63

Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) - Başkent Üniversitesi … sivilari II.pdf · 2011-09-08 · metabolit olan amonyağınsantral sinir sisteminden uzaklatırılmasın ... Primer ve

  • Upload
    vubao

  • View
    236

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Beyin Omurilik Sıvısı (BOS)

BOS beynin koroid pleksusu tarafından günde 500ml kadar üretilen

bir sıvıdır.

Toplam hacmi yetişkinlerde 140-170ml kadardır.

BOS’un protein içeriğinin %80’den fazlası plazmanın ultrafiltratından

kaynaklanır ve prealbumin, albumin ve transferrin gibi küçük

moleküler ağırlıklı proteinlerden zengindir, geriye kalanı intrakraniyal

sentezden sağlanır.

Beyin kapiller hücreleri, periferik kapiller hücrelerden farklı olarak

tight-junction denilen sıkı bağlantılarla bağlanmıştır.

Kesintisiz bir bazal membrana sahip olan bu endotel hücreleri kanla

beyin arasında kan-beyin bariyeri adı verilen özel bir bariyer

oluşturur.

Bu bariyerden bileşikler moleküler ağırlıkları, proteinlere bağlanma

ve lipidde çözünürlükleriyle ilişkili olarak geçebilirler.

Karbonmonoksit, nöroaktif ilaçlar ve alkol gibi lipidde kolay çözünen

maddeler BOS’a kolaylıkla girebilir.

Kan beyin bariyerinin geçirgenliğini bazı spesifik faktörler

değiştirebilir:

1.Enflamasyon albumin ve penisilin gibi makromoleküllerin sinir

sistemine girişini artırır.

2.Tümör, travma ve iskemi kan beyin bariyerini etkiler.

3.Toksinler kan beyin bariyerinin özelliklerini etkileyerek bariyerin

geçirgenliğini artırır.

4.Sinir sistemini olgunlaşması tamamlanmadığında kan beyin bariyeri

birçok maddeye daha geçirgendir.

BOS’un fiziksel özellikleri

Bos örneği genellikle lomber ponsiyonla elde edilir.

BOS su gibi renksiz ve şeffaf bir sıvıdır, viskositesi de suyun viskositesine

benzer.

BOS’un bulanık görünmesi, protein ve lipid konsantrasyonundaki artışa ya da

enfeksiyona bağlı olabilir.

BOS’un görünümü bazen pembe, turuncu veya sarı olabilir, ksantokromi olarak

adlandırılır.

Ksantokromi genellikle eritrosit yıkımından kaynaklanır. Serum bilirubin ve

protein konsantrasyonlarındaki artışlar ile karoten ve melanin varlığı da

ksantokromiye neden olur.

Kanlı görünüm intrakraniyel kanamanın göstergesi olabildiği gibi ponksiyon

işleminde de kaynaklanabilir.

BOS’un mikroskopik özellikleri

Numune alındıktan sonraki bir saat içinde hücre sayımı yapılmalıdır.

Normal koşullarda BOS’da bulunan hücreler lenfositler ve

monositlerdir.

Yüksek sayıda lökosit içeren BOS örneğinde nötrofillerin sayısı

yüksek ise bakteriyel menenjit düşünülür.

Lenfosit ve monosit sayısı yüksek ise viral, fungal enfeksiyonlar,

tüberküloz veya paraziter kaynaklı menenjitler akla gelir.

Eozinofil sayısındaki artış, paraziter ve fungal enfeksiyonlarla ilaçlar

gibi yabancı maddelerin BOS’da bulunması durumunda olur.

BOS’un kimyasal özellikleri

BOS plazmanın ultrafiltrasyonuyla oluştuğundan, plazmada bulunan

düşük moleküler ağırlıklı maddelerin BOS’da da aynı miktarda

bulunması beklenir. Filtrasyon işlemi seçici özellik gösterdiğinden ve

kimyasal komposizyonu kan beyin bariyeri tarafından kontrol

edildiğinden, BOS’daki kimyasal maddelerin konsantrasyonları

plazma düzeyleri ile aynı değildir.

BOS’da kimyasal maddelerin anormal miktarlarda bulunması kan

beyin bariyerindeki değişikliklerden, patolojik bir duruma cevap

olarak nöral hücreler tarafından aşırı üretilmesinden veya

metabolizmasındaki artıştan kaynaklanır.

BOS proteini

BOS’da en sık yapılan biyokimyasal test protein tayinidir. BOS normal

koşullarda çok az protein içerir ve bunun %80’den fazlası plazmadan

kaynaklanır. BOS proteininin çoğunu albumin oluşturur.

Serum proteinlerinin BOS proteinlerine oranı 200:1’dir.

BOS proteini için normal değer 15-45 mg/dL’dir.

BOS’da ikinci en belirgin fraksiyon prealbumindir.

BOS’da serumda bulunmayan tau proteini bulunur.

BOS’da γ globulin fraksiyonu, Ig G ve çok az miktarda Ig A’dan oluşur.

Normal BOS’da Ig M, fibrinojen ve beta-lipoproteinler bulunmaz.

BOS’da protein düzeylerinin artması kan beyin bariyeri hasarı, santral sinir

sisteminde immünglobulin sentezinin artması veya sinir dokusu

dejenerasyonuna bağlı olabilir.

