20

barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Embed Size (px)

DESCRIPTION

kültür sanat dergisi

Citation preview

Page 1: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |
Page 2: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

BARKODFANZİN

| selimcan DOĞAN | furkan ALTUNTAŞ | senem OK | ceren SUCU |caner CEYLAN|| kader SÖYLEMEZ |Şimdilik bu kadarız...

Grafik tasarım & Editör | selimcan DOĞANYazı işleri |furkan ALTUNTAŞ

iletişim | Ceren sucu

tüm linkler tek barkodta

Öncelikle derginin ismini neden Barkod fanzin çünkü;Barkod tüketim çılgınlığının(kapitalizmin de aynı zaman da) en masum sembolüdür. tüketim çılgınlığı toplumu her dakika yiyip bitirmektedir. bu çılgınlığa başkaldırmak amacı ile dergi-

mizin ismi barkod fanzindir.

ilk sayımızın kapak teması “uçmak” tı ve bunun nedeni derginin baş yazısı furkan’ın “Ey aşk sen nelere kadirsin; Vecihi Hürkuş” ve her kapağımız da uygılayacağımız “kavram duvarı” isimli bölüm de o aykı temaya göre şekillenecek. bazı kavramların bizim için ne anlama gel-

diğini yazacağız kapağa.

dergi’nin sayfalarında gezinirken bir çok “QR kodu” göreceksiniz bu kodlar bizim iletişim ad-reslerimize daha kolay ulaşmanız için duzenlenmiştir.

Okuduğunuz için teşekkür ederiz...

Page 3: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

İçindekilerVaziyet-i Umumiye |4

Büyük Belkiyi Buldum| 5Niçinistan |6

Ramiz Dayı & Çirkin Kral | 7Karanlık Sesler | 9Yukardakilere | 10Müren Paşa | 11

Toplumun Gerçekçi Yazarı: Orhan Kemal | 12Uçan İnsanlar 13

Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin: Vecihi Hürkuş | 14Çok Fonksionlu | 16

Küçük Prens | 18Gölgesiz Adam | 20

Page 4: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Geçtiğimiz ayın on ikisi can yücel’in ölüm yıl dönümü� �an �a�a’yı �ilme�� �an �a�a’yı �ilme�yen yoktur� Türkiye deki ede�iyatın en renkli isimlerinden �iridir� Ve �ir o kadar eğlenceli anıları da vardır� Mesela;

“ bir etkinlikte sahneye cikacaktır siir okumaya koyulmuş. tabi her zamanki gibi cilalıymış. “öksürükler şiire dâhil değil” diye de uyarmış. Şiirlerini okumuş, alkışını almış, indi inecek sahneden. Hayranları şaşırmış, hayret küfür etmedi bu sefer diye., kürsüye tekrar donmuş ve «kusura bakmayın aksam aksam kafanızı s*ktim» dedmiş.”

�an Yücel, vakt�i zamanda �ir yazı�sında adamın �irisine ‘g*t’ dediği için dava açılmış� Mahkemede �an Yücel şunu anlatmış:

“Bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köy-lüler. Koca devletin koca doktoru-na. Doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere. Köylüler tabi ‹tamam dohtor bey› diyip köye giderler. Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya.

Hastanın durumu da git-gide kötüleşmektedir. Bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon et-meye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. Ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. Neyse durumun

vehameti üzerine muhtar arama-yı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, ‹Biz ne yapa-caamızı bilemedik dohtor bey› fe-lan der işte. Karşıdan doktor bişiler söyler. Muhtar döner, ama arkasına: ‘makattan verin dedi dohtor› der. Yine tüm köye sorarlar, komşu köy-lere birilerini yollayıp sordururlar fe-lan, ama makat ne bilen yoktur yine. Hasta ise giti gidecek, ateşler içinde kıvranıyo baya.

İhtiyar meclisi toplanır. Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramaz istemez doktoru. Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir: ‹çok kızacak dohtor çok!› diye. Sonunda telefonu açar, durum anlatır, doktor bişiler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: ‹çok kızacak demiştim; g*tüne sokun dedi› Yani işin aslı hakim bey ‹bizim orada g*te g*t derler”

Ve ta�i can yücel anıları anlatacağız sonra şiirini paylaşmayacağız;

Aşk olsun sana çocuk

Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun Acıyorsam sana anam avradım olsun

El�ette Türkiye’de de en uzun koşuy�

sa devrim O, onun en güzel yüz metresini koştu İlk o fırladı lüferden en sekmez mer�

misiyken En hızlısıydı hepimizin, ilk o göğüsle�

di ipi���

Acıyorsam sana anam avradım ol�sun,

Ama aşk olsun sana çocuk, aşk ol�sun���

�AN Y�EL

�an �a�a �u şiiri denizler için yazmış ve denizlerin �u ülkede yaptıklarını “yüz metre koştular” diye tanımlamış ki �u da onun deniz ve denizin sos�yalizm düşüncesine olan �akış açısını anlatmaya yetiyor�

Deniz gezmiş ve arkadaşlarının o en uzun koşunun yüz metresini koşmuş fakat daha koşulacak metrelerce par�kur olduğunu söylüyor �a�a� Ve as�lında onlara acımamasının nedeni de �u ülkede devrimciliğin yüz metresini koşmalarıdır ki �u da o dönem şartlarına ve Türkiye şartlarına göre çok önemli �ir şey�

Bu şiir �ize denizlerin �u ülke için neler yaptıklarını ve neye öncülük ettiklerini anlatıyor� Ve denizlerin yaptıklarına takılmayıp onların kaldığı yerden devam etmek gerektiğini can �a�a kendi üslu�unca anlatmıştır�

�an yücel her zaman üslu�u ile ve şiirleri ile kalıcı �ir yer �ırakmıştır “vaziyet-i umumiye” şiirinde Türkiye yi öyle güzel özetlemişti� Sert üslu�u�nu yadırgamıyoruz �ile� Belki de can Yücel’in tarzı, üslu�u �u kadar sert olmasaydı� Tarih içerisinde adı du�yulmayan �ilinmeyen onlarca şairden �iri olcaktı� Akılda kalıcı �ir üslu�u var� Ve �u üslup can �a�ayı �ize sev�diriyor�

SAYGIYLA ANIYORUZ ÜSTAT!!!

