24
2014 Sayı / 1 4 KALEM DERGİSİ MÜRVET SARIYILDIZ HAMDİ TOPÇUOĞLU GÖKHAN SARI YUSUF DOĞANSOY ŞAİDİN BÜYÜKBAYRAM ZEKİ ALTIN VAHDİ GÖKPINAR ADEM KALAÇ SİMGE İNANÇ S.DOĞUKAN GELGÖR

Dört kalem dergisi 1 sayi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi menşeili Edebiyat Dergisi... Dergi Yayın Kurulu: Şaidin Büyükbayram Yusuf Doğansoy S.Doğukan Gelgör Zeki Altın

Citation preview

Page 1: Dört kalem dergisi 1 sayi

1

2014 Sayı / 1

4 KALEM DERGİSİ

MÜRVET

SARIYILDIZ

HAMDİ

TOPÇUOĞLU

GÖKHAN

SARI

YUSUF

DOĞANSOY

ŞAİDİN

BÜYÜKBAYRAM

ZEKİ

ALTIN

VAHDİ

GÖKPINAR

ADEM

KALAÇ

SİMGE

İNANÇ

S.DOĞUKAN

GELGÖR

Page 2: Dört kalem dergisi 1 sayi

2

RT

KA

LE

M

"BEKLENEN"

Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar

Geçti istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artık neye yarar.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Page 3: Dört kalem dergisi 1 sayi

3

ayrılık seni de üzüyor olmalı

bir ölünün ruhu gibidir kuşlar uçar gider

gözlerinizden daha tatlı bir yerim

yoktur benim

sana masmavi şiirler yazıyorum

çünkü en denizini sen bilirsin

ellerim bıraktığın

gözlerim bildiğin gibi

elinle koymuş gibi bulursun yüreğimi

beni kollarına al beni göğsüne sakla

sevilmemiş bir yerin kalsın istemiyordum

şimdi ne zaman yağmur yağsa

sen kokuyor buralar

ve kuşlar, mevsimlere uçuyorlar…

Vahdi GÖKPINAR

SANA DAİR

RT

KA

LE

M

Page 4: Dört kalem dergisi 1 sayi

4

Ağlamak ve gülmek, insanı insan yapan duygula-

rın içtenlikle dışavurumudur. Deyim yerindeyse;

“bir elmanın iki yarısı” olarak nitelendirilebilir. Ha-

yatta her şey insanlar içindir. Kederin, acının ne ol-

duğunu bilmezsek, mutlu olduğumuz anların kıyme-

tini nasıl bilebiliriz? Düşüp, incitmezsek dizimizi,

sakatlamazsak kolumuzu, sağlığımızın önemini an-

layabilir miyiz? Elbette hayır.

Bir insan hayatı boyunca acı çekerek, gözyaşla-

rına mahkûm olamaz; vur patlasın çal oynasın, ben-

cil kahkahalarla da tüketemez ömrünü. İnsanın insa-

nı anlayabilmesi için her duyguyu tatması gerekir;

acıyı, korkuyu, huzuru, mutluluğu, sevgiyi ve hatta

ölümü. Kısacası her şeyin azı karar çoğu zarar

deyip, o yolda ilerleyebilmelidir insan.

Düşünecek olursak, insan yalnızca çaresiz kaldı-

ğında, umutları tükendiğinde veyahut derin acılar

yaşadığında mı ağlar? Hayır… Mutluluk gözyaşları

da dökmez mi insan zaman zaman. Evladının sınavı

başarıyla kazandığını öğrenen bir anne, kanser has-

talığını yendiğini öğrenen bir hasta ve yakınları, iş

başvurusunun kabul edildiğini duyan bir babanı göz-

yaşları, mutluluk gözyaşları değil midir? Bu sebeple

insanın ağlaması yadırganmamalıdır. Bu onun aciz-

liğini değil aksine, onun kalbinin nasırlaşmadığını

gösterir. Ağlamak, sebebi her ne olursa olsun, insanı

iyileştirir, arındırır. Gülmek ise yağmurun ardından

göz kırpan güneşin meydana getirdiği gökkuşağı

gibi renklendirir dört bir yanı, hayat saçar etrafına,

mutluluk verir. Şunu da belirtmek gerekir ki ağla-

mak gibi gülmenin de tek bir nedeni yoktur. Etrafı-

mızda gülen, kahkaha atan bir insan görsek, genel-

likle bu insanın, onu çok mutlu edecek bir haber al-

dığını ya da komik bir olaya şahit olduğunu düşünü-

rüz. Oysa attığı kahkahanın nedeni, yaşadığı bir ola-

ya çok sinirlenip, onu, içinin en derinlerine gömme

isteği de olabilir.

