124
Buluşuyoruz

Doğa İçin Buluşuyoruz

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Doğa İçin Buluşuyoruz

Citation preview

Page 1: Doğa İçin Buluşuyoruz

Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN

Page 2: Doğa İçin Buluşuyoruz
Page 3: Doğa İçin Buluşuyoruz

www.dogaicin.com

Page 4: Doğa İçin Buluşuyoruz

EditörMutlu Gürler

Yayına HazırlayanlarDoğuş Erdal, Gizem Karslı, Zihni Başsaray

Kapak Tasarım ve MizanpajRelaks Reklam Organizasyon Ltd. Şti.

Baskı: Haziran 2013 - İstanbul

Ege Reklam Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.Esatpaşa Mahallesi, Ziyapaşa Caddesi No: 4 Ataşehir, İstanbulTel: 0 216 470 44 70 Faks: 0 216 472 84 05Matbaa Sertifika No: 12468

Kitapta kullanılan tüm fotoğraf ve illüstrasyonların telif hakları ödenmiştir. 5968017860589

ISBN 978-605-85968-0-1

Page 5: Doğa İçin Buluşuyoruz

İÇİNDEKİLER

Gürsel TEKİN ................................................................................................................................ 5

Şafak PAVEY ................................................................................................................................ 7

Şükrü GENÇ ................................................................................................................................ 10

KATILIMCILAR (Alfabetik olarak) ............................................................................................. 13

Ayşe Nedret AKOVA ................................................................................................................. 15

Sedat AYANOĞLU ..................................................................................................................... 19

Aynur BAŞARDI ......................................................................................................................... 25

Zihni BAŞSARAY ........................................................................................................................ 31

Cemal BEŞKARDEŞ ..................................................................................................................... 35

Abdülkadir BİLGİ ....................................................................................................................... 38

Semra ÇETİNSOY ....................................................................................................................... 42

Mehmet DİRİBAŞ ....................................................................................................................... 47

Hüsne GÖLBAŞI ......................................................................................................................... 50

Hediye GÜLDÜR ......................................................................................................................... 53

Mutlu GÜRLER ........................................................................................................................... 59

Nuriye KAZANER ....................................................................................................................... 65

Emre KÖPRÜLÜ .......................................................................................................................... 67

Özgül ERDEMLİ MUTLU ............................................................................................................ 77

Gizem ALTIN NENS .................................................................................................................... 85

Hüsrev ÖZKARA ......................................................................................................................... 91

Selin PEKER ................................................................................................................................ 99

Serdar SERHATOĞLU ............................................................................................................... 105

Yücel SÖNMEZ ......................................................................................................................... 109

Ahmet ŞENPOLAT .................................................................................................................... 111

Fotoğraflar ............................................................................................................................... 116

Notlar ....................................................................................................................................... 118

Proje Grubu ............................................................................................................................. 120

Page 6: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

4

Page 7: Doğa İçin Buluşuyoruz

5

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

DeğerliDoğa Dostları,

Siyasetler üstü ortak duyarlılığımız olan doğa için sizlerle bir araya gelip, bir asıra yaklaşan örgütlü bir aklın organizasyonu olan Cum-huriyet Halk Partisi olarak, doğa koruma ça-lışmalarımızda, çağımızın bilgisi ışığında yeni bir yaklaşıma gerek duyulduğunun altını çi-zerek, gerekli ilk adımı attık.

Türkiye coğrafyasının dört bir köşesinden gelen siz değerli sivil toplum örgütlerinin bizlere aktardığı bilgi ve deneyimleriyle, doğa değerlerimize sahip çıkmak için izlen-mesi gereken politikaların temel başlıklarını tartıştık.

İklimsel değişiklikler, nüfus artışları ve doğal

afetlerin yol açtığı yıkımlar yetmezmiş gibi, doğa duyarlılığı olmayan, saydamlık ve he-sap verebilirlikten uzak kentsel dönüşüm projelerinin dar çemberindeki doğamızın bir anlayış değişikliğine ihtiyaç duyduğunun al-tını hep birlikte önemle çizdik.

Doğa haklarına saygılı, barış ve dayanışma kültürünün hüküm süreceği, çocuk, genç, kadın, engelli tüm dostlarımızın bu toplum-sal yaşamda eşit olarak yer alacağı bir top-lumun, bir yaşam alanının inşasına katkıları için Genel Başkan Yardımcımız Şafak Pavey’e ve siz değerli sivil toplum örgütleri temsilci-lerimize yürekten teşekkür ediyorum.

Saygı ve Sevgilerimle,

Gürsel TEKİN

CHP Genel Başkan Yardımcısı

Page 8: Doğa İçin Buluşuyoruz

6

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 9: Doğa İçin Buluşuyoruz

7

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Elinizdeki kitap ülkemize ve dünyaya karşı olan sorumluluklarımızı hatırlattığı için çok değerlidir.

İçinden geçtiğimiz çağda bizi; nükleer deği-şim tarafından üretilen, rüzgârımıza, suyu-muza, toprağımıza işleyen ölümcül zehirler, doğmamış kuşaklarımızdan çalınmış doğa hakları, su ve gıda yoksulluğunun yol açaca-ğı çatışmalar bekliyor. İnsan, ancak doğa ile barıştığında birbiri ile barışabilir. Silahlara ayırdığımız paraları cehalet, yoksulluk, has-talıkla mücadele ve doğayı yeniden yaşanır kılmak için ayırdığımızda dünya için daha iyi bir şey yapacağımızdan kimsenin kuşku-su yok. Ama bunu nasıl gerçekleştireceğimi-ze dair yolları henüz bulamıyoruz.

Yaşadığımız ülke başkasının tüketemediğini tüketmemize çok değer veriyor. İçinde bo-ğulmak üzere olduğumuz araba ve beton denizi, atalarımızın fosillerinden yakıt tüke-timi, ihtiyacın çok ötesinde inşaat alanları. Doğayı istila da bu doyumsuz iştah; gelecek

kuşaklara miras olarak dev bir çöp yığını bı-rakmamızla sonuçlanacak.

Dünyanın en güzel topraklarında yaşadı-ğımızdan kimsenin kuşkusu yok. Ancak bu toprakların hak ettiği özeni yeterince gös-terdiğimiz konusunda kaygılıyız. CHP, do-ğamız için endişelenenler için; onun bizim var oluş servetimiz olduğunu düşünenlerin sunduğu sorunlar ve çözümleri elinizdeki metinde topladı. Amacımız sorunları doğru tanımlayıp, sahici ve uzlaşılabilir bir çözüm programı hazırlamak. Tanımlardan çarelere uzanan sabırlı bir çalışmayı kültürel olarak hayatımıza sokmak… CHP’sinin gelecek ku-şaklara karşı sorumluluklarını tanımlamak.

Umuyoruz ki, bu yüksek hedefimize ulaştı-ğımızda, insanımız, toprağımız, ağacımız, ırmağımız, denizimiz hak ettikleri geleceğe yol alacaktır.

Ekolojik anayasalara sahip ülkelerde bolca rastladığımız Doğa Hakkı ülkemize aşina bir

OkumaktaOlduğunuz KitapNeden Çok Önemlidir?

Page 10: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

8

kavram değil. Bugüne kadar doğa ile ilgili çalışmalar “çevre politikaları” başlığında de-ğerlendirildi. Bu söylemi sahiplendiğimizde neyin çevresi olduğunu da belirtmemiz ge-rekir. Bu sorunun cevabı tüm çevrelerde “in-san” olarak veriliyor. Ancak doğanın sorun-larına insan merkezli söylemle yaklaşmak kendimizi kısıtlamak ve bakış açımızı eksilt-mektir. İnsan doğanın merkezinde değil, di-

Page 11: Doğa İçin Buluşuyoruz

9

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Saygılarımla,

Şafak PAVEY

CHP Genel Başkan Yardımcısı

ğer tüm bileşenler gibi eksenindedir. İnsan doğanın bir parçasıdır ve diğer tüm canlılar kadar doğaya aittir. Doğanın da kendi hak-ları vardır. Bu haklar, doğal olarak insanla-rın da özlük haklarını oluşturur.

Doğal dengenin dışında bir türün, bir di-ğer tür üzerinde ölümcül etkide bulunması kabul edilemez. Kalkınma ya da başka bir söylem bu kuralı bozacak güce sahip de-ğildir. Nefes alınamayan, su içilemeyen bir dünyada hiçbir üst yapı kavramından söz edemeyiz. İnsanlığın tüm politikalarının bu eksende yeniden şekillendirilmesi gerektiği inancını taşıyorum. Aksi halde bizi iyi günler beklemiyor.

Artık doğaya verdiğimiz zararın kırmızı çiz-gilerini çoktan aşmış durumdayız. İmkânları sonlu gezegenimizde sonsuza kadar har vu-rup harman savuramayız. Toplum ile doğa birbirlerinin ayrılmaz parçasıdır. Doğaya ne kadar kötü davranırsak aslında kendimize o kadar kötü davrandığımızı henüz okuma yazma öğrenen çocuklarımız bile fark edi-yorlar.

Eşsiz bir değeri olan doğa bizim işimize ne

kadar yaradığına bağlı olarak algılanamaz. Eğer bugüne kadar neyi kaybettiğimizi an-lamayıp bu tahripkâr yaklaşıma devam et-tiysek, şimdi vazgeçmenin tam zamanıdır.

İnsanlığın doğa dair saygı bilincini ne za-man kaybettiği benim merakımın başında geliyor. Bir zamanlar her kültürün ortak havuzunda doğa insanın vazgeçilmez bir parçası olarak algılanıyordu. O kültürü ye-niden hatırlamak, hatırlatmak hızla yol al-dığımız uçurumun kıyısından dönmemize yardımcı olacaktır.

CHP olarak görevimiz, doğaya emek veren her görüşü toplayarak, bu bilincin yol ha-ritasını sunmak ve her sorumlu yurttaşımıza yapacakları hakkında fikir vermektir.

Bu süreçte doğa buluşmamıza büyük bir sabır ve ilgi ile katılan İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Kocaeli Milletvekili Meh-met Hilal Kaplan, toplantımıza ev sahipliği yapan Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, bütün sürecin titiz takipçisi Mutlu Gürler, küçük, çalışkan ekibimiz Doğuş Erdal, Gi-zem Karslı ve Zihni Başsaray’a yürekten te-şekkür ediyorum.

Page 12: Doğa İçin Buluşuyoruz

10

Doğayı koruma amacıyla yıllardır büyük mücadele veren doğa savunucularının dü-zenlediği “Doğa İçin Buluşuyoruz” semine-rine, Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyorum.

Sarıyer’de göreve geldiğimiz günden iti-baren çağdaş, sürdürülebilir yeni bir yerel yönetim anlayışı oluşturmaya çalıştık. Bu doğrultuda hazırladığımız Sarıyer Kalkınma Eylem Planı (SKEP) çerçevesinde sistemli bir belediyecilik anlayışı hedefledik. Bu anlayış ile yaşamın her alanına dokunmaya çalışıyo-ruz. Çünkü biz yerel yöneticilerin görevi sa-

dece yol, kaldırım ve asfalt yapmak değil... Biz klasik belediyecilik anlayışını ileriye ta-şımak için buradayız. Modern ve farklı bir belediyecilik gayreti içindeyiz.

Öncelikli hedeflerimizden biri de gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bı-rakmaktır. Kızılderililerin bir sözü var: Biz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 13: Doğa İçin Buluşuyoruz

11

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

dünyayı ödünç aldık. Aynı şekilde, biz de ödünç aldığımız bu dünyayı en iyi şekilde teslim etmemiz gerekiyor. Temiz bir çev-re sağlamak bir başlangıç. Bugün biliyoruz ki toplumdaki gelişmişlik düzeyi çevresine verdiği değerle doğru orantılı. Nasıl zaman geri dönmüyorsa, bozulan çevrenin de ko-lay kolay geri dönmeyeceğini unutmamak gerek. Unutmamız gerekiyor ki, çevreyi sa-dece temizlemek yetmez. Tekrar kirlenme-sini önlemek amacıyla, yapılan temizliğin sürdürülebilirliğini sağlayacak bir sistem kurmak da projenin bir parçası, belki de en önemlisi… İşte uluslararası sertifika kurumu BREEAM’in kriterlerine göre inşa edilmeye başlanan dünyanın ilk sertifikalı Yeşil Kamu Hizmet Binası’nın yapımı bu anlayışın bir parçası.

Doğayı sadece temizlik olarak almak da yanlış… Doğa dostuyum diyebilmemiz için yaşayan her varlığa saygı duymak zorunda-yız. Örneğin biliyorsunuz Sarıyer, dünyanın en önemli göç yollarından biri ve yüzlerce kuş türü buradan geçiş yapıyor. Ancak yine bildiğiniz gibi burası, üçüncü köprünün ve otobanların yapılacağı güzergâh. Üçüncü köprünün geri dönülmez tahribatlara ve doğa felaketlerine yol açması kaçınılmaz. Bu

nedenlerle Sarıyer Belediye Meclisi, üçüncü köprü yapımının yanlışlığını gerekçeleriyle belirtmiş ve ilgili mercilere sunmuştur. Ben bir yerel yönetici olarak bunun acısını du-yuyorum… Ama benim duymam yetmez… Toplumsal bilinci geliştirmeliyiz.

Çevrenin korunması ve geliştirilmesi ko-nusunda gösterilen çabaların kalıcı olması konusunda kamuoyunun mutlaka bilinçlen-dirilmesi, çevre ve temizlik bilincinin tüm toplumda benimsenmesi gerekmektedir. Yarınımız olan çocuklarımıza temiz bir çev-re bilincini aşılarsak ancak o zaman hede-fe ulaşabiliriz. Çünkü bu ülke hepimizin… Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalı, sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız…

Şükrü GENÇ

Sarıyer Belediye Başkanı

Page 14: Doğa İçin Buluşuyoruz

12

Katılımcı STK veDoğa Savunucuları

Page 15: Doğa İçin Buluşuyoruz

13

Antalya Nükleer Karşıtı PlatformuAv.Ayşe Nedret Akova

Bakırtepe Çevre PlatformuBelgrad Ormanı Koruma Gönüllüleri Derneği

Boğaziçi Dernekler PlatformuBuğday DerneğiCaretta Reklam

Çeşme Doğa ve Hayvan Severler Koruma DerneğiDoğa Derneği

Doğa ve Çevre DerneğiEmre Köprülü (TBMM CHP Çevre Komisyonu Adına)

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP)IBC Solar

İstanbul Barosu Çevre Komisyonuİstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği

İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümükadınelisiyaset.com

Kangal Dernekler FederasyonuKocaeli Çevre Eğitimi ve Koruma Derneği

Mehmet DiribaşMyClimate

Sarıyer Pazar PlatformuSedat Ayanoğlu

Şişli Hayvan Hakları PlatformuTEMA Vakfı

TURMEPA Deniz Temiz DerneğiTürkiye Orman Derneği

Türkiye Ormancılar Derneği

Alfabetik sıralanmıştır.

Page 16: Doğa İçin Buluşuyoruz

14

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 17: Doğa İçin Buluşuyoruz

15

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Türkiye’de bulunan toplam 41 adet milli parkın ikisi Balıkesir ili sınırları içerisinde-dir. Ayrıca Balıkesir’de bir tabiat parkı, bir tabiatı koruma alanı, bir de yaban hayatını geliştirme sahası bulunmaktadır.

Bakanlar Kurulu’nca 12.3.1993 tarihinde 93/4243 Karar Sayısı ile Balıkesir ili, Edremit İlçesi sınırları içerisinde bulunan Kaz Dağı yöresinin belirli bir kısmı Milli Park olarak belirlenmiştir. Kaz Dağları olarak nitelen-dirdiğimiz bölgede, 2 milyon 580 bin dö-nüm orman arazi bulunmaktadır. Bu denli büyük bir coğrafyada, sadece, Edremit ilçesi sınırları içinde 214 630 dönümlük bir alan “Kazdağı Milli Parkı” ve 2 bin 400 dönüm-lük bir alan “Kazdağı Göknarı Tabiatı Ko-ruma Alanı” olarak tescil edilerek koruma statüsüne kavuşturulmuştur. Kaz Dağlarının koruma alanı dışındaki diğer bölgeleri 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre yönetilmek-tedir. Ancak, Kaz Dağları ekolojik özellik-

leri nedeni ile bir bütünlük oluşturmakta-dır. Kaz Dağlarının Avrupa Bitki Birliğince “Önemli Bitki Alanı” olarak kabul edilen ve Çanakkale ve Balıkesir ili sınırları içerisinde kalan ve de Kazdağı Milli Parkı ile organik bütünlüğünü sağlayan alanlarının da milli park sınırları içine alınması zorunluluktur.

Kaz Dağlarında çok fazla maden arama izni verilmiş olup; halen yapılan maden arama-larında çevre ve doğal doku tahrip edilmek-te ve uzun dönemde de insan ve hayvan sağlığı tehdit altında bırakılmaktadır.

Çevreye zarar verecek şekilde arama ve üre-tim yapan madencilikten elde edilecek kısa dönemli gelir ile uzun dönemli çevre, insan ve hayvan sağlığına verilen zarar düşünül-düğünde, çok fazla miktarda maden arama ve çıkartma ruhsatının verilmesini kabul et-mek mümkün değildir. Uzun dönemde ma-den şirketleri zenginleşmiş; bölgenin doğal

AV. AYŞE NEDRET AKOVA

Page 18: Doğa İçin Buluşuyoruz

16

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

kaynakları tüketilmiş; geriye kirletilmiş, tah-rip edilmiş doğa kalmaktadır.

Madenler çıkartıldıktan sonra, geriye kalan zehirli atıklara yöremizden önemli bir ör-nek Balya Maden ocaklarının durumudur.

Çok eski tarihlerden bu yana işletilen Bal-ya Kurşun Madeni, özellikle 1839’dan bu yana yabancı sermayeli şirketlerce ve o gü-nün teknolojileri kullanılarak işletilmiştir. Bunun karşılığında milyonlarca ton zehirli atık da Balya çevresinde Maden Deresi’nin kıyısında, neredeyse bir asırdır durmakta-

dır. Balya’nın nüfusu yıllar itibariyle sürekli azalmakta olup; ormanlık alanı kurumuş, havası toprağı zehirlenmiş durumdadır.

Dağların içi oyularak maden araması ve si-yanürlü yöntemle çıkartılması hem çevrenin doğal güzelliğini tahrip etmekte, hem de uzun dönemli olarak çevreyi zehirlemekte-dir. Bilindiği üzere bir sene önce Kütahya gümüş madeninde siyanür Havuzu çökünce, çevre köyler tahliye edilmek zorunda kalın-mış; çevreye verilen zarar ise henüz açıklan-mamıştır.

Korunan Alan İlan Tarihi Alanı(ha) Önemli Özellikleri

Kuş Cenneti Milli Parkı 1959 264 Zengin ve çeşitli kuş toplulukları, tabii bitki toplulukları, kuş gözlemleme mekânı, eğitim, turizm

Kazdağı Milli Parkı 1994 21.450 Bitki örtüsü, biyolojik çeşitlilik ve fauna zenginliği, turizm çeşitliliği, eğitim

Ayvalık Adaları Tabiat Parkı 1995 17.950 Denizaltı topografyası, tarihi nitelikte kilise ve manastırlar

Kazdağı Göknarı Tabiatı Ko-ruma Alanı

1988 240 Endemik ve nesli tehlikede Kazdağı Göknarı, zengin yaban hayatı ve ekosistem

Balıkesir İli Yaban Hayatını Geliştirme Sahası

- 3.560 Geyik türü koruma altına alınmıştır.

Balıkesir İlinde Bulunan Korunan Alanlar ve Özellikleri

Kaynak: Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü.

Page 19: Doğa İçin Buluşuyoruz

17

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Kaz Dağlarının başta altın madeni arayıcı-ları olmak üzere maden arama şirketleri kuşatması ile karşı karşıya kalması endişe vericidir. Doğal dengeye geri döndürüle-meyecek şekilde zarar veren madencilik faaliyetlerinin engellenmesi için güç birliği yapılması gereklidir.

Bu bağlamda doğa haklarının korunabilme-si amacıyla yapılması gereken çalışmalar ve önerilerimiz şu şekildedir:

• Kaz Dağlarının ekolojik bütünlüğünün korunması için Kazdağı Milli Park alanı ge-nişletilmesi için kampanyalar ve etkinlikler yapılmalıdır.

• Kısa dönemli gelir sağlayan madenciliğin, uzun dönemde vereceği zararlardan korun-mak amacıyla, maden arama ve çıkartma ruhsatı verilmesinde önceliğin doğa ve in-

san yaşamına verilmesi için çalışmalar yapıl-malıdır.

• ÇED toplantılarında önceliğin doğa ve in-san yaşamı olması için çalışılmalıdır.

• Dağlarımızdaki, vadilerimizdeki, akarsula-rımızdaki, ormanlarımızdaki her türlü tala-na dur demek için kampanyalar yapılmalı-dır.

• Maden işletme sahalarında bulunan ma-den atıklarının çevreye verdiği zararın de-recesini ölçmek ve bu zararların etkilerini ortadan kaldırmak konusunda çalışmalar yapılmalıdır.

• Maden çıkarma faaliyeti sonucu oluşan doğa tahribatının düzeltilmesi ve tahrip ol-muş doğanın iyileştirilmesi için kampanya-lar yapılmalıdır.

Av. Ayşe Nedret AKOVA

Balıkesir Milletvekili

Page 20: Doğa İçin Buluşuyoruz

18

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 21: Doğa İçin Buluşuyoruz

19

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Benim ko-nuşmam, 6292 sayılı son 2B arazilerinin de-ğerlendirilmesi hakkında kanunla ilgiliydi. Ama bu çok geniş bir konu olduğu için bu-nun sadece önemli noktalarına değindikten sonra bu konuda atılan adımların bir bütün olarak algılanması gerektiğini, düşünme-miz gerektiğine inanıyorum. Bunun için de kentsel dönüşüm yasası, yabancılara arazi satışı hakkında kanun gibi kanunların birlik-te düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum.

3. köprü meselesini de bir iki şeyle değer-lendirmek istiyorum. Ve son olarak 3. Ha-vaalanı, orman meselesi ve park orman ve oynanan trajedinin Belgrad Ormanı’nda tekrarlanması tehlikesine dikkatinizi çek-mek istiyorum.

6292 sayılı yasa bugüne kadar orman ka-nunları hükümlerine göre orman sınırları dışına çıkarılmış 470 bin hektar civarındaki

arazinin değerlendirilmesine dair yasadır. AKP hükümeti 2002 yılından itibaren bu konuda yoğun bir çaba sarf etmeye başladı. Çünkü buradan 25 milyar dolarlık bir gelir bekliyordu ve büyük bir oy potansiyeli oldu-ğunu gördü. Bu konuyu sürekli islemeye ve hakikaten çözmeye çalıştı. Bunun için ana-yasa değişikliğinin şart olduğunu çevre ku-ruluşları olarak, üniversiteler olarak sürekli tekrarladığımız için anayasa değişikliği giri-şimlerini yaptı, gerçekleştirdi. Bunlara Sayın Ahmet Necdet Sezer’in o zamanki Cumhur-başkanımızın dirayeti, dik duruşu sayesinde mani olabildik ve kendisini informe ettik. Bu görüşler doğrultusunda hazırlanan anayasa değişiklikleri meclise yeniden görüşülmek üzere iade edildi, yani kısaca veto edildi.

Bundan sonra gidilecek yol referandumdu. Referandumu o gün için göze alamadılar. Bugün de göze alabileceklerini sanmıyo-rum. Bu nedenle de kestirme bir yolla me-

SEDAT AYANOĞLU

Page 22: Doğa İçin Buluşuyoruz

20

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

seleyi halletmeye kalktılar. 6292 sayılı yasa o şekilde karşımıza çıktı. Bu yasada eski düzenlemelere göre anayasanın 170. mad-desi “orman dışına çıkarılan alanlar devlet eliyle imar ve ihya edilerek orman içinden göçürülecek orman köylülerine tahsis edi-lir ”bu husus bir kanunla düzenlenir der. 2924 sayılı yasayla da gereken düzenleme-ler yapılmıştır. ANAP döneminde İstanbul Beykoz’da uygulamaları gerçekleştirilmiş, vatandaşlara tapuları dağıtılmıştır.

Daha sonraki gelişmelerde anayasa mahke-mesi bu düzenlemeleri birkaç kez iptal etti. En azından 3 – 4 tane 2B alanlarının satışına ilişkin düzenlemelerin veya bu alanlara iliş-kin başka düzenlemelerin iptaline dair ana-yasa mahkemesi kararları vardır. 1983 – 85 imar aflarında bile orman içindeki 2B alan-larıyla ilgili bu tür düzenlemeler söz konu-suydu. 1987’de 3402 sayılı kadastro kanunu-nun 45. Maddesinde benzer düzenlemeler vardı. Gene anayasa mahkemesi iptal etti.

Bundan sonra 4706 sayılı KDV’ye ilişkin bir yasaya eklenerek çözülmeye kalkışıldı. AKP hükümetinden önceki koalisyon dönemiydi. Bu düzenleme de anayasa mahkemesinden geri döndü ve anayasa mahkemesi bu ko-nuda son noktayı koydu. Anayasaya göre bu alanlar ancak orman içinden orman köy-lülerine tahsis edilebilir. Onlara dahi satıla-maz. Bu konuda yasal düzenlemede yapıla-maz şeklinde son noktayı koymuş oldu.

Şimdi bu noktada anayasa mahkemesinden

bu işin geçmeyeceği anlaşılınca bu şekilde bir yasa çıktı ve eski düzenlemelerden çok daha geniş düzenlemeler yapılarak uygula-maya sokuldu. Bu kanunda öncelikle dikkat etmemiz gereken şey hak sahipliği meselesi. Ne orman köylüsü olmaya gerek var, 2924 sayılı yasada ne de son 5 yılda o köyde ika-met etme şartı var. Bunlar tamamen kaldı-rıldı. Sadece eylemli olarak burasını elinde bulundurmak ve kadastro tutanağının be-yanlar hanesine şunun işgalindedir yazılma-sı, yani şadil olarak yazılmak yeterli kabul edildi bu yasa ile. Arazi konusunda sürekli sınırlamalar öneriyorduk biz bu mesele-nin çözümünde. Diyelim ki, bir insanın ne kadarlık bir arsaya ihtiyacı vardır? Oradaki imar durumuna göre 300 m2 değil mi? Bu kadar yerini kesin, rant yaratmayın şeklinde öneriler vardı. Bu önerileri de kulak arkası ettiler ve hiçbir sınırlama yok şu anda. 500 dönümse 500 dönüm 2B arazisini satın ala-bilirsiniz. Eğer parayı bulabilirseniz tabi.

2A’ya ilişkin düzenlemeler yaptılar. Şimdi biz hep 2B’yi biliyoruz. 2A, orman içinden göçürülecek orman köylüleri için orman olarak korunmasında kesin yarar bulunma-yan, aksine tarım alanına dönüştürülmesin-de kesin yarar bulunan yerlerin ve bozuk or-man alanlarının, makiliklerin orman sınırları dışına çıkarılmasına ilişkin fıkradır. Orman kanununun ikinci maddesinin A bendidir.

