinde bozuklukları şmgırdatıyor; oca-ğa bağırdı:

"...okkalı biiir, yandan çarklı ossun; iki demli çay,tavşan kanı . ."

Sobaya en yakın masada, profili balta, sakalı kırçıliki 'Reis' ki, limandaki takaların laz kaptanlarıdır;uzun burun deliklerinden, muazzam duman döküyor;tek kelime söylemeden, konuşuyorlar: Dersaadet'ten,depolardan soyulmuş mühimmat ve teçhizatı -tereya-ğından kıl çekercesine- Anadolu'ya kaçıran bunlar

mıdır? Geceleri, mendirek çevresinde görülen kağnı-lar, kimi bekler? Onları mı?..

Vâlâ, yarı donmuş, kahveye girdi; girer girmez gö-züne, Spartakistlerin masası, dolayısıyla Nâzım ilişmiş-ti; bundan hoşlanmıyor, belli belirsiz tebessüm ederek,gözleriyle Faruk Nâfiz'i ve Yusuf Ziya'yı aradı; hayretdoğrusu, ne zaman gelip de Seyfeddin Gaschtoft'unmasasına çökmüşler; birisi sağında, birisi solunda, an-lattıklarını dinliyor: adam, bir kol çengi, pos bıyıklı,kalabalık kahkahalar; şişedibi gözlüğünün ardında,'müstehzi ve müstehcen' mavi gözlerin parıldayışı; r'le-

rin testere gibi sesler çıkardığı, acayip Fransızca:" ...ecoutez messıeurs, mais ecoutez bien s'il vous

plait*... Ruslar sizi kat'iyyen anlayam az, zira mak -sad-ı aslileri..."* Fr. "Din ley in beyle r, faka t d ikka t l i d in ley in . . . "

Vâlâ'yı, mübalağalı bir muhabbetle karşıladı; an-lamı belirsiz, zincirleme kahkahalar arasında, handiy-se göklere çıkarıyor; sanki düpedüz borç isteyen mek-tup, dün akşam ona verilmemiş Hele pişkinliğine di-yecek yok: borç konusunu 'teğet geçti'; o da, 'nereyevaracağı belirsiz, bir bekleyiş içinde'ymiş, 'elindeki

imkânlar ise, mahdut, bu itibarla. . ."Ağız dolusu gülerek, pos bıyığının arasından, baş-ka bir 'müstehcen' olayı salıveriyor:

". . .mâlum-u âliniz, bazı köpekler, bilhassa Danoisve Dobermann cinsinden olanlar. . ."

Allah Allah, o ses ne? Vâlâ'nm iç kulağında, yinebelli belirsiz, yine varla yok arası; o uzak, lâterna me-lodisi Kimin laternası bu, kırçıl sakalı suratını örüm-cek ağı gibi sarmış, 'Barba' Panayot'un mu? ". . . na r-toz to haremi / nasar nasar pakso /aaaa-aaah hanu-maâki melolanes .." Üstelik aynı yalın ve küstah , okırbaç şakırtısıyla beraber; onu kaşla göz arasında,İnebolu'daki 'Yüksek Kahve'den kapıp, Kadıköy'dekihacâlet yüklü bir akşam üstüne götüren Hem de,'Payitahtı' terkederken kaleme aldığı son şiirin, unu-tamadığı o mısraını da beraberinde taşıyarak:

". . . istanbul, ben artık istemem seni. . ."

{...istanbul, Kalamış'da yaz; gökyüzü, durgun veanlaşılmaz mavi; gözalıcı ışıltısından m ahçup, her ta-rafa bulaşmış, bir 'işgal aydınlığı' .. Vâlâ, 'refik-i azizi'Hıfzı yanıbaşında; Fuat Paşa Arsası'ndan Dalyan'ayürüm ektedir; çevresinde yeşili din, hatta saldırganbir katırtırnağı, yaban in ciri ve ısırgan dağınıklığı, hü-küm sürüyor; sağda solda, hangi dilden olduğu tamanlaşılama yan, iri lâkırdı kalabalığı; o esnada iskeleyeyanaşmakta olan Şirket-i Hayriye vapurunun, soğukçakal havlayışı; yandan çarklılardan birisi, meselâ Sa-hilbent mi, yoksa Pıyâle mı? Saat, 'alaturka' kaç?

Page 14: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 14/236

Vâlâ ve Hıfzı, edebiyat 'mehâfilı'nin bu iki genç'beveskârı'; işte o anda, ç ıplak v e küstah bir kırbaçşaklama sıyla, oldukları yere çakılmışlardı: bir dudağıyerde, bir dudağı gökte bir 'siyahi', iri dişlerinin vegözlerinin olanca beyazı dışarı uğram ış, kırbacı elin-de; onlara İngilizce olduğun u sandığı, birşeyler söylü-yor; edasına bakılırsa, çıkışıyordu. Vâlâ, asabiyettenyay gibi gerilmiş, ona doğru ham le edecek oldu; Hıf-zı, daha sakin ve soğukka nlı, engel oluyor: "...Vâlâ,aklını başına al kardeşim, deliyle harara girilmezBunlar Gurkha, İngiliz Müstemleke askeri, muhteme-len Mecûsî..." İşte o an Vâlâ, 'Barba' Panayot'un lâ-ternasını duymuştu; hemen herkesin ağzındaki, Rum-ca şarkıyı çalıyor: "...aaaa-aaahhh hanu-mâkı.../ me-lolanes .." Kuytuda bir yerde, Arnavut kaldırımınaçekilmiş; kız erkek, etrafı Rum 'kopilleri'; ü nlü paçalıgüverciniyle, onlara niyet çektirecek ..

Galiba 'Anadolu'ya intikal' kararını, o an vermiş-ti; çünkü eli kırbaçtı Gurkha , -ya da, herneyse- ötekikolunu, fahişeliği üz erinden yağ gibi akan, bir Galata'şellâfesinin' beline sarmış; kıvılcımlı gözlerle, onlarabakıyordu. Çevresinde işgal kuvvetlerinin , dev papat-yaları gibi açılmış, kırlı çadırları; ve arsız tebessüm le-ri, bembay az dış, Senegalli zen ciler, vs; hakikatte or-tam, bir panayır ortamı; sa nki birşeyle alay ediliyor,ama o ne? Yoksa Devlet-ı Alıyye-i O smaniye'nin 'hâl-i pür-m elâli' midir?

Birkaç gün içinde, Polis Müd iriyeti'tideki 'Millici'memurlar, ona ve Nâzım'a sahte birer 'Mürur Tezke-resi' veriyorlar; Anad olu'ya ış seyahatine çıkan, 'yu-murta tacirlerı'ymişler, 'masrafların ı' Sirkeci'deki birhanda, 'Şev ket Bey ismindeki zat' karşılıyor: 'Karako lTeşikilâtı'ndan olmasın?

"...1920 yılının son gecesini, Sultan Mahmud Tür-besi'nin yanındaki Mahmudiye Otelı'nde geçirmişidik; 1921 yılının ilk günü , Sirkeci Rıhtım ı'ndan kal-kan, çok eski, çok küçük 'Yeni Dünya' vapuruna,dört hececi şair olarak binecektik. Vakit Gazetesi sa-hibi Hakkı Tarık ile Tarih Hocası Emin Ali, grubu-muzu geçirmeye gelmişti. Emin Âlı eğilip, son nasiha-tini verdi: "...Musta fa K emal'in izinden ayrılmayın:Anado lu'da türlü cereyanlarla karşılaşacaksınız, hiç-birine uymayın; sözümü dinlerseniz, bütün yollarönünüzde açılacaktır..."

O sabah, kapağı zar zor attıkları 'Yeni Dünya' Bo-ğaz çıkışında didik didik arandı; önceden uyarılmışVâlâ ve Nâzım, Kızkulesi civarında, güvertedeki pa-muk balyalarının arkasına saklanmış, 'taharriyatın'bitmesini beklerken, Vâlâ zihninden , Dersaadet' iTerk şiirinin, son mısralarını yazıyordu :

"...istanbul ben artık istemem seni,benim öz vatanım Anadolu'dur...")

'Yüksek Kahve'den çıktıklarında, İnebolu'nun bü-tün minarelerinde, Akşam ezanı okunuyordu. Tipi,fena halde şiddetlenmişti; o kadar ki, sanki Poyraz et-rafta ev, ağaç, kağnı, kayık ne varsa, onları unufakufalıyor, zerrelerini önüne katıp, alaca karanlığa dağı-tıyordu. Karakola Nâzım'la Vâlâ beraber gidiyor;Ankara'dan o kadar iştiyakla bekledikleri cevap, gel-miş mi, gelmemiş mi, öğrenecek ler Yusuf Ziya ve Fa-ruk Nâfiz, kahvenin dumanlı ve sıcak uğultusunu;yan masalardan, kulaklarını tırmalayan, nargile fo-kurtularına tercih ettiler.

Page 15: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 15/236

Nâzım, öğleden beri Sadık Ahi'den dinledikleri-n in etk is inde, yürümüyor, âdeta uçuyordu: âdet iüzere, Vâlâ'nm önüsıra, yüzünü görmeye çalışarak,geri geri yürüyor; iri el ve kol işaretleriyle, nedendolayı Auguste Blanqui'nin en büyük ihtilâlci oldu-ğunu, 'b inaenaleyh, f ik ir lerine suret- i mutlakada

inanmak lâzım geldiğine' dair, 'nutuk çekiyor'du: kı-nalı kızıl zülüfleri, alev alev, iki yanından boynunasarkmıştı; kalıpsız ve püskülsüz fesini, uçmasın diye,sık sık, eliyle tutmak zorunda kalıyordu. Telâffuzeder etmez, tipi, söylediklerini, görünmez kelebeklergib i âdeta uçurduğundan, dediğin i anlamak nemümkün :

"...dinle azizim, ...altmış küsur yaşında...babayi-ğ i t ih t iyar. . . ih t i lâ l mahkemesinin karş ıs ına d ik i l -miş...meydan okumaktadır...evet tabii, ne zannedi-yorsun?. ."

Ya da, sesine 'mehabet ' katıp, yükseltiyor; şimdi

Blanqui 'n in ağzıy la konuşmaktadır:" . . .burada ben, mahkemeye sürüklenmiş , cumhu-riyetin temsilcisiyim, evet Hükümet komiseri, ardıard ına, burada, 1789 İh t i lâl - i Kebiri 'n i de, 1830 'un-kini de, sırasıyla 1848'i de, 4 Eylül 'ü de mahkûm et-miş bulunuyor... Huzurunuzda bendeniz de, yenihukuka muhalif o eski hukuk nâmına... yani dediğigibi, cumhuriyet idaresinde Krallık nâmına hükümgiyeceğim, e vet .."

Karakolda komiseri bulamadılar, camiye gitmişti;kapının önünde, elinde dumanı tüten ibrik, postalla-rını çıkarmış, ayakları çıplak bir mahalle bekçisi,abdest alıyor. Nâzım, heyecanlı ve öfkeli, derhaldönmek isteyecekti 'r; Vâlâ, ona rağmen bekçiyle ko-nuşuyor: Ankara'dan bekledikleri cevap henüz ulaş-mamış

İkisi de sarkıyorlar. Otele dönerken, kağnılararastladılar; poyrazın savurduğu iniltileri, insanın tüy-lerini diken diken ediyordu. Başka bir âlemden gelmişgibiydiler. Akşam alacasında, titreşen sokak fenerleri;gölgelerine alışılmadık bir 'mehabet ' katıyordu. Mü-tevekkil, sabırlı ve sebatkâr, birbiri ardına dizilmişler-di. Yün çorapları, yıpranmış çarıkları; içinde kaybol-dukları gocuklarıyla; çoğu yaşlı köylüler, kar birikmişsakallarının arkasına çekilmişlerdi. Nereden geliyor-lar? Kastamonu'dan mı? Ankara'dan mı? Nereye gi-diyorlar? 'Yüksek Kahve'de, sobaya yakın oturmuş;uzun burun deliklerinde, gümrah tütün dumanı; tekkelime söylemeksizin, birbiriyle konuşan, -o profilibalta, sakalı kırçıl,- taka 'reisleri' ile buluşmaya mı?

O buluşmadan, ihtimal 'şerareler' çıkacaktır; İkiİstanbullu delikanlıda uyandırdığı ' intiba' bu

Page 16: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 16/236

Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir'in, Mustafa SuphiBey mevzûunda, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye

Riyaseti'ne, çektiği şifredir:

20/22 Kânunusâni 1337 (1921)

Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyaseti'ne

"Bakû Türk Komünist Fırkası Hey'et-i Merkeziye ReisiMustafa Suphi Yoldaş'la, diğer onyedi refiki, 18.1.37(20)deKars'dan trenle Erzurum'a hareket etmişlerdir. Bunlardan is-

mail Hakkı, Süleyman Tevfik, Mehmet Emin, Süleyman Sâmi,esasen Nizamiye zabiti iken, siyasetle iştigallerinden dolayı,burada icra kılınan mahkemeleri neticesinde, sılk-i askeriye-den tard olundular..."

"Siyasetle iştigallerinden dolayı tard olunan mensûbin-iaskeriyenin, memleket dahilinde ifsâdâtına meyda kalma-mak için, sulh-u umûmi tesis edilinceye kadar, hudut hârici-ne çıkarılmaları hakkında bir madde-i kanûniye lüzum oldu-ğu kanaatinde bulunduğum maruzdur..."

Şark Cephesi KumandanıKâzım Karabekir

Page 17: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 17/236

" ...camlarda, karayelin ıslıkları..."

Gece yarısına doğru, kar tipiye dönmüştü.

Hızını adamakıllı artıran karayel, buz tutmuş daluçlarında, ıslık ıslık, anaforlar üretiyor. Göz gözügörmez bir karanlık, dört tarafı kuşattı; bu karanlık-ta, dağ, taş, ağaç ve bina, sanki ufalanmış, zerrelerhal inde dağı lmaktadır. Uzakta Kalaba 'n ın toprakdamları yamyassı yassılmış, uçmasınlar diye toprağayapışmışlar. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye binası (eskiZiraat Mektebi), tipinin toz beyazı tozutması içinde,

muazzam ve muattal, bir ejderha gibi görünüyor, sim-siyah; pencereleri ışıksız, sadece, karargâh nöbetçi zâ-bitinin ve telgrafhanenin lâmbaları yanıktır; bir deüst kat ta , Büyük Oda'n ınki ler: 'Reis Paşa ' , Mec-lis 'den akşam ezanı gelmişti, bak hâlâ gitmemiş

Aylar boyu, bekâr yaşadığı eski odasında o, iki şe-yi yadırgıyordu: yarı yarıya donmuş olduğu için, Çu-buk Çayı'nm o kadar âşinâsı olduğu çağıltısını, artıkduya may ışını, bir; içtiği acı kahven in tadım, iki Ke-ramet Bekir Çavuş'taymış, belki de Fikriye'de; Direk-

siyon Villâsı'nda içtiği kahveler, burada içtiklerindenfarklı; koyu dese, koyu değil; acı dese, acı değil; sankibunlar evvelce daha kuvvetli olur, 'zihne küşayiş ve-rir'di; 'badema çok hafiftir, telvesini şöyle ağzındaçiğneyemiyorsun bre '

Page 18: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 18/236

Bu gece, üzerinde 'münasebets iz ' b ir asabiyetAcaba sebebi nedir? Çalışacağından, vakt-i kerahetteiki kadeh içmemesi mi; birkaç haftadır, Meclis 'dekimüzakerelerde, her gün biraz daha artan, gerginlikmi? Anadolu için yeni bir 'payitaht' lâyihası, Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, İstiklâl Marşı düşüncesi ve güfte-nin seçimi; zaten 'istikrarsız, menfi ve mütehavvil si-yaset mehafilini ' ; büsbütün tahammül edilmez birkarşıtlığa çekiyor. 'Cümle-i asabiyesini', şemsiye telle-ri gibi geren, bu 'münasebetsiz asabiyet ' , muhtemelenHüseyin Avni Bey'in, her celsede kalkıştığı, muhalefetgösterisinden ileri gelmektedir; ya da belki, MustafaSuphi vak'asının, her geçen gün biraz daha, uzaktandenetlenemez bir sürece girmiş olmasından...

Yeleğinin cebinden çıkarıp, saatine bir göz attı:hayli geç olmuş 'Hoca Paşa'nın 'ahval-i fevkalâdedeğilse, zamanında yatmak itiyadında olduğu, ma-lûm'; halbuki, Mustafa Suphi 'vak'asmı' irdelemek-ten, asıl konuşmak istediği konuya giremediler: kabu-lü kesinleşirse, yeni Teşkilat-ı Esasîye Kanunu, MeclisReisi'nden ayrı, bir de Hey'et-i Vekile Reisi intihabınıgerektiriyor; acaba böyle bir teklif yapılırsa, 'HocaPaşa'.. .

Fevzi Paşa'nın çehresi, lâmbanın aydınlığı dışındakalmıştı, basbayağı gölgeli; ne düşündüğünü kestire-bilmek, müşkül; bir elinde, Karabekir Kâzım Paşa'nınErzurum'dan Reis Paşa 'ya çekt iğ i ş i frenin metni ,Mustafa Suphi Bey hakkında, zihnindeki soru işaret-lerini, ardı ardına sıralıyor:

"...İştirakiyun Fırkası tahkikâtı, Rusların müdahilolduklarını, teyit etmedi mi? Anladığım o ki Bakû'datesis ettikleri fırkada, üç ayrı temayül, üç ayrı hiziphalindedir, riyaseti paylaşamıyor: Enternasyonal ta-

raftarı, Bolşevikler, bir; Enver taraftarı, eski İttihatçı-lar, iki; Dersaadet 'teki fırkanın Selânikli 'dönmeler'i ,üç Bana sorulursa, keyfiyet..."

Tipi hızlanıyor; sustular mı, camlarda karayelinyükselip alçalan, ıslıkları; bazen bir yetimin 'canhıraş'iniltisini, bazen ümitsiz bir 'sayha'yı, bazen de bîçarebir dulun münzevi hıçkırıklarını; -ve hiç umulmadıkbir anda, bütün bunların hepsini- çağrıştıran, doku-naklı ıslıklar Böyle bir ortam da susma k, insanı büs-bütün yalnızlığa mahkûm etmez mi? O halde...

Mustafa Kemal, kahve fincanını, elinin tersiyle itti ,zaten soğumuş Mustafa Suphi 'olayı 'nm gelişmesi,onu rahatsız etmekte idi; o, 'müstevliye' karşı, Bolşe-viklerle omuz omuza vuruşmak fikrindedir; 'bunlar'böyle bir 'teşrik-i mesai'yi, Rusların emrine girmektelâkki ediyorlar. "Olm az büle şey "; Meclis 'd e mües-ses bir Komünist Fırkası vardır; Sefir-i Kebir Ali FuatPaşa'nın hey'etiyle, bu fırkaya mensup Tevfik RüştüBey, Moskova'ya gönderildi: niçin?

"...samimiyetle, Komintern azası olmayı talep et-mekteyiz; lâkin Ruslar, Komintern'deki Türk murah-hası diye, münhasıran Mustafa Suphi Efendi'yi tanır-larsa..."

Sözlerini, sigara dumanlan arasında, bağladı:"...Ali Fuat Paşa, Kars'tan Bakû'ya hareketinden

evvel, mumaileyhle bir mülâkat yapmış; intibaı müs-bet addedilemez, samimiyetimize ihtimal vermez gö-rünüyorlar..."

Jilet incesi dudaklarıyla, kısacık sustu; orada birbaşkası varmış gibi, sağma dönerek ilâve etti:

"...biz onlara nasıl itimad edelim?.." Sonra, samurkaşlarını kaldırarak: "...f ilhak ika .." dedi, sustu; sö-zü, düşündüğü yere getirmeye çalışıyor: "...İstiklâl

Page 19: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 19/236

Marşı düşüncesi, kabul görmekle kalmadı; teşvik gö-rüyoruz, Mehmet Akif Bey de, burada olmakla..."

'Hoca Paşa', belirgin bir esneme dürtüsünü, avcu-nun tersiyle gizleyerek, konuya kendiliğinden girdi:

"...zannımca, daha mühim olan, Teşkilât-ı EsasîyeKanunu'dur; müzakeratı, tam manasıyla takip ede-

mediğim, bir vakıa, lâkin muhalefetin bazı itirazlarıvar ki, vaziyetin müphem olması..."Reis Paşa, Fevzi Paşa susup, omuzlarını kaldırınca;

sözü onun bıraktığı yerden tamamladı; "...ve dahabir müddet, müphem kalması iktiza ettiğinden, hak-lıymış intibaını veriyor; halbuki..."

Jilet incesi dudaklarıyla, yine kısacık sustu; sonrayine orada bir başkası varmış gibi sağına dönerek;asıl söyleyeceğini söyledi:

"...zât-ı âlinize teveccüh eden, mühim bir mes'uli-yet var, Paşa Hazretleri Ma lum-u âliniz, yeni kanun-da Meclis Riyaseti 'nin yanısıra, İcra Vekilleri Hey'eti

Riyaseti de, derpiş edilmiştir; her ne kadar, Erkân-ıHarbiye-i Umûmiye, sizi ziyadesiyle meşgul ediyorsada, acaba diye düşündüm, bu mes'uliyeti de deruhteeder miydiniz? Fevkalâde bir hal şekli olurdu..."

Hoca Paşa böyle bir teklifi yoksa bekliyor muydu?Yüzü ışığın dışında kaldığından, ifadesinin değişipdeğişmediğini anlayabilmek müşkül. Söze, sesini yük-seltmeden başlıyor:

"...bugünkü şerait altında, böyle bir teklife muha-tap olmak dahi, çok büyük bir şereftir; şu var ki..."

Niye sustu? O susar susmaz, 'büyük oda'da 'sü-

kût' kumandayı ele alıyor; iki kişilik, dipsiz bir yal-nızlığa gömülüyorlar; çok geçmeden camlarda yinekarayelin, yükselip alçalan ıslıkları; bazen bir yetimin'canhıraş' iniltisini; bazen biçare bir dulun, münzevihıçkırıklarını...

Mustafa Kemal, yeni bir sigara yakmak niyetiyle,elini sigara tabakasına uzatmıştı; öylece kaldı: o gece,üzerinde hissettiği 'münasebetsiz asabiyet'in, sebebinibulmuştu:

"...hani o yetim çucuk, Manastır Askeri Rüşdiye-si'ndeki talebe Valdesi, bîçare kadın, iki evladıyladul kalmış; medar-ı maişet endişesi onu, yeni bir izdi-vaca sevk ediyor. Oğlunun buna tahammülü yoktur,o yaşında Manastır 'a ' leylî meccani' kaydolur: rüz-gârlı ve soğuk kış geceleri, 'yat borusu' çalalı hani ol-muş, bir türlü uyku tutmaz; koğuşun camlarında, ka-rayel öyle dokunaklı ıslıklar üretir ki, çucuğun yüreğikıyılır; kafacığını yastığın altına gömüyor; kendinitu tmasa, ağlayacak. . ."

'Hoca Paşa', 'müsbet cevabını ' bu arada vermiştirama, duyan kim? O anda 'muhatabı ' , 'asker ağlamaz'diye, dudaklarını ısıran, Manastır Askeri Rüşdiye-si 'nde talebe, bir 'çocu cak': M ustafa Selanik ..

Page 20: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 20/236

Erzurum Valisi Hâmit Bey'in, Mustafa Suphi Bey mevzuunda,Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya, çektiği şifredir:

16 Kânunusâni 1337(1921)Türkiye Büyük Millet MeclisiReis-i âlisi Mustafa Kemal PaşaHazretlerine...

1/ Mustafa Suphi'nin takarrübü ve Ankara'dan Cafer'inhemşehrilerine serian Bolşevik olun, kesiniz, kırınız, herkesiseviyenize indiriniz gibi hezeyanları muhtevi, gönderdiğimektup, Erzurum halkını fevkalâde galeyan ve harekete ge-tirmiştir. Dün meb'us Durak Bey'in de dahil olduğu, eşraf-ıulema ve eşraftan mürekkep bir hey'et, makama gelerek;Hükümet'in komünizme karşı tarz-ı siyasetini istizah eylemişve ahaliye bunun önüne geçmek için, her türlü tedabir-i şedi-deye müracaat olunacağını, ind'el'icap silâhla müdafaa edi-leceği iblağ ve yirmi dört saat sonra, bu meselenin müzake-resi için, büyük bir içtima akdolunacağı ilâve edilmiştir.

Evvelce takarrüp ettiğim telgrafnâme-i âlilerindeki nokta-i nazar dairesinde, Hükümet'in bu babdaki siyasetini ve An-kara'daki fırkanın maksat ve sebeb-i teşekkülünü izah vekendilerini tatmin eyledim. Mustafa Suphi meselesine gelin-ce, mumaileyhin ef'al ve harekâtının, şahsi ve hususi oldu-ğunu ve hem bir tarafın mazhar-ı himaye olmadığını, kendisiburaya geldiği takdirde def-i mazarratı için, Hükümetçi hertürlü tedabirin ittihaz edildiğini beyan eyledim.

Page 21: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 21/236

2/ Mustafa Suphi'nin etbaından on altı kişi, Kars'dan ha-reket etmiştir. Bir iki güne kadar buraya ge leceklerdir. Bunla-ra ilişilmediğini haber aldıktan sonra, kendisi hareket ede-cektir. Kâzım Karabekir Paşa ile bu babta cereyan eden mu-haberat neticesinde takarrür ettiği üzere, galeyanda bulunanhalkın taarruzuna mahal vermeyerek, mumaileyhle maiyetinimahfuzen hudut haricine sevk olunmak üzere, Trabzon'a

göndereceğim. Bu babta başka emir ve mütalaa varsa, tebliğbuyurulmasını istirham ederim.

Erzurum ValisiHamit

Hamiş: "Maruz içtimâ, her sınıf halkın vekillerinden ol-mak üzere, Belediye Dairesi'nde vukua gelmiş. Burada dur-udıraz tasfilât verildikten sonra buna karşı ittihaz-ı tedabiredilmek üzere, 'Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hu-kuk' Unvanıyla bir cemiyet takarrür etmiş ve Raif Efendi'ninriyasetinde yirmi kişiden ibaret bu hey'et-i idare intihap vehükümete resmen m üracaat ve ihbar olunduğu m aruzdur..."

..hayranınız fikriye .."

Mavisi, kar mavisine sarkmış, bulutsuz gökyüzün-de; soğuk bir güneş; kuytularında, dövülen demir tın-lamaları, uzak horozlar; yakılmış tezek kokan sabahaydınlığı, gizlice titreşiyor. Saçaklardaki buz bıçaklar-ları, gevşemiş mi ne, tıp tıp damlıyorlar; toprak dam-larda, donmuş kar, duman duman tütmektedir. Havaaçınca, birdenbire kuşlar: çıplak ve kar beyazı ağaç-lardan; simsiyah dağılan kargalar; taze beygir tersineüşüşmüş, tane gagalayan birkaç 'pürtelâş' serçe; yal-nız ve kuşkulu, saksağan. Yalnız onlar mı? Dariilmu-

allimin bahçesinde, o sabah, hiç de mutad sayılama-yacak, bir kadın kalabalığı.

Bugün, müstesna bir gün Okul binası, yapılacaktoplantı münasebetiyle, enikonu süslenmiş. Cümle ka-pısının, az yukarısına; pencereden pencereye gerilmişbeze, beyaz üstüne kırmızı, 'Türk Hilâl-i Ahmer Cemi-yeti' yazılı; her tarafta, irili ufaklı, Türk ve Hilâl-i Ah-mer bayrakları; kapının iki yanında, bir örnek giyinmiştalebe kızlar; kollarında Hilâl-i Ahmer kollukları, bah-çe kapısından sökün eden, kadınlara kılavuzluk ediyor.

Kadınlar, türlü çeşit: faytondan henüz inmiş, astra-gan kalpağı ve mantosuyla göze çarpan, İstanbullu,meb'us hanımları; Ankara'nın memur 'zevceleri ' veyörenin eşraf 'bacıları', vs. Şaşırtıcı olan o ki, herşeyiile 'köylü' kadınlar, öbürlerinden aşağı kalmıyor; ki-

Page 22: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 22/236

misi tek başına, bazıları ikişerli üçerli gruplar halindegelip, öğrencileri buluyorlar. Hatça Nine, onlardanbiri; şalvarı pazen, başı örtülü; omuzlarına tiftik ör-güsü bir şal çekmiş; gözleri, herhalde iyi görmüyor;koluna girmiş onu yönlendiren, siyah çarşaflı gelini,bunu göstermiyor mu? Adı Elif 'miş

Hilâl-i Ahmer'in 'kızlarından' birisi, uzaktan onla-rı gördü; koşarak yanlarına geldi.

Darülmuall imin 'Müsamere Salonu ' , yüksek ta-vanlı, oldukça geniş, bir salon; yarı yarıya dolu, içer-de kalabalığın uğultusu, camlarda güneş; sobalar ya-kılmış ama, salon henüz soğuk, konuşanın, ağzı bur-nu duman. Kadınlar, ikişer üçer, merdivenlerden çı-kıp, içeriye doğruluyorlar. Sahnenin, vişneçürüğü per-desine, cümle kapısındaki yazıyı asmışlar: "AnkaraHilâl-i Ahmer Cem iyeti " Aslında toplantıyı, Kadın-

lar Kolu yapıyor; yardım toplayacak. Bayrağa sarıl-mış kürsü üzerinde, iki bardağıyla bir sürahi su; kür-sünün mukâbilinde, yeşil çuha örtülü bir masa, iki is-kemle; küçük Hilâl-i Ahmer bayraklarıyla süslü, va-zolar: ianeler, bu masaya yatırılacak

Kapıda, 'misafirleri ' karşılayan hey'et: Halide EdipHanım, Merhum Cemal Bey'le, Miralay Nuri Bey'in,zevceleri hanımefendiler; Hilâl-i Ahmer Kadınlar Ko-lu'nun 'demirbaşı ' , diğer bazı kadınlar. 'Tanıdıkları 'el sıkıp, hal hatır sormaktadır; bazıları yer gösterentalebelere takılıp, baş selâmı ve tebessüm, oturacakla-

rı yere uzaklaşıyor. Halide'nin zihni dağınıktı: kendisiburada, aklı başka yerde: bugün cuma, Hilâl-i Ah-mer'deki ' içtima'ya riyaset ediyor; yarın cumartesi,Didar'ın evinde ameliyat olacak Sağlığı bir türlü to-parlanamıyor, ister misiniz bu ameliyat?..

Zehra Hanım, o sıra, arkasından kulağına eğildi;mütebessim, âdeta bir sır paylaşıyor;

" . . .han ımefe ndi . . ." d iye f ıs ıldadı , " . . .Müd üriyetMakamı'nda, bir misafiriniz var: ağır misafir .."

Zehra Hanım, etine dolgun, eli ayağı düzgün, ağır-başlı bir kadın; Kadınlar Kolu'nun İkinci Başkanı.Halide Edip ona dönüp, 'mütehayyir' soruyor:

"...misafirim mi var? Hayret Kim olabilir ki?.."

Fikriye, güneşli camın önünde, ayaktaydı; yüzü dı-şarıya dönük, sigarasını içiyor; ışık dışardan vurduğuiçin, görüntüsü, simsiyah gölge; sigarasını dudakla-rından ayırdığı, dumanların başının iki yanındanyükseldiği görülüyor. Müdüriyet, basbayağı soğuk,onun için mantosunu çıkarmadı; nefti bir manto bu,içinde çağla rengi yün bir kazak, boynunda 'tarçınî 'atkı; uzun, badem gözlerinin yeşili, hep öyle mahzun;tebessümü, varla yok arası.

Kapının açılıp kapandığını duydu, aynı anda, Ha-lide Edip Hanım'ın sesi işitiliyor:"...hani, nerde o?.."Fikriye, o an, kapıya döndü, sigarasını en yakın

sehpadaki kül tablasına bastırıp, ellerini uzatarak,Halide Edip Hanım'a, yürüyor. İki kadın buluşur,mütebessim el sıkışırlar.

Halide Edip Hanım, şaka yollu soracaktır: "...de-mek o gece, o nefis puf böreklerini yapan, sizdiniz?Böyle güzel bir kadın .."

Fikriye, mahzun ve sıkılgan, önce kendini tanıttı:"...hayranınız , Fikriy e .." Sonra kirpikleri eğik, al-

çak sesle devam ediyor: "...Size karşı, evet mahçu-bum... galiba, ecnebilerden çekindim..."Halide Edip, onun elleri, hâlâ avuçlarında, dedi ki:"... o bahsi g eçin ..vaktimiz dar: sebeb-i ziyareti-

niz?.."

Page 23: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 23/236

"...Paşa hazretleri, emrettiler... Hilâl-i Ahmer'emaddi manevi her türlü muavenete hazırım..."

Halide Edip Hanım, Müdire Hanım'a dönerek:"...bizim duymak istediğimiz de, bu değil mi?" de-

di.Müdire Hanım, ekliyor:

"...ihya edersiniz .."Halide Edip heyecanlı, o yüzden telâşlıydı; konuşakonuşa, onları kapıya sürükledi; dışarıya çıktılar.

"...Paşa 'ya arz-ı hürmet ve teşekkür .. Biliyor mu-sunuz, sizin gibi birisine, bizim kadar, onun da ihtiya-cı vardı..."

Durdu, dolu dolu gülerek, ilâve etti:"...kadınlar kendisini hiç rahat bırakmıyor: evet,

evet... ecnebiler dahil . ."Üçü gülüşüyorlar. Önde Halide Edip, iki yanında

Müdire Hanım ve Fikriye, Müdüriyet Odası 'ndan ko-ridordan salona doğru yürüdüler. Salondan, kalabalı-

ğın uğultusu.Fikriye salona, Ankara'ya geleli, içinde büyüdüğü-

nü hissettiği, 'artık asıl kendisiymiş' duygusuyla gir-mişti; sanki o zamana kadar, o, bir başkasının hayatı-nı yaşıyordu. Yüreği, küçük bir kuş gibi, pır pır avu-cunda, Madam Hansa ile Saliha Hanım'm ona ayır-dıkları yere doğruldu. Ön sıraların 'güzide misafirleri',meraklı ve 'mütecessis ' , Halide Hanım'ı bırakmış, onabakıyorlardı; çift atlı 'tenezzüh' arabasıyla, şu sıralar,şehirde dolaştığını duydukları İstanbullu hanım bumu? Bir ara, Fikriye, 'Reis Paşa'nın gözdesi' fısıltısını,

duyar gibi oldu; belki de, öyle sandı: sadece 'evham'En ön sıralarda oturanlar, 'alafranga' hanımlardı:

zamanın modasına göre giyinip kuşanmış, çoğu İstan-bul menşeli: meb'us karıları, yüksek memur karıları,

zabit karıları vs. Bunların arasında, Mektep Müdire-si, Saliha Hanım, Madam Hansa; tabii olarak da,Fikriye dikkati çekiyor. Orta sıralar, Ankara'nın yerli-si, belirli bir düzeydeki hanımlarca paylaşılmış; önde-kiler kadar olmasa da, onlar da, şehirli özellikleriiçindedirler.

Arkadakilerin çoğu köylü, azı kasabalı; bir kısmıayakta, Anadolu kimliğini taşıyan kadınlardı, yanihalk; yani kavganın -barut ve ateş- asıl içinde olanlar:onların arasında, yanında gelini Elif; konuşmayı pür-dikkat dinleyen, Hatça Nine göze çarpıyor: heyecanlıve cesur.

Kürsüde, Halide Edip; arkasında, 'Ankara Hilâl-iAhmer Cemiyeti ' yazısı; önünde, sürahi ve bardaklar,irticalen konuşuyor; o da duygulanmış;

"...kadın halk edilmiş olmakla...bu vatanın hamu-runda biz yok muyuz? Hakikatte o hamuru yoğurankim? Biz değil miyiz? Cephede döğüşen yiğitleri, kimdoğurdu?..binaenaleyh, mes'ûliyet erkekler kadar, ka-dınlara da düşüyor; bu işin vabâli, bizim de boynu-muzdadır...harb öksüzlerine kim analık edecek? Yara-lılarımıza kim bakacak? Şehitlerimizin ardından kimKur'an okuyacak? Bu elbette, bizim, yani biz kadınla-rın vazife-i aslîsidir..."

Kürsünün mukabil köşesinde, yeşil çuha örtülü;üstünde, küçük Hilâl-i Ahmer bayraklarıyla süslü, ikivazo; ayrı bir masa hazırlanmıştır: mürekkep hokka-ları, kalemler, makbuz ve kayıt deftlerleri vs ile, ianekabul masası; başında, Zehra Hanım oturuyor; çevre-sindeki, kolları Hilâl-i Ahmer kolluğu, genç mualli-meler, ona yardımcı; iane vermeye gelenleri sıraya so-kuyor, kayıtlarını yapıyorlar.

Salon ısındı, kalabalığın soluğundan, camlar bü-tün buğu; seyirciler, Sultanahmet Mitingi'nden beri,

Page 24: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 24/236

'hitabeti ' meşhur Halide Edib'in, söylediklerine dal-mış; Fikriye, Saliha Hanım, Madam Hansa, HatçaNine, Elif, ve diğerleri; her bir başka âlemde, fakataynı insanlık faciasının içinde, yaşadıklarını ve yaşa-yacaklarını düşünüyor.

Halide Edip, konuştukça açılmıştı; diyordu ki:"...cephedeki askerimiz, giyime kuşama muhtaç-

tır...gittim gördüm, İnönü şehidlerimizin bir kısmı ya-l ınayakt ı . . .s i lâhımız mühimmatımız gayr-ı kâfid ir ;oğullarımızı, düşmanın karşısına, silahsız mı göndere-ceğiz?.. İşte bütün bu mülâhazalar, bizi, Hilâl-i Ah-mer'in Ankara Kadınlar Kolu sıfatıyla, hepinizi biryardım seferberliğine davete şevketti...bu seferberliğeiştirak ediniz...gönlünüzden ne koparsa, onunla...birçift yün çorap mı örersiniz, yoksa bir çift eldiven mi?Yoksa göıüillii hemşire mi yazılırsınız? O da olur, oıl;\ olur Kesesi elverişli olanl arınız, nak dî yardım ya -pabilir; daha da makbule geçer..."

Son sözleri bir alkış tufanı içinde kayboluyor:"...mııhinı olan, bu namus ve haysiyet davasında,

kadınların, oğullarından ve erkeklerinden, asla gerikalmadığını isbat eylemektir. Bunu yapacağınızdaneminim.. ."

Fikriye, kirpikleri hafifçe nemli, heyecanından sol-gun yüzü hafifçe pembeleşmiş; oturduğu yerde, kısabir süre, öylece dalgın durdu; sonra, kendine gelerekayağa kalktı; memnun, mütebessim ve müftehir, Hali-de Edip Hanım'a bakıyor: acaba yanma gitse mi?

Kalabalığın bir kısmı, çoktan onun etrafını kuşat-mıştır, hararetle tebrik ediyor, heyecanla birşeylersöylüyor; diğer kısım ise, iane masasının etrafına yığı-lıyorlar.

Her türden kadının oluşturduğu bu insan yumağı-nı, gelini Elif'in yardımıyla, Hatça Nine, iki elini öneuzatmış, yarmaya çalışıyordu

"...hanı nirde giz, nirde o?.."Halide Edip onu farketmişti, önüne doğru yürüdü;

içten ve sevecen, soruyor:"...beni mi aradın nine? İşte hurdayım: bir diyece-

ğin mi vardı?.'."

Hatça Nine, onu biraz da elleriyle bulacak, heye-canla sarılacaktır:"...ninen sana gurban ossun He ya gözel gizim ..

He ya . ."Kucaklaşmadan sonra Halide Edip, Hatça Nine;

kısa bir an, ikisi de metin, ikisi de kederli, ikisi desağlam, ne diyeceklerini bilemiyorlar; sonra HatçaNine, bozkır anasının kıraç sertliğiyle diyor ki:

"...diyne, gözel gizim Benim oğlum, Çanak kale'd eşehit Ağlamadım, he mi? Fukara bir çamaşırcıyım,işimi de bırakmadım, neye? Gizim muallim mektebin-de talebedir, onu kim ohutacak?"

Hatça Nine el yordamıyla, bir yandan da koynun-da sakladığı tek sarı lirayı, çıkarmaya uğraşıyordu,nihayet buldu çıkardı ve -biraz boşluğa, daha ziyade-Halide Edip'e uzattı:

"...şonu al gözel gizim... Hilâl-i Ahmer'in yaralıla-rına yaz Ha tça'n m gücü bu gadarma yetiy o .."

Halide Edip Hanım, o kadar duygulanmıştı ki;kirpikleri nemli, lirayı aldı; sonra yaşlı kadının boy-nuna sarılıp, iki yanağından öptü.

O sırada Zehra Hanım dolgun sesiyle diyordu ki:"...Halid e Hanım .. Halide Hanım , bakar mısınız

biraz..."Halide dönüp ona bakıyor: Zehra Hanım, dolgun

ve iri gövdesiyle, insan salkımını yarmış; gözlerininiçi gülüyor; elinde makbuz koçanı, müjdeyi verdi:

" . . . inanması gayr-ı mümkin ama.. .b ir hakikat :Ankara'nın kadınları, cem'an yekûn, bin lira bağışla-dılar..."

Page 25: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 25/236

Erzurum Valisi Hâmit Bey'den TBMM Reisi MustafaKemal Paşa'ya şifreli telgraf:

22 Kânunusâni 1337 (1920)(Zata Mahsustur)

Mustafa Suphi, on yedi refikiyle Erzurum'a gelmiş ise de,istasyonda toplanan binlerce halk tarafından, tahkir ve tardolunmuştur.

Evvelce alınmış tedâbir-i inzibâtiye neticesinde fiilî bir te-cavüz vuku bulmayarak, merkun tevakkuf etmeyerek, yolunadevam etmeye mecbur olmuştur. Trabzon güzergâhını takipetmekte olup, ahali konak ve yiyecek vermemektedir.

Erzurum ValisiHâmit

Page 26: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 26/236

"...yolda, üçüncü gün:kastamonul.."

Artık hiç beklemedikleri (en çok bekledikleri) ha-ber, iki gün sonra çıkıp gelecekti.

İkindi vaktidir, İnebolu camilerinin şerefelerinden,Ezan-ı Muhammedi dalga dalga yankılanıyor. Liman-da, yelken açmış, mendirekten çıkan bir taka: 'Sul-tân-ı Bahrî'; savruk martılar, uçuk mavi ve beyaz, ya-şama sevinçlerini gezdiriyorlar. Çarşıda, heybeli se-petli, alışveriş kalabalığı. İşte tam o sıra, 'YüksekKahve'de polisin biri, 'düşeş, dubara... ' tavlaya dal-mış, Yusuf ile Faruk'u bulup, karakola davet etmişti:'Ankara'dan nihayet beklenen cevap gelmiş, vaziyetsarahat ke sbetm iştir "

Nâzım, Sadık Ahi'nin masasında, onun abartarakanlattığı, Blanqui'nin 'macerasını ' dinliyordu; olupbiteni, Vâlâ farkediyor: onu dürtecektir: Yusuf Ziyave Faruk Nafiz, palas pandıras toparlanıp, çıkıyorlar;yalnız, çıkmadan önce, Faruk bir an durakladı; çokkısa bir an; onlara dönüp, omuzlarını kaldırdı; kolla-rını, çaresizlikle iki yanma açarak, gülümsedi: acı birtebessüm Ne demek istemişti? Ankara'ya izin çıktımı? Çıktıysa, manası meçhul bu jest, niye? Nâzım'laVâlâ'yı niye çağırmıyorlar? Onların reddedildiğine,işaret sayılamaz mı bu? Öyle saydılar, yüreklerindeince bir tel koptu: fena halde bozulmuşlardı, ağızla-rında bir acılık; kahvehanenin, herzamanki umursa-

Page 27: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 27/236

maz uğultusu, köpük köpük çirkef, boğazlarına yük-seliyor: boğulacaklar

". . .meğer durum, tam tersi imiş: Yusuf ile Fa-ruk'un İstanbul'a iadesi takarrür etmiş. Çünkü -lâhavle...- 'seciyeleri bozuk' imiş Kullanılan tabir, ay-nen bu El insaf Esbab-ı mucibesi, daha da endişeyimuciptir: Yusuf Ziya, malum ve meşhur 'Alemdar'gazetesinin muharriri imiş; gazetenin edebiyat sayfa-sını tanzim ediyor; Faruk Nafiz ise, 'Damat' Ferit Pa-şa'dan, Nişân-ı Osmanî kabul eylemiş. . ."

("...Nâzım'la ben bunu, büyük haksızlık telâkkiettik; onların istanbul'a iadesi, yüreğim ize taş gibioturdu; o anda, bütün insaniyetten nefret ettik; hiçbi-rinin yüzünü görmemek için, sahile yürüdük; sırtımızıdevrik bir balıkçı kayığına verd ik; sürgünler gemisi-nin garba doğru gidişini, gözlerimizin yaşını yekdiğe-rimizden gizleyerek, uzun uzun takip ettik...")

O keder ve infialle, evlerin iyice seyreldiği bayıravurup, bir tepeye çıkmışlardı. Günlerdir hayli düzgüngiden hava, aniden bozmuştur: denizden yükselen,kirli sarı soğuk bir pus, dört tarafı tutmuştu. Neminaşırılığı, belirsiz bir yağmurun çiselediği hissini uyan-dırıyor; Vâlâ'nm fikrince, 'kar suyu bu ' Y ukardanbakınca, sahildeki üç beş bina, hayal meyal seçilebili-yor. Her kim bıraktıysa, alacalı bir inek, kaygısız veumursamaz, yanıbaşlarmda yayılmaktadır. Nâzım,pus derinliğinde vapuru kaybedinceye kadar baktı;öfke ve kederle, önündeki bir kayayı itip kakıyordu.

Bir an, gözlerinin önünde, tekrar o görüntü: Fa-ruk, kahvenin kapısından çıkarken, durdu; onlaradöndü; omuzlarını yukarı kaldırıp, kollarını iki yanı-na açarak, gülümsedi: acı bir tebessüm

".. .Allah kahretsin Allah belâsını versin "

Nâzım bu defa, öylesine sert vurmuştu ki, kaya ye-rinden oynadı; gittikçe hızını artırarak, yokuş aşağıyakoptu gitti. İki arkadaş, donup kalmışlardı: onun,aşağıdaki ahşap evlerden birinin gövdesinde, paldırküldür, koca bir delik açarak, içeriye girdiğini gördü-ler. Dehşe t uyandıran bir 'man zara' Ya birileri yaka-larına yapışıp, hesabını soracak olursa, ne diyecekler?Çayırda yayılan inek, imdatlarına yetişiyor: 'cinayetinmüsebbibi odur, otlanırken ansızın ürküp... '

("...heyecan üzerine heyecan ..Teessür üzerine te-essür Otelimize döndüğümüz zaman, kapıda iki po-lisin bizi beklediğini gördük. Tamam 'İneğin cinaye-tini' bize yükleyecekler Halbuk i p olisler bize bir zarfuzattı, Ankara'dan harcırah gönderilmiş. Bir de imzaaldılar. Allah Allah, ne harcırahı bu? Yoksa va zife ve-recekler de bu harcırah?..")

Kaç gündür karınlarına doğru dürüst iki lokmaekmek girmemişti; harcırahı alır almaz, hemen Nâ-zım'ın camlarından böreklerine masmavi dalıp gittiği,o börekçiye damladılar.

Hava, 'katiyyen' bozmuştu: lapa lapa, nedense te-lâşlı, bir kar bastırdı; dağ taş, ağaç orman, bütün et-raf; saklı kuşku ve kaygılarla yüklü, bir beyazlığa bü-rünü yor: dağlar dum an Sessizlik ne kadar yoğun ol-malı ki, üzerine 'kazara' basılıp kırılan dalın çıtırtısı;uzak bir 'meçhul'de havlayan köpekler; hatta mah-çup bir öksürük, üst üste yankılanıp; inanılmaz bo-yutlarda büy ümek tedir: 'zulmet-i beyzâ ' Yakın köy-lerden, hep aynı haber: "Yollar kap alı "; hep aynıuyarı: "Kurtlar sizi parçalar " N eden, çünkü onlar,İnebolu'dan Ankara'ya, yaya gitmeye karar vermişler.

Page 28: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 28/236

"...alnımızda yanar gençliğin tacıyorgunluğun anasını satarızElimizde neş'emizin kırbacıUfukları önümüze katar iz..."

O uyarıların inanılmaz cevabı, yazdıkları bu şiiri,bildik bir marş bestesine uydurup, bir ağızdan söyle-yerek; şaşkın kuşları ürkütüp, pır pır uçuran; birik-miş karları dallardan, sapır sapır yere indiren; bu de-likanlı yolculardır, ki İnebolu'dan hareketle, Kasta-monu istikametini tutmuşlardır; nihâi hedefleri ma-lum, Ankara

{"...'müru r tezkereleri'miz, artık cebimizdeyd i.Matbu at Müdürlüğii'nde, bize iş verileceği söylenm iş-ti. Hakikat şu ki, bu işi hiç yadırgamadık: muharrirdeğil miydik? Muharrirlikle matbuatın alâkası müsel-lemdir: yazarız, hizmette bulunuruz. Üstelik Nâ-zım'ın pederi Hikmet Bey'in, İttihatçılar zamanında,Matbuat Müdür-i Umum isi olduğu malûm: bu işlearamızd a ak rabalık var sayılır .."

"...bu sebepten, 'Gençler Mahfeli'nde, 'Aşamaya-cağımız hiçbir dağ yoktur,' diyorduk. Hele Nâzım,bunu, şiirlerindeki ikna edici heyecanla, gençlere hay-kırıyordu. Tedbir tavsiye eden ihtiyarları küçüm sü-yorduk. Onun bu azmi ve kararı, gençlere de sirayetetti. Askerî Mektebi, zâbit olmadan terketmiş, bazıgençler ve biz yaşta bazı siviller de, beraber gitmekheı>esine kapıldılar...")

Köylüler haklı çıktı: kar, yolları kesmişti. Hey'et-iseferiyenin ilerleyebilmesi, içlerinden birisinin, eldekürek, yolu açmasıyla ancak mümkün; bunu 'müna-vebe' ile yapıyorlar: takattan düşen geriye alınıyor,

yerine gücü kuvveti yerinde, bir başkası geliyor, Kafi-le'nin 'ağırlığını' İnebolu'da tuttukları genç bir katır-cı, hayvanına yüklemiş; iş, nemli saman ve fışkı ko-kulu bir haricla pinekliyordu, çabucak anlaştılar; 'his-selerine, adam başına iki lira kadar bir ücret düştü';bir yaylı arabanın, Ankara'ya iki yüz liraya gittiği dü-şünülürse, iyi hesap: Anadolu'da ayda on liraya, ailegeçiniyor.

Yolda üçüncü günün akşamı, Kastamonu: bir şe-hir Otel gibi bir otel, yatak gibi bir yatak Onlar, İs-tanbullu iki genç; mütecaviz, yıldız maytabı gibi pırılpırıl, bir neş'e saçıyorlar. Seyahat öncesi, İnebolu'daüstlerini başlarını yenilediler: ayaklarında, yerlilerin'çapula' dediği, bir çeşit çizme ve kilot pantolon; baş-larında kalpak; Nâzım, kırmızı tepelikli, tüyleri uzun,boz bir kalpak seçti: muazzam bir şey; Vâlâ'nınki pa-yitahttan getirdiği 'yekpâre' kalpak Kolkola girip,'Kastamonu Hatırası', bir de resim çektiriyorlar.

{"...benim sarı paltom, Nâzım'ın gri paltosu. Veben sıskacık, Nâzım üç arşınlık boyu ve mücessemheybetiyle, nasıl etrafına dehşet saçıyorsa; ben de is-keletvâri vü cudumla, aynı dehşeti saçıyorum. Tam te-zat teşkil ediyorduk. Herkes, 'kim ola bunlar?' gibisi-ne, dönüp bize bakıyordu; ve biz de, herkese bakıyor-duk. Mes'ul kim? Bu memleketin böyle kalmasında,mes'ul kim?..")

Kastomonu 'münevverânı' hayli misafirperver idi;hele içlerinden birisi, ikinci akşam, bir güzel yediripiçirdikten sonra, önlerine düşüp onları, 'umumha-ne'ye götürdü: Kayadibi diye 'kenar' bir semt; kapıla-rında, kırmızı fenerler titreşen, ahşap yapılar; dondu-rucu soğukta, gizli buz çıtırtıları; bilinmez hangi ev-

Page 29: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 29/236

de, bir gramofon; damla damla, dik bir ud sesi; 'ga-zelhan' Hafız Burhan Bey, galiba 'Segâh'a yatmış Vâ-lâ'nm dişleri birbirine vuruyor: çok mu üşüdü, yoksayaşadıkları onu geriyor mu? Nâzım, Spartakistlerinİnebolu'daki evinde (hani her taraf yatak, ortada birtek masa) Sadık Ahi'yle sohbete mi dalmış; o zayıf,

boynu uzun, atkısı kırmızı; kesilmiş meyvadaki deli-ğinden çıkmış kurtçuk gibi, kıvrıla büküle anlatıyor:"...kırmızı bir boyun atkısı takıp ihtilâl nutukları at-mak, ihtilâl şiirleri okumak, senin hem tipine, hemmanevi bünyene, ne kadar yakışacaktır Nâzım . ."

{"...bina dışındaki ahşap merdiven lerden, han so-fası gibi gayet geniş ve döşemesiz bir odaya girdik;zemini kalaslardan müteşekkil. Kenarda, binanın mi-marisine dahil, kerevetler, bunların üstlerinde yatak-lar dertop, üstü nde yorganlar, en yukarda yastıklar,pis sarı...")

Sofanın tavanı, tabanından daha az ilgi çekici de-ğil; hevenk hevenk, soğan sarımsak; içi 'nevâle' dolusepetler, çengellere asılı; fakat asıl onları hayretleregarkeden, 'umumhane sermayeleri 'nin, 'müşteriyle iş-lerini' oracıkta görmeleri; bunun için, duvardan du-vara karşılıklı teller gerilmiş, gerekti mi, bunlara per-deler çekiliyor; dört tarafı perdeli bir 'loca' oluşuyor;köşede dertop bekleyen yataklardan birisi, içeriye se-rilince de...

Fakat, kadınlar sanki kâbus: hepsi yaşlı mı, lâm-

banın loşluğundan mı, öyle görünüyorlar? Belki de,yüzlerindeki boyadan; istisnasız hepsi (sürme, allık,rastık) aşırı boyanmış; kaşları çatık, burun üzerindebitiştirilmiş, yani 'kazan kulpu'. Hele burunlarından-bugün, yarın, öbürgün- günlerce gitmeyecek, o 'ke-

rih koku': 'hacıyağı' mı sürünmüşler, 'gülsuyu'na 'ka-ranfil yağı'mı karıştırılmış? Parmaklan bütün kınalı;yüzleri 'püskürtme ben' İkramlarından geçilmiyor;kavrulmuş, çekilmiş arpa da olsa, 'kahve' sundular;kibarlıklarına diyecek yoktu; fakfon tabakadan sar-dıkları kaçak tütünün, yarı kağıdını tükürükleyip, di-ğer yarısını bırakıyorlar; sigaranın, misafirin dudağı-na değecek tarafını, kendileri yapıştırsınlar diye...

"...göz kaş işaretinden sonra, biz de birer vizite ik-ramında bulunup çıktık; yol yorgunu olduğumuzu,yine geleceğimizi söyledik ki, gönülcüklerı kırılma-sın . ."

Page 30: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 30/236

Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa'dan,12. Fırka Kumandanlığına, 'uyarı'telgrafı:

24 Kânunusâni 1337 (1922)Karargâh12. Fırka Kumandanlığına

1/ Mustafa Suphi yoldaş ve rüfekâsına karşı, memlekethalkının hissiyât ve efkârı, Erzurum ahalisi tarafından mez-kûr hey'ete gösterilen istiskal ve adem-i itimad ile tamamentezâhür etmiştir. Halk nazarında nik-nâm sahibi olmayan eş-hastan müteşekkil bu fırka mensûbunun, hârici bir kuvveteistinâden memlekete girmelerine asla muvafakat edemeye-ceğini, hükümete bildirmiş ve fiilen göstermiş olan ahalinin;bundan sonra gelecek bu kab il eşhâsa aynı suretle muameleve iade edeceği âşikâr olduğundan, badema hususi surettememlekete gelmek isteyen Komünist Fırkası'na mensup eş-hâsın huduttan içeri kabul edilmemesi.

2/ Bâlâ'daki esbabtan dolayı, 21/1/37'de Erivan'danKars'a gelmiş olan 15. Kolordu Muzika Zâbiti Tahir ve ihtiyatzâbitlerinden terhis olan Fahri hakkında icap eden muamelederdest-i ifâdır. Aziz Aliyef, Baku'ya iade edilecektir.

Şark Cephesi KumandanıKâzım Karabekir

Page 31: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 31/236

"...henüz kurtulmuş değiliz .."

Eskişehir istikametinden gelen katar, önde buharlılokomotifi; kar altındaki gara; buhar ve duman karı-şımı bir pelerine bürünmüş, siyah beyaz giriyor: pe-ronda, fesli kalpaklı, çarıklı çizmeli, bir kalabalık;treni sevinçle, ve bağrışarak karşılıyorlar; geride, iriistasyon çanının yanı başındaki siyah tahtada, tebe-şirle yazılmış bir not: "Eskişehir Treni, 210 dakika te-hirlidir " Yalan yanlış birkaç karga, yukarda savrulu-yor; kış çıplağı bir ağacın dibinde, boynunda dikenlitasması, o çoban köpeği...

Kalabalığın arasından, 'Reis Paşa' önce lokomoti-fin, sonra vagonların: etrafa kar tozu ve buhar sisidağıtarak, rüya gibi geçtiğini görüyor; gittikçe yavaş-ladığını, nihayet durduğunu da Pencereler, silme yol-cu; sivil veya asker, şehirli veya köylü: hepsi erkekAdet budur diye, isteksiz, el sallayanlar; karşılayıcıla-rın içinde, bir tanıdık çehresi arayanlar. Pencerelerdenbirinde, İsmet Bey'in güler yüzü seçilir gibi oldu; oan, kalabalıktan seyrek bir alkış, galiba 'yaŞa? varol 'sesleri.

Mustafa Kemal, trenin hayli ' tehir' yapacağını öğ-renince, Meclis 'e gitmemiş; İstasyon'a 'Direksiyon

Villası 'ndan yürüyerek gelmişti. Kaç adımlık yer'Buhranlı' bir gece geçirdiğinden, biraz dalgın, birazyorgun; yorgunluğunun sebebi, onu rahat uyutma-yan, böbrek sancısı: durup durup nükseder, işin yok-sa çek

Page 32: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 32/236

Kalabalığın tahacümüne rağmen, İsmet Bey tren-den inmişti: kalabalıkta, kendine zar zor yol açıyor; oda 'Reis Paşa'yı gördü, gülümseyerek ona doğru geli-yor; iki silah arkadaşı, memnun ve mütebessim, el sı-kışıyorlar...

"...hoş geldin İsmet, tebrik ederim...""...h oş bulduk, P aşam .. Asıl mesele halledildi,

zannmdayım.. ."" . . .sadece o mu, bre? Çok mesele hal lo lundu,

çok . . "Yaverler, kalabalığın arasında yol açıyorlar, Mus-

tafa Kemal Paşa ve İsmet Bey, halkı selâmlayarak Pa-şa'nın otomobiline doğru ilerliyor.

"... 'Hoca Paşa' Karargâhta bekliyor, teferrüatıylakonuşuruz. . ."

'Reis Paşa' ve İsmet Bey, çevrelerinde kalabalık,arabaya biniyorlar; yaverler kapıları kapattı; otomo-bil, alkışlar arasında uzaklaşıyor. Geride, soluk solu-ğa, lokomotif; yukarda, yalan yanlış savrulan, birkaçkarga; kış çıplağı bir ağacın dibinde, tasması dikenli,o çoban köpeği.

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye 'n in Riyaset Maka-mı'nda, değişen fazla bir şey yoktu; nedense İsmetBey'e, o gideli, çok şey değişmiş gibi göründü; belkide 'Hoca Paşa'nın ' tavr-ü-hareketi 'ndeki ağırlıktan,'şahsiyeti 'ndeki 'kendine mahsusluk'tan, ona öyle ge-liyor. Duyacağını zannettiği, haberi de duyamadı:İnönü'deki muvaffakiyetinden sonra, İsmet Bey'inMirliva'lığa terfii ihtimali, Garp Cephesi Karargâ-hında bile duyulmuştu. Oysa böyle bir ihtimalden,ne Mustafa Kemal Paşa söz etti, ne Fevzi Paşa; herikisi de, Meclis'deki muhalefetin şiddetinden rahatsız;Mustafa Suphi vak'asıyla, lüzumundan fazla meşgul;Londra'nın davetinden, bir hayli memnun: hepsi o

kadar. Daha sonra kahveler sade, çaylar demli, siga-ralar acı; kapılar örtüldü, cephe haritası, pafta pafta,masaya yayılmıştır; söz Miralay İsmet Bey'in.

O, sakin ve ağırdı; muharebenin 'tarz-ı cereyânı'nıharita üzerinde anlatırken; aklından, yol boyuncatrende gelirken düşündüklerini geçirmekte idi:

"...Reis Paşa'nın planı, müessir olduğu kadar, şü-mullü görünüyor; elde edilen, ilk neticeler, bunun işa-reti: İngiliz tahrikâtı ile, Ankara'ya isyana kalkışan ir-ticai; Bolşevik ' takımını ' - 'Çerkeş' Ethem dahil- üst-lerine sevkederek, mağlup etti; hâl-i hazırda ise, anâ-sır-ı milliye istinad eyleyerek, onları dağıtacaktır: Et-hem'in tasfiyesi, İştirakiyun'un takip ve tevkifi; hatta,Mustafa Suphi hey'etine gösterilen istiskal, bu hissivermiyor mu?.."

Mustafa Kemal kol tuğuna yaslanmış , masmavidinliyordu; arada, kahvesinden yudumlar alıyor; ba-kışları haritada, muharebenin sevk-i cereyanını göste-ren, İsmet Bey'in elinin ucunda, kulağı, söylediklerin-de:

"...kumandanlığı, Kral ' ın Atina'ya avdetini mütea-kip deruhte etmiş olan General Papulas, haddizatındamüdebbir bir asker, hakikatte teşebbüs ettiği, bir keşiftaarruzu idi; def eyledik, keyfiyet bundan ibarettir.Bizim zaviyemizden asıl muvaffakiyet, hâlâ devam et-mekte olan, Ethem'in tasfiyesi, bir; nizamî askerin,muharebeyi kabul etmesi, iki .."

Kısa bir an sustu, her iki muhatabına dikkatle eği-lerek, gözlerinde tasvip aranıyor:

"...fikrimce..." diye devam etti , "...bu ikincisi çokdaha mühim Asker bîtap, âdeta çıplaktı; firarı aklınagetirmedi, karşı koydu..."

Page 33: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 33/236

Mustafa Kemal, kahve fincanını, sehpanın üzerinebırakmıştı; dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme,dedi ki:

". . .siyasi neticeleri çok daha müsmir olacaktır:Meclis'de, muhalefete rağmen, intibah hissediliyor;İngiltere'nin, Babıâli'nin yanısıra, bizi de Londra'yadaveti, kazandığımız ilk avantage: Ankara'yı tanımakmecburiyetinin, ilk adımı . ."

Gece, Kars, Erzurum ve Trabzon'dan gelen, sonşifreleri gözden geçirmişti; Mustafa Suphi olayı, endi-şeyi mucip bir 'vukuat hâsıl olmadan', makûl bir so-nuca bağlanabilirse...

". . .mesele, ' istiklâl-i tam' telâkkimizin 'mutlak'oluşundan neş'et ediyor: İngiliz yahut Alman tahak-kümü yerine, bu kere Bolşevik tahakkümünü koya-caksak; bu nasıl bir 'müdafaa-i hukuk' olur? Halbu-ki, Meclis'de de beyan ettim, Ruslarla bizi düşmaneden, garbî Avrupa'dır, hassaten İngiltere; Moskova,keyfiyeti idrâk, hüsn-ü niyetimizi takdir eylemeli: En-ternasyonal'a iştirak teşebbüsümüz, samimidir; Tev-fik Rüştü Bey'in seyahati, bunun müşahhas deliliolup. . . "

Böbreklerinde, yine o 'menhus' sancı: sinsi ve do-lambaçlı ; durup durup, dikkatini dağıtan; acabaDoktor Refik Bey'e bir görünse mi? Yattığında, saat'alafranga' üç filândı; uyuyamadı da; daha doğrusu,'buhranlı' bir uykuydu. Uyuduğu: yaşadığıyla, yaşa-yacağı, iç içe geçiyor. O ne?

(...gece, mehtap : ayışığı, dalgaları yaldızlamış; yu-karda yıldızlar, pır pır uçuşu yorlar. O, vapurda yal-nız: 'gazetacı' Mustafa Şeref Bey 'hüviyetiyle', Bey-rut'tan İskenderiye'ye gitmektedir: 'tebdil-ı kıyafet',

yani sivil; ve Trablusgarb 'a mütev eccihen: Derne'de,İtalyanlarla savaşılacak

Ambarlardan, az buçuk sığır sidiği, daha çok gü-hercile, 'mü stekreh' bir koku yayıldı. Tenha güverte-de, ince uzun , ip gibi bir Arap -agel, kefiye, entari-namaza durmuş; salondan, şuh kadın kahkahalarıdağılıyor, kışkırtıcı nağm eler: kopt hıristiyanı, Mısırlı

'alla franca' kadınlar, gramofon çalıp, cakalı Almanzâbitleriyle 'dans' oynuy orlar...""...onların tuz u kuru, sıhhatları yerinde... Fikriye

haklıdır kızca ğız. Her işin başı sıhhat Baksan a, alela-de bir böbrek ağrısı, dikkatin tekâsüfün ü nasıl bo-

a \zar... )

Fevzi Paşa konuşuyordu, söylediklerini yarısındanyakalayabildi, iyi de oldu, 'doğru şeyler söyler':

"...iki nokta üzerinde hassaten tevakkuf niyetinde-yim: Yunan taaarruzu tekerrür edecektir, hem bu de-faki netice-i kat'iye müteveccih olacak; halbuki biz,

lâyıkıyla seferberlik yapamıyoruz, hem mevzuat na-müsait, hem mütemadi harpler ahaliyi perişan eyle-miş. . . "

Sustu, galiba İsmet Bey'den tasvip bekliyordu; sesidaha yorgun ve dokunaklı, sözlerini: ". . . ikinci nokta,burada mündemiç.. ." diye sürdürdü, ". . .cephe gerisi,ciddi manada muavenete muhtaçtır, isyanlar ve tedipharekâtı, maneviyatı tahrip etti; bu münasebetle. . .";oysa 'Reis Paşa' o arada, belinde hissettiği ağrı sar-malı yüzünden, Kahire-Tobruk trenine kaymıştı.

{...çöl gecesi, ay karanlık; yıldız zengini inanılma zbir Samanyolu'ndan, sapır sapır ışık yağıyor: uzun veyorgun tren katarı, sanki Kahire'den Tobruk'a değil:bu şehrayin içinden , bir semt-i meçhu le gitmektedir.Lokomotifin bacasından savurduğu kıvılcımlar, sal-

Page 34: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 34/236

kim salkım, vagonun pencerelerinden geçiyor. Heryolcu, salyangoz gibi, kendi içine çekilmiş; yalnızlığı-na mahkûm; bunun tek istisnai, Şeyh Sunûsî'nin 'ada-mı' Hüsey n Em r'ullah el Sabr; keçi sakalı kınalı, göz-leri sürmeli; alâka sı tutkal gibi yapışkan, askeri birdoktor: efendim, ihtisâsını Gülhâne-i Hümâyun'dadahiliyeci olarak yapma kla, böbrek nahiyesindek i

hastalıklarda..."...muharebeye iştirak maksadıyla, sen kalk Der-

saadet'ten Tobruk'a gel, gelir gelmez hastahanelik olRezalettir bre, rezalet-i uzma H em Doktor Emrul-lah'ın Tobru k treninde ne işi var, o sonraki iş Ne ta-hammülfersâ bir adamdı; lâkin, koyduğu teşhisin,tatbik eylediği tedâvinin isabetini, inkâr edemem , ba-husus... ")

İsmet Bey, 'Hoca Paşa'nın söylediklerine, kendinegöre cevap veriyordu: "...ben de bunu ifade etmekte-

yim, Paşa'm Henü z halledilmiş hiçbir mesele yoktur,asla rehavete kapılmamak iktiza ediyor..."

Mustafa Kemal, dalgın, sağ elinin orta parmağıy-la, sehpaya hafif darbeler indirerek, onları 'sureta'dinlemişti; İsmet Bey'in sesiyle birden kendine döndü;biraz da mahcubiyetinden, herzamankine göre yük-sek bir sesle, müdahale etti:

"...rehavete kapılan kim? Yoktur öyle bir şey İs-yanlarla çökertemediler, Yunanlı'yı taarruza sevk etti-ler, yine olmadı: badema, asla olmayacaktır "

Teşbihini alıp, ayağa kalktı: "...hem levazım ikmalyollarını tanzime başladık, hem de Hilâl-i Ahmer'infaaliyetini, bilhassa cephe gerisindeki köylerde, dahamüessir kılabilmek için..."

Hoca Paşa'ya döndü, konuyu değiştirdi:

". . .İsmet, bize anlattıklarını, Meclis'de hey'et-iumumiyeye anlatsın mı? Tesiri müsbet olacaktır."

Arkasından, bilinmez hangi rüya çağrışımının dür-tüsüyle, İsmet Bey'e, hiç akla gelmeyecek bir soru yö-neltiyor:

". . .Hürriyet'in ilânını müteakip, İtalya Trablus-garb'ın işgaline tevessül edince, İttihatçılar acaba ne-

den ilân-ı harp etmediler?"İsmet Bey, gerçekten şaşırıyor: samimiyetle cevapverdi:

". . . garip Hiç düşün mem iştim . ."'Reis Paşa', yeni bir sigara yakmıştı; elinde sönmüş

kibrit, kül tablası aranırken, mütebessim fakat mani-dâr:

". . .kimbilir," dedi, ". . .devr-i istibdatta onlara yap-tığı hizmetlere mukâbil, belki de Macedonia RissortaLocası'na en kalbî şükranlarının arzıdır."

İstasyon'daki Direksiyon Villası 'ndan, gecenin builerlemiş saatinde, piyano sesleri. Kabul salonunun,pencereleri hâlâ aydınlık. Piyanonun üzerindeki lâm-banın ışığı, Fikriye'nin özenle süslenmiş yüzünün, ya-rısını aydınlatmış; diğer yarısı gölgelerde kayıp: iri veuzun gözleri hummalı bir ateşle yanıyor, çünkü heye-canlıdır.

". . . inanm ak gayr-ı müm kin . ." diye başladı, par-makları bir yandan tuşların üzerinde geziniyordu:"...dediler ki, Ankaralı erkekler bin lirayı toplayama-mış . . "

Durdu, birkaç saniyelik bir sükûttan sonra, hay-ranlıkla:

". . .Halide Hanım, istisnaî bir kadın . ." dedi.Mustafa Kemal Paşa, koltuğuna oturmuştu; seh-

panın üzerinde, küçük bir tabağın içinde, sakız leble-bisi; yanında, bir kadeh rakı. Mütebessim, diyor ki:

Page 35: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 35/236

"...üyledir üyle .."Tebessümü , gü lümsemeye dönüş tü : " . . .o ras ın ı

Dokt or Adnan 'a sorm alı . ."Fikriye, ince uzun parmaklarının oracıkta örüver-

diği, doğaçlama melodilerin arasından, aynı hayran-lıkla çıkacaktır:

"...ameliyatını müteakip, Eskişehir'e gidip, Hilâl-iAhmer 'de hemşirel ik edecekmiş . . .doğrusu , şayân-ıhayret, şayân-ı takdir .."

Mustafa Kemal Paşa, elini kadehine uzatmıştı, al-dı. Tebessümü birden siliniyor, düşüncelidir:

"...kafasına koymasın bir kere Kafasına koydumu, yapar alimallah .."

İçkisinden bir yudum aldı, ekledi: "...sen üyle değilmisin? Şu yaptığın az iş midir?.."

Fikriye, alışkın ve rahat, piyanonun döner tabure-sinden kalkmıştı; koltuğundaki yastıklardan birinialıp, Paşa'nın ayağı dibine atıyor; sonra sehpasındaki,rakı kadehine uzandı, elinde kadehi usulca yastığaoturdu; bir yandan da, samimi ve sakin, diyordu ki:

"...ben kalbime uydum Paşam, benimkisi hissi-yat .. Sizin teşebbü satınız nez dinde, bizim kiler nedirki? Attığınız her adım, kürre-i arzı velveleye veri-yor..."

Mustafa Kemal Paşa, söylediklerinden memnunolmuştu, fakat, hâlâ başka bir yerde gibi, uzak; dal-gınlığı sürüyor: serbest eliyle, başını dizine koymuşolan Fikriye'nin, saçlarını okşuyordu. Fikriye, gözle-rini yarı yarıya kapamış, bakışları yarım; mes'ût vemütmain, o anın huzurunu yaşamaktadır.

'Reis Paşa', onun saçlarını okşamayı sürdürecek-tir; fakat daha çok orada olmayan birisine söylermişgibi, aynı dalgınlık ve uzaklıkla diyor ki:

" . . .henüz kurtu lmuş deği l iz . . .a t t ığ ımız adımlar,bundan sonra atılması lazım gelen adımların mebdei-dir. Biz daha çok adımlar atmak mecburiyetindeyiz...Bu adımlar, hem çok seri hem de çok uzun olmalı-dır..."

Sustu, Fikriye kadehi elinde, kalakalmıştı; âdeta o

da başka bir ufkun arkasındaki, kendilerini çapraşıkve zor bir davaya adamış, insanlara dalmıştı. Kimler-di onlar? Neredeydiler?

İçini çeker gibi, yumuşak ama kararlı bir sesle,'Paşa'nın sözünü tamamladı:

"...şu halde, kendi mukadderatımıza kendimiz sa-hip olmak mecburiyetindeyiz..."

Holdeki çalar saat, ağır ağır, gece yarısını çalıyor.

Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde bu saatler, basımfaaliyetinin en yoğun saatleri. Düz baskı (tipo) maki-

neler, matbaanın alaca karanlığında, o günün gazete-sini basıyorlar.

Yaşlı, gözlüklerini iple başına bağlamış, matbaaustası; birikmiş basılı nüshaları oradan alıp, bir kena-ra aktarıyor. Âdeti üzere, desteden bir tanesini çekip,ışığa tutarak ilk sayfaya baktı. Heceleye heceleye, al-çak sesle manşeti okudu:

" T B M M , T E Ş K İ L Â T- I E S A S İ Y E K A N U N U N UKABUL ETT İ / HÂ KİM İYET BİLÂ KAYD-Ü ŞARTM İ L L E T İ N D İ R "

Farkında olmadan, sonra o günün tarihine, bir gözat ıyor: 20 Kânunusâni 1337 (1921)

Page 36: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 36/236

Türkiye Komünist Fırkası azasından, Tevfik Rüştü Bey'inYeni Dünya gazetesinde yayınladığı

makâledir (sayı: 168):

"Ankara'nın Yolu..."

"...yeryüzünde sınıflar arasındaki savaş, her tarafa yayıl-mıştır; ve, her sınıfın kazandığı zaferin tesiri beynelmilel birhareket tanzimi ile kaabildir. Halbuki bu muhtelif sınıflarıncamiası olan bugünkü devletlerin, münasebetlerinde bu hu-sus nedir ki, 'Türkiye'nin yolu'nu çizerken, bize umumi şey-lerden bahsediyorsun' diyecekler, belki vardır; bana bu suâlitevcih edecek olan o meçhul insanlara şunu haber vermeli-yim ki, muhtelif sınıfların camiası olan bugünkü devletlerinbünyeleri, henüz tıpatıp birbirine benzememektedir. Tuttuk-ları yol da, 'hükümet' denilen idare aletinin; hükmetme vası-tasını elinde tutan sınıfın, menfaatine tâbi olmak zaruretin-dedir..."

"...evvelce hayat mücadelesini ifade eden şey rekabetti;şimdi, sınıf mücadelesidir. Rekabetin manası, kapitalizminizhar ettiği son şekil itibariyle, çok değişmiş; hatta, birazmüb alağa ile söyleme k icap ederse, kalmam ıştır bile Mese-lâ ingiltere, esaslı olarak, iki muhtelif sınıftan ibaret; halbukiTürkiye'nin bünyesinde; İngiltere'de görülen; ve aksine, ora-da mevzubahis bile olmayan ve menfaatleri daha başka olanhalk var. işte bu halkın tebyin-i mahiyeti ve tayin-i menafiidirki yolumuzu bize gösterecek ve beynelmilel vaziyetimizi iz-har edecektir..."

Page 37: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 37/236

"...o halde Türkiye'nin bünyesinde sınıflar var mı? Eğervarsa hangileridir? Ve nisbetleri nedir? Büyük sanayiinin ol-madığı memleketimizde; büyük kapitalistlerin vücudu ola-mayacağı gibi; timar ve zeametin ilgasından sonra da, 'aris-tokrasi teritoryal' hatıra gelemez. Esasen, istilâ edilen Avru-pa beldelerinden ve eski ananelerimizden alındığı halde, is-lâm'ın feyyaz ithamlarıyla istihâleye uğrayan 'aristokrasi'mefhûmu tam manasıyla yaşayamamıştı. Müşahedelerimizeistinat ederek iddia edebiliriz ki, yapımızı kaahir ekseriyetle,şehirlerde el emeği ile geçinen esnaf ve gündelikçi; ve köy-lerde ise, köylü adı altında topladığımız rençber ve ırgatmeydana getirir..."

"...gerek Tanzimât-ı Hayriye'den sonraki senelerde ve ge-rek Meşrutiyet'in ilânından sonraki senelerde, sırf yanlış biranlayışla, içtimaî ve iktisadî bünyemize uygun olmayarak, te-sis ve tâdil edilmesinden dolayıdır ki, 'memur' denilen vehalkımızdan ayrılan bir 'grup' meydana gelmiştir. Kendini'Halk Hükümeti' olarak ilân eden Büyük Millet Meclisi Hükü-meti, halkçı prensiplerin tatbiki halinde: menfaatleri hakikat-te emekçi halkımızın kaahir ekseriyeti ile müşterek olan vebaşlı başına bir sınıf teşkil edemeyen memurlar grubunu hal-kımız içine iade edecektir..."

"... 'reis paşa'ne yapmak ister?.."

Ahmet Ziya'nın 'derdest edilmesine', ramak kaldı;evde değilken, 'taharriler' iki kere onu aramış; haberbırakıp gitmişler İştirakiyun Fırkası'na 'mensûbiyeti 'bir yana; hem, Fırka'nın 'rehberi' Hocazade 'Baytar 'Salih Bey' le ; hem de bir ara ' İmala t- ı HarbiyeMes'ulü' olan 'Şaşkın' Beşir Usta 'yla 'ülfeti ' , şüpheyicelbediyor: zaten izini kaybetsin diye, Beşir Usta da,Şeyh Musa Mahallesi 'ni terkedip; amele bir arkadaşı-nın, Kaleiçi'ndeki ahşap evine sığınmadı mı?

Yalnızlıktan boğulacaklar: işler 'muhataralı birmecraya girdi', Ahmet Ziya ciddi ciddi, Dersaadet'eavdeti düşünüyor: Mustafa Suphi Bey'in, Ankara'yı'teşrifi', şüpheli; ortalıkta, türlü rivayet dolaşmakta-dır: 'Rusiya'ya dönecekmiş, dediler; Erzurum'da aha-li, güya onu ve 'rüfek âsını' ta şlamış ..vs, vs. İşte tambu dağdağa ortasında, Berlin'den 'refik-i azizi' Spar-takistlere, rastlamasın mı?

Bir akşam, -ama nasıl soğuk bir akşam,- 'KuyuluKahve'de oturmuş, dalgın ve düşünceli çayını yudum-luyordu, elinde piposu, duman duman; birden kulağı-na, tanıdık bir ses çalındı: olacak şey mi, 'Bıdıbıdı'Servet'in sesi Dönüp bakıyor, 'Aman Allahım', eveto, ta kendisi Kahv enin pusu içinde yüzen, başka bil-dik suratlar: Sadık Ahi, Nâfi Atıf, Ahmet Vehbi; 'Bı-dıbıdı' Servet'in çevresinde oturmuş, 'gülüşâhenk' çayiçiyorlar.

Page 38: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 38/236

Ahmet Ziya'nın içi tuhaf oldu, hafızasında bir an,belirip kaybolan, resimler: Berlin, Unter der Lin-den'deki 'Spartakist Birahanesi'; dipde bir masaya çe-kilmiş, Kurtuluş'da yayınlamak amacıyla hazırladığı;(hâlâ bitiremedi) 'Spartakistler ve Rosa Luxembourg'adlı çalışmasını, Sadık Ahi'yle tartışıyorlar; dışarda,'mağmum' sonbahar; ıslık ıslığa bir rüzgâr, ağaçlar-daki sararmış yaprakları uçuruyor; kalabalık bir 'nü-mâyiş'in uzak gürültüsü: kimler olabilir, yoksa Anar-şistler mi?

Ya da, ellerinde, devâsâ bira dubleleri; hem marşsöylüyor, hem kafayı çekiyorlar; az sonra, ayağa kal-kıp, 'Şaşkın' Beşir Usta düdük gibi sesiyle, ünlü Al-manca 'şiarları'nı patlatacaktır.

". . .hoch der Weltsozialismus.. ."*". . .prolatarier aller Lander, vereinight euch . ."**

Bu beklenmedik tesadüf, ötekilerini de fena haldeheyecanlandırmıştı; paldır küldür ayağa kalktılar, sır-tına pat pat vurup, teker teker boynuna sarıldılar:

". . .vay Ahmet Z iya, 'asrımızın ink ılâpçısı ' : Au-guste Blanqui bir, o iki Seni buraya hangi rüzgâr attı:lodos mu, poyraz mı?"

"...yıldız n ur-u aynım, yıldız poyraz .. Re ca ede-rim, başka hangi rüzgâr olabilir?"

"...malum-u âliniz, tilki ne kadar dönüp dolaşsa,âkıbet, geleceği yer..."

". . .Melek de geldi mı, Melek?"". . .hiç gelir mi, yahu: o, yaş tahtaya basm az "

"...Ankara kasvetli bir şehir, içimizi karartıyor: an-latsana biraz... 'Reis Paşa' ne yapmak ister?.."

Ya ş a s ı n d ü n y a s o s y a l i z m i .** Bütün dünya pro le te r le r i b i r leş in

İş o kadarla kalır mı? İyi ki kalmadı: Almanya'da-ki, bohem ve 'inkılâpçı' havaya girmişlerdi; sohbetidaha da koyultmak için, Ahmet Ziya'yı kaldıkları,'pansiyona' götürdüler; yani, adı 'pansiyon'; yangınyerini geçtikten sonra, suratsız, kocaman bir taş bina,bir 'berhâne' . .

Pencereleri, sık ve çok, fakat çıplak, perdesiz; soğukkar aydınlığı, sabah olur olmaz, içeriye doluyor; eskipüskü, sürekli tüten bir saç sobayla, ısınmaya çalışı-yorlar; evin içinde, her taraf yatak; bazıları, sedirlerinüzerinde yassı şilteler; bazıları, okul yatakhanesi gibi,odanın ortasında, portatif karyola Ahmet Ziya'nın,uzaktan yakından, bir benzerini hiç yaşamadığı bir ha-yat; yakalanırsam korkusuyla, sık sık, sokağa da çıka-mıyor; akşama kadar; dişlerinin arasında 'müşekkel'Bavyera piposu, önündeki istikânda tavşan kanı çay;Sadık Ahi'yle, olmazsa Ahmet Vehbi'yle, Mustafa Ke-mal Paşa'nm aslında ne yapmak istediğini tartışıyorlar.

Ahmet Vehbi'nin anlayamadığı, şu: ". . .Bolşevikliğitekabbül edeceksen, İştirakiyun'dan ne istersin; onlarda Bolşevik; yok ona muhalifsen, Türkiye KomünistFırkası'nı tesis etmek niyedir?"

(...Ahmet Ziya, bir akşam aynı konuyu, 'Baytar'Salih 'Yoldaş'la konuştuğunu hatırlamıştı; Şeyh MusaMaha ilesi'ndeki evdeydiler; kalın ve ağır yağmu r b u-lutları, minarelere sarkmış; uzak ve yumuşak gök gü-rültüleri işitiliyor; ayrıca bitişik ahırdan, beygirlerinaksırıkları. O da 'asker' olduğun dan mı nedir, SalihYoldaş, Mustafa Kemal'i anlamaya; hiç değilse, açık-lamaya çalışıyor; dudaklarında o müstehzi tebessüm,o gün de demişti ki:

"...hayatı, istiklâl fikr-i sabiti üzerine müessestir;bunu âdeta mukaddesat telâkki eder; o yapıdaki bir

Page 39: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 39/236

adam, İngiliz'e 'istiklâl-i tam' diye meydan okuyup,Mosko f'a teslim olabilir mi? Cevabını arayan su albudur; sen Hâkimiyet-i Milliye'yi okumuyor mu-sun?..

