12
F F e e r r m m a a n n d d e e v v l l e e t t i i n n ü ü n n i i v v e e r r s s i i t t e e l l e e r r b b i i z z i i m m d d i i r r ! ! [email protected] - http://cesaretfanzin.blogspot.com/

Cesaret Fanzin #1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Cesaret Fanzin sayı 1

Citation preview

Page 1: Cesaret Fanzin #1

FFeerrmmaann ddeevvlleettiinn

üünniivveerrssiitteelleerr

bbiizziimmddiirr!!

[email protected] - http://cesaretfanzin.blogspot.com/

Page 2: Cesaret Fanzin #1

Başlarken

2

Evet, az önce birisi karşınıza çıktı ve “Okumak ister misiniz?”diye sorarak bu fanzini size uzattı ve şu anda bu yazıyı okudu-ğunuza göre siz de aldınız ve okumaya başladınız…

Teşekkürler…Daha sonra eline herhangi bir fanzinin geçtiği her insan gibi siz de

içindekiler kısmına bakacak ve önce ilginizi çeken başlıkları okuyacaksonra da ilk başta ilginizi çekmeyen yazıları okuyacaksınız ya da gözgezdireceksiniz, belki de hiç okumayacaksınız...

Peki, bu fanzin nedir? Kimler yazıyor? Neden çıkarılıyor? Gibi so-ruların cevaplarını merak ediyorsunuz ya da edeceksiniz…

Sizleri yormadan cevaplayalım; Bu fanzin, hukuk fakültesinde dersliğinde oturacak sıra bulamayan

hukuk fakültesi öğrencisinin, Keynesyen politikaların günümüzde uy-gulanmamasına rağmen Keynes isminin hala altın harflerle yazılmışolmasına anlam veremeyen İktisat Fakültesi öğrencilerinin, 30-35 ki-şilik sınıflarda İngilizce öğretilmeye çalışılan ve %85’lik devam zo-runluluğuyla boğuşan hazırlık öğrencilerinin, bölümleri tarafındanBursa ve Trabzon’un şehir planını yapmak için zorunlu olarak gönde-rilen ve ders başlığı altında yapılan bu zorunlu uygulamanın tüm maddiyükünün sırtlarına bindirildiği mimarlık fakültesi şehir ve bölge plan-lama bölümü öğrencilerinin, atanamayacağını bilen eğitim fakültesiöğrencilerinin, yaz döneminde okulun yemekhanesinde at eti yedirilenöğrencilerin, sinemaya gitmeyi çok seven ama ekonomik nedenlerdendolayı gidemeyen öğrencilerin, yani biz Ege ve Dokuz Eylül Üniver-siteleri öğrencilerinin yazdığı yazılardan oluşan bir platformdur.

Bu fanzin, bazen öğrencilerin sorunlarının dillendirileceği, bazenucuz ya da ücretsiz kültür-sanat etkinliklerinin haberlerinin yer alacağı,bazen kampanyaların- kitap paylaşma kampanyası gibi- örgütleneceği,bazen de üniversitelerin niteliği üzerine tartışmalar yer alacağı genişbir yelpazeye sahip olacaktır.

Bu fanzin, düşüncelerin-duyguların paylaşıldığı özgür bir alan ol-manın yanında, yaşanılan bireysel ya da toplumsal sorunları ortadankaldırmaya yönelik pratiklerin ortaklaştırıldığı bir platformdur.

Bu fanzin, “Filozoflar dünyayı, yalnızca, çeşitli şekillerde yorum-lamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir…” felsefesinin bir pratiği-dir.

İçindekilerBaşlarken 2

6 Kasım’da YÖK düzenine

karşı alanlara! 3

“Kişisel gelişim” adı altında

kişiliksizleştiren sistem! 4

Hazırlık öğrencisi olmak 5

Bologna üzerine yalanlar ve

gerçekler -1 6

Bologna sürecinin

yansımaları 7

Kitaplarımızı

paylaşıyoruz... 8

Zaytung’tan 8

Kampüsten fabrikaya... 9

Keynes’i tarihin çöplüğüne

gömmek... 10

İnsanın iktidara karşı

savaşı... 11

Etkinlik programı 12

Başlarken...

Page 3: Cesaret Fanzin #1

Başlarken

3

Tüm gençlik muhalefetinin sokaklara akacağı, eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim talepleri için protesto gösterilerinin gerçekleşeceğibir 6 Kasım sürecine doğru ilerlemekteyiz…

1960 yıllardan başlayarak gençlik, içerisinden Denizler’in, Mahirler’in,İbolar’ın çıktığı bir mücadele dinamiği ortaya koymuşlardır. Üniversitelerinive eğitim haklarını korumak amacıyla eylemliliklerde bulunan öğrenci-gençlik politik bir kimlik kazanmış, işçi sınıfı ile bütünleşme çalışmalarındabulunmuştur. Bu politik atmosfer içerisinde gençlik devrimci bir mücadelegeleneği yaratmıştır.

Politikleşmiş kitle hareketinden korkan egemenler, karşı-devrimci gi-rişimlerde bulunmuş ve son olarak 1980 askeri-faşist darbesi ile tüm ör-gütlenmeleri dağıtmıştır. Karşı-devrimci bu saldırıyı göğüsleyemeyen ör-gütlenmeler, dağılma sürecine girerken, sermaye sınıfı iktidarını daha dagüçlendirmek amacıyla daha da pervasızlaşmıştır. Anayasa yenilenmiş, işçisınıfının tüm kazanımlarına göz dikilmiştir. Hayatın her alanında yoğun birbaskı ve terör dönemi hüküm sürerken, hak gaspları peşi sıra gelmiştir.

