241

Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2
Page 2: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

EDMONDO DE AMİCİS ÇOCUK KALBİ İtalyanca Aslından Çeviren: Mehmet Ressamoğlu ISBN 9754, Bu kitabın basım ve yayın hakkı YAPA ltd. Şirketine ait olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca izin almaksızın alıntı yapılamaz, basılamaz, fotokopi ile kısmen veya tamamen çoğaltılamaz. YAPA YAYIN PAZARLAMA SANAYİ VE TİCARET A4. Cağaloğlu Yokuşu, Narlıbahçe Sok. No: 11 34410 Cağaloğluzİst. Tel: (0212) 511 86 36511 34 05 Fax: 512 37 25 BAŞLARKEN İtalyan Edebiyatının yetiştirdiği en ünlü yazarlardan olan Edmond De Amicis 1846 yılında İtalya'nın küçük bir kentinde dünyaya gelmiştir. İyi bir öğrenin, görmüştür. Çok canlı ve açık bir anlatımı, tatlı ve akıcı bir üslubu vardır. Yazar, kalemi kadar güçlü bir eğitimcidir de. Bütün dünyada ilgi ile okunan en önemli eseri dilimize bir çok kez çevirisi yapılan Çocuk Kalbidir. Yazar bu yapıtım oğlunun okul yıllarında tuttuğu günlükten esinlenerek yazmıştır. Çocuk kalbi okul ve çevreden alınmış, zengin gözlemler ve duyumlardan örülmüş, küçük, büyük herkesin zevkle okuyacağı nitelikte bir eserdir. Arkadaşlık, öğrenci ile öğretmen ilişkileri okulaile işbirliği, eğitim ve öğretimin çevredeki olumlu etkileri bu kitapta en çarpıcı bir dille anlatılmıştır. Çocuk Kalbi her yaştaki insana hitap etmekte ve çok anlamlı örnekler vermektedir. Bu eserde herkese: Dargınlık olan yerde af,Nefret olan yerde sevgi, Kavga olan yerde barış, Karanlık olan yerde ışık, Üzüntü olan yerde neş'e kaynağı olması öğütlenmektedir. Yayınevimiz böyle bir eseri kitaplığınıza kazandırmaktan kıvanç duymaktadır. 17, pazartesi OKULUN İLK GÜNÜ

Page 3: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bugün okulun ilk günü. Yazlıktaki üç aylık tatilimiz bir düş gibi geçti. Annem beni, üçüncü sınıfı yazdırmak için, bu sabah Baretti ilkokuluna götürdü: aklım hâlâ yazlıkta koşup oynadığım kırlarda idi ve isteksiz gidiyordum. Bütün sokaklar çocuklarla kaynaşıyordu. İki kitapçı dükkânı çanta, dosya ve defter alan anne ve babalarla tıklım tıklım doluydu. Okulun önünde kalabalık o kadar artmıştı ki, okul hademesiyle belediye görevlisi giriş kapısının önünü açık bulundurmakta güçlük çekiyorlardı. Giriş kapısının önünde omuzuma dokunulduğunu duydum. Bu, kırmızıya çalan dağınık saçları ve hiç değişmiyen güleç yüzüyle ikinci sınıftaki öğretmenimdi. Bana: ''Enrico, demek artık birbirimizden temelli ayrıldık? dedi. Ben de bu gerçeği pekâlâ biliyordum, gene de bu sözler banaçok acı geldi. Güçlükle içeri girebildik. Bayanlar, baylar, fakir halk tabakasından kadınlar, işçiler, subaylar, büyükanneler ve hizmetçiler, bir ellerinde birer çocuk, diğerinde not karnesi olduğu halde, bekleme salonunu ve merdivenleri büyük bir gürültü ile dolduruyorlardı. İnsan kendisini bir tiyatro binasında sanıyordu. Üç yıl süreyle, aşağı yukarı her gün geçtiğim, yedi sınıf kapısının üzerine açıldığı , alt kattaki o kocaman odayı yeniden görünce çok sevindim. Pek çok kalabalık vardı. Öğretmenler gidip geliyorlardı. Birinci sınıftaki öğretmenim beni sınıfın kapısında selâmladı ve bana: —Enrico, sen bu yıl yukarıdaki katta okuyacaksın, artık senin buradan gelip geçtiğini bite görenıiyeceğinı dedi ve bana üzgüncü baktı. Müdürün etrafı, çocuklarının kaydını yaptırmayan kaygılı kadın!arîa çevrilmişti. Çocukları da, biraz daha büyük ve toplarımış buldum. Alt katta sınıflara dağıtım işi tamamlarımıştı. hazırlık sınsfına yeni kaydolan çocuklar içeri girmek istemiyorlar ve inakçı sıpalar gibi direnıyorlardı. Onları illa zorla çekip almak gerekiyordu. Bazıları oturdukları sıralardan kaçıyorlardı. Bir kısmı da anababalarının uzaklaştığım görüncü ağlamaya başlıyorlardı. Anne ve babalarda onları yatıştırmak, ya da geri almak için geri dönüyorlardı. Öğretmenler de bundan çok üzüntü duyuyorlardı. Küçük erkek kardeşim bayan öğretmen Delcati'nin sınıfına verilmişti. Ben de öğretmen Perboni'nin birinci kattaki sınıfındaydım. Saat onda hepimiz sınıfta bulunuyorduk: Sınıfta elli dört öğrenci vardı. Çocukların onbeş, onaltısı ikinci sınıftan arkadaşımdı. Aralarında daima sınıf birincisi olan Derossi de vardı. Yazı geçirdiğim ormanları, dağları düşündükçe, okul bana o kadar küçük, o kadar kasvetli

Page 4: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

görünüyordu ki! Sonra, ikinci sınıftaki öğretmenimi de düşünüyordum. Öyle iyiydi ki, hep bizlerle beraber gülerdi. O kadar da ufaktefekti ki, arkadaşlarımdan biri gibi görünürdü. Darmadağınık kızıl saçlarıyla onu artık orada göremiyeceğimi düşündükçe üzülüyordum. Yeni öğretmenimiz uzun boylu, sakalsız, uzun kır saçlı ve alnında da düz bir çizgi halinde kırışıklık vardı. Sesi oldukça kalın. Sanki içimizi okumak istermiş gibi, her birimize teker teker sabit gözlerle bakıyor ve hiç gülmüyordu. Kendi kendime: işte ilk gün. Daha dokuz ay var. Bizi ne kadar çok çalışma, ne kadar aylık sınav, ne kadar büyük yorgunluk bekliyor! dedim. Okuldan çıkınca annemi bulmaya can atıyordum. Ona doğru koşarak elini öptüm. Bana: Fnrico''Beraberçalışacağız »Cesaretini yitirme, Ennco gibi güzel görünmüyordu. 18, salı ÖĞRETMENİMİZ Bu sabahtan beri, yeni öğretmenimden de hoşlarımaya başladım. Biz sınıfa girerken o yerine oturmuştu bile. Zaman zaman geçen yıflci öğrencilerinden bazıları onu selâmlamak için kapıda beliriyorlardı. Geçerken kapıdan eğiliyorlar ve onu selâmlıyorlardı: —Günaydan, bay öğretmen! İyi günler, bay Perboni. İçlerinden bazıları giriyoılar, eline dokunuyorlar ve kaçışıyorlardı. Onu sevdikleri ve yeniden onunla beraber olmak istedikleri görülüyordu. O yalnızca: —Günaydın diye karşılık veriyor, kendisine uzatılan elleri sıkıyor, fakat kimseye bakmıyordu. Her selâmlayışta ağırbaşlılığını bozmadan, alnındaki düz çizgi halindeki kırışıklığı ile pencereye doğru dönerek karşıdaki evin damına bakıyordu. Bu selamlaşmalardan neşeleneceğine bundan sıkılır gibi bir hali vardı. Sonra bizleri teker teker büyük dikkatle gözetlerdi. Ödev yazdırırken, sıraların arasında dolaşmak İçin kürsüden indi. Bütün yüzü kabarcıklarla kıpkırmızı olmuş bir çocuğu görünce, ödevi yazdırmaya ara verdi, çocuğun yüzünü iki elinin arasına aidi ve ona doğru baktı. Sonra öğrenciye nesi olduğunu sordu, ateşi olup olmadığını anlamak için elini çocuğun alnına götürdü. Bu sırada, öğretmenin arkasında kalan bir çocuk sıranın üstüne çıktı ve soytarılık yapmaya başladı, öğretmen birden arkasına döndü. Çocuk hızla yerine oturdu, orada

Page 5: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

başını eğip, cezasını beklemeye koyuldu. Öğretmen elini onun başına koydu ve: Bir daha böyle şeyler yapma dedi. Başka bir şey eklemedi. Kürsüsüne gen döndü ve ödev yazdırmayı tamamladı, ödev yazdırmayı bitirdikten sonra, bir süre sessizce bizlere baktı. Sonra, sakin sakin, kalın ama, yumuşak sesiyle: —Dinleyin. Önümüzde beraber geçireceğimiz bir v il var. Onu iyi geçirmeye çalışalım. İyi çalışın ve uslu olun. Benim ailem yok. Benim ailem sizlersiniz. Annem geçen yıla kadar hayattaydı, o da öldü şimdi. Yapayalnız kaldım. Dünyada sizlerden başka kimsem, sizlerden başka düşüncem, sevgibi yok. Sizler benim evlâtlarım olmalısınız. Ben sizleri çok seviyorum, sizlerin de beni sevmenizi istiyorum. Kimseyi cezalandırmak istemiyorum. İyi kalpli çocuklar olduğunuzu bana gösterin. Sınıfımız bir aile, sizler de benim avuntum olacaksınız, sizlerle gurur duyacağım. Bana yüksek sesle söz vermenizi istemiyorum. Çünkü inanıyorum ki daha şimdiden kalbinizden buna evet dediniz. Hepinize teşekkür ederim. Tam bu sırada dersin bittiğini haber veren hademe sınıfa girdi. Hepimiz sessizce sıralarımızdan kalktık. Demin derste sıranın üstüne çıkmış olan çocuk öğretmene doğru yaklaştı ve titrer sesle: —Öğretmenim, beni affedin dedi. Öğretmen onu alnından öptü ve: Haydi, evlâdım, git dedi. 21, cuma BİR FELAKET Yıl bir felâketle başladı. Bu sabah okula giderken babama öğretmenin sözlerini tekrarlıyordum. Tam o sırada yolun kalabalık olduğunu ve halkın okulun kapısı önünde biriktiğini gördük. Babam hemen: Bir felâket! Yıl kötü başlıyor! dedi. Bin güçlükle içeri girebildik. Giriş holündeki oda ne derler tam ana baba günüydü. Öğretmenler öğrencileri sınıflarına sokmayı başaramıyorlardı. Herkes Müdürün odasına doğru dönmüştü ve: Zavallı çocuk! .Zavallı Robetti! denildiği duyuluyordu. Kalabalığın tıklım tıklım doldurduğu odanın dibinde, bütün başların üzerinden belediye görevlisinin kasketiyle Müdürün çıplak başı görünüyordu. Sonra içeri yüksek şapkalı biri girdi. Herkes: — İşte doktor geldi! dedi. Babam bir öğretmene:

Page 6: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

— Ne oldu? diye sordu. Oda: Ayağının üzerinden tekerlek geçti diye karşılık verdi. Birisi de: Ayağı ezilmiş diye seslendi. Kazaya uğramış olan çocuk ikinci sınıf öğrencisiydi. Uora Grossa sokağından okula gelirken, annesinin elinden kurtularak sokağın ortasına doğru fırlayan hazırlık sınıfı öğrencilerinden birinin birkaç adım kala bir atlı tramvayın önüne düştüğünü görmüş, büyük bir cesaretle yardımına koşmuş.onu çekip çiğnenmekten kurtarmıştı. Ama, kendi ayağını hemen geri çekemediği için, atlı tramvayın tekerleği üstünden geçmişti, bir topçu yüzbaşısının oğluydu. Bize bunları anlatırken, bir kadın, çıldırmış gibi kalabalığı yararak, büyük odaya girdi. Bu kadın, Robetti'nin annesiydi, onu çağırtmak için birini göndermişlerdi. Bir başka kadın koşarak ona doğru geldi, hıçkırarak kollarını onun boynuna doladı. Bu da kurtarılan çocuğun annesiydi. Her ikisi birlikte odaya daldılar ve ümitsiz bir çığlık duyuldu: Ah Giulio'm! Evlâdım! Bu sırada kapının önünde bir araba durdu ve biraz sonra Müdür, yaralı çocuğu kollarında taşıyarak çıktı. Çocuk başını Müdürün omuzuna dayamıştı, yüzü bembeyaz, gözıeri de kapalıydı. Herkes sustu. Ananın hıçkırıkları duyuluyordu. Soluk yüzüyle Müdür, biraz durup çocuğu orada bulunanlara göstermek için iki koluyla biraz yukarı kaldırdı. Bununüzerineöğretmenler, veliler, çocuklar, hep bir ağızdan. —Bravo Robetti! Bravo zavallı yavrucak! diye bağırıyor ve ona öpücükler gönderiyorlardı. Yaki.unda bulunan öğretmen ve öğrenciler, ellerini ve kollarını öptüler. Robetti gözlerini araladı ve: Çantam nerede? diye mırıldandı. Bende, sevgili yavrucağım! Onu sana ben getireceğim! diyordu. Ve bir yandan da yüzünü elleriyle kapıyan Robetti'nin annesini taşımaya çalışıyordu. Çıktılar, yaralıyı usulca arabaya yerleştirdiler, araba gitti. Sonra hepimiz sessizce sınıflarımıza girdik. 22, cumartesi CALABRİA'LI ÇOCUK Dün akşam öğretmenimiz bize. bir süre koltuk değnekleriyle yürüyecek olan Kobetti'den haber verirken, Müdür yeni bir öğrenciyle birlikte sınıfa girdi. Bu, oldukça esmer yüzlü, siyah saçlı, iri kara gözlü bir çocukcağızdı. Gür kaşları alnında birleşiyordu. Koyu renk

Page 7: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bir elbise giymişti ve siyah meşin bir kemer de beîmi sımsıkı sarıyordu. Müdür, öğretmenin kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra, yeni öğrenciyi sınıfta bırakarak dışarı çıktı. Çocukcağız korku dolu o kapkara gözleriyle bizlere bakıyordu. Öğretmen onun elinden tutarak sınıfa şunları söyledi: — Hepiniz sevinmelisiniz. Bugün okulumuza, buradan beşyüz mil uzakta bulunan Reggio di Calabria'dan küçük bir İtalyan yazıldı. Pek uzaktan gelen bu arkadaşınızı seviniz. O, İtalya'ya ünlü kişiler, güçlü işçiler ve kahraman askerler yetiştiren şanlı,şerefli bir yörede doğmuştur. Büyük ormanların ve yüce dağların bulunduğu, akıllı, yürekli insanların oturduğu ve ülkemizin en güzel yerlerinden biri olan o diyardan geliyor. Bu yeni arkadaşınızı o kadar çok seviniz ki. doğduğu uzak kentin özlemini çekmesin. Hem de ona bir İtalyan çocuğu hangi İtalyan okuluna adımını atarsa atsın, orada daima kardeşlerini bulacağını gösterin. Bunları söyledikten sonra ayağa kalktı ve duvardaki İtalya haritasında Reggio Calabria'nın bulunduğu yeri gösterdi. Sonra gür sesiyle: Lrnesto Derossi. buraya gel! diye seslendi. Her zaman birincilik armağanı alan Derossi ayağa kalktı, kürsünün yanına gitti ve Calabria'lının karşısında durdu. Öğretmen. Okulun birincisi olarak, smıf adına hoş geldin demek için Calabria'lı arkadaşını kucakla. Derossi, küçük Calabria'lıyı kucakladı ve o berrak sesiyle: Hoş geldin! dedi. beriki de bu kez onu coşkuyla iki yanağından öptü. Herkes el çarparak alkışladı. Öğretmen bağırdı: Susun! Okulda el çırpılmaz! Böyle dediği halde, bundan hoşlandığı anlaşılıyordu. Küçük Calabria'lı da sevinçli görünüyordu. Öğretmen ona yerini gösterdi ve sırasına kadar götürdü. Sonra şunları ekledi: Söylediklerimi aklınızda iyi tutun. Bu sonuca ulaşmak için, yani Torino'da yaşayan bir Calabria çocuğunun kendisini öz evinde sarıması, bir Torino çocuğunun da Calabria'da kendisini baba ocağındaymış gibi duyabilmesi için, yurdumuz elli yıl savaştı. Otuzbin İtalyan da bu uğurda canını verdi. Birbirinize saygı göstermeli, birbirinizi sevmelisiniz. Ama, eğer içinizden biri, bizim bölgemizde doğmadı diye bu çocuğa hakaret edecek olursa, üç renkli bayrak

Page 8: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

önünden geçerken başını önüne eğmesi gerekir, gözlerini yerden kaldırması ona yaraşmaz. Calabria'lı yerine yerleşir yerleşmez, yakınında oturanlar ona bir sürü kalem ve çıkartma resimler armağan ettiler. Bir başka çocuk da, en arka sıradan ona bir İsveç pulu gönderdi. 25, salı ARKADAŞIM Sınıfta en çok sevdiğim öğrenci, Calabria'hya pul göndermiş olan Garrone'dir. Sınıfın en büyüğü olup aşağı yukarı ondört yaşlarındadır. Başı iri, omuzlan geniştir. Çok iyi huylu olduğu gülümseyişinden bellidir. Yüzünde, dai ma, yetişkin bir insanın düşünür hali vardır. Daha şimdiden arkadaşlarımın çoğunu tanıyorum. Hoşuma gidenlerden biri de Coretti'dir. Çukulata rengi bir yün kazak ve kedi derisinden de bir kasket giyer. Daima neşeli olan bu çocuk, bir kereste tüccarının oğludur. Babası, Prens Umberto'nun kumandasında '66 savaşına katılmış ve söylendiğine göre de üç madalyası varmış. Sonra, bir de Nelli adında cılız, zayıf, solgun yüzlü, zavallı bir kambur çocuk var. İyi giyinen ve durundan elbisesinin tozlarını küçük fiskelerle temizleyen, Votini adında bir başka çocuk daha var. Önümdeki sırada oturan çocuğu herkes küçük duvarcı ustası diye çağırıyordu, çünkü babası duvarcı ustasıydı. Elma gibi yuvarlak yüzünün ortasında pat burnu vnrdı. Kendine özgü bir marifeti de vardı, yüzünü tavşan gibi oynatırdı. Herkes bu ustalığını ona pek çok defa tekrarlatır,sonra da kahkahalarla gülerlerdi. Bir mendil gibi katlayıp cebine koyduğu yumuşak bir başlık giyerdi. Küçük duvarcının yanında küçücük gözleri, baykuşa benzer burnu ile upuzun ve sıska Garoffi oturuyordu. Daima kalem uçları, aziz resimleri ve kibrit kutulan alışverişi yapar ve tahtaya kaldırıldığı zaman gizlice okuyabilmek için tırnaklarının üstüne derslerini yazardı. Sonra çok kibirli bir küçük bayımız da var, adı Carlo Nobis. Çok sevdiğim iki öğrencinin arasında oturuyoruu. Bunlardan biri, demircilik işleri yapan bir ustanın oğludur. Dizine kadar inen kocaman bir cekete sannırdı. Yüzünün rengi o kadar solgundu ki, herkes onu ha«ta sanırdı. Daima ürkek bir hali vardı ve hiç gülümsemezdi. Diğeri kızıl saçlı, felçli kolunu askıda taşıyan biridir. Babası Amerika'ya gitmiş, annesi de gezici olarak sebze satarmış. Solunda oturan Stardi

Page 9: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

de oldukça ilginç bir kişiliğe salıiptir. ' Ufak t2fek,tıknaz,boyunsuz,kimseyle konaşmayan asık suratlı biridir. Öyle sanıyorum ki söylenenleri biraz zor anlardı ama, öğretmeni, dikkatle, gözünü bile kırpmadan, alnı kırışmış, dişleri kısılmış olarak dinlerdi. Eğer öğretmen konuşurken arkadaşları ona bir şey sorarlarsa, ilkinde ve ikinci defasında karşılık vermez, üçüncüsünde tekme atardı. Onun yanında yüzsüz, şımarık ve aynı zamanda üzgün Franti oturuyordu. Bu çocuk daha önce de başka okuldan kovulmuştu. Bunlardan başka, bir örnek giyinen, birbirine tıpatıp benziyen, sülün tüyü ile süslenmiş Calabria şapkası giyen iki kardeş de var. Ama, hepsinin en güzeli, en akıllısı, kuşkusuz bu yıl da birincilik armağanı alacak olan Derossi'dir. Öğretmen, bunu sezinlemiş gibi, ona sık sık sorular sorar. Ama ben en çok demirci ustasının oğlu olan, uzun ceketli, hasta benizli Precossi'yi severim. Dediklerine göre onu babası dövermiş. Çok da utangaçtır. Birine bir şey soracak olsa, ya da birine dokunsa, her defasında: Özür dilerim dor ve üzgün, mahzun gözleriyle bakardı. Ama bütün arkadaşlarımın içinde en iyisi ve en büyııgü Garrone'dir. 26, Çarşamba SOYLU BİR DAVRANIŞ Bu sabah meydana gelen bir olay, Garrone'yi daha iyi tanımama olanak verdi. Birinci sınıftaki bayan öğretmenim, annemi görebilmek için bize kaçta gelebileceğini sormak üzere, beni dışarıda alıkoymuş ve bu yüzden sınıfa biraz geç gelmiştim. Öğretmenimiz de henüz gelmemişti. Üç, dört çocuk, hani o kızıl saçlı, kolu feçli, annesi sebze satan zavallı Crossi'ye eziyet ediyorlardı. Cetvellerle onu tartaklıyorlar, yüzüne kestane kabukları atıyorlar, sakat kolunun taklidini yaparak çolak, canavar diye alay ediyorlardı.O,ise sıranın bir köşesine sinmiş,benzi solmuş, kendisini rahat bırakmaları için yalvaran gözlerini birinden diğerine dolaştırıyordu. Ama, berikiler işi azıtarak ona daha çok takılıyorlardı. Grossi de hırsından titremeye başladı, öfkeden kıpkırmızı oldu. Bu sırada o iğrenç suratlı, Franti, bir sıranın üstüne çıktı ve kolunda bir sepet taşıyormuş gibi yaparak, annesinin oğlunu almak için okul kapısında beklediği zamanki taklidini yaptı. Üstelik Grossi'nin annesi de şimdi hastaydı. Pek çoğu kahkahalarla gülmeye koyuldular.

Page 10: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunun üzerine Crossi kendini kaybetti ve bir mürekkep hokkasını yakaladığı gibi bütün gücüyle onun kafasına fırlattı. Ama, Franti başım eğiverdi ve hokka da o sırada içeri giren öğretmenin göğsüne bütün hızıyla çarptı. Bütün çocuklar yerlerine kaçıştılar, sinerek sustular. Korkmuşlardı, öğretmen, rengi atmış, kürsüye çıktı, öfkeli ve titrek bir sesle sordu: Bunu kim yaptı? Kimse yanıt vermedi. Öğretmen sesini daha d;ı yükselterek, bir kez daha bağırdı: Kim yaptı? Zavallı Crossi'ye acıyan Garrone ayağa fırladı ve karalı bir sesle: Ben yaptım! dedi. Öğretmen ona baktı, şaşkın öğrencilere baktı, sonra da sakin bir sesle: Sen değilsin! dedi. Bir süre sonra da: —Suçlu cezalandırılmayacak. Ayağa kalksın! Crossi ayağa kalktı ve ağlayarak: —Beni tartakladılar, benimle alay ettiler. Ben de kendimi kaybederek fırlattım... dedi. Öğretmen: Otur dedi. Onu kızdıranlar ayağa kalksınlar. Dört öğrenci, başları eğik, ayağa kalktılar. Öğretmen çıkıştı: Sizlerle çekişmeyen bir arkadaşınıza hakaret ettiniz. Bir talihsizle alay ettiniz, kendini savunamayan birini tartakladınız. Siz, insanlıkla asla bağdaşmayan çok adi ve utanç verici bir davranışta bulundunuz. Hainler! Bunları söyledikten sonra kürsüden indi, sıralara yaklaştı, elini, başı eğik duran Garrone'nin çenesine götürdü, onun başını kaldırdı, gözlerinin içine baktı ve ona: Sen iyi yürekli bir çocuksun dedi. Garrone, bunu fırsat bilerek, öğretmenin kulağına bir şeyler fısıldadı. Öğretmen, hemen dört suçluya dönerek, sert bir sesle: Bu kez sizleri bağışlıyorum dedi. 27, Perşembe BİRİNCİ SINIFTAKİ BAYAN ÖĞRETMENİM Bayan öğretmenim sözünü tuttu. Bugün annemle,' Gazzetta adındaki gazetenin yardım yapılması çağrısında bulunduğu yoksul bir

Page 11: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kadıncağıza çamaşır götürmek için evden çıkmak üzereyken geldi. Bir yıldan beri evimize uğramryordu. Büyük bir sevinçle karşıladık. Her zaman ufak tefek, şapkasının etrafında yeşil tülü, sade giysileri ve gelişi güzel tararımış saçlarıyla hep aynıydı. Kendisine çekidüzen verecek zamanı yoktu. Ama bu yıl, saçlarına birkaç tel ak düşmüş ve benzi biraz daha solmuştu. Devamlı öksürüyordu. Annem ona: —Sağlığınız nasıl, sevgili öğretmen? dedi. Kendinize gereği gibi dikkat etmediğiniz anlaşılıyor! Öğretmen, o neşe ve üzgünlüğün birbirine karıştığı gülümsemesiyle karşılık verdi: —E..! Bunun ne önemi var ki! Annem: —Çok yüksek sesle konuşuyorsunuz diye ekledi. Öğrencileriniz için çok yoruluyorsunuz. Gerçekten de öyleydi. Hep onun sesi duyulurdu. Onun sınıfında geçirdiğim günleri anımsıyorum da. Daima konuşur, çocukların başka şeylere dalmaması için durmadan konuşur, hiç oturmazdı. Bize geleceğine emindim, çünkü öğrencilerini hiç unutmaz, isimlerini yıllar boyunca hatırlar. Aylık sınav günlerinde Müdüre koşarak çocukların aldıkları notlan sorar. Çıkış saatlerinde onları çıkış kapısında bekler ve bir ilerleme yapıp yapmadıklarını görmek için kompozisyonlarına bakardı. Artık ortaokula giden, uzun pantalon giyen, kollarında saat taşıyan pek çok öğrencisi hâlâ onu görmeye gelir, giderler. Bugün de, yorgun argın, çok nadir resim ve heykellerin sergilendiği bir galeriden geliyordu. Her yıl olduğu gibi bu yit da öğrencilerini oraya götürmüştü. Her perşembe günü bütün çocukları bir müzeye götürür ve onlara yararlı bilgiler verirdi. Zavallı öğretmen, daha da zayıflamış. Ama, o her zaman canlıdır, okulundan sözederken daima coşku duyar. İki yıl önce hasta,yattığım ve şimdi de erkek kardeşimin, içinde uyuduğu yatağı bir kez daha görmek istedi. Ona bir süre baktı, hiçbir şey söyleyemedi. Hemen gitmesi gerekiyordu. Bir öğrencisini daha ziyaret edecekti. Bir semercinin oğlu olan bu çocuk kızamıktan hasta yatıyordu. Bütün gece bir tomar sınav kâğıdını okuyarak düzeltecekti. Bundan başka, akşam üstü, dükkân salıibi bir kadına da aritmetik dersi verecekti. Giderken bana:

Page 12: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Söyle bakalım, Enrico, artık zor problemleri çözebiliyor ve uzun kompozisyonlar yazabiliyorsun. Hâlâ eski öğretmenini seviyor musun? dedi. Beni öptü ve merdivenin dibinden bana: — Sakın beni unutma, emi, Enrico! diye seslendi. Ah benim iyi yürekli öğretmenim, seni hiç, hiç bir zaman unutmayacağım. Büyüdüğüm zaman da, seni öğrencilerinin arasında bulmaya geleceğim. Gelecekte, ne zaman bir okulun yakınından geçecek, bir öğretmenin sesini duyacak olursam, senin sesini duyarmış gibi olacağım. Pek çok şeyler öğrendiğim, zaman zaman seni hasta ve yorgun ama, daima özen gösteren, daima hoşgörülü gördüğüm sınıfında geçirdiğim o iki yılı hatırlayacağım. Bir öğrenci kalemini hatalı tuttuğu ve bu huyunu bırakmadığı zaman üzülür, bir müfettiş bize bir soru sorduğun da bizim adımıza titrer, başarı kazandığımızda mutlu görünürdünüz. Bir anne gibi daima iyi kalpli ve duygulu idiniz. Seni hiç, hiçbir zaman unutmayacağım, sevgili öğretmenim. 28 Cuma BİR TAVAN ARASINDA Dün akşam, annem ve kızkardeşim Silvia ile gazetenin yardımına çağırdığı o yoksul kadıncağıza çamaşır götürdük. Ben paketi taşıyordum. Silvia da kadıncağızın adresini ve isminin ilk harflerini yazan gazete kupürünü. Yüksek bir evin, pek çok kapıları olan uzun bir koridorun bulunduğu çatı katına kadar çıktık. Annem en sondaki kapıyı vurdu. Bize kapıyı, genç denilebilecek sarışın, sıska bir kadın açtı. Başındaki o mavi başörtüsüyle daha önce de onu görmüş olduğumu anımsadım. Annem: —Gazetede adı geçen falanca hanım siz misiniz? diye sordu. —Evet, bayan, benim. —İyi öyleyse, biz de size birkaç parça çamaşır gelirdik. Zavallı kadıncağız aralıksız teşekkür ve hayır dua ediyordu. Bu sırada, boş ve karanlık odanın bir köşesinde, bir sandalye önünde diz çökmüş, sırtı bize dönük, yazı yazar gibi duran bir çocuk gördüm. Gerçekten de yazı yazıyordu, kâğıdı sandalyenin üzerinde, mürekkep hokkası da yerde. Bu kadar karanlıkta nasıl çalışabiliyordu? Kendi kendime bunları sorarken, birden, sebze satıcısı kadının kolu felçli oğlunu kaba

Page 13: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

pamuklu kumaştan ceketiyle tanıyıverdûn. Kadıncağız paketi yerleştirirken, bunu anneme yavaşça söyledim. Annem: — Sus! diye karşılık verdi. Annesine maddi yardımda bulunduğumuzu görürse, utanabilir. Ona seslen Ama, tam o sırada Crossi arkasına döndü, ne yapacağımı şaşırdım, o gülümsedi. Bunun üzerine koşup arkadaşımı öpmem için annem beni ona doğru itti. Onu öptüm. Crossi yerinden kalkı ve elimi sıktı. Bu sırada annesi anneme: —işte burada oğlumla yalnız yaşıyorum. Kocam altı yıldır Amerika'da. Üstelik ben de hastalandım. Artık sebze satarak o birkaç kuruşu bile kazanamıyorum. ZavaÜı Luigıno'nun üzerinde ödevlerini yapabilecek bir masamız bile kalmadı. Sokak kapısının arkasında, üzerinde çalışabileceği bir sıra vardı. Şimdi onu da kaldırdılar. İşık yetersiz, bu nedenle zavallı yavrum karanlıkta çalışmak zorunda. Gözleri bozuluyor. Defter ve kitaplarını Belediye sağlamasa, onu okula bile gönderemiyeceğim. Zavallı Luigino okumağa o kadar hevesli ki! Çok talihsiz bir kadınım ben! Annem çantasındaki bütün paraları kadıncağıza verdi, sonra çocuğu öptü. Oradan ayrıldığımızda gözleri yaşlarla dolmuştu. Bana haklı olarak şunları söyledi: Bak bu zavallı çocuğa,bu güç koşullar altında çalışmak zorunda. Sense, her türlü olanağa salıip olduğun halde, sana okumak ne kadar güç geliyor! Ah, Enrico'cuğum, onun bir günlük çalışmasında senin bir yıllık çalışmanın çabası var. Birincilik ödülleri bu gibilerine verilmeli! 20, cumartesi OKUL (Babamın .mektubu! Evet, sevgili Enrico'cıığum, ders çalışmak, annenin dediği gibi. sana çok zor geliyor. Daha henüz senin okula dilediğim gibi kararlı, güler yüzle gittiğini görmedim. Hâlâ isteksizsin. Ama, dinle: okula gitmediğin takdirde, günlerinin ne kadar boş, anlamsız ve sıkıcı olacağını düşün bir kere! Bir hafta sonra can sıkıntısından ve utançtan kıvranacak, eğlencelerinden, oyunlarından ve bu amaçsız yaşantından bıkıp, okula tekrar dönebilmek için ellerini kavuşturup yalvaracaksın. Enrico'cıığum, şimdi herkes ama, herkes okuyor. Bütün gün işlerinde yorulduktan sonra gece okula giden işçileri, bütün hafta çalıştıktan sonra pazar günü okula giden kadınları, kızları, talimlerden yorgun

Page 14: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

argın döndükten sonra eline kitap, defter alan askerleri düşün. Dilsiz ve kör oldukları halde birşeyler öğrenmeye çalışanları düşün, cezaevinde oldukları halde okumayazma öğrenen tutukluları anımsa. Unutma ki, sabahleyin sen evden çıkarken, o aynı ânda, senin bulunduğun kentte, senin gibi otuz bin çocuk okumak için üç sn at boyunca bir odaya kaparımak üzere gidiyor. Ama, dahası var! Bütün dünyada, aşağı yukarı aynı saatte okula giden sayısız çocuğu düşün. Sakin köylerin küçücük, daracık yollarından, gürültülü kentlerin gürültülü büyük caddelerinden, denizlerin, göllerin kıyısından kızgın güneşin altında, kanalların kesiştiği ülkelerde, sis içinae kayıklarda, uçsuz bucaksız ovalarda at sırtında, kar içinde kızaklarda, dağ tepe aşarak, ormanlardan, sellerden geçip, dağların ıssız keçiyollarından tek başına, ikişer olarak, grup halinde, yada uzun bir kuyruk meydana getirerek, bütün kitapları koltuklarında, binbir biçimde giyinmiş, binbir dilde konuşan, Rusya'nın, buzlar arasında kaybolmuş en ücra okullarından, Arabistan'da palmiyelerin gölgelediği en ücra okullara kadar koşan milyonlarca ve milyonlarca çocuğu, şöyle bir gözünün önünde canlandır. Hepsi de aynı bilgileri ayn yollardan öğrenmeye gidiyorlar. Yüzlerce ulustan oluşan bu engin çocuk topluluğunun yarattığı, senin de bir parçası olduğun o sonsuz akışı gözünün önüne getir ve düşün: Eğer bu akış durursa, insanlık tekrar barbarlığın pençesine düşer. Bu akış, dünyanın ilerlemesi, umudu ve zaferidir. Öyleyse cesaret, büyük ordunun küçük askeri. Kitapların senin silâhlarındır, sınıfın senin takımındır, savaş alanın bütün yeryüzüdür ve zafer de insanlığınuygarlığıdırKorkak bir asker olma, Enrico’cuğum! Baban PADOVA'LI KÜÇÜK VATANPERVER (Aylık öykü) Korkak bir asker olmayacağım, hayır; ama, eğer öğretmenimiz her gün bize bu sabalıkine benzer öyküler anlatacak olursa, okula daha büyük bir istekle giderim. Her ay, bir çocuğun başından geçen ve daima gerçek, güzel bir olayı anlatan bir öyküyü bize anlatacak ve yazılı olarak verecekmiş. Bugünkü öykümüzün adı Padova'h küçük vatansever. İşte hikâye. Fransız bandıralı bir gemi ispanya'nın Barselona kentinden Genova'ya gidiyormuş. Bu gemide Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar ve

Page 15: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

İsviçre'liler varmış. Bütün bu yolcuların arasında, perişan kılıklı, onbir yaşlarında bir erkek çocuk da bulunuyormuş. Tek başına yolculuk eden bu çocuk, bir vahşi hayvan gibi herkesten uzakta duruyor ve ürkek gözlerle etrafına bakıyormuş. Hareketleri ürkek bir tavşanı andıran bu çocuğun, Padova yakınlarında bir köşde oturan annebabaşı, onu iki yıl önce bir cambaz kumpanyasına satıvermişlerdi. Kumpanyanın salıibi çok acımasız bir adamdı. Bu adam, çocuğa tekme, yumruk atıp, aç bırakarak birçok oyun ve beceriyi öğretmişti. Zavallıyı yarı aç, yarı tok, itekaka bütün Fransa ve İspanya'yı dolaştırmıştı. Çocukcağız, açlığa ve kendisine yapılan eziyetlere dayanamıyarak, çok perişan ve acınacak bir hale gelmişti. Acı ve eziyetlere daha fazla dayanamayan çocuk, Barselona'ya varınca Zindancasının elinden kaçarak, yardım istemek için İtalya Konsolosluğuna sığınmıştı. Çocuğun bu durumuna acıyan konsolos, eline Genova Emniyet Müdürüne yazılmış bir mektup vererek bir gemiye bindirmişti. Emniyet Müdürü, onu bir hayvan gibi satan ana ve babasına teslim edecekti. Zavallı çocuk yırtık pırtık giysiler içinde hastalıklı ve son derece perişan bir haldeydi. Ona ikinci mevkide bir kamara vermişlerdi. Herkes ona bakıyordu. Yolculardan bazıları ona çeşitli sorular soruyorlardı ama, o hiç yanıt vermiyordu. Her şeye kin beslediği ve herkesi hor gördüğü her halinden belliydi. Çektiği yoksulluklar ve yediği dayaklar zavallı çocuğu tedirgin ve mutsuz yapmıştı. Yalnız, yolculardan üçü, devamlı soru yağmuruna tutarak sonunda çocuğun dilini çözmeyi becerebildiler. Venedik lehçesiyle İspanyolca ve Fransızca karışımı kaba bir dille öyküsünü anlattı. İtalyan olmayan bu üç yolcu, İtalyan değillerdi ama zavallı çocuğun bu konuşmalarını anladılar. Biraz acıdıklarından, biraz da şarabı fazla kaçırdıklarından, başka bir şeyler de anlatması için onunla şakalaşarak para verdiler. Bu sırada salona birkaç hanım girdi. Üç yolcu, bayanlara gösterik yapmak için çocuğa biraz daha para yerdiler ve: Bunu da al, bunu da al! diye bağırarak paraları masanın üzerinde şakırdattılar. Çocukcağız kısık bir sesle teşekkür edip, o kaba davranışlarıyla ama, ilk kez gülümseyen ve sevecen bakışlarıyla, verilen her şeyi cebine indiriyordu. Sonra, kamarasındaki ranzaya tırmandı, perdeyi çekti ve sessizce kendi durumunu düşünmeye başladı. İki yıldır çektiği açlıktan sonra, elindeki bu parayla, gemide karnını nefis birkaç

Page 16: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yemekle doyurabilirdi. İki yıl paçavralar içinde dolaştıktan sonra, (jenova'da vapurdan iner inmez kendisine bir ceket satın alabilirdi. Kendisini iyi karşılamaları için, eli boş gitmektense, ana ve babasına biraz da para götürebilirdi. Belki böylece ona karşı daha insancıl davranabilirlerdi. Bu para onun için küçük bir servetti. Çocukcağız, ranzanın perdesi arkasında bunları düşünerek biraz avunuyordu. Bu sırada o üç yolcu, salonun ortasındaki masanın etrafında oturarak hem içiyor, hem de gezdikleri ülkelerden ve gezilerinden söz ediyorlardı. Söz döndü dolaştı, İtalya'ya geldi. Biri otellerden, diğeri demiryollarından yakındı. Sonra da üçü, birden tartışmayı daha ileri götürerek, italya'nın her şeyini kötülemeye başladılar. Biri, İtalya yerine Laponya'da dolaşmayı yeğ tuttuğunu, bir diğeri de, İtalya'da yalnız hırsız ve haydutların bulunduğunu söyledi. Üçüncüsü de İtalya'da memurların okuma yazma bilmediklerini ileri sürdü. —Bilgisiz, cahil bir halk diye tekrarladı. Birincisi ikincisi pis ve iğrenç diye ekledi. Üçüncüsü hır... diye bir ses çıkardı. Hırsız demek istiyordu ama, sözünü bitiremedi. Çünkü bir sürü madeni paralar ve gümeş yarım liralıklar, sağanak yağmuru gibi, başlarından, omuzlarından aşağı döküldü, büyük bir gürültü ile de masanın üzerine ve yere saçıldı. Üçü birden öfkeyle yerlerinden fırladılar ve yukarı doğru baktılar. Tam bu sırada başlarına bir avuç dolusu bozuk para daha döküldü. Ranzanın perdesinden başını dışarı uzatan çocuk: Alın paralarınızı! diye öfkeyle haykırdı. Yurduma hakaret edenlerin sadakasına ihtiyacım yok benim! KASIM BACA TEMİZLEYİCİSİ l,salı Dün akşam, öğrencilerine okumak isteyen Silvia'nın öğretmenine Padova'lı çocuğun yazılı öyküsünü vermek için okulumuzun bitişiğindeki kızlar bölümüne gittim. Burada, yediyüz kız öğrenci var! Oraya vardığımda sınıflardan çıkıyorlardı. Tüm öğencîler, Bütün Azizler ve Ölüler Günü dolayısıyla tatile yıkmanın sevinci içindeydiler. İşte bu sırada güzel bir olaya tanık oldum. Okulun çıkış kapısı karşısında, yolun öbür tarafında,

Page 17: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kolunu duvara, başım da koluna dayalı, kapkara yüzlü, küçücük bir baca temizleyicisi torbası ve kazıma aletiyle orada durmuş, hüngür hüngür ağlıyordu. İkinci sınıftan iki, üç kız öğrenci ona yaklaştılar ve: Nen var, neden böyle ağlıyorsun? diye sordular. Ama, o yanıt vermedi ve ağlamaya devam etti. Ne oluyor, neden böyle ağlıyorsun? diye kızlar tekrar sordular. Bunun üzerine çocukcağız yüzünü kolundan uzaklaştırdı ve çok sevimli yüzünü gösterdi. Ağlayarak, pek çok evin bacasını temizlediğini, böylece de otuz metelik kazandığını söyledi. Ama parasını yitirmişti. Hepsi delik olan cebinden düşmüştü. Delik cebini gösterdi. Parasını bulamadan eve dönemezdi. Hıçkırarak: Patron beni döver dedi ve umutsuz bir halde tekrar başım kolunun üzerine dayadı. Küçük kızlar, üzgün, ona bakıyorlardı. Bu sırada, küçük, büyük, fakir, varlıklı birkaç kız daha, çantaları koltuklarının altında, onlara yaklaşmıştı. Şapkasında mavi bir tüy bulunan büyük bir kız cebinden iki metelik çıkardı ve: Benim sadece iki meteliğim var. Aramızda para toplıyabiliriz dedi. Kırmızı giysili başka bir kız da: Benim de iki meteliğim var dedi. Herkes biraz verirse, aramızda otuz metelik toplıyabiliriz. Bunun üzerine arkadaşlarını çağırmaya başladılar. Amalia! Luigia! Annina! Bir metelik! Kimin parası var? Paralarınızı buraya getirin! Bazılarının yanında çiçek, defter almak için para vardı, onları getirdiler. Bazı küçük kızlar ise ceplerinde ki kuruşlarını veriyorlardı. Mavi tüylü kız herkesten para topluyor ve yüksek sesle sayıyordu: Sekiz.... on.... onbeş! Ama, daha para gerekliydi. Bu sırada hepsinden büyük bir kız yaklaştı. Küçük bir öğretmene benziyordu. Yarım lira verdi. Çocuklar onu içtenlikle kutladılar. Daha beş metelik eksikti. Bir tanesi: Dördüncü sınıfın öğrencileri geliyor. Onlardan da toplıvabiliriz dedi. Dördüncü sınıfın öğrencileri geldi ve para yağdırdılar. Kalabalık artıyordu. Bukleli, kurdelah, dantelli, her çeşit, her renkte giysiler giyinmiş kızlar arasında o zavallı baca temizliyeci çocuk çok güzel bir görüntü oluşturuyordu.

