18
BAĞ DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI -2 B. Fundamental substans (ekstrasellüler matriks=ECM): Bağ dokusunun hücrelerarası maddesi hücrelere oranla hacimce daha çok olduğundan fundamental substanlı ( hücrelerarası maddesi bol anlamında!!) bir doku olarak tanımlanır. Yani diğer dokulardan (epitel, kas, sinir) farklı olarak, bağ dokusunun ana bileşeni ECM’ dir. Bu ECM; şekilsiz bir temel madde, doku sıvısı ve çeşitli liflerden (kollagen, retikülin, elastik) oluşur. Fundamental substans (ECM) bağ dokusunun ana fonksiyonu olan homostazis’in yapıldığı yer olarak da tanımlanabilir. Temel madde; hücrelerin yüzeyindeki reseptör proteinlerine ( integrinler) ve diğer matriks bileşenlerine bağlanarak matriksin dayanıklılığı ve sertliğine katkıda bulunan anyonik makromoleküller ( glikozaminoglikanlar ve proteoglikanlar) ve çoklu yapışkan glikoproteinlerden ( laminin , fibronektin ve başkaları ) oluşan yüksek düzeyde su sever (hidrofilik) akışkan bir komplekstir . Bu moleküller yapısal işlevlerinin yanısıra, hücre çoğalmasını ve farklılaşmasını kontrol eden hormonlara yönelik bir depo oluşturmak gibi, başka önemli biyolojik işlevleri de gerçekleştirir ( Junqueiera 2006, s:95). Bağ dokusunun besleyici ,destekleyici ve bağlayıcı fonksiyonları fundamental substansı tarafından yerine getirilir. Fundamental substans hücreler ile kan arasında madde alış verişinin yapıldığı bir ortamdır aynı zamanda. Bağ doku fundamental substansını(ECM); I. Amorf ( şekilsiz temel madde) ve II. Fibröz ( bağ doku iplikleri) kısım olmak üzere ikiye ayırarak incelemek konuyu daha anlaşılır kılar: Fundamental substansın amorf ( heparin hariç) ve fibröz kısmı büyük ölçüde fibroblastlar tarafından yapılır. Embriyonal bağ dokularında ise bunlar mezenkim hücreleri tarafından yapılır. I. Fundamental substans'ın amorf (şekilsiz) kısmı: Bütün bağ doku türlerinde bağ doku hücreleri ve iplikleri strüktür göstermeyen, kolloidal özellikte, renksiz, şeffaf bir maddeler kompleksi içine yataklanmışlardır, ki bu madde bağ doku fundamental substansının amorf kısmını oluşturur. Bu amorf kısım başlıca şu üç grup maddeden oluşur: a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler) b. Glikoproteinler c. Doku sıvısı a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler):

BAĞ DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI -2 - tipfak.comž-DOKU-HİSTOLOJ... · Kaynatılınca eriyip jelatin denen maddeye dönüşürler. b. Retikülin iplikleri: Bu tür bağ dokusu

  • Upload
    others

  • View
    28

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

BAĞ DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI -2

B. Fundamental substans (ekstrasellüler matriks=ECM):

Bağ dokusunun hücrelerarası maddesi hücrelere oranla hacimce daha çok olduğundan

fundamental substanlı ( hücrelerarası maddesi bol anlamında!!) bir doku olarak tanımlanır. Yani

diğer dokulardan (epitel, kas, sinir) farklı olarak, bağ dokusunun ana bileşeni ECM’ dir. Bu ECM;

şekilsiz bir temel madde, doku sıvısı ve çeşitli liflerden (kollagen, retikülin, elastik) oluşur.

Fundamental substans (ECM) bağ dokusunun ana fonksiyonu olan homostazis’in yapıldığı yer

olarak da tanımlanabilir.

Temel madde; hücrelerin yüzeyindeki reseptör proteinlerine ( integrinler) ve diğer matriks

bileşenlerine bağlanarak matriksin dayanıklılığı ve sertliğine katkıda bulunan anyonik

makromoleküller ( glikozaminoglikanlar ve proteoglikanlar) ve çoklu yapışkan glikoproteinlerden

( laminin , fibronektin ve başkaları ) oluşan yüksek düzeyde su sever (hidrofilik) akışkan bir

komplekstir . Bu moleküller yapısal işlevlerinin yanısıra, hücre çoğalmasını ve farklılaşmasını

kontrol eden hormonlara yönelik bir depo oluşturmak gibi, başka önemli biyolojik işlevleri de

gerçekleştirir ( Junqueiera 2006, s:95).

Bağ dokusunun besleyici ,destekleyici ve bağlayıcı fonksiyonları fundamental substansı

tarafından yerine getirilir. Fundamental substans hücreler ile kan arasında madde alış verişinin

yapıldığı bir ortamdır aynı zamanda.

Bağ doku fundamental substansını(ECM); I. Amorf ( şekilsiz temel madde) ve II. Fibröz

( bağ doku iplikleri) kısım olmak üzere ikiye ayırarak incelemek konuyu daha anlaşılır kılar:

Fundamental substansın amorf ( heparin hariç) ve fibröz kısmı büyük ölçüde fibroblastlar

tarafından yapılır. Embriyonal bağ dokularında ise bunlar mezenkim hücreleri tarafından yapılır.

