Upload
trinhphuc
View
241
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİNOLOJİ ANABİLİM DALI
ÇİN PORSELEN SANATI
“TOPRAĞIN ATEŞLE DANSI”
Yüksek Lisans Tezi
Adile BİRBEN
Ankara-2011
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİNOLOJİ ANABİLİM DALI
ÇİN PORSELEN SANATI
“TOPRAĞIN ATEŞLE DANSI”
Yüksek Lisans Tezi
Adile BİRBEN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Bülent OKAY
Ankara-2011
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİNOLOJİ ANABİLİM DALI
ÇİN PORSELEN SANATI
“TOPRAĞIN ATEŞLE DANSI”
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Bülent OKAY
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
Tez Sınavı Tarihi ..................................
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış
ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin
gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve
kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/200…)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı
…………………………………
İmzası
…………………………………
I
ÖNSÖZ
Sanat, çok yönlü, eşsiz ve büyülü bir dünyaya açılan sonsuz bir yol, sanatçı ise bu
yolda emek veren, üreten, aklıyla değişimler üzerine katkısı olan, akıttığı alın terini,
eserlerine nakşeden emek işçileridir. Sanatçıların üretirken huzur bulduğu ve bu
huzurun, verilen eserlerle kişilere yansıtıldığı sanat dalları geçmişten günümüze
birçok değişim geçirerek farklı boyutlarla karşımıza çıkmaktadır. Sanat adına verilen
eserler, sanatçıyla (kişilerin - sanatla / toplumun – kültürlerle) halkların arasında
derin bağların kurulmasında etkin bir rol oynamıştır.
Porselen; göz alıcı etkisi, biçimlerindeki narinliği, ihtişamı, zarafeti, güzelliği ve
renklerinin parlaklığı ile insanları yüzyıllar boyu cezbetmiştir. Günümüze kadar
büyük aşamalar kaydederek gelen porselenin, tarihsel dönemleriyle ele alınacağı bu
çalışmada; Orta Asya‟da doğan ve Osmanlı İmparatorluğu‟na kadar uzanan porselen
serüveninin, düşünülenin aksine Anadolu‟da birden bire ortaya çıkmadığı, geçmişte
başlangıç yerinin milattan önceki dönemlerde Çin Beylikleri olduğu aktarılacaktır.
Çin porselen sanatının, Türk ve İslam porselen sanatına olan etkisi, Osmanlı porselen
sanatının nasıl doğup geliştiği, kültürel etkileşimler sonucunda biçim ve desen
değişimlerinin hangi türde yaşandığı, eklenen tekniklerin neler olduğu ve sonuç
olarak toplumların porseleni nerede ve hangi amaçlarla kullandığı örneklemelerle
sunulacaktır.
Yüksek Lisans eğitimime başlamamda, bu tez konusunu seçmemde, hazırlama
sürecinde karşılaştığım sorunların çözümünde ve kaynak temininde bana destek olan
Sayın Prof. Dr. Bülent OKAY‟a, sonsuz teşekkürlerimle.
Adile Birben (Haziran) Ankara
II
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ I
İÇİNDEKİLER II
GİRİŞ III
1- PORSELENDE BİÇİM ve DESEN 1- 42
2-ÇİN PORSELENİN DIŞ DÜNYA İLE TANIŞMASI 43-57
3- TÜRK – İSLAM DÜNYASINDA SERAMİK ve PORSELEN 58-87
4- ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİNDE SERAMİK ve PORSELEN 88-108
5- OSMANLI DÖNEMİNDE SERAMİK ve PORSELEN 109-162
SONUÇ 163-177
ÖZET 178-182
SUMMARY 183-187
KAYNAKÇA 188-192
RESİM INDEX 193-201
III
GĠRĠġ
Sanat; Bütün karmaşıklığıyla, dengeli ve ölçülü bir bütündür, bir diğer deyişle
hümanizmin ifadesidir. İnsanlar daha ilk çağlardan başlayarak, doğayı gözlemlemiş
ve yaşamını doğanın düzenine göre ustaca bir uyumla ortaya koymuştur. Bu durum
sanat alanına da yansır ve sanat alanlarının kimi ayırt edici özelliklerini de
beraberinde getirir.
Sanatın bir de yapıcı işlevi vardır ki bu durum yoktan dipdiri bir dünya yaratır.
Sanatçının bir şeyleri yaratması, bütün gücünü ortaya koyarak salt gerçeği
yakalamasında saklıdır. Yeryüzündeki tüm öğelerin bu yaratımda belirleyici bir
işlevselliği vardır. Bitki ve hayvan gibi insan da, doğal dünyanın görünümlerinden
sadece bir tanesidir. Dünyaya katılırken bütün duyumsal yetilerini harekete geçirdiği
için, güzel bir sanat eserinden de bunu bekler. Onu görmek duymak ve dokunmak
ister.
Yaşamın sarp kayalar üstüne incecik yeşil parmaklarıyla tutunmasını sağlayan,
ekinleri büyüten, kutsal, doğurgan toprak, yere saçılıp israf edilmesini önlemek ve
dünyanın bereketini içinde saklamak için zaman içinde suyla buluşur. İnsan eline
değer, kıvamınca yoğrulur, biçimlenir ve ekmek gibi ateşte pişirilir. Uygarlık
tarihinde ekmek kadar kutsal, sıcacık toprağı elinde yoğurup, biçimlendirmeyen bir
ulusun varlığından söz edilemez.
İnsanlık tarihini araştıran bilim dalları için topraktan yapılma çanak-çömlek gibi
buluntular oldukça önemlidir. İnsanoğlunun elinden çıkma ilk „eserler‟ de çamurdan
III
yapılıp daha sonra güneşte kurutulmuştur. Ellerin toprakla olan bu buluşması ve
yoğrularak, biçimlendirilme serüveni 35 bin yıl öncesine dayanır; ilk başlarda kimi
toprak türlerinden heykelcikler, küçük küçük kabartma figürler yapılır, zamanla
ateşte pişirmenin bu malzemeyi daha dayanıklı kıldığı anlaşılır ve sonuç olarak sulu
malzemenin içine konulabileceği çömlek varolur.
Toprak, hava, su ve ateşin ahenkli bir biçimde bir araya getirilmesiyle oluşan
çömlek, ulusların kimliklerinin belirlenmesinde de önemli bir yer tutar. İngiliz şair,
filozof, sanat kritikçisi Herbert Read, “bir toplumun kültür seviyesini anlamak için o
ülkede yer alan seramik eserlere bakılmasını önerir.”[20
] Toprak ve su belirli oranda
birleştirildiğin de, kolayca şekil alabilen plastik bir yapıya dönüşür. Havayla temas
ettiğinde ise kuruduğu için sertleşir, dolayısıyla
verilen formunu koruyan sert, sağlam, değişmez bir
yapıya kavuşur. Pişirildiğinde ise, asırlarca varlığını
koruyabilen bir eşyadır. Ancak toprağın her türü
seramik için uygun değildir. Kullanıma elverişli
toprak ise kildir. Çamurun ilk çağlardan bu yana,
insanoğlunun kutsal yaşamına ve gündelik kullanım
alanına girdiği bilinir. İlk çömleğin, balçıkla
sıvanmış bir sepetin bir yangın sırasında pişerek su
sızdırmaz nitelik kazanması sonucu keşfedildiği söylenir. Çanak fikri, iki avucun yan
yana gelişiyle meydana gelen bir biçimden esinlenen insanın, bu biçimi
zenginleştirilerek gereçlere uygulaması yolu ile oluşturulmuştur. Kullanılan gereçler
20
Herbert Read “Sanatın Anlamı” Türkiye İş Bankası Yayınları,1974. İstanbul.
III
çeşitli renklerde ki killerle astarlanır ve üzerlerine kazıma yoluyla desenler yapılır.
Bu desenler çoğunlukla ilkel kavimlerin av hayvanlarını resmetmesiyle
oluşturulmuştur. Çömlek, elle ya da tornada çamurdan şekillendirilip belirli bir
dayanaklılık kazandırılıncaya kadar pişirilen, istenildiğinde içi ve dışı bezenen bir
gereçtir diye tanımlanabilir.
Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir.
Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler çimdik, fitil, ve levha
modelidir. Çamurun elle veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki
kalıplara dökülmesi sonucunda form kazandırılır. Fırınlarda pişirilerek, sırlanan veya
sırlanmadan yapılan toprak çanak, çömlek, testi, vazo, küp vb. gereçleri yapma sanatı
olarak tanımlanır. Anadolu'da üretilen çömlekler genellikle sulandırılmış çamurla
sırlanarak açık ateşte pişirilir. Günümüzde fonksiyonel olarak yapısı kaybolmaya
başlayan, ancak kullanım alanlarında değerlendirilen çömlekçilik sanatı birkaç
yörede az sayıda ustasıyla devam etmektedir.
Hammaddesi kil olup elde, kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş, fırınlanmış her tür
eşyanın genel adı seramiktir. Seramik grubunun ilk ve en ilkel ürünü; balçık tuğla
veya kerpiç tuğladır. Bu aşamada söz konusu olan basit, kaba seramiktir.
Porselenden başlayarak pişirilmiş olan ilk toprak malzemeye kadar her türlü obje
sözcüğün kapsamına girer. Üretim aşamaları sıralamasına göre sırasıyla toprak çanak
çömlekler, majorka çinisi, (elvan çini) fayans, taş eşya, taştan oyma kap, seramik
gelmekte ve porselenle grup en üstün ve en mükemmel formuna ulaşmış olmaktadır.
Başka bir deyişle, günlük kullanım yada dekoratif amaçlı objeler üretmek için kilin
belirli bir ısıda pişirilmesi sanat alanında seramik, mimari yapılarda kullanılması Çini
III
olarak adlandırılır. Killi toprağın pişirilme suretiyle şeklini koruyabilme özelliğine
dayanan seramik endüstrisi dünyanın en eski endüstrilerinden sayılmaktadır.
Kil seramik malzeme üretiminde kullanılır. Üretilecek malzemenin türüne göre
şekillendirme yapabilmek için, karıştırıcı, ıslatıcı makinelerde gerekli su miktarı
ilave edilerek homojen bir hamur elde edilir. Seramik malzemesi, elle, kalıplama,
presleme, döndürme, filaj veya etraj, döküm teknikleri kullanılarak şekillendirilir.
Pişirilen ürünlere bisküvi adı verilmektedir. Bisküvi halindeki hamur üzerine;
yapılacak desen, şekil veya yazılar işlenir. Çizilen desenlerin sınırları özel olarak
hazırlanmış desenli şablonlar yardımı ile odun kömürü tozu kullanılarak hamur
üzerine işlenir. Desenlerin çevrelerine bezeme yöntemi uygulanarak ince bir kontur
atılır ve içleri boyanır. Kullanılan boyaların büyük kısmı ithal maddelerden yapılır.
Seramiklerin üzerine çeşitli tekniklerle atılan şeffaf sırlamalar yapılmaktadır. metal
oksitler katılarak hazırlanan ve değişen yüksek derecelerde renk veren sır tipleri
kullanılmaktadır. Renk veren bu metal oksitler tek başlarına kullanıldığı gibi, bir kaçı
bir arada kullanılarak değişik renkler veren sırlar elde edilebilir. Renklendirmede
kullanılan metal oksitler; krom, demir, kalay, bakır, kobalt, manganez, zirkon, nikel,
vanadyum, rutil olup tek veya karışım halinde kullanılabilir. Kalay, titanyum,
antimuan opak sır elde etmek için kullanılan üç temel maddedir.
Bir parçayı sırlamadan önce sırrın yüzeye çok iyi tutunması yüzeyin temizliği ile
doğrudan ilgilidir. Bu amaçla bisküvi hamuru kısa bir süre akarsu altında tutularak
temizlenir. Sır tabakası 1,5 milimetre kalınlığında olmalıdır. Sırrın kalınlığı
kabarcıkların oluşması gibi kusurlara yol açabilmektedir. Yeterince kalın olmayan
III
sırlar ise kel alanlar oluşturur. Sırlama var olan ürüne fırça, dökme, daldırma,
majolika gibi tekniklerle sürülmektedir.
Deseni işlenmiş ve sırrı sürülmüş ürünlerin pişirilmesi geleneksel yöntemlerle
yapılmaktadır. Pişirilme işlemi şekillendirilen ve kurutulan parçalar için süresiz veya
süreli fırınlarda, çanak ve çömlekler için açık ateşte, ince ürünler için ise örtülü
fırınlarda gerçekleştirilir
Sözlüklerde, seramiğin yunanca boynuz anlamına gelen “keramos” kelimesinden
türediği, boynuz biçiminde bir tür vazoya bu adın verildiği belirtilir. Türkçe‟ye ise
Fransızca‟daki söyleyiş biçimi olan seramik “ceramique” olarak yerleşmiştir.
Almanca da keramik” İngilizce‟de “ceramic” olarak kullanılır. İlk çağlarda insanlar,
“urnes” adını verdikleri seramik kaplar içerisine ölülerini yerleştirmişler ve
mezarlarına yaşarken kullandıkları kap kaçağı, sevdikleri takılarını da koyarak,
arkeolojik kazılarda bulduğumuz çok değerli yapıtları bugüne bırakmışlardır. Su, yağ
ve şarapların testilerde saklanmış olması, seramik sanatının, ilk çağlardan beri
gündelik yaşamda önemli yeri olduğunu göstermektedir. MÖ 3500 yıllarında
Mezopotamya‟da Sümerler tarafından pişmiş tuğladan saraylar ve yollar inşa edildiği
bilinmektedir. Seramik sanatı, sanayi devrimine kadar çeşitli dönemler ve kültürler
(Uzak doğu, Avrupa, İslam) içerisinde incelenebilir. Uzakdoğu, Mısır, Yunanistan ve
Anadolu‟da çok tanrılı uygarlıklar döneminde, tapınma, korku ve büyü gibi ilkel
insan inançlarını ifade eden seramik heykelcikler de bulunmuştur.
Ülkemizde en eski seramik sanatını gösteren eserler, Anadolu‟da Hacılar ve
Çatalhöyük arkeolojik kazılarında bulunan seramik kaplardır. Bu kaplar; MÖ 6000
yıllarında yapılmış olup, üzerleri demir oksitli toprak boya ile süslenmiştir. İlk
III
kaynaklarını Anadolu dışındaki Türk seramiğinden alan Anadolu seramik sanatı,
Osmanlı devrinde tamamen kendine özgü bir gelişme göstermiş, tercih edilen, ihraç
edilen eserler vererek ilgi görmüştür. Hokka, kase, ibrik, sürahi, kadeh, kandil, kupa,
gülabdan, buhurdanlık, tütsü kabı, tabaklar, sert beyaz hamur ve sır altı tekniği
kullanılarak yapılmıştır.
Porselen sözcüğü, porselene benzeyen bir cins midyenin İtalyanca adı olan
“Porcella” kelimesinden türetilmiştir. Bilindiği kadarıyla ilk kez bu kelimeyi Marco
Polo Çin'den getirilen bu tür ürünler için kullanmıştır. Porselen tümü killi topraktan
yapılmış veya daha açık bir deyimle kil ihtiva eden ham maddelerden üretilmiş
ürünlerin oluşturduğu büyük seramik grubunun bir elemanıdır. Birleşik bir bütün gibi
görünmesine rağmen içyapısında bileşik bir gövde oluşturmaması nedeniyle
"porselen" deyiminin kesin bilimsel bir tanımını yapmak zordur.
Porselen iki kısımdan oluşmaktadır. Gövde (Bisküvi) ve Sır. Bisküvi
şekillendirilmiş, kurutulmuş veya pişirilmiş, ancak henüz sırlanmamış seramik
ürünlere verilen addır. Porselende kullanılan sır, bileşimi açısından cama
benzemektedir. Sözü edilen cam benzeri hamur, aynı zamanda porselenin transparan
(ışık geçirgenlik) olmasının da bir nedenidir. Porseleni, seramik veya toprak
eşyalardan ayıran da bu ışık geçirgenlik özelliğidir.
Porseleni en emin ve en çabuk tanımanın yöntemi; ışık geçirgenlik özelliğinin ( ışığa
tutulduğu zaman şeffaflaşma) test edilmesidir. Diğer özellikleri ise yüzeyinin
belirgin parlaklığı; vurulduğunda temiz kulağa hoş gelen çınlama sesi, ve bugün
teknik gelişim sayesinde mavi - beyazdan belirgin bir fildişi rengine kadar
III
değişebilen çok çeşitli tonlardaki temiz rengidir. Porselen kırıldığında kırık yüzey
düzgün, sıkı dokulu ve su geçirmezdir.
Porselen esas olarak ikiye ayrılır;
a) Sert porselen; Üretim alanı Avrupa Kıtası dır.
b) Yumuşak porselen; Üretim alanı Çin, Japonya ve İngiltere dir.
Avrupa Kıtasında özellikle Almanya‟da üretilen porselen sert porselendir. En önemli
özelliği yüksek kaolen özelliği (% 50) ve ancak 1400 - 1500 C derecede eriyen
feldspat sırrıdır. Söz konusu sıcaklıkta sırrın altındaki porselen gövde de
külçeleşmekte ve sonuç olarak gövde gibi sırrın da olağanüstü yüzey sertliği ve
dayanıklılığı ortaya çıkmaktadır.
Sert porselenin bisküvisi (gövdesi) ve sırrı çeşitli metal oksitlerin uygun miktarlarda
eklemesiyle boyanabilir. Böylece fildişi porselen, kobalt porseleni (mavi boyalı),
seladon porseleni (yeşilimsi boyalı), pembe porselen ve hatta siyah porselen elde
edilebilir. Sert porselenin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi sır altı dekorlama şansını
kısıtlamakta ve porselene büyük önem kazandırmaktadır.
Yumuşak porselen adını, içeriğinde (% 50-65) bulunan kemik tozu veya fosfattan
alır. Kalan içeriğin %15-30 'u ise kuartz ve Felspattan oluşan pegmatit ve kaolin
oluşturmaktadır. Sert porselene oranla kaolin oranının bir hayli az olması ve daha
düşük bir bisküvi (gövde) pişirimi sıcaklığı, kütleleşmeyi sağlamakta yeterli
olmaktadır. Yumuşakla sert porselen arasındaki tek fark sadece değişik içeriğe sahip
olmaları değildir. Yumuşak porselenin sert porselene kıyasla oldukça düşük bir
III
pişirim sıcaklığı vardır. Bu düşük sıcaklık sert porselende olduğu gibi sertliğe,
sağlamlığa ve darbe dayanıklılığının olmamasına yol açmaktadır. Ancak dekorlama
ve renk seçimine olanak tanımaktadır. Yumuşak porselen Batı Dünyasında özellikle
İngiltere'de üretilmekte ve "Bone China" ticari adıyla piyasaya sürülmektedir.
Siyah Porselen; ticari adıyla " porcelaine noire " ilk kez 1970 yıllarında Rosenhtel
tarafından piyasaya çıkarılmıştır. "porcelaine noire" bir anlamda 11. yüzyılda Peru'da
ünlü " Chimu - seramik" leriyle başlayan uzun bir gelişim zincirinin son halkasını
oluşturmaktadır. 18. yüzyılda Josuah Wedgwood aynı konuya eğilmiş ve
mamullerini "Siyah basalt " adı altında pazarlamıştır. " Porcelaine noire " gerek
içeriği gerek gövde kısmının bütünlüğü, gerek sağlamlığı ve gerekse pişme
derecesiyle (yaklaşık 1300 C) gerçek anlamda siyah porselendir. Gerçek porselenin
önemli bir özelliği olan ışığı geçirme bu türde bulunmakta olup, nedeni ise içeriğinde
sadece renk veren oksit karışımların bulunmasıdır.
Roza porselen denilen pembe porselen; belirli manganez tuzlarının çoğunluklada
altın bileşimlerinin içeriğe katılması ve porselen için bilinen sır pişirim derecelerinde
pişirilmesiyle elde edilen bir porselen türüdür.
Kahverengi porselen; çoğunlukla mutfak eşyalarında (tencerelerde, toprak
görünümlü kaplarda, çömleklerde) kullanılmaktadır. Gerek içerik gerekse sır kısmı
kahverengi boyalı olabildiği gibi genellikle boya yalnızca sırda bulunmaktadır. Bu
renk sırrın boyanması sırasında içeriğe demir oksit, manganez oksit ve krom oksit
gibi metal oksitlerin katılması veya içerikte kahverengi olup pişebilen kil cinslerinin
kullanılmasıyla elde edilir.
III
Fildişi porselenlerde; dikkati çeken renk farklılıkları vardır ki bu durum fildişi
porselenin ne kadar gerçek olduğunun kanıtı olmaktadır. Sonradan belirli derecelerde
pişirilmiş bir boyayla ( 800 - 900 C) renklendirilmemesi, gerçek sert porselenin tüm
niteliklerini taşıyan bir ürün olmasına zemin sağlar. Ayrıca fildişi porselenlerin
içeriğindeki hafif renk farklılıkları, el yapımı sanat eserlerinin birbirinden ayrılmasını
ve porselenin diğer bir parçadan daha çekici ve üstün olmasını sağlar.
Yeşilimsi boyalı Celadon porseleni; genellikle yeşil sırlı olan bu porseln türü, Çinin
Longquan eyaletinde yer alan seramikleri anlatmada batılıların kullandığı bir
kelimedir. Celadonlar daha az su içermekte ve bu da çanak çömlekten daha iyi sır
tutmaktadır. Bu özelliğiyle porselene benzediği düşünülür. Yeşil porselen 7.
yüzyıldan bu yana Çin‟de kullanılmıştır. Song Hanedanlığı süresince de kullanılan
Celadonlar(960-1280) yeşim taşının önemini ve gelişimini de temel olarak
etkilemiştir. Yeşil porselenin, yeşim gibi, sihirli ve koruyucu güçlerinin olduğuna
inanılmaktadır. O dönemlerde yeşil porselenin tehlike oluştuğunda, zil gibi çaldığı ve
zehirli bir yemek konduğunda renginin değişerek kişiyi uyardığı söylenmektedir.
Dolayısıyla bu denli popüler olmasına şaşmamak gerekir.
Mavimsi boyalı Kobalt porseleni; daha öncede belirttiğimiz gibi bir parçası iyi
fırınlanmamış porselene renk uygulaması yapılamamaktaydı. Sanatkarlar yüksek ısılı
fırınlarda iyi fırınlanmamış porselenlere rahatlıkla uyum sağlayabilen kobaltı
keşfetti, bu şekilde beyaz ve krem zemin üzerine mavi kullanılarak yapılan
harikulade örnekler yaratıldı ve bu stil devam eden 700 yıl boyunca popülerliğini
yitirmedi.
III
Çok çeşitli deneyler ve ayrıntılı testlere rağmen porselenin birçok materyal gibi
belirli bir ömrü olduğu, eskidiği görülmemişti. Diğer bir değişle porselen
eskimemekteydi. Porselenin temel nitelikleri olan; sertlik, sağlamlık, parlaklık ve
dayanıklılık sonsuza denk değişmeden kalabilmekteydi.
Gerek porselen gerekse seramik, seramik ailesinin iki unsuru olarak birbirinin aynısı
gibi görünmekteyse de gerçekte birbirlerinden önemli ölçüde farklılıkları
bulunmaktadır. Gerek içerikleri gerekse üretimleri tamamen ayrıdır. Dolayısıyla
sonuçta birbirinden tamamen farklı ürünler ortaya çıkmaktadır. Porselenin sır
pişirimi 1400-1500 C 'da yapılmaktayken, seramiğin ilk gövde (bisküvi) pişirimi
1100 - 1300 C 'da yapılmakta ve üstüne sır pişirimi ise 900-1200 C 'da
yapılmaktadır. Başka bir değişle seramikte, yüksek derecedeki ilk pişirimde ürünün
üstünde poroz (su geçirgen) halde olan sıvı sır pişirilmekte ve ürünün ikinci
pişiriminden sonra da poroz kalmamaktadır. Porselen ürünler ise su geçirmez, sıkı bir
yapı gösterir ve sır ile hamur birbirinden ayrılamaz bir bütün niteliği taşır. Seramikte
ise sır sert bir darbeyle çatlayabilir veya kopup düşebilir. Böyle bir durumda ortaya
çıkan sırrı çözülmüş yüzey ise poroz olduğu için su çeker. Konunun acemileri için iki
mamulün birbirinden ayırmanın en kesin yöntemi ışığa tutarak ışık geçirgenliğini test
etmektir: Porselen ışığı geçirir - Seramik ise geçirmez.
Çin‟in çok uzun yıllardır porselen üretimi için hammadde depolamasına gitmesi
herhangi bir katkıya gerek bırakmadan doğrudan üretime geçmesini sağlamış.
Avrupa‟da ise porselen yapımı için uygun hammadde bulmanın zorluğu porselen
üreticilerinin uğraştığı önemli sorunların başında gelmiştir. Porselen üretiminde son
derece temiz ve yüksek kaliteli hammadde kullanımı iyi porselen üretimini
III
beraberinde getirir. Günümüzde porselene ait hammadde alımında aranılan ilk koşul
temiz, iyi işlenmiş, yoğrulabilir ve dayanıklı olmasıdır.
I
PORSELENDE BĠÇĠM ve DESEN
BÖLÜM -1
(1-42)
1
Yeşil saplı sırlanmış sulu yemeklerin dağıtımında kullanılan kepçe şeklinde Han Hanedanlığı çömleği ve
Han Hanedanlığı pirinç el değirmeni
Çin‟de ki porselen üretiminin çok uzun bir hikayesi vardır. Çin, geçen yüzyıllar
boyunca birçok ülkeye porselen ihraç etmiştir. Çin‟de ki çanak çömlek üretimi
Neolitik dönemlere dayanır. Shang ve Zhou Hanedanlıkları süresince eski dönemlere
ait kap kaçaklar Yangtze ve Sarı ırmağın orta ve alt bölümlerinde bulunmuştur. İlk
porselen ürünlerin üretimi Han Hanedanlığı döneminde başlamıştır. (Resim-1)
Zamanın ilerlemesiyle birlikte porselen yapımı yeni ve özgün düşüncelerin üretilmesi
ve yeni teknikler ile geliştirilmiştir. Bu gelişim bir dönemden diğer bir döneme
Resim 1
2
geçerken farklı sitillerin ortaya çıkması ve dönemlerin birbirleriyle etkileşimiyle
sonuçlanmıştır.
Çömlekçiliğin keşfinden sonra (5000-2200) Çin boyalı, siyah ve oymalı kap kaçak
üretiminde büyük başarılar elde etmiştir. En eski dönem çanak çömlekler çoğunlukla
kırmızı kahverengi ve gri renklerdedir. Çok uzun yıllar kilin fırınlanması sonucunda
elde edilen deneyimler Çinlilerin Han Hanedanlığı döneminde yeni bir seramik
çağına girmelerine zemin hazırlamıştır. (206-220)
Bazı araştırmacılar ilk gerçek anlamda porselenlerin Han Hanedanlığı‟nın Zhejiang
şehrinde yapıldığına inanır. Han Hanedanlığı (206-220) süresince renklerin
uygulanmasında ve günlük kullanılan parçaların sırlanmasında gelişmeler
yaşanmıştır.[21
] Her sanat dalında yaşandığı gibi toplumsal gelişim, çanak çömlek
yapımındaki kalitenin de artmasına sebep olmuştur.
Arkeologlar ilk celadonların ( seramik için kullanılan özel bir terim, yeşim taşının
rengine benzeyen yeşil sırlamanın bir türü. ) Shang (16-11 yüzyıl) ve Batı Zhou (11
yüzyıl-770) Hanedanlıkları dönemi boyunca yapıldığını belirlemişlerdir. Arkeolojik
kazılarda bulunan sırlanmış eşya kalıntılarının, Batı Zhou döneminde üretildiğini
gösteriyor olmasına karşın, sırlanmış seramikler Han Hanedanlığı dönemine kadar
ortak değildir. Üç Krallık (220-280) dönemine ait bir lahitte yapılan kazılarda ilk
insanlar tarafından yapılan ve 251 yılına ait olduğu belirlenen bir idrar kabının ortaya
çıkması o dönemlerde porselen yapımcılığı ile ilgilenen uzman bir grubun olduğunun
21
He Li, “Chinese Ceramics - Çin Seramikleri” The New Standard Guide. Thames and Hudson,
London. 1996
3
göstergesidir. Figürlerin biçimlendirilmesindeki değişim Altı Hanedanlık (256-588)
döneminde yapılan objelerin çok fazla detay içermesi sayesinde olmuştur. Altı
Hanedanlık dönemi celadon seramikleri, sırlanışındaki renkleri ve vücut
yumuşaklığındaki çömlek çamurunun kalitesinde ki gelişiminden ötürü başarılı
olmuştur. Sırlanmış porselenin üretimi Çin seramik tarihinde önemli ve dikkate değer
bir başarıdır.
Tang Hanedanlığının son dönemlerinde, yüksek tekniksel metotların başarı ile
kullanılması, celadon porselenlerinin üretiminde geniş bir yelpaze oluşturmuştur ve
bu gelişimler daha sonra gelen diğer hanedanlıklar tarafından da devam ettirilmiştir.
Celadon porselenlerinin zirve yaptığı dönemde diğer porselen türleri Xing olarak
adlandırılmıştır, çünkü Hubei eyaletinde yer alan Xing fırınlarında üretilmişlerdir. Bu
fırınlarda yapılan porselenlerin özellikleri üzerine vurulduğunda bir müzik
enstrümanından çıkan ses gibi çınlamasıdır.
Sui ve Tang Hanedanlıkları süresince (581-907) düşük ve yüksek ısılarda pişirilen
çok büyük miktarlarda seramikler üretilmiştir. Porselenin ilerlemesine ve gelişimine
en önemli katkı ve en büyük ilerleme Tang Hanedanlığı (616-906) döneminde
olmuştur. Seramiklerde kullanılan çok renkliliğin cesur bir şekilde kullanılmasıyla
oluşmuştur.
4
Tang Hanedanlığı tek renkli süslemeli yeşil ve kırmızı minyatür kase (618-906)
Çanak çömlekler boyanmış, bu durum porselen üretiminin ilerlemesine katkıda
bulunmuştur. Görünümden çok figüre önem verilmiştir. Tang Hanedanlığı sanatçıları
yeni ve güzel bir tarz yakalayarak basit, tek renkli (Resim-2) porselenden açık
tonların mavinin, sarının ve yeşilin kullanıldığı farklı bir tarza geçmişlerdir.
Resim 2
5
En ünlü insan ve at figürlerini bu üç renkle (Resim-3) nakşederek yeni üretimler
yapmışlar ve modern dünyada bu durum çok büyük beğeni kazanmıştır.
Tang Hanedanlığı Sancai (üç renkli) süslemeli yeşil at. Shang Hai Müzesi
Porselenin yabancılar tarafından ilk olarak Arap gezginler tarafından Tang
Hanedanlığı‟na yapılan seyahatlerde bahsinin geçtiği kaydedilmiştir. "En iyi kil
Çin‟de bulunmaktaydı, bir cam varmışçasına içindeki suyun görülebileceği
şeffaflıkta çok iyi cilalanmış vazolar bulunmaktaydı. Bunlar kilden yapılmıştı.”[22
]
Araplar bu tip bir üretimde temel bazı bileşenlerin ve elementlerin gerekli
olduğundan haberdardılar ki bu bileşenler normal cam üretiminde kullanılandan
oldukça farklıydı. [23
]
22
Bushell, S. W. “Chinese Art - Çin Sanatı” Victoria and Albert Museum Art Handbook, His
Majesty's Stationery Office, London. 1906 23
Bushell, S. W. “Chinese Art - Çin Sanatı” Victoria and Albert Museum Art Handbook, His
Majesty's Stationery Office, London. 1906
Resim 3
6
Sırlanmamış mavi-beyaz porselenlerin ilk olarak Tang Hanedanlığı döneminde
yapıldığına inanılmaktadır. Çünkü Tang dönemine ait, üç parça mavi beyaz
porselenin Endonezya‟dan Singapur‟a giden bir gemi enkazında bulunduğu
bilinir.[24
]
Devamında gelen Song Hanedanlığı (960-1279) döneminde birçok porselen fırınları
inşa edilmiş ve farklı porselen okulları açılmıştır. Song Hanedanlığı dönemine ait
farklı bölgelerde birçok ünlü fırınlar bulunmaktadır. Bunların içinde en ünlüleri Ru,
Guan, Ge ve Ding fırınlarıdır. Kaymak gibi porselenler Ru fırınlarında, pırıl pırıl
güneş kırmızısı gibi parlayan porselenler Jun fırınlarında üretilmiştir. Ge fırınlarında
ise insan sesi çıkaran suni porselen üretiminde uzmanlaşılmıştır. Bu üç fırın
içerisinde en çok bilinen ve en ünlüsü Ru fırınıdır. Ru fırınlarında üretilen ürünler
sadece İmparatorluk sarayı için üretilmiş iyi ve zarif ürünlerdir.
Çin porselen tarihinde, Song Hanedanlığı porselenleri tüm dünya için klasik porselen
örnekleri olarak sınıflandırılabilir. Klasiktir, çünkü Song porselenleri şekillerinin
kombinasyonu, sırlanması ve süslemeleri ile müthiş bir başarı örneğidir. Bu durum
Song Hanedanlığı döneminde yapılan çanak çömleklerin temelde başarılı olmasından
kaynaklıdır. Bu dönemdeki başarı, çömlek yapımında uygulanan şekil, sırlama ve
fırınlama tekniklerinde yapılan yeniliklerden kaynaklıdır.
24
De Boulay, Anthony. “Chinese Porcelain - Çin Porseleni” Octopus Books, London. 1973
7
Song Hanedanlığı (616-1279) döneminde seramik üretiminde ki büyük başarının tek
renkli seramikler sayesinde olduğu görülmektedir. Song Hanedanlığı sanatçıları
güzel ve tek renkli porselen üretimine devam etmişler, parlak, hafif ve göze
çarpmayan renk uygulamalarını geliştirmişlerdir. Song Hanedanlığı döneminde
dokunulduğu anda kolayca kırılabilecekmiş gibi duran porselen üretiminin sırrı
keşfedilmiştir.
Ürünler, içine kızılımsı-kahve tonlarında özel bir sırlama katılarak yapılmıştır.
Temelde dört renk olan sırlamaların hepsi Ru fırınlarında kullanılmıştır. Bunlar safir,
turkuaz, gök mavisi ve kırık beyazdır. Ru fırınlarında sadece ilk 20 yılda üretilen
ürünler antika değerindedir. Tüm dünyada bu tip ürünlerden sadece 70 adet
bulunmaktadır. Bu yüzden Song Hanedanlığı boyunca üretilen porselen ürünlerin,
üretim sürecinde uygulanan teknikler, o dönemi tekniksel anlamda en üst seviyeye
ulaştırmıştır.
En görkemli Song tek renkli seramiği Celadon‟dur. (yeşilimsi sırlama) Türlü
şekillerde isimlendirilen celadon bu isimlerini şekli, tonu veya çatlatma modelinden
almıştır. Gerek Çin gerekse diğer ülkelerde yaşayan uzmanlar tek renkli Song
dönemi porselenlerinin Çin‟deki porselen yapımcılığına verilebilecek en iyi örnekler
olduğu görüşünde birleşmektedirler.
8
Jian çay kasesi Song Hanedanlığu (960–1279); Metropolitan Sanat Müzesi
Jian siyah porselenleri, (Resim-4) genellikle çay sunumu yapılan porselenlerdir.
Song Hanedanlığı döneminde en yüksek popülaritesine ulaşmıştır. Sırlamada
kullanılan kil, gövde hamuru oluşturulurken kullanılan kil ile benzerlikler gösterir.
Yüksek derecede sıvı olarak kullanılan kil sırlama, desen üretimini de birbirinden
ayırır ve bu da mantolama olarak isimlendirilir. (tavşan kürkü gibi) Siyah porselenler
demir yönünden zengin bir şekilde sırlanır ve bu sırlama aşamalarına göre
ayrıştırılarak çok iyi bilinen yağ-benekleri, çay-tozu, ve keklik-tüyü effektli
sırlamaların üretimi için kullanılır. İki kaseden hiç birinde aynı desen bulunmaz.
Kaseler sadece bu sitile özgü ve koyu kahve olan demir bir ayaklığa sahiptir ve diğer
yüzlerce parçanın piştiği gibi pişirilir. Her birinin içinde kendine özgü iç içe
istiflenebilir kalıpları ve bu kalıpların tek bir pişirimde hepsini içine alabilecek büyük
fırınları vardır.
Resim 4
9
11. yüzyılda bir Fujian yerlisinin yazmış olduğu: “ Çay siyah kupalar içinde parlak
rengi ile muhteşem görünür. Jiangyang da yapılan kupalar mavimsi siyah renkte,
tavşan kürkü gibi belirginleştirilmiş. Oldukça kalın kumaş olması (sırrın kalınlığı)
onların ısı tutmasını sağlar böylelikle bir kere ısındı mı kolay kolay soğumaz bu
anlamda oldukça değerlidir. Diğer yerlerde üretilen kaplardan hiçbiri buna rakip
olamaz. Mavi beyaz kaplar çay sunum partileri verenler tarafından kullanılmaz.”
[25
]
O dönemlerde çay küçük toz halindeki yaprakların kurutulması ve içine sıcak su
katılarak preslenmesi yolu ile hazırlanırdı. Su, bu beyaz köpük şeklinde üretilen toza
eklenir ve böylelikle siyah kasenin rengi daha iyi göze çarpardı. Karışımı test etmek
Ming Hanedanlığı döneminde değişti. İmparator Hongwu kendisi için yaprak
şeklinde olan çayı tercih etti ve çay üreten bölgelerden alınan haraçları sadece
yapraklı çay olarak kabul etti. Yaprak çay, toz çayın zıttıdır ve kaynar suda tüm
yaprakların demlenmesi yolu ile hazırlanır.
Bu süreç Yixing porselen demliklerinin (Resim-5) sonradan gelen popularitesine ve
demliğin bulunmasına yol açtı.[26
] Song Hanedanlığı dönemindeki Jian porselenleri
Japonlar tarafından çok beğenildi ve Tenmoku porselenleri olarak taklit edildi.
(Resim-6)
25
Bushell, S. W. “Chinese Pottery and Porcelain - Çin Demlik ve Porselenleri” Oxford University
Press, Kuala Lumpur.1977 26
Mowry Robert “Artistic Life in the Late Ming period - Ming Dönemi Sanatsal Yaşamı” New York:
Thames and Hudson, 1987, s. 166;
Brook,Timothy “Commerce and Culture in Ming China - Ming Dönemi Ticaret ve Kültür” Berkeley
and Los Angeles: University of California Press, 1998, s. 127 Watt, James C.Y. “Antiquarianism and
Naturalism,- Antkiacılık ve Doğallık” in Possessing the Past, s. 246.
10
Farklı sitillerdeki Yixing kil demlikler
Aynı döneme ait mavi Tenmoku sırlamalı sake kasesi - Kamada Kouji
Resim 5
Resim 6
11
Song Hanedanlığı oyma dizayn beyaz sırlamalı Ding kasesi (11-12 yüzyıl); Porcelain, Musée Guimet 2418
Ding porselenleri (Resim-7) Ding Xian de üretilmiştir. (Chu-yang), Hebei
eyaletinde, Pekin‟in güney-batısında. 940 yılında Song İmparatoru başa geldiğinde
Ding porselenleri Çin‟de, imparator ve tebasının kullanımı için saraya ilk giren en iyi
porselenlerdir. Hamuru beyazdır. Genellikle şeffaf ve damlatma yoluyla sırlanmış,
ismi de “gözyaşlar”ı olarak derlenmiştir.[27
] Bazı Ding porselenleri siyah ya da
kahve olmak üzere tek renk olarak sırlanmış. Beyaz olanlar ise tek bir sınıf altında
genellemiştir. Zarif şekli üstündeki estetik süsleme tarzı genelde çok şatafatlıdır.
Kilin içine önceden sırlanarak kazınan ya da damgalanan tasarımlar, bakıldığında
anlaşılır niteliktedir. Dolayısıyla sofra takımları yapılırken bunları fırınlar içerisinde
istiflemenin yolu, kenarları sırsız kaldığı için, altın ya da gümüş metallerle
çerçevelemektir.
27
Kao Lien, Gao Lian, “The „‟Tsun Sheng Pa Chien‟‟ 1591 Arthur Waley, “Yearbook of Oriental Art
and Culture- Oryantal Sanat ve Kültür Yıllığı” 1924-25, s. 86.
Resim 7
12
“ Birkaç yüzyıl sonra Güney Song devri yazarları durumu imparatorluk eşyalarının
intikaline izin veren bir kusurmuş gibi yorumladı. Güneye doğru kaçış Song
İmparatorluğunun kuzeydeki fırınlara erişimini ortadan kaldırmıştı. Bundan sonraki
tek tartışma Qingbai porselenlerinin Ding porselenlerinin yerini alıp
almayacağıydı.”[28
]
Ding porselenlerinde olduğu gibi, Ru porselenleri de (Resim-8) Kuzey Çin‟de,
imparatorluğun kullanımı için üretilmektedir. Ru parçalarının sırrının içinde çok az
miktarda demir bulunmaktadır ve havası azaltılarak pişirildiğinde oksitlenerek
yeşilimsi bir renge dönüşür. Ru porselenleri renklerine göre sınıflanır (beyaza
yakından, kızıl göğüslü ardıç kuşu yumurtası rengine kadar) üzerleri genellikle
kızılımsı-kahverenginde ince çatlaklarla kaplıdır. Bu çatlaklara, kaplanan sırrın
soğuması ve gövdeden daha hızlı bir şekilde büzüşüp daralması sebep olur. Böylece
gerilir ve sonunda çatlar.