Page 18: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Otuz metelik toplarımıştı ama, daha hâlâ para getirenler vardı. Hiç parası olmayan çok küçük kızlar, hiç olmazsa bir şey vermiş olabilmek için ellerindeki çiçek demetlerini uzatıyorlardı. Birden kapıcı kadın geldi ve: —Müdüre hanım! diye bağırdı. Bütün kızlar, serçe sürüsü gibi, dört bir yaıv ılınıldılar. İşte tam o şuada, y.olun ortasında, yapayalnız kalan küçük baca temizleyici gözlerini kuruluyordu. Çok mutlu ve elleri paralarla doluydu. Ceketinin iliklerinde, ceplerinde, şapkasında tutam tutam çiçekler vardı. Çiçeklerin bir kısmı da yerde, ayaklarımn diMmV iaruyordu. 2, çarşamba ÖLÜLER GÜNÜ (Annemin mektubu) Bugün, ölüleri arıma günüdür. Enrico, bugün siz çocukların hangi ölüleri arımanız gerektiğini biliyor musun? Sizler için, siz çocuklar, bebekler için ölenleri. Bu uğurda kaç kişi öldü, kaç kişi daha sürekli olarak ölüyor! Kaç aile babasının ağır işlerde yaşamlarını yitirdiklerini, kaç annenin çocuklarım geç indirebilmek için yoksulluklar yüzünden zamanından çok daha önce kara topraklara girdiğini hiç düşündün mu? Kendi evlâtlarının sefalet, yoksulluk içinde kıvrandıklarını görmeye dayanamadıkları için kaç babanın kalbine hançer saplandığını, ne kadar kadının yitirdikleri çocuklarının acısına dayanamayıp kendilerini suya atarak boğduklarını, üzüntüden öldüklerini, yada çıldırdıklarını biliyor musun? Bugün, bütün bu ölüleri düşün, Enrico. Çok sevdikleri öğrencilerinden ayrılmaya gönülleri elvermediği için, okul yorgunluğuna dayanamayıp vereme yakalanan ve pek genç yaşta ölen öğretmenleri düşün. Küçük çocukları tedavi edebilmek için kahramanca göğüs gerdikleri o bulaşıcı hastalıklara tutulup ölen doktorları düşün. Deniz kazalarında, yangınlarda, kıtlıklarda, en tehlikeli anlarda, hayatını kurtaracak olan son tahta parçasını, alevlerden kaçabileceği son ipi, son ekmek lokmasını o masum çocuklara bırakan ve yaptıkları fedakârlıktan mutlu ölenleri düşün. Bu ölüler sayısızdır, Enrico. Mezarlıklar, bu gibi kutsal yüzlerce yaratıklarla doludur. Eğer mezarlarından bir an için kalkabilselerdi, gençliğin zevklerini, yaşlılığın huzurunu, sevecenliklerini, zekâlarını, ya evlâdım, böyle bu günde, daha rin olmadığı için ne kadar mutlusun. Annen

Page 19: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

4, cuma ARKADAŞIM GARRONE Tatilimiz iki günlük olduğu halde, sanki Garrone'yi uzun süredir görmemiş gibiydim. Garrone'yi daha yakından tanıdıkça, onu daha çok seviyordum. Zorbalardan başka tüm arkadaşlarım da ona karşı aynı sevgiyi besliyorlar. Bunu pek belli etmezler ama, zorbalar onu hiç sevmezler. Çünkü onların küstahlık yapmalarına olanak vermez. Ne zaman büyük bir çocuk, küçük bir çocuğa el kaldıracak olsa, küçük hemen: Garrone! diye bağırır, böylece de büyük ona vurmaya cesaret edemez. Garrone nin babası demiryollarında makinistir. tki yıl boyunca hasta yattığı için Garrone okula geç başlamış. Sınıfın en uzun boylu ve en güçlü çocuğudur, tek eliyle bir sırayı kaldırır, hiç durmadan da bir şeyler atıştırır. Çok iyi kalpli çocuktur. Kendisinden ne istenirse istensin, kalem, silgi, kâğıt, çakı hemen ödünç verir, yada bağışlar. Okulda ne güler, ne de konuşur. Kendisine çok dar gelen sırasında sırtını kamburlaştırır. başını omuzlarının içine çeker ve hiç kımıldamadan oturur. Ona baktığım zaman da: — Seninle dostuz, değil mi. Enrico? dermiş gibi yarı kapalı gözleriyle bana gülümserdi. tri ve şişman olduğu için ceketi, pantalonu, gömleği, her şey, her şeyi ona çok dar ve çok kısa gelirdi, şapkası bir türlü başına oturmazdı, tıraşlı başı, koskocaman ayakkabıları ve her zaman ip gibi büzülmüş bir kravatı vardı. Bu hali beni çok güldürürdü. Sevgili Garrone, seni sevmek için bir kez yüzüne bakmak yeter. Sınıfın küçükleri hep onun sırasında oturmak isterlerdi. Aritmetiği çok iyi bilirdi. Kitaplarını kırmızı deri bir kayışla bağlar ve omurundan sallandırırdı. Sedef saplı bir bıçağı vardı. Bunu, geçen yıl, .askerlerin talim yaptığı bir meydanda bulmuştu. . Bir gün onunla parmağını kemiğe kadar kesti ama, okulda bunu kimse farketmedi, evde de annesini, babasını üzmemek için hiç bir şey belli etmedi. Kendisine yapılan şakalara hiç kızmaz; fakat bir şeyin doğru, gerçek olduğunu açıklarken, ona yalan söylüyorsun derlerse, kıyameti koparır, gözleri ateş saçar ve olan gücüyle sırayı yumruklardı. Geçen cumartesi sabahı, defter parasını elinden kaptırmış olan ve bu yüzden defter alamıyan birinci sınıf öğrencisi sokağın ortasında ağladığı için, ona bir metelik verdi. Üç günden beri annesinin yaş günü için yazdığı sekiz sayfalık bir mektubun kenarlarını boya

Page 20: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kalemleriyle süslemekle meşguldü. Sık sık okuldan oğlunu almaya gelen annesi de, Garrone gibi, uzun boylu, şişman ve oldukça sevimliydi. Öğretmen hep ona doğru bakar, yanından her geçişinde de sakin bir boğa yavrusunu okşar gibi onun ensesini okşardı. Ona karşı içinde derin bir sevgi ijeslerim. onun erkek eli gibi kocaman elini sıkmak çok hoşuma gider. Bir arkadaşının hayatını kurtarmak için tehlikeye atılabileceğinden, kuşkum yok. Zaten bu, onun gözlerinden de okunuyor. Sesi her zaman homurtu gibi çıktığı halde, o sesin temiz ve iyilik dolu bir kalpten geldiğini düşünürüm. 7. pazartesi KÖMÜRCÜ İLE SAYGIDEĞER BAY Dün sabah Carlo Nobis'in Betti'ye söylediklerini Garrone kesinlikle ağzına almazdı. Carlo Nobis kibirlidir, çünkü babası çok tanınmış bir kişidir. Uzun boylu, siyah sakallı, çok ciddi bir baydır. Hemen hemen her sabah okula kadar oğluna refakat eder. Dün sabah Nobis, Betti ile kavga etti. Bir kömürcünün oğlu olan Betti sınıfın en küçüklerinden biridir. Carlo, haksız olduğu için ne söyleyeceğini bilemiyordu. Betti'ye yüksek sesle: Senin baban bir dilenci parçası! diye bağırdı. Betti, saçlarının köküne kadar kızardı, hiç bir karşılık vermedi ama, gözleri yaşlarla doldu. Eve dönünce de bu sözleri babasına tekrarladı. Bunun üzerine, kısa boylu ve kapkara olan kömürcü, öğleden sonraki derste, oğlunu elinden tutarak geldi. Öğretmene yakınmalarda bulunacağı besbelliydi. Kömürcü yana yakıla konuşurken sınıf sessizliğe börünmüştü. Tam bu esnada oğlunu getiren Nobis'in babası her zamanki gibi kapının eşiğinde oğlunun paltosunu çıkarırken adından söz edildiği duydu, neden söz edildiğini öğrenebilmek için içeri girdi ve açıklama istedi. Öğretmen: Bu işçi bana yakınmaya gelmiş, çünkü oğlunuz Carlo onun oğluna: Senin baban bir dilenci parçası demiş diye açıklamada bulundu. Nobis'in babası kaşlarını çattı, biraz da kızardı. Sonra da oğluna: Sen bu sözü söyledin mi? diye sordu. Carlo, sınıfın ortasında ayakta, küçük Betti'nin önünde başı eğik duruyordu, hiç yanıt vermedi.Bunun üzerine babası onu kolundan tuttu ve yüzü Betti'ye dönük olarak ileriye doğru itti, öyle ki neredeyse birbirlerine değeceklerdi. Sonra da oğluna: Ondan özür dile dedi. Kömürcü:

Page 21: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hayır, hayır diyerek araya girmek istedi ama, bay Nobis ona aldırış etmedi veoğluna: Özür dile diye tekrarladı. Sözlerimi tekrarla. Babamın, elini s kmakla onur duyacağı babana karşı söylediğim bilinçsiz, adi, hakaret edici söz için özür dilerim. Kömürcü, hayır, istemiyorum demek ister gibi kararlı bir hareket yaptı. Carlo'nun babası buna aldırış bile etmedi ve oğlu, yavaşça, kısık bir sesle ve gözlerini yerden ayırmadan: —Babanım... elini sıkmakla onur duyacağı... babana karşı söylediğim.... bilinçsiz... adi.... hakaret edici.... söz için.... özür dilerim dedi. Böylece bay Nobis elini kömürcüye uzattı, o da bu eli kuvvetle sıktı. Sonra da, oğlunu Carlo Nobis'in kollarına itti. Bay Nobis öğretmene: —Bu iki öğrenciyi yanyana oturtmak lutfunda bulunabilir misiniz? dedi. Öğretmen de Betti'yi Nobis'in sırasına oturttu. Çocuklar yerlerine yerleşince, Nobis'in babası selâm verdi ve çıktı. Kömürcü, bir süre, dalgın, yanyana oturan iki öğrenciye baktı. Sonra sıraya yaklaştı, ona bir şey söylemek istermiş gibi, sevecenlikle ve pişmanlık dolu bir ifadeyle Nobis'e baktı ama. bir şey söylemedi. Onu okşamak için elini uzattı ama, buna cesaret edemedi. Yalnız kalın parmaklarıyla alnına dokundu. Sonra kapıya doğru ilerledi, bir kez daha arkasına dönüp baktı ve gözden kayboldu. Öğretmen: —Şimdi burada gördüklerinizi hiç unutmayın, çocuklarım. Bu yılın en güzel dersidir dedi. 10 perşembe ERKEK KARDEŞİMİN ÖĞRETMENİ Kömürcünün oğlu, hasta erkek kardeşimi yoklamaya elen öğretmen Delcati'nin de öğrencisi olmuş. Öğretmein anlattığı öykü bizi çok güldürdü. İki yıl önce, oğluna başarı madalyası verdi diye teşekür etmek için, o çocuğun annesi, öğretmenin evine bir uca dolusu kömür götürmüş. Zavallı kadıncağız, ısrar diyor, kömürü evine geri götürmek istememiş. Sonunda uçağı kömür dolu olarak dönmesi gerekince de ağlamak olmuş.

Page 22: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

İyi kalpli bir başka kadın da pek ağır bir çiçek deneti getirmiş, meğerse demetin içinde bir tomar para varmış. Öğretmenin anlattıkları bizi çok eğlendirdi ve öyleki kardeşim biraz önce içmek istemediği ilâcını bir yudumda bitiriverdi. Hazırlık sınıfın öğretmenleri minnacık çocuklarla uğaşabilmek için ne kadar sabırlı olmaları gerekiyor. Hepsi lıtiyarlar gibi dişsiz oldukları için r ile syi telâffuz demezler, biri öksürür, diğerinin burnu kanar, biri sıranın ltında pabucunu kaybeder, öbürü eline bir şey battığı için bağırır, bir başkası bir numara yerine iki numara defter aldığı için ağlar. Bir sınıfta elli kişidirler. Hiç bir şey bilmezler. O minimini ve yumuşacık elli çocuklara yazı öğretmek oldukça güç! Bu çocuklar ceplerinde meyan kökü şekerleri, düğmeler, şişe tıpaları, öğütülmüş tuğlalar, bir, sürü ufak tefek nesneler taşırlar. Öğretmenler ceplerini araştırmak zorunda kalırlar. Ama, çocuklar onları lyakkabılarının içeri girmesi her şeyi altüst etneleri için yeterlidir. Yazın okula ot ve mayısböceği geırirler. Bu böcekler bavada uçuşurlar, yada hokkaların cine dalıp çıkarlar. Sonra bu böcekler, defterleri mürekkep lekesi içinde bırakırlar. Öğretmen onlarla bir anne giji uğraşır: giyinmelerine yardım eder, yaralı parmaklarını »arar, düşen berelerini toplar, birbirlerinin paltolarını giymemelerine dikkat eder, çünkü sonra bağırıp çağırışırlar. Zavallı öğretmenler! Bir de yakınmaya gelen anneler vardır: Nasıl oluyor da, bayan, benim oğlum kalemini yitiriyor? Nasıl oluyor da benim çocuğumhiç bir şey öğrenmiyor? O kadar çok şey bilen çocuğuma neden taltifte bulunmuyorsunuz? Piero'cuğumun patıtolununu yırtan sıradaki çiviyi neden çıkartmadınız? Erkek kardeşimin öğretmeni bazen çocuklara çok kızar ama, onları tokatlamamak için parmağını ısırarak kendini tutmaya çalışır. Sabrı tükenir ama, sonra pişman olur ve azarladığı çocukları okşayarak gönüllerini alır. Yaramaz bir çocuğu okuldan kovar, ama, gözyaşlarını içine akıtır. Çocuklarını aç bırakarak cezalandıran ana ve babalara çok kızar. Öğretmen Delcati gençtir, uzun boyludur. İyi giyinir, esmerdir, tez canlı olduğu için de her şeyi tez elden yapar, çabuk duygulanır ve o zaman büyük bir sevecenlikle konuşmaya başlar. Annem: Bari öğrencileriniz, de sizi böyle candan seviyorlar mı dedi.

Page 23: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmen: Evet, birçoğu beni sever. Ama yıl sonunda pek çoğu yüzüme bile bakmaz. Sonra erkek öğretmenlerin öğrencisi olunca da, vaktiyle bir kadın öğretmenin öğrencisi oldukları için utanç duyarlar. İki yıl emek verdikten sonra bir yavrucağa yürekten bağlanıyor, ondan ayrılmak çok zor geliyor ve kendi kendinize: Bu çocuktan eminim, beni unutmaz diyorsunuz. Ama, tatil bitip de tekrar okula döndüğünüz zaman, karşılaşmak için ona doğru koşuyorsunuz. Yavrum, benim sevgili yavrum diye ona seslenıyorsunuz. Oysa, başını öbür tarafa çevirip geçiyor. Burada öğretmen sözlerine ara verdi: Sen hiçbir zaman böyle yapmayacaksın, değil mi. küçüğüm? dedi. Sonra, nemli gözlerle kalkıp, erkek kardeşimi öperken: Sen başını öbür yana çevirmeyeceksin, değil mi? Zavallı dostunu tanımamazlıktan gelmeyeceksin, değil mi?' 10 perşembe ANNEM (Babamın mektubu) Kardeşinin öğretmeni yanında annene çok saygısızlık ettin! Bunu bir daha yapına, Enrico, sakın a! Senin saygısızca sözün kalbime bir hançer gibi saplandı. Yıllar önce, bütün bir gece senin küçük yatağının üstüne eğilmiş, soluk alışını dinlerken, seni yitireceğini sandığı için kan ağlayıp endişeden çenesi atarken, çıldıracağından korktuğum annenin o hali gözümün önüne geldi. Bunları hatırlayınca, sana müthiş öfkelendim. Sen, o anneyi nasıl rencide edebilirsin?Öyle bir anne ki, senin bir saatlik acını gidermek için bir yıllık mutluluğunu feda edebilir, senin geçimini sağhy ab ilmek için sokaklarda avuç açabilir, senin hayatını kurtarmak için ölümü göze alabilir! Beni iyi dinle, Enrico. Bunu iyice aklına sok. Belki hayatın boyunca birçok acı günler yaşayacaksın. Ama, en acı günün, hiç kuşkun olmasın, annenin öldüğü gün olacaktır. Enrico, ileride büyüdüğün, güçlü, pek çok mücadeleden sonra bir adam olduğun zaman, bin kere, onun sesini bir kez daha, bir ân için olsun duyabilmek için, himayesiz zavallı bir çocuk gibi onun açık kolları arasına atabilmek isteğiyle tutuştuğun zaman, onu, imdadına çağıracaksın. O zaman ona çektirdiğin acıları tâ yüreğinde duyacaksın, bedbaht çocuk! Eğer anneni üzersen, hayatında mutluluk, gönül rahatlığı bekleme. Vicdanın rahat olmayacak, annenin

Page 24: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

o tatlı ve güzel hayali her zaman senin için üzüntü ve yakınma kaynağı olacak ve kalbin acıyla burkulacak. Enrico, dikkatli ol! Anne sevgisinin en kutsal duygu olduğunu hiç aklından çıkarma. Unu çiğneyen çok setü bir yaratıktır. Annesine saygı duyan katilin kalbinde hâlâ namuslu, soylu bir duygu vardır. Annesini inciten, üzen ve gücendiren en şanlı kişiler bile adi bir yaratıktan başka bir şey değillerdir. Seni dünyaya getirmiş olan annene karşı bir daha ağzından böyle acı ve kırıcı bir söz çıkmasın. Eğer olur da ağzından böyle bir söz daha çıkarsa, alnındaki nankörlük lekesini bağışlayan öpücüğüyle silmesi için yalvarmak gayesiyle onun ayaklarına iten güç, babanın korkusu değil, vicdanın sesi olmalıdır. Seni seviyorum, oğlum. Sen hayatımın en değerli umudusun. Ama, senin annene karşı nankör görmektense, senin ölümünü görmeyi yeğ tutarım. Git ve bir süre beni öpme, çünkü bunun karşılığını sana bütün kalbimle veremem. Baban pazar CORETTl Babam beni bağışladı. Ben hâlâ üzgündüm. Bu nedenle annem beni, kapıcının büyük oğluyla büyük caddede biraz dolaşabilmem için, dışan gönderdi. Caddenin tam yarı yoluna geldiğimizde, bir dükkânın önünde duran bir arabanın yanından geçerken, birisinin ismimle beni çağırdığını duydum, döndüm: Coretti'ydi, çukulata renkli kazağı, kedi tüyünden şapkasıyla, ter içinde, neşeli, okuldaki sınıf arkadaşımdı. Omuzunda büyük bir odun yükü vardı, Arabada ayakta duran bir adam her defasında bir kucak dolusu odun uzatıyor, Coretti de bunları alıyor, babasının dükkânına taşıyor ve orada onları alelacele istif ediyordu. —Ne yapıyorsun, Coretti? diye sordum. Yükü almak için kollarını uzatırken: — Görmüyor musun, dersimi tekrarlıyorum dedi. Güldüm. Ama, o ciddi konuşuyordu. Odunları alıp dükkâna doğru koşarken, dersini tekrarlamaya başladı: —Çekim halindeki füller... füller sayıya göre değişirler... sayıya ve şahsa göre... Sonra, odunları yere bırakıp onları istiflerken ....' Zamanlarına göre... eylemin geçtiği zamana göre.... Başka bir odun destesini almak için arabaya doğru giderken:

Page 25: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

... Eylemin yapılış şekline göre... Bu yarınki dilbilgisi dersimizdi. Ne yaparsın? dedi. Zamandan yararlanıyorum Babam bir iş için çırağıyla beraber gitti. Annem hasla. Boşaltma işi bana kaldı. Ben de bu zaman içinde dilbilui sini gözden geçiriyorum. Bugünkü zor bir destti. Bir turlu aklıma yerleştiremiyorum. Sonra arabadaki adama dönerek: 'Paranızı vermek için babam saat yedide burada olacak dedi. Araba gitti. Coretti bana: Birazcık dükkâna gel dedi. (lirdim. Burası odun yığınları, çıra demetleri, bir kölede de bir baskül bulunan kocaman bir odaydı, Bugün çok yorulacağım diye sözüne devam etti Coretti. Bu hususta sana güvence verebilirim. Dersimiparça parça çalışıyorum. Tümceleri yazıyordum, müşteriler geldi. Tekrar yazı yazmaya koyuldum, bu kez de arabacı geldi. Zaten bu sabah iki kez Venedik meydanındaki odun pazarına gidip alışveriş yaptım. Yorgunluktan bacaklarım ağnyor, ellerim de şişti. Eğer bir de resim ödevim olsaydı, işte o zaman işim bitikti! Hem konuşuyor, hem de elinde süpürge, yerdeki kuru yaprakları, dal parçalarım topluyordu. —Peki ama, Coretti, dersini nerde çalışıyorsun? diye sordum. Elbette burada değil diye karşılık verdi. Gel.de gör! Beni, mutfak ve yemek salonu olarak kullanılan büyük bir odaya götürdü. Bir köşeye yerleştirilmiş masanın üstünde kitaplan, defterleri ve yarım kalmış ödevleri bulunuyordu. Doğru dedi, ikinci sorunun yanıtını daha yazmadım: deriden ayakkabı, kemer yapılır... Bir de valizi ekeyelim. Kalemi aldı ve o güzel yazısıyla yazmaya başladı. Bu sırada dükkândan biri: —Kimse yok mu? diye seslendi. Bu, çıra aiınaya gelen bir kadındı. Coretti: Geldim diye yerinden fırladı, çırayı tarttı, para yi aldı, bir köşeye gitti ve bir deftere yaptığı satışı yazdı.

Page 26: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bakalım ödevimi tamamlıyabilecek miyim? diyerek ödevini yazmaya devam etti: yolculuk çantaları.. Ah, kahvem taşıyor! diye birden bağırdı ve ocağa koşup cezveyi ateşten çekti. —Bu, annemin kahvesi dedi. Doğru dürüst kahve pişirmesini öğrenmeliyim. İstersen beraber götürelim. Seni görürse, çok memnun olur. Yedi gündür yatıyor... Ah şu füllerden çektiklerim! Bu cezve de hep elimi yakar. Asker çantalarından başka ekleyebileceğim ne var? Bir şeyler daha yazmak gerek ama. bulamıyorum. Gel, anneme gidelim. Bir kapıyı açtı, başka bir küçük odaya girdik. Büyük yatakta, Coretti'nin annesi, başında beyaz bir örtüyle yatıyordu. Coretti fincanı uzatarak: Anne, işte kahven dedi. Bu da okul arkadaşım. Kadıncağız bana: — Hoş geldiniz, küçük bey dedi. Hastalan yoklamaya geliyorsunuz, öyle değil mi? Bu sırada Coretti, annesinin arkasındaki yastikları yerleştiriyor, yorganı düzeltiyor, ateşi canlandırıyor, komodinin altındaki kediyi kovuyordu. Sonra kahve fincanını alırken : Başka bir şeye ihtiyacın var mı, anne? diye sordu.'Şurubundan iki kaşık içtin mi? İlâcın bitince ecza44 neye koşar alırım. Odunları yerleştirdim. Dediğin gibi saPat dörtte eti ateşe koyacağım. Tereyağ satan kadın gelince, ona sekiz metelik vereceğim. Her şey yolunda, hiç endişelenme. Kadıncağız: —Teşekkür ederim, evlâdım dedi. Zavallı yavrum, gidebilirsin. Her şeyi de ne iyi düşünürsün! Coretti bana şeker ikram etti, sonra da bana çerçeveli bir fotoğraf gösterdi. Bu, babasının asker üniformalı ve Prens Umberto'nun birliğinde savaşırken 66 'da kazandığı madalya ile birlikte çekilen resmiydi. O neşeli gülümseme ve o canlı başkışlarla tıpkı Coretti'nin yüzüydü bu, Tekrar mutfağa döndük. Coretti: — Tamam, buldum dedi ve defterine şunları ekledi: at koşunları da yapılır. Kalanı da bu akşam yaparım. Biraz geç yatarım. Ne mutlu sana. Çalışacak zamanın bol olduğu gibi rahatça dolaşabilecek zaman da bulabiliyorsun!

Page 27: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hep neşeli ve çevik, dükkâna dönünce, bir tezgâhın üzerine odun parçaları yerleştirdi ve onları ortasından kesmeye başladı. Bir yandan da: —Bu da jimnastik yerine geçiyor dedi. Okulda yaptığımız kol alıştırmaları bunun yanında hiç kalırlar! İstiyorum ki, babam eve dönünce bütün odunları kesilmiş bulsun. İşin kötü yanı, odun kestikten sonra yazdığım t'lerle l'ler, öğretmenin dediği gibi. yılan;» benziyorlar. Ne yapayım? Kolumu yormak zorunda kaldığımı söylerim ona. Benim için en önemli olan. annemin bir ân önce iyileşmesi. Tanrı'ya şükür, bugün biraz daha iyi. Dilbilgisini yarın sabah horozlar öttüğü zaman çalışırını. İste kütük yüklü araba geldi, iş başına. Kütük yüklü bir araba dükkânın önünde durdu. Co retti adamla konuşmak için dışarı koştu ve sonra geri döndü: Kusura bakma, seninle oturamayacağim dedi. Yarın görüşürüz. Geldiğine çok sevindim. İyi eğlenceler. Ne mutlu sana.... Elimi sıktı, ilk kütüğü almaya gitti ve dükkânla araba arasında mekik dokumaya başladı. Kedi tüğünden beresi altında bir gül kadar renkli, şirin ve canlı yüzünü görmek insana zevk veriyordu. Ne mutlu sana dedi. Hayır. Coretti, hayır. En mutlu olan sensin. Sensin, çünkü daha çok çalışıyorsun, anana ve babana daha çok yardım ediyorsun, çünkü sen daha yüreklisin, benden yüz kere daha iyi, daha beceriklisin, sevgili arkadaşım. 18, cuma MÜDÜR Coretti bu sabah çok sevinçliydi, çünkü aylık sınav yapılırken ikinci smıf öğretmeni Coatti de gelmişti. Coatti, iri yapılı, gür saçları kıvırcık, kocaman bir siyah sakalı, kara gözleri, gök gürültüsü gibi sesi olan bir adamdı. Çocukları, daima, parampârça etmekle, yakalarından tutup karakola götürmekle tehdit eder, öğrencilerini korkutmak için yüzüne korkunç ifadeler verirdi. Ama, kimseyi cezalandırmazdı. Hattâ kimseye belli etmeden bıyık altında gülerdi. Bizim okulda, Coaitti'yle yardımcı öğretmen dahil, sekiz öğretmen vardı. Yardımcı öğretmen, kısa boylu, sakalsız, çok genç görünen biriydi. Bir de ayağı sakat olan dördüncü sınıf öğretmeni vardı. Boynu, yünden büyük bir kravatın içinde kayboluyordu. Vücudunu

Page 28: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

hep yeller kaplamıştı. Bu romatizma ağrılarına, duvarlarından sular sızan bir köy okulunda öğretmenlik yaparken tutulmuştu. Dördüncü sınıfa bakan, oldukça yaşlı ve saçları bembeyaz olan başka öğretmen daha vardı. Bir zamanlar körler okulunda da öğretmenlik yapmıştı. Bir de çocukların küçük avukat diye çağırdaklan bir öğretmen daha vardı, çünkü ilkokul öğretmenliği yaparken bir yandan da hukuk öğrenimi yapıp avukatlık diploması almıştı. Daima iyi giyinen, gözlüklü, sarı bıyıklı bir adamdı. Aynca, mektup yazmayı öğreten bir kitap ta yazmıştı. Bize jimnastik dersi veren öğretmen ise tam bir askere benziyordu. Garibaldi ile savaşa katılmış. Boynunda, hâlâ, Milazzo savaşında aldığı bir kılıç yarasının izini taşıyordu. Sonra bir de, uzun boylu, saçları dökülmüş, altın çerçeveli gözlük taşıyan, kırlaşmış sakalı göğsüne kadar inen, hep siyah elbise giyen, ceketini her zaman çenesinin altına kadar düğmeleyen Müdür vardı. Çocuklara karşı o kadar iyi, yumuşak davranırdı ki, öğrenciler azarlarımak için titreyerek odasına girdiklerinde onlara bağırmaz ama, ellerinden tutar, böyle yapmalarının doğru olmadığını anlatmak için nedenler gösterir, yaptıklarından pişmanlık duymaları gerektiğini söyler ve bundan böyle iyi çocuk olacaklarına dair söz verdirir. Öyle iyi bir şekilde ve öyle tatlı bir sesle konuşur ki, çocuklar odasından ağlamaktan kızarmış gözlerle çıkarlar. Bu sözler onları cezadan daha çok etkiler. Sabahleyin, öğrencilerin gelişini beklemek, velilerle görüşmek için okula herkesten önce gelen akşamları bütün öğretmenler evlerine döndükleri zaman, çocukların arabaların altına saklarımamaları, sokak ortasında birbirleriyle dalaşmamaları ve okul çantalarına kum taş ve toprak doldurmamaları için okulun etrafında dolanır. O uzun boyu, simsiyah giysiyeriyle, bu sokağın köşesinde görünür, görünmez çocuklar hemen kalem, bilya oyunlarını olduğu gibi bırakıp çil yavrusu gibi dağılırlar. O ise, uzaktan, hüzünlü ve sevgi dolu bakışlarıyla, işaret parmağını kaldırarak onları tehdit eder. Annemin söylediğine göre, orduda gönüllü asker olan oğlunun ölümünden sonra kimse Müdürün güldüğünü görmemiş. Oğlunun resmi, daima, masasının üzerinde duruyormuş. Bu acı olaydan sonra işten çekilmek istemiş. Belediye'ye yazdığı istifa dilekçesini hazırlamıştı. Bugün, yarın yollarım diye bu dilekçeyi masanın üzerinde bulundurur ama, onu göndermeye bir türlü eli varmazdı, çünkü çocuklardan ayrılmak ona çok güç gçliyordıı.

Page 29: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Geçen gün kesin kararını vermiş gibiydi. O gün babam ona: buradan ayrılırsanız çok yazık babam bunları söylerken, odaya çocuğunu yazdırmak için bir adam girmiş. Bizim yöreye taşındıkları ıçınoglununda bizim okula naklini istiyormuş. Müdür, çocuğu görünce şaşırmış. Bir çocuğa, bir de mamasındak. resme bakmış, sonra tekrar çocuğa dönmüş. Onu dizlerinin araşma alarak yüzünü kendine doğru kaldırmış ve iyice bakmş. Hiç kuşkusu kalmamış, bu çocuk tıpkı ölen oğluna benziyormuş. Pekâİa demiş, kayıt işlemini tamamladıktan sonra babayla oğlunu göndermiş ve düşüncelere dalmış. çok yazık olur. Müdür bey! üzerine Müdür istifa dilekçesini alarak ikiye ayırmış ve: Burada kalıyorum demiş. 22, salı ASKERLER Müdürün oğlu öldüğü zaman orduda gönüllü askerdi. Bu yüzden, okuldan çıktığımızda, Müdür, askerlerin geçişini seyredebilmek için hep caddeye çıkardı. Dün bir piyade alayı geçiyordu. Elli kadar çocuk alay bandosunun etrafında zıplayıp duruyor, şarkı söylüyor, çanta ve dosyalarının üzerinde cetvelleriyle tempo tutuyordu. Biz, birkaç kişi kaldırımın üzerine çekilerek bakıyorduk. Garrone kendisine çok dar gelen giysileri içinde zorlukla nefes alıyor ve kocaman bir ekmek parçasını dişliyordu. Kaldırımın üzerinde, her zaman temiz ve şık giyinen, elbisesinin üzerindeki toz taneciklerini fiskeleyen Votini, babasının ceketini geçirmiş olan demircinin oğlu Precossi, Calabria'h çocuk, küçük duvarcı ustası, kızıl saçlanyla Crossi, ablak yüzlü Franti ve, atlı tramvayın altından bir çocuğu kurtaran ve şimdi koltuk değnekleriyle dolaşmak zorunda kalan, o yiğit çocuk Robetti de vardı. Beklenmedik ve çirkin bir olay cereyan etti. Franti, topallayan bir askere baktıktan sonra, küstahça, bir kahkaha salıverdi. Ama, tam o sırada birisinin elini om uzunda hissetti. Arkaya dönüp baktığında, karşısında Müdürü gördü. Franti! korkudan donakalmıştı. Müdür ona: Hareketlerine dikkat et! dedi. Bölüğünde, sıra halinde giden, ne karşılık verme, ne de kendisini savunma olanağı bulunmayan bir askerle alay etmek, elleri bağlı bir adama hakaret etmek gibidir. Bu bir alçaklıktır!

Page 30: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Franti gözden kayboltıvcrdi. Askerler.önümüzden. dörder dörder geçiyorlardı. Hepsi ter ve toz içindeydiler, tüfekleri de güneşte parıldıyordu. . Müdür bize: Çocuklar, askerleri yürekten ve candan sevmelisiniz dedi. Onlar, bizim koruyucularımızdır. Yarın bir düşman ordusu ülkemizi tehdit edecek olsa. onlar bizim için ölmeye gideceklerdir. Onlar da sizler gibi çocuk, ancak sizlerden birkaç yaş büyükler. Onların da eğitim gördükleri okullar var. İçlerinde zenginleri de var. fakirleri de. sizlerin aranızda olduğu gibi ve hepsi de italya'nın bir başka köşesinden geliyor. Zaten yüzlerine bakılınca anlaşılıyor, bakın: Sicilya'lılar. Sardunya'lılar. Napoli'ler. Lombardiya'lılar geçiyor. Bu eski bir alay. 1848 savaşlarına katılan şanlı bir alay. Elbette bu askerler aynı askerler değil ama, bayrakları hep aynı. Daha sizler doğmadan yirmi yıl önce, yurdumuz için. bu bayrağın etrafında kaç kişi öldü! Garrone: İşte bayrak! dedi. Gerçekten de, az ileride bize doğru ilerleyen bayrak askerlerin başı üstünde göründü. Müdür: Bir şeyler yapın, çocuklar dedi. İ:ç renkli bayrağımız geçerken, elinizi alnınıza götürüp, öğrenci sehımı nızı çakın! Bir subayın taşıdığı delinmiş, solmuş bayrak, direğine tutturulmuş madalyalarla önümüzden geçti. Biz, hep birden elimizi alnımıza götürdük. Subay gülümseyerek bize baktı ve eliyle selâmımıza karşılık verdi. Arkamızda duran biri: Aferin, çocuklar dedi. Dönüp baktığımızda, yakasında, Kırım seferine katılanların taktığı küçük mavi kurdele taşıyan, yaşlı bir adam gördük. Emekli bir subay olan yaşlı adam: Aferin, çok güzel hareket yaptınız diye ekledi 23, çarşamba Bu sırada alay bandosu caddenin sonunda dönüş yapıyordu. Bandonun etrafını bir yığın çocuk sarmış coşkuyla tezahürat yapıyorlardı. Binbir sevinç çığlığı bir savaş türküsü gibi trampetlerin sesine karışıyordu. Aferin çocuklar! Küçükken bayrağına saygı gösteren, büyüyünce de onu korumasını bilir.

Page 31: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

NELLİNİN KORUYUCUSU Dün, Nelli de askerlerin geçişini izledi. Zavallı kamburcuk, ama, sanki şöyle düşünüyormuş gibi bir hali vardı: Ben hiçbir zaman asker olamayacağım! Zavallıcık çok iyi, çok çalışkan ama, öylesine zayıf, kuru cılız, öylesine renksiz, solgundur ki, çok zorlukla nefes alır. Her zaman parlak siyah kumaştan bir önlük giyer. Annesi ufaktefek sarışın bir kadındır. Hep siyah giysiler giyer. Okul boşaldıktan sonra oğlunu almaya gelir, çünkü oğlunun dağılma saatinde kalabalığın içinde itilip hırpalarımasına gönlü razı olmazdı. Oğlunu yanına alıp öyle götürürdü. İlk günler, kötü bir yazgı sonucu kambur olduğu için, pek çok çocuk onunla alay eder, sırtına çantalarıyla vururlardı. Ama, o hiç başkaldırmaz, annesine de bir şey söylemezdi. Çünkü oğlunun, arkadaşlarının maskarası olduğunu öğrenirse, zavallı kadıncağızın yüreğine ineceğini biliyordu. Ona kaba şakalar yaparlardı, o da susar, başını sırasına dayayıp ağlardı. Ama bir sabah Garrone ortaya atılarak: Nelli'ye bir daha dokunana Öyle bir tokat patlatırım ki, olduğu yerde üç defa döner! dedi. Franti, Garrone'nin sözlerine aldırış etmedi. Ama, öyle bir tokat yedi ki, olduğu yerde üç kez bir fırıldak gibi döndü. Ondan sonra da kimse Nelli'ye sataşmak cesaretini bulamadı. Öğretmen Nelli'yi Garrone'nin yanına, aynı sıraya oturttu. Dost oldular. Nelli Garrone'yi çok seviyordu. Sınıfa girer girmez Garrone gelmiş mi diye bakınırdı. Ona Allahaısmarladık Garrone demeden hiç bir yere gitmezdi. Garrone de ona dostça davranırdı. Ne zaman Nelli sıranın altına kalemini, ya da kitabını düşürse, o eğilip de yorulmasın diye Garrone eğilir ve arkadaşının kalemini, ya da kitabını alırdı. Eşyalarını çantasına yerleştirmesine, paltosunu giymesine yardım ederdi. Bu nedenle Nelli onu çok sever ve hep ona bakar. Öğretmen Garrone'yi övdüyü zaman, Nelli kendisi övülmüş kadar sevinir. Sonunda NeUi bütün olup bitenleri annesine anlatmış: ilk günlerdeki kaba şakalan, ona ıstırap çektirenleri, onu koruyan ve seven arkadaşını, her şeyi. Bunu da bu sabah öğrendim. Okulun kapanışından yarım saat önce, ders programını götürmem için öğretmen beni,Müdüre gönderdi. Ben Müdürün odasındayken, siyah

Page 32: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

elbiseli sarışın bir bayan içeri girdi. Nelli'nin annesiydi. Müdüre şöyle dedi: — Oğlumun sınıfında Garrone adında bir çocuk var mı? — Evet, var diye yanıt verdi Müdür. — Ona söyleyeceklerim var, onu, lütfen, buraya çağırtabilir misiniz? Müdür hademeye seslendi ve onu sınıfa yolladı. Kısa bir süre sonra kısacık saçlı, yuvarlak başıyla, şaşkın, Garrone eşikte belirdi. Onu görür görmez, Nelli'nin annesi ona doğru koştu, ellerini omuzuna koyarak, yüzünü gözünü öptü: — Demek sensin, Garrone, oğlumun candan arkadaşı. Zavallı çocuğumun koruyucusu, sensin, iyi yürekli, sevgili çocuk, sensin! Sonra aceleyle, ceplerini, çantasını aradı, bir şey bulamayınca da, ucunda küçük bir haç bulunan bir zinciri boynundan çıkardı ve Garrone'nin boynuna geçirdi. Ona: — Al bunu, sevgili çocuk dedi. Onu benim hatırım için, tak, sana teşekkür eden, sana hayır dua eden Nelli'nin annesi için. 25, cuma SINIFIN BİRİNCİSİ Garrone herkesin sevgisini kazarımıştı, Derossi de hayranlığını. İlk başarı madalyasını o aldı, gene bu yıl da sınıfın birincisi o Alacak. Onunla kimse boy ölçüşemez. Herkes bütün dallarda onun bizlerden üstün olduğunu biliyor. Aritmetikte, dilbilgisinde, kompozisyonda, resimde hep birinci o. Her şeyi hemen anlayıveriyor, çok kuvvetli bir belleği var. Fazla çaba göstermeden her şeyi başarıyor, sanki ders çalışmak onun için bir oyun. Öğretmen dün ona: —Tanrı sana büyük yetenekler bağışlamış. Onları elinden geldiği kadar değerlendirmeğe bak dedi. Bütün bunlardan başka kıvırcık sarı saçlarıyla pek sevimli ve pek güzeldi, tek eliyle sıranın üstünde atlayabilecek kadar da çevikti. Daha şimdiden eskrim yapmasını biliyordu. Oniki yaşlarında, bir tüccarın oğluydu. Her zaman altın yaldızlı düğmesi olan mavi bir elbise giyerdi. Hep canlı, neşeli, herkese karşı terbiyeliydi. Sınavlarda elinden geldiği kadar bizlere yardım ederdi. Hiç kimse bugüne kadar ona karşı kabalık etmediği gibi ona kötü bir söz söylemeğe de cesaret edemedi. Yalnız Nobis ile Franti ona ters ters bakarlardı. Votini'nin gözlerinden de kıskançlık fışkırırdı. Ama, Derossi bunların farkına varmazdı. O, terbiyeli haliyle ödevleri toplarken herkes ona gülümser,

Page 33: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

onun elinden, ya da kolundan tutarak sevgilerini göstermeye çalışırlardı. Evde, ona verilen her şeyi, kartpostalan, renkli dergileri arkadaşlarına armağan olarak verirdi. Calabria'lı çocuğa Câlabria bölgesinin küçük bir haritasını yaptı. Olgun bir kişi gibi kimseyi kimseden ayırt etmeden, kimseye aldırış etmeden, gülerek, herkese bir şeyler verirdi. Her hangi bir olay karşısında ona imrenmemek, onun yanında aşağılık duygusuna kapılmamak olanaksızdı. Ah! Ben de Votini gibi onu kıskanıyorum. Bazan, evde ödevimi yaparken, şimdi onun kolayca yorulmadan dersini bitirmiş olduğunu düşündükçe içimde bir acılık, bir burukluk duyarım. Ama, sonra, okula dönüp de onu öyle güzel, güler yüzlü, başarılı görünce, rahat, emin bir şekilde öğretmenin sorularını yanıtladığını duyunca, onun ne kadar terbiyeli olduğunu ve herkesin de onu ne kadar çok sevdiğini fark edince, içimdeki acılık ve burukluk bir anda yok olur ve böyle duygulara kapıldığım için de kendimden utanırım! Hep onun yanında oturmak ve bütün okul boyunca onunla birlikte olmak isterdim. Çünkü onun varlığı, sesi beni cesaretlendiriyor, çalışma isteğimi kamçılıyor, içime neşe ve sevinç dolduruyordu. Öğretmen yarın okuyacağı aylık öyküyü temize çekmesi için Derossi'ye verdi. Öykünün adı: Lombardiya'h küçük gözcü. Öyküyü bu sabah temize çekti, bukahramanlıköyküsü onu çok etkilemiş, yüzü kıpkırmızı, gözleri nemliydi, dudakları titriyordu. Ona baktım da, ne kadar güzel, ne kadar soyluydu! Açıkça, yüzüne karşı, ne büyük bir sevinçle: Derossi, her konuda sen benden daha üstünsün! Benim yanımda sen olgun bir erkek gibisin! Sana hayranım ve sana saygı duyuyorum! diyebilmeyi ne kadar isterdim. 26, cumartesi LOMBARDİYALI KÜÇÜK GÖZCÜ (Aylık öykü) 1859 yılında, Lombardiya'nın kurtuluşu için yapılan savaş sırasında, Avusturyalılara karşı italyanların ve Fransızların kazandıkları Solferino ve San Martino savaşından birkaç gün sonra, haziran ayının güzel bir sabahında, Saluzzo'lu küçük bir hafif süvari birliği yavaş yavaş, ıssız bir keçiyolundan, düşmana doğru ilerleyerek, etrafta keşif yapıyordu. Birliğe bir subayla bir gedikli çavuş kumanda ediyorlardı. Hepsi sabit bakışlarla uzaklara, ileriye doğru bakıyorlardı. Sessizdiler. Her an ağaçların arasından düşman öncü birliklerinin belirivermesini bekliyorlardı. Böylece dişbudak ağaçlarının çevrelediği bir köy evine

Page 34: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

vardılar. Evin önünde, on, oniki yaşlarında bir çocuk oturuyordu. Elindeki bıçakla îcüçük bir dal parçasının kabuğunu soyarak kendini küçük bir baston yapmaya çalışıyordu. Evin pencerelerinden birinden üç renkli, geniş bir bayrak sallanıyordu, içeride kimse yoktu. Köylüler, bayrağı dışarı astıktan sonra, Avusturyalıların korkusundan kaçmışlardı. Çocuk, süvarileri görür görmez elindeki bastonu fırlattı ve beresini çıkardı. Bu, uzun san saçlı, iri mavi gözlü, cesur bakışlı güzel bir çocuktu. Önü açık gömleğinden çıplak göğsü görünüyordu. Atını durduran subay: —Burada ne yapıyorsun? diye sordu. Neden ailenle birlikte kaçmadın? Çocuk: Benim ailem yok diye karşılık verdi. Ben kim sesiz bir çocuğum. Herkesin işine bakarım. Savaşı görmek için burada kaldım. Avusturyalıların geçtiğini gördün mü? Hayır, üc gündür görmedim. Subay biraz düşündü, sonra atından aşağı atladı, askerleri orada düşmana karşı bıraktı, eve girdi ve dama çıktı.... Ev yüksek değildi, damdan yalnız küçük bir kırsal alan görülebiliyordu. Subay: —Ağaçlara çıkmak gerek dedi ve aşağı indi. Tam da harmanın önünde, tepesi göğün mavileklerinde dalgalanan bir dişbudak ağacı yükseliyordu. Subay, düşünceli, olduğu yerde biraz durakladı, bir ağaca, bir de askerlerine baktı. Sonra, aniden çocuğa sordu: —Gözün keskin midir, yumurcak? Benim mi? dedi. Bir mil uzaklıktaki serçeyi bile görebilirim! —Bu ağacın tepesine kadar çıkabilir misin? —Bu ağacın tepesine mi? Yarım dakikada oraya tu manabilirinı. Peki! Yukardan gördüklerini bana söyler misin? Şu tarafta, Avusturya askerleri, toz bulutları, atlar ve parıldayan tüfekler var mı, diye? — Tabü söyleyebilirim. Bu göreve karşılık ne istersin? Çocuk gülümseyerek: Ne mi istiyorum? dedi.'Hiçbir şey. Size yardım etmek ne güzel şey! Hem sonra!... Eğer bunu Almanlar isteselerdi, bunu asla ve asla yapmazdım. Ama, bizimkiler için seve seve! Ben Lombardiya'lıyım. İyi öyleyse, hadi tırman bakalım!