2A’dan hiç söz yok. Burada 2A’nında genişle-tildiğini görüyoruz. Nasıl genişletildi? Tabii afetler kanununun ek 10. maddesi yanılmı-

Page 23: Doğa İçin Buluşuyoruz

21

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

yorsam. O maddede anayasa aykırı olduğu halde orman alanlarına depremzedelerin yerleştirilmesine dair bir düzenleme yapıldı ve 99 depreminde Adapazarı civarında bu-nun uygulamaları da yapıldı. Yani anaya-saya aykırı yasa çıktı, kimse sesini çıkarma-dı, uygulaması da yapıldı. Bunu bu yasaya soktuğunu görüyoruz. Yani orman köylüleri arasına depremzedeleri soktuğunu görüyo-ruz. Şimdi buna belki kimse itiraz etmeye-cektir, o bir milli felaket, onun çözümünde bir parça orman tahsis edilmiş tamam feda olsun diyebilirsiniz. Ama buna askeri yasak bölgelerde su havzalarının mutlak koruma bantları içinde bulunan ve kesinlikle mülki-yeti devredilemeyecek veya herhangi bir ta-sarrufta bulunamayacak alanlardaki insan-ların da dahil edildiğini görüyoruz. Şimdi bu alanlar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı planlar geliştirecek. Bu alanları talep ede-cek Orman Genel Müdürlüğü’nden. Orman Genel Müdürlüğü derhal buraları orman dışına çıkaracak. İtiraz süreleri çok kısa, ya-nılmıyorsam bir hafta. Bu şekilde bir düzen-leme getirildiğini görüyoruz.

2B konusunda bedeli emlakçılara telefon ederek tespit ettiler. Hala da tam olarak açıklayabilmiş değiller. Hala bir karma-şa var. Bu para nereden bulunacak, nasıl bulunacak ben de merak ediyorum. Yani bu yasanın işleyip işlemeyeceğini merakla bekliyorum. Bedele itiraz yok. Bedele itiraz nasıl olmaz? Yani anayasanın 125. maddesi idarenin her türlü eylem ve işlevi yargı de-

netimine tabidir kuralını koyuyor. Siz bir idari tasarrufta bulunuyorsunuz, bedel tak-dir ediyorsunuz veya başka bir tasarrufta bulunuyorsunuz ve yargıya gitme hakkınız yok, bu hakkı tanımıyorsunuz. Bir taraftan hukuk devleti, demokrasi nutukları atılıyor, bir taraftan yapılan düzenleme bu tür dü-zenlemeler içeriyor.

Bu yasa en azından 4 – 5 maddesi açısın-dan anayasanın hem 170. maddesine, hem 169. maddesine kesinlikle aykırıdır. Anaya-sa mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu 4-5 tane karara kesinlikle aykırıdır. Ancak ana muhalefet partimiz konuyu maalesef anayasa mahkemesine götürmedi galiba. Artık iş işlemler sırasında kişilerin anayasaya aykırılık iddiasında bulunmaları ve mahke-menin bunu ciddiye alarak anayasa mahke-mesine olayı götürmesine kaldı kaldı diye düşünüyorum.

Bu sadece 2B alanlarıyla da sınırlı değil. As-lında bu bir paket, bir bütün. Kentsel dönü-şüm yasasında da gene 2B alanlarıyla veya 2A alanlarıyla ilgili bir takım yetkiler, dü-zenlemeler olduğunu görüyoruz. Aynı ta-rihlerde yabancılara mülk satışı hakkındaki kanunda ciddi değişiklikler yapıldı. Bazı bu noktalarda tavizler verildi ve yabancıların mülk edinmesi kolaylaştırılarak yabancı ser-maye ülkeye daha fazla çekilmeye çalışıldı. Bütün bunlar çevre için, ormanlar için, su kaynaklarımız için açık ve kesin bir tehlike oluşturuyor.

Page 24: Doğa İçin Buluşuyoruz

22

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

3. köprü; bu konuda Sarıyer Belediye Başka-nı Sayın Şükrü Genç burada, kendisine des-tekleri için belediye meclisi kararı için son derece müteşekkiriz. Fakat maalesef hükü-met gene kendi yöntemleriyle, yeni yön-temler geliştirdi. Mesela bir idari işlem yap-mıyor. Neden yapmıyor? İdari işlem yaparsa yargıya gidecek çünkü. İlgili kurumlar, mes-lek odaları, üniversiteler veya belediyeler meseleyi yargıya götürecekler. Bu nedenle idari bir işlem tesis etmeden kapkaç usulüy-le işleri yürütüyor. Bu noktalar son derece vahim. Hele bir hukuk devletinde veya de-mokrasi iddiasında bulunanlar için son de-rece vahim girişimler.

Şimdi 3. Köprü olayı sadece İstanbul için dü-

şünülen büyük planın bir parçasıdır, bir kilit noktasıdır. Nasıl bir kemerin en son ortadaki taşı kilit taşı olarak adlandırılıyorsa 3. Köp-rü de bu kemerin İstanbul’un iki yakasın-da düşünülen iki tane uydu kenti birbirine bağlayan kemerin son yapı taşıdır ve bu taş yerine konmuştur. Bunun altyapısı zaten yıl-lar öncesinden başlamıştır. Yaklaşma yolları vs. çoktan karayolları bölge müdürlüğünce başlatılmıştır. Bugün 3. Köprü’nün üstlendi-ği görev bu. Bunun İstanbul trafiğine, İstan-bulluya hiçbir yararı yok. Aksine kuzeyde yer alan ormanlarımıza, su kaynaklarımıza ve yaban hayatına yönelik çok ciddi tehdit-ler oluşturuyor.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Sedat AYANOĞLU

İstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği Fakültesi Orman ve Çevre Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı

Page 25: Doğa İçin Buluşuyoruz

23

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 26: Doğa İçin Buluşuyoruz

24

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 27: Doğa İçin Buluşuyoruz

25

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Onların duaları hep sizinle olacak, destek vermeniz için YALVARIYORUZ…

Biz Osmanlı’dan beri evcil hayvanlar olan kedi, köpeklerle iç içe yaşayan bir toplu-muz; hayvan sevmek ve beslemek bizim kül-türümüzün bir parçasıdır. Bugün bile birçok tarihi yapıda ve özellikle Osmanlı Camile-rinde kuş evleri görülür. Daha Avrupa’nın ‘’Hayvan Haklarının’’ ne olduğunu bilme-diği tarihlerde, bizim Atalarımız yurdun çe-şitli yerlerinde Hayvan Hastaneleri kuruyor, hayvanlara Vakfiyelerde para ayırıyorlar-dı. Örneğin birçok belgede adı geçen Bur-sa Leylek Hastanesini, Dolmabahçe’de bir zamanlar bulunan Kuş Ameliyathanesini, Üsküdar’da bulunan Kedi Hastanesini hangi batılı biliyor ki? Osmanlı’nın Anadolu Top-raklarındaki hayvan sevgisi, çağımız Batılı Hayvan severlerin çok çok üzerinde bir sevgi olup, onlara örnek olacak niteliktedir.

Osmanlı Toplumunda yaşayan insanlar ya-

kın zamana kadar insan – hayvan arasında-ki dostane ilişkiyi en güzel biçimde sürdür-müşlerdir. Hayvanında bir can taşıdığı ve onların canlarının Kutsal olduğu henüz İsla-miyet kabul edilmeden önceki dönemlerde kabul edilmiştir.

Evcil hayvanlar olan kediler ve köpekler in-sansız, doğal ortamlarda asla yaşayamazlar. Onlar bizsiz, biz onlarsız olamayız.

Bir zamanlar Van kedilerin türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldiğinde koruma altına alma amaçlı, barınağa alındılar. An-cak bulundukları ortamdan alınan kediler, alıştıkları ortamın dışına çıkınca, doğaları gereği çok agresifleştiler, yemek yemedi-ler, viral hastalıklara çok yatkın olan kediler arasında korkunç salgın baş gösterdi, çoğu hayatlarını kaybettiler.

Bunun sonucunda yetkililer çareyi barınak-tan vazgeçmekte buldular. Kedileri her ay

AYNUR BAŞARDI

Page 28: Doğa İçin Buluşuyoruz

26

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

50 Lira ödeme yapılması karşılığında, evlere sahiplendirerek, büyük bir yanlıştan döne-rek, türlerini koruma altına alabildiler. Ke-diler alıştıkları kendi ortamlarında bakımı çok kolay, ama alıştıkları ortam dışına çı-karılıp, başka kedilerle bir araya getirildik-lerinde, insanların el süremeyeceği şekilde korkunç yabani olan canlılardır. Yani toplu kedi barınağı kesinlikle imkânsızdır.

Kedilerin bulundukları mahallelerden alın-ması demek; meydanların, kentsel dönüşüm sebebi ile yıkılmakta olan eski evlerde, yu-vaları bozulan sıçanlara ve akreplere kalma-sı demektir. Yani ekolojik dengeye yapılan böyle bir müdahale, insan sağlığını da tehli-keye sokması kaçınılmaz olacaktır.

Köpeklere gelince; köpekler evcil hayvanlar oldukları için mutlaka insana gereksinme duyarlar. Aynı insanlar gibi kimi munis, kimi baskın karakterlidir. Maalesef baskın ka-rakterde olanlar barınaklarda munis yapıda olanlara yaşam şansı vermezler… Yemek yedirmezler… Her gün barınaktan parça-lanmış cansız bedenler çıkar…

Köpeklerde tehlikeli ırk diye bir şey kesin-likle söz konusu değildir. Örneğin tehlikeli ırk olarak görülen pitbullar insanlarla, özel-likle çocuklarla çok iyi iletişim kuran cinsler içinde yer almaktadır. Diğer cinslere göre daha acıya dayanıklı olması, çenesinin güçlü olması sebebi ile kötü niyetli kişilerin elinde dövüş köpeği olarak kullanılmasından dola-

yı halk arasında tehlikeli olarak bilinmekte-dir. Oysaki bilinenin aksine çok cana yakın bir ırktır. Burada ceza alması gereken, onla-rı dövüştürerek, saldırganlaştıran sahipleri olmalıdır.

Kanun taslağında öngörülen, Doğal Yaşam Alanları adı altında; bazı kötü niyetli beledi-yelerin, hayvanlarımızı ormanın derinlikleri-ne, ölüme yollayacakları aşikârdır. Orman-lara atılarak, kaderlerine terk edilen evcil köpeklerin ve kedilerin buralarda kuduz taşıyıcısı yarasa, kurt, çakal gibi hayvanlar tarafından ısırılarak, kuduzla enfekte ola-bilecekleri gibi büyük tehlikeler de akıllar-dan çıkartılmamalıdır. Bu evcil hayvanlar aç kaldıklarında ait oldukları insanların yanına yani şehre gelmeye çalışacaklardır.

Barınaklar ve çoklu hayvan bakım evleri bu-laşıcı viral hastalıkların çok kolay yayıldığı alanlardır. Tedavileri de son derece maliyet-li ve çoğunlukla da başarısız olmaktadır.

Evlerde bakılan hayvan sayısına sınır getir-mek konusuna gelince; çoklu hayvan bak-mak zorunda kalmamızın sebebi, yıllardır ciddi bir şekilde kısırlaştırmaya önem ver-meyip, görev ihlali yapan belediyelerdir. Evlerimizde çevreye rahatsızlık vermeden baktığımız hayvanlarımızı barınaklara tes-lim etmemiz mümkün değildir. Onlar bizim emek verdiğimiz, çok sevdiğimiz, gönülden bağlandığımız evlatlarımızdır.

Evlerimizde ve sokaklarımızda yıllardır bak-

Page 29: Doğa İçin Buluşuyoruz

27

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

makta olduğumuz hayvanlarımızın, alınıp barınağa götürülmesi demek; Çocuk Esir-geme Kurumundan evlat edindiğimiz, sevgi ile büyüttüğümüz, emek verdiğimiz, kendi doğurduğumuz çocuğumuzdan ayırmadığı-mız, bağlandığımız yavrumuzun elimizden alınarak, Çocuk Esirgeme Kurumuna götü-rülmek istenmesine eşdeğerdir.

En fanatik grup dendiğinde, insanların akıl-larına hemen hayvan severler gelmektedir. Fanatik olarak görülmemizin sebebi, kendi-mizi gerçek anne, baba gibi hissedip, evlat olarak gördüğümüz hayvanlarımız için en-dişe duymamız, onları canımızı verecek ka-dar çok sevmemizden ileri gelmektedir.

Sonuç olarak; Müslüman ülke olarak; hay-vanlarımızı ait oldukları yerlerden kopar-tarak, sürerek süründürerek, uzun soluklu ölüme yollamak, insanlarla bağını kesmek, hem dinimizce kabul görmeyecek bir günah olacak, hem de toplumda tahminlerin üze-rinde korkunç infial yaratacaktır.

Toplumun her kesiminden olan vatandaşla-rınızın sizden ricası; mevcut yasa tasarısını geri çekerek, çevre bilimcilerden, sosyolog-lardan, hayvan psikolojisi ile ilgili hocaları-mızdan, hayvan hakları derneklerinden olu-şan bir heyet oluşturarak, ortak mutabakata varıp sizlere yakışacak, tarihe altın harflerle geçeceğiniz hayvanların yaşam haklarına saygılı, Türk toplumunda kabul görecek yeni bir yasa tasarısı hazırlanmasına yar-

dımcı olmanızdır. Sokaktaki evlatlarımızın yaşam hakları için tam destek vereceğinize tüm kalbimizle inanıyoruz.

SOKAK HAYVANLARI SORUNU

ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ

1 – Çoğu kayıt dışı olan köpek üretim çift-likleri yıllardır denetlenmemektedir. Birçok ırkın yanı sıra, tehlikeli ırk sayılan köpek cinsleri buralarda harıl harıl üretilmektedir. Bu yasa dışı çiftliklerin tespit edilerek, der-hal ceza uygulanarak kapatılması, kayıtlı üretim çiftliklerin de ise 10 yıl süre ile köpek üretiminin durdurulması gerekmektedir.

2 – Çeşitli ülkelerden kaçak olarak çuvallar-la, çantalarla hayvan getirenlere ciddi cezai uygulamalar gerekmektedir. Ayrıca bu yol-larla getirilen, değişik ölümcül virüs taşıyan hasta hayvanların, ülkemize girişi, hayvan-larımızın sağlığı açısından çok önemlidir.

3 – Pet shoplarda, çoğunluğu kayıt dışı olan hayvan satışlarının mutlaka 10 yıl süre ile yasaklanması gerekmektedir. Bu sürenin bi-timinde mevcut duruma bakılarak bu süre uzatılabilir veya kaldırılabilir.

4 – Cins kedi, köpek gibi hayvanların itha-latına ağır vergi uygulamaları getirilerek; mevcutta barınaklarımızda oldukça fazla bulunan cins ve melez hayvanların sahiplen-dirilmesi cazip hale getirilmelidir.

Page 30: Doğa İçin Buluşuyoruz

28

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

5 – Barınaklardan chiplenerek, kayıt altı-na alınarak sahiplendirilmiş hayvanlara, Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri tarafından ömür boyu aşı ve sağlık hizmeti verilerek, barınaktan sahiplenmek cazip hale getirilip, böylelikle barınakların boşalması sağlanma-lıdır.

6 – Chiplenerek, kayıt altına alınan, sahipli hayvanın terk edilmesi halinde, sahibinin si-ciline işleyecek ceza uygulanmalı; bu kişi ve ailesinin 5 yıl süre ile hayvan sahiplenmesi-ne yasak getirilmelidir.

7 – Türkiye genelinde bütün belediyelerde eş zamanlı olarak, ciddi bir şekilde büyük bir kedi, köpek kısırlaştırma kampanyası düzenlenmeli; tüm sahipsiz hayvanların kı-sırlaştırılması ve aşılanması sağlanmalıdır. Ayrıca 10 yıl süre ile sahipli hayvanların da kısırlaştırılıp, chiplenip, kayıt altına alına-rak, nüfuslarının kontrol altına alınması ge-rekmektedir.

8 – Sonuç olarak, bütün Türkiye’de eş za-manlı olarak, ciddi ve sağlıklı biçimde so-kak hayvanlarını kısırlaştırarak nüfuslarını

kontrol altına almadan, çoğunun kayıt dışı olduğu üretim çiftliklerinin faaliyetlerini ya-saklamadan, pet shoplardan 10 yıl süre ile hayvan satışlarını engellemeden, cins kedi, köpek ithalatına ağır vergi yükü getirme-den, 10 yıl süre ile hayvan ithalatını yasakla-madan, ilk etapta sahipli hayvanlar da dahil olmak üzere, sahipli veya sahipsiz kedi, kö-pekleri kısırlaştırarak, köpekleri chipleyerek kayıt altına almadan, sahipli hayvanını terk edene ceza uygulaması yaparak ve 5 yıl süre ile hayvan sahiplenmesine izin vermeyerek, hayvana tecavüz, hayvana işkence, hayvan öldürmeye hapis cezası getirmeden, deney amacı ile etik kurallara uymadan hayvanla-ra deney yapılmasına yasak getirilmeden, yani asıl çözüm için gerekli adımlar atılma-dan, mahallelerimiz ve sokaklarımızdaki kedi ve köpeklerimizin toplanarak yok edil-meleri veya barınaklara götürülmeleri hem ekolojik denge, hem kültürümüz, hem de dinimiz açısından talep görmeyecektir.

9 – Ciddi, gerçekçi, çözüm odaklı projelerle soruna yaklaşılmadığı sürece her seferinde başa dönmek kaçınılmaz olacaktır.

Saygılarımla,

Aynur BAŞARDI

Bağımsız Hayvan Hakları Platformu

Page 31: Doğa İçin Buluşuyoruz

29

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 32: Doğa İçin Buluşuyoruz

30

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 33: Doğa İçin Buluşuyoruz

31

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bir doğa politikası belirlenirken, tekil baş-lıkları ayrı olarak değerlendirip bütünsel bir vizyon olmadan çözümler üretmeye kalkmak, kurumları çözümsüzlüğe götürür. Doğa sorunları tekil olarak bakıldığında çok farklı olarak da görülse, yaklaşım açısından bütünsel bir bilinç gerektirir. Peki bu viz-yon, nasıl ilkeler üzerine temellenmelidir?

Nobel ödülünün üzerinden Vergil’in “Sa-natla güzelleşen dünyamız, bırakın bilimle genişlesin.” sözü yer almaktadır. Biz, doğa bilimini bu sözün dışında tutuyoruz çünkü doğa bilimi Dünya’yı genişletmez, var eder. Doğa bilimi, Dünya’nın ve canlı yaşamının var oluşunun bilimidir.

Doğa, bilinen tüm siyasal paradigmaların üzerindedir. Bunu anlamanın en kolay yolu siyasi haritalar ve ekolojik haritalar arasın-daki farklılığın iyi okunmasıdır. Bir coğrafi kesitte kaç ülkenin toprakları bulunursa bulunsun, eğer ortak bir havzadan bahse-diyorsak bu, bir ülkeden kaynaklanan kir-liliğin diğer ülkeleri de aynı ölçüde etkile-yebileceğinin de farkında olmalıyız. Yani siyasi sınırlar nasıl çizilmiş olursa olsun doğa kendi yolunu takip eder. Dolayısıyla siyasi-

ler de verdikleri tüm kararlarda bu gerçeğin farkında olmalı ve doğa haklarını öndelik sırasının en üzerine konumlandırmalıdırlar.

Tarih boyunca toplumlar doğa koşullarına göre reflex göstermişlerdir. Bilhassa su kıtlı-ğı sebebiyle Orta Asya’dan göç eden kavim-ler, doğa koşullarının toplumsal anlamda ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır.

Doğa biliminin diğer bilimlerle arasında il-kesel olarak farklılıklar mevcuttur. Doğa hakları dendiği zaman, “para ile satın alı-namayacak” kavramlardan bahsediyoruz demektir. Örneğin Dünya’nın sıcaklığı 4 de-rece daha artarsa ve denizlerdeki su seviyesi gerçekten 7 metre yükselirse, ne kadar para verirsek verelim geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olacağız. Doğa haklarının bir de zor yönleri var. Prensipte karşıtsızlık bunlar-dan biri. En büyük doğa katili bile prensipte “ben doğayı katletmek istiyorum ve doğa haklarını kesinlikle tanımıyorum” demez. Dolayısıyla bireylerin ya da kurumların do-ğaya yaklaşımlarını rasyonel olarak çözüm-leyebilmek için iyi bir süreç ve sonuç analizi yapmak gerekir.

ZİHNİ BAŞSARAY

Page 34: Doğa İçin Buluşuyoruz

32

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Doğa hakları, neredeyse tüm din ve ideolo-jilerin üzerinde ortak bir karara vardığı na-dir değerlerdendir. Tüm ilahi dinlerde kut-sal görülen doğa, ideolojilerin tümü için de ayrı bir öneme sahiptir. Örneğin Marxizm doğa haklarına temelden bir değer verir-ken, kapitalizm de zenginliğini ve üretimi sürdürmek amacıyla doğayı korumakla mü-kelleftir.

Peki, doğanın bilimsel analizi yapılabilir mi? Evet. Doğa, analitik bir düzlem olarak ele alınıp bilimsel bir analiz yapılabilir. Risk ana-lizleri ve life cycle assessment yöntemleri ile doğa bilimsel olarak analiz edilebilir. Ancak tabi ki bu tip çalışmalarda doğanın kendi-ne has karakter özelliklerinin göz önünde bulundurulup bir sistematik oluşturulması gerekmektedir. Burada da hatırlanması ge-reken en önemli unsur, doğanın canlı bir or-ganizma olduğudur.

Ne yapmalı sorusuna verilecek ilk cevap, interdisipliner bir bilim heyetinin oluşması-dır. Bu şekilde, çok farklı alanlardan oluşan doğa hakları konusundaki her olay ve du-rumda konusunda uzman bilim insanların-dan doğru bilgi alınıp doğru söylem üreti-lebilir.

Bu şekilde alınacak geri bildirimlerin yanı sıra ileri dönük bilgilendirme ve donanım

sayesinde doğru bir doğa vizyonunun oluş-ması da mümkün olabilir.

Cumhuriyet Halk Partisi günümüzde var olan sosyolojik ara yüzleri mümkün olan en iyi şekilde kullanmalıdır. Çağımızın en önemli iletişim alternatiflerinden biri olan sosyal medya gibi önemli bir ara yüz varken, bu ara yüzün göz ardı edilmesi son derece yanlış bir tavır olur. Sosyal medya bileşenle-rinin de kitle ve kullanım analizleri yapılma-dan bu mecralarda yer edinmek puan ka-zandırmadığı gibi puan da kaybettirebilir.

Son olarak şu anda ülkemizin her yerinde bulunan doğa direnişlerine tam ve samimi destek verilmelidir. Yaşadıkları yerlerin elle-rinden alınmasına, yaşam alanlarının tahrip edilmesine, doğanın katledilmesine karşı direnenler haklarını aradıkları için cezalara çarptırılmaktadır. Yerellerdeki insanlarımız için Cumhuriyet Halk Partisi’nin desteği yük-sek öneme sahiptir. Bu sağlayabilmek için de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi yerel örgütlerinin de harekete geçmesi gerekir. Sistematik bir eğitim ve görevlendirme so-nucu Türkiye çapında oluşturulacak bir ağ, en iyi çalışma sistemi örneğini oluşturabilir.

Bizlere burada fikirlerimizi sunma şansını verdiğiniz için teşekkür eder, saygılarımı su-narım.

Zihni BAŞSARAY

İstanbul Teknik Üniversitesi

Çevre Mühendisliği Öğrencisi

Page 35: Doğa İçin Buluşuyoruz

33

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 36: Doğa İçin Buluşuyoruz

34

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 37: Doğa İçin Buluşuyoruz

35

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Değerli CHP temsilcileri, değerli konuklar,

Boğaziçi Dernekler Platformu denilen olu-şumun yaptığı önemli bir doğa, kültür pro-jesini tanıtmak ve özellikle bugünün ana muhalefet, yarının iktidarı olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne siyaset oluşumunda destek vermek için bulunuyorum. Boğaziçi dediği-miz bütünüyle bir yöre, bir iklim, bir havza olan ve bu bölgeyi koruyan Boğaziçi İmar Yasası -ki bu fikir, benim de içinde bulun-duğu bir Türkiye Turing Otomobil Kurumu ve onun efsanevi başkanı rahmetli Çelik Gü-lersoy ile birlikte bugün yargılanmakta olan Kenan Evren Paşa’nın Milli Güvenlik Komi-tesi olarak bize yaptığı bir ziyarette ortaya çıkmıştı -, 1983’te uygulamaya konuldu ve bugüne kadar boğazda ön görünümde ne kaldıysa O’nun sayesinde kalabildi. Ama şimdi bir torba yasa var mecliste.

Şu anda gündeme gelen o torba yasanın içinde ne var? Beykoz’un askeri alanları-

nın, Kuleli Askeri Lisesi’nin, kıyı şeridinin 50 metresinin 10 metreye indirilmesinin, bütün ormanlık bölgelerin kiralanması, satılması, Belgrad Ormanları’nın içine maden açılma-sı, Belgrad Ormanları’nın içine 40-50 tane su sondaj bölgesi verilmesi, dolayısıyla sayın ormancılarımızın, uzmanlarımızın da kabul edeceği gibi o ormanın yok oluşunun hazır-lanması var. Böyle bir yasayla, böyle bir yok oluşla karşı karşıyayız. Türkiye’nin bütün doğal varlıklarının HES’lerle tehdit altın-da olduğunu söylemeyeceğim çünkü zaten söylendi. Boğaziçi, Boğaziçi yöresi, Belgrad Ormanı, Riva, Şile ormanları ile bir bütün ve İstanbul dediğimiz, dünyada eşi benzeri olmayan, içinden okyanus geçen, dünyada kuş göçlerinin en önemli yeri, balık göçleri-nin en önemli yeri. İçinden okyanus geçen şehir burası ve bu şehri yönetenler bunun farkında değil.

Boğaziçi’ni ve İstanbul’u yitirmek üzereyiz. Ben burada doğdum, burada büyüdüm,

CEMAL BEŞKARDEŞ

Page 38: Doğa İçin Buluşuyoruz

36

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

burada yaşıyorum ve Sarıyer Belediyesi’ni CHP’nin kazanması için sonuna kadar ça-lıştım, yine de çalışacağım. İlçe Belediye Başkanlığı’nde komisyonlarda dernekleri-mizle çalışıyoruz ki, seçimleri alalım, siyaset yapalım. Ancak bizim siyasetimiz çevre siya-seti, STK siyaseti. Bizim siyasetimiz, birilerini kötülemek değil, çözüm üretmek. Çözüm üretmek için 9 tane çevre derneği kurduk. İstanbul tarihin ve doğanın beşiği. Burası kuş göçlerinin yeri. İnsanlar yurt dışından gelip burada ender kuşları izler. Eskiden 200 kadar balık çeşidi vardı ancak 5 çeşit kaldı. Lüferi kurtarmak için biz uğraşıyoruz, sivil toplum uğraşıyor.

Peki İstanbul’u nasıl kurtarırız? İstanbul’u eğer Dünya Doğa ve Kültür Mirası listesine kaydettirip bir yönetim planına bağlaya-bilirsek İstanbul’u kurtarabiliriz. Bu amaç

doğrultusunda bir akım başlattık. Sn. Sa-rıyer Belediye Başkanımız bu müracaatı yaptı. Kültür Bakanlığı sürecinden geçti, Kültür Bakanlığı onaylıyordu ancak kanun değişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işin çevre kısmını üzerine aldı, tekrar müraca-at etmemiz lazım. Bu konuda partimizden de destek bekliyoruz çünkü Sn. Şafak Pa-vey, siz UNESCO’da bulundunuz keza Ge-nel Başkan Yardımcımız Sn. Faruk Loğoğlu da destek vereceğini söyledi. Biz konuyu UNESCO Türkiye Heyeti ile de konuyu gö-rüştük. Bu müracaatı hazırlayacağız fakat bu zor bir süreç. Şu anda İstanbul’da Tarihi Yarımada da 1984’te başlatılmış bir Dünya Mirası listesi kaydı var. Daha sonra Haliç ve Kâğıthane eklendi. Biz de taktik ve teknik olarak Boğaziçi’ni de o listeye ekleyeceğiz. Bunun çalışması ve heyecanı içindeyiz, siyasi ve bilimsel desteklerinizi bekliyoruz.

Saygılarımla.