Ru Ware kase atlğı; 12.yüzyıl Parlak mavimsi -yeşil sırlamalı, sarımtırak bej renkli, bakır kenarlı çömlek/
London, Victoria and Albert Museum
28
“Qingbai wine ewer and basin –Qingbai şarap ibrik ve havza ” The British Museum
Resim 8
13
Şekilde görüldüğü gibi (Resim-9) Song Hanedanlığı dönemini porselenler üzerinde
var olan çatlakların, kusurdan çok, bir değer olarak izlendiği ilk zaman dilimidir.
Zaman içinde sırlama kalınlaşırken gövdeler git gide incelmeye başlamıştır. Güney
Song döneminin sonuna kadar yeşil sırlama gövdeden daha çok kalınlaşmaya, yani
ince ve cılız bir şekilde yer alan gövde sırlaması git gide daha toplu ve kalın olmaya
başlamıştır.
Ru Ware kase atlığı, çatlakların detay görüntüsü; V&A FE.1-1970
Resim 9
14
Kuzey Song Dönemi turkuaz-mor sırlamalı Jun porseleni (960-1127); Asian Art Museum, San Francisco
Ding porselenlerinde olduğu gibi Song Hanedanlığı‟da Jin Hanedanlığının
saldırılarından sonra Ru fırınlarına ulaşma imkanını kaybetmiş, İmparator Gaozong
Ru porselenlerinin emitasyonlarını üretmek için yeni başkentin yakınlarında resmi
fırınlar açmıştır. Fakat gelecek nesiller Ru porselenlerini bir şekilde katledilen eşsiz
parçalar olarak hatırlayacaklardır. Gao‟nun dedi gibi “Guan Yao‟dakilerle
karşılaştırıldığında diğerleri daha üstün ve daha göz alıcı parlaklıktaydı.”
Jun porselenleri (Resim-10) Kuzey Song döneminde kullanılan üçüncü tip
porselenlerdir. Ding ve Ru porselenlerinden daha kalın bir gövde yapısına sahiptir.
Jun porselenleri oldukça ince buna karşın oldukça dayanıklı olan altın sarısı-kahve
Resim 10
15
gövdesinde, çok çabuk eriyip çözülecekmiş gibi görünen turkuaz ve mor tonlarda
yapışkan bir görüntüye sahip sırla sırlanmıştır. Şekilleri diğerlerine göre oldukça
sağlamdır. Jun porselenleri 10. yüzyılda Song Hanedanlığı yıllarında en canlı
dönemini yaşamıştır. Jun porseleni, Çin porselen sanatının hazinesidir. Jun
porselenleri orta Çin'in Henan eyaletindeki Yuzhou bölgesinde üretilmiştir. Burası
eskiden "Junzhou" olarak adlandırılmaktadır. Jun porseleninin adı da buradan
gelmektedir.
Tang ve Song Hanedanlıklarından sonra başa geçen İmparatorlar, Jun porselenlerini
ancak İmparatorların kullanabildikleri kıymetli eşya olarak ilan etmiş, yılda yalnız 36
parça Jun porseleni üretilmesine izin vermişlerdir ve Jun porselenlerine "kıymetli
porselen", "değerli mücevher" ve "nadir görülen zarif eşya" unvanı vererek halkın
bu porselenleri bulundurmasını yasaklamışlardır. Song Hanedanlığında ortaya çıkan
"altına paha biçilir, Jun porselenine paha biçilmez" sözü bunun en güzel ve net
ifadesidir. Jun porselenlerinin ölülerle birlikte gömülmesi yasaklamıştır. Bunun için
bugün mezarlarda bulunan tarihi eserler arasında Jun porselenleri çok nadir görülür.
Dünyadaki büyük ve ünlü müzelerde sergilenen Jun porselenlerinin sayısı fazla
değildir. Bu nedenle "evdeki bir Jun porseleninin parçası milyar paradan daha
değerlidir" ve "evde Jun porselenin yoksa kendini zengin sanma" şeklindeki ifadeler
halk arasında sıkça kullanılan ağızdan ağza dolaşan deyimlerdir.
16
Song Hanedanlığı dönemi “ocağa girerken tek renk ocaktan çıkarken rengarenk” olan Jun porselenleri
Beyaz içinde kırmızı olarak görülen renkli sırlama tekniği
Jun porseleninin bu kadar değerli olmasının nedeni, bu porselenin yapımına özgün
"ocakta değişim" teknolojisinin kullanılmasıdır.(Resim-11)
Değişik, kıymetli ve
renkli sırların yaratılmış olmasıdır. Bu, porselenin ortaya çıkması ile mavi-beyaz
porselenin hüküm sürdüğü dönem kapanmıştır. Jun porseleninin ocakta değişimi,
"ocağa girerken tek renk ocaktan çıkarken rengarenk" olarak nitelendirilir. Porselen
ustaları Jun porselenlerini pişirirken sırrın içine bakır ve demir katmışlar. Porselenler
pişirilirken aynı sistem kullanılsa da sırların ince ve kalın olması, porselenlerin
ocakta yerleştirildiği yer ve ısının yüksek veya düşük olması, pişirilen Jun
porselenlerinin kalitesinin değişik olmasına neden teşkil eder. Sırların renkleri çok
çeşitli ve göz alıcıdır, bazıları kırmızı içinde mor renk, mor renk içinde gri, gri renk
içinde beyaz, beyaz içinde kırmızı olarak görülür.(Resim-12) Bu beş renk kaynaşarak
ve birbirini yansıtarak parlar. İnsanlar, değişik ışık ve açılardan Jun porselenlerini
seyrederken farklı keyifler alabilir. Jun porselenleri yüksek sanat cazibine sahiptir.
Resim 11 Resim 12
17
Ayrıca, doğal olarak oluşan sırrın renginin eşi benzeri yoktur. Her parça Jun
porseleni tektir. Bunun için "Jun porseleninin eşi yok" şeklindeki deyim yaygındır.
Jun porselenlerinin eşsiz bir özelliği de üzerinde çatlak izlerinin görülmesidir. Ancak
el sürdüğünüz zaman Jun porseleninin çok parlak ve kaygan olduğunu
hissedebilirsiniz. Jun porselenlerinin sırları altındaki çatlak izlerinde insanın
yapamadığı harikalar yer alır. Örneğin inci, yengeç, örümcek ağı ve solucan gibi
izlerin meydana gelmesi onu, eşsiz kılan bir diğer faktördür. İçeriğinde bu tip izler
bulunan porselenler en kıymetli porselenler olarak adledilir. Bazı Jun porselenlerinin
ocakta değişiminde doğa manzaraları meydana gelir. Bazıları akşam üstü şafağa ve
rengarenk bulutlara, bazıları ormana dönen kuşlara ve gökteki yıldızlara, bazıları ise
ilahi dağlardaki pavyonlara benzer. Bunun için bu manzara izlerini taşıyan her Jun
porseleni çok kıymetli porselen olarak ebediyen saklanır. Jun porselenleri pişirilirken
yüzde 90'nında başarı sağlanamaz. Başarıyla pişirilen yüzde 10'luk Jun porseleni ise
çok kıymetlidir ve herkesin beğenisini kazanır
Jun porseleni yapım teknolojisinin Song Hanedanlığı döneminde (960-1279)
doruğa ulaşmasından sonra, yeni kuşak zanaatçılarının kendi tekniklerine sahip
olmalarına rağmen tarihi nedenlerle Jun porselen sanatı düşüşe geçmiştir. 19.
yüzyılın sonuna kadar Jun porseleni sanatı kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Bugün, birçok Çinli sanatçı kıymetli Jun porselenini eski günlerine
döndürmek için Jun porselenlerini geliştirme ve araştırma çalışmalarına girmiştir.
18
Mantar şeklinde mürekkep paleti ve altı adet çıkıntılı kenarı olan Guan porseleni
Stoneware; Asian Art Museum, San Francisco
Tam olarak anlamı “resmi” porselenler olan Guan porselenleri. (Resim13-14) Ru,
Jun ve Ding porselenlerinden sayılabilir çünkü gerçek anlamda saray için üretilen
porselenlerdir. Terim sadece saray için üretimi ifade eder.
Resim 13-14
19
Güney Song dönemine kadar imparatorluk fırınları çalışmıyordu. Bu süreçte yapılan
porselenlerde gövde oldukça kalın sır ise çok inceydi. Lin‟an‟ın dağ eteklerinde
bulunan kilin, koyu kahve tonu ve kullanılan sırrın çok derinlerde olması, Guan
porselenlerinin “kahverengi ağız” ya da “mor” olarak bilinmesini sağladı. Sırrın
inceliği en üsteki bordürü ifade ederken, gövdeyi içten göstermekteydi Guan
seramiklerine yıllar boyu hayran kalındı ve birçok taklidi yapıldı.[29
] Partneri olarak
bilinen Ge porselenleri ile arasındaki farka bakıldığında Guan porselenlerinin
çatlaklarının daha mavimsi ve daha şeffaf sırlamaya sahip olduğu görülür.[30
]
Anlamı “abi-kardeş porselenleri” olan Ge porselenleri, adını Longquan yakınlarında
yaşayan iki kardeşten alır. Kardeşlerden biri tipik celadonlar üretirken diğeri özel
fırınlarda pişirilen ge porselenlerini üretmektedir. Genelde Ge porselenleri kolay
kolay bulunmamaktadır.
Temelde bu iki tip porseleni kıyasladığımızda, bir tanesinde -ılık pirinç sarısı
sırrının, (Resim-16) iki tip çatlağının, çok ünlü olan koyu tonlar içine serpiştirilen
kırmızı şeritlerinin olduğu, (Resim-15) diğerinin ise grimsi sırrı ve sadece bir adet
çatlağa sahip olması nedeni ile (Resim-17) daha çok Kuan porselenlerine benzediği
görülür.[31
]
29
Watt, James C.Y. “Antiquarianism and Naturalism - Antkiacılık ve Doğallık” Possessing the Past,
s. 243-244. 30
Mowry Robert “Artistic Life in the Late Ming period - Ming Dönemi Sanatsal Yaşamı New York:
Thames and Hudson, 1987, s. 164 31
Glandale Community College Article, “History of world of ceramics - Dünya Seramik Tarihi
Makalesi”
20
Ge porselenleri “kırmızı mücevher kutusu"
Song Dönemi Ge Porseleni “ayak yıkama
kabı”
Guan porselenleri ile benzerlikler
gösteren grimsi sırlı; Ge porselen kase
Resim 15-16-17
21
Bazı yönlerden benzerlikleri olsada Ge porselenlerinin türüne özgü mat bir şekilde
bitirilen tamamı ile donuk mavimsi-gri bir sırrı olduğu bilinir. Çatlakların deseni
abartılı ve genellikle koyu siyah olarak göze çarpar ve bu durumun nasıl oluştuğu
hala bir sırdır.
Birçok araştırmacı Ge porselenlerinin Güney Song ve Yuan dönemine kadar
herhangi bir gelişim göstermediğine inanır ve gelişimin Ming Hanedanlığı‟nda
olduğu düşünülür. Bu tip porselenleri diğer porselen türlerine nazaran daha çok
tercih eden ve kullanan kişi Ming döneminin en önemli ressamlarından biri olan Wen
Zhenheng‟dır.(fırça yıkama kabı,su damlalığı) Song ve Yuan döneminde yapılan Ge
porselenlerinin Ming döneminde yapılan taklitleri arasındaki farklılıklara
bakıldığında: Ming dönemi uyarlamalarının beyaz bir gövdeye sahip olduğu ve yeni
biçimlerde üretilme eğiliminin olduğu görülür. Bilginlerin stüdyolarında; sırrın daha
ince ve parlak olduğu ve ince sulu kilin kenara uygulandığı ve Kuan porselenlerinin
“demir ayak ve kahverengi ağız “gibi taklitlerine temel oluşturduğu görülür.[32
]
“Qingbai” porselenleri Jingdezhen‟da üretilmiştir. (Resim-18) Üretim Yuan
Hanedanlığının (1280-1367) sonu ve Ming Hanedanlığının (1368-1643)
başlangıcında olmuştur. 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar sanatçılar, Song döneminin
geleneklerini devam ettirmiştir. Çin porselen yapımını değiştirmek ve geliştirmek
için yeni yöntemler bulunmuştur. Çin edebiyatında Qingbai kelimesinin
anlamı “açık mavi-beyaz”dır.
32
Mowry Robert “The Chinese scholar's studio - Çinli Alimler Çalışması” s. 164
22
Yuan Hanedanlığı dönemi Qingbai (mavi-
beyaz) kasesi
Resim 18
23
Qingbai sırlaması “porselen sırlaması” demektir çünkü çömlek taşı (zımpara)
kullanılarak üretilmektedir. Sırrı oldukça temiz, içeriğinde ise oldukça düşük
miktarlarda demir ihtiva eder. Sır, beyaz porselenin gövdesine uygulandığında
yeşilimsi-mavi bir renk alır ki sırlamaya ismini veren de bu renktir. Süslemelerin
bazıları kazınmış ya da kalıplanmış modellerdir. (Resim-19)
Çiçek madalyonlarıyla süslenmiş Qingbai porselen kutu
Resim 19
24
Song Hanedanlığı dönemi Qingbai kaselerinde kullanılan modeller, genelde
kazınmış, bulutlar ya da bulutların su üzerine yapmış olduğu yansımaların
resmedildiği modellerdir. Gövde beyaz, yarı saydam ve güzel bir dokuya sahiptir. Bu
durum, kaolin ve çömlek taşı (zımpara) yerine, zımparanın ezilerek arıtılması yolu ile
yapıldığına işaret eder. Sır ve gövde birlikte özel kalıplarda dönemin tipik büyük
tahta fırınlarda pişirilir. Bu fırınlara yanan ejderha ismi verilmiştir. Song ve Yuan
dönemi Qingbai kaseleri özel bölmeli kalıplarda ters düz edilerek pişirilmiştir. Bu
teknik ilk olarak Ding fırınlarında keşfedilmiştir. Bu tip porselenlerin çevre kısmı
sırlama işlemine tabi tutulmadan genellikle gümüş, bakır ya da kurşunla
çerçevelenirdi. Bu dönemdeki porselenler genellikle düşük kalitedeydi. Düşük
kalitede olmasının sebebi ise siyasi kararsızlıklar süresince çok önemli bir madde
olan kobaltın eksikliğinden ileri gelmekteydi. Qingbai porselenleri, diğer porselen
eşyalara oranla, büyük miktarda yapılan üretimlerdi. Yüksek standartlara sahip
olmayan ve günlük kullanılan nesnelerin yeniden düzenlemiş haliydi. Antika
meraklıları ve bu işi bilen kişilerin teveccühlerine nail olmuştur. Mavi-beyaz
porselenlerin tarihine bakıldığında Tang Hanedanlığının izinden gitti görülür. (Resim
20)
Ming Hanedanlığı ejderha figürlü mavi-beyaz porselen tabak
25
Fakat Tang Habedanlığı dönemdeki mavi-beyaz porselenler çok açık mavi-beyaz
üretimleri içermektedir. Yuan Hanedanlığı‟na kadar mavi-beyaz porselenlerin
üretimi olgunluk evresine ulaşmıştır. İlk dönem, mavi-beyaz porselenlerde kullanılan
şeffaf sırlamanın alt zemini güçlü mavi renkle boyanır. Ortaya çıkan renksel sonuç,
sert sırlama tabakası tarafından mükemmel bir şekilde korunurdu. O dönemde başka
buluşlara yol açacak yeni bir teknik geliştirildi. Materyaller birleştirerek yeniden
biçimlendirildi ve fırınlama ısısı düzenledi. Sonuç olarak büyük miktarlarda yapılan
porselen üretimi hız kazandırılarak kolaylaştırıldı. İkinci olarak, Yuan dönemi mavi-
beyaz porselenlerinde alışılmamış Çin süslemelerine bazı farklılıklar eklemek
suretiyle azda olsa yer verildi. Bu süsleme tipi, parlak renklerin alışılmamış Çin özgü
şekiller ve süslü Çin motifleri ile birleştirilmesiydi. Bu birleşim, Yuan Hanedanlığı
boyunca sırlanmamış mavi ve sırlanmamış kırmızı süslemelerde kullanılmıştı.
Kırmızı süsleme tarzı içerisinde oldukça fazla resimli figürü barındırmaktaydı.
Üçüncü olarak Yuan Hanedanlığı öncesinde çok az renk kullanımı vardı. En büyük
başarı renkli sırlamanın üretimi sayesinde oldu. Ming Hanedanlığı dönemi mavi-
beyaz porselen üretiminin “Altın Çağı” olarak isimlendirildi. Mavi-beyaz porselenler
baş üretimlerdi.(Resim 21-22)
15. yüzyıl Ming dönemi porselen kase ve sunum tabağı Ming Hanedanlığı
Resim 21-22
26
İmparator Yung lo, Xuande ve Chenghua „nın saltanı döneminde, mavi-beyaz
porselenler altın çağını yaşamıştır. İmparator Yung lo ve Xuande döneminde
porselenler zarif ve ince sırlamaya, biçimsel farklılıklara, değişik süslemelere ve
motiflere sahiptir. İmparator Chenghua döneminde Çin mürekkebi ve akıtma
boyayla yapılan renkler üst üste birleştirilerek parlaklığı artırılmıştır. Ming
Hanedanlığı sonlarında İmparator Jiajing, oğlu Longqing ve torunu Wanli‟nin
saltanatı süresince mavi-beyaz porselenler çok büyük bir üne kavuşmuştur.
Qing Hanedanlığı İmparator Kangxi dönemi yoğun mavi tonlu tabak ve kase, (1644-1680)
Qing Hanedanlığı döneminde kullanılan teknik görülmemiş bir üstünlüğe ulaştı ve
dünya çapında ilgi topladı ve mavi-beyaz porselenler özellikle İmparator Kangxi,
oğlu Yongzheng, torunu Qianlong ve tebası için üretildi. Üretimlere temiz yeşil bir
katman ve muhteşem parlaklığı ile mavi renk hakimdi. Ming Hanedanlığı süresince
çömlekçilik ve sırlama teknikleri gelişmiş, Yuan Hanedanlığı seramiklerine nazaran
seramik zemini daha beyaz ve mavi tonu daha yoğunluk kazanmıştır. 1426-1435
döneminde yer alan bu seramikler yoğun mavi tonu ile tanınmıştır. (Resim-23)
Resim 23
27
Önceki dönemde yer alan Qingbai porselenlerinde mavi-beyaz porselenler şeffaf
porselen sırla sırlanmaktaydı. Mavi süslemeler sırlamadan önce porselen gövde içine
çizilerek yerleştirilmekteydi. Zemine suyla birlikte kobalt oksit karıştırılır ve inceden
inceye parçacıklar halinde kullanılırdı. Süsleme eklendikten sonra parçalar sırlanır ve
pişirilirdi.
14. yüzyılda mavi-beyaz porselenler Jingdezhen şehrinin en temel üretimi haline
geldi. Ele geçen resimli bir çay kutusu (Resim-24) mavi-beyaz porselenlerin
karakteristik birçok özelliğini ve İmparator Kangxi dönemi süresince üretildiğini
gösterdi.[33
] Temiz sırlamanın içinden görünen yarı saydam gövde de yüksek
derecede beyaz ve her katmana uygulanmış mükemmel bir mavi tonuna sahip kobalt
süslemeler görülmekteydi. Adaçayı görünümü, ışık saçan dağlar ve göller döneme ait
en tipik süslemelerdi. Porselen gövdenin mükemmel dokusu, hamur içindeki Çin
kilinin varlığının önemini işaret etmekteydi. Parçalar, özel kalıplarda, oksijeni
azaltılarak, yumurta görünümlü odun fırınlarda 1350 derecede pişirilirdi.
Kangxi dönemi mavi- beyaz çay
kutusu (1662-1722)
33
De Boulay, Anthony.” Chinese Porcelain - Çin Porseleni” Octopus Books, London. 1973
Resim 24
28
Ming Hanedanlığı dönemindeki seramik yüzeylere uygulanan dekoratif amaçlı
ejderha ve zümrüdü anka kuşu motifleri çok popülerdi. Ejderha erkeği temsil
ederken, zümrüdü anka kuşu kadını ya da ejderhanın eşini, yani dişisini temsil
etmekteydi. Kullanılan hayvanlar, bitki şekilleri, bahçe içindeki insan figürleri ve iç
bezemeler genellikle mavi beyaz porselenlerde dekor olarak kullanılmaktaydı. Ming
Hanedanlığı sonu özellikle Qing Hanedanlığı (1644-1911) başlarında kap kaçaklara
kromdan yapılmış çok gerçekçi ve renkli çiçek ve insan figürleri uygulanmıştı. Bu
porselenler renklerinin parlaklığı ve dizaynlarında ki incelik yüzünden herkesi
cezbetmekteydi.
Ming Hanedanlığı Jiajing dönemi porselen kapaklı yeşil üzerine sarı ve kırmızı üzerine sarı küpler
İmparator Wanli‟den sonra Ming Hanedanlığı seramiklerinin çok az bir kısmı
saltanat armalarını taşımış ve bu şekli ile tanınmıştır. (1573-1620) Jiajing ve Wanli
(Resim-25) dönemindeki en moda olan seramikler çok renkli modellerin kullanıldığı
seramiklerdir.
Resim 25
29
Modellerde kullanılan renkler kırmızı, sarı, açık ve koyu yeşil, kahverengi, patlıcan
moru ve sırlanmamış mavi renklerdir. Ming Hanedanlığı döneminde porselen
eşyaların farklılığı motiflerden çok renklerin üstünlüğüne dayanmaktadır. Sarı zemin
üzerine yeşil, mavi zemin üzerine sarı, kırmızı zemin üzerine yeşil modeller ve diğer
renk birleşimlerini içermektedir. Bu dönemdeki gelişim tüm seramik çeşitlerinde
görülmekte, mavi-beyaz, beş renkli ve benzeri seramikleri içermektedir. Ming
Hanedanlığı‟nın bitişinde beş renkli (wucai) süslemeler, kutsal 5 rakamının, Dünya
ve Cennetin yönetimiyle olan ilişkisi ve Taoist düşünceyi etkilemesi olarak ortaya
çıkmıştır. 14. yüzyıl başlarında mavi-beyaz porselenler temel üretim haline gelmiştir,
İmparator Kangxi‟nin saltanatı süresince teknik, en mükemmel seviyesine ulaşmıştır.
İlerleyen dönemlerde de porselen, şehrin üretilen en önemli ürünü halini almıştır. Çin
porselen üretiminin zirveye çıktığı dönemdir. Ming Hanedanlığı süresince (1368-
1644) mavi-beyaz süslemeler gelişmiş ve büyüyen bir üne kavuşmuştur. Avrupalılar
Çin‟den porselen ithal etmiştir. İlk olarak 16. yüzyılda Çinliler Portekizlilerle kendi
özel şartnamelerini oluşturmuşlar ve durum Hollanda ve İngilizleri de içine alarak
17. yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir. Qing Hanedanlığı‟nın kurulmasıyla (1644-
1911) batıya yapılan ihracat bir ölçüde genişletilmiş ve ticarette büyük bir sıçrama
yapılmıştır. Bu atılım Çin‟in dış marketlerde şaşırtıcı şekilleri, renkleri ve
süslemeleriyle tanınmasına izin vermiştir. Bu ihraç modellerin içerisinde en ünlüsü
Çin ve İngiltere arasındaki fikir alışverişleriyle geliştirilmiş olan “söğüt modeli” dir.
(Resim-26)
30
"Söğüt modeli" mavi-beyaz olarak süslenmiş
çok nadir bulunan sıcak su tabağı
19. yüzyıldan itibaren mavi-beyaz Çin porselenleri Asya marketleri için Çin‟e has
modeller kullanılarak yapılmıştır. Qing Hanedanlığı renklerle sırlanmış üretimler için
oldukça dikkat çekici bir dönemdir. Tek renklilik alanında, Qing çömlekçileri Ming,
Yuan ve Song dönemlerinde ki seramik eşyalarda bulunan çok ünlü olan sırlanmış
renkleri taklit etmiş olmalarına rağmen birçok sırlanmış tek ve farklı renklerde
seramikler yaratmışlardır.
Resim 26
31
18. yüzyıl Qing Hanedanlığı tek renkli sırlanmış
patlıcan moru renginde tütsü yakma kabı
Bunların içinde en ünlüleri pütürlü pembe, mercan kırmızısı ve ayna siyahı dır ki bu
dört sırlama Kangxi‟nın saltanatı döneminde yaratılmıştır.(Resim-27) Qing
Hanedanlığı döneminde ki tek renkle sırlanmış kapların gelişimine bakıldığında
Ming hanedanlığı dönemindekilere göre daha parlak bir görüntünün elde edilmesinin
sebebinin daha yüksek bir ısının kullanılmaya başlanması olduğudur.
Resim 27
32
Ming ve Qing Hanedanlıkları süresince Jiangxi eyaletinde yer alan Jengdezhen şehri
porselenin merkezi olmuştur. Bu merkezde bütün bir yıl boyunca çalışan yüzlerce
fırın bulunmaktadır. Bu fırınlardan birkaçı Qing ve Ming Hanedanlıklarının
İmparatorluk saraylarının ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet etmektedir.
17. yüzyıl ortalarında Taoistler, Ming Hanedanlığı‟ndaki beş renkli porselen
süslemelerinden ilham alarak “famille verte” olarak adlandırılan yeni bir süslemeyi
gündeme getirmişlerdir.( Kangxi dönemi 1662-1722) Qing Hanedanlığı süresince
çok renkli porselen süslemelerine olan ilgi yavaş yavaş artmıştır. Artıştaki sebep
değişik tonların uygulanabilirliği ve engin renklerin birbiriyle uyum içinde
sıralanmasından kaynaklanmaktadır.
Süslemeler bitki formlarının, çiçeklerin ve hatta böceklerin oldukça karmaşık bir
kompozisyonla resmedilmesi yolu ile oluşturulmaktadır. Çok renkli seramiklerinin
üretimi hem kalite hem de teknik anlamda kusursuzlaşarak en yüksek noktaya
ulaşmıştır. Öyle ki Avrupa‟da moda olan ve Fransa‟da ortaya çıkan Rokoko sitili
Çin‟in çok renkli ipek brokar porselenlerinin taklit edilmesi yolu ile ortaya çıkmıştır.
Bu, pastel tonlar ve en popüler süslemeleri içine alan yeni bir sitili oluşturmuştur.
33
Büyük kırmızı şakayıklar ve altın rengine dayanan pembe emaye içeren bu sitil
“famille rose” (Resim-28-29) olarak isimlendirilmiştir.
Qianlong dönemi (1736-95) Famille-rose tabak türü
Famille Rose kapaklı çorba kasesi
Qianlong dönemi(1736-95)Kuşlar ve çiçeklerle süslenmiş mineli Fencai gece kulübü kasesi
Bu isimlendirme Çinlilerin bakış açısından renklerin gücü ya da “fencai minesi”
(Resim-30) olarak bilinir. Çin porselenleri zaman içinde Avrupa‟da geniş bir
kullanım alanı olan, standart bir eşya durumuna gelmeye başlamıştır. Büyük
miktarlarda yemek takımları ( tabaklar, büyük çorba kaseleri, salata kaseleri, büyük
servis tabakları v.b.) mat beyaz olarak Avrupa‟ya ihraç edilmiş ve Avrupa‟da
süslenerek tasarımı yapılmıştır. Bu Çin‟e özgü sitil halen “Chinoiserie” (resimde ve
dekorasyon eşyasında Çin motiflerini taklit etme) olarak adlandırılmaktadır.
Resim 28-29-30
34
Çin famille-verte türü, mavi yeşil mine ve kırmızı demirle süslenmiş kase ve tabak Kangxi (1662-1722)
Çin famille-verte türü çocuk figürü Kangxi (1662-1722)
Çin Famille rose türü tütün yaprağı şeklinde sos servisi yapılan kase Qianlong (1736-1795)
Famille Verte mineleriyle işlenmiş sürahi, Kangxi dönemi (1662-1722)
17. yüzyıl sonlarında Qing Hanedanlığı ile birlikte kobalt mavisinin, Ming
Hanedanlığı‟nın sırlanmamış beş renkli (wucai) porselenlerinin yerini aldığı kabul
edilmiştir. Bu beş renkli porselenlerin yeni uyarlaması, daha sonraları Avrupa‟da
“famille verte” olarak bilinen porselenlerin bir parçası olacaktır. Qing Hanedanlığı
döneminde ana bezeme biçimlerinden biri olan bu yeni renk yelpazesi, ihraç
ürünlerde başı çeker hale geldi. Ortadoğu‟da en çok famille verte (Resim 31-32-34)
ve famille rose (Resim-33) üslubunda mine süslemeli (emaye) tek renkli ürünler
beğeni topluyordu. Bazen bezemeye altın renk uygulanarak daha da zengin bir
görünüm elde edildiği oluyordu. Ming ve Qing Hanedanlıkları arasındaki geçiş
dönemi süresince mineli süslemelerde çoğunlukla sırlanmamış mavi üzerine, demir
kırmızısı, altın renginde yaldız ve yeşil mine kullanılmıştır.
Resim 31-32-33-34
35
1710-1730 yıllarına tarihlenen Qing Hanedanlığı‟na ait, şakayık, krizantem ve anka kuşu betimlemeli Çin
İmarisi kavanoz
1700-1740 yılarına tarihlenen ortasında vazo içinde çiçekler, kenarında beyaz zeminli dilimli üç pafta içinde
kuşlar ve bitkilerle süslenmiş Japon İmarisi tabak
Bu süsleme, Japonlar tarafından daha da geliştirilmiş ve Japon ihraç limanlarında
“Ġmari” adını almıştır. İlerleyen süreçte Avrupa‟da tanınmış daha sonra Çinliler ve
Japonlar arasında imari üretimi bir yarış halini almıştır. İlk Japon İmarisi 1700‟lerde
Genroku zamanında üretilmiştir. Genelleme yapıldığında Çin İmarileri, (Resim-35)
Japon İmarileri‟ne (Resim-36) göre daha ince ve daha iyi sırlanmış objelerdir.
Çinliler geleneksel olan süsleme biçimlerine devam etmişler ve sırlanmamış mavi-
beyaz porselenlerde altın, parlak kırmızı ve demir kullanmışlardır. Çin İmarileri en
büyük popülerliğini İmparator Kangxi döneminde yaşamıştır.(1662-1722) [34
]
Hollanda, Ortadoğu ve Asya pazarlarında büyük talep görmüş ve her ülkenin isteğine
göre farklı üretimler yapılmıştır.
34
Ayers John, “Chinese Imari-Style Wares 1700-1745 – Çin İmari Stili1700-1745”, Topkapı Sarayı
Çin Seramikleri İstanbul. Katalog III, Qing Hanedanlığı Porselenleri, Londra 1986 s.1197-1198
Resim 35-36
36
1730 yılından sonra mavi beyaz porselenlerin üretiminde gözle görülür bir artış
olmuştur ki bu da çok renkli minelerin popularitesinin artmasından ileri gelmektedir.
“Qing” sitili ortaya çıkmıştır ve bu sitil çiçekli üslubu en iyi tanımlayan sitildir. Ming
Hanedanlığı Qing Hanedanlığı tarafından (1639-1700) ve Qing Hanedanlığı‟da Çin
Cumhuriyeti (1909-1915) tarafından yıkıldıktan sonra, bu iki zaman dilimi
arasındaki geçiş dönemi resmi seramik fırınlarının çökmesiyle sonuçlanmıştır. Daha
önceleri resmi seramik fırınlarında çalışan sanatçı ve seramikçiler tarafından özel
fırınlar kurulmuş ve onların deneyim ve tecrübeleriyle Ming döneminden, Qing
dönemine geçişte yapılan yüksek kalitede ihraç porselenler üretilmiştir. Bu üretilen
porselenler sadece deniz aşırı ülkelerden çok fazla övgü almakla kalmamış, Song
Yuan ve Qing dönemlerinin de mükemmel bir taklidi olmuştur. Orjinallerine birebir
benzeyen bu taklitler “Çin Cumhuriyetinin ilk evresinde üretilen porselenler” olarak
adlandırılmıştır.
Kangxi dönemi mavi-beyaz kobalt süslemeleri
Kangxi dönemindeki mavi-beyaz kobalt süslemeler 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyıl
başlarında kusursuzlukta zirveye ulaşmıştır. (Resim-37) “Geçiş Dönemi” tasarımları
Resim 37
37
yavaş yavaş klasik sitil içinde gelişmiş, fırınlar bir kez daha İmparatorluk kontrolüne
girmiştir.
18. yüzyılın orta ve son dönemlerinde Çin‟in savaşlar ve isyanların etkisinde kalması
porselen üretiminde büyük problemlere sebep olmuştur. 18. yüzyıl sonları 19. yüzyıl
başlarında Avrupa‟daki porselen yapımı Çin‟den daha ucuza mal edilmektedir.
Jiaqing (1796-1820) dönemi boyunca Avrupa‟da ki transfer baskı işlemi, porselen
süslemede her şeyi elle resmeden Çinlilerle yarışmayı olanaksız duruma getirmiştir.
19. yüzyılın ilk yarısında Batı ülkelerinde porselen yapımındaki gelişmeler, üretim
ve çalışır durumdaki fırın sayısı ve imparator desteğinin azalması ile birlikte porselen
kalitesinin inişli çıkışlı hale gelmesine ve ihraç talebinin azalmasına sebep olmuştur.
19. yüzyıl boyunca Çin porseleninin batı ülkelerine gönderimi şiddetli bir düşüş
yaşamış, Avrupa‟ya porselen gönderimi durmuş ve 19. yüzyıl Çin porseleninin çöküş
dönemi olarak sayılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında ihraç amaçlı Jingdezhen fırınlarında
mavi-beyaz porselenler üretilmiş ancak 1853 yılında fırınlar tekrar ortadan
kaldırılmıştır. İmparatora ait fabrikalar 1864 yılına kadar inşa edilmemiştir ki bu
durum üretimin durmasına sebep olmuştur.
Guangxu döneminde (1875-1908) imparatorluk üretimi yeniden önem kazanmıştır.
Qing dönemi üslubunda üretilen parçalara yoğun talep vardır. Bu canlanmada, kendi
koleksiyon armasını taşıyan yeni bir tabak türü ısmarlayan Ana Kraliçe Cixi‟nin
(1835-1908) etkisi olmuştur.
38
Qing Hanedanlığı Qianlong dönemi kahverengi taban mühürlü kulplu sürahi
Avrupa‟ya 1875-1908 yılları arasında ihraç edilen parçalarda sıklıkla kahverengi
halka şeklinde tabanın etrafında yada üstünde olan desenler nakşedilmiştir.
Zeminlerde genellikle demir kırmızısı imparatorluk mührü sergilenir ya da
kahverengi mühür tabana nakşedilmiş bir şekilde yer alır. (Resim-38)
19. yüzyıldan 20. yüzyıla giriş süreci boyunca İmparatorluk için üretilen porselenler
Qing Hanedanlığı döneminde üretilen porselen süslemelerine eş değer niteliktedir.
1911 yılında ki devrim Dr. Sun Yat-sen‟in Qing Hanedanlığının egemenliğine son
vermesini sağladı. Monarşi 2000 yıl boyunca Çin‟de varlığını gösterdi ve geçici Çin
Cumhuriyeti hükümeti Çin‟de kuruldu. 1912‟de Çin Cumhuriyetinin kuruluşuyla
birlikte yeni bir döneme girildi. Bu süreç boyunca yeni bir hanedanlık kurma girişimi
seramik sanatının yeniden dirilmesine zemin hazırladı.
Resim 38
39
Qing Hanedanlığı 19. yüzyıl yoğun süslemeli ve gösterişli
geniş tabak
Qing Hanedanlığı Guangxu dönemi ve erken Cumhuriyet
dönem arasında yer alan “Beijing” vazo
Resim 39-40
40
Kuruluştan sonra yüksek kalitedeki el yapımı porselenlerin ihracatı artış göstermeye
başladı. Muazzam fonlar yeni imparatorluk mallarının gelişimi için harcandı. İlk
olarak Song Hanedanlığı dönemi porselenleri yeni üretilecek porselenler için en iyi
model olacağından dikkate alındı. Bu durum sonuç olarak Song dönemi
porselenlerinin kopyalarının o dönemlerden günümüze kadar gelmesine sebep oldu.
Yongzheng dönemi, porselen üretiminde en iyi dönem olarak düşünülmektedir Qing
sitili mineli emaye ürünlerin günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
1921‟de faaliyete geçen Jiangxi Seramik Dairesi 1940‟lara kadar yapılan üretimleri
denetledi. 1937-1945 yılları arasında Japonlara karşı direniş savaşıyla sonuçlanan
büyük işgaller gerçekleştirildi. Lo-Kou Köprüsüyle patlak veren savaş, tüm fırınların
kapatılması ve bütün sanatçıların dağıtılmasına sebep oldu Bu durum sanatçılara
zarar veren sıkıntılı bir süreci beraberinde getirdi. Sanatçıların birçoğu yaşamak için
güneye gitmek zorunda kaldı. Bu dönem içerisinde yer alan bazı parçaların daha çok
seri üretimlerinin yapılmasının gerekliliği ortaya çıktı. Japon ve Çinli sanatçılar
kendi aralarında bu amaca hizmet edecek işbirlikleri oluşturulmak zorunda kaldı.
1945 yılında sosyal istikrar seramik endüstrisinin yeniden yapılanmasına izin verdi.
Gergin geçen 50 yıldan günümüze kadar, seramik endüstrisi önceki zaferini ve
başarılarını yeniden kazandı. Geçtiğimiz 20 yıl süresince seramik endüstrisi hızlı ve
emin adımlarla gelişti. (Resim-39-40)
41
1949 yılında kurulan Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti porselen sanatının ilerdeki
gelişimini görerek, bu sanat dalının gelişimi için çaba sarf etti. 1949 yılında Çin Halk
Cumhuriyeti kuruldu ve Mao Zedong Merkez Komite Başkanı olduktan sonra 1950
den 1956 yılına kadar süren bir iyileştirme dönemine ihtiyaç duyuldu. Modern
seramik üretiminin 1949 yılından itibaren başladığı söylenebilir.
Bu yıl yapılan üretimlerde arıtılmamış yağ ve transfer tutkalı kullanılarak süslemeler
sırlanmış ve daha randımanlı fırınlarda pişirilerek tanıtılmıştır. Sanatçılar ve bilim
adamları sadece porselenlerin Çin‟in dekoratif sanatlar içerisinde onurlu bir yer
alması için çok çalışmamışlar, bunun yanında porselenin gelişimi ve büyük çapta
yenilikler yapılması içinde çaba sarf etmişlerdir. Bu süreç boyunca Rusya‟dan Çin‟e
bir etkileşim olmuştur. Yoğun süslemelerin ve gösterişli parçaların olduğu bir
dönemdir.
1956 ve 1966 yılları arasında yeni ve temel endüstriye çok büyük yatırımlar
yapılmış. Seri üretim ve daha iyi kontrol, yüksek kaliteyi beraberinde getirmiştir.
Bazı teşebbüsler üretimi canlandırarak eskinin izlerini takip etmiş ve hala takip
etmektedir. Kültür devrimi 1966 Mayısından 1976 Ekimine kadar süren 10 yıldan
sonra bitti. Tüm aktiviteler durduruldu ve hiçbir alanda üretim yapılmadı.
1978 de Çin siyasi reformlar yapmış “Çinin karakteristik yapısı” çerçevesinde
ekonomi alanında modernleşmeye odaklanarak kapılarını dış dünyaya açmıştır.
Seramik üretimi bu andan itibaren seri üretim ve sanatsal anlamda oldukça modern
bir şekille birlikte dikkate alınmıştır. Bugün temel porselen üretim merkezleri Jiangxi
42
eyaletinde yer alan Jingdezhen şehrini, Hebei eyaletinde yer alan Langshan şehrini,
Jiangsu eyaletinde yer alan Yixing şehrini, Zejiang eyaletinde yer alan Longquan ve
Wenzhou şehirlerini ve Shangdong eyaletinde yer alan Zibo şehrini kapsamaktadır.
ÇĠN PORSELENĠNĠN DIġ DÜNYA ĠLE TANIġMASI
BÖLÜM -2
(43-57)
43
Han Hanedanlığından başlayarak Tang (618-907), Song (960-1279), Yuan (1279-
1368) ve Ming (1368-1644) Hanedanlıklarına kadar geçen süreçte büyük miktarlarda
Çin porseleni Çin‟den Koreye, Japonya‟ya, Güneydoğu Asya Yarımadası‟na,
Filipin‟lere, Endonezya‟ya, Hindistan‟a, Orta Doğu‟ya, Doğu Afrika kıyılarına,
Avrupa Kıtası‟na, İngiltere‟ye ve Amerika‟ya ihraç edilmiştir. Porselen parçaları, bu
ihracat süresince Çin‟in diğer ülkelerle olan ilişkilerini, tarihini, geleneklerini
ekonomik gelişimini, araştırabilmek adına mükemmel bir kaynak oluşturmaktadır.
Çin‟in seramik imalatı için gerekli olan hammadde açısından zengin oluşu, sayısız
çömlek, yüksek ısıda pişirilen, sert, gözeneksiz porselen türünün ortaya çıkmasına
zemin hazırlamıştır. Çinlilerin buluşu olan porselen ülkenin hemen hemen her
yerinde üretilmiştir.
Shang Hanedanlığının ilk dönemlerinde Çin‟de ilk olarak çok dayanıklı bir
seramikten yapılmış olan beyaz tabak-çanaklar imal edilmiştir. Sırlanmış porselenin
bulunuşu ilk bu devirde olmuştur. Çin‟de mavi-beyaz Çin porselenlerinin yapımı 13.
yüzyıl ortalarında Moğol akınlarıyla birlikte başlamıştır. Bu bağlamda Çin
porselenlerinin çok uzak bölgelere yine bu yüzyılda ihraç edildiği düşünülmektedir.