Page 35: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bir dakika, ayakkabılarımı çıkarayım. Ayakkabılarını çıkardı, pantalonunun kemerini sıktı, beresini otların içine attı ve dişbudağın gövdesine sarıldı. Subay, sanki ani bir korkuya kapılıp, ona engel olmak istercesine: Aman dikkat et!.. diye seslendi. Çocuk, nedenini anlayabilmek için ona doğru döndü ve güzel mavi gözleriyle baktı. Subay: Yok bir şey dedi. Tırman! Çocuk bîr kedi gibi ağaca tırmandı. Subay askerlere: Siz önünüze bakın! diye bağırdı. Çocuk, kısa zamanda, ağacın tepesine vardı. Gövdeye sarılı olduğu halde, bacakları yaprakların arasında kay' bölüyordu. Ama, belden yukarısı gözüküyordu. Üstüne güneş ışınları vuran başı altın gibi parıldıyordıı. Yüksekte o kadar küçük görünüyordu ki, subay onu ancak seçebiliyordu Subay çocuğa bağırdı: —Dosdoğru uzağa bak! Çocuk, daha iyi görebilmek için, sağ elini dayandığı daldan ayırarak alnına götürdü. Subay: —Ne görüyorsun? diye sordu. Çocuk yüzünü ona doğru çevirdi ve elini boru gibi yaparak, karşılık verdi: Beyaz yolda iki atlı var! Buradan ne kadar uzaklıkta? Yarım mil kadar. —Yürüyorlar mı? —Hayır! Duruyorlar. Bir süre sustuktan sonra, subay sordu: — Başka ne görüyorsun? Sağ tarafa bak! Çocuk sağa baktı, sonra: — Mezarlığın yanında, ağaçların arasında parıldayan bir şeyler var. Süngüye benziyorlar. İnsan görüyor musun? Hayır! Galiba ekinlerin arasına saklarımışlar. Tam bu sırada keskin bir mermi vızıltısı havayı deldi ve evin arkasında uzakta bir yere saplandı. Subay bağırdı: —Çocuk in aşağı! Seni gördüler. Başka bir şey istemiyorum. Aşağı in! Çocuk: Ben korkmuyorum ki! diye karşılık verdi. Subay tekrarladı: —în aşağı!... Solda, başka ne görüyorsun? Solda mı?

Page 36: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Evet, solda. Çocuk başını sola doğru uzattı. Bu sırada birincisinden daha alçak, daha keskin bir mermi vızıltısı havayı deldi. Bir ürperti duymuştu: — Eyvah! Beni gördüler diye seslendi. Mermi pek yakınından geçmişti. Subay, öfkeli ve amirane bir sesle: —'İn aşağı! diye bağırdı. Çocuk karşılık verdi: —Hemen inıyorum. Ama, ağaç beni koruyor, hiç kuşkum yok. Solda neler olduğunu öğrenmek ister misiniz? —Solda...diye devam etti subay, Aman in aşağı. Çocuk, gövdesini sola doğru eğerek, bağırdı: —Solda, küçük kilisenin bulunduğu yerde, bir... Öfkeli üçüncü bir vızıltı yüksekten geçti ve tanı o 60 noktadan da, çocuğun, bir süre ağacın gövdesine ve dallarına takıldıktan sonra, başaşağı düştüğünü gördüler. Hızla koşup gelen subay: — Kahrolsun! diye haykırdı. Çocuk arkası üstü düşmüş, yerde kolları yana doğru açık açık, sırt üstü yatıyordu. Göğsünün sol yanından bir kan seli fışkırıy ordu. Subay eğilip çocuğun gömleiğini açarken, çavuşla iki asker atlarından aşağı atladılar. Mermi çocuğun sol ciğerine saplarımıştı. Subay: Ölmüş! diye haykırdı. Çavuş: —Hayır, yaşıyor! diye karşılık verdi. Subay haykırdı: —Ah, zavallı çocuk! Ah, yiğit çocuk! Cesaret! Cesaret! Bir yandan cesaret deyip, bir yandan da mendilini yaranın üzerine bastırırken, çocuğun gözleri kaydı ve başı düştü: ölmüştü. Subay sarardı ve bir süre çocuğa baktı. Sonra, onu, başı otların üstünde, yatırdı. Kalktı ve bir süre daha çocuğa baktı. Hareketsiz duran çavuşla iki asker de çocuğa bakıyorlardı. Diğerleri düşmana doğru duruyorlardı. Subay üzgün bir sesle: —Zavallı çocuk! Zavallı ve cesur çocuk! diye mırıldandı. Sonra eve yaklıştı, üç renkli bayrağı pencereden çekti,, onu matem bayrağı gibi küçük ölünün üstüne örttü ama, yüzünü açıkta bıraktı. Çavuş ölünün ayakkabılarını, beresini, küçük bastonunu ve bıçağını yarıma getirdi. Bir süre daha sessiz kaldılar. Sonra, subay çavuşa

Page 37: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

doğru döndü ve: — Ambulans gönderir, onu aldırırız. Askerce oldu Askerler onu gömerler. Bunları söyledikten sonra eliyle ölüye bir öpücük gönderdi ve: Atlara! diye bağırdı.. Hepsi atlara bindiler, küçük birlik toplandı ve yola koyuldu. Birkaç saat sonra da küçük ölü, askeri bir törenle gömüldü. Güneş batarken, bütün İtalyan öncü birlikleri düşmana doğru ilerliyorlardı. Sabahleyin hafif süvari birliğinin geçtiği o aynı yoldan şimdi iki sıra halinde, tüylü şapkalarıyla, piyade taburu ilerliyordu. Bu tabur, birkaç gün önce de1 San Martino tepesini, kahramanca, kanlarıyla sulamıştı. Daha kamp yerinden ayrılmadan önce, askerler çocuğun ölüm haberini almışlardı bile. Bir ırmak kıyısını izleyen keçiyolu evin pek yakınından geçiyordu. Taburun ilk subayları üç renkli bayrağa sarılı ve dişbudak ağacının dibinde yatan küçük cesedi görünce onu kılıçlarıyla selâmladılar. İçlerinden biri ırmağın kıyısına eğildi, burada pek çok çiçek boy atmıştı, iki sap çiçek kopardı ve çocuğa attı. Bunun üzerine peşpeşe geçen bütün piyadeler kopardıkları çiçekleri ölüye attılar. Kısa bir süre içinde çocukcağız çiçeklere boğuldu. Hem subaylar, hem de askerler, hepsi, gerçekten ona selâm yolluyorlardı. —Aferin sana, küçük Lombardiya'lı! —Elveda, kahraman çocuk! Selâm sana, sarı çocuk! Ruhun şad olsun!. Zafer sana! Elveda! Bir subay ona, göğsündeki kahramanlık madalyasını attı, bir başkası gidip onu alnından öptü. Ve çiçekler, çıplak ayaklarının, kanlı göğsünün, san saçlarının üzerine yağmaya devam ediyordu. O, otlann arasında, bayrağına sanlı, sanki bu selâmlan duyuyormuş gibi, solgun fakat gülümseyen yüzüyle uyuyordu. 29, salı FAKİRLER (Annemin mektubu) Lombardiya'h çocuk gibi hayatım vatanı için vermek, büyük bir erdem olarak sayılır ama, sen gene de küçük erdemleri ihmal etme evlâdım.

Page 38: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bu sabah okuldan dönerken, önüme düşmüş yürüyordun. Dizlerinin arasında solgun yüzlü, hastalıklı bir çocuk olan ve senden sadaka isteyen bir fakir kadının yanından geçtin. Ona baktın ve hiçbir şey vermedin, halbuki cebinde paran vardı. Dinle, yavrum. Sana el açan sefaletin önünden, hele çocuğu için senden birkaç kuruş isteyen bir annenin önünden ilgisizce geçmeye alışma sakın. Belki de o çocuğun aç olabileceğini, o zavallı annenin acılarını düşün. Bir gün sana: Enrico, bugün sana kuru bir dilim ekmek bile veremiyeceğim demek zorunda kalırsam, benim, bir anne olarak, çekeceğim acıları düşünebiliyor musun? Bir fakire sadaka verdiğim zaman ve o da bana: Tanrı seni ve sevdiklerini bağışlasın! derse, bu sözlerin içimi ne kadar rahatlattığını bilemezsin. Bu hayır duanın gerçekten uzun süre bizleri koruyacağına inanır ve evime gönül rahathğıyla dönerim. Şöyle düşünüyorum: Doğrusu ya, bu fakir bana benim ona verdiğimden daha çok şey verdi! Sen de başkalarına yardımcı ol da, ben de senin için söylenen hayır duaları duyayım. Sen de cebinden zaman zaman birkaç kuruş çıkar ve onu yoksul bir yaşlı adamın, kuru ekmek bile bulamayan bir annenin, anasız bir çocuğun avucuna bırak. Fakirler çocukların verdikleri sadakaya daha çok sevinirler, çünkü bu onları incitmez, çünkü herkesin desteğine muhtaç olan çocuklar da onlara benzerler, işte bundan dolayıdır ki, fakirlere okulların yakınında daha çok rastlanır. Büyük bir insan sadakayı acıdığı için verir, ama, çocuğun verdiği sadakada acımaya sevecenlik de karışır, anlıyor musun? Sanki çocuk parayla beraber bir demet çiçek veriyormuş gibi gelir fakire. Düşün ki senin hiçbir eksiğin yok, onlannsa hiçbir şeyleri yok. Sen mutlu olmayı dilerken, onlara yalnız yaşamak bile yetiyor. Bütün bu zengin konakların, güzel arabaların, kadife elbiseli çocukların geçtiği yollarda aç kadınların, çocukların bulunduğunu düşünmek ne acı! Aman Tanrım! Senin gibi iyi, senin kadar akıllı çocukların, koskoca bir kentin ortasında, çöldeki valisi hayvanlar gibi aç kalmaları ne kadar acı! Bundan böyle, hiçbir ama, hiçbir zaman senden sadaka isteyen bir annenin eline birkaç kuruş koymadan geçme, Enrico'cuğum! Annen ARALIK KÜÇÜK TÜCCAR 1, perşembe

Page 39: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Babam, her tatil gününde, arkadaşlarımdan birini evimize çağırmamı, ya da benim onlara gitmemi, böylece yavaş yavaş herkesle dost olmamı istiyor. Pazar günü Votini'le gezmeye gideceğim, hani her zaman iyi giyinen, saçlarını dümdüz tarayan ve Derossi'yi Çok kıskanan o arkadaşımla. Bu arada, bugün bize Garoffi geldi, o uzun boylu, zayıf, baykuş burunlu, durmadan etrafını araştıran kurnaz bakışlı arkadaşım. Bir bakkalın oğludur. Kendine özgü bir yaradılışı vardır. Durmadan cebindeki parayı sayar, parmaklarıyla çabuk hesap yapar ve her türlü hesabı çarpım cetveline bakmadan yapar. Para biriktirmeyi pek sever, daha şimdiden okulun Tasarruf Sandığında kredi cüzdanı var. Nasıl olmasın? Bir kuruş bile harcamaz, sıranın altına beş para bile düşürse, onu bulmak için haftalarca arayabilir. Derossi'nin dediğine göre, tıpkı bir saksağan gibi, bulduğu her şeyi toplar. Yıprarımış kalemleri, eski pulları, iğneleri, erimiş mum parçalarını, ne bulursa toplar. İki yıldan beri de pul biriktiyor, büyük albümünde bütün ülkelerin yüzlerce pulu var. Bu albüm tamamen dolunca, onu, hiç kuşkusuz, kitapçıya satacak. Kitapçı defterleri ona parasız veriyor, çünkü pek çok çocuğu müşteri olarak onun dükkânına çekiyor. Okuldaki boş zamanlarını alışverişle geçirir. Hergün bir şeyler satar, kader kısmet oyunu düzenler, değiş tokuş yapar. Sonra da yaptığı değiş tokuşa pişman olur ve verdiği şeyi geri ister. İkiye aldığım dörde satar. Kalem ucu üzerine oynar vejıer zaman kazanır. Eski gazeteleri tütüncüye satar. Bütün hesap larını toplamalarla, çıkarmalarla dolu bir deftere yazar Okulda yalnız aritmetik çalışır, eğer başarı madalyası ka zarımak isterse, bu yalnız kukla tiyatrosuna para vermeden gidebilmek içindir. Benim hoşuma gider, beni eğlendirir. Tartı, para kullanarak onunla pazarcılık oyunu oynardık. O her şeyin doğru fiyatını biliyor, tartıdan anlıyor ve, satıcılar gibi, çok güzel paketler yapıyor.Dediğine göre., okulu bitirir bitirmez, kendi buluşu olan yeni bir ticaret yapacakmış. Ona yabancı ülkelere ait pullar verdim, onu çok sevindirdi. Babam, gazete okur gibi yapıp onu dinliyor ve eğlenıyordu. Cepleri daima alışveriş yaptığı bir takını nesnelerle doludur ve bunları siyah bir torba içinde muhafaza eder. O, bir tüccar gibi, daima meşgul ve düşüncelidir. Ama, en çok önem verdiği şey pul kolleksiyonudur. Bu onun en değerli hazinesidir, sanki ondan bir servet kazanacakmış gibi, hep ondan söz eder. Arkadaşları ona cimri, tefeci diye ad takarlar. Ben pek bir şey diyemiyeceğim. Onu çok severim, çünkü bana çok şey

Page 40: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

öğretiyor ve onu olgun bir insan gibi görüyorum. Odun satıcısı. nın oğlu Coretti'nin dediğine bakılacak olursa, Garoffi, annesinin hayatını kurtaracağını bilse bile, pullarını kimseye vermezmiş. Babam buna inarımıyor. Bana: — Kesin bir karara varmadan önce biraz bekle dedi. Pullar için çıldırdığı kesin ama, onun da duyguları ve temiz bir kalbi var. 5, pazartesi KENDİNİ BEĞENMİŞLİK Dün, Votini ve babasıyla Rivoli caddesinde gezintiye i çıktım. Dora Grassa caddesinden geçerken, Stardi'yi gör | dük, hani kendisine rahat vermeyenlere tekme atan arkadaşım. Bir kitapçı vitrininin önüne dikilmiş, hayran hayran bir coğrafya haritasını seyrediyordu. Kimbilir ne zamandan beri orada duruyordu, çünkü onun yolda da ders çalışmak alışkanlığı vardır. Bu kaba çocuk selâmımıza zoraki cevap verdi. Votini iyi giyimliydi, hattâ fazla iyi giyinmişti. Kırmızı bordürlü maroken çizmeleri vardı ayağında. İpek işlemelerle bezenmiş, süslü bir elbise, beyaz kastordan bir şapka giymiş, saatini de takmıştı. Salma salına yürüyerek çalım satıyordu. Ama, bu kez kendini beğenmişliği ona kötü bir oyun oynadı. Yavaş yavaş yürüyen babasını epey gerilerde bırakıp yolun büyük bir kısmını koştuktan sonra taş bir sıranın önünde, gösterişsiz giyinmiş, yorgun görünüşlü, başı önüne eğik, düşünceli bir. çocuğun yanında durduk. Babası olması gereken bir adam gazete okuyarak ağaçların altında gidip geliyordu. Oturduk. Votini çocukla benim arama oturdu. Birden çok iyi giyinmiş olduğunu hatırladı ve yanında oturan çocuğu kıskandırıp, kendini beğendirmek istedi. Bir ayağını yerden kaldırdı ve bana: Subay çizmelerimi gördün mü? dedi. Bunu yanımızdaki çocuk da baksın diye söyledi ama, o aldırış bile etmedi. Bunun üzerine arkadaşım ayağını yere indirdi ve ba68 na ipek işlemelerini gösterdi. Oturan çocuğa gözünün ucuyla bakarak, bana, busırmah şeylerden hoşlarımadığını, onların yerine gümüş düğmeler koyduracağını söyledi. Ama, çocuk işlemelere de bakmadı.

Page 41: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Votini bu kez de kastor şapkasını işaret parmağının ucunda çevirmeye başladı. Ama, çocuk, sanki mahsustan, gözünün ucuyla olsun, şapkaya bakmadı. Votini, adamakıllı kızmıştı. Cebindeki saatini çıkardı, açtı, içindeki çarkları gösterdi. Ama, beriki başını bile çevirip bakmadı. Arkadaşıma sordum: Altın suyuna batırılmış gümüşten mi? Hayır dedi, saf altından. Ama, tümü altından olmaz dedim, biraz da gümüş karışımı olmalı. Yo, hayır diye itiraz etti. Yanındaki çocuğu bakmaya zorlamak için saati çocuğun yüzüne yaklaştırdı ve ona: Sen söyle, bu saat som altından değil mi? Çocuk kısaca karşılık verdi: —Bilmiyorum Votini öfkeyle haykırdı: —Vay, beyim, vay! Bu ne çalım böyle! Bunları söylerken babası geldi, oğlunun söylediklerini işitmişti. Bir süre çocuğa dikkatle baktı, sonra öfkeyle oğluna: Sus! dedi ve onun kulağına eğilerek, çocukcağız kör! diye ekledi. Votini, heyecanla ayağa fırladı ve çocuğun yüzüne baktı. Gözbebekleri donuktu. Bu ifadesiz gözler hiçbir şey göremiyordu. Votini çok utandı, tek kelime söylemeden, gözleri yerde, öyle kala kaldı. Sonra: Çok üzüldüm... bilmiyordum diye kekeledi. Ama, kör çocuk her şeyi anlamıştı, içten gelen, samimi bir gülümsemeyle: Ziyanı yok! dedi. Artık her şey boşunaydı, ama, Votini kalpsiz bir çocuk değildi. Bütün gezi boyunca bir kerecik olsun gülmedi. 10, cumartesi İLK KAR Elveda, Rivoli caddesindeki geziler! İşte çocukların en güzel dostu! İşte ilk kar! Dün akşamdan beri durmadan yaseminler gibi geniş ve iri kar taneleri yağıyor. Bu sabah okulda kar taneciklerinin camlara çarpıp pencerelerin dış pervazında birikmelerini seyretmek çok hoş oluyordu. Öğretmen de bakıyor ve ellerini oğuşturuyordu. Bütün sınlf kar toplarını, arkadan gelecek buzu ve evdeki sıcacık ateşi düşünüp

Page 42: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sevinıyordu. Yalnız, yumrukları şakaklarına dayalı, kendini kaptırmış olan Stardi, ne yağan kara, ne de bize aldırış ediyordu. Okuldan çıkışta, ne cümbüş, ne şenlik! Herkes sokaklarda bağmşıp çağınşarak, deliler gibi koşuyor, avuç dolusu kar topluyor, suda yüzen küçük köpek yavruları gibi karların içinde debelenıyordu. Dışarıda bekleyen ana ve babaların şemsiyeleri bembeyaz olmuştu. Belediye görevlisinin başlığı da beyazlaşmıştı. Bütün sırt çantalarımız da, kısa zamanda, beyazlaşıverdiler. Bütün çocuklar sevinçten çılgına dönmüştü. Demircinin hiç gülmeyen, soluk yüzlü oğlu Precossi bile sevinç içindeydi. Tramvayın altından bir çocuğu kurtaran zavallı Robetti de, koltuk değnekleriyle, karların üzerinde zıplayıp duruyordu. Şimdiye dek hiç kar görmemiş olan Calabria'lı, kocaman bir kar topu yaptı ve onu şeftali gibi yemeye başladı. Sebze satıcısının oğlu Crossi çantasını karla dordurdu. Babam, küçük duvarcı ustasını yarın bizim eve gelmesi rçin davem ettiğinde, ustanın haline hepimiz gülmekten Çatladık. Ağzı kar doluydu. Bunu ne tükürmeye, ne de yutmaya cesaret edemediği için, olduğu yerde put gibi duruyor, dut yutmuş bülbül gibi ağzından tek bir çıt çıkmıyordu. Bu hali çok gülünçtü. Bayan öğretmenler de gülüp koşarak okuldan çıkıyorlardı. Benim zavallı birinci sınıf öğretmenim de yağan kara karşı koşuyor, yüzüne şapkasının yeşil tülünü siper etmeye çalışıyor ve öksürüyordu. Bu arada, bitişiğimizdeki kızlar okulunun yüzlerce öğrencisi bağırışıp koşarak, bu bembeyaz halının üzerinden geçiyorlardı. Öğretmenler, hademeler ve belediye görevlisi : —Hadi, evinize, evinize! diye bağırıyorlardı. Bir yandan da bıyık ve sakallarında kar tanecikleri birikiyordu. Ama, onlar da kışı bir bayram gibi karşılayan çocukların gürültülü cümbüşlerine gülüyorlardı. —Sizler kışı kutluyorsunuz... Ama, ne ayakkabısı, ne ekmeği, ne de ateşi olan çocuklar var. Soğuktan morarmış elleriyle okullarını ısıtacak odun parçalarını uzun bir yoldan taşıyarak, köylere inen binlerce çocuk da var. Karların içine gömülmüş mağara gibi boş ve karanlık yüzlerce okul var. Burada çocuklar ya dumandan boğularak, ya da soğuktan çene atarak ders yapmaya çalışıyorlar. Oradaki çocuklar, çığ tehditi altında kalan, uzaktaki küçük evlerinin üzerine durmadan yağan ve yığılan bu beyaz kar parçalarına ürperti ile

Page 43: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bakarlar. Siz, çocuklar da, kışın gelişini sevinçle kutluyorsunuz. Kışın kendilerine yoksulluk ve ölüm getir binlerce yaratığı da düşünün. 11, pazar Baban KÜÇÜK DUVARCİ USTASI Küçük duvarcı ustası bugün bize geldi. Üzerinde avcıların giydikleri kısa ve bol bir elbise vardı. Babasının eski elbisesinden yapma olduğu, üzerindeki kireç ve alçı izlerinden belliydi. Babam onun gelmesini benden çok istiyordu. Gelişi bizleri ne kadar sevindirdi! İçeri girer gir mez, kardan sırılsıklam olmuş o yumuşak başlığını çıkardı ve hemen ceplerinden birine sokuverdi. Sonra yorgun işçilerin ağır aksak yürüyüşüyle, basık burunlu, elma gibi yuvarlak yüzünü sağa sola çevirerek ilerledi. Yemek odasına girince, etrafındaki eşyalara şöyle bir göz attı kambur soytarı Rigoletto'yıı gösteren resme gözlerini dikti ve tavşan gibi burnunu oynattı. O böyle burnunu taşvan gibi oynattığı zaman insan kendini tutamaz ve güler. Küçük tahta küplerle oynamaya başladık. Kuleler ve köprüler yapmaktaki yeteneği harikaydı. Sanki dokunduğu herşey mucize olarak ayakta duruyordu. Büyük insanlara has bir sabırla ve ciddiyetle çalışıyordu. Bir kuleyi yapıp ötekine geçerken, bana ailesinden söz ediyordu: Bir tavanarasında oturuyorlarmış, babası okuma yazma öğrenmek için gece okuluna gidiyormuş, annesi Biella'üymış. Eski ama, onu koruyacak kadar kalın, iyicene yamanıp tamir edilmiş giysilerine, annesinin özenle bağladığı kravatına bakılacak olursa, ana ve babasının onu ne kadar çok sevdikleri kolayca anlaşılır. Anlattığına göre babası iriyarı bir adammış, kapılardan ı geçerken zorluk çekermiş, ama, çok iyi kalpliymiş, oğlunu tavşan yüzlü diye çağınrmış. Oğlu da, aksine, ufak tefek. Saat dörtte kanapeye oturduk ve kahvaltı yaptık: ekmekle üzüm reçeli yedik. Kalktığımız zaman, bilmiyorum neden, küçük duvarcı ustasının ceketiyle kanapenin arkalığına yaptığı beyaz kireç lekesini temizlememi babam istemedi. Elimden tutarak engelledi, sonra, gizlice, kendisi temizledi. Oynarken, küçük duvarcı ustası ceketinin bir düğmesini kaybetti. Annem de düşen düğmenin yerine bir başkasını dikti. Annem dikerken o kızardı,heyecanlandı, şaş kınbir halde, soluğunu tutarak bakıp kaldı.

Page 44: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Sonra ona karikatür albümünü gösterdim. O farkına varmadan, albümdeki yüzlerin taklidini yapıyordu. Öyle başarılı oluyordu ki, babam bile, onun bu haline gülüyordu. Giderken öylesine sevinçliydi ki, o yumuşak başlığını giymeyi unuttu ve merdivenin başına gelince de, memnuniyetini belirtmek için son bir defa döndü ve bir tavşan gibi burnunu oynattı. Arkadaşımın adı Antonio Rabucco'dur ve dört ay sonra dokuz yaşına girecektir. —Evlâdım, kanapeyi temizlemeni niçin istemedim, biliyor musun? Arkadaşının gözü önünde kanapeyi temizlemek, kanapeyi kirlettiği için onu azarlamak gibi olurdu. Bu da güzel, doğru bir davranış olmazdı. Çünkü bunu, her şeyden önce, istiyerek yapmadı. Sonra da bunu babasının elbiseleriyle yaptı, yani babasının çalışırken giydiği elbiselerle. Çalışırken yapılan bu şeyler de kir, leke değildir, bu olsa olsa tozdur, kireçtir, ne istersen odur. Ama, kir değildir. Çalışma kirletmez. İşinden gelen bir işçiye hiçbir zaman: Kirli, pis! deme, yalnız elbiseleriniz işinizin işlerini taşıyor de. Bunu hiç unutma. Ve küçük duvarcı ustasını da seV. Çünkü o senin arkadaşın, aynı zamanda bir işçinin oğludur. Baban 16, cuma KARTOPU Hiç durmadan kar yağıyor. Bugün okuldan çıkarken, kar yüzünden, müessif bir olay cereyan etti. Caddeye aniden akın eden bir sürü çocuk, sulu kardan yapılmış, taş gibi sert ve ağır kartoplarmı birbirlerine atmaya koyuldular. Kaldırımdan pek çok yaya geçiyordu. Bir adam: Artık yeter, yaramazlar! diye bağırdı. Tam bu sırada, yolun öbür tarafından gelen, keskin bir çığlık duyuldu. Şapkasını kaybetmiş, sendeleyen yaşlı bir adam, yüzünü elleriyle kapamıştı, yanındaki çocuk da: İmdat! İmdat! diye bağırıyordu. Hemen her taraftan koşuştular. Atılan kartoplarmdan biri adamın gözüne gelmişti. Çocuklar çil yavrusu gibi etrafa dağıldılar. Ben, o sırada, babamın alışveriş yapmak için içeri girdiği kitapçı dükkânın önünde duruyordum. Pek çok arkıdaşım koşuşarak geldiler ve yanımda duran diğerlerinin arasına karışıp, vitrine bakarmış gibi yaptılar. Cebinde, her zaman olduğu gibi, bir parça ekmekle Garrone, Coretti, küçük duvarcı ustası, ve, pul meraklısı, Garoffi de oradaydılar. Bu arada, yaşlı adamın etrafında büyük bir kalabalık toplarımıştı. Polis ve

Page 45: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yoldan geçenlerden birkaç kişi sağa sola koşuyor, gözdağı vererek sorguya çekiyorlardı: —Kim? Kim yaptı bunu? Sen miydin? Söyleyin bunu kim yaptı! Bunu söylüyor ve, bu arada, kardan ıslak olup olma hıklarını anlamak için çocukların ellerine bakıyorlardı. Garoffi benim yanımdaydı ve tir tir titriyordu. Yüzü, bir ölü gibi sapsarı kesilmişti. Kim, bunu kim yaptı? diye halk bağırmaya devam ediyordu. Bunun üzerine Garrone Garoffi'ye yavaşça: — Haydi git, kartopunu atanın sen olduğunu söyle. Boş yere bir başkasının suçlarımasına sebep olmak çok kötü bir şey diye seslendiğini duydum. Yaprak gibi titreyen Garoffi: —Ama, ben isteyerek yapmadım ki! diye karşılık verdi. Garrone: —Bunun önemi yok, sen görevini yap, yeter! diye tekrarladı. Ama, bende o kadar cesaret yok! —Korkma, ben seninle geleceğim! Polis ve diğer adamlar gittikçe yükselen bir sesle: —Kim, bunu kim yaptı? Gözlüğünü parçaladılar' Onu kör ettiler! Haydutlar! diye bağırıyorlardı. Garoffi olduğu yerde yiğılıverecek sandım. Garrone kararlı bir sesle: Gel, ben seni savunacağım dedi. Onu kolundan tuttu ve öne doğru itti. Bir hastayı taşır gibi ona destek oldu. Halk bunu gördü ve hemen anladı, içlerinden bazıları yumruklarını sıkıp onlara doğru koştular. Ama, Garrone araya girdi ve: Bir çocuğa karşı on kişi mi saldıracaksınız? diye bağırdı. Bunun üzerine halk olduğu yerde kaldı, bir polis yaklaştı, Garofffyi elinden tuttu ve halkı yararak onu, yaralıyı taşımış oldukları yufkacı dükkânına götürdü. Yaralıyı görür görmez tanıdım. Bizim evin dördüncü kat ında yeğeniyle oturan yaşlı memurdu. Gözlerini bir mendille örtmüş, bir sandalyenin üzerine yaslarımıştı. 76 Garoffi, korkudan yarı ölü, hıçkırarak: İsteyerek yapmadım! İsteyerek yapmadım! di

Page 46: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yordu. İki. üç kişi iteleyerek onu dükkana soktular ve: Diz çök! Özür dile! diye bağırdılar ve onu yere ittiler. Ama, birden iki güçlü kol onu ayağa kaldırdı ve kararlı bir sesle. Hayır, beyler! dedi. Bu sesin salıibi bütün olup bitenleri görmüş ve işitmiş olan Müdürümüzdü. Madem ki gelip suçunu itiraf etmek cesaretini gösterdi, kimsenin ona hakaret etmeye hakkı yoktur! diye ekledi. Herkes sustu. Müdür Garoffı'ye: Özür dile dedi. Garoffi hıçkırıklara boğularak yaşlı adamın dizlerine kapandı. Adamcağız da elleriyle onun başını arıyor, saçlarını okşuyordu. Herkes: Git, oğlum, git, evine dön! dedi. Babam beni kalabalığın arasından çekip aldı ve yolda yürürken: —Enrico, böyle bir durum senin başına gelse, ödevini yapmak, gidip suçunu itiraf etmek cesaretini gösterebilir miydin? diye sordu. Ona: Evet! dedim. O da bana: —Bunu mutlaka yapacağına bana söz ver dedi. —Sana söz veriyorum, babacığım! 17 cumartesi BAYAN ÖĞRETMENLER Bugün Garoffi, korku içinde, öğretmenin azarlamasını bekliyordu. Ama, öğretmen gelmedi, yedek öğretmen de yoktu. Bu yüzden derse bayan Cromi geldi. Bayan öğretmenlerin en yaşhsıydı, iki büyük oğlu vardı. Baretti ilkokuluna çocuklarını getiren birçok baya okuma yazma öğretmişti. Bugün oldukça üzgündü, çünkü oğullarından biri hastalarımış. Sınıfa girer girmez, arkadaşlarım gürültü yapmaya başladılar. Ama, o sakin, yumuşak bir sesle: —Benim ak saçlarıma saygı gösteriniz. Ben yalnız bir öğretmen değil, aynı zamanda bir anneyim dedi. Bunun üzerine kimse konuşmaya cesaret edemedi. O yüzsüz Franti bile ona, gizlice, nanik yapmakla yetindi. Bayan Cromi'nin sınıfına kardeşimin öğretmeni bayan Delcati, onun yerine de her zaman siyah önlük ve koyu renk elbise giydiği için çocukların küçük rahibe diye ad taktıkları bayan öğretmen

Page 47: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

gönderilmişti. Küçük rahibenin küçücük ve ışıklı bir yüzü vardır. Saçları daima parlaktır, gözleri ışıl ısıldır. Tatlı ve yumuşak sesiyle sanki hep dualar fısıldar. Annem onun söylediği hiçbir şeyi anlamazmış. Öyle yumuşak, öyle utangaçtır ki, hiç değişmeyen ve ancak duyulabilen sesiyle ne bağırır, ne de öfkelenir. Hiç söz dinlemeyen haşarı çocukları bile yola getirir, haşin yumurcaklara baş eğdirir, bunun için işaret parmağını kaldırıp onları uyarması yeterlidir. Sınıfı her zaman bir mabet gibi sessizdir. Biraz da bunun için onu küçük rahibe diye çağırırlar. Ama, bundan başka benim hoşuma giden bir öğretmen daha var: 3 numaralı birinci sınıfın öğretmeni. Hani o pembe yüzlü, yanaklarında gamzeleri olan, kırmızı tüylü şapka giyen ve boynunda daima sarı (camdan küçük bir haç taşıyan o genç öğretmen. Her za| man neşeli olduğu için sınıfı da neşelidir, daima güler, sesi öyle berraktır ki bağırdığı zaman insan şarkı söylüyor sanır. Sessizliği sağlamak için değneğini masanın üzerine vurması, ya da hafifçe el çırpması yeterlidir. Çocuklar dışarı çıkarken, onları sıraya koymak, birisinin yakasını düzeltmek, üşümesin diye ötekinin paltosunun önünü iliklemek için genç bir kız gibi arkalarından koşar. Kavga etmesinler diye çocukları sokağa kadar izler, evde onları cezalandırmamaları için ana ve babalarına yalvarır. Öksürenler için yamnda hap taşır, üşüyenlere kendi manşonunu ödünç verir. Durmadan öğretmeni okşayıp, kendilerini öpmesi için onu kolundan, eteğinden çekiştiren sınıfın en küçükleri onu pek yorarlar. Ama, o gülerek, bütün bunlara katlanır ve hepsini öper. Sonra da hergün saç baş darmadağınık, sesi kısılmış bir halde evine döner ama, o güzel gamzeleri ve kırmızı tüyüyle, mutludur. Ayna zamanda kız öğrencilere resim dersi de verir, bu kazancıyla da hem annesini, hem de erkek kardeşini geçindirir. 79 18. pazar YARALININ EVİNDE Garoffi'nin attığı kartopuyk» gözünden yaralanan yaşlı memurun yeğeni de kırmızı tüylü öğretmenin sınıfında okuyor. Bugün onu kendi oğlu yerine koyan amcasının evinde gördük. Öğretmenin temize çekmem için verdiği ve gelecek hafta okuyacağımız Floransalı küçük yazıcı adlı aylık öyküyü bitirmiştim. Babanı bana:

Page 48: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Haydi, dördüncü kata çıkalım da, bakalım o bayın gözü ne oldu dedi. Loş bir odaya girdik. Yaşlı adam yatağında oturuyordu, arkasına pek çok yastık yerleştirmişlerdi. Hastanın başucunda karısı oturuyordu, bir köşede de küçük yeğen kendi kendine bir şeylerle oynuyordu. Yaşlı adamın gözü sanlıydı. Babamı görünce çok sevindi. Bizi oturtttı. Bize iyi olduğunu, gözünün kör olmadığını, birkaç güne kadar bütünüyle iyileşeceğini söyledi. Bir kazadır oldu diye ekledi yaşlı adam. Zavallı çocukcağızın ne kadar korkmuş olabileceğini düşündükçe üzülüyorum. Sonra, onu tedavi eden ve birazdan gelecek olan doktordan söz etti. Tam bu sırada da, kapının zili çalındı. Adamın eşi: Doktordur dedi. Kapı açıldı... Bir de kimi göreyim? Üzerinde uzun paltosu, başı önüne eğik, içeri girmeye cesaret edemeden, eşikte Garoffi duruyordu. Hasta: —Kim geldi? diye sordu. Babam: —Size kartopunu atan çocuk dedi. Bunun üzerine yaşlı adam: —Gel, zavallı yavrucuğum! Gir içeri, gir. Hastanın sağlık durumunu öğrenmeye geldin, değil mi? Hasta daha iyi, birkaç güne de, merak etme, bütünüyle iyileşecek. Gel buraya. Garoffi öyle coşkuluydu ki, bizi bile görmedi. Ağlanıamaya çalışarak yatağa doğru yaklaştı. Yaşlı adam onu okşadı ama, Garoffi'nin konuşacak gücü yoktu. Yaşlı adam: —Geldiğin için çok teşekkür ederim dedi. Hem şimdi git, annene, babana söyle, kendimi çok iyi hissediyorum, artık benim için hiç üzülmesinler. Ama, Garoffi kımıldamıyordu, sanki bir şey söylemek istiyormuş da cesaret edemiyomıuş gibiydi. —Bana ne söyleceksin? Bir şey mi istiyorsun? —Ben mi?... Yo, hayır. — Öyleyse, güle güle evlâdım. Artık yüreğini ferah tutabilirsin. Garoffi kapıya doğru yöneldi ama, orada durdu, sonra onun peşinden giden, ona merakla bakan küçük yeğene doğru geri döndü. Birden

Page 49: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

paltosunun içinden bir şey Çıkardı ve telâşla şunları söyleyerek, eündekini küçük yeğene verdi: Bu sana! Sonra da yıldırım gibi gözden kayboldu. Çocuk elindeki paketi amcasına götürdü. Üzerinde şunlar yazılıydı: Bunu sana armağan ediyorum. Paketi açtılar ve bir çığ'H attılar. Bu, içinde o eşsiz pul koleksiyonu bulunan albümdü Her zaman sözünü ettiği, üzerinde pek çok hayaller kurduğu, o kadar didinip uğraşarak meydana getirdiği koleksiyonuydu. Bu onun en değerli hazinesiydi. Zavallı çocuk, bu onun yan kanı, canıydı! Garoffî bunu kendini bağışladıkları için armağan ediyordu. FLORANSA'Ll KÜÇÜK YAZICI (Aylık öykü) İlkokulun dördüncü sınıfına gidiyordu. Oniki yaşında çok sevimli bir Floransa'lıydı. Siyah saçlı, beyaz yüzlü bir çocuktu. Bir demiryolu memurunun büyük oğluydu. Aile kalabalık, babanın kazancı da az olduğundan geçim sıkıntısı çekiyorlardı. Babası oğlunu çok sever, ona karşı iyi, anlayışlı davranırdı. Okulu ilgilendiren konuların dışında her şeyi hoş görürdü. Oğlunun okul çalışmalarıyla ilgilenıyor, hiçbir şeye göz yummuyordu, çünkü ailenin geçimine yardımcı olması için oğlunun bir iş tutabilecek seviyeye gelmesi gerekiyordu. Kısa zamanda bu seviyeye gelebilmesi için çok yorulması gerekiyordu. Çocukcağız çalıştığı halde, daha çok çalışması için babası onu teşvik ederdi. Babasının yaşı ilerlemişti ama, fazla çalışma da onu zamanından önce yıpratmıştı. Ailesinin geçimini sağlayabilmek için görevinin ona yüklediği pek çok yükümlülüklerden başka, ayrıca oradan buradan temize çekilecek yazılar alarak ek görevler buluyor ve gecenin büyük bir kısmını masa başında çalışarak geçiriyordu. Son olarak da, gazete ve fasikül halinde kitaplar çıkaran bir Yayınevinden iş almıştı. Bantların üzerine abonelerin isim ve adreslerini yazıyordu. Yazdığı her beşyüz bant için üç lira ahyordu. İsim ve adreslerin büyük harflerle düzgün yazılmaları gerekiyordu. Ama, bu iş onu yoruyordu, o da sık s'k yemeklerde ailesine yakınıyordu: Bu iş gözlerimi çok bozdu. Artık bu gece işine Uyanamıyorum. Bir gün oğlu babasına:

Page 50: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Babacığını, senin yerine ben çalışayım. Ben de senin kadar güzel ve düzgün yazıyorum. Ama babası şöyle yanıt verdi: Hayır, evlâdım. Sen okumak zorundasın. Senin okulun benim yazdığım bantlardan çok daha önemli. Senin bir saatini bile çalsam, buna çok üzülürüm. Teşekkür ederim ama, istemiyorum, bir daha bana bundan söz etme. Çocuk böyle konularda babasına ısrar edemeyeceğini biliyordu, o da ısrar etmedi. Ama, bakın neler yaptı. Gece saat tam onikide babasının işini bırakıp çalışma odasından çıktığını ve yatak odasına gittiğini biliyordu. Birkaç kez onu duymuştu. Çalar saat gece onikiyi vurur vurmaz, yerinden oynatılan sandalyenin gürültüsünü ve babasının ağır adımlarını duymuştu. Bir gece babası yatmcaya kadar bekledi, yavaş yavaş giyindi, el yordamıyla, duvarlara tutuna tutuna çalışma odasına gitti, gaz lambasını yaktı, yazı masasının başına oturdu. Masanın üstünde bir deste beyaz bant adres listesi duruyordu. Babasının yazısına benzeterek yazmaya başladı. Büyük bir istekle, sevinçle, biraz da korkarak yazıyordu. Yazılmış bantlar masanın bir kenarında yükseliyordu. Zaman zaman, ellerini ovuşturmak için kalemini bırakıyor, sonra daha büyük bir çabayla, kulağı kirişte, gülümseyerek, yazmaya koyuluyordu. Yüzaltmış tane bant yazmıştı: bir lira! Bunun üzerine ara verdi, kalemi aldığı yere koydu, lambayı söndürdü ve ayaklarının ucuna basarak yatağına döndü. O gün öğle vakti babası sofraya daha neşeli oturdu Hiçbir şeyin farkına varmamıştı. Bu işi robot gibi. hiç düşünmeden yapıyordu ve yazdığı bantları da eriesi günü sayıyordu. Neşeyle masa başında otururken, eliyle oğlunun omuzuna hafif hafif vurarak: Ya, Giulio dedi, baban sandığından da daha iyi Aşıyor! Dün akşam iki saatte, her zaman yazdığımın üç katını yazdım. Elim hâlâ çabuk, gözlerim de daha görevlerini yapabiliyorlar dedi. Giulio da sevinçli, sessiz, kendine şöyle diyordu: —Zavallı babacığım, çalışmana yardım ettiğim gibi, kendini yeniden gençleşmiş sanıp sevinmeni de sağlıyorum. Öyleyse, haydi bakalım, cesaret! Başarısından memnun ertesi gece, saat onikiyi vurunca kalktı ve çalışmaya koyuldu. Ve pek çok geceler böyle devam etti. Babası

