426
Editörler Prof.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi) Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi) Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi) DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA CİLT II 01-03 HAZİRAN 2010

Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

Citation preview

Page 1: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

EditörlerProf.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi)Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi)Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)

DİYARBAKIR’DAÇEVRE VE DOĞA

CİLT II

01-03 HAZİRAN 2010

Page 2: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 3: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

DİYARBAKIR VALİLİĞİDİCLE ÜNİVERSİTESİDİYARBAKIR’DA TARIM, DOĞA VE ÇEVRE SEMPOZYUMU 1-3 HAZİRAN 2010

Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayınları Cilt II

Page 4: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

EditörlerProf.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi)

Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi)

Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)

Page 5: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

ONURSAL BAŞKANLARMustafa TOPRAK - Diyarbakır ValisiAyşegül Jale SARAÇ - Dicle Üniversitesi Rektörü

DÜZENLEME VE YÜRÜTME KURULUBaşkan: Prof.Dr. Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp FakültesiEşbaşkan: Prof.Dr. Kemal GÜVEN D.Ü. Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi MüdürüSempozyum Sekreteryası: Öğr.Gör. Ali EM D.Ü. Mühendislik Fakültesi

ÜYELERMehmduh TURA - Vali YardımcısıSuat SEYİDOĞLU - Vali YardımcısıŞaban AKÇA - Vali YardımcısıM.Ali KOÇKAYA - İl Tarım MüdürüMurat HASPOLATLI - İl Çevre ve Orman MüdürüTimur DAĞOĞLU - Diyarbakır Meteoroloji Bölge MüdürüTurgay ÖZGÜR - DSİ X. Bölge MüdürüNecati PİRİNÇÇİOĞLU - Yerel Gündem 21 Genel SekreteriGalip ENSARİOĞLU - Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası BaşkanıElif TUZLUYALÇIN - ÇEVGÖN BaşkanıSevgi EKMEKÇİLER - DİHAYKO Başkanı Doç.Dr.Ali CEYLAN - D.Ü. Tıp FakültesiDoç.Dr.İsmail GÜL - D.Ü.Ziraat FakültesiYrd.Doç.Dr.Ahmet YARDIMEDEN - D.Ü. Mühendislik Fakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr. Harun ALP - D.Ü.Veteriner Fakakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr.Orhan KAVAK - D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Türkan KEJANLI - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Z.Fuat TOPRAK D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Reyhan GÜLGÜVEN D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi

BİLİMSEL KURULProf.Abdünnasır YILDIZ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Ahmet KILIÇ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Cengiz YALÇIN - D.Ü.Veteriner Fakültesi DekanıProf.Dr.Ferit Kemal SÖNMEZ - D.Ü.Ziraat Fakültesi DekanıProf.Dr.Kemal GÜVEN - DÜÇAM MüdürüProf.Dr.Kenan HASPOLAT - D.Ü. Tıp FakültesiProf.Dr.M.Salih ÇELİK - D.Ü. Tıp Fakültesi-Türk Biyofizik Derneği Bşk.Prof.Dr.Mahmut AYDINOL - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Mehmet AKIN - D.Ü.Mühendislik Fakültesi DekanıProf.Dr.Sait YÜCEL - D.Ü. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi DekanıProf.Dr.Selçuk ERTEKİN - D.Ü.Fen FakültesiDoç.Dr.Sema BAŞBAĞ - D.Ü.Ziraat Fakültesi Prof.Dr.Tahsin KILIÇOĞLU - Batman Ün. Rektör Yrd.Prof.Dr.Yüksel COŞKUN - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Zülküf GÜNELİ - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanı* Alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.

Page 6: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

İçindekilerBölüm Editörü : Prof.Dr.Kemal GÜVEN

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE14 - Diyarbakır’da Çevre Konusunda Yapılan Çalışmalar • İbrahim Murat KARGIN

18 - Diyarbakır’ın Başlıca Çevre Sorunları • Ali EM

32 - Diyarbakır Özelinde Çevre Eksenli Bir Örgütlenme Deneyimi Olarak Çevgön • Elif YALÇIN

38 - Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar ve Kalite Kontrol Parametreleri Yönünden İncelenmesi • Nizamettin HAMİDİ

62 - Çevre Psikolojisi • Remzi OTO

68 - Diyarbakır’da Çöp Sorunu ve Katı Atık Yönetimi • Deniz KIRAÇ

74 - Çevre Yönetimi • Murat HASPOLATLI

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Zülküf GÜNELİ, Yrd.Doç.Dr.Türkan KEJANLI

DİYARBAKIR’DA KENTLEŞME SORUNLARI82 - Diyarbakır’da Şehircilik ve Çarpık Kentleşme • Türkan KEJANLI

92 - Şehirleşmede İnancın Etkisi: Diyarbakır Örneği • Alaattin DİKMEN

102 - Tarihi Diyarbakır Surları ve Suriçi Bölgesi • Meral HALİFEOĞLU

112 - Bazalt Taşlı Kent’te Bir Mekan (Cahit Sıtkı Tarancı Evi) • Mine BARAN, Aysel YILMAZ

127 - Tarihten Günümüze Diyarbakır’da Su Sorunu • Kenan HASPOLAT

Bölüm Editörü : Doç.Dr.Ali CEYLAN

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE SAĞLIĞI142 - İklim Değişiklikleri Küresel Isınmanın Sağlığa Etkileri • Günay SAKA

150 - Elektromanyetik Kirlilik ve Sağlık Endişeleri • Süleyman DAŞDAĞ

160 - Radyasyon, İnsan ve Çevre • M.Salih ÇELİK

170 - Endokrin Çevre Bozucular ve Ergenlik Üzerine Etkisi • Kenan HASPOLAT

178 - Diyarbakır’da Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği • İbrahim Murat KARGIN

184 - Diyarbakır’da Motorlu Taşıtların Çevre Kirliliğine Etkisi • Hasan BAYINDIR

192 - Hava Kirliliği ve Akciğer Hastalıkları • Abdurrahman ABAKAY

204 - Diyarbakır’da Çölyak Hastalığı • Veysi ÇOBAN

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Sait YÜCEL

ÇEVRE EĞİTİMİ210 - Plastik Poşet Kirliliği ve Çevre Eğitimi • Hamdi TEMEL

224 - Çevre Eğitimi • Murat HASPOLATLI

230 - Çevrenin Önemi, AB’de Çevre ve Sağlanan Fonlar • Ercan TÜRKMEN

240 - Eğitim - Zihinsel Kirlilik ve Çevre • Mikail SÖYLEMEZ

Page 7: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

Kitapta yer alan yazılar, yazı sahiplerinin sorumluluğundadır.

DİYARBAKIR’DA AĞAÇ VE ORMAN250 - Geçmişten Günümüze Diyarbakır’da Ağaçlandırma • Yaşam ALHAS

256 - Orman Fidanlığımız • Murat HASPOLATLI

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Kenan HASPOLAT

DİYARBAKIR VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ264 - Doğal Güzellikleriyle Diyarbakır • Kenan HASPOLAT

DİYARBAKIR MAĞARALARI284 - Tarihin İlk Yerleşim Yeri Olan Ergani Hilar Köyü (Çayönü) • Cihat

GÜZEL

290 - Bilinmeyen Bir Miras Üzerine; Birklin Mağaraları • Ahmet ÇİMEN

302 - Silvan Hasuni Vadisi ve Hasuni Mağaraları • Nejat SATICI

DİYARBAKIR İLÇELERİ VE DOĞA GÜZELLİKLERİ314 - Hani İlçesi • Mehmet Ali ABAKAY

328 - Kocaköy (Karaz) • Yahya KAMÇI

342 - Çinar, Bismil, Dicle İlçesi Tarihi Eserler Envanterine Bakış Denemesi

• Mehmet Ali ABAKAY

348 - Ergani Tarihi ve Doğal Güzellikleri • Cihat GÜZEL

358 - Silvan’daki Tarihi Eserler • Nejat SATICI

378 - Eğil ve Kulp İlçelerinin Doğal ve Tarihi Güzellikleri • İrfan YILDIZ

Bölüm Editörü : Murat HASPOLATLI

DİYARBAKIR’DA MESİRE MEKÂNLARI392 - Kent Ormanı • Murat HASPOLATLI

400 - Anzele’nin Gözyaşları • Mehmet Ali TAŞ

406 - Hevsel Bahçeleri • Mehmet Ali ABAKAY

414 - Dicle Kenarındaki Bağ ve Bostanlar • Ali Haydar CANLI

418 - Kırklardağı • Kenan AKSU

Page 8: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 9: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

Kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsayan doğa ile canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri, sağlıklı ve düzenli bir ortamda bulunabilmeleri için bir çerçeve olan çevre, en çok ihtiyaç duyduğumuz ama en çok yıprattığımız değerlerimizdir.

Meselemiz, bu ortam içerisinde doğal bitki ve hayvan varlığı ile tabii zenginliklerin korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kentsel ve kırsal alanda arazinin ve doğal kaynakların korunarak en uygun şekilde kullanılması ile birlikte her türlü kirliliğin ön-lenmesidir.

Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için doğanın korunması ile birlikte, tarihi boyunca doğası ve kültürü ile bölgede bir yıldız gibi parlayan Diyarbakır şehrini bu tahribattan korumak hede-fimiz olmalıdır.

Diyarbakır, tarih boyunca konumu itibariyle önemli bir ticari kavşak olmuş, bereketli toprakları sebebiyle bölgesinde bir ca-zibe merkezi olarak kabul edilmiş ve birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Diyarbakır bu özelliklerinden dolayı, bölgedeki kül-türlerin gelişiminde etkin olduğu gibi kendisi de birçok kültürü içinde barındırmış ve korumuştur.

Diyarbakır’ın, huzur, sessizlik ve dinlendirici bir atmosferin hakim olduğu taş evlerini, surlarını, çevresinde bin bir güzellik barındıran Dicle’yi, tarımsal potansiyelini, alabildiğine zengin bi-yolojik çeşitliliğini korumak, bu mirası zenginleştirerek nesillere aktarmak görevimizdir.Bu sempozyumun düzenlenmesinde başta Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, başarılar diliyorum.

Mehmet Mehdi EKER

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı

Page 10: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 11: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

Mustafa TOPRAKDiyarbakır Valisi

İçinde yaşadığımız dünyada doğa, çevre ve tarım birbirinden ayrılmayan ve dolayısıyla etkileşim içinde olan üç ana ögedir. Binlerce yıl boyunca doğayla yapılan tarımsal faaliyetler çevreye zarar vermemiş ve çevre sorunlarına neden olmamıştır. Tarımın önemi insan hayatı için yadsınamaz bir gerçek iken, doğa ve çevre ile olan bağlantıları ve ortaya çıkardığı sonuçları son derece önemlidir. İlimiz; tarih bilgileri ve arkeolojik bulgular incelendiğinde tarımın ilk olarak yapıldığı yerdir.Tarım potansiyeli incelendiğinde ve ülkemiz istatistiklerine bakıldığında ekiliş arazisi bakımından Diyarbakır üçüncü sırada yer almaktadır. Yine birçok bitki çeşidinin yetişebiliyor olması sebebiyle geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Özellikle dağlık ilçelerde ve küçük parçalı arazilerde kimyevi gübre ve tarımsal ilaçların kullanımının az olması da ilimizin organik tarım açısından hazır bir potansiyelinin olduğunun göstergesidir. Tarımda hedef, yüksek verim, birim alandan daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek ve elde edilen bu ürünlerin sanayiye kazandırılarak ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır. Ancak tarımsal faaliyetlerde yüksek hedeflere ulaşılmaya çalışılırken doğayı ve çevreyi korumak da esas olmak zorundadır. Doğa ve çevre dediğimizde içtiğimiz su, soluduğumuz hava ve canlı hayata dair her ayrıntı hayatımızın bir parçası demektir. Bu nedenle tarımı, doğayı ve çevreyi bir bütün olarak irdelemek; mevcut durumu tespit etmek ve insanlığa faydalı olabilecek en iyi şekilde geliştirmek gerekir. Bu sempozyumun amacı Diyarbakır’da tarım, doğa ve çevre ile ilgili mevcut durumu tespit etmek, geliştirme olanaklarını araştırmak ve öneriler sunmaktır. Bu çalışmada emeği geçen herkese başta Dicle Üniversitesi Rektörlüğü, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Diyarbakır Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne teşekkür eder; bu ve benzeri sempozyumların ilimizde tekrar düzenlenmesini ve sempozyum bildiriler kitabının faydalı olmasını temenni ederim.

Page 12: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

Diyarbakır’ımız; tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir.

Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı, ilk nohudu ve ilk yabani üzümünün yetiştiği; Türkiye’nin toplam kırmızı mercimek üretiminin %75-80’inin karşılandığı, buğday, arpanın önemli oranda yetiştiği, Türkiye pamuğunun % 10’unun üretildiği, 1930’larda bir milyon koza üretimiyle Bursa’nın önünde olan, Anadolu’da avcılığın ilk yapıldığı, gül yetiştiriciliğinin 4600 yıl öncesine kadar uzandığı bir şehir.

Hamamlarıyla, temizlik ve güzelliğe verdiği önem ile tarihe geçmiş bir şehir. 1853’te Diyarbakır’ı ziyaret eden Peterman’a göre, yabancılar kente girmeden önce kapıların hemen bitişiğindeki hamamlara sokulup, yıkandıktan sonra şehre girmelerine izin verilirdi. 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde; kimyevi usullerle balık avlayanların cezalandırıldığı, hayvan öldürmenin, cami, kilise ve evlerin civarına cenaze gömmenin yasaklandığı, nehir ve bataklıkların ıslahı gibi çevreyi korumaya yönelik pek çok tedbirin alındığı bir şehir.

Page 13: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

Bugün çevrecilerin önerdikleri koruyucu tedbirlerin, 200 yıl öncesinde hayata geçirildiği, 27 medeniyete ev sahipliği yapmış bir tarih, kültür ve medeniyet şehri. Ancak maalesef bugün; geçmişi ile bağları kopmuş, gerçek değerlerinin üzeri örtülmüş, hak etmediği imajla sunulan bir şehir.

Dicle Üniversitesi olarak biz, bir yandan şehrimizin var olan değerlerine sahip çıkma, Diyarbakır ve bölgemizin biriken sorunlarına çözüm bulma adına çaba gösterirken; diğer yandan Diyarbakır’ımızın kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini gün yüzüne çıkarma, tarihte sahip olduğu gerçek değeri yeniden kazanmasına yardımcı olma gayreti içerisindeyiz.

Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yaptığımız “Tarım-Doğa ve Çevre Sempozyumu” 1 Haziran 2010 tarihinde, üniversitemiz kongre merkezi büyük salonunda gerçekleştirildi. Söz konusu sempozyumda Diyarbakır’ın çevre-doğa sorunları ve potansiyelleri ele alındı, tartışıldı, görüşüldü. Bu sempozyumun ve sempozyum kitabının düzenlenmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler.

Artık Diyarbakır’ımız adına, kentimizin geleceği adına, düne göre çok daha ümitliyiz. Yapılan sempozyum konusuna, destekleyen kurum ve kuruluşların listesine baktığımızda şunu açıkça görüyoruz: Diyarbakır; Üniversitemiz ve Valiliğimiz başta olmak üzere tüm kurum-kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle (bu sempozyumda toplam 14 kuruluş) el ele vererek, işbirliği içerisinde; tarihine, kültürüne, maddi-manevi değerlerine ve geleceğine sahip çıkıyor. Aynı sorunlar ve aynı dertler etrafında işbirliği yapıyor.

Dicle Üniversitesinin öncülüğünde yapılan bu çalışma ve işbirliği Diyarbakır’ın geleceği açısından ümit vaad ediyor. Bu gayret ve birliktelik sonucunda, hiç şüphesiz Diyarbakır’ımız o eski ihtişamlı günlerine yeniden kavuşacaktır. Gelin, bu hedefe hep birlikte yürüyelim…

Saygılarımla.

Prof.Dr.Ayşegül Jale SARAÇ Dicle Üniversitesi Rektörü

Page 14: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE

Page 15: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 16: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

14

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE KONUSUNDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

Page 17: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

15

İbrahim Murat KARGINDiyarbakır İl Çevre ve

Orman Müdürlüğü,

Şanlıurfa Karayolu 2. Km

Kayapınar / DİYARBAKIR

[email protected].

tr

15

ÖZET2872 sayılı Çevre Kanunu, 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat

ve Görevleri Hakkında Kanun, Çevre ve Orman Bakanlığı Taşra Teşkilatının

Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile illerde Çevre

ve Orman İl Müdürlükleri kurulmuş ve hava, su, atıklar vb çevresel işlerde

inceleme yapma, izin işlemlerini yürütme ve denetim yapma yetkisi

verilmiştir.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’ NA AİT YASAL DAYANAK, İDARİ YAPI, GÖREV VE YETKİLERİ2872 sayılı Çevre Kanunu, 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat

ve Görevleri Hakkında Kanun, Çevre ve Orman Bakanlığı Taşra Teşkilatının

Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile illerde Çevre

ve Orman İl Müdürlükleri kurulmuş ve hava, su, atıklar vb çevresel işlerde

inceleme yapma, izin işlemlerini yürütme ve denetim yapma yetkisi

verilmiştir.

Yetki merkez teşkilatta ( Bakanlık ) Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünde

taşrada ise İl müdürlükleri bünyesinde bulunan Çevre Yönetimi Şube

Müdürlüklerindedir. Çevre konusunda yapılan çalışmalarda paydaşlarla

ortak hareket edilmektedir, paydaşlara örnek olarak;

Belediyeler, Kamu kurum ve kuruluşları, Sivil toplum örgütleri, vb. verilebilir.

HAVA KİRLİLİĞİ“Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Egzoz Gazı Emisyonu

Kontrolü Yönetmeliği, Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü

Yönetmeliği, Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği.”

Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında

işletmelere B grubu emisyon izin belgesi verilmekte, emisyon ölçümleri

yaptırılarak takip edilmektedir.

Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği kapsamında motorlu

taşıtların egzoz emisyon ölçümleri yaptırılmakta ve egzoz emisyon ölçüm

istasyonlarının izinleri verilerek yaptıkları ölçümler takip edilmektedir.

Isınmadan kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında

Page 18: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

16

yakıtların kalite kontrolü yapılmakta, yakıt

satıcılarının ve markalarının izinleri verilmekte

ve ısınmayla ilgili diğer işler ( Isıtma sistemleri,

bacalar vb. ) yapılmaktadır.

Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi

Yönetmeliği kapsamında Bakanlığımıza ait hava

kalitesi ölçüm istasyonları çalıştırılmaktadır.

SU KİRLİLİĞİYapılan çalışmalar “Su Kirliliği Kontrolü

Yönetmeliği” ne dayanılarak yapılmaktadır.

Bu çalışmalar içersinde, gerekli olan tesislere

deşarj izinleri verilmekte, “Atıksu Arıtma Proje

Dosyaları” onaylanmakta, ilgili işletmelerden

atık su numuneleri alınmakta, analizleri

yaptırılmakta, belediyelerin atık suyla ilgili

çalışmaları incelenmektedir.

ATIKLARAtıklar konusunda,evsel nitelikli atıklar ve tıbbi

atıklar belediyeler tarafından toplanmaktadır,

belediyelerin yaptığı çalışmalar periyodik olarak

incelenmektedir.

İl Müdürlüğümüz tarafından atık madeni ve

bitkisel yağlar ile atık akümülatör ve pillerin

toplanarak geçici depolama alanlarında

bekletilmesi sağlanmakta, toplanan atıkların

bertarafa gönderilmesi sağlanmaktadır.

GÜRÜLTÜMücavir alan dışında kalan yerlerde şikayete

konu olan durumlarda ölçüm ve tespit

yapılmaktadır, Mücavir alan içersinde olan

gürültü ölçümlerinde yetki Büyükşehir Belediye

Başkanlığı’ na devredilmiştir.

EĞİTİMMilli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokolle

“ Uygulamalı Çevre Eğitimi” projesi il

sınırları içersinde okullarda eğitim öğretim

dönemlerinde yürütülmektedir.

Page 19: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 20: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

1818

DİYARBAKIR’IN BAŞLICA ÇEVRE SORUNLARI

Page 21: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

19

Ali EMMühendislik Fakültesi

İnşaat Mühendisliği Bölümü

Diyarbakır

[email protected]

[email protected]

19

GİRİŞDiyarbakır, doğuda Batman, kuzeydoğuda Muş, kuzeyde Bingöl ve Elazığ,

batıda Malatya ve Adıyaman, güneyde Şanlıurfa ve Mardin illeriyle çevrilidir.

37°30’ ve 38°43’ kuzey enlemleri ile 40°37’ ve 41°20’ doğu boylamları

arasında yer alır. Güneydoğu Anadolu’nun ikinci gelişmiş şehridir.

KENTLEŞME Kent, tarihsel düzlemde kent olgusu insanoğlunun yerleşik hayata

geçmesiyle birlikte tartışma konusu olmuştur. Kent kavramı, her toplumun

kendi tecrübeleri sonucunda, özelliklerine uygun olarak oluştuğu için

toplumdan topluma semantik açıdan farklılık göstermektedir. Bununla

beraber kent kavramı aynı toplum içerisinde gelişimsel niteliklere bağlı

olarak farklı anlamlar kazanmaktadır. Kent kavramının özellikle sosyolojide

önem arz eder duruma gelmesi ile birlikte, kentsel mekân içinde yaşanan

ilişkiler, bireylerin davranış örüntüleri ve kentte yaşama bilincine sahip

olma durumu kentleşme ve kentlileşme kavramları literatüre katılmıştır.

Kentleşme, genel anlamda kent olma niteliğine atıfta bulunurken,

kentlileşme ise bireylerin kentte yaşama anlamında bilişsel düzeylerinin

altını çizmektedir.

Kentleşme olgusunu doğuran ve onun en fazla kullanılan kavramlardan

biri olmasını sağlayan etken, sanayileşme süreci olarak genel kabul

görmektedir. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte kentsel mekânda bulunan

fabrikalara yapılan akın göç olgusunu da kentleşmeyle birlikte anılır

duruma getirmektedir. Hatta bazı durumlarda kentleşmenin en başat

faktörlerinden biri göç olarak görülmektedir. [1]

Diyarbakır’da da Sur içi, Yenişehir, Ofis, Şehitlik, Bağlar merkez ilçelerinin

bulunduğu eski şehir kentleşmenin kötü örneklerini oluşturmaktadır. Arsa

payının tümüne yapılan binalar, bunların arasındaki mesafeler oldukça

düşük, yollar dar, parklar ve yeşil alanlar yok denecek kadar az, dar olan

bina aralarına imara aykırı izinsiz yapılan işyerleri, binaların bodrum

katlarında bulunması gereken sığınak ve otopark yerine işyeri yapılması

ve alt yapısı oldukça zayıftır.

Yeni şehir bölgelerinden ikisi olan Huzurevleri ve Gaziler eski şehirde

bulunan hataların tekrarlandığı bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bunlardan farklı olarak Diclekent semti ise daha modern ve kentleşme

Page 22: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

20

açısında iyi örnek olabilecek yerdir. Genellikle

sitelerin bulunduğu, kendine ait yeşil alanları ve

yüzme havuzları, geniş caddeler ve parkları ile

yaşam alanları bulunan bölgedir.

NÜFUS ARTIŞINüfus artışının hızlı olduğu şehirlerde,

göç olgusunun tartışılması ile birlikte

kentlerdeki sorunlar toplumbilimin gündemini

oluşturmaya başlamıştır. Kente yerleşenlerin

uyum problemleri, beklentilerin karşılanıp

karşılanmadığı, kente nüfuz edebilme konusunda

tampon mekanizmalar, hemşeri dernekleri,

çarpık kentleşme vb. konular göç olgusunun

beraberinde getirdiği konu ve sorunlar olarak

kendini göstermiştir.

Göç olgusu bu tür sorunlarla anılmakla beraber

kendi içinde belli tiplere de ayrılmaktadır.

Bir ülkeden diğerine yapılan göçler dış göç;

bir toplumun kendi içinde yapılan kalıcı yer

değiştirmeler iç göç olarak nitelendirilmektedir.

Aynı zamanda iç göç kavramı da kendi içinde

kırdan kente, kentten kıra ve kentten kente olarak

ayrılmaktadır. Bunun yanında mevsimlik göçler

gibi diğer göç türlerinden de bahsedilmektedir.

Ancak aynı kent içinde bir yerden bir yere

yapılan geçiş anlamında kent içi hareketlilikten

pek fazla bahsedilmemektedir. Aslında kent içi

hareketlilik kent konusunda ele alınması zorunlu

olgulardandır.

Çünkü yukarıda saydığımız kente özgü

problemlerin çözümünde önemli ayraçlardan

biri kent içi hareketliliğin niteliğini, nicel

değerlerini ve doğrultusunu incelemekten

geçmektedir. Aynı zamanda bireylerin toplumsal

hareketlilik parametrelerinin analiz edilmesi

kent içi hareketlilik kavramının araştırılmasıyla

mümkün görünmektedir. [1]

Diyarbakır ili nüfusu 200,00 iken bölgedeki

olaylar sebebiyle hızlı bir göç e maruz kalmış

ve nüfusu 834.854 ‘a ulaşmıştır. Bu kısa zaman

kentin alt yapısını yetersiz kalmasına ve gece

konduların sayısının artmasına sebep olmuştur.

Kentteki Güncel Nüfus Durumu

Bağlar belediyesi : 332.658 kişiKayapınar Belediyesi 203.222 kişiYenişehir Belediyesi 190.244 kişiSur Belediyesi 108.558 kişiBüyükşehir belediyesi sınırları toplam

nüfus834.854 kişi

Tablo.3,1.Diyarbakır’daki Nüfus [2]

EĞİTİM VE KÜLTÜR YOZLAŞMA Diyarbakır’daki göç ile birlikte hızlı nüfus artışı

var olan kent kültürünü yok etmiş, bunun

yerini kent kültüründen uzak ve eğitim düzeyi

eskiye oranla düşük bir şehir görünümüne

bürünmüştür. Kentin kültüründe bulunan

birbirine saygı, sevgi oldukça azalmış, şehrin

tarihini, kültürünü bilmeyen bireyler yetişmeye

başlamıştır.

Fotoğraf.4,1. Caddede Çocuk bezi

Yukarda görülen fotoğraf kültür yozlaşmasın

gösteren en iyi örneklerden biridir. Fotoğraf

istasyon caddesinde çekilmiştir. Yoldan geçen

Page 23: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

21

bir insanın kafasının yanında geçen bu nesne kullanılmış çocuk bezidir.

Çocuğunun altını temizledikten sonra bunu balkondan fırlatmak kültür

yozlaşmasının yanında çevre eğitimlerinin ne kadar eksik ve gerekli

olduğunu göstermektedir.

KİRLİLİK Kirliliği 6 başlık altında inceleyeceğiz,

1.Katı atık Kirliliği

2.Gürültü Kirliliği

3.Su Kirliliği

4.Hava Kirliliği

5.Görüntü Kirliliği

6.Elektromanyetik Kirlilik

Katı Atık KirliliğiÜlkemizde günlük kişi başına ortalama1.38 kg katı atık oluşmaktadır. Katı

Atıkların Kontrolü Yönetmeliği 14.3.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmi

Gazete’de yayımlanmış, sonraki yıllarda da çeşitli değişiklikler yapılmıştır.

Yönetmeliğe göre;

• Katı atıkların, üretici veya taşıyanları tarafından denizlere, göllere ve

benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz

yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesi yasaktır.

• Çöpü üretenler, çöp biriktirme kaplarını, çevrenin sağlığını bozmayacak

şekilde kapalı olarak muhafaza etmek ve çöp toplama işlemi sırasında

yol üstünde hazır bulundurmak zorundadır.

• Evsel katı atık ve evsel nitelikli endüstriyel katı atık üreten kişi ve

kuruluşlar, katı atıklarını belediyelerin ve mahallin en büyük mülki

amirinin istediği şekilde konut, işyeri gibi üretildikleri yerlerde hazır

etmekle yükümlüdürler.[3]

Katı Atıkların Toplanması ve Bertarafında SorumluluklarÜlkemizde katı atıkların toplanması, taşınması ve geri kazanılması ile

çevre ve insan sağlığına olumsuz etki yapmadan nihai bertarafına ilişkin

yükümlülük, yetki ve sorumluluklar 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 14.

ve 15. maddeleri ile 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7.

maddesi ile belediyeler ve Büyükşehir belediyelerine verilmiştir.[3]

Page 24: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

22

Aktarma İstasyonlarıKatı atıkların taşınmasının ekonomik

olmasını sağlamak, taşıma hattındaki trafiğe

fazla yüklenmemek için şehirlerin merkezi

yerlerinde aktarma istasyonları kurulabilir.

Bu istasyonlarda küçük hacimli araçlarla

toplanan katı atıkların daha büyük hacimli

araçlara aktarılarak, bu araçlarla işleme ve

depo yerlerine taşınması sağlanır. Aktarma

direkt taşıma aracına yapılabileceği gibi, bir

ara depoya (bunker) boşaltıldıktan sonra, yeni

araca doldurmak şeklinde, dolaylı olarak da

gerçekleştirilebilir. Aktarma istasyonlarının

koku, toz, gürültü ve görünüş yönünden çevreyi

kirletmemesi için, boşaltma işleminin yapıldığı

yerlerin, kapalı olarak inşa edilmesi zorunludur.

Katı Atıkların Düzensiz Depolanmasının Sakıncaları

• Katı Atıkların Düzensiz Depolanması,

• Yer altı, içme ve kullanma sularının kirliliği,

• Depo gazının meydana getirdiği hayati

tehlike ve kirlilikler,

• Görüntü kirliliği,

• Hava kirliliği,

• Taşıyıcı haşere üreme riski,

• İnsan sağlığı üzerinde kısa ve uzun vadedeki

olumsuz etkisi,

• Heyelan riski, gibi olumsuzluklara neden

olmaktadır. [3]

Kişi başına düşen günlük katı atık

Diyarbakır Kent sınırları içinde : 0,71 kg

Bismil sınırları içinde : 0,69 kg

Eğil belediyesi sınırları dâhili : 0,42 kg

Ergani belediyesi sınırları dâhili : 0,46 kg

İlçeler Atık Miktarı NüfusBağlar 236,19 ton/gün 332.658 kişi

Yenişehir 135,07 ton/gün 190.244 kişi

Sur 77,07 ton/gün 108.558 kişi

Karapınar 144,29 ton/gün 203.222 kişi

İlçelere Göre Katı Atık Miktarı[2]

Diyabakır’da katı aşırı nüfus yoğunluğu ve çevre

bilincinin oluşmaması sonucu şehrin genelinde

katı atık sorunu vardır. Çöp kutusu yerine

yere atılan çöpler, evlerden dışarı gelişi güzel

bırakılan çöpler başlıca sorunlar arasındadır.

Bütün bunların yanında katı atık ayrışma

istasyonlarını bulunmaması ve geri dönüşüm

gerekli önem verilmeyişi önemli bir sorun

oluşturur.

Yaz ortalama :592,62 kg/günKış ortalaması :615,89 kg/gün

sıra Bileşenler Oranlar

1 Kağıt 3,26%

2 Karton 1,50%

3 Plastik Torba (Folyo) 5,01%

4 Plastik Şişe 2,28%

5 Diğer Plastikler 0,05%

6 Hurda Metal 0,07%

7 Ambalaj Metali 0,52%

8 Diğer Kombine Mat. 0,02%

9 Tetra Pak 0,33%

10 Mobilya 0,01%

11 Mineral 0,02%

12 İnşaat Atıkları 0,00%

13 Mutfak Atıkları 53,57%

14 Bahçe Atıkları 0,12%

15 Ağaç 0,00%

16 Diğer Ağaçlar 0,01%

Page 25: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

23

17 Tehlikeli Atıklar 0,01%

18 Kemik ve Et 0,41%

19 Cam 0,96%

20 Tekstil 1,46%

21 Diğer Tekstil 0,25%

22 Artıklar 10,65%

23 Çocuk Bezleri 3,91%

24 Elektronik Atıklar 0,01%

Tablo5.21Katıatık detayı [2]

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİGürültü kirliliğini Resmi Gazete Tarihi: 11 Aralık 1986,Resmi Gazete Sayı:

19308 tanımlarıyla ele almak istiyoruz.

Amaç ve Kapsam Madde 1 - Bu yönetmeliğin amacı, kişilerin huzur ve sükûnunu beden

ve ruh sağlığını gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilmesini

sağlamaktır. Bu amaca uygun olarak gürültü ile ilgili terimlerin tarifi ile

gürültü kontrolünün uygulanacağı sınırların belirlenmesi esaslarını kapsar.

Tanımlar Madde 4 - Bu yönetmelikte sözü geçen ve açıklanması gerekli görülen

deyimler aşağıda belirtilmiştir.

1. Ses: Titreşim yapan bir kaynağın hava basıncında yaptığı dalgalanmalar

ile oluşan ve insanda işitme duygusunu uyaran fiziksel bir hadisedir.

2. Gürültü: Gelişigüzel bir yapısı olan bir ses spektrumudur ki, subjektif

olarak, istenmeyen ses biçiminde tanımlanır.

3. Gürültüden Etkilenme: Gürültünün insan sağlık ve konforu üzerindeki

etkileri, işitme hasarları şeklinde görülen fiziksel tesirleri, vücut

aktivitesinde görülen fizyolojik tesirleri, rahatsızlıklar, sinirlilik

gibi psikolojik tesirleri ve iş veriminin azalması, işitilen seslerin

anlaşılmaması gibi görülen performans tesirleri olarak 4 grupta

toplanabilir.

4. Vibrasyon: Genellikle katı ortamlarda yayılan ve dokunma duygusu ile

hissedilen alçak frekanslı ve yüksek genlikli mekanik titreşimlerdir.

5. Vibrasyondan Etkilenme Sınırı: Vibrasyonun insan sağlığı, performansı

ve konforu üzerinde oluşturduğu hareket hastalığı gibi fizyolojik ve

Page 26: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

24

psikolojik etkilerle yapılarda hasarların

başlama sınırlarıdır ki, vibrasyonun hızı,

ivmesi, genliği, frekansları veya süresi ile

ortaya konulmuş kriterlerdir.

6. Ses basınç seviyesi veya gürültü seviyesi:

Ses yayılması sırasında değişen atmosferik

basıncın denge basıncına göre farkıdır.

0.0002 Newton/m2 lık standart referans

ses basınç seviyesine oranlanan ses basınç

düzeyinin birimi desibel (DB) dır dır. Desibel:

Verilmiş bir ses şiddetinin kendisinden

10 kat az diğer bir ses şiddetine oranının

10 tabanına göre logaritmasına eşit ses

şiddetine Bel; bunun 1/10‘una da desibel

denir. Ses şiddeti seviyesi tarzında tarif

edilir.

Burada: Lp = Ses şiddeti seviyesi (dB) P =

Ses basıncı (N/m2) Po = Referans ses basıncı

(TS 187‘e göre 2x10-4N/m2) dir.

7. dBA: İnsan kulağının en çok hassas olduğu orta

ve yüksek frekansların özellikle vurgulandığı

bir ses değerlendirmesi birimidir. Gürültü

azaltılması veya kontrolünde çok kullanılan

DBA birimi, ses yüksekliğinin sübjektif

değerlendirmesi ile de ilişkilidir.

8. Frekans: Ses dalgasının birim zamandaki

titreşim sayısı olan frekansın birimi Hertz‘dır.

9. Frekans spektrumu: Gürültü içinde mevcut

farklı frekanslara sahip ses dalgalarına

ilişkin ses basınç düzeylerinin analiz edilmesi

sonucunda ortaya konulan grafiklerdir.

10. Eşdeğer gürültü seviyesi (Leq): Verilmiş

bir süre içinde süreklilik gösteren ses

enerjisinin veya ses basınçlarının ortalama

değerini veren dBA biriminde bir gürültü

ölçeğidir. Simgesi Leq olup aşağıdaki gibi

hesaplanmaktadır.

dBA

n: gürültü sayısı

Li: gürültü düzeyleri, dBA

11. Demiryolu Leq seviyesi: Demiryolları

gürültüsünün değerlendirilmesinde

kullanılan ve ulaşım yoğunluklarını ve

lokomotif ve vagonların ses düzeylerini ayrı

ayrı hesaba katan gürültü ölçeğidir.

Aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır:

LACmax ve LALmax : Vagonların ve

lokomotifin geçişi sırasında tepe düzeyler,

dBA.

Tc ve TL : Vagon ve lokomotifin efektif geçiş

süreleri, s.

12. En yüksek ses seviyesi = Tepe düzeyi =

Üst düzey (Lmax) : Zamana göre değişen

gürültünün herhangi bir anda sahip olduğu

en yüksek değerdir.

13. Gürültü Endeksi, (WECPNL) Havaalanı ve

yakın çevresinde hava aracı gürültüsünün

değerlendirilmesinde kullanılan ve

Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu

(ICAO) tarafından öngörülen bir birimdir

ve uçak tiplerini, gürültünün frekans

spektrumunu, uçağın geçiş süresini, günlük

uçuş yoğunluğunu hesaba katmaktadır.

ECPNLD : Gündüz ECPNL (07-22)

ECPNLN : Gece ECPNL (22–07)

S : Mevsimsel ayarlama faktörü (-5 ile +5 dB

arasında)

EPNL: Efektif gürültü seviyesi, n: Gürültü

olayı sayısı, T: Değerlendirme periyodu,

T0, t0: Ölçüm özelliklerine göre belirlenen

sabitler.

Page 27: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

25

Görev Yetki ve Sorumluluklar Madde 5

1) Bu yönetmeliğin, kendi yetki alanları içerisinde uygulanmasından,

mahallin en büyük mülki amiri, belediyeler ve köy tüzel kişilikleri sorumludur.

Mahallin en büyük mülki amiri, belediyeler ve köy tüzel kişilikleri teknik

konularda Mahalli Çevre Kurulları‘nen görüşünü alabilirler ve yardım

isteyebilirler. Mahalli Çevre Kurulları bu istekleri yerine getirmekle

yükümlüdürler.

2) Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, gürültü kontrolü konusunda ilgili

kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla yükümlüdür.

Denetim Madde 31 - Bu yönetmelikle getirilen sınırlamalar ve yasaklamalara uyulup

uyulma-dığının denetimi, gerekli müsaadelerin verilmesi; Bayındırlık ve

İskân Bakanlığı‘nın imar mevzuatları, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü,

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 1580

sayılı Belediyeler Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Yönetimi Hakkındaki

Kanun hükümlerine göre yapılır. Mahallin en büyük mülki amiri ve onların

yetkili kılacağı belediyeler ve köy tüzel kişilikleri tarafından tatbik edilir.

Ceza Hükümleri A. Madde 32 - Her kim kasten veya ihmal ile bu yönetmelik ile getirilen,

B. Madde 6‘ya göre sanayi, yol ve inşaat makinelerinin çalıştırılmasında,

hizmete sokulması ve kullanılmasında yasaklara, şantiyeler için

belirlenmiş gürültü sınırlarına uymazsa,

C. Madde 7‘ye göre karayolu taşıtları ile ilgili tedbirlere, gürültü sınırlarına

ve yasaklara riayet etmezse,

D. Madde 8‘e göre, taşıtların iç gürültü düzeyleri için verilen sınır değerleri

aşarsa,

E. Madde 9‘un 1‘nci fıkrasına göre uygulamayı ihlal ederse,

F. Madde 9‘un 2‘nci fıkrasına göre banliyö ve şehirlerarası trenler, ağır ve

hafif yeraltı treni için verilen gürültü sınırlarını aşarsa,

G. Madde 11‘e göre işyerleri için getirilen işitme sağlığı açısından

düzenlemelere uymazsa,

H. Madde 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27 ve 28‘e göre

getirilen tedbirleri almaz ve yasaklara uymazsa,

I. Madde 30‘a göre gürültü verilerinin sağlanması ve denetime hazır

Page 28: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

26

bulundurulması mecburiyetini yerine

getirmezse, yönetmeliği ihlal etmiş olur.

Bu durumda 2872 sayılı Çevre Kanunu ve

2872 sayılı Çevre Kanunu‘nun Bazı Maddelerini

Değiştiren 3301 Sayılı Kanunun ilgili hükümleri

uygulanacağı gibi fabrika, atölye, işyeri ve

eğlence yeri sahipleri de mahallin en büyük

mülki amirince verilecek bir aylık süre zarfında

durumu düzeltmedikleri takdirde müesseseleri

kısmen veya tamamen süreli veya süresiz olarak

kapatılır.

Geçici Madde 1 - Bu yönetmelikte gürültü sınırları

belirlenen araçların ve gürültü kaynağı olarak

liste halinde verilen makinelerin, öngörülen

sınırları aşıp aşmadıklarının kontrol edilebilmesi-

aşmaları halinde tedbirlerin alınabilmesi; ayrıca

bu Yönetmelik doğrultusunda gerekli diğer

düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, süreye

ihtiyaç duyulan hususlarda, ilgili kuruluşlara

Yönetmelik hükümlerine uyulması için işbu

Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten başlayarak

2 (iki) yıl süre verilir. Bu süre dördüncü bölüm

hükümleri için geçerli değildir.

Taşıt Türü Üst Gürültü

Seviyesi dBA Otomobil 75 Otobüs (Kent içi) 85 (Kent dışı) 80 Ağır müteharrik araç (Sürücü kabininde)

ve Kamyonlar (80 km/h hızda) 85

Lokomotif içi (Dizel motorlu tam güçte

ve yükle çalışırken hız 80 km/h ve

pencelereler kapalı iken)

85

Elektrikli tren lokomotiflerinde 80 Vagonların içinde 70

TABLO 5.3. Trafik sınır değerler

Gürültüye Maruz kalınan Süre

(saat/gün)

Max. gürültü

Seviyesi (dBA) 7,5 80 4 90 2 95 1 100

0,5 105 0,25 110 1/8 115

TABLO 5.4.Gürültü Süre değer limitleri

(Darbe gürültülerinin üst seviyesi 140)

SU KİRLİLİĞİİnsanoğlu gün geçtikçe artan nüfus ve ihtiyaçları

nedeniyle hidrolojik çevrimi zehirlemeye buna

bağlı olanakta su kaynaklarını kirletmeye

başlatmıştır. Artan nüfus bir yiyecek ihtiyacını

artırdığından ötürü tarımla bitlikte zirai ilaçlama

bir yandan oradaki canlı çeşitliliğini yok ederken,

diğer taraftan yer altı sularını zehirlemektedir.

Nüfus artışı bunun yanında enerji ihtiyacını

körüklerken enerji temin edilmesinde

kullanılan yöntem radyoaktif kirlenme ile fosil

yakıtlar atmosferdeki bulutlarını kirleterek

asit yağmurlarının meydana gelmesine sebep

olmaktadır.

Diyarbakır’da tarım ilaçlarının bölgedeki yer

altı ve yerüstü sularını kirlettiği gibi, buradaki

canlılarıda yok etmektedir. Yakın zamana kadar

petrol şirketlerinin petrol çıkarırken yan ürün

olan zehirli suları Akiflerin altına basmaları

gerekirken üstüne basmış ve şehirde kanserden

ölümleri artırmıştır.

HAVA KİRLİLİĞİ(Sülfürdioksit (SO2)24 saatten kısa süreli maruz kalımda ,

inhalasyondan sonraki ilk bir kaç dakika içinde

akut yanıt oluşur. Etki solunum fonksiyonlarında

Page 29: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

27

değişme, hırıltılı solunum ve nefes darlığı gibi semptomlarda artış şeklinde

ortaya çıkar. Hem normal kişiler hem de astmatik kişiler etkilenir, ancak

astmalılar en duyarlı gruptur. 24 saatin üzerinde maruz kalımda duyarlı

hastalarda semptom alevlenmeleri görülür. Bu sürede yıllık ortalama değer

50 mg/m3 günlük değer 125 mg/m3 ü geçmeyen düşük düzeylerdeki maruz

kalımda bile kalp ve solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerde,tüm

solunum yolu hastalıkları ve KOAH nedenli hastane başvurularında artışlar

gözlenmiştir.

Son çalışmalar önemli sağlık sorunu yaratacak etkilerin çok düşük

düzeylerde bile gözlendiğini göstermiştir. Bunların sonuçlarına göre

önerilen SO 2 düzeyi 24 saat ortalaması 125 mg/m3, yıllık ortalaması ise

50 mg/ m 3 olarak belirlenmiştir. Ancak bu eşik değerlerin altında bile

sağlık sorunlarının görülebileceği akılda tutulmalıdır. [4]

Sağlık üzerine etkisi partikül büyüklüğü ve konsantrasyonuna bağlıdır.

PM10 (10m çapından küçük partiküller) ve PM2.5’un (2.5m çapından küçük

partiküller) günlük dalgalanmalarına göre sağlık etkileri de değişir.

Akut etkileri günlük mortalitede artışa, solunum sistemi hastalıklarının

alevlenmesine, hastane başvurularında artışa, bronkodilatatör kullanımı

ve öksürük prevalansında artışa, solunum fonksiyonlarında azalmaya yol

açmaktadır.

Çok düşük değerlerde bile (100 mg/m3den az) kısa süreli maruz kalım sağlığı

etkilemektedir. PM’nin düşük değerlerde uzun süreli etkileri de mortalite

ve solunum sistemi hastalıklarında artış ve solunum fonksiyonlarında

azalma gibi kronik etkilere yol açmaktadır.

Son zamanlarda yapılan çalışmalarda çok düşük düzeylerde bile sağlık

sorunlarına neden olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle hem kısa süreli hem

de uzun süreli ortalama konsantrasyon için önerilen bir eşik değer yoktur.

SO2 ve PM, diğer atıklara göre iki yönden farklılık göstermektedirler.

Birincisi ülkemizde sadece bu iki maddenin ölçülüyor / izleniyor olması,

diğeri ise termik santraller için geliştirilmiş filtrasyon yöntemlerinin yine

sadece bu iki maddeye özgü olmasıdır. Diğer bir deyişle bu iki maddenin

dışındaki kirleticiler ne izlenmekte, ne de filtre edilmektedir. Oysa bu

maddeler de insan ve çevre sağlığı açısından önemli etkilere sahiptirler.

Page 30: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

28

Ayrıca burada göz ardı edilmemesi gereken

bir diğer nokta, tüm bu zararlı maddelerin

birbirleriyle etkileştikleri ve ortamda birlikte

bulunduklarında zararlarının arttığıdır. Dünya

Sağlık Örgütü’nün 1999 yılında yayımladığı

Hava Kalitesi Kılavuzu’na göre bu maddeler ve

zararları şöyle belirtilmektedir:[4]

Azot Oksitler NOx

Kısa Süreli Maruziyet EtkileriNormal sağlıklı kişiler, 4,700g/m3 (2.5 ppm)

üzerinde bir konsantrasyona maruz kaldıklarında

akciğer fonksiyonlarında bir azalma görülür. 560

g/m3’e yaklaşık 4 saat maruz kalındığında kronik

obstrüktif akciğer hastalığı olanların solunum

şikâyetlerinin ortaya çıktığı gösterilmiştir. Aynı

konsantrasyona 30-110 dk. maruz kalan astım

hastalarında ise çeşitli yakınmalar oluşmaktadır.

Akciğerlerde geri-dönüşlü ve geri-

dönüşsüz birçok etkisi olduğu saptanmıştır.

Akciğer dokusunda yapısal değişikliklere

yol açabilmekte ve amfizem benzeri bir

tabloya neden olabilmektedir. Düşük seviyeli

konsantrasyonlara uzun süre maruz kalınması

hücresel düzeyde değişikliklere yol açmaktadır.

Ayrıca bakteriyel ve viral enfeksiyonlara karşı

direnci düşürmektedir. Yapılan çalışmalar

uzun süre azotdioksite maruz kalan çocukların

solunum sistemi semptomlarında artış ve

akciğer fonksiyonlarında azalış olduğunu

göstermiştir. Ancak erişkinlerde benzer bir ilişki

net olarak gösterilememiştir. [4]

CO alveolar, kapiller ve plasental

membranlardan hızla geçer. Hemoglobine

affinitesi oksijenden yaklaşık 250 kat daha

fazladır ve hızla hemoglobine bağlanarak

karboksihemoglobini (COHb) oluşturur. Düşük

konsantrasyonlarda hipoksiye bağlı belirtiler

oluşurken, yüksek konsantrasyonlarda yaşamsal

tehlikeler ortaya çıkar. Toksik etkileri öncelikle

beyin, kalp, iskelet kası ve fetüs gibi yüksek

düzeyde oksijen kullanan organ ve dokularda

oluşur.

Koroner arter hastalığı olan hastalarda artmış

COHb miktarının, angina oluşum zamanını

kısalttığı, EKG değişiklikleri ve sol ventrikül işlev

bozukluklarına neden olduğu gösterilmiştir.

Ayrıca sigara içme ile çevre ve işyerinde CO

maruziyetinin kardiyovasküler mortaliteyi

artırdığı bilinmektedir.

Ozon (O3) ve Diğer Fotokimyasal OksidanlarO3 toksisitesi kısa dönemde akciğer

fonksiyonlarında değişikliğe, solunum

yollarında enflamasyona ve diğer bulgulara

yol açmaktadır. Bu etkiler 160 g/m3’lük (0.08

ppm) bir konsantrasyona yaklaşık 7 saat maruz

kalan sağlıklı yetişkinlerde görülmektedir.

Çocuklar ise 2 saat boyunca 240 g/m3 O3’e

maruz kaldıklarında akciğer fonksiyonlarında

azalma meydana gelmektedir. Ayrıca O3

maruziyetinin solunum sistemi yakınmalarına

bağlı hastane başvuruları ve astım hastalarının

yakınmalarında artışa yol açtığı gösterilmiştir.

[4]

GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİİnsanoğlu yerleşim merkezleri oluşturmak

için ormanları kesmeye ve tabiatı yok

etmeye başlamasından itibaren görüntü

kirliliği başlamıştır. İnsan doğasında var olan

çiçek, ,orman, yeşillik en güzel görüntüleri

Page 31: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

29

oluştururken yüksek kale gibi binalar, beton yapılar insanın psikolojisini

bozmakta ve doğal bir canlı olan insan zaman zaman yeşil alanlara gitme

ihtiyacını duymanlarına sebep olmaktadır. Kentleşme çalışmalarında

dikkat dilmesi gereken dikkat en önemli hususlardan biri görsel olarak

doğa ve çevre uyumlu göz zevkini bozmayan yapılaşmanın olmasıdır.

Diyarbakır’da görüntü krililği açısından oldukça kötü durumdadır. Çarpık

kentleşme sonucu yüksek binalar, yeşil alanların çok az oluşu ve işyerleri

tabelalarının gelişi güzel hiçbir kurala bağlı olmadan istenildiği gibi asılmış

olmasıdır.

ELEKROMANYETİK KRİLİLİKTeknolojik gelişmeyle birlikte yaygın olarak kullanılan çep telefonu ve

kablosuz aletler, manyetik dalgalar yayan elektronik aletler her bölgede

olduğu gibi Diyarbakır’da da önemli çevre sorunları arasında yer almaktadır.

Özellikle büyük küçük herkesin elinden düşmeyen cep telefonlarıyla

konuşma süresini 6 dakikayı geçmemesini uzmanlar önermektedir. Bu

dalgaların insanlar üzerindeki etkilerini şöyle sıralayabiliriz;

• Eritrositlerde ve lenfoblastlarda artış (3.1 GHz; günde 120 dk/6 gün); T

ve B lenfositlerde artış (0.026 GHz; günde 15 dk/1 gün); Blastogenesis

de artış.

• Hipotalamusta norepinefrin düşüklüğü (1.6 GHz; günde 10 dk/1 gün);

Hipotalamusta dopamin düşüklüğü (1.6 GHz; gündü 10 dk/1 gün);

Hipotalamusta nöron büyümesi (1.7 GHz; 22 gün); Beyin hücreleri

sıcaklığında artış (2.45 GHz; günde 2.5-7 dk/1 gün) ; EEG frekanslarında

değişim; kan-beyin bariyeri geçirgenliğinde artış (1.3 GHz; günde 20

dk/1 gün); Miyelin dejenerasyonu (3 GHz; günde 180 dk/90 gün); Glial

hücre proliferasyonu (3 GHz; günde 180 dk/90 gün).

• Hematokrit seviyesinde artış (24 GHz; günde 180 dk/1 gün); Beyaz kan

hücrelerinde azalma (24 GHz; günde 180 dk/1 gün); Lenfosit seviyesinde

yükselme

• (0.425 GHz; günde 240 dk/47 gün); Lökosit seviyesinde düşme (24 GHz

günde 180 dk/1 gün) ; Eritrosit sayısında düşme (2.45 GHz; günde 5

dk/1 gün).

• Kalp hızında düşme (0.96 GHz; günde 60 dk/1 gün); Bradikardi (0.96

GHz; günde 5-10 dk/1 gün); EKG de değişmeler (2.4 GHz; günde 20

dk/10 gün)

Page 32: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

30

• Troid hormonu sevisinde yükselme (3 GHz

günde 180 dk/48 gün); Serum thyroxine

seviyesinde düşme (2.45 GHz; günde

240/480 dk/1 gün); Adrenal bezde ağırlık

artışı (2.45 GHz; günde 5 dk/6 gün)

• Vücut- beyin ağırlığında azalma (2.45 GHz;

günde 300 dk/16 gün); Fetus ağırlığında

azalma (2.45 GHz; günde 100 dk/12 gün);

Doğum sonrası ölümde artış (2.45 GHz;

günde 10 dk/1 gün).

• Akciğer hücrelerinde kromozom aberasyonu

(0.019 GHz; günde 30 dk/1 gün); Sperm

hücrelerinde kromozom translocation (9.4

GHz; günde 60 dk/10 gün); Mutasyon da

artış (9.4 GHz; günde 0.03 dk/1 gün); Doku

nekrozu (1.6 GHz; günde 100 dk/1 gün)

• Serum glikoz seviyesinde artış (2.45 GHz;

günde 120 dk/1 gün); Ürik asit sevisinde

artış (2.45 GHz; günde 120 dk/1 gün); Metabolik hızda azalma (2.45 GHz; gündü 30

dk/1 gün); ATP sevisinde azalma (0.591 GHz;

günde 0.5 dk/1 gün).

• Testiküler dejenerasyon (9.27 GHz; günde

4.5 dk/295 gün); Testiküler lezyon (10 GHz;

günde 5 dk/1 gün).

• İntraküler sıcaklıkta artış ve katarakt

gelişimi.

ÖNERİLERDiyarbakır Şehri Dicle Nehrinden kaçmamalı,

Özlem bitmeli Diyarbakır Dicleyle buluşmalıdır.

Prag

Venedik

Paris

Amsterdam

Londra

Bankok

Fotoğraf.6.1 Dünyada nehirle kuçaklaşmış

şehir örnekler

Page 33: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

31

2. Kentleşmeyle ilgili projeler geliştirilmeli

Fotoğraf 6.2 Kentleşme önerileri

1. Dicle yatağı ıslah edilmeli

2. Parklar artırılması yeşil alan kişi başına en az 7-8 m2 çıkarılmalı

3. Arsanın sadece %25’i bina yapılmalı

4. Çevre eğitimleri önem verilmeli

5. Katı atık ayrılmalı ve geri dönüşüme kazandırılmalıdır

6. İçme suyu havzasındaki yapılaşmanın önüne geçilmeli

7. Tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar yerine organikleri kullanılmalı

8. Gece kondular toplu konut idaresiyle anlaşmalı olarak eritilmeli

9. Petrol şirketleri petrol çıkartırken yan ürün olan atık su Akifler

tabakasının altına basılmalı

KAYNAKLAR1. www.odevturk.com

2. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi

3. www.cevreonline.com

4. www.ttb.org.tr

Page 34: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

3232

DİYARBAKIR ÖZELİNDE ÇEVRE EKSENLİ BİR ÖRGÜTLENME DENEYİMİ OLARAK ÇEVGÖN

Page 35: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

33

Elif YALÇINÇevre Gönüllüleri Derneği,

Elazığ Cad. Verem Savaş

Derneği Binası

B. Girişi No:1 Yenişehir/

DİYARBAKIR

[email protected]

33

ÖZETÇevre Gönüllüleri Derneği (ÇEVGÖN) 1994 yılında bir grup çevreci aktivistin

bir araya gelmesiyle kurulmuş bir dernektir. Derneğin merkezi Diyarbakır

olup, çevrenin korunarak geliştirilmesi için çalışmalar yürütmektedir.

Bölgede yaşanan zorlu bir süreçte hayata geçen ve halen ayakta

kalarak Diyarbakır ve bölge genelinde yaşanan çevre sorunları hakkında

bilgilendirme ve kamuoyu oluşturma çalışmaları yapmaktadır.

Çevrenin korunması alanında yapmış olduğu bir çok faaliyetleri başta

Diyarbakır olmak üzere bölge genelinde önemli bir çok ilke imza atmış olan

ÇEVGÖN bundan sonraki süreçte de aynı azim ve kararlılıkla çalışmalarına

devam edecektir.

BİR İLKİN BAŞLANGICI OLARAK ÇEVGÖN; Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği (kısa adı ÇEVGÖN) merkezi Diyarbakır

olup, 1994 yılında resmi kuruluşunu gerçekleştirerek faaliyetlerine

başladı. Sosyal, siyasal ve ekonomik olarak en zorlu bir dönemi yaşıyorken

Diyarbakır, zorluklara inat bir ilki daha başarıyordu. Çevreci oldukları kadar

sivil toplumculuk bilincine de sahip bir grup aktivistin bir araya gelerek

kurdukları Diyarbakır ÇEVGÖN kısa sürede oldukça önemli ilklere de imza

attı.

İşte bu ilk deneğimin ürünü olan ve tüzükte yazıldığı haliyle derneğin amacı;

“Ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile tabii zenginliklerinin korunması,

geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kentsel ve kırsal alanda arazinin ve doğal

kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması ile her türlü çevre

kirliliğinin önlenmesi için üyelerinde çevre bilinci oluşturarak ve geliştirerek

bilgilendirilmelerini sağlamaktır.” olarak kayıtlara geçmişti.

Bu amaçla; derneğin faaliyet ve işbirliği ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanarak

dönemim Dernekler Masası’na kabul ettirilmişti.

1. Toplumda çevre bilincini geliştiren değer yargılarının oluşmasına

katkıda bulunmak.

2. Her seviyede çevre eğitimini teşvik etmek ve gerektiği hallerde kurslar

ve seminerler tertiplemek.

3. Çevre bilincinin oluşması ve gelişmesi için çeşitli etkinliklerde bulunmak,

fotoğraf, film, slayt, sergi, temsil, gösteri, konser, panel, konferans, gezi,

Page 36: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

34

festival ve toplantılar düzenlemek.

4. Çevre, insan, tabiat, kent hayatı sorunları ile

ilgili eleştiri, görüş ve önerilerini, haber ve

yayın organları yoluyla yetkili mercilere ve

kamuoyuna duyurmak.

5. Dernek bünyesinde oluşturulacak komiteler

veya görüşülecek uzman kişiler aracılığı

ile araştırma, inceleme ve etütler yapmak,

öneri ve dilekleri tespit etmek.

6. Çevreye olumsuz etki yapan her türlü faaliyeti

dernek yönetim kurulunca görevlendirilen

üyeler vasıtasıyla izlemek, gerektiğinde

yetkili ve sorumlu kamu kuruluşlarının

denetimini sağlamak.

7. Amaç ve faaliyet konuları ile ilgili projeler

yapmak, yaptırmak veya desteklemek ve

yarışmalar tertip etmek.

8. Çevrenin korunması ve iyileştirilmesine

yönelik altyapı çalışmalarının inşasını

gerçekleştirmek veya imkanları ölçüsünde

desteklemek ve katkıda bulunmak.

9. Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin tespiti

ve önlenmesine ilişkin olarak yapılacak ve

yaptırılacak araştırmalarda kullanılması

gereken her türlü araç ve gereçlerin

temininde yardımcı olmak ve konuyla ilgili

ölçümler yapılmasını sağlamak, gezici ve

sabit laboratuarlar kurmak veya kurulmasına

katkıda bulunmak.

Sonraki yıllarda dernek tüzüğü yasal

düzenlemelerin elverdiği olanakları hayata

geçirebilecek şekilde kısmi olarak değiştirildi.

Günümüzde ise çok daha kapsamlı ve derneğin

katılımcı ve şeffaf yönetiminin önünü açacak

düzenlemelere ihtiyacı ihtiyacı var. Dernek

kurulduğu dönemdeki sıkıntılara ve yasal

engellere dayalı kısıtlardan dolayı zorlu süreçte

üye bulmakta oldukça büyük sıkıntı yaşıyor,

faaliyetlerini dönemin yasaları gereği bin bir

türlü bürokratik engelleriyle mücadele etmek

zorunda kalıyordu.

Özellikle AB Uyum Süreci adı altında hızla

yürürlüğe sokulan yasal değişikliklerle birlikte

özellikle kamu personelinin dernek üyeliği için

izin alma zorunluluğunun ortadan kalkması sivil

toplumculuğun gelişmesi için devrim niteliği

taşıyordu. Buna bir de Dernekler İl Müdürlüğü

gibi daha sivil bir kurumun varlığı eklenince

insanların kaygılarını daha çok azalttı. Her ne

kadar sivil toplumun örgütlenmesini teşvik

etmek için daha yapılması gereken birçok

düzenleme ihtiyacı var olmakla birlikte düne

göre çok daha iyi bir ortamı yaşıyor olmak bizler

açısından çok sevindirici bir durum.

Bugün ise geriye dönüp baktığımızda, o sıkıntılı

ve bir o kadar da zorlu süreçte yola çıkan bir

grup çevre gönüllüsünün bugünkü şartlarda

aslında çok daha büyük başarılara imza atmaları

gerekirken, tam tersi bir süreci yaşıyor olmaktan

son derece büyük bir üzüntü duyduğumuzu

belirtmeliyim. Bir anekdot olarak belirtmekte

yarar gördüğüm bir anıyı paylaşmakta yarar

görüyorum. Uzun yıllar bölgede petrol arama

çalışmaları yapan Shell şirketine karşı bir

kampanyaya öncülük etmişti ÇEVGÖN.

Petrol kuyularından çekilen ve çekildiği derinliğe

geri pompalanması gereken atık suyu Shell

şirketi maliyeti az olması için Diyarbakır yeraltı

içme suyu kaynaklarının bulunduğu 200 metre

derinliğindeki Midyat Akiferine pompalıyordu.

Yani geleceğimizi tehlikeye sokuyordu. İşte

buna tepkimizi ortaya koymak için Dağkapı

Page 37: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

35

meydanında toplandığımızda yine o günlerin bir avuç çevreci aktivisti

arkalarında kitleyi bulamamış, ama inadına sesini yükselterek Shell

şirketinin bölgeden elini ayağını çekmesini sağlamıştı.

Şimdilerde çok daha büyük tehlikelerin çok daha kısa süre sonra kapımıza

dayanacağının somut örneklerini görmekteyiz. Bilim adamları yakın

bir zamanda küresel ısınma felaketinin bütün dünyayı tehdit edeceğini

haykırmaktadırlar. Aslında bilim adamlarının haykırmasına bile gerek

duyulmuyor artık. Küresel ısınmanın yarattığı tahribatları artık gözle

görür olduk. Düzensizleşen iklimler, çölleşen alanlar, kuruyan su kaynakları

ve daha birçok belirtiler yakın bir gelecekte bizleri bekleyen tehlikelerin

birer işaretleri olarak görmekteyiz. Kısacası bugünlerde çevreye olan

hassasiyetimizi düne göre çok daha ileri seviyede tutmalıyız.

Diyarbakır özelinde bir değerlendirme yaptığımızda; çevresel anlamda

çok daha farklı konularda faaliyetlerimizi yoğunlaştırmamız gerektiğini

vurgulamakta yarar var. 1990’lı yıllardan bölgede genelinde yaşanan

şiddet ortamından kaynaklı zorunlu göç süreci kentsel yaşamı ters düz

etmiş, insani yaşamın gereği olan tüm sosyal ve kültürel değerler ayaklar

altına alınmıştır. Kentsel yaşama adapte olmakta zorlanan vatandaşlar bir

yandan zorlu yaşam koşulları ile mücadele ederken, diğer yandan kentsel

alanlarda yarattığı aşırı nüfus baskısı ile çevresel sorunların da artmasına

neden olmuştur. Ekonomik sebeplerle artan kaçak kömür kullanımı ve

eklenen egzoz gazları hava kirliliğini artırırken, ses ve görüntü kirliliğini de

tetiklemiştir.

Bütün bu olumsuz koşullarda yaşama tutunmaya çalışan kentli nüfusun

minimal düzeyde bile soluklanacağı yeşil alan ihtiyacı bile karşılanamamıştır.

Bu alandaki ihtiyacın giderilmesi için ÇEVGÖN olarak mülki ve yerel

yönetimler ile işbirliği içerisinde ağaçlandırma çalışmalarına büyük önem

verdiğimizi belirtmek isteriz. Nihayetinde “Barış Ormanı” çalışmalarıyla

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, “Kent Ormanı” çalışmalarıyla Çevre ve

Orman İl Müdürlüğü öncülüğünde yapılan çalışmalar ümit verici çalışmalar

olarak devam etmektedirler. Bundan sonraki süreçte bu kentin tüm

bireylerine büyük görev ve sorumluk düşmektedir. ÇEVGÖN bu sorumluluk

bilinciyle üzerine düşen görevi yerine getirmenin azim ve kararlılığında

olacaktır.

Page 38: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

36

ÇEVGÖN’ÜN GERÇEKLEŞTİRMİŞ OLDUĞU FAALİYETLERDEN BAZILARI;

Bilgilendirme Faaliyetleri; 1. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya

Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Emrullah

GÜNEY tarafından “Kapadokya’da Doğa,

İnsan ve Konut – Çevresel Bozulmalar”

konulu seminer verildi.

2. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik

Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi ve aynı

zamanda derneğimiz üyesi Dr. Abdulkadir

MASKAN tarafından derneğimiz ofisinde

“Cep telefonları Ne kadar Güvenli? Elektro

Manyetik Kirlenme” konulu brifing verildi.

3. Her yıl geleneksel olarak kutlanan “5

Haziran Dünya Çevre Günü” derneğimiz

tarafından çeşitli etkinliklerle kutlanmıştır.

Bu faaliyetlerimizde de farklı kurum ve

kuruluşlarla işbirliği yapılmış, katılımcı

yöntemlerle geniş kitlelere ulaşılmaya

çalışıldı.

4. GAP idaresi tarafından düzenlenen “GAP

Çevre Eğitimi Projesi” kapsamında Midyat

ve Nusaybin ilçelerinde çevre eğitimleri

derneğimiz tarafından verildi.

5. Diyarbakır Sur Belediyesi tarafından

düzenlenen 3. Çocuk Şenliği kapsamında İl

Milli Eğitim Müdürlüğü ile koordineli olarak

okullarda çevre konulu seminerler verildi.

GÖSTERİ VE YARIŞMALAR1. Bisiklet yarışmaları; Özellikle genç

bireylerde çevre duyarlılığını arttırmak ve

motorlu taşıt trafiğinden kaynaklı hava ve

gürültü kirliliğine dikkat çekmek amacıyla

her yıl geleneksel olarak bisiklet yarışmaları

düzenlenmektedir. Bu yarışmalara

derneğimiz tüzüğünde de dikkat çekildiği

gibi çeşitli kurum ve kuruluşlarla işbirliği

yapılmış, ortak çalışma kültürünün

yaygınlaştırılmasına önem verilmiştir.

2. Resim ve Fotoğraf Yarışmaları; Çevrenin

korunması ve yaşatılması konularında

gençlerin ilgi ve duyarlılığını arttırmak

amacıyla çeşitli dönemlerde fotoğraf, resim,

makale vb. kültürel yarışmalar düzenlenerek

çevreye olan ilginin arttırılmasına

çalışılmıştır.

3. Tiyatro oyunları; Çocuk ve gençlerin

çevre bilincini yükseltmek ve bu alanda

duyarlılıklarını arttırmak amacıyla tiyatro

oyunları sahnelendi. Bu kapsamda

sahnelenen “Yeşil Trampetçi” konulu çocuk

tiyatrosu büyük bir ilgiyle izlendi.

KÜLTÜR/SANAT ETKİNLİKLERİ,1. Derneğimiz üyelerinin tanışması amacıyla

çeşitli tarihlerde eğlence toplantılar

düzenlendi.

2. Çevre il ve ilçelerimizin tarihi ve kültürel

zenginliklerini yerinde incelemek ve

üyelerimizin bu konularda bilgilenmelerini

sağlamak amacıyla çeşitli tarihlerde geziler

düzenledik.

3. “Önemli Kuş Alanlarının İzlenmesi Eğitim

Programı” kapsamında Hasankeyf sit

alanında inceleme gezisi yapıldı. Bu gezide

hem tarihi ve kültürel bir zenginliğe, hem

de doğal bir kul alanı olan dizle vadisine

üyelerimizin dikkati çekilmiştir.

SÖYLEŞİLER1. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları

ABD Hepatoloji birimi öğretim üyesi Dr.

Kendal YALÇIN tarafından derneğimiz üye

Page 39: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

37

ve gönüllülerine “Viral Hepatit – Bulaşma ve Korunma Yolları” konulu

brifing verildi.

2. Araştırmacı/yazar Şeyhmus DİKEN tarafından “Şeyhmus Diken

Diyarbakır’ı Anlatıyor” söyleşisi yapıldı.

KAMPANYALAR1. Yere Tükürme Aynaya Tükür! Kampanyası ile kent merkezinde oldukça

yaygın olan yere tükürme sorununu ortadan kaldırdık.

2. “Çöpüme Sahip Çıkıyorum” kampanyası ile kent sakinlerinin çöplerini

rastgele sokağa atmalarını önleyerek çevre kirliliğini kısmen engellemiş

olduk.

3. “Kırk Bin Ağaç Kampanyası” ile Barış Ormanına fidan diktik.

4. “Kağıt Toplama Kampanyası” çerçevesinde okullar, kamu kurum/

kuruluşları ve özel sektöre ait işletmelerden atık kağıtları toplayarak

geri dönüşümünü sağladık.

PROJELERİMİZ1. UNDP tarafından finanse edilen “Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki

Baraj Göllerinin Kuşlar Açısından Öneminin Belirlenmesi ve Yörede Kuş

Gözlemciliğinin Geliştirilmesi Projesi” ile bölgedeki kuş popülasyonunu

tespit ettik.

2. Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen “Küresel Isınmaya Karşı

Çevre Dostu Üretim Projesi” ile Diyarbakır ve ilçelerindeki KOBİ’lere

yönelik bilgilendirme faaliyetleri yürüttük.

3. Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen “Güneş Evi Projesi”

kapsamında güneş enerjisi ile ilgili eğitimler düzenledik.

Page 40: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

38

DİCLE NEHRİ KİRLİLİĞİNİN KAYNAKLAR VE KALİTE KONTROL PARAMETRELERİ YÖNÜNDEN İNCELENMESİ

Page 41: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

39

Nizamettin HAMİDİ Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi İnşaat

Mühendisliği Bölümü,

Diyarbakır,

[email protected]

39

ÖZETÇağımızda su kirlenmesi sorunu, su kaynakları kullanımının, sana yileşme

ve kentleşmenin düzensiz ve denetimsiz oluşu gibi nedenlerle son

yıllarda önemli boyutlara ulaşmıştır. Su kaynaklarının ekonomik şekilde

ve kirletilmeden kullanılması çevre sağlığı ve su ürünleri potansiyeli

yönünden oldukça önemlidir. Su kaynakları zamanla nicelik yönünden

azalmakla kalmayıp aynı zamanda kalitesi de bozulmaktadır. Evsel,

endüstriyel ve tarımsal atıkların verilmesiyle akarsu kalitesinde meydana

gelen bozulma, yararlı kullanımların bir kısmını veya tamamını olumsuz

yönde etkilemektedir.

Bu çalışmada Dicle Nehri’nin su kalitesi; evsel, endüstriyel, tarımsal,

toprak ve sediment kaynaklı atıklar ile kalite parametreleri yönünden

yerleşim alanlarına yakın istasyonlarda incelenmiş, kirlilik değişkenlerinin

su kalitesi standartlarında öngörülen sınır değerlerle karşılaştırmaları

yapılmış ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir.

Evsel ve tarımsal kaynaklı kirletici parametreleri temsil eden azot ve

fosfor bileşiklerine ilişkin ölçülen kalite parametre değerleri, standartlarca

tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin ve su kalite sınıfları

için belirlenen standartların üstünde olduğu görülmüştür. Endüstriyel

kaynaklı kirletici parametreleri temsil eden inorganik ve ağır metallere

ait ölçülen bakır, demir ve krom değerleri oldukça yüksek bulunmuştur.

Yağmurların fazla olduğu aylarda taşınan sediment miktarında artış olduğu

belirlenmiştir. Askıdaki katı madde ile ilişkili olan bulanıklık değeri izin

verilen maksimum değerlerin üstünde gözlenmiştir. Güneydoğu Anadolu

Projesi (GAP) faaliyetleri içinde yer alan Dicle Nehri, evsel, endüstriyel,

tarımsal ve sediment kaynaklı kirlenme tehdidi altında olduğu ve kirlilik

riski taşıdığı görülmüştür. Ayrıca kirliliğin had safhaya ulaşması ve yeterli

önlemlerin alınmaması durumunda GAP içinde olan yararlı kullanımları

etkilemesi muhtemeldir.

GİRİŞSu kaynakları, yeryüzünde insanlığın varlığı için hayati önem taşıyan

bir unsur olduğu kadar, kalkınma çabası içindeki ülkelerde sosyal ve

ekonomik önemi olan ve medeniyetin ilerlemesinde başlıca rol oynayan

faktörler arasında bulunmaktadır. Yeryüzünde kullanılabilir su miktarının

sınırlı olması ve su kaynaklarının kullanımları ve kullanıcıları arasındaki

paylaşılma sorununun artması, su kaynaklarının korunması ve yararlı bir

Page 42: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

40

şekilde kullanılmasının sağlanmasını zorunlu

hale getirmektedir.

Dünya nüfusunun gittikçe artması, yükselen

yaşam standardı ve endüstrileşme, diğer su

kaynakları gibi akarsuların önemini de gün

geçtikçe arttırmaktadır. Tarıma, endüstriye ve

yerleşim alanlarına su kaynağı oluşturmanın

yanı sıra akarsular, evsel, endüstriyel, tarımsal

amaçlar için su temini, ulaşım, balık üretme ve

avlanma, hidrolik enerji üretimi, rekreasyon

amaçlı spor, eğlence ve dinlenme gibi yararlı

kullanımlara da kaynak olmaktadır. Akarsuların

bir diğer kullanımı da insan etkinlikleri sonucu

oluşan atıklar için bir alıcı ortam olmasıdır.

Su kaynaklarının yararlı kullanımları halinde

kalitesinin de arzu edilen bir seviyede tutulması

gerekmektedir.

Yerleşim yerlerinin atıkları ve endüstriyel

sıvı atıklar, hiç bir ön arıtıma tabi tutulmadan

akarsular içerisine boşaltılmaktadır. Akarsulara

taşınan kirletici maddelerin yanı sıra, akarsu

debisi, yağış, sıcaklık ve sediment miktarı su

kalitesini etkilemektedir. Akarsular atmosferden

aldıkları oksijenle kendini temizleme

kapasitesine sahiptir. Akarsu debisi, bu

ortamlara verilen kirleticilerin seyreltilmesi ve

taşınmasında etkili olarak kirlenmenin etkisini

azaltabilir. Yağışlar, yüzeysel akış ile akarsulara

önemli kirlilik yükü getirir. Sıcaklık, akarsudaki

canlı türlerinin yaşamını etkiler. Erozyon

sonucu oluşan sediment, nehir yatağını bozar,

su yapılarını doldurur ve dolayısıyla akarsuyun

hidrolik özelliklerini etkiler.

Nehir kirliliğini oluşturan önemli kirlilik

kaynakları, evsel, endüstriyel, tarımsal

ve sediment kaynaklı kirletici maddelerin

oluşturduğu atıklar olmak üzere dört farklı

sınıfta tanımlanmaktadır. Bu amaçla Türkiye’de

nehir kirliliği ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır.

Erzurum ilinde kirlenmeye maruz kalan ve

Keban Baraj gölüne dökülen Karasu ırmağı ele

alınarak, tarımsal, yerleşim yeri ve endüstriyel

kaynaklı kirleticilerin neden olduğu su kirliliği

etüt edilmiştir. Yapılan analizlerde çözünmüş

oksijen miktarlarının çok düşük, azot miktarının

fazla olduğu, bunun sonucunda akarsu boyunca

ekolojik dengenin bozulduğu ifade edilmiştir [1].

Önemli kirlilik kaynağı sayılan şehir atık suları

herhangi bir arıtıma tabi tutulmadan akarsulara

karışması sonucunda, fiziksel, kimyasal,

fizyolojik ve biyolojik kirlenmeye, akarsularda

oksijen azalmasına, azot ve fosfor değerlerinin

artmasına neden olduğu belirtilmiştir [2]. Elazığ

evsel atıklarının döküldüğü Mürü Çayı’ndan

alınan su örneklerinde, O2 2,43 mg/l, pH 5,47,

CO2 32,46 mg/1, PO4 2l,76 mg/l, NO2 2,25 mg/1

ve NO3 5,15 mg/l olarak bulunmuştur. Bu kirlilik

değerleri ile Mürü Çayı’nın Keban barajına

döküldüğü noktalarda su ürünleri ve balıkların

yaşamasının imkânsız olduğu sonucuna

varılmıştır[3].

Türkiye’de birçok endüstri kuruluşu, atık

arıtım sistemini kurmadan çalışmakta ve

akarsuları rahatça kirletebilmektedir. Endüstri

kuruluşlarının kirletme etkileri incelendiğinde,

renk, koku, sıcaklık, toksik etkiler, yağ ve ağır

metal konsantrasyonlarında artma, askıdaki

katı maddelerin artması ve oksijensiz kalma

gibi sorunlar oluşturduğu ve alıcı ortamın

fiziksel ve kimyasal özelliklerini değiştirdiği

belirtilmektedir[4]. Elazığ ili Maden ilçesindeki

Page 43: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

41

Ergani Bakır Tesislerinin Dicle nehri üzerindeki etkisini araştırmak

amacıyla, çeşitli noktalarda alınan su örneklerinde, Cu, Zn, Fe, Pb, Ni gibi

ağır metaller ile Dicle nehrinin kirletildiği sonucuna varılmıştır [5]. Maden

Çayı’nın belirli noktalarında pH, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen,

kimyasal oksijen ihtiyacı ve toplam katı madde miktarı ölçülerek, Maden

Çayı’nın Ergani Bakır İşletmesi sıvı atıklarıyla kirletildiği ve suyun sulama

amacı ile kullanılamayacağı belirtilmiştir[6].

Tarım alanlarındaki aşırı miktarda gübre ve ilaç kullanımı yaz döneminde

sulama ile kış döneminde ise yüksek yağış ile taban suyu ve akarsuları

etkileme eğilimindedir. Fosfat, yüzeysel sulama yoluyla akarsularda ve

taban sularında kirliliğe neden olmaktadır. Fosfat miktarı 0,5 mg/l’nin

üstüne çıkması halinde suların aşırı yosunlaşmasına, suda oksijen sarfiyatı

artmasına ve dip çamuru oluşumuna neden olmaktadır.

Evsel ve endüstriyel atık sularla taşınan askıdaki katı maddelerin yanı

sıra, erozyon nedeniyle toprak örtüsünün yok olması ile verimli toprak

üst katmanları su ortamlarına taşınarak, akarsuların toprak ve sediment

kaynaklı kirlenmesine neden olmaktadır. Askıdaki katı maddeler(AKM),

deşarj edildiği ortamlarda, bir kısmı asılı halde kalır, bir kısmı tabana

çökelir. Asılı halde bulunan maddeler suyun bulanıklığını artırırlar ve ışık

geçirgenliğini azaltıp, fotosentezi etkileyerek sudaki çözünmüş oksijenin

azalmasına neden olur. Tabana çökelen katı maddeler, alıcı ortamlarda

birikintilere ve dip çamuru oluşumuna neden olup, su ortamlarının

tabanında gelişen canlıların yaşamını etkiler ve ortamın oksijensiz

kalmasını sağlar. Bu maddeler, akarsular üzerinde kurulan barajlar için

de olumsuz etkiler yapmakta ve su kaynaklarının estetik görünümlerini

bozmaktadır [7,8]. Kırımhan ve Aydeniz [9], yaptıkları bir çalışmada,

sediment taşınımının özellikle Nisan ve Mayıs aylarında en yüksek düzeye

ulaştığı, yıllık sediment miktarının %77’isinin bu iki aylık dönem içerisinde

meydana geldiği belirtilmiştir. Nisan ve Mayıs aylarında oldukça yoğun

olan toprak erozyonu ile Fırat ve Murat nehirleri ile suyunu Keban Baraj

Gölüne boşaltan diğer akarsularla önemli miktarda sediment taşındığı

ifade edilmiştir [10].

Ormanlık alanların yüzey akışı düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Çıplak ve

işlenmemiş arazi yüzeyi ile ormanlık olmayan arazilerde yüzey akış miktarı

artarak toprak aşınması sonucu nehirler sedimentlerle dolmaktadır. Dicle

Page 44: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

42

Nehri çevresinin de ormanlık alandan yoksun

oluşu nedeni ile bölgedeki araziler erozyona

uğramıştır. Hamidi [11] tarafından yapılan bir

çalışmada Dicle Havzasında yılda ortalama

olarak 19,09 milyon ton toprağın taşınmakta

olduğu ve havzanın taşınan sediment miktarı ile

kirletildiği, fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak

nehir kalitesini etkilediği belirtilmiştir.

Bu çalışmada, Dicle Nehri’ni alıcı ortam olarak

kullanan ve tüm atıklarını bu nehire boşaltan

yerleşim alanlarının evsel, endüstriyel,

tarımsal ve sediment kaynaklı atıkların kirlilik

araştırmaları yapılmıştır. Hazar Gölü’nün

yakınlarından doğan ve güneydoğuya doğru

Cizre ilçesi yakınlarında ülkemiz sınırlarını

terk eden Dicle Nehri’nin su kalitesi, kirlenme

kaynaklarının önem teşkil ettiği istasyonlarda

incelenmiş ve kirlilik değişkenlerinin su kalitesi

standartlarında öngörülen sınır değerlerle

karşılaştırmaları yapılmıştır. Çalışmadan

elde edilen bulgular dikkate alınarak, gerekli

değerlendirmeler yapılmış ve en uygun öneriler

sunulmuştur.

Çalışma Alanı ve Kullanılan VerilerDicle Nehri veya Dicle Nehir sistemi, Türkiye’nin

Fırat Nehri’nden sonra ikinci büyük nehridir.

Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Şırnak ve

Hakkari illerini sınırları içine alan Dicle Nehri,

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat Havzası

ile Dicle Havzasının yağışlı alanlarını ayıran

Karacadağ’ın doğusunda yer almaktadır. Mestan

ve Murtazan dağlarından başlayan önemli su

kaynağı olan Dicle Nehri çeşitli kollar alarak

Cizre ilçesi civarında Türkiye’ye sınırlarını terk

eder. Fırat Nehri ile birleşerek Basra Körfezinde

denize dökülür. Dicle Nehri’nin toplam uzunluğu

tüm yatak 1900 km ve Hazar Gölü-Irak sınırı

ülkemiz sınırlarındaki uzunluğu 573 km.dir.

Hazar Gölü’nün yakınlarında yükseltisi 1248

m ve sınırlarımızı terk ettiği yerdeki yükseltisi

yaklaşık olarak 320 m.dir[12]. Dicle Havzası’nı

Murat Havzası’ndan ayıran Hazar Gölü

yakınlarından başlayarak güneye doğru akan

Dicle Nehri, Diyarbakır’ın hemen güneyinde

doğuya yönelir, doğudan Botan kolunu aldıktan

sonra Botan’la birleştiği noktanın hemen

aşağısında, Razuk’ta güneydoğu yönünde

akarak Cizre’ye varır. Cizre’nin aşağısında Suriye

sınırı boyunca akarak Irak topraklarına girer

[13]. Dicle Nehir sisteminde nehrin havza alanı

38295 km2, ana kol üzerinde en aşağıda bulunan

Cizre ilçesinde uzun yıllar ortalaması olarak

yıllık su potansiyeli 16,8x 109 m3 olduğu tahmin

edilmiştir. Bu miktar Türkiye su potansiyelinin

yaklaşık % 10’u kadardır [12].

Dicle Nehir sisteminin yüzeysel su kaynaklarını

genellikle akarsular oluşturmaktadır. Pınar

ve doğal göl olarak önemli bir su potansiyeli

bulunmamaktadır. Dicle Nehrini kendi adı

ile anılan ana kolu ile birlikte bu ana koluna

kuzeyden Anbarçayı, Pamukçay, Salat Çayı,

Batman Çayı, Garzan Çayı, batıdan Devegeçidi

Çayı; güneyden Dankıran Deresi, Pamukluk

Deresi, Göksu Çayı, Kuşi Deresi ve Savur Çayı

ve doğudan Botan Çayı ve yan kolları katılarak

başlıca su kaynaklarını oluşturmaktadır. Doğal

Botan gölü ve faaliyet halinde Dicle, Kralkızı,

Batman, Göksu ve Devegeçidi baraj gölleri, inşa

halinde Ilısu barajı ve inşası planlanan Silvan,

Kayser, Cizre barajları ile Botan Çayı üzerinde

birkaç hidroelektrik enerji amaçlı yapay baraj

gölleri diğer su kaynaklarını oluşturmaktadır.

Page 45: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

43

Dicle Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada kullanılan veriler

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü [14,15] ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi [16]

kurumlarından temin edilmiştir. Kirlenme kaynaklarının önem teşkil ettiği

su kalitesine ait veriler Maden Çayı İlçe Çıkışı (MÇ), Dicle Baraj Aksı (DBA)

ve Diyarbakır Ongözlü Köprü (DOK) istasyonlarında, taşınan sediment

miktarına ait veriler sadece Diyarbakır(D) istasyonunda incelenmiştir.

Seçilen istasyonlarının özellikleri ve konumları Tablo 1’de, Dicle Nehri

ve kolları ile seçilen istasyonların yerini gösteren haritada Şekil 1’de

verilmiştir.

NO İstasyon Adı Özellikler ve Açıklamalar

MÇ Maden Çayı İlçe Çıkışı

Maden ilçesi çıkışındaki Maden ilçesi evsel ve Maden

Bakır fabrikası atıklarının

karıştıktan sonraki DSİ su kalitesi ölçüm istasyonu

DBA Dicle Baraj Aksı

Dicle Nehri ile Dibni Çayının birleştiği ve faaliyet

halindeki baraj aksındaki DSİ su

kalitesi ölçüm istasyonu

DOKDiyarbakır Ongözlü

Köprü

Diyarbakır’ın güneydoğusunda kent merkezinden

yaklaşık 5 km uzaklıkta Ongözlü

Köprüsü’ndeki DSİ su kalitesi ölçüm istasyonu

D Diyarbakır

Diyarbakır’ın güneydoğusunda kent merkezinden

yaklaşık 5 km uzaklıkta Ongözlü

Köprüsü’nün 250 m akış yukarısında EİEİ akım ve

sediment ölçüm istasyonu

Tablo 1. Dicle Nehri’nde su kalitesi ölçümü yapılan seçilen istasyonların özellikleri

Şekil 1. Dicle Nehri ve kolları ile seçilen istasyonların yerini gösteren harita

DOK ve D

MÇ DBA

DİCLE NEHRİ

Page 46: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

44

Su Kalitesi StandartlarıTürkiye’de su kaynakları potansiyelinin

korunması ve su kirlenmesinin önlenmesi

ile ilgili konuyu doğrudan veya dolaylı olarak

ilgilendiren bir dizi kanun, yönetmelik, tüzük

ve Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler

bulunmaktadır. Bu nedenle akarsu ve yeraltı

sularında kirlenme durumunu tespit eden

suların kullanılma amaçlarına ve ekolojik yapıya

göre standartlar geliştirilmiştir.

Kaynaktan alınan suda gerekli arıtımlar

yapıldıktan sonra kalite parametrelerinin

tavsiye edilen ve maksimum değerleri açısından

Avrupa Topluluğu, Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve Türk İçmesuyu Standardı (TS 266) [17]

kullanılmaktadır.

Ayrıca 1988 yılı Resmi Gazetede[18] yayınlanan

Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ndeki (SKKY)

standardı, suların kalitesini kirlilik parametreleri

yönünden sınıflandırmaktadır. Bu standartta

evsel, endüstriyel, tarımsal ve çeşitli kullanım

amaçlarına göre su kaynaklarının tanımlanması

ve kirlilik parametreleri açısından dört farklı

su kalite sınıfı ve kalite limitleri belirlenmiştir.

Bunlar dezenfeksiyondan sonra içme suyu,

canlı yaşamının korunması ve geliştirilmesi,

yüzme, dinlenme ve eğlence amaçlı I. sınıf sular,

rekreasyon amaçlı kullanma suyu II. sınıf sular,

endüstriyel amaçlı III. sınıf sular ve tarımsal

amaçlı sulama suyu olarak IV. sınıf sular

değerlendirilmektedir. Bu çalışmada ölçümü

yapılan kirlilik parametrelerinin kısaltmaları

ve birimleri Tablo 2’de verilmiştir. Nehirlerin

su kalitesini belirlemek amacı ile verilerin

değerlendirilmesinde Tablo 3’te verilen SKKY

ve TS 266 standartların esas alınması uygun

görülmüştür.

Parametre Adı Simge BirimParametre

AdıSimge Birim

Su Sıcaklığı T oC Sulfat SO4 mg/l

pH - - Demir Fe mg/l

Elektriksel

İletkenlikEC

µmhos/

cmMangan Mn mg/l

Toplam

Çözünmüş

Katılar

TDS mg/l Sodyum Na mg/l

Askıdaki Katılar SS mg/l Potasyum K mg/l

Bulanıklık Turb. NTU Kalsiyum Ca mg/l

Renk Col Pt-Co Magnezyum Mg mg/l

Toplam

AlkaliniteM-Al

mg/l

CaCO3

Krom Cr mg/l

Klorür Cl mg/l Bakır Cu mg/l

Amonyak Azotu NH3-N mg/l Kurşun Pb mg/l

Nitrit Azotu NO2-N mg/l Çinko Zn mg/l

Nitrat Azotu NO3-N mg/l Civa Hg mg/l

Çözünmüş

OksijenDO mg/l Arsenik As mg/l

Biyokimyasal

Oksijen İhtiyacıBOİ5 mg/l Bor B mg/l

Permanganat

DeğeripV mg/l Kadmiyum Cd mg/l

Toplam Sertlik THmg/l

CaCO3

Yağ - mg/l

Orto-Fosfat O-PO4 mg/l Deterjan - mg/l

Tablo 2. Ölçülen su kalitesi parametreleri ve

kısaltmaları

Page 47: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

45

ParametrelerSu Kalite Sınıfları TS 266

Birim I II III IVTav.

EdilenMax.

T oC 25 25 30 > 30 12 25

pH - 6,5–8,5 6,5–8,5 6,0–9,0<6,0 ve

>9,07,0–6,5 6,5–9,2

EC µmhos/cm 0–250250–

750

750–

22502250–5000 400

TDS mg/l 500 1500 5000 >5000 SS mg/l 20

Turb NTU 5 25Col Pt-Co 5 50 300 > 300 5 50Cl mg/l 25 200 400 > 400 200 600

NH3-N mg/l 0,2 1 2 >2 NO2-N mg/l 0,002 0,01 0,05 > 0,05 NO3-N mg/l 5 10 20 > 20

DO mg/l 8 6 3 < 3 BOİ5 mg/l 4 8 20 > 20 pV mg/l 2 5TH mg/l CaCO3 50 50

O-PO4 mg/l 0,03 0,2 0,5 >0,5 0,4 5SO4 mg/l 200 200 400 > 400 200 400Fe mg/l 0,3 1 5 > 5 0,3 1Mn mg/l 0,1 5 3 >3 0,1 0,5Na mg/l 125 125 250 >250 K mg/l 10 12Ca mg/l 75 200Mg mg/l 50 150Cr mg/l 0,02 0,05 0,2 >0,2 0,05Cu mg/l 0,02 0,05 0,2 >0,2 1 1,5Pb mg/l 0,01 0,02 0,05 >0,05 Zn mg/l 0,2 0,5 2 >2 5 15Hg mg/l 0,0001 0,0005 0,002 >0,002 As mg/l 0,02 0,05 0,1 >0,1 0,05B mg/l 1 1 1 >1 Cd mg/l 0,003 0,005 0,01 >0,01 0,0005Yağ mg/l 0,02 0,3 0,5 >0,5

Deterjan mg/l 0,05 0,2 1 >1,5

Tablo 3. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY) ve TS 266’ya göre su kalitesi kriterleri

Bulgular ve TartışmaDicle Nehri’nin kirlenmesine neden olan kaynaklar, noktasal kaynak

olarak, evsel ve endüstriyel kirletici kaynaklar ile alansal kaynaklar olarak,

nehir boyunca yer alan tarımsal alanlar, doğal araziden kaynaklanan

toprak aşınması ve sediment kirletici kaynaklarını oluşturmaktadır. Dicle

Nehri’ndeki kirlenme sorununun anlaşılması için nehre deşarj edilen

Page 48: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

46

atıkların miktarlarının belirlenmesi gerekir. Bu

bakımdan aşağıda evsel, endüstriyel, tarımsal

kirletici kaynakların ve onların Dicle nehrine

deşarj edilen yük miktarları ile nehir kalite

değişimi hakkında bilgiler verilmiştir.

Evsel Kaynaklı KirlenmeEvsel atık sular genel olarak organik

bileşiklerden ve bazı inorganik maddelerden

oluşmaktadır. Biyokimyasal oksijen ihtiyacı

ile temsil edilen organik maddeler, askıdaki

katı maddeler, azot ve bileşikleri, fosfor, besin

maddeleri, patojen mikroorganizmalar, köpük,

deterjan, şehirdeki endüstriyel ve radyoaktif

madde içeren hastane atıkları evsel kaynaklı

kirletici maddelerdir. Birkaç istisna dışında bu

maddeler, doğrudan yüzeysel su kaynaklarına

veya geçirimli zeminlere verilmektedir.

Nehirlere verilen evsel atık sular hakkında

doğru bilgi edinebilmek için debilerin ve

diğer anlamlı karakteristiklerin doğrudan

ölçülmesi gerekmektedir. Evsel kirlilik

yükleri, şehrin nüfusuna bağlı kişi başına

kullanılmış su harcamaları dikkate alınarak

hesaplanabilmektedir. Kişi başına kullanılmış

su harcamaları şehrin nüfusuna bağlı olarak

değişmektedir. Kasaba ve şehirlerimizde, nüfus

başına günde 80–400 l atık su kullanılmaktadır

[19,20].

Su kaynaklarının müsait olduğu şehrin ekonomik

yapısı ile diğer karakteristikler göz önünde

tutularak, yerleşim merkezlerinin evsel atık su

debisi, biyokimyasal oksijen ihtiyacı ile temsil

edilen organik madde, toplam katı madde, azot

ve fosfor yükleri, evsel atık su yükleridir. Evsel

atık su miktarları, nüfus başına hesaplanan

birim atık su debilerine dayandırılmıştır. Birim

atık su debisi ve evsel atık sularla ilgili kirlilik

değişkenlerin birim kirlilik yükü Tablo 4’te

verilen ve yönetmelikçe belirlenen yerleşim

alanlarının nüfusuna bağlı olarak kullanılmış su

miktarlarının değişim aralıklarındaki değerler

seçilerek kabul edilir. Evsel atık su debisi ve

atık yükleri aşağıda verilen denklemlerle

hesaplanmaktadır.

Qas = Nx Bas (1)

Qa = Nx By (2)

Burada, Qas atıksu debisi (m3/gün), N Nüfus (kişi),

Bas Birim atıksu (l/N-gün), Qa atık yükü (kg/gün)

ve By birim yük (g/gün) olarak gösterilmektedir.

Dicle Nehir sistemi içinde yer alan yerleşim

alanların atık suları doğrudan veya dolaylı

olarak nehrin içine deşarj edilmektedir.

Diyarbakır, Maden ve Bismil yerleşim merkezleri

doğrudan, diğerleri dolaylı olarak evsel atık

sularını Dicle Nehri ve kollarına boşaltmaktadır.

Diyarbakır, Bismil ve Maden yerleşim alanlarının

evsel atık su yükleri, 2009 yılı nüfus değerlerine

göre hesaplanmış ve bulunan değerler Tablo

5’te verilmiştir.

Buna göre bu üç yerleşim merkezinden toplam

olarak Dicle Nehri’ne günde 261233,8 m3 atık

su, 61720,9 kg organik madde, 79733,9 kg

toplam katı madde, 8831,1 kg azot ve 2650,2

kg fosfor verilmektedir.

Evsel atıklar yönünden %94 ile Diyarbakır, Dicle

Nehri’ni en fazla kirleten kent merkezi olarak

görülmektedir.

Page 49: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

47

Yerleşim alanı nüfusuna göre kabul edilen kullanılmış su miktarları

Yerleşim alanı Nüfus, N (kişi) Atık su miktarı, Q (l/N-gün)

Çok büyük şehirler >500000 275–400

Büyük şehirler 100000–500000 200–275

Orta büyük şehirler 20000–100000 150–200

Kasaba 5000–20000 120–150

Kırsal kasaba <5000 80–120

Evsel atık sulara ait kirlilik parametrelerinin değişim aralığı

Parametreler Değişim aralığı

Atık su miktarı, Q((l/N-gün) 80–250–400

Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı, BOİ5 (g/N-gün) 45–54–77

Toplam Azot, N(g/N-gün) 6–8–12

Fosfor, P (g/N-gün) 0,9–2,5–4

Toplam Katı Madde, TKM (g/N-gün) 70–105

Tablo 4. Yerleşim alanı nüfusuna göre kullanılmış su miktarları ve evsel kirlilik

parametrelerinin değişim aralığı [19,20].

Yerleşim

alanı

Nüfus 2009

yılı

(ADNKS göre)

Tablo 4’e göre kabul edilen birim atık su yükleri

Q(l/N-gün) BOD5 (g/N-gün) N(g/N-gün) P (g/N-gün)TSS (g/N-

gün)

Maden 5314 120 45 6 0,9 70

Diyarbakır 834854 300 70 10 3 90

Bismil 56333 180 54 8 2,5 75

Yerleşim alanıTablo 4’e göre hesaplanan evsel atık su yükleri

Q (m3/gün) BOD5 (kg/gün) N(kg/gün) P (kg/gün) TSS (kg/gün)

Maden 637,7 239,1 31,9 4,8 372,0

Diyarbakır 250456,2 58439,8 8348,5 2504,6 75136,9

Bismil 10139,9 3042,0 450,7 140,8 4225

Toplam 261233,8 61720,9 8831,1 2650,2 79733,9

Tablo 5. Diyarbakır, Bismil ve Maden yerleşim alanları için hesaplanan evsel atık su

yükleri

Endüstriyel Kaynaklı KirlenmeOrganik, kimyasal, toksik, yüzey aktif ve radyoaktif maddeler ile tuzlar, ağır

metaller, soğutma suları, enerji santrallerindeki ısıtılmış sular, madensel

Page 50: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

48

cevherler endüstriyel kaynaklı kirletici

unsurlardır.

Dicle Nehri’nde az sayıda önemli endüstriler

yer almaktadır. Bu endüstriler, mineral,

besin, mezbaha, metal, plastik ve tekstil gibi

üretimleri birbirinden farklı olan endüstrilerdir.

Dicle nehrine verilen ve dolaylı olarak nehri

etkileyen bu endüstrilerin atık suları, hem

kalite hem de miktar bakımından son derece

değişik sonuçlara sahiptir. Diyarbakır ili ve diğer

yerleşim merkezlerinde çeşitli büyüklüklerde

tekstil, boya, otomobil yan sanayi, makine

imalatı, teneke, plastik, yem sanayi, tuğla ve

kiremit, un sanayi, ısı ve soğutma konularında

işletmeler kurulmuştur. Bu işletmelerin atık

sularının bir kısmı doğrudan, bir kısmı evsel atık

sularla beraber kanalizasyon sistemi aracılığı

ile Dicle nehrine ulaşmaktadır. Dicle nehrindeki

endüstriyel atık sulara ve atıklara ait çevresel

kirlenme sorunları henüz çözülmüş değildir.

Sanayi ve işletmelerden, atıklarını Dicle

Nehri’ndeki su kaynaklarına verenler arasında

belirlenen en önemli işletmelerin başında

Ergani Etibank Bakır İşletmesi, Diyarbakır’ın 10

km.’sinde Tekel İçki Fabrikası, Diyarbakır Kenti

içinde bulunan ve atıklarını kanalizasyon sistemi

ile Dicle Nehri’ne boşaltan küçük boyutlarda

endüstriler yer almaktadır.

Tarımsal Kaynaklı KirlenmeErozyon sonucu taşınan silt, sedimentler,

gübreler, zararlı canlıları yok eden pestisitler,

organik maddeler ve mikroorganizmalar

tarımsal kaynaklı kirletici unsurlardır. Dicle

Nehri’nde su kalitesini etkileyen en önemli

kirletici kaynaklardan birisi de tarımsal

alanlardan kaynaklanan kirlenmedir. Bu

kirlenmeyi yapıları nedeniyle iki gruba ayırmak

mümkündür. Birinci grup kirlenme, meraların

ve sulanan tarım arazilerinin yer aldığı havza

su toplama alanı içindeki tarımsal alanlardan

kaynaklanan atık suları içermektedir. İkinci grup

kirlenme ise sulamalardan gelen geriye dönüş

akımlarıdır. Bunlar tekrar Dicle Nehri’ne deşarj

edilmektedir.

Tarımsal alanlardan kaynaklanan atık sular

içerdikleri fazla miktarlardaki organik

maddeler, azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum

içeren gübre elementleri Dicle Nehri’ne geri

dönmektedir. Sulama alanlarından geri dönen

akımlar sulama suyu debisinin %25’i olarak

tahmin edilmektedir. Yeterli drenaj olmaması

nedeniyle drenaj suları ile nehre geri dönen

tarımsal mücadele ilaçları ve yapay gübre

kalıntıları Dicle Nehri’ni kirletmektedir. Ayrıca

bilinçsizce yapılan bu sulamalar sonucu Dicle

Nehri’nin suyunun çekilmesiyle nehir debisi

azalmaktadır. Evsel atık suların eklenmesi ile

düşük debideki nehrin oksijeni azalmakta, kendi

kendini temizleme ve havalanma kapasitesinin

düşmesine neden olmaktadır.

Toprak ve Sediment Kaynaklı KirlenmeHerhangi bir su toplama havzasında meydana

gelen rüzgar ve su kuvvetlerinin etkisi ile

bulunduğu yerde aşındırılarak, taşınan ve başka

bir yerde biriken toprak kütleleri, hem oluştuğu

ortamın orijinal durumunun bozulmasına

ve hem de birikmiş oldukları su kaynakları

içerisinde kirlenme sorununa neden olmaktadır.

Su ve rüzgar erozyonu ile aşınıp taşınan

topraklar ve oluşan toprak erozyonu yamaç

arazideki bitki örtüsünü yok etmektedir. Öte

Page 51: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

49

yandan yüksek miktarda toprak kayıpları meydana gelmektedir. Taşınan

bu toprak materyalinin büyük bir bölümü, Dicle, Fırat ve Aras havzalarında

görülmektedir.

Erozyonla başlayıp sedimantasyonla sona eren olaylar zincirinde doğal

denge kısmen tahrip olmaktadır. Doğal dengenin çok önemli unsuru olan

vejetasyon, insanın arazi kullanma şekline bağlı olarak orman ve mera

örtüsünün tahribi, ormanlık alanların tarıma açılması şeklinde değişime

uğrayarak doğal dengeyi süratle bozmaktadır. Dicle Nehri’ni kullanma

şeklinin vejetasyonu ve dolayısı ile doğal dengeyi koruyucu nitelikte olmadığı

bir gerçektir. Bunun sonucu olarak doğal dengede bozulmalar oluşmuş,

erozyon ve sedimantasyon olayları önem kazanmıştır. Dicle Nehri’nde çok

ciddi erozyon ve sediment problemi söz konusudur. Sediment birikmesi

neticesinde taban arazide meydana gelen kayıplar, tabii ve suni mecraların

sedimentle dolması sonucu oluşan taşkınlar ve rezervuarlardaki siltasyon

problemleri küçümsenmeyecek bir seviyededir.

Dicle Nehri Havzası’nda kirlilik sorunu, su toplama havzalarındaki

topraklardan ele alınarak, akarsularla toprakların etkileşimleri sonucu

taşıyıcı rolü üstlenen suyun gerek miktarı ve gerekse taşıdığı katı

madde içerikleri bugüne değin elde edilen ölçüm ve gözlem sonuçlarına

dayandırılarak değerlendirilmiştir. Türkiye’de ortalama sediment taşımının

426039 ton/gün ve bunun da yıllık ortalama değerinin 155,504x106

ton olduğu saptanmıştır. Fırat Havzası’nda taşınan sediment miktarı

41,528x106 m3/yıl ile ülkemizin yaklaşık %26,7’si, Dicle Havzası’nda

ise taşınan sediment miktarı 15,189x106 m3/yıl ile ülkemizin %9,8 ini

oluşturmaktadır. [21]. Bir başka çalışmadan Türkiye’de akarsular vasıtasıyla

süspanse halde taşınan katı madde (sediment) miktarı yılda ortalama

450 milyon ton ve Dicle Havzası’nda bu değer yaklaşık olarak Türkiye

toplamının %4,9’ una tekabül etmek üzere yılda 22 milyon ton olduğu

saptanmıştır [22]. Erozyon-sedimentasyon olayları sonucu toprağın orijin

yerlerinden koparılıp toprak kaybının yanı sıra, Dicle Nehri Havzası taşınan

sediment miktarı ile kirletildiği ve biriken sediment nedeniyle fiziksel

olarak su biriktirme kapasiteleri azalırken fiziksel, kimyasal ve biyolojik

olarak su kalitesi önemli ölçüde etkilenmektedir. Özellikle Maden ilçe çıkışı-

Diyarbakır il çıkışına kadar erozyon sonucu oluşan toprak ve sediment

kaynaklı bu kirlilik potansiyeli belirgin olarak kendini göstermektedir.

Page 52: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

50

Dicle Nehri Diyarbakır İstasyonunda Tablo 6’da

görüldüğü gibi yağışların etkisi ile akımın en

fazla olduğu Ocak ve Şubat aylarında sediment

taşınımının en yüksek düzeye ulaştığı, yıllık

sediment miktarının 60,7’sinin bu iki aylık

dönem içerisinde meydana geldiği saptanmıştır.

Bu istasyondaki yıllık ortalama taşınan

sediment miktarı 5,275x106 ton/yıl ile Dicle

Havzası’nda 15,189x106 ton/yıl olarak bulunan

taşınan sediment miktarının yaklaşık %34’ünü

oluşturmaktadır.