Cemal BEŞKARDEŞ

Boğaziçi Dernekler Platformu

Page 39: Doğa İçin Buluşuyoruz

37

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 40: Doğa İçin Buluşuyoruz

38

ABDÜLKADİR BİLGİ

Yöresel olarak Belgrad ormanlarından bah-sedeceğim. Çok konu vardı ama bu konu bil-hassa bu son işte Ağaoğlu hadisesi dolayısıy-la gündeme geldi ve herkesin doğaya olan ilgisi de artmaya başladı. Bundan dolayı da Ağaoğlu’na aslında teşekkür ediyorum. Niye? Herkes “ya ne oluyor?” dedi. Şimdi biz Belgrad Ormanları’nı çok rahat olarak görüyorduk ve bu zamana kadar Belgrad Ormanları’nın içerisinde en ufak bir tahri-bat yapılmadı ve ya orman olarak başka bir gecekonduluk bir konu geçmedi. Bunun tek

Page 41: Doğa İçin Buluşuyoruz

39

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

sebebi Belgrad Ormanları’nın koruma or-manı olması ve muhafaza ormanı olması idi. Maalesef son yasalara göre tabiat kanunu farkları neticesinde bu ormanı darmadağın etme pozisyonuna girdiler. Biz defalarca yazdık, çizdik. Dedik ki, bu tabiat kanunu son derece yanlış. Çünkü içeriğini açıp oku-duğumuz zaman turizm tesisleri, oteller, işletmeler, küçük küçük şeyler hep böyle küçük küçük parçalar halinde özel müsaa-deler alınarak konuyor. Bunun son örneğini gördük Ağaoğlu tesislerinde.

Şimdi bu sistem içerisinde Belgrad Ormanları’nda bazı sorunlar var. Ben kısa kısa onlardan bahsedeyim. Şimdi bizim ta-rihi bentlerimiz var. Belgrad Ormanı’nın içerisindeki tarihi bentler 3 yıl önce İSKİ tarafından ve Teknik Üniversite’den he-yetler getirilerek incelemeye alındı. Bu in-celemenin neticesinde görüldü ki, Belgrad Ormanı’nın içerisindeki bu bentlerin ömrü 30 yıl. 30 yılın içerisinde bu bentlerimiz yok olacak.

Bentler, 1475 yılından hatta daha önce Bi-zans suyollarının Bizans’a varması dolayı-sıyla ve bugüne kadar tek bir şey, faal olan tek suyolu. Bu tek suyolu dünya mirasının içerisine girmesi lazım. Unesco’nun içerisine bentlerin girmesi lazım. Hatta 2010 yılı İs-tanbul Kültür Başkenti dolayısıyla biz bunu devreye sokmak istedik. Belediyelerle, Sa-rıyer Belediyesi’yle çalışma yapmak istedik ama biz maalesef kurula giremedik. Yani bu

projemizi kurula götüremedik.

Bunun 3 tane ayağı var. Tabiat varlığı, Kültür Bakanlığı’na ait. Yer, Orman Bakanlığı’na ait, kullanan İSKİ. 3 ayak maalesef bugüne kadar bunun tamiratını yapamadılar. İSKİ bu konuda hazır. Diyor ki, benim altyapım hazır. Çünkü O, bunları kullanmak istiyor. 365 günün içerisindeki bir gün bu bentle-rimiz İstanbul’un Rumeli tarafının suyunun ihtiyacını karşılıyor. Bu kadar önemli. Şimdi bu önem içerisinde bu bentler nasıl göz ardı edilir onu bilemiyorum.

İkinci konu; 3. Havaalanıyla ilgili. 6 Kasım’da Tayakadın köyünde bir ÇED toplantısı ya-pıldı. Bu Tayakadın’daki toplantının amacı bir göz boyamaydı sadece. Gördük ki orada hiçbir ÇED çalışması yapılmadan doğrudan bu adrese havaalanını yapacaksınız, bura-da olacak emriyle yapılan bir olay. Burası dünyanın 3. Kuş yollarının merkezi. İki; bir su havzası var. 2,5 km uzaklığı var. Nasıl bir havaalanı yapılır? Benim 3. Köprünün yapılması konusunda da son bazı endişe-lerim var. Çünkü burada yaşayan insanlar Karadeniz’den esen rüzgârın nasıl bir etkisi olduğunu gayet iyi bilirler. Kuzeyden gelen rüzgârların havaalanından kalkıp inip kal-kan uçakların ne türde etkisi olacak? Veya 3. köprü nasıl sallanacak beşik gibi? Bunun hiç farkında değiller. Sadece diyorlar ki, bu noktaya bu köprüyü yapacağız.

Şimdi burada çok önemli bir konuya değin-

Page 42: Doğa İçin Buluşuyoruz

40

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

mek istiyorum. Bizim çalışmalarımız tama-men ilmi olmalı. Şimdi burada “doğa için” dediğimiz zaman bunun adresi İstanbul’da-ki Orman Fakültesi olmalı. Şimdi fakültenin içerisinde bizim derneğimizin yönetiminde birçok arkadaşımız var öğretim görevli-si olarak. Bu arkadaşlardan biz ilmi olarak faydalanıyoruz. Ne olacak, ne bitecek diye soruyoruz. Şimdi ormanın içerisinde onlarca su kuyuları açılmaya başlandı. Buradaki Or-man Çevre Müdürü’ne soruyoruz, diyoruz ki, bu su kuyuları nasıl açılıyor? Taban suyu ölçümleri yapılmadan bu su nasıl müsaade edilir diyor cevap yok. Sadece şunu söylü-yorlar: izin verildi, açıldı.

Bir konu daha var. Bu konu sağlıkla ilgi-li. Benim mesleğimle ilgili bir konu. Şimdi İstanbul’da iki tane büyük ormanımız var. Belgrad ormanları ve Beykoz ormanları. Şimdi bu iki orman Allah’ın bize lütfettiği bir şey. Doğal jeneratör, hava jeneratörü bunlara bağlanmış ve İstanbul’u temizliyor. Şimdi Google’dan incelemeye bakıyoruz. Keşke ben daha önce hazırlıklı gelseydim Google’daki kuzey bölgelerinin yeşil ve sa-rısını görecektiniz. 10’ar yıllık arayla Google bunu tespit etmiş. İnanın yok denecek ka-dar az yeşilimiz kaldı. Şimdi bundan sonra 10’lu yıllarda İstanbul’un içerisinde kanser son derece artacaktır. Bunu yazın. Burada-ki hastanelerin bu kadar çok açması, her mahallenin içerisinde bir hastanenin olması buna bir örnek göstermiyor mu? Bizim en değerli şeyimiz sağlığımız. Suyumuz ve ha-

vamız temiz olduktan sonra biz yasarız.

Şimdi burada tabiat park kanununun tama-men değişmesini istiyoruz bir. İkincisi; gayri sıhhi müesseseler kanununun süratle değiş-mesi gerekir. Çünkü bu gayri sıhhi müesse-seler kanununu açıp okuduğumuz zaman göreceksiniz ki, doğanın tahribatında en büyük sorun burada. Fabrikalara deniyor ki, işte atıklarınızı şu şekilde bertaraf edecek-siniz. İki gün sonra bir bakıyorsunuz ki, va-naları kapatıyorlar ve bütün hava tekrar ye-niden kirleniyor. Sularımız tekrar kirleniyor. Bunun önünün alınabilmesi için gayri sıhhi müesseseler kanununa muhakkak suretle el atılması lazım. Bu doğayı temizlemenin bi-rinci temeli bu.

Gelelim ormanımızdaki hayvanlarımızla il-gili yasamıza. Belgrad ormanımızda 10 bin tane köpek var. Beykoz ormanlarında 15 bin tane köpeğimiz var. Bu köpeklerimiz maalesef bugün tamamen yabanileşmiş̧ va-ziyette. İnsanlar yaklaşamıyor bu köpeklere. Kısırlaştırma da söz konusu değil ve bunda yaban hayvanı kürsüsü hocalarımız bizim çok yakın devamlı ilişki içerisinde olduğu-muz insanlar. Ormanın içerisinde yaban hayvanı kalmadı.

Şimdi burada ben hayvan severlere soruyo-rum. Şimdi bu ormanın sahibi olan yaban hayvanları mı, dışarıdan getirilen, bunları atılan köpeklerimiz mi? Şimdi bunlar canlı, biz hepimiz can taşıyoruz. Bunların en iyi

Page 43: Doğa İçin Buluşuyoruz

41

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

şekilde bir rehabilite edilmesi lazım. Ama bu rehabilite nasıl yapılmalı? Şimdi sadece İstanbul’un içerisinde Beykoz ve Belgrad or-manlarında 25 bin köpek var. Hangi bele-diye bunları rehabilite edebilir veya bunları muhafaza altına alabilir? Ben simdi hayvan sever derneklerindeki arkadaşlarıma soru-yorum. Buradaki yaban hayvanlarımız son süratle yok olurken geliyor misafir köpek-lerimiz ormanın içerisinde bunları katledi-yor. Bunun çaresi ne? Şimdi kısırlaştırma, siz buradaki 25 bin köpeği kısırlaştıramaz-sınız. Şimdi ben burada sadece bize gelen şeyleri söylüyorum. Biz Belgrad ormanlarıy-la sorumluyuz. İçerideki yaban hayvanları, orman içerisindeki yaban hayvanlarını da koruyalım. Şimdi milletvekillerimiz burada. Taksim’deki eylemden sonra bazı düzenle-meler tekrar geriye çekildi. Hâlbuki bu ya-sanın daha düzgün, daha ılımlı bir sekle ge-tirilmesi lazım. Ne yapılması lazım? Önden çip çalışması yapılması lazım. Petlerin yasak-lanması lazım.

Gelelim Atatürk Arberetumu diye bir de-ğerimiz var bizim. Yani bitki müzemiz. Bu bitki müzemiz son algılarımıza göre burası

çay bahçesi haline dönüştürülmek isteniyor. Bununla da ilgili lütfen notumuzu alalım.

Bizim 6 ay önce bir çalışmamız başladı. Marmara Belediyeler Birliği ile Belgrad or-manlarını temizlemeye başladık. Buradaki gördük ki, Belgrad ormanı tamam temizle-necek, çöplerden şuradan, buradan arına-cak. Ama bizim esas kapıları temizlememiz lazım. Burada suna karar verdik. Bizim der-nek olarak çevre ve doğa sorumluluğunu geliştirici çalışmalar yapmamız lazım. Genç çocuklarımıza ve genç nesle. Bununla ilgili-de yasa tasarısının gelmesi gerek. Bu yasa tasarısı ile de aynen trafik kanunu gibi doğa ve çevre sorumluluğunu geliştirici derslerin konulması lazım okullara. Bunu göreceğiz ki 20 yıl sonra çocuklarımız yerlere bir şey atmayacaklar. Çevreyi daha temiz tutacak-lar. Daha uzun soluklu çalışma yapabilme-miz için bu kanunun muhakkak getirilmesi gerekir. Dünyanın başka bir yedeği yok. Bu dünyayı yeşile ve temiz bir dünya yaratmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.

Hepinize çok teşekkür ederim.

Abdülkadir BİLGİ

Belgrad Ormanı

Koruma Gönüllüleri Derneği

Page 44: Doğa İçin Buluşuyoruz

Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından ha-zırlanarak Başbakanlık’a sunulan “hayvan-ları koruma kanununda ve bazı kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde deği-şiklik yapılmasına dair kanunun tasarısının” beraberinde pek çok hak ihlali karsımıza çıkmaktadır. Şöyle ki, hayvan haklarıyla ilgi-li Türkiye’de yürürlüğe giren tüm mevzuat-lar hayvanları değil, insanları korumakta ve insan merkezci bir düşünce yapısıyla hazır-lanmaktadır. Bu nedenle maksat yine hay-vanları korumak değil, hayvan refahı adı altında göz boyamak ve hayvanlara uygula-nan zulmü, katliamı, işkenceyi devam ettir-mektir. Bu benim bulunduğum derneğin de içinde olduğu 38 dernek tarafından deklare edilmiş ve konu hakkında 100 binlere yakın imza toplanmıştır. Gerek anayasa, gerekse ulusal ve uluslararası mevzuatla güvence altına alınmış mülkiyet hakkının, özel haya-tın dokunulmazlığının ihlal edilerek değiş-tirilmek istenen kanunda, evlerdeki hayvan

SEMRA ÇETİNSOY

42

Page 45: Doğa İçin Buluşuyoruz

43

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

sayısına dair belli bir sınırlama getirilmesi, evlerde kaç hayvan bulundurulacağı, hay-vanlara işkence yapan kişinin sadece 750 liralık para cezasıyla kurtulabileceği, yasa-nın sadece kedi, köpek gibi evcil hayvanları kapsaması, av, sirk, çiftlik ve mezbahadaki hayvanların haklarının yasada yer verilme-mesi, ilaç endüstrisinin çıkarları için sokak hayvanlarının deneyde kullanılmasının yo-lunun açılması, hayvanların uygun olmayan koşullarda kısırlaştırılmaya çalışılması ve hayvanlardan kaynaklanabilecek sorunlara dair tedbirleri öldürme, toplu imha, izolas-yon gibi konularında diğer bakanlıklarla birlikte belirlenmesi, hayvanların öldürül-mesine olanak sağlayan 5996 sayılı vete-riner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu ile çok eski 1930 tarihli 1593 sayılı umumu hıfzıssıhha kanununda yeni yasada yer alması, asıl amacının hayvanı korumak ve hayvan haklarını gözetmek olmadığını açıkça göstermektedir.

İlgili komisyonlarda bekleyen tekliflerden 2/366 numaralı olan yasa tasarısı ve haber-lere konu olan son tasarı hayvanları koruma kanunu ruhuna tamamen aykırı maddeler taşımaktadır ve aşağıdaki gerekçelerle ka-bul edilmesi mümkün değildir. Öldürmenin uyutma seklinde yasaya girmesi ve meşru-laştırılması kabul edilemez. Hayvanları ya-şatmak yerine ne şekilde öldürüleceğinin tanımlandığı bir yasayı kabul etmemiz hiçbir suretle mümkün değil. Şehirdeki tüm hay-vanlar “doğal yaşam parkı” diye adlandırı-

lan bir meçhule götürülecekler, yani artık şehirde bir tek canlı hayvan göremeyeceğiz. Bu, Samsun’da yapıldı ve doğal yaşam alanı diye hayvanlar toplandı. Samsun Belediye Başkanı tarafından şehirde hiçbir hayvan bulunmayacağı da açıkça deklare edilmiştir. Böyle ne olacak? Bu doğallaşan hayvanlar orman alanına konacakları için eninde so-nunda aç kalacaklar, birbirini yiyecekler. Hem hayvanlar itilaf olacak, hem doğa bo-zulacak. Acaba 50, 100, 200 hayvanlık ba-rınakla rehabilitasyon yapamayan beledi-yeler, sorumlu merciler binlerce hayvanın bakımının yapılması öngörülen bu alanları nasıl finanse edip yasamı için, yiyecek, su, tedavisi için veteriner hekimi bulacaktır. Ormanların öz Türkçe açılımı hayvanların gizli itilafıdır. Hiçbir suretle kabul edilmesi söz konusu değildir. Asıl olan belediyelerin kısırlaştırmayı acil olarak başlatıp bunun yaygınlaşmasının temini ve yapılan bu kısır-laştırılıp doğayı aldığı yere, yani eski yasaya göre aldığı yere bırakılan hayvanların kayıt altına alınmasıdır. Ama bu çiple olur, çip pahalı gelebilir, kulağının kesilmesiyle olur, damgalanmakla olur. Pek çok yolu var kayıt altına almanın.

Kısırlaştırmayı tarım bakanlığının sorum-luluğuna vermiştir bu yasa önerisi. Beledi-yelerle diyalog kurup talepleri yerine geti-rilemezken bakanlıkla bu iletişimi biz nasıl kuracağız ve nasıl böyle bir bakanlık üzerin-de etkili olacağız bu da çok ayrı bir sorun.

Page 46: Doğa İçin Buluşuyoruz

44

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

5199’in eski haliyle ilgili şikâyet olunan en önemli eksiklik her türlü sorumluluğun belediyelere verilmiş olmasına rağmen gö-revini yapmayan belediyelere herhangi bir yaptırım getirilmemiş olmasıdır. Bu yasay-la temin edildiği ve yasada tanımlandığı anda sorun ortadan kalkacaktır. Yine pet shoplarla ilgili herhangi bir yaptırım yoktur. Hayvan ithali ve pet shoplarla satışı önlene-mez ise sorunun gene çözümsüzlüğü devam edecektir.

Tecavüz, işkence gibi hayvana karsı her tür-lü muamelenin iki sene hapis cezasıyla sı-nırlandırılması, alınabilecek cezaların para cezasına döndürülebilecek olması cezaların ağırlaştırılmasının asıl amacı olan suçu en-gellemenin önüne geçemeyecektir. Hay-vanların işkence cezası, sadece 750 liralık bir idari para cezasını devlete ödeyerek devam edilen bir suç halini alacaktır. Hiçbir caydı-rıcılığı yoktur. Tüm hayvan hakları komis-yonlarının ortak yapılacak çalışmalarıyla, bunların sabah Ahmet Kemal Şenpolat’ında belirttiği gibi suç haline getirilmesi ve adli sicillerine işlenmesi de belki bir anlamda çö-züm olacak.

Bu yasayla getirilen bir başka konu olan “ev-lerde kaç hayvan bulundurulacağının izne tabi olması ve hayvan sahiplerinin eğitime tabi tutulması” çok ucu açık bir tanımlama-dır. İllerde hayvan korumacının hak ihlaline kadar varabileceği ve belki de bir hayvan sahibi olmakla sınırlandırılmaya kadar gide-

bileceği için bu tanımlama bu şekilde tasa-rıda yer alamaz. Şu anda benim evimde 2 kör, 2 tane ayağı olmayan, bir tanede beyin özürlü 5 tane kedi var. 5 tane de köpek var. Peki, ben simdi bunları ne yapacağım böyle bir şey çıkarsa?

Diğer bir önemli tartışma konusunu da hay-vanların ırklarına göre sınıflandırılıp sahip-leriyle birlikte yaşam haklarının ellerinden alınması oluşturuyor. Pitbullar gibi bazı ırkların dövüşçü ya da bahisçi sahiplerine yönelik önlemler almak yerine ırkları ceza-landırmak kabul edilemezdir ve merdiven altı üretime sebep olacaktır. Bu yasa tek-lif önerisinde “Tehlikeli ırklar bu yeni yasa teklifine göre 3 ay içerisinde bakımevlerine bırakılacaktır” ibaresi vardır. Bunun hiçbir zaman için böyle bir kanun içerisinde yer al-maması gerekir.

“5996 sayılı veteriner hizmetleri, bitki sağlı-ğı, gıda ve yem kanunu” ile 24.4.1930 tarihli 1593 sayılı hıfzıssıhha kanununun yeni tasa-rıda yer alması da asla kabul edilemez. Hay-van deneylerindeki denetimlerin keyfiyete bağlanması kabul edilemeyeceği gibi hay-vanları koruma kanununun içinde hayvan-ların yaşam hakkını hiçe sayan deneylerin yer alması da kabul edilemez. Ayrıca acısız kesimin hayata geçirilmesi için de bir çalış-ma yok. Daha önce bunun gerçekleştirilme-si için kanun hükmünde kararname çıkmıştı ama ya da rafa kaldırıldı. Bu konuda da bir çalışma yapılması mutlaka gereklidir.

Page 47: Doğa İçin Buluşuyoruz

45

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Mobil kısırlaştırmanın meşrulaştırılması bir yandan iyi gibi görünse de olması gereken esas önlem belediyelerin kendi veteriner hekim kadrolarının oluşturulmasıdır. Bele-diyelerimizde bir kadro kısıtlamasına gidil-diği zaman ilk önce çıkardıkları personel veteriner hekimlerdir ne hikmetse. Mobil kısırlaştırmayla ilgili Veteriner Hekimler Odası tarafından açılmış bir dava mevcut-ken kısırlaştırmayı yasalaştırma çabası çok doğru görünmemektedir.

Ayrıca ben İzmir Valiliği Ilı Hayvan Koruma Kolu üyesiyim. İl Hayvan Koruma Kurulu de-diğimiz zaman da değiştirilmesi gereken bir başka konuda İl Hayvan Koruma Kurulu’nun

teşkili hayvan severler adına çok hatalıdır. Şöyle ki, biz 13 tane kamuya karşı iki tane si-vil toplum kuruluşu olarak zaten doğal ola-rak girmekteyiz o kurula. Ama İzmir adına daha bugüne kadar kötü bir şey çıkarmadık. Ama bu her şehir için böyle değil. Çoğu İl Kurulu’ndan hayvana zarar dokunacak ka-rarlar çıktığı da bilgilerimiz içinde. Bu şu şe-kilde değiştirilebilir. Ya her ilçeden bir tane STK üyesiyle, bunların katılımıyla olabilir veya her ilçede kaymakamın başkanlığında bu kurullar kurulabilir.

Herkese saygılarımı sunuyor teşekkür ediyo-rum.

Semra ÇETİNSOY

Çeşme Doğa ve Hayvan Severler

Koruma Derneği

Page 48: Doğa İçin Buluşuyoruz

46

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 49: Doğa İçin Buluşuyoruz

47

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bugüne değin var olan siyasal yaklaşımlar-da hiç olmayanı, kararlılıkla ortaya koyan CHP; ‘çevre Sorunları’nın ötesinde ‘Doğa Hakları’ perspektifinde yaşadığımız hayat ve doğa’ya sahip çıkıyor. Çevre sorunlarını; çevre duyarlılığının ötesinde ele almanın gereğini ortaya koyuyor.

İnsan hakları ile doğa haklarının eşdüşümü-nü, her canlının yaşam hakkını, bunu farkın-dalığı üst seviyede, insan odaklı sosyal poli-tikaları oluştururken doğanın vazgeçilmezi oluşunu ortaya koymaya çalışıyor.

Yaşamın iktisadını sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek için, organik, sürdürülebilir bir öğreti olarak yaşam koşullarımızı yeniden yapılandırmak ve çağdaş bir dünya ya pozi-tif katkı vermek istiyor.

İnsan faaliyetlerinin ekolojik çevreye ve bi-yolojik çeşitliliğe karşı yarattığı tehdit ve sorunları, enerji ihtiyaçlarının alternatif

kaynaklardan sağlanabilmesi durumunu, küresel ısınmanın ve iklim değişiminin sü-reç içerinde varacağı çizgiye, doğa ve yaşam tehditlerine planlı, programlı bir dur deyi-şin yol haritasını ortaya koymak için ‘DOĞA HAKLARI VE SOSYAL POLİTİKALAR’ oluştu-rulmaktadır.

Tekelci kapitalist düzenin, petrol imparator-luklarının, sanayileşmiş ülkelerin doğa’ya kattığı olumsuzlukları, gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarımızı göz önüne alarak ortadan kaldırmak adına mücadele etme-nin yol haritasını bu anlayış dahilinde oluş-turacağımız politikalarla ortaya koyuyoruz.

Biliyoruz ki, Sürdürülebilir bir yaşamın ve gelişmenin temel dayanağı bizleri tümüyle kavrayan doğa’nın; suyun, ormanın, topra-ğın, çevrenin ve biyoçeşitliliğin korunmasın-dan geçmektedir.

Hayatın her alanındaki sorunlara sağlıklı ve

MEHMET DİRİBAŞ

Page 50: Doğa İçin Buluşuyoruz

48

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

sürdürülebilir çözüm önerileri getiren CHP; suyu, toprağı, ormanı, bereketli, üretken, artı değer yaratan ve ekonomisi güçlü daha çok gülen insanımızın olduğu mutlu bir Tür-kiye için çalışmayı görev sayıyor.

Yaşadığımız dünya da var olurken, prob-lemlere rantsal çözümler değil de, insana odaklı çözümler getirmenin önemine inanı-yoruz. Kanal İstanbul’un, 3. Boğaz Köprüsü-nün, Haydarpaşa’ya yapılacak olan Olimpik tesisin getireceği sorunları görüyor ve yok etmeden, koruyarak, yaşadığımız kente ve hayata sahip çıkmayı görev sayıyoruz.

Siyasal iktidarın, kendisine ayak bağı olarak gördüğü ve yasal düzenlemelerle etkisizleş-tirdiği ÇED sürecinin etkin bir hale getiril-mesini önemsiyoruz.

Doğa hakları; kadın haklarından, çocuk hak-larından, suyun özgürce doğa da var olma-sından, nitelikli soluk alabilme hakkından ayrı olmayacak bütünleşik bir yaşam felse-fesi. Birisi olmadan diğerinin sağlıklı sürdü-rülemeyeceği karşılıklı etkileşimle var olan bir yapı. Gülümseyen bir Türkiye fotoğrafı elde edebilmek için tüm bu bileşkenleri sağ-lıklı bir şekilde korumalıyız. Bu felsefeyi ya-şam felsefemiz haline getirmeliyiz.

Doğa ile ilgili çalışmak ve hayatın her ala-nına üretken ve sürdürülebilir katkı vermek için tüm doğaseverleri CHP İstanbul il örgü-tüne bekliyoruz.

Doğa’ya duyarlılık, çağdaşlıktır.

Saygılarımla,

Mehmet DİRİBAŞ

CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı

Page 51: Doğa İçin Buluşuyoruz

49

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 52: Doğa İçin Buluşuyoruz

50

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Öncelikle sorunumuzu bu zemine taşımaya katkı sunan herkese teşekkür ederek başla-mak istiyorum. Ben, bugün burada, Bakırte-pe Çevre Platformu adına buradayım.

Hepinizin bildiği bir şeyi tekrarlayarak başlamak isterim. Hükümet, rant adına, Anadolu’nun taşını, toprağını, suyunu, ha-vasını, ormanını, denizini, börtü böceğini

adeta peşkeş çekmekte, temel insan hakkı olan “sağlıklı çevrede yaşama hakkının en büyük ihlalcisi olmaktadır. İşte sorunumuz da, bu kapsam içindedir.

Sorun demeye dilim varmıyor ya, Bakırte-pe, Sivas’ın güneydoğusunda, Kangal ilçesi sınırlarında, doruğunda küçük bir göl olan, 1500 metre rakımında sönmüş bir volkandır.

HÜSNE GÖLBAŞI

Page 53: Doğa İçin Buluşuyoruz

51

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bakırtepe, kadim bir mekândır. Bakırtepe, bir yandan jeolojik özellikleri, diğer yandan yöre halkının inançsal değerleri açısından kutsal saydıkları, binlerce yıldır kurban ada-dıkları, dilek tuttukları, kültürel yaşantının merkezinde olan mekândır.

Bakırtepe, şu günlerde hiç olmayacak bir tehditle karşı karşıyadır. MTA bölgede altın aramış, bulmuş ve işletmesini Demir Export firmasına devretmiş. Şimdi Bakırtepe kazı-nacak, delinecek, un ufak edilecek, yerle bir edilecek; birkaç gram, birkaç kilo veya bir-kaç ton altın siyanürle elde edilecek. Ama ne pahasına?

ÇED raporu hala yayınlanmamış, fakat böl-gemizde 8 köyün boşaltılacağı ve yaşanmaz hale geleceği öngörülmektedir. Maden ara-ma/işletme ruhsatları, siyanürle altın arama/işletme ruhsatları uluslararası hiçbir norm ve kurallara uyulmadan yandaşlara peşkeş çekilmekte; daha çok kar, daha çok para hırsı sonucu, toprağımız, suyumuz, havamız kirletilmekte; dolayısıyla, hemen şu an gö-rünür olmasa da süreç içinde cinayetler iş-lenmektedir.

Bu uygulamaların şu günlerde ulaştığı yer, bizim güzel Bakırtepe’mizdir.

Bergama, Kütahya, Balıkesir, Uşak, İzmir, Gümüşhane, Erzincan’ın gözyaşları kuru-madan, binlerce insanımızım siyanür zehir etkileşimi dinmeden, bu kez yeni zehir ateşi evimize, Bakırtepe’ye düşmüştür.

Günümüzde, temiz bir çevreyi savunmak, hayatı savunmaktır.

Hiçbir altın kütlesi, ağırlığı ne olursa olsun, bir tek candan bile daha kıymetli değildir.