Page 51: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

hiçbir şeyin farkına varmıyordu. Yalnız, bir keresinde, akşam yemeği için çalışma odasından çıkarken şöyle dedi: Garip şey. birkaç zamandır bu evde ne kadar çok gaz kullanılıyor! Giulio'nun yüreği cız etti ama, konuşma orada bitti. Gece çalışması da böyle sürüp gitti. Her gece yeter derecede uyumadığı için, Giulio iyicene dinlenemiyordu. Sabahleyin yorgun kalkıyor, akşam da okul ödevlerini yaparken göz kapaklarını açık tutmak için büyük bir güç saTfediyordu. Bir akşam, hayatında ilk kez, başı defterinin üzerine düştü ve uyuyakaldı. Babası ellerini çırparak: Uyan, uyan! diye bağırdı. Dersini çalış! Çocuk silkindi ve ödevini yapmaya koyuldu. Ama, ertesi akşam ve ondan sonraki günlerde, aynı olay tekrarındı, hem de daha beter olarak Kitaplarının üzerinde uyukluyor, her zamankinden daha geç kalkıyor, derslerini güçlükle çalışıyor, çalışmaya karşı bir isteksizlik duyuyordu. Babası oğlunun durumunu yakından izlemeye koyuldu. Bu hal onu endişelendirdi ve sonunda da oğlunu harlamaya başladı. Şimdiye dek oğlunu hiç azarlamak Orunda kalmamıştı! Bir sabah ona: Giulio dedi, sen benimle dalga geçiyorsun. Sen artık benim çalışkan çocuğum değilsin. Bu benim için hoşuma gitmiyor. Yaptıklarına dikkat et, bütün ailenin umudu sende. Bu durumdan hiç memnun değilim, anlı yor musun? Şimdiye dek ilk kez böyle sert bir azar işiten çocuk çok sarsıldı. Ve kendi kendine: —Evet, gerçekten de bu böyle devam edemez. Yap tıklarımı artık babama açıklamam gerekiyor dedi. Ama, aynı günün akşamı, babası yemeğe oturmak için çalışma odasından çıktı ve sevinçle: Biliyor musunuz, bu ay yazdığım bantlardan ge çen aya göre otuziki lira fazla kazandım! Çok sevinçli yim!... dedi ve masanın altından bir kutu tatlı çıkardı Bu ay elde ettiği fazla kazancım çocuklarıyla birlikte ku lamak için bunu almıştı. Herkes ellerini çırparak kutuy sevinç sesleri içinde karşıladı. Bunun üzerine Giulio daha canlandı ve kalbinin de rinliklerinden kendi kendine:

Page 52: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

— Hayır babacığım, seni aldatmaya devam edece ğim. Gündüz ders çalışabilmek için daha çok güç harcayacağım. Ama, geceleri de sen ve diğerleri için çalışmaya devam edeceğim dedi. Babası: — Fazladan otuziki lira! Çok sevinçliyim!... dedi ve, Giulio'yıı göstererek, Bu çocuk, ama, benim canımı sıkıyor, beni üzüyor! diye ekledi. Giulio hiç sesini çıkarmadan babasının azarlarını dinledi ve yanaklarından akmak için kirpiklerinin ucunda biriken gözyaşlarını zorlukla içine akıttı. Ama, bütün bunlara rağmen, içini büyük bir mutluluk kaplıyordu. Bütün gücünü harcayarak çalışmaya devam etti. Hergün biraz daha çok yorulduğundan bu çalışmayı zorlukla sürdürebiliyordu. Bu iş iki aydır süregeliyordu. Baba oğlunu azarlamaya ve ona öfkeli gözlerle bakmaya devam ediyordu. Bir gün okula gidip, oğlunun öğretmeniyle konuştu. Öğretmen ona: —Evet, başarıyor, başarıyor ama. akıllı da onun için. ilk günlerdeki hevesi kalmadı. Uyukluyor, esnıyor, çok da dikkatsiz. Kompozisyonlarını, kısacık, aceleyle, eğri büğrü bir yazıyla yazıyor, özentisiz. Ah, o istese,çok, çok daha iyisini yapabilir! dedi. O akşam baba oğlunu bir kenara çekti ve ona şimdiye dek duymadığı en acı sözleri söyledi: Giulio, nasıl çalıştığımı görüyorsun, ailenin geçimini sağlamak için kendimi öldüresiye çalışıyorum. Sen bana hiç yardım etmiyorsun. Bana acımıyorsun, ne kardeşlerine, ne de annene! Çocuk: —Hayır, baba, hayır, böyle söyleme! diye bağırarak hıçkırıklara boğuldu ve her şeyi babasına söylemek için ağzım açtı, ama, babası sözünü kesti: —Ne koşullar altında hayatımızı kazandığımı biliyorsun. Herkesin iyi niyetli olması ve biraz da fedakarlık lik yapması gerektiğini biliyorsun. Ben bile ek işler bulmak zorunda kaldım. Ben bu ay demiryollarında çalışanlara yüz liralık bir ikramiye vereceklerini sanıyordum. Bu sabah hiçbir şey vermiyeceklerini öğrendim. Bu haberi öğrenince, Giulio hiç sesini çıkarmadı. Dilinin ucuna dek gelen kelimeleri yutkundu, sırrını açmaktan vazgeçti. Ve kararlı bir şekilde kendi kendine söz verdi:

Page 53: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hayır, babacığım, sana hiçbir şey söylemeyeceğim. Senin yerine çılaşabilmek için sırrımı saklayacağım. Sebep olduğum üzüntüleri başka yoldan gidereceğini. Okulda ödül alabilecek kadar çalışacağım. Önemli olan senin çalışmana katkıda bulunmak, seni öldüren yorgunluğu hafifletmek. Bütün gayretiyle çalıştı, iki uzun ay daha bu gece çalışmalarına devam etti. Hep aynı şey tekrarlanıyordu, çocuğun canını dişine takıp çalışması ve babanın devamlı acı azarlan. Ama, işin kötü tarafı şu ki, gün geçtikçe baba oğlundan soğuyordu. Artık kendisinden hiçbir şey beklenmeyen çok kötü bir çocukmuş gibi onunla pek seyrek konuşuyor, sanki onunla göz göze gelmekten kaçınıyor1 du. Giulio bunun farkına varıyor ve üzülüyordu. Babası arkasını dönünce ona kaçamak bir öpücük yolluyordu. Hüzünlü ve içten sevgi dolu bakışlarını ona doğru çeriyordu. Bir yandan üzüntü, bir yandan da yorgunluk onu oldukça zayıflatıp, rengini soldurmuştu. Derslerini de hergün biraz daha savsaklıyordu. Artık bu oyuna bir son vermesi gerektiğini pekâlâ anlıyordu ve her akşam kendi kendine: — Artık bu gece kalkmayacağım diyordu. Ama, saat gece yarısını çalınca, kendi kendine verdi ği sözü tam tutacağı anda, buna yerinıyordu. Yatağından çıkmazsa sanki ödevini yapmıyormuş, babasından ve ailesinden bir lira çalıyOrmuş gibi geliyordu ona. Kalkıyordu ve gecelerden birinde babasının uyanıp onu böyle çalışırken göreceğini, ya da yazdığı bantları iki kez üst üste sayıp aldatıldığının tesadüfen farkına varabileceğini düşünüyordu. Böylece her şey de kendiliğinden ortaya çıkacaktı, çünkü Giulio'nun bunu yapacak cesareti yoktu. Bu böyle sürüp gidiyordu. Ama, bir akşam, yemekte, baba oğlunu kesin karar 88 almaya iten bir söz söyledi. Annesi ona baktı ve onun her«ün biraz daha sararıp solduğunu, hastalıklı bir hal aldığını ileri sürerek şöyle dedi: Giulio, sen hastasın. Sonra babaya dönerek, endişeyle: Giulio hasta. Baksana, ne kadar solmuş! Gîulio'm neyin var? diye yineledi. Baba ona şöyle bir baktı ve: Vicdanı rahat olmadığı için böyle hasta görünüyor. Çalışkan bir öğrenci ve iyi yürekli bir evlâtken, hiç de,böyle olmazdı dedi. Ama, o hasta! diye haykırdı. Umurumda bile değil! diye karşılık verdi baba. Bu sözler zavallı çocukcağızın kalbine bir bıçak gibi saplandı. Ah! Artık babası ona aldırmıyordu bile! Bir zamanlar, yalnız

Page 54: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

öksürdüğünü duyup da titreyen babası' Demek ki artık onu sevmiyordu, hiç şüphe kalmamıştı, babasının kalbinde o bir ölüydü.... Çocuğun kalbi üzüntüden sıkıştı ve kendi kendine: —Ah! Hayır, babacığım, artık bu yaptıklarıma son ereceğim, senin sevgin olmadan ben yaşayamam, beni ene, bütün kalbinle sevmeni istiyorum. Sana her şeyi öyleyeceğim, artık seni aldatmayacağım, önceleri çalıştığım gibi çalışacağım. Ne olursa olsun, yeter ki sen gene beni sev, babacığım! Artık bu kez kesin kararımı verdim! dedi. Gene gece olunca kalktı, bu kez sadece alışkanlıktan, başka bir şey düşünerek değil. Kalkınca da, gecenin sessizliği içinde, kalbi sevinçle dolu, o kadar zamandır gizlice çalıştığı o küçücük odayı birkaç dak ca için olsun, son bir kez daha görmek, ona veda etmek istedi. Lambalın yandığı yazı masasının başına gelip de orada, artık bir daha yazmayacağı ve şimdi ezbere bildiği o kent, insan adlarını görünce büyük bir üzüntüye kapıldı ve hergünkij işine yeniden başlamak için aceleyle kalemi eline aldı, Ama, elini uzatırken, bir kitaba çarptı ve kitap düştü. Korkudan âdeta kanı dondu. Ya babası uyanırsa! Onu k;:tü bir şey yaparken yakalamayacaktı, zaten o da babasına her şeyi açıklamaya karar vermişti, ne olursa olsun... Ama, ne de olsa karanlık içinde onun adımlarını iştitıneyijgecenin bu sessiz saatinde yakalarımayı, annesinin uyanıp korkabileceğini ve sonra ilk kez olarak babasının her şeyi anlayacağını ve küçük düşeceğini düşündü... Bütün bunlar onu korkutuyordu. Soluk bile almadan, kulağı kirişte bir süre bekledi, çıt bile çıkmıyordu. Arkasındaki kapının anahtar deliğinden dışarısını dinledi. Hiçbir şey yoktu. Bütün ev halkı uyuyordu. Babası duymamıştı. Rahatladı. Ve yeniden yazmaya koyuldu. Bantlar gene yığılmaya başladı. Aşağıda, boş sokakta bekçilerin düzgün adımlarım duydu, sonra, birden uzaklaşan bir atlı arabanın gürültüsünü. Kısa bir süre sonra, yavaş yavaş, sıra halinde geçen yük arabalarının gürültüsünü işitti, sonra, zaman zaman bir köpeğin uzak havlamasıyla bölünen derin sessizliği. Yazıyor, yazıyordu. Kendisini yazıya vermiş, başını kaldırmadan çalışıyordu. Oysaki babası, o aksaçlı başıyla oğlunun arkasında duruyordu. Düşen kitabın gürültüsünden uyarımış ve çalışma odasına duyulmadan girebilmek için arabaların sesinden yararlarımıştı. Açılan pencerelerin hafif gıcırtıları da adımlarının sesini örtbas etmişti. Baba orada duruyordu, beyaz başıyla Giulio'nun küçücük siyah başının üstünde. Bir ânda her şeyi tahmin etmiş, her şeyi hatırlamış, her şeyi anlamıştı. Umutsuz bir

Page 55: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

pişmanlık, büyük bir üzüntü içini kaplamıştı. Yerinde çivilenmiş gibi, soluk bile almadan biricik yavrusunun arkasında duruyordu. Elindeki kalemin adres bantları üzerinde hızla gidip geldiğini seyrediyordu. Giulio birden keskin bir çığlık attı. Titriyen iki kolun başını tuttuğunu duymuştu. Hıçkıra hıçkıra ağlayan babasını tanımıştı: Hıçkırarak oğlunun alnını öpücüklere boğan baba: —Sen beni bağışla diye karşılık verdi. Her şeyi anladım, her şeyi biliyorum, senden ben, ben özür diliyorum, benim kutsal varlığım! Gel, benimle gel! Onu tuttuğu gibi uyarımış olan annesinin yatağına götürdü. Giulio'yu onun kollan arasına attı ve ona: —Üç aydır uyumayan ve benim için çalışan bu melek çocuğu öp. Ekmeğimizi kazanan bu çocuğun kalbini kırdım! Annesi onu bağrına bastı ve düğümlenmiş sesiyle: —Haydi, uyumaya git, evlâdım, git uyu, dinlen! Onu yatağına götür! dedi. Baba onu kollarına aldı, oğlunu odasına götürdü, yatağına yatırdı, nefes nefese ve durmadan onu okşayarak yastığını, y organını düzeltti. Giulio: —Teşekkür ederim, babacığım, teşekkür ederim ama, şimdi yatmaya git, babacığım diye tekrarlıyordu. Ama, babası onun uyuduğunu görmek istiyordu. Yatağın yanına oturdu, elini tuttu ve ona: —Uyu, uyu, çocuğum! dedi. Giulio, heyecandan yorgun, hemen uyuyuverdi. ilk kez mutlu, derin bir uykuya daldı. Kaç aydır, böyle yüreği hafif, tatlı rüyalar görerek, sakin uyumamıştı. Gözlerini açtığı zaman, güneş çoktan doğmuştu. Göğsünde, küçük yatağının kenarına dayarımış babasının ak saçlı başını önce hissetti, sonra da gördü. Babası başını oğlunun yüreğine yaslayıp geceyi orada öylece geçirmişti. Hâlâ da uyuyordu. 28, çarşamba İRADE Sınıf arkadaşım Stardi de, Küçük Floransa'lının yaptığını yapabilecek güce salıipti. Bu sabah okulda iki mutlu olay hepimizi sevindirdi. Garoffı sevinçten deliye dönmüştü, çünkü o değerli pul albümünü ona geri vermişlerdi, hem de üç aydır aradığı Guatemala cumhuriyetinin üç pulunu da ekleyerek. İkinci olay da Stardi'nin ikinci başarı madalyası almasıydı. Derossi'den sonra sınıfın birincisi Stardi'ydi!

Page 56: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Herkes buna şaştı. Ekim ayında, babasının onu, daracık yeşil paltosunun içinde okula getirip herkesin önünde, öğretmene: —Çok sabırlı olmanız gerekecek, çünkü oğlum oldukça kalın kafalıdır, anlayışı kıttır dediğini duyduktan sonra, onun böyle ödül alabileceğini kim bekleyebilirdi? Okulun ilk günlerinde herkes ona odun kafalı diyordu. Ama, o: —Ya başaracağım, ya da gebereceğim diyordu. O günden sonra kendini tamamen derslerine verdi ve ölesiye çalışıyordu. Gece, gündüz, evde, okulda, yolda dişlerini kasıp, yumruklarını sıkarak, öküz gibi sabırlı, katır gibi inatçı, etrafındakilere göz açtırmadan, alay edenlere aldırmadan, kendisini rahatsız edenleri tekmeleyerek, herkesi geçti, bu mankafa! Aritmetiğin asını anlamazdı, kompozisyonları saçmalıklarla doluydu, uzun bir cümleyi aklında bile tutamazdı. Şimdiyse problemleri çözüyor, yanlışsız yazıyor, derslerini de bir artist gibi rahatlıkla anlatabiliyordu. O tıknaz görünüşüyle, boyumuz kalın kafasıyla, tombul parmaklı küçücük elleri ve o karga sesiyle nasıl böyle her şeyi başardığını görünce, insan hemen onun .o çelik iradesini fark ediyor..Gazete sütunlarından, tiyatro ilânlarından bile birşeyler öğrenmeğe çalışır, biraz para birikince hemen koşup bir kitap satın alır. Daha şimdiden kü. çük bir kitaplığı var. Sevinçli bir zamanında, kitaplığını göstermek için beni evine çağıracağını ağzından kaçırdı. Kimseyle konuşmaz, kimseyle oynamaz, her zaman yumruklarını şakaklarına dayayıp sırasında oturur ve taş gibi hareketsiz, öğretmeni dinler. Kimbilir zavallı Stardi ne kadar çok yoruluyor! Bu sabah öğretmen, üzgün ve sabırsız olduğu halde. madalyaları verirken: —Aferin, Stardi! Gayret eden başarır dedi. Ama, o hiç böbürlenmedi, hatta gülümsemedi bile. Ödülünü alıp sırasına oturur oturmaz gene yumruklarını şakaklarına dayadı ve eskisinden daha hareketsiz ve daha dikkatli öğretmeni dinlemeye koyuldu. Ama, en güzel olay biz okuldan çıkarken meydana geldi. Stardi'nin babası kapıda oğlunu bekliyordu. O da oğlu gibi şişman ve kısa boylu, ablak yüzlü, kalın sesliydi. Oğlunun ödül alabileceğini hiç sarımıyordu ve buna inarımak istemiyordu. İnanabilmesi için öğretmenin gelip bunu doğrulaması gerekti. Bunun üzerine baba içten gelen bir sevinçle güldü, oğlunun ensesine bir şaplak vurarak,

Page 57: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yüksek sesle: —Aferin, çok iyi, benim sevgili koca kafab oğlum, aferin! dedi. Bunu söylerken babası Stardi'ye heyecanla, gülümseyerek bakıyordu. Stardi hariç, etraftaki bütün çocuklar da bu neşeye katılıyorlardı. O daha şimdiden yarın sabahki dersini tekrarlıyordu. 31, cumartesi MİNNETTARLIK (Babamın mektubu) Senin de kaç kere sabırsızlık gösterdiğini düşün bir kere, hem de kimlere karşı? Anne ve babana karşı, onlara sabırsızlık göstermek suçtur. Öğretmenin zaman zaman sabırsızlık göstermesi pekâlâ haklı! Ne yazıkki, hepiniz ona mutluluktan çok üzüntü veriyorsunuz. Düşünki, onun yerinde dünyanın en sabırlı insanı bile olsa, zaman zaman öfkeye kapılmaktan kendini alamaz. Sonra, öğretmenin hasta olduğu halde kaç defa canını dişine takıp sizlere ders vermeye geldiğini her halde anımsıyorsun. Acı çekerken sabırsızlık göstermesi olağan değil midir? Sabırsızlanır, öfkelenir, çünkü canı yanıyor ve onun bu haline aldırmamanız, bu durumunu kötüye kullarımanız da ona azap veriyor! Öğretmene saygı besle ve onu sev, oğlum! Çünkü baban da onu seviyor ve sayıyor. Çünkü hayatını ileride onu unutacak olan çocuklara feda ediyor. Onu sev, çünkü zekânı açıyor, onu aydınlatıyor, ruhunu yüceltiyor. Çünkü bir gün, büyüdüğün zaman ben ve o dünyadan göçmüş olacağız, belleğinde onun hayalini benimkinin yanında bulacaksın. O zaman, onun. o kibar insan yüzünde şimdi dikkat bile etmediğin üzüntü ve yorgunluk ifadesini görünce, bu günleri hatırlayacaksın ve otuz yıl sonra bile olsa, bu yaptıklarına üzüleceksin. Onu sevmediğine, ona karşı iyi davrarımadığına üzelerek, utanacaksın. Öğretmenim sev, çünkü o, italya'nın dört bir yanına yayılmış olan o büyük ellibin ilkokul öğretmeni ailesine ait. Bu öğretmenler seninle beraber büyüyen o milyonlarca çocuğun aydın babalandır. Onlar, ülkemize şimdikinden daha güçlü, üstün bir toplum yetiştiren, anlaşılmayan ve takdir edilmeyen işçilerdir, senin isiliğin için ıHşmalann tümünü sevmezsen, benide sevme; aksi halde fana «östereceğiri sevgi mutlulut vermeyecek. Bunlar arasında annenden, babandan sonra öğretmer in en başta gelmeli. Öğretmeni, amcanı sevebileceğin gibi sevmelisin. Seni okşadığı zaman da, azarladığı zaman da sev, haklı olduğu zaman

Page 58: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

da, sana haksız davranıvormuş gibi geldiği zaman da onu sev, onu neşeli, güler vüzlü olduğu zaman da sev, onu üzgün gördüğüm zaman da daha çok sev. Onu her zaman sev. Be bu öğretmen sözcüğünü her zaman saygıyla söyle. Bu, bir insanın bir diğerine, baba isminden sonra verebileceği en kutsal addır. Baban OCAK YARDIMCI ÖĞRETMEN 4, çarşamba Babam haklıydı. Öğretmen o gün üzüntülüydü, çünkü kendini pek iyi hissetmiyordu. Gerçekten de, üç gündür onun yerine, bir delikanlı gibi görünen o sakalsız, kısa boylu yardımcı öğretmen geliyor. Bu sabah çok çirkin bir şey oldu. Zaten iki gündür çocuklar sınıfta çok gürültü patırdı ediyorlardı, çünkü öğretmen çok sabırlıydı ve: Susun, susun, lütfen! demekle yetinıyordu. Ama bu sabah çocuklar ölçüyü kaçırdılar. Sınıfta öyle bir uğultu vardı ki öğretmenin ne söylediği duyulmuyordu bile. Öğretmen boşuna rica ediyor ve yalvarıp yakarıyordu. İki kez Müdür kapıda göründü ve ters ters baktı. Ama, o gider gitmez uğultu yeniden başlıyor, sınıf pazar yerine dönüyordu. Garone'yle Derossi arkadaşlarını susturmak için onlara işaretler yapıyorlar, yalvarıyorlardı ama, boşuna, kimsenin onlara aldırdığı yoktu. Bütün sınıfta yalnız, dirsekleri sıraya dayalı, yumruklan şakaklarında duran, her halde o güzelim kitaplığını düşünen Stardi'yle güzel bir mürekkep hokkası piyangosuna ikiyüz kuruşla katılanların listesini çıkarmakla meşgul, güzel pulları olan, baykuş burunlu Garoffi sessiz, sakin oturuyorlardı. Diğerleri bağırışıp gülüşüyorlar, sıraya sapladıkları kalem uçlarından garip sesler çıkartıyorlar, büktükleri küçük kâğıt parçalarını çoraplarının lastiğini kullanarak birbirlerine atıyorlardı. Yardımcı öğretmen çocuklardan birini kolundan tutup saksaklıyor, öbürünü de ceza olsun diye duvara dayayıp ayakta tutuyordu. Boşuna gayret, bir türlü onlarla ba96 çjkaınıyordu. Artık ne yapacağını bilemiyor, yalvan yordu: Peki ama, neden böyle yapıyorsunuz? Zorla cezalandırmamı mı istiyorsunuz? Sonra kürsüye yumruğunu indiriyor, öfkeli ve yalvaran bir sesle bağınyordu:

Page 59: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Susun! Susun! Susun! Onun böyle bağırıp yakarması insanın yüreğini burkuyordu. Ama, gürültü durmadan artıyordu. Franti ona kâğıttan yaptığı bir ok fırlattı, kimisi kedi gibi miyavlıyor, kimisi de birbirine tekme tokat savuruyordu. Sınıf anlatılmaz bir karışıklık içindeydi. Tam bu sırada hademe sınıfa girdi ve: —Öğretmen Bey, Müdür sizi çağırıyor dedi. Öğretmen kaygıyla kalktı, ve sınıftan çıktı. Umutsuz ve üzgün bir hali vardı. Bu kez gürültü daha da arttı. Ama, Garrone kasılmış yüzü, sıkılmış yumruklarıyla ortaya atıldı ve öfkeden kısılmış sesiyle bağırdı: Artık buna bir son verin. Sizler hayvansınız. Onun iyiliğini kötüye kullanıyorsunuz. Kemiklerinizi kırsaydı, köpek gibi sinip otururdunuz. Siz bir alçak sürüşüsünüz. İçinizden kim ona bir şaka daha yapmaya kalkarsa, onu dışarıda bekleyeceğim ve yemin ediyorum, babasının gözleri önünde bile onun dişlerini kıracağını! Herkes sustu. Ah! O ateş saçan gözleriyle Garrone'vi görmek ne güzel şeydi! Tıpkı kükremiş bir arslan yavrusuna benziyordu. En azgınlara teker teker baktı, hepsi başlanın eğdiler. Yardımcı öğretmen kıpkırmızı gözlerle sınıfa döndüğünde, çıt bile çıkmıyordu. Önce şaştı, sonra Garrone'yi hâlâ kıpkırmızı, öfkeden titrer görünce, her ?eyi anladı ve sevecenlik dolu bir sesle, kardeşine hitap edermiş gibi, ona: Teşekkür ederim, Garrone dedi. STARDİ'NİN KİTAPLIĞI Geçen gün Stardi'lere gittim, evleri tam okulun karşısında. Gerçekten kitaplığına hayran oldum. Stardi zengin olmadığı için çok kitap satın alamazdı, ama, ders kitaplarını ve yakınlarının armağan ettikleri kitapları özenle saklar. Eline geçen bütün parayı da kitap alabilmek için bir kenara koyar. Böylece küçük bir kitaplık meydana getirmiş. Oğlunun bu tutkusunun farkına varan babası ona ceviz ağacından yapılma güzei bir kitaplık almış, kitaplığın ayrıca bir de küçük bir yeşil perdesi var. Hemen hemen tüm kitaplarını da onun istediği renklerde ciltletmiş. Küçük bir kordonu çektiği zaman, küçük yeşil perde kalkıyor, üç sıra halinde dezilmiş her renkte kitap görülüyordu. Düzgün duran bu kitaplar pınl pırıldı ve adlan da kapakların üstüne yaldızlı harflerle yazılmıştı. Bunlar, öykü, seyahat, şür kitaplarıydı, resimli olanlar da vardı.

Page 60: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Arkadaşım renkleri birbirine uyacak şekilde yerleştirmesini biliyor. Kırmızı kitapların yarıma, beyazları, siyahların yarıma sanları, beyazlann yanına da mavileri, öyle ki uzaktan bakılınca çok güzel bir görüntü meydana getiriyorlardı. Sonra renklerin yerini değiştirmekten zevk duyuyordu. Bir de dizin yapmış. Tıpkı bir kütüphane memuru gibi. Kitaplarının yanından hiç aynlmıyor, onların tozunu alıyor, sayfalanın karıştırıyor, ciltlerini inceliyor. Sayfaların arasına üfleyerek, o tombul, küçük elleriyle kitapları ne büyük özenle, dikkatle açtığını bir görseniz. Bütün kitapları daha dün alınmış gibi yepyeni. Benim kitaplarım ise perişan durumda! Satın aldığı her yeni kitap onu çok sevindiriyordu. Onları düzeltiyor, kitaplığa yerleştiriyor, sonra çevire çevire her tarafını gözden geçirmek için onları yerlerinden alıyor ve bir hazine gibi onların üstüne titriyordu. Bunları yapmak Stardi için beğenilerin en büyüğüydü. Bir saat boyunca bana yalnız kitaplarını gösterdi. Çok okumaktan gözleri ağrıyordu. Babası, bir ara bulunduğumuz odadan geçti. Oğlu gibi kısa boylu, şişman ve gene onunki gibi boyunsuz iri başı olan babası, oğlunun ensesine iki, üç şaplak indirirken bana da o kalın sesiyle: Bu tunç kafalı hakkında ne düşünüyorsun, bakalım? Bu kafasıyla bir şeyler başaracak, buna eminim! dedi. Bu sert, kaba okşamaların altında Stardi kocaman bir av köpeği gibi gözleri yarı kapalı duruyordu. Ben bunu hiç denemedim, onunla şakalaşmaya cesaret edemiyordum. Benden yalnız bir yaş büyük olduğuna inanamıy ordum. Aynurken kapının eşiğinde, arkadaşım Stardi'yi o her zamanki asık suratıyla bana Güle güle dedi ği zaman, yaşlı başlı bir adama söyleyeceğim gibi ona da Saygılarımı sunarım dememe ramak kaldı. Eve dönünce tabama: 'Bir türlü anlayamıyorum. Stardi öyle zeki bir çocuk değil, pek kibar hareketleri yoktur, yüzüne bakınca da insanın gülmesi gelir, bütün bunlara rağmen zorla keıtdini saydıran bir hali var'1 dedim. Babam: —Doğru, çünkü o karakter, irade salıibi bir çocuk diye karşılık verdi. Ben: —Bir saat onunla oturduğum kadar elli kelime bile söylemedi, bir kerecik olsun gülmedi, bana bir tek oyuncak bile göstermediği halde hiç sıkılmadım diye ekledim. Babam da:

Page 61: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

— Çünkü onu takdir ediyorsun diye karşılık verdi. DEMİRCİNİN OĞLU Doğrusu, ben Precossi'yi de takdir ediyorum, hem de fazlasıyla. Demircinin oğlu olan, o ufak tefek, soluk yüzlü, hüzünlü bakışlı, ürkek hali arkadaşım öyle çekingendir ki, herkese Özür dilerim der. Hep hastalıklıdır, buna karşılık gene yılmadan çalışır. Babası eve sarhoş döner, hiç bir nedeni olmadan onu döver, elinin tersiyle vurup bütün defterlerini, kitaplarını odanın dört bir yanına fırlatır. Okula yüzünde çürük izleriyle, bazan da yüzü şişmiş, ağlamaktan gözleri kızarmış olarak gelir. Ama, hiçbir zaman babasının onu dövdüğünü Precossi'nin ağzından duyamazsınız. Arkadaşları ona: Seni baban mı dövdü? diye sorarlar. Ama, o, babasının onurunu koruyabilmek için hemen : Hayır, hayır, bu gerçek değil! diye bağırır. Öğretmen, yarısı yarımış ödev kâğıdını ona göstererek: Bunu sen yakmadın, değil mi? diye sorunca: Hayır, ben yaktım diye, titreyen bir sesle karşılık verir. Onu ateşin üzerine ben düşürdüm. Halbuki, Precossi dersini çalışırken eve sarhoş dönen babasının bir tekmeyle masayı, lambayı devirdiğini çok iyi biliyoruz. Arkadaşım bizim evin çatı katında oturuyor. Kapıcı kadın her şeyi anneme anlatır. Kız kardeşim Silvia da bir gün Precossi'nin bağırdığını duymuş, çünkü Dilbilgisi kitabı almak için kendisinden para istedi diye babası onu merdivenlerden aşağı yuvarlamış. 100 Babası içiyor, çalışmıyor, ailesi de açlıktan kırılıyor. jCaç defa zavallı Precossi okula aç gelir veya Garrone'nin verdiği parça ekmeği, ya da kırmızı tüylü öğretmenin verdiği bir elmayı kimseye göstermeden yer. Precossi de birinci sınıfı kırmızı tüylü öğretmenle okumuş! Ama, hiçbir zaman Açım, babam bana yiyecek bir şey vermiyor demez. Bazan, rastgele okulun önünden geçerken babası Precossi'yi alıp eve götürmek için gelir kapıda beklerdi. Soluk yüzlü, zorlukla ayakta durabilen, etrafını tehdit eden gözlerle bakan, saçları gözlerinin önüne düşen, beresini de ters giyen bir adamdı. Zavallı çocukcağız onu sokakta görünce tir tir titrer ama, gene de gülerek babasına koşar, adanı sanki bir şey düşünüyor da onu görmüyor gibi dururdu, yani görmemezlikten gelirdi.

Page 62: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Zavallı Precossi! Yırtılan defterlerini onarır, derslerini çalışabilmek için arkadaşlarından emanet alır, gömleğinin yırtıklarını iğneyle tutturur. İçinde ayaklarının oynadığı iri kunduraları, belinden düşen pantalonu, kollarını dirseklerine kadar kıvırdığı o upuzun ceketiyle onun jimnastik, yaptığını görmek insanın yüreğini parçalar. Derslerine çalışır ve çaba gösterir. Eğer evinde rahatça çalışabilseydi, sınıfın birincilerinden biri olurdu. Bu sabah okula geldiğinde yanağında kocaman bir tırnak izi vardı. Bütün çocuklar: —Bunu her halde baban yaptı, artık inkâr edemezsin. Bunu kesinlikle baban yaptı. Git Müdüre anlat, onu karakola çeksinler diyorlardı. Ama, o kızarıp bozardı ve yerinden kalktı. Titreyen bir sesle: —Hayır, hayır, bu doğru değil! Babam beni hiçbir zaman dövmez diye bağırdı. Ama, sonra bütün ders boyunca, kirpiklerinden süzülen gözyaşları sıranın üstüne damladı. Birisi kendisine bakacak olsa, ağladığım belli etmemek için gülümsemeye' çalışıyordu. Zavallı Precossi! Yarın bize Derossi, Coretti ve Nelli» şelecekler. Precossi'ye söyleyeceğim, o da gelsin. Onunla îirlikte kahvaltı etmek istiyorum. Ona kitaplar armağanı •tmek, onu neşelendirmek için evi altüst etmek istiyoi um. Bir kerecik olsun zavallı Precossi'yi mutlu görebilıek için ceplerini meyvayla dolduracağım. Ne kadar iyi alpli, ne kadar iyi yürekli bir çocuk! 12, perşembe GÜZEL BİR ZİYARET İşte benim için yıbn en güzel perşembelerinden biri. Saat tam ikide küçük kambur NeUi'yle beraber Derossi ve Coretti geldiler. Babası Precossi'nin gelmesine izin vermemiş. Derossi ile Coretti hâlâ gülüşüyorlardı. Yolda, sebze satıcısının oğlu Crossi'yle karşılaşmışlardı, hani o kızıl saçlı, sakat kollu arkadaşımla. Çok iri bir karnabaharı satmak için pazara götürüyordu. Bunun parasıyla bir divit satın alacakmış. Çok da şevinçliymiş, babasından mektup almışlar, bugün, yarın Amerika'dan gelecekmiş. Oh, ne güzel iki saat geçirdim birlikte! Derossi ve Coretti sınıfın en neşeli iki çocuğudur. Babam onları çok sevdi. Coretti her zamanki gibi çukulata rengi ceketiyle kedi tüyünden beresini giymişti. O daima bir şeyler yapmak isteyen, durmadan çalışmak, bir işe yaramak istejyen(

Page 63: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ele avuca sığmayan sevimli bir şeytancıktır! Daha bu Isabah erkenden sırtında yarım araba odun taşımıştı. Bültün evi dolaştı, her şeyi yakından inceledi, durmadan koInuştu, bir sincap gibi çevik, canlıydı. Odaları dolaşırken I mutfağa da uğramış ve ahçı kadına odunun on kilosunu I kaça aldıklarını sormuş ve babasının bunu kırkbeş kuruşa sattığını söylemiş. Hep babasından söz eder. Babasının 49. ncu alayda askerlik yaptığını, Prens Umberto komu'asında Custoza savaşına katıldığını anlatır, durur. Davranışları o kadar ince ve kibar ki! Odunların arasında doğup büyümesi hiç önemli değil! Kibarlık onun ruhunda, kalında akıyor, diyor babam. Derossi de bizi çok eğlendirdi. Cografya'yı bir öğret.! men kadar biliyor. Gözlerini kapıyarak: işte bütün İtalya'yı görüyorum. İyonya Denizi' kadar uzanan Apenin dağlarını, orada burada akan akar sulan, ak kentleri, körfezleri, masmavi koyları, yemyeşil adalan. Sanki haritadan okuyormuş gibi bütün isimleri çabucak, sırayla ve doğru olarak söylüyordu. Onu böyle başı yukarıda, kıvırcık san saçlarıyla, kapalı mavi gözleriyle koyu mavi elbisesi, yaldızlı çizmeleriyle, bir heykel gibi dimdik ve güzel görünler ona hayran kalıyorlardı. Öbüı gün kral Vittorio'nun ölüm yıldönümü dolayısıyla okuyacağı üç sayfalık yazıyı bir saatte ezberlemişti. Nelli de c açık renkli ve melankolik bakışlı gözleriyle, siyah kumaş tan önlüğünün kıvrımlarını düzelterek Derossi'ye sevgi ve hayranlıkla bakıyordu. Bu ziyaret beni çok sevindirdi. Kalbimde, belleğimde kıvılcımlar gibi bir şeyler bırakarak geçip gitti. Şu salıne de çok hoşuma gitti: arkadaşlarım giderken, güçlü kuvvetli Derossi'yle Garrone zavallı Nelli'nin koluna girmişler, evine doğru götürüyorlardı. Onu öyle güldürüyorlardı ki, şimdiye dek onu böyle gülerken hiç görmemiştim. Yemek odasına döndüğümde, komik kambur Rigoletto'yu temsil eden resmin orada olmadığım gördüm. Nelli görmesin diye babam onu oradan kaldırmıştı. 17, salı VİTTORİO EMANUELE'NİN CENAZE TÖRENİ Bugün öğleden sonra saat ikide sınıfa girdiğimizde öğretmen, üerossi'yi çağırdı. O da gitti kürsünün yanında durdu ve yüzü bizlere dönük, coşkuyla, yavaş yavaş yükselen berrak sesiyle şöyle konuştu:

Page 64: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Dört yıl önce, bugün, bu saatte, italya'nın ilk kralı Ü. Vittorio Emanuele'nin naaşım taşıyan cenaze arabası, Roma'da, Panteon'un önüne gelmişti. Ü. Vittorio Emanuele yirmidokuz yıl tahtta kaldı. Bu yirmidokuz yıl boyunca da, üzerinde yedi ayrı devlet bulunan o büyük İtalya yurdunu, yabancıların ve zorbaların baskısına rağmen, özgür ve bağımsız bir devlet haline getirdi. Değeri, doğruluğu, tehlike karşısındaki gözüpekliği, kazandığı zaferlerdeki zekâsı, felâketler karşısındaki dayanıklılığı, onun bu yirmidokuz yıllık saltanatına ün kazandırdı, memleketine yararlar sağladı. Çelenklerle yüklü cenaze arabası, çiçek yağmuru altında, bütün Roma'yı dolaştıktan sonra, İtalya'nın dört bir yanından koşup gelen üzgün halk kalabalığının sessizliği arasında ilerliyordu. Generaller topluluğunun, bakanlar kurulunun, prenslerin, muharip gazilerin, üçyüz kentin yolladığı bayraklar deryasının, bir ulusun güçlülüğünü, şanını temsil eden her şeyin izlediği cenaze arabası, mezarın bulunduğu ulu anıtkabire ulaştı. Tam bu sırada oniki zırhlı süvari arabadan tabutu aldılar. Bu anda tüm İtalya, ölen kralına ülkesini ve halkını o kadar çok sevmiş olan yaşlı kralına, askerine, babasına, tarihinin en mutlu, enj şanlı yirmidokuzyılına son bir defa veda etti. Bu büyük ve görkemli bir an oldu. İtalyan ordusunun, matem örtüsüne bürünmüş seksen alay bayrağını, cenaze arabasının geçtiği yola dizilen seksen subay taşıyordu. Halk yaşlı gözlerle tabutla bayrakları seyrediyordu. Üzüntüden ve heyecandan tir tir titriyordu. Bu seksen bayrak bütün İtalya'yı temsil ediyordu. Böylece de binlerce ölü, sel gibi akmış olan kan, en kutsal şanlarımız, en büyük fedakârlıklarımız, en derin acılarımız o anda bir kez daha anıldı. Zırhlı süvarilerin taşıdığı tabut önlerinden geçerken, onu son bir defa selâmlamak için orada bulunanların hepsi birden başlarını eğdiler. Yeni kurulan alayların bayrakları,Goito, Pastrengo, Santa Lucia, Novara, Kırım, Palestro, San Martino, Castelfidardo savaşlarının eskimiş, solmuş bayrakları, seksen siyah matem örtüsünü eğdiler, yüz madalya tabuta çarptı ve herkesin kanını donduran bu boğuk, maden ses sanki hep bir ağızdan seslenen ve: Elveda, iyi kalpli kral, kahraman kral, doğruluktan aynlmayan kral! Güneş İtalya'nın üzerinde doğdukça, sen de bizim kalbimizde yaşayacaksın diyen binlerce kişinin çığlığıydı. Bayraklar tekrar göğe doğru yükseldikten sonra kral Vittorio mezarın ölümsüz şanına ulaştı.

Page 65: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

21, cumartesi OKULDAN KOVULAN FRANTİ Derossi Kral'ın cenaze törenini anlatırken bir kişi gülebilirdi ve Franti güldü. O çocuktan nefret ediyorum. Çok kötü bir yaradılışı var. Bir baba okula gidip de oğlunu azarlayacak olsa, o bundan zevk duyar, birisi ağlarken o güler. Garrone'den ödü kopar, kendisinden küçük olduğu için küçük duvarcı ustasını döver. Bir kolu sakat olduğu için Crossi'ye eziyet eder, herkesin saydığı Precossi'yle alay eder. Küçük bir çocuğu tramvayın altından kurtardıktan sonra şimdi koltuk değnekleriyle yürüyen, ikinci sınıftaki Robetti'yle bile alay eder. Kendinden zayıflarla dalaşır, dövüşürken vahşileşir ve çok sert yumruklar indirir. Muşamba beresinin kenarlığı altında saklı gibi duran karanlık gözlerinde, dar alınlı, yüzünde insanı tiksindiren bir ifade vardır. Hiçbir şeyden korkmaz, pervasızdır, öğretmenin yüzüne karşı güler, fırsat bulursa hırsızlık eder, küstah bir yüzle inkâr eder, yanında oturanlara batırmak için okula toplu iğneler getirir, kendi ceketinin düğmelerini kopardığı gibi, başkalarımnkini de koparır ve onlarla oynar. Okul çantası, defterleri, kitapları, her şeyi yırtık pırtık, bumburuşuk, pistir. Cetveli kırıktır, kaleminin tepesini kemirir, tırnaklarını yer, elbiseleri yağ lekeleri içindedir, çoğu zaman da kavga sonunda lime lime olurlar. Dediklerine göre, annesi oğlunun derdinden hasta olmuş, babası da onu üç kere evden kovmuş. Annesi arada sırada °ğlu hakkında bilgi almak için okula gelir ve ağlayarak gider. Franti okuldan da, arkadaşlarından da, öğretmenden de nefret eder. Öğretmen, bazan, onun kötü davranışlarım görmemezlikten gelir, o da daha beter azar. Öğretmen. onu tatlılıkla yola getirmeğe çalışır ama, o aldırış bile etmez, üstelik alay eder. Bir keresinde çok ağır sözler sarfeder, o da ağhyormuş gibi yüzünü kapar, oysaki utarımadan güler. Franti üç günlüğüne okuldan kovuldu ama, döndüğünde daha saygısız, daha küstah oldu. Bir gün Derossi ona: —Artık yeter, bu haylazlıklarına bir son ver, bak bu yüzden öğretmen ne kadar üzülüyor dedi. Bunun üzerine Franti, Derossi'yi karnına çivi sokmakla tehdit etti. Ama, en sonunda, bugün okuldan bir köpek gibi kovuldu.