I. Fundamental substans'ın amorf (şekilsiz) kısmı:

Bütün bağ doku türlerinde bağ doku hücreleri ve iplikleri strüktür göstermeyen, kolloidal

özellikte, renksiz, şeffaf bir maddeler kompleksi içine yataklanmışlardır, ki bu madde bağ doku

fundamental substansının amorf kısmını oluşturur. Bu amorf kısım başlıca şu üç grup maddeden

oluşur:

a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler)

b. Glikoproteinler

c. Doku sıvısı

a. Glikozaminoglikanlar (asit mukopolisakkaridler):

Glikozaminoglikanların (GAG) her molekülü hidrofiliktir. Amorf maddedeki suyun tamamı

bunlara bağlıdır. Bu nedenle ayağa kalkdığımızda bağ dokudaki su aşağıya doğru akmaz. Aynı

nedenden dolayı bağdokunun suyunu enjektörle aspire etmek mümkün değildir. Bağ doku amorf

maddesinin sol halinde bulunması hücre ve diğer dokuların beslenmesinin yanısıra bağ doku

hücrelerinin hareketleri için de zorunludur. Makrofajlardaki bazı özel hidrolazların yokluğunda

GAG’ların turn-over’ları gecikir veya bozulursa; Hurler’s sendromu, Hunter’s sendromu,

Sanfilippo sendromu, Marquios sendromu gibi bozukluklar meydana gelir).

GAG’lar ; 1.Sülfatsız ve 2. Sülfatlı GAG’lar olarak iki gruba ayrılırlar :

1.Sülfatsız GAG : (turn-over’ları 2-4 gündür)

-Hyaluron asiti: Fibroblastlar tarafından salgılanır, amorf maddenin sol-gel durumunu ayarlar. ( not:

hyaluronidaz üretebilen bazı bakteriler bağ doku viskozitesini azaltarak daha hızlı yayılma etkisine

sahiptirler.

2. Sülfatlı GAG (bunlara proteoglikanlar adı da verilir): turn-over’ları 7-10 gündür)

Bunlar bağ doku ipliklerinin organizasyonunda görev alırlar. Belirgin bir osmotic basınca ve

dolayısıyla çok yüksek şişme kapasitesine sahiptirler. Bunlardan önemlileri ve işlevleri şunlardır;

-Dermatan sülfat: Çeşitli bağ dokularında (dermis, tendon, ligament, fibröz kıkırdak) kollagen

ipliklerin (I. tip kollagen) organizasyonunda görev yaparlar.

-Heparan sülfat: Retikülin ipliklerinin ( III. tip kollagen ) organizasyonunda görev yaparlar (dalak,

hepar, lenf nodları).

-Kondriotin sülfat: Hyalin ve elastik kıkırdakta kollagen (tip II kollagen) ve elastik ipliklerin

organizasyonunda görev yapar.

- Keratan sülfat : Kornea’da bulunur, tip VI ve tip VIII kollagen liflerle ilgilidir.

b. Glikoproteinler:

Çeşitli bağ ve destek dokuların amorf maddesinde yerine göre bulunan başlıca

glikoproteinler şunlardır:

- Fibronektin: Bağ dokuda fibroblastlar tarafından salgılanır, bağ doku hücrelerini kollagen ipliklere

bağlar.

- Kondronektin: Kıkırdak dokuda kondroblastlar tarafından salgılanır, kıkırdak hücrelerini kollagen

ipliklere bağlar.

- Osteonektin: Kemik dokuda osteoblastlar tarafından salgılanır, kemik hücrelerini kollagen

ipliklere bağlar.

- Laminin: Epitel hücreleri tarafından salgılanır, epitel hücrelerini bazal membrandaki retikülin

ipliklerine bağlar.

- Entaktin: Bazal membranda bulunur, laminini tip IV kollagene bağlar.

- Trombospontin : Deri, kas ve kan damarlarında bulunur, bulunduğu yere gore fibroblast, düz kas

ve endotel hücreleri tarafından salgılanır.

c. Doku sıvısı:

Bağ doku amorf kısmının bir miktarını da doku sıvısı adı verilen, kan plazmasına benzeyen

bir sıvı oluşturur. Kapillar damarlardan amorf madde içine geçen besin maddeleri, hormonlar ve

iyonları içeren sıvıdır. Doku ve hücrelerin beslenmesine, ayrıca amorf maddenin sol-gel durumunun

ayarlanmasına yardım eder. Bu sıvı aynı zamanda doku ve hücrelerde oluşan metabolik artıkların

uzaklaştırılmasını da sağlar. Metabolik artıklar doku sıvısı vasıtasıyla tekrar kapillarlara aktarılır ve

bu yolla , vücuttan atılmak üzere, karaciğer, böbrek gibi organlara ulaştırılır. Doku sıvısı statik bir

sıvı değildir. Devamlı olarak yenilenir. Patolojik etkiler altında doku sıvısında artış olursa ödem

şekillenir.

(Doku sıvısının şekillenmesi ve drenajı: Doku sıvısının kaynağı kapillar damarlardır.

Kapillar içindeki sıvıya etki eden iki kuvvet vardır; 1. kalbin pompalayıcı etkisine bağlı olan

hidrostatik basınc ve 2. damar dışı sıvının tekrar emilimini sağlayan, kan plazmasındaki

proteinlerden kaynaklanan kolloidal ozmotik basınc.