VEZİYET-İ UMUMİYE;CAN YÜCEL

YAZI SELİMCAN DOĞAN

Page 5: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

h

İçimde ukde kalan, kuramadığım cümlelerin birik-mesiyle, geceleri daha da koyulaşan bir yalnızlığım, Dur diyemediğim yolculukları-mın, akıl almaz yollarında, ayakları-mın taşımaktan yorulduğu bi bedenim, Her yaramazlık sonrasında, bir daha yap-mayacağım diyen bir çocuk gibi samimi bir şekilde söz verip, ama yine de aynı ha-taları yapacak kadar budala bir kişiliğim, Kızgınken, cümlelere boyun eğmeyecek ka-dar gururlu, ama kırgınken, kendimi kelimelere muhtaç hissedecek kadar yorgun bir kalbim, Gecelerin karanlığına kafa tutacak kadar cesaretim ama en ufak kötü bir söze ağlayacak duygusallığım, Çalmadığım bir piyano, okumadı-ğım bir kaç raf kitap veya onlarsız ne-fes alamayacağıma inandığım sigaralarım, Beni benden iyi tanıyan, benden daha çok se-ven ama her hatamda bir bir öldüren bir ailem, Saçlarıma taktığım papatyaların kuru-

yunca daha güzel kalacağına, her bahar-da yeniden doğan bir ruhumun olduğu-na inandığım veya sizlere sadece merakla baktığım zaman gösterdiğim bir masumiyetim, Kaybetmekten çok korktuğum ama bazı şey-leri erken yaşamaya devam edersem eğer, hep kaybetmeye devam edeceğim duygularım, Yılların buruşturduğu bu suratı ve yal-nızlığımın dayanıksızlığını görmek is-temediğim için aynalardan kaçışlarım, Ne kadar çok bilsem bile hiç bir şey bilmediğine inanan, kararları hep kalbime bırakan bir beynim, Özgürlüğümü dert etmeyecek kadar özgür oldu-ğuma inanan, beni gerçek pişmanlıklara sürük-lemeyeceğine inandığım bir altıncı hissim,Ve, Bu labiretten nasıl çıkacağını düşü-nen, ama aynı zaman da labirentin kendi-si olduğuna inanan bir ruhum var benim . Ben benim ..

BÜYÜK BELKİYİ BULDUMyazı | Kader Söylemez

Son Vals şiir | Furkan Altuntaş

Yoksun ya şimdi Evimde Sokağımda Sabahlarımda Şehrimde Seninle güzel olan her şey Çirkin olmaya mahkum artık Bitenlerin ardından konuşmak üzere Suçlanmış herkesten uzaktasın Tükenmişliğin verdiği acılarla Son valsdesin

Page 6: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Kırmızı bir balon gibi uçuyor hayallerim Arkasından bakan ellerim umut ile bekliyor Ölmeyi yalnızlığının telaşesinde unutmuş

Bir tren istasyonu memuru gibi Savrulmuş hayatım yitik ve kutsallıktan arınmış

Renkli gözleri ve sarı saçları ile bakıyor Ve olan biteni izliyor hayal dünyam Anlamsız bir koşuşturmada yitirilmiş

Sevdalar gibi yarım... Gönlüm Ve yarım kalan herşey

Bir acıyı miras bırakır gerisinde Bilinmez çimenlerin niçin yeşil olduğu Yada gökyüzünün niçin mavi olduğu

Öyledir işte ve bu yüzden sevilir Keşke insanında cevabı olmayan “niçin”leri olsa

Seni Göğsümün tam soluna bastırsam ve Niçin siz seviyorum seni desem gerçekten inanarak

Bir ütopya olsa tüm kırmızı balonların olduğu Orada niçinler olmasa ve cevap beklenmese Bu diyarı sevemedim ben adı çok boktan;

niçinistan

niçinistanŞiir | selimcan DOĞAN

Page 7: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

ramiz dayı &çirkin kralyazı | Ceren Sucu

“O güzel insanlar o güzel atları-na binip gittiler demirin tuncuna insanın piçine kaldık”.-Y.Kemal

Şimdi Yaşar Kemal’in bu sözüyle Yılmaz Güney ve Tuncel Kurtiz’in ne alakası var diyip ilişki kura-mamış olabilirsiniz.Durum şu o güzel insanlar ebediyete göçüp gittiler ve bir daha kolay kolay yeri doldurulamayacaktır.İlk önce Tuncel Kurtiz ile başlamak istiyo-rum. Tam adıyla Tuncel Tayanç Kurtiz.Anne tarafından Boşnak olan Kurtiz’in babası Kırkkale’de Nahiye müdürü olup , dedesi ise efkâf müdürüdür.Ailesi 1913 yılında Türkiye’ye göçmüştür.Tuncel Kurtiz 6-7 yaşlarına geldi-ğinde ise babasının işi nedeniyle Amerika’ya gitmiştir.Amerikada Didroid’de Zenciler,Çinliler,ve Meksikalılarla birlikte okumuş-tur.Bir anısını size özet bir şekilde aktarmak istiyorum.Okulda Tun-cel Kurtiz ile ‘Turkey,Turkey,Gu-lu,Gulu,Turkey’ diye dalga geçil-mektedir.Bu sebeple kavga çıkar.Kavgada tek destek çıkan Çinli bir çocuk olur.Yarım yamalak İn-gilizcesiyle Çinliye ‘You are my enemy,you help me.Why?’’ Yani sen benim düşmanımsın neden

bana yardım ettin der.Çinlide şaş-kın bir şekilde ‘’ben senin nerden düşmanın olayım.’’demiş.Tuncel Kurtiz o zaman neden böyle de-diğini şöyle söylüyor.’’Çünkü ben o zaman bozkurtların öldürül-düğünü okumuştum.Türkiye’ye geldikten sonra Edremit’te bir Anadolu lisesinden mezun ol-muştur.Daha sonra üniversitede ilk hukuk, sonra İngiliz filolojisi , felsefe ve psikoloji okumuş fakat hiçbirinden mezun değildir.Fakat üniversitenin tiyatrosunda kalmış o zamanlar iktisat okuyan Yılmaz Güney ile tanışmıştır.Tuncel Kur-tiz’in bir belgeselinden alıntı ya-parak onun ağızından tanıyalım ilk Çirkin Kralımızı.

‘’Yılmazla ilk üniversitede tanış-tım.Annesi Muşlu babası ise Si-verekli zaza kürt karışımı genç bir delikanlıydı.Çok güzel Türkçe konuşuyordu ve çok güzel hika-yeler yazıyordu.İktisat okuyor-du.13 dergisinde yazdığı ‘’Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik’’ hikaye-si ile 4.5 sene yargılandı.1.5 sene Niğde hapishanesinde yat-tı.1960 yılında inkilap falan filan derken 1 senede sürgün yaşadı Konyada...’’ diyerek devam edi-yor.Anladım ki 1961 de çıkardığı ilk kitabının hikayesi ise bu sür-

gün yıllarından geliyor.Anladım ki 1961 de çıkardığı ilk kitabın hikayesi bu sürgün yıllarından geliyor.Romanı Demirtaş Ceyhun ve Arif Keskiner basıyor.Fakat bu koca yürekli devrimcinin kitabı okuyucuya karşılık bulamamış ve ve’’Devrimci’’ yayın evlerinde yerini alamamıştır.Ve ‘’bazı grup-lar’’ Yılmaz Güney’i lümpenlikle ile şuçlamıştır.Şu yorumu yap-madan edemeyeceğim Yılmaz Güney gibi devrimci insanı lüm-pen olarak gören bir insan kimi gerçek devrimci olarak görür? O zaman o şahısşara şunu sorarım ; asıl sizin devrimci değerleriniz neler? Neyse daha fazla konuyu dağıtmadan Yılmaz Güney’in ha-yatı hakkında birkaç bilgi edin-mek istiyorum.Yılmaz Güney’in gerçek adı Yılmaz Pütündür.Kendi ifadesine göre Pütün kı-rılması zor sert meyve çekirdeği demektir.1 sene Konya’da sür-gün yaşadığını söylemiş idik.Sür-günden sonra tekrar kaldığı yer-den devam eden Yılmaz Güney filmlerinde ezilen ve hor görü-len Anadolu çocuğunu oynayan oyuncu bu dönemde Çirkin Kral lakabını almaktadır.Bu dönemki en önemli yapıtlarından biri olan Hudutların Kanunudur.Bu filmde de Tuncel Kurtiz ile oynamıştır.