Yakın ve Orta Doğu ülkelerinde çok sayıda ihraç Çin porselenin bulunması, Çin‟in
tarihinin belli bir döneminde büyük miktarlarda porselen ihraç ettiğinin önemli bir
kanıtıdır.
Eski Roma İmparatorluğunda yapılan arkeolojik kazılarda Çin porselen parçalarına
rastlanılmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Çinliler, Çin‟in güneyinden diğer
44
komşu ülkelere celadon ihraç etmişler ve 20. yüzyıla kadar İpek Yolu vasıtasıyla
yüksek kalitedeki porselenler diğer ülkelere taşınmıştır.
Moğollar tarafından kurulan Yuan Hanedan‟lığı döneminde, tarımdaki ilerleme ve
refah insanlara tarım dışındaki işlere yönelme özgürlüğü sağlamıştır. Bu da bölgenin
ekonomik olarak büyümesinde etkili olmuştur. İş gücünün artması, el sanatları
yapımının gelişmesine yol açmış ve porselen üretimi de bu gelişmenin dışında
kalmamıştır.
Cengiz Han‟ın orduları, uzun süren akınlar sonunda, Güney Song‟un hüküm sürdüğü
Yangzı Irmağı‟nın güneyini ele geçirmişler, böylelikle Kuzey ve Güney Çin‟i
yeniden birleştirmişlerdir. İmparatorluk sınır olarak, Orta Asya üzerinden
Karadeniz‟e dek büyük bir alanı içine almıştır. İpek yolu'nun yeniden açılmasıyla
ticaret hem denizden hem de karadan yapılmaya başlanmıştır.
Yönetimin denetiminde, görevli konumunda olan tüccarların, kardan yüzde 30 pay
aldığı, geri kalanın devletin kasasına gittiği yeni bir ticaret biçimi oluşturulmuştur. İş
hayatının denetimi, Moğollar ve belli başlı liman kentlerine yerleşen yabancılar
tarafından yürütülmüştür. Araplar ve İranlılar özellikle bu anlamda en gözde olan
kişilerdir. Ticaretin resmi dili Farsça olmuş. Celadonlar Çin‟in içinde, ama daha çok
da yurtdışında; özellikle Ortadoğu‟da, Hindistan‟da, Güneydoğu ve Doğu Asya‟da
talep görmeye başlamıştır. Üretim düzeyi Yuan Hanedanlığı döneminde doruğa
çıkmıştır.
45
Klasik Song üslubu, Yuan Hanedanlığının başlangıcında canlılığını sürdürmüştür.
Çinlilere güvenmeyen Moğollar idari mevkilere kendi adamlarını getirmiş. Bunun
sonucunda Çinli aydın kesim kendilerini olduğundan çok daha fazla sanatsal işlere
vermiştir. Bu kişilerin yaptığı ürünler, Yuan şehrinde yapılan mezar kazılarında ve
Japonya‟ya gitmekte olan ve Kore açıklarında 1323 yılında batan bir geminin
bulunmasıyla ortaya çıkmıştır.
14. ve 16. yüzyıllar arasında Güney Doğu Asya ülkeleri, Güney Çin denizi üzerinden
gemiyle büyük miktarlarda seramik ticareti yapmıştır. İlk dönem Güney Doğu Asya
ihracatçıları Tayland ve Vietnam‟dır. Güney Doğu Asya ülkeleri, Japonlar, Filipinler
ve Endonezya takımadaları ile sık sık ticaret yapmışlardır.
14. ve 15. yüzyıllar süresince yer alan deniz ticareti, beraberinde gemi enkazlarını ve
batıkları günümüze taşıyarak, o dönem üretilen porselenlerle ilgi fikir sahibi
olmamızı sağlamıştır. Bulunan el yapımı yuvarlak kavanozlar ve tabaklar, dört farklı
gemi enkazında (Turiang, Nanyang, Longquan ve Royal Nanhai ) yapılan kazılar
sonucunda ortaya çıkarılmıştır. (Resim-42) Aynı biçimde ki formlarda ve
süslemelerdeki gelişim sanatçıların ve sanat anlayışının sekiz yıllık bir zaman dilimi
içerisinde nasıl geliştiğini göstermektedir. Süsleme sitilleri, sırlama ve fırınlama
teknikleri grafik çizimlerle aşağıda gösterildiği gibidir. (Resim-41)
46
Gemilerde bulunan süsleme örneklerinin zaman içindeki gelişiminin gösterildiği grafik çizimler.
Turiang, Nanyang, Longquan ve Nanhai Gemi enkazlarında bulunan küp ve tabaklardaki celadon süslemelerinin
zaman içindeki gelişiminin gösterildiği resimler.
Resim 41
Resim 42
47
Turiang, gemi enkazında bulunan tabakların sırlamalarının altı siyah demir oksitle
süslenmiştir. Süslemeler de genellikle çiçek ve balık motifleri kullanılmıştır. Kap
kaçakların tuzlu suya daldırılarak dayanıklılığı diğer ürünlere göre daha da
artırılmıştır. Yüksek ısıda fırınlanmış, iç kısımları ise kalıp hatlarının izlerini taşır.
Bu kalıplar üretimleri üst üste yığmak ve istiflemek için kullanılır.
Bulunan yuvarlak küplerin ince, demir yönünden zengin sırlamayla (ilk dönem yeşil
sırlama) sırlanmış olduğu dikkat çekmektedir. Kavanozların küresel formu yabancı
bir etkileşimin olmadığını göstermektedir. Bu enkazdaki diğer yeşil sırlamalar da
aynı sitili yansıtmaktadır. Sitil oldukça basit ve süslemeden uzaktır.
Nanyang, gemi enkazında kalıp hattındaki işaretler yüzeyi çirkinleştirmesine rağmen
sırlama oldukça incedir ve fırınlama kontrolü oldukça gelişmiştir. Formlar derindir,
tabandaki halkalar yüksektir ve oyularak oluşturulan süslemeler bildik süslemelerdir.
Ortak motifler lotus yaprakları -bu tabağın kıvrımlı iç yüzeyi- ve soğan zarıdır. Bu
dönemdeki Celadon tabaklarının dış yüzeylerinde süslemeler bulunmamaktadır.
Bu süreçten itibaren küplerde kullanılan sırlama oldukça incedir ve fırınlama süresi
azaltılmıştır. Biçimler gelişmiş, sıkıştırılmış ya da küreseldir. Süslemeler ortanın üst
kısmına yani boğaz bölgesine, çizgiler sınırlandırılarak oymak suretiyle yapılmıştır.
Krem rengindeki kile dikkat edilmelidir: daha sonraki parçalarda bu süsleme gri bir
renk almıştır.
Longquan, gemi enkazında celadon ürünlerinin hızlı gelişimi çok rahat görülebilir.
Dengeli formlar, içe ve dışa dönmeli süslemeler bulunmaktadır. Tabaktaki
48
süslemeler soğan kabuğu ve lotus yaprakları ile sınırlandırılmıştır. Fakat dikey
şekillerde özellikle lotus çiçekleri çok ayrıntılı ve çok emek isteyen bir şekilde
resmedilmiştir. Diğer batıklara nazaran, bulunan eserlerde bozulmanın az olması,
pişirme tarzının iyi bir koruma olduğu hissini vermektedir.
Bu süreçten itibaren küplerin şekilleri daha dengeli ve çekicidir. Sırlama ince,
mavimsi ve şeffaftır. Mükemmel çömlek tekniği ve kontrollü fırınlama ortak bir
özellik gibi görünmektedir. Genellikle kavanozun üst kısmı Lotus yapraklarını ya da
soğan kabuğu şeklini oymak suretiyle süslenmiş, alt kısım süslemesiz bırakılmıştır.
Bu dönemden itibaren celadonlar değişmez yüksek kalitededir.
Royal Nanhai, gemi enkazında tabaklar ve el yapımı yuvarlak kavanozlar bu zaman
diliminden itibaren celadon sanatının doruğa ulaştığını gösterir. Oyulan süslemeler
mükemmeldir. Repertuarın bütünü çiçekler ve geometrik desenlerden oluşmaktadır.
Oymalar sadece içte değil dış kısımlara da eklenmiştir ve kenarlar yaprak şeklinde
tırtıllıdır. Royal Nanhai‟da bulunan celadonlar baş sanatçılar tarafından tasarlanıp
yaratılan sanat objeleridir.
Bu küpler celadon üretiminin dorukta olduğunu göstermektedir. En üst seviyeye
gelmiş sırlama tekniği ile beraber, kavanozun üst kısmı ustalıkla yassılaştırılmış ve
sıkıştırılarak küresel bir form verilmiştir. Süslemeler mükemmeldir ve alt kısımda
dikey çizgiler içermektedir. Favori motifler lotus çiçekleri, yapraklar ve
krizantemlerdir.
49
Sergilerde gösterilen türlere örnekler
Şuana kadar olan çalışmalarımıza genel olarak bakıldığında; (Resim-43) Her mavi-
beyaz, porselen değildir; temiz sırlama altındaki kobalt-mavi süslemeler toprak
kaplarda da kullanılabilir. Hindistan ve Ortadoğu‟daki Müslüman zevkine göre
üretilmiş celadonlar bambaşka özellikler gösterir. Bu durumun oluşmasındaki başlıca
etken bu ülke vatandaşlarının Moğollarınkinden çok daha güçlü zevklere sahip
olmalarından kaynaklanmaktadır. Öyle ki sanattaki tarzı, çok güçlü mevkilerde olan
kişilerin zevkleri belirlemektedir. Kısa zamanda üretim, onların isteklerine uyum
göstermiş ve boyutları büyük ve süslemeleri fazla celadonlar üretilmeye başlanmıştır.
Büyük boy çanaklar ve tabaklar İslam pazarı için, büyük küpler yerli kullanıma
yönelik, çeşitli küçük boylarda nesneler ise Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya
PiĢirilmiĢ topraktan
yapılmıĢ çanak,
sırlanmamıĢ
Sert çamurdan
yapılmıĢ çanak,
sırlama altına siyahla
süslenmiĢ
Celadon sırlaması
kullanılarak, sert
çamurdan yapılmıĢ
kase
Mavi-beyaz sırlama
kullanılarak yapılmıĢ
porselen
Resim 43
50
pazarlarına yönelik de üretilmektedir. Bu üretimler arasında, alışılmış sofra takımları
olduğu kadar, bilginlerin yazı masaları için yapılmış özel parçalarda bulunmaktadır.
Kalıptan dökme parçaların birbirine kille yapıştırılması sonucunda biçimlenen küçük
şişeler özellikle popülerdir.
Özel yapım gemilerin grafik olarak iç dizaynı
Yuan Hanedanlığı sonlarına doğru ayaklanmalar ve isyanlar baş göstermiş.
İmparatorluğun çöküş sebebi, tarımın ihmal edilmesine, el sanatları üretimi ve
ticaretine çok fazla önem verilmesine bağlanmıştır.
Ming Hanedanlığının (1368-1644) başlangıcında ekonomi ve ticaretten çok tarıma
önem verilmiştir. Bu da bütün Ming döneminin politikası olmuştur. İlk İmparator
Hongwu özel ticareti yasaklamış. Çin ürünleri, ülke dışına, ancak geleneksel
diplomatik ilişkiler içinde, hediye ya da ödül olarak çıkabilmiştir. Bu çerçevede
yapılan ticarete bir ölçüde de olsa izin verilmiştir. Yabancı ülkeler, kendilerine özgü
olan ürünleri dostluk göstergesi olarak Çin sarayına gönderirken, Çin İmparatorları
da yurt dışında en aranan ürünler olarak başı çeken ipek ve porseleni, yabancı
hükümdarlara armağan olarak sunmuştur. Özel yapım olan gemilerin gizli
bölmelerinde giden hediyeler normal ticaret malları değildir.(Resim-44)
Resim 44
51
Gizli bölmelerde saklanan objeler genellikle İmparator tarafından başka ülkelerin
hükümdarlarına gönderilen hediyelerden oluşmaktadır. Bu bölmeye diğer tüm
kargolar geçildikten sonra ulaşılır ve bu durum da hediyelerin yer aldığı alanı,
geminin en güvenilir yeri yapmaktadır. Gönderilen hediyeler genellikle dostluk, barış
adına gönderilen küçük hediyelerden oluşur. Bu hediyeler kral mühürleri, fildişi
hançerler, kılıçlar, imparatorluk tarafından üretilen lake kutular ve üzerinde
mitolojiye göre sekiz adet ölümsüz varlığın resmedildiği Lu Dong Bing Kaseleridir.
(Resim-45)
Çin‟den yurtdışındaki hükümdarlara dostluk ve barış adına gönderilen hediyeler.
Yuan Hanedanlığı döneminde yaşanan mavi-beyaz porselen devrimi, İmparatorluk
yönetiminin bilinçli bir çabası ve desteği sonucunda doğmuşken, Ming Hanedanlığı
dönemindeki değişimler bunun tam tersi bir etkiden kaynaklanır. Sarayın sanata
Resim 45
52
destek vermemesinin nedeni, İmparator Wanli‟den sonra gelen İmparatorların, saray
entrikaları ve hadım ağalarının siyasal sürtüşmeleriyle uğraşmak zorunda kalmasıdır.
Ülkede bir dizi verimsiz hasat sonucu ortaya çıkan halk ayaklanmaları, içteki siyasal
bunalımlara ek olarak, kuzey sınırındaki Mançu tehdidinin büyümesi, zor bir süreci
beraberinde getirmiştir. Bu dönemden, fırınların yeniden imparatorluğun denetimi
altına alındığı yıl olan 1683‟e dek üretilen ürünlere genellikle “geçiş dönemi”
ürünleri denir. (Resim-46)
Geçiş Dönemi‟ne ürünlerine ait motifler
Çinli çömlekçiler ve bezeme ustaları yabancılardan gelecek her türlü biçim ve desen
talebini karşılayabilecek durumdadır. Çok yönlü ve değişik zevklere hitap edebilecek
duruma gelmişlerdir. Geçiş dönemi ürünleri kalite açısından çok büyük farklılıklar
gösterir. Bunların arasında bir grup olağanüstü nitelikleriyle öne çıkar. Bu gruptaki
porselenler birbiriyle o kadar uyumlu ve tutarlı bir kaliteye sahiptir ki tek bir fırından
Resim 46
53
çıkmış olduğu ve özel bir müşteri grubu için üretildiği tahmin edilmektedir. Bu gruba
giren parçalar Avrupa ve Orta Asya‟da bulunmaktadır.[35
]
Mavi- beyaz lale şeklinde vazo “İstanbul‟daki
Çin Hazinesi”
T.C. Dışişleri Bakanlığı 2001yayınları, Hwee
Lie Biehaut
1635-1645 yılları arasında üretilmiş olan bu kaplarda, yabancı kaynaklı yeni
süslemelere ve biçimlere rastlanır. Bu grupta yer alan şişe biçimli bir vazoda 16.
yüzyıl İznik kaynaklı orijinal bir parçanın, model olarak alındığı görülmüştür. Bazı
örneklerin üstünde ilginç bir motife rastlanır. Bu motif stilize edilmiş bir lale
motifidir. Osmanlı kaynaklı bir çiçek olan lale, 17. yüzyılın başlarında Hollanda‟da
son derece popüler olmuştur. Lale motifi Güneydoğu Asya‟ya, Ortadoğu‟ya ve
Avrupa‟ya çokça ihraç edilmiş Kraak parçalarından bazılarında da görülür.(Resim-
47)
35
http://www.maritimeasia.ws/turiang/imagearchive.html
Resim 47
54
Kraak isminin nerden geldiğine bakacak olursak, özellikle Hollandalıların meraklı
oldukları, çok güzel bir maviyle boyanmış, ayrıntılı ve canlı resimlerle bezenmiş,
genellikle kalıpla yapılmış kabartma süslemeleri bulunan kaplardır.[36
] 16. yüzyıl
sonu ile 17. yüzyıl başında, Kraak adıyla anılan bu mavi-beyaz renkteki ürün, bütün
ülkelere sel gibi akar. Bunları taşıyan Hollanda gemilerinden (carrack) türetilmiş
Kraak adı, genellikle ince yapılmış mavi-beyaz porselen kapları tanımlamak için
kullanılır[37
]
Genellikle tabaklardan oluşan bu mavi-beyazların arasında taslar, vazolar ve küpler
de vardır. Yüzeyleri çok sayıda kartuşla bölünmüş ve her birinin içi desenlerle
kaplanmıştır. Bölümlendirilmiş bir yüzeyi peyderpey resimlendirmek, pek tabii ki tek
bir beyaz yüzeyi bir seferde boyamaktan daha kolaydır. Böylelikle muazzam
boyutlara varan üretim hız kazanmaktadır.
Çin dönemine baktığımızda, İmparatorluğun yönetimi ve desteği 1620‟de sona erince
başka çıkış yolları aranır ve çözüm yurtdışında bulunur. 1567‟de, Ming yönetiminin
ilk günlerinde konulan ticaret ambargosu kaldırılınca, -Portekizlerin Çin‟e giden
deniz yolunu keşfi ile birlikte- Portekizliler ve İspanyollar hemen piyasaya girerler.
Kısa süre sonra onları Japonlar ve Hollandalılar izler. Avrupalılar Çinlilerin en çok
talep ettikleri müşteriler haline gelirler. Hollandalıların doğu deniz yollarına
36
Rinaldi, Maura. “Kraak Porcelain; A Moment in the History of Trade - Kraak Porselenleri; Ticaret
Tarihi” London, 1989 37 Howard, David ve Ayers John. “China for the West; Chinese Porcelain and other Decorative Arts
for Export - Batı‟daki Çin: İthal Çin Porselenleri ve Diğer Süsleme Sanatları” London and New
York, 1978
55
hükmetmesinden sonra büyük miktardaki Ming porselenleri Avrupa‟ya gönderilmeye
başlanır.
Qing Hanedanlığı Qianlong dönemi İsveç soylu ailesi Grill için yapılmış, armalı İhraç Porselen (1736-1795 )
Qing Hanedanlığı Yongzheng dönemi, armalı düz tabak (1723-1735)
Çin porselen imalatçıları repertuarlarının bütününü Avrupalıların karmaşık sosyal
alışkanlıklarına uygun bir hale dönüştürür. Bu porselenler Avrupa‟da daha önceleri
kaba ve yöresel kap kaçak kullanan aristokrat ve orta sınıf ailelerini cezbeder. Çinli
porselen imalatçıları Avrupalıların taleplerini karşılamak ve onları memnun etmek
için tasarımlarını değiştirir. Hatta büyük miktarda mal ısmarlayan ünlü ailelerin
armalarını tasarımlarına eklemişlerdir. Çoğu kez Avrupalılar porselenlerin üzerinde
Resim 48 - 49
56
ne istediklerine dair titizlikle yapılmış resimler ve modelleri beraberinde
göndermişlerdir. (Resim 48-49)
Çin porselenleri parlak ve göz kamaştırıcıdır. Üzerine tıklatıldığında çınlamakta,
çelikten daha ince ve kırılgan, sıcağa karşı dirençli, yıkaması kolay ve suyu
geçirmeme özelliğine sahiptir. 17. yüzyıl Avrupalıları için - ki bu insanlar tahta ve
topraktan yapılmış tabak çanak kullanmaktadır – Çin porselenleri hem bir mucize
hem de bir gizemdir. 17. yüzyıl sonlarına kadar Çin porselen üreticilerinin sırrı Çin
dışında yaşayan hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Mavi-beyaz ürünler
ticaretinin büyük bir bölümünü oluşturur. Fakat aynı dönemlerde fırınlarda sadece
mavi-beyaz değil tek renkli ve çok renkli kaplarda üretilir. Ming döneminde var olan
çok renkli üretim, genişler ve çeşitlilik kazanır.
Mavi-beyaz geniş kenarlı, uzun yuvarlak ayaklı, Kinrande sitili sefer tası
Resim 50
57
Bunlar daha çok yurt içine yöneliktir ama bu çok renkli türe ait Kinrande (altın
brokar) adı verilmiş bir tür, (Resim-50) özellikle Japonya‟da çok popülerdir aynı
zamanda Osmanlı İmparatorluğu‟na da ihraç edilmiştir. Altın süslemenin ya tek
renkli bir zemin üzerine, ya da çok renkli bir desen üzerine uygulanmış kırmızı
kartuşla işlenmesi yoluyla elde edilen bu tür, dokumacılık sanatının zengin
süslemelerini çağrıştırır.[38
]
Çin ihraç porselenlerinin 13. yüzyıldan günümüze kadar ki tarihine baktığımızda,
Ortadoğu‟dan gelen sürekli, ama değişken bir talep görürüz. Bu da büyük
miktarlarda, çoğunlukla da yüksek kaliteli, sipariş ürünlere yönelik olmuştur. Alınan
çok büyük siparişler kimi zamanlarda bazı fırınların bir yılda üretecekleri üretimi
kapsayabilmiştir. Kara ve deniz bağlantılarının da desteklediği bu talep, seramik
imalat tarihi süresince çeşitli arayışlara yönelinmesini, buluşlar yapılmasını ve
ilerlemeyi teşvik edici unsurların oluşturulmasını sağlamıştır. Bu talep, çömlekçilerin
de, süslemecilerin de yaratıcı yeteneklerini sınamasına ve kanıtlamasına sebebiyet
vermiştir.
38
“Marchant & Son, Exhibition of 17th C Blue & White & Copper Red, 1997, No. 4; Private
Collection - Marchant & Son Sergisi, 17. Yüzyıl Mavi-Beyaz ve Bakır Özel Koleksiyon No. 4; 1997”
TÜRK – ĠSLAM DÜNYASINDA SERAMĠK ve
PORSELEN
BÖLÜM -3
(58-87)
58
Porselen, Orta Doğu‟nun arkeolojik araştırmalarına kılavuzluk eder. Seramik
parçalar, kazılarda en çok bulunan parçalardır. Çoğu zaman rastlanan porselenlerin
mevcudiyeti birçok faktörü işaret eder.
Bu faktörlerden ilki, porselen yapmak için ucuz ve kolayca bulunabilen materyallere
ihtiyaç olduğu, ikincisi, kapların çok kolay kırıldığı, üçüncüsü, canlı (deri yada
tekstil) yada cansız (metal) materyallerden başka seramik parçalarının toprak içinde
bozulmaya eğilimli olmadığı, ve dördüncü olarak metal yada cam haricinde pişmiş
seramiklerin toprak altında erimediği ve geri dönüşüm işlemine tabii tutulamadığıdır.
Bu saydığımız nedenlerle el üretimi seramiklerin geçmişten günümüze tüm formları
bulunmuştur. Kapların şekillerinin ve süsleme modellerinin zaman içerisinde
değiştiği görülür. Bu durum tarihi süreçte ülkeler tarafından işgal edilmiş alanları
anlamak için kullanılmıştır.
Bunlara ek olarak porselen hem kendi özünde hem de şarap ve yağ gibi ürünlerin
taşınmasında kullanılan ticari bir araçtır. Kazı alanlarında bulunan ihraç porselen
objelerin varlığı bizlere o bölgede yaşayan insanların hangi yollardan diğer ülkelerle
ticaret yaptığını göstermektedir.
Ana çizgiler üstünden arkeoloji, çömlekçiliğin tarih öncesi ve tarihsel dönemleri ile
ilgili çıkarımlar yapabilir ve bu çıkarımlar İslam tarihinde yer alan seramik
çalışmalarına ışık tutmak amacıyla da kullanılabilir. (7. yüzyıldan günümüze kadar
geçen süreç) 9. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İslam dünyasının farklı bölgelerinde
59
farklı türlerde sırlanan ve süslenen çömleklerle karşılaşılmaktadır. Üretilen
çömleklerde doğru bir şekilde artan kalite ve tekniksel gelişim net bir şekilde
görülmektedir. Bu durum, sanat tarihçilerin ve koleksiyoncuların İslami süreci, sırlı
seramiklerin gelişiminin en önemli süreci olarak kabul etmelerini sağlamıştır. Bu
süslemeli objelerin, toplam üretimin sadece ufak bir bölümünü oluşturduğunu bilmek
önemlidir.
Bu durum 15. yüzyıl Mısırlı tarihçi Maqrizi tarafından da açık bir şekilde tarif
edilmiştir. Mısır‟ın başkenti Kahire‟deki müzakerede: “Farkında olmamız gerekir ki,
günümüzde müzelerde görülen, güzel bir şekilde süslemiş ve sırlanmış seramikler
İslam dünyasının şehir ve kasabalarında yaşayan büyük ve zengin sosyal guruplar
için üretilmişti. Görüldüğü gibi Orta Doğu‟nun kentsel merkezlerinde ki özel
üretimler kendine diğer bölgelerde, çok az yer edinmişti fakat Karak yaylası ve
Ürdün‟ün kuzey bölgelerinde çalışan arkeologlar daha çok sırlanmamış yada tek
renkli sırlanmış çömlekler bulmak için daha çok vakit geçirmişlerdir. İslami süreç
genelinde, Karak yaylası çoğunlukla kırsal alandır ve bu gerçek o bölgede birçok
türde çömleğin bulunmasına da yansımıştır.” Şeklindeki ifadesi günümüze kadar
gelen eşsiz porselenlerin nasıl ve ne şekilde geldiğinin en güzel ispatıdır.[39
]
39
http://www.islamicarchitecture.org/art/islamic-pottery.html
60
Porselen, Çin‟in dünya seramiğine en büyük katkısıdır. Çini kelimesi yani fağfuri
فوری() غ çıkış noktası olan ülkeden söz eder, “Çin İmparatoru” anlamında Arapça ,ف
bir kelime olan “fağfur” ( )فور غ dan türemiştir. Fağfur, bir İran deyimi olan veف
“tanrının oğlu” anlamına gelen “Baghpur” kelimesine adapte edilmiştir. Bu deyim
Osmanlı ve İran metinlerinde porselen kelimesi anlamında kullanılmıştır. 18.
yüzyılda Osmanlı sarayına Çin‟den birçok fağfur eşya hediye olarak gelmiştir.
Bunların çiçek ve ince işçiliğe sahip olanlarına “hatayi”, zarif olmayan daha
basitlerine de “kaşi” denilir. Topkapı Sarayı Müzesinde bu örneklerden görmek
mümkündür.
Çin‟de porselen üretimi, hem iç hem de dış piyasada yavaş yavaş gelişir. Doğu, Orta
Doğu ve Güney Doğu Asya ülkelerini kapsayan dış piyasada porselen başlıca ürün
halini alır. Üretilen Çin porselenleri Avrupa‟ya 1300‟lü yıllarda ulaşır ve sadece
Avrupa Krallarının değil Arap Hükümdarlarının da beğenisini kazanır. Bu beğenide
ki en büyük etken ise mavi-beyaz porselenlerin içinde servis edilecek herhangi bir
zehirli yiyeceğin porselenin rengini siyaha dönüştürdüğüne inanılmasıdır. 1500‟lü
yıllarda porselen yapımının gizemi Japonya ve Kore‟ye de yayılmıştır ve bu
ülkelerde porselen yapan sanatçılar da çok güzel porselenler üretmiştir.
İslam çömlekçiliği 622 yılı civarlarında başlamıştır. 633 yılından sonra Müslüman
ordular Bizans İmparatorluğu, Basra, Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve daha sonra
Endülüs‟e doğru seferler yapmışlardır. İslami çanak çömleklerin yapımı Arap
fetihlerinin olduğu döneme rast gelir ve daha önceden yapılan çanak çömleklerden
çok daha farklı oldukları görülür. (600-700) İlk dönemlerde yapılan İslami
çömleklerin temelde üç çeşit çömlek tipine sahip olduğu göze çarpar. Bunlar; kalay
61
sırlama, cilalı boyama ve ince sulu kil boyamadır. Yapılan çanak çömleklerde metal
sırlama kullanılmaktadır. Kalay sırlamalı kaseler, Çin çömleklerinin birer taklididir.
(850) Çinlilerin etkisinde kalınarak üretilen ince sırlamalı beyaz porselen ürünlerin
ilk olarak Mısır ve Irak‟da üretildiği bilinir.[21
]
Üretilen bu kapların özellikleri beyaz rengi, yarı şeffaf sırrı ve modaya uygun
şekilleridir. Eldeki dokümanlara bakıldığında 8. yüzyılın sonundan 9. yüzyılın
başlarına kadar, bu tipteki Çin porselenlerinin ünlü Abbasi Halifesi Harun El-Raşit
süresince İslam dünyasına ihraç edildiği görülür. Abbasi İmparatorluğu döneminde
cam sırlama tekniği daha popüler hale gelir. Bu cam sırlama tekniği Çin porselenini
taklit etmenin diğer bir yoludur.
9. yüzyıldan itibaren, bir zamanlar mütevazı olan el sanatları, sitillerin canlılığı ve
farklılaşmasıyla olağanüstü bir ilerleme kaydeder. Bu ilerleme ilk önceleri Irak‟ta
bulunan Abbasi halifesi etrafında ve kuzeydoğudaki Horasan ve Maveraünnehir‟in
taşra kısımlarında gelişir. Sonrasında Mısır, Suriye, İran ve diğer Müslüman
topraklarda bir uçtan diğer bir uca kadar yayılır. Sanatçılar, bölgesel killeri objeler
içine koyarak daha önce bilinmeyen ve diğerlerine benzemeyen harika bir güzellik
yaratırlar. Bu güzellik ancak birkaç yüzyıl sonra Hıristiyan Avrupa‟da üretilmeye
başlanır.
21
Febervari, Gesa, “Ceramics of the Islamic World - Islam Dünyası Seramikleri” Rajab Müzesi,
I.B.Tauris Publishers, London/New York, 2000, s.23.
62
İslam sanatçıları Uzak Doğu‟nun beyaz porselenine eş değer porselenler üretmek için
sırlamanın içine beyaz kil ve kalay katarak porseleni sırlar ve aynı rengi yakalamaya
çalışırlar. Ancak kalay sırlama yüzeyler üzerinde mat ve gri-beyaz alanlar yaratır ki
buda Uzak Doğu‟nun beyaz porselenine eş değer değildir. Sırlamanın dışında,
üretilen eserler diğer tüm yönleriyle birbirine yakındır. Kalay sırlama kaplar,
Mısır‟ın birçok şehrinde büyük miktarlarda, en çok Irak‟ta özellikle de 9. yüzyıl
süresince Abbasi İmparatorluğunun başkenti olan Bağdat‟ın kuzeyine birkaç yüz
kilometre uzaklıktaki Samarra kentinde ortaya çıkmıştır. 833-884 tarihlerinde
kurulan Samarra, İslam seramiklerinin en önemli merkezidir. Her ne kadar Samarra
kentinde çömlek kili olmasa da yapılan kazılar üretim olduğunu ispatlamaktadır ki bu
kazılarda çıkan objeler şehrin diğer yerleri için çanak çömlek imal edildiğinin
göstergesidir. Perdah tekniği ile yapılan ilk seramikler ve plaka çini yapımı ilk defa
burada gerçekleştirilmiştir.
İslam sanatçıları, Çin‟den ithal edilmeye başlanan porselenlerin biçimlerinden
etkilenmiş olmalarına rağmen, iyi porselen hamuru üretebilmek, düz, sert ve cam
gibi sırlamayı taklit edebilmek için fırınlanabilen kile ihtiyaç duymaktadır. Sanatçılar
daha sonraları moda haline getirilen ve canlandırılan kase, testi ve diğer objelere,
farklı bir sanatsal yaklaşımı adapte etmişlerdir. Bu adaptasyon işlemi de beraberinde
zengin renkleri, bu renklerin tanzimini ve karışık süslemeli motifleri sanata
kazandırmıştır. O dönemlerde yüzeylerde kullanılacak olan süsleme tekniklerinin
mükemmel olmasını sağlamak sanatçıların tek kaygısı ve meşguliyetidir. Sanatçıların
sanatsal becerileri gelişmiş ve yükselmiştir.
9. yüzyılın bitmesinden önce, sanatçılar çalışmalarına, estetik anlayışını ve tekniksel
anlamda başarıyla yakalanan parlaklığı yerleştirmişlerdir. Siyasal değişiklikler,
63
sanatçıların işlerini de sekteye uğratmış. Baş çömlekçiler, mesleki sırları, güç ve
himayeleri ile birlikte siyasal nedenlerden ötürü yeni merkezlere göç etmiştir. Sitil ve
teknikler yıllar boyunca birçok değişikliğe uğramış, bu sitil ve tekniklerin bir
devletten diğer bir devlete aktarılırken ki uygulanışı çok büyük farklılıklar
göstermiştir. Fakat gerçekte, İslam sanatçıları her zaman işlerinin diğer yapılan
işlerden ayırt edilmesini sağlayacak sanatsal yaklaşımlarda ortak bir politika
izlemişlerdir. Çömlek sanatında kullanmış oldukları tarz ve sitilin hiç değişmemesi
ve aynı sanatsal politika üzerinde ilerleme kaydetmesi onların tek yapıcı ve üretici
güç olarak adlandırılmasına sebebiyet vermiştir. Toplumun her kademesine hizmet
etmiş fakat en iyi sırlanmış seramiklerini güzel şeylere sahip olmaktan mutlu olan
orta sınıf için tasarlamışlardır. Yarattıkları çömlekleri çok fazla renklerle
süslemişlerdir.
İslam ülkelerine bakıldığında en iyi ve en yaratıcı seramiklerin her zaman İran‟da
üretildiği görülür. İslam etkisindeki seramik tarihine bakıldığında; sanatçıların kendi
tekniklerini yaratmadan önce, diğer ülkelerin kullandıkları teknik özelliklerin
etkisinde kaldıkları görülür. İslam sanatçılarının kendi tekniklerini ya da eskinin yeni
türlerini yaratırken, Mısır ve Çin‟den yardım aldığı düşünülür. Birçok yeni teknik
bulunmasına rağmen, İslam seramikleri, cilalı sırlaması, estetik dekorasyonları,
sitilleri ve mimaride temel dekoratif motif olarak kullanılan seramik fayansları ile
zaten çok iyi bilinmektedir. İran, Irak, Suriye ve Mısır gibi Yakın Doğu ülkeleri
İslami seramikçiliğin büyük merkezleri haline gelmeye başlamıştır. Müslümanlara,
çömlek sanatının Mezopotamya, Basra, Mısır ve diğer kültürel bölgelerden intikal
ettiği oldukça açıktır. Sırlı çömleklerin ilk defa Mısır‟da ortaya çıktığının izleri MÖ
64
4000 yıllarına dayanmaktadır. İran ve Mezopotamya‟yı da içine alan Yakın Doğu
bölgelerinin birçoğuna sırlı çömlek formlarının ulaştığı görülmektedir. [22
]
Porselen İslami dönemde 3 gruba ayrılmaktadır: bu dönemler İlk, Orta ve Son
Dönem İslam Porselenleri olarak bilinir. İlk yüzyıllarda Ürdün‟ün Karak yaylasında
yaşayan halkın kullandığı çömlekler Bizans İmparatorluğundaki türlerin devamı gibi
görülür. Eldeki kaynaklara bakıldığında 9. yüzyıla kadar İslami çömlekçiliğin
Mezopotamya, Suriye ve Basra‟da beyaz kalay sırlama kullandıkları görülür. 7. ve 8.
yüzyıllara ait bilgiler çok sınırlıdır. 8. ve 18. yüzyıllar arasında, sırlanmış
seramiklerin kullanımı İslam sanatında yaygınlaşır.
Seramiklerde genellikle süslü çömlek formu kullanılır. Kalay içerikli donuk sırlama
İslam çömlekçiliği tarafından geliştirilmiş olan en yeni ve en son teknolojidir. Diğer
önemli katkı, çıkış noktası 9. yüzyılda Irak olan taş-macun (stonepaste)
seramiklerinin gelişimidir.
Abbasi Hanedanlığı boyunca büyük ölçüde kalay sırlamanın, çoğunlukla da donuk
beyaz sırlamanın kullanıldığı çömlek üretimi hız kazanır. Böyle bir endüstrinin
gelişmesinin sebebi bazı tarihçiler arasında Çin‟in etkisinde kalmak olarak
açıklanmıştır. Muhammad ibn al-Husayn al-Baihaki, (takriben1059) tarafından
yazılan kitaba atıfta bulunarak “Horasan valisi Ali ibn‟Isa‟nın Halife Harun Reşat‟a
(786-809) hediye olarak daha önce Halifelik sarayında görülmemiş 2.000 parçalık
22
Cooper, Emmanuel, “Ten thousand years of pottery - Çömlekçiliğin 100 yılı” Pennsylvania
Üniversitesi Yayını ,4. Baskı 2000, s. 86–88
65
porselene ek olarak 20 parça Çin İmparatorluğu‟na ait porselen gönderdiğini
belirtmiştir.”[23
]
12. ve 13. yüzyıl avcı desenli
yeşil kap
Çin porseleninin etkisinde kalma süreci, üç evrede incelenebilir. İlki, Talas (751)
nehri yakınlarında Arapların Çinlilerle savaşması ve Çinlileri yenmesi sonucunda
oluşan etkileşimdir. Savaş sonrasında esir düşen Çinli sanatçıların Müslümanlara
çömlek ve kağıt yapımını öğrettikleri fikri ileri sürülür. 800‟lü yıllarda Çin
çömlekleri ve porselenleri Abbasi‟lere kadar ulaşmıştır. İkinci etki, 12. ve 13.
yüzyıllarda görülmüştür. (Resim-51)
Selçuklu Hanedanlığının çöküşünden sonra
porselen endüstrisinin şatafatlı dönemi kan kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem, Çin
çömlek geleneğini de beraberinde getiren Moğol saldırılarının görüldüğü dönemdir.
23 "Islamic Art - İslam Sanatı” Detroit Sanat Enstitüsü: online, Internet, 21 Ekim1998
Resim 51
66
Üçüncü etki, 15. yüzyılı içermektedir. Bu etkinin büyük bir bölümü Tang, Song ve
Ming Hanedanlıklarında yapılan ithal porselenlerdir. Mezapotamya‟da ki
çömlekçilerin yapmış olduğu cilalı çömleklerde Tang Hanedanlığı seramiklerinin
etkisi görülmektedir.
İranlı çömlekçiler, iki tipte, üzeri ince ve saydam bir tabakayla kaplandıktan sonra
boyanan, seramikler üretmiştir. Bunlardan ilki cilalı çömlektir. İlk dönemin son
kısımlarında İslami sanatçılar cilalı çömlekler hakkında çeşitli fikirler geliştirmeye
başlamışlar, cam gibi olan parçalar üzerine, gümüş ve bakır oksitle süslemeler
resmetmiş daha sonraları birçok çeşitteki sırlama tekniklerini denemişlerdir. Bu
tekniklerden ilki sıklıkla bir boyanın üzerine başka bir boya kullanma, ikincisi de
çömleği birçok kere fırınlamadır.
Öncelikle cilalı çömlekler üç kez fırınlanarak özel işleme tabii tutulurdu. İlk aşama
parçaların hava ile kurutulmasıydı. Bu, fazla rutubetin dışarı atılması için
yapılmaktaydı. Parçalar kili azaltmak için tekrar fırınlanmakta daha sonra parçaların
üzerine cila geçilmekte ve ikinci kez fırınlanarak cilanın sabitlenmesi
sağlanmaktaydı. En son olarak metalik oksit, parçalar içine konularak üçüncü ve son
kez fırınlanmaktaydı. Üçüncü fırınlama parlaklığın dışarı çıkmasını sağlamaktaydı.
Dikkatli ısı ayarı, ince ve saydam olan tabakayı yumuşatmakta, oksijenden fakir hava
katmanı metalik oksit içinde yer alan oksijeni almakta ve cam gibi olan parçaların
yüzeyine ince zar gibi bir metal bırakmaktaydı.
67
Şeffaf sırla sırlanmış kazıma yöntemiyle içine büyük bitki desenleri işlenmiş sarı cilalı büyük tabak.
İlk önceleri cila pek çok farklı renkten yapıldı fakat daha sonraları İran, cilalı
çömlekleri, tek renk cila ile süsledi. Süslemede sadece sarı renkli cila kullanıldı, [24
]
(Resim-52) çünkü birçok renkli cila kullanmak hem daha zor hem de daha
masraflıydı. Özel fırınların yapısı, eklenen materyallerin masraflı oluşu, özelliklede
çift fırınlama için ekstra akaryakıta ihtiyaç olması ve tüm değişken olasılık
kontrollerinin zorluğu bu seramikleri çömlek sanatının doruğuna taşıdı.
Bu süreçte cilalı çömlekler, Fatimilerin cilalı çömlekleri gibi Mısır‟da da üretilmeye
başlandı. Mısır çömlekleri, Fatimiler döneminden bu yana kuşlar, hayvanlar ve insan
figürleri ile boyanmaktaydı. Fatimiler Doğu‟dan Batı‟ya göçer nitelikli bir kabileydi.
Göçer olmaları, kendi sitil ve tekniklerini gittikleri her yere taşımalarına neden oldu.
Bu suretle yaptıkları tüm seramikler Fatimi seramikleri olarak isimlendirildi. Cilalı
24
Febervari, Gesa, “Ceramics of the Islamic World - Islam Dünyası Seramikleri” Rajab Müzesi,
I.B.Tauris Publishers, London/New York, 2000, s.24
Resim 52
68
çömlekler Afganistan‟da da yapılmaya başlandı. Bu çömlekler ince, sulu kil
formunda, iyi cilalanmış çömleklerdi.
İslam ülkeleri için en iyi ve en yaratıcı çömlekler İran‟da üretilmiştir. 9. yüzyıl
boyunca, İslami seramik üretimi derece derece gelişmiş ve sonraları Doğu‟da, İslam
dünyasının da ötesinde yayılarak itibarlı bir endüstrinin kurulmasının temellerini
atmıştır. 11. yüzyıl ortalarında Selçuklular İran‟ı fethederek İslam dünyasına adım
atmışlar ve böylelikle Orta Çağ ve Orta Dönem Seramikleri başlamıştır.