Karşı-devrimci bu saldırganlık döneminin üniversitelerdeki kurumsalkimliği YÖK’tür. YÖK, kuruluş tarihi olan 6 Kasım’dan bugüne dek, eği-timin piyasalaştırılması ve üniversitelerin toplum için değil, sermaye içinbilgi ve ideoloji üreten kurumlar haline gelmesi için her türlü yöntemi de-nemiştir. YÖK, uygulamaya soktuğu yasalara karşı mücadele eden tümüniversite bileşenlerini, öğrenci, akademisyen demeden üniversitelerdenuzaklaştırmış ya da atmıştır. Düşünen, sorgulayan insanları üniversitelerdenuzaklaştırmakla beraber, öğrencilerin düşünmelerini engellemek amacıylayoğun bir müfredat uygulaması dayatmıştır. Tüm Türkiye’deki üniversitelerebağlı tüm sınıfların ders programları YÖK tarafından belirlenmiş olup buprogramlarda öğrencilere boş zaman bile bırakılmamıştır.

1981 yılında kurulan bu kurum, bugün uygulamalarına ara vermeksizindevam etmektedir. Bugün biz işçi ve emekçi çocuklarına üniversite kapılarınıkapayan, fahiş har(a)ç paraları, hukuksuz bir şekilde alınan kayıt paraları,kontenjanları yetersiz devlet yurtları ve dolayısıyla zorunlu bırakıldığımızözel yurtlar özellikle cemaat-tarikat yurtları, üniversite içerisindeki ulaşı-mımızı engelleyen ücretli yerleşke otobüsleri, pahalı ders kitapları, şove-nizmi aşılayan zorunlu YÖK dersleri, bu baskıcı kurumun uygulamalarındansadece birkaç tanesidir.

Buna karşı, biz de bu üniversitelerin amfilerinde, sıralarında eğitimgören yani üniversitenin kan damarı olanlar olarak, öznesi olduğumuz bueğitim sistemi hakkında bir şeyler söyleyeceğiz. Üniversite kampüslerindekameralarla, mobeselerle, ÖGB ve polis ablukasıyla örülmüş baskı uygu-lamalarına boyun eğmemek ve eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitimhakkımızı savunmak amacıyla sokaklarda olacağız. Seni de bugününe vegeleceğine sahip çıkmaya, YÖK’ü protesto etmeye çağırıyoruz.

6 Kasım’da

YÖK düzenine karşı

alanlara!

Eylem programı:

2 Kasım Salı

12.00 Ege Edebiyat önü

18.00 Alsancak ÖSYM önü

Page 4: Cesaret Fanzin #1

4

Hayali kurulan üniversite, muhtemelen hayali kurulan üniversi-tenin öğrenci topluluğunu da kapsamıştır birçoğumuz için. Üni-versite, liseden yeni çıkmış birçok öğrenci için çeşitli sıkıntılardan,

imkansızlıklardan sıyrılıp yeni ve umut dolu bir başlangıç için atılacak ilkadım olarak görülür. Bu başlangıcın en güzel yanı yapmak istediğimizfakat sınavlardan, yaşadığımız ilin-ilçenin olanaksızlıklarından dolayı ya-pamadıklarımızın acısını çıkaracağımız sayısız öğrenci topluluğunun eli-mizin uzanacağı yakınlıkta olmasıdır. Bu topluluklar-kulüpler sayesindeilgilendiğimiz sanat veya spor dalına yönelebilir, entelektüel-kişisel geli-şimimizi bu topluluklar-kulüpler dolayımıyla gerçekleştirebiliriz. Aynı dü-şünceyi paylaştığımız, çeşitli konularda aynı görüşlere sahip olduğumuzinsanlarla bu topluluklar kanalıyla birçok aktivitede bulunabiliriz.

Ancak bu toplulukların öğrenciler tarafından ödenen har(a)çlarla finanseediliyor olması, her birine kayıt olabilmek için ayrıca kayıt parası ödeniyorolması ve kıt kanaat geçinen birçok öğrenci için bunun altından kalkmanınpek mümkün olamayışı aslında özünde eleştirilesi ve tartışılası bir durumolmasına yol açıyor. Kültürel ve kişisel gelişimimiz için önemi tartışılmasada bu kulüplerin para ilişkileri üzerinden fırsat eşitsizliğine yol açan ko-numu tartışılmalıdır. Abartılı bulan arkadaşlar için sorunun sadece kayıtparası olmadığı, bunun dışında çeşitli geziler vs. için bir hayli para harcamakgerektiğini hatırlatmakta fayda var.

Kültürel ihtiyaçlarımızın tatmin edileceği bu kuluplerin dışında bir de“kariyer toplulukları” var okullarımızda. Çok da revaçtalar. “Bize katılınyöneticilik özellikleriniz gelişsin”, “Siz de zengin olmayı başarabilirsiniz”,“İş dünyasında rakiplerinizin (sınıf arkadaşımdan mı söz ediyor?) biradım önüne geçin” … Uzatmayacağım. Bu kulüp lerde duyduğum cümlelerhep bu tarzda. Bu kulüplerde insanlara rekabet öğretilir, küçük balıklarıyiyen büyük balıklar olmamız, toplumda ki binlerce sorunu görmezdengelip kendimizi kurtarıp yaşamamız öğütlenir. Fakat en kötüsü, milyonlarcainsan arasından yalnızca sınırlı sayıdakilerin bu hayatları yaşayabileceğinisöylemezler, aksine sanki hepimizin bu hayatları yaşayabileceği hayali ilebizleri, yani milyonları bir süre avuturlar. Ta ki mezun olup milyonlarcaküçük balıktan biri olduğumuz gerçeği suratımızda patlayıncaya kadar…Bizleri kişisel gelişim adı altında kişiliksizleştiren bu kulüplerin okullardaki varlığı sorgulanmalıdır. Diğer kulüplerden farklı olarak bu kulüpler biz-lerin kültürel-kişisel gelişimini sağlamak bir yana insani-kültürel değerle-rimizi erozyona uğratmaktadır.

Sosyal bireyleriz, olmalıyız da. Çevremizdeki insanlarla birlikte hareketetmek doğamızda var. Hobilerimizle uğraşmak ve kendi yeteneklerimizigeliştirmek hakkımız. Bunun için okulumuzdaki çeşitli kulüplerden fay-dalanmamız gerek. Fakat bu kulüplerin maddi açıdan bizleri zorlamaması,üniversitelere devlet tarafından daha çok kaynak aktarılması ve üniversi-telerin her birimizin kültürel ihtiyaçlarını ücretsiz olarak bu fondan karşı-laması zorunludur kanımca.