Page 8: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

1972 yılına gelindiğine ise devrimcilere yardım ve yataklıktan 2 yıl hapse mahkum oldu.Hapisten çık-tıktan sonra ilk film çekimi sırasında filmin çekildi-ği Yumurtalık ilçesinin yargıcı Sefa Mutlu ile kavga etti.Kavgada yargıcının ölümüne sebep olan Yılmaz Güney; 1976’da 19 yıl hapse mahkum oldu.5 yıl hapiste yattıktan sonra izinli olarak çıktığı yarı açık cezaevinden yurtdışına firar etti.Yılmaz Güney’in fi-rarı hapse girmeden önceki çektiği Şeytanın Oğlu filmini anımsatmaktadır.1 günlük izinle dışarı çı-kan Güney Antalya’nın Kaş ilçesinden Yunanistan’a bağlı Meis Adasına orda İsviçre’ye daha sonra Fran-sa’ya geçer ve ölünceye kadar yaşamını orda sür-dürür.Bir çok filmi ve mücadeleyi birlite sürdüren Tuncel Kurtiz ve Yılmaz Güney’in son olarak 2-3 yapıtından bahsedip yazımı bitireceğim.Aslında Tuncel Kurtiz’i sinemaya çeken Yılmaz Güney’dir.

Sinemayla halka daha kolay bir şekilde ulaşabile-ceklerini düşünmüştür.Birlikte yaptıkları en önem-li ve en ilgi çeken filmleri Umut’tur.Yılmaz Güney Cabbar’ı Tuncel Kurtiz ise Hamal Hasan’ı canlan-dırmıştır.Filmin konusu ise atına otomobil çarpan bir faytoncunun yavaş yavaş umudunu definelere bağlamasını anlatır.1970 yapımı filmde Hamal Hasan Cambar’ın faytonuna atlayıp sigarqa sarar-ken zenginlik fakirlik üzerine konuşurken ‘’Paran olmadı mı iyi değil.Dünyada senden kötüsü,sen-den pisi yoktur.’’ cümlesinden dolayı sansür kuru-lunca sakıncalı bulunmuştur.Daha sonra yurtdışı-na kaçırılan film festivale Tuncel Kurtiz tarafından sunulmuş ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Altın Koza ödülünü almıştır.Yılmaz Güney’i yazdığı di-ğer dünyaca bilinen filmi ise Yol’dur.Film Cannes Film Festival’inde Altın Palmeye, FIPRESCİ ödülü ve Ekümenik Juri Ödülü Özel Mansiyonu almıştır.Türk sinema tarihinde önemli yer tutan filmi Yıl-maz Güney hapishanedeyken yönetmiştir.Film ödül aldıktan 17 sene sonra Türkiye’de gösterime baş-landı.Son olarak bahsedeceğimiz film 1983 yapı-mı duvar filmidir.Yılmaz Güney ve Tuncel Kurtiz’in birlikte yaptığı film ne yazıkki Çirkin Kral’ın yaşa-mındaki son filmdir.Konusu Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevinde Yılmaz Güney tanıklık ettiği ilk çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanı konu edinmiştir.Bu olaydan de-rinden etkilenen Yılmaz Güney Kayseri cezaevin-deyken Soba,Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz ismi ile bir roman yazmış film yurtdışındayken bu romanlar üzerinden yazılmış.Filmde azda olsa za-zaca kullanılmış.

Daha sonra tarihler 9 Eylül 1984 de geldiğinde mide kanseri nedeniyle hayata gözlerini yumdu.Ardında 15 kitap ve sayısız film bırakmıştır.Tun-cel Kurtiz ise 27 Eylül 2013 de vefat etti.Ardından Altın Portakal’da ‘’En İyi Senaryo” 1981’de,”En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü ise 1994 ve 2007 yıllarında;Yeşilçam Ödüllerinde ise 2008 yı-lında “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu”;Berlin Film Festivalinde ‘’En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü ise 1986 yılında almıştır.Yaklaşık 14 tiyatro oyunu ve 50’den fazla film çekmiştir.ÜSTADLARI SAYGIYLA ANIYORUZ.

Page 9: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Bıkmış, yorulmuş yüzü görüyor-du karşısında ki kişiyi. Gözalt-larında uykusuzluktan oluşmuş mor halkaları garip karşılasa da içten içe hoşuna gitmişti. Koza’nın aynadan baktığı yansı-ması bütün hayatını göz önüne seriyormuş gibiydi. Bir an te-dirgin bir bakış fırlattı kendine. Yaşadıklarını kabullenemiyordu. Hayalini kurduğu hayatını 3 günde kaybetmesi kabul edile-bilir bir şey de değildi. Gözlerini kapattı Koza, bir an sessizliğin ihtişamına kaptırdı kendini. Kalp atışlarını duyduBu onun yaşadığının bir belirti-siydi. Bir an düşündü Koza ‘’kal-bi her atan insan yaşıyor olabilir miydi?’’ Bu sessizliği bozan bir ses duyuldu. Sese doğru başını çevirdiğinde kedisinin yumaklar-la oynarken masaya çarptığını gördü.Yatağına ilerleyip kendini yatağa bıraktı. Dışarıdan gelen yağmur sesi Koza’yı biraz rahatlatmıştı. Çocukluğunu hatırladı. Kaldığı yurtta dövüldüğü günler geçti gözlerinin önünden. Tek arkada-şı yağan yağmurdu o zamanlar. Yağmura buradan çıktıktan son-ra ailesini bulacağını ve onlara neden onu bıraktıklarını soraca-ğını düşünüyordu.Kendine geldi şimdi ne değişti diye düşündü. Ailesini bulmuş-tu. Annesinin para karşılığında

bedenini sattığını öğrendi. Bu sindirebileceği bir şey değildi. Bütün olası şeyleri düşünmüştü. Ama aklının ucundan geçir-memişti. Koza’ya göre insanın kendi bedenini satıp geçimini sağlaması acizlikten başka bir şey değildi. Diğer tarafı düşün-müyordu ama kim kendini en önemlisi ise özgürlüğünü para karşılığında satabilirdi ki. Anne-sine olan nefret kendini tiksin-meye bıraktı.Babasını düşündü bir an. O da sokakları evi gibi gören ve sü-rekli sarhoş dolaşan bir adamdı. Babasının bu durumu Koza’yı çok fazla etkilememişti. Çünkü babasının nasıl bir hayat sürebi-leceğini tahmin edebiliyordu.Annesiyle konuşmaya cesaret edemese de babasıyla konuş-muştu. Babası anlatmıştı ona olup bitenleri.Babası bir hata yapmıştı. Karısı ve kızını bırakıp gitmişti. Kendini başkasının yanında huzurlu his-setmişti. Karısı da Koza’yı yurda bırakmakta bulmuştu çareyi. Ne kadının ailesine dönecek hali, ne de adamın ailesine bakacak gücü vardı artık.Koza bunları duyduğunda utandı kendinden, yaşıyor olmaktan utandı.Artık ne anlamı vardı ki taşın taş olmasının. Kimin umrundaydı attığı adımların sağlam olup olmaması. Her aldığı nefesin

