58
1 Dünya Bankası Grubu – Türkiye İşbirliği: Ülke Programının Görünümü Ekim 2015

Dünya Bankası Grubu – Türkiye İşbirliği: Ülke …pubdocs.worldbank.org/en/33111445345721921/Turkey...10’una yaklaan cari açığı 2014 yılında yüzde 5,7’ye düürmüt

Embed Size (px)

Citation preview

1

Dünya Bankası Grubu – Türkiye İşbirliği: Ülke Programının Görünümü

Ekim 2015

2

SON EKONOMİK VE SEKTÖREL

GELİŞMELER

Büyüme ve Ekonomik Yönetim Türkiye diğer yükselen ülkeler için

çıkarılabilecek dersler içeren birçok önemli

başarı elde etmiştir. Derin bir finansal krizin

kapsamlı bir makroekonomik ve yapısal reform

programının yolunu açtığı 2001 yılından bu yana

Türkiye’nin GSYH’sı nominal ABD$ bazında üç

katına çıkmıştır. 2005 yılında Avrupa Birliği (AB)

ile katılım müzakerelerinin başlaması ve 2008

yılına kadar devam eden uygun dış ortam da,

büyümeye yeni bir ivme kazandırmıştır. Bugün

yaklaşık 10.500 ABD$ olan kişi başına düşen geliri

Türkiye’yi üst-orta gelirli ülkeler grubuna

sokmaktadır. Türkiye G20 ve Ekonomik İşbirliği ve

Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesidir ve dünyanın

en büyük 17. ekonomisine sahiptir.

Türkiye’nin artan refahı paylaşılıyor. 2002 ile

2012 yılları arasında, nüfusun en alt yüzde 40’lık

kesiminin tüketimi, ulusal ortalama ile neredeyse

aynı hızda artmıştır. Aynı dönemde, aşırı yoksulluk

yüzde 13’ten yüzde 4,5’e ve orta derecede

yoksulluk yüzde 44’ten yüzde 21’e düşerken, daha

az varlıklı olan kesim için sağlık, eğitim ve belediye

hizmetlerine erişim önemli ölçüde artmıştır.1

Küresel mali krizden bu yana, Türkiye yaklaşık 6,3

milyon iş yaratmıştır, ancak kadınların katılım

oranındaki yükseliş de dahil olmak üzere işgücüne

katılımdaki artış sebebiyle işsizlik yaklaşık yüzde

10 civarında kalmıştır. Türkiye’nin başarıları ve

gelecekteki potansiyeli diğer yükselen piyasalar

için bir ilham kaynağı olmuştur ve Dünya Bankası

kısa süre önce ülkenin deneyimlerini ilgilenen diğer

gelişmekte olan ülkelerle paylaşmak amacıyla bir

rapor hazırlamıştır2 (bakınız aşağıdaki Türkiye

Bilgi Programı bölümü).

Ancak 2012 yılından bu yana büyüme hız

kaybetmiştir. 2013–14 yıllarında seçim ile ilgili

belirsizlikler, jeopolitik gelişmeler ve Hükümet’in

yolsuzluk iddialarına ilişkin tutumu ile ilgili

endişeler güveni azaltmış ve özel talebi

1 Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesel yoksulluk

sınırlarına göre aşırı ve orta düzeyli yoksulluk sırasıyla günde

2,50 ve 5 ABD$/SAGP olarak tanımlanmıştır.

zayıflatmıştır. 2013 yılında yüzde 4,2 büyüyen

ekonomi 2014 yılında yavaşlayarak yüzde 2,9

büyümüştür. Öte yandan, Türkiye yatırımcı

algısındaki değişikliklere karşı kırılganlık

sergilemiş ve diğer yükselen piyasalar ile birlikte

2013 ortasından bu yana önemli kur ve finans

piyasası dalgalanmaları yaşamıştır. Ilımlı büyüme

ve zayıflayan TL, 2011 yılında GSYH’nın yüzde

10’una yaklaşan cari açığı 2014 yılında yüzde

5,7’ye düşürmüştür. Düşen petrol fiyatları cari

açığın bu yıl daha da azaltılmasına yardımcı

olacaktır.

Şekil 1. Seçilen Orta Gelirli Ülkelerde Eşitsizlik

Şekil 2. Türkiye 2001 yılından bu yana güçlü bir büyüme yaşamıştır

Seçim belirsizliğine rağmen, 2015 yılının ilk

yarısında ekonomik faaliyet dirençli bir

2 Dünya Bankası, “Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon, Kapsama, Kurumlar” (Washington, DC: Dünya Bankası, 2014).

Reel GSYH (4 çeyrek hareketli

ortalama, Aralık 2001=100)

3

performans göstermiştir. Kamu harcamaları ve

azalan ithalat, zayıflayan özel sektör talebini

dengelemiştir ve yılın ilk çeyreğinde şaşırtıcı

derecede güçlü bir büyüme sağlamıştır. Haziran

seçimlerinde herkesin Adalet ve Kalkınma

Partisi’nin (AK Parti veya AKP) yeniden iktidara

gelmesini beklemesi sebebiyle özel sektörün seçim

öncesi yatırım harcamalarına yüklenmesi ile

birlikte, büyüme oranı ikinci çeyrekte de sağlam bir

performans sergilemiştir. Seçim belirsizliğinden

kaynaklı olumsuz ortama rağmen, 2015 yılının ilk

yarısında yıllık bazda büyüme oranı yüzde 3,4

olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye yeniden seçime gidiyor ve bu durum

siyasi belirsizliği artırıyor. 7 Haziran 2015

tarihinde gerçekleştirilen seçimde AKP yüzde 41 oy

oranı ile Meclis’te en fazla sandalye sayısını (550

sandalyeden 258’i) elde eden parti olmasına

rağmen, 2002 yılından bu yana sahip olduğu mutlak

çoğunluğu kaybetmiştir. Anayasada tanınan 45

günlük sürenin sonunda koalisyon görüşmeleri

başarısızlıkla sonuçlanmış ve 1 Kasım’da yapılacak

yeni bir seçimin yolu açılmıştır.

Yükselen siyasi gerilim karşısında büyümenin

2015 yılının ikinci yarısında yavaşlaması

beklenmektedir. Belirsiz siyasi atmosferin tüketici

güvenini bastırması ve kurdaki değer kaybının

hanehalkı satın alma gücünü zayıflatması ile

birlikte, özel sektör tüketiminin yavaşlaması

beklenmektedir. Ayrıca, şirketler 2015 yılının

ikinci çeyreğinde önemli miktarda yatırım

harcaması yapmıştı ve siyasi görünüm istikrar

kazanıncaya kadar yeni yatırım kararları almadan

önce beklemeleri olasıdır. Öte yandan, zayıf küresel

talep yılın geri kalan bölümünde Türkiye’nin

ihracat performansını kısıtlamaya devam edecektir.

Bu durumda, 2015 yılı büyüme oranının yüzde 3,3

olarak gerçekleşmesi ve cari açığın yaklaşık yüzde

5 düzeylerinde kalması beklenmektedir. 2016

yılında ise büyümenin yüzde 3,5’e yükselmesi

öngörülmektedir.

Türkiye’nin altta yatan büyüme potansiyelini

gerçeğe dönüştürebilmesi için yapısal

reformlara hız vermesi ve kurumlarına olan

güveni arttırması gerekmektedir. Türkiye’nin

sahip olduğu başlıca varlıklar arasında genç ve

dinamik nüfusu, büyük iç piyasası, stratejik

konumu, güçlü altyapısı ve oldukça geliştirilmiş

kamu hizmetleri yer almaktadır. Bununla birlikte, iş

ortamındaki öngörülemezlik ve şeffaflığın olmayışı

ile kilit kurumlara olan güvensizlik yerli ve yabancı

yatırımcılar için caydırıcı olmaya devam

etmektedir. Üretkenliğin artırılması ve Türkiye’nin

hızla artan işgücü için yeterli sayıda ve üretkenlik

düzeyi yüksek işlerin yaratılabilmesi için iş

yatırımlarının ve yenilikçiliğin artırılması, eğitim

ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi gerekmektedir.

Onuncu Kalkınma Planı kapsamındaki 25 öncelikli

dönüşüm programı için kısa süre önce açıklanan

eylem planları iddialı bir reform gündemi

sunmaktadır, ancak son yıllarda politika

açıklamaları ile uygulama arasındaki fark açılmıştır

ve yatırımcı güveninin yeniden kazanılması için bu

farkın kapatılması gerekmektedir.

Kilit Dünya Bankası Grubu Katkıları: Dünya

Bankası, çok yıllı Kalkınma Politikası Kredileri

(DPL) gibi araçlar yoluyla sürdürülebilir ve

kapsayıcı ekonomik büyümeyi sağlamak için

yapısal politikalar ile ilgili politika diyalogunu

düzenli olarak sürdürmektedir. Bunlardan en

sonuncusu olan ‘Paylaşılan Büyümenin

Sürdürülmesi Kalkınma Politikası Kredisi’

Temmuz 2014’te onaylanmıştır. Dünya Bankası

aynı zamanda kayıt dışılık, tasarruflar ve ticaret gibi

ekonomik büyümenin kilit temaları hakkındaki

analitik ve istişari çalışmalar, yatırımlarla ilgili

devam etmekte olan bir çalışma ve kamu

harcamaları ve mali yönetim odaklı çok yıllı

değerlendirmelerle de katkıda bulunmaktadır.

AB ile Uyumlaşma

Avrupa Birliği’ne (AB) katılım süreci

Türkiye’deki reformlar için önemli bir çıpa

olmuştur ancak ilerleme son yıllarda

yavaşlamıştır. Avrupa Birliği Türkiye’nin en

büyük ekonomik ortağıdır ve Türkiye’nin

ticaretinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturmaktadır.

Türkiye hem ithalat ve ihracatın daha fazla

sofistikasyonu hem de finansmana erişimin artması

yoluyla AB ile entegrasyonun derinleşmesinden

fayda görmüştür. Türkiye 1999 yılında Helsinki’de

gerçekleştirilen zirvede AB’ye tam üyelik için aday

statüsüne kavuşmuştur. Katılım müzakereleri Ekim

2005’te başlamıştır ancak bazı siyasi engeller

(Kıbrıs ile ilişkiler gibi) karşısında son yıllarda

ilerleme yavaşlamıştır. Her iki taraf da sürecin

tekrar ivme kazanması için çaba sarf etmektedir ve

4

özellikle Gümrük Birliği modernizasyonu ve enerji

ilişkileri olmak üzere ekonomik işbirliği üzerine

odaklanmaktadır.

Türkiye ile müzakereler başlatıldığından bu

yana müktesebatın 35 faslı arasından sadece

13’ü açılmıştır ve sadece bir fasıl –bilim ve

araştırma- kapatılmıştır. 2013 yılında bölgesel

politika faslı müzakereye açılmıştır ve vize

serbestleştirmesi ile ilgili bir yol haritası

imzalanmıştır. Ancak o zamandan bu yana,

kötüleşen basın özgürlüğü, hükümetin yargıya

müdahalesi, ve Türkiye’de artan otoriterlik algısı ile

ilgili endişeler birçok kez Brüksel’in eleştirilerine

hedef olmuş ve katılım süreci ile ilgili olarak

yenilenen ivmeyi riske atmıştır.

Kilit Dünya Bankası Grubu Katkıları: Dünya

Bankası geçtiğimiz on yılda Türkiye’nin AB

katılım sürecini güçlü bir şekilde desteklemiştir.

Banka şu anda enerji ve çevre mevzuatının AB

standartları ile uyumlaştırılması konusunda

Türkiye’yi desteklemektedir ve Gümrük Birliği ile

ilgili Nisan 2014’te resmi olarak yayınlanan bir

bağımsız değerlendirme gerçekleştirmiştir.

Finans Sektörü

Türkiye bankacılık sektörü, küresel mali krizin

sonuçlarına karşı dirençli olduğunu

kanıtlamıştır. Türkiye’nin finans sektörü iyi

sermaye düzeyini ve karlılığını korumaktadır ve

Türkiye, 2008-2009 krizi sonrasında bankacılık

sektörüne açık veya kapalı kamu desteğinin

sağlanmadığı tek OECD ülkesi olmuştur.

2010 yılından bu yana, para ve bankacılık

yetkilileri, Türkiye’nin volatil uluslararası

sermaye akışları karşısında maruz kaldığı

riskleri yönetebilmek için çok çeşitli makro-

ihtiyati araçlar uygulamaya koymuştur. Bu

araçlar arasında müşteri, fon kaynağı ve vade

bazında farklılaştırılmış munzam karşılıklar ile

sıcak para girişlerini caydıracak bir faiz oranı

koridoru yer almıştır. Bu araçların etkililiği halen

tartışılmaya devam etmektedir ve yatırımcı

iştahının artıp azalması sebebiyle Türkiye keskin

kredi döngülerini önleyememiştir.

Şekil 3. Kredi Artışı

Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Bankacılık

Düzenleme ve Denetleme Kurumu.

2013 ortasından bu yana kurda yaşanan önemli

değer kaybına rağmen, Türk bankacılık

sektörünün sağlam sermaye tamponu ve sağlıklı

kerdi portföyü sayesinde dayanıklılığını

sürdürmesi olasıdır. Haziran 2015 itibariyle

sermaye yeterlilik oranı yüzde 15,37; aktif karlılığı

ve özsermaye karlılığı sırasıyla yüzde 0,64 ve 5,93;

ve takibe düşen kredi oranı yüzde 2,88 (Haziran

2015 itibariyle) olan Türkiye uluslararası

karşılaştırmalarda olumlu yönde öne çıkmaktadır.

Hanehalkı bilançoları da sağlıklıdır; hanehalkı

yükümlülüklerinin GSYH’ya oranı yüzde 30 ile

nispeten düşüktür. Bununla birlikte, toplam

hanehalkı yükümlülükleri varlıklara göre daha hızlı

bir şekilde yükselmektedir ve bu da tarihsel olarak

düşük tasarruf oranlarına yol açmaktadır. Şirketler

kesiminin döviz riski yüksektir ve bankalar için

potansiyel bir yayılma riski mevcuttur, ancak

bunlar endeksli fiyatlandırma ve şirket sahiplerinin

döviz nakit mevcutları yoluyla belirli bir ölçüye

kadar dengelenmiştir. Ek olarak, düzenleme gereği,

sadece doğal olarak finansal riskten korunan

şirketler (ihracat şirketleri) ve 1 yıldan uzun vade

ile 5 milyon TL’nin üzerinde borçlanan şirketler

döviz cinsinden borçlanabilmektedir. Temel

finansman kaynağının mevduatlar olmaya devam

etmesine rağmen, bankalar giderek daha fazla kısa

vadeli dış finansman kullanmaktadır ve kredi-

mevduat oranı Haziran 2015 itibariyle yüzde 124’e

ulaşmıştır. Şirketler kesimi borç dinamiklerinin ve

bankaların kısa vadeli dış finansmanının yakından

izlenmeye devam edilmesi gerekmektedir.

5

Şekil 4. Finansal Olmayan Şirketlerin Net Döviz Pozisyonu

Daha derin ve geniş finansal piyasalar,

yatırımları ve rekabet gücünü artıracaktır. 2014

sonu itibariyle bankacılık sektörü aktifleri

GSYH’nın sadece yüzde 114’ü düzeyindedir ve bu

oran Türkiye’nin gelir düzeyine sahip bir ülke için

nispeten düşüktür. Sermaye piyasaları büyük

ölçüde yetersiz gelişmiş durumdadır. Uzun vadeli

finansmana erişimin sınırlı olması özel sektör

büyümesinin önünde engel teşkil etmektedir.

Özellikle TL cinsinden mevduatlar ve krediler için

olmak üzere, hem aktiflerin hem de pasiflerin vade

profili kısadır. Ortalama mevduat vadesi TL

cinsinden mevduatlar için 55 gün ile döviz

mevduatları için 78 gün arasında değişmektedir.

Haziran 2015 itibariyle, tüm kredilerin yüzde

49’unun kalan vadesi bir yıldan kısadır, yüzde

37’sinin bir yıl ile beş yıl arasındadır ve sadece

yüzde 13’ünün beş yıldan uzundur.

Kilit Dünya Bankası Grubu Katkıları: Dünya

Bankası, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin

(KOBİ), ihracatçıların ve diğer hedef sektörlerin

kullanabileceği kredilerin vadesini uzatmak ve

araçların çeşitliliğini arttırmak amacıyla bankacılık

sektörüne köprü finansman şeklinde bir dizi kredi

hattı sağlamıştır (yenilenebilir enerji ve enerji

verimliliği gibi). Teknik yardım ve danışmanlık

hizmetleri; konsolide denetim ve banka

çözümleme, sermaye piyasasının geliştirilmesi

(Uluslararası Finans Kurumu [IFC] ile birlikte),

şirket tahvilleri, yatırım fonları, emeklilik fonları,

mikro finansman desteği, finansal tabana yayma ve

özellikle ödeme gücü denetiminin güçlendirilmesi

amacıyla teminatlı işlemler ve sigortacılık sektörü

olmak üzere finansal sektör altyapısı gibi konuları

kapsamıştır.

Yurt içi sermaye piyasalarının geliştirilmesi,

IFC’nin temel amaçlarından birisi olmaya

devam etmektedir. 2009 yılında yürürlüğe

konulan varlığa dayalı menkul kıymet mevzuatı

kapsamında IFC, müşterisi Şekerbank’ın

Türkiye’de ilk kez teminatlı tahvil ihraç etmesine

yardımcı olmuştur. 2014 yılında IFC yine

Şekerbank’ın teminatlı tahvil ihraç etmesine

yardımcı olmuş ve bankanın mikro, küçük ve orta

büyüklükteki işletmelere (M-KOBİ) kullandırılmak

üzere uluslararası yatırımcılardan uzun vadeli

finansman temin etmesini sağlamıştır. Ayrıca,

2013 mali yılında, IFC Denizbank’ın KOBİ’lere ve

tarımsal işletme sektörüne finansman sağlamak

amacıyla ipotekli tahvil ihraç etmesine yardımcı

olmuştur. IFC aynı zamanda Akbank aracılığıyla

yenilikçi bir ürün sunmuş ve 2008 yılında krizin

başladığı zamandan beri Doğu Avrupa ve Orta

Asya’da faal durumda olmayan Çeşitlendirilmiş

Ödeme Hakları (DPR) seküritizasyon piyasasının

yeniden canlandırılmasına yardımcı olmuştur. DPR

seküritizasyon piyasalarının yeniden açılmasından

bu yana, IFC tarımsal işletmelere, küçük çiftçilere,

M-KOBİ’lere; sürdürülebilir enerji, enerji

verimliliği ve yenilenebilir enerji projelerine

kullandırılmak üzere aralarında Akbank,

Denizbank (2011), Yapı Kredi Bankası (2012) ve

Finansbank’ın (2013) da bulunduğu önde gelen

Türk bankalarına yine aynı finansman yapısıyla

toplam 295 milyon ABD$ kaynak sağlamıştır.

Rekabetçilik ve Özel Sektörün

Geliştirilmesi

Türkiye küresel rekabetçilik sıralamalarında

tipik bir orta gelirli ülke konumunda yer

almaktadır. Dünya Ekonomik Forumu 2014-15

Küresel Rekabetçilik Endeksinde 45. sırada, Dünya

Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı sıralamalarında 55.

sırada yer almaktadır. 2002-2014 döneminde net

doğrudan yabancı yatırım (DYY) girişlerinin

ortalaması GSYH’nın yüzde 2’sinin altında

kalmıştır –bu oran Çin, Rusya, Brezilya, Meksika,

Polonya, Malezya ile Avrupa ve Latin Amerika

bölgelerindeki diğer üst-orta gelirli ülkelerin

6

oranlarının altındadır. Yükselen piyasa

ekonomilerine toplam DYY girişi içindeki payı

bakımından, Türkiye 2005-2007 dönemindeki

önemli artışa rağmen şu anda kabaca on yıl önceki

ile aynı düzeylerde bir paya sahiptir.

Şekil 5. Şirket Yönetim Kalitesi

Kaynak: Dünya Yönetim Kalitesi Anketi.

Yabancı şirketler ile düzenli olarak yapılan

anketlere göre, ülkedeki ağır bürokrasi ve

hukukun üstünlüğü ile ilgili endişeler

yatırımcıları geride tutmaktadır. 2014-2018

Onuncu Kalkınma Planı genel iş yapma ortamını ve

ilgili düzenleyici çerçeveyi iyileştirerek Türkiye

ekonomisinin üretkenliğini ve rekabet edebilme

gücünü artırma üzerine odaklanmaktadır.

Aralarında yeni bir ticaret kanununun, yeni bir

patent kanununun ve yeni gelir vergisi mevzuatının

yürürlüğe konulması da bulunan bir dizi yasal

girişim Hükümet’in iş ortamını iyileştirme

konusundaki kararlılığını yansıtmaktadır. Bu

kararlılık, Türkiye’de istihdamın yüzde 80’ini

oluşturan KOBİ’ler için özellikle kritiktir.

2013 işletme anketi yüksek vergilerin, kayıt

dışılığın, siyasi istikrarsızlığın ve finansmana

erişimin Türkiye’de iş yapmanın önündeki en

büyük dört engel olduğunu göstermektedir.

Anket, düzenleyici engellerin KOBİ’ler için en

yüksek olduğunu, hatta mikro şirketler ile

karşılaştırıldığında bile daha yüksek olduğunu

göstermektedir. Aynı zamanda, birçok KOBİ’nin

yönetişim yapılarını modernleştirmesi ve yeni

teknolojileri özümseme ve uyarlama becerilerini

3 AB tarafından ülkelerin alt bölümlerinin istatistiksel amaçlar

için referanslandırılması amacıyla kullanılan bir jeokod olan

geliştirmeleri için profesyonel yönetim

uygulamalarını benimsemesi gerekmektedir. Kısa

süre önce yapılan bir yönetim kalitesi anketinde,

Türkiye Çin ile Arjantin’in arasında ve ileri

ekonomilerin çok altında kalmıştır.

Kilit Dünya Bankası Grubu Katkıları: Kredi

hatları yoluyla sağlanan finansmana ek olarak,

Banka’nın desteği yatırım ortamının

iyileştirilmesine; KOBİ’lerin performansının

geliştirilmesine; yenilikçiliğin teşvik edilmesine;

bilgiyi esas alan şirketlerin kurulmasını teşvik

etmeye; kamu tarafından gerçekleştirilen araştırma

ve geliştirme (AR-GE) faaliyetlerinin

ticarileştirilmesine ve teknoloji kabulünü

sağlamaya yönelik politikalar üzerinde de

odaklanmıştır. Banka’nın analitik çalışmaları

arasında ayrıca özellikle mesleki hizmetler üzerine

odaklanan Rekabet Politikalarına ilişkin bir rapor

ile İş Yapma Kolaylığı raporunda tespit edilen

belirli zayıflıkların giderilmesine yönelik

Endüstriyel Arazi Tahsisi ve Teminatlı İşlemler ile

ilgili Teknik Notlar da yer almıştır.

Şu anda Bölgesel Yatırım Ortamı

Değerlendirme (RICA) projesi kapsamında

bölgesel düzeyde bir işletme anketinin

yapılmasına yönelik çalışmalar devam

etmektedir. AB’nin Katılım Öncesi Finansal

Yardım Aracı (IPA) fonları ve Kalkınma Bakanlığı

tarafından ortaklaşa finanse edilen proje ile 26 adet

NUTS-II3 düzeyinde bölgesel Yatırım Ortamı

Değerlendirme Raporu ve ulusal düzeyde bir rapor

hazırlanacaktır. Ayrıca, ülkenin yatırım destek ve

teşvik çerçevesi analiz edilecek ve bakanlığa

öneriler sunulacaktır. Son olarak, projede kalkınma

ajanlarının personelinin anket yapma ve sonuçlarını

analiz etme kapasitelerini geliştirmeyi amaçlayan

kritik bir kapasite oluşturma bileşeni de

bulunmaktadır.

IFC’nin Türkiye’deki önceliklerinden birisi

Türk şirketlerini diğer gelişmekte olan ülkelere

açılma sürecinde desteklemektir. Bu, sermaye,

teknoloji ve yönetim uzmanlık birikimi akışını

artırarak ve daha fazla istihdam yaratılmasını

sağlayarak özel sektör gelişimini teşvik etmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde özel sektör aktörleri

arasında ortaklığın teşvik edilmesi IFC

NUTS, “İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması” anlamına

gelmektedir.

7

yaklaşımının kilit unsurlarından birisini

oluşturmaktadır. 2012-15 mali yıl döneminde IFC

altı Türk şirketinin diğer gelişmekte olan ülkelere

açılmalarını desteklemek için 250 milyon ABD$

tutarında yatırım yapmıştır.

Şekil 6. “Sınıra Uzaklık” bakımından kaydedilen

ilerleme (2015-2014)

Kaynak: İş Yapma Kolaylığı 2015.

Şekil 7. İş Ortamının Önündeki En Önemli 10 Kısıt

Kaynak: BEEPS 2015.

İşgücü Piyasaları

Önemli orta vadeli zorluklardan birisi gençlerin

ve kadınların işgücüne katılımını artırmaktır. Son yıllarda istihdam yaratma konusunda elde

edilen kayda değer başarıya rağmen, Türkiye’nin

çalışma çağındaki nüfusunun neredeyse yarısı

işgücüne katılamamaktadır; bunun en önemli

sebeplerinden birisi OECD ortalaması olan yüzde

65’in yarısından bile az olan yaklaşık yüzde 30

düzeyindeki kadınların işgücüne katılım oranıdır.