Ege Üniversitesi Doğa-Dağcılık Kulübü’nden bir öğrenci

“Kişisel gelişim” adı altında

kişiliksizleştiren sistem!

Page 5: Cesaret Fanzin #1

Hepimiz ayrı şehirlerden Türkiye eğitim sisteminin uy-gulamaları olan YGS ve LYS sınavlarından sonra,yaptığımız puanlar ölçütünde tercihlerimizi yaptık ve

iyi ya da kötü bir bölümü okumaya geldik. İlkin üniversitekayıt işlemlerimizi tamamladık, sonrasında ise sıra muafiyetsınavındaydı. Bölümü yabancı dil ağırlıklı olan öğrenciler busınavı geçemediklerinde bir yıl hazırlık okumalıydılar. Kimisınava çalışarak girdi ama geçemedi, kiminin ise umurundadeğildi geçmek ya da geçmemek… Bu ve bunun türevleri du-rumlar yaşanırken sene başladı ve hazırlık okumanın arkayüzü gün ışığına çıkmaya başladı. Zorluklar… Zorunluluk-lar…

Herkesin aklında soru işaretleri dolaşmaya başladı; “hazırlıkkitaplarımı nereden temin edebilirim?”, “Kitapların fiyatlarıne kadar?”, “Dokuz Eylül Üniversitesi’nin hazırlık eğitimininkalitesi ne kadar iyi?” gibi birçok soru biz öğrencilerin kafasınıkurcalamaya başladı ve bu soruların cevapları arandı. İlkinkitapların temini için çabalar harcandı. Hazırlık kitapları sevi-yelere göre değişiyordu ve bu kitaplar öğrenci bütçesine göreuçuk fiyatlarla satılmaktaydı. Öğrencilerin bir kısmı bütçesin-den dolayı korsan kitaplara başvurdu, diğer kısmı da orijinalkitaplara yöneldi ya da eski bir öğrenciden aldı kitaplarını.

Yabancı dil eğitiminin kalitesi de ayrı bir söylenti konusuhaline geldi. Çünkü herkes farklı şeyler söylüyordu; iyi oldu-ğunu söyleyenler, kötü olduğunu söyleyenler ve öğrencininçalışmasına bağlı olduğunu söyleyenler… Bu konuda pek birşey söylenemez belki ama bilinen asıl bir gerçek vardı o damuafiyet sınavından geçer not alamayıp sonrasında sınavatabi tutulan öğrencilerin hazırlığı geçmeye yetersiz olmalarınarağmen bir üst sınıfa geçmeleriydi. Evet, düşük notlar alarakgeçtiler hazırlığı. Bunun gerekçesi belki de hazırlık öğrenci-lerinin sayısının çok yüksek olmasıydı. Peki, üniversite yöne-timinin yaptığı bu uygulama ne kadar etik? Madem yetersizolan kişi sınıfı geçebiliyor neden hazırlık okumak zorunlu tu-tuluyor? Neden tıka basa dolduruluyor sınıflar öğrenciyle? Sı-nıflardaki öğrenci sayısı 30-35 arasında değişiyorsa kalitedensöz edilebilir mi? Bu gibi etkenler şu düşünceyi doğurdu; Heryıl belirli sayıda öğrenci hazırlığı okumalı ki üniversiteninharçlardan kazancı artsın. Üniversite eğitim yeriyse bu uygu-lama üniversitemizin özgür ve özgün bir eğitim vermediğiningöstergesi değil mi? Eğitim parasal bir nitelik kazandıysa budurum üniversitemizin kalitesinin aslında nitelikli olmadığınıgöstermez mi? 35 kişilik sınıflardaki eğitim eğitimden yoksun

değil midir? Bu soruları hep soruyoruz ama cevaplama hakkına sahip

değiliz ya da biz öyle düşünüyoruz. Çünkü öğrenci topluluklarıvar kapıdan çıktığımız anda karşımızda biten ve bizim umur-samadan önlerinden geçtiğimiz, bildirilerini yırtıp çöpe attığı-mız. Birileri bu konularda bilgilenmemizi istiyor ama biz red-dediyoruz. Üniversitemizin suçlu olduğu kadar biz de bazıkonularda ilgisiziz. 11-13 yıl arasında değişen örgün eğitiminsonucunda belli bir çabayla geldiğimiz bu “ütopik yaşamın”eksikliklerini irdeleme görevi yerine getiriliyor mu tarafımız-dan. Hayatımızın şekillendiği bu mükemmel hayatın kar ama-cına çevrilmesine karşı çıkmak gerek… Zamanı gelince üstü-müze düşeni yapacağımızdan şüphe etmiyoruz.

Kar amacı dedik de atlamamamız gereken bir konu var.Harçlar… Üniversitelerin parasal bir nitelik taşıdığını gösteren“resmi yatırım.” Hepimiz hazırlık okuyoruz, aynı eğitimi alı-yoruz, aynı dersleri görüyoruz fakat dönem harcını okuduğu-muz bölüme göre ödüyoruz. Bu “resmileşmiş haracın” herkesiçin aynı miktarda olması gerekmez mi? Biri benden az miktarödüyorsa ben neden ondan fazla ödemek zorunda kalıyorum?Nerde eşitlik ilkesi nerde! Nerde ey pazarlık bileşkesi yöneti-cileri! Eşitlik cepte. Çıkar cepten işlerine gelince… Bizimeşitlik kavramımız o pis ellerde kirletilmeyecektir, elbet alırızhakkımızı.

Bu kirli oyunlar oynanırken insan sağlığıyla da oynadıklarıkirlilikleri var üniversitemizin. Eğitim alanımız olan üniversi-temizin sınıflarının çok az temizleniyor olması, tamamıyla iç-selleştiğimiz o ortamdaki kapı, sandalyenin pasaktan geçilmi-yor olması, tuvaletlerin kirlilikten kullanmaya müsait olmamasıgibi birçok “pasaklı iş” sağlığımızı tehdit ediyor. Bu üniversi-tede okuyan bireyler olarak bu kirliliğin önlenmesi, daha ya-şanılır hal almasını istiyoruz. Bu bizim hakkımız ve üniversi-temiz bizden aldığı har(a)çları bu alana da aktarmalı. Temiz,yaşanılabilir bir ortam yaratmalı.