BOS albumin ve globulin düzeylerinin tayini klasik kantitatif tayin

yöntemleri, elektroforez ve immünokimyasal yöntemlerle yapılır.

BOS’da protein elektoforezinin amacı santral sinir sistemindeki

enflamasyonu gösteren oligoklonal bandların varlığını belirlemektir.

Oligoklonal bandlar multipl skleroz ve birçok santral sinir sistemi

enflamasyonunun göstergesidir. Bu bandların nörolojik

enflamasyondan kaynaklandığını göstermek için eş zamanlı olarak

BOS ve serum protein elektroforezi yapılmalıdır.

Oligoklonal bandlar multipl sklerozun remisyon dönemi boyunca

kalıcıdır, diğer bozukluklarda ise kaybolur.

BOS’da 300 farklı protein bulunduğu saptanmıştır.

Glukoz

Glukoz kan beyin bariyerinden seçici olarak BOS’a geçer. Plazma

glukozunun yaklaşık %60-70 kadarı olan BOS glukoz normal değeri

50-80 mg/dL’dir. BOS glukoz düzeyleri daima kan değerlerinin

yükselmesiyle olur ve klinik önemi yoktur. Bu nedenle BOS

glukozunu doğru değerlendirebilmek için kan glukozu da tayin

edilmelidir.

Klinik değerlendirmede BOS glukoz düzeylerindeki azalma önemlidir.

40 mg/dL’nin altındaki değerler patolojik kabul edilir.

Laktat:BOS ve kan laktat düzeyleri genellikle birbirinden bağımsızdır.

BOS laktat düzeylerinin ölçümü menenjitlerin tanısı ve kontrolünde

önemlidir. BOS laktat düzeyleri bakteriyel menenjitte yükselir.

Glutamin: Santral sinir sisteminde beyin hücreleri tarafından

amonyak ve alfa-ketoglutarattan sentezlenen glutamin, toksik bir

metabolit olan amonyağın santral sinir sisteminden uzaklaştırılmasını

sağlar. Kan ve BOS’da glutaminin yükselmiş düzeyleri amonyağın

artışına neden olan karaciğer bozukluklarında görülür. BOS glutamin

düzeyleri, genelikle orijini bilinmeyen komalarda hastanın

değerlendirilmesinde kullanılır.

Enzimler

BOS’da beyin dokusu, kan ve BOS hücrelerinden kaynaklanan

birçok enzim bulunur. Bunlardan laktat dehidrogenaz ve kreatin kinaz

düzeylerinin tayini klinik öneme sahiptir. LDH aktivitesi bakteriyel

menenjite aseptik menenjite göre daha yüksektir. BOS da <5U/L CK

bulunur. Hakim olan izoformu CK BB’dir. Yükselmiş BOS CK BB

düzeyleri demiyelizan hastalıklarda, konvülziyon, felç, malign

tümörler, menenjit ve kafa travmasında görülür.

SİNOVYAL SIVI (EKLEM SIVISI)

Eklem sıvısı, hareketli eklemlerin boşluklarında bulunan viskoz bir

sıvıdır. Bu sıvı hareket sırasında eklem üzerindeki baskıyı azaltır ve

eklem kıkırdağının beslenmesini sağlar.

Sinovyal sıvı, sinovyal hücreler tarafından sentezlenen hyalurinik

asitle birlikte plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur. Plazmanın yüksek

moleküler ağırlıklı proteinler haricindeki tüm içeriği sinovyal

membranlardan nonselektif olarak filtre olduğundan, sinovyal sıvı

bileşenlerinin çoğunun konsantrasyonu plazmadakine benzer

düzeydedir.

Sinovyal sıvını analizi eklem hastalıklarının tanısında kullanılır ve

sıklıkla lökosit sayımı, kültür ve kristallerin mikroskobik incelemesi

yapılır.

Sinovyal sıvı artrosentezle elde edilir. Diz ekleminde normalde < 3.5

ml olan sıvı, enflamasyonda 25 ml olabilir.

Normalde sinovyal sıvı pıhtılaşmaz. Eklem hastalıklarında elde

edilen sıvı fibrinojen içerdiği için pıhtılaşabilir. Bu nedenle eklem

sıvısının heparinlenmiş bir enjektörle alınması ve hücre lizisini

önlemek için eklem sıvısı analizlerinin mümkün olan en kısa sürede

yapılması gerekir.

Sinovyal sıvının fiziksel özellikleri

Normal sinovyal sıvı berrak ve soluk sarı renklidir.

Enflamasyonda eklem sıvısının rengi genellikle koyu sarı, bakteriyel

enfeksiyonlarda ise yeşilimsidir. Eklem sıvısının bulanıklığı

lökositlerle ilişkilidir, ayrıca fibrin ve hücre artıkları da bulanıklık

yapabilir.

Kristallerin varlığında eklem sıvısının görünümü süt gibi beyazımsı

olur.

Donuk yağlı görünüm örnekte kolesterol kristallerinin olduğunu

gösterir.

Sinovyal sıvının viskozitesi eklem yüzeylerinin kayganlığını sağlayan

hiyalurinik asitin polimerizasyonuyla ilişkilidir.