Aylar

Oca

k

Şuba

t

Mar

t

Nis

an

May

ıs

Haz

iran

Taşınan

Sediment

Miktarı (ton/

gün)

58978,5 46336,1 10879,7 26733,5 12090,5 612,5

Aylar

Tem

muz

Ağu

stos

Eylü

l

Ekim

Kas

ım

Ara

lık

Taşınan

Sediment

Miktarı (ton/

gün)

147,8 121,2 179,9 894,4 6619,4 9814,2

Yıllık

Ortalama

(ton/gün)

14450,7

Tablo 6. Dicle Nehri Diyarbakır istasyonunda aylık

ortalama taşınan sediment miktarı

Su Kalitesi Parametrelerinin İncelenmesiDicle Nehri kirlilik araştırmasında seçilen üç

istasyonda ölçümü yapılan kalite parametrelerin

analizleri için 1996 yılı öncesi uzun yıllar ölçümü

yapılan parametre lere ait değerlerin tümünü

vermek olanaksız olduğundan, istasyonlara

ait ölçüm sayısı, minimum, ortalama ve

maksimum değerler ve 2009 yılı aylık ölçümlere

ait veriler Tablo 7-9’da verilmiştir. Ayrıca tüm

kalite parametreleri açısından standartlarca

belirlenen su kalitesi sınıflandırılmış ve önemli

bulunan fiziksel ve inorganik, organik, inorganik

endüstriyel kirlenme ve bakteriyolojik kalite

kontrol parametreleri yönünden elde edilen

sonuçlar değerlendirilmiştir.

Maden İlçe Çıkışı Verilerinin AnaliziMaden ilçe çıkışında 1996 yılı öncesi ortalamalar

açısından ilgili standartlara göre ölçülen su

kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması

yapılmış ve Tablo 7’de verilmiştir. Su Kirliliği

Kontrol Yönetmeliği’ne (SKKY) göre, sıcaklık,

pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, çözünmüş

oksijen, biyokimyasal oksijen ihtiyacı, sülfat,

sodyum, arsenik ve bor I. sınıf; elektriksel

iletkenlik, renk, nitrit azotu, orto fosfat, demir,

mangan ve civa II. sınıf; nitrat azotu ve çinko

III. sınıf; amonyum azotu, krom ve bakır IV.

sınıf yüzeysel sular kategorisinde olduğu

görülmektedir. Diğer parametrelerin bir kısmı

ise TS 266 standardı yönünden tavsiye edilen

değerleri geçtiği görülmüştür.

Elektriksel iletkenlik değeri 100–1383 µmhos/

cm, bulanıklık 0–139,5 arasında ve renk ise

0–45 arasında değişmektedir. Bu aralıktaki

maksimum değerler, standartlarca tavsiye edilen

değerlerin üstünde ve izin verilen maksimum

değerlerin altındadır. Sertlik değerinin 75–825

mg/l CaCO3 arasında gözlendiği, minimum

değerinin bile kriterlerde belirlenen maksimum

değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu

görülmektedir. Ölçülen değerlerde klorür, sülfat,

kalsiyum, magnezyum, sodyum ve potasyum

Page 53: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

51

değerleri standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin

altındadır. Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur.

Parametreler1996 yılı öncesi ölçümlerin özeti 2009 yılı su kalitesi değerleri Kalite

Sınıfın Min. Ort. Maks. Mayıs Ağustos Aralık

T 47 0 13 30 17 26 - I

pH 34 7,1 7,9 8,6 8,16 7,58 8,41 Ia

EC 35 100 562 1383 364 520 357 IIb

TDS - - - - 248 353 243 ISS 1 38 38 38 - 4 5 >

Bulanıklık 53 0 60,6 139,5 15 40 2,6 > Renk 52 0 2 45 5 20 5 II

Cl 59 1,2 9,8 23,4 12,76 20,56 13,47 I

NH3-N 56 0 1, 12 3,6 0,33 0,44 0,038 IVa

NO2-N 31 0 0,02 0,114 0,004 0,05 0 II

NO3-N 45 0 1,22 16,4 0,4 11,5 0 III

DO 21 4,7 8 15 8,16 5,93 10,63 Ib

BOİ5 5 0,6 1,9 3,6 - 6 - I

pV 41 0,2 4,32 22 1,4 2 >TH 62 75 276 825 188 270 193 >

O-PO4 45 0 0,13 1,95 0,11 0,2 0,18 IIa

SO4 28 13 39,8 360 64 91 8 I

Fe 18 0,01 0, 34 2,13 0,001 0,001 0 IIa

Mn 15 0,01 0, 49 2,36 - - - IINa 55 0,2 5,03 15,3 7,5 24 6,06 IK 52 0 0, 83 3,6 0,47 9,35 0,42 <Ca 56 6,8 53 150 27,7 64,93 54,91 >Mg 59 1,2 31,7 109,4 28,8 26,27 13,5 >Cr 9 0,028 0,252 0,702 0,00209 0,0037 0,00837 IVCu 20 0 2,328 7,85 0,86135 2,129 1,383 IV

Pb 9 0,018 0,049 0,118 0,00014 0,0013 0,00194 IIa

Zn 9 0,33 1,441 6,12 0,17255 0,3098 0,2017 IIIa

Hg 8 0,0001 0,0004 0,0007 0,0001 0 0 IIAs 8 0,008 0,023 0,045 0,00052 0,00095 0,00089 I

B 12 0 0,27 1,3 0,00034 0,00092 0,00051 Ia) Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor., > TS 266’ göre tavsiye edilen değeri geçiyor.b) 2009 yılında bazı değerler belirlenen sınıfı aşıyor.,<TS 266’ göre tavsiye edilen değerin altında

Tablo 7. Maden İlçe Çıkışı su kalitesi analiz sonuçları ve su kirliliğinin sınıflandırılması

Amonyum azotu 0–3,6 mg/l, nitrit azotu 0–0,114 mg/l ve nitrat azotu

0–16,4 mg/l ile orto-fosfat 0-1,95 mg/l arasında olup su kalite sınıfları için

belirlenen standartların oldukça üstünde bulunmaktadır.

Yerleşim alanının kanalizasyon sularının arıtılmadan doğrudan Maden

Çayı’na verilmesi, aşırı gübre kullanımı ve hayvan atıkları, azot bileşikleri

Page 54: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

52

ve fosfor değerlerinin yüksek çıkmasına neden

olduğu tahmin edilmektedir.

Ağır metaller için yapılan analizler

incelendiğinde 2,13 mg/l demir, 0,702 mg/l

krom, 7,85 mg/l bakır, 0,118 mg/l kurşun ve

6,12 mg/l çinko olarak ölçülen bu maksimum

su kalitesi değerleri yüzey suyu standartlarının

oldukça üzerindedir. Burada önemli miktarda

artış gösteren bu kirlilik parametrelerine ait

yüksek değerler, Maden ilçesinde bulunan

bakır fabrikasının ve çevrede mevcut maden

alanlarının kirletici etkisi olarak görülmektedir.

Nitekim Maden Çayı üzerinde dağlık arazide tesis

edilen Maden Bakır işletmesi faaliyet halinde iken

sadece flotasyon ünitesinden yaklaşık 1000–

1200 ton/gün çıkan atık malzeme belirlenmiştir

[14]. Bu atıklar atık dökme havuzuna verilmekte,

burada tesis edilen çökeltim havuzlarının

verimli çalışmaması durumunda atıklar taşarak

çevredeki su kaynaklarını kirlettiği gözlenmiştir.

Dicle Baraj Aksı Verilerinin AnaliziDicle baraj aksı istasyonunda uzun yıllar

ortalamalar açısından ilgili standartlara

göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin

sınıflandırılması yapılmış ve elde edilen bulgular

Tablo 8’de verilmiştir. SKKY standardına

göre, sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar,

klorür, çözünmüş oksijen, nitrat azotu, sülfat,

sodyum, kalsiyum, krom, çinko, arsenik, bor

ve deterjan yönünden I. sınıf; elektriksel

iletkenlik, renk, biyokimyasal oksijen ihtiyacı,

fosfat, demir, kurşun, civa ve kadmiyum II.

sınıf; bulanıklık, amonyum azotu, nitrit azotu,

bakır ve yağ yönünden IV. sınıf yüzeysel sular

olarak görülmektedir. TS 266 standardına

göre, elektriksel iletkenlik, asıdaki katı madde,

bulanıklık, toplam sertlik ve bakır tavsiye edilen

değerleri geçtiği, çözünmüş oksijen, potasyum

ve magnezyum, tavsiye edilen değerlerin altında

gözlenmiştir.

Dicle baraj aksında yapılan analizlerde pH değeri

7,2–8,4 arasında değişmektedir. Bu aralık yüzey

suları standartlarında verilen aralığın içinde

kalmaktadır. 2009 yılı Haziran ayında 8,62 değer

belirlenen sınıfı aşmıştır. Ölçülen değerlerde

sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür,

çözünmüş oksijen, nitrat azotu, sülfat, sodyum,

kalsiyum, krom, çinko, arsenik, bor ve deterjan

değerleri standartlarca tavsiye edilen ve

izin verilen maksimum değerlerin altındadır.

Elektriksel iletkenlik değeri 225 ile 740 µmhos/

cm arasında değişmektedir.

Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 30 Pt-

Co ve 370 NTU olarak ölçülmüştür. Renk için

ölçülen değer ham yüzey suyu kalite sınıfı için

verilen standardın oldukça altında kalmaktadır.

Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen

ve izin verilen maksimum değerlerin üstündedir.

Bu durum baraj koruma alanının bitki örtüsünden

yoksun oluşu, askıdaki katı maddelerin yüksek

ve erozyon ile taşınan sediment miktarından

kaynaklanmaktadır. Sertlik değerinin 113–350

mg/l CaCO3 arasında olması, baraj gölünün sert

su özelliğine sahip olduğunu göstermektedir.

Page 55: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

53

Parametreler

1996 yılı öncesi

ölçümlerin özeti2009 yılı su kalitesi değerleri Kalite

Sınıfın Min. Ort. Maks. Mayıs Haziran Eylül Aralık

T 56 3 15,6 34 - - - - Ia

pH 40 7,2 8 8,4 7,73 8,62 7,72 8 Ib

EC 41 225 433 740 294 209 348 330 II,>

TDS - - - - 200 142 237 224 I

SS 2 14 20 25 - - 4 5 >

Bulanıklık 55 0 38 370 10 1,2 1 6,42 IV, >

Renk 64 0 11 30 5 5 5 8 II

Cl 64 0 13,7 35 12,76 11,34 14,2 15,6 Ia

NH3-N 64 0 0,37 9,5 0,038 0,038 0 0,08 IV

NO2-N 54 0 0,13 1,82 0,009 0,0032 0,01 0,022 IV

NO3-N 46 0 0,96 2,6 0,65 0,88 2,7 0 I

DO - - - - 7,9 8,65 6,62 8,41 I,<

BOİ5- - - - - - 8 3 II

pV 48 0 1,71 13,3 1,6 0,9 1,2 1,28 Ia

TH 62 113 226 350 158 104 174 175 >

O-PO437 0 0,11 1,45 0,09 0,02 0,2 0,325 IIa

SO436 6 36,5 63,4 26 23 26 20 I

Fe 25 0 0,46 5,5 0,05 0 0 0 IIa

Na 65 0,92 5,38 10,6 7,5 9,37 5,58 8,17 I

K 66 0 0.79 1,66 0,86 3,43 1 0,99 <

Ca 65 22 51,6 88 52,5 35,07 49,9 55,51 Ia

Mg 65 6 23,4 52,2 6,6 4,01 11,92 8,88 <

Cr 2 0,029 0,046 0,062 0,0003 - 0,00132 0,00437 I

Cu 9 0 0,227 1 0,0015 - IV, >

Pb 2 0,008 0,016 0,024 0,00063 - 0,00049 0,00123 II

Zn 3 0,015 0,054 0,125 0,01067 - 0,02863 0,00777 I

Hg 2 0,0005 0,0005 0,0005 0,00046 - II

As 2 0 0,004 0,007 0,00065 - 0,00104 0,00114 I

B 20 0 0,38 1,7 - 0 - - Ia

Cd 3 0,005 0,005 0,005 0,00003 - 0,00018 - II

Yağ 2 1 1 1 - - - - IV

Deterjan 1 0,004 0,004 0,004 - - - - I

a) Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor., > TS 266’ göre tavsiye edilen değeri geçiyor.b) 2009 yılında bazı değerler belirlenen sınıfı aşıyor.,<TS 266’ göre tavsiye edilen değerin

altındaTablo 8. Dicle Baraj Aksı istasyonu su kalitesi ölçüm sonuçları ve su kirliliğinin

sınıflandırılması

Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri nitrat azotu dışında yüksek

bulunmuştur. Amonyum azotu 0–9,5 mg/l, nitrit azotu 0–1,82 mg/l ve

orto-fosfat 0–1,45 mg/l arasında olup su kalite sınıfları için belirlenen

standartların üstündedir.

Ancak 2009 yılı verilerine bakıldığında azot ve fosfor bileşiklerine ait

değerler oldukça düşük olup baraj gölünün su kalite parametrelerinin

Page 56: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

54

konsantrasyonlarını dengelediği söylenebilir.

Yağ ve deterjan ölçümleri yapılmış, yağ değeri 1

mg/l ile standartların oldukça üstünde bulunmuş,

deterjan değeri ise önemli bulunmamıştır.

Dicle baraj aksında demir 0,46 mg/l, kurşun

0,016 mg/l, civa 0,0005 mg/l ve kadmiyum

0,005 mg/l olarak ölçülen ortalama değerler

belirlenen II. sınıf sular ile uyumludur. Ancak

demirin 5,5 mg/l ile ölçülen maksimum değeri

kalite limitlerini aşmıştır.

Krom, çinko, arsenik ve bor ağır metal değerleri

tariflenen standartların oldukça altındadır.

Ancak bakır 0,227 mg/l ortalama ve 1 mg/l

maksimum değeri ile standartlarca belirlenen

en yüksek değerin üzerindedir.

Diyarbakır Ongözlü Köprü Verilerinin AnaliziDiyarbakır Ongözlü istasyonunda uzun yıllar

ortalamalar açısından ilgili standartlara

göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin

sınıflandırılması yapılmış ve elde edilen bulgular

Tablo 9’da verilmiştir. SKKY’ göre sıcaklık, pH,

toplam çözünmüş katılar, klorür, çözünmüş

oksijen, permanganat, sülfat, demir ve sodyum

yönünden I. sınıf; elektriksel iletkenlik, renk,

nitrat azotu ve fosfat II. sınıf; nitrit azotu

yönünden III. sınıf; bulanıklık ve amonyum azotu

IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir.

TS 266 standardına göre, toplam sertlik ve

bulanıklık tavsiye edilen değerleri geçtiği,

asıdaki katı madde, potasyum, kalsiyum ve

magnezyum tavsiye edilen değerlerin altında

gözlenmiştir. Krom, bakır, çinko, arsenik, bor

biyokimyasal oksijen ihtiyacı, kurşun, civa ve

kadmiyum, deterjan ve yağ gibi su kalitesi

parametreleri ölçülmemiştir.

Diyarbakır Ongözlü köprü istasyonunda yapılan

analizlerde sıcaklık, pH, toplam çözünmüş

katılar, klorür, çözünmüş oksijen, permanganat,

sülfat, demir, sodyum, potasyum, kalsiyum ve

magnezyum değerleri standartlarca tavsiye

edilen ve izin verilen maksimum değerlerin

altındadır.

Ancak demir 0,41 mg/l ortalama ve 0,88 mg/l

maksimum değeri ile belirlenen sınıfı aşmıştır.

Elektriksel iletkenlik değeri 298 ila 525 µmhos/

cm arasında değişmektedir. Renk ve bulanıklık

değerleri maksimum 30 Pt-Co ve 190 NTU olarak

ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca

tavsiye edilen ve izin verilen maksimum

değerlerin üstündedir. Sertlik değerinin 153–

265 mg/l CaCO3 arasında olup tavsiye edilen

tavsiye edilen değeri geçmektedir.

Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek

bulunmuştur. Amonyum azotu 0,006–2,8 mg/l,

nitrit azotu 0,001–0,052 mg/l ve nitrat azotu

0,09–7,81 mg/l ile orto-fosfat 0,025–0,225 mg/l

aralığında değişmektedir. Maksimum değerler

su kalite sınıfları için belirlenen standartların

oldukça üstünde bulunmaktadır.

Diyarbakır yerleşim alanının kanalizasyon

sularının arıtılmadan doğrudan Dicle Nehri’ne

verilmesi, tarımsal sulamadan dönen sular

ve diğer atıkların azot bileşikleri ve fosfor

değerlerinin yüksek çıkmasına neden olmaktadır.

Page 57: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

55

Parametreler

1996 yılı öncesi

ölçümlerin özeti2009 yılı su kalitesi değerleri Kalite

Sınıfın Min. Ort. Maks. Mayıs Haziran Eylül Aralık

T 6 3 17 31 20 21 Ia

pH 6 7,2 8 8,4 8,16 8,15 8,12 8,11 IEC 6 350 464 525 298 303 352 361 II

TDS - - - - 203 206 240 245 ISS - - - - 11 <

Bulanıklık 6 7 107 190 1,7 16 3,4 7,5 IV, >Renk 6 5 13 30 5 10 15 17 II

Cl 6 8,5 14,7 21,3 10,64 12,76 17,7 16,31 INH3-N 6 0,006 0,94 2,8 0,44 0,27 0,62 0,132 IV

NO2-N 6 0,001 0,028 0,04 0,01 0,013 0,04 0,052 III

NO3-N 3 0,09 0,24 0,5 1,2 1,5 6,2 7,81 IIa

DO - - - - 8,19 7,7 7,42 9,88 IpV 5 1,3 2,9 4,4 0,96 0,64 1,8 0,8 Ia

TH 6 200 225 265 153 155 179 180 >

O-PO4 1 0,025 0,2 0,17 0,225 0,3 IIa

SO4 3 20 45 83 36 33 32 25 I

Fe 3 0,012 0,41 0,88 0 0 0 0 Ia

Na 6 3,6 9,02 15,2 6,9 9,15 9,06 8,4 I

K 6 0,85 1,77 2,69 0,78 2,18 5 1,29 <

Ca 6 30 50,33 66 23,6 31,06 48,3 43,89 <

Mg 6 18,8 24,28 30,3 22,9 18,85 14,23 17,15 <a) Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor., > TS 266’ göre tavsiye edilen değeri geçiyor.b) 2009 yılında bazı değerler belirlenen sınıfı aşıyor.,<TS 266’ göre tavsiye edilen değerin

altında

Tablo 9. Diyarbakır Ongözlü Köprü su kalitesi ölçüm sonuçları ve su kirliliğinin

sınıflandırılması

Sonuç ve Öneriler

Dicle Nehri’nde su kirlenmesinin önlenmesi ve giderilmesi konusunda

bugüne kadar yapılan çalışmalar gerekli etkinliği göstermemiştir. Dicle

Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada evsel, endüstriyel, nehir

boyunca yer alan tarımsal alanlar, doğal araziden kaynaklanan toprak

aşınması ve sediment kaynaklı kirlenmeler incelenmiştir. Ayrıca nehir

boyunca yer alan yerleşim alanlarına yakın seçilen Maden ilçe çıkışı, Dicle

baraj aksı, Diyarbakır Ongözlü Köprü ve Diyarbakır istasyonlarında ölçümü

yapılan su kalite parametrelerinin minimum, uzun yıllar ortalaması ve

maksimum değerleri ile 2009 yılına aylık ölçüm değerlerine göre ilgili

standartlarda tariflenen kalite kriterlerine göre karşılaştırmaları yapılmış

ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir.

Dicle Nehri ve kolları üzerinde yer alan yerleşim merkezlerinin çoğunda

Page 58: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

56

yeterli atıksu arıtma tesisleri olmayışı ve

herhangi bir arıtıma tabi tutulmadan doğrudan

veya dolaylı olarak nehre verilen evsel atıklar,

nehrin kirlenmesine neden olmuştur. Buna göre

seçilen Diyarbakır, Bismil ve Maden yerleşim

alanlarının evsel atısu yükleri hesaplanmış ve

toplam olarak Dicle Nehri’ne günde 261233,8

m3 atıksu, 61720,9 kg organik madde, 79733,9

kg toplam katı madde, 8831,1 kg azot ve 2650,2

kg fosfor verildiği belirlenmiştir. Ölçüm yapılan

istasyonlarda azot ve fosfor bileşiklerine ilişkin

amonyum, nitrit ve nitrat azotu ile fosfata ait

su kalite parametre değerleri standartlarda

belirlenen limitleri aştığı görülmüştür.

Dicle Nehri’nde Maden ilçesinde Maden

Çayı üzerinde Maden Bakır Fabrikası,

Diyarbakır çıkışının 10. km.’sinde Tekel İçki

Fabrikası ve yerleşim merkezlerindeki ufak

çaptaki endüstriler doğrudan, organize

sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri ve

diğer endüstriyel faaliyetler dolaylı olarak

atıklarını Dicle Nehri’ne vermektedir. Buna

göre endüstriyel kaynaklı kirlenme açısından

yapılan analizlerde, Maden ilçe çıkışında demir,

krom, kurşun, çinko, özellikle bakır değerleri,

belirlenen yüzey suyu standartlarının oldukça

üzerinde yüksek bulunmuştur. Bu değerler,

Maden ilçesinde bulunan bakır fabrikasının

ve çevrede mevcut maden alanlarının kirletici

etkisi olarak görülmektedir. Diğer parametreler

ise tarif edilen yüzeysel su kalitesi sınıf sular

ile uyum içerisinde olduğu gözlenmiştir. Dicle

baraj aksındaki istasyonda bakır ve demir

dışında kalite limitini aşan endüstriyel kirlilik

parametrelerine rastlanmamıştır.

Tarımsal alanlardan kaynaklanan atık sular

içerdikleri fazla miktarlardaki organik maddeler,

azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum içeren gübre

elementleri ile sulama alanlarından nehre geri

dönen akımlardaki tarımsal mücadele ilaçları

ve yapay gübre kalıntıları Dicle Nehri’nin

kirlenmesine etki eden unsurlar olarak

görülmüştür. Azot ve fosfor bileşikleri ile ilgili su

kalite parametre değerlerinin kriterleri aşması

bunu doğrulamaktadır.

Maden ilçe çıkışı, Dicle Baraj aksı ve Diyarbakır

Ongözlü Köprü istasyonlarında sırasıyla

elektriksel iletkenlik değeri 100–1383, 225–

740, 298–525 µmhos/cm arasında; maksimum

renk değerleri 45, 30 ve 30 birim olarak

ölçülmüştür. Bu değerler, ham yüzey suyu kalite

sınıfı için verilen standartların altında kalmıştır.

Yine aynı istasyonlarda toplam sertlik değerleri,

sırasıyla 75–825, 113–350 ve 113–350 mg/l

CaCO3 arasında değiştiğ i, kriterlerde belirlenen

maksimum değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte

olduğu gözlenmiştir.

Maksimum bulanıklık değerleri, Maden ilçe

çıkışında 139,5 NTU, Dicle Baraj aksında 370

NTU ve Diyarbakır Ongözlü Köprü’sünde 190

NTU olarak ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin

standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen

maksimum değerlerin üstünde olması Dicle

Nehri’nin çoğu zaman bulanık olarak görülmüş

olduğunu teyit etmektedir. Bu durum nehir

havza koruma alanının bitki örtüsünden yoksun

olması, askıdaki katı maddelerin yüksek ve

erozyon ile taşınan sediment miktarından

kaynaklanmaktadır. Dicle Nehri Diyarbakır

istasyonunda yıllık ortalama taşınan sediment

miktarı 5,275x106 ton/yıl olarak tespit edilmiş

ve akımın en fazla olduğu Ocak ve Şubat

Page 59: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

57

aylarında sediment taşınımının en yüksek düzeye ulaştığı görülmüştür.

Akarsularda sediment taşınımı yatak yükü ve asılı yük olmak üzere başlıca

iki ayrı biçimde olur. Dicle Nehri fazla eğimli olmayan ova akarsular niteliği

taşıdığı için genelde sediment taşınımı asılı yük halinde olmaktadır. Su

içinde asılı duran sedimentler, Dicle Nehri’nde çözünmüş oksijen dengesini

bozmakta ve su bitkilerinin ihtiyacı olan ışığı azaltmaktadır.

Dicle Nehri’nin çevresinde ve havzadaki araziler erozyona uğramıştır.

Sedimentlerle kirletilmiş ve silt yüklü bir akarsu görünümünde olan Dicle

Nehri görünüş ve estetik olarak bozulmuş ve bölgenin dinlenme yeri olma

niteliğini azaltmıştır.

Yerleşim alanlarından kanalizasyon sistemlerine verilen atık sular, yerleşim

merkezlerinin içinde ve dışındaki endüstriyel atık sularının yan ve kuru

dereler vasıtasıyla taşınması, tarım sahalarından gelen gübre ve tarım

koruma ilaçları, erozyon sonucu taşınan toprak materyalleri ve sediment,

Dicle Nehri’nin kirlenme tehdidi altında olduğunu göstermektedir. Dicle

nehrine atılan evsel ve endüstriyel atıklar, insan yaşamını etkilemekte,

tarımsal sulama amacı ile çekilen nehir suyu ve nehir debisinin azalması

nedeniyle nehirdeki canlı yaşam için gerekli oksijen azalması, su ürünleri ve

balıkların ölmesine sebep olmaktadır. Ayrıca kirlenmiş suların kullanılması

durumunda, yaşam için mutlak gerekli olan su vasıtasıyla birçok hastalık

kolaylıkla yayılmaktadır. Özellikle hastalık yapıcı organizmaların su

kaynaklarında daha kolay gelişebildiği sıcak yaz aylarında, aşırı kullanım

ve buharlaşma gibi kayıpların neden olduğu su yetersizliği, hastalıkların

yayılma hızında artış meydana getirmektedir. Kırsal kesimlerde yaşayan

köylerin büyük bir kısmının içme ve kullanma suyu gereksinimlerini

Dicle nehri ve kolları ile nehir kenarındaki keson kuyulardan karşılaması

durumunda, yaz aylarında tifo, sarılık gibi su ile bulaşan salgın hastalıkların

oluşması muhtemeldir.

Yüzeysel ve yeraltı su kaynakları estetik ölçüler ötesinde yaşamsal ve

ekonomik değer taşımaktadır. Sınırlı olan tatlı su kaynakları hızla artan

kentsel içmesuyu, endüstriyel ve tarımsal su talebini karşılayabilmeleri için,

ciddi ve etkili bir biçimde uzun vadeli programlar çerçevesinde korunmaları

gerekmektedir. Dicle Nehri’nde su kalitesinin değişik kullanım amaçlarına

uygun olarak korunması ve geliştirilmesi amacıyla, kirlilik durumu ile ilgili

Page 60: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

58

bilgiler güvenilir ve zamanında elde edilerek, bunların olumsuz etkileri önceden tahmin edilmeli ve

aşağıda belirtilen önlemler ve önerilere dikkat edilmesi gerekir.

1. Su toplama havzalarındaki toprak erozyonunun azaltılması, bu amaçla toprakların ekolojik

kaynaklar olarak kabiliyetlerine uygun biçimde kullanılması, ağaçlandırma faaliyetlerine önem

verilmesi, aşırı ve erken havyan otlatılmasının önlenmesi, ağaçlandırılmış alanların etkili bir

eğitim ve denetim programı ile korunması, taşkın, sulama ve muhtelif amaçlı ardışık barajların

inşa edilmesi,

2. Tarım alanlarından akarsu ortamına karışan drenaj sularındaki kalite standartlarının korunması

amacıyla, öncelikle azotlu gübrelerin seçiminde daha az yıkanan amonyumlu gübrelerin seçilmesine

dikkat edilmesi, pestisid kullanımında yıkanmayan ve kalıcı olmayan kimyasalların seçimine özen

gösterilmesi, çiftçilerin bu konuda eğitilmesi ve yağmurlama veya damlama sulama sistemine

geçilmesi,

3. Her türlü endüstriyel atıkların çevre mevzuatına göre kontrolü yapılmalı ve kirlenmenin en

aza indirilmesi amacıyla alıcı ortam standartlarına uygun atık deşarjını temin edebilecek arıtma

tesisleri kurulmalıdır,

4. Yerleşim yeri evsel ve diğer kaynaklı kirleticiler denetim altında tutulmalı, özellikle kentsel sıvı

atıklar uygun arıtım tesislerinde yeterince temizlendikten sonra akarsu sistemine boşaltılmalıdır.

Page 61: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

59

KAYNAKLAR1. Kırımhan, S., Boyabat, N. ve Keskinler, B., “Karasu (Kaynak-Aşkale

Arası) Kirlilik Araştırmaları”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin

Doğal Su Kaynakları ve Sorunları Sempozyum-611 11-15 Haziran 1984,

Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi. s. 454–470,

Erzurum,1984.

2. Kırımhan, S., “Erzurum İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri”,

TÜBİTAK-Ulusal Çevre Sempozyumu, 12-15 Kasım 1984, s.707-732,

Adana, 1984.

3. Özdemir, N., “Elazığ Şehir Kanalizasyonunun Keban Barajına Döküldüğü

Yer ve Çevresinde Meydana Getirdiği Kirlilik ve Bunun Su Ürünleri

Bakımından Olumsuz Etkileri”, Fırat Havzası Birinci Çevre Sempozyumu, 13-15 Ekim 1988, s. 315-318, Elazığ,1988.

4. Kocasoy, G., “Çevre Kirliliğine Genel Bakış”, Atıksu Arıtma Sistemleri,

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, İstanbul Şubesi, II. Baskı, s.1–

10,İstanbul,1991.

5. Kaya, M., Alkan, C. ve Çetintaş, A., “Dicle Nehri Ağır Metal Kirlenmesi”,

Fırat Havzası Birinci Çevre Sempozyumu, Fırat Üniversitesi, 13–15

Ekim 1988, s. 191-194, Elazığ,1988.

6. Özberk, H., (1985) “Ergani Bakır İşletmesinin Maden Çayı Üzerindeki

Kirliliğin Araştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, F.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü,

Elazığ, Haziran 1985.

7. Uslu, O., “Çevresel Etki Değerlendirmesi”, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı

Yayını, Önder Matbaa, 168 sa., Ankara, Ekim 1986.

8. Karpuzcu, M, “Çevre Mühendisliğine Giriş”, İstanbul Teknik Üniversitesi

Kütüphanesi, İkinci Baskı, Sayı :1356. İstanbul,1988.

9. Kırımhan, S. ve Aydeniz, A., “Fırat Nehri Havzasında Peri Suyu ile Keban

Baraj Gölüne Taşınan Sediment Miktarının Yağış ve Akış İlişkileri”, Fırat

Havzası Birinci Çevre Sempozyumu, Fırat Üniversitesi 13-15 Ekim

1988, s.227-235, Elazığ,1988.

10. Kırımhan, S., “Elazığ İlinin Genel Çevre Sorunları ve ÇözümÖnerileri”,

Çevre’89 Beşinci Bilimsel ve Teknik Çevre Kongresi, Başbakanlık Çevre

Genel Müdürlüğü ve Çukurova Üniversitesi, s.361–381, Adana, 1989.

11. Hamidi,N., “Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar ve Değişimi Yönünden

Matematiksel Modellerle Belirlenmesi”, Doktora Tezi, F.Ü. Fen Bilimleri

Enstitüsü, 199 sa.,Elazığ,1994.

12. DSİ., “Dicle Havzası İstikşaf Raporu”, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

DSİ Matbaası, Ankara, 1971.

Page 62: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

60

13. DSİ., “Güneydoğu Anadolu Projesi”, DSİ Genel Müdürlüğü Etüt ve Plan Dairesi Başkanlığı,

Ankara, 1980.

14. DSİ., “ Diyarbakır Kenti İçmesuyu Kaynakları Çevre Koruma Projesi”, Devlet Su İşleri Genel

Müdürlüğü, Dolsar Mühendislik Limited Şirketi,Ankara, Nisan 1997.

15. DSİ., “ Su Kalitesi Analiz Değerleri 2010 Yılına ait Veriler”, Devlet Su İşleri X. Bölge Müdürlüğü

laboratuarı, Diyarbakır, 2010.

16. EİE., “Türkiye Akarsularında Sediment Gözlemlen ve Sediment Taşınım Miktarları”, Elektrik

İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Yayın No: 87-44, s.457-494, Ankara,1987.

17. TS 266, “Türk Standartları, İçme Suları”, Türk Standartları Enstitüsü, Ankara, Nisan 1986.

18. Resmi Gazete, “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği”. T.C. Resmi Gazete 4 Eylül 1988, Sayı: 19919,

s.13–73, Ankara, 1988.

19. İller Bankası, “Kanalizasyon İşlerinin Planlanması ve Projelerinin Hazırlanmasına ait

Talimatname”, İller Bankası Genel Müdürlüğü, Kanalizasyon Dairesi Başkanlığı, Ankara,1971.

20. Muslu, Y., “Su Temini ve Çevre Sağlığı Cilt III”, İstanbul Teknik Üniversitesi Kütüphanesi. Sayı:

1314, İstanbul,1985.

21. Uygun İ., Barlas, S. ve Köseoğlu, R., “Su ve Çevre Kirliliği”, Çevre’89, Beşinci Bilimsel ve Teknik

Çevre Kongresi, Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü ve Çukurova Üniversitesi, s.156-175,

Adana,1989.

22. Alışık, A., “Dicle Havzasında Erozyon Sonucu Taşınan Yıllık Toprak (Sediment) Kaybının

Hesaplanmasına ait Bir Uygulama”, Çölleşen Dünya ve Türkiye Örneği, Atatürk Üniversitesi

Çevre Sorunları Araştırma Merkezi, Sempozyumu-7, 13-17 Mayıs 1985, s.21-45, Erzurum,

1985.

Page 63: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 64: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

62

ÇEVRE PSİKOLOJİSİ

Page 65: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

63

Prof.Dr.Remzi OTOD.Ü.T.F. Psikiyatri Anabilim

Dalı-Diyarbakır

63

ÖZETÇevre –insan ilişkisinin psikolojik boyutu 1960’lardan sonra ele alınmaya

başlanmıştır. Çevre–birey etkileşiminde, birey aktif bir rol oynar. Günümüz

yurttaşlığının temel özelliklerinden olan “Aktif Vatandaşlık” çevreye ilgiyi

arttırmış ve çevre odaklı sivil girişimler artmıştır.

GİRİŞİçinde yaşadığımız çevremizin, gelişimimiz, ruhsal yapımız ve kişiliğimiz

üzerinde önemli etkileri vardır. Evliya Çelebi, (1611 - 1682) Bımarhanelerde

(Bimarhane :Osmanlı İmparatorluğu döneminde çoğu zaman cami ve medreselerin

bitişiğinde yer alan tedavi merkezleri.Ancak zamanla yalnızca akıl hastalarının

bakıldığı,tedavilerinin yapıldığı yerlere dönüşmüşlerdir.) psikiyatrik hastaların

tedavisinin, müzik (ney), banyo, su sesi vb. ortam düzenlenmeleri ile

sazendeler ve nazendeler” eşliğinde yapıldığını yazar. Bu dönemde

İstanbul Bayezit ve Amasya Bimarhaneleri en ünlüleri idi. Ancak daha

sonra gelişen psikoloji bilim dalı, 1960’lı yıllarda çevre ile ilgilenmeye

başlamıştırç. Çevre, psikoloji alanında da ilgi odağı olmaya başlamış ve

başta ABD olmak üzere Fransa’da ve diğer ülkelerde makale ve kitaplar

yayınlanmaya başlanmıştır (Barker “Ekolojik Psikoloji” kitabı 1968,Erpicum 1972

de bir makalesinde ele alır.) (MORVAL, J.(Çev:N.Bilgin,): Çevre Psikolojisine Giriş,Ege

Ü.Basımrvei,1995).

Resim 1:Osmanlı Dönemi Anadolu Bimarhanelerinden bir örnek.

İnsan Gelişimi ve Çevre İçinde yaşadığımız çevremiz; kentimiz,semtimiz,evimiz, caddeler ve cami/

kilise gibi inanç mekanları ile okul gibi eğitim kurumlarımızın, ağaçlar,

orman, göl/akarsuların başta kişiliğimiz olmak üzere ruhsal yapımız

üzerinde oldukça önemli etkileri vardır. Bu çevre faktörleri her bireyin

psikolojik haritasında bir şekilde yer alır. Bu harita, bireyin bir yerle ilgili

kurduğu iç imgedir. Mekanlar, sokaklar, evler bunların duygusal yükleri

ve aralarındaki bağlanış biçimidir. Bu psikolojik haritada birey, aşağıdaki

şemada da gösterildiği gibi çevrelenmiş durumdadır. (Şema 1). Bireyler

Page 66: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

64

yaşadıkları mekanlarla bazan bir “psikolojik

özdeşleşme” yaşarlar ve bu mekanlar onlara

geçmişten geleceğe önemli psiko-sosyal etkiler

yaşatırlar. Bazı mekanlarda huzur ve mutluluk,

bazılarında hüzün ve keder hissedilebilir.

Psikolojik haritada yer alan her mekanın bireyin

düşünce, duygu ve davranışı üzerinde kendine

özgü bir etkisini bulmak her zaman olasıdır.

Şema 1:Birey ve Çevre

Çevre ve StresStres bilindiği üzere bireye bir psikolojik tehdit

oluşturan ve bireyin psikolojik dengesini

bozmaya yönelik her hangi bir baskı olarak

tanımlanabilir. Bu durum uygun bir uyaran

düzeyinde ise bireyin gelişimine katkıda

bulunabilirken, sürekli ve yoğun olduğunda başta

psikolojik sorunlar (depresyon, anksiyete vb)

olmak üzere sosyal (uyumsuzluklar,çatışmalar

vb) ve organik sonuçlara (ağrılar,kalp ve damar

sorunları vb.) yol açabilir.

Son yıllarda özellikle kentleşme ve bireyselleşme

sonucu insanların yeni bir stresle tanıştıklarından

sık sık söz edilmeye başlanmıştır.Bu nedenle

insanı kalabalık içinde yalnızlaştıran ve “Kır”ın

doğal güzelliklerinden (yeşil alanlar) yoksun

kentlerin çevre psikolojisi açısından ele alınması

zorunlu hale gelmiştir. Yukarıda da değinildiği

gibi, çevre psikolojisi bir psikososyal alan olarak

çevrenin kişinin düşünce, davranış ve duyguları

üzerindeki etkisini inceleme alanı olarak ele alır.

Kentin yaşam koşullarında bireyin algılamaları,

davranışları, beklentileri ve ilişkilerinin ele

alındığı şemada (şema 2) bu karmaşık durum

gösterilmeye çalışılmıştır. (Bilgin,N: Çevre Psikolojisi)

(Güvenç,B.:İnsan Ve Kültür,Remzi Kitabevi,1994)

Şema 2:Kentin Bireye Etkisi

Birey, Kültür ve ÇevreÇevre-birey etkileşimi sorunlu olabileceği

gibi, çözüm de üretebilir. Son on yılda çevreye

ilginin altında yatan temel nedenlerden biri

de çevrenin yeniden düzenlenerek bireye ve

topluma katkısının arttırılmasıdır. (Bulut.Y.,Göktuğ

,T.H.:Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak

İyileştirme Bahçeleri.GOÜ Ziraat F.Derg.2006,23(2),9-15.)

Birey açısından çevre bütüncül olarak ele

alındığında üç ayrı çevreden söz edilebilir;

a. Micro çevre:Kişsel alan, mahremiyet alanı

b. Mezzo çevre; Evlerimiz,ailelerimiz, komşuluk

ilişkileri,mahallelilik.

c. Makro alan:Kentlerimiz,Kentsel Nüfus,Ulusal

Bağlar vb.

Kişiliğimizin karakteristiklerini oluşturan

algılarımız ve tutumlarımız bu çevrelerle

Page 67: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

65

ilişkimiz sonucu oluşur. Microçevrede birey kendi çevresel sınırlarını

resimdeki gibi sınırlamıştır; bireyin yer aldığı merkezden çevreye doğru,

özel alan (0-0.50 m.), kişisel alan (0.50-1.20 m.), sosyal alan (1.20-3 m.) ve

ortak alan (3.m sonrası) ortalama uzaklık birimleri ile birlikte verilmektedir.

Bu sınırlar bireyin algı ve tutumlarını doğrudan etkiler.Sınırların çeşitli

şekillerde ihlali bireyde kaygı yaratır.Özellikle batı bireyci kültürlerinde

bu sınırlar oldukça belirgin iken, bizim gibi gelenekçi -toplulukçu Asya

kültürlerinde bu sınırlar biraz daha geniş ve esnektir. (şema 3 ve şema 4)

(Kağıtçıbaşı,Ç:İnsan ve İnsanlar) (Şerif,M.,Şerif,C.:Sosyal Psikolojiye Giriş (2 cilt),Sosyal

Yayınları,1995).

Şema 3:Bireyci Kültürde Birey-Çevre İlişkileri

Şema 4:Toplulukçu Kültürde Birey-Çevre İlişkileri

Page 68: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

66

Sağlık ve ÇevreBirey – çevre ilişkileri düzenlendiğinde kültürel

özellikler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Birey çevreyle özdeşleşmeyi kendi kültürü

doğrultusunda gerçekleştirmektedir. Yeşil

alanlar, yaşam alanları oluşturulurken bireye

ve topluma huzur veren, olumlu çağrışımlar

yaptıran ve sonuçta stresini azaltan ya da

stresiyle başa çıkmasının kolaylaştıran etkenler

öncelikli olmalıdır.

Psikiyatrik tedavi girişimlerinde de yaşam ve

yeşil alan düzenlemelerinin özel bir önemi

bulunmaktadır. Hastalara yönelik meşguliyet

yada beceri kazandırma tedavilerinde bahçe

düzenlemeleri özel bir öneme sahiptir. Hastaların

birlikte etkinlikte bulundukları bu bahçelerde

peysajdan, ürün elde etmeye kadar birçok

etkinlik düzenlenebilmektedir. Hastalar birlikte

olmanın, öğrenmenin, deneyimini paylaşmanın,

üretmenin ve belki de en önemlisi kendi bedeni

dışında bir şeylerle olumlu uğraşmanın verdiği

etki ile iyileşmelerinde önemli gelişmeler

olabilmektedir.

Yerel yönetimler son yıllarda özellikle büyük

kentlerde (İstanbul, Ankara, Bursa) “hobi

bahçeleri” oluşturmuşlardır. Yalnızca hasta

insan değil sağlıklı insanın da sağlığını korumak

ve daha sağlıklı bir yaşamı için yeşil alana

olan gereksinim ve ilgi günümüzde giderek

artmaktadır.Kentli bireyin kentiyle “aidiyet

bağı” kurması için çevre düzenlemelerinin özel

bir yeri vardır.Bu bağlamda yerel yönetimlerin

bu alana ilgilerinin artacağı beklenmektedir.

SONUÇİster dağlar ovalar gibi doğal olsun, ister

binalar,köprüler, cami ve kiliseler gibi yapay,

ister diğer insanlarla ilişkileri düzenleyen

sosyal, ister uzaklıkla ilişkili micro,mezzo ve

makro insan ilişkileri olsun, çevre gelişimin her

döneminde önemlidir. Kültürle de ilişkili olarak

algılanan ve içselleştirilen/özdeşleştirilen

çevreye ilgi gelecek on yıllarda da önemli yerini

koruyacaktır.

Page 69: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

67

KAYNAKLAR1. Morval, J.(Çev:N.Bilgin,): Çevre Psikolojisine Giriş,Ege Ü.Basımrvei,1995.

2. Güvenç,B.:İnsan ve Kültür,Remzi Kitabevi,1994

3. Kağıtçıbaşı,Ç:Sosyal Psikoloji,Evrim yayınevi,1984.

4. Şerif,M.,Şerif,C.:Sosyal Psikolojiye Giriş (2 cilt),Sosyal Yayınları,1995

5. Güvenç,B.:İnsan Ve Kültür,Remzi Kitabevi,1994

6. Bulut.Y.,Göktuğ ,T.H.:Sağlık Bulma Yönünde Çevresel Bir Etken Olarak

İyileştirme Bahçeleri.GOÜ Ziraat F.Derg.2006,23(2),9-15.

Page 70: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

68

DİYARBAKIR’DA ÇÖP SORUNU VE KATI ATIK YÖNETİMİ

Page 71: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

69

Deniz KIRAÇÇevre Müh. (Diyarbakır

Büyükşehir Bel. Çevre

Koruma ve Kontrol Daire

Bşk. )

69

Kentlinin Temizlik Kültürü ve DeğişimiOrtak kullanım alanlarında yaşamsal faaliyetlerin yürütülmesinde üretim

ve tüketim faaliyetleri sonucu atık üretilmektedir. Kentlerdeki insan nüfusun

gün geçtikçe artması ile beraber üretilen atık miktarı ve çeşitliliğinde

artışı beraberinde getirmektedir. Diyarbakır’da 1970 öncesinde kentli

yaşam kültüründe temizlik olgusu önemli bir yer tutmaktaydı. Genel

itibariyle 2-3 kat olan evlerde kent sakinleri her sabah kültürleri gereği

yaşam konutlarının sokaklara açılan kapılarını komşularının konutuna

kadar temizlemekteydi. Ancak kentlere göçlerin artması ve çok katlı

binaların inşasıyla bu kültürdeki alışkanlıklar terk edilmeye başlamıştır. Bu

bozulmayla beraber kirli bir Diyarbakır ile kentli yüz yüze kalmıştır.

Kent merkezinde toplanan atıkların bertarafı ile ilgili 1989-1994

tarihlerinde Urfa Yolu Talaytepe yamacındaki çukur alanlara ve 1989 yılı

öncesi Dicle nehir yatağına ve 10 gözlü köprü civarına atıklar istiflenmiştir.

Mevcut durumda da eski Urfa Yolu 37. km.’deki Keşiştepe mevkiinde vahşi

depolama sahasında atıklar bertaraf edilmektedir.

Kent Temizliği Sorunu ve ÇözümleriYukarıdaki kent temizliği gültürünün aşınmasıyla özellikle 1980 yıllarından

sonra kirli bir Diyarbakırı temizlemek amacıyla çalışmalar başlatılmış ve

bu çalışmalar 2000 yılından sonra sistematik bir şekilde yürütülmeye

başlandı. Ticari alanların yoğunluğu nedeniyle ana caddelerdeki kirlenme

oranı diger alanlara göre daya yüksektir. Bunun nedeni esnafın atıklarını

geçici biriktirme kutularının olmaması ve zamansız yapılan temizlik sonucu

toplanan atıkların caddeye atılmasıdır.

Bir diğer etken ise ticari alanlarda alış-veriş amacıyla bulunan kentlinin

aparatif yiyecek ambalajlarının caddelere gelişi güzel atmasıdır. Ana

caddelerdeki kirliliğin azaltılması esnafın iş yerlerinde geçici atık biriktirme

kutuları bulundurmaları, caddelere ambalaj atıkları biriktirme kutularının

bırakılması ve temizlik bilincinin geliştirilmesi ile sağlanacaktır.

Ticari alan dışındaki mekanlarda kirliliğin birincil etkeni kentlinin

günün her saatinde atıklarını sokak ve caddelere bırakılmasından

kaynaklanmaktadır. Mevcut sistemde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi

sınırları içinde evsel nitelikli katı atıklar poşetlenerek sokak ve caddelewre

bırakılmaktadır. Evsel mutfak atıklar ambalaj atıkları ile poştlenmeleri

Page 72: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

70

nedeniyle poşetlerde büyük oranda yırtılma ve

bunun sonucu olarakta yaş atıklardaki sızıntı

suların sokak ve caddelerdeki sert zeminlere

sızmasına neden olmaktadır. Sızıntı sularının

sokak ve caddelerin sert zeminlerinde uzun

süre kalarak koku ve kenli sağlığını tehdit eden

bir etken olmaktadır. Bu sorunun temel çözümü

kent geneline öncellikle çok katlı yapılaşmanın

olduğu bölgelerde hane halının sayısına göre

uygun alanlara yeterli sayıda evsel atıkların

geçici bırakılacağı konteynırların bırakılmalı.

Ambalaj atıklarının geri dönüşü içinde

siteleşmenin olduğu bölgelerde sitelerin uygun

alanında ambalaj atıkları geçici biriktirme

üniteleri yapılmalıdır. Bu uygulamalarda eş

zamanlı olarak ve sürekli halkı bilgilendirme

faaliyetleri yürütülmelidir.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırları

içinde toplanan atıklar eski Urfa Yolu 37.

km.’deki keşiştepe mevkinde bulunan bir

alanda depolanmaktadır. Depolama yöntemi

vahşi depolamadır. Vahşi depolama nedeniyle

depolama alanı bölgesinde bulunan yer altı

suları sızıntı suları nedeniyle ciddi risk altında.

Yaz aylarındaki kontrolsüz yanmalar nedeniyle

oluşan emisyonlar hava kirliliğine neden

olmaktadır. Depolama sahasın bu şekilde

işletmesi ciddi çevre ve halk sağlığı riskini

beraberinde getirmektedir.

Diyarbakır’ın Yeni Entegre Katı Atık Yönetimi Planı Entegre katı atık yönetim planı il diyarbakırdaki

11 belediyenin atık yönetimi oluşturularak,

katı atıklarardan kaynaklı kirlilik ve yaşanan

olumsuzluklar tamamen ortadan kaldırılacak.

Bu hizmetin yürütülmesi amacıyla Diyarbakır

İli Çevre Hizmetleri Birliği kuruldu. Birlik birlik

büyükşehir, Bağlar, Yenişehir, Kayapınar ve Sur

Belediyelerinden oluşmakta.

Diyarbakır EKAY projesiyle ;

• Toplumsal bilinçlenme, katılım ve atıklardan

kaçınma

• Geri kazanım

• Atık toplama ve cadde/sokak süpürme

• Atık aktarma ve taşıma

• Atıkların işlenmesi

• Atıkların bertarafı

• Tıbbi atıklar dahil özel atıkların yönetimi

• Kurumsal yapı

Konularında yaşanan sorunlar çözülecektir.

Birlik Belediyesi sınırları dahilinde sürekliliği

olan eğitim çalışmaları başlatılacak. Bu eğitim

çalışmaları basın yayın yoluyla, okullarda

verilecek eğitimlerle ve halkla yüz yüze

gerçekleştirilecek görüşme progremlarla

yürütülecektir.

Yürütülecek eğitim çalışmalarında temel amaç

kent sakinlerinin tüketim alışkanlıklarından

kaynaklı atık üretimini minimize etmek ve geri

kazanımın desteklenmesi sağlanacak.

Sürdürülebilir bir çevre için geri dönüşü

mümkün olan kuru ve yaş atıkların ayrı

toplanması ve yeniden kullanımı sağlanacak.

Dönüştürülebilecek atıklar kaynağınada ayrı

biriktirilecek ve toplanacak. Diyarbakır kent

merkezinde kurulacak ayırma tesisinde atıklar

sınıflarına göre ayrılarak atık işleme tesisilerine

nakil edilecek. Yaş atıklarda yıllık 15.000 ton/yıl

kapasiteli kompost tesisinde işlenerek tarımsal

alanda kullanımı sağlanacak.

Page 73: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

71

Birlik sınırları içindeki 11 belediyenin sokak ve caddelerindeki atıkların

süpürülmesi ve toplanması işlemi birlikteki tek organizasyon ile

yürütülecek. Sokakların temizliğinde vokumlu süpürme araçlarına öncelik

verilecek. Toplama sisteminde geçici biriktirme için sokak ve caddelere

yeterli sayıda alandaki yapı goğunluğunun dağılımına göe aralıklı olarak

konteynır bırakılır. Atık toplama işleminde hidrolik sıkıştırmalı kapalı

sistem araçlar kullanılacak.

Atık aktarma istasyonları birlik üyesi belediyelerinin nüfus durumuna göre

inşa edilecek. Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki atıkların aktarımı

mevcut aktarma istasyonu revize edilerk kullanılacak. Ancak aktarma

istasyonu olmayan merkez ileçelrin dışındaki ilçelere yeni aktarma

istasyonları inşa edilecektir. Aktarma istasyonlarından bertaraf sahasına

taşıma işlemi kapalı sistem araçlarla yapılacak.

Düzenli depolama sahalarında depolanabilecek atıkların nihai depolaması

için bir düzenli depolama sahası inşa edilecektir. Bu düzenli depolama sahası

AB sıtandartlarına göre dizayn edilecek. Zemin sızdırmazlık, sızıntı suların

toplanması ve ileri düzeyde arıtılması ve depolanan atıkların sıkıştırılarak

günlük örtülmesi ile olumsuz çevresel etkiler ortadan kaldırılacak.

Depolama sahasında oksijensiz yanmadan kaynaklı meydana gelen gazlar

elektrik enerjisine dönüştürülecek . Elektrik üretimi demoplama sayasının

işletime açılmasından 5 yıl sonra yapılacak. Üretilen elektrik enerji ilgili

kurumlarla yapılacak anlaşmalar ile satışı sonucu gelir elde edilecek.

Elde edilecek bu gelir saha işletme giderlerini 10. yıldan sonra tamamen

karşılayacak miktardadır.

Birlik sınırları içinde sağlık kurum ve kuruluşlarında üretilen tıbbi atıklar

ilgili yönetmenliklere uygun olarak toplanacak. Diyarbakır merkezdeki

aktarma istasyonu alanında kurulacak sterilizasyon tesisinde toplanacak

atıklar sterilasyon tesisinde işlendikten sonra evsel nitelikli atıklarla

depolama sahasına taşınacaktır.

Tehlikeli atıkların geçici depolama ünitesi düzenli depolama sahası alanı

içinde gerçekleştirilecektir.

Yukarıdaki çalışmaların tek elden daha iyi ve daha hızlı yürütülmesi için

Page 74: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

72

kurumsal yapı güçlendirilecek. Mevcut durumda yönetmenlikler gereği atık hizmetlerini her belediye

kendi sınırları içinde yürütmektedir. Bu durum hizmetlerde farklılık ve hizmetlerin yürütülmesinde

daha yüksek maliyetlerin harcanmasına neden olmaktadır. Diyarbakır EKAY projesinin hayata

geçmesiyle beraber birlik üyesi belediyelrin atık yönetimindeki hizmetleri birlikçe yürütülür. Bu

hizmetlerin karşılığı olarak ilgili belediylere nüfusları ve yönetmenliklerdeki görevleri oranında

mali aktarım yapacaktır.

Diyarbakır EKAY projesinin hayata geçmesiyle Diyarbakır İli Çevre Hizmetleri Birliği üyesi 11

belediyenin atık yönetim sistemi 20 yıllık süreyle oluşturulacak ve AB standartlarında atık yönetimi

hizmeti verilecektir.

Page 75: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 76: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

74

ÇEVRE YÖNETİMİ

Page 77: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

75

Murat HASPOLATLI İl Çevre ve Orman Müdürü

75

Çevre Yönetimi Şube Müdürlüğü

Çevre Yönetimi Şube Müdürlüğü’nün Görevleria. Çevre kirliliği ile ilgili olarak mahallinde ölçüm ve tespit yapmak,

b. Kurulacak tesisler için Bakanlık ve Valilik Makamı’nca istendiğinde alıcı

ortam özelliklerine göre çevre kirliliği yönünden görüş vermek, izlemek

ve gerektiğinde müdahale etmek,

c. Atıklar ve kimyasallar ile ilgili olarak belirlenen esaslara göre verilen

görevleri yapmak,

d. Gerekli durumlarda hazırlanan acil müdahale planına göre verilen

görevleri yapmak,

e. Kara kökenli kirleticilerin neden olduğu kirliliği önlemek ve azaltmak

için alınan önlemleri uygulamak,

f. Su kaynaklarının ekolojisini bozacak kirlenmeye neden olacak her türlü

faaliyetin kuruluş aşamasından itibaren denetimini yapmak,

g. Kuruluşlarca yapılan ve yerel yönetimler tarafından izin verilen tesisler

ile yerel yönetimlerce yapılan atık toplama ve deşarj sistemlerinin

Çevre Kanunu ile ilgili Yönetmeliklerde belirtilen çevre standartlarına

göre kontrolünü yapmak,

h. Mahallinde çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti izlemek,

denetlemek, tehlikeli hallerde ya da gerekli durumlarda faaliyetleri

durdurmak için gerekli işlemleri başlatmak, ayrıca mahallinde mevcut

uygulayıcı kurum ve kuruluşların bu konudaki taleplerini Bakanlığa

iletmek,

i. İlin doğal zenginliklerini göz önünde bulundurarak korunması gerekli

görülen alan ve kaynakları tespit etmek, özellikleri ile birlikte Bakanlığa

sunmak,

j. Arazi kullanım kararlarına uygun olarak tespit edilen alanlarda koruma

ve kullanım esaslarına ilişkin olarak yapılacak uygulamalara katılmak

ve İldeki kuruluş temsilcileri ile işbirliği yapmak,

k. Mahalli Çevre Kurulu kararı gereğince, çevre kirliliğinin önlenmesi ve

çevrenin iyileştirilmesine ilişkin il düzeyinde uygulama programları

hazırlamak, uygulamaları izlemek, diğer bakanlıkların ilde mevcut taşra

teşkilatları ve kuruluşlarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak,

l. Çevre Kirliliğini Önleme Fonu gelirlerinin diğer Bakanlıkların il

düzeyindeki Taşra Teşkilatları kuruluşlarca yapılan tahsilâtlarını izlemek

ve fona ilişkin gelir paylarının fona intikalini sağlamak,

m. Mahalli Çevre Kurulunun sekretarya işlerini yürütmek,

Page 78: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

76

n. İldeki çevre ile ilgili eğitim faaliyetlerini

düzenlemek.

Çevre Yönetimi Şube Müdürlüğü Mevzuatı2872 Sayılı (Değişik 5491 sayılı) Çevre Kanunu

Hava Yönetimi • Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi

Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi :

06.06.2008 | Sayısı : 26898)

• Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü

Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi :

03.07.2009 | Sayısı : 27277)

• Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği

(Resmi Gazete Tarihi : 04.04.2009 | Sayısı :

27190)

• Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin

Kontrolü Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi

: 13.01.2005 | Sayısı : 25699)

• Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve

Yönetimi Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi :

04.06.2010 | Sayısı : 27601)

• Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin

Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik

(Resmi Gazete Tarihi : 12.11.2008 | Sayısı :

27052 )

Atık Yönetimi• Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği

(Resmi Gazete Tarihi : 14.03.2005 | Sayısı :

25755)

• Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (Resmi

Gazete Tarihi : 14.03.1991 | Sayısı : 20814)

• Atıkların Yakılmasına İlişkin Yönetmelik

• (Resmi Gazete Tarihi : 06.10.2010 | Sayısı :

27721)

• Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin

Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi : 05.07.2008

| Sayısı : 26927)

• Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (Resmi

Gazete Tarihi : 22.07.2005 | Sayısı : 25883)

• Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği

(Resmi Gazete Tarihi : 19.04.2005 | Sayısı :

25791)

Kimyasallar Yönetimi• Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü

Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi :

18.08.2010 | Sayısı : 27676)

• Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların

Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve

Etiketlenmesi Hakkında Yönetmelik (Resmi

Gazete Tarihi : 26.12.2008 | Sayısı : 27092)

• Tehlikeli Maddelere ve Müstahzarlara İlişkin

Güvenlik Bilgi Formlarının Hazırlanması ve

Dağıtılması Hakkında Yönetmelik (Resmi

Gazete Tarihi : 26.12.2008 | Sayısı : 27092)

• Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların

ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve

Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında

Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi :

26.12.2008 | Sayısı : 27092)

• Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü

Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi

: 26.12.2008 | Sayısı : 27092)

Su ve Toprak Yönetimi• Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf

Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesinde

Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik

(Resmi Gazete Tarihi : 27.10.2010 | Sayısı :

27742)

• Evsel ve Kentsel Arıtma Çamurlarının

Toprakta Kullanılmasına Dair Yönetmelik

(Resmi Gazete Tarihi : 03.08.2010 | Sayısı :

Page 79: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

77

27661)

• Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara

• Dair Yönetmelik , Yönetmelik Ekleri (Resmi Gazete Tarihi : 08.06.2010

| Sayısı : 27605)

• Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi : 31.12.2004 |

Sayısı : 25687)

• Kum Çakıl ve Benzeri Maddelerin Alınması ve İşletilmesinin Kontrolü

Yön (Resmi Gazete Tarihi : 08.12.2007 | Sayısı : 26724)

Ölçüm ve İzleme • İyi Laboratuvar Uygulamaları Prensipleri, Test Birimlerinin

Uyumlaştırılması, İyi Laboratuvar Uygulamalarının ve Çalışmalarının

Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi : 09.03.2010

| Sayısı : 27516)

• Çevre Ölçüm ve Analiz Laboratuvarları Yeterlik Yönetmeliği (Resmi

Gazete Tarihi : 05.09.2008 | Sayısı : 26988)

İzin ve Denetim • Çevre Görevlisi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik

(Resmi Gazete Tarihi : 12.11.2010 | Sayısı : 27757)

• Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında

Yönetmelik (Resmi Gazete Tarihi : 26.04.2009 | Sayısı : 27214)

• Çevre Denetimi Yönetmeliği (Resmi Gazete Tarihi : 21.11.2008 | Sayısı

: 27061)

Çevre Yönetimi Şube Müdürlüğü – Teknik Eleman Durumu9 adet Mühendis

Çevre Yönetimi Şube MüdürlüğüAtıksu Arıtma Tesisi

• İlimizde Büyükşehir Belediyesi yönetiminde 135.000 m3/gün kapasiteli

1 adet atıksu arıtma tesisi bulunmakta, tesis fiziki arıtma olarak hizmet

vermektedir.

• Tesisin biyolojik arıtma kısmı IPA kapsamında projelendirilmiştir.

• Katı Atık Depolama Sahası

• İlimizde evsel nitelikli katı atıklar vahşi depolama yöntemiyle

biriktirilmektedir.

• Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığınca Düzenli Depolama

Page 80: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

78

Tesisi Projesi hazırlanmış olup projenin ÇED

ve fizibilite süreci bitmiştir. Bakanlığımız

tarafından gerekli finansmanın sağlanması

halinde proje faaliyete geçirilecektir.

İlimizde günlük;• 580 ton evsel nitelikli katı atık,

• 4,25 ton tıbbi atık

toplanmaktadır.

2010 yılı sonu itibariyle;• 75 Adet B Grubu Emisyon İzni,

• 7 Adet deşarj İzni verilmiş,

• 36 Adet Atık Su Arıtma Projesi onaylanmıştır.

Isınmadan Kaynaklı Hava Kirliliği• İlimizde 4 yıl öncesine kadar kalorifer yakıtı

satan firmalara hiçbir cezai müeyyide

uygulanmamışken son 5 yılda toplam 53

firmaya cezai müeyyide uygulanmıştır.

• 1990 - 2004 yılları arasında ilimizde

SO2 miktarı ortalama 172 µg/m3 iken

İl Müdürlüğümüzce yapılan çalışmalar

neticesinde son 5 yılda bu oran ortalama 44

µg/m3 olmuştur.

Ülkemizde bir ilk olarak İl Müdürlüğümüz

tarafından hazırlatılan internet tabanlı bir

yazılım ile ilimize girişi yapılan kömürlerin tüm

detaylarıyla bilgisayar ortamında anlık olarak

izlenebilmesi sağlanmıştır.

Geri Dönüşüm• Ülkemizde bir ilk olarak İl Müdürlüğümüzce

başta okullar olmak üzere tüm Kamu Kurum

ve Kuruluşları ile Sivil Toplum Örgütlerinin

kağıt ve plastik atıklarının toplanarak

tekrar ekonomiye kazandırılması işlemine

başlanmıştır.

• Başta okullar olmak üzere tüm Kamu Kurum

ve Kuruluşlarına geri dönüşüm kutuları

dağıtılmıştır.

Geri dönüşümün sağlanması için bir araç ve bir telefon

hattı (444 10 21) tahsis edilmiştir.

• İl Müdürlüğümüzce, ilimizdeki kamu

kurumlarında gizlilik arz eden evrakların

geri dönüşüme kazandırılması amacıyla bir

kağıt imha makinesi alınarak kurumların

hizmetine sunulmuştur.

Page 81: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

7979

Çevre Eğitimi• Çevre eğitimi ile ilgili profesyonel bir eğitim CD si, bir kitap, birer adet

Çevre ve Orman Andı hazırlanarak ilimizdeki tüm okul ve öğretmenlere

dağıtımı yapılmıştır.

• İlimizdeki tüm okullarda (ilçe ve köy okulları dahil) slayt destekli çevre

eğitimleri verilmiştir.

• Bu eğitim seti ülkemizdeki

• Tüm İl Çevre ve Orman Müdürlükleri,

• Tüm İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine dağıtılmıştır.

Page 82: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA KENTLEŞME SORUNLARI

Page 83: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 84: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

82

DİYARBAKIR’DA ŞEHİRCİLİK VE ÇARPIK KENTLEŞME

Page 85: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

83

Türkan KejanlıDicle Üniversitesi Mimarlık

Fakültesi

[email protected]

83

ÖZETDiyarbakır, tarih boyunca konumu, önemli tarihi ticaret ve askeri ulaşım

aksında yer alması, bölgesel merkez olması, toprağın verimi gibi

özelliklerinden dolayı nüfus hareketlerine maruz kalmış ve birçok uygarlığa

beşiklik etmiştir. Diyarbakır bu özelliklerinden dolayı, Mezopotamya

bölgelerindeki kültürlerin kent gelişiminde etkin olmasına bağlı olarak

karma bir kentsel morfolojiyi de bünyesinde barındırmıştır.

Bulunduğu dönemin şartlarına ve özelliklerine göre şekillenen kentin

bilinen ilk şehircilik uygulaması, biri birini dik kesen ana yolları ve bu yolların

altından geçen kanalizasyon ağının yapımı ile Helen ve Roma dönemine

tarihlenmiştir. Kent, Cumhuriyet dönemine kadar da egemenliğinde

kaldığı devletlerin özelliklerini yansıtır biçimde gelişmiştir. Evler, camiler,

kiliseler gibi anıtsal ve sivil mimarlık yapılarının konumu, sokak dokusu ve

bu dokuyla ilişkisi gibi kentsel belirleyiciler, kentin şekillenmesinde etkili

olmuştur.

Cumhuriyet dönemi ile birlikte birçok Anadolu kentinde olduğu gibi

Diyarbakır’ın kentsel gelişiminde Türkiye’de yaşanan tarihsel dönüm

noktaları ve yaşanan nüfus hareketleri etkin rol oynamıştır. Bunların yanı

sıra, kentin mekânsal yapısının ve makro formunun oluşumunda Dicle

Vadisi, topografik yapı, surlar, ana ulaşım bağlantıları, imar planları gibi

tarihi, coğrafi etkenler ile yatırım ve planlama kararları, kısıtlayıcı, çekici

veya düzenleyici etkenler olarak belirleyici olmuşlardır.

Diyarbakır’da Tanzimat Dönemi ŞehircilikDiyarbakır’da Tanzimat sonrası bayındırlık çabalarının ilkine 1868–1875

yılları arasında Diyarbakır’da valilik yapan Kurt İsmail Paşa döneminde

rastlanılmaktadır. İlk kent dışına çıkış hareketi bu valinin Elazığ yolu

üzerinde “Seyran Tepe” olarak bilinen yerde bir hastane, bir kışla, bir

cami (Resim 1) ve “Mülkiye Dairesi”ni yaptırmasıyla başlar. Daha sonra ise

bunları Rüştiye Okulu ile “Fis Kayası” üzerinde yaptırdığı bir sanat okulu

izler.

1870 tarihli Vilayetler Kanunu ile vilayet merkezlerine İstanbul’dan gelen

devlet memurlarının yerleştirilmesi, yeni tanımlanan yönetim işlevlerini

barındırması için bir merkez inşa edilmiştir [1].

Page 86: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

84

Resim-1 1940 Yılında Cami, Hastane ve Kışlanın

Görünümü

XIX. yüzyıl sonlarına kadar kent sınırlarını

korumuş, bu tarihten itibaren dış etmenler

sonucu, kentsel arazi kullanımına eklenen

demiryolu, yönetici merkez, göçmen mahallesi,

askeri kışla gibi yeni öğeler ile birlikte büyüme

ve değişme sürecine girmiştir [1]. Diyarbakır sur

içi bölgesi kapalı orta çağ kenti olma özelliğini,

XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki bazı politikalarla

dışa taşmaya başlayana kadar korumuştur.

Cumhuriyetle birlikte bu kapalılık bozulmaya

başlayacaktır.

1916 yılında sur içinde bir imar operasyonu

yapılmış, Dörtyol-Saray kapısı arasındaki cadde

açılmış, Dağ kapısından yeni gelişme alanlarına

doğru geniş bir çıkış açılmış, bu sayede

Dörtyol-Dağ kapı caddesi oluşarak Elazığ yolu

ile ilişkilendirilen bulvarla bütünleştirilmiştir

(Şekil 1). Dörtyol-Urfa kapı arası batı surlarına

içten paralel giden bir cadde de sur içi ulaşım

aksı olarak açılmıştır. Böylece Dörtyol bir trafik

odağı haline getirilmiştir.

Aynı zamanda bu operasyonlar, geleneksel

ticaret aksının yeni caddelere doğru kaymasını

sağlamış, kentin gelişme doğrultusunda yer

alan Elazığ caddesinin “prestij ekseni” olarak

gelişmesi sürecini başlatmış ve mevcut ticaret

aksının da yenilenmesine yol açmıştır.

Şekil-1 1916 yılında yapılan imar operasyonları

Diyarbakır’da Cumhuriyet Sonrası Şehircilik ve 1932 Yılı İmar PlanıCumhuriyetin ilanı ile birlikte Ankara merkezli

kent planlaması öne çıkmaya başlamıştır.

Ankara’nın başkent olması ve modern kent

yaratma çabaları Anadolu’daki birçok kent

gibi Diyarbakır’ı da etkilemiştir. Jansen’in

Diyarbakır’ı ziyareti ve bazı önerilerde

bulunduğu sur dışı planında yer alan geniş bir

alanın kamulaştırılması, ilk defa sur dışında

kamu kuruluşlarının yerleşmesi şeklinde kentsel

ölçeğe yansımıştır.

Cumhuriyetten sonra büyük bir hızla başlayan

imar faaliyetlerinin amacı, sur içine sıkıştırılan

Diyarbakır şehrini dışarı çıkarmak ve yeni bir

şehir kurmaktır [2]. Kent dışında da yeni bir

yerleşim odağı yaratılmış ve kentin sur dışına

taşması sağlanmaya çalışılmıştır. 1932 yılında

Birinci Umum Müfettişinin yardımı ile “Nafia

Vekaleti”nden Diyarbakır’a gönderilen bir fen

heyeti Diyarbakır şehrinin imar planını yapmıştır

(Şekil 2). Bu imar planına göre meydanları,

caddeleri, parkları ve bütün modern ihtiyaçları

ile eski Diyarbakır kenti yanında, Dağkapı ile

İstasyon arasında modern bir kent kurulacaktır.

Page 87: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

85

Cumhuriyet döneminde oluşan Avrupalılaşma ve “Bahçe Şehir” ütopyasının

Türkiye’ye yansımasının bir sonucu olan sur dışına taşma ve batıya doğru

genişleme biçimi Diyarbakır’da da yansımasını bularak, sur dışında bahçeli

evler yapılması döneminin başlanmasına yol açmıştır [3]. Bu durum, sur

içindeki kullanıcıların sur dışındaki bahçeli evlerde yerleşmeyi prestij

meselesi sayarak o bölgelere kaymaları sürecini başlatmıştır.

Yeni kent için öngörülen alanın Belediye tarafından tamamıyla istimlâk

edilmesi, Devlet planlarına ve umumi yerlere ait kısımların ayrılarak

diğer kısımlarının çok ucuz bir fiyat karşılığında halka satılması ve planın

uygulanmasına başlanması dönemini ortaya çıkarmıştır. Yeni kent alanında

1 yıl içinde; Birinci Umumi Müfettiş Konağı, Kolordu Komutanı Konağı

ve büyük bir garaj yapılmıştır. Dağkapı çıkışında ise, yolun iki kenarında

Halkevi Binası, Ordu Evi, Halkevi Kütüphanesi, Vali Konağı, Nafia Binası,

Belediye Evi ile özel bir ev yapılmıştır [2] (Resim 2, Şekil 3).

Şekil 2 1932 yılı İmar Planı. Kaynak: Neslihan Dalkılıç arşivi.

Resim 2 1933 yılında Dağkapı çıkışında, yolun iki kenarında, yer alan yeni binalar.

(Kaynak: Gabriel, 1940)

Page 88: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

86

Şekil 3 Sur dışına çıkış. (Kaynak. Kejanlı, 2004)

Bunların yanı sıra, sur içi’nden başlayarak

batıda demiryolu ile sınırlanan Yenişehir,

Kooperatif ile Şehitlik mahallesinin bir kısmını

kapsayan “Yenişehir bölgesi” gelişmeye

başlamıştır. Yenişehir mahallesini Kooperatif

ve Şehitlik mahallerinin kurulması izlemiş ve

kent, bu bölgelerde planlı gelişme göstermiştir

[4]. İmar planı yapılan alanlarda bahçeli ve

düşük yoğunluklu konut dokusu, kamu yapıları

ve kentsel donatı alanları yer almıştır. Sur içi

bölgesinde yaşayan yüksek gelirli gruplar ile

memurlar, Yenişehir Mahallesine doğru yer

değiştirmiş ve sur içindeki konut alanlarının

toplumsal açıdan niteliği farklılaşmış, sur

içi, yaşanan bu süzülme hareketi ile küçük

memurların ve köyden göçle gelenlerin yerleşme

bölgesi durumuna gelmiştir [3]. Devlet İstatistik

Enstitüsü verilerine göre kentin 1927 yılında 47

397 olan nüfusu, 1935 yılında 50 316 kişiye,

1940 yılında 66 103 kişiye, 1950 yılında 72 267

kişiye ulaşmış ve sur içindeki yoğunluk artarak

tarihsel ekolojik avlulu evlerin yerine, niteliksiz

yapıların inşa edilmesi sürecini başlatmıştır.

Kent merkezini, içeriden ve dışarıdan saran ve

sur diplerine yaslanan gecekondular, birer kuşak

oluşturmuştur. 1950’li yıllar özellikle, Saray

kapıdan itibaren kentin doğusunu çevreleyen

sur diplerinin, teneke ve diğer metal artıklarıyla

yapılan barakalarla çevrelenmesine yol açtığı

yıllardır. 1960’lı yıllara kadar sur dışındaki

Yenişehir ve Kooperatif mahalleri ise planlı

gelişmesini sürdürmüştür. Yenişehir Bölgesi,

zamanla ticari ve merkezi işlevlerin geliştiği bir

bölgeye dönüşmüştür.

1960’Lardan Sonra Diyarbakır’da Şehircilik ve 1962–1964 Yılı İmar PlanlarıTürkiye’de 1960’lı yıllar ülke yönetiminde

yeni bir dönemin başladığı yıllar olurken

1961 Anayasa’sı, devlet yapısında önemli

değişikliklere yol açıp, önemli kurumsal yapıların

oluşumuna öncülük etmiştir. Bunu takiben yerel

yönetimlerde de yeni bir yapılanma sağlanmaya

çalışılmış ve 1960–1963 yılları arasında yerel

yönetimler merkezi idarenin yönetiminde

kalmıştır. Merkezi idarenin tüm kentlerin

sağlıklı planlanması yönündeki çalışmaları

sonucu, 1962 yılında birçok kentte olduğu gibi

Diyarbakır sur içini ve dışını kapsayan 6 paftalık

1/1000 ölçekli imar planları yapılmıştır [3].

Ancak, Diyarbakır’ın nüfusunun 1960 yılında ilk

kez 100 binin üzerine çıkarak 124.718 kişiye

ulaşmış olması, bu planların yetersiz kalmasına

neden olmuştur. Bu dönemler, kırdan kente

nüfus hareketlerinin yoğunlaştığı dönemlerdir.

Tarımsal yapı çözülmüş, büyük köylü kütleleri

kente göç etmeye başlamıştır.

Diyarbakır, 1960’lara dek kamu yatırımları

ve dengeli nüfus artışının getirdiği sosyo-

ekonomik ortam içinde dengeli ve planlı

kentsel gelişmeyi sürdürmekte iken, 1960

sonrası göç ve nüfus artışının baskısı, merkezi

ve yerel yönetimlerin planlı kentleşmeyi

yönlendirmedeki yetersizlikleri nedeniyle, genel

olarak plansız bir gelişme süreci yaşamıştır [4].

Page 89: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

87

Ancak kontrolsüz olarak gelişen bu durum, çevre tahribinin hızlanmasına

yol açmıştır. Bunun bir yansıması, Bağlar Bölgesi’nin plansız biçimde hisseli

parseller üzerinden denetimsiz olarak yapılaşması olarak görülmektedir.

Kuzey doğusu demiryolu, batı ve kuzeyi karayolu ile sınırlanmış olan Bağlar

Bölgesi, 1960 öncesi Anadolu kentlerine özgü bağların yer aldığı bir bölge

iken, 1963’ten başlayarak kuralsız ve denetimsiz biçimde yapılaşmıştır.

Başlangıçta hisseli parseller üzerinden gecekondu niteliğinde kaçak

yapılaşma biçiminde süren gelişmeler, göç ve nüfus artışının da baskısı

ile kaçak apartman yapımına dönüşmüştür. 1960’ların ikinci yarısında

Diyarbakır’ın nüfusu 162.467 kişiye ulaşmış, Bağlar’da başlayan plansız

gelişme devam etmiş, 1970’lere kadar demiryolu istasyonunun doğusu

planlı, batısı plansız gelişen ikili bir kent yapısı oluşmuştur.

Diyarbakır’ın 1965–1967 yıllarında da 1/1000 ölçekli sur içi ve sur dışı

planları hazırlanarak yürürlüğe konmuş, kent, kale dışındaki gelişimini

bu plan çerçevesinde gerçekleştirmiştir [3]. Bu plan, sur dışındaki

apartmanlaşmayı yaygınlaştırıcı nitelikteki kararlara sahipken, sur içinde

de çok katlı betonarme binaların yapılmasının yasal zeminini oluşturmuştur.

Sürekli bir nüfus artışına maruz kalan Diyarbakır’ın nüfusu ise, 1970 yılında

238 504 kişiye, 1975 yılında 281 960 kişiye ulaşmıştır. Artan nüfusun konut

talebi Kayapınar Bölgesinde başlangıçta kırsal nitelikli Kayapınar (Peyas)

yerleşiminin çevresinde ve 1970’lerde Huzurevleri bölgesinde plansız

gelişmeler biçiminde olmuştur.

Diyarbakır kentinin gelişmesini kısıtlayan doğal ve yapay eşikler aynı

zamanda gelişme yönlerini etkilemiş, kentin makraformunun oluşumunda

belirleyici olmuş, Dicle vadisinin batı yamaçlarının topografyası doğu

yönündeki gelişmeyi sınırlandırmıştır. Havaalanı güney-batıdaki

gelişmeleri, kuzeydeki askeri alan ise bu bölgedeki gelişmeleri kısıtlamıştır

(Şekil 4).

Şekil 4 Diyarbakır çevre yolları planı ve kentin sınırları

Page 90: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

88

1960 sonrası plansız ve yağ lekesi gibi yayılma

eğilimi gösteren kent, mevcut yollar ve yeni

açılan karayolu bağlantıları boyunca gelişme

göstermiştir[4]. Kent dışında kamu tarafından

1978’de kurulan Tekel Tütün Fabrikası, 1968’de

başlanan küçük sanayi sitesi, Sümerbank İplik

Fabrikası gibi çalışma alanları ile kent dışında

yer seçen kamu kuruluşlarının çekiciliği de kent

makroformunun oluşmasında etken olmuştur.

Bu ve benzeri etkilerle kuzeyde 1975’lerde Elazığ

yolu çevresinde Seyrantepe, 1970’lerde Sanayi

civarında Huzurevleri, Şehitlik Mahallesi’nde

Ben-u Sen Bölgesi’nde kamu arazisi işgali ya da

hisseli parseller üzerinde yapılmış gecekondu

bölgeleri oluşmuştur [4].

1980’lerden Sonra Diyarbakır’da Şehircilik ve 1985-1994 Yılı İmar PlanlarıDiyarbakır kentinin nüfusu, 1980 yılında

374 264 kişiye, 1990 yılında ise, 600 640’a

ulaşmıştır. Bağlar bölgesinde 1960’lardan

sonra başlayan plansız yapılaşmaya, 1985

planı ve 1994 planı ile planlanma ve denetim

arayışı getirilse de bu çabalar yeterli olamamış,

altyapısız, plansız gelişme yoğunluk artışı ile

sürmüştür. 1985’lerde, yeni Mardin ve Urfa

yollarının da etkisiyle gelişmeler bu yolların

çevresine kaymış, bu bölgelerde işyerleri ve

kamu kuruluşlarının yanı sıra planlı ve plansız

konut gelişmeleri yoğunlaşmıştır. 1985 yılında

yürürlüğe giren planın alanı Sur, Yenişehir,

Bağlar ve o dönemde köy statüsünde olan

Kayapınar bölgesidir [4]. 1985 sonrası kentin

yayılma alanı Şanlıurfa ve Elazığ yolu ile

bu yollar arasındaki Kayapınar Bölgesi’nde

yoğunlaşmıştır. Bu dönemde, güneyde Şehitlik

bölgesi büyümesini sürdürmüştür. Kentin

mekânsal gelişme sürecinde, bazı eski kırsal

yerleşme alanları da kentin yayılma alanı içinde

kalmıştır [4].

1990 yılının temel olgularından biri, Doğu

Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde

yaşanan ve “zorunlu göç” olarak adlandırılan

nüfus hareketinin oluşması ve kentlerde nüfusun

artmasına bağlı olarak yaşanan yoğunlaşma

baskısıdır. Türkiye’deki birçok kent merkezinde

olduğu gibi Diyarbakır da bu durumdan

etkilenmiş ve göç eden kesimin tercih ettiği

kent merkezlerinden biri olmuştur. Yaşanan bu

durum yerleşme alanlarını etkilerken, geleneksel

ticaretin yoğun olduğu sur içi bölgesi ile zaten

bir kısmı çarpık gelişen bağlar bölgesi daha fazla

yoğunlaşma baskısına maruz kalmıştır. Yeni göç

edenler, genellikle daha önce köyden göçerek

yerleşen ailelerin yanına sığınmış ya da aynı

avlu üzerinde niteliksiz kaçak yapılar yaparak bu

alanlara yerleşmiş, böylelikle mevcut parseller

kendi içinde bölünmüş ve yoğunluk artmıştır.

Bu bölgeler, yapılaşma, sosyal ve teknik altyapı

eksikliği, nüfus yoğunluğu ve sosyo-ekonomik

açılardan kentin en sorunlu bölgelerinden birisi

olmuştur.

Ayrıca, yoğun göç bir taraftan, 5 Nisan, İplik

Fabrikası ve Beşyüzevler gibi hiçbir altyapı

hizmetinin gitmediği yeni semt ve mahallelerin

doğmasına yol açmış, diğer taraftan da öncelikle

Bağlar ve sur içinin dışında Şehitlik, Ofis,

Yenişehir, gibi kentin eski yerleşim alanlarının

değişmesine ve özellikle bu bölgelerde dikey

büyümelerle konut ve nüfus yoğunluklarının

artmasına neden olmuştur. Gözeli, Yolaltı ve

Dokuzçeltik gibi köy yerleşmeleri kent alanına

katılmış, Huzurevleri, Kayapınar, Dicle Mahallesi

Page 91: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

89

ve Benu-Sen gibi mahallelerde gecekondulaşma katlanarak artmıştır [4].

Şekil 5’de Diyarbakır’da göç alan bölgeler verilmiştir.

Şekil-5 Diyarbakır’ın hali hazır durumu ve göç alan bölgeler. Kaynak: Yıldırım, M. 2001

1990’ların ikinci yarısında yaşanan bir gelişme süreci de Seyrantepe, Aziziye

mahallesindeki toplu konut gelişmesidir. 1970’lerde Seyrantepe civarında

başlayan gecekondulaşmayı önlemek amacı ile 1983’te Gecekondu

Önleme Bölgesi olarak planlanan arazi kamu eline geçmiştir [4]. Toplam

266 hektarlık bölge 1994 yılında Toplu Konut bölgesi ilan edilmiştir.

Bunun 165 hektarlık bölümü Gecekondu Önleme Bölgesi olarak 1983’te

kamulaştırılmıştır. 22 hektarlık bölümü üzerinde kaçak yapılaşma ve

gecekondu bulunan bölgede 1994’ten bu yana 3 etapta 3586 konut

üretilmiştir. Bunun yanı sıra, Elazığ yolu üzerinde Üçkuyu Bölgesi’nde de

188,24 hektarlık toplu konut alanı planlanmıştır. Alanın %57’si TOKİ’ye

ait olup, diğerleri özel mülkiyettedir. Toplu konut alanında yaklaşık

4600 konuta (23,000 nüfusa) yönelik planlama yapılmıştır. 1. etap proje

çalışmaları TOKİ tarafından sürdürülmektedir.

Son dönemlerde, özellikle 1990 sonrası gelişmeler Elazığ ve Şanlıurfa

yolları arasındaki Kayapınar Bölgesine kaymıştır. Bu bölgenin plansız

gelişimi, 1985 planı ile kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu bölgede

düşük yoğunluklu Diclekent konut kooperatifi ve benzeri gelişmeler

bölgenin çekiciliğini arttırarak planlı gelişmeyi de özendirmiştir. Ancak

1994 ve daha sonraki planlar ile yapılan revizyonlar ve yeni plan çalışmaları

Page 92: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

90

ile bölgenin yoğunlukları 1985 planına göreli

olarak 3–4 kat artırılmıştır. Bu bölge kentin

başlıca gelişme alanlarından birisi olup, temel

sorunu aşırı yoğunlukla gelişme eğilimidir.

Şanlıurfa, Elazığ, Silvan ve Mardin yolları

ulaşabilirlikleri nedeniyle çeşitli kullanımların

ve kentsel fonksiyonların çekim alanları

durumundadır. Kentin makroformu bu yollar

üzerindeki gelişmelerle saçaklanmaktadır.

Yolların çevresinde akaryakıt ve servis

istasyonları gibi yolboyu tesisler, satış yeri,

galeriler, sanayi, depolama tesisleri, kamu

kurumları, farklı nitelikte yerleşim alanları

gibi kentsel kullanışlar yer seçmektedir. Bu

yollardan Şanlıurfa ve Elazığ yollarının çevresi,

mikroklima vb açılardan çekici olması nedeniyle,

konut yerleşimi açısından da çekicidir.

Yenişehir Bölgesi ile Şehitlik, Bağlar ve

Kayapınar yerleşmelerinin bir bölümü düzenli

ve planlı gelişme gösteren kent parçalarıdır.

Toplam konut alanlarının %36’sı düzenli gelişen

bölgelerden oluşmuş, Bağlar, Huzurevleri,

Seyrantepe, Şehitlik, Dicle yamaçları Yeniköy

gibi bölgelerde ise, konut alanlarının %26’sı

düzensiz ve plansız gelişmiştir [4].

Kayapınar yerleşmesinin, Diyarbakır Belediyesi

Mücavir alandan çıkarak ayrı belediye olarak

örgütlenmesi ve bu bölgedeki gelişme

baskıları gelişmelerin plan değişiklikleri ile

yönlendirilmesini önlemek amacı ile Kayapınar

bölgesi 2005 yılında bütün olarak planlanmıştır.

Bu planla, plan sınırları batı ve kuzey batı yönünde

genişletilmiştir. Planlama raporuna göre, 2287

hektar alan planlanmış olup bunun 143 hektarı

mevcut, 723 hektarı gelişme konut alanı

niteliğindedir. Kayapınar İmar Planı ile bölgenin

yoğunlukları artırılmış, 1985 onaylı planlara

göre yoğunlukları iki katına çıkartılmıştır. Halen

kentin en fazla gelişen bölgesi niteliğinde olan

bölgede imar planlarının en önemli sorunu

yoğunlukların yüksek olmasıdır.

SONUÇ Kent, belirli dönemlerde yaşanan hızlı nüfus

artışı ve paralel olarak kentsel hizmetlerin

sunulamaması problemiyle karşı karşıya

kalmıştır. Aşırı nüfus artışı nedeniyle uzun

aralıklarla yapılan imar planları büyüyen nüfusun

ve ihtiyaçların gerisinde kaldığı için yetersiz

kalmış, plan hazırlamada ve uygulamada

sorumlu yerel yönetimlerin ihmali sonucu,

gecekondulaşma ve sağlıksız yaşam çevreleri

oluşmuş, önemli mekan, planlama ve altyapı

sorunları doğmuştur. Yetersiz yaya ve trafik yolu,

yetersiz yeşil alan, tarım topraklarının, doğal ve

tarihi değerlerin zarar görmesi, güvenlik, görsel

ve işitsel kirlilik, hava kalitesinin bozulması gibi

problemler de çoğalmıştır. Son yıllarda yaşanan

planlı kentsel bölgelerin gelişimi kısmen iyi olsa

da yoğunlukların yüksek tutulması ayrı bir sorun

olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak, Diyarbakır kenti aldığı göçler ve

bunu karşılamayan imar planlarının bir sonucu

olarak çarpık kentleşmeye maruz kalmış bir

örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Page 93: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

91

KAYNAKLAR1. Arslan, R., “ Diyarbakır Kentinin Tarihi ve Bugünkü Konumu”, Diyarbakır:

Müze Şehir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, ss. 80–107, 1999.

2. Cumhuriyetin 15. Yılında Diyarbakır, 1935.

3. Kejanlı, D. T., “Anadolu’da Kale Kentler ve Koruma Sorunları: Diyarbakır

Kale Kenti”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen

Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2004.

4. Diyarbakır Nazım İmar Plan Raporu, 2005.

Page 94: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

92

ŞEHİRLEŞMEDE İNANCIN ETKİSİ: DİYARBAKIR ÖRNEĞİ

Page 95: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

93

Alaattin DikmenDicle Ü. İ. F. Din Sosyolojisi

Anabilim Dalı

[email protected]

93

ÖZET Şehir, sosyo ekonomik ve kültürel hayatın merkezini oluşturan ve kontrol

eden bir yapıyı ifade eder. Şehirleşmede o toplumun inanç, kültür ve sanat

değerleri en açık görünen öğelerdir. İslâm dini şehirde doğmuş bir cemiyet

dinidir. Ortaya koyduğu prensiplerin ve ibadetlerin çoğunun cemaat halinde

yapılması ve yaşanması gerektiği için yayıldığı her yerde şehirleşme kriteri

hemen ön plana çıkmıştır.

Diyarbakır, çeşitli uygarlıklara ait pek çok tarihi ve kültürel eserleriyle

insanlık tarihinin bilinen ilk dönemlerinden itibaren her devirde önemini

korumuş bir yerleşim alanıdır. Anadolu’nun bu eski yerleşim yeri, farklı din,

dil ve kültüre sahip insanları barındırmıştır yüzyıllarca. Sahip olduğu tarihi

ve kültürel mirası, birçok kırılmalar ve savrulmalara rağmen, kısmen de

olsa günümüze kadar taşımasını başarabilmiş şehirlerdendir. Her kültür,

Ulucami’de olduğu gibi eserlere inanç değerleriyle yoğrulmuş olan kendi

kimliğini nakşetmiştir.

XVII. yüzyıl başlangıcında kent, tarih boyunca olduğu gibi bir din ve bilim

merkezidir. Çünkü Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerine referans

veren cami, mescit, külliye, medrese, zaviye, türbe, hamam gibi yapı türleri

şehir dokusuna Türk-İslam kimliğini eklemiştir.

ŞehirŞehir bir mekândır. İnsanların uğraşları ve etkinlikleri sonucu ortaya çıkmış,

daha çok insanın birbirini bir şekilde etkileyen aktiviteleri ile oluşturdukları

geniş bir mekândır. İnsanların karşılıklı etkileşimleri ve ilişkiler ağı şehrin

şehir olma kriterlerini belirlediği gibi canlılığını ve sürekli oluş halini

de belirler [1]. Diğer taraftan bağlı olduğu toplumun kültürünü çeşitli

yönleriyle içinde taşıyan [2] ve aynı zamanda sosyo ekonomik ve kültürel

hayatın merkezini oluşturan ve kontrol eden bir yapıyı ifade eder şehir [1].

Bu yönüyle şehirlerde ve şehirleşmede o toplumun inanç, kültür ve sanat

değerleri en açık görünen öğelerdir.

Şehir inanç değerlerini gizleyemeyecek kadar büyük ve açık kültürlüdür.

Bu yönüyle şehirlere bakarak toplumların her alanda taşıdıkları kıymet,

değer ve insan ilişkileri konusunda bir fikir sahibi olabiliriz. Dahası, siyasi,

ekonomik, kültürel ve sosyal oluşum ve gelişimler şehirlerde sistemleştiği

için şehir uygarlığın, uygarlıkların da merkezi olmuştur.

Page 96: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

94

Sosyoloji literatüründe; toplum-topluluk

ayrımında, toplum gi bi tutum ve davranış

sergileyenler şehirleşenler, kentlileşebilenlerdir.

Söz konusu tutumlar ise, çevreye, siyasete, aileye,

dine ve yasalara yönelik olanlar doğrultusunda

şekillenmektedir. Her ne kadar kentleşme ilk

etapta nüfussal yoğunluğu çağrıştırsa da asıl

kentleşme göstergeleri üretim biçimi, doğum

ve ölüm oranlan, toplumsal örgütlenme ve

diğer bireylerle olan ilişkilerde belirleyici olan

de ğerlerdir [3].

İslamiyet, Şehir Ve Şehirleşmeİslâm şehirde doğmuş bir cemiyet dinidir. Ortaya

koyduğu prensiplerin ve ibadetlerin çoğunun

cemaat halinde yapılması ve yaşanması

gerekmek tedir. Bu ibadetlerin sonuçları

da doğrudan toplumla ilgilidir. Bu itibarla,

İslâmiyet’te inancı hayata aktarabilmek, mukim,

teşkilâtlı bir cemiyet halinde bulunmakla

mümkün olagelmiştir. İslâmiyet’in yayılmasıyla

birlikte, Müslümanların hâkimiyet alanına giren

topraklarda siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel

pek çok sebepten dolayı hızlı bir şehirleşme

faaliyetinin cereyan ettiği, daha önce çadır

altında yaşayan bedevî Araplar’ın yerleşik

hayata geçtikleri görülmektedir [4].

Tarihi süreçler itibariyle bakıldığında İslam

şehirciliğinde Müslümanlar sürekli doğallığı,

tabii ve fıtri oluşu gözetlemiştir denebilir. Çünkü

Semavi dinlerin ortak atası olarak kabul edilen

Hz. İbrahim’den bu yana inanç sistemlerinde

şehirleşme ve şehircilikte doğallık ve doğal

denge hassasiyetle korunmaya çalışılmıştır.

Mesela, belli bölgelerin, olduğu gibi doğallığı

içinde kalması, ağaçlara ve av hayvanları dâhil

canlılara dokunulmaması Hz. İbrahim’den beri

Mekke’de bir gelenek ve dini bir emir olarak

uygulanmakta idi. Bu uygulamaya hicretten

sonra Hz. Peygamber tarafından Medine şehri

ve çevresi de dâhil edilmiştir.

Öyle ki muhkem bir kale ile korunmakta olan

Taif şehri de daha sonraları bu kervana katılmış

bir şehirdir. Yani şehir tabiatın bir parçası

olarak düşünülmüş ve geliştirilmiştir. Bu anlayış

günümüzdeki milli park uygulamasının benzeri

ve daha kapsamlısı olarak düşünülebilir [5].

İslâm’ın şehir hayatını gerektiren en önemli

prensibi, cami veya mescit denilen bir mekânın

zorunlu olmasıdır. Cuma ve bayram namazları

ile beş vakit namazın cemaatle kılınması

Müslümanlar için önemli bir vecibe olarak

düşünülür. Bu namazlar için bir belde (yerleşim

merkezi) veya belde hükmünde bir yerde kılınma

zorunluluğu vardır [6]. Görüldüğü gibi namaz

ibadeti, özellikle de cuma nama zı, yerleşik

hayat tarzını gerektiren bir özelliğe sahiptir.

Namazların cemaatle kılınması keyfiyeti, tabii

olarak bu cemaati içine alacak bir mekânın

yani cami ve mescitlerin kurulmasını zarurî

kıl mıştır. İbadet için mabetle rin kurulması

zarureti, yerleşik hayata geçişi gerektiren

diğer faktörlerle birleşerek, göçebe ya da yarı

yerleşik Müslümanların şehirler inşa ederek,

hızlı bir şekilde yerle şik hayata geçmelerinde

etkili olmuştur [4].

İslâm çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Orta

Asya’dan İspanya’ya, Afrika kıtasından Çine

kadar uzanan coğrafya üzerinde, Müslümanlar

tarafından kurulmuş veya fetihle birlikte

Müslümanların hâkimiyetine geçmiş çok sayıda

şehir mevcuttur. Bu kadar geniş bir saha

Page 97: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

95

üzerine serpilmiş İslâm şehirlerinin tümünü veya belirli bir kısmını “İslâm

şehri” gibi karakte ristik özellikleriyle belirli bir plan tipini ifade eden ortak

bir kavramın kapsamında görmek, yani “İslâm şehri” kavramıyla ifade

edebilecek bir şehir tipi, bir şehircilik anlayışı kesin sınırlarla belirlenmiş

değildir. Bazı araştırmacılar İslâm şehrinin karakteristik özelliği olarak

çarşıyı gösterirler. Bunun dışında pek çok ba kımdan diğer Ortaçağ

şehirlerine benzerlik arz ettiği bilinmektedir. Belki temelde çok farklar

olmamakla birlikte var olan ayrımı “İslâm Şehri” kavramı yerine “Dârü’l-

İslâm” (İslâm Diyarı) kavramı ile ifade etmek daha tutarlı, daha doğru gibi

gözükmektedir. Bir kısım araştırmacılar ise, İslâmiyet’in tam olarak ancak

şehirlerde yaşa nabileceğini belirterek, İslâm şehrinin Müslümanların

hayat anlayışıyla şekillendiğini ve karakteristik özellikleriyle belirli bir

İslâm şehri tipinin mevcut olduğunu kabul etmektedirler [4]. Nitekim

Müslümanların kurduğu Basra, Kûfe, Fustat, Kayravan, Bağdat, Samarra

ve hatta bir İslam şehri olarak bütün yönleriyle adeta yeniden inşa edilen

İstanbul dikkate alındığında Müslümanların inançlarından kaynaklanana

değerler sistemiyle örgülenmiş ve şekillenmiş bir şehircilik algısından

bahsedilebilir. Ama fetihler yolu ile uzun zamanlı süreçlerde tamamen

Müslümanlaşan şehirlerde durum biraz daha farklıdır. O durumlarda şehir

bir inanç sisteminin algı ve yapılanma alanı olmaktan öteye kültürlerin

ortaklaşa hareket ettiği ve kendine tesir alanı sağladığı bir yapılanmalar

manzumesi olmuştur. Diyarbakır örneğinden gidilecek olursa, “Diyarbakır

gerçek barışı 1515 ile başlayan Osmanlı Döneminde buldu ve hızla onarıldı”

[7]. Güçlü bir “Lonca” düzeni olan Osmanlı Amida’sında yaptıranın siyasal,

ekonomik gücüne göre birçok mimari eser “Hassa Mimarları” yorumuyla

somutlaşmıştır.

Kanunî döneminde 25 yıl arayla yapılan iki sayımın sonuçlarına bakarak

Müslüman çoğunluğun Yeni Kapı/Urfa Kapı aksında yoğunlaştığı, şehrin

güneyinin Hıristiyanlara, kuzeyinin Müslümanlara ayrıldığı yazılıp söylense

de bunun kesin bir kural olmadığı tarihi örnekleriyle bilinmektedir. Kentin

doğu yarısı kilise açısından zengindir (Saint George dâhil 6 tane). Güney

yarısında sayıları 5’i bulur. Yahudiler de buraya odaklanmıştır. Kiliselerin

güney yarıda ve özellikle güneydoğu çeyrekte sıklaşması, “Gavur”

Mahallesi’nin burada oluşu, fiziksel ve pratik verilerdir. Ancak evleri

incelerken Müslüman veya Zımmî açısından çok belirgin fiziksel farklılıklar

olmadığı ve bu akılcı tasarımın dil, din, ırk ve rengi aştığı bir gerçektir [7].

Page 98: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

96

Diyarbakır Şehirleşme Örneğinde İnanç EtkisiDiyarbakır ve çevresi, coğrafi konumu, üzerinde

12 medeniyete ait kitabeler bulunan surları,

şehirleşmenin bir gerekliliği ve neticesi olarak

ortaya çıkan çeşitli uygarlıklara ait pek çok

tarihi ve kültürel eserleriyle insanlık tarihinin

bilinen ilk dönemlerinden itibaren her devirde

önemini korumuş bir yerleşim alanıdır. Sadece

kalıntılarına rastladığımız eşdeş şehirlere

bakarak Diyarbakır, sahip olduğu tarihi ve

kültürel mirası, birçok kırılmalar ve savrulmalara

rağmen, kısmen de olsa günümüze kadar

taşımasını başarabilmiş şehirlerdendir.

Anadolu’nun bu eski yerleşim yeri, farklı din,

dil ve kültüre sahip insanları barındırmıştır

yüzyıllarca. Bu insanlar sahip oldukları inanç ve

değerlerle şehre bir şeyler katmış, şehir de o

insanların değerlerine dayelik yapmış ve onları

asırlar boyunca gelecek zamanlara taşıma

vazifesini üstlenmiştir.

Diyarbakır tarihi M.Ö. 3000 yıllarına,

Subarrular’a kadar uzanmaktadır. Sonra Hititler,

Mittaniler, Âramiler, Asurlular, Urartular,

İskitler, Medler ve Persler’in bu coğrafyada

izine rastlamak mümkündür. Büyük İskender

dönemiyle birlikte Helenlerin egemenliğine

giren şehir sonrasında, Selevkoslar, Partlar ve

Büyük Tigran’ın egemenliğine şahitlik etmiştir.

Miladi ilk 3-3,5 asır Romalılar arkasından 2,5

asır Bizans egemenliğinde kalmıştır. “Bizans

egemenliğini sırasıyla; Bekr Bin Vail’e bağlı

Arap kabilesi, Emeviler, Abbasiler, Şeyh Oğulları,

Hamdaniler, Büveyhoğulları, Mervaniler, Büyük

Selçuklular, Suriye Selçukluları, İnaloğulları,

Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu

Selçukluları, Mardin Artukluları, Akkoyunlular

ve Safevilerin egemenliği takip etmiştir. Bunları,

MS. 1515-1920 yılları arasında 405 yıl sürecek

olan Osmanlı egemenliği izlemiştir” [8].

Bazı kaynaklarda, Diyarbakır için eşsiz birer tarihi

miras olan Dışkale surlarına ilk taşların 346-

349 yıllarında Roma İmparatoru II.Constantin

döneminde konulduğu belirtilmektedir.

Sonraları bu bölgede hüküm süren Bizans,

Abbasi, Eyyübiler, Artuklu, Akkoyunlu, Selçuklu

ve Osmanlılar gibi egemen unsurlar Romalıların

koyduğu taşların üzerine yeni “taşlar” koymuşlar

ve “kültürlerin birbirinin üzerinde yükselmesi”

diyeceğimiz bir tarzda, surlar ve başka birçok

eserin temel mimari karakterini bozmadan daha

da geliştirmişlerdir. Bu geliştirme sürecinde her

kültür, eserlere inanç değerleriyle yoğrulmuş

olan kendi kimliğini nakşetmiştir [3]. Diyarbakır

Ulucami bunun en güzel örneklerinden birisidir.

Çünkü ilk yapıldığında bir ibadethane olarak

yapılmış ve her dönemde, farklı din ve inançların

hüküm sürdüğü egemen anlayışlara rağmen,

varlık ve yapılış amacının dışına çıkarılmadan

asli işlevi olan ibadethane olarak asırlarca

kullanılagelmiştir. Özellikle Osmanlı dönemine

gelindiğinde kurumsal anlamda bir şehir

yapılanması anlayışının geliştiğini görürüz.

Bundan Diyarbakır da nasibini almıştır. “Osmanlı

Devleti kendi çağlarının en modern ve en güzel

şehirlerini inşa ederken fethettikleri şehirlere

öncelikle camiler inşa etmişler, şehirler ise

bu camilerin etrafında kurmuşlardır. Özellikle

camilerin etrafında medreseler, kütüphaneler,

şifahaneler, hamamlar, hanlar, vakıflar kurarak

şehirleri yaşanır hale getirirken insanların

tüm ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bulundukları

coğrafyalarda Müslüman ve gayrimüslim

farkı gözetmeden bu çalışmaları sürdürürken

Page 99: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

97

‘Yaratılmışı Yaratan’dan ötürü sevmek’ düsturunu hiçbir zaman ihmal

etmemişler böylece tüm coğrafyaların İslâmlaşması sağlanırken şehirlere

İslâm kültürü nakış nakış işlenmiş, insanların gönüllerinde bu izler çok

geniş yer tutmuştur.

Osmanlı Devleti fethettiği tüm bölgelere gönderdiği vilayet mimarlarıyla

şehrin planlı bir şekilde imar edilmesini sağlamıştır. Buna örnekler verecek

olursak; 1516’da Bosna’ya, 1556’da Erzurum ve Diyarbakır’a mimarlar

atanarak şehirlerin sistemli ve planlı bir şekilde imar edilmesi sağlanmış

ve bu gelişmeler ise merkezden takip edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde

vilayet mimarlıkları, her vilayete bir mimar tayin edilmesi XVI. yüzyılın ilk

çeyreğinden itibaren görülmektedir. Bu suretle ki Osmanlı şehirleri dünya

medeniyeti içerisindeki mümtaz yerini almıştır” [9].

Diyarbakır şehirleşmesinde kültürel dokuyu oluşturan ve şehirleşmenin

temel göstergesi olarak kabul edilebilecek, cami ve mescitler, medreseler,

bir dönem 1.040.000 cildi bulan kitaplık ve kütüphaneler, İbrahim Gül-şeni,

Aziz Mahmud Urmevi, gibi tasavvuf sahasında çaplı mütefekkirler çıkarmış

Tekkeler, sebil düşüncesinin ürünü onlarca çeşme, hamamlar, bedestenler,

köprüler bu şehre inanç kaynaklı bir kimlik kazandırmıştır. Bunların

yanında eski dönem kıraathaneler bile birer insan yetiş tirme mekânları

olarak zikredilmektedir [10].

XVII. yy. başlangıcında kent, tarih boyunca olduğu gibi bir din ve bilim

merkezidir. Çünkü Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerine referans

veren cami, mescit, külliye, medrese, zaviye, türbe, hamam gibi yapı

türleri şehir dokusuna Türk-İslam kimliğini eklemiştir. Hanların arkasında

başlayan konutların aralarında seyrek olarak hamam ve çokça mahalle

mescidi de yer almıştır. XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren mahallelerde

çeşme yapımına bir hayli önem verilmiştir [8].

Şehirlerin dini bir kimlikle inşasında kuşkusuz vakıf kültürü ve geleneği

çok derinden etkileyici ve belirleyici olmuştur denebilir. Çünkü çok geniş

bir alanda hizmetler yürüten vakıflar şehirleşmenin en önemli dinamikleri

olmuşlardır. Aynı zamanda şehirlere kendi anlayış ve algı tarzlarının temel

ilkelerini de katmışlardır. Bu boyutuyla dini kaygılarla oluşturulan vakıf

geleneğinin bizzat şehirlerin nüvesini oluşturduğu ve vakıf anlayışının

şehirleşmede çok önemli işlevler üstlendiği söylenebilir

Page 100: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

98

Vakıflar, Osmanlı şehirlerinde ayrı bir belediye

teşkilatı veya bu işleri yerine getiren devletin bir

kurumu konumunda olmuşlardır. Vakıfların yol

inşaatı, köprü inşaatı, bahçeler oluşturulması,

aydınlatma gibi çalışmaları da vardır. Yol inşaatı

konusunda büyük vakıflardan pay ayrıldığı,

köprü inşaatı ve bakımı konusunda Diyarbekir

ve Hasankeyf’te birer vakfın hizmet verdiği

bilinmektedir.

