29
KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK BÜYÜME EKONOMİK KALKINMA VE BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİ DR. SEMİH AKTUĞ www.sosyalpolitika.info

BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

KAVRAMSAL AÇIDAN

EKONOMİK BÜYÜME

EKONOMİK KALKINMA

VE

BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİ

DR. SEMİH AKTUĞ

www.sosyalpolitika.info

Page 2: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

1

GİRİŞ

Gerek ekonomik büyüme, gerek ekonomik kalkınma ve gerekse bölüşüm

ilişkileri ya da diğer ifadeyle gelir dağılımı konuları hem gelişmiş ülkeler hem de

gelişmekte olan ülkeler açısından anlam ve önem taşıyan ekonomik konular olmuş

ve olmaya da devam etmektedir.

Yukarıda belirtilen kavramlar sadece ekonomik yönlü meseleler olmayıp,

aynı zamanda sosyal politika açısından da ele alınan meselelerdir. Bir ülkenin

büyümesi, kalkınması, sonuçta bu gelişmelerin gelir dağılımı ve bölüşüm ilişkileri ile

o ülkenin fertlerine olumlu yönde etkiler yapması çeşitli beklentileri gündeme

getirmektedir. Yani büyüme ve kalkınmanın sonuçları fertlerin ekonomik ve sosyal

yaşamlarına olumlu yansımalar yapmaktadır.

Günümüzde gelişmiş ülkeler nitelikleri itibariyle gelişmekte olan ülkelere

kıyasla daha avantajlı durumdadırlar. Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme

ve kalkınmayı gerçekleştirmek çeşitli yetersizlikler nedeniyle güçtür. Ancak bazı

ülkelerde olumlu sonuçlar da görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin ise büyüme ve

kalkınmayla ilgili sorunları bilimsel ve teknolojik gelişmenin yanı sıra sanayileşmeye

paralel olarak yendiklerini görmekteyiz.

Bu çalışmada ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma ve bölüşüm ilişkilerini

kavramsal yönleri itibariyle ele almaya çalışacağız. Çalışma üç bölümden

oluşmaktadır.

İlk bölümde ekonomik büyüme kavramı üzerinde durulmuştur. Bu bölümde

ekonomik büyüme ve ilgili tanımlamalar yapılmış, ekonomik büyümeye temel teşkil

eden unsurlar ele alınmış ve ekonomik büyümenin ölçülmesine ilişkin tespitler

yapılmıştır. İkinci bölümde ekonomik kalkınma kavramı tanımlanmış, ekonomik

büyüme ile ekonomik kalkınma arasındaki farklar irdelenmiş ve söz konusu

kavramla ilgili unsurlar incelenmiştir. Üçüncü ve son bölümde de bölüşüm ilişkileri

konusuna değinilmekte ve ilgili kavramlar ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Nihayet

çalışma bir genel değerlendirmeyle sona erdirilmiştir.

Page 3: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

2

1. EKONOMİK BÜYÜME

1.1 Tanımlar

Bir ülkenin, sahip olduğu kıt kaynakların miktarını artırarak veya onların

kalitelerini iyileştirerek üretim imkanları sınırını genişletmesi veya üretim teknolojisini

ve kurumsal çerçeveyi değiştirerek daha yüksek üretim düzeylerine çıkması

“ekonomik büyüme” (economic growth) olarak ifade edilmektedir1. Ekonomik

büyüme, aynı zamanda üretim faktörlerinin kişi başına reel milli geliri yükseltecek

şekilde sürekli artması şeklinde de tanımlanabilir2.

Milli gelir artışı ekonomik büyüme açısından en önemli göstergedir. “Milli

gelir”, bir ülke ekonomisinde ekonomik faaliyetlere katılan üretim faktörlerinin belirli

bir sürede, genel olarak bir yıllık süre içinde, elde ettikleri gelirler toplamını ifade

eder3. Milli gelir, bir ülkenin ekonomik refah düzeyini gösterir. Milli gelirle bağlantılı

başka kavramlar da söz konusudur. Bunlardan “gayri safi milli hasıla (GSMH)”, bir

ülke ekonomisinin bir dönemde (genellikle bir yıl) üretmiş olduğu mal ve hizmetlerin

parasal değerlerinin toplamını verir. Yani toplumun içinde tüm üretim faktörlerinin

(doğal kaynaklar, emek, sermaye ve girişim) birlikte yaratmış oldukları mal ve

hizmetlerin piyasa fiyatları ile miktarlarının çarpımları toplamı GSMH’yı vermektedir.

Bir başka kavram olarak “safi milli hasıla (SMH)” söz konusudur. Mal ve hizmetlerin

üretiminde kullanılan sermaye malları zamanla eskimekte ve aşınmaktadırlar.

Aşınan bu kısımlar, aslında üretilen malların içersine intikal etmektedir. Bu nedenle

üretilen mal ve hizmetlerin gerçek miktarının hesaplanması için, üretime katılan

teçhizatın aşınma payları, yani amortismanların GSMH’dan çıkarılması gerekir.

Bunun sonucunda da SMH elde edilir. Bir başka kavram da “şahsi gelir”dir. Bazı

değerler milli gelire dahil olmadığı halde şahsın bütçesine girmekte ve onun satın

alma gücünü arttırmaktadır. Şahsi geliri bulmak için milli gelirden emeklilik ve sosyal

sigorta aidatları gibi gelir unsurları çıkarılır. Öte yandan fertlerin serbestçe

kullanabilecekleri gelirlerini bulmak için şahsi gelirden vasıtasız vergiler çıkarıldıktan

sonra “kullanılabilir gelir”e ulaşılır. “Kişi başına milli gelir” ülkenin refah seviyesi

hakkında daha iyi fikir veren bir kavramdır. Bunun için milli gelir o ülkenin nüfus

miktarına bölünür ve kişi başına milli gelire ulaşılır. Nominal ve reel milli gelir

1 ÜSTÜNEL, Besim; Ekonominin Temelleri, 5. Bası, 1988, s. 58

2 UNAY, Cafer; Makro Ekonomi, 3. Basım, Akademi Yayınları, Bursa, 1983, s. 248

3 KÖKLÜ, Aziz; İktisat İlmine Giriş, Ankara, 1972, s. 85

Page 4: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

3

kavramları da önemli kavramlardır. “Nominal milli gelir”, gelirin para ile ifade edilen

şeklidir. “Reel milli gelir” de nominal milli gelirle satın alınabilecek mal ve hizmet

miktarıdır4.

Kaynaklarını büyük ölçüde geliştirmiş ve ileri derecede sanayileşmiş

ülkeler için ilk ve en önemli sorun bu kaynakların tam çalıştırılmasını sağlamaktır.

Henüz kaynaklarını geliştirememiş ve yeterince sanayileşememiş ülkelerde ise

ekonomik büyümenin başarılması bütün sorunlardan önce gelir ve onların olumlu

çözümlere bağlanıp bağlanamayacağını da büyük ölçüde etkiler. Bununla beraber,

büyüme sorununun gelişmiş ülkeler açısından da önemli olduğu ve özellikle uzun

dönemli ekonomik rekabette kritik bir değer taşıdığı unutulmamalıdır. Gelişmiş bir

ülkede bile, eldeki kıt kaynakların tam kullanımının sağlanmış olması ve bu kıt

kaynakların hangi malların üretiminde, hangi yöntemlerle kullanılacağı ve ürünün

kimler arasında nasıl bölüşüleceği sorunlarının çözülebilmiş bulunması, hatta bu

çözümlerin etkinlik koşullarına uygun düşmesi yeterli sayılamaz. Bütün bu sorunlara

en iyi çözümleri bulmuş bir ülke durgun bir ekonomiye sahip ise, onun üretim

kapasitesi bir yıldan diğerine hiç değişmeyecektir. Buna karşılık, diğer ekonomik

sorunlara en iyi çözümleri bulamamış bir ülkede mal ve hizmet üretme kapasitesi

her yıl önemli artışlar gösterebiliyorsa, onun ekonomik hayatı son derece büyük bir

canlılık ve dinamizm gösterecek ve zaman içinde toplumun refah düzeyi önemli

artışlar kaydedecektir5.

Ekonomik büyüme olgusunu da, yine basit bir diyagramla göstermek

mümkündür. Şekil 1’deki diyagram bu amaçla çizilmiştir. Burada, ekonomik büyüme,

üretim imkanları eğrisinin olduğu gibi sağ yukarıya doğru kayması, yani genişlemesi

ile gösterilmiştir.

4 ACAR, Sadık; Genel İktisat, 3. Bası, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 89,

İzmir, 1998, 195 vd. 5 ÜSTÜNEL, s. 59

Page 5: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

4

ŞEKİL 1- EKONOMİK BÜYÜME

Orijine daha yakın olan üretim imkanları eğrisi, ülkenin belirli bir yılda

(1960’da), kaynaklarının tam kullanımını sağlarsa, üretebileceği tüketim ve yatırım

malları miktarlarının üst sınırını göstermektedir. Daha yukarıdan çizilen ikinci eğri

ise, aynı ülkenin bir süre sonra (1970’de) iki maldan üretebileceği miktarların ne

ölçüde arttığını göstermektedir. 1960’da “kapalı ekonomi” modeli ile ulaşılamayan F

noktasının, ekonomik gelişme sonucu (1970’de) erişilebilen noktalar arasında

bulunması, büyüme olayının toplum refahını arttırıcı etkisini açıkça ortaya

koymaktadır6. Ekonomik büyüme kavramı, üretimden çok insanların yaşam

standardındaki farklılığı ön plana çıkarmaktadır7.