Doğu‟da ki kanıtlar üretim merkezlerinin Semerkant‟da kurulduğunu gösterir. Bu
merkezde en çok kabul edilen teknik, kaplarda kaligrafi süslemelerinin kullanıldığı
tekniktir. Selçuklular Türklerin göçebe kabileleriydi. Fatimiler gibi gittikleri yerlere
kendi sitil ve tekniklerini götürmekteydiler. Selçuklular, Mısırda dahil olmak üzere
Müslüman Dünyasındaki sanatçıları, esnafları ve çömlekçileri etkisi altına alan yeni
ve taze ilhamlar getirdi. Liderlik ve olağanüstü askeri becerileri bunlara ek olarak
İslami politika noktalarındaki alçak gönüllülükleri ve ekonomik sistemleri 11. yüzyıl
ortalarında tüm İran‟ı elde etmeleri hususunda onlara büyük bir avantaj sağladı.
Selçukluların bir kolu çok geçmeden Türkiye‟ye göç etti.
Kalay ve parlak sırlı seramiklerin üretimine ek olarak Selçuklular yeni bir türü
seramik dünyasına kazandırmış ve bu yeni sırlama gövdenin daha geniş olmasını ve
el ile oyularak işlenebilmesine olanak sağlamıştır. El ile oyarak işleme kapların
görünüm ve kalitesinin artmasına, daha dekoratif tasarımlar ve desenlerin
kullanılmasına müsaade etmiştir. Farklı ebat ve şekillerdeki küpler, mumluklar,
siniler, tütsülükler fayanslar bu üretim şeklinin ürünleridir. Bu oymalı süslemeler
69
Sgraffiato olarak adlandırılmış ve Selçuklular Döneminden 20. yüzyıla kadar
kullanılmıştır.
11. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar, Selçuklular, sanatın da geliştiği bir barış süreci
getirdiler. Özellikle 50 yıl, 1175‟den 1225‟e kadar geçen süreçte birçok otorite
tarafından “Yakın Doğu seramik tarihinin en büyük tek çiçeği” olarak adlandırıldılar.
Selçuklular mütevazı göçebe bir kavim olmasına rağmen, sanat alanında büyük işler
üretmeyi başardılar. Selçuklu döneminde İran seramikleri geleneksel bir şekil aldı,
(kase, tabak, küp) Bu şekiller, ayakta duran heykelcikler ve en önemlisi geniş uzayıp
giden duvar çinilerini içermekteydi. İran‟ın Kuzey merkezindeki şehirleri Rayhan ve
Kahsan çeşitli türlerde Selçuklu seramiklerinin üretildiği şehirlerdi. Selçuklular
tarafından üretilen üç çeşit, temel tipte seramik bulunmaktaydı. Beyaz arka plana
karşı, düz siyah ve turkuaz üstüne, cam gibi bir tabaka geçirilen gölge şeklinde ki
resim, en ünlü İran beyaz porseleniydi.[25
] (Resim-53)
İran beyaz porseleni
25
Lane, A. “Early Islamic Pottery - İslam Porselenleri” Faber and Faber, London, 1947
Resim 53
70
Bu porselenler Çin‟in Song Hanedanlığı döneminde yapılan ve üzerine hafifçe
vurulduğunda çınlayan, porselen türü kopyalanarak yapılmıştı. Beyaz çömlekler
gerçek porselen değildi fakat gerçek porselenmiş gibi görünmesi için üzeri
sırlanmaktaydı.[26
] İran beyaz porselenlerinde genellikle çiçekli desenler hakimdi ve
bu durum “İslami seramik sanatının en yüksek göstergesi” diye bilinmekteydi. Düz
siyah ve turkuaz gölge resimler, genellikle tabaklarda, vazolarda, kaselerde ve duvar
çinilerinde kullanılmaktaydı.[27
]
Bu parçalar iki yeni metod kullanılarak fırınlanmaktaydı, üst sırlama ve alt sırlama.
Üstü sırlanan parçalar, sonrasında sırlamayı kuvvetlendirmek için daha önce
bahsedilen fırınlama tekniklerinden farklı olarak, tekrar fırınlanmaktaydı.
Boyandıktan sonra, son kez, resmedilen şekilleri kuvvetlendirmek açısından
fırınlanma işlemi tekrarlanmaktaydı. Alt sırlama yapılan parçalarda, bununla
benzerlik göstermekteydi; tek farkı boyanmadan önce ve sırlandıktan sonra
fırınlanmasıydı.
Selçuklular döneminde üretilen diğer çömlekler, çeşitli isimlerde İslam şehirlerinde
yerlerini almaya başladılar. Bu çömlekler Mina‟I, Amol ve Gabri çömlekleriydi.
(Resim 54-55-56) Mina‟l çömlekleri fevkaladeydi ve farklı bir sırlama, boyama ve
süsleme metoduyla yapılmaktaydı. Birçok Mina‟l parçasında farklı etkinliklerdeki
insan ve hayvan figürleri resmedilmekteydi. Amol çömleklerinin içerisine kazınarak
uygulanan hatlar, çoğunlukla yeşil, ara sırada kahverengindeydi.
26
Watson, O., “Persian Lustre Ware - Fars Cialı Çömlekleri” London 1985 s.32. 27
Febervari,Gesa, “Cited in Febervari Gesa - Gesa‟nın Şehirleri” London 2000 s.96
71
Selçuklu döneminde üretilen kelebek figürlü Mina‟l çömleği
Bütün tabağı çevreleyen balık figürlü kahverengi Amol çömleği
Çok renkli Garbi çömleği
Resim 54-55-56
72
Bu durum çömleklerin çok renkli olmasını sağlamaktaydı. Garbi çömlekleri, düz
ağızlı dışa dönük bir çerçevesi olan ve içerisine hep aynı yönde damar
uygulamasının yapıldığı, çok renkli çömleklerdi. Amol, Gabri ve Mina‟I çömlekleri
ile benzerlikler göstermekteydi. Daha uzakta, Hazar Denizi yakınlarında
üretilmekteydiler ve diğerleriyle aynı derecede yarışacak güzellikteydiler.[28
]
1200‟lü yıllarda Moğollar merkez Asya ve Çin‟i fethettiğinde Çin ve Batı Asya
arasında birçok ticari ilişki bulunmaktaydı. Çin çanak çömlekleri tekrar Batı Asya‟da
moda haline geldi ve birçok Batı Asya çömleğinde, Çin çömleklerinin renkleri ve
desenleri taklit edilmeye başlandı. 13. yüzyılda, Doğu‟dan saldıran Moğol istilacıları
birçok büyük Orta Çağ seramik merkezini istila etmiş, Kashan ve Mısır istilalardan
en az etkilenen iki seramik merkezi konumuna gelerek en fazla seramiği bünyesinde
barındırmıştır.
13. ve 14. yüzyıllar süresince birçok cilalı çömlek Kashan‟da üretildi.[29
] Kahsan, ilk
olarak duvar süslemeleri ile tanındı, Mısır‟da bu dönemde çok başarılı olmuştu
çünkü Memlükler, Moğol akınlarını püskürtmüş ve çömlekleri alarak terk edilen
toprak parçalarındaki bütünlüğü sağlayıp bu yerleri kendilerine bağlamışlardı.
28
Febervari, Gesa, “Ceramics of the Islamic World - İslam Dünyası Seramikleri” Rajab Müzesi,
I.B.Tauris Publishers, London/New York, 2000, s.25
29
Perpetual Glory “Medieval Islamic Ceramics from the Harvey B. Plotnick Collection - Orta
Dönem İslam Seramikleri” Chicago Sanat Enstitüsü Mart - Ekim 2007.s.10-17
73
Mısır‟da mavi ve siyah alt sırlama kullanılarak yapılmış kase
Bu süreçte Mısır‟da mavi ve siyah alt sırlamanın kullanılarak yapıldığı büyük kaseler
(Resim-57) ve bazı eşyaların depolandığı büyük küpler üretilmekteydi. Bu üretime
Memlüklü Çömlekleri ismi verildi. Memlükler, Selçuklularla benzerlikler
göstermekteydi fakat onlar bu kültürün koruyuculuğunu ve muhafızlığını gündeme
getirdiler. Bu koruyuculuk görevi, onları göçer kavim anlayışından çıkararak daha
güçlü bir askeri kavim haline gelmelerini sağladı. Genellikle yapmış oldukları
seramik ve mimari işlerde dini temalar açığa çıkmaktaydı. İslami Sanatın en büyük
destekçisiydiler.
Resim 57
74
Orta İslam döneminde bulunan çömlekler, kullanılan teknikler ve üretimlerine göre
birçok geniş kategoriye ayrılmaktaydı. İlki genellikle köylerde günlük kullanım için
yapılmış olan el yapımı kaplardı. İkincisi çömlek tornasında sırlanmadan yapılmış
çömleklerdi. İlk İslam döneminde çömlek tornasında sırlanmadan yapılmış çömlekler
farklı derecelerde teknolojik teferruat ve geniş ölçüde fonksiyonlar icra edilerek
yapıldı. Orta İslam döneminde ise bu kaplar orta derecede su ibrikleri, leğenler,
kaseler ve içinde zeytin yağı, üzüm suyu ve şarap gibi değerli üretimlerin konulduğu
büyük hazneli kaplar içermekteydi. (Resim-58)
20. yüzyıl başlarında kuzey Ürdün‟de su ve zeytinyağı saklanan kap örnekleri
Sırlanmış porselen, sırlanmamış porselene göre daha pahalıydı çünkü büyük
miktarlarda ki pişmemiş materyaller üretimde büyük beceriler gerektirmekteydi.
Sırlanmış çömlek üretiminin büyük bir çoğunluğu Suriye ve Filistin‟deki şehir ve
kasabalar ile Ölü Deniz‟in Güneyindeki üretim merkezlerinde yapılıp, buralardan
ihraç edilmekteydi. Farklı derecelerde ki sırlanmış porselenler Orta İslam döneminde
üretilmişti. En alt seviyede sırlanmış porselenler, çok renkli, kurşun sırlamalı küpler
Resim 58
75
ve kavanozlardı. 12. ve 15. yüzyıllardaki üretimlerde, bu kaplar yemek ve içecek
servisi için kullanılmıştı. Bu çömlekler sırlamanın altına kesik atılarak (Sgraffino)
veya kabartma kalıplar eklenerek süslenmişti. (Resim-59)
14. yüzyılda Sırlamanın altına kabartma kalıplar atılarak yapılan kase örneği
Büyük beceri ve materyallerin olmasını gerektiren sırlanmış çömlekler Çin‟den ithal
edildi. Çin çömlekleri İslam dönemi boyunca zarif şekli, süslemeleri ve bunların
ötesinde sert porselen kili ile çok pahalıydı. Çin kasesinin maliyeti Suriye‟de üretilen
en iyi kapların maliyetini çok çok aşmaktaydı ve sadece toplumun çok varlıklı
kişilerinin alım gücü yetmekteydi. Çin çömleklerinin yer aldığı tek yer bu yüzden
Karak kalesiydi.
Resim 59
76
Son dönemde üretilen İslam seramiklerinde, Çin‟in Yuan ve Ming Hanedanlıklarına
ait olan mavi-beyaz porselen etkileri Müslüman çömlekçiler tarafından yapılan
birçok seramikte belirgin bir şekilde görülmekteydi. İranlı sanatçılar Çin
porselenlerini gerçeğinden ayırt edemeyecek kadar güzel taklit etmekteydi. Çinlilerin
göz kamaştıran parçalar ürettiklerini gördükten sonra, kendi üretimleri olan
porselenlere de siyah sınırlar geçmeye başladılar. İlk olarak çerçeve kısmı siyah
olan mavi-beyaz porselen ürettiler. Gerçekte Çinli‟lerin bu fikri onlardan aldığı
düşünülebilirdi, ancak Çinli‟ler hemen siyah çerçeveyi eserlerinden çıkardılar.[30
]
Son dönemde, üç temel tipte, çömlek kullanımı göze çarpar. Bunlar Çin‟in Song
porselenleri, Kubachi ve İznik porselenleridir. Bu parçalar Çinlilerin yeşil-sırlı
celadonları ile benzerlikler göstermektedir. Çömlekler Çin‟in yeşil sırlı celadon
çömleklerinin sırlama teknikleri taklit edilerek üretilmektedir. Sırlanan parçalar
üzerindeki süslemeler, Çin‟de üretilen Song porselenleri ile üretim açısından
benzerlikler göstermektedir. İran porselenleri Çin porselenleri ile büyük benzerlikler
göstermekteydi ki eğer Hollandalı tüccarlar porseleni Çin‟den almamış olsalardı
kesinlikle İran‟dan alırlardı.
Son dönem süresince kullanılan diğer iki temel çömlek tipi Kubachi ve İznik
çömlekleriydi. Kubachi çömleklerinin teyit edilmiş bir menşeği yoktu fakat bu
çömleklerin silah ticareti yapmak için kullanıldığı düşünülebilirdi.
30
Lutter John, “The brillance of Islam - İslamın Parlaklığı” 14 -17 Temmuz/Ağustos 1974 Saudi
Aramco World.
77
Kubachi çömleği olarak isimlendirilen çömlekler siyah ve turkuaz renkli
seramiklerden ibaretti ki bu Çin‟in Ming Hanedanlığı dönemindeki mavi-beyaz ve
çok renkli seramiklerini anımsatmaktaydı.[31
] (Resim-60)
Kille sırlanmış Kubachi tarzı tabak
İznik çömlekleri bu zaman zarfında Türk sanatkarlar tarafından Uzak Doğu‟da
üretilmekteydi. İznik çömlekleri, çömlekçiliğin özellikle en iyi formuydu. Çömlekler
beyaz sırlı gövdeye sahipti ve renkli sırlamanın büyük miktarlarda karıştırılarak
kullanılması diye bilinmekteydi. İznik çömleklerini üreten üç yüz tane atölye
bulunmaktaydı. Bu yerlerde, yaprak ve çiçek süslemeli tabaklar, sofra takımları,
vazolar ve su kapları gibi her türde çömlek yapılmaktaydı. Üretilen bazı çiniler
31
Blair, Sheila, ve Bloom, Jonathan.” The Art and Architecture of Islam 1250-1800 - 1250-1800
İslami Sanat ve Mimari” New Haven and London: Yale University Press, 1994
Resim 60
78
Osmanlı Türkleri tarafından binaların süslemesinde kullanılmaktaydı. İznik çinileri
oldukça zarifti ve büyük miktarlarda ihraç edilmekteydi. Bazen Rodos çinileri olarak
isimlendirilmekteydi çünkü bu adaya gönderilen miktar o kadar fazlaydı ki insanlar
üretimin Rodos Adası‟nda yapıldığını düşünmekteydiler. Tarihçilerin bazen Şam
çinileri olarak anlatmalarının sebebi ise bu çinilerin Suriye‟de yapıldığına
inanmalarıydı. İznik çinilerinin üretimi 17. yüzyılda gerilemeye başladı ama çömlek
atölyeleri 18. yüzyıl sonlarına kadar kapatılmadı.
Suriye atlısının pipo içerken
görüntüsü.
Son İslam dönemi üretilen seramik objelerin diğer bir türü tütün içmek için
kullanılan kil pipolardı. (Resim-61)
Resim 61
79
Tütün ilk olarak 1600 yılında İslam dünyasında ortaya çıkmıştı. Şehirdeki otoriteler
kullanımını yasak etmelerine rağmen, tütün kullanma modası Osmanlı
İmparatorluğunda hızlı bir şekilde yayılmıştı. (Suriye, Ürdün ve Filistin‟i de
içermekteydi) 17. yüzyılda tütün Türkiye, Yunanistan ve İran gibi bazı alanlarda
yetiştirilmeye başlanmıştı. Tütün pipolarının İslami türleri chibouk (çubuk) olarak
bilinmekteydi ve killi pipolar uzun, içi boş bir ağaç gövdesine bağlı olan ağızlıktan
oluşmaktaydı. Bu çubuklar, kazılarda kil pipoların sıklıkla ortaya çıkan parçalarıydı.
Kil pipoların her yerde aynı tarz ve biçimde olduğu Karak kalesinden köylere giden
yollarda yapılan kazılar sonucunda kanıtlandı.
İslami çömlekçiliğin bu kadar ünlü olması belki de çömleklerde kullanılan cilalama
tekniğinin farklı oluşundan ileri gelmektedir. İslami çömlekçilik, ışık ve gölge
arasındaki etkileşimle çok fazla ilgilenmiştir. Bu albeni, mükemmel ve hafif parıltılı
sırlamanın oluşmasını sağlamıştır. Kullanılan bu sırlama, süslemeye son dokunuşu
veren ve ilerleyen yıllarda üretilecek olan birçok çömleğe ilham kaynağı olmuştur.
İranlı sanatçılar duvar yüzeylerini bütünü ile kaplama konusunda mükemmel bir
tekniğe sahip olmuşlardır. Duvar yüzeyleri yanında yerleri, bombeli ve oyuk alanları
da kaplamış, bu işlemi yaparken de yedi adet parlak renkte tanzim edilmiş minik
duvar mozaiği kullanmışlardır. Bu renkler beyaz, açık ve koyu mavi, siyah, yeşil,
turuncu ve bronz renklerdir. Süsleme oldukça karmaşık bir hal almış, doğal, çiçekli,
yapraklı ve yazılı süslemeler kullanmıştır. İran duvar süsleme geleneğinin doruğa
çıkışının en büyük göstergesi İran‟da bulunan ve İmam Ali Rıza camisidir. (Resim-
62)
80
İran‟da yer alan 8. İmam Ali Er Rıza camisi
Resim 62
81
Cilalı çömleklerinin yanı sıra, İslami seramiklerinin de merak uyandıran süslemeleri
oldukça ünlüydü. Bu süslemeler hayvan motifleri, çiçekli desenler ve kaligrafik
yazılardan oluşmaktaydı. Seramiklerdeki oymalı süslemeler, Müslüman
çömlekçilerin 19. yüzyıla kadar kullandıkları, “Sgraffiato” diye bilinen eski bir
oyma tekniği kullanılarak yapılmaktaydı.[32
]
Bu teknik seramiğin içine, keskin aletler yardımıyla süslemelerin kazınmasının temel
olduğu ve son olarak da kapların sırla kaplandığı bir oyma tekniğiydi. Sgraffito
tekniği, İslami süreçte önemli bir rol oynayan özel bir süsleme tekniğiydi. Daha ince
ve kurşun sırlamalı kırmızı çömleklerde kullanılan süsleme teknikleri, Çin‟in Tang
Hanedanlığı döneminde üretilen çömleklerin etkisi altında kalınarak yaratılmıştı.
Kırmızı çömlekler sgraffito tekniğiyle dekore edilmişti. Bu teknikte tek bir parça iki
renkle boyanmakta ve daha sonra belirli alanlara esas renk kazınmaktaydı[33
].
Üzeri ince ve saydam bir tabakayla kaplanmadan önce boyanan kapların içi,
diğerlerine kıyasla daha ince bir astarla kaplanmakta, süsleme keskin bir araçla
yapılmakta ve hemen sonrasında kapların üzerine şeffaf ya da renksiz sır
geçirilmekteydi. (Resim-63)
32
Wayne Bates “ A Guide to Sgraffito - Kazıma Tekniği Rehberi” “Pottery Making İllustrated -
Çömlek Yapımı”, Ocak/ Şubat 2007,s.24 33
Du Boulay, A., “Chinese Porcelain - Çin Porseleni” 1973
82
15 yüzyıl sgraffito tekniği ile yapılmış kırmızı çömlekler ve işlemelerde kazıma detayı
Resim 63
83
Sgraffiato‟nun birçok türü geliştirilmişti. En basit sgraffiato, zemin astarın içine ince
hatlar kazınmasıydı. Bu kazıma işlemi kullanılarak geniş yüzeylerin süslenmesi
“Champleve” olarak adlandırılırdı. Zemin astarına, kazıma işlemi yapıldıktan
sonra, geri kalan kısım, farklı renkte ki boyalarla boyanırsa bu tür “Aghkand”
olarak isimlendirildi. [34
](Resim 64-65)
Bakır plaka üzerine Champlevé tekniği 1554
13. yüzyıl İran Aghkand çömleği
V&A Museum no. 4358-1857
34
Hildburgh, Walter Leo, “Medieval Spanish enamels and their relation to the origin and the development of
copper champlevé enamels of the twelfth and thirteenth centuries - 12. ve 13. yüzyıllarada Orta Dönem İspanya
Porselenleri vebakır yüzeyler üzerindeki gelişiminin orjiniyle olan ilişkisi” London, Oxford university yayını,
1936.
Resim 64- 65
84
Ata binen okçu figürlü Memlük kasesi 1250-1517
Memlükler zamanında (1250-1517) Mısır‟da yeni bir kazıma tekniği üretilmiştir. Bu
türün diğerlerinden üç farklı yönü bulunmaktadır: Çömleklerin gövdesi zemin astarı
ile kaplanmakta, süslemeler içine oyularak yerleştirilmekte ve kalın kırmızı topraktan
yapılmaktadır. 14. ve 15. yüzyıllar süresince Mısırda kazıma tekniği kullanılarak
yapılan bu çömleklere “Memlük-çömlekleri” adı verilmiştir.[35
] (Resim-66)
Genellikle Memlük Nakşi kitabelerinde kullanıldığı görülmüştür.
35
George T, “Mamluk Pottery: More Evidence from Fustat - Memlük Çömlekleri :Diğer Kanıtlar”
Scanlon 1984
Resim 66
85
Selçuklular, siluet diye adlandırılan, arka fonun beyaz olduğu ve ön kısımda düz
siyah gölge resimlerin yer aldığı çanak çömlekleri geliştirdiler. Bu teknik, beyaz cam
görünümlü (Resim-67) gövdenin üzerine kalın siyah astar çekilmesini ve daha sonra
süslemelerin kazınarak kaplamasını içermekteydi. Son olarak renksiz ya da renkli
şeffaf kaplama ile -ki bu genellikle mavi yada yeşildi- kaplanmaktaydı.
13. yüzyıl başlarında, mavi – siyah şeffaf sırla sırlanmış cam görünümlü kase
Resim 67
86
İslam sanatçıları kainatın sayılar tarafından yönetildiğine inanırdı. Kusursuz
geometrik modeller ve süslemelerin kullanılması, sanatın sınırsızlığını, sonsuz
tekrarını ve Allahın değişmez ve kati kurallarının birçok simgelerle temsil edilmesini
sağladı.
İslam sanatının parlak renkleri ve dengeli süslemeleri oldukça gizemli ve cazibeliydi.
Model ve formlar şüphesiz içten bir tefekkür ve düşünceyle çizildi. Müslümanlığın
hükümleri tarafından yasaklanan sanat anlayışında insan formunun kullanılması
yasaktı, bu durum sanatta geometrik şekiller ve formlar içinde dengeli renklerin, ve
ahenkli geometrik çizgilerin ve kaligrafilerin kullanılmasına sebep oldu. İnançlarını,
diğer birçok din gibi ürettikleri eserler aracılığıyla göstermişlerdi. Parçalar üzerine
işlenen kaligrafiler, çoğunlukla dini ya da İslam dinin kitabı olan Kur-an‟dan alınan
sözlerdi. Kullanılan kaligrafiler ve dini süslemeler “çini”nin yaratılmasını sağladı.
Kur‟an da dendiği gibi “ellerle çalışmak kişinin kendini bilmesine izin verir, kişinin
kendini bilmesi, Allahı bilmesidir” Özünde sanatçıların çalışmaları ruhaniydi ve
genellikle oluşturulan çini fayanslar, cami ve anıtların iç ve dış bezemeleri için
yapıldı. Günlük yaşamda ise çini sobalar, kaseler ve düz servis tabaklarında süsleme
olarak kullanıldı. Dekoratif sanatlarda yer ve duvar süslemelerinde genellikle
seramik, nakış işleme ve kaligrafiler çömleklerin ortasında çok yoğun bir şekilde
kullanıldı. Sanat, gücün ve sonsuzluğun daimi bir simgesiydi. Bu tip bir güzellikle
çevrelenerek yaşamak gerçekte huzur bulmanın simgesiydi.
Diğer ülkeler yıllarca kendi mimarilerinde süslemeli çini fayans kullanımını kabul
ederek onları takip etti. İtalyanlar manzara resimli duvar panosu yapmak için çini
fayanslar kullandı. İngiltere‟de çini fayanslar, şömine kenarı süslemeleri ve bazen de
87
duvarların dış kısımlarında kullanılmış ve Kraliçe Victoria dönemi porselen
süslemelerinde oldukça önemli olmuştur. (Resim-68) Görüldüğü gibi İslami çanak
çömlekler, yüzyıllar içerisinde birçok gelişmeler göstermiştir. Bu gelişim taklit
olarak değil diğer ülkelerin teknik ve fikirlerini alıp kendi sitillerini yaratma yolu ile
yapılmıştır.
İran, Kashan; Eski İngiliz
yapımı sır altı teknikle işlenmiş porselen tabak
Resim 68
ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMĠNDE SERAMĠK ve
PORSELEN
BÖLÜM -4
(88-108)
88
Kolay kırılabilen seramik daima hareket eden göçebelerin aksine yerleşik
toplumların sanatıdır. Anadolu, çok eski devirlerden beri toprak sanatları konusunda
büyük bir merkez olmuştur. Seramik, Türklerin Orta Asya‟dan beri ulusal sanatları
arasında yer almıştır. Hun Türkleri, Doğu Asya‟da Çin‟e komşu olarak yaşamışlardır.
Doğu Hun İmparatorluğunu ortadan kaldırarak ticarete başlayan Çin tüccarları,
Çin seramiklerini, Türklerinde bulunduğu İç Asya‟daki yerleşim merkezlerine, yavaş
yavaş tanıtmaya başlamışlardır.[36
] Anadolu öncesi, İslâm sanatlarında seramik
oldukça yaygındır. Çin seramiği, İslam seramik sanatını etkilemiş ve bu etki Türk
sanatını da içine almıştır.
Selçuklular, çoğunluğunu Oğuzların oluşturduğu Türk boylarından meydana
gelmiştir. Anadolu'nun Türklere açılmasıyla beraber Selçuklular, Artuklular,
Danişmentler, Saltuklular ve Mengücükoğullarıyla beraber, Anadolu tarihinde
başlangıç dönemi geçirmişlerdir. Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan; Suriye, Irak ve
Maveraünnehiri kapsayan geniş bir alanda yaşayan Selçuklular ikiye ayrılmaktadır.
Suriye, Irak, Kirman, Horosan ve Maveraünnehir de yerleşmiş olan Selçuklulara,
Büyük Selçuklular; Anadolu'da yaşamış olanlara da Anadolu Selçukluları
denilmiştir. Bizans İmparatorluğu 1071 yılında Anadolu Selçuklu Türkleri tarafından
yıkıldıktan sonra Anadolu‟daki Türk etkisi hızlı bir şekilde büyümüştür. Anadolu
Selçukluları siyasi ve sanatsal etkinliklerini 1200-1380 yılları arasında yaşamışlardır.
36
Blehaut Hwee Lie, “Yakın ve Ortadoğu‟ya İhraç Edilen Çin Seramikleri - İstanbul‟daki Çin
Hazinesi” 2000 İstanbul, s 16-39
89
Sanatlarına gerçek kimliğini kazandıran mimarinin yanı sıra küçük sanatların da payı
büyük olmuştur.
Seramik üretimi Selçuklular zamanında Anadolu‟ya girmiş, ilerleyen süreçte
Osmanlılar ve Selçukluların Anadolu‟ya özgü malzeme ve teknikleri kullanmasıyla
daha da gelişmiş ve buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Bu durum sanattaki sayısız
gelişimi de beraberinde getirmiştir.
Selçuklularla başlayan ve beraberinde Osmanlı Devleti yıkılana kadar, Anadolu‟da
kurulan seramik üretim merkezleri en iyi şekilde muhâfaza edilmiştir. 13. Yüzyılda
Selçuklu egemenliği sınırları içindeki Anadolu‟ya yapılan Moğol saldırıları, Selçuklu
Devletinin birleşmesini sekteye uğratmıştır. Ancak Türkistan, Azerbaycan ve
Horasan‟dan Türk boylarının Anadolu‟ya gelişi, Türk geleneklerinin yeniden
canlanmasını, kültür ve sanat araştırmalarında yeni bir sürece girilmesini sağlamıştır.
Devlet kurmadan önce göçebe yaşayan Selçukluların başlangıçta belirgin bir
sanatları yoktur. İran'a yerleştikten sonra oradaki mimariyi görmüşler ve etkilenerek
kendi öz sanatlarını oluşturmuşlardır. İlerleyen süreçlerde Selçuklular, başta mimari
olmak üzere halı, çini, ahşap ve maden işçiliğini kapsayan sanat dallarında çok ilgi
çekici eserler vermişlerdir.
90
İslâm seramikleriyle, Anadolu Selçuklu seramikleri arasında kendine has
benzerlikler görülür. İlk dönemlerde sergilenen Anadolu Selçuklu seramiklerinin
kalitesi ve şekil zenginliği İslam merkezleri ile boy ölçüşebilecek olgunluktadır.
Selçuklu devri, Anadolu seramik tarihinin en güzel örneklerine rastlanan devirdir.
Selçuklular, İlk dönem İslâm seramik sanatının en basit örnekleri olan ve renksiz,
şeffaf sırlı, firuze yeşili, kobalt mavisi ve kahverengi seramikler üretmişlerdir.
(Resim-69)
Lacivert, yeşil ve mavi tonlarının hakim olduğu sır altı siyah dekorlu kapların
yapıldığı ve değişik dekor tekniklerinin uygulandığını görülür. Dini motiflerin yanı
sıra hayvan, insan, kuş, çiçek motifleri ile sarı, yeşil, siyah ve mor renkler,
süslemelerde yaygın olarak kullanılmıştır. (Resim-70)
Seramik biçimleri, İslâm seramik sanatının geleneksel sırsız, kırmızı hamurlu
vazoları, sürahileri, ibrikleri, kâseleri, ayaklı kapları ve küp şekilleridir. Seramik,
binalarda, çini olarak yer alırken Konya, Diyarbakır ve Kayseri‟de ki dini yapılarda
kalıplanmamış Selçuklu üslubu görülür. Selçuklu mimarisinde çinilerde kullanılan
biçim ve desenler çok fazla çeşitliliğe sahip değildir.
91
12.-13. yüzyıl Anadolu Selçuklu dönemi sırlı seramik kase Karatay Müzesi, Konya
Selçuklu tek renkli sır tekniği ile yapılmış çift başlı kartal rölyefi
Resim 69
Resim 70
92
Bilinen seramik teknikleri ve süslemeler, 10 ve 13. yüzyıllarda Selçuklu
seramikçileri tarafından daha da zenginleştirilmiştir. Perdah tekniği en olgun hali ile
birdenbire başlar. Perdah tekniği yanında, çok renkli sır altı ve sır üstü seramik
teknikleriyle yeni biçimler ortaya konmuştur. Sırrın altına çok renkli dekorun
nakşedilmesi ve sırrın akmasını engellemek için renklerin yarı sıvı hamurla
karıştırılarak fırınlanması slip dekoru olarak isimlendirilir. Slip dekoru diye tanınan
bu teknik İslam dünyasında bilinmeyen orijinal bir yeniliktir. (Resim-71) Slip tarzı
seramikler, 12-14. yüzyılda gerek Bizans gerekse Selçukluların başlattığı bir seramik
türüdür. Bu tür, kırmızı kilin üzerine beyaz kille desen yapılması şeklindedir. Bu
yüzden astar bezeme tekniği olarak bilinir.
Selçuklu devri çok renkli slip tekniği ile yapılmış tabak ve sürahi
Resim 71
93
Selçuklular seramik üsluplarını geliştirmişler ve o devrin Selçuklu hayatını
seramiklere yansıtmışlardır. Saray, av ve oyun sahneleri tasvir edilmiştir. İran‟da
Selçukluların yarattığı ikinci teknik “Mina‟l” olup (Resim-72) çok renkli dekorları
ile İslam dünyasında en güzel örneklerini vermiştir.
Selçuklu Min‟al tekniği ile yapılmış rölyef
Resim 72
94
Selçuklu Dönemi Perdah Tekniği ile yapılmış süsleme.
Kazıma tekniğinde yapılmış kırmızı astarlı perdahlı kobalt ve firuze renkli sırlı seramik
İran‟dan sonra Mina‟l ve Perdah tekniği, (Resim-73-74) Selçuklularla birlikte
Anadolu‟ya geçmiştir. Fakat Anadolu Selçukluları zamanından bugüne kadar Mina‟l
ve Perdah tekniğinde çiniler ele geçirilmişse de seramik bulunamamıştır.
Alacahöyük kazılarında bulunan seramik parçaları, Selçuklu seramiği olup, slip
tekniği ile yapılmıştır. Genellikle şeritler halinde yapılmış, çizik-kazıma kap
parçaları da çıkmıştır. Bunun yanında, firuze sır altına, siyah dekorlu seramik,
Anadolu Selçuklularında sıkça kullanılmış gibi görülmektedir.
Resim 73 Resim 74
95
Kubad-abad Sarayı, Selçuklu dönemi sır altı tekniği ile yapılmış yıldız şekilli rölyef
Selçuklu sanatında bir kazıma tekniği olan „sgraffito‟ ile süslenmiş seramikler,
yaygın olarak görülür. Sgrafitto, 11-14. yüzyılda astar kazıma tekniği ile yapılmış
seramiklerdir. Teknik İslam sanatında 9. yüzyıldan itibaren bilinmekte ve yerel
Hıristiyan sanatında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Kırmızı çömlekçi kili
üzerine kaplanan beyaz astar kilinin, kazınarak desenlenme işlemidir. Bir diğer
değişle kırmızımsı yada kalın dokulu beyaz kilden yapılmıştır. Sırlama biraz daha
kalındır. Turkuvaz, menekşe, yeşil, sarı ve kahverengi sırlarla pişirilir. Kuş desenli
kaseler oldukça önemlidir. Üretilen tasarımlarda soyut yapraklar, geometrik motifler,
hayvan ve insan figürleri kullanılmıştır. (Resim-75)
9. ve 13. Yüzyıllarda, İran, Irak, Suriye ve Memlûk İslam sanatında yaygın olan bu
teknik, Anadolu‟da, Bizans ve Selçuklu seramiklerinde uygulanmıştır. Bu teknikle
Resim 75
96
yapılan Selçuklu seramikleri ile aynı dönem yapılan Bizans seramikleri arasında
desen ve figürler bakımından büyük benzerlikler görülür. Seramikler, sadece
kullanılan hamur, sır ve astarlarının farklı olması nedeni ile birbirinden ayırt
edilebilir. Selçuklu çini ve seramiklerinde kullanılan teknikler, astar kazıma, astar
bezeme tekniklerinin yanı sıra, renkli sır altına, siyah bezeme ve Lüster tekniğidir.
(Resim-76)
Bu teknikteki süslemeler, geniş aletlerle modelleri derin ve geniş bir şekilde
oymak suretiyle oluşmaktadır. Çukur alanlar siyah ya da koyu kahverengiyle
boyanır. Şeffaf sır renksiz, yeşil, kahve ya da çok renklidir. Anadolu Selçuklu
Devletinde bolca kullanılan Lüster tekniği, günlük seramikler üzerinde hiç
kullanılmamıştır.
Selçuklu Dönemi sıratlı Lüster tekniği ile işlenmiş Şamdan ve Sürahi
Resim 76
97
Lüster seramikleri Doğu ve Güney-Doğu Anadolu‟da Samsat ve Ahlat‟ta
bulunmuştur. Samsat‟ta bulunan Luster seramiklerinin 4 temel çeşidi vardır. İlk
gruptakiler, yeşilimsi şeffaf sırlı, kahverenginin farklı tonlarda yansımalarını içeren
ve metal oksitle yapılan luster süslemeleridir. Desenlerde bitki motifleri, halka
bordürler ve kufik yazılı süslemeler yer alır. Desen işleme işlemi, kaba ve hantal bir
şekilde yapılmıştır. Kullanılan kil kirli beyaz ve işlenmemiştir.
Bu tip süslemeler genellikle kaselerde kullanılmıştır. İkinci grup luster
süslemelerinde kobalt mavi çizgiler ve noktalar şeffaf sırlama üzerine işlenmiştir. Bu
grup, yayvan bordürlü derin tabakları ve küçük kavanozları kapsar. Üçüncü grup
Luster süslemeleri, mor renkli sırlamalı olanlardır. Kaselerin süsleme ve şekilleri
birinci gruptakilerle benzerlikler gösterir. Dördüncü gruptaki Luster süslemelerine
ise kobalt mavi sır eklenmiştir.
Ahlat‟da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan Luster seramiklerinin çok az bir
miktarı muhtemelen bu bölgeye özgü tekniklerin kullanılmasını sağlayan İran‟dan
gelmiştir. Kazılarda keşfedilen diğer bir grup Luster seramiği ve fırınları bu tip
seramiklerin Ahlat‟da üretildiğini ispatlar.
13. yüzyıl süresince Anadolu‟da yapılan Siyah desenli, şeffaf turkuaz sırlı
çömleklerin, büyük bir miktarının Suriye‟de üretildiği kabul edilir. Bu objelerin bir
kısmı, kahve, siyah ve mavi renklerde ve renksiz şeffaf sırla süslenmişlerdir. Tüm
örneklerde, kil kirli beyaz ve kaba dokuludur. Biçimler birbirinden son derece
farklıdır. Seramiklerin yüzeyleri soyut yapraklar, geometrik çerçeveler içinde ki
çiçek motifleri ile süslenmiştir. Kufi yazılar içeren bordürlerin (Resim-77) sitilleri
98
hepsinde ortaktır. 12. yüzyılın sonu ya da 13. yüzyılın orta dönemleri olarak
tarihlendirilir.
Selçuklu dönemi bordürlerinde kullanılan Kufi yazı örnekleri
Resim 77
99
İslam seramiklerindeki ilk temel gelişim esasen Anadolu Selçuklu
mimarisinde vuku bulmuştur. Anadolu Selçuklu mimarisinde çininin kullanım
alanı cami, mescit, medrese, türbe ve saraylardır. Bunun yanı sıra, minarelerde de
kullanılan Selçuklu çinileri, düz desensiz, turkuaz, lila ve kırmızımsı sırla
sırlanmış tuğlalardan oluşturulmuştur. (Resim-78)
Selçuklu dönemi desensiz ve sırsız
tuğlalardan yapılmış cami minaresi
Dekorasyonda tek renk sırlı tuğla, nadiren de seramik kaplama kullanılmıştır. Sırlı
tuğla ve mozaik çoğunlukla mimari yapıların kufi yazı bordürlerinde bulunur.
Geometrik kompozisyonlarda ve kufik yazıtlarda çok çeşitli türler
üretilmiştir. Küçük mozaikler değişik desenler yaratmak için birleştirilmiştir.
Resim 78
100
Bu tuğlalarda kullanılan renkler mangan moru, firuze yeşili ve kobalt mavisidir. Taş
Medrese (Aksehir, 1250), Yivli Minare (Antalya, 13. yüzyıl), Sahi Paşa camisi
(Konya, 1258), Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese (Sivas, 1272), ve İnce
Minareli Medrese (Konya, 1264) sırlı tuğla ve çinilerden yapılan minarelere
verilecek en güzel örneklerdir.
Selçuklu çinileri, genellikle tek renkli sırla yapılmış yeşil, lacivert, firuze ve mor
renkli panolar halindedir. Üzerlerine kazıma veya kakma tekniğinde bezemeler
yapılmıştır. Geometrik şekiller, yıldızlar, örgüler, maden sanatında benzerleri
görülen insan ve hayvan figürleri belli başlı motiflerdir.
Sırlı tuğla ve çini, mezarların dış yüzeyleri ve Selçuklu binalarının iç kısımlarında
görülen ve minarelerde bulunan süslemelerle benzerlikler gösteren çalışmalardır. Bu
tip süslemeler Sivas‟da ki İzzeddin Keykavus’un mezarında (1219-20),
Konya’da ki Sırçalı Medresede (1242-43), ve Malatya Ulu camide (1247)
görülür.
Selçuklu bina duvarlarının iç kısmı genellikle turkuaz çinilerle kaplanmıştır. Fakat
mor, siyah ve kobalt mavisi çinilerde kullanım açısından çok yönlü renklerdir.
Kaplama kare, altıgen ya da üçgen parçalar üzerinden tertip edilir. Nadiren fayans
döşemeler üzerleri yaldız süslemeli olarak bezenirdi. Kabartmalı fayanslar genellikle
yazıtlarda kullanılırdı. Beyaz yazılı kabartmaların koyu mavi arka plan üzerinde
Konya II. Kılıç Arslan anıtında kullanıldığı görülür.
Anadolu Selçuklu döneminde çini mozaik süslemeler oldukça gelişti. Karmaşık ve
görsel çeşitliliğe sahip teknik binaların iç kısımlarındaki kubbeler, mihraplar,
kemerler ve köşeli yüzeyler üzerine uygulandı. Çiniler genellikle turkuvaz ve çok az
101
bir kısmı mor renkliydi. Kobalt mavi ve siyah sırlı olanları süslü birleşimler elde
etmek için gerekli şekillerde kesilirdi. (Resim-79) Kesilen parçalar, mozaik içinde
kalıp model tasarımına göre yerleştirilirdi. Arka yüzü duvar panosu içine gömülmüş
mozaik sırrından ayrılan sıvayla sıvanırdı. Daha sonra pano kaplama olarak duvara
yapıştırılırdı.