Artrit, hiyalurinik asit sentez ve polimerizasyonunu etkileyerek sıvı

viskozitesini azaltır.

Sinovyal sıvının mikroskobik özellikleri

Normal sinovyal sıvıda başlıca monositler, makrofajlar, sinovya doku

hücreleri de dahil olmak üzere mononükleer hücreler görülür.

Sinovyal sıvıda en sık total lökosit sayımı yapılır. Mikrolitresinde

200’den daha az lökosit içeren örnekler normal kabul edilir. Ciddi

enfeksiyonlarda 100 000 hücre /µL’ye ulaşır.

Eklem sıvısında nötrofillerin artışı septik bir durumu gösterir. Buna

karşılık lenfositlerin belirgin olarak yükselmesi nonseptik bir

enflamasyonu gösterir.

Travma ve aseptik nekrozda yayma preperatta lipid damlacıkları

görülür.

Kristaller

Sinovyal sıvının kristaller açısında incelenmesi artrit tanısında büyük

önem taşır. Bir eklemde kristal oluşumunun başlıca sebepleri

metabolik bozukluklar, azalmış renal atım, kıkırdak ve kemik

dejenarasyonu ve kortikosteroidler gibi bazı ilaçların eklem içine

enjeksiyonudur.

Sinovyal sıvıda görülen başlıca kristaller, gut hastalığında görülen

monosodyum ürat ve psödogutta görülen kalsiyum pirofosfat

kristalleridir.

Diğer kristaller kıkırdak dejenerasyonu ile ilişkili hidroksiapatit ve

kolesterol kristalleri ile steroid enjeksiyonu ve hemodiyaliz

uygulananlarda görülen kalsiyum oksalat kristalleridir.

Sinovyal sıvının kimyasal özellikleri

En sık glukoz tayini yapılır. Azalmış glukoz düzeyleri enflamatuar ve

septik hastalıkları gösterir. Kan ve sinovyal sıvı örneklerinin aynı

anda alınması gerekir.

Laktat düzeylerinin ölçümü artritin ayırıcı tanısında önemlidir. 250

mg/dL’den yüksek sinovyal sıvı laktat düzeyleri septik artrit için tipik

olmakla birlikte romatoid artritde de görülebilir.

Normal koşullarda sinovyal sıvı protein içeriği < 3 g/dL’dir. Sinovyal

sıvının protein düzeyi hemorajik ve enflamatuar hastalıklarda artar.

Sinovyal sıvının ürik asit düzeyleri gut ve enflamasyonsuz

artropatilerde serum düzeyleriyle uyumlu olarak değişir.

SERÖZ SIVILAR

Plevra, perikard ve periton boşlukları biri boşluk duvarını çevreleyen

parietal membran diğeri ise boşluk içindeki organı çevreleyen

viseral membran olmak üzere çift tabakalı seröz bir membranla

çevrilidir. Bu membranlar arasındaki sıvı seröz sıvı olarak adlandırılır.

Seröz sıvı plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur ve miktarı çok azdır.

Seröz sıvıların üretimi ekstravasküler interstisyel sıvı oluşumuna

benzer. Oluşumda rol alan başlıca faktörler hidrostatik basınç, kolloid

ozmotik basıncı ve kapiller geçirgenliktir.

Seröz sıvının oluşumu ve absorpsiyonundan sorumlu fizyolojik

mekanizmaların bozulması, membranlar arasındaki sıvıda artışa

neden olur; bu efüzyon olarak adlandırılır.

Efüzyonun başlıca sebepleri;

1.Hidrostatik basıncın artması (konjestif kalp yetmezliği)

2.Onkotik basıncın azalması (hipoproteinemi)

3.Kapiller permeabilitenin artması (enflamasyon ve enfeksiyon)

4.Lenfatik tıkanıklık ve tümörlerdir.

Seröz sıvı boşluklardan aspirasyon yöntemiyle alınır. Sıvı plevral boşluktan

alınırsa bu işleme torasentez, perikardiyal boşluktan alınıyorsa

perikardiyosentez, periton boşluğundan alınıyorsa parasentez denir.

Efüzyonlar içerdikleri protein miktarına göre transüda ve eksüda olmak

üzere ikiye ayrılırlar. Transüdalar hidrostatik veya kolloidal osmotik basınç

değişiklikleriyle; eksüdalar ise enfeksiyon ve malignite gibi boşluk

membranlarını direkt olarak etkileyen hastalıklarla bağıntılıdır.

Transüda ve eksüdaların ayırımı için sıvının görünümü, total protein ve LDH

miktarları, hücre sayımı ve pıhtılaşma durumu değerlendirilebilir. En güvenilir

olanı sıvı ve plazmada eş zamanlı yapılan protein ve LDH tayinleridir.

Transüda ve eksüda ayrımında kullanılan bazı parametreler

Parametreler Transüda Eksüda

Görünüm Berrak Bulanık

Dansite <1015 >1015

Total protein <3 g/dL >3 g/dL

Sıvı proteini /serum

proteini

<0,5 >0,5

Glukoz Seruma benzer Serumdan düşük

LDH <200 IU/L >200 IU/L

Sıvı LDH/Serum LDH <0,6 >0,6

Fibrinojen Pıhtılaşmaz Pıhtılaşır

Hücre sayısı <1000/µl >1000µl

Plevra sıvısı

Normal ve transüda karakterli plevra sıvıları berrak, soluk sarı renkli

ve kokusuzdur.