Kapillarların arteriel ucunda hidrostatik basınç ozmotik basınçtan daha yüksek olduğu için,

normal olarak su , iyonlar ve küçük molekül ağırlıklı maddeler dışarı çıkarak doku sıvısını

oluştururlar. Kapillerlerin venöz yarımlarında ise hidrostatik basınç düşük buna karşın colloidal

ozmotik basınç yüksek olduğundan doku sıvısı tekrar damar içine çekilir. Geri emilen su miktarı

çıkandan daha azdır, geri kalan su ve diğer bazı maddeler ise lenf kapillarları yoluyla tekrar

dolaşıma döner. Normal olarak çıkan ve geri dönen su ve diğer maddeler arasında denge

mevcuttur. Bazı patolojik durumlarda doku sıvısı artarsa ödem şekllenir. Ödem; venöz veya lenf

damarlarının tıkanmaları sonucu, kalp yetmezlikleri sonucu veya çeşitli beslenme bozuklukları

gibi çok çeşitli nedenlerle oluşabilir).

II. Fundamental substans'ın fibröz kısmı:

Bağ doku fundamental substansının fibröz kısmını fibroblastlar tarafından salgılanan

başlıca kollagen ve elastin adlı proteinlerden oluşan lifler teşkil eder. Elektron mikroskopik yapıları

ve boyanma özellikleri dikkate alındığında ; kollagen, retikülin ve elastik iplikler olmak üzere üç

çeşittir. Kollagen ne retikülin ipliklerinin her ikiside tropokollagen adı verilen proteinden yapılır,

oluşan iplik demetleri 50 nm den daha küçük çaplıysa retikülin iplikleri, 50 nm den büyük çaplıysa

kollagen iplikler olarak adlanırlar.

a. Kollagen iplikler:

Kollagen iplikler bağ dokusundan başka kıkırdak ve kemik dokusunda da bulunurlar. Bağ

dokusunda fibroblastlar, kıkırdak dokusunda kondroblastlar, kemik dokusunda osteoblastlar ve

dişte odontoblastlar tarafından sentezlenirler. Ayrıca arter duvarında, solunum- sindrim yollarında

ve uterusta bulunan düz kas hücrelerinin tip I ve tip III kollagen sentezleyebilirler. Epitel

hücrelerinin de tip IV kollagen sentezledikleri bildirilmektedir.

Kollagen vücutta en çok bulunan proteinlerden (glikoprotein) biridir. Dokularda en az 12

farklı formda kollagen bulunduğu bildirilmekte ise de , bugün için özellikleri açıkca tanımlanmış 5

tip kollagen maddesi bilinmektedir. Bunların hepsininde ana ögesi tropokollagen adlı maddedir.

Kollagenez = kollagen sentezi:

- Kollagen sentezleyen hücreler: En önemlileri ; fibroblastlar, kondroblastlar, osteoblastlar.

- Kollagen sentezıyle ilgili en çok kullanılan amino asitler: glisin, prolin, aspartic acid,

hidroksiprolin, hidroksilizin, arginin, leucine. Sentezde kullanılan amino asit çeşitine bağlı olarak

farklı tiplerde kollagenler ortaya çıkar.

- İlgili hücre poliribozom’larında bir araya getirilen adı geçen amino asitler preprokollagen

molekülleri halinde birleştirilir ve gER içine enjekte edilirler. Preprokollagen üçlü sarmal

halindedir ve uçlarından işaretleyici peptidlerle sabitlenmişlerdir.

- gER içinde preprokollegen’in işaretleyici uçları koparılıp ayrılır ve prokollagen’e dönüştürülür.

Ayrıca bunlara burada karbonhidratlarda eklenir.

- Prokollagen gER + Golgi içinde , prolin hidroksilaz ve lizin hidroksilaz enzimlerinin etkisiyle

hidroksilasyon ve glikolizasyon işlemlerinden geçirilir (bu işlemler için kofaktör olarak askorbik

asit (Vit. C) gerekir, yetersiz yara iyileşmeleri C vitamini eksikliği ile oluşan iskorbitin özelliğidir).

Bu işlemler prokollagen’in hücre içinde polymerize olmasını önler.

- Prokollagen Golgi’den hücre dışı ortama verilir. Matriks içindeki prokollagen peptidaz adlı özel

enzimler ; prokollagen’in polymerize olmasını önleyen peptidleri ( registrasyon peptidleri) ortadan

kaldırır. Bu değiştirilmiş protein tropokollagen adını alır ve polymerize olarak iplikcik’lere

dönüşür. İplikcikler de birbirleriyle birleşerek iplik’leri oluşturur.

Fibroblastlarda sentezlenip ara madde olarak salgılanan tropokollagen molekülleri Tip I, Tip

II, Tip III kollagenlerde özel bir tertiplenmeyle mikroiplikcikler oluştururlarken , Tip IV ve Tip V

kollagenlerde özel bir tertiplenme göstermeksizin ipliksel makromoleküller halinde kalırlar. Bu özel

tertiplenme durumundan dolayı mikroiplikcikler enine bantlaşma gösterirler, bu nedenle

mikroiplikciklerin birleşmesi ile oluşan fibriller ( Tip I, Tip II, Tip III) enine bantlaşma

gösterirler, buna karşın Tip IV ve Tip V kollagenden oluşan fibriller enine bantlaşma göstermezler.