Page 66: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmen Garrone'ye, ocak ayının öyküsü olan Sardunya'lı Küçük Trampetçinin müsveddesini temize çekmesi için verirken, Faranti'nin yere fırlattığı kestane fişeği büyük bir gürültüyle patladı ve bütün okul bu silâh sesini andıran gürültüyle sarsıldı. Bütün sınıfın öğrencileı korkuyla yerlerinden sıçradılar. Öğretmen de ayağa fırladı ve: —Fjtranti! Çık sınıftan! diye bağırdı. Franti: Ben yapmadım! diye karşılık verdi ama, yılışık' yılışık gülüyordu. Öğretmen tekrarladı: Çık dışarı! O ise: Hayır, buradan gitmem diye karşılık verdi. Bu sözler öğretmenin sabrını taşırdı, Franti'ye doğru atıldı, onu kolundan yakaladı ve sıradan dışarı çekti. Franti debelenıyor, dişlerini gıcırdatıyordu. Zorla sınıftan dışarı atıldı. Öğretin™ onu Müdür'ün odasına kadar götürdü, sonra tek başına sınıfa döndü, kürsüye oturdu, başını ellerinin arasına aldı, soluk soluğaydı. Onun o yorgun, bitkin halini görmek insanı üzüyordu. İçini çekerek: Otuz yıl öğretmenlik ettikten sonra! dedi ve başını eğdi. Kimse soluk bile almıyordu. Öfkeden elleri titriyordu, alnının ortasındaki düz çizgi de öyle derinleşmişti ki, bir yara gibi duruyordu. Zavallı öğretmen! Onun bu haline herkes üzülüyordu. Derossi ayağa kalktı ve: —Öğretmenim, üzülmeyin dedi. Bizler sizi seviyoruz. Bu sözler öğretmeni ferahlattı ve şöyle dedi: Çocuklar, kaldığımız yerden derse devam edelim. SARDUNYA'LI KÜÇÜK TRAMPETÇİ (Aylık öykü) Custoza savaşınınük gününde, 24 temmuz 1948'de, İtalyan ordusunun bir piyade alayından altmış kadar asker, bir tepe üzerinde bulunan ıssız bir evi ele geçirmek üzere gönderildiler. Birdenbire iki Avusturya bölüğünün saldırısına uğradılar. Avusturyalı askerler, her yandan, öyle şiddetli bir ateş açtılar ki, italyanlar güçlükle eve sığınabildiler. Birkaç ölüyle, birkaç yaralıyı dışarıda bırakmışlardı. Kapılan süratle kapadıktan sonra İtalyan askerleri zemin ve birinci kattaki pencerelere koşuştular ve saldırganlara karşı şiddetli yaylım ateşi açtılar. Saldırganlar, yarım bir çember halinde yavaş yavaş ilerleyerek şiddetle karşılık veriyorlardı. Altmış İtalyan askerine iki küçük rütbeli subayla bir yüzbaşı kumanda ediyorlardı. Yüzbaşı, uzun boylu, kuru ve sertti,

Page 67: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bıyıkları ve saçları oldukça kırlaşmıştı. Aralarında bir de Sardunya'n küçük bir trampetçi vardı. Bu, ondördünü biraz aşkın ama, onikisinde görünen, ufak tefek bir çocuktu. Yüzünün teni zeytuni ve esmerdi, derin, siyah gözleri de parıl parıl panldıyordu. Yüzbaşı, birinci kattaki bir odadan savunmayı yönetiyordu. Emirleri bir tabanca sesi gibi yankılanıyordu, çelik ifadeli yüzünden hiçbir heyecan izine rastlarımıyordu. Biraz solgun yüzlü ama, sağlam yapılı olan küçük trampetçi bir masanın üzerine çıkmış, pencereden dışarı bakabilmek için, duvarlara asılarak, boynunu uzatıyordu. Toz duman arasında, kırlarda yavaş yavaş ilerleyen Avusturyalıların beyaz üniformalarını görüyordu. Ev dik bir bayırın tepesi ndeydk, dik yamaca bakan bir tek pencere vardı, bu da çatı katındaki bir odada bulunuyordu. Avusturyalılar bu taraftan eve saldırıda bulunamiyorlardı, yamaç da ıssızdı. Yalnız cepheden ve iki yandan ateş edebiliyorlardı. Bu tam bir cehennem ateşiydi. Bunlar, dışarıda duvarları çatlatan, kiremitleri paramparça eden, içeride tavanları çökerten, ve döşeme eşyalarını pancurları, kapıları kırıp geçiren kurşun mermileri yağmuruydu. Bu mermiler bunlara çarparak, tahta kıymiklarıyla alçı ve kireç parçacıklarını bir toz bulutu halinde havaya fırlatıyorlar, ıslık çalarak çanak çömleği ve camları tuzla buz ediyorlardı. İnsanın beynini delen büyük bir gürültüyle her şeyi kırıp döküyorlardı. Zaman zaman pencerelerden ateş eden askerlerden biri sırt üstü yere düşüyor ve diğerleri tarafından bir kenara çekiliyordu. Bazıları da elleriyle yaralarınırüstlerine bastırarak sendeliye sendeliye odadan odaya geçiyorlardı. Daha şimdiden mutfakta bir ölü vardı, alnı yarılmış, yerde yatıyordu. Düşmanın yan çemberi gittikçe daralıyordu. O zamana kadar soğukkanlılığını muhafaza eden yüzbaşı, birdenbire kaygılı bir hal aldığı ve peşinde bir çavuşla, iri adımlarla odadan çıktığı görüldü. Üç dakika sonra, çavuş koşarak geldi ve küçük trampetçiyi. çağırdı, kendisini izlemişini söyledi. Çocuk, çavuşun peşinde bir ahşap merdivenden çıktı ve çavuşla birlikte loş bir tavanarasına girdi. Burada, pencerenin pervazına dayarımış, yüzbaşı elinde kurşunkalem, bir kâğıda bir şeyler yazıyordu. Yerde de, ayaklarının dibinde bir kuyu halatı bulunuyordu. Yüzbaşı kâğıdı katladı, kurşuni ve donuk gözbebeklerini çocuğun gözlerine dikti. Bu bakışlar altında askerter tir tir titrerlerdi. Yüzbaşı birdenbire:

Page 68: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Trampetçi! diye bağırdi. Trampetçi, elini kasketinin siperliğine götürdü. Yüzbaşı: —Yürekli bir çocuksun sen! dedi. Çocuğun gözleri parıldadı. Evet, yüzbaşım! diye karşılık verdi. Yüzbaşı onu pencereye doğru iterek: —Aşağıya bak, düzlüğe, Villafranca'nın evlerine yakın yere, süngü parıltılarının görüldüğü yere. Orada, kıpırdamadan duranlar, bizimkiler. dedi. Bu kâğıdı al, ipe tutun, pencereden aşağı in, bayırdan aşağı kay, tarlaları geç, bizimkilere ulaş. İlk rastladığın subaya bu kâğıdı ver. Palaskanı ve sırt çantanı burada bırak. Küçük trampetçi palaskasını, sırt çantasını çıkardı ve yüzbaşının verdiği yazılı kâğıdı göğüs cebine koydu. Çavuş ipi dışarı sallandırdı ve bir ucunu da iki eliyle sıkı sıkı tuttu. Yüzbaşı çocuğun pencereden dışarı çıkmasına yardım etti. Pencereden çıkarken arkası dönüktü. Yüzbaşı çocuğa: Dikkat et dedi, birliğin kurtuluşu senin yürek İtliğinde ve bacaklarının gücünde. Küçük trampetçi pencereden dışarı doğru sarkarak: Bana güvenin, vüzbaşım dedi. Çavuşla birlekte ipin ucuna asılan yüzbaşı: —Aşağı inerken iyice eğil diye ekledi. —Hiç kuşkunuz olmasın. Tanrı yardımcın olsun. Kısa bir süre sonra küçük trampetçi yere indi. Çavuş ipi yukarı çekti ve ortadan kayboldu. Yüzbaşı kaygılı bir halde yeniden pencerede belirdi ve bayırdan aşağı uçarak giden çocuğa baktı. Küçük trampetçinin kimseye görünmeden kaçabileceğini sanıyordu ama, tam o sırada çocuğun önünden, arkasından yükselen küçük bulutları onun Avusturyalılar tarafından görüldüğünü ortaya çıkardı. Ateş edenler tepenin tam arkasına siperlenmişlerdi. Küçük toz bulutlarını toprağa saplanan kurşun mermiler meydana getiriyordu. Ama, küçük trampetçi bunlara aldırmıyor, bütün hızıyla koşmaya devam ediyordu. Birden, yumruğunu sıkarak, yüzbaşı: Vuruldu! diye gürledi.

Page 69: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ama, daha sözünü tamamlamıştı ki, trampetçinin ayağa kalktığını gördü. —Neyse, vurulmamış, yalnız düşmüş! dedi kendi kendine ve geniş bir nefes aldı. Gerçekten de, trampetçi yeniden bütün gücüyle koşmaya başlamıştı ama, topallıyordu. Yüzbaşı, her halde ayağı burkuldu, diye düşündü. Sağdan, soldan birkaç toz bulutçuğu daha yükseldi ama, bunlar çocuğun uzağından geçiliyorlardı. Trampetçi çocuk kurtulmuştu. Yüzbaşı bir zaferçığhğı attı. Şimdi içi içine sığmayarak, gözleriyle gene onu izliyordu, çünkü bu bir an meselesiydi. Eğer çocuk en kısa zamanda aşağı varıp da yardım isteyen kâğıdı onlara vermezse, ya bütün askerleri ölecekler, ya da yüzbaşı askerleriyle birlikte tutsak düşecekti. Çocuk bir süre hızla koşuyor, sonra topallayarak yavaşlıyordu, sonra yeniden koşmaya .başlıyordu. :'iua, her defasında biraz daha yorgun. Durmadan ayağı sürtüyor, bir süre olduğu yerde duruyordu. Belki de bacağına bir kurşun isabet etti diye düüü yüzbaşı. Yüzbaşı onun bütün hareketlerini dikkatle izliyor onun için kaygı duyuyor, sanki onu duyabilirmiş gibi onunla konuşuyor, onu cesaretlendirmeye çalışıyordu. Hiç durmadan, endişeli gözlerle, kaçan çocukla güneşin altında parıldayan başak tarlalarının içinde mevzilenmiş olan askerlerin silâh parıltılarının arasındaki mesafeyi ölçüyordu. Bir yandan da aşağı kattaki odalarla patırdayan, ıslık çalan kurşunların gürültüsünü, subayların, çavuşların öfkeli ve emir veren bağırışlarını, yaralıların acı çığlıklarını, kırılıp dökülen eşyaların sesini duyuyordu. Uzaktan, küçük trampetçiyi gözleriyle izleyerek: Haydi! Cesaret! diye bağırıyordu, ileri! Koş! Vay canına, gene durdu! Ah, neyse, yeniden koşmaya başladı! O sırada bir subay nefes nefese geldi ve düşmanları; o cehennem ateşine hiç ara vermeden, italyanların bey bayrak sallayarak teslim olmalarını emrettiğini söyledi. Yüzbaşı, gözünü çocuktan ayırmadan: Cevap vermeyin! diye bağırdı. Çocuk artık düzlüğe varmıştı ama, koşamıyor, yal' nız kendini zorlukla sürükleyebiliyordu. —Haydi! Koşsana! diye bağırıyordu yüzbaşı, bü yandan da öfkeyle dişlerini gıcırtatıyor, yumruklarını kıy ordu. Öl, geber, hain, ama, yoluna devam et!

Page 70: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Sonra, sunturlu bir küfür savurdu: —Ah, oturdu, alçak hain! Gerçekten de, şimdiye dek, başak tarlasının arasından zaman zaman başı görünen çocuk, sanki düşmüş gibi birden yok olmuştu. Ama, bir süre sonra başı tekrar görünmeye başladı. En sonunda servilerin arkasında kayboldu, yüzbaşı da artık onu göremez oldu. Yüzbaşı, o zaman, hışımla aşağıya indi. Kurşunlar dört bir yanda gürültü çıkarıyorlardı. Odalar yaralılarla doluydu, bunların içinden bir kısmı eşyalara can havliyle tutunarak, sarhoşlar gibi sendeleyip, sürüklenıyorlardı. Duvarlar, yerler kan lekeleriyle doluydu. Yerlerde cesetler uzanıyordu. Bir mermi teğmenin sağ kolunu parçalamıştı. Duman ve toz her şeyi kaplamıştı. Yüzbaşı: Cesaret! Dayanın! Yardım geliyor! Biraz daha dayanın! diye askerlerini yüreklendiriyordu. Avusturyalılar daha da yaklaşmışlardı. Toz bulutları arasından kasılmış yüzleri görünüyordu. Kurşun sesleri arasından, onların, teslim olmalarını emreden, hakaret eden, katliamla tehdit eden vahşi çığlıkları duyuluyordu. Korkan birkaç asker pencerelerden çekiliyordu, çavuşlar da bunları tekrar geldikleri yere yolluyorlardı. Ama, sa' vunma ateşi gittikçe zayıflıyordu, bütün yüzlerde umut. suzluk okunuyordu, artık dayanacak güçleri kalmamıştı, süre sonra, Avusturyalıların saldırısı yavaşladı ve kalın j ir ses önce Almanca, sonra da italyanca: Teslim olun! diye bağırdı. Yüzbaşı, pencerelerin birinden: Hayır, asla! diye gürledi. İki taraf da daha öfkeli, daha sık ateş etmeye başlaı. Pek çok asker cansız yere serildi. Birçok pencere savuucusuz kalmıştı. Son an yaklaşmıştı. Yüzbaşı, dişlerinin arasından, boğuk bir sesle: Hâlâ gelmediler! Hâlâ gelmediler! diye bağırıyor, evin içinde dört dönüyor, ölmeye kararlı, öfkeden titreyen ellerinin arasında kılıcının sapını çevirip duruyordu. Tam bu sırada, tavan arasından üıen bir çavuş, avaz avaz bağırdı: Geliyorlar! Geliyorlar! Yüzbaşı da bu sözleri büyük bir sevinç içinde tekrarladı.

Page 71: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Buçığbküzerine, yaralı, sağlam, subay, çavuş, herkes pencerelere atıldı ve bir kez daha bütün güçleriyle savunmaya geçtiler. Birkaç dakika içinde, düşman birlikleri arasında bir dağılma, bir karışıklık sezildi. Yüzbaşı, hemen, ilk kattaki odalardan birinde birliği topladı, tüfeklerinin ucuna süngü taktırdı ve dışarıda dövüşmeye karar verdi. Sonra birinci kata koştu. Oraya henüz varmıştı ki, hurra! bağırtılarıyla ilerleyen, ayak seslerine karışan korkunç çığlıklar duydular. Dumanların arasından iki uçlu şapkalarıyla ilerleyen İtalyan jandarmalarını, dört nala yaklaşan bir süvüri birliğini ve başların, sırtların, omuzların üstünden yükselen, namluları güneşte parıldayan, yukarı kaldırılmış silâhların aralıksız ilerleyişini gördüler. 0 sırada, süngüleri takılı ve hazır duran kıta, evden dışarı fırladı. Düşman şaşırdı, dağılmaya ve nihayet kaçmaya başladı. Çevre düşmandan temizlendi ve eve artık ateş eden kalmadı, kısa bir süre sonra da iki İtalyan piyade taburu ve iki top tepeyi ele geçirdiler. Yüzbaşı sağ kalan askerleriyle alayına döndü, daha uzun süre savaştı ve son süngülü saldırıda sol elinden bir şarapnel parçasıyla hafifçe yaralandı. Yüzbaşı yaralı olmasına rağmen, yorgun ve sessiz askerleriyle birlikte yürüdü ve gün batarken Mincio yakınındaki Goito'ya varda. İtalyan gezici hastanesiyle birlikte kendinden önce oraya gelmesi gereken kolundan ağır yaralı teğmeni aradı. Gezici hastaneyi hemen bir kiliseye yerleştirilmişlerdi. Oraya gitti. İçerisi yaralılarla doluydu. Bir kısmı iki sıra halinde dizilmiş yataklarda, diğerleri de yerlere serilmiş şiltelerde yatıyorlardı. İki doktorla hastabakıcılar soluk soluğa gidip geliyorlardı. Her taraftan iniltiler, yürek paralayan feryatlar duyuluyordu. İçeri girer girmez, yüzbaşı durdu ve etrafına bakınarak gözleriyle teğmeni aradı. Bu sırada kendisini çağıran ve çok yakından gelen zayıf bir ses duydu: Yüzbaşım! Dündü. Seslenen, küçük trampetçiydi. Çocuk, portatif bir karyolada yatıyordu. Üzerine kırmızı beyaz kareli, adi bir pencere perdesi örtmüşlerdi. Çocuğun kolları örtünün dışında kalmıştı. Zayıflamıştı, solgundu ama, gözleri her zaman olduğu gibi iki siyah elmas gibi panldıyordıı. Yazbaşı şaşkın ama, sert bir sesle: Sen burada mısın? diye sordu. Aferin, görevini iyi yaptın.

Page 72: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Küçük trampetçi: Elimden geleni yaptım diye karşılık verdi. Yüzbaşı etrafındaki yataklarda yaralı teğmeni gözlerivle ararken: Sen yaralandın mı? dedi. Ne yaparsın! diye yanıt verdi çocuk. İlk kez yaralarımış olmanın verdiği gururla, yüzbaşıyla böyle konuşmak cesaretini bulabiliyordu. Elimden geldiğince saklarımaya çalışıyordum ama, beni hemen gördüler. Eğer yaralarımasaydım yirmi dakika önce varabilecektim. Allahtan bir kurmay yüzbaşıya rastladım da sizin yazılı kâğıdınızı ona verebildim. Ama, o kurmay yüzbaşıya rastlaVittcaya kadar çok güçlükler çektim. Susuzluktan ölüyordum, dilim damağıma yapışmıştı, hedefe ulaşamamaktan korkuyordum ve her anlık gecikmemde birisinin daha öldüğünü düşündükçe hırsımdan ağlıyordum. Ama, neyse üzerime düşeni yaptım. Memnunun. İyi ama, yüzbaşım siz kan kaybediyorsunuz. Gerçekten de, yüzbaşının iyi bağlarımamış avucun. dan parmaklarının üzerine birkaç damla kan akıyordu. —Elinizi sıkıca bağlamama izin verir misiniz, yüzh;ı. şım? Elinizi biraz uzatın, lütfen. Yüzbaşı sol elini uzattı ve çocuğun bağı çözüp yeniden sıkıca bağlayabilmesine yardım etmek için sağ elini de uzattı. Ama,çocukcağız başını yastıktan kaldırır kaldırmaz sarardı ve hemen başını yastığa dayadı. Yüzbaşı çocuğa bakarak, sarılı elini geri çekti. Küçük trampetçi onun elini bırakmak istemiyordu. —Yeter, yeter dedi yüzbaşı, başkalarıyla uğraşacağına sen kendi işlerine bak. Çünkü dikkatle bakjlnıazlarsa ufak.şeyler bile sonradan büyük işler açarlar. Küçük trampetçi başını salladı. Yüzbaşı çocuğa dikkatle bakarak: —Bu kadar zayıf düştüğüne göre sen de epey kan aybetmiş olacaksın dedi. Çocuk gülümseyerek: —Çok mu kan kaybettim? dedi çocuk. Daha aşka şeyler de kaybettim. Bakın Ve çevik bir hareketle üstündeki örtüyü çekti. Yüzbaşı dehşetle bir adını geriledi.

Page 73: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Çocuğun sadece bir bacağı kalmıştı, sol bacağı dizinin altından kesilmişti. Yaranın üzerindeki sargı bezleri kan içindeydi. O sırada, ufak tefek, şişman, beyaz gömlekli bir askeri doktor geçti. Küçük trompetçiyi göstererek, yüzbaşıya hızlı hızlı anlattı: Ah, yüzbaşım! Büyük bir talihsizlik oldu. Eğer böyle deli gibi koşmasaydı, bu bacağı kesilmekten kurtarabilirdik. Ama, yara mikrop kapmış ve iltihaplarımış, oıuın için kesmek gerekti. Ama, doğrusu çok yürekli bir çocuk, buna emin olabilirsiniz. Ne bağırdı, ne de bir damla gözyaşı döktü! Ameliyat ederken onun o cesur halini görmek bana gurur verdi. Bu İtalyan çocuğu, soylu bir kan taşıyor, vallahi! Ve hızla oradan uzaklaştı., Yüzbaşı o kırlaşmış kaşlarını çattı, gözlerini kırpmadan küçük tranipetçiye baktı ve o eski püskü örtüyü örttü. Sonra, yavaşça, farkında olmadan, gözlerini çocuktan ayırmadan, elini başına götürdü ve kepini çıkardı. Şaşıran çocuk: Yüzbaşım! Ne yapıyorsunuz, yüzbaşım? Benim için mi7 diye haykırdı. Şimdiye dek bir astına olsun hiçbir tatlı söz söylemiş olan bu haşin asker, şefkat dolu yumuşak, tatlı bir e: —Ben sadece bir yüzbaşıyım, sen ise bir kahraman dedi. Yüzbaşı, sonra kollarını iki yanına açıp küçük tramjiye yaklaştı, onu göğsüne dayadıktan sonra üç kez. 24, salı VATAN SEVGİSİ (Babamın mektubu) Mademki Küçük Trampetçi'nin öyküsü seni bu kadar etkiledi, bu sabahki kompozisyon sınavında kolayca yazman gerekirdi: Niçin İtalya'yı seviyorsunuz?. Niçin İtalya'yı seviyorum? Bir anda aklına yüzlerce yanıt gelmedi mi? İtalya'yı severim, çünkü annem İtalyandır, çünkü damarlarımda akan kan İtalyandır, çünkü annemin ağladığı, babamın saydığı ölülerin gömüldüğü toprak, çünkü doğduğum kent, konuştuğum dil, beni eğiten kitaplar, çünkü erkek kardeşim, arkadaşlarım, içinde yaşadığım bu büyük halk, beni çevreleyen bu güzel doğa, gördüğüm, sevdiğim, çalıştığım, hayran olduğum her şey İtalyan. Daha henüz içinde bu büyük sevgiyi duyamazsın! Büyüdüğün zaman, memleketinden uzun süre uzak kaldıktan sonra, uzun bir yolculuktan dönerken, bir sabah geminin güvertesinden, ufukta vatanının masmavi dağlarını görünce, bu sevgiyi duyacaksın. O

Page 74: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

zaman, gözlerini yaşlarla dolduran, yüreğinden bir çığlık kopartan şefkat dalgasının içinde bu sevgiyi duyacaksın. Uzak, herhangi bir büyük kentte, sana yabancı olan kalabalığın arasından, yanından geçerken senin ana dilinden bir kelime söylediğini duyduğun ve tanımadığın bir işçiye doğru seni itecek olan şey gene bu sevgidir. Bir yabancının senin memleketine hakaret ettiğini duyduğun zaman kanını beynine çıkaracak olan bu acı horgörmede bu sevgiyi duyacaksın. Hele düşman bir halk vatanını silâh zoruyla ele geçirmekle tehdit ettiği zaman, silâhların her tarafta parıldadığını, gençlerin askeri birliklere katılmak için koşuştuklarını, Cesaret! diyerek babaların oğullarını öptüklerini, annelerin gencecik evlâtlarına veda ederken Zafer sizindir! diye bağırdıklarını duyduğun zaman bu sevgiyi içinde daha kuvvetli duyacaksın. Bir gün, pek çok kayıp vermiş, yorgunzüstleri parıldayan, mermilerin yırttığı bayraklarıyla, sargılı başlarını gururla dik tutan, kollan, yada bacakları kesik şanlı askerlerin önünde, onlara öpücükler yollayan hayır dualar eden, çiçekler atan halkın çılgın sevinci arasında kente giren alayları görebüseydin, vatan sevgisini anlardın, o zaman vatanını gerçekten severdin, Enrico. O öyle büyük, öyle kutsal bir şeydir ki; eğer savaşa gidip de vatanını korumak için çarpıştıktan sonra sağ salim evine dönersen çok mutlu olurum ama, eğer ölmekten korktuğun için saklanıp da savaşa katılmazsan, kanım, canım olan seni, okuldan döndüğün zaman sevinç çiğlıklanyla karşılayan ben, o kez seni sadece kuru bir hıçkırıkla karşılayabilirim. Bundan böyle de seni artık sevemem ve yüreğime hançer gibi saplanan bu darbenin acısına dayanamayıp ölürüm. Baban 25, çarşamba KISKANÇLIK Vatan konulu kompozisyon sınavında gene Derossi başarılı oldu. Oysaki Votini birincilik madalyasını alacağını umut ediyordu! Biraz fazla kibirli ve süsüne düşkün bi; risi olmasına rağmen, ben Votini'yi çok severim. Bir süredir Votini yanımdaki sırada oturuyor, ama Derossi'yi kıskandığını görmek beni öfkelendiriyor. Onunla boy ölçüşmek istiyor, çalışıyor, ama, ne yaparsa yapsın, Derossi daima üstün geliyor, bunu gören Votini de hırsından parmaklarını ısırıyor. Carlo Nobis de Derossi'yi kıskanıyor, ama, öyle kibirli bir çocuk ki,

Page 75: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yalnız kibri yüzünden onu kıskandığını kimseye belli etmek istemiyor. Halbuki Votini kendi kendini ele veriyor, evde aldığı notlardan yakınıyor, öğretmenin haksızlık ettiğini söylüyor. Derossi derste kendisine sorulanlara her zaman olduğu gibi rahat, kolayca cevap verince Votini hırslanıyor, başını önüne eğiyor, duymuyormuş gibi yapıyor, gülmeye çalışıyor ama. bu acı bir gülüş oluyor. Herkes bunu bildiği için, öğretmen Derossi'yi övdüğü zaman bütün sınıf öfkeden titreyen Votini'ye bakar, küçük duvarcı ustası da ona bakıp yüzünü tavşan gibi buruşturur, burnunu oynatır. Bu sabah okulda bir olay meydana geldi. Öğretmen sınıfa girdi ve sınav sonuçlarını okudu: Derossi, yaldızlı bir on ve birinci ödülü aldı! Volini kuvvede âksırdı. Öğretmen ona baktı, bunu niçin yaptığını anlamak için pek akıllı olmaya gerek yoktu. Ona: Votini dedi, İçinize kıskançlık yılanının girmesine izin vermeyin. Derossi'den başka herkes dönüp Votini'ye baktı. Votini karşılık vermek istedi ama, başaramadı. Yüzü bembeyaz, taş kesilmiş gibi öyle durdu. Votini bir kâğıdın üstüne, kocaman harflerle şunlan yazmaya koyuldu: Ben kayırmayla, haksızlıkla birinci olanları kıskarımam. Bunu Derossi'ye yollamak istiyordu. Ama, bir yandan da Derossi'nin yakınında oturanların birbirlerinin kulaklarına fısıldayarak, bir şeyler hazırladıklarını gördüm. İçlerinden biri çakıyla kâğıttan bir madalya kesmişti, üstüne de siyah bir yılan resmi çizmişti. Votini de bunu fark etti. Birkaç dakika için öğretmen sınıftan çıktı. Hemen Derossi'nin arkadaşları ayağa kalktılar, sıralarından çıktılar ve Vetoni'nin yanına koşup kâğıt madalyayı törenle Votini'ye ; verdiler. Bütün sınıf çıngar çıkacağını sanıyordu. Votini tir tir titriyordu. Derossi bağırdı: Onu bana verin! Diğerleri: Doğru dediler, bunu ona sen vermelisin. Derossi kâğıt madalyayı kaptı ve onu paramparça etti. O sırada öğretmen sınıfa girdi ve derse devam etti. Ben göz ucuyla Votini'ye bakıyordum. Kiraz gibi kızarmıştı. Yazmış olduğu kâğıdı aldı, onunla oynuyormuş gibi yaptı, kimseye göstermeden yuvarladı, onu ağzına soktu, biraz çiğnedi, sonra da sıranın altına tükürdü.... Sınıftan çıkarken, biraz dalgın oîan Votini Derossi'fin önünden geçerken kurutma kâğıdını düşürdü. Derossi, her zamanki terbiyesiyle,

Page 76: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

eğildi, kâğıdı yerden aldı ve Votini'nin çantasına koydu, sonra da çantasını kapamak 'Çin ona yardım etti. Votini gözlerini yerden kaldırmaya cesaret edemedi. 28, cumartesi FRANTİ'NİN ANNESİ Ama, Votini yola gelmez bir çocuk. Dün, din dersi yaparken Müdür de geldi. Öğretmen Derossi'ye, okuma kitabındaki Her nereye baksam, Tanrım yalnız seni görüı,j yorum diye başlayan şüri bilip bilmediğini sordu. De rossi bilmediğini söyledi. Votini hemen, gülümseyerek, Derossi'yi incitmek ister gibi: —Ben biliyorum! dedi. Ama, bozulan o oldu, çünkü şür okumaya fırsat bulamadı. Tam şüri okumaya başlayacağı sırada, Franti'nin annesi telâşla sınıftan içeri girdi. Soluk soluğa, üzgün, kır saçları darmadağınık, yağan kardan sırılsıklam, sekiz günlüğüne okuldan kovulan oğlunu önünde iteliyordu. Çok acıklı bir salıneydi bu! Zavallı kadıncağız Müdürün önünde diz çöktü, ellerini kavuşturdu ve ona yalvardı: Ah! Müdür Bey, oğlumun tekrar okula dönmesi için izin verin! Üç gündür evde, kimse görmesin diye onu bucak bucak saklıyorum ama, Allah korusun, bir de babası onu evde görecek olursa, Franti'yi öldürür. Halimize acıyın, ne yapacağımı bilemiyorum! Bütün kalbimle size yalvarıyorum! Müdür Franti'nin annesini dışarı çıkarmaya çalıştı ama, o direndi, durmadan yalvarıp ağlıyordu. —Bu çocuğun bana neler çektirdiğini bilseydiniz, bana acırdınız! Çok rica ediyorum, beni geri çevirmeyin! Öyle sanıyorum ki artık bu tutumunu değiştirecek. Zaten pek fazla yaşayacağımı sarımıyorum, Müdür Bey. Yakında öleceğim ama, ölmeden önce oğlumun değişip, iyi bir çocuk olduğunu görmek istiyorum... dedi ve hıçkırıklara Loğuldu. O benim çocuğum, onu çok seviyorum, uzun lüden öleceğim. Ne olur, onu bir kez daha okula alın. Vlüdür Bey, yoksa evde bir felâkete sebep olacaksınız, za ı bir kadancağıza acıym da onu okula alın! Hıçkırarak, elleriyle yüzünü kapadı. Franti başını [önüne eğmiş, hiç kımıldamadan duruyordu. Müdür ona laktı, biraz düşündü, sonra: Franti, yerine git, otur dedi.

Page 77: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunları duyan kadıncağız ellerini yüzünden çekti, taLnamen teselli olmuştu. Müdüre aralıksız teşekkür kelimeleri sıralıyordu, öyle ki, Müdür ağzını açıp da bir kelime söyleyemedi. Gözlerini kurulayarak sınıfın kapısına doğru ilerlerken, aceleyle oğluna: Evlâtcığım, sana güvenıyorum. Hepsi çok iyi kalpli insanlar. Çok teşekkür ederim. Müdür Bey, büyük bir iyilikte bulundunuz. Artık iyi bir çocuk ol, Franti'ciğim. İyi günler, çocuklar. Teşekkür ederim, allahaısmarladık, bav öğretmen. Bu zavallı anneyi bağışlayın. Kapıya geldiğinde son bir defa dana döndü ve oğluna yalvaran gözlerle baktı, sırtından kaymış olan atkısını düzeltti, solgun sırtı kamburlaşmış, başı titreyerek sınıftan çıktı. Onun merdivenlerde öksürdüğünü duyduk. Sınıftaki sessizliğin ortasında Müdür gözlerini kırpmadan Franti've baktı ve inşanrtitreten bir sesle: Franti, sen anneni öldürüyorsun! dedi. Herkes döndü Franti've baktı. O alçak yine herzamanki gibi sırıtıyordu. UMUT (Annemin mektubu) Okuldan, din dersinden döndükten sonra koşup annenin boynuna sarılman çok güzel bir hareketti. Evet, öğretmen size çok güzel ve yatıştırıcı sözler söylemiş. Tanrı bizi birbirimizin kollarına attı, hiçbir zaman da bizi ayırmayacak. Ben ölünce, baban ölünce bu korkunç ve umutsuz sözleri bir daha söyleyemiyeceğiz.: —Enrico, anne; baban, artık seni görmeyecek! Başka bir dünyada tekrar birbirimizi göreceğiz. Bu dünyada acı çekmiş olanlar, orada, Tann tarafından ödüllendirilecekler. Bu dünyada çok çekmiş olanlar, orada, sevdikleri ruhlara tekrar kavuşacaklar. O dünyada günah, gözyaşı, ölüm diye bir şey yok. Ama, hepimiz bu dünyaya lâyık olmaya çalışmalıyız. Dinle oğlum: Yaptığın her iyi hareket, seni sevenlere karşı gösterdiğin sevgi, arkadaşlarına karşı gösterdiğin terbiye, iyi kalplilik, her iyi niyetli düşünce seni o dünyaya doğru yükselten birer atılımdır. O dünyaya doğru karşılaştığın her felâket ve her acı da yaklaştıracak. Çünkü her ızdırap bir günahın bağışlarıması, her gözyaşı bir lekenin silinmesidir. Her gün bir gün öncekinden daha iyi kalpli, daha acımalı olmaya çalış. Her sabah kendi kendine: bugün vicdanımı rahatlatacak, babamı memnun edecek bir şey yapacağım, beni arkadaşlarıma, öğretmenime, kardeşime ve diğerlerine sevdirecek bir şeyler yapmaya çalışacağım, de. Bütün bunları yerine getirip, gerçekleştirebilmek için de Tann'nın

Page 78: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sana yardım etmesini dile. Tanrım, iyi, terbiyeli, yürekli, iyi kalpli, açık yürekli olmak istiyorum, bana yardım et. Her akşam uyumadan önce annem beni son kez öperken ona: Bu akşam dün gecekinden daha iyi kalpli, daha terbiyeli bir çocuğu öpüyorsun, diyebilmeliyim, gu yaşamdan sonra olabileceğin, öbür olağanüstü ve mutlu Enrico'yu hiçbir zaman aklından .çıkarma dua et. Çocuğunu, ellerini kavuşturmuş dua ederken gören bir annenin ne kadar mutlu olabileceğini düşenemezsin. Seni dua ederken gördüğüm zaman bunun içinden geldiğine bütün kalbimle inanıyorum. Senin gerçekten iyi kalpli, açık yürekli olduğuna, inanıyorum ve seni daha çok seviyorum, daha büyük bir güçle çalışıyorum, acılarım teselli buluyor, seni bütün yüreğimle bağışlıyorum ve ölümü hiç korkmadan düşünüyorum. Tann ulu ve bağışlayıcıdır! Öldükten sonra annemin sesini duymak, çocuklarıma kavuşmak, Enrico'cuğumu tekrar görebilmek, ölümsüz ve kutsallaşmış Enrico'cuğumu, onu gene kollarımın arasında bağrıma basıp öpebilmek ve artık ondan hiç ayrılmamak! Ah, dua et, dua edelim, birbirimizi sevelim, iyi yürekli alalım, bu tanrısal umudu ruhumuzda taşıyalım, benim sevgili evlâdım. Annen 127 ŞUBAT HAKLI BİR MADALYA 4, cumartesi! Bu sabah madalyaları vermek için okula Milli Eğiı tim Müdürü geldi, siyah elbiseli, beyaz sakallı bir baydı. Dersin bitimine az bir zaman kala Müdürle birlikte sınıfa girdi ve öğretmenin yanına oturdu. Birçok kişiye sorular sordu, sonra da Derossi'ye ilk madalyayı verdi. İkincisini vermeden önce, bir süre kendisine bir şeyler söyleyen öğj retmenle Müdürü dinledi. Alçak sesle konuşuyorlardı.! Herkes birbirine soruyordu: —ikinciyi kime verecek acaj ba? Milli Eğitim Müdürü yüksek sesle: Bu hafta ikinci madalyayı öğrenci Pietro Precossi kazandı. Buna, ev ödevleri, okuldaki dersleri, güzel el yazısı, terbiyeli hareketleri ve her şeyi için hak kazandı. dedi.

Page 79: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bütün sınıf döndü Precossi'ye baktı, herkes buna çok sevinmişti. Precossi ayağa kalktı, o kadar heyecanlıydı ki ne yapacağını bilemiyordu. Milli Eğitim Müdürü: Buraya gel dedi. Preeossi sıradan çıktı ve öğretmenin kürsüsünün yanına gitti. Milli Eğitim Müdürü, balmumu rengindeki bu ufacık yüze, üzerine uymayan, tersyüz edilmiş elbiseler içindeki zayıf, ufak tefek vücuduna, iyilik taşan hüzünlü gözlerine baktı. Bu gözler onun bakışlarından kaçışıyor ama, çile dolu bu hayatın izlerini taşıyorlardı. Milli Eğitim Müdürü Precossi'ye madalyayı göğsüne takarken şefkat dolu bir sesle: — Precossi, ikinci madalyayı sana veriyorum. Busınıfta hiç kimse senden başka bunu taşımaya lâyık değil. Bunu yalnız akıllı ve iyi niyetli olduğun için vermiyoruz. Bunu sana iyi yürekli, mert yaradılışlı bir çocuk olduğun için veriyoruz dedi. Sınıfa doğru dönerek ekledi: —Bunlar için de ödüle hak kazandığı doğru değil mi? Herke bir ağızdan: Evet, evet dedi. Precossi, sanki bir şeyi zorlukla yutmak istermiş gibi bir boyun hareketi yaptı ve başını sınıfa doğru çevirerek teşekkür eden iyilik dolu bakışlarla baktı. Milli Eğitim Müdürü: —Haydi bakalım, sevgili çocuk, şimdi sırana git! Tann seni korusun! dedi. Tam bu sırada zil çaldı. Bizim sınıf diğerlerinden önce çıktı. Sınıftan çıktık ki... bir de' ne görelim? Precossi'nin babası, demirci, her zamanki gibi soluk yüzlü. yüz çizgileri karmakarışık, saçlan gözünün önüne düşmüş, beresini çarpık giymiş, bacakları üstünde zorlukla durabiliyor. Öğretmen onu hemen gördü ve Milli Eğitim Müdürünün kulağıma bir şeyler söyledi. Beriki de hemen Precossi'yi aradı, onu elinden tuttu ve babasının yarıma götürdü. Çocukcağız titriyordu. Öğretmenle Müdür de yaklaştılar, öğrenciler de etraflarında halka oluşturdular. Milli Eğitim Müdürü, sanki eski iki dostmuşlar gibi. •atlı bir dille demirciye sordu: Siz bu çocuğun babasısınız, değil mi? Ve yanıtı [eklemeden: Sizi kutlarım. Bakın: elli dört çocuğun •Cinden yalnız o, ikinci ödülü

Page 80: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kazandı. Bunu hem kompoZlsyondan, hem de aritmetikten, her şeyden kazandı. Çok akıllı, iyiniyetli bir çocuk, ileride büyük adam olaca| Çok iyi bir çocuk, bütün arkadaşları onu sevip, sayıy,, lar. Onunla ne kadar övünseniz azdır. Bütün bu söylenenleri ağzı açık dinleyen demirci, bir1 Milli Eğitim Müdürüne, bir Müdüre baktı, bir de titreyerek, gözleri yere eğik, önünde duran oğluna baktı. Sanki şimdiye dek zavallı küçüğe çekürd' ,i acılan, onun iyiliğini, sessizce ızdırap çekişini şimdi ilk kez hatırlıyor ve anhyormuş gibi birden yüzü aydınlandı, gözlerinde büyük bir sevinç belirdi, sonra bütün bu yaptıklarını hatırlamanın verdiği acı yüzünü kararttı, birden oğluna karşı içinde büyük bir sevgi dalgası uyandı ve ani bir hareketle çocuğu başından yakaladığı gibi bağrına bastırdı. Hepimiz sevinçten çılgına dönmüştük. Perşembe günü Garrone ve Crossi'yle gelmesi için onu bize davet ettim. Diğerleri o mi kutluyorlar, bir kısmı onu okşuyor, bir kısmı da ödül olarak verilen madalyasını elle dokunuyordu. Herkes ona tatlı bir iki söz sövledi. Baba da hâlâ hıçkırarak ağlayan çocuğunu bağrına bastırarak şaşkın gözlerle bize bakıyor du. 5, pazar İYİ TASARLAMALAR Precosssi'ye verilen bu madalya bende bir vicdan azabı uyandırdı. Ben şimdiye dek bir tane bile kazanamadım! Bir süredir gereği gibi ders çalıştığım yok, kendimden de hiç memnun değilim. Öğrenilenim, annem, babam da memnun değiller. Artık oyunlardan da eskisi gibi bir zevk duymuyordum. Bir zamanlar, dersimi bir güzel çalıştıktan sonra küçük masanın üstünden atlar ve büyük bir sevinçle oyuncaklarınım, yarıma koşardım, sanki aylardır oyuncak yüzü görmemişim gibi neşeyle oynardım. Annem ve babamla sofraya oturduğum zaman da, eskiden duyduğum o mutluluğu da artık duyamaz oldum. Sanki içimde bir gölge var, bir de bana aralıksız: Hayır, olmuyor, olmuyor! diyor. Akşamlan çok yorgun ama, sevinçli işçilerle birlikte pek çok çocuğun meydandan geçtiğini görüyorum. Bu Çocuklar bütün gün işte didinıyorlar ama akşam evlerine mutlu dönüyorlar. Bir an önce sıcak evlerine varıp yemek masasının başına oturabilmek için sabırsızlıkla, hızlı adımlarla, yüksek sesle konuşarak, gülerek, kireçten beyazlaşmış, ya da kömürden kararmış ellerini birbirlerinin omuzuna vurarak

Page 81: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

geçiyorlar. Güneşin doğuşundan bu saate kadar çalıştıklarını sanıyorum. Benden çok daha küçük olan o kadar çocuğun bütün gün, damlarda, fırınların önünde, makinelerin arasında, suyun içinde, toprağın altında, yalnız bir lokma ekmekle karınlarını doyurmağa çalışacağını düşünüyorum. Onlar bu koşullar altında yaşarken ben bütün bu süre içinde yalnız birkaç saat kaldığımı aklıma getirince âdeta utanıyorum. Ah, çok mutsuzum, çok mutsuzum! Babamın da bu tutumundun hiç hoşlarımadığını, bunu bana söylemek istediğini ama, buna gönlü razı olmadığı için biraz daha beklediğini pek iyi anlıyorum. Sevgli babacığım, halbuki sen ne kadar çalış,. yorsun! Her şey sensin, evi koruyan, dukumdıığum her şey, beni eğiten, eğlendiren her şey senin çalışmanın meyvası, halbuki ben hiçbir şey yapmıyorum, çalışmıyo rum. Sen, o kadar yoruluyor, üzülüyor, çeşitli sıkıntılar içinde bulunuyorsun da, sonra ben tembellik ediyorum, hiçbir şey yapmıyorum! Hayır, bu çok büyük bir haksız lık, bu beni çok üzüyor. Bugün kesin kararımı verdim, ben de Stardi gibi, yumruklarımı sıkıp, dişlerimi kasıp çalışa cağım. Bütün gücümle, canımı dişime takarak çalışacağım. Geceleri daha geç uyuyacağım, sabahlan daha erken kalkacağım, durup dinlenmeden çalışacağım, hiç merhamet etmeden tembelliği yeneceğim, yorulacağım, üzüleceğim, didinmekten hasta olacağım ama, sonunda beni küçük düşüren, diğerlerini üzen bu tembel, anlamsız yaşantıya bir son vereceğim. Bütün kalbimle çalışacağını! Huzur içinde dinlenebilmek, gönül rahatlığıyla oyun oynayabilmek, istediğim gibi yemek yiyebilmek için çalışacağım! Öğretmenimin tatlı gülümsemesini, babamın ku(j sal öpücüğünü yeniden alnımda duyabilmek için çalışac ğım!. 10, cuma KÜÇÜKTREN Dün, Precossi Garrone'yle birlikte bizim eve geldi. Prns çocukları olsalardı, bundan daha büyük bir şenlikle karşılanamazlardı, Garrone bize ilk kez geliyordu. Biraz yabani yaradılışlıdır, sonra da koskocaman bir çocuk olduğu halde hâlâ üçüncü sınıfta olmaktan utanıyor. Kapı çalındığı zaman hepimiz açmaya gittik. Crossi gelemedi, çünkü en sonunda altı yıllık bir ayrılıktan sonra babası Amerika'dan döndü. Annem hemen Precossi'yi öptü, babanı : işte, bak, bu yalnız iyi kalpli bir çocuk değil, aynı zamanda kibar, efendi bir delikanlı diyerek Garrone'yi anneme tanıttı.