Değişik desenler yaratmak için kullanılmış mangon moru, kobalt mavisi ve firuze yeşili mozaikler ve oturan
prens figürü
Resim 79
102
Kubadabad mistik figürlerini gösteren figüratif çini
Kubadabad saray kazılarında çıkan çini; "oturan Türk prensi" pozunu gösteriyor
Öte yandan duvar çinilerinde gördüğümüz insan başlı hayvan figürlü kompozisyonlar
yaygın bir kültürün tipik örnekleriydi. (Resim-80) Selçukluların tipik figürleri olan,
bağdaş kurarak oturan ya da avlanan insanlara hem seramiklerde hem de madeni
eserlerde yer verilmiştir.(Resim-81) Bunların keskin hatları karakteristik görünümleri
Selçuklu çağının günlük yaşantısını günümüze yansıtan en güzel belgelerdir.
Resim 80
Resim 81
103
Ani kazısında bulunan sekiz kollu yıldız biçimli bir çiniye ait parçadır. Çarşı kazısı sırasında bir küpün içerisinde
tam olarak ele geçirilen sekiz kollu yıldız biçimli çininin kenarlarında ince şerit hâlinde nesih hat ile Farsça bir
beyit yer almaktadır
Bunların dışında Selçuklu neshi diye tanımlanan bir çeşit yazı türü, çinilerde sık sık
kullanılmıştır. (Resim-82) Rakka, Keşan gibi önemli seramik yapım merkezleri,
turkuvaz, sarı, yeşil, mavi ve ender olarak da kahverenginin kullanıldığı,
kenarlarında Selçuklu neshi olarak bilinen yazı türlerinin olduğu, görkemli
seramikleri sanatsever ve antika meraklılarının gözleri önüne sermiştir.
Resim 82
104
Çini üzerinde yer alan Farsça beyitte “Ey sevdiğim, zulüm görmüş iki gözüm niçin
yaşla dolu olduğunu bilir misin? Çünkü gözbebeğim senin dudağından su alır (?)
…Bu yolculuk aklıma gelince benim gönlüm hep hoş olur. Su gibi akmakta olan gül
renkli gözyaşım, onun yüzünden cömertliğiyle akmaktadır.” yazmaktadır.
Selçuklu sanatının en seçkin örneklerini, sırsız ve kırmızı hamurlu topraktan yapılmış
büyük küpler oluşturur. Yapımcılığı en eski kavimlerde bile görülen, ilkçağa ait
höyüklerde kalıntılarına rastlanan, o zamanlardan bu zamana en temel besin
maddelerini saklayan küplerin kullanım alanlarının çeşitliliği hayli şaşırtıcıdır.
Yunan çömlekçiliğinde amfora adını alan, oluklar ve tırtıllarla yapılan, sade dekorlu
olanlarının yanı sıra, kalıplama ve Barbutin tekniğinde, (kabartma rozetli) üzerleri
insan, hayvan, maskeler, kıvrım kıvrım dal ve gül figürleri ile süslenmiş olan bu
küplerin içine su, şarap, pekmez, tahıl, zeytin, zeytinyağı gibi en temel besin
maddelerinin yanında, altın ve gümüş para konulmuştur. (Resim-83)
19. yüzyıl ağız kısmının iki
yanında kabartma (barbutin
tekniği) rozetler yer alan,
arka üçgen şeklinde
doldurma delikli. Gövdenin
ön kısmında ve boynunda
yine kabartma renkli çiçek
figürü yer alan testi.
Resim 83
105
Eski zamanlarda toprağa gömülen, dar ağızlı ama koca karınlı bu küpler, Anadolu‟da
Selçuklu dönemi yapılarında, mimaride kullanmış, dam örtüsünün kubbe veya
tonozlarında çözülme olması durumunda, eğimler arasındaki çukurlar toprak veya
taşla değil, içi boş küplerle doldurulmuştur. Böylece alttaki sütun ve kemerlere binen
yük azaltılmıştır. Kubbelerde aksiseda yaratan, camide sesin bütün mekanda
duyulmasını sağlayan, ancak estetik görünüşlerine dikkat edilmeyen bu küplere „ses
küpleri‟ denirdi. Arkeolojik kazılar sonucunda Güneydoğu Anadolu‟da üretildiği
düşünülen ve Suriye kökenli seramiklerle benzerlik gösteren bu küplerin, Orta
Anadolu‟da kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Selçukluların göze hoş gelen, etkileyici sanatlarından çinicilik, mimarinin yanı sıra
büyük gelişim göstermiş ve mimarinin ayrılmaz bir öğesi olmuştur. Çininin sağladığı
muhteşem görünüm, mimari anıtlara bir görkem ve muhteşemlik kazanmıştır. Sır altı
ve lüster tekniğinde yapılmış Selçuklu çinilerine Alaeddin Keykubat'ın (1220-
1237) Beyşehir gölü kıyısındaki Kubadâbâd Sarayında ve Konya’daki Alaeddin
sarayının kazılarında rastlanılmıştır. Harap olmuş Selçuklu saray kazılarında
kullanılan çinilerin bu yapıları süslemek için kullanıldığı tespit edilmiştir.
Selçuklu saraylarında kullanılan çinilerin İslami mimariden farklı olduğu
göze çarpmaktadır. Genellikle yıldızlı haç biçiminde tasvirlenmiş
kompozisyonlardır.
Kubadabad sarayında, arabesk tarzda süslenmiş, haç biçimli figüratif çiniler,
duvar panolarında görülür. Bu figüratif çiniler, sultanların, haremdeki
cariyelerin, uşak ve hizmetçilerin tasvirlenmesi yolu ile süslenen çinilerdir.
106
Her ne kadar avlanma ve hayali hayvanların yer aldığı süslemeler çok daha
popülerse de sfenks, tek ve çift başlı kartallar, tek ya da ikili tavus kuşları,
ağaçta yaşayan dişi ve erkek kuşlar ve gerçek olmayan bir hayatı simgeleyen
ejderha gibi figürlerde oldukça popülerdir. Süslemeler, Selçukluların figürsel
zenginliğinin sembolik bir ifadesini oluşturmaktadır. Kurt, tilki, dağ keçisi,
ayı, yılan, doğan, atmaca, antilop gibi hayvanlar çok yüksek sanat yönü olan
kompozisyonlar içerisinde resmedilmiştir. Örneklere bakıldığında çinilerin
üzerine bağdaş kurarak oturmuş insanlar, süvariler, hükümdarlar ve müzik aleti çalan
kişilerin figürlerini işleyebilen sanatçıların, ileri bir tekniği sahip olduğu görülür.
Selçuklu resim sanatı yönünden de incelenmeye değer bu çinilerde, göz alıcı renklere
oldukça fazla yer verilmiştir.
Kubadabad sarayındaki süslemelere benzer süslemelerin, Antalya, Aspendos,
Alanya, Kayseri ve Akşehir’de ki saraylarda da yer aldığı görülmüştür. Birkaç
değişim haricinde, Selçuklu çini sitilleri dikkat çekecek ölçüde aynı tarzdadır.
Bu durum çini çeşitleri ve sitillerinin bir ya da iki ana merkezde
oluşturulduğunun göstergesidir. Selçuklular zamanında seramik merkezi
Konya‟dır. En eski belli başlı seramik merkezleri Anadolu, Mısır ve
Mezopotamya‟dır. Yunanistan‟a seramiğin bu bölgelerden gittiği bilinir. Selçuklular
mimaride çini kullanımına, günlük yaşamda ise seramiklere büyük yer vermiştir.
Çoğunluğu tabak, maşrapa, kase, bardak kandil ve kap kaçaklardan oluşan
seramiklere değişik teknikler uygulanmıştır.
Kuşkusuz, Büyük Selçuklu sanatının en büyük olgusu Nizamülmülk'ün Bağdat'daki
medresesidir. Bunu Nişapur, Tus medreseleri, Zevvane'de Mescid-i Cuma ve
Gülpayegan izlemiştir. Büyük Selçuklu mimarisinin ilk dönemlerinde inşa edilen,
107
medrese, mescit, kervansaray gibi yapılarla Selçuklu sanatının ilk adımı atılmıştır.
Konya ve Niğde Alaeddin Camisi, Malatya Ulu Camisi, Kayseri Hatun Külliyesi,
Hacı Ali Kılıç Camisi, Seraceddin Medresesi, Amasya Burmalı Minare, Bünyan Ulu
Camisi, Sivas Gök Medrese ve Sivas Buruciye Medresesi Anadolu Selçuklularının
en ilginç yapıtlarıdır. Bunların içerisi halı, çini, ahşap ve madeni eserlerle bezenmiş,
böylece mimari daha da bir anlam kazanmıştır. Selçukluların mimariye getirdiği
unsurlar, üst üste çifte kubbe, köşeli çatı, sivri kemer, Türk üçgeni tarzı kubbeler,
silindirik ve yivli minareler, dikdörtgen ve beş köşeli mihraplardır.
Yukarda da belirttiğimiz gibi Selçuklular yaşamlarını sürdürdükleri kentlerdeki
yapıların iç ve dış yüzeylerini çini panolarla bezemişlerdir. Örneği Konya'da II. Kılıç
Aslan'ın (1155-1190) 1160'da yaptırdığı Alaeddin Köşkünün duvarlarını süsleyen ve
kazılarda ele geçen çini örnekleri Selçukluların belki de en güzel eserlerdir. Mina‟l
tekniğinde yapılmış bu çinilerde yedi ayrı renk uyumlu biçimde kullanılmış,
aralarında da altın yaldızlara yer verilmiştir.
Selçuklu çinileri ilginç koleksiyonlar halinde yurt içinde İstanbul Türk ve İslam
Eserleri Müzesi ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri yönetimindeki Çinili Köşk'te
bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Konya Mevlana Müzesi ve Sadberk Hanım
Müzesi'nde de Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemlerinin figürlü figürsüz
seramikleri vardır. Öte yandan Türkiye dışındaki müzelerin bazılarında da Victoria
ve Albert, Berlin Dahlem, Metropolitan ve Louvre Müzelerinde olduğu gibi ender
rastlanan seramik örneklerine rastlanmaktadır.
108
Selçuklu çini ve çömlekleri yüksek kalitede ve mükemmel bir çeşitlilikle üretilmiştir.
Selçuklu mimarisinin ve el sanatlarının, İslami sanatlarla karşılaştırıldığında çok
daha yenilikçi olduğu görülür. Çini ve çömlek örnekleri, dönemin en iyi çalışmalarını
içermektedir. Selçuklu çömlekleri ve çinileri gerçek anlamda 13. yüzyılda gelişme
göstermiştir. Bu gelişim her ne kadar Osmanlı dönemi boyunca varolmuş gibi
görünse de Osmanlılarda 14. yüzyılda başlamıştır. Selçuklular, kendilerine ulaşan
çini sanatını kendi sanatlarıyla yoğurup daha da olgunlaştırarak 16. ve 17.
yüzyıllarda en parlak dönemine ulaşan Osmanlı çiniciliğinin temellerini
hazırlamışlardır.
Büyüyen Selçuklu İmparatorluğu Türk-İslam medeniyetinin zarifliğini ve muhteşem
zaferini yansıtmıştır. 14 yüzyıldan 19. yüzyıla kadar var olan Türk çinileri, dünyanın
her yerinde kullanılan teknikler, renk tasarımları ve süslemeleri açısından kabul
görmüş ve büyük bir ün kazanmıştır.
OSMANLI ĠMPARATORLUĞU DÖNEMĠNDE
SERAMĠK ve PORSELEN
BÖLÜM -5
(109-162)
109
10. Yüzyılda Anadolu'ya gelen Osmanlılar, M.S. 11. ve 13. Yüzyıllarda
Selçuklulardan kalan seramik kültürünü sürdürerek 15. yüzyılda kendi sanat
özelliklerini oluşturmuştur. 15. yüzyılda farklı Anadolu beylikleri, Osmanlı
beyliğinin egemenliği altında birleşmiş ve Osmanlı sitili 1453 yılında İstanbul‟un
fethedilmesiyle birlikte oluşmaya ve tanınmaya başlanmıştır. Osmanlı devletinin
güçlü bir İmparatorluğa dönüşmesine paralel olarak Osmanlı sitili İslam dünyasının
büyük bir kısmını etkisi altına alarak, sanatın daha gösterişli bir konuma gelmesini
sağlamıştır. İlerleyen yüzyıllarda yüksek kalite ve büyük miktarlarda, Osmanlı
sitiline özgü ürünler üretilmiş, bu durum Türk-İslam sanatının zaferini ve görkemini
yansıtmıştır. İmparatorluk belli dönemlere damgalarını vurmuş ve hepsi birbirinden
güzel örnekler bırakmışlardır. 18. yüzyılda ki siyasi kararsızlıklar ve batılılaşma
hareketleri birçok sanat dalında bozulmayı ve yozlaşmayı da beraberinde getirmiştir.
Bu dönem “Lale Devri” olarak isimlendirilir. Lale Devri, 19. yüzyıla kadar hızlı bir
şekilde gerileyen Osmanlı sanatını eski gücüne kavuşturmak için yapılan son
girişimdir.
İlk kaynaklarını Anadolu dışındaki Türk seramiğinden alan Anadolu seramik sanatı,
Osmanlı devrinde tamamen kendine özgü bir gelişim göstermiş, tercih edilen, ihraç
edilen, eserler vererek ilgi görmüştür. Bunlar hokka, kase, ibrik, sürahi, kadeh,
kandil, kupa, gülabtan, buhurdanlık, tütsü kabı ve benzeri ürünlerdir. Osmanlı devri
seramikçiliğine bakıldığında, Selçuklu ve Beylikler devriyle kıyaslama yapıldığında
çok çeşitli, bol ve kaliteli seramik örneklerinin verildiği görülür. 15 ve 16. yüzyıllar
Osmanlı devrinin en parlak örneklerinin verildiği dönemdir. Selçuklu ve
Osmanlılarda, çini kullanımı, cami, medrese, türbe ve saraylar gibi mimari yapıları
süslemede kullanılmıştır. İlk Osmanlı devri çinileri, Selçuklu geleneğinin devamıdır.
110
Figürler, kufi yazılar, geometrik şekiller, doğal süslemeler, sarı, turkuvaz ve yeşil
renkler, bir önceki dönemin izinde ama farklı kulanım ve farklı ifadelerin de içine
katılmasıyla hayat bulmuştur.
Osmanlı sarayı ve çevresinde yaygın biçimde kullanılan ve beğeni toplayan Çin
porselenleri doğal olarak Osmanlı sanatını da açık bir biçimde etkilemiştir. Bu etki
en çok seramik ve çinicilik alanlarında görülmektedir. Çin İmparatorluğu tarafından
hediye olarak gönderilen ve büyük beğeni kazanıp kullanılan, saray koleksiyonu,
sanatçılar için ciddi bir ilham kaynağı olmuştur. Çin‟den gelen ipek ve porseleninin
kalitesine hayran olan Osmanlılar, ürünlerin içlerinde barındırdığı desenlerden,
derinden etkilenmişlerdir. Çin desenleri, ilerleyen süreçte Osmanlı sanatında
özümsenmiştir. Desenlere kendi sanat anlayışını da katan Osmanlı, porselen
sanatının, sanat dalları içerisinde önemli bir öğe olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Çin porseleninin, 15. yüzyılın başından itibaren Osmanlı sanatı üzerinde yaygın bir
etkisi olmuştur. Bu etki özellikle seramik ve çinicilikte çok açık bir biçimde görülür.
Türk sanatının diğer dalları olan dokumacılık, maden işçiliği, ahşap kakma ve küçük
el sanatlarında da etkilenme bir ölçüde yaşanmıştır, ancak bu sanat dallarında ki
motiflerin porselen bezemelerinden alındığı çok kesin değildir. Seramik ve çinilerde
kullanılan motifler, Çin ipekleri aracılığı ile aktarılmış ya da saraya bağlı
tasarımcılardan (Nakkaşhane‟den) edinilmiş olabilir. Nakkaşhane tasarımcılarından
ünlü Şahkulu‟nun çizimleri güçlü bir “Çin tarzı” eğilimi sergiler. Bu resimlerde
şakayık, ve lotus çiçeklerinin çentikli yaprakları arasında ejderha ve anka kuşları
uçuşur. Osmanlı Devleti‟nin ilk başkenti olan Bursa‟daki cami ve türbelerde yer alan
çinilerde kullanılan Çin desenlerini, Edirne‟dekiler izlemiştir. İznik çinilerinde yine
Çin desenlerinin etkisi açık bir biçimde görülebilmektedir. Başkent İstanbul‟da da
111
gerek Topkapı Sarayı, gerekse kimi dini yapılarda, Çin tarzının olağanüstü
güzellikteki yorumları yer almaktadır. 16. yüzyılın başlarından sonra mozaik ve altın
yaldızlı çiniler yerini renkli sır tekniğiyle yapılan kare levhalar halinde ki üretimlere
bırakmış. 16. yüzyılın ikinci yarısında da renkli sır tekniği bırakılarak tüm çiniler
sıraltı tekniğiyle yapılmaya başlanmıştır. Sarı, ve açık yeşil renkler ortadan
kaybolmuş, firuze, mavi, yeşil, mercan kırmızısı, açık lacivert ve beyaz renkler
egemen olmuştur. (Resim-84)
Firuze, mavi, yeşil, mercan kırmızısı, açık lacivert ve beyaz renklerin egemen olduğu “Hayat Ağacı” adlı pano
Resim 84
112
Türk desenlerinde, Çin‟in mavi-beyaz porselenlerinin yanı sıra celadonlarının da
önemli bir etkisi olmuştur. Topkapı sarayında, (10000 üzerinde) bulunan mavi-beyaz
parçalara ve celadonlara bakıldığında, bu desenlerin nereden geldiği kolayca
anlaşılmaktadır. Saray koleksiyonu sanatçılar için gerçek bir ilham kaynağıdır. Daha
önemlisi Osmanlı‟nın ilk başkenti olan Bursa, Çin‟den Orta Asya boyunca batıya
uzanan, bu arada Tebriz‟den geçen kervan yollarının yani İpek Yolu‟nun sonunda
bulunur. Bu yüzden Bursa camilerinin oyma taş bezemelerinde ve sırlı çinilerinde
Çin etkileri bulmak beklenmedik bir şey değildir. Örneğin bordür çinilerinde, kalın
ve ince mavi dış çizgilerle vurgulanan lotus çiçekleri, şakayıklar ve krizantemlerin
kullanılması, Yuan Hanedanlığı ve ilk dönem Ming Hanedanlığının mavi-beyaz
porselenlerinin tipik özellikleridir. (Resim 85-86)
14. Yüzyıl Yuan Hanedanlığı; Ortasında bulut motifleri, arasında bir ejder, kenarında lotus bordürü, ağızda ise
dalga motifleriyle bezeli mavi-beyaz tabak
Osmanlı İznik porseleni; Ortasında lotus motifleri, kenarlarında ise dalga motifleri bulunan tabak
Resim 85 Resim 86
113
Çinilerin yapımında iki teknik kullanılmıştır. Bunlardan ilki; kesilmiş ve düz
sırlanmış çinilerin bir mozaik oluşturması; ya da cuerda seca adıyla bilinen emaye
benzeri bir etki yaratan tekniktir. (Resim-87) Cuerda seca İran‟a ve Orta Asya‟ya
özgü bir tekniktir. Düz çini üzerine boyanarak yapılan desenlerin birbirine
karışmaması için aralarına “kuru iplik” çekilir. Doğu‟ya özgü bu tekniğin Bursa‟da
ortaya çıkması rastlantı değildir çünkü bu teknik Tebrizli ustalar tarafından
kullanılan bir tekniktir. Tebrizli çömlekçiler bütün bu öğeleri kentlerinden
ayrılmadan önce özümsemiş olabilirler, çünkü Yuan ve Ming hanedanları döneminde
Çin mavi-beyazının, daha geleneksel olan deniz yolunun yanı sıra, karadan da ihraç
edildiği konusunda gittikçe artan kanıtlar vardır.
Cuerda seda tekniğiyle (mozaik )yapılan ve genellikle doğanın ve botanik bahçelerinin resmedildiği duvar
panoları.
Resim 87
114
15. yüzyılın başında Edirne de ikinci başkent kurulmuştur. Bu şehirde var olan cami
çinilerinde yinelenen bir başka Yuan özelliği; mavi-beyaz karşıtlığının vurgulandığı
örneklerdir. Bazılarında mavi kartuş içinde beyaz desenlerin, bazılarında da beyaz
kartuş içinde mavi desenlerin olduğu görülür. (Resim-88) Yuan porselenlerinin, lotus
çiçekli kartuşlarında sıkça görülen kalın ve ince çizgiler tekrarlanmıştır.
Yuan özelliği taşıyan mavi beyaz karşıtlığının kullanıldığı, mavi kartuş içinde beyaz kufi yazılı ve beyaz kartuş
içinde mavi çiçek desenlerinin kullanıldığı tabak örnekleri
Resim 88
115
Altıgen çinileri çevreleyen bordür çinileri, Bursa‟da görülen Cuerda seca tekniğinin
ilerletilmiş bir örneğidir. (Resim-89) Yazı panolarını çevreleyen şakayık ve lotus
motifli bordürlerde Çin etkisi görülür. Bu noktada Tebrizli çömlekçilerin bu çinileri
yaptıktan sonra İznik‟e gittiğini ve orada kurulmakta olan çinicilik endüstrisinin
çekirdek kadrosunu oluşturduğunu düşünmek mümkündür. Mavi-beyaz diye
isimlendirilen bu seramiklerin merkezi İznik ve Kütahya‟dır. Bunlar sert ve pürüzsüz
hamurları, mavi- beyaz renkleri, sır altı tekniğiyle yapılmış ustalıklı desenleriyle
üstün seramiklerdir.
Bursa camisi altıgen çinileri çevreleyen
cuerda seda (mozaik) tekniği ile yapılmış
pano
Resim 89
116
Son Osmanlı başkenti olarak İstanbul‟un seçilmesi ve Sultan II. Mehmet‟in, Osmanlı
İmparatorluğunun son kanıtı olarak Topkapı Sarayını yaptırması, bütün bu sanatlarda
büyük bir patlamanın yaşanmasına sebep olmuştur.
Bu sanat patlaması nakkaş hane tarafından denetlenmekte ve imparatorluğun her
yanından, yalnızca Doğu‟dan değil, Balkanlardan da birçok sanatçının Osmanlı‟ya
getirilmesiyle beslenmektedir.
Asya‟nın iki karşı ucunda bulunan iki büyük imparatorluğun, Çin ve Türk
İmparatorluklarının birbirleriyle doğrudan ilişkisi olmamış, ama deniz yoluyla ve
Orta Asya‟dan ticaret yoluyla bağlantıları olmuştur. Kültürel bağlarsa daha güçlüdür,
çünkü batıya göç eden Türk boyları Çin‟e komşu bir bölgeden gelmektedir. Çinliler
15. yüzyılın başlarında batıya düzenledikleri yedi deniz seferi dışında içine kapanık
kalmış ve oluşmakta olan Osmanlı İmparatorluğuyla pek ilgilenmemişlerdir. Öte
yandan Osmanlı Türkleri, Çin‟e ait ipek ve porseleninin kalitesine hayran olmuşlar
ve bunların desenlerinden son derece etkilenmişlerdir. Çin desenlerinin özümsenerek
Osmanlı sanatının önemli öğelerinden biri haline getirilmesi pek şaşırtıcı değildir.
Gerçekten şaşırtıcı olan ise, Türklerin bu kaynak malzemeyi sanatlarında
yorumlarken elde ettikleri özgün sonuçtur. [37
]
Bizanslılar zamanında önemli ve stratejik bir seramik merkezi olan İznik, Osmanlı
İmparatorluğunun da en önemli çini merkezi olarak 14. yüzyıldan, 18. yüzyıla kadar
37
Carswell John “Blue and White - Mavi ve Beyaz” Chichago,1985, Çin Seramikleri Sadberk
Hanım Müzesi Koleksiyonu,
İstanbul,1995.
Erbahar Nurdan “Çin Porselenleri” İstanbul 1984
Erdoğdu Ayşe “Mavi - Beyaz Çin Porselenleri” 1999, P Dergisi sayı:14 s 56-66. “Chinese
Porcelains - Çin Porselenleri” Arts of
Asia Dergisi, 2001 sayı 31 6 Eylül-
Ekim Hong Kong s. 88-100
117
üstünlüğünü korumuştur. Anadolu üzerinden batıya yönelen kervan yollarının
üzerine kurulmuş ve eskiden beri çömlekçilik geleneğine sahip olan İznik ve
civarında eskiden buyana kırmızı toprak kaplar üretilmiştir. Bu kaplar sadece mavi-
beyaz kaplar değil Yuan dönemi celadonları da dahil olmak üzere Çin desenlerinin
yarattığı etkinin önemli bir kanıtıdır. Kaplar üzerindeki desenler, Çin‟e özgü mavi-
beyaz porselenin birebir etkilerini göstermemiş, körü körüne kopyalar olmamış,
özgün yorumlanmıştır. Desenler tezhip ustalarının üslubunu andırır. Çin tarzı öğeler
olan bulut motifi ve koparılmış çiçek desenleri gene vardır ama Balkan ve İslam
etkisi de kendini gösterir. Çin esinli bütün Türk desenlerinde, Uzakdoğu‟ya özgü bu
motifler bütünüyle özgün uyarlamalara geçişte yalnızca bir sıçrama tahtası işlevi
görmüştür. İznik seramikleri, sert ve pürüzsüz hamurları (frit), mavi-beyaz renkleri,
sır altı tekniğiyle yapılmış ustalıklı desenleriyle, üstün seramiklerdir. İznik
seramiklerinde sert ve kaliteli, şeffaf sır altında mavi tonları ile işlenen desenlerde,
Çin tesirli şakayıklar krizantemler, arabeskler, bulutlar, pul, stilize ejder, hatta
çintemani (üç top) motifleri hakimdir. (Resim-90)
Baklava şeması içinde çintemani desenli çini
karo, Musee National de la Ceramique, Paris
Resim 90
118
Bunların yanı sıra lale, karanfil, bahar dalları gibi çeşitli çiçekler, asma dalları, kuş,
geyik, tavşan, balık, hayvan mücadele sahneleri, nesih ve kûfi yazılar, daha önce
görülmeyen zenginlikte ve incelikte bir desen programı sunarak, 16. yüzyılda gelişen
sır altı seramiklere öncü olurlar. (Resim-91)
Topkapı Sarayı Sünnet Odası cephesinde 'bahar dalı' deseninde çini pano
16. yüzyıl beyaz zemin üzerine lale, karanfil, sümbül motifli ortasında Osmanlı Tuğrası olan pano
Erken örneklerde mavi tonu, koyu bir kobalt mavisidir, sonradan daha berrak, açık ve
tatlı bir maviye döner, biraz da firuze kullanılır. Bazen desenlerde mavi zemin
üzerinde beyazlar yer alır. Lale, karanfil, sümbül, çiçek demeti kompozisyonlarının
işlendiği örneklerde mavi tonları arasında firuzenin de yer alışı dikkati çeker.
(Resim-92)
Resim 91-92
119
Teknik açıdan mavi-beyaz boyama konusunda son derece başarılı bir noktaya
ulaşılmış, kobalt mavisinin değişik tonlarının uygulanması konusunda başarılı bir
noktaya gelinmiştir. Çini sahasında çok az mavi-beyaz porselen tanınırken,
seramiklerde daha önce hiçbir yerde görülmeyen yeni şekiller ve çeşitli malzemeler
dikkati çeker. Kenarlı tabaklar, çukur kaseler, vazolar, ibrikler, maşrapalar, sürahiler
ve özellikle Anadolu‟da ilk kez kullanılan câmi kandilleri görülür.
Sonraki 10 yıl içinde ise kobalt mavisi parlak bir turkuvazla birlikte kullanılmaya
başlanmış ve desenler Nakkaşhanenin denetiminden kurtulmuşçasına serbest bir
biçimde çizilmiş ve üzerlerine uygulanan biçimler kendi içinde uyumu yakalamıştır.
En popüler Çin deseni erken 15. yüzyıl mavi-beyaz porseleninde görülen üzüm
salkımı motifidir. Bunlar önceleri İznik‟te mavi ve turkuvaz sonradan da çok renkli
özellikle kırmızı olarak kopya edilmiştir. (Resim-93)
15. yüzyıl mavi-beyaz porseleninde görülen Çin‟e özgü en popüler üzüm salkımı motifi
Resim 93
120
Tabaklarda yanlara doğru yer alan çiçek buketleri sitilize edilerek geliştirilmiş,
kenardaki dalga motifi ise erken Ming örneklerini anımsatır biçimde betimlenmiştir.
Ortasında üç üzüm salkımı, kenarında değişik çiçekler olan bu bordür, ağızda dalga
bordürü ile bezenmiştir. Çin etkisi olan üzüm desenleri 16. yüzyılda İznik
seramiklerinde de sevilerek kullanılmıştır. (Resim-94)
Ming dönemi, ortasında üç üzüm salkımı kenarında değişik çiçeklerden oluşan tabak ve benzer desenli İznik duvar panosu
Resim 94
121
Çalılıklardan çıkan zengin lale ve başka Türk çiçeklerini betimleyen tabaklar da, bir
kurdeleyle bağlanmış çiçek buketi bulunan erken 15. yüzyıl Çin desenlerinin bir tür
yorumudur. (Resim 95-96)
Çalılıklardan çıkan zengin lale ve diğer Türk çiçeklerini betimleyen İznik porseleni tabak
15. yüzyıl Mavi-beyaz vazo, Qianlong dönemi çiçek desenleriyle süslenmiş
Süslemede, duvar çinisinde görülmeyen sembolik hayvan ve kuş tasvirleri, çeşitli
desenler ve aynı zamanda gemi tasvirleri çeşitli yelkenliler, kayıklar, kadırgalar,
kalyonlar stilize edilerek kullanılmıştır. Bu örnekler çok üstün bir düş gücünün ürünü
olarak görülmektedir. Geleneksel Türk el sanatlarının hemen her şubesinde olduğu
Resim 95-96
122
gibi seramik sanatında da Türkler gemi tasvirini severek kullanmışlar, süslemede
seçkin örnekler meydana getirmişlerdir. Çin öğelerinin hala mevcut olmasına karşılık
porselenler, İznikli çömlekçilerin artık kendi özgün yöntemleriyle üretim yapmaya
yöneldikleri izlenimini verir. (Resim-97)
Mavi-Beyaz İznik düz tabak ve gemi tasvirli gülabdan
Victoria&Albert Müzesi, Londra/ Duca die Martina Müzesi, Napoli
İznik, 14. yüzyıl ve 17. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğun anıtsal mimari
yapılarına ait çinilerin üretildiği önemli bir merkezidir. 17. yüzyılın sonuna dek
İznik‟te üretilmiş olan çinilere “İznik Çinisi” denmektedir. İznik‟te çini üretimi
başlamadan önce Bursa, Edirne, İstanbul gibi kentlerde dinsel yapılarda kullanılan
çiniler, bu yapıların yakınlarına kurulmuş imalathanelerde üretilmektedir. Bunları
üretenler ise yabancı gezgin ustalardır. Bunların yarattığı ürünler için gelişmiş bir
teknik uygulanmaktadır. Bu seramikler son derece zengin motifler içermektedir. Bu
dönemde İznik‟te geniş halk kitlelerinin günlük kullanımı için üretilen ilk seramikler
Resim 97
123
kırmızı, yumuşak hamurlu, tek renkli sırla yapılmış olan kaplardı. Bir defa
fırınlanmış olan bu seramiklere beyaz astarlı hafifçe kabarık olan dekorlar
hazırlanarak eklenir ve sonra üzerine renkli sır sürülerek tekrar fırına verilir.
Fırınlandıktan sonra renkli sır, kabarık dekorlu kısımlarda parlak ve açık bir renk
olarak, derin olan zemin üzerinde ise kalın ve koyu bir renk olarak kalmaktadır.
Diğer bir deyişle üretilen seramikler ilk önce pişirilip slip tekniğiyle bezenir, sonra
da renkli sıra batırılıp yeniden fırınlanır. Sırra egemen olan renkler mavi, yeşil, koyu
ve açık kahverengidir. Kullanılan süslemeler kıvrık dallar rumiler ve stilize çiçeklerle
bezeli olan figürsüz bitki motifleridir. Bu dönem seramiklerine Birinci dönem İznik
seramikleri denilmektedir. (Resim-98)
Osmanlı dönemi Rumi porseleni astarlı zemin
üzerine sıraltı bezeme
Louvre Müzesi, İslam Sanatı Bölümü, Dekoratif
Sanatlar Müzesi
Resim 98
124
Türk süsleme sanatlarında kullanılan çeşitli motif türlerinden birisi olan rumiler,
gerek kendi başlarına gerekse hatai gibi diğer motif türleriyle kademeli olarak
uygulanıp sınırsız kompozisyon üretme olanağı sağladığından, özellikle
Selçuklularda ve daha sonraki dönemlerde süslemeciliğin her dalında
kullanılmışlardır.[38
]
İkinci dönem İznik seramikleri İznik‟te 14. yüzyıl sonuyla 15. yüzyıl başlarında
üretilen, 1930‟larda MİLETOS (Milet) kazılarında ortaya çıkmış olmalarında ötürü
sanat tarihinde “Milet iĢi” olarak adlandırılan seramiklerdir. Kırmızı hamurlu olup
sıraltı tekniği ile yapılmışlardır.
Sıratlı tekniği kullanılarak yapılan Milet işi kırmızı hamurlu seramik grubu, beyaz
astarla astarlanmakta, üstüne motifler çizilerek boyanmakta ve şeffaf renksiz sır
sürüldükten sonra fırınlanmaktadır. Seramiklerde zengin bir motif çeşitliliği
karşımıza çıkmaktadır. Genellikle kirli beyaz astar üstüne, mavi geometrik desenler,
radyal bölümler ve stilize bitki, kuş ve balık öğeleri ve bazen de insan yüzleriyle
bezelidir. Milet işi seramiklerin çoğunda, serbest fırça darbeleriyle yapılmış,
merkezden dağılan madalyon sitili yelpaze biçimli yapraklar ve çizgiler sıkça
görülen desenlerdir. Doğal olan desenler kullanılmıştır. Desenlerde kır çiçeklerinin
sap, yaprak ve tohumlarından çıkarak geliştirilmiş olan, yelpaze yaprakları, karanfil
dalları, salkımlar ve çeşitli madalyonlardan meydana gelmiştir. Süslemede, ana tema
olarak iç içe geçmiş kuşakların çizimi yada tekrarlayan iki ayrı motif çok görülür.
Desen çizimi, boyanmış kalın konturlar, ince uçla kazıma veya fırça ile kontursuz
serbest boyama olarak üç şekildedir. Dekoratif kuş figürleri de süslemeye girmiştir.
38
Çağman Filiz,” Osmanlı sanatında başlıca üslup ve bezeme motifleri”, Anadolu Medeniyetleri 3.
cilt, Avrupa Konseyi, 18. Avrupa Sanat Sergisi 1983.
125
Laciverte yakın koyu kobalt mavisi hakim renk olup açık mavi, firuze, mor ve yeşil
renklerde kullanılmıştır.
Bu durum Anadolu‟nun ilk orijinal Türk seramiğinde ki ileri bir süsleme kabiliyetini
ve kuvvetli bir üslubu gözler önüne sermektedir. Bu dönemde Çin‟den ithal edilen
Yuan dönemi porselenlerinden etkilenen nakkaşlar, Uzak Doğu kaynaklı desenlere
yönelmişlerdir. Ustalar yeni geliştirdikleri bu desenleri, yumuşak porseleni
anımsatan “beyaz firitli” kaplara ve çinilere uygulamışlardır. Beyaz astar üzerine
renkli dekorlar yapıldıktan sonra şeffaf kurşun sırla kaplanmaktadır. Bunun yanında
Selçuklu geleneğinin devamı olarak firuze sır altına, siyah dekorlu seramikler
bulunmuştur. Egemen renk kobalt mavisidir. (Resim-99)
Milet işi seramik örnekleri
Selçuklu seramiğinden bazı etkiler almış olmakla beraber, basit bir teknik, tek veya
iki renkli motiflerle en ileri bir seramik üslubu yaratılarak İznik sanatının en parlak
devri başlamıştır. İznik çinilerinin üçüncü dönemi olarak bilinir ve 16. yüzyılın
Resim 99
126
ortalarına kadar sürmüştür. Bu çinilerin beyaz zemini çok temiz ve sert, sırları
renksiz ve saydamdır. Bezemeye önceleri koyu mavi renk egemenken ilerleyen
zamanlarda renk tonu açılarak daha tatlı bir tona dönüşmüştür. Sayısız örnekte
görülen fırça çizimlerindeki ustalık şaşılacak derece büyük bir yaratım kuvvetini
gösterir. (Resim-100)
Mavi-Beyaz; içi Haliç işi dolgulu tabak. Çini bulutları ile merkezi kompozisyon, Çin bulutlu ve lotus
kenarlı
Resim 100
127
İznik çinilerinde görülen bu üslubun gelişmesi, değişik yörelerden gelen ustaların
şehre yerleşmelerine bağlanabilir. Bu gelişmede II. Mehmet‟in Topkapı Sarayı‟nda
açtığı nakkaş hane arasında kurulan ilişkilerin de payı büyüktür. Böylece 14. yüzyılın
son yarısı ve 15.yüzyılın ilk başlarında Osmanlılarda canlı ve yaratma heyecanı ile
dolu bir Anadolu seramik sanatı doğmuştur. Seramik parçalarında maviden başka
soluk turkuvaza da rastlanmıştır. Çini desenlerinde rumiler, hatayiler ve stilize bulut
öğeleri yer almaktadır. Göze çarpan bir başka öğe ise hayvan figürleridir.
Aynı döneme tarihlenen bir başka çini grubuna ise Evliya Çelebinin
Seyahatnamesine dayanılarak “Haliç iĢi”
denmiştir. (Resim-101) Bu gruptaki
çinilerin en belirgin özelliği, küçük yaprak ve çiçeklerden oluşan sarmal dallardır.
Bunların üretim yeri tam olarak bilinmemektedir. Bu tür çinilere İznik kazılarında da
rastlanmıştır. İznik kazılarında bugüne kadar bilinmeyen renk ve desenlerde binlerce
parça ile fırın kalıntıları bulunmuştur.
17. yüzyıl Osmanlı çinicilik sanatında mavi–beyaz çinilerde çok ince kıvrık dallar, bunlar üzerinde hataîler ve
küçük çiçekler. Haliç işi
Resim 101
128
16. yüzyılın ortalarında İznik seramik sanatının çok sayıda değişik ve zengin
süslemeli dördüncü devresi başlar. Bunlar “ġam ĠĢi” denilen mavi-beyaz gruba
bağlıdır. Bunlar geçiş dönemi ürünleridir.
Bu üsluptaki seramiklerde, koyu bir zümrüt yeşili, figürlerin dış çizgilerinde
boyaların akmasını önlemek için siyah renkte kontür kullanılmıştır. 16. yüzyılın
ikinci yarısında ki yapılarda düz levha çiniler oldukça yoğundur. Gerek İznik‟te
gerekse Kütahya‟daki imalathanelerde levha çini üretimine ağırlık verilmiştir.
Levhalarda, mimari bezemeyle daha çok uyum gösteren canlı ve parlak renklere yer
verilmiştir. Kase, tabak, ibrik, vazo v.b. eşya yapımı giderek azalmıştır. Bu da İznik
çiniciliğinde yeni bir üslubun gelişmesine ve yeni bir dönemin başlamasına yol
açmıştır.
İlk kez Osmanlılar tarafından 15. ve 16. yüzyıllarda bölmeli renkli sır tekniği
uygulanmıştır. (Resim-102) (Tebrizde kullanılan ve çinden geldiği düşünülen cuerda
seda tekniğine benzerlik) Bu teknikte desen levha üzerine kazınarak çizildikten
sonra, çizgilerin oluşturduğu oyuklara konulan madde pişirilir, siyah ve hafif kabarık
bir hal alan madde bölmeler oluşturur ve meydana gelen bölmelerin içine değişik
renkte sırlar eklenirdi. Bölmeli teknik daha sonraları Avrupa'da özellikle İspanya'da
kullanıldığında, çizgilerin içine ayırt edici madde olarak ince iplikler konulmuştur.
Osmanlılar ise bunun yerine fırında ısındığı zaman kabaran, şekerli olduğu sanılan
bir madde kullanmışlardır. Bu teknikte, mavi zemin üzerine beyaz, filizi yeşil, sarı,
firuze ve kırmızı renkte sırlar kullanılmıştır. En gözde renkler kobalt mavisi,
turkuvaz ve domates kırmızısıdır Bezemede kullanılan örgeler, gül, lale, karanfil,
zambak, papatya, sümbül, bahar çiçeği, asma ve servidir. Bunların dışında hançer
129
biçimli yapraklara, Çin bulutlarına, çintemanilere ve madalyonlara da yer verilmiştir.
Lotus çiçekli bazı motiflerde de siyah rengin kullanıldığı göze çarpar.
İlk kez Osmanlılar tarafından 15. ve 16. yüzyıllarda kullanılan bölmeli renkli sır tekniğine örnek
Beşinci ve son devir İznik seramiklerinde geçiş devri olarak isimlendirilir. Bunlar
daha önce yapılan mavi–beyaz porselenlerden daha ince ve hafiftir. Kuvvetli
üsluplar, serbest fırça tekniği, modern anlayışlı yeni bir seramik sanatının gelişmesini
sağlamıştır. Sert beyaz sır altı tekniğinde kullanılan serbest fırça süslemeleri, klasik
seramiklerden farklı bir sanat karakteri taşır. Biçimler genellikle fincan, kase, hokka
ve matara, kapaklı ibrik, kulplu kulpsuz kupa, kandil, sürahi, buhurdanlık, süs
topuzları ve tabaklar gibi küçük boy seramiklerde kullanılmıştır. Motiflerde lale,
sümbül, karanfil, tomurcuk ve açılmış güller, kırmızı, sarı, menekşe moru, yeşilimsi
siyah, lacivert, eflatun, zeytin yeşili renklerinin kullanıldığı küçük çiçekler, bitki
Resim 102
130
motifli yapraklar, sarmaşıklar, damlalar ve madalyonların yer aldığı desenler görülür.