Plevra sıvısında transüda ve eksüda ayrımı için en yaygın kullanılan

kimyasal testler glukoz, pH ve amilaz ölçümlerdir.

Şilöz efüzyonun varlığını doğrulamak için trigliserit düzeylerine de

bakılabilir.

Plevra sıvısı glukoz düzeyinin <60 mg/dL veya plazma ve sıvı

glukoz düzeyleri arasında >30 mg/dL’den fazla fark bulunması klinik

olarak önemlidir.

Plevra sıvısında laktat dehidrogenaz düzeyleri plevral

enflamasyonun derecesiyle uyumlu olarak yükselir.

Perikard sıvısı

Normal koşularda perikard boşluğunda 10-50 mL sıvı bulunur.

Sıklıkla enfeksiyon, malignite, travma, hemoraji veya üremi gibi

metabolik bozukluklar membranların geçirgenliğini değiştirerek

perikardiyal efüzyona yol açar.

Perikard sıvısında kimyasal testler özellikle sıvının transüda ya da

eksuda karakterini belirlemek için yapılır.

Sıklıkla sıvının protein ve LDH miktarlarının serumun protein ve LDH

miktarlarına oranı tayin edilir.

Periton sıvısı

Periton boşluğunda sıvı birikmesi asit olarak adlandırılır. Siroz gibi

karaciğer hastalıkları genellikle asidik transüdalara neden olurken

intestinal perforasyon veya apandisit rüptürü sonucu gelişen

bakteriyel peritonitler asit eksüdaya yol açar. Bununla birlikte eksüda

karakterli asit oluşumunun en sık nedeni malignitedir.

Normal periton sıvısı berrak ve soluk sarı renklidir.

Primer ve metastatik tümörlerin saptanmasında asit sıvısının

incelenmesi ve primer kaynağını belirlemek üzere tümör belirteçleri

olan CEA ve Ca 125’in ölçümü önemlidir.

AMNİYON SIVISI

Fetus tüm gebelik süresince gelişimini amniyon kesesi denilen bir

kese içerisinde sürdürür.

Amniyon kesesinin içi, fetal metabolizma sonucu oluşan amniyon

sıvısı denilen sıvıyla doludur.

Amniyon sıvısının bileşenleri fetusun metabolik işlemleri ve fetal

gelişim hakkında bilgi verir.

Amniyon sıvısının başlıca fonksiyonu fetus için koruyucu bir yastık

oluşturarak fetusun hareketini sağlamaktır.

Amniyon sıvısı aracılığıyla fetus ve maternal dolaşım arasında su ve

kimyasal maddelerin de değişimi olur.

Amniyon sıvısı amniyosentez denilen işlemle amniyon kesesinden

iğne biyopsisiyle elde edilir.

Amniyosentezin gebeliğin 14. haftasında yapılması önerilmekle

birlikte kromozom analizi için yaklaşık 16. haftada fetal distres ve

gelişim tayinleri için 3. trimesterde de yapılabilmektedir.

Fetal distres testleri: Yenidoğan hemolitik hastalığı, nöral tüp

defektleri

Fetal akciğer olgunluğunun değerlendirilmesi: Lesitin-sfingomyelin

oranı, köpük stabilitesi, mikroviskosite

SEMEN

Testisler, epididimis, seminal damarlar, prostat ve bulboüretral bezler

tarafından oluşturulan semen, kompozisyonları farklı dört bileşen

kapsar. Ejekülasyon sırasında semende bu dört fraksiyonun karışımı

bulunur.

Spermler testislerin semineferöz tubullerinde üretilir, epididimisde

olgunlaşır ve depolanırlar.

Fruktoz içeriği oldukça yüksek olan semen sıvısının %60 kadarını

seminal damarlar üretir ve bu fruktoz spermatozomlar tarafından

metabolize edilir.

Semen hacminin yaklaşık %20-30’unu prostat bezinin ürettiği asidik

sıvı oluşturur. Bu sıvı yüksek konsantrasyonda asit fosfataz, sitrik asit

ve çinko yanında ejakulasyonu takiben semenin koagülasyonu ve

sıvılaşmasından sorumlu proteolitik enzimleri içerir.

Epididimisten gelen sıvı ve spermatozomlar ise semen hacminin

yaklaşık %5’ini oluşturur.

Bulboüretral bezlerin oluşturduğu alkali mukus, prostat ve vagina

sekresyonlarında kaynaklanan asiditenin nötralize edilmesini sağlar;

sıvı hacminin %5’ini oluşturur.

Spermin çoğu ejekulatın ilk porsiyonunda olduğundan, fertilite

araştırmaları amacıyla veya vazektomi uygulanan kişilerde alınan

örneklerin doğru değerlendirilebilmesi için tam örnek alınmalıdır.

Örnekler en az 3, en fazla 5 günlük bir perhizi takiben toplanmalıdır.

Fertilitenin değerlendirilmesinde genellikle iki hafta arayla iki veya üç

örnek incelenmelidir.