Ekonominin sağlıklı büyümesi; işsizliğin azalması, alım gücünün artması,

tüketimin toplumun her kesimine üretime katkısı doğrultusunda dağılarak artması,

daha fazla gelir ve satış vergisi ödemeleri, devlet bütçesinde gelirlerin yükselmesi,

yabancı yatırımcıların bu potansiyelden pay alabilmek için ülkeye kaynak aktarması

6 ÜSTÜNEL, s. 59

7 PARASIZ, İlker; İktisadın ABC’si, 3. Baskı, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1998, s. 236

Tüketim Malları

Yatırım Malları

0 1960 1970

E

A

C

B

F

G

Page 6: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

5

ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik sonuçlar

vermektedir8.

1.2 Ekonomik Büyümenin Niteliği ve Unsurları

Ekonomik büyüme yalnız 20. yüzyılın bir sorunu olmamıştır. Klasik

iktisatçılardan A. Smith, R. Malthus, D. Ricardo bir ekonominin büyümesi ile ilgili

fikirler ileri sürmüşlerdir. Aynı şekilde bilimsel sosyalizmin kurucusu K. Marx da

kapitalist sistemde büyümenin nasıl gerçekleştiğini açıklamıştır. Ancak 19. yüzyılın

ikinci yarısında doğan marjinalist akım ve neo-klasik ekonomik analiz yöntemleri

ekonomiyi daha çok statik, kısa vadeli ve mikro analize dönüştürerek büyüme

konusuna gerekli yeri vermemişlerdir. Bu tarihlerden sonra ekonomik analiz daha

çok milli gelir, istihdam düzeyi ve fiyatlardaki kısa vadeli dalgalanmalarla

ilgilenmiştir. Yani ekonomik konjonktür konusuna büyük yer verilmiştir. Statik

analizden uzun vadeli makro dinamik analize geçmekle büyüme konusuna girilmiştir.

Yalnız kısa vadeli statik tahliller uzun vadeli tahlillere geçmede faydalı aşamalar

olmuşlardır. Bir defada olup biten kısa vadeli bir olayın analizinden, uzun vadede

cereyan eden devamlı makro ekonomik değişken akımlarının incelenmesiyle

büyüme analizine girilmiştir9.

Her canlı varlık gibi milli ekonomi de büyüyen, genişleyen bir varlıktır. Bir

ülkedeki sermaye stoku, nüfus miktarı, işgücü, doğal kaynaklar bazen dengeli bazen

de dengesiz bir biçimde büyürler. Ana amaç, üretimi sağlayan bu faktörlerin ahenk

içinde gelişmeleri, birbirini frenlemeden kişi başına milli geliri en yüksek düzeye

çıkaracak bir akım sağlamalarıdır. O halde bu büyüme ve gelişmeyi sağlayan

dinamik güçlerin tespiti, gözlemi ve denetimi hayati önem taşır. Bu dinamik

kuvvetlerin en önemlisi de yatırımlardır. Yukarıda da belirtildiği gibi üretim

faktörlerinin kişi başına reel milli geliri yükseltecek şekilde sürekli artışlarına

ekonomik büyüme denilmekteydi. Bunu yaratan ise yatırım, işgücü, doğal kaynaklar,

teknolojik düzey, örgütlenme biçimi gibi makro değişkenlerin düzeyindeki

yükseliştir10. Ekonomik büyüme uzun vadede sürekli olarak bir trend boyunca

8 ÖZEL, Saruhan; Türkiye’de Enflasyon, Devalüasyon ve Faiz, Alkım Yayınları, İstanbul,

2000, s. 12; Konunun sosyal politika açısından değerlendirmesi için bkz. GÜVEN, Sami; Sosyal Politikanın Temelleri, 1. Baskı, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1995, s. 75 vd. 9 UNAY, s. 247 vd.

10 Keynes bir yazısında (The Economics of our Grandchildren) şöyle yazmaktadır: “Yazılı

tarihin ilk zamanlarından 18. yüzyılın başlarına gelinceye değin, ortalama yaşama düzeyinde

Page 7: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

6

yürümeyip, bazen de dalgalanmalar yani alçalma ve yükselmeler gösterir. Başka bir

deyişle milli gelir daima aynı hızla artmaz, bu hız dalgalanmalar gösterir. Makro

ekonomik denge düzeyindeki bu dalgalanmalara konjonktür denir. Daha açık bir

tanımla milli gelir, istihdam ve fiyatlar genel düzeyindeki dalgalanmalara ekonomik

konjonktür denir. Öyleyse kısa vadeli dalgalanmalarla uzun vadeli büyüme birbiri

içine girmiştir. Bu nedenle makro ekonomide ekonomik konjonktür ile ekonomik

büyüme birbirinden ayrılmaz bir bütündür11.

Her ülkede büyüme sürecinde temel önemi olan dört etmen vardır. Bunlar,

işgücünün nicelik ve niteliği, doğal kaynakların nicelik ve niteliği, gerçek

sermayesinin nicelik ve niteliği ve toplumun eriştiği teknolojik düzeydir. Bunlar

ekonomik büyümenin “temel” unsurlarıdır. Bu etmenler temel bir anlamda her

ekonominin üretim potansiyelini tanımlarlar, teknoloji üretim sürecinde emek, doğal

kaynaklar ve sermayenin birleştirilmelerindeki etkenlikle ilgilidir. Pratik açıdan,

teknolojiyi kaynakların kendinden ayırmak oldukça güçtür, çünkü kaynakların niteliği

bir toplumun ulaştığı teknolojik düzeyin yansımasıdır12.

Ekonomik üretim kapasitesinin dört temel unsuruna ek olarak dolaylı ya da

dolaysız şekilde büyüme sürecine giren en azından üç çeşit unsurunu daha tanımak

zorundayız. Birincisi, temel unsurların ardında daha da temel karakterde değişkenler

vardır, bunlar şu ya da bu şekilde emek arzı, teknoloji düzeyi ve sermaye stokundaki

değişiklikleri tayin eden ekonomik ya da ekonomik olmayan etmenler dizisidir.

İkincisi, temel belirtenlerin işlevlerini görecekleri ortamı ve toplumun sosyo-ekonomik

yapısını oluşturan öbür değişkenler vardır. Bu değişkenler arasında ekonominin

rekabetçi niteliği, gelir ve servet dağılımı, tüketici beğenileri deseni, hakim iş

örgütlenmesi biçimi ve kuramsal nitelikteki diğer etmenler vardır. Son olarak, toplam

talep düzeyinin belirlenmesine giren bütün o önemli değişkenler bulunmaktadır;

bunlar ara belirtenler olarak tanımlanabilir, ve bunlar ekonomik büyüme sürecinin

önemli bir parçasını oluşturur, çünkü ekonomik büyüme yalnız üretim kapasitesinin

çok büyük hiçbir değişme olmamıştır. Bir takım alçalma ve yükselmeler görülmüştür elbette. Kıtlık, salgınlar ve savaşlar birbirini izlemiş, araya altın dönemler girmiştir. Ama ilerletici şiddetli bir değişme hiç olmamıştır… Büyümenin yavaş oluşunun, ya da büyümenin olmayışının iki nedeni vardır: bunlar önemli teknik yeniliklerin yokluğu ve sermayenin birikememesidir.” DOBB, Maurice; Kapitalizm, Sosyalizm, Azgelişmiş Ülkeler ve İktisadi Kalkınma, 1. Basım Doğan Yayınları, Yayın No: 21, Ankara, 1973, s. 183 11

UNAY, s. 248 12

PETERSON, Wallace C.; Gelir – İstihdam ve Ekonomik Büyüme, Eskişehir İTİA Yayını, (Tarihsiz), s. 393

Page 8: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

7

kullanımını içerir. Böylece toplam talep belirtenlerinin çözümlemesiyle ilgili olarak

incelediğimiz değişkenler ekonomik büyüme sürecinin anlaşılmasında da aynı

ölçüde önemlidir13.

1.3 Ekonomik Büyümenin Ölçülmesi

Ekonomik büyüme çeşitli kriterlere göre ölçülebilir. Yani bir ulusal

ekonominin ne ölçüde büyüdüğünü matematiksel olarak ifade etmek mümkündür.

Ama böyle bir ifade bulmak için sağlam istatistiki bilgilere gereksinme vardır. Bir

ekonomideki yıllık GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) artış oranı, SMH (Safi Milli Hasıla)

artış oranı büyüme hızını ifade etmek için kullanılır. Yine aynı şekilde kişi başına

tüketim harcamalarındaki yıllık artış oranı büyüme hızını belirtmek için kullanılabilir.

Bütün bu kriterlere rağmen genel kabul gören ölçü kişi başına düşen reel milli

gelirdeki artıştır. Büyüme hızı, bir önceki yıla kıyasla reel milli gelirin yüzde kaç

arttığını gösteren bir orandır. Büyüme hızı (BH) (t) dönemindeki milli gelir artışının

(∆Yt) başlangıç milli gelirine (Yt) bölünmesiyle ifade edilir. Bu büyüme hızına brüt

büyüme hızı denir14.

BH = ∆Yt

Yt

Buradaki Yt başlangıç reel milli gelirini ve ∆Yt de Yt1 – Yt farkını ifade

eder. Büyüme hızı, fiyat artış ve azalmalarını dikkate almasına karşılık nüfus artışını

dikkate almaz. Yani büyüme hızı, global bir ifade olup, refah artışının göstergesi

olamaz. Önemli olan ülkede kişi başına olan milli gelir artışı olduğundan, bir yandan

milli gelir artışı, öte yandan da nüfus artışı dikkate alınmalıdır. Hızlı bir nüfus artışı

büyüme sağlayacağı refah artışına engel olur. Öyleyse, büyüme hızının ferdi ölçüsü

olması için, nüfus artışı dikkate alınarak brüt büyüme hızından net büyüme hızına

geçirilmelidir. Büyüme hızı sadece global olarak reel milli gelirin ne oranda arttığını

ifade etmesine karşılık; net büyüme hızı kişisel gelirlerin bir yılda ne oranda

yükseldiğini gösterir. Brüt büyüme hızından (BHb) nüfus artış hızı (n) çıkarılarak net

büyüme hızı (BHn) bulunur15.