Şehirlerin su ihtiyacı çoğu zaman vakıfların ilgi

alanına giriyordu. Suyun sağlanması yanında,

taksimi sonucu ortaya çıkan çeşmelerin kırsal

alanda su kuyularının, yazları soğuk su ihtiyacını

karşılayan sebillerin korunup, bakılması

hizmetleri vakıflarca karşılanıyordu.

Bu vakıflardan XVI. yüzyılda Diyarbekir

Beylerbeyliği’nde 11 tane vardır ve bu tutar

tüm vakıfların % 3,24’ünü teşkil eder. XVI.

yüzyılda Diyarbekir Beylerbeyliği vakıflarında

bu ünitelerden elde edilen gelir 2.652.061

akçelik bir meblağa ulaşmakta olup, bu miktar

o dönemde bölge ekonomisi için oldukça önemli

bir unsuru oluşturmakta idi.

Diyarbekir Eyaleti’nde bulunan vakıflarda 1.371

kişi görev yapmaktadır. Bu insanlar vakıfların

bulundukları şehirlerde ihtiyaçlarını karşıladıkları

için aldıkları yevmiye de bölge ekonomisinde

canlılık kaynaklarından birini oluşturuyordu.

Çalışan her bir kişinin bir aileyi temsil ettiği ve

bir ailenin de 5 kişi olduğu varsayılırsa 6.855 kişi

vakıf ödenekleri ile geçinmektedir. Bu rakam de

XVI.yüzyıl ölçülerinde orta büyüklükte bir belde

nüfusuna denktir. Dolayısıyla inanç temelli

kurumların şehre kattığı ivme açısından bu

durum dikkate değerdir. Tablo 1’de Diyarbakır

Beylerbeyliği’ndeki Vakıfların Dağılımı

verilmiştir.

Vakfın Adı Sayısı Genele %’si

Camiler 34 10,05

Mescidler 172 50,88

Medrese ve

Mektepler21 6,21

Zâviyeler 43 12,72

Mezarlar 21 6,21

Çeşme ve Sebiller 9 2,66

Su Kuyusu 1 0,29

Köprüler 2 0,59

Hanlar 4 1,18

Haremeyn vd. 5 1,47

Su Vakfı 1 0,29

Hamamlar 1 0,29

Cüz ve Sure Okuma 6 1,77

Diğerleri 18 5,32

Toplam 338

Tablo1

• Bir genelleme yapılacak olursa Diyarbakır’da

inanç etkisiyle ortaya çıkan yapılar dolayısıyla

şehirle ilgili şu genel bilgiler verilebilir:

• Sur içinde tarihi değere sahip 150-200 ci-

varında cami, medrese, kilise ve mescit

bulunmaktadır.

• *Kentin dört kapısının girişinde bir cami,

bir hamam ve bir han, bir camiye bağlı 13,

bağımsız 5 adet olmak üzere toplam 18

medrese, bulunmaktadır

• 1873 ve 1885 yıllı “Diyarbekir Vilayeti

Salnamesi”ne göre Diyarbakır kentinde

artık, 4164 hane, 3916 dükkan, 28 cami,

32 mescit, 4 medrese, 1 Mülkiye Rüştiyesi,

Page 101: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

99

1 Askeri Rüştiye, 35 mektep, 7 kütüphane, 5 tekke, 130 çeşme, 11

kilise, 6 Hıristiyan mektebi, 7 İslam kabristanı, 4 Hıristiyan mezarlığı

bulunmaktadır [12, 13].

• Hıristiyanlığa ait beş ayrı mezhep ve bunların oluşturduğu 22 kilisenin

bulunduğu bildirilmektedir [14].

İnançla Şekillenen Diyarbakır EvleriDiyarbakır evleri insanın doğa yı belli bir ritim ve düzen içinde algılayıp

dönüştürmesinin en açık örnekleri olarak görülebilirler. Evler, üç ana

öğeden oluşmaktadırlar. İç mekânlar, dış mekân ve bahçe. Evlerde

geleneksel İslam kültürünün oluşturduğu mimaride rastlanan haremlik ve

selamlık kısımları ana birer unsur olarak bulunmaktadırlar [3].

Geleneksel Diyarbakır evleri, iklimin ve mahremiyetin şaşırtıcı ve bir o kadar

da etkileyici kullanıldığı evlerdir. Evlerin kapılarında, topuzlu bir el şeklinde

veya 15-20 cm. uzunluğunda belirli bir biçim verilmiş bir demir parçası

olurmuş. Aslan başı olan tokmaklar erkekler için, hanım eli güzelliğinde

işlenense kadınlar ve bebek başlı motifli olanı da çocuklar içinmiş. Her biri

ayrı bir ses tonuna sahip olduğu için, ev sahibi çalan tokmaktan gelenin

erkek mi kadın mı yoksa çocuk mu olduğunu anlar, tedbirini ona göre

alırmış [15]. Kapı üstlerinde bazen evlerin yapıldığı tarihi belirten ve

ebced hesabına göre tarih düşürülmüş bir taş levha, bazen de ev sahibinin

hacı olduğunu belirten bir ayet veya Esma-i Hüsna’dan bir ismin yazıldığı

seramik levha olurdu [10].

SONUÇDiyarbakır şehri Müslüman unsurlarla tanışmadan evvel kadim kültür

ve inançların bir şehri iken Müslümanların bu coğrafyalara gelmesinden

sonra tamamıyla inanç eksenli bir şehir olarak kurulmuş ve varlığını öyle

sürdürmüştür. Şu oluşumlardan dolayı Diyarbakır İslam inancının etkilediği

bir şehir olarak kurulmuş ve aynı duyarlılıkla varlığını sürdürmektedir:

İslam şehrinin çekirdek kısmında Cuma namazı kılınan büyük bir cami

bulunmaktadır.

1. Ticari faaliyetlerin hemen hemen tamamı şehir merkezindeki büyük

caminin etrafında toplanmıştır.

2. İslam şehirleri genellikle, şehir çekirdeğindeki büyük camiye odaklı,

eğri büğrü, dar ve çok sayıda çıkmaz sokağı içeren, labirente benzer bir

Page 102: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

100

yol şebekesine sahiptir.

3. Mahalleler birbirinden belirgin şekilde ayrılmıştır. Mahalleleri oluşturan evler ise, avlusuz ev

tipine rastlamak mümkünse de genellikle avlulu ev formu yaygındır.

4. İslam şehirlerinde heykel, anıt ve benzeri unsurlar yoktur. Buna karşılık III. yüzyıldan itibaren

giderek yaygınlaşan mezarlar üzerine kurulmuş türbelere rastlanmaktadır [4].

Page 103: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

101

KAYNAKLAR:1. ÇELİK, C., Şehirleşme ve Din, Çizgi Kitapevi, , ss. 16-21,29-52, 2002.

2. GİDDENS, A., Sosyoloji Eleştirel Bir Yaklaşım, çev. Ruhi Esengün, İsmail

Öğretir, İhtar Yay., s. 101, 1993.

3. BAĞLI, M., BİNİCİ, A., Kentleşme Tarihi ve Diyarbakır Kentsel Gelişimi,

Bilim Adamı Yay., s. 21, 2005.

4. CAN, Y., İslam Şehirlerinin Fiziki Yapısı, TDVY, ss. 24,25, 1995.

5. CANAN, İ., İslam’da Çevre Sağlığı, Cihan Yay. ss. 47-59, 1986.

6. BİLMEN, Ö. N., Büyük İslam İlmihali, İstanbul, ss. 161-164, 1975.

7. TUNCER, O. C., “Diyarbakır Kent Kimliği”, I. Diyarbakır Sempozyumu,

Neyir Matbaası, s.166, 2000.

8. KEJANLI, D. T., “Diyarbakır Sur İçinin Tarihi Gelişim Evreleri”, Nebiler,

Sahabiler, Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu, Diyarbakır Valiliği, ss.

350-351, 2010.

9. www.bilinmeyendiyarbakır.com

10. KORKUSUZ, M.Ş., Eski Diyarbekir’de Günlük Hayat, Kent Yay., ss. 104-

105, 2007.

11. BİZBİRLİK, A., “Vakıf Şehir İlişkisine Bir Örnek, XVI. Yüzyıl Diyarbakırı”,

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Diyarbakır, Diyarbakır Valiliği, ss. 439-442,

2008.

12. ARSLAN, R., “ Diyarbakır Kentinin Tarihi ve Bugünkü Konumu”,

Diyarbakır: Müze Şehir, Yapı Kredi Yayınları, ss. 80-107, 1999.

13. YILMAZÇELİK, İ., XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, TTK, ss. 54-73,

1995.

14. YILDIZ, M., “Diyarbakır’da Hıristiyan Rumlardan Arda Kalanlar”, Nebiler,

Sahabiler, Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu, Diyarbakır Valiliği, s.

194, 2010.

15. YILMAZ, A., BARAN, M., “Diyarbakır Küçeleri”, Nebiler, Sahabiler, Krallar

Kenti Diyarbakır Sempozyumu, Diyarbakır Valiliği, s. 462, 2010.

Page 104: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

102

TARİHİ DİYARBAKIR SURLARI VE SURİÇİ BÖLGESİ

Page 105: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

103

Meral HALİFEOĞLUDicle Ünv. Mimarlık.Fak.

Mim.Böl. Diyarbakır

[email protected]

103

ÖZETDiyarbakır şehrinin ve surlarının ne zaman kurulduğu bilinmemekle beraber,

İçkale kesiminin ilk yerleşme yeri olduğu düşünülmektedir. Gabriel’e göre

buradaki höyük kentin ilk yerleşim alanıdır. En az beşbin yıllık geçmişi olan

Diyarbakır, farklı dönemlerde farklı medeniyetlerin yerleşim alanı tarihte

yerini almıştır.

Surların sınırladığı Suriçi Bölgesi ve İçkale’de farklı dönemlerin yapım

tekniği, tasarım, tarih ve sanat anlayışını yansıtan pek çok mimari eser

bulunmaktadır. Bunların bir kısmı günümüze özgünlüklerini koruyarak

ulaşmıştır. Hızlı göçle artan nüfus, yöneticilerin ilgisizliğ ve yetersizliğii,

halkın bilinçsizliği, çıkar çatışması gibi nedenlerle geleneksel dokunun

temel taşları olan bu yapılar önemli ölçüde tahrip olmuştur.

Oysa geleneksel kent alanlarının korunarak yaşatılması, tanıtılması,

sağlıklı yaşam alanları şeklinde değerlendirilmesi modern kentleşme

çabası içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Son zamanlarda edinilen

bu bilinçle Suriçi’nde tek yapı ve bölgesel ölçekte restorasyon ve sokak

düzenleme çalışmaları yapılmaktadır. Kamu kurum, kuruluş ve sivil toplum

örgütlerinin çabalarıyla yapılan bu uygulamalarla birçok geleneksel yapı,

korunarak yeniden işlevlendirilmektedir.

Kısa Kent TarihiAntik çağlardan günümüze kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyan

Diyarbakır, bir yandan Batı dünyasını Uzakdoğu’ya, diğer yandan da kuzeyi

güneye bağlayan önemli bir kavşak konumundadır. Bu bakımdan Kent,

hemen her dönemde bir yönetim, ticaret, sanat ve bilim merkezi olarak bu

özelliğini mimarlığına da yansıtarak günümüze gelmiştir.

Başlangıcından Osmanlı hâkimiyetine kadar geçen uzun zaman diliminde

Diyarbakır, çoğunluğu savaş nedeniyle, çok azı da anlaşmayla olmak üzere,

sık sık hâkimiyet değiştirmiştir. Kente hâkim olanların her seferinde ilkin

sur duvarlarının onarılmasıyla ilgilendikleri duvar ve burçların üzerine

yerleştirilen kitabelerden takip edilebilmektedir. Zaman içinde yıkılan ya

da yeni yapılan binalarla biçimlenerek günümüz dokusuna kavuşan kentin,

bu durumu zengin tarihi dokusuna da yansımıştır. Doğal afet ve savaşlara

rağmen 19.yüzyıla kadar sur dışına taşmamış oluşuyla da Diyarbakır,

Anadolu kentleri içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir (1).

Page 106: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

104

Diyarbakır ve çevresinde İ.Ö.7000’li yıllara

kadar inen ve tarımı bilen yerleşik bir düzenin

varlığı Ergani İlçesi, Çayönü bölgesinde yapılan

arkeolojik kazılardan öğrenilmektedir.

Yukarı Mezopotamya Bölgesi araştırma

kazılarında Ergani Hilar ve Silvan Hasuni

Mağaralarındaki buluntular, tarımla uğraşan

yerleşik kültür düzeninin İ.Ö.3000 yıllarından

başlayarak Subaru, Hurri, Mitanni, Asur,

Urartu (İ.Ö.1260-653), Makedonyalı İskender

İdaresi (İ.Ö.331-323), Selevkos (İ.Ö.323-140),

Roma (İ.Ö.523)-Part ve Bizans (395-639)

idaresinde kalan Kent, 639 yılında Arapların

eline geçmiştir. Kentte Emeviler (661-750),

Abbasiler (750-869), Şeyhoğulları (869-899),

Hamdaniler (899-930), Büveyhoğulları (978),

Mervaniler (984-1085), Büyük Selçuklular

(1085-1093), Şam Selçukluları (1093-1097),

İnanoğulları(1097-1142), Nisanoğulları (1142-

1183), Hasankeyf Artukluları (1183-1232),

Mısır ve Şam Eyyubileri (1232-1240), Anadolu

Selçukluları (1240-1302), Mardin Artukluları

(1401-1507), Safeviler (1507-1515) egemen

olduktan sonra, 1515’te Osmanlıların eline

geçmiş ve en önemli eyaletlerden birinin (Amida)

merkezi olmuştur. Osmanlıların, Safevi ve

Memluk siyaseti nedeniyle uzun süre orduların

toplanma ve hareket üssü, kışlağı ve bir ara aynı

nedenle Anadolu Beylerbeyliği yönetim merkezi

görevini üstlenmiştir (2).

M.Ö.69 yılından itibaren kentte egemenlik

kuran Romalılar, IV.y.y’ın ortalarından itibaren

kenti Roma Mezopotamyasının baş şehri haline

getirdiler. II.Contantius 330 yılında mevcut

kaleyi onartmış ve yarım daire şeklinde doğu

surlarını yaptırmıştır (3). Kentin batı surları

yaklaşık olarak bugünkü Gazi Caddesi’nin yerine

rastlıyordu.

M.S.367-375 yılları arasında, İranlıların

egemenliğinde yaşamak istemeyen Nusaybin’in

Hıristiyan halkı Diyarbakır’a göç ederek kentin

batısındaki düz alana yerleşmiş, surlar bu halkı

da içine alacak şekilde bugünkü biçimini almış

ve daha sonra kenti ikiye bölen kentin batı

surları yıktırılmıştır.

Yapılan bu genişletmeyle Gazi Caddesini izleyen

yeni bir surun yapıldığı, henüz arkeolojik

kazılarla ortaya çıkarılamayan bir tiyatronun

İçkale’de bulunduğu tahmin edilmektedir (3).

Tarihi Diyarbakır SurlarıDiyarbakır Surlarının ne zaman yapıldığı

bilinmemekle beraber, Şehrin doğusunu

sınırlandıran ve Dicle yatağından 100 m. kadar

yükseklikte bulunan ‘Fis Kayası’ isimli sarp

kayalığın, İçkale kesiminin ilk yerleşme birimi

olduğu sanılmaktadır (4).(Resim1)

Resim1.Kent dışından Diyarbakır Surları

Surlar, yapılışından başlayarak Diyarbakır’ı

oluşturan en önemli kentsel eleman olmuştur.

Boyutları ve malzemesiyle, savunma amacının

yanında sembolik bir işlevde yüklenmiştir.

Yapılan onarım, tamamlama ve ilaveler mimari

bir özenle tanımlanmış, kentlilerin can ve mal

emniyetinin garantisi olmuş, gerektiğinde dış

dünyadan ayırıcılık görevini üstlenmiştir (5).

Page 107: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

105

Resim2-3.Surlardan (İl Kültür Müd.arşivi) ve Evli Beden Burcu’ndan

görünüş.

Diyarbakır Surları, Dışkale ve İçkale olmak üzere iki ana kısımdan meydana

gelmiştir. Diyarbakır’ın hemen hemen her devirde onarım gören Dışkale

surlarının uzunluğu 5 km. kadardır. Bu surların kuşattığı alan doğudan

batıya 1700 m., kuzeyden güneye 1300 m. yi bulur. Surların yüksekliği

bugün yaklaşık 10–12 m. kadardır. Kalınlıkları ise 3-5 m arasında değişir

(2).

Dışkale’nin dışa açılan dört kapısı vardır. Kuzeydeki Harput (Dağ) Kapı

ile Elazığ’a, güneydeki Mardin Kapı ile Mardin’e, batıdaki Urfa Kapı ile

Şanlıurfa’ya bağlantı sağlanmaktadır(Şekil1). Kentin Dicle Vadisine

tek bağlantısı da doğu yöndeki Yeni Kapı iledir. 82 adet burcu bulunan

Dışkale’nin dirsek yerlerinde Evli Beden, Yedi Kardeş, Keçi, Nur Burcu gibi

özellikli olanları vardır.(Resim2-3-4)

İçkale, kentin kuzeydoğu köşesinde, savunulmasındaki kolaylığı açısından

düzlüğün son noktasında, vadinin en dik yerine kuruludur. İçine ayrıca

burçlarla güçlendirilmiş bir höyük (Hemedek-Viran Tepe) yapılarak, saray

ve savunma birliğinin bunun üstüne alındığı kalıntılardan anlaşılmaktadır.

Dağ Kapı (Harput Kapı) Urfa Kapı (Rum Kapı) Mardin Kapı Yeni kapı

Şekil 1.Diyarbakır Surlarında dört ana kapı

Page 108: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

106

Sur içine bakan 16, kentin kuzeydoğusunu

sınırlayan kayalık alanda bakan 4 adet burcu

bulunmaktadır. Fetih ve Saray kapıları ile

Suriçine, Oğrun Kapısı ile Dicle’ye, Küpeli Kapı

ile de değirmenlere açılmaktadır. İç kale, 1819

yılında Diyarbakır’da meydana gelen olaylarda,

Vali Behram Paşa tarafından bir savunma

merkezi olarak kullanılmıştır (6).

Şekil2. Surların sınırladığı Suriçi Bölgesi

Resim4. Dış surlardan görünüş

Surların ana yapım malzemesi yöreye özgü bir

malzeme olan bazalt taşıdır. Sur duvarlarında,

burçlarda dış ve iç duvarlarda, döşemede,

kemerlerde ve dendanlarda bazalt kullanılmış,

dış cephe yüzeyleri kesme taş biçiminde, iç

yüzeyler ise genellikle daha az işlenmiş taşlarla

örülmüştür. Bazı burçların dış duvarlarında

kılıcına (dış yüzeye dik olarak) yerleştirilmiş

silindirik taşlar da bulunmaktadır. Burçlardaki

kapalı ve yarı kapalı alanların üst örtülerini

oluşturan kubbe ile tonozlar ise tuğla örtülüdür.

Burçlar plan tiplerine göre dikdörtgen, çokgen

ve silindirik olmak üzere üç grupta toplanabilir.

Kapalı mekanları iki kattan oluşan burçların

zemin katları depo, birinci katları ise askerlerin

kaldığı bölümler olara kullanılmıştır. Teras

katları savunma amaçlı tasarlanan burçların

bazılarında iki teras katı bulunmaktadır. Bu

burçlar üç veya dört kattan oluşmuştur.

Sur İçi BölgesiDiyarbakır, yüzyıllar boyunca birçok uygarlığı

barındırdığından köklü bir kültürel birikime

sahiptir. Geçen her dönem, kentte birçok sanat

eseri niteliğinde mimari yapıt bırakmıştır. Ancak

günümüzde, surların sınırladığı yerleşim alanı

içinde ne yazık ki sadece Artuklu, Akkoyunlu

ve Osmanlı Dönemi eserlerinden bazılarını

bulabiliyoruz. 4. yüzyıldan başlayarak surlar,

dini yapılar, hanlar, hamamlar, medreseler,

konaklar, köşkler ve evler dönemlerinin mimari

özelliklerini günümüze yansıtmaktadır.

Dağ Kapı’yı Mardin Kapı’ya bağlayan Gazi

Caddesi ile Yeni Kapı’yı Urfa Kapı’ya bağlayan

Melek Ahmet Paşa Caddesi, sur içini dört dilime

ayırmaktadır (Şekil2). Her dilim içerisinde de çok

sayıda anıtsal yapı bulunmaktadır (Resim5-6).

Bunlar içerisinde camiler ve mescitler özgün

işlevlerini sürdürürken, pek çoğu farklı işlevde

kullanılmakta ya da kendi haline bırakılmış

durumdadır.

Kiliselerden ikisi hizmet verirken, üç

tanesi restore edilerek kültürel olarak

değerlendirilmeyi, diğer üç tanesi ise kaderini

beklemektedir. Aynı durum hamamlar içinde

geçerli olup, ya ticarethanelerin deposu olarak

kullanılmakta, ya da boş bırakılmaktadırlar.

Page 109: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

107

Resim5-6Anıtsal yapılardan Ulu Cami ve Meryem Ana Kilisesi

Kentin surlarla çevrili oluşu, tüm yerleşim alanını bu sınır içinde gelişmek

zorunda bırakmıştır. Zamanla nüfus artsa da sur dışına yayılma olmamış,

var olan yapıların yanına yeni yapılar eklenerek, birbirine bitişik yapılardan

oluşan mahalleler meydana gelmiştir.

Suriçi, düz bir arazi üzerinde kurulmuştur. Manzara tercihi olmadığından,

iklim yerleşmeyi biçimlendiren etkenlerin başında yer almıştır. Arazinin

düzlüğü ile belli bir yön endişesinin olmayışı organik sokak dokusunun

oluşmasını sağlamıştır.

Sur içerisindeki evler küçük çapta bir kale gibi duvarlarla sokaktan tecrit

edilmiş, sokağa mümkün olduğu kadar az ve küçük pencereler açılmıştır.

Sokakların darlığından, cumbalarda cephe yerine yan kısımlara pencere

açılmıştır. Sert siyah bazaltın büyük bir ustalıkla işlenerek dar sokaklar

etrafında dış dünyaya kapalı, ancak kendi içinde her biri ayrı birer dünya

olan bu evler, kültürel etkenlerin, yaşam biçiminin, gelenek ve görenekler

ile coğrafik koşulların sentezinde oluşmuş yapılardır.

Surlarda ve Sur İçi Bölgesinde Koruma ÇabalarıDiyarbakır; surları, anıtsal yapıları ve geleneksel konutları ile binlerce yıllık

tarihi geçmişe sahip bir yerleşim yeridir. Surlar ile çevrili alanda bulunan

geleneksel yerleşim dokusu; köyden kente göç ile artan nüfus baskısı,

kentin hızlı büyümesi, düzensiz kentleşme, sur içine sıkışma zorunluluğu,

bakımsızlık, ekonomik sorunlar vb birçok sebepten dolayı bozulma sürecine

girmiştir. Özellikle 90’lı yıllarda Güneydoğu kırsalından, Diyarbakır kent

merkezine doğru yaşanan yoğun göç, bu alandaki bozulmayı daha da

hızlandırmış ve oluşan tahribat neredeyse geri dönülmez bir hale gelmiştir.

Türkiye’nin birçok tarihi kent merkezinde olduğu gibi, kent ölçeğinde de

koruma kavramı geç ele alınmış ve koruma amaçlı imar planı ancak 1990

Page 110: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

108

yılında hazırlanabilmiştir. 2010 yılında yeni

koruma amaçlı imar planı hazırlanmaktadır.

Surların tarihi ve turistik önemi anlaşılınca,

1942 yılından itibaren koruma altına alınarak

onarımlara başlanılmıştır. İlk olarak Urfa Kapı ve

Dağ Kapı onarılmış, Hindibana kapısı açılmıştır.

Dağ Kapı surlarının yıkılan kısmının enkazı

temizlenmiş ve bazı burçlar onarılmıştır. Kentin

sur dışına doğru gelişimini kolaylaştırmak

ve ulaşımı rahatlamak için mevcut kapıların

yanına veya gerekli görülen yerlere, zamanın

ulaşım araçlarının rahatlıkla geçebileceği

boyutlarda yeni kapılar açılmıştır. 1952–1954

yılları arasında “Keçi Burcu” esaslı bir onarım

geçirmiştir. Son yıllarda Kültür Bakanlığı

ve Valilik tarafından surların restorasyon

çalışmalarına ağırlık verilmiştir.

Bugün Diyarbakır tarihi kent merkezinin

özellikle çevre boyutunda niteliklerini

yitirdiği, çoğu eski yapının ya değiştirilerek,

ya da yıkılıp yerine çok katlı yapılar yapılarak

niteliksiz alanlara dönüştüğü görülmektedir.

Bu çevrelerin gerçek değerlerinin anlaşılması,

zengin kültürel mirasının korunması gerekliliğini

de beraberinde gündeme getirmiştir. Kentsel

dokuyu oluşturan kültürel varlıkları koruma

çabaları geçmişle karşılaştırıldığında olumlu

yönde gelişmektedir. Konuyla ilgili tüm resmi ve

sivil kuruluşların tarihi çevre koruma konusunda

ilgi ve duyarlılıkları artmakta, daha bilinçli

uygulamalar yapmaya çabalamaktadırlar (7).

Son yıllarda Diyarbakır’da bazı kamu kurum,

kuruluş, sivil toplum örgütleri ve özel girişimciler

tarafından anıtsal yapılar ve geleneksel evler

de restorasyon çalışmaları yapılarak, günümüz

değerlendirilmesinde yenilen kullanılmaktadır.

Bu çalışmalar genelde tek yapı ölçeğinde olsa

da, yer aldıkları sokak ve mahalleye geleneksel

yaşam biçiminin ve kültürünün koruma ve

yaşatma duyarlılığı yansımaktadır(Şekil3.).

Sağlıklı kentleşme çabası içerisinde olan bir

şehirde geleneksel kent alanlarına verilecek

değer, koruma ve kimliğe sahip çıkma gayretiyle

kentlilik bilincini de beraberinde getirmektedir.

Bu bakımdan sokak, ada, mahalle kapsamında

geliştirilecek uygulamalar ile kent ölçeğinde

koruma sonuçlarına ulaşılabilecektir.

Şekil3. Koruma altına alınmış geleneksel ev örnekleri

1999 tarihinde İçkale’de başlayan kentsel

dönüşüm çalışmaları, bölgesel ölçekte önemli

bir koruma örneğidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı

Page 111: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

109

ve ÇEKÜL’ün işbirliği ile yapılan çalışmalarda, yapıldıkları dönemin

özelliklerini yansıtan mimari yapıtlar kimliklerine uygun restore edilerek,

kentin kültürel yapılarıyla yeniden işlevlendirilmektedir. Gazi Caddesi,

Melek Ahmet Caddesi ile Yeni Kapı Sokak’ta yapılan rehabilite ve yenileme

çalışmaları da geleneksel kent alanı olan Suriçi’nde koruma ve sağlıklı

yaşam alanları oluşturma çabalarının bir parçasıdır(Resim7-8-9).

SONUÇGüneydoğu Anadolu Bölgesi’nin önemli tarihi merkezlerinden biri olan

Diyarbakır, hemen her dönemde yönetim, ticaret, sanat ve bilim merkezi

olarak çeşitli uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümüze kadar

taşımıştır. Bunlar içerisinde en önemlisi, tarihi kent merkezini çevreleyen

ünlü Diyarbakır surları ve Suriçi bölgesidir. Yapıldıkları dönemlerin izlerini

taşıyan anıtsal yapı ve geleneksel evlerden oluşan Suriçi, 20. yüzyıla kadar

özgün kent siluetini korumuş, özellikle 1960’lı yıllardan sonra hızlı bir

bozulma sürecine girmiştir.

Dünyada eşine ender rastlanan savunma yapılarından Surlar ile suriçi

bölgesinde yer alan çok sayıdaki varlığımız, Diyarbakır’ın özgün değerlerinin

somut örnekleridir.Bu zenginliğin korunması ve yaşatılması gereği

geçte olsa kabullenilen ve çaba gösterilen gayretlerdendir. Gerek devlet

ve gerekse halk tarafından koruma düşüncesinin ve bilincin gelişmesi,

kültürel mirasın korunması adına önemli gelişmelerdir. Surlarda yapılan

Page 112: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

110

restorasyon çalışmaları ile çevresinin niteliksiz yapılardan arındırılması, bazı anıtsal yapılar,

geleneksel konutlar ve İçkale’ de yapılan koruma çalışmaları geleneksel dokunun ve kent kimliğinin

korunması için atılmış büyük adımlardır. Çünkü hızlı kentleşme ve teknolojik gelişim içerisinde

kentlerin özgün değerlerini korumaları, kimliklerini sürdürülebilmelerini güçleştirmektedir. Bu

bakımdan Diyarbakır Suriçi’nde uzun ve kısa vadede yapılacak doğru, planlı ve bilinçli çalışmalarla

tarih, kültür ve sanat değerleri yüksek eserlerimiz gelecek kuşaklara sağlıklı biçimde aktarılmış

olacaktır.

Page 113: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

111

KAYNAKLAR1. Parla, C. “ , I.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır

Sempozyumu, 2004, Diyarbakır.

2. Sözen,M.,, Diyarbakır’ Tanıtma ve Turizm Derneği Yayını, 1971, İstanbul.

3. Gabriel,A., , 1940, Paris.

4. Beysanoğlu, Ş. “, ciltII, 1987, Ankara.

5. Can, C., Diyarbakır’ı Tanıtan Şevket Beysanoğlu’na 70 Yaş Armağanı,

1991, Ankara.

6. Yılmazçelik,İ., Türk tarih Kurumu, 1975, Ankara.

7. Dalkılıç, N., ve Halifeoğlu, M., , Korumada 50 Diyarbakır’da Koruma

Çalışmaları, Uygulama Sorunları ve Öneriler”, Korumada 50 Yıl, Mimar

Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, 2005,İstanbul.

Page 114: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

112

BAZALT TAŞLI KENT’TE BİR MEKAN(Cahit Sıtkı Tarancı Evi)

Page 115: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

113

Yrd.Doç.Dr.Mine BARANÖğr.Gör.Aysel YILMAZ Dicle Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi

113

ÖZETTarihsel konumuyla ülkemizin değil, dünyanın da sayılı kentlerinden biri

olan Diyarbakır, siyasal ekonomik ve ticari alanda olduğu gibi kültürel

alanda da bu niteliğini korumuştur. Şehir, musiki, şiir, edebiyat, felsefe

ve el sanatları alanında pek çok ünlü yetiştirmiş, böylece ilim ve sanat

dünyamıza ışık tutmuştur. Kültür ve sanat bütünlüğü içinde ki böylesi bir

gelişme doğaldır ki mimarlık alanına da yansımıştır. Diyarbakır evleri başlı

başına birer plastik sanat ve içinde yaşanan bir şiir dünyasıdır.

Çalışma, huzur sessizlik ve dinlendirici bir atmosferin kara bazalt taşlarıyla

nasıl sağlandığı, bazalt taşlı kentin yetiştirdiği dünyaca ünlü bir şairimiz

olan Cahit Sıtkı Tarancı ve onun yaşadığı evin sanatla buluşmasını

anlatmaktadır.

Bazalt Taşlı Kent: DiyarbakırDiyarbakır, uygarlık geçmişi M.Ö.7000 yıllarına kadar uzanan hemen her

dönemde önemini koruyan tarihi bir ilimizdir.

Yazılı tarih dönemine göre yörede yaşayan ilk uygarlık Huri ve

Mittani’lerdir(M.Ö.3000).Tarihçe sonra Asurlular, Aramiler, Urartular,

İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar,

Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artuklular, Akkoyunlular başta olmak

üzere Osmanlılar’a kadar uzanır. Şehir bu özel konumuyla 26 medeniyete

beşiklik etmiştir. Amida, Amid bazen de kara bazalt taşlarından dolayı Kara

Amid adı verilen şehir, Anadolu ile İran, Irak ve Suriye arasında bir geçiş,

köprü görevi yapmıştır.

Diyarbakır, Karacadağ’dan Dicle’ye akan lavlardan dolayı tümüyle volkanik

bir düzlük içindedir. Ayrıca bu oluşum, şehrin 650 m. yükseklikteki bazalt

platformunun doğusunda yer almasına neden olmuştur.

Diyarbakır’da bugün karşımıza çıkan mimarlık ürünleri, bu kentin hangi

kültür çevreleriyle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Şehir surları,

evleri, camileri, kiliseleri, han, hamam ve türbeleriyle bir açık hava

müzesini andırır. Diyarbakır’a egemen olmuş devlet ve medeniyetlerin açık

göstergelerinden biri olan evler, yerleşim içinde köklü bir yapı geleneği

oluşturmuşlardır.

Page 116: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

114

Şehir, uzunluk bakımından Dünyada Çin

Seddi’nden sonra ikinci; Yapı eskiliği bakımından

birinci olan, 5 km. uzunluğunda surlarla

çevrilmiştir. Kalkan balığı görünümünde ki sur

yerleşimi, topoğrafik koşullara uyum göstermesi

yanında, kentsel arazi kullanımını etkileyerek,

evlerin oldukça bitişik ve dar sokaklar içinde

planlanmasına yol açmıştır

Doğal yapı gereği, kuzeyde bulunan Güneydoğu

Torosları’nın engel oluşturduğu il, yazları

oldukça sıcak ve kurak, kışları soğuk ve az

yağışlıdır.

1950 öncesinde genellikle bir bodrum katı

üzerine kurulmuş tek katlı yapılar çoğunlukta

iken sonraları iki katlı evler çoğalmaya

başlamıştır.

İl, volkanik bir arazi üzerinde kurulu

olduğundan, çevresinde bol miktarda bazalt

taş bulunmaktadır. Bölgenin bitki örtüsü

bakımından fakir olması nedeniyle yerleşim

birimini oluşturan yapılarda ana malzeme

olarak taş kullanılmıştır.

Türk İslam mimarisinin özelliklerini taşıyan

Diyarbakır Evleri, son 20-30 yılda sur içindeki

düzensiz yapılaşma sonucu yok olmaya

başlamıştır. Ancak son yıllarda koruma bilincinin

artmasıyla, bazı evler yaşatılmaktadır.

Bu evlerden biri, günümüzde Kültür Müzesi

olarak kullanılan Diyarbakırlı şair Cahit Sıtkı

Tarancı’nın doğduğu evdir. Ev, aynı zamanda

şehrin kültürel yapısı ve yaşamı hakkında

ipuçları veren en iyi sivil mimarlık örneklerinden

biridir.

Cahit Sıtkı Tarancı Eviİl merkezinde Camii Kebir Mahallesi, Cahit

Sıtkı Tarancı Sok. No:3’te bulunan ev, 1733

yılında inşa edilmiştir. Daha sonra Cahit Sıtkı

Tarancı’nın ailesine geçmiştir.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın çocukluk ve gençlik

yıllarının bir bölümünün geçtiği bu tarihi ev,

1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın

alınarak onarıldıktan sonra, Cumhuriyet’in 50.

yılında 29 Ekim 1973 yılında Cahit Sıtkı’nın

anısını yaşatmak amacıyla müze olarak hizmete

açılmıştır. 32 yıldan beri kültür müzesi olarak

hizmet veren bu evde, şairin şahsi eşyaları, el

yazısı ile yazılmış mektupları, aile fotoğrafları

ve kitapları yer almaktadır. Bu sanat yapıtı,

272 yıllık tarihi geçmişi ve mimari üslubuyla,

yapıldığı dönemin izlerini taşımaktadır.

Diyarbakır’da ev mimarisini etkileyen 3 önemli

unsur vardır. Bunlardan birincisi sosyokültürel

yapı, ikincisi iklimin olumsuz etkisi, üçüncüsü

volkanik bir arazi üzerinde kurulu olan yerleşimin

sur içine sıkışıp kalmasıdır.

Bütün bu etmenlerin etkilerini Cahit Sıtkı

Tarancı Evi’nde görmek mümkündür. İslami

inançlardan kaynaklanan kadın ve erkeğin bir

arada bulunmaması gereği ev, haremlik ve

selamlık bölümlerine ayrılmıştır. Selamlık, eve

gelen yabancı misafirlere ayrılmış olup harem

kadınların yaşadığı bölümdür. Ancak günümüze

ulaşan, evin haremlik bölümüdür.

Yazların çok sıcak ve kurak, kışların ise oldukça

soğuk ve yağışsız geçmesi, evin mevsimlere

göre yönlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Evin

merkezi durumundaki avlunun (mahalli dilde

Page 117: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

115

havş) çevresi yazlık, kışlık ve mevsimlik bölümlere ayrılmıştır.

Surların sınırladığı yerleşim dokusundaki birçok ev gibi Cahit Sıtkı Tarancı

Evi de, dar sokaklar (küçe) arasında yer almaktadır.

Yapıda kullanılan ana malzeme bazalt taşıdır. Erkek ve dişi taş olarak

adlandırılan bu taşın gözenekli olanı dişi taş, gözeneksiz olanı ise erkek

taştır. İklimin olumsuz etkilerini azaltarak, yazın serin kışın sıcak mekanlar

oluşturan Kara bazalt taşın ağır görüntüsünü hafifletmek için avluya bakan

duvarlar, kapı ve pencere kemerleri “Cıs” adı verilen sönmüş kireçten

yapılan daha çok bitkisel bezemelerle cepheler rahatlatılmıştır.

Odaların hemen hepsi oturma, yatma, yemek yeme, misafir kabul etme

gibi çeşitli ihtiyaçları karşılar.

Evlerin üstü “dam” adı verilen düz toprak ile örtülüdür. Yağmurdan sonra

bu toprak damlar silindir şeklindeki “loğ” adı verilen taşlarla sıkıştırılarak

damın akması önlenir. Bu toprak örtü , sıcak iklime karşı yalıtım görevi

de görmektedir. Damlar, aynı zamanda sıcak yaz gecelerinde ev halkının

uyuma işlevine de yanıt verir. “Taht” adı verilen ahşap karyolalara “stara”adı

verilen örtüler gerildiği için kimse birbirini görmezdi. Diyarbakırlıyı açık

havada ve yüksek bir yerde yatmaya iten bir başka sebep de özellikle yaz

aylarında görülen akreplerdi.

Evin Bölümleri

Sokak Girişi Sokak şekillenmesinde surların etkisi büyüktür. Surlar, evleri iki yönlü

etkilemiştir. Birincisi yazları çok sıcak bir bölgede serinletici rüzgarları

keserek, ikincisi ise tam tersi bir etkidir. Kentin genişlemesini sınırladığı

için sur içindeki alanda bir yoğunlaşma olmuş, evler birbirine yaklaşmış ve

sokaklar daralmıştır. Böylelikle gölgelik alan çoğalmış, serinletici öğeler

belirmiştir. Ev sokaktan yüksek duvarlarla ayrılmıştır. Sokakların darlığı

nedeniyle şahnişlerden (evin sokağa taşan bölümü) cepheye pencere

açılmamış, yan taraflara ve cephenin üst kısımlarına açılmıştır.

Sokaktan eve sade bir kapıdan girilir. Sokak cephesi yontma taştan

örülmüştür. Eve giriş, oldukça küçük ve insan boyutundan daha az olan

Page 118: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

116

kemerli bir kapıdan sağlanır. Bu, insanların

birbirine saygısından kaynaklanır. Eve gelen

misafir, başını, alçak olan kapıdan eğerek

içeriye girer. Ev sahibine saygısını bu şekilde

ifade etmiş olur.

Sokak kapısı üstündeki saçak, kapı eninden fazla

tutulan birer bingiyle oturtulan sal taşlıdır. Bu

eleman kapıyı vurgulama yanında, yağmurdan

korunmadır. Bir kale gibi dış çevreye kapalı

tutulan evin içi oldukça süslü ve gösterişlidir. Eve

“sokak arası” veya “kapı arası” denilen dar bir

geçitten girilir. İç dış yaşamı birbirine bağlayan,

bazı evlerde ahır bağlantısının da yapıldığı bu

mekanlar evin merkezi sayılan “avlu” ya açılır.

Resim 1 : Cahit Sıtkı Tarancı Sokak ve Giriş Bölümü

AvluAvlu, yazın günlük yaşamın büyük bölümünün

geçirildiği, dikdörtgen planlı bir alandır. Bu

alan yüksek duvarlarla çevrili olduğundan,

içerideki yaşam dışarıdan görülmez. Avluya

doğrudan bağlantısı olan birimler, yarı açık,

kapalı ve ıslak alanlardır. Üst kata bağlanan ve

bodruma inen merdivenler de yine bu alandadır.

İçindeki havuzu, bahçesi ve kuyusu ile doğa,

içeride yaşatılmaya çalışılmıştır. Avlu döşemesi,

dişi bazalt taştır. Yaz aylarında gün batımına

doğru avlu yıkanarak taşın boşluklarına dolan

su aracılığıyla sonradan doğal bir serinlik

yaratılmış olur.

Resim 2 : Cahit Sıtkı Tarancı Evinde “Avlu”

Bodrum Kat Evin bodrum katları, kuzey ve doğu kanadında

bulunan ve zeminden 3-4 basamakla inilen

mekanlardır.

Bodrum, zerzembe adı verilen (kiler) kat,

yaşamdan ziyade, depolama amaçlı servis

alanlarıdır. Bodrum avludan yükseltilerek, içinin

ışık ve doğal hava alması sağlanmıştır. Kışlık

yakacak yanında küplere konan yiyecek ve

içecek nemsiz, havadar ortamda saklanmış olur.

Bol pencereli oldukları için depolamaya uygun

koşullara sahiptirler.

Resim 3 : Cahit Sıtkı Tarancı Evinde Bodrum

Page 119: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

117

Zemin Kat

Cahit Sıtkı Tarancı Evi, mevsime göre yönlenerek yazlık, kışlık ve baharlık

bölümlere ayrılmıştır. Güneye bakan kışlık bölüm, avlu kodundan 5

basamakla yükseltilmiş ve sofa aracılığıyla odaya bağlanmıştır. Oda’nın

kat yüksekliği ve boşluklar yazlık bölüme göre azaltılmıştır. Odada ısınma

donanımı yoktur. Yaygı, sergi giyim kuşam hep yündendir. Dışarıda

karbonmonoksidi atılmış

Resim 4 : Evin Kışlık Bölümü

meşe kömürü “köz” haline getirilince mangalla içeriye alınır. Kışın bir masa,

hamur tahtası veya o görevi yapan bir yükseltinin üstüne örtülen büyük

yün battaniyeye bağdaş kuranlar yaklaşır, çevresini sarar. Mangal alttadır.

Tek ocak mutfaktadır. Bu nedenle kış odası, mutfağa yakın ve korunaklıdır.

Bir yönü de sofaya açılır. Doğu kanadında yer alan ve baharlık olarak

düzenlenen bölüm, iki oda ve eyvandan oluşur. Mutfak bağlantılı oda aynı

zamanda üstünde bulunan koltuk oda ile de ilişkilidir.

Resim 5 : İlkbaharlık Bölüm

Page 120: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

118

Resim 6 : Evin İlkbaharlık Bölümünden İç Mekan

Düzenlemesi

Avlu kodundan 3 basamakla inilmesine rağmen,

zemin katta kuzeye dönük planlanan bir

başka mekan da “serdap” adı verilen soğukluk

alanlarıdır. Bölgesel bir özellik olarak bazı

evlerde bulunan serdaplar, sıcak yaz günlerinde

ev halkının serinleyebileceği, ortasında süs

havuzlarının bulunduğu özel mekanlardır.

Resim 7 : Cahit Sıtkı Tarancı Evinde Serdap’ın Girişi”

Zemin kat, aynı zamanda hela, hamam, bahçe

gibi hizmet alanlarından oluşur.

Üst KatEvin yazlık ve baharlık bölümlerini oluşturan

bu katın batı kanadı, günümüzde Cahit Sıtkı

Tarancı’nın eserlerinin bulunduğu bir sofa ve iç

içe geçen iki odadan meydana gelmiştir.

Resim 8 : Evin Sonbaharlık Bölümü

Resim 9 : Cahit Sıtkı Tarancı’ya Eşyaların Bulunduğu

Bölüm (Sonbaharlık Bölüm)

Avlu kodundan 9 basamakla çıkılan bu bölüm,

yazlık bölüm ile yakın ilişkilidir. Bu tarihi evin

belki de en iyi cephelerinden biri, yüksek

eyvanlarla zenginleştirilmiş yazlık bölümdür.

Avlu kodundan bir merdivenle çıkılarak

ulaşılan bu bölüm, kuzeye yönlendirilerek serin

rüzgarlardan faydalanma amaçlanmıştır.

Evin en büyük ve en gösterişli odasının da

bulunduğu bu kat, zengin taş işçiliğinin de iç

cephede daha iyi hissedildiği bölümdür.

Page 121: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

119

Resim 10 : Evin Yazlık Bölümü

Resim 11 : Yazlık Bölüm Girişi

Diğer odalardan daha çok görsel zenginliğe sahip üst katta bulunan yazlık

oda, işlevsel ve görsel amaçlı, alçı bezemeli kenarları yaldızlı nişler (paca),

kapakları oymalı, aynalı dolaplar ve renkli vitraylı tepe pencereleriyle

oldukça zengin bir iç süslemeye sahiptir.

Resim 12 : Yazlık Bölümde Tepe Penceresi

Resim 13 : Yazlık Bölümde Oda ve Aynalı “Niş”

Page 122: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

120

Özellikle özel günlerde sıkça kullanılan odanın

iki tarafı boydan boya oturma amaçlı sedirlere

ayrılmıştır.

Pencere açıklıkları ve kat yüksekliği fazla

tutularak, uygun hava akımı sağlanmıştır.

Resim 14 : Yazlık Bölümde Pencere Detayı

Üst katta yer alan bir başka mekan da koltuk

odadır. Evin kuzeydoğu bölümündeki bu

mekanlara, zemindeki odadan birkaç basamakla

çıkılarak ulaşılır. Bu oda özellikle kışlık kuru

gıdanın (ceviz, sucuk, pestil, kuruyemiş vb.)

kilerlere inmeden odaya servisine uygun

düşünülmüştür.

Resim 15 : Oda İçlerinden “Koltuk Oda” Girişleri

Evin kuzeydoğu kanadında yer alan üst kat

odasının daha büyütülmesi amacıyla genellikle

dört tarafına çıkıntı yapılmıştır. Sokağa taşan

bu bölümün (cumba, şahniş), geniş yüzeyi

karşı komşuyu görmemek amacıyla sağırdır.

Pencereler yan taraflara sokağı boyunca

görebilecek şekilde açılmıştır. Sokağa taşan

kısmın yükünü hafifletmek amacıyla ahşap

karkas yapılan bu alan, pencere yönünde sedir ve

yastıkların yer aldığı oturma düzeniyle çevrilidir.

Bütün odaların tavanı ahşap kirişlemedir.

EyvanKonutun odağı avlu ve bunun en önemli öğesi

eyvandır. Eyvan, avlu ve kapalı alanlar arasında

yarı açık bir alandır. Özellikle yaz aylarında ev

halkının en çok tercih ettiği mekanlardan biri

olmuştur. Evin güney kanadının üst bölümünde

yer alan bu alan, iki kemerli önü kuzeye dönük

bir yaz odası görünümündedir. Aynı zamanda

odalara geçişi de sağlayan bu eyvan, paca adı

verilen dolap ve nişlerle süslenmiştir. Evin en

büyük açıklıkları oldukları için kemerleri süslü

ve göz alıcıdır. Üst örtüleri kavak kirişli “dam”dır.

Resim 16 : Cahit Sıtkı Tarancı Evinde “Eyvan”

Page 123: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

121

Resim 17 : Eyvan’da “Paca”

Sahanlık ve GezemekCahit Sıtkı Tarancı Evi’nde merdiven genellikle bir sahanlıkla son bulur.

Sahanlığın uzatılarak eyvan ve odalara geçiş yapan bölümüne “gezemek”

adı verilir. Bu bölüm evin batı kanadındaki odanın önünde yer almaktadır.

Merdivenler yapının diğer bölümlerinde olduğu gibi dişi bazalt taştandır.

Korkuluklar demir işçiliğinin en güzel örnekleriyle çevrilidir.

Resim 18 : Yazlık Bölümde Sahanlık ve “Gezemek”

BahçeDiyarbakır evi bahçesiz düşünülemez. Küçük de olsa avlunun bir köşesi

bu yeşil alana ayrılmıştır. Bahçe alanı Tarancı Evi’nde oldukça büyük

tutulmuştur. Bu alanın ortasında çiçeklik ve çeşitli meyve ağaçları

bulunmaktadır. Evin kara taşlı kasvetli havası bu yeşil doğa parçasıyla

giderilmeye çalışılmıştır.

Resim 19 : Evin Bahçesi

Page 124: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

122

HavuzHavuz, çoğu Diyarbakır Evinin vazgeçilmez bir

öğesidir. Kanuni döneminde şehre getirilen

kanalizasyon ve içme suyu tesisatının çok iyi

olması, evlerde çok sayıda havuz yapılmasına

olanak vermişti. Havuz, sıcak iklimin ve doğadan

kopuk olarak içe dönük planlanan evlerde klimal

ve görsel amaçlara hizmet eder. Avlunun içinde

yer alan elips şeklindeki havuz, ortada fıskiyeli

ve bahçeye bitişiktir. Havuz kadar önemli ve onu

tamamlayan bir unsur, boşalan su için düşünülen

(görsel su oyunları) kanalcıklarıdır. Havuz

onunla orantılı dikdörtgen bir sekiye alınmış

ve boşaltma haznesiyle zenginleştirilmiştir.

Taşan su, bu sekizgen yuvadan düşey olarak

boşalmakta, buradan taşanlar da 2. bir çanaktan

yollanmaktadır. Bu küçük su haznesi, aynı

zamanda bahçede bulunan kuşların su içimine

de elverişli yapılarak insanlar kadar hayvanların

bile unutulmadığı detaylar yaratılmıştır.

Resim 20 : Avluda Havuz

Resim 21 : Havuzda Su Haznesi

MutfakMutfak, kuzey kanatta olup bir kemerle avluya

ve böylece güneşi bol, rüzgarı az güneye

yönlendirilerek, işlevlerine en uygun noktada

yer almıştır. Çünkü eyvanlar gibi önü açık

düşünüldüğünden kış aylarının olumsuz etkileri

kesilmek istenmiştir.

İçinde ocakları olan mutfak, evin kullanım

kolaylığı bakımından harem bölümünde kilere

yakın olarak düzenlenmiştir. Mutfak aynı

zamanda kışlık bölüme yakınlaştırılarak sıcak

havadan faydalanma amaçlanmıştır.

Mutfak içinde yemeğin pişirildiği yerlere “maltız”

denir. Üç-dört ocağı olan maltızın içinde kömür

ateşi yakılırdı.

Ayrıca mutfağın içinde yer alan bacalara

tütmekten gelen “tütünlük” adı verilirdi. Çamur

ve sıvalı olan bacanın yanında yemek pişirmede

kullanılan kazan, kepçe, bakraç vb. mutfak

eşyaları yer alırdı.

Evin mutfağı sokak yönünde, cumba altında

olup kafesli kemeriyle kendini hissettirir.

Page 125: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

123

Resim 22 : Mutfağın İçi

HelaHela, günlük kullanımın yoğun olduğu zemin kat avlusu içinde yer alarak

gözden uzak yapılmıştır. Aynı zamanda kanalizasyon tertibatı ve sağlık

nedeniyle sokağa en yakın yerde, girişin yakınındadır. Helaya düz olarak

girilir. Alaturka tipte iki basamak taşının belli aralıklarla konmasından

meydana gelir.

Resim 23 : Cahit Sıtkı Tarancı Evinde Hela

HamamEski Diyarbakır’da yıkanmak için genellikle mahalle hamamlarına gidilirdi.

Ancak Cahit Sıtkı Tarancı Evi gibi büyük ev ve konaklarda ayrı hamamlar

yapılmıştır. Evin hamamı avlunun batı kanadında zemin katta yer alır. Giriş

bölümünde, elbise çıkarma ve hemen yanında dinlenme yeri bulunur. İç

kısım, sıcak ve soğuk su borusunun döşendiği bir köşede kurnanın yer

aldığı yıkanma bölümüdür.

Resim 24 : Evin hamamı

Page 126: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

124

Cahit Sıtkı Tarancı’nın çocukluk ve gençlik

yıllarının bir bölümünün geçtiği bu tarihi ev,

hem Diyarbakır sivil mimarlık örneğinin en

güzel yapılarından birini yansıtmakta, hem de

bu havayı soluyan önemli bir şairin yaşamından

ve eserlerinden kesitler sunmaktadır.

KAYNAKÇA:1. Tuncer, O.C, (1999), “Diyarbakır Evleri”

Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Kültür ve

Sanat Yayınları

2. Diyarbakır Valiliği Yayınları

3. Sözen, M. (1971), “Diyarbakır’da Türk

Mimarisi” Diyarbakır’ı Tanıtma Ve Turizm

Derneği Yayını

4. Baran, M. (2000), “Halkbilimi Bağlamında

Anadolu-Türk Konutunun Mekansal

Oluşumu” Yayınlanmamış Doktora

Tezi YTÜ. İstanbul

5. A. Gabriel (1940), “Voyages Archeolog’iques

dans la Turquie Orientale, Paris,s.95-182

6. Erginbaş, D. (1953), “Diyarbakır Evleri”

Yayınlanmamış Doktora Tezi, İTÜ, İstanbul

Page 127: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 128: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

126

TARİHTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR’DA SU SORUNU

Page 129: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

127

Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi

[email protected]

127

Diyarbakır’ın bilinen en eski su isale hattı, kesin tarihi belli olmamakla

beraber 1535 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır.

Şehre 14 km mesafede bugün Serapgüzeli köyü diye bilinen ve Gözeli

mevkiinde bulunan kaynaktır. Diyarbakır tarihinde önemli bir yere sahip

olan kaynak Hamravat Suyu adıyla ünlüdür.

Hamravat Suyu’nun şehre getiriliş tarihi, ilgili kaynaklarda değişik olarak

verilmiştir. Evliya Çelebi, suyun h. 941(m. 1535) tarihinde getirildiğini

yazar.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970.

Evliya Çelebi Hamravat suyu için der ki: “….Eski bilginler, bu Hamravat suyu

içine pamuk koyup sonra yine tartmışlardır….İstanbul’da Eski Saray kapısı

önündeki biricik çeşme suyundan ıslanıp kuruyan pamuk ile, bu Diyarbekir

Hamravat Suyunun pamukları beraber tartılmıştır. Bu kadar hafif sudur.

Eğer pamuğu ağır olsa, acı olup faydasızlığına delalet ederdi.

Bu Hamravat Suyu’nun safra, soda ve balgamı mahveylediği tecrübe ile

malumdur. Hatta Osmanoğullarından İbrahim Han bu suyun vasıflarını

duyunca, “Elbette bana Diyarbekir’den Hamravat Suyu gelsin!” diye hat-ı

şerif ile dergah’ı ali kapıcı-başısı, memuren Diyarbekir’e gelmiştir. O zaman

efendimiz Melek Ahmet Paşa, Kara-Amid valisi idi. Paşa, padişah emrini

görünce baş üstüne deyip, onar okka su alır, altı adet gümüşten ve altı

kurşundan ve altı adet tutyadan ve altı adet çam boduçlarından, toplam

olarak 24 adet gümgümlere sular doldurup ve ağızlarını mühürleyip,

gelen kapıcı-başıya on kese de ihsan verip teslim eyledi. Onatlı kese dahi

gümgümlerin masrafını çekip ılgar ile Hamravatı İbrahim Hana gönderdi.

Allah’ın hikmeti bu soğuk saf su İstanbul’a girdiği gün, yeni padişahın tahta

oturduğu gün olup, bu Hamravat Suyu, Sultan İbrahim’in oğlu Dördüncü

Mehmet Han’a nasip olmuştur.

1056 Recebinin onsekizinci cumartesi günü, ikindiden sonra tahta

oturduğu vakit, ilk olarak Hamravat Suyu içti. Sözün kısası bu Hamravat

Suyu Diyarbekir’in yüz suyudur.”

Basri Konyar da aynı görüşe katılmakta ve şunları eklemektedir:

“Kanuni bu suyun yayılan şöhretine alaka göstermekten fariğ olamadı.

Mimar Sinan’ın kalfası Kastamonulu Kasım Çelebi’yi bu hayırlı işi

Page 130: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

128

başarmaya memur etti. Şehre 14 kilometre

mesafede bulunan bu su, fen erbabının bugün

bile hayretle gördükleri en ince ve derin

hesaplarla, kaynağındaki irtifa seviyesini, geçtiği

ivicaclı ve tümsekli yerlerde hiç kaybetmemek

için tünellerden geçirilerek ve Bağlar mevkiinde

Hükümet Konağının bulunduğu yerden otuz

bir metre yüksekliği sağlanarak bu suretle en

yüksek evlerin en üst katlarına çıkabilecek bir

boy ve durumda kalması temin edilmiştir. (1)(2)

(3)

Kantaralar Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar

Sinan’ın Kastamonulu kalfası Kası Çelebi

tarafından taş kanallar içinde güney surlarına

kadar getirilen Hamravat suyunun kente

dağılımını sağlamak üzere 27 müstakil ayak

üzerine yaptırılan KANTARALAR (Su kemerleri)

asırlarca kullanıldıktan sonra, 1935 yılında Vali

Nizameddin Beg zamanında suyun künklere

alınması sırasında yıktırıldı ve taşları alınarak

resmi binaların yapımında kullanıldı(4) (Diyarbakır

kalesi ve kantaralar(N.satıcı)

Su Kemerleri (Kantaralar) - DİYARBAKIR).(N.satıcı)

Mustafa Akif Tütenk Diyarbakır suları ile

ilgili makalesinde; Diyarbakır sularının sur

içindeki kaynaklar ve şehre dışarıdan getirtilen

menbaalar olarak ikiye ayırır. Sur içindeki Ayn-ı

Zülal (Aynzele, Balıklı), Ali Dede ve Kal’a suyu

olmak üzere üç kaynağın varlığını ifade eder

ve ekler Tütenk: “Şehir içi menbaalarında Çift

Kapıdaki Ayn-i Zülal (Anzele) suyu İç Kale (Kal’a)

suyundan daha büyük ve bol olup birçok caminin

ihtiyacını giderdikten sonra (Mardin Kapıda’ki)

Sultan Şuca Çeşmesi’ne kadar varmaktadır.” (5)

Diyarbakır’ın Önemli Su Kaynakları Şöyle Özetlenebilir

• Urfa kapısının hemen dışında,sur duvarının

eteğinde,tepe üzerinde bir su fışkırmaktadır

• Kente girdiği yerde Ulu cami ve çeşmelere

doğru kollara ayrılan,dereyi andırır(Bakıla)

bir 3.kaynaktan

• Kale içinde yer alan 3 çeşmeyi ve buna bağlı

bir çok değirmeni çalıştıran bir su Nasır-ı

Hüsrev beş değirmen taşını çevirecek kadar

bir sudan sözediyor.Evliya Çelebi buna kent

sularından kaynaklanan bir su,değirmenleri

döndürüyor,saraya kadar ulaşıyor,şelale

ve sel haline dönüşerek Dicle’ye karışıyor

bilgisini ekler.

Bilindiği gibi, Diyarbakır surlarını batı ve kuzey

yönünde bir yapay kanal savunmada yardımcı

olmak üzere dolanıp, Fis kayasından aşağıya

akıyordu. Bu kaynaklar, böylesine bir kanalı

besliyor olabilir. Bilindiği gibi Urfa kapısının

biraz güneyinde içeride,sur duvarına bitişik

günümüze gelen bir değirmen vardı.

Diyarbakır batıdan doğuya (Bağlar semtinden

Page 131: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

129

kente doğru) az inişli (eğimli) bir düzlük üstünde olduğundan kentin (suriçi)

batı yakasından surlarla beslenmesi topoğrafyasından kaynaklanır. Ali

Pınar Köyü ve kaynağı, Hamravat suyu, Çift kapının hemen içindeki Ayn

Zeliha gözesi hep bu yöndedir. Kentin kuzeydoğusunda yer alan İç kale

suyunun nereden geldiği gizli tutulduğu için bilinmemektedir ve buradan

doğuya akan suları günümüzde de birkaç değirmen çalıştırıp, bahçeleri

sulayarak Dicle’ye karışır(9)

1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini

Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu

izlenimlerini detaylandırmıştır. ’1928’de Vali Nizamettin Ataker, Kanuni’nin

getirdiği suyu demir boruya aldırmıştır. Suyun kaynağında saniyede 160 litre

su akar.1948 yılında Bayındırlık Bakanlığı 1.841.184 lira vermiştir. 3600

tonu bulan su borusu, Karabük Demir ve Çelik fabrikasına ısmarlanmıştır.

Su davasının bu şekilde halledilmesi ile Diyarbakır’ın 5o senelik inkişafının

ihtiyacı da karşılanmış olacaktır(10)

Hamravat’ın SonuDiyarbakır’ın simgelerinden biri sayılan Hamravat, ne yazık ki, kentin son

30 yıl içinde büyüyüp, genişlemesi sonucu, yetmez olunca çeşitli sularla

karıştırıldığı için değerini ve özelliğini yitirdi.

Hamravat suyuna başka suların karışımı il kez olmuyordu tabi… Eldeki

kayıtlara göre ilk karışım 1902 yılında olmuş. Bu tarihlerde Hamravat

suyuna “Nehr-i Cedid” adında bir suyun karıştırıldığı belirtilir.

Yakın yıllarda ise İçkale, Balıklı, Anzele gibi çok değişik suların karıştırılması

ile Hamravat suyu iyice bir bozuldu, özelliğini ve güzelliğini yitirdi. Ayrıca,

Karacadağ eteklerinde, özellikle kaynakların yoğun olduğu Gözeli’de son

20 yıl içinde başlatılan yapılaşma yanında bazı sanayi tesislerinin oluşması

da Hamravat kaynaklarını olumsuz etkiledi.

Hatta zaman zaman buradaki sanayi tesislerinin kimyasal atıklarının

Hamravat’a karıştığı da saptandı. Anlayacağınız, her derde deva bu şifalı

suyu da kaybettik ve ne yazık ki Evliya Çelebi’nin “Diyarbekir’in yüz suyu”

dediği Hamravat da diğer pek çok güzellik gibi artık anılarda kaldı ve ne

yazık ki şimdilerde Diyarbakır’da yaşayanların pek çoğu Hamravat’ın adını

bile bilmiyor.

Page 132: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

130

Günümüzde kentin çok büyük bir bölümüne

artık “Kral Kızı Barajı”ndan getirilen su veriliyor.

Yüksek basınçlı, soğuk, ama ne yazık ki bu suda

Hamravat’ın tadı ve güzelliği yok. (6)

Arbedaş Çeşmesi (Merkez) Diyarbakır Nasuh Paşa Meydanı’nda, Saray

kapısına giden yolun sur duvarları ile birleştiği

yerdedir. Çeşmenin üzerindeki kitabede Kanuni

sultan Süleyman zamanında l531 yılında

yaptırıldığı öğrenilmektedir. Cadde seviyesinden

aşağıda olan çeşmeye altı basamaklı bir

merdivenle inilmektendir. Önünde bir havuzu

bulunan çeşmeye iki musluktan su akmaktadır.

(www.sudemle3.blogcu.com/3499347)

E.Çelebi bu suyu şekilde tanımlar “Erbaataş

suyunun özellikleri:İsminin nedeni şöyledir: Çok

soğuk olduğundan içinden dört taş çıkaramaya

yaratılmış bir kişinin gücü yetmez.Onun için

erbaa (dört)taş denilen temiz bir sudur. Bu

saf su Nasuhpaşa Meydanı semtinde içkale

duvarına bitişiktir”. (Martin van Bruinessen ve Hendrik Boeschoten.Evliya Çelebi Diyarbekir’de.İst.1997.s.265)

Belediye Başkanı Adil Tekin’in Nutku(10Şubat 1953 günlü Diyarbakır gazetesinden)

Suyun işletmeye açılması münasebetile belediye

önünde yapılan törende Belediye Baş kanı Adil

Tekin tarafından söylenen nutku ay nen aşağıya

yazıyoruz;

“Aziz hemşerilerim, muhterem vatandaşla rım,

Her fırsatta şehrimizin iktisadî, coğrafî,

kültürel durumlarından ve her bir köşesi

tarihin bir devrini şahit olarak gösteren, tarihî

âbidelerden iftiharla bahsederken, asıl hayat

kaynağı olan Hamravat suyundan bahse ce saret

edemiyorduk. Bunun sebebi aşikârdır.

Abı hayat namile maruf olan Hamravat suyu,

Türkiye’mizin belli başlı sularının en sıhhî ve

içmeye en müsait olanıdır. Fakat bir zaman lar

künklerle, bir zaman toprak kanallarla şehre gelen

bu su 930 sene sinde bir dereceye kadar tamire

uğramış, Bağlarbaşı su deposundan şehre kadar

borularla gelmişse de, bu tesisler de esas gayeye

cevap ver memiştir.

Muhterem dinleyicilerim,

Bu vesileden bilistifade evvelâ bu suyun tarihinden

bir nebze bah setmeyi faydalı buluyorum. Bu suyun

ilk olarak Diyarbakır’a ne suret le geldiği hakkında

tam bir malûmat bulunmamasına rağmen eldeki

mevcut “vesikalara göre, bu suyun ilk defa

400 küsur sene evvel Kanunî Sultan Süleyman

tarafından menbaı olan Gözeli’den kanalla şehre

ge tirildiği ve bu suya 318 ve müteakip senelerce

su yollarının bozulması üzerine o zamanki Vali

Nazım Paşa tarafından teşkil edilen bir heyet

marif etile su sahiplerini tesbit ve halktan alınan

Page 133: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

131

altun para ile tekrar yeniden tamir edilerek, şehre akıtıldığı ve bu halin

930 Cumhuriyet devrine kadar devam ettiği su yollarının tekrar bozulması,

kanalların arıza yapması yüzünden bu iş o zamanki Vali Nizamettin Ataker

ve Belediye Reisi Gafur Bey ta rafından bu işe Önem verildiği ve nihayet

Bağlarbaşı’ndan şehre kadar üçyüzlük borular düşemek suretile şehre

getirildiği ve Bağlarbaşı’ndan Gözeli’ye kadar kanalların tamir edildiği, bunu

müteakip de şehrin bir denbire genişlemesi ve bilhassa yeni şehrin inkişafı ve

çok su sarf eden istasyon ve civarı, tayyare alayı gibi yerlere suyun tahsisi

üzerine, şeh re su az geldiği gibij gerek miktar ve gerekse tazyik bakımından

artık ihtiyaca cevap veremediği anlaşılmış, gerek memleket büyüklerinin ve

gerekse seleflerimizin alâkasile 949 yılında su işi tekrar ele alınmış ve keşifleri

yaptırılarak inşaatına başlanmıştır.

Kıymetli hemşerilerim,

Bu su tam Hamravat suyunun menbaı olan Gözeli köyünden doğ rudan

doğruya beşyüzlük demir boruya alınmak suretile şehre getiril mekte ve hiç

bir yerde el sürülmeden ve mikrop almadan vatandaşla rın istifadesine arz

edilmiş bulunmaktadır. Bu su için şimdiye kadar iki milyon lira sarf edilmiştir.

Bunun bir milyon üç yüzbin lirası, demir bo rulara, altı yüzbin lirası inşaat

müteahhidine, elli bin lirası bu işde ça tışan mühendis ve personellere ve

elli bin lirası da müteahhitten nok san alınan işlerin ikmaline sarf edilmiştir.

Bu suretle bugün huzurunu za açılacak olan su, bu suretle şehre gelmiş

bulunmaktadır.

Aziz hemşerilerim,

İşletmeye bugün açacağımız su tesisatı sur dışı tamamen ikmal edil miştir. Sur

içinde ise, Urfakapı - Balıkçılarbaşı - Alipaşa Mahallesi ve Melik Ahmed’in iki

tarafının boruları döşenmiştir. Ayrıca Dağ kapısın dan Mardin kapısı karakoluna

kadar Gazi caddesi döşenmiştir. Boru döşenen bu yerdeki vatandaşlara Mart

birden itibaren su verilmeğe baş lanacaktır. Bu semt ve mahallelerin haricinde

kalan yerlerin de keşifl eri yapılmaktadır. Önümüzdeki yılda bunlar da ikmal

edilerek, su ve rilmek için çalışılmaktadır.

Sayın hemşerilerim,

Bugün huzurunuza açacağımız su, vaad edilen tarihde aktılamamıştır. Biraz

geç kalmıştır. Takdir edersiniz ki, su işi yeraltı inşaatıdır. Di ğer inşaatlar gibi,

çabuk yapılabilecek bir iş değildir. Belediyeniz, bu suyu akıtmak için iki seneden

beri çok emek vermiştir. Fakat bazı hak lı sebepler dolayısı ile uzamıştır.

Page 134: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

132

Bununla beraber, yine su akıtılmıştır. Belediyeniz

bugünkü neticeyi almak için çok emek sarf etmiş

ve büyük fedakârlıklara katlanmıştır.

Bu suyun ilk banisi olmak itibarile Sultan

Süleyman hazretlerini burada yad etmeyi bir

borç bilirim. Bunu müteakip bu suyun 318 tari-

hinde yeniden ele alınması ve bir esaslı şekle

konulmasında büyük hiz meti geçen merhum

eski Diyarbakır Valisi Nazım Paşa hazretlerine de

Allah’tan rahmet diler hürmetle anarım. Yine bu

suyu tekrar ihya et mek için çok emeği geçen ve

bugün hâlâ içmekte olduğumuz suyun şeh rimizde

akıtılmasmda büyük rolü olan eski Diyarbakır

valilerimizden Nizamettin Ataker’i hürmetle anar

kendisine minnet ve şükranlarımızı şehir namına

sunarım.

1949 senesinden bugüne kadar bu su işinde esaslı

yardımları bulu nan ve hizmetleri geçen eski ve

yeni milletvekillerile belediye reis ve heyetlerinin

büyük mesailerini de burada huzurunuzda anmayı

büyük bir vazife bilirim.

İçme su müteahhidile belediye arasında hasıl

olan ve uzun müddet devam eden ihtilâfın halli

hususunda ve bugünkü suyun fiilen akıtılma-

smda fiilen büyük bir hissesi ve yardımı olan

maddî, manevî hiç bir mü-zaharetini esirgemeyen

ve bu suretle geçmişteki selefine yakışır bir

şekilde hareket ederek şehrimize hizmet eden

valimiz sayın Servet Sürenkök’e, huzurunuzda

şehir namına alenen teşekkür ederim. Bu arada

muhterem vatandaşlarım, şehrimizin bu önemli

derdi olan su işinde bütün isteklerimizi büyük

bir anlayış göstererek aynen kabul eden devlet

rical ve erkânımıza da şükranlarımızı sunar,

memleketimize hayırlı ol ması için suyu işletmeye

açarım”.

Diyarbakır da ilk şebekenin tarihi 1935’li

yıllara gitmektedir. Vakıflar İdaresi tarafından

yaptırılan şebeke font olup, şebeke kayıpları

yüksektir. Diyarbakır kentinin artmakta olan

içmesuyu ihtiyacını karşılamak amacıyla ilk

planlı ve sağlıklı çalışmalar 1972 yıllarında

başlamıştır. Gözeli Kaynağından 11 km.

uzunluğunda 1000 mm çapında öngerilmeli

beton borularla bir isale hattı teşkil edilmiş ve

bu hattın sonunda 9000 m3 hacimli bir toplama

deposu inşa edilmiştir.

1990’ lı yıllarda artan yoğun göç nedeniyle

mevcut su miktarı ve tesisler ihtiyacı

karşılayamaz hale gelmiştir. Gözelide ilave

kuyular açılmış ve isale hattının 1 km.’si

yenileme çalışmaları başlatılmış ancak devam

etmemiştir.

1995 yılında altyapının tamamen felç olması

nedeniyle şehrin 2030 yılına kadar sorunsuz

su temini için yeraltı suları yerine yüzeysel su

kaynakları alternatifi üzerinde durulmuş; evvela

Devegeçidi Barajı daha sonra kirlilik nedeniyle

vazgeçilerek Dicle Barajı’na yönelenmiş ve

kaynak olarak seçilmiştir.

Son yıllarda yaşanan göçle, kent nüfusunun

artması ve şebeke sisteminin eski ve

kayıplarının fazla olması nedeniyle büyük

oranda su sorunu yaşanmakta idi. Diyarbakır

İçmesuyu Arıtma Tesisi Projesi kentin içme,

kullanma ve endüstri suyu gereksinimini 2025

yılına kadar karşılayacaktır. Proje 2 kademeden

oluşmaktadır. Şu anda işletilen kısım projenin

1. kademesini oluşturmaktadır. Kentte su

Page 135: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

133

sorununun oluşmasıyla birlikte 2. kademe programa alınacak ve ihale

edilecektir.

Önceki yıllarda kentin ihtiyacına cevap veremeyen su üretimimiz, 2001

Haziran ayında DSİ tarafından yapılan ve şu an DİSKİ tarafından işletilen

Diyarbakır İçmesuyu Arıtma Tesisi’nin devreye alınmasıyla yeterli hale

gelmiştir.

Diyarbakır’ın kullanımına verdiğimiz su; son derece kaliteli ve Avrupa

Topluluğu Standartları ve TSE 266 Standartlarına uygundur. “ Çağdaş bir

kent” olgusunun en önemli temel taşlarından biri olan altyapı konusunda

DİSKİ çalışmalarını son yıllarda hayata geçirdiği dev projelerle daha

modern ve etkin hale getirdi. (3)

Günümüzde Su tesisleri

DİSKİ-Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi 4 Mayıs 1995 tarih ve 22277

sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanan 95 / 6750 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı

kurulmuş olup 01.01.1996 tarihinde Kamu Tüzel Kişiliği’ni kazanmıştır.

Diğer bir ifadeyle, Diyarbakır’ın su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek

görevi, DİSKİ Genel Müdürlüğü’ ne verilmiştir.

Hamsu arıtma tesisi

Atıksu arıtma tesisleri (DİSKİ)

Page 136: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

134

Kanuni’nin Karacadağ’dan su getirdiği

Gözeli’deki Belediyeye ait su merkezi

DSİ

Diyarbakır içme ve kullanma sularının temin yerleri:1. Gözeli suyu kaynağı(Kaptaj):Ana kaynak

serap gözelidir.Bu kaynak Urfa istikametinde

16.5 km. mesfededir. 5 sertlik derecesinde

olan bu sus 1000 mm.lik borular vasıtasiyle

850 lt/sn.lik bir debiyle bağlarbaşındaki

depolardan birine depolanarak kente

verilmektedir

2. Anzele kaynağı: Kaynağı sur içinde,şehir

merkezinde olan anzele su deposunıun

gözeli Alipınar kaynakları istikametindedir,

Debisi 150 lt/sn.dir.İçilebilen bu su 5 sertlik

derecesindedir. İskenderpaşa, Yenişehir,

Alipaşa, Melik Ahmet paşa ve Lalabey

mahallelerinin su ihtiyacını karşılamaktadır.

3. İçkale kaynağı suyu 12 sertlik derecesindedir.

Fatihpaşa, Cevatpaşa ve Dabanoğlu

semtlerinin su ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

4. 4.Alipınar: Su deposuna toplanan su şehrin

batısındaki bir kaynaktan çıkmaktadır.debisi

150 lt/sn olan bu su 6 sertlik derecesine

sahiptir

5. Koşu meydanı kaynağı:Sondajla çıkartılıp

koşu meydanı su deposuna toplamam 0

sertlik derecesindedir ve debisi 10 lt/sn’di.Bu

depo bağların bir kısmı ile cezaevi civarının

su ihtiyacını karşılamaktadır (7)

Diyarbakır Su Sistemiİlimizdeki mevcut içmesuyu iki ana gruptan

ibarettir; kaynak suları ve derin kuyulardan

dalgıç pompalarla çıkarılan sular.

Gözeli su kaynakları ve 20 kuyudan dalgıç pompa

ile çıkarılan sular Bağlarbaşı ana su deposuna

isale hattı ile gelmekte ve dağıtımı yapılmaktadır.

Ayrıca şehirdeki mevcut depolardan dalgıç

motorlarla su çıkarılıp dağıtılmaktadır.

İçmesuyu ana kaynaklarının başında Gözeli su

membası gelmektedir. Diyarbakır’ın en eski

su kaynağıdır. Zamanla kaynağın su kapasitesi

artırılmıştır. Bu kaynaktan sağlanan içme

suyu 810 L/s kapasiteli bir isale hattı ile şehir

şebekesine verilmektedir. Ayrıca şehrimizin

değişik semtlerinde bulunan 3 kaynak ve bir su

sondaj kuyusu mevcuttur.

Bunlardan Alipınar su kaynağı 50 L/s civarında

bir debiye sahip olup kaynak üzerinde

kurulmuştur.

Aynı şekilde pompa sistemi ile suları şehir

şebekesine verilen Anzele su kaynağı 150

L/s, İçkale su kaynağı ise 40 L/s’lik bir debiye

sahiptir. Koşuyolu su sondaj kuyusunun debisi

ise 15 L/s’dir. Bu su direkt olarak şehir içme

suyu şebekesine verilmektedir. Halen 34 su

kuyusu mevcuttur.

İlimizde kullanılan yıllık ortalama içme suyu

miktarı 30.000.000 m3’dür. İlimizde içme ve

kullanma suyu ile ilgili paket proje kapsamında

Dicle Barajı şehir içme suyu isale hattı, isale hattı

üzerinden yapılacak hamsu arıtma tesisleri,

şehir içi içme suyu projesi, şehir içi kanalizasyon

Page 137: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

135

şebekesi projesi, yüklenici firma tarafından yapılmaya başlanmıştır.

Su kirliliği için özel klorlama cihazları kullanılmaktadır. Klorlamanın sağlıklı

yapılıp yapılmadığı her gün Çevre Sağlık Müdürlüğü teknisyenlerince şehrin

çeşitli yerlerinden alınan su numunelerin tahlili ile denetlenmektedir.

İlimizde içme ve kullanma sularının Hıfzıssıhha Müdürlüğü tarafından

kimyasal ve bakteriyolojik analizleri yapılmakta olup Çevre Sağlık

Müdürlüğü’nce kontrolü yapılmaktadır.

Atık Su Sistemi, Kanalizasyon ve Arıtma SistemiDiyarbakır Büyükşehir Belediyesi, atık su arıtma tesisi DİSKİ Genel

Müdürlüğü tarafından faaliyete geçirilmiştir. Büyükşehir Belediyesine tabi

olan atık su arıtma tesisi, şu anda % 30 verimle, mekanik olarak arıtma

yapmaktadır.

Şehirdeki evsel atıksular yaklaşık 300 km uzunluğunda toplama sistemi ile

toplanarak, toplam 17 km uzunluğunda çapları 700 mm ile 1800 mm

arasında değişen kolektör hatlarına bağlanarak 2000 mm’ lik tek bir

kolektör hattı ile cazibeli bir şekilde arıtılmak üzere atık su arıtma tesisine

verilmektedir.

Kent içindeki atık suların toplanıp bunların tekrar kullanıma sunulması

amacıyla yapılan toplama sistemleri üç alt kademe belediyesinden,

Suriçi ve Yenişehir Belediyesi sınırları dahilinde tamamlanmış olup,

Bağlar Belediyesi sınırları dahilindeki yerleşim alanlarında tamamlama

çalışmaları sürdürülmektedir.

Alt yapısı tamamen yenilenmiş olan Suriçi Belediyesi sınırları dahilinde

evsel atık sular ve yağmur suları için ayrı toplama sistemleri yerleştirilmiş

olmakla birlikte, büyük oranda eski toplama sistemlerinin kullanıldığı diğer

yerleşim alanlarında evsel atık sular ve yağmur suları henüz aynı sistemle

toplanmaya devam etmektedir (Kaynak: Diski Genel Müdürlüğü).

Atıksu arıtma tesisi çamur arıtım ünitesinden çıkan çürümüş çamurlar

gerekli analiz ve araştırmalardan sonra uygun bulunursa tarım arazilerinde

toprak iyileştirici ve gübre şeklinde kullanılması düşünülmektedir. Çıkacak

olan metan gazının ise ısınma amaçlı kullanılması planlanmaktadır.(8)

Page 138: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

136

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi DİSKİ Genel Müdürlüğü, kentin su kapasitesini artıracak 15’er bin tonluk iki depo yapıyor.14 Kasım 2008

30 bin tonluk su deposuDiyarbakır Büyükşehir Belediyesi DİSKİ Genel

Müdürlüğü, kentin su kapasitesini artıracak

15’er bin tonluk iki depo yapıyor.

Depo çalışmalarının bir ay sonra tamamlanması

hedeflenirken içme suyu rezervine çok büyük

katkı sağlayacak toplam 30 bin tonluk depolar

sayesinde, su arızaları sırasında kesintilerin

önüne geçilmiş olacak.

Televizyon vericilerinin bulunduğu

Talaytepe’deki iki ayrı içme suyu deposunda

aralıksız devam eden çalışmanın 1 ay sonra

tamamlanması hedefleniyor. Çalışmaları

aralıksız sürdürdüklerini belirten DİSKİ Genel

Müdürü Yaşar Sarı, Talaytepe su depolarının

çok önemli olduğunu ifade etti. Kentin önemli

bir açığını kapatacağını belirten Sarı, sözlerini

şöyle sürdürdü:

“Talaytepe 4-2 deposu içme suyu depolarımızdan

birisidir. Hacmi 15 bin tondur. İzolasyonunu

tamamladığımızda bir ay içerisinde kente 15 bin

tonluk bir rezerv daha kazandırmış olacağız. Yine

bu depomuzun hemen 300 metre yakınında 5-2

depomuz var. O da 15 bin tonluk depodur. İki adet

5 bin topluk depolarımız da var. Hedefimiz bunları

tamamladığımızda kentimize 40 bin tonluk rezerv

kazandırmış olacağız. Bunun anlamı şudur;

su arızalarında kente abonelerimize bu arızayı

hissettirmeden gidermektir. Bu depolarımız

hizmete girdiğinde arızalarımızı da rahatlıkla

onarabileceğiz.” (www.diyarinsesi.org)

Diyarbakır’da 83 yerleşim birimine su verilecek22 Şubat 2010

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Su ve

Kanalizasyon İdaresi’nin (DİSKİ) Merkez Sur

ilçesinin mahallesine dönüşen toplam 83

yerleşim birimine 120 kilometrelik kazı yaparak

şehir şebekesinden su vereceği bildirildi.

DİSKİ’den yapılan açıklamada Büyükşehir

Belediyesi’ne bağlanan ve yapılan sondaj

çalışmalarında suyu yetersiz ve kalitesiz olan

35 köy (çevre mahallesi) ve 48 mezraya (küme

evlerine) olmak üzere 83 yerleşim birimine

ortalama 120 kilometrelik hat döneyerek

şebeke suyu verileceği bildirildi. Açıklamada

Büyükşehir Belediyesi’nin hizmet sınırlarının

20 kilometre yarıçapına çıkarılmasıyla köy

statüsü kaldırılıp Büyükşehir’in mahallesine

dönüştürülen yerleşim birimlerinin

su sorununu çözmek için mevcut su

kaynaklarını revize çalışması yürütldüğü

kaydedildi.

“Diyarbakır’a yakın yerleşim yerlerinde yılların

ağır ihmali ve hizmetten yoksun bırakılmışlıktan

kaynaklanan susuzluk sorununu derinden

yaşayan köylerden birçoğunun suyunun

olmadığı, olanların da sağlıksız çeşmelerden

bu ihtiyaçlarını giderdiği tespit edildi’’ bilgileri

aktarılan açıklamaya şöyle devam edildi:

“İlk etapta, su kaynağına ulaşmak ve kısmen de

olsa su rezervini artırmak amacıyla yapılan sondaj

çalışmalarıyla elde edilen suların mevsimsel

koşullara bağlı olarak yetersiz kaldığı ya da su

Page 139: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

137137

kalitesinin yetersiz olduğu görüldü. Bu nedenlerle DİSKİ suyu az veya kalitesiz

olan Merkez Sur ilçesine bağlı 35 mahalle ile buna bağlı 48 ayrı küme evlerine

yönelik dev bir proje hazırladı. Proje kapsamında Bağpınar, Büyükkadı, Erimli,

Hacıosman, Karaçalı, Karpuzlu, Köprübaşı, Nahırkıracı, Sati, Yiğitçavuş gibi

toplam 83 yerleşim birimi bulunuyor ve bu yerleşim birimlerine uluslararası

standartlarda mineral zenginliği ve sertlik derecesi bakımından yüksek kaliteli

arıtılmış su verilecek.’’ DİSKİ Genel Müdür Vekili Fahrettin Çağdaş, toplam

nüfusu 33 bin 434 olan 83 yerleşim birimine Su Arıtma Tesisi’nden su

götürmek için ortalama 120 kilometrelik kazı yapacaklarını söyledi.

Çağdaş, 83 yerleşim biriminin nüfusunun Kaynartepe ile aynı

olduğuna dikkat çekerek, “Aynı hizmeti kent merkezinde yapmış

olsaydık sadece 6 kilometrelik hat döşememiz gerekecekti, yani

aynı hizmeti kent merkezinde yapmak ile bu 83 yerleşim birimine

yapmak arasında maliyet açısından 20 kat fark vardır. Projemiz son

aşamaya geldi. Maliyetin 20 milyon TL olduğunu tahmin ediyoruz” dedi.(www.diyarinsesi.org)

Nisan 2011: 11 yılda 1128 km su isalesi ikmal edildi.

Diyarbakır’da Suyun Görselliği için Koşuyolu Parkı

Page 140: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

138

KAYNAKLAR1. Basri KONYAR Diyarbekir Yıllığı Ankara 1936, sf 207, 211-2122

2. Şevket BEYSANOĞLU Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi 2. cilt

3. (DİSKİ)

4. [email protected]

5. Mustafa Akif TÜTENK « «Aımid Şehrinin Hicretten Evvel Menba Suları. Karaamid Dergisi.1956-

1957-1958.s— 365

6. Mehmet MERCAN Yahoo Diyarbakır Mail Grubu

7. M.Faruk Albayrak: Diyarbakır Merkez İçme Suları. D. Ü. Coğrafya eğitimi bölümü.Diyarbakır.

1996. s. 19

8. T.C.Diyarbakır Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Diyarbakır 2004 İl Çevre Durum Raporu

Diyarbakır – 2005

9. (O.Cezmi Tuncer Diyarbakır Evleri Büyükşehir Belediye yayi.1999.s.10)

10. Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman Ulus Basımevi Ankara 1949.s.16

Page 141: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 142: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE SAĞLIĞI

Page 143: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 144: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

142

İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİKÜRESEL ISINMANIN SAĞLIĞA ETKİLERİ

Page 145: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

143143

GİRİŞ İklim değişiklikleri sağlık için temel gereksinimleri etkiler :temiz hava,

güvenilir içme suyu, yeterli gıda, güvenli barınak gibi. 1970 lerden 2004’e

kadar küresel ısınmaya bağlı fazladan her yıl 140 000 ölüme sebep olduğu

hesaplanmıştır. İshalli hastalıklar, malnürtisyon, sıtma ve dang hastalıkları

başlıca ölümlere sebep olan hastalıklardır. Bu hastalıkların iklim

değişiklikleriyle daha da artacağı beklenmektedir. Özellikle gelişmekte olan

ülkelerde yetersiz sağlık altyapısı olan bölgelerde, yardım olmadan hazırlık

ve yanıt vermeye yetersizlik olabilecektir. Sera gazları emisyonlarında

azalma, gıda ve enerji kullanım seçenekleri ise sağlıkta gelişme sağlar.

İklim Değişiklikleri ve Küresel IsınmaKüresel iklim değişiklikleri küresel çevresel değişikliklerinin (çevre

kirliliğinin) geniş etkilerinden bir kısmını oluşturur. Çevre kirliliği, küresel

ısınmanın yanısıra stratosferdeki ozon tabakasında incelme ve hava

kirliliğine, polen ve sporların artışına da neden olur. İklim değişikliklerinin

en büyük nedeni sera gazlarının etkileridir. Son 50 yıldan beri, özellikle

fosil yakıtların yakılması gibi insan aktiviteleri sonucu karbondioksit ve

diğer sera gazları atmosfere yayılmıştır.

Bu gazlar alt atmosferde ilave ısınmaya yol açarak küresel iklimi etkilerler.

Güneşten gelip dünya yüzeyinden yansıyan kızılötesi ışınların bazıları sera

gazları molekülleri tarafında tekrar yayılır, alt atmosfer ve dünya yüzeyi

ısınır. Buna “sera etkisi” denir. Sera gazları çoğunlukla insan eliyle ve

fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak atmosfere yayılmaktadır. Başlıca

sera gazları su buharı, karbondioksit (CO2), metan (CH4), Nitroz oksid

(N2O), koloroflorokarbon-11 (CFC-11), hidroflorokarbon – 23 (HFC-23),

perflorometan (CF4) ve ozondur.

Son 100 yılda dünya yaklaşık 0.75 oC ısınmıştır. Son 25 yılda ise küresel

ısınma artarak hızı dekatta 0.18 oC ye yükselmiştir. Dünya iklimindeki

değişme pek çok ekosistem ve canlı ve bitkisel hayat fonksiyonlarını

etkileyebilir. İklim değişiklikleri sonucu yeryüzünün ortalama sıcaklığı

artmakta, deniz seviyeleri yükselmekte, buzullar erimekte, yağış kalıpları

değişmektedir. Aşırı hava olayları şiddetli ve sıkça olmaktadır.

İklim Değişikliklerinin Sağlığa Olası EtkileriHer ne kadar küresel ısınma kış koşullarına bağlı ölümleri azalma ve

Page 146: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

144

bazı yörelerde gıda üretiminde artmaya yol

açsabilse de, iklim değişikliklerinin sağlık etkileri

üstesinden gelinemez şekilde olumsuz olabilir.

İklim değişiklikleri sağlık için temel insan

gereksinimlerini etkiler: temiz hava, temiz su,

yeterli gıda ve güvenli barınak gibi.

Küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim

değişikliği insan sağlığını doğrudan ve dolaylı

olarak etkileyebilir. Doğrudan etkiler sıcak

dalgalarına, aşırı hava olaylarına, hava

kirliliğine ve aeroallerjenlere bağlı ani hastalık

ve ölümlerdir. Dolaylı olarak ise ekosistemlerde

oluşan değişiklikler sonucu vektörlerin yaşam

alanlarında artış ve değişimler ve bunlarla

bulaşan hastalıklarda artma (sıtma, Dang

humması v.b.) beklenir.

Hastalık etkenlerinin virulansında ve çoğalma

hızında artış sonucu yeniden baş kaldıran

hastalıklarda (tüberküloz, frengi, HIV) artışlar

olabilir. Yine dolaylı olarak kutup buzullarının

erimesiyle deniz suyunun termal genişlemesi,

deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak kıyı

ekosistemlerinde bozulma, sularda tuzlanma

bulaşıcı hastalık artışlarına neden olabilir. Diğer

yönden su kaynaklarının azalması, çölleşme

sonucu otlakalrın azalması ve tahıl üretiminde

düşme insanları göç etmeye zorlar ve buna

başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere sağlık

sorunları gelişir.

Dolaylı sağlık etkileri: besin üretim ve ikmali

sorunlarına bağlı sağlık etkileri, vektörler ve su

kaynaklı enfeksiyon hastalıklarıdır.

Bölgesel hava değişiklikleri (Sıcak dalgalar,

aşırı hava olayları, sıcaklık artışı, yağışlar)

mikrobiyal kontaminasyon yollarını,

transmisyon dinamiklerini, agro-ekosistemleri,

sosyoekonomik durumu etkileyebilir ve

demografik değişikliklere yol açabilirler. Sonuç

olarak sıcaklık artışları, aşırı hava olayları,

hava kirliliği, su ve gıdalara bağlı, vektörlere

ve kemirgenlere, gıda ve suların azalmasına

bağlı sağlık etkileri gelişir. Mental, nutrisyonel,

enfeksiyöz ve diğer sağlık etkileri gelişebilir.

Aşırı SıcaklıkAşırı yüksek hava sıcaklıkları, özellikle

yaşlılarda, doğrudan kardiyovasküler ve

solunum sistemi hastalıklarından ölümlere yol

açar. Avrupa’da 2003 yazındaki sıcak dalgada

70 000’den fazla ölüm kaydedilmiştir. Yüksek

ısılar havada ozon ve diğer kirleticilerin artması

yoluyla da kardiyovasküler ve solunum sistemi

hastalıklarının artışına yol açarlar. Kentsel

hava kirliliği her yıl 1.2 milyon ölüme neden

olmaktadır. Polen ve diğer aeroallerjenler de

havaların ısınmasıyla artarlar. Bunlar 300

milyon kişiyi ilgilendiren astımı tetikleyebilir.

Sıcaklık artışının devam etmesi bu sayıyı daha

da arttıracaktır.

Doğal Afetler Ve Değişen Yağış KalıplarıKüresel olarak, bildirilen hava ile ilgili doğal

afet sayıları 1960’lardan beri üçe katlanmıştır.

Bu yıkımlar her yıl,özellikle gelişmekte

olan ülkelerde, 60 000’den fazla ölümle

sonuçlanmaktadır.

Deniz seviyesinin yükselmesi, giderek artan aşırı

hava olayları evleri, sağlık tesislerini ve diğer

gerekli servisleri yıkabilir. Dünya nüfusunun

yarıdan fazlası denizlerin 60 km yakınında

yaşamaktadır. İnsanlar göç etmek zorunda

Page 147: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

145

kalabilir. Göçler ise bulaşıcı hastalıklardan mental hastalıklara kadar sağlık

risklerini arttırır.

Artan değişken sağnak yağışlar temiz su teminini etkileyebilir. Güvenli

su olmadığında hijyen sağlanamayacağından ishalli hastalıklar yılda 2.2

milyon ölüme yol açar. Aşırı durumlarda yağış azlığı kuraklığa yol açabilir.

Kuraklığın etkilediği alanların hızla artacağı tahmin edilmektedir.

Su baskınlarının sıklık ve yoğunluğu artar. Su baskınları temiz suları

kontamine ederek su kaynaklı hastalık riskini arttırır. Sivrisinek gibi hastalık

taşıyıcı böceklerin üreme alanları artar. Ayrıca boğulmalar, travmalara yol

açar. Konutların, sağlık tesislerinin yıkımına yol açabilir.

Artan sıcaklıklar ve değişken yağışlar pek çok yoksul yörede asıl tarım

ürünlerinin üretiminde azalmaya yol açabilir (2020’ye kadar bazı Afrika

ülkelerinin %50’siner kadar). Bu durum halen her yıl 3.5 milyon ölüme

neden olan malnütrisyon prevalansını arttıracaktır.

Enfeksiyonlarİklim değişiklikleri su kaynaklı hastalıkları ve böcek, salyangoz ve diğer

soğukkanlı hayvanlarla geçen hastalıkları kuvvetle etkiler. İklim değişiklikleri

önemli vektör kaynaklı hastalıkların bulaşma sezonunu ve görüldüğü

yerleri genişletir. Çin’de salyangozlardan kaynaklanan schistosomiasisin

görüldüğü alanlar önemli derecede artmıştır.

Sıtma iklimden çok etkilenen bir hastalıktır. Anofel türü sivrisinekle bulaşır

ve çoğu Afrikada 5 yaşından küçük çocuklar olmak üzere yılda 1 milyon

kişinin ölümüne neden olmaktadır. Dang hastalığının vektörü ola Aedes

türü sivrisinekler de iklimsel durumlardan çok etkilenirler. Çalışmalar

2080’e kadar 2 milyar kişiye bulaşma olabileceği gösterilmiştir.

İklim Değişikliklerine Bağlı Gelişebilecek Sağlik Sorunları1. Astım, solunumsal alerjiler, hava yolu hastalıkları,

2. Kanser,

3. Kardiyovasküler hastalıklar ve inmeler,

4. Gıda ve su kaynaklı hastalıklar ve beslenme sorunlar,

5. Sıcakla ilişkili hastalık ve ölümler,

6. İnsan gelişimine etkiler,

Page 148: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

146

7. Mental sağlık ve strese bağlı sorunlar,

8. Nörolojik sorunlar,

9. Vektörlerle bulaşan hastalıklar, zoonotik

hastalıklar,

10. Sudan kaynaklanan hastalıklar,

11. Aşırı hava olaylarına bağlı hastalık ve

ölümler,

İklim değişiklikleri sonucu solunumsal alerjiler

ve hastalıklar daha sık görülebilecektir.

Bunun Olası Nedenleri:• Değişen büyüme sezonu nedeniyle polenlere

maruziyetin artması

• Aşırı ve sık yağışlar sonucu küf oluşumu

• Hava kirliliği,

• Denizlerden toksinlerin havaya karışması

( artan ısı, kıyılardaki akıntılar ve nem

nedeniyle)

• Kuraklık nedeniyle oluşan tozlar

• Tüm kirleticilerin birlikte etkisi

Kanser oluşumuna iklim değişikliklerinin potansiyel direkt ve dolaylı etkileri vardır;• Ultraviyole radyasyon maruziyetinin artması

• Kimyasallar ve toksinlere sunuk kalma

yollarının değişmesi (!)

Kardiyovasküler hastalık ve inmeleri arttırabilecek olası nedenler var olan hastalıkları şiddetlenebilir;• Artan sıcaklık,

• Havadaki partiküllerin vücuda etkisi

• Kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili

hastalıklara yol açan zoonotik vektörlerin

dağılımında değişiklikler

• Sıcak dalgaları, aşırı hava olayları, hava

kalitesinde değişmeler

İklim değişiklikleri gıda üretiminde azalmaya,

malnütrisyona, gıdaların kontaminasyonuna

(deniz ürünlerinde kimyasallar, biyotoksinler,

patojenik mikroorganizmalar, pestisidler) yol

açabilir.

Kontamine olmuş suların içilmesi, bu sularla

temas etmiş yiyeceklerin yenmesi, kirli suların

rekreasyon amaçlı kullanımı ile su kaynaklı

enfeksiyonlar insana bulaşabilir. Sıcaklıktaki

değişiklikler, aşırı hava olayları, seller, yağış

artışları v.b. bu hastalıkları arttırır.

İklim değişiklikleri sonucu sıcakla ilgili hastalık

ve ölümlerde artma olasıdır. Sıcak dalgalara

karşı alınacak önlemlerin planlanması, erken

uyarı sistemleri gibi etkili halk sağlığı önlemleri

hastalık ve ölümleri minimize eder.

İklim değişiklikleri insan gelişimini etkiler:

Özellikle prenatal dönem ve erken çocuklukta

azalmış gıda desteği nedeniyle malnütrisyon

gelişir. Aşırı hava olayları ve artan pestisid

kullanımı gibi nedenler toksik kirleticiler ve

biyotoksinlerin besinlerde birikmesine yol açar.

İklim değişiklikleri, insanların göç etmelerine

yol açarak, yoksullaştırarak, sevdiklerini

kaybettirerek ve kronik strese yaratarak mental

sağlığı olumsuz olarak etkileyebilir.

Bazı nörolojik hastalık ve rahatsızlıklar iklim

değişikleri nedeniyle artabilir. Biyotoksinlerin,

yeni pil teknolojisinde kullanılan metallerin,

floresan ışınların, pestisidlerin potansiyel

etkilerinin mekanizmaları araştırılmaktadır.

İklim değişiklikleri vektörlerin ürediği alanları

Page 149: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

147

genişletir, patojenlerin inkübasyon süreleri kısaltır giderek daha büyük

insan topluluklarını etkileyebilirler. Artan hava sıcaklığı, yağış sıklığı ve

şiddetindeki değişmeler, buharlaşma hızı, suya bağlı ekosistemlerdeki

değişiklikler suların zararlı patojenlerle, kimyasallarla kirlenme insidansını

arttırır, insanların bu sulara maruziyeti artar.

Kasırgalar, seller, kuraklık, yangınlar insan sağlığını olay anında ve

sonrasında olumsuz etkiler.

Kimler Risk Altında?Herkes, bütün toplumlar iklim değişikliklerinden etkilenecektir ancak

bazıları diğerlerinden daha yatkındır. Küçük adalarda, sahillerde yaşayan

az gelişmiş bölgeler, megakentler, dağlık ve kutup bölgelerinde yaşayanlar

etkilere daha açıktırlar.

Özellikle yoksul ülkelerde yaşayan çocuklar en çok etkilenecekler olanlardır.

Ayrıca yaşlılar, güçsüzler va sağlık sorunu olanlar diğer olumsuz etkilere

yatkın gruplardır.

Zayıf sağlık altyapısı olan bölgeler olabilecek sorunlarla yardımsız baş

etmede yetersiz kalabilecektir.

SONUÇİklim değişiklikleri ve küresel ısınma insan yaşamı için giderek artan bir

tehdit oluşturmaktadır. Ancak bu durumu engelleyecek önlemler vardır.

İnsan sağlığı üzerinde şimdiki ve gelecekteki etkilerin, toplumların sera

gazı etkilerini azaltarak ve adaptasyon stratejileri geliştirerek azaltması

olasıdır.

Page 150: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

148

KAYNAKLAR1. A Human Health Perspective On Climate Change. The Interagency Working Group on Climate

Change and Health1 APRIL 2010.Published by Environmental Health Perspective and National

Institue of Environmental Health Science (www.niehs.nih.gov/health/docs/climatereport2010.

pdf (erişim 25,05,2010).

2. WHO, WMO, UNEP Climate Change and Human Health, Risks and Responses, Edit McMichael AJ,

Campell-Lendrum DH et.al. World Health Organization 2003.

3. Tekbaş ÖF ve ark. Küresel Isınma İklim Değişikliği ve Sağlık Etkileri. Gülhane Askeri Tıp Akademisi

Basımevi, 2005.

4. Güler Ç. İklim Değişikliği ve Sağlık. Hacettepe Tıp Dergisi, 2002; 33(1): 34-39

5. Potensitial Health Effect of Climate Change Report of a WHO Tas Group, World Health

Organization 1990.

6. www.ipcc.ch/publications_and_data/publications_and_data_technical_papers.htm(erişim

25.05.2010)

Page 151: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 152: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

150

ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK VE SAĞLIK ENDİŞELERİ

Page 153: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

151

Süleyman DaşdağD.Ü. Tıp Fakültesi Biyofizik

Anabilim Dalı öğretim Üyesi,

Diyarbakır

[email protected]

151

ÖZETBu makalenin amacı kamuoyunun dikkatini elektromanyetik kirliliğe

çekmektir. Bu amaçla elektromanyetik spektrumda yer alan ve günlük

yaşamda sıklıkla karşılaştığımız elektromanyetik dalga veya enerjilerin,

biyofiziksel özellik ve etkileri özetlenmeye çalışıldı. Doğal ve yapay

elektromanyetik dalga kaynaklarının neler olduğu ve nelere dikkat edilmesi

gerektiği, elektromanyetik dalgaların biyolojik veya biyofiziksel etkileri,

iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan dalgalar şeklinde sınıflandırılarak

incelendi. Sonuçlar, toplumun elektromanyetik dalga/enerji veya alanların

biyolojik etkilerine ilişkin riskler konusunda duyarlı olmasının, ayrıca

süre, mesafe ve zırhlama gibi radyasyon korunma kurallarına uymasının

gerektiğini ortaya koydu.

Çevre veya çevre kirliliğinden söz edilince, insanların ilk algılamaları

genellikle hava ve su kirliliği şeklinde olmaktadır. Oysa günlük yaşantımızı

kolaylaştıran ve hızına zaman zaman yetişemediğimiz ve günlük yaşamda

neredeyse vazgeçilmezlerimiz arasında bulunan teknolojik ürünlerin

oluşturduğu yeni çevre kirliliği etkenleri uzun süredir yaşamımızda yer

almaktadır. Kamuoyunun konuya ilgisi ise yavaş yavaş artmaktadır.

Teknolojik gelişim kaynaklı yeni çevre kirleticileri söz konusu olduğunda,

bilinmesi gereken en etkin çevre kirleticisi elektromanyetik dalga/

enerji kaynaklı kirliliktir. Elektromanyetik kirliliğe paralel olarak artan ve

özellikle gelişmiş ülkelerde kamuoyunun gündemini meşgul eden gürültü

ve ışık kirliliklerinin de sağlık üzerine zararlı etkiler oluşturabileceği

tartışılmaktadır.

Elektromanyetik çevreyi doğal ve yapay olmak üzere iki grupta incelemek

mümkündür. Doğal elektromanyetik çevre Dünya’nın kendi yapısından,

hareketinden, Atmosferden, Güneş ve Ay ile etkileşim vb olaylar sonucu

oluşan elektromanyetik etkileşimleri kapsamaktadır. Elektrikle çalışan,

elektromanyetik dalgalar yayan veya alanlar oluşturan insan yapımı araç,

gereç ve sistemler ise yapay elektromanyetik çevreyi oluşturmaktadır.

Doğal çevrede oluşan elektromanyetik alanlar, insan yapımı radyo frekans

kaynaklarının yerel olarak oluşturduğu alan değerlerinin altındadır ve

teknoloji geliştikçe yapay elektromanyetik çevre etkileri artmakta ve yeni

sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Page 154: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

152

Elektromanyetik DalgalaElektromanyetik çevreyi oluştruran

dalgaların tümünün dalga boylarına ve enerji

düzeylerine göre sınıfl andırıldığı tabloya

elektromanyetik spektrum adı verilmektedir

(Şekil 1). Elektromanyetik spektrumda yer alan

dalgalar da geçtikleri ortamda iyonlaşmaya

neden olan ve olmayan olmak üzere iki gruba

ayrılmaktadırlar. İyonlaşma, elektromanyetik

dalgaların geçtikleri veya çarptıkları ortamda

bulunan bir atomun ya da atom grubunun

elektron kaybı ya da kazanımı yoluyla artı veya

eksi elektrik yüklü hale gelmesidir.

Şekil1. Elektromanyetik dalgaların frekans değerlerine

bağlı sınıfl andırılması

İyonlaştırıcı RadyasyonlarMadde ile etkileştiğinde artı ve eksi elektrik

yüklü parçacıklar veya iyonlar oluşturarak

iyonizasyon meydana getiren X-ışınları ile

radyoaktif maddelerden yayılan alfa, beta,

gama ışınları gibi radyasyonlar, iyonlaştırıcı

radyasyon olarak tanımlanırlar2. İyonlaştırıcı

radyasyonlar da kendi aralarında dalga ve

parçacık özelliği gösteren olmak üzere iki grupta

incelenmektedir.

Dalga özelliği gösterenler radyasyonlar yukarıda

da sözünü ettiğimiz X- ve gama ışınlarıdır.

Parçacık özelliği gösteren radyasyonlar ise alfa

ve beta parçacılarıdır. Dalga özelliği gösteren

X- ve gama ışınları madde veya vücuttan

rahatlıkla geçtikleri için iç radyasyon tehlikeleri

yoktur. Buna karşın, alfa ve beta parçacıklarının

kütlelerinin ağır olmasından ötürü havada

uzun bir yol kat edemezler ve dolayısıyla

ancak solunum, sindirim veya yara yoluyla

vücut içerisine alındıklarında oldukça tehlikeli

olabilmektedirler.