Çoğunlukla kadınlar olmak üzere gençlerin

yaklaşık yüzde 35’i ne işgücüne katılmakta ne de

okula devam etmektedir – bu da OECD ülkeleri

arasındaki en yüksek aktif olmayan gençlik oranıdır

(Bir Bakışta Toplum, 2014). Çalışan gençlerin ise

neredeyse yarısı (yüzde 43) kayıt dışı sektörde

çalışmaktadır –genel nüfus içinde kayıt dışı

istihdam oranı yüzde 33’tür (TÜİK, Mayıs 2015).

İşgücü piyasasının katılığı ve yüksek işgücü

maliyeti Türkiye’de istihdam yaratmanın

önündeki önemli kısıtlardır. Asgari ücretler

yüksektir (asgari ücretin ortalama ücrete oranı

yüzde 69 ile OECD ülkeleri arasındaki en yüksek

orandır) ve Türkiye oldukça cömert bir kıdem

tazminatı sistemine sahiptir. Hükümet kısa süre

önce açıklanan Onuncu Kalkınma Planında

istihdam yaratmaya öncelik vermiş ve kısa süre

önce de Ulusal İstihdam Stratejisini onaylamıştır.

Hükümet kıdem tazminatı, işsizlik yardımları ve

geçici iş sözleşmeleri alanlarındaki reformlar

yoluyla güvenceli esnekliğe doğru bir geçiş

sağlamayı planlamaktadır. Ayrıca, Türkiye İş

Kurumu (İŞKUR) beceri düzeyi düşük çalışanların

-2 0 2 4 6

South Africa

Puerto Rico (U.S.)

Tunisia

Saudi Arabia

Belgium

Slovenia

Israel

Chile

Qatar

Turkey

Italy

Luxembourg

Bahrain

Rwanda

Belarus

Czech Republic

Armenia

Panama

Romania

Hungary

Jamaica

8

istihdam edilebilirliklerini arttırmak için aktivasyon

programlarını geliştirmeyi planlamaktadır.

Tablo 1. Türkiye için Kilit İşgücü Piyasası Göstergeleri

2006 2014 2015* 2018**

İşgücüne Katılım Oranı ( yüzde) 46.3 50.5 51.3 53.8

Kadınların İşgücüne Katılım Oranı ( yüzde)

23.6 30.3 30.8 34.9

İstihdam (milyon) 20.4 25.9 26.6 29.9

İşsizlik Oranı ( yüzde) 10.2 9.9 10.2 7.2

Genç İşsizlik Oranı ( yüzde) 19.1 17.9 18.8 13.0

Kayıt Dışı İstihdam ( yüzde) 47.0 35.0 32.8 30.0

İŞKUR’a Kayıtlı İşsizlerin İşe

Yerleştirilme Oranı ( yüzde)***

12.3 25.5 18.0 50.0

Kaynak: 2006 ve 2014 rakamları TÜİK’ten alınan rakamlardır.

* Kadınların işgücüne katılma oranı ve kayıt dışı istihdam

oranı: Mayıs 2015’e (son mevcut veri noktası) kadarki ayların

ortalamasıdır. İŞKUR verileri Temmuz 2015 itibariyledir.

Diğer satırlar Mayıs 2015 itibariyle mevsimsel olarak

düzeltilmiş değerleri göstermektedir.

**10. Kalkınma Planı hedefi

Türkiye işgücü piyasasının bir özelliği, daha

genç olan gruplarda görülen iyileşmeye rağmen

düşük eğitim düzeyine sahip olmasıdır. Çalışma

çağındaki nüfusun yarıdan fazlasının örgün eğitim

süresi sekiz yıldan azdır. Daha genç çalışanlar daha

yüksek eğitim ve beceri düzeyine sahiptir ancak

yine de OECD ülkelerindeki yaşıtlarının

gerisindedirler. Hükümetin eğitim düzeyini

yükseltme hedeflerine rağmen, özellikle ekonomide

devam etmekte olan yapısal değişiklikler göz önüne

alındığında, çalışma çağındaki nüfusun ortalama

eğitim düzeyi bir zorluk olmaya devam edecektir.

Şekil 8. Eğitim seviyesine göre işsizlik oranı,

2000 ve 2015

Kaynak: TÜİK.

* Mayıs 2015’e (son mevcut veri noktası) kadarki ayların

ortalamasıdır.

Örgün eğitim yoluyla edinilen beceriler ile

işletmelerin ihtiyaç duyduğu beceriler

arasındaki bu uyumsuzluk üretime yönelik

istihdam yaratmanın önündeki bir başka

engeldir. Yüksek öğretim mezunları arasındaki

işsizlik oranı 2000 ile 2015 yılları arasında önemli

ölçüde artmıştır ve meslek lisesi/genel lise

mezunları arasındaki işsizlik oranına ulaşmıştır. Bu

durum, yüksek öğretimde edinilen beceriler ile

işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan beceriler

arasındaki uyumsuzluğu yansıtmaktadır Ayrıca,

işletme sahipleri ile üst düzey yöneticiler boş

pozisyonları dolduramamanın önemli

sebeplerinden birisi olarak ihtiyaç duyulan mesleki

ve sosyo-duygusal becerilere sahip çalışanların

eksikliğini bildirmiştir.

Kilit Dünya Bankası Grubu Katkıları: Devam

etmekte olan Paylaşılan Refah DPL dizisi,

Türkiye’nin işgücü piyasası politika ve

programlarındaki reform sürecini desteklemektedir.

Diğer çalışmalar arasında; ekonomik döngünün

tamamında işgücü piyasalarının yönetilmesi, işgücü

piyasasının esnekliğinin iyileştirilmesi ve işçilerin

korunması, aktivasyon, kamu istihdam

hizmetlerinin ve aktif işgücü piyasası

programlarının (ALMP) güçlendirilmesi ve

Türkiye’de iyi işlerin tanımlanması ve yaratılması

ile ilgili teknik danışmanlık çalışmaları yer

almaktadır. Kadınlara ve gençlere yönelik istihdam

fırsatlarının artırılması mevcut programın önemli

bir odağını oluşturmaktadır. Bu bağlamda Banka,

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte

Türkiye’de kadınların ekonomik fırsatlara

erişimlerinin artırılmasını desteklemek için İsveç

Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA)

tarafından finanse edilen bir proje uygulamaktadır.

IFC kısa süre önce Türkiye’de “Kadınlar için

Bankacılık” programını başlatmıştır. Kadınlara

ait işletmeler kayıtlı mikro, küçük ve orta ölçekli

işletmelerin yüzde 40’ını oluştururken, bunların

sadece yüzde 15’i kayıtlı finansmana

erişebilmektedir. IFC ve müşterileri bu durumu

değiştirmeye çalışmaktadır. 2011 yılında IFC

0

2

4

6

8

10

12

14

Illiterate BelowPrimary

Primary (4years)

Junior HighSchool (8

years)

High School(12 years)

Vocational(high school

level)

Tertiary

2000

2015

Okuryazar değil

İlkokul (4 yıl)

Ortaokul (8 yıl)

Lise (12 yıl) Meslek lisesi

Yüksek öğretim

İlkokul altı

9

Hollanda Kalkınma Bankası (FMO) ile işbirliği

yaparak kadınlara ait KOBİ’lere sağlanan

finansmanın artırılabilmesi amacıyla Akbank’a 40

milyon ABD$ tutarında finansman sağlamıştır.

Kredi tutarının yarıdan fazlası kadın girişimcilere

kullandırılmış durumdadır. Aynı program

kapsamında IFC 2012 ve 2013 yıllarında yine

kadınlara ait KOBİ’lere kullandırılmak üzere

Fibabanka’ya 30 milyon ABD$ ve Şekerbank’a 50

milyon ABD$ tutarında kredi sağlamıştır.

Yoksulluk ve Sosyal Koruma

2001 krizi sonrasındaki hızlı ekonomik büyüme

ile birlikte, Türkiye’nin sosyal sonuçlarında

iyileşme kaydedilmiştir. 2002 yılında yüzde 44

olan yoksulluk oranı 2012 yılında yüzde 22’ye

düşmüştür. Refahın diğer boyutlarında da önemli

ölçüde iyileşmeler kaydedilmiştir (aşağıda

açıklanmaktadır).

Ancak büyük eşitsizlikler halen mevcuttur ve

sosyal hareketlilik halen düşük düzeydedir. Türkiye’nin İnsani Kalkınma Endeksi (HDI) 2005

yılında 0,671 iken 2013 yılında 0,759’a yükselmiştir

ve bu değer Türkiye’yi yüksek insani kalkınma

grubuna yerleştirmiştir. Bununla birlikte,

Türkiye’nin eşitsizliğe göre düzeltilmiş İnsani

Gelişim Endeksi (IHDI) —sağlık, eğitim ve gelir

ölçülerindeki eşitsizliklere göre düzeltilmiş

endeks— nominal HDI değerinden %16 daha

düşüktür. Bu eşitsizliğin büyük bir bölümü

bireylerin kendi kontrollerinin dışındaki faktörler ile

açıklanmaktadır; örneğin varlık eşitsizliğinin üçte

biri doğum yeri ve anne-babanın eğitim durumu gibi

faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Hükümet, refah yardımı alanların yoksulluktan

kurtarılmasına yönelik olarak tasarlanan entegre

bir sosyal yardım sistemi geliştirmiştir. Son

yıllarda sosyal yardım harcamaları hızlı bir şekilde

yükselmiştir (2003 yılında GSYH’nın yüzde 0,4’ü

iken 2013 itibariyle GSYH’nın yüzde 1,26’sı), ancak

yardımların miktarı daha da artırılabilir;

faydalanıcıların hanehalkı tüketimlerinin sadece

yaklaşık yüzde 10’u sosyal yardım transferlerinden

karşılanmaktadır. Sosyal yardım programları

arasındaki koordinasyon geçmişte sınırlı ölçüde

olmuştur. 2011 yılında, merkezi yönetim tarafından

sağlanacak tüm sosyal yardımların sorumluluğu yeni

kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

bünyesinde birleştirilmiştir. Hükümet, yardımların

daha etkili bir şekilde hedeflenebilmesi amacıyla

uyumlaştırılmış uygunluk kriterleri içeren yeni bir

Entegre Sosyal Yardım Bilgi Sistemi

uygulamaktadır. Sosyal yardım sistemi ile İŞKUR

tarafından uygulanmakta olan aktif işgücü piyasası

politikaları arasındaki bağlantılar

güçlendirilmektedir.

Türkiye’nin 2008 yılında uygulamaya koyduğu

sosyal güvenlik reformu kamu emeklilik

sistemlerinin kapsamını iyileştirmiştir ve önemli

tasarruflar sağlaması beklenmektedir, ancak

yine de bunlar emeklilik sisteminin uzun vadede

dengesini sağlamak için yetersizdir. Türkiye’de

GSYH’nın yaklaşık yüzde 7’sine karşılık gelen

emeklilik harcamaları, genç nüfusu yansıtan şekilde

yüksek gelirli OECD ülkelerine göre hâlâ daha

düşük düzeydedir. Bununla birlikte, emeklilik

harcamalarının yarıdan fazlası bütçe transferleri

yoluyla finanse edilmektedir. Kamudan emekliliğe

hak kazanma koşullarının cömert olması (erken

emeklilik, düşük asgari hizmet yılı) nedeniyle

sistemin bağımlılık oranının yüksek olması

(faydalanıcı başına iki kişiden daha az kişinin

katkıda bulunması) bu açıklara yol açmaktadır.

2008 yılında emeklilik yaşında, hak kazanma

kriterlerinde ve tahakkuk oranlarında yapılan

düzenlemeler birkaç on yılı kapsayan bir süre

içerisinde kademeli olarak uygulamaya konulacaktır

ve bu, artan kapsamın ve yaşlanan nüfusun 2050

yılına kadar GSYH’nın yüzde 3’ü düzeyinde

kalması beklenen emeklilik sistemi açıkları

üzerindeki etkilerini karşılamak için çok yavaştır.

Şu anda dördüncü yılına giren Suriyeli mülteci

krizi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve

Türkiye’deki ev sahibi topluluklar üzerine

önemli bir yük getirmiştir. Resmi olarak

Türkiye’de şu anda 1,9 milyon Suriyeli mülteci

olduğu tahmin edilmektedir ve bu rakam Türkiye’yi

dünyada en fazla mülteci ağırlayan ülke

yapmaktadır. Mültecilerin sadece yüzde 13’ü

kamplarda yaşamaktadır; geri kalanı ise büyük

çoğunluğu kentsel alanlarda olmak üzere kampların

dışında yaşamaktadır. Mülteciler ve ev sahibi

topluluklar için en önemli ihtiyaçlar eğitim, konut ve

istihdam ile ilgilidir ve krizin boyutları göz önüne

alındığında yoksulluğun artması riski giderek

yükselmektedir.

10

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Dünya

Bankası politika esaslı krediler dizisi Türkiye’nin

sosyal güvenlik reformlarının uygulanmasını

desteklemiştir. Türkiye’nin sosyal yardım sistemine

ilişkin bir çalışma yapılmaktadır. İŞKUR’un

istihdam destek ve aktivasyon hizmetlerinin

hedeflemesini ve etkililiğini iyileştirmesine

yardımcı olmak için teknik yardım çalışmaları

devam etmektedir ve Dünya Bankası yerel

yoksulluk dinamikleri ile ilgili olarak Kalkınma

Bakanlığı ile birlikte çalışma yapmaktadır. Ayrıca

Dünya Bankası Suriyeli mülteci krizinin ev sahibi

topluluklar üzerindeki etkilerinin tespitine ve

nicelleştirilmesine yönelik bir analiz için Türk

Hükümeti ile çalışmalara başlamıştır.

Eğitim

Türkiye okullara erişimin artırılmasında önemli

ilerleme kaydetmiştir. 2014-2015 eğitim-öğretim

yılı itibariyle Türkiye ilköğretimde yüzde 96,3 ile

neredeyse evrensel okullaşma oranına ulaşmıştır ve

ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 79,4’tür.

Hükümet 12. sınıfa kadar zorunlu eğitim öngören

yeni “4+4+4” eğitim kanunu uyarınca

ortaöğretimde okullaşmayı arttırmak için aktif

olarak çaba sarf etmektedir. Erişimdeki cinsiyet

uçurumu ilköğretimde kapatılmıştır ve

ortaöğretimde önemli ölçüde daraltılmıştır. Yöreye

göre belirli düzeyde farklılıklar sürmektedir.

İlköğretim öncesi eğitimde (3-5 yaş) ve yüksek

öğretimde okullaşma oranları hızla artmaktadır,

ancak yine de bu oranlar OECD ortalamalarının

oldukça altındadır.

Şekil 9. Ortaöğretimde Okullaşma Oranı (%)

Kaynak: TÜİK.

Artan okullaşma oranlarına paralel olarak,

Türkiye’nin ortalama PISA performans

puanları önemli ölçüde iyileşmiştir ve öğrenci

performansındaki eşitsizlikler azalmıştır. Ülkenin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme

Programı’nın (PISA) üç disiplinindeki (okuma,

matematik ve fen bilimleri) ortalama puanı 2003 ile

2012 yılları arasında keskin bir şekilde yaklaşık 31

puan artmıştır ve bu ilerleme yaklaşık yarım okul

yılından fazla bir eğitim süresine denktir. Bu

ortalama iyileşme, eğitim başarısındaki

eşitsizliklerin azaltılmasına paralel bir şekilde

ilerlemiştir. Örneğin, nüfusun en yoksul beşte birlik

diliminden gelen çocukların performansı 2003 ve

2012 yılları arasında 56 puan yükselirken, en

nüfusun en zengin beşte birlik diliminden gelen

çocukların performansındaki artış 25 puan ile sınırlı

kalmıştır. Şekil 10. Disiplinler Bazında Türkiye ile OECD’nin

PISA Puanları arasındaki Farklar

Kaynak: Dünya Bankası, PISA verilerine dayalı olarak.

Geleceğe baktığımızda, Türkiye’nin kaliteyi

daha da yükseltmesi ve herkes için iyi bir eğitime

erişimi yaygınlaştırması için mevcut

başarımlarını daha da ileri düzeye taşıması

gerekmektedir. Türkiye’nin 15 yaş grubu

öğrenciler arasındaki ortalama performansı OECD

ortalamasının 35 puan (neredeyse bir tam okul yılı)

gerisindedir. Türkiye’deki 15 yaş grubu

öğrencilerin yaklaşık yüzde 22’si okuduklarını

analiz edebilmeleri ve anlayabilmeleri için yeterli

düzeyde iyi okuyamamaktadır, ve dolayısıyla

OECD tarafından “fonksiyonel olarak okuma-

yazma bilmiyor” olarak nitelenmektedir. Bbu oran

eşdeğer oranın yüzde 36 olduğu 2003 yılından bu

yana hızlı bir şekilde düşmektedir. Ayrıca, en

zengin ve en yoksul beşte birlik gelir gruplarından

gelen çocukların arasındaki başarı farkının

azaltılmasında belirli bir ilerleme kaydedilmesine

0

20

40

60

80

100

19

98

19

99

20

00

20

01

20

02

20

03

20

04

20

05

20

06

20

07

20

08

20

09

20

10

20

11

20

12

20

13

20

14

20

15

Total Males Females Gap

53

69 6663

29

5147

42

21

4638 35

0

10

20

30

40

50

60

70

80

Reading Math Science Average

Gap

of

PIS

A p

oin

ts

2003

2009

2012

Matematik Fen Ortalama

PIS

A P

uan

ları

Far

Okuma

11

rağmen, 2012 yılı itibariyle bu fark hala yaklaşık 93

puandır (bir başka deyişle iki eğitim yılından fazla).

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Türkiye

Hükümeti ile istişare halinde eğitimin kalitesi ile

ilgili analitik raporlar hazırlanmıştır. Politika

diyalogu okul seçimi, finansmanı ve özerkliği

üzerine ve son olarak da yüksek öğretimin

finansmanı ve kalite güvencesi üzerine

odaklanmıştır. Acil olarak ilgilenilmesi gereken bir

konu olarak yüksek öğretimde yönetişim hakkında

yeni çalışmalar yapılması planlanmaktadır.

IFC’nin Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika

bölgesine yönelik yüksek öğretim sektörü

stratejisi, eğitimin işe hazırlık ile

ilişkilendirilmesine güçlü bir vurgu yapmaktadır.

IFC’nin İstihdam için Eğitim (E4E) girişimi

bölgedeki en önemli önceliklerden birisi olarak işe

yönelik eğitimi desteklemeyi amaçlamaktadır. IFC

Türkiye’de üç eğitim projesine yatırım yapmıştır:

İstanbul’da yapılacak modern bir kampüs yatırımını

desteklemeye yönelik Özyeğin Üniversitesi’ne 67,5

milyon ABD$; Afyon ilindeki en büyük özel

öğrenci yurdu işletmecisi olan Astra’nın

büyümesini desteklemeye yönelik 10,3 milyon

ABD tutarında bir sermaye yatırımı ve Türkiye’de

kurulu bir mesleki eğitim kurumu olan Plato’ya

şirketin Türkiye, Orta Asya ve Orta Doğu ve Kuzey

Afrika bölgesinde genişlemesini desteklemek için 6

milyon ABD$.

Sağlık

Türkiye’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı, kötü

bir sağlık performansının nasıl hızlı bir şekilde

tersine döndürülebileceği bakımından başka

ülkeler için bir ilham kaynağı ve örnek

oluşturmaktadır. 2003 yılında, Hükümet sağlık

hizmetlerinin finansmanında, sunulmasında,

organizasyonunda ve yönetiminde reform yapmak

amacıyla Sağlıkta Dönüşüm Programını (HTP)

başlattı. HTP sonucunda Türkiye anne ölüm oranını

önemli düzeyde düşürmüştür ve 2005 yılında

100.000 canlı doğumda 28,5 olan bu oran 2013

yılında 15,9’a4 düşmüştür. Ayrıca, bebek ölüm

4 Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, “Sağlık İstatistikleri

Yıllığı” (Ankara: Sağlık Bakanlığı, 2013). Dünya Sağlık

Örgütü (DSÖ) 2013 yılı için anne ölüm oranını yüzde 20

olarak sunmaktadır.

oranında da keskin bir düşüş olmuştur; 2005 yılında

1.000 canlı doğumda 20,3 olan bu oran 2012 yılında

12’ye düşmüştür5. Türkiye her iki konuda da Binyıl

Kalkınma Hedefine (MDG) ulaşmıştır.

Türkiye neredeyse evrensel bir sağlık sigortası

kapsamı sağlayarak finansal korumayı artırmış

ve ülke çapında sağlık hizmetlerine erişimde

eşitliği artırmıştır. 2011 itibariyle, nüfusun yüzde

90’ı herhangi bir sağlık sigortası türü

kapsamındadır ve hanehalklarının sağlık giderlerini

karşılama kapasitesi de önemli ölçüde artmıştır.

Türkiye, sigorta kapsamındaki nüfusu artırarak

(yoksullara yönelik hedeflenen Yeşil Kart

Programının uygulanması ve programın 2012

yılında sosyal güvenlik sistemi ile entegrasyonu ile)

ve 2004 yılında birinci basamak sağlık hizmetlerine

erişimi artırmak için uygulamaya konulan ve şu

anda tüm ülkeyi kapsayan aile hekimliği sistemini

getirerek sağlık hizmetlerine erişimi ve bu

hizmetlerden faydalanma oranını artırmıştır.

Hizmet sunumundaki iyileştirmeler sonucunda,

2003 yılında yüzde 39,5 olan tüketici memnuniyeti

2013 yılında yüzde 74,8’e yükselmiştir.

Geleceğe bakıldığında, sağlık hizmetlerine olan

talep arttığından, nüfus yaşlandığından ve yeni

teknolojiler uygulamaya konulduğundan dolayı

maliyetleri kontrol altında tutmak kilit bir

zorluk olacaktır. Toplam sağlık harcamalarının

GSYH içindeki payı 2003 yılından bu yana sürekli

artmaktadır. 2011 yılı itibariyle bu oran yüzde

6,7’dir ve benzer gelirli ülkeler ile eşit düzeydedir.

Erişimin genişletilmesi ile birlikte, Hükümet bir

yandan nüfusun tamamına yönelik yüksek kaliteli

hizmetler sunarken aynı zamanda verimlilik

artışları ve maliyet kontrolü sağlamak üzerine

odaklanmaktadır. Yetkililer, bir yandan devam

etmekte olan kentsel dönüşüm çalışmaları

kapsamında mevcut hastane binaları yeniden inşa

edilirken aynı zamanda yeni hastane kampüslerinin

yönetiminde etkinliği ve bunlara yönelik özel

finansmanı arttırmayı amaçlayan iddialı bir sağlık

KÖO (Kamu-Özel Sektör Ortaklığı) programı

başlatmıştır.

5 DSÖ, “Dünya Sağlık istatistikleri”, (Cenevre: Dünya Sağlık

Örgütü, 2014).

12

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Türkiye’nin

Sağlıkta Dönüşüm Programı iki Uyarlanabilir

Program Kredisi (APL) ile desteklenmiştir. Yapılan

çalışmalar arasında, sağlık sistemi performansı ile

ilgili olarak Türkiye’nin küresel olarak

karşılaştırıldığı ve sisteme uluslararası politika

deneyimlerinin aktarıldığı bir OECD-Dünya

Bankası ortak raporu yer almaktadır. Ayrıca bir

sağlık sektörü değerlendirmesi de

gerçekleştirilmiştir. Yapılan en son çalışmalar aile

hekimliği uygulaması, hastane özerkliği, sağlık

finansmanı ve dönüşüm programının politik

ekonomisi üzerine odaklanmıştır. Dünya Bankası

aynı zamanda çıkarılan derslerin başka ülkelerle

paylaşılabilmesi için Sağlıkta Dönüşüm

Programının 10. yılı ile ilgili uluslararası bir

konferansı da desteklemiştir. Türkiye’nin halk

sağlığı ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin

güçlendirilmesi, hastane yönetiminde verimliliğin

artırılması ve Sağlık Bakanlığı’nın kanıta dayalı

politika oluşturma kapasitesinin geliştirilmesi

üzerinde odaklanan çalışmalarını desteklemeye

yönelik yeni bir yatırım finansmanı operasyonu

Eylül 2015’te Kurul tarafından onaylanmıştır.

IFC ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı

(MIGA) sağlık sektöründeki birkaç Kamu-Özel

Sektör Ortaklığı (KÖO) girişimine çıpa

yatırımcılar olarak katılmaktadır. IFC

stratejisini, özellikle büyük kentsel alanlar dışındaki

yetersiz hizmet alan yerlerde olmak üzere kaliteli

özel sağlık hizmetlerine erişimi artırma üzerine

odaklandırmaktadır. IFC bölgede büyüme

potansiyeli arayan sağlık şirketlerini ve yoksul ve

orta gelirli gruplara erişme potansiyeli bulunan

uzmanlaşmış tanı ve sağlık hizmetleri sunucularını

desteklemektedir. 2012 yılında IFC önde gelen

onkoloji hizmet sağlayıcılarından birisi olan MNT

şirketine 15 milyon ABD$ tutarında kredi sağlamış

ve 15 milyon ABD$ tutarında öz sermaye yatırımı

yapmıştır. IFC ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın KÖO

programını desteklemektedir ve toplam finansman

tutarı 538 milyon ABD$’nı bulan üç sağlık KÖO

projesine katılmıştır. MIGA KÖO programı

kapsamında yer alan özel sektör sponsorlarına

sigorta sağlamaktadır. MIGA ayrıca bu program

kapsamındaki ilk sigorta işlemini başarılı bir

şekilde kapatmıştır ve şu anda özel sektör

yatırımcılarını desteklemek için iki ilave projeyi

değerlendirme aşamasındadır.