“Gülme yan etkisi olmayan yatıştırıcı bir ilaçtır”

der, Arnold Henry Glasow. İlaçlar da bünyesinde,

zıtlıkları barındırır. Tedavi edici özelliğinin yanında,

birçok yan etkisi de bulunur. Oysa gülmek, doğal bir

tedavi yoludur; sakinleştirir. Kaşıntı, saç dökmesi,

bulantı da yapmaz üstelik.

RT

KA

LE

M

GÖZYAŞI VE KAHKAHA

Page 5: Dört kalem dergisi 1 sayi

5

Aksine her zorluğa karşı azimle duran, sürekli

pozitif olan, gülen insanların, hayatlarında çok daha

başarılı ve sağlıklı oldukları da aşikardır. Ama dedi-

ğimiz gibi, gülün dikeni de vardır ve her şeye zama-

nında dur demesini bilmeliyiz. Gülelim gülebildiği-

miz kadar ve hatta ağlayalım umarsızca, ama hiçbir

zaman kaybetmeyelim kendim.

Ağlayan bir kişi gördüğümüzde telaşa kapılırız, onu

teselli edecek bir yığın sözler ederiz. Oysa tek yap-

mamız gereken, samimi birkaç söz söylemek, destek

niteliğinde omza küçük bir dokunuş ve bir mendil

uzatmaktır. Ağlayan bir insan özünde iyidir, yumu-

şak bir kalp taşır. Çabuk incinir, kimseyi kırmayı

sevmez. Ve ağlayan insanlar, yüreklerine sığmayan

kocaman sevgilerini, gözlerinden taşırırlar çoğun-

lukla da.

Bence insanı insan yapan duyguların en kayda

değer, sevimli halidir, ağlamak ve gülmek. Nedeni

her ne olursa olsun. İnsanı insan yapan, bu iki zıt

durumdur. “kalp ağlamazsa gözyaşı da akmaz” der-

ler ya… Her ağlayış bir yürekten geliştir. Her gülüş

de karanlık bir eve giren gün ışığıdır. Nasıl ki o gün

ışığı, karanlığı yok eder, ferahlatır. Küçük bir gü-

lümseyiş de kalplerdeki karanlığı söker atar, ebedi

huzur verir yüreklere.

Gözyaşlarımızdan utanmak yerine, kocaman bir

yürek taşıdığımızı ilan edercesine, hıçkıra hıçkıra

ağlayabilmeliyiz. Bir kuş kadar özgürce de kahkaha-

larımızla da çınlatabilmeliyiz dört bir yanı. Unutma-

malıyız ki bir kâğıdın ön ve arka yüzlerini ayırmak

nasıl ki mümkün değildir, ağlamak ve gülmeyi de

insan kalbinden söküp, atmak, o denli zor ve de im-

kânsız olacaktır. Bu iki kavrayış, sonsuza dek var

olacaklardır yüreklerde.

Simge İNANÇ

RT

KA

LE

M

Page 6: Dört kalem dergisi 1 sayi

6

Bir kuşun kanadına takılmıştı mutluluk,

Bitkin bir rüyanın en son yerinde kalmıştı.

Masmavi çöllerde, susuz deryalarda,

Bir kuşun kanadına takılmıştı mutluluk.

Uçacaktı kuş bir gün, bitecekti elbet rüya.

Ve dinecekti dalgalar mahzun.

Geçmişe bakacaktı gözler,

Mutluluk hep orta yerde kalacaktı.

Yalnızlık ise, gün batımıyla doğacaktı gecelerimize,

Bırakmayacaktı bizi, hep yanı başımızda duracaktı.

Yalan sevdalar tutuşturacaktı ellerimize.

Yalnızlık; belki de en gerçek dost olacaktı.