Günlük Yaşam ve İyonlaştırıcı RadyasyonlarSağlık alanında, özellikle görüntülemede

kullanılan X- ve Gamma ışınları hastalıkların

teşhisinde çok önemli görevler üstlenmektedirler.

Bugün neredeyse hastanelerin tümünde

kullanılan röntgen filmleri, tomografi,

gamma kamera vb cihazlarla öyle ya da böyle

karşılaşmışızdır. Ancak bunların gerek konuya

ilişkin bilgilerden uzak hekimler ve gerekse

hastalar tarafından gerekli, gereksiz kullanılması,

yeni sağlık risklerinin ortaya çıkmasına neden

olmaktadır. Çoğu hastanın “gidip bir tomografi

çektireyim” cümlesiyle sık karşılaşmış biri

olarak, toplumun bu konularda yeterince

eğitilmediğini düşünmekteyim. Oysa radyasyon

uygulamalarında veya korunmasında en temel

ilke “kar-zarar” hesabının yapılmasıdır. Yani

hastaya teşhis veya tedavi amacıyla kullanılacak

radyasyon uygulamalarında; eğer radyasyon

uygulaması hastanın lehine ise uygulanmalı,

değilse uygulanmamalıdır. Günümüzde ticari

kaygılar güderek gelişigüzel röntgen filmleri,

tomografik incelemelerin istenmesinin ise

aff edilmeyecek bir hata olduğunu bilmek

gerekir. Çünkü radyasyonun “stokastik” ve

“stokastik olmayan” olmak üzere iki tür etkisi

bulunmaktadır. Stokastik etkiler; her hangi bir

radyasyon dozunda ortaya çıkabilecek etkilerdir.

Page 155: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

153

Yani düşük de olsa radyasyonlar kişiden kişiye değişim gösterebilecek

etkilere neden olabilirler. Stokastik olmayan etkiler; belirli bir radyasyon

dozunun aşılması durumunda canlılarda gözlenebilecek biyolojik etkilerdir

ve güvenlik sınırı olarak belirlenen dozlar aşılmadığı sürece güvende

olduğumuz düşünülür. Dünya’da da radyasyon korunmasında dikkate alınan

etkiler “Stokastik olmayan etkiler”dir. Çünkü bu etkilerin ortaya çıkması

için belirli bir radyasyon dozunun ve etkileşim süresinin aşılması gerekir.

Etkileşim süresi de radyasyon korunmasında dikkate alınması gereken

son derece önemli bir etkendir. Yani radyasyonlarla ne kadar az süre

etkileşirsek o kadar kazançlıyız. Şimdi tekrar stokastik etkilere dönelim.

Son yıllarda Dünya’da “kişiye özel tedavi” diye bir yöntem gelişmektedir.

Bu eğilimin ortaya çıkmasının ana nedeni aynı kimyasal ajanların, ilaçların

veya fiziksel ajanların tüm insanlarda aynı etkiyi oluşturmadığının ortaya

çıkmasıdır. Örneğin aynı hastalık için kullanılan bir ilaç aynı hastalığa

sahip her hastada aynı düzeyde etki göstermeyebilmektedir. Dolayısıyla,

hastaların çoğunun organları gereksiz yere yorulmakta veya zarar

görmektedir. Kişinin bağışıklık sistemi, fizyolojik yapısı, psikolojik yapısı vb

kişisel özellikler, fiziksel veya kimyasal bir ajanın kişi üzerinde oluşturacağı

etkiyi değiştirebilmektedir. İlaç olarak verdiğimiz bu örneği radyasyonların

etkileri için de söylemek mümkündür. Dolayısıyla radyasyonların da her

insan veya canlı üzerine aynı düzeyde etki oluşturması beklenmemelidir.

Günlük yaşamda hastanelere veya tıp merkezlerine yolumuz düştüğünde

X- veya Gamma ışınlarının kullanımıyla karşılaşma şansımız yüksektir.

Aslında, şans olarak vurguladığımız bu etkenle ne kadar az karşılaşırsak

o kadar şanslıyız demek daha doğru olur. Çünkü güvenlik sınırlarının

altında bile olsa radyasyonun hangi insan üzerinde ne kadar olumsuz

etki yaratabileceği henüz tam anlaşılamamıştır. Örneğin, düşük dozlu X-

ışınları ile guatr, göğüs, akciğer kanseri ve lösemi arasında bir ilişki olduğu

ileri sürülmektedir. Ayrıca X ve gamma ışınlarının insanlar için kanser riski

taşıdığı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) ve Dünya Sağlık Örgütü

(WHO) tarafından da kabul edilmiştir3. Sizinle ilgilenen hekimin radyasyon

uygulaması için kar-zarar hesabını iyi yapan biri olması koşuluyla,

elbette gerektiğinde tıbbi amaçlarla bu radyasyonlardan yararlanmaktan

kaçınmamak gerekir. Son yıllarda ülkemizdeki sağlık alanındaki hızlı ve

zaman zaman da çarpık şekilde gelişen sistem sayesinde bir sürü tıp

merkezi açıldı. Bu tıp merkezleri sınıflara ayrılmakla birlikte, apartmanların

Page 156: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

154

alt katlarında veya bir bölümünde halka hizmet

sunabilmektedir. Tomografi, Gamma Kamera

veya Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR)

sistemlerinin kullanım iznine sahip olan ve

genellikle apartmanların alt katlarında bu

hizmeti veren tıp merkezlerinin radyasyon

riskleri genel olarak vatandaş tarafından iyi

algılanamamaktadır.

Örneğin bu tür merkezlerde bulunan radyasyon

kaynakları yeterince kurallara uygun bir

şekilde zırhlanmış mıdır? Yani radyasyonun

diğer odalara veya evlere sızmasını önleyecek

şekilde önlemler alınmış mıdır? Bunlar

üzerinde durulacak sorulardır. Bir başka soru

ise bu merkezlerdeki radyasyon güvenliğine

ilişkin denetlemelerin ciddiyetidir. Elbette

yasal düzenlemeler bunları zorunlu kılıyor.

Ancak, kamuoyunun da bu konulara duyarlı

olması gerekmektedir. Aslına bakılacak olursa

radyolojik uygulamaların yapıldığı birimlerin

veya tıp merkezlerinin bağımsız binalar içinde

yer alması en akıllıca yoldur.

Ultraviyole (Morötesi) Işınlar (UV)Günlük yaşamımızda dikkat edilmemesi

durumunda sağlık üzerine zararlı etkiler

oluşturacak elektromanyetik dalgalardan

biri de UV ışınlarıdır. Elektromanyetik

spektrumun görünür ışık ile iyonize ışınlar

arasında kalan bölgesinde yer alan bu ışınlar

iyonlaştırıcı radyasyonlardan sonra enerjisi

en yüksek elektromanyetik dalgalardır.

Ayrıca UV ışınlarının belli bir kısmının da

iyonlaştırmaya neden olduğunu bilinmelidir.

Ancak bunların engellenmesindeki en önemli

etken, insanoğlunun son yıllarda önemine

vardığı ozon tabakasıdır. Diğer iyonlaştırmayan

radyasyonlara nazaran daha yüksek foton

enerjisine sahip olan UV ışınları da doğal ve

yapay olmak üzere iki şekilde yaşamımızda

yer almaktadır. Doğal olan en önemli kaynak

Güneş’tir. Yapay olarak elde edilen UV kaynakları

sterilizasyon, tedavi, estetik, aydınlatma vb

amaçlarla günlük yaşamımızda sıkı sık karşımıza

çıkmaktadır. UV ışınları UVA, UVB ve UVC olmak

üzere farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. UVA

(305 – 400 nm) ile etkileşen cisimlerin çoğu

floresan özellik gösterir. UVB (280-315 nm)

güneşten yer yüzüne ulaşan ve biyolojik açıdan

önemli olan ve zararlı etkileri bulunan UV

lerdir. UVC (280 nm den küçük) ler sterilizasyon

amacıyla kullanılan lambalar tarafından

üretilmektedir.

İnsan üzerinde UV ışınlarının oluşturabileceği

etkiler soğrulan enerji miktarıyla doğrudan

ilişkilidir ve bu ışınların zararlı etkilerinden

korunmak için de uluslararası güvenlik

sınırları belirlenmiştir. UV ışınları fotokimyasal

reaksiyonları başlatabilir ve yüksek dozlarda

UV ışınlarını soğurmak, deride ve gözlerde ani

zararlı etkilerin oluşmasına neden olabilir. UV

ışınlarının iki tür etkisi bulunmaktadır. Bunlar;

ani olarak ortaya çıkan etkiler ve geç ortaya

çıkan etkilerdir. Sürekli olarak düşük dozlarda

UV ışınlarını soğuran insanlarda, UV’nin geç

ortaya çıkan etkilerine örnek olarak; deri

elastozisi, keratozis ve deri kanserleri örnek

olarak verilebilir. Bu yüzden özellikle yaz

aylarında güneş ışınlarının etkisinin yüksek

olduğu saatlerde güneşlenmekten kaçınmak

veya çok kısa sürelerle güneşlenmek gerekir.

Mümkün olduğunca 10:00 ile 16:00 saatleri

arasında güneşlenmekten kaçınmak gerekir.

“Sağlığın bronzlaşmadan daha önemli

Page 157: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

155

olduğunu unutmamak gerekir”. Bronzlaşma deyince solaryumlara

değinmek gerekir. İnsanlar genellikle daha bronz bir tene sahip olmak

için son yıllarda solaryumlara fazla ilgi göstermektedirler. Solaryumlarda

da radyasyondan korunmasında dikkate alınan “süre” faktörü son derece

önem kazanmaktadır. Bu tür uygulamaların kontrolsüz kullanılabilme

riskinden kaynaklanabilen deri üzerinde oluşan zararlı etkiler de zaman

zaman kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. “Her mevsimin ten rengi en güzel ten rengidir” sloganı, insanlar için doğru bir yaklaşım

olarak algılanmalı ve olabildiğince yapay radyasyon kaynaklarından

uzaklaşılmalıdır. Doğal veya yapay ultraviyole ışınları ile etkileşme

sırasında açık tenli insanların koyu tenli insanlara nazaran daha fazla risk

altında olduğunu da hatırlatmak gerekir1. UV’ nin en iyi etkilerinden biri,

insanlarda raşitizm oluşmasını önleyen D3 vitamini oluşturmasıdır. UV

ışınlarının organlarımız üzerine etkilerini kısaca özetleyelim. UV ışınları

ciltte kısa süreli etkiler oluşturabilir. Bunlar; pigmentlerde kararma, güneş

yanıkları, melanin granüllerinin üretimi ve deri yüzeyinde leke oluşumu

ve epidermal hücre büyümesinde değişmelerdir. Ayrıca güneş ışınları ile

aşırı etkileşme derinin dermis tabakasını deforme edebilir ve esnekliğini

bozabilir.

Diş hekimliğinde kullanılan UV’ler ağız mukozasında değişimlere neden

olabilir. Uzun süre UV’ye maruz kalan kişiler de ileri yaşlarda katarakt

gözlenebilir, göz içi tümörler gelişebilir. Fotokeratozis oluşumu sonucu

gözde aşırı duyarlılık ve göz kapağında kasılma gözlenebilir. Bazı kalıtsal

hastalıklardan ötürü UV ışınlarına aşırı duyarlılık gözlenebilir. Özellikle UV-B

nin bağışıklık üzerine etkileri olabileceği ileri sürülmektedir. UV ışınları söz

konusu olunca floresan ve kompakt floresan ampullere (tasarruf ampulleri)

de değinmek gerekir. Tasarruflu ampullerin üç türlü etkisi bulunmaktadır.

Bunlar sırasıyla; elektromanyetik alan oluşturmaları, UV ışınları yaymaları

ve civa içermeleridir. Dolayısıyla bu tür ampullerin kullanılması ve atık

yönetimi konusu çevre ve elektromanyetik kirlilik açısından önemli

konulardır. Çalışma masaları veya yataklarımızın başuçlarında yer alan

abajurlar vb. konumlarda bu tür ampullerin kullanımından kaçınmalıyız.

Uluslar arası kuruluşların önerileri bu tür ampullerin en az 1 m. uzakta

kullanılması şeklindedir. Bu tür ampuller kullanılırken de çift zarflı olanlar

tercih edilmelidir. Bu ampullerin atık yönetimi de civa içermesi açısından

da ilgili kuruluşlarca dikkatle yapılmalıdır.

Page 158: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

156

Infrared (Kızıl Ötesi) IşınlarKızıl ötesi diğer adıyla infrared (IR) ışınları

da elektromanyetik dalga spektrumunda yer

alan ve cisimler tarafından soğurulduğunda

ısı etkisi oluşturan bir enerji türüdür. IR

ışınları dalga boyu 0.78 µm ile 1000 µm

aralığında olan elektromanyetik dalgaları

kapsar. UV ve görünür ışık yayan kaynakları

da IR ışınları yayabilmektedirler. Bu doğal

ve yapay radyasyonların zararlı etkileri

değerlendirildiğinde dikkat edilmesi gereken

bir faktördür. IR ışınlamalar genellikle ısıtma,

eritme veya kaynatma amacıyla endüstride sıkça

kullanılan bir elektromanyetik enerji türüdür1,5.

IR ışınları üzerine yapılan araştırmalar büyük

çoğunlukla göz üzerine etkiler alanında

yapılmıştır. IR ışınlarının gözler üzerine etkisini

pratikte en iyi bilen veya gözler üzerine etkisini

sorabileceğimiz meslek grubu kaynakçılardır.

Özellikle bilinçsizce kaynak yapanların göz

ağrılarından ne kadar şikayetçi olduğu bilinen

bir gerçektir. Gözlerimizin kendine özgü

koruyucu mekanizmaları bulunmaktadır. En iyi

doğal IR kaynağının güneş olduğu düşünülürse,

yoğun gün ışığına IR ışınlarının da eşlik ettiği

düşünüldüğünde, gözlerimizin bu doğal koruma

mekanizmalarının ne kadar önemli olduğunu

günlük yaşantımızda kolaylıkla fark ederiz.

Örneğin gözümüze gelen yoğun bir ışık

huzmesine karşı gözlerimizi kırpmamız veya göz

bebeğimizin buna karşı kendini ayarlaması. Göz

kapaklarının ışınlara karşı gösterdiği tepki olan

göz kırpmaları sırasında gözün ön yüzeyinde

bulunan sıvının yenilenmesi veya ayarlanması

da gözün kendini korumasına bir başka

örnektir. Dolayısıyla göz kapaklarımız yoğun IR

vb. ışınların zararlı etkilerinden korunmamızı

sağlayan en önemli organımızdır diyebiliriz.

Infrared ışınlarının da yakın ve uzak alan olmak

üzere iki sınıfa ayrıldığı düşünüldüğünde, yakın

alan IR ışınlarından gözlerimizi olabildiğince

korumaya çalışmalıyız. Yani gözlerimizi yakın

alan IR ışınlarından kaçırmalıyız veya koruyucu

gözlükler kullanmalıyız. Zaten gözlerimiz yoğun

IR ışınlarına maruz kaldığında gözlerimiz doğal

olarak kapanır ve tepki olarak başımızı çeviririz.

Gözün korneasına kadar ulaşan duyu sinirlerinin

küçük ısı değişikliklerine oldukça duyarlı olduğu

yapılan araştırmalarca ortaya konmuştur.

100 kW/m2 lik enerjinin kornea tarafından

soğrulmasına karşılık gelen 45oC lık bir sıcaklık

gözde anlık bir ağrı oluşumuna neden olur

ancak göz kapakları tepki olarak devreye girdiği

için korneada genellikle yanık oluşmaz. Ancak

yanık oluşturabilecek sıcaklıklar için bu durum

geçerli değildir. Gözün lens tabakasının netliği

de metabolik hastalıklar, göz iltihaplanması,

zedelenmeler ve farklı türde elektromanyetik

ışınlardan etkilenebilir. Bu tür etkenlere karşı

gözün cevabı ise genellikle yaşa bağlı olarak

ortaya çıkan katarakttır.

Sonuç olarak, IR ışınlarının ışınlama dozuna ve

süresine bağlı olarak, göz ve deri üzerine etkiler

oluşturabileceği söylenebilir. Bu yüzden cam

işçileri vb çalışma gruplarında yer alan ve düzenli

olarak yüksek düzeyli IR ışınlarına maruz kalan

çalışanlar, koruyucu araç ve gereçlerle, ortamın

düzenli havalandırılması ve radyasyondan

korunma ilkelerine dikkat ederek oluşabilecek

zararlı etkileri asgari düzeye indirebilirler.

Page 159: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

157

Mikrodalgalar, Radyofrekanslar ve Oldukça Düşük Manyetik AlanlarManyetik Rezonans (MR) görüntüleme, derin ısıtma, yüksek ısıtma, teşhis,

tedavi ve cerrahi amaçlarla kullanılan radyo frekans üreten değişik türde

tıbbi cihazlar hastanın bulunduğu ortamda veya vücudunda, yüksek düzeyli

yerel elektromanyetik alanlar oluşturabilirler. Bu tür tıbbi uygulamalar bazı

çalışma alanlarında yüksek alanların oluşumuna neden olabilirler. Radyo

ve televizyon yayınlarında kullanılan radyo frekansların (RF) güç yüksekliği

veya düşüklüğü kapsama alanının büyüklüğüne göre değişir. Ancak bu tür

yayınların gerçekleşmesini sağlayan ve verici istasyonlarında bulunan

antenlerin yakınındaki elektrik alan şiddeti yüzlerce V/m lik düzeylere

ulaşabilir. Hatta ısıtma yoluyla değişik maddeleri işlemede kullanılan ve RF

yayan bazı cihazların yakınında bu değerler daha da yükselmektedir. Böylesi

durumlarda RF güvenlik problemler artmaktadır. Çünkü yüksek düzeyli

radyo frekanslara neden olan kaynaklardan korunmak bazen oldukça

güç olabilir. Kablosuz iletişim araçları, veri aktarımı veya gıda işleme

gibi normal halkın kullandığı kaynakların oluşturduğu elektromanyetik

alanlar, yukarıda anlatılan düzeylere nazaran oldukça düşüktür. Ancak bu

düzeyler de kullanıcıların bu cihazları kullanım sürelerine ve kaynağa olan

uzaklıklarına bağlı olarak değişim göstermektedir.

Kablosuz iletişimde kullanılan ağların genelde düşük düzeylerde

elektromanyetik alanlar oluşturduğu ve bu değerlerin kabul edilebilir

aralıkta olduğu kabul edilmekle birlikte, bu yaklaşım stokastik etkiler

açısından doğru değildir. Cep telefonları son yıllarda zararlı etkileri olduğu

iddia edilen ve günlük yaşamda sık kullanılan bir cihazdır ve kullanım

süresine bağlı olarak yüksek düzeylerde ışınlanmalara neden olabilir. Baz

istasyonları da elektromanyetik kirlenme kaynaklarından biridir. Bunlara

ilişkin endişeler kamuoyunu ciddi bir şekilde meşgul etmektedir. Elektronik

nesne gözetleme sistemleri (EAS) ve Radyo frekans ile tanımlama sistemleri

(RFID) genelde düşük seviyeli alanlara neden olmakla birlikte, bazı EAS

kapılarının içindeki elektromanyetik alanlar mevcut ışınlama limitlerine

yakın değerlere ulaşabilmektedir. Radarlar ise çalışma süresince güçlü

elektromanyetik alanlar oluştururlar. Radar antenleri döndüğü ve sinyaller

puls şeklinde olduğu için ortalama ışınlama düzeyi düşer1,7. Sonuç olarak

toplumun tüm radyasyon türlerinden korunmada süre, mesafe ve zırhlama

(araç ve gereçlerle) gibi etkenler konusunda son derece duyarlı olmasının

gerekli olduğu söylenebilir.

Page 160: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

158

KAYNAKLAR1. Dasdag S, Elektromanyetik Kirlilik ve Sağlık. Kent ve Elektromanyetik Dalga Kirliliği Sempozyumu

Bildiri Kitabı, sf: 15-22, Antalya

2. www.taek.gov.tr/tr/bilgi-kosesi/radyasyon-insan-ve-cevre/65-radyasyon-ve-radyoaktivite/83-

yonlatrici-radyasyon.html

3. www.cancerwa.asn.au/resources/2009-05-20-medical-imaging-xrays-cancer-myth-fact-

sheet.pdf

4. Dasdag S, İyonlaştırıcı radyasyonlar ve kanser, Dicle Tıp Dergisi, 2010 (Baskıda).

5. Anderson LE, Kaune WT, Electric and magnetic field at extermely low frequencies ( In Nonionizing

radiation protection, Sec. Ed. World Health Organization Regional Office for Europe, European

Series, No.25: 176-177. 1989

6. WHO, Exteremely Low Frequency Fields, Environmental Health Criteria 238. 2007

7. Vecchia P, Matthes R, Ziegelberger G, Lin J, Saunders R, Swerdlow A. Exposure to high

frequency electromagnetic fields, biological effects and health consequences (100 kHz-300

GHz). International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection. ICNIRP 16/2009.

Page 161: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 162: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

160

RADYASYON, İNSAN VE ÇEVRE

Page 163: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

161

Prof.Dr.M.Salih ÇelikD.Ü.Tıp Fakültesi Biyofizik

Anabilim Dalı, Diyarbakır.

[email protected],

[email protected]

161

ÖZETRadyasyon , insan ve çevre günümüzde ön plana çıkan konular arasında yer

almaya başlamiştir.Teknolojik gelişmeler, yaşam standartlarını arttırmak

adına sürekli olarak çevre ve insan arasında kurulu dengenin bozularak

insan yaşamını tehdit edecek düzeye ulaşmıştir.

Çevrenin sahip olduğu doğal radyasyon kaynakları yetmiyormuş gibi,

durmadan yapay radyasyon kaynaklarını üretmede de adeta yarışıyoruz.

Çevre ile sürekli ve düzeyli, madde ve enerji etkileşimi halinde insan,

beklenenin üzerinde radyasyona maruz kalmaktadır.Bunun sonucundada,

radyasyondan kaynaklanan ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşılmaktadır.

Halbuki radyasyonun bilinçli kullanımının zarardan çok fayda sağlayacağı

bilinmelidir. Nitekim günümüzde, radyasyonu, yaşamın lehine;

aydınlatmada, haberleşmede, sağlıkta (Teşhis, tedavi ve araştırmada),

sanayi de, v.s. rutin olarak kullanmakta ve yararlanmaktayız.

İnsanlar, istem dışı de olsa, daima radyasyonla müşterek yaşamını

sürdürmek zorunda olduğunu ve bu ortamlarda nasıl yaşanılacağı

konusunda aydınlatılmaları gereklidir.

İnsan ve çevre yaşam boyunca ve yaşamın gereği, sürekli olarak madde

ve enerji etkileşimi halindedir. Enerji etkileşimi büyük ölçüde radyasyonla

olmaktadır.

Radyasyon Nedir?Noktasal bir enerji kaynağından yarıçaplar doğrultusunda (Şekil:1) çevreye

her türlü kütleli, yüklü, enerjetik tanecik veya dalgasal enerji yayılması.

Şekil:1

Page 164: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

162

Radyasyonlar, canlı veya cansız madde içine

nüfuz ederek atomlarını iyonlaştırması ya da

iyonlaştırmamasına ve ortamdaki yayılma

şekline göre de, Tablo:1’de görüldüğü gibi

sınıflandrılabilir.

İyonizan Radyasyonlar Non-iyonizan Radyasyonlar

Parçacık

TipiDalga Tipi* Dalga Tipi

Mekanik

orijinli

-Alfa

parçacıkları

- Beta

paçacıkları

- Nötron

parçacıkları

- Gama

ışınları

- X ışınları

- UV ışınları

(yüksek

frekanslı)

- UV(düşük frekanslı)

- Görünür ışık

- Mikrodalgalar

- Radar ve TV

dalgaları

- Radyo dalgaları

- Ses

- Ultrases

a. Hyposes

b. Ses

c. Ultrases

d. Hyperses

İnsan Nedir?Bulunduğu çevre ile yaşam boyunca sürekli

etkileşim halinde olan, doğan, gelişen, düşünen

ve düşünerek projeler üreten-gerçekleştiren bir

varlıktır.İster canlı ister cansız olsun her varlığın

temelinde atomların(Şekil:2) olduğu;

• Bütün varlıkların(canlı-cansız) temel yapısını

oluşturdukları,

• Atom bir elementin en küçük parçası; proton,

nötron ve electronları içerdiği,

• Proton ve nötronlar atomun çekirdeğinde,

elektronlar ise atomun dış yörüngelerinde

olduğu bilinmektedir.

Şekil:2

Atomlar bir araya gelerek molekül’ü,

molekuller bir araya gelerek makromolekül’ü,

makromoleküller bir araya gelerek hücre

oraganeli’ni, hücre organelleri bir araya gelerek

hücreyi(temel canlı birimi), hücreler bir araya

gelerek dokuyu, dokular bir araya gelerek organı,

organlar bir araya gelerek sistemi, sistemler

bir araya gelerek canlı organizmayı(Şekil:3)

oluşturmaktadır.

Şekil:3

Page 165: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

163

Çevre Nedir?İnsanların (ve canlıların) doğup büyüdükleri, yaşamları boyunca enerji ve

madde alışverişini yaptıkları dış ortamdır. Çevrenin fiziksel elemanlarını;

hava, su ve toprak biyolojik elemanlarınıda; insan, hayvan, bitki ve diğer

mikroorganizmalar oluştururlar.

Çevreyle hayatı (yaşamsal) ilişkileri olan insanlar çevre ile adeta ortaklık

kurmuşlardır.

Toplumsal yaşam ilişkiler içerisinde doğal kaynakları kullanarak, teknoloji

geliştirerek, ekonomik faaliyetlerde bulunurlar. Bu faaliyetlerin gelişimi ile

insanlar kendilerine yapay çevreyi oluştururlar.Yapay çevre içindeki yaşam

koşullarını geliştirirken doğa ile sürekli ilişki halindedirler. İnsan ve doğa

arasındaki bu ilişki, ekolojik sistemin bir parçasıdır. İnsan kendisine ait yapay

çevre oluşturmaya başlamasından bu yana insan ve doğa arasındaki denge,

insan aleyhine devamlı olarak bozulmuş ve bozulmaya devam etmektedir.

Bozulan bu denge beraberinde ciddi sağlık sorunlarını getirmiştir.

İnsanoğlu varoluşundan bu yana sürekli olarak radyasyonla iç içe yaşamak

zorunda kalmıştır(zaten dünyamız rayda oaktiviteye sahip bir gezegendir)

.Dünyada insanlar yaşamaya başladıkları günden geçen yüzyılın başlarına

kadar, çevre ile arasında bir doğal radyasyon dengesi söz konusu idi.

Geçtiğimiz yüzyılda bu doğal denge nükleer denemeleri ve bazı teknolojik

ürünlerin kullanımı ile bozulmaya başlamıştır. Çevrede, insanı etkileyen

çok önemli etmenlerin olduğunu bunlardan birisinin doğal radyasyon

kaynakları olduğu ve bu kaynakların başında da Radyoaktif maddelerin

çoğunlukta olduğu bilinmektedir.

Şekil:4 Dünyada doğal ve yapay Şekil:5 Dünyadaki %’de radyasyon

radyasyon oranları kaynakları

Page 166: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

164

Radyoaktif Madde Nedir?Atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanarak

ve parçalandıkça da etrafa radyasyon yayarak

baska çekirdeğe dönüşme olayıdır(Şekil:5).

Bir atom çekirdeğinin ne zaman ve hangi

çekirdeğin bozunmaya uğrayacağını tahmin

etmek mümkün değildir.

Şekil:5 Radyoaktif Bozunma

Radyasyon, İnsan ve Çevre

Şekil:6 İnsan’ın maruz kaldığı radyasyon ve kaynakları

Şekil:7 Çağdaş yaşam koşullarında insan’ın maruz

kaldığı radyasyon kaynakları

Şekil:8 İnsan’ın maruz kaldığı (düşük doz) radyasyon ve

kaynakları

Page 167: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

165

Şekil:10 Nükleer güç reaktörünün 4. ünitesinde tasarım hatası nedeniyle yapılan

deneyde güvenlik sistemi devre dışı brakılması sonucu, 26 Nisan 1986 günü meydana

gelen nükleer kaza sonrası görüntü

Şekil:11 Atom bombasının patlatılması ve açığa çıkan % enerji oranları

Bütün bu olaylar sonrasında ortaya çıkan radyasyonlar, insan sağlığını

etkilemektedir.

Kemik iliği, dalak, kan ve üreme hücrelerinin oluşturdukları (hayati önemi

fazla olan) dokularda radyasyonun etkisi daha erken görülür. Çünkü bu

hücreler daha hızlırlar.Burada radyasyondan etkilenen bir hücre çoğalarak

çok sayıda, etkilenmiş(hasar görmüş) hücreler oluşturur.

Bu hücreler bir zaman diliminde bir tümör oluşumu (kanser) ile

sonuçlanabilir.

Etkilenen hücrenin DNA’sının taşıdığı bilgi değişmesi dolayısıyla mutasyona

uğrayabilir. Radyasyondan kaynaklanan bu değişiklik bu durum, bireyin üreme

hücrelerinde gerçekleşirse gelecek nesillere de aktarılması kaçınılmaz olur.

Yüksek dozda radyasyona maruz kalmış bireylerde görülebilecek baslıca

hastalıklar;

Page 168: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

166

• Kanda ve kan yapan organlarda tahribat

(anemi, lösemi),

• Ciltte ateş yanığını andıran yaralar,

• Gözde katarakt,

• Kısırlık,

• Kanser ve

• Kalıtımsal bozukluklar.

Doz(Sv) Etkileri

0,5

-Gözlenebilir bir biyolojik etki meydana getiren en

küçük radyasyon dozudur, ve akyuvarların sayısında

geçici bir değişiklik meydana getirir.

1 - 2

-3 saat içerisinde kusma ile birlikte

yorgunluk ve iştahsızlık görülür.

-Hastalarda bir kaç hafta içinde iyileşme gözlenir.

3

-2 saat içinde kusma ve halsizlik baslar.

-2 hafta sonra ise saçlar dökülmeye baslar.

-Bu insanların %90’i 1-12 ay arasında iyileşir.

4

-Bir kaç saat içerisinde bulantı ve kusma başlar

-İştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izler.

-İki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülür,

ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı baslar.

-Bu radyasyona maruz kalan insanlarin %50’si 2 ile 4

hafta içinde ölür.

6-Ölüm oranı %90’a çıkar.

-İyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektirir.

Tablo:2 Radyasyon dozlarına maruz kalan insanlarda

görülebilecek etkiler

Doğal Radyasyon Kaynakları

Kaynak Yıllık Doz (mSv)

Tprak ve kayalardan sızan Rn-222, Rn-

220 Gazları 1200

Yeryüzeyinden gelen Gama ışınları 500

Vücuttaki Karbon, Potasyum, Polonyum 300

Yeryüzeyine gelen Kozmik ışınlar 400

Toplam 2400

Yapay Radyasyon Kaynakları

Medical kullanıcılar – x-ışın, vs. 400

Çernobil (ilk yıl) 50

Test amaçlı kullanılan silahlardan 10

Çalışma(iş) ortamı (ortalama) 5

Nucleer endustri (atıkları vs.) 2

Diğerleri (TV, uçak seyahatı, vs.) 11

Toplam 478

Tablo:3 Dünya genelinde alınan yıllık ortalama kişisel

dozlar

Organ - Doku

Radyasyon

Çalışanları İçin

Müsaade Edilen

Maksimum dozlar

Serbest

Çalışanlar

İçin Doz

SınırlarımSv / yıl

Bütün Vücüt 50 5Gonadlar ve Kırmızı

Kemik İliği50 5

Cilt, Kemikler ve Troid 300 30

Ayaklar, Bacaklar, Kollar,

Eller750 75

Diğer (Herhangi Bir Tek

Organ)150 15

Tablo:4 ICRP Tarafından Önerilen Doz Sınırları

Page 169: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

167

SONUÇSoluduğumuz hava ile, içtiğimiz sularla, yediğimiz gıdalarla, yaşadığımız

evlerimizin yapı malzemeleri ve topraktan gelen radyasyonlara sürekli

maruz kalmaktayız, kaldı ki insanın yapısında ki Karbon-14, Potasyum-40

ve Polonyum-210 radyoaktif elementlerin yaydığı radyasyonlara da maruz

kalmaktayız.

Ayrıca düyamız da radyoaktif bir gezegendir.

Yukarıda da belirttiğim gibi geçmişten bu güne ve gelecekte de insanlar

daima radyasyonla iç içe yaşamış ve yaşamaya devam edecektir.

Burada bize düşen en büyük görev; çevre ve insan arsında kurulu dengeleri

bozmaya yönelik faaliyetlerden mutlaka sakınmamız gereklidir.

Çevredeki radyasyon düzeyi belli sınırlarda tutabildiğimiz ve kurulu dengeyi

koruduğumuz sürece radyasyondan korkmanın hiçbir anlamı olmayacağı

bilakis bu enerjiden insanlık adına yararlanma yollarının araştırılmasının

daha iyi olacağı kanısını taşımaktayım.

Görünmez, kokusuz, tatsız, işitilmez ve hisedilmez fiziksel özelliklere sahip,

zararları yanında yararları da olan radyasyonlar;

I- Yaşama şartlarının iyileştirilmesinde;

- Sanayide,

- Taşımacılıkta,

- Haberleşmede,

- Aydınlatmada, adeta insanlığa hizmet amacıyla

II- Sağlık alanında;

- Teşhis,

- Tedavi

- Araştırma daki katkıları tartışılamaz düzeyde fayda sağlamaktadır.

Page 170: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

168

Şekil:12 Radyasyonun insanlığa hizmet amacıyla

kullanımı ve elektromanyetik Spektrum.

Şekil:13 Çevre(Doğal dengenin korunduğu..)

Page 171: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

169

KAYNAKLAR1. Pehlivan, F. Biyofizik, Feryal Matbaası, Üçüncü Baskı, Ankara, 2004.

2. www.taek.gov.tr/index.html, 2009

3. Wikipedia, the free encyclopedia, (http://en.wikipedia.org/wiki/),

2010

4. Engizek, Tülay, Sağlık Fiziği, İ.Ü. Fen Fakültesi Basımevi, İstanbul,

1999.

Page 172: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

170

ENDOKRİN ÇEVRE BOZUCULAR VE ERGENLİK ÜZERİNE ETKİSİ

Page 173: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

171

Prof.Dr.Kenan haspolatDicle Üniversitesi Tıp

fakültesi-Diyarbakır

[email protected]

171

ÖZETEndokrin çevre bozan kimyasallar; plastiklerde, deterjanlarda, böcek

ilaçlarında ve endüstriyel kimyasallarda bulunmaktadırlar.

Endokrin çevre bozucu; endokrin sistemin çalışmasını değiştiren ve

sonunda sağlıklı organizmada veya onun nesillerinde sağlık üzerine

ters etkilere neden olan, dışarıdan alınan madde veya bileşikler olarak

tanımlanır. Endokrin çevre bozucu üreme sistemini etkiler. Testis yapısında

gerileme,sperm sayısında azalma erkeklerdeki olan olaylardır. Kızlarda

ters istikamette gelişim olur. Rahim boyutunda artma ve erken ergenlik

olur. Gebelikte cenin üzerinde de etki olmakta,gelişim bozukluğuna neden

olmaktadır. Kadınlarda meme ve rahim kanserine neden olur.Tiroid bezi

üzerinde olumsuz etkide bulunur.

Endokrin bozucular, endokrin(hormonal) sistem tarafından sentezlenen

kimyasalların aktivitelerini bir şekilde taklit ettikleri, blokladıkları ya da

değiştirdikleri için özel ilgi konusudurlar. Diğer birçok organın yanında,

özellikle idrar yollarını ve tiroid bezlerini etkilemektedirler. Son on yılda

üreme organ anormallikleri, testis kanseri, erkek doğum oranlarında

azalma ve meni kalitesinde düşme rapor eden birçok çalışma yayınlanmıştır.

Son dönemde çıkan yazılarda sıklıkla besinlerdeki veya çevremizdeki

estrojen benzeri bileşiklerin üreme sağlığı üzerine olan zararlı etkilerinden

bahsedilmektedir. Testis kanseri, testislerin torbaya inmemesi ,penis

ucunun aşağıda oluşu , gibi erkek üreme sistemi hastalıklarında görülen

belirgin artış ve sperm kalitesinde muhtemel düşüş, bu bozuklukların

rahim içi hayatta estrojene maruz kalınmasına bağlı olarak ortaya çıktığı

hipotezinin geliştirilmesine neden olmuştur.

Endokrin-bozucu maddelere maruziyet en sık olarak alınan gıdalar yoluyla

olmaktadır. Endokrin mekanizmalarla insan üreme sistemi üzerinde etkileri

olduğu bilinen bazı moleküller: DDT ve metabolitleri, Poliklorine bifeniller,

dioxinler, doğal bitki kaynaklı östrojenler (fitoöstrojenler) ve mantar

zehirleridir. Bunun dışında böcek ilaçları üretiminde ve kullanımında

maruz kalınan dioksinler, endüstriyel kazalar sırasında maruz kalınan

klorofenoller sayılabilir. 680 insan yapımı madde ve 9 sentetik/doğal

hormon, potansiyel endokrin-bozucu madde olarak belirlenmiştir.

Page 174: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

172

Fitoöstrojenler, vücutta üretilen östrojenlere

göre daha zayıf etki gösterirler ve günlük hayatta

sık olarak tüketilen besinlerde (sarımsak,

maydanoz, hububat, havuç, patates, vişne, elma

ve kahve) bulunurlar. Ancak fitoöstrojenler,

yoğun ve çok miktarlarda alınmaları sonucunda

belirgin etkiye neden olurlar.

Belli Başlı Çevresel Endokrin BozucularDioksinler, Furanlar, Poliklorlu bifeniller

(PCB), Biosidler, Hakesklorobenzen, Fitatlar,

Alkifenoller, Bisfenol A

Çevre Bozucularının Özet Olarak Yan EtkileriErişkin kadınlarda. Meme kanseri, rahi ru,

ceninde anormallikler.

Kız çocuklarında: Erken ergenlik, vajinal kanser,

cinsiyet organlarında anormallikler, sinir

sistemi gelişim bozuklukları, düşük doğum

tartısı, hiperaktivite, öğrenme bozuklukları,

zeka düşüklüğü.

Erkek çocuklarında: Penis ucunun olması

gereken yerinin aşağısında olmaması, testislerin

torbaya inmemesi, sperm azıklığı, erkeklik

hormon düşüklüğü.

Erişkin erkeklerde. Testis ve prostat kanseri,

sperm sayı ve nitrlik azlığı, troid hormon

bozukluğu.

Genel olarak bağışıklı sisteminde azalma,

hastalıklara duyarlılık.

Endokrin Sistemi Bozan IlaçlarPlastik ile ilişkili ürünler:

• Polivinilkarbon (PVC) ürünlerde bulunurlar.

• Vernik: Verniklenmiş tüm ürünlerde

bulunurlar.

Böcek ilaçları :

• Temizlik malzemeleri,

• Fungusitler (mantar ilaçları),

• Pestisitler (zararlı canlıları öldüren ilaçlar),

• Herbisitler (yabani otları yok eden ilaçlar) ile

boyalar,

• Plastikler ve çözücüler gibi organik

kimyasalların endokrin bozucu olma

potansiyeli vardır.

Endokrin bozucu kimyasallar ve ergenlik

gelişimi arasındaki ilişkilerle ilgili yapılan

pek çok epidemiyolojik çalışmada PCB, PBB,

dioksin, DDE ve diğer persistan pestisitler

üzerine yoğunlaşılmıştır. Ancak yumuşak plastik

oyuncakların yapıldığı polivinil klorid plastikler

ve besin paket materyallerinde bulunan fitalatlar

gibi ev içi kimyasalların gündeme gelmesi daha

sonra olmuştur.

Fitalatlar, evlerde ve hastanelerde kullanılan

birçok malzemenin içinde bulunmaktadır.

Fitalatların özellikle testisi engelledikleri kabul

edilmektedir.

Bu nedenle fitalatlar, emzik ve oyuncakların

içerisinden çıkartılmıştır.Özellikle rahim içi

yaşamda endokrin bozuculara maruz kalınması,

üreme organlarında ciddi ve geri dönüşümü

olmayan anormaliklere neden olabilir; bu

dönemde östrojenik ya da antiandrojenik etkili

bir endokrin bozucu maddeye maruz kalınması

Page 175: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

173

halinde prostat bezinin gelişimi kalıcı olarak bozabilir.

Endokrin Bozucular-ErgenlikSon yıllarda özellikle çevresel koşulların (beslenme tarzı gibi) etkisi ile

ergenlik başlangıcı ve adet yaşının erken yaşlara kaydığı gözlenmektedir.

Ancak bunun dışında, bazı endokrin bozucuların ergenliğin erkene

kaymasında etkili olduğu da ileri sürülmektedir.

Yer cilası ve onların çözücüleri ile temas halindeki kız çocuklarda, erken

ergenlik tespit edilmiştir Endosulfan, tarımda kullanılan bir insektisitdir.

Hindistan’da endosulfana maruz kalan erkek çocuklarda ergenlik gecikmesi

ve seks hormon sentezinde bozuklukların olduğu saptanmıştır.

Troid Dokusuna Yan Etkide BulunanlarBöcek öldürücüler içerisinde en sık troid fonksiyonları ile etkileşime

girenler 2-4 dikloroasetikasit, asetoklor, aminotirazol, amitrole, bromasil,

bromoksinil, pendatemalin, thiourea’lardır. Troid hormanları rahimiçi

hayatta ve sonrasında beyin gelişimi üzerinde önemli etkileri vardur.Bu

durum sinir hücreleri üzerine olumsuz etkide bulunmaktadır.

Poliklorlu bifeniller(PCP) içeren kimyasal maddeler troid dokusu üzerinde

etkisi önemli sayılabilecek bozukluklara neden olur.

Dioksinler de cenin üzerinde olumsuz etkide bulunur.

Yanmayı önleyici kimyasallar: Tetrabromobisfenol A(TBBPA),polibrominli

difeni eterler(PBDE) ve polibrominli bifeniller bu gruba girer.

PBDE yanmayı önleyici madde olarak plastikler, boyalar, elektirk

maddeleri, sentetik tekstillerde bulunur. TBBPA,bisfenol A(BPA) derivesi

olup tv, bilgisayar, fotokopi makinası, video ve lazer printerda bulunur. Bu

maddeler troid dokusu üzerine etkide bulunarak hipotroidiye neden olur.

Özellikle hamile bayanların bu noktada uyanık olması gerekir,cenin üzerine

olumsuz etki söz konusudur.

Pentaklorofenol(PCP)’ya maruziyet yenidoğanlarda hipotroidiye

neden olarak beyin gelişimini bozar. Bu madde böcek ilaçları ve deri

endüstrisinde kullanılır, plastik, deterjan, toz boya, diş malzemeleri de

Page 176: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

174

diğer kullanım alanlarıdır. Fitalatlar plastik

yapımında ve plastiklerin yumuşatılmasında

kullanılır.Bu maddelerin en önemli kullanım

alanları hastanedeki yenidoğanlarda kullanılan

beslenme tüpleridir.

Ayrıca damar içi kateterler,serum torbaları da

değişik miktarda fitalat içerir. Diğer kullanım

alanları PVC borular, çocuk oyuncakları, otomobil

parçaları, sebze ve meyve kontainerlerinin

yüzeyleridir. İçme suları da değişik oranda

fitalata maruz kalır. Fitalatlar üreme sistemi

üzerine olumsuz etkide bulunur. Fitalatlar

özellikle ceninler üzerinde olumsuz yan etki

yapar, hamile bayanların bu noktada dikkatli

olması gerekir.

Böcek öldürücülerden DDT ve HCB özellikle

cenin troid dokusuna olumsuz etkide bulunarak

beyin gelişimine negatif etkide bulunur.

Bitki Büyüme Düzenleyici HormonlarGünümüzde, bitkilerde verimi arttırmak ve

saklama sürelerini uzatmak için BBDH (=bitki

büyüme düzenleyici hormonlar = bitki büyüme

düzenleyiciler = bitki büyüme ve gelişme

düzenleyiciler) adı verilen çok çeşitli maddeler

kullanılmaktadır. Günümüzde yaygın olarak

kabul edilen görüşe göre; uygun doz ve doğru

zamanda uygulanan BBDH’ın bitkilerde kalıntı

bırakmadığı veya insan sağlığı açısından

tehlike arz etmeyecek kadar kalıntı kaldığı

düşünülmektedir. Ancak, aşırı doz ve uygun

olmayan zamanda yapılan uygulamalar halinde,

bu hormonların meyve ve sebzeler üzerinde

kalıntı etkilerinin fazla olmasından dolayı zararlı

olabilecekleri ileri sürülmektedir. Danimarka’da

BBDH olan klormekuat kullanılarak yetiştirilen

buğdayla beslenen domuzlarda üremenin

azaldığı tespit edilmiş ve bu nedenle üreme

çağındaki domuzların, bu buğdaylarla

beslenmesi yasaklanmıştır Diğer ülkelerde

de yapılan çalışmalarda BBDH grubundan

olan 2, 4-diklorofenoksi asetik asit (2,4-D)’in

üreme sisteminde bozukluğa çok yüksek

dozlarda neden olduğu bildirilmiş ve kullanımı

yasaklanmıştır. Ancak halen bu hormonlar başta

Hollanda, İspanya, İtalya gibi ülkeler olmak üzere

tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.

Türkiye’de 1970’li yılların başlarında BBDH

kullanılmaya başlanmış ve sürekli gelişen pazar

ekonomisi nedeniyle, sebze ve meyvelerin hızlı

bir şekilde üretilip olgunlaştırılması ve piyasaya

sürülmesi istenmesi nedeniyle 2002 yılına kadar

kullanımı %45.29’luk bir artış göstermiştir .

Ülkemizde BBDH’ın en başta gelen kullanım

alanlarından biri örtü-altı (sera) sebzeciliğidir.

Bu amaçla 1984 yılına kadar ülkemizde fenoksi

türevlerinden olan 2,4-D kullanılmıştır . Ancak

bu maddeyle temas eden memeli hayvan ve

kuşlarda cinsiyet organı anomalileri ile ani

ölümler gözlenmiştir. Ayrıca 2,4 D’ye maruz

kalan insanlarda çeşitli kanserlerin sık görülmesi

ve temas eden kişilerin çocuklarında da

ürogenital anomaliler saptanması nedeniyle 2,4

D’nin kullanımı Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca

yasaklanmıştır .

Ülkemizde örtüaltı yetiştiriciliğinin %87.17

gibi çok önemli bir kısmını gerçekleştiren

Akdeniz bölgesinde yapılan bir anket

çalışmasında, seralarda en fazla (%44.4)

domates yetiştirildiği, BBDH kullanıldığı,

ancak çiftçilerin % 50’sinden fazlasının

hormonlar hakkında bilgilerinin yetersiz

olduğu saptanmıştır. Ayrıca çiftçilerimizin

Page 177: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

175

“ne kadar hormon verilirse o kadar ürün alınabilir” inanışına sahip

olmaları bu maddelerin olumsuz etki yapma ihtimalini artırmaktadır

BBDH, yapılarına göre de başlıca beş grupta incelenmektedirler: Oksinler,

giberellinler, sitokininler, etilen ve dorminler (absissik asit). Oksinler, tarımda

en eski kullanılan hormonlardandır ve çekirdeksiz meyve oluşumunu

sağlar ve ürün kalitesini artırır. Ülkemizde oksin preparatlarından Beta-

naftoksi asid (BNOA), Naftalen asetik asit + Naftalen asitamit (NAA-NAD) ve

4-klorofenoksi asetik asit (4-CPA) ruhsatlıdır. Bu oksin preparatları Tarım

Bakanlığı’nın izni ile özellikle seralarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

Turfanda yetiştiricilikte özellikle soğuk havalarda meyve gelişimi ve

verimi için hormon kullanımı gerekmektedir, bu da 10 Nisan ile 15

Mayıs arasındaki dönemde hormonlu meyve hasat edilmesi anlamına

gelmektedir. Domatesin kabuğunun soyulmasının domates üzerinde

kalıntı miktarını %36 azalttığını tespit etmişlerdir. Bu nedenle, özellikle

serada üretimin yapıldığı kış aylarında hormon kullanıldığı için domatesin

kabuğunun soyulmasının, vücuda alınacak kalıntı miktarını azaltacağı ifade

edilmektedir.

SONUÇEndokrin çevre bozular hakkında pratik notlar:

• Plastik maddelere sarılı ve plastik kaplarda saklanan ürünlerin, özellikle

mikrodalga fırında ısıtılmaması, seramik kapların bunların yerine tercih

edilmesi.

• Plastik şişedeki anne sütü ve mamaların mikrodalga ile temasının

engellenmesi.

• Besinlerin plastik maddelerle örtülmemesi ve plastik maddelerle

temasının engellenmesi.

• Bebeklerin plastik ürünler çiğnemesinin engellenmesi.

• Çocukların top v.b. oyunlardan sonra, olası pestisid v.b. maddelerle

karşılaşmaları açısından ellerinin yıkanması.

• Toksik kimyasalla karşılaşma ihtimali olan balıkların haftada üç

defadan fazla tüketilmemesi, küçük balıkların tercih edilmesi (Daha az

kimyasalla karşılaşma sözkonusu olduğundan).

• Hayvansal yağlar (Çevresel bozucular en fazla yağda depolanır).

Page 178: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

176

KAYNAKLAR1. Bigsby R, Chapin RE, Daston GP et a. Evaluating the effects of endocrine disruptors on endocrine

function during development. Environ Health Perspect 1999; 107: 613-8.

2. Çetinkaya S. Endokrin Çevre Bozucular ve Ergenlik Üzerine Etkileri.

3. Darendeliler F.Çevre ve Endokrin sistem.XI.Ulusal Pediatrik Endokrinoloji Kongresi. 14-17 Eylül

2006.Konya.s.49

4. Lee MM. Endocrine Disrupters. A Current Review of Pediatric Endocrinology 2007; 109-18.

5. Özkan B. Çevresel endokrin bozucuların troid fonksiyonları üzerine etkisi.XI.Ulusal Pediatrik

Endokrinoloji Kongresi.14-17 Eylül 2006.Konya.s53

6. Skakkebaek NE, Rajpert-De Meyts E, Main KM. Testicular dysgenesis syndrome: an increasingly

common developmental disorder with environmental aspects. Hum Reprod 2001;16:972-8.

7. Yeşilkaya E. Endokrin Bozucular. Güncel Pediatri 2008; 6: 76-82

8. Weber R, Pıerık, fh , . Dohle gr,, a Burdorf. A. dr. (Terc Sevinç,C, Karadeniz,T.Erkek

9. üremesi üzerinde çevresel etkiler.BJU International (2002), 89, 143-148

Page 179: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 180: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

178

DİYARBAKIR’DA ISINMADAN KAYNAKLANAN HAVA KİRLİLİĞİ

Page 181: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

179

İbrahim Murat KARGINDiyarbakır İl Çevre ve

Orman Müdürlüğü

Kayapınar / DİYARBAKIR

[email protected].

tr

179

ÖZETHava kirliliği canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve/veya maddi

zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin

üzerindeki miktar ve yoğunluğa ulaşmasıdır. Bir başka deyişle hava kirliliği;

havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı

hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede

atmosferde bulunmasıdır.

Hava Kirliliği Nedir?Hava kirliliği canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve/veya maddi

zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin

üzerindeki miktar ve yoğunluğa ulaşmasıdır. Bir başka deyişle hava kirliliği;

havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı

hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede

atmosferde bulunmasıdır.

Hava Kirliliğini Kaynaklarına Göre 3’e Ayırabiliriz. • Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği.

• Motorlu Taşıtlardan Kaynaklanan Hava Kirliliği.

• Sanayiden Kaynaklanan Hava Kirliliği.

Hava Kirliliğinin Sağlığa Etkileri Kirli hava, insanlarda solunum yolu hastalıklarının artmasına sebep

olmaktadır. Örneğin; kurşunun kan hücrelerinin gelişmesini ve

olgunlaşmasını engellediği, kanda ve idrarda birikerek sağlığı olumsuz

yönde etkilediği,karbonmonoksit (CO)’in ise, kandaki hemoglobin ile

birleşerek oksijen taşınmasını aksattığı bilinmektedir. Bununla birlikte

kükürtdioksit (SO2)’in, üst solunum yollarında keskin, boğucu ve tahriş

edici etkileri ve Partikül Maddelerin ( PM 10 / 2.5 ) akciğerlerde kalıcıetkisi

vardır.

Uzun vadede kansere sebep olabilmektedir.Kısa vadede ani canlı ölümleri

meydana gelebilmektedir nitekim Londra’da duman ve sisin yoğun olduğu

bir dönem olan 1873 yılında 700 kişi, 1911 yılında ise 1150 kişi, Belçika’da

1990 yılında 63 kişi. ABD’ nin Pensilvanya kentinde ise 20 kişi yaşamını

yitirmiştir.

Page 182: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

180

Isınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin sebepleriFosil yakıt kullanımı. ( Kömür, Petrol ve türevleri),

Yakma sistemlerinin teknolojisi, Yapıların

yalıtım teknolojisi (Sıcak ve soğuk için),Yanlış ve

aşırı enerji kullanımı olarak sıralayabiliriz.

Isinmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğine İlişkin Yasal Mevzuat 13/01/2005 tarihli ve 25699 sayılı Resmî

Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren

“Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin

Kontrolü Yönetmeliği” dir.

Yapılan düzenleme ile kömürler torbalanarak

satışa sunulmaya başlanmış ve kükürt

oranı düşük kömür (Tablo 1 – 2) ve fuel – oil

kullanılmaya başlanmıştır.

İthal Kömür Özellikleri Sınırlar

Toplam Kükürt (kuru

bazda): En çok. % 0,9 (%+0,1 tolerans)

Alt Isıl Değer (kuru

bazda)

: En az 6400 Kcal/kg (- 200

tolerans)

Uçucu Madde (kuru

bazda): % 12-28 (+1 tolerans)

Toplam Nem (orijinalde) : En çok % 13

Kül (kuru bazda) : En çok %16 (+2 tolerans)

Boyut* (satışa sunulan): 18-150 mm ( en çok ±% 10

tolerans)

Tablo 1

Yerli Kömürlerin

Özellikleri Sınırlar

Kullanılacağı

İller ve İlçeler

Toplam Kükürt

(kuru bazda)max. % 2

Yönetmeliğin 28

inci maddesine

göre sınır

değerlerinin

aşıldığı (I.Grup) İl

ve İlçeler

Alt Isıl Değer

(orijinalde)

min. 4000 Kcal/kg

(-200 tolerans)

Toplam Nem (satışa

sunulan)max. %25

Kül (kuru bazda) max. %25

Boyut

18-150 mm (18

mm altı max. %10

tolerans

150 mm üstü max. %

10 tolerans)

Tablo 2

Diyarbakır’ da Isınma Amaçlı Yakıt Kullanımıİlimizde merkezi ısıtmalı katı ve sıvı yakıt

kullanan 3057 adet bina bulunmaktadır. Yakıt

olarak 120.000 ton ithal kömür, 15.000 ton yerli

kömür, ( Başbakanlık S.Y.D.V tarafından yoksul

ailelere dağıtılan ), 10.000 ton sıvı yakıt. ( Özel

Kalorifer Yakıtı KALYAK ) kullanılmakta ve 5000

adet doğalgaz abonesi bulunmaktadır. (2008

yılından itibaren doğalgaz kullanımına başlanmıştır.)

ISINMA AMAÇLI YAKIT KULLANIMININ HAVA KALİTESİNE ETKİSİIsınma amaçlı yakıt kullanımı özellikle kış

sezonunda ( 01 Kasım – 15 Nisan arası ) SO2 ve

PM10 oranında artışa sebep olmaktadır.

Diyarbakır için baskın hava kirletici PM10’ dur.

1999 yılından bu yana ölçülen hava kalitesi

verileri tablo 3 ve 4 de verilmiştir.

Page 183: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

181

YILLAR SO2 PM10 µg/m³

1999 82 83

2000 110 114

2001 109 112

2002 119 124

2003 98 104

2004 108 109

2005 95 105

Tablo 3 (Veriler ısınma sezonu olan Ocak – Şubat – Mart – Kasım – Aralık aylarının

aritmetik ortalamasıdır.)

YILLAR SO2 µg/m³ PM10 µg/m³

2006 56 98

2007 51 125

2008 28 96

2009 11 95

Tablo 4 (Veriler ısınma sezonu olan Ocak – Şubat – Mart – Kasım – Aralık aylarının

aritmetik ortalamasıdır.)

Pm10 Nedir? ( Partiküler Maddeler)Partiküler madde (PM) terimi, havada bulunan katı partiküller ve sıvı

damlacıkları ifade eder. İnsan faaliyetleri sonucu ve doğal kaynaklardan,

doğrudan atmosfere karışır.

Atmosferde diğer kirleticiler ile reaksiyona girerek PM’i oluşturur ve

atmosfere verilirler. Katı ve sıvı partiküllerin boyutları geniş bir aralığa

yayılır. Sağlığa konu olan partiküller, aerodinamik çapı 10 µm. nin altındaki

partiküllerdir. Bu boyut aralığındaki partiküller, solunum sistemi içine

girerek birikim yapabilir. Isınma faaliyetleri ve doğal olaylar neticesinde

oluşmaktadır (toz fırtınaları) ısınma sezonu dışında da oranı yüksektir.

Partiküler maddelerin hava kalitesine ve sağlığa etkisi tablo 5’te verilmiştir.

Page 184: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

182

İndeks

Sağlık

Seviyesi

Uyarılar

0-50 İyi Yok51-100* Orta Yok

101-150 Hassas gruplar için

sağlıksız

Astım gibi solunum hastalığı olan

kişiler, dış ortamdaki efor sarfını

sınırlandırmalıdır.

151-200Sağlıksız

Astım gibi solunum hastalığı olan

kişiler, dışarıda efor sarfetmemeli;

Bunun dışında herkes, özellikle yaşlı ve

çocuklar dış ortamda uzun süreli efor

sarfını sınırlandırmalıdır.

201-300

Çok Sağlıksız

Astım gibi solunum hastalığı olan kişiler,

dış ortamda herhangi bir aktivitede

bulunmamalı ; bunun dışında herkes,

özellikle yaşlı ve çocuklar dış ortamdaki

efor sarfını sınırlandırmalıdır.

301-500Tehlikeli

Hiç kimse dış ortamda herhangi bir efor

sarf sarfetmemeli; astım gibi solunum

rahatsızlığı olan kişiler iç ortamda

kalmalıdır.

Tablo 5

HAVA KİRLİLİĞİNİN AZALTILMASI İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER.• Fosil yakıt kullanımının azaltılması, doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılması.

• Bireysel değil merkezi ısıtma yapılması.

• Yakma sistemlerinin revize edilmesi.

• Yapılarda ısı yalıtımı uygulanması.

• Enerjinin ihtiyaç kadar kullanılması.

• Yeşil alanların çoğaltılması.

şeklinde sıralayabiliriz.

Page 185: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

183

KAYNAKLAR1. Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği

2. Sağlık Bakanlığı’ na ait Hava Kalitesi Ölçüm Cihazları.

3. Çevre ve Orman Bakanlığı Ulusal Hava Kalitesi İzleme ağı.

Page 186: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

184

DİYARBAKIR’DA MOTORLU TAŞITLARIN ÇEVRE KİRLİLİĞİNE ETKİSİ

Page 187: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

185

Hasan BAYINDIRDicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Makina Mühendisliği

Bölümü – DİYARBAKIR

[email protected]

185

ÖZETDünyada insan nüfusunun giderek artması ve insanların konforlu yaşama

talebi beraberinde motorlu taşıt sayısını da hergün arttırmaktadır.

Günümüzde hala fosil kökenli yakıt tüketen söz konusu bu araçlar ciddi bir

şekilde çevre kirliliğine neden olmasının yanı sıra egzoz emisyonlarından

atmosfere atılan karbon dioksit gazları da küresel iklim değişikliğine etki

etmektedir. Çevre kirliliği yaratan sanayi atıkları, ısınma amaçlı kullanılan

yakıtların ve motorlu taşıtların emisyonlarının azaltılması zorunluluk

arzetmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada Diyarbakır ilinin trafik yoğunluğu,

motorlu taşıtların emisyon kirlilik durumları ve şehir merkezine yakın

çevre yolunda seyreden araç yoğunluğu araştırılmış olup şehir atmosferi

üzerindeki etkisiirdelenmiştir.

GİRİŞIsınma amaçlı kullanılan yakıtların, motorlu taşıt ve sanayi kaynaklı

emisyonların, küresel ısınmaya neden olduğu, ozon tabakasını deforme ettiği

ve birçok canlı organizmaya zarar verdiği dikkate alındığında çevre kirliliği

bakımından incelenmesi gereken önemli bir konudur. Dünya genelinde

kullanımda olan motorlu taşıt sayısı her gün artan nüfusla doğru orantılı

bir şekilde artmaktadır. Bu nedenle egzoz emisyonlarının iyileştirilmesiyle

ilgili yasalar mevcut olup uygulama eksikliği söz konusudur [1, 2]. İçten

yanmalı motorlarda, sürtünme kayıplarının azaltılması, sıkıştırma

oranlarının arttırılması, hacimsel verimin artırılması, uygun H/Y karışım

kompozisyonu ve avantajlı çalışma koşullarının elde edilmesiyle, küçük

çaplı, hafif ve yüksek verimli motorlar geliştirilerek egzoz emisyonları

azaltılabilir.

Özellikle gelişmiş ülkelerde çalışmalar hükümetlerin de teşfikiyle yeni

yenilenebilir enerji kaynakların geliştirilmesi ve biyoyakıtların günümüz

konvansiyonel yakıtlarıyla harmanlanarak kullanılması sonucu HC, CO ve

NOx’lerin azaltılması hedeflenmiştir [3, 4, 5].

Trafikte Seyreden Motorlu Kara Taşıtlarından Kaynaklanan Egzoz Gazı

Emisyonlarının Kontrolüne Dair Yönetmelik kapsamında, Egzoz gazı

emisyon ölçümü yaptırma periyotları; Madde 6- Taşıtlar, bu Yönetmeliğin

(Ek-1)’inde belirtilen sınıflar esas alınmak kaydıyla cinslerine, kullanılma

amaç ve şekillerine uygun olarak aşağıda belirtilen periyotlarda egzoz

emisyon ölçümüne tabi tutulur[6].

Page 188: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

186

a. Hususi otomobiller ilk üç yaş sonunda ve

devamında her iki yılda bir.

b. Resmi otomobiller ilk iki yaş sonunda ve

devamında yılda bir.

c. Diğer motorlu taşıtlar ilk bir yaş sonunda ve

devamında yılda bir.

d. Trafikte seyreden tüm motorlu taşıtlar on

yaş sonunda yılda bir.

Taşıtın trafiğe çıkışından sonraki muafiyet

süresinin bitim tarihinden itibaren bir ay

içerisinde egzoz gazı emisyon ölçümü

yaptırılması zorunludur. Takip eden emisyon

ölçümleri ise taşıtın trafiğe çıkış tarihi esas

alınarak uygulanır, hükmü yeralmaktadır.

Çevre Kirliliğiİnsanların ve diğer canlıların yaşamları

boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı

olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki,

biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır.

Örneğin dünyada nüfusun hızla artması,

konfor gereksinimleri doğrultusunda artan

kentleşme oranı insanoğlunun ihtiyaç duyduğu

çeşitliliği arttırmıştır. İnsanoğlu dünyayı keşfe

koyulmasıyla beraber enerji üretimi-tüketimiin

yanısıra doğal yaşamı tehdit etmeye ve çevre

kirliliğine neden olmaya başlamıştır. Gelişen

teknoloji ve köylerden şehirlere meydana gelen

göç olaylarıyla ortaya çıkan zararlı ve rahatsız

edici etkiler ortaya çıkmıştır. Şehirlerde nüfusun

hızla artması, yerleşim alanlarının daralmasına

ve sonuçta çevrenin kirlenmesine neden

olmuştur.

Önceleri sadece bölgesel olduğu düşünülen

çevresel sorunların bir başka ülkeyi de etkilediği

zamanla görülmüştür. Rüzgar, akarsu, toprak

gibi sadece bir ülkeye ait olmayan ve ülkeler

arasında paylaşılan doğal yaşam ortamları

zararlı duman ve gazlar rüzgarın etkisiyle,

sanayi atıkları akarsuların akmasıyla etkisi

az da olsa diğer ülke içinde kirletici faktör

oluşturabilmektedir[2, 3, 4]. Bu nedenle çevre

sorunları ve kirliliği toplumsal hayatın bütün

alanlarını kapsamış ve etkilemiştir.

Çevre unsurlarına göre çevre kirliliği 4 gruba

ayrılır.

• Hava Kirliliği

• Toprak Kirliliği

• Su Kirliliği

• Gürültü Kirliliği

Bir insanın susuzluğa 6 gün, açlığa 60 gün

dayanabildiği halde havasızlığa ise 6 dakika dahi

dayanamayacağı düşünülürse, çevre kirliliği

içersinde insanları en çok korkutan unsurlardan

birisinin hava kirliliği olduğu gerçeği karşımıza

çıkar.

Hava KirliliğiGelişmiş ülkelerde özellikle çalışmalar

hükümetlerin de teşfikiyle HC, CO ve NOx’lerin

azaltılması üzerinde yoğunlaşmıştır. Hava, içinde

yaşadığımız gaz ortamı oluşturmanın yanında

yaşam için temel bir gaz olan oksijeni tutar.

Temiz hava olarak nitelendirilen atmosferin alt

katmanı; azot, oksijen, karbondioksit ve çok az

miktarda diğer gazlardan oluşur. Isınma kaynaklı

ve sanayi bacalarından çıkan dumanlar, motorlu

taşıtlardan çıkan egzoz gazları içinde bulunan

ve canlılar için zararlı olan çeşitli maddelerin

havaya karışması ve havanın bileşimini bozması

sonucu hava kirliliği meydana gelmektedir [5,7].

Genel olarak havadaki kirleticilerin sağlığa

Page 189: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

187

etkileri şöyle sıralanabilir;

• Solunum fonksiyonlarında bozulma

• Solunum rahatsızlıklarında artış

• Kronik solunum sistemi hastalığının alevlenmesinde artış

• Kronik kalp hastalığının alevlenmesinde artış

• Kanser artışı

• Erken ölüm artışı

Hava kirliliği kaynaklarına göre 3’e ayrılabilir;

Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği: Kükürt oranı yüksek kömürlerin

kullanılması ve yanlış yakma şekilleri hava kirliliğine sebep olmaktadır.

Sanayiden Kaynaklanan Hava Kirliliği: Sanayi tesislerinin kuruluşunda

yanlış yer seçimi, bu tesislerin baca filtrelerinin bulunmaması ve kalitesiz

yakıt kullanımı sonucu önemli ölçüde hava kirliliği oluşmaktadır.

Motorlu Taşıtlardan Kaynaklanan Hava Kirliliği: Nüfus artışıyla beraber

artan motorlu taşıtlar ve bu taşıtlarda zehirli gaz emisyonu yüksek oranda

olan petrol türevi yakıtların kullanılması hava kirliliğinde önemli bir faktör

oluşturmaktadır.

Hava kirliliği insan sağlığı ve doğal çevre üzerinde doğrudan olumsuz

etki yapmaktadır. Motorlu taşıtların hava kirliliğine neden olan zehirli

egzoz gazı emisyonlarının bıraktığı kötü etkilerin yanı sıra egzoz gazları

bünyesinde bulunan partiküler madde(PM) gibi bileşenler de insan sağlığını

olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de mevcut bulunan araçların motor

hacmi, kullandıkları yakıtın cinsi, yaşı, sayısı ve günlük çalışma süreleri gibi

faktörler dikkate alındığında(Şekil 1) atmosfere salınan egzoz emisyonları

hakında çarpıcı bir fikir verir.

Şekil 1 . Türkiyedeki Motorlu Taşıtların İstatiği [8].

Page 190: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

188

Materyal ve MetotBu çalışmada, Diyarbakır ilindeki motorlu

araçların sayısı yaklaşık olarak tespit edilmiş ve

buna ek olarak şehir merkezi yakınında geçen

çevre yollarından yıllık bazda günlük seyreden

motorlu taşıt sayısı belirlenmiştir. İldeki egzoz

emisyon ölçüm istasyonlarından alınan HC ve

CO emisyon değerleri dikkate alınarak motorlu

araçların kirletici bileşenleri yaklaşık bir metotla

saptanmıştır.

Diyarbakır ili şehir merkezinde trafikte

seyreden motorlu taşıt sayısı yaklaşık 130.000

civarındadır, bunlardan yaklaşık 60.000 ‘i

Diyarbakır plakalı olup diğerleri ise il dışı

plakalıdır. Şehir içinde, Diyarbakır Büyükşehir

Belediyesine bağlı 62 adet otobüs mevcut

olup bunlardan 57 tanesi hatta çalışmaktadır.

100 adet özel halk otobüsü, 300 adet minibüs

mevcut olup bu minibüslerin 82 adeti Çarıklı-

Bağıvar arası çalışmaktadır. İlde 1200 adet

ticari taksi ve 1000 adet sevis (s plakalı bu

servislerin 200’ü otobüs, 800’ü minibüstür)

çalışmaktadır. Mevcut haritada metrocount

ölçüm cihazı ile Şanlıurfa-Elazığ-Mardin-Bitlis

illerinin Diyarbakır merkez bağlantılı çevre

yollarının belli bölgelerinde trafikte yıllık bazda

günlük olarak yapılan ölçümler neticesinde

geçen araç sayısı sunulmuştur(Şekil 2).

Şekil 2 . 2008 yılı Ortalama Günlük Trafik Değerleri [9].

Son yıllarda bütün dünyada devlet veya hükümet

organları, motorlu taşıtların egzoz emisyon

değerlerinin tespiti ve azaltılması ile ilgili yasa

ve yönetmelikler çıkarmıştır. Ülkemizde de

konu ile ilgili yasa ve yönetmelikler mevcuttur.

Bir motorlu taşıtın egzoz gazı emisyon

ölçümlerinde(Şekil 3) CO, HC, NOX, PM, SOX, CO2,

H2O gibi gazlar mevcuttur.

Şekil 3 . Motorlu taşıtların egzoz emisyonları ölçüm

tekniği

Egzoz Emisyonları Karbon Monoksit (CO) Karbon monoksit oksijen eksikliği durumundaki

yanma sonucu meydana gelmektedir.

Zehirleyici etkiye sahip olup kanın oksijen

taşıma yeteneğini zayıflatmaktadır. Karbon

monoksitin atmosferde kalıcılık süresi iki aydan

fazladır. Dünyadaki CO emisyonunun yaklaşık

olarak % 70’inden fazlası motorlu taşıtlardan

gelmektedir. CO ve HC emisyonlarına etki eden

işletme şartları; yakıt türü, taşıtların modelleri,

taşıtların motor güçleri, şehir içi trafiğindeki

yoğunluk, taşıt kilometreleri ve taşıtların

seyir şekilleridir. Şekil 4’te Diyarbakır ilinde

ölçümü yapılan ve gelişigüzel seçilen 50 adet

benzinli motorlu taşıtın CO emisyon değerleri

görülmektedir. Şekilden de anlaşıldığı gibi,

araçların % 52’si mevcut egzoz emisyon sınır

değerlere uygun çıkmış, % 48’inin ayarlanması,

bakımının yapılması ve hatta bu sınır değerler

tutturulamazsa trafikten alıkonulması gerekir.

Page 191: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

189

Şekil 4. Diyarbakır ilinde gelişi güzel seçilen 50 adet benzinli aracın CO Emisyon

Değeri

Hidro Karbonlar (HC)Yanmamış hidrokarbonların kanser yapıcı etkileri vardır. Hidrokarbonlar

atmosfere başlıca aşağıdaki yollardan girerler; motorlu araç egzoz

emisyonlarından çıkan yarı yanmış ya da yanmamış hidrokarbonlar

atmosfere geçer. Benzin istasyonlarında, araç depolarına benzin

doldurulurken ve boşaltılırken doymuş hidrokarbonlar atmosfere geçer.

Metal, boyama işleri ve kuru temizlemede kullanılan organik çözücüler,

buharlaşarak atmosfere geçerler. Organik ürünler, petrol rafinerilerinde

proses aşamasında ve kimyasal imalat yapan fabrikalardan atmosfere

kaçarlar. Şekil 5’te Diyarbakır ilinde ölçümü yapılan ve gelişigüzel seçilen

50 adet benzinli motorlu taşıtın HC emisyon değerleri görülmektedir. Buna

göre araçların % 58’inin mevcut egzoz emisyon sınır değerlere uygun

değerde olduğu, % 42’sinin ayarlanması ve bakımının yapılması gerekir.

Şekil 5. Diyarbakır ilinde gelişi güzel seçilen 50 adet benzinli aracın HC Emisyon

Değeri.

Page 192: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

190

SONUÇDiyarbakır ilinde sanayi çok iyi gelişemediğinden fabrika bacalarından kaynaklanan önemli

ölçüde kirletici bileşen mevcut olmayıp, daha çok ısınma amaçlı kullanılan yakıtlardan kaynaklı

emisyonların yanı sıra motorlu taşıtların emisyonları da şehir atmosferini kirletmektedir. Bunlara

ilaveten özellikle son yıllarda Afrika çöllerinden Arap yarımadası üzerinden taşınarak Türkiyenin

daha çok Güneydoğu Bölgesini etkileyen kum(toz, PM) taşınımı önemli ölçüde hava kirliliği

yaratmaktadır. Aşağıda kısaca sıralanan önerilere uyulduğu takdirde Diyarbakır ilinde motorlu

taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliği azalacaktır;

• Motorlu araçların periyodik bakımlarının zamanında yapılması,

• Gereksiz hızlanma ve frenlemeden kaçınılması,

• Özellikle LPG’li araçların sızdırmazlık testi ve bakımlarının zamanında yapılması,

• Toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi,

• Motor yağının zamanında değiştirilmesi,

• Periyodik olarak egzoz emisyon testlerinin yaptırılması,

• Biyoyakıtların yasalar dahilinde harmanlanarak kullanılması,

• Hibrid araçların kullanımının yaygınlaştırılması vb. gibi tedbirlerin alınması atmosfere atılan

emisyonların miktarını azaltacaktır.

Page 193: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

191191

KAYNAKLAR • JOSHİ, S.K., Solid biomass fuel: Indoor air pollution and health effects.

Kathmandu University Medical Journal Vol. 4, No. 2, Issue 14, 141-142,

2006.

• VELLGUTH, G., Eignung von Pflanzenölen und Pflanzenöldefivaten

als Kraftstoff für Dieselmotoren. Grundl. Landtechnik 32, pp. 17-186,

1982.

• TSOLAKİS, A., & Megaritis, A., Exhaust gas assisted reforming of

rapeseed methyl ester for reduced exhaust emissions of CI engines.

Biomass and Bioenergy, 27 493–505, 2004.

• WESTERHOLM, R., Almén, J., Li, H., Rannug, U. and Rosén, A., Exhaust emissions from gasoline-fuelled light duty vehicles

operated in different driving conditions: A chemical and biological

characterization. Atmospheric Environment. Part B. Urban Atmosphere,

Volume 26, Issue 1, 79-90, 1992.

• BUDAK, N., Bayındır, H., Yücel, H.L., Dizel motorlarda biyodizel kullanımının

performans ve egzoz emisyonları açısından değerlendirilmesi. V.

yenilenebilir enerji kaynakları sempozyumu, Diyarbakır, 123-130, 2009.

• Trafikte Seyreden Motorlu Kara Taşıtlarından Kaynaklanan Egzoz Gazı

Emisyonlarının Kontrolüne Dair Yönetmelik, 2007, Ankara.

• BAYINDIR, H., Yücesu, H.S., Etanol-benzin karışımları ve sıkıştırma

oranının motor performansına etkisi. Teknoloji, Z.K.Ü. Karabük Teknik

Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 2. Sayı:1-2, 1999.

• Türkiyedeki motorlu taşıtların istatiği, Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik

Daire Başkanlığı, 2008, Ankara.

• Ortalama günlük Trafik yoğunluk değerleri, Diyarbakır Karayolları 9.

Bölge Müdürlüğü, 2008, Diyarbakır

Page 194: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

192

HAVA KİRLİLİĞİ VE AKCİĞER HASTALIKLARI

Page 195: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

193

Dr. Abdurrahman ABAKAYDicle Üniversitesi

Tıp Fakültesi Göğüs

Hastalıkları Ana Bilim Dalı

arahmanabakay@hotmail.

com

193

ÖZETHava kirliliği günümüzün önemli halk sağlığı sorunlarından birisidir. Hava

kirliliğinin insan sağlığı üzerinde, özellikle de akciğerler üzerinde olmak

üzere, çok sayıda olumsuz etkileri mevcuttur. Geleneksel fosil yakıtların aşırı

kullanımı sonucu, atmosferde sülfür dioksit (SO2) ve partikül artışına bağlı

olarak solunum hastalıklarına bağlı ölümlerde ciddi artışlar görülmüştür.

Hava kirliliği ile akciğer fonksiyonlarında azalma, akciğer gelişiminde

gerileme, astım semptomlarında kötüleşme, respiratuvar semptomlarda

artış, astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarına (KOAH) bağlı acil

hastane başvurularında artış ve kardiyopulmoner mortalitedeki artış

arasında belirgin bir ilişki vardır.

Hava kirliliğinin önlenmesi sağlık üzerinde oluşturduğu olumsuz sonuçların

tedavisinden daha kolaydır ve daha az maliyet gerektirir.

GİRİŞHava kirliliği günümüzün önemli halk sağlığı sorunlarından birisidir (1).

Daha çok büyük kentlerde rastlanmakta ve kış aylarında artmaktadır. Bu

da önemli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Hava kirliliğinin insan

sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, özellikle de akciğerler üzerinde olmak

üzere, yapılan pek çok çalışma ile gösterilmiştir (2-6).

Hava kirliliği, endüstri devrimiyle birlikte özellikle Batı ülkelerinde önemli

bir halk sağlığı sorunu olmaya başlamıştır. Yirminci yüzyılın başlarında

geleneksel fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucu, atmosferde sülfür

dioksit (SO2) ve partikül artışına bağlı olarak solunum hastalıklarına bağlı

ölümlerde ciddi artışlar görülmüştür.

Epidemiyoloji1473 yılında Ellenbog tarafından kömür dumanı, civa buharı ve

kuyumcularda görülen aerosol asit maruziyetinin zararlarının anlatıldığı

çalışma, bilimsel anlamda ilk çalışmadır. 1930 yılında Edward endüstriyel

hava kirliliği ve akciğer hastalığı arasındaki ilişkiyi tanımlarken 1952

yılında Londra’da ortaya çıkan hava kirliliği sonucu yaklaşık 6000 ölüm

olmuş, 1956 yılında “Temiz Hava Hareketi” ve “Temiz Hava Konseyi” ile

“Tıbbi Araştırmalar Konseyi Hava Kirliliği Ünitesi” ortaya çıkmıştır (7).

1950 yılından önce hava kirliliğine bağlı ortaya çıkan semptomlarla ilgili

Page 196: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

194

araştırmalar ön planda iken 1950 yılından

sonra inhale ajanların yaptığı histopatolojik

değişiklikler önem kazanmıştır. 1990 yılında

sonra histopatolojik değişikliklere sebep

olan inflamatuvar ve immünolojik hadiseler

araştırmacıların merak konusu olmuştur (8).

Ülkemizde ise 1930 yılında kabul edilen

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda yer alan

Müesseseler’le ilgili hükümlerle ilk kez çevre

sağlığı konusuna değinilmiştir. Ülkemizde

hava kirliliği çalışmaları ilk olarak 1961 yılında

Sağlık Bakanlığı bünyesinde Ankara’da iki adet

yarı otomatik kükürt dioksit ve duman ölçer

cihazla başlatılmıştır. 9 Ağustos 1983 tarihinde

Çevre Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun;

çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve

kentsel alanlarda arazinin ve doğal kaynakların

en uygun şekilde kullanılması, doğal ve tarihsel

zenginliklerin korunarak bugünkü ve gelecek

kuşakların sağlık, uygarlık düzeylerini korumak

amacıyla alınacak önlemler ve düzenlemeleri

kapsamaktadır. Hava Kalitesi’nin Korunması

Yönetmeliği 2 Kasım 1986 tarihinde kabul

edilmiştir.

Türkiye’de hava kirliliği özellikle 1950’lerden

sonra hızlı nüfus artışı, hızlı kentleşme,

endüstrileşme sonucu yoğun enerji kullanımı

nedeniyle bir halk sağlığı sorunu olmaya

başlamıştır. Endüstrileşme başlamadan önce,

yaklaşık nüfusun %80’i kırsal kesimde yaşarken,

günümüzde nüfusun %60’ından büyük bölümü

şehir ve metropollerde yaşamaktadır (9).

Artan enerji talebi, genellikle petrol ve kömür gibi

fosil yakıtlarla karşılanmıştır. Bu tür yakıtların

(özellikle düşük kaliteli linyit) aşırı tüketimi,

özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük

kentlerde şiddetli hava kirliliği epizotlarına yol

açmıştır (10). Buna ilave olarak, topografik ve

meteorolojik özelliklerin dikkate alınmadığı

yanlış kentleşme, uygunsuz ve yetersiz yakma

teknikleri, yeşil alanların azalması, motorlu

araç sayısındaki artış, atıkların yetersiz atılımı

hava kirliliğini daha da artırmıştır (9).

Hava kirliliği oranının giderek artmasına paralel

olarak insan sağlığının kirlilikten etkilenmesi de

giderek artmaktadır.

Hava Kirliliği ve Akciğer HastalıklarıÖzellikle endüstrileşmiş ülkelerde aşırı

kömür kullanımı sonucu ortaya çıkan kükürt

dioksit (SO2) ve asit aerosollerden oluşan

şiddetli hava kirliliği epizotları yaşanmış, bu

durum respiratuvar hastalık morbiditesi ve

mortalitesinde ciddi artışlara yol açmıştır

(10). Epidemiyolojik çalışmalar, hava kirliliği

ile akciğer fonksiyonlarında azalma, akciğer

gelişiminde gerileme, astım semptomlarında

kötüleşme, respiratuvar semptomlarda artış,

astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarına

(KOAH) bağlı acil hastane başvurularında artış

(11,12) ve kardiyopulmoner mortalitedeki artış

(12-14) arasında belirgin bir ilişki olduğunu

bildirmektedir.

Hava Kirliliğine Neden Olan MaddelerSon yıllarda, özellikle gelişmiş ülkelerde artan

oranlarda petrol ve doğal gaz kullanımı sonucu

atmosferik hidrokarbonlar, nitrojen oksitleri

(NOx), ozon (O3) ve 10 µm’den küçük inhale

edilebilen partiküllerden (PM10) kaynaklanan

yeni bir tip hava kirliliği etkili olmaya başlamıştır

(13). Diğer yandan, gelişmekte olan ülkelerde

Page 197: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

195

bu yeni tip hava kirleticilerine ilave olarak, halen geleneksel kirleticiler

SO2 ve duman emisyonu hava kirliliğini önemli ölçüde artırmakta, özellikle

kış aylarında tehlikeli düzeylere çıkartmaktadır (16,17).

Atık gaz emisyonlarının motorlu taşıtlarda yer seviyesine çok yakın olması

nedeniyle diğer kirletici kaynaklara oranla daha fazla zararlı olduğu kabul

edilmektedir. Karayollarında ulaşılan atık gaz seyrelme oranları 1/1000

iken konut bacalarından çıkan gazlar için bu oran 1/50.000, endüstriyel

tesislerden çıkan gazlar için ise 1/100.000’dir (18).

Hava kirliliğine neden olan maddeler Schwartz ve arkadaşları tarafından

iki grup olarak ele alınmıştır (Tablo 1)(19).

I. Grup II. GrupOzon (O3)

Karbonmonoksit (CO)

Nitrojenoksit (NOx)

Sülfüroksit (SOx)

Kurşun (Pb)

Aerodinamik çapı < 10 µm

maddeler (PM10)

Asidik

aerosoller

Diğer kimyasal

maddeler

Tablo 1. Hava kirliliğine neden olan maddeler.

OZON (O3)Ozon, atmosferde nitrojen oksitler (NO) ile hidrokarbonlardan fotokimyasal

reaksiyonlar sonucu oluşur. Ozon, güçlü bir oksidatif ajan olup, troposfer

tabakasında güneş ışınları ile azot dioksit (NO2) ve hidrokarbonların yer

aldığı bir dizi kompleks reaksiyon sonucu oluşmaktadır (20,21). Ozonun kent

merkezlerindeki düzeyi, NOx’lerin O3’ü tutması sonucu, kırsal kesimlerdeki

düzeyine göre daha düşük olabilmektedir (20,21). NOx’ler, büyük oranda

fosil yakıtların santrallerde (ısı ve elektrik üretimi) ve motorlu araçlarda

yakılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Dış atmosfer koşullarında NOx, O3

gibi oksidanların etkisiyle hızla NO2’ye dönüşmektedir (20,21)

Suda çözünürlüğü azdır ve üst solunum yoluna zarar vermeden alveoler

düzeyde hasar meydana getirir. Çapı ortalama 0.5-3 µm’dur. Dünya Sağlık

Örgütü (DSÖ)’nün O3 için belirlediği eşik değer 150-200 µg/m3/saat (0.076-

0.1 ppm) veya 100-120 µg /m3/8 saattir (0.05-0.06 ppm). Metreküpteki

parçacık sayısı “ppm” olarak bilinmektedir.

Page 198: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

196

Ozon maruziyeti küçük hava yollarında

izovolüm akımını azaltır ve bu etki maruziyet

kesildikten sonra 24 saat kadar sürer. M2

muskarinik reseptör etkisini azaltarak bronşiyal

hiperreaktiviteye sebep olur. Alveoler makrofaj

fonksiyonlarını bozar. Özellikle Candida

albicans’ın alveoler makrofajlar tarafından

fagositoz işlemini bozar. Sigara dumanındaki

arilaminleri oksidize ederek DNA’ya toksik

maddelerin oluşumuna sebep olur. Doza

bağlı kromozom hasarı oluşturur. Olson ve

arkadaşları, iki yıl süreyle ozon inhalasyonu

uygulanan sıçanlarda K-ras mutasyon oranında

ve akciğer kanseri sıklığında artış saptamışlardır

(22).

Akut maruziyetin akut etkisiyle öksürük,

substernal göğüs ağrısı, ekspirasyonun birinci

saniyesindeki volümü (FEV1)’nde azalma ve

zorlu vital kapasite (FVC)’de azalma olurken,

akut maruziyetin kronik etkisiyle özellikle

asinusun santral kısmı etkilenerek remodeling

ile interstisyel alanda kollajen depolanır ve

daha çok küçük hava yolları tutulur.

Sülfüroksitler (Sox)Hava kirliliği oluşturan, bazı iş kollarındaki

işçilerin maruz kaldığı irritan bir gazdır.

Solunum fonksiyon testleri (SFT)’nde obstrüktif

patern oluşturur. Sağlıklı kişilerde 5 ppm’den

yüksek konsantrasyonlar, astımlı kişilerde

ise 1 ppm’den yüksek konsantrasyonlar hava

yolu obstrüksiyonu yapar. SO2, sülfürik asit ve

tuzlarının aerodinamik çapları 1 µm’den az olup

dış ortam havasında bulunan solunabilir en

küçük partiküllerdir (23).

SO2’nin akut etkisi bronkokonstrüksiyon

olup kronik etkisi kronik bronşit, pnömonitis,

bronşiyolitis obliterans, akut sıkıntılı solunum

sendromu (ARDS) olabilir.

Sağlıklı bireylerde yapılan kontrollü çalışmalarda

1 ppm’e kadar olan konsantrasyonlarda SO2’ye

maruz bırakılanlarda solunum mekaniklerinde

değişiklik gözlenmez iken, astmatiklerde 0.25

ppm’de semptomatik bronkokonstrüksiyon

geliştiği bildirilmiştir (23). SO2 için önerilen eşik

değerler; 365 µg/m3/24 saat veya 80 µg/m3/

yıldır (23).

Karbonmonoksit (Co)Sigara, odun, kömür gibi karbon içeren

maddelerin yanması ile açığa çıkan renksiz

kokusuz bir gazdır. Zehirlenme sebepleri;

içten yanmalı motor egzosları, buz pistlerinin

yüzeyini düzelten araçlar, sigara, yangın, iyi

havalanmayan ısıtma sistemleridir (kömür

sobası, şofben, kombi, fırın, mangal). Ülkemizde

en sık sebep ise şofben ve kovalı kömür

sobalarıdır.

Endojen CO artışı sebepleri ateş, hemoliz,

eritropoez bozukluğudur ve genelde

karboksihemoglobin (CO-Hb) düzeyi %3-4’tür

(24).

Etkilediği meslek grupları, paralı geçiş

yollarındaki köprü ve turnike görevlileri,

itfaiyeciler, dökümhane işçileri ve madencilerdir

(24). Hb’nin CO’ya afinitesi O2’ye olan

afinitesinden 240 kat yüksektir. %CO-Hb değeri

ile klinik arasında korelasyon vardır. %10-20’de

baş ağrısı, efor dispnesi, yorgunluk; %20-30

düzeylerinde zonklayıcı baş ağrısı, halsizlik,

bulantı, nezle benzeri sendrom; %30-40 ile

Page 199: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

197

baş dönmesi, sinirlilik, muhakeme bozukluğu, taşikardi, takipne; %40-

50’de koma, konfüzyon, senkop; %60-70 ile koma, konvülziyon, solunum

yetmezliği ve nihayetinde %70 ve üzerindeki düzeylerde ölümcül koma

ortaya çıkabilir (24). Tedavi şekilleri, %100 O2 uygulanması, hiperbarik O2

uygulanması veya kan transfüzyonudur. (24,25).

Kurşun (Pb)DSÖ’nün Pb için belirlediği üst sınır 25 µg/dL’dir. Şehirde yaşayanlarda

ortalama 10-15 µg/dL olarak tespit edilmiştir. Havadaki kurşun %90

inhalasyon yolu ile %10 gastrointestinal sistem (GİS) yolu ile vücuda

alınmaktadır. Genellikle kolay çözünen kurşun bileşiklerinin toksisitesi

daha yüksektir. Buna göre kurşun nitrat, kurşun klorür, kurşun asetat,

kurşun oksit, kurşun sülfür ve kurşun fosfat bileşiklerinin toksik etkileri

çoktan aza doğru sıralanabilir.

Bir defada verilince akut kurşun zehirlenmesi doğuran dozlar, küçük dozlara

bölünerek verildiğinde de kronik zehirlenmeye neden olabilmektedir (26).

Etkilenen meslek grupları su tesisatçıları, akümülatörcüler, matbaacılar,

ressamlar, seramikçiler, sprey boyacıları ve bataryacılardır. Otomobil

motorları ve endüstriyel tesislerden açığa çıkan Pb havayı önemli ölçüde

kirlettiğinden dolayı Pb zehirlenmesi sanıldığından daha fazladır (27).

Akciğerlerden tama yakın absorbe olduğundan dolayı özellikle buharlaşan

Pb tehlikelidir. GİS’ten alınan Pb’nin çok az bir kısmı absorbe olur. Şehirde

yaşayanlar su ve yiyeceklerle 150 µg/gün Pb alırlar, erişkinlerde %10’u,

çocuklarda %50’si absorbe olur. Absorbe olan Pb’nin %80-85’i kemik, %5-

10’u kan ve geri kalanı da yumuşak dokuyu tutar (27).

Pb’nin etkileri değişik sistemlerde kendisini gösterir. Çocuklarda kıkırdağın

ve kemik gelişimini bozar. Pb, anemiye yol açabilir. Çocuklarda duyusal,

motor, entellektüel ve psikolojik bozukluk yapabileceği gibi zeka azalması,

öğrenme bozukluğu, psikomotor gelişim geriliği, körlük, psikoz, nöbet,

koma da yapabilir. Erişkinlerde ilk bulgu düşük ayak olup son bulgu düşük

eldir (27). Akut batını taklit eder tarzda, analjeziğe yanıt vermeyen kolik

tipte karın ağrısı ve konstipasyon, GİS etkileridir.

Nitrojenoksitler (NoX)Atmosferdeki O2 ve organik maddelerin yer aldığı oksidasyon reaksiyonu

sonucu NO, NO2’ye dönüşür. NO2 güneş ışığının varlığında hidrokarbonlar

Page 200: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

198

ve O2 ile reaksiyona girerek ozon ve diğer

fotokimyasal oksidanları oluşturur. NO2 ve

asit aerosoller birleşerek nitroz ve nitrik asit

oluştururlar. Motorlu taşıt emisyonları, fosil

yakıtların kullanıldığı endüstriyel tesisler başlıca

NOx kaynaklarıdırlar. DSÖ’nün belirlediği eşik

değer 400 µg/m3/saat veya 150 µg/m3/24

saattir (28).

NOx en çok NO2 şeklinde karşımıza çıkar.

NO2 solunum yolu mukozasından absorbe

edilen irritan bir gazdır. Sağlıklı bireylerde

akut maruziyet ile ilgili çalışmalarda NO2’nin

pulmoner fonksiyonlar üzerinde anlamlı bir

etkisi gözlenmemiş olup; astımlı hastalarda

ise düşük dozlarda (0.1 ppm) nonspesifik

provokasyon testinde görülen yanıtta ve

egzersize bağlı gelişen bronkospazmda artışa

neden olduğu saptanmıştır (28). Mukozal

inflamatuvar yanıt, bronşit, bronkopnömoni,

akut pulmoner ödem, KOAH’lılarda restriktif

bozukluk, Alfa1-antitripsin azalması ve alveoler

makrofaj fonksiyon bozukluğu başlıca görülen

etkileridir (27-29).

Partiküler Maddeler (Pm10)Fosil yakıtları yanma işlemi ile ortaya çıkarlar.

SOx ve asit aerosollerle birlikte bulunurlar.

Havada asılı bir şekilde bulunan kaynağı,

bileşimi, büyüklüğü farklılık gösteren katı ve sıvı

partiküllerin karışımı şeklindedir. Aerodinamik

çaplarına göre; 2 µm’den küçük olanlar ince olup

bu gruba karbon, kurşun, vanadyum, bromür,

SOx ve azotoksit girer. 2-10 µm olanlar kalın

olup bu gruba silikon, titanyum, alüminyum,

demir, klor ve sodyum girer.

Total mortalite ile PM10 seviyesi arasında

doğru orantı vardır. PM10’da 10 µg/m3‘lük

artış solunum sistemi ile ilgili mortalitede %3.4

oranında artış vekardiyovasküler sistem ile ilgili

mortalitede %1.8 oranında artışa neden olur

(30,31).

Çapı 5 µm’nin üstünde olanlar üst solunum

yolu irritasyon semptomları yaparken, çapı 5

µm altında olanlar alt solunum yolu irritasyon

semptomlarına sebep olurlar (30,31).

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hava

kirliliği ölçümleri düzenli bir şekilde yapılmakta

ve hava kirliliğini önleme amaçlı çalışmalar her

geçen gün daha da hızlanmaktadır.

Epidemiyolojik çalışmalar Türkiye’de yapılan

çalışmalarda, endüstriyel kirliliğin yoğun olduğu

kentlerdeki kardiyorespiratuar ölüm oranlarının,

kirliliğin az olduğu kentlere göre daha yüksek

olduğu saptanmıştır (32). Hava kirliliği

düzeyindeki düşüşlerin mortaliteye etkisini

araştıran ilginç bir çalışmada, siyah duman

düzeyindeki %70’lik düşme sonucu, travma dışı

genel ölümlerde %5.7, respiratuar ölümlerde

%15.5, kardiyovasküler ölümlerde %10.3’lük

bir azalma gözlenmiştir (33). Hava kirliliğinin

hastane kabulleri üzerindeki etkilerini araştıran

çalışmalarda, PM10 düzeylerindeki artışa bağlı

olarak 65 yaş ve üzerinde astım ve kronik

obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)’na bağlı

hastane kabullerinde artış saptanmıştır (34,35).

Türkiye’de yapılan çalışmalarda da, SO2 ve

PM10 gibi kirleticiler ile solunum hastalıklarına

bağlı hastane başvuruları arasında anlamlı bir

ilişki saptanmıştır (13).

Hava kirliliği ile astım ve allerjik hastalıkların

Page 201: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

199

prevalansı arasında direkt bir ilişki kurmak zor olmuşsa da, çalışmalar hava

kirliliğinin bu hastalıkların artışında rol oynayabileceğini düşündürmektedir

(37). Türkiye’de yapılan çalışmalarda, İstanbul gibi kentlerde, artan hava

kirliliği düzeyleri ile allerjik hava yolu hastalıklarının prevalansı arasında bir

ilişki olduğu gözlenmiş, rinit insidansının 1994 yılında (doğal gazdan önce),

doğal gaz uygulamasının başlamasından iki yıl sonraki (1996) değerlere

göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (38).

Bütün bu bulgular ele alındığında, hava kirleticilerinin solunum yolu

hastalıklarının prevalansını, morbidite ve mortalitesini etkilerken, bu

hastalıkların patogenezinde önemli rol oynayabileceklerini göstermektedir.

Hava kirleticileri bu etkilerini;

• Solunum semptomlarında artışa ve solunum fonksiyonlarında

bozulmaya yol açarak,

• Bronş hiperreaktivitesi yaparak,

• Lokal immün cevabı modifiye ederek,

• Hava yollarında inflamatuvar mediatör salınımı

• Hava yollarındaki lokal hücrelerin yaşam siklusunu ve apopitozisini

etkileyerek göstermektedir (39).

Hava kirliliğinin önlenmesi sağlık üzerinde oluşturduğu olumsuz sonuçların

tedavisinden daha kolaydır ve daha az maliyet gerektirir.

Page 202: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

200

KAYNAKLAR:1. Metin B. (Çeviri editörü). Dünya Sağlık

Raporu 1997. Sağlık Bakanlığı, Dış İlişkiler

Dairesi Başkanlığı, Ankara, s75, 1997.

2. Brunekreef B, Dockery DW, Kryzyanowski

M, Epidemiological studies on short-term

effects of low levels of major ambient

air pollution components, Environ Health

Perspect, 103, l 2, 3-13, 1996.

3. Committe of the environmental and

occupational Health Assembly of the

American Thoracic Society: Health effects of

outdoor air pollution, Am J Respir Crit Care

Med, 153, 1, 3-50, 1996.

4. Corbo GM, Respiratory impairment in

environmental epidemiology, Epidemiol

Prev, 19, 59-65, 1995.

5. Viegi G, Indicators and biological mechanisms

of impairment of the respiratory system by

environmental pollutants, Epidemiol Prev,

19, 66-75, 1995.

6. Wichmann HE, Heinrich J, Health effects of

high level exposure to traditional pollutants

in East Germany, Environ Health Perspect,

103, 2, 29-35, 1885.

7. Logan WPD, Mortality in the London fog

incident, 1952, Lancet, 14, 1(7), 336-8, 1953.

8. Zelikoff JT, Kraemer GL, Vogel MJ,

Immunomodulating effects of ozone on

macrophage functions important for tumor

surveillance and host defense, J Toxicol

Environ Health, 34, 449-67, 1991.

9. Özer U, Aydın R, Akçay H, Air pollution profile

of Turkey. Chemistry International, 19, 190-

1, 1997.

10. TC Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı

(DPT). Enerji sektöründen kaynaklanan hava

kirliliği. Ulusal Çevre Eylem Planı. Ankara;

1997.

11. Rusznak C, Bayram H, Devalia JL, Davies RJ,

Impact of the environment on allergic lung

diseases, Clin Exp Allergy, 27, 26-35, 1997.

12. Gauderman WJ, Gilliland GF, Vora H,

Association between Air pollution and lung

function growth in Southern California

children results from a second cohort, Am J

Respir Crit Care Med, 166,76-84, 2002

13. Atkinson RW, Anderson HR, Sunyer J,

Acute effects of particulate air pollution

on respiratory admissions: results from

APHEA 2 project. Air Pollution and Health:

a European Approach, Am J Respir Crit Care

Med, 164, 1860-6, 2001.

14. Kunzli N, Kaiser R, Medina S, Public-health

impact of outdoor and traffic-related air

pollution: a European assessment, Lancet,

356, 795- 801, 2000.

15. Samet JM, Dominici F, Curriero FC, Fine

particulate air pollution and mortality in

20 U.S. cities, 1987-1994, N Engl J Med,

343:1742- 9, 2000.

16. Elbir T, Muezzinoglu A, Bayram A, Evaluation

of some air pollution indicators in Turkey,

Environ Int, 26, 5-10, 2000.

17. Bayram H, Türkiye’de hava kirliliği sorunu:

Nedenleri, alınan önlemler ve mevcut

durum, Toraks Dergisi, 6, 159-65, 2005.

18. Uslu O, Moturlu taşıt araçlarının çevresel

etkileri, Endüstri Mühendisliği Dergisi, 1,

202-7, 1992.

19. Schwartz J, Dockery DW, Increased mortality

in Philadelphia associated with daily air

population concentrations, Am Rev Respir

Dis, 141,62-7, 1992.

20. Bayram H, Dış ortam hava kirliliği ve etkileri,

Türkiye Klinikleri-Göğüs Hastalıkları, 2, 112-

Page 203: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

201

8, 2004.

21. Bayram H, The effect of air pollutants on functional and biochemical

changes in bronchial epithelial cells from atopic patients with mild

asthma and non-atopic non-asthmatic volunteers, London, Univ of

London, p75, 1998.

22. Sills RJ, Hong HL, Increased frequency of K-ras mutations from female

B6C3F1 mice exposed to ozone for 24 to 30 months, Carcinogenesis,

16, 1623-8, 1995.

23. Sheppard D, Saisho A, Exercise increases sulphur dioxide induced

bronchoconstriction in asthmatic subjects, Am Rev Respir Dis, 123,

486-91, 1981.

24. Stewart RD, Peterson JE, Experimental human exposure to carbon

monokside, Arch Environ Heart, 21, 154-64, 1970.

25. Aronow WS, Aggravation of angina pectoris by two percent

carboxyhemoglobin, Am Heart J, 101, 154-7, 1981.

26. Özçelik D, Toplan S, Darıyerli N, The effect of lead concentration on

blood viscosity and erythrocyte osmotic resistance, Cerrahpaşa J Med,

31, 129-33, 2000.

27. Upton A, Environmental medicine: Introduction and overwiew, Med Clin

North Am, 74, 235, 1990.

28. Henry MC, Findley J, Chronic toxicity of NO2 in monkeys, Arch Environ

Health, 20, 566-70, 1970.

29. Kerr HD, Kulle TJ, Effects of NO2 on pulmonary function in human

subjects: An environmental chamber study, Environ Res, 19, 392-404,

1979.

30. Dockery DW, Air pollution and daily mortality associations with

particulates and acid aerosol, Environ Res, 59, 362-73, 1992.

31. Schwartz J, Particulate air pollution and daily mortality: A synthesis,

Public Health Rev, 19, 30-60, 1991.

32. Doğan F, İl merkezlerindeki dumanlı sanayi sıklığı ile göğüs

hastalıklarından ölüm hızlarının artış ilişkisi üzerine bir araştırma, Ege

Tıp Dergisi 31, 299-302, 1992.

33. Clancy L, Goodman P, Sinclair H, Dockery DW, Effect of air-pollution

control on death rates in Dublin, Ireland: An intervention study, Lancet,

360, 1210-4, 2002.

34. Samet JM, Dominici F, Curriero FC, Fine particulate air pollution and

mortality in 20 US cities, 1987-1994, N Engl J Med, 343, 1742-9, 2000.

35. Atkinson RW, Anderson HR, Sunyer J, Acute effects of particulate air

Page 204: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

202

pollution on respiratory admissions: results from APHEA 2 project. Air pollution and health: A

European approach, Am J Respir Crit Care Med, 164, 1860-6, 2001.

36. Fişekçi F, Özkurt S, Başer S, Effect of air pollution on COPD exacerbations, Eur Respir J, 14(Suppl

30), 393, 1999.

37. D’Amato G, Liccardi G, D’Amato M, Holgate S, Environmental risk factors and allergic bronchial

asthma, Clin Exp Allergy, 35, 1113-24, 2005.

38. Keleş N, Ilicali C, Değer K, Impact of air pollution on prevalence of rhinitis in İstanbul, Arch

Environ Health, 54, 48-51, 1999.

39. Bayram H, Dikensoy Ö, Hava kirliliği ve solunum sağlığına etkileri, Tüberküloz ve Toraks Dergisi,

54(1), 80-89, 2006.

Page 205: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 206: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

204

DİYARBAKIR’DA ÇÖLYAK HASTALIĞI

Page 207: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

205

Veysi ÇOBANGüneydoğu Çölyakla Yaşam Derneği Başkanı

205

Çölyak; buğday, arpa, yulaf ve çavdarda bulunan “gluten” adı verilen

proteinden kaynaklanan bir ince bağırsak hastalığıdır. Kalıtsal olarak geçen

ve yatkın bireylerin beslendiği gıdalarda buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi

tahılların yer alması sonucu ortaya çıkar. Günlük beslenmemizde sıklıkla

yer alan ekmek, pastalar, kekler, tatlılar, gofret, çikolata, makarna, bisküvi

ve pek çok hazır gıdada bu tahıllar yer almaktadır.

Çölyak hastalarında, sindirim sistemindeki hasara bağlı olarak; ishal,

kabızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, karında şişkinlik, iştahsızlık, kilo

alamama, gelişme geriliği, diş gelişiminde bozulmalar, boy kısalığı, kansızlık,

kemik zayıflığı ve karaciğer hastalıkları gibi şikayetler görülebilmektedir.

Çölyak hastalığının ilaçla tedavisi olmayıp tek tedavisi ömür boyu gluten

içeren gıdalarla beslenmekten kaçınmaktır. Ancak gluten içermeyen

ürünler oldukça pahalı ( 1 kg un 5-25 TL arasında 150gr bisküvi 15TL) ve

SGK ürünlerin bir kısmını karşılamaktadır.

Çölyak hastalığının her 150 kişiden 1 kişide görülen yaygın bir hastalık

olduğu saptanmıştır. Çölyak hastalığı konusunda hastaları ve toplumu

bilinçlendirmek, hastalarına ve ailelerine diyet eğitimi vermek, resmi

makam ve kuruluşlarla çölyak hastalarının ihtiyaçlarını karşılamak ve

yaşam kalitelerini artırmak amacıyla Eylül 2008’de Güneydoğu Çölyakla

Yaşam Derneği’ni kurduk.

Derneğimiz;

1. 1,5 yıl içerisinde Diyarbakır’da 300’e yakın hastaya ulaşarak glutensiz

diyet konusunda bilgi verdi. Ulaşamadığımız yüzlerce hasta var ilimizde.

2. Hastalık konusunda toplumu bilinçlendirmek için televizyon programları

ve gazetelerde haberler düzenledi.

3. Hastalığa dikkat çekmek için sağlık kuruluşlarında broşür dağıtıldı ve

afişler asıldı.

4. Bir firma, Yerel Gündem 21 ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin

katkılarıyla hastalara 2 ton glutensiz un dağıtıldı.

5. İthalatçı firmanın katkılarıyla yaklaşık 10000TL’lik glutensiz ürün

dağıtıldı.