"...böyle bir teslim talebi, bildiğim kadarıyla, mev-cut değildir; lâ kin söyler misiniz, şüphe ve endişesininmembaı nedir?"

'Baytar' Salih Yoldaş, elindeki sığırsiniri kırbaçı,çizmesine hafif hafif vurarak, kısacık düşündü; arka-sından:

"...kimbilir" dedi, "...belki de Osmanlı-Rus müna-sebatının yakın ve hunhar tarihi "...)

Ahmet Ziya, o gece uyuyamamıştı; çözemediğibulmaca şu: 'Reis Paşa', bir yandan en mutemedadamlarından birini, Türkiye Komünist Fırkası üyesiTevfik Rüştü Yoldaş'ı, Komintern'e yazılmak talebiy-le, Moskova'ya gönderiyor; öte yandan, o Komin-tern'in murahhas azası, Mustafa Suphi Yoldaş'm An-kara'ya intikâline, -bizzat davet ettiği halde- mânioluyor: neden? neden? neden?

Kafasındaki istifham ormanının sırrını, ne yazıkki, İştırakiyun Fırkası aleyhinde takibata geçildiğigün, çözebilmişti; takibat, işin ciddiyetini; tevkifat,vahametini gösteriyordu; eğer Mustafa Kemal, vazi-yetin en mucib-i endişe olduğu bir anda, böyle bir fii-le tevessül ediyorsa, bunun gerisinde olsa olsa, o yağ-mur akşamı Şeyh Musa Mahallesi 'ndeki ahşap evde,'Baytar ' Salih Yoldaş'm, altını kaim kalın çizdiği'fikr-i sabit' olabilirdi:

". . .doğrudur bre Mustafa Suphi ve İştirakiyun or-tada oldukça, Ankara kendisini müstakil hissedeme-yecektir; onun içindir ki, Sefir-i Kebir'le birlikte Tev-fik Rüştü Yoldaş gönderiliyor; maksad-ı asli, Mec-

lis'deki 'millîci komünist' f ırka'yı III. Enternasyonal'ayazdırmak . . İştirakiyun mer'i ve muteber, hele M us-tafa Suphi Yoldaş Ankara'da iken, Ruslar bunu kabuletmezdi ki .. Lâk in, o gelemez ise vaziyete bu rada'Reis Paşa' hâkim olduğuna göre, Hakkı Behic'in fır-kasını kabule mecbur olacaklardır. . ."

Saçları yoksa dökülmüş müdür; başında, kulakla-rına kadar geçirdiği, el örgüsü yün bir takke; kırçılbıyıkları, sünnet-i şerif üzere kırpılmış; burnunun ikiyanında, iki derin çizgi; bunlar ağzına, hep bir şeyedudak büküyormuş manasını veriyor: hayatına olabi-lir mi? Kucağında tamburu, köşesinde münzevi, hattakayıp; Hacı Rüstem Efendi galiba milletvekilidir, amakimse o hüviyetiyle çağırmaz; 'hoca' aşağı, 'hoca' yu-karı; gönlünde esen rüzgâr, onu itip de bir 'peşrev' yada 'sem aî' tıngırdatm aya başlam asın, 'dîdeler rûşen ':çatal kaşık şakırtısı, 'akşamcı yarenliği', usulca alça-

lır, kesilir; Taşhan civarındaki 'Cevahir Baba Kahve-si'ni, 'kesif daüssıla yüklü, umumi bir dalgınlık teslimalır.'

'Akşamcı yarenliği' , evet Çünkü Cevahir Baba,pos bıyığı üst dudağını örtmüş, eski 'kulağı kesik',yaşlıca bir Bektaşî; içki yasağına aldırmıyor: müşteri-lerin önündeki kahve, ya da çay fincanlarında, 'arslansüdü' bulunmaktadır; Kahvesi'nin adı kahve, tabanıtoprak, ocağı kerpiç, eskiden köfteciymiş, artık 'gizlimeyhan e' Onları, yani Ahmet Ziya'yı, Sadık Ahi'yi,'Bıdıbıdı' Servet'i; yangın yerindeki 'pansiyonların-

dan' alıp, buraya getirense, yine 'Şaşkın' Beşir Usta;vaktiyle 'fırka'nın resmiyete intikâli dolayısıyla, 'reh-ber' Hocazade 'Baytar' Salih Yoldaş'ı ve diğerlerinide, o getirmemiş miydi? Zaten, Eskişehir Cer Atölye-

Page 40: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 40/236

sine gitmeden de, sık sık uğrarmış; bunca badiredensonra, Berlin'deki 'ehibban' ile tekrar buluşunca, iriiri gülerek, hepsini davet ediyor:

". . .şunun şurasında, 'almancı' üçbeş 'spartakist ' ,Anadolu bozkırında bir araya gelmişiz; ıslatılmaz mışimdi bu?.."

Dışarda, soluğu dondurucu bir karayel, yokuşlar-da kar tozlarını üfürüyordu; yanık tezek kokusu, dörttarafı kaplamış; uzaktan bir yerden (yoksa İnebolukapısından mı?), kağnıların yürek burkan iniltileriyayılıyor. Dört katırın çektiği, 42'lik bir top arabası;paldır küldür, İstasyon istikametine geçti; arkasına,aralarında kartopu atıp tutarak eğlenen, mahalle ço-cukları takılmış; bir de ürkmüş, havlayan yavru birköpek. Birkaç dükkânda, lâmbalar yakıldı. Minare-lerden, üşümüş müezzinlerin, telâşlı akşam ezanları.Ankara'da, gurbet garipliği: iç içe sarılmış, 'beyhude-lik duygusu' ve 'meçhuliyet endişesi'; yarasa kanadı,bir korku: gizli ve yumuşak

Vâlâ ile Nâzım'ı, kim davet etmişti; galiba, SadıkAhi; henüz ilk yudumlarını almışlardı ki, tepeden tır-nağa kar tozu, damladılar; onlarla beraber, hain birsoğuk çevrelerini sardı. Ahmet Ziya, ikisini de tanı-mıyor, tanıştırıldı: şiir yazarlarmış; Sadık Ahi, müte-bessim ve müstehzi, malûmat verecektir:

". . .zinhar küçümseme, hükümetin itimadına haiz-dirler; İnebolu'dan beri, devlet harcırahıyla yaşıyor-lar; gelir gelmez, ikisi de, Matbuat Umum Müdürlü-ğü'ne kapılandı. . ."

Ahmet Ziya, piposunu eline aldı; biraz şaşkın so-ruyor:

". . .nasıl yani? 'Taninci' Muhiddin'le mi?"

". . . tam üstüne bastın Ta kendisiy le . ."Fincanlar, 'misafirlerin şerefine' kaldırıldı; 'Şaşkın'

Beşir Usta'nm, -yarı şaka yarı ciddi-, öbürlerini heye-canlandıran 'şiarı', tam o sıra yükselmesin mi?

". . .hoch der WeltSocialismus . ."Ahmet Ziya, kuşkuyla etrafına bakındı; onu uyar-

mak ihtiyacını hissetti: "...su s be adam Başına belâ

mı ararsın?. ."Gülüşüyorlar. Sadık Ahi'nin kafası başka şeylemeşgul, gençlere onu soracaktır:

"...ne oldu, sizin şaheser? İkmal edebildiniz mi ba-r i?"

İstihfafla 'şaheser' diye vasfettiği; aslında, 'Tanin-ci' Muhiddin Bey'in, istediği, Dersaadet gençliğine hi-tap eden, manzum bir 'beyanname', onları Ankara'yaçağırıyor; üç beş sayfa olabilirmiş Nâzım'la Vâlâ,önce birbirine bakıyor; sonra Nâzım'ın, kendindenemin, cevabı:

". . . hazır olmasına, çoktan hazır Sansüre uğrama-

saydık, neşredilmiş olurdu, ama.. ."Bu defa, herkes birbirine baktı: "...ne, sansüre mi?Sız ne söylüyorsunuz çocuklar? Hangi sansüre?"

Bu defa cevap, daha sakin ve makul, Vâlâ'dan ge-liyor:

"...yani, zât-ı şahane'den bahseden mısraların neş-ri, muvafık görülmedi; tadilât istediler, yaptık: ma-lum-u âliniz, Padişah taraftlarları Meclis'de az değil,gösterecekleri aksülâmelden çekinilmektedir. . ."

("...Vahdettin aleyhine gerçi Ankara'da çok konu-şuluyor; Mustafa Kemal de, ona cephe almış; hattaPadişah, Mustafa Kemal'e karşı, derme çatma bir or-du bile göndermiş; yine de Büyük Millet Meclisi'ninMatbuat Müdüriyeti, P adişah'ı tezyife cesaret edemi-yordu; belki de mebuslardan bazılarının gazabına uğ-

Page 41: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 41/236

ramaktan korkuyordu. Onun için 'Hünkâr' kelimesi-ni ortadan kaldırmamızı teklif etti Muhiddin Bey, bizde vezni kafiyeyi boz madan bir rötuş yaptık...")

Israr üzerine Nâzım paldır küldür, önce şiiringençliği göreve çağıran mısralarını okuyor:

"...gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlikGel ki Anadolu'da senin bükülmez, çelikimanına, azmine ümit bağlayanlar var..."

Arkasından Kuva-yı Milliye dışındakilere söylen-miş, değiştirilmesi istenilen kısmını:

". . .o satılmış vezire, o satılmış hünkâ rao satılmış kullara, siz de mi katıldınız?Siz de mi satıldınız? Sizde mi satıldınız?'"

Sadık Bey, yumruğunu: ". . .af erin " diyerek, masa-

ya indirdi: "... aferin çocuklar, aferin .. Lâkin bunlarıntarz-ı hareketi, şayân-ı teessüf bir hareket Bu itibarla,ben olsam.. ."; o sırada, masanın civarından geçen,Cevahir Baba'yı fark etmişti, kaçırmadı, sesleniyor:

". . .Cevahir Baba, nerelerdesin yahu?.."". . . lebbeyk efendim . .""...acele tarafından, yirmi dirhem arslan südü tak-

viye: görmez misin, ağır misafirlerimiz var..."". . .emrin olur, beyim . ."İs ve tezek kokusu, kalın sigara dumanı arasından;

tekrar, Hacı Rüstem Efendi'nin tamburu: kalabalığınhangi hassas teline dokunduysa, herkesi kuşatan ka-

lın uğultu, ağır ağır, yoğunluğunu kaybediyor; .mızra-bın tellerden uyandırdığı nağmeler, gözle görünmez,esrarengiz gece kuşları halinde, etraflarında uçuşma-ya başladı. Hayret, bu defa, 'hazret' cuş-u hurûşa'

gelmiş galiba; Hacı Arif Bey'in, meşhur Karcığar şarkısmı söylemesin mi?:

"...aşkı pinhan edemem, nale-i efgândır bu," nice âh etmeyeyim , firkât-ı canan dır bu .."

Page 42: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 42/236

Page 43: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 43/236

"...ankara, alacakaranlık..."

Ankara 'serencamı'nın, her ikisi için de ciddî bir'sukût-u hayal ' olduğunu; bir hayli sonra, 'muallim'tayin edildikleri Bolu İdadisi 'ne giderken; Kızılcaha-mam kırsalında, yolda, itiraf edeceklerdi.

Nasıl bir manzara, hayret Pul pul, erimiş gümüşpırıltıları savuran, narin bir akarsu; sıra sıra, boy boy,saçlarını suya sarkıtmış, salkım söğütler; vadiyi sımsı-kı saran , âdeta mıknatıslı, ışıl ışıl kay alar Oys a An-kara, ne kadar çorak ve kıraçtı; yanlış kalabalığına,beklenmedik 'ehemmiyetine' rağmen, âdeta tenha; birbakıma köhne, harap ve bakımsız Tuhaftır ama, herikisinin de hafızasında, Kastamonu; -İnebolu da,- çokdaha renkli ve aydınlık duruyordu.

"...Ankara'ya, Çankırı kapısından girmiştik. Taş-han'da bir oda tuttuk, ilk iş yıkandık, bitlerimizdentemizlendik; ve geceleyin de açık olan, karşıki muhal-lebicide karnımızı doyurduk. Sabahleyin, Ankara gü-neşiyle uyandık. Çevremizi şöyle bir dolaştık: korlarısönmüş, kıvılcımı tükenmiş bir saç mangalın, külleriarasında hissettim kendimi: ne bir mamurluk emare-si, ne bir tutam ye şillik Ort alıkt a kül kok usu, bir çe-şit ecişbücüşlük .."

"...Ankara'nın sevimsizliği -muazzam bir yangın fe-lâketine de uğramış olduğundan- benzersizdi. Ahali

Page 44: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 44/236

bakımından da, bir zeytinyağı sirke karışmazlığı: şehir,idare merkezi haline geldiğinden, memurla doluşmuştu.Sokaklarda, her halleriyle, yerli halktan ayrılıyorlardı.Zeytinyağı gibi üste çıkma gayretindeydiler. Yerli halkise, onlara sirke kadar ekşiydi. Fuzulî'nin dediği gibi:

"...ben ana gusse, ol bana âfet,

miiteneffir, ben ondan, o benden.'.."inebolu'ya gönderilmiş olan harcırah, oradan gel-

diği için; iki arkadaş, Matbuat Umum Müdürlüğü'ne'intisap etmişlerdi' . Muntazaman, her sabah gelip,her akşam gidiyorlar. Müdür-i Umumi 'Taninci' Mu-hiddin Bey, dost ve hayırhah, onlara her fırsatta gü-lümsüyor; samimiyetle,

"...çocuklar..." diyordu, "...ne iyi ettiniz de, geldi-niz "

Bazen, iki elini iki yanma açıp, biraz nikbin birazdalgın, şu gibi sözler:

". . .ne yapıp yapıp, bir çare bulacağız . ."Ya da, ". . .en iyisi, acaba, sizi Maarife devretmekmidir: münhâl bir muallimliğe tayin olurdunuz.. ."

Bulduğu ilk ve tek çare, umduğu sonucu vermeye-cek; yetmezmiş gibi, başına büyük dert açacaktı; on-lara yazdırdığı, manzum Ankara'ya davet bildirisi,bir heyecan -on bin mi, yirmi bin mi ne?- bastırılmış;Ankara ve çevresinde, fisebilûllah halka dağıtılmıştı.Meclis'de buna, meb'usların tepkisi büyük oluyor;Muhiddin Bey'i, hem ciddi ciddi sorguya çektiler;

hem de, hayli bunalttılar; iki genç, dinleyicilerin ara-sında, onun, kendini ve onları savunmasını, meraklabekliyord u, ama beyhude O, ellerini, önünde kavuş-turmuştu; kabahatli kabahatli, yere bakıyordu: ina-

nılmaz yelpaze kalpağı, 'meyyûs ve mükedder' tebes-sümüyle, sadece sustu: âdeta bir ümitsizlik heykeli ..

Bunun tabii sonucu, ikinci ihtimalin gerçekleşmesiolacaktı : Matbuat Umum Müdürlüğü'nden, MaarifVekâleti'ne devredildiler; onları, müsait ve babacankarşılayan, 'Tedrisat-ı Taliye Müdürü' Kâzım Nâmi

Bey; çareyi, 'münhâl' idadilerden birindeki, öğret-menliklere tayinde buldu.{"...Kâzım Nâmi, gerçekten babacan bir adamdı.

Anlayış gösterdi. Karıştırdı ev rakı, iki mün hâlli yeraradı; El'aziz'de varm ış, ağaçlı yer olarak Bolu'da davarmış ama, Bolu'dakine Nâzım için harcırah verile-mezmiş; çünkü ilk sınıfların Türkçe hocalığı imiş;mahalli bütçeden, maaşı da azmış Bana teklif edilen,elli altı lira maaşlı bir hocalıktı; Nâzım 'a teklif edilenotuz altı liralık .."

"...ister El'aziz olsun, ister Bolu; hangisi olursa,

kabul edecektik. Kâzım Nâmi, düşünüp karar verme-miz için, bize ertesi güne kadar zaman bıraktı: sevinç-ten uçarak sokağa fırladığımızı hatırlıyorum ... ")

...fakat Nâzım'ın sevincine, sonradan, iki ayrı dü-şünce, gölge düşürecekti. Nasıl düşürmesin? Bolu'gurbetindeki ' öğre tmenlik; İs tanbul 'da kaybedip,Ankara 'da 'hasb 'e l kader ' bulduğu, Nüzhet Ha-nım'dan, ayrı düşmek demek Nüzhet, 'Taninci' Mu-hiddin Bey'in, baldızı; üstelik, eniştesi onun Nâzım'layakınlaşmasını, pek de tasvip etmez görünüyor; yok-sa, Spartakist 'takımına' âdeta komşu kapısı yaptığı

'hanesine', Nâzım'ı -tabii Vâlâ'yı da- davet etmezmiydi? Etmedi, etmiyor: Ankara'da bile, bu yüzden,sık sık buluşamıyorlardı; Bolu, hakikatte bu 'imkân-sızlığın', yeni adresi

Page 45: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 45/236

Hasretin zorluğu şurada olacak ki, Nüzhet, yoklu-ğunda varlığını daha çok hissettiren; âdeta daha mu-nis, daha cazip bir kız; ne kadar asude, nasıl da rabı-talı: çarpıcı güzelliği veya etkileyici cerbezesiyle değil;insanı, zeki uysallığı ve uysal çekingenliğiyle etkiliyor;Bolu ikâmeti, besbelli onu, şairin hayalinde büsbütünmüstesna bir hâle getirecek; duyacağı hasreti yoğun-

laştırıp, işini zorlaştıracaktı.İkinci 'hicran', Mustafa Kemal Paşa'yla, arzuladığıgibi 'ariz ve âmik' konuşamamış olmaları; belki de,'Spartakist' ve İştirakiyun çevresinin etkisiyle; onlardoğrusu ya, önceleri pek hevesli görünmemişlerdi;buluşturmayı tasarlayan, aileden biri, Ali Fuat Pa-şa'nın pederi, İsmail Fazıl Paşa oldu: zaten Nâzım'ın,Ankara'da akrabası çok, Hüseyin Hüsnü Paşa da bu-rada, Sâmih Rifat Bey de; çoğu İstanbullu 'nun yaptığıgibi, şehre mücavir bağ evlerinden birini tutmuş, ora-da oturuyorlar; 'Reis Paşa'yla tanışmaları, oraya ye-meğe çağrıldıklarında ortaya atıldı; ertesi gün, Mec-

lis'de buluşulacaktı: İsmail Fazıl Paşa, onları 'Reis Pa-şa'ya 'bizzat ' takdim edecek

Meclis'e ilk girişleri değil, fakat bu en kolayı; İs-mail Fazıl Paşa'nın ismini vermek, yetiyor; Nâzım ileVâlâ, büyük salona alınıyorlar. Muayede salonu ben-zeri bir yer, nedense, döşeli dayalı değil; sağda solda,birkaç koltuk, bir iki iskemle, hepsi bu Meb'us kala-balığı, pencerelerin aydınlığında, ayakta duruyor; gi-rer girmez, aralarında, 'Reis Paşa'yı seçer gibi oldu-lar: mavi sarışınlığı ve zerafetiyle dikkati çekiyordu.

İsmail Fazıl Paşa, onları derhal fark etti; o dakikayanlarına gelecektir; Giritliye çalar şivesiyle, adlarınısöyleyerek; kalabalıktan bu tarafa ayrılmış, MustafaKemal Paşa'ya tanıtıyor:

"...işte bunlar, mevzubahis ettiğim genç şairler .."'Reis Paşa'nın uzattığı eli, eğilip öpsün mü; yoksa,

bir asker gibi dik durup, sıksın mı; Vâlâ, mütereddit,fakat Nâzım'ın öpmeyeceğini bildiğinden, ikincisinitercih ediyor.

Reis Paşa, konuya birden girmesiyle, onları hem

şaşırtacak, hem tedirgin edecekti; diyordu ki:"...asrîlik iddiasıyla, bazı genç şairler öyle manzu-meler yazıyorlar ki, ne manası mefhumu mevcut, nede mevzuu maksadı belli; size tavsiye ederim, kalemealacağınız şiirler, bir maksada matuf olsun, bir dava-y ı - "

Cümlesi askıda kalıyor; çünkü, topuklarını birbiri-ne vurarak, yaveri yanma çakıldı:

" . . .Müstacel b ir şi fre Paşam Erzurum 'dan . ."Masmavi bir dikkat yoğunluğu, o tarafa yığılıyor:" . . .Kâzım Paşa 'dan mı?""...evet Paşam, 12 Kolordu Kar argâ hı "

O bir an, uzatılan metne şöyle bir göz atmıştı; eliy-le belli belirsiz selâm verip, sonra Riyaset Makamı'nadoğru, uzaklaştı. Vâlâ ve Nâzım, iki istifham, öncebirbirine, sonra İsmail Fazıl Paşa'ya bakıyorlar: içle-rinde büyük bir boşluk

". . .Mustafa Kemal 'e büyük hürmet beslememerağmen, menfaat kasıtlı şiirler yazmayı, gayeye hiz-met saymadım.. ."

...yolda ilk gecelerini, Kızılcahamam'da geçirmiş-lerdi; ikinci geceyi, Çınarlıhan'ın köy odasında; üçün-

cü gün, Gerede, handan boz ma ufak bir otel Gere-de'den sonrası, başka bir macera: Bolu Dağı, ormanve sis Her türlü ses -uzak uluyan köpek, kişneyenbeygirler, türkü çağıran köylü- kalın ve kaba bir yo-

Page 46: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 46/236

ğunlukta boğuluyorlar; göz gözü görmediğinden, nezaman içinde bir nirengi bulunabiliyor, ne mekâniçinde; hepsi kaybolmuştur; yol, ürkütücü bir meçhul;vakit, müphem; orman, sise batık Yüreklerini örten,o derin kaybolmuşluk hissini dağıtabilmek için, hangişarkıya başlayacak olsalar; daha ilk mısraında, birbalon gibi sönmektedir: 'maneviyat sıfır ' , Ankara'nınköhne hanlarından birinde nasılsa buldukları, Gere-deli katırcı olmasa; akşama doğru gittikçe daha sal-dırgan karanlıkta, besbelli, 'telef olacaklar': bereket,katırcı yolu biliyor.

("...Gerede ile Bolu arasındaki mesafe çok u zun-dur, ancak geceyarısı, el etek çekildikten sonra, kap-karanlık kasabaya girebildik; mektebin bulunduğu te-penin altındaki, çok eski hana indik: tahammül edilirşey değildi, fakat bu berbat od ada, m esleğimiz süre-since kalmayı göze almıştık...")

Londra: toprakları üzerinde, 'güneşin asla batma-dığı' imparatorluğun, mağrur ve mütehakkim 'payi-tahtı'; vapur dumanı ve linyit kokan, nemli bir sisağırlığının altında, âdeta ezilmiş, yamyassı: Wesmi-nistre Sarayı, son derece soğuk; Big Ben Kulesi, yük-sek ve 'mutantan'; Parlamento binası, yaşadıklarıylamağrur, yaşayacaklarından şüpheli; varla yok arasıgörünüp, göründüğü gibi kayboluyor: sanki bir rüya

Kilise çanları, yorgun ve bezgin, karanlığa dağıl-maktadır; sis körlüğünün buğulu derinliklerinde; o si-

yah, aristokrat şemsiyeler, amacını yitirmiş, âdeta yü-züyor. Soho ortamında iç içe geçmiş, viski-soda, caz-band ve çarliston dansı; ensesi traşlı, kaşları kıl incesiçizilmiş fahişeler; melon şapkalı, yakasında çiçek, diş-

lerinin arasında puro, gözünde tekgözlük; hüviyetigizli 'gentlaman'ler; yani kazanılmış bir 'dünya sava-şı'nm, sefih çılgınları; halbuki hisse senedleri, o da lâfmı, bütün 'değerli kağıtlar'; borsada, şaşılacak birhızla inip çıkıyorlar: çünkü, Rusya'ya sevkettikleri'Beyaz Ordular', Bolşeviklerin 'Kızılordu'suna yenil-miştir; Küçük Asya'da, başka ve daha az kapsamlı ol-mayan, bir 'vahamet': 'Kemalistler ' , Yunan Ordu-su'na direniyor: beklenmedik bir direniş ..

Kaldırımda ıslak, basılmaktan kirlenmiş, eski birgazete; birinci sayfada, yarısı okunabilen bir başlık:"ANKARA ANLAŞMAYI REDDEDİYOR"; a l t ında ,sıra sıra, yan yana fotoğraflar: Majestelerinin Başve-kili Llyod George, Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa;Ankara'nın Mümessili Bekir Sâmi Bey ve Fransız Baş-vekili Mösyö Briand ile İtalya Hariciye Nazırı KontSforza .. Az ötede, manşetin gazeteden kopmuş, ötekiyarısı; zar zor okunabilen, umutsuz ve menfi: "LON-D RA K O N FE RA N SI M Ü SBE T N E T İ CE V E RM E -Dİ "

Page 47: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 47/236

(Mustafa Suphi ve arkadaşlarının 'akıbeti' , Trabzon'danitibaren esrarengiz bir hâl alıyor; bu münasebetle, iki taraf

arasında şu m eâlde bir yazışma olmuştur)

Trabzon Valiliği'ne 14 Şubat 1921

III. Enternasyonal Hey'eti olan, Mustafa Suphi ve arka-daşları, Batum'da değildir; ve hiçbir Sovyet Rusya sahilinegelmedikleri hakkında, haber aldık.

Burada (Trabzon), onların denizde boğulduklarına dairmübalağalı rivayetler yayılıyor. Bu yoldaşların nereye gönde-

rildiklerini, bana bildirmenizi rica ediyorum. Onlar görevliolarak gönderilmiştiler.

Onları isticvap edebilmek için, bana gönderilmesini ricaediyorum.

Trabzon Rus KonsolosuBagirof

Page 48: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 48/236

Rus Konsolosu'na 17 Şubat 1337 (1921)

III. Enternasyonal Hey'eti'nden, hiç kimse buraya gelme-di ve hiç kimse de buradan gitmedi. Bu konuda bizde hiçbirbilgi yoktur. Sizin 14 Şubat tarihli yazınıza cevaben bildirilir.

Trabzon ValisiSabri

Trabzon Valisi'ne 17 Şubat 1921

Mustafa Suphi ve onun grubunun talihi hakkında, merke-zin defalarca sorması yüzünden, size rica ile müracaat ediyo-rum ki, bu grubun-talihinin ne olduğu hakkında bana malû-mat vermekten içtinap etmeyin Hakikatler ne kadar acı olsada, meçhuliyetten her zaman iyi olduğunu dikkate almanızırica ediyorum.

Türkiye'de RSFSR'inEnformasyon B ürosu Müdürü

Astakhof

(TBMM Hükümeti tarafından, SSCB 'ne tayin edilmiş olan,Ali Fuat Paşa'nın (Cebesoy) hatıralarından alınmıştır.)

Stalin Yoldaş'la ilk Mülâkat

"...Stalin bizi 22/23 Şubat gecesi kabul etti; bu SovyetMilletler Komiseri'nin, o zamana kadar Türk devlet adamla-rıyla yaptığı ilk mülakattı. Rusçadan başka lisan bilmediğiiçin, Rusçaya h akkıyla vakıf olan Sefaret Başkâtibi Aziz Bey'ide beraberimizde götürmüştük. Konuşmalarımız gayet açıkve samimi oldu, geç saatlarına kadar sürdü. Stalin barsamla-rından rahatsızdı, buna rağmen üzerimizde, yeni rejimin me-tin, iradeli, kuvvet ve kudret sahibi, birinci derecede şahsiye-ti tesirini bırak tı..."

"...Stalin, fikirlerini şu suretle hülâsa etti: 'İttifak akdede-nleyiz' dedi, '...çünkü ingilizlerle Ticaret Muahedesi yapaca-ğız. Bundan maksat, Ticaret Muahedesi aleyhinde bulunanFransa ile, bu muahedenin taraftarı ingiltere'nin ve netice iti-bariyle Amerika'nın rekabetini tevlit etmek; ve bunların bizekarşı olan ittifakını parçalamaktır. Fakat asıl maksadımızolan mücadeleye, kapalı veya açık olarak, devam edeceğiz.Biz muhtaç bulunduğumuz maddeleri İngiltere'den alır veAntanta'nın ittifakını parçalayarak, mühim bir muvaffakiyettemin etmiş oluruz. Binaenaleyh bu Ticaret Muahedesi'nezarar verecek herşeyden tevakkî etmek, sizin de menfaatinizicabıdır. İttifaktan maksadınız para, silâh, insanca yardımise, bunu derhal yapacağız. Kardeşlik Muahedesi'ni imzaederiz, çünkü onda Ticaret Muahedesi'ne zarar verecek birşey yoktur..."

İ k d l d b f

Page 49: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 49/236

"...Stalin'in bu hülâsasından sonra İngiliz Ticaret Muka-velesinde mukâbil teklifler arasında, Büyük Millet Meclisiarazisi tabiri yerine; bu Meclis tarafından kabul edilen, 'Mi-sâk-ı Millî Hududlarinın konulmasını rica ettik; ehemmiyetiolmadığını, mamafih tashih edeceğini söyledi. Bir 'Ermenis-tan meselesi 'nin konuşulup konuşulmayacağı hakkındakisualimize de:

'"...siz Ermenistan Meselesi'ni kendi kendinize halletti-niz; eğer daha halledeceğiniz bir şey kalmış ise, onu da hal-lediniz, fakat zamanını kat'i olarak bize bildiriniz... ' Cevabınıverdi. Sonra Gümrü'yü ne zaman tahliye edeceğimizi sordu.Muahede hükümleri tatbik edilince derhal boşaltacağımızıve Gümrü'ye temellük fikrinde olmadığımızı söyledik. YaldaşStalin'in bu kat'i ve şayan-ı memnuniyet beyanatından sonrakendisine veda ettik..."

(Moskova Hatıraları, Milli Mücadele ve Bolşevik Rusya, s.142/143. Temel Yayınları, 2002)

"...kara deryalarda bir fenersin..."

Moskova'ya, ince ince, buz tozu yağıyor; pusun

arkasında, esrarengiz ihtişamıyla, Kremlin Sarayı veBazilikalar; Kızıl Meydan'da, duman duman, kalaba-lık; önde mızıkalarıyla, Komünist Gençlik TeşkilatıKomsomol'un, (Vsesoyuzsniy Leninskiy Kommunisti-çevkiy Soyuz Molodeiji) , protesto gösterisi; yumruk-lar ı havada, kız erkek, delikanlı bir kalabalık;orak/çekiç ve yıldız, uçurulan kızıl balonlar; iriliufaklı, pankartlar

Tribünde, başta Vladimir İlyiç, Lev Davidoviç,Parti'nin ileri gelenleri; başlarında astragan kalpakla-rı; yakaları kürklü, deri paltolar içinde, gözleri gülü-yor; bıyıkları sakalları buz tozu; ellerinde, eldivenler,kalın ve rakı mavisi soğuğa, havadaki sunturlu pusarağmen; ortalıkta ona zıt düşen, fevkalâde günleremahsus bir telâş; mızıka, harıl harıl, en ünlü ihtilâlmarşlarından, birisini çalmaktadır; gençler, bir ağız-dan katılıyorlar:

"...kara deryalarda bir fenersinyıldızımız önümüzde parlarışığını koşuyoruz seninfabrikalar ve tarlalarda

fabrikalarda biz tarlalarda bizizbiziz hayatı yaratandin farkı bilmeyiz dil farkı bilmeyizdoğduk sanki bir anadan..."

'K li ' Tü ki ' i S l Bi liği ' d ki ilk Ali Fuat Paşa mütevazı gülümsedi; cevabı kısa

Page 50: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 50/236

'Kemalist ' Türkiye'nin, Sovyetler Birliği 'ndeki ilk'Sefir-i Kebiri' Ali Fuat Paşa, diplomatlara ayrılmışkısımda; Türk Murahhas Hey'eti Reisi Yusuf Kemalve Sefaret Tercümanı Ziya Bey'le, o günkü Pravda ga-zetesine eğilmiş; Ruslarla imzalanacak 'i tilâfname'konusunda, Ankara'ya 'geçebilecekleri ' , bir haber, yada bir yorum arıyor; oysa tuhaf şey, gazete ağırlığıPetrograd o laylarına vermiş; kaç gündür Mosko-va'da, eski payitahtın, başkaldırdığına dair, ısrarlı de-dikodular; kimisine göre halk ayaklanması, kimisinegöre umumi grev; eski sovyet dağıtılmış, yenisini seç-mişler; işin asıl önemli tarafı, Kronstadt Deniz Üs-sü'ndeki bahriyelilerin, Moskova'yı eleştiren bir bildi-riyi kabul edip, yayınlamış olmaları Do nan ma daayaklanmaya katılıyormuş; o Kronstadt Bahriyelileriki, ihtilâlde Çarlık 'a ilk bayrak açanlar arasındaydı.

Ziya Bey, 'Tavariş ' Karahan'ın onlara yaklaştığını,Yusuf Kemal Bey'den önce görüyor; Lev MihailoviçKarahan, Hariciye Halk Komiserliği 'nde yıldızı git-tikçe parlayan simalardan, aslen kimine göre Gürcüy-müş; kimine göre Ermeni; Trotskiy'in yakınıdır deni-yor, Sovyet-Çin yakınlaşmasının mimarı; siyah, düz-gün taranmış Hıristiyan sakalı, gülümser profili dik-kati çekiyor; Türkleri, nerede görse alâkadar, munisve yardıma hazır; manalı gülümsemesiyle, sık sık:

" ' . . .bizler komşuyuz... ' diyor, "yüzlerce yılın kom-şusu: aynı mukadderatı paylaşıyoruz "

Yusuf Kemal Bey'le aşinalığı, hayli uzayan 'İtilâf-nâme müzakeratı' dolayısıyla eski sayılır; besbelli, içi-ne biraz da merakın karıştığı, iyiniyetli bir samimiyet-le, Ali Fuat Paşa'yı daha iyi tanımak istiyor: 'Reis Pa-şa'nın yakını yeni Sefir-i Kebir ..Aynı manidar tebessüm, elini uzattı: "...sizleri bu-rada görmek, kıymettar bir tesanüt tezahürü, mes'utbir tesadüf; ne kadar teşekkür etsek, yetmez "

Ali Fuat Paşa, mütevazı gülümsedi; cevabı kısaama samimi: "...bizde bir söz vardır, Yoldaş Kara-han..." diye karşılık verdi; "... 'komşunun komşuyadostluğu, kardaşlıktan ileridir' . ."

Karahan, hafifçe eğilip, teşekkür edecektir: "Spas-siba Tavariş "; sonra, Yusu f Kemal'e dönerek, aynıgülümsemeyle, diyor ki: "...yolun sonuna geldik, azönce Tavariş Korkmazof ' la beraberdim; i t i lâfnamehazır gibi, birkaç hafta içinde imzayalacağız .."

Yusuf Kemal Bey memnun, cevap verdi:"...işte günün haberi. Asıl bu Maalesef Pravda'da

hiçbir şey göremedik, varsa yoksa Petrograd Olayla-rı "

Lev Mihailoviç hiç istifini bozmuyor; aynı mani-dar tebessüm, aynı kendine güven hissiyle:

"...Petrograd, alt tarafı, bir zabıta vak'asıdır..." di-yor, "...halbuki Türk-Sovyet İtilâfnâmesi, bir tarih "

Ziya Bey, ikisinin muhaveresini, Ali Fuat Paşa'yaçeviriyordu; Paşa, soğuktan ağzı burnu duman, sor-du:

" . . .k imdi bu Korkmazof . ."" . . .hani müzakerelere Sovyet tarafından iş t i rak

eden, Rusiyalı Türk Kendisi, Bolşevik Fırkası 'nmMerkez Komitası azası olur..."

Ali Fuat Paşa, zıvanalı bir Rus sigarası yakmıştı;bir an daldı, Moskova'ya geleli, uzaktan o kadar'yekpare' görünen Rus İnkılâbı 'nm, 'rehberler' seviye-sinde bile, hayli çetrefil olduğunu görüyordu: 'Tava-riş ' Stalin başka türlü konuşmuştu, 'Tavariş ' Çiçerinbaşka; ilki, daha ilk mülakatında demişti ki:

"...siz Ermenistan meselesini kendi başınıza hallet-tiniz; eğer daha halledeceğiniz bir şey kaldıysa, onuda hallediniz, fakat zamanını kat'i olarak bize bildiri-niz." Oysa ikincisi, Ermeniler lehine saman altından

sü'yürütüyordu; en azından Ali Fuat Paşa'nın izleni-

Page 51: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 51/236

sü yürütüyordu; en azından, Ali Fuat Paşa nın izlenimi bu idi; sık sık fikir değiştirmesi de cabası ..

"...eğer konferansın devamı müddetince biz, bazımühim noktalarda ve bilhassa Batum'un terki husu-sunda, son dakikaya kadar mukavemet göstermemişolsaydık; Sovyet Hariciye Komiserliği, ne yapıp yapıpKonferans'ın muvaffakiyetsizliğe uğraması için birmüşkilât icat edecekti. . ."

". . .çünkü Rus Hariciyesi, Garb'ın henüz tanımakistemediği 'millî' bir Türk devletini, bizim istediğimizşartlar altında tanımak hususunda istical göstermekfikrinde değildi. Herhangi bir muahede yapmaksızın,pek az yardım yapmak suretiyle, bizi, kendi emelleri-ne hizmet ettirebileceklerini sanıyorlardı..."

Komsomol gençlerinin attığı sloganlar, ortalığı vel-veleye veriyordu; havada, onları handiyse bağırarakkonuşmaya mecbur eden, kaim bir uğultu belirmişti;buna rağmen konuşma, aynı minval üzere, belki dahaçok uzayacaktı; fakat birden, Komsomol Mızıkası,Enternasyonal Marşı'nı çalmaya başlamasın mı; her-kes o anda, âdeta put kesiliyor:

"...uyan artık uykundan uyanuyan ey esirler dünya sışuurumuz kızıl bir volkankavgamız ölüm kavgası..."

"...bu kavga son kavgamız• vur, atıl, sıçra, yık...

Enternasyonal'leKurtulur insanlık..."

' Pravda gazetesi, Türk-Sovyet İtilâfnamesi'ne dair haberi,epeyce hızlı yayınlayacaktır: birinci sayfada ve

resimli olarak

SSCB Dışişleri Halk Komiseri 'Tavariş' Çiçerin'le, Türk Mu-rahhas Hey'eti Reisi Yusuf Kemal Bey'in fotoğrafları; SSCBBolşevik Partisi Merkez İcra Komitesi'nden, 'Tavariş' CelâlKorkmazof'un resmiyle yan yana konmuştu; TBMM Hüküme-ti Moskova Sefir-i Kebiri Ali Fuat Paşa'nın resmi verilerek, oda tanıtılmış oluyor; ayrıca, imza törenine ait birkaç klişe, vs.

Sayfanın uygun bir yerinde, iri harflerle dikkati çeken bir

manşe t : 'EMPERYALİZME MÜŞTER EK DARBE / SOVYET-TÜRK İTİLÂFNAMESİ İMZALANDI'. Gazetenin tarihi, 17 Mart1921 İtilâfname bir gün önce, 16 Mart 1921'de 'resmiyet'kazanıyor; ne tesadüf: geçen yıl aynı tarihte, İngiliz İşgâl Do-nanması'nın Silâhendazlari; Osmanlı'nın payitahtı Dersaa-det'i, 'resmen' işgâl etmiş; Meclis-i Meb'usan'ı basarak,meb'usları Bekirağa Bölüğü'ne götürmüşlerdi...

" Enver Paşa Berlin'den Moskova'ya sekiz on arkadaşı " ali bey harekâtı "

Page 52: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 52/236

. . .Enver Paşa, Berlin den Moskova ya, sekiz on arkadaşıile beraber döner; bunlar Moskova'da toplanacak İslâm İhti-lâl Cemiyetleri K ongresi'nin çoğu Kuzey Afrika'lı üyeleridir..."

"...Ruslar bu konuda Enver Paşa'ya geniş para yardımlarıyaparlar; hatta bir zaman gelecek, Avrupa'da ihtilalciler,onun Moskova'dan göndereceği paralar veya paraya tahviledilmek üzere yollayacağı mücevherlerle geçineceklerdir..."

(Şevket Süreya Aydemir, Makedonya'dan Ortaasya'ya En-ver Paşa, Cilt III, s. 550/551)

1337 (1921) Mart ayında gönderilen para yekûnu velistesidir:

Berlin Merkezi'ne bu ay için fazla tahsisat 10.000 markTalât Paşa'ya 11.000 markSultan Efendi'ye (Enver Paşa'nın eşi) 15.000 markCemal Azmi Bey'e 6.000 markRüsûhi Bey'e (eski Hariciye Nazırı) 6.000 markBahaettin Bey'e (Bahaettin Şâkir) 6.000 mark

İlyas Bey'e 6.000 markŞekip Arslan Bey'e 2.500 markİstanbul'a 14.000 markGazeteye 15.000 markCemal Paşa'ya 6.000 markBedri Bey'e 6.000 mark

109.500 markZiya Bey'e 6.000 markMart ayı için 115.ooo bakiye mark alınmıştır

Kâmil

(Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan Ortaasya 'yaEnver Paşa, Cilt III, s. 551)

...ali bey harekâtı...

İtilâfname'nin imzasından birkaç gün sonra, Sefir-iKebir Ali Fuat Paşa, aklından geçirdiğini yaptı: Cihanİslâm İhtilâli 'nin 'rehberi' Enver Paşa'yı, Sefaretha-ne'ye, yemeğe davet etti.

Paşa'nın 'nezdinde' yaptıkları ilk sohbet, arzuladı-ğından 'kısa ve resmî' geçmiş; ucu ta Mekteb-i Harbi-ye-i Şahane'ye uzanan eski aşinalık, sanki kaybolmuş-tu. Oysa Enver'le 'okul sıralarından' tanışıyorlar; ta-nıştıran da kim, sınıf arkadaşı Halil: Enver Paşa'nın,yaşça ondan küçük 'amcası': ikisi, Paşa'dan iki sınıf

aşağıda okuyorlardı Ayrıca, Dersaadet'i terkettiktensonra, 'ecnebi'de yaşadıklarını, onun ağzından dinle-mek, az şey mi olur? Enver Paşa da "onların, 'Sarı Pa-şa'yla el ele, Anadolu'da neler yaptıklarını" merakediyor; saklamıyor da bunu, açıkça söyledi ..

O sabah Moskova'yı, cam gibi saydam, bir aydın-lık kaplamıştı; uzak ve soğuk bir güneş, epeyce yük-selmiş, yukarda parlıyor; buz tutmuş karda, güp güpnal sesleri: birbiri ardınca geçen kızakların, dağınıkçıngıraklar ı ; Kremlin taraf ından, yine kalabalığınuğultusu işitiliyor: Komsomol rahat durmuyor ki, he-

men her sabah, şehrin dört tarafından kopup gelengençler Kızıl Meydan'da toplanıp; orak çekiçli bay-rakları, mızıkaları, birkaç dilden yazılmış sloganlarıy-la, Petrograd'daki ayaklanmayı 'tel'in ediyorlar'.

Enver Paşa, 'ikâmetine tahsis edilmiş' Sopiskaya ".. .sonra Afganistan Sefareti 'ne gittim; Cemal Pa-

Page 53: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 53/236

Enver Paşa, ikâmetine tahsis edilmiş SopiskayaNaberezhnaya 'misafirhanesi'ndeki dairesinden, kapı-ya indiği zaman; uğultu, ihtilâlin ünlü marşlarındanbirisine dönüşmüştü:

"...dazdrastvuyet Leninvojt revolutsiidazdrastvuyet Trotskyvojt krasnoy armii..."

Kara kalpaklı, iri yarı şoförü; onu, rahat ve pembetebessümü; kurbağa yeşili, iri gözleriyle karşıladı:". . .zdrastvuyti, Tavariş General "

...fakat Enver Paşa'yı, yol boyunca tedirgin edennedir? Sefarethane'de karşılayacak olanın, Mekteb-iHarbiye-i Şahane'de, ondan iki sınıf küçük Ali Fuat'Efendi' olması mı; yoksa, yerli yersiz zihninde dola-şan, yine olmaz olası, o 'fikr-i sabitler' mi? Niye, du-rup durup, daha geçen gün 'zevce-i muhteremesi'neyazdığı mektuptan; 'derakap' unutacağını sandığı,bazı cümleleri hatırlıyor?:

". . .mukaddes Nâciyeciğim, yemeği Ukrayna Reisi-cumhuru Rakovskiy ile yedim. Bence herhalde, Avru-pa'da Komünist Partileri 'nin muvaffakiyetleri için,Rus Sovyet Hükümeti Hariciyesi'nin zemin hazırla-ması ve onların muvaffakiyetlerini hazırlaması lâzımgeleceği konuşuldu. Sonra onun resmini yaptım; buişe Riga Tevkifhanesi'nde başladığımı ve bu suretle dehapiste resim satıp para aldığımı söyleyince: 'işte iyi

bir başkumandan ' dedi. . ."Ya da aklına geldikçe, karısına bunları neden yaz-

dığını düşünüp tedirgin olduğu, gereksiz ayrıntılar:

. . .sonra Afganistan Sefareti ne gittim; Cemal Paşa'ya Moskova ve Anadolu vaziyetleri hakkında birtelgraf çektim; sonra Türk Sefareti'ne gittim, öteberikonuştuk. . . "

Bu defa, 'öteberi'den söz etmiyorlar; Ali Fuat Paşageleli, Sefarethane, hayli derlendi toparlandı. Onu ka-pıdan 'bizzat' karşılıyor: mavi gözleri aydınlık, du-daklarında o 'hayırhah tebessüm', 'üniformasız '; bes-belli, sivil giyinmiş 'sabık' bir Başkumandan Vekili'ni,'Paşa üniforması'yla karşılamanın, yakışıksızlığınıdüşünmüş; kimbilir belki de, o eski günleri hatırlıyor;hani, Sina Cephesi'nde...

("...Enver Paşa'yı son defa 1916 Nisanında gör-müştüm; Başkumandan Vekili olarak, Sina Cephesi'niteftişe gelmişti; bu sırada, M iralay İsmet Bey'i, 20.Kolordu Kumandanlığından alarak, yerine beni tayinetmişti; İsmet Bey'i de beraberinde götürmüş, Ha-lep'de teşkil edilmekte olan 3. Kolordu'nun kuman-dam yapmıştı. Demek ki birbirimizi görmeyeli, dörtsene olmuş; bu dört sene içinde, çok mühim hâdiselercereyan etti; fakat o, hâlâ genç, zinde ve metindi...")

Enver Paşa, yönetimi bırakıp gittikten sonra, payi-tahtta neler yaşandığını; isterse, Teşkilât-ı Mahsu-sa'dan, 'Kaymakam' Hüsamettin Bey vasıtasıyla; is-terse Alman İstihbaratı'ndan, Dersaadet'te hiç de ek-sik olmayan 'ajanları' vasıtasıyla, öğrenmemiş olabi-lir mi? Buna ihtimal verilemez Sanki hiçbir şey bilmi-yor: üzeri meneviş işlemeli, büyük çini sobanın pekde ısıtamadığı misafir salonunda; Rus semaverindendemli çayını yudumlarken, Ali Fuat Paşa'nın anlattık-larını, can kulağıyla dinledi: yaaa, demek muhalifler,derhal onların harp suçlusu ilânını 'derpiş ettiler'

Hatta 'hususi bir Divân-ı Harb-i Örfi 'de muhakeme- ni; bir başkasıymış gibi, âdeta dışardan, hayal meyal

Page 54: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 54/236

Hatta hususi bir Divân ı Harb i Örfi de muhakemelerini... Matbuat âdeta çileden çıkmıştı, öyle mi? Al-lah Allah, dönüp dolaşıp 'Sarıkamış Faciası 'nı mevzu-bahis ediyorlar: yok, yetmiş bin nefer soğuktan don-muş; yetmiş bin olur mu efendim, doksan bin, dok-san bin Onun ihmali ve kumanda tecrübesizliğinden,Şark Ordusu'nun kısm-ı azamı feda edilmiş de, falanfilân ..

Enver Paşa birden, muhatabının bu teferruattansöz etmediğini farketti; çok fena oldu; başına hep bugeliyor, nerede, ne zaman olursa olsun, söz 'SarıkamışFaciası'na intikal etti mi; muhayyelesi alıp başını gidi-yor; onu, 'şuuraltındaki' , o 'haileengiz' günlere sü-rüklüyor; bu defa da, 'facia'dan sonra 'Hükümet'eyazdığı 'vasiyeti', o 'vasiyet'ten bazı satırları, 'zihnen'tekrarladığını saptayacaktı:

"...IX. ve X. Kolordu ve Süvari Fırkası 'm bekliyo-

rum; gelir de yetişirse düşmanı bozacağım; fakat gel-meden düşman zayıflamış kıtaatımıza taarruz eder vetaarruzda muvaffak olursa, o vakit ordu mahvolmuşdemektir."

Ya da, o aklına geldikçe yüreğinin burkulduğu, ve-da kelimeleri: "...eğer Allah yardım ederse, muvaffa-kiyet kat ' idir. Eğer muvaffak olmazsam, son neferim-le beraber öleceğim. Bu halde vasiyetim: ben vazifemiyaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Yaşasın di-nim, vatanım , padiş ahım " Garip bir inat ve ısrarla,tekrar tekrar kulaklarında; kendi ağzından, kendi se-

siyle işittiği, son sözler: "...yaşasın dinim, vatanım,padişahım . ."Ali Fuat Paşa'nın uzattığı paketten, 'gayr-ı ihtiya-

ri', 'zıvanalı' bir sigara aldığım; tuttuğu ateşe eğildiği-

ni; bir başkasıymış gibi, âdeta dışardan, hayal meyalgörüyor;

"... nelerden bahsediyor, bu adam?"

Dikkatini ' teksif edince', Ankara ' istihbaratı 'nmhiç de ' ihmal edilebilir ' seviyede olmadığını, görecek-tir: yalnız onu, Berlin 'de Kari Radek 'Yoldaş'la tema-sa geçirenin, Parvus Efendi olduğunu bilmekle kalmı-yorlar; sonraki temasların Hans Von Secht, yaptığıMoskova seyahatlerinin, Binbaşı Fischer ve YüzbaşıKress yardımıyla, gerçekleştiğinden de haberleri ol-muş

"...fevkalâd e calib-i dikkat Yoksa Ruslar, iki ta-raflı mı oynamaktadır?"

Ali Fuat Paşa, sigara dumanlarının arasında, yarıvar yarı yok; çayını kamilen unutmuş; saygılı, galiba

biraz da kuşkulu; camlardan pirinç semavere vurmuşgüneşin, Paşa'nın yüzündeki vahşi sarı yansımalarınıseyrediyordu; nihayet, düşünceli bir sesle dedi ki:

"...Kayzer'in istihbaratı, zafer-i kat ' i mevzuundason ümidini; âlem-i İslâm'ın; yani İngiltere'nin, Asyave Afrika'daki müstemlekelerinin, cihanşümul isyanı-na bağlamış görünmektedir; fikr-i acızaneme göre,Şark Mil let leri 'n in Bakû 'daki iç t imamda, efkâr-ı

*umumiye'ye verilmek istenilen asıl mesaj..."

Enver Paşa Bakû'yu hatırlamak istemiyor; 'Şark

Milletleri İçtimaı'nın, ondaki 'intibaı' ciddi bir yalnız-lık, daha da kötüsü 'terkedilmişlik' hissi; bir türlüizah edemediği, o garip, 'zevce-i muhteremesi'ne, Na-ciye Sultan'a sığınma arzusu Bu arzu 'bermûtad', ona

yazdığı mektuplardaki, 'nüvazişkâr hitapların', hafı- lar Fırkası teşkilâtı ve doğrudan doğruya III. Enter-l b ğl k bb

Page 55: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 55/236

yazdığı mektuplardaki, nüvazişkâr hitapların , hafızasında ısrarla belirip kaybolması şeklinde, kendinigöster iyor : " . . .Nâciy eciğim , efendim, su ltanım . . "". . .sevgili karıcığım.. ." ". . .nûr-u aynım efendim.. ."

Ali Fuat Paşa susmuştu, eski başkumandanının birtürlü sıyrılamadığı dalgınlığını seyrediyor; Enver Pa-

şa, bunu farketmedi bile, sigarasını kül tablasındaunutmuş; yüzünün yarısında, semaverden yansıyanpirinç sarısı güneş parıltıları; elinde teşbihi; 'Sefir Pa-şa' bu dalgınlığı, Bakû'da, belki daha sonra geçtiğiBerlin'de, işlerin onun umduğu gibi yürümemiş olma-sına atfediyor:

". . .Bakû Kurultayı, III. Enternasyonal'in AnadoluHarekâtı'na yardım etmesi kararına, yeni bir şey ilâveetmiş sayılmazdı. Buna mukabil, Şark Milletleri'ninmümesilleri huzurunda, Anadolu işçi ve köylülerini,müstakil teşkilât ile nizamlı olarak toplanmalarını

tavsiye etmişti; yani hariçte III. Enternasyonal'e bağlıolarak kurulan ve yirmi otuz azadan mürekkep bulu-nan, Mustafa Suphi Yoldaş'm reisliğindeki KomünistPartisi etrafında birleşmelerini istemişti. MustafaSuphi bu maksadla, Anadolu'ya geçmişti. . ."

". . .bundan başka, Enver Paşa da programının esa-sı idareyi halka götürecek olan bir Halk Şurası Fırka-sı 'nm, resmen, Anadolu'da kurulması teşebbüsünegeçmişti. Bu fırkanın Bakû'da alelacele hazırlamış ol-duğu programını Türkiye'de faaliyete geçecek arka-daşlarına göndermişti. İngiliz emperyalistlerinin hile-

sine kurban giderek, bir buçuk seneden beri inkısamauğrayan Türkiye, yine hakiki Türk milliyetperverleri-nin himmet ve gayretiyle millî birliğini kurtarmıştı;fakat ne yazık ki, şimdi de Enver Paşa'nın Halk Şura-

nasyonal'e bağlı Türk Komünist Partisi 'nin teşebbüs-leri ile, bu birlik tehlikeye maruz kalıyordu..."

Sefaret kavaslarından birisi, öğle yemeğinin hazırolduğunu 'tebşir' ve paşaları sofraya davet ettiği sıra-da, Kızıl Meydan'daki gençliğin uğultusu, galiba pen-cerelerin altından geçiyordu; öfkeli bağırışlar, silah gi-bi patlayan slogan salvoları arasından, EnternasyonalMarşı'nm yeniden yükseldiğini duydular:

"...uyan artık uykundan, uyanuyan esirler dünyası..."

Kahvelerini içtikten sonra, Cihan İslâm İhtilâli'nin'rehberi', Halife-i rû-yi zemin'in 'damâdı', Enver Pa-şa; Sefir-i Kebir'in ricası üzerine, kendisine tahsis edi-len odada istirahata çekilecekti.

Ali Fuat Paşa, oda kapısına kadar, ona refakât edi-yor; bu arada, hem Sefaret'in işleriyle meşgul olacağı-nı söylüyor hem de diyor ki:

"... zât-ı âlinizin tevdi etmek lütfunda bulunduğu-nuz; şahsen, son derece mühim ve kıymettar addetti-ğim, Halk Şuraları Fırkası'nın, program ve nizamna-mesini tetkik edeceğim.. ."

Aydınlık mavi gözlerinin derinliklerinde, ne mana-ya (istihza mı, yoksa samimiyet mi?) geldiği belirsizimalı pırıltılarla, ayrıca diyecektir ki:

"...alınacak kıyamet gibi ders ihtiva ediyor, hiçşüphem yok Biraz istirahat buyurunu z, Paşam ; bilâ-hare, Stalin Yoldaş'la yaptığımız sohbeti tezekkürederiz. . ."

Page 56: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 56/236

Page 57: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 57/236

Page 58: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 58/236

(Türkiye Komünist Fırkası' Haricî Büro azalarından, AhmetCevat Yoldaş; III. Enternasyonalin Doğu Şube si Müdürü ve

Doğu Halkları Propaganda ve Hareket Sovyeti RiyasetHey'eti Azası Yoldaş Pavloviç'e gönderdiği mektupta şunları

yazıyordu:)

Bakû, 2 Nisan 1921Aziz Yoldaşımız, Pavloviç'e

"...Aziz Yoldaş Pavloviç, Yoldaş Mustafa Suphi, 4 Merkezkomitesi azası, diğer 12 komünist yoldaşın, kurban edilme-siyle ilgili olarak, sizinle konuşmalıyım: onlar, 28 Kânunusâ-nide Trabzon yakınlarında, vahşice öldürülerek denize atıl-mışlardır. Kaybolan yoldaşlarımızın talihi hakkında, iki aymüddetince hiçbir bilgi alamadık; ama sonra anlaşıldı ki,Trabzon burjuvazisinin satılmış cellâtlarının darbeleri ile öl-dürülmüşlerdir..."

"...onlar motorlu bir kayığa bindirilmiş ve acele iskeledengönderilmişlerdir. Bu kayığın arkasından silâhlı adamların bin-dirildiğı başka bir kayık yola çıkarılmıştır: yoldaşlarımız bağla-narak, kasaturalarla deliş deşik edilerek öldürüldükten sonra,denize atılmışlardır. Ertesi gün her iki kayık da Trabzon Lima-nı'nda durmakta idi ve kayıkçılar Türk Bolşeviklerin denizindibine gönderdiklerini merak eden herkese anlatmışlardı..."

"...Trabzon'daki RSFSR Temsilcisi, yoldaşlarımızla görüş-me talebinde bulunduğu zaman; Trabzon Valisi tarafından,

galeyana gelmiş halkın hücumuna uğrayabileceği ile korku-tularak evinden çıkmaması emrolunmuştur Aslında Rus

Page 59: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 59/236

tularak, evinden çıkmaması emrolunmuştur. Aslında RusTemsilci bu tehlikeyi 'acele olarak' radyo ile Moskova'ya veAnkara'ya bildirmeli ve yoldaşlarımızı cellâtların elinde bı-rakmamak için, gereken tedbirleri almalı idi. Yazık ki bu za-manda RSFSR'in Trabzon Temsilciliği'nde enerjisi kâfi eşhasbulunmuyordu..."

"...biz en iyi ve en cesur 16 veya 17 yoldaşımızı kaybettik,siz, bizimle olan tesaanüdünüzü, onları öldüren cellâtlarıntecziyesini talep ederek isbat etmelisiniz. Trabzon'da, orayagiden bütün Türk Komünistlerinin katledilmesi mukarrerdir.Anadolu burjuvazisi, vahşi cinayetlerinin cezasız kalacağınıbildikçe, komünistlere karşı canavarca takibi devam ettire-cektir..."

"...aziz yoldaş, sizin bu meseleyi ele alacağınızı ve cellât-lara kurban olan en iyi yoldaşlarımızın hatırasını müdafaa et-meyi deruhte edeceğinizi ümit ediyorum...

Hürmetlerim ve komünist selâmlarımla

A. Cevat..."

(Yavuz Aslan'ın, Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmışolan, 'Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluşu ve MustafaSuphi' başlıklı eserinde, olayın arkasıyla ilgili olarak şu

satırlar mevcuttur:)

"...Ahmet Cevat'ın bu mektubu üzerine, Pavloviç'in giri-şimde bulunduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Üyesi ol-duğu Doğu Halkları Propaganda ve Hareket Sovyeti'nin de,bu konu ile ilgili açıklama yapmayarak, hiç yaşanmamış gibitavır takınması ilginçtir. Daha ilginç olanı ise, bu Sovyet'inmerkezi Bakû olmasına ve Türkiye Komünist Fırkası da, Ba-kû'da kurulmuş ve halen burada bir Harici Bürosu'nun bulun-masına rağmen; Azerbaycan basınında Mustafa Suphi ve ar-kadaşlarının öldürülmesi ile ilgili, tek bir yazı ya da habererastlanmamasıdır..."

".. .Mustafa Sup hi ve arkadaşlarının öldürülmesi ve Türki-ye'deki komünistlere karşı TBMM Hükümeti'nin 1921 başla-rında başlattığı sindirme hareketi karşısında, Sovyet RusyaHükümeti'nin dikkate değer bir tepki göstermemiş olması vebu durumun 16 Mart 1921'de Moskova'da imzalanan DostlukAnlaşması'nda bir pürüz çıkarmaması, Sovyet Rusya'nın dabu dönemde, Türkiye'nin dostluğuna ihtiyacı olduğunu orta-ya koymaktadır..." (s. 337/338)

" ...inönü'debi f d h "

Page 60: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 60/236

bir zafer daha .."

Ağır topçu, Yunan mevzilerini, birkaç saattir dö-vüyordu: ufuklardan, büyüyerek yankılanan, top ses-leri; yoğun duman, kalın barut kokusu, öldürücüateş

Sağ ve sol cenahtan, kılıç çekmiş süvari müfrezele-ri, düşman siperlerine dolu dizgin saldırıyorlar; gafilavlanmış Yunan piyadesi, ümitsiz direniyor.

Birden, en önde alay sancağı; süngü takmış piya-de, 'Allah Allah' nidalarıyla, âdeta uğuldayarak, taar-ruza geçecektir; sağda solda, infilâk eden top mermi-leri; eli yüzü kan içinde, yaralılar; ebediyete savrul-muş, şehitler.

Süvarisiz kalmış, başıboş atlar, yalnız ve şaşkın,ortalıkta dolaşıyor.

1 Nisan 1337 (1921) tarihli, Hâkimiyet-i Milliyegazetesinin birinci sayfası, bu resimlerle 'müzeyyen':ayrıca, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın birfo toğrafı ; onun üzerinde, i r i 'hurufat ' la manşet :İ N Ö N Ü ' D E B İR Z A F E R D A H A / " D Ü Ş M A N ,Ö L Ü L E R İ Y L E D O L D U R D U Ğ U M U H A R E B EM E Y D A N I N I M U Z A F F E R S İ L A H L A R I M I Z AT E R K E T M İ Ş T İ R "

Page 61: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 61/236

Moskova Sefareti MüşavirlerindenBüyük Millet Meclisi Menteşe Meb'usuTevfik Rüştü Beyefendi'ye,Moskova Sefir-i Kebiri Ali Fuat Paşa'ya

16 Mayıs 1337 (1921)

Komünizm cereyanının memleketimizdeki revaç derecesihakkında Rus mahfilleriyle yaptığınız temaslardan ve buesas dahilinde hazırladığınız rapordan bahseden mektubu-nuzu aldık. Memleketimizin bugünkü vaziyeti ve mevcutşartlar, bu teşebbüslerinizi uygun gördürmeyecek bir manza-ra arzetmektedir.

Memleketimiz, bugünkü cidale başladığımız günlerde dü-şündüğümüz 'Milliyet ve Memleketin Bağımsızlığı' prensibi-ni, her türlü itilâfnamemiz, maddi ve manevi bir şekilde ken-dine şiâr edinmiş; ve geçen sene zarfında Rusların eyilimleri-ni ve her türlü yardımlarını temin için müsamaha edilen, Ko-münizmi temsil eden her türlü teşkilat tamamen ortadankalkmıştır. 'Türkiye Komünist Fırkası' ve 'Halk İştirakiyyunFırkası', şu anda tamamen fesholunmuş ve memlekette Ko-münizm mesleğini destekleyen ve temsil eden, resmî hususihiçbir teşkilât kalmamıştır.

Halkın, geniş bir surette devlet idaresine iştirakine me-mur olan Teştilât-ı Esasiye Kanunu'nun kapsamı dahilindevücuda getirilecek esaslar ve teşkilat, genel idaremizin ruhu-nu teşkil edecektir. Sovyet Rusya davamızın muvaffakiyeti

için hükümet ve ... [okunamadı] bize de yardım eden bir hü-kümet olduktan başka, [okunamadı] Rusları doğu manzume-i d bi i d l d l l k i i

Page 62: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 62/236

sinde bizim devamlı dostlarımız olarak görmeyi temenniederiz.

Ancak, güzide Rusların da anlamış ve takdir etmiş olduk-larını, dahili ve millî prensiplerimize her türlü aykırılıklardanve teşebbüslerden korunmuş olarak . . . [okunamadı] sadaka-te mecburuz. Kısacası haricî hususlarımızda, Ruslarla kuruluve belgelerle teyit edilmiş olan esaslar vasıtasına, en kuvvet-li bir dost olarak muameleler icra edeceğiz.

Ruslarla gelecekteki münasebetlerimizde, bu esaslar da-hilinde hareket edilmesini rica ederim. Mektubunuz üzerin-de hiçbir muamele yapılmamış ve saklanmıştır efendim.

Moskova Sefir-i Kebiri Ali Fuat Paşa Hazretleri'ne

Tevfik Rüştü Beyefendi tarafından Ankara'ya gönderilenmektuplar üzerine kendisine yazılan hususların sureti, malû-mat için ekde takdim kılınmıştır. Bu sureti aynen ihtiva edenilişikteki zarf içersinde, kendisine tebliğ buyrulmasını ricaederim, efendim.

16 Mayıs 1337 (1921)

(Mustafa Kemal Paşa tarafından, Şark Cephesi KumandanıKarabekir Kâzım Paşa'ya ertesi gün çekilen telgraftır.)

Ankara17 Mayıs 1337 (1921)

Şark Cephesi Ku mandanı Kâzım Karabekir Hazretlerine

7/8.5.1337 (1921) ve diğerine ek olan şifreli telgrafna-me-i devletleri cevabıdır.

Devletlilerinin yazısı ve Moskova Sefiri Ali Fuat Paşa Haz-retleri ile diğer kaynaklardan gelen malûmatlardan, EnverPaşa ve arkadaşlarının mesailerinin maksadı, tamamiylemeydana çıkmıştır. Adı geçenin mesai arkadaşlarından olup,birer suret ve bahane ile memleket dahiline girmeye çalışan-lar sınır haricine çıkarılmakta bulunulduğu gibi, aynı mak-sadla teşkilat yapmak üzere gönderdiği Erkân-ı Harp Binba-şısı Naim Cevat Bey dahi tutuklanmış ve bu konuda önleyicitedbirler alınmaktadır: bununla beraber, taraf-ı devletinizdeno bölgelerde tedbir alınmasını rica ederim, efendim.

Büyük Millet Meclisi ReisiMustafa Kemal

(Birkaç gün sonra, aynı konuda, Mustafa Kemal Paşa'nın,Cephe Kumandanı Karabekir Kâzım Paşa'ya çektiği bir başka

Page 63: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 63/236

şifreli uya rı telgrafıdır.)

22.5.1337 (1921)

Şark Cephesi Kumandanlığına

Enver Paşa'nın 14 Mayıs 1337'de (1921) Fuat Paşa'yaRusya dah ilinde seyah at edeceğim dedikten sonra, hareketi-nin maksad ve istikameti meçhul bir seyahate çıktığı bildiril-mektedir. Bu zatın karşınıza gelmesi veyahut nam ve kıyafetdeğiştirerek Anadolu'ya girmeye teşebbüs etmesi hatıra gel-mektedir.

Devletlilerinin bölgesinde tesirli tedbirler alınması uygunolur, efendim.

Büyük Millet Meclisi ReisiMustafa Kemal

İlkbahar / Yaz

Page 64: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 64/236

(Mustafa Kemal Paşa'nın Şark Cephesi KumandanıKarabekir Kâzım Paşa'ya çektiği Telgraf.)

Ankara10.6.1337 (1921)

Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretle-rine

Moskova Sefir-i Kebiri Ali Fuat Paşa Hazretleri'nden7.6.1337 (1921) tarihinde gelen tafsilâtlı raporda, şimdiyekadar emperyalist ve kapitalist hükümetlere düşman olanBolşeviklerin, söz konusu siyaseti değiştirdikleri ve hassa-ten ingilizlerle anlaşarak Kafkasya tarafında bize hücum ey-lemeleri muhtemel bulunması itibariyle, Şark Ordumuzunher ihtimale karşı fevkalâde müteyakkız ve hazır bulunmasılüzumu ehemmiyetle bildirilmektedir.

icabının icrasını ve bu mevzuda gelecek devletlilerininnokta-i nazarlarıyla, elde edilecek malûmatın bildirilmesinirica ederim. Bu raporun bir suretinin zat-ı devletlerine takdi-mini Erkân-ı Harbiye'ye bildirdim, efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ReisiMustafa Kemal

"...anadolu'da son düello .."

Page 65: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 65/236

Güneşin, cam kırığı yansımalarıyla Körfez'e dağıl-dığı, o pırıl pırıl temmuz sabahı, İonia Valisi İstirya-dis (Stregiades), 'imbat'm gecikmesine, için için duaediyordu; aksi halde, Kral Hazretleri 'nin İzmir'e teş-rifleri, tören olarak aksayabilirdi: en çok da, majeste-lerinin kruvazörden istimbota; istimbottan karaya'intikalleri ' esnasında

İzmir şehri, -Türkler dahil- İstiryadis'ten şikâyetçideğildi ama; Venizelos'un 'adamı' diye bilindiğinden,Başvekil Gunaris 'in ona rahmet okumayacağı açıktı.Körfez'e şöyle bir baktı: o pırıltı cümbüşünün orta-sında, Kral ' ın ziyareti münasebetiyle İzmir'e gelmiş,Müttefik Donanması kruvazörleri, muhripleri, torpi-doları, âdeta yaldızlanmış, parlıyorlardı. Başta Rumahali, hatta Ermeni ve Lövantenler, Kral Konstan-tin 'in ayak basacağı rıhtıma, yığılmıştı: çünkü orası,rastgele bir liman değil, Yunan askerinin İonia topra-ğına ilk ayak bastığı yer Majesteleri, oradan inmek-le, hem Ankara'ya, hem de Müttefiklere, bir mesajveriyor: ' İzmir bizimdir, orada kalıcıyız '

Kral Konstantin, kruvazörün güvertesinde görü-nür görünmez, Kadifekale'den, yirmi bir pare top atı-şı başladı; rıhtımda, ahalinin büyük tezahüratı, Yu-nan bayrakları arasında, alkışlar, 'zito' sesleri; askeribando, dinleyeni heyecanlandıran zafer marşları çalı-

yor. İonia Valisi İstiryadis, sanki bir rüya içinde yaşa-dığı sahneleri, ertesi gün çıkan İzmir ve Atina gazete-lerinde, tekrar tekrar okuyacak, resimlerini de seyre-

"...eddy, izmir'egitmiş meğerl.."

Page 66: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 66/236

lerinde, tekrar tekrar okuyacak, resimlerini de seyredecekti.

Kral Konstantin 'in ve Başvekil Gunaris 'in, çerçe-veye alınmış, birer fotoğrafı; onun, hemen altında'Majesteleri ' İzmir'in, tarihi rıhtımına ayak basıyor-

lar; etrafta, sevinç sarhoşu, yerli Hristiyan ahali; Yu-nan bayraklarından bir orman, 'Hoş geldin' levhaları.İşte, Kral Konstantin ile Yunan Orduları Başkuman-danı General 'Papulas, el sıkışıyorlar, ortalık alkış kı-yamet 'Majesteleri ' nihayet ' , krapon kağıtlarıyla ma-vi-beyaz süslenmiş kürsüye çıkmış; halka hitâb edi-yorlar: o tarihi nutuk

Fransız Le Temps gazetesi, nereden kulağına gel-mişse, aynı sahneleri, yakın bir Yunan taarruzunun,müjdesi gibi vermiştir: birinci sayfada, Mustafa Ke-mal'in ve Kral Konstantin 'in yan yana birer resmi;

üzerindeki manşette, şu 'mânidâr' satırlar: " ANA-D O L U ' D A S O N D Ü E L L O / İ Z M İ R ' D E K R A L , K E -M A L ' E M E Y D A N O K U D U . . "

O gün, 12 Temmuz 1337 (1921)

gitmiş meğerl..

Tepebaşı 'ndan, arşesinde elektrik mavisi çakıntı-larla, Bankalar Caddesi 'ne inen tramvay (Fatih-Har-biye); Perapalas'ın önünden geçiyordu.

Otel, bütün ihtişamı ile, parıltılı yaz aydınlığı için-dedir: gireni çıkanı, caddeyi yansıtan, yekpare camla-rı; ve camlı döner kapısında, ne istediği belirsiz, nekonuştukları anlaşılamayan, ecnebi 'seyyahlar'ıyla.

Askerî bir otomobil durdu; üniformalı kapıcı, kar-şılamaya seğirtiyor: şehir üniformalarıyla, bakımlı vemağrur iki İngiliz zabiti iniyorlar; birinin elinde,kamçısı

Marie-Laure Oiselet 'nin dairesi. Telefon, yatağınsağındaki komodinin üzerinde, bir süredir çalıyor;hem de nasıl, muannit ve musir. Yanı başında biriboş, birisi yarı dolu, iki şampanya bardağı; bir de şi-şe: Dom Perignon; sigara ölüleri ve pipo külü yüklü,bir kül tablası; iki gazete: Le Temps ve New York Ti-mes; Le Temps'ın manşeti heyecan verici: Anadolu'daSon Düello İzmir'de Kral, Kemal'e Meydan Okudu

Marie-Laure Oiselet, sabahlığı sıyrılmış çıplak ko-lunu uzattı; eliyle telefon ahizesini kaldırıp, esneyerekkulağına götürdü.O aşk gecesinin sabahında, yatak, yaşanmış heye-canların, gevşemiş gerilimlerin mahı urluğu içindedir,

dalgın ve dağınık; Marie-Laure ile Jimmy Fowler, yarıçıplak yatıyorlar; Marie-Laure telefona uyanmıştı,Jimmy Fowler, kafasını yastığın altına sokmuş, hâlâ

bakıyor; havada, yırtıcı çığlıklarıyla, birkaç martı;ötelerde, her sabahın, o tadına doyamadığı Haliç

ğ h l l l k

Page 67: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 67/236

Jimmy Fowler, kafasını yastığın altına sokmuş, hâlâuyumaktadır.

Marie-Laure, esnemesine engel olmak telâşında;ahizeye, uykulu sesiyle konuşuyor: "...evet, benim:Oiselet Mesele nedir?.." Biraz dinledi, sonra dudak-larında yeni bir esneme hazır, zar zor diyor ki: "...oo-

o, lütfen bir da kik a .." D önd ü eğildi, Jim my Fovvler'isarsarak uyandırmayı denedi: "...Jimmy, Jimmy mydarling ...bakar mısın? Telefon sana .. Lütfen ama ,lütfen .. Galiba mühim ve acil.. ."

Jimmy Fowler, zor uyanacaktır; başını yastığın al-tından çıkarıp, gözlerini kırpıştırarak, boş boş Marie-Laure'a bakıyor:

"...ne var my heart, ne oluyor?"Genç kadın, elinde olmaksızın gülümsedi; telefonu

onun kulağına dayarken dedi ki:"...uyan koca tembe l .. Sefaret ' ten seni arıy orlar "Jimmy Fowler gözlerini sol eliyle ovalayıp, sağ

eliyle telefonu alırken, hâlâ uykulu: "... Sefarettenmi?.." diyor, "...bu da nereden çıktı, böyle sabah sa-bah?. ."

Marie-Laure Oiselet, komodinin üstüne bırakılmışsaatini alıp bakmış; onu koluna takarken, ayaklarınıyataktan indirip, kalkmıştı, gülerek:

" . . .b iraz abartmıyor musunuz, darl ing?" dedi ,"...Sa at on bir "

Jimmy Fovvler, hâlâ gözlerini ovuşturuyordu; aklı-nı biraz daha toplayarak, sonunda:

"..hello, Ben Fovvler?.." diyebildi, "...kiminle ko-nuşuyorum?.."

Marie-Laure, sırtında hayli dekolte sabahlığı, pen-cerenin iki kanadını açmış, hafifçe esneyerek dışarıya

manzarası: ağır ve hantal, mavnalar; onları çeken,buharlı iki istimbot; ayrıca pazarcı kayıkları; kısa ba-calarında, büklüm büklüm duman; kırbaç gibi şakla-yan düdükleriyle, küçük yolcu vapurları; geride, ufkamürtesim, Dersaadet 'in, kubbeleri kurşun, minareleriince, şahane profili. Kısa bir an, burnunda, belli belir-siz, o yosun kokusu; elinde olmayarak, Yüzbaşı Lari-viere'i hatırlıyor; hani 'aşk yaptıkları' bir gecenin sa-bahında, ona söylediklerini:

"...sen cherie, bundan sonraki hayatında, Corned'Or denildikçe, bu yosun kokusunu burnunda duya-caksın "

Marie-Laure, bir yandan Yüzbaşı Lariviere'in hatı-ralarına dalmış; bir yandan da, içerdeki telefon mu-haveresini dinliyordu; Fovvler, diyordu ki:

"...sen misin, Harris? Tahmin etmeliydim, böylebir münasebetsizliği ancak sen..."

Birden sustu, bir süre galiba dinliyor, sonra birdendaha değişik bir sesle, meraklı bir soru:

"...ne, sen ne diyorsun yahu?.."Marie-Laure, çehresi bir istifham, Jimmy Fowler'e

dönmüştü; Fovvler yatakta, miitecessis gözleri, sonu-na kadar açık, kulağında telefon; kesinlikle artıkuyanmış:

"...eminsin değil mi?.. Bana bak, balon olmasın?..Ali right Than k you, my boy .."

Marie-Laure Oiselet dayanamadı, sordu:"...n 'oluyor, Jimmy? Söylesene canım, beni merak-

tan öldürecek misin?.."

Jimmy, bir anda ateş gibidir, telefonu kapatmakiçin yataktan inerken, giyinme telâşına düşmüş, hızlıhızlı konuşuyor; durumu anlatıyor:

" . . .Sefaret İs t ihbarat ı 'ndan Harris . . .Yunanl ı ların ,büyük taarruza geçeceğini öğrenmişler...hem de bu-gü h b i "

"...kraetner oteli'nde:'helenizm ihtişamı' "

Page 68: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 68/236

gün yarın...onu haber veriyor."Marie-Laure, işittiklerinden uyanmış, hem de kız-

mıştı; o da, giyinmek telaşıyla harekete geçtiği sırada,bir saniye durakladı, dişlerinin arasından, ıslıklı birsesle:

"...ah la vach e .." dedi, "...şu alçak Eddy'nin yap-tığını görüyor musun?.. Bizi fena atlattı: İzmir'e bu-nun için gitmişti demek .."

helenizm ihtişamı ..

İzmir, Kordonboyu: temmuz gecesinin lâcivert ala-cası içinde, ışıklı bir gemi gibi, âdeta yüzen, KraemerOteli; 'sebeb-i mahsus'la böyle aydınlatılmış, rengâ-renk ve pırıl pırıl. Pencerelerden, büyük ve mavi at-las, Yunan bayrakları yerlere sarkıyor; cümle kapısı-nın üzerinde, mersin dallan ve çiçekler; çevresinde,ellerinde küçük Yunan bayraklarıyla, kadınlı erkekli,'İzmir'li Rumlar. Efzon neferleri oteli kuşatmış; kapı-sının önünde, Kral Konstantin 'i getiren, görkemli Li-muzin

Kordonboyu, ana baba günü; 'piyasaya çıkmış' ,Rumlarla dolu; aralarından bazıları, rıhtımda, havaifişekleri ateşliyorlar; fişekler, asabi ıslıklarla Saman-yolu'na doğru yükselip, kıvılcımlar hâlinde, -klor ye-şili, acı pembe ya da kükürt sarısı,- etrafa dağılıyor-lar. Bayramlıkları giydirilmiş, bacak kadar Rum 'ko-pilleri ' kalabalığın arasında, pat pat pat, koşmaca oy-nuyor. Punta istikametine geçen atlı tramvayın, yak-laşan çan sesi.

Otelin üst katındaki Muayede Salonu'nda, Yuna-nis tan Kral ı Konstant in ' in , 'beynelmilel matbuata 'basın toplantısı devam etmektedir.

Edd'Jay'in, tören için özel giyinmiş; tepeden tırna-ğa, dikkat; konuşması devam eden, Kral Konstantin 'i

dinliyor; söylediklerinden, önemli saydığı noktaları,elindeki not defterine, stenoyla kaydediyordu.

mir, Manisa ve Aydın yöresinin zengin Rumları, vs;Edd'Jay, hınzır bakışlarıyla, İstanbul'dan gayet iyi ta-nıdığı tepeden tırnağa neş'e ve gurur 'Kirye' Sinos ile

Page 69: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 69/236

Salonun, orkestraya mahsus, yüksekçe kesiminde;gök mavisi, ipek kadife kaplı bir masa; gerisinde,çapraz çatılmış bir çift Yunanistan sancağı; iki yanın-da, silahları omuzda; sakız beyazı, eteklikli üniforma-ları kolalı, dört Efzon askeri, muhafız. Kral Konstan-tin, görkemli tören üniforması içinde, mağrur ve mü-tehakkimdir; sağ tarafında, yeni Başvekil Kiryos Gu-naris, sol tarafındaysa, Başkumandan General Papu-las; ayrıca, Kralın maiyeti efradı arasında, Erkân-ıHarbiye Reisi General Dümanis ile Emekli GeneralStratigos dikkati çekiyor. Otelin salonuna, belirginbir 'Elenizm ihtişamı' verilmek istenmiştir

Salondaki gazeteciler, bunun tanığı; çoğu, çeşitlimasalara dağılmış; Atina'dan Kral 'm getirdiği, Yu-nanlı gazeteciler; kalıplı fesleri, kayzer bıyıklarıyla;İzmir 'matbuatından' birkaç Osmanlı gazetecisi, gözeçarpmıyor değil; geri kalanı Edwin'Jay benzeri, Avru-palı 'muhab irler' : İngiliz, İtalyan, hatta İspanyol ..

O sırada Kral Konstantin, ağır ve kendinden emin,diyor ki: "...Yunanistan'ın tarihi misyonu...Asya teh-likesine karşı Avrupa'yı müdafaa etmektir... Hem Şar-kî Akdeniz mıntıkasında, hem de Boğazlar mıntıka-sında, İngiltere'nin menfaatları suret-i kat ' iyyede mu-hafaza edilecektir; bu itibarla Anadolu, Elenizm nok-ta-i nazarından, vazgeçilmesi asla mümkün olmaya-cak, bir hedeftir..."

Salonda, bir ihtişam Birden, alkıştır koptu; Ed-vvin'Jay, o tarafa dönüyor, kim bunlar? Başı çeken,gazetecilerin hemen gerisindeki, seçkin Yunanlılar; İz-

nıdığı, tepeden tırnağa neş e ve gurur, Kirye Sinos ile'Kirye' Yorgopulos'u yakalamasın mı; başlarını eğip,muzaffer tebessümleriyle, onu selâmladılar. Daha datuhafı, hemen yanıbaşlarındaki, o 'Şark-ı Karip Çer-kesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti'nin, ileri gelenleri; enhızlı, en yürekt en alkış tutanla r, onl ar Birka çını tanırgibi oluyor; meselâ şu 'matruş', kazık gibi dik ve ya-kışıklı genç, Maan Said Bey değil mi o; az ötesindeki,siyahlar giymiş, 'asabi ' zat; Ethem'in biraderi TevfikBey'e, ne kadar benziyor?

Kral memnun, kendinden bir hayli emin, devamediyordu:

"...23 Mart taaruzunda, Türkler karşımıza ilk de-fa muntazam ordu vasıflarıyla çıktılar; bunu onlaraödeteceğiz, bu maksatla yedi kur'ayı askere aldık;şimdi onlara ve Anadolu'da, Türk mezalimi altındainleyen Yunanlı kardeşlerini kurtarmak için harbe-den, bütün Yunan ordularına hitap ediyorum..."

Herkeste, yoğun bir dikkat, gergin bir heyecan;havada, bir an, sanki bu iç gerginliğinin, elektrik çı-tırtısı işitiliyor; Kral Konstantin sözlerine, bu gerilimiartırarak, devam edecektir:

"...sizler, Elen ırkının hürriyeti için vuruşuyorsu-nuz. Sizlerle müftehirim. Kralınız sizinle beraberdir.Tanrı, mukaddes mücadelenizi takdis edecektir. İle-ri . ."

Kral Konstantin 'in sustuğu anda; salondaki alkış-lar, birbirini üreten dalgalar halinde, dağ gibi yükseli-yor; az sonra Körfez'de demirlemiş Yunan zırhlıları-

nın, top atışları işitildi; âdeta onlar da, Kral'ın söyle-diklerine katılıyordu; onu destekliyorlar.