Köylerimiz, toprağımız, tarlalarımız, çeşme-lerimiz, meralarımız, derelerimiz, mezarları-mız, anılarımız, hayatlarımız, düşlerimiz ne satılıktır, ne de kiralık.

Çevre Bakanlığı’ndan bu projeyi iptal etme-sini, doğamızı biz sahiplerine bırakmasını sağlamak için çeşitli eylem biçimlerini ha-yata geçirmeye başlıyor, bu uzun yolda, siz duyarlı ve değerli dostların katkılarını bekli-yor, şimdiden teşekkür ediyoruz.

Hüsne Gölbaşı

Bakırtepe Çevre Platformu

Page 54: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

52

Page 55: Doğa İçin Buluşuyoruz

53

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyor ve size Akdeniz’den, Antalya’dan, dağlarımız-dan, çiçeklerimizden getirdiğim kucak dolu-su selamları da sizlere iletiyorum.

Size çantamızda çok ağırlığı olan 6 konu ile geldik. Antalya Türkiye’nin bir örneğidir. Dolayısıyla bu sorun 6 değil 600 hatta 6000 bile diyebilirsiniz. Biz size küçük bir örnek-leme yapacağız

1) Çıralı Sorunu

Çıralı deyince hepinizin müthiş bir tatil özle-minde olduğunuzu seziyorum. Portakalların altında, bungalovların içinde, deniz, orman, dinginlik… Ama işte carettaların yumurtla-dığı şu alanı tahsis ettiler. Antalya’nın birin-ci temel sorunlarından biri bu. Halk tepki gösterdi, yürüdü, sahilde yattı ve Çıralı’yı ancak kendi gücüyle kurtardı. Beş gün ça-dırda bekledik. Sabah akşam bütün köylü masaları yan yana dizdi ve gençlerimiz, ga-

zeteci, muhabir, fotoğrafçı, televizyoncu, halkla ilişkiler bu görevleri yaptı sorunumu-zu Türkiye’ye anlattık. Ancak buradan bir çözüme gelmemiz gerekir. Artık Türkiye’nin bize yani çevreye dar. Bu gömlek bize yet-miyor. Bunu anlamak için Hindistan’ın ner-deyse tamamı selin altında kalmıştı. Dün-yanın en önemli 26 bölgesinden biri olan Türkiye’yi kaybedince mi anlayacağız bazı şeyleri. Bu gömleği biz ‘Ekolojik Anayasa’ ile kazanabiliriz. Başta da söylediğim 6000 ola-bilecek sorunu aşacak bir tek çıkış yolu var; biz bir ağacın doğma, büyüme, yaşama ve soyunu devam ettirebilme hakkını bu ağa-ca veremiyorsak biz hiçbir şeyi başaramayız. Bunun yolu da ekolojik anayasadan geçiyor. Ekvator başardı, Türkiye mi başaramayacak. Hele ki CHP gibi tabanı, hitap ettiği kitle aydınlarla dolu olan bir parti mi başarama-yacak? CHP bu gücü kullanarak ilk seçimde yapması gereken ilk şey ‘Ekolojik Anayasa’yı birinci sıraya koymaktır çünkü toplum bunu

HEDİYE GÜLDÜR

Page 56: Doğa İçin Buluşuyoruz

54

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

talep ediyor. Ekolojik yaşam isteyenler, ekolojik tarım yapmak isteyenler, eko-tu-rizm isteyenler Çıralı ’ya yerleşiyor. Bu bölge bir örnektir ve CHP buraya özel ilgi gösterip tüm Türkiye ve dünyaya ‘Hem carettaları koruyorum hem de geleceğin yaşam biçimi-ni oluşturuyorum’ demelidir.

2) Göller Yöresi Sorunu

Antalya göller yöresinin bir parçasıdır ve göller yöresini küçüklüğümüzde radyo hava durumlarından hatırlarız. ‘Göller yöresi bu-gün yağmurlu, göller yöresi bugün bulutlu’ gibi haberler verilirdi. Göller yöresinin adı bugün anılmıyor. Bu yöre artık sadece hari-tada var. Neden biliyor musunuz; dağ gölle-ri hariç 65 göl var ve bunların 35’i artık yok. Devlet 1965’den itibaren bunları sıtma ile mücadele adı altında, tarım toprağı elde et-mek amacıyla kurutuyor, bu yasayla da uya-nık köy ağaları imzalar topluyor, bakanlığa gidiyor ve gölleri kurutturuyor. Bu nedenle göller yöresinde şuan su yok, 145 metreden su çıkıyor ve her iki senede bir bölgedeki ka-sabaların içme suyu çıkarmak için kullandığı motorlar yanıyor.

Bize bir gün köylüler bir tomar imza ile gel-di ve ‘Başbakanlığa 3500 adet imza ile di-lekçe yolladık. Bize yardım edin’ dediler. Biz önce Avlan Gölü’nde çalışmalarımızı başlat-tık. ‘Avlan Gölü’nü geri istiyoruz’ dedik. Biz Avlan Gölü’nde çalışmaya başladıktan son-ra Kestel’den haber geldi, Manay’dan haber geldi, Girdev’den haber geldi. Bir duyduk

ki her yer kurumuş. Kampanyamızı ‘Gölle-rimizi Geri İstiyoruz’ olarak revizyon ettik ve böylece bir ilke imza atarak, Türkiye’nin mücadele ile geri kazanılan ilk gölü olan Avlan Gölü’nü geri kazandık. Şuan Avlan Gölüsedir ağaçlarının gölgesinde kuşlarını konuk ediyor. Çevredeki ağaçlar yeniden meyve vermeye başladı. Buğday üreticileri mutlu, köylüler çevrede üzüm bağları oluş-turdu hem pekmezini hem şarabını üretiyor.

‘Göllerimizi Geri İstiyoruz’ kampanyamız sürüyor. Bunun için bir şeyler yapmamız gerekiyor; derneğimizin hukukçuları naçi-zane bir çalışma yaptı, bir örnek hazırladık ve köylüleri küstürmeden, onları kazanarak göllerimizi nasıl kurtarırız adına projeleri-mizi ilgili bakanlıklara yolladık. Ancak bun-ların yasalaşması gerekiyor. Sıtma ile müca-dele yasası ne yazık ki hala duruyor ve bu yasanın acilen değişmesi gerekiyor.

3) Taş Ocakları Sorunu

Hükümet 2003-2004 yıllarında üç önem-li değişiklik yaptı. Hükümet Antalya Rixos Otel’de yaptığı şura ile Maden Yasası’nın 7.maddesi, Madencilik Faaliyetleri İzin Yö-netmeliği ve Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’ni değiştirdi. Biz özellikle çev-reciler olarak, dinamik olduğumuz için iki komisyona 5-6 arkadaş aynı anda gittik. Hem enerji komisyonuna hem de başkan-lığına kendilerinin atadığı kişinin olduğu ÇED komisyonuna katıldık. Şuranın asıl amacı her iki komisyon ile yukarıda saydı-

Page 57: Doğa İçin Buluşuyoruz

55

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

ğım yönetmelikleri değiştirmekti. Bu yönet-meliklerin içini boşaltarak halkı devre dışı bıraktılar. Yani bu demek oldu ki kapımızın önüne nükleer santral yapılsa itiraz hak-kımız yok. Halkın bu hakkı elinden alındı. Bizler göstermelik olarak yasal prosedürün tamamlayıcısı olduk. İşin hazin kısmı ise bu şura sonunda Sağlık, Orman, Enerji bakan-lıkları dâhil 16 bakanlığa soruldu ve tüm ba-kanlıklar bu kararlara ‘evet’ dedi!

4) HES’lerden Kaynaklı Sorunlar

Daha önce yürürlükte olan ÇED Kanunu’nda tek bir vatandaş bile muhalefet etse gerekli araştırma yapılmadan çevreye zarar verecek faaliyet yapılamıyordu. Dolayısıyla bu yö-netmeliklerin içerisi boşaltılarak, HES’lerin, taş ocaklarının, termik santrallerin, nükleer santrallerin hepsinin kapısını açtılar ve böy-lece Türkiye’de 85.000 taş ocağına ruhsat verildi. Bunların 1627 tanesi Antalya’da tah-sis olunca biz ve köylüler buna itiraz ettik. Kurşunlu’da köylü kadınlar ormanlarını mu-harebeye girer gibi korudu ve 11 taş ocağı tahsisini iptal ettirmeyi başardık. Mahkeme-yi kazanmamıza rağmen dayak yedik ancak faaliyetleri durdurduk. Şuan Muğla-Antalya bölgesinde 350 taş ocağı işletiliyor. Bunlar-dan 35’i de dünyada tek olan Toros sediri ormanı Çıplıkara Orman’ında. Dünyanın en endamlı ağaçlarını barındıran ormanları-mız taş ocaklarıyla yok oluyor. 806 bitkinin 193’ü sadece bu bölgede yaşıyor. Başka yer-de yaşaması mümkün değil. Bunlardan 14’ü tehlike altında. Yine kuşlar, özellikle va-

şak… Vaşağın fotoğrafı çekildi. Sadece bu ormanlarda yaşıyor. Yine ardıç ağacı… Cirit kuşları bunları yer, çekirdeği dışkısı olarak çıkar ve ardıçlar böyle çıkar. Başka yolu yok.

Peki, ne yapılmalı? Maden yasası değişmeli!

Bu anayasa bize dar. Bir kere şunu anlama-mız lazım; yeryüzü yeraltından daha güzel. Maden yasası en güzel varlığın yeryüzünde olduğunu kabul etmelidir ve bunu da ana-yasaya yazmalıdır.

ÇED yönetmeliği değişmeli ve ormanların taş ocaklarına tahsisine son verilmelidir. Biz Antalya olarak bunu bir kez başardık. Belek’te golf sahası yapımı için 500.000 fıs-tık ağacının kesilmesini Antalya Barosu’nun hukuk mücadelesiyle engelledik.

Tüm taş ocağı tahsisleri iptal edilmelidir. Bilim insanlarının uygun göreceği, çevreye zarar vermeyen bölgelerde taş ocağı işlet-melerine izin verilmelidir.

HES’ler… HES demek suyun paralı hale gel-mesi demektir. Antalya köylüleri HES’lere izin vermedi. Sizler de vermeyin.

5) Hava Kirliliği Sorunu

Bir sorun da Antalya’nın hava kirliliği. Nüfus arttı, şehir betonlaştı ve hükümet buralara kömür dağıtıyor. Ancak mahalle çevre kuru-lu karar alıyor; 7000 kalorilik kömür yerine 5000 kalorilik kömürü kabul ediyor. Bu ne

Page 58: Doğa İçin Buluşuyoruz

56

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

demektir biliyor musunuz, bu Antalya’nın nefes alamaması demektir. Neredeyse kışın sokağa çıkılamaz hale gelindi.

6) Nükleer Santral Tehtidi Sorunu

Antalya Türkiye’nin nükleer faaliyet alanı olarak belirlendi. Hükümet 3 santral yapa-cağım diyor. İlki Antalya’nın komşusu olan Akkuyu.

Antalya’ya 80 km uzaklıkta olan Akkuyu’ya santral yapılırsa soğutma amacıyla Akdeniz’den su alacaklar. Saniyede 30-40 ton soğutma suyu çekilecek. Saatte 120 bin ton su demektir ki 4 reaktör için saatte 500.000 ton su Akdeniz’den çekilecek anla-mına geliyor! Saatte 500.000 ton suyun alı-nıp tekrar denize sıcak su olarak verilmesi demek Hatay-İskenderun-Antalya kıyıların-

da deniz suyunun sıcaklığının 32-35 santig-rat dereceye çıkması demektir. 1 derecelik ısınmada dahi deniz ekosistemi alt üst olur-ken bu denli bir sıcaklık artışı deniz canlı ha-yatını sudaki radyonla birlikte bitirecektir.

Bu kirlilik ve ekosistem değişikliği neleri et-kileyecek; Anamur muzunu, portakalı, narı, salatalığı, domatesi etkileyecek, tatil yaptı-ğımız Belek’i, Alanya’yı, Kemer’i etkileyecek diğer cennet kıyılarımızı etkileyecek.

Akdeniz’e kıyı 21 ülkenin hiç birinde Akde-niz yakınında nükleer santral yok. Lütfen bize destek olun ve Türkiye’de de olmasın. Bu güzellikler yok olmasın.

Saygılarımla,

Hediye GÜLDÜR

Antalya Nükleer Karşıtı Platformu

Page 59: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

57

Page 60: Doğa İçin Buluşuyoruz

58

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 61: Doğa İçin Buluşuyoruz

59

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Doğal çevrenin korunması ve iyileştirilmesi çalışmalarında; kırsal ve kentsel alanda do-ğal kaynakların ekosistem bütünlüğü göze-tilmek kaydı ile korunması, ülkenin doğal bitki ve hayvan kaynakları ile doğal zengin-liklerinin, en uygun ve verimli şekilde kulla-nılması geliştirilmesi ve her türlü çevre kirli-liğinin önlenmesi temel yaklaşım olmalıdır.

Türkiye’de Çevrenin Genel Görünümü:

Türkiye’nin, AB’ye girişi için kritik ön koşul-lardan olan, AB çevre müktesebatının uyum-laştırılması da dahil olmak üzere, çevre hiz-metlerinin sağlıklı olarak yerine getirilmesi amacıyla, Türkiye’deki çevre politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması için genel bir koordinasyon sağlamalı ve çok genel ola-rak çevreyi korumaya ve kirliliği önlemeye ve azaltmaya ilişkin politika ve esasları be-lirlemek için ilgili mevzuatı düzenlemek ve uygulanmasını sağlamak zorundayız.

Doğanın ve doğal kaynakların aşırı istismar edilmesi ile oluşan hava, su, deniz ve top-rak kirliliği ile insanın psikolojik yapısını ya-kından ilgilendiren gürültü; kentleşme ve sanayileşme sonucu ortaya çıkan olumsuz unsurlarıdır. 1990 yılı rakamlarına göre yüz-de 51,2 olan kentleşme oranı, 2000 yılında yüzde 61,3’e ulaşmıştır. Kentleşme hızı aynı şekilde devam ederse; 2015 yılında Türkiye kentli nüfus oranı, Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasına yaklaşmış olacaktır.

Ülke nüfusunun, kentleşmenin ve sanayi-leşmenin hızla artmasına rağmen, ihtiyacı karşılayacak su kaynaklarının sınırlı olması sebebiyle, yakın dönemde gerekli önlem-ler alınmadığı takdirde; su sıkıntısına ilişkin sorunların artacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Yeraltı suyundaki aşırı ve yasadışı çekimler, denetleme ve yaptırımdaki yetersizlikler, pestisit ve gübrelerden kaynaklanan su kir-liliği yeraltı su kaynaklarının korunmasını

MUTLU GÜRLER

Page 62: Doğa İçin Buluşuyoruz

60

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

zorunlu kılmaktadır. Atıksuların bertaraf edilmesinde özellikle büyük kentlerde bazı adımlar atılmış olsa da, alınan önlemler sanayileşme ve kentleşmenin hızına yeti-şemediğinden sorunlar giderek büyümeye devam etmiştir.

Türkiye genelinde nüfus yoğunluğunun km2’de 73 kişi olmasına karşılık kıyı illerin-de bu yoğunluk dönemsel olarak 127 kişi-dir. Ayrıca, tüm sanayi ürünlerinin yüzde 70-80’i kıyı illerinden sağlanmaktadır. Tür-kiye, 8.333 km.lik kıyı şeridi uzunluğu ile Avrupa’nın en uzun kıyı şeridine sahip ülke-lerinden birisidir. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz denizleri kirlilik tehlikesiyle karşı karşıyadır. Denizlerimizdeki kirlilikte kara kökenli olduğu kadar deniz araçlarından kaynaklanan kirliliğin de payı bulunmakta-dır.

Türkiye’de katı atık sorununa çözüm olarak en sık başvurulan yöntem, çöplerin uygun görülen bir alanda düzensiz olarak depo-lanmasıdır. Düzenli depolama, kompostlaş-tırma, yakma ya da geri kazanma yöntem-leri yaygın değildir. Çöp depolama alanları için yer seçimi de önemli sorunlardan biri olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca tehlike-li atıklar, tıbbi atıkları ve özel nitelikli katı atıklar da sorunun bir başka önemli boyutu-nu oluşturmaktadır.

Türkiye’de yoğun kentleşme, hızlı nüfus ar-tısı ve sanayileşme, jeolojik, topoğrafik ve

meteorolojik şartlara göre şehirlerin yanlış yerleşmesi ile birlikte düşük vasıflı kalitesiz yakıtların kullanımı hava kirliliğinin oluş-masına neden olmaktadır. Kış aylarında ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin te-mel sebepleri; ısınmada düşük vasıflı yakıt-ların iyileştirilme işlemine tabi tutulmadan kullanılması, yanlış yakma tekniklerinin uy-gulanması ve kullanılan kazanların işletme bakımlarının düzenli olarak yapılmaması şeklinde sıralanabilir.

Türkiye’de toprak kaynaklarını tehdit eden önemli unsurlar erozyon, organik madde azalması, toprak kirlenmesi ve hidrojeolo-jik riskler, tuzlulaşma, biyoçeşitlilik ve arazi kaybı olarak sıralanabilir.

Çevre Korumada Yaşanılan Darboğazlar:

Anayasamıza göre; çevreyi geliştirmek, çev-re kirliliğini önlemek ve çevreyi korumak tüm kamu kurum ve kuruluşları ile vatan-daşların ödevidir. Anayasanın bu hükmü gereği, hiçbir kişi kurum ve kuruluş çevre ile ilgisi olmadığını söyleyemez. Konuya kamu kuruluşları ve devletin organları açısından yaklaştığımızda; devletin temel işlevlerini yerine getiren yasama, yürütme, yargı or-ganlarının çevre konusunda yetkili ve so-rumlu olduğu görülmektedir.

Özellikle izin, izleme, denetim ve yaptırım-larda aynı işin farklı kurumlar tarafından mükerrer yürütülmesi nedeniyle çevre ko-nusunda ülke genelinde sağlıklı bir çevre

Page 63: Doğa İçin Buluşuyoruz

61

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

yönetim planı uygulanamamaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurumsal altyapı-sı, özellikle izin, izleme, denetleme, raporla-ma ve uygulama kapasitesi geliştirilmelidir. Mevzuattaki örtüşmeler iş, zaman ve ma-liyet kaybına neden olmakta ve verimliliği azaltmaktadır.

Orta ve küçük ölçekli belediyelerin finans-man ve kurumsal kapasite açısından ye-tersiz olmaları özellikle su ve atık sektörü açısından çözümü zorlaştırmaktadır. Tarife düzeylerinin yeterli olmayışı, toplanan ge-lirlerin yine aynı hizmetlere yeterince yön-lendirilememesi ve kurumsal kapasite yeter-sizliği, yerel idarelerin uygun yasal ve teknik araçlarla desteklenmesi ve güçlendirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.

Çevresel izinlerde sadece tesis çıkışına ait çözümlerin istenmesi temiz üretim yaklaşı-mıyla örtüşmemektedir. Özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından denetleme ve yaptırımın yanı sıra uygun teknolojile-rin belirlenmesi ve kullanılması yönünde uygulamalara hız verilmelidir. Gerek atıksu ve gerek atık yönetimi konusunda, kirliliği kaynağında azaltma, geri kazanım, temiz üretim ve ölçek ekonomisinin kullanılarak sistem çözümü yaklaşımlarına uygulamada yer verilmelidir.

Çevre konusunda yürürlükte olan tüm yasal düzenlemelerde yasalara aykırı durumda uygulanacak cezai işlemler tanımlanmıştır.

Ancak, çevre kirliliğinin önlenmesi amacıy-la teşvik gibi ekonomik araçlara gereği gibi yer verilmemiştir.

Kirlilik izleme ağının yetersizliği, standart-ların ve akreditasyonun sağlanamaması, verilerin çevresel göstergeleri elde edilecek şekilde derlenememesi ve sayısal ortamın çevresel veriye ulaşmada yetersiz olması nedeniyle, hem çözüm önerilerinin oluştu-rulmasında hem de uygulamada sorunların yaşanmasına neden olmaktadır.

Çevre sektöründe hizmet veren mühendis-lik-müşavirlik firmalarının, çevre sorunları-nın çözümünde daha fazla rol ve sorumluluk verilerek daha aktif ve etkin hale gelmeleri fayda sağlayacaktır.

Mevzuat ve uygulama döngüsünü güçlen-dirmek, kurumsal çerçeveyi geliştirmek, gerekli kapasiteyi oluşturmak, nitelikli per-sonel istihdamı ve ekipman tedarikini sağ-lamak Ulusal Çevre Stratejisi’nin uygulanma başarısını artıracaktır.

Çevreye İlişkin Genel Değerlendirme:

AB direktifleriyle birlikte ülkemizde yeterli olmayan izleme, izin, değerlendirme ve ra-porlama konularında kurumsal yapılanma ve güçlendirmelere gereksinim vardır.

Entegre bir izin ve denetim sisteminin ku-rulma ihtiyacı duyulduğundan bu kapsam-da yukarda bahsedilen işlevlerin, Çevre ve

Page 64: Doğa İçin Buluşuyoruz

62

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Şehircilik Bakanlığına bağlı ayrı bir kurum tarafından yapılması gereklidir.

Politika belirleyici ve karar vericilere destek sağlayacak çevresel bilgiye erişim altyapısı-nın tamamlanarak uygulamaya geçmelidir.

Kirliliğin kaynağında azaltılması, kirliliği en aza indirecek temiz üretim teknolojilerinin, kullanılması, atıkların geri kazanılmasını destekleyecek kurumsal yapılanma ve faali-yetlere öncelik verilmelidir.

Su yönetimi ile ilgili politika ve öncelik-leri belirleyecek uygulamanın daha etkin ve verimli yürütülmesi bu süreçte öncelik verilmesi gereken bir başka önemli başlık olarak önümüzde durmaktadır. Bunun için kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korun-ması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştiril-mesi maksadıyla havza bazında yönetimi ve planlı bir tahsis yönetimini esas alan, suyun miktar ve kalite açısından etkin yönetimine olanak verecek kapsamlı bir Su Kanunu bir an önce çıkartılmalıdır.

Çevre ile ilgili politikaların uygulanmasın-da ekonomik araçların rolünün daha fazla arttırılması, kullanıcı ücretlerinin yanı sıra vergiler, sübvansiyonlar ve teşvikler uygula-

mada yerini gereği gibi almalıdır.

Özellikle kamu sektörünün yatırımlarının fi-nanse edilebilmesi için, ulusal ve uluslarara-sı, hibelerin ve kredilerin, belirlenen öncelik kriterlerine göre seçilmiş projelere kullandı-rılması ve projelerden özellikle belediye alt yapı yatırımlarına ait olanların İller Bankası kanalıyla gerçekleştirilmesi için gerekli çalış-ma ve düzenlemelerin yapılması gerekmek-tedir.

Avrupa Birliğine uyum sürecinde yapılacak çalışmalarda personel sayısının artırılması ve mevcut personele yönelik eğitim progra-mının oluşturulması son derece önemlidir. Kurumsal görev tanımları ve iş bölümü ek-sikliklerini belirli oranda da olsa giderebile-cek ilgili personel eğitimi çalışmaları, serti-fika programları ve uzmanlık kapsamlarını belirleyecek yönergelerin temel çerçevesini belirleyecek biçimde düzenlenmelidir.

Çevre için kamu yatırım harcamaları geçmiş-teki eğilimler doğrultusunda devam ettiril-meli, Yeni Orta Avrupa ülkeleri ile benzer geçiş süreleri sağlanmalıdır. Yeni üye ülke-lere sağlanan ISPA ve yapısal fonlar ve kre-diler Türkiye’ye de benzer şartlarda uygu-lanması sağlanmalıdır.

Mutlu GÜRLER

Doğa ve Çevre Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

Page 65: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

63

Page 66: Doğa İçin Buluşuyoruz

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

64

Page 67: Doğa İçin Buluşuyoruz

65

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Nuriye KAZANER

Kocaeli Çevre Eğitim ve Koruma Derneği

Kocaeli sanayi bölgesi olduğu için çevre kir-liliklerinin tüm olumsuzluklarını yaşayan bir kent. Sanayinin her çeşitline ev sahipliği yapmaktayız ve sanayinin tüm kazançlarına rağmen sağlığımızı elimizden almasına izin veriyoruz. Ne yazık ki yüzölçümümüz küçük olmasına rağmen 16 organize sanayi bölgesi var. Fakat yöneticiler yetkilerini kullanama-dığından o sanayi bölgelerine de çoğu sana-yi tesislerini taşıyamıyor. İlimizdeki sanayi tesislerinin arıtma tesisleri doğru çalışmadığı yıllardır biliniyor ancak hiç bir yetkili bunu kabul etmiyor. Atık sulardan alınan örnekler üzerinde yapılan incelemeler çevreye zararlı değerlerde olduğu görüldü. Bu konuyla il-gili yaptığımız başvurularda bir imdat kolu olarak Avrupa Birliği fonları çıktı karşımıza.

Yaptığımız araştırmalar sonucunda fabri-kalarda ara eleman açığı olduğu gerçeğini gördük. Çünkü sanayiler ya çevre mühendisi ya da kimya mühendisi alıyor ancak ara ele-man olmadığından deşarj noktalarından ne varsa çevreye salıyorlar. Ara eleman sayımızı

projemizde 100 olarak belirlemiştik. Meslek edindirdiğimiz ve 220 saat teorik ve pratik eğitimi alan meslek elemanlar ülkemizin çe-şitli yerlerinde iş bulmaktadır.

Dilovası kanser ovasıdır. Şimdide kömür tozu ovasına dönüldü. Ne yazık ki hiç bir yönetici yetkisini ya kullanmıyor ya da kullandırılmı-yor. Birçok insanın kanser olduğu çeşitli il sağlık raporları ve ölüm raporlarıyla ifade edilmesine rağmen maalesef TBMM’de bu yeterli ilgiyi görmedi. Bu konularda bizlere destek olmanızı istiyoruz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın başına ge-tirilen kişi ülkeyi betonlaştıran kişidir. Çev-re Bakanlığı, başlı başına ayrı bir bakanlık olmalıdır. Anayasa’nın 56. Maddesine göre herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşa-ma hakkına sahiptir. Ancak ne yazık ki biz Kocaeli halkı olarak bu hakka sahip değiliz. O bölgede halk ne yazık ki haklarını savuna-mıyor. Sizden haklarımızı savunmanızı talep ediyoruz.

NURİYE KAZANER

Page 68: Doğa İçin Buluşuyoruz

66

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 69: Doğa İçin Buluşuyoruz

67

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Türkiye Büyük Millet Meclisi CHP Çevre Ko-misyonu Üyeleri; Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Çanakkale Milletvekili M. Serdar Soydan, Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli, İstanbul Milletvekili Melda Onur, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’dan olu-şan bir heyetle Tekirdağ ilimizde yaşanan çevre sorunlarına ilişkin yerinde inceleme ve araştırmalarda bulunmak üzere iki günlük bir ziyaret gerçekleştirdik.

Tekirdağ ilimiz Türkiye için önemli bir sana-yi ve tarım kentidir. Artan nüfusu ile bü-yükşehir olacak iller arasında yerini almıştır. Tarım ve sanayi merkezli yapısı sebebiyle de birçok çevre sorunuyla yüz yüze bırakılmış kentimiz, yıllardır çözülememiş ve giderek büyüyen sorunlara sahne olmaya devam et-mektedir.

Tekirdağ iline yaptığımız ziyaret kapsamın-da ilk olarak 18 Ekim 2012 Perşembe günü CHP Çorlu İlçe Başkanlığını ziyaret ederek Çorlu’daki temaslarımıza başladık. Çevre Komisyonu üyesi vekiller olarak gezimi-zin ilk ayağı Tekirdağ ilimizde yıllardır en

büyük çevre sorununa yol açan Yakuplu-Şahpaz köylerinde bulunan Türkiye’nin en büyük hayvan çiftliğinde (Angus Çiftliği) in-celemelerde bulunduk.