Bu 5 tip kollagen ipliğin özellikleri şöyle sıralanabilir:

- Tip I kollagen: Dermis, kemik, diş, tendo, ligament, fibröz kıkırdak ve organ kapsüllerinde

bulunur. Yerine göre iplikler halinde veya demetler teşkil etmiş olabilir. Her iplik farklı sayıda

iplikcikten oluşur, iplikler de birleşerek demetler ( bantlar) yaparlar. Tip I kollagen iplik demetleri

1-20 mikron çapında olabilir, uzunlukları ise farklıdır. Demetler birbirleriyle anastomozlaşabilir,

enine bantlaşma gösterirler.

- Tip II kollagen: Hyalin ve elastik kıkırdakta, nucleus pulposus'ta, vitreus humor'da bulunur. Küçük

çaplı iplikcik bantları oluştururlar, demetleşme göstermezler. İplikcikler enine bantlaşma gösterirler.

- Tip III kollagen: Fötal deri, bazal membranlar, düz kas dokusu, yara iyileşme yerleri ve kemik

iliği, dalak , lenf düğümleri gibi organların stromasında bulunur. Küçük çaplı bantlar yaparlar,

büyük demetler yapmazlar. Bu tür kollagene aynı zamanda retikülin iplikleri de denir.

- Tip IV kollagen: Bazal membranın bazal lamina katında bulunur. Unpolimerize veya hafifce

polimerize tropokollagen moleküllerinden oluşur. Sadece birkaç veya hiç iplikcik oluşur, iplik

oluşmaz, enine bantlaşma göstermez.

- Tip V kollagen: Sadece plasenta'daki bazal membranlarda bulunur. Bazal membranı alttaki

stromaya bağlayan çapa iplikciklerini yaparlar. Enine bantlaşma göstermez.

Diğer kollagenler;

- Tip VI kollagen: Böbrek, karaciğer, uterus bağ dokusu, göz korneasında bulunmuştur.

- Tip VII kollagen: Deride, dermis-epidermis birleşme yerinde bulunduğu, tip I ve tip III

kollagenler etrafında ilmek oluşturduğu bildirilmektedir.

- Tip VIII kollagen: Aortun endotel hücreleri tarafından salgılandığı (endotelyal kollagen) ,

kornea epitelinin bazal laminasını oluşturduğu bildirilmektedir.

- Tip IX , Tip X ve Tip XI kollagen : Kıkırdakta bulunduğu bildirilmektedir.

- Tip XII kollagen: Dokulardaki dağılım ve fonksiyonları henüz aydınlatılmamıştır.

Kollagen iplikler esnek değildir. Mekanik basınç ve çekilmeler etkisiyle uzamaz ve bu tür

etkilere karşı büyük direnç gösterir. Buna karşılık eğilip bükülebilme özelliği gösterirler.

Kaynatılınca eriyip jelatin denen maddeye dönüşürler.

b. Retikülin iplikleri:

Bu tür bağ dokusu iplikleri Tip III kollagenden yapılmışlardır. İncedirler, 0.5-2 mikron

çapındadırlar, yerine göre anastomozlaşarak ağ oluştururlar.

Organ duvarlarındaki düz kaslar etrafında, kan yapan organların stromasında, bazal

membranlarda bol bulunurlar. Embryogenez sırasında ve yara iyişeşmesi sırasında çoğu bağ

dokuları bol miktarda retikulum ipliği içerir, daha sonra bunların yerini Tip I kollagen alır.

Retikulum iplikleri gümüş boyaları ile iyi boyandıkları için arjirofil iplikleri (gümüş seven

iplikler) adını da alırlar.

c. Elastik iplikler:

Organizmada en az bulunan bağ doku ipliği türüdür. Elastik iplikler ; elastic lif sisteminin

( oksitalan + elaunin + elastic) en yaygın bileşenidir. Elastik kıkırdak, bazı ligamentler, elastik

arterler ve akciğerlerde bol bulunurlar. Genelde 1-4 mikron çapındadırlar. Birbirleriyle

anastomozlaşarak ağlar veya membranlar yapabilirler. Ayrıca dallanmadan birbirine paralel

demetler oluşturabilirler (ligamentlerde). İleri derecede uzayabilirler.

(internet’ten alınmıştır)

Elastik iplikler elastin adı verilen proteinden yapılmışlardır. Elastin'in öncüsü olan proelastin

büyük ölçüde fibroblastlar, ikinci derecede ise düz kas hücreleri tarafından sentezlenir ve

salgılanırlar. Bu madde hüceden dışarı verilince polimerize olur ve iplik şeklini alır.

Elastik liflerin sentezi:

Elastik lifler fibroblastlar (deri ve tendonlarda), kondroblastlar ( kulak kepçesi, epiglottis,

larinks, solunum yollarında) ve düz kas hücreleri ( aorta ve büyük damarlarda) tarafından

sentezlenir.

Elastik lif sistemi’nin yapıları peşpeşe üç evrede gerçekleşir:

Birinci evrede; fibrilin adı verilen büyük moleküllü madde başta olmak üzere çeşitli

glikoproteinlerin oluşturduğu 10 nm lik mikrolifcik demetlerinden oksitalan lifleri ortaya çıkar.