Bir yan mahpus, diğer yan özgürlük olacaktı,

Rüzgâr, kokusunu getirecekti eski günlerin.

Dar gelecekti gönül bedene, çıkmak isteyecekti,

Kapındaki boynu bükük çocuk, sana yakaracaktı.

Ellerini uzatacaktı sana, tutmak isteyecekti.

Özlemini çekecektin eski günlerin.

Bir adım ötende olacaktı mutluluk, hep.

Ama sen, bıkmadan yalnızlığı seçecektin.

Bedeninde sahipsiz izler kalacaktı.

Ruhunda mutluluk kırıntıları.

Silinmeyecekti izler, ruhun hep aç kalacaktı.

Ve girecektin bir dehlize; önün yokluk, ardın karanlık.

Ölümcül bir bekleyişe girecektin,

Kalbin yorgun, gönlün dargın.

Bilinmeyecekti ahvalin, sönmeyecekti ateşin,

Bir bilinmezi bekleyecektin, hep onu isteyecektin.

Ve bıkacaktın sonunda, unutacaktın aradığını.

Aklın dumanlar içinde, belki de delirecektin.

Ve giderken bir gün omuzlar üstünde,

Bulacaktın aradığını, pişmanlıklar içinde.

Şaidin BÜYÜKBAYRAM

RT

KA

LE

M

MUTLULUĞU ARARKEN

Page 7: Dört kalem dergisi 1 sayi

7

D

ÖR

T K

AL

EM

Page 8: Dört kalem dergisi 1 sayi

8

Rahlelerde Kur’an yok, duyulmuyor ezanlar

Hadisler nerde kaldı, nerde feyiz alanlar

İslam coğrafyasının, her yeri olmuş illet

O ilim ordusunun, yerini almış zillet!

Berbattan da ötedir, bu perişan halimiz

Cahiliye devri bu, onlardan da zalimiz!

Yazmaz hiçbir kitapta; kardeş kardeşi vursun!

Sussun artık silahlar, dünyada barış olsun!

Asıl şimdi gelmeli, âdil olan Peygamber

İslam coğrafyasında, belki biter gam keder

Takvadadır üstünlük, denilmişse ey insan!

Niye gururlanırsın, söyle nedir bu isyan?

Birçok masum insanın, akıyor her gün kanı

Daralacak sonunda zalimlerin meydanı!

Her tarafta çınlıyor, çocukların feryadı

Bunu yapanların güya Müslüman ecdadı

Uyan Müslüman uyan, şimdi birlik vaktidir

Uyan kardeşim uyan, şimdi dirlik vaktidir.

Dünya nefret kokuyor, helal olsun beşere!

Günahkâr insanoğlu, nasıl varır mahşere!

Nerde kaldı adalet, hani nerde hak hukuk

Zalimler kan kusuyor, ölüyor mazlum çocuk

RT

KA

LE

M

ÖZE HASRET

Page 9: Dört kalem dergisi 1 sayi

9

Sevgi denen duyguyu, içimizden aldılar

Kardeş kardeşi vurdu, bizi bize saldılar

Halep’te aynı oyun, senaryo aynı Şam’ın

Acının rengi yoktur, resmi aynıdır gamın

Görmemiz gerek artık, doğru ile yanlışı

Hakkı seçmeli insan, bırakmalı savaşı

Barış çiçeklerini ekelim gönlümüze

Savaşı terk edelim, dönelim özümüze

Uyan Müslüman uyan! Şimdi birlik vaktidir

Uyan kardeşim uyan! Şimdi dirlik vaktidir.

Adem KALAÇ

RT

KA

LE

M

Page 10: Dört kalem dergisi 1 sayi

10

En güzel sevdalarımızı şiirler anlatır bize. Dertlerimizi, umutlarımızı… Bazı şiirler vardır kaleminin

gözyaşı olan, okuduğunuzda farklı bir tat, farklı bir haz alırsınız Mihriban gibi ve bazı şairler vardır kun-

daktaki bebeğini seven anne gibi severler şiirlerini, Karakoç gibi. Bir de türkülerimiz var yüreğimizin ır-

maklarından taşıp, sel olup bizi içine çeken her hecesinde bizi ayrılıkla öldürüp aşkla dirilten öyle içten öy-