(Resim-103)
Beşinci ve son devir olan İznik seramiklerinde kullanılan serbest fırça süslemeli kapaklı ibrik örnekleri.
Parlak yerine mat, buğulu, dumanlı renkler, beyaz zemin yerine, hafif dalgalı
mavimsi bir zemin bulunur. Çini kaplarının büyük bölümü sır altı tekniği ile
bezenmiştir.
17. yüzyıl başlarında İznik çini sanatı ve tekniğinde bir duraklama görülür. Desenler
bozulmaya renkler birbirine karışmaya başlar. 17. yüzyılın birinci yarısından sonra
çini sanatında renklerin azaldığı, mavi tonların egemen olduğu gözlenir. Kırmızı
rengin giderek kahverengiye dönüşen bir ton aldığı, sırda bozulmalar olduğu görülür.
16.yüzyılda yapılan panolarda çiçek ve ağaçlar doğrudan doğruya yerden çıkmış
olarak gösterildiği halde, 17.yüzyılda artık vazoların içinden çıkarılmaya başlanır.
Lale ve karanfil motiflerin de, 16.yüzyılın ikinci yarısında görülen mercan kırmızısı
kaybolur. Yerine soluk bir kırmızı gelir.
Resim 103
131
17.yüzyıl sonlarında İznik çiniciliğinde başlayan gerileme, Osmanlı Devleti'nin
duraklaması ile alakalıdır. Osmanlı döneminde daha çok saray, cami, medrese,
türbeler için üretilen seramikler, 17. yüzyıldan sonra yozlaşmaya başlamıştır.
Ekonomik sıkıntılar, sarayın uzun süreler çini sipariş etmemesi ve Çin
porselenlerinin ithalinin artması kalitedeki düşüşü arttırmış ve böylelikle İznik'teki
çini üretim faaliyeti 1716 senesinde tamamen sona ermiştir. [39
]
18. yüzyılda Kütahya atölyeleri İznik'teki çinicilik sanatının tamamen kaybolmasıyla
öne geçmiştir. Motifler ve renkler İznik çinileriyle benzer özellikte olup, İznik
işlerine nazaran daha koyu tonları ile Anadolu Selçuklu çinilerinin renk skalasına
daha yakındır. Kobalt mavisi, siyaha yakın koyu manganez moru karakteristiktir.
Sırları da İznik‟ten daha incedir ve hafif sır çatlakları vardır. Aynı yüzyılda en güzel
örneklerini veren Kütahya çinileri, 18. yüzyıl sonunda gerilemeye başlamıştır.
Selçuklular zamanında seramik merkezi olan Konya, Osmanlılar zamanında bu işi
İznik‟e, İznik 17. yüzyılda bunu Kütahya‟ya devretmiştir. 18. yüzyılda bölgesel
39
Atasoy, Nurhan-Juan Raby, “İznik The Pottery of Otoman - Osmanlı İznik Porselenleri” Türkiye,
1989.
Atıl, Esin, “The Age of Sultan Suleyman The Magnificent - Sultan Süleyman Devri” National Gallery
of Art, Washington D.C. 1987.
Çorum, Bengi, “1974 Yılında Bursa Müzesi tarafından müsadere edilen İznik seramikleri”, İstanbul
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı VI, s. 279, Edebiyat Fakültesi Matbaası,
İstanbul, 1976.
Pasinli , Alpay-Saliha Balaman, “Türk Çini ve Seramikleri”, Çinili Köşk, İstanbul, 1991.
132
özellik gösteren Çanakkale seramikleri ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise bu ağır
vazifeyi hala Kütahya devam ettirmektedir. Burada daha ziyade Selçuklu renk ve
desenler taklit edilerek üretim yapılmaktadır. 19. ve 20. yüzyılda ise İznik eski çini
motiflerinin taklitlerine dönülmüştür. Cumhuriyet dönemine kadar Kütahya,
Çanakkale seramikleri ve Fransa'dan çamuru getirilerek yapılan Yıldız Porselenleri
görülmektedir.
Osmanlı dönemi Türk Seramik Sanatı ile geleneksel halk çömlekçiliği arasında özel
bir yere sahip olan bu seramikler, belli bir dönemin beğenisi yanında, halk sanatını
yaratma heyecanının çeşitliliğini de gösteren etnik özellikleriyle değerlendirilmelidir.
(Resim-104)
Kütahya Porselen Örnekleri
Resim 104
133
Osmanlı İmparatorluğu'nun 17. yüzyılın sonunda girdiği ekonomik ve siyasi çöküş
süreci, devlete ait atölyelerin yavaş yavaş bozulmasına neden oldu. Saray o dönemde
"Doğu için" üretilen Avrupa porselenlerine ilgi gösteriyor ve İznik'teki fırınların
bacası uzun süredir tütmüyordu. Dolayısıyla yurt içi çini ve seramik taleplerine tek
cevap veren taşra atölyeleri ortaya çıktı. Bu yerel atölyelerde "Geleneksel" denilen,
basit görünüşleri nedeniyle "Popüler" ya da "Folklorik" olarak sınıflandırılan
seramikler üretiliyordu.
Söz konusu atölyelerden bir tanesi Çanakkale'de, Çanakkale Boğazı'nın Anadolu
yakasında kurulmuştur; 18. yüzyıl sonu ile 20. Yüzyıl başı arasında çok çeşitli
biçimlerde özgün ve inanılmaz derecede ilginç süsleme teknikleri içeren seramikler
üretilmiştir. Seramiklerde kaba kırmızı hamur, nadiren de bej renkli hamur
kullanılmıştır. Astar uygulanmış örnekler çoğunluktadır. Genellikle boyalı zemin
üstüne sır uygulamaları vardır. Yeşil, kahverengi, krem sır bazı özelliklerin
karakteristiğini meydana getirmektedir. Renkli veya şeffaf sır altına boyalı dekor
yanında, bazı örneklerde sır üstü dekor da uygulanmıştır.
Seramik desenleri yeşil, kahverengi, kirli sarı, şeffaf sır altına morumsu kahverengi,
turuncu, sarı, lacivert ve beyaz boyalıdır. Özellikle değişik renk boyamaları ve yaldız
uygulamaları genellikle sır üstüdür. Dışı yeşil ve sırlı örnekler görülür. Örneklerde
alacalı, akıtma boya ve sır teknikleri yanında kabartmalarda barbutin, çizikleme
(sgrafitto) ve aplike teknikleri kullanılmıştır. 19. yüzyıl örneklerine bakıldığında en
tanınmış biçimlerine uygulanmış aplike barok karakterli kabartmalar görülür.
Kabartmalarda rozetler, girdandlar, ay-yıldız, saltanat arması ve hayvan kabartmaları
en tanınmışlarıdır. Çeşitli tekniklerin üretim ve süslemede kullanılmasının yanında,
formları da çeşitlilik göstermektedir.
134
Başlıca seramik objeler arasında kulplu kulpsuz küp, testi, sürahi, ibrik, şekerlik,
maşrapa, yayvan, düz veya kıvrımlı tabak, vazo, yazı takımı, mangal bulunmaktadır.
Yayvan tabak biçimleri bazen düz, bazen de kıvrımlı kenarlara sahiptir. Çukur tabak
ve çanaklar, açık veya kapalı kase ve sahanlar, meyvelikler, yaprak biçimli tabaklar,
sepet örgülü kaplar açık formların en çok tanınanlarıdır. Kapalı formlar arasında ise
en çok tanınanlar, şişkin gövdeli, uzun boyunlu, çoğunlukla kulpları bulunan, ağız
kısımlarında abartılı kabartmaların zengin bir çeşitlilikte kullanıldığı sıvı saklama
kaplarıdır. Bunlara ek olarak burma kulplu, gaga ağızlı veya emzikli testiler ve halka
gövdeli at başlı testiler de üretilmiştir. Üretilen bu kapların çoğunda, aplike dekorlar
ve ağız kısımlarında çeşitli hayvan kabartmaları olduğu dikkati çeker. Horoz, at ve
kuş gibi hayvan kabartmalı ürünlerin ağız kısımlarında ise, eski madeni kapların halk
sanatındaki yansımalarını bulmak mümkündür. (Resim-105)
Çanakkale Porselen Örnekleri
Resim 105
135
Bu seramikler, İznik ve Kütahya seramiklerinin "şişe" formlarının kulplu testilerle
kaynaşmasından meydana gelmiştir. Bunların yanında çoğunlukla hayvan
figürlerinden oluşan biblolar, kalemlikler, gaz lambaları ve gemi maketi şeklinde
seramiklerde çok yoğun bir şekilde üretilmiştir. Merkezi kompozisyonlu kendine
özgü, canlı dekorlu tabaklar son devirlerde pek görülmez. Buna karşılık, renkli sır
altına astar bezeme tekniği ile yapılmış tabakların üretimi göze çarpar. Tabak
içlerinde, gemi motifleri yanında cami, köşk ve toplar da betimlenmiştir.[40
]
İznik çini eserlerinin zamanla kalitesinin düştüğü, 18. yüzyılda ise tamamen
gerilemeye başladığı görülür. Bu tarihlerden itibaren porselen imalatı yeni bir takım
arayışlara girmiştir. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da porselen sanatının ileri
teknolojisiyle zirveye yerleştiği, kaliteli örneklerle kendini gösterdiği bir gerçektir.
Avrupa porselen sanatındaki bu gelişim ve kaliteyle birlikte İstanbul'un Galata,
Beykoz, Eyüp ve Balat gibi semtlerinde ki küçük imalathanelerinde porselen
üretimine geçilmiştir. Bu üretimden verilen örneklerin en az Avrupa porselenleri
ayarında ve kalitesinde olduğu anlaşılır.
40
Öney Gönül, “Turkish period, Çanakkale ceramics - Türk Devri Çanakkale Seramikleri” Ankara 1971
136
Bütün bu küçük imalathaneleri bir araya getirip daha kaliteli porselen üretebilmek
için, Sultan Abdülmecid (1839-61) zamanında Beykoz'da İncirli Köyü civarında
Tophane Nazırı Fodosizade Ahmet Fethi Paşa tarafından 1845'lerde Beykoz porselen
fabrikası kurulmuştur. Bu fabrika büyük boyutlu olmayıp atölye tarzındadır. Ciddi
manada ilk porselen fabrikası bu atölye olup, burada üretilen porselenin hammaddesi
olan kaolin Avrupa'dan getirtilmiştir. Zaman içerisinde ithal edilen bu madenin
pahalı olması nedeniyle İstanbul civarında araştırma yapıldığı bilinir. Hatta
Felemenk Tarihinde de Ceneviz ve Felemenk tüccarların gizlice Eyüp civarında
kalyonlarına çamur ve kil yükleyip porselen imalatında kullanılmak üzere
götürdükleri yazılıdır. Zaman içerisinde de Haliç kıyılarındaki çamur ve kilin
seramik ve porselen yapımında kullanıldığı bilinir.
Fabrikada, günlük kullanım için yapılan kapaklı kase, sahan, aşure tepsileri, şekerlik,
tabak, vazo, yazı ve sofra takımı, duvar tabakları, sürahi, çay ve fincan takımları gibi
eşyaların yanı sıra duvar çinileri yani fayanslarda imal edilmiştir. Günlük kullanım
kaplarının beyaz zeminli olanlarının üzerinde 19. Yüzyılda Avrupa porselenlerinde
görülen renkli çiçekli bezemeler vardır. Bazılarında çiçeklerin üzeri yaldızla
boyanmıştır. Bunun yanında zemini krem rengine çalan beyaz renkli sahan ve
tabaklarda bulunmaktadır. Tabaklar sepet örgüsü motifli, yaldızlı ve ajur tekniğinde,
sürahi ve sahan kapaklarının tutma yerleri ise meyve (çilek, incir, erik) sebze
(domates, biber) veya çiçek (gül, papatya) formunda bezenmiştir. (Resim-106)
137
Beykoz Porselen Örnekleri
Resim 106
138
Bu yıllarda İstanbul'da yapılmakta olan üretimin kaliteli ve Türk işi olduğunu
göstermek iddiasıyla porselenlerin alt kısımlarında "Eser-i İstanbul" damgası
kullanılmıştır. Eser-i Ġstanbul porseleni olarak tabir edilen bu ürünlerin en belirgin
özelliği, diplerinde soğuk damga olarak elips çerçeve içinde veya çerçevesiz olarak
siyah, yeşil, kırmızı ve mavi ile yazılmış Osmanlıca “Eser-i İstanbul” damgasının
bulunmasıdır. Damgalar ikiye ayrılır. Birincisi, soğuk mühür basılmış olanlardır.
İkincisi ise altın yaldızlı, mavi veya kırmızı renkte, italik hatla yazılmış olanlardır.
Avrupa ayarında olan bu yerli porselenleri, üzerinde damgası olmadığı takdirde
Avrupa üretimi porselenden ayırt etmek imkânsızdır.[41
] (Resim-107)
Fabrikada Avrupa, Viyana ve Saksonya porselenleri örnek alınarak birçok porselen
yapılmıştır. Bu fabrikanın yapımından önce Avrupa'ya verilen siparişlerde doğu
zevkine uygun örnekler verilmekle birlikte batı tarzında yapılan örnekler
çoğunluktadır. 30 yıl kadar çalışarak çok sayıda şaheser örnekler vermiş olan Beykoz
porselen fabrikası o devirde Türklerin porselen sanatında ne kadar başarılı olduğunu
göstermesi açısından önem taşır.
Pahalı üretim ve devletin içinde bulunduğu ekonomik buhran, bu imalathanelerin
bakımsızlık ve sipariş borçlarının geri ödenememesinden ötürü 25-30 sene sonra
kapanmasına sebep olmuştur. 1845 yılında Fethi Paşa tarafından kurulan Beykoz
Porselen Fabrikası bu konuda deneyimli ustaları bir araya toplamış, özel olarak
önemli ve iyi bir çalışmayla Türk zevkine uygun, taklitten uzak adeta yeni özellikleri
olan eserler meydana getirmiştir.
41
Taşçı Hazma “Topkapı Sarayı‟nın Eser-i İstanbul Damgalı Porselenleri” Topkapı Sarayı Müzesi
Uzmanı
139
Eser-i İstanbul Porselen Örnekleri
Resim 107
140
19. yüzyılda geleneksel Türk sanatlarının en önemlilerinden biri olan çini sanatının
gerilemiş olması, Avrupa porselenlerinin moda olması, Osmanlı Devleti'ni bu alanda
büyük ölçüde dışa bağlı duruma getirmiştir. İhtiyaç büyüdüğü için Sultan II.
Abdülhamid'in talimatı ile 1892-1894 yıllarında saray ve çevresinin çini
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Yıldız Sarayı'nın dış bahçesine Yıldız Çini
Fabrika-i Hümâyûnu adıyla bir fabrika kurulmuştur. Fabrika, Fransız Serves ve
Limoges şirketinden ithal edilen teknoloji ile çalışmaya başlamış, bu amaçla
Fransa'dan uzman personel ve çini kalıpları getirilmiştir. Fabrika'nın kuruluş amacı
öncelikle saray ve çevresinin ihtiyacını karşılamaktır. Bu fabrikanın iki önemli rolü
olmuştur. Birincisi, 19.yüzyıl‟da Avrupa‟daki porselen sanayinin ülkeye getirilmesi,
ikincisi ise Osmanlı çiniciliğinin yeniden canlandırılmasıdır. Yıldız Sarayı
bahçesinde kurulmuş olan bu fabrika, önce Avrupa teknolojisiyle çalışmaya
başlamıştı. Ama kısa bir zaman içinde, gerilemekte olan Türk çini ve porselen
geleneğinin yeniden geliştirilmesi yönünde çok önemli bir görevi yerine getirmişti.
Yerli ve yabancı kırktan fazla ressamın çalıştığı ekip, çiçek, manzara ve İstanbul‟un
simgesi haline gelen tarihi binalar ile sembolleri resimlemektedir. Abdülhamit,
porselenleri, Yıldız Porselen Fabrikasında Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı gibi dönemin
en ünlü Türk ressamlarına dekore ettirir. Birçok tarihi yapının artık var olmaması ve
geçen süre içinde İstanbul manzarasının değişmesi, bu porselenleri birer tarihi belge
haline getirir.
141
“Yıldız” işlerinin pek çoğu 1894 yılında yapılmıştır. Bu porselenlerin alt veya arka
kısımlarında genellikle fabrikanın “Ay-yıldız”lı damgası, ya da üretimde kullanılmış
olan kaolenin “Yerli” olduğu gibi bilgiler yazılıdır. Amblem bu önemli girişimin
niçin başlatıldığını açıkça gösterir. Bu amblemin altında bazen yeşil, bazen de altın
yaldızla, fabrikanın kurulup üretime başladığı kabul edilen “1312 H.” tarihi
yazılmıştır. Bu tarihin altında bulunan sayılar, eserin yapım yılını tanımlamaktadır.
(Resim-108)
“Yıldız Fabrikay-i Hümayun” ürünlerinde bulunan ablem, imza ve açıklamalardan örnekler.
Resim 108
142
,Yıldız” ürünlerindeki bu tür genel damga ve işaretlerin yanında, zaman zaman
sanatçı isimleri de yer almaktadır. Topkapı Sarayı koleksiyonlarında yer alan
“Yıldız” porselenlerinde Türk ressamlar yanında yabancı ressamlarında eserlerinin
yer aldığı görülür. Sanatçı grubunun yaptığı porselenler teknik açıdan, daha çok
Fransız Sevres porselenlerine yakındır. (Resim-109)
19. Yüzyıl Osmanlı döneminde yapılan Fransız Serves Porselen örnekleri
143
Bu koleksiyonun en önemli grubu, boyları 24 ile 235 santimetre arasında değişen
salon vazolarıdır. Bu porselen vazolar çeşitli desen, renk ve biçimlerde işlenmiştir ve
dönemin en önemli saraylarında yer almıştır. Nitekim bu vazoların çoğu, salonlarda
simetrik olarak kullanılmak üzere çift olarak üretilmiştir. (Resim-110)
Üstelik bu vazolara çiçek de konulamamıştır, çünkü pek çoğunun kapağı vardır.
“Yıldız Fabrika-i Hümayunu”nun sahip olduğu tekniklerle, genellikle en çok 70
santimetre yüksekliğindeki porselenler tek parça olarak yapılabilmektedir. Porselen
fırınları bu uzunluktaki porselen parçaların pişirilebileceği ebattadır. Çok büyük
vazolar parçalar halinde hazırlanıp ayrı ayrı pişirilir, süsleme işlemleri
tamamlandıktan sonra da ayak, gövde ve boyun kısımları, madeni parçalar ve çeşitli
civatalar kullanılarak birleştirilmektedir.
Yıldız porselen vazo Sultan II. Abdülhamid‟in kızı Naile Sultan‟a
düğün hediyesi olarak verdiği vazo daha sonra Sıdıka ve Vehbi Bilimer
tarafından 1955 yılında Naile Sultan köşkünde düzenlenen bir
müzayededen satın alınmış. Üzerindeki resimleri Mardinos usta
tarafından yapılan vazonun çifti de bulunuyor.
Resim 110
144
1312 sene 14. imalat damgalı (1910). Mısır pazarı için özel imalat. Ön yüzündeki madalyonda “Çoban
ve İnekler” konulu oryantal resim çalışması bulunuyor.
H.1312 sene 14 imalat damgalı (1908). Gövdesinde Fransız usta A. Nicot tarafından yapılmış peyzaj
yer alıyor.
Koleksiyondaki vazolar üzerinde, (Resim 111-112) daha çok figürlü figürsüz kır ve
orman manzaraları, İstanbul‟un çeşitli tarihi ve doğal mekânlarının manzaraları ile
bitkisel süslemeler vardır. Osmanlı padişah portrelerinin yapıldığı, çay-kahve
fincanları ve duvar tabakları İstanbul panoramaları bulunan büyük vazolar ve
levhalar, koleksiyonun en önemli parçalarını oluşturur. (Resim-113) Resimlerin
üzerinde çoğunlukla ressamın imzası bulunur. Nitekim isimleri belirlenen bu
sanatçılar, eserleri üzerine imzalarını Latin harfleriyle atmışlardır. (Et. Narcice,
Wilfred de Sain, J. Della Tulla, U. Neagn, A. Nicot, F. Zonaro, Pierre Tharet)
Resim 111-112
145
Oryantal motifli “Harem” ve “İmparatorun” gözdesi isimli porselen levhalar.
Resim 113
146
Bu gruptaki porselenler önemli yabancı devlet adamlarına ve üst düzey bürokratlara
prestij hediyesi olarak verilir. Üretilen porselenlerin günlük kullanım ürünü değil de
kaliteli ve göz alıcı dekoratif ürünler olduğu görülür. Pahalı olan bu üretimin çok az
sayıda yapıldığı dikkati çeker. Çok önemli bir kültür mirası olan Tarihi Yıldız
Porselenleri, toplam 900 parçadan oluşur. Fabrika maddi sıkıntılar ve bakımsızlık
nedeni ile 25-30 sene sonra kapanmak zorunda kalmıştır.
II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi sonrasında üretimi durdurulan fabrika, 1911
yılında eski yöneticilerinin çabaları ile yeniden faaliyete geçirilmiştir. Kurtuluş
savaşı döneminde sıkıntısı çekilen telgraf tellerini birbirine bağlamakta kullanılan
kaolin fincanların üretimini de yapan fabrika 1959 yılında Sümerbank'a
devredilmiştir. Batı ve Anadolu sanatı sentezine önemli katkıları olan fabrika,
Cumhuriyet Dönemi‟nde de üretime devam etmiş ve geleneksel Türk çini sanatının
dünyada tanınmasında önemli bir rol oynamıştır.
Günümüzde Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası, Osmanlı el sanatlarına bağlı kalarak
el yapımı özel çini ve porselenler üretmeye devam etmektedir. 1995‟ten bu yana,
TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı‟na bağlı bir “müze-fabrika” olarak hizmet
veren fabrikada Dolmabahçe ve Topkapı saraylarındaki duvar panoları ve vazolar
orijinallerine bağlı kalmak suretiyle sınırlı sayıda yeniden üretilmektedir. Osmanlı
dönemine ait 1500 çini ve porselen deseni saklı olan fabrikanın kasasında, bugün bu
desenlerin sadece 200‟ü kullanılmaktadır. Yıldız Porselen Fabrikası, beğeni ve
gereksinimlere yönelik ürünlerin yanında, başlangıç döneminde yaptığı ürünlerin de
benzerlerini üretmektedir.
147
Yuan ve Ming dönemine ait mavi-beyaz porselen stili dünyanın her yerinde popüler
olmuştur. Yüzyıllar boyunca Osmanlı Sarayı ve çevresi tarafından bir statü sembolü
olarak görülen Çin porselenlerine yoğun bir ilgi gösterilmiştir. Osmanlı sultanlarının
ve saray çevresinin, porselene ilgi duymasında Sultan III. Ahmet döneminden (1703–
1730) itibaren başlayan ve giderek artan diplomatik ilişkilerin büyük payı olduğu
kabul edilmektedir.
Osmanlı arşiv belgelerinde Çin porselenleri ile ilgili pek çok bilgiye ulaşmak
mümkündür. Arşiv belgeleri, porselenlerin saraya gelişi, dağılımı, kullanımı,
fiyatları, biçimleri ve çeşitleri konusunda birinci kaynaktır. Arşiv belgelerinde
Osmanlıların Çin porselenlerini tanımlamak için kullandıkları terimler vardır.
Celadon kaplar için “mertebani”, nadiren “nerdübani”, bazen de “baba guri”; diğer
porselenler için “fağfuri/ fağfur” terimleri en sık kullanılanlarıdır. “mertebani”,
Burma‟daki Martaban Limanı‟ndan adını almaktadır. “ fagfuri” ise Çin İmparatoru
demektir. Bazı belgelerde geçen “hatayi” ise “Çin‟den, Çin ile ilgili” anlamındadır.
Ayrıca zeytuni, alaca, cevvi, beyaz, sarı gibi kelimelerle bu porselenlerin ayrıntılı
tanımları yapılmaktadır.
Ancak porseleni en iyi Katip Çelebi tanımlamıştır. Varolan ustalığın esasını
kavrayamadığı için tıpkı Avrupalılar gibi kendine göre tarifler çıkarmış ve şöyle
demiştir: “Fağfurun aslı gayet latif bir ak taştır ki letafetine eş yoktur. O taşı
döverler ve elekten geçirirler.” Çelebi, porselene hakkını çok güzel teslim etmiş ve
bu eşsiz malzemeyi şöyle betimlemiş:
148
“Fagfuride üç hassasiyet vardır ki yeşimden gayrı hiçbir cevherde yoktur: Biri
budur ki, içine her ne konsa tortusu aşağı çöküp saf eyler. İkincisi bu ki eskimez.
Üçüncüsü elmastan başka hiçbir nesne tesir edip çizmez. Elması onunla tecrübe
ederler... Ondan yemek ve şarap içmek aklı artırır, ferahlık verir. Ve her ne kadar
kalın olup ettikleri nakış gözükmese de ateşe, ya ışığa, ya da güneşe tutsalar, nakış
meydana çıkar.”[42
-43
]
Çin porselenleri Osmanlıların yaşamında her zaman güç ve zenginliğin göstergesi
olmuştur. Diplomatik hediye, satın alma, ganimet ve muhallefat yoluyla gelen
porselenler, Topkapı Sarayında bir koleksiyonun oluşmasını sağlamış ve oluşan
koleksiyon, parlaklığı, yarı şeffaflığı ve kolaylıkla kırılabilen görünümü ile sarayın
vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Koleksiyonda yer alan parçalar, el becerisi ile
üretilen nadir ve kıymetli sanat eseri özelliğine sahiptir.
Uzak bir coğrafyadan, büyük zahmetlerle gelmesi eşyaların paha biçilmez değerde
olmasını kaçınılmaz kılmıştır. “İpek Yolu” ve deniz yolu üzerinden zor koşullarda
getirilerek Osmanlı pazarına giren Çin porselenleri, incelikleri ve zarafetleri
nedeniyle Türklerin büyük beğenisini toplamıştır. Osmanlı sarayında ve İmparatorluk
42
Küçükerman, Önder. “Dünya Saraylarında Prestij Teknolojisi, Porselen Sanatı ve Yıldız
Fabrikası”, Sümerbank Genel Müdürlüğü yayını, İstanbul, 1987, “Yıldız Sarayındaki Çini Fabrikası
ve Milli Saraylardaki Yıldız Porselenleri Koleksiyonu”, s 57, TBMM Dergisi, Sayı 4, 1987, Ankara,s
57, Bursa, Yeni Basımevi, 1941, Bursa. “Sanayi Devrimi‟nin İstanbul‟daki Renkli Bir Mirası Olarak
“Yıldız Çini Fabrika-i Hümayunu” ve Sekiz Ünlü Sanatçı, 1995, İstanbul
Karakaşlı Semra, Küçükerman Önder, Bayraktar Nedret, “Milli Saraylar Koleksiyonunda Yıldız
Porselenleri”, s 38, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı yayını İstanbul,1998
Yıldız Çini Fabrikası,Makale- 197, s161-162, İstanbul, 1945
Sümerbank Yıldız Porselen ve Çini Sanayi Müessesesi broşürü (tarihsiz)
43
Bayraktar Nedret, “Topkapı Sarayı Müzesi‟ndeki İstanbul Manzaralı Yıldız Porselenleri”, Sanat
Dünyamız, Yıl 5, sayı 15, s. 30, İstanbul 1979, “Kadın Tasvirli Yıldız Porselenleri”, Sanat Dünyamız,
yıl 8, sayı 23, s.2, İstanbul, 1981, “ Çini Fabrika-i Hümayunun Malumatı Ayyıldız Damgalı
Porselenleri Yıldız Porselenleri”, s 56, Antik Dekor, Sayı 6, Nisan, İstanbul 1990.
149
tebası tarafından daima ilgi gören porselen eşyalar, önceleri sultanların ve devletin
ileri gelenlerinin zengin konaklarında yaygın bir biçimde kullanılmış ve sofralarını
süslemiştir.
Çin porselenlerinin, saray çevresi tarafından kullanılması ve günlük yaşamlarına
girmesi kaçınılmazdır. Hiçbir zaman halkın yaşamının bir parçası haline gelmemiştir.
Padişahlar porselen kaplarda yemek yemeği tercih etmiş, tahta çıkış, doğum ve
düğün gibi mutlu olaylarda Çin porselenlerini hediye olarak vermişlerdir.
Porselenin bu kadar kıymetli olması ve en yüksek mertebe olan padişah tarafından
sevilerek kullanılması, Osmanlı sarayında başlı başına yeni bir sanatın doğmasına yol
açmıştır. Saray sanatkarları, porselenlerin üzerine kıymetli taşlar yerleştirerek onlara
farklı ve özgün bir değer katmıştır. Ayrıca altın ve gümüş gibi madenler kullanarak
kase, şişe ve vazo gibi bazı Çin porselenlerinin işlevselliği değiştirilmiş ve Osmanlı
zevkine hitap eden uygun kullanım formları elde edilmiştir. (Resim 114-115-116)
150
Qing Hanedanlığı Kangxi dönemi leğen ve ibrik
takımı, 17. yüzyıl sonu 18. yüzyıl başı. İçlerinde
çiçek demetleri olan dilimli madalyonlarla
süslenmiştir. Metal kısımları 17. yüzyıl Osmanlı
ekletisidir
16 yüzyıl Mavi Beyaz Ming Porseleni, yaldızlı gümüş
kapak ve emzikler aynı yüzyılda Osmanlılar tarafından
eklenmiş.
17. Yüzyıl ortaları Ming –Qing Hanedanlığı Mavi-beyaz ibrik,
Geçiş dönemi ürünüdür. Sincap ve üzümlerle bezelidir. Gümüş
kapak 19. Yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
Resim 114
Resim 115
Resim 116
151
14. Yüzyıl Yuan Hanedanlığı Seladon matara, bir yüzünde bulutlar arasında uçan bir turna, diğer yüzünde
dalgalar içinde bir kayık resmedilmiştir. Gümüş kapak emzik ve zincirleri 17.yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
13.yüzyıl sonu 14.yüzyıl başı Yuan Hanedanlığı Seladon vazo, kulpları ejder başı kabartmalıdır. Kapağı ve
dibindeki halka 19.yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
Topkapı sarayı Çin porselenleri koleksiyonunda metal aksamlı olanlar önemli bir yer
tutar. Genellikle altın, gümüş, yaldızlı gümüş, tombak ve sarı madenden üretilen bu
aksamlar çeşitli amaçlarla yapılmıştır. Öncelikle porselenlerin kırılan bölümlerini
onarma veya kapların işlevlerini değiştirme amaçlı yapılan bu işlem, 18. yüzyıldan
itibaren daha çok süslemeye yönelmiştir. Ağız, boyun, emzik gibi kolaylıkla kırılan
bölümler kıymetli ve dekoratif metallerle tamir edilerek yeniden kullanılmıştır.
Kullanılan metal aksamlarda dönemin süsleme özelliklerinin yansıtılması Osmanlı
sanatına özgü bir durumdur. (Resim 117-118)
Resim 117-118
152
Kırılan Çin porselenlerini tamir edilmesi veya Osmanlı metal işçiliği ile yeni işlevler
kazandırılarak tekrar kullanılması Çin porselenlerine verilen önemini gösterir.
Tüccarlar loncasında kırık porselenleri tamir için on atölye ve yirmi beş onarım
ustası bulunur. Saray koleksiyonunda bu şekilde tamir edilmiş Çin porseleni kaplar
halen mevcuttur. Arşiv belgelerinde isimleri geçmekle birlikte saray
koleksiyonlarında İznik seramikleri bulunmaz, bunun nedeni pahalı ve dayanıklı olan
Çin porselenlerinin her zaman daha iyi korunması ve tercih edilmesi olmalıdır.
20.yüzyıl ortalarına tarihlenen yekpare
ametist, altın ve inci ile oluşturulmuş
murassa sepet. 18 ayar altın. Oval formlu
ametist gövdeli.
Saray içinde, sadece sultanlar için yapılan, özel durumlar dışında dışarıya çıkmasına
izin verilmeyen porselenleri mücevherle süsleme işlemi, Osmanlı sanatına özgüdür.
16. yüzyılın ikinci yarısında Çin porselenleri üzerine kıymetli taşlar yerleştirmek
başlı başına bir sanat dalı olmuştur. Çin porselenlerinin yanı sıra, yeşim, necef gibi
değerli taşlar ile metallerden yapılmış objelerin üzerine kakma ve mücevher işleme
işlemi büyük bir beğeni kazanmış ve aranılan bir sanat dalı halini almıştır. Bu grup
porselenler “Murassa” porselenler olarak bilinmektedir. (Resim-119) Topkapı
Sarayı Çin porselen koleksiyonları içinde yer alan 273 parça murassa eser grubu, sayı
Resim 119
153
ve tür açısından dünyada tektir. Mücevherli porselenlerin içinde düz beyaz renkli
olanlar başarılı biçimde süslenmişlerdir. Mavi-beyaz veya çok renkli porselenler,
kendi desenleri de olduğundan istenilen etkiyi yaratamamıştır.
15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar tutulan çeşitli defter ve belgelerde geçen mutfak
kapları, aslında Osmanlı yemek türleri ve sofra adetleriyle birlikte
değerlendirilmelidir.
Yerde oturarak yemek yeme geleneği sinileri; sofradaki herkesin aynı kaptan yemek
yemesi geleneği büyük boyutlu kapları; çorba, hoşaf, şerbet gibi çoklukla tüketilen
sıvı gıdalar değişik isimlerle anılan kase türlerini; yemekten sonra kahve geleneği
fincan, kahve ibriği, kahve stilinden oluşan kahve takımlarını; yenilen yemeğin
gülsuyu ve güzel koku ile bitirilmesi de gülabdan ve buhurdanlıkları doğurmuştur.
Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak ve abdest almak için leğen ve ibrik,
kurulanmak için peşkir, peçete yerine kullanmak için de makramalar, yemek ve
sofralarda kullanılan diğer gereçlerdir.
Kullanılan mutfak kapları, aslında Osmanlı yemek türleri ve sofra adetleriyle birlikte
değerlendirilmelidir. Topkapı Sarayı‟nda biri sabah ile öğle arasında kuşluk, diğeri
hava kararmadan önce akşam olmak üzere, günde iki kez yemek yenir. Büyük
boyutlu kase ve tabaklar, sofrada tek kaptan yemek yeme adetinin hüküm sürdüğü
İslam ülkeleri için üretilmiş parçalardır. Yerde bağdaş kurarak bir sini etrafında en az
üç-dört kişinin oturduğu büyük ziyafetlerde, çok çeşitli yemekler büyük bir kapla
ortaya konulur, herkes bir-iki kaşık aldıktan sonra kaldırılırdı. Tabaklara et ve sebze
yemekleri, pilavlar konularak servis edilir.
154
Çeşitli boylardaki kaselere, çorba, hoşaf, yoğurt, şerbet gibi sulu yiyecekler konulur.
Yemek genellikle konuşulmadan bir seremoni gibi yenir, yemekte sadece kaşık
kullanılır, sofrada çatal ve bıçak bulunmaz, sağ elin üç parmağı ile yemek yenir,
yemekte su içilmediği için su takımı konulmaz, yemek sonrası buhurdan ve gülabdan
bir ikili halinde ikram edilir, üstüne şerbet ve kahve içilirdi.
1716 yılında İstanbul'a gelen İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu, Sultan Mustafa'nın
gözdesi Hafıza Sultan'ın onuruna verdiği ziyafeti; “Şerbet Çin porseleni kaplar
içinde getirildi. Ancak fincanların kapakları ve fincan tabakları som altındandı.
Yemekten sonra istemeyerek kullandığım peçeteye benzeyen el silme bezleriyle altın
bir leğen içerisinde su getirildi ve altın tabaklı porselen fincanlarla kahve servisi
yapıldı" diye anlatmaktadır.
Çin porselen anlayışında bulunmayan buhurdanlık, gülabdan ve kahve fincanı,
formlarına bakıldığında, bu gereçlerin sadece saray koleksiyonlarında bulunmadığı
diğer koleksiyonlarda da çok fazla miktarda yer aldığı görülmektedir. Özellikle Çin
porselen formunda hiç görülmemiş buhurdanlıkların Osmanlıların yaratıcı fikirleri
sayesinde ortaya çıktığı anlaşılır.
155
Mavi Beyaz Ming Porseleni Kâse, ajurlu yaldızlı
gümüş kapak 17. Yüzyılda eklenerek buhurdanlık
olarak kullanılmış.
Osmanlı pazarı için özel olarak üretilmiş, yuvarlak kaide üzerinde
armudi gövdeli ve 26 cm yüksekliğindeki porselen gülabdanın
boyun kısmi gümüş geçmelidir. Beyaz zemin üstüne sır altı turuncu,
sarı ve sır üstü kahverengi çiçekler işlenmiş olup 19. Yüzyıl
ürünüdür.
Kase ve tabaklar Osmanlı‟ya geldikten sonra metal aksamlarla birleştirilerek
buhurdanlığa dönüştürülmüştür. (Resim 120-121) Fincanların tümünün kahve
sunumu için kullanılmadığı, kulpsuz, küçük kase formunda olanlarının şerbet
sunumunda kullanıldığı anlaşılır. Koleksiyonda bulunan bir mavi-beyaz tabağın
Resim 120 -121
156
altına Arapça harflerle “tavuk kebabı”nın yazılmış olması, bir diğerinde “narenciye”
yazısının bulunması tabakların işlevleri ile ilgili bize bilgiler vermektedir. Ayrıca
eski dönemlere ait yemek tariflerinde şalgam, kabak ve nane turşularının yapılışında
malzemenin derince bir kaba konulması önerilir. Sözü edilen kaplar celadonlara
benzemekle birlikte, bu kapların iyi fırınlanmış ve sırlı olmaları nedeni ile turşu,
reçel gibi uzun süre korunması gerekli yiyecekler için tercih edildikleri anlaşılır.
Çin porselenlerinin Osmanlılar tarafından belirli bir dönem içinde yaygın olarak
kullanıldığının en önemli kanıtı, 10.500‟ü aşan sayısı ve niteliği ile Topkapı Sarayı
Çin porselenleri koleksiyonudur. İlk olarak sarayda padişahların porselen kaplarda
yemek yemeyi tercih ettikleri görülür. Padişaha, Çin toprağından yapılmış ve zehre
karşı panzehir kaplarda yemek verildiği yazılıdır. Celadonlara zehir konularak
denendi mi bilemiyoruz ama zehri belli ettiği inanışı başlangıçta celadonların tercih
edilmesine yol açmıştır. Padişahların çok sayıda altın ve gümüş kaba sahip
olmalarına karşın porselen kullanmayı hep sürdürdükleri görülür. Sultan II. Bayezid
devrinde altın ve gümüş kaplarda yemek yeme adeti getirilmişse de, Sultan III. Murat
devrinde tekrar porselenlere geçilmiş, Kanuni Sultan Süleyman‟dan sonra bütün
padişahlar günlük ve resmi yemeklerde sadece Çin porseleni kullanmışlardır.
Kullanılmak üzere harem, mutfak ve kilerlerde çok sayıda porselen bulundurulduğu
bir gerçektir. Saray mutfaklarında, padişah mutfağının sorumlusu serçini, aynı
zamanda padişah için ve elçi kabullerinde kullanılan porselen yemek takımlarından
da sorumludur.
17. yüzyıla ait kaynaklarda Padişahların Ramazan günlerinde şeriat kanunlarına göre
erkekler için yasak ama kadınlara serbest olan altın ve gümüş kaplarda yemek
157
yemediklerini öğreniyoruz. Padişahlara Ramazan günlerinde yemekleri celadon
kaplarda sunulur, altın kap kullanılmazdı. Yemekler çok değerli ve nadir sarı
porselen kaplara konulur, saray koleksiyonunda çok az sayıda bulunan sarı Çin
porselenleri altın kaplara benzediği için kullanılırdı.
Belgelere göre padişahlara tahta çıkış, doğum, düğün gibi mutlu olaylarda verilen
hediyeler arasında ya da padişahların çeşitli nedenlerle hediye ettiği eşyalar arasında
Çin porselenleri bulunur. Hatta padişahlar hastalandıkları zaman sadrazam ve Şeyh-
ül İslamların geçmiş olsun hediyesi gönderdikleri bilinir. Örneğin Sultan IV. Mehmet
hastalandığında Şeyh-ül İslam Minkari-zade Yahya Efendi sarı renkli bir porselen
gülabdanı içine okunmuş gülsuyu koyarak hediye etmiştir. 1768 yılında Nişancı
Emin Paşa‟ya sadrazamlık ihsan olunması dolayısıyla, saraydan sadrazam konağına
gönderilen hediyeler arasında altı tablaya konulmuş on adet porselen tabak ile
şekerleme bulunması, porselenlerin değerli bir eşya olarak saray çevresinde ki
dolaşımını göstermesi açısından ilginçtir.
Osmanlı devlet adamları ve elçilere, yurt dışındaki görevleri sırasında kullanılmak
üzere Hazine‟den porselen eşyalar verilir, görev bitiminde bunlar, verilen diğer
eşyalarla birlikte tekrar hazineye iade edilirdi. Osman Paşa‟ya bu amaçla Enderun
Hazinesi‟nden iki fağfur hoşaf kase ile on bir mertebani tabak verildiği 1772 tarihli
belgede yazılıdır.