Üniversitemizde bir sene geçer mi geçmez mi bilinmezama üniversite hayatımızın birçok sıkıntılı durumla (kuralla)daha kötü hale getirilmeye çalışıldığı kesin. Bundan dolayıdırki hazırlık eğitiminin sıkıntılarının çözülmesi için öğrenci se-sinin yükselmesi gerek. İnsanın hayatının her alanında savunmamekanizmasını çalıştırması gerek ve bu gerekliliklerin yerinegetirilmesi için de cesaret, bilgi ve inanç gerek… Hepimiz bukudrete sahibiz.

DEÜ’den bir hazırlık öğrencisi

5

Hazırlık öğrencisi olmak

Page 6: Cesaret Fanzin #1

6

-YÖK dersleri olan Türk Devrim Tarihi ile Türk Dili ve Edebiyatıgibi derslerin gösterilmesine rağmen kredi sistemine dâhil edilmemesi

-Birçok dersin kredilerinin yükseltilmesi ya da düşürülmesi-Daha önce bölümlerimizde gösterilen birçok dersimizin müfredat-

lardan çıkarılması, daha önce hiç duymadığımız yeni derslerin eklen-mesi

-Üniversite yönetimlerinin bölgedeki sanayicilerden, iş adamların-dan, valilerden, emniyet müdürlerinden oluşan bir heyet tarafındanoluşturulmasının tartışılması

-Üniversitelerin mali anlamda özerk olması gerekçesiyle eğitiminparalı hale getirilmesi

-2009 yılında yapılmak istenilen %500’lük zam ile beraber bu seneokulun açılış döneminde kaldığımız derslerin her birinden alınan ekstrahar(a)çlar

-Yetkin Mühendislik, Stajyer Avukatlık, Ücretli Öğretmenlik gibi uy-gulamalar ile meslek gasplarının yaşanması

-Mezunları işsizlik ile boğuşurken üniversitelerin daha çok müşte-riye ulaşabilmeleri için bölüm kontenjanlarının arttırılması

-Bölümlerdeki öğrenci kontenjanlarının arttırılmasına rağmen aka-demik kadroların zenginleştirilmemesi akademisyenlerin parça başıüretim yapan işçilere dönüştürmesi, üniversite eğitiminin niteliksizleş-tirmesi

-Kontenjanlar arttırılırken derslik, yurt, yemekhane gibi fiziki koşul-larının geliştirilmemesi, öğrencilerin yaşam standartlarının kötürümbir hal alması

Bu ve buna benzer örnekler daha da arttırılabilir fakat örneklerin art-tırılabilmesinin bizler açısından bir getirisi olmayacaktır. Bizler, üniver-siteleri sahip olması gereken nitelikten soyutlayan, onları toplum içinbilim üreten kurumlar olmaktan çıkararak ticarethanelere dönüştüren buuygulamaların nedenlerini bilerek, bu nedenlere karşı mücadele etmeli-yiz.

1940’lı yıllarda uygulanan sosyal devlet politikaları ile kamu hiz-meti olarak verilen eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, iletişim gibi temelinsanı ihtiyaçlar 1960’lı yılların sonuna doğru, doğu blokun çözülmesüreci içerisine girmesini de fırsat bilen Avrupa burjuvazisi tarafındanpiyasalaştırılmaya çalışıldı. Öyle ki, 68 Fransa gençliğinin göstermiş ol-duğu muazzam direnişin özü, Fransız gençliğinin üniversitelerine veeğitim haklarına sahip çıkmasıydı. Bu direniş atmosferinin tüm Av-rupa’ya yayılması ile başarısızlığa uğrayan burjuvazi, amacından vaz-geçmemiştir çünkü sermaye yapısal olarak tüm insanı gereksinimlerikar getirecek üretimlerin konusu yapmak zorundadır.

Bologna üzerine

yalanlar ve gerçekler -1

Page 7: Cesaret Fanzin #1

Bologna üzerine

yalanlar ve gerçekler -1

7

70’li yıllarda başarısızlığa uğrayan Avrupa burjuvazi-sine rağmen, Amerika ve Japonya’nın bu konuda olağan-üstü bir yol alması, Avrupa sermayesinin uluslararasırekabette güçsüz kalmasına neden olmuştur. Amerika veJaponya’da eğitimin piyasalaştırma süreci tamamlanmış,bu ülkeler dünyanın bilgi ve teknoloji üretim merkezlerihaline gelmiştir.

Avrupa sermayesinin uluslararası rekabette ayakta kala-bilmesinin yolu belini kambur eden kamu hizmetlerinin pi-yasalaştırılması ve dünyadaki teknoloji merkeziolabilmesidir. Bu doğrultuda harekete geçen Avrupa Burju-vazi GATS olarak bildiğimiz süreci işletmeye başlamıştır. -GATS, öz itibari ile tüm kamu hizmetlerininpiyasalaştırılmasıdır-. Bu uygulamaların eğitimdeki yan-sıma ise BOLOGNA SÜRECİ olarak bilinmektedir. Yürüt-müş olduğumuz tüm bu tartışmalardan sonra BOLOGNASÜRECİnin amaçları;

-Avrupa sermayesinin Amerika ve Japonya sermayesi ilerekabet edebilmesi amacıyla Avrupa Yüksek Öğrenim Alanıyaratılmasıdır. Bu şekilde mühendis, mimar, akademisyengibi vasıflı emeklerin Avrupa’da belirli bir standarda ulaş-ması hedeflenmektedir.

-Eğitim paralı hale getirilerek, sermayenin rekabet etmegücünü kısıtlayan bu yük, işçi-emekçilere devredilmektedir.

-Sermaye ile üniversite işbirliğinin sağlanıp, güçlendi-rilmesi ile toplum için değil, kar için bilgi-teknoloji üretenticarethanelere dönüşmüş üniversiteler yaratılmaktadır.