6. Diyarbakır Valisi’yle yapılan görüşmeler sonucu Valilik 42 yeşil kartlı

çölyak hastasına ayda 150 TL maaş bağladı. (bu sadece Diyarbakır’da

gerçekleşen bir olaydır.)

Page 208: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

206

7. Çölyak hastalığı genetik bir hastalık olduğundan 250 hasta yakınına çölyak taraması yapıldı.

Yerel Gündem 21, ithalatçı firma ve Fırat Üniversitesi Çocuk Gastroenteroli Ana Bilim Dalı’nın

katkılarıyla

8. Çölyak derneklerinin SGK’ye başvurusu ve bir milletvekilinin girişimi sonucu yetişkin bir hastaya

sağlanan ayda 2 kiloluk glutensiz ürün desteği 2,5 kiloya çıkarıldı.

Sorunlar ve Çözüm ÖnerileriSGK hastalık maliyetinin yarısını bile karşılamamaktadır. SGK yetişkin bir hastanın ayda 4 kg

ununu reçete kapsamında karşılamakta (kg başı 5TL’sini) Bu, hastanın ihtiyacını giderecek şekilde

düzeltilmeli.

Glutensiz ürünlerin çoğu ithal. Glutensiz ürünleri bulmak zor.

Sosyal yardımın artırılması ve yerli üretimin teşvik edilmesi gerekiyor.

Hastaların büyük bir kısmına tanı konulmuş değil. Üniversitelerin bu konuda çalışma yapması

gerekir.

Page 209: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

207

Page 210: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

208

ÇEVRE EĞİTİMİ

Page 211: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 212: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

210

PLASTİK POŞET KİRLİLİĞİ VE ÇEVRE EĞİTİMİ

Page 213: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

211

Prof. Dr. Hamdi TemelD.Ü. Fen Bilimleri

Enstitüsü Müdürü

[email protected]

211

“Bilmeden Çevre ve Hayvan Katili Olmayalım Plastik Poşet Kullanımına Son Verelim veya En Aza İndirelim”

ÖZETPoşetler, hayatımızın her alanına girmiş ve kullanım kolaylılığı, hafifliliği

ve ucuzluğu sayesinde yaşantımıza müthiş bir kolaylık vermiştir. Ancak bu

kullanım sıklığı ile beraber çok önemli problemleri de ortaya çıkarmaktadır.

Çevremiz gün geçtikçe bilinçsizce hareketlerimiz sonucunda kirlenmekte

ve dağ yığınları gibi çöplükler, nahoş görüntüler oluşmakta ve pis kokular

yayılmaktadır. Çevremize attığımız naylon poşetler çevrenin kirlenmesine,

canlıların özellikle hayvanların ölmesine, yaralanmasına, kanalizasyon

sistemlerinin tıkanmasına neden olmaktadır. Bu bildirimizde poşet

kirliliğinin önüne geçemediğimiz kadar çevreyi kirletmesinin nedenlerini

ve önleme noktasında bize düşen görevleri irdeleyeceğiz.

Plastik MaddelerKimyacıların büyük kısmı polimerlerle endüstri dallarında çalışmaktadır.

Sentetik yüksek polimerler 1925’den sonra ilerledi. Yüksek polimerler

kovalent bir yapı gösterirler. Uzun zincirli moleküler yapıları vardır. İnsanın

günlük ihtiyaçları içinde yararlandığı hemen bütün maddeler, doğal organik

ürünlerden sağlanır.

Plastik madde kavramına gün be gün örneğin plastik, plastlar, lastik,

sentetik ve aynı zamanda PVC, poliamid veya ABS gibi farklı şekillerde

rastlıyoruz.

İlk belirttiğimiz terimler daha çok plastik maddenin değişik isimlerini

belirtirlerken, diğerleri ise farklı özelliklere sahip plastik maddeleri

tanımlamaktalar.

Terim çeşitliliği ile ortaya çıkan karışıklık, çoğu zaman o kadar fazla ki

örneğin herhangi bir plastik maddesi kastedilirken PVC den bahsediliyor.

Neticede PVC bir plastik madde olduğu için, her plastik maddeye PVC

deniyor, ama bu da er geç bazı sevimsiz sürprizlere sebep oluyor.

Yani çok çeşitli, suni, kimya laboratuvarlarında üretilen, kıymetli özelliklere

sahip maddeler, plastik madde terimi özetleniyorlar.

Page 214: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

212

Plastik maddelerin yıllık üretimi, hacimce

dünya çelik üretimine yaklaşmaktadır. Sentetik

polimerik maddeler: plastikler, fiberler,

elastomerler, reçineler, yapıştırıcılar vs.

Doğal organik polimerler: selüloz, lignin, reçine,

nişasta, proteinler.

Polimerik maddelerin yapısı ve özellikleri:

polimerik maddeler katı, sıvı ve çözelti halinde

bulunur.

Bazı polimerler uçak camları, güvenlik

camlarının iç katmanları, operasyonlar insan

vücudunun çalışmayan organlar yerine konur.

Bu tür maddelerin biyokimyasal davranışları bu

amacı karşılamaktadır.

Termal ÖzelliklerSentetik polimerlerden sert, camsı, reçineler

(resin) yumuşak yapıştırıcılar, kuvvetli sağlam

dokuma lifleri, kauçuk davranışlar gösteren

elastomerler, dayanıklı kaplayıcılar gibi

maddeler yapılabilir.

NaylonNaylon, ortaya çıkarılan ilk sentetik madde.

ABD’de 1930’da bulunduğunda, Amerikalı,

laboratuarda adı henüz konulmamış bu

harika maddeye bakarak şöyle mırıldanıyor:

“Now You Lost Old Nippon”. Bu sözcüklerin

baş harflerindende “NYLON” adı doğuyor.

Cümlenin Türkçesi şöyle: “işte şimdi kaybettin

yaşlı Nippon”. Nippon, Japonların kendilerine

verdikleri ad. Bugün bilinen en önemli

sentetik elyaf türleri şöyle sıralanıyor.:

Naylon, polipropilen, polyester, akrilik elyaf

ve selülozik elyaflar.6 Bunlara ve hammaddesi

olan malzemelere, birleşik, karma anlamında

‘kompozit malzemeler de deniliyor. Naylon

poşetler petrol türevi olan uzun polietilenden

üretilir. Naylon torbalar ilk önce ABD’de 1955’de

ortaya çıktı. 1970’de büyük bir hızla çoğalarak

yayıldı.

Yoksul ülkelerde ise bu oran %4 ‘e denk geliyor.

Hindistan’da 1990’lı yılların başında naylon

torba kullanımını azaltmak için “Naylona Hayır”

günü düzenlediler ve o günden bu güne Mayıs

ayının ilk günü “Naylona Hayır” günü olarak

kutlanıyor.

Naylon poşet sorununa ülkeler tepki gösteriyor,

birçoğu da önlem almak için harekete geçiyor.

Güney Afrika’da naylon poşetlere hakaret

anlamında “Ulusal çiçek” adı takılmış. Çünkü

ülkede her yerde bulunuyorlarmış. Çin’de

caddelerde uçuşan naylon poşetlere “beyaz

kirlilik” adı verilmiş. Bangladeş, ülkenin üçte

ikisini su altında bırakan yıkıcı 1988 ve 1998

sellerinin nedeninin naylon poşetler kanalizasyon

sistemini tümüyle tıkamıştı. Bangladeş ondan

sonra başkent Dhaka’da polietilen poşet

kullanımını yasakladı ve ekonominin unutulan

bir kısmı yeniden canlandı.

Bunun yanı sıra, naylon poşet üretimi petrol

ve doğal gaz gibi yenilenemeyen enerjinin

git gide azalmasına ve kirliliğe yol açıyor. Bir

naylon poşet üretmek için gerekli olan enerji bir

arabaya 115 metre boyunca güç sağlayabiliyor.

Daha da fazlası, naylon poşet çöplerinin

temizlenmesi pahalıya mal oluyor, bu da daha

çok vergi demek. Bu sözde “ücretsiz” naylon

poşetlerin aslında ücretsiz olmadığını, çünkü

Page 215: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

213

maliyetlerinin satın aldığımız öteki ürünlere eklendiğini unutmayın.

Türkiye’de üretilen plastik malzemeler çok pahalıya mal oluyor. Nedeni

plastik ham maddesinin ülkemizde olmaması (petrol türevi olması

nedeniyle) ve bunu bilen fırsatçılarda oldukça pahalıya satıyorlar. Bu

nedenle Türkiye’de üretilen plastik pahalı fiyatlarda satılıyor. Plastiği

şekillendiren firmalarda daha ucuz olması nedeni ile Çin ürünlerine

yöneliyorlar. Tehlike bir kat daha artıyor.

Dünyada tüketimin artması için teşvik vardır. Plastikte bunlardan birisidir.

Plastik işi oldukça karlı bir iş olduğu içinde reklamı boldur. Tüketimi de

Türkiye’de artmakta olan ülkeler içindedir.

Neden Naylon Poşetler Bu Kadar Yaygın Olarak Kullanılıyor?Sanayinin ilerlemesi ile birlikte başlayan insanın doğaya yönelik acımasız

tahribi artık geri döndürülmesi güç aşamalara ulaştı. Buzdolaplarında,

klimalarda ve spreylerde kullanılan itici gazlardan ozon tabakası deliniyor,

cilt kanserleri yayılıyor. Atmosferdeki ısınmadan kutuplardaki buzullar

eriyor, deniz seviyesi yükseliyor ve sonuç olarak deniz seviyesine yakın

toprak parçaları yaşanabilir olmaktan çıkıyor. Yağmur ormanları kesiliyor,

yok olan ormanlar yüzünden daha az yağmur yağıyor, kuraklık ve çölleşme

yaygınlaşıyor.

Çöp dağları kentleri boğacak kadar çevrelerinde yığınlar oluşturuyor.

Çöplerin ortadan kaldırılması çağdaş kentin başta gelen sorunlarından

birini oluşturuyor. Bu çöpler içinde önemli bir kalemi plastik ürünler

oluşturuyor. Çok değil, daha 70-80 yıllık bir teknolojiye sahip olan plastik

ürünler diğer temel maddelerle kıyaslanabilir bir tüketim seviyesine kısa

bir sürede ulaştı.

Dünyada plastik sanayisi hızla gelişiyor ve Türkiye’de de plastik ürün

ithalatı birçok üründe giderek artıyor. Biraz teselli verecek bir nokta ise

ülkemizdeki plastik tüketiminin dünyaya göre iki kat daha az olmasıdır.

Bir naylon poşet ortalama 12 dakika kullanılıyor. Her hafta milyonlarca

poşeti serbest olarak doğaya atıyoruz. Yeryüzüne çıkarılan petrolün yüzde

4’lük bir kısmı plastik üretimi için kullanılır. Dünyada her yıl değişik boyutta

1 trilyonu aşan plastik torba kullanıldığı, bu torbalar için yaklaşık 250

Page 216: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

214

milyon ton plastik kullanıldığı tahmin ediliyor.

Sadece ABD’de yıllık plastik torba tüketimi 400

milyar adet.

Plastik malzemenin son derece ucuz olması,

hafifliği ve kullanımının kolay olması, metal

ve ağaç gibi yapı malzemelerine karşı avantaj

doğurmaktadır.

Pazara eli boş gider, poşetle geliriz. Marketten

ne alırsak gereğinden fazla poşete koyarız.

Fırından aldığımız mis kokulu sıcacık ekmekleri

ıslanma pahasına naylonda taşırız. Kıyafet,

ayakkabı aldığımızda bile kutularıyla yetinmez

mutlaka poşete de yerleştirdiğimiz, eve

giderken beş dakikalığına bile, simidi, ekmeği

poşette taşımak, o poşetin doğayı 3009 yılına

dek kirleteceği anlamına gelmektedir.

Kısacası poşetler, naylon çantalar hayatımızın

önemli bir parçası olduğunu ve bundan 30 yıl

önce sadece çöplerimizi koymak için köşe bucak

poşet ararken, şimdi ise kucak dolusu poşetleri

çöp diye attığımızı ve tam bir poşet çöplüğüne

dönmekte ve sağımız solumuz her yanımız

poşet dolu olduğu gözlenmektedir. Böylece,

plastik poşetleri birkaç dakika veya birkaç

saat kullanılıyoruz. Oysa bu kısacık kullanımın

bedeli çok ağır. Plastik poşetlerin doğaya tekrar

karışması onlarca yıl alabiliyor7.

Türkiye güzel bir ülke ancak yakından

baktığımızda bu sıra dışı güzelliği bozan şeyler

var; çöpler, atıklar, özellikle de naylon poşetler.

Ağaçların dallarında sallanıyorlar, nehirleri

kirletiyorlar, çitlerde asılı kalıyorlar,

kanalizasyonları tıkıyorlar, hayvanların

boğazlarını tıkayıp boğularak ölmelerine neden

oluyorlar. Doğal görünümün bozulmasında

büyük etkiye sahip olan da bu naylon poşetler.

Kullanışlı olmadıklarından değil, son derece

işlevsel, hijyenik, hafif, dayanıklı ve ucuzlar.

Hatta ücretsizler!

Ne yazık ki çoğunun sonu çöplük ya da çevre

oluyor. Polietilen poşetlerin üretimi yaklaşık 35

veya 40 yıl önce moda olmaya başladığından

buyana, dünyada hemen her ülkede

kullanılıyorlar. Her gün onlarla karşılaşıyoruz.

Sebze ve meyveden kıyafet ve kitaplara değin

her şeyi taşımaya elverişliler.

Poşette yoğurt, süt ve canlı akvaryum balığı bile

satın alıyoruz!

Onları çanta gibi kullanıyor, evde çıkan

çöplerimizi de onlara koyuyoruz.

Plastik poşetler yılda bir milyon deniz

kuşunun, 100 bin deniz memelisinin hayatına

mal oluyor. Kutup yakınlarındaki bölgelerde

yaşayan Fulmarus Glacialis adlı deniz kuşu

türü de plastik kirliliğinden etkilenen türler

arasına girdi. Grönland’dan Kanada’ya, oradan

Fransa’nın kuzey bölgelerine kadar yayılan,

kuzey yarıkürenin büyük kısmında yaşayan

Fulmarus Glacialis üzerine Kanada’nın endüstri

Page 217: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

215

bölgelerinden görece uzak Devon adasında yapılan bir bilimsel araştırma

sorunun ciddiyetini ortaya çıkardı. Bu kuş nüfusu Atlantik Okyanusu’nun

kuzeyinde kışladıktan sonra, baharda Davis Körfezine göçüyorlar. Bu iki

bölge onların plastik çöpleri yedikleri yerler olarak tahmin ediliyor. Bu

kuşların kursakları ve taşlıklarında 236 çeşit plastik bulundu. Bunların

ancak yüzde 2’sinin endüstriyel atık olduğu, geri kalanın ise evsel atıklardan

oluştuğu saptandı. Araştırmacılar, kuşların mide muhtevasında yumuşak

plastikler (kauçuk gibi), balıkçı ağları, hazır yiyecek kapları parçaları,

şişe mantarları, yara bantları ve çoğunlukla plastik kutu parçalarından

oluşan katı cisimler buldu. Kuşların yüzde 31’inin bu kirlilikten etkilendiği

belirlendi. Aralarında en şansız olanınınsa sindirim sisteminden 54 parça

plastik çıkarıldı. Kuzey Pasifik bölgesinde kuşların kirlilikten etkilenme

oranı Yüzde 79’a yükseliyor. Arktik bölgede son otuz yıldır bu oranlar artıp

durmakta. Bu durum Pasifik’te bir olgu haline gelen kutuplara yayılma

tehlikesi taşıdığını da gösteriyor. Çöp anaforu özellikle Hawaii ile California

arasındaki akıntılarla yüzen büyük çöp yığınlarına verilen isim. Bu adalarda

bulunan polietilen torbalar deniz omurgalılarının özellikle de onları

denizanası sanıp yiyen deniz kaplumbağalarının ölümüne yol açmaktadır (MASQUILIER, M.L, INIST-CNRS).

Naylon poşetlerin olmadığı bir yaşam düşünmek güç.

Ancak, eğer gezegenimizin korunmasına katkıda bulunmak istiyorsak,

onları tekrar tekrar kullanarak naylon poşet üretimini azaltmalı, olanaklı

olduğunda ise naylon olmayan poşet ve çanta kullanmalıyız.

Çirkin bir görüntü oluşturmanın yanı sıra, neden oldukları daha kötü şeyler

de var. Birden öteki yere bir şey taşırken naylon poşeti yalnızca birkaç

dakikalığına kullanıyor olsak da, bir naylon poşet doğada tümüyle yok

olana değin aradan bin yıl geçmesi gerekiyor.

Eve giderken veya kantinde oturacağımız sandalyeye giderken beş dakika

simidi poşette taşıma, o poşetin doğayı 3007 yılana dek kirleteceği

anlamına geliyor!

Naylon poşetler yavaşça bozulmaya başladığında, çevreye zararlı

kimyasallar yayılıyor ve besin zincirimizi yavaş yavaş kirletiyor.

Page 218: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

216

Bunun yanı sıra, naylon poşet üretimi petrol

ve doğal gaz gibi yenilenemeyen enerjinin

git gide azalmasına ve kirliliğe yol açıyor. Bir

naylon poşet üretmek için gerekli olan enerji bir

arabaya 115 metre boyunca güç sağlayabiliyor.

Daha da fazlası, naylon poşet çöplerinin

temizlenmesi pahalıya mal oluyor, bu da daha

çok vergi demek. Bu sözde “ücretsiz” naylon

poşetlerin aslında ücretsiz olmadığını, çünkü

maliyetlerinin satın aldığımız öteki ürünlere

eklendiğini unutmayın.

Burada ele almak istediğimiz konu ise plastik

ambalajların yarattığı problemler ve yol açtığı

zararların en aza indirilmesi için alınabilecek

bazı önlemlerdir.

Çok zararlı... Her yana yayılıyor... Ortadan

kaldırılması daha da zor...

Daha 1975 yılında yapılan bir araştırmaya göre,

yeryüzünde dolaşan gemiler yılda yaklaşık 3

milyon 700 bin kilo plastik torbayı denizlere

boşaltıyor.

Dünya yüzeyi henüz bir plastik çöplüğüne

dönüşmemişse, bunun nedeni deniz diplerinin

çöplük olarak kullanılmasıdır. (U.S. National

Academy of Sciences). Ancak plastik torbalar

az zamanda çok uzak yerlere taşınabiliyor.

Bu yüzden, Kuzey kutbunda Spitzbergen

yakınlarından, güneyde Fakland adalarına kadar

geniş bir çevrede, deniz yüzeyinde bu torbalara

rastlanıyor.

Amerikan doğa koruma kuruluşlarının

araştırmalarına göre dünyada plastik torba

kullanım adedi yılda 500 milyon ila bir milyar

arasında değişiyor. (September 2, 2003).

Neden Plastik Poşetler Bu Kadar Zararlı?Plastik poşetler beyaz ya da şirin renklerde

görünse de karbon türevidir. Bunun sonucu

olarak sıcaklık gün ışığı v.s nedenlerle kimyasal

değişikliklere uğrayabilir. İnsanda karbon türevi

bir varlık olduğu için etkileşimleri doğal olarak

vardır.

1. Plastikler güneşe veya ısıya çok duyarlıdır.

Işık plastikte kimyasal değişime yol

açıyor. Zaman içinde zehirli petro-

polimerler oluşuyor. İçindeki polimer

maddeler yağ ile çözünüp kansorejen

maddeye dönüşüyor. Plastik ambalajların

zararı çevreye yayılarak kirletmek düzeyinde

kalmıyor. Örneğin PVC şişeler sıcak

kalıplamayla yapılıyor. Bu işlem esnasında

gaz haline dönüşen uzun zincirli klor

bileşikleri sıkışarak şişe içinde kalmaktadır.

Eser oranda çözülme ihtimali vardır ki, klor

gazı kanserojen özellik taşır ve yağlarda

birikebilir.

2. Plastik poşetler ışık altında kimyasal

çözünmeye uğrar. Zaman içinde daha küçük

ve daha zehirli petro-polimerlere bölünürler.

(CNN.com/technology November 16, 2007).

Dolayısıyla toprak ve suyumuz zehirlenir.

Sonuçta bu mikroskopik zehirli parçacıklar

besin zincirine girer. İşte o zaman doğal

hayatın geleceği tehlikededir. (World Wildlife

Fund Report 2005). Bu çözünmenin de

Küresel Isınma kadar tehlikeli olduğunu

söyleyebiliriz.

3. Denizlere her yıl milyonlarca kilo

plastik torba atılıyor. Dünya yüzeyinin

bir plastik çöplüğüne dönüşmemesinin bir

Page 219: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

217

önemli nedeni deniz diplerinin çöplük olarak kullanılması. (U.S. National

Academy of Sciences).

4. Çevreye saçtığımız bu atıklarla bilmeden bir veya birçok hayvanın katili

olabiliriz. Plastik torbaların çevreye saçılması nedeniyle balina, yunus,

fok gibi memeli hayvanların yanı sıra balıklar ve deniz kaplumbağaları

gibi 200 farklı deniz canlısının hayatı tehlikeye girmektedir. (World

Wildlife Fund Report 2005). Çöpten beslenen kara hayvanları veya

kuşlar da bu tehlikeden etkilenmektedir. Dünya Doğa Vakfı’na göre

deniz hayvanları, denize atılan naylon poşetleri yiyecek sanıp yedikleri

için, her yıl 100,000’in üzerinde balina, fok, su kaplumbağası kuş,

ya sindirim sistemleri bozuluyor, yaralanıyor ya da ölüyor. Karada

ise inekler, keçiler ve öteki hayvanlar yem ararken genellikle plastik

parçalar yiyorlar. Bu nedenle hastalanabiliyor ve hatta ölüyorlar.

5. Kimyasal maddeler içeren naylon poşetler, sadece toprağa değil, içine

koyduğumuz sebze ve meyveler aracılığıyla insan sağlığına da zarar

verebiliyor. Özellikle incir, üzüm, çilek gibi poşetle temasta olabilen

meyveler taşınmamalı.

6. Kanserojen madde içeren siyah poşetler (hurda poşet) ise insan sağlığı

açısından çok daha ciddi tehdit... Atık maddelerden üretilen siyah

poşetler, insan sağlını tehdit ediyor. Genellikle seyyar satıcı ve pazar

esnafının kullandığı siyah poşetler, pet şişe, kova ve tıbbi atık gibi

maddelerin toplanarak tekrar işlenmesiyle üretiliyor.

7. Plastik torbaların yok edilmesi için çöplüklerde yakılması halinde çıkan

gazlar çok zararlı. Yapılan araştırmalarda bir yıl içinde sadece ABD’de

12 milyon varil petrol, plastik poşet yapımı için kullanılıyor. Dört kişilik

bir ailenin bir yılda kullandığı poşet sayısı ise tam 1460’ı buluyor.

Yapılan hesaplamalardan, ortalama olarak her gün bir kişinin bir poşeti

kullandığı ve sonra da attığı ortaya çıkıyor.

Page 220: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

218

Ne Yapabiliriz?Hızlı ve kötü kentleşmenin bütün sonuçlarını

fazlasıyla yaşayan çoğu illerimizde çöp

tepeciklerinden sızan sular küçük dereler

halinde yol kenarından akmakta, kanalizasyon

boruları yer yer patlamakta, sokaklar, caddeler

ve tarım arazilerinde dahi plastik poşetler,

pet şişeler uçuşmaktadır. Belediyenin tek

yönlü olarak, sokakların süpürülmesi, çöpün

toplanması çabasıyla sorunun çözülmesi biraz

zor görünmektedir.

Birçok karmaşık problemi olan kentimizde

çözüm arayışı, ancak kenti oluşturan kuruluşların

işbirliği ile sonuç verebilir. Üniversiteler olarak,

tüketim kalıplarını değiştirmeyi, kentimizde

yaşam kalitesini yükseltmeyi ve kenti daha

yaşanılır kılmayı amaçlayan bir projeye, valilik

ve belediye ile işbirliği içinde önayak olabiliriz

ve halkı bilinçlendirebiliriz.

Az Poşet TüketimiTüketicilerin de bu konuda hassas olarak daha

az poşet tüketeceği bilincini vermek

Türkiye, dünyadaki bunca deneyim ve görece

düşük plastik torba tüketimi açısından şanslı

sayılabilir. Değişik ülkelerin deneyimlerinden

ders çıkarabiliriz.

Örneğin, mağaza zincirlerinde ince poşetin

kullanımını tümden kaldırıp, daha kalın ve kaliteli

poşetin de parayla satılması uygulamasına

geçilebilir. File ve bez torba kullanımına geri

dönüş yapılabilir.

Pazar Filemizi Geri İstiyoruzTekrar file alsak, en alta patatesleri yerleştirsek,

üste patlıcanları dizsek, patlıcanın uzun sapları

fileden dışarı çıksa, kese kâğıdında aldığımız

domatesleri de koyup son sıraya salata

malzemelerini yerleştirsek. Zamanında 60

yaşlarındaki emekli amcaların taşıdığı fileyi veya

eski Türk Filmlerinden gördüğümüz fileleri şimdi

çoluk çocuk hepimiz taşısak. Yani fileye itibarı

yeniden kazandırsak fena mı olur sanki? Aşağıda

çok şık ve güzel file örneklerini görmekteyiz ki

son derecede şık ve hoş görünümlüler.

Peki Ya Kese Kağıdı?Atık maddelerin işlenmesiyle elde edilen

hastalık riski yüksek naylon poşetlerin insan

sağlığı açısından risk taşıdığından dolayı, bu tür

malzemeler yerine geçmişte yaygın kullanılan

geri dönüşümü mümkün kese kâğıdı tercih

edilebilir.

Oysa kese kâğıdı kullanarak hem kâğıt

israfını önlüyorduk (Çünkü çoğunlukla

gazete kağıtlarından yapılıyordu), hem de

yiyeceklerimizi, kendi sağlığımızı ve tabiatı

koruyorduk. Kese kâğıtları o kadar sağlıklıydı

ki yapışkanı bile hamur ile yapılıyordu. Kese

kâğıtlarına ve fileye yaklaşık 20- 25 yıl

önce veda ettik. Yani 25 yıldır bu zehirle,

taşıyoruz yiyeceklerimizi. Filelerin uzun süreli

kullanımının ardından büyük pazar çantaları

kullanıldı, sonrasında da naylonun pazardaki

Page 221: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

219

yeri keşfedildi.

Bununla birlikte, kese kâğıdı noktasında da bilinçli olmalıyız. 1999’da

sadece Amerika’da kullanılan 100 milyar kesekâğıdının üretilmesi için 14

milyon ağaç kesildi. Kese kâğıdının yaşam döngüsüne baktığımızda (kesilen

ağaçlar, yitirilen ormanlar, üretim aşaması, nakliye ve geri dönüşüm)

dünyada bıraktığı ayak izi neredeyse naylon torbadan daha bile fazla. Kâğıt

endüstrisi, dünyada çevreye en fazla zarar veren 10 endüstriden biridir.

Kaynak: Birleşmiş Milletler Çevre Konseyi, The Environmental Literacy

Council (Çevre Bilinç Konseyi) ve The Green Consumer (Yeşil Tüketici).

Bez torba kullanmakla:HAFTADA 6 plastik torbayı kullanımdan çıkartmış oluruz. Bu da AYDA 24

torba YILDA 288 torba, ortalama bir yaşam sürecince, yani HAYATTA 22 bin

176 torba eder. ÜLKEMİZDE her beş kişiden biri bunu yapsa yaşamımız

süresince 31 milyar 46 milyon 400 bin plastik torbadan kurtulmuş/

kaçınmış oluruz.

Büyük marketler bir araya gelerek, kaliteli ve paralı poşet uygulamasına

geçmeye başlamışlardır. O her yanı kaplayan ince poşetler büyük satış

merkezlerinin öncülüğünde ortadan kaldırılmaya başlanmıştır ki bunlar

son derece önemli gelişmelerdir. Hem üniversiteler, hem belediye, hem de

valilik düzenleyecekleri etkinliklerde bu konuyu öne çıkarabilir, promosyon

olarak sadece ve özellikle bez torba dağıtarak bu işe öncülük edilebilir.

Yılbaşı promosyon siparişlerinin de, firmalara ajanda, kalemlik, çakmak

vs. yerine üzerine firma logosunu bastırarak bez torba dağıtmalarını

önerilebilir.

Artık ülkemizde de naylon poşet kullanımı sınırlanmalıdır. Çevre ve Orman

Bakanlığı bu konuda sorumluluğunu yerine getirmelidir. Gereken hukuki

düzenlemeleri yaparak, naylon poşet kullanımını azaltacak önlemler

almalıdır.

Örneğin naylon poşetler üzerinde hiçbir şekilde tanıtım amaçlı mesajların

yer almasına izin verilmeyebilir. Bu amaçla kâğıt veya kumaş gibi diğer

alternatif ürünlerin kullanımı teşvik edilir.

Özendirici, şık naylon poşetlerin kullanımına özel vergiler getirilebilir.

Page 222: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

220

Mağazalarda naylon poşetlerin ihtiyaçtan fazla

kullanımını azaltmak üzere, tüketiciye ücretsiz

naylon poşet verilmesi engellenebilir.

Okullarda, halk eğitimlerinde, medyada naylon

poşet kullanımıyla ilgili bilgilendirici eğitim

programları yapılabilir. Gıda sektörü dışında

naylon poşet kullanımı zaruri olan alanlarda,

yeniden dönüştürülen materyal kullanımının

teşvik edilebileceğini belirten Özlü, “Yeniden

dönüşümü teşvik etmek üzere, eğitim

çalışmaları yapılmalı ve naylon poşet toplama

sistemleri geliştirilmelidir.

Naylon poşetler için açık alanlarda belediyeler,

kapalı alanlarda kurum veya işletme

sorumluları ayrı çöp toplama kutuları tahsis

etmelidir. Dünyamızı naylondan korumak üzere

adım atmakta, daha fazla gecikmememiz

gerekmektedir.

Halkımız Duyarlı OlsunBu konuda herkese sorumluluk düşüyor. Temiz

ve yaşanılabilir bir dünya için insan sağlığı

ve çevre temizliğine azami dikkat etmemiz

gerekir. Yıllar önce yaptığımız gibi pazara,

çarşıya çıktığımızda file ve bez torba kullanırsak

temiz bir dünya yolunda önemli bir adım atmış

olacağız.

Bizler doğanın sahibi değil, emanetçisiyiz.

Çocuklarımıza yaşanabilir bir doğa bırakmak

için üzerimize düşen sorumluluğu yerine

getirmeliyiz.

Türkiye`de neredeyse tüm mağazalarda ve

alışveriş alanlarında naylon poşetlerin tüketiciye

ücretsiz ve sınırsız olarak sunulmaktadır ve

kâğıt veya dönüştürülebilir diğer ürünler yerine

naylon kullanılması yanlıştır. Bu ürünün ücretsiz

sunulması, ihtiyacın üzerinde poşet kullanımını

teşvik ediyor. Oysa birçok gelişmiş ülkede

alışveriş sonrası kasiyer, müşteriye poşete

ihtiyacı olup olmadığını sorar. Cevap `evet`

olursa, bedeli hesaba ilave ederek istenilen

sayıda poşet verir.

Türkiye’de de Naylon Poşet Kullanımı SınırlanmalıDünyanın pek çok ülkesinde naylon poşet

kullanımına yasaklamalar getirilmektedir.

Artık ülkemizde de naylon poşet kullanımı

sınırlanmalıdır. Çevre ve Orman Bakanlığı bu

konuda sorumluluğunu yerine getirmelidir.

Gereken hukuki düzenlemeleri yaparak, naylon

poşet kullanımını azaltacak önlemler almalıdır.

Örneğin naylon poşetler üzerinde hiçbir şekilde

tanıtım amaçlı mesajların yer almasına izin

verilmeyebilir.

Bu amaçla kağıt veya kumaş gibi diğer alternatif

ürünlerin kullanımı teşvik edilir. Şık naylon

poşetlerin kullanımına özel vergiler getirilebilir.

Mağazalarda naylon poşetlerin ihtiyaçtan

fazla kullanımını azaltmak üzere, tüketiciye

ücretsiz naylon poşet verilmesi engellenebilir.

Okullarda, halk eğitimlerinde, medyada naylon

poşet kullanımıyla ilgili bilgilendirici eğitim

programları yapılabilir.

Gıda sektörü dışında naylon poşet kullanımı

zaruri olan alanlarda, yeniden dönüştürülen

materyal kullanımının teşvik edilebileceğini

belirten özlü, yeniden dönüşümü teşvik etmek

Page 223: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

221221

üzere, eğitim çalışmaları yapılmalı ve naylon poşet toplama sistemleri

geliştirilmelidir.

Naylon poşetler için açık alanlarda belediyeler, kapalı alanlarda kurum

veya işletme sorumluları ayrı çöp toplama kutuları tahsis etmelidir.

Türkiye’nin de bir an önce organik maddeden üretilen ve 6 ay ile 2 yıl

içinde doğada tümüyle yok olan biyo-bozunur özellikteki çöp torbaların

kullanımına geçilmelidir.

Naylon poşet kirliliğininde özellikle Büyükşehir Belediyelerinin geri

kazanıma önem verilmelidir.

Dünyamızı naylondan korumak üzere adım atmakta, daha fazla

gecikmememiz gerekmektedir.

Page 224: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

222

KAYNAKLAR1. www.standox-tr.com/standothekplastik4.php

2. www.hurdadaparavar.com/www.old/pvcnedir.html

3. www.sacanplastik.com/default.aspx?pid=54799&nid=44111

4. Plastik Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu

5. www.plastikpvc.com/bilgibankasi_10-polikarbonat--pc--nedir.html

6. İ. Unutmaz, Türkiye Karbon Elyaf’ta Dünya ile rekabette, Bilim ve Teknik, kasım, Yıl 42, Sayı,

504, 68-73, 2009.

7. www.umweltjournal.de/fp/archiv/NaturKosmos/6548.php

8. recherchespolaires.veille.inist.fr/spip.php?article377)

Page 225: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 226: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

224

ÇEVRE EĞİTİMİ

Page 227: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

225

Murat HASPOLATLIİl Çevre ve Orman

Müdürlüğü – Diyarbakır

[email protected]

225

ÖZETDuyarsızlık ve eğitim eksikliğinin daha da arttırdığı Çevre Kirliliği ortamında

çevre bilincine sahip bir toplumun çevre sorunlarının çözümünde daha

başarılı olacağı gerçeği göz önünde bulundurularak başta eğitim ve öğretim

kurumlarımız olmak üzere resmi ve özel kişi, kurum, ve kuruluşların

çevre ve çevre eğitimi konusunda geliştireceği fikir ve önerilerin yanısıra

faaliyetlerinde ve işlevlerinde çevre eğitimi konusuna biraz daha öncelik

vermeleri gerekmektedir.

Çevre Eğitimi Yaşadığımız yüzyılın sonlarına doğru hızla artan çevre sorunlarının etkileri

doğrudan doğruya canlı yaşama üzerinde görülmektedir. Çoğunluğu

insan faaliyetleri neticesi ortaya çıkan bu sorunların önlenmesi ve çevre

kirliliğinin durdurulmasındaki görev yine insanoğluna düşmektedir.

Diyarbakır hızlı nüfus artışının beraberinde getirdiği plansız kentleşme

ve bunun yanında sanayileşmenin hız kazanmasıyla çevre ile gelişim

arasındaki dengenin sağlanması gereken bir kenttir. Giderek önem kazanan

çevre sorunlarının çözümlenmesi için sadece bu konuda görev yapan kamu

kurum ve kuruluşlarının değil, bütün halkın bilinçli ve çevreye duyarlı bir

şekilde çevre korunmasına, çevrenin güzelleştirilmesine, doğal kaynakların

en ekonomik şekilde kullanılmasına katkıda bulunması gerekir.

Bu nedenle de yapılması gereken ilk iş Kamu kurum ve kuruluşlarında

görevli personelin, öğretmen – öğrencilerin ve halkın çevre konusunda

eğitilmesidir. Bu amaçla İl Çevre ve Orman Müdürlüğü olarak uzun soluklu

bir “Çevre Eğitimi Projesi” hazırlanmış ve faaliyete geçirilmiştir.

Proje Kapsamında Yapılan Faaliyetler :1. Yapılacak eğitimin görsel ve basılı materyallerle desteklenmesi

2. Katı atıklar ve geri dönüşümü konularında öğrencileri bilgilendirmek

amacıyla bir geri dönüşüm tesisine gezi düzenlenmesi

3. Çevre sorunlarını oluşturan faktörlerin ve bunlar için alınabilecek

tedbirlerin anlatılması

4. Çevrede bulunan bitki ve hayvan türlerinin tanıtılması

5. Doğal kaynakların tanıtılması ve sürdürülebilir kalkınma için öneminin

anlatılması

Page 228: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

226

6. Biyolojik çeşitliliğin korunmasının önemi

doğrultusunda farklı ekosistemlerin (orman,

göl, akarsu vb) tanıtımı ile ilgili uygulamalı

eğitim

7. Çocukların doğa ile ilgili duygusal bağlarının

geliştirilmesi yönünde doğal ortamların bir

derslik olarak kullanılması (piknik, botanik

bahçeleri, milli park, sit alanı vb)

8. Öğrencilere yakın çevrelerini nasıl ve ne

şekilde etkileyeceklerinin öğretilmesi, olumlu

davranış değişiklikleri kazandırılmasının

sağlanması

9. Çevreden iyi ve kötü örnekler gösterilerek

çevrenin insan sağlığı için öneminin

kavratılması

10. Koordinatör öğretmenlerin sorumluluğunda

okullarda oluşturulacak çevre timleri

tarafından tüm okul öğrencilerinin projeye

aktif katılımının sağlanması

11. Branş derslerinde çevreyle ilgili konuların

işlenmesi

Kamu Kuruluşlarının Çevre Eğitimi ile İlgili Faaliyetleri İlimizde kamu kuruluşlarının çevre eğitimi ile

ilgili faaliyetleri henüz yeterli düzeyde değildir.

Bu konuda yapılan çalışmalar şöyle sıralanabilir.

İlimizde öğrencilerin eğitimi amacıyla

Müdürlüğümüz tarafından okullarda çevre

sorunları, çevre ve insan ilişkileri, ağaçlandırma

ve erozyonla mücadele, fidan dikiminin önemi

konularında konferanslar verilmektedir.

İlimizde bulunan yerel televizyon ve basın

yoluyla halkın çevre konusunda eğitilmesi

sağlanmaktadır. TRT GAP’ta ilimiz çevre

sorunları ve çözümleri için alınan tedbirler,

ilimiz ağaçlandırma ve erozyonla mücadele

konularında yapılan çalışmalar hakkında radyo

ve televizyon programları düzenlenmektedir.

Bu amaçla; Bakanlığımızın Milli Eğitim

Bakanlığıyla yapmış olduğu protokol gereği İl

Müdürlüğümüz 2006 - 2007 ders yılı programına

dahil edilmiş, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı

16 ilköğretim okulunda ‘UYGULAMALI ÇEVRE

EĞİTİMİ PİLOT PROJESİ’ başlatılmıştır. 2007-

2008 ders yılında 16 okul daha projeye alınarak

proje kapsamında 32 okulla çalışmalara devam

edilmektedir. 2008 - 2009 yılı itibariyle 40

Resmi okulda, 11 özel okulda proje kapsamında

çalışmalar yapılmıştır. Bu okullardaki hedef

kitle 4., 5., 6. ve 7. sınıflardır.

Bu kapsamda proje okullarında öğrencilere;

çevrenin önemi, bitki ve hayvan varlıklarının

korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve

olumlu tüketim alışkanlıklarının kazandırılması

konularında görsel ve basılı materyaller desteği

ile eğitim çalışmaları yapılmaktadır. Bununla

birlikte proje okullarında geri kazanılabilir

atıklar değerlendirilmek üzere kaynağında ayrı,

ayrı toplanmakta, çevre köşeleri hazırlanmakta

ve başarılı okullar her yıl 5 Haziran Çevre

Günü münasebetiyle düzenlenen etkinlikler

çerçevesinde ödüllendirilmektedir. Projeli

okullarda oluşturulan Çevre-Orman Panosu

devamlı güncel çevre ve orman haberleriyle,

afişlerle, broşürlerle ve öğrenci yazılarıyla

donatılmaktadır. Ayrıca proje okulları arasında

çevre ve doğa konulu yağlı boya resim, çevre

ve orman konulu bilgi, çevre ve orman konulu

şiir vb. yarışmalar düzenlenerek öğrencilerin

ve kamuoyunun çevre bilincinin artırılması

sağlanmaktadır. Düzenlenen bu yarışmaların

Page 229: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

227

finalleri yerel TV’lerde gerçekleştirilmektedir.

Bu proje kapsamında Merkez ilçede ağaç dikilebilecek alanı bulunan

tüm okullarda ağaçlandırma çalışması öğrenci ve öğretmenlerle birlikte

yapılmıştır. Temin edilen yağlı boyalarla okulların duvarları resim

öğretmenleri ve öğrenciler tarafından çevre ve orman konulu resimlerle

boyanmıştır.

Özellikle öğrencilerde kağıt ve plastik atıkların, geri dönüşümü ile ilgili bir

bilinç oluşturmak için İl Müdürlüğümüzce, binlerce geri dönüşüm kutusu

dağıtılmıştır.

Kağıt ve plastik atıkların kaynağında toplanması amacıyla İl Müdürlüğümüzce

bir araç tahsis edilmiştir. Geri dönüşüm kutusunun verildiği okullar ve kamu

kurum – kuruluşları İl Müdürlüğümüze ait olan 444 21 10 nolu telefon

hattını arayarak toplanan kağıt ve plastik atıkları teslim edebilmektedirler.

Daha sonra toplanan atıklar geri dönüşüm işletmelerine gönderilip

değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın en önemli gayesi; toplanan atıkların

tekrar ekonomiye kazandırılmasıdır.

Projeli okullarımızın çevre bilincini artırmak için; • İl Müdürlüğümüzce Silvan yolu Güneydoğu Tarımsal Araştırma sahasına

kurulan ve Diyarbakır halkının piknik ihtiyacını karşılayan KENT ORMANI

’na,

• Kapatılma süreci yaşandığından dolayı atıl duruma düşen yine İl

Müdürlüğü’müzün uzun uğraşıları neticesinde iyi bir konuma getirilen

fidanlık Mühendisliğimize,

• Büyükşehir Belediyemizce Sümerpark alanında kurulan ve her tür

enerji ihtiyacı kurulan panellerle karşılanan Güneşevi’ne,

vb. alanlara teknik geziler düzenlenmektedir. Ayrıca; çevre ve orman

konulu tiyatro etkinlikleri, yarışma sonucunda elde edilen resimlerle

yapılan sergiler projeye güç katmakta, daha canlı tutmaktadır.

Her Eğitim-Öğretim yılı başladığında; İlimize bağlı 17 İlçede 1192 okulun bir

yöneticisi, bir öğretmenine İl Müdürlüğümüzce hazırlanan çevre ve orman

konulu sunum yapılmış olup her katılımcıya okullarında gösterilmesi ve

anlatılması için sunum CD’si verilmiştir. İl Müdürlüğümüzce hazırlanan

Page 230: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

228

bu CD’ler Türkiye’deki ilgili tüm kurumlara

gönderilmiştir. Ayrıca 26-30 Nisan 2010

tarihleri arasında Antalya’da yapılan ‘Eğiticilerin

Eğitimi Seminerinde ‘81 İlin Çevre-Orman

Eğitimcilerine İl Müdürlüğümüzce hazırlanan

çevre-orman CD’si, Kitabı ile çevre ve orman

Andlarından oluşan Sunum seti dağıtılmış

olup, tanıtımları yapılmıştır. Her Eğitim-

Öğretim yılında Merkeze bağlı 170 okulun

rehber öğretmenlerine aynı sunum yapılarak

bulundukları okullarda bu çalışmayı yapmaları

istenmiştir. Bu projeye Milli Eğitim Müdürlüğü,

Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Büyükşehir

Belediyesi ve Sivil Toplum Kuruluşları destek

vermektedir.

Başarılı okulların ödüllendirilmesi diğer

okulların daha fazla teşvik edilmesi amacıyla

projeye dahil olan 51 okul ile kurum ve

kuruluşların katılımıyla; 21 Mart Dünya

Ormancılık Günü, 22 Mart Dünya Su Günü ve

5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinliklerinde

başarılı okullara ve öğrencilere ödülleri

verilmiştir. 21 Mart 2010 Dünya Ormancılık

Günü Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Alanında düzenlenmiştir. Çeşitli etkinliklerden

sonra Fakültenin sahasında ağaçlandırma

çalışması yapılmıştır.

Ayrıca 2008-2009 Eğitim- Öğretim yılında İl

Müdürlüğümüz ile Milli Eğitim Müdürlüğünün

ortaklaşa yürüteceği ‘BİR ÖĞRENCİ BİR FİDAN

PROJESİ’ İlimizde 15 okulda başlatılmıştır. Bu

projeden amaç; öğrencilerin hazırlanan harcı

elleriyle torbalara doldurup, tohumu ekip, bir

yıl boyunca bakımını yapıp fidan elde etmektir.

Fidan elde etmenin zorluğunu anlayıp yeşillik

sevgisini artırmak, zarar vermemek, zarar

verenleri engellemektir. Bu amaçla;15 okulla

başlanan proje sonucunda elde edilen binlerce

badem fidanı binlerce öğrencinin katılımıyla

mutlu bir sonla noktalanmıştır. Yetiştirilen

fidanlar, fidanları yetiştiren öğrencilerle

beraber 13 Mayıs 2010 tarihinde Barış

Ormanına dikilmiştir. 2009-2010 Eğitim yılında

“Bir Öğrenci Bir Fidan Projesi” kapsamındaki

okul sayısı 26’ya çıkarılmıştır.

Öğrenciler tarafından ekimi yapılan badem

tohumu sayısı 6000’dir. Önümüzdeki Eğitim-

Öğretim yılında 6000 adet fidanın dikimi

yetiştiren öğrenciler tarafından yapılacaktır.

Projeli okullar haricinde fakültelerde, liselerde,

özel okullarda bu tür çalışmalar yapılmıştır. İl

sınırlarımız dahilinde faaliyet gösteren işçi

sayısı 50 ve üzerinde olan fabrikalarda çevre

sorunları, çevre ve insan ilişkileri konularında

konferanslar verilmiştir.

Çevre Eğitimi İle İlgili Faaliyetlerimizi Genel Olarak Özetleyecek Olursak;Türkiye’de ilk defa;

Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüzce

başta okullar olmak üzere tüm kamu kurum ve

kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin kağıt ve

plastik atıkları toplanarak tekrar ekonomiye

kazandırılması işlemine başlanmıştır. Bu iş için

bir araç (minibüs) ve bir telefon hattı (444 10

21) tahsis edilmiştir.

Türkiye’de ilk defa;

Başta okullar olmak üzere tüm kamu kurum

ve kuruluşlarına geri dönüşüm kutuları

dağıtılmıştır.

Page 231: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

229

Türkiye’de ilk defa;

Çevre ve Orman bilincini geliştirmek amacıyla profesyonelce bir kitap ve

TRT stüdyolarında seslendirilmiş şekilde bir CD hazırlanarak ilimizde tüm

ilçe ve köyler dahil olmak üzere bütün ilköğretim okullarına dağıtılmıştır.

İl Müdürlüğümüzce hazırlanmış olan vbu kitap ve CD Türkiye’deki tüm İl ve

İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilmiştir.

İlimizdeki Çevre ile İlgili Gönüllü Kuruluşlarİlimizdeki aktif olarak çalışan gönüllü çevre kuruluşları şunlardır;

1. Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği

2. Dicle Üniversitesi Çevre Araştırma ve Uygulama Merkezi

3. Milli Eğitim İl İzci Kurulu Başkanlığı

4. İl İzci Temsilciliği

5. Gönüllü İzci Kuruluşları

Page 232: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

230

ÇEVRENİN ÖNEMİ, AB’DE ÇEVRE VE SAĞLANAN FONLAR

Page 233: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

231

Uzman Ercan TÜRKMENDÜ Yabancı Diller

Yüksekokulu AB Proje

Koordinasyon Ofisi Kat: 4

231

ÖZETBu çalışmada, çevre ve çevrenin önemi hakkında bilgi verilerek, bu konuda

nasıl bir duruş içerisinde olunması gerektiğine değinilmiştir. Avrupa

Birliğinde çevrenin önemi üzerinde durulmuş ve Avrupa Birliğinin geçmiş

yıllara oranla çevre konusuna verdiği önemin arttığı bazı çalışmalarla

gösterilmeye çalışılmıştır. Bu konuda Avrupa Birliğinin politikaları,

hedefleri, ilkeleri üzerinde durularak diğer ülkeleri de çevre konusunda aktif

bir iyileştirici konuma getirmek için yapılan konferanslara, protokollere,

kriterlere ve çeşitli çalışmalara değinilmiştir. Bunun yanında Türkiye’nin AB

müzakereleri sürecinde çevre konusunda yapması gerektiği çalışmalar ve

kriterlere göre Türkiye’nin hangi aşamada olduğu aktarılmaya çalışılmıştır.

Ayrıca Avrupa Birliğinin çevre konusunda sağladığı fonlara da bu çalışma

içerisinde yer verilmiştir.

Çevre ve ÖnemiDünyada birçok canlı türü hızla yok olmaktadır. Radyoaktif maddeler

yaygınlaşmakta ve buna bağlı olarak ta çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaktadır.

Birçok yerde asit yağmurları görünmekte, sera etkisi meydana gelmekte,

verimli topraklar parçalanarak çoraklaşmakta, birçok insan olumsuz

şartlardan etkilenerek açlık ve hastalıklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Bahsettiğimiz bu olumsuz şartların kaynağında ise yine insan faaliyetleri

yatmaktadır. Çünkü insanlar çevreye verdikleri zararların bedellerini ileriki

yaşamlarında ağır bir şekilde ödemektedirler. Buradan da anlaşılacağı

gibi insan ve çevrenin sürekli bir etkileşim içinde olduğunu görmekteyiz.

Çevrenin yapılan tanımı da bu etkileşimi yansıtmaktadır. “Canlı varlıkların,

hayati bağlarla bağlı oldukları, etkiledikleri ve etkilendikleri mekan

birimlerine o canlının veya canlılar topluluğunun yaşam ortamı veya çevre

denir.”(1) Ancak çevreden faydalanırken, geleceğimiz için onu korumaya

çalışmalıyız. Yapılan çalışmalarda da çevreyi korumanın ne kadar önemli

olduğu vurgulanmıştır. “Yaşanabilir bir dünyaya sahip olmanın ilk koşulu,

doğal varlıkların korunmasıdır. Çünkü şimdiye kadar sadece kar amacıyla

işletilen doğal kaynaklar, verim gücünün ve kapasitesinin sınırına gelmiştir.

Bütün çevre kuruluşları ve bilim adamları, tüm insanlığın büyük tehlikelerle

karşı karşıya bulunduğunu ve acil önlemlerin alınması gerektiğini

bildirmektedirler.” (2)

Çevre sadece belirli bir kesim ya da kuruluşun, bir ülkenin, dünyadaki

belirli bölgelerin korunmasıyla üstesinden gelinebilecek bir kavram

Page 234: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

232

değildir. Ekolojik dengenin korunması, çevrenin

korunması ve geliştirilmesi artık geçici, parçal ve

palyatif düzenlemelerle gerçekleştirilebilecek

bir sorun olmaktan çıkmıştır. İnsanlığın,

sorunların kaynaklandığı yer ve alanları doğru

tesbit ederek sorunların çözümüne yönelik

adımlar atmaları gerekmektedir. Ayrıca bu

ne insanların tek başına, ne de toplumların

ve devletlerin tek başlarına yapacakları bir

eylem olmaktan çıkmıştır.(3) Küreselleşmenin

de etkisiyle bir ülkede yaşanan olumlu veya

olumsuz şartlar diğer ülkeleri de etkilemekte,

ülkeler birbirinden tamamen bağımsız hareket

edememektedir. Onun için de başta AB olmak

üzere dünyadaki birçok topluluk ve kuruluş

çevre üzerine çalışmalar yapmakta ve çevre

çalışmalarına fon sağlamaktadır.

AB ve ÇevreAvrupa Birliğinin çevreyle ilgili ilk ciddi adımları

1970’li yıllardan sonra atılmıştır. Özellikle

1973’ten sonra bu konuda önemli ölçüde artış

gösteren yönerge, belge ve tüzüklerin Avrupa

Birliğinin bu tarihten sonra çevre konusuna

ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

Avrupa Birliğini çevre konularına verdiği

önemin artmasını ise şu şekilde açıklayabiliriz.

Birliğin yayınlarına bakıldığında ortak bir çevre

politikasının gerekçesi olarak, “Avrupa’da

çevre üzerindeki baskının giderek ağırlaşması;

doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi;

sel, kuraklık, orman yangını gibi yıkımların

çoğalması; evlerden ve ulaşım araçlarından

kaynaklanan karbondioksit emisyonunun sürekli

artış göstermesi; özellikle kentsel yerleşim

yerlerinde kirlilik ve gürültüden dolayı yaşam

kalitesinin düşmesi; her yıl yaklaşık iki milyar

ton atığın üretilmesi ve bunun yılda ortalama

%10 artması…” gibi sorunların ön plana

çıkarıldığı görülmektedir. Gerçekten de, “nitelik

ve nicelik olarak giderek büyüme gösteren

çevre sorunları, Birlik çapında ortak politikalar

belirlenmesini zorunlu kılmıştır”(4)

Avrupa Birliğinin Çevre PolitikasıAvrupa Birliği’nin Çevre Politikası, AT

Antlaşması’nın birçok maddesinde yer

almaktadır. Bunların arasında iki tanesi

önemlidir.(2. ve 174. Madde) 2. Madde: Ortak

eylemlerin ve politikaların yürürlüğe konulması

yoluyla, Avrupa Topluluğu’na, diğer görevlerinin

yanı sıra, çevre kalitesinin yükseltilmesi ve

yüksek düzeyde korunmasını sağlamak görevini

yüklemektedir. 174. Madde: Topluluğun yasama

kapasitesini ve Topluluk Çevre Politikası’nı

yönetmede temel ilkeleri belirlemektedir.

1992 Maastcriht Antlaşması ile çevre alanına

politika statüsü verilmiş ve AB hukukunda

“sürdürülebilir kalkınma” kavramı resmen

oluşturulmuştur. 1997 Amsterdam Antlaşması

ile sürdürülebilir kalkınma kavramı AB’nin ana

hedeflerinden birisi haline getirilmiştir. Sonraki

yıllarda bu çalışmalar daha da genişletilmiş ve

6.Çevre Eylem programıyla AB’nin önümüzdeki

10 yıl içindeki çevre hedefi ortaya konmuştur.

“Çevre 2010: Geleceğimiz, Tercihimiz” başlıklı

programın öncelikli hedefleri şunlardır:

• İklim Değişikliği: 19.yüzyıldan bu yana Dünya

yüzey sıcaklığı ortalama 0.3-0.6 C° derece

artmıştır. Fosil( kömür, doğal gaz ve petrol)

yakıt kullanımı ve ağaçların yok edilmesinden

dolayı oluşan sera gazalarının (CO2 , CH4 ,

O3 ...) küresel ısınmaya yol açması, AB üye

devletlerin 2008-2012 yılları arasında sera

Page 235: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

233

gaz emisyonunu % 8 oranında azaltması programına gidilmiştir.

• Doğa ve Biyolojik Çeşitlilik: Farklı canlı türlerinin korunması ve

endüstriyel kazaların önlenmesi.

• Çevre ve Sağlık: AB hava, su, gürültü kirliliğin insan sağlığı üzerindeki

olumsuz etkilerini önlemek.

• Doğal Kaynaklar ve Atıklar: Kaynakların doğru kullanılması ve atıkların

doğru şekilde ayrılmasıyla geri dönüşüm sağlanarak çöp sorununu

çözmek.(5)

AB Çevre Politikası’nın Hedefleri• Çevrenin korunması, kollanması ve kalitenin yükseltilmesi

• Doğal kaynakların ve doğanın ekolojik dengeye zarar vermeyecek

şekilde işletilmesi

• Toprak kullanımında Çevre Etki Değerlendirmesi’nin (ÇED) dikkate

alınması

• İnsan sağlığının korunması

• Çevre problemlerine ortak çözümlerin aranması

AB Çevre Politikası’nın İlkeleri(6)• Kirleten öder ilkesi: Topluluğun temel hedefidir. Kirletenlere, sebep

oldukları kirlilik ile mücadelenin bedelinin ödettirilmesi, onları kirliliği

azaltmaya ve daha az kirleten ürün ve teknolojiler bulmaya teşvik

etmektedir.

• Bütünleyicilik ilkesi: Çevrenin korunmasında topluluğun diğer politikalar

içine entegre edilmesi

• Kaynakta önleme ilkesi: Atığın üretildiği yerin yakınında bertaraf

edilmesi

• Önleme ilkesi: Zararın ortaya çıkmasından önce gerekli önlemlerin

alınması

• Tedbirli olma ilkesi: Çevre açısından olumsuz sonuç oluşturacak belli

bir fiilin bilimsel kanıtı beklemeden önlem alınması

• Yüksek seviyede koruma ilkesi: Bütün kurumlar, Topluluğun farklı

bölgelerindeki çevre koşullarını da hesaba katarak yüksek seviyede

çevre korumasını amaç edinmelidir.

Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Yapılan ÇalışmalarStockholm Konferansı (1972): Stockholm Deklarasyonu, “çevre hakkı”

konusunda uluslararası düzeydeki ilk ve en önemli belge olma niteliğini

Page 236: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

234

taşımaktadır. Konferans’ta kabul gören “sağlıklı

ve insan onuruna yaraşır bir çevrede yaşama”

ilkesi ile çevre hakkı, sağlık hakkından bağımsız

bir şekilde ele alınmıştır. (7)

Helsinki Nihai Senedi: 1975 yılında Helsinki’de

yapılan zirvede, çevre konusunun ekonomi,

bilim ve teknoloji alanlarıyla işbirliği

yapılarak ele alınması kararlaştırılmıştır.

Bir ülkedeki problemin diğer ülkeleri de

etkileyeceği belirtilmiştir. Bugünün ve

geleceğin kuşaklarının çıkarları için çevrenin

korunması ve iyileştirilmesi, ülkelerin ekonomik

kalkınmaları için önemli olduğundan birçok

çevre sorununun, özellikle Avrupa’da, yalnız sıkı

bir uluslararası işbirliği yolu ile etkili bir biçimde

çözümlenebileceği açıklanmıştır.

Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı (1990): Çevre

sorunlarının acil olarak üstesinden gelinmesi

gereğini ve bu alanda toplu veya bireysel

çabaların önemi vurgulanmıştır. Hava, su ve

toprakta sağlam bir ekolojik dengenin yeniden

inşa edilmesi gerektiğine ve bu konuda çevre

korumasının ne kadar önemli olduğuna vurgu

yapılmıştır.

Kopenhag Kriterleri (1993): AB katılım

sürecinde, adaylık için başvuruda bulunan

ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce

karşılaması gereken kriterlerdir. “Topluluğun

tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre,

ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları,

adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim

ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel

politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi

alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum

sağlanması.”

Aarhus Sözleşmesi (Çevresel Bilgiye Erişme

Hakkı-2001): Sözleşme, herkesin çevreyle ilgili

bilgilere ulaşma, çevre ile ilgili konularda karar

alma sürecine katılma, yargı yoluna başvurma

hakkının güvence altına alınması konusunda

kararlar alınmış, bu amaca ulaşmak için taraf

devletler, çevre ile ilgili verileri derleme ve

bu verileri dileyen herkese istediği takdirde

vermekle yükümlü kılmıştır. (7)

Kyoto Protokolü: Sürdürülebilir kalkınma

bağlamında iklim değişikliğine (climate change)

neden olan seragazları (GHG) emisyonlarının

azaltılmasına yönelik, ilk olarak 1992 Rio

Konferansı’nda (UNFCCC) özellikle gelişmiş

ülkelerin ciddi önlemler alması konusu gündeme

getirildi. Bu amaca yönelik olarak, daha sonra

Kyoto’da bir araya gelen BM ülkeleri, daha

somut adımların atılabilmesi için bir dizi karar

aldılar. Bu kararlardan en önemlisi, özellikle

gelişmiş ülkelerin GHG emisyonlarını 2008-

2012 yılları arasında 1990 seviyesinin ortalama

%5 altına indirmesini öngörüyordu.(8)

Türkiye’nin AB’ye Uyum Sürecinde ÇevreTürkiye’nin AB’ye uyumu konusunda en çok

güçlük çekeceği alanlardan birinin çevre

olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İlk

bakışta belki de şaşırtıcı gelebilecek bu durum,

çevre sorunlarının niteliğinden, çevresel

değerlerin insan yaşamını bütün yönleriyle

kuşatmasından kaynaklanmaktadır. Gündelik

yaşamda karşılaşılan bütün sıkıntılar bir

biçimde çevre yönetiminin, çevreyle ilgili yasal

düzenlemelerin ilgi alanı içine girmektedir.

İçme suyunun sağlanmasından, katı atıkların

denetimine değin bütün bu yaşamsal sorunların

çözümü için büyük mali kaynaklar gerektiği

Page 237: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

235

açıktır. Çevre yönetiminin en önemli aktörlerinden biri sayılan, çevreyle ilgili

yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesinden birinci derecede sorumlu

olan yerel yönetimlerin içinde bulunduğu durumu göz önüne getirmek

konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Türkiye’de çevre ile ilgili

düzenlemelerin AB müktesebatına uyum düzeyini değerlendirebilmek için

2005 yılında yayımlanan İlerleme Raporu’na bakmak yararlı olabilecektir.

Buna göre, Türkiye’de yalnızca atık yönetimi, doğanın korunması ve gürültü

alanlarında bazı ilerlemeler gerçekleştirilmiştir.(9)

2008 İlerleme Raporuna Göre Türk Çevre Politikasını özetleyecek olursak;

Türkiye, hava kalitesi konusunda ilerleme ve merkezi düzeyde idari

kapasitenin güçlendirilmesi konusunda iyi ilerleme kaydetmiştir. Atık su ve

doğa koruma alanlarında bazı ilerlemeler mevcuttur. Ancak, genel uyum

düzeyi düşüktür.

Türkiye, endüstriyel kirlilik, risk yönetimi ve genetiği değiştirilmiş

organizmalar konularında hiçbir ilerleme kaydetmemiştir. Kimyasallar

alanında sınırlı ilerlemeden söz etmek mümkündür. Çevresel Etki

Analizi’nin yapılmasında yaşanan gecikmeler, uygulama ve uygulatmada

ilave iyileşme sağlanmasına engel olmaktadır. (10)

AB, yardımlarının, katılım hedefini dikkate alarak belli sorunların aşılmasına

yardımcı olmak üzere her bir aday ülkenin belirli ihtiyaçlarına yönelik

olmasını hedeflemektedir. En son 18.02.2008 tarihli Türkiye ile Katılım

Ortaklığının Kapsadığı ilkeler, öncelikler ve koşullara dair konsey kararı, AB

resmi gazetesinin 26.02.2008 tarihli L 51/4 sayılı nüshasında yayınlanarak

Kararın dördüncü maddesi uyarınca 1 Mart 2008 tarihi itibariyle yürürlüğe

girmiştir. Katılım Ortaklığı Belgesi’ndeki öncelikler şu şekildedir.

Katılım Ortaklığı Belgesi’nde çevre açısından kısa vadeli öncelikler olarak; • Müktesebatın kademeli olarak iç hukuka aktarılması, uygulanması ve

yürürlüğe girmesi için, kilometre taşlarının ve takvimin belirlendiği,

ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde gerekli kurumsal kapasitenin ve

mali kaynakların oluşturulmasına yönelik planları da içeren kapsamlı

bir stratejinin kabul edilmesi.

• İdari kapasitenin güçlendirilmesinin yanı sıra, özellikle, sınır aşan

durumları da içeren çevresel etki değerlendirmesi gibi yatay ve

Page 238: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

236

çerçeve mevzuatın iç hukuka aktarılması,

uygulanması ve yürürlüğe konmasına devam

edilmesi.

• Ulusal Atık Yönetimi Planı’nın kabul edilmesi.

Katılım Ortaklığı Belgesi’nin çevre açısından orta vadeli öncelikleri olarak; • Çerçeve mevzuat, uluslararası çevre

sözleşmeleri ile doğa koruma, su kalitesi,

kimyasallar, endüstriyel kirlilik, risk yönetimi

ve atık yönetimi ile ilgili müktesebatın iç

hukuka aktarılmasına ve uygulanmasına

devam edilmesi.

• Çevresel gereksinimlerin diğer sektörel

politikalara entegre edilmesinin izlenmesi.

• AB Belgelerinden olan İlerleme Raporları

ile AB Türk Çevre Politikası ve AB’nin bizden

beklentilerini ortaya koymaktadır. (11)

Aday ülkelerin verilen hedeflere daha kolay

ulaşmaları ve aynı zamanda Sivil Toplum

Kuruluşlarının (STK) bunda aktif olmaları için

AB çevre konusunda çeşitli fonlar vermektedir.

AB Çevre FonlarıAvrupa Birliği Çevre Fonları üye ülkeler için 6 yıllık

dönemlerde sunuluyor. İçinde bulunduğumuz

dönem olan 2007-2013 yılları için ilanlar her

yıl çıkıyor. Çevre fonları temel olarak 3 başlıkta

toplanıyor. (ec.europa.eu/environment/funding/intro_

en.htm)

• LİFE Fonu (ec.europa.eu/environment/life/funding/

lifeplus.htm) Avrupa Birliği içinde ve bazı

aday ve komşu ülkelerdeki çevre ve doğa

koruma projelerine fon sağlıyor. “Türkiye

bu program kapsamında 1996’dan beri 6-7

milyon Euro’luk destek aldı”(12)

• Eco-Rekabet ve Yenilik Programı(CIP)

Ekolojik teknolojiler geliştirme alanında

işbirliği sağlamak üzere sunulan fonlardır.

• STK Fonları (ec.europa.eu/environment/

ngos/index_en.htm)

Çevre konularında faaliyet gösteren çeşitli

STK’lara destek sağlamak amaçlı sunuluyor.

AB IPA Fonları: AB aday ülkelerine katılım öncesi uyum

sürecinde destek sağlamak amaçlı verilen

fonlar. Yine 2007-2013 yılları arasında her yıl

ilan çıkıyor. Beş ayrı başlıkta fon sağlanıyor:

• Kurumsal Kapasite Geliştirme (Institution

Building)

• Bölgesel ve Sınır Ötesi İşbirliği (Regional and

Cross-Border Co-operation)

• Bölgesel Kalkınma (Regional Development)

• İnsan Kaynaklarının Gelişimi (Human

Resources Development)

• Kırsal Kalkınma (Rural Development).

Bu başlıklardan ilk üçü çevre ve çevre politikaları

konusundaki girişimleri desteklemektedir. (www.ipa.gov.tr/v.aspx?&cID=18358c71-7492-4a87-

b8d1-7ed939d6f13e&cM=1) ya da (www.cfcu.gov.tr)

adreslerinden IPA çağrıları veya diğer çevre

çağrıları takip edilebilir.

AB Hayatboyu Öğrenme ve Gençlik (Youth) FonlarıTürk Ulusal Ajansı tarafından çağrıya çıkılan ve

kabul edilen projeleri içermektedir. Hayatboyu

Öğrenme programında, Leonardo kapsamında

çevre projeleri yapılabilir. Gençlik Fonları ise

“Eylem(Actıon)” dediğimiz küçük çaplı projelerdir.

Hayatboyu öğrenme ve Gençlik projelerine;

(www.cfcu.gov.tr) sitesinden ulaşılabilir. Bunların

Page 239: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

237

yanında AB Bölgesel İşbirlikleri Fonları: AB’nin özellikle çevre ve enerji

politikaları açısından öncelik alanı olarak gördüğü komşu coğrafyalarla

(örneğin Karadeniz) işbirliği çerçevesinde sunulan fonlardır.

REC TürkiyeREC (Regional Environment Central) Türkiye 2004 yılında Türkiye’de

resmi olarak faaliyete geçmiştir. Avrupa Komisyonu tarafından sağlanan

mevcut mali destek çerçevesinde ülke ofisinin genel amacı ise, Türkiye’nin

çevre konusunda hukuki, kurumsal, teknik ve yatırım alanlarına yönelik

kapasitesini güçlendirmek, böylelikle AB çevre müktesebatının etkili bir

şekilde uygulanması sürecini hızlandırmaktır. http://www.rec.org.tr/

sitesinden çevre çağrıları ve çevre konularında yapılan çalışmalar takip

edilebilir.

Page 240: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

238

• KAYNAKLAR• Görmez, K. Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 2003, Ankara.

• ÇEPEL,N.Toprak ve Orman Kaynaklarımızın Ekolojik Değerlendirilmesi, TEMA,14, 2006

• kentcevre.politics.ankara.edu.tr/duruabcevre.pdf

• www.edirneyambolcbc.com/cevre_mudurlugu_sunumlari/avrupa_birliginde_cevre_politikasi.

ppt

• www.gapsel.org/condocs//ekutuphane/abÇevrepolitikaları.pdf

• web.deu.edu.tr

• (Karakaya,E Özçağ,M. Türkiye Açısından Kyoto Protokolü’nün Değerlendirilmesi Ve Ayrıştırma

(Decomposıtıon) Yöntemi İle Co2 Emisyonu Belirleyicilerinin Analizi, 2003, VII. ODTÜ Ekonomi

Konferansı.

• Mazı,F Yıldırım,U. Çevre Politikası Bağlamında AB-Türkiye İlişkilerindeki Son Gelişmeler, 2009

• Sarıgül,G. Çevre: 300’den fazla AB yasasının Türk mevzuatına aktarılması, Görünüm,4,11,2006

Page 241: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 242: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

240

EĞİTİM - ZİHİNSEL KİRLİLİK VE ÇEVRE

Page 243: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

241

Yrd.Doç.Dr. Mikail SÖYLEMEZDicle Üniversitesi Ziya

Gökalp Eğitim Fakültesi

Eğitim Bilimleri Bölümü

soylemezmikail@hotmail.

com

241

ÖZETBu çalışmada öncelikle günümüzde çözüm bekleyen problemler ile

ülkemize has problemlere yer verildi. Daha sonra, bilimin olaylara objektif

bakmayışı, bilim ve eğitim vasıtası ile metafiziğin insan zihninden silinmeye

çalışılması, bundan dolayı da farklı insan tiplerinin ortaya çıkışı anlatıldı.

Devamında sosyal ve tabii çevrenin bizden istediklerine vurgu yapıldı.

Zihinsel kirliliğin anlamı ve bize nereden bulaştığı üzerinde duruldu. Sonuç

kısmında ise, zihinsel kirliliğin çevreyi nasıl etkilediği vurgulanarak, bundan

kurtuluş yolunun da eğitimin yeni insan tipi yetiştirmesi olduğu anlatıldı.

ABSTRACTIn this study, first in our country with unresolved problems has been given

to the problems. Later, were told look to the lack of objective science

events, science and education by means of metaphysics on the human

mind to attempt to remove, hence the emergence of different types of

people. Later, social and natural environment was emphasized what

they want from us. And emphasized to the meaning of mental pollution

and contamination from us. In the results, was emphasized the mental

pollution affect the environment and the way out of education is to train

a new type of man.

GİRİŞBu makalede, çevrenin kirlenme oranının rakamsal olarak yüksek oluşu,

çok çeşitli olan sebepleri, insan sağlığını tehdit etmesi ve sebep olduğu

hastalıklar üzerinde durmayacağım. Bu çalışmada, eğitimin ve bilimin

ideolojiye kaydırılması sonucu insan zihninde oluşan kaosun etkisiyle,

çevreye olan bakış açısı çizgisinin kayboluşu neticesinde tabiata ve çevreye

saygının kaybolmasını konu edindim.

GENELGünümüzde çözüm bekleyen zor meseleler vardır. Bunların başında

cehalet, yoksulluk, hastalık, işsizlik, peşin hükümlülük, çevre tahribi,

insana saygının kayboluşu vb. konular gelmektedir. Bu problemlere bir de

inançlarından, anlayış farklılıklarından, tabii kaynaklarından dolayı zulüm

görmeler de eklenince ve altını çizerek arz ediyorum bu problemlerin bir

kısmının temelinde mürekkep yalamış insanlar rol oynayınca, günümüzde

bilimin varlık ve hadiselere objektif bakmadığı, eğitimin de görevini tam

yerine getiremediği düşüncesi karşımıza çıkıyor.

Page 244: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

242

Saydığım problemlerin yanında ülkemize has

problemler de mevcuttur. “Hızlı bir şehirleşme,

endüstrileşme yoluna çevrenin feda edilmesi,

bölgeler arası dengesizlik, kültür ve inanç

zenginliklerimizin yok edilmeye çalışılması,

değerlerin menfaat uğruna amaçsallaşması,

insan zihninin ve çevrenin kirlenmesi bunlardan

bazılarıdır”(1).

Bilimin varlık ve olaylara objektif bir bakışla

bakmaması, eğitimin de ideal insan tipini

yetiştirmeden uzak kalışı sonucunda,

günümüzde, karşımıza değişik insan tipleri

çıkmaktadır. Bu Tipler; inançsız Müslüman,

vatansız vatansever, çevresiz çevreci, kültürsüz

kültürlü insanlardır. Bu manzara gelecek hayat,

temiz bir dünya, huzurlu bir toplum için tehlike

arz eder. Dolayısıyla kimlikler ne olursa olsun,

manevî değerlerin kalplerde silinişi neticesinde,

insanların birbirlerine benzemesi tam anlamıyla

zihinsel bir kaostur.

Güçlü toplumların tükeniş sürecine girişinin

sebeplerinden biri de zihinsel kirlenmedir. Güçlü

gelenekleri ve standartları olan bir toplumun

çözülmesi, düşünce platformundaki iletişimsizliği

zihinsel arızasının en belirgin göstergesidir. Bu

zihinsel arıza bir değişim sürecinden geçen

modern hayata kayarken, temel kavram ve

toplum değerlerinin göz ardı edilmesiyle ortaya

çıkar. Osmanlı devletinin Tanzimatla başlayan

sosyal çözülmesi buna güzel bir misaldir.

Aslında her değişim modernleşme demek

değildir. Modernleşme kavramına yüklediğim

mana; toplumun gelişme ve refahını engelleyen

statükocu geleneklerin bertaraf edilmesi, refahı

sağlayan akılcı geleneklerin, değerlerin, varlığa

ve olaylara objektif bir gözlükle bakan bilimin

getirdiği yeniliklerle takviye edilmesidir. Bu da

akılcı, bilimsel, teknolojik ve idari birlikteliğin

ahengi içinde, toplumun hayatına yön vermede,

birlikte hareket etmesi demektir.

Modernite vasıfları taşıyan toplum veya toplumu

idare eden idari düşünce, yalnızca bilimsel

ve teknik etkinliği yönetmekle kalmamalı;

insanların, nesnelerin, çevre faktörlerinin

yönetimini de kendine vazife bilmelidir. Bu

vazifenin zihinlerdeki tablosunu oluşturmak

da eğitimin görevidir. Burada eğitim, insan

eylemiyle, çevrenin düzeni arasındaki

karşıtlığı oluşturan bilimi ve uygulamalarını

yönlendirirken, çevreye saygıyı kulak ardı

etmemelidir.

Sosyal çevrenin bir dili olduğu gibi, fiziki çevrenin

de bize hitap eden bir dili vardır. Sosyal çevrenin

bize uyarıda bulunduğu dile etki-tepki yoluyla

reaksiyonlarda bulunuyoruz. Çünkü toplumun,

sosyal olayların karakteristik zorlayıcılık

özelliği vardır. Mesela; bir mabette enstrüman

çalarak, şarkı-türkü söyleyerek oynayamayız.

Bir düğünde ağlayarak, ağıt yakarak matem

tutamayız. Bir cenaze merasiminde saz çalarak

eğlenemeyiz. Bunları yaptığımız taktirde en

azından kınanırız. Toplum veya sosyal olaylar,

bizim reaksiyon göstermemizi zorunlu kılıyor.

Fakat fiziki çevrenin bize verdiği mesajları, çok

kere faydalı gelenekleri göz ardı eden modernite

adıyla ve bizde oluşan zihin kirliliğinin etkisiyle

kulak ardı ediyoruz. Çünkü fiziki çevre, belirli

bir süre içinde bizi reaksiyona zorlamıyor. Bize

bir zaman tanıyor. Bize kendi diliyle; “bana

değer ver. Benim standartlarımı akılcı bir yolla

gözetle. Bana saygılı ol” diyor. Aklımıza bir

kapı açıyor. Bizi bu kapıdan girip girmemeyi

Page 245: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

243

aklımız ve vicdanımızla baş başa bırakıp, serbest seçimi bize bırakıyor.

Ama kaosla kirlenen aklımızı doğru seçimde kullanamıyoruz. Oysa gerçek

modernitenin entelektüel yapısında aklın düzeni her insan için a apriori

olarak iyi sayılan tüm değerlere saygılı olmayı yeğlerken, bunun ışığında,

çevre faktörü ile ilgili bilimsel değerler bizim için uyulması zorunlu normlar

olması gerekirken, kirlenen insan zihni neticesince uluslar platformunda

bu çağrı kulak ardı ediliyor. Bu kulak ardı edişin sebebi ise; günümüzün

insanı, varlığı ve doğayı deneyci/tecrübî aklıyla defalarca hallaç etmesine

rağmen, onu “kendi iç dinamikleri”, parçaları ve parçacıklarıyla “fizik ve

metafizik” bütünlüğü içinde ele almadı. Metafiziği dışladı. Sonuçta çağdaş

insan, kendi aklı, fikri ve ruhuyla çelişir hâle geldi. Ruhu da bu üst üste

dayatmalar karşısında kendi enfüsî gerçeklerine karşı yabancılaştı.

Vicdanındaki etik değerlerin yerine , faydacılık üzerine kurulu, natüralizm

ve rasyonalizmin değerleri konuldu. Bu değişiklikler bilimsel değer ve

ahlakını sarstı. Tabiatı yaratıp ve kanunlarını koyan iradeye karşı mesuliyet

ve hesap verme muhasebesini kaybetti. Çevre ve insan dengesi kayboldu.

Bu dengesizlikten zihinler bulandı. İşte ben buna “zihinsel kirlenme”

diyorum. Bu terim/kavram bu çağa verilen isimlerin başında yer almalıdır.

Çünkü zihinsel kirlenme, çevreye dolayısıyla her şeye saygının kaybolduğu

bir ortamdır. Bu hastalık bize batı rüzgârıyla bulaştı.

Batıda birkaç asırdır pozitivist ve materyalist teoriler bilim ve düşünce

hayatını bütünüyle baskı altına aldı. Varlık ve eşya, kâinat ve hadiseler,

metafizik mülahazalar dışlanarak pozitivistçe yorumlandı. Bu maddeci

görüş kâinat ve hadiselerin yorumunu tek bir tipe irca ederek, hakikatin

ilmine ulaştıran yolları daralttı. Bu daraltma bizde Tanzimat fermanıyla

batı karşısında yitirdiğimiz inanç ve ahlak zaafımızla kendini gösterdi. Bu

cümleden Şerif Mardin, “Askeri Tıbbiye öğrencileri kendilerine okutulan

derslerin icabı olarak, hayatı, Allah’ın iradesinin bir ürünü olmaktan daha

çok, biyolojik ve fizyolojik süreçlerin bir sonucu olarak görüyorlardı. Pozitif

bilimle kâinatın bütün sırrına vakıf olabileceklerini ve bunun kendilerine

daha önceki kuşakların elinde olmayan bir gücü temsil edeceğine

inanmışlardı.”2 diyor. Yine bu paralelden, insanlığın beşiği ve ana kucağı

olan dünyayı, tabiatı da ilahi kudretin insanlığa armağanı, bundan dolayı

da insanoğlunun nazarında kutsallığını ret ederek, tabiidir. Kudsiyet söz

konusu olmadığı görüşü ile ondan gelen mesajı dolayısıyla tabiata saygı

düşüncesini unuturdu. Böylece insanımız birçok manevi değerleri yanında,

Page 246: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

244

zihninde çevre estetik forumunun tablosunu

da parçalayarak, kudsiliğini de kaybetti. Bu

kayboluş, ekonomik gelişme ve ilerleme

ahlakına uyulmayan mitlerin yol göstericiliğiyle

hızlandı. Bu zihinsel kirlenme olmasaydı,

insan merkezli çevre projeleri akıl ve akılla

somutlaşan realist ilkeleri, kendi menfaatinin

dışındaki dünyalar için ayaklar altına alabilir

miydi? Yine bu cümleden toplumsal kurumlar,

toplum için faydalı gelenekleri akıl ve bilgi ile

geliştirerek, insanların daha sağlıklı bir çevrede

yaşamalarını, projelerine koymaları gerekmez

miydi?

Bu gereklilik neden az bir maliyetle çok kazanç

elde etme uğruna çevre kirliliğini tehdit eden

fabrikaların önüne geçmiyor? Herhalde her akli

selimin vereceği cevap; zihinlerdeki kaos, ahlak

kirliliğini tetikleyerek adım attırmıyor. Evet,

herhalde bu cevap genel geçer bir doğruluktadır.

Çünkü üretim ve tüketim prensibine endeksli

ticari ahlaka uyulmadan bir yeryüzü menfaati

cenneti kurulması hedeflenmektedir. Çok

kazanç girişimciliğinin ahlaki, insani hayat verici

değerlerini göz ardı ederek, rekabetçi tabiatının

gereği çok kazanma hırsına bürünerek, teknolojik

gelişme ve yenileşmeyi de kullanarak bir cennet

inşa etmek, eğer doğruysa bu cennet nükleer

reaktörleri sebebiyle insanlık için cehenneme

dönüşmeyecek mi?

“Kirlenen zihin anlayışına göre bir faaliyet eğer

yarar sağlıyorsa, makyavelist bir düşünceyle

daha çok yarar elde etmek ve bu yöndeki

çabalara ivme kazandırmak gerekir. İşte ne

olduğu bilinmeyen, ancak sonuçlarının insanlığı

çok tehlikeli bir geleceğe doğru sürüklediği

ilerlemenin tek hareket noktası da budur.”(3)

Eğer bu faydacılık etik değerleri hesaba katarsa,

tabiata zararı olamayacağı kanaatini taşıyorum.

Yoksa kirlenen zihinler “Varlığın varoluşu demek

olan manevi ve ilahi boyutunu göz ardı eder,

mekanik ve materyalist evren görüşü, canlı

sistem fikrini öldürür, Makyavelist, düşünceyle

acımasız ve saldırgan bir iştahla tabiî çevreye

saldırır, duyarlı dengesine tecavüzü mümkün

kılar.” (4) ve kılmıştır.

Günümüz teknolojisinin insanın rahatını

sağlamasını bir yana bırakırsak, hiçbir şey onun

kadar insanın mahvını hazırlamamaktadır.

Bilim ve teknolojinin çevresel felaket gibi

negatif neticelerini bir tarafa bırakmaması

kirlenen zihinsel etkileşimin bir neticesidir.

Bu zihinsel kirlenmenin etkisiyle tabiatı kutsal

bir anne kucağı olmaktan çıkarmış, insan ve

evren ilişkisini sömürü ve tahriple, çevreyi

kirleten nükleer reaktörlerle doldurmuştur.

Çünkü bilimsel bilgi çıkara yönelik amaçlar için

kullanılıyor. Bunun çevreye yansıması da doğal

dengenin bozulmasına yol açıyor.

Yukarıda dile getirdiğim problemlerin bizde

yaşanması kaçınılmazdı. Çünkü eğitim

modelimizin rasyonel, tutarlı ve şümullü olması

için ciddi adımlar atmamışız. Bir taraftan eğitim

felsefemizde “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür”

nesiller yetiştirmek telaffuz edilmiş, diğer

taraftan fikri, irfanı ve hatta vicdanı çok sıkı bir

sansüre tabi tutmuşuz.

Siyasetin uygun gördüğü düşüncelerin

açıklanmasına, ona sunduğu bilginin alınmasına

ve onun iyilik ve kötülüklerin ilahi fazilet

değerlerine göre değil de, menfaat üzerine

yetişmesini hedeflemişiz. Bu hedefin son

Page 247: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

245

noktası da zihin kirliliğinden başka olamazdı. Bu cümleden ahlakın

değerlere ve çevreye saygının kaybolması neticesinde toplumun ahengini

ve sağlığını bozacak pek çok değerleri kulak ardı etmişiz. Sadece “vatan”

kavramının başına gelenleri düşünmek, kültürel bölünmüşlüğümüzün nasıl

bir dejenerasyona uğradığını, arz edeyim: “Vatan sadece, değerini bize

yedirdiği ekmekten, içirdiği sudan almıyordu. Toprağın üstünde dinlettiği

ezandan, altında barındırdığı şüheda’dan, korunmasına vesile olduğu arz-ı

namus’tan alıyordu”(5). Kirlenen zihinlerle, büyük değer zafiyetine sebep

olmuş vatan’a (üzerinde yaşadığımız tabii çevre) bakış açısı ve saygı manevi

buuddan soyutlanmış, sadece ekonomik çıkar felsefesine kaydığından

onu hor kullanmaya başlamışız. Çünkü eğitim modelimizin vermesi

gereken ahlak eğitiminin içeriğinde, insan yaradılışı ve manevi değerlerin

korunması, başkalarına zararı dokunmayan ticari kazanç ve çevreye saygı

temalarını eksikliği söz konusudur.

Zihinsel kirlilikle çevre kirlenmesi arsındaki etkileşime başka bir açıdan

baktığımızda şunları görmekteyiz. Evreni kuran irade, belli ölçülerde eşya

ve tabiata müdahale hak ve salâhiyeti insanın yeryüzünde halife olması

cihetiyle, yeryüzünü imar ve bunun için ilimleri icat ve geliştirme adına

bir müdahale hakkını tanımıştır. Fakat bilimin ideolojik bir aygıt haline

getirilmesi, azınlık bir zümrenin menfaatının insan sağlığına tercih edilmesi,

son iki asırdan beri, geri kalmış ülkelerin çevrelerine gereken saygının

gösterilmemesi, gelecek nesiller için temiz bir dünya bırakılmaması

hakkını vermemiştir. Bu hakkın yerinde kullanılmamasıyla bakınız neler

oldu: Modern bilim adına, binlerce kültürel ve medenî unsurlar tahrip

edildi. Hayatî zenginlikler talan ve yok edildi. İdeolojikleştirilmiş bilim,

her şeyi kendine benzetmeye çalıştı. Diğer taraftan tabiî tabiatı ve ekolojik

düzeni de tahrip etti. Tabiat düzenine müdahale o mertebeye vardı ki, artık

yeryüzünde insan neslini ve yaşamını tehdit eden bir ekolojik kirlenme

meydana geldi,

Çeşitli radyasyonların, kimyevî maddelerin ve daha başka çevre şartlarının

tesiriyle canlıların genetik şifre ve programında bir kısım değişiklikler

meydana geldi, Çevre kirlenmesi riskinin en çok görüldüğü sanayileşmiş

ülkeler, her ne kadar bu konuda belli bir mesafe kat etmiş olsalar da,

özellikle kimya endüstrisine dayalı üretim sektörleri piyasaya her gün

yeni ürünler sunduğundan ve bütün bu sentetik maddelerin çevre ve

insan sağlığına ne ölçüde zarar vereceğinin anlaşılması da zamana bağlı

Page 248: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

246

bir husus olduğundan, yeryüzü atmosfer,

biyosfer, hidrosfer ve litosferiyle, deneme-

yanılma metodunun uygulandığı büyük bir

test sahası olmaktan kurtulamamakta, çevreci

müdahalelerin en gerçekçi olanları bile

ancak arkadan seyretmekteler. Çünkü zihin

kirliliği ahlakî değerleri de sarsmıştır. Eğer

ahlakı sadece topluma karşı yükümlülüğümüz

olarak tanımlarsak, tabiata/çevreye karşı

yükümlülüğümüz ne olacaktır. Anız yakan

bir çiftçinin ahlaki sorumluluğu ne kadardır.

Okyanuslarda batan petrol yüklü tankerler,

geri kalmış ülkelere gönderilen nükleer

atıklar, patlayan nükleer santraller, virüs yayıp

bilgisayarları çökertenler, internet suçları gibi

problemlerin temelinde ahlakın kirlenmesi

karşımıza çıkmıyor mu!

Gerek cıva ihtiva eden endüstriyel atıkların

arıtılması problemi, gerek zirai ve atmosferik

kirleticiler, gerek ani risk grubunu oluşturan

kimya endüstrisindeki kaza ve felaketler, kanunî

düzenlemelere ve teknolojik yapılanmaya

bağlıdır. Hele şehir atmosferlerinin kalitesi

problemi ne bir araştırma ne de bir bilimsel

metot konusudur. Bu tamamen siyasi karar

ve yatırım tercihiyle ilgili bir meseledir. Bu

problemlerin birikmesi günübirlik düşünce ve

tedbir anlayışından, karar mercilerinin, meyvesi

uzun vadede alınan fakat sonuçta ülke genelini

ilgilendiren zor yatırımlara girmekten kaçınıp,

siyasi ve şahsi, ayrıca ucuz prestij sağlayan

sadece kısa vadeli meselelerle ilgilenme

veya ilgileniyor gözükme kolaycılığından

kaynaklanmaktadır(6).

Hariçten bir el imdadımıza yetişir düşüncesiyle,

evlerimizde oturup sürpriz şeyler beklemek

doğru değil. Biz bu hayatın içinde miyiz, değil

miyiz şüpheciliğini bir kenara bırakmamız

gerekir. Eğer zihnimizde; “ biz bu dünyada

vaktimizi iyi geçirmeye bakmalıyız, gelecek

adına çok fazla kafa yormaya gerek yok.

Ömer Hayyam’ca geçmiş gelecek masal. Hep;

eğlenmemize, hayatın keyfine bakmalıyız.

Dünyayı biz mi kurtaracağız? Çok fazla

düşünmeyelim deliririz. Allah’ın nimetlerinden

istifade etmek de bir ibadettir… gibi neme

lazım düşünceler hakim ise, zihnimiz kirlenmiş,

ruhta ve mânâda ölmüşüz demektir. Böyle bir

durumda eğitime düşen vazife; bizi bu korkunç

zihin kirliliğinden ve ruh kaymasından kurtarıp,

yüksek hedeflere yönlendirmek suretiyle

gelecek için iyi bir çevre bıraktırmaktır. Bunun

yolu da eğimin kendini bilen, kendini bulan insan

tiplerini yetiştirmesine bağlıdır. Ortaçağ insanı,

kendi saadetini gökte aradı. Çağımızın insanı

da tabiatta arıyor. Tek taraflı bu iki anlayış da

yanlıştır. İnsan saadetini, metafizik bir bakışla

temiz ruhunun enginliğinde ve gelecek vadeden

yaşadığı çevrede aramalıdır.

Page 249: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

247

KAYNAKLAR1. SÖYLEMEZ, M., Problem ve Çözümleriyle Eğitimimiz, Çağlayan Yayınları,

s. 67, İzmir, 1997.

2. İNAM, A., Teknoloji Benim Neyim Oluyor, Alamut Yayınları, Ankara, s.24,

1993.

3. MACİT, N., Zihinsel Kirlenme Bağlamında Eğitimimiz (Eğitim Kongresi

– 1994, Van.)

4. Zihinsel Kirlenme Bağlamında Eğitimimiz (Eğitim Kongresi – 1994,

Van.)

5. AYDIN S.M., İnsan Yetiştirme Modelimiz ve Değer Eğitimi, I. Eğitim

Felsefesi Kongresi. Van 1994

6. ULUGBAY, H., Çevre Kirliliği II, Sızıntı.com.tr. 26 Nisan 2008.

Page 250: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA AĞAÇ VE ORMAN

Page 251: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 252: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

250

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR’DA AĞAÇLANDIRMA

Page 253: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

251

Yaşam ALHASİl Çevre ve Orman

Müdürlüğü – Diyarbakır

[email protected]

251

ÖZETDiyarbakır’da ağaçlandırmaların 1980’li yıllarda aktif olarak başlamakla

birlikte bölgenin sosyo – ekonomik durumu, halkın ağaçlandırma kültürü

konusunda bilgi noksanlığı gibi durumlardan dolayı son 15 yıl içerisinde bilinç

seviyesinin yükselmesi sonucunda başarılı çalışmalar gerçekleştirilmiş ve

artarak devam etmektedir.

Geçmişten Günümüze Diyarbakır’da Ağaçlandırma

İklim Diyarbakır’da karasal iklim egemendir. Yazları çok sıcak geçer. Ama kış

soğukları Doğu Anadolu’da olduğu kadar şiddetli değildir.

En düşük sıcaklık : -23 oC

En yüksek sıcaklık : 41,8 oC

Ortalama yağış miktarı : 485,4 mm

Ortalama nispi nem : %53

TopoğrafyaGenelde geniş ovalar ve platolardan oluşmaktadır. Güneydoğu Anadolu Geçiş

Bölgesi coğrafi açıdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Doğu Anadolu’nun

Hakkari Bölümü’nü kapsar. Bölge batıda Antalya – Kahramanmaraş

oluğunun doğusundan başlayarak kuzeyde Güneydoğu Toros dağlarının

doruk hattına kadar uzanır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu ile Akdeniz Bölgeleri arasında

bir geçiş özelliği gösterir. Akdeniz ikliminin etkisi olan bölgenin batı

bölümünden doğuya doğru karasal etkilerin arttığı Hakkari Bölümü’ne

geçilir. Güneydoğu Anadolu’nun güney kesimindeki alçak sahalarda

Page 254: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

252

ise cılız bozkırlar yer alır. Bu koşullara bağlı

olarak batıda kızılçam ormanları yetişirken

doğuya doğru, özellikle yüksek sahalarda meşe

ormanların yaygınlaşır.

Diyarbakır’ın Orman VarlığıNormal Ormanlar : 78.400 ha

Bozuk Ormanlar : 274.426 ha

Toplam Orman Alanı : 352.826 ha

Ormansız Alanlar : 1.155.310 ha

Genel Alan : 1.508.136 ha

Ağaçlandırma ÇalışmalarıAğaçlandırmalar;

• Üretim (Ekonomik)

• Koruma (Hidrolojik ve yetişme ortamı ıslahı–

ekolojik)

• Estetik, rekreatif ve çevrenin korunması

(sosyal)

amaçlarla yapılmaktadır.

Dünyada; hızlı nüfus artışı, sanayileşme, yüksek

hayat standardı ve aşırı tüketim alışkanlıkları

nedeniyle doğal kaynaklar hızla tüketilmekte

ve kirletilmektedir. Atmosfere salınan sera

etkisi yaratan gazların artışı ile oluşan

küresel ısınma sonucu oluşan iklim değişikliği

günümüzün çözüm bekleyen en önemli

sorunudur. Yapılan ağaçlandırmalar ile küresel

ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini

azaltmak için karbon yataklarının arttırılması

amaçlanmaktadır. Yapılan ağaçlandırmalar

ile bitki, toprak ve su arasında bozulan doğal

dengenin yeniden kurulması, su rejiminin

düzenlenmesi ile su kalite ve kantitesinin

arttırılması, su depolama tesislerinin korunması,

yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, erozyon, sel

ve taşkınların önlenmesi hedeflenmektedir.

Şehirlerin düzenli gelişmesini sağlamak,

insanların kollektif kültürel ve sağlık amaçlı

ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yeşil

alanlar, kent ormanı oluşturmak ve yol

güzergahlarını yeşillendirmek, çevre kirliliğinin

önlenmesi veya azaltılması, artan nüfusun,

sürekli gelişen sanayinin ihtiyaç duyduğu odun

hammaddesinin plantasyonlardan karşılanarak

doğal ormanlar üzerindeki üretim baskısının

azaltılması ile orman varlığının arttırılması

ağaçlandırmalar ile gerçekleşecektir.

2002 Yılından 2009 Yılına Kadar Diyarbakır’da Yapılan Ağaçlandırma Çalışmaları

Faaliyet Türü2008 Sonu

İtibariyle (ha)

2009

(ha)

Toplam ağaçlandırılan alan 8.013 -

Erozyon Kontrolü uygulamaları

yapılan alan4.861 800

Mera Islahı uygulamaları yapılan alan 165 -

Özel Ağaçlandırma yapılan alan 419 48,92

Rehabilitasyon uygulamaları yapılan

alan510 -

Fidan Üretimi (1.000 Adet) 101.082 1.713

Tohum Üretim Miktarı (Kg) 85.800 7.500

Page 255: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

253

Ülkemizdeki çölleşme ve kuraklığın etkilerinin ortadan kaldırılması veya

azaltılmasına yönelik başta erozyonla mücadele, ağaçlandırma, bozuk

ormanlık alanların ve meraların ıslahı için 4122 Sayılı “Milli Ağaçlandırma

ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu” gereği Ağaçlandırma ve Erozyon

Kontrolü Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilecek olan Ağaçlandırma

Seferberliği Eylem Planı 2008 – 2012 yılları arasında uygulanacak olup

Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Ağaçlandırma Şube Müdürlüğünce

bu plan kapsamında 5 yıl içerisinde 1.800 ha erozyon kontrolü ve 2.500 ha

rehabilitasyon çalışması gerçekleştirilecektir.

Page 256: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

254

KAYNAKLAR : 1. ATALAY, İ., Türkiye’nin Ekolojik Bölgeleri, 2002

2. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü, AGM

Faaliyetleri, Ankara, 2009

Page 257: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 258: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

256

ORMAN FİDANLIĞIMIZ

Page 259: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

Murat HASPOLATLIİl Çevre ve Orman

Müdürlüğü – Diyarbakır

[email protected]

DİYARBAKIRDA TARIM VE HAYVANCILIK

257

ÖZETGüneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve

istihdam artışı sağlayarak bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur

ve mutluluğunun artırılması temel amaçtır. Ağaçlandırma ve fidan üretimi

ile nitelikli istihdam gücü elde edilip fidanların büyümesiyle bölgemizin yeşil

alan oranı artacak, bölgede ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin

hızlandırılması hedeflenmektedir.

Orman Fidanlıklarının AmaçlarıÇevre ve Orman Bakanlığının kuruluş amacı doğrultusunda, bakanlığımız

ile kamu kurum ve kuruluşların gerçek ve tüzel kişilerin ağaçlandırma,

erozyon kontrolü ve peyzaj düzenleme çalışmalarının ihtiyacı olan her

türlü orman ağacı ve süs bitkisini üretmektir.

Hizmet KonusuFidan Üretmek (Bölgenin fidan ihtiyacını karşılamaktır.)

Kurum / Kuruluş TarihçesiDiyarbakır Çevre ve Orman İl Müdürlüğümüze bağlı Ağaçlandırma Şube

Müdürlüğü bünyesinde görev yapmaktadır.

08 Mart 1990 gün ve 2045 sayılı Resmi Gazete Bakanlar kurulunun

9/142 sayılı kararı ve Elazığ Orman Bölge Müdürlüğünün 29.05.1990

gün ve 08.02.005/44 4567 sayılı emirleriyle Diyarbakır Toprak Muhafaza

Proje Müdürlüğü, 04.06.1990 tarihinde Diyarbakır Fidanlık Müdürlüğü

binasında kuruluşunu tamamlayarak faaliyete başlamıştır. Daha sonra

1991 yılı sonlarında Şanlıurfa’da kurulan GAP Orman Bölge Müdürlüğüne

bağlanarak çalışmalarını sürdürmüştür.

92/3553 sayılı kararname ile yürürlüğe giren ve 3800 Sayılı Orman

Bakanlığı kuruluş ve görevleri hakkındaki yasa gereğince; Toprak Muhafaza

Proje Müdürlüğü ismi değiştirilerek iş yeri unvanı Ağaçlandırma ve Erozyon

Kontrolü Başmühendisliği olarak Siirt,Şırnak,Batman ve Mardin İllerini

bünyesine alarak 03.05.1993 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır.

Diyarbakır Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Başmühendisliği; Orman

Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü,Güneydoğu

Anadolu Bölge Müdürlüğüne bağlı olarak görev yapmakta iken,

Page 260: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

258

Diyarbakır Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü

Başmühendisliği mülga edilerek 07.08.2003

tarihinden itibaren Diyarbakır Çevre ve Orman

İl Müdürlüğü’ne bağlı Şube Müdürlüğü olarak

aynı yerde faaliyetine başlamıştır.

Fidanlık SahasıSilvan Yolu Üzeri 3. km adresinde bulunan

fidanlığımız 1962 yılında kurulmuş olup rakımı

580 metredir. Toplam üretim alanı 60 Ha olup,

üretim kapasitesi 2.500.000 adettir. Fidan

talebi olması halinde fidanlığımızda üretim

kapasitesi arttırılabilmektedir. Sahamız 52

parsele bölünmüş ve her parsel 10 dönümlük

alana sahiptir. Yıllık 2 milyon Adet civarında

fidan üretimi ve 5 ton civarında tohum üretimi

yapılmaktadır. Diyarbakır ve çevresinin fidan

ihtiyacı büyük oranda fidanlığımız tarafından

karşılanmaktadır.

Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü olarak

özel fidanlıklarla irtibat halinde yaptığımız

araştırmalar ve çalışmalar sonuncunda

Diyarbakır ilinin ve bölge iklimine uygun

dayanıklı, hızlı gelişen ve yetişen türler tespit

edilmiştir.

Bu türler repikaja alınarak belli bir boy ve çapa

(bakım çalışmalarıyla birlikte uygun ilaçlama,

gübreleme metotlarını kullanarak) geldikten

sonra ilin, bölgenin, belediyelerin, kamu

kuruluşlarının; park, bahçe ve özel fidanlıkların

fidan ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasiteye

ulaşılmıştır.

İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüze bağlı

Fidanlık Mühendisliği’nde özellikle köy

kesiminde yaşayan insanlarımızın, gelir

düzeyini yükseltmek amacıyla Diyarbakır ilimiz

tarihinde ilk defa aşılı badem ile fıstık üretimine

başlanmıştır.

Müdürlüğümüz ile Tarım İl Müdürlüğü ile

ortaklaşa yapılan proje kapsamında üretilen

bu fidanların dağıtımına başlanılmış olup, bu

uygulama her sene devam edecektir.

Fidan üretim şeklimiz rootball, tüplü, torbalı,

saksı, sepet ve çıplak köklüdür. Fidanlarımız

hastalıksız, sağlıklı ve dikim mevsiminde uygun

bakım koşulları altında tutma olasılığı yüksektir.

Fidan üretim sahasın da repikajlı, boylu fidan

üretimine yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

Üretimimiz olan boylu fidanlar hastalıksız,

çevresel koşullara uyum sağlayan yapraklı ve

ibreli türler olup kamu ve kamu kuruluşlarının

istediği boy ve çap özelliklerine sahiptir.

Orman Fidanlığımız ülkemizdeki Devlet

Fidanlıkları içerisinde en fazla boylu yapraklı

fidan üreten fidanlık olmuştur.

Bu üretilen boylu ağaçlarla ilimizin ve bölgemizin

karayolları ağaçlandırması, kamu kurum ve

kuruluşlarının, askeri birliklerin, okulların

ve vatandaşların boylu fidan ihtiyaçlarının

karşılanması hedeflenmektedir.

Page 261: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

259

Çalışmalarımız yoğun iş gücü ve masraf gerektiren çalışmalar olmasına

rağmen temel amacımız emek sarf edilerek ürettiğimiz fidanların toprakla

buluşmasını sağlayıp daha yeşil çevre sağlamaktır.

YILLARA GÖRE FİDAN ÜRETİM MİKTARLARI

FİDANLIĞIMIZDA ÜRETİLEN / SATIŞI YAPILAN TÜRLER :

Ağaçlandırma Amaçlı Türler:

Altuni Mazı Aylantus Ceviz Çınar Dallı Servi Dişbudak Dut Gladiçya Fıstık Çamı Japon Ayvası Karaağaç Kızılçam Mahlep Mavi Servi Oya Piramit Servi Tesbih Yalancı Akasya

Süs Bitkileri:

Acem Borusu Altınçanak Ateş Dikeni Berberis Dağ Muşmulası Diken Ardıcı Hanımeli Kapari Keçi Sakalı Leylak Ligustrum Mahonya Orman Sarmaşığı Sabin Ardıcı Süs Narı Taflan

Page 262: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

260

KAYNAKLAR1. Aktan, N. ve Kalkan, H. 2000. Şarap Teknolojisi. Kavaklıdere Kültür Yayınları. 614 s. Ankara.

2. Anonym. 2009. Dramatic increase of hail damage in Austria. Der Winzer, Klosterneuburg, 65

(9) 32-33.

3. Caretta, A. Salcedo, C. and Ortiz Maldonado, A. 2003. Damages by hail in grapes. Its consequences

in future harvests. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional de Cuyo,

35 (1) 83-88.

4. Chanev, Ch. 1997. Influence of hail damage on the development of the vine and grape yield and

quality. Experimental Station of Viticulture and Enology, BG-9000 Varna, Bulgaria, (2) 15-17.

5. Cooke, J.2009. Bordeaux Winemakers Assess Hail Damage. A week after storms pound vines,

producers predict lower yields in 2009. www.winespectator.com.

6. Coombe, B.G. ve Dry, P.R. 1988. Viticulture-1. 211p.

7. Çelik, H. Ağaoğlu, Y.S. Fidan, Y. Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G. 1998. Genel Bağcılık. Sunfidan

A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi: 1, 253s.

8. Çelik, S. 2007. Bağcılık (Ampeloji). Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri

Bölümü, 428s.

9. Fox, R. 2009. Early hail damages: What’s to do?. Das Deutsche Weinmagazin. (11) 13-15.

10. Garcia, R. A. and Cavagnaro, J. B. 1997. Bud sprouting and fertility of grape cultivars ( L.)

affected by hail. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional de Cuyo. 29

(1); 63-74.

11. Götz, G. 2006. Measures after severe hail damages. Das Deutsche Weinmagazin, (14) 8-11

12. Redl, H. and Rosmanitz, M. 1986. Effects of early hail damages with the vine variety Gruener

Veltliner. H - Plant Pathology. 36: 89-95.

13. Schubert, T. 1991. Hail Damage to plants, Plant Pathology Circular No. 347, Fla. Dept. Agric. &

Consumer Serv., Division of Plant Industry.

14. Sioutas, M. Meaden, T. and Webb, J.D.C. 2009. Hail frequency, distribution and intensity in

Northern Greece. Atmos.Res.,93: 526-533

15. Winkler, A.J. Cook, J.A. Kliewer, W. M. and Lider, L.A. 1974. General Viticulture, Univ. of California

Press, California.

Page 263: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 264: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Page 265: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 266: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

264

DOĞAL GÜZELLİKLERİYLE DİYARBAKIR

Page 267: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

265

Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi Tıp

Fakültesi

[email protected]

265

ÖZETDiyarbakır doğal güzellikleriyle tanıtılması gereken bir ildir. Baraj gölleri,

kuş çeşitlerinin bolluğu, dünyanın en büyük leylek kolonisini Bismil ilçesinde

bulundurması, kendine özgü güvercin türlerinin olması, harika mağaralarını

oluşu, yeşilin bolluğu, tarihinde orman kenti olarak vasıflandırılması,

orijinal doğa oluşumuna sahip olması, kadim tarihten beri gül şehri oluşu

Diyarbakır’a doğa şehri Diyarbakır dedirtecek özellikleridir.