bütün vücuduna acı çektirdiğini kim fark ediyordu. Tek bir umu-du vardı onu da kaybetti. İnsan umut etmeden ne kadar daha yaşayabilirdi.Kendinde bu gücü, yaşayabile-cek gücü bulamadı Koza. Ayağa kalkmak için zorladı kendini. Adımları bütün evde yankıya neden oluyordu. Bulduğu bütün hapları toparladı hiç olmadığı kadar sakin bir halde. Sokağa doğru yürüdü. Son bir kez baktı etrafına amaçları olduğu için koşuşturup duran insanlar çarptı gözüne.Bütün hapları ağzına aldı ve uzandı sokağın ortasına. Be-deninde oluşan uyuşma onun rahatlatmaya başlamıştı. Tek arkadaşı vardı yanında, akan her damlada Koza için ağlıyordu adeta. Kapattı gözlerini Koza boşluğu hissetti.Anlamsızca ona bakan gözler vardı. Kimse ne olup bittiğine anlam veremiyordu. İlk kez gerçekten gülümsedi Koza. Bu sefer başarmıştı, en azından bir isteğini gerçekleştirmişti.

karanlık seslerhikaye | Senem Ok

Page 10: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

yukarıdakilerenaçizane bir küfürşiir | Caner Ceylan

Biliyorum ya da bildiğimi zannediyorumHer neyse aptal bir budalanın tekiyim zaten benLakin yine de beni oyununuza dahil ettiğiniz için teşekkür etmeyeceğim sizlereSizlere derken yukardakilereÇok yukardakilereOyun oynamayı seven bir çocuktum küçüklüğümdeFakat o yıllar geride kaldıŞimdi oyun oynamaktan nefret eden bir adama dö-nüştüm .Kurallarını kendim koymadığım oyunlar oynuyo-rum artıkOynamak istemeyen huysuz bir çocuk olmak isti-yor ruhumHem b*ktan oyunları hangi çocuk sever ki ?B*kunuzda boğulun!Üzülmüyorum artık hiçbirimizeBen yandıkça oynamak isteyen bir adamım.Üzerime basmayın pis çizmelerinizleBen mızıkçılık yapmak isteyen bir adamım.KaybettikleriminLüks bir arabaylaYa da cebim para doluyken lüks bir Restoran ta altın bir tepside geri gelmeyeceğini biliyorumBu yüzden aksiyim biraz.ÖfkeliyimFantezilerinizi yeterince doyurdumSize sesleniyorumHey yukarıdakiler!Kendinizi parmaklayın

Ben yokum artık...Aşağılarda kıçınıza tekme vurmak isteyen binlerce herif var…Kâğıdım bittiMürekkebim var hala lakin şarabımı yudumlarkenDoğuyor günKızıl ve tanUzanıyorum ranzamaTavana değilTepelere dikiyorum artık gözlerimiGünesin ilk ışıkları doldururken odamıYarın size küfretmek için tekrar yazacağım...

Page 11: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Zerafet, saygı, sevgi müzik. Kimle uğraştığınızı iyi bilin! Sözünün en tatlı ve en zarif örneği. Gerçek sanatçı, şimdinin en gerçek sanatı. Bizim bir huyumuz vardır dünya insanı olarak, ‘insan ölmedikçe insan değildir’ felsefesi yüklen-miştir üzerimize. Gereken değeri hiç kimseye yaşarken veremeyiz nedense. Ama Zeki Müren Bu tabuları yıkıp 7’den 70’e herkesin saygısını ve sevgisini kazanmış bir deha.Demiştim ya, kimle uğraş-tığınızı iyi bilin! sözünün en tatlı ve en zarif örneğidir Müren Paşa. İşte o verilmemiş ve boşa gitmiş kıymetlerin de en değerli örneği-dir Paşa. 600’ü aşkın plak. 300’den fazla beste ve sayısız ödül. Şim-dinin sanatçılarına ‘siz ne yapı-yorsunuz?’ demenin en güzel ve en şık yöntemi. Peki neden ‘Sanat Güneşi’? Zeki Müren yönelimi nedeniyle ister istemez devrim-ci bir kişiliktir. Alışılagelen gibi olmadığından, alışılagelenleri

değiştirmeye yönelmiş, bi yığın yenilik getirmiştir alanına. Sadece müzik değildi çünkü yaptığı şey-ler. Müren Paşa’nın hem stilistliği, hem ressamlığı, hem şairliği, hem oyunculuğu, hem de ses sanatçılığı vardı. Sanatın her dalında, sanatı her yönüyle aktarmış bir kişilik, bir yetenek. Oynadığı 28 filmin bestelerini yapmış bir insan. Kıyafetlerini kendi tasarlamış bir insan.100’e yakın şiir yazan ve bunları ‘Bıldırcın Yağmuru’ isimli şiir kitabına sığdırmış bir insan. Sanat Güneşi değilde ne? Zeki Müren insanlar için bir cevaptır. Bir sorudur. Her rakı sofrasında ‘bir zeki müren açta dinleyelim’ denildiği andan itibaren yaşamaya başlar soframızda. O söyler biz susarız, bakarız duvarlara veya arkadaşımıza veya aşkımıza veya yiten aşklarımıza. İşte o an başı-mızın döndüğü zaman duvarda onun geriye taranmış

saçlarını ve gülüşünü görürüz. Ve deriz ki İyi ki varsın! Ve her zaman yaşaya-caksın!.

Son Sözleri: İşte şimdi Bodrum’daki köy evim-de, bazen huzurlu, bazen huzursuz tatiller yapıyorum, gibi düşünmek gerek. Çünkü kalbimin iki damarı tıkalı. Şekerim yüksekti ve her hafta kan alınıp buradaki labora-tuvarda bakılıyor. Eh bir de kilom vardı, yavaş yavaş verdim. Yine de zayıf sayılmam. Bu üç faktör bir arada herhalde ölümü çağrıştırabilir. Hiç üzülmü-yorum. Bu kadar güzel yaşayan bir insan, tabii ki ölümü de tatmalı. Ondan kurtulmak yok. Sizleri çok seviyorum. Her şeyimsiniz benim. Bodrum’daki sessiz odamdayım ve ne güzel ki sizlerleyim. Allah hepinize arzuladığınız her şeyi versin. Önce sıhhat, evet önce sıh-hat. Hepinize en güzel dileklerimi sunuyorum efendim. Varolunuz, sağolunuz.

müren paşayazı | Eren Çoşan

Page 12: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Yazın kavurucu sıcağında iki keli-me yazayım derken elbet Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar üzerin-de kitabının derin etkisiyle anlatmak gerek yazarımızı.

Önce biraz Orhan Kemal’den bahset-mek gerek sizlere. Orhan Kemal’in toplumun gerçek yazarı olmasının temel sebebi yaşamıdır elbette. O, siyasal nedenlerle Suriye’ye sürül-müş bir babanın oğludur. Suriye’de bir müddet ayak işleri yapmış daha sonra Türkiye’ye dönerek Adana’nın o kavurucu sıcaklığında çırçır fabrika-larında işçilik ve kâtiplik yapmış kale-mi alın teri dolu bir adam.