Page 82: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Garrone o kısacık saçlı kocaman başını önüne eğerek bıyık altından güldü. Precossi kendisine Ödül olarak verilen madalyasını takmıştı. Çok memnun, çünkü babası artık yeniden çalışmaya başlamış, beş gündür de ağzına bir damla içki koymamış, oğlunun da kendisiyle beraber işe gelip ona arkadaşlık etmesini istiyor, öyle değişmiş ki, bambaşka bir insan olmuş. Oyun oynamaya koyulduk. Ne kadar oyuncağım varsa hepsini çıkardım. Önünde kotanıanbir lokomotifi olan ve kırulunca kendi kendine yürtyen treni görünce Precossi çok şaşırdı. Şimdiye dek 'n'ç böyle bir şey görmemiş. Hayran gözlerle san, kı.mızı vagoncuklara bakıyordu. İstediği gibi oynasın diye treni kurmaya yarayan anahtan ona verdim. Oynamak için diz Çöktü ve başını bir daha kaldırmadı. Onu, hiçbir zaman bu kadar sevinçli görmemiştim. Trenin yürüyüşünü engellemek için bizi eliyle yana çektikçe, bize daima: —Afedersiniz, affedersiniz diyordu. Fazla yaklaşıp da lokomotifi durdurnıaınamız için bize işaret yapıyor, sonra onlan alıyor, sanki camdan olup kıracaklarmış gibi, binbir dikkatle küçük vagonları yerlerine yerleştiriyor, onlar eündeyken soluk almaya bile çekinıyor, onları parlatıyor, her bir yanından bakıyor, kendi kendine gülümsüyordu. Biz hepimiz ayakta, ona bakıyorduk: o incecik boynuna, bazen kanadığını gördüğüm o küiçücük kulaklarına, kollarına dirseğine kadar kıvırdığı o kocaman ceketine, oniann arasından çıkan ve kimbilir kaç kere yüzünü darbelerden korumak için havaya kaldırdığı o cılız kollarına bakıyorduk... Alı, o anda bütün oyuncaklarımı, bütün, kitaplarımı onun ayaklan altına serebilirdim, sonra ekmek lokmasını ağzımdan çıkarıp ona verebilirdim, onu giydirmek için bütün elbiselerimi ona verebilirdim, onun ellerini öpebilmek için diz çökebilirdim. Hiç olmazsa ona trenimi vereyim diye düşündüm ama, bunun için babamdan izin almam gerekiyordu. Tam o sırada elime bir kâğıt parçası sıkıştınldığım hissettim. Kâğıda baktım, babam kurşun kalemle şunları yazmıştı: Trenin Precossi'nin çok hoşuna gitti. Onun hiç oyuncağı yok. Kalbin sana şu anda bir şey söylemiyor mu?. Hemen, lokomotifle küçük vagonları yerden aldın ve Precossi'nin kolları arasına bırakırken: Al bunları, artık bunlar senin dedim. Şaşkın şaşkın baktı, hiçbir şey anlamamıştı. Artık bunlar senin, sana armağan ediyorum d; dini.

Page 83: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunun üzerine Precossi anneme ve babama ba sonra daha da şaşkın, bana: Peki ama, neden? diye sordu. Babam ona: Enrico bunu sana armağan ediyor, çünkü o senin ırkadaşın, seni seviyor... ve kazandığın madalyayı kutlamak istiyor... dedi. Precossi utanarak: Bunu evime götürebilir miyim? diye sordu. Hepimiz: Elbette! diye yanıt verdik. Precossi eşikte duruyor ama, gitmeye cesaret edemiyordu. Çok muyluydu! Gülen ve heyecandan titreyen ağzıyla özür diliyordu. Treni kutusuna yerleştirmek üzere Precossi'ye yardım etmek için Garrone eğildi ve cebini dolduran çörekleri yere düşürdü. Çıkarken Precossi: Bir gün dükkâna gel de babamın nasıl çalıştığını gör. Sana çeşitli çiviler veririm dedi. Annem, annesine götürmesi için Garrone'nin.yaka iliğine, küçücük bir çiçek demeti taktı. Garrone o kalın sesiyle, gözlerini yerden kaldırmadan: Teşekkür ederini dedi. Gözlerinde, iyi ve temiz kalbinden yansıyan ışılar görülüyordu. 1 cumartesi KİBİR öyle acayip ki, Carlo Nobis, Precossi yanından geçerken biraz dokunacak olsa, ceketinin kolunu bir süre temizler durur! Babası çok zengin olduğu için bedenleşmiş kibiri canlandırır bu çocuk. Ama, Derossi'nin babası da çok zengin! Carlo Nobis kendi başına bir sırası olmasını ister, çünkü yanındakilerin kendisini kirletmesinden korkar. Herkese yüksekten bakar, dudaklarında daima alaycı bir gülümseme vardır. Sırada ikişer ikişer yürürken ayağına basanın vay haline! Bir hiç yüzünden inasana hakaret eder, ya da babasını okula getirmekle tehdit eder. Halbuki kömürcünün çocuğuna dilenci dediği zaman babası ona nasıl ders vermişti! Onun kadar sevimsiz bir çocuğa şimdiye dek hiç rastlamadım! Kimse onunla konuşmaz, giderken kimse ona Allahaısmarladık demez, dersini bilmediği zaman hiç kimse ona yardımcı olmaz. Hiç kimseyi çekemez, herkesi küçük görürmüş gibi bir hal takınır, bunların en

Page 84: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

başında Derossi gelir, çünkü o sınıfın birincisi, bir de Garrone'den hiç hoşlarımaz, çünkü onu da sınıfta bütün arkadaşları severler. Ama, Derossi onun bu davranışlarına aldırmaz bile. Garrone'ye de Nobis'in onun hakkında ileri geri konuştuğunu söyledikleri zaman: —Onun öyle budalaca kibri var ki, onu tokatlamaya bile demez diye karşılık verirdi. Bir gün Coretti'nin kedi derisinden şapkasıyla alay etmeye kalkınca, o da ona: — Git de efendilik nasıl olurmuş, Derossi'den öğren! dedi. 136 Dün gidip Calabria'h çocuğu öğretmene şikâyet etti. ayağıyla bacağına çarpmış. Öğretmen Cahıbrila'lıyı sordu: — Bunu isteyerek mi yaptın? Hayır, efendim diye karşılık verdi. Öğretmende: Çok kuşkulu bir çocuksun Nobis dedi. Nobis. o kibirli haliyle: Ben de gider babama söylerim dedi. Bu sözler üzerine öğretmen öfkelendi: —Babanız haksız olduğunuzu söyleyecek, geçen defalar olduğu gibi. Sonra okulda yalnız öğretmen karar verir, ya da cezalandırabilir dedi. Sonra, yumuşak bir sesle ekledi: — Haydi, Nobis, bu davranışınızı değiştirin, arkadaşlarınıza karşı iyi, terbiyeli olun. Bakın, arkadaşlarınızın arasında işçi çocukları da var, zengin ve fakir çocukları da var ama, onlar birbirlerini seviyorlar ve kardeş gibi davranıyorlar. Neden siz de onlar gibi davrarımıyorsunıız? Kendinizi sevdirebümek için büyük bir çabaya gerek yok, sonra öyle davrandığınızda siz de mutlu olabilirsı niz!.. Peki, bana söyleyecek başka bir şeyiniz yok mu? Nobis o herkesi küçümseyen gülümseyişiyle soğukç: karşılık verdi: — Hayır, efendim. Öğretmen: Oturun dedi. Size acıyorum. Siz çok kalpsiz •'ir çocuksunuz. Böylece her şey bitmişe benziyordu ama, ilk sırada »turan küçük duvarcı ustası o yusyuvarlak yüzünü en arka sırada oturan Nobis'e çevirdi ve öyle sevimli bir şekilde yüzünü tavşan gibi buruşturdu ki bütün sınıf her bir ağızdan gürültülü bir kahkaha atmaktan kendini alamadı. Öğret inen bağırdı ama, o da güldüğünü bizlere göstermemek Ç»n elini ağzına götürdü. Nobis de güldü ama, bu alay do lu bir gülüştü.

Page 85: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

13, pazartesi İŞ BAŞINDA YAKALANANLAR Nobis ile Franti tam birbirine benzeyen iki arkadaş.! Bu sabah gözlerimizin önünden geçen o korkunç salı neti nin karşısında bile ne birinin, ne de diğerinin kılı kıpırdajj madı. Okuldan çıktıktan sonra babamla birlikte ikinci sh nıftaki yaramaz çocukların daha iyi kayabilmek için pe i lerinleri ve şapkalanyla yerdeki buzlan nasıl parlattıkları! m seyrediyorduk. Hepsi dizlerinin üzerine çökmüşlerdi. Tanı bu sırada sokağın öbür ucunda hızlı adımlarla ilerleyen bir kalabalık belirdi. Hepsinin ciddi, korkmuş bir hali vardı, aralarında alçak sesle konuşuyorlardı. Kalabalığın arasında üç belediye görevlisi de bulunuyordu. Görevlilerin arkasından da bir sedye taşıyan iki adam «eliyordu. Öğrenciler her bir yandan koşup geldiler. Kalabalık bize doğru ilerliyordu. Sedyenin üstünde ölü gibi renksiz bir adam uzarımıştı. Başı omuzunun üstüne düşmüştü, dağınık saçları kanlarımıştı, ağzından, kulaklarından kan geliyordu. Sedyenin yanında, kollarında küçük bir çocuk bulunan ve çılgına dönmüş bir kadıncağız ilerliyordu. Za; man zaman: Öldü! Öldü! Öldü! diye haykırıyordu. Koltuğunun altında okul çantası taşıyan bir çocuk da, hıçkırarak kadının arkasında yürüyordu. Babam: Ne oldu? diye sordu. Olaya tanık olan biri, yaralının, bir binada çalışırken dördüncü kattan düşen bir duvarcı ustası olduğunu anlattı. Sedyeyi taşıyan adamlar bir süre durdular. Birçokları dehşetten büyüyen gözlerle yaralıya baktılar. Kırmızı tüylü öğretmenin, neredeyse bayılacak olan birinci sınıftaki öğretmenimi sılaca kolundan yakaladığını gördüm. Bu sırada birisinin dirseğimi dürttüğünü hissettim: küçük duvarcı ustasıydı. Yüzü kireç gibi bembeyazdı, yaprak gibi titriyordu. Kuşkusuz babasını düşünüyordu. Ben de onu düşündüm. Hiç olmazsa ben okuldayken gönlüm rahat, çünkü o saatte babamın evde olduğunu ve sakin sakin yazı masasının başında oturduğunu biliyorum, her tehlikeden uzak. Ama, arkadaşlarımın içinden bir çoğu, babalarının çok yüksek bir köprü üzerinde veya bir makine çarkına yakın çalıştığını, yanlış bir hareketin, ters bir adımın onların hayatına mal olabileceğini düşünüyorlar. Babası savaşta çarpışan pek çok asker çocuğu

Page 86: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

arkadaşım var. Küçük duvarcı ustası bakıyor, bakıyor ve her defasında daha çok titriyordu. Babam bunun farkına vardı ve: —Şimdi hemen evine git, çocuğum, hemen babanın yarıma koş ve onun sağ salim olduğunu görüp ferahla! dedi. Küçük duvarcı ustası gitti ama, her adımda dönüp arkasına bakıyordu. Bu sırada kalabalık yeniden ilerlemeye koyuldu. Kadıncağız yürekleri paralayan bir sesle haykırıyordu: Öldü! Öldü! Öldü! Etraftan: Hayır, hayır, ölmedi diyorlardı. Ama, kadıncağız bütün bu söylenenlere aldırmıyor, saçını başını yoluyordu. Tanı bu sırada öfkeli bir sesin: —Gülüyorsun, ha! dediğini duydum ve ayna anda sakallı bir bayın hâlâ gülmekte olan Franti'niıı yüzüne dikkatle baktığını gördüm. Bunun üzerine adam bir tokat atarak Franti'niıı beresini yere düşürdü, ve: İş başında yaralanan biri önünden geçerken başlığını çıkar, alçak çocuk! dedi. Kalabalık çoktan uzaklaşmıştı, yolun ortasında da uzun bir kan izi görülüyordu. 17, cuma TUTUKLU A! Gerçekten de bu, yılın en ilginç olayı! Dün babam beni Moncalieri yakınlarına götürdü. Yaz için kiralamak istediği bir villayı gösterecekti, çünkü bu yıl artık Chieri'ye gitmiyecektik. Evin anahtarları, ev salıibinin sekreterliğini yapan bir öğretmendeydi. Öğretmen villayı gezdirdikten sonra, bizi odasına götürüp çok iyi ağırladı. Küçük masanın üzerinde, bardakların yanında, konik biçimde ve oldukça ilginç bir şekilde oyulmuş tahtadan bir mürekkep hokkası duruyordu. Babamın hokkaya baktığını gören öğretmen ona: —Bu mürekkep hokkası benim için çok değerlidir, bayım, bunun öyküsünü bir bilebilseniz! dedi ve anlatmaya başladı: Yıllarca önce Torino'da öğretmenlik yapıyormuş ve bütün kış Cezaevindeki tutuklulara ders vermeye gitmiş. Derslerini, üzerinde dört köşe ve sık demir parmaklıklı pencereler bulunan, yüksek ve çıplak duvarlarla çevrili, yuvarlak bir bina olan, cezaevinin kilisesinde

Page 87: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

veriyormuş. Bu pencerelerden her biri, bir küçük hücreye açılıyorrnuş. Öğretmen bu karanlık ve soğuk odada dolaşarak dersini veriyormuş. Öğrencileri de bu deliklerden yüzlerini göstererek, defterlerini demirlere dayıyorlarmış. Karanlıkta yalnız çipil, ürkek yüzler, darmadağınık kır sakallar, sabit gözlerle bakan hırsız ve katil yüzleri görülüyormuş. Bütün bu tutukluların arasında, 78 numaralı hücrede barınan ve diğerlerinden daha dikkatli olan, çok çalışan, öğreiemene saygı ve minnet dolu gözlerle bakan bir tutuklu varmış. Bu siyah sakallı bir gençmiş. Kötü olmaktan çok. kötü yazgısı olan birine benziyormuş. Marangoz çırağıymış. bir öfke anında, uzun zamandan beri kendisine kin güden patronuna marangoz rendesi fırlatmış ve patronun başııuı isabet eden bu rende onu ağır bir şekilde yaralamış. Bu yüzden de ırzım bir süre için hücre cezasına çarpılmış. Hu tutuklu, üç ayda okuma yazma öğrenmiş, hiç durmadan okuyormuş, daha çok öğrenip bilgisini arttırdıkça daim iyi bir insan oluyor ve yaptıklarından pişmanlık dııyuyormuş. Bir gün, dersin bitimine doğru küçük deliğe yaklaşması için öğretmene bir işaret yapmış ve ona üzülerek, ertesi sabah cazasının geri kalan kısmını tamamlamak üzere Torino'dan Venedik cezaevine nakledileceğini haber vermiş. Ona veda ettikten sonra, heyecanla ve sakin bir sesle, eline dokunabilmek için izin istemiş. Öğretmen ona elini uzatmış, o da onu öpmüş ve sonra da: Teşekkür ederim! Teşekkür ederim! demiş ve gözden kaybolmuş. Öğretmen elini çekmiş, gözyaşlarıyla ıslarımış olduğunu görmüş. Ondan sonra da o tutukluyu bir daha görmemiş. Aradan altı yıl geçmiş. Öğretmen: Onu artık büsbütün unutmuştum diye devam etti. Önceki sabah kapı çalındı. Saçları henüz ağırmaya başlayan, koca sakallı, kötü kılıklı bir yabancıyla karşılıtını. Bu yabancı bana: Falan öğretmen siz misiniz? Siz kimsiniz.? diye sordum. Ben, okuma yazma öğrettiğiniz, 78 numaralı tutukluyum. Altı yıl oldu. Sonra derstebana elinizi vermek büyüklüğünü göstermiştiniz... Şimdi cezamı bitirdim. Buraya, cezaevinde yaptığım şu küçük şeyi kabul etmenizi rica etmek için geldim... Onu bir hatıra olarak kabul etmek ister misiniz, sayın öğretmenim? dedi. Öğretmen ne söyleyeceğini şaşırmış, öylece kakı kalmış. Sonra anlatmaya devam etti:

Page 88: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hediyesini kabul etmiyorum sandı ve: ..Altı yıllık hapis cezası ellerimi temizlememe yetmedi mi sanıyorsunuz! der gibi yüzüme baktı. Ama bana öyle üzgün gözlerle bakıyordu ki, hemen elimi uzattım ve hediyeyi aldım, işte burada... Dikkatle hokkaya baktık. Büyük bir sabırla, çiviyle uyulmuşa benziyordu. Hokkanın üstüne açık duran bir defterle bir de kalem oyulmuştu ve etrafında şöyle yazıyordu: Öğretmenime numaralının hatırası Altı yıl! Altında da küçük harflerle : Okuma ve umut... diye yazılıydı. Öğretmen başka bir şey söylemedi ve biz de kalktık. Ama, Moncalieri'den Torino'ya dönerken, bütün yol boyunca o küçücük pencereden başını uzatan tutukluyu, öğ retmenle o vedalaşmayı, cezaevinde yapılan ve pek çok şey ifade eden o mürekkep hokkasını bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Gece de rüyama girdi ve bu sabah da onu düşündüm... beni okulda bekleyen sürprizden ne kadar uzak ve habersizdim! Derossi'nin yanındaki yeni yerime oturduktan ve aylık aritmetik sınavının problemini de yazdıktan sonra sıra arkadaşıma tutukluyu, mürekkep hokkasını, üzerinde bir defterle bir kalem bulunan ve etrafında: Altı yıl yazılı bu hokkanın nasıl yapıldığını bir ''ir anlattım. Bu sözleri duyunca Derossi irk ilci i ve bir bana, bir deCrossi'ye, sebze satıcısının oğluna bakmaya başladı. Crossi önümüzdeki sırada oturuyordu ve arkası bize dönüktü, problemini çözümlemeye çalışordu. Derossi yavaş sesle: — Sus! dedi ve bir kolumu yakalayarak. Biliyor Hısım? Önceki gün Crossi bana Amerika'dan dönen babasının elinde üzerinde bir şeyler oyulmuş, tahtadan bir mürekkep hokkası gördüğünü söylemişti. Bu. konik biçinide, elde yapılmış, üzerinde bir defterle bir kalem resmi bulunan hokka bu olacak. Babasının altı yıldır Amerika'da olduğunu söyledi, halbuki hapisteymiş. Babası o suçu işlediği zaman Crossi çok küçükmüş, hatırlamıyor, annesi onu aldattığı için o da bir şey bilmiyor. Bu olay hakkında hiçbir şey bilmiyor!... Gözlerimi Crossi'ye diktim ve ne söyleyeceğimi bilemeden öylece kala kaldım. Derossi problemi çözdü ve sıranın altından Crossi'ye geçirdi. Ona bir kâğıt verdi ve öğretmenin ona temize çekmesi için verdiği aylık öyküyü, fata'nın hastabakıcısı adlı öyküyü elinden aldı. onun yerine Derossi yazacaktı. Crossi'ye kalemler hediye etti, omuzunu okşadı ve bildiklerimi kimseye söylemeyeceğime dair benden söz aldı.

Page 89: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Okuldan çıkarken, Derossi bana telâşla: Dün babası onu okuldaş almaya geldi, herhalde bugün de gelecektir. Ben ne yaparsam, sen de onu yap dedi. Sokağa çıktık. Crossi'nin babası orada, bir kenarda duruyordu. Şimdiden kırlaşmaya başlamış siyah sakallı ' kötü giyimli bir adamdı. Solgun ve düşünceli bir yüzü vardı. Derossi herkesin görebileceği şekilde Crossi'nin elini tuttu ve yüksek sesle ona: Allahaısmarladık, Crossi dedi ve eliyle onun çenesini okşadı. Ben de onun gibi yaptım. Ama, bunları yaparken Derossi de, ben de kiraz gibi kızardık. Crossi'nin babası iyimser gözlerle bize bakıyor. du, ama, bu gözlerde bir endişe ve kuşku ifadesi de yansıyordu, bu ikimizin de içini burktu. TATA'NIN HASTABAKICISI (Aylık öykü) Yağmurlu bir mart sabahında, köylü kıyafetiyle bir çocuk, her yanı çamur içinde, yağmurdan sırılsıklam olmuş, kolunun altında bir çamaşır paketiyle Napoli'deki Pellegrini Hastanesinin kapıcısına gitti, ona bir mektup verdi ve babasının sağlık durumunu sordu. Buğday rengi yüzü ovaldi, düşünceli gözleri vardı ve bembeyaz dişleri görünen kalın dudakları yan aralık duruyordu. Napoli yakınlarındaki bir köyden geliyordu. Geçen yıl iş bulabilmek için Fransa'ya giden babası birkaç gün önce Napoli limanına ayak basmış, ama, orada birden hastalanıvermişti. Fransa'dan döndüğünü ve hastaneye yatacağını ailesine yazdığı birkaç satırla bildirmişti. Bu habere çok üzülen karısı kalkıp Napoli'ye gelememişti, çünkü evde sakat bir çocuğu, bir de kundakta bebeği olduğu için Napoli'ye büyük oğlunu yollamıştı, ona biraz para vermiş ve babasıyla ilgilenmesini uyarmıştı. O bölgede denildiği gibi Tata'sıyla ilgilenecekti. Çocuk köyünden Napoli'ye kadar on mil katetmişti. Kapıcı, mektuba şöyle bir göz gezdirdikten sonra bir hastabakıcıyı çağırdı ve ona çocuğu babasının yarıma götürmesini söyledi. Hastabacıkı: Hangi baba? diye sordu. Çocuk, acı bir haberden korkup, titreyerek babasının ismini söyledi. Hastabakıcı bu adı hatırlamıyordu. Dışarıdan gelen yaşlı bir işçi mi? diye sordu. Daha da üzülen çocuk: İşçi ama, o kadar yaşlı değil. Evet, dışarıdan ge|. di dedi.

Page 90: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hastabakıcı: Hastaneye ne zaman girmiş? diye sordu. Çocuk mektuba şöyle bir gözünün ucuyla baktı ve —Beş gün önce sanıyorum dedi. Hastabakıcı bir süre düşündü, sonra birden hatırlamış gibi: Ha, evet! dedi. Dördüncü koğuş, dipteki ya tak. Çocuk endişeyle: —Babanı çok mu hasta? Sağlık durumu nasıl? diye sordu. Hastabakıcı ona karşılık vermeden bir süre baktj Sonra: Benimlegel! dedi. iki merdiven dönemecinden çıktılar, büyük bir koril doru geçtiler ve kapısı açık olan bir koğuşun önüne geld| ler. Bu koğuştaki yataklar iki sıra halinde uzanıyordu. Hastabakıcı içeri girerken, çocuğa: Gel dedi. Çocukcağız çok heyecanlandı ve onun peşinden koğuşa girdi. Sağa, sola, hastalann soluk, zayıf yüzlerim korkulu bakışlarını dolaştırıyordu. Hastalann bir kışı raa gözleri kapalıydı, ölüye benziyorlardı, diğerleri kort muş gibi, iri, sabit gözlerle havaya bakıyorlardı. Bazüa da küçük çocuklar gibi inliyorlardı. Koğuş loştu, etra keskin ilâç kokulan dolduruyordu. İki hemşire ellerine ilâç şişeleriyle yataklann etrafında dolanıyorlardı. Koğuşun sonuna gelince bir yatağın başucunda di du, yatağın perdelerini açtı ve: İşte baban dedi. Çocuk hıçkırıklara boğuldu, elindeki çamaşır paketini düşürdü, başını hastanın omuzuna dayadı ve örtülerin altında hareketsiz duran kolu bir eliyle yakaladı. Hasta kıpırdamadı bile. Çocuk doğruldu, babasına baktı ve yeniden hıçkırıklara boğuldu. Hasta ona uzun uzun baktı ve onu tanır gibi oldu. Ama, dudaklan kımıldamıyordu. Zavallı Tata ne kadar değişmiş! Hastabakıcı söylemese oğlu onu hiç tanıyamazdı. Saçları ağarmıştı, sakalı uzamıştı, yüzü şişmiş, koyu kırmızı bir renk almıştı. Yüzünün derisi gerilmiş ve parlaklaşmıştı, gözleri küçülmüş, dudaklan kalınlaşmıştı, yüz ifadesi bütünüyle değişmişti, yalnız ainıyla, kaşları değişmemişti. Zorlukla soluk alıyordu. Çocuk: Tata! Tata'çığım! dedi. Benim, benî tanıyor musun? Ben Çiccillo'yıım, senin Ciccülo'n, memleketten buraya beni annem yolladı. Bana iyi bak, beni tanıyor musun? Bana bir şeyler söyle. Ama, hasta ona dikkatle baktıktan sonra, gözlerini kapadı.

Page 91: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Tata! Tata! Neyin var? Ben senin oğlunum, senin oğlun'num. Bundan sonra hasta hiç kımıldamadı ve zorlukla soluk almaya devam etti. Çocukcağız, hep ağlayarak, bir sandalya çekti, oturdu ve gözlerini babasının yüzünden ayırmadan öyle oturııP bekledi. Elbette bir doktor viziyete gelecek diye düşünüyordu, hiç olmazsa o bana bir şeyler söyleyebir• Kendi kendine böyle söyledikten sonra acıklı şeyler düşünmeye başladı: İyi kalpli babasını, onlardan aynldığT §ürıü, vapurun güvertesinde onu son kez öpüşünü, aileneh u yolculuk üstünde kurduğu hayalleri, bu mektubu alınca annesinin duyduğu acıyı, sonra ölümü düşündü, babas ölü olarak gözlerinin önüne geldi. Annesi karalar bağlamıştı, bütün aile sefalet, yoksulluk içindeydi. Uzun süre böyle oturdu kaldı. Hafif bir el omuzuna dokununca birden kendine geldi. Bu bir hemşireydi. Hemen: —Babamın nesi var? diye sordu. Hemşire tatlı bir sesle: — Bu senin baban mı? diye sordu. —Evet, o benim babam, ben geldim. Neyi var? Hemşire: Cesaret, çocuğum, doktor birazdan gelecek dedi ve başka bir şey eklemeden uzaklaştı. Yarım saat sonra, bir çanın .çaldığını duydu ve koğuşun kapısından yanında asistanıyla doktorun içeri girdiğini gördü. Peşlerinden de iki hemşire geliyordu. Her yatağın başında durarak viziteye başladılar. Bu bekleyiş çocuğa çok uzun geldi, doktorun her adımında de heyecanı biraz daha artıyordu. En sonunda yanındaki yatağa geldiler. Doktor asık yüzlü, uzun boylu, yaşlı bir adamdı. Daha doktor yandaki yataktan ayrılmadan çocuk ayağa kalktı, doktor yaklaşınca da ağlamaya başladı. Doktor ona baktı. Hemşire: —Bu çocuk hastanın oğlu dedi. Memleketinden bu sabah geldi. Doktor bir elini çocuğun omuzuna koydu, sonra hastaya doğru eğildi, nabzını dinledi, alnını elledi ve hemşireye bazı şeyler sordu. Oda: Yeni bir şey yok dedi. Doktor bir süre düşünceli durdu, sonra: Eskisi gibi devam edin dedi.

Page 92: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunun üzerine çocuk bütün cesaretini topladı ve ağlamaklı bir sesle sordu: — Babamın neyi var? Doktor bir elini çocuğun omuzuna koyarak: Yürekli ol çocuğum. Yılancık oldu. Ağır bir hastalık ama, daha umudumuzu yitirmedik. Onun başından sakın ayrılma. Senin burada bulunman onun iyileşmesine yardımcı olabilir. Çocuk umutsuz bir sesle: Ama, beni tanımıyor! dedi. Belki de yarın... seni tanıyabilir. Umudunu yitirme, yürekli ol. Çocuk daha başka şeyler de sormak isterdi ama, cesaret edemedi. Doktor da çıkıp gitti. O andan itibaren de Ciccillo hastabakıcılık hayatına başladı. Elinden başka bir şey gelmediği için hastanın çarşaflarım düzeltiyor, sık sık eline dokunuyor, sineklerini kovuyor, her inleyişinde üzerine eğiliyor, hemşire içecek bir şey getirdiğinde kaşıkla bardağı elinden alıyor ve hastaya kendisi içiriyordu. Hasta bazan ona bakıyordu ama, onu tanıdığını belirten hiçbir işaret yapmıyordu. Yalnız çocuk yüzünü mendiliyle kapayıp da ağladığı zamanlar hasta ona daha uzun uzun bakıyordu, ilk gün böyle geçti. Çocuk geceyi koğuşun bir köşesinde yerleştirilen iki sandalyanın üzerinde geçirdi, sabahleyin de bir gün önceki işine devanı etti. O gün hastanın bakışları biraz daha canlarımıştı. Çocuğun tatlı, yumuşak sesini işittikçe bir an gözbebeklerinden bir parıltı geçiyordu, bir defasında da bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını oynatmaya çalıştı. Her uyuklamadan açtığında sanki küçük hastabakıcısını ararmış gibi hali vardı. Doktor, ikinci.viziteden sonra hastanın bi olsun iyileşmeye yüz tuttuğunu söyledi. Akşama doğn'. bardağı hastanın dudaklarına doğru yaklaştırırken. Çocuk o şiş dudakların üzerinden hafif bir gülümseme geçtiğini fark etti. İçi biraz olsun rahatlamıştı, babasının söylediklerini anlayabileceğini umarak biraz olsun rahatlamıştı, babasının iyileşebileceğine daha çok inanıyordu Azıcık da olsa babasının söylediklerini anlayabileceğini umarak eve dönüşünden söz ediyor, sevgi dolu, tatlı söylerle onun cesaretini arttırmaya çalışıyordu. Bazan babasının onun söylediklerini anlamadığını seziyordu, anıa, gene de konuşmaya devam ediyordu, çünkü anlamadığı ikide onun o hüzünle sevginin karıştığı sesini dinlemek hastanın hoşuna gidiriyordu. İkinci, üçüncü, dördüncü günler de böyle geçti. Hasta zaman zaman iyileşme belirtileri

Page 93: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

gösteriyor, zaman zaman da hiç beklenmedik bir şekilde a ğırl aşı veriyordu. Çocuk hastabakıcılık işine kendi ni öylesine kaptırmıştı ki bütün gün boyunca hemşireni? bir tepsi içinde getirdiği ekmeği yiyecek vakti bulabiliyordu. Etrafında olup bitenlerin farkında bile blmuyordu.j Başka bir zaman olsa onu pek çok üzebilecek, yüreğini paralayabilecek olaylara kayıtsız kalıyordu: ölüm halindeki hastaları, gece nöbetçilerinin telâşlı koşuşmalarını,! umutsuzluk ve gözyaşları içinde hastaneden çıkan ziyaretçileri, hastane hayatının bütün o acıklı olaylarını gör. müyordu bile. Saatler, günler geçiryordu. O bütün dikkaj tiyle babasının başından ayrılmıyordu. Hastanın her bakı' şmda, her soluk alışında Heyecanlanıyordu. Babasının bi! razcık iyileşir gibi olduğunu görünce büyük bir sevinç dal' gası bütün benliğini kaplıyor, birden ağırlaştığını görünce de derin bir üzüntü yüreğini sıkıştırıyordu. Beşinci gün, hasta birden ağırlaşıverdi. Fikri sorulan doktor, artık her şey bitti der gibi başını eğdi. Çocuk sandalyasının üzerine yığıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ama, gene de onu avutan bir şey vardı. Hastanın durumu ağırlaştığı halde yavaş yavaş daha canlandığını hissediyordu. Oğluna daha uzun uzun bakıyordu ve bakışlarında bir yumuşaklık okunuyordu. Yalnız oğlunun elinden yiyip içmek istiyordu ve sanki bir şeyler söylemeye kendini zorlamış gibi yaptığı o dudak hareketlerini şimdi daha sık tekrarlıyordu. Babasının bazan ümitlenerek kaldırmaya çalıştığı kolunu şimdi daha sık sık indiriyor ve sevinç taşan bir sesle: Gayret, gayret, lata. iyileşeceksin, buradan aynacağız, annemin bizi beklediği o sıcak evimize döneceğiz j)iraz daha gayret et diyordu. Öğleden sonra saat dörttü, çocuk kendini umut ve evinç dalgasına kaptırmıştı. Bu sırada koğuşun kapısından gelen ayak sesleriyle, gırtlağında boğulan bir çığlıkta jnu yerinden zıplatan ve: Allahaısmarladık, hemşire hanım! diyen kalın tir ses duydu. Aynı anda da koğuşa elinde kocaman bir paketle bir adam girdi, peşinden de bir hemşire geliyordu. Çocuk keskin bir çığlık attı ve olduğu yerde mıhlarımış gibi kaldı. — Adanı döndü, bir süre ona baktı ve o ıhı bir çığlık attı: Ciccillo! ve çocuğa doğru atıldı. Çocuk soluk soluğa babasının kolları arasına düştü. Hemşireler, hastabakıcılar, asistan koşuşup »eldiler ve hayretler içinde donup kaldılar. Heyecandan çocuğun sesi kesilmişti. Hastaya dikkatle baktıktan ve çocuğunu tekrar tek rar öptükten sonra baba:

Page 94: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ah! Benim sevgili Ciccillo'm! dedi. Ciccillo. evlâdım, nasıl oldu bıj iş? Sana başkasının yatağını göstermişler. Ben de öyle mera klan m iş ti m ki, çünkü annen mektubunda seni yolladığını söylüyordu. Zavalla Ciccillo! gündür buradasın? Bu karışıklık nasıl meydana geldi? Biraz sıkıntı çektim ama, şimdi iyiyim, bak! ConcettellJ nasıl? Ya küçük bebek ne yapıyor? Herkes iyi mi? Ben ;ir| tık taburcu edildim. Haydi gidelim. Hey Tanrım! Söyleseler inarımazdım! Çocuk ailenin iyi olduğunu anlatmak için birkaç lime geveledi. —Ah, ne kadar mutluyum! diye kekeledi. Ne dar mutluyum! Ne acı günler geçirdim! diyor ve durma• dan sarılıp babasını öpüyordu. Ama, yerinden kımıldanın yordu. Babası: —Haydi, gelsene dedi. Bu gece evimize varabili. riz. Gidelim! dedi ve çocuğu kendine doğru çekti. Çocuk döndü ve hastasına baktı. Babası şaşkın: Geliyor musun?... Gelmiyor musun? diye sordu. Çocuk hastaya bir kez daha baktı, o sırada hasta da gözlerini açmış ona bakıyordu. Bunun üzerine yüreğinin derininden bir söz seli ağzından boşandı. —Hayır, Tata, bekle... ama... gelemeyeceğim. Bu yaşlı adamcağız var. Beş gündür başında bekliyorum. H€ bana bakıyor. Onu sen sanıyordum. Onu da çok seviy rum. Bana bakıyor, ona ilâçlarını yemeğini ben veriye rum, hep yamnda olmamı istiyor, şimdi durumu çok ağtf,| sabırlı ol, onu burada yalnız bırakacak cesaretim yok, bilmiyorum, onun bu hali beni çök üzüyor, ben eve yarın dönerim, bırak da biraz daha burada kalayım. Onu burada yalnız bırakmam hiç de doğru olmayacak. Bana nasıl bakıyor, görüyor musun? Kim olduğunu bilmiyorum ama, J yanında olmamı istiyor, beni seviyor, ben gidersem tek başına ölecek, sevgili Tata'cığun, ne olur ben burada kalayım! Asistan: Aferin sana küçük yumurcak! diye bağırdh Baba ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırmıştı, oğluna baktı, sonra da asistana: Kim bu adamcağız?' diye sordu.1 Siz gibi bir köylü' dedi. Dışarıdan gelmiş.. Sizinle aynı gün hastaneye geldi. Onu buraya getirdiklerinde kendini bilmiyor, tek kelime de söylemiyordu. Belki uzak bir yerde ailesi, çocukları var ama. biz bilmiyoruz. Oğlu[îuzu kendi çocuklarından biri sanıyor.

Page 95: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bu süre içinde hasta hep çocuğa bakıyordu. Ciccillo'nun babası: Öyleyse kal! dedi. Asistan: Burada uzun zaman kalması gerekmeyecek diye ııraldandı. Baba: Kal! diye tekrarladı. Sen iyi kalpli bir çocuklun. Ben hemen eve gidip anneni sevindireceğim. Bu parayı da al, ihtiyacın olur. Allahaısmarladık, benim iyi kalpli jocuğum, allahaısmarladık. Onu öptü, bir süre baktı, tekrar alnından öptü ve gitti. Çocuk gene yatağın yarıma döndü, hasta ferahlamıştı. Ve Ciccillo yeniden hastabakıcılık etmeye başladı ama. artık ağlamıyordu, yalnız eskisi gibi endişeli, gene sabırlıydı. Ona ilâçlarını içirmeye, çarşaflarını düzeltmeye, elini okşamaya, onu cesaretlendirmek için tatlı tatlı konuşmaya devam ediyordu. Bütün gün, bütün gece ve ertesi gün de hastanın yanından hiç ayrılmadı. Yüzü morarmaya başladı, zorlukla soluk alabiliyordu, çırpınmaları artıyor, sayıklıyor, şişleri gittikçe artıyordu. Akşam vizitesinde doktor, hastanın geceye kadar ya, sayamayacağını söyledi. Bunun üzerine Ciccillo hastaya! daha büyük bir özenle bakmaya başladı, bir an için olsunf gözlerini ondan ayırmadı. Hasta ona bakıyor, bakıyor zaman zaman dudaklarını bir şeyler söylemek istermiş bi güçlükle kımıldatıyordu, arada bir de gittikçe küçüleni gözlerinden garip bir durgunluk ifadesi geçiyordu. O gece ilk ışınları pencereye vurup, hemşire gelinceye kadar çocuk hastanın başından ayrılmadı. Hemşire yatağa yaklaştı, hastaya bir göz attı ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Kısa bir süre sonra da lambayla, peşinde asistan doktor ve bir hastabakıcıyla yeniden belirdi. Doktor —Son anlarını yaşıyor dedi. Çocuk hastanın elini sıkıca yakaladı. Beriki gözlerini açtı, bir süre çocuğa baktı ve tekrar gözlerini kapadı. Tam o sırada çocuğa hasta elini sıkıyormuş gibi geldi ve: Elimi sıktı! diye bağırdı. Doktor bir süre hastaya doğru eğildi, sonra doğıül du. Çocuk: Doktor. ,

Page 96: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Sen git artık, çocuğum dedi. Kutsal ödevin bitti. Git ve hak ettiğin mutluluğa eriş. Tanrı seni koruyacaktır. Elveda, yavrum. Bir süre uzaklaşmış olan hemşire pencerenin içinde duran bir bardaktan küçük bir menekşe demeti aldı ve dö j nüp onu çocuğa verdi: —Sana verebilecek başka bir şeyim yok. Hastane; anısı olarak bunu kabul et! dedi. Bir eliyle küçük demeti alıp diğeriyle de gözlerini j kurulayan çocuk: —Teşekkür ederim dedi, ama, yolum çok uzun... kuruyacaklar dedi. Menekşeleri kokladıktan sonra hemşireye;, —izin verirseniz, bunları ölen zavallı hastama bırakmak istiyorum. Teşekkür ederim, hemşire hanım. Teşekkür ederim, doktor bey dedi. Sonra ölüye doğru dönerek: —Elveda... dedi. Ona verecek bir isim ararken, kalbinden dudaklarına, beş gün boyunca bu adamcağıza vermiş olduğu o tatlı adı hatırladı ve: Elveda, zavallı Tata'çığım! dedi. Bunları söyledikten sonra, çamaşır paketini kolunun altına aldı ve yorgunluktan bitkin, ağır adımlarla uzaklaştı. Dışarıda gün ağanyordu. 18, cumartesi DEMİRCİ DÜKKANI Dün akşam Precossi bize uğradı, babasının dükkânını ziyaret edeceğime dair söz verdiğimi hatırlattı. Dükkân bizim alt sokakta bulunuyordu. Bu sabah evden babamla birlikte çıktık ve beni oraya bırakması için rica ettim. Biz dükkâna yaklaşırken, Garoffî'nin oradan koşarak çıktığını gördük. Elinde bir paket vardı. Alışveriş yaptığı mallan örttüğü pelerini de havada uçuşuyordu. Ah! Karşılığında eski gazete almak için sattığı demir tozunu nereden yürüttüğünü şimdi daha iyi anlıyorum! Çok büyük bir tacir, şu Garoffi! Kapıdan içeri başımızı soktuğumuzda, Precossi'yi bir tuğla yığınının üzerine oturmuş, dizinin üzerindeki kitabı okurken bulduk. Hemen ayağa kalktı ve bizi içeri buyur etti. Burası, kömür tozlanyla kaplı büyükçe bir odaydı, duvarlarda her çeşit çekiç, kerpeten, demir çubuklar ve hırdavat asılıydı. Kilit, tel, çivi gibi ufak tefek maden eşyası her çeşit ve biçimdeydi. Bir köşede de bir fırın yanıyor ve bir çocuk tarafından çekilen bir körük de ateşi hızlandırmak için hava üflüyordu. Precossî'nin babası örsün yanında bulunuyor ve bir çırak da bir demir çubuğu ateşin içinde tutuyordu. Demirci bizi görünce kasketini çıkararak:

Page 97: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—A! Oğluma oyuncak tren armağan eden o iyi kalpli çocuk geldi! dedi. Nasıl çalıştığımı görmeye geldin, değil mi? İşte şimdi görürsün. Bunları söylerken gülümsüyordu, eski sert, haşin yüzü ve sinsi bakışları yoktu. Çırak, bir ucu ateşten kıpkızıl kesilmiş uzun bir demir çubuğu demirciye verdi, o da bunu örse dayadı. Bu demir çubukla, taraçalara parmaklık kafesi yapıyordu. Kocaman bir çekici kaldırdı ve demiri dövmeye başladı. Demiri çevire çevire çeşitli yerlerinden dövüyordu. Çekicin sert ve hızlı vuruşları altında demir eğriliyor, bükülüyor, yavaş yavaş bir çiçek yaprağı biçiminde kıvrılıyordu. Çekici çok ustalıkla vuruyordu, sanki kızgın bir demire değil de, elle biçim verdiği bir hamura. Bütün bunlar pek hoş bir manzara meydana getiriyorlardı. Bu sırada küçük Precossi de: —Görüyor musunuz, babam nasıl çalışıyor! der gibi bizlere gururla bakıyordu. Demirci, demir çubuğu istediği biçimi verip dövmeyi bitirdikten sonra bana doğru uzatarak sordu: Nasıl yapıldığını gördünüz mü, küçük bay? Sonra bu işlenmiş demiri bir kenara itti ve ateşten yeni bir demir çubuk aldı. Babam: Gerçekten de pek güzel oldu dedi. Demek ki işler yolunda, öyle mi? Çalışma isteğinize tekrar kavuştunuz, demek? diye ekledi. İşçi terini silip, biraz da kızararak: —Evet, artık tam bir istekle çalışıyorum diye karI şılık verdi. Benim yeniden böyle iyi bir işçi olmama kim | önayaköldu, biliyor musunuz? Babam bunu anlamamış gibi göründü. Demirci, parmağıyla oğlunu göstererek: —Bu iyi yürekli çocuk, evet, bütün gayretiyle dersjlerini çalışan ve ona karşı bir hayvan gibi davranan, onun [burnundan getiren babasını... mutlu etmeye çalışan o iyi [yürekli çocuk. Ödül olarak oğluma verilen o madalyayı Igörünce... Ah! Benim biricik yavrum, bir parmak boyunIdaki yavrum, gel de yüzünü yakından göreyim! dedi. Çocuk hemen koşup geldi, demirci onu koltukların dan tutarak örsün üstüne çıkardı ve ona: —Baban olacak bu hayvanın biraz alnını siliver, yavrum! dedi. Bunun üzerine babasının kömür ve ateşten kapkara olmuş yüzünü öpücüklerle kapladı. Precoss nin de yüzü simsiyah oldu.