Oksitalan lifler gözün zonula liflerinde ve dermiste elastic sistemi bazal laminaya bağladığı

bölgede bulunur. Oksitalan lifler elastic değildir, çekmelere karşı dirençlidir.

İkinci evrede; Oksitalan mikro lifcikleri arasına elastin adlı protein düzensiz olarak birikerek

elaunin lifleri’ni oluşturur. Bunlar dermisteki ter bezlerinin çevresinde bulunur.

Üçüncü aşamada ; elaunin lifleri etrafına elastin proteininin lifin ortasını iyice dolduruncaya kadar

birikmesiyle elastik lifler ortaya çıkar.

Elastin ön maddesi olan proelastin küre biçimli (70 kDa) bir moleküldür. Elastik liflerin

yapısına glisin ve prolin amino asitleri bolca girer, ayrıca iki önemli amino asit dezmozin ve

izodezmozin de içerir. Bu amino asitler (dezmozin ve izodezmozin) olgun elastic liflerin çapraz

bağlanmalarını, lastik bandlar gibi gerilmelerini ve geri çekilmelerini mümkün kılar.Yapıya daha az

oranda iştirak eden diğer amino asitlerde vardır. Bu maddeler poliribozom, gER ve Golgi

üçgeninde ; proelastin → tropoelastin → elastin olarak sentezlenir. Golgi’den ayrılarak matrikse

geçen elastin polymerize olarak elastic iplikciklere dönüşür.

BAĞ ve DESTEK DOKUSU TİPLERİ:

Vücudumuzun değişik yerlerinde, yerel fonksiyona uygunluk kazanmış , farklı görünüm, yapı

ve kıvamda bağ ve destek dokuları bulunur. Farklılık yukarıda açıkladığımız bağ dokusu

hücrelerinin, ipliklerinin ve amorf maddesinin bağ dokulardaki miktar ve organizasyonundan ileri

gelir. Bu ölçülere göre bağ dokuları aşağıdaki gibi sınıflandırılır:

BAĞ ve DESTEK DOKULAR

A. Embryonal bağ dokular B. Olgun bağ dokular C. Özelleşmiş bağ dokular

1. Mezenkim dokusu 1. Gevşek bağ dokusu 1. Kıkırdak dokusu

2. Müköz bağ dokusu 2. Sıkı (kompakt, tıkız) bağ dokusu 2. Kemik dokusu

- düzenli 3. Kan dokusu

- düzensiz

3. Retiküler bağ dokusu

4. Yağ dokusu

A. Embriyonal bağ dokular:

1. Mezenkim dokusu:

Embryonal dönemde ve fötal dönemin ilk yarısında bulunur. Doku; mezenkim hücreleri ile

bunların arasını dolduran amorf fundamental substansdan ibarettir. Bu doku

bundan sonraki gelişmelerle tüm destek dokularına orijin verir.

2. Müköz bağ dokusu:

Mezenkim dokusunun biraz daha gelişmiş şeklidir. Olgun bağ dokuları ile mezenkim dokusu

arasında geçiş tipidir. Hücreleri mezenkim hücrelerine benzer ancak biraz fibroblast özelliği

kazanmıştır. Amorf ara madde içinde tek tük kollagen lifler de bulunur. Müköz bağ dokusu fötal

dönemin ikinci yarısında bulunur. Dokuda ağırlıklı unsur hyaluronik asitten oluşan bol miktardaki

şekilsiz ara maddedir. Müköz bağ dokunun en tipik örneği göbek kordonundaki Wharton peltesi‘dir

( müköz bağ doksu bol proteoglikanlar içerir, bundan dolayı belirgin bir osmotic basınca ve

dolayısıyla çok yüksek şişme kapasitesine sahiptirler. Bu özellikleri dokuyu sıkıştırmalara karşı

dirençli kılar.. Bu nedenle fetus-anne arasındaki sıvı, gaz ve besin trafiğini sağlayan göbek bağının

damarları proteoglikanca zengin bir bağ dokusuyla sarılarak güvenceye alınmıştır). Ayrıca

erişkinlerdeki genç diş pulpası da müköz bağ dokusu özelliğindedir.

Müköz bağ dokusu damar ve sinirlerden de zengindir. Temel maddesi içinde makrofajlar

ve lenfositler de bulunabilir.

B. Olgun bağ dokular:

1. Gevşek bağ dokusu (areolar bağ dokusu):

k:koll.iplik demet

r: etikülin ipl.

e: elastic iplik

m: mastosit

p: plazma hücresi

f: fibroblast

h: histiyosit

d: melanosit

l: lenfosit

per: perisit

lip: liposit

kap:kapillar

Vücutta bulunan en yaygın bağ doku tipidir. En çok fibroblast ve makrofajlar olmak üzere,

retikulum hücreleri dışında, tüm bağ dokusu hücrelerini içerirler. Her üç iplik türü de bulunur,

iplikler gevşek düzenlenmiştir. Bol miktarda doku sıvısı göletleri içerir. Areolar bağ dokusu adı da

verilir. Organizmanın su metabolizmasında önemli yer tutar. İleri derecede rejenerasyon kabiliyeti

vardır.

Gevşek bağ dokusunun bulunduğu yerler: Derinin stratum papillare'si, derialtı bağ

dokusu(subcutis), kas ve sinir telleri arası ( endomizyum ve endonöyrium), tubuler iç organların

lamina propriya ve submukoza katmanları, bezlerin çevresinde gevşek bağ dokusu bulunur.