Kuşkusuz bir gerçeklik olarak burada kaleme alınan tümönermeler, ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir fakatburada bir yazı dizisinin ilki kaleme alınmıştır. Bundansonraki yazılarda tüm maddeler daha kapsamlı bir şekildeincelenecektir.

Sermaye sınıfı daha da pervasızlaşarak o çirkin yüzünü bu sefer de insanların temel haklarından olan parasız eğitime

çevirmiştir. Birçoğumuzun adını bile duymadığı Bologna Süreci üniversiteleri yavaş yavaş sermayenin eline teslim edip

üniversiteleri ticarethaneye bizleri de müşterisi konumuna getirmektedir. Bizleri müşterisi olarak gören üniversite yöne-

timi, bize bu yüzünü ilk olarak üniversiteye adım attığımızda bizden istenen haraçlarla göstermiştir. YÖK’ün bu sene gizli

zam olarak yaptığı, öğrencinin kaldığı her dersten ikiden fazla alması durumunda ekstra harç ödemek zorunda bırakıl-

ması, artık YÖK tarafından bir zam yapılmayacağı bu miktarların üniversite yönetiminin inisiyatifine bırakıldığı ama ya-

pılan, %25, %30’luk zamlar...

Sermaye kendi ihtiyaçları çerçevesinde üniversiteleri arka bahçesi haline getirirken, tek tek mesleklere dönük saldırı-

ları da hayata geçirmektedir. Böylece sermayeye ucuz işgücü yaratılmakta, birçok bölüm işlevsizleştirilmektedir. Sosyal

bilimlerin tasfiyesi, formasyon hakkının gaspı, yetkin mühendislik, stajyer avukatlık, sözleşmeli öğretmenlik gibi uygula-

malarla gençliğe diplomalı işsizlik ve geleceksizlik dayatılmaktadır. Bologna sürecinin pervasızlığını bir hukuk fakültesi

müşterisi olarak en basitinden benim yaşadıklarımla gösterebilirim. 180 kişilik amfiler olmasına rağmen 420 kişilik kon-

tenjanlar açılıp müşteriler adeta bir sıra kapma yarışına sokulmaktadır. Derslere giremeyen müşteriler derslerden kalıp

ekstra harç ödemek zorunda bırakılmaktadır.

Sermaye insanları ezmeye devam ediyor ve biz sesimizi yükseltmediğimiz sürece de devam edecek. Bunlara dur de-

menin zamanı geldi artık. Zaman isyan zamanıdır, zaman üniversitelerde DEVRİM BAYRAĞINI yükseltmenin zamanı-

dır. Gelin arkadaşlar bu zulme bu sömürü düzenine hep beraber dur diyelim. Bizler sermayenin hammaddeleri

olmayalım... DEU Hukuk Fakültesinden Bir Öğrenci

Bologna sürecinin yansımaları

Page 8: Cesaret Fanzin #1

8

Kitaplarımızı paylaşıyoruz...

Hepiniz size dayatılan harçları ödeyerek geldiniz, hoşgeldiniz arka-daşlar....

Harçların sadece bir başlangıç olduğunu kapıdan girdiğiniz farket-mişsinizdir. İçtiğiniz çaydan tutun, yediğiniz yemeğini kaldığınız yere ka-dar ne ölçüde sömürüldüğünüzü farkedeceksinizdir. Oysa sizin hayali-nizdeki üniversite eğitim-öğretim yuvasıydı. Müşterisinin siz olduğu birticarethane beklemiyordunuz herhalde...

Arkadaşlar biz de bu sürece bir yerden dur demek için en azındanokuduğumuz kitapların metalaşmalarına izin vermemek, raflarımızdaboşta duran kitaplarımızı paylaşmak için bir kampanya başlatmaya kararverdik. Şöyle ki bölümün, sınıfın ne olursa olsun, senden sonraki dönemeyarayacak en azından bir kitaba sahipsindir. Senin kaldığın yükün altındaonların da kalmamasını, en azından yüklerinin hafiflemesini istiyorsan,gel bugün bir değişiklik yap bir kitap da sen paylaş. Bunun için de pay-laşmak istediğin kitabın içine adını, soyadını ve telefon numaranı yaz kiküçük bir teşekkür seni mutlu etsin.

Bize ulaşmanız için mail adresimiz; [email protected]

Milli EğitimBakanlığı: "Van'-daki Depremi İlahiAdaletle AçıklayanOnbinlerceGerizekalıyaOkuma YazmaÖğretmeyiBaşardığımız İçinGururluyuz..."

Pazar günü Van ve çevresinde meydana gelen ve yüzlercekişinin hayatını kaybettiği 7.2 şiddetindeki deprem, bir yandanTürkiye'yi yasa boğarken, bir yandan da ülkedeki eğitim sis-temi adına olumlu sinyaller vermeye devam ediyor. Konuyla il-gili olarak bu sabah Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılanaçıklamada, deprem sonrası özellikle internet'te yer alan"Teröristlere iyi oldu, adalet yerini buldu" tarzı yorumlaradikkat çekilerek, daha önce Türkiye'nin bir çok farklı köşesindeyaşanmış ve bunda sonra da yaşanabilecek bir doğal afeti,ilahi adaletin tecellisi olarak yorumlayabilen onbinlerce zihinselengelli vatandaşa okuma yazma öğreten ve toplumsal hayatakazandıran eğitimim sistemimizin Batı'daki muadillerinden çokdaha başarılı olduğu ifade edildi. devamı...

-> Erol Köse'nin Van'a gitmesininardından depremzedeler komşuillere tahliye ediliyor..

-> İsrail Ordusu, BaşbakanErdoğan'a laf yetiştirmek amacıylageliştirilen yeni savunma sistemiprojesini tanıttı

-> İstanbul Fatih'de meydanagelen kazada, ambulans olay yer-ine ulaşana kadar 21 yaşındakiT.K.'nın kırılan bacağı yerinekaynadı...

-> Yaklaşık 1 haftadır hiçbir ülke ilesorun yaşamayan Türkiye, 1.Dünya Savaşı’nda Almanya yenil-ince bizim de yenilmiş sayılmamızınhesabını sormaya hazırlanıyor.