Divan-ı Hümayun‟da verilen ziyafetler ve elçi kabulleri, Çin porselenlerinin sıklıkla
kullanıldığı durumlardır. Osmanlı İmparatorluğu‟nun ilk esaslı kanunnamesi olan
Fatih Kanunnamesi, sadrazamların Divan‟a başkanlık etmelerini ve Divan üyelerinin
158
hangi sofrada oturarak yemek yiyebileceklerini hükme bağlamıştır. Haftada dört gün
toplanan Divan‟dan sonra yemek için yere siniler kurulur, oturma usulüne göre divan
üyeleri yemeğe otururlardı. Sarayın en görkemleri töreni olan ulufe dağıtım
günlerinde ise devletin gücünü, kudretini ve zenginliğini göstermek için, yabancı
elçiler davet edilir, yine Kubbealtı‟nda verilen ziyafette porselen kaplar kullanılırdı.
Elçilerin davet edilerek, gümüş ve altın sahanların, porselen ve mertabani tabaklarda
çeşitli yemeklerin ikram edildiği ziyafetlerde, gerek kullanılan eşyalar, gerek sayısı
yüzü bulan yemek çeşitleri tam bir güç ve iktidar gösterisiydi.
Osmanlı Devleti‟nin halka ve yabancı ülke temsilcilerine gücünü, iktidarını ve
zenginliğini göstermek ve ispatlamak amacı ile kullandığı en önemli kültürel araç,
bazen gülerce süren ve bir şenliğe dönüşen saray düğünleridir. Bu düğünler aynı
zamanda dönemlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını yansıttıkları için önem
kazanırlar.
Şehzadelerin doğumları, sünnetleri ve sultan kızlarının düğünleri için düzenlenen bu
şenliklerden sadece 55 kadarı tespit edilmiştir. Sur (şenlik) düzenleme ve surname
(şenlik kitabı) yazma Osmanlılara özgü bir gelenektir. Arşiv belgelerinde adları
geçen Çin porseleni kapların kullanılışı hakkındaki en önemli görsel kaynak Topkapı
Sarayı Kütüphanesi‟nde bulunan Osmanlı el yazması minyatürlü iki surnamedir.
Bunlardan ilki Sultan III. Murat‟ın oğlu şehzade Mehmet‟in 1582 yılında yapılan ve
52 gün 52 gece süren sünnet düğününü anlatmaktadır. Çok sayıda minyatürün
bulunduğu Sürname-i Hümayun adlı eserde seramik-porselen kap türleri yoğun bir
şekilde resmedilmiştir. Düğünde verilecek ziyafetlerde kullanılmak üzere çini
ambarından 397 adet beyaz, yeşil, zeytuni, alaca, açık mavi Çin ve İznik porseleni
159
sahanlar ve tabaklar çıkarıldığı; bu kapların yetmeyeceği düşünülerek ayrıca çarşıdan
237 İznik sahan, 204 İznik tabak ve 100 İznik üsküre satın alındığı yazılmaktadır.
Şehzadelerin doğumları, sünnetleri ve sultan kızlarının düğünleri için düzenlenen bu
şenliklerden sadece 55 kadarı tespit edilmiştir. Sur (şenlik) düzenleme ve surname
(şenlik kitabı) yazma Osmanlılara özgü bir gelenektir. Arşiv belgelerinde adları
geçen Çin porseleni kapların kullanılışı hakkındaki en önemli görsel kaynak Topkapı
Sarayı Kütüphanesi‟nde bulunan Osmanlı el yazması minyatürlü iki surnamedir.
Bunlardan ilki Sultan III. Murat‟ın oğlu şehzade Mehmet‟in 1582 yılında yapılan ve
52 gün 52 gece süren sünnet düğününü anlatmaktadır. Çok sayıda minyatürün
bulunduğu Sürname-i Hümayun adlı eserde seramik-porselen kap türleri yoğun bir
şekilde resmedilmiştir. Düğünde verilecek ziyafetlerde kullanılmak üzere çini
ambarından 397 adet beyaz, yeşil, zeytuni, alaca, açık mavi Çin ve İznik porseleni
sahanlar ve tabaklar çıkarıldığı; bu kapların yetmeyeceği düşünülerek ayrıca çarşıdan
237 İznik sahan, 204 İznik tabak ve 100 İznik üsküre satın alındığı yazılmaktadır.
İkinci surname Sultan III. Ahmet‟in dört şehzadesinin sünnet düğününü konu eden
Surname-i Vehbi adlı minyatürlü el yazmasıdır.1720 yılında gerçekleşen ve 15 gün
15 gece süren düğünle ilgili bu surnamede 137 adet minyatür bulunur.
Minyatürlerdeki tüm ziyafet sahnelerinde çift yuvarlak sini/masa şemasının
tekrarlandığı görülür. Kapaklı metal tabak, kase ve sahanlar, mavi-beyaz kase ve
tabaklar, gümüş leğen ve ibrikler ve fincanlar çoğunlukla resmedilen kap türlerini
oluşturur. Minyatürlü eserler ve elçilerin günlükleri Osmanlı‟da Çin porselenlerinin
yaygın bir şekilde kullanıldığını bize göstermektedir. (Resim-122)
160
Levni tarafından resimlenen Surname-i Vehbi minyatürlü el yazmasından iki sahne
Porselen Osmanlı‟da zenginlik ve güçle doğru orantılı olarak karşımıza çıkar.
Osmanlı İmparatorluğunda oluşturulan Muhallefat sistemi gereğince ölen veya
azledilen saray ve devlet görevlilerinin eşyaları saraya iade edilir. Çünkü egemenlik
dahil tüm varlık padişaha aittir. Hiç kimse bu konuda mirasçı ya da söz sahibi
Resim 122
161
değildir. Bu sistemin sonuçlarında tutulan Muhallefat defterine göre 19.000'i aşkın
Çin ve Avrupa porseleni saraya iade edilmiştir. Bu sayı saray dışındaki sofra
gereçlerinin saraydan pek farklı olmadığının göstergesidir.
16. yüzyılda 395 porselen ve beş celadon olmak üzere toplam 400 kabın geri
dönmesi, bu dönemde Osmanlı saraylarında görülen porselen mutfak ve sofra
takımlarının, saraya bağlı devlet adamlarına ait zengin konaklarda da kullanıldığının
tespitidir. 17. yüzyıl başlarında gerek sarayda, gerek saray dışındaki konaklarda çok
sayıda porselen kullanılmaktadır. 17. yüzyılda 3177 porselen ile 468 celadon, 18.
yüzyılda da 15.677 porselen ile 898 celadon kap saraya geri dönmüştür.
Osmanlıdaki batılılaşma süreci ile birlikte, 18. yüzyıldan itibaren Çin porselenlerinin
yerini Avrupa porselenlerinin alması, 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayun‟u ile muhallefat
sisteminin kaldırılması sadece beş adet porselenin saraya geri dönmesiyle
sonuçlanmıştır. Saray koleksiyonundaki 5000'i aşan Avrupa porseleni yemek
takımları bu değişimin bariz kanıtıdır. Osmanlı zevkine uygun, Alman, Viyana,
Fransız, Rus ihraç malı porselen sofra takımları bulunmaktadır. Beykoz ve Yıldız
porselen fabrikalarında üretilen ve ilk Osmanlı üretimi olan porselenler ise günlük
kullanımdan çok hediye ve süs amaçlı yapıldığından sofralarda çok fazla
kullanılmamıştır.
Bugüne baktığımızda Çin ihraç porselenleri halen mağazalarda yer almaktadır.
Birçoğu orijinal tasarım ve renklerde olup, aynı kaliteye sahiptir ki işte bu anlayış
onu ünlü yapmaktadır. 20. yüzyıl evlerinde günümüz seramik sanatçıları tarafından
yaratılan özgün stillerden daha çok talep görmüş olan Çin porseleni dünya üzerinde
tek ve paha biçilmezdir. Yüzyıllardır dünyanın en iyi porselenlerini üretmiş ve
162
üretmekte olan Çin, sanatını dünyaya kanıtlamanın haklı gururunu yaşamaktadır.[44
-
45]
44
Abdülaziz Bey: “Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri (Toplum Hayatı)”.Tarih Vakfı Yurt Yayınları
(Belgesil/4), İstanbul, 1995
Bobovıus Albertus, (ya da Santuri Ali Bey) : “Topkapı Sarayı‟nda Yaşam”, Kitap Yayınevi,
İstanbul,2002
Milletlerin ve Dinlerin Ortak Mirası Buhurdanlar, İlgi dergisi, Sayı: 51, sayfa 33-35. , İstanbul, 1987
45
Erdoğdu Ayşe “Çin Porselenlerinin Osmanlı Günlük Yaşamındaki Yeri” İstanbul‟daki Çin
Hazinesi İstanbul, s.102-129 2001
Krahl Regina “Chinese Ceramics in the Topkapı Saray Museum - Topkapı Sarayı Çin Seramikleri” 3
Cilt Sotheby‟s Londra 1986
163
SONUÇ
Hammaddesi kil olup elde, kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş, fırınlanmış her tür
eşyanın genel adı seramiktir. Porselenden başlayarak pişirilmiş olan ilk toprak
malzemeye kadar her türlü obje sözcüğün kapsamına girer. Başka bir deyişle, günlük
kullanım ya da dekoratif amaçlı objeler üretmek için kilin belirli bir ısıda pişirilmesi
sanat alanında Seramik, mimari yapılarda kullanılması Çini olarak adlandırılır.
Porselen ve seramik, seramik ailesinin iki unsuru olarak birbirinin aynısı gibi
görünmekteyse de gerçekte birbirlerinden içerik ve üretim açısından büyük
farklılıkları bulunmaktadır. Porselen, killi topraktan üretilmiş ürünlerin oluşturduğu
büyük seramik grubunun en üst elemanıdır. Porseleni, seramik veya toprak
eşyalardan ayıran en büyük özelliği ışık geçirgenlik özelliğidir. Porselen ışığı geçirir,
seramik ise geçirmez.
Porselen sözcüğü, İtalyanca olan “Porcella” kelimesinden türetilmiştir ve tarihte ilk
kez Arap gezginler tarafından Tang Hanedanlığı‟na yapılan seyahatnamelerde
geçmiştir. Çini kelimesi yani fağfuri (یروفغف), çıkış noktası olan ülkeden söz eder,
“Çin İmparatoru” anlamında Arapça bir kelime olan “fağfur” (روفغف) dan
türemiştir. Fağfur, bir İran deyimi olan ve “tanrının oğlu” anlamına gelen “Baghpur”
kelimesine adapte edilmiştir. Bu deyim Osmanlı ve İran metinlerinde porselen
kelimesi anlamında kullanılmıştır.
Çin‟in porselen tarihine bakıldığında, üretimde son derece temiz ve yüksek kaliteli
hammadde (çamur) kullanımının iyi porselen üretimini de beraberinde getirdiği
164
görülür. Üretim, zaman içinde özgün düşüncelerin ortaya çıkışı ve yeni teknikler ile
geliştirilmiştir. Bu gelişim bir dönemden diğer bir döneme geçerken farklı sitillerin
ortaya çıkması ve dönemlerin birbirleriyle etkileşimiyle sonuçlanmıştır. Gelişim,
yapılan objelerin figürsel değişimi, çok fazla detay içermesi, sırlamalarda kullanılan
renklerin gelişimi olarak nitelendirilir. Seramiklerde renkler çok çeşitli ve cesur bir
şekilde kullanılarak, görünümden çok figüre önem verilmiştir.
13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar sanatçılar, porselenin ilk dönemleri olan Song
döneminin geleneklerini devam ettirmiştir. Çin porselen yapımını değiştirmek ve
geliştirmek için yeni yöntemler bulunmuştur. Tang Hanedanlığı döneminde üretim
ve sırlama teknikleri daha da geliştirilmiştir. 1426-1435 Ming Hanedanlığı dönemi
mavi-beyaz porselen üretiminin “Altın Çağı” olarak isimlendirilir. Bu dönemde yer
alan porselenler, muhteşem parlaklığı ve yoğun mavi tonu ile tanınmıştır. Mavi-
beyaz porselenler, diğer porselen eşyalara oranla, büyük miktarda yapılan
üretimlerdir. Bu dönemde sadece mavi-beyaz porselenler değil çok renkli
porselenlerde üretilmiştir. Ming Hanedanlığı sonu ve Qing Hanedanlığı (1644-1911)
başlarında porselenlere renkli çiçek ve insan figürleri uygulanmıştır. Ming
Hanedanlığı döneminde porselen eşyaların farklılığı motiflerden çok renklerin
üstünlüğüne dayanır. Tek renkli porselenlerde görülen renklerden kırmızı, sarı, açık
ve koyu yeşil, kahverengi, patlıcan moru ve sırlanmamış mavi tonlarının kullanıldığı
farklı bir tarza geçilmiştir. Fırınlarda üretilen çok renkli porselenler, sadece
İmparator ve tebası için üretilen, iyi, zarif ve kıymetli eşyalardır. Qing Hanedanlığı
döneminde kullanılan teknik görülmemiş bir üstünlüğe ulaşır. 14. yüzyıl başlarında
mavi-beyaz porselenler şehrin temel üretimi haline gelmiştir, Çin porselen üretiminin
zirveye çıktığı ve büyük bir üne kavuştuğu dönemdir. Qing Hanedanlığı ile birlikte
165
Avrupalılar Çin‟den porselen getirtmiş, batıya yapılan ihracat genişletilmiş ve
ticarette büyük bir sıçrama yapılmıştır. Bu atılım Çin‟in dış marketlerde şaşırtıcı
şekilleri, renkleri ve süslemeleriyle tanınmasına izin vermiştir. Çin porselenleri
zaman içinde Avrupa, Ortadoğu ve Asya pazarlarında büyük talep görmüş ve her
ülkenin isteğine göre farklı üretimler yapılmıştır. Çok renkli seramiklerin üretimi
hem kalite hem de teknik anlamda kusursuzlaşarak en yüksek noktaya ulaşmıştır.
İhracat, Orta Asya üzerinden Karadeniz‟e dek büyük bir alanı içine almıştır. İpek
yolu'nun açılmasıyla ticaret hem denizden hem de karadan yapılmaya başlanmıştır.
20. yüzyıla kadar İpek Yolu vasıtasıyla yüksek kalitedeki porselenler diğer ülkelere
taşınmıştır.
17. yüzyıl Avrupalıları için - ki bu insanlar tahta ve topraktan yapılmış tabak çanak
kullanmaktadır – Çin porselenleri hem bir mucize hem de bir gizemdir. Üzerine
tıklatıldığında çınlamakta, çelikten daha ince ve kırılgan, sıcağa karşı dirençli,
yıkaması kolay ve suyu geçirmeme özelliğine sahiptir. Avrupalıların porselene olan
büyük ilgisi neticesinde Çin porselen imalatçıları repertuarlarının bütününü
Avrupalıların karmaşık sosyal alışkanlıklarına uygun bir hale dönüştürerek aristokrat
ve orta sınıf ailelerini etkisi altına alır. Çoğu kez Avrupalılar, porselenlerin üzerinde
ne istediklerine dair titizlikle yapılmış resimler ve modelleri siparişlerin beraberinde
göndermişlerdir. İmalatçılar, Avrupa‟dan gelen talepleri karşılamak ve onları
memnun etmek için tasarımlarını değiştirmiş, hatta sipariş veren ünlü ailelerin
armalarını, onların istekleri doğrultusunda tasarımlarına eklemişlerdir.
Üretilen
porselenlerin ülkelerin dini inanç ve zevklerine göre süslenip biçim kazandığı ve
porselenlerde yabancı kaynaklı süslemelere yer verildiği görülür. Sadece Avrupa
değil Ortadoğu‟dan gelen Kara ve deniz bağlantılarının da desteklediği, sürekli ama
166
değişken talepler, seramik imalat tarihi süresince çeşitli arayışlara gidilmesini,
buluşlar yapılmasını ve ilerlemeyi teşvik edici unsurların oluşturulmasını sağlamıştır.
İlerleyen süreçte özel ticaret yasaklanmış ve Çin ürünleri ülke dışına ancak
geleneksel diplomatik ilişkiler içinde, hediye ya da ödül olarak çıkabilmiştir.
Yabancı ülkeler, kendilerine özgü olan ürünleri dostluk göstergesi olarak Çin
sarayına gönderirken, Çin İmparatorları da yurt dışında en çok aranan ürünler olarak
başı çeken ipek ve porseleni, yabancı hükümdarlara armağan olarak sunmuştur.
18. yüzyılın orta ve son dönemlerinde Çin‟in savaşlar ve isyanların etkisinde
kalması, Avrupa‟nın 19. Yüzyıl başlarında porselen yapımını Çin‟den daha ucuza
mal etmeye başlaması ve İmparatorluk desteğinin azalması, porselen kalitesinin inişli
çıkışlı olmasına ve ihraç talebinin azalmasına sebep olmuştur. Çin porseleninin batı
ülkelerine gönderimi şiddetli bir düşüş yaşamış, Avrupa‟ya porselen gönderimi
durmuş ve 19. yüzyıl Çin porseleninin çöküş dönemi olarak sayılmıştır.
1911 yılında ki devrim Qing Hanedanlığının egemenliğine son verir. 1912‟de Çin
Cumhuriyetinin kuruluşu porselen sanatının yeniden dirilmesine zemin hazırlar.
Ancak 1937-1945 yılları arasında Japonlara karşı verilen direniş savaşı, tüm fırınların
kapatılması ve bütün sanatçıların dağılmasına neden olur. Japon ve Çinli sanatçılar
kendi aralarında porselen üretimine hizmet edecek işbirlikleri oluşturmak zorunda
kalır. 1945 yılında sosyal istikrar porselen endüstrisinin yeniden yapılanmasına izin
verir.
1949 yılında kurulan Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti porselen sanatının ilerdeki
gelişimini görerek, bu sanat dalının gelişimi için çaba sarf eder. Modern seramik
167
üretimi bu dönemde başlar ve 1950 den 1956 yılına kadar süren bir iyileştirme
dönemine girilir. Yoğun süslemelerin ve gösterişli parçaların olduğu bir dönemdir.
1956 ve 1966 yılları arasında yeni ve temel endüstriye çok büyük yatırımlar yapılır.
Kültür devrimi 1966 Mayısından 1976 Ekimine kadar süren 10 yıldan sonra biter.
Tüm aktiviteler durdurulur ve hiçbir alanda üretim yapılmaz. 1978 de Çin, siyasi
reformlar yapar ve ekonomi alanında modernleşmeye odaklanarak kapılarını dış
dünyaya açar. Gergin geçen 50 yıldan günümüze kadar, seramik endüstrisi önceki
zaferini ve başarılarını yeniden kazanır ve seramik endüstrisi hızlı ve emin adımlarla
gelişir. Seramik üretimi bu andan itibaren seri üretim ve sanatsal anlamda oldukça
modern bir şekil alarak ilerler.
Türk İslam dünyasında porselenin yerine baktığımızda ise “çini” kelimesinin bir
diğer deyişle “Fağfur” kelimesinin Osmanlı ve İran metinlerinde porselen anlamında
kullanılmış olduğunu görürüz. 18. yüzyılda Osmanlı sarayına Çin‟den birçok
porselen eşya, diplomatik ilişkiler içinde, hediye ya da ödül olarak gönderilmiştir.
Çin porselenleri sadece Avrupa Krallarının değil Arap ve Osmanlı Hükümdarlarının
da beğenisini kazanmıştır. Bu beğenide ki en büyük etken ise mavi-beyaz
porselenlerin içinde servis edilecek herhangi bir zehirli yiyeceğin porselenin rengini
siyaha dönüştürdüğüne inanılmasıdır. Porselenlere zehir konularak denendi mi
bilemiyoruz ama zehri belli ettiği inanışının, İmparatoru korumak ve
çevresindekilere korku salmak maksadı ile söylenmiş olduğunu ve sonuçta
porselenin tek tercih nedeni olmasını sağladığı görülmüştür.
Çinlilerin etkisinde kalınarak üretilen porselen ürünlerin renkleri beyaz, sırları yarı
şeffaf ve modelleri modaya uygundur. Kullanılan cam sırlama tekniği ise Çin
168
porselenini taklit etme amaçlı kullanılmıştır. Sitil ve teknikler yıllar boyunca birçok
değişikliğe uğramış, bir devletten diğer bir devlete aktarılırken ki uygulanışı büyük
farklılıklar göstermiştir. İslam sanatçıları yaptıkları porselenlerin diğerlerinden ayırt
edilmesi için sanatsal yaklaşımlarında ortak bir politika izlemiş, kendi tekniklerini ya
da eskinin yeni türlerini yaratırken, Çin‟in etkisinde kalınmıştır. Verilen İslami
eserlerde birçok yeni tekniğin, dekorasyonda estetiğin, farklı sitillerin ve mimaride
temel dekorasyon olarak fayansın kullanımı, diğer üretimlerden ayırt edilmelerinde
önemli bir etkendir. İslami seramik üretimi derece derece gelişmiş ve sonraları
Doğu‟da, İslam dünyasının da ötesinde yayılarak itibarlı bir endüstrinin kurulmasının
temellerini atmıştır.
11. yüzyıl ortalarında Selçuklular İran‟ı fethederek İslam dünyasına adım atmış
gittikleri yerlere kendi sitil ve tekniklerini götürmüşlerdir. Müslüman Dünyasındaki
sanatçıları, esnafları ve çömlekçileri etkisi altına alan yeni ve taze ilhamlar
getirmişlerdir. 11. yüzyıl ortalarında tüm İran‟ı ele geçiren Selçuklular yeni bir türü
İran‟da seramik dünyasına kazandırmış ve bu yeni sırlama gövdenin daha geniş
olmasını ve el ile oyularak işlenebilmesine olanak sağlamıştır. El ile oyma işlemi,
kapların görünüm ve kalitesinin artmasına, daha dekoratif tasarımlar ve desenlerin
kullanılmasına müsaade etmiştir. Sgraffiato olarak adlandırılan bu süsleme tipi
Selçuklular Döneminden 20. yüzyıla kadar kullanılmıştır.
Porselenlerde genellikle çiçekli desenler hakimdir, mimari işlerde ise dini temalar
açığa çıkmaktadır. Bu durum “İslami seramik sanatının en yüksek göstergesi” diye
bilinmektedir. Çömlekler İslam dönemi boyunca zarif şekli, süslemeleri ve bunların
ötesinde sert porselen kili ile çok pahalıdır ve sadece toplumun çok varlıklı
kişilerinin kullanımındadır. Sonraki dönemlerde Yuan ve Ming Hanedanlıklarına ait
169
olan mavi-beyaz porselen etkileri ve İranlı sanatçılar tarafından yapılan taklitleri,
üretilen birçok seramikte belirgin bir şekilde görülmektedir.
Üç temel tipte, çömlek kullanımı göze çarpar. Bunlar Çin‟in Song porselenleri,
Kubachi ve İznik porselenleridir. Song porselenleri genel olarak Çinlilerin yeşil-sırlı
porselenleri ile benzerlikler göstermektedir ve sırlama teknikleri taklit edilerek
üretilmiştir. Süslemeler, Çin‟de üretilen Song porselenleri ile benzerlikler gösterir.
Kubachi çömleği olarak isimlendirilen çömlekler ise siyah ve turkuaz renkli
seramiklerden ibaretti ki bu Çin‟in Ming Hanedanlığı dönemindeki mavi-beyaz ve
çok renkli seramiklerini anımsatmaktadır. İznik çömlekleri, çömlekçiliğin en iyi
formudur. Çömlekler beyaz sırlı gövdeye sahiptir ve renkli sırlamanın
kullanılmasıyla oluşmaktadır. Yaprak ve çiçek süslemeli tabaklar, sofra takımları,
vazolar ve su kapları gibi her türde çömlek yapımı göze çarpar.
İranlı sanatçılar duvar yüzeylerini bütünü ile kaplama konusunda mükemmel bir
tekniğe sahip olmuşlardır. Duvar yüzeyleri yanında yerleri, bombeli ve oyuk alanları
da kaplamışlardır. Süslemeler hayvan motifleri, çiçekli desenler ve kaligrafik
yazılardan oluşmaktadır. Müslümanlığın hükümleri tarafından yasaklanan sanat
anlayışında insan formunun kullanılması yasaktır, bu durum sanatta geometrik
şekiller ve formlar içinde dengeli renklerin, ahenkli geometrik çizgilerin ve
kaligrafilerin kullanılmasına sebep olmuştur. Parçalar üzerine işlenen kaligrafiler,
çoğunlukla dini ya da İslam dinin kitabı olan Kur-an‟dan alınan sözlerdir. Kullanılan
kaligrafiler ve dini süslemeler “çini”nin yaratılmasını sağlamıştır. Çini fayanslar,
cami ve anıtların iç ve dış bezemeleri için yapılmıştır. Diğer ülkeler yıllarca kendi
mimarilerinde süslemeli çini kullanımını kabul ederek Müslüman sanatçıları takip
etmiştir. İslami çanak çömlekler, yüzyıllar içerisinde birçok gelişmeler göstermiştir.
170
Bu gelişim taklit olarak değil diğer ülkelerin teknik ve fikirlerini alıp kendi sitillerini
de katarak yeni bir stil yaratma yolu ile yapılmıştır.
Seramik üretimi Selçuklular zamanında Anadolu‟ya girmiş, ilerleyen süreçte
Osmanlılar ve Selçukluların Anadolu‟ya özgü malzeme ve teknikleri kullanmasıyla
daha da gelişmiş ve buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Anadolu öncesi, İslâm
sanatlarında seramik oldukça yaygındır. Kolay kırılabilen seramik daima hareket
eden göçebelerin aksine yerleşik toplumların sanatıdır. Devlet kurmadan önce
göçebe yaşayan Selçukluların başlangıçta belirgin bir sanatları yoktur. İran'a
yerleştikten sonra oradaki mimariyi görmüşler ve etkilenerek kendi öz sanatlarını
oluşturmuşlardır. Çin seramiği, İslam seramik sanatını etkilemiş ve bu etki Türk
sanatını da içine almıştır.
Selçuklular, İlk dönem, renksiz, şeffaf sırlı, firuze yeşili, kobalt mavisi ve kahverengi
seramikler üretmişlerdir. Dini motiflerin yanı sıra hayvan, insan, kuş, çiçek motifleri
ile sarı, yeşil, siyah ve mor renkler, süslemelerde yaygın olarak kullanılmıştır.
İran‟dan sonra en ilerlemiş haliyle Perdah ve Sgraffito tekniği, Selçuklularla birlikte
Anadolu‟ya geçmiş, astar bezeme tekniği olarak da bilinen Slip dekoru seramik
dünyasına bu dönemde katılmış ve süslemeler daha da zenginleşmiştir. Üsluplar
gelişmiş ve o devrin Selçuklu hayatı seramiklere yansıtılmıştır. Saray, av ve oyun
sahneleri tasvir edilmiştir. Tasarımlarda soyut yapraklar, geometrik motifler, hayvan
ve insan figürleri kullanılmıştır.
İslam seramiklerindeki ilk temel gelişim esasen Anadolu Selçuklu
mimarisinde vuku bulmuştur. Anadolu Selçuklu mimarisinde çininin kullanım
alanı, cami, mescit, medrese, minare, türbe ve saraylardır. Çini kullanımı mimarinin
171
ayrılmaz bir öğesi olmuş ve büyük gelişim göstermiştir. Selçuklu saraylarında
kullanılan çinilerin İslam mimarisinden farklı olduğu göze çarpar. Genellikle
yıldızlı biçiminde tasvirlenmiş geometrik kompozisyonlar ve kufik yazıların
kullanıldığı çok çeşitli türler üretilmiştir. Küçük mozaikler değişik desenler
yaratmak için birleştirilmiştir ve binaların iç kısımlarındaki kubbeler, mihraplar,
kemerler ve köşeli yüzeylerin üzerleri kaplanmıştır. Duvar çinilerinde görülen insan
başlı hayvan figürlü kompozisyonlar yaygın bir kültürün tipik örnekleridir.
Selçukluların ait tipik bir figür olan, bağdaş kurarak oturan ya da avlanan insan
resimlerine seramik eserlerde bolca yer verilmiştir.
Mimari ve el sanatları açısından Selçuklu ve İslam kültürü karşılaştırıldığında
Selçukluların çok daha yenilikçi olduğu görülür. 13. yüzyılda yapısal anlamda
gelişme gösteren çini ve çömlekler, dönemin en iyi çalışmalarıdır. Bu gelişim her ne
kadar Osmanlı dönemi boyunca var olmuş gibi görünse de Osmanlılarda 14. yüzyılda
başlamıştır. Selçuklular, tarih sahnesinde var olan ve kendilerine kadar ulaşan çini
sanatını öz kültürleriyle yoğurup daha da olgunlaştırarak 16. ve 17. yüzyıllarda en
parlak dönemine ulaşan Osmanlı Çiniciliğinin temellerini atmışlardır.
1453 yılında İstanbul‟un fethedilmesi sonucunda, Selçuklulardan kalan seramik
kültürünü sürdüren Osmanlılar kendilerine özgü bir sitil oluşturmuş ve bunun
diğerleri tarafından tanınmasını sağlamıştır. Osmanlı sitili İslam dünyasının büyük
bir kısmını etkisi altına almış, tamamen kendine özgü bir gelişim göstermiş, tercih
edilen, ihraç edilen, eserler vererek ilgi görmüştür. İlk Osmanlı devri çinileri,
Selçuklu geleneğinin devamıdır. Figürler, kufi yazılar, geometrik şekiller, doğal
süslemeler, sarı, turkuaz ve yeşil renkler, bir önceki dönemin izinde ama farklı
kulanım ve farklı ifadelerin de içine katılmasıyla hayat bulmuştur.
172
Osmanlı sarayı ve çevresinde yaygın biçimde kullanılan ve beğeni toplayan Çin
porselenleri genellikle Çin İmparatorluğu tarafından hediye olarak gönderilmiş ve bu
durum porselene karşı büyük bir beğeninin oluşmasını sağlayarak saray sanatçılarına
ilham kaynağı olmuştur. Çin‟den gelen ipek ve porseleninin kalitesine hayran olan
Osmanlılar, ürünlerin içlerinde barındırdığı desenlerden, derinden etkilenmişlerdir.
Çizilen desenlerde şakayık ve lotus çiçeklerinin çentikli yaprakları arasında ejderha
ve anka kuşları ile birlikte güçlü bir “Çin tarzı” göze çarpar. Fakat şaşırtıcı olan,
Türklerin bu kaynak malzemeyi sanatlarında yorumlarken desenlere kendi sanat
anlayışlarını da katarak elde ettikleri özgün sonuçtur.
Çini merkezleri İznik ve Kütahya‟dır. İznik, Osmanlı İmparatorluğunun da en önemli
çini merkezi olarak 14. yüzyıldan, 18. yüzyıla kadar üstünlüğünü korumuştur. Camii
çinilerinin yapımında Yuan özelliği görülmektedir ki bu özellik mavi-beyaz
karşıtlığının vurgulanması olarak karşımıza çıkar. Üretilen kaplarda yer alan Çin‟e
özgü desenlerin Yuan dönemine ait desenlerin birebir kopyaları olmayışı özgün
yorumlanması dikkat çekicidir. Sadece Çin tarzı öğeler değil, Balkan ve İslam etkisi
de verilen eserlerde kendini gösterir. Çin‟den esinlenerek kullanılan bütün Türk
desenlerinde, motifler özgün uyarlamalara geçişte yalnızca bir sıçrama tahtası işlevi
görmüştür. Desenler Nakkaşhanenin denetiminden kurtulmuş ve biçimler serbest
olarak çizilip kendi içinde uyumu yakalamıştır. Süslemede Çin öğelerine
rastlanmasına rağmen porselenlerde, İznikli çömlekçilerin kendi özgün yöntemleriyle
üretim yapmaya yöneldikleri görülür. Teknik açıdan kobalt mavisi parlak bir
turkuvazla birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Laciverte yakın koyu kobalt mavisi
hakim renk olup açık mavi, firuze, mor ve zümrüt yeşili kullanılan renklerdir.
173
Yapılarda düz levha çini kullanımı oldukça yoğundur. Duvar çinisinde görülmeyen
sembolik hayvan ve kuş tasvirleri, çeşitli desenler ve aynı zamanda gemi tasvirleri,
çeşitli yelkenliler, kayıklar, kadırgalar, kalyonlar stilize edilerek kullanılmıştır.
Kullanılan süslemeler kıvrık dallar rumiler ve stilize çiçeklerle bezeli olan figürsüz
bitki motifleridir. Mavi zemin üzerine beyaz, açık yeşil, sarı, firuze ve kırmızı renkte
sırlar kullanılmıştır. En gözde renkler kobalt mavisi, turkuaz ve domates kırmızısıdır
Kullanılan öğeler, gül, lale, karanfil, zambak, papatya, sümbül, bahar çiçeği, asma ve
servidir. Bunların dışında hançer biçimli yapraklara, Çin bulutlarına, çintemanilere
ve madalyonlara da yer verilmiştir. Bu durum Türk seramiğinde ki ileri bir süsleme
kabiliyetini ve kuvvetli bir üslubu gözler önüne serer. Bu da çinicilikte yeni bir
üslubun gelişmesine ve yeni bir dönemin başlamasına yol açmıştır. Sonraki
dönemlerde serbest fırça tekniği, modern anlayışlı yeni bir seramik sanatının
gelişmesini ve klasik seramiklerden farklı bir sanat karakteri taşımasını sağlamıştır.
17. yüzyıl başlarında İznik çini sanatı ve tekniğinde bir duraklama görülür.
Ekonomik sıkıntılar, sarayın uzun süreler çini sipariş etmemesi ve Çin porselen
ithalinin artması, kalitedeki düşüşü arttırmış ve böylelikle İznik'teki çini üretim
faaliyeti 1716 senesinde tamamen sona ermiştir. Ekonomik ve siyasi gerileme süreci,
devlete ait atölyelerin yavaş yavaş bozulmasına neden olmuş, saray Avrupa
porselenlerine ilgi gösterir hale gelmiştir.
Selçuklular zamanında seramik merkezi olan Konya, Osmanlılar zamanında bu işi
İznik‟e, İznik 17. yüzyılda bunu Kütahya‟ya devretmiştir. 18. yüzyılda bölgesel
özellik gösteren Çanakkale seramikleri ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise bu ağır
174
vazifeyi hala Kütahya devam ettirir. Cumhuriyet dönemine kadar Kütahya,
Çanakkale seramikleri ve Fransa'dan çamuru getirilerek yapılan Yıldız Porselenleri
görülür.
18. yüzyıldan itibaren Avrupa, porselen sanatında ileri teknolojisiyle zirveye
yerleşmiş ve verdiği kaliteli örneklerle kendini göstermiştir. Avrupa porselen
sanatındaki bu gelişim İstanbul'un bazı semtlerinde var olan küçük imalathanelerde
porselen üretimine geçilmesine ön ayak olmuştur. Sultan Abdülmecid (1839-1861)
zamanında Ahmet Fethi Paşa tarafından 1845'lerde ciddi manada ilk porselen
fabrikası olan Beykoz porselen fabrikası kurulmuştur. Yapılmakta olan üretimin
Türk işi olduğunu göstermek amacı ile porselenlerin alt kısımlarında da "Eser-i
Ġstanbul" damgası kullanılmıştır. Fabrika bu konuda deneyimli ustaları bir araya
toplamış, Türk zevkine uygun, taklitten uzak, adeta yeni özellikleri olan eserler
meydana getirmiştir.
Sultan II. Abdülhamid'in talimatı ile 1892-1894 yıllarında Yıldız Sarayı'nın dış
bahçesine Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûnu adıyla bir fabrika kurulmuş, Fransız
teknolojisi ile çalışmaya başlayan fabrikaya, bu amaçla Fransa'dan uzman personel
ve çini kalıpları getirtilmiştir. Sanatçı grubunun yaptığı porselenler teknik açıdan,
daha çok Fransız Sevres porselenlerine yakındır. Bu gruptaki porselenler önemli
yabancı devlet adamlarına ve üst düzey bürokratlara prestij hediyesi olarak verilir.
Pahalı ve az sayıda üretilen porselenlerin günlük kullanım ürünü değil kaliteli ve göz
alıcı dekoratif ürünler olduğu görülür. Sanatta Batı ve Anadolu sentezine önemli
katkıları olan ve Cumhuriyet Döneminde de üretimine devam eden fabrika
geleneksel Türk Çini sanatının dünyada tanınmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu
fabrikanın iki önemli rolü olmuştur. Birincisi, 19.yüzyıl‟da Avrupa var olan porselen
175
sanayinin ülkeye getirilmesi, ikincisi ise Osmanlı çiniciliğinin yeniden
canlandırılmasıdır.
Yüzyıllar boyunca Osmanlı Sarayı ve çevresi tarafından bir statü sembolü olarak
görülen mavi-beyaz porselenlere yoğun bir ilgi gösterilmiştir. Bu ilginin Sultan III.
Ahmet döneminden (1703–1730) itibaren başlayan ve giderek artan diplomatik
ilişkilerin büyük payı olduğu kabul edilmektedir. “İpek Yolu” ve deniz yolu
üzerinden zor koşullarda getirilerek Osmanlı pazarına giren Çin porselenleri,
incelikleri ve zarafetleri nedeniyle Türklerin büyük beğenisini toplamış Osmanlıların
yaşamında her zaman güç ve zenginliğin göstergesi olmuştur. Kolaylıkla kırılabilen
görünümü ile sarayın vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Hiçbir zaman halkın
yaşamının bir parçası haline gelmemiştir. Padişahlar porselen kaplarda yemek
yemeği tercih etmiş, tahta çıkış, doğum ve düğün gibi mutlu olaylarda Çin
porselenlerini hediye olarak vermişlerdir. Porselenin bu kadar kıymetli olması ve
padişah tarafından sevilerek kullanılması, Saray sanatçılarının porselenlerin üzerine
kıymetli taşlar yerleştirerek onlara farklı ve özgün bir değer katmasına sebep
olmuştur. Porselenleri mücevherle süsleme işlemi, Osmanlı sanatına özgüdür.
Ayrıca altın, gümüş gibi madenler kullanarak kase, şişe, vazo gibi bazı Çin
porselenlerinin işlevselliği değiştirilmiş ve Osmanlı zevkine hitap eden uygun
kullanım formları elde edilmiştir. Topkapı Sarayı Çin porselenleri koleksiyonunda,
metal aksamlı olan porselenler önemli bir yer tutmuş ve çeşitli amaçlarla yapılmıştır.
Öncelikle porselenlerin kırılan bölümlerini onarma veya kapların işlevlerini
değiştirme amaçlı yapılan bu işlem, 18. yüzyıldan itibaren daha çok süslemeye
yönelmiştir. Ağız, boyun, emzik gibi kolaylıkla kırılan bölümler kıymetli ve
176
dekoratif metallerle (altın-gümüş) tamir edilerek yeniden kullanılmış ve kullanılan
metal aksamlarda dönemin süsleme özellikleri yansıtılmıştır. Kırılan Çin
porselenlerinin bu şekilde tamir edilmesi ona verilen önemin göstergesidir. Bu da
sadece Osmanlı sanatına özgü bir durumdur.
Divan-ı Hümayun‟da verilen ziyafetler ve elçi kabulleri, Çin porselenlerinin sıklıkla
kullanıldığı durumlardır. Osmanlı devlet adamları ve elçilere, yurt dışındaki görevleri
sırasında kullanılmak üzere Hazine‟den porselen eşyalar verilir, görev bitiminde
bunlar, verilen diğer eşyalarla birlikte tekrar hazineye iade edilirdi. Elçilerin saraya
kabulünde ve günlerce sürerek bir şenliğe dönüşen saray düğünlerinde kullanılan
altın, gümüş ve porselen tabaklar, halka ve yabancı ülke temsilcilerine devlete ait
güç, iktidar ve zenginliğin bir göstergesidir.
Çin porselenlerinin Osmanlılar tarafından belirli bir dönem içinde çok yaygın olarak
kullanıldığının en önemli kanıtı, 10.500‟ü aşan sayısı ve niteliği ile Topkapı Sarayı
Çin porselenleri koleksiyonudur. Osmanlıdaki batılılaşma süreci ile birlikte, 18.
yüzyıldan itibaren Çin porselenlerinin yerini Avrupa porselenleri almıştır. Saray
koleksiyonundaki 5000'i aşan Avrupa porseleni yemek takımları bu değişimin bariz
kanıtıdır. Osmanlı zevkine uygun, Alman, Viyana, Fransız, Rus ihraç malı porselen
sofra takımları bulunmaktadır.
Çin porseleni dünya üzerinde tek ve paha biçilmezdir. Osmanlı İmparatorluğu kara
ve deniz yolu ile ülke topraklarına giren bu incelikli sanatı kendi kültüründe
yoğurmuş, farklı düşünceler katarak yeni bir biçim, yeni bir süsleme ve farklı bir
kullanım alanı oluşturmuştur. Geçmişten günümüze kadar gerek hediye gerek diğer
yollarla gelen porselen eşyalara süslemeleri bozmadan hak ettiği değeri vermiş, bu
177
sanatı yaşatmak ve devamını getirmek adına yeniden biçimlendirerek özgün bir
değer katmıştır. Sanatın temel yapı taşlarını alarak taklitten olabildiğince uzak,
kendinden bir şeyler katıp kültürüne uyarlayarak geliştirmiş ve bugünkü porselen
çalışmalarının sağlam bir temelini oluşturmuştur.
178
ÖZET
Kilin, kalıpta veya tornada biçimlendirilip, belirli bir ısıda fırınlanarak pişirilmesi
sanat alanında Seramik, mimari yapılarda kullanılması Çini olarak isimlendirilir.
Yüzeyinin belirgin parlaklığı, ışık geçirgenlik özelliği, üzerine vurulduğunda
kulağa hoş gelen çınlama sesi ve çok çeşitli tonlardaki rengi ise diğer temel
özellikleridir. Sözcük, İtalyanca olan “Porcella” kelimesinden türetilmiştir.
Araplar “Çin İmparatoru” anlamına gelen “fağfur” (فور غ kelimesini (ف
porseleni imgelemek için kullanmışlardır.