Enerji ve İklim Değişikliği

Türkiye’nin enerji sektörü reformları önemli

ölçüde özel sektör yatırımının çekilmesini ve

birbirleri ile bağlantılı çeşitli önlemler yoluyla

kapasitenin ekonominin ihtiyaçlarını

karşılayabilmesini sağlamıştır. Bu önlemler

arasında elektrik, gaz, yenilenebilir enerji ve enerji

verimliliği ile ilgili mevzuatın hazırlanması; enerji

sektörü için bir düzenleyici kurumun kurulması;

enerji fiyat reformu; işleyen bir elektrik piyasasının

oluşturulması ve doğal gazın yaygın bir şekilde

kullanıma sunulması; kamuya ait enerji

işletmelerinin yeniden yapılandırılması;

özelleştirme ve yeni yatırımlar yoluyla geniş ölçekli

özel sektör katılımının sağlanması yer almıştır.

Sonuç olarak, (a) 800’ün üzerinde katılımcısı olan

bir elektrik piyasası geliştirilmiştir; (b) 2001 ile

2014 yılları arasında 31.000 MW’ın üzerinde

piyasaya dayalı özel sektör elektrik üretim

kapasitesi işletmeye alınmış; (c) 2008 ile 2013

yılları arasında yatırımcılar tüm elektrik dağıtım

sistemini devralmış; ve (d) yenilenebilir enerjiye

ilişkin düzenleyici çerçeve ile elektrik piyasasının

geliştirilmesi sayesinde 2001-14 döneminde

yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı 16.000

MW’ın üzerinde bir ilave üretim kapasitesi

yaratılmıştır.

Böylelikle yenilenebilir enerji kaynaklarına

önemli bir geçiş olmuş ve yenilenebilir enerji

kaynaklarına dayalı üretim tesislerinde üretilen

elektrik yüzde 50 artarak 2002 yılında 34.000 GWh

iken 2014 yılında 51.000 GWh’a ulaşmıştır.

Türkiye yenilenebilir kaynaklardan üretilen

elektriğin toplam kurulu kapasite içindeki payını

2023 yılına kadar en az yüzde 30’a çıkartmayı

amaçlamaktadır. Hükümet bunun için teknik ve

ekonomik açıdan sürdürülebilir hidro

potansiyelinden yararlanmayı ve 20.000 MW’lık

kurulu rüzgar enerjisi kapasitesi oluşturmayı

amaçlamaktadır. Fiyatların garanti altına alındığı ve

teşviklerin sağlandığı yeni bir Yenilenebilir Enerji

Kanunu 2010 sonunda Meclis tarafından kabul

edilmiştir. Yerli yatırımcılara verilen birçok lisans

ile birlikte, Türkiye’nin stratejik yatırımları ve

dünya çapında teknolojileri ülkenin yenilenebilir

enerji sektörüne çekme potansiyelinden nasıl

yararlanılabileceği üzerinde çalışılması gereken bir

konu olarak durmaktadır.

13

Enerji verimliliği Türkiye’nin enerji güvenliği

bakımından kritik bir öneme sahiptir ve

Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği

Stratejisi’nin kilit bir bileşenini

oluşturmaktadır. Enerji verimliliğini artırmaya

yönelik olarak, kapsamlı bir dizi enerji verimliliği

düzenlemesi de dahil olmak üzere, yasal,

düzenleyici ve kurumsal yapı ile fiyatlandırma

yapısı oluşturulmuştur. 2012 yılında, Hükümet

enerji yoğunluğunun 2023 yılına kadar yüzde 20

düşürülmesini hedefleyen Enerji Verimliliği

Stratejisini kabul etmiştir. Hükümet ve Uluslararası

Finans Kurumu (IFC) ile işbirliği içerisinde bu

hedeflere ulaşılabilmesi amacıyla enerji verimliliği

kredi hatları devreye sokulmuştur.

Yenilenebilir Enerji

Kaynak: Dünya Bankası

İklim değişikliği Türkiye için bir tehdittir ve

Hükümet buna karşı önlemlerini hem

uluslararası hem de ulusal ölçekte

artırmaktadır. Türkiye 2009 yılında Kyoto

Protokolü’ne taraf olmuştur. Ulusal İklim

Değişikliği Stratejisi 2010 yılında onaylanmıştır ve

Temmuz 2011’de Ulusal İklim Değişikliği Eylem

Planı yayınlanmıştır. Strateji ve Eylem Planı ile,

daha fazla azaltma ve uyum çabasına yönelik

kademeli bir yaklaşım öngörülmektedir.

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Enerji

sektörü kilit bir odak çalışma alanıdır. Dünya

Bankası enerji alanında yenilenebilir enerjinin

geliştirilmesini, enerji verimliliğinin artırılmasını,

6 ESES DPL dizisi, Program Odaklı Elektrik Sektörü

Kalkınma Politikası Kredisinden (2009), ESES DPL2’den

(2010) ve ESES DPL3’ten (2012) oluşmaktadır.

elektrik ve doğal gaz arz güvenliğinin artırılmasını,

elektrik sektörünün finansal sürdürülebilirliğini, ve

özel sektör yatırımlarının artırılmasını

desteklemektedir. Türkiye Temiz Teknoloji

Fonundan (CTF) yararlanan ilk ülke olmuştur.

Çevresel Sürdürülebilirlik ve Enerji Sektörü

Kalkınma Politikası Kredisi (ESES DPL) dizisi6,

enerji sektörünün desteklenmesinde, özel sektörün

temiz teknoloji yatırımlarının geliştirilmesinde ve

iklim değişikliği ile ilgili hususların politikalara ve

programlara entegre edilmesinde merkezi bir rol

oynamıştır.

Dünya Bankası Grubu yoluyla, Türkiye elektrik

ve sanayi sektörlerinde bir sera gazı izleme,

raporlama ve doğrulama (MRV) sisteminin

uygulanmasına yardımcı olacak ve gelecekte

iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına

yönelik piyasa tabanlı bir aracın olası

kullanımına hazırlanmayı sağlayacak Piyasa

Hazırlık Ortaklığına katılmaktadır. Elektrik ve

gaz piyasası reformlarının derinleştirilmesi, enerji

verimliliğinin desteklenmesi ve yenilenebilir enerji

entegrasyonunun sağlanmasına yönelik olarak AB

IPA tarafından finanse edilen bir teknik yardım

çalışması devam etmektedir.

IFC için, iklimle ilgili işler hem küresel

bağlamda hem de Türkiye’de stratejik bir

önceliğe sahiptir. Özel sektör yatırımları

Türkiye’nin elektrik sektörü için hayati öneme

sahiptir. IFC özel sektör üretim kapasitesinin

geliştirilmesine, enerji arz güvenliğinin

artırılmasına ve ülkenin artan enerji ihtiyacına

cevap verebilmek için zengin yenilenebilir enerji

kaynaklarından yararlanılmasına yardımcı

olmaktadır. 2008 yılından bu yana, IFC sektöre 2,6

milyar ABD$ tutarında yatırım yapmıştır ve bu

miktarın 1,7 milyar ABD$’dan fazlası harekete

geçirdiği kaynaklardan oluşmaktadır. Elektrik

sektöründe yaptığı yatırımlar ile, IFC 7,9 milyon

müşteriye ulaşmıştır. 2013 yılında yeni yapılan 805

MW’lık doğal gaz yakıtlı kombine çevrim elektrik

santralinin finansmanı için 125 milyon ABD$

tutarında kredi sağlamıştır. 2014 yılında IFC

önümüzdeki iki-üç yıl içerisinde gerçekleşmesi

beklenen boru hattı projeleri için sermaye sağlamak

amacıyla özel bir elektrik ve su şirketinin ikincil

14

hisselerine 165 milyon ABD$’lık yatırım yapmış ve

sermaye artırımlarına katılmıştır. Yenilenebilir

enerji kaynakları üzerine odaklanan finansman ülke

çapında beş projeyi desteklemiştir ve bunlar

arasında gaz yakıtlı santraller, HES’ler ve rüzgar

santralleri bulunmaktadır. IFC sermayeyi harekete

geçirerek Türkiye’nin üretim kapasitesini

artırmasını ve çevre dostu projeler geliştirmesini

sağlamaktadır. IFC aynı zamanda finans

sektöründeki faaliyetleri yoluyla iklim değişikliği

projelerini de desteklemektedir. IFC 2014 yılında

Türkiye’de sürdürülebilir enerji finansmanı

alanında öncü bir şirkete 96 milyon ABD$ tutarında

kredi sağlamıştır.

Çevresel Yönetim ve Belediye

Hizmetleri

Türkiye, AB standartları ile uyumlaşma

çabaları kapsamında, sürdürülebilir çevre

yönetimini desteklemeye yönelik kamu

politikaları ve destekleri geliştirmektedir. AB

Müktesebatının Çevre ile ilgili 27. Faslı 2009

yılında müzakereye açılmıştır. Türkiye çevresel etki

değerlendirmeleri (ÇED’ler) ve atık yönetimi

bakımlarından AB çevre mevzuatı ile genel

anlamda uyumludur. Hava kalitesi ve endüstriyel

kaynaklı kirliliğin kontrolü konularında da ilerleme

kaydedilmiştir. Türkiye’nin AB müktesebatı ile

uyumlaşma gündeminin temel odak alanlarından

birisi AB Su Çerçeve Direktifidir. Türkiye

Hükümeti nehir havzası koruma planlarının ve

nehir havzası yönetim planlarının hazırlanmasına

yönelik havza düzeyinde bir yaklaşım

benimsemiştir. Türkiye’nin mevzuat uyumlaştırma

çalışmalarında mükemmel bir ilerleme kaydedilmiş

olmakla birlikte uygulama, zaman ve önemli

miktarda finansman gerektirecektir.

Türkiye’de kaliteli kentsel çevre hizmetlerine ve

çekirdek belediye hizmetlerine yönelik talebin

artmaya devam etmesi beklenmektedir. Türkiye

hızlı bir kentleşme yaşamaktadır; Türkiye

nüfusunun yaklaşık yüzde 72’si kentsel alanlarda

yaşamaktadır ve bu oranın 2030 yılına kadar yüzde

80’i geçmesi beklenmektedir. AB Çevre

Müktesebatını uygulamaya yönelik yatırımların,

önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kamu maliyesi

üzerinde giderek artan bir yük oluşturması

beklenmektedir. Ayrıca, vatandaşların kaliteli

kentsel mekanlara, daha iyi toplu ulaşım

olanaklarına ve çevresel açıdan daha sürdürülebilir

kentsel planlamaya olan talebi artmaktadır.

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Kalkınma

politikası kredileri AB çevre müktesebatı

doğrultusunda çevresel yönetimi güçlendirmeye

yönelik önlemlerin uygulanmasını da

desteklemiştir. Teknik yardım projeleri Hükümet’in

bir Ulusal Su Havzası Yönetim Stratejisi hazırlama

çalışmalarını desteklemiştir ve bir kümülatif

çevresel etki değerlendirmesi de sunulmuştur. İki

yeni proje bu çalışmaları daha da genişletmektedir.

Sürdürülebilir Şehirler programı mevcut Belediye

Hizmetleri Projesinin ölçeğini yükseltmekte ve

yüksek önceliğe sahip kentsel ulaşım ve enerji

verimliliği alanları da dahil olmak üzere

sürdürülebilir kalkınma planlarının ve

yatırımlarının uygulanabilmesi için belediyelere

finansman sağlanmasını amaçlamaktadır. Entegre

Havza Yönetim Projesi çeşitli kamu kurumlarının

ve farklı su kullanıcılarının koordinasyonu üzerinde

odaklanarak iki pilot havzada nehir havzası yönetim

planlarının ve pilot yatırımların uygulanmasını

destekleyecektir. Ayrıca, Banka Türkiye’nin tapu

ve kadastro sisteminin geliştirilmesine yardımcı

olmuş ve yeni arazi değerleme pilot

uygulamalarının getirilmesini desteklemiştir.

Türkiye’nin hızlı şehirleşme performansının

ışığında, IFC’nin Türkiye’ye yönelik stratejisi,

temel altyapı projelerinin daha hızlı

tamamlanabilmesi amacıyla belediyeler için

finansmana erişimi artırmayı amaçlamaktadır.

IFC’nin Türkiye’de belediye sektörüne ilk girişi

2008 yılında İstanbul Metrosunun finansmanı için

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile olmuştur. Bu

yatırım, Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye’de

Hazine garantisi olmadan yerel düzeyde sağladığı

ilk finansman olmuş ve kentsel sektöre özel sektör

katılımı için öncü bir proje olmuştur. 2012 yılında

IFC İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne 59 milyon

ABD$ tutarında imtiyazlı kredi sağlamıştır.

Kredinin amacı, kentsel hareketliliği, kamu

emniyetini ve güvenliğini artırarak yerel ekonomik

büyümeyi teşvik etmek için trafik yönetim sistemini

ve yeni acil durum müdahale araçlarının teminini

finanse etmektir. 2013 yılında, IFC İzmir’de iki

belediye projesine finansman sağlamıştır: üç adet

atıksu projesinin finansmanına yardımcı olmak

amacıyla belediyeye bağlı su ve kanalizasyon

15

idaresi olan İZSU’ya sağlanan 54 milyon Avro

tutarındaki kredi ve atıksu arıtma yatırım

programının finansmanı için İzmir Büyükşehir

Belediyesi’ne sağlanan 59 milyon ABD$

tutarındaki kredi. Kısa süre önce, İzmir’de iki adet

tramvay hattının desteklenmesi için 74,5 milyon

Avro tutarında bir yatırım yapmıştır.

Afet Önleme ve Afet Yönetimi

1999 depreminden sonra, İstanbul afet riskinin

azaltılmasında iyi uygulamalar bakımından

uluslararası ölçekte kabul gören bir örnek

olarak ortaya çıkmıştır. İstanbul kritik kamu

binalarını depreme karşı güçlendiren ve aynı

zamanda bina yönetmeliklerinin ve arazi kullanım

düzenlemelerinin uygulanmasına yönelik önlemleri

destekleyen Deprem Riski Azaltma ve Acil Durum

Hazırlık Projesini (İSMEP) uygulamaktadır.

Türkiye, Banka ile uzun bir süredir devam eden

işbirliği çalışmaları kapsamında oluşturulan

kurumsal yapılar sayesinde, 2011 yılında Van’da

yaşanan (604 kişinin hayatını kaybetmesine, 4.152

kişinin yaralanmasına ve yaklaşık 600.000 kişinin

evsiz kalmasına yol açan) depremde acil durum

müdahalelerini kendi kaynaklarıyla

gerçekleştirebilmiştir.

Ancak Türkiye yine de, özellikle deprem olmak

üzere doğal afetlere karşı kırılgan bir

durumdadır. Önümüzdeki 30 yıl içerisinde

İstanbul’da büyük bir depremin gerçekleşmesi

olasılığı yüzde 50’nin üzerindedir; önümüzdeki on

yıl içerisinde böyle bir afetin gerçekleşme olasılığı

ise yüzde 30 civarındadır. Yapılan bir çalışmada,

bunun 87.000 kişinin ölümüne, 135.000 kişinin

yaralanmasına ve 350.000 kamu binasının ve özel

binanın hasar görmesine yol açabileceği

değerlendirmesi yapılmıştır. Bu çalışma üzerine, bir

afet sonrasında gerekli acil yardım fonksiyonunu

yerine getirebilecek, başta okul ve hastaneler olmak

üzere 2.500 kamu binası depreme karşı

güçlendirme veya yeniden inşa için

önceliklendirilmiştir.

Kilit Dünya Bankası Grubu katkıları: Dünya

Bankası, kamu binalarının ve tarihi anıtların

güçlendirilmesini veya yeniden inşasını içeren

İSMEP projesini desteklemektedir. İstanbul’da

genel afet riski yönetim kapasitesini iyileştirmek

için sağlanan kurumsal destek, aşırı kar yağışları ve

sel gibi birkaç acil durum örneğimde test edilmiş ve

uygulanmıştır. 2011 yılından bu yana, Avrupa

Yatırım Bankası ve Avrupa Konseyi Kalkınma

Bankası da proje için paralel finansman

sağlamaktadır. Dünya Bankası ayrıca 2014 yılında

teknik yardım ve kapasite oluşturma da dahil olmak

üzere Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın

(AFAD) yeni ulusal stratejisinin geliştirilmesini ve

uygulanmasını desteklemek amacıyla, Küresel Afet

Azaltma ve Yeniden Yapılandırma Fonu’ndan

(GFDRR) 1 milyon ABD$ tutarında bir hibenin

temin edilmesinde AFAD’a destek sağlamıştır.

DÜNYA BANKASI GRUBU’NUN

TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ

Türkiye’nin Kalkınma Planları Türkiye ile

Dünya Bankası Grubu arasındaki ortaklığın

temelini oluşturmaktadır. Dokuzuncu Kalkınma

Planı (2007-2013) ve Onuncu Kalkınma Planı

(2014-2018), 2012-16 MY Ülke İşbirliği Stratejisi

(CPS) dönemi ile çakışmaktadır. Her iki kalkınma

planının ana eksenleri CPS ile uyumludur ve Eylül

2014 tarihli CPS İlerleme Raporu (PR) bu uyumda

ilave bir ince ayar yapılmasını sağlamıştır. 2012-15

MY CPS 2016 yılını da içerecek şekilde bir yıl

uzatılmıştır. Bu uzatım 2015 seçimlerinden sonra

yeni hükümet kurulduğunda yeni bir CPS’in

hazırlanmasına olanak tanıyacaktır.

Mevcut CPS (2012-16 MY) kapsamında, 2012-

15 MY döneminde şu ana kadar 9,2 milyar

ABD$’nın üzerinde finansman sağlanmıştır. Bu

finansman miktarı Uluslararası İmar ve Kalkınma

Bankası (IBRD) tarafından sağlanan 3,8 milyar

ABD$’lık bir finansmanı, IFC tarafından sağlanan

4,4 milyar ABD$’lık bir finansmanı ve Çok Taraflı

Yatırım Garanti Ajansı (MIGA) tarafından

16

sağlanan 982 milyon ABD$’lık bir finansmanı

kapsamaktadır.

Türkiye’nin kalkınma öncelikleri, Dünya

Bankası Grubu genelinde daha yakın bir

işbirliği için çok büyük fırsatlar sunmaktadır.

Bunun bir örneği, IFC ve IBRD arasında

belediyelere finansman ve teknik yardım desteği

sağlamaya yönelik ortak bir uygulama planı

üzerinde varılan anlaşmadır.. Enerji sektörü,

IBRD’nin düzenleyici çerçeve ile ilgili

çalışmalarının, yenilenebilir enerji ve enerji

verimliliğinin artırılması için özel sektöre yönelik

önemli bir destek sağlanmasına yardımcı olduğu bir

başka örnek teşkil etmektedir. Aynı fırsat, sağlık

sektörü ve daha genel anlamda KÖO sektörü için de

mevcuttur. Finans sektöründe, yurt içi finansman

havuzunun genişletilmesi ve özellikle Türk

ihracatçılar ve KOBİ’ler için daha uzun vadeli

finansman ve altyapı finansmanı çekmek için,

Dünya Bankası Grubu’nun bileşik bilançosu ve

ürün yelpazesi harekete geçirilmektedir.

Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası

Türkiye henüz geri ödenmemiş kredi bakiyesi

itibariyle IBRD’nin altıncı en büyük

müşterisidir. Stratejik bir şekilde odaklandırılmış

mevcut portföy 11 yatırım projesinden ve 4,3

milyar ABD$’lık net taahhütten oluşmaktadır7.

Yatırım portföyü; enerji sektörünü (yüzde 56)

finansal ve özel sektörü geliştirmeyi (yüzde 13),

kentsel gelişimi (yüzde 29) ve sağlık sektörünü

(yüzde 2) desteklemektedir.

Banka’nın bilgi çalışmaları işbirliği stratejisinin

önemli parçasını oluşturmaktadır. Giderek

büyüyen bir ortak ilgi alanı, Türkiye’nin

deneyimlerinin diğer gelişmekte olan ülkelerle

paylaşılmasıdır. Aralık 2014’te Banka Türkiye’nin

geçmiş 30 yılda çıkardığı dersleri inceleyen

“Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon, Kapsama

ve Kurumlar” başlıklı raporunu yayınlamıştır. Bilgi

ürünlerine ilişkin çalışmalar, çok yıllı ve çok çıktılı

faaliyetler içeren daha program odaklı bir

yaklaşıma doğru kaymıştır. Banka’nın teknik

desteğinin kritik bileşenleri AB katılım süreci ile

uyumludur (örneğin enerji, gümrük birliği, çevre,

7 31 Ağustos 2015 itibariyle.

rekabet ve iş ortamının düzenlenmesi). Halihazırda

düşük seviyelerde olan Geri Ödenebilir

Danışmanlık Hizmetlerinin (RAS) de önümüzdeki

yıllarda güçlü bir şekilde gelişmesi beklenmektedir.

Şekil 11. Sektörlere göre net taahhütler

Kaynak: Dünya Bankası.

Türkiye programı seçili bazı vakıf fonları ile de

desteklenmektedir. Türkiye’nin Vakıf Fonu

portföyü şu anda 26 adet (9’u Alıcı ve 17’si Banka

tarafından yönetilen) Vakıf Fonu içermektedir.

Bunların toplam tutarı 125,8 milyon ABD$’dır ve

bu finansmanın önemli bir kısmı (100 milyon

ABD$) Temiz Teknoloji Fonundan (CTF)

oluşmaktadır.

Uluslararası Finans Kurumu

IFC’nin İstanbul’da Eylül 2010’da ilk

Operasyon Merkezi olarak açtığı ofisi, yaklaşık

200 personeli ile hem Türkiye’ye hem de Doğu

Avrupa, Orta Asya, Güney Avrupa, Orta Doğu ve

Kuzey Afrika bölgelerine (birlikte EMENA

bölgesinin bir parçasını oluşturmaktadırlar) hizmet

vermektedir.

Yaklaşık 4,3 milyar ABD$’lık portföyü ile

Türkiye, IFC’nin ülkeler bazındaki risk toplamı

bakımından üçüncü sırada yer almaktadır. 2015

mali yılında, IFC Türkiye’de üst üste üçüncü yıl

yatırım rekoru kırarak sürdürülebilir enerji ve

altyapı geliştirmenin desteklenmesine, belediye

hizmetlerinin iyileştirilmesine, kamu-özel sektör

işbirliği girişimlerinin geliştirilmesine, yerel

sermaye piyasalarının teşvik edilmesine ve Türk

şirketlerinin rekabet güçlerinin ve etkilerinin

17

artırılmasına yardımcı olmaya yönelik projeler için

1,8 milyar ABD$’lık yatırım yapmıştır. IFC ayrıca

özel sektör büyümesini teşvik etmeye yönelik

girişimler hakkında işletmelere ve hükümet

kurumlarına tavsiyelerde bulunmuştur.

IFC 2012-16 CPS programında öngörülenin

üzerinde yatırım yapmaktadır. 2015 mali yılında,

IFC 28 proje için 1,3 milyar ABD$’lık sermaye ve

uzun vadeli kredi taahhüdünde bulunmuş böylelikle

bir önceki yıl toplamının iki katını aşmıştır. Bu

miktarın yaklaşık 500 milyon ABD$’lık bölümü

üçüncü taraf yatırımcılardan harekete geçirilen

finansmandan oluşmaktadır. IFC aynı zamanda

ticaret finansmanını desteklemek için 530 milyon

ABD$’lık kısa vadeli kredi sağlamıştır.

IFC enerji ve altyapı yatırımlarını ve

sürdürülebilir şehirleri desteklemiştir.

Türkiye’deki sürdürülebilir enerji sektöründe IFC

küresel olarak en büyük sermaye yatırımlarından

birini yapmıştır. IFC’nin IBRD ile birlikte

Türkiye’deki kilit önceliklerinden birisi

Türkiye’nin daha iyi ve çevresel açıdan daha

sürdürülebilir şehirler inşa etmesine yardımcı

olmaktır. IFC ayrıca entegre sağlık kampüslerinin

yapımına yönelik çığır açıcı nitelikteki KÖO sağlık

projelerine katılmıştır.

Öte yandan, IFC finansmana erişimi artırmak

amacıyla finansal kuruluşlar ile ortaklıklar

yapmıştır. 2015 yılında, KOBİ’lerin finansmana

erişimlerini artırmak ve Türkiye’nin sürdürülebilir

kalkınması için temel öneme sahip enerji

verimliliği, sürdürülebilir enerji ve yeşil ipotekli

konut kredileri gibi alanlarda yapılan yatırımları

artırmak amacıyla Türk bankaları ve finans

kuruluşları ile ortaklıklarını sürdürmüştür.

Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı (MIGA)

MIGA’nın Türkiye ekonomisine sağladığı

destek son beş yıldır önemli ölçüde artmaktadır.