Semen örneği 30-60 dk içinde sıvılaşır. Örneğin analizi sıvılaşma

başlayıncaya kadar yapılmamalı ve analiz yapılıncaya kadar örnek

37ºC’de bekletilmelidir.

Semen analizi

Semende makroskobik ve mikroskobik incelemelerle görünüm,

hacim, viskozite, pH, sperm konsantrasyonu, sayımı, hareket

yeteneği ve morfolojisi değerlendirilir.

Normal semen gri-beyaz renkli, yarı şeffaf görünümdedir, küf

kokusuna benzer karekteristik bir kokusu vardır.

Bulanıklığın fazla olması lökositlerin ve üreme sistemindeki bir

enfeksiyonu gösterir. Değişik derecelerde kırmızı görünüm

eritrositlerin varlığıyla ilişkilidir. Normalde semende eritrosit

bulunmaz.

Sarı renkli görünüm ise idrarla kontaminasyon, uzun süreli cinsel

perhiz veya ilaç etkisine bağlı olabilir.

Normal semen hacmi 2-5 mL kadardır. Hacim azalması genellikle

yetersiz örnek alınması ve infertilite ile ilişkilidir.

Normal semen örneği kolaylıkla pipetlenebilir. Semen viskozitesi

sıvılaşmasıyla ilişkili olabilir, yetersiz sıvılaşan örnekler kümeleşerek

oldukça viskoz bir görünüm alır.

Semenin normal pH’sı alkalidir ve 7.2-8 arasındadır. pH artışı üreme

sistemindeki bir enfeksiyonu gösterir; pH azalması ise idrar

kontaminasyonu ve prostatik sıvı artışı ile ilişkilidir.

Sperm konsantrasyonunun normal değerleri 20-160 milyon

sperm/mL’dir.

Fertilizasyonun gerçekleşebilmesi için spermin devamlı, ileriye doğru

hareketi önemlidir. Sperm motilitesi örnek toplandıktan sonraki bir

saat içinde iyice karıştırılmış ve sıvılaşmış semen örneğinde

değerlendirilir.

Sperm motilitesi hız ve yön bakımından da değerlendirilir.

Hareketsiz sperm yüzdesinin fazla olması veya pıhtılaşması,

spermde aglutininlerin bulunduğunu ve sperm canlılığını tayin etmek

için daha ileri değerlendirme gerektiğini gösterir.

İDRAR

Bazı metabolik artıklar, ekzojen maddeler ve suyun fazlası,

böbreklerin fonksiyonel alt birimleri olan nefronlar tarafından vücüttan

uzaklaştırılır.

Plazmanın ultrafiltratı olan böbrekler tarafından oluşturulan idrar,

glomerüler filtratın içerdiği su ve çeşitli maddelerin tubuluslar ve

toplayıcı kanallardan geçerken geri emilmesi veya salgılanmasıyla

oluşturulur.

Günde yaklaşık 170 litre ultrafiltratın nefronlar tarafından

işlenmesiyle 1200mL kadar idrar oluşturulur.

Böbreklerde oluşturulan idrar, toplayıcı kanallar, pelvis renalis,

üreterler, mesane ve üretra aracılığıyla ekskrete edilir.

Böbreklerin birçok artık ürünün vücuttan uzaklaştırılması görevine ek

olarak sıvı, elektrolit ve asit baz dengesinin düzenlenmesi ve bazı

endokrin fonksiyonları da bulunmaktadır.

Günlük metabolizma sonucunda oluşan artık maddelerin

uzaklaştırılması için su gerektiğinden, idrarın başlıca bileşeni sudur.

Düzenli olarak su alınması homeostazın sürdürülmesi için de

gereklidir. Su alımı gün içinde ve bireysel değişiklik gösterir.

İdrar analizleri organizmada meydana gelen hastalıklar hakkında çok

faydalı bilgiler veren gayet kolay, çabuk ve nisbeten ucuz bir teşhis

aracıdır.

İdrar çok sayıda organik ve inorganik maddeyi ihtiva eden son derece

kompleks bir solüsyondur. Diyete bağlı olarak değişmekle beraber,

sağlıklı bir erişkin kişinin 24 saatlik idrarı ile 60 gr kadar madde dışarı

atılır. Bu maddelerin yaklaşık 35 gramı organik, 25 gramı inorganiktir.

Organik maddeler; üre, ürik asit, kreatinin, amonyak, aminoasitler,

purinler, hormon metabolitleri, vitaminler, vitamin metabolitleri ve

enzimler.

İnorganik maddeler; sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, klor,

fosfor, demir, bakır, çinko, iyot, flor, kurşun ve kobalttır.

Bazı maddeler normalde idrarda bulunmaz ancak patolojik hallerde

çıkarlar. Bunlar;

1. Proteinler (albumin)

2. Karbohidratlar (glukoz)

3. Keton cisimleri

4. Bilirubin

5. Hemoglobin

Mikroskobik muayenede görülen en önemli patolojik maddeler ise;

lökosit, eritrosit ve silindirlerdir.

İdrar numunelerinin toplanması ve saklanması

İdrar analizleri: a)Kalitatif b)Yarı kantitatif c)Kantitatif olmak

üzere üç şekilde yapılır.