Gevşek bağ dokusu vücudumuzda oldukca geniş bir dağılıma sahiptir. Şüphesiz bulunduğu

yere bağlı olarak organdan organa az çok farklılıklara sahip olabilirler. Bu farklılıkları yaratan

kriterler göz önüne alınarak; hakiki gevşek bağ dokusu, membranöz bağ dokusu, örgümsü bağ

dokusu, trabeküler bağ dokusu olarak ayrılabilir.

Hakiki gevşek bağ dokusu; kas demetlerinin, damar ve sinirlerin çevresinde, bezlerin lob ve

lobcukları arasında interstisyumu oluşturur. Özellikle onduleli kollagen lif demetleri ve çok az

elastik lifler, en çok fibroblastlar olmak üzere tüm bağ doku hücreleri bulunabilir. Bu doku faydalı

maddeleri organlara taşırken zararlı maddelerin de uzaklaştırılmasında hizmet görür ( çünkü doku

sıvısı göletleri boldur). Yağ dokusuyla birlikte vücudun su dengesini de sağlar. Vücuda giren

yabancı maddeler etrafında granulasyon dokusu oluşturarak organizmayı korur. Hasarlanan

yerlerde genç granulasyon dokusu oluşturarak onarım sağlar.

Hakiki gevşek bağ dokusunun özel bir tipi de ovaryum stromasında ve endometrium'un

lamina propriyasın'da bulunur. Çok sayıda hücre ve retikülin lifleri içeren bu doku daha çok

embryonal bir blastem özelliğinde olup ileri derecede histogen (yeni doku oluşturma ) yeteneğe

sahiptir. Buradaki hücreler ovaryum follikülleri etrafında teka hücrelerine, uterusta ise Decidua

hücrelerine farklılaşmağa daima hazır bir durumdadırlar.

Membranöz bağ dokusu pleura, periton, pericardium, mezenterium da bulunur. Her yönde

çaprazlaşan kollagen fibril demetlerinin yüzeyel olarak yayılmasından oluşmuştur.

Omentum majus'ta bu kollagen fibriller geniş aralıklı bir doku oluşturarak "areolar bağ dokusu"nu

yaparlar.

Örgümsü bağ dokusu onduleli seyreden oldukca kalın kollagen lif demetleri, az sayıda

elastik lif ağları arasında yerleşmiş az sayıda hücre içerirler. Hücre sayısı damar ve sinirler

etrafında biraz artmıştır. Bu tip doku dermis'in stratum retikülare'sinde ve bazı mukozaların lamina

propriyasında bulunur.

Trabeküler bağ dokusu areolar bağ dokusuna benzerlik gösterir, sadece burada tek

birkollagen fibril demetinden kurulu bağ dokusu trabekülleri vardır. Bu trabeküller sirküler seyirli

elastik lifler ile sarılmıştır. Bu dokuda az sayıda fibrosit görülür. Beyin zarlarından arachnoid bu

yapıdadır.

2. Sıkı ( kompakt, tıkız ) bağ dokusu:

Sıkı bağ dokusu mekanik çekimlerin çok olduğu yerlerde bulunur. Hücrelerden ziyade daha

çok lifler içerir. Kollagen lif demetleri çok ve sıktırlar. Dolayısıyla içinde küçük kan damarları

azdır, bu nedenle metabolizması da yavaştır.

Gevşek bağ dokusu hücrelerden zengin iken sıkı bağ dokuda hücre azdır, dokuya hakim olan

unsur fundamental substansdır, bilhassa fibröz unsurlar boldur. Dokuya hakim olan ipliklerin seyir

durumuna göre sıkı bağ dokusu aşağıdaki gibi tiplere ayrılır:

a. Düzensiz sıkı bağ dokusu: Kollagen iplikler hakimdir, değişik yönlerde seyrederek bir keçe

örgüsü görünümü kazanmıştır. Arada elastik ipliklere de raslanır. Bulunduğu yerler: organ

kapsülleri , trabeküla ve septumları, kemik, kıkırdak zarları, duramater ve en önemlisi derinin

dermis tabakası.

(internet’ten alınmıştır)

b. Düzenli sıkı bağ dokusu: Bağ doku iplikleri dokuya etki yapan güce göre paralel (tendo ve

ligamentler), dikey ( dişlerin periodontium'ları) ya da hem paralel hem dikey (kasların fasiya ve

aponöyrozları) seyrederler ve sıkı şekilde birbirlerine sokularak demetler yaparlar.

Düzenli sıkı bağ dokusu içerdiği ipliklerin türüne göre de şöyle ayrılırlar:

- Kolllagen türdeki düzenli sıkı bağ dokular: Tendo, ligamentler, fasiya ve aponöyrozlar.

- Elastik türdeki düzenli sıkı bağ dokular: Elastik ligamentler, elastik membranlar, elastik arterlerin

tunika mediyası.

3. Retiküler bağ dokusu:

Hücreden zengin bir dokudur. Retikulum hücreleri ve bunları dıştan destekleyen retikulum

ipliklerinden oluşur. Bu dokuda, retikulum hücreleri sıvı ve hücre geçişine izin veren ince , üç

boyutlu bir ağ örgüsü (süngersi bir yapı !!) oluşturmuştur. Bu ağ örgüsünün boşluklarında değişik

gelişme aşamalarında bulunan kan hücreleri bulunur. Hücreler arasındaki şekilsiz temel madde

gevşek bağ dokusundaki kadar bol değildir.