Mevcut CPS programı kapsamında, MIGA

Türkiye’deki yatırım projeleri için 982,2 milyon

ABD$’lık garanti sağlamıştır ve kurumun açıktaki

garanti portföyü bakiyesi 1,0 milyar ABD$’na

ulaşmıştır. MIGA Türkiye için kredi geliştirme ve

siyasi risk sigortası (PRI) kapsamını artırma

fırsatlarından yararlanma üzerinde odaklanan

hedefli iş geliştirme çalışmaları yapmaktadır.

MIGA için en fazla umut vaat eden fırsatlar finansal

sektörde (KOBİ’lere ve ihracatçılara yönelik

ikrazları desteklemek için), kentsel ulaşımda ve

sağlık sektöründeki KÖO projelerinde yatmaktadır.

18

19

I – TÜRKİYE BİLGİ PROGRAMI

– ÖNE ÇIKAN SONUÇLAR Bu bölümde (i) yakın geçmişte tamamlanan veya

devam etmekte olan ve Dünya Bankası Türkiye web

sitesinde yayınlanan (www.worldbank.org.tr) seçili

bazı çalışmalar ile (ii) kapasite oluşturma üzerine

odaklanan teknik yardım projelerinden örnekler

sunulmaktadır.

“Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon,

Kapsama, Kurumlar” – Raporu

Dünya Bankası tarafından kısa süre önce yayınlanan

“Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon,

Kapsama, Kurumlar” raporuna göre, Türkiye’nin

geçtiğimiz on yıllardaki istikrarlı büyüme performansı

ülkeyi yüksek gelir statüsünün eşiğine getirmiş, refah

paylaşılmış ve orta sınıf büyüklüğü iki katına

çıkmıştır. Ancak halen aşılması gereken zorluklar

mevcuttur. Rapor Türkiye’nin alt-orta gelirli ülke

statüsünden üst-orta gelir statüsüne geçiş sürecindeki

deneyimlerini açıklamakta ve nelerin işe yaradığını,

başka ülkeler için hangi derslerin anlamlı olabileceğini

ve Türkiye’nin orta gelir seviyesinde takılı kalmaması

için hangi reformlara ihtiyaç duyduğunu

derinlemesine bir şekilde incelemektedir.

Raporun başlıca mesajları arasında şunlar yer

almaktadır:

Türkiye’nin büyümesi paylaşılan bir büyüme

olmuştur. 2002-11 döneminde, yoksulluk (satın

alma gücü paritesi bazında günlük 5 ABD$’nın

altındaki tüketim ile ölçülen) yarı yarıya azalarak

yüzde 43’ten yüzde 22’ye düşmüştür. Aynı

dönemde nüfusun en alt yüzde 40’lık kesiminin

tüketim artışı ortalama yüzde 5 olmuştur; bu ülke

ortalamasının çok az altındadır.

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal ilerlemesi özel

sektörün öncülüğünde gerçekleşmiştir. Devlet

sağlıklı bir düzenleyici ortam oluşturarak ve

kamu hizmetlerine ve altyapıya yatırım yaparak

destekleyici bir rol oynamıştır. Devletin gelir

yeniden dağıtımı önemli bir faktör olmamıştır.

Daha az elverişli bir uluslararası ortamda,

Türkiye ekonomik büyümenin sürdürülmesi ve

“orta gelir kapanını” aşma bakımlarından önemli

zorluklar ile karşı karşıyadır. Öncelikler arasında

şunlar bulunmaktadır: (i) daha fazla DYY

çekmeye ve yenilikçiliği teşvik etmeye yönelik iş

ortamı reformları yoluyla üretkenlik artışının

sürdürülmesi, (ii) demografik fırsattan tam

olarak yararlanabilmek amacıyla kadınların

işgücü piyasalarına katılımlarının artırılması, ve

(iii) hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesine,

şeffaflığın arttırılmasına ve daha fazla güvenin

tesis edilmesine yönelik kurumsal reformların

derinleştirilmesi.

Raporda ekonomik ve sosyal ilerlemenin altı

temel sürükleyici faktörü tespit edilmektedir:

1. 1980’lerde ticaretin serbestleştirilmesi

ve 1996’da Gümrük Birliği

Anlaşmasının yürürlüğe girmesi ile

birlikte AB ile daha yakın entegrasyon

2. Finansal sistemde yapılan reform ile

kamu finansmanından özel sektör

finansmanına yönelinmesi ve finansal

sistemin küresel sermaye girişi

volatilitesine karşı yeterince dayanıklı

hale getirilmesi (her ne kadar bu henüz

tamamlanmamış bir gündem maddesi

olsa da)

3. Çoğunlukla özel sektörün girişim

faaliyetlerinin bir sonucu olarak

işgücünün üretken olmayan tarım

sektöründen üretken sanayi ve hizmet

sektörlerine geçişinin sağlanması

4. Türkiye’nin büyüyen şehirlerini

ekonomik büyümesinin ana

lokomotifleri haline getiren ve kamu

hizmetlerine erişimi artıran altyapı ve

konut yatırımları yoluyla yapısal

değişimin desteklenmesi

5. Kısmen kadınlar ve gençler için

uygulanan işgücü vergilerindeki hedefli

indirimler yoluyla küresel ekonomik ve

finansal kriz sonrasında bir istihdam

mucizesinin yaratılması (2009 yılından

bu yana 4 milyon ilave iş) amacıyla

işgücü piyasasındaki donukluğun

aşılması

6. Bir yandan kaliteyi artırırken aynı

zamanda sağlık ve eğitim harcamalarını

artırmak amacıyla 2001 sonrasındaki

başarılı mali istikrarlaşmanın yarattığı

20

hareket alanının kullanılması ve

böylelikle diğer OECD ülkeleri ile olan

performans açığının kapatılmaya

başlanması

Yukarıda belirtilen sürükleyici etkenlerden

ilk üçü, Avrupa ve dünya ile olan ekonomik

entegrasyonun faydaları konusunda

Türkiye’nin çıkardığı dersleri sunmaktadır.

Diğer üç etken, yapısal değişim güçlerine

karşı değil bu güçlerle birlikte çalışarak ve

güçlü mali temelleri esas alarak daha

kapsayıcı bir büyüme modeline geçişin

değerini göstermektedir.

Birinci Eksene Katkıda Bulunmak:

Rekabetçiliğin ve İstihdamın Artırılması

Türkiye’nin Deneyimleri: Yüksek Gelir Yolunda

Çıkarılabilecek Entegrasyon, Kapsama ve

Kurumlar ile ilgili Dersler

Türkiye’nin geçtiğimiz on yıllık dönemdeki sağlam

ekonomik performansı birçok yükselen piyasa için bir

ilham kaynağı oluşturmakta ve politika yapıcıları için

bazı değerli dersler sunmaktadır. Aralık 2014’te

yayınlanan “Türkiye’nin Deneyimleri:

Entegrasyon, Kapsama, Kurumlar” raporu

Türkiye’nin yüksek gelir statüsüne ilerleyişini analiz

etmekte ve bu ilerlemenin üç temel kaynağı olduğunu

ortaya koymaktadır: (i) Avrupa ile olan ticaret

ilişkilerinin sağladığı çıpa sayesinde dünya ekonomisi

ile başarılı bir şekilde sağlanan entegrasyon; (ii) 2001

krizi sonrasında ülkenin borç servisinden kamu

hizmetlerine geçiş yapmasına olanak tanıyan sağlam

kamu maliyesi; ve (iii) genel anlamda piyasa dostu

politikaların desteklediği dinamik bir özel sektör. Bu

üç faktörün bir bileşimi sonucunda, Türkiye’de artan

refah paylaşılabilmiştir. Ancak Türkiye’nin önemli

başarılarına rağmen, yüksek gelir statüsüne geçiş

henüz tamamlanamamıştır. Özellikle, Türkiye’nin

yenilikçiliği ve yatırımları teşvik eden ve böylelikle

ülkenin orta gelirden “kurtularak” yeni bir büyüme

modeline geçmesine olanak tanıyacak bir ortam

oluşturabilmek için ekonomik kurumlarında reform

yapması gerekmektedir.

Genel olarak, rapor yüksek gelir sonrasında

büyümenin sürdürülebilmesi için ekonomik

kurumların taşıdığı önem hakkında faydalı bir tartışma

başlatmıştır. Raporun zamanlaması da Hükümet’in 25

Dönüşüm Programını açıkladığı döneme rastlaması

bakımından iç politika tartışmaları için önemli bir

kavşakta gerçekleşmiştir. Yapısal ve kurumsal reform

önceliklerine ilişkin iç tartışmalar üzerindeki etkisine

ek olarak, rapor üçüncü ülkelerde de oldukça olumlu

karşılanmıştır. Raporun amaçlarından birisi de bu

ülkelerdeki politika yapıcılara Türkiye’nin başarılarını

ve önündeki zorlukları uyumlu bir şekilde anlatmak ve

temel politika derslerini vurgulamaktı. Raporun

tanıtım etkinliği kapsamında düzenlenen çok ülkeli

panelde alınan tepkiler ve üçüncü ülkelerden raporun

tanıtımına ilişkin alınan talepler, yükselen piyasalarda

son zamanlarda elde edilen başarılı -kalkınma

deneyimlerinden sistematik bir şekilde yararlanmak

isteyen bir kitle olduğunu teyit etmektedir.

Açık ve Yarışılabilir Piyasaların Geliştirilmesi

Banka tarafından hazırlanan bu raporda Türkiye’nin

rekabet politika çerçevesi özellikle Avrupa Birliği

(AB) ülkeleri olmak üzere uluslararası en iyi

uygulamaları ve bölgesel ve küresel standartları temsil

eden diğer ülkeler ile karşılaştırılmıştır. Rekabet

politikası ile ilgili bu değerlendirmenin kilit bulguları

arasında Türkiye’nin; (i) mesleki hizmetleri rekabete

açması; (ii) piyasa rekabetinin geliştirilmesi ve eşit bir

oyun alanının güvence altına alınması için ekonomi

çapında uygulanan

politikaları

güçlendirmesi;

(iii) Türkiye

Rekabet

Kurumu’nun

performansının ve

savunuculuk

yetkilerinin

artırılması için

Rekabet Kanununu revize etmesi; (iv) rekabet

üzerindeki potansiyel bozucu etkileri en aza indirmek

için Devlet Yardımları Kanununu ve uygulamasını

güçlendirmesi, ve (v) kamu politikalarında rekabet ve

rekabette tarafsızlık ilkelerini ön plana çıkarması

gerektiği yer almaktadır.

Finansal Derinleştirmenin ve Çeşitlendirmenin

Arttırılması

Ayrıca, Türkiye Banka

Dışı Finansal Sektör

için düzenleyici ve

yasal ortamı

iyileştirerek finansal

sektörde rekabeti

derinleştirme

konusunda bir kararlılık

ortaya koymuştur. Banka’nın bilgi programı, Yatırım

Fonları ile Şirket Tahvillerinin geliştirilmesi ortamının

modernizasyonu amacıyla Sermaye Piyasaları Kurulu

ile kapsamlı bir diyalog içermektedir. 2012 mali

yılında bir Şirket Tahvilleri Geliştirme raporu

(Bakınız: Türkiye: Şirket Tahvilleri Piyasasının

Geliştirilmesi) ve 2013 yılında bir Yatırım Fonu

geliştirme çalışması tamamlanmıştır. Teminatlı

işlemler sistemine ilişkin bir durum tespit raporu 2014

21

yılında tamamlanmıştır. Finansal tabana yayma ile

ilgili bir rapor 2015 yılı içinde yayınlanmak üzere

tamamlanmaktadır (Finansal Tabana Yayma

Görünüm Raporu). Banka ayrıca kapsamlı bir Finansal

Sektör Geliştirme Teknik Yardım Programı yoluyla

politika diyalogunu sürdürmüştür. İflas Kanunu, Etkili

Finansal Kuruluş Çözümleme Rejimleri ve Finansal

İstikrar Kurullarının Temel Özellikleri, Konsolide

Denetleme, Teminatlı İşlemler, Finansal Tabana

Yayma ve yenilikçilik ile çalıştaylar düzenlenmiştir.

Teknik raporlar, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)

tarafından, Sermaye Piyasası Kanununun (2012), daha

uzun vadeli finansmana erişimi artırabilmek için

finansal sektörün derinleştirilmesi ve genişletilmesi

bakımından kilit önem taşıyan ikincil mevzuatının

belirli parçalarının tasarımında kullanılmıştır.

Ülke Ekonomik Memorandumu (CEM): Yüksek

Gelire Ulaşmak için Ticareti Artırmak

Mayıs 2014’te kamuoyuna açıklanan Ülke Ekonomik

Memorandumu Türkiye’nin ticaret performansını ve

rekabet gücünü artırabilecek politika seçeneklerini ve

müdahaleleri ortaya koyacaktır. Raporun başlıca

bulguları şöyledir: (i)Türkiye’nin sağlam ihracat

performansı ihracat sepetine yeni şirketlerin veya yeni

ürünlerin dahil olmasından çok mevcut şirketlerin

büyümesinden ve mevcut ürünlerin yeni ihracat

pazarlarına (özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da)

daha fazla miktarda satılmasından kaynaklanmıştır;

(ii) Türkiye ihracatının kalitesini büyük ölçüde

yükseltmiş olmakla birlikte, çoğunlukla orta

teknolojili ürünlerde uzmanlaşmış ve katıldığı küresel

değer zincirlerinin alt ucunda kalmış durumdadır; (iii)

profesyonel hizmetler ticaretinin arttırılması

bakımından önemli bir kullanılmamış potansiyel

mevcuttur; ve (iv) ticareti kolaylaştırma ve altyapıyı

hedefleyen destek programları için yapılan yatırımlar

Türkiye’nin ihracatını artırmasına yardımcı olmakla

birlikte, yüksek teknolojili ürünlere geçmek için iş

ortamının iyileştirilmesine, daha fazla DYY

çekilmesine, finansmana erişimin genişletilmesine ve

Türkiye’deki işgücünün becerilerinin arttırılmasına

yönelik daha kapsamlı reformlar gerekecektir.

Kamu Finansal İncelemesi (PFR): Geçiş Sürecinde

Türkiye – Mali Politikada Dönüşümün Zamanı

Geldi Mi?

Türkiye’nin geçtiğimiz on yıldaki maliye

politikalarının analiz edildiği PFR raporu (Haziran

2014’te yayınlanmıştır) maliye politikalarının daha

geniş makroekonomik etkilerini –özellikle gelecekteki

ekonomik büyümenin desteklenmesi bakımından-

tespit etmektedir. Genel vergi ve harcama

düzeylerindeki ayarlamaların ve kamu maliyesi

yapısının, özel tasarrufları, yatırımları, istihdamı,

üretkenliği ve gelecekteki büyümeyi ne ölçüde

destekleyebileceğini değerlendirmektedir. Çalışma

kapsamında Kalkınma Bakanlığı için orta vadeli

planlamaya ve bu bağlamda maliye politikalarındaki

değişikliklerin makroekonomik etkilerinin

anlaşılmasına yönelik CGE (hesaplanabilir genel

denge) modellemesinin kullanımına ilişkin kapasite

oluşturulması yer almaktadır.

Türkiye-AB Gümrük Birliğinin Değerlendirilmesi

Nisan 2014’te yayınlanan

değerlendirme, Gümrük

Birliği’nin (GB)

etkilerinin nicel ve nitel

tahminlerini sunmakta ve

bu ticaret anlaşmasının

hem Türkiye hem de AB

için oldukça faydalı olduğunu ortaya koymaktadır.

Spesifik olarak, değerlendirme iki ana bölümden

oluşmaktadır: i) GB’nin ticaret politikası üzerindeki

etkileri, AB ile tercihli ticarette menşe kurallarına

duyulan ihtiyacın kaldırılması ve GB’nin kapsadığı

alanlarda müktesebatın uygulanması yoluyla ticaret,

DYY ve daha geniş anlamda Türkiye’nin refahı

üzerindeki etkilerinin bir değerlendirmesi; ve ii)

mevcut ticaret anlaşmasının halihazırda getirdiği

kısıtlamaların, bu kısıtlamaları ortadan kaldırmanın

getireceği potansiyel kazanımların ve önerilen reform

yöntemlerinin bir incelemesi.

İkinci Eksene Katkıda Bulunmak: Eşitliğin ve

Kamu Hizmetlerinin İyileştirilmesi

Program Odaklı İstihdam Dizisi: (i) Ekonomik

Döngü Genelinde İşgücü Piyasaları, (ii) Beceri

Seviyesi Düşük Gençlerin ve Kadınların

Aktivasyonu, ve (iii) İyi İşler - Aktivasyon

Bu program odaklı

Ekonomik ve Sektörel

Çalışma dizisi

Türkiye’de işgücü

piyasasının döngüsel ve

yapısal boyutlarını ele

almakta ve iki kilit

zorluk üzerinde

odaklanmaktadır: düşük

istihdam oranları ve

yüksek kayıt dışılık-

özellikle kadınlar ve

gençler arasında.

İstihdam destek hizmetleri ile ilgili teknik yardım bu

çalışmayı tamamlamıştır. Kilit çıktılar arasında

aşağıdakiler bulunmaktadır:

Ekonomik Döngü Yoluyla İşgücü Piyasalarının

Yönetilmesi (2013 MY) başlıklı çalışma, işsizlik

22

sigortasının/yardımının kapsamının

genişletilmesine ve parametrelerinin işgücü

piyasası koşullarına göre uyarlanmasına yönelik

spesifik politika seçenekleri içermektedir.

Türkiye’de İyi İşler (2014 MY) başlıklı ikinci bir

rapor, kriz sonrası toparlanma döneminde Türkiye

ekonomisinin kayda değer işgücü piyasası

performansının altında yatan faktörleri

değerlendirmeyi ve yaratılan işlerin kalitesinin

yanında kaydedilen ilerlemenin

sürdürülebilirliğini incelemeyi amaçlamaktadır.

Yukarıda belirtilen raporları teknik bir çalışma ile

tamamlayan “Beceri Seviyesi Düşük Gençlerin ve

Kadınların Aktivasyonu” (2014 mali yılı) başlıklı

üçüncü bir raporda Türkiye’nin kırılgan nüfus

gruplarını istihdama dahil etme deneyimleri

incelenmiş ve özellikle Türkiye’nin Aktif İşgücü

Piyasası programlarının performansının

değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

2015 mali yılındaki çalışmalar bu analitik tabanı

esas alarak ve beceriler, yenilikçilik, şirket

yönetimi ve istihdam hizmetlerinin

iyileştirilmesini destekleyici teknik yardımların

sürdürülmesi gibi alanlar üzerinde odaklanarak

Türkiye’de “iyi” işlerin yaratılmasına yönelik

politika önerileri geliştirecektir.

Program Odaklı Eğitim Dizisi I: Türkiye’nin

Okullarında Mükemmeliyeti Sağlamak

Türkiye’nin eğitim sistemi, daha iyi öğrenci

performansı, eşitsizliklerin azaltılması ve bunlara

koşut olarak okullaşma oranlarında artış

bakımlarından 2003 yılından bu yana çarpıcı

iyileşmeler kaydetmiştir. Bu ilerlemenin sebeplerinin

ortaya çıkartılması amacıyla, Türkiye’nin 2009 PISA

performansının bir analizi gerçekleştirilmiştir. Bu

ilerlemenin önemli bir bölümü ülkenin

sosyoekonomik koşullarını da iyileştiren hızlı

ekonomik büyümesine

atfedilebilir, ancak bu

etkiler eğitim hizmetleri

daha etkili hale

geldiğinden, 2009 yılında

2003 yılına göre daha az

belirgindir. Bu

kazanımlara rağmen,

Türkiye’de 15 yaşındaki

ortalama bir öğrencinin

performansı halen OECD ortalamasının çok

gerisindedir. Bu farkların kapatılmaya devam

edilebilmesi için bazı politika alanlarında daha fazla

reformun yapılması gerekecektir. Bunlar arasında

8 SABER: “Daha İyi Eğitim Sonuçları için Sistem

Yaklaşımı”

okula daha erken yaşta başlamanın teşvik edilmesi,

öğretim yöntemlerinin ve sınıf uygulamalarının

iyileştirilmesi, ve liseye girişte öğrencilerin

yönlendirilme şeklini değiştirerek lise eğitiminde

fırsat eşitsizliklerinin azaltılması yer almaktadır

(Bakınız: Türkiye’nin Okullarında Mükemmeliyeti

Sağlamak).

Program Odaklı Eğitim Dizisi II: Erken Çocukluk

Eğitimi Programlarının İyileştirilmesi için

Uçurumların Kapatılması Türkiye erken çocukluk eğitimine ilişkin hedeflerine

9. Kalkınma Planında yer vermiştir. Türkiye’nin erken

çocukluk gelişimi (EÇG) politikaları SABER-EÇG

analitik çerçevesi yoluyla değerlendirilmiştir8.

Türkiye, yaygın uygulama ve kalite izleme

bakımlarından erken çocukluk eğitimi (EÇE)

konusunda diğer ülkeler ile karşılaştırılmıştır. Türkiye

orta-uzun vadede gelişen ve kurulu aşamadan ileri

aşamaya geçmeyi planlamaktadır. Kalkınma

Bakanlığı, farklı alanlardaki müdahaleleri entegre

eden ve koordine eden ve EÇG için açık bir kurumsal

çerçeve sunan kapsamlı bir EÇG stratejisi geliştirme

konusunda kararlılığını belirtmiştir. (Bakınız: Türkiye’de Erken Çocukluk Eğitiminin

Yaygınlaştırılması ve İyileştirilmesi )

Program Odaklı Eğitim Dizisi III: Eğitim

Sonuçlarının İyileştirilmesi

Ülkede ortaokullardan liseye geçişi iyileştirmenin

yolları ve eğitimin kalitesini daha fazla artırmanın

yolları hakkında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne

önerilerde bulunmak amacıyla bir dizi Politika Notu

hazırlanmıştır (2014 mali yılı). “Türkiye’de

Ortaokuldan Liseye Geçişin İyileştirilmesi” başlıklı

ilk Politika Notu, “Türkiye’nin Okullarında

Mükemmeliyeti Sağlamak” başlıklı bir önceki notun

doğal bir uzantısıdır ve Türkiye’deki lise sisteminin

yapısı ile ilköğretimden (veya ortaokuldan) lise

eğitimine geçiş ile ilgili uluslararası deneyimlerden

elde edilen kanıtları incelemektedir. Politika Notu,

Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte düzenlenen üst

düzey bir konferans ile tanıtılmıştır ve eğitim

sonuçlarını iyileştirmenin yolları hakkında kamuoyu

tartışması başlatmıştır. Konferansa eğitim ile ilgili

çeşitli kilit paydaşlar katılmıştır. İkinci bir Politika

Notu, Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri

Araştırması (TIMMS) verilerinin bir analizine dayalı

olarak dört sayfalık bir ülke profili özetine

dönüştürülmüştür ve eğitim sonuçları ile ilişkili olarak

öğretmen ve öğrenci özellikleri incelenmiştir.

23

(Bakınız: Türkiye’de Erken Çocukluk Eğitiminin

Yaygınlaştırılması ve Geliştirilmesi)

Program Odaklı Eğitim Dizisi IV: Okul Esaslı

Yönetim

Türkiye OECD ülkeleri arasında en merkezi okul

sistemlerinden birisine sahiptir. Türkiye’nin Milli

Eğitim Bakanlığı, Dünya Bankası’ndan küresel olarak

Okul Esaslı Yönetim (SBM) reformlarının bir

analizini yapmasını ve Türkiye için seçeneklerin

araştırılmasını talep etmiştir. Bu politika notu SBM ile

ilgili bazı kavramları ve uluslararası deneyimlerin bir

özetini sunmakta, Türkiye’nin bu alanda bugüne

kadarki deneyimlerini açıklamakta ve bazı genel

politika seçenekleri sunmaktadır. Çalışma Türkiye’de

bir SBM reformunun, Türkiye’nin son yıllarda

performansını büyük ölçüde geliştirdiği ancak halen

yapılması gereken çok şey olan eğitim sonuçlarında

kalite ve eşitliği arttırmaya yönelik bir mekanizma

olarak faydalı olabileceğini göstermektedir. Politika

notu Dünya Bankası’nın web sitesinde yayınlanmıştır.

İşyerinde Kadınlar ve Erkekler için Eşit

Fırsatların Yaratılması

Program odaklı olarak

tasarlanan bu teknik

yardım, 2010 yılında

yayınlanan ‘Kadınların

İşgücüne Katılımını

Arttırmaya Yönelik bir

Politika Çerçevesinin

Geliştirilmesi’ başlıklı

analitik çalışmayı esas

almaktadır ve iki eksen

üzerinde odaklanmaktadır:

(i) işyerinde cinsiyet

eşitliğini geliştiren

şirketlere yönelik cinsiyet

sertifikası uygulamasının devam ettirilmesi, ve (ii)

kadınların istihdamını engelleyen hususların ve

girişimciliğin önündeki kısıtların daha iyi anlaşılması

amacıyla cinsiyet üzerinde odaklanan bir Yatırım

Ortamı Değerlendirmesinin (ICA) gerçekleştirilmesi.