Niğde’de askerlik yaparken Maksim Gorki ve Nazım hikmetin kitaplarını okuduğu gerekçesiyle 5 yıl hapse mahkûm edilmiş. Ülkede muhalif olmanın ne demek olduğunu daha kitap okumaya başladığı dönemlerde anlamış bir işçi. Hapse düştüğü dö-nem Nazım Hikmet’le tanışma fırsatı bulmuş onun toplumcu görüşlerin-den etkilenmiştir. Ayrıca Nazım’dan Fransızca, Felsefe ve Siyaset dersleri almış Nazım’ın tavsiyesi doğrultusun-da da şiir yazmayı bırakmış öykü ve romana yoğunlaşmıştır.

Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekono-mik anlamda modernleşmesine de tanıklık etmiş ve bunu yazdığı kitap-lara iyi işlemiştir. Mesela Murtaza kitabından bahsedelim biraz. Zengin

ile yoksulları keskin bir çizgiyle ayır-mış zenginleri yada kravatlıları her zaman entelektüel, okumuş ve her şeyi bilen Tanrının önemli kulları yani Murtaza’nın büyükleri ve amirleridir. Ve bütün yaşamını onlara hizmet etmeye adamıştır. Aslında Murtaza da yoksuldur. Ancak o diğer yoksullar gibi değildir. Onu başka insanlara biat etmeye zorlayan değer yargıları vardır.

Murtaza’nın çocukları çırçır fabrika-sında zor şartlar altında çalışmasına rağmen. Kendisi amirlerine sıkı sıkıya bağlı bir adamdır. Ama Orhan Kemal Murtaza’yı biatçı karakterden çıkarıp gerçekleri daha somut ortaya koy-muştur. Ve Murtaza’nın çocuğunun ölümüyle aslında neye ve nereye hiz-met ettiğini sorgulamasını sağlamıştır. Ancak Orhan Kemal Murtaza kitabı-nın ikinci cildini yazarken hayata göz-lerini yummuştur. Ama Murtaza’yı yine de o zenginlerin hizmetkârı ola-rak bırakmamıştır.

Gerçek yaşamı bu kadar iyi anlatabi-len bir yazar bana göre azdır. Elbette yazıya başladığımız gibi bitireceğiz. Yazın kavurucu sıcaklığı demiştik. Ve Orhan Kemal’in en iyi eseri olan Bereketli Topraklar Üzerinde kitabını sizlere elimden geldiğince yorumla-yıp sizlere Orhan Kemal’in eserlerini yani hayatın kendisini okumanızı tav-siye ederek bırakacağım.

Toplumsal gerçekliğin en iyi yansı-tıldığı roman sizi günlerce etkisinde bırakacak ve sosyal gerçekliğin farkı-na varacaksınız. Romanda iki lokma ekmek için Sivas’tan Çukurova’ya ça-lışmaya gelmiş üç arkadaşın çektikleri zorlukları anlatmıştır yazar. Niteliksiz işçi kervanı ile ustalar arasındaki ayırıcı özelliği yansıtmış. Genellikle işçilerin hangi şartlar altında çalıştığı-nı gözler önüne sermiştir. Hırs, güç ve zayıflığı bu üç karaktere bölüştüren Orhan Kemal, bunları tek bir gayede birleştirir. Bu da para kazanma hırsı-dır.

Murtaza gibi olayları anlatıp yada tahliller yapıp romanın o özgün gü-cünü azaltmak istemedim. Ama en azından bir merak uyandıra bildiy-sem ne âlâ.

Ayrıca Orhan Kemal’in bu iki kitabını okurlarımıza sunmamızda ki temel amaç 15 Eylül’ün yazarın doğum günü olmasıdır. Romanlarının yada öykülerinin hala toplumu yönlendir-mede birer kaynak niteliğinde olması da hiç ölmeyeceğinin birer teminatı-dır. Saygı ve özlemle anıyoruz!

TOPLUMUN GERÇEKÇİ YAZARI;ORHAN KEMALYAZI CANER CEYLAN

Page 13: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Kapağa uçak koymuşken ve bir-kaç satır uçmakla ilgili yazmış-ken bu yazıyı yazmazsam olmaz diye düşündüm;Kapak hepimizin fikriydi ve ka-paktaki anlam duvarı işi tüm eki-bin imza attığı bir olay bu da der-ginin kolektif bir dergi olduğunu anlatmaya yeter herhalde neyse uçan insanlardan bahsedeceğim bugünAslında uçmak nedir? Ve neden insanların rüyalarının vazgeçil-mezidir. Bence imkânsıza ulaş-ma aşkıdır. Mesela çizilen gele-cek senaryoların da olduğu gibi herkes uçsaydı ne rüyalarımızı süslerdi ne de onun için birileri tüm riskleri göze alırdı. Bir anla-mı olmazdı başta. Ya da biz uçan adam sabri (konumuz uçan in-sanlar olunca es geçmemek ge-rek) ile hiç tanışamazdık ya da hayko cepkin’in beyaz show da yaptığı uçaktan atlama taklidini hiç izlememiş olacaktık.Eğer uçabilseydik showmenlere ihtiyaç duyar mıydık sizce? Belki de showmenler bir yolunu bulur-du neyse;

İnsan için kutsal bir şeydir aslın-da uçmak birileri her zaman uç-mak istemiş ama birileri “saçma-lama” diyerek engel olmuş hep mesela Hezarfen Ahmet Çelebi padişah izin vermemiş izinsiz fa-lan uçmuş. Ama vazgeçmemiş (gerçi devlet adamları ne çekerse bunun gibilerden çekiyor). Yine Vecihi Hürkuş Furkan’ın yazısın-da ki anlattığı gibi öyle inatçı ki Ertem Eğilmez filmde ki karak-terine Vecihi ismini koyuyor. O filmde de kızı istiyor Yaşar usta vermiyor o inatla istemeye devam ediyor ya bence Ertem Eğilmezin de etkilendiği konu bu birde tabi Vecihi’nin ev satılmasın diye ver-diği para var. Bu da aslın da Veci-hi Hürkuş’un devletten ne kadar şamar yese de vatanseverlikten vazgeçmediğinin sembolüdür. Bence film de o karakter “Vecihi” isminin konuşması muhteşem bir zekâ’nın ürünüdür.Vecihi Hürkuş’un anılarının top-landığı bir kitap var adı “bir tay-yarecinin anıları” kitap henüz okumadım ama kitabın arkasın da “6 Ocak 1896-16 Temmuz 1969 yılları arasında yaşayan Vecihi Hürkuş, Türkiye’nin ha-

vacılık tarihinde önemli bir ad. Hiçbir devrin ve hiçbir kimsenin adamı olmayan Vecihi Hürkuş, üstün yetenekli bir pilot, başa-rılı bir uçak mühendisi, havacı-lığa âşık bir idareci olarak yaşa-dı. Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Türkiye’nin hem bağımsızlık sa-vaşında hem sivil havacılık tari-hinde yer almış Vecihi Hürkuş’un anıları, tarih kitaplarında rastla-namayan gerçekleri de gün ışığı-na çıkarıyor.” Diye yazılmışŞimdi uçan insanlar demişken David Copperfield’ da uçuyor uçan adam sabri’de bunu ayırt etmek lazım özünde traştan uçanları değil gerçekten uçanları konuşmalı…Cem Yılmaz’ın leman kültürde ki ilk gösterişlerinden birin de yap-tığı bir espri geldi aklıma Süper-men’i anlatıyor“uçmak değil önemli olan kon-mak”