TÜRKİYENİN EN BÜYÜK ANGUS ÇİFTLİĞİNDE (ŞAHPAZ-YAKUPLU) KÖYÜNDE İNCELEME

Tarafımıza gelen şikayetler ve kamuoyun-da konu ile ilgili çıkan haberler neticesinde ziyaret kararı aldığımız angus çiftliği, önce-likle Türkiye’nin en büyük canlı hayvan çift-liği olarak bilinmektedir. Çiftliğin kapasitesi yaklaşık 100.000 baş hayvandır. Ancak mev-cut hayvan sayısı dönem içerisinde değişik-likler göstermekle birlikte ortalama 60.000 civarındadır.

Bu çiftlik; 2010 yılında Tekirdağ Marmara Ereğlisi ilçesine bağlı Yakuplu köyü sınırla-rı içerisinde kalan 200 dönüm arazi üzerine kurulmuş bir çiftliktir. Çiftliğin inşaatı sıra-sında ruhsatsız olduğu, bununla ilgili olarak İl Özel İdaresince müteaddit seferler cezalar uygulandığı görülmüştür. Öğrenildiği üzere çiftlik hala kanuni şartları yerine getireme-miştir.

EMRE KÖPRÜLÜ

Page 70: Doğa İçin Buluşuyoruz

68

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Çiftlik şehirleşmenin çok yoğun olduğu bir yerde kurulmuştur. Çevresinde yakla-şık 300.000 nüfuslu Çorlu ilçesi, 25.000 nü-fuslu Marmara Ereğlisi İlçesi, Yeniçiftlik ve Sultanköy Beldeleri ile Şahpaz – Yakuplu – Seymen – Türkmenli – Çeşmeli – Önerler – Türkgücü Köyleri bulunmaktadır. Burası nüfusun yoğun olduğu bir yerleşim alanıdır. Dolayısıyla çok açık olarak ortadadır ki An-gus çiftliğinin seçim yeri yanlıştır.

Yapılan incelemeler göstermiştir ki; burası tam bir çiftlik değildir. Çiftlikte üretim ya-pılmamaktadır. Getirilen hayvanlar üreme kabiliyetleri ortadan kaldırılmış hayvanlar-dır. Tesis ithal edilen sığırların ve küçükbaş hayvanların bekletildiği, büyük marketlere ve et piyasasına arz edildiği, bir tür toplama kampı izlenimi yaratmaktadır. Çiftliğin bu denli büyük olması sebebiyle oradan yayı-lan koku bütün bölgeyi olduğu gibi etkisi altına almaktadır.

Bölgede yaşayan tüm insanların ortak derdi bu çiftlikten çevreye yayılan kötü kokudur. Vatandaşların anlatımına göre bu artık kat-lanılmaz bir boyuttadır. Şu anki mevsim ko-şullarında bile bu derece ağır bir kokunun Marmara sahil şeridi, belde ve köyleri etkisi altına aldığı düşünüldüğünde yaz ayların-da özellikle tesise yakın yerleşim yerlerinin nasıl bir çevre felaketine maruz kaldığı tah-min edilmektedir. Kokunun kilometrelerce uzaktan gelmesi ve bütün bölgeyi etkisi al-tına alması bu çiftliğin her anlamda sorgu-

lanmasını gerektirmektedir.

Biz Çevre Komisyonu Üyeleri olarak yaptı-ğımız tespit ve gözlemler sonucu bu çiftli-ğin, hem binlerce vatandaşın sağlığını ciddi anlamda tehdit ettiğini, hem de şehrin ha-vasını kirlettiği görüşündeyiz. Ayrıca kapa-sitesi bu kadar yüksek çiftliklerin, yerleşim alanlarının bu kadar yakınına kurulması so-nucunda ne yapılırsa yapılsın ne kadar ıslah ve iyileştirme yapılırsa yapılsın, kokunun da kent halkının şikayetlerinin de hiçbir zaman bitmeyeceği düşüncelerimiz arasındadır. Çünkü yanlış olan çiftliğin yeridir.

Başka bir dikkat çekici mesele de, çiftlikte bu kadar çok hayvanın dışkılarının depolan-dığı ve imha edildiği bir tesisin bulunmama-sıdır. Tesiste ki yetkililerin beyanlarında bu yönde çalışmalar yapıldığı söylense de fiili durum ve geçmişte yapılan tespitlerde hay-van dışkılarının gelişi güzel çevreye saçıldı-ğı, tesisin yakınında vahşi olarak depolandı-ğı noktasındadır. Bu durum çevresel olarak büyük bir kayıp ve aynı zamanda da kokuyu arttırıcı bir durumdur.

Tüm bunların dışında da, büyükbaş ve kü-çükbaş hayvanlarında barınma ve beslenme durumları dikkat edilmesi gereken bir ko-nudur. Bu konu uzman ekipler tarafından incelenmelidir.

Angus çiftliğinde ki durum bu ziyarette her ne kadar çevresel olarak ele alınmış olsa da açık olarak görünen Türkiye’de ki hayvan-

Page 71: Doğa İçin Buluşuyoruz

69

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

cılığın geldiği noktadır. Söz konusu çiftlik Türk hayvancılığı ve besiciliğinin destek-lenmediği ancak ithalatın teşvik edildiği sürecin doğal bir sonucudur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi çiftlik bir üretim tesisi ol-mayıp bir depolama alanıdır. Türkiye’de yerli hayvancılık desteklense, yerli besicilik desteklense bugün bu koşullar zaten hiç ya-şanmayacaktır.

ŞAHPAZ KÖYLÜLERİ İLE BULUŞMA

Angus çiftliklerinde ki incelemenin ardın-dan bu kötü kokuya maruz kalan angus çift-liklerinin neden olduğu çevre kirliliğinin en yakın tanıkları çevre sakinleri ile bir araya geldik. Burada köylülerin aktardıkları bilgi-ler ve bizlerin çevre komisyonu üyeleri ola-rak yaptığımız incelemelerden çıkan sonuç bire bir örtüşmektedir. Köylüler evlerinin hemen yanına kurulan bu çiftlik sebebiyle camlarını açamadıklarını, özellikle yaz ayla-rında büyük sıkıntı yaşadıklarını belirtmiş-lerdir. Çiftlik hakkında birçok rahatsızlık dile getirilse de öncelikli olarak çevreye yay-dığı koku ve buradaki hayvanların dışkıları sebebiyle yaşanan sorun vatandaşları endi-şelendirmektedir.

ÇORLU BELEDİYE KÜLTÜR MERKEZİNDE STK VE DERNEKLERLE TOPLANTI

Çorlu’da Belediye Kültür Merkezi’nde çeşitli sivil toplum kuruluşları (Ziraat Mühendisle-ri Odası, Şehir Plancıları, Mimar ve Mühen-dis Odaları, Tekirdağ Barosu, Tabip Odası, Çorlu Kent Konseyi, Ergene İnsiyatifi, Ata-

türkçü Düşünce Derneği ve çevre mücade-lesi yürüten diğer sivil toplum kuruluşları) ile bir araya gelindi. Yaptığımız toplantıda bölgede yaşanan çevre sorunları hakkında bilgi aldık ve yapılması gerekenlere ilişkin fikir alışverişinde bulunduk.

Başta Angus Çiftliği olmak üzere Çorlu’da kurulması düşünülen Karatepe Katı Atık Bertaraf Tesisi konularında görüş bildiren uzmanlar Çevre Komisyonu üyelerine ay-dınlatıcı bilgiler vermişlerdir.

Angus çiftlikleri ile ilgili çeşitli eylemler ya-pıldığı, çiftliğin kapanması adına imza kam-panyası başlatıldığı ve binlerce vatandaşın sağlığını ilgilendiren bu problemin sadece Çorlu’yu değil Tekirdağ ilinin tamamını ilgi-lendirdiğine dikkat çekmişlerdir. Temiz çev-re hakkının gasp edilmemesi içinde belde ve köylerin tamamını etkileyen bu sorunun TBMM nezdinde çözülmesini talep etmişler-dir.

En verimli tarım arazileri üzerinde termik santral kurulmasına karşı olduklarını belir-ten uzmanlar, Karatepe Katı Atık Bertaraf Tesisinin Çorlu’da yapılmasının hukuki yan-lışlıklarını anlatmış ve kamu yararına aykı-rı bir yapı olduğunu ifade etmişlerdir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgiyi aşağıda de-taylı olarak verdik.

Toplantıya katılan bütün STK temsilcileri-nin ortak görüşü; bahsedilen hiçbir konuda kendilerine ve de konunun uzmanı kişilere

Page 72: Doğa İçin Buluşuyoruz

70

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

danışılmadan fikir alınmadan bu sürecin yö-netildiğini belirtmişlerdir.

ÇORLU KARATEPE BÖLGESİNDE YAPILMASI PLANLANAN “KATI ATIK BERTARAF TESİSİ”NDE İNCELEME

Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi, Karatepe Mevkiin-de Çorlu şehir merkezine 1.5 km mesafede yapılması planlanan tesis Türkiye’nin en bü-yük Katı Atık Bertaraf Tesisidir. Söz konusu projeye insan sağlığını tehdit etmesi ve çev-reye olası zararlarından dolayı başta Çorlu halkı, bilim adamları, çevre kuruluşları - yaptıkları araştırmalar ve ortaya koydukları raporlar neticesinde - karşı çıkmaktadırlar.

Öncelikle belirtmek gerekirse tesisin kapa-sitesi yıllık 850.000 ton gibi çok yüksek bir miktardadır. Bu kadar yüksek kapasiteli bir tesisi kentin bu derece yakınına kurmak Te-kirdağ için büyük bir tehdit unsurudur. Da-hası kurulması planlanan tesis her ne kadar taş ocaklarına yakın olsa da tarım arazileri-nin tam ortasındadır. Tesis her türlü tehli-keli ya da tehlikesiz atığın toplanacağı bir tesistir.

Konunun idari boyutuyla ilgili olarak ise şöy-le bir durum söz konusudur: 5403 sayılı Top-rak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 13. Maddesi tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını yasaklamaktadır. Ancak adı ge-çen madde de sayılan bazı istisnalarla amaç dışı kullanıma izin verilmiştir. Bunlardan bir tanesi de yenilenebilir enerji üretimidir. Bu

kapsamda bu faaliyette bulunmak isteyen firma EPDK’ ya müracaat ederek çöp gazın-dan elektrik üretmek (yenilenebilir enerji üretmek) için lisans almıştır.

Amaç ve faaliyet alanı bu olmasına rağmen bölge için EPDK tarafından verilen elektrik üretim ruhsatı ve izni zamanın Çevre ve Or-man Bakanlığı tarafından bütün tehlikeli atıklarda dahil, biyodizel üretimi, tehlikeli varil yıkama ve daha birçok elektrik üreti-minin dışındaki faaliyeti kapsar bir faaliyet alanına dönüşmüş ve bu ruhsat dışı faaliyet-lere de Bakanlık tarafından 29.06.2010 tari-hinde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ra-poru verilmiş ve onaylanmıştır. Tesisin lisans belgesi ile faaliyet alanı arasında da açık çelişki olması sebebiyle mevzuata ve yasa-lara aykırı bu duruma rağmen ÇED olumlu belgesini veriyor.

ÇED raporundan bir kaç bölüm; elektrik üretmek üzere kurulan tesisin faaliyet alan-ları şu şekilde:

Yılda 60.000. Tehlikeli varilin temizlenmesi, Bitkisel atık yağ geri kazanım, Tıbbi atıkla-rın gömülerek depolanması, Akü ve pil atık-larının gömülerek depolanması, Ömrünü tamamlamış her türlü lastik atıklarının geri dönüşümü ve daha bir sürü tehlikeli atıkla-rın depolanması. Bu faaliyetlerin hiçbirinin elektrik üretmekle bir ilgisi yok ama bakan-lık bu faaliyetlerin tümüne ÇED olumlu bel-gesi veriyor.

Page 73: Doğa İçin Buluşuyoruz

71

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Firma, Çorlu Belediyesi’ne faaliyetlerine başlamak için imar değişikliği yapılması noktasında müracaat etmiş. Çorlu Belediye-si de Belediye Meclisi’nin aldığı kararla bu talebi reddetmiştir. Ancak sonrasında KHK ile kurulan ve yine KHK ile yerel yönetim-lerin yerine geçerek karar alma yetkisi ta-nınan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; yerel yönetimin aksi kararına rağmen 17 Şubat 2012 tarihinde imar değişikliğini yapmış ve tesis için izin vermiştir.

Onaylanan plan hakkında STK’lar tarafın-dan gerekli yasal itirazlar yapılmıştır. Ye-rinde yaptığımız incelemede görülmüştür ki; söz konusu tesis için yapılan 1/5000 plan değişikliğinin onayı; kesinleşmediği halde tesisin yapımına başlanmıştır. Ancak Çorlu Belediye Meclis kararlarında da “ imar ala-nına 400 m mesafede bulunan tesisle ilgili inşaat ruhsatının reddine” kararı verilmiştir. Fakat tüm bunlara rağmen Çevre ve Şehirci-lik Bakanlığı gerekli izinleri ve plan değişik-lerini yapmıştır.

Sonuç olarak; her şeyden önce Çorlu mer-keze çok az bir uzaklıkta bu kadar yakın yere böyle bir tesis yapılması doğru değildir. Yapılması planlanan yer, verimli tarım ala-nının ortasında olması ve yerleşim alanları-na yakınlığı nedeni ile bu tesis için uygun bir alan değildir. Tarımsal niteliği korunma-sı gereken bir araziye inşa edilecek tesisin, kapasitesinin neredeyse bütün Türkiye’nin tehlikeli atıklarının Çorlu’ya dolayısıyla

Trakya’ya taşınmasına yol açacağı görül-mektedir.

Tesis için ayrıntılı inceleme yapılmaması, bölgenin demografik yapısının ve deprem kuşağı üzerinde yer almasının yaratacağı sonuçlar dikkate alınmadan, tesisin şehir merkezine bu derecede yakın mesafede ve birinci sınıf tarım arazilerinin içinde bir yere kurulacak olması, kaygı verici bir durum-dur. Tesisi yapacak firmanın kayıtlarda tarla olarak geçen birinci sınıf tarım arazisi ola-rak belirtilen 160 dönümlük araziyi 49 yıl-lığına hazineden kiraladığı ifade edilmek-tedir. Devreye girdikten sonra kapasitesi yıllık 850.000 tona ulaşması planlanan tesis Çorlu’da yaşanacak bir felakete merkez ola-caktır.

Hiç kimse atıkta tesisleşmeye karşı değildir. Vahşi depolama terk edilmelidir. Ancak şeh-rin dibinde bir tesisin faaliyete geçmesi ile Trakya, Balkanlar ve buradan Ortadoğu’ya kadar olan bölgede Çorlu ve Tekirdağ’ı atık sektörünün odağı haline getirecektir.

Tesisin bacalarından ve depolanmak için bekletilen ya da depolanan çöplerden ge-len pis koku ve zehirli sızıntılar ölümcül risk oluşturacaktır. Tesisin planlanan kapasitesi göz önüne alındığında hizmet alanındaki yerleşim yerleri ve sanayi kuruluşlarından yüklenen atıkların getirilmesi binlerce kam-yonluk bir trafik riski oluşturacaktır.

Bütün bu tespitler ışığında Çorlu’ya yapıl-

Page 74: Doğa İçin Buluşuyoruz

72

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

mak istenen tesisin; planlanan yerde ve ka-pasitede olması doğru değildir.

ŞARKÖY KIZILCA TERZİ KÖYÜNDE YAPILMASI PLANLANAN TERMİK SANTRAL BÖLGESİNDE İNCELEME

Şarköy, Tekirdağ ilinin ve Trakya’nın tarım ve turizm potansiyeli olan önemli bir yer-leşim alanıdır. Sağlıkçılar tarafından astım hastalarına ilaç olarak tavsiye edilen temiz bir havaya sahiptir. Temiz denizi, plajları ile turizm mevsiminde yaklaşık 150 bin kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Şarköy şaraplık, sofralık üzüm, zeytin üreten bölge olarak bilinmekte iken bu günlerde Şarköy ilçemiz gündeme yapılması planlanan termik sant-ral ile gelmeye başlamıştır.

Söz konusu santral Kızılcaterzi Köyü, De-redoğan mevkiinde bulunan ve Marmara Denizi’ne 300 metre mesafedeki Türkiye-Yunanistan Doğalgaz Pik Hattı’na 100 met-re uzaklıkta kurulması düşünülen santralde yılda 7 GW saat elektrik üretilmesi planlan-maktadır.

Tesisin kurulması planlanan bölge ise orman arazisinin hemen yanıdır. Mavi bayraklı de-nizin dibidir. Santral kurulması planlanan araziye komşu binlerce yazlık ev bulunmak-tadır. Birkaç yüz metre uzaklıkta elektrik üreten rüzgar tribünleri bulunmaktadır.

ŞARKÖY BELEDİYE DÜĞÜN SALONUNDA HALKA VE STK’LARLA YAPILAN TOPLANTI

Tekirdağ’ın en önemli turizm ve tarım böl-gesi olan Şarköy ilçesinde yaptığımız ince-lemeler sonucu bir araya geldiğimiz vatan-daşlar ve STK temsilcileri bölgede yapılmak istenen termik santralden duydukları kaygı-ları dile getirmişlerdir. Edindiğimiz bilgiye göre; Sivil Toplum kuruluşlarının Santral ile ilgili ÇED iptal davası açtıkları anlaşılmış-tır. Santrale bölge halkı tamamen karşı çık-maktadır ve bu bağlamda 13.000 karşı imza toplanıp yetkililere teslim edilmiştir. Tarım arazilerinin ve bölgelerinin zarar göreceğini düşünen vatandaşlar termik santralin kurul-maması için ellerinden geleni yapacaklarını belirtmişlerdir.

Çok önemlidir ki söz konusu saha 1/100.000 ölçekli üst planlarda “tarımsal niteliği ko-runacak saha ve orman arazisi” olarak geç-mektedir. İmar değişikliği talebi kendisine intikal eden Tekirdağ İl Genel Meclisi imar değişikliği talebini reddetmiştir.

Tekirdağ ilinin Şarköy ilçesi doğanın yaşam ile iç içe geçtiği, tabiatın bugüne kadar en iyi korunduğu, denizi ve ormanları ile bir-çok turisti kendisine çeken bir bölgedir. Toprakları verimlidir. Üzüm ve zeytinin dı-şında birçok mahsul buğday ve ayçiçeği baş-ta olmak üzere burada yetişmektedir. Bölge halkı da Şarköy ilçesinin bu doğal güzelliği ile gurur duymakta ve korumaya çalışmak-tadır. Kızılcaterzi Köyü bölgesi de doğanın en güzel olduğu yerlerden biridir. Doğal olarak yapılması planlanan tesis halkın tep-

Page 75: Doğa İçin Buluşuyoruz

73

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

kisi ile karşılaşmıştır. Santralin yapılacağı yeri gören herkesin ortak söylemi buranın santral için son derece yanlış bir yer olacağı-dır. Konu zaten 1/100.000 ölçekli planlarda da ayrıntılı olarak belirtildiği gibi tarımsal niteliğinin korunacağı saha ve orman ara-zisidir. Hazırlanan ve yürürlükte ki planın değiştirilmesi doğru değildir. Zaten söz ko-nusu imar değişikliği talebi de Tekirdağ İl Genel Meclisi’nde reddedilmiştir. Aynı böl-gede doğa ile uyumlu rüzgar tribünleri bu-lunmaktadır. STK’lar ve halk doğaya tabiata zarar vermeyen bu işletmelere hiçbir tepki koymamaktadırlar.

Bugün itibariyle konu Tekirdağ İl Genel Meclis tarafında reddedilmiş olmasına rağ-men bölge halkının korkuları bulunmak-tadır. O korku da Çorlu Katı Atık Bertaraf Tesisinde olduğu gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tepeden inme imar değişikli-ği yaparak kimseye sormadan Santrale izin vermesidir.

ÇORLU SAĞLIK MAHALLESİ ÇORLU DERESİNDE İNCELEME

Çorlu Deresi’nden akan su, Karadeniz kı-yısındaki Yıldız Dağları’ndan doğan ve Pehlivanköy, Babaeski, Lüleburgaz ve Uzunköprü’den geçtikten sonra Saroz kör-fezine boşalan Ergene Nehri’ne dökülmek-tedir.

Fabrikaların bıraktığı kimyasal atıklar nede-niyle simsiyah akan, çevresine ağır kokular

yayan ve içinde canlı türü barınmayan Çorlu Deresi, Tekirdağ için en büyük çevre sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Açık bir ka-nalizasyon olarak nitelenen derenin insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmak ve tespit etmek üzere Trakya Üniversitesi tara-fından yapılan bilimsel çalışma sonuçları da Çorlu’da özellikle sağlık mahallesinin için-den geçen Çorlu deresinin etrafında oturan insanlarda, kanser vakalarının ve başka has-talıkların arttığını ortaya koymuştur. Bil-hassa yaklaşık 70 bin kişinin yaşadığı Sağlık mahallesinde oturan insanların sağlığı bü-yük tehlikededir.

MURATLI İLÇESİ ERGENE NEHRİNDE İNCELEME

Yıldız dağlarından doğup Meriç nehri-ne kadar yaklaşık 300 km boyunca bütün Trakya’yı kapsayan Ergene nehri Tekirdağ, Kırklareli, Edirne illeri ve bunlara bağlı ilçe-lere ait yerleşim alanlarını kapsayan bölge-de yer alan ve çevresinde 1 milyonu aşkın insanın yaşadığı Türkiye’nin en kirli nehri-dir.

Ergene nehrinin; içinde dördüncü sınıf çok kirli su bulunduğu ilgili bakanlıkça da tes-pit edilmiş ancak şu ana kadar kesin bir çö-züm üretilememiştir. Nehrin içinde ki ağır metaller, bu suya temas eden ve içen hay-vanlara, bitkilere ve insanlara geçmekte, insanlarda da kansere neden olmaktadır. Ergene de kurşun, civa, kadmiyum, kobalt, bakır, gibi ağır metaller ve arsenik gibi sa-

Page 76: Doğa İçin Buluşuyoruz

74

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

yısız kimyasal maddelerin bulunduğu tespit edilmiştir. Binden fazla fabrikanın çevre-lediği Trakya’ya hayat veren Ergene nehri, artık kendi renginde akmadığı gibi zehir saçmaktadır.

Özellikle hükümet Ergene havza koruma planı ile acil önlem alındığını ve işin çözül-me noktasında ilerlediğini söylüyor. Ancak bugün yaşadığımız tablo ortada. Derenin hemen 20-30 metre uzağında evler var. İn-sanların yaşadığı yerin ortasından bu nehir

akıyor. Bahsedilen havza koruma planının ne aşamada olduğunu yerinde tespit ettik. Büyük vaatlerle ortaya konulan Ergene-yi temizliyoruz denilen tablo içler acısı bir durumdadır. Süreç daha hızlı işletilmeli ve sorun acilen çözülmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilimizde ki duyarlı ve yetkili tüm kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde yaşamış olduğumuz çevre sorunlarına ilişkin her türlü platformda çö-züm yolları geliştirmeye devam edeceğiz.

Saygılarımızla,

TBMM CHP Çevre Komisyonu adına

Emre KÖPRÜLÜ

Tekirdağ Milletvekili

TBMM CHP Çevre Komisyonu - Ekim 2012

Mustafa Serdar SOYDAN - Çanakkale Milletvekili

Kemal DEĞİRMENDERELİ – Edirne Milletvekili

Melda ONUR – İstanbul Milletvekili

Mehmet Hilal KAPLAN – Kocaeli Milletvekili

Salih FIRAT - Adıyaman Milletvekili

(*)

Page 77: Doğa İçin Buluşuyoruz

75

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 78: Doğa İçin Buluşuyoruz

76

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 79: Doğa İçin Buluşuyoruz

77

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bizim öncelikli olarak CHP’den beklentimiz Anayasa Mahkemelerine açılan davalarla il-gili. Gördüğümüz kadarıyla bu anlamda si-vil toplum desteğinden uzakta duruyor. Şu an yaşadığımız çevre krizlerine çözüm bu-labilmek için ayrı ayrı değil, yeri geldiğinde birlikte mücadele etmemiz gerektiğine ina-nıyoruz. Bunun için CHP’nin çevre davaları ve çevre problemlerine dair söylemlerinde sivil toplum ile daha yakın çalışmasını arzu-luyoruz. Bu durum belki birbirinden sürekli haberdar olan bir ağ seklinde de örgütle-nebilir. Bu ağ öncelikli olarak şuan mevcut mevzuatın taranmasını ve sorunlu noktala-rın tespit edilmesini sağlayabilir. Ardından mevzuatlarla ilgili itirazlar birlikte takip edilebilir. Tabiatı ve biyolojik çeşitliliği ko-ruma kanunu tasarısıyla başladık. Buna za-ten çok detaylı girmeyeceğim. Tema Vakfı ve Tabiat Kanunu izleme girişiminin de bir üyesi ve izleme girişiminin sözcüsü Hüsrev Bey bizden önceki sunumda detaylı olarak bilgilendirme yapmaya çalıştı. Biz de TEMA

olarak mevcut tasarının bu şekilde yasalaş-ması durumunda ülkemizdeki doğal yaşam alanlarının ve biyolojik çeşitliliğin kaybe-dileceğinden ötürü oldukça endişeliyiz. Bu yasa tasarısının, koruma misyonundan uzak, adeta doğa koruma alanlarını kullanıma aç-manın yollarını tanımlamak için hazırlanmış olduğunu düşünüyoruz. Tasarı bu şekilde yasalaşırsa ülkemizin doğasını çok kısa bir süre içerisinde geri dönüsü olmayacak şe-kilde yok edecektir. Bu yüzden CHP’nin bu yasa tasarısını gündemden düşürmemesini arzu ediyoruz. Bu çerçevede mücadele eden tabiat kanununu izleme girişiminin istekle-rini dinlemeli ve bu istekleri kendi parti po-litikalarıyla birleştirerek sivil toplum müca-delesini sahiplenmelidir.

Ulusal mevzuata dair başka bir çözüm öne-rimiz de 648 sayılı kanun hükmünde ka-rarnameyle ilgili. 2011 yılında yayınlanan 648 sayılı kanun hükmünde kararnameyle 2863 sayılı kanuna doğal sit tanımı eklen-

ÖZGÜL ERDEMLİ MUTLU

Page 80: Doğa İçin Buluşuyoruz

78

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

miştir. Bununla beraber Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkisinde olan 2661 adet do-ğal sit alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yetkisine devredilmiş ve bu sit alanlarının yeniden değerlendirilerek hangi yeni sta-tüye kavuşturulacağı veya koruma dışına bırakılacağıyla ilgili süreç başlamıştır. Doğal sit tanımı ve yaşanan bu süreç jeolojik devir-lere ait olmayan oluşumların sit alanı olarak sayılmaması riskini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin bir jeolojik devirlere ait olmayan ulaşımlarla ilgili neyi demek istiyoruz? Ör-neğin 8 bin yıllık İstanbul Boğazı Sit alanı olmaktan çıkarılmakta ve bu gibi durumlar doğal alanlarımızın korunması için büyük bir risk yaratmaktadır. Yeri gelmişken bu arada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir arada olmasının da sakıncaları hakkında sa-dece biz değil, eminim ki pek çok doğa ku-rumu da. CHP’nin bu konuyla ilgili olarak da çalışma yapmasını arzu ediyoruz. Yani hem çevre, hem şehirciliğin aynı bakanlık altında olması bu 648 sayılı kanun hükmünde ka-rarname örneğinde gördüğümüz gibi daha benzer ve daha olumsuz şeyler de ortaya çı-karabilecek.