Türk Karargâhı'nın muhabere çadırında, o fikr-isabit gibi telgraf tıkırtıları, tekrar işitilmeye başlamış-tı: nokta hat hat nokta nokta nokta hat

Page 70: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 70/236

Bursa-Kütahya Cephesi. Sabah sisleri arasında, 3.Yunan Kolordusu'nun, hayal meyal seçilebilen, mev-zileri. Henüz gün ağarmamıştı ki, Yunan ağır topçubataryaları, gerilerden, 'salvo' atışa geçtiler: yan yanadizilmiş, birbiri ardınca gürleyen toplar; Türk siperle-rinde, bir cehennem ortamı yaratıyor: kan, ter, toz vekükürt dumanı; genzi yakan barut kokusu. Az sonratopların, yankılanan uğultularına; her iki taraftan işi-tilen borazanların, telâşlı 'emirleri ' katılacaktır; buçığlıklar, havayı, daha da ağırlaştırdı.

Süngü takmış, taarruza hazır piyade kıt'aları, yaygibi gerilmiş, Yunan siperlerinde bekliyordu. Borazansusar susmaz, Yunanlı yüzbaşı, saatine şöyle bir gözattı; 'taarruz' düdüğünü çaldı: neferlerin bazısı, 'istav-roz çıkarıyor' , sonra 'hücum'a kalkıyor; bazısı, dikkatkesilmiş, kulağı mitralyözün tıkırtısında, siperlerindenihtiyatla çıkıyor; bazısı da, uluorta nağralar atarak

Kral Konstantin 'in, Kraemer Oteli 'nde, 'kutsallığı-nı' ilân ettiği taarruz başlamıştır.

Askerin, önceki hızı çabuk kesilecekti: yavaşladı-lar, çünkü ilk çıkanlardan bazıları, sapır sapır dökül-müşlerdi; ötekiler, Yunan alay sancağı etrafında; mit-ralyözlerin aralıksız mermi yağmurundan korunmakiçin, sık sık yere yatıp kalkarak, ilerlemeye çabalıyor-lar. Bu arada, üst üste atılan el bombalarının, havayıpatiska gibi yırtan, küstah infilâkları. Kısa, üç beş sa-niyelik sessizliklerde ise; nereden geldiği belirsiz, teh-ditkâr bir vınlama: yoksa, Yunan tayyareleri mi?

tı: nokta hat, hat nokta nokta, nokta hat...

"...hat hat, hat nokta,nokta nokta, nokta hat .."

Page 71: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 71/236

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Nizamiyesi 'ndeki nö-betçi nefer, uzun uzun esnedi; sonra kabahatli gözleriy-le, 'etraftan gören oldu mu?' diye, sağma soluna baktı.

Yoğun ve saydam, yaz aydınlığı. Eski Ziraat Mek-tebi binasının üzerine, yukardan, ışık selleri boşan-maktadır. Yeşili taze ve parlak yaprakların arasından,ağaçlarda kuş cıvıltıları; az ötede Çubuk Çayı, şırıl şı-rıl, kendi türküsünü tutturmuş; suyun üzerinde, pulpul, güneşin pırıltıları oynaşıyor; havada, ruh dinlen-dirici bir sükûnet; bu sükûnetin içinde, Telgrafha-ne'nin açık penceresinden; görünmez bir diş ağrısı gi-bi; insanda âsab bırakmayan, o tıkırtılar, aynı fikr-isabit: hat nokta, hat hat, nokta, nokta nokta hat ..

Telgraf alıcısı, hanidir aralıksız çalışıyordu; başın-daki telgrafçı, elinde kalem, sürekli aldığı şifre ra-kamlarını, önündeki kağıda yazıyor; yanı başındakiiskemlede, Şifre Kâtibi Faik Bey oturmuş, dikkatli fa-kat sakin: ikisinde de, fevkalâde bir hal yoktur, o an,gündelik 'mesai havası' içinde görünürler.

Bir endişe gölgesi, ilkin telgrafçının yüzünde belir-di; Faik Bey gözlüğünü takıp, onun önündeki şifre ra-kamlarını, acele çözmeye başlamıştı; çok geçmeden,kendi kendine mırıldanıyor:

"...inn'allah-ü -maa 'sâbirîn .. îsme t Paşa'dan geli-yor, yahu bu telgraf...vaziyet muğlak, zannım bu kitehlike arzediyor..."

Riyaset Makâmı'nda, Fevzi Paşa, elindeki değnek-le o sıra; duvardaki harita paftası üzerinde, Yumruçalve Nasuhçal yöresini gösteriyordu; gümrah kaşlarınıçatmış sesi endişeli:

Dr. Adnan Bey, sigara yakmaya davranmıştı; dahaçok kendi kendine:

"...sabahtan beri içimde, gayr-ı kaabil-i tarif bir te-essür " dedi " bir manada hiss i kabl el vukuu ";

Page 72: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 72/236

çatmış, sesi endişeli:". . .beni tedirgin eden mıntıka, bu mıntıka Dok-

tor . . Hassaten, Nasuhçal ve Yumruçal mevkii . ."Dr. Adnan Bey soruyor; sesinde, endişe ve merak:"...tedabir-i lâzime ittihaz edilmedi mi, Paşam?.."Fevzi Paşa ile Dr. Adnan Bey, harita başında, cep-

hedeki harekâtı değerlendiriyorlar; makam odasındasigara dumanı; açık pencerelerden, sulanmış, toprakkokusu; serçe cıvıltıları; masanın üzerinde şifre mif-tahları, dosyalar, birkaç telgraf, iki çay bardağı, vs;kapı açık, dışarda acemi bir daktilo kekeliyor; aradatelefon zilleri...

Fevzi Paşa, kötümserdi, "...ne kadar ittihaz edilse,o irtifada mukâvemet müşkilât arzeder..." dedi, sustu;sonra, aklına yeni gelmiş gibi, ilâve ediyor: "...rakımiki bine yakın.. ."

O anda, kapıdan bir emir zâbiti girecektir: genç,yakışıklı bir mülâzim; topuklarını vurup, kumandanıselâmlayarak, getirdiği şifreyi resmi bir sesle 'arzeder':

". . .Garp Cephesi Karargâhı'ndan, az önce geldi,kumandanım

Elini uzatırken, Fevzi Paşa sordu: "...haiz-i ehem-miyet bir haber midir?"

". . .Kütahya Cephesi'nde, Yunan taarruzu, başla-mış. . .mahalliden ziyade, umumiye benzer. . ."

Fevzi Paşa ile Doktor Adnan Bey, bakıştılar; ikisi-nin de çehresinde, aynı kaygılı kötümserlik; sonraFevzi Paşa, bir el işaretiyle emir zâbitini gönderiyor;şifreye göz atarken, yarı anlaşılır, yarı anlaşılmaz birmırıltıyla, telgrafı okudu:

"...evet, neymiş?.. Ağır topçu himayesinde başla-yıp...mukabil ve mütekâsif ateşe rağmen, Sivaslı civa-rına kadar ilerlemişler..."

essür. . . dedi, . . .bir manada, hiss-i kabl-el vukuu . . ;dumanlan ü flerken, ekliyor: ". . .demek ki buy mu ş . ."

Fevzi Paşa, elinde kağıt, çenesini kaşıyarak, ma-kam masası üzerindeki telefona uzanmıştı:

". . .daha bu sabah, Reis Paşa'yla vaziyeti muhake-

me etmiştik. . .onun fikrince de. . ."

...tam bu sırada, villanın açık pencerelerinden ya-yılan piyano sesi, birden kesildi; "...Man astır'ın için-de vardır bir havuz,' türküsü idi, bu; çalan da, ihti-mal Fikriye Hanım . .

Reis Paşa'nın otomobili, İstasyon'daki DireksiyonVillası 'nın önünde, harekete hazırdı; şoför çıkmış,gölgede sigara içiyor; ağaçlarda, inanılmaz yaz zen-ginliği: açıktan koyuya, yeşilin binbir çeşidi, dallarda

kuşlar, cıvıl cıvıl İstasyondan, manevra yapan köhnebir lokomotifin, yorgun solumaları işitilmektedir.

Fikriye, resmine bakarak, mütebessim diyordu ki:". . .bunu da kapıda çektik. . .evin kapısında.. ."Bir değil, elinde tuttuğu, bir deste fotoğraf; bunları

salonda, Mustafa Kemal'e gösteriyordu; Paşa mutlu,biraz da şakacı diyor ki:

"... kimdir bre, bu ay parçası? Acaba tanır mıyız?"Fikriye, alınmış göründü: ". . .yapmayın Paşam,"

dedi, ". . .yok sa i nanırım "; arkasından, kad ınca birmerakla ekliyor: ". . .hakikat, o kadar güzel miyim?"

Genç kadın, koltuğa oturmuştu, omuzlarında nef-tiye çalan ipek bir şal; yanaklarında hafif allık pem-beliği; gözlerindeki, yoksa sürme mi? Hayli şık ve

süslü fakat solgun; arada, kesik ve kuru, küçük kü-çük öksürüyor. Mustafa Kemal Paşa, sokak kıyafetiy-ledir; yanında ayakta durmuş; elinde, evirip çevirdiği,yanmamış bir sigara

eliyle ahizeyi kulağına götürürken, sol elindeki siga-rayı dudaklarına iliştirecektir.

"...evet, nedir oğlum? Söyle bakalım..."Bi di l di i k d l l

Page 73: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 73/236

yanmamış bir sigara.Hep öyle, yarı şaka yarı ciddi, soracaktır:"... kim çekti bunları, Esat mı?.. Şu bizim fotoğraf

zabi t i? . .""...evet Bilseniz ne kadar uğra şıyor..."

Başka bir fotoğraf gösterdi: "...meselâ şuna bakarmısınız? Hilâfsız bir, bir buçuk saatimizi aldı..."Fikriye'nin ellerinde, öteki fotoğraflar: giyinmiş

kuşanmış, o, Paşa'nın evdeki çalışma odasında, ayak-tadır; masanın başında, uzun ve mahzun; ya da, 'ReisPaşa'nın ona verdiği teşbihi, kolye gibi boynuna tak-mış, villânın taşlığında, boy resmi halinde gülümsü-yor. Ya da niye, süvari giyinmiş; ayağı üzengide, elin-de dizginler, at sırtında olmasın; kırsalda 'alafrangapoz vermiş' .. .

Mustafa Kemal gülerek, yine şaka yollu: "...bakı-

yorum," diyor, "...benim teşbih...boynundan hiç ek-sik olmaz .."Fikriye duygusal, bir an daldı: "...tabii olmaz, Pa-

şam.. .o benim uğurumdu r. . .hayat ımın uğuru . .eğeronu kaybedersem.. ."

Kuru ve kesik öksürük, sözünü yarıda kesti; işle-meli mendilini, dudaklarına götürüyor; acaba ne di-yecekti, 'sizi de kaybederim' mi? Mustafa Kemal Pa-şa, biraz endişeli ona eğildi:

"... Fikriye, nasılsın sen? Bu öksürüğü beğenmiyo-rum.. ."

"...a aa, lütfen izam etmeyiniz, Paşam Sıtmadan

zayıf düştüm, hepsi bu .."Beklenmedik telefon, o sırada çaldı; Paşa, hâlâyakmadığı sigarası elinde, ondan uzaklaşıyor; sağ

Biraz dinledi, sigarasını yaktı, dumanlarını salıve-riyor: "...kimdir dedin? Fevzi Paşa mı?.."

Fevzi Paşa, kulağında telefon; yüzünde gergin, bi-

raz da kederli bir ifade, diyor ki:"...zât-ı âlinizi, evvelâ Meclis'de aradık, eve intikâlettiğinizi söylediler... Halbuki keyfiyet, bana müstacelgöründü, hatta tehditkâr... Bu itibarla, ıttılaınıza ar-zetmek istedim..."

Fevzi Paşa, makamında yalnızdı; duvardaki harita-nın karşısında, koltuğuna gömülmüş; gözlerini hari-tada belli bir noktaya dikmiş; camlar kapatıldığı için,içersi nisbeten daha sessiz; koridordan gelen seslerdaha belirgin; en çok da, o kekeme daktilo

Paşa, kısa bir süre 'Reis Paşa'yı dinlemişti; sonratekrar ve ciddi bir sesle dedi ki: "...demek,, keyifsizGeçmiş olsu n " Sustu, sonra d aha ciddi ilâve etti:"...beklediğimiz Yunan taarruzu başladı 'Reis Paşa',evet .. İlk tebliğlere bakılırsa, bir kaç istikâm ette bir-den inkişaf gösteriyor..."

Fevzi Paşa, büyülenmiş gibi, daha önce üzerindeçalıştıkları haritaya dalmıştı; sanki yaşadıkları 'seren-cam', renk renk, çizgi çizgi, nokta nokta, oradadır:Devlet-i Âliyye, Sevres Muahedesi hükümlerine göre,taksim edilmiş; Garbî Anadolu'da, Yunan işgali altın-

daki arazi, mavi ile taranmıştır; Yunan taarruzununistikâmeti, mavi; Türk tarafının mukavemeti, kırmızıoklarla çizilmiş ..

Fevzi Paşa, açıklamalarını sürdürüyordu: ". . .hula-saten, denilebilir ki. . .Bursa'dan, İnönü istikâmetineiki fırka...Uludağ üzerinden, Tavşanlı istikâmetine birfırka hücuma geçti Ayrıyeten Gediz'den Kütahya is-

Page 74: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 74/236

fırka hücuma geçti...Ayrıyeten, Gediz den Kütahya istikâmetinde bir fırka. . .daha da mühimi, Altıntaş'tanbeş fırka, Seyitgâzi; bir fırka da Afyon istikâmetindeharekâta başlamış bulunuyor... Yenişehir ve İnegöl,maalesef düştü. . . Yunan 3. Fırkası, Eskişehir 'in şar-kında, keşif taarruzları ya pmak tadır. . ."

Fevzi Paşa, sustu; alnında biriken terleri, mendiliy-le silerek; 'Reis Paşa'nın cevabını dinledi, sonra:

". . .bütün bunlar. . ." dedi, ". . . tahmini rakamlardır,Paşa m .. Lâkin, taarruzun iki ana hedefini, sarahatengösteriyor, ki: birisi Kütahya'dır bunların, ötekisi Es-kişehir. . ."

(...Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Temmuz'un 11.gününden itibaren, Türk askeri gücünün aleyhinedönmüştür; muharebe nin en tehlikeli ve neticeye en etkili

gelişmesini, 'Komutan Atatürk' adlı kapsamlı eserindeCelal Erikan şöyle anlatıyor:)

"...11 Temmuz akşamı, Yunan stratejik yayılması belliolunca; ve dolayısıyla düşmanın Altıntaş ve Döğer arasındanilerlediği ortaya çıkınca; 12. ve 4. Kolorduları takviyeye çalı-şan, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa; geç saatlerde (11Temmuz 1921, saat, 22:00) 4. Ffrka'nın da, 3. Grup'dan 4.Grup'a geçmesini emretmişti..."

"...8. Fırka'yı, tuttuğu Yumruçal-Nasuhçal mevzilerindençıkarıp, 12. Grup'a göndermek düşüncesinde olan, 4. GrupKumandanı Miralay Kemalettin Sami Bey, 4. Fırka'nın gelişiniçok bekledi; çünkü, 3. Grup Kumandanı Miralay 'Ayıcı' ArifBey, Garp Cephesi'nin emrini 12 Temmuz'un ilk saatlerindealdığı halde, bu Fırka'yı (132. Alay) ancak, 12 Temmuz'da yo-la çıkardı; böylece hem 12. Kolordu'yu takviyeyi engelledi;hem de Fırka'nın, 8. Fırka yerine, Yumruçal-Nasuhçal arasın-da düşman karşısındaki mevzie, giremeyeşine sebeb oldu;bu da 4. Fırka'nın, yanlış mevzilenmesine ve kumandanı Kay-makam Nâzım Bey'in, şehit düşmesine yol açtı..."

"...Fahrettin Paşa 'Hatıraları'nda, bu konuya önemli biraçıklık getirmektedir. Kütahya'nın kuzeybatısındaki boşluğutıkamaya gönderilen birliklerin (15. Fırka ve 14. Süvari Fırka-

sı) başına, 5. Grup Kumandanı olarak gitmekte olan MiralayFahrettin Bey (Altay); 12 Temmuz günü, öğleden önce, kom-şu 3. Grup'un kumanda mevkii Kütahya'ya uğrar. 4. Fırka'nın,Kd.Yzb. Nâzım Bey'in, müfrazesinin, 4. Grup'un emrine kay-

di. Çekilme, 58. Alay'a da bulaştı. Nasuhçal ve güneyini tut-mak üzere, 23. Fırka'nın; 3. ve 7. Fırkalarla Yumruçal'a yö-neltilen bazı birlikleri, bu tepelerin doruğunda ve geri ya-maçlarında kaldılar. Bunun üzerine, eylemlerinde etki bera-

Page 75: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 75/236

Kd.Yzb. Nâzım Bey in, müfrazesinin, 4. Grup un emrine kaydırılması için, Garp Cephesi Kumandanı'nın verdiği emirden,bihaber bulunduğunu görür. Grup Kumandı Miralay ArifBey'e soru nca, 'Olma z öyle şey ' cevabını alır. Bu grubun ,kendisine (5. Grup'a) yapılması Cephe Kumandanlığı'ncaemredilmiş olan yardımı da, iki 'öküz arabalı' nakliye kolun-

dan öteye götürmez. Gerçekten Mustafa Kemal'in arkadaşlı-ğından şımarmış olan, Miralay Arif Bey'in; 2. İnönü Muhare-belerinde de, verilen emirleri savsaklayarak yerine getirdiği-ni hatırlarız..."

"...14 Temmuz 1921 günü geç saatlerde, 8. Fırka mevzile-rine yaklaşan 4. Fırka mevzii teslim almıştı. 8. Fırka, Nasuh-çal kuzeyinde bir çark yaparak, 12. Grup'un kuzey kanadınayönelmiş idiyse de; 12. Grup'un, 2. Süvari Fırkası'nın çekildi-ğini görerek; Fırka'nın 15 km batısındaki, Damlalı civarınaçekilmişti. 15 Temmuz sabahı, iki alayın yerleşme durumunugörmeye çıkan, yiğitliği ile tanınmış Kaymakam Nâzım Bey,yanında karargâhının süvari takımı olduğu halde, Yumru-çal'da, 40. Alay'ın ilerideki mevzilerine geldi. Yanına aldığıbu küçük müfreze ile, tehlikeli yerlere çıkarak, arkadan ge-len birliklerine yol açma itiyadı içindeydi. Burada da, kuman-danı ayık gezmeyen 40. Alay'ın, Yumruçal önündeki tepeyitutturamamış olduğunu görünce, ileriye çıktı. Düşman iseyayılmış olarak ilerlemekte idi. Kumandan ve omuzdaşları,düşmanın yakından açtığı tüfek ateşi altında kaldı; iki ağıryara alan Kaymakam Nâzım Bey, atından yere düştü. Kucak-lanarak kurtarıldı; kimisi yaralı kimisi şehit müfrezeyle birlik-te bulunan, Erkânıharp Reisi de esir düşmüştü. KaymakamNâzım Bey, Ankara'ya gönderilmek üzere, Çekürler İstasyo-nu'na getirildi; ama buradan daha ileriye gidemeden ruhunuteslim etti..."

"...4. Fırka kumandanının şehitliğine varan bu vaka, bu-nunla kalmadı; iyi yerleşememiş olan, 40. Alay da geri çekil-

maçlarında kaldılar. Bunun üzerine, eylemlerinde etki beraberliği sağlamak amacıyla, bu tümenler, kıdemli olan 3. FırkaKumandanı emrine verildi; oysa bu miralay, ertesi günü birlikçekilinceye kadar, bir emir veremedi..."

('Komutan Atatürk', Celal Erikan, s. 688-691, İş BankasıKültür Yayınları, 1972)

.. ricat, kat'ileşti demek .. "

Page 76: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 76/236

Demiryolu üzerinde, bir katar; çevresinde, inenlerve binenler; bir bakıma, yüzünden düşen bin parça,bir sarık, fes, çarşaf ve peçe kalabalığı; istim tutmuşlokomotifin, bacasından kustuğu ağır duman, istas-yonun büyük tabelasına yığılıyor: beldenin adı, Latinharfleriyle, fakat Türkçe yazılmış: "Eskichehir"

Ortalık, ana baba günü: o sessiz ve kederli telâş,ric'at telâşı: tren, terk edilmesi kesinleşmiş Eskişe-hir'den, yaralıları da götürecektir, sıhhiye neferleri,kamyondan ya da kağnıdan indirilmiş, sargılar için-deki 'mecruhları ' , vagonlara bindiriyorlar; boşalmışkamyon ve kağnılar, 'akabinde' hastahaneye dönüyor.Beyazlar giymiş, hemşireler, yorgun ama dikkatli; Sıh-hiye neferlerine yardımcı olmaktadır; ahaliden, sakal-larına saklanmış birkaç ihtiyar; bu dumanlı faaliyetedalmış, boş boş bakıyor; aralarında, ellerinde kuş sa-panları, yalınayak koşuşan çocuklar; iki ufak sokakköpeği.

Yükünü az önce boşaltmış bir kağnı, boş iki sed-yesi ile, hastahaneye doğru işte o sırada yola çıktı.

Eskişehir Hilâl-i Ahmer Hastahanesi 'nde; avlu vecümle kapısının çevresi, aynı telâş içindedir; bazı sed-ye ve tezkereler, hastalarıyla yere uzatılmış; diğer ba-zıları, kamyona yükleniyor; yürüyebilen birkaç yara-

lı, duvarın dibine çömelmiş; mütevekkil, sigara sarı-yorlar; birinin elinde fitilli çakmak, ötekinin ağzı bur-nu duman: halbuki tütün içmek 'mem nu' ..

"...ah d adaş, dadaş Ben yaşamışım , ne faide ..Getti , dağ gibi yüzbaşım getti; kumandanım getti . ."

Ayakta, kapının pervazına dayanmış, o binbaşı:bir kolu askıda üniforması yırtık ve kanlı; kimsenin

Page 77: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 77/236

Gizli açık iniltiler arasından, bazı cümleler, şaşıla-cak bir açıklıkla işitiliyor; kimisi, bir hemşirenin ağ-zından; kimisi, bilinmez hangi yaralının, ya da aske-rin:

"...evvelâ, şu taraftakileri taşıyalım He mi gur-ban?. ."" . . .offf anam offf . .""... Allah rızası için, kirveler, bir yudum su ..""...ağır olun oğlum, yaralı bun lar .."" . . .Esma, ah Esm a . ."Hemşire ve hastabakıcılar, arı gibi çalışıyorlar; im-

kân nisbetinde, yaralılar dışarıya taşınıyor; beyazgömleğinin eteklerini uçura uçura, oradan oraya ko-şan Başhekim, Doktor Şemsettin Bey, geniş kol işaret-leriyle, sıhhiyecileri yönlendirmektedir

" . . .bu taraftan as lanım, bu taraftan . . .şöyle ge-

çin...bunlar, büyük kamyona gidecek, anlaşıldı mı?.."

Hastahanenin holünde, başhekimin yazıhanesidekitelefonun, inatla ve ısrarla çaldığı işitiliyor; herkeskendi telâşına düşmüş, bakan eden yok: mermerlerde,sıhhiyeci postallarının, iri ve kaba gürültüsü; sıra sıradizilmiş, sedyeler; hastaların 'melûP bakışları; umut-suz, savaş mahzunluğu.

Genç bir mülâzim, ihtimal ihtiyat zabiti; sedyesiyan yana iki yaralının, birer elini yakalamış; çocuk

gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Az ötesinde ağzıyüzü, sargılar içinde kaybolmuş, iri yapılı bir nefer;sedyesinde doğruldu, içleniyor:

bir kolu askıda, üniforması yırtık ve kanlı; kimseninduyamayacağı bir sesle, âdeta fısıldıyor:

"...yirmi dört saattir açım, bana bir lokma ekmek,bir fincan çay .."

Uzun boylu, gözleri zümrüt yeşili başhemşire, elin-

de tepsiyle gözüktü; genç irisi bir kadın, kirpikleri kı-vırcık ve simsiyah, teni fildişi beyazı: binbaşının çayı-nı getiriyor. Yazıhanede çalan telefondan, ne kadarbunalmış olmalı ki, o yana dönüp bağırdı:

"...kimse yok mu orada?., şu telefona niye bakmı-yorsunuz?.. Kafa bu be .."

Çayını hastaya uzatırken, kendi kendine söylene-cektir:

"...âlemin umurunda mı?.. İş başa düştü .."Çayına, âdeta hırsla saldıran binbaşıyı bırakıp; ya-

zıhaneye yürüdü; iki yanından, uçar gibi, sedyeler ge-çiyor; etrafında, yaralıların derin iniltileri; gönüllühastabakıcı kızlar ve sağa sola koşuşan, sıhhiye nefer-leri...

Başhemşire, başhekimin yazı masası üs tündekimanyetolu telefonu açmıştı; ahize kulağında, karşı ta-rafla konuşmaya çalışıyor; anlaşılan irtibatı kolay ku-ramıyorlar: sesini gittikçe yükseltti.

"...neresi orası? Efendim, anlayamadım: sesinizgelmiyor... Daha yüksek konuşun .."

Sustu, biraz dinledi, irtibat nihayet sağlanmış ol-malı ki:

"...burası hastahane..." diyor; "...Eskişehir Hilâl-iA h me r H a s t a h a n e s i . . . o r a s ı n e r e s i ? . . K a r a rg â hmı...hangi karargâh?.."

Page 78: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 78/236

Trenin değil, işittikleri ses, tekrar yaklaşan Yunantayyarelerinin uğultusuymuş; bu defa, bir hayli uzak-ta, ardı ardına iki infilâk daha, sonra yoğun bir ses-sizlik; o sessizlikte, akla ziyan bir manasızlık hissini

Page 79: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 79/236

; , yveren, serçe cıvıltıları...

Bitişik yatağın baş ucunda, burnundan ter damla-yan, Sıhhiyeci Mustafa Çavuş; gözleri, sonuna kadar

açık bir hastanın, nabzını tutmuştu; sonra bileğiniusulca yatağa bırakıp, gözlerini kapadı, pikesiyle yü-zünü örttü; Halide Hanım'a dönerek, ayağa kalkıyor:

". . .Boyabatlı da sizlere ömür, Halide Hanım "Gözlerini havaya kaldırdı: ". . .Cenâb-ı Hak, taksi-

ratını affeyleye . . A min "Sedyelerin çıktığı kapıdan, içeriye bir telâş; kıvır-

cık siyah kirpikli, iri yeşil bir çift göz girecektir; baş-hemşire, kısa bir an durakladı, besbelli, Halide Ha-nım'ı aranıyor; görünce, iki adımda yanma yaklaşır:

" . . .Ha l ide Hanım. . .Ha l ide Hanım. . .Kara rgâh- ıUmumi'den sizi aradılar. . ."

Halide Hanım, duymadı mı? Boyabatlı 'nın ölümü,ona dokunmuş; ne zaman nabzına uzansa, onu köyü-ne çağıran, hoşsohbet bir çavuştu; dalgın, âdeta mırıl-danıyor:

". . .bu kıyamette mi?. ."Yanı başındaki, yeşil siyah ve beyaz, upuzun baş-

hemşire; yavaşça eğildi; dudaklarını, kulağına yakın-laştırıp, alçak sesle;

"... ev et .." dedi; sonra, kısacık susup, sırrını tevdiediyor; "...arayan zat, 'Reis Paşa'nın yaveriydi... Paşahazretleri, Karargâhtan avdet edeceklermiş... Sizi tre-ne bekliyorlar..."

Halide Edip Hanım, elinde olmaksızın, ne düşüne-bilir?

". . .ric 'at kat'ileşti dem ek . ."

(Celal Erikan, 'Komutan Atatürk' adlı e serinde,Kütahya -Eskişehir Muha rebelerinin , 18 Temmuz 1921'densonraki gelişmelerini şöyle anlatıyor:)

"...ismet Paşa, Mustafa Kemal Paşa'yı, 18 Temmuz saato5:oo'de Eskişehir İstasyonu'nda karşılayarak, Karacahi-sar'daki komuta yerine götürdü. Mustafa Kemal Paşa, bura-da kendisine verilen izahatı dinledikten sorra, İsmet Paşa'yadönerek, 'Savaşı zaten kaybetmişiz değil mi?' diye sordu;Cephe Komutanı, 'Öyle görünüyor, ' deyince; düzene konmasıve takviyesi için Ordunun, Eskişehir'in kuzey ve güneyinealınması; düşmanla aranın açılmasıyla, zaman kazanılmaküzere, yavaş yavaş Sakarya gerisine çekitinmesi; bu çekilme-

nin, halkın maneviyatında doğuracağı sakıncaya göğüs geril-mesi önerisini yaptı..."

"...Batı Cephesi Kumandanı, 18 ve 19 Temmuz 1921'deverdiği emirlerle Orduyu, iki evrede Eskişehir doğusu-Seyit-gâzi hattına çekti. 20 Temmuz Harekâtı arasında, 12. Grup'un8. Fırkasiyla; Kesenler Deresi üzerinden (Seyitgâzi Çayinabu kentin 7. km uzağında kuzeybatıdan kavuşan dere) yaptı-ğı, taarruza da değinmek gerekir. Yalnız taarruz düşmanın dauyanık olduğu zamana rastladı; taarruz ve karşı taarruzlar,düşmanın atılması başarısını sağlamadı..."

"...buraya kadar ric'at, Yunan Ordusu'nun sıkı baskısı al-tında geçmem işti. Nitekim 12. Grup, 18 ve 19 Temmuz günle-

ri, hücuma kalkmıştı. Böyle olmakla birlikte, ortalıkta dola-şan rivayetler yüzünden, birliklerde firar vak'aları artmış, fır-kalar zayıflamış; uzun süren muharebeler dolayısıyla birlik-

lerin insicamı kalmamıştı. Denilebilir ki, 20Temmuz'daki hat-tın tutulması esnasında, kumandan ve subaylar, müfrezeleri-ni kaybetmişlerdi. Manzara, Balkan Harbi'nde olduğu gibiy-di, askeri toplama k için, '. . .Fırka buraya ', '. ..Alay şuraya' gibiünlemeler yapılıyordu "

..ehemmiyet vevahamet, nispidir paşa:

mühim olan neticedir .."

Page 80: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 80/236

ünlemeler yapılıyordu...

"...Birliklerin yerlerini bu koşullar altında almaları sıra-sında, Garp Cephesi'nin Ağapınar'a nakledilen komuta yerin-de; geniş çapta, ve düşmanın Eskişehir Grubu'nun yenilmesi

amacını güden, bir taarruz hazırlanmakta idi. Grup kuman-danları, özellikle Miralay İzzettin ve Kemalettin Sami Beyler,taarruzun yapılabilirliği ve birliklerin maneviyatlarının yük-sekliği üzerinde, Garp Cephesi Kumandanı'na dil döküyorlar-dı. Bu telkinlerin etkisi altında kalmış ya da kalmamış olsun,Garp Cephesi Kumandanı taarruz kararına vardı..."

"...21 Temmuz 1921 sabahı, 1., 3. ve 4. Gruplardan 9 Fır-ka (Kuzeyde n güneye doğru, 1., 15., 41., 24., 5., 4., 61. ve 7.)ile yapılan taarruzda, çok az bir ilerleme sağlandı. Düşmankarşı taarruza geçerek, birliklerimizi geldikleri mevzilere sür-dü. Daha sınırlı bir cepheden, daha az bir kuvvetle elde edi-lebilecek bir etki sağlanmıştı, ama birlikler daha da zayıfla-

mışlardı. Sol cenahta, 5. Grup'tan, 14. ve 3. Süvari Fırkaları-nın yaptıkları taarruzlar da başarılı olmadı..."

('Komutan Atatürk', Celal Erikan, s. 694-697; İş BankasıKültür Yayınları, 1972)

Uzaktan, askeri borazanlar, dokunaklı ve titrek;daha uzaktan, ağır topçunun salvoları, düzenli ve ür-kütücü Gecenin derinliğinde ufuk, sanki yangın yala-zı. Avluda askerler, ellerinde söndü sönecek fenerler-le, görünüp kayboluyor; postallarının uzaklaşan ses-leri, paldır küldür; ara yerde, ne dedikleri tam anlaşı-lamayan, iri lâkırdılar, bazen ana avrat küfür...

Garp Cephesi Karargâhı, Karacahisar 'da, alçak ta-vanlı, kerpiç bir bina: kumandanın makâmı, iki pen-ceresi avluya açık, küçük bir oda; köşede, İsmet Pa-şa'nın oturduğu, portatif karyola; ortada, tahta birmasa, tek bir sandalye: 'Reis Paşa' gergin, fakat azim-

li, hayli de kararlı görünüyor; kelimelerini tartarak,ayakta konuşmaktadır."...ric'at, bildiğin gibi, icabat-ı askeriyedendir, Pa-

şa Sebebi, sence de malu m, bence de malu m: biz se-ferberlik yapamıyoruz, düşman yaptı: bilhassa vesait-i nakliye mevzuunda, teveffuku meydandadır."

İsmet Paşa'nın elinde, sigara tabakası, bir açıp, birkapatıyordu; asabiyetten mi? Konuştuğu zaman, se-sinde 'inkisar' içeren, belirgin bir yorgunluk; kuman-danına değil, sanki orada olmayan, bir başkasına ko-nuşuyor;

". . .öyledir lâkin, Eskişehir 'in. . .mazaallah Kütah-

ya'nın düşmesi, efkâr-ı umumiye üzerinde fena tesiryapacaktır, burası k at'i .. Bunu arzederken , hassatenMeclis'i düşünmekteyim.. ."

Mustafa Kemal Paşa, hemen cevap vermedi; masa-nın başına, cephe haritasının önüne geçiyor; varla yokarası bir fener, masanın üzerine konulmuş; aydınlığıyok gibi, ölü gözü. 'Reis Paşa'nın keskin 'nazarları',ö l i dikk tl ft ğ ld ki h it d ki

İsmet Paşa, düşünceli idi; kederli ve mütereddit,yine sanki orada olmayan, bir başkasına konuşuyor:

" . . .bu mühim.. .hat ta vahim bir karar "Mustafa Kemal Paşa, kesti attı:" h i t h t i idi tl k

Page 81: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 81/236

öylesine dikkatle paftaya yığıldı ki, haritada sanki, oaçık Rumeli mavisi Söyledikleri, sert ve acımasız:

"...bizatihi askerî olarak, bizim vazifemiz nedir?..Yunan taarruzu karşısında, mukavemet...ve münasipbir harekât ile onları tevkif ve iptal etmek...yani, or-duyu meydana getirmek için zaman kazan mak .. Şim-di de, işte bunu yapacağız..."

İsmet Paşa, zaten eğreti oturduğu, battaniye örtülüportatif karyolasından kalktı; haritanın başına, Mus-tafa Kemal'in yanma geldi: artık 'paşa' olmasına rağ-men, basit bir nefer gibi giyinmişti; son derece kederlive 'maneviyatsız' görünüyor; sağ eli çenesinde:

"...çare-i hâl..." dedi, "ne olabilir ki, Paşam? Ben-deniz..."

Mustafa Kemal, gözlerini haritadan ayırmaksızın,sözünü keserek:

"...orduyu..." dedi, "...Eskişehir' in şimal ve cenu-bunda topladıktan sonra...düşmanla aramıza, büyükbir mesafe koymak iktiza ediyor...kıtaların yenidentanzim, tensik ve takviyesi...ancak bu sayede müm-kün olabilir..."

İnce eli, zarif parmaklarıyla, çekilme istikâmet vebölgesini gösteriyor:

"...bunun için de, Sakarya Nehri 'nin şarkına, ada-makıllı şarkına çekilmek caizdir..."

İsmet Paşa'nın kaşları yükseldi:"...ya düşman takibe tevessül ederse?..""...ederse etsin, bre ..hareket merkezinden ziyade-

siyle uzaklaşır...ikmal müşkilâtı baş gösterir...ihtimalvermediği bir sürü iş çıkar...halbuki bizim için, tersivarittir.. ."

"...ehemmiyet ve vahamet nispidir paşa...mutlakolan neticedir, ona vasıl olabilmek .."

"... lâkin Paşam, Eskişehir' in terki...o kadar arazi-yi düşmana terk etmek...manevi bir sarsıntı tevlit et-meyecek mi?.."

Mustafa Kemal Paşa, bu arada sigara yakmayadavranmıştı; tabakasından çıkarıyor, dudaklarına gö-türeceği sırada vazgeçiyor; hafif gülümseyerek, silaharkadaşının omzunu sıvazladı

"...İsmet..." dedi, "...evvelâ askerliğin icabatını bi-lâ tereddüt tatbik edelim...bilâhare bütün mahzurlaramukâvemet ederiz..."

Kibritin alevini, tam sigarasının ucuna uzattığı sı-rada, durdu; birden, çok değişik bir sesle dedi ki:

"...saat kaç oldu yahu?..treni bekletmiş olmaya-

l ım.. ."

Eskişehir, istasyon yolu; hastahane kamyonların-dan birisi, kamyonda birkaç sedye, içinde hastalar;şoförün yanında, Halide Edip Hanım: gece, ric'at ge-cesi Kamyon, son bir iki hastayı, trene taşıyor; Hali-de, tütün içmekten ağzı acı, mağlubiyetten yüreği sı-kışık; gözleri, atmaca gözleri; yollara sığamayan göçkalabalığına dalmış: Eskişehir'in terk edileceği duyul-du, ahali göç ediyor.

Gecenin uzaklarından, kaim ve kaba, top uğultu-ları; şimşek yalazı yanıp sönen, vahşi birtakım parıltı-lar; birbirine dolaşık, korkmuş köpek havlamaları;havada ıslak keçe, toz ve hayvan pisliği kokuları bir-

birine karışmış, fena halde dolaşıyor; yolda kimisi atlıeşekli, kimisi kağnısına, arabasına binmiş; çoğu yaya,her türden insan...

Pilisi pırtısı arabasına yüklü; çoluğunu çocuğunu

ri uçuşmaktadır; peronda, harekete hazır vagonlar;can derdine düşmüş göç kalabalığı: uğursuz, uzak topsesleriyle uğuldayan, yaz gecesi.

Halide Edip Hanım elinde valizi katar boyunca

Page 82: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 82/236

Pilisi pırtısı, arabasına yüklü; çoluğunu çocuğunubindirmiş, kendileri yaya, yaşlılar. Bir ellerinde gemicifeneri, hem yürüyüp hem bebeğini emziren, körpeanalar ki, eyalleri bilinmez hangi ateş sofrasındadır;sakalını ve cübbesinin eteklerini, savurta savurta gi-den, sarıklı birkaç 'pîr-i fâni'; katırına binmiş, küfele-ri yarı ev, yarı mutfak eşyası dolu; tavası elinde, geç-kin dul kadın. Gözleri korkuyla açılmış küçücük oğ-lunu, kağnısına oturtmuş; elinde övendire, yularındançekerek öküzünü götüren, şehit karısı; hepsi, hesabasığmaz bir keder ve ıstırap ağırlığının altında ezilmiş;karanlığı, zayıf ve yorgun fenerleriyle benekleyerek,ağır ağır, şehirden uzaklaşıyorlar.

Halide Edip Hanım, kağnıların yürek parçalayaniniltisi, beygir aksırıkları ve nal sesleri arasında, kam-yonun penceresinden bakıp, kalabalığı izliyordu; okadar müteessir, o kadar bezgin ve ümitsizdi ki, kir-pikleri nemlenmişti; zihninden, bir türlü içine sindire-mediği, karanlık düşünceler geçiyor:

"...bu ric'at, bizi nerelere götürecek? Eskişehir,Kütahya derken, Ankara da düşer mi? Bunu kimsebilemiyor... Artık kader denilen kudret, tamamiylemillete döndü, fertlerin hiçbir ehemmiyeti kalmadı..."

Kamyon, hayli yaklaşmış olmalı idi; birden, istas-yondaki trenin solumasını duydular: kirpiklerinde, ikidamla gözyaşı belirdi; farkında olmadan, gülümsüyor.

Eskişehir İstasyonu, kara dumana boğulmuş; istimüzerindeki lokomotifin bacasından, kıvılcım demetle-

Halide Edip Hanım, elinde valizi, katar boyuncabineceği vagonu arıyordu; yanından, çapraz fişeklikkuşanmış, omzunda mavzeri Kuva-yı Milliyeciler; eş-raf kılıklı, ellerinde teşbih, fesi kalıpsız birtakımadamlar; çocuğunu kucağına almış, çarşaflı kadınlargeçiyor. Onun, biraz önce indiği kamyon, az ötesindekatara yanaşmıştı: sıhhiyeciler, fenerlerin soluk aydın-lığında, son iki hastayı, trene bindiriyorlar.

'Reis Paşa'nın yaveri Muzaffer Bey, Halide'yi bine-ceği vagonun, sahanlığında bekliyordu, öyle talimatverilmiş; onu görür görmez, yere atladı, valizini elin-den alıp, binmesine yardımcı oldu; bu arada konuşu-yorlar:

" . . .bu hengâmede, merak etmeye başlamışt ım,Hoş geldiniz ham'fendi .."

Halide Edip Hanım, nedense eksikleniyor:"...çok mu geciktim, Muzaffer Bey? Saat on buçuk

filân olmalı... Hastaların tahliyesi, ne de olsa vakit al-dı."

"... yok efendim, haddizatında biz de bir hayli ge-ciktik: Paşa hazretleri, sizi sormuştu da..."

"...Yunan tayyareleri, Ankara'yı da bombalamış.Öyle mi? ...doğrusu merakımı mûcip oldu?.."

" . . .aynı r ivayet , b izim kulağımıza da çal ındı ,ham'fendi... Lâkin bu dağdağa içinde, tahkike imkânbulamadık . . ."

İstasyonda üçüncü kampana, usulüne uygun çalın-mıştı; arkasından, hareket memurunun borusu; maki-nist, kısa ve tiz bir düdük sesiyle, cevap veriyor: loko-

motif sarsılarak, harekete geçti: etrafında, ıslıklı vebeyaz, buhar fıskiyeleri; hırslı ve kaim, solumalar: is-tasyonun 'mağlup' yarı aydınlığından; katar, ric'at ge-cesinin, mel'ûn karanlığına dalıyor.

"...biz buraya,kaçmaya mı geldik,

ölmeye mi? "

Page 83: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 83/236

Tren, Ankara istikâmetinde, gittikçe hızlanacak;raylarda, tekerleklerin tıkırtısı yükselirken; lokomotifgurbet trenlerinin, o firaklı düdüklerinden birisini,uzun uzun çalarak; düşmana bırakılan Eskişehir'e,veda edecektir.

ölmeye mi?..

Çift kanatlı , kuyruğunda 'mavi istavroz', iki bom-bardıman uçağı; Ankara'nın üzerinde, dolaşıyordu;hedefi ayarladılar mı alçalıp, bombalarını, kopmuşbir teşbihin taneleri gibi, salıveriyorlar: arkasından,yükselen motorun uğultusu, zincirleme infilâklar; bo-ğucu bir duman Ana hedefin istasyon olduğu, hemenanlaşılmıştı; çünkü daireler, onun üzerinde çiziliyor;dalışlar, ya yüklenmekte olan, yedek raylara çekilmiş,'marşan diz' kata rının; ya da- boşaltılmayı bekleyen,çilekeş kağnıların üzerine yapılıyordu.

İstasyon, bir cehenne m Bom balar isabet ettikçe,âdeta içiçe infilâklar; havaya, çok uzaklara savrulan,demir ve çelik aksam; vagonların birisinde, öfkeli biryangın başlangıcı Görevli neferlerin bazıları, sütreyeçekilmiş; bazıları kaçışıyordu; ikinci bomba onlarınüzerine düştü; infilâk, havaya savrulan cesetler; kangölü, yaralılar Yaşananları, büsbütün 'dehşetengiz'kılan, tayyarelerin, kulakları sağır eden gürültüsü;bombaların düşerken salıverdiği ıslıklar; isabet almışbir öküz, canhıraş böğürüyor.

Temmuz güneşinin, ışık titreşimleri arasında, pırılpırıl; 'Direksiyon Villası', asude yalnızlığına çekilmişti;tayyarelerin yukardan salıverdiği bombalardan birisi,yakınında bir yere düşmesin mi? Müthiş bir infilâkYoğun bir duma n ve barut kokusu Binanın , handiysebütün arka camları, şangır şungur dökülüp saçıldılar;

Page 84: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 84/236

yükselen bir kara duman, 'ağır ağır, villa'nın üzerinesarkıyor. Kıyametin dehşete düşürdüğü, birkaç köpek;kuyrukları düşmüş, dilleri dışarda, koşarak geçtiler.

İçerde, mutfağın hole bakan kapısı, aynı anda, hız-

lBeklemediği bir cevap, Bekir Çavuş'tan geliyor:"...kırılan cam olsun, isabet almadık ya, ona şü-

kür "Saliha Hanım, bir yerlerden, bir şeyler mi duydu?

Birden telâşlanmıştı; olayın sinir gerginliği içinde

Page 85: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 85/236

İçerde, mutfağın hole bakan kapısı, aynı anda, hızla açılmıştı: Bekir Çavuş, şaşkınlıkla eline mavzerinialmış, bir telâş hole giriyor; heyecanla seslenerek, ka-bul salonuna yöneldi:

" . . .Fikriye Han ım . . Fikriye H anım . ."Salonda kimse yok gibiydi; üst kattan, hâlâ düşen

kırık camların, şıngırtısı geliyor; istasyon cihetinden,yeni fakat daha uzak infilâklar ve tayyarelerin, insan-da âsap bırakmayan, uğultusu. Salon her zamankihalini koruyordu; değişiklik az, sadece bir tablo asıl-dığı yerden düşmüş, bir ikincisi eğrilmiş; fakat, cam-ların çoğu kırık

Bekir Çavuş, daha alçak sesle, biraz da korkarak:"...Fikriye Hanım, ben Bekir Çavuş Nerd esiniz?"

diye sordu? Önce Fikriye, sonra Saliha Hanım, kork-muş yüzleri, açılmış gözleriyle; saklandıkları koltuk-ların arkasından, başlarını çıkarıyorlar; Fikriye, sesiâdeta kısılmış, soruyor:"...n 'oluyor Bekir Çavuş? Baskına mı uğradık?.."

"... he ya Fikriye Hanım, gâvurun tayyaresi, istas-yonu dövüyor..."

Saliha Hanım, iki avucunu gökyüzüne açtı:"...am an Alla hım. .." dedi, "...ne günlere kaldık .."Bekir Çavuş yatıştırıyor: "...yok yok, çok sürmez,

şinci giderler; maksatları, korku salmak .."Sustu, etrafı dinledi: infilâklar durmuş, uçakların

sesi uzaklaşmıştı; biraz da bunun verdiği cesaretle:"...siz..." dedi, "... siperde kalın: en iyisi budur "Fikriye, camlara bakıyor; Saliha Hanım ise, belki

de hiçbir şeyi görmeden, şaşkın şaşkın çevresine.Fikriye, uzak bir sesle, "...camların çoğu..." dedi,"...âdeta tuzla buz olmuş..."

Birden telâşlanmıştı; olayın sinir gerginliği içinde,'alelacele' konuşuyordu: şaşkınlığın ağır bastığı, kor-kulu bir telâştı bu; daha çok kendi kendine:

"... galiba bir yerler yanıyor..." dediKısa bir an sustu, etrafı dinledi; sonra kesip attı:"...aaa olmaz, katiyyen olmaz, ben derhal eve git-

meliy im.. .hemen.. .ş imdi . . .""...Saliha Hanım, bir dakika...çıkmak muhataralı

olabilir.. .isterseniz..."O çantasını almıştı bile: "...yok yok, canım Fikri-

ye: en doğrusu gitmek .."Kapıya yürüdü, Fikriye, onunla birlikte yürüye-

cektir; Bekir Çavuş, elindeki silahı bırakmış, önleri sı-ra kapıyı açmaya gidiyor. Saliha Hanım, başka birkonuya atlamıştı:

"...hem bir şey söyleyeyim mi ben, az evvel dedik-

lerimi unutma...Binbaşı Rauf Bey'in teklifi yabanaatılacak teklif değil.. .Çankaya sırtlarındaki şu bağevi...ne kadar çabuk taşınırsanız, o kadar iyi..."

Sokak kapısı önüne gelmişlerdir, Bekir Çavuş ka-pıyı açıyor; Saliha Hanım, çıkmadan önce, bir andurdu; sıkılı yumruğunun işaret parmağıyla, havadagörünmez bir daire çizerek, ilâve etti:

"...hele bu hadiseden sonra, mutlaka "Eğildi, alçak sesle, kulağına fısıldadı:"...'Reis Paşa'nın da aklını yatır...burada, asıl o

tehl ikede . ."

Mustafa Kemal Paşa oturmuş, Meclis 'deki 'riyasetkürsüsü'nde, müzakereleri izliyordu; 'ehemmiyetinebinâen' celseye başkanlık etmeyi, o istedi; salonda bir

Page 86: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 86/236

"...devlete firar yakışır mı? Yooo, asla yakışmaz:asla ve kat'a Binaenaleyh hatt-ı hareketimiz. . ."

". . .hani düşmanın defteri dürülmüştü?..""...mes'ulleri kimlerdir, mes'ulleri: asıl orası mü-

him? ."

den mes'ul benim...eğer bunun bir cezası varsa, onuçekmeye de hazırım.. ."

Meclis'deki yerinde Mustafa Kemal Paşa'nın, neyüzünün ifadesi değişmişti, ne de oturuş biçimi; sade-ce daha dalgın izlenimi uyandırıyor, daha dalgın ve

Page 87: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 87/236

"...tecziyelerine tevessül edilmeli; hem de derhal,ve şedit olara k Bu mevzuda bir layiha ihzar olun-sun . . "

". . .evet, evet . . Cezalarını çeksinle r . ."Sakallı, sarıklı, cübbeli, hocaefendi meb'us, davudîsesiyle bağırıyordu; fesi kalıpsız, yeleği gümüş köstek-li bir başkası, sağ kolunu uzatmış, yumruğu havada,atıp tutuyor; ötekisi bir 'monşer', sıkma gözlüğününcamlan beyzi, sakalı alafranga; ipek mendilini çıkar-mış, harıl harıl, terini silmektedir. 'Reis Paşa' bir andüşündü:

". . .mes'ul burada, karşılarında ama, bakalım itti-hama cür 'et edebilecekler mi?"

O sırada, beklenmedik bir şey oluyor: yöresel kılı-

ğı, göğsüne inen muhteşem sakalıyla, Diyap Ağa'nmayağa kalktığı görüldü; galiba söz istiyor; bu o kadargörülmemiş bir şey ki, ses soluk kendiliğinden kesildi,çalkantı durdu; bütün gözler, ona dönmüştü.

Diyap ağa, sözü uzatmıyor, diyor ki: "...efendiler,hele şunu bilek: biz buraya kaçmaya mı geldik, ölme-ye mi?. ."

Bu müdahele üstüne gürültüler yeniden ve dahaşiddetle başlar. Fevzi Paşa'nın konuşmaya devam te-şebbüsleri yarıda kalıyor: celseye riyaset eden reis ve-kilinin, kalabalığı yatıştırma çabası boşa gidiyor

Fevzi Paşa'nın sabrı tükenmişti; birden, tere bat-

mış, yorgun ve kederli, basbayağı bağırıyor:". . .mes'ul mü aramaktasınız?. . Pekâlâ Ben, ölüm-den korkan adam değilim; ordunun sevk-ü-idaresin-

g y y gmelül; gözlerinin maviliği, eski ama ne kadar mühim,bir çağrışımla buğulanmış

(...Erzurum'daki, Kolordu Askeri Misafirbane'sin-de asla unutamayacağı, o temmuz sabahı: Dersaa-det'ten, hanidir geleceğini tahmin ettikleri emir niha-yet gelmiş, III. Ordu Müfettişliği'nden alınmıştır Ove Hüseyin Rauf Bey, 'fevkalâde buhranlı' bir gecegeçirmişlerdi. Sabah, uzak minarelerden ilk ezanlar;sokakta, yazıya çıkan sığırın böğürm esi: faytonların,nal sesleri Civardak i bütün ağaçlar, silme kuş cıvıltı-sı. O, kahvesini yudum luyor; kimbilir, bu kaçıncıkahve; kulaklarında, görünmeyen bir musluktan, ara-lıklı su damlaları, ki içerdeki sükûtu , yay gibi geriyor.10 Temmuz 1336 (1919)

Sesi üzgün ve kaygılı, Hüseyin Rauf Bey'in âdetakulağına eğilip dedi ki: "...senin ve benim yapacağı-mız, tek şey kaldı Rauf Ayak altında kalıp, ezilme-meye çalışmak Evet .."

Kahve fincanını, henüz sehpaya bırakmıştı, kapıla-rın hızla açıldığını işittiler; bir telâş içeriye giren, Ya-veri Cevat Abbas Bey, acele onlara ulaştı: birbirinevuran, bir çift topuk; aynı anda, heyecanını gizleye-meyen bir ses:

"...Kumandan Paşa geliyor, Paşam Bir Süvari Bö-lüğü refakatinde "

O ve Rauf, iki kader arkadaşı, tedirgin bakıştılar;bakışlarında aynı istifhamlar: bu 'bekledikleri vekorktukları', Mustafa Kemal Paşa'yı derdest edip,

mevkû fen Payitahta sevk edecek oları', o ziyaret mi-dir; yoksa mahiyeti onlarca henüz meçhul, başka birmana mı taşıyor?

Yeniden Rauf Bey'in kulağına eğilip, bu defa du-yulur duyulm az bir sesle, demişti ki:

Page 88: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 88/236

y y , ş"...gördün mü Rauf? Dediklerim doğru muymuş,

değil miymiş? Malûm olduğu üzere, Paşa'nın elindetevkif selâhiyeti mevcu t; belki de herşey, daha başla-

madan, bitecek .."

15. Kolordu Kumandanı 'Karabekir' Kâzım Paşa,'mayieti erkânıyla birlikte', kapıdan girmişti: ne ka-dar sakin görünü yor, yüz hatları, 'katiyy en' ifadesizArkasında 'zâbitanı', yürüyerek; ayağa kalkmış olanMustafa Kemal'in ve Hüseyin Rauf'un karşısına geldive durdu: birbirine vuran bir çift asker topuğu ve se-lâm; sonra, sıradan bir 'tekmil' verirmiş gibi, sesiniyükseltmeden söyledikleri:

"...emrinizdeyim, Paşam Ben, zâbıtan ve efradıyla

bütün kolordum, emrinizdeyiz .."Ne garip Sabahtan beri, düzenli aralıklarla dam-layıp, âdeta asabını oyan su sesi, o anda b irden kesili-yor.)

Meclis Hey'et-i Umumiyesi'ndeki tehevvür ve he-yecan, son haddine varmıştı. Mustafa Kemal Paşa,hatırladıklarının etkisinde, hafif tebessüm ettiğinifark edince, irkildi; kaşlarını çatıp, gözlerindeki bu-ğuyu dağıtarak, dudaklarındaki belli belirsiz tebessü-mü silip, o günkü vahametin ciddiyetine yaklaşıyor.

Yoksa uzaklaşıyor mu?

'Taninci' lakabıyla tanınmış, Muhiddin Bey'in (Birgen)Tiflis'den, o tarihte 'Karabekir' Kâzım Paşa'ya yazdığı

mektuptan bazı kısımlar:

"...ben komünist değilim, belki duygumla komünist ola-bilirim, fakat düşünce bakımından, bizim memlekette henüzböyle bir toplum düzeninin kurulabileceğine inanmam. An-cak şuna iman etmişim ki, Anadolu mücadelesinin başarı ilesonuçlanabilmesi, askerî harekâtın, aynı zamanda kesinlikle,bir 'sosyal hareket'le birlikte yürütülmesine bağlıdır. Anka-ra'ya, bazı arkadaşlarla beraber, bu düşünceyi savunmaküzere geldik; bir yıl uğraştık, sonunda eski İstanbul Hükü-meti'nin, yalnız ad değiştirerek Ankara'da kurulduğunu gör-dükten sonra, görevimizin bir zaman için sona erdiğine kararverdik..."

"...Bir yıllık tecrübe, bir yılın olayları bizim gözümüzdeyalnız bu gerçeğin isbatına hizmet etti. Askeri harekât, sos-yal davranışla birlikte yürütülmediği için; savaş sırasında,başını siper içinde saklayarak, hedefini görmeden tüfek atanaskerin hareketi gibi, Anadolu'nun güçlerini ve fişeklerininboşuna harcanmasından başka sonuç vermemiştir. O kadarparlak sözlere, Hacı Bayram Camii'nde ikiyüzlücesine kılınannamazlara, ancak kelimeden ibaret olan 'Halk ve Millet Hü-kümetine rağmen, Anadolu halkı mücadeleyi tutmamış, vetersine, ona karşı ayaklanmakta direnmiştir. Sosyal hareket-ten yana olanların, yenilmiş bulunmalarına göre, düşman ye-nilmemiştir. Eğer geçen bir yıldan çok zamanda bir 'sosyal

hareket'le iş görülmüş olsaydı, bugün Yunanlıların denizedökülmüş bulunmaları gerekecekti ve eğer Yunanistan içtenhasta olmasaydı, 'sosyal hareketçiler'le beraber, şimdiye ka-dar askeri hareketçiler de yenilmiş bulunacaklardı. Bereketversin ki Yunan iç mücadelesi bize hayli zaman kazandırdı daiş bu dereceyi bulmadı; fakat bugün askerlikçe, işe başladı-ğ kt d id i il i id ği i d k k d

ve Terakki Teşkilâtı dağılmış, Müdafaa-i Hukuk onun yerinegeçememiştir. İttihad ve Terakki'nin olgunlaştırarak, birbiri-ne eklediği birtakım duygular ve düşünceler de dağılmış;Müdafaa-i Hukuk ise, Misâk-ı Millî adında lâstikli bir yemin-den başka ortaya bir şey koyamamıştır..."

" Mustafa Kemal Paşa mesleksizlikleri ve meşrepsizlik-

Page 89: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 89/236

ğımız noktadan gerideyiz ve ileri gideceğimizden kuşku duy-makta haklıyım. Dua edelim ki Yunan iç mücadelesi son olay-larla şiddetlensin..."

"...'Sosyal hareket' taraftarları, ne Mustafa Suphi gibi birserseri; ne de, okuldan yeni çıkmış çocuklardan ibaret idiler.Hayal peşinde koşmuyorlar, gerçekle karşı karşıya bulun-duklarını sanıyorlardı. Bundan Başka, 'sosyal hareket' dü-şüncesi, Rusya'dan getirilmiş şüpheli bir şey değil; on üç yıl-lık kutsal bir uğraşmanın tek meyvesi olarak, İstanbul'dantaşınıp getirilmiş, millî bir şeydi. Bununla beraber, kayıtsızşartsız askerlik düşüncesi ve eski Bâbıâli diplomasi usullerigalebe çaldı ve Büyük Millet Meclisi'nde, fes ve püskül me-seleleri üzerinde iki gün kıyamet koparken, üç sonuçsuz za-fer kazandık. 'Sosyal hareket'den yana olanlar, sosyal hayatıve siyaseti bilimsel anlayışla ele alanlar, on yıl içinde ne za-man İstanbul Merkez-i Umumisi'ne başvurarak, davalarını

anlatmışlarsa, hep 'Şimdi zamanı mı, Girit meselesi var,' ce-vabını almışlardı. 1920'de Ankara Merkez-i Umumisi de aynıcevabı verdi. Şu değişiklik ile ki, İstanbul Merkez-i Umumjsiaçık ve kesin bir sertlikle söylerken, Ankara Merkez-i Umu-misi dolaşık söyledi ve eski Bâbıâli siyasetinin en son ve engüzel örneğini verdi..."

".. .bugün sonuç meydandadır. Son bir savaşla Yunanlılarıdenize dökmeyi başarsak, asıl o zaman başlayacak mücade-leyi, hatta nereden tutmak gerekeceği hakkında, ne bir dü-şünce, ne de bir hazırlıktan eser vardır. Hatta Ankara'yı çokiyi tanımak ve memleketin on üç yıllık gizliliklerini çok yakın-dan görmüş olmak iddiası ile arz edeyim ki, bugün memle-

ket, yarınki mücadele için hazırlık itibariyle Mütareke za-manlarındakinden daha perişan bir halde bulunuyor. İttihad

.. .Mustafa Kemal Paşa, mesleksizlikleri ve meşrepsizlikleri ile, ne İttihad ve Terakki'nin, ne de Hürriyet ve İtilâfınkabul etmediği birtakım entrikacılarla, ciddi bir iş tutamaya-cak kadar ileridir ve yüksektir. Şu halde, bugünkü askeri ça-baları mutlu bir sonuca varmış kabullensek bile, yarınki mü-cadeleyi karşılamak için tek bir kuvvet hazırlanmamıştır.Mustafa Kemal Paşa'nın, saygı ile hayranı olduğum zekâ vekararlılığına güvenmekle beraber, ne yapayım ki ilme ve usu-le daha çok inanıyorum..."

(Mahmut Goloğlu / Milli Mücadele Tarihi, 4. Kitap 'Cum-huriyete Doğru', s. 55, 56.)

Page 90: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 90/236

" ...onlar üç arkadaştı,üç bulunmaz arkadaş .."

Page 91: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 91/236

Postaya Ankara'dan verilmiş o kart ve paket, Nâ-zım ile Vâlâ'nm, gittikçe çetrefilleşen Bolu yaşantısı-nı, daha da zorlaştıracaktı.

Bir kere, işin ucu 'hissiyat'a dokunuyor, karttakiimza Nüzhe t ' in , 'Tan inc i ' d iye maru f Muh idd inBey'in baldızının; Nâzım'ın, sırılsıklam âşık olduğugenç kız Verdiği haber ise, 'dehşetengiz', demiş ki:"...biz ailece Tiflis 'e yerleşmeye gidiyoruz; Kastomo-ni'den selâm lar " Onlar, inkılâpçılık hayalleri kura-rak, Bolu'da avunadursunlar; elin kızı 'alelacele' Tif-lis'e, yani 'yeni inkılâb'ın ülkesine, üstelik 'yerleşme-ye' gidiyor: gel de kıskanma

O arada Vâlâ, enikonu büyük paketi, açmıştı; için-den bir sürü kitap çıkıyor, iki de mektup; birisini, Nâ-zım'in kızkardeşi Samiye yazmış, öbürü babasından,diyor ki oğluna: "...mektubunda, kitaplar istemiştin,sana bir sürü eser gönderiyorum; arzuna uygun ola-rak, daha ziyade 'öğretici ' olanlarını seçtim; Vâlâ'ylabaşbaşa verin, okuyun. Onun da, senin de gözlerin-den öpe rim . ."

O andan itibaren, iki arkadaş, kitapların dünya-sında kaybolmuşlardı; hemen hepsi Fransızca, ciltcilt, İhtilâl-i Kebir Tarihi; onlarca meçhul, bazı şairle-rin eserleri; içlerinden biri, Charles Baudelaire, dahailk gün, akıllarını başlarından alıyor; sonra da...

(...sıra cilt cilt Fransız İnkılâbı Tarihi'ne geldi; benokudum, Nâzım dinledi; Nâzım okudu, ben dinle-dim. "...a be arslan Robespierre " diyoruz; inkılâbaihaneti yakalanıyor; "...a be arslan Marat .." diyoruz;Charlotte onu banyosunda öldürüyor; "...çüş, nelerolmuş; neler olmuş da haberimiz yok "

ca hırpalanması, bunda 'müessir ' olmuştur; Meclis'deona lâyık gördükleri muameleden sonra, bu kararaşaşmamak lâzım; mamafih Mavera-yı Kafkas'daki İt-tihatçılarla temas, yahut da Bolşeviklerle -bir türlüdüzene konulamayan- münasebetleri tanzim 'maksa-dı' da akla gelebilirmiş

Page 92: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 92/236

olmuş; neler olmuş da, haberimiz yok .. "...ah, dedim ben, İnsan o asırda yaşamalıymış da,

bu hadiselerin içinde yuğrulmalıymış; bizim Bolu kö-şelerinde yaşadığımız da hayat mı?.."

Nâzım puflayıp, karşı köşeden kalktı; beyaz enta-risini savurarak , haritalı sofayı boyladı; doğu tarafabaktı;

"...sen cuma namazı zamanı, istihbarat odasınagelip, duvardaki haberleri neden okumazsın, ku-zum?" dedi.

"...cepheye dair haberleri, hep okuyorum " dedim.Parmağını Kafkasya'ya doğru uzattı:"...'geliyor, kürkü nü giym iş geliyor '..." dedi.Bu Yahya Kemal'in intişar etmemiş, bir mısraı idi.

'Beyaz Rus' Generali Wrangel ordusunun döküntüle-ri, köprü başına yığıldığı gün, Yahya Kemal: "...Çar-lığın yıkıldığını gördük..." diye mem nuniyetin i bellietmişti; sonra da Bolşeviklerin güneye doğru inişiüzerine, bu mısraı söylemişti.

Nâzım göz ucuyla Tiflis'e bakarak: "...Fransız İrı-kılâbı'na benzer hadiseler buralarda cereyan ediyor,"dedi, "...belki de daha yama nları; insanlık tarihinde,daha iz bırakacaklar? Ne dersin?.."

Kafam ı salladım: "...hakkın var " dedim. Sessizcebakıştık: yeni rotamızı çizmiştik ..")

Aralar ında, zaman zaman, 'Taninci ' MuhiddinBey'in, neden Ankara'yı bırakıp, Tiflis'e gitmeye ka-rar verdiği tartışılıyor. Acaba aynı sebebten mi? Vâ-lâ'ya bakılırsa, onun 'münevver haysiyetinin' hayasız-

dı da akla gelebilirmiş ..Oysa Nâzım, başka bir dünyada yaşıyor, gecelik

entarisinin eteklerini savurta savurta, vırt zırt; eve da-ha ilk taşındıkları akşam, duvara çizdiği haritanın ba-şına dikiliyor; cevabını aradığı sorular, önceden belli;

"...Tiflis, nereden gidilirse, daha yakındır?"Ya da, ". . .Nüzhet'e en çabuk, nasıl mülâki olabili-

riz?"

Oysa etrafları, şehir; koyu orman ve gevşek kar:ıssız vadilerden, sarp yamaçlara yükselen; rakı mavi-si, sinsi bir duman; derinliklerinden, adı bilinmez kuş'sayhaları'; ya da işi çoktan eşkıyalığa dökmüş askerkaçaklarının, ürkütücü silâh çayırtısı; son muharebe-lerden sonra, ne kadar da çoğaldılar; zengin fakir de-meyip önüne geleni soyuyor; imtina edenin, canınakıyıyorlarmış

Ahali, yaşadığı isyan günlerinin, gerginlik ve heye-canından, kurtulamamış; herkes, her şeyden kuşkula-nıyor : 'genç muall imler 'den; gece sokaklar ındaki,abani sarıklı, calib-i şüphe sakallılardan ki, kalın ök-sürükleriyle karanlığı dağıtırlar. Taassup, gerçi 'örtü-lü', elinde silâh, ortalıkta görünmüyor ama; her yerde'hazır ve nazır'; hangi camie gitsen, mahşer kalabalı-ğı: 'iğne atsan, yere düşmez'; iddia o ki, payitaht ga-zeteleri, -bilhassa Peyam-ı Sabah ile Aydede,- el altın-dan, ev ev dolaşıyormuş...

Ankara'nın tayin ettiği, iki genç 'muallim'in, -ençok da 'yelpaze zülüflü, minare kalpaklı'nın, yani

Page 93: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 93/236

çare?.. Ziya Hilmi o çareyi bizimle birlikte aramaktenezzülünde bulundu; o bakımdan hislerimiz, aynıyöne akıyordu; bunu anlayınca, içimizde kaç günden-beri kendi kendiliğine oluşan bir karar dudaklarımız-dan dökülüverdi. Tiflis'e giden 'Taninci' Muhid-dın'den aldığımız haberin etkisinde kalarak zihnimized fiki h bi d bi fili i i

Page 94: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 94/236

düşen fikir tohumu, birdenbire filiz vermişti:

"...Bolşevik İnkılâbı 'nı biz çok merak ediyoruz,

dedim; Fransız İnkılâbı ntn içinde bulunmak elbettekaabil değil; geçti o asır, fakat komşu bir mem lekette,Fransız İnkılâbı'na benzer büyük hadiseler cereyanediyor, onları görmeyi istiyoruz; tahsilimizi, ilerletme-yi istiyoruz..."

Nâzım, gayet normal: "...kısacası biz, bu yaz Tif-lis'e gideceğiz; oradan da bakalım, Rusya içlerindeneler oluyor; dolaşır, görürüz .." dedi. Zıya Hilmi so-ğukkan lılığını ilk defa olarak, o anda yitirdi: "...yaniburadan kalkıp, bu yaz Rusya'ya mı gideceksiniz?"dedi; ikimiz birlikte, aynı anda: "...evet " dedik,"...eh öyleyse, ben de sizinle beraber geleceğim " ce-

vabını verdi, Ziya. Nâzım'ın uzun bir şiiri vardır; ma-hut kanat darbesiyle, alt tarafı suya düşenlerden; şöy-leydi ilk mısra: "...onlar üç arkadaştı, üç bulunmazarkadaş .."

"'Üçüncü Arkadaş', ağır Ceza Reisi, bakır sakallı,çatık kaşlı, altın sesli, bu Zıya Hilm i işte ..")

(Şevket Süreyya Bey, 'Tek Adam'da Mustafa Kemal Paşa'nınani sertleşmesine sebep olabilecek, önemli bir noktaya

işaret etmektedir. Cilt II, s. 413)

Enver Paşa tehdidi devam ediyordu

"...Mustafa Kemal'le Enver Paşa arasında; ve Enver Pa-şa'nın 26 Ağustos 1336 (1920) tarihli mektubundan başlaya-rak, çeşitli mektuplaşmalar olmuştur. Enver Paşa tarafındansaygılı, Mutafa Kemal tarafından ihtiyatlı bir üslûp taşıyanbu mektuplardan, Enver Paşa'nın 16 Temmuz 1337 (1921)tarihini taşıyan son mektubu ise şu sözlerle biter:

'"...Memlekete geleceğiz, işte o kadar '"

"Mustafa Kemal bu işin buralara varacağını daha önce-den sezmiştir. Bir ara Trabzon'a gelen Halil Paşa'nın 'TürkiyeŞuralar Fırkası' için çalıştığını tesbit ederek, onu sınır dışınaçıkarmak zorunda kalmıştır. Enver Paşa bundan kırgın ve hid-detlidir. Hatta Ankara, Moskova'nın da 'resmen' dikkatini çe-ker: gayr-ı mes'ul şahıs ve kuvvetlerle, Türkiye hakkında te-maslara son verilmesi istenir..."

" ...ümitsiz vaziyet yoktur,ümitsiz insanlar vardır..."

Page 95: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 95/236

O yaz Ankara, birdenbire, bir 'cephe gerisi' şehri-ne dönmüştü. Herşey, bir ölüm kalım savaşının, va-him öncesini çağrıştırıyor; havada, ağır yaralı taşıyan'Hilâliahmer' arabalarından, yanmış barut, tentürdi-yot ve terli postal kokusu; mühimmat yüklü hayaletkağnılar, sabaha karşı, ağaran geceyi iniltileriyle inceince dilimliyorlar; kimbilir hangi cephedeki, hangikanlı ' tedip harekâtı 'ndan henüz dönmüş; cepheye'takviye gidecek' bir müfrezenin, söylediği marş kırıkdökük yankılanıyor:

"...ankara'mn taşma bak,

gözlerimin yaşına bak,türk yunan'a esir olmuş,şu allabın işine bak..."

Temmuz sıcakları. Şehir, yay gibi gergin: GeneralPapulas'm cepheyi Sakarya Irmağı'nın gerisine süpür-mesi, hemen heryerde tartışmaya yol açıyor: Taş-han'da, II . Grup Muhalefeti 'nin meb'usları, harıl ha-rıl, İsmet Paşa'nın 'derekap azlini' istiyorlar; Mecliskoridorlarında ise, Fevzi Paşa, 'vazifeye sahip çıkma-dığı' için, eleştiriliyor. Kaleiçi'ndeki esnaf kahvelerin-de, (tavla şakırtısı, cıgara dumanı, demli çay kokusu:)

'şeamet tellâlı' birtakım köylüler peydahlanmış ki,kalabalık bıyıklarını çekiştire çekiştire, Yunan ağırtopçusunun 'salvolarını'; sabah ezanı, köyden bile

işittiklerini yayma ktadırlar: günahları boynuna Me c-lis ' in Kayseri 'ye intikâli, dedikodu olmaktan çıktı; ya-şanan bir hakikat: 'birinci derecede ehemmiyeti haiz,bazı mahrem dosyalar' , jandarma himayesinde, yolaçıkarılmış bile ..

nekleri. Küçük bir koyun ve kuzu sürüsü, yalınayakçobanı tarafından haydalanarak , bağın arkasındakaybolmaktadır; ağaçlarda, çeşitli kuşların kalabalıkcıvıltısı: huzur ve sükûn.

Köşk ahşap, büyük de sayılmaz; kapısı önünde,

Page 96: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 96/236

Hepsi bu kadar mı, hayır Meclis araştırması niye-tiyle, 'mahalline gönderilmiş TBMM Hey'eti ' dönerdönmez -resmen olmasa da- 'Ric 'a t Harekât ı 'n ınmaksadına muvafık yapılamadığını ' duyurmuştu; da-ha ziyade, 'geri hizmetlerin 'kifayetsiz kaldığı' belirti-liyor. Henüz bu tartışılırken, Garp Cephesi Kuman-danlığından gelen iki talep, Ankara'yı çalkaladı: İs-met Paşa, 'Meclis 'de meb'us sıfatıyla bulunan, menşeiasker zevatın, cephe hizmetine hazır olmasını' istiyor,evet İsteği son derece ciddi, o kada r ki Bolu M eb'u suYusuf İzzet Paşa, başvurur vurmaz, 'Karargâh-ı Umu-miye'ye bağlı, bir grup kumandanlığını deruhte etmiş'o ldu Ertesi günkü, T B M M Hey 'et i 'n in 'müstacel 'toplantısında, 'keyfiyet tezekkür edilirken', Paşa'nınikinci talebine 'muttali olunuyor': 'On beş güne ka-dar, on beş bin nefer mevcutlu, taze takviye kıt'alarıgönderilmez ise; daha da gerilere, -belki de Sivas'akadar- geri çekilinmesi muhtemel ve melhûz' imiş

Bardağı taşıran damla bu olmuştu; artık hemenherkes, her yerde, aynı soruyu sormaktadır: kuman-dayı, neden Reis Paşa almıyor?

Firuze mavisi, yaz aydınlığı; ufuktan, salkım sal-kım, sabun köpüğü beyaz, bulutlar sarkıyor; hepsi,Bulgurzadeler'in bağ köşkündeki havuza yansımış;suyun üzerinde yüzen, yeşil yapraklar, uçuşan su si-

y y'Direksiyon Villası'ndan taşınmış, bazı ev eşyası; biriki hurç, kilime sarılı, büyük bir denk, vs; yanıbaşm-da, Mustafa Kemal Paşa'nın otomobili duruyor; beşon adım ötesinde, sigarasını avucunda içen, kasketlişoförü. Birden, bilinmez neredeki yuvalarında, birleylek çiftinin; ışık tozlarının pırıltılı sessizliğini, uzuntakırtılarıyla dağıttıkları işitiliyor.

'Reis Paşa', telefonun ahizesini kulağına kaldırdı;Hâkimiyet-i Mil l iye 'den aramışlar ama, karş ıs ınabeklemediği birisi çıkıyor: Birlik Gazetesi Sermuharri-ri, Hüsnü Faik Bey; her zamanki gibi, 'nikbin', 'feda-yı nefs 'e hazır' ; her zamanki kadar, 'hürmetkâr':

"...arz-ı hürmet ederim, Paşam; bendeniz, HüsnüFaik Bizim çocuklar bir haber yakalamış, ehemmiye-tine binâen, zat-ı âlinize arz etmek arzusundayım;neşrinde bir mahzur mütalaa eder misiniz, etmez mi-siniz..."

Gözlerinin önünde, alnına yükselmiş kaşları, beyziçalışma gözlükleriyle; o anda belirmiş, Birlik GazetesiBaşmuharriri 'nin, siması; Mustafa Kemal sordu:

"...mesele nedir, Hüsnü Bey? Haberin mahiyetine?"

"...iddiaya göre, Moskova'nın vaad ettiği silah vemühimmat, Samsun ve Sinop limanlarına indirilmiş;kağnı kollarıyla, Ankara'ya müteveccihen yola çıka-rılmış Takdir buyurursunuz ki..."

'Reis Paşa', biraz da heyecanlı, sözünü kesiyor:

"...ne mahzuru, Hüsnü Bey; bilâkis, haberin şuyubulmasında, faide var; hem efradın maneviyatını tah-kim eder; hem de, düşmanı tedirgin .."

"...affınıza mağruren, acaba şu hususu da arz ede-bilir miyim? İsmet Paşa'nın talepte bulunduğu, takvi-ye k ı t ' aa t ı meyan ında , Gi resun lu Topa l Osman

liyor; yalnız ondan mı, belki geniş ve ferah bir köşketaşınmanın mutluluğu da var; az önce, yemeği başba-şa yedikleri, yer sofrasında, tabağa iki kaşık irmikhelvası koyarak, Paşa'ya uzatıyor:

"...hatırım için, bunu tadacaksınız Paşam Bilirimbaşınız hoş değildir, yemekle filân Lâkin bunu, elce-

Page 97: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 97/236

ye k ı t aa t ı meyan ında , Gi resun lu Topa l OsmanAğa'nm kumandasındaki . . ."

"...evet, o da doğrudur 42 . Milis Alayı geldi, İs-tikbal Hey'eti ile birlikte, Meclis namına karşıladık;bu sabah, teftişini yaptım..."

"...arz-ı hürmet ve teşekkür, Paşam Yunus NadiBey de, nezdimizdedir, hürmetlerini arzediyor..."

'Reis Paşa', ahizeyi kapadıktan sonra, bir an öyle-ce durdu; farkında olmaksızın, ceplerinde sigara pa-ketini arandı, bulamadı: zihni yine aynı şeyle, Gene-ral Papulas'ın kalkışacağı taarruza, nasıl bir cevap ve-rilmesiyle meşguldü; 'filhakika' gelen ilk bilgiler, Yu-nan Ordusu'nun 'asgari ' on fırkalık bir kuvvet halin-de, önce Mihallıçık ve Sivrihisar'a saldıracağı intibaı-nı veriyordu, fakat...

Bunlar, Çankaya'nın ilk günleri, henüz yerleşiyor-lar: perdelerin bazısı takılmış, bazısı takılmamış; kol-tuklar dağınık, ikisi holde duruyor, üçü salonda; birköşede, asılmayı bekleyen tablo ve 'aile' fotoğrafları;bir başka köşe, Fikriye'nin henüz yerini bulamamış,piyanosu; üzerinde rastgele bırakılmış birkaç biblo,şamdanlar, vs.

Fikriye, o dalgın zerafetine bürünmüş; sade, fakatözenerek giyinmişti; boynunda, 'Reis Paşa'nın arma-ğanı, kehribar teşbih; dudaklarında mahzun tebessü-mü; besbelli bu, kırsal bir yalnızlıkta, 'Reis Paşa'ylabaşbaşa kalabilmiş olmanın, 'ayrıcalığından' ileri ge-

başınız hoş değildir, yemekle filân Lâkin bunu, elceğizimle yaptım..."

Mustafa Kemal, aklı hâlâ General Papulas'ın ta-aruzunda, uzak gülümsedi:

"...yok mu senin bu tatlı dilin, Fikriye...hani nasılderler, yılanı deliğinden çıkarır..."

'Reis Paşa'nın durup durup dalması, Fikriye'ningözünden kaçmayacaktı; onu biraz olsun dağıtabil-mek için, bahsi değiştiriyor: "...sanırım bu evde çokrahat edeceğiz, bir kere şimendifer telâşı ve gürültüsüyoktur. . .sonra bombardıman tehl ikesinden uzak. . .Binbaşı Rauf Bey dedi ki..."

'Paşa'nın dinlemediğini farkedince, sustu; hafifçe,içini çekti; bir eli, boynundaki kehribar teşbihin tane-lerinde, soruyor:

"...vaziyet çok mu ümitsiz, Paşam?"• Mus tafa Kem al, sezgisini takdir eden bir bakışla,Fikriye'ye gülümsedi; diyor ki: "...ümitsiz vaziyetyoktur Fikriye, ümitsiz insanlar vardır; başkuman-danlığı uhdeme almadığım için, öyle zannediyorlar..."

Aslında, kendisi de merak ettiği için, Fikriye -birazçekinerek de olsa- sormadan edemedi:

" . . .a lmayacak mısın ız?"'Reis Paşa', ardına kadar açık camlardan, önce bir

zaman kırların yeşil aydınlığına, masmavi bakıyor;hep öyle gülümseyerek, sonra tabakasını açtı, Fikri-ye'ye uzattı; genç kadın aldığı sigarayı dudaklarına

götürdüğü sırada; Bekir Çavuş, elinde gümüş tepsi,üzerinde fincanlar, kahvelerini getiriyor; sigaralarınıyakarken, konuşuyorlar. 'Reis Paşa' diyor ki:

". . .mücbir sebeb mevcut değil Meçlis'deki Muha-lefet, efkâr-ı umumiyede öyle bir hava yarattı ki, ben,bu vazifeyi tekâbbül etmez isem, vaziyetin ümitsizliği-ne hükmedilecek.. ."

O konuştuğu sırada Fikriye, iri mahzun bakışlarıve mahzun tebessümüyle, 'Paşasına' engin bir güven

ismimi telâfuz ederek, 'Ordunun başına geçsin ' dedi.Bu teklife iştirak edenler ç oğaldı, mua rız olanlar davar. Fiilen ordunun başına geçmemi teklif edenlerin,fikir ve maksadlarını, ikiye ayırmak mümkün ...

"...bir kısım zevat, artık ordunun tamamen mağ-lup olduğuna, vaziyetin iadesine imkân kalmadığına;

Page 98: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 98/236

ve mahzun tebessümüyle, Paşasına engin bir güvenve inançla bakıyordu; sigarasının dumanı, dudakları-nın arasından düğüm düğüm dağılır, yüzünü âdetasisler ardına gizlerken, diyor ki:

"...ben de ümitsiz biriydim Paşam Ümid etmeyi,sâyenizde öğrendim: başkumandanlığı deruhte eder-seniz, zannımca, millet de bunu öğrenecektir..."

Sustu, istirham eden bir ses tonuyla, ilâve etti:". . .bu, mücbir bir sebeb sayılmaz mı?"

Fikriye, Bekir Çavuş'la sofrayı toplarken; 'Reis Pa-şa', hep öyle dalgın ve düşünceli, dışarıya çıkmıştı.Kaim bir sıcak. Yukarda, kuştüyü beyaz bulutlar, ol-dukları yerde sanki durmuş. Korunun 'sükûn ve hu-

zur'unu, ağustosböceklerinin zenginliği bozuyor. O,sigarası duman duman; düşünceleri, karışık ve değiş-ken, hem yürüyor, hem içinden tartışıyor:

{...teessürât, Meclis'de tezahür etti, evet Bilhassamuha lifler, bedbinan e n utuklarla, feryad ediyor. 'Or-du nereye gidiyor? M illet nereye götürülü yor? BuHarekât'ın bir mes'uliı vardır, o nerededir? Onu gör-mek istiyoruz? Bugü nkü elîm hâlin, fecî uzviyetinâmil-i hakikisini, ordu nun başında görmek isterdik,'diyorlar...

Bu mealde irâd-ı kelâm eden zevatın, ima ve ifadeetmek istediklerinin ben olduğuma, şüphe yok Niha-yet, Mersin Mebusu Selâhattin Bey, kürsüden benim

up o duğu a, va yet ades e â a ad ğ a;binaenaleyh davanın, takıp ettiğimiz dava-yı millîninkaybolduğ una hükm etmişler. İstiyorlar ki, kendi ta-

savvurlarına göre münhezim olmuş ve inhizamı de-vam edecek olan ordunun başında, benim şahsiyetimde münhezim olsun Diğer bir kısım zevat, diyebili-rim ki ekseriyet, bana olan emniyet ve itimadlarmdandolayı, samimi olarak ordunun başına geçmemi arzuediyorlar..."

"...Kumandanlığı, henüz fiilen deruhte etmemimahzurlu görenlerin mütalaası ise, şu: ordunun,önündeki ilk muharebede muvaffak olamaması, tek-rar rec'at etmesi, uzak bir ihtimal değil. Böyle birvaziyette ben, fiilen ordunun başında olursam, telâk-

ki-yi umum iye nazaran, son ümidin de zeval buldu-ğu gibi bir zihniyetin doğması, muhtemel Halbukihenüz, vazıyet-i um umiye, son tedbir, son çare, veson kuvvetlerin feda edilmesini istilzam edecek ma-hiyette değildir; binaenaleyh, onlara göre, efkâr-ıumumiyede son ümidin muhafazası için, şahsen be-nim harekât-ı askeriyeyi idare etmem zamanı gelme-miştir... ")

Ağustosböceklerinin yeknesak 'mızıkası, birdensusmuştu: yoksa, bir şeyden mi korktular? Belirensessizliğe, nerede olduğu bilinmez yuvalarından, ley-

leklerin takırtısı yeniden yayılıyor. Etrafta, pır pır ser-çe yavruları; zehirli sarı arılar, rengârenk kelebekler:"Hayat, bir devr-i daim halinde sürmektedir "

Köşkten, bir hayli uzaklaşmıştı: dönse, münasipolacak. Aslında hâlâ onu tedirgin eden, leyhte vealeyhteki onca fikre rağmen, ahalide oluşan düşünce,o şaşmıyor.