uçan insanlarYazı | selimcan DOĞAN

Page 14: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

ey aşk nelerekadirsin;vecihi hürkuşyazı | furkan aktuntaş

Vecihi Hürkuş 6 Ocak 1896’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir.Vecihi Hürkuş Bal-kan Savaşları’nda, I.Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş sa-vaşında yer almış ve savaş zamanında uçak düşüren ilk tayyareci,Kurtuluş Savaş’nda ilk ve son uçuş yapan pilotve İzmir (Gaziemir-Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden pilot olmuştur.Ay-rıca TBMM tarafından İstiklal madalyasına layık görüldü ve TBMM tarafından üç kez tak-dirnaame almıştır bu özelliği-lede TBMM tarafından üç kez takdirnaame alan tek kişidir.1923’te savaş zamanında ganimet olarak Yunanlardan ele geçen motorlardan yarar-lanırak ilk Türk uçağına yap-mayı başarır.28 Ocak 1925’te Vecihi K-VI adını verdiği uçağı uçurur.Ancak kendisi ödül beklerken ceza alır bunun ge-rekçesi olarakda devlet izinsiz uçuş yapmasını göstermiştir. Aslında bu dönemde ülkede sivil havacılıkla ilgili bir kuru-luş bulunmamaktaydı böylece Vecihi Hürkuş’un izin almak

için başvuracağı bir mercii bulamamıştır.Aldığı cezalardan sonra hava-cılıktan ayrılan Hürkuş birey-sel olarak uçak tasarımı ve yapım çalışmalırında bulun-muştur. 1930’da Kadıköy’de bir kereste dükkanı kiralamış ve üç ayda ikinci uça-ğını imal etmiştir.Bu uçakla uçuşunu 27 Eylül 1930’da Kadı-köy-Fi-kirtepe arasında başarıyla tamamlamıştır. Hürkuş uçabi-lirlik sertifikası için İktisat Ba-kanlığı’na başvurmuş ancak uçak yapısını denetlicek bir mercii olmadığından Vecihi Hürkuş bu belgeyi alama-mıştır. Hürkuş bunun üzerine uçağını sökmüş ve devlet demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gön-dermiş ancak uçak kendisin-

den önce gelmemiştir.Bunun sebebide gerekli evrakların Türkçe olmasıydı,evrakların çevirisi yapıldıktan sonra Hür-kuş uçağını toplamış çeşitli ve başarılı uçuşlar yapmıştır.Böy-lece Çekoslovakya tarafından uçabilirlik belgesini almıştır.

Vecihi Hürkuş 1931 yılında Türk Tayyare Cemiyeti yararına Türkiye turları yap-mıştır.Birinci tur uçuşu Ankara’da başlamış ve Türki-ye’nin doğusundaki illeri kapsamaktadır.İkinci tur uçuşunu Batı yönünde başa-rıyla tamamlamıştır. Vecihi Hürkuş’un

Türk Havacılık tarihine en önemli katkılarından biri de 1932’de Bedriye Gökmen ile birlikte açtıkları STM (Sivil Tayyare Mektebi)’dir.Bu okul-da on Bedriye Gökmen ile birlikte on iki pilot yetiştirmiş-lerdir. Vecihi Hürkuş daha sonra ilk eğitim ve spor uçağı Vecihi XV, uçak motorlu deniz kızağı

Page 15: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Vecihi SK-X’i üretmiştir. Vecihi Hürkuş’un başına gelen en ilginç olay-lardan biride 1937 yılında Türk Hava Kurumu tarafından mühendislik eğitimi almak için Al-manya’ya gönderilmiş öğrenimini iki yıl içinde tamamlayıp 1939 yılında mezun olmuştur. Türkiye’ye döndüğünde ise iki yılda mühendis olunmasının imkansızlığını gerekçe göstererek uçak mühendisliği ruhsatı ona verilmemiştir.1954 yılında ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları’nı kurmuştur. Ancak ta-lihsiz olaylar burda da peşinden gelmektedir.Havayolu Şirketi uçak kazaları,uçak kaçırma-ları ve sabotaj gibi sebeplerden dolayı şirket uçuşlardan men edilmiştir. Vecihi Hürkuş Türk Havacılık tarihinin yanın-da belki de Türkiye tarihinin en renkli sima-larından biriydi.Hürkuş 16 Temmuz 1969 tarihinde Ankara Gülhane Askeri Tıp Akade-mi’sinde yaşama gözlerini yitirmiştir. Vecihi Hürkuş daha sonra bir çok kitaba konu olmuş ve Ertem Eğilmez’in yönetmenli-ğini yaptığı ‘Gülen Gözler’ adlı filmde karakter olarak Şener Şen tarfından canlandırılmıştır. Bu filmde Vecihi Hürkuş’a mizah yönüyle yaklaşan Eğilmez ortaya ilginç bir yorum koy-muştur.Filmde Vecihi’nin aşık olduğu kadına ulaşmak için verdiği çaba ve her seferinde kızın babası tarafından ‘Vermiyorum’ yanıtını almaktadır.Ama bütün bu çabalarının karşılığı-nı filmin sonunda almıştır.Bu karakteri Vecihi Hürkuş’un filmde aşık olduğu kadını çıkartıp yerine uçak aşkı olarak değiştirirsek yaşamın-dan esinlendiğini anlayabilirsiniz.Vecihi Hür-kuş’un her başarılı çabasından sonra gerekli değeri görememesi filme yansıtılmıştır.

FURKAN ALTUNTAŞburadan ulaşabilirsiniz

Page 16: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

“bir iş bulman lazım yoksa; Tüm kanını boşaltım yerine Okunmuş zem zem dolduracak-lar” Küçük İskender

Akşam oluyordu sert bir rüz-gâr esmeye başladı, hafifte bir yağmur çiseliyordu. Alışveriş merkezini önünden geçiyordu yolum yağmur birden hızlandı; etrafımda ki insanlar kaçmaya başlamıştı bir bombardıman-dan kaçar gibi. yalnız çocuklar anlam veremiyordu bu kaçışma-ya onlar için de bombardıman-dı elbet yağmur, fakat yazları sahil kenarında ya da evlerinin bahçelerinde -tabi günümüzde mümkünse- yaptıkları su savaş-larından miras anılar gibiydi bu bombardıman. Bende kaçmam yağmurdan Benim içinde bir nevi bombar-dımandır. Hatıralar bomba gibi yağar vadime dünya bir biyonik kalpler diyarına dönmüş, herkes-ler kaçıyor yağmurdan. İnsanlığı çok fonksiyonlu bir anlamsızlık yumağı olarak anıyorum bu günlerde ve hiç yadırgamıyo-rum, yağmurdan kaçanları ya

da önünden geçtiğim alışveriş merkezini sadece uzak durmaya çalışıyorum bu çok fonksiyonlu popüler kâbustan.