Ulusal mevzuata dair başka bir çözüm öne-rimiz de “su yasasıyla” ilgili. Sunumdan sonra Tema Vakfı’nın su kanunuyla ilgili önerilerini de paylaşacağım sizlerle kitapçık olarak. Tema Vakfı olarak aslında 1,5 sene-lik bir çalışma sonucunda “Su Kanun Tasa-rısı Taslağı” oluşturduk ve bunu CHP dâhil bütün partilerimizle paylaştık. Şu anda da

bizim tasarımızdan ayrı olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın hazırladığı bir su kanu-nu tasarısı gündemde. Bununla ilgili olarak CHP’nin ilgili heyetlerinin, ilgili çalışanların Tema’nın su kanun tasarısını incelemesini arzu ediyoruz. Biz temelde suyu bir kaynak olarak değil, bir doğal varlık olarak nitelen-diriyoruz ama bunu CHP’nin de bu söylemi sahiplenmesini ve bu söylemi bu şekilde kullanmasını arzuluyoruz. Yeterli miktarda ve kalitede suya erişim hem insanlar, hem de eko sistemler için temel bir hak olarak kabul edilmelidir. Su yönetiminde koruma ve iyileştirmenin öncelikli hedefler olması, kullanımın ikincil gözükmesi önemli. Bunun da altını çizmek istiyoruz. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın tasarısında yer alan suyun ko-runması ve iyileştirilmesi kavramları önem-li. Ancak yetersiz. Koruma ve iyileştirmenin somut olarak nasıl yapılacağı belirtilmeli-dir. CHP’nin bunun da takipçisi olmasını ve gündeme getirmesini arzuluyoruz. Özellikle tarımsal sulamada korumacılık ve yönetim konularına ayrı birer baslık altında yer veril-mesi gerekiyor.

Yine su yasasıyla ilgili önerilerimize devam etmek gerekirse, bütünleşik havza yöneti-minden bahsedebiliriz. Bu önemli bir konu. Bütünleşik havza yönetimi, su yasasının te-melinde yer almalıdır. Örneğin HES’ler üze-rinden gidecek olursak; o dereye özel, o derenin içerisinde bulunduğu bütün havza bazında bütünsel entegre bir şekilde ince-lenmesi gerekiyor. Su varlık ve potansiyel-

Page 81: Doğa İçin Buluşuyoruz

79

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

lerinin havza bazında belirlenmesi ve yine havza bazında geliştirme, koruma, tahsis, kullanım, izleme ve denetim izleri takip edilmelidir. Su yönetiminde doğrudan katı-lım ve su varlıklarının yöneti ilkesi esas alın-malıdır. İklim değişikliği olgusuyla beraber su, bugünün ve geleceğin Türkiye’sinin en önemli konularından biridir. CHP de bu ko-nuya, bu yaşamı temel alan eksende yaklaş-malı.

Ulusal mevzuata dair çözüm önerilerimiz-den sonra anayasamıza dair çözüm öneri-lerimizden kısaca bahsetmek istiyorum. Eko siyaseti merkeze alan bir anayasa arzulu-yoruz. Bu anlamda da 2011 seçimlerinden önce hazırladığımız “Eko Siyaset Bildirge-si” çerçevesinde, doğayı ve yaşamı merkeze alan politikaları CHP programında görmek istiyoruz. Yeni anayasa sürecinde “ekosis-temlerin yaşam hakkı” ve “eko sistemlerin korunmasını isteme hakkı” mutlaka olma-lıdır. Bu hak, çevre hakkından daha geniş, daha kapsayıcı ve daha güçlü olmalıdır. Ekosistem odaklı bakmaya başlamamız ge-rekiyor. Bunun için de CHP’nin öncelikle ko-nuyu bu şekilde kendi gündemine almasını ve kullanmasını arzu ediyoruz. Temel hak ve özgürlüklerde 1982 anayasasının mutla-ka üzerine çıkılmalı. Karar alma süreçlerine doğrudan katılım, sözde kalmayan katılımcı demokrasiyi temel alan bir hak olmalıdır. Yine Hüsrev Bey önceki sunumda bahsetti, tabiatı koruma biyolojik çeşitlilik kanunu ile ilgili olarak neden rahatsız olduğumuzu,

nasıl katılımcılıktan uzak olduğunu. Bunun genel olarak bütün temel hak ve özgürlük-lere uyarlanmasını istiyoruz. Mevcut ana-yasada 166. madde de yer alan planlamaya katılım ve 169. Madde de yer alan ormanla-rın koruma ve geliştirilmesini isteme hakkı da temel haklar içine katılmalıdır.

Mevcut politikalara dair çözüm önerileri-mizle devam etmek gerekirse, bir soruyla başladık sunumumuza. Yasam mı, kalkın-ma mı? Kalkınmanın temel özelliği, doğayı maalesef bir kaynak deposu olarak görme-sidir. Bu nedenle yaşam ikinci plana atılıyor. Sürdürülebilir kalkınma da bu anlamda son derece sorunlu bir gösterge. CHP, klasik kal-kınmadı paradigma ve söylemlerin iflasını açıklamalı. Bu anlamda malumun ilanını yapmalıdır. Örneğin 2B konusunda CHP bü-yük bir hayal kırıklığı yarattı. Bunu da bu-rada tekrar paylaşmak istiyoruz. Meselenin özünün kavranması anlamında gerçekten uzak kaldı CHP. CHP’nin insan merkezci ve kalkınmadı bir paradigmadan, eko merkez-ci ve yaşamının sürdürülebilirliğini ilke alan bir paradigmaya geçmesi bir gereklilik. Bu anlamda yaşam mı, kalkınma mı? Tabi ki yaşam. Ama bununla ilgili somut adımlar bekliyoruz.

Toprak politikaları. Biliyorsunuz Tema Vakfı’nın öncelikli çalışma alanı toprak. Erozyonla mücadele. Bu anlamda teraslama çalışmalarına öncelik verilmesini önemsiyo-ruz. Teraslama aslında sadece toprak açı-

Page 82: Doğa İçin Buluşuyoruz

80

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

sından değil, su açısından da önemli. Hep suyun önemini vurguluyoruz. Suyu tutma anlamında dahi teraslama çalışmalarının önemi var. Türkiye’nin büyük ovalarının sit ilan edilmesi için gerekli çalışmalara baş-lanması gerekiyor. Bu anlamda da adım bekliyoruz. Ülke genelinde fiziki planlara temel olacak şekilde arazi kullanım planla-maları yapılmalıdır. Toprak politikalarıyla devam edersek, toprak neden önemli? Pek çok açıdan önemli. Mera, meralarımız hem erozyon önleyici, hem iklim değişikliğinde bir karbon yutağı, hem de yeraltı sularının beslenmesi ve yüzey sularında da su rejimi açısından düzenleyici bir niteliğe sahip. Ay-rıca biyolojik çeşitliliğin oluşumu açısından da kritik bir önem teşkil ediyor. Bu nedenle meraların amaç dışı kullanımının engellen-mesi, meralarımızın korunması için her tür-lü tedbirin alınması gerekiyor. Müşterekler sistemine de dâhil olan meraların ıslah edil-mesi, karbon yutak potansiyellerinin geliş-tirilmesi, biyolojik çeşitliliklerin korunması, su tutma potansiyellerinin geliştirilmesi, verimliliklerinin yükseltilmesi ve bu sayede ülke ekonomilere katkıda bulunmalarını sağlamak için mutlaka yerel paydaşları da temel alan bütüncül bir ortak yönetim pla-nı hazırlanmalıdır. Meralarımızdan çevre düzeni planlarına geçmek istiyorum. Son dönemde hazırlanan 1/100 bin ölçekli çevre düzeni planlarında benimsenen “tarımsal organize bölgeler” tob diye kullanılıyor. Ta-rımsal alt bölgeler “tab” ve organize hay-vancılık bölgeleri tarım sektörü açısından

endişe verici. Bu tip uygulamalar nedeniyle hayvanlar doğal yem deposu olan meralar-dan koparılmakta, büyük işletmelere yöne-lik entansif hayvancılık teşvik edilmektedir. İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin yanında entansif hayvancılık, küçük işletme-nin sürekliliğini de olumsuz yönde etkile-mekte ve yerel halkın işsiz kalmasına neden olarak kırdan kente göçü artırmaktadır. Kır-sal Kalkınma Politikaları da bu anlamda çok önemli. Devamlı şehre, şehirleşmeye ikinci, üçüncü İstanbullara öncelik vermek yerine biz gerçekten kırsalda kalkınmanın altının çizilmesi gerektiğine inanıyoruz. Entansif hayvancılığı destekleyen bu uygulamalara karşı çıkılmalı ve geleneksel hayvancılık des-teklenmelidir.

Buradan yola çıkarak iklimle ilgili konulara kısaca değinmek istiyorum. Türkiye’nin ik-lim karnesi maalesef hiç başarılı değil. Sizin-le bir haberi paylaşmak istiyorum. Muhte-melen önümüzdeki günlerde zaten Doha’da gerçekleşecek olan “BM İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda” da gündeme gelecektir. Türkiye sera gazı sa-lınımlarını 1990’a göre 2010 yılında %115 artırdı. Bu haliyle sera gazı salınımlarını 1990’a göre en fazla artıran ülke oldu. Dün-yada en fazla ayrıca kömür yatırımı yapan 4. ülkeyiz. Dolayısıyla Türkiye sera gazı salınım azaltım hedefini somut bir şekilde ve acilen belirlemelidir ve bu hedefi enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji hedefleriyle destekle-yerek bu alanlardaki yatırımları arttırmalı-

Page 83: Doğa İçin Buluşuyoruz

81

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

dır. CHP’nin iklim raporunda yer verdiği ko-nularda samimi olduğunu görmek istiyoruz. Onun için de bu hedefleri gündeme sık sık getirmesini ve bunun takipçisi olmasını arzu ediyoruz.

Türkiye’nin iklim karnesine devam edelim. 2010 yılında iklim değişikliği bağlantılı do-ğal felaketlerden 2,5 milyon kişi etkilen-di ülkemizde. Ve 35 bin kişi bu felaketler sonucunda hayatını kaybetti. Türkiye’nin tüm su ve kömür kaynaklarını 2023’e ka-dar kullanma politikası ve bin günde bin gölet gibi projeler, iklim değişikliğiyle uyu-mu imkânsız hale getirmektedir. CHP iklim raporunda yer verdiği uyum politikaların-da samimi olduğunu göstererek, uyumu imkânsızlaştıran projelerle ilgili hukuki mücadelede önderlik edebilir. Bunun üstün kamu yararı ve hatta yeni üstün eko sistem yararı ilkelerini öne çıkartarak sürdürebilir.

Nükleer enerji politikasıyla da ilgili bir iki şey söyleyip arazi kamu politikasına geçece-ğim. CHP iklim raporunda nükleer enerjinin iklim değişikliğine çözüm olmadığını belirt-mişti. Ancak Akkuyu’da yapılacak santralin çekinceleri sürerken Sinop nükleer santrali için bu yılın sonuna kadar karar verilme-si bekleniyor. Bir yandan da İğneada’ya nükleer santral yapılmasıyla ilgili iddialar devam ediyor. Dolayısıyla ana muhalefet partisinden nükleer santraller ve nükleer enerjiyle ilgili olarak daha güçlü bir ses bek-liyoruz. Yani bir yandan böyle yeni haber-

ler, olumsuz haberler gelirken bu alanda da öncülük etmesini bekliyoruz. İğneada için verilen meclis araştırması genişletilmeli ve şu an Akkuyu için sürekli gerçekleşen ihale iptalleri gibi konular da araştırılmalıdır. Tür-kiye halkının %64’ü nükleer enerji istemi-yor. %86’sı nükleer santrale yakın bir yerde yaşamak istemiyor. Durum bu şekildeyken ana muhalefet partisinin daha fazla ses çı-karmasını bekliyoruz.

Arazi kullanım politikalarında da havza esaslı doğal varlık yönetimi ve su havzala-rının makro ve mikro düzeyde korunmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. İçinde yaşa-dığımız kentimizle ilgili bir örnek vermek gerekirse, en az tahrip edilmiş havza olan Bima havzasından en fazla tahrip edilmiş olan Küçükçekmece havzasına kadar tüm havzaların korunması, sorunlarına yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi ve sürdürüle-bilir bir şekilde kullanılmasına yönelik par-ti programının oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Ağaçlandırılan alanlar ile doğal ormanların birbirinden çok farklı olduğu, ormanın sadece ağaç topluluğu olmadığı, tüm flora ve faunasıyla birlikte büyük bir karasal ekosistem olduğu gerçekleri sıklıkla gündeme getirilmeli ve mevcut ormanları-mızın etkin bir şekilde korunmasına yönelik politikalar geliştirilmelidir.

Arazi kullanım politikalarına devam eder-sek, gene İstanbul üzerinden örnek vere-ceğim. Her ne kadar ülke genelinde otoyol

Page 84: Doğa İçin Buluşuyoruz

82

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

çalışmaları, havalimanı gibi çalışmalar olsa da Gebze - İzmir otoyolu, 3. Köprü, 3. Ha-valimanı gibi büyük projeler İstanbul’u da etkiliyor. İşte bunlar hayata geçirilirken üst ölçekli planlar işlevsiz bırakılmakta, doğal değerlerin kaybı pahasına bu tip projeler uygulanmaya başlanmaktadır. Çevresel et-kileri geniş yatırımlar ve projelerin uygu-lanmasında üst ölçekli fiziki planlama esas alınmalı ve stratejik ÇED sürecinin hayata geçirilmesi için girişimlerde bulunulmalıdır. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarının mevcut Durumu göz önünde bulundurulduğunda, “turizm yatırımları” adı altında doğal var-lıkların tahrip edilmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Çimento fabrikaları gibi çevresel tahribatı yüksek sanayi yatırımları-nın ve vahşi madenciliğin yasamı yok etme-sine şiddetle karsı çıkılmalıdır.

Son olarak birçok not, bir iki de hatırlat-ma yapıp sözlerime son vermek istiyorum. Biliyorsunuz şu aşamada bir torba yasa gündemde. Yani gazetelerden öğrendi-ğimiz kadarıyla tabi ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı ve bütçe görüşme-lerinden sonra meclise getirilmesi beklenen bu 68 maddelik torba yasa hakikaten çok

endişe verici. Kıyı alanlar, nükleer enerji gibi ulaşım ve enerji yatırımlarına açılabi-lecek. Mera alanları kentsel dönüşüme açı-lacak. Meraların neden önemli olduğunu kısaca anlatmaya çalışmıştım. Yani bunun önü açılacak. Buna şimdiden karşı çıkmak için bununla ilgili ortak tavır oluşturulma-lı ve meclise daha gelmeden onunla ilgili adımlar atılmalı diye düşünüyor, sizlerden öncülük ve liderlik bekliyoruz.

Başka bir örnek olarak, CHP’nin daha katı-lımcı, daha yerelde de aktif olmasıyla ilgi-li olarak her mahalle ve yerleşim biriminin çevre sorunları oranın yerel yasayanlarıyla birlikte belirlenebilir. CHP, yerel halkın ör-gütlenmelerine ve konuyu yasal boyuta taşı-maları konusunda da yine öncülük edebilir, destek verebilir. Dolayısıyla makro ölçekle mikro ölçeği bir arada götürmek önemli. Bu da sadece bir öneri. “Karar halkın” gibi bir slogan kullanarak çevre sorunlarını ye-rel halka sorarak yine onların katılımcılığını sağlayarak çözüme öncülük edilebilir.

Sözlerime burada son vermek istiyoruz. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Özgül ERDEMLİ MUTLU

TEMA Vakfı

Page 85: Doğa İçin Buluşuyoruz

83

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 86: Doğa İçin Buluşuyoruz

84

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 87: Doğa İçin Buluşuyoruz

85

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Merhabalar, müsaade ederseniz ben önce-likle biraz Buğday Derneği’nden bahsetmek istiyorum. Çünkü çok içten, çok önemli ve en temel konulardan biri olan gıda konusu üzerine çalışıyoruz. Şehirde yaşayan kesim gıda konusundan o kadar koptu ki gıda-nın, tohumun sadece çiftçilerle ve kırsalda yaşayan insanlarla alakalı bir olguymuş gibi düşünüyoruz. O yüzden yasa değişikliği ve mevzuatla ilgili önerilerimizden önce yap-mış olduğumuz çalışmalardan bahsettiğim takdirde önerilerimizin daha iyi anlaşılabi-leceğine inanıyorum. Bizler temelde, şehir-de yaşayan insanla kırsalda yaşayan insan arasında kopan bağı, orada yıkılan köprüyü bir şekilde onarmaya çalışıyoruz ve bunun için modern projeler gerçekleştirmeye çalı-şıyoruz. Yani öyle bir proje ki biz bunu me-sela Kaz Dağı’nın önündeki kırsal merkezi-mizde de uygulayabiliriz ama Kars’ta başka bir yerde de uygulayabiliriz. Dolayısıyla bu bilgiyi de yaygınlaştırmak içinde çalışmalar yapıyoruz. Mesela bu projeler nasıl proje-

ler? Örneğin ekolojik çiftlik ağımız. Bütün Türkiye’de 78 çiftlikten oluşan bir ekolojik çiftlik ağımız var. Siz eğer bu çiftliklerden herhangi birine gidip orada katılımcı olarak çiftçiyle beraber herhangi bir şey yapabili-yor ve ekolojik üretim ağına dâhil olabili-yorsunuz. Eğer süt sağılıyorsa süt sağıyor, domates yetiştiriliyorsa domates yetiştiriyor, salça yapılıyorsa salça yapıyorsunuz. Böyle bir çiftlik ağı. 78 çiftlik. Sadece Türkiye’den değil, yurtdışından insanların da gelip gö-nüllü olarak çalışabilecekleri bir çiftlik. Siz gidiyorsunuz, çevreyle ilgili üretime dâhil olduğunuz bir haftadan sonra ne yediğiniz yiyecek, ne de kaldığınız yer için herhangi bir ücret ödemeden sadece çiftçinin elini sı-karak oradan ayrılıyorsunuz.

Ben 5 senedir buğday derneğinde çalışıyo-rum. Buğday derneğinde de iletişimcisiyim. Her zaman projelerini anlattım. Ama inanın ben Buğday Derneği’nin ne yaptığını pro-jelerde bir çiftlikte gidip elimle o böcekleri

GİZEM ALTIN NENS

Page 88: Doğa İçin Buluşuyoruz

86

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

topladıktan sonra, elime çapa alıp oradaki otları yolduktan sonra anladım. Ondan son-ra zaten gıdanın aslında bizim zannettiği-miz ve hep sorguladığımız gibi pahalı değil, aslında olması gerekenden ucuz bir şey ol-duğunu da öğreniyorsunuz aslında. Dolayı-sıyla bu gibi projelerde mesela bir çevreyle ilgili evin sıvasını ayaklarınızla ezerek yap-tığınızda resmin bütününü çok daha iyi an-lıyorsunuz. O ekolojik ev, yaşayan bir varlık aynı zamanda. Hem size yaşam katıyor, hem siz ona yaşam katıyorsunuz. Bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Buğday Derneği’ni daha çok ekolojik pazar-larla tanırsınız. İstanbul’da 4 tane, Konya’da 1 tane olmak üzere şu anda 5 tane ekolo-jik pazarımız var. Başka ekolojik pazarların başka ilçelerde, başka şehirlerde açılması içinde kendilerine çeşitli bilgiler veriyoruz. Bilgi akısında bulunuyoruz. %100 ekolo-jik pazarlar, adı üstünde sadece ekolojik, yani organik gıdaların satıldığı yerlerdir. Sadece gıda değil, tekstil ürünleri, kozme-tik vs. gibi ekolojik yasamla ilgili her şeyi satın alabileceğiniz bir yer. Ama sadece bir pazarda değil, sadece paranın geçtiği bir yerde değil. Orada da biraz önce anlattı-ğım Ekolojik Çiftlik Ağı Projesindeki gibi bu üreticilerle konuşabildiğiniz, elini sıkıp teşekkür ederim, benim için bu maydanozu toplamışsınız, siz yetişmişsiniz ve bu sabah toplayıp getirmişsiniz diyebileceğiniz ender mekânlardan bir tanesi. Bir markette bunu yapamazsınız. Bu durum aslında çok ufak

bir ayrıntı gibi görünse de aslında masaya koyduğumuz gıdayı yetiştiren insanın elini sıkabilmek kadar insanı mutlu eden bir şey yok. Bunu da yapabilmenizi gerçekten çok umuyorum. Hepinizi ekolojik pazarlara da-vet ediyorum.

Diğer projelerimizden çok fazla bahsetme-yeceğim. Biraz önce söylediğim gibi model projelerimizden bahsediyoruz. Son zaman-larda belki tohum takas ağımızı kurdu-ğumuzu duymuşsunuzdur. Çünkü gerçek tohumlarımız, yerel tohumlarımız, evladi-yelik tohumlarımız, yani bir domates eker-siniz, o domatesi hasat edersiniz tohumla-rını saklarsınız ertesi sene tekrar ekersiniz. Anadolu’da yüzyıllar boyunca yapılan tarım sekli, bizim geleneksel tarımımız bu şekilde-dir. Ama şu anda bu şekilde yapılan tarım inanılmaz derecede düşmüş durumda. Yani %20 - %25 gibi rakamlar telaffuz ediliyor. İnanın bundan çok daha az. Şu anda piya-sada gerçek tohum bulmanız o kadar zor ki, zümrüt değerinde bir şeydir aslında gerçek tohum. Tohum takas ağı projesi de, bunu bir şekilde değiştirmeye çalışan bir proje. Biz tohum takas ağında toplanan paralar-la 27 çiftlikte 42 türden 155 çeşit tohumun ekimini yaptık. Bu tohumları ziraat mühen-dislerimiz köy köy dolaşarak Anadolu’da buldular, topladılar, bu ekolojik çiftliklere dağıttılar, hasadını yaptılar ve bunları çeşitli festivallerle dağıtacağız.

Çok basit bir örnek vermek istiyorum. Çün-

Page 89: Doğa İçin Buluşuyoruz

87

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

kü sivil toplum kuruluşlarının nasıl yasadık-larını da anlamamız gerektiğine inanıyoruz. Özellikle Sayın politikacılar olarak sizlerin bilmesi gerektiği inancındayım. Biz bu ka-dar önemli bir projenin devamını şu şekilde sağlıyoruz. Adım adım koşucuları biz, siz, onlar. Biz çeşitli koşularda, maratonlarda koşuyoruz. Etrafımıza diyoruz ki, ben to-hum için koşuyorum lütfen beni destekle-yin. Siz 5 lira veriyorsunuz, başkası 10 lira veriyor, annem 20 lira veriyor. Buradan top-lanan paralarla biz bu projeleri gerçekleştir-meye çalışıyoruz. Çünkü inanın Türkiye’de bir çevre derneğinin sürdürülebilirliğini sağlaması ve bu tip projeler yapabilmesi için tek bir kaynaktan gelen bir defalık fonlar yeterli olmuyor. Dolayısıyla kökten gelen bütün herkesi kucaklayan projeler olması gerekiyor. İletişim çalışmaları bizim için çok önemli.

Peki, biz ne yapalım o zaman? Ortada böyle bir sorun var. Hepimizin bildiği gibi, biraz önce anlattığım gibi tohumlarımız yok olu-yor, küçük çiftçi, Tema’nın da biraz önce al-tını çizdiği gibi, son derece zor bir durumda. İntensif tarım politikaları ve mono kültür ça-lışmaları nedeniyle köyden şehre inanılmaz bir göç var. Şu anda bir köye gittiğimiz za-man göreceksiniz ki nüfus yaslı, kalanlar da istemedikleri bir sebepten dolayı köyde kal-mışlar, en küçük fırsat ortaya çıktığı zaman şehre gidecekler. Hatta oturup konuştuğu-nuz zaman şunu da anlıyorsunuz; orada bir çiftçi olmak, üretim yapmak, gıda yetiştir-

mek, oradaki insan için bir başarısızlık. Yani sadece başka bir şey yapamayan insanların çiftçi olduğuna dair bir görüş yaygınlaşmış durumda. Şu anda 20 milyonluk bir şehirde yasıyoruz. Düşünün ki sizin masaya koydu-ğunuz gıdaları yetiştiren insanlar şu anda bu hisler içerisindeler. Peki neden? Çünkü mevcut politikalar şu anda Türkiye’de mono kültür ve intensif tarım tekniklerini destek-liyor, küçük çiftçiye hiçbir şekilde yaşam alanı bırakmıyor. Bunun için neler yapıla-bilir kısmına çok kısa gireceğim. Biraz önce bahsettiğim yerel tohum ve yerli ırka destek kesinlikle start. Bizim yaptığımız projeler, bunun sadece ufak bir kısmı. 155 çeşit to-hum, inanılmaz büyük bir tohum potansiye-linin son derece ufak bir kısmı. Bu bizim bir sivil toplum kurulusu olarak yapabildiğimiz bir model proje. Bunun devlet eliyle destek-lenmesi ve teşvik edilmesi gerekiyor. Aynı şekilde biraz önce bahsettiğim gibi küçük çiftçilere destek çok önemli.

Arazisi 5 hektardan az olan küçük çiftçilere şu anda Türkiye’de hiçbir destek yok. Ama son derece büyük çiftliklere, mono kültür yapılan çiftliklere çok büyük teşvikle des-tek var. Bu da küçük çiftçinin giderek daha fazla ezilmesini ve SSK’sız çalışan bir ucuz iş gücü olarak şehre gelmesine sebep oluyor.

GDO’lu ürünlere yasak ve etkiletme. Şu anda GDO’lu ürünlerin Türkiye’de yetişti-rilmesi yasak. Ancak hayvan yemi olarak ithalatına izin var. Gönül ister ki aslında ta-

Page 90: Doğa İçin Buluşuyoruz

88

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

mamen yasaklansın ve ya eğer bu uygula-namıyorsa o zaman ben bir tüketici olarak yani bu hayvanların etini yiyen, sütünü içen insan olarak gıdamın üretildiği kaynağın hangi yemlerle beslendiğini bilme hakkına sahip olmalıyım. Tüketici olarak bu benim hakkımdır. Ama Türkiye’deki şu anda var olan yasa bunun etiketlenmesini engelliyor. Ben bu yasağın her şeyden önce bir tüke-tici olarak ve bir anne olarak değişmesini istiyorum. Kızımı bu sütlerden yapılan yo-ğurtlarla beslemek istemiyorum. Geleneksel ürünlerin korunması. Bu da biraz önce bah-settiğim küçük çiftçilerin aslında yaşatılması için gerekli olan şeylerden bir tanesi. Çünkü eskiden köyde yapılan tarhanaları siz bu-labilirdiniz, köyde yapılan salçaları bulabi-

lirdiniz. Bunları satın alabilirdiniz. Şu anda hijyenik olmadıkları için bunlar piyasadan kaldırılmış durumda. Çok büyük yaptırımla-rı ve cezaları var. Bu noktada tabii ki dene-timler olabilir ancak tüketicinin inisiyatifine bırakılmalıdır. Kendi geleneksel ürünlerine sahip çıkan pek çok ülkede de zaten bu şe-kilde yapılır.

Ben tüketiciyim ne yazık ki. Bir yandan da üretimde çalışıyorum ama şehirde yasadı-ğım için çok büyük bir oranda tüketiciyim. Ben, seçme şansının benim sahsımda ve hepimizin adına bize verilmesini istiyorum, talep ediyorum, rica ediyorum ve böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Gizem ALTIN NENS

Buğday Derneği

Page 91: Doğa İçin Buluşuyoruz

89

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 92: Doğa İçin Buluşuyoruz

90

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 93: Doğa İçin Buluşuyoruz

91

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Tüm katılımcıları bir doğasever olarak gör-düğüm için hepinizi saygıyla selamlaya-rak sözlerime başlamak istiyorum. Değerli katılımcılar, doğa koruma konusu 1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren gündeme hızla yerleşmiş, özellikle sanayileşmenin et-kisiyle gündemi oluşturmuş bir konudur. Bu konuda gerçekten çok ciddi anlamda ulusal ölçekte, uluslararası ölçekte ciddi değerlen-dirmeler yapılarak günümüze kadar gelin-miştir. Biliyorsunuz nüfus artısı en önemli parametrelerden biri. Endüstriyel atıklar, kimyasal gübre kullanılan tesisler ister is-temez doğal kaynaklar üzerinde çok ciddi bir baskı oluşturmaktadır ve çevre sorunları yaratmaktadır.