Page 98: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Demirci: — Şimdi oldu dedi ve oğlunu yere indirdi. Çok sevinen babam: —Gerçekten de şimdi oldu, Precossi! dedi. Demirciyle oğluna hoşça kalın dedikten sonra dükkândan ayrıldık. Ben dükkândan çıkarken Precossi yanıma yaklaştı ve: —Özür dileriz dedi ve cebime bir çivi paketi indirdi. Ben de onu yarın bizim evdeki eğlenceye davet ettim. Yolda giderken babam bana: —Precossi'ye trenini armağan ettin, eğer o treni inci ve altınla doldurmuş olsaydın, gene o iyi yürekli çocuk için az olurdu, çünkü babasına yeniden çalışma gücünü veren o çocuk oldu dedi. 20. pazartesi KÜÇÜK PALYAÇO Bütün kent karnaval yüzünden kaynıyor, çünkü karnavalın son günleri. Her meydanda cambaz barakaları ve afhkarmcalar kuruluyor. Bizim evin yakınında da bir çadır sirki kuruldu. Orada Venedikli bir topluluk beş tane atla gösteriler yapıyor. Sirk meydanın tam ortasında. Meydanın bir köşesinde de cambazların uyudukları, elbise değiştirdikleri üç büyük araba duruyor. Bunlar, küçük pencereleri olan ve her birinin daima tüten bacaları bulunan tekerlekli küçücük evlerdir.Pencereden pencereye de bebeklerin kundak bezleri asılıdır. Minik bir çocuğa süt veren, yemeği hazırlayan ve sonra da ip üstünde dans eden bir kadıncağız var. Zavallı insanlar! Cambaz, hokkabaz, soytarı gibi sözcükler genellikle hakaret olarak kullanılır. Halbuki onlar herkesi eğlendirerek, namuslu bir şekilde hayatlarını kazanırlar, nasıl da yoruluyorlar! Bütün gün boyunca, bu soğukta sırtlarında bir tek kazakla sirkle arabaların arasında mekik dokuyorlar. Çoğu kez, iki oyun arasında, alelacele ayakta bir iki lokma bir şey yiyorlar. Öazan da, tam sirk seyircilerle tıklım tıklım,dolunca kuvvetli bir rüzgar çıkıyor, çadırları yerinde oynatıyor, lambaları söndürüyor, elveda bütün gösteriler! Böyle olunca aldıkları bilet paralarını geri veriyorlar ve çadırı düzeltebilmek için bütün gece uğraşıyorlardı. Sirkte çalışan iki de çocuk var. Geçen gün meydandan geçerken babanı onların en küçüğünü tanıdı. Bu çocuk sirk salıibinin oğluydu vc geçen yıl Vittorio İzmanuele meydanında kurulan sirkte art sırtında çeşitli gösteriler yapmıştı. Bu yıl daha da büyümüş, sekiz yaşlarında olmalı, pek sevimli bir çocuk.

Page 99: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Yuvarlak, esmer bir yüzü var, kıvırcık kısa saçları da sivri başlığından dışarı fırlıyor. Hep palyaço elbisesi giyiyor.si. yah işlemeli, uzun kollu, beyaz tulum gibi bir şey. Kumaştan da ayakkabıları var. Pire gibi bir çocuk. Herkes onu seviyor. Her işi yapıyor. Onu. sabahleyin erken saatlerde, bir şala bürünmüş olarak küçük tahta evine süt götürürken görüyoruz. Sonra Bertola sokağındaki ahıra gidip atlan getiriyor. Küçük bebeği koluna alıp gezdiriyor. Çemberler, merdivenler, çubuklar, ipler taşıyor, oturdukları küçük evleri temizliyor, ateş yakıyor, boş zamanlarında da annesinin yanından hiç ayrılmıyor. Babam pencereden hep ona bakıyor, hep ondan ve diğer soytarılardan söz ediyor, onların çocuklarını seven iyi insanlar olduklarını söylüyor. Bir akşam biz de sirke gittik. Hava soğuk olduğu için pek seyirci yoktu. Ama, orada bulunanları eğlendirebilmek için küçük palyaço elinden geleni yapıyordu. Çok tehlikeli cambazlıklar yapıyor, atların iplerine asılıyor, bacakları havada yürüyor, tek başına şarkılar söylüyor, bütün bunları o sevimli esmer yüzüyle, hep gülümseyerek yapıyordu. Kırmızı elbiseli, beyaz pantalonlu, uzun çizmeli, elinde kamçısı olan babası ona bakıyordu, ama, üzgündü. Babam ona çok acıdı ve ertesi gün bize gelen ressam De lis'e de bundan söz etti. —Bu zavallı adamlar! diyordu. Başkalarını eğlendirebilmek için yorgunluktan ölüyorlar! Ama, işleri hiç de iyi değil! O çocukcağızda çok hoşuma gidiyor. Onlar için ne yapabiliriz? Ressama ilginç bir fikir geldi. Babama: Gazzetta adlı gazeteye bu konuyla ilgili güzel bir makale gönder, sen iyi ve rahat yazarsın. Bu makalede sen küçük palyaçonun marifetlerinden söz edersin, ben de onun resmini çizerim. Gazzetta'yı herkes okur, böylece de belki bu sirke biraz seyirci çekebiliriz dedi. Ve öyle yaptılar. Babam çok güzel ve ilginç bir makale yazdı. Orada, hergün gördüğümüz oyunları yansıttı, küçük palyaçonun çok marifetli, çok çalışkan olduğunu anlattı. Ressam da küçük palyaçoya oldukça benzeyen sevimli, şirin bir portre çizdi ve hepsi cumartesi günkü gazetede yayınlandı. Beklenilen sonuç elde edildi, paz.ır günü sirke büyük bir seyirci kalabalığı geldi. Şöyle ilân etmişlerdi: Küçük palyaçonun yararına gösteri. Gazzetta'da yazıldığı gibi küçük palyaço demişlerdi. Biz de babamla gittik ve en öndeki sıralardan birine yerleştik. Sirk tıklım tıklım doluydu. Giriş kapısının yanına Gazzetta'yı raptiye ile tutturmuşlardı. Seyircilerin arasında pek çok

Page 100: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

tanıdığa rastladık. Atların giriş kapısının yanında, ayakta, Garibaldi'rün idaresinde savaşmış olan jimnastik öğretmeni duruyordu. Karşımızdaki sıralardan birinde de yuvarlak yüzüyle küçük duvarcı ustası o dev yapılı babasının yanında oturuyordu... Beni görür görmez hemen yüzünü tavşan gibi buruşturdu. Sağ tarafımızda Garoffi oturuyordu. Seyircileri teker teker sayıyor ve parmaklarıyla bugün idarenin ne kadar kazarımış olabileceğini hesaplıyordu. Bizden epey uzakta, ön sıralardan birinde, tramvayın altından bir çocuğu kurtaran Robetti'yi gördüm. Koltuk değneklerini dizlerinin arasına almış, oturuyordu. Topçu yüzbaşısı olan babası bir elini onun omuzuna dayamıştı. Gösteri haşladı. Küçük palyaço at sırtında, trapezde ve ip üstünde Çok tehlikeli hareketler yaptı. Her aşağı atlayışında bütün seyirciler onu çılgınca alkışlıyorlardı, içlerinden bazıları da onun o kıvırcık saçlarını çekiyordu. Ondan sonra da ip ve at cambazları, hokkabazlar değişik gösteriler yaptılar. Üzerlerinde gümüş gibi pırıl pırıl, parlak ışıklar saçan bezilen giysiler vardı. Ama. çocuk çekildikten sonra halk eski neşesini kaybetti. Bir ara. atların giriş kapısınınyanında 'Hıran jimnastik öğretmeninin sirk salıibinin kulağına bir şeyler söylediğini gördüm. Bunun üzerine adamcağız ı|a sanki seyirciler arasında birini arıyormuş gibi dikkatle eirafına bakındı. Bakışları bizim üzerimizde durdu. Babam olup bitenleri anladı. Jimnastik öğretmeni sirk salıibi. Gazzetta'daki o makaleyi yazanın babam olduğunu söy|0 misti. Kendisine teşekkür etmelerine fırsat vermemek için bana: Sen kal, Enrico. seni dışarıda beklerim diyerek oradan uzaklaştı. Küçük palyaço babasıyla bir şeyler konuştuktan sonra bir gösteri daha yaptı. Dörtnala giden bir atın üzerinde dört kez kıyafet değiştirdi, hacı, denizci, asker ve akrobat kıyafetleri giyindi. Önümden her geçişinde bana bakıyordu. Sonra, attan indi, palyaço şapkasını eline aldı ve seyircilerin önünden dolaşmaya başladı. Herkes şapkasının içine para ve konfeti atıyordu. Ben de iki metelik hazırladım. Ama, tanı benim karşıma gelince, şapkasını uzatacağı yerde onu geri çekti, bana baktı ve ilerlemeye devam etti. Olduğum yerde taş kesildim kaldım. Neden bana böyle hakaret etmişti? Gösteri bitince, sirk salıibi bütün seyircilere teşekkür etti. Herkes kalktı ve kapıya doğru atıldı Kalabalığın arasında şaşkına dönmüştüm, 1 tam çıkacağım sırada bir elin omuzuma dokunduğunu hissettim. Döndüm. Sevimli esmer yüzü.

Page 101: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

siyah kıvırcık saçlarıyla küçük palyaço bana gülümsüyordıı. Elleri konfeti doluydu. O zaman anladım. Bana: — Bu küçük palyaçonun konfetilerinden alır mıydınız. 7 dedi. Evet anlamına başımı, salladım ve konfetilerden iki) üç tane aldım. îcy!..' diye ekledi. Acaba sizi bir kerecik olsun3. öpebilir miyim? Beni iki kere bile öpebilirsin dedim ve yüzüm uzattım. Elbisesinin koluyla unlu yüzünü temizledi, önce boy | mumlan, sonra iki yanağımdan öptü ve: Bu öpücüklerden biri de baban için! dedi. 21. salı KARNAVALIN SON GÜNÜ Bugün maskeli geçitte çok acıklı bir olayla karşılaştık! İyi sonuçlandı, ama. büyük bir felâketle sonuçlanabilirdi. Sarı, kırmızı ve beyaz çiçeklerle süslenmiş olan San Carlo meydanını büyük bir kalabalık doldurmuştu. C,csiı çeşit maskeliler dolaşıyorlardı. Bayraklarla donatılmış yaldızlı arabalar, pavyon, kukla tiyatrosu ve kayıkbiçimiııe sokulmuşlar ve içlerinde de hokkabazlar, savaşçılar, alıcılar, denizciler ve çoban kızlar olduğu halde geçiyorlardı. Bu kargaşalıkta insan nereye bakacağını kestiremiyordu. Tra 111 (jetlerin, avcı borularının ve zillerin çıkardığı gürültüler kulakları sağır ediyordu. Arabalardaki maskeliler, kadeh tokuşturuyorlar ve şarkı söylüyorlardı. Yaya yürüyenlere ve pencerelerden seyredenlere takılıyorlardı Penceredekiler de, onlara konfetiler, portakallar atarak, avaz avaz bağyarak karşılık veriyorlardı. Arabaların ve kalabalığın üstünden, gözün alabildiğine dalgananan bayrakÇJklar, parıldayan miğferler, titreşen şapka tüyleri, sallanan kartondan kocaman kafalar, dev külahlar, upuzun boru şapkalar, yabansı silâhlar, lefler, eski müzik aletleri, kırmızı berelerve şişeler görülüyordu.Herkes çılgın gibiydi. Bizim araba meydana girdiği zaman önümüzden, yapına güllerle süslennıiş.sırma işlemeli örtülere bürünmüş dön atın çektiği çok güzel bir araba geçiyordu. Bu arabanın içinde de Fransız soylularını canlandıran mase'er takmış, beyaz perukalı. ipek elbiseler giyinl'Ş' kollarının altında tüylü şapkaları. bellerimle Oren kılıçları, göğüslerinde ile danlel ve kurdeleler bulunan ondurt onbeş kişi vardı. Adamlar hepsi de birbirinden güzeldi. Hep bir ağızdan Fransızcâ bir şarkı söylüyorlar

Page 102: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ve halka şekerlemeler atıyorlardi, halk da bağırıyor, el çırpıyordu. Birden solumuzda bit adam gördük, kalabalığın başı üstünden beş, altı yaşlarında bir kız çocuğunu havaya kaldırıyordu. Zavallıcık çırpt. hırcasına kollarını sallıyor ve sıcak gözyaşları dökerek ağlıyordu. Adam, soyluların bulunduğu arabaya yaklaştı, onlardan biri de eğildi, yerdeki adam ona yüksek sesle: Lütfen bu çocuğu alın, kalabalıkta annesini kaybetmiş, onu kollarınızın arasında tutun. Annesi pek uzaklarda olmasa gerek, onu hemen görebilir. Yapılabilecek başka şey yok dedi. Soylu kıhğındaki adam çocuğu kollarına aldı, diğerleri de sustular, çocuk haykırıyor, çırpınıyordu. Adam maskesini çıkardı, araba da yavaşça ilerlemeye devam etti. Tam bu sırada da, sonra bize anlattıkları gibi, meydanın öbür ucunda, zavallı bir kadıncağız, çılgına dönmüş, ağlayıp bağırarak kalabalığı yarıyordu: —Mana! Maria! Maria! Kızcağızımı kaybettim! Onu benden çaldılar': Zavallı eviâtçığımı boğdular! Kadıncağız onbeş dakikadan beri çırpmıyor, oraya buraya koşuyor, ona yol vermek için kımıldaşan halkın arasında sıkışıp kalıyordu. Arabadaki adam da, bu sırada, çocuğu göğsündeki kurdelelerle dantellere yaslarımış, gözlerini meydanda dolaştırıyor, yüzünü elleriyle kapamış, nerede olduğunu bilmeden, yürek paralayıcı bir şekilde hiç kıra hıçkıra ağlayan zavallı çocuğu avutmaya çalışıyordu. Adam da çok üzülmüştü, çocuğun bu haline acryordu, bu çığlıkların ruhunun derinliklerine kadar indiği görülüyordu. Arabada bulunan diğer adamlar da çocuğa portakal ve konfeti veriyorlardı, ama, çocukcağız her an biraz daha korkup, biraz daha kuvvetli hıçkırarak bütün bunları reddediyordu. Adam, halka: Çocuğun annesini arayın! Çocuğun annesini arayın!'' diye bağırıyordu. Herkes sağa, sola koşuşuyordu ama, anneyi bulamıyorlardı. En sonunda, Roma caddesinin ağzına yaklaştıklarında, arabaya doğru çılgınca atılan bir kadıncağız belirdi... Ah! Bunu hiçbir zaman unutamayacağım! Zavallı kadıncağız insan kılığından çıkmıştı, saçı başı darmadağınıktı, yüzü allak bullak olmuştu, elbiseleri paramparça olmuştu. Öfkeden mi, neşeden mi, acıdan mı olduğunu anlaşılamayan bir çığlık atarak öne doğru atıldı ve kızını yakalayabilmek için pençeyi andıran ellerini arabaya doğru uzattı. Araba durdu. Adam, çocuğu öptükten sonra: —İşte çocuğunuz! diyerek onu, çılgınca bağrına basmak isteyen kolları arasına bıraktı... Ama,

Page 103: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

çocuğun küçücük elleri bir süre daha arabadaki adamın elleri arasında kaldı. Adam da: Al, evlenirken bu da senm çeyizin olur diyerek kendi parmağından pırlantalı altın bir yüzük çıkardı ve küçüğün parmaklarından birine taktı. Çocuğun annesi şaşkın, öyle kalakalmıştı. Halk çılgınca alkışlıyordu, adam maskesini yeniden taktı, arkadaşları şarkıya bıraktıkları yerden devam ettiler ve araba da alkışlar, yaşa sesleri arasında yavaş yavaş ilerlemeye başladı. 24, perşembe KÖR ÇOCUKLAR Öğretmenimiz çok hasta olduğu için yerine Körler Enstitüsünde öğretmenlik etmiş olan ve şimdi de bizini okulda dördüncü sınıfı okutan öğretmen geldi. Öğretmenlerin en yaşlısıdır. Saçları da o kadar ağırmış ki, sanki başına pamuktan bir peruka giymiş gibi. Konuşması da oldukça garip, sanki hüzünlü bir şarkı söylüyormuş gibi, ama, çok güzel konuşur ve pek çok şey de bilir. Sınıfa girer girmez gözü bağlı bir çocuk gördü ve hemen onun sırasına yaklaştı, neyi olduğunu sordu. Çocuğa: —Aman çocuğum, gözlerine dikkat et dedi. Bunun üzerine Derossi ona: —Öğretmenim, sizin Körler Okulu'nda görev almış olduğunuz doğru mu? diye sordu. Yaşlı öğretmen: —Evet, uzun yıllar orada öğretmenlik ettim diye yanıt verdi. Derossi de alçak sesle: Bize bu konuda bir şeyler anlatabilir misiniz?'dedi. Öğretmen gitti kürsüye oturdu. Coretti yüksek sesle: — Körler Okulu Nizza sokağında dedi. Öğretmen: Sizler durmadan kör, kör diyorsunuz, sanki ne bileyim, hasta, zavallı der gibi. Ama, bu sözün ne anlama geldiğini iyi biliyor musunuz? Biraz düşünün. Körler! Hiçbir zaman hiçbir şeyi görmemek! Geceyi gündüzden ayıramamak, ne gökyüzünü, ne güneşi, hatta kendi ana ve babasını bile görmemek. Kısaca bizi çevreleyen, dokundu166

Page 104: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ğumuz varlıklardan hiçbirin görememek. Sanki yerin dibine gömülmüş gibi sonsuz karanlığı içinde yaşamak! Gözlerinizi birazcık kapayın ve bütün hayatınız boyunca böyle kalacağınızı düşünün. Birden içinizi bir korku, bir yürek sıkıntısı kaplar, buna dayanamayacakmışsınız gibi gelir, çıldıracağınızı, ya da öleceğinizi sanır, yaygarayı basarsınız. Halbuki, zavallı çocuklar... insanyKörler Okulu'na ilk kez girdiğinde, teneffüste, her bir yanda çalınan keman, flüt seslerini, yüksek sesle konuşmaları, gülmeleri, merdivenleri hızla inip çıkan adımları duyunca, koridorlarda, yatakhanelerde rahatlıkla, kolayca dolaşanları görünce bu çocukların aynı felâketzede olduklarına inarımak çok zor gelir. Onları dikkatle incelemek gerek. Onaltı, onsekiz yaşlarında güçlü kuvvetli neşeli gençler var, bunlar körlüklerini umursamıyorlar, oldukça da kendilerine güvenıyorlar. Ama, yüzlerindeki hırçın ve gururlu ifadeden körlüğü kabul edinceye dek çok azap çekmiş oldukları anlaşılıyor. Bazılarının yumuşak ifadeli, soluk yüzlerinde yazgıya nasıl boyun eğdikleri kolayca okunuyor, ama, hâlâ, zaman zaman bir kenara çekilip gizlice ağladıkları anlaşılıyor. Ah! Benim sevgili çocuklarını. Bunların bir kısmı birkaç gün içinde kör oluvermişler, bir diğer kısmı da yıllarca pek çok azap çektinten sonra, üst üste geçirdikleri birçok korkunç ameliyattan sonra oluvermişler. Doğuştan kör olan çocuklar da var. Bunlar, hiç sabahı olmayan karanlık bir gecede koskoca bir mezara girer gibi dünyaya gelmişler ve insan yüzü hakkında hiçbir bilgileri yok! Bunların ne kadar acı çekmiş olduklarını ve etraflarındaki her şeyi rahatça görebilen çocuklarla kendi aralarındaki o korkunç ayrılığı düşündükçe hâlâ acı çektiklerini ve kendi kendilerine: Bizim hiçbir günahımız olmadığı halde, neden bu ayrılık? diye sorduklarını düşünün. Körler Okulu'nda pek çok yıl öğretmenlik yaptım. O sınıfı hatırlıyorum da, daima donuk gözlerle bakan, görmeyen, cansız o gözbebeklerini düşünüyorum ve bir de sizlere bakıyorum.... hepinizin bütünüyle mutlu olmaması için hiçbir neden yok. Düşünün ki, İtalya'da yirmialtı bine yakın kör var! Işığı bile görmeyen yirmialtı bin kişi, anlıyor musunuz? Dört saat boyunca pencerelerimizin önünden geçecek bir ordu! Öğretmen sustu, sınıfta çıt bile çıkmıyordu. Derossi, körlerin dokunma organlarının gerçekten bizimkilerden daha hassas olup olmadığını sordu.

Page 105: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmen: —Evet, bu doğrudur. Körlerin diğer büttün organları bizimkilerden çok daha duyarlı oluyor, çünkü gözleriyle görüp yapamadıklarını diğer organlarının yardımıyla yapmaya çalışıyorlar. Sabahleyin, yatakhanelerde biri diğerine sorar: Bugün güneş var mı? İçlerinden en çabuk givinen. hemen bahçeye koşar, güneşin sıcaklığım duyabilmek için havada ellerini sallar ve, yeniden yatakhaneye koşup, diğerlerine iyi haberi verir: Güneş var! Sonra bir insanın sesinden de onun fizik vapısı hakkında bilgi edinebilirler. Biz bir insanın ruhunu gözlerinden anlarız.onlar da sesinden anlıyorlar. Değişik ses tonlarını yıllarca hatır hırlar. Bundan başka bir odada kaç kişinin bulunduğunu, kaç tanesinin konuşup kaç tanesinin susup hareketsiz olduğunu da sezinlerler. Yalnız dokunarak bir kaşığın az. ya da çok temiz olduğunu anlayabilirler. Küçük kızlar boyalı yünle boyasızını birbirinden ayırabilirler. Sokaktan ikişer ikişer geçerken, bütün dükkânları kokularından tanırlar, hem de bizini iç koku duymadıklarımızı bile. Topaç oynarken, sadece çıkardığı sese kulak vererek nereye gittiğini bilirler ve hiç şaşırmadan gidip onu oradan alırlar. Çember çevirirler, bilya oynarlar, ip atlarlar, çakıldn,kumdan evler yaparlar, görür gibi menekşe toplarlar ve düzgün bir şekilde, çeşitli renkten hasın karıştırarak sepetler örerler. Bütün bunları büyük bir beceriyle yaparlar! Dokunma organı aynı zamanda görme organıdır. Dokunarak eşyaların biçimini tahmin etmek onlür içi n büyük eğlencedir. Sanayi nıüz.esine gittikleri zaman onların halini görmek insana çok dokunur. Orada onların istedikleri her şeyi ellemelerine izin verilir. Büyük bir sevinçle geometrik şekillerin, ev maketlerinin, aletlerin üstüne atılırlar ve neşe içinde her şeyi elleyerek, dokunarak, ellerinin arasında evirip çevirerek onların nasıl yapılmış olduklarını görmeye çalışırlar. Onlar Inına görmek derler! Körlerin diğerlerinden daha kolaylıkla aritmetik öğrendiklerinin doğru olup olmadığını sordu. Öğretmen karşılık verdi: Bu gerçektıı aritmetiği ve okuma yazmayı kolay öğrenirler Onlar için kabartmalı harflerle özel olarak yazılmış kitapları vardır. I İlerini İm harflerin üzerinden geçirirler, harfleri tanırlar ve kelimeleri söylerler, hiç keke itmeden okurlar. Bir yanlış yaptıkları zaman zavallıcıkların nasıl kızardığını görmelisiniz. Yazı da yazarlar, hem de mürekkep kullarımadan. Sıkıştırılmış, sert kâğıtların üstüne, kâğıtta özel bir alfabeye göre sıralanan gömülü harfler meydana getiren çelik kalemle

Page 106: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yazarlar. Bu noktacıklar, kağıdın arkasını çevirip ellerini üstünde dolastiklararı zaöian yazmış olduklarını kendileri de. başkaları ila rahatla okuyabilirler. Bu şekilde kompozisyonlar, birbirleri mektuplar yazarlar. Gene aynı şekilde rakamlar yazaı ve hesap yaparlar. Çevrede olup bitenleri görmediklerinden dikkatleri dağılmaz ve büyük bir kolaylıkla akıldan hesaplarlar. Birisinin okuduğunu dinle onların o kadar hoşuna gider ki. büyük bir dikkatle dinlerler, okunan her şeyi hatırlarlar, aralarında da tartıj şırlar. İçlerinden en küçükleri bile tarihten, dilbilgisindeıı söz ederler. Dördü, beşi bir sıraya otururlar, birbirine doğru dönmeden, birinci üçüncüyle, ikinci dördüncüyle sohbet eder. Kulakları o kadar duyarlı, o kadar keskindir ki bu konuşmalartn bir kelimesini bile aksatmadan, hepsi birden yüksek sesle konuşurlar! Emin olun. onlar sınavlarına sizlerden daha çok önem verirler ve öğretmenlerini de daha çok severler. Öğretmenlerini ayak seslerinden ve kokularından tanırlar. Öfkeli mi. güler yüzlü mü olduğunu, sağlığının iyi mi. kotu mü olduğunu söylediği ilk sözün tonundan anlarlar. Onları uyardığı, ya da övdüğü zaman öğretmenin kendilerini ellemesini isterler, ona karşı olan minnettarlıklarını belirtmek için de onun ellerine.! kollarına dokunurlar. Birbirlerini de severler, çok iyi arkaj daştırlar. Teneffüste birbirlerinden hiç ayrılmazlar. Öıneğin kızlar bölümünde keman çalanlar, piyano çalanlaıj flüt çalanlar çaldıkları müzik aletlerine göre toplulııkhırj mey adan getirir'er ve birbirlerinden hiç ayrılmazlar birisini sevdikleri zaman ondan uzaklaşmaları çok zor olur. Arkadaşlığa çok bağlıdırlar. Birbirlerini büyük bir doğrulukla yargılarlar. İyilikle kötülüğünü birbirinden kolayca ayırt edebilirler. Cömert bir davranış, ya dal büyük ve önemli bir olayın anlatılışı karşısında kimse onlar kadar hevecanlanamaz. ' Votıni. onların müzik âletlerini iyi calip çalmadıklarım sordu. Öğretmen: Müziğe karşı büyük hayranlık duyuyorlar, adeta ona tutkunlar. Müzik onların neşesi, hayatı. Körler Okulu'na daha yeni gelen küçük çocuklar bile iki, üç saat boyunca, kımıldamadan ayakta müzik dinleyebilirler. Çok kolaylıkla öğrenirler ve tutkunlukla çalarlar. Öğretmen birim müziğe karşı yeteneği olmadığını söylediği zaman beriki buna çok üzülür ama, gene de, umutsuzca da olsa, çalışmaya devam eder. Ah! Orada çalınan müziği bir du yabilseniz. Başları dik. dudaklarında tebessüm, yüzleri kızarmış, heyecandan titreyerek nasıl

Page 107: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

müzik çaldıklarını biı »örebilseniz! tiratlarını çevreleyen sonsuz karanlığın içinde bu müziği tanrısal bir avuntu gibi kendilerinden geçerek dinlerler! Öğretmenlerden biri on!ara:Sen bir sanatkâr olacaksın dediği zaman, sevinçten çılgına dönerler, »özlerinde büyük bir mutluluk saçılır. Müzik dersinde birinci olanı, piyanoyu, ya da kemanı diğerlerinden daha iyi çalanı bir kral gibi görürler, onu bütün kalpleriyle severler ve ona saygı gösterirler. Aralarında bir anlaşmazlık olsa hemen ona giderler, iki arkadaş birbirine darılacak olsa onları o barıştırır. Müzik dersleri verdiği küçük öğrenciler onu bir baba gibi görürler. Uyumaya gitmeden önce hepsi gelir ona iyi geceler dilerler. Hiç durmadan müzikleri söz ederler Akşam, yataklarına girdiklerinde, hemen hepsi bütün gün çalışmanın verdiği yorgunlukla uyuklar lar ama, gene de müzik çalışmalarından. ımızık vapıtlaıın dan, müzik ustalarından, müzik âletlerinden ve orkestralarından söz ederler. Onların okuma, ya da müzik derslerine katılmalarına engel olmak öyle büyük bir cezadır ki. bilemezsiniz! Bu onlara öyle bir acı verir ki. hiç kimse onları bu şekilde cezalandırmaya kalkışmaz. İşık bizim gözleri' miz için neyse, müzik de onların kalbi, ruhu için odur' Derossi, birgün onları gidip görmenin, yakından lanı manın mümkün olup olmadığını sordu. Öğretmen: — Elbette gidilebilir ama. çocuklar siz daha .gidemezsiniz. Oraya daha ileride gidebilirsiniz, bu felâketin Yüceliğini, o çocukların çektiği acıyı iyicene anlayabilecek yaşa gelince gidersiniz. Orada göreceğiniz oldukça acıklı bir görüntüdür, evlâtlarını. Körler Okıılu'nda. hazan, ardına kadar açık duran bir pencerenin önüne olurmuş, sakin bir yüzle, sevinç içinde temiz hav:ıyı kok layan ve sizlerin gözlerinizle seyredebildiğiniz o göz alabildiğine uzanan yeşilliği, güzel masmavi dağları .seyredermiş gihi duran çocuklara rastlanır... ve onların hiçbir şey görmediğini, bütün bu güzelliklerin hiçbirini göremiyeceklerinrdıi şünmek, onların bu derece kör olduklarını hatırlamak insanın yüreğini burkuyor. Doğuştan kör olanlar, dünyaya ait hiçbir şey görmemiş olduklarından ve akıllarında hiçbir şeyin hayali bulunmadığından daha az acı çekiyorlar. Ama, sonradan kör olan çocuklar önceden görmüş oldukları her şeyi hâlâ hatırlıyorlar ve böylece de neler kaybet tiklerini çok iyi anlıyorlar. Ama, zamanla hayallerindeki şeyler kaybolmaya başlıyor, onlar için o kddar değerli olan o hayaller hergün biraz daha gölgelenıyor.

Page 108: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Sevdikleri | insanların hayallerinin yavaş yavaş kaybolması onları büyük bir acıya boğuyor. Bu çocuklardan biri birgün bana, büyük bir acıyla: Bir an içince olsa, annemin yüzünü bir 1 kez daha görebilmeyi çok isterdim, çünkü onu hatırlayamıyorum! dedi. Anneleri onları görmeye geldiği zaman çocuklar ellerini onların yüzüne koyuyorlar, onları alınlarından çenelerine, kulaklarına kadar iyicene elliyorlar. Onların kaybolmaya başlayan hayallerini doku organları 1 nın yardımıyla hatırlamaya çalışıyorlar. Sanki daha iyi görebilmek istermiş gibi annelerini ismiyle çağırıyorlar, onun yüzünü gözünü ellemesine izin vermelerini istiyorlar. Duygusuz pek çok insan bile oradan ağlayarak çıkıyor! Oradan çıktığı zaman insana öyle geliyor ki, kişileri, evleri, gökyüzünü görebilmek bizim için hak edilmemiş bir mutluluk gibi geliyor. Eminim ki herbiriniz, Körler Okulu'nu gezdikten sonra, güneşin ışığını göremeyen, anasının yüzünü hatırlayamayan o zavallı çocukların bir parçacık olsun bir şeyler görebilmesini sağlayabilmek için kendi görme yeteneğinizden bir parçasını verirdiniz. 25, cumartesi HASTA ÖĞRETMEN Dün akşam, okuldan çıktıktan sonra, hasta öğretmenimi görmeye gittim. Çok çalışmaktan hasta düşmüştü. Günde beş saat ders veriyor, bir saat jimnastik yaptırıyor, sonra iki saat de gece okulunda ders veriyordu. Bu da, geceleri pek az uyuyor, yemek zamanı aceleyle bir şeyler atıştırıyor, sabahtan akşama kadar da didinip duruyor, demektir. Annem hastalığının nedenini bunlara dayandırıyor. Annem beni sokak kapısında bekledi, ben yalnız çıktım ve merdivenlerde o siyah sakallı öğretmen Coatti'ye rastladım, hani herkesi korkutan ama, kimseyi cezalandırmayan o öğretmene. Gözlerini açarak bana baktı ve, şakadan, aslan gibi kükredi, ama gülmedi. Dördüncü katta kapının zilini çalarken, halen gülüyordum. Hizmetçi kadın, hasta öğretmenimin yattığı loş ve fakir bir odaya götürünce, birden irkildim. Öğretmen küçük bir demir karyolada yatıyordu, sakalı uzamıştı. Daha iyi görebilmek için elini alnına götürdü ve o sevgi dolu sesiyle: — A! Enrico! dedi. Yatağına yaklaştım, bir eüni omuzuma koydu ve: Aferin, oğlum. Zavallı öğretmenini görmeye geldiğine çok iyi ettin. Sevgili Enrico'cuğum, gördüğün gibi acınacak durumdayım. Okul

Page 109: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

nasıl gidiyor? Arkadaşların ne yapıyorlar? Hepsi iyi ve yolunda, değil mi? Berisiz de olsa, değil mi? Hayır, demek istedim ama, sözümü kesti: Elbette, elbette, beni sevdiğinizi biliyorum dedi ve içini çekti. Ben de bu sırada duvara asılmış bazı fotoğraflara bakıyordum. —Görüyor musun? dedi, bunların hepsi yirmi yıl. dan beri bana resimlerini veren çocuklar. Hepsi de çok iyiydi. Onlar benim en tatlı hatıralarım. Ölürken, bütün hayatımı aralarında geçirdiğim bu yumurcaklara son bir kez bakabileceğim. İlkokulu bitirdiğin zaman, sen de bana bir resmini vereceksin değil mi? Sonra komodinin üstünden bir portokal aldı ve bana verdi: Sana verebilecek başka bir şeyim yok dedi. bu bir hastanın hediyesi. Ona bakıyordum, ama, nedenini bilmiyorum, içime bir hüzün çöktü. —Dikkat et... dedi, ayağa kalkacağımı umuyorum ama, bir daha yataktan kalkamazsam... aritmetiğini kuvvetlendirmeye bak, sen en çok bunda zayıfsın. Biraz uğraş! Başarın, biraz uğraşmana bağlıdır. Çünkü çoğu kez noksan olan yetenek değil, insanın kendi yetersizliği hakkında saplandığı yanlış inanç, daha doğrusu sabit fikirdir. Öğretmen konuşurken soluğu daralıyor, acı çektiği görülüyordu. —Biraz ateşim var diyerek içini çekti, artık sonum yaklaştı. Unutma, sakın! Aritmetiğini kuvvetlendir meye bak, problemleri çözmeye çalış. Birincisinde basara madın mı? Biraz dinlenir, tekrar gayret edersin. Gene mi başaramadın? Biraz dalı a dinlenir, gene de çaba gösterirsin. Ve daima ileri, sakin, bir şekilde, kendini çok fazla yormadan, yılmadan çalış. Haydi git artık. Annene selâm söyle. Bu merdivenleri bir daha çıkma, okulda görüşürüz. Eğer bir daha görüşemezsek, seni sevmiş olan üçüncü sınıf öğretmenini arada bir hatırla. Bu sözleri duyunca ağlamaya başladun, gözlerim yaşlarla doldu. 174 Başını eğ! dedi. Başımı yastığın üstüne eğdim. Saçlarımdan öptü ve bana: —Git! dedi ve başım duvara çevirdi. Merdivenleri uçarak indim, çünkü annemin kucağına latılmak gereğini duydum. 25. cumartesi! SOKAK Babamın mektubu

Page 110: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Dün akşam, öğretmenin evinden dönerken, pencereden seni gözetliyordum. Bir kadına çarptın. Sokakta yürürken daha dikkatli ol. Orada da bir takım ödevler vardır Evde adım ve hareketlerini ölçtüğün gibi herkesin evi olan sokakta da bunu neden yapmıyorsun? Bunu hiç unutma Enrico. Çok yaşlı biriyle, bir fukarayla, kollarında bir çocuk olan bir kadınla, koltuk değnekleriyle yürüyen bir sakatla, ağır bir yükün altında eğilmiş bir adamla, matem elbiseleri giymiş bir aileyle karşılaşınca, saygıyla bir kenara çekil ve onlara yol ver. Yaşlılığa, yoksulluğa, ana sevgisine, sakatlığa, yorgunluğa, ölüme saygı göstermeliyiz. Sokakta yürürken birisinin üzerine bir arabanın geldiğini görünce, bir çocuksa hemen onu kolundan tutup kenara çek. büyük bir insansa ona haber ver. yainız başına ağlayan bir çocuk görürsen nesi olduğunu sor. bastonunu düşüren yaşlı bir adamın bastonunu yerden al. 'ki çocuk kavga ediyorsa, onlan ayır. büyük iki insansa, onlardan uzaklaş. insanın ruhunu inciten ve onu katılaştıran kaba kuvvetgösterilerindenkaçın. İki jandarmanın arasında el!e| ri kelepçeli bir adam geçerse, kalabalığın acımasız bakış| larına sen de katılma, oadammasum da olabilir. Bir hasta; ne sedyesiyle karşılaşınca, arkadaşınla konuşmana ara ver;| ve gülmeni hemen kes. çünkü belki bu sedyede can çeki,j şen biri vardır. Bir cenaze alayı geçerken de aynı şevleri yap çünkü bu alay günün birinde senin evinden de çıkabilir. Kendi kurumlarında barınan ve sokaktan kafileler halinde geçen o çocuklara sagıyla bak. Bunlar kör.sağu ve dilsiz, raşitik, yetim ve terkedilmiş çocuklardır. Düşün ki. aeçenler felâkete uğramış taljhsiz kişilerdir. Tiksindirici, ya da başka garip sakatlıkları olan kişilerle karşılaştığın zaman görmenıezlikten gel. Yolunun üstünde vanan bir kibrit gördüğün zaman hemen onu söndür, bu birinin hüyatına mal olabilir. Sana yol soran birine her zaman nezaketle yanıt ver. Kimseye gülerek bakma, gereksiz yere koşma, bağırma, Sokaktakilere saygı göster Bir ulusun aldığı terbiye sokaktaki davranışından anlaşılır. Sokakta çirkin olaylarla karşılaşırsan, evlerde de o çeşit olaylarla karşılaşabilirsin. Sokakları incele, içinde yaşadığın kenti incele. Günün birinde buralardan uzaklaşmak zorunda kalırsan, bütün ayrıntılarıyla aklında kaldığına, aklından yaşadığın kenti, senin biricik dünyan olan bu küçük vatan parçasını belleğinde diri ve canlı bulmakla çok sevineceksin! Annenin yanında ilk adımını orada attın, ilk heyecanlarını orada duydun, ilk kez orada düşünmeye başladın, ilk

Page 111: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

arkadaşlarını orada buldun. Bu kent senin için bir anneydi, seni eğitti, geliştirdi, korudu. Onu, sokaklarında, insanlarında ara, onu sev, onun haksızlığa uğradığını gördüğün zaman da onu savun. Baban MART GECE OKULLARI 2, perşembe Dün akşam babam beni, bizim Baretti seksiyonunun gece okulunu görmeye götürdü. Bütün sınıflar ışıklandırıl mıştı ve işçiler yavaş yavaş 'geliyorlardı., Okula vardığımızda Müdürle öğretmenler büyük bir öfkeye kapılmışlardı. Çünkü az önce pencere camlarından biri atılan bir taşla kırılmıştı. Hemen dışarı fırlayan hademe, o sırada sokaktan geçmekte olan bir çocuğu yakalamıştı. Evleri okulun karşısında bulunan Stardi, bunun üzerine okula gelerek: Taşı atan bu değil, ben gözlerimle gördüm, bunu Franti yaptı ve bana: Kimseye bir şey söylersen, karışmam dedi ama, ben ondan korkmuyorum ' demişti. Müdür de Franti'nin okuldan kesin olarak kovulacağım söyledi. Bu arada ben, ikişer, üçer okula giren işçilere bakıyordum, şimdiye kadar girenlerin sayısı ikiyüzü aşmıştı. Bir gece okulunun ne kadar güzel olduğunu şimdiye kadar görmemiştim! Oniki yaşından yukarı çocuklardan, koltuklarının altında defter ve kitaplar olduğu halde, işlerinden dönen sakallı adamlara kadar her çeşit insan vardı. Bunların arasında marangozlar, yüzleri simsiyah olmuş ateşçiler, elleri kireçten bembeyaz olmuş duvar ustaları, saçları unlarımış fırıncı çırakları vardı, vernik, deri, zitt yağ, kısacası her mesleğe özgü koku duyuluyordu. Bir onbaşının komutasında, asker kıyafetinde, bir takım halinde topçu işçileri de geldi. Hepsi de hiç zaman kaybetmeden sıralarına yerleşti, ayaklarımızı koyduğumuz alttaki taht çıkararak hemen başlarını ödevlerinin üstüne eğdiler. İçlerinden bazıları, ellerinde açık defterleri, öğret menlerin yanına gidip anlamadıklarını soruyorlardı. Bizim küçük avukat diye ad taktığımız iyi giyimli genç öğretmeni gördüm. Kürsünün etrafında üç, ya da dört işçi toplarımıştı, divit kalemle onların yanlışların» düzeltiyordu. Topal öğretmen de oradaydı, kırmızı ve mavi boyalarla lekelenmiş olan defterini getirmiş olan bir boyacı ik gülüşüyordu. Öğretmenim de oradaydı, sağlığına kavuşmuş, yann derse gelecekmiş. Sınıfların kapısı açıktı. Dersler

Page 112: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

başlanınca, hepsinin büyük bir dikkatle, güzlerini bile kırpmadan öğretmenlerin söylediklerini dinlediklerini görünce, şaşırdım kaldım. Müdürün dediğine göre bu işçilerin pek çoğu açtı, derslere geç kalmamak için eve uğrayıp bir lokma bir şey yememişlerdi. Halbuki küçükler, yarım saat ders dinledikten sonra gözlerine uyku giriyordu, hatta bazıları başlarını sıraların üzerine dayıyarak uyuyup kalıyorlardı. Öğretmen kalemiyle kulaklarını gıdıklayarak onları uyandırıyordu. Ama, büyükler uyumuyorlardı,ağızları açık, soluk bile almadan dersi dinliyorlardı. Sıralarımızda bu sakallı adamları görmek beni şaşırtıyordu. Yukarı kata da çıktık. Hemen sınıfıma doğru koştum. Kapıdan içeri bakınca, koca bıyıklı ve bir eli sargılı bir adamın sıramda oturduğunu gördün», her halde elini bir makineye kaptırmıştı. Her şeye rağmen yavaş yavaş yazmayaç alışıyordu.Ama, beni en çok sevindiren şey, kıiÇük duvarcı ustasının yerinde, tam onun oturduğu sırada babası oturuyordu. Bu dev yapılı adanı, daracık yere sıkmış durumda, çenesi eline dayalı duruyor, gözünü kitabından ayırmıyordu. Bu bir rastlantı değildi, okula geldiği ilk gece Müdüre: Müdür bey, lütfen beni yüzünü bir tavşan gibi hu Usturan oğlumun yerine oturtur muusunuz? demişti, oğlunu hep bu biçimde tanımlıyordu. Dersin sonuna kadar orada kaldık. Sokağa çıktiğj mız zaman da, kollarında çocukları, kocalarını bekleye kaldınlara rastladık. Çıkışta değiş tokuş yapıyorlardı. İş çiler çocukları alıyor, kadınlar da kocalarının kitap « defterlerini tutuyor ve böylece evlerine dönüyorlardı. Bir süre sokakta büyük bir kalabalık görüldü ve gühill tülerle doldu. Sonra heryşey sessizliğe büründü ve yalnj uzun ve yorgun görüntüsüyle uzaklaşan Müdürü görebildik. 25, pazar DÖVÜŞ Bu olayı beklemek gerekirdi. Müdür tarafından koman Franti'nin öç almak isteyeceği besbelliydi. Stardi her şün kızkardeşini almak için Dora Grossa sokağındaki enstitüye gidiyordu. Franti, bir köşebaşında onun geçmesini eklemeye başladı. Kızkardeşini Silvia, okul çıkışında her jlup biteni görmüş ve korku içinde eve dönmüş. Olay şöyle olmuş,Franti başında