le candan. Türkülerde sözün bittiği yerde saz girer duygulara tercüman olmaya ya şiirde, kelimeler biter-

se…

Hanginiz Mihriban’ı okuyunca ya da dinleyince yüreğinizin derinliklerinde bir şey hissetmezsiniz. Aslı

ile Kerem’i hepiniz bilirsiniz, tabi Leyla ile Mecnun’u da peki Abdürrahim ile Mihriban’ın hikâyesini bile-

niniz var mı? Mihriban şiirinin birçok hikâyesi var bir yerde okuduğum hikâyeyi sizlere anlatayım.

1960 senesinde yaşadığı ölümsüz aşkı kelimelerle edebi kılan Abdürrahim KARAKOÇ’ un adını gizleyip

Mihriban diye seslendiği o sarı saçlı, melek yüzlü Anadolu kızının hikâyesi bu.

Abdürrahim KARAKOÇ köyde yaşayan bir Anadolu kültürü ile yetişen bir delikanlıdır. Köyde boş zamanı

fazla olduğu için her genç gibi o da şiirler yazar hiç tanımadığı sevgiliye. Köyde bir düğün vardır civar

köylerden ve şehirden davetliler gelir. Karakoç düğünde gördüğü bir kıza âşık olur dünyada başka bir misa-

li yoktur bu aşkın ve bu sarı saçlı kızın tanışırlar kız misafirdir, düğün devam ederken aşkı da ilerler Kara-

koç’un. Bir sabah Mihriban diye seslendiği kızı görmeye gider Karakoç ama bulamaz gitmişlerdir ama şu-

nu bilmiyordur kız giderken Karakoç’un yüreğini de alıp götürmüştür, damarlarını iplik iplik söküp götür-

müştür beraberinde. Bahar gününde kar yağar başına, dar gelir sokaklar, zor gelir bu ayrılık ona. Karakoç

için hayat artık manasızdır. Annesi babası Karakoç’un bu durumuna fazla dayanamazlar kızın ailesini bu-

lup şehre istemeye giderler. Mihriban’ın anne babası Mihriban’ı vermezler daha kızımız küçük diye. Bir

daha giderler bu seferde kızımız nişanlı derler. Bunun üzerine köye dönerler eve geldiklerinde Karakoç’

dört gözle haberi beklemektedir ama anne babasının yüzlerindeki o ifadeyi görünce sormaya bile gerek

duymaz dünyası başına bir kez daha yıkılmıştır ve yüreği kurşun yemiş bir güvecin gibi kendini boşlukta

bulur. Artık onun sadece sükûta ihtiyacı vardır. Aşk ıstırabının adını koymuştur bir kere. Karakoç bu konu-

nun bir daha bu evde açılmasını yasaklamıştır ama gel gör ki gönül ne ferman dinler ne söz. Karakoç’un

sevda sazının telleri kırılmıştır bir kere, aşk yüreğe değil toprağa düşmüştür her şeyi saklayan gömen topra-

ğa. 7 yıl sonra Karakoç’un sevdasının henüz bitmediğini yazdığı bir şiirden bellidir. Şimdi aşkın kokusunu

nakış gibi işlediği, Mihriban için yazdığı şiiri bir hatırlayalım:

MİHRİBAN

Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban

Yar, deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban

RT

KA

LE

M

UNUTURSUN MİHRİBAN’IM

Page 11: Dört kalem dergisi 1 sayi

11

Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor Mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban

Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım kara bahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor Mihriban

Karakoç’un şiiri o kadar içtendir o kadar aşkı anlatır ki türkü olur sevdalıların dilinde. Derman olur belki

de yaralı bir sevdalıya, kendini bulur onda aşık. Kimse gerçek adının ne olduğunu asla bilemeyeceğimiz o

kızın yani Mihriban’ın türküsünü söyler durur. Mihriban duymuştur türküyü bilir anlar kendine yazıldığını,

Karakoç’a bir mektup yazar ‘’ ben de o güzel günleri unutmadım diye’’ ama artık çok geçtir. Karakoç zar-

fa şu cevabı yazar ve geri gönderir.