"...benim fiilen kumandayı deruhte etmem, evvelâbütün Meclis 'de son çare ve son tedbir olarak telâkki

birkaç meb 'us : 'Reis Paşa 'n ın Başkumandanl ığ ı 'm,Meclis kabul edecek mi, etmeyecek mi?

Yanyana gelir gelmez, iki gazeteci dost, sigaraları-nı yakıyorlar; Hüsnü Faik Bey, ağzı burnu duman,merak ettiğini sordu:

"...Celse daha da uzayacak mı?.. Vaziyeti nasılgörmektes in , mîrim?. ."

Page 99: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 99/236

bütün Meclis 'de son çare ve son tedbir olarak telâkkiedilmişti. Meclis ' in bu telâkkisi sür'atle, Meclis ' in ha-ricine de intişar etti . Artık benim sükûtum, kumanda-yı fiilen deruhte etmeye adem-i tehalüküm: âdeta fe-lâketin muhakkak ve karip olduğu, fikir ve telâkkisi-ni umumi bir hâle getiriyor..."

Bunu anlar anlamaz, kürsüye çıkacaktır.

.. .iki çoban, Meclis ' in önünden istasyona doğru;uzun tüyleri, mehtapta pırıl pırıl, bir tiftik sürüsünügeçirdiler; açık pencerelerden içeriye, tiz çoban ıslık-ları, biraz toz, epeyce ayışığı giriyor: gören kim? Hüs-nü Faik, gözlüklerini alnına kaldırmış; gözlerini, hergirip çıkanına açıp kapadığı kapıdan ayıramıyor;beklediği Yunus Nadi; çünkü o meb'us, bu sıfatıylamüzakereyi içerde izleyebilmektedir; Birlik Gazete-si'nin sermuharriri de olsa, 'celse hafi' olduğu için,Hüsnü Faik izleyemiyor:

"...ne kadar da uzadı?"

Mersin Meb'usu Selâhattin Bey, yeniden söz alın-ca, sabrı tükenen Yunus Nadi, kapıdan görünecekti:kravatını çözmüş, ceketi kolunda; öteki elinde men-dil, alnındaki teri siliyor. Bu, üçüncü çıkışı; gözlerinikısarak, o tarafa baktı; Hüsnü Faik'i bıraktığı yerdegülümser görünce, yanına yürüdü: etrafında, yoğunsigara dumanı, demli çay kokusu; alçak sesle tartışan,

g ,Yunus Nadi Bey, pofurdadı: "...uzamaz mı bira-

der? Bunların kısm-ı âzamında, Enver Paşa bir fikr-isabit Devr-i ikbalinde, onun sıfatı 'Başkumandan Ve-kili 'ydi ya; Reis Paşa'nın 'başkumandanlığına katla-namıyorlar: bu kadar basit . ."

Hüsnü Faik, iri iri baktı: "...yalnız o kadar mı?Yoksa başkumandanlık sıfatını, münhasıran Zat-ı Şa-hane'ye ait telâkki edip, Reis Paşa'ya ancak..."

Yunus Nadi, bezgin -yoksa kızgın mı?- sözünükesti:

"...şu veya bu Müzakere bilâsebep uzamaktadır;kararın ittifakla ittihazı mucip, münakaşanın temadi-siyse..."

"...riyasette bulunan kim? Reis-i sani mi?""...evet dostum, Doktor Adnan Bey O, elinden

geleni ardına koymuyor, lâkin..."

Meclis-i Millî 'nin ' tarihi ' celsesi Reis Paşa, Anka-ra mehafilinde yaygınlaşan türlü rivayet ve dedikodu-yu önlemek için; başkumandanlığa bizzat talip oldu;hitabet kürsüsünde mes'uliyetini müdrik ve vakûr birifadeyle, âdeta tane tane dedi ki:

"...Meclis aza-yi kıramının, umumi surette tezahüreden arzu ve talebi üzerine...başkumandanlığı kabulediyorum Müddet-i ömrümde, Hâkimiyet-i Mil l i -ye'nin en sadık hadimi olduğumu nazar-ı millete birdefa daha teyid için, bu selâhiyetin üç ay gibi kısa birmüddetle takyid edilmesini ayrıca talep ederim..."

Bir alkış tufanıdır kopmuştu. İkinci Grup'un 'mu-halif ' meb'usları bile 'pürheyecan' ayağa kalkmış, al-kışlıyorlar; Mersin Meb'usu Selâhattin Bey'in, 'baş-kumandan mı, vekili mi?' tartışmasının sırası mıydı?

Biri giren, öbürü çıkan iki meb'us, salonun kapı-

...Meclis ' in ' tarihi ' 'Gizli Celse'si, sabaha karşı, Ri-yaset Kürsüsü'nde oturan, Dr. Adnan Bey'in, şu söz-leriyle sona erecektir:

" . . .efendim, Başkumandanl ığ ın Reis Mustafa Ke-mal Paşa'ya verilmesine dair olan kanuna 183 arka-daş rey verdiler: 169 rey ile kabul edilmiştir. On üç

k d h lif k ld f k t k l d b ü

Page 100: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 100/236

g e , öbü ü ç a eb us, sa o u apsında lâfa dalmıştı; içerden, müzakerenin uğultusuişitiliyor: hatibe sert müdahaleler, çirkin imalar; taraf-

tarların, 'münakaşası ' :"...kimmiş o? Lütfen efendim, beyanı icabeder ""...eşhas bahse mevzuu değildir, beyefendi; mevzu-

bahis olan, halâs-ı vatan ve millet ..""...kifayet-i müzakere takriri arz ediliyor...""...hangi kifayet, beyim: henüz mevzu vuzuh kaza-

namadı ki, bu vaziyette ki hayli muğlak görünüyor..."Birden 'Reis Paşa'nın, yine vakur ve kendinden

emin sesiyle, tane tane söylediklerini işitiyorlar:

"...benim kanaatimce bu iş, on beş günde nihayetbulmalıdır; ve şunu bilmeliyiz ki, askerlerimiz Yu-nan'ı çok tepelemiştir. Selâhiyattar bir zat dedi ki,'Çanakkale'de bulundum, bütün harb-ı umumî safha-larında bulundum; bu harp hepsinden müthiştir; buyapılan harplerde askerin gösterdiği kahramanlıklarfevkalâdedir, birkaç nefer bir grubu kurtarmıştır.. ."

Yunus Nadi ile Hüsnü Faik, birbirine bakakalmış-tı; o sırada, kapıda lâfa dalmış iki meb'us, nihayetiçeriye girdiler, kapılar kapanmış oldu; ses kesildi.Hüsnü Faik Bey birden kendine gelecektir, toparlanı-yor; gözlüğünü, alnından burnunun üzerine indirir-ken, kaleme kağıda davrandı:

"Reis Paşa'nın dediklerini, unutmadan kayda geç-meliyiz; zannımca, serlevha bile olur, mirim: 'BirkaçNefer Bir Grubu Kurtardı ' . . ."

arkadaş muhalif kaldı fakat, açık celsede bu on üç ar-kadaşımız, korkarız ki itimadsızlıklarıyla, millî heye-canı azaltırlar..."

TBMM Reis-i Sanisi Doktor Adnan Bey'in, o gece-ki endişesi gerçekleşmemiş; daha sonra yapılan açıkcelse oylamasında, neticeyi o, Meclıs-i umumîye şöyleaçıklamıştır:

"...efendim, Türkiye Büyük Millet Meclici ReisiMustafa Kemal Paşa Hazretleri 'ne Başkumandanlıkverilmesine dair olan kanun, isimler okunarak reyekonulduğu zaman, 184 zat iştirak etmiş ve 184 zat dakabul reyi vermiştir ve bu suretle kanun kabul edil-miştir.. ."

Page 101: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 101/236

(Mustafa Kemal Paşa'nın, TBMM tarafından Başkuma ndanlıkmakamına getirilmesi üzerine; 7 Ağustos 1337 (1921) tarihli

Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde neşrolunan, Ordu'ya veMillet'e beyannamesidir.)

Orduya ve Millete Beyanname

Büyük muharebeden çıktığımız en zayıf zamanımızda,tekmil memleketi çiğnemek ve bütün ahaliyi mahvetmekiçin, üzerlerimize hücum eden düşmanlara karşı, milletçebirleştik ve pek kıymetli ordular meydana getirdik. Muhtelifve pek çok cephelerde, emsalsiz fedakâ rlıklarla m illî huku kumüdafaa eden ve İnönü'de Yunanistan'ın istilâ ordularını ikidefa tepeleyen bu ordularımız, o kadar yüksek bir azim veiman ile harp ettiler ki, düşman yalnız Batı Cephemizdeki or-dularımıza karşı, kralları başta olduğu halde, tekmil YunanOrdusu'nu Anadolu'ya getirmeye mecbur oldular.

Garp Cephesi'nde vukua gelen son muharebelerde, budüşman ordusunu pek korkunç zayiata uğrattıktan sonra, or-dumuzun asli cevherinden hiçbir şey kaybetmeksizin, bu-günkü vaziyeti aldık. Bu kere düşman ordusu asli kaynakla-rından ve hareket üssünden uzaklaşmış bir vaziyette karşı-mızdadır. Bütün kahramanca meziyetlerini ve yüksek vasıfla-rını, en mühim muharebe meydanlarında tanıdığım ordumu-zun, tedbirli ve yüksek kumandan heyetiyle, fedakâr zâbitle-

~ rinfr ve k'ahraman efradına ve atala rımızda n m iras kalan'Humtazihasletler ile sivrilen bütün millet fertlerine hitap

ediyorilpı. Millî mukadderata el koymuş bulunan Büyük Mil-let Meclisi; bugün beni, ordunun muvaffakiyetinin temininekefil olan, bütün tedbirlerde tam selâhiyet ile mücehh ez kıla-rak; Meclis Riyasetinden başka, bütün Ordular Başkuman-

^TJŞnİıŞi'na memur eyledi.

" ...kefereyi, bu sefer de mağlupedemezsek..."

Page 102: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 102/236

Sizlere bu beyannameyi yazdığım dakikadan itibaren İna-yet-i Sübhaniyeye dayanarak ve iftihar ederek, büyük ve şe-refli vazifeyi yapmaya başlamış bulunuyorum. Bana bu vazi-feyi vermiş olan Meclis'in ve o Meclis'de temsil edilen Mil-let'in kat'i iradesi, hareket tarzımın mecrasını teşkil edecek-tir. Hiçbir sebep ve suretle değiştirilmesine imkân bulunma-yan bu kat'i irade, mutlaka düşman ordusunu mahvetmek vebütün Yunanistan'ın Silâhlı Kuvvetlerinden meydana gelenbu orduyu, anayurdumuzun mukaddes ocağında boğarak,kurtuluş ve istiklâlimize nail olmaktır. Memleket ve milletin,maddi ve manevi bütün kuvvetlerini, bu neticenin elde edil-mesi yoluna sevk etmek ve yöneltmek için, hiçbir tedbir veteşebbüse müsamaha edilmeyecek; ve ne zemin ve zamanile, ve ne de vatan mefhumu karşısında teferruattan ibaretkalan diğer fikirler ile kayıtlı olmayarak, düşman ordusununimhasından ibaret olan bu tek gayenin elde edilmesi için,icab eden her şey yapılaca ktır: tevfik A llah'tandır.

Bu beyannamenin ta neferlere kadar bütün ordu mensup-ları ile bütün memurlara ve ahali tabakalarına tebliğini ricaederim. Bütün vekâletlere, bütün ordulara ve müstakil livala-ra, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Hey'et-i Merkeziyeleri ileBelediye Riyasetlerine tebliğ olunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ReisiBaşkumandan

Mustafa Kemal

Hâkimiyet-i Milliye Matbaası'nda, gecenin nemliserinliği; gazetenin sabah baskısı, hayli ilerlemiş; ke-narda bir lâmba yanıyor; her geceki alacakaranlığın,şaşmaz uğultusu: yaşlı matbaa ustası, gözlüklerini al-nına kaldırmış, dudakları arasında sigarası; uzandı,mürekkep yoğunluğuna bir göz atmak için; yığınınüstünden, henüz ıslak bir gazeteyi alıyor. Bir sürebaktıktan sonra, elinde olmaksızın, o günkü serlevha-yı yüksek sesle okuyacaktır:

". . .Başkumandan Paşa'nın Tekâlif-i Milliye'si, kiyekûnu 10 âdet olup...şumulü, umumî seferberliğin,fevkinde görünüyor. . . ta tbikatı z ımmmda, İst iklâ lMahkemeleri faaliyete geçirilecek: Ankara'da, Kon-ya'da, Eskişehir 'de, Samsun'da ve Kastamonu'da "

Yaşlı usta, durdu; gazeteyi katlayarak aldığı yerebırakırken, göğüs geçirip, başını sallıyor: "...yândımi llet .." Sonr a sigarasını dudakları arasından , elinealdı; ağız ve burun dolusu duman dökerek, bu defabasbayağı kendi kendine dedi ki:.

". . .kefereyi bu sefer de mağlup edemezsek, hiçedemeyiz. .. Allah encâmımızı hayretsin . ."

Page 103: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 103/236

2 numaralı Tekâlif-i Milliye emridir

Ankara, 7 Ağustos 1337 (1921)

Madde, 1: Ordu melbûsât ve teçhizatının temini zımmın-da aşağıdaki tedbirler ittihaz edilecektir.

(a) Her kaza merkezinde bulunan kaza hane adedince, bi-rer takım çamaşır, birer çift çorap ve çarığın, en son 10 Eylül1337 (1921) gününe kadar ihzarı ve komisyonlar ambarları-na tevdii zaruridir. Misâl olarak, 10 bin hanelik bir kaza, su-ret-i kat'iyyede 10 bin takım çamaşır ve 10 bin çarık ve çoraptevdi edecektir.

(b) Ziyadesiyle fakir bir hanenin bu hibeden muaf tutul-ması ve fakirin payının variyetli bir başkasına tahmili, topla-ma ve hibe komisyonunun vazifesi meyanındadır.

(c) Toplanan çorap ve çamaşır ve çarıklar, mahalli komis-yona halk tarafından teslim edilecek ve toplananlar komis-yonun her vazifelisinin mes'uliyeti altında muhafaza edile-cek ve hibe sahiplerine, komisyonlarca, hibe miktarını ve gü-nünü tesbit eden bir.makbuz tevdi edilecektir.

(d) Bu emri alan her komisyon reisi, vazifeli olduğu kaza-nın hane adedini, emri aldığı günden 10 Eylül 1337 (1921)tarihine kadar verilen vazifeyi hitama erdireceğini, telgraflaLevazımat-ı Umumiye'ye bildirecektir.

(e) Emrin icrasında en ufak suistimali görülenler, hıyanet-i vataniye ile suçlanacaklardır.

(f) Bu emir bütün kazalara hemen tamim edilmek üzerevilâyet ve sancaklara ve istiklâl Mahkemelerine ve malûmatkabilinden Vekâletlere ve Cephe Kumandanlıklarıma tamimedilmiştir.

" ...her birisi, 'kolu sırmalı' birer'çavuş' .."

Page 104: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 104/236

Büyük Millet Meclisi ReisiBaşkumandanMustafa Kemal

Açıksöz gazetesi, 10 Ağustos 1337 (1921) Kastamonu

Katrancı yöresinde, Yıldıztepe, Polatlı'nın 30 kilo-metre kadar güneyinde idi; yer yer, kayalık; henüz da-ğılmamış sabah sislerinin, tülbent beyazı örttüğü, bo-dur ağaçlarla gölgeli; hayli dik bir yamaç. Neredenkoptuysa, görkemli ibiği, ilginç gagasıyla bir kuş,-halkın ibibik dediği, çavuşkuşu- birden çıkageldi;sivri kayanın, ucuna kondu; ne var ki, nal sesleriniduymasıyla, havalanması bir oluyor.

Uzaktan tepeye tırmanan, bir grup atlı; içlerindebeyaz atına binmiş, Başkumandan Mustafa KemalPaşa, hayal meyal seçiliyor; etrafında, Erkân-ı Harbi-ye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, Garp Cephesi Ku-mandanı İsmet Paşa, onun Erkân-ı Harp Dairesi ReisiMiralay Asım Bey, Paşa'nın yaveri Muzaffer Bey; beşon adım gerilerinde, seyisleri.

'Reis Paşa', daha çok araziyi incelemekle meşgulgörünen Fevzi Paşa'yı sağına almış; İsmet Paşa ile ko-nuşuyor; o sırada diyor ki:

"...itiraf edelim ki, Halide Edip Hanım, bir timsal-i cesarettir..."

İsmet Paşa, doğruladı: "...Eskişehir'de, faal ve gay-yurdu, Paşam...bazı halleri var ki, değme yiğit..."

Mustafa Kemal Paşa, gülümsedi:"...bilir misiniz bu sefer ne yaptı? Cephede bilfiil

harb etmek için, müsellah vazife istiyor... Türk kadınıböyle olm alıdır. . ."

Bir ara atını durdurup, araziyi gözleriyle bir dahaölçüp biçen Fevzi Paşa; Mustafa Kemal Paşa'ya yö-nelmişti; uzattığı eliyle gösterip, Mustafa Kemal'e so-ruyor:

"...sizce, cephenin sol cenahını, şu tarafa mı vere-ceğiz, Paşam?.."

Mustafa Kemal Paşa, dikkatle onun gösterdiği ta-

Fevzi Paşa'ya döndü: "...mutabık mıyız Paşa'm?Fevzi Paşa, hafif mütebessim, cevap verecekti:"...on a ne şüphe? Ben nikbinim, Paşa Düşm anı,

Sakarya'nın şarkında, behemahal yeneceğiz..."Mustafâ Kemal Paşa, bu defa İsmet Paşa'ya döne-

rek soruyor: "...sen ne düşünmektesin, İsmet? HocaPaşa'nın nikbinliğine iştirak ediyor musun?"

İ

Page 105: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 105/236

ş g ğrafa baktı; gözleri kısılmıştı, sanki bir şeyi hesaplıyor;kısa bir sükût geçti: atların aksırıkları ve nal sesleri-

ne, çevrelerinde uçuşan kuşların cıvıltısı; -hatta, uzak-taki bir çoban kavalı,- karışıyor; arada rüzgârın ıslığıNihayet, 'Kavaklı ' Fevzi Paşa'ya döndü;

"... arazi bizi aldatıyor, Ho ca m " dedi, "...no kta-inazarım odur ki, cephenin sol cenahını tayin etme-miz. . .ancak az sonra, İn l i Katrancı 'ya çıkmamızlamümkün olaca k . ."

Bir süre sonra, Mustafa Kemal Paşa ve 'maiyeti ' ;atlarını seyislerine bırakmış, elleriyle bazı yerleri işaretederek; konuşa konuşa, İnli Katrancı tepesinde yürü-yorlardı; bütün araziye hakim bu yalçın kayalıklarda,uzaktan, kaybolmuş gibi görünüyorlar. İrtifa artınca,rüzgârın ıslığı, sanki bilendi, daha ince, daha da kes-kin; insanın aklına, mahiyeti meçhul felâketleri, dehşe-tengiz ihanetleri getiriyor. Uçarı kuş cıvıltıları kaybol-muştu; zaman zaman, yırtıcı bir kuşun, vahşi çığlığı, okadar Güneş, uzakta devasa bir yangına dönüşmü ş,ihtişamla batıyor: son ışıkları, başta Mustafa KemalPaşa olmak üzere, hepsini kızıla boyamıştır.

O, sigara dumanlan arasından, memnun ama ciddi:"...bizi buraya Allah gönderdi..." dedi, "...artık

keyfiyet tebellür, vaziyet takarrür etmiştir: bütün ara-zi, ayaklarımızın altında, her şeyi ve her yeri, avucu-muzun içi gibi görüyoruz .."

İsmet Paşa'nın gözleri, ufuktaki muazzam yangınadalmıştı; kendi kendine konuşur gibi cevap verdi:

"...pek şüphe yok, Paşam, fakat .."Biraz susup, arkasından ekledi: "...vaziyeti, bir deharita üzerinde, tetkik edeceğim..."

Yüksek Kumanda Hey'eti, yine aralarında konuşa-rak, atlarına doğru yürüyorlar; onların döndüğünügören seyisler, atları getirecekti: az sonra bir arayagelmişlerdir. Herkes atına binmeye davranıyor.

Mustafa Kemal Paşa, yanı başında yaveri Muzaf-fer Bey, seyisin yularından tuttuğu atına, bindi bine-cek; nedense, biraz dalgın, bir kere daha araziye bakı-yor: önlerinde, uçsuz bucaksız uzanıp giden, yurt top-

rağı; döndü, bu defa tekrar, kaybolmak üzere olan,güneşe baktı; gözlerinin maviliği, ufkun kızıllığından,yine o ürkütücü eflâtuna dönmüştü.

Belki de bu dalgınlıktan, atına binmeye davranın-ca, ayağı birden üzengiden kaydı; hızını alamayıp,kayaların yosunlu sertliği üzerine, yüzüstü düştü:Mustafa Kemal, düştüğü yerde, öylece kalmıştır san-ki, kalkamıyor.

Atma henüz binmemiş olan Fevzi Paşa ile binmişolan İsmet Paşa, o anda göz göze geldiler; ikisinin deyüzünde ve gözlerinde, aynı derin kaygı. Fevzi Paşa,Mustafa Kemal Paşa'nın düşüp kaldığı yere, koşaradım yürüyüp, başına diz çökerken; seyise ve yaveri-ne emrediyor:

"...ça buk , bir mata ra getirin .."O esnada, atından inmiş olan, İsmet Paşa da gel-

miştir; 'Reis Paşa'nın, başına diz çöküyor.İsmet Paşa, çaresiz: "...zannımca, bayıldı: bir he-

kim bulabilseydik...lâkin dağ başındayız..."Yaver Muzaffer Bey, koşarak bir matara getirdi,

Fevzi Paşa'ya uzatıyor; Paşa, omzundan tutup çevir-

çarpıyor: hemşireler, hasta yakınları, neferler; bazıhafif yaralılar, tütün içerek, bekleşiyor; aralarınabembeyaz uzatılmış, bir iki sedye...

Kapı civarındaki bir araba, kıyameti kopararak, osırada hareket edecektir; arkasında, dağılmak bilme-yen, ağır bir toz yoğunluğu

Page 106: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 106/236

ş y y ; ş , p çmek istediği anda, Mustafa Kemal'in kımıldadığınıfarketti; sonra o, kendiliğinden döndü; biraz müte-hayyir, biraz mahçup, biraz mustarip görünüyorduama, yine de gülümseyerek:

"...tam da sırasıydı.." dedi, "...hayra işarettir diye-l im "

Kalkmaya davranıyor: "...endişeye mahal yok, iyi-y im . ."

Acısını belli etmemeye gayret ediyordu, doğruldu;bu defa ayağını, üzengiye dikkatlice koyup, âdeta sıç-rayarak atına binecektir. Paşalar da atlarına binmiş-lerdi, bir araya gelirler.

Mustafa Kemal Paşa, atına bindikten sonra, gözle-rini kısarak; az önce düşmesine sebep olan, uçsuz bu-caksız topraklara dönüp, bir kere daha, bakıyor; göz-lerinin engin mavisi, gurup kızıllığıyla karışınca; yineo, biraz mor, biraz lâcivert, irkiltici eflâtuna dönüş-müştür. Yalçın kayalıklarda, rüzgârın vahim ıslığı; gö-rünmez bir devin, anlaşılmaz diş ağısı gibi, uzayıp gi-diyor.

Mustafa Kemal, gizlemeye çalıştığı acıdan, dişleri-ni sıkarak; tam o sırada, biraz da hınçla:.

"... işte," dedi, "...Konstantin 'in kafasını...buradakıracağız .."

Cebeci Askeri Hastahanesi, çıplak mavi gökyüzüaltında, sanki yorgun ve bezgindi. Cümle kapısıönünde, hayli hareketli bir giriş çıkış kalabalığı göze

Dr. Murat Bey, elinde röntgen filmleriyle, röntgendairesinden çıktı: salon boyunca, hızlı hızlı ilerledi.

Hastahane, ağzına kadar dolu: kendi yaralılarıyetmezmiş gibi, Eskişehir Hastahanesi 'nden tahliyeedilen yaralıları da yatırmışlar; koğuşlar tıklım tık-lım, bazı yataklarda çift nefer yatıyor; ayrıca salonda,hatta koridorlarda; başlarında hemşireler, ya da sıh-hiye neferleri, sedyeleriyle uzatılmış olanlar; formol,tentürdiyot ve tütün kokan, ağır, ve kötümser bir ha-va: muharabe yorgunluğu

Dr. Murat Bey, elinde röntgen filmleriyle, Dr. MimKemal Bey'in bulunduğu odaya yürüyor.

Mim Kemal Bey odasında, Dr. Adnan ve MiralayKâzım Beylerle 'fikir teatisinde' bulunuyordu; o, ayak-tadır; Dr. Adnan Bey, yazıhane; Miralay Kâzım Bey,ziyaretçi koltuğuna oturmuş; ellerinde sırmalı, beli in-ce bardakları, çay içiyorlar; havada sigara dumanınadönüşmüş, somut ve kalın bir endişe dalgalanıyor;âdeta elle tutulabilir. Pencere camında, bir arı: ısrarlayükselip alçalan vızıltısı; odadaki gerilimi artırıyor.

Dr. Adnan Bey, Mim Kemal Bey'e soruyordu:"...senin teşhisin nedir Kemal? İltihap filan mı?.."Dr. Mim Kemal Bey, omuzlarını kaldırdı:" . . . teneffüste müşki lât çekiyor. Kaburgalarında,

kırık hissettim. Vaziyeti röntgen tenvir edecek..."

Cevap kapıdan geliyor: "...etti bile "Üçü de, sesin geldiği yana döndüler; Doktor Mu-

rat Bey, elinde röntgen filmleri, kapıdan pencereyeyürürken, devam etti:

"...üç kaburga kemiğinde, kırık müşahede ettik;siz de göreceksiniz ya, vaziyet ciddidir..."

Konuşurken, bir yandan da filmleri cama yapıştırı-

O sırada, Mustafa Kemal Paşa, 'alelacele' odasınauydurulmuş sahra telefonuyla konuşuyordu; rahatsız-lığını unutmuş gibidir, dikkatini dinlediğine vermiş:

"...anladığım şu ki, düşman ileri harekâta devamediyor...Yunan Karargâhı, Sivrihisar'a nakledilmiş...bizim müfrezelerin..."

Cümlesini yarıda kesti; bir süre susup, keskin mavib k l F hi B 'd hi i di li b k

Page 107: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 107/236

yordu; Doktor Mim Kemal ve Adnan Beyler gelmiş,iki yanına durmuştu; gözleri, filmlerde; Miralay Kâ-zım Bey, kalkmamış, oturduğu yerden bakıyor; netice-de, Mim Kemal Bey, Doktor Murat Bey'e hak verdi:

"...evet Haklısın azizim "Sonra Adnan Bey'e dönüyor: "...gördünüz mü Ad-

nan Bey? Size şüphemi arz etmiştim, kırık tam da his-settiğim mevkidedir..."

Adnan Bey'in canı sıkılmıştı: "...ne talihsiz lik "dedi, "...Yunan Ordusu, yeni bir taarruza geçti geçe-cek, Başkuma ndan 'm kaburgası kırılıyor .."

Sustular. Odaya çöken tadsız sessizlikte, camlarda-ki arının vızıltısı, asap bozucu bir yoğunluk kazan-mıştı. Miralay Kâzım Bey, oturduğu yerden, sormak

gereğini duyuyor:"...maneviyatı ne merkezdedir?"Mim Kem al Bey, gülümsedi: "...harika Ona bir

diyecek yok Vaziyetten zamanında haberdar olabil-mek maksadıyla, içeriye telefon bağlat t ı ; Erkân-ıHarbiye ile, âdeta dakika başı, temas halindedir..."

"...yanında kimse var mı?""...ev et Fethi Bey duym uş, geldi; Ali Fethi Bey,

miralayım; hani çocukluk arkadaşı: Malta'dan İngi-lizler geçenlerde serbest bırakmışlardı ya..."

Mim Kemal Bey, Doktor Murat Bey'e dönerek,sonra uyarıyor:

"...doktor, derhal başhemşireyi bul: vakit kaybet-meden, müdahale etmeliyiz, tedarik-i zaruriye, bir anönce. . ."

bakışları Fethi Bey'de, ahizeyi dinliyor; sonra bıraktı-ğı yerden:

" . . .ş imd i , bana b ak . ." d iye, devam edecekt i r :"...bizim müfrezelerin tamamı, Sakarya'nın şarkınaintikâl etti mi? Evet Umumi Karargâh?.. Alagöz'de,evet .. Vaziyetin inkiş afına dair, dakika b aşı, rapor is-tiyorum... Anlaşıldı mı?"

'Reis Paşa'nın yatırıldığı, sıradan bir hastahane ya-tağı; odasında, dağınık bir çıplaklık hüküm sürüyor;karşısındaki tek iskemlede, Ali Fethi Bey oturmuşsevgi ve saygıyla karışık bir şefkatle, onu izliyor. Sesi,düşüncelidir:

"...vakit dar Muharebenin, eli kulağında, görünürPaşam .. Ankara 'nın ahvalini beğenmed im: ric'at ha-vası esiyor... Kayseri yolunu, tutan tuta na .."

Mustafa Kemal Paşa, onu başıyla tasdik etmekteidi; susar susmaz, ilâve etti:

"...bilhassa endişeyi mucib olan, kuvvetlerin mu-vazenesizliği..."

Cümlesini tamamlayamıyor; kapı açılmış, yanların-da hemşire ve sıhhiyecilerle içeriye, Dr. Mim Kemal ileDr. Murat Bey girmişti: Paşa'nın kırığını sarmak için,bulabildikleri 'edevat-ı zaruriye'yi getiriyorlar.

Mustafa Kemal Paşa'nın çehresinde, biraz da şa-kacı, bir hayret beliriyor: "...hayrola çucukler, n'olu-yoruz?.."

Dr. Mim Kemal Bey, ellerini oğuştura oğuştura di-yor ki:

"...paşa hazretleri, maalesef, teşhisim doğru çıktı.. .üç kaburga kemiğinde kırığı tesbit ettik..."

Mustafa Kemal Paşa, ellerini iki yanına uzatarak,Fethi Bey'e döndü; hayli keyifsiz: "...hay aksi şey-tan " dedi, acı bir tebessümle ilâve ediyor:

" zannedersin ki Cenab ı Hak Konstantin 'in ta

gözlerinin buğulanmasından belli oluyor; oradakiler-den çok, kendi kendine, mırıldandı:

"...işte büyledir bu millet: düğüne gider gibi muha-rebeye gider... Sırtını kim yere getirebilir?"

...sokaktaki alaya, değişik giyimleriyle Seymenlerd k l d ll l h l

Page 108: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 108/236

"...zannedersin ki Cenab-ı Hak, Konstantin 'in ta-rafmdadır..."

Dr. Murat Bey, ihtimamla üzerine eğilmişti; dik-katli ve nazik uyaracaktır:

" . . .acaba is t i rham etsem.. .şöyle, yani şu tarafadoğru, döner misiniz, paşam?.."

Doktorlar, biri yatağın bir yanında; öbürü, diğeryanında, Paşa'yı, göğsünü sarmaya en uygun şekildeyatırırken; sokak tarafından, önce uzak gittikçe dahayakın; davul zurna sesleri, ne olduğu belirsiz bağrış-malar, duyulmaya başlamıştı. Dr. Adnan ve MiralayKâzım Beyler, o sırada, henüz içeriye giriyorlar.

Dr. Adnan Bey diyordu ki: "...bun a da şükür Da-

ha kötüsü o labilirdi .." Birden sustu, sokakta n gelengürültüyü işitmişti; pencereye yöneldi; dışarıya gözatıyor; başka, mütecessis bir sesle soracaktır:

"...bu da ne, yahu? Ne bu gürültü kıyamet?.."Miralay Kâzım Bey, önce 'Reis Paşa'ya sağlık dile-

di:"...geçmiş olsun Paşa hazretleri... Bizi hayli kor-

kuttunuz. Sizi Allah korudu .."Sonra Dr. Adnan Bey'in sorduğuna cevap veriyor:"...bunlar 1300/1303 tevellütlüler... Askere çağrıl-

dılar ya... Ahz-ı Asker Şubesi'ne teslim olmadan, şen-lik yapıyorlar..."

Mustafa Kemal Paşa, artık yakından gelen, iyicebelirgin davul zurnayı dinlemeye dalmıştı; içlendiği,

de katılmıştı; davullar ve zurnalar, oyun havalarınadöndü mü, oynuyorlar: âdeta bir şenlik ..

Başı iki davul, iki zurna çekiyor. Camilerden çıkar-tılmış, çeşitli sancaklar; irili ufaklı, Osmanlı bayrak-ları; güneş tozlarının uçuştuğu, titrek aydınlıkta; gö-ğüsleri tepeden tırnağa Nişan-ı Osmani'yle donatıl-mış, 93 Harbi gâzileri; durup durup, havaya tabancasıkan, 1300/1003 tevellütlüler ki, bazıları henüz ge-çen yıl terhis edilmiş, 'seferberlik neferleri'dir; yaşları,otuzdan yukarı.

Kalpaklılar, hayli bol: onlar ne kadar çoksa, sarık-lılar, onlardan aşağı kalmıyor. Davul zurna dağdağasıiçinde, zaman zaman, tekbîr ve tehlil getiren, 'mü-min ' b ir kalabal ık : " . . .AllahuekberL.Allahuekber . .""lâ ilâhe ill-Allah ..", "...ya şehid, ya gâzi ..", "...Ö l-mek var, dönme k yo k " Ark alarından, uğurlayıcılargeliyor: çarşaflı ya da şalvarlı, birkaç ana, entarisiyırtık, oğlanlar; ayağı çıplak, kız çocukları; ve kala-balığa dağılmış, vakur ve kendinden emin, Kuva-yıMilliye köpekleri; hatta o, İstasyon'daki babayiğit,toraman, kulakları kesik, tasması dikenli.. .

Hastahanenin kapısı önünde, davul ve zurnalar,birden ahalinin çok sevdiği o türküye geçiyor:

Page 109: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 109/236

ta mülâki olup, muhabbet Sık sık, kulaklarını çınlatıyoruz.Doktor Şefik Hüsnü Bey, 'Kurtuluş'un çıkacak nüshası için,Kari Liebnicht'ten bir tercüme talebinde butundu; şu günler-de, onunla iştigâl etmekteyim. Yani ben, hep aynı DoktorMelek olarak yaşıyorum, üzerimdeki tek tebeddül, saçlarımı'a la garçonne' kestirmiş olmam; eşe dosta bakarsan, ziya-desiyle yakışıyormuş.

.. der saadet'e avdet .."

Page 110: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 110/236

Artık gel, hasretinden uyku tutmuyor: ich liebe diech me-in lieber

Size hasret zevcenizDr. Melek Ziya"

Ömrünün sonraki yıllarında, İnebolu'dan o yaz

günü, Anadolu'yu terkedişine ait iki 'resim', AhmetZiya'nın hafızasından, asla silinmeyecektir.

Fransız Pathee Kumpanyası'nın, 'muntazam' Ka-radeniz seferlerini yapan 'S/S Crimee' vapuruna, ucuucuna yetişmişti; akşam alacasında, onu sahilden ge-miye getiren sandal; yelkenleri kirli ve yamalı, bir 'ta-ka'nm sancağından geçiyor; görmüş geçirmiş bir tek-ne bu, yorgun ve hanta l; besbelli, yükü de ağır Nasıl-sa gözü, bir ara, ismine takıldı. Sözde sülüs-ü celî'yle,acemice yazılmış; kargacık burgacık, iki kelime: "Ah-val-i Al em " O a nda, ona iliklerine kad ar yaşadığı

'yabancılaşma'yı hissetiren; acaba, geminin 'hâl-i pe-rişan'ı mıydı; yoksa, mütevekkil, mahçup, fakat 'vazi-feşinas' görüntüsü mü? Bunu kestiremedi, lakin Ana-dolu'ya intikâli, son birkaç aydır orada yaşadıklarıdüşünülürse; hayatta 'kader'e önemli bir pay ayırma-mak, ona gayr-ı mümkün görünüyordu.

Soğuğu acı ve çıplak, yıldızları buz tutmuş bir şubatgecesi; Beyoğlu'nda, Tokatlayan Oteli'nin, Cadde-i Ke-bir'e nazır salonunda buluşup; Doktor Şefik HüsnüBey'le mutabık kalmışlardı: o, 'görevli' olarak Anado-lu'ya geçip; hem İştirakiyun takımıyla alâkayı takviye

edecek; hem de 'yaz bidayetinde Ankara'ya muvasalatımukarrer' Mustafa Suphi 'Yoldaşı', karşılayacaktı.

Peki, netice nedir? Yaz gecesi, 'avdet gecesi'; uçu-şan yıldızların pırıltısı, denizin aynasından yansıyor;burnunda ağır, vapur dumanı kokusu; kulaklarında,uzak piyano, 'onu bîşüphe bir kadın çalıyor' . Halkİşirakiyun Fırkası, takibata uğramış, mes'ûlleri der-dest edilmiştir, yargılanıyorlar; Mustafa Suphi Yoldaşve 'hey'etinin ' akıbeti daha korkunç, yaygın rivayeteb k l T b l 'M k dd t l b i b k

sahil kasabası: Ankara'yı, Karadeniz'den besleyen,şah damarı; Ankara'nın 'hazmedemediğini, Dersaa-det'e 'işte böyle iade eden, arka kap ı ' 'halâs-ı v atanfikri ' yüreğinde, ne kadar sağlam durursa dursun;İnebolu'nun, kayıplara karışan 'silueti ' ; ona, ruhenkendisini ancak, S/S Crimee'nin güvertesinde, birincimevki salonunda çalınan piyanoyu dinlerken, 'kendi

Page 111: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 111/236

bakı l ı rsa, Trabzonlu 'Mukaddesatçı ların b ir başkarivayete göre, İttihatçıların hışmına uğramış: Karade-niz'de katledilmişler O zavallı taka nın adı, 'Ahva l-iÂlem' -yoksa 'Mukadderat ' mı olmalıydı?- bu nokta-dan bakınca, ne derin bir anlam kazanıyor

Kamarasında, sabunu başdöndüren 'parfümü' ilebanyosunu 'alıp '; 'sinekkaydı' traşmı olduktan sonra;giyindi kuşandı; aynaya bir bakıyor ki, işte nihayet o,'kendisi ' olmuştur; çünkü 'takibat ' başlayalı, 'müte-nekkiren' yaşamaktaydı: Cihet-i Askeriye'den bir is-tihbarat zabiti , ' tevkifi muhtemel eşhas arasında bu-lunduğunu' Fırka'ya duyurmuş; o da, bir telâş sakalbırakıp, 'süflî' giyinmeye yönelmişti; sık sık, adresinideğiştiriyor; hele, kişiliğinin 'alâmet-i fârikası' saydı-ğı, ünlü Bavyera piposuna elini sürmüyordu. İnebo-lu'ya gelişi müşkilât içinde geçti, sağladığı 'MürûrTezkeres i 'ne güvenemediğinden; iskeleden vapura,'son dakika yetişmiş yolcu' rolünü tercih etmişti. Oy-sa şimdi, ağzında piposu, aynadan ona bakan; 'ciddi-yeti müsellem' bir Osmanlı münevveriydi ki, 'asriliği-ne ve asaletine' diyecek yoktu.

Hafızasından asla silinmeyeceğine inandığı, ikinciresim; yeni kılığıyla güverteye çıkıp, küpeşteye yasla-narak; 'atf-ı nazar' ettiği İnebolu şehrinin 'silueti': tektük ışıkları yanmış; önce lâcivert, sonra eflâtun pırıl-tılarla varlığını duyuran; her an biraz daha uzak, bir

vasatında' hissettiğini hatırlatıyordu. Güverteden dal-gın ayrılıp, salona girince, 'ömrübillah unutamayaca-ğı' o melodiyi, piyanoda hayli dekolte genç bir kadı-nın, çaldığını gördü: "Albeniz'in Tangosu "

Her iki resim de, istikbal için ümit vaad etmiyor-du; -mahzun, bir hayli kederli,- barın yüksek iskemle-sine ilişip, bir duble bira söyledi: "Pilsen .."

Kendinden utanıyordu.

O gece, uyku tutmadı.

Omuzları çıplak genç kızın, piyanosunu dinleyerek;önce, yemek salonunda 'mükellef' bir yemek; hemenarkasından, yıldızların çıldırdığı güvertede, pipo vekonyak sefası. Halı yumuşağı merdivenlerden, kama-rasına inerken, deliksiz bir uyku çekeceğine, hâlâ ina-nıyor; buna şiddetle ihtiyacı var: gecelerdir, harap vebakımsız hanlarda uyuduğu 'tavşan uykusu', bir yer-de, herhangi bir şey tık etse, gözleri açık Bu gece ilkdefa, yatak gibi bir yatağa, gönlü rahat, kafası dinçolarak, girecek Uykusu da ona göre olmamalı mı?

Ne gezer Neredense burnuna, 'köşeli ' bir kokumusallat oldu; genzini, daha merdivenlerde yokla-mış, şöyle yalayıp geçmişti; yatağına uzanır uzan-

maz, olanca ağırlığı ve kalınlığıyla döndü geldi, üze-rine âdeta ıhtı, acayip bir keskinliği, ısrarlı bir dürtü-sü var ki, uyku bulutlarını kolayca dağıtıyor: nafta-lin olmasın? Bu yetmezmiş gibi, kafasına bir de, İs-tanbul 'a vürudunda; - 'Anadolu Seyahat i ' , Müdafaa-iHukuk ve 'Sarı Paşa' hakkında; 'Fırka'ya vermesi ik-t iza eden ' , rapor takı lmasın mı? Kabatas lak , b irmüsveddesini bile yapmadı. Baktı olmayacak, kalkıp

yen yürütüyor olması; 'Reis Paşa'yı tedirgin etmekte-dir. Ordunun, Sakarya Nehri kavsine ric'atıyla, husu-le gelen vaziyet-i askeriye, -ki hayli muhataralı görün-mektedir- Enver Paşa'nın harekete geçmesi ihtimalinikuvvetlendiriyor..."

Oysa Ahmet Ziya, hele Ethem'in mağlubiyetindensonra, Enver Paşa ihtimalini zihninden silmişti; Hüs-

Page 112: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 112/236

y p y , pış ığ ı yakıyor; " . . . saat , 'a lafranga ' b ir i geçmiş ,

bre .."; aca ba çıkıp güvertede, biraz dolaşsa mı: bel-ki açılır "

Yarım yamalak giyinip, çıktı: denizin yüzüne, hafifbir sis yayılmıştı, daha çok buğu; havada, tuzlu birserinlik ve akla ziyan bir mehtap: ay, dantellerini yal-dızladığı bulutların arasında, bir kayboluyor, bir gö-rülüyor. Şezlonglar boş, sadece ikisinde, bir çift âşık;bilinmez hangi sevdanın, çetrefil ilmikleri arasındakaybolmuşlar; onun yazması 'mukarrer' siyasi rapo-run, ilmikleri arasında kaybolduğu gibi.

'Müsveddesi ' , daha geçen ay, zihninde hazırdı; Kü-tahya-Eskişehir Muharebeleri 'nde, General Panga-los'un, İsmet Paşa'yı mağlup etmesi, Ankara'daki yö-netimi sarsmıştı; Hükümet'in, komünist muhalefetekarşı birden zecri tedbirler alması; böyle 'nazik birvaziyette' , ikinci bir 'Çerkeş' Ethem vak'asını, önle-mek için olabilirdi. Fakat, Meclis ' in karşısındaki 'Ku-yulu Kahve'de; Hüsnü Faik Bey'le, sıcak bir akşamü-zeri, yaptıkları sohbet, zihnindeki düzeni altüst ede-cekti; zaten, daha önce telefonda söyledikleri, kafası-nı yeterince karıştırmıştı:

"...intibaım odur ki, Ali Fuat Paşa'nın Mosko-va'dan, gider gitmez ulaştırdığı istihbarat; hassaten,Bolşevik İdaresi'nin İngiltere'yle müzakereleri, harfiy-

nü Faik Bey, hiç de öyle görünmüyor; 'Kuyulu Kah-

ve'de, hasır iskemlesine daha otururken, söze telefon-da bıraktığı yerden başlamıştı:

"...bak azizim, Rusya'da ahali açlıktan kırılıyor,Bolşeviklerin hâli, cidden perişan; vaziyetin vahameti,Bolşevik Fırka'sıyla Enternasyonali; ihtilâfa sevket-miş: fırka, sulh akdetmeye mütemayil; Bolşevik Bey-nelmilel ' i 'Dünya İhtilâli 'ne devam, temâyülünde; ikitarafın mutabık bulunduğu tek nokta, İngiltere'ylemüzakeratta muhkem durabilmek için, Anadolu'daYunan'ın muvaffakiyetsizliğe uğraması Bu da, maa-zallah, Ankara Sakarya'da mağlup olursa, Müslüman

Kızı lordu 'suyla Enver ' in , Kafkasya 'dan üzerimizesarkması ihtimalini kuvvetlendiriyor..."

Ahmet Ziya, işte o an, vaziyetin vahametini kavra-mıştı; piposunu, dudaklarının arasından çekip, bolduman dökerek; onun bıraktığı yerden devam etti:

"...tabii ya, elbette Böyle bir hal vukuunda İştira-kiyun Fırkası...Ethem'den kalan bakiyye...ben ne di-yorum bre? Hatta Meclis 'teki II. Grup Muhâlafeti,külliyen Enver'e iltihâk edecektir ki, bu da..."

Hüsnü Fâik Bey, âdeti üzere, gözlüklerini alnınakaldırıyor:

"...Ankara'nın sonu manasına gelir. Binaenaleyhalınan zecri tedabir, Me clis'in istikbâli için za ruri ..

Page 113: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 113/236

"...canımı kurtarayım derken,vatanını kaybedersin .."

Page 114: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 114/236

'Başkumandan ' ın o tomobil i , Çankaya 'da, köşkünkapısı önüne çekilmişti; şoför ve Bekir Çavuş, kapı-dan henüz çıkmış; Paşa'nın hurcunu ve bavulunu,arabaya taşıyorlar; arka koltukta, önceden getirdikle-ri, 'zâti eşyası göze çarpıyor': kılıfı içinde, tabancası,gözlüğü, dürbünü, vs.

Kuş cıvıltıları, ağaçlardan ışıltılı bir ağ gibi, üstle-rine savruluyordu. Camlarda, güneşin zenginliği; ha-vuzun fıskiyesinde, kırmızı mavi ve sarı, gökkuşağıparıltısı Acaba Başkumandan, cepheye intikâl için,kurban bayramının ilk gününü, 'bilhassa' mı seçti?

Kabul salonunda Fikriye, onun kalpaklı ve ünifor-malı fotoğrafının altında durmuş, gözlerini Paşa'yadikmişti: bakışları dumanlı, kirpikleri nemli, 'hâli et-vârı ' kırılgan: 'Bayram münasebetiyle' giyinip süslen-miş ise de, uzun ve narin parmaklarının, boynundakikehribar teşbihin taneleriyle oynayışı, gizli 'teessürü-nü', sinirlerinin gerginliğini açığa vuruyor.

Mustafa Kemal Paşa, 'seferi ' giyinmiştir, ayaktadır.Başyaver Cevat Abbas Bey, Erkân-ı Harbiye'den, im-zalasın diye, bazı acele ve gizli evrakı getirmiş, elindekalem bekliyor; o, evrakı gözden geçirirken diyor ki:

"...ne iştir bu, çucuk? Sen talep edersin üç bin ne-ferlik bir takviye; Erkân-ı Harbiye-i Umumiye sana

Page 115: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 115/236

(21 Ağustos 1337 (1921) Pazar günü, cephede ve karargâhta

Page 116: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 116/236

( ğ ( ) g , p gyaşananlardan notlar)

Cephedeki durum:

"...Yunanlıların Sakarya Nehri'nin güneyine geçmeleri ta-mamlandı. Süvari livasına atları sulamak ve dinlendirmekiçin, bir gün istirahat verildi. General Papulas, birliklerineverdiği emirle, taarruz sırasında cephaneyi idareli kullanma-larını istedi. Yunan ikmal hattı bir hayli uzamış bulunuyor..."

"...Türk cephesinde, Yunan kuşatmasına karşı tedbir alı-nıyor. Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet Paşalar arasında, ara-lıksız telgraf görüşmeleri ile durum değerlendirmesi yapılı-yor. Yalnız güneyde Yunan fırkalarının harekâtı devam etti..."

"...Yunan 2. Fırka Kumandanı'nın not defterinden: 'Çekil-mez ve çok fena kokusu olan bir bataklıktan su içiyoruz. Bu-rada hiçbir bitkiye rastlanmamaktadır'..."

Kumandanlar arasında:

"...Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal'e savaş taktiği öner-di: 'Şu veya bu hattın müdafaası düşünülmeyerek, düşmanınyıpratılması... Cepheleri az kuvvetle tutarak, düşman cenah-larının birinin üstüne kuvvet toplayıp, oraya vurmak; başarılıolunmazsa, ikinci bir manevra arazisine çekilmek ..'"

"...Mustafa Kemal'in cevabı: 'Mütelâa buyurduğunuz gi-bi. Yalnız Ankara batısında, ciddi bir muharebeyi zaruri gör-

mekteyiz. ' Karabekir'in cevabı: 'Tam sağ cenaha bir taarruz-la, bütün düşman cephesini yarmak imkânı görülüyor... '"

(Zeki Sarıhan'ın, 'Kurtuluş Savaşı Günlüğü' adlı eserin-den alınmıştır: cilt 3, s. 638 /639)

Başkumandan'ın emri:

(25 Ağ 1337 (1921) " h üd f k h

"...ankara'da,mağlubiyet telâşı .."

{ Anka ra'ya yaklaştıkça; şurada burada telâşlı

Page 117: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 117/236

(25 Ağustos 1337 (1921) "...hattı müdafaa yoktur, sathı

müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karıştoprağı, vatandaşın kanıyla sulanmadıkça, terk olunamaz.Bunun için, küçük büyük, her birlik bulunduğu mevziden atı-labilir; fakat, küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada,tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip, muharebeye devameder, yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu görenbirlikler, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide, nihayete ka-dar sebat ve mukavemete mecburdur..."

{...Anka ra ya yaklaştıkça; şurada burada, telâşlı

yolcularla konuştukça; Türk Ordusu'ndaki, bozgunbelgeleriyle karşılaşıyorduk. A nkara'n ın düşm esini,saat meselesi değilse bile, gün meselesi sayıyorlardı.Yolda sıra sıra kağnılara, tatar arabalarına rastlıyor-duk. Bunlar, batıdan doğuya geçen, şuurlu vatandaş-lardı: malını terk edip, ırzını, canını korum ak kaygı-sında ailelerdi..."

...Ankara'ya varışımızda, bu şehirdeki kalburüstükimselerin de, aynı telâş içinde olduklarını gördük.'Bir kağnı, yüz altına kiralanıyormuş, Sivas'a kadar,'diye herkes söylüyordu . Gazetelerin m akineleri sökü-

leyazmış, onlar da yükleneyazmış, gideyazmış. Birâcil tedarik ki, Mevlâ beterinden saklasın Yalnız va-riyetsizler, bizden tavuk esirgeyen köylü lerin, ruhi ha-letinde olsa gerekti...)

Aslında baharla bir, Nâzım'la Vâlâ'nm, Bolu'dakiyaşantısı değişmişti: önce iklim Havalar ısındıkça,zaten gevşemiş kar öbekleri, büsbütün çözülüyorlar;saçaklardan damlayan, buz gibi damlalar; çamurlukaldırım kenarlarında, su birikintileri. Günler de uza-mıştı, öğrencilerde imtihan heyecanı; aralarında den-gine düşürüp, o tembel talebe marşını, söyleyen söy-

leyene:

"...imtihanın şiddetindendalgalandı akdeniz,muallimler, tam numara vermezseniz,imtihana girmeyiz..."

Beklenmedik değişiklik teklifi, işte o günlerde,Ağırceza Reisi Ziya Hilmi'den geliyor; gurup kızılıbir akşam üstü, 'Beyler Kahvesi'nde oturmuşlar, o di-yor ki:

Bana seslenen gençler, bir koşu gelip setin üstün-den, usulca fısıldıyorlar: "...Ziya Gökalp'tir: atla ge-lenin kim olduğunu söyledik: sizinle görüşmek isti-yorlar... "

Heyecanla cevap verdim: "...atımı bağlayıp geliyo-rum...")

Ne bunaltıcı gündü Bozkırda n esen, kuru ve sıcak

Page 118: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 118/236

y".. .Nâzım, senin imtihanların bitti; Vâlâ 'nm on,

on beş günlük imtihanı kaldı; ne yapalım, o da imti-han günlerinde Bolu'ya iniversin . ."

Vâlâ hayretler içinde sormuştu:". . .hayrola? Nereden Bolu'ya iniyorum ben?"Meğer Ziya Hilmi, aylığı kırk kuruşa, köyde bir ev

tutmuş; para, 'bir mecidiye ondan, bir mecidiye öbü-ründ en' ödenecek Bir de tay pazarlığı üzerindeymişki, 'ne tay, ne tay ' görmek lâzım Sanki herşey olmu şbitmiş, öyle anlatıyor:

"...yüz lira istediler, ben yetmişe kadar çıktım: butay, üçümüzün olacak, yüz liranın yarısı benden, yarı-sı sizden .."

Dediği gibi oldu; Vâlâ, Ankara'daki Maarif Kon-gresi'ne, Bolu'daki muallimlerin temsilcisi olarak, işteo tayın üzerinde gidiyordu:

(...geceyi yolda, at sırtında geçirip, tepeden tırnağatoza bulanm ış; bozkırın rüzgârına sindiği için, kirpik-lerimize yapışan ince bir toz içinde, Ankara'ya sabah-leyin girdik. O şekil ve şemailde beni nasıl tanıdılar-sa, 'Kuyu lu Kahve'd en ismimle seslendiler. Bir gruphalinde oturuyo rlardı; divan durur gibi, hürmetleoturma ktaydılar; ve ortalarında Budha heykelinebenzeyen, sakin, kımıltısız, fakat sükûnu ve kımıltı-sızhğı etkili ve elektrikli, bir zat oturuyo rdu.

gyel; sokaklarda olanca tozu kaldırıyor; yer yer, zamanzaman, ortalıkta göz gözü görmüyordu; sonra, kulakiçlerinde külrengi bir kir; dişlerin arasında, insanınasabını bozan, bir gıcırtı Taşhan'a inip, atları ahırabıraktılar, etraflarında aynı telâş ve tedirginlik: kilimsarılı denkleri, geviş getiren dalgın öküzleri, uzunövendireleriyle, göç kağnıları; toz duman içinde, söy-ledikleri marşlar ufalanıp giden, müfrezeler (anambeni yetiştirdi / bu ellere yollad ı ); pencerelerde, yüzükaygılı, bakışları yorgun bir halk, ki besbelli büyükbir felâket önsezisi içindedir, bunalıyor.

Vâlâ, herşeye rağmen, ciddi bir banyo ihtiyacı his-

sediyordu; oysa İttihatçıların 'mütefekkiri ' Ziya Gö-kalp, etrafında müritleriyle, ermiş bir Budha heykeligibi, Kuyulu Kahve'de onu beklemektedir; en iyisi, ilkberbere girip, hiç olmazsa, doğru dürüst bir traş ol-mak Aynaları, benek benek, sinek tersi; salonu , ucuzlavanta ve çoban kolonyası, berberde, kime rastlasaiyi: Yaku p Kadri'ye Meğ er o da kapağ ı, hanidir An-kara'ya atmış Aynada kendini görünce, onun göster-diği hayrete, doğrusu hiç şaşırmıyor; çünkü yanık yü-zü, uzamış sakallan ve acayip kılığıyla, o artık bam-başka bir Vâlâ olmuştur

(...ben, o eski yumu şak fesli, soluk yüzlü , pensegözlüklü; uzun ca saçlı, şehirli bohem şair, bir 'da ğlı'

olmuştum; 'çeteci' gibi, bir manzaram vardı. Bunu ilkdefa keşfediyordum.Tabiat ortasında, burunda pensedurmadığı için, kulak arkasına takılan, badem biçimi,eski zaman gözlükleri almıştım: kararmış bir yüz, ha-şinleşmiş t avırlar; daha erkekleşmiş, bir edâ ..)

Çıkar çıkmaz, hayli tumturaklı, bir leylek takırtısı-na dolaşacaktı; çerden çöpten, fakat hayli muhkemyuvaları, hemen oracıktaymış; en yakındaki damın

ruzu, bütün cephelerde birden, süngü takmış piyade-nin, Türk müdafaa hatlarına doğru, harekete geçme-siyle başlıyor; taarruzun ağırlığı, Mangal Dağı ve yö-resine yönlendirilmiş...

Fırtınalı sağnak, kırbaç gibi yağmur; karanlık vekapalı hava; kaşla göz arasında, birbirine zincirlenenşimşeklerin yalazıyla aydınlanıyor; o birkaç saniyelikaydınlıklarda, Yunan piyadesinin ileri harekâtını, ha-

Page 119: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 119/236

y , y ş; yüzerinde: iki yavru leylek, gagasında solucanla gelenanalarını karşılıyor. O ise, üstündeki başındaki tozusilkeleyerek; beş dakika sonra, Maarif Vekâlet-i Celi-lesi'ne giriyordu; kimisi ayakta, kimisi merdiven ba-samaklarına çökmüş, sigara saran, 'eshab-ı mesalih';masalarının başında, cepheden kötü haber bekleyen,tasalı memurlar. Allah Allah, sinir bozucu rüzgâr ıslı-ğının gerisinden, duyar gibi olduğu, yoksa, Yunanağır topçusunun, uğultusu mu? Duyuluyor demiyor-lar mı?

Vâlâ'nın, aylardır alamadığı maaşları alması, an-cak, Kâzım Nâmi Bey'i ikna etmesiyle, mümkün olabi-lecek. Onu bulur bulmaz, bir çırpıda derdini anlatıyor:

". . .beyefendi, biz Bolu'da tutunamıyoruz: mürteci-leri kendimize düşman ettik. Hele ordunun bozgunudevam ederse, lisenin tepesinde, bizi de kör testereyleensemizden kesecekler. Onun için istifa ediyoruz. Hiçmaaş alamadım. Biriken paralarımı, bana merkezdenverirseniz, şahsen büyük bir dostluk edersiniz .."

Yunan ağır topçusunun salvolarına, karanlık ve

tehditkâr gök gürültüleri karışıyor; makineli tüfek vepiyade tüfeği atışları devam etmektedir. Düşman taar-

aydınlıklarda, Yunan piyadesinin ileri harekâtını, hayal meyal, görmek mümkün. Türk siperlerinde vazi-yet kötü: çünkü yağmur ve rüzgâr, Türk siperlerinedoğru; bu, Türk askerlerinin rüyet sahasını daraltı-yor, atışların isabet ihtimali düşük; buna rağmen dire-niş, inatçı olduğu kadar sert; nihayet Türk siperlerinegiren Yunan piyadesiyle, boğaz boğaza, amansız birsüngü harbi başladı.

Ankara'da, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyase-ti'ndeki Sakarya Savaş Bölgesi'nin cephe haritasında,mavi oklar, kırmızı oklar üzerine yürüyor; kırmızı ok-lar, yer yer çekilmektedir; neticede, Mangal Dağı'nın

etrafına mavi kalemle bir daire ile çizilir: Mangal Da-ğı düşmüştür.

'Kuyulu Kahve'ye dönmeden, bir zaman, Vâlâ'nıniçinde bir Ziya Gökalp kaygısı

Onu İstanbul'da, aralarında, 'İttihatçıların Şeyhi'diye anıyorlardı. Yusuf Ziya'yı dinlerseniz 'Hazret'inbir manzumesindeki, o pek meşhur iki mısra, şahsiye-tinin tam ifadesi'ymiş: 'Gözlerimi kaparım / Vazifemiyaparım " Halbuki Yahya Kemal, başka bir telden ça-lıyordu; ona bakarsanız, 'Garp fikriyatı İstanbul'utransit geçer, Diyarıbekir'de onun kucağına düşer'mişKimliğini efsaneye dönüştüren, belki de gençlik yılla-

rındaki 'Kürtçülük sükût-u hayalinden sonra, beyninebir kurşun sıkması, lâkin kafatasmı delemeyişü' Türk-çülüğü de, İttihatçılığı da, bunun arkasından geliyor.

Vâlâ onunla, acaba hangi zemin üzerinde sohbetedecektiPAralıklarla cepheden gelen -çoğu kötü- ha-berlerin, gergin kötümserliği içinde, onu da, onun'muhiplerini' de, kahvede bıraktığı yerde bulacaktı:"...tuhaf şey, şehri o kadar tozutan rüzgâr, aniden ke-

Vâlâ o anda, Nâzım ve Ziya Hilmi'yle, niye Kaf-kasya'ya gitmek istediklerinin, 'mantıkî' gerekçesinibulmuştu:

". . .Mustafa Kemal şâyet bozguna uğrarsa, İttihat-çılar Rusya'da düşmana karşı koyacak, ikinci bir dal-ga hazırlamak emelindeydiler: Lenin'in yardımıyla . .Ziya Gökalp'in bunları bilmemesine imkân yoktu;çünkü o İttihatçıların ruhuydu şeyhiydi Sakarya'dan

Page 120: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 120/236

sildi mi; yoksa 'Kuyulu Kahve' onun istikâmetine, sa-pa mı düşüyor?" Burada ortalık, sütliman

("...Ziya Gökalp'i, Türkiye'nin pek netam eli birgününde, gençlerin arasında; Şeyh Efendi ve müridle-ri mün asebetini hatırlatan, bir tablo içinde gördüm .Bizim Anadolu maceramızı adım adım izlemiş. Yaz-dıklarımızı okumuş. Gerek bana, gerek Nâzım'a, bü-yük ilgi gösteriyordu.Y anındaki iskemleyi, eliyle ok-şayarak beni oturttu, sırtımı sevdi. Önceden ve son-radan anlatılanlara hiç uymayan, bir Ziya Gökalp'lekarşılaştım...")

Yok canım, Budha heykeline filân değil; galiba da-ha çok, bir 'uzakdoğu silahşörünü' andırmaktadır.Neden? Malta 'daki sürgünden, Ankara'ya birden ge-livermesinden mi; yoksa, Devlet-i Aliyye'den sonra,Ankara Hükümeti'nin de göçme tehlikesi içinde gö-rünmesinden mi? Çünkü birileri, zaman zaman birkoşu çıkıp geliyor, nereden edindikleri meçhul, cephehaberlerini getiriyorlardı: hemen hepsi kötü haberler-di, bunlar Ziya Bey, anlatılanları dikkatle dinledik-ten sonra, gözlerini hafifçe kısıyor:

". . .Türklü k ölm ez . ." diyordu, ". . .Ankara 'da ol-

mazsa Sıvas'da; Allah bilir daha da şarkta, yeni birTürk mukavemeti, mutlaka d oğaca ktır . ."

çünkü o İttihatçıların ruhuydu, şeyhiydi. Sakarya dan

gelen kötü haberlere rağmen, ümidinin kırılmaması-nın başlıca unsuru da, bu ikinci dalgaya güveniydi .."

"...çünkü sevgili Enver Paşa'sı da Rusya'da bulu-nuyor; yani Damad-ı Hazret-i Şehriyâri Enver Paşa,Cemal Paşa ile birlikte Rusya'da bulunuyor. Nuri Pa-şa Kafkaslar 'da pala çalmıştı. Talât'a bir haber uçu-rulsa, Almanya'dan Kafkasya'ya inmesi işten bile de-ğil Kut-ül amare kahramanı Halil de Batum'da,Türk sınırına yakın.. ."

"...işte bunlar, alesteydiler. İttihatçılar'dan 'Tanin-ci' Muhiddin de Tiflis'e gitmişti. Hariciye'mizin şahsi-yetleri arasında İttihatçılar da vardı. Doğu'da birik-miş bu siyasi ve askeri dayanağı, Ziya Gökalp bili-yordu. . . "

Derinliklerinde, kor kızılı yıldızlar, akşam karanlı-ğı; insanın içini ürperten, bir serinlik olarak çökmesinmi? Serinlik az sonra, ayaza dönüştü. Kalabalık, bu-na rağmen, dağılmıyor; Vâlâ'nm ilk gelişinden aklın-da kalmış, o salaş salona geçtiler; hani 'şanosunda'üstü başı dökülen, 'bîçare' bir 'hanende', şarkılar söy-lemişti. Çağrışımların dürtüsüyle mi, nedir, kendinitutamıyor:

"...yani ümit Asya'da mı? Bir ara biz 'Asya' isimlibir mecmua çıkartmak niyetinde idik. . ."

Ziya Bey, kaşlarını kaldırdı: " ...h ay ır " dedi, ".. .'Asya' isimli mecmua çıkarmak, 'Avrupalılık' mefhu-munun karşısına, 'Asyalılığı' dikmek olur. Ben bunucâiz görmem. Tü rkler Avrupalı olmalıdırlar. . ."

". . .belki imlâda Latin Alfabesi kullanılırsa?. ."". . .ona da, hayır Latin harflerini ancak, kıraati

kolaylaştırmak maksadıyla, auxiliaire (yardımcı) ola- YUNAN RİCATA BAŞLADI

Page 121: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 121/236

y ş y (y )rak alabiliriz fakat. . ."

Sustu, dalgın dalgın, çayından bir yudum aldı:". . .fakat," diye cümlesini tamalladı: ". . .Arap Alfabesiile alâkamızı kesemeyiz, çünkü böyle birşey, kaç asır-lık tarihimizle alâkayı kesmek olur..."

(...ve yanımızda gençlerle, hep 'vatan' konularımkonuştuk. Cepheden haberler gelmekte devam etti.Derken bir 'mucize' oldu: "...müjde .." diye koşuştu-lar, "...ordu mukâvem et ediyor: harbin talihi değiş-miştir .. ")

YUNAN RİCATA BAŞLADI

"...Kahraman millî ordumuzun zafer galebesi; Yunanlılarbozulmaya ve ric'ata başladılar. Anadolu tebliğ-i resmisi,'Düşman taarruzunun kamilen kırılarak, bazı Yunan kıtaatı-nın ric'ata ba şladıklarını' resmen bildiriyor..."

"...Falih Rıfkı başmakalesinde, '. . .düne kadar Türk olmak-tan utanan kozmopolit bir İsbanbullu'nun; Avrupa'da Türkiyeile alâkadar bir hizmete talip oluşundan hisse çıkarıyor:'Türklüğü benimsemekten utananları, Anadolu nahiyeleriningüneşinde pişire pişire, aslına nesline benzetmeliyiz... '"

Akşam, (8 Eylül 1337/1921)

ANADOLU'YA BİR DON, BİR GÖMLEK

"... dini vazifemiz, yarınki umumi duaya iştirak etmektir;millî vazifemiz, Anadolu'ya 'bir don, bir gömlek' vermektir..."

"...Halide Edip'in beyanatı: 'Son erkeğimize, son kadını-mıza kadar, mücadele edeceğiz .."

Vakit, (8 Eylül 1337/1921)

SİLAHLARIMIZIN MUVAFFAKİYETİ

"...Eylülün altıncı günü cepheyi ziyaret eden Refet Paşa,'Meydan Muharebesinin, zaferimizle neticelenmiş olduğunu'söylüyor. Fransız gazeteleri bugün, ric'atına rağmen Türk Or-dusu'nun, çökertilemeden ayakta kaldığını beyan ediyor-lar..."

İleri, 8 Eylül 1337 (1921)

" ...bugün yarıns umumi taarruzakalkacağız .."

Tekerleklerin raylardaki tıkırtısı, gecenin serin ıs-sızlığında büyüyordu; arada lokomotifin hışıltılı so-

Page 122: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 122/236

sızlığında, büyüyordu; arada lokomotifin, hışıltılı so-

luması; arkasından uzun, tiz ve titrek düdüğü: baca-sından simsiyah, dumanlar savuruyor, avuç avuç kı-vılcım. Vakit hayli geç, yatsıyı geçmiş.

Üçüncü mevkide, ayağında çizmeler, sırtında üni-forma, ufak tefek bir nefer; pencerenin yanına otur-muş, sigara içiyordu; gözleri, dizlerinin üzerinde tut-tuğu, yazılı bir kağıda dalmış. Açık pencerelerden,vagonların içine dağılan duman ve is kokusu; iki sıraötede, ağzı açık horlayan, çarşaflı bir kadın; dizinebaşını koymuş, uyuyan -sanki melek- bir kız çocuğu;koridorda, neferlerin gürültüsü.

O, duman kokusundan tedirgin, sigarasını dudak-larına götürdü; başını kaldırıp, dışarıya baktı; dağı-nık bulutların, ay ışığıyla, yer yer yaldızlandığı, meh-taplı gece; uzak uzak, askerlerin yaktığı ateşler seçili-yor; gökyüzün de ay, bir var bir yok O sırada katar,herhalde cepheye giden, bir süvari müfrezesini geçe-cektir: atlar ürktü

Halide Onbaşı, yeniden gözlerini dizlerinin üstün-de tuttuğu, evraka indirmişti; resmi bir evrak bu, üs-telik ona hitaben kaleme alınmış; genç kadın gözle-riyle okurken, -tuhaf bu ya- kulaklarında âdeta Mus-tafa Kemal'in sesi:

"Halide Edip Hanımefendi Hazretlerine...Garp CephesiMüstaceldir.

Ordu safları arasında, vatanımızın müdafaasınafiilen iştirak için, şiddetli istekle vukûbulan müraca-at-ı vatanperveraneleri, orduca memnuniyetle telâkkiolundu.

Hizmet-i Milliye-i Askeriye'ye kabul ve Garp Cep-

Yüzbaşı Tevfik Bey: "A lag öz' de " dedi, az susup,ilâve ediyor:" .. .Paşa'nın arabasıyla gideceğiz, efen-dim.. ."

Garp Cephesi Karargâhı, Alagöz Köyü'nde, her-hangi bir ev; öbürlerinden farkı, pencerelerinin aydın-lığı, kapısındaki nöbetçiler, sürekli girip çıkan zâbitan

Page 123: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 123/236

y y y p p

hesi'ne memur edildiğinizi tebliğ ederim.Başkumandan Mustafa Kemal . . ."

O sırada katar, ağır solumalar, bol duman ve frengıcırtıları arasında, yavaşlıyordu. Halide başını kal-dırdı: ellerinde gemici fenerleriyle, iki istasyon görev-lisi, düdük çalarak hem makinisti uyarıyor, hem debu tarafa koşuyorlar; etraflarında, mehtabın lâcivertaydınlığına dağılmış, asker kalabalığı. Galiba sevkı-yat var.

Halide Onbaşı kalkmış, elinde çantasıyla, koridor-dan vagonun kapısına yürümüştü. Kapıyı açmak için,katarın tamamiyle durmasını bekledi; bir yandan, ka-labalığın arasında, gözleriyle seyisini arıyordu. Kısaboylu bir zâbit, o an, yanı başında peydahlanıyor. Se-lâm vererek, kendisini tanıttı:

"...cepheye hoşgeldiniz, hanımefendi. Ben YüzbaşıTevfik, İsmet Paşa'nın yaveriyim. Vazifem, sizi Karar-gâh'a götürmektir, efendim..."

Halide Edip gülümsedi: "...teşerrüf ettik, yüzba-

şı " Hâlâ etrafına bak mıyo r, seyisini arıyordu, so rdıi:"...nerede bu karargâh? Buraya uzak mı?"

ğ , p ç , g p ç

ve nefer kalabalığı. Halide 'Onbaşı ' , sanki başka biryerdedir; çevresinde gördüklerini değil, âdeta bir rüyayanılgısını yaşamaktadır: karargaha gelirken, yolda,seyyar bir sahra hastahanesinin yanından geçmedilermi? Gözlerinin önünden, aralıksız; ellerinde övendire,cepheden kağnılarıyla yaralı taşıyan; o kaşları çatık,bakışları vahim köylü kadınları geçiyor: bir türlü git-miyorlar ..

İsmet Paşa'nın 'makâmı', evin en büyük odası idi.Üstünde Kiepert haritaları, şifre evrakı, sahra telefonuve daktilo, epeyce büyük bir masa; hemen yanıbaşm-

da, battaniye örtülü, portatif bir karyola; sık sık, aşa-ğıdan telefon zilleri, dışardan, müfreze kumandanları-nın, kırbaç gibi şaklayan emirleri işitiliyor. Halide te-dirgin, ağır ve derinden zaman zaman duyduğu, o ka-lın ve ağır uğultu, acaba 'Yunan ağır topçusu' mudur?

İsmet Paşa, onlar girdiğinde, masanın başında veayakta idi; genç ve kaiser bıyıklı bir binbaşıdan, 'ma-lumat alıyor'; onu görür görmez, gülümsedi; Binbaşı-yı, belli belirsiz bir baş işaretiyle gönderip, o tarafailerliyor.

"...hoşgeldiniz Artık benim ordumda bir nefersinBirinci Şube'de çalışacaksın .."

" . . .Evet , Paşam "Ona tahta bir iskemle gösterdi:"...o turs ana .." dedi, "...Sa na bir oda tahsis eyle-

dik, bir de emirber .."Telefon çalmaya başlamıştı, yeniden masasının ba-

şına geçecektir; bu arada diyor ki:"...başkumandanı ziyaret ettiniz tabii.. .""...henüz hayır, Paşam "İsmet Paşa telefonu kaldırırken, durdu; ona baktı,

sesine garip bir ciddiyet katarak:

beklemekte imiş, görür görmez gülümsedi; saygılı, in-sanı ferahlatan bir gülümsemeydi bu; arkasından:

"...safa geldiniz " diyor, "...Paşa biraz evvel sizisordu. . ."

Halide, üniformasını düzeltiyordu: "...ancak gele-bildik "

Birlikte, üst kata çıktılar: aynı köy odası, aynı ba-sitlik ve sadelik; iskemleler ve masa, üzerinde şifremiftahları haritalar içilmiş iki kahve fincanı; uzak

Page 124: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 124/236

sesine garip bir ciddiyet katarak:"...öyle mi?" dedi, "...o halde şimdi...yani hemen

gidiniz."Halide ayağa kalkmıştı:"...emredersiniz, Paşam " diyor.

Sahici bir onbaşı gibi, niçin topuklarını birbirinevurup, selâm vermediğini, bir türlü kestiremiyordu.Tereddüdü onu, rahatsız etmişti. Karargâhtan, neferkalabalığını geçip, otomobile yürürken; kulaklarındayine, o uzak ve ağır uğultular: 'Yunan ağır topçusu'olduğu, kesin; oysa ellerinde övendire, kaşları çatık,bakışları vahim, köylü kadınları; içinde bir yerinde,-dokunaklı bir 'uzun hava' gibi- bilinmez hangi cep-heden, bilinmez kaçıncı yaralılarını, taşımaya devamediyorlar: 'kısm-ı azamı, genç zâbit, bunların .. '

Halide, umduğunun aksine, Başkumandanlık Ka-rargâhı'nı öncekinden sakin, sessiz, hatta tenha bula-caktı: ne pencerelerinde öyle bir aydınlık; ne etrafındao telâşlı nefer ve zâbit kalabalığı var; ne de karanlığıpatiska gibi yırtan, sert kumandalar; ne 'muttasıl' tele-fon zilleri 'Reis Paşa'nın üstü açık oto mo bili, bir ke-nara çekilmiş duruyor; kapıda, Yaver Muzaffer Bey,karargâh nöbetçisi yüzbaşı ile konuşmaktadır; onu

miftahları, haritalar, içilmiş iki kahve fincanı; uzak-tan ve derinden, o top uğultusu duyuluyor; yakındanköyün köpekleri. 'Reis Paşa', odadaki tek koltuğaoturmuştu; Halide'nin geldiğini görür görmez, ayağakalktı; o dakika çehresi, belirgin bir acıyla geriliyor;sağ eliyle ağrıyan yerini tuttu: kaburgaları, hâlâ iyi-leşmemişti ki

Gülümsemesi solgun: "...safa geldiniz, hanımefen-di "

Halide, saygıyla eğilip, elini öpecektir:"...sağ olun Paşam "Mustafa Kemal, az önce sohbet ettiği zâbiti göste-

riyor: boylu boslu, hayli gösterişli; çehresi, biraz da'Reis Paşa'yı andıran, bir miralay

"...M iralay A rif Bey ..Yoksa tanır mıyd ınız?"" . . .Müşerref o ldum Mirala yım "Miralay 'Ayıcı ' Arif Bey de ayağa kalkmıştı; onu,

topuklarını vurarak, askerce selâmladı; nefer kılığın-da dolaşan bu 'alafranga hatunu', gözü pek tutmamışgibi bir hali vardı; bu arada Reis Paşa, Halide'yi is-kemleye buyur edecekti:

"...buyurun, şöyle oturun "Muzaffer Bey'e dönerek; "...çucuk bize birer kah-

ve süyle " dedi; tabakasını genç kad ına uzatıyor, kib-ritin alevini sigarasına tutarken, sordu: "...Ankara'dane var ne yok, bakalım?"

Page 125: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 125/236

bir ric'a t Nehri paldır küldür geçen bir Tür k süvarimüfrezesi, soluk soluğa, peşlerindedir; o ne aşağıdabir piyade kolu, Kartaltepe'ye girdi: kurtarılmış hal-kın, yorgun sevinci ve gözyaşları, köy cayır cayır yan-maktadır.

Halide 'Onbaşı'nın kulağında, kelimesi kelimesine,'Reis Paşa'nın verdiği izahat:

"...en son vaziyet şudur: düşman Mihallıçık ileSivrihisar arasında, Şimendifer güzergâhında toplanı-

ZAFER ..

Page 126: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 126/236

, Ş g g pyor, oradan ric'at etmek istiyor... Bizim kıtaatımız,nehri her noktadan geçmiş. Mihallıçık ve Sivrihisarhattına takarrüp etmiş bulunuyor. İhataya memurkuvvetlerimizden bir kısmı, Hamidiye, Mahmudiye,Arapören civarındadır; yani Seyitgâzi'nin şark-ı şimâ-lisinde ve Alpı köyünün cenubundadır. Şimalden ge-len ihata kolumuz, Kartaltepe'yi işgal etmiştir ve doğ-ru Alpı istikâmetinde hareket halinde bulunuyor..."

"...Zafer .. Yunanlıların gittikleri yol, Ank ara değil, İzmirYolu: daha sonra inşallah A tina yoludur..."

Hâkimiyet-i Milliye (11 Eylül 1337/1921)

DÜŞMAN PERİŞAN RİC'AT ETMEKTEDİR...

" . . .ordumuz, bütün cephede karşı taarruza geçmiştir;düşmanın sol cenahı, inhizama uğratılmış, merkezi yarılmış-tır. Düşman, perişan bir surette ric'at etmektedir. Birçok si-lâh ve mühimmat zapt edilmiştir. Yunan Ordusu, bu çök üştensonra kendisini toplayamayacaktır..."

İleri (11 Eylül 1337/1921)

SEVR ES ARTIK VEFAT ETMİŞTİR

"...Taarruzumuz muvaffakiyetle devam ediyor. Dün Du-atepe, Çekirdeksiz ve Üçpınar'ı işgal ettik, düşmanın dünkütaarruzunu tardettik. Yunanlıların vaziyeti pek e limdir. Yunanordusu ric'at ederken, pek fena vaziyete düşmüştür./ AvamKamarası'nda münakaşalar: Sevres artık vefat etmiştir..."

Yeni Gün (12 Eylül 1337/1921)

V HÂLIDE EDİP'İN DAVETİ...

/ "...Fatih Alayı, Yavuz Taburu: Halide Edip Hanım, İzmir'inişgali üzerine, Sultanahmet'te kendisiyle beraber yemin

^den İstanbul gençlerini davet ediyor..."

C;>VşRit (12 Eylül 1337/1921)

GALİP DEVLETLER TAZYİK YAPACAK (Tedavi maksadıyla Paris'te bulunan, bu vesileyle bazı gayr-ıresmi görüşmeler yapan, eski Meclis-i Ayan Reisi Ahmet Rıza

Page 127: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 127/236

".. .Sakarya'da uğradıkları muvaffakiyetsizliğe rağmen,Yunanlılar, Anadolu siyasetini ihtimal kendiliklerinden değiş-tirmeyeceklerdir; fakat galip devletler artık Türkiye üzerindetatbik kaabiliyeti olmayan bir Yunan siyasetinin terk edilme-si için, Yunanlılar üzerinde tesir yapmak hususunda, bundansonra tereddüt etmeyeceklerdir..."

İkdam, (12 Eylül 1337/1921)

resmi görüşmeler yapan, eski Meclis i Ayan Reisi Ahmet RızaBey'in, İstanbul'daki eski Maliye Nazırı Mehmet Cavit Bey'e

mektubudur.)

".. .payitahtta mali, siyasi buhran; hükümet idaresindeanarşi, her tarafta nifak ve fesat var. Padişah etrafına Çerkez-ler ile hocaları almış, arkasını İngilizlere dayamış, yalnız ken-di istikbalini düşünüyor. Abdülhamit gibi, korkusundan dışa-rı çıkamıyor. Hazine-i Hassa'dan Maliye'ye geçen emlâkini vearazisini kurtarmaya çalışıyor. Kuva-yı Milliye'nin kahraman-lıklarına, ne kadar teşekkür etsek az ama; Ankara Hüküme-tinin siyaseti, Talât Paşa Hükümetinin en fena zamanlarınarahmet okutuyor..."

(11 Mart 1945 tarih li Tanin'den)

(Enver Paşa'nın, Afganistan'da bulunan Cemal Paşa'yaBatum'dan gönderdiği mektuptur.)

"...ordu çökerse, memlekete yaklaşmak için Batum'a gel-dik. Mustafa Kemal Paşa, bizi harice çıkartmakta fayda görü-yor. Bizce, ikiliği gidermek için memlekete girmek, elzem ol-du. Halk Şûralar Fırkasinın, İstanbul'da 29 şubesi var. Ana-dolu'nun, hemen her vilâyetinde, teşkilât ilerliyor. Bununla,pek kontrolsuz kalarak, sağa sola hışım saçan Anadolu'yuda biraz kendini toplamaya şev ki d üşündük "

Page 128: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 128/236

da, biraz kendini toplamaya şev ki d üşündük...

(6 Kasım 1944 tarihli Tanin'den)Sonbahar / Kış

" ...harp, bizim içinpahalıdır, ama .."

O gün, 19 Eylül 1337(1921).

Page 129: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 129/236

Şehre haber bir şimşek hızıyla yayılmıştı: Başku-mandan Mustafa Kemal Paşa 'muhalif muvafık bü-tün meb'usları ' ; Meclis 'de, 'Sakarya Malhame-i Küb-rası mevzuunda, tenvir edecek'm iş Böyle bir haberduyulur da, gitmemek olur mu?

Ortalık, ana baba günü: 'samiin mevkiinde, mutadolmayan' bir kalabalık; memur, esnaf, amele ve köy-lü; yanyana ve içiçe, nefesini tutmuş; verilen 'izaha-tın ' tek kelimesini bile, kaçırmak istemiyor; meb'us-lar, gizleyemedikleri bir heyecanla, kıpır kıpır; çoğuterlemiş: yağmur yüklü, kalın bir sonbahar sıcağı, hü-

küm sürmektedir...Mustafa Kemal Paşa, zaferin heybetiyle coşkulu,

müşkilâtıyla yorgundu; cepheden henüz gelmiş, sıcağısıcağına konuşmak istedi; aylardır kaygılı, 'mütecavizve gayr-ı memnun' meb'usların karşısında, kürsüyesaplanmış bir kılıç gibi dimdik, konuşuyor:

"...son vaziyete nazaran, düşmanın hali pek de şa-yân-ı memnuniyet olmasa gerektir..."