Kalitatif analizlerde herhangi bir maddenin idrarda bulunup

bulunmadığı tespit edilir.

Yarı kantitatif analizlerde idrarda bulunan bir maddenin miktarı

+1, 2+, +3, +4 şeklinde belirtilir. Kantitatif analizlerde ise idrarda

bulunan herhangi bir maddenin miktarı mg veya g cinsinden

bulunur.

Kalitatif ve yarı kantitatif analizler için herhangi bir andaki idrar

toplanır. Kantitatif analizler için ise mutlaka 24 saatlik idrar

toplanmalıdır.

İdrar numuneleri temiz, mümkünse steril ve ağzı kapaklı

kaplarda ve fazla bekletilmeden çalışılmalıdır.

24 saatlik idrar toplanması

Temiz, steril ve renkli şişe kullanılmalıdır. Renkli şişe

bulunamazsa toplama sırasında idrar karanlıkta bekletilmelidir.

Sabah 7.00 veya 8.00’dan başlanarak mesanedeki ilk idrar

atılır. Bundan sonraki tüm idrar numuneleri ertesi sabah aynı saate

kadar, son idrar da alınmak suretiyle toplanır.

Kalitatif analizde idrarın taze olması ve hemen çalışılması

gerekir. Uzun süre bekletilen idrarda meydana gelen değişiklikler:

1. Bakteri varsa çoğalır.

2. Glukoz varsa azalır.

3. Bazı bakterilerden dolayı üreden amonyak meydana gelir ve idrarın

pH’sı asid ise alkali olur.

4. İnorganik maddeler çöker, tortu ve bulanıklık meydana gelir.

5. Şekilli elemanlar varsa parçalanır.

Rutin idrar tahlilinde pH, dansite, protein, glukoz, keton, bilirubin,

ürobilinojen ve mikroskopi incelemesi olur. Bu analizler tek tek

manuel metodlarla yapılabildiği gibi hazır ticari kitlerle de

yapılabilmektedir. Bu kitlerde test maddeleri 10-12 cm uzunluğunda

ve 3-4 mm enindeki karton çubuklara emdirilmiştir. Bunlara strip adı

verilir.

İdrarın fizik muayenesinde yapılan tetkikler;

1. Miktar

2. Koku

3. Görünüm

4. Renk

5. Reaksiyon(pH)

6. Dansite

İdrarın Miktarı: Normal yetişkin şahıslarda günlük ortalama

miktar, 600-1800 ml arasında değişir.

İdrarın Kokusu: Normal idrarın kendine has ve özel bir kokusu

vardır. İdrarın kokusu alınan gıda ve ilaçlara bağlı olarak değişir.

İdrarın Görünümü: Normal taze idrar berraktır. Fakat idrarın

berrak olması patolojik olma ihtimalini ortan kaldırmaz. İdrardaki

tortu ve bulanıklıklar şunlardan ileri gelebilir; mukoidler, amorf fosfat

ve amorf üratlar, karbohidratlar, ürik asit, ürik asit tuzları, kalsiyum

okzalat, yağlar, bakteriler, eritrosit, lökosit ve epitellerden, kolloid

partiküllerden.

İdrarın Rengi: Normal idrarın rengi açık sarı ile koyu sarı

arasında değişir. Patolojik hallerden dolayı idrara çıkan

pigmentlerden dolayı idrarın rengi sarı, kahverengi-kırmızı veya

yeşilimsi renkte görülebilir.

İdrarın Reaksiyonu (pH): İdrarın reaksiyonu şahsın aldığı

diyete bağlı olarak değişir. Normal bir idrarın pH’sı 4.5 ile 8

arasında değişir, yani ortalama 6 civarında olup asit reaksiyondadır.

İdrarın Dansitesi:

İdrarın dansitesi içinde erimiş olan maddelerin miktarına

bağlıdır. Normal yetişkin insanlarda idrar dansitesi 1.015-1.025

arasında değişir. İdrarın dansitesi vücüda bol sıvı alınması halinde ve

çevre ısısının az olduğu hallerde düşük, tersi durumlarda ise

yüksektir. Terleme, diyare ve ateşli hastalıklarda az miktarda ama

dansitesi yüksek idrar çıkarılır. Diyabetes Mellitus’de idrar miktarı

bol, dansite ise glukozdan dolayı yüksektir. Ditabetes insipitusta hem

idrar miktarı çok fazla hem de dansite çok düşüktür. Röntgen filmi

için kontrast madde kullanılması durumunda dansite 1.040’dan fazla

çıkabilir.

İdrar dansitesi refraktometre veya dansitometre (ürinometre) adı

verilen cihazlarla ölçülür.

İdrarın Osmolalitesi: Osmolalite bir çözeltide bulunan partiküllerin

ölçümüdür. Spesifik gravite hem partiküllerin sayısına hem de

yapısına bağlı olduğu halde osmolalite sadece partiküllerin sayısına

bağlıdır. İdrarın dansitesini artıran ve yanlış okumalara sebep olan

bazı maddeler (kontrast madde gibi) dansiteyi aşırı arttırdıkları halde

osmolaliteyi pek etkilemezler. Çünkü bu partiküller dansiteyi aşırı

yükseltecek kadar yüksek bir kitleye sahip oldukları halde sayıları

daha az olduğu için osmolaliteyi fazla etkilemezler. Osmolaliteyi

ölçen cihazlara osmometre adı verilir.