MİHRİBAN ( UNUTURSUN)

“Unutmak kolay mı? ” deme,

Unutursun Mihriban’ım.

Oğlun, kızın olsun hele

Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep ..

Meyve dalında kalmaz hep.

Unutturur birçok sebep,

Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır;

Hâtıraların paslanır.

Bu deli gönlün uslanır...

Unutursun Mihriban’ım.

RT

KA

LE

M

Page 12: Dört kalem dergisi 1 sayi

12

Süt emerdin gündüz-gece

Unuttun ya, büyüyünce…

Ha işte tıpkı öylece

Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi;

Değişir her şeyin rengi

Bugün değil, yarın belki

Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide;

Eskiler yiter yenide.

Beni değil, sen seni de

Unutursun Mihriban’ım.

Ve işte en güzel sevdayı yine şiir anlatmıştır bize artık lambada titreyen alevi anlar aşk kâğıda yazılmı-

yor diyen şairin aşkı kâğıda en güzel aktaran üstatlardan biri olduğunu biliriz. Böyle sevdalar günümüzde

var mıdır bilinmez ama şiirler olmadığı kesin!

Yusuf DOĞANSOY

RT

KA

LE

M

Page 13: Dört kalem dergisi 1 sayi

13

bir meltem ki eğilmiş denizin kulağına

gecede ay ışığı dalgalarla konuşuyor

uzaklardan, çok uzaklardan, sahillerle

okyanusların kavuşamadığı ülkelerden

bir geminin uykuya daldığı

kaçıyorum ülkelere, hayallere koşuyorum

surları buz, bayrakları ateş

üç kıtalı bir kara parçanın tüm şehirlerine

buzdan ve ateşten ve dalgaların sesinden

esrik bakışlı kadınların sözleri

kollardan sarkan yıldızların inceliğinden

eğik düz boylu çekiçlerin tok sesleri

iniltinin, kulağa gelen ahenksiz titreyişine

kuşanıyor yıldızlar boylu boyuna karanlığı

aydınlık yerlerinden doğuyor gün ışığı

üçüncü harbin birinci kıstası, bir ilktir aslında

farkında olmaksızın harbe uyarlanmıştır yakaza

Zeki ALTIN

RT

KA

LE

M

YAKAZA

Page 14: Dört kalem dergisi 1 sayi

14

gecenin yüreğinedir bu sitemlerim,

tutup kolumu kopartan ,

dizlerimi kıran ,

göğsümü yumruklayan ellerinedir.

aslında bütün kinim kendime sevgilim

seni bu denli içine işleyen kalbime.

söylesene;

nakışlarını kim söktü içimden

kim kesti seni, sızım sızım sızlayan sancımın göbeğinden.

içtiğim su gibi aziz kılmışken varlığını ömrüme

parçalama, eline verdiğim kalbimi ağzına dayadığın bardağın niyetine.

kırılırsam dökülürüm

batarım kıymık kıymık canıma

acır canım ,

senin de canın acır ya, kıyamam gözlerinin ağlayan yanlarına.

söylemeye kıyamadığım ismin

en güzel kelamında saklı duruyor hala.

ve şimdi hangi yanımsın hissedebildiğim

dokunabildiğim hangi özlemsin yutkundukça biriken

bakışın değmesin vedaya daha vakit çok erken

işte bak bir gece daha geliyor,

hırpalıyor karanlığı yanıp sönen lambalar

kapat kapıyı sevgilim ,

kapat , kapat , kapat

çek perdelerini ayrılığın.

üstüme ört ömrünü.

söndür ışığı,

sokul solumdan, sokul evine.

geliyor gece diyorum, görüyormusun yıldızları.

gece iniyor şakaklarıma

gülümseyen yüzünü anımsıyorum

söylenen üç kelime celladim oluyor sanki

aşk diyor birileri aşkında selasını okuyorum

dökülüyorum santim santim eteklerinin kıyısına

bana ilk aldığın acımla karşılıyorum küfürbaz bir geceyi daha.

bunları sen sakın üstüne alınma

bilirsin yara en çok aynı yerden düşünce kanar

işte bu yüzdendir, düşün düşüyor geceme

gittiğin yollara nahlet okuyorum sevgilim

nasıl da düşman ediyor beni sana

afrikalı bir annenin oğluna, ben tokum sen ye demesi kadar basit bir yalandı.

bitti.