Retiküler bağ dokusu lenfoid-immun system ve hematopoietik organların çatısını oluşturur

(lenf nodları, tonsiller, dalak, kırmızı kemik iliği ). Bu çatı içinde kollagen ve elastik iplikler

bulunmaz, bu iplikler sadece organı saran kapsüla ve ondan ayrılan trabeküller içinde gözlenirler.

4. Yağ dokusu ( adipöz doku ):

Yağ hücrelerinin hakim olduğu özel bir bağ dokusu tipidir.

(internet’ten alınmıştır)

Vücudun yedek enerji deposu durumundadır. Vücut ağırlığının bayanlarda %20-25'i, erkeklerde

%15-20'si yağdır. Depo yağ yaklaşık 40 günlük enerji rezervidir. Yağ dokusu vücudun en büyük

enerji (trigliserid halinde ) deposudur. Vücutta enerji depolayan diğer iki önemli organ ise karaciğer

ve kas’tır (glikojen halinde). Trigliseritler daha düşük yoğunlukta olmaları ve daha yüksek kalori

değerleri bulunması nedeniyle karbonhidratlarardan daha öncelikli olarak değerlendirilirler.

Metabolik aktiviteleri ve görünümleri birbirinden farklı olan iki tip yağ dokusu vardır: a.

Beyaz (ya da sarı)yağ dokusu ve b.Esmer yağ dokusu. Her ikiside kan damarları ve sinirlerden

zengindir:

a.Beyaz(sarı) yağ dokusu ( yaygın veya uniloküler yağ doku):

Vücuttaki yağın büyük bir bölümü bu tiptir. Erginlerde tüm yağ hücreleri olasılıkla beyaz

yağ dokusu şeklindedir. Yağ hücreleri sıkıca bir araya gelerek loblar oluşturur. Lobların

arası fibröz septumlarla ayrılmıştır. Yağ hücreleri etraflarından retikulum iplikleri ile kuşatılmıştır.

Arada kapiller ağlar bulunur. Beyaz yağ hücrelerinde yağ tek bir vakuol halindedir ( univakuoler ,

unilokuler). Yağ hücreleri organelden fakirdir, çekirdek bir köşeye sıkışmıştır.

Yeni doğanda vücudun her tarafındaki yağ dokusu eş kalınlıktadır. Yaşla birlikte cinsiyet

hormonları ve ACTH hormonunun etkisiyle cinse bağlı olarak vücudun bazı yerlerinde yağ miktarı

azalırken bazı yerlerinde artar. Çocuklarda deri altında depolanmış , uniform dağılmış yağ dokusuna

pannikulus adiposus denir. Yağ erkeklerde başlıca ense, 7. servikal omur hizası; deltoid ve triceps

kasları çevresi, lumbosakral bölge ve baldırlarda birikir. Dişilerde ise meme, baldır, kalçaların ön

bölümü, epitrokanterik bölge başlıca yağ biriken bölgelerdir. Böylece erkek ve dişide vücudun dış

biçimlenmesi ortaya çıkar. Bu yüzeyel yağ depolanmasından başka her iki cinste de omentum,

mezenteryum, retroperitoneal bölgelerde yağ birikimi vardır. Bu birikmiş yağlar mobildir. Sözü

edilen yerlerdeki beyaz yağ dokusu organizmanın enerji depolarıdır. Bazı yerlerde ise ( orbita, avuç

içi, ayak tabanı) desteklik görevi yapan stabil yağ dokusu bulunur. Göz kapağı , penis derisi,

skrotum, kulak aurikulasında yağ bulunmaz.

b. Esmer yağ dokusu:

Bu tür yağ doku hücrelerinin mitokondriyonlarında çok miktarda sitokrom'lar

bulunduğundan esmer renkte görünürler. Kış uykusuna yatan hayvanlarda fazla gelişmiştir.

İnsanlarda prenatal dönemde ve yeni doğanda yaygındır. Doğumdan sonra koltuk altı, arka boyun

üçgeni ve böbrek hilus'u gibi bölgelerde küçük lobüller halinde kalır, erginde tamamen kaybolur,

ancak yaşlılıkta kronik beslenme bozukluğu olanlarda belirli yerlerde tekrar ortaya çıkabilir.

Esmer yağ dokusu hücreleri beyaz yağ dokusu hücrelerinden daha

küçüktür.Sitoplazmalarında birçok küçük yağ damlacığı bir arada bulunur ( multivakuoler,

multilokuler ), çekirdekleri merkezidir.

Esmer yağ dokusunun fonksiyonu: Yeni doğanda ilk 1-2 ay bebeği soğuktan korur. Soğuk

durumlarda sempatik sinirlerden boşalan norepinefrin esmer yağ dokusu hücrelerindeki yağ

damlalarını lipaz aracılığıyla parçalar. Bu evrede yağ hücreleri mitokondrisinde oksidatif

fosforilizasyon olmaz, sonuçta ATP sentezi yapılmaz, böylece üretilen tüm enerji ısı enerjisi olarak

değerlendirilir.