Köşeyi döndükten sonra ayağım taşa takıldı düşecek gibi oldum son anda kurtulup bozuntuya vermedim. “Neden bozuntuya vermedim?” diye bir soru geldi aklıma ya kimse düştüğümü görsün istemedim. Ya da utan-dım herkes düzgün yürürken ben düşüyorum diye. Bir kitapta okumuştum “firavunlar herkes-ten gizli tuvalete giderlermiş çünkü herkes onu tanrı sanıyor ve tanrılar işimiyor.” Saçma bir ego ama insani bir içgüdüye dönüşmüş toplumun dayatması sonucu. Kahve kokusu geldi burnuma, severim kahveyi. Alışveriş mer-kezinin az ilerisinde ki kahve dükkânı o hiç girebilecek kadar cesaret bulamadığım-parasız-lıktan- ve yine karşımdaydı o anlamsız yumak, kahve dük-kânı bir kedi gibiydi karşımda o anlamsız yumakla oynayan. Acımasız ve modern maskesinin altında vahşi ilk insandan farksız bir şiddet içgüdüsü ile Şiddet

her zaman aynı sadece her hafta her ay güncellenen akıllı telefon uygulamaları gibi devamlı gün-celleniyor. Şiddetin dozu değil artan sadece adı değişiyor şekli değişiyor şiddet de çok fonksi-yonludur. Bu dünya gibi, ancak dijital insanların dijital yapıları ve bünyeleri için tasarlanmış çok fonksiyonlu arabirim sadece, asıl cihaza bağlı kalmayı sağlayan en önemli ara birim. Yapılanlar değişmez bu arabirimde işte sid-det mesela 1943de de insanlar-da bıraktığı acı aynıydı şimdi de. Yoksa bir zehri silindir bardakta da içebiliriz, kare da... Ev daha büyük bir muamma herkes için farklı benim için adı çok fonksiyonlu bir yalnızlık. O da insanlık gibi anlamsız. An-lamsız ve kötü o olan her şey çok fonksiyonlu ama anlamlı olanlar sadece tek fonksiyonlu ve analog insanlar için tasarlan-mıştır-yaşlılar değil-. O yüzden anlamsızlık daha popüler; fonk-siyonlu ve dijital daha kullanış-lıdır, hem kullanımı kolay hem daha şık. Ev ortaklık ettiğin biri ya da birileri varsa anlamlıdır. Yoksa o da çok fonksiyonlu bir varlık.

çok fonksiyonluHikaye | selimcan DOĞAN

Page 17: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Yatağa her koyduğumda başımı hayatın bir anlamı oluyor. Birin-den bir laf duymuştum bilmi-yorum mühim bir adamdır her halde “anlamsız şeylerin anlamı daha anlamsız şeylerde erimiş-tir.” Belki de yaptığım budur anlamsız hayatıma bir anlam vermek. Uykuya bir dakika geç kalsam aklım yerinden fırlayacak gibi oluyor. Bu da benim anla-mım. Hayatta kalmayı becermek uyanık kalmayı becermekten daha zormuş. Elimi ışığı açmak için düğmeye attım. Ama ışık yanmadı aklıma elektrik faturası geldi. Yatırma-yı unutmuştum -hoş paramda yoktu aybaşına daha vardı- zar zor bir mum buldum. Mumu yaktım ve masaya oturdum. Ben kırk düşüncenin kantarından kırk kez geçerken kapı çaldı. Kapıyı açtım. Karşı komşum Selma teyze bana “yeni bir şey var mı” dedi ağlamaktan şişmiş Gözlerine parıldayan bir umutla. Oğlu yurt dışında uzun zaman-dır görüşmüyorlar. İki ay önce konuşmuşlar oğlu geleceğim demiş ama sonra ne aramış ne telefonlara çıkmış. Ben tren is-tasyonunda çalışıyorum ona söz vermiştim oğlu gelirse ona haber verecektim. Oğlu pek düzgün işlerle uğraşan bir adam değil duyduğuma göre Almanya da uyuşturucu satıyormuş. Yaka-lanmış o yüzden Selma teyzeyi arayamamış. Anladığım kada-

rıyla üzülsün istememiş. Bende söylemedim, söyleyemedim pek içli bir kadın dayanamaz gibi geldi. “yok selma teyzeciğim ama bir haber olursa mutlaka haber vereceğim” dedim. Tek kelime etmedi gözlerinde ki pa-rıltıyı da aldı gitti.

Saat iyice geç olmuştu. Elektrik kesikti üstelik 4 gündür sade-ce öğlenleri yemek yiyordum -işyerinde yediğim yemek- in-san parası olmayınca her şeye dayanmanın bir yolunu buluyor. Şimdi yine iyi bir battaniye ile ısınabiliyor insan ya kış olunca ne olacak. Ne bir kadınım var gece beni yatağımda ısıtabile-cek nede evimi ısıtabileceğim imkânım insanın dibe batması bir kağıt çöpünün yere düşme-si kadar kısa. Genelde Elektrik olsada gecelerim böyle geçer kanepe de battaniye ile oturup televizyon denen, evin en saç-ma mobil sayını izlerim. Üstelik bu gece daha kötü uykumda gelmiyor. Okunacak kitabımda kalmadı. Dün sabah uğradım iki sokak ilerideki sahafa kitap bak-tım param yoktu sahaftaki yaşlı kadın al sonra getirisin dedi -dağ kadar borcum vardı zaten- al-madım” param olunca alırım” dedim benim gibi bir devlet memuru için çok para kitaplar. Tamam günümüz şartlarına göre iyi aldığım para ama ya istanbul şartları kira bin lira gitti maaşın yarısı beş yüz faturadır taksit-tir-daha bu saçma mobilyanın

taksi di bitmedi üstelik avutta yarın bir gün icralık- kaldı beş yüz neye yeter yol masrafı zaten aylık iki yüz lira kaldı üç yüz ha unutmadan birde aidat var yüz de o. Kitaba para mı kalır. Duvarda ki dedemden kalan duvar saatinin sallanan kolunu izliyorum. Televizyondan fark ki bence “elektrikle çalışmaması”. Bir hevesle almıştım o televizyo-nu film falan izlerim diye aldık-tan sonra aklıma geldi. Film de paraylaydı. Ve bir iki film aldık-tan sonra para yetişmez oldu korsan film falan aldım çizik çıktı sinemadan çekerken yamuk falan çekmişler izleyemedim. İnsan “tüketmek” olunca bahane bulabiliyor. Her anlamda. İnsan dünyada ki en tüketici yaratık-tır. Aynı zamanda tükenebilen İşte bende bunu hissediyorum tükendiğimi... Tükenmek uğruna tükettim bir zamanlar bende, en sonun da tükettiklerim beni tüketti sonum kaçınılmazdı. Hayatı bir tiyatro oyununa ben-zetirler ya onlar bana romantik geliyor. Bence bir mum gibidir hayat mumun amacı ortamdaki oksijeni tüketerek ışık sağlamak-tır ama fark etmez kendisinin de tükendiğini...

Bunları düşünürken uyku bana o güzel elleri ile dokunuyor.