RT

KA

LE

M

ESİLA

Page 15: Dört kalem dergisi 1 sayi

15

biten neydi sevgilim ?

sende ki ben mi ?

ardından, sen sen sen diye kırılan, dökülen, parçalanan ben mi?

biten bişeyler vardı elbet

mesela kızımıza ördüğün kazak bıraktığın yerde duruyor öyle

üzerinde parmaklarını dokunduğun ve dokuduğun iğneler

nasılda canıma batıyor böyle.

acınası bi haldeyim, kelimelerime kan akıtıyorum, uyanmıyor şiirim.

boş bir uğraş değil adının geçtiği her cümleye saldırışım

kandan beslenen suskunluğumdur sukutumda kesilen taraflarım.

hadi al beni gidelim buralardan

yada sende kal içimin gurbetinde saklı sılasında

yemin ederim çekmem geceyi üstüme saklarım kuytu bir köşede gündüzün aydınlığını

bulutun yağmuru kucaklayışından sonra bırakmasına aldanma sen

o kurumuş toprağın bağrını yarıyor

sende bağıra bağıra gitme bağrı yanık bir türkünün ezgisiyle.

bak daha emeklemeden kızımız ölüyor

'esila' can veriyor bir kadının kucağında

anne kelimesi dudağında saklı…

Gökhan SARI

RT

KA

LE

M

Page 16: Dört kalem dergisi 1 sayi

16

D

ÖR

T K

AL

EM

Page 17: Dört kalem dergisi 1 sayi

17

RT

KA

LE

M

Ruhum kasvetli bir havaya büründü

Her ne kadar seni sevmenin mutluluğunu yaşasa da bu gönül

Sensizlik gibi bir gerçek var karşımda.

Ve korkuyorum ki bu gerçeklikten

Asla yüzleşmek istemiyorum

Ama o her soluk alıp verişimde batıyor bir hançer gibi yüreğime

Ah bir bilsen sana nasıl tutkun olduğu mu?

Bir bilsen sana nasıl sevdalandığımı

Ne olur gel tut elimden huzur ver gönlüme

Aşk dolu bakışlarını damla damla akıt gönlümün en derinine

Gel beraber yürüyelim şu dünya misafirhanesinde

Beraber geçelim sırattan.

Kevser ırmağının başında doya doya

Beraber içelim ab-ı hayattan.

Döner dururum yatağımda durmadan

Yatırmaz beni kalbimdeki sen sancısı

Başımdaki sen ağrısı

Arıyorum seni gecenin karanlığında

Bir umut belki çıkar bu karanlıklarım aydınlığa

Bekliyor seni gönlüm bir annenin evladını beklediği gibi

Ölüyorum şimdi bu aşkın ateşiyle şehadete ermişler gibi..

S. Doğukan GELGÖR

DAVET

Page 18: Dört kalem dergisi 1 sayi

18

Sana şimdi uzun yılların ardından

Sisle örülmüş anılar diyarından

Gri bulutlu bir gökyüzünde

Dünyayı aydınlatmayan

Kör güneşin vurduğu

Bir pencereden

Anıların ve özlemlerin beklediği

Çığlıklarını benin bile duymadığı

Soğuk bir akşamdan

Ceset olmuş aşkların

Mitos yorumculuğunu yapan

Bir edebiyatçı sesleniyor.

Amma da uzun oldu cümlelerim

Hadi sil baştan

Yeniden deneyeyim.

Issız odamda, tek başına

Anıların içinde

Düşünceli gözlerle

Özleminin yandırdığı yürekle

Sesini duyamamanın

Bir o kadar da hatıraların

Yaşanmayacağı günlerin arkasından

Tozlarını silerek indirdim seni

Eski raflardan.