13

PETERSON, s. 394 14

UNAY, s. 250 15

UNAY, s. 251

Page 9: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

8

BHn = BHb - n

2. EKONOMİK KALKINMA

2.1 Tanım

Ekonomik kalkınma (economic development), bir ekonomide, üretim

(GSMH) hacminde meydana gelen artış demektir16. Kalkınma ekonomik ve sosyal

yapılardaki değişikliği içerir. Yine kalkınmada, ekonomik ve sosyal yapı değişikliği

zorunludur ve bu yeni yapılanma içinde toplumun belli bir sınıf ya da grubunun yanı

sıra bölgenin artan refahtan pay alarak refah düzeyinin dengeli dağılımının

sağlanması esastır. Kalkınma, aynı zamanda sosyal sorunları çözerek büyümedir.

Kalkınmanın asıl amacı, insanların daha iyi yaşamalarını sağlamak için artan

ekonomik olanakları sosyal sorunların çözülmesinde kullanmaktır17.

Kalkınma konusu, 2. Dünya Savaşı’ndan beri, hemen bütün ülkelerin

üzerinde durdukları ana sorunlardan biridir. Çünkü bu, bir taraftan bazı ülkelerin

yoksulluktan kurtulması, diğer taraftan da dünya barışının korunması ve hatta

kurulması demektir. Bu bakımdan konu, azgelişmiş ülkeleri olduğu gibi, gelişmiş

ülkeleri de yakından ilgilendiren bir sorundur. Çağdaş kalkınma iktisatçılarından

Henry Bruton bu konunun önemini şöyle belirtmektedir: “…temel soru olan

kalkınmanın ne anlama geldiği önemlidir. Kalkınmanın sadece bir amaç olarak

algılanması, kabul edilmesi ve politikalar tasarlamada karşılaştığı zorlukların önemli

bir nedenidir”18. Kalkınmadan söz edilebilmesi için üretim hacmindeki artışın

devamlı, önemli ve reel olması lazımdır. Gerçekten de öncelikle, üretimdeki artış

geçici, yani bir veya birkaç yıl için değil de, devamlı olmalıdır. Çünkü ancak bu

takdirde söz konusu ekonomide bir iyileşme ve refah artışı olabilir. O halde, bu

bakımdan, tesadüflere bağlı (örneğin, tarımda bir veya birkaç yıl iyi ürün alınması

gibi) geçici artışlar ekonomik kalkınma anlamına gelmez. Diğer taraftan, üretim

hacmindeki artış önemli olmalıdır. Böylece, toplum, ihtiyaçlarını eskisine nazaran

daha yüksek bir düzeyde karşılama olanağına kavuşmalıdır. Bu açıdan önemsiz,

varlığı ile yokluğu belirsiz artışlar kalkınma sayılmaz. Ayrıca, üretim hacmindeki artış

16

KÖKLÜ, Aziz; Makro İktisat, Ankara, 1973, s. 117 17

GÜVEN, Sami; Sosyal Planlama, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1995, s. 5 vd. 18

DULUPÇU, Murat Ali; “Kalkınma İktisadı Üzerine Bazı Düşünceler: İdeolojik-Pratik-Teorik Bir Sorgulama”, Yönetim ve Ekonomi, Sayı: 5, 1999, s. 155

Page 10: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

9

reel olmalıdır. Üretim artışı satın alma gücü düşmüş bir para ile saptanmış ise, bu

gerçek bir artış olmayabilir. Çünkü bu, reel yani mal cinsinden değil de, nominal yani

para cinsinden bir artıştır, bunun için de yanıltıcıdır19.

2.2 Ekonomik Kalkınma ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Farklılıklar

Ekonomik kalkınma kavramı ile ekonomik büyüme ve gelişme terimlerinin

bazen eş, bazen de farklı anlamlar taşıyacak şekilde kullanıldığı görülür. Şöyle ki;

Eş anlamlı olarak: Büyüme ve kalkınma eş anlamlı kavramlardır. Bunlar,

bir yıllık bir süre içinde, nüfus başına düşen üretimde meydana gelen artışı

gösterirler.

Farklı anlamlı olarak: Büyüme ve kalkınma kavramları farklı şeyleri ifade

ederler. Büyüme, bilindiği gibi nüfus başına düşen üretim hacminde, bir yıl içinde,

meydana gelen artış demektir. Kalkınma ise, azgelişmiş (gelişmekte olan) ülkelerin

gelişmesi anlamında kullanılır. Bu ülkeler hem hızla artan nüfuslarının ihtiyaçlarını

karşılamak, hem de gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkı kapatmak durumundadırlar.

Bu sebepten hızlı bir tempo ile gelişmek, yani üretimlerinde büyük artışlar sağlamak

zorundadırlar. Fakat, bu ülkelerde ekonomik, sosyal, kültürel yönden gelen yapısal

engeller gelişmeyi önler veya sınırlar. Gelişme yolunun açılması bu engellerin

kaldırılmasına bağlıdır. Gerçekten, mesela sermaye birikimi bakımından büyük

güçlüklerle karşılaşırlar. İçinde bulundukları koşullar (hızlı nüfus artışı, düşük gelir

seviyesi ve bundan doğan tasarruf azlığı gibi) bu ülkelerde hızlı bir sermaye

birikimine imkan vermez. Şu halde yoksul oldukları için tasarrufta bulunup yatırım

(sermaye birikimi) yapamazlar; yatırım yapamadıkları için de tasarruf yapma olanağı

veren bir gelir (üretim) düzeyine ulaşamazlar, yani yoksul kalırlar ve böylece

yoksulluğun kısır döngüsü (Şekil 2) içinde kıvranıp dururlar. Bütün bu engellerin

aşılması ve gerekli yapısal değişikliklerin yapılabilmesi için rasyonel ve uzun süreli

çabalara ihtiyaç vardır. Bu da bu amacı gerçekleştirecek politikalarla mümkün olur.

Bu sayede toplumun sosyo-ekonomik yapısı değişir. İşte kalkınmanın en büyük

özelliği budur. Buradan şu tanıma da ulaşabiliriz: Kalkınma, bir ülkede toplumun

sosyo-ekonomik yapısının değişmesi ve nüfus başına düşen üretim hacminde

meydana gelen önemli ve reel artıştır, refah seviyesinde beliren yükseliştir. Refah

19

KÖKLÜ, Makro, s. 118

Page 11: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

10

seviyesinde meydana gelen bu yükseliş, dar ve geniş kapsamlı olarak alınabilir. Dar

anlamda alındığı takdirde bu, nüfus başına düşen tüketim malları miktarı demektir.

Geniş anlamda alındığı zaman, nüfus başına düşen tüketim mallarıyla, toplumca

sağlanan diğer bütün (kültürel, sosyal, moral, psikolojik…) tatminleri içerir. Geniş

anlamdan kalkınma anlaşılır20.

2.3 Ekonomik Kalkınmanın Ölçüsü

“Üretim hacminde meydana gelen artış”tan ne anlaşılması gerekir? Burada

çeşitli ölçüler akla gelebilir. Gerçekten, bundan21;

-Toplam üretim hacminde meydana gelen artış miktarı mı,

-Üretime katılan işçi başına elde edilen paydaki artış mı, yani işgücünün

verimliliğindeki artış mı,

-Nüfus başına düşen üretim miktarındaki artış mı anlaşılacaktır?

Bu ölçüleri sıra ile incelemek gerekir22:

-Toplam üretimde meydana gelen artış yalnız başına alındığı takdirde fazla

bir anlam taşımaz. Eğer ülke nüfusu, toplam üretim kadar veya ondan daha fazla

artarsa, bu takdirde kalkınmadan söz edilemez. Bu durumda yerinde sayma, hatta

yaşama düzeyinin düşmesi hali vardır.

-İşçi başına elde edilen üretim miktarındaki artış, hiç şüphesiz, yukarıdaki

ölçüye göre daha anlamlıdır. Fakat bu da yalnız üretime katılanları hesaba kattığı,

nüfusun çalışmayan kısmını görmezlikten geldiği için, yani işçinin verimliliği

çoğaldığı halde, nüfusun çalışmayan kısmının fazla artması yüzünden toplum

eskisine nazaran yoksullaşabilir. Nüfusunun büyük çoğunluğunu 15 yaşından daha

küçük yaştakilerin teşkil ettiği genç nüfuslu ülkeler bunun örnekleridir. O halde

emeğin verimlilik ölçüsü de, burada amaca uygun değildir.

20

KÖKLÜ, Makro, s. 119 vd. 21

KÖKLÜ, Makro, s. 118 vd. 22

KÖKLÜ, Makro, s. 118 vd.

Page 12: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

11

-Ekonomik kalkınmanın en iyi ölçüsü üretimden nüfus başına düşen paydır,

bu payda meydana gelen artıştır. Çünkü ancak bu halde toplumun yaşama

düzeyinde, refah seviyesinde bir iyileşme, bir yükselme olabilir. Fakat burada,

üzerinde durulması gereken önemli konu şudur: Nüfus başına düşen üretim, bilindiği

gibi bir ortalamadır. Gerçek durum bu ortalamadan çok farklı olabilir. Toplam

üretimle beraber nüfus başına düşen üretim payı matematiksel olarak arttığı halde,

gerçekte durum böyle olmayabilir. Yani bu artıştan yalnız bazı kişiler, bazı gruplar

yararlanmış, nüfusun büyük bir bölümü bundan pay almamış olabilir. bu halde olsa

olsa bu kişilerin veya grupların durumları iyileşmiş olur. oysa amaç bu değildir.