(Bakınız: Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı

Raporu)

Birinci Eksen Kapsamındaki Sonuçlar: Cinsiyet

sertifikası uygulaması. Sekiz pilot şirket Türkiye

Fırsat Eşitliği Modeli (FEM) sertifikasyon sürecini

tamamlamış ve

fırsat eşitliğini

insan kaynakları

uygulamalarına

başarılı bir şekilde

dahil ettiklerini ve

işyerinde kadınlar

ve erkekler için

fırsat eşitliğini

geliştirdiklerini göstermiştir. Program sonucunda,

akademik kuruluşlardaki, ilgili kamu kurumlarındaki

ve özel sektör kuruluşlarındaki kilit paydaşlar arasında

insan kaynakları yönetiminde cinsiyet eşitliğinin

artırılması yönünde ivme kazanılmıştır. Aile ve

Sosyal Politikalar Bakanlığı FEM sertifikasyon

programına katılmak istediğini belirtmiştir ve bu

durum sürece kamu kurumlarının da dahil olmasını

sağlayacaktır. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği

(KAGİDER) hem Türkiye içinde hem de dışında FEM

sertifikasyon programını aktif olarak tanıtmıştır ve

bunun sonucunda ilave 30 şirket daha sertifikasyon

için başvurmuştur.

İkinci Eksen Kapsamında Beklenen Sonuçlar:

Girişimcilik. İş Ortamı ve İşletme Performansı Anketi

(BEEPS) kapsamında bir toplumsal cinsiyet modülü

tasarlanmış ve test edilmiştir. Kadınların istihdamı ve

girişimciliği önündeki kısıtlar hakkında analizler

üretilmiştir. Kadın girişimciliğini desteklemeye

yönelik kamu programlarının bir analizi de

tamamlanmıştır.

İsveç Tarafından Finanse Edilen İlave Vakıf Fonu

Faaliyeti: Türkiye’de Kadınların Ekonomik Fırsatlara

Erişiminin Arttırılması. 2013 MY’da başlatılan bu

faaliyet, özellikle aşağıda belirtilen yollarla yukarıda

açıklanan gündemi desteklemektedir: (i) toplumsal

cinsiyete dayalı ücret uçurumu, kadın istihdamının

sektörel yapısı ve eğilimleri, kayıtlı istihdamın

önündeki engeller ve kadınların şirketlerdeki

kariyerlerinin önündeki engeller gibi konularda tanısal

araştırmalar; (ii) interaktif bir web tabanlı portal,

ulusal ölçekte uygulanan “Adım Adım Anadolu”

kampanyası, özel sektör ile ortaklık platformları gibi

araçlarla bilgi paylaşımı ve bilinçlendirme; ve (iii)

kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesi.

Üçüncü Eksene Katkıda Bulunmak:

Sürdürülebilir Kalkınmanın Derinleştirilmesi

24

Türkiye’nin Enerji Sektörü Modernizasyonunda

Yeni Cepheler

Türkiye son birkaç on

yıllık dönemde piyasa

odaklı enerji

reformlarının

uygulanması ve yeni ve

alternatif enerji

kaynaklarının teşvik

edilmesi

bakımlarından önemli atılımlar yapmıştır. Bir dizi

çığır açıcı girişim arasında, 2013 yılında elektrik

dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesini başarılı bir

şekilde tamamlamıştır ve ithal enerjiye olan yüksek

düzeydeki bağımlılığını dengelemeye yönelik olarak

yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının

geliştirilmesi için önemli atılımlar yapmaktadır.

Dolayısıyla, Türkiye’nin enerji sektörünün, başka

ülkelerin örnek almak istediği bir iyi uygulama modeli

haline gelmiş olması şaşırtıcı değildir. Bu bağlamda,

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) ile

Dünya Bankası “Türkiye’nin Enerjide Geçiş

Deneyimleri: Kilometre Taşları ve Zorluklar” başlıklı

bir raporun hazırlanması konusunda işbirliği

yapmıştır. Ekim 2015 sonuna kadar yayınlanması

beklenen rapor öncelikle bu deneyimin başka ülkelerle

paylaşılabilmesi için enerji sektöründe reform

yapılması amacıyla alınan politika önlemlerinin ve

kurumsal önlemlerin incelenmesini, ikinci olarak da

mevcut zorlukların incelenmesini amaçlamaktadır.

Enerji ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltma

gündemindeki zorlukların aşılabilmesi amacıyla,

Dünya Bankası ETKB ve diğer kilit paydaşlar ile

çeşitli alanlarda ortak çalışmalar yapmaktadır. Bunlar

arasında; enerji verimliliğinin teşvik edilmesine

yönelik kurumsal düzenlemeleri optimize etmenin

yollarını tespit etmeyi amaçlayan bir Enerji

Verimliliği Kurumsal İncelemesi raporunun

yayınlanması (Eylül 21015’te yayınlanmıştır) ve kısa

süre önce başlatılan ve önümüzdeki altı yıllık

dönemde (2014-19) uygulanması planlanan yeni bir

Enerji Sektörü Teknik Yardım Programı yer

almaktadır. Türkiye’ye yönelik bir AB-IPA fonu ile

desteklenen bu program, sektör analizleri, teknik

yardım ve kapasite oluşturma desteği sağlayacak ve

Türkiye’nin enerji sektörü politikalarının Avrupa

Birliği politikaları ile uyumlaştırılmasını

amaçlayacaktır. Bu faaliyetin doğal gaz piyasasında

ve elektrik alt sektöründe politika ve kurumsal

yenilikçiliğe ve modernizasyona yardımcı olması ve

aynı zamanda yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği

girişimlerini desteklemesi beklenmektedir.

Doğal Kaynakların Değerlemesine Yönelik

Adımların Atılması

Türkiye çeşitli düzeylerde doğal kaynakların

değerlemesi ve yönetimi için giderek daha fazla çaba

sarf etmektedir. Yüksek Planlama Kurulu tarafından

Ulusal Havza

Yönetim

Stratejisi

(UHYS) kabul

edilmiştir

(Ağustos 2014)

ve Hükümet, AB

ve diğer küresel

yönetim

standartlarına

uygun olarak

hidroelektrik santral projelerinin kümülatif çevresel

etkilerinin ele alınmasına yönelik düzenleyici

çerçevenin ve uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi

için kılavuz ilkeler yayınlamıştır. Dünya Bankası bu

çabaları çeşitli yollarla desteklemektedir: Su Sektörü

Diyalogu faaliyeti yoluyla, İspanya, Fransa ve

ABD’den uzmanların bir araya getirilmesini ve su

kalitesi yönetimi, su tahsisi ve su fiyatlandırması ile

ilgili en iyi uygulama deneyimlerini paylaşmalarını

sağlamıştır. Ayrıca, iklim değişikliği karşısında su

yönetiminin iyileştirilmesi ve su kaynaklarını

korunması hakkındaki tartışmalara bilgi girdisi

sağlamak amacıyla bir Politika Notu yayınlamıştır.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve

Kalkınma Bakanlığı kilit paydaşlar olarak havza

düzeyinde daha etkin su yönetimi için entegre bir

yaklaşım takip edilmesi gerektiği konusunda fikir

birliğine varmıştır.

Bu kurumlar arası işbirliğine dayalı çerçeve aynı

zamanda Türkiye’nin, Banka’nın Varlık Muhasebesi

ve Eko-Sistem Hizmetleri Değerleme (WAVES)

Programı kapsamında Doğal Sermaye Muhasebesi

(NCA) yöntemlerinin geliştirilmesi konusunda Dünya

Bankası ile yapacağı ortak çalışma için önemli bir

temel oluşturmaktadır. Bu program kapsamında

Hükümet doğal kaynakların değerlemesinin yapılması

ve bunların politika analizlerinde ve karar verme

süreçlerine dikkate alınması amacıyla analitik

araçların ve modellerin kullanılmasında kilit bir

küresel ortak olacaktır. Bu kapsamda, seçilen bir su

havzasındaki pilot bir uygulama yoluyla ilk olarak

odaklanılacak alan su ve ormancılık sektörleri

olacaktır. Bu çalışmanın önerilen Banka finansmanlı

Entegre Havza Yönetim Projesi (2016 MY) için bilgi

girdisi sağlaması ve projenin uygulanabilmesi için

gerekli kapasiteyi oluşturması beklenmektedir. Bu

program yoluyla, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin

uygulanmasında Türkiye’nin bölgesel bir iyi

25

uygulama öncüsü olarak öne çıkması ve diğer ülkeler

için bir model teşkil etmesi beklenmektedir.

Türkiye için Sürdürülebilir Şehirler

Türkiye dünyadaki en yüksek şehirleşme oranlarından

birisine sahiptir. 1950 yılında nüfusun dörtte biri

şehirlerde yaşarken bugün dörtte üçü şehirlerde

yaşamaktadır ve şehirler bugün gayrisafi katma

değerin tahmini olarak yüzde 92’sini üretmektedir. Bu

durum, çok boyutlu Sürdürülebilir Şehirler Programı

kapsamında ele alınan kritik politika ve yatırım

zorlukları sunmaktadır. Türkiye’deki ilgili kurumların

desteklenmesi için teknik yardım faaliyetlerinden

oluşan bir program yapılandırılmıştır. Program

kapsamında, Türkiye’nin şehirleşme deneyiminin

geçmişini açıklayan ve şehir rekabet gücü, konut

piyasaları, kentsel ulaşım, belediye finansmanı ve

kurumlar arası işbirliği gibi kritik politika alanlarında

analizlerin gerçekleştirildiği Şehirleşme İncelemesi:

Anadolu Kaplanlarının Yükselişi (Mayıs 2015’te

yayınlanması planlanmaktadır) yayınlanmıştır.

Bulguların ve politika önerilerinin sunulması ve

tartışılması amacıyla Nisan 2015’te bir tanıtım

konferansının düzenlenmesi planlanmaktadır.

Buna paralel olarak, finansal sürdürülebilirliğin

güçlendirilmesi amacıyla seçilen şehirlere teknik

yardım sağlanmaktadır ve kredi ve risk analiz

yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla Hazine ve İller

Bankası’na yardımcı olunmaktadır. Dünya Bankası

aynı zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na

deprem, toprak kayması, taşkın ve diğer doğal afet

risklerine maruz alanlardaki Kentsel Dönüşüm için bir

Yol Haritası ve Kılavuz hazırlanması konusunda

yardım sağlamaktadır. Gaziantep’te, topluluk katılımı

yöntemlerinin iyi uygulamalarının modellenmesi

amacıyla yerel toplulukların katılımıyla kentsel

Dönüşüm tasarımına ilişkin toplantılar

gerçekleştirilmiştir. Ayrıca seçilen belirli şehirlere

kentsel ulaşım seçeneklerinin ve düşük emisyonlu

toplu taşıma troleybüs ve metrobüs (BRT) sistemleri

de dahil olmak üzere ulaşım sistemlerini yeşil hale

getirmenin yolları hakkında teknik yardım

sağlanmaktadır. Bu çalışmalar; çevresel, finansal ve

sosyal sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik olarak

şehir planlamasını ve altyapı yatırımlarını iyileştirmek

için tasarlanan 300 milyon ABD$ tutarındaki Banka

finansmanlı bir önerilen yatırım operasyonu olan

Sürdürülebilir Şehirler Projesinin (2016 MY) yolunu

açmaktadır.

26

II. TÜRKİYE: DEVAM EDEN PROJELER - IBRD

TÜRKİYE: YENİLİKÇİ FİNANSMANA ERİŞİM PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Tarihler:

Onay: 22 Temmuz 2014

Yürürlük: 4 Aralık 2014

Kapanış: 31 Atalık 2018

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir: Finansör Finansman

IBRD 250

Toplam Proje Maliyeti 250

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$*: Finansör Toplam Kullandırılan Kullanılmayan

IBRD 250 31 219

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynamaktadır ancak

finansmana erişim konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır ve finansman baskılarından ilk etkilenen işletmelerdir.

İslami finansman ve faktoring, teminat eksikliği ve kredi geçmişi ile ilgili kısıtları hafifleterek, KOBİ’lere yönelik

ana akım banka kredilerine cazip alternatifler sunabilir. Bununla birlikte, İslami finansman ana akım bankalar ile

karşılaştırıldığında halen küçük bir paya sahiptir ve daha uzun vadeli finansmana erişimden yararlanabilir. Benzer

şekilde, faktoring de finansal sistemde küçük bir paya sahiptir ve sadece KOBİ’lerin desteklenmesi bakımından

değil aynı zamanda Hükümet’in 2023 yılına kadar ihracatı üç katına çıkartma çabaları bakımından önemli bir

potansiyele sahiptir.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, birçok örnekte Dünya Bankası’nın desteği ile olmak üzere bu gibi yeni finansman

araçlarının rolünün arttırılması için önemli adımlar atmaktadır. Dünya Bankası da KOBİ’leri ve ihracata yönelik

işletmeleri desteklemek için çeşitli kanallar yoluyla çalışmalar yapmaktadır ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası

(TSKB) bu çabalarda kilit bir aktör ve değerli bir ortak olarak yer almaktadır. Son olarak, Dünya Bankası spesifik

olarak İslami finansmanı desteklemeye yönelik girişimler başlatmıştır ve kısa süre önce Hükümet’in desteği ile

İstanbul’da Dünya Bankası Küresel İslami Finansman Geliştirme Merkezini (GIFDC) açmıştır.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), KOBİ’ler ve ihracata yönelik işletmeler için uzun vadeli İslami finansmana ve

faktoringe erişimi artırmaktır. Tek bir bileşen ile 250 milyon ABD$ eşdeğeri tutarında kaynak TSKB aracılığıyla

KOBİ’leri ve ihracata yönelik işletmeleri hedefleyen katılım bankalarına ve faktoring şirketlerine aktarılacaktır.

Elde Edilen Sonuçlar:

Dünya Bankası Türkiye’de ve dünyada ilk kez İslami finansmanı ve faktoringi desteklemek için Yatırım

Projesi Finansmanı kullanmıştır.

Altı katılımcı finansal kuruluş projeye dahil olmuştur (üç faktoring şirketi ve üç katılım bankası), bir katılım

bankasının daha kısa süre içerisinde dahil olması beklenmektedir.

Uygulayıcı Kurumlar: Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB).

27

28

TÜRKİYE: KOBİ’LER İÇİN FİNANSMANA ERİŞİM PROJESİ-III Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Tarihler: Onay: 26 Haziran 2013 Yürürlük: 13 Aralık 2013

Kapanış: 29 Aralık 2017

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir: Finansör Finansman

IBRD Ziraat Bankası/ Proje Finansal Aracılarının eş finansmanı

300 75

Toplam Proje Maliyeti 375

Dünya Bankası Kullandırımları, milyon ABD$ *: Finansör Toplam Kullandırılan Kullandırılmayan

IBRD 300 42 258

Projenin Geçmişi ve Amaçları: Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ’ler) Türkiye ekonomisinde oynadıkları önemli role rağmen finansmana

erişim konusunda önemli sorunlar yaşamaya devam etmektedir. KOBİ’lerin tüm işletmelerin yüzde 99’unu, istihdamın

yüzde 78’ini, katma değerin yüzde 55’ini, satışların yüzde 65’ini, yatırımların yüzde 50’sini ve ihracatın yüzde 59’unu

oluşturduğu tahmin edilmektedir. Son Yatırım Ortamı Değerlendirmesinde -“Krizden Özel Sektör Öncülüğünde

Büyümeye” (Mayıs 2010)- KOBİ’lerin orantısız ölçüde ciddi finansmana erişim sorunu yaşadıklarına dair güçlü

göstergeler ortaya konulmuştur. akit akışına dayalı finansmanın olmayışı ve yüksek teminat gereklilikleri KOBİ’ler için

finansmana erişimi daha da kısıtlamaktadır. KOBİ’ler toplam kredilerin ancak yüzde 26’sını almakta ve hem Türkiye’deki

büyük işletmelerden hem de benzer ülkelerdeki KOBİ’lerden daha yavaş büyümektedir. Küresel kriz sonrasında

KOBİ’lerin toplam krediler içindeki payı 5 puan düşerek ve 2009 yılında yüzde 20’nin biraz üzerine inmiştir; ancak

ekonominin tekrar toparlanması ile birlikte 2012 ortası itibariyle yüzde 23’e ulaşmıştır ve Haziran 2015 itibariyle yüzde

26 düzeylerindedir. Bu keskin düşüş KOBİ’lerin finansman sıkıntılarından ilk ve en fazla etkilenen işletmeler olduğunu

göstermektedir.

Aynı zamanda, şirketler kesimi ve özellikle de KOBİ’ler için kilit bir alternatif finansman kaynağı olarak sahip olduğu

potansiyele rağmen kiralama sistemi henüz gelişmemiştir. Kiralama sisteminin en büyük faydalanıcıları KOBİ’lerdir.

Kiralama KOBİ’ler için önemli bir teminat tabanı olmaksızın gelir üretici varlıklara erişmelerini mümkün kılmakta ve

kayıtlı finansal sisteme dahil edilmelerinde kritik bir rol oynayabilmektedir. 2002 ile 2006 arasında yaklaşık yüzde

50’ye ulaşan sürekli hacim artışı sonrasında, sektör 2008-09 küresel finansal krizi sonucunda önemli ölçüde küçülmüş ve

2010 yılında tekrar toparlanmaya başlamıştır. Bu küçülme yatırım finansmanına olan talepteki düşüşü (bankacılık sektörü

işletme sermayesine kaymıştır), ve aynı zamanda sektörün en fazla etkilenen işletmeleri olan KOBİ’ler üzerindeki odağını

yansıtmıştır. Ortalama işlem büyüklüğü önemli ölçüde artmıştır; bu durum KOBİ’lerden uzaklaşmayı vurgulamaktadır.

Kasım 2012’de TBMM yeni bir Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu (Dünya Bankası’nın Rekabetçilik

ve Tasarruflar Kalkınma Politikası Kredisinin desteği ile) kabul etmiştir. Bu kanunun özellikle yeni kiralama araçlarının

uygulamaya konulması yoluyla sektörde büyümeyi hızlandırması beklenmektedir.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), kiralama finansmanı yoluyla KOBİ’ler için orta ve uzun vadeli finansmana olan

erişimi arttırmaktır. Proje aynı zamanda halihazırda yetersiz hizmet alan bölgelere kredi sağlanmasına katkıda

bulunacaktır. Proje Ziraat Bankası’na, kiralama finansmanı yoluyla KOBİ’leri hedefleyen kiralama şirketleri ve bankalar

aracılığıyla kullandırılacak olan bir kredi hattı sağlamaktadır. Proje tasarımı, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası

(IBRD) finansmanının etkisini genişletmek amacıyla eş finansman ve yeniden finansman akışı olanaklarını içermektedir.

Ziraat Bankası ve/veya özel sektör finansman girişimleri (PFI) Kredi tutarının en az yüzde 25’i kadar bir kaynağı

KOBİ’lere kullandırılmak üzere ilave eş finansman olarak sağlayacaktır. Ayrıca, Ziraat Bankası proje yeniden akış

kaynaklarından en az 300 milyon ABD$ tutarındaki bir miktarı aynı amaçla ve aynı koşullar altında KOBİ’lere

29

kullandırılmak üzere proje Finansal Aracılarına aktaracaktır. Bu iki yenilikçi özellik KOBİ’ler için uzun vadeli

finansmana erişim olanaklarını genişletecektir.

KOBİ III Projesi, KOBİ’lere ve ihracatçı şirketlere orta ve uzun vadeli kaynak sağlamak için tasarlanan Yenilikçi

Finansmana Erişim Kredisi ile tamamlanmaktadır.

Elde Edilen Sonuçlar:

Dört finansal kuruluş projeye katılmıştır, yakın gelecekte iki finansal kuruluşun daha katılması beklenmektedir.

Uygulayıcı Kuruluş: Ziraat Bankası

30

TÜRKİYE – SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 11 Haziran 2009

Yürürlük: 29 Eylül 2009

Kapanış: 31 Mayıs 2015

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *:

Finansör Finansman*

IBRD

Türkiye Cumhuriyeti

Hükümeti

Diğer Donörler

75,1

Toplam Proje Maliyeti 75,1

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$ *:

Finansör Toplam** Kullandırılan

***

Kullanılmayan

IBRD 71,8 62,2 9,3

*İmzalanan tutar.

** 3,3 milyon ABD$ iptal edilmiştir.

*** Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım rakamı

finansman rakamından farklılık gösterebilir.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

2003 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye’nin sağlık göstergelerini diğer orta gelirli ülkeler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma

Teşkilatı (OECD) ülkeleri ile aynı seviyeye getirmek amacıyla tasarlanan 10 yıllık bir sağlık reformu girişimi olan Sağlıkta Dönüşüm

Programını (HTP) başlatmıştır. Programın başlatıldığı zaman, Türkiye’nin sağlık finansman sistemi, verimsizliğe ve eşitsizliğe katkıda

bulunan dağınık bir yapıya sahipti ve yoksulların sigortalılık oranı çok düşüktü. Kırsal bölgelerde sağlık hizmetleri çok pahalıydı ve erişim

zordu.

Dünya Bankası, Hükümet’in Sağlıkta Dönüşüm Programını iki aşamalı bir yaklaşım ile desteklemektedir. Birinci aşama, Sağlıkta Dönüşüm

Projesi yoluyla, aile hekimliği modelinin uygulamaya konulmasını desteklemiş ve Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nda sağlık

sigortası kapsamının genişletilmesine ve aile hekimliği hizmetlerinin iyileştirilmesine yönelik kapasite oluşturulmasına yardımcı olmuştur.

İkinci aşama, devam etmekte olan Sağlık Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasına Destek Projesi yoluyla, hastane özerkliğini arttırmayı, aile

hekimliği hizmetlerini yaygınlaştırmayı, ve performans yönetimi ile performansa dayalı ödeme girişimlerini daha da güçlendirmeyi ve sağlık

çalışanlarının motivasyonunu ve teşviklerini arttırmaya yönelik faaliyetleri desteklemeyi amaçlayan reformları desteklemektedir. HTP’nin

başarısının sürdürülmesi ve bulaşıcı olmayan hastalıkların daha etkili bir şekilde ele alınması üzerinde odaklanarak desteğin devam ettirilmesi

konusu tartışılmaktadır.

Elde Edilen Sonuçlar:

2003 yılında nüfusun en düşük gelirli onda birlik diliminin %24’ü sağlık

sigortasına sahip iken, 2012 itibariyle nüfusun tamamı genel sağlık sigortası

(GSS) kapsamındadır.

Sosyal güvenlik sistemleri birleştirilmiştir ve tüm hastaneler Sağlık Bakanlığı’na

devredilmiştir; böylelikle insanlar nerede tedavi olacaklarını kendileri tercih

edebilmektedirler.

2003 yılında 15 pilot ilde aile hekimliğine kayıtlı nüfus sıfır iken, 2010 itibariyle

nüfusun tamamı kayıtlıdır.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanma düzeyi yükselmiştir; 2008

yılında kişi başına poliklinik ziyareti 2,1 iken, 2013 yılında bu rakam 2,9’a

yükselmiştir.

Hastaların sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı 2004 yılında yüzde 66,8 iken

2013 itibariyle yüzde 85,3’e yükselmiştir.

31

Uygulayıcı Kuruluşlar:

Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu

32

TÜRKİYE – ÖZEL SEKTÖR YENİLENEBİLİR ENERJİ VE ENERJİ VERİMLİLİĞİ PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 28 Mayıs 2009 (Ek Kredi Onay Tarihi: 22 Kasım 2011)

Yürürlük: 12 Ağustos 2009 (Ek Kredi Yürürlük Tarihi: 19 Ocak 2012)

Kapanış: 31 Aralık 2016

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *:

Finansör Finansman

IBRD

Diğer Donörler (Temiz

Teknoloji Fonu)

Borçlular (TKB ve TSKB)

1.000

100

700

Toplam Proje Maliyeti 1.800

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$*:

Finansör Toplam Kullandırılan Kullanılmayan

IBRD 1.100 886 214

*14 Mart 2015 itibariyle.

Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım

rakamı finansman rakamından farklılık gösterebilir.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Türkiye, linyit dışında yeterli yerli enerji kaynaklarına sahip değildir. ve elektrik üretiminin çoğunluğunu ithal doğal gaz ile gerçekleştirmektedir.

Türkiye’nin ithal yakıtlara olan bağımlılığını ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için, Hükümet özel sektörü ülkenin yüksek düzeydeki yenilenebilir

enerji kaynaklarından yararlanmaya teşvik etmektedir. Bunlar temel olarak hidro ve rüzgardan oluşmaktadır, ancak jeotermal, biyo-kütle ve güneş gibi

daha küçük kaynaklar da mevcuttur. Hükümet’e yardımcı olmak için, Dünya Bankası 2004 yılında, özel bir banka olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası

(TSKB) ve bir kamu bankası olan Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) tarafından uygulanan bir Yenilenebilir Enerji Kredisi sağlamıştır.

Devam etmekte olan proje, bir önceki projenin devamı niteliğindedir ve daha geniş bir faaliyet yelpazesini kapsamaktadır. Enerji verimliliği ile ilgili

alt projeleri finanse etmektedir ve yenilenebilir enerji teknolojilerini ve enerji verimliliğini destekleyen Temiz Teknoloji Fonu’ndan (CTF) imtiyazlı

finansman da içermektedir. Proje Eylül 2011’de yeniden yapılandırılarak çevresel koruma önlemleri kapsamı, bir nehir üzerinde inşa edilen çoklu

hidroelektrik santral projelerinin kümülatif çevresel etkisinin değerlendirilmesini de içerecek şekilde genişletilmiştir. Ayrıca, projenin fon tahsisi, ileri

yenilenebilir enerji teknolojileri ve enerji verimliliği yatırımları üzerinde daha fazla odaklanılmasını teşvik etmek için yeniden düzenlenmiştir. Yeniden

yapılandırma sonrasında 500 milyon ABD$ tutarında bir Ek Finansman 22 Kasım 2011’de onaylanmıştır.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO) özel sektör mülkiyetindeki ve işletmesindeki yerli yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji üretimini artırmaya, enerji

verimliliğini artırmaya ve bu şekilde sera gazı emisyonlarını azaltmaya yardımcı olmaktır.