İdrarın kimyasal muayenesinde yapılan tetkikler

Günümüzde idrarın kimyasal muayenesinde yapılan analizler,

çoğunlukla idrar stripleri ile yapılır. Striplerle yapılan testler daha

çabuk, hassas ve spesifiktirler.

İdrarda protein:

Kan proteinlerinin idrara geçmesine proteinüri veya proteinlerin

yüzde çoğunluğunu teşkil eden albuminden dolayı albuminüri adı

verilir. Albumin dışında idrara geçen diğer protein fraksiyonları:

1. Müsin

2. Bence-jones proteini

3. Pepton

4. Hemoglobin

5. Nükleoprotein

İdrara protein çıkması patolojiktir fakat normal idrarda rutin

metodlarla tespit edilemeyecek kadar az miktarda albumin çıkar

(günde 100 mg’a kadar).

İdrarda Glukoz

Normal bir idrarda, rutin metodlarla tespit edilemeyecek kadar

az miktarda glukoz bulunur (%1-15 mg kadar).

Normalde kanın böbrek glomerüllerinden süzülmesinden sonra

oluşan ilk idrarda glukoz vardır. Bu glukoz tubuluslarda geri emilir.

Kan glukozunun yüksek olduğu durumlarda glomerüler filtrata fazla

miktarda glukoz geçer. Bu takdirde geri emilim tam yapılamaz. 160-

180 mg/dl olan böbrek eşiği aşılmış olur ve idrarla glukoz atılır.

İdrarda Nitrit

Usulüne uygun alınmış bir idrarda nitritin pozitif olması

bakteriyel bir enfeksiyonu gösterir. Ancak oda ısısında uzun süre

beklemiş idrarda yalancı pozitif sonuç alınabilir. Nitrit testi için ya

sabah ilk idrarı alınmalı veya mesanede en az 4 saat süre ile

tutulmuş idrar kullanılmalıdır.

Nitrit testinin negatif olması bakteriürinin olmadığı anlamına

gelmez. Çünkü bakteriüri olsa bile mesanede yeterli süre

beklememiş idrarda nitrit negatif çıkabilir. Ayrıca bazı bakteri suşları

(enterokok, streptokok, stafilokok gibi) nitrit üretecek enzime sahip

değildirler.

İdrarda Keton Cisimleri

Keton cisimleri; asetoasetik asid, beta-hidroksibütirik asid ve

aseton’dur. Hücreler için alternatif bir enerji kaynağıdırlar. Diabetes

Mellitus, kronik açlıkta düzeyleri artar (ketonemi).

İdrarda Bilirubin

Bilirubin, eritrositlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan

hemoglobinin retikuloendotelial sistemde (kc, dalak, kemik iliği)

yıkılmasıyla oluşur ve karaciğere taşınır. Glukuronik asidle

birleştikdikten sonra safraya atılarak kandan uzaklaştırılır.

Glukuronik asidle birleşmiş bilirubine direk bilirubin denir.

İdrarda bilirubin bulunması patolojiktir. İdrara sadece direk

bilirubin çıkar. Hepatik ve posthepatik sarılıklarda (safra yolu

tıkanmalarında) ve kronik karaciğer hastalıklarında idrara bilirubin

çıkar. İdrarda bilirubin tayini bekletilmeden yapılmalıdır.

İdrarın mikroskobik muayenesi

İdrarın mikroskopik tetkiki, idrar sedimenti incelenerek yapılır.

Her idrarın mikroskopik muayenesi mutlaka yapılmalıdır.

Alınan idrar numunesi karıştırılarak temiz bir santrifüj tüpüne

doldurulur. İdrar 1800 rpm’de 3 dk santrifüj edilir. Santrifüj çok

yüksek devirde uzun süre yapılmamalıdır, şekilli elemanlar

bozulabilir.

İdrar sedimenti başlıca 3 gruba ayırarak incelenir:

İnorganik sedimentler (kristaller)

1. Asid idrarda görülen kristaller (Ürik asid, Kalsiyum sülfat, Kalsiyum oksalat, Amorf ürat,

Lösin, tirozin ve sistin, Sülfamid bileşikleri )

2. Alkali idrarda görülen kristaller (Triple fosfat (amonyum-magnezyum-fosfat), Kalsiyum

fosfat, Kalsiyum karbonat, Amorf fosfatlar, Amonyum ürat)

3. Nadir görülen düğer kristaller(Hippurik asid, Kolesterol, Ksantin, Hematoidin, Bilirubin,

Melanin)

Organik sedimentler

1. Silindirler (Hyalin silindir, Granül silindir, Mum silindir, Eritrosit silindir, Lökosit silindir,

Epitel silindir, Bakteri silindir, Mikst silindir, Yağ silindir, Pigment silindir, Fibrin silindir)

2. Psödo-silindir (Silindiroidler, Mükus iplikleri, yün, pamuk vs lifleri, Küf mantarlarının

lifleri)

3. Hücresel elemanlar (Eritrositler , Lökositler, Epitelyum hücreleri, Bakteriler,

Spermatozoidler, Parazitler)

Yabancı cisimler (Maya hücreleri, Küf mantarları, Nişasta granülleri, Yağ damlacıkları,

Barsak menşeili kas lifleri, Pamuk, yün ve ipek lifleri, Saç, tüy vs., Lam, lamel ve

objektifteki lekeler)

Hücresel elemanlar

Eritrositler: İdrarda eritrosit görülmesi patolojik olmakla birlikte

her mikroskopik sahada 1-2 tane görülmesi normal sayılabilir.