O dakika, 'hey'et-i umumiye'den, bir alkıştır kop-

tu; dinleyiciler arasından, derin bir uğultu yükseliyor;yer yer, lâf atanlar:

". . .Allah daha beter etsin . ."". . .ettiklerini bulsun, kâfirler . ."". . .yanlarına mı bırakacaktık, yaptıkları mezali-

mi?'" . . .kahrolsunlar "'Reis Paşa', kalabalığı kucaklarmış gibi, kollarını iki

yana açarak, onları yatıştırdı; sonra sözünü bağlıyor:

"...bu teferrüatlı malumatı hulâsa etmek istersek,diyebiliriz ki...düşman, ordumuzun sol cenahını ihata

girlandlar, saçaklardan sarkıtılmış, renk renk, japonsüsleri vs Her boyadan, rengârenk bir kalabalık,durduğu yerde duramıyor, kıpır kıpır. Kim, nerede, netarafına dönse, ay yıldız

Yatsıya doğru, fener alayı sökün etti; ellerinde -is,duman ve alev- meş'âlelerle; asker, başıbozuk, kal-paklı, fesli, sarıklı -hatta çarşaflı ve yeldirmeli- fakatmutlaka coşkun, bir insan seli, ağır ağır akıyordu:yanları sıra, mintanı yırtık, yalınayak, mahalle çocuk-

Page 130: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 130/236

y ş ,etmek suretiyle, seri ve imhakâr bir netice almak isti-yordu... Düşmanın bu sevkülçeyş harekâtını iptal et-tik. Düşmanı, tabiye dairesinde muharebeye mecburetmek suretiyle, evvelâ sevkülceyşce mağlup ettik.Ondan sonra, müdafaa ederek kalmaya karar verdi.Harekât-ı taarruziyemizle, buna da mani olduk...vebu suretle yirmi bir gün, gecesiyle beraber, devam et-mek üzere Sakarya Meydan Muharebesi ordumuz ta-rafından kazanıldı. . ."

'Reis Paşa' sözlerini bitirince, yeni bir alkış tufanı-na boğulacaktır; alkışlar arasından, meb'uslarm bağı-rışları işitiliyor:

". . .Yaşa v arol . . "". . .Ordu muz bin yaşasın . ."". . .yaşasın Türk M illeti "

O gece, serin güz karanlığını kıvılcımlarıyla dağı-tıp; -cam mavisi, vahşi yeşil ve kan kırmızı- birkaçhavai fişek, yıldızlara yükselecektir. Böyle bir şey, Ka-raoğlan Çarşısı 'nda, hanidir görülmemişti.Yalnız okadar mı? Çarşı esnafı, kimisi gemici fenerleriyle, ki-

misi karpit lâmbalarıyla, dükkân camlarını aydınlat-mışlar; ayrıca krapon kağıtlarından, kırmızı beyaz

ları; görmüş geçirmiş, birkaç sokak köpeği; başlarınınüzerinde, söyledikleri marşın uğultusu:

"Ann em beni yetiştirdi bu ellere yolladı /Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı /Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana /Sütüm sana helâl olmaz saldırmazsan düşmana "

Az sonra, fener alayı, Hâkimiyet-i Milliye -ve YeniGün- gazetelerinin, önünden geçiyordu: gazete binası,birkaç fenerle aydınlatılmış, bayraklarla süslenmişti:aynı yoksul, aynı yürekli, heyecan ve sevinç yüklü, in-sanlar; marş söyleyip, alkışlayıp, arada tabancalarınıhavaya boşaltarak, zaferi tes'id ediyorlar.

Gazete binasının, kapısından ve pencerelerinden,mürettip çırakları, mürettip ve muhabirler, başlarınıuzatmış, kalabalığa alkış tutuyor. En üst kattaki birpencereden, birisinin fotoğraf çekmeye çalıştığı, dik-kati çekti; pencere, Yeni Gün gazetesinin penceresi;elinde makinesiyle, fotoğrafı çeken, Amerikalı gazete-ci Jimmy Fowler; hemen arkasında, Fransız Le Tempsgazetesinden, Marie-Laure Oiselet; ve, Yunus NadiBey ile Halide Edip Hanım fark ediliyor.

Kalabalığın söylediği marşın uğultusu, havaya atı-lan silahların cayırtısı, yavaş yavaş uzaklaşacaktır; ouzaklaştıkça, aşağıdan matbaanın gürültüsü, telefonzilleri daha açık işitildi.

İdarehane, artık lüks lambasıyla aydınlatılıyor; bu,içerdekilerin gölgelerini, duvarlarda, mübalağalı birşekilde büyütmektedir; Yunus Nadi Bey'in çalışmamasası üzerinde, izmarit dolu kül tablaları, çay vekahve fincanları; yerli ve yabancı bir sürü gazete, bir-kaç da kitap.

Halide Edip, bir yandan Marie-Laure'un sordukla-rına karşılık veriyor; bir yandan da, Yunus NadiBey'le Jimmy Fovvler'ın konuştuklarına, kulak misafi-ri oluyordu. O ara, kollarında siyah kolluklar, göz-lüklü bir muhabir, içeriye girecektir; Yunus NadiBey'le, üçbeş kelime konuşup çıkıyor; öbür ikisi, tek-rar fotoğraflara eğiliyorlar.

Marie-Laure Oiselet , 'Paris modası ' g iy inmişt i :basbayağı, 'seferi ' bir kılık Halide Edip Hanım, üni-

Page 131: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 131/236

Ofisin kapısı açık, koridordan matbaanın sesleriduyuluyor: ne dediği tam anlaşılmayan, bazı konuş-malar; geveze bir daktilo, merdivenlerde ayak sesleri.

Nihayet pencereden çekildiler. Halide Edip Ha-nım'la Marie-Laure Oiselet, iki iskemleye karşılıklıoturdu: fener alayının yarıda kestiği, röportaj tamam-lanacak. Jimmy Fovvler, Yunus Nadi'den, dolaylı ola-rak fotoğraf istemektedir: makinesini gösterip, pipo-sunu heyecanla dudaklarına götürüyor:

"...manzara harikaydı Wonderfull Resimsiz ha-ber, işe yaramaz Gerçi bu makine , en son m odel ..Yine de, net çekebildiğimden, emin olamıyorum..."

Yunus Nadi Bey, koltuğuna otururken dedi ki:"...icabı hâlinde, biz size veririz..."

. "...sahi mi? İnanam ıyorum Meselâ ...cephe resim-leri de verir misiniz? Fevkalâde olurdu..."

Yunus Nadi Bey, gülerek: "...hem de, en âlâsını..."dedi.

Çekip bir çekmeceyi açtı; içinden, çeşitli fotoğraf-lar çıkarıp; gelişigüzel, masasının üzerine, sıraladı:

"...burada, Yunan mezalimini tesbit etmiş, öyleklişeler mevcut ki M ister .. Ayrıca m uharebenin , en

can alıcı enstanteneleri.. ."

formalı, koluna onbaşı rütbesi takılmış; rahat ve ke-yifli görünüyor, parmakları arasında sigarası, duman-larına sarınmış, sorulara cevap vermektedir;

"...kolunuzdaki, sanırım bir rütbe işareti?..""...evet, rütbe işareti.. .onbaşı oldum ya ..""...nerede vazife yaptınız?..""...Garp Cephesi Karargâh-ı Umumi'sinde idim...

Birinci Şube'de... Şimdi, Tetkik-i Mezâlim Komisyonuazasıyım... Mıntıkada düşmanın, halka yaptığı eziyetitetkik ve tesbit ediyoruz... Hayatım at üstünde geçi-yor..."

Marie-Laure, dişlerinin arasında, ağızlığı; burun

deliklerinde, ince bir duman çizgisi; asıl öğrenmek is-tediğini sordu:"...neticeden emin misiniz?.. Yani bu harbi kaza-

nacağınızdan?. .""...sulh istiyor, onu istihsal için çalışıyoruz, harp

bizim için pahalıdır ama, elimizde kalmış yegâne va-sıta odur... Geçen sene, bizimle istihza ediyorlardı,halbuki şu an, harbi kazanmanın arefesindeyiz... Sonerkeğe, son kadına kadar çarpışacağız..."

Marie-Laure Oiselet, mütebessim, not defterini ka-pattı:

"...mille merci, Madame Edip..."Gazetes in i , ona uzat ıyor: " . . .acaba Le Temps ' ı

gördünüz mü? Manşeti size hak veriyordu..."

Tebessümü, büsbütün yüzünü aydınlatmıştı; başlı-ğı yüksek sesle okudu:

". . .Yunan İmparatorluğu'nun İstikbali, Sakarya'daOynandı ve Kaybedildi "

Yüksek sesle konuştuğu için, Yunus Nadi Bey, nedediğini işitmişti; ellerini, alkışlar gibi hafifçe çırpa-rak:

". . .bra vo Matm azel, b ravo . ." dedi ve ilâve etti:". . .görüyorum ki, Mösyö Buillon'un Ankara ziyareti,

"...Köşk'e doğru,otomobil farları..."

Kabul salonundan, Gâzi'nin çalışma odasına; alaf-ranga bir müzik sesi geliyordu: galiba Fransızca bir

Page 132: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 132/236

Fransız matbuatına yaramış . ."Marie-Laure Oiselet, kalkmaya davranıyor:". . .size de yarayacaktır, Mösyö Nadi. . ."Masanın üzerinden, tabakasını, çakmağını ve ağız-

lığını topladı; çantasına uzanarak, Jimmy Fovvler'edöndü:

". . .hadi darling, çabuk ol: daha giyineceğim.. ."Jimmy Fovvler, masanın üzerindeki cephe fotoğraf-

la r ına da lmış t ı ; ka fa s ın ı ka ld ı rmadan: " . . . okey,bab y . ." dedi, ". . .şimdi ka lkıyoru z.. ."

Tam o sırada, gazetenin sermürettibi; elinde, bi-razdan baskıya girecek, birinci sayfanın provasıyla,içeriye girmişti; sayfayı bayrak gibi iki eliyle açarak,Yunus Nadi Bey'e gösteriyor. Diğerleri de, meraklabakıyorlar.

Yeni Gün gazetesinin, başlığı şudur: "MUSTAFAKEMAL PAŞA'YA MÜŞİRLİK RÜTBESİ VE GÂZİUNVANI VERİLDİ". Altında, Reis Paşa'nın, cephedeçekilmiş, kalpaklı bir fotoğrafı: ne tuhaf, belli belir-siz, gülümsemiyor mu o?

g g y gşarkı bu, Mistinguette ya da Maurice Chevalier söyle-miş olabilir: sözleri, biraz şuh, hayli şakacı; gerisinde,cazband

Mustafa Kemal Paşa, Ali Fethi ve Dr. Adnan Bey-ler, baş başa vermiş, ayakta konuşuyorlar: Paşa'nınyüzü aydınlık, henüz traş olmuş; saçları düzgün, ar-kaya taralı; o arada, giyinmesine yardımcı, Bekir Ça-vuş, kravatını bağlamaktadır; besbelli, misafir kabu-lüne hazırlanıyorlar; Gâzi diyor ki:

". . .filhakika, zafer kadar mühimdir, bu itilâfnâme;Fransa'nın bizi resmen, tanıdığını tescil eder..."

Fethi Bey, başıyla tasdik etti: ". . .General Frun-ze'nin ziyareti de, Sakarya zaferininın bir neticesi:ben öyle telâkki etmekteyim.. ."

O ve Dr. Adnan Bey, giyinip gelmişlerdi; Yusuf Ke-mal Bey salonda, Fikriye Hanım'la sohbet ediyor. Gâ-zi bir an durdu, ciddileşti:

" . . .ka t ' iyyen öyledir. . . " dedi; sonra , Bekir Ça-vuş'un yüzüne tuttuğu el aynasında, kravatını düzel-tirken, ilâve ediyor: "...ayrıyeten, Enver'in Batum'danayrıldığını istihbar ettik, Moskova'nın onu terk ettiği-ne, bir işaret daha .."

Sustu. Kapı vuruluyordu. Kapıya doğru dönerek:". . .ne beklersin, gir be çucuk . ."dedi.

Kapıdan önce, Yaver Muzaffer Bey girmiş; onu,Makbule Hanım'ın zevci , -gal iba hafif çakırkeyif-Mustafa Mecdi Bey takip etmişti: 'mesrûr ve müte-bessim, hazırunu' selâmlıyor. Mustafa Kemal Paşa,içeriye beklediğinin girdiğini görünce, gülerek:

"...o j geldin enişte bey .." dedi, " ... nerelerdesinbre, kayıplara karıştın?.."

Sonra, iki arkadaşına dönerek: "Siz lütfen, YusufKemal Bey'i yalnız bırakmayın..." diyor, "...ben şimdigel iyorum.. ."

Paşa'nın ciddi olduğunu görünce, Mustafa MecdiBey, şaşırmıştı; hayretle isteksizlik arasında bir yerde,âdeta kekeledi:

"...bilm em ama , şey yan i .." diyor, "...vakıa buhususta, bendeniz..."

Mustafa Kemal Paşa, Bekir Çavuş'un tuttuğu, ce-ketini giyiyordu; durakladı:

"...hayrola? Yoksa valde, ağırlaştı filân mı?""...yooo, hayır Yoktur birşeyciği, çok şükür...de-

mek istediğim...valdeniz olsun, hemşireniz olsun, Fik-

Page 133: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 133/236

Dr. Adnan Bey, saatine şöyle bir göz attı:"... gecikmeyin ha Vakit tamam: Mösyö Bouillonda gelmek üzere, fevkalâde ayıp olur .."

Fethi Bey'le Dr. Adnan Bey, aralarında konuşarak;Yaver Muzaffer Bey'le beraber, çıkıyorlar: salondan,kapının her açılıp kapanışında, gramofonun nezlelisesi, kalabalığın uğultusu; bu arada, şuh kadın gülüş-leri, geliyor: şuh ve berrak ..

Çalışma odasında Bekir Çavuş, misafire hizmettekusur etmedi. Mustafa Kemal ve eniştesi Mustafa

Mecdi Bey, sohbete dalmıştı: Gâzi, rahat ve mütebes-sim, diyor ki:"... bre Mustafa, sabah telâştan, doğru dürüst ko-

nuşamadık... Kararım karar, en son diyeceğimi, enbaştan süleyim: seni , taa Mersin 'den n iye çağır-dım...çünkü...hemşireyi ve valideyi buraya isterim..."

Mustafa Mecdi Bey, pek inanmışa benzemiyordu;gülümseyerek, biraz da müstehzi sordu:

"...nasıl yani? Derekap mı?Mu stafa Kem al Paşa, içten ve yakın ko nuşuyordu ;

hararetle sözünü tamamlıyor:"...ev et Hem en git, onları al ve İzmit 'e g eç...

Claude Farrer'le buluşmak üzere, ben de oraya gele-ceğim: birlikte, Ankara'ya döneriz..."

riye Hanım'a çekingendir biraz, uzak dururlar...kor-karım rahatınız kaçacaktır."Mütereddit sustu, arkasından: "...izninizle Mak-

bule kalsın mı?" diyor, "Valdenizi getireyim?.."Mustafa Kemal Paşa, bir anda muzaffer, ve yakışıklı

başkumandan oluvermişti; sert ve askerce dedi ki:"...olur mu öyle şey Kat'iyyen olmaz Sana ne

emrediyorsam, onu yap . ."Mustafa Mecdi Bey, isteksizdi, sarhoşluğun verdiği

cesaretle, direndi:"...o halde, müsaade-i âlinizle, bendeniz orada ka-

layım.. ."Mustafa Kemal Paşa kızmıştı; yine de, kendine hâ-

kim oluyor; ona yaklaştı, alçak fakat ıslıklı bir seslededi ki:

"...bana bak Uzak yoldan geldin, yorgunsun...iç-mişsin de...şimdi istirahat et.. .bilahare etraflı konuşu-ruz..."

Mustafa Mecdi Bey, müsbet menfi bir cevap ver-medi: sessiz sedasız, kapıya yöneliyor. Bu tatsızlıkGâzi'nin canını sıkmıştı, kendi kendine mırıldandı:

"...anlayamadım gitti .. .a be, ne isterler bu kızca-ğızdan . ."

Fikriye, narin elleriyle, sonuna gelmiş plağı gramo-fonun platosundan çıkarıp, bir başkasıyla değiştirdi;

iğneyi, zarif bir hareketle, plağın ucuna dokunduru-yor: bir an için, yerini salonun uğultusuna bırakmışolan müzik, yeniden kumandayı ele aldı: bu defa Ma-urice Chevalier'nin bir şarkısı: "...Paris je t'aime / jet'aime je t'aimeeee..."

O ve Madam Hansa , gramofonun yanıbaşındadurmuşlardı. Fikriye, uzun ve mahzun gözlerinin,yaprak yeşilini öne çıkaran; nefti bir tuvalet giymiş;Madam Hansa'nın tuvaleti, siyah, daha ağırbaşlı. Sa-

l â â b l k b b lâ l h l

O sırada, kendisine çok yakışan 'alafrangalığı' ileRuşen Eşref Bey, mültefit ve nüvazişkâr, upuzun pey-dahlanmıştı; koluna girmiş, 'zevce-i muhteremesi'; ze-mine ve zamana fevkalâde uyan, o ünlü mısraı okuyor:

"...aheste gelir, bezme ekâbir .."

Madam Hansa, Ruşen Bey ve Saliha Hanım'la,tatlı bir sohbete dalıyorlar: Dersaadet'ten, son günler-de, kimler gelmiş, kimler gitmiş; 'Anadolu'nun Sakar-ya zaferi, 'payıtaht'ta ne gibi bir tesir hasıl etmiş, vs,

k l d k b d b l

Page 134: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 134/236

lon, âşinâ tebessümler, kibar baş selâmları, hararetliel sıkışmalarla kımıldıyor.

Fikriye, Madam Hansa'nın uzattığı gümüş tabaka-sından, sigara alıyordu, gülerek dedi ki:

". . .ah Madam, sizin bu plaklarınız imdadımızaHızır gibi yetişti; yoksa Fransızlara mahçup olacak-t ık . . "

Sigarasını hemen yakmadı; Madam Hansa, du-manlar arasından, şakacı bir cevap yetiştiriyor:

". . .yok can ım Siz ne güne duruyorsunuz? Geçer-diniz piyanonun başına, artık Chopin mi olur, Schu-bert mi olur..."

Sigarasını dudaklarına iliştirdiği an, Fikriye'nin si-garasına bir çakmak alevi uzandı; Yaver MuzafferBey'in eli ve çakmağı; genç kadın önce biraz şaşkın,sonra memnun, bakakalmıştı; aynı anda MuzafferBey:

". . .gramofona rağmen, bence lütfedip birşeylerçalmalısınız; tesiri başka olur .." dedi.

". . .siz Muzaffer Bey, ah siz yok musu nuz?.."Genç kadın, dumanların tülleri arasında kayıp,

'memnun ve mesrur ' cevap vermişti; Madam Hansa,merakla çevresine bakmıyor:

". . .bilmem ama, galiba misafir gecikecek . ."

vs... Fikriye onlardan kopmuştu; birdenbire, tuvaleti-nin omuzlarındaki 'dekoltede', örümcek geziniyor-muş gibi bir his; meçhul 'nazarlar' tarafından, o garipizleniyor olma k duygusu Bu içinde tedirginlik uyan-dırıyor. Sigarasını dudaklarına götürürken, usulca di-ğerlerinden ayrıldı; dumanların arasından, meraklaetrafını süzüyor: evet, yanılmamış; işte o ve orada

Piyanonun sağında, avcunda içki kadehiyle Mus-tafa Mecdi Bey, gözlerini ona dikmiş, âdeta tepedentırnağa süzmektedir; bakışları bir an karşılaşınca,alaycı bir gülümseyle uzaktan kadehini onun şerefinekaldırdı; aynı anda, Ruşen Eşref Bey'in ikâzı işitilme-sin mi?

". . .Gâzi Hazretleri geliyorlar . ."Fikriye bunu fısat bilerek, Mustafa Mecdi'nin ikir-

cikli nezaketine cevap vermeksizin döndü, gülümse-yerek gruba katıldı...

Mustafa Kemal Paşa salona girince, salondakiuğultu biraz yükseliyor; dans eden çiftler, bir süre du-rup onu alkışlıyorlar, sonra dansa devam Paşa'yı gö-rür görmez, Fethi Bey, Dr. Adnan Bey ve Yusuf Kemal

Bey'in grubu, o tarafa yöneldi; Gâzi 'nin, onlara birşeyler sorduğu, Yusuf Kemal Bey'in ise, cevap verdiğigörülüyor.

Kabul salonu, o gece için, 'hususi surette tezyinedilmiş' değildir; sadece, bir açık büfe hazırlanmış,hayli zengin; ortada bir yer açmışlar, isteyen çiftlerindansettiği pist, orası; ellerinde tepsilerle, neferler, mi-safirlerin arasında, içki dolaştırmaktadır.

Fikriye Hanım, köşkün ev sahibesinden ziyade, iş-l i l d i i ö k l k l bi k ibi

meleri halinde, dikkati çekiyordu. Sakin bir gece, ıs-sızlığını yakından gece böcekleri; uzaktan, tenhalığıâdeta yoğunlaştıran, köpek havlamaları bozuyor. Ön-deki, daha muhkem ve gösterişli; arkadaki eskice, bi-raz da hantal, iki otomobil; Köşk'ün nizamiyesini ya-vaşlayarak geçip, durdular.

Marie-Laure Oiselet, hemen ardından Jimmy Fow-ler; arabalar durur durmaz, -ellerinde fotoğraf maki-neleri- dışarı fırlamışlardı: bu 'tarihî anı', üst üste,magnezyum şimşekleri çaktırarak, tesbite çalışıyorlar:ö d ki b d h k l kil i i ö d

Page 135: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 135/236

lerin yolunda gitmesine göz kulak olan, bir yakını gibidavranıyordu; arada, misafirlerin birisi ya da ikisiyle,ayak üstü iki üç çift, gönül alıcı lâf; gramofonun pla-ğını değiştirmek, içki servisi yapan neferlere uyarı vs.

Fikriye, misafirlerin arasından süzülerek, geçiyor;birisine selâm, bir başkasına tebessüm; o sırada, Gâ-zi'nin bulunduğu gruba, ne kadar yakın; bir ara o ta-rafa baktı; mutlu ve memnun, gülümsedi: Dr. AdnanBey'le Yusuf Kemal Bey'in arasından; Mustafa KemalPaşa, Fikriye'ye, gizli bir suç ortağı tebessümü gönde-riyor.

Fikriye, bu tebessümün verdiği heyecanla, yanın-dan ilk geçen neferin tepsisine uzanıp, bir kadeh rakıalacaktır; dudaklarına götürüp, iki yudum da içiyor;içtiği anda, hay Allah, içinde o suçluluk duygusu, ay-nı tedirginlik: yoksa birisi onu gözetliyor mu? Tebes-sümü silindi, çevresine bakınca, gözleri bir noktadasabitleşiyor: Mustafa Mecdi Bey, elinde içki kadehi,onu süzmektedir. Göz göze geliyorlar, aynı mübalağa-lı tavırla, kadehini şerefine kaldırdı, alaycı gülümsedi.

Yıldız karanlığında, Köşk'e doğru gelen otomobil-lerin, önce farları; içinde tozların uçuştuğu ışık hüz-

öndeki arabadan, muhteşem sakalı, etkileyici gövde-siyle, önce Franklin Bouillon çıkıyor; refakatindemihmandarı; hemen ardından, hey'ete dahil iki Fran-sız 'muharras'; birisinin çenesinde sivri bir sakal; öte-kisinin, sağ gözünde tekgözlüğü

Havas Ajansı 'ndan ik i ayrı muhabir, Köşk 'üncümle kapısından, misafirleri istikbale gelen 'Türk ta-rafının' resimlerini çekmektedir; bunu farkeder et-mez, Marie-Laure Oiselet ile Jimmy Fovvler de, he-men o tarafa döneceklerdir: önde Hariciye Vekili Yu-suf Kemal Bey, yamsıra Ali Fethi Bey; iki adım gerile-rinde, Müsteşar ve Hariceye'den iki memur, gülüseye-rek yaklaşıyorlar; magnezyum şimşeklerinin, yanıpsönen yalazında, gülümseyerek tokalaştılar: YusufKemal Bey, saygılı bir el hareketiyle, misafirleri içeri-ye buyur etti.

Fransızlar, Yusuf Kemal Bey'in refakatinde, salonagirdikleri an; Mustafa Kemal Paşa ile Dr. Adnan Bey,'rhusafaha ediyorlardı'. Dans o an durakladı; çiftler,ecnebi misafirleri alkışladılar; Mösyö Bouillon, bütünyüzüne yayılan gülümsemesiyle, onları selâmlayarak,Gâzi'ye doğru yürüdü; onun yüzünde de, çok şey ifa-de eden, vakur ve ciddi bir tebessüm, hararetle el sı-

kıştılar, bu defa bütün salondan, bir alkış tufanı yük-seliyor; aynı anda, birbiri ardına çakan, magnezyumşimşekleri:

"...Monsieur Bouillon, bonsoir Zât-ı âlinizi bura-da, bizim aramızda görebilmek, ne büyük bir bahti-yarlık .."

"...Monsieur le President, emin olunuz ki bu saa-det mütekaabil bir saadettir . ."

Ondan sonra, Mustafa Kemal Paşa, Dr. AdnanBey'den başlayarak, yanındakileri misafire tanıtacak-t

Meclis Başyaveri Salih Bey, başıyla Fikriye'yi işaretederek; şaka yollu, söze karışacaktır:

"...Miralayım, sizce sıra, Fikriye Hanım'a gelmedimi?. ."

Fikriye, vahim bir tehlikeyle karşılaşmış gibi, biradım geri çekiliyor; âdeta korkmuştur.

"...y o, hayır Fal şeamet getirir, biz öyle inanırız:beni mazur görün...reca ederim..."

Halide Edip Hanım, elinden tutup onu çekti:"...çocuk muyuz canım? Hoşça vakit geçiriyoruz

i t G li i h di "

Page 136: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 136/236

tır.

Miralay 'Ayıcı' Arif Bey, etrafında çevrelenmiş birgrup; çoğu kadın; Halide Edip Hanım, karşısına otur-muş, elini uzatmış, Miralay Arif Bey, onun elini aç-mış, falına bakmaktadır.

Halide Edip Hanım'ın bir yanında boş bir koltuk,bir yanında Saliha Hanım oturuyor; Arif Bey'in ya-nında, Madam Hansa, daha başka bir iki hanım; biri-si Başyaver Salih Bey olmak üzere, bir iki de ayaktaduran erkek; Fikriye, ayakta duran Salih Bey'in ya-nındadır, o da ayakta, olan biteni merakla izliyor.

Halide Edip Hanım, biraz müstehzi sordu:"...yanlış bilmiyorsam, Paşa'nın falına da bakmış-

sınız, Arif Bey Öyle diyorlar..."Miralay Arif Bey, gözlerini onun avuç çizgilerin-

den ayırmaksızın, "...filhakika baktım .." dedi ve gül-dü, "parmaklarının arasından, âdeta ışık sızıyor-du...içini saklamasını hiç bilmez..."

"...benimkisi ne gösteriyor?.."Miralay Arif Bey'in cevabı, düşünceli fakat kesin:"...siz inki, size göre onbaş ı Kuvvetli ve sağlam bir

seciye...zengin ve mütehavvil, deruni bir dünya...par-lak bir istikbâl..."

işte. Geliniz hadi..."Miralay Arif Bey, aşağıdan alıyor:"...Fikriye Hanım lütfedip, bu şerefi bana bahşe-

derlerse..."Kalabalıktan neşeli sesler yükseliyor:"...hadi had i ..""Tabii baksın... Tabii canım, size de baksın ..""Aaa tabii, parayla değil, sırayla bu ..""...hem de kimbilir, neler görecek, neler söyleye-

cek?"Fikriye, daha fazla nazlanmadı; Halide Edip Ha-

nım'ın yanındaki boş koltuğa oturuyor; elini uzatı-

yor; Arif Bey, uzattığı eli avucuna alıp, tersine çevirdi.Fakat, o ne? Yüzündeki neş'e ve istihza; baktıkça, si-linip kaybo luyor: basbayağı ciddileşti.

Fikriye'nin mahzun gözlerinde, gölgeli yaprak ye-şili, bir merak ve endişe; bu arada, hafif hafif öksür-mektedir. Halide Edip, 'mutadın haricinde' bir şey ol-duğunu hissetti; o da, tebessümü donmuş, Arif Bey'inyüzüne bakıyor.

Mir ala y Arif Bey, ağır ağır: "...ş ey .." dedi ve sus-tu; sonra yutkunarak devam etti: "...iyi şeyler görü-yorum tabii...çok iyi şeyler... Fikriye Hanım gibi, gençve güzel bir hanımın hayatında ne gibi güzel şeylerolabilirse...onları görüyorum..."

Fikriye kaygılanmıştı; nitekim, öksürüğünü yen-meye çalışarak, soruyor:

"...çok müphem olmadı mı, Arif Bey...falımı keşkidaha sarih ifade etseydiniz..."

Miralay Arif Bey ve çevresi, el falının heyecanınaiyice dalmışlardı; genç yaver Muzaffer Bey, biraz datelâşla, o sırada onlara yaklaştı; Fikriye'ye eğilerek,kulağına, Paşa'nın arzusunu fısıldadı:

"...Fikriye Hanım, Paşa hazretleri.. .misafirlere pi-yano çalmanızı münasip gördüler... Eğer lütfederse-

niz "

"...ayıntap'da harp bitti .."

Karaoğlan Çarş ıs ı , sabah; pazar kalabal ığ ın ınuğultusu: at ve eşeklerin nal sesleri; ağır ve uzun, kağ-nı gıcırtıları; çarşının şurasında burasında geviş geti

Page 137: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 137/236

niz...Arkasından gülerek, daha samimi ekliyor:"...ben size dememiş miydim?.."Fikriye, 'mütehayyir ve mütereddit ' , ayağa kalktı.

Biraz sonra, Muzaffer Bey'in yanısıra, piyanonurbaşına gelmişti: hayli mahçup ve tedirgin, alkışlayanlan, başıyla hafifçe selâmladı; sonra, piyanonun taburesine oturdu; Muzaffer Bey, geriye çekilmişti. O antuşların mutannan ve dokunaklı sesi; birdenbire, salona; salondan ve açık pencerelerden, dışarıya yayılı

yor: Çankaya Köşkü, lâcivert yıldız karanlığı içindeyalnız ve uzak, bu piyano sesiyle özdeşleşiyor sanki...

Fikriye, Fransız misafirlerine, yine Friedrich Chopin'den o çok sevdiği 'La Tristesse'i çalmaya başlamıştı.

nı gıcırtıları; çarşının şurasında burasında, geviş geti-ren mahzun öküzleriyle, köhne ve yorgun kağnılar;uzaktan, yaklaşan müvezzi çocuğun, canhıraş bağırışıişitiliyor:

"...haydi yazıyor, yazıyooor: tahliyeyi yazıyoooor .."

Gazetelerini, koltuğunun altına sıkıştırmış; yırtıkçarıkları, traşlı kafası ve kalıpsız fesiyle, kalabalığınarasından sıyrılarak geliyordu; o arada, püskülü morfesliye, bir; kalpağı kırmızı şeritliye, iki gazete sattı;sonra durdu, elindeki gazeteyi sağa sola sallayarak,bağırıyor:

" . . .haydi yazıyooor Hâkimiyet-i Mil l iye. . .Yeni-gün... Karagöz... Fransızların Anadolu'yu tahliyesiniyazıyoooor . ."

Müvezziin elindeki, Hâkimiyet-i Milliye gazetesi;tarihi, 21 Teşrinievvel 1337(1921); Gâzi Mustafa Ke-mal Paşa ile Mösyö Franklin Bouillon'un, el sıkışır-ken çekilmiş fotoğrafı ilk sayfayı handiyse kaplamış;üzerinde iri harflerle, başlıklar:

" T Ü R K - F R A N S I Z İ T İ L Â F N A M E S İ İ M Z A L A N -DI / AYINTAP'DA HAR P BİTTİ / AVRUPA MATBU-ATINDA GÂZİ 'YE MED-Ü-SENÂ " /

"...malta sürgünleri kurtarıldı .."

Türkiye Büyük Millet Meclisi 'nin önü. Kurşuni birteşrin soğuğu; istasyondan 'firaklı' bir tren düdüğüişitildi; Kale'nin hemen üzerinde altalta üstüste bo

Page 138: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 138/236

işitildi; Kale nin hemen üzerinde, altalta, üstüste bo-ğuşan, tehditkâr bulutlar: kar mı yağacak? O günkü'İçtimaa' gelen, meb'uslar, birbirini izliyor: sarıklı,cübbeli, birkaç hoca; 'alafranga' sakallı , tek gözlüklü'münevverân'; kalpaklı, sarkık bıyıklı, Kuva-yı Milli-ye tetikçileri, vs.

Giyimi hafif; uzun saçlarını, atkısına sarmış; ağzıburnu duman duman, bir müvezzi çocuk; Meclis 'incümle kapısı civarında yer tutmuştur; hem soğuktantitriyor, hem de bağırarak; gelene geçene, elindeki Ye-ni Gün gazetesini uzatıyor:

"...Malta'daki esaret sona erdi... Tafsilâtı YeniGün 'de .. Haydi yazıyor .. Gâ zi 'ye şükran telgrafla-rı . ."

Yeni Gün'ün birinci sayfası; tarihi, 2 Teşrinisani1921; Hüseyin Rauf ve 'Kara' Vasıf Beylerin fotoğraf-ları; altında ve üstünde, iri puntolarla şu başlıklar:

"MALTA SÜ RGÜN LERİ KUR TARILDI / HÜSE-YİN RAUF VE 'KARA' VASIF BEYLER ANKA-RA'YA GELİYOR/ GÂZİ 'YE ŞÜKRÂN TELGRAF-LARI"

ı

. .frunze 'yoldaş' yazıyor .."

Ankara'da, Kaleiçi 'nde, bir sokak: yarı çarşı, yarı

mahalle: gündüz karın üstünde gelip geçenlerin ayaksesleri; evlerin birinde bir bebek ağlıyor; çocukların

Page 139: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 139/236

mahalle: gündüz, karın üstünde, gelip geçenlerin ayaksesleri; evlerin birinde, bir bebek ağlıyor; çocuklarınbağrışması, müvezzinin sesi.

Etrafta, ağır kar örtüsü; saçaklardan sarkmış, buzkılıçları; karın kalın ıssızlığını, kartopu oynayan -birikız- iki küçük çocuk dağıtıyor; bağrışma onlardanGelip geçenler, seyrek: çarşaflı iki kadın, imam kılıklıbir adam; bir de, kartopu oynayan çocuklardan, dahakabaca, başka bir miivezzi çocuk: koltuğunun altındagazeteleri, ağzı burnu soğuktan duman, kafesli pence-relere bağırıyor:

"...yaz ıyoo oor, haydi yazıyor .. Frunze Yold aş'ı

yazıyooor... Ukrayna'yla imzalanan muahedeyi yazı-yooor "

Soba bacası duman savuran, ahşap evlerden biri-nin; alt kat penceresinin, camı tıklatıldı; müvezzi ço-cuk, önce olduğu yerde çakıldı; hangi evin, hangipenceresi olduğunu anlayabilmek için, sağına solunabakındı; kestirince, açılan kafese yaklaşıp; burnunuçekerek, açılan pencereye istenilen gazeteyi uzatırken,elinde tuttuğu gazetenin başlığı göründü; o günün,Hâkimiyet-i Milliye gazetesi; tarih, 3 Kânunusâni1 3 3 8 ( 1 9 2 2 )

Birinci sayfasında, Ukrayna Komiserler Şurası veKızılordu Merkez İcra Komitesi azası; Ukrayna Or-

duları Başkumandanı Frunze Yoldaş'ın, Gâzi Musta-fa Kemal Paşa ile yanyana çekilmiş resmi; resmin al-tında ve üstünde, şu başlıklar:

" T Ü R K İ Y E - U K R AY N A M U K A R E N E T V EU H U V V E T N A M E S İ D Ü N İ M Z A L A N D I / F R U N Z EY O L D A Ş D E D İ K İ : ' A N K A R A İ LE Ş U R A L A RC U M H U R İ Y E T L E R İ B A D E M A E L E LE Y Ü R Ü Y E -C E K T İ R ' "

"...bu zevatın, maksad-ı aslisi çokbaşka olup..."

Kar ıssızlığında, o yıldırıcı, hiç yaşanmıyor hissi:soğuk külrengi bir gökten, sessiz sedasız ama ağır

ağır, kar değil sanki bir beyhudelik duygusu yağıyor;ak kargalar sa lma sa ortal kta sadece aklaşan

Page 140: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 140/236

ağır, kar değil sanki bir beyhudelik duygusu yağıyor;uzak kargalar sayılmazsa, ortalıkta sadece, yaklaşanbir o tomobil in motoru: çal ışması öksürüyor g ib i ;yankısı, kof Geldi, Meclis ' in nizamiyesinde durdu:açılıp kapanan kapılar.

Müdafaa-i Milliye Vekili Refet Paşa, uçsuz bucak-sız bir beyazlığın ortasına inmişti; ağzı burnu duman;şoförüne, eliyle şehri göstererek, talimat veriyor: nedediği, işitilmez. Zaten o, çizmeleriyle ezdiği karı hı-şırdatarak, cümle kapısına yürürken; arabası, aynıkof yankılarla, şehre doğru uzaklaşıyor.

Refet Paşa, kapıdaki nöbetçilerin selâmını alarak,içeriye girecektir.

Meclis ' in, müzakere salonunda, gergin ve gerilimlibir celsenin, uğultusu: kürsüde bir meb'us, sert el vekol hareketleriyle, doludizgin konuşmaktadır; aradanona, ne dediği tam anlaşılmayan, lâf atmalar; hattasataşmalar Meğer kürsüdeki hat ip , 'muhal i f ' II .Grup'un önde gelenlerinden, Hüseyin Avni Bey değilmiymiş? Sesi, suçlayıcı ve yüksek; etrafa ciddi tehlikeihtimalleri; vahim akıbetleri akla getiren, soru işaret-

leri dağıtıyor:

"...takib olunan siyaset-i askeriye nedir? MeçhulNereye gidiyoruz? Meçhulata Koskoca bir millet,akıbeti müphem karanlık hedeflere, serseriyane sü-rüklenir mi?"

Hükümet'çi 1. Grup tarafından, bazı meb'uslar,alenen bağırıp çağırıyorlar; bazen, elektrikli öfke kı-vılcımları, bazen şiddetli gürültüler: sıra kapaklarınavuruluyor. Riyaset Kürsüsü'nde, Reis Vekili Dr. Ad-nan Bey, tokmağının darbeleriyle, herkesi sükûnetedavet etmektedir. Boşu na Hüseyin Avni Bey, bir lâh-

za susmuştu ama; az sonra, bağıranlara doğru yum-ruğunu sallayarak soruyor:

Meclis 'in, istirahat salonunda bir masayı, üç kişi-lik bir meb'us grubu işgal etmiş: bunlar Çerkez; öte-kisinde, sarıklı ve cübbeli, bir hocaefendi, etrafında'tilmizleri ' Kapılar, ikide bir açılıp ka panm aktad ır;birileri girip çıkıyor; ayakta buluşup, sigara içerek,ciddi ciddi, ' içerdeki vaziyeti ' tartışıyorlar. Oturanlar-dan, bir köşede; koltuklara yayılmış olarak, HüseyinRauf ve 'Kara' Vâsıf Beyler; ayakta olarak, biraz ön-ce gelmiş olan, Refet Paşa. Hüseyin Rauf Bey, gizleye-mediği bir merakla, Refet Paşa'ya sordu:

"...peki, netice nedir Paşam; Erzurum'la nihayet,temas temin edilebildi mi? "

Page 141: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 141/236

ş ; , ğ ğ yruğunu sallayarak, soruyor:"...Niçin taarruz etmiyoruz? Gâzi niçin cepheye

gitmiyor? Derhal bir harp encümeni intihap olunma-lı, askerî siyasetin münakaşası yapılmalıdır. Şimdilik,nazar-ı dikkatinizi çekmekle iktifâ ediyorum; bilâhe-re, nokta-i nazarımı arzedeceğim..."

Hüseyin Avni Bey, sözlerini kimsenin beklemediğibir sonuca bağlayıp, kürsüden inerken; salondaki ' in-fial ve galeyan' doruğuna çıkmıştı; Dr. Adnan Bey,tokmağını üst üste vurarak, sükûneti zarzor temine

çalışmaktadır:"...lüt fen efen dim, lüt fen .. Bu galeyâ n, bu infial,Meclis-i Ali 'nin, mehabetine hiç yakışmıyor: rica ede-rim sükûnet bulunuz... Esâsen...şimdi sırada, Riya-set'e intikâl etmiş, bazı istifalar bulunuyor...onlarınokunmasına geçilecektir. Lütfen diyorum, lütfen efen-dim . ."

Hüseyin Avni Bey, Meclis'deki sırasına oturacaktı,vazgeçti; galiba, istirahat salonuna geçmek için, kori-dora çıkmayı tercih ediyor; şu var ki, koridor boyun-ca, dört taraftan üzerine yağdırılan, tariz, tenkit, hat-ta tahkiri işiterek, yürümek zorunda kalacaktır.

Nihayet, çıkış kapısında kayboluyor.

p , ş ; y ,temas temin edilebildi mi?..Refet Paşa gülüyor: "...eh, müşkül de olsa, edile-

bildi "Araya giren 'Kara' Vâsıf Bey'in, merakı başka idi:"...iyi de, Karabekir Paşa ne diyor?.."Refet Paşa, aynı kaygısızlıkla rahat cevap verecektir:"..ne diyebilir ki, azizim?.. Haddizatında, neresin-

den bakarsan bak, onun vaziyeti de müşkül .."O sırada, Hüseyin Avni Bey, aralarına girmişti; bi-

raz heyecanlı, biraz telâşlı, konuyu değiştirdi; önce,"...beyler, içerde istifalar okunmaya başladı...siz bu-

rada oturmuş, oh ne âlâ..." diye başlamıştı; birdenHüseyin Rauf Bey'e dönerek: "...ben çıkarken, zât-ıâlinizin Nâfia Vekilliği 'nden istifâsı, hey'et-i Umumi-ye'ye arzolunuyordu..." diye devam etti .

Hüseyin Rauf Bey, mütecessis soracaktır:"...ya öyle mi? Aksülâmel ne oldu, meselâ?"Hüseyin Avni Bey, memnun, biraz da mağrur:"...İkinci Grup'un..." dedi, "...handiyse tamamı,

alkışladı... haddizatında ben, zemini epeyce hazırla-mıştım...bittabi, istifa da üzerine gelince..."

Bu defa gruba, az önceki telâş ve heyecanla, Selâ-hattin Bey iltihak edecekti; Hüseyin Avni Bey'in sözü-

nü kesiyor:

"...birbirini müteakip, üç mühim istifa... EvvelâNâfia Vekili, sonra siz Vâsıf Bey, Müdafaa-i HukukGrubu azası... Nihayet siz Paşam... Müdafaa-i Milli-ye Vekili... Birbiri arkasına istifa ediyorsunuz... Bunumana-yı aslisi nedir bilir misiniz; Hey'et-i Vekile'yebomba düştü , bomba . ."

Refet Paşa, memnun ve mes'ut, Rauf Bey'e döndü,dedi ki:

"...ben de bunu söylüyordum, Rauf Bey... EsasenKâzım Paşa da aynı fikre iştirak ediyor: Reis Paşa'yı

telgrafla ikâz edeceğini bildirdi... Evet "

ğı, askeri üniformasını giymiş Yoksa, çıkmaya mı ha-zırlanıyor?

Fikriye, öksürüğünün arasında: "...rabbime binşük ür .." dedi: "...sizi eskisi gibi üniform anız için de,görebi ld im.. ."

Mustafa Kemal Paşa eğilmiş, saçlarını okşuyordu;gülümseyerek, cevap verdi:

"...ben de seni ayakta görürsem, şükredeceğimFikriye .."

Çenesinden tu tup, Fikriye 'n in yüzünü yüzüne,

gözlerini, gözlerine kaldırdı:" . . .Doktor ne demişt i? . ."

Page 142: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 142/236

g ğ

Uzaktan ve cepheden, tebeşir mavisi, o kar aydın-lığı içinde; çıplak dalları donmuş, ağaçlar arasından:Çankaya Köşkü: kapısı önünde, harekete hazır, Pa-şa'nın otomobili; bir de başka, gösterişi daha az biraraba Ağaçlar çevresinde ve köşkün üzerinde, karga-ların siyah düğümleri, bir atılıyor, bir çözülüyor; ıs-sızlığın bilinmez bir yöresinden, yankılana yankılanagelen, uzak çığlıkları: hangi vahametin, haberini veri-yorlar?

Fikriye'nin odası, belirli bir rahatlık ve düzen için-dedir: yatağının başucunda, Mustafa Kemal Paşa'nınbüyük bir fotoğrafı; etajerin üzerinde, çoğu roman veşiir, bazı kitaplar; ayrıca aynalı dolap, tuvalet masası,vs.

Fikriye, solgun ve halsiz; mendiliyle, dudaklarınıörterek: öksürüyordu: hafif hafif, ama tedirgin edici,o 'menhus' öksürük Boynunda, Paşa'nın armağanıkehribar teşbih, omzunda eflâtun bir şal; yatağına ya-rı uzanmış, yarı oturmuş; sırtı, yastığına dayalı; göz-leri dalgın, derin deniz yeşili, mahzun ve melül. 'Gâzi

Paşa'sı başucunda, ayakta durmuştu; başında kalpa-

g , g. . .Doktor ne demişt i? . .Fikriye gözlerini kaçırıyor, niye?"...Refik Bey mi?" diye sordu, "...her zaman, ne

diyorsa, onu: temiz hava, bol güneş, iyi gıda...en mü-essir tedavi şekli buym uş " So nra, om uzlarını kaldı-rıp, ekliyor: "...ve yahut sanatoryum "

Mustafa Kemal Paşa, elinin sırtını yanağına do-kundurdu: "...mamafih, hararetin yok gibi..."

"...akşama doğru biraz yükselir.. ." Solgun gülüm-seyerek, tamamlıyor: "...alıştım artık Paşam...malum-u âliniz, geçim ehliyim, ben: hastalığımla da iyi geçi-

n iyorum.. ."Manası meçhul ve karanlık, kısa bir sükût oldu;sonra dudaklarından, o 'mukkadder' soru:

"...seyahat, çok mu uzun sürecek acaba?"Paşa, gözlerinde o mavi gülümsemesi; eğilip, du-

daklarını, usulca, Fikriye'nin saçlarına değdirecektir;"...muharebedir bu, be çucum Bilinmez ki kader

ne gösterir? Şimdi ne desem beyhude ?.."Yarı açık kapıyı, tam o sırada; Bekir Çavuş, dışar-

dan usulca tıklatmıştı; Gâzi, yatağın başucundanuzaklaştı, ona döndü:

"...gir, Bekir Çavuş... Hayrola, bir şey mi var?.."

Bekir Çavuş girmedi, sadece kapıdan başını uzattı:

"...Hayati Bey geldi, Paşa hazretleri... Mühim birevrak getirmiş de .."

Çıkıyorlar.

O an camların ardından, uzak ve görünmez karga-ların, acı çığlıkları .. Az sonra, Fikriye'nin gözleri dal-mıştı; hayal mi kuruyor, yoksa rüya mı görüyor, belir-siz: o çok sevdiği, eflâtuna çalan mor elbisesi sırtında,oturmuş piyanoya, Paşa'nın çok sevdiği Rumeli tür-küsünü çalıyor:

"Çarşının ortasında vardır bir havuz "

". . .Emin Bey ne istermiş?. ."Hayati Bey, telgrafı aldı; hem dosyasına yerleştiri-

yor; hem sorduğuna cevap veriyor:". . . ' fevkalâde mahremdir ' dedi , kumandanım. . .

Zât-ı âlinize 'şifahen arzedecekmiş. '"Biraz sustu, sonra ekledi:". . .bunda mus sır . ."

On dakika sonra, salonda, karşısına oturmuştu:

Samsun Meb'usu Emin Bey, görünüşü mühmel, birazda taşralı; ifadesi ciddi; yapmaya kalkıştığı 'muhata-

Page 143: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 143/236

Çarşının ortasında vardır bir havuz...

O sırada Mustafa Kemal Paşa, -birisinin iki parmağı arasında, sigarası-; iki eliyle tuttuğu, şifresi he-nüz çözülmüş bir telgrafı okuyordu: sesi biraz asabiepeyce alçak:

". . .umur-u idaremizin veçh-i teşekkülü hakkmdakmünakaşalar, bize henüz vasıl olmaktadır. Hâl-i sulhûn teessüsünden sonraki intihabatta, birçok kıymetizatlar yerine, bir takım.. ."

Paşa, ağızdan okumayı kesti; metni gözleriyle, bisüre izledi; fakat sıra imzaya gelince, yüksek sesliokudu:

". . .Şark Cephesi Kumand anı Kâzım Kara bek ir . ."Bir süre sustu; salonda, gürül gürül yanan soba

nm, çıtırtıları; birkaç adım gitti geldi, soruyor:"...Playati, ne zaman getirdiler bu şifreyi?.."". . .bu sabah, kumandanım.. . Zâta mahsus olmas

hasebiyle, bizzat size arz etmeyi muvafık buldum..."Mustafa Kemal Paşa, bir koltuğun kol koyacak

kısmına hafifçe ilişmişti; elindeki telgrafı tetkik edi-yor; Hayati Bey, üç adım gerisinde, ayakta:

"...İyi yaptın Aslı hıfzedilsin, bilâhare cevabınyazarız..." Telgrafı verirken, başka bir soru:

y g şda taşralı; ifadesi ciddi; yapmaya kalkıştığı muhataralı iş' yüzünd en, epeyce heyecan lı Kon uşu rken , ara-da yutkunuyor; belirgin bir terlemesi olmadığı halde;ikide bir, ceketinin ön cebinden çıkardığı ipek mendil-le, şakaklarını ve boynunu kuruluyor:

"...bendeniz haddimi bilirim Paşa Hazretleri, buitibarla, sizi tasdie cür'etim, meselenin ehemmiyetinebinâendir, malum-u âliniz, bendeniz İkinci Grup'tanaddolunmaktayım.. .filhakika öyleydim.. . lâkin arzede-ceğim bazı hususat var ki, beni bir vicdan muhasebe-sine icbar etti..."

Gâzi, koltuğunda, sessiz ve dikkatli idi; muhatabı-nı, sigarasının dumanlarını eliyle dağıtarak, dinliyor-du; dedi ki:

". . . nedir bu hususat, Emin Bey?""...zevahirin aksine, İkinci Grup'un müşevvikleri,

Hüseyin Avni ve Selâhattin Beyler değildir. Paşam:Rauf Bey'le 'Kara' Vâsıf Bey'dir. . ."

Emin Bey, belki sözlerinin etkisini ölçmek, belkiheyecanını bastırmak amacıyla, sehpadaki kahvesin-den, bir yudum alıyor; Gâzi, dikkatli ve sessiz; sigara-sının dumanlan arasında, âdete kayıp

Samsun meb'usu Emin Bey, sonra "...grubu, zât-ı

âlinize ve Müdafaa-i Hukuk Grubu'na karşı. . .gâyetşedit ve bî-aman muhalefet yapmaya sevkeden onlar-dır," dedi, "...düşündüm de, ahval-ı haziranın, binbirdağdağası ve müşkilâtı içersinde..."

'Gâzi Paşa'nın, koltuğun üstünde duran sağ elininorta parmağı, muttarit darbelerle inip kalkıyordu;birden, sözünü keserek sordu:

"...nokta-i nazarınıza göre, tevali eden istifalar;esas itibariyle, bu sebebe mebni midir?.."

Samsun Meb'usu Emin Bey; elinde mendili, şakak-

larını siliyor; heyecanla tasdik etti;"... hiç şüphe yok, Paşa Haz retleri .. Hatta bir ke-

(...İstanbul, Galata Rıhtımı, 16 Mayıs 1335 (1919)sabahı: denizin üzerinde, tül kıvamın da bir sis; martılar,inip kalkarak, ortalığı velveleye veriyor; işgal don an-masındaki kruvazörlerden, flamalarla işaretleşen ecnebibahriyeliler; onların arasından, -Kanlıca, Çubu klu, Pa-şabahçe, Beykoz- m utad seferlerini yapan Şirket-i H ay-riye vapurları: Neveser, İn bısat, İnşirah, Dilnişin vs.

Rıhtım, kalabalık; bunlar Mustafa Kemal Paşa'nınmaiyeti erkânı olarak Sam sun'a gidecek zevat; arala-

rında Miralay Kâzım, Binbaşı Hüsrev, Miralay İbra-him Tâli Yüzbaşı Cevat Abbas ve genç iki Mülâzim

Page 144: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 144/236

... hiç şüphe yok, Paşa Haz retleri .. Hatta bir keresinde, Rauf Bey'e itiraz edecek oldum, dedim ki,'Bizi sevk ettiğiniz bu yolun sonu sehpadır; o zamanda bizim yanımızda olacak mısınız?'"

Mustafa Kemal Paşa, mütecessis, lâfa giriyor". . .yok canım? Ne cevap verdi, Rauf Bey?Emin Bey'in sağ gözünde hafif bir tik belirmişti,". . .kelime-be-kelime, şöyle dedi efendim: ' . . .yanı-

nızda olmazsam , nam erdim '; evet, aynen böyle dedi,bunun üzerine bendeniz de düşünüp taşındım, fehmettim ki bu zevatın maksad-ı aslisi çok başka olup..."

Ağzından burnundan bıraktığı sigara dumanları,Mustafa Kemal Paşa'nın çehresini, âdeta kuşatmıştı;ifadesi aynı, belirgin bir değişiklik yok; sadece çenesive gözleri sıkılmış ve kısılmış, asabiyeti belirgin birhareketle, sigarasını söndürdü, ayağa kalktı; köşkün,beyaza boğulmuş bahçesine bakan, penceresi önünegitti; sessiz ve düşünceli, bir zaman sustu; sonra,Emin Bey'den çok kendine:

". . .öyle mi Emin Bey?" dedi: ". . .demek böyle di-yor ha?"

Derinliklerinde, elektrik mavisi, esrarengiz şimşek-

lerin çaktığı, gözleri kısılmıştı.

2 8 4

him Tâli, Yüzbaşı Cevat Abbas ve genç iki MülâzimHayâti ve Muz affer Beyler fark ediliyor. Bagajları ni-hayet yüklenm iş, rıhtımdaki istimbot hareket etti, git-tiği istikâmet, Kızkulesi açıkları, orada küçü k bir va-pur, yolcuları beklemektedir: 'Bandırma Vapuru.'

Rıhtıma giriş kapısından, bir otomo bil belirdi; bi-raz ilerleyip durdu: kapıları açılınca, içinden Must afaKemal Paşa ile Rauf Bey çıktılar. Şoför ve emir subay-ları bagajlarla uğraşırken, Paşa ile Rauf Bey, arabadagelirken konuştukları mevzuu, hem aralarında tartışı-

yorlar, hem de rıhtımdaki kalabalığa doğru yürüyorla r.Mustafa Kemal Paşa, mütecessis soruyordu:"...ikâzı anladık, m embaı ve mahiyeti, bizce sarih

mi?..""...mem baı, İngiliz İstihbaratı'na yakın bir şahıs...

mahiyeti zaten sarih... Vapurun hareketini müteakip,yolda tevkif edileceğini imâ etti... "

Kısacık sustu, daha kaygılı ilâve etti "...Cidden en-dişeliyim, K emal: bu seyahat, hay atınıza mal olabilir,paşam .."

Mustafa Kemal P aşa duraklamıştı; bir süre, üzerindesisin titreştiği deniz ufkunu seyrediyor; sonra diyor ki:

"...işin tuhafı, benzer bir ikâza ben de'mu hatap ol-

la s

dum, Rauf; ne var ki ok yaydan çıkmıştır ve akacakkan damarda durmaz..."

O esnada, rıhtım kalabalığından , birkaç kişi; Ce-vat Abbas, Refik, İbrahim Tâli Beyler, sağdan soldan,çevrelerini sarmıştı; Mustafa Kemal Paşa, Cevat Ab-bas'a, şaka yollu:.

"...yoksa erken mi geldik, yaver?" dedi, "...etraftagemiyi göremiyorum..."

"...işte orada Paşam , açığa demirlem iş..."Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey, yanlarında Ce-

vat Abbas ve Refik Beyler; o tarafa baktılar: karşıdaKızkulesi, yoldaki istimbot ve Bandırma Vapuru...

"...ve saat, beş otuz .."

Şuhut, Kocatepe Mevkii, muharebe yeri: sabahakarşı, yıldız alacası, sona eriyor, doğuda ufuk, solukpembeden kızıla dönmektedir; büyük ve kalın bir ses-sizlik manzaraya hâkim; az sonra cehenneme döne

Page 145: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 145/236

, y pCevat Abbas, ilâve ediyor: "bizi istimbotla taşıya-

caklar .. ""...beri bak Cevat, sen benim bagajla meşgul ol ..""...baş üstüne kumandanım .."Yaverler çekiliyorlar. Mustafa Kemal Paşa, Rauf

Bey'i bir kenara çekip, baş başa, onunla mevzu dönü-yor: sesini nedense bir bayii alçalttı:

"...Nazır geleceğim demişti...ne olur ne olmaz: ogelmeden, ortadan kaybolsan, münâsiptir Rauf .."

İki arkadaş candan sarılıp, birbirini 'Allah'a emâ-

net edecektir. Maiyetind eki öteki askerler, o tarafayürüyen Mustafa Kemal'in tekrar etrafını sarıyorlar;herkeste, gizli bir kuşku, belirgin bir heyecan: vatanonları bekliyor.

Hüseyin Rauf Bey, onu bekleyen otomobile binmişve gitmiştir...)

Gözlerinde, birbiri ardınca çakan mavi şimşekler;hayalinde, geçmişte yer etmiş bu resim; Çankaya'dakikabul salonunda, camın önünde, Mustafa Kemal Pa-şa; biraz kederli, daha çok kırgın, mırıldanıyor:

". . .Böyle mi konuşmuştuk Rauf?. ."Hayır, öyle konuşmamışlardı.

sizlik, manzaraya hâkim; az sonra cehenneme döne-cek, bu topraklar mı?

Kumanda mevkiinde, batarya dürbünleri, FevziPaşa, İsmet Paşa, Bekir Sami Paşa, bir aradalar; azötede, Mustafa Kemal Paşa, sağ eli çenesinde, tek ba-şına, Kocatepe'nin yukarısına yürüyor: zirvede dur-du, birden kulağında, ilk kuş cıvıltıları: elinde olma-yarak, hafifçe gülümsedi. Önce doğu ufkuna, tozpembeden eflâtuna, renk renk bulutlar arasından; gü-neşin ilk ışıklarına, sonra saatine baktı. Mustafa Ke-mal Paşa'nın saati: 05:30'u göstermek üzeredir.

Kumanda mevkiinde, aynı anda 'Kavaklı ' FevziPaşa, saatini çıkarıp bakıyor; 05:30'a ne kadar azkalmış İsmet Paşa, saatini çıkarıp bakıyor; saat05:30'a bir var. Bekir Sami Paşa çıkarıp bakıyor, saattam 05 :3 0 Hepsi, -Gâzi Paşa dahil- başlarını topçutabyalarına çevirdiler. O anda, Türk ağır topçusu, ku-mandayı ele almış; bütün bataryalarıyla, Yunan hat-larına, bomba yağdırmaya başlamıştı: gerilim ve kor-ku; bir telaş, göğe savrulan kuşlar; altüst eden, ateş

ve ölüm çemberi

Kumanda Mevkii'ndeki paşalar, önce birbirlerinebakarak, 'memnun ve mutmain', tebessüm ediyor;sonra gözlerini, Başkumandan'a çeviriyorlar: o, çiz-meleri üzerinde, ince ve zarif; gözlerini hedefe dikmiş-tir, dalgın ve düşünceli.

Vakit ilerledikçe top sesleri arkasından, mitralyöz-lerin cayırtısı işitildi; daha sonra, süvari müfrezeleri-nin, hedef istikametine, sel gibi aktığı görülüyor; so-nunda, aşağıdan ağır ağır yükselip, Kocatepe'ye ka-

dar ulaşan, o uğultu: süngüleri, güneşte parlayıp sö-nen, piyadenin sesi:

Türk Taarruzu, İngiltere'de, Telâş Uyandırdı

Atina, 'Ateşkes' İstiyor

Page 146: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 146/236

nen, piyadenin sesi:

. . .Allah.. .Allah.. .Allah . ." Londra (Havas) - Londra'da iyi haber alan mahfillerdenöğrenildiğine göre; Türklerin, Garbî Anadolu'da Yunan kuv-vetlerine karşı kalkıştığı taarruz, İngiltere'de telâş uyandır-mıştır. Bu meyanda, Atina'dan ve İzmir'den payitahta gönde-rilen telgrafların, ardı arkası kesilmiyor. Bu arada, İngilte-re'nin İzmir Başkonsolosu olan Mr. Lamb'ın, Londra'ya; dahabüyük ve vahim bir felâketi önleyebilmek için, Yunan kuvvet-lerinin İzmir'i tahliye etmesi şartıyla, Ankara'ya 'ateşkes' tek-lifi yapılmasının, teklif edildiği öğrenilmiştir.

Diğer bir habere göre, İngiltere'nin halen Atina'da bulu-nan Maslahatgüzarı Mr. Bentinck'in telgrafı, vaziyeti daha te-ferrüatlı anlatmaktadır. Maslahatgüzarın telgrafında, 'Mus-tafa Kemal, en asgari şart olarak, Yunanlılar tarafından Trak-ya'nın tahliyesini talep edecek, İngiltere'yi Yunan desteğin-den mahrum bıraktıktan sonra, İstanbul üzerine yürüyecek-tir; 'Fransızların mukavemeti mevzubahis olamaz, Yunanlılarolmazsa, İstanbul'un müdafaası imkânsızdır' denilmektedir.Mezkûr Maslahatgüzarın, başka bir telgrafında ise, 'YunanHükümeti'nin Anadolu'yu derhal tahliye etmeye, hazır oldu-ğu 'kaydedildikten sonra,' İngiltere'nin acil bir 'ateşkes'e va-sıtalığı kabul etmesi ilâve ediliyor.

Yunanistan'da telâş ve panik

Öteyandan, aynı güvenilir mahfiller tarafından, İngilte-re'deki Yunanistan Sefir-i Kebiri'nin, 'Hükümetinden aldığımalumatı, ulaştırmak* maksadıyla; İngiliz Hariciye Nezaretinezdinde, ardı ardına, dört müracaatta bulunduğu' istihbaredilmiştir. Bu habere göre, denilmiştir ki: "Yunan Silahlı Kuv-vetleri, artık Türk taaruzuna mukavemet edebilecek bir vazi-yette bulunmamaktadır; Yunanistan olarak biz, 'ateşkes'i ka-bul ediyor, İngiltere'nin arabulucuk yapmasını teklif ediyo-ruz. İzmir Şehri'ni elimizde tutabilmemiz imkân haricinde gö-rünüyor, bu işi siz yapınız."

"...ve zafer .."

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi 'nin makamında-ki o menhus harita, Devlet-i Aliyye'nin Sevres Mu-ahedesi'ne göre taksimini gösteriyor. Yunan işgâlindeolan topraklar, mavi renge boyanmış; ayrıca, büyük

Page 147: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 147/236

p , g y ş; y , ytaarruz sahasına, muharebenin tarz-ı cereyanı işlen-miştir.

Yunan Ordusu'nun temel ağırlığı, Afyon-Dumlu-pınar ve Eskişehir-Kütahya çevresine yığılmıştı; arala-rına 'ihtiyatlar' serpilmiş; sağ cenahını, Menderes ha-valisindeki kuvvetleriyle; sol cenahını da, İznik Gö-lü'nün kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle koruyor.

Türk 'tarafı 'ysa, 'kuvvet-i asliye'siyle düşmanınsağ cenah grubunun güneyinde; ve Akarçay ile Dum-lupınar hizasına kadar uzanan sahada mevzilenmiştir;Türk taarruzu, Afyon'un güneyinde 50, doğusunda20-30 kilometre boyunca, haritada mavi boyalı, Yu-nan müstahkem mevkilerine yöneliyor.

Harita üzerinde kırmızı oklara bakılırsa, Türk ta-arruzu 'muvaffakiyetle inkişaf etmektedir'.

Riyaset makamının çalışma masası üzerinde, ogünlerin gazeteleri unutulmuş; heyecan verici başlık-lar, muharebenin çeşitli cephelerde çekilmiş resimleri:Türk piyadesi, ağır top ateşine rağmen, dalgalar ha-linde, Yunan siperlerine taarruza geçmiş: süngü sava-şı Bir başkasında, ric'at halindeki Yunan müfrezele-rine, Türk süvarisinin elde kılıç taarruzu, onları dağı-

tışı; bir diğerinde, Yunanlı'nın çekilirken ateşe verdiğiköyler; savrulan duman, yanan cami, yıkılmış mina-re Hâkimiyet-i Milliye'de, cephedeki kumanda mev-kiinde, Paşa fotoğrafları: Başkumandan, sağ eliniuzatmış, işaret parmağıyla, bir hedef gösteriyor; FevziPaşa, hemen arkasındadır, o tarafa dönmüş...

Her gazete, çıktığı günün öncesindeki, cephe habe-rini manşete çıkmıştı: 28 Ağustos 1922 tarihli Birlik:"Sekizinci Fırka Afyon'u kurtardı." 28 Ağustos 1922

tarihli Hâkimiyet-i Milliye'de, boydan boya, o müthişhaber: "Düşman Ric'at Ediyor." 31 Ağustos 1922 ta-

Yunanistan, Anadolu'daTam Bir Hezimete Uğramıştır,

(C i l 'L T ' / 9 E l l 1922 S i h

Page 148: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 148/236

rihlisinde, milletin heyecan ve endişeyle, yüreği elin-de, okuduğu başlık: 30 Ağustos 1922: "Başkuman-danlık Meydan Muharebesi Başladı." 1 Eylül 1922tarihli Birlik'te, zafer müjdesi: "Aslıhanlar 'da, Düş-man Kuşatılmıştır, Kütahya'nın İstirdadı: Yunan Ge-nerali Trikopis esir edildi."

(Constantinople, 'Le Temps' / 9 Eylül 1922 - Suret-i mah-susada Constantinople'da bulunan, muhabirimiz Marie-Lau-re Oiselet bildiriyor:)

"Yunan Silahlı Kuvvetleri, Anadolu'da tam ve mükemmelbir hezimete uğramışlardır. Vaziyet artık tamiri gayr-ı kabilbir safhaya ulaştı. Bu vaziyet karşısında, Türk ve Yunan ku-mandanlarının, mütareke yapmak hususunda, doğrudandoğruya müzakereye girişmelidirler. Yapılacak başka bir iş,başvurulacak başka bir çare kalmamıştır. Yunan Hükümeti,Anadolu'dan ric'at eden askerlerini, Sakız Adasinda terhis

ettiği öğrenilmiştir; anlaşıldığına göre, asıl Yunan arazisiüzerine askeri kıyafetle çıkmaya cesaret edemiyor..."

Önasya, Yunan Davasının Kaybedildiği Nokta

(Constantinople, 'Daily Cronicle' 9 Eylül 1922 - ReuterAjansinın Hususi surette Anadolu'da bulunan Muhabiri Ed-winn j. Hanson yazıyor)

Yunanistan çöktü Bu İtilâf devletleri zaviyesin den, birmihenk taşı telâkki edilmelidir; Yunan Hükümeti, havlu atıp,istifa etmek ıztırarında kalmıştır. Önasya, böylece, Yunan da-

vasının kaybedildiği yer oluyor. Halbuki, Çanakkale ve İstan-

bul Boğazları'nın hürriyet ve selâmetini muhafaza etmek, in-giliz politikasının başlangıç noktasıdır. Müslümanlığın hü-kümranlığına karşı, Fransa ile İngiltere, batıda iki büyük kuv-veti teşkil ediyor; eğer bunlardan biri tarafından, fanatizm,diğerine karşı basiretsizce cesaretlendirilse, bu bir intiharolacaktır.

Düşman Azapta Gerek

(İzmir, 'Anadolu'da Ortodoks Sedası', 9 Eylül 1922) Türki-

ye Büyük Millet Meclisi'ne tâbi, Umum Anadolu Türk Orto-doksları Konferansı Reisi Kayseri Metropoliti Meletios ve Kâ-tib i U i i' i Gâ i M t f K l P ' ld bi

"...asıl ondan sonra,birbirimizi yiyeceğiz..."

Afyonkarahisar. Başkumandanlık Umumi Karar-gâhı'na giden sokaklar: derinliklerinde kalabalığınuğultusu, kalabalık bir gece; şehir henüz kurtulmuş-

tur, onun telâş ve heyecanı, dalga dalga, etrafa yayılı-yor. Yunanlıların ateşe verdiği evler, kıpkızıl ayakta:b ğ d f l i il

Page 149: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 149/236

tib-i Umumisi'nin Gâzi Mustafa Kemal Paşa'yı şu mealde birtelgraf çektikleri istihbar e dilmiştir:

"Türk Ordusu'nun zaferini tebrik ederek, kahraman as-kerlerimizi kemal-i samimiyetle tebrik ve mukaddes Türktopraklarının, düşmanın mülevves ayaklarından tamamen te-mizlenmesini ve Misak-ı Millinin hakikat olmasını niyâz ede-riz. Fener'in mumu nasılsa sönmüştür; yakılması için Kayse-ri'ye müraccatı lâzımdır..."

boğucu duman ve ateş; etrafta, yaya, atlı, sivil ve as-ker kim varsa, su tenekelerini, elden ele taşıyarak,yangını söndürmeye çabalıyor: askerlerin bazıları ya-ralı, ya başları sargılar içinde, ya kolları, sargılar, yeryer kanlı; siviller, yangından şaşkın ve mahzun; 'istir-dattan mutlu ve umutlu ..

Halide 'Onbaşı'nın, şoförün yanında oturduğu,köhne ve sarsak otomobil, bu kalabalığın arasındangeçerek; Karargâh-ı Umumi'nin henüz yerleşmekteolduğu, ahşap 'konak yavrusu'nun kapısı önünde du-ruyor.

Yerli kadınlardan, kimisi çarşaflı, kimisi şalvarlıbirkaç kişi, binanın karşısında durmuş, Gâzi'nin gö-rünmesi muhtemel ışıklı pencerelere bakıyorlar; Hali-de 'Onbaşı' arabadan inince, onu çepçevre sardılar;yaşlı ama dinç bir nine, Halide Onbaşı'yı sımsıkı sarı-lıp, iki yanağından öpecektir; o, da yaşlı kadının eliniöpüp, alnına götürüyor.

Halide 'Onbaşı' , kadınlardan zarzor ayrılabildi;karargâhın kapısına yürüyor; kapıda, merdivenlerde,girip çıkan; çeşitli karargâh eşyasını taşıyan, nefer vezabitlerin telâşı.

Başkumandanlık Umumi Karargâhı'nın üst katın-da: biri büyük, öbürü küçük, iç içe iki oda; merdiven-lerde, iri ayak sesleri, ne dediği anlaşılmaz iri lâkırdı-lar; dışarıda, görkemli bir gece; yangınların kıvılcım-ları, yıldızlara yükseliyor.

Büyük odada, büyük bir yemek masası hazırlana-caktır; emir böyle Başlarında düşük bıyıklı bir çavuş;sofrayı kuran neferler, çevresinde, bir gidip bir geli-yor; ayrıca çeşitli karargâh zâbitleri, odaya girip çıkı-yorlardı; bunlardan birisi, Yüzbaşı Tahsin Bey'dir;kapıdan henüz girmiş Halide 'Onbaşı 'yı tanıdı, elin-deki işi nefere devredip, mütebessim, ona yürüyecek-tir:

Mustafa Kemal Paşa, duyduğu sesi tanımıştı; başı-nı kaldırdı, gülümsüyor:

".. .0 00 safa geldiniz, hanımefend i Hem geç, hemgüç oldu galiba .. Yollar felâket "

"...tebriklerimi arz ederim, lütfen kabul buyuru-nuz Paşam Sonunda muvaffak o ldunu z .."

Mustafa Kemal Paşa'nın neş'esi yerindeydi; ceva-bını bir kahkahayla karışık veriyor:

"... .evet, öyle oldu, Onbaşı Eninde sonunda, hak-larından ge ldik .."

Fevzi Paşa da, dikkatini haritadan ayırmış, tebes-sümle onları izlemektedir; Halide Onbaşı 'ya merakettiğini soruyor:

Page 150: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 150/236

tir:" . . .merhaba Onbaşı Tam zamanında geld in , ha-

ni .."Halide Edip Hanım, bunu beklemiyordu; merakla

sordu:" . . .M erh aba Yüzbaşım Hayrola? Ne var?"Yüzbaşı Tahsin Bey, başıyla kapısı yarı açık küçük

odayı gösterip; "...Başkumandan.." dedi, "...geldinizmi diye, iki defa sizi sordurdu..."

Halide 'Onbaşı ' , biraz uzaktan, o tarafa bakıyor,kapısı yarı açık küçük oda: yuvarlak bir masa, üstün-de iki lâmba, bir askeri haritayı aydınlatıyor; Musta-fa Kemal ve Fevzi Paşalar, ellerinde cetvel ve pergel,harita üzerine eğilmişler; yüzleri yarı aydınlık, yarıgölgeli: eğilip kalktıkça, ışık ve gölgeler, yer değiştiri-yorlar...

Halide Edip Hanım da gülümsedi, gelip geçenlerinarasından süzülerek, o kapıya yürüdü: içeriye gire-cektir.

Halide 'Onbaşı ' , üzerinde ünforması, topuklarınıvurup selâm verdi: "...beni emretmişsiniz, kumanda-

nım.. ."

ettiğini soruyor:"...buraya nasıl gelebildiniz? Bu badire içinde, şa-

yan-ı takdir bir keyfiyettir: doğrusu, tebrike lâyıksı-nız .."

"...orasını ne siz sorun Paşam, ne de ben söyleye-yim; yolu şaşırmışız, Yunanlıların içine düşmemizeramak kalmış t ı . . ."

Mustafa Kemal Paşa, sözü onun bıraktığı yerdenaldı:

"...h ayr et Hayret-i uzma Bugün benim başımdanda, böyle bir belâ geçti: az kalsın, mevzilerine giriyor-dum . ."

"...Allah saklamış Yoksa asıl büyük felâket, buolurd u .." Kısacık sustu. Cümlesini, Gâzi 'nin sözüylebitirdi: "... yani, felâket-i uzma..."

Mustafa Kemal Paşa, kısa bir süre sustu; yüzün-den, sanki bir gölge; gözlerinden, mavi bir bulut geçi-yor; masanın üstündeki sigara paketine uzanırken:

" . . . felâket in büyüğü. . ." dedi , " . . .Ankara 'da in t i -zar içinde geçirdiğimiz o günlerdi Onbaşı .."

Halide Edip Hanım, işi şakaya dökecektir:"...neyse, artık İzmir'de bol bol, istirahat edersiniz

Mustafa Kemal Paşa, kahkahayla gülüyor:

"...istirahat mi? İstirahat ha?" Birden ciddileşip,ilâve etti: "...hele İzmir'i kurtaralım .. Korka rım on-dan sonra, birbirimizi yiyeceğiz... Kafalarımız uymu-

"...bu şehr-i istanbul ki,her derde devadır..."

Meğer o zat, Etnikhi Eteria Cemiyeti 'nin 'has ada-mı' imiş; Yani "Efendi" denildi mi, fena halde kızma-

sı bundan; mutlakâ Kirye Yannis Çaldaris denilecek;Mekteb-i Sultanî 'nin sağ köşesinde, o Ankara'da ikenaçılmış saltanatlı bir birahâne: Novotni Birahanesi;

Page 151: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 151/236

açılmış, saltanatlı bir birahâne: Novotni Birahanesi;Ahmet Ziya'ya, ne zaman uğrasa, Berlin 'de imiş hissi-ni veriyor, hani Unter der Linden Caddesi 'ndekiler-den birisi; tavanı öyle işlemeli, duvarlarında yağlıbo-ya tablolar; iskemleleri yüksek, servisi muntazamKirye Yannis Çaldaris, kıvırcık, kar beyazı saçlı; karbeyazı pos bıyıklı, enine boyuna bir adam; bugünler-de, 'burnundan soluyor'; sudan bahanelerle, garson-larını haşlamadığı gün yok

Garsonlar da bir şey mi, geçen akşam, -hem de enmuteber müşterilerinden,- bir çifti , alenen azarladı:tavan süpürgesi gibi uzun; dişleri, sanki at dişi, sarı-şın bir erkek; Ahmet Ziya'nın, onun yanına bir türlüyakıştıramadığı: simsiyah saçları, Louise Brooks kesi-mi; gözleri beyaza yakın, su mavisi; sigarasını ağızlık-la içen, gösterişli bir kadın -ki meğer bunlar ecnebimatbuat ın temsi lci leri o luyormuş, adam NewYorkTimes gazetesinin, kadın ise Le Temp s'ın O zam anhayal meyal, bunların Ankara'ya da geldiklerini ha-tırlıyor. Kafasında büyüyen istifham, şu oldu: KiryeÇaldaris, neden 'müttefiklerine' öfkeleniyor? Cevabı-

nı, Mustafa Eşref'den öğrenecekti; son mağlubiyetleri

Rumları arasında şu sıra, "Bolşevik-mağlup dlrunça, İngilizler bizi Türklere sattı," ri-

vayeti dolaşmıyor'; mu; o da, buna inana nlard an biri-3i; besbelli Amerikalı gazeteciyi, İngiliz sandı, işte o/iman, üstelik Etnikhi Eterya Cemiyeti 'nin 'azası '-oluncar.r

Ahme t 'Ziya, Mu stafa Eş ref i hangi tarafa ko yaca-ğını bilemiyordu; Ankara'dan avdetinde bir akşam,Fırka'daki ' içtimaa'dan çıkıyorlar, o, dişlerinin ara-sında ezeli kürdanı, mütebessim ve şık, -'kıl prangakızıl çengi',- yanlarına geldi; Dr. Şefik Hüsnü Bey, ta-nıştırıyor; bilâhare, başka bir münasebetle, 'mutemed

Mustafa Eşref, ' tahsilli terbiyeli ' bir adam, Alman-ca ve İngilizce gibi iki lisana vakıf, ciddi bir 'münev-ver'; ne iş yaptığını, doğru dürüst kimse bilmiyorsada, varlıklı bir ailenin 'mahdumu' olduğu, her hâlin-den anlaşılmaktadır: Rosa Luxembourg'a hayran, ih-timal 'sosyalistliği ' oradan geliyor; bir manada Spar-takist sayılır, ne var ki Almanya ikâmetlerinden, böy-le bir isim hatırlamıyor; Doktor Melek'e sordu, onunda bildiği yok Halbuki, Mustafa Eşrefin bilmediğiyok; Mustafa Kemal Paşa'nın, başlangıçta o kadaritibar edip benimsediği, komünistlerden soğumasını,hiç de Rusların densizliğine yahut 'Çerkeş EthemBey'in 'rekâbeti 'ne bağlamıyor; ona göre işin içindeg lib Ç k lik ' ühi ' l hi d

Page 152: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 152/236

nıştırıyor; bilâhare, başka bir münasebetle, mutemedbir yoldaş' olduğuna teyit edecektir:

" . . .vakıa şudur k i , hem 'Karakol Teşki lât ı 'y la ,hem de Mim Mim Grubu'yla alâkadar; bu itibarla,Enver Paşa'nın Teşkilât-ı Mahsusa'yı emanet ettiğiKaymakam Hüsamettin Bey'in efradından addedile-b i l i r. . ."

Ahmet Ziya şaşırmadı değil Zaten, 'Karakol Teş-kilatının nasıl Müdafaa-i Hukukçu olduğuna, aklıbir türlü yatmamıştı; ' i t t ihatçı 'ydı bunlar, Ankara'nın

'hin-i hâcet'te onlardan istifade ettiğini, fakat itimadı-nın tam olmadığını; orada iken ona, İştirakiyuncuHocaoğlu 'Baytar' Salih Bey, söylemişti; bugün gibihatırlıyor: gece, Taşhan'dan çıkmış Kaleiçi 'ne gidiyor-lar; başlarının üzerinde muhteşem bir yıldız yağmuru,istasyon istikâmetinden, cephane kağnıları, yorgunfakat inatçı, inliyorlar.

Konuştukları mevzu, Kızılordu'nun 'devşirme' 'Be-yazlar'ı, nasıl mağlup ettiği O esnada, birden farkınavarıyor ki, Anadolu'da, -o mahrumiyet içinde,- âdetames'ut imiş Bunun neden böyle olduğunu, sonraları,bir hayli düşünecektir: emperyalizmle lâfla değil, yok-

sa silâhla savaşıldığmdan mı?

galiba Çerkeslik 'mühim' rol oynamış ama, hiç dezannedildiği gibi değil bu

Novotni Birahanesi 'nde, o gece baş başa oturmuş;Doktor Melek ' i bekl iyorlard ı , Mustafa Eşrefin tabi-riyle 'zevceleri hanımefendi' geciktikçe gecikti; etraf-larında, üniformalı İngiliz, ya da Fransız zâbitleriylegelmiş, 'Şişli Sosyetesi 'nden, birtakım hanımlar ki, o,ilk bakışta gayr-ı Müslim zannetmişti, çok geçmeden,'şedit kahkahaları ' mermere düşmüş sürahi gibi şan-

gırtıyla patlayan, 'a la garçonne' traşlı sarışın 'alüf-te'nin, garsonlarla Türkçe konuştuğunu fark etti: An-kara'dan geleli, bunu da yadırgıyordu.

Mustafa Eşref, onun halet-i ruhiyesinin farkındamı? Hayır; ne 'zevce-i muhteremeleri 'nin gecikmesin-den sıkıldığının, ne de Novotni'deki 'işgal vasatına'tahammül edemediğinin Kürdanını eline almış, harılharıl konuşuyor:

" . . .Kemal ' i ç i leden çıkaran , Ethem'in b iraderihakkında, İzmir'den gelen istihbarattır. Burası kat ' iMumaileyh'in, Yunanlılarla, -bana kalırsa doğrudanİstiryadis'le- gizli teması var. Bu istihbarat üzerine,

Kemal . . . "

Ahmet Ziya, b iras ından b irkaç yudum al ıyor;Mustafa Eşrefin, Gâzi 'den söz acildi mı, ecnebilerinyaptığı gibi, ikide bir 'Kemal' demesi, onu rahatsız et-mektedir; tepelerindeki kristal avizenin, etrafa dağıt-tığı yansımalar, renk renk; kırmızı, mavi, sarı; âdetagökkuşağı; bir orada, bir burada; insanın gözünü alı-yor.

'Müşekkel ' Bavyera piposunun, mavi dumanı ar-kasına gizlenerek, sordu:

"...onun iki biraderi yok mu? Hangisi?.."

"...hangisi olabilir, tahmin et Elbette, küçüğü...""...ne türlü bir halt karıştırmış?"Mustafa Eşref, kürdanı yeniden dudakları arasın-

meli hafifletilmek mümkin olacak: -çünkü Çerkeslerde İslâm'dır-; hem de, Ankara'nın eli zayıflayacak;çünkü orada da, Çerkeş az değil . ."

Ahmet Ziya, dumanları arasından çıkıp, garsonaikinci bir duble ısmarladı; 'Çerkeş' Ethem vak'ası 'nda,bir türlü yerli yerine koyamadığı, bazı hususlar; bu is-tikâmetten bakılırsa, bir mana ifade edebilir: EthemBey'in tasfiyesi, Arif Oruç ve takımıyla Bolşevik lider-liğine heves etmesi yüzünden değildi; Ankara, belki deİngilizlerin, Çerkesleri kullanarak, Kuva-yı Milliye'yi

dağıtma teşebbüsünü haber almıştı; İsmet Paşa'yla ih-tilâf, bir bahane: Hareket-i Milliye içinde, onu, kar-deşlerini, taraftarlarını tasfiye ettiler; 'fırka'da birçok

Page 153: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 153/236

Mustafa Eşref, kürdanı yeniden dudakları arasında, gözlerini hayretle açtı; 'Fırka'nın önde gelen şah-siyetlerinden, üstelik uzun müddet Ankara'da kalmış,Ahmet Ziya'nın cehaletine gülüyor:

" . . .nas ı l b i lmezsin? Yunanl ı , Garbî Anadolu 'dazannettiği Rum kesafetini bulamayınca, vaziyete ha-kim olmanın imkânsızlığını idrak etmiş, compromisarıyor; buldukları çare, Çerkeş 'ekâlliyeti' ile anlaş-mak, bu maksatla İzmir'de büyük bir kongre topladı-lar, Ethem'in küçük biraderi, Kongre'ye, Manisa Mu-

rahhass-ı muhteremi, Peşova Reşid Bey, adıyla iştiraketmiş, evet .."Ahmet Ziya'nın, içmek üzere kaldırdığı bira dub-

lesi, elinde kalakalmıştı; kuşkulu ve mütecessis sora-caktır:

"...ne vakit? Tarihi belli mi"...tam olarak söyleyemem, lâkin geçen sonbahar

olduğu malum; muhtemelen teşrin ievvel ip t idasıidi..."