Beklenen Sonuçlar: Projenin, yerli enerji kaynaklarının kullanımı yoluyla Türkiye’nin enerji arz güvenliğini artırması, yeni fosil yakıtlı santrallerin

yapımı yerine yenilenebilir ve enerji verimli tesislerin inşası yoluyla sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yardımcı olması, ve hidroelektrik

santrallerin (yeni üretim tesislerinin çoğu hidroelektrik santraldir) kurulduğu yerler genellikle uzak, dağlık ve yoksul bölgeler olduğundan dolayı, uzak

ve yoksul bölgelerde nispeten yüksek sayıda istihdam yaratması beklenmektedir. Orijinal IBRD ve CTF kredileri planlandığı gibi 31 Aralık 2014

itibariyle kapanmıştır ve kaynakların tümü kullandırılmıştır. Finansal kurumlarda kapasitenin gelişmesi ile birlikte, enerji verimliliği projeleri artık

projenin odak alanı olmaya başlamıştır.

Proje toplamda 36 yenilenebilir enerji projesini ve 28 enerji verimliliği projesini finanse etmiştir; enerji verimliliği projeleri kağıt, petrokimya, plastik

ve demir-çelik gibi sektörlerde yoğunlaşmıştır. Bugüne kadar finanse edilen projelerin yılda 4,2 milyon ton sera gazı emisyon azaltımına katkıda

bulunduğu tahmin edilmektedir.

Uygulayıcı Kuruluşlar:

Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB). Diğer kilit kurumlar arasında; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,

Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı yer almaktadır.

Kilit Kalkınma Ortakları arasında, enerji verimliliği ile ilgili teknik yardım sağlayan Bileşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Fransız

Kalkınma Ajansı (AFD) ve Alman Kalkınma Bankası (KfW) yer almaktadır.

33

TÜRKİYE: KÜÇÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTEKİ İŞLETMELER ENERJİ VERİMLİLİĞİ PROJESİ Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Tarihler: Onay: 27 Mart 2013 Yürürlük: 22 Temmuz 2013

Kapanış: 28 Eylül 2018

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *: Finansör Finansman

IBRD

Diğer Donörler (Küresel Çevre Fonu)

Borçlular (Ziraat Bankası, VakıfBank ve Halkbank)

201.00

3.64 100.58

Toplam Proje Maliyeti 305.22

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$ *: Finansör Toplam Kullandırılan Kullandırılmayan

IBRD 201 45 156

* 27 Şubat 2015 itibariyle.

Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle

kullanım rakamı finansman rakamından farklılık gösterebilir.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Türkiye’de ekonominin nispeten yüksek enerji yoğunluğu ve ülkenin rekabet gücünü koruma ihtiyacı sebebiyle enerji

verimliliği bir politika önceliği olarak öne çıkmıştır. Türkiye’de kişi başına düşen toplam birinci enerji arzı halen düşük

olmakla birlikte —2010 itibariyle kişi başına 1,44 ton petrol eşdeğeri (TPE) iken OECD ortalaması kişi başına 4,39 TPE—

Türkiye ekonomisi nispeten enerji yoğundur. 2010 yılında ekonomi her 1.000 ABD$’lık GSYH için 0,19 TPE enerjiye ihtiyaç

duymuştur – OECD ortalaması 0,14 TPE. Dünya Bankası tahminlerine göre, sanayi ve bina sektörleri birlikte yıllık 15 milyon

TPE’nin üzerinde enerji tasarrufu potansiyeli (veya toplamın yüzde 14’ü) sunmaktadır ve bununla ilişkili olarak sera gazı

emisyonlarının azaltılması olanağı da sunmaktadır.

Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler), tüm işletmelerin yüzde 99’unu, istihdamın yüzde 78’ini, katma değerin

yüzde 55’ini, satışların yüzde 65’ini, yatırımların yüzde 50’sini ve ihracatın yüzde 59’unu oluşturduklarından dolayı Türkiye

ekonomisinin kalkınması ve rekabet gücü için önemli bir rol oynamakta, ancak toplam kredilerin sadece yüzde 27’sini

almaktadır. KOBİ’ler enerji verimliliği yatırımları için gerekli olan orta ve uzun vadeli finansmana yeterince erişememektedir.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), enerji verimliliği yatırımlarına yönelik ticari banka kredilerinin yaygınlaştırılması yoluyla

KOBİ’lerde enerji kullanımında verimliliği artırmaktır. Proje kapsamında IBRD kaynakları üç kuruluş aracılığıyla

kullandırılmaktadır ve aynı zamanda bu kuruluşların enerji verimliliği yatırımlarını değerlendirme kapasitelerinin

geliştirilmesi ve Türkiye’deki KOBİ pazarına yönelik alternatif finansman modellerinin araştırılması amaçlanmaktadır. Proje

ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın enerji verimliliği destek programlarının kullanımını ve etkililiğini arttırma ve

böylelikle bu konudaki görevlerini yerine getirme kapasitesini de geliştirecektir.

Elde Edilen Sonuçlar:

Proje kapsamında KOBİ’lere yönelik enerji verimliliği finansmanını desteklemek amacıyla üç finansal kuruluşa toplam 201

milyon ABD$ tutarında kredi hatları sağlamaktadır: Halkbank (67 milyon ABD$), VakıfBank (67 milyon ABD$) ve Ziraat

Bankası (67 milyon ABD$). Ayrıca teknik yardım ve risk paylaşımı için üç finansal kuruluşa 3,64 milyon ABD$ tutarında

Küresel Çevre Fonu (GEF) hibesi sağlanacaktır: HalkBank için 0,9 milyon ABD$; VakıfBank için 0,9 milyon ABD$; Ziraat

Bankası için 0,9 milyon ABD$; ve ETKB için 0,94 milyon ABD$ tutarında politika ve teknik yardım desteği. Üç finansal

kuruluş, güçlü KOBİ müşteri tabanları ve KOBİ sektörlerindeki piyasa mevcudiyetleri sebebiyle seçilmiştir. Proje aynı

zamanda ETKB bünyesinde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarında politika uygulama ve araştırma yapma ile

görevli birim olan Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nü de destekleyecektir. Finansal kuruluşlardan ikisi ve ETKB proje

uygulanmasında kendilerini destekleyecek danışmanları görevlendirmiştir, bir finansal kuruluş ise danışman görevlendirme

sürecinin son aşamasına gelmiştir. Üç finansal kuruluş da şu anda proje stoku geliştirme üzerine odaklanmaktadır ve kredinin

yüzde 20’sini alt projelere tahsis etmişlerdir. . Uygulayıcı Kuruluşlar: Ziraat Bankası, VakıfBank, HalkBank ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Diğer kilit

kuruluşlar arasında Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı yer almaktadır.

Kilit Kalkınma Ortakları arasında enerji verimliliği ile ilgili teknik yardım sağlayan UNDP, AFD ve KfW yer almaktadır.

34

35

TÜRKİYE YENİLENEBİLİR ENERJİ ENTEGRASYON PROJESİ (REIP)

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 9 Mayıs 2014

Yürürlük: 11 Ağustos 2014

Kapanış: 30 Haziran 2019

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *:

Finansör Finansman

IBRD

CTF

TEİAŞ

Diğer Donörler

300

50

125

Toplam Proje Maliyeti 475

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$ *: Finansör Toplam Kullandırılan Kullandırılmayan

IBRD

CTF

300

50

5

0

295*

50

*10 Eylül 2015 itibariyle. Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru

dalgalanmaları sebebiyle kullanım rakamı finansman rakamından farklılık

gösterebilir.

Arka Plan ve Amaçlar:

Büyüyen bir ekonomi için yeterli ve güvenilir enerjinin çevresel açıdan sürdürülebilir bir şekilde sağlanması Türkiye Hükümeti’nin

ana enerji politikası kaygısıdır. Üretim yatırımlarının yük artışının gerisinde kalması halinde, gelecekteki talep artışı arz açıklarına

yol açabilir. İthal enerjiye olan ağır bağımlılığı dengelemek için, Türkiye rüzgar ve hidro gibi yerli ve yenilenebilir enerji

kaynaklarından elektrik üretimini arttırmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 2023 yılına kadar 20.00 MW’lık rüzgar enerjisi

üretim kapasitesi geliştirmek gibi iddialı bir hedef belirlemiştir. Bununla birlikte, bu hedefe ulaşabilmek için her yıl 1600-1700

MW’lık bir kapasite yaratılması gerekirken, mevcut hızla sadece 400-500 MW’lık bir kapasitenin yaratılabileceği görülmektedir.

Rüzgar enerjisi ekleme kapasitesinin artırılması için, Türkiye’de rüzgar enerjisinin daha hızlı geliştirilmesini engelleyen kilit

faktörlerin ortadan kaldırılması gerekecektir. Bu engeller arasında; (i) önceden iletim yatırımlarının yapılması ihtiyacı, (ii) mevcut

yük tevzi ve kontrol sistemlerinin sınırlamaları, (iii) rüzgar enerjisi kaynaklarının coğrafi dağılımı göz önüne alındığında mevcut

olan sınırlı iletim bağlantıları ve (iv) mevcut iletim şebekesinin artan elektrik talebini karşılamak için yetersizliği bulunmaktadır.

Yenilenebilir Enerji Entegrasyon Projesi, Hükümet’in iletim sisteminin güçlendirilmesi ve büyük ölçekli yenilenebilir enerji

üretiminin kolaylaştırılması yoluyla Hükümet’in artan elektrik talebini karşılamasına yardımcı olmaktır. Ayrıca, küresel çevre

bakımından, proje Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretimin daha fazla entegrasyonu yoluyla fosil yakıtlara

dayalı elektrik üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını önlemeyi amaçlamaktadır.

Projenin dört bileşeni bulunmaktadır: (i) rüzgar santrallerinin daha hızlı geliştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla iletim altyapısının

geliştirilmesi, (ii) daha yüksek rüzgar enerjisi üretimi karşısında şebeke işletimini ve yönetimini güçlendirmeye yönelik akıllı şebeke

yatırımları, (iii) rüzgar enerjisi lokasyonlarının Türkiye’nin diğer bölgeleri ile daha iyi enterkoneksiyonun sağlanmasını amaçlayan

Lapseki-2 – Sütlüce-2 Deniz Altı Güç Kablosu ve (iv) Türkiye’de artan elektrik arz ve talebine cevap verebilmek için iletim

şebekelerinin güçlendirilmesi. Proje aynı zamanda rüzgar enerjisinin çevresel yönlerinin güçlendirilmesini amaçlayan bir Teknik

Yardım sağlanmasını öngörmektedir (paralel bir AB-IPA programı kapsamında finanse edilecek).

Beklenen Sonuçlar:

36

Çan, İzmir ve Vize’de iletim altyapısının geliştirilmesi, buralarda 600 MW’lık rüzgar santrallerinin kurulmasını sağlayacaktır.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin (TEİAŞ) akıllı şebeke sistemlerini kullanmaya başlaması, ulusal ve bölgesel kontrol

merkezlerinde yazılım ve donanım iyileştirmeleri yoluyla şebeke işletimini ve yönetimini güçlendirecektir. Ulusal Kontrol

Merkezindeki Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) işletmeci masası faaliyete geçmiştir.

Türkiye’deki iletim şebekeleri artan elektrik arz ve talebine cevap verebilecek şekilde güçlendirilecektir. Sistemin

taşıyabildiği puant yük 2014’teki 38 GW seviyesinden 2019 yılına kadar 48 GW’a yükselecektir. Lapseki-2 – Sütlüce-2

380kV Deniz Altı Güç Kablosu rüzgar enerjisi üretilen yerler de dahil olmak üzere Türkiye’nin Avrupa ve Asya yakaları

arasında daha iyi bir enterkoneksiyon sağlayacaktır. Uygulayıcı Kuruluşlar:

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ). Diğer proje ortakları arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da bulunmaktadır.

37

TÜRKİYE: İSTANBUL DEPREM RİSKİNİ AZALTMA VE ACİL DURUM HAZIRLIK PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 26 Mayıs, 2005

Yürürlük: 03 Şubat 2006

Kapanış: 31 Aralık 2015

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir*

Finansör Finansman

IBRD

Türkiye Cumhuriyeti

Hükümeti

Diğer Donörler

550.0

Toplam Proje Maliyeti 550.0

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$**:

Finansör Toplam Kullandırılan Kalan

IBRD 470,1 466,6 3,5

* Orijinal kredi 31 Aralık 2012 tarihinde kapanmıştır.

** 14 Eylül 2015 tarihi itibariyle geçerli döviz kurlarına göre kredi tutarı 470,1

milyon ABD$’dır.

Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım

rakamı finansman rakamından farklılık gösterebilir. İSMEP projesi kapsamında Avrupa Yatırım Bankası (EIB), Avrupa

Konseyi Kalkınma Bankası (CEB) ve İslami Kalkınma Bankası (IDB)

paralel finansman sağlamaktadır.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Türkiye depremlere karşı oldukça hassas bir ülkedir. 1999 yılında meydana gelen Marmara depreminde 17.000’in üzerinde insan hayatını

kaybetmiştir ve bu deprem yaklaşık 5 milyar dolarlık (GSMH’nin yaklaşık %2,5’i kadar) ekonomik maliyete yol açmıştır. İstanbul, Kuzey

Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunması, yaklaşık 15 milyonluk kalabalık nüfusu, ticari/sanayi yoğunluğu ve önemli bir kıtalar arası

bağlantı noktası olmasından dolayı depreme karşı özellikle hassastır. Eğer gelecekte İstanbul yakınlarında bir deprem meydana gelirse, bu

depremin insanlar üzerindeki etkileri ve sosyal, ekonomik ve çevresel etkileri çok büyük olacaktır. İstanbul’un sosyal, ekonomik, kültürel

ve finansal hayatında bir kesinti yıllarca hissedilecektir. Projenin Kalkınma Amacı (PDO), afet yönetimine ve acil durum müdahalelerine yönelik kurumsal ve teknik kapasitenin geliştirilmesi,

kritik kamu binalarının depreme karşı güçlendirilmesi ve bina yönetmeliklerinin daha iyi uygulanmasını sağlayacak önlemlerin

desteklenmesi yoluyla İstanbul şehrinin olası bir depreme karşı hazırlık durumunu iyileştirmektir. Elde Edilen Kilit Sonuçlar:

900.000’den fazla öğrenciye ve öğretmene hizmet veren okullar ve yıllık yaklaşık 1 milyon hastaya hizmet veren

hastaneler/klinikler de dahil olmak üzere 806 kamu binası depreme karşı güçlendirilmiş veya yeniden inşa edilmiştir

Yedek Afet Yönetim Merkezi faaliyete geçmiştir ve İstanbul Valiliğinin Hasdal’daki yeni ana Afet Yönetim Merkezi

tamamlanmıştır.

İstanbul AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) ve Valilik, AFAD’ın afet ve acil durum müdahale planının test edilmesi

amacıyla 15-17 Haziran 2015 tarihleri arasında bir arama kurtarma tatbikatı (150 kişi katılmıştır) ile birlikte bir masa başı

simülasyon uygulaması gerçekleştirmiştir (400 kişi katılmıştır).

Türkiye’de bir ilk olarak Proje kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı için İstanbul’daki afet riski ile karşı karşıya olan kültürel

miras niteliğindeki binaların dijital bir envanteri çıkarılmıştır ve İstanbul’da üç adet tarihi binanın güçlendirilmesine ve

korunmasına ilişkin projeler hazırlanmıştır.

Kamuoyu Bilinçlendirme ve Semt Gönüllüleri programları yoluyla 920,300 kişi afete hazırlık konusunda eğitilmiştir ve tahmini

olarak 5,5 milyon kişiye sosyal ve genel medya yoluyla ulaşılmıştır.

Ülke çapında 3.630 mühendis depreme karşı güçlendirme yönetmeliği hakkında eğitilmiştir ve pilot belediyeler olarak seçilen

Pendik ve Bağcılar belediyeleri aracılığıyla vatandaşlara e-Hizmetler sunulmaya başlamıştır.

Uygulayıcı Kuruluş:

İstanbul Valiliği Koordinasyon Birimi

38

1 Avrupa’daki diğer büyük ithalatçı ülkeler yıllık tüketimlerinin yüzde 20-30’u kadar bir depolama kapasitesine sahiptir.

TÜRKİYE - GAZ SEKTÖRÜ GELİŞTİRME PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 29 Kasım 2005

Yürürlük: 7 Mart 2006

Kapanış: 31 Aralık 2020

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *:

Finansör Finansman

IBRD

Türkiye Hükümeti

325+4001

402

Toplam Proje Maliyeti 1.127

Dünya Bankası kullandırımları2, milyon ABD$ *:

Finansör Toplam Kullandırılan Kullanılmayan

IBRD 725 543 182

*10 Eylül 2015 itibariyle. Notlar: 1) 400 milyon ABD$ tutarındaki ilave finansman 2 Temmuz

2014 tarihinde Kurul tarafından onaylanmıştır ve yürürlüğe girmiştir. 2) Kullanım zamanındaki

döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım rakamı finansman rakamından farklılık

gösterebilir.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Sınırlı yurt içi doğal gaz rezervine sahip olan Türkiye, kullandığı doğal gazın % 98’ini yurt dışından ithal etmektedir. Türkiye’de, özellikle

çevresel açıdan sürdürülebilir olmayan yerli linyitin kullanımını azaltmanın bir yolu olarak doğal gaz tüketimi hızlı bir şekilde yükselmiştir.

Kentleşmenin artması (ve artan elektrik ve ısınma ihtiyacı) ve iletim ve dağıtım şebekelerinin genişlemesi ile birlikte, doğal gaz talebinin hızla

büyümeye devam etmesi beklenmektedir.

Türkiye gaz arzını özellikle Rusya’dan -bir tanesi Bulgaristan üzerinden ve diğeri de Karadeniz’in altından geçen iki boru hattı ile- elde

etmektedir. Türkiye 2014 yılında 48 milyar metreküp (bcm) doğal gaz ve LNG tüketmiştir. Coğrafi konumu, Türkiye’yi Hazar ve Orta Doğu’yu

Avrupa’ya bağlayan potansiyel olarak önemli bir gaz geçiş ülkesi haline getirmiştir. Büyüyen yurt içi gaz talebine ek olarak, Türkiye’nin bir

geçiş ülkesi olarak bu rolünün, gelecekte doğal gaz piyasasının gelişimine yön verme olasılığı yüksektir.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), kritik derecede ihtiyaç duyulan gaz depolama ve şebeke altyapısını oluşturmak ve BOTAŞ’a mali açıdan

sürdürülebilir ve ticari bir şekilde yönetilen bir şirket olarak işletme faaliyetlerini güçlendirmesinde destek sağlamak suretiyle Türkiye’deki gaz

arzının güvenilirliği ve istikrarının arttırılmasıdır. Türkiye’deki mevcut gaz depolama kapasitesi düşüktür (2,6 milyar metreküp, Türkiye’nin

yıllık gaz tüketiminin yaklaşık yüzde 5’i) ve yavaştır (temel olarak mevsimsel depolama ve çok küçük bir günlük çekiş oranı). Proje depolama

kapasitesini önemli ölçüde yükseltecek (3,6 milyar metreküpe –ki bu yüzde 7,5 ile yine de düşük bir orana karşılık gelmektedir1) ve Türkiye’deki

ilk hızlı gaz depolama tesisi olacaktır (günlük çekiş kapasitesinin yüksek olduğu bir depolama). Depolama projesi, Türkiye’nin tüketimin zirveye

çıktığı kış mevsiminde gaz arzını sağlamasına, al ya da öde sözleşmelerinden doğan cezalardan kaçınmasına ve yeni transit kapasiteleri

oluşturmasına yardımcı olacağından dolayı kritik öneme sahiptir.

Projenin bileşenleri şunlardır: (i) Orta Anadolu’nun güneyinde bir tuz gölü olan Tuz Gölü yakınlarında bir yer altı tuz oluşumu içinde yer alan

Gaz Depolama Tesisi. Tesis tamamlandığında, yaklaşık 960 milyon metre küp (mcm) depolama kapasitesine sahip olacaktır. Tesisin, 20 gün

boyunca günde 40 mcm gaz sağlama kapasitesi olacak ve 25 günlük bir süre boyunca günde 30 mcm oranında gazın tesise yeniden doldurulması

mümkün olacaktır. (ii) Şebekenin Genişletilmesi: Proje, Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) için Erzincan kompresör istasyonunu

finanse edecektir. Bu istasyona, var olan ve yeni kaynaklardan Türkiye’ye ithal edilmesi beklenen artan miktarlarda gazın iletilmesinde ihtiyaç

duyulmaktadır. (iii) Proje Sahibinin mühendislerine yönelik teknik danışmanlık desteği ve çevresel ve sosyal izleme çalışmaları.

Beklenen Sonuçlar:

Proje Türkiye’nin enerji güvenliğini ve en soğuk günlerde zirveye ulaşan doğal gaz taleplerini karşılama kapasitesini artıracaktır;

mevsimsel depolama imkanı tanıyarak gaz ithalatlarının maliyetini düşürecektir; şebeke yatırım maliyetlerini azaltacak ve operasyonel

esnekliği artıracaktır.

Depolama kapasitesini 2,6 milyar metreküpten 3,6 milyar metreküpe çıkaracak ve Türkiye’nin ilk hızlı depolama tesisi olacaktır (günlük

çekiş kapasitesi yüksek depolama)

Uygulayıcı Kuruluş:

Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ)

39

40

TÜRKİYE: TAPU VE KADASTRO MODERNİZASYON PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015 Önemli Tarihler:

Onay: 11 Mayıs 2008

Yürürlük: 13 Ağustos 2008

Kapanış: 31 Aralık 2015

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir (orijinal rakamlar):

Finansör Finansman

IBRD

Borçlu

203

7.10

Toplam Proje

Maliyeti

210.10

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD Doları *:

Finansör Toplam Kullandırılan Kullanılmayan

IBRD 152,8 139,2 2,3

* 14 Eylül 2015 tarihi itibariyle geçerli döviz kuruna göre toplam kredi tutarı 152,8

milyon ABD$’dır. Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım rakamı finansman

rakamından farklılık gösterebilir.

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Türkiye’nin Dokuzuncu Ulusal Kalkınma Planı ile Hükümet, istikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne

sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir ülke hedefine ulaşabilmek için gerekli zemini oluşturmuştur.

Hükümet, özellikle kaliteli kamu hizmetlerinin sunulmasına ve yatırım ortamı reformlarının devam ettirilmesine vurgu yaparak, hizmetlerin

iyileştirilmesi, çevrenin korunması ve acil durum hazırlık durumunun ve afet riski azaltma çalışmalarının arttırılması için e-Devlet sistemlerini

hayata geçirmeyi amaçlamaktadır.

Etkili ve etkin bir kadastro ve tapu sistemi, planlayıcılar ve yatırımcılar için doğru ve güvenilir altlık haritalar, mekansal veriler ve gayrimenkul

bilgileri sağlayarak Hükümet’in bu alanlardaki stratejisi için bir köşe taşı oluşturmaktadır. Türkiye’deki kadastro ve tapu sisteminin etkililiğine ve

gayrimenkul tescil işlemlerinin büyük tapu müdürlüklerinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesine rağmen, diğer Avrupa ülkelerindeki hizmet

düzeylerine ulaşmak için sistemin sürekli olarak modernleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Mevcut manuel sistemlerin bilgisayarlı hale

getirilmesi ve kağıt belgelerin e-Devlet uygulamalarını destekleyebilecek ulusal bir ağa bağlantısının, tutarlılığının, verimliliğinin ve doğruluğunun

artırılabilmesi için sayısallaştırılması gerekmektedir. Benzer şekilde, vergilendirme amaçlı gayrimenkul değerleme yöntemlerinin AB’deki eşdeğer

sistemlerin seviyesine çıkarılması ve kurumsal düzenlemelerin gayrimenkul değerleme kılavuzlarına ve şikayet prosedürlerine yönelik çerçeveyi

desteklemesi gerekmektedir. Uluslararası standartlara uygun olarak daha geniş gayrimenkul değerleme fonksiyonlarının geliştirilmesi gerekmektedir.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), Hükümet’in e-Devlet gündemindeki ilerlemesini desteklemek için, tapu ve kadastro hizmetlerinin etkililiğini ve

etkinliğini arttırmaktır. Proje şu hedefleri desteklemektedir: (i) kadastro haritalarının, etkin sayısal kadastro ve tapu bilgileri sağlayacak şekilde

yenilenmesi ve güncellenmesi; (ii) halkın ve özel kuruluşların tapu ve kadastro bilgilerine erişiminin arttırılması (iii) tapu ve kadastro

müdürlüklerinde müşteri hizmetlerinin iyileştirilmesi; (iv) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nde (TKGM) insan kaynakları kapasitelerinin

geliştirilmesi; (v) gayrimenkul değerlemesinde en iyi uluslararası uygulamaların kullanılmaya başlaması için gerekli politikaların geliştirilmesi ve

kapasitenin oluşturulması.