Amaç, toplam üretimde meydana gelen artışın toplumu oluşturan kişiler arasında

dağılmasıdır. Bundan herkes mümkün olan en adaletli biçimde yararlanmalıdır.

Toplum refahının artışından ve kalkınmadan ancak bu halde söz edilebilir23.

ŞEKİL 2- YOKSULLUK KISIR DÖNGÜSÜ

Kalkınma hızı da ekonomik kalkınmanın önemli bir göstergesidir. Bir

ülkenin reel milli gelirinde bir yıl süresinde meydana gelen artış o ülkenin kalkınma

hızını gösterir. Örneğin Türkiye’nin sabit fiyatlarla GSMH’sı bir yılda 50 trilyondan 55

23

Kalkınma ölçüsü olarak ekonomik ve sosyal ölçüler olarak şunlar kullanılabilir: Ekonomik: Milli gelir düzeyindeki reel artış, kişi başına düşen milli gelir artışı, gelir dağılımı vb.; Sosyal: Okuma-yazma oranı, bebek ölüm oranları, kişi başına düşen doktor sayısı, okullaşma oranı, nüfus artış oranı, kişi başına kağıt tüketimi, kitap-gazete-dergi okuma oranı vb.

Gelişmemiş Kaynaklar Gelişmemiş Halk

Yetersiz Sermaye Birikimi

Yetersiz Yatırım

Yetersiz Tasarruf Yetersiz Talep

Düşük Verim

Düşük Gelir

Page 13: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

12

trilyona yükselmişse, kalkınma hızı %10 artmıştır. Çünkü GSMH bir yılda %10

artmıştır24.

2.4 Ekonomik Kalkınmayı Belirleyen Unsurlar

Nüfus artışı, doğal kaynaklar, sermaye birikimi ve teknoloji ekonomik

kalkınma açısından önem taşır. Bunları sırayla inceleyelim;

-Nüfus artışı: Üretimin temel amacı insan ve onun refahıdır. Aynı zamanda

üretimin bir numaralı unsurudur. Nüfus artışı, hem çalışan insan sayısının artması,

hem de çalışan insanların niteliklerinin iyileşmesi bakımından önemlidir. Öte yandan

dünyada, özellikle azgelişmiş ülkelerde nüfus hızla artmaktadır. Buna karşılık

azgelişmiş ülkelerde nüfusun çalışabilecek durumda olan büyük bir kısmından

yararlanma olanağı yoktur. Bu ekonomik, sosyal, teknolojik, moral, psikolojik ve

başka pek çok sebeplerin doğurduğu bir sonuçtur. Oysa çalışan insan sayısıyla

refah seviyesi arasında doğru orantı vardır. Hızlı nüfus artışı karşısında artan üretim

ancak yeni doğanları besleyebileceğinden ortalama gelir düzeyi ya aynı kalmakta ya

da yavaş yükselmektedir. Nüfus artışı üstelik ekonominin kaynaklarının

kullanılmasına da tesir etmektedir. Beşeri faktörü geliştirmek zorunluluğu, artan

nüfus karşısında hastahane, okul, diğer alt yapı yatırımlarını arttırmayı gerekli

kılmaktadır. Özellikle nüfus artışı ile öğretim ve eğitim faaliyetleri paralel ilerlemek

zorunda bulunmaktadır. Hızlı nüfus artışı bir yandan işsizliği çoğaltıp, öte yandan

gizli işsizliğe yol açtığından genellikle ana üretim faaliyetlerinde emeğin israfına yol

açmaktadır. Çünkü emek biriktirilmesi mümkün olmayan bir üretim faktörüdür25.

-Doğal kaynaklar: Doğal kaynaklar denilince kullanılabilen toprakları,

ormanları, ülkenin sahip olduğu yer altı ve yerüstü zenginliklerini anlamak gerekir.

Doğal kaynaklar üretim artışını sağlayan, ekonomik kalkınmayı hızlandıran

faktörlerden biridir. Yapılan incelemeler dünyada doğal kaynakların dağılımı

yönünden ülkelerarası bir eşitliğin olmadığını ortaya koymuştur. Bazı düşüncelere

göre doğal kaynakların bu adaletsiz dağılımı gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerin

doğmasında etkili bir faktör olmuştur. Çünkü, birçok az gelişmiş ülkede doğal

kaynaklar kıt ve yetersizdir. Öyleyse doğal kaynakların titizce değerlendirilmeleri ve

24ZARAKOLU, Avni; İktisat C. II, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara (Tarihsiz), s. 173 25

UNAY, s. 263; KÖKLÜ, Makro, s. 123

Page 14: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

13

ekonomik kalkınmayı ve büyümeyi olumlu yönde etkilemeleri için alınacak önlemler

hayati önem taşırlar. Bunun için etkili ve yüksek verimli tarımsal işletmecilik akla

gelen ilk amaç oluyor. Bir ülkenin sahip olduğu toprakların verimli işletilmesi bir

yandan çoğu defa toprak reformunu öte yandan tarım reformunu gerekli kılmaktadır.

Ayrıca yalnız toprakların değil, toprak altı ve toprak üstü kaynakların israf edilmeden

işletilmeleri önem taşımaktadır. Burada sermayeye, vasıflı emeğe ve teknolojiye

ihtiyaç vardır. Az gelişmiş ülkelerde bu faktörlerin eksiklikleri ekonomik kalkınmayı

frenlemektedir26.

-Sermaye birikimi: Üretimi gerçekleştiren büyüme ve kalkınmayı sağlayan

faktörlerden biri de sermayedir. Sermayenin kaynağı da tasarruftur. Eğer bir ülkede

tasarruf meyli yüksekse sermaye birikimi hızlanır, tasarruf eğilimi düşükse sermaye

birikimi yavaşlar. Az gelişmiş ülkelerde atıl duran emek ve doğal kaynakların üretime

katılması büyük ölçüde sermaye birikimine bağlıdır. Az gelişmiş ülkelerde milli gelirin

küçük bir oranı tasarrufa dönüşmektedir. Bunun da nedenlerini şöyle sıralayabiliriz27:

a) Yoksulluk, b) Sade bir hayat ve gelişmeye önem veren burjuva ahlakının

yerleşmemiş olması, c) Kıymetli eşya ve atıl stok biriktirmek veya gayri menkuller

edinmek yahut hariçteki para piyasasına transfer suretiyle tasarrufların verimsiz bir

şekilde kullanılması, d) Gelişmiş ülkelerin tüketim normlarının taklit edilmesi. Sonuç

olarak düşük tasarruf düşük yatırım demektir. Düşük yatırım da düşük kalkınma hızı

demektir. Düşük kalkınma hızı ya da milli gelir düşük seviyede tasarruf yaratır. Bu

da yoksulluk kısır döngüsünden başka bir şey değildir.

-Teknoloji: Teknoloji, üretim faktörleri bileşiminde verimliliği arttıran ana

öğedir. Ülkenin sahip olduğu sermaye stoku ne kadar büyükse, bunlar ne kadar iyi

yani teknik bakımdan ne kadar yeni iseler, ülkenin üretim gücü o kadar fazladır.

Diğer yandan ilk bakışta ucuza mal olacağı sanılan teknolojinin gelişmiş bir ülkeden

az gelişmiş bir ülkeye transferi sermaye, yatırım, dinamik müteşebbis, vasıflı emek

ve adaptasyon gerektirmektedir. Oysa ki az gelişmiş ülkeler açısından bakıldığından

özellikleri itibariyle teknoloji kullanımını da etkili düzeyde gerçekleştiremediklerini

söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkelerde ise kalkınma ile bilim, teknik, sermaye ve sanayii

paralel gelişmiştir28.

26

UNAY, s. 262 27

SAMUELSON, Paul; İktisat, 6. Baskı, ODTÜ Yayınları, Ankara, 1965, s. 860 28

UNAY, s. 263

Page 15: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

14

3. BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİ

3.1 Tanım

Bölüşüm, tarih boyunca önemini yitirmemiş, sürekli gündemde kalmış bir

konudur. Bu önem, sanayileşme süreciyle birlikte ortaya çıkan ekonomik temele

dayalı sınıflı toplum yapısının, bölüşüm ilişkilerine yeni bir içerik kazandırmasına

bağlı olarak, iktisat biliminin üzerinde en çok tartışılan alanı olmuştur. Gelişmiş

ülkelerde, asgari gelir, dolayısıyla refahın belli bir düzeyi aşması nedeniyle, alt ve

üst gruplar arasındaki fark artmış olsa da, bölüşüm sorunu ikinci plana düşmüş

görünmektedir. Ancak, bir taraftan kalkınmanın gerçekleştirilmesi, diğer taraftan da

kaynak yetersizliği bulunan gelişmekte olan ülkelerde bölüşüm, sadece ekonomik

değil, aynı zamanda politik, sosyal ve kültürel açıdan önemli sorunlara yol

açmaktadır. Dolayısıyla, bölüşüm sorunu, özde ekonomik içerikli olmakla birlikte,

aynı zamanda, politik ve sosyo-kültürel boyutları bulunan bir nitelik kazanmaktadır.

Bu nedenle, bölüşüm, üzerinde özellikle durması gereken bir konudur29.