"... Maksad-ı aslisi nedir? Buna vakıf mısın?..""...İonia eyaletini, Çerkeslerin taht-ı idaresine ve-

recekler; 'kölemenler devleti ' gibi bir teşkilât muta-

savver; bu suretle, hem Müslüman Türklerin aksülâ-

deşlerini, taraftarlarını tasfiye ettiler; fırka da birçokSpartakist 'yoldaş'ın zannettiği üzere, 'komünist ' ol-dukları, yahut da Moskova'ya sadık kaldıkları içindeğil; Yunanlılarla bu pazarlığa girdikleri için Hele otarihte, Kuva-yı Milliye'yi münhasıran Kuvva-yı Sey-yare'nin temsil ettiği düşünülürse ..

Mustafa Eşref, geç vakit ayrılırlarken, elini hara-retle sıkıyor;

"...esasen Kemal'in, kendi kurdurduğu KomünistFırkası 'nı bir kenara itmesinin esbab-ı mucibesi, as-

lında bu: unutma, Fırka'nın reisi Hakkı Behiç Bey bi-raderimiz de, Çerkeş'tir; Kemal'in Çerkeslerden sıtkısıyrıldı; burası kat ' i ama, Moskova ile teşrik-i mesai-ye berdevam, Komintern'e aza olabilmek için DoktorTevfik Rüştü'yü, Kastamonu'da vazifeli olduğu, İstik-lâl Mahkemesi 'nden çağırtmadı mı? O kadarla kalsaiyi, aksi halde, bu vazifeyle niye Moskova'ya gönder-di..."

Ahmet Ziya'nın cevabını beklemeden ekledi:"...zevce-i muhteremenize, arz-ı hürmet ederim: et-

rafta, 'Beyaz' Ruslarla alâkası, mucib-i meraktır; bil-hassa, Ekaterina Vasileyiç İvanovna nam, o meş'um

kadınla. . ."

Ahmet Ziya, bunu ilk defa duymuyordu; fakatmerak ettiği, başka bir şey; Mustafa Eşrefin kolunuyeninden tuttu, soruyor:

"...bana bak Sen bunları nereden biliyorsun?"Mustafa Eşref, dudakları arasında gezdirdiği kür-

danı, eline aldı; eğildi, sır söyler gibi kulağına fısılda-dı:

"...ben de Çerkeş'im: hem anne tarafından, hembaba Ailemiz, Neçakular namıyla maruftur; Benimismim Neçaku Mustafa, aslen Gönenli olurum..."

Kollarını, iki yanma açıyor. Anlamı ne bunun:'bunda benim bir kabahatim yok ' mu demek istedi;yoksa 'kusuruma bakma' mı? Kalabalık masada, şan-

lar; hele uzun kirpikli, hafif yeşil yansımalı eflâtungözleri, daima baygın ve buğulu; tanıştığı her erkeğe,öpsün diye elini -daha doğrusu parmak uçlarını- uza-tan, Katia'ya hiç inanamadı; bunda elbet, DoktorMelek'e onu, artık İstanbul'un 'eskisi ' sayılan, nehaltlar karıştırdığı meçhul Prens Bragin'in tanıtmışolması etkili. 'Herif, ağzının çevresinden siyah bir ku-suk gibi sarkan, seyrek ve siyah sakalıyla, Pera'ya,âdeta kral kesilmiş '

Ahmet Ziya'yı asıl hayrete düşüren, hakikatte,Ekaterina Ivanovna'nm (o hep Katia diyor) zevcesiniâdeta efsunlamış olmasıdır; görüşmedikleri gün yok;

T k tl 'd k d b l l d

Page 154: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 154/236

gır şungur yine sanki bir sürahi kırılıyor; 'a la garçon-ne' traşlı hanımın, mutantan kahkahası. Ahmet Ziya,biraz da asabi, piposunun külünü, kül tablasına bo-şaltırken, kulağının dibinde Doktor Melek'in sesi:

"...ne o? Sana da teshir etti mi? Onu paylaşama-dıkları için, bir Fransız zâbitiyle, bir İngiliz diplomatı,az kalsın düello edeceklermiş..."

Oturur oturmaz, 'zıvanalı ' Rus sigarasını yakıyor:"...geciktim, Katia buhran geçiriyordu da "Burun deliklerinden, bol duman salıverdi:" . . .zaval l ı k adın "

Ahmet Ziya, Ekaterina Vasileyeviç İvanovna'yı birkere; Parisiana da görmüş; hiç gözü tutmamıştı.

'Asaletine', 'Bolşevik Haydutlar'm Riazan'daki şa-hane malikanesini zaptedip, onu sokağa bıraktığına'filân da, inanmıyor; General Denikin'inin mağlubiye-tini müteakip, can havliyle soluğu İstanbul'da alan,'Beyaz Ruslar'm hangisi kont, ya da kontes; hiç ol-

mazsa, general değil ki? Su içer gibi yalan söylüyor-

ya Tokatlıyan'da akşam çayında buluşuyorlar, ya daPrens Bragin 'refakatinde', gece Parisiana'ya gidili-yor; iki lâfının biri, Katia üzerine;

"...azizim menekşe rengi öyle gözleri var ki, ömr-ühayatımda benzerini görm edim .."

Ya da, " . . .hâl isüddem Rus, Rus ama, hayat ın ıBerlin'd e geçirmiş, Alm anca sı bizden çok iyi .. Ayrı-yeten, su gibi Fransızca konuşuyor..."

Hele Katia, böyle kriz mriz geçirdi mi, karısı ken-dini unutu r; yalnız kendini değil, zam anı da Bu ak-şam, 'alafranga' saat sekizde Novotny'de buluşacak-lardı; göz ucuyla, barın ardındaki çalar saate baktı;on buçuk ..

Doktor Melek, bunu fark etmez mi; zıvanalı siga-rası dişlerinin arasında, zevcinin soramadığı sorununcevabını veriyor:

"...sen de bilirsin ki, bir hekim için, zaman mefhu-mu yoktur ve olamaz; bilhassa, böyle ciddi ve âsil birhastası olursa..."

İşin 'hakikati aranırsa' , Ankara'dan 'avdetinde';karısını, epeyce değişik, biraz da şaşırtıcı bulmuştu;şaşkınlığı Sultanahmet'teki evin kapısında asılı, he-

kim levhasını gördüğü an başladı: '...bâriz, gayr-ı ka-bil-i inkâr', bir değişiklikti bu; kapının önünde, ce-binden anahtarı çıkarıyordu, birden, ne görse iyi; ev-velce levhada adı, önce Osmanlıca yazılmıştı; altındaFansızca olarak: 'Doktor Melek Ziya' oysa levhadabu defa, önce Fransızca olarak 'Dr. Meleho Afram'yazılı , altında -daha küçük 'hurufatla'-, Dr. Melek Zi-ya Bunun ne anlama geldiğini sorduğu zam an, aldığıcevap, yine mesleğiyle ve kazancıyla ilgili oldu:

" . . .ahal i Türk ' ten , Müslüman 'dan ziyade; Ecnebi-ye Hıristiyan'a alâka gösteriyor; tebeddülden sonrakazancım misliyle arttı . ."

mültecileri 'ne kayıyor da, ondan mı? Belki başka, he-nüz kestiremediği bir nedeni var: ne olabilir?

Kaldı ki, ondaki değişiklik, mektubunda yazdığıgibi, saçlarını 'a la garçonne' kestirmiş olmasındanibaret değil; giyim kuşamı da farklı, 'hâl-ü-tavrı da':bir kere 'oğlan çocuğu' saçları, belki de boynu kısa,vücudu tıknaz olduğu için, ona hiç yakışmamış; heleense traşı, Ahmet Ziya'yı çok rahatsız ediyor; 'galibamakineyle alınmış'; dahası, hani o dudaklarının üze-rinde taşımaktan bir türlü vazgeçiremediği, 'bıyıkgölgesi' yok mu; bir akşam fark etti ki, üst kısmınıalarak, düpedüz biçim vermiş; fakat asıl, onu büsbü-tün çileden çıkaran o zamana kadar dudaklarını asla

Page 155: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 155/236

O sıra Ahmet Ziya, 'Kurtuluş'un yeni nüshası için,'Ankara İntibalarıni ' yazmakla meşgul, üzerine var-madı; sabahtan, Kanun-u Esasi Kıraathanesi 'ne çeki-liyor; burnunda, aşinası olduğu, demli çay ve tömbe-ki kokusu; çevresinde Divanyolu'nun, derin -âdetauhrevî- sükûneti, çalışıyordu. Tek fark, camlardangördüğü, cadde boyunca gidip gelen, 'müttefik ' devri-yeleri; her dakika, bir tecavüz bekliyormuş gibi, tetik-te; tepeden tırnağa 'müsellâh'

Aklına, evinin kapısındaki levha geldikçe; barda-ğında soğuyan çayı, önünde bekleyen kağıt kalemiunutup, fena halde dalıyor; zira, Doktor Melek'teki'değişiklik ' , bu kadarla, kalmamış ki Gece sabahakarşı, Parisiana'dan çıkınca, bir otomobile 'atlayıp'evine döneceğine, hayrettir, '...daha yakın, çok dahaşayân-ı itimad olduğunu' ileriye sürerek, ailesinin Be-yoğlu'ndaki apartmanına gidiyor; bir keresinde, 'gelipgitmek zor, öbür tarafta m üşteri daha ço k ' diyerek,Harbiye'ye, ya da Şişli 'ye ' taşınmaktan' söz etti: acabaneden? Sultanahmet tarafının, nisbeten yoksul veMüslüman ahalisinden; edindiği yeni muhit ve dostla-rı dolayısıyla, müşterisi, gittikçe 'levantenler'e ve 'Rus

tün çileden çıkaran, o zamana kadar dudaklarını aslaboyamamış olan 'zevcesinin', bazı Pera geceleri, rujkullanması; hem de nasıl, kan kırmızı bir ruj: dudak-larında biçimlendirilmiş o esmer gölgeyle, bu kızıllık;dehşet verici bir 'tezat teşkil ediyor.'

Bir akşamüstü, minareden minareye uçuşan, ezan-lar; mahçup ve sıkılgan, sonbahar güneşi, usulca çeki-liyor; güvercinler, gün görmüş kurşun kubbelerden;cami avlularına, sapır sapır dökülüyorlar; Dersaadet,yani eski İstanbul, sanki inzivaya çekilmektedir; yor-gun, 'müteesir, müteellim' biraz da 'nikbin' Ahme tZiya dayanamadı, daha çok şakaya boğarak, karısınadiyor ki:

" . . . 'a lafranga ' hanımlarımız hanidir kendi lerin i ,ya Mary Pickford'a, ya da Lily Damita'ya benzetme-ye uğraşyorlar; sen galiba Douglas Fairbanks'ı tercihediyorsun "

Doktor Melek, meseleyi hiç de şakaya almadı; sonderece ciddi; 'istihfafkâr', epeyce de küstah bir tavır-la; 'zıvanalı ' Rus sigarasını, dudaklarından çekiyor;gözüne duman kaçmasın diye, sağ gözü yarı kapalı:

". . .yirm inci asrı idrak ettiğimizi, unutma azizim "diyor: ". . .Artık kadınlar da, erkekler kadar hak sahi-bidir: canları ne çekerse, yapabilirler: isterse bıyık dabırakır, ona şekil de verebilirler."

Ahmet Ziya'nın içinde, o an, zehir yeşili bir şimşekçaktı; aklından, suratına, 'okkalı bir ' Osmanlı tokatıaşketmek' geçiyor; Doktor Melek, 'haddini tecavüzediyordu: o iştahlı, hatta çılgın dişiliği, hele yataktakidavranışları aklına gelince; karısmdaki bu 'istihaleyi'anlayamıyor: şu enikonu tıknaz, ensesi traşlı, sadecepantolonu eksik 'mahluk'la, onun ne alâkası var; aca-ba, bu 'tezat' onu tahrik mi ediyor; yoksa, Allah mu-hafaza . . .

şıklığı'ndan soyunmuş; süvari pantolonunu, cilâlı çiz-meleri giyince, üzerine nerdeyse 'kuvvacı' bir manasinmişti. Açıkça itiraf etmiyordu ama, o gece yaşan-mış velveleyi, öylesine teferrüatla anlatıyordu ki, Ah-met Ziya, tertip edenler arasında onun da bulunmuşolabileceğini düşündü; diyordu ki mesela:

". . .Mehter-i Hakâni'yi ikna etmek, kolay olmadı;Maarif Nezareti önünde, ahali birbirini çiğniyordu;meş'aleler yakılacak, bir türlü yakılamıyor. . ."

Ahmet Ziya, içten içe büyüyen, 'şetaret'le 'tered-

düt' arası bir 'halet-i ruhiye'dedir; kendine dahi itira-fa cesaret edemese de, İstanbul'a avdetinin, bir hataolduğunu düşünmeye başladı; kafasında bir 'fikr-i sa-

Page 156: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 156/236

Novotny Birahanesi'ndeki o geceden birkaç günsonra, Mustafa Eşrefle buluşacaklardı; İzmir 'in istir-dadı ile, şehr-i İstanbul âdeta çalkalanıyor; halk çılgı-na döndü; ne işgal dinlediği var, ne de o sevimsiz, İn-giliz 'askeri' zabıtasını: gözlerinin önünde, geçen gecekalabalık bir grup, Beşitaş'ta nümayiş yapmış; gazete-ler, 'tafsilâtı' ile dolu; nasıl Türk bayraklarını çıkar-mışlar, nasıl sık sık, "Yaşasın Gâzi Paşa " diye bağırı-yorlarmış O vak'anm harareti henüz soğumamıştı ki,Fatih'den bu tarafa, önünde mızıkasıyla, muazzambir zafer alayı, marşlar söyleyerek yürüyor:

" ...ey vatan, sil gözyaşlarını, yetiştik çünkü biz .."

Mustafa Eşref, meğer aralarındaymış; sesindekiemniyet ve inşirah, telefonda bunu hissettiriyordu; buakşamüstü için sözleştiler: ' . . . ne adam yarab bi . . ' Fil-hakika, hep öyle memnun ve müsterih, çıkageldi: ne-reden bulduysa, kafasına bir kalpak geçirmişti; hemde 'kızıl tepelikli' bir kalpak; mutadı olan 'alafranga

ğ ş y şbit':

"...aslolan nihai neticedir, vesait ve tedabir değilSosyalist bir fırka olarak, burada, nazari teferrüatlakendimizi oyaladık; her seviyede tenkid edip durdu-ğumuz Kemal Paşa, İzmir'i istirdat ediyor; ahali aya-ğa kalkmış, biz oturuyoruz: bunda vahim, mucib-iendişe bir taraf var .."

'İstirdat' onları da sevindirmişti ama, hissettikleri'sürür ' alafranga bir ' tebessüm'den ibaretti; Anka-

ra 'da, Taşhan'daki 'kaçak' meyhanelerde, 'Şaşkın' Be-kir Usta, İştirakiyyun'un Rehberi, Hocaoğlu 'Baytar 'Salih Bey'le muhabbeti koyulaştırırken; ortada follukda yumurta da, olmadığı halde, ne türlü bir 'iman',ne müthiş bir 'heyecan içinde olduklarını hatırladı.Şefik Hüsnü Bey; hakikatte, 'İştirakçi' Hilmi Bey'ekaptırdığı 'İstanbul amelesi'nin; Marmara mıntıka-sında bulunduğu esbab-ı mucibesıyle, Ankara'ya inti-kâli düşünmemişti. Bu bahis açıldı mı, Mustafa Eşref,gözlerini kırpa kırpa diyordu ki:

". . .Doktor 'un hatası, bu şehr-i İstanbul'u Anadoluzannetmek; fiiliyattan ziyade, nazariyata mütemayil

olmaktır halbuki, meşhur kelâmdır, 'Lâfla peynir ge-

misi yürüm ez ; meselâ 'fırk a' olara k, zafer alayın a,niye iştirak edilmedi?.."

Gerçekte aklı fikri o yaşadığı, 'unutulması gayr-ımümkün' zafer gecesindeydi; ağzındaki kürdanı, diş-leriyle çiğneyerek, durup durup, o konuya dönüyor:

". . .en müthiş sahneyi Sultanahmet ' te yaşadık,meydanı bilirsin, işte orada kürsüyü, tam da üç yılevvel, İzmir işgalini protesto mitinginde Halide EdipHanım'ın konuştuğu mahale koymuşlar; Yunan bay-rağı, ağır ağır indirilip, göndere Türk sancağı çekilir-

ken, şehitlerin ruhuna duaya başlandı ki, dayanabilir-sen dayan: bize bu günleri gösterdiği için, Cenab-ıHakka, arz-ı minnet ediliyor. . ."

nakkale gâzisi; bıyığı henüz terlemem iş, Kapalıçar-şı'nın esnaf çırakları; muallim hissini uyandıran ,'alafranga' giyinmiş, bazı zevat -ki nereden bulmuş-larsa, başlarına birer kalpak geçirmişlerdir: esasenhepsi, ikindi namazından itibaren, Fatih Cami-i kebi-rinin çevresindeki sokaklarda toplanm ışlardı...

Zafer A layı, hayli uzun: en önde, doru bir ata bin-miş, Beyazıt Âmiri; arkasında, dikkat-i m ahsusla se-çilmiş, piyade polis müfrezesi; onları Mekteb-i Tıbbı-

ye-i Şahân e talebesi takip ediyor; çoğu, heyecand ankabına sığamayan; durup durup, bir ağızdan 'YaşasınGâzi ..' diye bağıran delikanlılar; onlar bağırdıkça,

Page 157: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 157/236

yAhmet Ziya, def gibi gerilmişti; kendini tutamadı:". . .şunu adam gibi, başından itibaren, anlatır mı-

sın?"Mustafa Eşref, çayını yudumluyor:". . .mem nun iyet-i şahane ile, mirim efendim Za-

fer Resmi Geçidi 'Fâtih Camii Şerifi'nde, MüderrisŞemsettin Bey'in nutkuyla başlamıştır: zeki bir zat,olması muhtemel vukuatı hesaba katarak dedi ki, sü-rürümüz ne kadar muazzam olsa da, 'efendi kalmayı'

bilmeliyiz. . ."

(...Zafer Alayı, rengârenk bir konfeti yağmuru,ahalinin bitip tükenm ek bilm eyen alkışları arasında;Şehzade başı tarikiyle Beyazıt'a yürü yor; ahali etrafıdoldurm uş, k imler yok ki: yeldirmelerini savurarakAyvansaray'dan gelmiş, şehit anneleri; çocuğu kuca-ğında, gözleri yaşlı, şehit dulları, ki Karagü mrük lü-dürler; hâlâ sert, hâlâ dünyaya meydan okuyan ba-kışlarıyla, '93 Harbi gâzileri'; Seddülba hir'de ayağınıkaybetmiş, her önüne gelene: "...Kemal Paşa, benimkumandanımdı .." diye övünen, bir ayağı tahta, Ça-

yolları dolduran halk da, bağırıyor. Sık sık, karanlığıyeşil ya da mavi, bir mızrak gibi yırtarak semayayükselen, havai fişekler; yukarda , sonbahar gecesinin,yıldız kalabalığı

Darü leytam talebesi resmi geçide, önlerinde izcile-ri, kıyafet-i m ahsusla iştirak ediyor; hepsinin üzerin-de, renk renk şalvarları ve işlemeli cepkenleriyle,Garbî Anado lu zeybeklerinin, gösterişli kıyafeti; ne-

dense halk, bahusus kadınlar, onları görünce gözyaş-larını tutamıyorlar. Kız Muallim Mektebi'nin mızıka-sını; olanca heybeti ve saltanatıyla, Mehter-i Hâkâ nitakib edecektir; geçit resminin arkasında Darülfünun,Erkek Muallim Mektebi'nin ve şehirdeki öteki Sulta-nîler'in talabeleri; halkı cuş-u huruşa ulaştıran ise,başlarında Umum Osmanlı Mürettipler C emiyeti ol-mak üzere, onların peşinden gelen, bilumum EsnafCemiyetlerin mensu pları -ki, ortalığı velveleye verenasıl onlar; büyük ve çalışkan elleri, iki yana sarkmış;burm a bıyıkları, sahtiyan siyahı ya da kırçıl; gözleri,harbi ve istanbul'u sırtlarında taşımaktan, yorgun.

Yeniçeri kılığında bir nefer, besbelli A skerî Mü-ze'den 'ariyet' alınmış, kösü çalmakta idi; tam o sıra-da, Harbiye N ezareti'nin Bando M ızıkası, neşeli birhüzünle İzmir Marşı'nı çalmaya başlamasın mı?Ahaliden önce bir alkış sağanağı, peşi sıra zafer say-haları; yeni bir havai fişek yağmuru. S ultan MahmudHan' ın türbesi böyle geçildi, Maarif Nezareti'n inönün de, birden gürül gürül meşaleleriyle, fener alayımeydan a çıktı; alev almış, bir vatan sevinciydi buIsrar-ı Umum i üzerine, Hilâl-i Ahmer binasının önü-ne gelince, Ham it Bey konuşacaktır; daha da hayreteşayan olan odur ki, Sultanahmet Meydanında, üç yhevvel Halide Edip Hanım'ın konuştuğu mahale, biıkürsü koymuşlar; Ömer Lütfi Hocefendi o kürsüye

Mustafa Eşref, koyduğu iskemlenin üzerinden kal-pağını alırken; anlattığı her şey, son derece sıradan;son derece olağan bir şeymiş gibi, gülümsüyor: Ah-met Ziya ise, 'mütehassis ve müteheyyiç', piposunududaklarından çekti, sesinde heyecan titreşimleri; du-man duman:

". . .İstanbul fetihten beri," dedi, ". . .böyle bir gece-yi, muhtemelen yaşamamıştır . ."

Mustafa Eşref, ayağa kalkmıştı. Yelek cebinden çı-kardığı, saatine göz attı, kaşlarını kaldırıyor:

". . .eyvah ki eyvah Bermutad geç kalıyorum: To-katlıyan'da, Tosunyan Efendi'yle buluşacaktık. . ." Azsusup, başını hayranlıkla iki yana sallayarak, ilâveediyor, ". . .Osmanlı'nın böyle vatanperveri az bulu-

Page 158: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 158/236

kürsü koymuşlar; Ömer Lütfi Hocefendi, o kürsüyeçıktı; Yunan bayrağı indirilip, ağır ağır göndere Türkbayrağı çekilirken, duasını ediyordu: gözya şları, al-kışlar, gizli sevinçler, aleni öfke

Zafer Alayı artık, birkaç kola ayrılmıştı: bir kolkapıları aydınlatılmış, Harbiye Nezareti ve Darülfünun civarında kalıyorlar; öteki iki kol, alev alev, fe-ner alayları, şehrin damarla rından âdeta ateş halindeakmaktadır. Fener Patrikhanesi önünde, bir başkakol, aleyhte bir nüm ayişe başlarken, işitildi ki, kala-balığın karşı sahile intikalini önlemek maksad ıyla,inzibat-ı askeriye, Galata Köprüsü'nü açmıştır. Nü-mayişçiler, büsbütün öfkelendiler; bir anda, meş'ale-lerin dolmuş sandallarına hücum ettiği görülüyor;çok geçmed en, alevler bu kere, parıl parıl, denizinüzerinde yürüyec ekler: akisleri, karanlık sulara yan-sıyacaktır. Sabaha karşı, Peyam-ı Sabah gazetesinintaşlandığı, Hürriyet ve İtilâf Fırkası, Merkez-i Um u-mısi'nin bütün camların ın, olduğu gibi 'indirildiği'şayi oldu.)

ediyor, . . .Osmanlı nın böyle vatanperveri az bulunur mirim "

Giderayak, konuştuklar ıyla uzaktan yakından,alâkası olmayan, başka bir mevzuya atlayacaktır; yü-zünün ifadesi değişti, biraz mübalağalı bir hürmetle,sordu:

". . .refika-i muhteremeniz hanımefendi hazretleri,ne âlemdedir? Meşguliyet berdevam mı?"

". . .h a şey . . Ne âlemde olacak, malum Gündüz

hastalar, gece Kontes Katia ve Parisiana .."Ahmet Ziya'nm kafasında, hanidir kıvrılan istif-hamların, hepsine çözüm getiren cevap; hiç beklen-medik bir anda ve bir şekilde, bunun arkasından gele-cekti:

". . .Ne kontesi yahu? Kadın bildiğin fahişe, Braginonu yüksek rütbeli ecnebi zâbitana öyle satıyor; sıksık, cebelleşirler, zira karı hem zurefa, yani sevici;hem de, eroinman: istediğini yapmazsa, Bragin eroinikeser, kadında elbette buhran, buhran-ı azim; refika-imuhteremeniz işte o zaman imdadına yetişiyor. . ."

Sustu, bir hayli müstehzi ilâve etti:

". . .malum-u âliniz, aralan pek sıkı fıkı. . ."

(Ankara'da neşriyatına devam eden, Hüsnü Faik Bey'in'Birlik' gazetesindeki istanbul haberleridir.)

İzmir Yeniden Feth Olundu

Page 159: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 159/236

DÜŞMAN, RİCATI ESNASINDA, ŞEHİRLERİATEŞE VERDİ, AHALİYİ KILIÇTAN G EÇİRDİ.

İstanbul'da istirdat nümayişleri devam ediyor;Düvel-i İtilâfiye, Trakya'da tahşidata başladı.

İstanbul (Birlik Hususi)- Memleketin her tarafından, halkıcuş-u huruşa sevk eden, istirdat haberleri geliyor; zalim düş-manın, firarında dahi halka zulmettiği anlaşılmaktadır.

Hassaten, Alaşehir Salihli mıntıkasından endişe verici ha-berler birbirine takip ediyor. Anlaşıldığına göre, Alaşehir ate-şe verilmiştir, yanıyor; tren istasyonunda tarif-i gayr-ı kâbil,bir izdiham hüküm sürmektedir; kasabanın Rum nüfusu, İz-mir'e gitmek maksadıyla, istasyona yığılmıştır.

Alaşehir'e giden yol güzergâhındaki Bakacık'ta, müsade-menin devam ettiğine dair, haberler geliyor. Yunan kuvvetle-ri, malum olduğu üzere, Simav'dan dört gün mukaddem çe-kilmişti; Yunanlıların Müstakil Fırkası, Simav istikâmetinderic'at halindedir; asıl kuvvetlerle irtibatı kesilmiş bulunanFırka'nın, kendini kurtarmaya çalıştığı tahmin ediliyor...

Rumeli'den istihbar edildiğine göre, Türk Ordularının za-fer üstüne zafer kazanması, Düvel-i İtilâfiye'yi tedirgin etmiş;bu sebebten müttefik ordularının, Rumeli'nde tahşidat yap-ması derpiş edilmiştir.

Diğer taraftan, Peyam-ı Sabah gazetesinin sahibi MihranEfendi, müteaddit defa Cavit Bey'i ziyaret ederek, HüseyinCahit Bey'in sermuharrirliği kabul etmek lütfunda bulunma-sını, rica etmiştir; malum olduğu üzere, Mihran Efendi'nin,gazetenin sermuharrirliğinden istifa etmezse; Ali KemalBey'in vazifesinden tard edeceği rivayeti dolaşmaktadır. İd-diaya göre, Mütareke imtidadınca, Ankara ve Millî Kuvvetleraleyhinde şedit neşriyat yapmış olan Ali Kemal Bey'in, sonmakâlesi 14 Teşrinievvel günü neşredilecek; o nüsha, Pe-yam-ı Sabah'ın son nüshası olacaktır. Gazetenin badema,

'Mazlum Milletler'de Şenlik

"...Türk zaferi dolayısıyla, Ankara Hükümeti'nin dış tem-silciliklerine, telgraflar yağıyor. Azerbaycan Millî Fırkası ilerigelenlerinden dördü, İstanbul'da Nâmit Bey'i ziyaret ederek,'t b ik ük l M t f K l' il t i i' i t di

Page 160: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 160/236

y ,Sabah adıyla neşriyatına devam edeceği bildirilmektedir... 'tebrik ve şükranlarını, Mustafa Kemal'e iletmesini' istedi-

ler..."

"...Roma Temsilcisi Celâlettin Arif Bey, Hind Hilâfet Komi-tiesi Başkanlığından aldığı kutlama telgrafını, Dışişleri Ba-kanlığı'na bildirdi. Telgrafta 8 Eylül'de Hindistan'da bütün İs-lâm mezheplerinin birleşerek, ortak gaye uğrunda tam birahenk gösterdikleri, Hidistan'dan ve Afrika'nın her tarafındantelgraflar yağdığı bildirildi..."

"...Karaçi Hilâfet Komitesi Başkanı Hacı Abdullah Hârun,Paris Türk Temsilciliği'ne, İzmir'in alınışı münasebetiyle SindMüslümanlarının kutlamalarını bildirdi..."

"...Cezayir Millî Çevreler Temsilcisi Emir Halit, Ferdu Bey'etelgrafında Cezayir Müslüman ahalisinin, Türk-Fransız Dost-luk Paktı'nın yenilenmesinden ve Anadolu'yu kurtaran Ke-malist Ordu'nun zaferinden duyduğu sevinci belirtti..."

"...Tunus'da yayınlanan 'Asr El Cedit' gazetesinden Mihri,Tunus Müslüman halkı adına, Türk zaferini kutladı; Osmanlıimparatorluğu'nun canlandırı lmasını , Türk kardeşlerininmutlu, bağımsız, müreffeh bir hayata kavuşmaları için iyi di-leklerini sundu..."

"...Mahatma Gandhi, Bombay'da yaptığı basın toplandı-sında, şöyle dedi: 'Haydi beni bir kere daha tutuklayınız, in-gilizler Tutuklamak la ve öldürmekle iş bitmiyor. Türkler, öl-dü sanılan ve cenaze töreni bile hazırlananların, içine konul-mak istedikleri tabutu, katillerin başına nasıl geçirileceğininörneklerini vermektedir... '"

.düşmanı yendik, takip ediyoruz:mahvedeceğiz .."

Nif (Kemalpaşa), istirdadının, ilk saatleri; sabahakarşı, dört Nif sokakları, Fahrettin Paşa süvarisininkıvılcım saçan nal sesleriyle çınlamaktadır. Yarı meh-tap alacasında yaklaşan ya da uzaklaşan, paldır kül-

Page 161: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 161/236

tap alacasında yaklaşan ya da uzaklaşan, paldır küldür ayak sesleri; uzak yakın görünmez horozlar, ötü-yorlar; birden, hiç beklenmedik bir anda, birkaç el si-lah, ufuktan büyüyürek dönen, yankıları.

Üç atlı, Yüzbaşı Tahsin, Yüzbaşı Cemil ve HalideOnbaşı; telâşlı ve korkmuş Rum mu, Türk mü olduk-ları, ne yaptıkları belirsiz, insanlar arasından geçiyor-lar; üstleri başları toz içindedir, gözlerine yangın külü

yağıyor; üçü de, yorgunluktan bitmiş, Yüzbaşı Tahsinatının üzerinde, uyukluyor.

İki yanında, bitişik evler sıralanmış, bir yokuşagelmişlerdi; atlarından ineceklerdir: o kadar bitkinlerki, her biri, önüne çıkan ilk kuytuya sığınıyor; HalideOnbaşı, etrafına şöyle bir bakındı; rastgele bir evin,cümle kapısındaki, mermer merdivene kendini âdetabıraktı; o kadar yorgundu ki, başını duvara yasladığıanda, uyumuştu. Ne kadar uyuduğunu kestiremiyor;kulaklarında, gerçek mi olduğunu, rüyasında mı gör-düğünü bilemediği, bir takım hayaller, uzak ve ısrarlı

sesler

Gördüğü ne? Bu bir rüya mıdır, yoksa bir kâbusmu? İstanbul'da Divan-ı Harb-i Örfi 'nin, huzuruna çı-karılmış, yargılanıyor; hakkında verilmiş 'idam fetva-sı' ve 'gıyabi idam kararı' , 'vicahiye' çevrilecek Fak ato da ne, mahkemenin riyaset kürsüsünde; mutad üze-re, yüksek rütbeli bir askerî hakim değil; 'bizzat' Şey-hülislâm Dürrizade Hocaefendi, oturuyor. Yok efen-dim, hakikatte Pangalos Taarruzu'nun, gergin ve ka-ranlık günleri; 'Reis Paşa' çağrısı üzerine, cepheye 'in-tikal etmiş'; atının üzerinde, bir ayağı üzengiden çık-mış, Karargâh-ı Umumi'ye yaklaşmaktadır; hava 'sık-let', uzaktan topların uğultusu; yakında 'Reis Paşa'nınmasmavi gülümsemesi; muzip bir çocuk sevimliliği ile,"...gel, gel..." diyor, "...gel de bak, İsmet yeniliyor "

Halide Onbaşı, ayağında çizmeleri, sırtında neferelbisesi, kolunda onbaşı rütbesi; üst üste esneyerek,kalkacaktır; Ali Çavuş'u takip ediyor: "...neresi aca-ba burası?" Aydınlık bir koridoru geçtiler; önlerinde,üstü camlı bir kapı; kapı açılınca, kırık bir sedir; gö-rünüşü temiz pak.

Ali Çavuş, yatağı göstererek, diyor ki:"...sabah, alafranga yedide sıcak su getiririm; se-

kizde, paşalarla kahvaltı edeceksiniz. Artık ona gö-re . . . "

Sustu, onun yatağı şüpheli şüpheli süzdüğünü gö-

rünce, gülümseyerek ekledi:"...hiç gam gasavet çekmeyin: battaniyelerin altın-daki çarşaf temiz...az önce serdik...hadi Allah rahat-l k i "

Page 162: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 162/236

Yok yok, kulaklarında, dalga dalga uzaklaşıp ya-kınlaşan nal sesleri; yıldızları darmadağın ederek, yıl-dırım hızıyla geçen, süvariler Sırtında bir ürperme,ama nasıl, sanki omuzlarından aşağı buzlu bir ağörülüyor; rüya mı bunlar, yoksa eylül gecesinin serin-liğinden mi? 'Tahammülfersa' , bir de şamata: haylikalabalık bir alakarga sürüsü, fecrin aydınlığındasavrularak, bed bed bağırmaktadır; arada başka kuş-lar; bunlar kumru; ağaçlara dağılmış, 'hû çekiyor' .

Kime ait olduğunu çıkaramadığı bir erkek sesi ıs-rarla onu çağırıyordu: "...hanım efen di .. H anımefen -di " sabaha karşı, onu kim çağırabilir? Niha yet, zarzor gözlerini açtı; Mustafa Kemal Paşa'nın emir çavu-şu, Ali Çavuş'tu seslenen:

" . . .hanımefendi . . .hanımefendi . . Davranın hele . ."Halide 'Onbaşı ' , şaşkın ve uykulu, esniyordu; Ali

Çavuş, ona gülümsedi, dedi ki:"...Paşa'nın berberini kaldırdım, odasına sizi yatı-

rayım.. ."

lık versin "Halide 'Onbaşı ' , o daha çıkmadan; çizmeleri ,

mahmuzları ve üniformasıyla, yatağa girmişti

Ali Çavuş; kapıdaki camları, başka bir battaniyehazırlamış, onunla örtüyordu...

Nif yolundan defne dallarıyla süslenmiş, beş oto-

mobil, ağır ağır, İzmir'e giriyor; arabaların iki yanın-da, kurtuluş ordusunun neferleri yürümektedir. Tamgiriş kavşağında, bir süvari müfrezesi onları karşıladı.

Süvari merasim kıt 'ası. En öndeki kumandan, atı-nın üzerinde dimdik, 'çakı gibi' bir zâbit, müfrezesineemretti:

" . . .k ı-h ı ı ıı ıç çek . ."Süvariler, kılıçlarını çekiyorlar; hepsi, güneş ışığın-

da bir an parıldıyor; sonra, merasim nizamında, oto-mobillerin iki yanma geçtiler; Kordonboyu'na yürü-yüş, bu minval üzere gidecektir.

İlk otomobilde, Gâzi Mustafa Kemal Paşa, diğerpaşalar; öbürlerinde, Gâzi'nin 'bilhassa bulunmasını'istediği, 'zevat'; ilk otomobilin arkasından ikincisi,sonra üçüncüsü; bunların birisinde, Halide 'Onbaşı':sırtında üniforması, heyecanlı ve mes'ut Hem gülüm-seyerek, halkı selâmlıyor; hem de o sabah, Gâzi ilearalarında geçen muhavereyi hatırlıyor.

". . .hanımefendi, bugün İzmir 'e gireceğiz . ."". . .bir zafer alayıyla girmek istemem. Teşekkür

ederim. Ben sonra yalnız başına gelirim.. ."Mustafa Kemal Paşa âdeta emretmişti:". . .geleceksiniz, on başı . ."

İzmir halkı, Kordon boyunca, 'Halâskâr Gâzi'yi ve

"...ankara'nın taşına bak,gözlerimin yaşına bak,türk yunana esir olmuş,şu allahın işine bak .."

Süvarilerin nal takırtısı, piyadelerin ayak sesleri;arada silah gibi patlayan, 'Gâzi Paşa, sen bin yaşa'nağraları arasında, türkü Punta'dan Pasaport'a yayı-lıyor; yukarda, İzmir Şehri'nin 'alâmet-i farikası' Ka-difekale; sanki her zamankinden farklı; belki dahamağrur, daha cesur, çünkü burçlarının en yükseğine,ay yıldızlı bayrak dikilmiştir.

"... ankara'dan uçan kuşlar,

Page 163: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 163/236

maiyeti erkânını' görebilmek ümidiyle, kaldırımlarıkaplamış; havada heyecanlı bir sevinç: 'tezahürat'dinmek bilmiyor; kurtuluş günü için, kadınların 'ale-lacele' evlerinde diktiği Türk bayrakları, 'fütursuzca'meydana çıkarılmış; bazıları balkonlardan sarkıtıl-mıştır; kalabalığın arasında, kimler yok ki: gözyaşıdöken 'yeldirmeli' nineler, sarıklı ve ak sakallı hocaefendiler; 'alafranga, giyinmiş, fesli beyler; çarşı esna-fı ve ameleler; ve çarşaflı, genç kadın lar ki, kuc akla-rında çocuklarıyla gelmişlerdir; hattâ 'zafer resmi ge-çidini' endişeyle izleyen, -belki katolik Rum- ecnebi'madamlar ' ve şapkalı 'ecnebi' 'mösyöler '. . .

Kim, nasıl ve ne zaman başladı, anlaşılamıyor;ama tutuşmuş gazyağınm alevleri gibi, kaşla göz ara-sında kalabalığa yayıldığı kesin; çok sonraları bir gâ-zinin, bir bacağını cephede kaybetmiş, bir 93 Harbigâzisinin, söylemeye başladı rivayet edilecektir; şöyleya da böyle, Mustafa Kemal Paşa'nın otomobili, hâlâKörfez'de demirlemiş işgal donanmasının hizasınagelmiş iken, 'davudi' bir ses işitildi:

ç şafyon yaylasında kışlar,biz izmir'i alacağızkolu sırmalı çavuşlar .."

İşte, almışlardı.

" ...İzmir iyi de...ah ah, Selânikl.."

O otomobil, nizamiyeyi henüz geçmiş, Köşk'ünkapısı önünde durmuştu; şoför yerinden fırlayıp, arka

kapıyı açtı; gelen Doktor Adnan Bey'dir; onu BekirÇavuş karşılıyor:"...hoş gelmişsin, tohtur bey .."" merhaba Çavuş Vald'anım nasıllar? İnsaallah

Page 164: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 164/236

. . .merhaba Çavuş Vald anım nasıllar? İnsaallahgeceyi sakin ve rahat geçirmişlerdir .."

Ankara'nın eylül alacası, güneş bir buluttan çıkı-yor, öbürüne giriyor; fütursuz serçe cıvıltıları, uzakbir karga, belki gecikmiş bir ağustosböceğinin, yekne-sak sızlanması; yakında, bir köpek havladı; bir de,'rölanti 'de çalışan arabanın, motoru.

Dr. Adnan Bey, kapıya doğru yürümüştür; BekirÇavuş, onu iki adım geriden takip ediyor; başını sal-

ladı:"Şekvası yohtur, Tohtur bey..." dedi, biraz sustu,arkasından ekledi: "...sabah akşam, dua eylemekte-dir; namaz kılamadığından şekvacı..."

Dr. Adnan Bey, durakladı; ona doğru dönüp soru-yor:

"...Fikriye Hanım nerde? Baş ucunda mı?..""...yoh beyim, at binmeye gitti: resim çektiri-

yo r. . . "

Havladığı işitilen köpek, Gâzi 'nin köpeği Fok-si'dir; fundalıkta, neyin kokusunu aldıysa, ona havla-mıştı; şu anda, doru atın eğerinde, dik ve kendinden

emin 'poz veren', Fikriye'nin etrafında dolaşıyor; o sı-rada, Fotoğraf Zabiti Esat Bey, 'müsait ' bir güneş ya-kalamıştı; 'deklanşör'e bastı; hemen arkasından uya-rıyor:

"...lütfen vaziyetinizi bozmayın, Fikriye HanımHazır ışığı yakalamışken, bir poz daha çekeceğim..."

Çevresine bakınıp, daha uygun bir 'zaviye aradı;sağındaki, sarkmış ağaç dallarını ön plana alıp, gözü-nü 'vizör'e uydurdu, 'objektif ayarı ' yapıyor.

Fikriye Hanım sabırsız, "...Esat Bey, elinizi birazçabuk tutunuz lütfen: derhal Köş k'e dönm eliyim .."Arkasını daha ciddi bir sesle getirecektir:. "... AdnanBey gelecekti de..."

". ..a be ulsa ne olur, ulmasa ne olur Ahir ümrüm -de, tek dileğim kalmıştır, uğlum: Rabbim müyesserkılarsa, gözüm açık gitmem..."

Fikriye, üzerinde at elbisesi, ayağında çizmeler,elinde kırbacı; hızlı hızlı 'Hoca Yengesi'nin odasınageliyor; yüzünde gecikmiş olmanın verdiği gerginlik;uzun ve yaprak yeşili gözlerinde, belli belirsiz bir en-dişe; birden, yarı açık kapıdan gelen sesleri işitir, ya-vaşlar, sonunda durur. Zübeyde Hanım'ın son söyle-diklerini işitmiştir: dudaklarında mahzun bir tebes-süm, buğulu yeşil gözlerinde, koyu bir hüzün beliri-yor.

Belli ki, Dr. Adnan Bey, muayenesini bitirmiş; çan-

Page 165: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 165/236

Dr. Adnan Bey, Zübeyde Hanım'ı 'muayeneye 'başlamıştı bile; içisıra "...m aşa llah , ne kadın .." diyedüşünüyordu: "...hasta maşta ama, hayata sımsıkıbağlı; üstelik canlı ve kon uşk an .." Zübe yde Ha nım,yatağında yarı doğrulmuş, ona lâf yetiştiriyor:

"...bu Ankara var ya, buranın avası, bana göredildir evlât .. Ah ah, bizim Rum eli, ne kadar başka-dır; hele Selânik .. Şu benim uğ lan, İzmir'e girer de,niye Selânik'e girmez: hazır gâvuru yenmiş iken..."

Odanın havasında, belli belirsiz, ecza kokusu; ko-modinin üzerinde, ilaç şişeleri; tabakta, cam gibi par-layan, siyah üzümler; gümüş saplı bıçağı yanında; so-yulmuş, fakat yenilmemiş, bir elma. Doktor AdnanBey, 'steteskopla' hastasının ciğerlerini dinliyordu; yi-ne de cavep verdi:

"...her şeyin bir sırası vardır: Allah'dan ümit kesil-mez valde hanım "

Sustu, daha 'doktor' bir sesle sordu:"...teneffüste müşkilât çekiliyor mu?Zübeyde Hanım, başını hayır anlamında kaldıra-

rak; o an için mütevekkil ve yılgın:

tasını topladığı, seslerden anlaşılıyor; bu arada sora-caktır.

"...neymiş o dilek? Tahakkuku o kadar zor mu?Zübeyde Hanım'm sesi uzak ve dalgındı:"...em de nasıl be çucum... Mustafa'mı evlendire-

yim isterim, münasip bir gelin bulayım... Dünya gö-züyle mürüvvetini güreyim..."

Fikriye daha fazlasına dayanamadı; yüzünde, sah-te bir mutluluk ifadesi ile, içeriye giriyor.

"...çok mu geciktim Doktor? Beni bağışlayacakmısınız? Hoca Yengemi nasıl buldunuz?

Adnan Bey, çantasını eline almış, çıkmak üzere idi:"...afiyettedir, ma şalla h .." dedi; sonra Z übeyde

Hanım'a eğilerek ekledi: "Ankara'dan o kadar şikâ-yetçi olmayın vald'anım...bakın, İzmir'i o kurtardı..."

Eğilip elini öpüyor: "...yarından sonra, uğrarım."Zübeyde Hanım sağ eliyle, Adnan Bey'in sırtını sı-

vazlar:"...bilmem senin akkmı nasıl üderim, Doktor Bey

uğlum?" İçin i çekerek ekledi , "İzmir iy i de. . .ah ,ah..asıl Selânik, yaz sonunda Beyaz Kule..."

Fikriye, mahzun bir şefkatle ona bakıyordu:"...yengeciğim," dedi, "Doktor Bey'i geçireyim...

ş imdi dönerim.. ."Doktor Adnan Bey, elinde çantasr, Fikriye, eli kır-

baçlı 'amazon', koridora çıkıyorlar; Zübeyde Hanım,arkalarından kısa bir süre, gülümseyerek bakacaktır;sonra, bir zaman dalgınlaştı; daha sonra, derin derin,içini çekti.

F ik r iye i l e Dr. Adnan Bey, konuşa konuşa ,Köşk'ün cümle kapısından çıkmışlardı; Foksi, bir yer-lerden, nefes nefese koşup geliyor, onlara yaltaklanı-yor. Fikriye, elindeki kırbacı, arada çizmesine vura-

Dr. Adnan Bey: arabaya binmişti, penceresindenbakıyor; yüzünde, genç kadının hissiyatını anladığınıbelli eden bir ifade, işi şakaya vurdu:

"...Halid e 'O nba şı ' asker .. Malum -u aliniz, İzmirfatihi... Oralarda bir yerde olmalı..."

Fikriye sanki başka bir yere gitmişti; uzak ve dal-gın, Foksi 'nin başını okşuyordu.

Page 166: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 166/236

y y , , çrak, konuşa konuşa, arabaya doğru yürürken, Foksi,çevrelerinde dönmektedir.

Dr. Adnan Bey, diyor ki: "...sizin sıhhatiniz, dahaaz mucib-i endişe değildir Fikriye Hanım... Röntgen-lerinizi tetkik ettim...bilhassa sol akciğer..."

Fikriye, garip bir tedirginlik duyarak, sözü değiş-tirmek istedi: "...alâkanız bizi mahçup ediyor, DoktorBey...onca meşgaleniz arasında, kalkıp ta buralara..."

Dr. Adnan Bey, anlayışlı gülümsedi: "...yok efen-dim, yok Meclis 'deki vazifemi Ali Fuat Paşa'ya dev-redeli, üstümden muazzam bir yük kalktı.. ."

Fikriye, 'calî' bir alâka gösteriyor:" . . .Paşa, Moskova'ya dönmeyecek mi?. ."" . . . Zann etme m . ."Arabaya binerken, en doktor sesiyle uyaracaktır:"...bu sinsi ve mel'un bir hastalıktır, bakınız Fikri-

ye Hanım...fikrimce siz..."Fikriye, tekrar aynı ' tehalükle' , sözünü kesiyor:"...Halide Hanım, n 'apıyor efendim? Haber alabil-

diniz mi?.."

"...hişt, bir dakika, küçükhanım .."

O gün imbat gecikmişti; Punta sahilindeki çığlıkçığlığa martı düğümlerini, sağa sola dağıtarak, hızlı

başladı: heybetli dalgalar, savrularak rıhtıma vuru-yor; etrafa toz gibi dağıla n, su zerrecik leri İskele'd ekikörfez vapuru, Karşıyaka'ya doğru kalktı; acı acı dü-dük çalıyordu: çağırdığı biri mi var?

Page 167: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 167/236

ç y ç ğ ğ

Kordonboyu'ndaki, sahibi kaçmış yalılardan birisi,Başkumandanlık Karargâhı seçilmişti: gösterişli , enineboyuna bir yapı; cümle kapısının iki yanında, nizami-ye nöbetçileri sanki yere çakılmış, dimdik; önünde, bi-risi İngiliz öbürü İtalyan , iki askeri oto mo bil O sırakarargâhtan İngiliz murahhasları çıkmaktadır; Gâzi 'yiziyarete gelmiş, üç kişilik bir grup; nöbetçilerin selâ-

mını alıp, Seryaver Salih Bey refakatinde, onları bekle-mekte olan, İngiliz arabasına yöneldiler.

Kordonboyu, enikonu kalabalık; renkli güneş şem-siyelerine sığınmış; süslü ve genç, matmazeller; fesle-rinin püskülü, rüzgârda uçuşan, Osmanlı beyleri; bir-kaçı melon ya da fötr şapkalı, İzmir ' levantenleri ' . . .Terk edilmiş bazı yalıların merdivenlerine; şehri 'istir-dat' eden neferler; ikişer üçer kişilik gruplar halinde,rastgele oturmuş, cıgara sarıp içiyorlar; birkaçınınelinde, İzmir simitleri. Konak istikametinden gelenbir otomobil, hızla önlerinden geçti; karargâhın niza-

miyesine yakın bir yerde durdu; içinden fevkalâde

'alafranga', ufak tefek bir genç hanım çıkacaktır; pe-çesi filan yok, mor pelerinli, ilk bakışta 'ecnebi' hissi-ni uyandırıyor; iner inmez, şoförüne 'bekle' işaretiyaptı, karargahın kapısına baktı.

Seryaver Salih Bey, İngiliz murahhası ve maiyetini,arabalarına bindirmişti; topuklarını vurarak, bir se-lâm çaktı; İngiliz miralayı, oturduğu yerden selâmınıalıyor; araba hareket etti. Salih Bey, kısa bir an, arka-larından baktı; gerilerde, bacaları duman duman, iş-gâl donanmasının ağır ve kalın kruvazörleri, muhrip-leri, ikmal gemileri.. .

İçeriye acele, fakat gizli bir sevinçle dönecektir.

Peçesiz mor pelerinli 'alafranga' genç kız uzak-

Mustafa Kemal Paşa'nın dudaklarında, varla yokaras bir tebessüm: "...şu anda evinin, Başkumandan-lık Karargâhı olduğunu bilse .."

Cümlesini bitirmedi, kitabı bıraktı:"...aleyhimde bir kitap .." dedi, sonra kahvesine

uzanıyor: "...başka bekleyen var mı, Muzaffer?""...olm az olur mu, Paşam Sıradaki, İtalyan Kon-

solosu 'dur; e mrederse niz. . ."Mustafa Kemal Paşa kahvesini yudumluyordu:"...biraz daha beklesin, bir yorgunluk kahvesi içe-

yim.. ."

"...baş üstüne Paşam .."Muzaffer Bey topuklarını vurarak, odadan çıkacak-tır. Mustafa Kemal Paşa, sigara dumanlan arasında,sisli ve koyu bir dalgınlık içinde idi. Pencerenin, bilin-

Page 168: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 168/236

Peçesiz, mor pelerinli, alafranga genç kız, uzak-tan, teşyi merasimini izlemişti; kısa bir tereddüdümüteakip, nizâmiyeye yürüdü: raylardan henüz uzak-laşmıştı ki, önünde atı ve elinde kırbacıyla vatmanı;Punta'dan gelen bir tramvay, paldır küldür Pasa-port'a geçiyor.

Arada, yaverlerin odasından, telefon zili duyulu-yordu, camların birinde, münasebetsiz bir arı vızıltısı.

Ali Çavuş elindeki tepsiden aldığı kahve fincanını,Paşa'nın yanma bıraktı; bir bardak da, soğuk su. Ma-sanın üstünde Türkçe, Rumca, Fransızca gazeteler;Gâzi 'nin teşbihi, tabakası ve kül tablası. Mustafa Ke-mal Paşa, yazıhanesinin koltuğuna oturmuş, yorgunve besbelli uykusuz; hem sigarasını içiyor, hem de birkitabı karıştırıyor: Fransızca bir kitap bu

Mustafa Kemal Paşa, karşısında duran yaver Mu-zaffer Bey'e sordu: "...nerede buldunuz, bunu?.."

Muzaffer Bey, ciddiyetini bozmadan, hafifçe gü-lümsedi:

"...yatağının başucunda Paşam... Adam firar etme-

den, ih t imal bunu okumaktaymış . . ."

y g ç ,mez hangi camında vızıldayan, arıyı bile işitmiyor.

Muzaffer Bey, Gâzi 'nin yanından çıktığı anda, dışkapıdan içeriye, o genç kız girmektedir; bu, beklen-medik bir günde, alışılmadık bir ziyaretçi: siyah man-tolu, mor pelerinli, peçesiz ve mütebessim, bir gençkız: doğrudan Muzaffer Bey'in önüne geliyor; girgin,kendinden emin, diyor ki:

"...bonjour efendim, mümkünse, Gâzi Paşa'yla gö-rüşmek arzusundayım: bu maksatla, Paris 'lerden gel-d im. . . "

Muzaffer Bey, nezaketle ama kat 'iyyen reddetti:"...imkânsız küçük hanım, Paşa Hazretleri, ziyade-

siyle meşguldürler; takdir edersiniz ki, bu gibi vazi-yet lerde. . ."

O anda, bir telefon çalmaya başlıyor; MuzafferBey çaresiz, o tarafa yürürken; genç kız, sevimli birısrarla, yanı sıra gelmektedir:

"...bir tecrübe erseydiniz...ne olur ama, lütfen Zi-ra beni kabul buyuracaklarından eminim..."

Muzaffer Bey, bir elinde telefon, kollarını iki yanı-na açtı:

"...hâlimizi görüyorsunuz..." dedi, sonra ahizeyedöndü: "...buyurun efendim, ben Yaver Muzaffer..."

Muzaffer Bey, konuşmaya dalınca; genç kız; 'GâziPaşa'nın, odasına açılan kapıya bakıyor: muzip ve ya-ramaz.

" . . .b irazdan İtalyan Konsolosu 'nu kabul edecek-ler, kumandanım... Verdiğiniz malumatı derhal arzederim kumandanım... İngiliz Murahhassı az önceçıktılar efendim..."

Genç kız, handiyse parmaklarının ucuna basarak,hayal gibi ilerleyip; zaten aralık bırakılmış kapıdan,içeriye sessizce süzülmeyi deniyor.

O s ırada, İ talyan Konsolosu 'nun mihmandarı ,

denbire, Gâzi'nin kızıla çalan kurt sarışınlığı; engindeniz ufku, mavi gözleri...

Genç kız, hiç de etkilenmişe benzemiyordu, hepöyle rahat ve kendinden emin dedi ki:

"...Paşa Hazretleri, rahatsız ettiğimin farkındayım:ismim Latife, Uşakizade Muammer Bey'in kerimesi-yim: ahdim vardı, elinizi öpmeye geldim..."

Gâzi, bir an tereddüt etti; o an, gergin bir sessizlik;dışardan geçen tramvayın, çanları; pencere cammdakiarının vızıltısı, âdeta büyüyor; sanki daha yüksek, da-

ha müz'iç; fakat çok sürmedi bu; Gâzi 'nin yüzünde,'müsamahakâr' bir tebessüm belirecektir:"...yaa, öyle mi? Nasıl bir ahid imiş bu?"Latife rahat, -hatta biraz fazla rahat,- hayat dolu

Page 169: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 169/236

ybekleme odasından çıkmıştı; Başyaver'e doğru ilerli-yor. Oysa, Salih Bey, genç kızın ne yaptığını fark et-miş, elini uzatıp müdahaleye yeltenmiştir ama, çokgeç

"...hişt, bir dakika, küçük hanım .."Mecburen, Konsolos 'un mihmandarına döndü:"...bir şey mi vardı, efendim? Paşa Hazretleri,

şimdi sizi kabul edecekler..."

Genç kız, sanki afacan bir kız çocuğu, içeriye sü-zülmüştü; kapıyı güzelce kapattı, sırtını dayadı; oldu-ğu yerden, karşısına bakıyor; gördüklerine, acabainansın mı, yoksa inanmasın mı? Hayran, mes'ut,müteheyyiç; fakat kendinden emin

Mustafa Kemal Paşa, onun girdiğini fark etmemiş-ti, hâlâ sigara dumanları arasında, o sisli durgunlukiçinde dalgın, sigarasını içiyordu. Genç kız ona doğruönce çekingen, sonra daha cesur adım atınca; içerdebirisinin varlığını fark etti, gözlerini ona kaldırdı: bir-

ve neşeli, yaklaşacaktı; hareketli ve şaşırtıcı, her ba-kımdan Fikriye'nin karşıtı: "...Allah Allah, Fikriye denereden aklıma geldi, büyle?"

Latife, Gâzi 'nin elini öperken; hiç susmadı:"...Paşa hazretleri, Paris 'de hukuk tahsil ediyo-

rum: İzmir'in işgâli kalbimi zulmete boğmuştu; Pa-ris'e âdeta firar ettim...sonra siz güneş gibi doğdu-

nuz... Her gün gazetelerde, ism-i âliniz...her gece, rü-yalarımda sizi görüyorum... Tahsili mahsili bırakıp,geldim...hem elinizi öpeceğim...hem de sizi, müsaade-i âlinizle, köşkümüzde misafir olarak ağırlamayı arzuediyorum.. ."

Onun bu teklifsizliği, fütursuz neş'esi Paşa'nın dal-gınlığını dağıtmıştı; eline uzandığı zaman, önce geriçekmek istedi; sonra gülerek öptürdü, saçlarını okşa-dı. Bu arada ayağa kalkıyor:

"...ziyadesiyle memnun ve mahzuz oldum küçükhanım... Lâkin siz de takdir edersiniz ki..."

Latife, çocukca bir heyecanla atılıyor:" . . .vapurdan inerken görmeliydiniz: Gümrük 'de

başıma neler geldi, neler?" Boynundaki madalyonugösterdi: "Yunanlı memur, ısrarla bunu açtırdı; için-dekini görünce, bana casus muamelesi yaptılar; elle-rinden zor kurtuldum "

Mustafa Kemal Paşa, yarısı şaka bir merakla, so-racaktır:

"...neymiş o içindeki?"Latife, aynı rahatlık ve kaygısızlıkla, madalyonu

açıp içindekini göstermesin mi?

"...zat-ı âlinizin bir resmi...resm-i âliniz: bir Fran-sız gazetesinden kesmiştim... Vallahi, kurtuluncayakadar akla karayı seçtim, yani..."

"...hoş bir kız...zehirimi aldı sanki..."Besbelli aklı başka bir yerde:"...bir tahkik edin bakalım: kim imiş, bu Uşşakiza-

de Muammer Bey? Halit Ziya Bey'in akrabası mıdır,yoksa bir başkası mı?.."

Sonra ciddileşti: "...getirin hele, şu İtalyanı..." de-di: "...derdi neymiş, anlaşılsın...beyan-ı hoşamedi ol-masın?"

Page 170: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 170/236

O anda Seryaver Salih Bey'in sesi işitiliyor:"...Paşa Hazretleri, İtalyan Konsolosu epeydir bu-

rada: huzura kabulü intizar etmektedir..."Mustafa Kemal, gülerek kapıyı gösterdi:"...gördünüz mü yaptığınızı, küçük hanım? Artık

gidebilirsiniz: devlet-ü-ikbâl ile...""...bu ânı ebediyyen unutamam: zat-ı âlinize çok

minnettarım, Paşam...evin adresini ve telefonunu, ya-

verinize bırakacağım..."Latif e çıktık tan son ra, od ıda bir sessizlik olur.Mustafa Kemal Paşa, sanki rahatlamış, o dalgın yor-gunluğundan sıyrılmıştır; dudakkrrında hoşnut birgülümseme, öylece arkasından bakıyor. Camlarda çır-pınan arının vızıltısı, daha belirgin; hatta sahilde uçu-şan martıların, rüzgârda savrulan sesi.

Seryaver Salih Bey, biraz da özür dilercesine:"...lütfen kusurumuzu bağışlayın, Paşam..."dedi:

•"Muzaffer'in bir anlık gafletinden bilistifade...bu ha-nım kız. . ."

Mustafa Kemal Paşa, gülümsüyor:

.. böyle hacalet görülmüşmüdür?.."

İki yanındaki -sancak ve iskele- iki deniz feneriarasından, Fransız bandıraları S/S Lamartine vapuru,mendireği dönmüş, İzmir Limanı'na (Pasaport) giri-yordu: direkleri arasında, martı düğümleri; etrafındayanaşmasına yardım edecek, çatanaların gürültüsü.Rıhtımda, inanılmaz bir kalabalık: yanaşacak yolcugemisinin, karşılayıcıları: Türk, Levanten, Rum, Er-

Page 171: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 171/236

gemisinin, karşılayıcıları: Türk, Levanten, Rum, Ermeni, karmakarışık gruplar: mendil sallayanlar, bağ-rışanlar...

Latife'nin bindiği otomobil, Konak-Göztepe isti-kâmetinde ilerliyordu; caddeye taşmış bu kalabalığarastlayınca yavaşladı: sık sık, korna çalmak zorundakalıyor.

Latife; yüzünde sürekli bir gülümseme, arka koltu-ğa yan gelmiş, mutluluktan uçmaktadır: eli, ikide birboynundaki madalyonda; bu arada, dudaklarına gö-türüp öpüyor.

Otomobil, yavaşlamak, sık sık da, korna çalmakzorunda kalınca yüzünde bir merak belirdi; eğiliparabanın camından baktı: yüzleri denize dönük, kar-şılayıcı kalabalığı; otomobilden tedirgin olmuş, kötükötü bakan birkaçı; daha ötede, halatlarını rıhtım ba-balarına atmış, kıçtan kara yanaşmakta olan, S/S La-martine; merdivenlerini indiriyor: az sonra sandallar,yolcuları alıp rıhtıma taşıyacaklar.

Paquet Kumpanyası 'nm, o sırada Akdeniz hattın-da sefer yapan gemi, ünlü Paquet Kumpanyası 'nm,itibarı yüksek gemilerinden birisi. Birinci mevki ge-zinti güvertesinde, başlarında fesleriyle, üç Türk yol-cu; aralarında konuşarak, geminin kıçına doğru yürü-yorlar; iki yanlarında, küpeşteye yaslanmış, şehri sey-redenler; karşılayıcılarına mendil sallayanlar. Bu yol-cular, üç Türk gazetecisidir: Akşam'dan Falih Rıfkı,İkdam'dan Yakup Kadri, Vakit ' ten Asım Us Beyler.

Falih Rıfkı Bey, elinde pasaportu, arkadaşlarınagösterip söyleniyordu; öbürleri onu ilgiyle dinliyorlar:

"...Türk'üz, bir Türk limanına 'pasaportla' geliyo-ruz; hem de iki yabancı vizesiyle... Böyle hacalet gö-rülmüş müdür?.."

" . . .absolument mon chou . .*Olacak şey mi? Jimmy Fovvler'in, piposunu ısıran

uzun beygir dişleri, onu kaptığı gibi; geceleyin, kama-radaki çılgın sevişmelerine; o sevişmede yaşadığı, ga-rip 'yabancılaşmaya' götürmüştü: birden, bu dişler,yelesi rüzgârda savrulan, sahici ve vahşi bir atm dişle-ri oluvermişti: o, bu aygırla sevişiyordu; hayal, çabu-cak yaşadığı bir gerçeğe dönüştü; aygırın azgın erkek-liği, içine dolunca; Marie-Laure, vücudunu zehirli birsarmaşık gibi âniden saran; acıyla karışık, korkunçbir haz içersinde, çığlık çığlığa boşalmıştı.

Hatırladığı onu rahatsız da etse, bir tarafıyla tah-rik ediyordu; gülümseyerek:"...unuttun galiba, Lamartine, bir Fransız yolcu

gemisi," diye devam edecekti: "Kaptana, az önce sor-

Page 172: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 172/236

şYakup Kadri gülümsedi; "...azizim, bu hacaletten

kurtulup kurtulmadığımız, az sonra anlaşılacaktır...Eğer kontrola bizim zabitler gelirse...mesele bitti . ."

Bu sırada, küpeşteden limanı ve şehri seyreden; bi-ri kadın öteki erkek, iki ecnebinin yanından geçtiler.

Birinci mevki güvertesinde, küpeşteye yaslanmışiki yolcudan birisi; Le Temps gazetesinin harp muha-biri Marie-Laure Oiselet idi; öteki, New York Ti-mes'dan Jimmy Fowler. O, gözlerini İzmir'e dikmiş;elinde, at dişleri arasında tuttuğu piposu, duman du-man çevresine hoş bir koku yayıyor; Marie-Laure Oi-selet ise, ikide bir su mavisi gözlerini, vizörüne uydu-rup baktığı makinesi ile fotoğraf çekmektedir.

Jimmy Fovvler, bir hayli kuşkulu, sordu:"...emin misin, darling: kalabalık, bu Türk ve Müs-

lümandan çok, Levanten ve Kozmopolit görünüyor..."Marie-Laure Oiselet, yeni bir cam takıyordu: su

mavisi gözleriyle, dönüp âdeta ona aktı; cevabı, kısa

ve kesin:

dum; limanla telsiz teması kurulmuş: şehir, Türklerinelindedir..."

Jimmy Fovvler piposunu ağzından çekti, ortalıkduman kıyamet; keyifli bir at gibi kişniyor:

"Kem al'le İzm ir'de mülâk at .. ne büyük sansas-yon . ."

Marie-Laure Oiselet, elinde makinesi, başka birpoz arıyordu;

"...dostumuz Edwinn Jay'den, ne büyük bir inti-kam . . "

Ona dönüp gülerek ekliyor;" . . .n 'es t pas , mon cheval?**

S/S Lamartine, merdivenini nihayet indirmişti; gü-vertede, onun ağzına, yeşil çuha örtülü bir masa ko-nulmuş; üzerinde bazı evrak, mühürler, ıstampalar:geminin ikinci kaptanı; kılavuz motorunun getirdiği,

" K e s i n l i k l e "" Ö y l e d e ği l m i a t ı m ? "

liman yetkilileriyle; inecek yolcuların, pasaportlarınıkontrol ediyor. Herkesi şaşırtan, gelenlerin kalpaklı,yüzü güneşten yanmış, üniformaları eski, İstirdat Or-dusu zabitleri olması: neşeli ve kibar görünüyorlar.

Sıradakilerin arasında, önde; ellerinde bavullarıile, Falih Rıfkı, Yakup Kadri ve Asım Us, yan yana-dır; Jimmy Fowler ile Marie-Laure Oiselet, biraz da-ha gerilerde kuyruğa girmişler. Falih Rıfkı'nın önün-de, yaşlı, sivri sakallı beyzî gözlüklü, bir yolcu; Muse-vi olduğu besbelli; vazifeli zâbit, pasaportuna mührübasıp, merdiveni gösterdi:"...İzmir'e hoş geldiniz İnebilirsiniz Mö syö .."

Falih Rıfkı 'nın uzattığı pasaportta, isme ve mesle-ğe gözü ilişir ilişmez, zabitin tebessümü genişleyecek-i k ld d k k bi l h k i l k

Oteli 'ni; Basmane'ye doğru yayılmış, Frenk Mahalle-si 'ni görüyordu: Pasaport ' taki Cafe Corso, Poseidon,Klonaridis gibi kahve ve meyhaneler, o kadar yakındaki, elini uzatsa tutacak

Fakat o ne? Frenk Mahallesi 'nin üzerinde, katla-narak büyüyen, kara bir duman: İzmir yangını başla-mıştır

Page 173: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 173/236

ti. Başını kaldırdı, küçük bir el hareketiyle, arkasın-daki iki yolcuyu gösterip sordu: sesi içten ve saygılıy-dı:

"...Türk gazetecileri değil mi?.." Elini uzatarak,devam etti: "sizi bekliyorduk efendim... İzmir, artıksizin "

Asım Us, heyecanlanmıştı; Yakup Kadri Bey'e doğ-ru eğilerek, diyor ki:

"...bana bak Yakup Kadri, bunu duymak bile, birömre bedeldir .. Haksız mıyım bir ader ?.."

Yakup Kadri Bey, İzmir'in narinliğine, Punta'yadoğru uzayıp giden Kordonboyu'na dalmıştı; kendikendine konuşur gibi mırıldandı:

"...ya bu şehir, azizim...ya bu şehir? O kaç ömrebedel?.." Sustu başka, içinde sanki gözyaşları saklıbir sesle ekledi:

"...uğrunda, az mı şehit verdik?.."

Yakup Kadri Bey, vapurun yüksek güvertesinden;yarı yarıya da olsa, Kordonboyu'nu, ünlü Kramer

.. İzmir yanıyor .."

Ne uğursuz bir gün Levatenlere bakarsanız, - 'İz-mir'in Pera'sı- 'Frenk Mahallesi ' , mağlubiyetin kahırve korkusunu yaşarken, bu defa yangınla sarsılıyor:çoğunluğu Rum ve Hıristiyan olan semtte, yanmış ke-reste ve ısınmış kiremit kokusu, boğum boğum du-man; merdiven, balta ve kovalarla su koşturan ahali;öte yandan, yanmakta olan, ev ve mağazalardan, mal

Page 174: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 174/236

kurtarma çabası: her yöne dağılan, ayak sesleri; kar-ma karışık çığlıklar, yerli yersiz bağrışıp çığrışma İtfa-iyenin çanı o sırada duyuldu, demek bu tarafa geli-yor; acaba söndürebilir mi?

İzmir İtfaiyesi, yangın yerine ulaşmıştı; itfaiyeciler,yangına müdahale amacıyla, hortumlarını, alevlerinen yoğun olduğu yere uzatırken, ilk infilâk işitildi:Aya Tria Kilisesi, yoğun duman ve yükselen alevleriçinde kayboluyor; çatısı çöktü galiba; civardaki AyaFotini Kilisesi'nin de, kaderi aynıdır, infilâkı mütea-kip, korkunç ağızlarını ve kocaman kanatlarını aç-mış, alevden canavarlar; etrafı sarıyor; büyük bir hız-la büyüyüp, yükseliyorlar; boğucu ve kara bir du-man, sokakları kapladı: göz gözü göremez

İtfaiyeciler, nihayet hortum makaralarım açtıkları,yangına su verdikleri anda; dehşet içinde kalacaklar-dır: hortumlar, delik deşik; yer yer delinmiş; su, sön-düreceği yangına ulaşamıyor ki; yol boyunca, sağa

sola savrulan, küçük fıskiyeler Olay, itfaiye neferleridahil, çevredeki herkesi önce ümitsizliğe, sonra kor-kuya, daha sonra dehşete düşürecektir.

Panik büyüyor.

Şaşırtıcı olan, itfaiye çanlarına ve duman kokusu-na rağmen; Kordonboyu'nda, şehrin gündelik yaşan-t ıs ın ın sürmesid ir: Punta 'dan Konak 'a , Konak 'danPunta'ya gidip gelen, atlı tramvayların, çan sesleri vekırbaç ıslıkları; 'hususi ' otomobillerin -seyrek de olsa-sükûnetle gidip gelişi; sahilde 'piyasa yapan' Hıristi-yan ahali...

Batıda gurup kızıllığı; toz pembeyle açık eflâtunaçalan süs bulutları; Körfez durgun, bakır rengi martı-

"...Paşa, ne demişti? 'İngiltere ile aramızda hâl-iharb devam ediyor, ' dememiş miydi? İşte mesele olanbu: İngilizler mesele çıkarıyor; amiral, yazılı metni is-temiş..."

Halide Hanım, güldü: "...yani kısacası, onun ter-cümesini ben yapacağım, öyle mi?" Birden kırmızıarabayı görüp, durakladı: "...bu da ne? Nereden çıktıbu?"

Muzaffer Bey gülüyordu: "...İzmir ahalisinin, Gâ-zi'ye bergüzârı...minnettarlığının ifade tarzı...fena mı?"

Başka, âdeta suç ortağı bir sesle ekliyor:" . . .b i t tabi i , o sahip lenmedi: derhal 'demirbaş 'a

kaydet ti rd i. Ne adam . . Ne ada m . ."

Başkumandanl ık Umumi Karargâhı 'nda, 'yaveran '

Page 175: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 175/236

ç ; g , glar, kendilerini taş gibi denize bırakıp, avlanıyorlar;Müttefik Donanması 'nm, belirli aralıklarla demirle-miş zırhlıları, kızıla çalan kirli sarı: Iron Duke, KingGeorge, Venezzia, Vittorio Emmanuele, Edgar Qui-net, Jean Bart; birinden ötekine, uzak mavi bahriyeli-ler, ellerindeki flamalarla emirleri geçiyor. Havadayangın kokusu.

Umumi Karargâh'ın nizamiyesi önünde, askeri va-sıtalar sıralanmıştı: İngilizlere mahsus, ikisi dikkatiçekiyor; bir de bunların yanı başındaki, kırmızı oto-mobil Etrafta, silâhlı muhafızlar, kuş uçurmuyorlar:fevkalâde sıkı, güvenlik tedbirleri alınmış.

Punta tarafından, askeri bir araba gelip, karargâ-hın nizamiyesi önünde durdu; içinden, Yaver Muzaf-fer Bey'le, Halide 'Onbaşı' ineceklerdir: ikisi de hızlıve telâşlı Halide Hanım, sordu:

"...peki, acele olan nedir, Muzaffer Bey? Tam ola-rak anlayamadığımı itiraf ederim..."

ş g yodası; masadaki telefon, aralıksız çalıyor: İzmir'de te-lefon şirketi yok mu, Allah'ın bir lütfü Seryaver SalihBey'in eli; ahizeyi kavradı; kulağına götürdü:

"...alo aloo Nereyi aramıştınız?.."Gâzi'nin oda kapısı, yarı açık; içerden, ne olduğu

anlaşılamayan, yarısı İngilizce, yarısı Türkçe, muha-vereler gelmektedir; Cevat Abbas Bey, başka bir ma-sada, daktilo yazan başçavuşun başına dikilmiş, yazı-lanı kontrol ediyor; masalar, koltuklar hem zengin birRum yal ıs ın ın 'a lafranga ' havasın ı yansımaktadır;hem de haritalar, dosyalar, orada burada göze çarpanfişeklikler, hatta silahlar, yaşanılmakta olan ahval-ifevkalâde'yi ..

" . . .Evet , Karargâh-ı Umumi. . . Bendeniz, Mecl isSeryaveri Salih, b uyur un .."

Bir süre dinledi, sonra sordu: "...nasıl nasıl? Birdakika... Tam anlayamadım... Lütfen tekrar eder mi-siniz?"

Açık pencerelerden, guruptan toz pembeye dön-müş, körfez vapurunun, Konak'tan Punta'ya geçtiği

görülüyor; atlı tramvayların, nal sesleri, kırbaç ıslık-ları; ayrıca, turuncuyla mavi arası, martılar; yangınkokusu.

Kapıdan, Yaver Muzaffer Bey'le Halide 'Onbaşı 'göründü; Cevat Abbas Bey, bunu görünce, işi bırakır,onları gülümseyerek karşılıyor Halide Edip Hanım'laayaküstü bir şeyler konuşuyorlar; daktiloda yazıl-makta olan metnin söz konusu olduğu, bakışlarındanve el işaretlerinden anlaşılıyor; Halide Edip Hanım,bu arada, onu eliyle selâmlayan Salih Bey'e gülümse-di sonra, daktilonun başına gidecektir; Cevat Abbas

Bey'le, tercüme edilecek metni tetkike başlıyorlar...Muzaffer Bey, te lefon muhaveres i hâlâ devameden, Salih Bey'e yaklaştı; 'bu da kim?' anlamına solelini uzatıp, sordu.

Salih Bey omuzlarını kaldırıp ahizeye

Telefonu kapattı , hem Salih Bey'e, hem odanın bü-tününe konuşacaktır: "...Ruşen Eşref Bey, İstanbullugazetecileri bulmuş... Kramer Oteli 'nde imişler... Ge-tiriyor..."

Daktilonun başındaki Halide Edip Hanım, gözleri-ni tercüme edeceği metinden ayırmaksızm; odadakiduman tülü arasından, seslenecektir:

"...yangını unuttunuz, Muzaffer Bey...anlatsanı-za. . ."

Cevat Abbas Bey, meraklı ve endişeli, başını salladı:"...ne yangınmış bu, şayan-ı hayret? Firari Rumla-

rın kundakladığı rivayet ediliyor..."

Yangın şaşırtıcı bir hızla büyümüş, büsbütün sal-dırgan bir hale gelmişti: alevler ve duman sahile doğ

Page 176: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 176/236

Salih Bey, omuzlarını kaldırıp, ahizeye,"...evet, anladım efendim...gayet iyi anladım... Pa-

şa Hazretleri, şu anda meşguldürler...bilâhare arz ede-riz...Jeneralin adını, ne buyurmuştunuz?.. Pelle öylemi? Jeneral Pelle..."

Telefonu kapattı , Muzaffer Bey'in uzattığı tabaka-dan, bir sigara alıp dedi ki:

"...İzmir'i kaybettiler, etekleri tutuştu... İngiliz'i gi-

diyor, Fransız'ı geliyor...İtalyan'ı da caba sı..."Muzaffer Bey, başıyla kapısı yarı açık odayı göste-rerek sordu: "...İçerdekiler daha gitmedi mi, kuman-danım?.."

Tekrar telefon. Salih Bey sigarasını yakıyordu,eliyle 'sen bak' işareti yaptı; Muzaffer Bey ahizeyi ku-lağına götürüyor:

" . . .buyurunuz efendim, Başkumandanl ık Karar-gâhı, bendeniz Yaver Muzaffer... Ooo, siz miydinizRuşen Bey, nası ls ın ız? Eve t . .eve t . .eve t . .Tam amefendim, emriniz olur: hoş gelip safa gelmişler, bekli-yoruz. . ."

dırgan bir hale gelmişti: alevler ve duman, sahile doğ-ru ilerliyor: 3. Kordon ciddi bir tehditle, karşı karşı-yadır.

Evlerini ya da mağazalarını kurtarabilmek için,Rumlar, çeşmeden yangına doğru su zinciri oluştur-muşlardı: dolu kovalar, elden ele yangına gidiyor, boşkovalar, elden ele çeşmeye dönüyor: beyhude ve etki-siz bir çaba

İki itfaiye arabası, çan çala çala, ana caddeden, biryan sokağa saptılar zaten: epeyce yanmış üç katlı birbina, alev ve duman kusarak, o anda, yıkılacaktır:sıçrayan alevli tahta parçaları, mermi gibi vızıldaya-rak kıpkızıl geçen, kızgın çiviler.

Pılısmı pırtısını toplayıp, sokağa dökülmüş, Hristi-yan -çoğu Rum- ahalinin bir kısmı, yanmakta olanıpağaza ve evlerinin yakınında, bekleşiyorlar; bir kıs-mı, sahile doğru, karmakarışık akmaktadır: tam birana baba günü

Kulaklarında yangının ürkütücü çatırtısı, arazözle-rin korkunç uğultusu; ellerinde fotoğraf makineleri ve

bloknotiarfy-la, tadanın resimlerini çekmeye çalışan,izlenim coplayan ecnebi gazeteciler: bunların arasın-da, s^ğmın tozuyla, vak 'a mahal l ine koşmuş J immy

ile iVlarie-l.aure Oiselet. Jimmy Fowler elinde^âlem^-eftşlerinin arasında piposu, harıl harıl not alır-ken soruyor:

"...bir iddiaya göre, yangını Türkler çıkarmış; ya-nan semt Hıristiyan se mti, yarı Avrupalı Sen ne der-sin?"

Marie-Laure, su mavisi gözleri, alnındaki is karan-lığında daha bir parlak; elindeki fotoğraf makinesinincamını değiştiriyordu;

" . . . t a m te rs i de o lab i l i r, mon che va l" , ded i ,"...Türklere kalmasın diye, Rumlar da kundaklamışolabilirler; belki de Ermen iler Çü nkü ..."

f

koskusu... Âşinasıyımdır, hemen tanırım...bir yerleryanıyor, hem de fena yanıyor..."

Yakup Kadri, ona katıldı; eliyle gittikçe artan ka-labalığı göstererek, "...haklı olabilirsin..." dedi, "...çanta bavul, bu kadar insan hayra alâmet değil.. ."

O sırada, Falih Rıfkı alt kat pencerelerinden Mus-tafa Kemal'i görmüş, o an büyülenmiş gibi olduğuyerde kalmıştır; heyecandan kısılmış sesiyle, diyor ki:

" . . .çocuklar, gözlerime inanamıyorum: Gâzi Haz-retleri . . Yanınd aki İngiliz zâbitlerine b aka r mısı-nız?.."

Hepsi o tarafa döndü; gerçekten Gâzi'nin kabulodası, dışardan, pencerelerden görülebiliyordu: yük-sek rütbeli iki İngiliz zâbiti, galiba Paşa'nın huzurun-dan ayrılmak üzeredir: ciddi ve saygılı bir yüz ifade-siyle, onu selamlıyorlar.

Page 177: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 177/236

Sözünü bitiremiyor: yakınlarında müthiş bir infi-lâk: evlerdeki gizli 'mühimmat'm, garajlardaki ve de-pola rdak i gaz ve benzinin, aniden iştiali ; zincirlem einfilâklar.

Başkumandanlık Umumi Karargâhı. Cümle kapısıönünde, askeri arabalar; Gâzi 'nin kırmızı otomobili.Atlı tramvaylar, kırbaç ıslığı ve nal sesleri, aynı min-val üzere gelip geçmektedir; yalnız kalabalığın yoğun-luğu artmış, mahiyeti değişmiş: işinde gücünde, İz-mirli sıradan Hristiyanlar kaybolmuş, sahilde ürkmüşbir Rum kalabalığı birikmeye başlıyor.

Konak tarafından, b ir o tomobil gel ip , kapınınönünde durdu. Kapılar açılınca, Ruşen Eşref, FalihRıfkı, Yakup Kadri ve Asım Us Beyler ineceklerdir;İzmir'e yeni gelmiş olmanın hayreti, Gâzi ile karşıla-şacak olmanın heyecanı içindedirler; Ruşen Eşref Bey,onlara kapıya doğru yol gösterecektir.

Asım Us, arabadan iner inmez, havayı kokladı:"...beyler," dedi, "...yanılmıyorsam, bu koku yangın

siyle, onu selamlıyorlar.Falih Rıfkı, aynı heyecanla devam ediyor: "...kar-

şısında put gibi durmuşlardı. Bir Türk münevveriiçin, bu sahneye şahit olmaktan daha büyük bir bah-tiyarlık olabilir mi?.."

Mustafa Kemal Paşa, onu İngiliz askeri usullerineuygun selâmlayan zâbitlerin selâmını alır, onların çe-

kilmesini bekler; İngilizler, bütün İngilizlikleriyle oda-dan çıkıyorlar. Yalnız kalınca O, hareketlerindekidikliği yumuşatıyor; kendini, makam koltuğuna bı-raktı; kahve fincanına uzanacak oldu, bitmiş; acabasigara mı yaksa? Elini tabakasına uzatmıştı ki, kapı-dan, Ruşen Eşrefin sesi

"Paşa hazre t l e r i , İ s t anbu l 'dan misaf i r l e r imizvar..."

Gâzi'nin bu 'misafirleri' beklediği belli, yüzündegeniş bir tebessüm, elinde yanmamış sigara, ayağakalktı.

"...buyursunlar, efend im...buyu rsunlar .."

Ruşen Bey, girenleri sırayla Paşa'ya takdim ediyor;hepsinde, gözle görülür saygılı bir çekingenlik; Pa-şa'nın uzattığı eli sıkıyorlar:

"...Akşam'dan Yakup Kadri Bey'i tanıyorsunuz...Bu İkdam'dan Falih Rıfkı Bey arkadaşımız, İngilizle-rin tevkif ettiği... . Bu da Vakit ' ten Asım Bey..."

Mustafa Kemal Paşa, mutludur:"Buyurun beyler, oturun... İzmir'e safa geldiniz...

Haberler sizde: İstanbul ne haldedir? Muzaffer oldu-ğumuza hâlâ inanmıyorlar mı?.."

O esnada içeriye giren Muzaffer Bey'e dönerek,aynı güleç çehreyle diyor ki:

"...ç ucu k, bak beri Beylere kahve söyleyesin iz .."Muzaffer Bey, emri aldı, aynı ciddiyetle "Başüstü-

ne kum and anım .." dedi ve sustu, daha ciddi bir ses-

"...bu işgal donanması, defolupgitmeliydi..."

Güneş battı batacak, Çatalkaya üzerinden sarkanbulutlar, gurup renkleriyle, bakır kızılı, toz pembe,kurşuniye çalan mavi. Körfez'de itilâf donanmasınınkruvazör, muhrip ve firkateynleri, gölgeleri iyice uza-mış; gemiden gemiye, flamalarla haberleşmede, birhızlanma Uzaktan güvertelerinde ve çevrelerinde,mahiyeti lâyıkıyla anlaşılamayan bir hareket; belli be-lirsiz

Page 178: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 178/236

le, sonra ekliyor:"...az evvel Vâli Abdülhalik Bey arzettiler: Frenk

Mahallesi 'ndeki yangın, tehlikeli bir şekilde, büyü-yormuş . ."

lirsiz.