Bu nedenle bu çevre sorunlarıyla müca-dele etmek ve çevrenin üzerinde oluşan bu olumsuzlukları gidermek için ilk olarak 1911 yılında Belçika’da uluslararası bir sa-nat kongresinde doğayı korumakla ilgili olarak bitki ve hayvan türlerinin korunması

için bir uluslararası çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha sonra 1969 yılında Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin oluşturduğu bir uluslararası platformda doğanın korunması konusunun temel baslığını oluşturan statü-leri ve milli parkları özellikle tanımlamak dünyanın gündemini koruma felsefesini bu alanlar üzerinde taşımak için ciddi anlamda bir düzenek oluşturulmuştur. Peki, nedir milli park dediğimiz zaman hepimiz biliyo-ruz ki bir ülke açısından değil, uluslararası alanda önem arz eden, kendine özgü, özel-liği bozulmamış birden çok mikro sistemin bir arada olduğu bilimsel ve estetik değer-lere sahip doğal, kültürel kaynak değerleri-ni ifade eden rekreasyonal amaçları taşıyan bir alandır, bir tabiat parçasıdır. Bu nedenle bu alanları koruyabilmek, bu alanlar içeri-sindeki biyolojik çeşitliliği koruyabilmek te-mel hedeftir.

Diğer bir önemli boyutu da işin ciddiyetini gösterebilmek için en üst organ olarak ifa-

HÜSREV ÖZKARA

Page 94: Doğa İçin Buluşuyoruz

92

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

de edilen, örneğin ABD’de kongre kararıyla yasaklar ve kısıtlayıcı önemler alınmakta, işin mahiyetini göstermek açısından o saha-lar ilan edilmektedir. Diğer taraftan 1971 yılında İran’ın Ramsar ilinde sulak alanlarla ilgili düzenlenen bir uluslararası toplantıda durumun önemini ortaya koyacak şekilde yürütülmüş olan ve o anlamda alınmış olan kararlar vardır. Amaç biyoçeşitliliği koru-maktır.

Yine 1992 Haziran’ında Rio De Jenerio’da düzenlenen BM Çevre Kalkınma Konferan-sında 5 temel belge esas alınmıştır. Rio Dek-larasyonu 27 maddeden oluşmaktadır. Gün-dem 21, orman prensipleri, iklim değişikliği sözleşmeleri ve biyolojik çeşitlilik sözleşme-si. Yine dünyada 14 ana ekosistemden bah-sedilmektedir. Ana ekosistem. Bunları şöyle kısaca sıralamak istiyorum. Kutuplar, ok-yanustan kıyı boyları, bataklıklar, ılımlı or-manlar yani stepler. Ilımlı ormanlar, yağmur ormanları, dağlar, akarsular, göller, çöller, maki alanları, mercanlık alanlar. Bu kısaca dünyadan hızla bugüne kadar yasadığımız süreçle ilgili bilgi vermek istedim. Ülkemize geldiğimizde ise ilk defa doğa koruma ko-nusunda İstanbul Üniversitesi Orman Fakül-tesinde Prof.Dr. Selahattin İnan hocamızın tabiatı koruma konusunda “Biz ve Orman-cılığımız” adlı eserinde milli parklar konusu-na yer vermiştir. Yine 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı orman kanununun 25. Madde-sinde milli parklar ifadesi ilk defa girmiştir. O yıldan 1983 yılına kadar yürütülen çalış-

malar orman rejimini almak suretiyle doğa koruma alanlarını ilan etme yolunda mesa-fe kat etmiştir. 1983 yılında 2870 sayılı milli parklar kanununun çıkarılmasıyla birlikte milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları ve tabiat anıtları dediğimiz 4 tane temel statü ortaya konmuş ve günümüze kadar bu şekilde geçerliliğini korumuştur. Diğer taraftan yine 1983 yılında 2860 sayılı yasa çerçevesinde kültür ve tabiat varlıkları-nı koruma kanunu da çıkarılmış bu alanda arkeolojik ve tarihsel sitler ilan edilmiştir ve yine aynı süreç halen devam etmektedir. Yine 1989 yılında özel çevre koruma alanla-rı ilan edilmiş ve ülkemizde bu yöndeki ça-lışmalar yine aynen devam etmektedir.

Dolayısıyla bu kısaca bir değerlendirme yaptıktan sonra şunu söylemek istiyorum. Ülkemizdeki sahip olduğumuz biyolojik çeşitliliğin gerçekten Avrupa’yla mukayese edilecek bir düzeyde olmasına rağmen, yani bitki türleri açısından Avrupa’da bulunan yaklaşık 13 bin türün 10 bin 660’ı ülkemizde tespit edilmiş, kuş türlerinin 550 civarındaki kuş türünün 454’ü ülkemizde tespit edilmiş-ken, burada bir parantez açmak istiyorum Sayın Başkan’a (Sarıyer Belediye Başkanı Sn. Şükrü Genç) da teşekkür edeceğim. Göç yolları konusunda iki tane önemli göç yo-lumuz var. Birisi İstanbul’dan, diğeri de Ço-ruh havzasından geçerek Belen boğazından Afrika’ya yönelmektedir. Bu hava koridor-ları son derece önemli koridorlardır. Ve bu anlamda Sayın Başkan’ın ilgisine gerçekten

Page 95: Doğa İçin Buluşuyoruz

93

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

bir taraftan sasırdım bir belediye başkanı-mızın bu şekilde önem vermesine, bir ta-raftan da mutlu oldum. Kendisine teşekkür ediyorum. Doğal olarak bu çalışmaları yürü-türken sahip olduğumuz memeliler, sürün-genler ve yine balık türleri açısından da aynı şekilde son derece zengin bir ülkeyiz ve Av-rupa kıtası için biyolojik çeşitlilik anlamın-da gerçekten çok büyük önem arz ediyor. Hani AB’ye girmekten bahsediyoruz, işte Türkiye’nin de size katkı sağlayacağı değer-leri var diyoruz. Şuna inanın en fazla kat-kı sağlayacağı değer biyolojik çeşitlilik. Biz AB’ye girdiğimizde neredeyse Avrupa’ya yakın ve bunun üçte biri endimik olan biyo-lojik çeşitliliğimizle katkı sağlayacağız.

Diğer taraftan ülkemizin içinde bulundu-ğu ve bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalarla ülke yüzölçümünün yaklaşık %3,5’ini koruma altına almışız. Biraz önce bahsetmiş olduğum statüleri hayata geçir-mişiz. Ülkemiz homojen bir yapıya sahip bir ülke değil. Çok farklı eko sistemlerin olduğu bir ülke. Siz böyle bir ülkede koruma alan-larını en az %10’larla ifade edebilmelisiniz. Ben bunu bir bilimsel çalışmanın sonucu olarak da söylüyorum. Bu %20’lere yakın bir rakam. Çok çeşitli koşulları da dikkate alarak en az %10 olması gereken bu alan şuanda %3,5’tir. Ve son derece yetersizdir. Bunları vurgulamamın nedeni biraz sonra bahsedeceğim yasayla ne kadar bir samimi-yet ifade ediliyor sorusunun cevabını ver-mektir.

Dolayısıyla günümüze geliyorum. 2000’li yıllarda geçici projesi çerçevesinde yürütü-len tabiat ve biyolojik çeşitliliği koruma ka-nunun asıl altlığını oluşturan ve o günler-deki değerlendirmemiz bu dağınıklığı nasıl gideceğiz, yetki çatışmalarını nasıl giderece-ğiz, birden farklı statünün değişik bakanlık-larda olmasını nasıl gidereceğiz gibi soruları çözümleyebilmek üzerineydi. Bununla ilgili çok ciddi çalışmalar yaptık. Yani bu yasanın özellikle temel gerekçelerinden biri dağı-nıklığın giderilmesi. Ve bu anlamda da yü-rütülen çalışmaların gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bizde böyle bir yasanın çıkması için uğraş verdik. Ve bu söz konusu çalışmalar sivil toplum örgütlerinin de desteğini alarak, onlarında görüsünü alarak sürdürüldü. Tabi daha sonraki sü-reçte maalesef AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte bu yasayla ilgili çalışmalar bir süre durduruldu. Ta ki, 2010 yılının başlarında İkizdere Vadisinin sit alanı ilan edilmesiy-le birlikte acaba biz hesleri hayata geçire-meyecek miyiz kaygısı hükümette tekrar depreşince, “ya biz biran önce bu yasayı da bahane edip çıkaralım, neticede bu yasayla birlikte önümüzdeki engelleri de nasıl olsa yasanın adı da koruma kanunu diyoruz ama içeriğinde istediğimiz gibi kullanma esasla-rını getiririz, bizim de önümüzü açarız ve böyle bir yasayı da biran önce hayata geçire-lim” diye 2010 yılında hükümetin böyle bir çalışma başlattığı döneme girdik. O dönem-de ülkemizdeki 70’in üzerinde sivil toplum örgütü ile Tabiat Kanunu İzleme Grubu ola-

Page 96: Doğa İçin Buluşuyoruz

94

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

rak bir araya geldik. Ben o grubun sözcüsü olarak hala devam ediyorum bu çalışmaya. Yapmış olduğumuz çalışmada madem bir yasa çıkaracağız, madem elzem, bunu biran önce toparlayalım, hayata geçirelim düşün-cesiyle biz sonuna kadar masada kalmaya karar verdik. İnanır mısınız madde mad-de yazdık. Yani işin kolayına da kaçmadık. Çünkü genelde şöyle bir tavır gösterilir ya-salarla ilgili olarak. Efendim işte biz karsıyız, işte şu nedenle karsıyız, şu temel gerekçey-le karsıyız. Ama somut olarak gitmediğiniz zaman karşınızdaki insanı etkileyemezsiniz. Ben o gün için daha makul olduğunu dü-şündüğüm Haluk Özdalga’nın Çevre Komis-yon Başkanı olduğu süreçte ve orada belli ölçülerde anlaşma sağladık. Doğrudur, iyi yaptık anlamında söyleyemem sonuçlarını ama belli ölçülerde anlaşma sağladık. Ar-kadaşlar, o hazırlanan tasarı 2010 yılındaki tasarı aynen öyle kaldı. Sanki başka bir hü-kümet gelmiş gibi şu anda hazırlanan tasa-rıda, benim biraz önce özellikle vurgulamış olduğum aslında en az %10 olması gereken bu koruma alanlarının %3,5 olan halinde dahi ciddi olumsuz sonuçlar doğuracak bir yasal düzenleme ortaya kondu. Şu anda bu tasarı mecliste, yani meclisin gündeminde. Komisyonlardan geçti.

Şimdi o yasanın kritik maddelerini sizler-le paylaşmak istiyorum. Arkadaşlar, söz konusu bu yasayla birlikte maddeleri göz önüne aldığımız zaman size somut anlam-da şunu söylemek istiyorum. Bakın, bu bir

koruma kanunu kapsam maddesinin çok kısa bir kısmını okuyorum. “Bu koruma de-ğerleriyle ilgili, alanlarla ilgili her türlü izni kapsar” diyor. Bu bir koruma kanunu ve her türlü izinden bahsediyoruz. İkinci madde de, mutlak koruma bölgesi tanımı yapıyor. Bakın mutlak koruma bölgesi demek hiçbir insan müdahalesinin olmaması demek. Şu ifadeye bakın, “insan faaliyetlerine kısıtlı alanları” diyor. Kusura bakmayın ama siz bir kullanma ya da sınırlı kullanım zorunlu-luğundan bahsetmiyorsunuz. Mutlak koru-ma zorunluluğundan bahsediyorsunuz. Bu bir tanım maddesinde bu şekilde yer alıyor-sa büyük bir tehlikedir. Yine çok önemli bir nokta; bahsetmiş olduğum önceki süreçte hazırladığımız yani belli ölçülerde anlaşmış olduğumuz yasada katılımcılık yaklaşımı var. Çok önemli bir yaklaşım. Ulusal ölçekte bir birim oluşturuyordunuz, danışma birimi, mali ölçekte oluşturuyordunuz, bir de bilim kurulu oluşturuyordunuz. Buralarda bir si-vil toplum örgütü olarak böyle %50 falan temsil edilmiyordu. 3 üye 5 üyeyle temsil ediliyordu ama bir anlamı vardı. Neden? Bu çalışmaları yerinde değerlendirecek, izleye-cek ve bu konuda görüşlerini kamuoyuyla paylaşacak, yani bir otokontrol sistemiydi bu. Maalesef bu yasada bu 3 birim de kalk-mıştır. Çok önemli olduğu için söylüyorum. Şimdi söz konusu alanlarda iki baslığın, bakın gerekçesini de açıkladım. Benim de çalıştığım dönemde hakikaten aynı alanda turizm bakanlığının, kültür bakanlığının, çevre bakanlığının, hepsinin yetkileri var.

Page 97: Doğa İçin Buluşuyoruz

95

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bu doğru bir olay değil. Çok başlılığı oluş-turuyor. Güya gerekçede bundan bahsedil-di. Bakın, 5. maddede yapılaşma hadisesiyle ilgili bir düzenleme var. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndaki koruma statülerini alıyo-ruz, bu konuda o alanın sınırını belirleme, o alanla ilgili ilan yapabilme konusundaki yetkiyi Şehircilik Bakanlığı’na veriyoruz. Bu ne demek biliyor musunuz? Siz istediğiniz kadar biyolojik çeşitlilik açısından bu alan önemlidir deyin, ben bildiğimi okurum de-mek. Dolayısıyla biz gerçekten biyolojik çeşitlilik açısından önemli alanları mı ilan edeceğiz, yoksa bu söylediğimiz anlam-daki bir denetimle yapılaşmanın önünü mü açacağız? Diğer bir madde 6, yeniden değerlendirme. Şimdi arkadaşlar, bugüne kadar emek verdiğimiz %3,5 üzerinden uygulayarak söyledim. Bu %3,5’luk alanı siz koruyamıyorsunuz, üzerine yeni alanla-rı, en az %10 olması gereken alanları ilave edemiyorsunuz. Şimdi yeniden değerlendir-me diye bir madde kondu. Hatta ilan edi-len alanlara son verebilecek. Çok kritik bir madde bu da. Yani siz bu maddeyle birlikte burası artık milli park değildir diyebilecek-siniz. Çünkü bu yetkiyi veriyorsunuz yasay-la. Ekolojik etki değerlendirmesi ve üstün kamu yararı konusuna geçiyorum. Madde 8’de ekolojik etki değerlendirmesiyle ilgili bir alanda “ya burada çevreye zarar verir, insan sağlığına zarar verir” dediniz ve bir ekolojik etki değerlendirmesi yaptınız. Ama ben bu alanı üstün kamu yararı adı altında kullanacağım dendi. Bunu tırnak içerisinde

söylüyorum bu sübjektif bir tanımdır. Her yere çekebilirsiniz. İstediğiniz bir gerekçey-le o alanın özelliğini dikkate almadan çok rahatlıkla Bu alanı başka bir amaç için kulla-nabileceksiniz. Yani yapmış olduğunuz eko-lojik etki değerlendirmesinin hiçbir anlamı olmayacak. Yine iradeye böyle bir keyfiyet veriyor. 10. madde ’ye geçiyorum; yasadı-ğım bir süreç olduğu için söylüyorum. Bu korunan alanların yönetilmesi, bu alanlar-la ilgili işletme yetkisini İl Özel İdarelerine, Belediyelere vereceğini söylüyor. Hakikaten demokratik bir toplumda, bu tür anlayışla-rın yerleştiği bir toplumda böyle bir işbir-liğinin sivil toplum örgütleriyle yapılma-sının doğru olduğuna inanıyorum. Abant Gölü’nün tabiat parkı olduğunu duymuş-sunuzdur. Valiliğe verildi burası. İnanır mı-sınız içler acısı. Orayı bir belediye parkı gibi düşünerek etrafında 20 metrelik yol açtılar. Oradaki bütün kirlilik geldi gölün içerisine doldu. Aşağıdaki havzayı besleyen gölcük önü kapatıldı ki efendim yeni bir otel yeri yaratıyorlar. Şimdi bu mantık içerisindeki bir İl Özel İdaresine, bu mantık içerisindeki kurum ve kuruluşlara nasıl güveneceksiniz?

Geçiyorum izin irtifak haklarına. Madde 14. Irzın irtifak haklarıyla ilgili de yine bu %3,5’luk alan, yani Türkiye’nin her türlü alanı bitti sıra buraya geldi. Burayla ilgili öyle bir düzenleme yapıyor ki 29 yıllığına, hatta uzatarak da 49 yıla kadar bu izinleri verebilecekler. Bakın benim görev yaptığım dönemde 18 tabiat parkı vardı, şu son yılda

Page 98: Doğa İçin Buluşuyoruz

96

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

182’ye çıktı. Niye 182’ye çıktı? Bu 2, 3 hek-tarlık alanları, burada da örnekleri olduğu için biliyorum. Turizm bakanlığına verme-den buna biz muvazaalı bir çözüm diyoruz. Orada otel yapılmasına izin veriliyor. Ve şu anda çok kritik bir dönemdeyiz. Bunu ar-kadaşlarımız da biliyor. İstanbul’un kalbi olan, İstanbul’un oksijen deposu olan ve İstanbul’un her şeyi olan Belgrad ormanları Bakanlar Kurulu kararıyla muhafaza orma-nı ilan edilmişti. Ama maalesef şu anda bu alan muhafaza ormanı niteliğinden çıka-rılıyor. Tabiat parkı ilan ediliyor, aynı teh-like orayı da bekliyor. Ve İstanbul için çok

önemli düşünebiliyor musunuz? Yani böyle bir alanı kaybedeceğiz. Diğer detaylara gir-meden sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Arkadaşlar çok kötü bir yasa, katılımcı olma-yan, sürdürülebilirliği olmayan, biyolojik çe-şitliliğine sahip çıkmayan, sözde adı koruma olan ama özdeşi kullanma olan bir yasayla karsı karsıyayız. Hepinizi bu yasayla ilgili mücadeleye davet ediyorum ve çalışmala-rımızın inşallah başarılı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim.

Hüsrev ÖZKARA

Türkiye Ormancılar Derneği 2.Başkanı

Page 99: Doğa İçin Buluşuyoruz

97

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 100: Doğa İçin Buluşuyoruz

98

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 101: Doğa İçin Buluşuyoruz

99

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Öncelikle CHP’ye böyle güzel bir buluşma düzenlediği için teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Her gün şu tarz cümleler duyuyoruz: İklim değişikliği sadece bir teori, ilkim değişikliği batı ülkelerinin ülkemizin büyümesine karşı bir plan vs. Bunlar bir palavra. Ben daha ön-ceki bir toplantıda yüzüme karşı duyduğum için sizinle paylaşıyorum. İklim değişikliği-nin etkisi Türkiye’ye farklı olacak, bu nasıl ısınma geçen kış çok sert geçti gibi ifadeler-le karşılaşıyoruz. Ama şöyle bir gerçek var ki iklim değişikliği bir realite, bir gerçek ve bu realitenin gelişiminin nasıl ilerlediğini, nasıl sürdüğünü bizim aslında ne kadar zamanı-mız kaldığına bir göz atalım: Baktığımızda dünya son yüzyılda 0,6 derece gibi bir ısın-ma yaşadı. Bu oldukça önemli bir artış. 0,6 derecelik artış demek yazlarımızın 30 dere-ce değil 30,6 derece olarak geçeceği anlamı-na gelmiyor. İklim değişikliğini bir domino

etkisi olarak düşünebiliriz. İlk başta buzullar erimeye başladı, çünkü ilk dünyanın soğuk noktaları ısınıyor. Ancak bu sadece bir baş-langıç. Küresel ısınma dediğimiz şey iklim değişikliğinin ilk adımı. Arkasından başımı-za gelecek olanlar aşırı kuraklıklar, seller, bir okyanus ülkesi olmasak da dünyadaki kasırgaların eskiye oranla çok ama çok fazla artacağı ve biyolojik çeşitliliğin azalması... Peki, ne yapılabilir?

Şu anki durumumuz şu ki 0,6 derece ısındık ve 2 dereceye doğru ilerliyoruz. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporlarına baktığımızda amacımızın 2 derecede kalmak olduğunu görüyoruz. Ancak söyle bir durum var ki zamanımız çok az! En son geçen yıl Ulusla-rarası Enerji Ajansı’nın yayınladığı raporda 2017’ye kadar global olarak azalttım için (ölçüm için demiyorum çünkü Türkiye daha ölçüm aşamasında!) harekete geçilmezse 2 derece sınırı aşılıyor. Bununla birlikte as-

SELİN PEKER

Page 102: Doğa İçin Buluşuyoruz

100

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

lında bu zaman seviyesini biraz daha ileri atmak için yapılması gereken ilk şey enerji verimliliği. Eğer enerji verimliliği çalışmala-rını arttırırsak, ama bu global olarak yapıl-ması gereken bir hareket, o zaman bu sınırı 2020’ye öteleyebiliyoruz. Aynı zamanda bu hedef için 2050 yılına kadar kanıtlanmış fosil yakıtların sadece 1/3’ünün çıkarılması gerekiyor. Yani fosil yakıt kullanımımızı da azaltıyor olmamız gerekiyor.

Öncelikle biz Myclimate olarak neler yapı-yoruz ondan bahsetmek istiyorum. Mycli-mate Zürih merkezli bir vakıf ve sürdürüle-bilir kalınma için çalışıyoruz. Sürdürülebilir kalkınma noktasında mottomuz ‘Ölç, azalt, denkleştir. Bu ne anlama geliyor; etkimizi bilmeden iklim değişikliğine karşı herhangi bir adım atmamız beklenemez. Bu neden-le öncelikle etkimizi ölçmemiz gerekiyor. Yani karbon ayak izimizin ne olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Ardından azal-tım tedbirleri almamız gerekiyor. En son aşamada denkleştirme çalışmaları yani kar-bon nötr noktasına ulaşmamız gerekiyor. Myclimate’ın bir yönetim kurulu var bir de liderler komitemiz var. Liderler komitemiz dünyada sürdürülebilir kalkınma dediğimiz konularda önemli işler yapıyor. Biz iklim de-ğişikliğiyle şu şekilde mücadele ediyoruz: ilk önce eğitim. İklim eğitimleri verilmeli. Daha önce bildiğiniz gibi bilmediğimiz bir şeye karşı mücadele etmemiz beklenemez. Şuan-da bizim Türkiye’de yapmaya çalıştığımızda bu algıyı arttırmak, bilinci arttırmak. Daha

sonra bizim Karbon Eğitim Hizmetleri dedi-ğimiz karbon ayak izinin belirlenmesi çalış-malarımız ve en sonda karbon denkleştirme yani karbon nötr olmak dediğimiz sistem üzerinde çalışıyoruz. Karbon nötr olmak ne demek peki? Karbon nötr olmak, sizin karbon ayak izinizi karbonun emisyonunu azalttığını kanıtlamayan projelerle karbo-nun nötürlenmesi demek. Peki, Türkiye’de neler yapılıyor?

Birleşmiş Milletler BMIBCS’ye bizim üye ol-mamız 2004’te gerçekleşiyor. Aslında bu anlaşma 1994 yılında imzalandı. Biz önce unexpire ülkesinde yer aldık. Unexpire ül-kesinde yar almamız bizim için bir hataydı çünkü unexpire ülkelerine zorunluluk geti-rildi. Biz unexpire 2 ülkeleri gibi zorunluluk kapsamında olmamak için şuan BM’de bu anlaşmanın altında sadece Türkiye için ya-nında yıldızlı bir ifade var ve ‘Türkiye her-hangi bir emisyon azaltımı zorunluluğuna şuan tabi değiştir.’ yazıyor.

Daha sonra Kyoto Protokolü var. Kyoto Protokolü 1997 yılında imzalanan ve yine bizim emisyon azaltım zorunluluğu altına girmemek ve büyüdüğümüzü öne sürerek 2009 yılında imzaladık ama imzalamamıza rağmen herhangi bir zorunluluk altında de-ğiliz. Şu anki hükümet 2010 yılında Ulusal İklim Değişikli Stratejisi’ni ortaya koydu. Bu strateji altında İklim Değişikliği ile Mücade-le Planlaması dediği projeyi yayınladı. Bu projeye bakıldığında Türkiye’de bu proble-

Page 103: Doğa İçin Buluşuyoruz

101

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

mi yine Avrupa Birliği’ndeki gibi sektörle-re ayırarak çözüm önerileri sunuyor. Ener-ji sektörü, ulaşım sektörü, inşaat sektörü gibi. Bu şekilde farklı farklı departmanlara ayırmış durumda. Yalnız bu proje ile ilgili bizim gördüğümüz en büyük sorunlardan biri her zaman zaman planlamasını 2023’e göre yapması! Konuşmamın başında da be-lirttiğim gibi Dünya’nın 2023’ü bekleyecek lüksü yok. Biz her ne kadar gelişmekte olan bir ülke olsak da sürdürülebilir kalkınma ile devam etmek zorundayız. Aksi halde dün-ya üzerinde yaşamamız söz konusu olma-yacak. Bu bağlamda hükümet 2012 yılında sera gazı emisyon takibi ile ilgili bir yönet-melik yayınladı. Sera gazı emisyon takibi ile ilgili yönetmelik aslında Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’ne entegre olmamı-zın bir parçası olarak yayınlandı ve bununla da demek istedikleri Türkiye’de emisyonu en yoğun bir olan sektör bakanlığa rapor-layacak ve bunu da 2016’nın başına kadar yapmak zorunda. Biz 2016’larda daha ra-porlamaları yapalım diye konuşuyoruz ama dünyanın sınırı 2017’de. Avrupa Birli-ği kendine 20-20-20 diye hedefler koymuş durumda. Yani Türkiye aslında global akışa yetişmekte geri kalıyor. 2012 Kyoto sonrası bu belirsizliği olabildiğince ben yasaları çı-karmayayım şeklinde devam ettiriyor. 2023 hedeflerimizden biri de yenilenebilir ener-ji üretim payını %30’a çıkarmak. Aslında bunu burada söylememizin nedeni bizim gördüğümüz hükümetin İklim Değişikliği ile Mücadele Planı’nda yüzdeler koymaktan

kaçınıyor olması. Ancak yüzdeler yani reel hedefler koymazsak, enerji verimliliği art-tıracağız ama ne kadar arttıracağız, ya da sadece kamu kurumlarında mı arttıracağız gibi sorular havada kalıyor. Kamu kurumla-rı ufak bir bölümü kapsıyı asıl hedef bunu özel sektöre yayabilmek olmalıdır.

Biraz da Türkiye’nin gerçeklerinden bahset-mek istiyorum. Türkiye’de sadece karbon ayak izi problemi yok. Bir de ekolojik ayak izi problemi var. Ekolojik ayak izi dediğimiz aslında doğanın hepsini kapsayan bir üst kümesi oluyor. Türkiye’nin toplam ekolojik ayak izinin 2007 ile 2023 arasında %7 artış göstermesi bekleniyor. Türkiye’nin ekolojik ayak izi küresel biyolojik kapasiteye aştığı oran %50.Yani bizim 1 Türkiye’miz var an-cak biz 1,5 Türkiye kadar tüketiyoruz. Bu rakamlar WWF’in geçen yılki Türkiye rapo-rundan alındı. Baktığınızda şuan Akdeniz Havzası’nda kendine yetebilen hiç bir ülke de kalmamış durumda.

Bir diğer problem ise en yüksek gelir gru-bunun ekolojik ayak izinin en düşük gelir grubuna göre 3 katı daha fazla tüketiyor olması. Yani bizim gelir düzeyimizdeki eşit-sizlik tüketimimizdeki eşitsizliğe de yansı-yor. Yine karbon ayak izinin Türkiye’deki toplam ekolojik ayak izine katkısı da %46 olarak gözüküyor. Aynı şekilde karbon ayak izindeki en büyük payında elektrik tüketi-minden geliyor. Çünkü biz elektriğimizin çoğunu maalesef doğalgazdan üretiyoruz.