Diyarbakır’ın doğal güzelliklerinin başında Dicle nehrinin bize getirdiği

güzellikler gelmektedir. Diyarbakır tarih öncesi suyla daha büyük bir oranda

muhataptı. Zira Diyarbakır Tetis deniziydi. Kocaköy ve Eğil ilçesinde daha

önce burada yaşamış deniz varlıklarının fosillerine rastlıyoruz.

Tarihte Kocaköy ilçemiz de denizdi.

1- Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye 2-Tetis denizi ve Midye kabukları

Her ne kadar şu an Diyarbakır’da deniz olmasa da ona vekaleten baraj

gölleri vardır.

Eğil Baraj Gölü

Page 268: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

266

Baraj gölü her türlü su sporlarına açıktır.Örneğin

yüzme,motorlarla gezi,kanolar vs.

3-Asur kral mezarı önünde yüzme sporu

4-Eğil baraj gölünde tekne gezisi

Eğil baraj gölü aynı zamanda doğal harikalara

da ev sahipliği yapmaktadır

5-Baraj gölünde doğa harikaları

6-Baraj gölünde Piramitler

7-Asur kalesinden inen merdivenler

8-Eğil ilçesi Selman yolunda doğa harikaları

Page 269: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

267

Kocaköy ilçesinde kalkan taşı bizi büyülüyor

9-Kocaköy ilçesi kalkan taşı 10-Kulp çayı

Kulp’ta rafting’e ne dersiniz?

İsterseniz Çermik ilçesine gidelim,Gelincik dağının eşsiz güzelliğini

seyredelim ve gelincik dağı efsanesini dinleyelim.Gitmişken Şeyhandede

şelalesine de uğrayalım.

11-Gelincik dağı

Hani ilçesi Sergen köyü Kapadokya’yı aratmaz. Lice-Dibekköy Pamukkale’yi

hatırlatıyor.

12.Peri masaları

Page 270: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

268

Sergen köyünde başka doğal harikalara da

rastlıyoruz

Gelin bir de Kulp ilçesine gidelim(24)

Demirli

Kefrun kalesi

Koruklu mağaraları

Salkımlı

Kulp çayı

Dicle’de zerafet

Dicle-Hani arası Dicle nehrinde gurub

Page 271: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

269

Dicle barajı önünde Dicle nehri (23)

Yeşil Şehir DiyarbakırDiy arbakır’da Hevsel bahçelerinde yeşilin nasıl arzı endam ettiğine bakalım

13-Hevsel bahçeleri Surların etrafı ormanlıktı

İsterseniz Diyarbakır’daki yeşili seyyahlardan dinleyelim.

Buckingham seyahatnamesinde Diyarbakır’ın bahçelik olduğunu ifade eder

H.Peterman Doğu’da Yolculuk isimli seyahatnamesinde Diyarbakır’ı şöyle

anlatır;

“2 saat boyunca Dicle’nin kıyısından çeşit çeşit meyvelerle dolu bahçelerin,

Diyarbekir’in ismiyle ün yapmış muhteşem büyüklükteki karpuzların yanından

geçtik.”

Dr.Lamec Saad Diyarbakır 1890 yılı izlenimlerini şöyle anlatır;

“Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler,çeşitli nehir kollarının akmasıyla

da,Diyarbekir’in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor.Bu

alanda çeşitli sebze ve meyve yetiştiriliyor ki, bunlar arasında en ünlü ikisi

şehrin adıyla anılan kavun ve karpuzdur. Özellikle meyveler çok lezzetli kayısı

ve üzüm bu meyvelerin en ünlüleridir. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle

gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle

kenarında Urfa kapı ile Dağkapı arasında bahçeler çok ünlüdür.”

Lord Warkworth 1898 yılı intibalarında’Güneye doğru uzanan vadi dut

Page 272: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

270

bahçelerinin devamlı bir uzantısı diye bahseder.

Lowthıan Bell isimli seyyah seyahatnamesinde

“Güneybatı tarafı dut bahçeleri ve bağlarla

süslüdür’derArmand Colin ise seyahatnamesinde

‘Diyarbekir.Nehrin ötesinde ilginç ve hoş bir

manzara arzeden yeşil bir vadiye bakmaktadır.”

demektedir. (1)

Şair ne güzel demiş

Diclenin kenarı bağ ile bostan

Suyundan içerdi tarla, gülistan

Masmavi tül gibi her baharistan (M.Mergen)

14-Dicle nehir kenarında yeşillikler

Foto:Aydın Bolakan

Kutsal Çiçeklerimiz Makam çiçeğiZambakgillerden Lillium cinsini oluşturan,

alımlı, dik gövdeli, taşlar arasında 15-20 cm.

boyunda yeşil ince uzun yaprakları arasında tek

tek huni biçiminde eflatuni çiçekler açan narin,

güzel kokulu bir çiçektir. Yabanıl olarak yetişir.

Hem kutsal olduğuna inanıldığı için hem de

güzel kokusundan ötürü evlerde kurutulmuşu

saklanır.(18)

Makam çiçeği

Ters lale (24)

Page 273: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

271

TerslaleŞehmuz Diken ters lalenin anavatanın Karacağ olduğunu ifade etmektedir

Terslale’nin anavatanı Karacadağ dersek gerisini siz düşünün (21)

Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Doç.Dr. Süleyman Kızıl, bu alanın uzmanı.

Kendisi Karacadağ’da yetiştiricilikte rehber olarak çiftçilere yol gösteriyor.

Bu çiçeğin Çermik-Çüngüş arasında yetiştiğini, ifade etti. Kulp ilçesinde

ters lale yaygın şekilde yetişmektedir (24)

Dünyada bir benzeri daha bulunmayan ve anavatanı “Dağların Kenti”

olarakta bilinen ilimizde yetişen Ters Lale, dünyanın en nadide çiçeklerinden

biridir. Kan kırmızı, göz kamaştırıcı rengiyle kadife hassaslığındaki çiçeği

ile estetik görünümlü tersliğiyle adeta bir doğa harikasıdır.

Her sabah göbeğinde su yaydığı “Ağlayan Lale”, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği

zaman Meryem ananın göz yaşlarından yere akan damlalarla yetiştiğine

inanılan, adına “Ağlayan Gelin”de denilen Ters Laleler, aynı zamanda

Hıristiyan aleminin kutsal çiçeği olarak da kabul ediliyor. (22)

Türk Mimarisinin en büyük eserlerinden birisi olan Selimiye Camisinde

Ters Lale motifleri kullanılmıştır. Bu sayede Türk mimarlık tarihindeki

yerini almıştır.

Ters lale” yahut “Ağlayan Gelin” çiçeği olarak adlandırılan bu çiçek Doğu

ve Güney Doğu Anadolu’ da baharda açan bir bitkidir. Osmanlı döneminde

ölen genç kızların mezarlarına nakşedilirmiş. Hz. İsa çarmıha gerildiğinde

Hz. Meryem’ in gözyaşlarıyla yetiştiğine inanılan bu çiçek, Asurlularda da

her sabah göbeğinden su aktığı için “Ağlayan Lale” diye adlandırılmıştır.

(19)

Adı Ferhat ve Şirin’in aşklarına konu olan ters lale, büyük ozan Aşık Veysel’in

dizelerinde de yer almaktadır. Ters lalenin, Hıristiyan alemi için de kutsal

sayıldığı idea edilmekte, Meryem Ana’nın Hz. İsa çarmıha gerildiğinde

döktüğü gözyaşları ile yetiştiğine inanıldığı için de buna Ağlayan lale

isminin verildiği söylenmektedir.

Ters lale zambak, nergis, sümbül ve çiğdem bitkileri ile birlikte aynı yer

Page 274: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

272

bitkileri grubuna girmektedir. Soğan, rizom

ve yumru kök yapısına sahip olan bu süs

bitkisi, daha çok 1200-2500 metre arasındaki

rakımlardaki dağların eteklerinde doğal bir

şekilde yetişmektedir. Soğuk iklim bitkisi olan

ters lale, karların erimesiyle birlikte baharın

ilk aylarında (Nisan ve Mayıs) kırmızı, sarı ve

turuncu renklerinde çiçekler açmaya başlar. Nar

kırmızısı rengi gösterişli ve estetik görünüşüyle

baharın ilk müjdeleyicisidir adeta. Parlak mızrak

şeklindeki yeşil yaprakları ve ortalama olarak

70-100 cm boyuna kadar büyüyebilen ters lale

bitkisinin her dalında 5-8 adet yüzü toprağa

dönük lale bulunmaktadır. (20)

Orman Şehri DiyarbakırGeçmişte Diyarbakır ormanlıktı. Yüz sene

evveline kadar Diyarbakır bölgesinin büyük

bir kısmı ormanlıktı. Karacadağ çevresi,

Çermik, Çüngüş, Ergani, Piran, Eğil, Hani, Lice,

Kulp ve Hazro dağlık mıntıkaları baştan başa

meşe ormanıyla örtülüydü. Köylerimiz bağ ve

bahçelerle donatılmıştı. Diyarbakır şehrinin

hemen civarında (Seyrantepe’den) başlayan

ormanlık saha, kuzeye yani Eğil’e doğru gittikçe

genişler ve yükselirdi.

Sur dışı bahçeleriyle Alipınar ötelerine kadar

üzüm bağlarıyla kaplıydı.Kıtırbil önlerinden

başlayarak kaynaklarına değin Dicle vadisi bağ

ve bahçelerle doluydu. 50 yıl önce bugünkü

şehitlik mevkii ormandı.Sarıkız ormanı ismi

verilen bu Alipınar’a kadar uzanıyordu(2)(3)

1869 seneli tahrirde 76 kereste ambarı,22

kavaklık, Dicle kenarında iki odun iskelesi olduğu

belirtilmektedir (4)

1916 yılında Iraktaki Türk ordusunun nehir

taşımacılığında kullandıkları kelekler için

ağaçlar Diyarbakır’dan gönderiliyordu.(5)

Ormanların muhafazası hakkında 11 teşrin-i

sani 1291’de talimat gönderilmiş ve bu hususla

ilgili memur tayin edilmiştir (6)

15-Silvan ormanları

16- Lice ormanları.

17-Hazro ormanları

Diyarbakır’da yetişen önemli bir ağaç mazıdır

18-Mazı

Page 275: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

273

Mazı’nın geçmişte sanayide önemli bir alanda kullanıldığı, önemli bir ihraç

ürünü olduğunu görüyoruz Diyarbakır, Kayseri’ye önemli lojistik destekte

bulunmuştur.

Bu noktada Osmanlı belgeleri bize yol göstermektedir.Mazı geçmişte

ayakkabıcıların ihtiyaç duyduğu bir hammadde idi.Diyarbakır bölgesinden

sağlanıyordu.Diyarbakır bunu daha çok Avrupa’ya İzmir üzerinden ihraç

ediyordu. Ancak bu noktada bu hammadde yönünden sıkıntıya düşmüştü. (BOA-Cevdet İktisat No.1741)

10 Temmuz 1815 yılı bir emirnamede’Diyarbekir yöresinde elde edilen

mazı’nın yabancı ülkelere satılmayıp yalnız Kayseri Debbağlarına satılması

hükmü vardır(7)

Diyarbakır’ın çevresinin orman olduğunu anlamak için Diyarbakır-Ergani-

Maden yolunun açılış hikayesine göz atmak gerekir.

Kurt İsmail Paşa çevresindeki eşrafa bu yolun açılmasında yardımcı

olunmasını ister. Bu noktada Ahmet Cemil Paşa ön plana çıkar.

A.Cemil Paşa’nın Ambar Çayı civarında kendine ait 20 köyü ve ayrıca

kendisine bağlı ilaveten 30 köyü vardı. Aşiretine verilen talimat üzere

yol açma çalışması başlar’Yol patika yol, ancak bir hayvan geçebiliyor. İşe

başlıyorlar.

Yirmibeşer metre mesafe ile başlıyorlar çalışmaya. On beşi ağaç kesiyor,

on beşi kesilen meşe ağaçlarını kenara taşıyor, on beşi de yolu tesviye

ediyor. Bu şekilde kısa zamanda yollar açılıyor.(8)

Page 276: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

274

Diyarbakır MağaralarıDiyarbakır mağara yönünden zengin bir ildir

İ.Kılıç Kökten’in bir araştırmasına göre

Diyarbakırda 1161’i yapay,2418’i doğal 3579

mağara vardır.Örnek olarak Hasuni, Bırkleyn,

Hilar ve Eğil mağaraları.

19-Eğil mağaraları

20-Hasuni mağaraları

21-Bırkleyn mağaraları

22-Hilar mağaraları

Hilar ve Doğal Güzellikler

23-Hilar bölgesinde doğal harikalar

Page 277: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

275

Gül şehri diyarbakır19.yüzyıl Diyarbakır salnamelerinde ‘gülistanlar tesis ve teksir edilmiştir’

yazılıdır.

Diyarbakırla ilgili kitaplarda Diyarbakırda yetişen 24 gül ismi verilmektedir.

Evliya Çelebi seyahanamesinde “Fis kayası mağaraları bu yüksek

kalenin altındadır.Yunus Aleyhisselamın makamı da buradadır.” Büyük

nehir aktığından iki tarafı da gül bahçeleri,güzel kokulu bostan ve

reyhan bahçeleridir’denilmektedir. Diyarbakır’da çok değişik türde gül

yetişmektedir

Diyarbakır’daki Gül Çeşitleri

1.Yediveren gülü,

2.Muhammedi gülü,

3.Yüz yaprak gülü

4.Nesrin gülü,

5.Sarmaşık gülü,

6.Sultan gülü.

7.Yabani beyaz gülü

8.Çeper gülü

9.Asma gülü

10.Viktorya gülü

11.Pembe esans gülü

12.Dantel amor gülü

13.Cevat paşa gülü.

14.Hacı İbrahim gülü,

15.Rumkale gülü,

16.Arif bey gülü

17.Mikado gülü

18.Üç renk aşılı gül

19.Malatya gülü

20.Fes kırmızısı gülü

21.Açık sarı gül

22.Koyu sarı gül

23.Krem gül

24.Beyaz gül

Diyarbekir güllük gülistanlıktı, her tarafı gül bahçeleriyle doluydu. Şimdi

o güller yok. O güllerin yağları işte o imbiklerde çıkarılırdı. Şimdiki

Kervansaray oteli o zamanlar Deliller hanıydı. Hacca giden deliller

(rehberler) kendi gruplarını alıp hacca götürürken armağan olarak

işte o gül yağlarını götürürlerdi.Diyarbekir’in menekşe yağı ve gül yağı

Page 278: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

276

Diyarbekirli hacılarla beraber giderdi. İşte o

Diyarbekir imalatı imbiklerde kaynatılarak yağı

çıkarılırdı(9)

Osmanlı döneminde belgelerden Diyarbakır’da önemli

gülcülük çalışması olduğunu görüyoruz. Diyarbakır

vilayetinde gül bahçeleri tesisi ve gülyağı imalatı

sanatı hakkında ahaliyi bilgilendiren Mustafa Efendinin

ödüllendirilmesi. (27 Haziran 1900) (10)

Şemseddin sami. Kamus-u alam’da Diyarbakır

ilinin gülleriyle diğer çiçekleri çoktur

denmektedir.(11)

Yabancı seyyahların gözlemleri de Diyarbakır’ın

gül yönünden mümtaz bir kent olduğunu

vurgulamaktadır.

Dr.Lamec Saad Diyarbakır 1890 yılı izlenimlerini

şöyle anlatır:

“Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir

kollarının akmasıyla da, Diyarbekir’in güneyinde

ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Verimli

alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe

bahçesine dönüşmektedir” (12)

19. asırda valilik yıllıklarına salname denirdi.

1869 senesine ait resmi devlet belgesi olan

Diyarbakır salnamelerinde Bahçelerde menekşe

ve güllükler vardır ki; “ilkbaharın ilkinde

menekşe nihayetinde gül ve feryad-ı andelib

zamanı hulul ederek temaşaları yüz göstermeye

başlar“ ifadesi geçer. (13)

Diyarbakır’ı resmeden Matrakçı Nasuh‘un (d. ?

- ö. 1564) minyatüründe Diyarbakır’ın önlerinin

gülbahçesi olduğunu görüyoruz

24-Matrakçı Nasuh’un Diyarbakır’ın minyatüründe üstte

gül bahçeleri

Kuş Cenneti DiyarbakırDr. Ayşe Başaran Diyarbakır kelebeklerini

araştırıyor.

Diyarbakır’da 7 familyaya ait 62 cins ve 97 tür

saptıyor 97 türden 89 tanesi Diyarbakır için,

bir tanesi Türkiye için yeni bir tür olarak tespit

edilir.(14)

Dicle Üniversitesinden Dr.Karakaş, Dr.Biricik,

Diyarbakır Çınar-Göksu baraj gölünde 141 kuş

türü, Dicle ve Kralkızı baraj gölünde 163 kuş

türü tespit etmiştir.

Prof. Dr. Ahmet Kılıç :

“Türkiye’deki 450 kuş türünün 270’ten fazlasının

Page 279: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

277

Diyarbakır’da yaşamaktadır” demektedir. Eğil baraj havzasında kuş

mağaraları yönünden zengindir.

25- Eğil baraj havzasında kuş mağaraları

Dicle Üniversitesi kampusü kesiminde en az 175 kuş türü tek tek

belirlenmiş durumda. Özellikle ilkbahar ve sonbahar göçleri sırasında

alanda konaklayarak kendilerini yenileme fırsatı bulan bu kuşlar arasında

bıldırcın kılavuzu, doğu ve orman söğütbülbülleri, kuzey kamışçını, küçük

çinte, İzmir yalıçapkını ve toy gibi Türkiye’de her görüldükleri yerde heyecan

yaratan nadir kuşlar da var.

Yine bu grup kuşlardan çizgili ishakkuşu Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir

baykuş türü ve yakın zamana dek ülkemizde bu kuşun yaşadığı bilinen

yalnızca iki yer bulunuyordu; bunlardan Birecik’e uğrayan Avrupalı kuş

gözlemcileri hâlâ bu kuşları görmeden gitmiyor. Göç dönemlerinde Dicle

vadisi üzerinden binlerce yırtıcı kuş geçiyor.

Bu kuşlardan bazıları vadideki ağaçlara konarak dinleniyor ve yola devam

etmek için uygun hava koşullarının oluşmasını bekliyorlar. Özellikle Efsel

bahçeleri kendilerine (yerli kuş türlerinin de yoğun olarak kullandıkları)

güvenli bir geceleme alanı sunuyor.(26)

Dağ kırlangıcı=Ebabil kuşları Fil süresinde bahsedilen mübarek bir kuş

Bu kuşlar bahar aylarında Bırkleyn çayının içinden aktığı karstik mağarada

yuva yaparlar.

Leylek (Hacı laklak)Prof.A.Kılıç’ın çalışmasına göre Avrupa ve Asyadaki en büyük leylek

kolonisinin Diyarbakır-Bismil arasında olduğu saptanmıştır.

Page 280: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

278

26-Kurşunlu camide leylekler

Camide leylek(25)

Tarihte surlarda güvercin

Güvercin Diyarbakır’da güvercin yetiştirme ülkede ön

sıralardadır. Diyarbakır’lılar Diyarbakır’a özgü

ve dört ana grupta toplanan 23 tür güvercin

üretimini başarmışlardır.

Dünyanın hiçbiyerinde bulunmayan ve

Diyarbakır’da ıslah ile dört Diyarbakır güvercin

grubu elde edilmiştir. Göğsü ak, Ketme, İçağlı,

Kızılbaş (15)

27-Diyarbakır güvercinleri

28- Güvercin evleri (Boranhaneler)

Güvercinle ilgili Diyarbakır salnamelerinde

şunlar yazılıdır; “Derûn-ı şehirde ashab-ı merak

güvercinin envâ’ını beslemektedirler ki, bunların

başka başka nevileri ve isimleri olup sayılan

esâmî yüzü mütecavizdir.

Bu güvercinler de çifti yüz kuruşa kadar alınır

satılır ve uçuruldukça seyre şayan cünbüş ve

hareketlerde bulunur. Makbul olanları vardır.

Karyelerde boranhane denilir mahsusan masraflı

güvercinhaneler inşa olunmuştur ki her bir

güvercinhane on-onbeş bin kuruşla ve bazısı

daha ziyade masrafla husule gelmiştir. Bu

güvercinhanelerin her birinde bir kaç bin aded

sepet konulmuş ve boran denilen kuşlar o sepetleri

yuva ittihâz etmiştir.

Kuşların koğası (gübresi) orada yığılıp bostan-

lara nakledilir ki bostan mahsulünün lezzetine

ve kıt’aca büyüklüğüne koğanın yardımı olduğu

bedîhîdir. Koğalar batmanla bostan ashabına

satıldığından güvercinhanelerden bu suretle

istifade olunuyor.”(Salname 3/362 ) (6)

Page 281: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

279

Diyarbakır Doğasının Güzelliğini Hatıralar da Teyit Ediyor• 1900’lü yılları Nazime Cemiloğlu şöyle anlatıyor:

• Baharın Dicle’nin sefası başkaydı.Hele hele karpuz vakti sonbaharda.

Çadırlar kurulurdu.Hülleler yapılırdı.Hüllenin ayakları Dicle’nin içinde.

Geceleri hanımlar toplanırlardı.Geceleri ut çalınırdı.

• Şarkılar söylenirdi.Karpuzun içi oyulurdu.İçine kül konurdu.İçine gaz

dökülür ve yakılırdı.Ay ışığında yukarıdan suya bırakılırdı.O karpuzlar

yana,yana art ara suda gelirdi.Seyrine doyum olmazdı o manzaranın’(16)

Faik Ali Ozansoy ise duygularını şöyle dile getirir:

Dicle maşukadır(sevgili),kamer(ay) aşık

Suyun üstünde titreşen ışık

Busedir, Neş’edir, nüvaziştir (Gönül okşayıcı)

Salnamelerde MehtapMehtabın vukuu gecelerde Dicle bahar mevsiminin yetiştirdiği çimenler

arasında tabii açılıp da mehtaba karşı arz-ı endam-ı letafet eyleyen berrak

su cedvellerinin husule getirdiği nezaret-i dil-küşanın birkaç mislinde

letafet peyda eder.

Mehtab olduğu gecelerde Dicle nehri adeta yekpara ay ayinesine ve mehtap

olmayan gecelerde de yıldızların iniksaından ve ashab-ı zevk ü safanın iş’al

eyledikleri gaz fenerleriyle kanadilin şule ve ziyasından yıldızlanmış gümüş

deryasına benzer.(17)

Page 282: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

280

KAYNAKLAR1. Korkusuz M.Ş. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003, s.93, 94; 127, 157; 158; 192,

213; 219

2. Altunboğa B:Diyarbakır Folklorundan Kesitler.Büyükşehir Belediye yay.İst.1999.s.30,31

3. Diken Ş.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim yay.İst.2003.s.83131

4. Diken Ş:Gezginlerin güncelerinde Diyarbakır.Diyarbakır 1. Uluslar arası Suriçi sempozyumu.20-22

Nisan.2006.s.120

5. Avcı.OIrakta Türk Ordusu.1914-19189.Vadi yay2004.S.86

6. Tellioğlu O.Diyarbakır Salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.İst.1999.c.4.s.180

7. Hezarfen A,Şener: C.Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır tarihi.Etik yay.İst.2003.s.28,54)

8. Malmisanj.Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği.Avesta yay.İst.2004.s.22

9. Diken Ş:Diyarbekir diyarım, yitirmişem yanarım.İst.2003.s:77,233

10. 2.uluslarası Diyarbakır Sempozyumu.Osmanlı belgelerinde Diyarbakır

11. Şemseddin sami.Kamus-u alam.1889 c.3 s.2203’

12. Korkusuz M.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.158

13. Tellioğlu Ö:Diyarbakır Salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4.

İstanbul.Acar matb.1999

14. Başaran. ADicle Tıp Derg.3(1):544,1974

15. Cemiloğlu E Diyarbakır Kuşları. 1968.s.4,6

16. Diken Ş.İsyan Sürgünleri.İletişim yayi.İst.2005.s.171

17. Tellioğlu O.Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.İst.1999.c.4.s.63,270

18. Üzülmez. MMakam Çiçeği ve Bülbül.İst.2010s.273

19. serefraz.wordpress.com/2007/04/15/ters-lale/

20. Denli M. Ters Lale; Ağlayan Gelin23-3-2010. Güneydoğu ekspres

21. Diken Ş.Karacadağ’ın söyleyemedikleridir.Evrensel gazetesi

22. Kaçmaz S.Ters lale.Ekoloji Magazin Sayı : 16. Sayı (Ekim - Aralık 2007)

23. terkanlilardernegi.com

24. Çelik MM.Fotoğraflarla Kulp.İst.2009.s.53,55,58,84

25. Matur B.Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV.İst.2009 s.149

26. Biricik M/ Atlas Kasım 2007, sayı 176

Page 283: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 284: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR MAĞARALARI

Page 285: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 286: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

284

TARİHİN İLK YERLEŞİM YERİ OLAN ERGANİ HİLAR KÖYÜ (ÇAYÖNÜ)

Page 287: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

285

Prof.Dr.Cihat GÜ[email protected]

D.Ü.Tıp Fak.Fizyoloji

Anabilim dalı Öğretim Üyesi

285

ÖZETDiyarbakır’ın Ergani İlçesi sınırları içersinde yer alan Sesveren Pdınar

Köyü (Resim-1), Hilar Kayalıkları yakınlarında bulunan Çayönü Tepesi,

günümüzden 9500 yıl önce M.Ö. 7500 yıllarında kurulmuş, aralıksız olarak

M.Ö. 5000 yılına kadar yerleşim görmüş, daha sonra da aralıklarla iskan

edilmiştir. tarımın, köy yaşantısının, ilk mimarinin ve toplumsal yapının en

iyi izlendiği bir neolitik çağ köyüdür. 1890 yılında “Kıtalar Arası İklim ve Yer

Yapısı” konularında araştırma yapan Ellsworth HUNTINGTON, Ergani’ye

gelerek Hilar Köyü çevresinde incelemelerde bulunmuştur. Gördüğü

buluntuları Hitit sanatının ürünleri olarak tanımlamıştır. Yazdığı Uygarlığın

Akışı “Springs of Civilizations” adlı kitabında bu buluntulara geniş yer

vermiştir. Kazı çalışmaları 1963 yılında başlayıp, çeşitli aralıklarla 1991

yılına kadar sürmüştür. Bu kazılar sonunda Çayönü Höyüğü, Anadolu’nun

en eski köy(kent) yerleşiği olduğu anlaşılmıştır.

Höyüğün Eski TopografyasıProf.Dr. Mehmet ÖZDOĞAN başkanlığındaki bilim heyeti 1989 yılında

höyükte iki sondaj kazısı yapmıştır. Kazı sonuç raporunda eski höyük

hakkında şu bilgiler verilmektedir. “Bugün bir tepe gibi görünen Çayönü

höyüğü, yerleşiğin ilk kurulduğu dönemlerde aslında iki tepeden oluştuğu

ve aralarında olasılıkla bir nehir bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Büyük

olasılıkla halen Çayönü tepesinin doğusunda geçen Bestakot Deresi, daha

önceleri bu iki tepenin arasında iken, yerleşiğin gelişmesi ve yatağının

dolması nedeniyle Kalkolitik çağ içinde yatağını doğuya doğru kaydırmıştır.

Resim-1 Ergani Hilar (Sesveren) Köyü (Prof.Dr.Kenan Haspolat)

”Zamanımızdan yaklaşık 11.000 yıl önce kurulmuştur.Halk arasında daha

çok cilalı Taş devri olarak bilinen bu çağ Yakın Doğu’da Proto-Neolitik, Çanak

çömleksiz neolitik, Geçiş Evresi ve Çanak Çömlekli ilk Neolitik Çağ gibi çeşitli

bölümlere ayrılmıştır. Çayönünde proto-Neolitik dışında tüm kültür evrelerine

rastlanmıştır. Çayönü, kültür tarihi açısından birçok ilki içermektedir.

Page 288: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

286

Avcılık - toplayıcılık geçim ekonomisinden

yerleşik yaşam biçimine geçiş sürecini en iyi

yansıtan bir Cilalı Taş Devri köyüdür.

Çayönü’nde hayvan evcileştirilmesi çanak

çömleksiz daha geç evrelerinde karşımıza çıkar.

Evcil koyun ve keçinin Çayönü’ne zamanımızdan

aşağı yukarı 8.000 yıl öncesine doğru geldiği

anlaşılmaktadır. Sığırın ise nasıl evcileştirildiği

tam olarak bilinmemektedir. Evcil hayvanların

günlük yaşama girmesi, Çayönü halkına yeni

bir toplumsal düzen sağlamış. Tapınakları,

ticaret sistemi, madencilik, taş ve kemik işçiliği

ile Çayönü köyü, Yakın Doğu’daki çağdaşları

arasında ön sırada gelmektedir.

Halkın barındığı evler (Resim-2-3-4), ortak köy

meydanı, zemini mozaik döşemeli bina, anıtsal

yapılar ve büyük odalı binalarına bakılacak

olursa, Çayönü’nde Çanak Çömleksiz Neolitik

Çağ’da Bir sosyal tabakalaşmadan söz edilebilir.

Yaklaşık 10.000 yıl önce, Anadolu toplulukları

bir ilke imza atıyordu; o da dört mevsim aynı

yerde yaşamayı sağlayacak köy hayatını

oluşturmuşlar. Oysa aynı tarihlerde Avrupa’daki

köylerini kuramamışlardı.

Resim-2-3:Hilar mağaraları (Prof.Dr.Zülküf Güneli)

Resim-4: Çayönü kazısı(Prof. Dr. Zülküf Güneli)

Doğal cam ve Çakmaktaşından yapılmış

irili ufaklı çeşitli aletler arasında bıçaklar,

kazıyıcılar,deliciler, havan elleri ve taş tokmaklar

Çayönü insanının günlük yaşamında önemli bir

yere sahipti.Yoğun biçimde ele geçen bazalt

öğütme taşları, tahılların öğütülüp un haline

getirilmesine yarıyordu (Resim-4).

Resim-4:Çayönü insanları tahılları bazalt taşlar üzerinde

öğüterek un haline getiriyorlardı (Metin Özbek).

Doğal bakır ısıtılıp levha haline dönüştürülüyor

ve boncuk gibi çeşitli süs eşyalarının imalinde

kullanılıyordu. Ergani’deki zengin bakır

yatakları Çayönülü insanlarının çok yakınında

bulunmaktadır. Çayönü’nde metalurjinin

başlangıcı görülmektedir. Çayönü köy

yerleşmesi, kemik aletler açısından son derece

zengindi. Burada yaşayan insanlar geyik

boynuzundan orak ve bıçak sapları yapıyor,

tahıl ve diğer bitkileri bu oraklarla biçiyordu.

Çayönü halkı önemli ölçüde sebzelerden de

yararlanmışlar. Çayönü’nde doğal çevre ve iklim

Page 289: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

287

bugünkü gibi değildi. Bölge bu güne oranla daha fazla yağış almaktaydı.

Kara hayvanlarının yanı sıra, yakınlarında bulunan akarsulardan balık

tuttular. Kazılarda bulunan balık kemikleri bunun açık göstergesidir.

Çayönü, Hallan çemi ve Demirköy gibi meşe ormanı kuşağında bulunan,

yuvarlak planlı yapılara sahip bir açık hava yerleşmesidir.

El ile toplanan kömür parçaları tür saptamaları yapıldıktan sonra,

radyokarbon tarihlemisine yollanmıştır. Bu örnekler, meşe, doğuya özgü

menengiç, gülgiler, dışbudak ve teke dikeninin varlığını göstermektedir.

Zooarkeolijik veriler yaban domuzu, kızıl ve alageyik, sığır ile yabanıl koyun

ve keçiden oluşan bir hayvan topluluğunu gösterir.

Nüfus YapısıEski insan toplulukları incelenirken,sağlıklı bir cins ve yaş belirlenmesi,

nüfus profilinin çıkarılmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Çayönü

topluluğu, yaş gruplarına göre değerlendirilmesi; erişkinler-genç erişkinler

(15-30), orta yaşlı (30-44) ve yaşlı (45 ve üzeri) olmak üzere üç gruba

ayrılmış.

0-14 yaş grubu içinde yer alan, erişkin olmayan bireyler, bir başka değişle

bebek ve çocuklarda, ölüm yaşı için dişlerdeki sürme durumu ve uzun

kemiklerin gövde uzunlukları göz önünde bulunduruldu. 0-2,5 yaş arası

bebek; 2,5- 14 yaş arası ise çocuk kabul edildi.

Çayönü’nde 1992 yılına kadar sürdürülen kazılar sayesinde, en az 626

insanın iskelet kalıntısı bulundu. Çayönü, hemen her yaş grubuna ait iskelet

kalıntısı veren Anadolu’nun tek çanak çömleksiz Neolitik köy yerleşmesidir.

Yapılan kazılarda doğma şansına erişmeden anne karnında ölen 7 fetüs

bulundu.Bu kazılarda elde edilen 206 çocuk iskeletinden %31 bebek tespit

edilmiştir.

Çayönü bebeklerinin körpe vücutları, çok çeşitli mikrop ve parazitlerle

mücadele etmek zorunda idi. Onların yardımına koşacak antibiyotikler o

çağlarda yoktu. Çayönü iskeletlerinden 420’si erişkin gruba girmektedir.

Erkekler, toplam erişkin nüfusun %46’sını,kadınlar ise %54’ünü teşkil eder.

Erişkinlerin ortalama ölüm yaşı 35 tir. Erkeklerde ortalama ölüm yaşı 37,

kadınlarda 33’tür.

Page 290: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

288

Resim-5 Çayönü kadını (www.1001kitap.com)

Çayönü’nde kadın nüfusun (Reim-5) yarıdan

fazlası 30 yaşına gelmeden, genç yaşlarda

ölmüştür. Kadınların bu yaş aralığı içinde sıklıkla

yaşamlarını yitirmelerinin temelinde,hamilelik

ve doğum sırasında karşılaştıkları riskler

yatmaktadır. Çayönü Neolitik köyünde yaşlı

kesim çok azdı. Erkeklerin ancak %6’sı,

kadınların ise %2’si Bu kritik eşiği aşmışlardır.

Fiziksel YapıÇayönü insanları Akdenizli idi. Burunları dar

ve çıkıntılı, burun sırtı düzdü. Yüzleri dar

ve uzundu. Anadolu’da Cilalı Taş Devrinde

köy yaşantısını başlatan ve tarıma ilk geçen

topluluklar Akdenizlidir. Bazı Çayönülü erkek ve

kadınları, köyde günlük yaşamlarında, topukları

yere dayalı olduğu halde çömelerek iş yapma

alışkanlığına sahiplerdi.Tibia kemiğinin alt

ucunda, aşık kemiğine bakan kenarda sonradan

oluşan eklem yüzeyi bunun açık göstergesidir.

İnanış SistemiÇanak Çömleksiz Çayönü yerleşmesi, o yöre

insanlarının çeşitli inanış sistemleri, ölü gömme

adetleri gibi kültürel örüntülerin zaman içindeki

değişim sürecine ilişkin çok değerli bilgiler

elde edilmiştir. Çayönü’nde, en eski evrede

ölüler, evlerin taban altlarında gömülüyorlardı.

Büzülmüş pozisyonunda gömülen ölülerde dizler

göğse çekilmiş,eller ise yüz hizasındadır. Aşı

boyası dışında, ölülerin yanlarında herhangi bir

buluntuya rastlanmamış. Izgara planlı yapılarda

da ölüler büzülmüş pozisyonda gömülmüşlerdir.

Onları bu evrede evlerin taban altlarında değil,

genelde iç avlunun kuzeybatı yada kuzey doğu

köşesinde, zaman zaman da iki avlu arasındaki

ızgara açıklarında bulunmuş. Bu evrede ölü

hediyesi olarak mezarlarda öğütme taşı, balta

ve arada sırada kabuk boncuğa rastlanmıştır.

1991 yılında yapılan kazılarda, hücre planlı

yapılar evresinde bulunan bir erkek iskeletinin

yanında yaklaşık 25 taş alet ele geçmiştir.En

son kullanım evresinde görkemli bir yapı ele

geçirmiş ve burada 70 kadar insan kafatası

bulunmuştur.

Sağlık SorunlarıBugün rastlanan bir çok hastalık Cilalı Taş

Devri’nde de vardı. Verem, frengi, cüzam, kanser,

sıtma,demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlık,

kemik ve kemik iliği hastalıkları ve daha bir çok

hastalık kemiklerden anlaşılmıştır. Bu bilgiler,

dört mevsim bir yerde yaşayan, zamanla tarım

ve hayvancılığa dayalı bir geçim ekonomisine

kavuşan kalabalık bir nüfusun, ne gibi sağlık

sorunlarıyla karşı karşıya bulunduğunu ortaya

koyması açısından çok önemlidir.

Page 291: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

289

KAYNAKLAR• Özbek M., Çayönü’nde İnsan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,1-52,2004.

• Aslan Ş., Kuzey Mezopatamya’nın Gani kenti Ergani, Amid Gazetecilik

Mat. Basım yayın Dağıtım A.ş,1-38,1998

• Özdoğan M., Başgelen N., Türkiye’de Neolitik Dönem, Arkeoloji ve sanat

yayınları,427-440,2007.

• Üzülmez M., Çayönü’nden Erganiye :Uzun Bir Yürüyüş, ladin

matbaacılık,30-42,2005.

Page 292: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

290

BİLİNMEYEN BİR MİRAS ÜZERİNE; BIRKLİN MAĞARALARI

Page 293: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

291

Ahmet ÇimenDicle Üniversitesi Eğitim

Fakültesi

[email protected]

291

ÖZETTarihi yapılar, geçmişi geleceğe aktararak kültürel devamlılık sağlar. Bu

çalışmayı yapmaktaki amacımız yaşadığımız dünyada ülkemizin önemli

tarihini, kültürel ve turistik değerlerinden biri olan Bırklin Mağaralarını

tanıtmak, kentimiz Diyarbakır için nasıl bir sosyal ve ekonomik değer

taşıdığını gözler önüne sermektir.

Bırklin MağaralarıDiyarbakır – Bingöl karayolunun 104. km’sinde Lice ilçesi sınırları

içerisinde bulunan Bırklin Mağaraları, zengin karstik yapıları ve Asurlulara

ait kitabeleri ile ünlüdür. Asur kralları III. Salmanasar ve I. Tiglatpleser’e

ait çivi yazılı stel ve kitabeler, milattan öncesini günümüze taşıyan şahit

kayalardır. Bu kayalar, tarihi belge ve yazıtları ile adeta bir açık hava

müzesini andırmaktadır.

Tanrıların temsilcisi sayılan bu iki ihtişamlı Asur Kralının kabartma ve çivi

yazılı rölyefleri, mağaraların girişindeki kayalara kazılmıştır.

Güneydoğu Torosların güneye bakan yamacında bulunan Bırklin

Mağaraları, dördüncü zamanda bir göçme ile Bırklin Çayının önünün

tıkanması neticesinde çayın sol sahildeki kalkerleri aşındırarak kendisine

yollar açması ile oluşmuştur. Bırklin Mağaralarının çayı, birbirine paralel

uzanan iki kayalığın arasında akarak burada üç mağara oluşturmuştur.

Mağaralar, derinlik, uzunluk ve hakkında söylenegelen efsaneleri dışında

astım hastalarını iyileştirmekle de ünlüdür. Bırklin Mağaraları antik çağda

ölülerin yer altı dünyasına girdiği kapı olarak kabul ediliyordu.

Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki Bırklin Mağaralarında yapılacak yeni bilimsel

araştırmaların bölge tarihi, kültürü ve turizmine değişik bir bakış açısı

kazandıracağını umuyoruz.

Yaşlı dünyamız insanlığın var olduğu günden bu güne sayısız kültür

ve medeniyete sahne olmuştur. Bu kültür ve medeniyetlerin bir kısmı

izlerini yitirirken bazıları da geride unutulmaz izler bırakmışlardır.

Kültürel bir varlık olan insan bu izlerin peşine düşmüş, birçok esrarengiz

medeniyetin kalıntılarını ortaya çıkarmış ve daha birçoğunu ortaya

çıkarmaya devam edecektir. Zira kültür ve medeniyetler tüm insanlığın

ortak mirasıdır. Bu bağlamda tarih boyunca Mezopotamya Bölgesinin her

Page 294: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

292

karışı insan yaşamına beşiklik etmiştir. Hele

yukarı Mezopotamya’da “verimli hilal” denen

bereketli topraklar ve çevresindeki dağlık

alanlar sürekli el değiştirmiştir; çünkü buralar

tarıma, hayvancılığa kısaca o günün şartlarında

insan yaşamına oldukça elverişli olduğundan

paylaşılamamış ve sürekli savaşlara sahne

olmuştur. Milattan 4000 yıl önce Huriler onları

takiben Asurlular, Medler, Persler, Partlar,

Romalılar, Sasaniler, Bizanslar, Selçuklular,

Osmanlılar buraları yurt edinmişlerdir.

Denilebilir ki yukarı Mezopotamya’da yer alan

Diyarbakır, dünyanın en eski medeniyetlerine

beşiklik etmiştir. Bilinen en eski yerleşim

alanlarından Çayönü-Hilar Mağaraları yanı

sıra bu ilin dört bir yanında insanlık eser ve

medeniyetine şahitlik eden, tarih ve kültür kokan

manzaralar görenleri heyecanlandırmaktadır.

Bırklin Mağaraları bu manzaraların en çarpıcı

örneklerindendir. Bu mağaraların özellikleri

incelendiğinde kadim Diyarbakır ilinin tarihi

coğrafyasının ne kadar zengin olduğu ortaya

çıkmaktadır.

Asur hükümdarı ADAD NİRARİ’nin kılıç

kabzasındaki çivi yazısında “AMİD” kralı diye

yazması kentin tarihi hakkında çok önemli bir bilgi

olduğu gibi Diyarbakır-Bingöl-Lice karayolunun

kesiştiği yerde Bırklin mağaralarının kayalarına

kazınmış rölyef ve kitabeler; buradaki Asur

hâkimiyetinin en çarpıcı belirtileridir.

Bırklin KitabeleriBırklin Mağaraları, Lice ilçesinin sınırları

içinde, Diyarbakır – Bingöl karayolunun 104.

kilometresi üzerinde ve yolun doğu kenarındadır.

Bu mağaraların birinde I. Tiglatpileser’e (M.Ö.

1116–1090) ait stelle iki kitabe mevcuttur.

Stel ve kitabeler mağaranın kuzey yönünde ve

oldukça yüksekte bulunduğu için ciddi bir zarar

görmeden günümüze dek ulaşmayı başarmıştır.

Buraları 1899’da C. F. Lehmann - Haupt

inceleyerek, I. Tiglatpıleser’in bu stelinin resmini

çekmiş ve kitabeleri ile birlikte yayımlamıştır.

Ayrıca bahsi geçen mağaranın daha ötesinde

ve daha yüksekte bulunan başka bir mağaranın

batıya bakan yüzünde de III. Salmanassar’a

(M.Ö. 859 – 825) ait olduğu zannedilen başka

bir kitabe ile stel bulunmaktadır.

Hem I. Tiglatpileser’in hem de III. Salmanassar’ın

kitabeleri iki bölümden oluşmaktadır.

I.Tiglatpileser’e ait ilk kitabe şöyledir:

“Nairi memleketlerinin fatihi,

Dünyanın dört bucağının kralı, Asur kralı,

Kuvvetli kral Tiglatpileser

Tunni, Dayani, Kirhi memleketinden büyük

denizlere kadar zaptettim.”

Page 295: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

293

I.Tiglatpileser’e ait ikinci kitabe:

“Beylerim büyük tanrılar Aşur, Şamaş,

Adad’ın yardımları ile

Asur memleketi kralı Muttakıl-nusku’nun oğlu

Asur kralı Aşur-reşi-işi’nin oğlu

Asur kralı ben Tiglatipileser,

Amuru memleketinin büyük denizi ve Nairi memleketi denizinden

Nairi memleketine üçüncü defa gittim.”

III. Salmanassar’ın ilk kitabesi:1. Salmanassar, büyük kral, kuvvetli kral, Asur’un kralı, büyük halk

topluluklarının kralı Prens,

2. Asur’un rahibi, onun inandığı tanrılar Şamaş ve Adad tarafından

desteklenmiş olan o, yürüdüğü zaman

3. Güneşin doğuşundan batışına kadarki büyük dağlara hâkim oldu

4. Ordusunun başında savaştığı ve ve düşmanları takip ettiği zaman

yenilmez olan o,

5. Tufanın enkaz yığınını sürüklediği gibi, onları muzaffer bir şekilde

çiğnedi

6. Nairi memleketinin denizinden, güneşin batışının denizine kadarki

ülkeyi fethetti. Hatti ülkesini bütün kapsamıyla, Melitene’yi, Dayana’yı,

Suhme,

7. Urartu’lu Aram’ın kral şehri Azzaşkun’u, Gilzan’ı

8. Hubuşkia, Dicle’nin kaynağından

9. Fırat’ın kaynağına kadar olan yeri, bundan başka, Zamua memleketinin

10. Bizim hanedana ait olan kısmının denizinden, Kalde ülkesinin denizine

kadar olan sahayı ben boyunduruğum altına aldım

11. Babil’e gittim, Borsippa’da, Kutha’da kurban sundum, Kaldelilerin

ülkesine indim

12. Şehirlerini fethettim. Kalde ülkesinin krallarının vergilerini kabul ettim.

13. Silahlarımın korkusu tuzlu denizlere kadar yayıldı

14. Şam’ın kralı Adadiri, Hatti memleketinin 12 kralı ile bana karşı yürüdü

15. Onlarla savaştım, bozguna uğrattım, harp arabalarını, atlarını

16. Harp silahlarını onlardan aldım, onlar hayatlarını kurtarmak için

kaçtılar.

Page 296: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

294

III. Salmanassar’ın ikinci kitabesi:1. Salmanassar

2. Büyük kral, kuvvetli kral

3. Dünyanın kralı, Asur’un kralı

4. Büyük halk kitlelerinin kralı ki o,

5. Onun itimad ettiği tanrılardan Şamaş ve

Adad’ın yardımı ile

6. Azametli bir şekilde

7. Vakarlı adımlarla yürüdü ve

8. Güneşin doğuşundan batışına kadar olan

9. Kudretli dağlara hakim oldu

10. Düşmanları takip ettiğinde

11. Bir su baskınının bir moloz yığınını yıktığı

gibi mağlup edilemez büyük kral

12. Irmakları ve geçilemez dağları muzaffer bir

şekilde çiğneyip geçti

13. Asur’un kralı Tukulti-Ninurta’nın oğlu

14. Asur kralı Asurnasirpal’in oğlu (Salmanassar)

15. Nairi memleketinin denizinden güneşin

batışının büyük denizine kadar olan her yeri

fethetti

16. Bütün kapsamı ile Hattiler memleketini,

Melitene’yi, Dayani memleketini, Suhme

memleketini ve Azaşkun şehrini

17. Urartulu Aram’ın kral şehrini, Gilzan

memleketini, Hubişkiya memleketini

18. Dicle’nin baş kaynağı sahasından, Fırat’ın

kaynağına kadar bizim hanedanın Zamua

memleketinin denizinden

19. Kalde memleketinin denizine kadar ben

kendime ram ettim. Babil’e gittim, kurban

sundum, Kaldelilerin memleketine indim

20. Şehirlerini fethettim ve vergilerini aldım

21. Şamlı Adadidri, Hamatlı İrhilini, deniz

sahilindeki 15 şehirle birlikte

22. Bana karşı hücuma geçtiler. Onlarla

savaştım. Onları bozguna uğrattım.

23. Harp arabalarını, binek atlarını tahrip ettim.

Ve muharebe silahlarını

24. Onlardan aldım

25. Hayatlarını kurtarmak için onlar kaçtılar.

Mağaralar Kökeni Hurri diline dayanan, bugünkü Kürtçe’de

Bırklin(Bılk) sözcüğü; yükselme, kabarma,

kaynama (suyun fışkırması) anlamlarına gelir.

Bırklin Mağaraları hem jeolojik devir açısından

hem de tarihsel olarak çok eskilere dayanır.

Tersiyer dönemine ait Güneydoğu Torosların

(6,5–2,5 milyon yıl önce) Kuvarternerde (2,5

milyon yıl öncesi 4. Jeolojik Zaman) kalkerlerin

vadide çökerek suyun önünü tıkamasıyla,

akarsuyun aşındırma, eritme ve çökeller

oluşturması sonucunda bugünkü mağaralar

oluşmuştur. Kilometrelerce uzun tüneller,

pek çok sarkıt ve dikitler, nerede bittiği

kestirilemeyen karanlık dehlizler meydana

gelmiştir. Mezopotamya’ya hayat veren Dicle

nehrinin II. kolu olan Bırklin Çayı birbirine paralel

uzanan iki kayalığın içinden akarak üç muazzam

mağara oluşturmuştur. Bu mağaralar ilk kez

1862 yılında bir İngiliz konsolosu tarafından

keşfedilmiş ve incelenmiştir.

Page 297: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

295

Sir Andreas, 5 yazıt ve 3 kaya kabartmasına ve mağaralarda bulduğu insan

yapımı kalıntıların varlığına dayanarak buranın M.Ö. 6000 yılından itibaren

kullanıldığını; ayrıca Bizans ve Selçuklu dönemlerinde yoğun bir şehirleşme

yaşandığından bahseder.

1.Mağara: Bırklin suyunun açıktan aktığı bir numaralı mağaradır. Asur

Kralı I.Tiglatpleser’e ait iki stel ile iki kitabenin bulunduğu mağaradır.

Kitabelerden biri stelin ön cephesindedir. Hükümdar eliyle kitabeyi işaret

etmektedir. Diğer kitabe stelin arkasına düşmektedir. Kitabe yosun

bağlamış ve zamanla silindiği için resmi anlamak mümkün olmamaktadır.

2.Mağara: III. Salmanassar’a ait olan stel ile 2 çivi yazılı kitabe bu

mağaranın biraz ötesinde ve yüksekte bulunan başka bir mağaranın batıya

bakan yüzündedir. Stel ve kitabe insan elinin yetişebileceği bir yükseklikte

olduğundan taşlarla tahrip edilmiş ve bugün zor fark edilir bir haldedir.

Bu stelde hükümdar mağara içinde bulunan ikinci bir mağarayı işaret

etmektedir. Bu ikinci mağara, birincisinin devamı gibi ise de 15 metre

yükseklikte ve 12 metre genişlikteki ağzında 1.5 metre kalınlığında çok

eski olduğu belli olan bir duvar temeli vardır. Mağara çok derindir. İçinde

saatlerce yürümelerine rağmen sonunu göremediklerini söyleyen köylüler

pek çoktur. Mağaranın en azından birkaç kilometre uzunluğa sahip olduğu

belli olmaktadır. Mağaraların astım hastalığına iyi geldiği söylenmekte ve

yöre halkı tarafından bu amaçla ziyaret edilmektedir.

3. Mağara: Mağaralar arasında en uzunu ve kayalıkların yukarı kısmında

kalan mağaradır. Yaklaşık iki kilometre uzunluğa sahip olan bu mağara

tümü ile sarkıt ve dikitlerle doludur. Giriş ağzı dar olmakla birlikte içinde

yer yer 6–7 metreyi bulan genişlikte ve yükseklikte salonları vardır.

Bırklin Mağaralarındaki Yüzey Çalışma Komisyonu Başkanı Sir Andreas,

bir ay boyunca mağaralarda çalışmalar yapmış ve araştırma sonuçlarını

Diyarbakır Müze Müdürlüğü toplantı salonunda ilgililere ve basın

mensuplarına anlatmıştır. Buna göre Asur yazıt ve kabartmaları milattan

önce 100–850 yıllarına aittir. Mağaralarda büyük ölçüde tahribat meydana

gelmiştir. Bu tahribatın ana sebebi define bulma ümidiyle bilinçsiz kazı

yapan duyarsız kişilerden kaynaklanmıştır. Tahribatla ilgili olarak civarda

bulunan Korha köyü sakinlerinin anlattığına göre, 1962 yılında Lice

Kaymakamı olan Erol Yavuz, arkadaşları ile mağaraları gezdikten sonra

Page 298: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

296

bir çilingir sofrası kurup Zebene Çayının geçtiği

mağaranın önünde içmeye başlamışlar. Bir

süre sonra kaymakam silahına sarılıp çivi yazılı

kitabeleri ve III. Salmanassar’ın rölyefine ateş

açmaya başlamış. Misafirleri ile birlikte rölyef

ve kitabeyi nişan tahtası olarak kullanmışlar.

mealindeki söz böyle durumlar için söylense

gerek.

Bırklin Mağaralarında, bilinçli kazı çalışmaları

yapılırsa Asur ve Urartu medeniyetlerinin

tarihsel altyapısını detaylı bir biçimde

öğrenmek mümkün olabilecektir. Burada

yapılan incelemelerde Hassuna dönemine ait

çanak ve çömleklere rastlanılmıştır. Katmanda

mineral katkılı açık ocaklarda pişirilen çömlek

ve seramiklere buradaki civar yerleşim

birimlerinde rastlanılmıştır. Gelecekte yapılacak

kazılarda önemli bulgulara ulaşılabilinir.

Etimoloji ve Civar KöylerBırklin Mağaralarının yukarısında kalan

kayalıkların üzerinde “KORHA” denen bir köy

yer almaktadır. Bu köyün kitabelerde geçen

“KİRHİ“ memleketi olduğu tahmin edilmektedir.

Bölgenin batısı boyunca, Hani ilçesi ve

ardındaki Nerip köyleri (yedi tane nerip köyü

bulunmaktadır), alan olarak Hazar Gölüne dek

uzanmaktadır. Bu alanın da kitabelerde geçen

Nairi memleketi olduğu sanılmaktadır. Nairi

denizi, Elazığ’daki Hazar Gölü, “Güneşin battığı

büyük deniz“ ve “Tuzlu deniz“ Akdeniz, “Fıratın

kaynağına dair bizim hanedanın, Zamoa

memleketinin denizi” Van Gölü “Kalde ülkesinin

denizi”de Basra Körfezi olmalıdır.

III. Salmanassar, Babil’e gidip Kalde Ülkesine

indiğini ve şehirlerini fethedip vergilendirdiğini

söylemektedir. Ayrıca Şam Kralı Adadiri ve

Hatti Memleketinin 12 kralını yenerek deniz

sahilindeki 15 şehirle birlikte teslim aldığını

ifade etmektedir. Nitekim III. Salmanassar

dönemindeki bulgulara bakılırsa bu

tahminlerimiz daha net bir şekilde anlaşılır.

Bırklin Mağaralarının yakınındaki köylerden

birinin adı da “Kılıdar” dır. Aslında bu ismin

Arapçadan devşirildiği, asıl adının Kal’a-Dar

olduğu sanılmaktadır. Kal’a-Dar ise “Kale Evi”

anlamına gelmektedir. Yine Bırklin Mağaralarına

varmadan hemen önce karayolu üzerinde sol

tarafta tarihi harabe ve kalesi bulunan bir köy

bulunmaktadır. Bu köyün adı “Xana Kelê”dir.

Han,” gerek yol üstünde gerek şehrin içinde

yolcu, misafir ve yabancıların konaklamalarına

ve oturmalarına mahsus veyahut tüccar ve

işadamlarının iş gördükleri, mal depo ettikleri

küçük atölyeler ve işyerlerini içine alan büyük

yapı” anlamındadır. “kel” ise Kürtçede “kale”

anlamına gelir. Buradaki halk zaman içinde

kendi yöresel terminolojisini geliştirmiştir.

Doğal Bitki Örtüsü ve Kültür BitkileriYörenin bitki örtüsü, bozulmuş meşe ormanları

ve bozkır şeklindedir. Mazı, meşe palamudu ve

mağara kayalıklarında devasa incir ağaçları

bulunmaktadır. Yer yer yabani kiraz ve menengiç

ağaçlarına rastlanmaktadır. Ot ve çalı topluluğu

ise çok çeşitlidir. Mağara alanı yakın köyler

ile birlikte ele alındığında şifalı otlar dikkat

çekmektedir.

Güçlü bir antiseptik ve çayı içildiğinde doğal

bir antibiyotik olan Civan Perçemi, Hapşırık

otu, öksürük ve soğuk algınlığına iyi gelen Sığır

Kuyruğu, Gut hastalığı ve strese karşı kullanılan

Page 299: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

297

aynı zamanda bir antioksidan olan Peygamber Çiçeği, Dağ Kekiği ve Ada

Çayı çeşitleri bunlardan birkaçıdır.

Ayrıca Hepatit B ve C’nin yardımcı ilaçları olan Kantaron ve Butaf,

Karaciğerin dostları Hindiba ve Kuzu Kulağı, yine güçlü bir antioksidan

olan Şahter Otu, Deve Dikeni çeşitleri ve Geven çeşitleri ile Bırklin yöresi

tam anlamıyla bir açık tabiat eczanesi gibidir.

Köylerde daha çok bağ, bahçe ile ilgilenilmektedir. Meyve ve sebze çeşitleri

oldukça fazla ve kalitesi yüksektir. Meşhur Lice Domatesi ve Kılıdar Soğanı

bu yöreye aittir.

Mağara TurizmiMaalesef ülkemizde tarihi ve turistik değerlere verilmesi gereken önem

daha yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Oysa dünya baş döndürücü bir

hızla kalkınmakta, gelişmiş ülkelerde sosyal ve ekonomik değerler turizmin

lehine yer değiştirmektedir.

Günümüzde sanayisi güçlü birçok ülkenin turizm geliri, silah satışından

elde ettikleri geliri katlar durumdadır. Türkiye son yıllarda bu alanda ciddi

sayılabilecek ataklar geliştirmiş ve turizm gelirini arttırmıştır. (bugün turizm

gelirimiz 20 milyar dolar sınırına dayanmıştır)

Ülkemiz, özel konumu, tarihi, jeolojik, jeomorfolojik ve jeostratejik

durumu ile aynı mevsimle yaşanan iklim çeşitliliği ile turizm alanında daha

fazla kazanımlar elde etmeğe müsait bir yerdedir. Geçirdiği jeolojik ve

jeomorfolojik süreçler nedeniyle de çok ilginç şekillere ve doğal karstik

mağaralara sahiptir. Akdeniz bölgemizde, Torosların üzerindeki karstik

şekiller ve mağaralar tüm dünyaca bilinmektedir. Aynı karstik şekil ve

mağaralar ve tarihi anıtlar, Güneydoğu Toroslar üzerinde de mevcuttur.

Bu bağlamda Lice’deki Bırklin Mağaraları bu harika oluşumların başında

Page 300: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

298

gelmekteler. Burası sağlık alanında olduğu

gibi tarihi ve doğal güzellikleri ile de hizmete

açılabilir. Göğüs hastalıkları uzmanı merhum

Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu bu mağaraların

içlerine doğru oluşan temiz havanın özellikle

nefes darlığı çeken hastalar için rahatlatıcı

özelliğe sahip olduğunu, bu mağaraların

sağlık turizminde kullanılması gerektiğini

savunmuştur.

Görkemli manzarası, yüksek tünel ve

kitabeleriyle, çok miktarda sarkıt ve dikitiyle,

genişleyip daralan karanlık dehlizleriyle Bırklin

Mağaraları tarih boyunca dikkatleri üzerine

çekmiştir. Bunca yerin hâkimiyetini elinde

tutan III. Salmanassar ve diğer hükümdarlar

kitabelerini neden buraya kazdırmışlardır. Bu

konu gerçekten birçok araştırmacının dikkatini

ve merakını çekmiştir. Gerçekten Asurlular,

yukarı Kızılırmak’tan Akdeniz’e, Hazar Gölünden

Van Gölüne, oradan Basra Körfezine kadar bir

bölgeyi egemenlikleri altına almışken Bırklin

Mağaraları ve civarına neden bu derece önem

vermiş olabilirler? Benim şahsi kanaatim şudur:

Diyarbekir bölgesi, eski çağlardan bu yana

Akdeniz’den Basra Körfezine, Karadeniz’i

Mezopotamya’ya bağlayan aynı zamanda Bitlis

ve Van Gölü havzası üzerinden İran’a ulaşan

yolların düğüm noktası üzerinde bulunmaktadır.

Bu düğüm noktasının merkezi kontrol noktası

olarak da Bırklin Mağaraları ve civarı seçilmiştir.

Burası konum itibariyle savunmaya elverişli

bir pozisyondadır. Önemli ticaret yolları,

geniş ve verimli ovalara açılan yollar buradan

geçmektedir. İşte Kırhi (Korha Memleketi)’nin

önemi buradan kaynaklanmaktadır.

O halde tarihte bu derece önemli bir yere sahip,

hem doğal hem de tarihi ve kültürel yönleriyle

nadir bulunan türdeki Bırklin Mağaraları

nasıl oluyor da yurtta ve dünyada böyle

unutuluveriyor? Bu soruyu cevaplandırırken

aynı zamanda dünyada mağara turizmi adına

ne tür faaliyetlerin yapıldığına da bir göz atalım.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan

Mammoth Mağarası 100 km uzunluğa sahiptir.

İsviçre Höll-Loch (cehennem ağzı) Mağarası 62

km,

Avustralya’da Weit Mağarası 40 km,

Fransa’da Glaz Mağarası 17 km,

Yugoslavya’da Postonya Mağarası ise 20 km

uzunluktadır. Çoğu sarkıt dikit ve tünellerden

oluşan bu mağaralar ıslah edilmiş, havalandırma,

elektrik tesisleri, aydınlatma hatta tünellerde

küçük elektrikli trenler dahi işletilmektedir.

Avrupa’da “Mağara Bilimi” diye özel bir

alan bulunmaktadır. Bilim insanları, mağara

hayvan ve bitkilerini NBC silahlarına karşı

mağaralardan faydalanma yollarını, soğuk hava

deposu, santral, fabrika kurabilme imkânlarını,

yer altı geçidi olarak kullanabilme imkanlarını,

sel baskınlarının mağaralara aktarılmasını,

elektrik enerjisi üretimi gayesiyle yer altı

sularının toplanması konularında araştırmalar

yapmakta ve araştırma sonuçlarının tatbikine

çalışmaktadır.

Duvarlarında bulunan motif ve resimlerden

ötürü Milattan önceki yıllarda insanlar tarafından

kullanıldığına dair izler taşıyan mağaralar gibi

Page 301: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

299

Bırklin Mağaraları da dünyadaki örnekleriyle mukayese edilerek bir an önce

ve layıkıyla turizm hizmetine kazandırılmalıdır. Bırklin Mağaraları, sarkıt

ve dikitleriyle, kitabeleriyle, eski medeniyetlerin kalıntılarıyla, Antalya

yöresinin Damlataş ve Karain Mağaraları ile kıyaslanabilirken; tünellerinin

uzunluğu ve yüksekliği ile de Fransa ve Yugoslavya’daki mağaralarla

kıyaslanabilir.

SONUÇBırklin Mağaraları, Diyarbakır ilimizin Lice ilçesinde yer almaktadır.

Ülkemizin ve de dünyanın ender bulunan doğal güzellikleri, tarihi ve

kültürel değerlerle süslenmiş varlıklarındandır.

Bu mağaralar bugün maalesef kaderine terk edilmiş durumdadır. Oysa bu

dünya harikası doğa ve tarihi değerleri korumalı, turizme ve ekonomiye

kazandırmanın yollarını aramalıyız. Belki doğal mağaralar oldukça çoktur

ama hem doğal hem de tarihsel stil ve belgeler içerenleri oldukça nadirdir.

Bu benzersiz eserleri turizme açmak için bir an önce hareke geçilmelidir.

Öncelikle burası SİT Alanı ilan edilmeli ve daha fazla tahribata uğramasının

önüne geçilmelidir. Turizme açılması için gerekli olan çalışmalar da bir

an önce başlamalıdır. Öncelikle burada gerekli turistik tesisler, astım

hastaları için yataklı hastane, Bırklin suyunun şişelenmesi gibi ekonomiye

kazandırılabilecek yönleri özel firmalara ihale edilebilir. Mağara yolunda

bazı spor ve entegre tesisleri kurulabilir. Kişi sağlığını düzeltmeye yönelik,

rahatça kalınabilinecek, yöredeki şifalı bitkilerden faydalanma imkânı

sunan profesyonel bir tesis oldukça güzel olacaktır. Eminiz ki bir süre sonra

gerek çevre halkı gerekse turistlerin teveccühü ile burası doğal bir tanıtım

sürecine girecek ve kendi adını tüm dünyaya duyuracaktır.

Şu an itibariyle özellikle üniversitemizden bu konuda bir atak yapmasını

beklemekteyiz. Burası Üniversite ile senkronize olarak İl Kültür ve Turizm

Müdürlüğü işbirliğinde en kısa zamanda “Kültür ve Tabiat Anıtı” ilan

edilmeli ve böylece daha fazla tahrip edilmekten kurtarılmalıdır.

Page 302: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

300

KAYNAKÇA:1. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Şevket Beysanoğlu, 1.Cilt, Ankara 1996, Diyarbakır

Büyükşehir Belediyesi Yayınları

2. M.Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s: 38

3. M.Ş. Günaltay, Yakın Şark ve Mezopotamya, s: 557

4. Kemalettin Köroğlu, Üçtepe I, Ankara 1992

5. xa.yimg.com/kq/groups/18647608/868604471/name/28-+Býrklin.doc

6. www.diyarbakirturizm.com/diyarbakir/haber/259-kultur-sanat-birklin-magaralari-

arastirilmali.html

7. www.diyarbakirturizm.com/diyarbakir/haber/230-guncel-diyarbakir-kaleleri.html

8. www.diyarinsesi.org/yazi/diyarbakiri-anlatmak-24-bereketli-hilalin-icindeki-yildiz-13559.htm

9. www.turkansiklopedi.com/turkiye/66-iller/21025-diyarbakir.html

10. www.turuncusohbet.com/forum/showthread.php?p=8644

Page 303: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 304: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

302

SİLVAN HASUNİ VADİSİ VE HASUNİ MAĞARALARI

Page 305: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

303

Nejat satıcı[email protected]

303

ÖZETHasuni Mağaraları, Silvan’ın 6 km. doğusunda Uluslararası bir yol olan

Silvan-Malabadi köprüsü (Tatvan-Van- İran yolu) yol güzergahında yer

almaktadır. Antik şehir, Albat dağı’nın güney eteklerindeki Hasuni Vadisi’nde

kurulmuş olup Silvan Ovasına hakim bir noktadadır. Hasuni vadisinin doğal

ve arkeolojik yönü bu makalede ele alındı

Hasuni MağaralarıAnadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden biri olan Hasuni

mağaraları arkeolojik değere sahip olup, Mezolitik (Epipaleolitik) döneme

kadar tarihlenmektedir. Yontma taş devri olarak bilinen bu dönemde

insanlar yerleşik hayata geçmiş, kendilerini korumak ve avlanmak için

taşları yontmaya başlamıştır. Hasuni’de bu dönemde kurulmuştur.

Bir kaleyi andıran yekpare kaya parçaları üzerinde oyularak yapılan ve

irili ufaklı 300 odadan oluşan Hasuni Mağaraları kapladığı alan ve mağara

sayısı itibari ile Anadolu’da emsal teşkil etmektedir. Biri kaya kilisesi

olmak üzere iki kiliseye sahip olan Hasuni Mağaraları koridorlarla birbirine

bağlıdır.

Hasuni Mağaraları, antik dönemde özellikle Hıristiyanlığın ilk yayıldığı

dönemlerde ve orta çağda önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur.

Page 306: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

304

Birçok odadan oluşan kaya kilisesinin yanında,

Ortaçağ’da mağaraların alt kısımlarındaki düz

alanda Silvan yöresine özgü renkli kesme taşlar

kullanılarak bir kilise daha inşa edilmiştir.

Kaya parçalarının dizilmesiyle taş yollar ve

kayaların oyulması ile çıkış merdivenleri,

sarnıçlar, su arkları, kiliseleri, dokuma atölyeleri

gibi şehirleşmenin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını

karşılayan önemli yapılara sahiptir.

Hasuni mağaraları Diyarbakır’ın en büyük

ilçelerinden biri olan Silvan’ın 6 km. uzaklığında

Silvan-Malabadi karayolunun sol tarafında

bulunan ve yörede Hesune, Hasune veya Hasuni

olarak adlandırılan mağara topluluğudur.

Anadolu’nun en eski mağara yerleşim

yerlerinden biri olan Hasuni Mağaralarını

araştıran Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten, Diyarbakır

çevresinde 1.161’i yapay, 2.418’i doğal

olmak üzere toplam 3.579 mağara ve kaya

sığınağını tespit etmiştir. Diyarbakır’daki yapay

mağaraların ¼’ü Hasuni’dedir

Diyarbakır Müze Müdürlüğü tarafından bir

dönem kurtarma kazısı yapılmıştır.

Yapılan bu kazılar yüzeysel olup çok yetersizdir.

Geniş çaplı bir kazı ve araştırmaya ihtiyaç

duyulmaktadır. Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten 1946’da

Silvan çevresinde kalkolitik, bakır veya tunç

çağına ait yerleşme tabakaları tespit etmiştir.

Hasuni Mağara Şehri, Kültür ve Tabiat Varlıkları

Kurulunca 1990 yılında doğal sit alanı olarak

ilan edilerek birinci derece arkeolojik alan

olarak tescil edilmiş ve yasal koruma altına

alınmıştır. Diyarbakır il sınırlarındaki en büyük

mağara topluluğu olan ve koridorlarla birbirine

bağlı 300 mağaradan oluşan hasuni mağaraları

bir ortaçağ şehri görünümündedir.

Page 307: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

305305

Kayalara oyularak yapılan ve bir kaç bölümden oluşan Hasuni Kaya kilisesi

dini amaçlı kullanılan en eski mabetlerden biridir. Tepesi huni şeklinde

olan dört katlı kaya kilisesinin yanında muhtemelen eğitim amaçlı olarak

kullanılan ve bir mini amfi tiyatroya benzeyen beş basamaklı merdiven

vardır.Tahrip edilen Hasuni Kaya Kilisesi, Hıristiyanlığın yayıldığı ilk

dönemlerden 13. yy.a kadar kilise olarak kullanılmıştır.

Antik Hasuni Kaya kilisesi’nin tüm duvarlarında kayaların kazınması ile

duvar delikleri ve kulplar yapılmıştır. Ayrca kapı üstlerinde ve pencere

kenarlarında kazınmış farklı kabartmalar da bulunmaktadır.

Kilise duvarındaki pencere ve işaretler

Mini amfi tiyatroya benzeyen ve kaya kilisesinin devamı sayılan önü açık

bir mağara odası bulunmaktadır. Kilisenin yanındaki bu alanının eğitim

amaçlı kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Page 308: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

306

Mini amfi tiyatro

Kilise ile amfi tiyatronun arasındaki boşluğun

tavanı tuğla ve taş ile örülerek kapatılmıştır.

Kapatılan yerin kubbe kısmı yıkılmış olup

Bizanslılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Arkeolojik değere sahip olan antik Hasuni Kaya

kilisesi define avcıları ve ziyaretçiler tarafından

halen tahrip edilmektedir. Konuşulan odur ki

definecilerin sahip olduğu bilgi, ilgili birimlerin

SAHİP OLDUĞU bilgilerden daha fazladır. Ve biz

burada bir kültür mirasının yok edilmesini ilgi

ile seyrediyoruz sadece....

Hasuni Mağara Şehri’nin eteklerindeki düzlükte

kesme taşlarla yapılan bir kilise vardır. Tavanı

yıkık olan ve kimler tarafından yapıldığı

bilinmeyen kilisenin yapım tarihi de belli değildir.

13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmekte Silvan

yöresine özgü beyaz kesme taşlarla 13. yüzyıl

da yapılan Hasuni Kilisesi yapımında Silvan

yöresine özgü renkli kesme taşların kullanıldığı

kilise, define avcıları tarafından tahrip edilmiş

olup gerçek bir korumaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Hasuni’de yaşayan insanlar kendi teknolojilerini

yaratarak Yaşamlarını kolaylaştırma yoluna

gitmişlerdir.Yer şekillerini kullanarak sarnıçlar

yapmış ve kayaları oyarak arklarla (Kanallarla)

sarnıçları birbirlerine bağlamışlardır.

Kışın yağan kar ve yağmur suları ile sıralı

Page 309: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

307

olarak yapılan sarnıçlar su ile doldurulmuştur. Belli aralıklarla oluşturulan

sarnıçlardan ilki dolduktan sonra taşan su kanallar aracılığıyla ikinci

sarnıca akmaktadır.İkinci sarnıçtan taşan su yine kayaların kanal şeklinde

oyulması ile üçüncü sarnıca akmaktadır.

Birbirlerine kanallarla bağlı olan su depoları (sarnıçlar) sayesinde İnsanlar

mevcut su ihtiyaçlarını kışın karşıladığı gibi depolanan suyu yazın da

kullanmışlardır.Ayrıca mağaraların içinde yapılan sarnıçlar da vardır.

Birbirlerine kanallarla bağlı olan su depoları (sarnıçlar) dışında arklarla

sular mağara içlerine akıtılmıştır. Yine arklarla suya yön vererek tahliye

etmişler veya ihtiyaçlarına göre tasarlamışlardır.

Hasuni mağara şehrinde ulaşımı rahat yapmak için kaya merdivenleri

yapılmıştır.Kayalar kazınarak merdiven basamakları haline getirilmiştir.

Bu çıkış-iniş merdivenlerinin bir kısmı zamanla aşınmıştır. Bazı kaya

merdivenleri günümüzde kullanılır durumdadır.

Hasuni Mağara Şehrindeki en yüksek nokta piramide benzemektedir. Ne

amaçla yapıldığı bilinmeyen ve dört bir tarafı uçurum olan kaya kütlesinin

tepesi düzleştirilmiştir. Buraya muntazam şekilde yontulmuş kaya

merdivenlerle çıkılmaktadır. Mabet veya Sunak yeri olarak kullanıldığı

sanılmaktadır.

Page 310: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

308

Şehrin giriş kısmında taşların döşenmesiyle geniş

basamaklı taş döşeme yollar yapılmıştır.

Koruma amaçlı yapılan mağaralara ait kapı girişleri

Hasuni Mağara Şehrindeki koridor, oda ve pencereler

Hasuni’de mağaraların sütun ve duvarlarına oyulmuş

asma yerleri

Page 311: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

309

Hasuni’de mağaraların iç kısımlarında küçük havuzlar bulunmaktadır

Odaları bir birinden ayıran kaya duvarlar

Çok katlı mağaralar tarihin ilk gökdelenlerinden biri olan ve antik çağdan ortaçağa kadar

yerleşimesahne olan hasuni mağara şehri bulunduğu vadidenSilvan ovasını gözlüyor.

Hasuni Mağaralarının turizme kazandırılması Silvan ve bölge ekonomisi

için önemlidir. Bir mağara cenneti olan Silvan, tarihi, doğal ve kültürel

zenginlikleriyle turistik çekiciliğe sahip önemli yerlerden biridir.

Hasuni Mağaraları gün geçtikçe yerli ve yabancıların ilgisini çekmektedir.

bacasız sanayi denen turizmi canlandırmak İçin Hasuni’ye turlar

düzenlenmelidir. Antik Hasuni mağara şehri yeterince tanıtılmamıştır.

300 mağaradan oluşan Hasuni Mağaraları turizme kazandırılmalıdır.

Antik Hasuni mağaralarının turizme kazandırılması için öncelikle yolunun

asfaltlanması, insanların rahatça çıkabilmesi için yöreye özgü taş

döşeme merdivenlerin yapılması, aydınlatma ve çevre düzenlemesinin

Page 312: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

310

yapılması gerekmektedir. Hasuni’nin turizme

kazandırılması ile başta Silvan olmak üzere tüm

bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesine katkı

sağlanacaktır.

Silvan ilçesi tek başına tarihi, doğal ve kültürel

zenginlikleriyle bölgenin turizm merkezi

olabilecek kapasitededir.

Antik Hasuni Mağara Şehri dışında Diyarbakır il

sınırlarındaki yapay mağaraların yaklaşık yarısı

Silvan ilçe sınırların-dadır.Başta 300 mağaradan

oluşan Hasuni olmak üzere, muhteşem doğası

ile Derika Mukure mağaraları, döneminin kral

dairesi olan 2 yataklı Temtemburg mağarası,

Doğal ve yapay mağaların bulunduğu Hamido

Mağarası, Kral koltuğu denen Pezan Mağarası,

Keftar Mağarası ve Ga mağarası gibi pek çok

mağara vardır.Yapay Ve doğal Mağaraların

Bulunduğu Derika Mukure Bölgesi Silvan,

Malabadi Köprüsü civarında.

Derika Mukure Mağaraları 1- Silvan

Çağının kral dairesi olan Temtemburg

Mağarasına oyulmuş kaya merdivenlerle

çıkılmaktadır. Girişin sağ ve sol tarafında

kayaların oyulması ile divana benzeyen oturma

veya yatma yerleri yapılmıştır.

Temtemburg Mağarası - Silvan

Başta dünyada dolgu sistemiyle yapılan tek

kale-şehir olan Silvan kalesi, Dünyanın en geniş

taş kemerli köprüsü olan Malabadi Köprüsü,

bölgemizin en büyük ve eski camilerinden biri

olan Selahaddin-i Eyyubi Cami, Efsane aşka

konu olan Zembilfroş Burcu, Eyyubi eseri Kot

Minarenin yanında Kaleleri, camileri, kiliseleri,

köprüleri,mağaraları, efsaneleri, eşsiz köşk

ve konaklarıyla bin yılı aşkın süredir kutlanan

Gülan ve Murat Şenlikleriyle tanıtılması gereken

bir turizm merkezidir. Silvan, sahip olduğu

değerleriyle bölge ekonomisini canlandıracak

önemli yerlerin başında gelmektedir.

Page 313: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 314: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR İLÇELERİ VE DOĞA GÜZELLİKLERİ

Page 315: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 316: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

314

HANİ İLÇESİ

Page 317: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

315

Mehmet Ali AbakayAraştırmacı-Yazar

diyarbekirimtv21@hotmail.

com

315

ÖZETHani, Diyarbakır’ın ele alınmamış ve tarihte kimi kalkışmaların, savaşların

yapıldığı alanda yer alan ilçelerinden biridir. Bu tebliğimizde Hani hakkında

eserlerde yer almış kimi saptamaları sunacağız, konu hakkında kimi

eleştirileri beraberinde vereceğiz.

Cumhuriyet Dönemi’nde Hani İçin Belirtilen BilgilerDiyarbekir İl Yıllığı (Basri KONYAR): “Diyarbekir’den çıkılarak (Telalo) köyü

altından sola sapılırsa (Baybuni) ve (Ağviran) köylerine uğranır. Ağviran’ın

bir az ilerilerine kadar, çorak bir yükseklikte dümdüz uzanan ham bir yol

takip edilerek birden Bodur meşelerle bezenmiş bir sırta çıkılır.Soldaki

tepeler yemyeşildir., bu ağaçların arasında kırmızı çamurdan yapılmış

birkaç ev görünür. Az aşağısında bir pınar vardır. Fakat adı üç pınardır.

Suyu derinden gelir ve toprak kokar.

(Seypin) den sonra ağaçlıklar biter. Karşıyı saran sıra dağlar iki büyük ve

güzel köyü yamaçlarında saklarlar. Yol üzerinde yıkılmış taşlıklar burada

bir vak’a geçtiğine ve birinin öldürüldüğüne işarettir. Bu muhitte bir vak’ayı

hatırlatmak için böyle basit ve amelî abideler yığılması yayğın bir adettir.

Buradan sonra güzel bir şose, tekerleklerin altına serilmiş bulunur. İki taraf

ağaçlıklıdır. Ve artık Hani görünmeye başlar.

Hani Kasabası Diyarbekir’e 60, Lice’ye 25 kilometredir. Denizden 1200

metre irtifaında, şarktan garba uzanan iki silsilenin ortasında beş kilometre

arzında gayet mümbit ve mahsuldar bir ova üzerindedir. Suları güzel,

havası sağlamdır. Hani’de 327 ev ve 46 dükkân mevcut bulunması iktisadi

vaziyetini gösterir.

Oldukça muntazam bir hükûmet konağına maliktir. Bu konak önünde

meşhur ve eski bir kaynak olan (Aynı Kebir)) bulunmaktadır.

Bu su, Hani dağının eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli bentlerden

çıkarak büyük bir havuz teşkil eder. Bu gözlerin yedisi havuz içine alınmıştır.

Yazar,”Hani’nin bazı evleri taş yapı ve sıhhî şeraite muvaffaktır. Yalnız

sokakları dardır.” şeklinde genel bilgileri sıralar. Diyarbekir İl Yıllığı’nın

hazırlayıcısı olan Basri KONYAR’ın 1934’te yaptığı bu tespit üzerinden

yıllar geçti. Şimdi Hani’ye baktığımızda değişen fazla bir durum yoktur,

Page 318: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

316

adeta. Hani, iş alanlarının olmadığı, daima

göç veren bir ilçedir. Şehirle fazla bağlantısı

olmayan, kendi ürettiği ile yetinmeye çalışan,

kısıtlı ekim alanlarına sahip olmasına rağmen

toprakla didişen insanın emeğinin karşılığını

aradığı ve bulduğu bir ilçemizdir.

Basri KONYAR’ın Hani hakkında verdiği diğer

bilgiler:

“1291 de Palo kasabasına merbut olan Hani bu

gün Lice kasabasına bağlı otuz beş köylü ve on

bin yüz elli üç nüfuslu büyük bir nahiyedir.

Buğday, arpa, pamuk, darı mahallî mahsulatın

başlıcalarını teşkil eder. Ziraat usulü iptidaidir.

Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin

etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur.

Güneşe mütevvecih cebhelerde hemen hüdayinabit

denecek kadar az bir emekle mükemmel başlar

vücuda getirilmiştir. Üzüm mühim bir varidat

temin eder.

Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır.

Dağlık ve meşelikli olan arazide en çok beslenen

keçidir. Koyun, at, öküz, eşek dahi beslenmekte ve

mahsulâtı hayvaniyeden istifade edilmektedir.

Bu gün belli başlı bir san’atı olmayan nahiyenin

ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla

kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır.

Çiftçilik ve çobanlıkla meşgul olan halk iptidaî bir

saffet içindedir. Ev işlerini görmek, ekin ve harman

işlerine yardım etmek bilhassa kasabalarda

kurulan pazar yerlerine gitmek kadınların esas

meşguliyetlerini teşkil eder.”

Tarihi EserlerBu bölümde yaptığımız araştırmalardan elde

edilen kaynaklardan İlçemize ait tarihî eserlere

ilişkin verilen bilgiler sunulacaktır. Kaynaklar

arasında benzer yönler, tekrarın olmaması için

gerekmedikçe alınmamıştır.

Yasin MinaresiYasin Minaresi olarak adlandırılan yapı, daha

önce yıktırılan bir camii’den kalmıştır. Kimi

kaynaklarda yapının gözetleme kulesi olarak

yapıldığı yer alsa da minare, teknik ve biçim

olarak Silvan’da bulunan Kırık Minare ile

benzerlikler taşımaktadır. Muhtemelen Moğol

Saldırıları döneminde camii yıktırılmış bir

minaredir. Yapının deprem sonrası yıkılması

ihtimali üzerinde durulsa bile Silvan’daki

benzer minare tarzını taşıması ve yarıya

kadar yıktırılmış olması, akla Moğol Dönemi’ni

hatırlatır.

Basri KONYAR“Hatuniye Medresesinin bir az ilerisinde kasaba

haricinde kalmış bir minare ile harab bir cami

görülür. Diyarbakır minareleri gibi dört köşeli

olan bu minarenin üç katlı olduğu anlaşılıyorsa

da üst kısmı yıkılmıştır. Birinci kısım 15-18

metre irtifadadır. İkinci kısım 12, üçüncü kat

da 10 metre yükseklikte vardır. Birinci kemerin

altında çepeçevre (Ayetülkürsi) yazılmıştır. İkinci

kemerin altında ve şimale müteveccih cebhesinde

diğer bir yazı mevcud ise de tesiratı havaiye

ile okunamaz bir hale gelmiştir. İnşa tarzı ve

yazıların fark edilebilen karakterine göre bu eser

Artukoğullarına aid olmalıdır.” Minare hakkında

ayrıntılı bilgi veren KONYAR, Silvan’daki yıkık

minare ile bağlantı kurmamıştır.

Page 319: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

317

YatırlarBasri KONYAR’ın tespitleri:

“Bu minarenin (Yasin) az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır. Vaktile çocuğu

olmayan kadınların, hastalığa tutulanların, müşkül vaziyette kalanların şifa

ve necat umdukları bir makam imiş. Sık sık vaki olan ziyaretlerde kurbanlar

kesilir, hep gelenlere helva ve ekmek dağıtılırdı. Kasabanın şimal tarafında

bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfundur. Torunları merkadin

etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar bir iki köyle

kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki

saat garbı cenubisinde (Piri Leşkeriyan ) köyünde peygamber oğullarından

Mehmed Askeri’nin kabri vardır. Bu da vaktile çok ziyaret edilen bir makam

imiş.”

Kazım BAYKAL’ın 1939 Yılındaki tespitleri:

“Hani’de Şeyh Bedrettin Türbesinin yanında tepesi yıkılmış eski büyük bir dört

köşe minare var. Okunması güç iki kitabesinden üstte dört yüzü kuşatan bir

ayetel-kürsü ile altında yalnız (hams) kelimesi okunabilen ve diğer kelimeleri

okunamayan evvelki kitabenin bir parçası var. Yazı Artık oğullarının Nesih

yazısıdır. İsim ve tarih olmadığı için kime ait olduğu anlaşılamadı.

Yine Kasabanın üstünde (Cafer Tayyar) dedikleri bir türbe ve minare var.

Yanında metrûk bir mescit görülüyor. Türbede isim ve kitabe yoktu. Yalnız

duvarlarında Artık-Beysan oğullarına ait süslü kûfi yazılı kitabe kırıntıları

görülüyor. Minare dört köşe üstünde ve yan yüzlerinde küçük mihraplar

var. Asıl makberin sandukasının baş ucunda mevcut lafzayı celâl diğerinde

Allah, Muhammet yazılı. Bu madeni alem alevilik arzediyor. Halk asıl Cafer

Tayyar’dır diyor, fakat değildir. Çünkü o zat bu civarda ölmemiştir Olsa, olsa

Ali’nin ahfadından biridir.

Hani’de bize bir kupa gösterdiler., onbeş santim kutrunda sadeftir. İçinde oyma

ve çok kıymetli sanat eseri olan ince yazılar var. Bu kupanın bir muhabbet

tılsım tası olduğu zannedilir. Yazılar birkaç ayet, on iki imamın ve eshabı

kehfin adlarını ihtiva ediyor. Kupanın bir köşesi kırılmış, bu çok kıymetli sanat

eserinin iyi muhafaza edilmesi gerekiyor.”

Halkın psikolojik rahatsızlıklar için Şeyh Bedreddin Yatırı’na, sarılık hastalığı

için de Aynkesir’e hastalarını götürmesinin beraberinde çevre illerden ve

ilçelerden de bu iki mekâna ziyaretçi eksik olmaz.

Page 320: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

318

Şeyh Bedreddin Türbesi, ilçe merkezinde olduğu

için iyi korunmuş ve dış tahriplerle karşı karşıya

kalmamıştır. Sarılık hastalığına iyi geldiği

söylenegelen suyun da folklorik bir zenginliğe

dayalı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü

bu hususta birçok yerde bu tarz gelenekten

kaynaklanan tedavi biçimlerine rastlanır.

Şeyh Muhammed Askerî Mezarı, Hani ve Dicle

sınırında yüksekçe bir tepede bulunmaktadır.

Gittiğimiz bu mezarda Şeyh Muhammed

Askerî’nin bayrağı-sancağının oldukça yıpranmış

olduğu görüldü. Kabrin onarımında kitabenin

aslının dış cephede bölünerek yerleştirilmiş

olduğu görüldü. Leşkeriyan Köyü’ne bakan

tepede bulunan mekânda içme suyunun

bulunmayışı, yolunun yapılmamış oluşu, bu

ziyarete ulaşmayı güçleştirmektedir. Seyyid

olan Şeyh Muhammed Askerî’nin ayrıca soy

kütüğü de türbede çerçevelenmiş biçimdedir.

Halkın Caferî Tayyar olarak saygı gösterdiği

türbe ve türbenin ismini alan camiî, son

dönemde restore edilmiştir. Tarihî kabristanın

deprem sonrası ortadan kaldırılması ile birçok

kitabeli mezar tahrip edilmiştir. KONYAR’ın

verdiği bilgiye dayanan kimi araştırmacılar,

Caferî Tayyar’ın burada olduğunu zannederek,

eserlerine de bu bilgiyi aktarmışlardır. Sancaktar

olan Caferin şehid düşmesi ile gömüldüğü

alan belli iken, halkın maneviyatta bir

parçasının buraya düştüğünü ifadesi, hakikatle

bağdaşmamaktadır. Belki de bu katıldığı

savaşta yaralar almasına, kollarının kesilmesine

rağmen sancağı düşürmeyen Cafer’in hatırasını

canlı tutma adına söylenegelen ifade, Hadis-î

Şerif’te Hazreti Muhammed’in kendi akrabası

olan Cafer’e “Tayyar” lakabını vermesi de

söz konusudur. Cennetle müjdelenen isimler

arasında yer alan Caferî Tayyar’a hürmeten bu

hatıra yaşatılıyorsa da doğru olan belirtilmelidir.

Ulu Cami Basri KONYAR, camii için şu tespitlerde bulunur:

”Kasabada iki cami bulunur. Büyük cami, sade

ve metin bir tarzda işa edilmiştir. Minaresindeki

mahkûkât üç asır evvel yapıldığını gösteriyor.

Kapısı üstündeki kitâbe 1091 de tamir edildiğini

bildirmektedir.”

Kazım BAYKAL ise, yapının Osmanlı olduğunu

belirtir:

“Hani’nin Ulu Camii de eski fakat kitabesi yok, tip

Osmanlı tipidir. Sonradan tamir görmüş yanındaki

ikinci parça yıkılmak üzeredir.”

Ara ALTUN, 1971 yılında Ulu Cami için şu

tespitleri sıralar:

“Dikdörtgen bir alanı kaplayan ve kuzeyinde

bir minaresi olan yapı, çeşitli onarımlara işaret

etmektedir. Doğuda ve batıda birbirinden

yükseklik farkları bulunan iki bölümden meydana

gelmektedir. Özellikle doğuda fevkâni bir durumu

vardır. Bir su kaynağının kenarında olması

yüzünden yüksekçe bir setin üzerine yapılmıştır.

Doğu kısmının altında bir sıra dükkân seçilir.

Bunların basık kemerli dört kapısı sete açılır.

Setin istinat duvarını meydana getiren taşlardan

bazılarının işlenmiş oldukları görülür. Minare

bu gün yapıdan dışarıda kalmış, kuzeyde, evler

arasına sıkışmıştır. Kare plânlı minarenin kesme

taş yapısı ortada bir silmeyle ikiye ayrılmıştır.

Şerefe bölümünde de konsolları çok aşınmış bir

silme seçilirse de bundan yukarı kısmı yuvarlak

Page 321: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

319

ve geç devir eklidir. Birinci kısmın üst silmesinde kitabe bozuğu birkaç işli taş

seçilebilir.”

ALTUN, incelemesinin sonunda “Artuklu devrine konması şüpheli bir yapı

olmakla birlikte bazı kısımları ve minaresi hakkında genellikle Artuklu yargısı

bulunduğundan “ dolayı eseri çalışmasına aldığını belirtir.

Rahmi Hüseyin ÜNAL’ın Tespitleri:

Ulu Cami: Hani ilçesi içinde, belediye ve kaymakamlık binalarının yer aldığı küçük meydanda, Ayn-i Kebir adı ile anılan su kaynağının kenarındadır. Muhtelif devirlerde geçirdiği onarım ve değişikliklerle ilk şekli bozulmuştur.

“Yapının batı yüzüne yerleştirilmiş taçkapıdan, bu gün avlu olarak kullanılan

bir mekana girilmektedir. Caminin üzerinde yer aldığı arazi kuzey-güney

yönünde eğimli olduğundan, güneyde, su kaynağına bakan cephenin zemin

katına küçük dükkanlar inşa edilmiştir. Ortada iki dikdörtgen paye, yanlarında

ise duvarlar üzerine dayanan üç kemer gözü avluyu ikiye bölmektedir. Bu

bölmelerden kuzeydekinin üzeri açıktır. Güneyde kalan ve üzeri düz beton bir

çatı ile örtülmüş olan kısım, silindirik sütunlar üzerine oturan üç kemer gözü

ile cepheye açılmaktadır. Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme

ile belirlenmiştir.

Avlunun kuzeybatı köşesinde, biri batı, diğeri de kuzey duvarına yerleştirilmiş

iki kapı görülmektedir. Cami hariminin iki ayrı bölümüne açılan bu kapılardan

batıdaki lışılmamış formdan üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır.

Muhtelif tarihlerde yapılan köklü onarım ve değişiklikler, yapının il şekli

hakkında kesin önerilerde bulunmamızı engellemektedir.”

ÜNAL, batı harimi taç kapısı üzerinde yer alan kitabe çözümlemesi:

”1093/1682 yılında yenilenmiştir. Sene 1093/1682 “ Minarenin çatıdaki

kapısı üzerindeki kitabeyi de “1067/1656-57 yılında yenilenmiştir.” olarak

kayda geçmiştir.

Yazar, “Bu iki kitabeye göre 1657 ve 1682 yıllarında iki defa onarım görmüş

olan yapının ilk inşa tarihi, (...) bilinmemektedir. İlk yapı muhtemelen Artuklu

devrinde inşa edilmiş, tarihi bilinen ve bilinmeyen onarımlarla asli hüviyetini

Page 322: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

320

kaybederek bu günkü şeklini almıştır.” der.

Yapının yabancıya aidiyeti konusunda halk

arasında “Acem” ifadesi, akla İranlıları getirir.

Bu yanlış bir bilgilemedir. “Acem”, Arapça’da

yabancı manasını taşıdığı için, ifade edilen,

yapının yerlilerce yapılmadığıdır. Silvan’da,

Hazro’da bulunan camiiler için de “Acem Camii”

denilmektedir.

Camiî’nin altından akan su gözeleri’nin mutlak

surette Roma Dönemi veya öncesine dayandığı

muhtemeldir. Hani’ye hâkim üst kısımdaki

dağların eteğinden akıp gelen su kaynağı,

ilçenin bahçe ve ekin sulama ihtiyacını geçtiği

alan itibariyle karşılamaktadır. Yalnız suyun

geçtiği alanda bulunan Zeynebiye Medresesi ve

Yasin Minaresi, su arklarının sağlam yapılmamış

olması sebebiyle daima nemli olmasıyla dikkat

çekmektedir. Özellikle Medresede olan nem

oranını azaltmak için su kanalının iyi bir biçimde

yapılması esastır.

Medrese KONYAR, 1932 senesinde araştırmalarda

bulunduğu Hani Medresesi için “Diyarbekir

Yıllığı’nda şu bilgileri verir:

“Hani’de en şayanı dikkat bir eser olan bu medrese

görülmeğe değer bir san’at mahsûlüdür. Beyaz bir

taştan kubbeli yapılmış ve biraz eksamı yıkılmış

olmasına rağmen mimarı henüz içinden çıkmışa

benzemektedir. Alınan fotoğraflar iç kısmın

büyük eyvanını ve diğer aksamı göstermektedir.

Eyvan, tavana kadar münakkaştır. Arka tarafa

küçük fakat müsenna dört kapı açılmıştır.Büyük

avlunun etrafında çok güzel hatt ile çepeçevre

(İnnafetahna) yazılıdır.Asıl kapısı örtülüştür.

İç havuza su giden kısmın etrafına da boydan

boya (Yasin) yazılmıştır. Bu yazı ezıcık bozuktur.

Medresenin en mühim kısmı dört kemer üzerine

oturtulmuş olan ve şimdi kubbesi yıkılan

parçasıdır. Burada da büyük ve okunaklı çok güzel

bir sülüs ile çepeçevre (Ayetülkürsi) yazılıdır.

Halk(Zeynep) adında bir kadın tarafından

yaptırıldığını beyan etmektedir.

1292 Tarihli bir kayıtta Hani kasabasının

Hatuniye medresesile merbutatından olup Mardin

sancağına tabi Hasankeyf’te bulunan Zeynebiye

zaviyesinden bahsedilmektedir.

Mardin’e bağlı (Kızıltepe)den ileride Hatuniye

kalesi vardır ki Sancar şahın validesi tarafından

bina edilmiştir. Buna(Suri Hatuniye) denilmektedir.

Şu halde hani’deki bu emsalsiz eser de kıymetli

nümunelerindendir.”

Kazım BAYKAL’ın açıklaması:

“Hani’de Zeynebiye medresesinin yalnız

kitabelerini ihtiva eden mihrabı var. Selçuk-Artık

devri sanatının ilk enmüzecidir. Mihrabın üstünde

müstatil bir şekil süs, iki tarafında sekiz köşeli

ikişer yıldız görülüyor. Bunların içinde isim ve

tarih yazılı fakat okunamıyor.”

1971 yılında yaptığı incelemede, Metin SÖZEN’in

ve Z.YALAZKAN’ın incelemelerinden yararlanan

Ara ALTUN,

“Bu gün sadece mihrap duvarı ile bunun iki

yanındaki iki kubbeli mekan ile avlunun bir

kısmına ait duvarlar ayaktadır. Bir eyvanın

iki yanındaki kubbeli odalar düzeninin

Page 323: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

321

kuzeyinde muhakkak ki bir avlu vardı. B. Konyar’ın kaydından avlunun

kubbeli olabileceği bir anlam çıkmaktaysa da bu gün için bunu kesinlikle

anlayabilmek mümkün değildir.” demektedir.

Yazar, incelemesinin sonucunda karşılaştırmalar yaparak, medresenin

Artuklu yapısı olarak kabul edilmesinin şüpheli olduğunu belirtir : ”B.

Konyar’ın ‘Üslûp Selçuk tarzının kıymetli numunelerindendir’ dediği

ve Mardin/Kızıltepe Hatuniye Kalesi, Hasankeyf Zeynebiye Zaviyesi ile

bağlantılar kurmağa çalıştığı yapı için m. Sözen, XIII. Yy. ortası ve sonunu

ileri sürer. A. Gabrıel, yapıyı süsleme ve dinî kitabeler uslubundan XIV.-XV.

yy. a koymak ister. Artuklu devri yapısı olup, Çermik / Haburman köprüsünü

yaptıran Necmeddin Alpi’nin kızı Zübeyde Hatun tarafından inşa ettirilmiş

olduğu görüşüne katılacak verilere sahip değiliz. Yapının Artuklu Mimarî

Uslubu hakimiyetindeki bölgede daha geç devirde XIII: yy.ın sonlarında

yapılmış olabileceğini düşünmek mümkündür. Bu bakımdan şimdilik

Artuklu devrine konması şüpheli bir yapı olarak görülmelidir.”

Metin SÖZEN’in Tespitleri:

“XIII. Yüzyılın başlarından kalmış olması muhtemel ve bezemelerinin

zenginliği ile beliren bir medrese örneği de Hani’de bulunmaktadır. Hatuniye

Medresesi adıyla tanınan bu medresenin bir Artukoğuları Devri yapısı olması

muhtemeldir. Aynı devirden kalma daha erken, 1211/1212 tarihli Harzem

Medresesi gibi, Hani Hatuniye Medresesi de yıkılmış, çok az kısmı ayaktadır.”

Rahmi Hüseyin ÜNAL’ın Tespitleri:

“Zeynebiye (Hatuniye) Medresesi: İlçe merkezinde, Ulu Cami’nin birkaç yüz

metre güney-batısında , mahalle içindedir. Büyük bir kısmı harap olmuş,

yalnız kıble eyvanı ile eyvanın iki yanındaki kubbeli hücrelerin temelleri

ayakta kalabilmiştir. Kuzey kesimi tamamen yıkılmış, taş ve toprak yığını

haline gelmiştir. 1940 yıllarında , kesme taşlardan bir kısmı sökülerek bir

ilkokul inşaatında kullanılmıştır. Birkaç yıl önce, eyvanın ve yanlarındaki

hücrelerin içindeki molozlar temizlenmiş, eyvanın ağzı kırma taştan bir

duvarla kapatılmıştır.

Temellerin büyük bir kısmı moloz yığını altında kaldığından, mekanların

dağılışı tesbit edilmemekte ve yapının tamamının plânı çıkarılamamaktadır.

Medreseyi nispeten sağlamken görmüş olan B. Konyar’ın verdiği bilgiler açık

değildir. Tahminlere göre yapı avlulu medreseler grubundadı. Ortadaki avlu

Page 324: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

322

tamamen mutemelen bir kubbe ile örtülüydü.”

ÜNAL’ın medreseye ilişkin diğer tespitleri:“Medresenin halen görülebilen kesiminde

duvarlar içten ve dıştan düzgün kesme taşlarla

kaplıdır. Güneybatı köşesindeki dikdörtgen

plânlı hücreye(B) (5 m 10 x 6 m 20 ), kuzeydoğu

köşesindeki küçük bir kapıdan girilmekteydi. Bu

hücrenin pandantifler üzerine oturan kubbesinin

bir kısmı, 40 yıl kadar önce ayaktaydı. Küçük Bursa

kemerlerinden oluşan bir kemerleme şeridinin üst

kısmında, ikişer burmalı kaytan arasına alınmış

bir ayet şeridi kubbe eteğini dolanmaktaydı. Ayet

şeridinin üst kısmında da, ince bir mukarnas

şeridi mevcuttu. B. Konyar’ın yayınladığı resimde,

kubbe içinde nebati örnekli şeritlerin de yer aldığı

görülüyor. Bu gün, yazı ve süsleme şeritlerin

tamamı yok olmuştur.”

ÜNAL, detaylı incelediği medrese ile ilgili

bilgileri verirken mimari özelliklere değinir.

Yazar, medresenin süsleme çizimlerinin önemli

bölümünü çizmiş, çalışmalarını bir arada

yayınladığı eserinin kapağına da mihrabın

üst kısmında yer alan panolardan birine yer

vermiştir.

Diğer çizim örneklerini alıntıladığımız ÜNAL’ın

medrese için belirttiği son tespitlerinden:

“Yapının plânı tam çıkarılamadığından, plân

yönünden benzer karşılaştırma yapmak mümkün

olmamaktadır. Yapının nisbeten ayakta kalabilmiş

güney kesiminde, kırık kemer tonozlu bir eyvan ile

eyvanın iki yanında kubbe ile örtülü birer hücre

mevcuttur. Aynı zamanda mescit görevi gören

eyvanlarının iki yanında kubbeli birer mekana sahip

kapalı avlulu medreselerden tespit edebildiğimiz

örnekler şunlardır:621/1224 tarihli Mübarizeddin

Ertokuş Medresesi (Atabey, Isparta)), 649/1251

- 52 tarihli Karatay Medresesi (Konya) 1260-65

tarihli İnce Minareli Medrese (Konya) 677/1279

tarihli Çay Medresesi, 714/1314-15 tarihli

Vacidiye Medresesi (Kütahya), 757/1356 tarihli

Emir Musa Medresesi (Karaman) ve 836/ 1432-

33 tarihli İbrahim Bey İmareti (Karaman) 849) .

Büyük bir kısmı Konya ve yakınlarında bulunan bu

medreseler 15. yüzyıl başlarına kadar uzanan bir

tarih dilimi içinde sıralanmaktadır.

Hatuniye Medresesinin inşa tarihini gösteren

herhangi bir kitabe mevcut değildir. Ayakta kalabilen

kısımlarda taşçı markasına da Hatuniye Kalesi’ni

Sancar Şah’ın annesinin inşa ettirdiğinden söz

etmekte ve hiçbir delile dayanmaksızın Hatuniye

Medresesi’ni de aynı hatunun inşa ettirdiğini öne

sürmektedir. M. Sözen ise B.Konyar’ın verdiği

tarihin müphemliğine işaret etmekte ve geçiş

unsuru olarak pandantiflerin kullanılmış olması

süslemelerdeki istifçilik ve örneklerin şekline

dayanarak yapıyı 13. yy. sonları ile 15. yüzyılın

başlarına tarihlemektedir. A. Gabriel XIV-XV

yüzyıl karakterine uygun olduğunu söylemektedir.

Söylediklerimizi özetleyecek olursak nebati

süslemedeki özelliklere dayanarak medreseyi

en geç 13. yüzyılın ilk yarısına tarihlememiz

mümkündür. Güney eyvanındaki tarih şeridi ile

benzerlik arz eden diğer kitabelerin tarihleri,

yapının tarihini biraz daha öne almamıza imkan

vermektedir. Bu durumda medreseyi 12. yüzyılın

sonu ile 13.yüzyıl başlarına tarihliyoruz.”

Medrese’de yapılan onarımların orijinaliteye

yer yer uymadığı görülmektedir. Bu medresenin

onarımının yapılmasından sonra tanıtımının

olmayışı, sadece onarım ile özelliğini ortaya

Page 325: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

323

koyan anlayış, mimarî üslûbun dışına çıkmasıyla değerini koruyamamıştır.

“Zeynebiye” olarak bilinen Medreseye halkın “Hatuniye” demesinin bir

başka yansımasını mermer ocaklarının yaygın olduğu, Kocaköy’e yakın

alanda bulunan eski yerleşimdeki kayalık alandaki oyma mekânların

birinde “Hatun Köşkü”(Koşka Hatuné) olarak görülür.

İlçelerdeki en önemli medreselerden biri olan Zeynebiye Medresesi,

Çermik’teki Çeteci Abdullah Paşa Medresesi gibi Diyarbakır Medreseleri

arasında bugün de anılmamaktadır, bunu bu medreselerden habersizliğe

bağlamaktayız.

İl Yıllıklarında HaniHani hakkında tespit ettiğimiz bilgileri, Osmanlı Salnamelerinden ve

Cumhuriyet Dönemi il yıllıklarından verirken, tekrar bilgiler, bilgiler arasında

birbirini tekzip eden açıklamalar bulunabilir. Bu konunun araştıranı olarak,

objektif kalma adına yazılanları vermek zorunda olduğumuzu belirtelim.

1967 Yıllığı:”Diyarbakır’a 94 km uzaklıktadır.İlçenin yüzölçümü 415 km

karedir.Toplam nüfusu 13.231 olup bunun 3.573 ü ilçe merkezinde, 9.658

i köylerdedir. Nüfus yoğunluğu 32 dir. 1965 nüfus sayımı geç,ci neticelerine

göre ise ilçenin toplam nüfusu 15.831 dir. Bu nüfusun 4.766 sı ilçe merkezinde,

11.065 i köylerde oturmaktadır. İlçenin 17 köyü, bu köylere bağlı 12 mezrası

ve merkezde 4 mahallesi vardır.” Yıllıkta geçen köylerle mezraların eski ve

yeni isimleriyle nüfusları tablo olarak verilmiştir.

1973 Yıllığı:”Hani kasabası, Diyarbakır havzasının kuzey kenarında, yükseltisi

900 m.ye yaklaşan bir alanda kurulmuştur. 15’km.lik bir şoseyle Diyarbakır-

Genç-Bingöl yoluna bağlıdır. İl merkezine uzaklığı 80 km.dir. Çok eski bir

yerleşme merkezi olan Hani’de belediye teşkilâtı 1887 tarihinde kurulmuştur.

Kasabanın nüfusu, 1970 genel nüfus sayımına göre 5.500 dür. Bunun 2.806

sı erkek, 2.694 ü kadındır. Çarşı, Dereğan, Hamşik ve Zive isminde 4 mahallesi

ve 900 hanesi vardır. Daha önceleri Lice’ye bağlı bir bucak merkezi iken 1958

de ilçe olmuştur.