Basmane'den, kirli ve kerih yanık kokuları bıraka-rak, duman duman 1. Kordon'a uzanan yangın; 2.Kordon'u neredeyse fethetmişti. Şehirdeki Rumlarınbüyük çoğunluğu, -sepet, bavul, hurç ya da denk- ta-şıyabileceği neyi varsa yüklenmiş, sel gibi akıyor; is,duman ve kül anaforlarından, şaşkına dönmüş bu ka-labalığı, iç mahallelerden denize çıkan bütün sokak-lar, sahile âdeta kusuyor: bu arada kadın çığlıkları;atlı tramvayların çanları, nal ve kırbaç sesleri...

Punta'dan Pasaport 'a, hatta daha ötelere, kaosunbaşka bir veçhesi yaşanıyordu: yangından kaçanlar,sahile yanaşmış Rum sandalcılarla tartışıyorlar; öde-yebilenler, eşyalarıyla sandallara doluşup; Körfez'dedemirlemiş, kızılı gittikçe eflâtuna dönen gemi haya-letlerine, çalakürek uzaklaşıyor; ödeyemeyenler, zorlabinmeye kalkıştıkları için, sandalcılarla aralarındaağız dalaşından, dövüşmeye varan kavgalar...

Bir değil, beş değil, on değil; onlarca sandal,müz'iç sinekler gibi inatçı ve ısrarlı, kruvazörlerinçevresine dolaşmaktadır. Zırhlıların güvertesindenmürettebat, aşağıya bağırıp çağırıyor: sandalların hı-şırtılı, kürek sesleri, bineyim derken suya düşenlerin,bağırışları.

Çünkü suya düşen az değil İngiliz Iran Duke zırh-lısı, etrafına üşüşmüş sandallara ve içindekilere, ke-sinlikle ilgi göstermiyor: İndirilmiş iskeleleri, yukarıçektiler; sandallardaki çaresiz Rumlar, sunturlu kü-fürler ederek, geminin demir zincirinden, bordasın-dan, küpeştelere ulaşmaya çabalıyor; çoğu, denizedüşüyorlar.

King George zırhlısında, daha da zalim bir gösteri:iskeleler alınmadan, nasılsa merdivenlere sarılmış

Muzaffer Bey telefonu kapattı , bir an gözleri dal-dı: pencerelerden sahildeki kalabalık göze çarpıyor;gurubun eflâtun ve mor alacasında gittikçe silinen,birbiriyle artık ışıkla işaretleşen gemilere dalıyor: su-lar karardıkça, vaziyetin vahameti artmaktadır; kru-vazörlerden önce birinin, sonra bir başkasının projek-törü yanmasın mı? Işık hüzmeleri, büyülü birer el gi-bi, sandalları ve kıyıyı taramaya başlıyor.

Oda da, enikonu karanlık; o az önce ayrıldığı gu-rubun yanına dönerken, Ali Çavıış, kapıdan uzanıpelektrik düğmesine bastı: birden, irkiltici o aydınlık.

Seryaver Salih Bey, galiba endişeli; sanki daha çokHalide Edip Hanım'a konuşuyor: "...bina yeterincemahfuz değil, tehdit altındadır: alevler I. Kordon'uyalamaya başladı, Aya Yukla tutuşmuş, ortalıkta du-man kok s "

Page 179: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 179/236

iskeleler alınmadan, nasılsa merdivenlere sarılmışRumları; bahriye silahendazları, süngülü tüfekleriyleiterek, bazılarını denize, bazılarını doğrudan sandal-ların üzerine düşürmektedirler: bir sandal bu yüzdenalabora oldu; içindekiler Körfez'in, artık eflatunu ko-yulaşmış sularına dağıldılar.

Başkumandanl ık Umumi Karargâhı . Yaverlerinodasında telefon ısrarla çalıyor, ilgilenen yok: SalihBey, Cevat Abbas Bey, Halide 'Onbaşı ' : öteki masa-nın yakınındalar; sigara dumanlarını sağa sola dağı-tan, el kol hareketleriyle, galiba tartışıyorlar. Muzaf-fer Bey, gruptan kopmuştu, telefona geliyor.

" . . .Efendim buyurun. . .Umumi Karargâh, YaverMuzaffer..."

Dinledikçe, ilgisi çoğaldı; bir ara gülümseyerek:"...ah, siz miydiniz?" dedi, "...nasıl efendim, Paşa

hazretlerine mi?.. Yok yok, karargâhı terketmeyi dü-şünmüyor Ham'fendi... Mamafih, bir zaman-ı müna-sipte teklifinizi kendisine arzederiııı efendim..."

man kokusu. . ."Muzaffer Bey'in gülümseyerek yaklaştığını görün-

ce, ona dönerek soracaktır: "...mühim bir şey mi,Muzaffer?. ."

"...bir m anada, m ühim, bir mana da değil . . M u-ammer Bey'in kerimesi ham'fendi... Paşa'ya davetinitekrarladı... Yangını görüyormuş da .."

Halide Edip, gülümseyerek araya girdi:"...Paşa bu hanımdan bahsetmişti: resmini madal-

yonunda saklıyormuş..." Biraz dalgın ilâve ediyor:"...bilmem ama, hoşuna gitmiş gibiydi..."

Cevat Abbas teklifi ciddiye almıştı:"...hakikati halde, teklif mantıkî, mesele Gâzi 'yi

iknâ edebilmekte... Gazetacı beylerle, sohbeti koyu-laş ırd ı lar. . ."

Halide Hanım'a dönüp, rica ediyor: "...ham'fendi,biz hepimiz, boyumuzun ölçüsünü aldık... Bir kere desiz tecrübe etseydiniz?.."

Mustafa Kemal Paşa, odasında ayakta, yalınınpenceresi önünde idi; camlardan bakıyor; itilâf do-

Page 180: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 180/236

" ...odur vre,kemal'dir bu .."

Yangın, devasa bir heybet kazanmıştı: ateş, I. Kor-don'a varmış, sahile dayanmıştır; yalazı gökyüzünekıpkızıl yansımış, ne tarafa bakılsa, her şeyin üzerin-

de sanki fosforlu bir tül.Körfez'deki donanmaya ait gemiler; aralarında,

işaret lâmbalarıyla haberleşirken; bir yandan da pro-jektörleri -büyülü, ışıktan duyargalar gibi,- denizdeki

d ll i i d ki ül il i d

Page 181: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 181/236

sandalları ve içindeki mültecileri; zaman zaman daKordonboyu 'nu yokluyor: kaim dumana boğulmuş,gösterişli bazı binalar ateş içindedir; etraflarındakikalabalıkta paniğe dönüşen bir telâş, arazözlerin,uğursuz uğultusu...

İzmir Tiyatrosu, dört tarafından birden tutuşmuş-

tu; boğum boğum duman kusuyor, bina iskeletindenibaret kalmış . . Alevler Fransız Konsolo shanesi 'nesaldırıyor; önünde, büyük şaşkın ve telâşlı hayaletlerve iki kamyon: bazı evrak ve eşya kurtarılmaya çalışı-lıyor; bu arada, fotoğraf makineleriyle 'faciayı ' tesbi-te uğraşan, ecnebi iki gazeteci: Marie-Laure Oiseletve Jimm y Fowler.

Otel Kramerpalas'ın çatısı tutuşmuş, camları tuzparça, alevden ejderha dilleri pencerelerinden, başka bi-nalara uzanıyor; kapısı önünde ve çevresinde, aynı şaş-kın, korkmuş ve bağırıp çağıran kalabalık. Oysa alevlerİtalyan Konsoloshanesi'ni arkasından kuşatmışa ben-

Page 182: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 182/236

Gülümseyerek ekledi: "...bizim ömrümüz malum,karargâhlarda geçtiğinden..."

Sustu, cümlesini tamamlamadı. Latife atılıyor:"...hiçbir ev, hiçbir surette, size lâyık olamaz Paşa

Hazret leri . . M am afih, davetime icabetinizi, yangınfelâketine medyunum galiba..."

Arkasından, önüne geldikleri balkon kapısını işa-ret ederek, ekleyecektir:

"...balkona buyurmaz mıydınız? Yangını görebili-

Paşa ile Latife, açık balkona çıkıyorlar; hayli ge-niş, iki hasır koltuk, bir masa; üzerindeki vazoda, ka-ranfiller. Latife çıkar çıkmaz, eliyle işaret ederek:"...bakar mısınız lütfen?" diyor, "...kızıllığı âdeta se-mayı kaplamış..."

Gâzi, belirgin bir şekilde, üzgün aynı zemanda me-raklı, Latife'ye eğiliyor.

"...ziyadesiyle müteessirim, telâfisi mevzuunda..."Durakladı, başka, hatta duygusal bir sesle:"...fakat siz ağlıyorsunuz .."Latife, parmağının ucuyla, kirpiklerindeki gözyaşı

damlasını alırken, gülümseyecektir."...evet, Paşa Hazretleri, ağlıyorum: lâkin göz yaş-

larım yananın, yakılanın hicranından mütevellit de-ğildir; meserretimden ağlıyorum: yanan, varsın yan-sın: sizin sadece mevcudiyetiniz bile, bizi saadete gar-

ketmeye kâfidir..."Mustafa Kemal Paşa, sağ elini uzatıp, genç kızınöteki kirpiğindeki gözyaşı damlasını, küçük parma-ğıyla aldı; bir çocuğa hitap ediyormuş gibi, müşfik veanlayışlı:

" beri bak çucu k " dedi " ağlam aya hiç gele

Page 183: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 183/236

y p şEtraf o kadar sessiz ve ıssız ki, gece böceklerinin

cızırtısı, sanki elle tutulur hale geliyor. Uzaktan biryerden, Puhu Kuşu'nun insanın içini karartan, garipseslenişi.

Balkonu, sarmaşıklar kuşatmış, ufukta yangın ya-lazıyla kızıla dönmüş gökyüzü: yer yer, çilek pembesi,yer yer elma kırmızısı; ortalarında bir yerden, kızgınçelik pırıltıları saçıyor. Mustafa Kemal, kısa bir sürebunu seyretti , sonra Latife'ye dönerek:

"...hakikatte korktuğum da bu idi, başıma geldi:İzmir'i istirdat ederken, ızrar etmek korkusu..."

Latife, cevap vermedi; yangının kızıllığı onu büyü-lemiş görünüyordu: dalmış ve mahzun görünmekte-dir; Paşa, âdeta gözlerini arayıp, soracaktır:

"...yangın sahasında, sakın ailenize ait emlâk ol-masın?. ."

Latife, kırık bir sesle cevap verdi:"...emlâkimizin kısm-ı azamı, oralarda yanıyor

efendim.. ."

...beri bak, çucu k .. dedi, . . .ağlam aya hiç gele-mem, yüreğim yufkadır...bilesin..."

Latife, ağlayabildiği kolaylıkla, afacan bir kız ço-cuğu gülüşüne geçebiliyor: cevabını, kirpiklerindegözyaşlarının pırıltısı, hatta hafif bir de reverans ya-parak mübalağalı, yapmacık bir resmiyetle dedi ki:

"O halde Paşa Hazretleri.. .bendeniz de size tebşir

ediyorum...İzmir'in istirdâtı şerefine, bir resmi kabultertipledim...şeref misafiri zât-ı âliniz olacaksınız..."

"...peki, fikriyene olacak?.."

Göztepe'deki Köşk'ün bahçe kapısından, o gece,biri kadın, üç kişilik bir davetli grubu, içeriye giriyor-du; onları, genç bir yaver, Rusûhî Bey, bir de konağın

vekilharcı karşılıyorlar. Hemen arkasından, bir başkafayton; durunca, içinden Le Temps Muhabiri Marie-Laure Oiselet ile New York Times Muhabiri JimmyFovvler iniyor: ikisi de, böyle bir resmi kabule uygungiyinmiş, hele Marie-Laure'un tuvaletine diyecek yok,ne de olsa Paris şıklığı

Page 184: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 184/236

ne de olsa Paris şıklığı

Jimmy Fovvler, piposunu ağzından eline aldı: Ya-ver Rusûhî Bey'e hafif bir baş selâmı verdi, arkasın-dan kötü bir Türkçeyle kendilerini tanıtıyor, Marie-Laure'u işaret ederek:

"Matmazel Oiselet ," d iyor, " . . .Le Temps gazete-

s inden . . .Paris . .Ben Fowle r. . .J immy Fovvler, New -York Times Muhabiri . . ."Rusûhî Bey, kibar ve nazik gülümsüyordu:" . . .safa geld in iz, efendim.. . Reuter Ajansı 'ndan

Edwinn J. Hanson ile Daily Mail 'den Ward Prays, si-ze tekâddüm ettiler... Yalnız olmayacaksınız .."

Edvvinn Jay adını işitince, iki gazeteci, hayret vebiraz da öfkeyle bakışıyorlar; ikisinin dudaklarından,aynı anda, aynı kelimeler dökülüyor:

"...Edd .Jay mi?.. Ah, işte bu olamaz .. Vay alçakvay . ."

Page 185: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 185/236

Page 186: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 186/236

". . .ne zarif bir jest . ."Gâzi başta olmak üzere, grup yemek salonuna

doğrulmuştu; onları gören davetliler de, birer ikişer,bazıları gruplar halinde aynı istikâmete yöneliyorlar.

Muazzam, kristal avizelerin altında, -biri önde,öbürü arkada,- iki muhteşem masa hazırlanmıştı. Si-yah giyimli, beyaz eldivenli garsonlar servis yapıyor.Kolalı masa örtüleri, beyaz ve işlemeli; şamdanlar, ça-tal bıçak takımları gümüş; sürahi ve bardaklar, kris-tal; tabaklar, Sevres porseleni: herşey göz kamaştırı-yor.

Öndeki masanın başına Mustafa Kemal Paşa otur-muştu, sağma Latife'yi almış; karşısında, Halide EdipHanım; onun sağında Fevzi, solunda İsmet Paşa; Fev-

i P 'd i ib R E f diğ İ P

Latife 'nin, garsona anlamlı bakışı, buz kovasındahazır bekletilen şişeyle, Halide Edip Hanım'a ve Lati-fe'ye, servis yapılmasını sağlamıştı. O sırada Gâzi,Halide Edib Hanım'ı, başıyla misafirlerine gösterip,diyordu ki:

"...hanımefendiyle, iki eski âşma sayılırız, bununlaberaber, bilesiniz ki...huzurunda, ilk defa rakı içmek-teyim.. ."

Kadehin i kaldırdı: "...İzm ir'in istirdâdı şerefine .."Masada bütün kadehler, aynı anda kalkıyor.

Garsonlar, yemekten sonra, kahve servisine geçti-ler: gümüş tepsilerdeki sırlı fincanlarda, -az şekerli,çok şekerli, sade- ama mutlaka köpüklü kahveler.Misafirlerin kimisi koltuklara yayılmış, kimisi ayaküstü bir sohbete dolaşmışlar; kimisi, balkonda gece-nin seyrindedir: garsonlar, onlardan onlara, dağılıyor-

Page 187: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 187/236

zi Paşa'dan itibaren Ruşen Eşref ve diğer, İsmet Pa-şa'dan itibaren Falih Rıfkı ve diğer misafirler.

Ecnebi gazeteciler, Miss Sheridan, Marie-LaureOiselet, Edwinn Jay, Jimmy Fowler, Ward Prays vebaşkaları, öteki masaya oturtulmuşlar: gülüşâhenk,yenilip içiliyor.

Gâzi sofraya oturmuştur ama, âdeti üzere, beyazpeynir, kavun ve leblebi ile rakısını içmektedir; birara kadehini ona doğru kaldırarak Halide Edip Ha-nım'a hitap ediyor.

". . . hanımefend i. . .malum -u âliniz bu ziyafet, İz-mir'in istirdadı şerefine veriliyor...acaba lütfeder, sizde bir kadeh içer miydiniz?.."

Halide Edip güldü: ". . .maalmemnuniye, Paşam.. .şu var ki rakı mutadım değildir...şampanya mümkünolsaydı. . . "

Mustafa Kemal Paşa, sözünü keserek dedi ki: "buda ne demek?.." Latife'ye dönerek; biraz da buyururgibi, ". . .derh al . ."dedi.

lar. Bu arada yeniden gramofon: hafif müzik plakları,daha ziyade yaylı çalgılar; ya da Çardaş Fürstin

Gâzi, az önceki grupla oturmuş, içkisine devamediyor: sehpanın üzerinde, beyaz peynir, kavun leble-bi tabağı, ayrıca rakı sürahisi ve kadehi. Koltuklarda,Fevzi ve İsmet Paşalar, Latife Hanım, Halide 'Onba-şı'. O, sigarasının, duman helezonları arasında, birgörünüyor, bir kayboluyor. Garsonun kahveleri getir-diği esnada, aralarında ilginç muhabbet sürmektedir.

Mustafa Kemal Pasa, Halide Edip Hanım'a diyorki:

". . .hanımefendi, onca hizmetinize mukabil, HocaPaşamız sizi terfi ettirmedi mi? Rütbeniz, neden hâlâonbaşı? . . "

Halide Edip Hanım, kahvesini alıyordu:". . .doğrudur, kumandanım.. ." dedi, ". . .başka bir

yemek esnasında, lütfedip, 'seni başçavuş yaptım,'buyurmuşlardı . . . "

Page 188: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 188/236

Falih Rıfkı Bey, hayli müstehzi cevap verdi:"...siz ne diyorsunuz, Mister? Ateşle durduramadı-

ğınız bir güç, lâfla mı duracak?.."O sırada gramofon susmuştu; Viyana valsleri yeri-

ne, bir tıngırtı işitiliyor; bir bağlama, gelecek bir tür-küye yol mu göstermektedir? Falih Rıfkı Bey, oturdu-ğu yerden Mustafa Kemal Paşa'yı görebiliyordu; yü-zündeki istihza, yumuşak bir gülümseye dönüştü:

"...h em öyle görünüyo r ki,, şu ara Kem al çok d ahaehemmiyet atfettiği, başka bir işle meşgul..."

Ali Çavuş, bağlamasını kucağına almış, Gâzi'yeyol gösteriyor.

Latife, Fevzi ve İsmet Paşa; çavuş rütbeli ceketini,henüz giymiş, Halide Edip Hanım; çepçevre kulak ke-silmişler. O esnada gruba, Ruşen Eşref Bey, iltihak et-ti Gâzi çakırkeyifti; dudaklarında varla yok arası

mur ince ince çiselemeye başladı; bu şehirde kimseyitanımıyor: valdesi, üvey babasıyla evlenmemiş olsay-dı, acaba Selânik'i bırakır, Manastır 'a kaçar mıydı?

Türkü devam ettiği sırada, orada bulunanların hâ-let-i ruhiyesi, zincirleme planlarla, birbirini izleyecektir:

Latife, alâkalı görünmekle birlikte, elinde tuttuğubardağı sık sık dudaklarına götürüp şampanyasınıyudumluyordu; zaten Paris'te, Salles Pleyelles'de ünlükeman vir tüozö Jean-Jacques Masson'u dinlemeyegelmiş; üzerinde, bu gece giydiği tuvalet; zaman za-man, saçlarını 'a la garçonne' kestirmeyi düşünüyor;babası kızar belki. . .

İsmet Paşa, dalgın: gözleri sislenmiş, Yemen Cephe-si'nde, ele geçirdikleri o İngiliz karargâhı; etraftanArapça sesler, oysa o içerde, düşmanın giderken almayıunuttuğu, bir gramofon bulmuştur; hayatında KlasikBatı Müziği'ni, ilk defa o plaklardan dinliyor; oysa

Page 189: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 189/236

ti. Gâzi, çakırkeyifti; dudaklarında, varla yok arası,bir tebessüm; gözlerinde gizil, derin mavi, bir hasret;Ali Çavuş'u ve bağlamasını izliyordu: nitekim o, tür-kü havasına geçer geçmez; 'mat, yavaş, tatlı ve cazi-beli sesiyle', söylemeye başlayacaktı.

"Manastır'm ortasında var bir havuz /canım havuz /bu yurdun kızları /hepsi de yavuz /

biz güler oynarız..."

O türkü söylemeye başladığı anda, salondaki hafifuğultu usulca hafifleyip, sonunda kaybolmuştu: artıksadece bağlama ve Gâzi'nin sesi: bu ses, her birini,başka bir çağrışıma götürüyor:

Mustafa Kemal, Manastır Askeri Rıiştiyesi'ne ogün gelmiş; akşam ezanları okunuyor; üniforması birboy büyük, kollan uzun, elleri kayıp; soğuk bir yağ-

şimdi, üç telli saz refakatinde, eski bir Rumeli türküsü.Fevzi Paşa, Suriye Cephesi'nde idi; Allenby Taar-

ruzu'nun başladığı ilk günler; İngiliz tayyareleri, yu-kardan başlarına bomba yağdırıyor; piyade taarruzubaşladı başlayacak; müfrezeleri son derece müşkül biryerdedir, acaba çekilseler mi?

Halide Edip 'Onbaşı', fevkalâde tedirgin; sigara-sından, üst üste nefesler çekiyor; salıverdiği dumanla-rı, çevresinde boğum boğum, arasında âdeta kayıp:var mı yok mu, belli değil; sigarasından son bir nefesalıp, kül tablasına bastırınca belli oldu;

Türkü sona erdiği anda, salondan yükselen alkışherkesi, gerçekte olduğu yere geri getirecekti; ötekimasalarda oturanlardan, ayaktaki gazetecilerden ba-zıları, tehalükle Gâzi'nin etrafını alıyorlar; Gâzi, buyoğun ve sıcak alâkanın mutluluğunu yaşıyor; bunuHalide Onbaşı'yla paylaşmak istedi: hayret, koltuğuboş Latife 'ye döndü:

"...Halide Hanım böyledir işte...bakarsın var, ba-karsın yok...İngiliz usülü sıvışmış, kimseye haber ver-meden . ."

Göztepe 'deki Köşk 'den Konak Meydanı 'na b irfayton gidiyordu; atların nal sesleri, faytoncununkamçısı. Eylül karanlığı, is ve yanık kokuyor. Koru-dan yine, puhu kuşunun, dokunaklı sesi uzak uzakduyuldu: nedense uğursuz sayılır.

Halide Edip Hanım, kalpağının altında, ciddi; ga-liba biraz da mahzun, oturmuş; yanı başında İsmetPaşa, o da düşünceli; soruyor:

"...Muammer Bey'in kerimesini, nasıl buldunuz,hanımefendi?

Halide Edip Hanım'ın cevabı ciddi: "...maksad-ımahsusla sorduysanız, münasiptir Paşam... Şayân-ıdikkat bir kız: hırslı ve iddialı intibaını veriyor Kim

"...hani, nerde o?.."Aynı anda, Fikriye o tarafa döndü; pencerenin ay-

dınlığı, bu defa, arkasından vuruyordu; mütebessim,sigarasını yakınındaki kül tablasına bastırıp, elleriniuzatarak, Halide Edip Hanım'a doğru yürüyor; üze-rinde nefti bir manto, içinde çağla rengi yün bir ka-zak, boynunda 'tarçınî ' atkı; hafifçe çekik, uzun göz-leri; yaprak yeşili.

Halide 'Onbaşı ' , artık İsmet Paşa'yı dinlemiyordu;kendi kendisine mırıldandı:

"...peki, ya Fikriye?.. O ne olacak?.."

Page 190: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 190/236

dikkat bir kız: hırslı ve iddialı intibaını veriyor... Kim-bilir, belki Paşa'ya böylesi lâzım..."

İsmet Paşa, ağzını arar gibidir, fakat ihtiyatlı:- "...bah usus zekası ve ihatası, calib-i dikkat Uşâki-

zadeler, asil bir aile... Gâzi'ye gelince..."İsmet Paşa, aynı ihtiyat ve tecessüsle devam edi-

yor:"... .kabul edelim ki, her erkek gibi onun da, bir

aile sahibi olmak, hakk-ı tabiisidir..."Halide Edip Hanım, son derece dalgındı; gözleri-

nin önünde, bir hayal; Fikriye ile ilk tanıştıkları gü-nün hayali: Ankara Darülmuallimi'nde, müdire hanı-mın makam odası; Fikriye, pencerenin önünde, arkasıdönük, dışarısını seyrederek sigara içiyordu: ışık dı-şardan vurduğu için, görüntüsü, gölgeye dönüşmüş.Sigarasını dudaklarından ayırdı, başının iki yanındandumanlar yükseliyor.

Halide Hanım, kapıyı birden açmıştı; gülerek sor-du:

Page 191: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 191/236

Page 192: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 192/236

İlk 'sukût-u hayal', hiç beklemedikleri birisindengeliyor; Bolu'da onları heyecanla besleyen, Ziya Hil-mi, Ordu Merkezi'ndeki Hukuk Müşâvirliği'ne başla-yınca, Trabzon'da her gün biraz daha 'ağzını değiştir-mişti'; nihâyet, günün birinde dedi ki:

". . .üçümüz birden gitmek olmaz Sizin Kars'damuallim olmak bahaneniz var. Hâlen işsizsiniz. Benseburada Hukuk Müşaviriyim. Nasıl bir mucip sebeblesize katılabilirim? Siz hele önden gidin, ben bilâhare,bir vesileyle arkanızdan gelirim..."

Gelmedi, fakat

'Sükût-u hayaller silsilesi' -nereden nereye-, sankiİnebolu'daki 'Yüksek Kahve'nin, genizlerinde bırak-mış olduğu demli çay, tömbeki, sigara dumanı vemarsık kokularıyla, sürüp gidiyor; çünkü 'Spartakist-

nizamda, paraya yer yoktur; çünkü tayin edici unsur,sa'ydır; bu, sahtekârlığın her çeşidini ortadan kaldıra-cak . . "

Nâzım ile Vâlâ, soğuk ve nemli Batum rıhtımına,ayak basar basmaz, acımasız gerçekle burun burunagelmişlerdi: etraflarını hamallar sarmış, bavullarınıtaşımak için, aralarında kavga ediyorlar. Oteller, baş-ka ve taşıması güç, bir 'sükût-u hayal'. Bilhassa onla-rın indikleri, kahvehanede, elinde şakır şukur teşbihi,kumral bıyıkları fena halde sarkık, şüphe uyandıran

birtakım Gürcüler; sert ve hızlı hareketleriyle, arala-rında kim bilir neyi tartışan, karanlık ve asabî Erme-niler; bunlar ve daha kimler, ikisine de, başka, ciddenyanlış, bir ülkeye geldikleri hissini veriyor.

Sokakta, yanı başlarından geçmişlerdi: küçük kızı-li d t t ül ötü bi

Page 193: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 193/236

y p g y ç pler'den Sadık Ahi Bey, Nâzım'la Vâlâ'yı dizinin dibineoturtmuş; sosyalizmi ve Sovyetler İttihadı'nm manası-nı anlatırken; menevişli nargilelerden, tömbeki; pirinçsemaverlerden , demli, çay; kalın sarılmış sigaralard an,ağır tütün kokusu, üstlerine yığılmış olurdu:

"...yeni içtimai nizamda, zengin fakir tefriki ebe-diyen kalkacak, badema mevcut o lmay acak tır . ."

Buğulu camlarda, kalın soğuk; önünden gelip ge-çenler, buğulu birer hayal; yoksa her şey, bir rüyamıydı?

". . .derebeylik mefhumu, derebeylikten burjuvazi-ye, küçülerek intikâl etmiş bir mefhum; bu küçülmesosyalizmle sıfıra intikâl edecektir: yerini, 'içtimai ai-le ' mefhumu alacaktır. . ."

Civar masalardan, müzmin tiryakilerin uzun öksü-rükleri, insanın asabını bozan tavla şakırtsı; yere dü-şen iki zar: 'cihar-ı dü '

"...para nedir, söyler misiniz bana? Yeni içtimai

nı elinden tutmuş, güle oynaya gezmeye götüren, biranne ve baba; ailenin aynen sürdüğüne, açık bir işa-ret; çünkü şefkat, samimiyet ve sevgi, aynı. Dahası,zengin ve şaşaalı otellerin, parfüm kokan lobby'lerin-de; sakalı Avrupa kırkılmış, tek gözlüklü 'monşerler',tombul mu tombul, baştan ayağa mücevher, 'madam-

ların' ucu 'zıvanalı' sigaralarına, ateş uzatmaktadır.Nâzım, kızıl sarı zülüfleri omuzlarına sarkmış,

hem bunlardan, hem de bunları büsbütün katlanıl-maz hale getiren, Nüzhet'le buluşamamanın öfkesin-den, demişti ki: "...Aradığımız hiçbir şeyi yerinde bu-lamıyoruz? Bu işte vahim bir yanlışlık var, ama nere-de?"

{...önceleri Nâzım'ın ve benim, bit inkılâp memle-ketinde aradığımız bambaşka bir şeydi. Nâzım'laben, Fransız İnkılâbı üzerinden, bizim Meşrutiyet'etesir eden 'Hürriyet Prensibi'mn , etkisi altındaydık:

kapitalist memleketlerde hürriyet, iyi tatbik edilmiyorda, komü nistliğin gayesi, Hürriyet'i kayıtsız şartsıztatbik etmektir sanıyorduk. Moskova'ya hazır gelmiş-ken, kendi anladığım ız mana daki 'hürriyeti' iyice tat-mak için, işlek bulvarlardan birinde, Puşkin heykeli-ne yakın bir yerde; paltolarımızla değiştirdiğimiz, ka-ba kumaştan kaputlarımızı, kaldırıma serdik, yan gel-dik; ayaklarımızı, ahaliye uzattık. Gelip geçenler bizeküçümseyerek baktılar...

...biz 1917 İnkılâbını, hürriyet ve hürriyetsizlikaçısından yokladıkça, Âbıt Âlımof meşhur tenkitçi ıs-lığını çalıyor, bir gözün ü kısıp, parmağını bize doğrusallıyordu: "...amma da anlamıyorsunuz sosyalistliğiFransız İnkılâbı'nın umdesi olan 'burjuva hürriyeti'bamba şka şeydir; öylesi tüccara, genellikle kapitalistelâzımdır. İşçi sınıfına birinci derecede lâzım olansa,

Nâzım kendisini, hanidir Nüzhet'i görmeye hazırla-mıştı ya, ümitleri boşa çıktı; Rusya'da 'Köşe Kapma-ca' oynuyorlar Vâlâ, geçimlerini sağlayacak paranın,cebinde ne kadar azaldığını bildiğinden üzülüyor.Neyse ki, burnu havada Maitre d'Hotel'in, nedensebiraz da müstehzi ilâve ettiği son cümle, yüreklerinesu serpecektir:

". . .mamafih avdetleri kat'i, zira refikaları ve ka-yınvaldeleri hanımefendiler, buradadırlar: şu anda da-irelerinde olmaları lâzım, arzu ederseniz ziyaretinizionlara telefonla duyururuz: kim diyelim?"

"...isimlerimizi söyledik, telefonda hemen 'bu yur-sunlar' cevabı gelmiş. Bizi oda kapısına kadar götü-rüyorlar, içeriye girince, o büyük ve görkem li salon-da, gerçekte bir 'Saraylı' olan kayınvalde hanımla,Muhiddin Bey'in zevcesi Melâhat Hanım; bizi ailele

Page 194: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 194/236

şç ,teşkilâtlı, mun tazam bir hayat yaşam aktır: işçiye ezil-memek, sömürülmemek hürriyeti gerektir: anladınızmı?..")

En büyük 'Sükût-u hayal', iki 'maceraperest' gen-ci, Tiflis 'de bekliyordu; Batum'daki Türklerden 'Ta-ninci' Muhiddin Bey'in -ve bittabi kerimeleri NüzhetHanım'ın- Tiflis 'de yaşadığını öğrenmişlerdi: Hoteld'Orıent'da; yani lüks, zenginlerin itibar edeceği,konfo rlu bir otelde Hayli zor ve rahatsız bir tren yol-culuğundan sonra; Tiflis'e ayak basmalarıyla, soluğubu otelde almaları bir oldu; oldu ama asıl büyük 'sü-kût-u hayal' onları orada bekliyordu..

Hemen bütün Avrupa dillerini, su gibi konuşan;resepsiyon görevlileri, üzülerek bildirdiler ki, 'Muhid-din Bey ve kerimeleri hanımefendi, trenle, Mosko-va'ya müteveccihen hareket etmiş bulunuyorlar '. Nâ-zım da, Vâlâ da, ayrı ayrı nedenlerden, yıkılmışlardı:

Muhiddin Bey'in zevcesi Melâhat Hanım; bizi, ailele-rinden hasret kaldıkları iki kişiymişiz gibi karşıladı-lar..."

"...iki 'dame' iki 'cavalier', sonra lokantaya indik:kolalı örtüler, gümü ş takımlar; kimisi dört kişilik, ki-

misi on kişilik masalar. On kişilik masalarda oturan-lardan bir grubu, bizimkiler selâmladı Melâhat Ha-nım, bunların 'Türk Komünistleri' olduğunu söylü-yor; bizi masanın başında oturan sakallı zata takdimetti: '...Ahmet Cevat Bey, zât-ı âlinize, Nâzım'la Vâ-lâ yı tanıtmak istiyorum .'...İstanbul'dan gelmişler ''"

Yemek salonundaki ortam, basbayağı bir gece ku-lübü ortamı Hele dip masala rdan birisine, 'çariçe' gi-bi tek başına kurulmuş, o şahane kadın; onları, gün-delik hayatın hırpalayıcı gerçeklerinden çok uzaklarasürüklüyor: üzerinde, crepe d'amour'dan siyah bir tu-

valet, önünde sık sık yudumladığı, şampanya barda-ğı; kolunda, ilk bakışta oyuncakmış hissini veren birsüs köpeği (pekinois); hele dağınık ve zengin buğdaysarışınlığıyla taban tabana zıt, bol kirpikli kocamansiyah gözleri yok mu, her erkeğin aklım başından ala-bilir.

Almadı da değil: yaylı sazlardan, birkaç da bala-laykadan oluşan, küçük fakat etkileyici çalgı grubu;Rusça şarkıların en ünlüsünü çalmaya; sesi hiç de kü-çümsenemeyecek yakışıklı, 'bariton' şarkıcı söyleme-ye, koyuluyor: 'Oççi çorniya / Siyah Gözler '

"...oççi çorniya, oççi çorniya,Oççi yasniya, ii praskirasniya..."

Nâzım, sanki büyülenmişti, gözlerini bir türlü ka-dından alamıyor; Ahmet Cevat 'Yoldaş'm birer birer

Mustafa Kemal ve Kemalizm, Türkiye ve Türkler için,yeni bir ufuk demekti. Asıl insanı şaşırtan, Ahmet Ce-vat Yoldaş'm bütün bu tartışmaları, aynı içtenlikle,gizli hesabı olmaksızın; hem de nasıl, hepsini konuşa-bildiği on bir dilden yapmış olması; tabii, o dikenli Gi-ritli aksanı aynı kalmak şartıyla ..

("...talebeliğinde jöntürk diye yakalanıp, Fizan'asürülmüş; Trablusgarp'dan Avrupa'ya kaçmış, Meş-rutiye fte kooperatifçilerin rehberi olmuştu. İşte şimdide Kafkasya' da kitap ticareti, halı ticareti için gelmişama, Bolşevikler Kaf dağlarının a rkasından bir yer-den iniverdikleri için, evdeki hesap çarşıya uyma mış:satılabilen kitapların parasıyla, Türkiye'ye götürül-mek üzere aldığı halılara, Bolşevik rejimince el kon ul-muştu. Hoca bununla uğraşır dururdu...")

Hemen her akşam, bir araya geliyorlardı; Nâzım'ı

Page 195: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 195/236

y ; ştanıttığı öteki 'yoldaşlar'ın isimleri, bir kulağından gi-rip, öteki kulağından çıkıyordu:

". . .Kayserili İsmail Hakkı Yoldaş; Kafkasya'dakiTürk komünistlerin 're hber i '"

". . .Zinetullah Nûşirevân Yoldaş, aslen Tatar, amaTürkiyeli 'dir . . "

". . .Abdurrahman Hoca, sabık tabur imamı; o dafırkamıza kayıtlıdır. . ."

Ahmet Cevat, zamanla gördüler ki gerçekten baba-can, eli açık, yüreği temiz, samimiyeti su götürmez birinsandır; içi dışı birdi, o gün, -o gün de ne demek,- osabah İttihatçıları yerin dibine batırır; akşamına, TalatPaşa'yı yere göğe koyamazdı; başka bir gün, Resulza-de'nin 'İngilizciliğini' tartışır; Nerimanof'u cür'etkârfakat saf bulurdu; ona göre bu sabah, Marksizm veVladimir İlyiç, 'dünyanın geleceği' idiyse, yarın elbette

Hemen her akşam, bir araya geliyorlardı; Nâzım ıve Vâlâ'yı, kimbilir belki de oğulları memlekette kal-dığından, iyice benimsemişti; kısa sürede anlaşıldı ki,o gece sofrada tanıştırdıklarından, 'hiç hazzetmemek-le' kalmıyor, ayrı ayrı, her birisinden nefret ediyordu;aklı fikri, gençlerle beraber Batum'a gitmekte, oradayeni bir Bolşevik hareketinin nüvesini oluşturmakta-dır; bunu bir akşam üstü, sesini nedense bir hayli al-çaltarak, açıkça söyledi:

". . .evlatl arım A rkadaşlarım Burada Muh iddin'i,Mdivani'yi bekleyeceksiniz de, ne çıkacak? Gelecekhafta hep beraber Batum'a gidelim. Benim şahsi im-kânlarını var, sizin geçiminizi temin ederim; Ba-tum'da tanıdıklarım çoktur, sizlere iş de bulurum; be-raber gidelim, oh benim çocuklarım . ."

Nâzım ve Vâlâ, birkaç gün sonra, parasızlıkların-dan yakınınca, 'şahsi imkânları'nın ne olduğunu, öğ-rendiler; o önce kahkahayı bastı, sonra yeleğini çözdü;

çok üşüdüğünden midir nedir, üst üste giydiği kat katve renk renk yün fanilâlararmı kaldırıp, 'belini sıkanacayip kemeri' ucundan açtı, altınlarını gösteriyor;

". . .bakın sarı kızlara," dedi, "siz hiç merak etme-yin aç kalmayız . ."

...Kafkaslar, kızdırılmış devasa bir arı kovanı gibi,uğulduyordu; onların kendi aralarında oluşturdukları'sosyal aile '; Batum-Tiflis-Bakû 'müsellesi ' içinde;köhne trenlerin canhıraş çığlıkları, ağır duman koku-larıyla: istasyondan istasyona, mekik dokuyor: kimi-

sinde, perde perde bastıran, çekirdekli bir yağmur; ki-misinde dumanı üstünde, pirinç semaverler; kimisin-de, yorgunluğuna yenilmiş, tahta sıralarda 'kestiren'yaşlı köylüler: dört dörtlük sakal, genizden horlama,öksürük

Nereye gitmiş olsalar Türkçe konuşulmaktaydı

ha olduğunu gösteriyoruz. Dünya kapitalizmi ve özel-likle İngiliz kapitalizmi tarafından, şimdiye kadarezilmiş olan halkların öfkes i . ."

Bir başka tartışma konusu, 'Yoldaş' Mustafa Sup-hi'nin, Enver Paşa'nın kurultaya hâkim olmasını ön-lemek için, aldığı tedbirler: İttihatçı takımının, 'sözde'Komünist Fırkası'nı dağıtıp; Komintern'e bağlı ger-çek Komünist Fırkası'nı tesis ettikten sonra; Kurul-tay'a katılmış 'delegatlar' arasında, komünistlerle Ke-malistler el birliği edip, Enver Paşa'ya imkân tanımı-yorlar. İddia odur ki, komitacılıklarıyla maruf İttihat-çılar, bunun intikamını Trabzon'da almıştır; Halil Pa-şa'nın, kurultay ertesinde, Enver Paşa'yı, Batum'daağırladığı söyleniyor; tesadüf, 'Küçük Talât Bey deoralardaymış; Enver Paşa, Mustafa Suphi'yi de, 'yol-daşlarını' da, Karadeniz'in soğuk ve karanlık suların-da boğdurtup; Cihan İslâm İhtilâli'ni, bu kere, Rusla-

Page 196: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 196/236

Nereye gitmiş olsalar, Türkçe konuşulmaktaydıama, hangi Türkçe, nasıl bir Türkçe? (Özün neyle-mişsen, neylemişsen , ey pedersuhte?..) Nerede, kimle-rin 'meclisinde' olursa olsun, yaşayıp tartıştıkları,Kafkasları iyice çalkalamış olayların, ya nedeni, yasonucu, ya da yankıları: öyleydi, yooo hayır öyle de-

ğildi, hakikatte şöyleydi, vs... Toplanalı hayli olmuş,Bâku 1. Doğu Halkları Kurultayı, heybeti, aldığı ka-rarların kesinliğiyle, kimsenin gündeminden düşmü-yor; her yerde, herkesin tartıştığı o ve sonuçlar; açışkonuşmasında, hele Zinovyef Yoldaş'm, altını bilhas-sa çizerek söyledikleri; başlı başına bir heyecan fırtı-nası koparıyor; uçsuz bucaksız 'Mazlumlar Dünyası'bir ayağa kalkarsa:

". . . işte bu açık ve kesin anda, burada, Doğu Halk-ları Kurultayı'nda: Sovyetler Rusyası'mn, yani onuntemsil ettiği dünya proleteryasmın bir başka kılıcı da-

ğ p; , ,ra karşı yapmaik üzere, Asya içlerine hareket eylemiş.(...sabah olanda, Tiflis'e gidirek, cama danını hazırla-yasın bu gice...)

Onlar, 'Giritli' Ahmet Cevat 'Yoldaş'ın, gayreti ve

cömertliği sayesinde kurdukları 'sosyal aile'yi hemyaşatıyor, hem de genişletiyorlar: Aydemir de onlarakatılıyor, refikası da Aydemir kim? Hakikatte birTürk Ocağı 'münevveri' , Türkçülüğü onu Azerbay-can'da 'muallimliğe' sevk etmiş; daha sonra onun gibiTürkçü olan Mustafa Suphi'yi, Ethem Nejat'ı örnekalarak, Bolşevikliği seçmiş; asıl ismi Şevket Süreyyaama, o Aydemir'i yeğliyor. (...Poh yemiş özüne ya-man diyen, çöppeğın oğulları, sen lap yahşi danışır-sen...) Bu arada, Stalin Yolda ş'm yakını Orjen ikitse ,Giirci " 'sulzade'yi devirip, yerine geçen Neri-man Azerbaycan'da iktidara el koyarak,

Kafkaslar'daki İngiliz zincirini kırıyorlar; kimilerinebakarsanız, bu sonuncu harekâtta, Ankara'nın MimMim Teşkilatı 'yla, Moskova'nın Çeka'sı, beraber ça-lışmışlar {...men seni bilirem, sende yamanlıh yoktur/ Pes kârdan bilirsen? / Men hemmisini bilirem, gulagas ede ..)

(...Moskova'daki Şarkiyat Enstitüsü (Vostokove-denye); Kafkas dağlan'nın güneyinde, en yüksek şah-siyeti olan Orjenikitze'den Türkçe profesör istemiş.Osmanlıcayt yarım yamalak bilen bir Azerî yerine,Türkiye Maarifi'ne mektep kitapları kaleme almışAhmet Cevat'ın tayini uygun görülmüş. O da, 'sosyalailesi'nde tahsile muhta ç gençlerin bulundu ğunu ilerisürmüş; babacan bir zat olan Orjenikitze: '...olurolur, hay hay katso ..' Bir kağıt koparıp, iki üç kelimekaralamış üstüne, sunmuş Ahmet Cevat'a .. Kâtiplermuameleyi yürütürken...)

kokan, kirli havasını solumamak için, vagonların üs-tünde yatıyorlar; daha da vahimi, duman tüten sema-verlerinden, sıcak su almak için durdukları stepte ka-yıp o yoksul istasyonlarda, yarı öfke, yarı kin dolugözlerle onlara bakan, açlar

Bu 'cehennem yolculuğu, tamı tamına on bir günsürecekti, yolcuların hafızasında, unutulmaz izler bı-rakarak O kadar ki, Mo skov a'ya intikâlinden bir sü-re sonra, Nâzım Hikmet serbest vezinle ilk şiirini, bumevzuda kaleme alıyor: 'Açların Gözbebekleri ' , sene1921.

"...değil birkaç,değil beş on

otuz milyonaçbizim

O l bi i

Page 197: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 197/236

{...gerçi 'delegat' trenindeki gibi rahat gitmeyecek -tik. Ahmet Cevad'ın grubu olarak, halka mahsustrende, bize de seyahat imkânı tem in edilmişti. Mos-kova mekteplerinden bir münasibine, tahsil seviyemi-ze göre yerleştirilmemiz de, buyrultu ya iktiran eyle-miş .. Orjenikitze, Stalin'in arkadaşıydı; bir dediği ikiedilmezdi, em niyetteydik. Böylece, 'sosyal ailemiz' se-vinçten sıçrıyordu...)

Kafkaslar 'dan kalkıp, Moskova'ya trenle ulaşmak,ne 'serenc am ' Nâzım ile Vâlâ , Sovyet Rusya 'nın ozamanki açlık bölgelerinden geçerken, neler hissettik-lerini asla unutamayacaklardır: kompartımanları ka-dar koridorları da, tıklım tıklım, o yorgun ve köhnetren; o kadar dolu ki, yolcuların bir kısmı, -bu aradaVâlâ ile Nâzım- kalabalığın tütün, vodka ve ayak teri

Onlar bizimbizonlarınDalgalar

DenizinDeniz

DalgalarınDeğil birkaç,

Değil beş on,30.000.000

30.000.000 .."

Moskova'da KUTV'a yerleştirilmelerinden önce,bir süre Tverskaya Bulvarı'ndaki, 'Lux Hotel' de kalı-yorlar; Tverskaya Bulvarı, bir zamanlar şehrin enalımlı, en gösterişli caddesiydi; hanidir, eskiden oldu-ğu gibi 'barina' denilmeyip, kendilerine, prenses, kon-

tes ya da düşes denilen soylu kadınlar; kışın, ağzıburnu duman atların çektiği, gösterişli troykalarıylagelir; aralarında ya Fransızca ya Almanca konuştuk-ları için, etrafa bir 'Avrupa havası' dağıtırlardı; mağa-zalar, birbirinden büyük, vitrinleri, birbirinden canlı;hangisinde, yanılıp yakılıp kuş sütü araşan, bulunur.Kontes ya da düşesler, -vizon, astragan ya da ziblin-kürk ve serpuşlarıyla, o mağaza senin bu mağaza be-nim, dolaşırlardı: alışveriş yapıyorlar.

Moskova, hele geceleri; renkli elektriklerle ve cad-de boyunca uzayan havagazı lâmbaları ile -kietrafla-rmda âdeta pustan, sihirli bir hâle taşırlardı- bir ha-yal şehir izlenimi uyandırırdı.

Artık öyle mi? Vitrinlerin çoğu boş, ışıkları yasönmüş, ya kısılmış; o günlerin, adamın aklını başın-dan alan, şuh ve 'alafranga' soyluları kaybolmuş; or-talıkta -hemen her köşedeki boy boy, çeşit çeşit,- KariM F i d i h E l L i T k l i i

lü ve devrimci aydın ları 'Leninıst teoriyle donan mışgerçek devrimciler o larak yetiştirmek'tı. Program es-nekti ve dersler çeşitli dillerde yapılıyord u. Nazım veVâlâ, Marksizm ve Leninizm'den başka Fransızca veRusça dersleri de alıyorlardı ve çok geçmed en eğit-menlik görevlerinin bir kısmını da üstlendiler...")

İşte bir eylül akşamı, Vâlâ'yla beraber, orada edin-dikleri iki arkadaştan biri olan, Si-Ya-U -ötekisi Be-nerci- Kemal'in süvarilerinin, Yunan işgalcilerini, İz-mir 'den denize döktüğü haberini getirdiği zaman;Nâzım, bu üniversitenin toplantı ve konferans salo-nunda, Şura ve Lyolya ile, Trotskistlerin marşını kala-balığa öğretmeye çalışıyordu.

"...dazdrastvuyet Lenin,vojd revolutzi,dezdrastvuyet Trostkiy

jd k ii "

Page 198: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 198/236

Marx, Friedrich Engels, Lenin, Trotsky portrelerinin,etkileyici bakışları altında; kimler dolaşıyor: kalpak-ları, kızıl yıldızlı bir takım yaban cılar Bazıları Uzakİç Asya'dan gelmiştir bazıları da, Azerbaycan'dan'Sosyal ailenin mensupları: hayranlıkla şaşkınlık arasıduygular içinde; bu yeni, yeni olduğundan daha çokşaşırtıcı, caddeyi arşınlıyorlar. Neyse ki, bekleyiş fazlauzamıyor, şimdi eğitim gördükleri KUTV'un kapıları,nihayet onlara açılıyor.

("...1922 sonbaharında, Türkmenistan ve Özbe-kistan gibi yeni Sovyet cumh uriyetlerindeki devrimcikadroları eğitmek için kurulmuş, 'Doğu EmekçileriKomünist Üniversitesi'nde derslerine başladılar. Ünı-versıte'nin ikinc i görevi de, 1925 Mayısı'n da Stalin'inöğrencilerle yaptığı konuşm ada söylediği gibi, Hin-distan ve Mısır benzeri sömürg e ülkelerdeki işçi, kö y-

vojd krasnoy armii..."

Page 199: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 199/236

"...bunlar gazetacılar, değil mi Ali Çavuş ..""...evet kuma ndan ım Fıransız'ın paşası geldi ya,

onu bekleşirler .."Rusuhi Bey, Köşk'e yürüyor: "...Salih binbaşım

nerde?. ."O esnada, Seryaver Salih Bey, telefonla konuşu-

yordu: Latife Hanım, biraz gerisindeki, çalışma masa-sına oturmuş: fevkalâde şık, zerafetine diyecek yok,dikkat çekici.

Köşkün kütüphanesi mutantan ve muazzam: Av-rupa malikânelerindeki kütüphanelerin bir benzeri:hemen her dilden, renk renk ciltli, ansiklopediler, ro-manlar, şiir kitapları, vs. Latife iki yazıhaneden büyü-ğüne oturmuş, sağ köşesinde, okyanuslar dolayısıylamavisi ağır basan, büyükçe bir mücessem küre yeralıyor; açık pencerelerden, kumruların dem çekişi; ga-liba bir saksağan uzak martılar...

Salih Bey, ahizeye diyor ki: "...hayır Kumanda-nım...Jeneral Pelle henüz çıkmadı...çıkar çıkmaz, Gâ-

" . . .ha, evet Bak sen . . . Peki o Fransız Matma-zel...onun gazetesinde bir şey yok mu?"Latife, gazetelerin arasından, Le Temps'ı buldu;

Marie-Laure Oiselet 'nin haberini, yüksek sesle oku-du:.

"...İzmir ateşler içinde .. Türkiye ile Frans a'nın,menafaatlarmı telif etmesi imkân dahilinde görünü-yo r. . . "

"...iyi de, hanımefendi... Düvel-i Muazzama, An-kara'ya nota tevdi etmiş...az evvel İsmet Paşa söyle-di..."

Kapıdan, Rusûhî Bey'in kendisinden önce, sesi gel-di:

" . . .doğrudur, kum andan ım . ."Latife de, Salih Bey de o tarafa döneceklerdir. O

içeriye girip, elindeki kırmızı mühürlü zarfı, SalihBey'e uzatıyor: ciddi, resmi ve düzgün.

"...Paşa Hazretleri 'ne arz edilmek üzere bir sureti-ni getirdim "

Page 200: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 200/236

nım...Jeneral Pelle henüz çıkmadı...çıkar çıkmaz, Gâzi Hazretleri 'ne keyfiyeti arz ederim..." biraz sustu,dinledi; sonra, "...emredersiniz .." dedi ve kapattı .

Latife, çalışma masasının üstüne, İngilizce, Fran-sızca, Almanca, Yunanca, ecnebi gazeteleri yığmıştı;

asıl işi onları okumak, Türkiye ile ilgili haberleri notetmek: bir yandan önündeki kağıda çevirilerini yapı-yor, bir yandan Salih Bey'e soruyor.

"... İsmet Paşa mıydı?.."" . . .evet efendim.. . İzmir ' in is t i rdâdı , Avrupa 'y ı

ayağa kaldırdı... Ortalık kaynıyor..."Latife, elinde bir gazete, gülerek: "...ondan hiç

şüpheniz olmasın " dedi, "...bu haber, New Y ork Ti-mes'da: ' . . .Kemal dedi ki, askerlerim yirmi dört saatteBoğazları geçebilir.. . '"

Salih Bey'e bakıyor: "...hani Paşa, Fowler'e beya-nat vermişti ya .."

ni getirdim...Latife Hanım, bir an ciddileşti, meraklanmış görü-

nüyor:"...ne hakkındaymış bu nota?.."

Marie-Laure Oiselet, basbayağı öfkelenmiş, dediki:

"...bu nota bir blöf, başka bir şey de olam az .. Je-neral, bana bizzat açıkladı: Fransa, askerlerini İzmitve Çanakkale'den çekiyor..."

Edvvin Jay ve Jimmy Fovvler'le baş başa konuşu-yorlar. Edvin Jay, soğukkanlı fakat diken diken; sar-dığı sigarasını yakacak, konuşmaktan yakamıyor; du-dağını bükerek:

"...Fransa'dan, başka ne beklenirdi ki?.." dedi.Marie-Laure Oiselet büsbütün kızmıştı:

"...İngiltere'nin menafii için, herhalde, Türklerekarşı Balkan devletlerini tahrik etmek değil.. ."

Sigarasından bir nefes alıyor: dumanları bırakır-ken, daha da mütecaviz, diyor ki: "...Reuter'e geçti-ğin haberi okudum..."

Halbuki, ne munis, ne sakin bir ortamda konuşu-yorlardı: hanımellerinin sardığı zarif bir kameriye;çevreleri bütün mimozalar, manolya ağacı, çeşitli çi-çekler vs; üstlerine ağaçlardan, görünmez kuşların cı-vılıtısı serpiliyor; gazetecilerin bir kısmı, yayvan hasırkoltuklara oturmuş; bir kısmı masa ve sehpalarınçevresinde ayaktadır; her kafadan başka bir ses...

Nitekim Jimmy Fovvler, piposu ağzında, müstehzi,müdahale etti:

"...hey, ne oluyorsunuz, siz? Bırakın, Türklerle Yu-nanlılar harbetsin..."

Edwin Jay, ona dönerek: "...sen..." dedi, "...birhayalperestsin, Fovvler .. Türkler, Traky a'ya geçer-se dururlar mı zannediyorsun? "

neral Pelle, -ak saçlı, vakur bir asker,- hararetle el sı-kışıyorlar; ikisi de memnun, ikisi de gülümsüyor.Gazeteciler, kaşla göz arasında, merdivenin önüne

yığıldı: fotoğraf makineleri çalışıyor: General Pelle, elsıkışırken objektiflere son bir defa poz verdikten son-ra; basamakları hızlı hızlı inerek, kapıya yönelecektir:gazeteciler, çevresini kuşatarak, birlikte gidiyorlar; enyakınındaki , Marie-Laure Oiselet , o dahi l , hepsiFransızca soruyorlar:

"...mon general, mon general, s ' i l vous plaît.. .c 'estpour Le Temps du Paris...une question, une seule..."*

Diğer sorular, yağıyor: "...si c'est la Guerre ou lapa ix? . . "**

". . .une minute, mon general , une minute. . ."***

Mustafa Kemal Paşa merdivenin başında, elindesigarasıyla, yalnız kalmıştı; düşünceli, bir bakımayorgun, bir yalnızlık; içi istifhamlarla dolu. Gazeteci-ler kapıya doğru uzaklaştıkça yukarda adamakıllı

Page 201: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 201/236

se...dururlar mı zannediyorsun?.."Marie-Laure Oiselet, içki bardağını hızla dudakla-

rından çekiyor: "...Jeneral Pelle, buraya bu maksatlagelmedi mi, Edd?.."

Edwin Jay, sinirlenmişti: "...bana Edd demeyinizmatmazel...bundan nefret ettiğimi biliyorsunuz...kaçdefa söyledim.. ."

Ward Prays, gözünde, tekgözlüğü soğukkanlı vezarif. Centilmence müdahele ediyor:

"...ladys and gentlemans... Bilmem farkında mısı-nız: şu anda Kemal, jenerali uğurlamaktadır..."

Çifte merdivenlerden: birinden, General Pelle'ninmaiyeti erkânı, iki Fransız miralayı iniyorlardı; öbürmerdivenin başında, yukarda, Mustafa Kemal ile Ge-

ler, kapıya doğru uzaklaştıkça, yukarda, adamakıllızengin bir yıldız yağmuru; aşağıda, akşamın içerdiğisesler ortaya çıkıyor: Göztepe vapur iskelesinden,körfez vapurunun, titrek düdüğü; yoğunluğu gittikçeçoğalan karanlığı, ufak ufak didikleyen, gece böcekle-ri; hatta, o puhu kuşunun, dokunaklı ötüşü.

Birinin elinde, Paşa'ya arzetmek için bekledikleri,kırmızı mühürlü 'resmî' zarf; iki yaver, yani Salih veRusûhî Beyler; verandanın kapısı önünde, sanki unu-tulmuş, birer heykel; kim bilir, belki de kendi kendisi-ni dinleyerek, sigarasının dumanlarına dalmış, Gâ-zi'nin, onları çağırmasını bekliyorlar. Fakat, o ne?Kapıdan süzülüveren, pırıltısı pul pul bir hayal, zarfıellerinden kaptığı gibi, Gâzi'nin yanma yürüdü. İki

* F r. " . . . G e n e r a l i m , G e n e r a l i m , l ü t f e n . .." Fr. " . . . sa vaş mı , bar ı ş mı ? . . "* * * F r. " . . . b i r d a k i k a G e n e r a l i m , b i r d a k i k a . . . "

yaver, hayli şaşırmış, yine de cesaretine hayran, onuj-rzîe'dîferş^sonra, bakıştılar; birisinin kaşları alnındayükselmiş^öbürünün dudaklarında âdeta bir ünlem

" . . .oysa Çj^zi, birden beliriveren Latife 'yi, m asm avigülümsefneşiyle karşılamıştı:

"...seriŞ dfe niereden çıktın, Latife...hele gel bakayımneler yapmaktas ın?"

V^JI^îriyfök^'t lüzumundan fazla uzamadı mı? Sizicy.ordulşîj^ 'şam, hep böyle yapıyorlar."

-.-z-Jd&fân arkasından, rolünü aşırı benimseyerek, id-dialı bir ciddiyetle ilâve ediyor: "...Avrupa matbuatınıtaradım... İzmir'in istirdâdı, büyük akisler uyandır-dı... Onları derledim toparladım, arzedeceğim..."

Kısacık sustu, mahçup bir tebessümle, elindekizarfı uzatıp, dedi ki: "...ayrıyeten şu da var: düvel-iİtilâfiye, Ankara'ya bir nota tevdi etmiş... Bunu, azevvel, Rusûhî Bey getirmişti.. ."

Mustafa Kemal Paşa, hoşgörülü, hayli içten birgülü k

kaya'nın üzerine kaydı. İnsanı hafifçe ürperten, eylülsonu serinliği: uzak köşklerden, köpek havlamaları.

Hüseyin Rauf Bey, bahçede, kameriyenin hemenyanındaki hasır koltuklardan birisine kurulmuştu;ciddi olduğu ölçüde rahat; yanı başındaki sehpanınüstünde, bir iki dosya göze çarpıyor; bir dosya daelindeki; konuşmasının akışına uyarak, onu zamanzaman, indirip kaldırıyor.

"...notanın muhtevası, ordularımızın Trakya'ya...bilhassa Boğazlar mıntıkasına, ilerlemesine mani ol-mak maksadına matuftur...bir 'bîtaraf mıntıka' lâfıdırtutturmuşlar...onda ısrar ediliyor..."

Ali Fuat Paşa sigarasının dumanlarıyla, söze bura-da karıştı:

"...halbuki, malum-u âliniz, Mim Mim istihbaratıbize neyi haber verdi? Çanakkale'deki İngiliz istih-kâmlarına, bir fırkalık taze kuvvet yığmışlar: bununmuhtemel bir taarruza karşı, takviye olduğu sarih .."

Hüseyin Rauf Bey: "... hakikaten 'Bîtaraf Mıntıka'

Page 202: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 202/236

gülümseyerek:"...aferin be çucuk .. Hem de kocama n bir afe-

rin...bilir misin, ne görürüm: fevkalâde muvaffak biryaver olurmuş .."

İki yaver, Salih ve Rusûhî Beyler, oldukları yerde

kalakalmış; hayretin de içine karıştığı, belirgin birtakdirle durumu izliyorlardı: Latife, iltifatı duymaz-lıktan gelip, aynı manalı ciddiyetle, devam etti:

"...şunu da arzedeyim ki, Paşa Hazretleri.. . Reis-iHükümet Hüseyin Rauf Bey'le, Meclis Reis-i SanisiAli Fuat Paşa bu akşam fakirhanemizi teşrif buyuru-yorlar . ."

...akşam karanlığı, durgun, hayli yumuşak, ağırağır, geceye dönüşüyordu: mehtap yok, Samanyo-lu'nun zenginliği, arttıkça arttı; yıldız yağmuru, Çatal-

y yise, bu kadar askerin orada işi ne?.."

Mustafa Kemal Paşa, hasırdan örülmüş orta masa-sının öteki tarafında, oturmuştu; iki eski dostunu dik-katle dinledikten sonra, sigarasını kül tablasına bastı-rırken, dedi ki:

"...Jeneral Pelle cenaplarının, bugün ifade eylediğide, aynı mevzua müteallik... Paris, Ankara'yla bir'compromis'ye müheyya görünüyor... Lâkin Boğazlarmevzubahis oldu mu, rahatsız..."

Sustu, ayrı ayrı, ikisinin de gözlerine baktı ve ilâveetti:

". .. O rdularınızı durdurunuz ded i .."Ali Fuat Paşa bariz bir merakla soruyor:"...durduracak mıyız, Paşam?.."" . . .şarta mual lâk , Fua t ""...bra vo .. Kan aatım ca, bu bir zarûret-i harbiye:

Meriç hududumuz, taht-ı emniyete alınmalıdır."

Page 203: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 203/236

"..kısm en .. Ha kikatte , sebeb-i saadetim de, sizsi-niz...sebeb-i felâketim de...bunu biliyorsunuz zannın-dayım: yanınızda iken, mes'udum, yanınızda olma-dım mı, bedbaht..."

Latife, tekrar sustu, sonra birden kirpiklerini vegözlerini kaldırdı; Mustafa Kemal Paşa'nın, enginmaviliğine dimdik bakarak, hiç de bu bakışa uyma-yan, fısıltıya yakın bir sesle dedi ki:

"...çünkü Paşam...sizi seviyorum..."İtirafını yaptıktan sonra, ayıp şeyler söylemiş kü-

çük bir kız çocuğu gibi telâşlı, eliyle ağzını kapattı...

Mustafa Kemal, böyle bir şey beklemiyor değildi;yine de hayrete düştü; o, her şeyi çok başka türlü dü-şünmüştü; duyduğundan etkilenmiş, 'hem mütehhey-yiç, hem mütereddit ' , hatta biraz da eksiklenmiş biredayla gülümseyip:

"...ne kadar cür'etkârsın, Latife Ağzından çıkan,nasıl bir söz? Söylediğine pişman olmayasm bir gün? "

Mustafa Kemal Paşa, hayli asabi, o tarafa döndü:"...sana, mücbir sebep olmadıkça, rahatsız etme

demiştim çavuş "Ali Çavuş, boynunu büküyor: "...evet kumanda-

nım .. lâkin, Halide O nbaşı vedaya gelmiş de ..."

Halide 'Onbaşı ' , sırtında asker elbisesi, ayağındaçizmeler, başında kalpak, Ali Çavuş'un ardından; birtelâş beliriyor; her zaman olduğu gibi -kesin, kararlı,çabuk-, daha balkona çıkarken, konuşmaya başla-mıştır:

"...zannımca sizi rahatsız ettim, kusurumu bağış-layın paşam Vedaya gelmiş t im, yarın sabah, er-ken...hareket ediyoruz da..."

Gâzi , Hal ide Hanım'ı muhabbet le karş ı lamışt ı ;uzattığı elini, iki avucu arasına alarak; hoşgörülü,hatta keyifli diyor ki:

" rahatsızlık mı olurmuş iyi ettin onbaşı "

Page 204: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 204/236

nasıl bir söz? Söylediğine pişman olmayasm bir gün?.."...iyi ama, niçin?""...kaç yaşında varsın, sen?..""...yirmi üç ..""...sebeb-i saadetiniz...yani, bendeniz, kırk iki ya-

şındayım, küçük hanım...bunun mana-yı hakikisiniidrak edebiliyor musun?.."Kaim bir sükût oluşuyor. Şimdi gözleriyle konuşu-

yorlar: genç kız, gözlerini sonuna kadar açmıştır, birazda meydan okurcasına Paşa'nın gözlerine bakıyor:Gâzi'nin gözleri, belki biraz mutlu, galiba gizlice mah-zun, bir hayli mütereddit; gözlerini, gözlerinden ayır-madan, içkisine uzanıyor, bir yudum aldı; bu bakışmave derin sükût ne kadar sürdü? Bir dakika mı, iki da-kika mı? Bu duygusal sessizlikte, sadece, gece böcekle-rinin yeknesak cızırtısı; yaklaşan ayak sesleri; arkasın-dan Ali Çavuş'un geldiğini haber veren, öksürüğü.

...rahatsızlık mı olurmuş, iyi ettin onbaşı ..Arkasından, görev sesiyle, o sual: "...Bursa istika-

metine mi?"" . . .evet , matbuat tan arkadaşlarla , Yunan işgal

mıntıkasını tarayacağız... Bir çeşit, Tetkik-i MezâlimKomisyonu, yani . . ."

Latife, ayakta, biraz geride; aynı sonuna kadaraçık gözlerle, onlara, daha doğrusu ellerine bakıyor.Mustafa Kemal Paşa, Halide Edip'in elini avuçlarıarasına almıştır, hemen bırakmıyor.

"Ruşen Bey de geliyor mu?..""...evet Paşam Yakup Bey, Falih Rıfkı, Asım Us

ve bendeniz..."Halide Edip Hanım konuştuğu sırada, bir Lati-

fe'ye, bir sofraya, bir Paşa'ya bakmaktaydı; durum-dan enikonu rahatsız olmuştu; gitmeye davranıyor:

"...Şimdi izin verirseniz, şükranlarımla..."

Mustafa Kemal Paşa, yüzünde koruyucu bir ifade,ona engel oldu:"...b öy le hafif bir kıyafetle gidemezsin, onb aşı ..

Zaten ellerin buz gibi, oraları soğuk olur..."Gözleri parladı: "...dur sırtına bir şey vereyim .."Halide Edip, ona engel olmak için, sağ elini çekip,

yana uzatarak:"...fakat Paşa Hazretleri.. ."Ne var ki, eli havada, sözleri askıda kalıyor: Mus-

tafa Kemal Paşa, kapıdan girip kaybolmuştur. Halide'Onbaşı', elini çaresiz bir ifadeyle indirirken, müte-bessim, Latife'ye baktı.

Latife Hanım, Halide Edip Hanım'a, güçlü bir ra-kibeye bakar gibi; dik, biraz da meydan okurcasınabakıyordu; bu bakışa tamamen zıt, yumuşak ve nâzikbir sesle konuşarak, masaya doğru yürüdü:

"...bir kadeh şampanya alır mıydınız?"Kovasından şişeyi çekip, kelimenin üstüne basarak

dar mütebariz bir şahsiyetiniz var ki, talebem olsaydı-nız mutlaka hatırlardım...kat ' iyyen böyle bir şey ha-t ı r lamıyorum.. ."

Latife'nin vermeye hazırlandığı cevap, havada ka-lacaktı. Mustafa Kemal Paşa, elinde, peleriniyle, o ankapıdan giriyor; pelerin, o buhranlı Ziraat Mektebigünlerinde, sık sık giydiği pelerindi:

"...al şuncağızı...kemiklerini ısıtır.. ."Halide Edip Hanım, biraz dalgın:"Ankara'daki o ilk günlerde...telgraf hatları kesi-

lirken...üzerinizdeki buydu sanırım...hatırladınız mı?Hani, ocağın başında sabahlardık..."

O kadar mı? Daha neler hatırlıyor: tehditkâr ka-ranlığın içinden, ardı ardına, silâh sesleri; Yunan tay-yarelerinin, Anadolu toprağına yağdırdığı, beyanna-meler ki, Şeyhülislâm Dürrizade'nin, onlar hakkında-ki idam fetvalarıdır; en vahimi, nasıl asılacağını göz-leriyle görür gibi olduğu, o korkunç gece...

Mustafa Kemal Paşa, gülüyordu:k h b k k b l h b

Page 205: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 205/236

ş ş y ç pekledi:

" . . .hocam?. . "Halide Edip Hanım , şaşırmıştı: "...h ayre t ..tale-

bem olduğunuzu, bilmiyordum..."Latife, mütehakkim ev sahibesi edasını kaybet-

meksizin; bardağı, Halide Edip Hanım'a uzatırken;aynı bakış, o bakışa zıt aynı sesle:

"...Paşaya, söylemiştim..." diyor, "...hayret, sizenakletmedi mi?.."

Halide Edip Hanım, o an aynı dik, aynı meydanokuyucu tavrı takınmıştı: o da gözlerini, Latife'ningözlerine dikmiş; nazik fakat hayli soğuk bir sesle ce-vap verdi:

"...Paşa ile, hususi konuşmak, mutadımız değildir,küçük hanım..."

İçkiyi dudaklarına götürürken, duruyor: "...o ka-

"...kaç muharebeye iştirak etti kimbilir? Tarihi birpelerindir bu..."

Halide 'Onbaşı ' Paşa'yı bu defa asker gibi selâmlı-yor:

" . . .sağolun Paşam.. .çocuklarıma miras b ırakaca-ğım...sonra müzeye gidecek..."

'Onbaşı ' asker gibi dönerek, balkondan çıkarken,Gâzi arkasından sesleniyordu:

"...yolun açık olsun, Onbaşı...Ankara'da görüşü-rüz..."

"...maksat, kamçısız sevk-ü-idare,aslolan budur .."

Yıllar geçtikten sonra bile, o geceyi Mustafa Ke-mal, buruk bir neş'e ile hatırlayacaktır.

Halide Edip Hanım gittikten sonra, hâlâ gülümse-yen bir yüzle, az önce kalktığı masadaki yerine otur-muştu. Latife, onun gülümseyen yüzüne gözlerini dik-miş, tedirgin ve gergin, yerinden kımıldamıyor.

Sessizliğin ağır bastığı o anda, otomobilin kapısı-nın açılıp kapandığı duyuldu: arkasından motorunçalışması, arabanın hareket edip uzaklaşm ası Ma n-zaraya yeniden bütün ihtişamıyla sessizlik hüküm-

Page 206: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 206/236

zaraya yeniden, bütün ihtişamıyla sessizlik, hükümran olacaktır. Sadece gece böceklerinin, mahcup veyeknesak şikayeti sürüyor.

Latife, şampanyasından küçük bir yudum alarak,

nazik fakat rahatsız, biraz da kinayeli demişti ki:"...sizce bir başkumandanın, pelerinini hediye etti-ği, başka bir onbaşı mevcut mudur? Doğrusu bence,mucib-i merak, bir keyfiyet .."

Biraz sustu, masadaki yerine yürüdü, otururken; okadar da önemli değilmiş gibi, gevşek bir sesle soru-yor:

" . . .Amerikan mandasına taraftar d iye duymuş-tuk . ."

Halide 'Onbaşı 'nın gelişi, önceki duygusallığı da-ğıtmıştı; Gâzi, rakı kadehini dudaklarından ayırdı,masaya bırakırken enikonu ciddi:

"...cephede..." dedi, "...kefaretini, fazlasıyla öde-di...neler çekmiştir, tahammülü hiçbir havsalanın al-mayacağı...öyle müşkül zamanlar olmuştur ki..."

Gâzi, sözü askıda bırakıp, susmuştu arkasını getir-miyor: galiba bir an, Ziraat Mektebi 'nde buhranlı ge-celerden birisinde, Ankara'da yaşadıkları ölüm tehli-kesini hatırlamıştı. Bilâhare, ağır sessizliğin ve müz'içgece böceklerinin, üstlerine yığılmasını önlemek için,yeni bir sigara yakmaya davranıyor; dumanların ara-sından, belli ki havayı değiştirmek maksadıyla, hiçbeklenmedik bir şey söyledi:

"...şayan-ı hayrettir, Lâtife...bu şehrin havasın-da...târif-i gayr-ı kaabil bir koku var ki...bilir misinbana neyi hatırlatır?.."

Cevap alamayınca, genç kızın gözlerine eğilerek,sorduğu soruya kendisi cevap verdi:

"...Ço cuklu k yıllarımın Selânik 'ini .."Latife'nin sesi kırgın: "...benzedikleri söylenir ""...o kadarını, bilemem...hakikat şu ki, yirmi günü

üt i İ i 'd i t bi k bil k t

fakat asla görünmez bir hayvan gibi, varlığını hisset-tiren, eskimiş yangın kokusu.Pasaport tarafından, raylarda, atlı bir tramvayın

ilerlediği hissedildi: uzakta ve yalnız. Gecenin ve kor-donun tenhalığında, büsbütün irileşip büyüyen nalsesleri, tekerleklerin raylardaki iniltisi; arada, bir kır-baç ıslığı.

Ön sahanlıkta vatman, saygının korkuya karıştığıbir ciddiyetle, tramvayı sürüyordu; hemen gerisindeMustafa Kemal Paşa ve Latife Hanım durmuşlar, Ser-yaver Salih Bey, onların arkasında. Gâzi'nin arzusu

üzerine, tramvayı hızlandırmak isteyen vatman, atınıiki kere kamçıladı." . . .kamçıs ız o lmaz mı?. ."Vatman. Paşa'nın sorduğuna çok şaşırmıştı:"...olu r mu Paşam, attır bu .." dedi, "... bu dilden

an la r. . . "Mustafa Kemal Paşa, muzip gülümsüyordu:" ya olursa? "

Page 207: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 207/236

mütecaviz İzmir'deyim...tramvaya binmek bile kısmetolmadı . . ."

Gâzi, sigarasından bol duman dökerek, bir arasusmuştu; az sonra, dudaklarında muzip bir gülümse-me belirdi, arkasından gözlerinde'bir pırıltı.

"...bak beri, kız...var mısın şimdi, bir tramvay sa-fasına?.."

Latife, hiç beklemediği bu ani teklif karşısında,son derece şaşkın: "...şimdi mi?.." deyip, ilâve ediyor:" . . .ama, bu imkânsız. . .vaki t çok geç Paşam . ."

Kordonboyu'nda: gece, sabaha yakın. Tenha birkaranlık etrafı kuşatmıştır. Sağda, büyük yangındanartakalmış, simsiyah yalı ve bina iskeletleri, birer he-yulâ gibi yükseliyorlar; solda, yıldız alacası Körfez'inyakamozlu pırıltısı. Zaman zaman, sinsi ve tehlikeli,

. . .ya o lursa?. ."...siz daha iyisini bilirsin, paşam...lâkin, biz ne

duyduk, ne gördük..."Gâzi, bir adım daha atıp, ellerini uzatıyor:"...ver hele şu dizginleri . ."

Latife Hanım ile Salih Bey, merakla, biraz da endi-şeyle, bakıştılar, çünkü şaşırmışlardı. Vatman, elindekamçısı, hürmetle çekilip; gerekirse derhal müdahaleedebileceği, bir yakınlıkta durmuştu. Gâzi, dizginlerieline almış, tramvayı sürüyor. Basbayağı keyifli, vat-mana sordu:

"...nasıl, oluyor muymuş?.."Vatman, mahçup ve mütevazı: "...el elden üstün-

dür, paşam .."Mustafa Kemal Paşa, söze, ciddi mi şaka mı oldu-

ğu anlaşılamayan bir ciddiyetle devam ediyor:

" . . .maksad, kamçıs ız sevk-ü-idare. . .mühim olanbudur..."Gülerek ilâve etti: "...Kolay değildir, ha .."Kısa bir suskunluğu, derin bir ciddiyet tamamlaya-

caktır:"...binlerce neferi, Azrail 'e karşı harbe şevkettim,

tek kamçı darbesi yoktur...sen sen ol, zaruret hasıl ol-madıkça, kamçını ku l lanma . ."

Latife, Gâzi 'nin vatmanla muhabbetinden tedirginolmuştur, şirin genç kız edasıyla, gülümseyerek yakla-şıyor.

"...Paşam, ben de biletçiniz olabilir miyim?.."

Atlı tramvay, rahat bir tempo tutturmuş, Punta(Alsancak) istikâmetine ilerliyordu.

Kordonboyu, sabah karanlığında, upuzun uzanı-yor: sağda yanmış, yıkılmış yalı ve yapıların, karar-mış iskeletleri; solda, yıldız alacasının ışıklarıyla pa-rıldayan yakamoz yakamoz körfez; ilerde gittikçe

" ...hatta,yalınayak, eli sapanltköylü çocukları .."

Göztepe'deki köşkte eylül sonu, günlerin kısaldığı-nı hissettirdiğinden midir, nedir; insana yaprak sarısıbir hüzün verir; hele köşkün kapısı önünde askeri biraraba durursa Buna rağmen serçeler, her sabah oldu-ğu gibi, o iri palmiyeyi kuşatmış, çağıl cuğul, ötüşü-yorlar; âdeta bir şenlik Arada, uzak uzak söyleşen,kumrular. Latife balkona çıktığı an, daha ziyade, ser-çelerin neş'esi içindeydi: sabah aydınlığına, mutlu vegülümser, cıvıl cıvıl bakıyor; âdeta hayatından, ne ka-dar memnun olduğunu gösteren bir edayla; güneşekarşı, tatlı tatlı geriniyordu; askeri vasıtayı fark edin-ce içeriye döndü

Page 208: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 208/236

rıldayan, yakamoz yakamoz körfez; ilerde, gittikçeuzaklaşan ve ufalan atlı tramvay.

Zaman zaman, sinsi ve tehlikeli, fakat görünmezbir hayvan gibi, o yangın kokusu, varlığını hissettiri-yor.

ce, içeriye döndü.

Yüzünde o aynı pırıl pırıl bakışlar ve berrak gü-lümseme; hafifçe, Fransızca bir şarkıyı mırıldanarak,koridordan merdivenlere doğru yürüyor. Sağındaki,açık oda kapısı önünde duraklayacaktır; yüzündekitebessüm, usulca silinecek, yerini, biraz da kaygılı,mütecessis çizgiler alacaktır. Nasıl almasın? Çünküoda, Mustafa Kemal'e tahsis edilmiş olan oda; köş-kün, en mutantan yatak odası; 'alafranga' ihtişamı,adamın başını döndürür. Asıl ilginç olan, Latife'yi biranda altüst eden nokta; boş olması gerekirken odada,Seryaver Salih Bey'in mevcudiyeti: körüklü, büyükçebir evrak çantasına, masanın üzerinde, Gâzi'ye ait nebulursa yerleştiriyor; ayrıca pufun üzerinde, kapatıl-mış küçük bir valiz.

Latife, merakını yenemedi, içeriye girdi:"...hayrola Salih Bey, ne bu böyle, sabah sabah?.."Salih Bey, saygılı, gülümsedi, fakat işini sürdürü-

yor:"...yol göründü ey gaziler, yine garip serime .."Latife, işittiğine ihtimal verebilir mi? İnanamadı;

inanamadığı yüzünden belli oluyordu; öfkeyle hayretarasında bir yerde, merakla sordu:

"...ne demek yani bu, sabah sabah? ."Salih Bey, söylediğinden emin: "...gidiyoruz hanı-

mefendi "Bir an, yaptığı işi bırakıp, ciddileşti

"...yoksa...yoksa haberdar değil miydiniz?.."". .. değildim efend im .." Sustu. Sonra kendini tu-tamayıp, çok daha yoğun bir merakla soruyor: "...pe-ki, ne zaman?.."

"...Paşa hazretleri, söyledi zannetmiştim, kusurabakmayın .. Hayırlısıyla, yarın sabah, erkenden .."

Latife hiç beklemediği bu haberi, hissettirmeden,içine sindirmeye çalışıyordu; masanın üzerindeki baz:

Bornova 'daki , Başkumandanl ık Umumi Karargâ-hı: duvarlarda, rast gele sıralanmış, üzeri işaretli hari-taların; masalarda, çeşitli şifre evrakının dağınıklığı,yeni karargâha, henüz tam yerleşilememiş olduğu,hissini uyandırıyor; dosyalar ve yazı makineleri, hertarafı işgâl etmiş; arada çalıveren, münasebetsiz tele-fonlar .. Bol sigara dum anı, kül tablalarında ölü iz-maritler, sehpalarda içilmiş kahve ve çay fincanları;bu da gösteriyor ki, toplantı hanidir sürüyor...

T B M M D evlet Ricâli, yani Rauf Bey, Ali Fuat Pa-şa, Fevzi Paşa koltuklara dağılmışlardı; İsmet Paşa veYusuf Kemal Bey ayakta; Mustafa Kemal Paşa'yı din-liyorlar. Geride, münasip bir yerde, başta Yaver Ru-sûhî Bey olmak üzere, birkaç emir zâbiti, hazır bekle-mektedir: kapılar nedense açık, dışardan aralıklı tele-fon zilleri, ayak sesleri, daktilo tıkırtıları, alçak seslemırıltılar.

Gâzi, elinde teşbihi, ayakta, küçük adımlarla gezi-nerek konuşuyordu;.

Page 209: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 209/236

ç y ç ş y ;kağıtlarla meşgul gibi görünüp, çok daha kaygılı biısesle sordu:

"...yani efendim, köşke avdet buyurmayacaklaımı?. ."

"...malûmattar değilim, hanımefendi? Belki yat-maya gelirler, bilemem "Latife, asabi bir gerginlikle, büyük bir hayal kırık-

lığını, aynı anda yaşıyordu; yüzünün, konuştukça de-ğişen ifadesinden, bilhassa gözlerinden bu açıkça an-laşılıyor.

"...peki, şu anda, kendileri nerede bulunuyorlar?"Salih Bey, tekrar işine koyulmuş, çeşitli evrakı yer-

leştirdiği çantayı kapatıyordu; dünyanın en tabii şeyiimiş gibi, cevap verdi:

"...nerede olacak, Karargâh-ı Umumi'de, hanıme-fendi; Paşalarla içtima hâlinde bırakmıştım..."

"...iki hususta mutabakatımız, kat ' iyyet kesbetmişbulunmaktadır... İtilâf devletlerinin notasına mufassalcevabı, bilâhare hükümet verecektir... Bu maksadla,Rauf Bey, Yusuf Kemal Bey ve ben, derakap Anka-ra'ya müteveccihen h areket edeceğiz... Bu bir .. M u-danya 'daki Mütareke müzakerelerine, İsmet Paşamurahhas olarak gidecek... Fevzi ve Refet Paşalar da,kendisine refakat edecektir, bu iki .."

Mustafa Kemal Paşa, sustu; eliyle İsmet Paşa'yıgösterdi, konuşma sırasını ona verdiğini belli ediyor.İsmet Paşa, haritalardan en yakınma doğru yürüdü;eliyle, Trakya'yı âdeta tarayarak, dedi ki:

"...müzakerelerde, Boğazlar'm hükümranlığı bah-sinde, 'şimdilik ' kaydıyla ısrarlı olmuyoruz, lâkin,Edirne'nin garbında, Trakya'nın Meriç Nehri 'ne ka-dar olan kısmının, derhal tahliyesinde musırrız..."

" . . .evet . ."" . . .mu tlaka e fendim . ."" . . . b i t tabi . . ."Mustafa Kemal Paşa, üzerine basa basa, müzake-

renin ruhunu özetledi:"...esas budur ve sarahat kesbetmıştir.. .teferruatı,

hadisatm seyrine göre, tayin edeceğiz .."- Biraz sustu, 'hazırun'a masmavi göz gezdirireksordu:

"...başkaca bir diyeceğiniz var mıdır?.."Herkes birbirine bakıyor, sükût umumi idi, tasvip

tamam Bundan istifade ederek, Refet Paşa elindeki

gazeteleri uzatıp, mütebessim konuşuyor:"...efendim, bu arada malumat kabilinden arzede-yim...matbuat, Yunan işgal sahasındaki mezalim hak-kında. .. fevkalâde neşriyat yap mak tadır. . ."

Mustafa Kemal Paşa, önce duymamış gibi, resmibir sesle herkese hitap etti:

"...efendiler...içtima hitam a erm iştir "

" . . .baş üs tüne kum anda nım . ."Mustafa Kemal Paşa otururken, elindeki gazeteyiokuyordu:

"...ordumuz gelinceye kadar, köylüler aç ve çıp-lak , dağlarda yaşamışlar. . .Yunan ordusu i le yerl iHristiyanlarm, basit bir programları vardı...yakmak,soymak ve ö ldürmek.. ."