İktisat literatüründe bölüşüm, bölüşüm ilişkileri ve gelir dağılımı

kavramlarının bazen farklı bazen de aynı anlamda kullanıldığı ve bu nedenle,

literatürde bir kavram kargaşasının bulunduğu görülmektedir. Bölüşüm, değer

yargıları ve ideolojik değerlendirmelere açık olması nedeniyle iktisat biliminin en

tartışmalı alanlarından biridir. Latince kökenli dillerde “distribution” biçiminde

kullanılan terim, Türkçe’ye “inkisam” olarak yerleşmiş ve ekonomi kitaplarında

kullanılmıştır. Sözlük anlamıyla “bölünme” ve “parçalanma” olan “inkisam” yerine,

“dağılım” sözcüğü de yaygın olarak kullanılmaktadır. Boratav, “bir toplumda,

ürünlerin veya gelirlerin paylaşılmasını düzenleyen mekanizmaya bölüşüm, ürünlerin

veya gelirlerin bireyler veya sosyal gruplar arasında paylaşılma tarzını belirleyen

sosyal ilişkilere, bölüşüm ilişkileri; bölüşüm ilişkilerinin sonucu olarak birey veya

gruplara giden ürünlerden alınan payların ifadesine gelir dağılımı demektedir”.

Hatipoğlu, Açıl ve Baban, benzer şekilde, bölüşümü “ulusal gelirin, yaratılmasında

rolü bulunan çeşitli üretim araçları arasında paylaşılması” olarak tanımlamıştır.

Kepenek ve Yeldan’a göre bölüşüm ya da gelir dağılımı tanımlarken, “mal ve hizmet

üretimine katılan işgücü ve sermayenin, bu süreçte yaratılan değer artışını kendi

29

UYSAL, Yaşar; “Bölüşüm İlişkileri ve Bu İlişkilerin Düzenlenmesinde Etkili Olabilecek

İktisat Politikalarının Değerlendirilmesi – Türkiye Örneği”, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005); Ayrıca bkz. PEKİN, Tevfik; Ekonomiye Giriş, 3. Baskı, İzmir, 1982, s.153 vd.

Page 16: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

15

aralarında nasıl bölüşeceklerine ilişkin teknik, ekonomik, toplumsal ve siyasal

boyutları olan, çok yönlü ve karmaşık bir konudur” ifadesini kullanmaktadır. Yabancı

literatürde ise, bölüşüm (distribution) ve gelir dağılımı (income distribution)

kavramlarının genelde aynı anlamda kullanıldığı ve bunlardan fonksiyonel ve kişisel

gelir dağılımının anlaşıldığı görülmektedir30.

Bu tanımlar çerçevesinde bölüşümü, genel olarak, çıktının ve/veya bunun

parasal karşılığı olan gelirin üretime katkıda bulunanlar arasında paylaşımı olarak

tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi, üretimin varlığı, bölüşümün önkoşulu olmakta ve

üretim sürecinde ortaya çıkan işbölümü, bölüşüm için de temel oluşturmaktadır.

Çıktının üretime katılan faktörler arasında bölüşümü, fiziki ürün (ayni) ve/veya

paraya dayalı olarak gerçekleşebilmektedir. Geri kalmış veya gelişmekte olan

ülkelerde, bir çok alanda olduğu gibi, bu alanda da düalizm yaşanmakta ve bir

tarafta paraya, diğer tarafta fiziki ürüne dayalı bölüşüm görülebilmektedir. Bununla

birlikte günümüzün gelişmiş ekonomilerinde bölüşüm tamamen paraya dayalıdır.

Dolayısıyla, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bölüşümün niteliğinin

değişebildiği; bu alanda evrensel bazı kurallar yanında ülkeye, bölgeye, sektörlere

özgü özelliklerin bulunduğu ifade edilebilir. Bölüşüm, ülkede uygulanan ekonomik

sisteme bağlıdır. Nitekim, piyasa ekonomisinin egemen olduğu kapitalist sistem ile

devletin her türlü ekonomik faaliyeti düzenlediği sosyalist sistemde bölüşüm

farklıdır31.

3.2 Bölüşüm İlişkileri

Üretim ilişkileri, üretim güçlerinin tarihsel gelişimine bağlı olarak

biçimlenirken, bölüşüm ilişkileri de üretim ilişkilerine bağlı olmaktadır. Ürünlerin

toplum içindeki bölüşüm biçimi, insanların sosyal bir nitelik taşıyan üretim sürecine

katılma tarzıyla belirlenir. Gerçekleştirilen üretimin kime gideceği sorusu; üretimin bir

paylaşım ve bölüşüm sorunu yarattığını ortaya koymaktadır. Bütün toplumlarda,

üretim faaliyetinde olduğu gibi, ürünlerin paylaşılmasını düzenleyen bir mekanizma

bulunmaktadır. İktisadi faaliyetlerin bu yönü, bölüşüm olgusunu oluşturur. Bölüşüm

sorununun ortaya çıkmasının temel nedeni, mal ve hizmet üretiminde çeşitli üretim

faktörlerine gereksinim olması ve genelde bu üretim faktörlerine farklı kişilerin sahip

olmasıdır. Doğallıkla, üretim faktörlerinin tümünün bir kişiye ait olması durumunda

30

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 31

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 17: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

16

bölüşüm sorunu ortaya çıkmayacaktır. Ancak bu, zamanımızda çok az rastlanan,

kısmen tarım işletmelerinde görülen bir durumdur. İşbölümü ve uzmanlaşmaya

dayanan zamanımız ekonomik örgütlenmesinde üretim binlerce insan, makine ve

doğal kaynakların ortak ürünüdür. O halde, çeşitli üretken faktörlerin katkısıyla

oluşan ürün, bu faktör sahipleri arasında nasıl paylaşılacaktır? Üretim için farklı

üretim faktörlerine gereksinim olmasının yanında bunların farklı oranlarda bir araya

gelebilmesi de bölüşüm açısından önem taşımaktadır32.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, paranın kullanılmadığı ilkel toplumlarda

bölüşüm mekanizması basittir ve açık şekilde gerçekleştirilen ürünün doğrudan

doğruya paylaşılması şeklinde gerçekleşir. Nitekim, emek, doğa ve sermaye bir

araya gelerek maddi ürünler yaratırlar ve bu ürünleri belli kurallara göre paylaşırlar.

Belli bir gelişme düzeyinden sonra ise, bu açık ilişkiler daha örtük hale gelir.

Ekonomik yaşama paranın girmesi ve paralı ekonominin egemen olmasıyla, üretim

ve bölüşüm ilişkileri, ancak para, gelir, milli gelir, piyasa gibi fiziki varlıkları ya hiç

olmayan ya da son derece önemsiz olan öğelerle, kategorilerle kavranabilir bir

duruma gelmiştir. Bunlar, gerçek ve maddi üretim ve bölüşüm ilişkilerini gizleyen,

fakat aynı zamanda olanaklı kılan örtülerdir33.

Bununla birlikte, paralı değişimin egemen olduğu ekonomilerde de

bölüşüm olgusu temelde değişmemektedir. Ancak, bölüşüm olgusu, artık parasal

gelirler biçiminde gerçekleştiğinden gelir dağılımı adını almaktadır. Böylece, maddi

ürünlerin parasal değerleri toplamı milli gelir; ürünlerin paylaşılması gelir dağılımı

olarak tanımlanır. Böyle bir ekonomide herhangi bir kişi veya kurumun, üretilmiş

tüketim ve yatırım mallarının bir miktarını elde etmesi, yani bu malların üretiminden

pay alması piyasada bu mallara para harcanması ile gerçekleşir. Böylece, ürünlerin

paylaşılması; parasal harcama gücünün, yani parasal gelirlerin dağılımı tarafından

belirlenir. Dağıtılan parasal gelirlerin toplamı, üretilen ürünlerin para ile ifade edilen

değerleri toplamına eşittir. Ürünlerin veya gelirlerin kişiler veya sosyal gruplar

arasında paylaşılma biçimini belirleyen sosyal ilişkilere bölüşüm ilişkileri denir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, her ülkenin kendine özgü bölüşüm ilişkileri ve yasaları

vardır. Çünkü, ekonomi yanında toplumların hukuk, ahlak ve kültür sistemleri de bu

ilişkiler üzerinde etkili olabilmektedir. Bu nedenle, bölüşüm ilişkilerinin evrensel

32

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 33

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 18: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

17

iktisadi yasaları yanında, ülke ve/veya bölgelere, ekonomik sistemlere özgü

boyutları da bulunmaktadır34.

3.3 Gelir Bölüşümü (Dağılımı)

Keynes, bilinen eserinin ilk sayfalarında, Ricardo'nun kötümser nüfus

teorisinin yazarı Maltus'a göndermiş olduğu bir mektuptan söz etmektedir. Adı

geçen mektubun bir yerinde Ricardo şöyle demektedir. "Size göre iktisat bilimi ulusal

refahın artış nedenlerini araştırmaktadır. Bana göre ise bu bilim, bu refah artışının

üretime katılanlar arasında nasıl paylaşılacağını araştırmalıdır. Gün geçtikçe birinci

tanımın boş ve aldatıcı olduğuna, ikincinin ise bilimin gerçek amacını yansıttığına

daha çok inanmaktayım."35

Gelir bölüşümü; bir ülkede belirli dönemler içinde üretilen gelirin fertler,

fertlerden oluşan gruplar veya üretim faktörleri arasında bölünmesidir36.

Her ekonomik uğraşın ilk amacı, gerçek bir gelir yaratan mal ve hizmetler

ortaya koymaktır. Yaratılan gelir düzeyinin, diğer bir deyişle, üretilen mal ve

hizmetlerin niceliği belirli bir dönemdeki sosyal refahın belirlenmesi yönünden en iyi

ölçüyü vermektedir. Sosyal refah düzeyinin ne yönde bir gelişme gösterdiğinin

saptanabilmesi için, ulusal gelirin nasıl dağıldığı ve bu dağılımın yıllara göre nasıl

değiştiğinin bilinmesi zorunludur. Bu tür bir bilginin bireyler için önemi büyüktür.