Son çalışmalar; esmer yağ dokusundaki mitokondriyonların membranında bulunan bazı

enzimlerin, bir vites gibi işlev yaparak, gerektiğinde oksidatif fosforilasyonla ATP sentezine imkan

verdiği, gerektiğinde ise oksidatif fosforilasyonu durdurarak enerjinin direkt ısı enerjisi şeklinde

kullanılmasını sağladığı gösterilmiştir.

Bağ dokusuna hormonların ve beslenmenin etkisi:

Kortizon hormonu fibril sentezini baskılar. Bu nedenle yara iyileşmesi üzerine bu

hormonların zararlı etkisi vardır. Buna karşılık; amorf ara madde ve fibrillerin değişime uğradığı

kollajen hastalıklarda (romatoid artrit, lupus eritematodes) kortizon grubu ilaçların kullanılması

yararlı olur. Tiroid hormonu GAG yapımına etkilidir.

C vitamini kollajen sentezi için gereklidir. Noksanlığında sentez durur, haraplanan fibrillerin

yerine yenileri yapılmaz, skorbüt hastalığı gelişir.

BAZAL MEMBRAN

Organizmada bulunan epitel hücrelerinin büyük çoğunluğu en az birer yüzleri ile bağ dokusu

üzerine oturmuşlardır. Epitel hücrelerinin bağ dokuya temas eden bu yüzlerine bazal yüz adı verilir.

Bu iki farklı dokuyu birbirinden ayıran ekstrasellüler matrikse "bazal membran" adı verilir. Bazal

membran ayrıca kas telleri, sinirler ve yağ hücrelerinde de, bu hücrelerle etraflarındaki bağ doku

arasında biraz ince de olsa bulunmaktadır.

Bazal membran rutin H&E boyamalarında seçilmez, PAS ve gümüşleme boyamalarıyla iyi

boyanır ve ışık mikroskobunda seçilebilir. Bazal membranın kalınlığı vücudun farklı yerlerinde

değişebilir. Örneğin; trake’da kalın, barsaklarda incedir. Böbrek glomerullarındaki süzücü

membranlarda ve akciğer solunum membranındaki bazal membranın yapısı diğer yerlerdekinden

farklıdır, kalındır ve ışık mikroskopunda görülebilir ( ilgili bölümlerde ayrıntılı bilgi verilecektir).

Epitel hücreleriyle bağ dokusu arasındaki bazal membran genellikle iki ana katmana ayrılır

( aşağıdaki şekilden takip ediniz): a) bazal lamina ve b) retiküler lamina.

a) Bazal lamina: Epitel hücrelerine bitişik olan katmandır. Bu da tekrar iki alt katmana

ayrılır; epitel tarafında bulunanı lamina rara (lamina lusida da denir), retiküler lamina tarafında

bulunanı lamina densa olarak isimlenir. Bazal lamina proteoglikanlar (heparan sülfat) ve

glikoproteinlerden ( laminin ve fibronektin ) oluşmuştur. Yapıştırıcı özelliği olan bu maddelerden

laminin epitel hücrelerini, fibronektin ise retiküler lamina'yı lamina densa'ya bağlar. Bazal lamina

içinde ayrıca tip IV kollagen lifler de bulunur (ayrıca Tip VII kollagen liflerin de bulunduğu

bildirilmektedir), çok ince olan bu kollagen lifleri elektron mikroskobunda dahi zorlukla seçilen

keçemsi bir örgü yaparlar.

b) Retiküler lamina: Bazal membranın bağ dokuya dönük olan bu katmanı daha kalındır, tip

III kollagen lifler ( retikülin lifleri ) ile bu iplikleri birbirine bağlayan fibronektin ve aralarını

dolduran heparan sülfat’tan ibarettir.

Bazal membran kendisine bitişik olan dokular tarafından (epitel ve bağ dokusu) müştereken

sentezlenir ve bu iki dokuyu birbirinden ayırma, birbirine bağlama işlevinin yanında ayrıca bir

diffüzyon bariyeri olarak hizmet verir, hücre bölünmeleri ve göçünde destek sağlar. İki doku

arasında madde alış-verişi bazal membran üzerinden olur.

Yararlanılan kaynaklar:

1. Genel Histoloji : Mahmut Sağlam, Reşat Aştı, Aytekin Özer, Yorum Matbaacılık Sanayii, Ankara

1997.

2. Histoloji : Permin Paker.

3. Textbook of Histology: Leeson & Leeson & Paparo

4. Temel histoloji : Junqueira & Carnerio(Çev.Edit. Yener Aytekin, Nobel Tıp Yayınevi, 2006

5. Genel Histoloji : Aliye Erkoçak.

6. Tıbbi Histoloji . Meral Tekelioğlu.

7. Microscopic Anatomy Part 1, E.J. Spring-Mils, Department of Anatomy and Cell Biology State

Univesity of New York, 1992.

8. Histology, A text and Atlas, Michael H. Ross, L.J. Romrell, G.I. Kaye,1995.

9. Lecture Notes on Histology, William A. Bresford, School of Medicine University of West

Virginia, 1977.

10. Histology and Cell Biology, Kurt E. Johnson, George Washington University Medical Center,

Washington, 1991.

11. Histoloji ve Hücre Biyolojisi, A. L. Kierszenbaum, (Çeviri Ed. Ramazan Demir), Palme

yayıncılık, 2006

12.Gartner, L.P., Hiatt, J.L., Color Textbook of Histology, Third Ed., Saunders, 2007.