Anladın mı dediğin gün vardı ya

Ben çoktan anlamıştım

Küllerini Ganj nehrine döken

İneklerin bile kutsal sayıldığı

Bir ülkede

Aşkların hiç hükmünde

İtibar gördüğü bir sen…

RT

KA

LE

M

HÜKMÜ YOK ŞİİRİN

Page 19: Dört kalem dergisi 1 sayi

19

Gömüp başını kuma Devekuşluğuna özenen Yaşanmışlığı hiçe sayıp Yaşanmamışlık kısmında Hayat sürdüren. Filistin işkencesinde günler düştü Bana. Oysa kutsallığına inandığım Bir aşk yeşeriyordu yüreğimde. İhtilal bakışlarınla Devrimler gören düşlerim. Dişlerini sıkıyordu Bağımsız ruhunda Özgür aşk güvelenirken. Timur’un topal bacağı gibi Fetret devrini yaşatırken Bir Osmanlı yadigarına.Bizans bayrakları vardı Senin surlarında dalgalanan. Bilir misin Senin aşktan anlamayan yüreğin Bana Molla Kasım’ı hatırlatır. Oturup dere kenarına Yunus’un şiirlerini yırtıp suya atan. Oysa sen petrol yatakları kadar zengin Bakir bir kır çiçeği kadar narin Anadolu kadar saf bir aşkın İdamlık kararında imzası olan Bir vatan hainiydin. Bilemedim.

Mürvet SARIYILDIZ

RT

KA

LE

M

Page 20: Dört kalem dergisi 1 sayi

20

Yolda yürüyordum. Yürüdüğüm yol, bizim köyün en ıssız patikasıydı. Hemen hemen dağa koyun otlat-

maya giden çoban amcalar dışında bu yolu kimse kullanmazdı. Ellerim cebimde düşünceli bir halde yürür-

ken birden karşıma patikanın hemen sağ tarafında yaralı bir serçe çıktı.. Ürkek bir halde sağa sola bakını-

yordu. Sanırsan kanadından vurulmuştu. Ve uçmaya ne kadar çaba harcasa da uçamıyordu. Ona yardım

etmeliydim, çünkü annem bana hayvanların da insanlar gibi yardıma muhtaç varlıklar olduklarını söylerdi

hep. Hemen serçenin yanına yaklaştım, elimi çalıların arasında duran serçeye uzattım. Aldım avucumun

içine tam kendime doğru çekecek iken serçe parmağımı gagaladı. Çok acımadı ama şaşırdım serçenin beni

ısırmasına. Ona yardım edecektim ben, neden beni gagaladı ki! Ama o da haklı, bizim köyün çocukları hep

sapanla şuncacık kuşları vururlar. Sonra da sevinç naraları ile köy meydanında koşup dururlar. Beni de

herhal o çocuklardan sandı zavallı kuşcağız. Elimi gagalamasına rağmen bırakmadım. O kadar heyecanlıy-

dı ki, kalbi hızlı hızlı atıyordu. Sanki birazdan duracakmış gibiydi. Zavallı kuşcağız Allah bilir n’olmuştu

ona. Belki de bizim çocuklardan biri vurmuştur. Serçeyi şöyle bir çevirip baktım, sağ kanadının hemen al-

tında kan akıyordu. Ben de cebimde bulunan selpağı çıkarıp kanadındaki kanı sildim. Sonra anneme götür-

mek için doğruca eve patikadan aşağı koştum. Annem daha öncede de yaralı bir kargayı bulup iyileştirmiş-

ti. Belki bu serçeyi de iyileştirir annem.

- Anne anne… nerdesin, buraya gel hemen.

- Dur memet, oğlum koşma, koşma düşeceksin. N’oldu? Neyin var?

- Anne bizim köyün dağ patikasında yürürken bir yaralı serçe buldum. Sen iyileştir misin bunu?

- Aaa, yaralı mı? Getir bakalım oğlum, neyi varmış öğrenelim.

Annem serçenin kanadına bir merhem sürdü. Ve aranadan bir hafta geçmişti ki serçe hemencecik iyileşi-

verdi. Çok güzel bir kuştu. Bize de alışmıştı hem. Biz annemle yemek yerken hep gelir omuzuma konardı.