Çünkü, bireyleri makro ekonomik açıdan birinci derecede ilgilendiren konu, toplum

içinde yapılan üretimden (yaratılan gelirden) kendilerine ne kadar pay düşeceğidir.

Schumpeter’e göre sosyal ortamın bir “termometre”si olarak nitelendirilen bölüşüm,

kar marjlarının daraltılması, sendikaların direnme gücü, artan oranlı gelir vergisi,

sosyal refah programları ve hükümet müdahaleleriyle yön değiştirmektedir37.

34

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 35

BİLEN, Mahmut – YUMUŞAK, İbrahim Güran; “Gelir Dağılımı – Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005) 36

GÜRAN, Sevgi; Makroekonomik Analize Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 1989, s. 18 37

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 19: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

18

Gelir bölüşümünü belirleyen faktörlerin sayısı az değildir ve ekonomik

yapının özelliklerine göre bu faktörlerin etkinliği değişiklikler göstermektedir. Bir

ülkenin gelir dağılımı şu faktörlere bağlıdır38:

-Kazanç ve gelir getiren değerlerin dağılımına (meslekler, toprak, sermaye

gibi)39;

-Eğitim40, sağlık hizmetleri ve barınma imkanları gibi kamu mal ve

hizmetlerinin sağlanması ve bunların dağılımına;

-Hem kamu hem de özel transfer ödemelerinin miktarına ve yönetimine;

-Vergi sistemine.

Kuznets, beş ülke verilerini kullanarak yapmış olduğu çalışmasında gelir

dağılımı ile ekonomik büyüme arasında bir ilişki olduğunu ileri sürer. Gelir düzeyi

arttıkça eşitsizlik önce artmakta sonra ise azalmaktadır. Bu ilişki ters U savı olarak

ifade edilmekte ve gelir dağılımını ya da bölüşümünü ve gelir düzeyini gösteren eğri,

Kuznets eğrisi olarak ifade edilmektedir. Kuznets adı geçen ilişkiyi tarımda tarım dışı

sektörlere olan istihdam akışıyla izah etmektedir. Bilindiği gibi tarım dışı

sektörlerdeki verimlilik tarım sektöründen daha yüksektir. Meydana gelen göç

nedeniyle ilk etapta üretim artacak ve gelir bölüşümü bozulacaktır. Fakat elde edilen

üretim artışının ilerleyen aşamaları, gelir dağılımının düzelmesini veya iyileşmesini

beraberinde getirecektir. Konuyla ilgili yapılan başka bir çalışmaya göre de

ekonomik gelişmenin ilk aşamalarında beşeri sermaye yatırımları nedeniyle beşeri

sermaye dağılımı eşit olmayacak, nitelikli ve niteliksiz işgücü arasındaki ücret farkı

açılacak, bu nedenle de gelir dağılımında bir bozulma söz konusu olacaktır. Ancak

ileri aşamalarda beşeri sermaye açısından yüksek seviyeye sahip olan kesimin

38

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005) 39

Birçok ülkedeki gelir bölüşümündeki eşitsizliğin başlıca kaynağı toprak mülkiyet dağılımındaki eşitsizliklerdir. Geniş topraklara sahip çiftçiler ile topraksız köylülerin yıllık gelirleri arasında büyük farkların bulunması doğaldır. Bunun yanı sıra sahibine gelir sağlayan çeşitli servetler vardır. Apartman, ev, otel gibi taşınmaz mallar ile hisse senedi, gibi kıymetli kağıtlar. Bunların mülkiyet haklarının toplum içindeki dağılımında görülen eşitsizlikler de gelir eşitsizliklerinin bir başka örneğidir. ÜSTÜNEL, s. 264 40

Gelir dağılımındaki eşitsizliklerin başlıca kaynaklarından biri de insanların çocukluk ve gençlik çağlarında elde ettikleri eğitim imkanlarının farklı olmasıdır. Buna, yetişkinlerin eğitimi, belli bir işe hazırlama ve fırsat eşitliği unsurları da eklenebilir. Özellikle emek gelirlerinin kendi içindeki farkları bu etkenlerle açıklamak mümkündür. Kişisel yetenek ve beceriler, yaş ve sıhhat farkları da gelir eşitsizliği bağlamında önem taşır. ÜSTÜNEL, s. 265

Page 20: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

19

düşük kesimlere bu birikimlerini aktarmasının sonucu olarak beşeri sermaye ve

buna bağlı olarak ücret farklılıkları azalacak, gelir bölüşümü daha adil hale

gelebilecektir41.

Bölüşüme ilişkin farklı sınıflandırmalar bulunmaktadır. Bunlar aşağıda

incelenmiştir.

3.3.1 Fonksiyonel Bölüşüm

Fonksiyonel bölüşüm (functional distribution), toplam gelirin emek,

sermaye, toprak ve girişimci gibi üretim faktörleri arasında hangi esaslar ve

oranlarda paylaşıldığını göstermektedir. Böhm-Bawerk’e göre fonksiyonel dağılım,

farklı üretim faktörlerine, üretim fonksiyonlarına bağlı olarak düşen payın nasıl

belirlendiğini gösterir. Burada üretim fonksiyonlarını oluşturan kişi-faktörler dikkate

alınmaz. Böylece, fonksiyonel bölüşüm milli gelirin ücret, toprak rantı, faiz ve kar

olarak ayrılmasını ifade eder. Fonksiyonel bölüşüm, başlangıçta, gelirin, emek

gelirleri ve mülkiyet gelirleri arasında paylaşılması olarak anlaşılmıştır. Bu iki geniş

gelir kategorisi daha sonraları da kendi içinde ayrılmıştır. Nitekim, emek gelirleri;

ücret (fiziki emek geliri), maaş (beyaz yakalı gelirleri) ve üst düzey ücretliler (yönetici

emek gelirleri) olarak üçe ayrılmıştır. Mülk gelirleri de rant, faiz ve kar payı olarak

ayrılmaktadır42.

Fonksiyonel bölüşüm deyimi, birkaç farklı amaç ve bir o kadar da değişik

anlamlarda kullanıldığı için, bütün bu farklı anlamları kapsayacak biçimde genel bir

tanımlama yapılması olanağı hemen hemen yok gibidir. Ancak, bir tanımlama olarak

değil, bir hareket noktası biçiminde kabul edilerek fonksiyonel gelir dağılımı, “bir

işletme, bir sanayi kolu veya ulusal ekonomi düzeyinde üretilen değerin, üretime

katılan faktörler arasındaki dağılımıdır” denilebilir. Milli gelirin sosyal sınıflar

arasındaki dağılımını ortaya koymak açısından en uygun bölüşüm tanımı

fonksiyonel bölüşümdür. Ancak, fonksiyonel bölüşüm ile çeşitli sosyal tabakaların

milli gelirden aldıkları paylar ancak ana hatları ile belirtilebilir. Çünkü, sosyal

tabakalaşma fonksiyonel bölüşümün dörtlü sınıflandırmasının kapsamına

41

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf

(Erişim: 4.3.2005); İktisat doktrinindeki görüşler için bkz. BAŞ, Kemal; “Ekonomik Büyüme, Gelir Dağılımı, Eğitim ve Nüfus Artışı İlişkileri = Türkiye Örneği”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, 2001, s. 46 vd. 42

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005); Aynı yönde PEKİN, s. 155 vd

Page 21: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

20

giremeyecek kadar karmaşıktır. Nitekim, bu tanımlamada küçük çiftçi ile büyük çiftçi,

büyük tüccar ile küçük tüccar arasında ya da tarım işçisi ile sanayi işçisi arasında

fark yoktur. Aynı şekilde, çok büyük bir holdingin koordinatörlüğünü yapan bir kişi

fonksiyonel dağılıma göre ücretli sınıftan olması gerekirken, sosyolojik olarak işçi

sınıfından değildir43.

Fonksiyonel bölüşüm, bir ülkenin gelişmişlik seviyesi hakkında oldukça

sağlıklı bilgi verebilir. Nitekim, gelişmiş ülkelerde iktisadi kalkınmanın başlangıç

dönemlerinde tarım kesimi, milli gelirden en büyük payı alırken, gelişme düzeyi

yükseldikçe ücretlilerin payının arttığı gözlenmiştir. Gelişmiş ülkelerde emek

gelirlerinin milli gelir içindeki payı %70'e kadar çıkarken, gelişmekte olan ülkelerde

%30 gibi düşük bir düzeyde bulunmaktadır. Örneğin ABD'de kişisel gelirlerin içindeki

ücret ve maaş gelirlerinin payı %75'in üzerindedir. Uzun dönemde de bu oran

değişiklik göstermeme eğilimindedir. Mankiw'e göre, gelişmiş ülkelerde uzun

dönemde emek gelirlerinin payı %70 civarındadır. Örneğin İngiltere, Kanada, İtalya,

Fransa ve Almanya ve ABD'nde emek dışı gelirlerin payı, 1966 ve 1994 yılları

arasında %29-39 arasında kalmış, nispeten istikrarlı bir trend izlemiştir44.

Gelişmekte olan ülkelerde ise tarım kesiminin milli gelirdeki payı önemini

korurken, ücretlilerin geliri, nispî olarak daha düşüktür. Gelişmiş ülkelerde emek

payının milli gelir içinde önemli bir yer tutmasının nedenleri işsizlik oranlarının

düşük, ücretli nüfusun aktif nüfusa oranının yüksek olması ve verimlilik artışlarının

ücretlere daha kolay yansıtılır olması ile yakından ilgilidir. Gelişmekte olan ülkelerde

ise emek gücünün veriminin ve teknolojinin yetersizliği milli gelir içindeki emek

paylarının azalmasına sebep olmaktadır. Aynı şekilde emek gücünün milli gelir

içindeki payının düşük olması ise işgücünün önemli bir oranının kendi hesabına ve

bir bölümünün ücretsiz olarak çalışması, firma ölçeklerinin küçük ve emek dışı

gelirlerinin yüksek olmasıyla açıklanır. Bu eşitsizlik mali tedbirlerle kısa vadeli olarak

çözülebilse dahi eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması uzun vadeli bir çözüm olarak

daha etkin bir yoldur45.