Hani ilçesinin yüz ölçümü 415 kilometrekaredir. Toplam nüfusu 18.192 olup

bunun 12.692’si köylerde yaşar.”

Page 326: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

324

Yıllığın ilçeye ayrılan bilgileri, ilçeye bağlı

köylerle meraların eski-yeni isimleri ve kadın-

erkek nüfuslarını gösteren tablo ile sınırlıdır.

1995 İl Yıllığı: “Tarihçesi: Kuruluş tarihi çok eski

olan Hani ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak

bilinmemektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö.

8. yüzyılda başlar. Urartu Devleti ve Asurlular

arasında önemli çatışmalara sahne olduğu

bilinmektedir. Daha sonra Nirbi’lerin yerleşme

merkezi olan Hani’nin tarihçesi Diyarbakır

merkezinin tarihçesiyle koşul gitmiştir.

1875’te Palo’ya bağlı bir bucak olan Hani, daha

sonra Lice’ye bağlanmıştır.

Hani’de belediye 1878’de kurulmuştur.

Genel Durum: M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı

I.Salmanasar ile yaptıkları savaşta yenilerek

dağılan Nirbi’lerin yerleşme merkezi olan Hani,

Cumhuriyet döneminde Lice’ye bağlı bir belde

idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu.

Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir

bölgede olan Hani, Artuklulardan kala Hatuniye

Medresesi, Ayn-Kebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi

ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe

sahiptir.

Hani, dağlık bir bölgede kurulmuş olup , ilin

küçük bir ilçesidir. Ancak Silvan’dan sonra

nüfus yoğunluğu en çok olan bir ilçedir.

Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100

kilometrekareye otalama 4 köy düşer. Köyler

ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde

toplanmıştır.

Hani’de geçim tamamen tarım ve hayvancılığa

dayanmaktadır. Buğday, arpa, pamuk ve darı

önemli gelir kaynaklarındandır. Üzüm ve

meyve bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı

olmuştur. Güneşe bakan yerlerde bağlıklar

oluşturulmuştur. Dağlık kısmındaki Meşelikler

odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde

söğüt ağaçları vardır.

Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk,

yaş ve kuru meyvalar ile birlikte ayrıca ilçeden

her yıl kereste satışı yapılmaktadır.

Dicle Nehri Hani’ye 18 km. uzaklıktadır. İlçenin

kum ihtiyacı buradan karşılanır

Yıllıkta “Turistik Yerleri” başlığı altında verilen

bilgiler:

“Hatuniye Medresesi: Sancar Şah’ın Validesi

Zeynep Hanım tarafından 13. yüzyılda yapıldığı

sanılmaktadır.

Ulu Camii: Kesin olarak tarihi bilinmemekle

beraber bir Selçuklu eseri olup, 15. yüzyılda

yapıldığı sanılmaktadır.

Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km.

mesafededir, sarılık hastalığına iyi geldiği

sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gelip

yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi sayısı 10.000 kişi

dolayındadır.

Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km.

mesafededir. Burada kaynayan suda bol

miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp

su akmaktadır.

Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii

Page 327: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

325

ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su Hani

Dağının eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz

oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri

sulandırılmaktadır. Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır. M.

Ö. 2000 yılında Huriler tarafından yaptırılmıştır.”

Hani’nin hakkında bu bilgiler verildikten sonra nüfusa ilişkin rakamlar, bazı

istatistikler bulunmaktadır:

“Hani ilçesinin bağlı bulunduğu Diyarbakır merkez ilçeye olan uzaklığı 97

km.dir. Merkez, Çarşı, Dereli, Zirve Mahallesi olmak üzere ilçe merkezi 4

mahalleden ibarettir.

Hani ilçesinin 1990 yılı genel nüfus sayımına göre toplam nüfusu 37.818

dir. Bu nüfusun 10.302 si ilçe merkezinde geri kalan 27.516’sı köylerde

yaşamaktadır. İlçe merkezinde yaşayan nüfusun 5.298’i erkek, 5.004’ü

kadınlardan oluşmaktadır.”

İlçenin nüfusunun aşağı-yukarı aynı sayılarda seyri, ilçenin daima göç

verdiğini gösterir. Diyarbakır Merkezde tahminen 8000 civarında Hani

nüfüsuna kayıtlı göç eden bulunmakla beraber, İstanbul, İzmit, Manisa,

İzmir, Antalya merkez ve ilçelerindeki Hani nüfusuna kayıtlı çoğu çalışan

15000 civarında Hani’den göç eden nüfus vardır.

Yurt Ansiklopedisi-Diyarbakır Maddesi“Mimarlık tarihinde önemli yeri olan, Hatuniye Medresesi’yle ünlüdür.

Ulu Cami: Belediye ve kaymakamlık yapılarının yer aldığı küçük alandadır.

Yapım tarihi ve yapımcısı bilinmemektedir. Yazıtlarından 1657 ve 1682’de

onarıldığı anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı, birbirinden farklı yükseklikte,

iki bölümden oluşan bir yapıdır.

Eğimli bir alana kurulduğundan, güney yüzüne dükkânlar yapılmıştır. Batı

yüzündeki taçkapıdan, iki sütunla bölünmüş avluya geçilmektedir. Ana

mekân mihrap duvarına koşut üç neflidir.

Hatuniye Medresesi: Ulu Cami’nin güneybatısındadır. Çok yıkıktır. Yalnızca

mihrap duvarı, bunun yanındaki iki kubbeli mekân ve eyvan duvarları

Page 328: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

326

ayaktadır. Yapım tarihiyle ilgili çeşitli görüşler

vardır. Bitkisel süslemesi ve yazılarıyla XIII.

yy’da yapıldığı sanılmaktadır. Mihrap duvarı

tonoza dek taş süslemelidir. Mihrap nişi halat

kıvrımlı silmeyle çevrelenmiştir. Bunun dışında

geometrik süslemeli çerçeve ve en dışta üç dizi

mukarnas bezeme bulunmaktadır. İki yanda

kubbeli mekânların bulunduğu, kapalı avlulu

medreseler planında olduğu sanılmaktadır.”

Borsa 21 Dergisi’nde İlçeler Dizisi’nde Hani Için Yazdığımız Kimi Tespitler“Tarihte Asurluların, Urartuların hüküm sürdüğü

alanlardan biri olan Hani, aynı zamanda

Hurilerin, Nirbilerin merkezi bölgelerindendir.

Nirbilerin başkentliğini yapmış Hani’de bu gün

‘Nirbi’ adını taşıyan köyler halen bulunmaktadır.

40.000 civarında olan toplam nüfusun yaklaşık

11000’i ilçe merkezinde yaşamaktadır.

Dicle Nehrine 18 km uzaklıkta olan Hani’de

tarım, Aynkebir su kaynağından alınan suyla

yapılmaktadır. Meyve bahçeleri, üzüm bağları,

tarım ve hayvancılık geçim kaynaklarını

oluşturur. Kereste üretimi de çevre illere ve

ilçelere pazarlanmaktadır.

1875’te Palu’ya bağlı bir bucak konumundan

çıkartılan Hani, Lice’ye bağlandıktan sonra

1878’de belediyelik olmuştur. Daha sonra ilçe

merkez olan Hani’de günümüzde nüfus, daha

çok kuzeydeki ovada yoğunlaşmıştır.

İlçenin Tarihi Eserleri-Turistik Yerleri: Hatuniye

(Zeynebiye) Medresesi, Ulu Cami, Aynkebir

Havuzu, Yasin Minaresi, Cafer-i Tayyar Türbesi.

Aynkeris suyunun sağlık açısından sarılığa

iyi gelmesi her yıl ilçe nüfusu kadar ziyaretçi

çekmesini sağlamaktadır.

Küçük ve şirin bir ilçe olan Hani, Kocaköy-Dicle-

Lice ve Hazro ilçesiyle komşudur. Bingöl’ün

Ayrıca ilçesiyle kısmen Adıyaman’la sınırı

bulunmaktadır.”

Elbette “Hani” denince Serde (Seren) Köyü’nden

de bahsetmek gerekir. Bunun yanında Cevzé

(Gürbüz), Mukriyan da gezilip görülmesi gereken

köylerdir. Özellikle Serde’de tahrip edilen heykel

ve kaya mezar alanları tarihe duyarsızlığın

işaretidir, geçmişte. Hani, Deyr-î Rakîym (Der-

kâm-Duruköy) ve Ashab-ı Kehf Mağaraları’na

yakınlığıyla önemlidir. İlçe merkezde yer

alan eski mezarlık alanın ilgisizliği de ayrı bir

husustur.

Page 329: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

327

KAYNAKLAR

1. Konyar Basri Diyarbekir Yıllığı sh 363-364 Diyarbekir Vilayeti

Neşriyatı Ankara 1936

2. Diyarbakır İl Yıllığı 1967 Şevket BEYSANOĞLU vd.

3. Cumhuriyetin 50. Yılında Diyarbakır 1973 İl Yıllığı Şevket

BEYSANOĞLU vd.

4. 2000’e Beş Kala Diyarbakır 1995 İl Yıllığı Sh 387-388

5. BAYKAL Kazım Karacadağ Mecmuası Diyarbakır Halkevi Yayın Organı

Cilt 2 Diyarbakır 1939

6. ABAKAY Mehmet Ali Diyarbekirden Esintiler : Hani Borsa

7. 21 Dergisi Diyarbakır Ticaret Borsası Yayın Organı 2003

8. Yurt Ansiklopedisi Diyarbakır Maddesi 1982 İstanbul

9. Beysanoğlu Şevket Anıtları ve Kitâbeleri ile Diyarbakır Tarihi Cilt 1 Sh:

339 vd. Diyarbakır Beldiyesi Yayını Ankara 1987

10. ÜNAL Hüseyin Rahmi Diyarbakır İlindeki Bazı Türk-İslam Anıtları

Üzerine Bir İnceleme Sh 51 Erzurum 1975

11. SÖZEN Metin Diyarbakırda Türk Mimarisi İstanbul 1971

12. ALTUN Ara Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi

İstanbul 1978

13. Abakay.MA. Hani. 2005 yılında Hani Kaymakamlığı “Hani Arkadaş

Matbaası Diyarbakır 2005

Page 330: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

328

KOCAKÖY (KARAZ)

Page 331: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

329

Yahya KAMÇIEğitimci-Yazar

329

ÖZETİlçemizin taş çağlarından beri yoğun bir iskân dokusu ile meskun olduğu,

çevrede bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bu konuda yapılmakta olan

araştırmalarda, başta yörede karga bıçağı denen obsidiyen ve sileks olmak

üzere, çeşitli çakmak taşlarından yontulmuş araç gereç, bol miktarda

bulunmaktadır. Hatta, Ambar vadisinin Goza Çelo mevkiindeki Karna

(Kocaköy’den Görünüm)

höyüğünün 150 m kadar uzağına düşen bir tarlada obsidiyen malzeme

o kadar bol bulunur ki, zamanında bir obsidiyen satış merkezinin burada

bulunduğuna, yahut en azından buranın, bu malzemeyi taşıyan kervana her

nasılsa son durak olduğuna dair kanaat hasıl olmaktadır.. İlçe çevresindeki

tarihi alanlardan hiçbirinde bilimsel bir kazı çalışması yapılmadığı gibi,

bu gibi yerler, definecilerin de tahrip ve yağmasına açık coğrafyadadır.

Bununla birlikte yöre, oldukça zengin tarihi ören yerlerini ihata etmektedir.

Sözgelimi, ilçe merkezinde yarım düzine kadar sarnıç ile bir o kadar kaya

mezarı bulunmaktadır.

Merkez kasabanın 4 km kadar batısından güneye doğru akmakta olan

Ambar Çayı civarında bulunan tabii mağaralardan birkaçı ve özellikle

de Uyuz Mağara, ihtiva ettikleri kalıntılardan, tarihöncesi çağlardan beri

barınak olarak kullanıldıkları açıkça anlaşılmaktadır.

Söz konusu vadide, ayrıca beş altı tane höyük, bir şehir kalıntısı, bir kale,

ikisi yüksek uçurumlara oyulmuş ondan fazla kaya mezarı, barınak olarak

Page 332: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

330

kullanılmış bir suni mağara, taş havanlar,

bulunmaktadır. İlçemizde on kadar höyük, iki

yüzden fazla oyma mağara (bunların önemli

bir kısmı Karaz, (KANİYAALA MAH.ile ARKBAŞI

KÖYÜ arasında 91) Şaklat ve Mendan mağara

köylerinde toplanmıştır. ikincisinde ise 15,

üçüncüsünde ise 10 kadar mağara bir aradadır),

Ambar, Şaklat, Arkbaşı köylerimizdeki üç

ayrı tip kaya mezarının mevcudiyeti ve

burada sayılamayacak daha pek çok tarihi

kalıntı, yörenin, dünya çapında bilinen en eski

medeniyetlerden olan Çayönü ile emsal ve

çağdaş olduğunu düşündürmektedir. İlçemizde

Hurri-Mitanni, Urartu (bu medeniyetten kaldığı

düşünülen Hatun Köşkündeki kale, kaya mezarı,

tüp geçit ve ören yeri kalıntıları, Ambar vadisinin

yukarı mecralarında, Hani ilçemize bağlı Yayvan

Köyünün 5 km kadar batısında bulunmaktadır),

Asur (Speleolojik bakımdan pek kıymetli ve

bakir bir hazine olan, fakat araştırılmadığı için

amatör maceracıların hoyratça gezileri ile

yörenin tamamında olduğu gibi definecilerin

tahripkâr kaçak kazılarına mahal olmaktan

kurtulamayan Bırklin mağaralarında bunlardan

kalan yazıt ve kabartmalar ile duvar kalıntıları

mevcuttur), Med, İskit, Pers, Helenistik/

Selefkos, Roma (Bunlardan kalan Dakyanus

Şehri harabeleri Fis Ovasının batısında yükselen

tepede bulunmaktadır.

Yöre halkı tarafından meşhur Ashâb-ı Kehf

hikâyesinin burada geçtiğine inanılmakta

ve bunların bir makamı da bu civarda

bulunmaktadır.), Bizans, Abbasi, Mervani,

Selçuklu, Artuklu, Eyyubi, Kölemen, Akkoyunlu

ve Osmanlı egemenlikleri yaşanmıştır. Yaklaşık

yüz elli senelik bir tapu kaydından, Karaz’ın o

zamanlar Palu İlçesine bağlı bir köy olduğu

anlaşılmaktadır. Gene yaklaşık yüz yıl önceki bir

sâlnâmeden, ilçe merkezinin bir nahiye olduğu

sonucuna varılmaktadır. Ankara’da, halen müze

olarak kullanılan eski TBMM binasında bulunan

haritada ilçenin ismi (Karaz iken, eski yazıdaki

kaf ve sin harfleri ile) “Karas” olarak yazılıdır.

İlçeye bağlı köylerden Boyunlu, Yazı ile

Şaklat dağlık kesimde; Bozbağlar, Bozyer,

Çaytepe, Suçıktı ve Günalan ovalık kesimde

kurulmuşlardır. Doğuda Arkbaşı ile Tepecik,

batıda ise Ambar köyü, bu iki kesimin sınırına

kurulu bulunan köylerimizdir.

KARAZKürtçe bağ işi anlamına gelen Kar- rez

kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. İlçenin

sınırları içinde çok sayıda bağın bulunması

bunu kanıtlar niteliktedir.

NOT: İlçede son yıllarda sondaj çalışmalarından

dolayı halk genelikle bağlarını bozup sebze,

meyve,tütün ve pamuk üretimine yönelmiştir.

Yörede, tarihi canlandıracak çok sayıda kalıntıya

raslamak mümkündür. İlçede çok sayıda höyük

(örn.Çaytepe Höyüğü), mağara (Karaz,Şaklat

Ambar mağaraları gibi), koruganlık (Kela kafıran

ile kevıri kellı), geçit (Nıkeba wehşan,Nıkeba

tumas gibi) , yol(riya doşırme;kokulupınar mah.

halen kalıntıları bulunup, Urartular döneminde

Page 333: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

331

kaldığı sanılmaktadır.

Tarihi Eserleri Ulu Cami: Üzerindeki kitabeden H.756 yılını göstermektedir.Bu tarihte

bölgeye Artuklullar hakimdi(M.1355)Son yıllarda ilçenin ihtiyacından

camiye ilaveler yapılınca caminin tarihi dokusunda da büyük bozulmalar

olmuştur.Şeyh İsmettullah Efendinin camiye büyük katkısı olup caminin

avlusundaki sutunlar Fis Ovasındaki Dakyanus Harebelerinden getirilmiştir (Şuan ilçe merkezinde dördü minareli olmak üzere, beş adet cami bulunmaktadır.)

Herem:Panayır olarakta bilinir.Burada çok sayıda bazltan yapılmış eşyaya

rastlanılmıştır.

Derun Cami: Gökçen’de Derun Köyünde bulunup,Kocaköy Ulu camiye

benzerlik arz etmekte dir.

Karaz Mağaraları (Kaniya Âla): Kokulupınar Mah. 5 km doğusunda, Seri

Kaniyan mevkiinde 90 adet civarında olup,son zamanlara kadarda barınak

olarakta kulandığı yöre sakinleri dile getirmektedir. Mağaralar yumuşak

kalkere oyulmuş durumdadırlar.Bugüne kadar herhangi bir arkeolojik

çalışma yapılmamıştır.

(Karaz Mağaraları)

Mendo Mağaraları: Karaz mağaralarının bir km doğusunda

Page 334: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

332

olup 13 adettir.

Derindere Civarı: Bu alanda Kortık, Diyarı

Malan eski ev kalıntıları ve seramik parçalara

rastlanılmıştır.

Şaklat Kalesi: Şaklat Köyünde bulunan yapı

harç kullanılmadan yapılmıştır.

Arduç: Burada da kulanılmadan örülmüş sadece

irili birkaç taş bulunmaktadır.

Kafiran Kalesi: Kokulupınar mah hemen

güneyinde bulunan yapı, 1514 yılından sonra

Yavuz Sultan Selimin çaldıran seferi sonrasında

kervanları korumak amacıyla yaptığı

söylenmektedir.

Çıkeyri: Nevala harebenin doğusunda olup

tarımsal etkinliklerin etkisiyle tanınamaz hale

gelmiştir.

Cimeke: Kocaköy’ün Güneyindedir.

Zıbeydi:Tepecik’tedir.

Harem: Kocaköy’ün Güneydoğu’sundadır.

Gundor: Bozbağlar’dadır.

Kalender Kalesi: Çaytepe’dedir.

Mala Hopo: Günalan Köyündedir.

Serkuran: Çaytepe yakınlarındadır.

Kani Karvanan: Çaytepededir.

Mehmediyan: Arkbaşı köyündedir.

Ambar Köyü: Ambar çayı vadisi civarındadır.

Hayderakan: Bozbağlar köyündedir.

Eyüban: Eyüpler mah.

Not 1: Bozbağlar Köyü’nde 13 adet sahabenin

mezarı bulunmaktadır.

Not 2: Çaytepe, Bozbağlar, Suçıktı, Navale Harabe

alanlarında petrol kuyuları bulunmaktadır.

Page 335: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 336: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

334

LİCE’NİN TARİHİ

Page 337: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

335335

ÖZETLice bölgesinde çok eski tarihlerde yerleşik hayatın başladığı bilinmektedir.

Lice’deki Asur kitabeleri M.Ö.7000’li dönemlerdeki arkeolojik bakır çağı

son Neolitik döneme tanıklık etmektedir. Yörede M.Ö. 3000’lere ilişkin

ilk bilgiler Hurri – Mitanni halkına dayanmaktadır. Nirbi Prensliği’nin Lice

ve Hani yörelerinde hüküm sürdüğünü Asur ve Urartu kaynaklarından

öğreniyoruz.

(Lice’den Görünüm)

Bu dönemden sonra Lice’de çeşitli medeniyetler hakim olmuşsa da Lice

daha çok Asur hakimiyetinde olmuştur. Daha sonra bölgede sırasıyla Med,

Pers, Makedon, Partlar ve Roma hâkimiyeti sürmüştür.

Lice M.S 622 – 639 yılları arasında Bizans ( Doğu Roma ) hâkimiyetine

girmiştir. Halife Hz. Ömer zamanında Iyaz Bin Ganem ve Halid bin Velid

komutasındaki ordular Bizans’la savaşarak tüm Diyarbakır ve ilçelerini ele

geçirdiler. Emevi Devleti kurulunca bölge Emevilerin hakimiyetine geçti.

Daha sonrada bölgeye Abbasiler hakim oldu. Abbasilerin zayıflamasıyla

Mervanilerin bölgedeki hakimiyet belirgin hale geldi. Mervaniler’den sonra

Lice ve Diyarbakır Büyük Selçukluların hâkimiyetine geçti.

(Eski Lice)

Page 338: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

336

Melik Şah’ın ölümünden sonra büyük bir otorite

boşluğu yaşandı. O sırada Suriye’de yaşayan

Melik Şah’ın kardeşi Tutuş kendi hükümdarlığını

ilan etti. Tutuş 1098 yılında haçlılarla girdiği

savaş sonrası ölünce bölge 1121 yılına kadar

Ahlatşahlıların elinde kaldı. 1121 yılından

sonra bölge Mardin Artukluları ile Hasankeyf

Artukluları arasında el değiştirdi. 1222 yılında

Diyarbakır ve çevresindeki tüm kaleler İlhanlılar

tarafından yağmalanmış ve bir süre sonra

Eyyubi hâkimiyetine geçmiştir. Bundan sonra

bölge Eyyubi - Anadolu Selçuklu savaşlarına

sahne oldu. Bölge 1259–1302 yılları arasında

Anadolu Selçuklu Devletine bağlı kaldı. İlhanlı

hükümdarı Gazan Han (1259-1304) II. Suriye

seferi sırasında Diyarbakır ve bölgesini Mardin

Artuklularına bıraktı. Böylece bölgede İlhanlılara

bağlı bir Artuklu yönetimi tekrar başlamış oldu.

1394’te Timur Diyarbakır’ı kuşatarak aldı.

Timur daha sonra bölgenin yönetimini Kara

Yülük Osman’a bıraktı. Böylelikle yöre 1401’de

Akkoyunlu yönetimine girdi.

Safavi’ler 1502’de Şurur Savaşı’nda

Akkoyunluları yendikten sonra ülkenin her

yanına hâkim oldu. Bu durum 1517 yılında

Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeye hâkim

olmasına kadar devam etti. 1517 yılında

Osmanlı egemenliğine giren Lice bu sırada

önemli bir yerleşim yeri olup Atak sancağına

bağlıydı. Bundan sonra giderek önem

kazanmaya başlayan Lice 1871 yılında ilk defa

Diyarbakır’a bağlı bir ilçe konumuna gelmiştir.

Genç, (Dara- Hine] Hani (Hêni) ve Kulp(Pasur)

Lice’nin bucakları olarak görülmüştür 1890’da

da Kocaköy (Karaz) Lice’ye bucak olarak

bağlanmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı

Esasiye kanununun 89. maddesi sancakları

kaldırmıştır. Bu konuma dayanılarak Lice,

Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olmuştur. İlçe 6

Eylül 1975 yılında büyük bir deprem felaketi

geçirmiştir. 2367 kişi hayatını kaybetmiş, ilçe

merkezi tümüyle hasar gördüğü için dağın

aşağı tarafına yeniden inşa edilmiştir. Yine aynı

depremde yaklaşık 35 köyde birçok can kaybı ve

ağır hasar meydana gelmiştir.

Lice Adının Kökeni Diyarbakır’ın en eski tarihe sahip ilçelerinden

biri olan “Lice”nin adına ilk kez Asur

kaynaklarında rastlanmaktadır. Bu kaynaklara

göre bölge “ŞİRİŞA” olarak adlandırılmakta idi.

Lice” adının ne zaman kullanılmaya başlandığı

bilinmemekle birlikte “Holuris” ten geldiği

sanılmaktadır. Holuris, İllirisis, İlice ve daha

sonra Lice biçiminde değişmiştir.

(Barış Baba Ruhun Şad Olsun…)

Hacı Sait ÖZŞANLI 800’den fazla kan davasını

barışla sonuçlandırdığı için Nobel Barış Heyeti

tarafından ziyaret edilen, Türkiye’de insanların

Page 339: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

337

takdir ettiği, başkalarının sorunlarına ağlayan değerli bir kişilik ve barış

elçisiydi.

Atak’ın Tarihi Ve Atak Kalesi (Kabakkaya, Antak)İlçe merkezinin yaklaşık 15 km. Güneydoğusunda, Kayacık (Hézan)

bucağının ise 15 km. doğusundaki Kabakkaya (Antak) köyünde bulunan bu

kalenin,kimler tarafından ve hangi tarihte kurulduğuna dair kaynaklarda

bir bilgi mevcut değildir. Kalenin tarihiyle ilgili en eski bilgi Ebu Abdullah

Muhammed Bin Ömer-ül Vakıdi’nin kaleme aldığı ‘VAKIDI’ adlı kitaptadır

(Kitap Mısır,Irak ve Diyarbakır’ ın tarihini yazmaktadır).

(Atak Köyü’nden görünüş)

Kitaptaki bilgilere göre Kale Hicret’in 17. Yılında Diyarbakır bölgesini

fethetmeye gelen Iyaz Bin Ganem ve Halid Bin Velid tarafından, Diyarbakır’ın

fethinden hemen sonra fethedilmiştir. Kale fethedilirken, Kalenin sahibinin

ise ‘Batis Bin Selimus’ olduğu belirtilmektedir.

Kalenin adı konusunda değişik kaynaklarda farklı isimler geçmektedir. Eski

Arap-İslam kaynaklarında ‘Hetax’ şeklinde yazılıdır . Komşu ilçemiz olan

Silvan’ın yetiştirdiği değerli tarihçi ibnü’l-Ezrak ise kaleden ‘Hatak’ olarak

bahsetmektedir. 1967 ve 1973 Diyarbakır il yıllıklarında ‘Antak’, yöre halkı

tarafından ‘Entak’ olarak (telaffuz edilen) adlandırılan bu Kale-Kent bir çok

yazılı metinde ise ‘Atak’ şeklinde benimsenmiştir.

(Atak Kalesi)

Page 340: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

338

Entak şehrinin Mervaniler ve Artukoğulları

döneminde (X,XI,XII,XIII y.y. da) önemli

kalelerden biri olduğu bilinmektedir. Daha

sonraları Safevi hükümdarı Şah İsmail

Diyarbakır bölgesini istila edince, kaleyi

ZIRKAN Aşireti ve liderleri Ahmed Bey Bin Mir

Muhammed’in elinden alarak KAÇAR Aşiretine

verdi. Ancak bu durum 1514 yılındaki Çaldıran

Savaşına kadar sürdü. Çaldıran Savaşında

Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim, Safevi

hükümdarı Şah İsmail’i yenince, diğer Kürd

aşiretleriyle birlikte Zırkan Aşireti de mülklerini

ve kaybetmiş bulundukları hükümetlerini geri

almak için harekete geçtiler. Kısa bir zaman

sonrada kalelerini Kaçar Aşiretinden geri

aldılar. Bu tarihten sonra kale sürekli olarak

Osmanlı imparatorluğuna tabi kalmıştır.

Kaleyi meşhur Osmanlı gezgini Evliya Çelebi’de

gezmiş, görmüş ve en az kendisi kadar meşhur

kitabı Seyahatname’sinde buradan: “Kale nehir

kenarında, yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe

taş yapı, güzel bir kaledir” diye bahseder.

(Heşşo Çayı Atak civarı)

Diyarbakır bölgesi üzerine araştırmalar

yapan Kazım BAYKAL, 1939 yılında kale

civarında yaptığı incelemeler sonucundaki

gözlemlerini Diyarbakır’da yayınlanan ve

genelde bölge üzerine yazıların yer aldığı

KARACADAĞ Dergisinde kaleme almış:

“Hézan nahiyesinin doğusunda 15 kilometre

şarkında meşhur bir kale var. Şarktan garba

uzanan ve ovaya kadar varan bir sırtın tam

bel noktasında. şimdi Şeyh Şarani (?.) denilen

beş türbenin bulunduğu yerle ve civarı Atak

Kalesidir. Kalenin yalnız temelleri mevcuttur.

Kitabe ve resim yok, semtin ismi de Atak’tır.

(Atak Cami Minaresi)

Tarihi değeri çok olan bu mühim yere ait

maalesef bizi tenvir edecek bir şey kalmamış.

Kalenin üstünde ve garp tarafında bir yıkık

Cami var. Yarım kubbe halinde ve ön tarafında

mihrabı görülüyor. Şarkta ve sırtın tam üstünde

Ak Kilise adlı bir harabe görülüyor. Bu civarda bu

şekilde harabeler daha var. Ak Kilisenin Timur

zamanında yıkıldığı söyleniyor. Kiliselerin hepsi

en hakim noktalardadır. Kalenin tam dibinde

küçük bir köy vardır. Yanındaki minaresinin

yarısı yıkılmış olan cami kıymetlidir. Atak’ın

batısındaki halk dilinde Ordu Pazarı olarak bilinen

alanda 4 adet Sahabe mezarı bulunmaktadır.

Çeper Kalesi (Xana Kelê)Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında

bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar

bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir

konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper,

Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i

Zülkarneyn’in buradan geçtiği ve bu kalede

misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye

Page 341: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

339

Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir.

Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik

kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI.yüzyılda bölgeye hakim olan

Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır.

(Çeper Kalesi)

Çeper Hanı

Kervansaray (Han), Diyarbakır-Bingöl yolunda, 81.km,Lice yol ayırımından

yaklaşık olarak 5 km kuzeyde, Biryas Köyü yakınındadır. Bugünkü Bingöl

yolunun sol kenarında yer alan bu Han küçük bir tepenin eteğinde, hafif

meyilli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Han 40 m 90X23 m 40 ölçüsünde

dikdörtgen bir yapıdır. Çeper hanı ile aynı düzene sahip bildiğimiz tek yapı

Ceyhan’ın (Adana) Kurtkulağı Köyü’ndeki Handır. Çeper Hanı gibi üç sahınlı

bir ahıra ve bu ahır önünde bir kaç hücreye sahip olan Kurtkulağı Hanının

hücreleri bugün çok harap durumdadır. Gerek Çeper Hanı’nda, gerekse

Kurtkulağı Hanında ahırların dışa tamamen kapalı durumda olmalarına

mukabil öndeki hücreler için her hangi bir korunma tedbiri olmamış olması

düşündürücüdür. Fakat Kurtkulağı Hanı’nın tarihi belli olmamakla birlikte

H.1116/M.1693 tarihli bir vakfiyede adı geçmektedir. Çeper Hanı’nın da

XVII. Yüzyılda inşa edilmiş olduğunu kabul etmemiz mümkündür. Yapının

planı ilk olarak Metin Sözen tarafından yayınlanmış ve hakkında bir kaç

cümlelik bilgi verilmişti. Basri Konyar’da yapı hakkında verdiği kısa bilgide,

Hanın IV. Murat zamanında kaldığı rivayetini nakletmekte ve Lice’nin II.

Kolordu Merkezi olduğu sıralarda yapının onarıldığını söylemektedir.

Page 342: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

340

Ashab-I Kehf’in Lice’de Olduğuna Dair Deliller1.) Mağaranın durumunun Kur’an daki ifadelere

(ipuçlarına) uyuyor olması.

Mağaranın durumu, Kur’an-i Kerim’de Kehf

Suresi 17. Ayette geçen: “(Resulüm! Orada

bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman

mağaralarının sağına meyleder; batarken de

sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi.

(böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız

olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı”

şeklinde ki ifadelere tamamen uymaktadır.

(Ashabı Kehf Mağarası)

2.) Mağaranın hemen yanında bir Kilise

kalıntısının bulunması. Yöre halkı tarafından

‘Dér’i Rakim’ (Rakim Kilisesi) olarak adlandırılan

çok eski bir Kilisenin kalıntıları mağaranın

hemen yakınında bulunmaktadır. Buralarda

araştırmalar yapan Şevket Beysanoğlu

Bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da

yayınlamıştır.

3.) Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı.

Mağaranın ağzında Dakyanus’un ördürdüğü

söylenen bir duvar kalıntısı vardır.

4.) Birçok müfessir tarafından Dakyanus’un hem

şehir, hem kral adı olarak anılması: Dakyanus,

bir çok araştırmacı ve müfessirce kabul gördüğü

gibi hem Eshab-i Kehf olayının yaşandığı şehrin,

hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın

ismidir. Lice’de bulunan Antik şehrin ve Kralının

adı Dakyanus’tur. Lice`deki Dakyanus Antik

Kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması

sadece bir tesadüf olabilir mi ?

(Dakyanus Harabeleri)

5.) Dakyanus Antik kentinin bulunduğu

Fis ovasının adı Efsus’tan bozmadır.

Şevket Beysanoğlu Bey, Fis adının aslında

Efsus’tan bozma olduğunu belirtmektedir.

6.) Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül

Kehf ve/veya Rakim dağı adını taşıması. 1977

yılına kadar Resmi kayıtlarda da Eshab-ül Kehf

Dağı olarak geçen Dağın adı bu tarihte Harita

Genel Müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte

değiştirilmiş ve İnceburun Dağları adını almıştır.

1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor

Kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra

Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap

haline getirilen Eshab-ı Kehf’in yeri konulu

çalışmasını kaleme alan Şevket Beysanoğlu

Bey bu dağdan RAKİM DAĞI olarak bahsetmiş,

Parantez içinde de Eshab-ül Kehf Dağı olduğunu

belirtmiştir.

7.) Mağaranın bulunduğu Dağın tepesinin bazı

haritalarda ‘Rakim’ tepesi olarak geçmesi.

Yakın tarihlere kadar birçok haritada Mağaranın

bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf, Tepesinin

Page 343: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

341

ise ‘Rakim Tepesi’ olarak geçtiği bilinmektedir.

8.) Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetinde

bulunması.Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma

İmparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre

olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius

(Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S 226 yılına

kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri

arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik Kentinin

Roma döneminden kaldığı neredeyse % 100’e yakın bir oranda

ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa

da, Dakyanus Kentinin ROMA mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı

güçlendirmektedir. (Bkn. Tarihi Eserler bölümü)

9.) Yöremizde Eshab-ül Kehf ile ilgili birçok Efsanenin olması : (Bkn:

Efsaneler bölümü).

(Bezirgan Vadisi-Newala Barga)

10.) Kehf Suresine konu olan 3 olaya ait bulguların da bölgemizde varolması.

Kehf suresindeki başlıca üç olayın izlerine de bölgemizde rastlanmaktadır.

a.) Eshab-ı Kehf kıssası: Yukarıda detayları ile açıklamaya çalıştığımız gibi

Eshab-ı Kehf olayına ait birçok bulgu ve Efsane bölgemizde mevcuttur.

b.) Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle

Nehrinin kuzeyinde Hızır İlyas Köy’ü vardır. 1970 sayımına göre burası 40 haneli ve

212 nüfuslu bir yerleşim merkezidir. Daha kuzeyde Kani Hızır [= Hızır Pınarı] vardır.

Hızır Aleyhisselamın Bırkleyn Mağaralarında Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile

buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. (Bkn; Efsaneler bölümü)

c.) Zülkarneyn Kıssası : Eshab-ı Kehf’in 10-12 Km. kadar kuzeyinde

Zülkarneyn Mağaraları vardır. Bu Mağaraların 9-10 Km. kadar batısında ise

Zülkarneyn Kalesi harabeleri mevcuttur. (Bkn. Tarihi Eserler bölümü) eticisi yoktur.

O, kendi hükümdarlığına kimseyi ortak etmez. a bir bakmamız isabetli olacaktır. (Molla Muhammed Recai KARAKOÇ- Zeki DİLEK, LİCE, Diyarbakır 2002)

Page 344: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

342

ÇINAR, BİSMİL, DİCLE İLÇESİ TARİHİ ESERLER ENVANTERİNE BAKIŞ DENEMESİ

Page 345: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

343

Mehmet Ali ABAKAYArştırmacı Yazar

diyarbekirimtv21@hotmail.

com

343

ÖZETÇınar, Bismil, Dicle ilçelerinin tarihi ve doğal güzellikleri ele alındı.

Çınar İlçesi Tarihi Eserler Envanterine Bakış ÇınarÇınar ilçesinde yaptığımız araştırmalarda tespit ettiğimiz en önemli tarihî

eser kapsamında olan Zerzevan Kalesi’nin gereği gibi kaynaklarda yer

almayışı ve kalenin incelenmeden, gezilmeden ve görülmeden, bir taşının

bile kalmadığı iddiasının dillendirilmesidir.

Bizim yaptığımız araştırmaların kısmen yayınlanması ile gündeme taşınan

bu kalenin varlığı ne kadar mevcut ise de kaynaklarda yokluğu o denlidir,

araştırmacılar açısından.

Zerzevan Kalesi’nin iç kısmının merdiven yapısı, Eğil Kalesi ile aynıdır.

Su yatağına kalenin içindeki geçit ile inilmektedir. Geçidin su için olup

olmadığını bilmiyoruz Bu geçit, aynı zamanda dışa açılan kapıdır. Belki de

kalenin içine alınan az sayıdaki kişinin kontrollü biçimde kaleye girmesi

için tedbirdir.

Zerzevan Kalesi’nde oldukça sarnıç söz konusudur. Bu sarnıçlar göz

önünde bulundurulursa kalenin iç kısmından dışa açılan basamaklı geçidin,

su almak için dereye inilen yol olmadığı görülür. Kalenin içinden kayalık

zeminin oyularak merdivene dönüştürülmesi, sadece su amaçlı değildir.

Zerzevan Kalesi’nin son yıllarda tescili, yapılan tahribatın önüne geçilmeye

engel olmamıştır. Köydeki bir çok yapının esas malzemesini oluşturan

kale taşları, çoğunlukla tepeden yuvarlanarak, parçalanmış, evlerde

kullanılmıştır.

Kalenin ayakta duran “saray kısmı” diyebileceğimiz bölüm ve yer yer toprak

altında kaldığı belli olan yapılar bulunmaktadır. Bu yapıların arkeolojik

kazılarda gün ışığına çıkarılması beklenmektedir.

Zerzevan Kalesi’nin yapılışı, Roma dönemi İpek Yolu’nun korunmasına

bağlanabilir. Kalede yaptığımız araştırmalarda yazı, kabartma ve işareti

çağrıştırabilecek belgeye rastlanmamıştır. Zaman içinde köylülerin

bulduğu söylenilen sikkelere de ulaşmamız söz konusu olmamıştır.

Page 346: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

344

Kalede muhtelif yapılara ait oturma alanları,

sığınak kümeleri görülmekteyse de bu

kalıntıların esaslı biçimde ele alınmayışı, bizim

tahminlerde bulunmamızı güçleştirmektedir.

Çınar’da Zerzevan Kalesi’ne yakın mağaralar

bulunmaktadır. Bu mağaralarda bir dönem

yaşantının sürdüğünü bilmekteyiz. Yine Çeme

Reş’e nazır kaya kütlelerinde yaşama dair izler

kendisini göstermektedir. Odalar biçiminde

yontulmuş kaya kütlelerinde yaşamın yaklaşık

3000-3500 Yıl öncesine aidiyetini tahmin

etmekteyiz.

Elbette bu yapıların destekçisi olan kaya

mezarların varlığı da söz konusudur. Çeme

Reş’in yanı başında bu tarz yapılaşmaların bir

arada oluşu, yerleşik hayata geçişin izlerinin de

sorgulanmasını gerektirir. Kazıların yapılmayışı,

söylemlerimizin sadece bir tahminden öte

anlam taşımamasına zemin hazırlar.

Çınar’ın Bağacık Köyü’nde kaya mezarların

sıklıkla görülmesi ve bunun bir alanda

kümelenmesi, “Arbane Tepesi” (Tılle Arbane)

denilen tepede ziyaretgâh alanının bulunuşu,

bu tepenin Zigurata benzer yönünün

sorgulanmasını gerektirir. En son dört yıl

önce ev için kayalıklardan taş çıkaran birkaç

köylünün açılmamış bir kaya mezarını bulması,

yerel ve ulusal basına yansımış, detaylar

açıklanmamıştır.

Çınar’ın inanç merkezi olarak iki önemli noktası

vardır. Bunlardan biri Aktepe Köyü, öbürü

Altunakar Köyü’dür.

AktepeŞeyh Abdurrahman’ın Medresesi’nin bulunduğu

köydür. Şeyh Abdurrahman, Aktepe’de

medresesiyle bir dönem, bölgenin ilim dünyasını

kendisine çekmiştir. Astronomi, edebiyat ve

ilahiyat alanında önemli eserler veren Şeyh

Abdurrahman-ı Aktepî, son yıllarda gündeme

sempozyumlarla toplantılarla gelmiş ve yeniden

tanınmaya başlanmıştır, mevcut el yazması

eserleri basılmaya başlanmıştır.

Aktepe’de Medreseden kalma yarıya yakını

yıkılmış bir minare bulunmaktadır. Bunun

yanında Aktepe’nin isminin de Ah Tövbe’den

geldiği söylenmektedir. Aktepe’ye gelip tövbe

eden mürid sayısının çokluğu, burayı bir tövbe

merkezi yapmış ve zaman içinde yaptıklarından

pişman olanların dilinde “Ah Tövbe”, köye bakan

ziguratı andıran tepeye nispetle, “Aktepe”

biçiminde Türkçe’de yerini almıştır. Şeyh

Abdurrahman ve oğullarının mezarının yer

aldığı türbe, her mayıs ayında yapılan anma

etkinlikleriyle adından söz ettirir. Aktepe, Çınar

merkeze 20 kilometre uzaklıktadır.

Altunakar KöyüAktepe’den sonra ikinci noktadır. Şeyh

Kasım’ın defnedildiği mekânda, onun soyundan

gelenlerin mezarları türbe içinde ve türbe

etrafında bulunmaktadır. Vaktiyle Toşhana

Devleti’nin merkezi olan Altunakar’da halen

“Toşhana” isminden bozularak günümüze

gelen höyük, “Tavşantepe” ismini taşımaktadır.

Son yirmi yılda köydeki yapılaşma, höyük ve

çevresinde yaygınlaşmıştır. Altunakar, Osmanlı

Salnamelerinde yerini almış, yapı olarak çok

eski bir yerleşim alanıdır.

Bağacık KöprüsüBarajın yapılması ile sulara gömülmüştür. Göksu

Barajı’nın sularının azaldığı yaz mevsiminde

Page 347: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

345

köprünün bir kısmı görünebilmektedir. Bu köprünün tek gözlü yapısı vardır.

Köprünün Artuklulara ait olduğu ifade dilmektedir.

Çınar’ın Güzel Şeyh Köyü’nde yer alan ve kısmen yıkık olan Konak,

Cumhuriyetin ilk yıllarında korumasız kalmıştır. 2. Sultan Abdulhamid

Dönemi’nde, 1905 Yılında yapılan Konak, beyaz taştan ve süslemeli biçimde

yapılmış, ilçenin nadir yapılarındandır.

Çınar’da bulunan eski konak, Şeyhlere ait gösterilmektedir. Üç katlı

duvarları taştan ve iç kısımları kerpiçten yapılmış konağın günümüzde ilk

katı ayakta kalmıştır. Konak oldukça bakımsızdır.

İlçenin ilk Camii olan Yeşil Camii, 1950’lerde yapılmıştır. Minaresi “Mimar

Timur” kitabeli Camii, 2000’li yıllarda yıktırılmış, yeniden yaptırılmıştır.

Karacadağ’da bulunan Mir Hıdır (Mir Hızır) Kalesi, yıkılmış, geride kalan

kimi zor seçilen temelleri ile özelliğini kaybetmiş bir kaledir.

İlçenin Diyarbakır Karayolu üzerinde bulunan Kara Köprü (Pıra Reş), ismini

bazalt taşlardan alır. Bu köprünün IV. Murad’ın Irak fethine çıkışı öncesi

ordunun geçişi için yapıldığı rivayet edilir. Karacadağ’da orduya ait topların

geçirildiği bir top yolu da bulunmaktadır.

Ayrıca Diyarbakır’dan Karacadağ’a gidildiğinde Çınar’ın Karacadağ

kısmında yer alan iki köprü bulunmaktadır. İlk köprü yıkılmış ise de

kalıntıları büyük ölçüde mevcuttur. İkinci köprü faal haldedir.

İlçenin diğer köylerinde bulunan höyükler de tarihi öneme sahip olmasına

rağmen, arkeolojik kazıların yapılmayışı sebebiyle bizim, konu hakkında

yorum yapmamız yanlış olur.

Çınar’ın 1937’de İlçe statüsüne kavuşmasıyla ismi “Hana Ahpar” olan

yerleşim birimi, zamanla ilçenin karayolu üzerinde olmasıyla gelişmiştir.

1975 - 1980 arası yapılan inşaat amaçlı kazılarda Merkez Atatürk

İlköğretim Okulu’nda İlçenin tek dinlenme parkına uzayan alanda eski

mezarlık alanlara rastlanmıştır. Şimdi faal olmayan İlçe Hamamı, Askerlik

Şubesi, Hükümet Konağı, Kaymakam Evi, Postahane, olmak üzere resmî

Page 348: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

346

yapıların sıralandığı alanın en az 2000 yıllık bir

yerleşime ait mezarlık olduğunu, bu alandaki

mezarların gün doğumu esas alınarak yapıldığı,

ölenlerin defnine göre alanın ya Hıristiyanlara

ya da Şemsilere ait olduğu söylenebilir. Yezidî

mezarlığı ile ortak özellik taşıyan mezarlığın

Yezidîlere aidiyetine ihtimal verilmemektedir.

Mitannî Devleti’nin bir dönem egemen olduğu

Karacadağ Bölgesi’nde halen kendisine “Metina“

diyen köyler bulunmaktadır. Ayrıca Mitannî

Devleti ile komşu olan Hurilerin varlığı da ilçede

söz konusudur. Çınara bağlı “Hurhurik”, “Besta

Huriyan” isimleri Huri Devleti’ne ait yer adları

olarak belirtilir.

Gürses (Davudî) Köyü, vaktiyle Yezidî köyü idi.

Buradaki mezarlıklar incelendiğinde mezarların

güneşe, güneşin doğduğu doğuya baktığı

anlaşılmaktadır.

Bağacık’taki kaya mezarların birinde

gördüğümüz Haç işaretinin Hıristiyanlık

Dönemi‘ne ait olduğu söylense de Hıristiyanların

kaya mezarlarda ceset saklama geleneğinin

bölgede söz konusu olmadığı bilinmektedir. Bunu

Diyarbakır’da rastladığımız Hindû Geleneği’nde

de var olan Güç Sembolü’ne bağlamak, ne

derecede doğrudur, bilemiyoruz.

Bismil İlçesi Tarihi Eserler Envanterine Bakış Bismil, geçmiş olarak 250-300 yıl öncesine

dayanan bir yerleşim alanı olarak görülmektedir.

Bu güne değin yapılan değerlendirmelerde

ileri sürülen görüş, ilçe merkezine isim olarak

verilen ad, Bistmal, Pismil ve Basmil’dir.

Bistmal, yirmi ailenin yer aldığı yerleşim alanını

çağrıştırır. İran’dan gelen köle tacirlerine karşı

ayaklanan kişiler, tacirleri ortadan kaldırarak,

özgürlüklerine kavuşur. Bu sebeple isim

kaynağına bu ayaklanma gösterilir.

İkinci adlandırma, Dicle’nin beraberinde

getirdiği milin bu alanda birikmesi gösterilir.

“Geçişi zorlaştırdığı için bu alana Pismil”

denildiği rivayet edilir.

Üçüncü adlandırma, Musul’dan gelen Basmil

Aşireti’nin bu alanda yerleşmesine dayandırılır.

İlçenin son dönemde höyüklerde yapılan

kazılarla birlikte varılan tarihî bulgularla

kazandığı önem, son on yılda sıklaştırılan

ve Hasankeyf Barajı’ndan dolayı etkilenecek

alanlardaki arkeolojik kazılardan kaynaklanır.

Birçok höyükte yapılan kazılar sonrasında

Mittanilerden Asurlulara uzanan çizgide elde

edilen buluntular, arkeoloji alanında eşsiz

değerdedir.

İngiliz Seyyah TAYLOR’un Üç Tepe’deki kazılarda

bulduğu Asurî iki dikili taş, bu gün İngiltere’deki

British Müzesi’nde sergilenmektedir.

Arkeologların ilgisini çeken alandaki höyüklerde

zamanla yapılan kazılardan elde edilen

arkeolojik buluntular, Diyarbakır Arkeoloji

Müzesi’nde kısmen sergilenmektedir.

Ovalık alanda kurulu olan ilçe merkezi, daha

çok tarıma ve hayvancılığa dayanan geçim

kaynakları sebebiyle stratejik bir öneme sahip

olmadığı için bildiğimiz manada tarihî yapılara

sahip değildir. Fakat, höyükler açısından

zenginliği sebebiyle zaman içinde yapılacak

kazılarla tarihin yön göstericiliği açısından

önemli bir yere sahiptir.

Page 349: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

347

Gredimse, Salat, Tepe höyükleri olmak üzere onları bulan höyüklerin, ilçe

tanıtımında büyük yeri vardır.

Dicle İlçesi’ne BakışDicle’ye beş altı kez gittim, kendimce kimi tespitlerde bulunma ve

okuduklarımla gördüklerimi karşılaştırma imkânı bulma adına. İlk önce

Dicle Kalesi’ne çıkmak istedim. Gittiğim yükseltide kalenin alanında

temelleri boşuna aradığımı belirteyim. Kaynaklarda yer alan kale alanında

bizim anladığımız manada ne taşlar vardı ne temeller. Zaman içinde kale,

bir taş ocağı olarak görülmüş ve yapılarda kale taşları ana malzeme olarak

kullanılmıştır.

Dicle’de görülmesi gereken en önemli tarihî mekânlar, Kral Kızı Kayası,

Dicle’nin ilk yerleşimcileri olarak gösterilen Pir Bedir, Pir Musa çevresinin

mezarları, sık rastlanmasa da kimi yerlerdeki kaya mezarlardır. Büyük

camii sağında yer alan çeşmeler, Camii yukarısında bulunan kitabe

taşıyan ev, İlçenin Pîran olarak anılmasının sebebi Pir Musa ve Pir

Bedir’den gelmektedir. Pir’in çoğulu olan “Pîran”, halen günümüzde de

kullanılmaktadır.

Bir evde gördüğümüz kaya mezar alanı, kiler olarak görüntülenmiştir.

Dicle Barajı’nın (Kral Kızı) yapılması ile beraber sular altında kalan Bırdinç

Köprüsü, Dibni Hanı ve handa olduğu için suda kalan kayadan oyulan

alanlar maalesef günümüze gelecek şekilde görüntülenmemiştir.

Kral Kızı Efsanesi, bu gün ilçede anlatıla gelen ve baraja ismini veren bir

söylencedir.

Dicle hakkında günümüze kadar yapılmış bir envanter ve kitap çalışması

yapılmamıştır. Bir iki dergi çalışması dışında çekilen fotoğrafların

yayınlandığı görülmeyen Dicle’nin tarihten gelen önemli bir yeri vardır.

Hani- Eğil-Ergani arasında bulunan ve Palu ile Maden ile de sınır komşuluğu

bulunan Dicle, baraj alanları ile yayla turizminin teşvik edilmesi halinde

gelişecek ilçelerimizdendir.

Page 350: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

348

ERGANİ TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Page 351: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

349

Prof.Dr. Cihat GÜZEL

349

Ergani,Yukarı Mezopotamya’nın sayılı yerleşim birimlerinden biri olup,

Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn , Arsania, Urhana,

Aşat isimleri ile anılmıştır. Çayönü Örenyeri Ergani yöresinde arkeolojik

kazılar XIX.yüzyılda başlamış ve günümüze kadar da devam etmiştir.

İlçenin 7 km. güneybatısındaki Sesverenpınar (Hılar) Köyü’ndeki Çayönü’nde

yapılan araştırmalar yöredeki yerleşimin MÖ.7250-6750 yılları arasında

başladığını göstermiştir. Burası insanın yerleşik düzene geçiş sürecini en iyi

yansıtan bir arkeoloji merkezidir. Bu bölgede, günümüzden 10.000 ile 5.000

yıl öncesi arasında kalan 5.000 yıllık dönemi ortaya koymuştur. Burada

Neolitik Çağa ait örme yuvarlak evler, basit kulübeler ortaya çıkarılmıştır.

Çayönü kazılarında bulunan en görkemli yapı “Saltaşlı Yapı” olarak bilinen

yaklaşık 10 metre genişliğinde, yüzeyleri düzletilerek parlatılmış, iri

kalker bloklarından olan anıtsal yapıdır. M.Ö.1220 tarihinde Büyük Hitit

İmparatorluğu dağılınca, bir takım beyliklere ayrılmıştır. Asur Krallığı

devrinde Ergani Asur devletine bağlı kendi başına egemen bir şehir

olarak kalmıştır. Ergani MÖ.XI.yüzyılda Asurluların egemenliğinden sonra,

Makedonyalılar buraya hakim olmuş, İskender’in ölümünden sonra da

yöre, Seleukosların, Partların ve Romalıların arasında el değiştirmiştir.

Bizanslılar ve Araplar çoğu kez burasını ele geçirmek için karşı karşıya

gelmişlerdir.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, 1240’da Anadolu Selçukluları buraya

egemen olmuştur. Timur’un Anadolu istilasından sonra Ergani Akkoyunluların

başkenti olmuş, XVI.yüzyılda kısa bir süre Safevi egemenliğinde kalmış,

1515’te de Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

XIX.yüzyılın sonlarına doğru bugünkü kentin yerinde Osmaniye ismiyle

yeni bir kent oluşmuş ve eski Ergani sönükleşmiştir. Ancak buraya verilen

Osmaniye ismi Adana’daki Osmaniye ile karışmış ve Cumhuriyetin ilânından

sonra yeniden Ergani ismi verilmiştir. Ergani’de günümüze gelebilen tarihi

eserler olarak Hz.Meryem Kilisesi bulunmaktadır.

Page 352: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

350

Şehrin en üst kısmında Yüce Meryem adını

taşıyan Kargir ve Kubbeli bir kilise vardır. Mucize

yaratan eski bir mabed olduğu rivayet edilir.

Bunun dışında Kızılca köyünde Enüş Peygamber

Mezarı, Zülküfil Peygamber Makamı hala

önemini koruyan tarihi yerlerdendir. Halkının

tarım,hayvancılık ve meyvecilik ile geçinmektedir.

Diyarbakır ili, Ergani ilçesi, Sesverenpınar

Köyü, Hilar Kayalıkları yakınlarında bulunan

Çayönü Tepesi, günümüzden 9500 yıl önce

M.Ö. 7500 yıllarında kurulmuş, aralıksız olarak

M.Ö. 5000 yılına kadar yerleşim görmüş, daha

sonra da aralıklarla iskan edilmiştir. Yerleşme

bilim dünyasındaki ününü “Esas Çayönü

Evresi” olarak bilinen M.Ö. 7500-6500 yılları

arasındaki bin yıllık döneme. ait olan kalıntı ve

buluntuları ile sağlamıştır Günümüzdeki kent

uygarlığının ilk temellerinin atıldığı bu dönem,

insanların göçebelikten köy yaşantısına, avcı

ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri

“Neolitik Devrim” olarak da bilinen teknolojik

yaşam biçimi, beslenme ekonomist ve insan-

doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği Kültür

Tarihi ile ilgili buluşlarla birçok “ilki” de içeren

canlı ve ilginç bir dönemdir.

Ergani yeri itibariyle hakim bulunduğu Gevran

Ovası ve civar dağlarda bir çok tarihi höyük ve

sehir harabeleri vardır. Ancak bunlar-dan Hilar

Tilhizur ve Papazgölü harabeleri tescillidir.

Birçok tarihi harabeler tespit dahi edilmemiştir.

Nevada Üniversitesi Antropoloji Bölümünden

Peter BENEDICT, Güneydoğu Anadolu Yüzey

Araştırmaları projesi çerçevesinde Ergani

çevresinde de araştırmalar yapmıştır. Bulduğu,

çanak çömlek, delgi, doğal cam, uçlu parçalar,

yongalar, kazıyıcılar, sürtme taşları vb. listesini

çıkartmıştır. Buluntuları ait oldukları zamana

göre tasnif etmiştir. Ergani çevresinde 39 höyük

ve buluntu yeri tespit etmiş, bunları tanımlamış

ve haritada göstermiştir.

Bizim bildiğimiz Ergani ilçe sınırları içinde

bulunan eski yerleşim yerleri şunlardır.

Boğaz Çayı kenarındakiler: (Diyare sirt) Boğaz

Köyü, (Kalgana) Yol Köprü Köyü, Hilar Köyü ve

çevresinde 10 yer, (Tilhizur) Yayvantepe Köyü,

(Poze Çiye Hersine) Tastepe Mezrasi, (Kolbegt)

Bozyer Köyü, (Inko)Yeni Köy, (Torçe Rize) Bozyer

ile Yeni Köy arasında, (Zengetil) Bereketli

Köyü, Siyahmedi, (Kote Pire) Köprü Köyü gibi

Diyarbakır sınırında başka yerleşim alanları ile

devam ediyor.

Ovada yer alan höyükler: (Arseniya Hersina

Girabe) Yazacağın mezrası, (Izinob) Uzun oba

yıkılmış köy, (Çahlika) (Ziyaret) (Tahle) Hosan

Köyü, (Elmedin) Coşkun Köyü, (Girya) Güneş alan

Mezrası, (Tilkadi) Tüm Tepe Mezrası, (Igirmi)

Uzun Ağaç Mezrası, (Tilhum) Yüksel Köyü,

(Cingirsin) Çakartas Köyü, (Agcimirik) Açıkdilek

Köyü. (Acakale) Akçakale Köyü, Kuçakera,

(Mego) Azıklı Köyü, (Ferasik) Otlak Mezrası,

(Gire Gozli) Gözlü Köyü, Incehidir Köyü, (Güla)

Yeşilçayır Mezrası, Kabasakal, (Hana Gevra)

Hanköy, Siltantepe, (Algo), Seggur Mezrası,

(Girberes) Yediören Mezrası, (Tirbesipi) Aydoğdu

Mezrası vb yerler.

Dağlık alanda: Eski Ergani, Papazgölü, (Kilisa

Kira) Kırlar Kilisesi, (Kotekan) Yakacık Köyü,

(Kiles Kiliç Baba Tepesi ve Çeka Pira) Sölen

Beldesi, (Geltujka) Dereboyu Köyü, Salhi Köyü,

Ziyaret Köyü, Gomayik Köyü, (Amedi) Armutova

Page 353: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

351

Köyü, Zülküf Dagi, Bervan Dağı, Hersin Dağı, Mil Dağı, (Gisgis)

Kesentaş Köyü , (Gire Korkiye) Yolbulan Köyü, (Kikan) Kikisan Köyü,

(Sahbesor) Otluca Köyü, Hendeka Köyü, (Kel) Ziyaret Köyü vb. yerlerde

birçok şehir harabeleri vardır.

Asurlulardan evvel buralarda Sabarular ve Hititler hüküm sürmüşlerdir.

Eski tarih ve coğrafyalarda bölgenin ismi Sofana ve Ingilena olarak

geçmektedir. Eskiden bölgede madencilik ve toprak eşya imalatı çok

ileri idi. Ergani bölgesinde, nerede bir kazı yapılsa, bir tarih hazinesine

rastlanmakta, çeşit çeşit toprak kaplar, süs eşyaları ve küpler çıkmaktadır.

Ayrıca Ergani’de birçok şehir harabeleri vardır. Amedi Kalesi deprem sonucu

yıkılmıştır. Germik şehir harabeleri de Mar-Yusa’nın Vaka-i Namesinde adı

geçen sıcak su kaynağı ve şehri olma ihtimali vardır. Burası Ergani, Çermik

ve Çüngüs ilçelerinin ortasındadır. Hilar, Kikan, Giresor ve Hendekan şehir

harabelerinde tarihin her devrindeki izlere rastlamak mümkün. Dünyada

ilk insanların burada yaşadığı rivayet edilir.

Girésor(Xanîsorka) Bu ismimle anılmasının sebebi, Burası kırmızı çakmak

taşlarında yapılı harabeler olduğu için (Xanîsorka) Kırmızı Evler deniliyordu.

1940’li yıllarda bur şehir harabesinin taşları Etibank İşletmesine taşındığı

için, geriye kırmızı bir tepe kaldı. Ondan sonra (Girésor) Kırmızı Tepe olarak

anıldı. Giresor denilen yerde bulunan şehrin, kalıntıları hala görünmektedir.

Burada arkeolojik kazı yapılırsa değişik medeniyetlerin izleriyle ilgili ciddi

buluntular bulunacaktır. Yörede anlatılan efsanelere göre bu şehir Hz. İdris

tarafından kurulmuştur. Yine bir efsaneye göre Hz. İdris buradan yedi km

uzaktaki Hilar’in Goskar mağarasında terzilik yapmıştır. Xanîsorka ismi,

Şemsettin Günaltay’ın İran Tarihi adlı kitabında da geçmektedir. 1. Cilt 100.

sayfa da M.Ö. 9. yüzyıl Asur kralı Şemsi Adad İran’a doğru yürüdüğünde

Matepin memleketinde Xanîsorka adında bir başbuğla karşılaşır. Bu bilginin

Şemsi Adad’ın tabletinde yazılı olduğunu da söylüyor.?

Hz. İdris’in burada yaşadığı, ilk yazının onun tarafından burada yazıldığı, ilk

olarak demirin onun tarafından eğitildiği, ilk defa onun tarafından elbise

dikildiği, cennete sağ olarak girdiği, hala cennette terzilik yaptığı anlatılan

efsaneler arasındadır.

Tarihin eski çağlarında; Amedi ve Kalhana köylerinde bakır işletildiği

Page 354: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

352

biliniyor. Buralarda pişirilmiş bakir artıklarına

halen rastlanmaktadır. Gisgis’te gümüş,

Giresor’da demir madeni işletildiği söylenir.

Kiles Köyünün kuzeydoğusunda ki, Dicle Nehri

üstünde ve Hersin Dağı burnunda Boğaz Çayı

üstünde eskiden yapılan barajların kalıntıları

hala durmaktadır. Eskiden bu barajlarla Hosot

ve Gevran ovalarında geniş araziler sulanırmış.

Evliya Celebi Seyahatnamesinde Ergani“Ergani, Miladi 1501 yılında Bitlis’li Kürt, Molla

İdrisin aracılığı ile Harpsız Bıyıklı Mehmet

Paşa’ya teslim olmuştur. Kale anahtarı halk

tarafından Paşa’ya verilmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman`nın yazılı emriyle

Diyarbakır Eyaletine bağlı Sancak Beyliği oldu.

Beyleri devlet tarafından tayin edilir. Babadan

evlada geçmez. Beyinin devletçe kabul edilen

ödeneği 200-515 akçedir. 10 zeamet 123 tımar

vardır. Çeribaşısı, Olay Beyi vardır. Askerleri,

kale beyinin komutanlığı altında savaşa gider.

Kale dizdarı, neferleri, sipahi kethudasi,

çeribaşısı hasap memuru (Mal Müdürü), şehir

Subaşısı vardır. Seyhülislam (Müftü) ve Nakibül

Eşrefi Şeyhler şeyhi Diyarbakır’dadir. Kale çok

güzel yontulmuş taşlarla yapılmış sağlam bir

sığınaktır. Kaleye lazım olan cephane ve topları

Kale Beyi alır. Hudut boyunda olmadığı için

savaş araç ve gereçlerini devlet vermez. Üzüm

ve şarabı çok meşhurdur.

Dicle nehri, civar dağlarından doğup Diyarbakır

tarafına akar. Ergani’den, batıya düzgün bir

yolla Çermik Kalesi`ne gidilir. Çermik buraya bir

menzillik yoludur. Siverek, Karakayık, Gerger,

Çünküş, Samsat, Suruç, Besni, Kale ve kasabaları

da bu civardadırlar.

Ergani Beyi’ne Melik Ahmet Paşanın mektubunu

verdim. Bey, paşaya 200 deve yükü yiyecek,

5 adet Seyhani kılıç, 1 katar kızıl katır hediye

verdi. Ergani Bey`inin 3000 Kürdistan askeri ile

Paşa’yı karşılamaya gittik. Kuzeyden Bashan`a

geldik. Bashan Diyarbakır toprağında güzel ve

sağlam konaktır. Ergani Bey`i hediyeleriyle

Paşanın huzuruna çıktı.

Paşa kendisine bir samur kürk verip çadırına

aldı. Günden güne Paşanın askeri arttı. İpisir

Paşa (Devlete baş kaldıran eski Sivas valisi)

korkusundan kaçtı. Ertesi gün, Pasa beni bir

mektupla Diyarbakır Beyi’ne gönderdi”

Hilar MağaralarıHilar Köyü heybetli kayalarla çevrili tabii bir

kale görünümündedir. Köye dar bir yoldan

girilir. Girişin sağında ve solunda mağaralar

vardır. Yolun kuzey kısmında Han Mağarası göze

çarpar. İçerisi çok geniş olan mağara düzgün bir

şekilde oyulmuştur. Halen birçoğu kış aylarında

hayvan barınağı olarak kullanmaktadırlar.

AkropolKayalığın güneydoğu kesiminde yer alan ve en

yüksek alanı oluşturan birim akropol olarak

tanımlanmıştır. Burası dıştan dikçe yarlarla

ovadan ayrılmış, etrafı doğal kaya duvarlar

ile çevrilmiş olan geniş yüksek bir düzlüktür.

Girişi doğal kayalara oyulmuş basamaklar

ile kuzeydoğu yönündedir. İç kısmında doğal

kayaya oyulmuş mekanlar ve bunları kapatan

duvar izleri belli olmaktadır. İçteki diğer yapı

kalıntıları köylülerin tas çekmesi sonucu yok

olmuştur.

Page 355: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

353

Kaya MezarlarıKayalığın çevresinde, özellikle doğu ve batı yüzünde çok sayıda mezar

odaları bulunmaktadır. Hepsi kayaların içine oyulmuştur. Bu bölgede yaygın

olarak bulunan, Roma mezarlarıyla ayni özellikleri gösteren mezarlar üçlü

gruplar halinde düzenlenmiştir. Bazılarının dış yüzeylerinde Roma eyalet

üslubunda kabartmalar mevcuttur. Kabartmalarda görülen giysilerin İran

üslubunda olması, yazıların Kuzey Suriye Sami yazısını kullanması ilginçtir.

KaleHilar Köyünün güneyindeki dik kayalık kale olarak tanımlanmıştır.

Ergani KalesiErgani Kalesi’nde bugün çok az iz kalmıştır. Kale 1526 metre yükseklikteki

Zülküf’ül Dağı’nın kasabaya hakim yaygın bir tepesi üzerinde idi. Burası,

deniz seviyesinden 1000 m. yüksekliktedir. Zülküf’ül Peygamber Makamı

da buradadır. Burayı 25 Eylül 1932 tarihinde inceleyen Basri Konyar

kalenin o günkü kalıntıları hakkında şu bilgileri veriyor.

“Uzun Hasan’ın dedesi Kara Hasan, kaleyi tamir etmiş ve baştan başa

yazıtlarla dolu kale anahtarını kasabaya hediye etmişti. Kaleye çıkmak

için dar bir yokuşu terleyerek çıkıyoruz. Yol yükseliyor ve bir dönemece

giriyor. Burada ihtişamını Zülküf Dağından alan kalenin tek bir burcu

kalmıştır. Döne dolaşa yol bu burcunun altına varır. Dibi tuğla ve harçla

tutturulmuş. Üst yanları tasla örülüdür. Fakat bu taslar çok güzel

yontulmuştur. Ergani Kalesi’nin (1402-1403) tarihinde Karayüllük Osman

Bey tarafından onarıldığına dair başka bir belge bulamadı. Ergani,

Akkoyunlular’ın hakimiyetine geçen ilk kaledir. Birçok defalar kuşatılmış,

önünde savaşlar yapılmıştır. Akkoyunlular döneminde belki de birkaç defa

onarım görmüştür. Ancak bunu teyit eden belgeler henüz yok, mahallinde

yaptığımız araştırmada Zülküfül Makamı’nı çevreleyen duvarlarda

kullanılmış yazılı taşlara rastladık. Belki de bu taşlar kale duvarlarına aittir.

Taşlar parça parça ve dağınık olduğu için bunlardan bir sonuç çıkarmak

mümkün olmadı. “

Zülküf’ül MakamıZülküf Peygamberin makamı buradadır. Zülküf dağında yattığı

söylenir. Bir rivayete göre mezarı Eğil ilçesinde, Makamı buradadır.

Bir rivayete göre de Zülküf Peygamber Hanilidir. Hani’de yaşamıştır

Page 356: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

354

“Vefat ettiği zaman, çocukları mezarını bir

tepede kazmışlar. Aksam olmuş, kazma-

küreklerini orda bırakıp eve gelmişler. Sabah

tekrar kazmaya gittiklerinde hiçbir şey

bulamamışlar. Dağ silsilesini takip edip Zülküf

Dağına gelmişler. Bakmışlar kazma kürekleri

ve kazılmış hazır bir mekan. Artık babalarını

buraya gömüp üstüne kubbe yapmışlar.”

Bir başka rivayet ise şöyledir: “Hz. Eyyüp’ün

oğlu Beşer, Hilar düzlüğünde yapılan bir

savaşta esir düsen askerleri için hayatı

pahasına kefalette bulunduğundan Zülküfil

ismini almıştır. Zülküfil Peygamber, ümmeti

için dini merkez olarak Ergani’yi seçmişti.

Zamanında Yukarı Mezopotamya’yı, Suriye’yi,

Filistin’i ve Arabistan’ı egemenliği altına

almıştı. Makamı Zülküfil Dağı’nın tepesindedir.”

Kış mevsimi hariç her zaman burası hareketlidir.

Özellikle yaz mevsiminde çok canlı olur. Cuma

ve Pazar günleri ziyaret edilir. Çocuğu olmayan

aileler; ziyaretten sonra çocukları olursa, adini

Zülküf veya Zülfiye koyarlar. Makama kaderi

açılmayan kızlar; isi bozulan esnaf ve sevap

kazanmak isteyenler ziyarete gelirler. Buraya

gelenler Kur’an ve mevlit okuturlar. Kurbanlar

keserler. Murat dileyenler duvara tas yapıştırırlar.

Eskiden burada büyük bir mescit vardı. Bu

tarihi yapının 400 yıl kadar önce yapıldığı

rivayet edilir. Mescit kargır bir bina idi. Batıya

dönük bir merdivenle girilirdi. Duvarlarında

birçok dini levha mevcuttu. 1939 yılında

bilinmeyen bir sebeple camii ve makamın bir

kısmi 1. Genel Müfettişin emri ile yıktırılmış.

Çok kıymetli altın ve gümüş eşyalar, halılar,

Eyyubilerden kalma levhalar, Uzun Hasan’ın

armağanı şamdanlardan bir kısmi Vakıflar

İdaresince İstanbul’a gönderildiği, bir kısmının

da kayıp olduğu söylenmektedir. Zamanın

belediye çavuşu Hoca Mahmut’un deyisine

göre yıkımdan önce zamanın Diyarbakır valisi

Basri Konyar makamı gezdi fotoğraflar çekti.

Bu günkü bina, 1958-1959 yılında Ergani

Hayır Cemiyeti tarafından yeniden yaptırıldı .

Zülküf’ül SuluklarıZülküf Dağı’na çıkanların ilk uğrak yerleri bu

suluklardır. İki tane suluk vardır. Biri yolun son

virajını dönerken, zirvenin batı yakasındadır. Bu

suluk tamamıyla su doludur. Yaz, kış su seviyesi

aynıdır. Hakkında birçok rivayetler anlatılır.

Bunlardan biri de şöyledir: Bir zamanlar gelin

ile görümce bu suluğun içine girmişler bir

daha çıkamamışlar. Onun için halen gelin

ile görümce beraber bu suluğa inmezler.

Diğeri, zirvenin kuzey yakasındadır. Bu suluk üç

geniş kemer altında yapılmış büyük bir havuzdur.

Buranın içine rahatlıkla girilir. Sulukların suyu zirve

kayalıklarından gelen damla damla akan suyun

birikmesinden oluşur. İlginç olan bu havuzlarda

buharlaşmanın hemen hemen hiç olmayışıdır.

Enüs Peygamber (Abbas Peygamber)

Kızılca Köyü yakınında Enüs Peygamber denilen

bir yatır (Ziyaret) vardır. Buna Abbas Peygamber

de denir.

Kümbette bulunan taşlarda su isimler yazılıdır:

Yerd Bin-i Mehlail, İbn-i Kinan, İbn-i Enüs,

İbn-i Sit, İbn-i Adem. Bu yazıta göre, türbe

Hz. Adem’in batin torunu Hz. Yerd’e aittir.

Bir rivayete göre de Enüs Peygamber Zülküf

Peygamberin kardeşidir. Sit Peygamberin

oğlu Hz. Adem’in torunudur. Gök bilimi

hakkında derin bilgisi olan bir zattır. 960 yıl

ömür yasamıştır. Bundan dolayıdır ki; Hilar,

Page 357: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

355

Kızılca ve Kikan üçgeni dünyanın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilir. Yani

insanin yaratılışı ve çoğalımı burada başlayıp sonra dünyaya dağılmıştır.

Her cuma günü buraya ziyaretçiler gelir. Mekanda dualar ederler, murat

dilerler, adaklar veriler, şeker dağıtırlar.

Açan Pişman Açmayan Pişman

Ergani’de, biri Zülküf Dağı’nda biri de Kikisan Vadisi’nde olmak özere iki

tane “Açan Pişman Açmayan Pişman” kapısı vardır. Zülküf dağındaki yalnız

rivayet olsa gerek çünkü herhangi bir izi yoktur. Kikisan Köyündeki ise

kayada izleri belirgindir. Rivayete göre kapısı kemerle bağlı olan bu yerde,

eski krallara ve şehir beylerine ait gizli hazineler vardır.

Kapı, tahminen 2 veya 2,5 m boyunda 1 m eninde bir tasla kapanmıştır.

Bu yekpare taşın üzerine “Açan Pişman, Açmayan Pişman” ibaresi yazılıdır.

Bu ibarenin vermiş olduğu korku ve dehşet yüzünden kimse bunu açmaya

cesaret edememiştir.

Tilhizur Höyüğü KazısıTilhizur Köyü, Ergani ilçesinin 4 km kadar güneyinde, Çayönü tepesinin 2 600

m kadar doğusundadır. Höyüğün büyük bir kısmi Yayvan tepe Köyü evleriyle

kaplanmıştır. 80 m çapında 9-11 m yükseklikteki höyükte, I. Ü. Öğretim

Üyesi Prof. Dr. Mehmet ÖZDOGAN tarafında iki dönem kazı yapılmıştır.

Diyarbakır Müzesi Adına Güneydoğu Anadolu Karma Prehistorya

Projesi Çayönü Ekibi tarafında 1991 yılında bir kurtarma kazısı

yapılmıştır. kazı sonuç raporunda özetle su bilgiler verilmektedir.

“kazı çalışması 6 açma biçiminde yaklaşık 150 metrekarelik alanda

yapılmıştır. Tilhizur Höyüğü kurtarma kazıları M.Ö. 5800-5000 yılları

arasındaki döneme ait bilgi ve malzeme vermiştir. Daha çok Orta çağ, Orta

Demir çağ, İlk Demir çağ az miktarda Orta Demir ve Son Tunç çağ, Son

Kalkolitik- İlk Tunç Geçiş ve İlk Tunç çağ malzemesi karışık olarak bulunmuştur.

kazı alanında Halef kültür katının hemen hemen tümüyle tahrip

olduğu; buna karşılık Son Neolitik çağ yapı katının daha iyi durumda

olduğu görülmüştür. Altta daha eski katmanın olup olmadığı henüz

anlaşılmamıştır. İlginç olan Çayönü ile çok yakin bir konumda olmasına

karşın, farklı bir mimari yapı sergilenmesidir. Çayönü sakinleri yapılarında

taş kullandığı halde Tilhizurdakiler tamamen kerpiç kullanmıştır.

Odalarının iç bölümleri Çayönü’ndekilere göre daha küçüktür.

Page 358: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

356

Bu kültür kati, Çayönü tepesinin üstünde tarımsal faaliyetlerle çok asınmış bulunan, bu nedenle

tam belgelenmemiş olan kültür katı ile çağdaştır. Bu bakımda Tilhizur, Çayönü’nün eksik kalan

kültür sürecini tamamlamaktadır. Halef Dönemine geçiş ile ilgili geniş bilgi vermektedir.

İleride yapılacak yeni çalışmaların Yakın doğuda hemen hemen hiç aydınlamamış bir dönemi

aydınlatacak malzeme vermesi beklenmektedir.

Page 359: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

357

KAYNAKLAR1. Ergani Kaymakamlığı resmi internet sitesi

2. Ergani Belediyesi resmi internet sitesi

3. Ergani tarihi ve tarihi Eserleri – mezuniyet tezi- Cenk YOLCU.

4. Çay önünden Erganiye uzun bir yürüyüş-Müslüm ÜZÜLMEZ.

Page 360: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

358

SİLVAN’DAKİ TARİHİ ESERLER

Page 361: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

359

Nejat Satıcı

359

ÖZETTarihi eserleriyle önemli bir turizm merkezi olan Silvan’da doğa ve inanç

turizmi de ön plandadır.

Silvan ve çevresinde başta anıtsal değere sahip ve dünyada dolgu sistemi

ile yapılan tek Kale-şehir olan Silvan Kalesi olmakla birlikte, Boşat Kalesi,

Helda Kalesi, Deruni Köyünün yanındaki Şemrekh’ta bulunan Şemrekh

Kalesi kalıntıları ve Roma eseri olan Başka Kalesi de bulunmaktadır.

Silvan Kalesi

Dünyada Dolgu Sistemi ile Yapılan Tek Kale-şehir SİLVANMevcut bilgilere göre Silvan Kalesi iki surla çevrili dörtgene yakın bir

şekildedir. Kapsadığı alan doğudan batıya 600 Metre kuzeyden güneye

500 metredir. Yaklaşık 2200 Metre uzunluğunda olan Silvan Kalesinin

surlarında 50 burç ve kule vardır.

Roma-Bizans devrine ait olduğu sanılan ve kuruluş tarihi kesin olarak

bilinmeyen Silvan kalesi Helenistik ve orta çağın en önemli merkezlerindendi.

Tarihteki etkin ve uzun serüveninde yıkımlar ve onarımlar yaşayan Silvan

Kalesi M.S. 410 yılında bir başka kurucusu olan tıp ve din adamı Mar

Maruthas tarafından II. Şapur zamanında yapılan savaşta İran’da şehit

düşen 40 Hıristiyan şehidinin kemiklerini getirip büyük bir merasimle

Silvan’a gömdürmesinden dolayı önem kazanmıştır. Bizanslılar bundan

dolayı Silvan’a şehitler şehri anlamına gelen Martyropolis adını vererek bu

adı resmen kullanmışlardır. Kaleye bu dönemde de onarımlar ve eklemeler

yapılmıştır.

İki sur ile çevrili Silvan Kalesi VI. Yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus

zamanında esaslı bir şekilde onarılmış ve surlar son şeklini almıştır.

Page 362: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

360

M.S.532 yılında tekrar eski heybetine kavuşan

bu kale şehir yeni kurucusu Justinianus’un

adını alarak Justinianopolis adıyla Bizans’ın en

önemli garnizon merkezi olarak tarihteki yerini

alıyordu.

Müslümanlar döneminde Silvan’ın ortaçağın

en parlak ve en gelişmiş kentlerinden biri olan

Silvan, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular

ve Eyyubiler zamanında tarihte önemli bir

rol almış, bu dönemde Kale-şehir yeniden

yapılırcasına onarılmış, kaleye yeni burçlar ve

surlar eklenmiştir.

Meyafarkin Eyyubileri yönetiminde iken

Moğolların saldırısı sonucu 1258-59 yıllarındaki

2 yıllık kuşatmadan sonra kale-şehir tamamen

tahrip edilmiştir.

Silvan kalesinin çeşitli burç ve kapılarında

yapım ve onarım kitabeleri vardır. Bu kitabeler

surlara hareketlilik kazandırmakta bu da kalenin

geçirdiği dönemler hakkında bilgi vermektedir.

1899 tarihinde Silvan bölgesinde araştırma

yapan Lehmann Haupt , Silvan kalesinin kuzey

kapısı yıkıntıları arasında sağlam kalmış bir

duvarda rast gele konmuş ve eski Yunanca

yazılmış kitabeler görmüş ve yayınlamıştır.

Lehmann Haupt, kitabenin M.S.4. yüzyıla ve

Ermeni bir valiye ait olduğu görüşündedir.

1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı,

Silvan Kalesi hakkında şu bilgileri verir.

Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine

göre iç içe birbirini çemberleyen her iki surun

istila sadmelerine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat

zamanından kalıp tamir görmeyen burçlarla

duvarları hep aynı tarzda yapılmıştır. Burçların

dıştan uzunlukları, 10.5 metre ve enlileri de 7

metre kadardır. Yükseklikleri ise 25 metreyi

geçmekte ve genellikle iki burcun arasında

birer destek duvarı bulunmaktadır. İki burcun

arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burçlar

genellikle tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna

Page 363: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

361

olmak üzere ikinci katları da tamamen yıkıktır.

Surun taşları Malta taşına benzeyen beyaz sert bir cins taş olup muntazam

yontulmuştur. Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip

edilmiştir. İyi bakılınca öteki ile paralel yürüdüğü görülür. Bir çok burcun

ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler burçların üzerine yeniden birer

ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir duruma getirmişlerdir. Bunlara

Sadık Bey Kasrı ve Azizoğulları Konağı iyi birer örnektir.

Kale Kapıları Silvan Kalesinden kolayca dışarı çıkabilmek için dokuz kapısı varmış.

Bunlardan dördü güneyde, ikisi kuzeyde, ikisi batıda, biriside doğuda

bulunmaktadır. Bir kısmı tamamiyle ve bir kısmının da sağı solu, eşi

veya lentosu mevcuttur. Kapılara özel bir güzellik ve yine özel bir önem

verildiği,bir kısmınında kitabelerle süslendiği göze çarpmaktadır. Hele

Kulfa kapısının zarafeti ve kitabesindeki yazının mükemmeliyeti ve süsü

insanı büyülemektedir. Bugün mevcut kapılardan yalnızca şunların adı

bilinmektedir. Kuzey batı köşesinde Boşat Kapısı, batı surlarına doğru

Meyhane kapısı, Batı güney köşesinde Diyarbakır Kapısı,Güneyde Aşağı

mahalle kapısı, güneydoğuda Bırcuşah kapısı, doğuda ise Kulfa Kapısıdır.

Silvan’daki Kale Burçları

Zembilfroş BurcuSilvan’da ve bölgede en çok tanınan burçtur. Zembilfroş Burcu bölgemizde

bilinen efsane aşka da konu olmuştur. Kalenin kuzeydoğusundadır.

Aslanlı Eyyubi BurcuEyyubi eseridir. Burcun üzerinde birbirlerine bakan aslan ile kaplanın

arasında güneş kabartması bulunmaktadır. Üzerindeki kitabe Meyyafarıkin

Eyyubileri hükümdarı Melik Evhad Necmeddin’e aittir. Nefis bir yazı ile

yazılan kitabesi ünlüdür. Kalenin doğu tarafında, Gazi Caddesi üzerinde

Page 364: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

362

olup Şeyh Halil Mezarlığı bitişiğindedir.

Burcu Şah Azizoğulları konağının bulunduğu yerdedir.

Burcu Şah kapısı bu burcun yanında olup kalenin

güneydoğusundadır.

Eyyubi Aslanlı burç

Mervani Burcu

Zembilfroş Burcu

Artuklu Burcu

Eyyubi BurcuSilvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde

olan Eyyubi burcu ayakta duran en sağlam

burçlarımızdan biridir. Boşat Kapısı’nda olan

burcun batı tarafında Meyafarıkin Eyyubileri

hükümdarı Melik Adil’e ait bir kitabe

bulunmaktadır. Üstün’lere ait Sadık Bey Kasrı bu

burcun üzerinde yapılmıştır. Yapının tüm köşe

başlarında insan kafası figürü kullanılmıştır.

Mervani BurcuSilvan Kalesi’nin kuzeyindeki burcun üzerinde

Mervani’lere ait bir kitabe bulunmaktadır.

Şador Caddesi üzerinde bulunan burcun ön

kısmı sağlam, güneye bakan sur duvarları ise

yıkık durumdadır.

Artuklu BurcuKulfa kapısının yanındaki burçlardan biridir.

Silvan Kalesi’nin doğu tarafında bulunan burcun

ikinci katı kısmen yıkıktır. En büyük özelliği

üzerindeki kitabe ve aslan kabartmalarıdır.

Birbirlerine bakan kanatlı bir aslan ile kaplanın

gövdesinin üzerinde kafaların birleştiği yerde

aslan kafası yerine figür olarak insan başı

kullanılmıştır. Herkül’e ait olduğu rivayet

edilen bu kabartma bir hükümdar veya Tanrı

gücünü göstermesi bakımından önemlidir.

Kabartmaların yapım tarihi ve kimler tarafından

yapıldığı veya nereden getirildiği belli değildir.

Bunun dışında iki aslan kabartması daha

bulunmaktadır.

Page 365: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

363

Herkül başı ve kanatlı aslan Artuklu Burcu

Boşat kalesi Kaplan figürü

Silvan’daki Diğer KalelerBoşat Kalesi Silvan’a bağlı Boyunlu köyünde bulunan Boşat Kalesi üzerinde bulunan

I.Ardeşir’e ait kabartmasıyla ünlüdür. At üzerindeki I.Ardeşir’in arkasında

ayakta duran bir insan figürü bulunmaktadır. M.S.226-395 tarihlerinde

önemli merkezlerden olan ve daha sonra da önemini kaybetmeyen Boşat

Kalesi, Roma ve Sasanilerin ortak eseridir.

Helda Kalesi Silvan’a bağlı Görentepe köyünde bulunan Helda kalesi’nin kimler

tarafından yapıldığı belli değildir. Boşat kalesine yakın olan bu kale altın

arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir.

Başka Kalesi Silvan’a bağlı Altınkum Köyü yakınında sarp kayalar üzerinde inşa edilen

Başka Kalesi bir Roma eseridir. Başka Kalesi’de diğer kalelerimiz gibi

altın arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir. Kalenin doğu tarafı uçuruma

bakmaktadır. Sağlam kalan ve batıya bakan yüksek duvarlarından biri

günümüze ulaşmıştır.

Şemrekh Kalesi Silvan’a bağlı Deruni Köyünün yakınlarında olan ve Şemrekh mezrasında

Page 366: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

364

bulunan şemrekh kalesi yıkılmış durumdadır.

Kale duvarlarının kalıntıları vardır.

Silvan Kalesi’nde bulunan kitabelerin bir kısmı.

CamilerSelahaddin-İ Eyyubi Camii - Silvan Halk arasında camiya acem olarak adlandırılan

Silvan Ulu cami, Mervaniler zamanında

yapılmıştır. Halk arasında kullanılan bu ismin

nereden kaynaklandığı tespit edilememiştir.

Mervaniler tarafından inşa edilen cami

Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar tarafından

onarılarak, yeni eklemelerle günümüze kadar

ulaşmıştır.

Bizans bazilikaları kullanılarak yapılan Silvan

Ulu camiyi bir medeniyete mal etmek doğru

değildir.

Eyyubi Hanedanlığının kurucusu Selahaddin-i

Eyyubi’nin adını taşıyan ve bölgemizin en eski

ve en büyük camilerinden biri olan bu eser, bir

kaç medeniyetin ortak eseri olup Silvan’a bir

kültür mirası olarak sunulmuştur.

Dış cephesi çok gösterişli mimari süslemelerle

canlandırılan caminin dört kapısı vardır.

Bu kapılardan ikisi sade, diğer ikisinin taş

işçiliğinin mükemmeliyeti ve zarafeti insanı

büyülemektedir.

Cami yapılış tarzıyla Anadolu’daki diğer eserlerin

yapımında etkili olmuş ve örnek alınmıştır.

Bu caminin yerinde daha önce 1031 yılında

yapılmış musalla biçimi bir caminin varlığı bir

çok kaynakta geçmektedir.

Mervani’ler zamanında yapılan Selahaddin-i

Eyyubi cami, Bizans bazilikasının sütunları

kullanılarak yapılmıştır. Camiden önce Büyük

Kilise olarak adlandırılan tarihi yapının yerinin

burada olması da muhtemeldir.

28 Kasım 1046’da Meyafarkin’i ziyaret eden

İran’lı şair ve bilginlerden Nasır-ı Hüsrev cami

için şunları yazmaktadır. “Bir camisi var ki

anlatmaya kalksam uzun sürer. Her ne kadar

kitap sahibi her şeyi tafsilatiyle yazmış, anlatmış

ve ‘O mescide bir abdesthane yapmışlar ki ön

tarafta 40 (kırk) hücresi var. İki büyük akar su

o abdesthanelere akmakta. Biri kullanılmak için

Page 367: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

365

öbürü yer altından akmada ve pisliği götürmede, çukurları temizlemektedir.

Nasır-ı Hüsrev Caminin heybetini bir çok seyyahın ayrıntısıyla yazdığını

dile getirmiş ve abdesthanesini anlatırken şaşkınlığını gizleyememiştir.

Artuklular zamanında yaşayan ve Artuklu devleti adına ticaretle uğraşan

Silvan’lı ünlü tarihçi İbn-ül Ezrak, “Tarihi meyafarkin ve Amed “ adlı

kitabında Caminin kubbesinin H.547’de Artuklular zamanında yapıldığını

ve H.552 yılında tamirinin tamamlandığını belirtmektedir.

Dolayısı ile İbn-ül Ezrak’ın gözlerimle gördüm dediği ve 1152-1157 yılları

arasında yapılan onarım 5 yıl sürmüştür.

Sonradan yapılan eklemeler nedeniyle cami ilk mimari özelliklerini yitirmiş,

Artuklu mimarisinin etkisinde kalmıştır.

Yerinde incelemeler yapan Albert Gabriel ise kıble duvarına paralel

uzanan üç nefli eski plana, kubbeli kısmın Artuklular tarafından eklendiğini

söylemektedir.

1911 yılında Silvan’a gelerek camiyi inceleyen ve fotoğraflarıyla günümüze

taşıyan Gertrude Bell, caminin etrafı, bazıları tonozlu ve bazıları kubbeli

olmak üzere onbir bölüm halinde üç taraftan çevrilmiş büyük ve kubbeli bir

yapı olarak tarif ediyor.

G. Bell ayrıca tek kubbeli bir cami şekline, yan mekanların sonradan

eklendiğini belirtmiştir.

Yine Silvan’da yerinde incelemeler yapan Süleyman SAVCI ise cami için

şunları yazmaktadır. “Kubbe köşelerindeki süs ve oymalar çok eski olup

Bizanslılardan kalma bir eser değilse cami, Hamdani veya Mervaniler

devrine ait gibi görünmektedir”

Page 368: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

366

Kubbenin kaidesinde Artuklulardan Necmeddin

Alpi’nin (1152-1157) bir kitabesi vardır. Nesih

bir yazı ile beyaz taşlar üzerine yazılmıştır.

İnce taş işlemeli mihrabı Eyyubilerden Emir

Şahabeddin tarafından yaptırılmıştır.

Ulu camideki ikinci kitabe 1227’de (H 624)

Eyyubilerden Ebu’l Muzaff er Gazi’ye aittir.

Doğudaki mihraptadır.Mihrabın iç kenarında, ilk

ve ikinci çevresinde kitabeler vardır.Asıl kitabe

mihrabın sağ ve sol köşelerini kaplar.

XV. Yüzyılda da sade ikinci bir mihrap yapılmıştır.

Silvan, Selahaddin-i Eyyubi Camii zamanla

tahribat ve yıkımlara uğramıştır.

Gertrude Bell’in 1911 mayısında çektiği

fotoğrafl ardan ulu caminin kubbesinin yıkık ve

kullanılamaz durumda olduğunu görüyoruz.

Caminin yıkık kubbesi Osmanlılar tarafından

tekrar onarılmıştır. Silvan ulu camii 1913

yılında Osmanlılar döneminde esaslı bir onarım

geçirmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Caminin

minaresi sonradan yapılmıştır. Minare kare

planlı olup caminin kuzeydoğu köşesindedir.

Kara Behlül Bey Camisi Ve Medresesi (Mira Camii)Silvan şehir merkezinde aynı adı taşıyan cadde

üzerindedir. Mervani Şehir mezarlığına bitişik

olup Ulu Caminin 200 m. kuzeyindedir.

Caminin XVI.yy.da sancak beyi Kara Behlül Bey

tarafından inşa ettirildiği, minaresinin de l899

(H.1317) tarihinde yaptırıldığı sanılmaktadır.

Caminin dış duvarlarının tamamı Silvan yöresine

özgü bej renkli kesme taşlarla kaplanmıştır.

Son cemaat yerini ayakta tutan ahşap çatıyı

altı adet taş sütun ayakta tutmaktadır. Yapının

herhangi bir yerinde inşa kitabesi yoktur. Avlu

revaklarının kuzey kanadındaki kufi kitabe başka

bir yapıdan taşınmıştır. Seyfüddevle’nin gömülü

olduğu Kubbetül Sultan yerinin burada olduğu

söylenmektedir.

Page 369: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

367

Caminin önünde üç kenarı revaklı geniş bir avlusu vardır. Avlunun üç tarafında

odalar, abdesthane, ve bir kapalı havuz vardır. Geçmişte Karabehlülbey

(Mira) medresesi olarak eğitim veren medrese günümüzde Kuran kursu

olarak kullanılmaktadır. Daha önce iki katlı olan tarihi medresenin ikinci

katı yıkılmıştır. Eğitim odaları ve eğitim veren hocaların ikamet ettiği

odaların pencereleri avluya bakmaktadır. Yola ve mezarlığa bakan kısımda

pencere yoktur. Yakın zamanda yeniden düzenlendiği anlaşılan Medrese

tek kat olarak kullanılmaktadır.

KOT MİNARE (Eyyubi Camii ve Minaresi) Cami tamamen yıkılmış olup minaresi ayaktadır. Halk arasında kot minare

olarak adlandırılan minarenin üzerinde enfes kabartma ve kitabeler vardır.

Kot Minare’nin en büyük özelliklerinden biri de minarenin üzerindeki

kabartma ve kitabelerin üç Eyyubi hükümdarına ait olması.

Meyafarkin Eyyubileri zamanında yapılan bu eser beş katlı ve kare şeklinde

olup üst kısmında dört yöne açılan pencerelere sahiptir. Bölgede kare planlı

yapılan minarelerin en görkemlisidir. Konumu itibari ile Silvan’a hakim bir

tepe üzerinde yapılmıştır.Silvan’ın sembollerinden biri olan Kot Minare

yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biridir.

Page 370: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

368

BELEDİYE CAMİİ (Surp Stephanos Kilisesi)Silvan’daki Ermeni cemaatine mahsus 1892

tarihinde inşa edilen Surp Stephanos Kilisesi

hristiyanların şehri terketmesinden sonra ıssız

kalmış ve kilise olarak bir daha kullanılmamıştır.

Yakın tarihe kadar şehir sineması olarak

kullanılan kilise, 1992 tarihinde Silvan Belediyesi

tarafından camiye çevrilerek Belediye Camisi

adını almıştır.

Kiliseler

Hasuni Kaya KilisesiHasuni Mağaralarının içinde bulunan kilisenin

yapım tarihi bilinmemektedir. Hıristiyanlığın

ilk dönemlerinden başlayıp 13. yy.’a kadar

kullanıldığı sanılmaktadır.

Bir çok odadan oluşan kilisenin yanında mini bir

amfitiyatro ve su depoları bulunmaktadır.

Hasuni Şehir KilisesiYapım tarihi kesin olarak bilinmeyen kilise, Antik

Hasuni Mağara Şehrinde bulunmaktadır. Yüksek

bir tepenin üzerinde yapılan tarihi kilisenin

13.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Koruma

altına alınmasına rağmen yakın zamanda

define avcıları tarafından oldukça tahrip edilen

yapının duvarları sağlam çatısı yıkılmıştır.

Silvan yöresine özgü renkli kesme taşlarla

yapılan Hasuni Kilisesi, Silvan-Malabadi-Bitlis

karayolunda olup silvan’dan 6 km. uzaklıktadır.

Gire HanikSırtını Albat dağına yaslayan Silvan’a 3 km.

uzaklıkta bulunan ve halk arasında Navdeşt

olarak adı geçen ovanın hemen girişindedir.

Boyunlu Köy yolunun sol tarafında Gıre Hanık

denilen tepede define avcılarının kazı sonucu

yeni ortaya çıkardığı höyüğün binlerce yıllık

bir tarihe sahip olduğu ve manastır olarak

kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yapının içinde

6 kemer vardır. Han veya Kervansaray olma

olasılığı da yüksektir. Yapının kullanım amacı

ve kesin tarihi hakkında gerekli araştırmalar

yapılmamıştır.

Page 371: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

369

Silvan’daki Köşk ve KonaklarSilvan şehir merkezi ve köylerinde şehrin ileri gelenlerinin oturduğu köşk

ve konakların sayısı hayli fazladır. Şehir merkezinde bulunanlar arasında

ikametgah olarak kullanılan Sadık Bey Kasrı ve Azizoğlu Konağı ile Bedri

bey tarafından yaptırılan, Atatürk’ün karargah olarak kullandığı günümüzde

ise Gazi İlkokulu olarak kullanılan Bedri Bey Konağı en ünlüleridir.

Bu tarihi eserlerle birlikte ayakta kalan Hatip bey konağı bugün müze

olarak kullanılmakta, Ünlü Zembilfroş burcuna bitişik Ziya bey konağı,

Kılavuz’lara ait Silvan kalesinin güney surlarının üzerinde bulunan Hasan

Beg konağı, Mervani tepesinin eteklerinde bulunan Özer’lere ait Kerim

Efendi Konağı ile geniş bir alan kaplayan ve gazi ilkokuluna bitişi olan

Aliağa Konağı bulunmaktadır.

Bu eserlerin yanında Silvan’a bağlı köylerde de köşk ve konaklar

bulunmaktadır. Bunlardan Sadık beye ait olan diğer köşk boşat köyünde,

Azizoğullarına ait olan köşk ise Ferhand köyünde olup kısmen yıkık

durumdadır.

Ali ağa’ya ait olan Köşk Helda Köyünde olup ayakta kalan köşklerimizden

biridir.

Sadık Bey KasrıÜstünlere ait tarihi yapı kesme taştan yapılmış,taş işçiliğinin zengin

olduğu eserlerden biridir.Binanın taşları yapının yakınındaki Mehmet bey

(Hazal’a Soro)’ya ait bahçenin içinde kesilmiş ve istifl enmiş bir şekilde

kazı sonucu tesadüfen bulunmuş ve tanesi bir kuruştan bin adet taş 1000

kuruşa alınarak yapılmıştır. Tarihi yapı tamamlandıktan sonra Mervani

tepesi eteklerindeki İpekçi ailesine ait evde ikamet eden Sadık Bey buraya

taşınmış ve ikametgah olarak kullanılmaya başlamıştır.

Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olup Boşat kapısının bulunduğu

Page 372: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

370

yerde kale burçlarının üzerinde inşa edilmiştir.

Konağın en büyük özelliği yapının tüm

köşelerinde taştan yapılmış insan kafası figürü

bulunmasıdır. Evin ana çıkış kapısı, Sadık beyin

kapıda öldürülmesinden sonra kapatılarak bir

daha (Bir asıra yakın) açılmamıştır.Günümüzde

kapı halen kapalıdır. İki burcun kullanılmasıyla

meydana gelen bu yapının kuzeybatı köşesinde

Meyyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik

Kamil’e ait bir kitabede mevcuttur.

Azizoğlu KonağıSilvan Kalesinin güneydoğu köşesinde Burcu

Şah kale kapısının yanında olup Azizoğlu ailesi

tarafından kullanılmaktadır.

Hatip Bey KonağıM. Kemal Atatürk tarafından ikametgah olarak

kullanılan tarihi ev Yörük ailesinden alınarak

müze haline getirilmiştir.

Bedri Bey KonağıBudak’lara ait yapı Silvan Kalesinin batı

tarafındadır.Bir süre 16.Kolordu karargahı

olarak kullanılan bu tarihi eser günümüzde Gazi

ilkokulu binası olarak kullanılmaktadır.

Ali Ağa KonağıSilvan Kalesinin kuzeyinde olup Gazi İlkokuluna

bitişiktir. Kısmen yıkık durumdadır.

Kerim Efendi KonağıBeyaz kesme taştan yapılan bu tarihi ev

özer’lere ait olup Mervani Tepesi (Kela Mira)

eteklerindedir.

Ziya Bey KasrıSilvan Kalesinin Kuzeydoğu köşesinde olup

Zembilfroş burcu’nun bitişiğindedir. Ziya beyin

ölümünden sonra sahipsiz kalan köşk zamanla

yıkılmıştır.

Hasan Bey KonağıSilvan kalesinin güney tarafındadır. Silvanlı bir

Ermeni tarafından yaptırılan köşk Hasan Bey

tarafından kullanıldıktan sonra Kılavuz ailesine

satılmıştır. Kesme taşlarla kale burçlarından

birinin üzerine yapılan tarihi yapı halen ev

olarak kullanılmaktadır.

Ziyaret ve Türbeler

Page 373: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

371

Şeyh Halil Ziyareti, Sahabe Muhammed Ziyareti Merşi Mun (Meşmuni)

Ziyareti, Şeyh Muhammed Ziyareti, Şeyh Hasan Ziyareti, Şeyh Belbelot

Ziyareti, Kaniya Navin (Sıte İbn-İ Mecnu) Ziyareti Dara Hıznahiye Ziyareti,

Gırkuvi Ziyareti (Derika Mukur Bölgesinde), Şeyh İbrahim Türbesi (Bahçe

Köyünde), Şeyh Emin Türbesi (Bezvan Köyünde) Komutan Sahabe Ziyareti

(Muaz Bin Cebel’in Kom.), (Ser Hıvde – Murat Şenlikleri )

Sahabe Muhammed ZiyaretiBazı kaynaklarda Silvan’ın fethi sırasında eğitim vermek için on sahabenin

Silvan’da bırakıldığı yazılmaktadır. Günümüzde bazılarının yeri belli değildir.

Yeri belli olan türbelerden biri Silvan Kalesinin Güney tarafında Burcuşah

Kapısının karşısındaki sur dışındadır. Şehit düştüğü rivayet edilen

sahabe türbesinin üzerinde çeşitli yazıt ve kabartmalar vardır. Ayrıca

çevre düzenlemesi sırasında türbenin yanında kazı sonucu bulunan taş

parçalarının üzerinde altı köşeli yıldız kabartması bulunmuştur.

Çarşamba günleri yoğun ziyaretçi akınına uğrayan türbe ve çevresinin

koruma altına alınması gerekmektedir.

Page 374: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

372

Hamam Han ve KervansaraylarMira HanıSilvan ilçe merkezinde bulunan hanların

hemen tümü yıkılmıştır. Yakın zamana kadar

mevcut olan hanların kapıları ve duvarları da

inşaatlarda kullanılarak tamamen yok edilmiştir.

Karabehlülbey Caddesi üzerinde bulunan Mira

Hanının bir kısım kubbe ve duvarları mevcuttur.

Günümüzde marangoz atölyesi olarak kullanılan

hanın bir kısmı ise ahır ve ambar olarak

kullanılmaktadır.

Hanik HanıKulfa Köyü (Şimdiki Yüksek Mah.) ile Silvan ilçe

merkezi arasında Tekel Yaprak Tütün işletmesi

civarında idi.Yıkık durumda olan hanın güzel bir

suyu vardır . Hanın suyuyla çevredeki bahçeler

sulanmaktadır.

Kele Hanı (Kepo Hanı)Harabe durumunda olan ve halk arasındaki

adı “Hana Kele” olan Kepo Hanı, Malabadi

köprüsünün yakınındaki Kepolu köyündedir.

Mervaniler zamanında yapıldığı tahmin

edilmektedir. Geçmişte kervanların uğrak

yeri olan tarihi han günümüzde kullanılamaz

durumdadır.

Silvan Şehir HamamıGazi Caddesi üzerindeki tarihi şehir hamamı

günümüzde kullanılmamaktadır. Tarihi hamam

yıktırılarak yeniden yapıldığından eski özelliğini

yitirmiştir.

Bimaritan-İ Farıki - Silvan HastanesiSilvan’da yapılan ve Anadolu’da kurulan en eski

hastanedir. Mervani hükümdarı Nasruddevle

(1011-1061) zamanında Meyafarıkin’de akıl

hastalarının tedavi edildiği ve Bimaritan-i

Faruki adıyla bilinen bir Bimarhane faaliyet

göstermekteydi.

Silvan Kütüphanesiİslamiyetten önce Meyyafarikin (Silvan) ve

Amida (Diyarbakır)’da zengin birer kütüphanenin

varlığından kaynaklarda söz edilmektedir.

İslamiyetten sonra özellikle mervaniler

zamanında yine Meyyafarikin ve Amid’te zengin

birer kütüphane olduğunu ibnül Ezrak’ül Farıki

“Tarihi Meyyafarikin ve Amid” adlı yazma

eserlerinde anlatmaktadır.

Köprü Ve ÇeşmelerMalabadi Köprüsü – Silvan Diyarbakır-Bitlis karayolu üzerinde, Silvan ilçe

merkezine 20 km. uzaklıktadır. Kitabesinden

H.542 (M.1147 ) yılında Artuklu Devletinin

iki başkentin biri olan Meyafarkin’de (Silvan)

hüküm süren Timurtaş Bin-i İlgazi Bin-i Artuk

tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Malabadi Köprüsü dünyadaki taş kemerli

köprüler arasında kemeri en geniş olan

köprüdür. Farklı uzunluklarda kırık hatlar

halinde üç bölümden oluşan köprü Doğu ve

Batıda hafif eğilimlerle ana yola bağlanmıştır.

Orta bölümde ayakları kayalıklara oturtulmuş

38.60 metre açıklığı bulunan sivri bir kemeri

olan köprünün üstünde sepet kulpu şeklinde

ve 3 metre açıklıkta olan küçük bir kemer yer

almaktadır. Birinci yere paralellik gösteren

üçüncü bölümde sivri kemerli iki açıklık ve

ayrıca yola bağlanan kısmın yakınında da bir

açıklık görülür. Köprünün boyu 150 metre,eni 7

metre yüksekliği ise 19 metredir. Kemerin her

Page 375: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

373

iki yanında kışın soğuğundan ve yazın sıcağından korunmak ve köprünün

güvenliğini sağlamak için iki oda bulunmaktadır.

Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır: “ Köprünün iki tarafında

kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda

köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip

geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri

altında birçok odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler

oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ

ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli

odalar vardır. Köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nehcivan

çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü

sanatlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir.

Doğrusu, üstad mühendis var kuvvetini sarfederek bu köprüde öyle sanatlar

göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.”

Bir Artuk Şaheseri Olan Silvan Malabadi KöprüsüKitabesi, kabartmaları ve mimarisi ile dünyada eşsiz olan bu köprü için

Albert Gabriel şu bilgileri vermektedir. “...Modern statik hesabının olmadığı

devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir.

Ayasofya Cami’sinin kubbesi, köprünün altına rahatlıkla girebilmektedir.

Balkanlar’da, Anadolu’da Orta Doğu’da bu açıklıkta, bu yaşta başka köprü

yoktur.”