Page 104: Doğa İçin Buluşuyoruz

102

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Yani yine fosil yakıt kullanmış oluyoruz.

Maalesef böyle bir sarmalın içerisindeyiz. Peki, dünya nerede, biraz da buna bakalım.

Dünyada karbon ayak izi dediğimiz zaman bununla mücadelede en etken rol Avrupa Birliği’nde. Kyoto Protokolü imzalandık-tan sonra ABD’nin de, Avustralya’nın da, Kanada’nın da aslında hepsinin azaltım yü-kümlülüklerini üzerine alması gerekiyordu. Ama ya imzalamadı ya da ABD gibi imzala-yıp kendi federal hükümetinden onay ala-madı. Çünkü her hangi bir azaltım tedbiri altına girmek istemiyor. Bu nedenle bizim kendimize örnek almamız gereken rol mo-del Avrupa Birliği olmalıdır. Avrupa Birliği Çevre Ajansı‘nın (EA) bu konuda önemli ça-lışmaları var. 2009-2013 yılları arasında bir strateji oluşturmuş durumdalar. Bu strate-jide ‘biz sürdürülebilirlik dediğimizde çev-re, sosyoloji ve ekonomi olarak üçe ayırdı-ğımızda çevreyi diğer ikisi içine de entegre edeceğiz’ diyor. Bu demektir ki her politi-kayı, ekonomik politikalar da sosyal poli-tikalarda da çevreyi göz ardı ederek oluş-turacağım. Ayrıca tüm AB üye ülkelerinin çevre konusunda politikalarını paylaştığı tartıştığı bir yapı oluşturdular. Böylece ik-lim değişikliğiyle ilgili alınan ülke kararları diğer üye ülkelerle anında paylaşılıyor ve gelişimi sağlanıyor. Tabi AB’nin toplam sera gazı üretim oranı %22 gibi bir rakam ve bu çok yüksek bir değer. Diğer yandan da AB içerisindeki insanların bu seviyeyi düşürmek

için bilim ve eğitim seviyeleri çok yüksek. Şuan Avrupa’ya gittiğinizde göreceksiniz ki insanlar iklim değişikliğiyle mücadele için arabalarını zorda kalmadıkça kullanamayıp bisikletlerine biniyor, tren ve toplu taşımayı tercih ediyor. Böyle bilinçli bir yaşam biçimi var şuan.

Dünya tabi ki Avrupa’dan ibaret değil. Önümüzde Çin, Hindistan ve Amerika gibi örnekler de var. Çin’in karbon emisyonla-rı 2035’de Amerika’yı geçecek gibi gözü-küyor. Buda Kyoto’nun geçerliliğinin çok önemli olmayacağının göstergesi.

Peki, CHP Ne yapmalı?

Öncelikle en önemli problem eğitimsizlik. Eğitime önem verilmeli ve toplumda çevre algısı oluşturulmalı. Bu nedenle iklim de-ğişikliği konusu okullarda müfredata ko-nulmalı. Sonuçta hepimiz biliyoruz ki ağaç yaşken eğilir. Myclimate Türkiye olarak bir projemiz var. Her yıl 5 ile gitmek üzere il-kokul öğrencilerine, ev hanımlarına ve halk eğitim öğretmenlerine iklim değişikliğiyle ilgili bilgiler vereceğiz. Ancak bu devlet ka-nalıyla yapılmadığı sürece tüm ülkeye nüfuz etmesi imkânsız olacaktır.

İkincisi hedeflerin 2023 perspektifinden çı-karılıp dünyaya ayak uydurmamız gereki-yor. Evet, 2023 yılı Türkiye’nin 100.yılı ola-cak ancak şuan Türkiye karbon emisyonu Çin’den sonra en hızlı artan ülke. Bu ora-nı azaltmak içinde net ve açık hedeflerle

Page 105: Doğa İçin Buluşuyoruz

103

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

ilerlemeliyiz. Türkiye enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji çalışmaları için Dünya Bankası’ndan fonlar alınıyor. Ancak bunla-rın çok yeterli olduğunu da düşünmüyoruz. Bunun yerine önerimiz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bir fonlama kurulu ku-rulabilir. Bunun örnekleri için ABD’ye bakı-labilir. Bu kurul devletin aslında bir yerden sonra enerji verimliliği ihtiyacı olan kurum-lara hibe ve teşvikler verilebilir. Bunun için de bir puanlama sistemi oluşturulur ve baş-vuran kurumların ihtiyaçları oranında bu hibe ve teşvikler verilebilir.

Türkiye’de sera gazı emisyonu ölçüm zo-runluluğu altında şuan 10 tane sektör açık-landı. Bu 10 sektör en çok emisyona sahip sektörlerdir. Bunların içinde çimento, de-mir-çelik, cam, seramik gibi sektörler var. Ancak bunlarla sınırlı kalmak iklim değişik-

liği konusunda ülkemizi geride bırakan ne-denlerdendir. Bu nedenle 10 sektörle sınırlı kalınmamalı, 2017’ye kadar çok daha fazla sektörün kendini takip edip, ölçümlemesi adına devlete raporlama yapması sağlan-malıdır. En son olarak da ölçüm ve raporla-ma için yaptırımların olması gerekiyor. Evet, hükümet bir yönetmelik yayınladı ancak bu yönetmeliğin yaptırımı ne? Yönetmeli-ği ve tebliğleri yayınlıyorsunuz, kuralları ve kırmızı hatları çiziyorsunuz ancak uygula-mayanlara bir yaptırım uygulamadığınızda kurumlar bunları son safhaya kadar gerekli işlemleri yapmayacaklardır. Bu realiteyi göz önünde tutarsak yaptırım olmadan şirketler veya sektörlerden reel sonuçlar almak güç-leşecektir.

Myclimate olarak CHP başta olmak üzere tüm doğaseverlere teşekkür ediyoruz.

Selin PEKER

Myclimate

Page 106: Doğa İçin Buluşuyoruz

104

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 107: Doğa İçin Buluşuyoruz

105

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Bu iki ekonomi arasındaki en önemli fark negatif dışsallık. Negatif dışsallık da aslında burada konuşmakta olduğumuz kirlenme ve insan hayatına negatif etkiler anlamı-na geliyor. Materyal ekonomisinde kaynak edinimi, üretim, dağıtım, tüketim, atık yö-netimi ve bir çözüm önerisi olarak düşük karbon ekonomisi. Aslına bakılırsa burada temel tartışılan sorun kaynak edinimi. Te-mel nokta “ihtiyacımız olan kaynaklar”. Biz eğer bir buçuk Türkiye kadar tüketiyorsak, tabii ki daha fazla kaynağa ihtiyacımız var. Bu kaynakların nerede olduğu da çok önem-li. Bir kısmını biz kendimiz alıyoruz ama bir kısmını da dışarıdan, yani Güney Afrika gibi bölgelerden getiriyoruz. Bu, bizim satın aldığımız üretimin maliyetini gösteren bir şey. Düşünün ki Güney Afrika’dan bir kay-nak getiriyoruz. Onun dağıtımını yapıyo-ruz, üretime çeviriyoruz, tekrar dağıtıyoruz, satımını yapıyoruz. Bu 5 liraya mal oluyor. Bu normal şartlar altında mümkün değil. Yani biz aldığımız ürünün maliyetini öde-miyoruz. Bu noktada da negatif dışsallıklar

bizim ödemediğimiz maliyetler oluyor. Bu maliyetleri de ne yazık ki o bölgedeki halk ödüyor.

Etkisi test edilmemiş sentetik kimyasallar konusu var. Kullandığımız ürünlerin çoğun-da aslında hiç test edilmemiş sentetik kim-yasallar ve bize doğrudan etkisi olmasa bile daha sonra anne sütünde birikerek çocuk-larımıza geçen pek çok kimyasallar mevcut. Bu da besin zinciriyle bir sonraki nesle ak-tardığımız kirlilik oluyor. Fabrikaların ge-lişmekte olan ülkelere taşınması –ki bunun en büyük örneği Çin’dir- Avrupa’daki birçok firmanın maliyetlerini düşürmek istemesin-den kaynaklanıyor. Bütün bu süreç içerisin-de, Avrupa’da çıkan madeni Çin’de üretip, petrolü de Irak’tan aldığımız zaman bu inanılmaz bir maliyete sebep oluyor. Ancak bu süreçte de negatif dışsallıklar maliyetin içerisine girmiyor. Düşük karbon ekonomi-sinde ise bütün olay, negatif dışsallıkların maliyetin içerisine girmesi. Yenilenebilir enerjinin pahalı olmasının sebebi de bu. Ne-

SERDAR SERHATOĞLU

Page 108: Doğa İçin Buluşuyoruz

106

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

gatif dışsallıklar, yenilenebilir enerjide mali-yetin içerisine giriyor. Hayattaki her üretim süreci gibi yenilenebilir enerji de çevreyi kir-letiyor. Esasen bizden istenen tüketmemiz. ABD 2. Dünya Savaşı sırasında ekonominin gelişebilmesi için çok hızlı bir şekilde tüke-tim istedi.

Çöp dediğimiz şey de bizim satın aldığımız ürünler aslında. Çimento fabrikalarında bu atıkların bir kısmı yakılıyor. Gerçi ülkemizde belediyeler “düzenli atık sahaları” oluştur-maya başladılar. Bu düzenli atık sahalarında metan oluşturularak elektrik de üretilebili-yor. Bu çok önemli bir şey. Geri dönüşüm-de de ilk baştaki kaynak edinim baskısını azaltan bir unsur. Ne yazık ki bu sistemler ülkemizde henüz tam olarak oturmadı. Ül-kemizde birçok ürün, geri dönüşüme uygun da tasarlanmıyor. Ancak eski sistemi insan-lar yaptı ve biz de insan olduğumuza göre biz de yeni sistemi yaratabiliriz.

Düşük karbon ekonomisinde en önemli un-sur yerinde üretim, tüketim ve artı değer yaratmak. Biz eğer burada binanın tepesine güneş panelleri koyarsak, elektriğimizi bu-rada üretmiş oluruz ve Keban’dan bu elekt-riği taşımamış oluruz.

Türkiye’de herkesin bu kadar bahsetmesine rağmen yenilenebilir enerji kavramı hala

birçok bilinmezlik barındırıyor. Ayrıca bir-çok insan tarafından sevilirken yine birçok insan tarafından da sevilmeyen bir ener-ji türü. Güneş enerjisi de bu sınıfta. Güneş enerjisinin en büyük özelliği üretildiği yer-de tüketilebilmesi. Burada üretilen enerjiyi devlet satın aldığı takdirde para da kazan-mış oluyorsunuz. Burada söz konusu olan bireysel üretim. Almanya’da bu sistem mev-cut. Ancak ülkemizde devlet buna pek sıcak bakmıyor. Burada güneş Keban’ları oluştu-rulmak isteniyor. Tek bir alanda büyük tesis-ler kurulsun, bireyler bu işin içine girmesin, başımız çok ağrımasın anlayışı mevcut. Bu arada Almanya’nın Euro krizinden etkilen-memesinin sebebi de bahsetmiş olduğum yerinde üretim modeli.

Peki, gerçek maliyet ne? Gerçek soru bu. Eğer ürünlere gerçek maliyeti verirsek kir-liliği azaltmış oluruz. Peki, temiz enerji kay-nakları dost mu düşman mı? Bu da önemli bir soru. Paramız Avrupa’ya gidiyor şeklinde eleştiriler yapılıyor ancak aslına bakarsanız enerji kaynaklarımız olmadığından dolayı paramız her şekilde yurt dışına gidiyor. An-cak önemli olan şu ki her ne olursa olsun ye-nilenebilir enerji kaynakları yerinde kalıyor. Değişken maliyeti yok ve sürekli olarak bir dış ülkeden bir şey almanıza gerek yok.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Serdar SERHATOĞLU

IBC Solar

Page 109: Doğa İçin Buluşuyoruz

107

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 110: Doğa İçin Buluşuyoruz

108

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 111: Doğa İçin Buluşuyoruz

109

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Elliden fazla yerli ve yabancı bilim insanı ile bir harita hazırladık. Bu harita doğa koru-mada dünyaca kabul gören önemli doğa alanları yaklaşımı metodolojisi ile belirlen-miş bir haritadır. Bu haritada 305 adet kah-verengi alan vardır ve bunlar Türkiye’nin önemli doğa alanlarıdır ve aynı zamanda natura 2000 özelliği taşıyan bu alanlardır yüzölçümü olarak Türkiye coğrafyasının %26’sını kaplar ancak biyolojik çeşitliliğinin %90’ını barındırır.

Bir diğer haritamız ise HES ve barajlar hari-tasıdır, ayrıca son 5 yılda 45.000 maden ruh-satı verildi ve bu alanlarda haritada işaretli.

Bu haritaya bakınca CHP ne görmeli? Temel beklentimiz yaklaşık 2 milyon insanın yaşa-dığı topraklardan göç etmek zorunda kaldı-ğının görülmesi. Bu haritalara bakınca CHP, İstanbul’a yapılacak 3. köprüden ziyade 4. hatta 5. köprü ihtiyacı olacağını görmeli. Bu haritaya bakınca CHP, Anadolu toprak-larının insansızlaştığını görmeli. Bu haritaya bakınca CHP, tohumların sahipsiz kaldığı-nı görmeli. Anadolu coğrafyasının sahipsiz kaldığını görmeli. Çok basit bir örnek ver-

mek gerekirse; Hasankeyf’i yok edecek olan Ilısı Barajı 50.000 kişinin yerlerinden, topraklarından uzaklaşmasını sağlayacak ki bu insanlar sadece ekip biçerek hayatını sür-düren insanlar ve bu insanlar şehirlere göç etmek zorunda kalacak.

Sonuç olarak Doğa Derneği adına 3 temel beklentimiz var:

1) Yasal süreçlere dâhil olmak: Örneğin dünyada ilk kez Ekvador ‘Doğa Anayasası’nı hazırladı. O anayasaya danışmanlık yapan Kanada’daki avukatlar grubu bu konuda çok ileri bir noktadalar ve bu ekiple iletişi-me geçilebilir.

2) Çevre ve doğayı insandan bağımsız değil insanla beraber el almak gerekiyor. Sadece kurumsal olarak TBMM’de değil kendi ta-banı ve geniş kitlelere de yaymak gibi bir sorumluluk edinilmeli.

3) CHP’nin elinde bulunan belediyeler var. Bu belediyelerde mutlaka CHP’nin vizyonu-nu yansıtan, doğaya katkı sağlayan projele-ri olmalı ve uygulanmalı.

Yücel SÖNMEZ

Doğa Derneği

YÜCEL SÖNMEZ

Page 112: Doğa İçin Buluşuyoruz

110

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 113: Doğa İçin Buluşuyoruz

111

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Hepinize merhabalar. Öncelikle HAYTAP’ın ne olduğunu açıklamak istiyorum. HAYTAP, Hayvan Hakları Federasyonu anlamına ge-liyor.

Hayvan Hakları konusunda konuşmaya ön-celikle hukuki bakış açısıyla başlamak istiyo-rum. Günlük yaşamda müziğin sesini fazla açtığınız için mahkemeye çıkmazsınız. Kim-seye suç duyurusunda bulunamazsınız ve hâkim de bu konuda bir yargılama yapmaz. Çünkü bu tip durumlar hukuken suç değil, kabahat olarak kabul edilir. Yani para ce-zasını ödediğiniz sürece aynısını her gün tekrarlayabilirsiniz. İşte hayvanlara karşı gösterilen davranışlarda da aynı durum var. Örneğin bir birey hayvanlara cinsel istismar-da bulunuyor, şiddet uyguluyor. Bu durum-da yakalandığı takdirde suçlar kanununa göre değil, kabahatler kanununa göre işlem görüyor. Yani para cezası veriliyor ve dedi-ğim gibi devlete irat kaydediliyor. Aslında

tam bu noktada dikkat çekmek istediğimiz bir başka konu da var. Hayvanlara her türlü şiddeti uygulamaya meyilli bir kimsenin as-lında canlılara her türlü şiddeti uygulamaya meyilli olduğunu düşünebiliriz. Bu durum-da aslında toplumun içinde ben potansiyel suçlu olacağım diyen, ne yapacağını kestire-mediğiniz bir kimsenin sabıka kaydına bak-tığınızda herhangi bir suç göremiyorsunuz. Çünkü kendisinin hayvanlara uyguladığı her türlü şiddet tespit edilse bile suç değil kabahat olarak kabul edilip sabıka kaydına geçilmemiş. Yani bir işe alınırken CV’sine bakılacaktı ve durum fark edilecekti. Ancak bu kişi uygulayabileceği en küçük canlıya şiddet uyguladı. Belki bir hayvana tecavüz etti, bir hayvanı öldürdü ancak artık iş ye-rinizde berabersiniz çünkü bu yaşananların hiçbiri kişinin adli sicil kaydında yok.

Örneği biraz daha abartayım mı? Gittiniz lokantada yemek yediniz. Size servis yapan

AHMET ŞENPOLAT

Page 114: Doğa İçin Buluşuyoruz

112

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

garsonun iki gün önce benzer bir suçu, ka-bahati islemediğini nereden bileceksiniz? Ve siz o insanın elinden esasında servis alı-yorsunuz. Çünkü kabahatler kanununda olduğu için siz bu insanın sabıkasına hay-vana kötü muamele etmiştir diye işleteme-diniz. Para cezasıyla saldınız. Bunun zaten bir hastalık ve sapkınlık olduğunu düşüne-lim. Ertesi gün ya da ertesi ay ancak belli ki bu kişi bu isi bir daha yapacak. Amerika’da hapishanelerde yapılan istatistiklerde şöy-le bir şey gözlemlenmiştir; insanlara kötü muamele yapan suçlular bunun ilk dene-yimlerini hayvanlar üzerinde yapıyorlar. Bütün işkenceleri önce hayvanlar üzerinde deniyorlar. Sonra da sıra kadınlara, çocuk-lara vs. geliyor. Biz bugünlerde ne yapıyo-ruz? Kadına şiddeti tartışıyoruz. Neden arttı diyoruz. Liselere şiddet niye geldi diyoruz. Esasında domino taşının ilk başındaki kısmı görmek istemiyoruz. Kadına şiddet arttı. Durup dururken artmadı. Esasında biraz in-celense o insan ben eminim ondan 3 – 5 yıl önce kesinlikle bir sokak kedisine, köpeğine şiddette bulundu. Biz kadın kısmına geldiği zaman işi görmeye çalışıyoruz. Her zaman olduğu gibi domino taşının başını görmek istemiyoruz. Ve dediğim nedenden dolayı da bu insanlar mahkemede yargılanamıyor-lar. Ve hayvan işkence çekiyor. Hayvanın iş-kence çekmesiyle beraber genelde de bunu anlatamıyor, Ahmet, Mehmet yaptı diye. Devlet de bu durumdan para kazanıyor. İşin komik tarafı ne? Diyelim ki adamı suç üzerinde buldunuz. Bulma olasılığınız zaten

%10. Hayvan da anlatamıyor tabii bunu, bunu yaptı diye. Kameraları da buldunuz, İl Çevre Müdürlüğü’ne gittiniz. Zaten İl Çevre Müdürlüğü’nü ikna edemediniz. Git başım-dan dedi. Seninle mi uğraşacağım dedi. Bu arada bu kişilerin görevleri zaten bu işi yap-mak. Bu arada İstanbul’u da hatırlatayım il çevre müdürlüğünde çalışan insan sayısı 2 olduğu için yetki devri yapıldı belediyelere bununla ilgili. Ve siz bu kişiyi cezalandırma-ya çalıştığınız zaman da velev ki buldunuz, hani %10 olasılıkla buldunuz. Adama da söyle bir teklifte bulunuyorsunuz. İdari para cezası ya bu. Sana pesin fiyatına 4 taksit ya-parım diyor devlet. 400 lira para cezası kesti ya, sen istersen bunu 100, 100 4’er 4’er öde. Peşin fiyatına taksitle. Kişi hem hayvana her türlü şiddette bulundu, hem potansiyel suç-luyum diye bağırdı. Devlet bir de ona kolay-lık sağladı. Peşin fiyatına 4 taksit.

Bizim yapmış olduğumuz mücadele, yasa de-ğişikliği teklifindeki esas yapmış olduğumuz değişiklik, bu işin kabahatler kanunundan çıkıp ceza kanununa girmesi. Sağ olsun şu anda CHP’nin vermiş olduğu teklifte bizim istemiş olduğumuz cezalarda hayvanlara kötü muamele en az 3 yıldan başlıyor. Bu bi-zim Türkiye’ye özgün olarak istemiş olduğu-muz bir şey değil. Amerika’da, Almanya’da, Avrupa’da gelişmiş ülkelerde bunu devamlı yapıyorlar. Hayvan haklarından öte insan haklarını savunmak açısından da önemli. Mevcut durumda da hâkimlerimiz, savcıları-mız çok iyi bir hayvan sever olsalar dâhil bu

Page 115: Doğa İçin Buluşuyoruz

113

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

kişilerin maalesef gözleri değil fakat elleri bağlı durumda. Yani yasayla onlara bir yetki vermiyoruz. Bir de bazı teknik kelimelerde takılıyoruz. “Sokak hayvanları sorunu” ola-rak anlatılıyor bu. Sokak hayvanları sorunu kelimesi bence insan açısından bir bakış. Bi-zim burada vurgulamamız gereken “sokak hayvanlarının sorunu” seklinde yaklaşma-mız gerekliliği. Eğer hepimiz bu şekilde yak-laşırsak onların bir sorunu olduğunu kabul edebilmiş oluruz. Sokak hayvanları sorunu dendiği zaman onları bizzat bir sorun, bir problem, yok edilmesi, işte bir şekilde çözül-mesi gereken bir olgu olarak algılayabiliriz. Örneğin ben barınak kelimesini de kullan-mak istemiyorum. Barınak dediğiniz zaman hemen bizim Anadolu’daki ya da genel ola-rak belediye başkanlarının kafasındaki şu; fayansı döşe, üstünü kapat, minnacık yere tık. Adeta Silivri’deki gibi bir hücre yarat, hayvanlar orada dursunlar. Bu değil. Bunun adı bakım evi olması lazım. Niye bakımevi? Bakımevi dediğiniz zaman kelime olarak ne içeriyor biliyor musunuz? Bir ev bakılacak-ken, veteriner teşkilatı, veteriner ofisi, ilaç, mama, yardım yani bir darülaceze, yani ken-dini idame ettiremeyen hayvanların bulun-duğu yer. Barınak dediğiniz zaman sağım hayvanını bile oraya tıkıyorsunuz esasında.

Buradaki en önemli şeyimiz; popülasyon kontrolü. Tabi klasik olarak hepimizin bil-diği şey kısırlaştırma yapalım vs. Hayır, kı-sırlaştırma değil. Ben size söyleyeyim kısır-laştırma neden değil? Kısırlaştırma 4. sırada

geliyor. Çünkü dün örneğin, Kadıköy bele-diyesi çok güzel bir adım attı. Bugüne kadar bize yapılmaması gerekenleri anlattı. Bura-da adım adım yapılması gereken beş şey var. Bir; petşopları ve üretim çiftliklerini durdu-ramadığınız sürece istediğiniz kadar kısır-laştırma yapın sonunu alamazsınız bunun. Şu anda yurtdışından, Kapıkuleden, güm-rükten, Azerbaycan tarafından, Ermenistan tarafından torbalar içinde giriyor bunlar. Ve maalesef bizim belediye sınırlarımız içinde büyük alışveriş merkezlerinde, Mısır çarsısın-da bunlar satılıyorlar. Çünkü Moldova’da, Bulgaristan’da bu hayvanlar 50 dolar, 50 Euro, 30euro gibi küçük rakamlarla üreti-liyorlar. Tıpkı Çin malının Türkiye’ye ucuza girmesi gibi. Sonra burada çiftleştiriliyor, üretiliyor, sokak hayvanlarıyla çiftleşiyor. Siz istediğiniz kadar kısırlaştırma yapın başa çıkamazsanız. Yukarıdan su akıyor, biz hep beraber yeri temizliyoruz. Yeri temizlemek sahiplendirmek olabilir, bakım evine almak olabilir, zehirlemek olabilir. Ama bugüne kadar bununla başa çıkamadık. Pet shopla-rı durdurmamız gerekiyor ki, dün Kadıköy Belediyesi Türkiye’de bir ilk adım attı ve pet shoplarda hayvan satışını yasakladı. Ben bu-radan rica ediyorum. Bütün CHP’li belediye başkanlarından il sınırları içindeki pet shop-ların hayvan satışını durdurmalarını istiyo-ruz. Bu kadar barınaklarda, bakımevlerinde cins hayvan terk edilmişken sen daha hala kalkıp bin dolara, iki bin dolara AK merkez-den alışveriş yapıyorsan, Mısır çarsısından alışveriş yapıyorsan bu Türkiye’nin ayıbıdır

Page 116: Doğa İçin Buluşuyoruz

114

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

ve bu sorunu asla çözemeyiz. Kayıtsız hay-van satışı yapan internet siteleri var. Biraz bakanlıkla ilgili. Bunlar sadece dükkânlarda satılmıyor, internete girin yasak olan pitbul-larından bilmem hangi hayvana kadar hep-sini bulabiliyorsunuz.

Yurda kaçak girişlerin durdurulması çok önemli. Az önce bahsettim. Ki siz bugün İngiltere’ye, Almanya’ya sokamazsınız ken-di hayvanınızı bile. İnsan sağlığı açısından mikroçip ister, sağlık karnesi ister, veteri-ner kontrolü ister. 6 aylık karantinada tutar

ondan sonra alır. Bizim ülkemize 20’şerli, 30’arlı paketler arasında geliyor bu hayvan-lar. Halkla ilişkiler çalışmaları. Az önce bah-settiğim filmler, broşürler çalışmaları ve ondan sonra kısırlaştırma. Kısırlaştırmayı siz başından yapın, bunun sonunu alama-yacaksınız. İlk 4 madde yapılmadığı sürece enerji boşa gidecek. Biz buna suyun tavan-dan akması diyoruz. İşte musluğu vanadan kapatmadığınız sürece, yani sivrisinekleri öldürmeniz için bataklığı kurutmanız lazım. Buna lütfen dikkat çekelim.

Ahmet ŞENPOLAT

HAYTAP

Page 117: Doğa İçin Buluşuyoruz

115

DOĞA İÇİN BULUŞUYORUZ

Page 118: Doğa İçin Buluşuyoruz

116

Page 119: Doğa İçin Buluşuyoruz

117

Page 120: Doğa İçin Buluşuyoruz

118

NOTLAR

Page 121: Doğa İçin Buluşuyoruz

119

NOTLAR

Page 122: Doğa İçin Buluşuyoruz

CHP Genel Merkez

Anadolu Bulvarı No: 12 Söğütözü, AnkaraTelefon : (+90) 312 207 40 00Faks : (+90) 312 207 40 39

E-posta : [email protected]

Buluşuyoruz

DOĞA İÇİNwww.dogaicin.com

Koordinasyon : Mutlu GÜRLER [email protected]

Sekreterya : Doğuş ERDAL [email protected]

Gizem KARSLI [email protected]

Eren EROĞLU [email protected]

Zihni BAŞSARAY [email protected]

Kitap üretiminde%100 geri dönüşümle elde edilmiş

kağıt kullanılmıştır.

Page 123: Doğa İçin Buluşuyoruz
Page 124: Doğa İçin Buluşuyoruz

www.dogaicin.com

Kitap üretiminde%100 geri dönüşümle elde edilmiş

kağıt kullanılmıştır.

Cumhuriyet Halk PartisiGenel Merkez

Anadolu Bulvarı No: 12 Söğütözü, AnkaraTelefon : (+90) 312 207 40 00

Faks : (+90) 312 207 40 39www.chp.org.tr | [email protected]

5968017860589

ISBN 978-605-85968-0-1