43

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005); Kuramsal değerlendirme ve iktisat doktrinindeki yaklaşımlar için bkz. VARLIER, Oktay; Türkiye’de Kazanç Eşitsizliklerinin Nedenleri, Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara, 1982, s. 8 vd. 44

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005) 45

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005)

Page 22: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

21

3.3.2 Kişisel Bölüşüm

Kişisel bölüşüm (personal distribution), gelirin (ya da servetin) gelir veya

servet gruplarına göre dağılımını ifade etmektedir. Kişisel bölüşüm, gelirin nasıl,

nerede ve ne yaparak elde edildiğini değil, sadece bireylerin belirli bir süre boyunca

elde ettikleri gelir miktarını göz önüne almaktadır. Kişisel bölüşümde, fonksiyonel

bölüşümde olduğu gibi, üretim fonksiyonu dikkate alınmamakta, kişilerin milli

gelirden aldıkları pay ve bunun büyüklüğü üzerinde durulmaktadır. Kısaca ifade

etmek gerekirse, kişisel bölüşüm, toplam gelirin toplumu oluşturan bireyler ve aileler

arasında nasıl dağıldığının yani, bireylerden ne kadarının ne miktar gelir elde

ettiklerinin ve gelir düzeyleri arasındaki farkın incelenmesidir. Kişisel bölüşüm

denilmesinin nedeni, burada gelir sahibinin ne iş yaparak değil de, sadece birey ya

da aile olarak ne kadar gelir elde ettiğine bakılmasındandır. Dolayısıyla, kişisel gelir

içinde farklı gelir kategorileri birlikte bulunabilmektedir46.

Gelişmiş ülkelerde, en düşük gelirli nüfusun %20’lik kesimi, gelirin %6-8’ini

alırken, en yüksek gelirli kesim, gelirin %40’ını almaktadır. Bu konuda çeşitli gelişmiş

ülkelerin ifade edilen yüzde değerler cinsinden gelir bölüşümü değerleri verilebilir.

Almanya sırayla 7,0 ve 40,3; İtalya 6,8 ve 41,0; Finlandiya 6,3 ve 37,6; Fransa 5,6

ve 41,9; Japonya 8,7 ve 37,5 ve son olarak Hollanda da ise 8,2 ve 36,9 şeklindedir.

Gini katsayısı47 verileri de gelişmiş ülkelerde gelir bölüşümünün dağılımının daha iyi

olduğunu doğrulamaktadır. Nitekim 1990'lı yılların başları itibariyle OECD

ülkelerinde bu katsayının 0,24 ile 0,35 arasında değiştiği görülmektedir. Bu duruma

karşılık gelişmekte olan ülkelerde ise Gini katsayısı 0,45 ile 0,58 arasında yer

almaktadır48.

Gelişmekte olan ülkelerde, gelir bölüşümünün gelişmiş ülkelere göre daha

adaletsiz dağılmasının en önemli nedeni, tarım kesiminin ekonomideki ağırlığını

koruması ve dolayısıyla nüfusun büyük kesiminin tarım sektöründe çalışmasıdır.

Gelişmiş ülkelerde, gelir bölüşümünün daha adil bir şekilde dağılmasında,

uygulanan sosyal politikalar yanında, ücretliler kesiminin payının yükselmiş olması

46

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005);

Ayrıca bkz. PEKİN, s. 156 vd. 47

Gini katsayısı, 0 ile 1 arasında değerler alır. Bu katsayı 1'e eşit ise "tam eşitsizlik" 0'a eşit ise "tam eşitlik" söz konusudur. 48

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005)

Page 23: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

22

ve firmaların halka açılmasıyla servetin alt ve orta gelir gruplarına yayılmasının

önemli rolü olmuştur49.

3.3.3 Sektörel Bölüşüm

Sektörel ya da mesleki bölüşüm (occupational distribution), çeşitli üretim

sektörlerinin sosyal hasılaya hangi oranda katıldığını ne ölçüde pay aldığını ortaya

koymaktadır. Bu bağlamda tarım, sanayi, ve hizmet sektörlerinin milli gelirden

aldıkları paylar, bunların uzun dönemde gösterdiği değişim, devletin hangi sektörler

lehine veya aleyhine milli gelirin dağılımını etkilediğini, sektörel bölüşüm ve buna

ilişkin olarak yapılan incelemeler ortaya koymaktadır50.

3.3.4 Bölgesel veya Coğrafi Bölüşüm

Bölgesel ya da coğrafi bölüşüm (geographical or regional distribution) bir

ülkede gelirin bölgesel dağılımını ifade etmektedir. ulusal gelirin bir ülke içindeki

değişik bölgelere dağılımı farklı olmaktadır. Böylece, bölgesel dağılım, bir ülkenin

farklı bölgelerinde yaşayan insanların ulusal gelirden ne oranda pay aldıklarını

gösterir. Bu dağılım, bölgeler arasındaki farkların ortaya konulmasında

kullanılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bölgesel gelir bölüşümü, gelişmekte olan

ülkelere oranla daha dengeli olmaktadır. Doğal olarak ülkenin sahip olduğu

büyüklük, bölgeler arasından iklim ve arazi özelliklerinin farklılığı ve sosyolojik

özellikler de gelir dağılımında etkili olmaktadır51.

3.3.5 Gelirin Yeniden Bölüşümü (Dağılımı)

Batı dillerinde “re-distribution” şeklinde kullanılan sözcük Türkçe’ye

“yeniden bölüşüm (dağılım)” olarak geçmiştir. Gelirin yeniden bölüşümü, yukarıda

ifade edilen bölüşüm şekillerinden farklılık göstermektedir. Sözlük anlamında “re-

distribution” yeniden bölüşüm veya ikincil bölüşüm demektir. Bu işlemin kamu

maliyesi aracılığıyla yapıldığı terimin kapsamı içinde bulunmaktadır. Dolayısıyla

yeniden bölüşümü, “bir ülkede kamunun değişik yöntemlerle (vergi harç vb.) gelir

49

BİLEN – YUMUŞAK, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005); İlgili yaklaşım ve görüşler için bkz. ÜSTÜNEL, s. 258 50

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 51

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 24: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

23

elde ederek, bunları kamu giderleri aracılığıyla topluma yeniden vermesi” şeklinde

tanımlamak mümkündür52.

3.4 Servet Bölüşümü

Servet, mülkiyet ve sermaye kavramlarının bazen birbiriyle eşanlamlı

olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kavramlar henüz, tam olarak açıklığa

kavuşturulamamıştır. Bununla birlikte, mülkiyet düzeninin servet oluşum ve dağılımı

bakımından büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü, özel mülkiyetin olmadığı bir

sistemde servet dağılımından bahsetmek anlamlı olmayacaktır. Servet, bir ekonomik

birimin kendi amaçlarına uygun olarak kullanma hakkına sahip olabileceği, para

birimiyle ölçülebilen iktisadi değerlerin tümünü ifade etmektedir. Servet öğeleri,

doğrudan veya dolaylı olarak gelir elde etmek için kullanılır. Servetin kaynakları,

işgal durumu bir tarafa bırakıldığında, servet sahibinin emek geliri, mevcut olan

servetin getirileri, hibe ve miras gibi, özde servetin el değiştirmesinden başka bir şey

olmayan arızı rantlardan meydana gelmektedir. Servet bina, makine, arazi, araba ve

ev gibi maddi nesnelerin ötesinde bazı değerleri de içermektedir. Hüner, bilgi,

yetenek ve bunları içeren ulusal sermaye stokunun bir parçası olan insan sermayesi

de bir servet öğesidir. Bununla birlikte, bir ülkenin toplam insan sermayesinin

değerini tam olarak bulmak kolay değildir53.

3.5 Gelir ve Servet Bölüşümü Arasındaki İlişkiler

Servet ekonomik mal ve hizmetlerin bir toplamıdır. Gelir ise, bu mal ve

hizmetlerin belirli bir dönem içinde sağladıkları net hasıladır. Servet ve gelirlerin

sahipleri bireyler, aileler, şirketler, uluslardır. Servet ve gelirin fonksiyonu,

gereksinimlerin karşılanması, yani refahın artırılmasıdır. Bu nedenle servet ve refah

arasında sıkı bir ilişki vardır. Her iktisadi birim için (birey aile, işletme,

organizasyonlar ve devlet) servetin oluşumu, sözkonusu birimlerde elde edilen

faktör gelirlerinin, aynı dönemde harcanmayan kısmına bağlı bulunmaktadır. Bu

çerçevede, gelirler tasarrufların, tasarruflar da servetin temelini oluşturmaktadır.

Tasarruflara bağlı olan servet daima bir fedakarlık sonucunda oluşmaktadır. Bu

fedakarlık, elde edilen faktör gelirlerinin tüketime harcanmaması sonucunda ortaya

çıkmaktadır. Böylece yapılan fedakarlık tasarrufa, bu ise yeni servete

52

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 53

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 25: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

24

dönüşmektedir. Dolayısıyla, servet oluşumunun temel kaynağı olan tasarrufların

gelir düzeyine bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bireyler için, bu şekilde ortaya çıkan

servet oluşumu, işletmeler için dağıtılmayan karlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Devlet

için ise temel gelir kaynağı olan vergilerin harcanmayan bölümü tasarrufları, bu ise

servetin kaynağını oluşturur. Ancak, birey ve işletmelerden farklı olarak devlet,

tasarruflarıyla serveti bizzat kendi elinde tutabileceği gibi, kişi veya gruplara

aktararak onların elinde veya kontrolünde yeni servetler oluşmasına olanak

sağlamaktadır54.