Gazeteyi masanın üzerine bıraktı:"...afe rin be Yak up .." dedi.İsmet Paşa, parmağıyla, başka bir gazetede başka

bir yazıyı gösteriyordu, dedi ki:"...F ali h Bey de, ondan hiç aşağı kalma z Yunanlı-

nın yerli ahaliye yaptığı mezalim ve soygun, işlediğicinayet iki gün iki gece devam etmiş .."

Refet Paşa'nın merak ettiği başka bir şeydi:"...bu akşam ne yapıyoruz? Sofrada beraberiz de-

ğil mi?.."

Göztepe'deki köşk Kütüphanenin çalışma odasın

Page 210: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 210/236

Sonra gayet samimi, elini uzatarak, Refet Paşa'yasoruyor:

"...duğru mu söylersin, be Refet...ver şu gazetalarıbakayım.. ."

Refet Paşa, gazeteleri Gâzi'ye uzattığı esnada otu-ranların bir kısmı ayağa kalkmışlardı; Fevzi Paşa ileRauf Bey, Yusuf Kemal Bey'i de aralarına alıp biıgrup oluşturdular, sigaralar yakılmıştır, ortalık zatenduman. Gâzi ile, İsmet ve Refet Paşalar, gazeteler elle-rinde, makam yazıhanesine doğru yürüyorlar. RefetPaşa, eliyle yazıları gösterip diyor ki: "...bilhassa Fa-lih Rıfkı ve Yakup Kadri...Paşa Hazretleri.. ."

Mustafa Kemal Paşa, Yaver Rusûhî Bey'e seslene-cektir. .

"...çucuk, bak beri, bize kahve süyleyesin...ağzımızkurudu. . ."

Göztepe'deki köşk. Kütüphanenin çalışma odasın-da; sarkaçlı duvar saatinin, yeknesak tiktaklarmdanbaşka, ses yoktur. 'Murassa ve muhteşem' bir saatbu, akrep ve yelkovanı akşamın ilk saatlerini gösteri-yor: -alafranga- yedi suları

Latife ayakta, can sıkıntısından hafifçe puflayarak,saate bakıyordu; sonra döndü, köşede duran 'müces-sem kürre'nin yanından geçerken, aynı sıkıntılı tavır-la, küreyi çevirdi; o dönedursun, çalışma masasına gi-dip, oturuyor.

Odada, saatin tiktaklarmdan başka, ses yok: sahi-den yok mu, yoksa ona mı öyle geliyor? Üstelik sankigittikçe sıklaşıyorlar ..

Latife, Fransızca bir gazeteyi önüne açmıştı: kale-mi elinde, okuduklarından, önündeki bloknota, bazınotlar alıyor. Bu kısa bir süre devam edecektir; bes-belli aklı başka bir yerde; fena halde canı sıkılıyor.Zaten çok geçmeden vazgeçti, kalemi sıkıntıyla elin-den attı. Yazı masasının üstündeki Fransızca, İngiliz-ce, Rumca, ve tabii Türkçe (Osmanlıca) gazeteler; za-rif bloknot, sayfalarına eski harflerle aldığı notlar;ayrıca çayı çoktan içilmiş, telkari gümüş zarflı barda-ğı; Latife'nin orada epeydir, kendini oyalamaya çalış-tığını gösteriyor. Başaramadığı da besbelli.

Odada, duvardaki saatin tiktaklarından başka, se;yok; garip ama, galiba sesler dan dan, gittikçe yükselmektedir: yoksa ona mı öyle geliyor?

Latife, başka bir koltuğa oturmuştu, beklemekteıçektiği azap, yüzünden âdeta akıyor; gözlerinde bikararsızlık, tereddüt işaretleri: acaba yapsa mı, yapmasa mı?Birden, ani bir kararla, masanın üzerindek

l f d f k hi i k ld ğ d

Saat in t ik takları , salonun sal tanat l ı sükûtunda,büyüyerek yankılanıyor: başka ses yok.

O ihtişam ve 'Avrupai' lüks içersinde, Latife, tekbaşına, çok daha şık, çok daha süslü; fakat çok dahabezgin, aşağı yukarı dolaşıyor; gece için giyinip süs-lendiği belli; Paris'de diktirdiği, son moda, sırtı hafif-çe açık, bir kıyafet; kirpiklerine rimel sürmüş, dudak-larına ruj; ne var ki bu, yüzündeki gerginliği ve bez-ginliği gideremiyor: mobilyaların, tabloların ve halıla-rın arasında, mutsuz ve asabidir.

Saatin tiktakları, büyüdükçe büyüyor; ısrarlı veinatçı, bir inkâr gibidir; ya da, insana ve eşyaya hük-meden, gizli bir güç: başka ses yok ..

Latife, beklerken, şampanya içiyordu; şampanyakovasının başına gidip, şişeyi aldı boşalmış kadehinidolduruyordu ki, birden duvardaki saat, büyük birtantanayla gece yarısını çalmaya başladı. Genç kızönce hışımla dönüp saate bakıyor; arkasından çal

Page 211: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 211/236

telefona uzandı; fakat ahizeyi, tam kaldıracağı and;vazgeçti; yüzünü buruşturarak, kalemi attığı yerdeıaldı, tekrar gazetenin üstüne eğiliyor; daha iki kelimibile yazmamıştı ki, gözü yine saatin akrep ve yelko

vanındadır.İlk baktığından bu yana, sadece iki dakika geçmiş

tir: kulağında tiktaklar, handiyse bir uğultu halindesürüyor, başka ses yok

Bu gergin ve gerilimi yüksek bekleyiş, gece boyun-ca sürecektir: Göztepe'deki köşkün, kabul salonununduvarında, öncekinden 'daha muhteşem ve murassa',sarkaçlı bir duvar saati asılı; akreple yelkovan, -alaf-ranga- on ikinin üzerinde kavuşmuş, kavuşuyor, ka-vuşacak: demek gecenin yarısı

önce hışımla dönüp saate bakıyor; arkasından, çal-masına aldırmayarak, şampanyasından bir yudum al-maya davrandı; içemedi ki Asabiyetinden, bununşiddetli bir öfkeye dönüşmesinden, elleri titriyordu;birkaç saniye sonra, kadehini kaldırıp yere vurdu.

Saat, ağır ve tumturaklı sesiyle, geceyarısmı çalma-yı tamamlıyordu: kabul salonunun yüksek tavanında,yankılanarak ve yenilmezliğinden son derece emin:başka ses yok

Kırılıp tuz parça olan bardağın, şangırtısı bile işi-tilmedi.

Vakit, gece yarısını geçmişti; Göztepe'deki köşk,karanlığın siyah tülleriyle kuşatılmış; sanki mevcut

olmayan, bir hayal köşkü; yıldızların baş döndürücizenginliği altında, nedense hafif is kokan, durgun bisessizlik; sadece, gece bö cekle ri; bir de, uzak uzak , <esrarengiz puhu kuşunun, insanın sırtını üşüten, dokunaklı sesi.

Gittikçe büyüyen bir motor gürültüsü, o aradasessizliği dağıtarak yaklaşacaktır; köşke gelen yoldcGâzi'nin kırmızı otomobili beliriyor; kapının önüngelince durdu; Yaver Rusûhî Bey, şoförün yanındalyerinden fırlayıp Paşa'nın kapısını açtı, Gâzi, usuleindi; ağır adımlarla, derhal selâm duran nöbetçiniselamını alarak, içeriye giriyor.

Kab ul salonunun du varındak i, o 'muht eşem ^murassa' duvar saati: gecenin, -alafranga- ikisini çamak tadır. La tife, göğsünün ü zerinde Fransız ca bir r<man, yarı yarıya uzandığı misafir koltuğunda, uyuy;kalmış. Saatin ikinci darbesi üzerine, vücudunda bkıpırtı oldu, gözlerini açtı; bulunduğu yeri sanki y;dırgayarak, etrafına baktı. Salona yaklaşan ayak selerini duyunca derhal uykulu halini üzerinden atı

"...peki efendimiz, ya yaveriniz? O ne olacak?.."Mustafa Kemal Paşa, serinkanlı ve yumuşaktır,

yaklaşıp elini tutuyor: gülümseyerek diyor ki:"...o vazifesine, burada devam edecek?.."Latife'nin sual, bu defa biraz daha dik:"...öyle şey olur mu, hiç?.."Mustafa Kemal Paşa'nın yüzünde, açık bir hoşnut-

suzluk ifadesi; cevabı, biraz daha 'resmî' bir sesle oldu:"...olur, pekâla olur Sizin yeriniz burası hanıme-

fendi...halbuki ben..."Sözünü askıda bırakıp, Latife'den ayrılıyor; sonra,

aklına bir şey gelmiş gibi, tekrar ona dönerek, aynıciddi ve resmi sesle devam ediyor:

"...halbuki ben, Ankara'ya gidip, Meclis'e, vaziye-tin inkişafını; bu inkişafın safahatını izah etmeliyim..."

4 Te ş r i ni e v v e l 1 3 3 8 ' d e ( 1 9 2 2 ) , A n k a r a ' d a ;TBMM'nin, fevkalâde günlerinden birisi yaşanıyor-du; halk cümle kapısının önünde ve etrafında grup

Page 212: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 212/236

lerini duyunca, derhal uykulu halini üzerinden atıdoğrulacaktır: kadınca bir insiyakla, saçını başıyokluyor, büyük duvar aynasına yöneldiği sırada, G;zi salona girdi ve onu, gecenin bu saatinde ayakt'grand toilette' görünce, şaşırdı. Hafif çakır keyif,

"... bonne nuit, Yaver..." dedi, "...sen daha yamadın mı?.."

Latife'nin cevabı mahzun: "...sizi bekledim P;şam . ."

"...niyeymiş o..."Latife kirpiklerini eğerek, sesinde bir serzeni

"...gidiyormuşsunuz da..." dedi."...ya evet .. Haddizatında, geç bile kaldık .."Latife'nin çehresinde birden, bütün gün beklem

olmanın gerginliği belirmişti; gözlerini kısarak, birada dik bir sesle sordu:

du; halk, cümle kapısının önünde ve etrafında, grup-lar halinde toplanmış; sıkma gözlüklü, fesi kalıplı,çıtkırıldım 'münevveran'; ' terhis tezkeresi ' henüz ce-binde, 'gâziler' ; sırtı heybelisi, çakşırlısı, çizmelisiköylüler; yeldirmeli, siyah çarşaflı, peçeli kadınlar;hatta, yalınayak, elinde sapan, mahalle çocukları.. .Zaman zaman, gecikmiş meb'uslarm, faytonlarla, -nadiren otomobille,- ahaliyi yarıp, geldiği görülüyor:iner inmez, halk arasındaki tanıdıklarıyla selamlaşa-rak, kapıya yöneliyorlar; halbuki Mustafa Kemal Pa-şa, çoktan kürsüdedir, her zamanki hitabet üslubuyla,konuşmasını bitirmek üzere:

"...arkadaşlar, bizi istediklerimizden men'edecek,ortada hiçbir mani kalmamıştır. Tafsil ettiğim veçhile,düşman ordusu kâmilen imha edilmiştir. Yunan ordu-

Page 213: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 213/236

(Komintern'in yayınladığı InternationalePresse - Korrespondenz dergisinin, 21 Eylül 1922

tarihli sayısından alınmıştır.)

Doğu'da Bozulan Denge ..

Heinz Neumann (Berlin) - "...Doğu Savaşı'nın Türk-Yunansayfası kapandı; ama, bu aşamanın sona ermesiyle, çatışmaçözülmüş olmuyor. İstanbul'u, Boğazlar'ı ve Önasya'yı elegeçirme çatışması, daha yeni başlamaktadır. Türkler, hiç deİ

Page 214: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 214/236

İzmir'in kurtuluşuyla ve Yunanlıların Anadolu'dan atılmasıy-la, yetinmeye niyetli görünmüyorlar. İstanbul'u istiyorlar.Trakya'nın Meriç Nehri'ne kadar olan bölümünü istiyorlar. Kı-sacası, Türkiye'nin Avrupalı bir Balkan devleti olarak yenidenkurulmasını istiyorlar..."

"...bu istekler ingiltere'yi 1918 yılından bu yana savaş-mak zorunda kaldığı, en büyük güçlükle karşı karşıya getir-miştir. ingiliz İmparatorluğu için söz konusu olan şeyin ne ol-duğu, herkesçe bilinmektedir. Belirleyici olan İstanbul soru-nu değildir; burada sorun Doğu'daki denge, yani dünya siya-setindeki dengedir, ingiltere, Marmara Denizi B oğazla rindankovulduğu zaman, sadece Asya üzerindeki egemenliğini de-ğil, Avrupa'daki m evzilerini de yitirecektir..."

"...Sovyet Rusya, son notalarıyla İstanbul ve Doğu üzeri-ne verilecek karara etkin bir biçimde müdahale etmeye ni-

yetli olduğunu gösterdi. Kemal Paşa, Sovyet Hükümeti'ninçağrılmadığı hiçbir barış konferansına katılmayacağını bildir-di. İngiltere'nin boğazladığı, Fransızların terk ettiği Türkiye,Sovyet Rusya'nın safına itiliyor, (...)Sovyet Rusya'nın doğu-daki ve dünya siyasetindeki gücü, bu yeni gelişmeyle artıyor.Bu durum, komünistlerin tüm ezilen sömürge halklarını des-tekleme siyasetinin bir kanıtıdır..."

(Komintern Belgelerinde Türkiye/l . 'Kurtuluş Savaşı veLozan', s. 45. Kaynak Yayınları, 1993.)

" ...ne kadar uzak .,ne kadar soğuk .,ne kadar yabancı .."

Fikriye, şakaklarına uzayan, derin yeşil gözleriyle;önünde oturduğu kristal aynanın içinden, MustafaKemal Paşa'nın duvardaki portresine bakıyordu: ya-naklarına allık sürüp, dudaklarının rujunu koyulaş-

tırmıştı; hastalığının benzine yansıttığı solgunluğu gi-dermeye çalışıyor; besbelli, süslenmiş püslenmiş; boy-nunda, Gâzi'nin ona hediye ettiği, teşbih 'gerdanlık'

Süslenmeyi bitirdikten sonra, bir ara, başına bireşarp bağlamayı denedi; çabucak vazgeçiyor, çünkübeğenmedi; sağına soluna dönüp, aynada son bir de-fa, kendini süzdükten sonra, kalktı; Gâzi'nin, duvar-daki portresine bir daha bakıp, gülümsedi.

Page 215: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 215/236

Odasından çıkarken, ipek mendiline, hafif ve kesikkesik, öksürüyordu.

Mustafa Kemal Paşa, İzmir 'yadigârı ' kırmızı oto-mobilinin arka koltuğuna oturmuş; hem keyifli keyif-li sigarasını içiyor; hem de, şoförün yanı başındakiyaveriyle lâflanıyordu:

"...süle bana Salih, valdenin ağzını aradın mı? Oangi telden çalıyor?"

Hafifçe, öne doğru eğilmişti; Yaveri Salih Bey ise,ileriye bakarak, nedense biraz da tedirgin, fikriniaçıklıyor:

". . .vakıa çıtlatacak oldum: kulağına bazı şeylerçalınmış olmalı: kızı merak eder, uğluma yar olur mu,olmaz mı diye.. ."

Söyledikleri Gâzi'yi güldürüyor; Salih Bey, çocuklukarkadaşı değil mi; bu defa ona açılacaktır: "...ah ahah .. Bilmez misin ne Zübeyde Molla'dır o Ben ondanda yılarım, Ma kba ş'd an da Bu aile içi diplomasi yokmu, beni, beynelmilel diplomasiden ziyade y ora r..."

Kısacık sustu, daha ciddi başka bir sesle devam etti:" . . .üs tel ik İsmet de Mudanya'da. . ."Arabasının camlarından, Çankaya yolu akıyordu:

bakımsız, çorak, çıplak; arasıra, tek tük ağaçlar, dal-larında siyahlı beyazlı saksağan gölgeleri; sanki za-man içinde, yeryüzünden bir semt-i meçhule uzaklaşı-yorlardi; her şey, o kadar başka bir gerçeğin içinde.

Belki de bu yüzden, son cümlesi dalgın, o kadar'uzak' bir cümle:Salih Bey, tam tersine, şaka yollu gülümseyerek:" . . .bu rada o lsa da fark etmez, Paşa m . ." dedi .

"...o mevzuda, maalesef rakipten taraf görünüyor:İzmir'deki 'yaver1 hanımın takdirkârıd ır. . ."

Mustafa Kemal Paşa, hâlâ o kadar dalgın ve uzak-ta, bir zaman konuşmadı; sonra sigara dumanlarını

Sesini değiştirdi, daha gündelik bir havayla, dediki:

"...Salih Bey'le beraber, buraya geliyor: yola çık-mışlar .."

'Hoca Yenge', ışık vurdukça parlayan gözlük cam-larının arkasında, ne kadar mes'ut, -bir o kadar da-hayrandı:

" . . .M usta fa 'm , ah Mustafa 'm Eşi menendi yokturuğlumun, şu yeryüzünde, bilesin .." sustu, kaşla gözarasında, kısaca dua edip sağına soluna üfledi; sonrasözlerini, içten bir temenniye bağlıyor: "...Cenab-ıHak , gönlüne göre versin Naza rdan s akla sın .."

Gözlüklerinin üzerinden, koskocaman baktı; onu,onun yanıbaşında olduğunu yeni fark etmiş gibi, Fik-riye'ye şakacıktan çıkıştı

"...a be kızcağızım, sen bize kıymetlisin, rahmetliRagıp Efendi'nin 'bergüzârı ' . . . Bilirim astasın, niyekalkarsın ayağa?"

Gevrek gevrek güldü, ekledi: "...sen asta, ben as-ta Mustafa 'ma kim ba kaca k?"

Page 216: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 216/236

bırakırken, dedi ki:" . . . fark ındayım Farkında o lmaz mıyım, be çu-

cuk...zihnimi ziyadesiyle meşgul eden, bu yüzderFikriye 'd ir. . ."

O sırada Zübeyde Hanım, ilerlemiş yaşma rağ-men, diri ve konuşkan; gözünde gözlükleri, dizinir.üstünde, zeytin çekirdeği teşbihi; Çankaya'daki oda-sında koltuğuna yayılmış, Fikriye'yi dinliyordu; Fikri-ye'nin yüzü, rujuna allığma rağmen solgun, gözleri-nin yeşil derinliğinde, o güne mahsus belli belirsiz birsaadet, anlatıyor:

"...az evvel, Meclis ' ten Rusûhî Bey aradı, HocaYenge Paşa, fevkalâde parlak ve müessir bir nutukirad etmiş, ortalık elbette alkış kıyamet .."

ta . . Mustafa ma kim ba kaca k?Neydi bu? Rasgele yapılmış bir şaka mı, üstü örtü-

lü bir kinaye mi? Fikriye'nin gözlerindeki saklı hüz-nü, büsbütün yoğunlaştırıyor; anlamını da değiştirdi,

acılaştırdı mı, ne? Tam cevap vermeye hazırlanıyorduki, uzaktan önce otomobilin kornası işitildi; ardın-dan, Zübeyde Hanım'm büyütmesi Fatma, rüzgâr gi-bi içeriye dalıyor:

" . . .hanım 'anne. . .h anım 'anne. . .Pa şa 'mız geld i . ."Fikriye, -görünmez bir tehlikeden korunmak ister-

miş gibi- sağ elini aniden ve insiyaki olarak, yüzünedoğru kaldırmıştı.

Acaba niye?Otomobil gelip, kapının önünde durmuştu, Yaver

Salih Bey, Paşa'nın kapısını açmış, o da iniyor. Foksi,

köpeklere has bir telâşla, kopup geldi; sevinç havla-malarıyla, dizlerine sıçrıyor; Gâzi, köpeğinin şaşmazve içten bağlılığını, onu okşayarak değerlendiriyor;onunla oyalanarak kapıya doğru yürüyordu.

Birden Fikriye'nin sesi işitilecektir." . . .Foksi 'y i . . .h içbirimiz avutamadık , Paşam.. .onun

için gaybubetiniz, gayr-ı kaabil-i teselli bir keyfiyet-ti .. ."

Mustafa Kemal Paşa, başını sesin geldiği tarafa çe-virmişti; yüzünde, -daha çok da gözlerinde,- sıcakmavi bir aydınlık belirmiştir:

" . . .Fikriye . ."Fikriye, zarif, sevinci mahzun, tutkusu gözlerindesaklı, köşkün kapısından çıkmış Paşa'ya doğru gelir-ken: "...evinize hoş geldiniz, Paşa m .." diyor, "...sizisağ ve salim, burada, görmek...Allah'ın ne büyük biılütfudur..."

Bir yerde buluşup, kapıya doğru birlikte yürüyor-lar; Foksi, bir sağa, bir sola geçip; nefes nefese, etraf-larında türlü şaklabanlıklar yapıyor

"...valde nasıl? Ankara'ya ısınabildi mi?.."Fikriye, mütebessim cevap verdi:"...onun nazarında, Selânik'in yerini, ne Ankara tu-

tabilir, ne İzmir... müteheyyiç bir intizar içindeydi..."Eliyle yol gösterip, cümlesini tamamlıyor:" . . .buyurmaz mısın ız?. ."

Mustafa Kemal Paşa, kapıyı açıp içeriye girdi. Zü-beyde Hanım, ayağa kalkmıştı, dudakları hafif titre-yerek, oğlunu karşılıyor. Gözünde o, her zaman; Ma-nastır Askeri Rüştiyesi 'nden, henüz bayram iznine

gelmiş, sarı kafalı 'oğlancık'tır; hani üniformalı, bunarağmen sık sık azarladığı, Mustafa."...gel be çucuk, gel be evlâtcık, sana bir sarıla-

yım...anidir nerelerdesin? Gözümüz kaldı yollarda...""...hep süylemez miyim, Hoca annem...asker ada-

mın, hayatı ayakta geçer..."Saygılı bir gülümseme ile annesine yaklaştı, öpsün

diye uzattığı elini hafifçe tuttu, önce, okşayıp sonraöptü Zübeyde Hanım kirpiklerinde bir damla göz-

Page 217: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 217/236

larında türlü şaklabanlıklar yapıyor.Mustafa Kemal Paşa "...nasılsın?.." diye sordu

"... Seni zayıf buldum...""...haiz-i ehemmiyet değil, Paşam Mühim olan

sizin âfiyette olmanızdır." Gözleri, Paşa'nın gözleri-nin maviliğinde kayıp, ilâve etti:"...hepimiz için .."Kısa bir duraklama anı: Mustafa Kemal Paşa, Fik-

riye'nin varlığından sızan o esrarlı feda-yı nefs hissiy-le, bir an sarsılmıştı; Fikriye ise, her haliyle, ona olantutkusunun, etkisi altında görünüyordu. Sessiz seda-sız, içeriye yürüyorlar. Salih Bey, bir iki adım arkala-rından gelmektedir. Foksi, hep ortalarda, ayaklarınınaltında; fakat, içeriye girmesi yasak Mustafa KemalPaşa, nihayet sükûtu bozdu:

öptü. Zübeyde Hanım, kirpiklerinde bir damla göz-yaşı, ona sarılıyor: "...berhudar olasın, Mustafa'm...çakır uğlum...gazan mübarek olsu n .."

Kendisi otururken, kolundan çekip oğlunu, yanın-

daki koltuğa oturtuyor; çok mühim bir sır tevdi eder-miş gibi, eğilip alçak sesle diyor ki:"...bak beri çucuğum...Cenab-ı Hak, seni milletine

bağışlasın...sen de erdin muradına, o da erdi...amaben eremedim...bilirsin nedir muradım, dünya gözüy-le, görmek isterim mürüvvetini ..

Mustafa Kemal Paşa, annesinin elini okşayarak,gülüyordu:

"...sen değil misin, Allah'tan ümit kesilmez di-yen...bu kadar sabrettin, biraz daha et, bakalım, neolur?"

Page 218: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 218/236

uçurumunun dehşetini, handiyse somutlaştırmış; bas-bayağı elle tutulur bir hale getirmişti. Hele arada bir,kirpiklerinden piyanonun tuşları üzerine, bir gözyaşıdamlası düştükçe ..

Gâzi, sırtında ropdöşambr, boynunda ipek fularmutad koltuğuna oturmuş, sehpanın üstünde, raksürahisi ve kadehi, leblebi vs... Mahzun, hatta kederigörünüyor; üstelik, dalgın Fikriye, son zamanlardıâdet ettiği o sun'i tebessümü, dudaklarında koruyoama, onun da acı çektiği, belli: gözyaşı damlaları, sısık, kirpiklerinin ucunda pırıldamıyor mu? En şaşırtcı olanı da, piyanonun üstüne bırakılmış, içki kadehi

Çaldığı sona erince, Fikriye, kadehine uzandı, bkerede içip bitirdi; sonra, Gâzi'ye hissettirmeden, kipiklerindeki yaşı, parmağının ucuyla alıp, ayağa kailtı; tuhaflık, koltuğuna oturmadan, rakı sürahisindekadehini tekrar doldurmasında; üstelik, tabii olmasna çalıştığı, bir sesle, konuşuyor da

"...demek ki, derpiş olunan tedbir bu... Mantıolduğu izâhtan vareste " Müstehzi ilâve etti: " v

"...neredeymiş bu sanatoryum? Hangi cehennem-de?"O an, telefon çalmaya başlamıştı, Mustafa Kemal

Paşa telefona kalkarken, Fikriye'ye cevap veriyor."...Almanya'da...Münih civarında bir yerde, zan-

nederim.. ."Ahizeyi kulağına götürüyor: "...alo, kim? Ha, sen

misin Hayati, hayrola?.. Telgraf mı, kimden dedin, İs-met Paşa'dan mı? Ne diyor, oku bakayım..."

Fikriye, konuşulanları duymuyordu; kadehini du-daklarına iyice yakın tutmuş, bakışları buğulu; yü-zünde esrarlı ve anlaşılmaz bir sesi dinlermiş gibi birifade: aslında işittiği, camlarda ıslık çalan, rüzgâr; yü-reğinde, onun uyandırdığı ihtimaller: gurbette ağıryalnızlık, kimbilir, belki de ölüm

İçkisinden, bir yudum alıyor, sonra, fısıltıya yakınbir sesle, kendi kendine diyor ki: "...Almanya'da birsanatoryum... Almanya'da, Münih civarında... Alla-hım, neresi orası? Ne kadar uzak .. Ne kadar soğuk ..Ne kadar yabancı . ."

Gâ i' i ü ü d ki if d l f di l dik d

Page 219: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 219/236

olduğu, izâhtan vareste... Müstehzi ilâve etti: . . .vremliysen, sanatoryumda ikam etin bir zaruret tir "

Mustafa Kemal, kederli fakat kesin bir sesle:"...izam etme, Fikriye .." dedi: "...S eni kaybetmı

değil, kazanmak telâşındayız... Doktor Adnan Bey'uzun uzadıya konuştuk...onun fikrince, çok muntzam bir sanatoryum tedavisi yapılmazsa..."

Nedense, susuyor, sigarasından bir nefes aldı; yosa bu, bir bahane mi? Fikriye, zehirli bir tebessümsoracaktır:

"... ne olurmuş? Yoksa ölür müymüşüm?.."Başını önüne eğiyor, alçak sesle "...yanınızda c

müş o lurdum.. ." d iyor, " . . .Buna çoktan razıy ıben . ."

Sustu. Gururla başını kaldırıp, bambaşka bir sesisordu:

Gâzi'nin yüzündeki ifade, telefonu dinledikçe de-ğişmişti; bambaşka bir yerde, değişik bir halet-i ruhi-ye içinde olmalı. Fikriye, dudaklarına bir sigara iliş-tirmişti, onu yakıyor.

"...peki, Hay ati Tam amd ır .. İyi ettin de beni ara-dın: bu husus hem mühim, hem müstacel...hadi, ak-şamların ha yrolsu n .."

Gâzi telefonu kapattı, Fikriye'ye izah sadedindekonuşarak, koltuğuna dönüyor; sesi de değişmiştir,muzaffer, memnun bir ses:

" . . .Mudanya 'dan haber le r iy i . . . Ko lay o lmad ıama, Traky a'yı kurtardık, bre .." Güleç bir yüzle ka-dehine uzanıyor: "...eh, ne denilmiştir: düşmez kalk-maz, bir Allah Dünyadır bu, belli mi olur: günün bi-rinde bakarsın, sıra Boğazlar'a da gelir, bak bu mü-

him: zira 'Majesteleri 'nin donanması İstanbul'a da-yandı mı, Karadeniz bir İngiliz gölü oldu say. Bittabi,mühim olan bir diğer nokta, Musu l meselesi Herhal-de halli kolay olmayacak . ."

Fikriye'nin yüzü, salıverdiği sigara dumanları ara-sında kaybolmuştu; o, tamamiyle başka, hayli irkilticive ürkütücü bir alemdedir; çok farklı, çok uzak birsesle soruyor.

"...peki, acaba sorabilir miyim: yolculuk ne za-man? Hemen mi?.."

Mustafa Kemal Paşa, o kadar başka bir yerdediıki, birden o konuya dönemez:

". . .efendim?.. Ne dedin?.. Hangi yolculuk?.. Haevet: şu sanatoryum meselesi Şey. . .he le M udanya'da, İsmet Paşa harbi bitirsin. . ."

(11 Teşrinievvel 1338 (1922) tarihli Hâkimiyet-i M illiyegazetesi, Ankara'da, şöyle çarpıcı bir başlıkla

yayınlanmıştır:)

Gazetenin, birinci sayfasınd a, 'tarihi' bir fotoğraf: Mudan-

ya'da mütareke müzakerelerine katılmış, zevat: Türkiye'yitemsilen, İsmet Paşa; Fransa'yı temsilen, General Charpy ce-napları; İngiltere'yi temsilen General Harrington; İtalya'yıtemsilen, General Monbelli Fotoğrafın üzerinde, manşet:

"ZAFERDEN ZAFERE . ."MUDANYA MÜTAREKESİ İMZALANDI

TRAKYA'NIN TESLİMİNE REFETPAŞA MEMUR.. .

Page 220: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 220/236

(Ankara'da münteşir, 'Yeni Gün' gazete siyse, 15 Teşriniev-vel 1338 (1922) günü, şöyle bir manşetle yayınlanmıştır:)

Gazetenin birinci sayfasında, Gâzi Mustafa Kemal ve İs-met Paşa'nın fotoğrafları görülmektedir; onların çevresindeşu başlıklar yer almıştır:

" TRAKYA BUGÜN KURTULUYOR .."GÂZİ HAZRETLERİ, BURSA'Yl TEŞRİF EDECEKLER.. .

Page 221: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 221/236

melânkolik, bir çan sesi. Kondüktör durup, o tarafadöndü; feneri gördükten, çan sesini duyduktan sonra,gülümsedi:

". . .deve kervanı, efendim . ."Kondüktör, önündeki ilk vagona binmişti fakat,

kervanı gören bazı başka yolcular, kara yoluna ini-yorlar. Hepsi, o tarafa dönük: iyice nemli ve dumanlıkaranlığın içinden, önce elinde sallanan feneri, üzeri-ne bindiği eşeğiyle, kervancı peydahlanıyor; yolda,çizmeleri, nefer elbisesi ve kalpağıyla, sigara içen Ha-lide Onbaşı'yı görünce, -erkek sanmış olmalı ki-, elinigöğsüne bastırıp selâmladı:

". . .esselâmünaleyküm , ihvan . ."". . .ve aleykümselâm, kerv ancıba şı . ."Birbirine bağlı develer, 'zahmetkeş ve mütevekkil'

birer birer beliriyorlar; gerçek değil birer hayal gibiönünden usul usul geçip, aksi istikamette kayboluyorlar: karanlık, o tarafta çok daha yoğun, nereyigittikleri görünmüyor, fakat. . .

...develerin gittikleri yönden, uzak uzak, önce biift k d iki ift d h t bil f gö ük

Gâzi'nin tebessümü genişlemişti, elini sıkmak üze-re, Halide Edip'e uzatıyor; hararetle el sıkışıp, aya-küstü konuşuyorlar:

"...hayrola, hanımefendi?.. Tek başınıza, bizi istik-bale mi çıkmıştınız?. ."

"...hiç sormayın Paşa hazretleri, trenimiz arızalan-dı, yolda kaldık . ."

Kaşları, îıayretle alnında yükselmişti: ". . . lâkinböyle bir tesadüf, havsalaya sığmaz Tahayyülü dahigayr-ı mümkün . ."

Onlar konuşurken, arabadan bu defa Kâzım Kara-bekir Paşa inmiş, yanlarına gelmişti. Mustafa KemalPaşa, ikisini tanıştırıyor:

". . .Kâzım Paşa cenapları, Ankara'yı sizin gaybube-tinizde teşrif ettiler... Halide Edip Hanımefendi...nâm-ıdiğer Halide Onbaşı: ordularımızın uğuru..."

İki taraf, samimi tebessümlerle, hafifçe başını eği-yor. Gâzi, ne düşündüyse, Halide Hanım'a izahat ver-mek gereğini duymuştu; dedi ki:

"...Bursa'ya gidiyoruz orada, İsmet ve Fevzi Pa-şa'ya mülâki olacağız... Mudanya'dan gelecekler. . ."

S gö ü ü l h k l

Page 222: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 222/236

çift, arkasından iki çift daha, otomobil farı gözükmesin mi? Far huzmelerinde, az önce karanlığın yuttuğıdeveler, teker teker, -ve bütünüyle kervan,- bir gölgoyunu gibi devasa beliriyor; arabalar geçince de, tobulutu ve koyu karanlığın içinde, tekrar yok oluyorlar.

En öndeki araba, Halide Edip Hanım'a birkametre kala, yavaşlayarak durdu. Hayret Acaba niyeÇünkü bu, Mustafa Kemal Paşa'nın arabasıydı; YaveSalih Bey, şoförün yanından, şimşek hızıyla çıkıp, arka kapıyı açıyor. Gâzi, tebessümü gözlerinin mavisinde saklı, arabadan ağır ağır indi. Halide Edip Hanımsigarasını çizmesinin burnuyla yerde ezip, hayretleiçinde, ona doğru yürüdü.

Sonra, gözünün ucuyla hemen arkalarına yanaş-mış ikinci arabayı göstererek, sesini alçaltıp, ilâve et-ti: ". . .Fikriye'yi de götürmekteyim.. . Hastalığı ciddi-yet kesbetti. . . Münih'de bir sanatoryuma yatıraca-ğız. . ."

Halide Edip Hanım'm, yüzü gölgelenmişti; sesi birhayli kırık:

". . .öyle mi?. ." dedi, ". . .Vah vah, fevkalâde müte-essir oldum..."

Sustu, kısaca düşündü, soruyor:"...izninizle, ona veda edebilir miyim? Bildiğiniz

üzere ülfetimiz. . ."Mustafa Kem al Paşa, sözünü kesti: ". . .elbette bu-

yurun konuşun . ."

İkinci arabanın kapısını açtı: Halide Edip Hanım,

nedense biraz mahçup:"...teşekkür ederim, Paşa hazretleri "Yaver Salih Bey, arkalarından geliyordu, Mustafa

Kemal geriye döndü; o kaldı. Halide Onbaşı, önündebulunduğu arabanın, açık kapısına doğru eğiliyor.

Fikriye, arabanın arka koltuğuna, yarı uzanmışyarı oturmuştu: kürkler içindeydi, yüzü adamakıllısolgun, gözleri iyice mahzun. Onu görünce, derhaldoğrulup, tehalükle ellerine sarılıyor, güçlükle gülüm-seyerek, diyor ki:

"...ah h anımefendi, ah Bu ne mes'ut bir tesadüf ..

Sizinle burada karşılaşacağımızı, rüyamda görsem..."Cümlesini bitirmedi, sustu; uzun gözleriyle, yap-rak yeşili gülümseyerek, sonra:

" . . .m utl aka . . ." dedi, " . . .b u işde b ir hayır var "Kapının ağzındaydılar, arkalarındaki üçüncü ara-

banın farlarından, garip ve ürkütücü, bir ışık gölgekarşıtlığı içinde görünüyorlar.

" . . .Almanya'ya g id iyormuşsunuz?"Fikriye kirpiklerini indiriyor, epeyce canı sıkkın ve

"...tabii, fevkalâde olur Niye olmasın? İyileşeceği-nizden, hiç şüphem yok .."

Fikriye, daha fazla kendini tutamadı; iyice duygu-lanmıştı, ağlamamak için dudaklarını ısırarak, HalideHanım'ın boynuna sarıldı:

"...bir inanabilsem .. Ah, buna bir inanabilsem .."Onun kollarından ayrıldığında, Halide Edip Ha-

nım'ın da gözleri, hafif nemliydi. Arabanın kapısı ağ-zında konuşmuşlardı; o çekilince, az geride bekleyenSeryaver Salih Bey, kapıyı kapatıyor; öndeki arabanınfarları ışığında, Karabekir Kâzım Paşa ile, sigara içipkonuşmakta olan, Gâzi 'ye doğru yürüyorlar.

Halide Edip Hanım, bir süre sustu; fakat daha faz-la kendini tutamadı; duyulur duyulmaz bir sesle, Sa-lih Bey'e sordu:

"...şey, söyler misiniz Salih Bey...çok merak ediyo-rum da ..bu ani yolculukta, İzm ir'deki 'yaver' h anı-mın, hiç mi dahli yok?.."

Page 223: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 223/236

y p y , p yisteksiz, diyor ki:

"...maalesef, evet Doktorların, ısrarı, işte. Ben git-mek istemedim, lâkin Paşamız buyurunca..."

Cümlesini askıda bıraktı, boynunu büktü. HalideEdip Hanım, halinden tavrından etkilenmişti; ona bi-raz olsun cesaret vermek istiyor:

"...ne var bunda canım...kısa bir müddet kalır,pürsıhhat dönersiniz..."

Fikriye, küçük bir kız çocuğu gibi, tek omzunukaldırdı: "...bil me m ki .."

Sonra birden canlanıyor: "...ama şey...evvelâ Pa-ris'e uğramak niyetindeyim, giyecek bir şeyler yaptır-mak için...ne dersiniz? İcâp etmez mi?"

(Komintern tarafından yayınlanan InternationalePresse - Korrespondenz dergisinin, 27 Eylül 1922

tarihli sayısından alınmıştır.)

Komünist Enternasyonali Yürütme Kurulu

Türkiye Halkına, BarışAvrupa Emperyalizmi'ne, Savaş

"İşçiler Yakınd oğu çok büyük tarihi önem taşıyan geliş-melere sahne oluyor. Galip İttifak Devletleri'nin kapitalistle-ri, Türkiye Halkinı ölüme mahkum etmişti. Türkiye'yi parça-ladılar. Türkiye'nin çevresini, kendi gücüne dayanarak varlı-ğını sürdürme yeteneğinden yoksun, bir dizi devletle sardı-

İ

Page 224: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 224/236

lar. Bu devletler, İttifak Devletleri'nin köpekleri olmaya veher zaman Türkiye Halkina karşı kışkırtılmaya mahkûm-dur..."

"...Sovyet Rusya'nın mücadele eden ve zafer kazanan Kı-zılordusu'ndan cesaret alan Türkiye Halkı, peşpeşe savaşlar-dan bitkin düşmüş olduğu halde, silâha sarıldı; ve üç yıl sü-ren mücadele sonunda, canını kurtarmasını bildi, ingilte-re'nin donattığı Yunan ordularını kaçmaya zorladı. İstanbulve Çanakkale Boğazı dışında, tüm Anadolu'yu yabancı ordu-lardan temizledi. Türk ordülarının zaferi, zalimlerin gücününde sınırlı olduğunu; halklar özgürlük için bir kez ayağa kalk-tılar mı; Versailles'da barış anlaşmaları adı altında kendileri-ne vurulan, tüm kölelik zincirlerini paramparça edebilecekle-rini kanıtladı..."

"İşçiler Türk Hükümeti, işçilerin ve köylülerin hükümetideğildir; subayların bir kesiminin hükümetidir, aydınların hü-kümetidir. Hiç kuşkusuz bizim amaçlarımızla uyuşmayan birhükümettir. Bu yüzden Türkiye İşçi Sınıfı, Türkiye ekonomikaçıdan kalkındığı ölçüde, bu hükümete karşı mücadele et-mek zorunda kalacaktır. Ama, Türkiye işçileri, kendileriyle buhükümet arasındaki ilişkiler ne olursa olsun, Türkiye'nin mü-cadelesinin, yoksul bir köylü halkın uluslararası sermayeninköleleştirme çabalarına karşı verdiği mücadele olduğunu an-lamışlardır. Ve uluslararası proleterya, Türkiye Hükümeti ileilişkisi bir yana, sırf kendi çıkarları gereği, ittifak DevletleriEmperyalizmi'nin, yeniden Türklere karşı silâha sarılmasını,ingiliz dünya egemenliğinin çıkarları uğruna, Avrupa prole-

teryasının yeniden kanını dökmesini, bütün gücüyle engelle-mek zorundadır..."

"İşçiler Sizin göreviniz, Türkiye'ye karşı atılacak herhan-gi bir askeri adıma karşı, var gücünüzle ve ısrarla mücadeleetmektir. Sizin göreviniz, İttifak Devletleri'nin Boğazlan Müt-tefiklere açması için Türkiye'yi zorlayarak yeni savaşlar ha-zırlayanları engellemek için tüm gücünü ortaya koymaktır..."

"Kahrolsun ittifak Devletleri Emperyalizm'i Türkiye Hal

" ...ihtimal, bazı kafalarke sile çektir L."

Sonbaharın, yorgun güzelliği: bahçedeki bazı ağaç-ların, yaprakları sararmaya yüz tutmuş, bazı çiçeklersolmuş. Hava, kapalı: yağmur bulutları, akşam ay-dınlığını örtüyor. Ara sıra çakan kuru şimşekler, elek-trik mavisi birer yalaz. Uzaktan, tehditkâr gök gürül-tüleri. Uşakizadeler 'in Göztepe'deki köşkü, 'mağ-mum' bir geceye hazırlanıyor.

Kütüphanesi 'ndeki ça lışma odası . Akşamüzer i .Sarkaçlı, murassa duvar saati, (alafranga) altı buçuksularındadır, ahenkli titreşimlerle buçuğu çaldı. O su-sunca, tik taklan başlıyor: yeknesak, ısrarlı, sinir bo-zucu Yalnız yazı masasının üzerindeki çalışma aba-

Page 225: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 225/236

p y ykı'na özgürlük ve barış Kahrolsun yeni emperyalist savaşlarKahrolsun diplomasi bezgirgânları .."

(Komintern Belgeleri'nde Türkiye/l. Kurtuluş Savaşı wLozan, s. 51, Kaynak Yayınları, 1993.)

zucu. Yalnız, yazı masasının üzerindeki çalışma aba-juru yakılmış, başka ışık yok: bu da insana, tenhalıkve yalnızlık duygusu veriyor. Latife, kütüphanenin oyağmur loşluğu içinde, yazı masasının başına otur-muş, harıl harıl bir şeyler yazıyordu; çakan şimşekle-rin yalazı, odaya dolup boşaldıkça, ortalık birden ca-ma çekilmiş bir fotoğrafın, negatifidir: her şey, siyahve beyaz.

Latife, asabi bir telâşla, kalemini sık sık mürekkephokkasına batırıyor. Sumenin yanı başında, kül tabla-sı, bir sigara paketi ve kibrit kutusu; bir de yarısı içil-miş şampanya bardağı. Genç kız, nedense yazmayıbırakıverdi; yazdıklarına tatsız tuzsuz, besbelli 'gayr-ımemnun' şöyle bir baktı, belirgin bir asabiyetle kağı-

dı buruşturup, çöp sepetine attı. Dirseklerini masayadayamıştı, çenesini sağ yumruğuna; gözleri, sabit birnoktaya dikilmiş. O da çok sürmedi, aynı asabiyetleayağa kalktı; kalkarken, şampanya bardağını aldı;saatin yeknesak tiktaklarını dağıtarak, odasında gidipgelirken, arasıra onu yudumluyor.

Aklına yeni bir şey mi geldi acaba? Gidip gelirken,ansızın duruyor: aynı gergin yüzle, yeniden masasınınbaşına geçti; içkisini bitirip, önüne başka bir kağıtçekti; kalemini mürekkebe batırıp, tekrar yazmayakoyuldu. İşlek bir el yazısıyla, gerçekte bir mektup

yazıyordu:

"...mukaddes Paşam, pek mes'ud dakikalar yaşa-dım; şimdi de, derin bir teessürün altında ezilmekte-yim. Burada bırakmış olduğunuz şeref, bütün aileminşeref hâlesidir, fakat yalnız bendenizin olan çok kıy-metli ve ebedi bir şey daha vardır: o da, canlı hâtıra-nızdır. Bazen dalıyorum, saatlerce gözlerim kapalı dü-şünüyorum... Bu rüyalarımdan uyanışımda... 'YarabN k ili di d i i d / P i ü d

ti almak tenezzülünde bulunmuştur... Evet, ömrümünson dakikasına kadar, mes'ud veya bedbaht edileyim...Halâskârı takib etmekten azade kalmayacağım; fiilenolmasa da, hayalen daima beraber yaşayacağım...ma-dem ki, bütün saadetimi zât-ı devletinizin hizmetindebuluyorum...yegâne arzum, her ne suretle olursa ol-sun...sadakatimin yanınızda bir silâh olmasıdır..."

Mektubun bu en ilginç yerinde, kapının iki keretıklatıldığını işitti. Başını o yana kaldırıp, mektubusumenin altına saklayarak:

"...giriniz .." dedi.İçeriye, Dr. Refik Bey, arkasından Yaver Salih Bey

giriyor; Gâzi 'ye yaklaşıyorlar. Mustafa Kemal Paşa,oturduğu yerden doğrularak;

" . . .oooo, s iz miydiniz, Doktor?. ."Eliyle koltuğu gösterdi: "...buyurmaz mısınız? .."Hemen arkasından farklı bir sesle, kaçınılmaz so-

ru: "...valde nasıl?.."Dr. Refik Bey, oturmamıştı; gözlüklerinin ardında,

gözleri hayli kederli, ellerini oğuşturarak cevap verdi:mutad sükûneti ve yumuşaklığıyla, konuşuyordu; Sa-

Page 226: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 226/236

Ne eksilirdi derya-yı izzetinden / Peym ane-i vücudazehi âb dolmasaydı' diyor gözyaşları döküyorum..."

Birkaç gün sonra, Mustafa Kemal Paşa; T B M MRiyaset makamında oturmuş, sağ elinin iki parmağıarasında sigarası, Latife'nin yazdığı mektubu okuyor-du; garip şey, kelimeler ve cümleler, aynı anda kulak-larına, onun sesiyle aksediyor:

"...belki de siz... 'Beni yirmi gün görmekle, bu kızbenden ne istiyor ve bu hakkı ona kim vermiştir,' diyehiddetlenirsiniz. Nazarımda hiçbir şey ehemmiyeti haizdeğildir. Fakat ilk nazarda, dünyanın en büyük dahisi,kendisi için mahfuz olan sadakat, hürmet ve samimiye-

y ş ğ y , ş y ;lih Bey, biraz geride durmuş, onu dinliyor...

"...rahatsız etmeyelim, Paşam Maşallah, manevi-yatı yüksek Dilinden lâtife eksik olmuyor... Hakikathalde, hastalığın mahiyeti ve hastanın ilerlemiş yaşınazar-ı itibare alınırsa..."

Musrafa Kemal, sigarasını kül tablasına bastırır-ken, sözünü kesti; ciddi ve vakur bir kederle soracak-tır:

"...hiç mi ümit yok, Doktor?.."Dr. Refik Bey, önce omuzlarını kaldırdı: "...Al-

lah'tan ümit kesilmez, Paşam .."Kısa bir sükût oldu; sonra Doktor daha profesyo-

nel bir ifade ile:

"\.ma|um-u âliniz, valde hanım, onun da hastası-

dır: |)o"ktM>r Ad nan B ey' le, m üda vele -i efkâ rda bulu n-dul<J. ,bır//ıevi con sul tat ion ... M üşte rek fikrim iz odu r- ki",'da-hşf mutedil bir iklimd e, m ukad der akıbe t hayligeciktirilebilir.. ."

-«•'-' '"îaver Salih Bey, işte o zaman söze karışıyor:"...meselâ, İzmir gibi mi?.."

Dr. Refik Bey, ona döndü: "...evet Eğer mümkün-se, İzmir münasiptir "

Mustafa Kemal Paşa, Seryaver Salih Bey'e muhte-melen bir talimat verecekti; konuşurken sesinde örtü-lü bir kaygı ve şefkat titreşiyordu:

"...Salih, ne dediğini duydum..." dedi, "...bununçaresine sen..."Sözü askıda kalıyor, çünkü kapı tıklatılmıştı; tıkla-tılmasıyla, açılması bir oldu: Hey'et-i Vekile Reisi,Hüseyin Rauf Bey'di gelen; Doktor Refik Bey'le SalihBey'i i görünce bir an duraklıyor:

"...hayrola?.. Hususi bir şeye müteallik ise, başkazaman gelirim."

"...yabancı mıyız, canım? Valde'yi konuşuyorduk:Ankara 'ya in t ibak edemedi , b i l iyorsun. . .bu i t ibar-l "

nesi üzerinde görüşülmesinden tedirgindi; sigara pa-

ketini uzatarak, sözü değiştirecektir."...yak bir cıgara, bir de kahve söyleyelim... Se-beb-i ziyaretin ne ola ki?.."

Rauf Bey, sigarayı alır; o da, ziyaretçi koltuğunaoturdu; önemsiz bir şeyden bahs ediyormuş gibi, bi-raz da yapma bir neşeyle cevap verdi:

" . . .h iç e fend im. . . Refe t Paşa 'y la konuşuyor-duk...birden esti.. .yarın gece, Keçiören'e davet edi-yor...evine... Ali Fuat Paşa, sen, ben ve o... Eski gün-lerdeki gibi .."

Mustafa Kemal Paşa güliımsüyordu, ateşi uzatır-ken dedi ki:

"...yani, Mahşer'm Dört Süvarisi.. . Öyle mı?.."Gülüşüyorlar.

Buzlu mavi, yarım bir ay, kenarlarını yaldızladığıbulutları kılıç gibi doğrayarak, kayıp gidiyordu; rüz-gâr hem soğuktu hem keskin, kaldırdığı toz bulutla-rından oluşan anafor, döne döne, eve kadar ulaşıyor:sırt üşütücü ıslıklarını duyulmaz kılan, onların arası-na dağılmış, hoyrat, bir o kadar tehditkâr köpek hav-

Page 227: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 227/236

l a . . . "Dr. Refik Bey, kibar ve saygılı, müdahale ediyor:

" . . . t e fe r rüa t ın ı , b i l âhare , ay r ıca a rzeder im, Pa-şam. ..müsaade-i âlinizle..."

O ve Salih Bey, çıkıyorlar. Hüseyin Rauf Bey, has-talık söz konusu olunca, bir an dalgınlaşmıştı; kendikendine konuşur gibi, mırıldanıyor:

"... Balkan Harbi, Harb-ı Umumi, İstiklâl Harbi...1328'den ben muharebe yaşanıyor... Zübeyde Ha-nım, bir tarih..."

Gâzi'ye dönerek ilâve etti: "...şayân-ı şükrandır ki,zaferi görmek müyesser oldu..."

Mustafa Kemal Paşa, her zaman olduğu gibi, an-

lamaları, ki bu yörede hiç eksik olmaz. Ev, zamanınAnkara evlerinden. Keçiören'de, etrafı epeyce tenhabir bağevi; kapının önünde, birisi Mustafa Kemal Pa-şa'nın olmak üzere, iki otomobil duruyor. Üst katpencereleri bütün aydınlık, salonun ışıkları...

Görgüye göreneğe uygun döşenmiş bir salon: sedir,koltuklar, yer minderleri; duvarda çapraz asılı iki kı-lıç, hattat elinden çıkma tâ'lik yazılar: 'Bismillahir-rahmanirahim ' ve diğerleri.

Mustafa Kemal Paşa, âdeti üzere, bir koltuğa otur-muştu; vanıbaşındaki sehpada, rakı sürahisi, kadehi,kül tablası, sigara paketi ve teşbihi, ayrıca leblebi ta-

bağı; yanıbaşmda, Ali Fuat Paşa oturuyor, durumdanpek hoşnut değil gibi, sigarasının dumanlarına dal-mış; Refet Paşa, karşıda ayaktadır, her zaman olduğugibi, hareketli; Hüseyin Rauf Bey, ise, Mustafa Ke-mal'in tam karşısında: yüzünde samimi, fakat birçokmanaya çekilebilecek, ciddi bir ifade, sağ elini Gâ-zi'ye doğru uzatarak, takılırmış gibi diyor ki:

"...aramızdaki samimiyete binâen söylüyorum...Belki farkındasınız, belki değilsiniz... Meclis, Salta-nat 'm...hatta hilâfetin kaldırılması endişesiyle müte-essirdir... Sizden de, istikbalde takınacağınız tavırdanda, şüphe ediyor... Bu hususta, Meclis'i...dolayısıylaefkâr-ı umumiyeyi, tenvir ve tatmin etmeniz lüzumu-na kaniyim.. ."

Sustu, o susar susmaz; salona kalın bir sükût çök-tü; bu sessizlik içinde, dışardaki deli rüzgâr yüzün-den, nerede unutulmuşsa, açık unutulmuş bir pancu-run, ısrarla çarpışı işitiliyor. Refet Paşa'nın, asabi gü-lümsemesine, Ali Fuat Paşa'nın rahatsız dalgınlığınamukâbil Mustafa Kemal Paşa, sigarasının dumanlarıarasında, sakindir. Doğrudan Rauf Bey'e hitap etti:

tün meydana çıkıyor. Mustafa Kemal Paşa, yüzünüRefet Paşa'ya dönmüştü: aynı ciddiyet ve sükûnetlesordu:

"...ya siz Paşa, bu hususta sizin mütalâanız, hangiistikâmettedir?"

Refet Paşa, kısa adımlarla sağa sola giderek; ayak-ta, yüzünde hep aynı asabi tebessümle konuşacaktır.

"...Rauf Bey'in fikir ve mütalaasına, tamamen işti-rak ediyorum... Filhakika, bizde, padişahlıktan ve ha-lifelikten başka...bir şekl-i idâre mevzuubahis ola-maz "

Mustafa Kemal Paşa, bu defa Ali Fuat Paşa'yadönmüştür fakat sorusunu tekrarlamadı; ona sadecebakıyor, hiçbir şöy söylemiyor; Ali Fuat Paşa, ağırağır, sözlerini tartarak dedi ki:

" . . .şey . .malûm-u âl in iz , bendeniz M oskov a'danhenüz avdet etmiş bulunmaktayım... Bu itibarla, vazi-yeti de...efkâr ve hissiyat-ı umumiyeyi de, lüzumu de-recesinde tetkike vakit bulamadım... Beni, bu mesele-de fikir dermeyanmdan mazur görmenizi reca ede-rim.. ."

Hüseyin Rauf Bey, müdahale ederek, sözünü kesti:

Page 228: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 228/236

, ğ y p"...ben evvelemirde, sizin mütalâanızı almak iste-

rim...bu bahiste sizin fikriniz ne merkezdedir?"Hüseyin Rauf Bey, biraz asabi fakat kararlı, fikir-

lerini açıkladı:."...ben saltanat ve hilâfet makamına...vicdanen ve

hissen merbut bir kulum...çünkü benim babam, padi-şahın nân-ü-nimetiyle yetişmiş...Osmanlı Devleti 'ninricâli sırasına geçmiştir... Benim de kanımda o nime-tin zerratı vardır. Ben nankör değilim ve olamam...Padişaha muhafaza-i sadakat borcumdur... Halife'yemerbutiyetim ise, terbiyem icabıdır...

Bu defa, daha kalın, basbayağı ağır bir sükût çök-tü, rüzgârın vmıltıları, ısrarla çarpılan pancur biisbü-

y y"...bir d akika .. Bir dakika .. Benim bir de umumi

mütalâam var...bizde vaziyet-i umumiyeyi tutmakgüçtür; bunu ancak herkesin erişemeyeceği kadaryüksek görülmeye alışılmış bir makam temin edebilir.O da makâm-ı saltanat ve hilâfettir; onu lağvetmek,yerine başka bir mevcudiyet ikâmesine çalışmak, felâ-ket ve hüsranı muciptir, asla caiz olamaz .."

Ali Fuat Paşa tedirgin ve rahatsız, oturduğu yer-den kalktı; Refet Paşa, hep öyle mütebessim, kadehi-ne rakı koyuyordur; Mustafa Kemal Paşa, yeni bir si-gara yakmıştı: dumanları, ağır ağır, başının üzerindeyükseliyor; Hüseyin Rauf Bey ise, gözlerini MustafaKemal Paşa'ya dikmiş: yine kurşun gibi bir sükût;

rüzgârdan çarpılan pancur, biraz daha sık; uzaklarda

savrulan, köpek havlamaları.Mustafa Kemal Paşa, vakur ve ciddi, diyor ki:"...arkadaşlar, mevzubahis ettiğiniz mesele...haddi-

zatında bugünün meselesi değildir... Meclis 'de bazıla-rının telâş ve heyecanına da mahal yoktur... Ben nehalife olmak niyetindeyim, ne de padişah... İcâb-ı ha-linde bunu Meclis 'de de beyan ederim..."

Mustafa Kemal Paşa, bu kadarla yetinecekmiş gi-bi, susmuştu; fakat, aklına başka bir şey gelmiş gibiayağa kalktı, yürüyerek devam ediyor:

"...bence, Meclis'in asıl iştigâl edeceği mevzu, SulhKonferansı 'nda Türkiye'yi, kimin temsil edeceği mev-zuudur... Vatanı işgâlden halâs etmiş olan Ankara mı,yoksa, Sevres Muahedesi 'ni imzalamış olan Bâbıâlimi?"

Mustafa Kemal Paşa, ağır ve tane tane konuşuyor-du; o an, İzmir'in istirdatı esnasında, ona nihayet isti-rahat edebileceklerini söyleyen Halide 'Onbaşı 'ya,gülerek verdiği cevabı hatırlamıştı:

"...istirahat mı? İstirahat ha? Hele İzmir'i kurtara-lım, korkarım ondan sonra birbirimizi yiyeceğiz: ka-f l "

li , görmüş geçirmiş, o 'Kuva-yı Milliye' köpeği; öbü-

rü, tilki gibi sivri burun ve kabarık kuyruklu, onunyol arkadaşı. Bulutların, istasyon üzerine yığıldığı;ağızlardan burunlardan, duman salkımlarının savrul-duğu; örtülü bir hava; soğuk sert; rüzgâr estikçe inceince tozutan, kar serpintisi.

Meclis 'de Teşkilât-ı Esasîye, Hariciye ve AdliyeEncümenleri 'nin muhtelit toplantısı; kötü aydınlatıl-mış, basbayağı soğuk, genişçe bir oda; okul sıraların-da, kimisi endişeli, kimisi 'mes'ut ve mesrur' meb'us-lar; zira 'Saltanatın Kaldırılması ' mevzuunda verilmişlâyihalar birleştirilmiştir, o tartışılıyor.

Mustafa Kemal Paşa, sıralardan birisi üzerine çık-mıştı; sıra ondadır, karşısındaki, gizli veya açık muha-lefetin, gözlerine baka baka sert ve asabi, konuşuyor.

"...hâkimiyet ve saltanat, hiç kimseye, ilim icabıdırdiye, müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Kudretleve zorla alınır... Nitekim Türk milleti, hâkimiyet vesaltanatı, isyan ederek, kendi eline bilfiil almıştır... Bubir emrivakidir... Mevzubahis olan, millete saltanatı-nı hâkimiyetini bırakacak mıyız bırakmayacak mı-

Page 229: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 229/236

falarımız uymuyor "Bundan, her zaman emin olmuştu; çünkü onların

gayesi, eski düzene dönmekten ibaretti; oysa o, ' ihti-lâlden de vasi tahavvülleri' içeren, muazzam bir 'inkı-lâp' düşünüyordu.

TBMM'nin 'Teşrinisani iptidasındaki o gece, son-radan meşhur olacak 'hafî celsesi ' . Garip ama, cümlekapısı önünde, ne gelen var, ne giden: ortalık, fenahalde, tenha; sadece, gocukları içinde kaybolmuş, bir-kaç bekçi ya da zaptiye seçiliyor; bir de başıboş iki,köpek: birisi toraman, kulakları kesik, tasması diken-

nı, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mı-yız değildir... Mesele zaten emrivaki olmuştur... Şimdimesele bu emrivaki olmuş hakikati, ifade etmekten

ibarettir.. ."

Lâyiha taraftaları arasından, beklenmedik bir alkışkoptu; kısa bir süre susan Mustafa Kemal Paşa; 'mu-halif zevatın' yüzlerine, dik dik bakarak; aynı sert veöfkeli sesle:

"...burada toplananlar...Meclis ve herkes...mesele-yi tabii görürse fikrimce çok iyi olur..." dedi, "...aksitakdirde, hakikat yine usülü dairesinde ifade olu-nur...fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir..."

Ertesi gün çıkan, -1 Teşrinisani 1338 (1922) tarih-li,- Birlik gazetesinin birinci sayfasında; Gâzi MustafaKemal Paşa'nın, 'Muhtelit Encümen'de konuşurkençekilmiş bir fotoğrafı vardı; onun üzerine, büyük 'hu-rufat'la şu başlık' atılmıştı:

" B U N D A N S O N R A PA D İ Ş A H , M İ L L E T İ NK E N D İ S İ D İ R "

" D Ü N A K Ş A M V E B U G Ü N M İ L L Î B AY R A M -D I R "

İstanbul, Yıldız Sarayı Muayede Köşkü: sabah ol-du olacak, İstanbul soğuk bir teşrinisani gününe baş-lamak üzere; hava donuk ve ıslak. Boğaz, duman du-man, sis; Üsküdar'dan Çengelköye'e, göz gözü gör-müyor; bu yüzden, Şirket-i Hayriye'nin, günün ilk se-ferine çıkan vapurları -Dilnişin, İnşirah, Tarz-ı Nevin-sık sık düdük çalıyorlar...

Muayede Köşkü'nün kapısında, İngiliz ordusunaait olup, onlar tarafından gönderilmiş bir ambulansduruyor; çevresinde, İngiliz İşgal Kuvvetleri'nden bir-k f b tl i i t d l bi h

Şirket-i Hayriye'nin sis düdükleri, Boğaz'dan, 'canhı-raş ' yankılanıyor. İstimbot, Padişahı aldıktan sonra,açıkta demirli İngiliz Malaya zırhlısına doğru hareketetti.

Malaya Zırhlısı güvertesinde, bir başka hazırlık:Bahriye Silâhendazları 'nın merasim müfrezesi, merdi-ven .önüne dizilmiş; gemiye yanaşmış olan istimbot-tan, Mehmed-i Sâdis, merdiveni ağır ağır çıkarak, gü-verteye ayak bastı; onu, İngiliz Bahriyesi'nin gelenek-sel töreniyle karşıladılar. Karşılayanların başındakide, sıradan birisi değil; İngiliz Akdeniz Donanması

Başkumandanı Amiral Sir Brock: el sıkışıyorlar; ayrı-ca, İngiliz Yüksek Komiser Vekili Henderson, İngilte-re Kralı adına, Osmanlı Padişahı 'na, en derin saygıla-rını sunuyor.

Ertesi gün, -17/18 Teşrinisani 1338 (1922)- Der-saadet 'te münteşir Renin gazetesinin birinci sayfasın-da; yaşanan bu önemli olay, Padişah Mehmed-i Sâ-dis'in bir fotoğrafı ile, şu basit başlıkla verilecektir.

Page 230: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 230/236

kaç nefer; bu saatler için mutad olmayan, bir hare-ketlilik Nedeni çok geçmeden anlaşılacaktır; zira Pa-dişah Mehmed-i Sâdis (Vahidettin), birkaç saray men-subu, bazı İngiliz zâbitleri arasında, kapıdan çıkıyor;müteessir ve telâşlıdır; yanında oğlu Ertuğrul Bey vebaşmabeyincisi, ambulansa biniyorlar.

Padişah Mehmed-i Sâdis (Vahidettin) bindiği am-bulanstan, yanında, oğlu Ertuğrul ve Mabeyinciba-şı'sı olduğu halde, Tophane rıhtımında, inecektir; İn-giliz bahriye silâhendazlarmın himayesinde, bu defarıhtıma yanaştırılmış, işgal donanmasının bir istimbo-tuna biniyor. O sırada güneş, sis yoğunluğu gerisin-den, biraz kızıl epeyce turuncu, kendini göstermişti,

" VA H D E T T İ N , B İ R İ N G İ L İ Z Z I R H L I S I Y L AK A Ç T I "

"...bu kız, mustafayı değil;mustafa kemal paşa'yı ister L."

İzmir'de yağışlı, kış günü: eflâtun renkli, ağır veyağmur yüklü bulutlar, Kadifekale'den, şehrin üzerinesarkıyor: yumuşak ve pırıltılı, ince bir yağmur, Kör-fez'i sarmış: karşı kıyıda, puslar ardında kayıp, Karşı-

yaka. İlk bakışta pustan, hayal mi, yoksa gerçek miolduğu anlaşılamayan, Körfez vapurları.

Bir otomobil, ince yağmurun titreşimleri arasında;ana caddeden, Karş ıyaka 'daki Uşakizadeler Köş-kü'nün, sokağına saptı; biraz ilerleyip, köşkün bahçekapısı önünde durdu. Arabanın kapısını açan şoför,Latife'nin -elinde bir paketle- inişine, yardımcı olu-yor: o, şoförünün açtığı şemsiyeye sığınarak, müte-

Page 231: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 231/236

y , ş ç ğ ş y y ğ ,bessim fakat ciddi bir tavırla, bahçe kapısından gire-cektir.

Muammer Bey'in Karşıyaka'daki köşkü: üç katlıbüyük bir bina, zengin bir bahçe ve yüksek ağaçlarlaçevrilmiş; ağaçların arasında, iki kameriye var; yük-sek bir manolya, bir iki servi ile akasyalar, çevresinisarmış. Su tozu halinde, yağmur. Bahçede kuşların, -en çok da kumruların- sesleri.

Seryaver Salih Bey, köşkün ikinci kattaki kabul sa-lonunda, pencereye yakın bir koltuğa oturmuş, gazeteokuyordu; kahvesini içmiş, sigarasını tüttürmektedir;

bir yandan da, haberlere göz gezdiriyor; bu arada,elinde tepsi ayakta duran Ali Çavuş, içilmiş kahveninfincanını, su bardağını, gümüş tepsiye alıp, kapıyauzaklaşır. Masanın üzerinde, hayli kalın bir gazete to-marı: Türkçe, Fransızca, Rumca, ingilizce vs gazete-ler.

Göztepe'deki kadar değilse de, şatafatlı ve konfor-lu döşenmiş bir salon; ağır kadife perdeler, batı tar-zında oturma grupları, vitrinli iki büfe, kristal birkaçayna. Duvarlarda, ünlü hattatların tâ'lik yazılarıyla,Latife'nin yağlı boya bir tablosu dikkati çekiyor; bir

de, gösterişli ve sarkaçlı bir duvar saati: yeknesak tiktakları.

Salih Bey, elindeki gazeteyi bir kenara bırakıp, birbaşkasını almak üzere tomarın üzerine eğilmişti; elinealdığı gazete, 'Yeni Gün', ilk sayfasında, LausanneKonferansı 'na ait bir fotoğraf: İsmet Paşa, Lord Cur-zon, Henri Poincare, Mussolini ve Venizelos, yan ya-na durmuşlar. Resmin üzerine büyükçe bir başlık atıl-m ı ş: " S U L H K O N F E R A N S I B U G Ü N L A U S A N -

"...valde hanım nasıl, Ali Çavuş?..""...sayenizde, eyidir hanım abla ..""...Salih Bey, yanında mı?..""...yoh, o salondadır, sizi bekler .."Seryaver Salih Bey, onun sesini işitir işitmez, ayağa

kalkmıştı; Latife'nin davranışı, kendinden emin, birazyukardan, duruma egemen ev sahibesi davranışı: ra-hat peyce, buyurgan.

"...bonjour, Salih Bey Sabahtan beri, keyfiyet ne-dir?.."

"...bo nju r hanımefen di .. Telefonda, arz etmiştim:İzmir'de, biraz daha rahat .."

Latife konuşurken, bir yandan da, masanın üzeri-ne koyduğu paketi açıyordu; kağıtların arasından,'ecnebi' bir kolonya şişesi çıktı: pahalı ve lüks, belkiYardley.

Latife: "...doktor bey yok mu?.." diye soruyor.Salih Bey, başıyla kapıyı işaret etti: "...yanındalar

efendim, bir bakayım demişti.. ."Latife, belirgin bir heyecanla şişeyi gösterip, diyor

ki:"...ona İngiliz lavantası aldım... Meşhur bir koku:

Page 232: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 232/236

şN E ' D A B A Ş L I Y O R "

Salih Bey, resme bakıp başlığı okuduğu sırada, du-

vardaki saat dokunaklı bir sesle ikiyi çaldı. O, insiya-ki olarak, duvardaki saate bakıyor, sonra da çıkardığıcep saatine.

Ali Çavuş elinde tepsi, üstünde fincan ve bardakla,alt salona inen merdivenin sahanlığında, saygıyla gü-lümseyip, kenara çekildi; çünkü aşağıdan, Latife Ha-nım geliyordu: fakat bu, sanki bir başkası: üstünü de-ğiştirmiş, İngiliz hemşirelerinin kılığına bürünmüş;elinde, aynı paketi taşıyor. Ali Çavuş'un yanından ge-çerken, duraklayıp sordu:

g şfevkalâde ferahlık verir..."

Birden ümitsizliğe kapılmış gibi, kolonyayı masa-

nın üzerine bıraktı, kolları iki yanma düşmüştü, SalihBey'e dönerek, kırık bir sesle yakındı:"...yarabbi, ne alsam beğenmiyor... Ne yapsam,

ona yaranamıyorum.. ."

Zübeyde Hanım'ın odası , Çankaya 'daki odasın-dan, hem daha saltanatlı , hem daha büyüktü; mobil-yası da ona göre, yatağı, çardak cibinlikli, mükellefbir yatak; ağır perdeli, pencereler; mükellef aynalı do-lap...

O sırada Zübeyde Hanım, epeyce neşeli, DoktorAsım Bey'le şakalaşıyordu; gözünde gözlüğü, elindeteşbihi, yatağında doğrulmuş; az gerisinde Fatma, gö-zünün içine bakıyor.

Zübeyde Hanım: doktoruna şaka yollu, diyor ki:"...ne uğraşırsın, be çucuk? Yanmış harmanın öşü-

rü olmaz ... İşimiz, cenâb-ı Akkın takdirine k almış ..İzmir'i , Ankara'sı var mıdır bunun?.."

Dr. Asım Bey gençten, tıknaz bir hekim; kumralbıyıklı, güler yüzlü:

"...olmaz olur mu, valde hanım: geleli ağrılarınızhafifledi...daha sakin uyuyorsunuz..."

Zübeyde Hanım, sesinde gizli bir hüzünle cevapverdi:

"...biyhude kunuşursun, çucuk ... İstanbul .. Anka -ra .. İzm ir ..A be, nereye gitsem, ben g urbetteyim...Selânik 'de o lmadıkça. . ."

Doktor Asım Bey, cevap vermeye hazırlanyorduki, kapı açıldı, içeriye önce Latife, ardından Salih Beygirdi: konuşmanın son kısmını duymuş olan Latife,doğrudan Zübeyde Hanım'a ilerleyecektir. Salih Beyise, Doktor Asım Bey'i bir kenara çekiyor, aralarındaö l i l

vantası aldım size...çok haysiyetlidir, âdeta insanıniçini tazeliyor..."

Şişeyi Zübeyde Hanım yerine, hemen arkasındakiFatma, uzanıp alıyor, açıp, oradakilere kolonya ik-ram edecek; göreneği bu; Latife ise, Zübeyde Ha-nım'ın elini öptü...

"...berhu dar olasın Lütfiye Hanım .. Zaa me t et-mişsin .. Buyur, şuracığa utur..."

Dr. Asım Bey'le ciddi şeyler konuşan Salih Bey, dö-nüp yanlışı düzeltecektir:

"... Lütfiye değil, Latife, efendim..."Zübeyde Hanım, Seryaver Salih Bey'in dediğini

duymamış gibi davrandı; aynı yumuşak fakat mesafe-

li edayla:"...ne zaamet edersin, büyle? Benim günlüm oş-tur..." dedi.

Hafif kinayeli soruyor: "...senin günlün oş mu? Pi-ner misin, Mustafa'mın günderdiği o güzel kısra-ğa?. ."

"...ne büyük bir lütuf ., buna lâyık olm ak için neyaptım ki ben?.."

Aralık bırakılmış kapıdan, salonda çalan telefonunzili işitiliyor; bir kere çaldı, arkasından bir kere daha,

Page 233: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 233/236

söyleşiyorlar.Latife, el öpmeye yönelirken, "...öyle demeyin ca-

nım, burada, inşallah afiyet bulacaksınız..." dedi;sonra Doktor'a döndü: "...öyle değil mi Asım Bey?.."Salih Bey'le muhaveresini keserek, Asım Bey son

derece saygılı, onu doğruluyor:"...bendeniz de, onu arz ediyordum, hanımefen-

di .."Latife, zarif ve kibar; Zübeyde Hanım'ın, inceleyi-

ci bakışlardan hafifçe rahatsızdı; elinde getirdiği ko-lonya şişesini, Zübeyde Hanım'a uzattı; gülümsüyor,şirin gözükmek istiyordu:

"...gelirken Kemeraltı 'na uğramıştım... İngiliz la-

sonra açıldığını duydular...Zübeyde Hanım gülerek ama, yine bir hayli kina-

yeli diyor ki:"... yapmadmsa, yapmalısın be çucum... Epimizyapmalıyız .."

Ali Çavuş başını kapıdan içeriye uzatmıştı, Lati-fe'ye:

"...hanımabla, seni istiyorlar..."Bir duraklama, garip bir seszlik oldu. Latife, he-

men ayağa kalktı."...affedersiniz, müsaadenizle bakabilir miyim?.."Dr. Asım Bey bu fırsattan istifade, kollarını iki ya-

na açarak:

"...biz de çıksak iyi ola cak .." dedi, "... Ho ca An-ne'nin istirahat vaktidir..."

Zübeyde Hanım'a dönerek: "...hin-i hacette, Fat-ma'yı yollayın, ben bitişik odadayım, efendim..."

"...Allah razı olsun, Doktor uğlum Dert görme-sin, ellerin .."

Zübeyde Hanım sonra, Salih Bey'e dönüyor:"...Salih, beri bak...şüyle yanıma gelesin hele, sana

diyeceklerim vardır..."Fatma dahil, o sırada herkes dışarıya çıkmıştı; Sa-

lih Bey, önce durakladı, sonra saygıyla yatağa yakla-şıyor.

Zübeyde Hanım, gözlüklerinin üzerinden, odanınboşalmasını izlemişti; yalnız kaldıklarına' kanaat geti-rir getirmez, bir el işaretiyle Salih Bey'i daha da yakı-nma çağırdı: alçak sesle, sır tevdi eder gibi:

"...gel şüyle yancağızıma..." dedi, sonra ciddi biritiraz edasıyla ekledi: "...uğlum Salih, bak ne derimsana: ulmaz bu iş...nafiledir .."

Biraz sustu, sonra: "...iyidir, oştur, kişizadedirama .. .bu k ız , okum uş k ı z . ." d iyerek için i çekt i ," ani ne demişler 'erkeğin okumuşu kadı kadı

da tuttuğu ahize, öbüründe mikrofonu; canı sıkılmış,

kırgın, gizlice asabi, annesine yakmıyor:"...sen ne diyorsun anne, beni oğluna lâyık görme-diğini ihsas edip duruyor...biraz evvel, yine dokun-durdu..."

Ahizede, Adviye Hanım'm sesi, şaşırmış ve alıngan:"...ve min'el garâip .. Zübeyde H anımefen di, bir

manada, söz kesmeye gelmedi mi? Ayrıyeten, ötekibahis ne oluyor? Bu sabah baban tekrar sordu..."

Latife'nin annesi, kızını andıran; yaşlıca, tombul,'alafranga' bir hanım; o da, Göztepe'deki köşkün ka-bul salonundaki kol tuklarından b iris ine o turmuş;elinde yaldızlı kahve fincanı, hem kahvesini içiyor,

hem kızıyla konuşuyor: yanı başında örgü sepeti,içinde yün yumakları ve şişler, az önce ördüğü belli.Ahizeden Latife'nin sesi, gittikçe daha asabi geli-

yordu: "...henüz açamadım ya, açsam ne fark ede-cek? Kaç defa, ebeveynimin arz-ı hürmet maksadıylaonu ziyaret etmek istediklerini söyledim, her defasın-da bir mazeret icâd etti .. ."

Başka bir koltukta, kız kardeşi Vecihe yayılmış,elinde İllustration dergisi, hem onu karıştırıp, elinde-ki muzu yiyor, hem de annesini, muzip mimiklerle

Page 234: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 234/236

. . .ani, ne demişler... erkeğin okumuşu kadı...kadı-nın okumuşu cadı... '"

" . . . iy i ama, Hoca Anne? ."Zübeyde Hanım kestirip atıyor: "...ana kısmisi,

gönül gözüyle görür...öyle görürüm ben de... Bu kızMustafa 'y ı . . .benim çakır Mustafa 'mı deği l . . .MustafaKemal Paşa'yı ister...mal mülk ister gibi..."

Yine biraz susuyor, başını iki yana sallayarak:"...yok yok...ulmaz bu iş...nafiledir...yazasın Musta-fa'ma...bildiresin.. ."

Kabul salonunda Latife, telefonun bulunduğu seh-panın, yanındaki koltuğa oturmuş; bir elinde kulağın-

y y , , pdinliyor.

Adviye Hanım, hayretler içindeydi: "...bu da tu-

haf .." dedi, "...bizim misafirimiz, bizi kabul etmi-yor... Fransa'lardan, palas pandıras, bunun için migeldik, ayol?.."

Latife, annesinin söylediklerinden de rahatsız ol-muştu, gizleyemediği bir öfkeyle diyor ki:

"...sen de bir tuhafsın, anne, müşkilât çıkarma lüt-fen , münâsip b ir ves i le bulursam, tekrar açaca-ğım...dişimi sıka sıka bir hâl oldum..."

Adviye Hanım'ın sesi, bu defa daha ahizede, dahaanlayışlı ama müstehziydi:

" . . .müşki lâ t , had isen in tah t ında müs te t i r k ı -zım...bu işler feragat ister...sabır ister, tahammül is-ter...halbuki sen buna alışkın değilsin... Dişini birazdaha sık, hadi tekrar görüşürüz.. ."

Latife, daha da kırgın veda etti: "...ellerinden öpe-r im, ann eciğim "

Telefonu kapatıyor, ahizeyi sehpanın üzerine bıra-kıyor; kafasının meşgul olduğu kesin, gözleri dalgın,sırtını oturduğu koltuğa dayamıştı: koyu bir sessizlikânı. Bu sessizliğin içinde, hızlanan yağmurun camlar-daki tıpırtısı, daha dokunaklı işitiliyor. Birden duvar-

daki saatin, ağır ve tumturaklı, alafranga üçü çaldığıduyulur.Latife, bunun üzerine biraz toparlandı; en yakının-

daki sigaralıktan bir sigara alıp, sıkıntıyla, dudakları-na iliştirdi; kibrit arandığı sırada, yanan çakmağınınaleviyle, Salih Bey'in eli beliriyor; Latife sigarasını ya-kıp, dumanlan üflerken ona aşağıdan yukarıya doğ-ru, keyifsiz sordu:

"...size beni çekiştirdi değil mi?". . .pek de öyle sayılmaz . ."

O gece, böyle bir açıklama yapacağını, Mustafa

jKemal acaba düşünmüş müydü? Hiç hatırlamıyor.Azerbaycan Sefir-i Kebiri'nin daveti, herşeyden öncesiyasi bir davet, münhasıran Kafkaslardaki Türkleredeğil, onların üzerinden Moskova'yla münasebetleri(geliştiriyor. Aksi gibi soğuk, kar beyazı bir gece, ay-idınlığı çıplak; evlerin çoğu kar altında kaybolmuş, di-ğerlerinin saçaklarında buzdan kılıçlar; yukarda, çıl-gın bir yıldız kalabalığı; aşağıda bekçi düdükleri, ka-çınılmaz havlamalar.

Sefarethane ahşap, iri gövdeli, bir Ankara eviydi;kapısındaki Azerbaycan işareti karla örtülmüş; Azer-

baycan sefareti levhası zarzor okunabiliyor; etraftadavetlilerin arabaları, faytonlar, birkaç da otomobil.(Sefarethanenin pencereleri, şıkır şıkır; perdelerinde,jbelirip kaybolan misafir gölgeleri. Sefir İbrahim BeyAbilof 'un masasında, Mustafa Kemal Paşa baş köşe-fye oturm uş; sağın da Sefir-i Kebir, solunda Yunu s N a-|di ve İsmail Ha bib Beyler, ayrıca Ahm et Bey Agay efjRakı ve Vodka su gibi akıyor. Armoniğin ve tarın ağırbastığı, saz heyeti, Kafkas türkülerine dalmış; Asyagüzeli, tombul, pembe beyaz bir 'muganniye', türkü(Söylemektedir:

Page 235: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 235/236

p y yO da bir sigara yakıyor: ". . .oğluna ziyadesiyle

düşkün.. .mesele bu . ."Latife, ayağa kalkmıştı: "...vaziyeti Paşa'ya, akset-

tirmediniz inşaallah . ."". . .ne münasebet Mektuplarımda arz etmiştim:

Fethi Bey hariç, herkes bu işin olmasını arzu ediyor...Fevzi Paşa... İsmet Paşa... Bittabi, bendeniz en başta-yım. . . "

Latife, sigarasının dumanlarını bırakırken, göğüsgeçirdi:

". . .ah Salih Bey, ah . . Mü him olan, Paşa'nın nedüşündüğü . . O da, m eçhulü müz . ."

(Söylemektedir:

"...amaaan avcı vurma beni,ben bu dağın da balam,maralıyam..."

Mustafa Kemal Paşa, çakırkeyifti; gecenin iyice kı-vama geldiği bu anda: herkes hayatından memnun,herkes mutlu görünüyor. 'Muganniye' türküsünü biti-rince alkışladılar; çalgıcılar başka bir havaya geçmeyehazırlanırken, hiç beklenmedik bir şey oldu: MustafaKemal Paşa, aklına sanki o an gelmiş gibi, çatalıyla(bir bardağa birkaç kere vurup, yüksek sesle:

".lyariir^İar, beyler..." diye söze başlıyor; "...bird a k ı k4 n îi\ jut fe d e r mis iniz? "

Ön,ce,-^urduğu masanın çevresinde, giderek bütün.'Salondifî hanidir hüküm süren uğultu ve müzik, bı-çakla kesilmişcesine sustu; Mustafa Kemal, güleç birçehreyle devam etti:

" . . .ha nım lar efendi ler . . Kadehim i ş imdi tebşiredeceğim hayırlı bir haberin şerefine kaldırıyorum .."

Kısa bir an sustu, heyecanlı olduğu, açıkça görülü-yordu; arkasından:

" . . .yakın b ir zamanda, evleniyorum . ."O susar susmaz, daha yüksek bir uğultu, yakın

çevresinden başlayarak, birden yükseliyor; hayret ni-

daları, sevinç çığlıkları, birbirine karışmıştır; ilk so-ran Yunus Nadi Bey oldu:"...ciddi misiniz paşam? Kararınız kat ' i midir?""...ciddi efendim, ciddi ve mukarrer .."Ahmet Bey Agayef bunun üzerine ayağa kalkıp,

tumturaklı bir eda ile soruyor:"...o halde, Paşa hazretleri.. .İzmir fatihinin kalbi-

ni fetheden, bu bahtiyar hanımefendi kimdir? Bizelütfeder misiniz?"

Gâzi, elinde kadehi, ayağa kalkıp cevap verecektir:" İ m irli bir k Uşaki ade M amm er Be 'in

Page 236: attila ilhan - gazi paşa

8/14/2019 attila ilhan - gazi paşa

http://slidepdf.com/reader/full/attila-ilhan-gazi-pasa 236/236

"...İzm irli bir kız .. Uşakizade Mu amm er Bey'inkerimesi, Latife Hanım .."

Ahmet Bey Agayef, neş'eyle kadehi kaldırdı:"...o halde Paşam, Latife Hanımefendi'nin şerefi-ne . ."

Salonda heyecan son haddine varmıştı: kadehlerkaldırılıp, tek nefeste devriliyor; arkasından, kalaba-lık bir alkış faslı; o biter bitmez, kaldığı yerden başla-yan, müzik ..