-> Günde iki paket sigara içen A.L.(23) Iğdır’ın vergi rekortmeniolduğundan habersiz

-> Oturdukları öğrenci evinde “Abibugün şöyle değişik bir yemekyapalım” parolasıyla yola çıkan E.G.ve U. Ç.’nin umut dolu yolculuklarıNuh’un Ankara’da son buldu.zaytung.com’dan derlenmiştir...

Page 9: Cesaret Fanzin #1

9

Paralı eğitim politikalarının bugünümüzü ve işsizlik gibi temel bir soru-nun da geleceğimizi kararttığı bir dünyada yaşıyorken insanca yaşamaumudumuzu kaybetmemeye çalışıyoruz… Aşağıdaki ropörtaj hepimizin bil-diği fakat düşünmeyi ertelediğimiz, geleceğimizle ilgili endişelerimizdensadece birkaçını yansıtıyor.

-Üniversiteye nasıl yerleştin?Babam belediye işçisi. Üniversiteye girebilmek için yazları bir fabrikada

işçi olarak çalışıyordum. Dershane ve kayıt ücretlerini böyle ödedim. Bundansonra herşey güllük gülistanlık olacak sanıyordum. Nasılsa artık bir üniver-siteliydim.

-Üniversite yaşamında ne gibi zorluklar yaşadın ?Üniversiteye geldikten sonra gördüm ki herşey üniversitenin verdiği ta-

nıtım kitapçığındaki gibi değilmiş. Kitap parası, yurt koşulları, harçlar, anti-bilimsel eğitim gibi zorluklarla uğraşırken çimenlerde oturup gitar çalmakçok da gerçekçi değil. Çünkü bizler bu telaşın içinde savrulup gidiyoruz.

-Eski bir mühendislik öğrencisiyken Yetkin Mühendislik hakkında bil-gin var mıydı?

Olmaz olur mu! Ama üniversiye girdikten sonra öğrendim. Okulu bitir-diğimde bizi de işsizler ordusuna katmak için mühendislik öğrencilerinedüzenlenen bir saldırıydı.

-2. Sınıfta okulu bırakma nedenin neydi?Aslında cevabım çok açık. Bir işçi çocuğunun bu koşullarda okuyabil-

mesinin olanağı yoktu. Bu 2 sene içinde anketörlükten garsonluğa kadar birdizi işte çalıştım ama yine de yetmedi. Üstüne bir de mezun olan arkadaşla-rımın marketlerde kasiyer, fabrikada işçi, kafelerde garson olarak çalıştığınıgördükten sonra işsizliğe mahkum olduğumu gördüm.

-Şimdi yaşamını nasıl sürdürüyorsun? Bir tekstil fabrikasında işçiyim. Ama zorluklar burada da bitmiyor tabi

ki. 2 aydır maaşımı alamıyorum, mesai ücretleri zaten verilmiyor. Günde12 saat çalışıyorum.

-Gündemde olan kıdem tazminatı hakkının gaspıyla ilgili bilgin varmı?

İşçi abilerim ve ablalarım molalarda hep bu konuyu konuşuyorlar. 20 yılkıdemi olan bir işçi 6 aylık kıdem tazminatı alabilecekmiş. Kıdem hakkınıngaspıyla işçilerin iş güvencesi diye bir şey kalmayacak.

- Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?24 yılık hayatımda şunu öğrendim ki parası olanın okuyup ve yaşadığı,

parası olmayan öğrencilere de kapıların kapandığı bir ülkede yaşamaktayız.İşçi olduğumuzda da durum farklı değilmiş. Hepimiz aynı bataklıkta hepbirlikte dibe batıyoruz.

- Bataklıktan nasıl kurtulabileceğini düşünüyorsun?Bataklığı kurutmaktan başka seçeneğimiz yok. Okulda, fabrikada nerde

olursak olalım insan olduğumuzu unutmayalım. İnsanca yaşamak için hepbir adım önde olmak zorundayız.

Kampüsten fabrikaya...

Bataklığı kurutmaktan başka

seçeneğimiz yok!

Page 10: Cesaret Fanzin #1

10

Bu yazı başta iktisat fakültesi öğrencileri olmaküzere, tarih (toplum) bilimleriyle ilgili öğrenci ar-kadaşlarımızla Keynes’i tartışmak için kaleme alın-

mıştır. Sosyal devlet politikaları olarak bilinen Keynesyenpolitikaların, günümüz dünyasında uygulamamasına rağ-men, Keynes isminin hala altın harflerle yazılmasına anlamveremeyen öğrenci arkadaşlarımıza yardımcı olabilmesi di-leğiyle…

20. yy.ın, ikinci çeyreğinde savunduğu politik argüman-lar sayesinde tarihe adını yazmayı başarmış ender insanlar-dan bir tanesi olan Keynes, öz itibari ile devletin sosyal biryapıda olması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, eğitim,ulaşım, sağlık, iletişim gibi temel insani ihtiyaçlar devlettarafından kamu hizmeti olarak ücretsiz bir şekilde toplumasunulmalıdır. Fakat burada çok büyük bir çelişki vardır.Keynes’in savunmuş olduğu politik argümanların her biri,uygulandığı anda, burjuvazi için kayıp proletarya için kaza-nım demek iken, burjuvazi bu argümanları uygulama konu-sunda tereddüt yaşamamıştır. Herhangi bir tereddütyaşamadığı gibi, bu politik uygulamaların teorisyeni olanKeynes’i onurlandırmış, adını tarih sayfalarına silinmeye-cek şekilde yazmıştır.

Kapitalizm, her türlü insanı ihtiyacı, piyasanın dolayı-sıyla da karın konusu haline getirildiği bir toplum biçimiiken eğitim, sağlık, barınma gibi temel insanı ihtiyaçlarınticaretin konusu olmaktan çıkartılarak, kamu hizmeti halinegetirilmesi, kapitalist toplumun tüm hareket mekanizmala-rına aykırıdır. Fakat buna rağmen sermaye sınıfı Keynes’itarihin en aydın bilim insanlarından biri olarak görmekte-dir. Ayrıca bugün, tüm sosyal devlet politikalarının teker

teker uygulamadankaldırıldığı bir tarih-sel süreçten geçiyor-ken bile Keynes,sermaye sınıfınınkendisine vermiş ol-duğu tahtan kaldırıl-mamıştır.