Ama şimdi o serçe yok artık. Geçenlerde bir arkadaşım, serçemizi kapıda görünce dışarıdaki serçelerden

sandı. Ve serçeyi sapanla vurdu, tekrar iyileştirmek için çok uğraştık, annem merhem sürüp kanadını da

sardı. Ama iyileşemedi. Serçe ertesi gün öldü. Ben de artık o arkadaşım ile hiç konuşmadım. Çünkü benim

en çok sevdiğim şeyi elimden aldı. Serçemi öldürdü. Oysa o serçe ne de güzel öterdi…

Zeki ALTIN

RT

KA

LE

M

SERÇE

Page 21: Dört kalem dergisi 1 sayi

21

Şimdi İzmir'de olmalı insan

Kordonboyu'nda kol kola

Şarkılar söylemeli

İmbat gibi serin serin

Konuşmalı ordan burdan

Şimdi İzmir'de olmalı insan

Tıklım tıklımdır Kemeraltı

Kadifekale salkım saçak

Sonra uzanıp Gültepe'ye

Gecekondulardan haber sormalı

Şimdi İzmir'de olmalı insan

Cıvıl cıvıl bir Karşıyaka vapurunda

Allı güllü bahçelerinde Balçova'nın

Ya da Çamdibi'nde Karabağlar'da

Yorgun argın işçilere karışmalı

Şimdi İzmir'de olmalı insan

Doya doya yaşamalı

Hamdi TOPÇUOĞLU

RT

KA

LE

M

ŞİMDİ İZMİR’DE OLMALI İNSAN

Page 22: Dört kalem dergisi 1 sayi

22

RT

KA

LE

M

Kategori : Edebiyat

Tür : Yerli Şiir

Şair : Abdürrahim KARAKOÇ

Vur Emri, halk edebiyatının zengin

şiir özelliği ve Abdürrahim Karakoç-

’un kalemiyle örülmüş bir başyapıt

eseri niteliğinde. Şiirlerini hemen he-

men her konu ile besleyen Karakoç,

Vur Emrinde de bunu bariz bir şekilde

şiirlerinde göstermiştir. Bu beslendiği

konulardan biri de biri de tarihtir. Mil-

liyetçi özelliğini de tarihin dokusunda

işleyen şair, bunu şiirine şu şekilde

yansıtır:

‘’Bir haber dolaşır semada pulpul;

Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.

Yiğitler at sürer düşman içine;

Tarihe hükmeden bir ses duyulur:

- Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!’’

Page 23: Dört kalem dergisi 1 sayi

23

RT

KA

LE

M

***

Bir de sevgilim vardır, pek muteber;

İsmini söyleyemem,

Edebiyat tarihçisi bulsun.

***

O zamanlar ismini söyleyemediği sevgilisi

“Nahit Hanım'dı Orhan Veli’nin. Hayatta iki

varlığı oldu: Şiiri ve sevdası. Şiirleri okurlarının

ezberinde... Sevgisine gelince, onu, tek büyük

aşkı “Nahit Hanım'a vermişti: Bu kitap onun

belgesi. Şiirimizde çığır açmış ustanın aslında

nasıl bir gönül ustası olduğunu kanıtlayan mek-

tuplarını okuduğunuzda onu çok daha yakından

tanıyacaksınız. “İstanbul Türküsü” gibi pek çok

şiirini daha iyi anlayacaksınız. 36 yıllık ömrüne

neler sığdırdığını görecek, onu daha çok seve-

cek ama belki biraz da üzüleceksiniz. Nereden

bakılsa, gizli saklı yaşanmış kırık bir aşk hikâ-

yesine tanık olacaksınız. 64 yıldır çekmecelerde

kalmış mektuplar, ince ince akan bir mağara

suyu gibi dingin, dupduru ilk kez gün ışığına

çıkıyor.

Kategori: Edebiyat

Tür: Yerli-Mektup

Yazar: Orhan Veli Kanık

Page 24: Dört kalem dergisi 1 sayi

24

İLETİŞİM: facebok.com/dort.kalem

[email protected]

Gölgesinde otur amma

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara

Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince

Yol kısalır aşk gelince

Yat kurban ol İsmail’ce

Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de sen ararlarsa

Doğru söyle sorarlarsa

Tabutunu sararlarsa

Bayrak senden incinmesin

İl göçsün göçtüğün vakit

Yol yansın geçtiğin vakit

Suyundan içtiğin vakit

Kaynak senden incinmesin

Toz konmasın sakın sana

Hakkı geçer halkın sana

Gücenmesin yakın sana

Uzak senden incinmesin.