Elde Edilen Kilit Sonuçlar:

Geçmişte çok düşük olan müşteri memnuniyeti şu anda yüzde 90 düzeyindedir, mahkemelerdeki ihtilaflar yüzde 0,3’e düşmüştür (proje

sonu hedefi yüzde 2); kadastro verilerinin sunulması için geçen süre 2 saate inmiştir (proje sonu hedefi 2 saat); 550 harici kullanıcı tapu ve

kadastro verilerine çevrim içi/çevrim dışı olarak erişebilmektedir (proje hedefi 50 harici kullanıcı idi) ve 120 milyon bilgi talebi internet

yoluyla alınmıştır (proje sonu hedefi 9 milyon idi).

Kadastro yenileme üzerinde odaklanan temel proje faaliyeti başarılı bir şekilde ilerlemektedir ve 3,1 milyon parsel olarak belirlenen proje

hedefine ulaşılması mümkün görülmektedir. İkinci kilit proje faaliyeti olan altlık haritaların ve ortofotoların üretilmesi faaliyeti kapsamında,

başlangıçta 40,000 km2 olarak belirlenen ancak daha sonra 238.560 km2’ye çıkarılan proje hedefi daha şimdiden aşılmıştır. Bursa’daki örnek ofis uygulaması müşteri memnuniyetini büyük ölçüde artırmıştır. Eylül 2015 itibariyle kullandırımlar revize kredi

tutarının yüzde 98,3’üne ulaşmıştır.

Uygulayıcı Kuruluş: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM). Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)de bu projenin kilit kalkınma ortaklarından birisidir.

TÜRKİYE – BELEDİYE HİZMETLERİ PROJESİ

41

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Tarihler:

Onay: 23 Haziran 2005

Yürürlük: 18 Mayıs 2006

Kapanış: 30 Kasım 2016

Rakamlar milyon ABD$ olarak verilmiştir *:

Finansör Finansman

IBRD

Türkiye Cumhuriyeti

Hükümeti

Diğer Donörler

515

70

Toplam Proje Maliyeti 585

Dünya Bankası kullandırımları, milyon ABD$**:

Finansör Toplam Kullandırılan Kullanılmayan

IBRD 435,2 339,2 96

* Orijinal kredi 31 Aralık 2012 tarihinde kapanmıştır. ** 15 Eylül 2015 itibariyle geçerli döviz kuruna göre, toplam kredi tutarı 435,2 milyon ABD$’dır.

Not: Kullanım zamanındaki döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle kullanım rakamı finansman

rakamından farklılık gösterebilir

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

Geçtiğimiz on yıllık dönemlerde Türkiye çarpıcı bir kentsel büyüme yaşamış ve 1950’de yüzde 25 olan kentsel nüfus oranı bugün yüzde 75’in üzerine

çıkmıştır. Hızlı kentleşme aynı zamanda bugün ülkenin gayrisafi katma değerinin yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan şehirlerdeki ekonomik büyümeyi de

sürüklemiştir. Kentlerin ülkenin ekonomisi bakımından önemi ve hızlı kentleşme hızı su, sanitasyon ve katı atık yönetimi de dahil olmak üzere etkin

belediye hizmetlerine olan artan talebin kritik öneminin altını çizmektedir. Talebe ayak uydurabilmek ve uluslararası standartlarla uyumlu kaliteli

belediye hizmetleri sunabilmek için yerel düzeyde yüksek oranda yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Projenin Kalkınma Amacı (PDO), seçilen belediyelerde sürdürülebilir belediye hizmetlerini desteklemektir. Çok çeşitli belediyelere erişebilmek ve

Türkiye’nin belediye finansmanı alanındaki ana kaynağı olan İller Bankası’nın kurumsal gelişimini desteklemek için, Belediye Hizmetleri Projesi

finansal aracı olarak İller Bankası’na kredi vermekte ve İller Bankası da bu kredi kaynaklarını uygun belediyelere ikraz etmektedir. Bu amaçlara

ulaşabilmek için, proje: i) çevre ile su, atık su ve katı atık yönetim hizmetlerinin kalitesinin iyileştirilmesi doğrultusunda belediye altyapısının

geliştirilmesine; ii) belediye şirketlerinin mali durumunun ve operasyonel verimliliğinin güçlendirilmesine; ve iii) İller Bankası’nın (İB) kurumsal

anlamda güçlendirilmesine destek sağlamaktadır.

Elde Edilen Kilit Sonuçlar:

Hedeflenen şehirlerde gelir getirmeyen su oranları önemli ölçüde azaltılmıştır. Asat’ta (Antalya) su kayıpları %52’den 2013 sonu itibariyle %36’ya,

Kütahya’da %69’dan 2014 sonu itibariyle %35,5’e ve Elbistan’da %65’ten 2012 sonu itibariyle %32’ye düşürülmüştür.

Ülkenin çeşitli bölgelerindeki 8 şehirde yaşayan 870.000’den fazla hanehalkı, ilk kez belediye su şebekesine bağlanmıştır. Kanalizasyon hizmetleri

de bazı şehirlerde ciddi bir şekilde artmıştır. Örneğin Ilıca’da, kanalizasyon şebekesine bağlı şehir nüfusunun yüzdesi 2006 yılında yüzde 40 iken,

proje kapsamında yapılan yatırımlar sayesinde 2012 sonu itibariyle yüzde 90’a, Antalya’da ise yüzde 43’ten 2014 sonu itibariyle yüzde 70’e

çıkmıştır.

Gelibolu ve Bergama’da, yıllık toplam 54.000 ton kapasiteye sahip katı atık düzenli depolama tesisleri kurulmuştur ve bunlar 130.000 kadar

vatandaşa çevresel açıdan sağlıklı atık bertaraf hizmetleri sunmaktadır.

Proje yönetimi, satın alma ve finansal yönetim alanlarında eğitim ve özelleştirilmiş kapasite oluşturma faaliyetleri yoluyla İller Bankası’nın ve

belediye personelinin kapasitesi geliştirilmiştir. İller Bankası proje yönetim ekibine sağlanan eğitimin adam-gün rakamı 2012 sonu itibariyle 231’den

1.560’a yükseltilmiştir. Belediye Hizmetleri Projesi Yönetim Birimi (PYB) personeline sağlanan eğitimdeki artış da önemlidir: 86’dan 2014 sonu

itibariyle 390 adam-gün’e.

Ek Finansman kapsamındaki genel kullandırım oranı yüzde 52’dir.

Uygulayıcı Kuruluş:

Borçlu olarak İller Bankası ve alt borçlular olarak 15 belediye veya belediye hizmet şirketi.

42

TÜRKİYE: İzmir Deniz Ulaşımını Geliştirme Projesi Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 11781

Mali Yıl: 2013

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: ING-DiBa AG’nin bir şubesi olan ING Bank

Yatırımcının Ülkesi: Almanya

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Ulaştırma

Brüt Risk: 65,5 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

27 Haziran 2013 tarihinde, İzmir Deniz Ulaşımını Geliştirme Projesi için İzmir Büyükşehir Belediyesine sağlanan

bir hissedar dışı kredi için Almanya’daki ING-DiBa AG (ING)’nin bir şubesi olan ING Bank’a MIGA tarafından

65,5 milyon ABD$ tutarında bir garanti sağlanmıştır. Garanti 10 yıla kadar bir süre için devlet mali

yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi riskine karşı koruma sağlamaktadır. ING kredisi proje için altı feribot

alımını finanse edecektir.

İzmir’de hizmet vermekte olan mevcut feribotlar, işletme ömürlerinin sonuna gelmiştir, dolayısıyla yüksek bakım

maliyetlerine ve eski teknolojiye sahiptir. Bu proje, İzmir’de feribot alımı ve rıhtım yenilemesine ilişkin daha geniş

kapsamlı bir çalışmanın bir parçasını oluşturmaktadır. Bu projenin kredisinde Dünya Bankası Grubu bünyesindeki

Uluslararası Finans Kurumu (IFC) düzenleyici olarak görev yapmıştır. Diğer kreditörler arasında Avrupa İmar ve

Kalkınma Bankası ve Fransız Kalkınma Ajansı (AFD) yer almaktadır.

Proje Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye ile olan Ülke İşbirliği Stratejisi ile uyumludur. Ulaştırma altyapısının

iyileştirilmesi, Banka Grubu’nun Türkiye’ye rekabet gücünü ve istihdam fırsatlarını artırmada yardımcı olma

odağının kilit bir bileşenini oluşturmaktadır.

MIGA’nın bu yatırım için sağladığı destek aynı zamanda Ajansın karmaşık projeleri destekleme stratejisi ile de

uyumludur.

Beklenen Sonuçlar: İzmir’in entegre toplu taşıma sisteminde deniz ulaşımının payı artacak; karayolu ulaşımındaki tıkanıklıklar ve

kirlilik azalacak; halkın emniyeti ve güvenliği artacaktır. Yeni feribotlar çok daha hızlı, yakıt tüketimi bakımından

daha verimli olacak, çevre dostu ve daha emniyetli olacaktır.

43

TÜRKİYE: İzmir Tramvay Projesi

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 2240

Mali Yıl: 2014

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: ING-DiBa AG’nin bir şubesi olan ING Bank

Yatırımcının Ülkesi: Almanya

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Ulaştırma

Brüt Risk: 91,1 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları: Bu kredi, Almanya’daki ING-DiBa AG’nin bir şubesi olan ING Bank tarafından

Türkiye’deki İzmir Tramvay Projesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne sağladığı bir hissedar dışı kredidir.

Kreditör devlet mali yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi riskine karşı 13 yıllık bir süre için koruma sağlayacak

91,1 milyon ABD$ tutarında bir garanti için MIGA’ya başvurmuştur.

MIGA’ın sağladığı garanti İzmir’de iki ayrı şehir içi tramvay hattı yapımını ve ilgili çeken ve çekilen araçların

teminini desteklemektedir. Konak Tramvay Hattı, üzerinde 19 istasyonun bulunduğu, 12,8 km uzunluğunda

tamamen elektrikli bir sokak tramvay hattı olacaktır. İzmir Körfezi’nin güney ve doğu yakalarında özel olarak

ayrılan hat üzerinde 21 tramvay aracı işleyecektir. Karşıyaka Tramvay Hattı, üzerinde 16 istasyonun bulunduğu, 9,7

km uzunluğunda tamamen elektrikli bir sokak tramvay hattı olacaktır. İzmir Körfezi’nin kuzey yakasında özel olarak

ayrılan hat üzerinde 17 tramvay aracı işleyecektir.

Proje aynı zamanda MIGA’nın İzmir’de daha önce desteklediği deniz ulaşımını desteklenme projesini ve IFC’nin

desteklediği trafik yönetim projesini tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Bu iki proje de karayolu trafik yoğunluğunu

azaltacak projelerdir ve deniz ulaşımını desteklenme projesi şehirdeki farklı ulaşım türleri arasındaki bağlantıyı

artıracaktır.

Proje Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye ile olan Ülke İşbirliği Stratejisi ile uyumludur. Ulaştırma altyapısının

iyileştirilmesi, Banka Grubu’nun Türkiye’ye rekabet gücünü ve istihdam fırsatlarını arttırmada yardımcı olma

odağının kilit bir bileşenini oluşturmaktadır. Dünya Bankası Grubu’na bağlı IFC projenin kreditörleri arasında yer

alacaktır ve diğer krediler için de lider düzenleyici işlevi görmektedir.

MIGA’nın bu önerilen yatırım için sağlayacağı destek aynı zamanda Ajansın karmaşık projeleri destekleme stratejisi

ile de uyumludur.

Beklenen Sonuçlar:

Önerilen proje şehir içi ulaşım hizmetlerini iyileştirecek, İzmir’in ana arter ağının önemli bölümlerindeki trafik

tıkanıklıklarını sınırlayacak ve sera gazı azaltımına katkıda bulunacaktır.

44

TÜRKİYE: Kadıköy-Kartal-Kaynarca Metro Projesi

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 9401

Mali Yıl: 2011

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: West LB AG, Londra Şubesi

Yatırımcının Ülkesi: Almanya

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Ulaştırma

Brüt Risk: 409,2 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Arka Plan ve Amaçlar:

21 Nisan 2011 tarihinde, WestLB AG Londra Şubesinin kendisi adına bir kreditörler konsorsiyumunun temsilcisi

olarak İstanbul’daki Kadıköy-Kartal-Kaynarca Metro Projesine yaptığı yatırım için 409,2 milyon ABD$’lık bir

garanti sağlamıştır. MIGA’nın garantisi 9,5 yıla kadar bir süre için anapara ve faizleri kapsamaktadır ve devlet

mali yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi riskine karşı koruma sağlamaktadır.

Proje İstanbul’un Anadolu yakasındaki ilk yeraltı metro sistemi olacaktır. Metro sistemi daha sonra şehrin Avrupa

yakası ile de birleşecektir. Projenin ilk aşaması Kadıköy ile Kartal arasında 22 km uzunluğunda bir hattın ve 16

istasyonun yapımını kapsamaktadır. İkinci aşama ise metro hattının Kartal ile Kaynarca arasında 4,5 km daha

uzatılmasını, bir park ve bakım alanının ve yaya alt geçitlerinin yapımını kapsamaktadır.

Proje aynı zamanda Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye’ye yönelik Ülke İşbirliği Stratejisi ile de uyumludur.

Ulaştırma altyapısının geliştirilmesi, Banka Grubu’nun Türkiye’de rekabet gücünün ve istihdam fırsatlarının

arttırılmasına yardımcı olma odağının kilit bir bileşenini oluşturmaktadır.

Beklenen Sonuçlar:

İstanbul’un metro sisteminin genişletilmesi yoluyla kentsel haraketlilik artacak, seyahat süreleri ve trafik

azalacak ve böylelikle üretkenliğin ve özel sektör öncülüğündeki büyümenin yükseltilmesine katkıda

bulunulacaktır.

Karayollarına ve otoyollara olan bağımlılığın azaltılması kirliliğin azaltılmasına yardımcı olarak ve

İstanbul’u şehirde yaşayan vatandaşlar ve faaliyet gösteren işletmeler için daha cazip bir şehir haline

getirecektir.

45

TÜRKİYE : Baymina Enerji Projesi

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 4059

Mali Yıl: 2002

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: Tractebel S.A./ BNP Paribas

Yatırımcının Ülkesi: Fransa / Belçika

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Elektrik

Brüt Risk: 115,4 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Arka Plan ve Amaçlar:

MIGA, Baymina Enerji A.Ş.’ye (Baymina) sağladıkları 39 milyon ABD$ tutarındaki kredi garantisi ve 84,7

milyon ABD$ tutarlarındaki hissedar dışı kredi için Belçika’dan Tractebel S.A.’ya ve Fransa’dan BNP Paribas’a

sırasıyla 35 milyon ve 80,5 milyon ABD$ tutarlarında garanti sağlamıştır. Garantiler 15 yıllıktır ve transfer

kısıtlaması, kamulaştırma, savaş, iç huzursuzluk ve sözleşme ihlali risklerine karşı koruma sağlamaktadır.

Ankara’nın yaklaşık 40 km. güneybatısında yer alan proje, iki gaz türbininden ve bir buhar türbininden oluşan ve

763 MW toplam net kurulu güce sahip bir kombine çevrim elektrik santralinin yapımından ve işletilmesinden

oluşmaktadır. Dünya Bankası enerji sektörü reformu konusunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile birlikte

çalışmaktadır ve MIGA’nın bu projeye katılımı bu çabaları desteklemekte ve projenin önemli düzeydeki olumlu

kalkınma etkisini yansıtmaktadır. İhtiyatlı ekonomik büyüme senaryolarına göre, Türkiye artan elektrik talebini

karşılayabilmek için her yıl en az 2.000 MW’lık ilave kurulu güç kapasitesine ihtiyaç duyacaktır.

Beklenen Sonuçlar:

Proje artan talebi karşılamaya yardımcı olacak ve Türkiye’nin ithal elektriğe daha az bağımlı olmasını ve (ulusal

enerji stratejisi kapsamında) bir yakıt kaynağı olarak doğal gaz üzerinde daha fazla odaklanmasını sağlayacaktır.

46

TÜRKİYE: ORFİN FİNANSMAN AŞ PROJESİ

Son güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 12360

Mali Yıl: 2015

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: RCI Banque S.A

Yatırımcının Ülkesi: Fransa

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Bankacılık

Brüt Risk: 57,7 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

31 Aralık 2014 tarihinde MIGA Türkiye’den Orfin Finansman A.Ş.’ye Fransız RCI Banque SA’dan (RCI) aldığı

hissedar kredisini teminat altına alan 57,7 milyon ABD$ tutarında garanti sağlamıştır. Transfer kısıtlaması riskine

karşı sağlanan teminat yedi yıla kadar bir süreyi kapsamaktadır.

Proje Orfin Finansman A.Ş.’nin Türkiye’deki operasyonlarının genişletilmesini desteklemektedir. RCI tamamı

Renault Grup’a ait bir bağlı kuruluştur ve faaliyet gösterdikleri ülkelerde Renault Grup ve Nissan Grup markaları

için finansman faaliyetleri üzerinde uzmanlaşmıştır. Orfin Renault ve Dacia marka araç satın alan bireylere ve

kurumsal müşterilere kredi sağlamakta, kreditörlere beklenmeyen olaylar için teminat sunmakta ve yeni araç satışları

için uzatılmış garanti süreleri sağlamaktadır. Hissedar kredisi Orfin’in likidite pozisyonunu iyileştirmeyi ve şirketin

faiz oranı bakımından rekabet gücünü artırmasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

MIGA’nın bu proje için sağladığı destek, Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye ile olan ve yatırımların ve rekabet

gücünün arttırılması için finansal piyasaların derinleştirilmesini ve genişletilmesini öngören Ülke İşbirliği Stratejisi

ile de uyumludur.

Beklenen Sonuçlar:

Projenin müşteriler için daha ekonomik finansman seçenekleri sağlaması ve Türkiye genelindeki bireyler ve küçük

ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler) için krediye erişimi artırması beklenmektedir.

47

TÜRKİYE: ADANA ENTEGRE SAĞLIK KAMPÜSÜ PROJESİ

Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler

Proje Kodu: 12118

Mali Yıl: 2015

Durumu: Aktif

Garanti Sahibi: Meridiam Eastern Europe SarL

Yatırımcının Ülkesi: Lüksemburg

Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye

Sektör: Hizmetler

Brüt Risk: 157,5 milyon ABD$

Proje Türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

18 Aralık 2014 tarihinde, MIGA Fransa’dan Meridiam Eastern Europe SarL şirketinin Türkiye’de ADN PPP Sağlık

Yatırım A.Ş. şirketine yaptığı 157,7 milyon ABD$ tutarındaki yatırımı teminat altına alan bir garanti sağlamıştır.

Transfer kısıtlaması, kamulaştırma ve sözleşme ihlali risklerine karşı sağlanan teminat yirmi yıla kadar bir süreyi

kapsamaktadır.

Proje, Türkiye’nin güneyindeki Adana ilinde kamu-özel sektör işbirliği (KÖO) modeline göre yapılandırılan yeni

bir entegre sağlık kampüsünün projelendirilmesini, yapımını, finansmanını ve bakımını kapsamaktadır. Proje Adana

ve çevresinde modern ve entegre bir kamu sağlık tesisine duyulan önemli bir ihtiyacı karşılayacaktır. Mevcut tesisler

yetersiz kalmıştır ve onarımları veya yenilenmeleri güçtür. Ameliyathane, yoğun bakım üniteleri ve acil durum

servisi gibi mevcut hizmet üniteleri fiziksel yapı ve ekipman bakımından standart altıdır. Ayrıca, bölgedeki

hastaneler Avrupa’da en yüksek yoğunluk seviyelerinden birine sahiptir -100.000 kişiye sadece 290 yatak

düşmektedir.

MIGA’nın bu proje için sağladığı destek, Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye ile olan Ülke İşbirliği Stratejisi ile de

uyumludur. Eşitliğin ve kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi stratejik amacı kapsamında, Dünya Bankası Grubu

Sağlık Bakanlığı Stratejik Planında açıklanan şekilde Hükümet’in Sağlıkta Dönüşüm Programını desteklemeyi

planlamaktadır. Söz konusu program büyük kentsel alanların dışında ekonomik sağlık hizmetlerinin sunulmasını

amaçlayan bir KÖO programı da içermektedir. Dünya Bankası Grubu bünyesindeki IFC de ADN PPP Sağlık Yatırım

A.Ş.’ye sağladığı 35 milyon €’luk finansman ile projeyi desteklemektedir.

Beklenen Sonuçlar:

Projenin Adana’da sağlık tesislerinin iyileştirilmesine katkıda bulunması ve böylelikle sosyal altyapının

geliştirilebilmesi amacıyla alternatif KÖO modellerinin düşünülmekte olduğu sektörler için de kanıta dayalı bir

model sunması beklenmektedir.

48

TÜRKİYE: ÜSKÜDAR-ÜMRANIYE-ÇEKMEKÖY METRO HATTI Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler Proje Kodu: 12516 Mali Yıl: 2015 Durum: Aktif Garanti Sahibi: BNP Paribas; Crédit Agricole Corporate and Investment Banking Yatırımcının Ülkesi: Fransa Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye Sektör: Hizmetler Brüt Risk: 192,9 milyon ABD$ Proje Türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

12 Şubat 2015 tarihinde MIGA Türkiye’deki Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metro Hattı projesi için Fransa’dan BNP Paribas’ın —kendi adına ve Crédit Agricole – CIB- adına aracı sıfatıyla— sağladığı hissedar dışı kredi için 170,1 milyon €’luk (192,9 milyon ABD$’na eşdeğer) garanti sunmuştur. Garanti 13 yıla kadar bir süreyi kapsamaktadır ve proje sahibi kuruluşun finansal yükümlülüklerini yerine getirmeme riskine karşı teminat sağlamaktadır.

Proje, Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy (UUC) Metro Hattının işletmeye alınması kapsamında altılı dizili 21 sürücüsüz tren setinin temininden oluşmaktadır. İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan 17 kilometre uzunluğundaki bu yeni UUC Metro Hattında 16 istasyon ve bir depo bulunacaktır.

Üsküdar kıyı bölgesi ile iç kısımlardaki Çekmeköy konut bölgesini birbirine bağlayan yeni metro hattı, yolcuların doğrudan Üsküdar İskelesindeki feribotlara veya Boğaziçi’ni geçen Marmaray metro hattına ulaşmasını sağlayacak ve böylelikle trafik tıkanıklığını azaltacaktır.

MIGA’nın katılımı projenin finansmanı bakımından oldukça önemlidir ve kreditörlere ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, başka şekilde kolaylıkla ulaşılamayan maliyet tasarruflu bir çözüm sunmuştur.

Proje aynı zamanda Dünya Bankası Grubu’nun Türkiye’ye yönelik Ülke İşbirliği Stratejisi ile de uyumludur. Ulaştırma altyapısının geliştirilmesi, Banka Grubu’nun Türkiye’de rekabet gücünün ve istihdam fırsatlarının artırılmasına yardımcı olma odağının kilit bir bileşenini oluşturmaktadır

Beklenen Sonuçlar:

UUC Metro hattı ve buna paralel olarak yeniden yapılandırılan otobüs ağının, İstanbul’un Anadolu yakasında yaşayan nüfusun yüzde 80’ine hizmet vermesi öngörülmektedir. Proje metro sisteminin erişim alanını genişletecek ve şehrin çeşitli ulaşım ağlarının (hafif raylı sistem, vapur ve otobüs) entegrasyonuna yardımcı olacaktır. Ayrıca halihazırda aşırı uzun olan seyahat sürelerini önemli ölçüde kısaltacak ve seyahat güvenliğini artıracaktır.

49

TÜRKİYE: TÜRK EXİM BANK Son Güncelleme: Eylül 2015

Önemli Bilgiler Proje Kodu: 9416 Mali Yıl: 2015 Durum: Aktif Garanti Sahipleri: Citibank International plc; Citibank, N.A; Norddeutsche Landesbank – Girozentrale; Société Générale S.A. Yatırımcının Ülkesi: Fransa, Almanya, İngiltere, ABD Yatırımın Yapıldığı Ülke: Türkiye Sektör: Finansal Hizmetler Brüt Risk: 333,2 milyon ABD$ Proje türü: SIP Dışı

Projenin Geçmişi ve Amaçları:

31 Mart 2015 tarihinde MIGA Türk Eximbank olarak da bilinen Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.’ye Citibank International plc liderliğindeki bir ticari banka sendikasyonunun sağladığı krediler için toplam 333,2 milyon ABD$ tutarında garanti sağlamıştır. MIGA’nın sağladığı 11 yıllık teminat, anapara ve faizi kapsamaktadır ve kreditörlerin Türk Eximbank’a uzun vadeli finansman için ödeme yapmaması riskine karşı teminat sunmaktadır.