Bu çelişkiyi an-layabilmek için, Keynes’in yaşamış olduğu tarihsel kon-jonktüre bakmamız gerekmektedir. Keynes, 1929 buhranınakabinde geliştirildiği politik argümanlar ile ün kazanmış-tır. Birinci Dünya Savaşı ile kapitalizmin yapısal krizini er-telemeyi amaçlayan dünya kapitalizmine 1917 EkimDevrimi gerçek bir cevap olmuştu. Rus işçi sınıfı, gerçek-leştirdiği devrim ile birlikte krizin bedelini ödemeyi redde-derek tüm dünyaya örnek olmuştur. Rusya’da yeni bir tarihyazılmaya başlanılmıştır. Dünyada ki tüm kapitalist ülkelerkrizi atlatabilmek için azgınlaşıp işçi sınıfının kazanılmışhaklarını gasp etmeye, kamu hizmetlerini ticarileştirmeyeçalışırken, Sovyetler başka bir dünyanın canlı örneğini teş-kil etmekteydi. Öyle ki Avrupa’nın aksine eğitim, sağlık,ulaşım, iletişim, barınma gibi temel insanı ihtiyaçlar kamuhizmeti olarak devlet tarafından ücretsiz bir şekilde toplu-mun hizmetine sunulurken, çalışma süresi ve koşulları daişçi sınıfı adına daha nitelikli idi.

Kriz döneminde azgınlaşan sermaye sınıfının saldırıla-rına karşı politik-militan bir kimliğe sahip olan Avrupa İşçiSınıfı (AİS), ilk önce ekonomik talepleriyle sokağa çıktılar.Öyle ki eğitimin, sağlığın, barınmanın, ulaşımın devlet ta-

Keynes’i tarihin çöplüğüne gömmek...

Page 11: Cesaret Fanzin #1

11

İzmir’de 2010 yılının yaz aylarında ulaşıma getirilen zamlarkampus içinde ulaşımı sağlayan ücretsiz yerleşke otobüslerininparalı olması şeklinde üniversitelere de yansımıştı. 21 Haziran

2010 tarihinde yerleşke otobüslerine biniş 85 kuruş olmuş, bununüzerine yapılan eylemler sonucu mücadeleyi boşa düşürmek ama-cıyla ücretler 10 kuruşa indirilmişti. Ancak Dokuz Eylül Üniversi-tesi’nde, ücretsiz ulaşımın hak olması temelinde protestolar devamedip, okul giriş ve çıkış saatlerinde düzenli olarak yapılan yol ka-patma eylemleri ve basın açıklamaları sonunda talepler elde edildive eylem kazanımla sonuçlandı. “Biz arkadaşlarımıza ücretsiz ula-şılabilen bir kampus bırakacağız” şiarıyla yola çıkan öğrencilerkampus içi ulaşım hakkını elde ettiler ve bugün yerleşke otobüslerineücretsiz binebilmemizi sağladılar.

Ege Üniversitesi’nde formaysan hakkı gasp edilen Fen- EdebiyatFakülteleri ve Konservatuar öğrencileri kapılarına dikilen işsizlikve geleceksizlik sorununa karşı 27 Eylül 2010’da formasyon hakkıtalebi ile eylemler başlattılar. Öğretmen olarak atanabilmek içingereken pedagojik formasyon yeni uygulamayla birlikte hem paralıhale getirilmiş hem de kontenjan ve not ortalaması kısıtlamalarıylaöğrencilerin büyük bölümü mağdur duruma düşürülmüştü. Haftalarsüren yürüyüşler, oturma eylemleri, rektörlükle yapılan görüşmelersonucunda okul yönetimi geri adım attı. Belirli sayıda kişiye for-masyon hakkı verildi. Eylemler çeşitli dinamikler nedeniyle devamedemediğinden tam bir kazanım sağlanmasa da, öğrencilerin so-kaklara inip yaptığı eylemlerin sonuç alıcılığına dair umut vericibir deneyim oldu.

27 Kasım 2008’de Ege Üniversitesi 1 No’lu yemekhanesininişçileri taşeron firmadan ücretlerini alamadıkları için boykota gittiler.İşçilerin boykotu devrimci öğrencilerin de desteğiyle kampüsündört bir yanına taşındı. Bu arada işçilerin taşeron firmayla sözleş-meleri 31 Aralık tarihinde sona ereceği için bir de işsiz kalma teh-likesi baş göstermişti. Bir ay boyunca yemekhane işçiler ve öğren-cilerin işgali altında kalmıştı. Bunun sonucunda üniversite yönetimigeri adım atmak zorunda kalmış ve işçilerin paraları taşeron firmatarafından ödenmişti. Eylemler 17 işçinin işe alınması ile sonlandı.

Dünya çapında 200’den fazla ülkede Türkiye’de ise 81 ilde top-lam 290 şube ve servis sağlayıcı aracılığıyla faaliyet gösteren UPSKargo’da sendikal örgütlenme çalışması yürüten Türk-İş’e bağlıTürkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (TÜMTİS) işten atılan iş-çiler için 20 Nisan 2010’da direniş başlattı. 283 gün süren direnişkazanımla sonuçlandı ve UPS işçileri sendikalaştılar. Bugünlerdetoplu iş sözleşmelerinde bulunan işçiler, taşeron uygulamasının iş-yerlerinden kaldırılması için sendikal mücadelelerine devam et-mekteler.

İnsanın iktidara karşı savaşı,

belleğin unutuşa karşı savaşıdır!

rafından ücretsiz teminini isteyen, çalışma sürele-rinin ve çalışma koşullarının düzeltilmesini iste-yen işçi sınıfı, bu mücadelesi içerisinde politik birkimlik kazandı. Avrupa İşçi Sınıfı’nın talep ettiğiher şeyin Sovyetlerde var olduğu bir tarihselsüreç söz konusuydu. Avrupa İşçi Sınıfı’nın ücret-siz olmasını istediği eğitim, sağlık, ulaşım gibitemel hizmetlerin hepsi, Sovyetlerde zaten ücret-sizdi. Sovyetler’ deki çalışma koşulları ve işçi ör-gütlenmelerin düzeyi AİS’in istediği niteliğesahipti. Dolayısıyla, AİS, tüm ekonomik talepleri-nin gerçekleşmesinin tek yolunun devrimde vesosyalizmde olduğu görerek, devrim ve sosyalizmmücadelesine yöneldi. Çünkü parasız eğitim, pa-rasız sağlık isteyen AİS, bu taleplerinin sosyalisttoplumda gerçekleşebileceğini görmüştü artık.