Page 18: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Bir adamın çıkıp ben senin liderinim dediği zamana kadar soluksuz izlenen bir televizyon şovu yaşadığın her saniye. Her saniyenin reytingi arasında uçurumlar kadar fark var. Her saniyen bir program, her saniyen ölçülmüş, her saniyen planlan-mış ve her saniyen sensin……Sen nasılsın? Veya sen ne-sin?...... İki yönlü düşün olup bitenleri. Olayları anlamanı bek-lemiyorum fakat farkına varmanı bekliyorum. Zaten kimse anla-mıyor olan biteni sen dahil ben dahil. Aslında düşündüğünde de farkına varacaksın bunun ama kendi çapında düşünme hiçbir zaman. Evet, sen sana göre haklısın ama Ahmet’e Mehmet’e göre haksızsın belkide. Bu du-rumda Ahmet ve Mehmet kötü olmuyor bunu aklından çıkar-ma. Her zaman iki yönlü düşün ve hiçbir zaman sonuna kadar haklı olduğunu düşünme çünkü; haksız çıktığın an bir canavara dönüşürsün.

Ben bu sıralar yorgunum. Bek-liyorum ve beklemek zor geli-yor. Bekleyemiyorum ben. Süre sayamıyorum. Veya bir olayın ne zaman biteceğini bilmem beni rahatsız ediyor. Ama bilmediğim zamanda tedirgin oluyorum. Ben bu sıralar hoşnutsuzum, saygı-sızım, sıkılganım, rahatsızım,te-dirginim. Ben neyi beklediğimi bilmiyorum. Etrafımda çılgınca şeyler olurken yanından neşe karaböcek gibi geçmek istiyo-

rum ama bülent ortaçgil gibi istanbul geçiyorum.Bilmiyorum, çok arsızım sanırsam. Uzun bir zaman sonra karşılaştığın bir arkadaşınla, eski günler gibi muhabbet edemezsin ya hani, benim de öyle bir samimiyetim var beklemek denen eylem ile. Dostum derim, kardeşim derim, özlettin derim. Ama bir an önce o safhayı geçip yoluma devam etmek isterim. Yol uzun, bitmi-yor, beklemek gerek. Yine çıktı karşıma insafsız. N’apıcaz? Bir yolunu buluruz deyip boşveren-lerden olmak istiyorum bunun eğitimini almak istiyorum.

Bir caddede 5 dakika yürümem yeterli oluyor insanların dertlerini koklamam için. O kadar pis ko-kuyorlar ki 15 dakika o caddede o kokuyu alarak gitmen imkan-sız. Kokuyu almamak için bir çe-şit tıkaç kullanan arkadaşlarım var. sordum nasıl yapıyorsunuz? Gülüyoruz dediler. Gülmek o ko-kuyu bastırıyormuş. Ben becere-miyorum. ‘Yaşam enerjisi,pozitif enerji, güzel düşünce,mutluluk,-tatlılık,gülmek,eğlenmek’ bunlar çok polyanna kelimeler ve ben biliyor musunuz polyannayı hiç sevmem. Evet, ben Müslüm Gürses bakıyorum insanlara. Her günüm birbirini tutmuyor demiş miydim?

Bir roman kahramanı olsaydım ben eğer, kesinlikle küçük bir çocuk olurdum. Ve yaşamak istediğim çocuğun hayallerinde

var olurdum en azından. Eski-ye dönebilsek keşke. Ama çok ilginç bir şey var ortada, eskiye dönmek istiyorsun ama dönmek istediğin zamanlarda da eskiye dönmek istiyordun. Çok karışık yia! Keşke o çocuk olsak hepi-miz. Her şeye gülen, her şeye ağlayan, biraz masum, biraz palyaço, biraz biberon, biraz emzik, biraz salıncak, biraz da ana kuzusu. Her şey bu çocuğun başından geçse ve her seferinde farkında olmadan kahraman olsa.Hani kedileri seven ama yanına yaklaştığında korkan bir çocuk. O çocuğun masumiyetini alsak keşke her birimiz.Ve..Ritim kaçıyor mustafa abi.. olmuyor. Üç sokak geride galiba bizim çokluklar falan duruyor. hani her şeyi sen bilirdin ya. O zamanlarda ki sigara molalarının özelliğini kolla. Bütün aktiviteler sigara molası için vardır. Mola olmasaydı sen olmazdın, sigara olmasaydı ben olmazdım. Dok-tora seslen de ki; ‘’ey doktor ben ölüyorum bana iki bira yazar mısın’’. Yaz doktor yaz…. Kötü başlamasaydı aslında iyiyde

olurdu. Sol minör gibi duygu-lu baktı, sol minör gibi pink floyd’du kendileri. Dalgalansın o zaman evimiz durulsun o zaman göktaşları. Kimseyi görmesin duvarlarda mavi lekeler. Bizim işimiz sadece lakırdı..

küçük prensYazı | Eren ÇOŞAN

Page 19: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Dergiye yazılarınızı göndermek için

[email protected]

istek ve görüşleriniz

[email protected]

ve...

herşey için internet sitemiziziyaret edin

www.barkodfzn.com

barkod fanzin

Page 20: barkod fanzin | 1. sayı | Eylül | 2015 | uçak |

Gölgesiz Adamfurkan ALTUNTAŞ

Gümüşten oyma altın kafes gönlünYeşilden çalmış mavi gözlerin

Karanlıklar sızdıran bakışlarYalanla bahsedilen gerçekliğin

Adımı yüzüme söyleYapma bana bunu gölgesiz insan

Döndürülmez artık devranIşık mehtaptan yansır yanaklarına

Güneş vurmaz sabahlarımaGün batıyorken duvarına çarpar

Solmuş kızıl hazin renkli bulutlarDeğersizlik abidesi sözlerim

Damla damla çiseleyen bir yağmur zamanındaDüşerken hiçliğim

Sonunda ayrılıktan doğan yanlızlığımGözlerimin alamadığı gidişin

Nefret tutsak içimdeBiterken sessizliğim

Haykırış başlatır yüreğimTutunur fikrim düşlerimdeParça parça kırılır camlar

Ufalanır yüreğim Üstüme üstüme bir yağmur

Ölmüş bir çiçek solgun yapraklarıHazinemde ölümünü ilan eder

Cayır cayır yakan gırtlağımı bir zehirBelki kapalı gişe oyunlardır çığlıklarım

Kaybolmuş bir insanın kendi sonuEkim başı sahneden izlerim seni

Unuttuğum ne varsa hatırlarım mazidenDeniz kıyısında son vapurun düdük sesleri

Alkışlarla dinlerim seni Belki yaş akmaz gönlümden

Yağmurlarım diner inadına sanaYazı beklerim sensiz düşlerimde

Bir toz beyaz düşer yüzümüze Telaşlı bir bahar geçer gökyüzünden

Belki ufuklar aydınlanır Saklanmış bir şiir gibi keşfederiz

Kör talih güler izlerizYaşayamamak dokunursa tenime

Sebebidir sadece sensizlikHissettirirse soğuk bir ayazDeli eder beni bu sessizlik

Geceler boyu derinden keder yüklüyümRuhum firari elde bir çaresizlik

Suçluyum sana idamdır hükmümÖldürür bende olan sana bu aitlik