Page 376: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

374

Kemuk KöprüsüMalabadi Köprüsünün kuzeyinde olan Kemuk

Köprüsünün Malabadi Köprüsünden önce

yapıldığı ve Mervaniler dönemine ait olduğu

söylenmektedir. Yapının kesin tarihi hakkında

gerekli araştırmalar yapılmamıştır. Tarihi köprü

baraj suları altında kalmıştır.

Kemuk Köprüsü

Altıbulak Çeşmesi (Kaniya Derge) Altıbulak çeşmesi ilçenin güneyinde aşağı

kapının (Deri Jer) hemen yanındadır. Halk

arasında bu çeşmenin adı Kaniya Derge’dir. Bu

çeşmenin yanında Silvan’da 7 kızlar çeşmesi,

Kaniya Mase, Büyük Çeşme Kaniya Navin Kaniya

Ğılo ve Mervani çeşmeleri bulunmaktadır.

Bunların yanında kaniya Nure ve kaniya Alo

günümüze ulaşmayan çeşmelerdir.

Kaynak olarak en çok bilinen çeşmeler

Kolek,Ğanık,Hecicatık ve Ziraat’te bulunan

çeşmelerdir.

Altıbulak Çeşmesi

Mervani Çeşmesi

Kaniya Navin Çeşmesi

Mervani Çesmesi Mervani Çeşmesi, Silvan eski Devlet Hastanesinin

bulunduğu yolun üzerinde,Diyarbakır Kapı’ya

yakın bir noktadadır. Silvan kalesine bitişik

olarak yapılmıştır. Yapım tarihi belli değildir.

Silvan’daki MağaralarAntik Hasuni Mağara Şehri Hasuni mağaraları, Silvan’ın 6 km. doğusunda

uluslararası bir yol olan Silvan-Malabadi köprüsü

( Tatvan -Van- İran yolu ) yol güzergahında yer

almaktadır. Antik şehir, Albat dağı’nın güney

eteklerindeki Hasuni Vadisi’nde kurulmuş olup

Silvan Ovasına hakim bir noktadadır.

Yörede Hesune, Hasune veya Hasuni olarak

adlandırılan mağara topluluğu Diyarbakır il

sınırlarında bulunan en büyük mağara şehridir.

Diyarbakır çevresinde 1.161’i yapay, 2.418’i

doğal olmak üzere toplam 3.579 mağara ve

Page 377: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

375

kaya sığınağını tespit edilmiştir. Anadolu’nun en eski mağara yerleşim

yerlerinden biri olan Hasuni mağara şehri arkeolojik değere sahip olup

Mezolitik ( Epipaleolitik ) döneme kadar tarihlenmektedir.

Bir kaleyi andıran yekpare kaya parçaları üzerinde oyularak yapılan ve

irili ufaklı 300 odadan oluşan Hasuni Mağaraları kapladığı alan ve mağara

sayısı itibari ile Anadolu’da emsal teşkil etmektedir. Biri kaya kilisesi

olmak üzere iki kiliseye sahip olan Hasuni Mağaraları Koridorlarla birbirine

bağlıdır.

Hasuni Mağaraları, Antik dönemde özellikle Hıristiyanlığın ilk yayıldığı

dönemlerde ve orta çağda önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur.

Birçok odadan oluşan kaya kilisesinin yanında, Ortaçağ’da mağaraların

alt kısımlarındaki düz alanda Silvan yöresine özgü renkli kesme taşlar

kullanılarak bir kilise daha inşa edilmiştir.

Hasuni mağara şehrindeki en yüksek nokta piramide benzemektedir. Dört

tarafı uçurum olan kaya kütlesinin tepesi düzleştirilmiştir. Sunak olarak

kullanıldığı tahmin edilen zirveye muntazam şekilde yontulmuş kaya

merdivenlerle çıkılmaktadır.

Kaya parçalarının dizilmesiyle taş yollar ve kayaların oyulması ile çıkış

merdivenleri, sarnıçlar, su arkları, kiliseleri, dokuma atölyeleri ve hamam

gibi şehirleşmenin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan önemli

yapılara sahiptir. Bir mağara cenneti olan Silvan, tarihi, doğal ve kültürel

zenginlikleriyle turistik çekiciliğe sahip önemli yerlerden biridir.

Hasuni Mağara Şehri, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulunca 1990 yılında

doğal sit alanı olarak ilan edilerek birinci derece arkeolojik alan olarak

tescil edilmiş ve yasal koruma altına alınmıştır.

Hasuni Mağara Şehri

Page 378: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

376

Temtemburg Mağarası Silvanın sırtını yasladığı Albat Dağının

eteklerinde olup Silvan-Boşat yolunun sol

tarafındadır. Büyük çeşmenin üst tarafına

denk gelmekte ve şehir merkezinden uzaklığı

yaklaşık 1 km.dir. Mağaranın en büyük özelliği

bir kaya parçasının oyulması sonucu yapılan

tek bir odadan oluşması ve yine kayalar oyulan

merdivenlerle çıkılmasıdır. Mağara odasının

içinde,sağ ve solunda oturmak veya yatmak için

yine kayalar oyularak iki divan oluşturulmuştur.

İsminin nereden geldiği belli olmayan

Temtemburg mağarasının çevresindeki

kayalıklarda da yontulmuş kaya parçaları vardır.

Derika Mukure Mağaraları - Silvan

Hasuni’deki Sunak Merdivenleri

Silvan Mağaraları - Derika MukureBu mağaralar hakkında gerekli araştırmalar

yapılmamıştır.Tarihleri hakkında herhangi bir

bilgi yoktur. Doğal ve yapay mağara odalarının

bulunduğu Derika Mukure bölgesi Silvan’a

20 km. uzaklıkta olup, Malabadi Köprüsünün

yakınlarındadır.

Pezan Mağarası (Kral Koltuğu)Bu mağara doğal ve küçük bir mağaradır. Bir

oyuk şeklindedir. Hayvanlar için barınak olarak ta

kullanılır. Mağaranın hemen yanında merdiven

basamakları şeklinde oyulan kayalar vardır. Üst

tarafında ise halk arasında kral koltuğu denen ve

konum itibarı ile bir koltuğa benzeyen oyulmuş

kayanın çevresinde de yontulmuş kaya parçaları

bulunmaktadır.

Hamido MağarasıAlbat Dağı eteklerinde olan mağara Silvan şehir

merkezinden rahatlıkla görülmekte olup Askeri

birliğin bulunduğu Alayın hemen arkasındadır.

Hamido Mağarasının en büyük özelliği iki çıkışlı

olmasıdır. İçinde derin uçurumların bulunduğu

mağara yaklaşık 500 metre uzunluğundadır.

Page 379: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 380: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

378

EĞİL VE KULP İLÇELERİNİN DOĞAL VE TARİHİ GÜZELLİKLERİ

Page 381: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

379

Yrd.Doç.Dr.İrfan YILDIZDicle Üniversitesi Ziya

Gökalp Eğitim Fakültesi

Güzel Sanatlar Eğitimi

Bölümü,

[email protected]

379

ÖZETEğil ve Kulp ilçeleri Diyarbakır ilinin iki önemli ilçesidir. Diyarbakır’a 52 km

uzaklıkta olan Eğil özellikle inanç turizmi bakımından önemli bir merkezdir.

İlçede bulunan peygamber türbeleri ve sahabe mezarları ziyaretçi akınına

uğramaktadır. Yine son yıllarda yapılan Dicle Barajı da ilçenin doğal

güzelliklerine renk katmıştır. Baraj üzerinde yapılan feribot turları ilçenin

doğal güzelliklerini yakında görme fırsatını sunmaktadır. İlçenin tarihi ve

doğal güzelliklerine sahip diğer yerleri, Eğil Kalesi, Selman Kalesi, Amini

Kalesi, Asur Kral Mezarları, Şerbetin Köyü, Eğil Kalesi’ndeki Gizli Tünel’dir.

Diyarbakır il merkezine 125 km uzaklıkta olan Kulp ilçesi ise yeryüzü şekilleri

ile daha çok Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki yerleşme yerlerinin özelliklerini

göstermektedir. İlçenin iki yanında geçen Kulp ve Şekran çayları ile Taş

Köprü Köyü mevkinde geçen Sarım Çayı ilçenin önemli mesire alanları

arasındadır. Kulp – Muş arasında bulunan Şen Yayla yaz mevsiminde önemli

piknik alalarından biridir. İlçe, sahip olduğu sahabe mezarları, din büyükleri

ve evliya türbeleriyle inanç turizmi açısında önem arz etmektedir. Kulp

ilçesinde bulunan tarihi yerlerin başında Kefrun Kalesi, Cıksi Kalesi, İnkaya

Mağaraları, Konuklu Köyü türbeleri ile taş köprü gelmektedir.

Eğil’in Coğrafi Konumu ve Tarihçesi (Bu çalışma DÜBAP (Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koorninatörlüğü )

tarafından desteklenmiştir. Kendilerine teşekkür ederim.)

(İlçede yaptığım çalışmada yardımlarını gördüğüm Eğil Kaymakamı Kemal Atasoy’a şük-

ranlarımı sunarım. Ayrıca yaptığım çalışmalarda yardımcı olan Mustafa Temel’e, Fatih

Pulu’ya, Sedat Öcal’a teşekkür ederim.)

Coğrafi KonumuEğil, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük şehri olan Diyarbakır iline

bağlı küçük bir ilçedir. İlçe, il merkezinin kuzeyindeki dağlık bir arazide

kurulmuş olup, yaklaşık 450 km2.’lik bir yüzölçümüne sahiptir.(1)

Diyarbakır’a 52 km. uzaklıkta olan ilçenin kuzeyinde Dicle ilçesi, doğusunda

Hani ve Hazro ilçeleri, batısında ise Ergani ilçesi yer almaktadır. Denizden

yüksekliği 825 m. olan ilçenin iklimi karasal iklim olup yazları sıcak ve

kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçmektedir.

Eğil’in doğal bitki örtüsü ormandır. Bu ormanlar meşe ağaçlarının

oluşturduğu topluluklardan oluşmaktadır. Bunun yanında nar, hurma, elma,

armut, erik, badem gibi meyve ağaçları ve üzüm bağları da bulunmaktadır.

Page 382: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

380

İlçeye bağlı köylerin geçim kaynağı tarım ve

hayvancılıktır. Her çeşit tahıl ve sebzenin de

yetiştirildiği ilçede özellikle badem önemli gelir

kaynağıdır. İlçeye bağlı köylerde küçük ve büyük

baş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır.

Günümüzde 26 köy ve 22 mezraya sahip

olan ilçenin arazi yapısı geniş düzlükler ve

engebeli alanlardan oluşmaktadır. Engebeli bir

arazide kurulan ilçe merkezi Kale, Yenişehir,

Gündoğuran, Dere ve Çarkören Mahallesi olmak

üzere 5 mahalleden oluşmaktadır. 2009 yılında

yapılan nüfus sayımına göre ilçenin toplam

nüfusu 23.239 dur. Bu nüfustan 2.577’si erkek

ve 2.569’u kadın olmak üzere toplam 5.146

kişi ilçe merkezinde yaşamaktadır. 26 köyde

ise 8.995’i erkek ve 9.098’i kadın olmak üzere

toplam 18.093 kişi yaşamaktadır.(2)

TarihçesiTarihi geçmişi M.Ö. 3000’li yıllara kadar inen

Eğil ilçesinin ilk yerleşimcileri olarak Huriler

kabul edilmektedir. Bölgeye sırasıyla Huriler,

Mittaniler, Asurlular, Urartulular, Medler, Persler,

Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler,

Abbasiler, Büyük Selçuklular, Artuklular,

Eyyübiler, Nisanoğulları, Akkoyunlular, Safeviler,

Osmanlılar hakim olmuşlardır.

Eğil, M.Ö. 3500-1260 yılları arasında Hurri

ve Mitanniler’in egemenliğinde kalmıştır.

M.Ö.1260-606 yılları arasında Asurlular ve

Urartular egemenlik kurmuşlardır. Bölge 369

yılına kadar Roma hâkimiyetinde kaldıktan sonra,

Roma İmparatoru Joviyanus döneminde, tarihte

“Uğursuz Joviyanus Barışı” olarak adlandırılan

bir barış antlaşması ile Sasaniler’e bırakılmıştır.

O dönemde bölgeyi idare eden Armenya Kralı II.

Arşak İran himayesine girmemekte ısrar edince

Sasani hükümdar II. Şapur büyük bir kuvvetle

bölgeye girerek buraları tahrip eder. Binlerce

aileyi esir alan II. Şapur Eğil Kalesi’ne girerek

buradaki Sup Kralları’nın mezarlarını açtırır.

Sonunda III. Arşak (379–391) devrinde bölge

Sasani hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır.

Daha sonra Roma İmparatoru I. Teodosyus

(379–395), Sasani Hükümdarı III. Şapur (383–

388) ile anlaşarak 387 yılında bölgeyi tekrar

Roma himayesine katmıştır.(3)

Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye

ayrılmasından sonra bölge 395–639 yılları

arasında Bizans egemenliğinde kaldıktan sonra,

Müslümanlar tarafından 639 yılında fethedilerek

İslam topraklarına katılmıştır.(4)

Bu tarihten itibaren, önemli yerleşim

birimlerinden biri olan Eğil 1515 yılında Osmanlı

İmparatoru I. Selim’in Diyarbakır bölgesini ele

geçirmesi ile Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Böylece Diyarbakır şehri de Osmanlı Devleti’nin

en geniş ve en önemli eyaletlerinden birinin

merkezi olmuştur.(5)

Toplam 24 sancağı kapsayan Diyarbakır

Eyaleti’ndeki 11 sancak Osmanlı sancağı iken, 8

tanesi idaresi özel bir şekle bağlanmış yurtluk,

5 tanesi de yönetimi babadan oğula geçecek

şekilde mahalli beylere bırakılan sancaklardı.

Eğil Sancağı da bu son gruba dahil olup, yönetimi

yerli beylerince yapılmaktaydı. Özellikle XVI. ve

XVII. yüzyılda bölgede hüküm süren Eğil Beyleri

ilçede güçlü bir beylik kurarak bir çok eser inşa

etmişlerdir.(6)

Tanzimat Dönemi’nde birlik idaresi kaldırılıp

Page 383: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

381

vilayetler kurulunca , 1869’da yayınlanan ilk Diyarbakır Salnamesi’nde; Eğil

Maden Sancağına bağlı bir nahiyedir. Bu durum 1905 yılındaki salnamede

de geçmektedir.

1900–1924 yılına kadar Eğil bucağı, Maden sancağı ilçe merkezine bağlı

olarak gösterilmektedir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Diyarbakır’da

merkez de dâhil olmak üzere toplam 5 ilçe varken, 4 Ocak 1931 tarihine

Bismil ve Eğil bucaklarına ilçelik verilmiştir. Ne var ki 1939 yılında ilçelik

hakkı Dicle’ye verilince Dicle’nin adı Eğil, Eğil’in adı Dicle olarak değiştirilmiş

ve Eğil bucak haline getirilmiştir. 1950 yılında isimler düzeltilmiştir.

1957’de Dicle’den ayrılarak Diyarbakır il merkezine bağlanmış olan Eğil,

ilçe teşkilatına ise ancak 1988 yılında kavuşabilmiştir.(7)

Eğil KalesiAsurlular zamanında yapılan kale doğal kaya zemin üzerine oturtulmuş

olup üç tarafı derin vadilerle çevrilmiştir. İç kale ve dış kaleden meydana

gelmektedir. İç kalede yönetim yapıları, depolar, sosyal amaçlı kullanılan

çeşitli yapılar günümüze ulaşmıştır. Kalenin içinde doğal kayaların

yontulmasıyla yapılan irili ufaklı yüzden fazla sarnıç bulunmaktadır. Kale,

gizli tünellerle Dicle Vadisi’ne bağlanmıştır. Günümüzde bu tünellerden biri

açıktır. Dicle Nehrine inişi sağlayan bu tünel gizli su yolu olarak yapılmıştır.

Kalenin doğu tarafında bulunan kral mezarları dikkat çekicidir. Doğal kayanın

yontulmasıyla inşa edilen mezarların iç kısmı kaya mezar odalarında olduğu

gibi platform şeklinde düzenlenmiştir. Dıştan Anadolu’daki kümbetlere

anımsatan bu kral mezarları Anadolu’daki kümbetlerin prototipi gibidir.

Amini (Yemaniyye) Kalesi Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta Dicle nehrinin iki kolunun

(Bırkleyn ve Akdağ’dan gelen kol ile Maden’den gelen kolun) birleştiği

noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir. Romalılar

tarafından İran’dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır

kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların

saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemli kalelerinden biridir.

Selman (Cebabir) KalesiKale, Eğil’in güneyinde Eğil ilçe merkezinden 10 km. uzaklıkta Dicle

Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne zaman

kurulduğu bilinmeyen kale Amid’den (Diyarbakır) Elaziz’e (Elazığ) giden

Page 384: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

382

ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla

kullanılmıştır.

Taciyan Camii: Eğil merkezde Eğil Kalesi’nin

güneydoğusunda kalenin en dıştaki suru

üzerinde yamaçta inşa edilen bir camidir.

Anadolu’da inşa edilen enine dikdörtgen planlı

mihrap önü kubbeli camilere örneklik teşkil

etmektedir.

Peygamber Türbeleri: İçenin güneyinde Neb-i

Harun Tepesi’nde bulunan peygamber türbeleri

inanç turizminin önemli yerlerinden biridir. Bu

tepede Hz. Elyase, Hz. Zülküf ve Neb-i Harun’un

kabirleri bulunmaktadır. Bu kabirler ziyarteçi

akınına uğramaktadır.

Yatır (Şahveliyan) Köyü KilisesiBu yapı Eğil’in 15 Km. güneyindeki Yatır

(Şahveliyan) Köyündedir. Kilisenin yanında

Eski Şahveliyan köyü harabeleri vardır. Yapı

Dicle Nehri vadisinde nehre hâkim bir yerde

bulunmaktadır.

Kalkanlı (Şerbetin Köyü)Şerbetin Köyü özellikle Eğil beyleri döneminde

önemli bir yerleşim yeridir. Bir dönem Eğil

Beyliği’nin merkezi olarak kullanılmıştır.

Köy, Amid (Diyarbakır) Elaziz (Elazığ) Kervan

yolunun üzerinde ikinci menzildir. 1658 yılında

köye uğrayan Evliya Çelebi köy hakkında bilgi

vermektedir. Köyde bir imaret, bir han, bir

cami, bir türbe ve bir çok dükkânın olduğunu

belirtmektedir. Günümüzde köyde birçok tarihi

eser bulunmaktadır.

Dicle BarajıEğil İlçesi’nin doğu tarafındadır. Dicle Nehrinin

üzerine kurulmuştur. Baraj ziyaretçilerine

feribot gezisi imkânını sunmaktadır. Ayrıca

Diyarbakır’ın sıcak yaz mevsimlerinde

serinlemek ve piknik yapmak için ideal bir yerdir.

Kulp’un Coğrafi Konumu Ve Tarihçesi(Kulp ilçesinde yaptığım çalışmada yardımlarını

esirgemeyen Kulp Kaymakamı Ahmet Günaydın’a, İlçe Milli

Eğitim Müdürü Hamdüsena TEL’e, çalışmaya fotoğraflarla

destek veren Mirza Mehmet Çelik’e arazi çalışmalarından

yardımcı olan Adnan Çelik’e, Vefa Akdoğan’a teşekkür

ederim.)

Coğrafi Konumuİlçe, Güneydoğu Anadolu’nun kuzeydoğu ucunda

bir geçiş bölgesi içindedir. Konum itibariyle

Güneydoğu Torosların güney eteklerine

kurulmuş olan Kulp ilçesi; kuzeyinde Bingöl,

kuzeydoğusunda Muş, doğusunda Sason,

batısında Lice ve güneyinde Silvan-Hazro ile

sınırdır. Batıda Lice İlçesi ile Sarum Çayı sınır

oluştururken, kuzey sınırında İnceburun dağları

ve Bingöl dağları ile Bingöl’ün Genç ilçesinden

ayrılır.

Kuzeydoğuda Kulp ile Murat Nehri su toplama

havzalarının birbirinden ayrıldığı su bölümü

çizgisini oluşturan Andok Dağı ve Şen Yaylası

ile sınır oluşturur. Doğuda Aygün Çayı ile

Batman’ın Sason ilçesinden ayrılırken, güneyde

Güneydoğu Torosların en güneyindeki dağ sırası

ile Silvan’dan ayrılır. (8)

Kulp ilçesi 1602 km’lik bir yüz ölçüme sahip

olup yer şekilleri özellikleri bakımından çeşitlilik

gösterir. İlçe merkezinin denizden yüksekliği

1132 m. olup bu özelliğiyle Türkiye ortalamasına

yakındır. İlçenin en yüksek yerini Kulp’un

kuzeydoğusunda, Kulp ile Muş arasındaki Andok

Page 385: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

383

Dağı (2840 m) oluştururken, diğer önemli yükseltiler Sipan Dağı (2478 m),

Kendal Dağı (2123 m) ve Ömer Dağı’dır (2018 m).(9)

Fiziki koşullar bakımından daha çok Doğu Anadolu Bölgesinin özelliklerini

gösteren Kulp, iklim özellikleri bakımından da Doğu Anadolu karasal

iklimine benzer bir iklime sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve

yağışlıdır. İlçe bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Nitekim ilçe yüz

ölçümünün % 59’unu meşelik ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. Özellikle

Mazı Meşesi ve Palamut Meşesi türleri çok yaygındır. Ayrıca akarsu vadileri

boyunca Kavak ve Söğüt türlerine sıkça rastlanır. İlçedeki diğer ağaç türleri:

Badem, Akçaağaç, Alıç, Ardıç ve cevizdir. En önemli akarsuları Kulp, Sarum,

Şekran ve Aygün çaylarıdır. İlçenin geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.

İlçe merkezinde Yeni, Merkez, Yeşilköy, Tepecik, Ünal Erkan Mahalleleri

mevcuttur. Kulp ilçesine bağlı bir belde, 2 bucak, 50 köy ve 89 mezra

bulunmaktadır. 2009 yılı nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 36.415

kişidir. Bunun 18.237 kişisi erkek, 18. 178 kişisi kadındır. İlçe merkezinin

nüfusu ise 5.141’i erkek ve 4.717’si kadın olmak üzer toplam 9. 858 kişidir.

(10)

Tarihçesiİlçenin bugün bulunduğu yerleşim yerinin eski adı Pasur’dur. Pasur,

çevresinde hendeği bulunan kale, başkale anlamına gelmektedir. Kulb

adı vaktiyle Kefrun kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulbo isimli

yöneticinin adına izafeten bölgeye verilmiştir. Kaynaklarda Kulb kentinin

Asur belgelerinde adı geçen Ullubu kenti olduğu belirtilmektedir. Ulluba’nın

Ulupa sözcüğünden türediği ve Ulu-Pa Koruluk-Suyu anlamına gelmektedir.

Ulluba kentinin daha sonra ana tanrıça Kuwa’ya izafeten kutsal, iyi, güzel

anlamına gelen Kulluba kenti olarak adlandırılmıştır.11 Kulluba ismi

zamanla Kulb’a dönüşmüştür. Mervani, Artuklu, Eyyubi, Akkoyunlu ve

Osmanlı döneminde Kulb Sancağının merkezi bu günkü Kefrun kalesinin

bulunduğu yerdir. Bugün ilçe merkezinin bulunduğu yer olan Pasur Köyü

1564-1574 tarihli Osmanlı Tahrir Defterleri’nde Ciska (Ağaçlı) Nahiyesi’ne

bağlı 28 hane, 32 nefer, 4 mücerred bulunan bir gayri müslim köyü olarak

geçmektedir.12 Pasur Köyü zamanla önem kazanmış ve ilçe merkezi

olmuştur. Ahalisi tamamen müslimdir(13). Daha sonraki dönemlerde Pasur

ismi Kulp şeklinde değiştirilmiştir.

Kulb bölgesi Geç Tunç Çağında (M.Ö. 13 yy) Hurri kökenli Uruarti ve

Nairi konfederasyonu egemenliğindeydi. Bu konfederasyonları (M.Ö.

Page 386: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

384

9. yüzyılda) Urartular birleştirerek merkezi

devlet kurmuşlardır. M.Ö. 6. yüzyıla kadar

Urartu egemenliğinde kalan bölge Urartu Asur

mücadelelerine sahne olmuştur. Hellenistik

dönemde Büyük İskender İmparatorluğu

sınırları içinde kalan bölge, imparatorluğun

dağılmasından sonra Selevkoslar devletine

katılmıştır. Takiben Roma ve ikiye ayrılıştan

sonra Bizans egemenliğinde kalan Kulb bölgesi

530, 588, 590 yıllarında Sasani akınlarına sahne olmuştur.(14)

Bölge üzerinde Bizans-İran mücadelesi,

Müslüman ordularının 639 yılında bölgeyi feth

etmelerine kadar sürmüştür. İslam orduları

639 yılında bölgeyi feth edince 640 yılında

Kulp Sancağı ve bağlı karye Meyafarkin

sulhen alınmıştır. Bu dönemden sonra bölgeye

Emeviler, Abasiler hâkim olmuşlardır. Kulp

929-979 yılları arasında Hamdani Devleti’nin,

990-1085 yılları arasında Mervani Devleti’nin

egemenliğinde kalmıştır.(15)

XII. yüzyılda Artuklular döneminde Kulb Kalesi

Mardin Artuklu emirliğine ait müstahkem

mevkilerinden biridir. Kale, XIII. yüzyılda ise

Meyyafarikin Eyyubileri’ne bağlı bir kale olarak

geçmektedir.16 Safeviler döneminde Sıleymani,

Banuki, Hevedi, Dılhiran, Bociyan, Zilan, Besyan,

Zıkziyan ve Berezan aşiretlerinin oy birliği ile

Kulb Beyliği’nin yöneticiliğine Emir Diyadin

seçilmiştir. Bölgenin 1515 yılında Osmanlılar

tarafında feth edilmesiyle beraber Kulb Yurtluk

ve Ocaklık tarzındaki sancaklardan birisi olarak

Diyar-ı Bekr’e bağlanmıştır. Kulb Beyliği’nin

Osmanlı dönemindeki ilk beyi Şah Veled’dir.

Daha sonra sırasıyla; Ali Bey bin Şah Veled

Bey, Sultan Hüseyin bin Ali Bey, Seyyid Ahmet

Bey bin Sultan Hüseyin Bey ve Zeynel Bey Kulb

Beyliği’nin yöneticiliğini yapmışlardır (17). 1871-

72 tarihli Diyarbakır salnamelerinde Kulp Silvan

Kazası’na bağlı bir nahiye olarak geçmektedir.18

Bu tarihten sonra Bitlis Vilayeti’nin Muş

Kazası’nın bir nahiyesi konumunda olan Kulp,

1924 yılında ilçe statüsüne kavuşunca tekrar

Diyarbakır’a bağlanmıştır. Kulp’un doğal ve

tarihi güzelliklerine sahip yerleri şunlardır;

Sarum ÇayıBingöl ilinin Genç ilçesinden kaynağını alan

Sarum Çayı, Diyarbakır sınırları içerisinde Kulp

ile Lice ilçeleri arasında sınır oluşturarak akış

göstermektedir. Kaynağını Bingöl dağlarından

aldığı için debisi yüksektir. Lice ve Kulp

ilçelerinden aldığı değişik kollarla büyüyen çayın

üzerinde Taşköprü Köyü yakınında tarihi bir taş

köprü mevcuttur. Kulp’un mesire yerlerinden

biridir.

Şekran ÇayıKaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları

içerisindeki İslamköy ile Ağıllı Köyü’ne bağlı

Geli (Vadi) mezrasından alır. Kulp’un 6 km

kadar güneyinde Kulp Çayına karışır. Kaynak

noktasına doğru Çemigeldano ismini alan çay,

aşağı kısımlarda Narlıca Köyü’nden itibaren

Şekran Çayı olarak adlandırılır. Sulu tarımın

yapılmasına büyük katkı sağlayan çay aynı

zamanda önemli bir mesire yeridir.

Kulp ÇayıKulp’un en büyük akarsularından biridir. Akarsu

kaynağını Kulp-Muş sınırlarındaki Andok

Dağı’ndan alır. Alaca ve Yaylak köylerinden

çeşitli kollarla beslenir. Akarsu üzerinde Silvan

Barajı yapılmıştır. Çayda lezzetli balıklar yetişir.

Page 387: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

385

İlçenin en önemli mesire yerlerinden biridir.

Ciksi (Ağaçlı) KalesiAğaçlı Beldesi’nin kuzeyindeki tepede bulunan kale günümüzde harap

haldedir. Kale, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiştir.

Eser doğal bir tepe üzerine kırma taşlarla inşa edilmiştir. Sur duvarları

kuleler ve burçlarla desteklenmiştir. Kulb Beyliğine bağlı kalelerden biridir.

Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Ağaçlı’daki ustaların demircilikte ileri

olduklarını belirterek imal ettikleri kılıçları beldenin batısındaki mevkiinde

kurulan panayırda geçen kervanlara sattıklarını belirtmektedir.

Kulb (Kefrun) Kalesiİlçenin 10 km. güneydoğusunda yer alır. Doğal bir kayalık üzerinde inşa

edilen kale Doğu Romalılar döneminde güvenlik amacıyla müstahkem

bir kale konumuna getirilmiştir. Kulp’a adını veren Derebeyi Kulpo’nun

da bu kaleyi kullandığı bilinmektedir. Eyyubiler ve Artuklular döneminde

kullanılan kale daha sonraki dönemlerde Kulb Beyliği’nin merkez kalesi

olarak kullanılmıştır.

Gomabelek Kalesi (Belek-i Ordu Kalesi)Kulp ilçesine 5 km. uzaklıkta olan Kale, Bağcılar Köyü’nün Gomabelek

Mezrası’nda bulunmaktadır. Pers döneminde inşa edilen kale, daha sonraki

dönemde de kullanılmıştır. Mevcut buluntulardan Ortaçağ Dönemi’nde de

kullanıldığı anlaşılan yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Şekran

Çayı’na hakim bir tepede kurulan kale Kefrun Kalesi’yle karşılıklıdır.

Osmanlılar döneminde Kulp Beyliği’ne bağlı kalelerden biri olan Gomabelek

Kalesi günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yapının kuzeyindeki mezarlık

günümüzde mevcuttur.

TaşköprüYapı, ilçeden 30 km. uzaklıkta bulunan Taşköprü Köyü’nde Sarım Çayı

üzerindedir. Kulp İlçesini Silvan İlçesine bağlayan yapı eski Diyarbakır

yolunun üzerindedir. Köprü kuzey-güney istikametinde uzanmaktadır.

Kesme taş malzemeden yapılan eser iki gözlü, sivri kemerli yolunun düz

olduğu köprüler grubuna girmektedir.

Hüseyin Ağa KöprüsüKulp-Muş Kervan Yolu üzerinde bulunan yapı, Kulp’a 15 km. uzaklıktadır.

Page 388: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

386

Kulp Çayı üzerinde doğu-batı doğrultusunda uzanan eser XVI. yy’da inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kabayonu taştan inşa edilen köprü; tek gözlü, sivri kemer açıklıklı yolu eğimli olan köprüler grubuna girmektedir.

Konuklu TürbeleriKulp’un Konuklu (Duderya) Köyü’nde bulunan türbelerden biri Şeyh Ömer’e, Diğeri oğlu Şeyh Muhammed’e aittir. Kesme taş malzemeden inşa edilen yapılar sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Ziyaretçi akınına uğrayan bu türbeler döneminin özelliklerini yansıtmaları açısından önemlidir.

Şeyh Ebubekir TürbesiKulp’un Özbek (Şeyhbuban) Köyü’ndedir. İnanç turizminin önemli merkezlerinden biri olan Şeyh Ebubekir Türbesi XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. Eser içten ve dıştan sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbenin çevresinde yazılı birçok eski mezar taşları bulunmaktadır.

Yaylak-Smetak KilisesiYaylak Köyü Smetak mezrasında bulunan tarihi kilise kabayonu taştan yapılmıştır. Doğu- batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlı olan yapı günümüzde metruktur.

SONUÇEğil ve Kulp ilçeleri doğal ve tarihi güzellikleriyle insanı büyüleyen iki ilçedir. Bünyelerinde barındırdıkları peygamber, sahabe, din büyüğü ve evliya türbeleri ve mezarlarıyla önemli birer inanç turizm merkezidir. Ayrıca sahip oldukları tarihi eserleriyle tarihi ve turistik özelliklere sahiptir. Her iki ilçe de bünyelerinde barındırdıkları dağ ve yaylalarıyla doğa sporu

yapmaya elverişli merkezlerdir. Bu ilçelerimizin doğal ve turistik açıdan hak ettikleri yere en

kısa zamanda ulaşmaları en büyük dileğimizdir.

Fotoğraf: 1- Eğil İlçesi’nin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 2- Eğil Kalesi’nin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 3- Eğil Kalesi’ndeki Kral Mezarları.

Fotoğraf: 4- Eğil Kalesi’ndeki Gizli Tünel.

Page 389: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

387

Fotoğraf: 5- Amini Kalesi’nin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 6- Peygamber Türbelerinin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 7- Yatır (Şahveliyan) Köyü Kilisesi’nin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 8- Dicle Baraj Gölü.

Fotoğraf: 9- Selman Kalesi Civarında Dicle Nehri’nin Akışı.

Page 390: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

388

Fotoğraf: 10- Kulp İlçesi’nin Genel Görünüşü (Mirza M.

Çelik’ten).

Fotoğraf: 11- Sarım Çayı ve Üzerindeki Taş Köprü’nün

Genel Görünüşü

Fotoğraf: 12- Kulp Çayı ve Üzerindeki Hüseyin Ağa

Köprü’nün Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 13- Ağaçlı (Ciska) Beldesi ve Kalesi’nin Genel

Görünüşü.

Fotoğraf: 14- Gomabelek Kalesi’nin Genel Görünüşü.

Fotoğraf: 15- Şeyh Ebubekir Türbesi’nin Genel

Görünüşü.

Fotoğraf: 16- Eskar Çayı (Mirza M. Çelik’ten).

Fotoğraf: 17- Geliye Hesika’nın Genel Görünüşü (Mirza

M. Çelik’ten).

Page 391: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

389

KAYNAKLAR1. Menteş, A., , III, İstanbul, 1988, s.56.

2. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 26 Nisan 2010.

3. Beysanoğlu, Ş., , I, Ankara, 2003, s.116–117.

4. Beysanoğlu, , s.80–81.

5. Beysanoğlu, , s.115,116,155.

6. Şerefhan, Şerefname (Çeviren: Mehmet Emin Bozarslan), İstanbul,

1998, s.144-149; Aydın, N., Diyarbakır Eğil Hükümdarları Tarihi,

İstanbul, 2003, s. 9 vd.

7. Menteş, , s.56–58; Anonim, , Diyarbakır, 1995, 381.

8. Zümrüt, M. S., Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nin Beşeri Coğrafyası, (Yüzüncü Yıl

Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Yayınlanmamış

Bitirme Tezi), Van, 2002, s.2; Anonim, , Diyarbakır, 1995, s.393-94;

9. Zümrüt, , s.2; Çelik, M. M., Fotoğraflarla Kulp - Pasur, İstanbul, 2009, s.

12; Anonim, , Diyarbakır, 1995, s.393-94.

10. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 26 Nisan 2010.

11. Herzfeld, E., The Persian Empire Studies İn Geography and Ethnography

Of The Ancient Near Enst, Wiesbaden, 1968, s.147; Umar, B., Türkiye’deki

Tarihsel Adlar, İstanul, 1993, s.483.

12. Bizbirlik A., 970-80/ 1564-74 Tarihleri Arasında Kulp Sancağı (Selçuk

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi), Konya, 1992, s.18; Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Tahrir Defteri,

Kulb, s.18a.

13. Anonim, 1967 Diyarbakır İl Yıllığı, Diyarbakır, 1967, s.104.

14. Bizbirlik, a.g.e., s.3.

15. Bizbirlik, a.g.e., s.3.

16. Çevik, A., XI-XII. Yüzyıllarda Diyar-ı Bekr Bölgesi Tarihi, (Marmara

Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora

Tezi), İstanbul, 2002, s.159.

17. Şerefhan, a.g.e., s.211-213, Beysanoğlu, a.g.e., s.89.

18. Tellioğlu, Ö., Diyarbakır Salnameleri, C.I, İstanbul, 1996, s.219-36.

Page 392: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA MESİRE MEKÂNLARI

Page 393: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 394: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

392

KENT ORMANI

Page 395: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

393

Murat HASPOLATLIİl Çevre ve Orman

Müdürlüğü – Diyarbakır

[email protected]

393

ÖZETKent Ormanı, geleneksel piknik anlayışının dışında, daha çok ormanların

sağlık, spor, estetik, kültürel ve benzeri gibi sosyal fonksiyonlarını halkın

hizmetine sunmak, aynı zamanda teknik ormancılık faaliyetleri ile yöredeki

flora ve faunanın da tanıtılması amacıyla metropoller, iller ve büyük ilçeler

gibi yerleşim yerleri bitişiğinde veya civarında düzenlenen alanları ifade

eder.

Kent Ormancılığının Önemi ve PlanlanmasıKent ormancılığı, kent halkının dinlenme ve sağlığına hizmet eden, kent

ekosistemini düzenleyen, kentin içinde ve çevresinde bulunan ormanlar ve

bu alanların tesisi, yönetimi ve planlanmasıdır.

Gelişmekte olan ülkelerde kentlerdeki nüfus artışı ile birlikte hızla çoğalan

çarpık yapılaşma plansız kentleşme sonucunda, kent ekosistemi ve buna

bağlı olarak kentsel yaşam kalitesi zarara uğramaktadır. Türkiye, özellikle

son 20 yılda hızlı ve çarpık bir kentleşme sürecine girmiştir. Türkiye’de

hızlı kentleşmeyle birlikte yanlış arazi kullanımıyla kentlerimizde

gecekondulaşmanın artması sonucunda doğanın tahrip edilmesi ve bunların

sonucunda doğal dengenin bozulmasıyla sel ve taşkınların olması ve birçok

kişinin hayatını kaybetmesi ve büyük maddi kayıplar üzerine, nüfusu fazla

olan kent çevresinde ağaçlandırma çalışmalarına başlanılmıştır.

Hava kirliliğinin artması, plansız kentleşme, su alanlarının rusubatla dolması

ve artan nüfus ile birlikte yeşil ortama duyulan özlem nedenlerinden,

çalışmalara son 15 yılda hız verilerek kent ormancılığı anlayışı gelişmiştir.

Kentlerimizde bugünkü yeşil alan yoksunluğu nedenlerinin başında;

imar planlarımızın eksiklikleri, yetersizlikleri ve imar planlarına uymama

alışkanlığı, vb gelmektedir. Kentlere, her yıl kırsal alanlardan akan nüfus,

kişi başına düşen yeşil alan miktarını giderek düşürmekte ve yeşil alanlar,

bağnazca tahrip edilmektedir. Üstelik bunlara eklenen çevre kirlenmeleri

yeşili ve yeşil elemanları da barınamaz duruma getirmiştir (PAMAY, 1988).

1965-1975 yılları arasında Türkiye, batı ülkeleri arasında hem nüfus artış

hızı, hem şehirleşmede birinci sırada yer almıştır. Bu dönemde ülkenin

nüfusu %25 oranında artarken, şehirleşme hızı bunun iki katı, %51

olmuştur. Kırsal alanlardan devamlı akıp gelen insanlar, şehirlerimizin her

Page 396: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

394

yıl %8 oranında büyümesine neden olmaktadır.

Günümüzde büyük boyutlara ulaşan çevre

sorunları nedeniyle, özellikle oldukça fazla

nüfusu barındıran endüstri kentlerinde önemli

oranlarda ekolojik ortam yaratmak gerekli ve

zorunlu olmaktadır. Kentteki ekolojik çevre

gelişimini sağlama yanında, estetik görünüm

yani yaşam kalitesinin artışını gerçekleştirmek

için kent ormanı çalışmalarının gerekliliği

ortaya çıkmıştır.

Kent ormanları, kent insanının piknik için

faydalanmasından çok, kentin ekolojik ve yaşantı

değerini artırma, kent iklimini iyileştirme, kentin

kirli havasını süzme ve eğitim amaçlı (kent

ormanının belli bir kısmına botanik bahçesi

kurularak) planlanmalıdır.

Günümüzde kentler hızlı göç ve nüfus

artışı ile hızlı yapılaşma sonucu yaşanabilir

özelliklerini yitirmektedirler. Bozulan bu

dengeyi kent ormanları iyileştirmektedirler.

Gelişmiş ülkelerde kent ormanları kentin

nüfus ve yapılaşma oranına göre alansal oranı

saptanmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki kent

ormanları yaşam kalitesinin bir göstergesi

olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kent içi ve çevresinde kent ormanı planlanırken;

ekolojik, bölümleme, biyoklimatik, kenti

biçimlendirme ve estetik kazandırma, yaşantı

değerini artırma, alan saklama, insan-doğa

ilişkisi kurma, kent iklimini iyileştirme, kentin

kirli havasını süzme, kent gürültüsünün

azaltılması, kentli üzerinde ruh sağlığı yönünde

olumlu etkiler bırakmaları fonksiyonlarını yerine

getirecek şekilde planlanmalıdır.

Yeşil alanların olumlu etkilerinin alınabilmesi,

ekolojik verilerin sağlıklı bir şekilde toplanıp

gereği gibi değerlendirilerek en uygun kent

planının yapılması ve uygulamasıyla mümkün

olabilir. Aksi taktirde yeşil alanlar miktar

olarak yeterli olsalar dahi beklenen faydayı

sağlayamazlar. Kent ormancılığında, estetik

değeri ne olursa olsun, ekolojik istekleri uygun

bitkiler kullanılmalıdır (YÜCEL, 2004) (1).

Yapraklı ağaç türleri yapılarında reçine gibi

kolaylıkla yanabilen maddeler içermediklerinden

ve daha yüksek nem içerdiklerinden genellikle

ibreli türlere oranla daha güç, daha yavaş ve daha

az enerji açığa çıkararak yanarlar. Araştırma

çalışmaları ile çok şiddetli yangınlarda yangına

direnci ile bilinen servi-mavi servi türlerini

kent ormanını çevresine ve yangın emniyet

yollarına dikilmelidir. Yangın emniyet yolları

kent ormanın her tarafına ulaşılacak şekilde

yapılıp genişlikleri 6-10 metre yapılmalıdır.

Yangın emniyet yolları aynı zamandan yürüyüş

yolu olarak ta kullanılmalıdır.

Kent ormanları kurulurken tür seçiminde,

bilim eğitim bakımından önem taşıyan nadir,

kaybolmaya yüz tutmuş tehlike altındaki türlere

ait örnekleri bulundurarak bilim ve eğitim amaçlı

değerlendirilmelidir. Kent insanı dinlenirken

aynı zamanda doğa hakkında bilgilenir. Bunun

için kent ormanının en uygun bir yerinde

arboretum olarak değerlendirilir. (YALTIRIK)

1988’e göre arboretum; uzun ve pahalı

seyahatlere gerek kalmadan bilimsel çalışmalar

yapabilmek, hangi varyete ve formların o bölge

koşullarında yaşayabildiğini saptamak, doğal

olarak bulunmayan odunsu bitkileri getirerek

Page 397: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

395

bölgenin güzelliğini, ekonomik önemini ve verimliliğini artırmak, bölge

halkına odunsu bitkiler arasında değeri yüksek olanları seçme olanağı

sağlamak, değişik tür ve varyeteleri insanlara tanıtarak onlarda ağaç

sevgisini yaymak, fidanlıklarda gerekli bitkisel üretim materyalini sağlamak,

bölge halkının rekreasyon ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla

orijinleri belli, doğru ve özenli bir şekilde etiketlenmiş, çok sayıda ağaç

ve çalının koruma ve güvenlik altına alınmış oldukça büyük arazi parçaları

üzerinde sergilenmeleri ile oluşan tesislerdir.

Kent ormanında; çocuk oyun parkı, çeşme, oturma bankları, çöp kutusu,

ilan panosu, yağmur barınakları, yangın gözetleme kulesi (yangın ve

diğer koruma hizmetleri için), orman yangınları, ağaçlar, doğa ile ilgili

bilgilendirme yazıları, vb olmalıdır. Kent ormanında kent insanının en

çok faydalandığı bazı yerler ışıklandırılır. Kent insanının, kent ormanına

ulaşımı kolay ve rahat olacak şekilde, yollar kent ormanına kadar asfalt

yapılmalıdır.

Kent ormanları, insanlara bir çok fayda sağladığından (kentlerde tehlikeli

boyutlara ulaşan çevre, ses ve hava kirliliğini azaltmak, açık hava

rekreasyonuna olanak sağlamak ve doğal peyzajı düzenlemek, kentlerin

düzenli ve planlı gelişmesini sağlamak, toprak ve bitki arasında bozulan

tabi dengeyi yeniden kurmak ve böylece yerleşim alanlarını sel ve taşkın

zararlarından korumak, kent halkına temiz ve zengin içme suyu kaynağı

oluşturmak, vb hizmet üretimi ağırlıklı olarak yönetilip işletilmelidir.

Kent ormanları 6831 sayılı orman kanununa tabidir. Kent içi ve çevresindeki

parklar, yol ağaçlandırmaları orman karakteri taşımadığı için kent ormanı

kapsamı dışındadır. Kent içi ve çevresindeki park ve yol ağaçlandırmaları

peyzaj çalışmaları kapsamı içine girmektedir. 6831 sayılı Orman Kanunun

1. maddesine göre; “tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve

ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” 6831 sayılı orman

kanununda şehir içindeki parklar, şehir içi yollardaki ağaçlar ve dinlenme

alanları, mezarlıklarda bulunan ağaç ve ağaççıklar orman dışında

kalmaktadır.

Orman kanununda kent ormanı tanımı yapılmamaktadır. Kent ormanların

idaresi ve işletilmesi, kent ormanlarından yaralanma usul ve esasları, 6831

sayılı orman kanunun hükümlerine göre, hizmet üretimi ağırlıklı olarak

Page 398: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

396

yönetilip işletilmelidir. Kent ormanları, orman

kanununun 23.- 24. (muhafaza -koruma), ve

25. maddeleri (milli parklar) kapsamında

düşünülmelidir. Hazine arazilerinde tesis edilen

kent ormanlarının kullanma ve mülkiyet hakkı

tesis eden kuruluşa ait olup 6831 sayılı orman

kanununa göre işletilir.

İnsanların ormanın her tarafında dolaşacak

şekilde izin verilmeyip kent ormanında yaya-

araç yolları belirlenmelidir. Çünkü ormanın her

tarafında piknik ve gezinti yapılırsa toprağın

sertleşmesine yağış sularının yüzeysel akışa

geçerek kent ormanlarının yağış sularından az

faydalanmasına ve gelişmesine olumsuz neden

olunur. Kent ormanının uygun yerlerine göletler,

çeşme, tuvaletler, vb tesisler yapılmalıdır. Kent

ormanında doğal göletler ve sulak alanlar varsa

muhafaza edilmelidir. Suni gölet oluşturmada

derelerin önleri kesilerek oluşturulmalıdır.

Diyarbakır Kent OrmanıTürkiye’de ilk defa; İlimizde, üzerinde orman

olmayan yaklaşık 900 dönümlük boş bir arazi

üzerinde Türkiye’nin en büyük KENT ORMANI ‘nı

kurduk.

Diyarbakır Kent Ormanı Projesi Çevre ve Orman

İl Müdürlüğümüzce başlatımış ve büyük bir kısmı

tamamlanmışken, Orman Genel Müdürlüğüne

bağlı Orman İşletme Müdürlüğüne devredlmiştir.

Kent Ormanı, Yukarıkılıçtaşı mevkiinde olup

il merkezine yaklaşık 4 km. dir. Genel alanı

892.637,84 m2(89 Ha) dır. Diyarbakır kent

ormanı alanına yörenin iklimine uyum sağlayan

boylu fidanlarla ağaçlandırma yapılmıştır. İlk

planda 10.000 adet 3-5 mt. boyunda boylu

fidan dikilmiştir.

Diyarbakır Kent Ormanı projesinin bitirilmesi

ile kişi başına düşen yeşil alan miktarı 0.5

m2 den 1.08 m2 ye çıkmıştır. Buda gösteriyor

ki 2008 yılı itibari ile Diyarbakır da yaşayan

insanlarımızın faydalanabileceği mevcut yeşil

alan 2 kat artmıştır.

Projenin Ekolojik BoyutuKent insanının piknik için faydalanmasından

ziyade, kentin ekolojik ve yaşantı değerini

artırma,kent iklimini iyileştirme , kentin kirli

havasını süzme ve eğitim amaçlı (kent ormanının

belli bir kısmına botanik bahçesi kurularak )

planlanmıştır.

Bilimsel, eğitsel , ekonomik rekreasyonel

işlevleri üstlenebilecek nitelikte bir botanik

bahçesinin oluşturulması düşünülmüştür.

Projenin Toplumsal BoyutuKentin ekonomik ve sosyal kalkınmasında spor

ve rekreasyonu ön plana çıkarmak. Diyarbakır’ın

stratejik planlama kararlarının uygulanmasında

mekansal çözümler üretmek bu projenin en

önemli hedeflerindendir.

FloraKent ormanımızda mavi servi,iran çamı, dallı

servi, çınar, ıhlamur, akçaağaç, dişbudak,

karaağaç, tesbih, katalpa, badem, ceviz, söğüt,

gibi türlerle tesis edilmiştir.

FaunaTavşan, Tilki, Sincap, Yılan, Kertenkele, Keklik,

Karga, Yaban ördeği, Serçe, Ağaçkakan, Bülbül,

Kaplumbağa, Karabatak kent ormanının yaban

Page 399: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

397

hayatını oluşturacaktır.

TesislerYürüyüş parkuru, bisiklet yolları, çocuk oyun alanı, fitness grupları, seyir

terasları, kır kahvesi, çok amaçlı kule, yangın emniyet şeritleri, kamelya,

oturma bankları, gölet, çeşme, Wc tesis edilmiştir.

Kent Ormanı GirişiKent ormanına ulaşım eski Hani-Diyarbakır yol ayrımından sağlanmakta.

Girişi ve çıkış olmak üzere iki ana kapı vardır. Yükseklik 8 m. olup, uzunluğu

16 mt, genişliği 1.8 m.dir. Giriş kısmında, danışma merkezi, tanıtıcı levhalar

ve çiçek tarhları bulunmaktadır.

Çok Amaçlı Orta AlanÇok amaçlı alan festival, açık hava konseri,açık hava sergileri vb. amaçlar

için kullanılacaktır. Toplam alan 7200 m2dir.

YolProje alanı içerisinde mevcut bisiklet ve yürüyüş yolları 15 km dir.

ÇeşmeProje alanında toplam 10 adet çeşme mevcuttur.

Çok Amaçlı KuleMevcut iki kule proje sahasının hakim noktalarına konumlandırılmıştır.

Yangın gözetlemenin yanı sıra dürbünlerle vadi izleme ve kuş gözlemleri

de yapılabilecektir.

Botanik BahçesiBilimsel, eğitsel , ekonomik rekreasyonel işlevleri üstlenebilecek nitelikte

bir botanik bahçesinin oluşturulması düşünülmüştür. Botanik bahçesi

bünyesinde kurulması düşünülen ekoloji okulu ile öğrencilere çevre ve

orman bilincinin kazandırılması amaçlanmaktadır

GöletTesis edilen gölet; yangın söndürme faaliyetlerinde kullanılabilecek,

fidanlar sulanabilecek ve ayrıca estetik açıdan da zenginlik sağlayacaktır.

Page 400: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

398

Patika Yollarİnsanların kent ormanının her tarafında

dolaşacak şekilde gezmelerine izin

verilmeyecektir. Yaya yolu yanında patika yollar

kullanılarak toprağın sertleşmesi önlenecek

yağış sularından faydalanılması sağlanacaktır.

Piknik MasalarıProje sahasının uygun yerlerine konulmak üzere

86 adet piknik masası kullanılmıştır

Özel Güvenlik KulubesiKent ormanını koruyan ve gözetleyen 3 adet

güvenlik kulübesi planlanmıştır.

Seyir TeraslarıKent ormanını koruyan ve gözetleyen 3 adet

güvenlik kulübesi planlanmıştır.

Kır GazinosuDicle kır gazinosu 120 m2’si kapalı 135m2’si

açık toplam 255 m2’dir

Spor KompleksiYılın dört mevsimi hizmet verecek şekilde

planlanmıştır.

Yön LevhalarıKent Ormanın çeşitli yerlerine bilgi ve yön

levhaları konulmuştur.

Çocuk Oyun AlanlarıKent Ormanın farklı yerlerine 8 adet oyun grubu

Fitnes Grupları30 adet fitness aleti yerleştirilmiştir.

KAYNAKLARKent Ormanları – Necati ÇOK

Page 401: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 402: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

400

ANZELE’NİN GÖZYAŞLARI

Page 403: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

401

Prof.Dr.Mehmet Ali TaşDicle Üniversitesi Tıp

Fakültesi

[email protected]

401

Çocukluğumuzda Anzele biraz da Çift kapı ile Urfa kapı arasındaki

surlara yakın bölgenin adıydı, aslında. Evi o mıntıkada olanlar “Anzele’de

oturuyoruz” derlerdi. Ben de İlk ve Orta Eğitimim sıralarında bu mahallede

oturdum. Falcı Gürcü Bacılara yakın bir evde otururduk. Dönemin en ünlü

falcısına gelen Türkiye’nin en ünlü kişilerini bu mahallede tanıdık. Devlet

adamları, Artistler, Turistler…

Anzele’nin ünlü mekânı, Balıklı denilen su kaynağının tam da üzerine

oturtulmuş bir havuzdu. Balıklı, üzeri kapalı küçücük bir havuzdu. Etrafında

ciğerciler vardı. Dıngılhava ve Küpelide yüzüldüğü halde, Balıklı’da çimilirdi.

Anzele’nin ünlü mekânı, Balıklı denilen su kaynağının tam da üzerine

oturtulmuş bir havuzdu. Balıklı, üzeri kapalı küçücük bir havuzdu. Etrafında

ciğerciler vardı.

Dıngılhava ve Küpelide yüzüldüğü halde, Balıklı’da çimilirdi. Anzele su

kaynağının suyu havuzdan sonra açıkta akarak dere oluşturduğundan

bölgenin biraz aşağısında da tabakhane ve salhane oluşmuştu. Anzele

suyu salhane ve tabakhaneden geçtikten sonra Haramsu adıyla yoluna

devam ederdi. Her ne kadar bazı kişiler bunun harem (kutsal) su anlamına

geldiğini söylerlerse de, aslında tabakhanede tabaklama işlemi için köpek

pisliği kullanıldığından, suyun Haram Su olarak anılması daha akla yakındır.

Hatta, çok acele eden, gereksiz bir telaşla koşuşturan kişilere, aşırı

samimiyeti olanlar tarafından “Ne bu acele! Tabakhaneye … mu

yetiştiriyorsun?!” diye alaycı seslenenler olurdu.

Konuşmacının Notu: Deri Debbağlanmasında taze köpek pisliğindeki

enzimlerden yararlanıldığından, acele edilirdi. Daha sonra suni enzimlerden

yararlanılmaya başlandı. Ayrıca, içi boşaltılan hayvanların barsak pislikleri

de bu suyun son bölümüne akıtılırdı ki, bu suyla sulanan marul bahçelerinin

marulları hayli yağlı ve lezzetli olurdu. Bu nedenle de Haram Su denmesi

olasıdır.

Haramsudan atladım

Mantin çarşaf topladım

Muradım olur diye

Her dertlere katlandım

Konuşmacının notu: Bayanlar belli günlerde evimizin arkasından akmakta

Page 404: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

402

olan haramsuya gelerek üzerinden yedi defa

atlarlardı, muratları, dilekleri olsun diye...

İki bin yıl önce Ayn-ı Zeura isimli bir içme suyu

kaynağı vardı bu bölgede. (Konuşmacının notu:

Ayn: Göz, göze; Zeura: Beyaz, parlak)

İsa’dan sonra 5. yüzyılda aynı isimle bu kaynağın

üzerine bir kilise inşa edilir. Urfa Metropoliti

Mar Şem’un 629 yılında, Antalya Patriği Mar

Yuhannon ise 649 yılında ölür.

Cenazeleri öldükleri yerlerden getirtilerek bu

kilise civarına gömülür.

Yıllar sonra bu yapı yıkılır, yeri arsa haline

dönüşür. Ve Ayn-ı Zeura ismi de Ayn-i Zülal’e

çevrilir.

Konuşmacının notu: Zeura: Beyaz, Parlak. Zülal,

Zelal: Berrak, Parlak, Saf, tatlı, hafif, güzel,

soğuk su, Cennette akan bir su

1970’lerde “Türk Süryanileri Tarihi” eserini

yazan Horepiskopos Aziz Günel de bu bilgileri

doğrulayacak yakınlıkta bilgiler verir ve şöyle

yazar:

Mar Zuoro İsa’dan sonra 521’de yaşamış bulunan

ve azizlerden sayılan mümtaz bir kişiliktir.

Adına izafeten Diyarbakır Surlarındaki Urfakapı

geçitlerini de ihtiva eden büyük bir kilise

kurulmuştu.

Konuşmacının Notu: Önceki slaytta bahsi geçen

Ayn-ı Zeura ismi, bu kiliseye ait bir su kaynağı

olmasından da kaynaklanabilir.

Artuklularca bu kilise türbeye dönüştürülmüş ve

ismi de “Sarı Sadık”, “Sarı Saltuk” olmuştur.

Mustafa Akif Tütenk, Diyarbakır suları ile ilgili

makalesinde; Diyarbakır sularını, sur içindeki

kaynaklar ve şehre dışarıdan getirtilen menbalar

olarak ikiye ayırır.

Sur içindeki Ayn-ı Zülal (Aynzele, Balıklı), Ali

Dede ve Kal’a suyu olmak üzere üç kaynağın

varlığını ifade eder Çift Kapıdaki Ayn-i Zülal

(Anzele) suyu İç Kale (Kal’a) suyundan daha

büyük ve bol olup birçok caminin ihtiyacını

giderdikten sonra (Mardin Kapı’daki) Sultan

Şuca Çeşmesi’ne kadar varmaktadır.

1874 tarihli Diyarbakır Salnamesi

incelendiğinde görülür ki; şehirde (sur içinde)

130 çeşmenin varlığı söz konusudur.

Bugün geriye dönüp baktığımızda bu

çeşmelerden hemen hiçbirinin yaşamıyor

olması ilginçtir.

Bir kısmının yerinde eskiden çeşme olduğuna

dair fiziki yapılar olmakla birlikte (İçkalede Aslanlı

Çeşme, Mardin Kapı’da Hatun Kastal) suları

akmamaktadır. Arbedaş’taki, Arbedaş kaynağı

ise özel bir şahıs tarafından etrafına küçük bir

havuz yapılarak ticari amaçla kullanılmaktadır.

Üzerindeki kitabenin ise kimse farkında dahi

değildir. Diyarbakır 1950’lere kadar Sur içinde

yerleşikti.

Anzele’nin de Sur içindeki üç su kaynağından

biri olduğu dikkate alınırsa Evliya Çelebi’nin

Seyahatnamesi’ nin Diyarbakır’la ilgili

bölümündeki anlatımların önemi daha net

anlaşılır.

Page 405: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

403

Çelebi’nin sözlerini günümüz Türkçesi’ne aktardığımızda ortaya şunlar

çıkıyor:

Balıklı, şehirde önemli bir kaynaktır. Eski bir havuza akıp içinde binlerce

çeşit balık bulunur. Ama kimsecikler de avlamaya cesaret edemezler.

Bu balıkları avlamaya yeltenen birkaç kişi felç olup ağızları ve burunları

eğilmiştir.

Bağdat Fatihi Sultan Murad Han (1623-1640), Bağdat’ı fethedip (1638) bir

dolu insanın başını ateşle traş ettiğinde bu balıklar kendiliğinden yaralanıp

havuz kan deryasına dönmüştür.

Bağdat fethinden sonra Murad Han Diyarbekir’e gelip Şeyh Aziz Mahmud

Urmevi’yi şehit edince Balıklı havuzu kan ile dolmuştur.

Bizzat Murad Han bu Balıklı’daki kanı görüp şeyhi katlettiğine pişman

olunca, havuzun içinden dört adet iri balığı tutturup solungaçlarına altın

ve gümüş küpeler geçirip azad ettirmiştir.

İşte bu Balıklı, ab-ı hayat bir sudur. Bir dolu insan soyu bu suda yıkanıp

humma ve cüzzam gibi hastalıklarından, kırk gün yıkanarak ölümden

kurtulmuşlardır.

İşte bu su böyle bir sudur. Ve bu suyun bir ayağı Ali Paşa Camisi’ne, oradan

da Mardin Kapı’daki hamama gider.” Evet, Evliya Çelebi ve bir dolu eski

zaman kentlileri ve gezginleri, beş bin yıllık Diyarbakır sur içinin eski bir su

kaynağı olan Anzele hakkında bunları söyler.

Peki Anzele ve kent sakinleri neyi bekler ?

Sular savaşının yaşandığı bir yeni çağda tıpkı binlerce yıllık surlarında

olduğu gibi suyuna da sahip çıkılmasını bekler.

Page 406: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

404

Anzele Türküsü

Anzele suyunda yıkarlar halı

Sanırsın düğündür,eller kınalı

Halı’da dokunur aşkın masalı

Balıklı havzını görseydin hele,

Nasıl da kıydılar sana Anzele,

Eyvana benzerdin kantarman vardı,

Ali Par köyünden suyun akardı,

Tokmaklar türküyle iner kalkardı

Hatunlar türküyü dolardı dile,

Geçmişte pek şendin güzel Anzele,

Havzında balığın, mescidin nerde,

Düşürdün seveni, sen büyük derde,

Adın kaldı şimdi Diyarbekir’de.

Bilirim hasretsin, menekşe güle

Resmin takvimlerde kaldı Anzele

Urfa’da Anzelha, Amid’de sendin.

Örüldü kantarman yıkıldı bendin,

Silinmez tarihsin bir efsaneydin,

Kapıldık birlikte bir garip sele

Unut, unutanı, unut Anzele (M.Mergen)

Page 407: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

405405

KAYNAKLAR1. Dr. Şevket BEYSANOĞLU, Diyarbakır Müze Şehir, Yapı Kredi Yayınları,

1999, s. 363, Süryaniler bölümü.

2. Şevket BEYSANOĞLU, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi,

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayını, Cilt 1 , s. 132, Cilt 2, s. 487,

559, 656 ve devamı.

3. Prof. Orhan Cezmi Tuncer, Diyarbakır Kiliseleri, (Yakında Diyarbakır

Büyükşehir Belediyesi Yayınları arasında çıkacak) çalışmasından, Ayn-ı

Zuoro.

4. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Tam Metin, Üçdal Neşriyat, Cilt 3-4,

Diyarbakır.

5. Doç. Dr. M. Faruk Toprak, Evliya Çelebi’de Diyarbakır, Diyarbakır Müze

Şehir, YKY Kitabından s. 117.

6. Horepiskopos Aziz Günel, Türk Süryanileri Tarihi, Diyarbakır 1970, s.

108 dv.

7. Diyarbakır Şehrinin Suları ve Çeşmeleri, Prof. Dr. M. Mehdi İlhan, Diy.

Müze Şehir kitabından YKY. s. 247-48.

8. İbrahim YILMAZÇELİK, XIX. Yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır, TTK yayını,

Ankara, 1995, s. 81.

9. M. Akif TÜTENK, Amid Şehrinin Hicretten Evvelki Menba Suları, “Kara

Amid” Dergisi, Sayı 2-4.

10. Metin SÖZEN, Diyarbakırda Türk Mimarisi, İSTANBUL 1971.

11. Diyarbakır Salnameleri, Diyarbakır Büyükşehir Bel. Yayını.

12. Şeyhmus Diken

Page 408: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

406

HEVSEL BAHÇELERİ

Page 409: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

407

Mehmet Ali ABAKAYAraştırmacı-Yazar

diyarbekirimtv21@hotmail.

com

407

ÖZETKâdim şehrin dünden bu güne gelen ve birçok efsaneye konu olmuş

mekânlarından biri olan Esfel Bahçeleri, kimi kaynaklara kutsallık

atfedilen, bir muamma olarak önümüzde duran yem yeşillikleriyle şehrin

sembollerinden biri olagelmiştir, geçmişten günümüze. Şiirde, edebiyatta

ve anlatımda Esfel Bahçeleri önemli bir yer edinmiştir, tarihten gelen

mirasla.

Dicle’nin asırlardan asırlara çağıldayan sesine şahit olmuş, savaşlara

tanıklık etmiş bu mekânda eksik olmayan bahçeler üzerine ses

sanatkârlarının söylediği birçok eser vardır, şairlerin dizelerinde saklı

olan hatıralar vardır, Kırklar Tepesi ile eşlik eden Esfel, yaşantının ana

merkezinde yer alır, hükümdarların avlandığı, sultanların gezindiği,

beylerin yaptırdığı konaklardan seyrine doyum olmayan güzelliklere

sahiptir, âşıkların maniler düzdüğü, işlemeli mendilleri koyunlarından

çıkardığı, hasretin şarkılara, gazellere karıştığı, Mardin Kapı’dan

Yeni Kapı’ya kadar Diyarbekir Kalesi’nden insan gönlünü hüzünden,

gamdan alıkoyan tabiî güzelliklerin tabiatla herc u merc olduğu alandır.

Diyarbekir’de bu bahçelerin kutsallık atfedilen dünyadaki Aden cennetine

benzetildiğine işaret eden Musevî ve İsevî kaynaklara dayanan kimi yazarlar,

işi o denli ileri götürmekte mahîr ki Hazreti Adem ile Hazreti Havva’nın

dünyada ilk buluştukları yer olarak işaret eder, Esfel Bahçeleri’ne.

Elbette insan, yaşadığı mekânı, mekânları sever ve doğduğu şehri,

yeri sever, onu yüceltir. Lakin sevginin bu denli aşırı biçimde

ikrarı, dillendirilmesi, abartmaya gidilerek mubalağaya taşınması,

zaman içinde yanlışlarla doğruların iç içe girmesine zemin

hazırlamış ve işin içinden çıkılamaz durumlara sebebiyet vermiştir.

Esfel Bahçelerinin isim kaynağı olarak, Nusaybin’den İranî güçlerin önünden

kaçıp şehre sığınan kırk bin olarak ifade edilen insanın şehre alınmayıp,

burada iskâna zorunlu tutulması söz konusudur. Arap dilinde “Esfel”,

hor görülen, alçaltılan manadadır. Bundan dolayı buraya yerleştirilen

halka “Esfel” denilmiştir. Halkın şehre alınmayışı beraberinde geçimin

zorlukları kendilerini ekmeye-biçmeye yöneltmiş ve tarıma endekslenen

hayat beraberinde bahçeleri ortaya çıkartmıştır:” Esfel Bahçaları”

Halkın dilinde Esfel’in ifadesinin güçlüğü, bu ifadeyi öncelikle Efsel, sonrasında

Hefsel ve günümüzde Hevsel’e dönüştürmüştür. Mesleğimiz gereği

kelimelerin etimolojik merhalelerini gereği gibi bilmekte ve araştırmaktayız.

Page 410: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

408

Günümüzde Esfel’in Hevsel’e dönüşmesini

kabul etmeyenler vardır. İlmî açıdan Esfel’e

dair yaptığımız açıklamalar, zaman içinde kabul

görmüş ise de halen doğrusunun kullanılmaması,

gerçekten bizi üzmektedir. Birçok tabelada

yer alan Hevsel, ne yazık ki kitaplara da

geçen ve birçok araştırmacının makalelerinde

yer alış şekliyle genel kabul görmüştür.

Amacım kaynaklara başvurarak, bu yanlış

kullanımı halen devam ettirenleri eleştirmek

değil, doğru olanı ortaya çıkartmaktır. Bu nedenle

doğru olanı ifade ederken bile yanlışlık yapanlara

dair kimi atıflarda bulunmak istemiyorum.

“Esfel” tabir edilen halkın Sur içi’ne alınması,

insan kaynağına ihtiyaç duyulduğu dönemde

olmuştur. Bizans’ın uç kısmında yer alan

Diyarbekir’de kalenin genişletilmesi 600-630

yılları arasındadır. Meryem-i Dara Dönemi’nde

son şeklini bulan Kale Yapısı ile günümüzdeki

şekil aynıdır, farklılık arz etmemektedir. Zaman

içinde sayısı artan Nusaybinliler, kale içine

alınmakla birlikte şehrin kuşatılması başlamıştır.

İranî güçlerin mukavemetini kırmak üzere On

Gözlü Köprü’nün yarıya kadar yıktırılması da

bu kuşatmalardan birinin öncesine rastlar.

Bilinen tarihte bilgiler bunu gösterirken

köprünün Mervanî Yapısı olduğu iddiaları doğru

değildir. Fakat bu köprünün Mervanî döneminde

onarımının tamamlandığı, dar olan ve geniş

tutulan kısımlarından bellidir.

Esfel’in kelime kökenini ortaya çıkarttığımız bu

uzun girişten sonra daha neler söyleyebiliriz?

639’da Müslüman Arapların kuşatmasında

Esfel’de ikamet eden kimsenin bulunmadığı,

kaleye kapanan Meryem-i Dara’nın

kuvvetlerinden anlıyoruz. Şehrin sebze

ve meyve ihtiyacını karşılayan bu mekân

zaman içinde gelişmiş, Dicle kenarında

bulunduğu için su ile hayat bulmuştur.

Çayda Çıra’nın da Esfel ile ilişkili olduğunu

bir dönem yaptığımız ve yayınladığımız

araştırmamızda tespit ettik. Lakin akademik

çevrelerden bu konuya dair ne eleştiri ne de

olumsuz bir teki aldık. Çünkü “Şehir” denince

araştırmacılığın rafa kalktığını gördüğümüz

ortamda, son elli yıldır anlatılan bilgiler,

çoğunlukla tekrar bilgilerdir. Konuya duyarlı

olan araştırmacılar, Çayda Çıra üzerine

sunduğumuz iddiaları ele almalıdır.(*)

Esfel Bahçeleri, Osmanlı Dönemi’nde tümüyle

dutluk alanlarla kaplı ve çevrelenmiştir.

İpekçiliğin revaçta olduğu Osmanlı’da

Esfel Bahçeleri, bir yönüyle de sebze

ve meyve üretiminin gözde mekânıdır.

Cumhuriyetle birlikte Esfel’de görülen

değişim, dutluk alanların zamanla ortadan

kalktığıdır. Osmanlı’nın son döneminde şehrin

azalan nüfusu, Gayr-i Müslimlerin zaman

içinde şehirden göçü ile ipekçilik gerilemiştir.

!950’li yıllardan sonra ipekçiliğin can

çekişmesi, Esfel Bahçelerindeki dutluk

alanların seyrekleşmesine sebep

olmuş, “Kara Hübür”, “Leylası E’reb”

denilen dutlar da yenilmez olmuştur.

Daha önce şehre gelen kervanların dinlenme

merkezi olan Esfel Bahçeleri’nin üst kısmı,

şehir kapılarının Cumhuriyet sonrasında

açılmasıyla önemini yitirmiştir. Halen bu

hanların bir bölümünün kalıntıları mevcuttur.

Bu kervanların su ihtiyacını karşılayan

Hatun Katsalı da kurumuş, tarihî bir

çeşme olmasına rağmen korunmamıştır.

Esfel Bahçeleri’nde sıklıkla görülen su

değirmenleri de 1980 sonrası işletilmez

olmuştur. Atık suların bahçelere yönlendirilmesi,

Page 411: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

409

un fabrikalarının artmasıyla azalan su değirmenleri, çalışamaz olmuştur.

Yer yer görülen eski yapılar da sahiplerinin göç etmesi ya da

yapıları terki sebebiyle harap olmuş, geride bazalt duvarlar,

geçmişin tanıklığının parçası konumundadır. Esfel Bahçeleri’ne nazır

yerleşim alanlarının gecekondulaşmaya açılımı sonrası bu mimarî

doku, Diyarbakır Kalesi’nin sur alanlarındaki yapılaşmanın önüne

geçmemiştir. Bunun nedeni de sur diplerindeki gecekonduların bir

kısmının Esfel Bahçeleri’nde ekili alanları bulunanlara ait oluşudur.

Sıklıkla görülen ve şehirde her yaz rastlanan ishal vak’alarının bir sebebi de

Esfel’deki sebzelerin atık sularla sulanmasıdır. Yaklaşık beş yıldır, alt yapı

çalışmalarının tamamlanması ile atık suların bir kısmı ortadan kaldırılmıştır.

Yine de yer yer bu atık sularla sulamanın yapıldığı bilinmektedir.

Denilebilir ki Dicle’ye sıfır noktada bulunan Esfel Bahçeleri’nin atık sularla

sulanmasının önüne geçilemez mi? Şehir alt yapısının bağlı olduğu Dicle’den

alınacak suyun da bir farkı olmadığı için Dicle Suyu kullanılmamıştır.

Esfel Bahçeleri’nin turizme açılmayışı da sorgulanabilir. Güvenlik gerekçesi

ile bu bahçelerin turizme kazandırılması uzun zaman söz konusu olmamıştır.

Esfel Bahçeleri’ne nazır Sem’anoğlu Köşkü (Gazi Köşkü), yakın zamanda

turistik çehre kazanmıştır. Bunu diğer dinlenme ve turistik yapılar izlemiştir.

Kırklar Tepesi -Ben buna dağ demiyorum, dağ denilmekten uzaktır-

Esfel Bahçelerine tümüyle hakîm bir yerdedir. Bu tepenin uzun zaman

NATO Üssü olarak kullanıldığını, genç kuşak bilmekten uzaktır. Bu üssün

kapatılmasından sonra atıl duran tepe, özel bir kuruluşa kiralanmıştır.

Esfel Bahçeleri’nin turizme kazandırılması amaçlı kimi projeler ortaya

çıkartılmış ise de bu projeler hayata geçirilmemiştir. Bu projelerin hayata

geçirilmesi gerçekleştirildiğinde Esfel Bahçeleri’nin değeri artacak ve

şehrin turizm alanı olacaktır. Ne yazık ki çoğu zaman siyasî argumanlarla

bu alanın canlandırılacağı söylense bile projeler hayata geçirilmedikçe bir

şey söylemek oldukça güçtür.

Ben, Esfel Bahçeleri’nin hakkında folklorda yer alan kimi manileri,

söylenen musıkî eserleri, şiirlerde yer alan örnekler üzerinde durma yerine

Esfel Bahçeleri’nin dünden bugüne uzayan hikâyesi’ni ele almak istedim.

“Mardin Kapı” denince akla şu mani gelmez mi?

“Mardin Kapi şen olur

Dibi değirman olur

Page 412: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

410

Buralarda yar seven

Mutlaka verem olur “

Umarız ki dünün kaybolan güzellikleri, Esfel

Bahçeleri’nde tekrar canlanır, dünü tam

anlamıyla canlandıramazsak bile elimizde

mevcut bilgilerle, elli-altmış yıl öncesini

yaşayanların rehberliği doğrultusunda

Esfel Bahçeleri’nde nostaljiyi yaşarız.

Belki o zaman çevreye dair güzellikleri

tekrar hayata geçirebiliriz. Şehrin florası

tekrar canlanır, faunası eski özelliğine

döner. Elliyi aşkın kuş türünün yaşadığı Esfel

Bahçeleri, ekolojik yapısına döndürülebilir.

Kum şeftalilerini yeniden yiyebileceğiz, Leylası

E’reb Kara Höbür dutları tadacağız, Esfel

Bahçeleri’nin gölgesinde tadı unutulmuş

karpuzları bir öğle sıcağında serinletmek

için güneşe bırakacağız, Dicle’de çocuk

boyunu aşan balıkları görebileceğiz.

Ne diyelim? Gönlümüzden geçen bu, kalbimizden

geçen bu! (*)Çayda Çıra’ya dair yaptığımız

araştırmanın özeti:

Çayda Çıra’nın HikayesiÇayda Çıra’nın Diyarbakır Kalesi’yle ilişkisi, ilk

kez tarafımızdan ele alınmıştır. Çayda Çıra’ya

dair yayınladığımız dört makale, verdiğimiz ilgili

bir konferans ve gazetelerdeki araştırmamızı

konu alan bir makale ile yayınlanan röportaj

olmak üzere konu altı kez ele alınmıştır .”

Çayda Çıra’nın Hikâyesi–1 başlıklı makalemizde

yüzlerce yıl şehirde kutlana gelen bu şenliğin

üç çıkış kaynağı üzerinde durmuş, belirttiğimiz

kaynakları tartışmaya sunmamıza rağmen

hiçbir çevreden çağrımıza cevap alamadık.

Kaleyi konu alan bu çalışmamızda konunun

önemine binaen Çayda Çıra’yı yedinci kez ele

alarak, ileri sürdüğümüz iddiaların bilimsel

alanda tartışmaya açılmasını arzuluyoruz.

İleri sürdüğümüz veya doğru olduğunu kabul

ettiğimiz kale ile ilişkiyi açıklamadan önce ilk

iki kaynak hakkında bilgi verelim: Çayda Çıra,

karpuz hasadı sonrası bağ bozumu şenliğine

benzer yapıdadır. Çayda Çıra, halkın zaman

içinde eğlenme arzusundan doğmuştur.

Ateşin Zerdüşt inancındaki yeri bilinmektedir.

Mecusiler, Pers-Sasanî döneminde şehre hâkim

iken bu inancı, halka benimsetmişlerdir. Böylece

Çayda Çıra doğmuştur.

İlk iki maddede ele aldığımız hususun açılımı:

Dicle kıyılarında yetiştirilen ünlü şehir

karpuzunun kapak kısmından biraz aşağıya

doğru olan bölümü kesilir. İç kısmı çıkarılan

karpuzun kabuk suyunun çekmesi için toprak

ya da odun külü ile ovularak iç sıvanırcasına

kurutulur. Şenlikte kesimi yapılan hayvanların

kuyruk yağı ve iç yağları, yemekler pişirildikten

sonra arta kalan odun külleri ile karılıp karpuz

kabuklarına doldurulur. Fitil bırakılıp ateşlenen

çıralar nehre salınır. Folklorda değişime uğrayan

bu şenlik, halk oyunlarında kına gecesinde mum

yakmaya dönüşmüştür. Çıraların suyun akışıyla

yaylanırcasına yüzmesi, elde taşınan mumların

beden diliyle iki ileri bir geri alınmasında

şekillenmiştir.

Söylenegelen “Bir mumdur, iki mumdur, üç

mumdur, dört mumdur, on dört mumdur...” şarkısı,

suya salınan çıraların adeta sayılamayacak

kadar çokluğuna işaret gibidir. Ne kadar mum

yakılırsa düğün sahibinin o kadar varlıklı

olduğunu gösteren bu gelenek Güneydoğu’dan

çevre illere yayılmış gibidir. Bu mum yakma

Page 413: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

411

âdetinin İsevî ve İbranî gelenekle bir bağlantısının olduğunu sanmıyoruz.

Mecusîliği kabul eden şehir halkının da Çayda Çıra ile ilgili olduğuna

dair araştırdığımız kaynaklarda bir veriye rastlanmamıştır. Konumuzla

ilgili olan önemli açılım öncesi üçüncü kaynak noktasına yer veriyoruz:

İslam Ordularının Şehri Almalarıyla Gelenekselleşen Kutlamalar-Üçüncü Maddenin Açılımı Diyarbakır Kalesi, tarih içinde en az 40–50 kez kuşatılmıştır. Yaptığımız

araştırmada bu kuşatmaların bazen bir yılı aşkın sürdüğü, kale alınamadığı

için kuşatmaların kaldırıldığına dair kaynak eserlerde bilgilere varılmıştır.

Kuşatmalarda genellikle muhasara altındakileri psikolojik açıdan baskı

altında tutmak, sindirmek için geceleri kuşatma boyunca ateş yakarak

asker çokluğunu gösterme taktiği yaygın savaş hilelerinden biridir.

Arapların savaş taktiklerinde geceleri ateş yakma yer almaktadır.

Meryem’in gizli geçitten Ermen-Dağ Kapısı’na çıkarak Bilad-ı Rum’a

gittiğini belirten Vâkidî’nin açıklamalarından Meryem’in askerlerinin

komuta ve özel muhafızlar dışında surlarda bulunduğunu gösterir. Çayda

Çıra’nın taktik olarak yakılan ateşlerden alındığı ve Doğu Roma’ya karşı

elde edilen bu zaferin kutlamalarının folklorda yer bulduğunu belirtiyoruz.

Evliya Çelebî’nin anlattığı Çayda Çıra Şenliği, bilindiği kadarıyla en son

Atatürk’ün misafir kaldığı Sem’an Köşkü’nde Bahçeci Şahin’e verilen

talimatla Atatürk için düzenlenmiştir. Kalenin alınmasıyla bağlantısını

tespit ettiğimiz Çayda Çıra, tümüyle bu tarihi olayın canlandırılmasıdır.

Bunun gibi canlandırılan, şehrin alınışını figürize eden diğer bir olay da

Selahaddin-i Eyyûbî’nin şehri fethidir.

Bu folklorik motifi kabul edip kökenine inmeyerek araştırma kitaplarına alan

Diyarbakırlı hemşehrîlerimizle ve Çayda Çıra’nın kendi şehirlerinden doğan,

geleneğinde var olduğunu belirten, bu alanda eserlerinde Çayda Çıra’yı

ele alarak şehir sembolü haline getirip festivale taşıyan Elazığlı yazarlarla

2000 yılında yaptığımız konuyu akademik alanda tartışıp, 60 yıldır süren

Çayda Çıra tartışmasına bir son verme isteğimizle bu bölümü noktalıyoruz.

Umulur ki bir gün iki şehrin ortak bilinen paylaşılan değerleri konusunda

araştırmacılar yan yana gelerek, içinden çıkılamaz bir hal alan kimi

Page 414: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

412

kördüğüm haline getirilmiş ayrıntıları açığa kavuşturup, Harput ve Diyarbakır arasındaki bu

anlaşmazlığa son verir, Çayda Çıra, musıkî eserleri ve de diğer hususlarda.

Page 415: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

413

KAYNAKLARÇayda Çıra Konulu Çalışmalarımızın Yayınlananları;1. Çayda Çıra’nın Hikayesi, “Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celal

Güzelses-Diyarbakır Halk Musıkisi Üzerine İnceleme” adlı 1995’te

yayınlanan kitabımızın s 24 vd..

2. 5 Mayıs 2000’de İl Halk Kütüphanesi’nde verdiğimiz “Diyarbakır

Folklorunda Bayram-Kutlama Şenlik ve Hıdırellez Motifi” adlı konferans

metni.

3. Aynı konferans adını taşıyan makalemiz, Diyarbakır Kültür Sanat

Bülteni-İl kültür Müdürlüğü Yayın Organı Mayıs-Haziran 2000 s 1-2

4. Çayda Çıra’nın Hikayesi-1, Diyarbakır Kültür Sanat Bülteni Temmuz-

Ağustos 2000 s1-2

5. Çırayı İlk Kim Yaktı?–Aydın Öztürk’ün çalışmalarımızı konu alan makalesi

Diyarbakır Gün 30-Mart-2004 s 7

6. Çayda Çıra’nın Öyküsü –Hakim Turay’ın Röportajı-Güneydoğu Ekspres

8-Nisan-2004 s 4 ) Vâkidi, Kitabü’l-Fütühu’ş-Şam , Mısır 1302,c.2 s138-

154 (Şevket Beysanoğlu’ndan alınan tercüme.) Çayda Çıra’nın Hikayesi-

1’de şenliğe ve şenlikte yapılan uğraşılara dair açıklamalara bakınız.

7. Abdüssettar Hayati Avşar, Urfa Kapı’nın kapalı iki kapısının Selahaddin-i

Eyyûbi’nin şehre orta kapıdan girdiği için, yılda bir düzenlenen kutlamalarda

açılıp, tekrar kapatıldığını, 16-Ocak-1993 Tarihinde yaptığımız

görüşmede Çayda Çıra’yla ilgili verdiği bilgilerde belirtmiş, Çayda Çıra’nın

1940’lı yıllardan beri iki şehir arasında paylaşılmadığını vurgulamıştı.

Bakınız: Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celal Güzelses...s 159-163

Çayda Çıra için Başvurulacak Kaynaklar: 1. Cumhuriyetin On Beşinci Yılında Diyarbakır 1938.

2. Barış İsmet “Elazığ ve Folkloruna Kısa Bir Bakış “Türk Folklor

Araştırmaları Nisan.1970

3. Elazığ İl Yıllığı 1997

4. Evliya Çelebi Seyahatnamesi Diyarbakır Bölümü

5. Sunguroğlu-İshak “Çayda Çıra Oyunu ve Orijini “T.F.A. Haziran 1962/

Harput ve Elazığ’da Kadın Oyunları T.F.A Ağustos 1970

6. Mercan Mehmet Diyarbakır Türküsü GGC Yayını 2001

Page 416: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

414

DİCLE KENARINDAKİ BAĞ VE BOSTANLAR

Page 417: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

415

Ali Haydar CanlıDiyarbakır’ın eski yerlisi

Esnaf Melik Ahmet caddesi

415

ÖZETBu çalışmada Diyarbakır karpuz ve kavunlarının emsalsiz yönleri ve sırları

ele alındı. Borahaneler, hülleler, Kavs köşkü ve eğlenceleri incelendi. Dicle

kenarı şenliklerine değinildi.

Kumda karpuz: Kuyu kazarak her bir kuyuya üç veya beş çekirdek tohum

olarak bırakılır. Diyarbakır’lılar kuyuya ‘Boran gübresi’ni bırakırlar. Bu

karpuzların irice ve tatlı olması için yapılır. İlde büyük Kadıköy, Sımaki köyü,

Patrik köyü, Angevir köyü, Kıtıbil köyü, Sadi köyü, Kabi köyü, Hacıis köyü,

Çarıklı köyü, Mederis köyü, Şükürlü köyü, Zorova köyü, Arzuoğlu köyü, Karh

köyü, Hüceti köyü, Ulan köyü, Köseli köyü, Bismil’e kadar Dicle kenarında

kavun ve karpuz ekilir.

Bu köylerin halkı ev olarak Borahane yaparlar. Her bir borahanede üçyüz-

beşyüz boran beslerler. Güvercinlere ise ‘boran’ dierler.

Karpuz isimleri:Ferik Paşa karpuzu 80 kg ağırlığında olur. İki tanesi bir

deveye yük olur. Bir de Sürmeli karpuzu vardır, kalın kabukludur, lifli

ve çizgilidir. Et rengi kırmızı, tatlı ve lezzetlidir. Çekirdeği iri ve siyahtır.

Karpuzlar yaklaşık 80 kg. olduğundan dükkanlara satışa getirdiklerinde

karpuzu kılıç ile keserek karpuzu alan kişilere beş veya on beş kilo parça

halinde satılır. Çok büyük olduğundan tane halinde alınamaz.

Dicle kenarında Hülle ve Kulübe yapılır. Erkeklere ve bayanlara ayrı olacak

şekilde yapılır. Misafirliğe gelen erkekler erkek kulübesine, bayanlar da

bayan kulübesine geçer. Bu şekilde birbirlerini görmezler. Her hüllenin

önünde şadırvan yapılır. Hüllelerin etrafına Reyhan ekerler ayrıca gül ve

çiçek çeşitlerini ekerlerdi. Reyhan kokuları Dicle kenarını misk amber gibi

kokutur şehir halkı bostan sezonu bittikten sonra reyhanları kopartıp eve

getirirlerdi. Evde ocakta yakarlardı. Yaktıkları için reyhan kokusu bütün

şehri sarardı.

Karpuzun içini oyarak, kül doldurarak ve külün üstüne gazyağı doldurarak

yakılır ve çayda çıra diye tahtalara bağlayarak iple karşıdan karşıya

bağlarlardı.

Kavs bağı bölgede tanınmış olan bağlardan biridir. Bu bölgedeki üzümler

çok ünlüdür.

Page 418: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

416

Bağdat fatihi Gazi Sultan Murat,Bağdat fethinden sonra bu bağa gelmiştir. Adaletle ilgili işlerini

yaptıktan sonra burada eğlenmiştir.Bu bağ (Kavs bağı) Şat nehri tarafından Cennet bahçesini

hatırlatan bir cennettir ki dil omu anlatmada yetersiz kalıp susar. Her gece Şat kıyısı kandil,fener

ve mumlarla donatılır. Her kulübede çalgıcılar, taklitçiler, hanendeler, meddahlar, çengiler, tanburi,

santuri, rebabi, musikari, ney ve dehenk çalanlar bulunurdu. Bu geceleri aydınlık gün gibi yaparlardı.

Müslümanlar, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler bunların hepsi bir arada bağ ve bostanlarda

yaşıyorlardı.

Bostanlarda yetişen sulu kavun başka bir bölgede bulunmaz. Çünkü özelliği çok farklıdır.Yalnız,

bohtan kavunu bu kavuna benzeyebilir.Fakat Diyarbekir kavunu iri,çok sulu ve yemesi hoştur. Misk

ve saf ambere benzeyen bir tür güzel kokusu vardır ki, bir kere yiyen kişinin genzinden bir haftaya

kadar kavun’un kokusu gitmezmiş. Hatta Kuzey Irak alimleri ve Soran’ın bilge kişilerinin ‘Hz.

Ebubekir kavun gibi kokardı’ sözüne karşılık, Diyarbakır alimleri ‘Bizim Şat kavun kokusu gibi kokar

demişler. O kadar güçlü bir tür kokusu vardır ki, yiyenin yahut koklayanın genzine amber kokusu

dolar. Kırk ve ellişer kg. ağırlığında olup renkleri yeşildir.

Page 419: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa
Page 420: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

418

KIRKLARDAĞI

Page 421: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

419

Kenan Aksuİşadamı Galeri-Diyarbakır.

[email protected]

419

ÖZETDiyarbakır’ın yanıbaşında olan Kırklardağı bir mesire mekanıdır. Aynı

zamanda Müslümanlar ve Hristiyanlar için de kutsa yönü vardır. Bu

noktada bu dağla ilgili değişik efsaneler kulaktan kulağa geçerek günümüze

gelmiştir. Kendileriyle ilgili türkülerin derlendiği bu dağla ilgili bilgiler

verilecektir.

Diyarbakır şehrini cepheden soluna alan Gazi Köşkü ve Erdebil Köşkünün

karşısında, cennet bahçeleri olarak anılan HEVSEL Bahçeleri üstünde,

cennete dökülen dört nehirden biri olarak söylenen, ünlü DİCLE nehrinin

kıvrılarak kenarından geçtiği Kırklar dağı tarihin yükünü sırtında taşıyan

tarihi On gözlü köprünün hemen tepesinde düz bir tepsi görünümündedir.

birçok hikâye ve efsanelere konu olmuş MÜSLÜMANLAR ve HIRISTIYANLAR

için kutsal bir yer.

MS. Ocak 503 yılında İran kralı Kubad Diyarbakır’ ı alamamış 50.000 ölü

bırakmıştı. Bunun üzerine Amid’liler zaferlerinden çok emindi, nöbetçiler

çok şarap içmiş diğer nöbetçiler evlerine gitmişti. Kubatın askerleri

merdiven dayayarak içeri girmiş, 80000 kişi öldürmüş diğerlerini esir

almış ve kiliseleri soymuşlardı. Kiliseler ateş tapınağı yapılmıştı. Ancak bu

80000 kişi bir yana başka bir olay bir yana. Bu olaylardan sadece Dicle

nehri doğusundaki 40 şehit kilisesi kurtulmuştu.

Erzurum Ermeniler Valisi ve Ermeni Piskoposu Surp Enun bu kiliseyi

Kubbad’tan satın almış. Kilise binasını kurtarmıştı. Bu kilise M.S. 484

de Diyarbakır Metropoliti Mar Yuhanna Suar tarafından yapılır.M.S. 512

yılında birinci Anastatias o zaman ki kent halkının Kırklar dağı üstünde

bulunan kırlar kilisesine kolaylaştırmak amacı ile on gözlü köprünün

inşasını başlatır.

Bir zamanlar ünlü mesire yerlerinin bulunduğu Müslümanlar ve Hıristiyanlar

için kutsal kabul edilen Kırklar dağı şiirlere, şarkılara konu olmuş. Efsaneler

ve hikâyelerin yazıldığı Kavs Köşkünün güllerle süslü bahçelerinde akan

buz gibi suların içildiği, mayaların söylendiği Müslümanlar için kırklar

meclisinin, Kavs Köşkünde toplanıp şehrin sorunlarını konuştukları, önemli

Hıristiyanlar için kırk şehir kilisesi olduğu yazılı kaynaklardan bilinmektedir.

Diyarbakır’da ayrıca Kırklar Dağı efsanesi, Kırklar Meclisi ve kırk şehit gibi

olaylarda anlatılır. Tasavvufi gelenekte kırk sayısının bir özelliği vardır. Bu

Page 422: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

420

da Hz. Musa’nın Tur Dağında Allah ile olan kırk

günlük münacatıyla temelini bulur. Kırklarla

ilgili bazı atasözleri ve değişler:

Kırk dükkân süprüntüsüHz. Peygamberimize Kırk Yaşında Peygamberlik Gelmesi Bazı deyişlerde ise kırkına gelmek, kırkını aşmak,

kırkına varmak, kırklanmak, tasın su ile kırk kere

Besmele okunup dökülmesi kırklanma geleneği

kırk hamamı diye kırkından sonra azanı teneşir

paklar kırk gün günahkâr, bir gün tövbekâr kırk

derviş bir sofrada yemek yer, iki padişah bir

ülkeye sığmaz. Gibi atasözlerinde ki kırkların

kullanımının önemi görülmektedir. Kırklar

meydanı (Hacı Bektaşi’deki merkezi tekkede iki

parmaklık içinde bulunan yere denir), kırklar

şerbeti (Bektaşilikte nasip gecesi içilen şerbete

denir.)

Yeryüzünde her zaman (Abdallardan) kırk kişi

bulunur. Her biri İbrahim( A.S). bereketlidir.

Bunların bereketi ile yağmur yağar. Biri ölünce

Allahu Teala onun yerine başkasını getirir.

Kırklar dağının kırklar içerisindeki önemi göz

önündedir.

Diyarbakır yakınlarında bulunan ve Kırklar dağı

olarak bilenen mevkii de bir kilise mevcuttur. Çok

zengin olan bu kilisenin altın ve gümüş kapları

ile ziynet eşyaları talan edilmiştir. Diyarbakır

Süryani topluluğunun başına gelen en büyük

bela bu olaydır. Bu kilisede 1746 yılında 20’den

fazla ruhani görev yapmaktaydı.

Diyarbakır’ın güney batısında Dicle kenarında

kırklar yükselir. Bu dağın arkasında da kırklar

ziyareti bulunur. 484 yılında Diyarbakır

Metropoliti Yuhanna Suar- Yuhanna El-Efesi

tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Mardin

Metropoliti Hana Dolapönü’nün aktarımına

göre Yunani 1525 ,Miladi 1214’de başka bazı

kiliselerle birlikte kırklar tepesindeki kırk şehit

Kilisesinin tahrip edildiği ifade edilmektedir.

Suzan Suzi EfsanesiGeçmiş zamanlarda çocuğu olamayan bir

Süryani aileye mensup bir kadın kırklar

ziyaretine gelip adak adamış. Dileğin ardından

bir kız çocuğu dünyaya getirmiş ve adını Suzan

koymuş (Suzi). Her yıl doğum gününde annesi

Suziyi süsler giydirir ve kırklar dağına götürür

ve kurban kesermiş. Suzan el bebek gül bebek

büyütülüp güzel bir genç kız olmuş. Gün gelmiş

Müslüman komşularının oğlu Adil’e âşık olmuş.

Yine bir doğum yıl dönümünde annesi Suzi’yi

hizmetçilerle beraber kırklar dağına kurban

kesmek üzere göndermiş. Hizmetçiler kurbanı

keserken Suzi arkalarından habersizce gelen

Adil’le buluşmuş. İşte bu hileli buluşma yüzünden

kırklar Suzi’yi affetmemiş. Buluşmadan dönen

Suzi’yi On Gözlü Köprüden geçerken suya düşüp

boğulmuş. Suzi’nin ölümünden sonra Adil de

akılın kaçırmış. Üzerlerine ‘’Suzan Suzi’’ türküsü

yazılmıştır.

Kırklar dağının düzü

Karanlık sardı bizi

Kör olasan zalim Suzan

Ziyaret çarptı bizi

Köprü altı kapkara

Ana gel beni ara

Saçlarıma kumlar doldu

Tarağ getir de tara

Page 423: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

421

Gazi Köşkü serindir

Dicle suyu serindir

Ağlama sen garip anam

Kadir mevlam kerimdir

Köprünün orta gözü

Sular apardı bizi

Ben öleydim Suzan Suzi

Dicle ayırdı bizi

Gümüş Sakallı Paşa Efsanesi Eskiden Diyarbakır’da yaşayan Hıristiyanların, et yemelerinin yasak

olduğu, bahar ayı başındaki Paskalya Günleri’nde, Müslümanlar da

Kırklar Dağı’na pikniğe giderler, yer içer eğlenirlermiş. Adına “Cigaret”

(Ciğer-et) dedikleri ızgaralarla kendilerine ziyafet çekerlermiş.

Bu gelenek böyle sürüp giderken, Diyarbakır’a bir paşa gelmiş. Bu gümüş

renkli sakallı, ince düşünceli, nazik bir paşaymış. Hıristiyan komşuların

et yemedikleri özel bir günde, böyle pikniğe çıkıp et pişirmenin ve

kokusunu da çevreye yaymanın doğru olmadığını belirterek bu “Cigaret”

geleneğini yasaklamış ve zamanı geldiğinde de şehrin bütün kapılarını

kapattırarak, kimsenin dışarıya, kırlara çıkmasına izin vermemiş.

Bir araya toplanıp buna bir çare düşünen Diyarbakırlılar, altı - yedi tane

tabutu omuzlayarak, Mardin Kapı’ya gelmişler ve nöbetçiye “Cenazelerimiz

var, mezarlığa götüreceğiz, kapıyı aç” demişler. Kapı açılınca da doğruca

Kırklar Dağı’na gidip tabutları açarak, içlerindeki piknik malzemelerini

çıkarıp, yine her yıl yaptıkları gibi yiyip - içmeye, gülüp - eğlenmeye

başlamışlar. Bir yandan da hep bir ağızdan, şu türküyü söylüyorlarmış.

Ey paşa, paşa

Sakalı gümüş paşa

Şeftali çiçek açtı

Yasağı kaldır paşa...

Kırklar Meclisi Efsanesi ve DiyarbakırBir zamanlar Diyarbakır’ın Fatih paşa Mahallesinde küçük bir evde yaşlı, dul

ve yalnız bir adam yaşarmış. Yaşlı adam yalnızlığını evinde baktığı çiçeklere

ve kimi zamanda Diyarbakır surlarına konan güvercinlere, serçelere anlatır

ama en çok da surlarla paylaşırmış. Yaşlı adamın bu hali günden güne halkın

Page 424: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

422

arasında o kadar yayılmış ki artık ona “sırrını

surlara anlatan adam” demeye başlamışlar. Yine

bir gün sabah erkenden cebine kuş yemlerini

doldurup bu eski kentin kadim surlarına doğru

yola çıkmış yaşlı adam. Kalenin yıkık duvarları

arasından yürürken birkaç yaramaz çocuğun sur

dibine sıkıştırıp kuyruğuna da teneke bağladığı

zayıf, kara bir kedinin acı, acı inlemelerini

duymuş. Yaşlı adam hemen sesin geldiği yöne

gitmiş, çocukları uyarıp kediyi onların elinden

kurtarmış. Korkudan tir, tir titreyen zavallı

kediyi sevgiyle kucaklamış. Tekrar sokaklara

bırakmaya gönlü razı olmayınca da evine

götürüp kediye bakmaya başlamış. Kısa sürede

kedi ile aralarında kimsenin anlayamadığı çok

güzel ve ilginç bir bağ oluşmuş. Yaşlı adam artık

surlara her çıktığında kedisini de kendisiyle

beraber götürüyormuş. Akşama kadar kedisiyle

birlikte geziyor sonra da eve dönüyormuş

Günler böylece geçip gitmiş. Kara kış yüzünü

göstermeye başlamış. Evlerde sobalar

yanıyor, insanlar da sıcak mekânlardan dışarı

çıkmıyormuş. Yaşlı adam da kapı ve pencerelerini

sıkı sıkıya kapatıp sobayı da devamlı yanık

tutuyormuş ki kedisi üşümesin. Gürül, gürül

yanan sobasının başına oturup kedisini

kucağına alıyormuş ve bir an önce bu soğuk

kış günlerinin geçip gitmesini düşlüyormuş.

Böylece yeniden çok sevdiği surlara çıkabilecek,

o büyük mavi göğün kanatlı güzelliklerini

doyasıya seyredebilecekmiş. Kenti kar altında

bırakan soğuk bir kış sabahı uyandığında

gözleri uzun zamandır yalnızlığının yoldaşı

kedisini aramış. Kedisini her zamanki yerinde

görünce yüzüne geniş bir gülümseme yayılmış.

Yatağından kalkıp kedisini kucağına almış ve

sevgiyle okşamış. Elini kedinin parlak siyah

tüyleri üzerinde gezdirirken şaşkınlık içinde

küçük kedinin tüylerinin soğuk olduğunu fark

etmiş.

Merakla evin içine göz gezdirmiş. “Acaba bir

yerden soğuk hava mı” giriyor diye düşünmüş

ve bütün evi kontrol etmiş. Kapıları, pencere

kenarların yoklamış ama soğuk havanın

nereden geldiğini bulamamış. Ertesi sabah

kedisinin tüylerini okşayınca yine soğuk

olduğunu hissetmiş. Bu durum birkaç gün böyle

devam edince yaşlı adam iyice meraklanmış.

Bir gece sabaha kadar uyumadan bekleyerek

neler olduğunu öğrenmek istemiş. Gece evin

tüm ışıkları kapattıktan sonra mutfağa gidip

parmağının ucunu bıçakla kesmiş. Yarasını

üzerine de tuz basmış. Böylece duyduğu acıdan

sabaha kadar uyumayacağını düşünmüş. Yatağına

uzanmış ve merakla beklemeye başlamış. Yaşlı

adamın yatağına uzanmasından epey bir vakit

geçtikten sonra kedi usulca oturduğu yerden

kalkmış ve yaşlı adamın başucuna gelmiş.

Karanlıkta alev topu gibi parlayan gözlerle

adamın uyuyup uymadığını kontrol ediyormuş

sanki. Sonra yavaşça ağzını açmış ve dilinin

altına sakladığı küçük mavi bir boncuğu

çıkarıp yaşlı adamın kulağına yerleştirmiş.

Sonrada yine sessizce kapıyı aralayıp dışarı

çıkmış. Kedinin dışarı çıkmasıyla yaşlı adam

da yatağında fırlayıp karanlıkta kediyi takip

etmeye başlamış. Kara kedi Diyarbakır’ın

kadim surlarının en büyük kapılarından birisi

olan Mardin Kapı’dan çıkarak Hatun Kastal

bahçelerine girmiş. Kastal bahçelerinden

çıktıktan sonra Kutsal Dicle Nehrini geçip Kırklar

Dağı’nın eteğindeki bahçesinde, şadırvanların,

envai çeşit çiçeğin bulunduğu muhteşem Kavs

Page 425: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

DİYARBAKIR’DA ÇEVRE VE DOĞA

423

Köşkünün avlusuna girmiş kara kedi. Tabii ki yaşlı adam da onun ardında

girmiş ve kendine iyice gizlenecek bir yer bulduktan sonra kediyi izlemeye

devam etmiş. Çok geçmeden kedi hafifçe silkelenmiş ve birden insan şekline

girivermiş. Yaşlı adam olduğu yerde heyecandan kaskatı kesilmiş. Derken

siyah kedisinin girdiği kapıdan daha başka birçok kedi girmeye başlamış

büyük avluya. Giren her kedi silkelenip insan şekline dönüşüyormuş.

Sayıları tam kırkı bulunca konuşmaya başlamışlar. Kendi aralarında bu

büyük ve kutsal şehrin ve insanların sorunlarını tartışıyorlarmış.

Yoksullarını dertlerine derman arıyorlarmış. Yaşlı adam saklandığı yerde

nefesini tutmuş bütün bu olup biteni büyük bir korku ve heyecanla izliyormuş.

Toplantıyı uzun süre izledikten sonra yine hiç ses çıkarmadan olduğu

yerden çıkmış ve sessizce köşkten uzaklaşıp evine dönmüş yaşlı adam.

Yatağına uzanıp boncuğu yeniden kulağına yerleştirmiş ve uykuya dalmış.

Sabah olup gözlerini açtığında kedisini her zamanki yerinde oturur

vaziyette görmüş. Sevinç ve hayranlıkla yatağından kalkıp kedisini

kucağına alıp yine her günkü gibi sevmeye başlamış: “Benim iyi yürekli,

canım kedim. Seni şimdi her zamankinden çok seviyorum. Dün gece kalkıp

seni takip ettim. Artık sırrını biliyorum. Şimdiye kadar neden benden

sakladın ki?” demiş kedisine. Ancak kedi hiç ses çıkarmamış. Yaşlı adam

da kalkıp kendisi ve kedisi için yiyecek bir şeyler hazırlamaya gitmiş.

Döndüğünde kedisinin yerinde olmadığını görünce çok üzülmüş. Meğer

kedi, sırrının açığa çıktığını öğrenince fırsatını bulup sırra kadem basmış.

Yaşlı adam hemen dışarı çıkıp şehrin her tarafında kedisini aramaya

başlamış. Yaşlı adam her gün surlara çıkıp derdini, sırrını ve kedisine olanı,

özlemini çok medeniyetler görmüş o yaşlı kale duvarlarına anlatıyormuş

Derler ki o zamanlarda kırk kediden oluşan “Kırklar Meclisi” bu yaşlı

şehrin sorunlarını çözmede, insanlarına sahip çıkıp şehir halkını mutlu

etmede insan yöneticilerden çok daha başarılıymış. Kedilerin bu sırrı

çözülünce yaşlı şehrin sorunları da, dertleri de artmaya başlamış. Bu

yüzdendir ki bu şehirde kediler el üstünde tutulup çok sevilirmiş...

Kırklar Ziyareti EfsanesiBu ziyaret Diyarbakır’ın güneybatısındaki kırlar dağındadır. Kırk evliya,

kırklar dağındaki bir mağaraya girmişler ve bir daha hiç görünmemişler.

Aslında insanlar arasında yaşıyorlarmış ama görünmüyorlarmış. Bu kırk

Page 426: Diyarbakır'da Çevre ve Doğa

424

evliya her Perşembe akşamı toplanıp birer beyaz güvercin olurlar ve mağaranın tepesindeki bir

delikten içeri girerlermiş. Mağaranın içerisindeki kaynayan suların arkasındaki sularda geniş

bölmede ateş yakarlarmış. Bu ateşi çevreden görenler olmuş. Sabaha kadar ibadet ettikten sonra

Cuma namazını kılarlar ve yine dağılıp giderlermiş. Bu ziyarete gelen hastalar mağaradaki sudan

içer duvardan da toprak koparıp yerler. Ayrıcı doğum zorluğu çeken kadınlar bu mağaranın suyundan

içerler ve üstlerine dökerlermiş. Çocuğu olamayanlar da burada dilek diler ve adak adarlar.