Proje Türk Eximbank’ın özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) olmak üzere Türkiye’nin ihracat sektörüne sağladığı orta ve uzun vadeli finansman miktarını artıracaktır. Türk Eximbank’ın artan uzun vadeli finansman kapasitesi, Citibank N.A., Norddeutsche Landesbank – Girozentrale (NORD/LB), ve Société Générale S.A.’dan temin edilen 345 milyon ABD$ tutarındaki (250 milyon € eşdeğeri) 10 yıl vadeli kredi ile finanse edilecektir. Bu kredi Türk Eximbank’ın diğer finansman kaynaklarını tamamlayıcı nitelikte olacak ve bankanın KOBİ’lerin çok ihtiyaç duyduğu orta ve uzun vadeli kaynakları rekabetçi fiyatlardan sunmasını sağlayacaktır. Sürdürülebilir ihracat stratejileri Türkiye’nin uzun vadeli kalkınma planlarının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. MIGA tarafından desteklenen kredi, özellikle Türk Eximbank’ın KOBİ’lere ilişkin kredi genişletme hedeflerini yakalamasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Türk Eximbank’ın, MIGA tarafından desteklenen finansman yoluyla çoğalttığı kaynaklara dayalı olarak artan finansman kapasitesi, Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin ihracat fırsatlarını en üst düzeye çıkarmalarını sağlamakta, Türkiye’nin ihracatının uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü artırmakta ve istihdam yaratmaya ve ekonomik büyümeye yardımcı olmaktadır.

Beklenen Sonuçlar:

Projenin Türkiye’nin ihracat sektörünü büyütme çabalarına katkıdan bulunması beklenmektedir. Şu anda cazip finansman seçenekleri bulunmayan KOBİ’ler için bu özel bir önem taşımaktadır.

50

TÜRKİYE: IFC PROJELERİNE GENEL BAKIŞ

28 Şubat 2015 itibariyle, IFC’nin Türkiye’deki taahhüt edilen LTF portföyü, kendi hesabına 2,67 milyar

ABD$, B kredileri olarak da 0,94 milyar ABD$’dır. 2014 mali yılında IFC ihracatçıları, M-KOBİ’leri,

sağlık, eğitim ve altyapı yatırımlarını destekleyen 16 projeye tahsis edilen uzun vadeli finansman şeklinde

735 milyon ABD$’lık yatırım yapmıştır.

2014 MY

Proje Borç Özsermaye

Yarı

Özsermaye

(sermaye)

Yarı

Özsermaye

(Kredi) Toplam

Proje Açıklaması

Fiba Tali Kredi - - - 40.0 40.0 KOBİ’ler üzerinde odaklanan bir stratejik planın desteklenmesine yönelik tali kerdi

Şeker Tali Kredi - - - 50.0 50.0 Sermaye tabanının genişletilmesine ve KOBİ’ler ve kadınlara ait işletmeler üzerindeki odağın desteklenmesine yönelik yatırım

Odea Bank KOBİ 50.0 - - - 50.0 KOBİ finansmanı üzerinde odaklanan yeni bir banka

Elif Türkiye 10.0 - - - 10.0 Elif Plastik’in İstanbul’daki ana fabrikası için işletme sermayesi

ÖzÜ II 25.0 - - - 25.0 Özyeğin Üniversitesi tesislerinin genişletilmesi

Astra Yurt - 10.3 - - 10.3 En büyük özel yurt işletmesine yatırım

Chipita Türkiye 14.6 - - - 14.6 Önde gelen bir uluslararası şekerleme üreticisinin Türkiye piyasasına girmek için yaptığı yatırımlar için sağlanan bir kredi

Cimko Çimento II 40.0 - - - 40.0 Verimlilik artışı ve ilave üç beton tesisi

Viking Services 40.0 - - - 50.0 Bir petrol ve gaz hizmetleri şirketine yeni ekipman alımları ve Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’da büyüme yatırımları için sağlanan bir kredi

Mersin Limanı 75.0 - - - 75.0 Türkiye’nin en büyük konteynır ve yük limanının konteynır terminalinin geliştirilmesi ve genişletilmesi

Logo 9.8 2.7 - - 12.5 Önde gelen bir Türk yazılım şirketinin, edinimler ve yeni ürün geliştirme yoluyla büyümesini finanse etmek için sağlanan kredi – öz sermaye yatırımı

Recordati İlaç 34.2 - - - 34.2 Marmara bölgesinde kurulacak yeni bir ilaç fabrikasını desteklemek için sağlanan bir kredi

Şeker RI 1 - 3.7 - - 3.7 Bedelli hisse ihracı

Tiryaki II 30.0 - - - 30.0 Bir işletme sermayesi kredisinin yeniden finansmanına ve arttırılmasına yönelik bir kredi

Transatlantic 40.0 - - - 40.0 Uzun vadeli finansman ve Türkiye’de büyümeyi sağlamaya yönelik bir kredi

İzmir Tramvay 75.9 - - - 75.9 İki yeni tramvay hattının inşaatının finansmanı için İzmir Belediyesi’ne sağlanan bir kredi

51

2014 MY Toplamı 444.5 16.7 - 90 561.2

2015 MY

Şeker Tahvil Swapı

16.5

- - - 16.5 Tahvil ihracını desteklemeye yönelik Hedging enstrümanları

Şekerbank swap

0.5

- - - 0.5 Para birimi swapı

YKL Sürdürülebilir

64.0

- - - 64.0 Sürdürülebilir enerji projelerini finanse etmeye yönelik bir kredi

Adana Sağlık

43.7 - - - 43.7 Adana’da KÖO modeliyle bir entegre sağlık kampüsünün yapımına ve işletilmesine yönelik bir kredi

Adana Swap

3.5

- - - 3.5 Faiz oranı swapı

Elif Türkiye

10.0

- - - 10.0 Elif Plastik’in İstanbul’daki ana fabrikası için işletme sermayesi.

Soda Sanayii

- 25.0 - - 25.0 Soda ve krom üreticisi bir şirkete özserrmaye yatırımı

Gama Enerji

- 165.0 - - 165.0 Bir enerji şirketine operasyonlarını genişletmesi için yapılan bir özsermaye yatırımı

İzmir Vagon 24.9 - - - 24.9 İzmir metrosu için metro vagonları teminine yönelik bir kredi

2015 MY Toplamı 163.1 190.0 353.1

52

53

TÜRKİYE - ŞALTERİ AÇMAK: BÜYÜME İÇİN ELEKTRİK

Son Güncelleme: Eylül 2015

Enerji sektörü Türkiye ekonomisi için en önemli

sektörlerden birisidir. Türk yetkililerin ülkenin artan

enerji taleplerini karşılamak için çalışmalar yaptığı bir

süreçte, enerji üretimi, enerji güvenliği, enerji

verimliliği ve iklim değişikliğinin etkilerinin

azaltılması bu dinamik sektörü etkileyen birçok

boyuttan sadece birkaçıdır.

Geçtiğimiz on yıllık dönemdeki hızlı ekonomik

büyüme, sanayileşme ve istikrarlı nüfus artışı bu

sektördeki hızlı dönüşümün etkenleri olmuştur.

Geçtiğimiz on yıllık dönemde ülkedeki elektrik

üretimi yenilenebilir enerji üretimindeki yüzde 90’lık

artış da dahil olmak üzere yüzde 80 artmış olmasına

rağmen, 1990 yılında bu yana yıllık ortalama yüzde

7’lik talep artışı, ilave temiz ve güvenilir elektrik

kaynakları için daha fazla çaba sarf edilmesi

gerektiğini göstermektedir.

Sektör büyürken politika yapıcılar bir yandan iklim değişikliğinin potansiyel etkilerini azaltırken aynı

zamanda enerji üretimini ve güvenliğini artırma yönündeki tamamlayıcı hedeflere ulaşmak için çalışmalar

yapmaktadır. Düşük maliyetli, güvenilir ve temiz ve daha fazla miktarda enerji sağlama zorluğu ile karşı

karşıya olan Türkiye bunların başarılabilmesi için özel sektörü daha fazla devreye sokmayı amaçlamaktadır.

Türkiye’deki yetkililer, elektrik sübvansiyonlarını kaldıran, düzenleyici ortamı iyileştiren, kamuya ait

elektrik dağıtım ve üretim varlıklarının özelleştirilmesinin yolunu açan serbestleştirme programı da dahil

olmak üzere, enerji sektöründe yatırımları ve yenilikçiliği artırmaya yönelik olarak tasarlanan bir dizi önlem

uygulamıştır.

IFC, üretim kapasitesinin sadece yüzde 37’sini özel sektöre ait olduğu Türkiye’de elektrik üretimine yapılan

özel sektör yatırımlarını desteklemektedir. Geçtiğimiz beş yıllık dönemde, IFC yenilenebilir enerji

projelerine sağladığı finansmanı önemli oranda artırmıştır; beş elektrik üretim projesi için 2,3 milyar ABD$

tutarında kaynak yatırmış ve harekete geçirmiştir. IFC’nin elektrik sektöründeki yatırımları neredeyse 8

milyon müşteriye ulaşmıştır.

IFC ayrıca hem finansal hem de reel sektörde sağladığı finansman ile iklim değişikliği ile ilgili çeşitli

projeleri de desteklemiştir. IFC 17 enerji verimliliği projesine yaklaşık 700 milyon ABD$ tutarında yatırım

yapmıştır ve bunun yarıdan fazlası enerji verimliliği projeleri için kullandırılmak üzere aralarında Yapı

Kredi Leasing, İş Bankası, TSKB, Akbank ve Şekerbank’ın da bulunduğu ticari bankalara aktarılmıştır.

Reel sektörde ise IFC karton, tekstil, tarımsal işletme ve ambalaj filmi gibi alanlarda enerji verimliliği

üzerine odaklanan projeleri finanse etmiştir.

Kısa süre önce IFC başkent Ankara’nın 50 km doğusunda yer alan Kırıkkale şehri yakınlarında yeni bir

doğal gaz santralinin yapımı için, Suudi Arabistanlı bağımsız bir elektrik projesi yapımcısı ve IFC’nin uzun

süreli bir müşterisi olan ACWA Power’a 170 milyon ABD$ tutarında bir sendikasyon kredisi sağlamıştır.

950 MW kapasiteli ve yaklaşık 1 milyar ABD$ maliyetli santral Türkiye’nin güvenilir ve sürdürülebilir

enerjiye olan artan talebinin karşılanmasına yardımcı olacaktır.

Bu gibi projeler sadece elektrik üretimini artırmakla ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmakla

kalmamakta, aynı zamanda özel sektör yatırımlarının artmasını da teşvik etmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin

enerji sektörünü kökten bir şekilde dönüştürme ve herkes için temiz, güvenilir ve düşük maliyetli enerji

54

sağlama yönündeki çabalarına katkıda bulunan uluslararası finansal kuruluşlar ve kalkınma kuruluşları ile

yabancı yatırımcılar arasındaki işbirliğinin güçlü örneklerini oluşturmaktadır.

55

TÜRKİYE: ŞEHİRLEŞME ZORLUKLARINI AŞMAK

Son Güncelleme: Eylül 2015

Kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, en

önemli küresel kalkınma zorluklarından birisidir

ve olmaya devam edecektir. Temiz su ve hava,

nispeten yeşil binalar ve erişilebilir ulaşım

imkanları sunan sürdürülebilir şehirler

oluşturmak büyük bir planlama ve çaba

gerektirmektedir. Şehirler sınırlı kaynağa sahip

olduğu için, ciddi boyutlardaki altyapı ve hizmet

sunum maliyetlerini karşılayabilmeleri için özel

sektörü devreye sokmaları gerekmektedir.

Türkiye son altmış yılda çok hızlı bir şehirleşme

yaşamıştır. Türkiye’de 1950’lerde yüzde 25 olan

kentsel nüfus oranı bugün neredeyse yüzde 75’e

ulaşmıştır. Bu dönemde özellikle devasa altyapı

ve yatırım ihtiyaçlarının bulunduğu ikincil

şehirlerde olmak üzere, şehirleşmenin yol açtığı

baskılar artmıştır.

Önümüzdeki 10 yılda Türkiye’nin yaklaşık 13 milyon konut inşa etmesi veya yenilemesi, motorizasyon

oranının neredeyse yüzde 40 artması beklenmektedir ve ülkenin sadece su arıtmaya 40 milyar ABD$ yatırım

yapması gerekecektir. Bu hızlı şehirleşme sürdürülebilir kentsel gelişim için bir zorluk teşkil etmekle

birlikte, Dünya Bankası Grubu için yardım sağlama fırsatı yaratmaktadır.

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye yönelik Ülke İşbirliği Stratejisi, belediyelerin geliştirilmesi ve temel kamu

altyapı hizmetlerine yatırım yapılması çalışmalarını desteklemek için doğrudan birlikte çalışılmasını

öngörmektedir. Trafik tıkanıklıkları ve kötüleşen çevresel ve sosyal standartlar da dahil olmak üzere hızlı

şehirleşmenin getirdiği yüksek maliyetler düşünüldüğünde, sürdürülebilir şehirler inşa etmeye yardımcı

olmak Dünya Bankası Grubu kuruluşları ile Türkiye arasında önemli bir işbirliği önceliği teşkil etmektedir.

Bu işbirliğinin somut bir örneği, IFC’nin Ege kıyılarındaki ana liman şehri ve Türkiye’deki en canlı

şehirlerden birisi olan 4 milyon nüfuslu İzmir’de sürdürdüğü çalışmadır. 2012–14 mali yıllarında IFC şehrin

sürdürülebilir, çevre dostu ve modern bir şehir olarak gelişimine yönelik önemli projelerin geliştirilmesinde

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yardımcı olmuştur. Bu projeler atıksu yönetiminin iyileştirilmesi, trafik

yönetim sisteminin modernizasyonu, toplu taşıma ve acil durum müdahale sisteminin genişletilmesi gibi

faaliyetleri içermiştir.

IFC’nin, şehrin yüzde 80’ine hizmet veren Çiğli Atıksu Arıtma Tesisine yaptığı yatırım şehrin atıksu arıtma

kapasitesinin yüzde 35 oranında artırılmasına yardımcı olmaktadır. IFC tarafından desteklenen bir başka

yeni proje de şehrin trafik yönetim sisteminin finanse edilmesine, yeni acil durum araçlarının satın

alınmasına, kentsel hareketliliğin artırılması yoluyla ekonomik büyümenin sağlanmasına ve halkın emniyet

ve güvenliğinin artırılmasına yardımcı olmaktadır.

56

TÜRKİYE: SERMAYE PİYASALARININ GELİŞTİRİLMESİ Son Güncelleme: Eylül 2015

Güçlü ve derin sermaye piyasalarının gelişimini desteklemek

Dünya Bankası’nın yükselen piyasalardaki stratejisinin bir köşe

taşıdır ve IFC için bölgesel ve küresel olarak ve aynı zamanda

Türkiye’de bir önceliktir. Banka yerel para birimlerinde tahvil

ihraç edilmesine yardımcı olmakta ve sermaye piyasalarının

gelişimini ve piyasa çeşitlenmesini teşvik eden, yatırımları ve

rekabet gücünü artıran çerçevelerin uygulanması amacıyla

politika yapıcılar, düzenleyiciler ve piyasa katılımcıları ile

birlikte çalışmaktadır. Ayrıca, özellikle KOBİ’ler ve ihracatçı

şirketler için olmak üzere orta ve uzun vadeli finansmana

erişimi arttırmak Türkiye’de önemli bir kalkınma amacı olmaya

devam etmektedir.

Geçtiğimiz on yıllık dönemde finans piyasasının önemli ölçüde derinleşmesine rağmen, Türkiye’nin bankacılık

aktifleri 2013 sonu itibariyle GSYH’nın yüzde 111’inin biraz üzerindedir; bu Türkiye’nin gelir seviyesindeki bir

ülke için nispeten düşük bir orandır. Ayrıca, banka dışı finansal kuruluşların sayısının ve çeşitliliğinin nispeten

fazla olmasına rağmen, bankacılık sektörünün zaten yüksek olan piyasa payı artmıştır. Uzun vadeli finansmana

erişimin sınırlı olması özel sektör büyümesinin önündeki kritik bir engeldir.

Türkiye’nin sermaye piyasalarının derinleştirilmesine ve çeşitlendirilmesine destek sağlamak, Dünya Bankası

Grubu’nun temel bir unsurunu oluşturmaktadır. IFC ve IBRD şirket tahvilleri piyasasının geliştirilmesi için

birlikte çalışmaktadır. Bu kapsamda IFC finansal tabana yaymanın artırılması, sermaye piyasaları yoluyla uzun

vadeli finansmanın geliştirilmesi ve çeşitlendirilmiş ve yenilikçi finansman çözümlerinin geliştirilmesi üzerinde

odaklanmaktadır.

Son üç yılda IFC Türkiye’nin finansal sektörüne 1,4 milyar ABD$ yatırım yapmıştır. IFC’nin sağladığı

finansman bankaların kadınlara ait işletmeler üzerine odaklanmalarını, M-KOBİ’leri desteklemelerini ve

tarımsal işletme sektörü gibi daha yoksul ve az gelişmiş alanlarda genişlemelerini sağlayarak finansal tabana

yaymayı hedeflemiştir.

IFC Türkiye bankacılık sektörünün derinliğini ve rekabet gücünü artırmak için yeni seküritizasyon yapıları

kullanmıştır. 2009 yılında çıkartılan varlığa dayalı menkul kıymet mevzuatının ardından, IFC müşterisi

Şekerbank’ın Türkiye’de bir ilk olarak teminatlı tahvil ihraç etmesine yardımcı olmuştur. 2013 yılında, mevcut

en iyi uluslararası uygulamalara dayalı olarak, IFC yine Şekerbank’a ve Denizbank’a gelirleri KOBİ’lerin ve

tarımsal işletmelerin finansmanında kullanılmak üzere teminatlı tahvil ihracında yardımcı olmuştur.

2010 yılında, IFC 2008 yılında mali krizin başlamasından bu yana durgun olan Çeşitlendirilmiş Ödeme Hakları

(DPR) seküritizasyon piyasasının yeniden canlandırılmasına yardımcı olmak için Akbank yoluyla yenilikçi bir

ürün getirmiştir. O zamandan bu yana IFC aynı finansman yapısını kullanarak Türkiye’nin önde gelen

bankalarına, tarımsal işletmelere, küçük çiftçilere, M-KOBİ’lere ve sürdürülebilir enerji projelerine

kullandırılmak üzere toplam 295 milyon ABD$’lık kaynak sağlamıştır.

Son olarak IFC Şişecam ve Mersin Uluslararası Limanı tahvil ihraçlarına çıpa yatırımcı olarak katılmıştır.

Türkiye’nin güney kıyısında olan Mersin Limanı ülkenin en büyük limanıdır ve Türkiye’nin Orta Doğu ile

ticareti için önemli bir kapı konumundadır. Türkiye’nin ekonomik büyümesine önemli bir katkıda bulunan İç ve

Doğu Anadolu bölgelerinin dış ticareti için ana kapı işlevi görmektedir. IFC’nin Mersin’deki ilk altyapı tahvil

ihracına katılımı Mersin Limanının yatırım planlarını destekleyecek ve finansal kaynaklar ile sermaye

genişlemesinin çeşitlendirilmesine yardımcı olacaktır. Bu referans yatırımın altyapının çeşitlendirilmiş

finansman kaynaklarına açılmasında bir örnek teşkil etmesi ve diğer altyapı şirketlerini de finansman

kaynaklarını çeşitlendirmeye teşvik etmesi beklenmektedir.

57

TÜRKİYE: HERKES İÇİN DAHA İYİ SAĞLIK HİZMETLERİ Son Güncelleme: Eylül 2015

Küresel GSYH’nın yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan sağlık

harcamaları, artan tedavi talepleri, değişen demografik

özellikler ve epidemiyolojik eğilimler ve tıp

teknolojisindeki ilerlemeler sebebiyle diğer tüm harcama

türlerinden daha hızlı artmaktadır. Dünya genelinde bu

zorluklarla başa çıkmak için mücadele eden hükümetler

vatandaşlarına sağlık hizmetleri ve altyapı sunabilmek için

kamu-özel sektör ortaklıklarına (KÖO) başvurmaktadır.

Son on iki yıldır Türkiye sağlık sektöründeki finansman,

hizmet sunumu, organizasyon ve yönetim yapısında reform

uygulamaktadır. Ülkenin Sağlıkta Dönüşüm Programı

erişim, finansal koruma ve hizmet kapsama oranı

bakımlarından önemli iyileşmeler sağlamıştır ve Dünya

Bankası Grubu Türkiye’nin sağlıkta dönüşüm programını

desteklemek için çalışmalar yapmaktadır.

IFC kısa süre önce Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın daha iyi kamu sağlık hizmetleri sunmak

amacıyla yürüttüğü ülke çapındaki bir KÖO programında çıpa yatırımcı olarak yer almıştır. IFC ve Çok

Taraflı Yatırım Garanti Ajansı (MIGA) Türkiye’nin güneyindeki Adana ilinde 433 milyon €’luk bir entegre

sağlık kampüsü projesinin yapımını desteklemektedir.

1.550 yataklı Adana sağlık kampüsü içerisinde onkoloji ve kadın ve çocuk hastalıkları gibi farklı dallarda

altı hastane yer alacaktır. Artan yatak kapasitesine ek olarak, bölgesel sağlık hizmetleri ağının kapsama

oranı ve kalitesi artacak ve farklı tıp uzmanlık alanları arasında yatak kapasitesinin dağılımı iyileşecektir.

IFC Küresel Kurumsal Kapsama Direktörü Guy Ellena proje ile ilgili olarak şunları belirtmektedir: “Tüm

nüfus kesimleri için kaliteli sağlık hizmetlerine erişimi arttırmak IFC stratejisinin merkezi bir parçasıdır.

Bu proje, özel sektör ve kamu sektörünün bir fark yaratmak için nasıl birlikte çalışabileceğinin mükemmel

bir örneğidir. Bu projenin Türkiye’de diğer sektörlerde ve daha geniş anlamda bölgede KÖO uygulamaları

için olumlu bir örnek oluşturacağını umuyoruz.”

KÖO programına ek olarak, IFC bölgede büyüme potansiyeli arayışında olan sağlık şirketleri ile tanı ve

sağlık hizmetlerinde ihtisaslaşmış olan ve yoksul ve orta gelirli kesimlere ulaşma potansiyeli olan hizmet

sağlayıcılarını da desteklemektedir. 2012 yılında IFC Türkiye’de önde gelen onkoloji hizmet

sağlayıcılarından birisi olan MNT’ye 15 milyon ABD$ kerdi sağlamış ve 15 milyon ABD$ tutarında

özsermaye yatırımı yapmıştır.

58

TÜRKİYE: TÜRKİYE’DEKİ KADIN GİRİŞİMCİLERİN DESTEKLENMESİ Son Güncelleme: Eylül 2015

Türkiye’de kadınlara ait işletmeler küçük ve orta büyüklükteki

işletmelerin (KOBİ’lerin) yüzde 40’ını oluşturmasına rağmen,

bunların sadece yüzde 15’i finansmana erişebilmektedir ve 4

milyar ABD$’lık bir kredi açığı bulunmaktadır. Ayrıca erkeklere

ait işletmelere göre teknolojiye erişimleri de yüzde 23 daha

azdır. Bu durum kadınların girişimcilik potansiyelini ve

ekonomik büyümeye katkıda bulunma beklentilerini

sınırlamaktadır

IFC daha fazla kadın girişimciyi iş hayatına atılmaları için

yetkinleştirmenin önemli bir büyüme potansiyelini ortaya

çıkaracağına ve Türkiye’nin özel sektörünü daha da

büyüteceğine inanmaktadır. IFC finansal ve reel sektörde artan

yatırımları ve danışmanlık hizmetleri yoluyla kadınları

desteklemeye yönelik çabalarını artırmaktadır.

IFC 2011 yılında finansal aracılar yoluyla kadınlara yönelik finansmanın desteklenmesi amacıyla Avrupa

ve Orta Asya bölgesinde Kadınlar için Bankacılık programını başlatmıştır. IFC bugüne kadar Romanya,

Türkiye ve Rusya Federasyonu’nda bu konuda yatırımlar yapmıştır. Türkiye’de toplam miktarı 60 milyon

ABD$’nı bulan ve kadınlara ait yüzlerce KOBİ’ye ulaşan üç krediyi tamamlamıştır—Abank, Fibabank ve

Şekerbank.

Kadın girişimcilere yönelik artan desteği kapsamında IFC, Türkiye’nin en büyük gıda dışı perakende

işletmecilerinden birisi olan Boyner Grubu ile şirketin tedarik zincirindeki kadınlara ait işletmelerin

güçlendirilmesini amaçlayan bir program uygulamaktadır. Kasım 2014’te başlatılan pilot program ile,

İstanbul, İzmir, Samsun ve Eskişehir illerinden Boyner Grubu’na ürün tedarik eden küçük işletmelerin

kadın sahipleri ve yöneticileri arasından 40 kişiye eğitim verilmesi amaçlanmaktadır.

Grubun finanstan sorumlu eski Başkan Yardımcısı ve şu anki Yönetim Kurulu üyesi Ümit Boyner bu

konuda şunları belirtiyor: “Toplumsal cinsiyet açısından kapsayıcı uygulamalarımız ile Türkiye’deki

şirketler ve kuruluşlar için bir örnek oluşturmayı ve ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğini artırmayı

amaçlıyoruz. Kadınlara ve erkeklere eşit şekilde yatırım yapmak sadece yapılması gereken doğru bir şey

değildir, aynı zamanda akıllı bir iş kararıdır —kadınları ve erkekleri tüm operasyonlarımıza yerleştirmek

çok daha geniş ve çeşitli bir kaynak havuzundan yararlanmamıza olanak tanımaktadır.”