Tarihsel süreçte Çin porseleni, Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Osmanlı pazarında
büyük talep görmüş, tanınmış, beğeni kazanmış ve her ülkenin isteğine göre farklı
porselen üretimleri yapılmıştır. Bu ticaret 20. yüzyıla kadar hem denizden hem de
İpek yolu vasıtasıyla karadan yapılmıştır.
Porselenin bu denli büyük talep görmesinin nedeni; üzerine dokunulduğunda
çınlaması, ince, şeffaf, kolay kırılabilen, sıcağa karşı dirençli, yıkaması kolay ve
suyu geçirmeme özelliğine sahip olmasıdır. Bu özellik tahta ve topraktan yapılmış
tabak çanak kullanan Avrupalıların porselene olan ilgisini artırmış ve sonuç
olarak Çinli porselen imalatçıları, repertuarlarının bütününü Avrupalıların sosyal
alışkanlıklarına ve dini inançlarına uygun bir hale dönüştürmüştür.
Porselen sadece Avrupa Krallarının değil Arap ve Osmanlı Hükümdarlarının da
beğenisini kazanır. Bu beğenide ki en büyük etken ise mavi-beyaz porselenlerin
179
içinde servis edilecek herhangi bir zehirli yiyeceğin porselenin rengini siyaha
dönüştürdüğüne inanılmasıdır. Porselenin zehri belli ettiği inanışının, İmparatoru
korumak ve çevresindekilere korku salmak maksadı ile söylenmiş olduğu ve bu
durumun porselenin tek tercih sebebi olmasını sağladığı görülür.
Çin’de siyasi karışıklıkların baş göstermesi nedeni ile İmparatorluk tarafından
özel ticaret yasaklanmış ve Çin porselenleri ülke dışına ancak geleneksel ve
diplomatik ilişkiler içinde, hediye ya da ödül olarak çıkabilmiştir. Yabancı ülkeler,
kendilerine özgü olan ürünleri dostluk göstergesi olarak Çin sarayına sunarken,
Çin İmparatorları da yurt dışında en çok aranan ürünler olarak başı çeken ipek ve
porseleni, yabancı hükümdarlara armağan olarak sunmuştur. Bu durum diğer
ülkeler tarafından Çin porseleninin üretilmeye çalışılmasına ve taklit edilmesine
sebebiyet vermiştir.
İslam ülkelerinin kendi tekniklerini ya da Çin porselenlerinin yeni türlerini
yaratırken, Çin’de kullanılan renk, biçim ve desenlerden çokta uzaklaşamadıkları
görülür. Çin etkisinin devam ettiği ve üretilen porselen ürünlerde, sitil ve
tekniklerin yıllar boyunca birçok değişikliğe uğradığı, bir devletten diğer bir
devlete aktarılırken ki uygulanışının büyük farklılıklar gösterdiği göze çarpar.
Müslümanlığın hükümleri tarafından yasaklanan sanat anlayışına bakıldığında
insan formunun kullanılması yasaktır. Bu durum, sanatsal çalışmalarda
geometrik şekillerin, biçimlerin içinde uyumlu renklerin, geometrik çizgilerin ve
kaligrafilerin kullanılmasına sebep olmuştur. Parçalar üzerine işlenen
kaligrafiler, çoğunlukla Kur-an’dan alınan sözlerdir. Kullanılan kaligrafiler ve
dini süslemeler cami ve anıtların iç ve dış süslemeleri için kullanılmış ve “çini”
180
kavramının oluşmasını sağlamıştır. Sanattaki bu gelişim taklit olarak değil diğer
ülkelerin teknik ve fikirlerini alıp kendi sitillerini de katarak yeni bir stil yaratma
yolu ile yapılmıştır. Üretim, ilerleyen süreçte Osmanlılar ve Selçukluların
Anadolu’ya özgü malzeme ve teknikleri kullanmasıyla daha da gelişmiş ve
buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Çin seramiği, İslam seramik sanatını etkilemiş
ve bu etki Türk sanatını da içine almıştır. Osmanlı sitili İslam dünyasının büyük
bir kısmını etkisi altına alarak, sanatın daha gösterişli bir konuma gelmesini
sağlamıştır.
Osmanlı sarayı ve çevresinde yaygın biçimde kullanılan ve beğeni toplayan Çin
porselenleri genellikle Çin İmparatorluğu tarafından hediye olarak gönderilmiş ve
bu durum porselene karşı büyük bir beğeninin oluşmasını sağlayarak saray
sanatçılarına ilham kaynağı olmuştur. Çin’den gelen ipek ve porselenin kalitesine
hayran olan Osmanlılar, ipek ürünlerin içlerinde var olan desenlerden
etkilenmişler, desenleri sanatlarında yorumlarken de oldukça özgün sonuçlar elde
etmişlerdir. Bu durum Türk sanatında var olan ileri bir süsleme kabiliyetini ve
kuvvetli bir üslubu gözler önüne serer.
Sultan Abdülmecid (1839-1861) zamanında Ahmet Fethi Paşa tarafından
1845'lerde Beykoz porselen fabrikası kurulmuş, Türk zevkine uygun, taklitten
uzak adeta yeni özellikleri olan eserler üretilmiştir. Ayrıca Sultan II.
Abdülhamid'in talimatı ile 1892-1894 yıllarında Yıldız Sarayı'nın dış bahçesine
Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûn adıyla bir fabrika kurulmuştur. Bu gruptaki
porselenler yabancı devlet adamlarına ve üst düzey bürokratlara hediye olarak
verilen pahalı ve az sayıda üretilen göz alıcı dekoratif ürünlerdir. Fabrikanın
19.yüzyıl’da Avrupa’daki porselen sanayinin ülkeye getirilmesi, Osmanlı
181
çiniciliğinin canlandırılması, Türk Çini sanatının dünyada tanınması ve sanat
alanında Doğu-Batı sentezine önemli katkıları olmuştur.
“İpek Yolu” ve deniz yolu üzerinden zor koşullarda getirilerek Osmanlı pazarına
giren Çin porselenleri, incelikleri ve zarafetleri nedeniyle Türklerin büyük
beğenisini toplamış Osmanlıların yaşamında her zaman güç ve zenginliğin
göstergesi olmuş ve sarayın vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Hiçbir zaman halkın
yaşamının bir parçası haline gelmemiştir. Padişahlar porselen kaplarda yemek
yemeği tercih etmiş, tahta çıkış, doğum ve düğün gibi mutlu olaylarda Çin
porselenlerini hediye olarak vermişlerdir. Divan-ı Hümayun’da verilen ziyafetler
ve elçi kabullerinde, günlerce sürerek bir şenliğe dönüşen saray düğünlerinde,
devlet adamlarının yurt dışındaki görevleri sırasında kullanmaları için yanlarına
verilen porselen ürünler, devletin gücünün, iktidarının ve zenginliğinin bir
göstergesidir.
Saray içinde, sadece sultanlar için yapılan, özel durumlar dışında dışarıya
çıkmasına izin verilmeyen porselenler mücevherlerle süslenmiş, ayrıca altın,
gümüş gibi madenler kullanarak kase, şişe, vazo gibi bazı Çin porselenlerinin
işlevselliği değiştirilmiş ve Osmanlı zevkine hitap eden uygun kullanım formları
elde edilmiştir. Porselenlerin kırılan bölümlerini onarma ve eşyaların işlevlerini
değiştirme amaçlı yapılan bu işlem, 18. yüzyıldan itibaren daha çok süslemeye
yönelmiştir. Kullanılan metal aksamlarda dönemin süsleme özellikleri
yansıtılmıştır. Osmanlıdaki batılılaşma süreci ile birlikte, 18. yüzyıldan itibaren
Çin porselenlerinin yerini Avrupa porselenleri almıştır. Saray koleksiyonunda,
Osmanlı zevkine uygun, Alman, Viyana, Fransız, Rus ihraç malı porselen sofra
takımları bulunmaktadır.
182
Çin porseleni dünya üzerinde tek ve paha biçilmezdir. Osmanlı İmparatorluğu
kara ve deniz yolu ile ülke topraklarına giren bu incelikli sanatı kendi kültüründe
yoğurmuş, farklı düşünceler katarak yeni bir biçim, yeni bir süsleme ve farklı bir
kullanım alanı oluşturmuştur. Geçmişten günümüze kadar gerek hediye gerek
diğer yollarla gelen porselen eşyalara süslemeleri bozmadan hak ettiği değeri
vermiş, bu sanatı yaşatmak ve devamını getirmek adına yeniden biçimlendirerek
özgün bir değer katmıştır. Sanatın temel yapı taşlarını alarak taklitten
olabildiğince uzak, kendinden bir şeyler katıp kültürüne uyarlayarak geliştirmiş ve
bugünkü porselen çalışmalarının sağlam bir temelini oluşturmuştur.
183
SUMMARY
The use of clay, shaped by a mould or on a lathe and dried in an oven at a specific
temperature, is known as Ceramic in the arts whereas it’s known as China in
architecture. The significant brightness of its surface, its transparency, the tingling
sound obtained when one taps on it, and various tones of color are also its other
basic characteristics. The word “Porcelain”, derived from an Italian word
“Porcella”. The Arabs used the word “fağfur” (فور غ which meant “Chinese (ف
Empire”, to define porcelain.
In historical process, China was demanded, recognized, and admired in the
markets of Europe, Middle-East, Asia, and Ottoman; resulting in the production of
various China types. This trade was made through sea and land with the help of
silk road until the 20th
century.
The reason why China was so much in demand was its characteristics such as the
tingling sound it created when tapped, its lightness, transparency, fragility,
resistance to heat, its being easy to wash and waterproof. This characteristic
caught the attention of Europeans who had been using pottery made from wood
and forced Chinese porcelain producers to change their products in accordance
with the social habits and religious beliefs of the Europeans.
China was not only admired by the kings in Europe, but also by the Arab and
Ottoman rulers. The most important reason of this admiration was the belief that
184
any poisonous food served within the blue-white China would turn the color of it
into black. This belief, spread to protect the emperor from his enemies by making
them fear, made the China the only preference.
The trade of China was banned after the occurrence of political turmoil in China
and it could leave the country only as a reward or a gift in traditional and
diplomatic relations. While other foreign countries presented gifts that were
special to their own countries as an indication of their friendship, Chinese
emperors presented silk and China, which were the most demanded products
abroad, as gifts to foreign rulers causing foreign countries to try to manufacture or
imitate the China.
It can be seen that Islamic countries, while creating their own techniques and new
types of China, hadn’t used different colors, shapes, and patterns used in China. It
is also clear that while the impact of China maintained, the style and technique in
the products created had changed, especially in the application of China, while
passed from one country to another.
The concept of art discussed by the Islamic faith prohibits the use of human form.
As a result, geometrical shapes, harmonious colors in these shapes, geometrical
lines and calligraphies were used in artistic works. Calligraphies engraved on
patterns were generally sayings taken from the Quran. Calligraphies and religious
ornaments which were used to decorate the interior and the exterior of mosques
and monuments helped the development of the concept of “China”. This
development was not created by imitation but by the combination of ideas taken
from other countries with their own styles. Eventually, with the use of materials
185
and techniques unique to the Ottomans and the Seljuk, China improved and
spread to other parts of the world. As a result, China influenced not only the
Islamic art but the Turkish art as well. This Ottoman style helped this art to
become more spectacular by influencing the majority of the Islamic world.
China which was widely used and admired by the Ottoman was generally sent by
the Chinese Empire as a gift, an inspiring act for the court artists. The Ottomans
who admired the quality of the silk and the porcelain were influenced by the
patterns found in these products and interpreted them in their own works, creating
original results. This situation revealed advanced skills and strong style in the art
of decoration in Turkish art.
During Sultan Abdülmecid’s time (1839-1861), Ahmet Fethi Paşa established
Beykoz Porcelain Factory in the 1845s. New works that are appropriate for the
Turkish taste were produced there. Also with the order of Sultan Abdülhamid II, a
factory named Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûn was established in the exterior
garden of Yıldız Palace. The porcelains in this group were the glamorous products
which were expensive and produced in small numbers that were given to foreign
statesmen and bureaucrats as gifts. The factory had contributed highly to the
revival of the Ottoman ceramics, establishment of the porcelain industry of Europe
in the homeland in the 19th
century, worldwide recognition of the art, and the
synthesis of the East and West.
Chinese porcelains that got into the Ottoman market through the Silk Road and
via sea route under harsh circumstances were largely admired by the Ottoman due
to their grace and beauty and became a part of the court life symbolizing power
186
and wealth. However, they were never a part of the lives of common people.
Sultans, on the other hand, preferred to eat their food from porcelain dishes. They
also gave out them as presents at important times such as accession to the throne,
birth and weddings. The porcelain given at royal weddings that transform into
feasts that last for days, at receptions of ambassadors, at feasts held in Divan-ı
Hümayun, and to the statesmen before they leave their country for posts abroad, is
a symbol of the power, control, and the wealth of the government.
Other porcelains that stayed inside the palace except for special occasions were
ornamented with jewels. Also by using precious metals such as gold and silver,
functionality of some China porcelains was altered to appeal to the taste of the
Ottoman. This process aimed to repair the broken pieces of the porcelains and to
alter the functionality of these porcelains were directed more towards decoration in
beginning from the 18th
century. The characteristics of the decorations of the era
were reflected in the metal parts used in the process. With the westernization
process of the Ottoman, China porcelain was replaced by the European porcelain
starting from the 18th
century. In the collection of the royalty, German, Viennese,
French, and Russian porcelain fit for the Ottoman taste can be found.
Chinese porcelain is single and priceless in the world. The Ottoman Empire was
impasted the art of porcelain into its own culture which entered the territory by
land and sea. Different ideas by adding a new form of art, has created a new
ornament and a different use of space. Porcelain from the past to the present need
for gift items as well as other ways to decorate without breaking gave the value it
deserves, and more to bring the art to deliver a value added re-formatting the
original. Far as possible from imitation to take the basic building blocks of art,
187
culture, adding something of himself and developed by adapting the work of
today's porcelain has been the basis of a solid
188
KAYNAKÇA
ABDÜLAZĠZ Bey, “Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, Toplum Hayatı”
1995. Tarih Vakfı Yurt Yayınları sayı 4, İstanbul.
ATASOY Nurhan, “İznik The Pottery of Otoman - Osmanlı İznik Porselenleri”
1989. Türkiye.
ATIL Esin, “The Age of Sultan Suleyman The Magnificent - Sultan
Süleyman Devri” 1987. National Gallery of Art, Washington
D.C.
AYERS John, “Chinese Imari-Style Wares - Çin İmari Sitili 1700-1745”,
1986. Topkapı Sarayı Çin Seramikleri İstanbul. Katalog III,
Qing Hanedanlığı Porselenleri, s.1197-1198, Londra.
AYERS John. “China for the West: Chinese Porcelain and other Decorative
Arts for Export - Batı‟daki Çin: İthal Çin Porselenleri ve
Diğer Süsleme Sanatları” 1978. London and New York.
BALAMAN Saliha, “Türk Çini ve Seramikleri”,1991. Çinili Köşk, İstanbul.
BAYRAKTAR Nedret, “Topkapı Sarayı Müzesi‟ndeki İstanbul Manzaralı Yıldız
Porselenleri”, 1979. Sanat Dünyamız, yıl 5, sayı 15, s. 30,
İstanbul. “Kadın Tasvirli Yıldız Porselenleri” 1981, Sanat
Dünyamız, yıl 8, sayı 23, s.2, İstanbul, “Çini Fabrika-i
Hümayunun Malumatı Ay-yıldız Damgalı Porselenleri”
1990. Yıldız Porselenleri, s 56, Antik Dekor, Sayı 6, Nisan,
İstanbul.
BLAIR Sheila, “The Art and Architecture of Islam - İslami Sanat ve Mimari
1250-1800”, 1994. New Haven and London: Yale University
Press.
BLEHAUT Hwee Lie, “Yakın ve Ortadoğu‟ya İhraç Edilen Çin Seramikleri”
İstanbul‟daki Çin Hazinesi, 2000. İstanbul, s 16-39.
BOBOVIUS Albertus, (ya da Santuri Ali Bey) : “Topkapı Sarayı‟nda Yaşam”, Kitap
Yayınevi, 2002. İstanbul.
BOULAY A. “Chinese Porcelain - Çin Porseleni” 1973.
189
BLOOM, Jonathan. ““The Art and Architecture of Islam - İslami Sanat ve Mimari
1250-1800”, 1994. New Haven and London: Yale University
Press.
BROOK Timothy, “Commerce and Culture in Ming China - Ming Dönemi
Ticaret ve Kültür” 1998. Berkeley and Los Angeles:
University of California Press, s. 127.
BUSHELL S. W, “Chinese Art - Çin Sanatı” 1906. Victoria and Albert
Museum Art Handbook, His Majesty's Stationery Office,
London.
BUSHELL S. W, “Chinese Pottery and Porcelain- Çin Demlik ve Porselenleri”
1977. Oxford University Press, Kuala Lumpur.
CARSWELL John “Blue and White - Mavi ve Beyaz” 1985. Chichago, “Çin
Seramikleri Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu” 1995,
İstanbul.
COOPER Emmanuel, “Ten thousand years of pottery - Çömlekçiliğin 100 yılı”
2000. Pensilvanya Üniversitesi Yayını, 4. Baskı, s. 86–88.
ÇAĞMAN Filiz, “Osmanlı sanatında başlıca üslup ve bezeme
motifleri”,1983. Anadolu Medeniyetleri 3. cilt, Avrupa
Konseyi, 18. Avrupa Sanat Sergisi.
ÇORUM, Bengi, “1974 Yılında Bursa Müzesi tarafından müsadere edilen
İznik seramikleri”, 1976. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi, Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı VI, s. 279, Edebiyat
Fakültesi Matbaası, İstanbul.
DE BOULAY Anthony, “Chinese Porcelain - Çin Porseleni” 1973. Octopus Books,
London.
DETROIT Sanat Enstitüsü "Islamic Art - İslam Sanatı” online, Internet, 21
Ekim1998.
ERBAHAR Nurdan, “Çin Porselenleri” 1984. İstanbul.
ERDOĞDU Ayşe “Mavi- Beyaz Çin Porselenleri” 1999, P Dergisi sayı:14 s
56-66. “Chinese Porcelains - Çin Porselenleri” Eylül-Ekim
2001. Arts of Asia Dergisi, sayı 31 Hong Kong, s.88-100.
ERDOĞDU Ayşe, “Çin Porselenlerinin Osmanlı Günlük Yaşamındaki Yeri”,2001.
İstanbul‟daki Çin Hazinesi, İstanbul, s.102-129.
FEBERVARI Gesa, “Ceramics of the Islamic World - İslam Dünyası Seramikleri”
2000. Rajab Müzesi, I.B.Tauris Publishers, s.23-24-25.
London / New York.
FEBERVARI Gesa, “Cited in Febervari Gesa - Gesa‟nın Şehirleri” 2000. s.96
London.
190
GAO Lian, “The Tsun Sheng Pa Chien” 1591 by Kao Lien, Arthur
Waley, Yearbook of Oriental Art and Culture, 1, s. 86. 1924-
25.
GEORGE T, “Mamluk Pottery; More Evidence from Fustat -Memlük
Çömlekleri; Fustat‟daki diğer kanıtlar” 1984. Scanlon.
GLANDALE COMMUNĠTY COLLEGE ARTİCLES, “History of world of
ceramics - Dünya Seramik Tarihi Makalesi”
HE Li, “Chinese Ceramics - Çin Seramikleri” 1996. The New
Standard Guide. Thames and Hudson, London.
HERBERT Read, “Sanatın Anlamı” 1974. Türkiye İş Bankası, İstanbul.
HILDBURGH Walter Leo, “Medieval Spanish enamels and their relation to the
origin and the development of copper champlevé enamels of
the twelfth and thirteenth centuries - 12. ve 13. yüzyıllarada
Orta Dönem İspanya Porselenleri ve bakır yüzeyler
üzerindeki gelişiminin orjiniyle olan ilişkisi” 1936. London,
Oxford Üniversitesi yayını.
HOWARD David “China for the West: Chinese Porcelain and other Decorative Arts
for Export - Batı‟daki Çin: İthal Çin Porselenleri ve Diğer
Süsleme Sanatları” 1978.London and New York.
JUAN Raby, “İznik The Pottery of Otoman - Osmanlı İznik Porselenleri”
1989. Türkiye.
ĠLGĠ DERGĠSĠ, “Milletlerin ve Dinlerin Ortak Mirası Buhurdanlar” 1987. Sayı: 51,
s.33-35, İstanbul.
KARAKAġLI Semra, KÜÇÜKERMAN Önder, BAYRAKTAR Nedret, “Milli
Saraylar Koleksiyonunda Yıldız Porselenleri”, 1998. s 38,
TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı yayını, İstanbul.
KRAHL Regina “Chinese Ceramics in the Topkapı Saray Museum - Topkapı
Sarayı Çin Seramikleri” 1986. 3 Cilt Sotheby‟s Londra.
KÜÇÜKERMAN Önder. “Dünya Saraylarında Prestij Teknolojisi, Porselen Sanatı
ve Yıldız Fabrikası” 1987. Sümerbank Genel Müdürlüğü
yayını, İstanbul. “Yıldız Sarayındaki Çini Fabrikası ve Milli
Saraylardaki Yıldız Porselenleri Koleksiyonu”, 1987,
TBMM Dergisi, Ankara. “Sanayi Devrimi‟nin İstanbul‟daki
Renkli Bir Mirası Olarak “Yıldız Çini Fabrika-i Hümayunu”
ve Sekiz Ünlü Sanatçı” 1995. İstanbul.
LANE A, “Early Islamic Pottery - İslam Porselenleri” 1947. Faber and
Faber, London.
LUTTER John, “ The brillance of Islam - İslamın Parlaklığı” 1974. Saudi
Aramco World, 14 -17 Temmuz/Ağustos.
191
MARCHANT & SON, Exhibition of 17th C Blue & White & Copper Red, 1997,
No. 4; Private Collection,( Marchant & Son Sergisi, 17.
Yüzyıl Mavi-Beyaz ve Bakır ) Özel Koleksiyon No. 4.
MOWRY Robert, “The Chinese scholar's studio - Çinli Alimler Çalışması”
1987. s. 164 New York: Thames and Hudson.
MOWRY Robert, “Artistic Life in the Late Ming period - Ming Dönemi
Sanatsal Yaşamı” 1987. s.164-166. New York: Thames and
Hudson.
ÖNEY Gönül, “Turkish period, Çanakkale ceramics - Türk Devri Çanakkale Seramikleri” 1971. Ankara.
PASĠNLĠ Alpay, “Türk Çini ve Seramikleri”,1991. Çinili Köşk, İstanbul.
PERPETUAL Glory, “Medieval Islamic Ceramics - Orta Dönem İslam
Seramikleri” Mart-Ekim2007. Harvey B. Plotnick Collection
s.10-17. Chicago Sanat Enstitüsü.
RINALDI Maura, “Kraak Porcelain: A Moment in the History of Trade -Kraak
Porselenleri; Ticaret Tarihi” 1989.London.
SÜMERBANK , Yıldız Porselen ve Çini Sanayi Müessesesi broşürü
(tarihsiz).
TAġÇI Hazma, “Topkapı Sarayı‟nın Eser-i İstanbul Damgalı Porselenleri”
Topkapı Sarayı Müzesi Uzmanı.
THE BRITISH MUSEUM “Qingbai wine ewer and basin – Qingbai şarap, ibrik ve
havza”
WATSON O, “Persian Lustre Ware - Fars Cilalı Çömlekleri” 1985. s.32.
London.
WATT James C.Y, “Antiquarianism and Naturalism - Antkiacılık ve Doğallık”
1988. s. 243-244-246.
WAYNE Bates, “A Guide to Sgraffito - Kazıma Tekniği Rehberi” “Pottery
Making İllustrated – Örneklemelerle Çömlek Yapımı” Ocak/
Şubat 2007. s.24.
YILDIZ Çini Fabrikası, Makale- 197, 1945. s161-162, İstanbul.
192
RESĠM ĠNDEX
1. Yeşil saplı sırlanmış sulu yemeklerin dağıtımında kullanılan kepçe şeklinde Han
Hanedanlığı çömleği ve Han Hanedanlığı tahtadan pirinç el değirmeni.
2. Tang Hanedanlığı tek renkli süslemeli yeşil ve kırmızı minyatür kase.
3. Tang Hanedanlığı Sancai ( üç renkli) süslemeli yeşil at. Shang hai Müzesi
4. Jian çay kasesi Song Hanedanlığu (960–1279); Metropolitan Museum Of Art
5. Beş Yixing kil demlikler – sitillerdeki farklılıkları gösteriyor.
6. Aynı döneme ait mavi tenmoku sırlamalı sake kasesi by Kamada Kouji.
7. Song Hanedanlığı oyma dizaynlı Beyaz sırlamalı Ding kasesi (11-12 yüzyıl);
Porcelain, Musée Guimet 2418
8. Ru Ware kase atlğı, 12.yüzyıl; Parlak mavimsi -yeşil sırlamalı, sarımtırak bej
renkli, bakır kenarlı çömlek; London, Victoria and Albert Museum
9. Ru Ware kase atlığı, çatlakların detay görüntüsü; V&A FE.1-1970
10. Kuzey Song Dönemi turkuaz-mor sırlamalı Jun porseleni (960-1127);
Stoneware; Asian Art Museum, San Francisco.
11. Song Hanedanlığı dönemi “ocağa girerken tek renk ocaktan çıkarken rengarenk”
olan Jun porselenleri.
12. Beyaz içinde kırmızı olarak görülen renkli sırlama tekniği.
13. China Jingdezhen Jiangxi ili Guan porselenleri Asian Art Museum, San
Francisco
14. Mantar şeklinde mürekkep paleti ve altı adet çıkıntılı kenarı olan Guan
porseleni; Stoneware; Asian Art Museum, San Francisco.
15. Song Dönemi Ge Porseleni “ayak yıkama kabı”.
16. Ge porselenleri “kırmızı mücevher kutusu".
17. Guan porselenleri ile benzerlikler gösteren grimsi sırlı Ge porselen kase.
193
18. Yuan Hanedanlığı dönemi Qingbai(mavi-beyaz) kasesi.
19. Çiçek madalyonlarıyla süslenmiş Qingbai porselen kutu.
20. Ming Hanedanlığı ejderha figürlü mavi-beyaz porselen tabak.
21. Ming dönemi porselen kase Ming Habedanlığı (1368–1644)
22. Ming dönemi porselen sunum tabağı, Ming Habedanlığı (1368–1644)
23. Qing Hanedanlığı İmparator Kangxi dönemi yoğun mavi tonlu tabak ve kase
(1644-1680)
24. Kangxi dönemi mavi- beyaz çay kutusu (1662-1722)
25. Ming Hanedanlığı Jiajing dönemi porselen (1521-1567) kapaklı yeşil üzerine
sarı ve sarı üzerine kırmızı küpler.
26. "Söğüt modeli" mavi-beyaz olarak süslenmiş çok nadir bulunan sıcak su tabağı.
27. 18. yüzyıl Qing Hanedanlığı tek renkli sırlanmış patlıcan moru renginde tütsü
yakma kabı.
28. Qianlong dönemi (1736-95) Famille-rose türü tabak.
29. Famille Rose kapaklı çorba kasesi.
30. Qianlong dönemi(1736-95)Kuşlar ve çiçeklerle süslenmiş mineli Fencai gece
kulübü kasesi.
31. Çin famille-verte türü, mavi yeşil mine (emaye) ve kırmızı demirle süslenmiş
kase ve tabak Kangxi (1662-1722)
32. Çin famille-verte türü çocuk figürü Kangxi (1662-1722)
33. Çin Famille rose türü tütün yaprağı şeklinde sos servisi yapılan kase Qianlong
(1736-1795)
34. Famille Verte mineleriyle(emaye) işlenmiş sürahi, Kangxi dönemi (1662-1722)
35. 1710-1730 yıllarına tarihlenen Qing Hanedanlığı‟na ait, şakayık, krizantem ve
anka kuşu betimlemeli Çin İmarisi kavanoz.
36. 1700-1740 yılarına tarihlenen ortasında vazo içinde çiçekler, kenarında beyaz
zeminli dilimli üç pafta içinde kuşlar ve bitkilerle süslenmiş Japon İmarisi tabak.
194
37. Kangxi dönemi mavi-beyaz kobalt süslemeleri.
38. Qing Hanedanlığı Qianlong dönemi kahverengi taban mühürlü kulplu sürahi.
39. Qing Hanedanlığı 19. yüzyıl yoğun süslemeli ve gösterişli geniş tabak.
40. Qing Hanedanlığı Guangxu dönemi ve erken Cumhuriyet dönem arasında yer
alan “Beijing” vazo.
41. Gemilerde bulunan süsleme örneklerinin zaman içindeki gelişiminin gösterildiği
grafik çizimler.
42. Gemilerde bulunan küp ve tabaklardaki süsleme örneklerinin zaman içindeki
gelişiminin gösterildiği resimler.
43. Sergilerde gösterilen türlere örnekler.
44. Özel yapım gemilerin grafik olarak iç dizaynı.
45. Çin‟den yurtdışındaki hükümdarlara dostluk ve barış adına gönderilen hediyeler.
46. Geçiş Dönemi‟ne ürünlerine ait motifler.
47. Mavi- beyaz lale şeklinde vazo. İstanbul‟daki Çin Hazinesi, T.C. Dışişleri
Bakanlığı 2001yayınları, Yakın ve Ortadoğu‟ya ihraç edilen Çin Seramikleri,
Hwee Lie Biehaut, s. 81
48. Qing Hanedanlığı Qianlong dönemi İsveç soylu ailesi Grill için yapılmış armalı
İhraç Porselen (1736-1795 )
49. Qing Hanedanlığı Yongzheng dönemi armalı düz tabak (1723-1735)
50. Mavi-beyaz geniş kenarlı, uzun yuvarlak ayaklı, Kinrande sitili sefer tası.
51. 12. ve 13. yüzyıl avcı desenli yeşil kap.
52. Şeffaf sırla sırlanmış kazıma yöntemiyle içine büyük bitki desenleri işlenmiş sarı
cilalı büyük tabak.
53. İran beyaz porseleni.
54. Selçuklu döneminde üretilen kelebek figürlü Mina‟l çömleği.
55. Bütün tabağı çevreleyen balık figürlü kahverengi Amol çömleği.
56. Çok renkli Garbi çömleği.
195
57. Mısır‟da mavi ve siyah alt sırlamanın kullanılarak yapılmış kase.
58. 20. yüzyıl başlarında kuzey Ürdün‟de su ve zeytinyağı saklanan kap örnekleri.
59. 14. yüzyılda Sırlamanın altına kabartma kalıplar atılarak yapılan kase örneği.
60. Kille sırlanmış Kubachi tarzı tabak.
61. Suriye atlısının pipo içerken görüntüsü.
62. İran‟da yer alan 8. İmam Ali Er Rıza camisi.
63. 15 yüzyıl sgraffito tekniği ile yapılmış kırmızı çömlekler ve işlemelerde kazıma
detayı.
64. Bakır plaka üzerine Champlevé tekniği, (1554) V&A Museum no. 4358-1857.
65. 13. yüzyıl İran Aghkand çömleği.
66. Ata binen okçu figürlü Memlük kasesi. (1250-1517)
67. 13. yüzyıl başlarında, mavi – siyah şeffaf sırla sırlanmış cam görünümlü kase.
68. Iran, Kashan; Eski İngiliz yapımı sır altı teknikle işlenmiş porselen tabak.
69. 12.-13. yüzyıl Anadolu Selçuklu dönemi sırlı seramik kase Karatay Müzesi,
Konya.
70. Selçuklu tek renkli sır tekniği ile yapılmış çift başlı kartal rölyefi.
71. Selçuklu devri çok renkli slip tekniği ile yapılmış tabak ve sürahi.
72. Selçuklu Min‟al tekniği ile yapılmış rölyef.
73. Selçuklu Dönemi Perdah Tekniği ile yapılmış süsleme.
74. Kazıma tekniğinde yapılmış kırmızı astarlı perdahlı kobalt ve firuze renkli sırlı
seramik. (Kars Müzesi)
75. Selçuklu sır altı tekniği ile yapılmış yıldız şekilli rölyef Kubad-abad Sarayı.
76. Selçuklu Dönemi sıratlı Lüster tekniği ile işlenmiş Şamdan ve Sürahi.
77. Selçuklu dönemi bordürlerinde kullanılan Kufi yazı örnekleri.
78. Selçuklu dönemi desensiz ve sırsız tuğlalardan yapılmış cami minaresi.
79. Değişik desenler yaratmak için kullanılmış mangon moru, kobalt mavisi ve
firuze yeşili mozaikler.
196
80. Kubadabad mistik figürlerini gösteren figüratif çini.
81. Kubadabad saray kazılarında çıkan çini; "oturan Türk prensi" pozunu gösteriyor.
82. Ani kazısında bulunan sekiz kollu yıldız biçimli bir çiniye ait parçadır. Çarşı
kazısı sırasında bir küpün içerisinde tam olarak ele geçirilen sekiz kollu yıldız
biçimli çininin kenarlarında ince şerit hâlinde nesih hat ile Farsça bir beyit yer
almaktadır.
83. 19. Yüzyıl Ağız kısmının iki yanında kabartma (barbutin tekniği) rozetler yer
alan, arka üçgen şeklinde doldurma delikli. Gövdenin ön kısmında ve boynunda
yine kabartma renkli çiçek figürü yer alan testi.
84. Firuze, mavi, yeşil, mercan kırmızısı, açık lacivert ve beyaz renklerin egemen
olduğu “Hayat Ağacı” adlı pano.
85. 14. Yüzyıl Yuan Hanedanlığı; Ortasında bulut motifleri arasında bir ejder
kenarında lotus bordürü ağızda ise dalga motifleriyle bezeli mavi beyaz tabak.
86. Osmanlı İznik porseleni Ortasında lotus motifleri, kenarlarında ise dalga
motifleri bulunmaktadır.
87. Cuerda seda tekniğiyle (mozaik) yapılan ve genellikle doğanın ve botanik
bahçelerinin resmedildiği duvar panoları.
88. Yuan özelliği taşıyan mavi beyaz karşıtlığının kullanıldığı, mavi kartuş içinde
beyaz kufi yazılı ve beyaz kartuş içinde mavi çiçek desenlerinin kullanıldığı
tabak örnekleri.
89. Bursa camisi altıgen çinileri çevreleyen cuerda seda tekniği ile (mozaik)
yapılmış pano.
90. Baklava şeması içinde çintemani desenli çini karo, Musee National de la
Ceramique, Paris.
91. Topkapı Sarayı Sünnet Odası cephesinde 'bahar dalı' deseninde çini pano.
92. 16. yüzyıl beyaz zemin üzerine lale, karanfil, sümbül motifli ortasında Osmanlı
Tuğrası olan pano.
197
93. 15. yüzyıl mavi-beyaz porseleninde görülen Çin‟e özgü en popüler üzüm salkımı
motifi.
94. Ming dönemi, ortasında üç üzüm salkımı kenarında değişik çiçeklerden oluşan
tabak ve benzer desenli İznik duvar panosu.
95. Çalılıklardan çıkan zengin lale ve diğer Türk çiçeklerini betimleyen İznik
porseleni tabak.
96. 15. Yüzyıl Mavi-beyaz vazo, Qianlong dönemi çiçek desenleriyle süslenmiş.
97. Mavi-Beyaz İznik düz tabak ve gemi tasvirli gülabdan. (Victoria&Albert
Müzesi, Londra/ Duca die Martina Müzesi, Napoli)
98. Osmanlı dönemi Rumi porseleni, astarlı zemin üzerine sıratlı bezeme Louvre
Müzesi, İslam Sanatı Bölümü, Dekoratif Sanatlar Müzesi.
99. Milet işi seramik örnekleri.
100. Mavi Beyaz içi Haliç işi dolgulu tabak; Çini bulutları ile merkezi
kompozisyon, Çin bulutlu ve lotus kenarlı.
101. 17. yüzyıl Osmanlı çinicilik sanatında mavi–beyaz çinilerde çok ince kıvrık
dallar, bunlar üzerinde hataîler ve küçük çiçekler. Haliç işi.
102. İlk kez Osmanlılar tarafından 15. ve 16. yüzyıllarda kullanılan bölmeli renkli
sır tekniğine örnek.
103. Beşinci ve son devir olan İznik seramiklerinde kullanılan serbest fırça
süslemeli kapaklı ibrik örnekleri.
104. Kütahya Porselen Örnekleri.
105. Çanakkale Porselen Örnekleri.
106. Beykoz Porselen Örnekleri.
107. Eser-i İstanbul Porselen Örnekleri.
108. “Yıldız Fabrikay-i Hümayun” ürünlerinde bulunan ablem, imza ve
açıklamalardan örnekler.
109. 19. Yüzyıl Osmanlı döneminde yapılan Serves Porselen örnekleri.
198
110. Yıldız porselen vazo Sultan II. Abdülhamid‟in kızı Naile Sultan‟a düğün
hediyesi olarak verdiği vazo daha sonra Sıdıka ve Vehbi Bilimer tarafından 1955
yılında Naile Sultan köşkünde düzenlenen bir müzayededen satın alınmış.
Üzerindeki resimleri Mardinos usta tarafından yapılan vazonun çifti de
bulunuyor.
111. H.1312 sene 14 imalat damgalı (1910). Mısır pazarı için özel imalat. Ön
yüzündeki madalyonda “Çoban ve İnekler” konulu oryantal resim çalışması
bulunuyor.
112. Yıldız porselen vazo. H.1312 sene 14 imalat damgalı (1908). Gövdesinde
Fransız usta A. Nicot tarafından yapılmış peyzaj yer alıyor.
113. Oryantal motifli “Harem” ve “İmparatorun” gözdesi isimli porselen levhalar.
114. Qing Hanedanlığı Kangxi dönemi, leğen ve ibrik takımı, 17. yüzyıl sonu 18.
yüzyıl başı. İçlerinde çiçek demetleri olan dilimli madalyonlarla süslenmiştir.
Metal kısımları 17. yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
115. 16 yüzyıl Mavi Beyaz Ming Porseleni, yaldızlı gümüş kapak ve emzikler
aynı yüzyılda Osmanlılar tarafından eklenmiş.
116. 17. Yüzyıl ortaları Ming –Qing Hanedanlığı Mavi-beyaz ibrik, Geçiş dönemi
ürünüdür. Sincap ve üzümlerle bezelidir. Gümüş kapak 19. Yüzyıl Osmanlı
eklentisidir.
117. 14. Yüzyıl Yuan Hanedanlığı Seladon matara, bir yüzünde bulutlar arasında
uçan bir turna, diğer yüzünde dalgalar içinde bir kayık resmedilmiştir. Gümüş
kapak emzik ve zincirleri 17.yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
118. 13.yüzyıl sonu 14.yüzyıl başı Yuan Hanedanlığı Seladon vazo, kulpları ejder
başı kabartmalıdır. Kapağı ve dibindeki halka 19.yüzyıl Osmanlı eklentisidir.
119. 20.yüzyıl ortalarına tarihlenen yekpare ametist, altın ve inci ile oluşturulmuş
murassa sepet. 18 ayar altın. Oval formlu ametist gövdeli.
199
120. Mavi Beyaz Ming Porseleni Kâse, ajurlu yaldızlı gümüş kapak 17. Yüzyılda
eklenerek buhurdanlık olarak kullanılmış.
121. Osmanlı pazarı için özel olarak üretilmiş, yuvarlak kaide üzerinde armudi
gövdeli ve 26 cm yüksekliğindeki porselen gülabdanın boyun kısmi gümüş
geçmelidir. Beyaz zemin üstüne sır altı turuncu, sarı ve sır üstü kahverengi
çiçekler işlenmiş olup 19. Yüzyıl ürünüdür.
122. Levni tarafından resimlenen Surname-i Vehbi minyatürlü el yazmasından iki
sahne.
200
ĠNTERNET ADRESLERĠ
http://aycaereninsanatatolyesi.com
http://aycaereninsanatatolyesi.com
http://aycaereninsanatatolyesi.com.
http://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_pottery/
http://kitap.hakikatkitabevi.com
http://seco.glendale.edu/ceramics/songgebowl.html
http://seco.glendale.edu/ceramics/songgebowl.html
http://www.antikalar.com
http://www.artfinding.com/Artwork/Food-Containers/Assiette-Kubachi-
İran/3344.html
http://www.artic.edu/aic/exhibitions/plotnick/overview.html
http://www.asianartmall.com
http://www.boltonmedia/international/porcelain
http://www.bursakentmuzesi.gov.tr/muze/index.php
http://www.ccds.charlotte.nc.us/History/MidEast
http://www.chinatoday.com.cn
http://www.chinesecultureonline.com
http://www.davidmus.dk/en/collections/islamic/dynasties/seljuks
http://www.davidmus.dk/en/collections/islamic/dynasties/seljuks
http://www.digitalegypt.ucl.ac.uk/pottery/islamic.html
http://www.esrnet.org/csrnet/china
http://www.gotheborg.com
201
http://www.islamicarchitecture.org/art/islamic-pottery.html
http://www.kultur.gov.tr
http://www.maritimeasia.ws/exhib01/pages/p007.009.010.html
http://www.maritimeasia.ws/turiang/imagearchive.html
http://www.members.aol.com/teachernet/ancientchina.html
http://www.mikalina.com/ceramics
http://www.orientique.com/content.htm
http://www.osmalisanati.com
http://www.saudiaramcoworld.com/issue/the.potters.of.islam.htm
http://www.theottomans.org
http://www.travelchinaguide.com/intro/arts/porcelain
http://www.trmkt.com/sgraf.html
http://www.vkrp.org/studies/archaeological/pottery-islamic-period
http://www.vkrp.org/studies/historical/islamic-period
http://www.worldofstock.com/closeups/PHI2560.php
www.adil-can.com/index.asp?PageID=29
www.adil-can.com/index.asp?PageID=29
www.chinaantiquary.com