Özet olarak, servetin doğuşu, önce belirli ellerdeki servetin diğer gruplara

transferiyle ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak, devlet eliyle kişilere gelir aktarılmasıyla,

üçüncü olarak da işletmede doğan ve işletmede kalan servet, yani dağıtılmayan

karlar yoluyla, nihayet gelirin tüketilmeyip tasarruf edilmesiyle gerçekleşmektedir. İlk

iki yol servetin yeniden dağılımı ile ilgilidir ve makro anlamda toplam servet üzerinde

etkisi bulunmamaktadır. Üçüncü yolla ilgili görüşler tartışmalıdır. Dördüncü yol,

gelirin tüketilmeyip tasarruf edilmesiyle ilgilidir. Ekonomide toplam servetin büyümesi

yalnız bu yolla gerçekleşebilir. Böyle bir ekonomide belirli bir dönemde yaratılan net

servet artışı bu devredeki gelirin kullanılışı, yani tasarruf ve tüketim tercihleri ile

yakından ilgilidir. Bireylerin üretilen mal ve hizmetlerden satın alabilecekleri miktarı,

gelirleri belirler. Gelirin büyük bir bölümü piyasa sistemi içinde elde edilirken,

bunlara, sosyo-politik nedenlerle genellikle kamu otoritelerinin bazı sosyal grup ya

da sınıflara aktardıkları kısmı da eklemek gerekir. Gelir, tüketimi, tüketim de üretim

ve bölüşümü belirlemektedir. Bunun yanında, tüketim hem üretim hem de bölüşüme

bağlı; bölüşüm de hem tüketim ve hem de üretime bağlıdır55.

Bilindiği gibi, tüketiciler, gelir sahibi halktır. Gelir ise, faktöre sahip olmak ve

onu üretimde kullanmakla elde edilir. Üretim süreci sonrasında üretim faktörlerine

sahip kişilerin gelirleri ortaya çıkmaktadır. Bir kişinin, birden fazla üretim faktörüne

sahip olması durumunda, toplam geliri bu farklı üretim faktörü gelirlerinin

toplamından oluşacaktır. Herkes eşit miktarda üretim faktörüne ve eşit yeteneğe

sahip olmadığı için gelir bölüşümü de farklı olacaktır. Bu nedenle, kişisel yetenek,

gereksinimler ve özel mülkiyet gelir bölüşümünün adil olması ya da olmamasında

önemli rol oynayan öğelerdir. Bölüşüme konu olan oluşum, üretim sonucu olduğuna

göre, bölüşüm hacmi ve yapısını belirleyen de bu üretim kapasitesidir; üretilenden

54

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 55

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 26: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

25

fazlasının bölüşülmesi düşünülemez. Bu açıdan, üretim oluşumunun teknik ve

ekonomik, dağılım oluşumunun ise sosyal ve ekonomik bir olay olduğunu gözden

uzak tutmamak gerekir. Diğer taraftan, gelir ve servet dağılımının içiçe girmesi söz

konusudur. Nitekim, başlangıçta, gelir, servet miktarını belirlerken, daha sonra,

servet geliri belirlemektedir56.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, gelir düzeyi bölüşüm ilişkilerine

bağlı olarak belirlenirken; gelir, tasarrufları ve tasarruflar da serveti oluşturmaktadır.

Bölüşüm ilişkileri sadece gelirin yaratılması sürecinde değil, aynı zamanda servet

dağılımı ve bunun kaynağı olan tasarrufların belirlenmesine ilişkin olarak da ortaya

çıkabilmektedir. Nitekim, tasarruflara verilen reel faizin negatif veya pozitif olması bir

bölüşüm ilişkisi yaratmaktadır. Yine, devletin servete ilişkin olarak uyguladığı

politikalar da bu bölüşüm ilişkilerini etkilemekte veya belirleyebilmektedir57.

56

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) 57

UYSAL, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005)

Page 27: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

26

SONUÇ

Buraya kadar ki açıklamalardan da görüldüğü üzere ekonomik büyüme,

ekonomik kalkınma ve bölüşüm sadece iktisadi kavramlar ve terimler olmayıp her

ülke ve hatta bireyler açısından son derece önem taşıyan temel konulardır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi henüz kaynaklarını geliştirememiş ve

yeterince sanayileşememiş ülkelerde ise ekonomik büyümenin ve kalkınmanın

başarılması bütün sorunlardan önce gelmekte ve onların olumlu çözümlere bağlanıp

bağlanamayacağını da büyük ölçüde etkilemektedir. Bununla beraber, büyüme ve

kalkınma sorununun gelişmiş ülkeler açısından da önemli olduğu ve özellikle uzun

dönemli ekonomik rekabette kritik bir değer taşıdığı unutulmamalıdır.

Gelişmiş bir ülkede bile, eldeki kıt kaynakların tam kullanımının sağlanmış

olması ve bu kıt kaynakların hangi malların üretiminde, hangi yöntemlerle

kullanılacağı ve ürünün kimler arasında nasıl bölüşüleceği sorunlarının çözülebilmiş

bulunması, hatta bu çözümlerin etkinlik koşullarına uygun düşmesi yeterli sayılamaz.

Ekonomik büyüme ve kalkınma sadece refah artışı sağlanması anlamına

gelmemekte, aynı zamanda o ülkelerin gelişmişlik düzeyini de yansıtmaktadır.

Bununla beraber günümüzde insani kalkınmanın daha fazla ön plana çıkartıldığını

görüyoruz. İyi yaşam koşulları, eğitim, sağlık hizmetleri gibi faktörler istikrarlı

ekonomik büyüme ve kalkınma neticesinde elde edilebilecek unsurlardır.

Ekonomik büyüme ve kalkınma sonucu ortaya çıkacak refahın adil ve

dengeli bir şekilde tüm toplum kesimlerine dağılımı ve bölüşümü de önemli bir

noktadır. Bölüşüm, tarih boyunca önemini yitirmemiş, sürekli gündemde kalmış bir

konudur. Gelişmiş ülkelerde, asgari gelir, dolayısıyla refahın belli bir düzeyi aşması

nedeniyle, alt ve üst gruplar arasındaki fark artmış olsa da, bölüşüm sorunu ikinci

plana düşmüş görünmektedir. Ancak, bir taraftan kalkınmanın gerçekleştirilmesi,

diğer taraftan da kaynak yetersizliği bulunan gelişmekte olan ülkelerde bölüşüm,

sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik, sosyal ve kültürel açıdan önemli

sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların çözümünde şüphesiz ki sosyal devlet

uygulamaları en önemli çözüm olabilecektir.

Page 28: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

27

KAYNAKLAR

-ACAR, Sadık; Genel İktisat, 3. Bası, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 89, İzmir, 1998 -BAŞ, Kemal; “Ekonomik Büyüme, Gelir Dağılımı, Eğitim ve Nüfus Artışı İlişkileri = Türkiye Örneği”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, 2001

-BİLEN, Mahmut – YUMUŞAK, İbrahim Güran; “Gelir Dağılımı – Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/mac/papers/0404/0404016.pdf (Erişim: 4.3.2005)

-DOBB, Maurice; Kapitalizm, Sosyalizm, Azgelişmiş Ülkeler ve İktisadi Kalkınma, 1. Basım Doğan Yayınları, Yayın No: 21, Ankara, 1973 -DULUPÇU, Murat Ali; “Kalkınma İktisadı Üzerine Bazı Düşünceler: İdeolojik-Pratik-Teorik Bir Sorgulama”, Yönetim ve Ekonomi, Sayı: 5, 1999 -GÜRAN, Sevgi; Makroekonomik Analize Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 1989 -GÜVEN, Sami; Sosyal Politikanın Temelleri, 1. Baskı, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1995 -GÜVEN, Sami; Sosyal Planlama, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1995 -KÖKLÜ, Aziz; İktisat İlmine Giriş, Ankara, 1972 -KÖKLÜ, Aziz; Makro İktisat, Ankara, 1973 -ÖZEL, Saruhan; Türkiye’de Enflasyon, Devaülasyon ve Faiz, Alkım Yayınları, İstanbul, 2000

-PARASIZ, İlker; İktisadın ABC’si, 3. Baskı, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1998 -PEKİN, Tevfik; Ekonomiye Giriş, 3. Baskı, İzmir, 1982 -PETERSON, Wallace C.; Gelir – İstihdam ve Ekonomik Büyüme, Eskişehir İTİA Yayını, (Tarihsiz)

-SAMUELSON, Paul; İktisat, 6. Baskı, ODTÜ Yayınları, Ankara, 1965 -UNAY, Cafer; Makro Ekonomi, 3. Basım, Akademi Yayınları, Bursa, 1983

-UYSAL, Yaşar; “Bölüşüm İlişkileri ve Bu İlişkilerin Düzenlenmesinde Etkili Olabilecek İktisat Politikalarının Değerlendirilmesi – Türkiye Örneği”, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi02/bolum1.htm (Erişim: 3.3.2005) -ÜSTÜNEL, Besim; Ekonominin Temelleri, 5. Bası, 1988

Page 29: BÖLÜŞÜM İLİŞKİLERİkisi.deu.edu.tr/asuman.altay/KAVRAMSAL AÇIDAN EKONOMİK... · 2015-03-19 · 5 ve yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu makro ekonomik

28

-VARLIER, Oktay; Türkiye’de Kazanç Eşitsizliklerinin Nedenleri, Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara, 1982 -ZARAKOLU, Avni; İktisat C. II, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara (Tarihsiz)