Avrupa sermaye sınıfının, olası bir devrimekarşın iktidarını koruyabilmek adına her türlükarşı devrim girişiminde bulundu. Para-militar fa-şist çetelerinden, polisine kadar tüm güçleriniAİS’nı durdurmak için kullandı. Fakat kullanmışolduğu zor istenilen amaca ulaşmada yetersizkaldı, burjuvazi adına…

Keynes, işte böyle bir konjoktürde tarih sahne-sine çıkmış aktörlerden bir tanesidir. Dünyanınkapitalist ve sosyalist olmak üzere iki bloğa ayrıl-dığı, kapitalist blok içerisindeki AİS tarafındandevrim ve sosyalizm bayrağının her gün dahafazla yaşatıldığı bir konjonktür… bu tarihsel sü-reçte Keynes, tercihinin işçi sınıfından yapmakyerine burjuvaziden yana yapmış ve sermaye sını-fının iktidarını koruyabilmesi için bir takım argü-manlar ortaya koymuştur.

Keynes, Avrupa sermaye sınıfına iktidarlarınıkoruyabilmelerinin tek yolu olarak, Sovyet devle-tinin toplumuna sağlamış olduğu kamu hizmetle-rinin her birinin Avrupa’da da hayata geçirilmesigerektiğini dillendirmiştir. Keynes:’e göre, Avru-pa’da da eğitim, sağlık, ulaşım … vb. tıpkı Sov-yetlerde olduğu gibi ücretsiz bir şekilde devlettarafından sağlanırsa, işçiler sosyalizm talebindenuzaklaşır ki tarih maalesef Keynes’i haklı çıkar-mıştır.

Bugün tekrardan bir kriz döneminde yaşamak-tayız ve sermaye sınıfı, Sovyetler gibi bir tehlike-nin olmadığının farkında olarak, her gün daha dasaldırgan bir kimliğe bürünüyor. Devlet, sahip ol-duğu tüm ‘sosyal’ niteliğini kaybediyor, eğitim,sağlık, ulaşım gibi temel insanı ihtiyaçlar paralı-laştırılıyor fakat Keynes hala ismine leke sürül-meksizin varlığını devam ettirebiyor.

Yani Keynes isminin bugün hala yaşatılıyorolmasının nedeni, onun burjuva sınıfın uşaklığınıyapmasından başka bir şey değil…

Page 12: Cesaret Fanzin #1

Güncelleme adı altında yapılan zamlar

belini mi büktü ey arkadaş! Sigara ve ye-

meğin arasında gidip geliyor musun? Aç

kalmayı bile göze almışken, kültürel faali-

yetlerini rafa kaldırmak zorunda mı kaldın?

Har(a)ç adı altında sömürürken üniversiten

seni, güncelleme bunlar diyerek cebini ağ-

latırken hükümet, öğrencinin öğrenciden

başka dostu yok unutma! Paralı eğitim po-

litikalarıyla belimiz bükülmüşken, fahiş fi-

yatları olan sinema ve tiyatro etkinliklerine

bile katılamıyoruz.

Tabi ki bu zor hayatın sona erdiği, eğitim, ulaşım, sağlık, iletişim gibi ya-

şamsal ihtiyaçlarımızın yanında sinema, tiyatro gibi kültürel etkinliklerimi-

zin de kamu hizmeti olarak ücretsiz karşılandığı bir dünya mümkün. Fakat

bu cendere altında nefes alabilmek için, bazen 3,5 liraya bazen ise ücretsiz

olarak sinema ve tiyatro etkinliklerine katılabiliriz.

Dokuz Eylül DESEM’de, Ege Üniversitesi Kampüs Sinema ve İletişim Fakültesi Film Topluluğu bünyesinde

güncel ve alternatif film gösterimleri düzenlenmektedir. Modern sinema salonlarını aratmayan sinema salonla-

rında gerçekleştirilen etkinlikler, paralı eğitim politikalarıyla yaşamı daha da zorlaşan biz öğrenci gençliğine al-

ternatif fırsatlar yaratmaktadır. DESEM ve Kampus Sinema’nın aylık programlarına internetten ulaşabilirsiniz

fakat biz yine de önümüzdeki günlere ait programları yazmayı bir görev bildik;

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ DESEM FİLM GÖSTERİMLERİ

İYİ YÜREK / THE GOOD HEART 21-27 EKİM 3,5 TL MAVİ-BORDO SALON

CARLA’NIN ŞARKISI 27 EKİM ÜCRETSİZ MAVİ-BORDO SALON

AY / MOON 28 EKİM - 3 KASIM 3,5 TL MAVİ-BORDO SALON

SEREMONİ 3 KASIM ÜCRETSİZ MAVİ-BORDO SALON

İMKANSIZIN ŞARKISI 11-17 KASIM 3,5 TL MAVİ-BORDO SALON

DAHA İYİ BİR DÜNYA 18-24 KASIM 3,5 TL MAVİ-BORDO SALON

AŞKIN HALLERİ 25 KASIM- 1ARALIK 3,5 TL MAVİ-BORDO SALON

EGE ÜNİVERSİTESİ SİNEMA KAMPÜS FİLM GÖSTERİMLERİ

BABAMIN PENGUENLERİ 21-27 EKİM 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA 28 EKİM-3 KASIM 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

TEHLİKELİ YOL 4-10 KASIM 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

PARİS’TE GECE YARISI 11-17 KASIM 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

OĞUL 18-24 KASIM 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

ÜÇ SİLAHŞÖRLER 25 KASIM-1 ARALIK 3,5 TL YDY KONFERANS SALONU

Etkinlik programı...