Eritrositler lökositlere oranla daha ufak ve çekirdeksiz

hücrelerdir. Keskin kenarlı diskler halinde, yuvarlak , bazen oval ve

mikroskop mikrovidası hafif oynatılınca eritrositlerin dışında iç içe

iki halka varmış gibi gözükür. Dansitesi yüksek olan idrarlarda

eritrositler büzülür ve kenarları dikenli bir hal alır. Dansitesi

düşük idrarlarda şişerler, biraz daha büyükçe ve güç

görünürler.

Lökositler

İdrarda lökosit olması klinik yönden anlamlı olmakla beraber

her mikroskopik sahada erkeklerde 2-3, kadınlarda ise 4-5 tane

olması normaldir.

Nötrofilik Lökositler: Lökositler eritrositlere göre daha büyük

ve çekirdekli hücrelerdir. İdrar oda ısısında 2-3 saat beklediğinde

lökositlerin %50’si kaybolur.

İdrarda fazla miktarda lökosit itrahına PİYÜRÜ denir. İdrar

reaksiyonu nötr veya asid ise beyaz bir çökelti, alkali ise bulanık bir

görüntü olur.

Epitel Hücreleri:

Idrarda az miktarda veya her mikroskopik sahada 5-6 epitel

hücresi görülmesi normaldir. Kadın idrarları, vulvadan idrara fazlaca

epitel karıştığından erkeklere nisbeten daha fazla sayıda epitel

hücresi ihtiva eder.

Oval Yağ Cisimcikleri:

Absorbe edilmiş lipidlerle dolu veya dejeneratif hücresel

değişikliğe uğramış renal tubuler epitel hücreleridir. Genellikle

proteinüri ve lipidüri ile birlikte bulunurlar.

Silindirler

Silindirler, böbrek tübuluslarında özellikle proteinlerin

birikmesiyle oluşan yapılardır. Tubulusların şekillerine göre ve çeşitli

uzunlukta olurlar. Idrar akışının basıncına bağlı olarak uromukoidlerin

birikmesi sonucu oluşurlar ve tubuluslardan idrara geçerler. Ayrıca

idrarda protein ve tuz artışı ve düşük pH’da silindir oluşumuna

katkıda bulunur.

Parazitler

Idrarda bazı parazitlerin kendileri veya yumurtaları görülebilir. İdrarda

parazit veya yumurtası görüldüğünde numune taze idrarda tekrar

incelenmelidir. Bunlar:

Trichomonas vaginalis: İdrarda en çok görülen parazittir. Taze idrarlarda

canlı ve hareketli, beklemiş idrarlarda ise hareketsizdirler. Şekil olarak

lökositlerden biraz büyüktürler. Kuyruk ve antenleri ile lökositlerden ayırt

edilirler.

Oxyuris Vermicularis : İdrarda nadir olarak kendisi veya yumurtası

görülebilir. Anüsden idrara bulaşır.

Ascaris Lumbricoides : Barsaklarda bulunabilen bu parazitin çok nadir

olarak idrara yumurtası çıkabilir.

Schistosoma Haematobium: Yumurtası direk idrara çıkabilir, eritrositler

eşlik eder.

Entamoeba Histolitica: Amip nadiren lenfatiklerden mesaneye veya

daha çok fekal kontaminasyonla idrara çıkabilir. Eritrosit ve lökosit eşlik eder.

Mantarlar

En çok görülenleri Candida Albicans olup, tomurcuklanmış veya

miçelya olarak ayırt edilirler. Candida albicans mayaları oval ve 3-5

mm çapında olup ışığı fazlaca kırarlar. Eritrositlerle karıştırılabilirler.

Bakteriler

Normal idrar kesesindeki idrarda bakteri bulunmaz. Idrar

üretradan geçerken ve dışarı çıkarıldıktan sonra bakterilerle

kontamine olabilir. Bakteriler idrarda süzülmekle geçmeyen bir

bulanıklık oluşturur.

Spermatozoidler

İdrarda uzun süre şekillerini korurlar. Baş, boyun ve kuyruk

kısımları vardır. Taze asit idrarda hareketli, beklemiş ve alkali idrarda

hareketsizdirler. Rapor edilmeleri gerekmez.

this is a photograph of urinary sediment under brightfield microscopy (250x

magnification). the sediment contains two red blood cells (right) and one white

blood cell (left). the white blood

budding yeast are visible on the left side of this slide with a squamous epithelial

cell on the right. there are no segmented neutrophils seen. this suggests the

yeast are a contaminant and not causing a urinary tract infection (bright field

microscopy, 200x).

this slide shows a red blood cell cast with red blood cells concentrated at one

end.(bright field microscopy, 160x magnification)