Page 113: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bir kulağına eğilmiş muşamba kasketi olduğu halde,ayaklarının ucunda Stardi'nin pe sinden koşmuş ve onu kışkırtmak için de kızkardeşinin aç örgüsünü öyle bir çekiş çekmiş ki, kızcağız neredeyse yere yuvarlanaçakmış. Bir çığlık atmış, bunun üzerine erkek kardeşi de arkasına dönüp bakmış. Stardi'den çok daha güçlü kuvvetli ve çok daha uzun boylu olan Franti: Ya ağzını açamaz, ya da onu pataklarım diye düşünuüş. Ama, Stardi bir an tereddüt etmeden, kısa boylu ve [tıknaz olmasına rağmen, o iri yapılı yaramazın üzerine 3tümış ve yumruk yağdırmaca başlamış. Ama, gücü yetnıyormuş, vurduğundan daha' çok kendisi yumruk yiyormuş. Sokakta yalnız kız çocuklar olduğu için kimse onlaayıramıyormuş. Franti Stardi'yi yere devirmiş ama, ardi hemen ayağa kalkmış ve yeniden dövüşmeye kokulmuş. Franti bir kapıyı tokmakla döver gibi yumrukluyormuş. Bir anda Franti Stardi'nin kulağını yırtmış, bir pzünü moratmış. Ama, Stardi yürekliliğini yitirmeden, ftükrüyormuş: —Beni öldüreceksin ama, bunu sana ödeteceğim. Frantı 'altta, tekme, yumruk itiyor. Stardı üstte ta vuruyor, yumruklarını indiriyormuş. Bir kadın pencereden: Aferin, küçük! diye bağırmış. Diğerleri: 'Kızkardeşini savunan bir çocuk! Cesaret Daha hızlı vur! I ranti ye de şöyle bağırıyorlarmış: —Haydut, canavar! Ama, Frantı artık vahşileşmiş, bir çelme atmış. Star di düşmüş ve Faranti üzerine abarımış: Teslim ol! diye bağırmış. 'Hayır! Teslim ol! Hayır! Çevik bir hareketle Stardi ayağa kalkmış, bütün gücüyle Franti'yi yakalamış ve dizini Franti'nin üzerine da yamış. — Alçak, bıçak çekiyor! diye bağıran bir adam. Franti'nin elindeki silahı alabilmek için ileri atılmış. Ama, öfkeden kendinden geçmiş olan Stardi. iki eliyle Franti'nin kolunu yakalamış ve öyle bir hırsla ısır mış ki bıçak yere düşmüş ve eli kanamaya başlamış. Bu sırada başkaları da yetişip çocukları ayırmışlar ve onları ayağa kaldırmışlar. Franti çok perişan vaziyette oradan sıvışmış. Stardi de

Page 114: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

olduğu yerde kalakalmış. Yüzü tırmık içinde, gözü morarmış ama, yenmişti. Ağlayan kiz' kardeşinin yanında duruyormuş. Bu sırada diğer kızlın sokağa yayılan defterleri, kitapları topluyorlarmış. Etraftan: Aferin, küçük! Kızkardeşini iyi savundun! diyorlarmış. Ama, Stardi kazandığı zaferden çok okul çantasına önem verdiği için hemen defterlerini, kitaplarını teker teker incelemeye koyulmuş, onları silmeye, eksilmiş, ya da yırtılmış bir şey olup olmadığını bakmaya başlamış. Onları ceketinin koluyla temizlemiş, kalemine bakmış, her şeyi yerine koyduktan sonra da her zamanki gibi sakin ve ciddi, kizkardeşine: —Çabuk gidelim, çünkü dört işlemli bir problem çözeceğim demiş. 6, pazartesi ÇOCUKLARIN ANA VE BABALARI Bugün öğleyin Stardi'nin şişman babası, oğlunu inak için okula gelmişti. İkinci kez Franti ile karşılaşma sından korkuyordu. Ama, söylediklerine göre bir dahi Franti'yi göreıniyecekmişiz, çünkü cezaevine tıkayacak! larmış. Bugün öğleyin pek çok ana ve baba gelmişti. Bunla 1 ıın arasında Coretti'nin oduncu olan babası da vardı. Tıp| ki oğluna benziyordu, çevik, neşeli, sivri bıyıklı, ve, cekej tinin yakasında, iki renkli bir nişan kordelası bulunuyor du. Çocukların hemen hemen tüm ana ve babalarını, onları sık sık orada gördüğüm için, tanıyordum. Bunların ara î sında beyaz başlıklı, beli bükük bir büyükanne var, yağ; m ur demez, kar demez, birinci sınıfta okuyan torununu günde tam dört kez getirir ve götürür. Paltosunu çıkarır, paltosunu giydirir, kravatını düzeltir, tozlarını silker, saçlarını düzeltir ve defterlerine bakar. Ondan başka bir düşüncesi olmadığı dünyada kimseyi ondan daha güzel görmediği anlaşılıyor. Robetti'nin topçu yüzbaşısı olan babası da sık sık okula gelir, hani bir tramvayın altından bir çocuk kurtaran ve koltuk değnekleriyle yürüyen çocuğun babası. Oğlunun arkadaşları onun yanından geçerken onu selâmlarlar, o da bütün çocukları selâmlar ve okşar, hiç birini unutmaz. Giyimleri pek iyi olmayan fakir çocukları daha büyük sevgiyle selâmlar, onlara gülümser. Bazan insan acıklı olaylara da tanık oluyor. Bir oğlu öldüğü için bir aydır gelmeyen, diğer oğlunu almaya bir hizmetçi kız gönderen bir adamcağız vardı. Dün ilk kez okula çıka geldi. Ölen çocuğunun

Page 115: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

arkadaşlarını görün.e bir köşeye çekildi, yüzünü iki eliyle kapadıktan sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Müdür, onu kolundan tutarak odasına götürdü. Çocuklarının tüm arkadaşlarının adlarını bilen anne ve babalar da vardı. Yanımızdaki okuldan kızlar, jimnazda okuyan öğrenciler de kardeşlerini beklemeye geliyorlardı. Bir de emekli ve yaşlı bir bay var. ne zaman bir çocuk sokakta kalemini, ya da defterini düşürecek olsa. hemen eğilir yerden alır. Çok şık giyinmiş, başları örtülü ve kollarında sepetleriyle gelen kadınlar da var, birbirleriyle hep okuldan söz ediyorlar. Ve şöyle diyorlar: — Ah, bu seferki problem doğrusu çok zordu! — Bu sabahki dilbilgisi dersi de bitmek bilmiyordu! Bir sınıfta hasta bir öğrenci olsa. hepsi bunu biliyor, bir hasta biraz daha iyileşti mi. hepsi sevinıyor. Bugün sekiz, on tane ev hanımı ve işçi kadın, sebze satıcılığı yapan Crossi'nin annesinin etrafında toplarımışlardı. Erkek kardeşimle aynı sınıfta okuyan ve hayatı tehlikede olan bir küçük çocuğun sağlık durumunun nasıl olduğunu soruyorlardı. Denilebilir ki, okul herkesi dost ve eşit yapıyordu. 8,çarşamba NUMARA Dün akşam çok acıklı bir olaya tanık oldum. Uzun zamandır sebze satıcısı kadın. Derossi'nin her yanından geçişinde ona sevecenlik ve sevgi dolu bir ifadeyle bakıyor, bakıyordu. 78 numaralı mahkumla mürekkep hokkasının sırrını çözümlediğinden beri, Derossi, sebze satıcısının kızıl saçlı, sakat kollu oğlu Crossi'yle yakından ilgilenıyordu. Okulda derslerini yapmasına yardım ediyor, yanıtları ona fısıldıyor, ona kâğıt, divit ve kurşun kalemleri veriyordu. Ona karşı kendi öz kardeşiymiş gibi davranıyordu. Sanki, babasının uğradığı ve oğlunun bilmediği fek a kel i telafi etmeye çalışıyordu. Sebze satacısı kadın, uzun bir zamandır Derossi'ye bakıyordu, sanki gözleri üzerinde kalacakmış gibi duruyordu, çünkü o yalnız oğlu için yaşayan iyi yürekli bir kadıncağızdı. Oğluna yardım eden. ona karşı iyi davranan, kibar bir ailenin çocuğu, sı nıfın birincisi olan Berossi'yi bir kral, bir aziz gibi görü' yordu. Hep ona bakıyordu, ona bir şeyler söyleyecekmiş gibi bir hali vardı ama.çekinıyordu. Dün sabah, en

Page 116: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sonunda, bütün cesaretini topladı, büyük bir kapının önünde onu durdurdu ve ona: Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim, küçük bay. Siz çok iyi bir insansınız ve oğluma çok iyi davranıyorsunuz. Lütfen, zavallı bir annenin bu küçücük armağınını kabul edin. Bunları söyledikten sonra sebze sepetinden beyaz ve a yaldızlı küçük bir karton kutu çıkardı. Derossi kıpkızıl j kesildi ve kesin olarak reddetti: Bunu oğlunuza verin, ben hiçbir şey kabul etmiyorum dedi. Kadıncağız neye uğradığını şaşırdı ve kekeleyerek özür diledi. Size hakaret etmek aklımdan bile geçmiyordu... bu kutunun içinde yalnız karamela var. Ama, Derossi başını sallayarak, armağanı gene reddetti. Bunun üzerine, kadıncağız, utanarak, sepetinden bir demet turp çıkardı ve: Hiç olmazsa bunu alın, turplar daha çok taze, onları annenize götürürsünüz. Derossi gülümsedi ve: Hayır, teşekkür ederim, hiçbir şey istemiyorum. Her zaman Crossi için elimden geleni yapacağım ama, hiçbir şey alamam, çok teşekkür ederim dedi. Kadıncağız, sıkılarak: —Bundan dolayı alınmadınız değil mi? diye sordu. Derossi gülümseyerek, hayır, hayır, dedi ve yoluna levam etti. Sebze satıcısı kadın, ardından şöyle konuştu: Ah! Ne iyi yürekli çocuk! Şimdiye dek hiç bu ıdar iyi, böylesine güzel bir çocuk görmedim! Her şeyin böylece kapandığım sanıyordum. Ama. •iyin günün akşamı, saat dörtte, C'rossi'nin annesinin yerine solgun, üzgün bir yüzü olan babası geldi. Derossi'yi durdurdu. Bakışlarından Derossi'nin onun sırrını bildiğini anlamıştı. Ona gözünü dikdiktensonra, üzüntü ve sevecenlikle: Siz oğlumu seviyorsunuz... Neden onu böyle seviyorsunuz? diye sordu. Derossi'nin yüzü kıpkızıl kesildi. Ona: Onu seviyorum, çünkü o talihsiz bir çocuk. Çünkü, babası olan siz de suçlu olmaktan çok talihsiz bir kişisiniz. Cezanızı mertçe çektiniz, yürekli bir insansınız! diye karşılık vermek isterdi.

Page 117: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunu söylemeye cesaret edemiyordu, çünkü, esası da. bir başkasının canına kıyan ve altı yıl cezaevinde yatan bir adamdan ürküyor, hatta bir nebze tiksinti duyuyordu. Ama adam her şeyi anlamıştı. Sesini kısarak De rossi'nin kulağına titreyen bir sesle: Oğlunu seviyorsun, ama ya babasını? Ona kötü bir duygu beslemiyor... ondan tiksin miyorsun, değü mi? diye sordu. Derossi büyük bir coşkuyla bağırdı: —A, hayır! Hayır! Tam tersi! Bunun üzerine adamcağız kolunu onun boynuna dolamak ister gibi bir haraket yapmak istedi, ama, buna cesaret edemedi ve iki parmağının arasına sarı buklelerinden birini aldı, onu parmağına doladı, sonra geri bıraktı. Derossi nin elini ağzına götürdü, yaşlı gözlerle avucunun içini öptü. Sanki bakışlarıyla bu öpücüğün Derossi'ye ait ok duğunu söylemek istiyordu. Sonra oğlunu elinden tu ti ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. 13, pazartesi BİR KÜÇÜK ÖLÜ Sebze satıcı kadının avlusunda oturan, birinci sınıfa eide ve erkek kardeşimle aynı sınıfta olan o hasta çocuk öldü. Cumartesi günü öğretmen Delcati geldi, son derece üzgündü ve bu acı haberi verdi. Derhal Garrone'yk Coretti, tabutu taşımak için öne atıldılar. Çok iyi bir çocuktu, geçen hafta bir madalya kazarımıştı. Erkek kardeşimi çok severdi ve ona kırık bir kumbara hediye etmişti. Annem, her rastlayışında, onu okşardı. Kırmızı kumaştan çift çizgili bir bere giyerdi. Babası demiryollarında hamaldır. Dün akşam, yani pazar günü, saat dört buçukta, cenazesini kiliseye kadar götürmek üzere evine gittik. Zemin katta ötüyorlardı. Avlu, anneleriyle gelmiş ve ellerinde mumlar tutan birinci sınıf öğrencileriyle dolmuştu bile. Bunlardan başka beş, altı öğretmenle birkaç komşu daha gelmişti. Kırmızı tüylü bayan öğretmenle Delcati içeri girmişlerdi, açık duran bir pencereden onların ağladıklarını görüyorduk. Zavallı annenin yüksek sesle ağladığı duyuluyordu. Çocuğun arkadaşlarından ikisinin annesi birer buket çiçek getirmişlerdi. Tam saat beşte yola koyulduk. En önde tabutu taşıyanlar gidiyordu. Tabutun önünde de haç tutan bir çocukla bir rahip yürüyordu. Zavallı çocuğun tabutu küçücüktü ve üzeri siyah bir bezle örtülüydü. Üzerinde de iki bayanın getirmiş olduğu çiçekler de vardı. Ayrıca siyah örtünün bir ucuna çocukcağızın

Page 118: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ödül olarak kazandığı madalya, diğer tarafına da yıl boyunca kazandığı üç takdirname tutturulmuştu. Tabutu Garrone, Coretti ve aynı avluda oturan diğer iki çocuk taşıyordu. Tabudun arkasından sanki Ölen kendi öz çocuğuşmuş gibi ağlayan öğretmen Delcati geliyordu, onun arkasından da diğer öğretmenler. Öğretmenlerin arkasından da çocuklar ilerliyordu. Bunların çoğu pek küçücüktü, bir ellerinde menekşe demeti tutuyorlar, diğeriyle de annelerinin elini. Şaşkın gözlerle, hiçbir şey anlamadan tabuta bakıyorlardı. vııneleri onların yerine mumlar taşıyorlardı. İçlerinden biri: Peki. artık bir daha okula gelmeyecek mi? diye »ordu. Tabut avludan çıktığı zaman pencereden korkunç ir çığlık duyuldu. Bu çığlığı atan. çocuğun zavallı anııe iydi. Onu hemen içeri çektiler. Sokağa çıktığımız zanan. ikişer kişilik sıralar halinde ilerleyen kolej öğrencileine rastladık. Madalyanın tutturulduğu tabutu ve öğretilenleri görünce hepsi başlıklarını çıkardılar. Zavallı yavucak. sonsuza dek bu madalyasıyla uyuyacak. Artık nun o kırmızı başlığını bir daha göremiyeceğiz. Sağlığı erindeydi, dört gün içinde ölüverdiÜon gün okul ödevini, .apabilmek için yataktan kalkmağa çalışmış.geri almalaıııdan korktuğu için madalyasını yatağının üstüne yerleşilmişti. Zavallı yavrucak, artık onu kimse senden geri alanayacak! Elveda! Elveda! Baretti bölge okulunda seni »er zaman hatırlayacağız. Rahat uyu, sevgili yavrucak! 14 MART ARİFESİ Bugün dünden daha sevinçli bir gün oldu. Onüç mart! Tüm yılların en büyük, en güzel şenliği olan, Vittodio Emanuele tiyatrosunda yapılacak ödül dağıtımından bir önceki gün. Bu kez ödül alacakların adlarını taşıyan listeyle, armağan ödülleri dağıtacak olan baylara sunmak üzere salıneye çıkacak çocuklar, rastgele seçilmediler. Bu sabah Müdür son derste! sınıfa geldi ve: — Çocuklar, çok güzel bir haberim var ' dedi ve sonra: — Coraci! diye çağırdı, hani o küçük Kalabriya'lıyı. Coraci ayağa kalktı. Yarın tiyatroda, ödül verecek baylara ödüle hak kazananların listesini takdim edecek çocuklardan biri olmak ister misin? Küçük Kalabriya'lı evet diye yanıt verdi.

Page 119: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Müdür: — Öyleyse iyi dedi, böylece bir de Kalabriya'nm temsilcisi bulunacak. Bu da çok güzel bir şey. Bu yıl Belediye armağanları taşıyacak olan on, oniki çocuğun İtalya'nın çeşitli yörelerinden gelmiş olmasını, bunların da bölgedeki değişik okullardan seçilmiş olmasını istiyor. Bölgemizde yirmi tane okul var, yani yedi bin öğrenci. Bu kadar büyük bir kalabalığın içinden İtalya'nın her bölgesinden bir çocuk bulmak çok güç olmadı. Torquato Tasso okulunda adaların iki temsilcisi bulundu, biri Sardunya!:, diğeri Sicilyalı. Boncompagni okulu, babası tahta oymacısı olan küçük bir Floransalı veriyor. Tommaseo okulunda Roma'da doğmuş bir Romalı var. Venedikli, LombardiyaK Romanyolili çocuklar çok. Monviso okulu, babası subay olan Bir Napoülili veriyor. Biz de bir Genovalı ile ir Kalabriyalı veriyoruz. Piemonteliye de ekleyince oniki kişi oluyor. Çok güzel, değil mi? Sizlere verilecek ödülleri İtalya'nın dört bir yanından gelen bu çocuklar taşıyacak. Dikkat edin, oniki çocuğun hepsi birden salıneye çıkacak. Onları çılgınca alkışlayarak karşılayon. Onlar çocukturlar, ama, büyük insanlar gibi ülkelerinin bir bölgesini temsil ediyorlar. Üç renkli küçük bir bayrak zaten kendisi de koskocaman bir bayrak olan İtalya'yı temsil etmiyor mu? Onları hararetle alkışlayın. Kutsal vatanınızı temsil edenlerin önünde sizlerin de ruhunun vatan ateşiyle yandığını onlara gösterin. Müdür bunları söyledikten sonra gitti, öğretmen de gülümseyerek: —Demek ki Coraci, sen Calabria'nm milletvekilisin! dedi. Bunun üzerine herkes gülerek el çırptı. Sokağa çıktığımız zaman çocuklar, Coraci'nin etrafını çevirdiler ve bacaklarından tutup kaldırdılar. Zafer kazarımış biri gibi omuzlarda taşıdılar ve: Yaşasın Calabria milletvekili! diye bağırdılar. Bunu sadece neşelenmek, Coraci'yi sevindirmek için yapıyorlardı, onunla i ay etmek kimsenin aklından bile üoenm ordu. C'aroci'yi herkes sever. O da etrafındakilere gıılümscmcktcn geri kalmıyordu. Onların bu halini görüp gülmeye başlayan siyah sakallı bir baya rastlayıncaya kadar onu böyle bir kavşağa kadar omuzlarında taşıdılar. C alahrialı çocuk: Bu benim babam' dedi. Bunun üzerine çocuklar Coraci yi babasının kollan arasına bıraktılar ve koşarak her bir tarafa dağılıverdiler. 14. salı

Page 120: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ÖDÜLLERİN DAĞILIŞI Öğleden sonra saat ikiye doğru büyük tiyatro tıklım tıklım dolmuştu. Koltuk, balkon, üst balkon, yan localar, her taraf her taraf çocuklar, baylar, öğretmenler, işçiler, halk kadınları, küçük çocuklarla doluydu. Çok büyük bir kalabalık vardı. Baş ve el hareketleri, titreşen tüyler, kurdeleler ve bukleler, sürekli ve neşeli fısıltılar ayrı bir mutluluk havası yaratıyorlardı. Bütün tiyatro baştan başa kırmızı, beyaz ve yeşil renklerle süslenmişti. Salınenin iki ucuna iki küçük merdiven yerleştirilmişti ödül alacak çocuklar sağdaki merdivenden salıneye çıkacaklar, ödüllerini aldıktan sonra da soldaki merdivenden ineceklerdi. Salınenin ön kısmına bir sıra kırmızı sandalya dizilmişti Ortadakinin arkalığında, defne dalından bir taç asılmıştı. Salınenin gerisinde de bayraklarla yapılmış süsler vardı. Salınenin bir köşesinde yeşil örtülü bir masa bulunuyor ve üzerinde, üç renkli kurdelelere bağlı, ödüllere hak kazarımış olanların takdirnameleri duruyordu. Şehir bandosu salınenin önünde yerini almıştı. Öğretmenler, kendilerine ayrılmış olan ön balkonun yarısını dolduruyorlardı. Koltukların yan kısmına yerleştirilen sıralarda küçük öğrenciler oturuyordu. Bunlar şarkı söyleyeceklerdi ve ellerinde müzik notaları vardı. Salonun en arkasında ve yanlarda gidiP gelen, koşuşan öğretmenler görülüyordu. Bunlar ödül lacak çocukları sıraya sokuyorlardı, ana ve babalar d;i son bir defa çocuklarının saçlarını tarıyorlar, yakalarını, kavatlarını düzeltiyorlardı. Bizimkilerle locaya girdiğimde, karşı localardan birinde yanakları ndaki o güzel gamzeler iv le gülen kırmızı tüylü öğretmeni, erkek kardeşimin öğretmenini, hep siyah elbiseler giydiği için küçük rahibe diye çağırdığı öğretmeni ve birinci sınıftaki o iyi kalpli öğretmenimi gördüm. Bu zavallı öğretmenin yüzü çok soluktu ve öyle de fena öksürüyordu ki. salonun öbür ucundan duyuluyordu. Gözlerimle salonu tarıyordum. Birden Koltuklardan birinde oturan Garrone'nin o sevimli yüzünü görüverdim. Onun yanında da küçük sarışın başını omuzuna daşamış olan Nelli oturuyordu. Biraz daha ileride baykuş burunlu Gar of fi listeleri ele geçirebilmek için paralanıyordu, daha şimdiden bir deste toplamıştı, kimbilir bunları ne yapacak... bunu ancak yarın öğrenebiliriz. Kapıya yakın bir yerde odun satıcısıyla karısı duruyordu, yanlarında da bugün ödül alacak olan oğulları vardı, çok şık giyinmişlerdi. Arkadaşımın üzerinde kedi tüyü beresiyle. çukulata rengi yün ceketi göremeyince şaşırdım, bu

Page 121: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kez tam küçük bir bay gibi giyinmişti. Salınenin ön kısmı tıklım tıklım doluydu. Ön localardan birinde topçu yüzbaşısını gördüm, hani bir küçük çocuğu tramvayın altından kurtardığından beri koltuk değnekleriyîe yürüyen Robetti'nin babası. Saat tam ikiyi vurur vurmaz bando çalmaya başladı, aynı anda da belediye balkanı, vali. vali yardımcısı, eğitim müdürü ve daha birkaç kişi salınenin sağ tarafındaki merdivenden salıneye çıktılar ve salınenin önündeki kırnıızı sandalyelere oturdular. Hepsi de siyahlar giyinmişlerdi. Bando sustu. Müzik okullarının müdürü elinde küçük değneğiyle ilerledi. Onun bir işaretiyle salonda oturan tüm çocuklar ayağa kalktılar, ikinci bir işaretle de şarkı söylemeye başladılar. Yediyüz çocuk hep bir ağızdan çok «tizel bir şarkıyı söylüyorlardı, bir ağızdan şarkı söyleyen yediyüz çocuk sesi. ne güzel şey! Herkes, kıpırdamadan, dinliyordu, ince, tatlı, berrak, yavaş bir şarkıydı, bu;tıpkı kiliselerde söylenenler gibi. Çocuklar susunca herkes çıleiııca alkışladı, sonra herkes sustu. Ödül dağıtımı başlamak üzereydi. Daha şimdiden, kızıl saçlı. ışık saçan gözleriyle ikinci sınıf öğretmenim salınenin bir köşesinde yerini almıştı bile. ödül alan çocukların adını o okuyacaktı. Ödülleri taşıyacak oniki çocuğun gelmesi beklenıyordu. Gazeteler bu oniki öğrenciden her birinin İtalya'nın ayrı bir bölgesinden gelmiş olduğunu daha önceden yazmışlardı. Herkes bunu biliyor ve bekliyordu. Başta belediye başkanıyla diğer kişiler olmak üzere herkes oniki çocuğun salona gireceği kapıya doğru merakla bakıyor ve bü tün tiyatro susuyordu. Birden oniki çocuk koşarak salınenin yanına geldiler ve hiç kıpırdamadan, gülümseyerek orada durdular. Bütün tiyatro, üçbin kişi, bir anda sessizliği bozdu ve coşkunlukla alkışlamaya başladı, bu gök gürültüsüne benzer bir ses oldu. Bunu duyan oniki çocuk şaşırdı, heyecanlandı. Ön sıralardan gelen bir ses: İşte bütün italya burada! diye haykırdı. Böyle bağıran küçük Calabrialı Coraci'ydi, onu hemen tanıdım. Her zamanki gibi siyah elbiseler giymişti. Bizim yanımızda oturan belediye mensubu bir bay, onların hepsini tanıyordu, onlan teker teker anneme gösterdi: Bu küçük sarışın Venedik bölgesinden geliyor. Roma'dan gelen o uzun boylu, kıvırcık saçlı çocuk. Bu çocuklardan iki, üç tanesi çok şık giyinmişti, gen kalanlar işçi çocuklarıydı, ama, hepsi de temiz, iyi giyimliydi. İçlerinde en küçükleri olan Floransalı'nın belinde mavi bir kuşak vardı. Çocukların

Page 122: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

hepsi Belediye başkalnın önünden geçtiler. Başkan onları teker teker alınlardan öpüyordu, bu sırada da bir başka bay yavaş yavaş, gülümseyerek geldikleri kentlerin adını söylüyordu: Floransa. Napoli, Bologna, Palermo... Salıneden geçen lıer çocuğu bütün tiyatro alkışhy,)r. du. Sonra hepsi birden koşup yeşil masanın önünde dutdular. Çocuklara verilecek ödülleri götürmek için hazır bekliyorlardı. Öğretmen, listeyi okumaya başladı, ödül kazananların okulunu, sınıfını ve isimlerini söyledi. Ç(). cııklar da salıneye çıkıp, ödüllerini almaya başladılar. Daha henüz birkaç çocuk ödülünü almıştı ki, salıne nin arkasından çok hafif bir keman sesi duyulmaya baş ladı ve gösterinin sonuna kadar devam etti. Son bir kez daha çocuklara öğüt veren annelerin, öğretmenlerin ki sık, heyecanlı sesleri de bu ince keman sesine karışıyor du. Bu süre içinde de çocuklar birbirinin arkasından teke: teker ilerliyorlar, salınede oturan bayların kendilerine uzattıkları ödüllerini alıyorlardı. Bu baylar çocuklardan her birine tatlı birkaç söz söylüyor, ya da onları okşuyoı du. Salonda ve balkonlarda oturah çocuklar, çok küçük öğrenciler, giyimlerinden fakir oldukları anlaşılan çocuklar, kıvrım kıvrım saçlılar, ya da kırmızı beyaz elbiseli öğrenciler geçtikçe heyecanla, coşkunlukla alkışlıyorlardı. Birinci sınıftaki öğrenciler salıneye çıkınca ne yapacaklarını şaşırıyorlar, etraflarına bakıyorlardı, bunu gören bütün tiyatro da kahkahadan kınlıyordu. Aralarında güçlük le yürüyen, üç karış boyunda, sırtında pembe kurdeleden kocaman fıyongu bulunan bir küçük kız, güçlükle yürüyebiliyordu, ayağı halıya takıldı ve yere düştü. Belediye başkanı onu ayağa kaldırdı ve herkes kahkahalarla gülüp al kışladı. Bir başkası salınenin sol tarafındaki küçük merdivenden inerken düştü, bağırışmalar duyuldu ama. çocuğa bir şey olmadı. Her çeşit çocuk geçiyordu, muzip yüzleıkorkmuş yüzler, kiraz gibi kızarmış yüzler, tombul yüzlü yumurcaklar, herkesin yüzüne gülen afacanlar geçiyorduSalıneden iner inmez orada bekleyen anne ve babaları nlan kucaklayıp götürüyorlardı. Sıra benim okula gelince, benim için çok eğlenceli oldu! Çocuklardan pek çoğunu tanıyordum. Baştan ayağına kadar yeni giyinmiş, gülerken beyaz dişlerini gösteren Coretti göründü. Kim bilir bu sabah bile kaç çeki jdun taşımıştır! Belediye başkanı ona ödülünü verirken bir elini Coretti'nin omuzuna koymuş, alnındaki kırmızı işaretin ne olduğunu' soruyordu. Ben salonda oturanlar arasında Coretti'nin annesiyle

Page 123: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

babasını arıyordum, sevinçle gülerken elleriyle ağızlarını kapattıklarına dikkat ettim. Sonra Derossi geçti. Masmavi elbiseler,yaldizlı çizmeler giymişti, kıvırcık, altın rengi bukleleri, dik gövdesi, rahat yürüyüşü, kalkık ahuyla öyle güzel, öyle sevimliydi ki içimden ona bir öpücük yollamak geldi. Salınedeki bütün baylar onunla konuştular ve teker teker elini sıktılar. Sonra öğretmen seslendi: GiulioRobetti! Bunun üzerine topçu yüzbaşısının koltuk değneklerinin yardımıyla ilerleyen oğlu göründü. Yüzlerce öğrenci uğradığı kazayı biliyordu. Kulaktan kulağa hemen yayıldı ve kuvvetli bir alkış sesi yükseldi, bağnşmalar duyuldu, bu sesler âdeta tiyatroyu inlette, baylar ayağa kalktılar, bayanlar da mendillerini sallamaya başladılar. Zavallı çocukcağız salınenin ortasında duruverdi, ne yapacağını şaşırmış, tirtir titriyordu... Belediye başkanı onu kendine doğru çekti, ödülünü verdi, onu Ptü ve oturduğu sandalyenin arkasında asılı bulunan detne tacını alarak Robetti'nin koltuk değneklerinden irine yerleştirti. Sonra onu salınenin ön kısmına yakın 'caya kadar götürdü, burada onu babası bekliyordu. üzbaşı onu tuttuğu gibi içeri doğru çekti ve kucağına a'dı. bu sırada yaşa.varolsesleri bütün tiyatroyu dolduruy«rdu. 20, pazartesi Kemanların hafif ve tatlı müziği devanı ediyordu, çocuklar da ödüllerini almak için salıneden geçmeye devam ediyorlardı. Consolata okulundaki çocukların çoğunun babası tüccardı. Vanchiglia okulundaki çocukların babası ise işçi. Boncompagni okulundaki çocukların babası çiftçiydi. En son ödül alanlar Raineri okulunun öğrencileri oldu. Ödül dağıtımı biter bitmez, en ön sıralardaki yediyüz çocuk gene ayağa kalktı ve bir ağızdan başka bir güzel şarkı söylediler. Belediye başkanınindan sonra vali yardımcısı da konuştu ve sözlerini şöyle bitirdi: —... Sevgili çocuklar, buradan çıkmadan önce, siz ler için o kadar yorulan, kalplerini, akıllarının bütün gücünü sizler için kullanan, sizler için yaşayıp sizler için ölenlere bir selâm göndermeyi sakın unutmayın. İşte olanlar oradalar! Bunları söyledikten sonra bütün öğretmenlerin toplu olarak oturdukları birinci balkonu gösterdi. Bunun üzerine balkonlarda, localarda, salonda oturan tüm çocuklar ayağa kalktılar, bağırışarak

Page 124: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ellerini öğretmenlerine doğru uzattılar. Öğretmenler, duygulanan öğretmenler dimdik ayağa kalktılar, ellerini, şapkalarını, mendillerini sallayarak onlara karşılık verdiler. Bunun üzerine bando bir kez daha çaldı. Salınenin önünde dizilen, büyük bir çiçek yağmurunun altında duran ve İtalya'nın çeşitli bölgelerinden gelmiş olan oııiki çocuğu halk bir kere daha çılgınca alkışladı. KAVGA Hayır, bu sabah Cöretti ile kavga ettikse de, o ödül aldı diye kıskançlıktan dolayı değildi. Ama haksızdım. Öğretmen onu benim yanıma oturtmuştu, ben de yazı defterime yazıyordum. Dirseğiyle bana çarptı, bu yüzden defterim karalandı, aynı zaman da, küçük duvarcı ustası hastalandığı için temize çektiğim Romanyolo kanı adlı aylık öykü de lekelendi. Öfkelendim ve ona kaba bir söz söyledim. O da gülümseyerek bana: Istiyerek yapmadım dedi. Ona inarımam gerekirdi, çünkü onu tanıyordum ama, gülümsemesi hoşuma gitmedi ve: Ödül aldı diye böbürleniy or! diye düşündüm. Az bir zaman sonra,öç almak için ona hızla çarptım ve defteri yırtıldı. Hemen öfkesinden kıpkırmızı kesildi ve elini bana doğru kaldırarak: Bunu isteyerek yaptın! dedi. Öğretmen bize doğru bakınca elini indirdi. Ama, yavaşça şunları ekledi: Dışarıda görüşürüz! Acı duydum, öfkem kayboldu ve pişman oldum. Hayır, Coretti kasten yapmış olamazdı. O iyi bir çocuk, diye düşündüm. Evine gittiğim zaman nasıl çalıştığını, hasta annesine nasıl baktığını görmüştüm, sonra bizim eve geldiğinde onu nasıl sevinçle karşılamıştım. Babam da onu ne kadar sevmişti. Bu sözü söylememiş, bu kötülüğü yapmamış olmak için şimdi neler vermezdim. Hemen aklıma babamın bir öğüdü geldi. — Haksız mısın? Evet. Öyleyse özür dile. Ama, bunu yapmaya cesaret edemiyordum, kendimi küçük düşürmekten çekinıyordum. Gözümün ucuyla ona bakıyordum, yün ceketinin omuzu sökülmüştü, her halde fazla odun taşıdığı için. Onu çok sevdiğimi anlıyordum ve kendi kendime: Cesaret diyordum ama, —Özür dilerim sözü boğazımda takılıp kalıyordu.

Page 125: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Zaman zaman Coretti bana yan yan bakıyordu ve öfkeden çok üzüntü duyduğunu seziyordum. Korkmadığımı göstermek için ben de ona tersters bakıyordum. Yüzüme baktı: — Dışarıda görüşürüz dedi. Ben de: Dışarıda görüşürüz! diye tekrarladım ama. babamın bana bir gün söylediği şu sözleri anımsadım: Haksız olduğun zaman kendini savun ama. dövüşme. Ben kendi kendime: — Kendimi savunacağım ama, dövüşmeyeceğim diyordum. İçimde bir huzursuzluk, bir sıkıntı duyuyordum ve artık öğretmeni dinleyecek durumda değildim. Sonunda, dışarı çıkma zamanı geldi. Sokakta yalnız kaldığım zaman. Coretti'nin arkamdan geldiğini gördüm. Durdum ve elimde cetvel onu beklemeye başladım. Coretti yaklaştı ve cetvelimi kaldırdım. O gülümseyerek, eliyle cetvelimi aşağı indirirken. — Hayır, Enrico dedi. Her zamanki gibi dosl kalalım. Bir an için şaşırdun ve sonra bir eli omuzuma doğru uzanarak beni kendine doğru çektiğini hissettim. Kendimi Coretti'nin kolları arasında buldum. Beni öptü ve: — Artık bundan sonra hiç çekişmeyeceğiz; değil mi? dedi. Hiçbir zaman! Hiçbir zaman! diye karşılık verdim. Gönül rahatlığıyla, oradan ayrıldık. Eve döndüğüm zaman her şeyi babama anlattım. Onu sevindireceğimi sarımıştım ama. çok kızdı ve: Önce sen elini uzatmalıydın, çünkü kabahatli sendin dedi ve ekledi: Senden daha üstün olan. bir asker çocuğuna cetvel kaldırmanıalıydın! Cetveli elimden kaptı, ortasından kırdı ve duvara fırlattı. 24. cuma KIZ KARDEŞİM (Kız kardeşimin mektubu) Enrico. Coretti'ye karşı iyi davrarımadiğıniçinbabaınızdan azar işittiğin halde, niçin bana karşı kabaca davrandın? Bana ne kadar büyük bir acı verdiğini bilemezsin. Sen bebekken, arkadaşlarımla oynamayıp. senin beşiğinin yanından ayrılmadığımı, hasta olduğun geceler defalarca yatağımdan kalkıp ateşler içinde yanan alnını yokladığımı biliyor musun Başımıza korkunç bir felâket gelse annemizi yitirsek, sana annelik edeceğimi ve seni oğlum gibi

Page 126: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

seveceğimi biliyor musun? Günün birinde annemizle babamız bu dünyadan göçünce çocukluğumuzdan, ölülerimizden söz edebileceğin tek yakın dostun ben olacağımı biliyor masun? Eğer bir gün gerekirse, senin geçimini ve okumanı sağlamak için çalışabileceğimi, ikimiz beraber büyüdüğümüz ve aynı kanı taşıdığımız için büyüdüğün zaman da seni seveceğimi, uzaklara gittiğin zaman da seni düşüncemle hep izliyeceeimi biliyor musun? Ah, Enrico'cıığum! Emin ol, ileride büyüdüğün zaman, başına acı bir olay gelirse, yalnız başına kalırsan, beni arıyacaksın ve: Silvia, kardeşim, senin yanında kalmak ve bilmem hatırlıyor musun, o mutlu günlerimizden söz etmek istiyorum. Annemizden,evimizden,şimdi çok uzaklarda kalan günlerden söz edelim demek için bana geleceksin. AhEnrico.kız kardeşin her zanan seni kollarını açıp karşılayacak. Evet,sevgili Enrico, şimdi seni böyle azarladığı'11 için beni affet. Senin yaptığın haksızlıkların hiçbirini 202 hatırlamayacağım, başka üzüntüler de versen bunlara aldırış etmeyeceğim. Sen her zaman benim sevgili kardeşim olarak kalacaksın. Yalnız, seni bebekken kollarımda taşıdığım, annem ve babamla beraber seni sevdiğim, büyüdüğünü gördüğüm, uzun zaman can yoldaşın okluğum yılları hatırlayacağım. Ama, şu defterin üstüne tatlı birkaç söz yaz, gece uyumadan önce onları okumak istiyorum. Bu arada, sana kızgın olmadığımı da göstermek için, seni çok yorgun gördüğümden senin yerine aylık öyküyü, Romanyolo kam'nı ben temize çektim, hani senin hasta küçük duvarcı ustası için yazman gereken o öyküyü. Yazı masasının sol taraftaki çekmecesine koydum. Bütün gece sen uyurken ben de onu yazdım. Lütfen Enrico, bana tatlı birkaç söz yaz. KIZ KARDEŞİN SİLVİA Senin ellerini bile öpmeye lâyık değilim. ENRİCO ROMANYOLO KANİ (Aylık öykü) O akşam Ferruccio'nun evi her zamankinden daha sakindi. Küçük bir tuhafiye dükkânını işleten babası mal satın almak için Forli'ye gitmişti. Karısıyla küçük kızları Luigina da onunla beraber gitmişlerdi. Küçüğün gözü hastaydı, ameliyat etmesi için bir doktora götüreceklerdi. Bu nedenle ancak ertesi sabah dönebileceklerdi. Geceyansına az bir zaman kalmıştı. Ev işlerini yapan kadın akşam

Page 127: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kararmaya başlayınca evine gitmişti. Evde yalnız bacakları felçli olan büyükanneyle onüç yaşındaki Ferruccio kalmışlardı. Bu, büyük yolun kenarında, tek katlı bir evdi, Forli kentine bağlı bir köyün bir kurşun atımı uzağında bulunuyordu. Yakınlarda sadece boş ve virane bir ev vardı, iki ay önce çıkan bir yangından harap olmuş, üzerinde hâlâ lokanta levhası asılı kalmıştı. Küçük evin arkasında bir çit ile çevrili küçük.bir bahçe vardı, bu bahçeye de küçük bir tahta kapı açılıyordu.Hem evin, hem de dükkânın girişi olarak kullanılan bu kapı, büyük sokağa açılıyordu. Bütün çevrede de ıssız kırlar, ekilmiş geniş tarlalar, büyük dut bahçeleri uzanıyordu. Neredeyse geceyansı olacaktı, yağmur yağıyor, rüzgâr esiyordu. Ferruccia ve büyükanne daha uyumamış, yemek odasında oturuyorlardı. Bu olayla küçük bahçe arasında eski eşyaları koydukları bir odacık vardı. Ferruccio, evden kaçıp saatlerce dolaştıktan sonra gece saat onbirde dönmüştü. Büyükanne gözünü kırpmadan, endişe içinde onun dönüşünü beklemişti. Kollu ve geniş bir koltukta oturuyordu. Bütün gününü, hâttâ bazan da bütün geceyi bunun üzerinde geçiriyordu, çünkü çektiği, nefes darlığı yatmasına engel oluyordu. Yağmur yağıyor ve esen rüzgar tanelerini camlara çarpıyordu. Gece çok karanlıktı. Ferruccio yorgun, ça ıııtır içinde dönmüştü. Ceketi parçalarımış, atılan bir taş alnını yaralamıştı. Arkadaşlarıyla birbirlerini taş yağmuruna tutmuşlar, her zaman yaptıkları gibi de sonunda dörüşmüşlerdi. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi oyun oynamış, bütün parasını yitirmiş, beresini de bir hendekte unutmuştu. Mutfak, koltuğun yanındaki bir masanın üzerindeki küçü! uir yağ kandili ile yarım yamalak aydınlarımış olduğu halde, zavallı büyükanne hemen torununun perişan halini görmüş, başına gelenlerin bir kısmını tahmin etmiş, bir kısmını da itiraf ettirmişti. Bu çocuğu bütün kalbiyle severdi. Bütün olanları öğrenince ağlamaya başladı. Uzun bir sessizlikten sonra da: — Ah! Hayır, hayır, sen şu zavallı büyükannene hiç acımıyorsun. Annenin, babanın yokluğundan yararlanıp böyle davrarımaz, bana böyle acı çektirmezdin. Bütün gün beni yalnız bıraktın! Bana biraz olsun acımadın. Dikkat et, Ferruccio! Bili tuttuğun yol, yol değil, seni felâkete götürecek. Senin gibi böyle başlayan ve sonu fena biten pek çok kişi gördüm. Daha şimdiden evden kaçmaya, arkadaşlarınla kavga etmeye, paranı oyunda kaybetmeye başlarsan, sonra, yavaş yavaş taş

Page 128: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

darbelerinden bıçak darbelerine, oyundan diğer kötülüklere, diğer kötülüklerden de... hırsızlığa geçersin dedi. Ferruccio susmuş dinliyordu, büyükannesinden üç adım ötede, yemek dolabına dayarımış, ayakta dimdik duruyordu. Çenesi göğsüne dayalı, kaşları çatık, dövüşün yarattığı öfkeden kıpkırmızı kesilmiş duruyordu, kestane rengi saçları alnına düşmüştü, mavi gözleri de hiç kımıldamıyordu. Büyükanne ağlayarak: Oyundan hırsızlığa... diye tekrarlıyordu. Düşün. Ferruccio. Bu köyün belâlısını düşün. Vito Mozzoni adındaki o belâlıyı, şimdi kentte berduşluk yapıyor. Henüz yirmidört yaşında olduğu halde iki kez cezaevine girdi. Zavallı anasını üzüntüden öldürdü, kadıncağızı tanıyordum ve babası da umutsuzluğa kapılarak İsviçre'ye kaçtı. Babamfl bile selâm vermekten çekindiği o bedbahtı düşün, daima kendinden daha kötü, daha beter sabıkalılarla dolaşıyor, tâ ki cezaevine boylayıncaya dek. İşte ben onun çocukluğunu bilirim, o da senin gibi başladı. Sen de bir gün babanla anneni aynı sonuca sürükleyeceğini düşün bir kez. Ferruccio susuyordu. O hiç te kalpsiz bir çocuk değildi, bilâkis. Haşarılığı fena yaradılışımdan değil, ondaki aşırı canlılık ve ataklıktan lieri geliyordu. Babası, onu çokça şımartmıştı , Ama o. çocuğuna güvenıyordu, bir gün doğru yola kendiliğinden geleceğine inanıyordu, çünkü çok yüksek duyguların bir gün galebe çalacağına ve her şeyin kendiliğinden düzeleceğine inanıyor ve bunun için de, dizgini bırakmakta bir sakınca görmüyordu. Yaptıklarından üzüntü duymuyordu ama. iyi bir çocuktu. Çok inatçı olduğundan, yaptıklarına pişman olduğu zaman bile, bağışlarımasını sağlayacak şu iyi güzel sözleri söylememek için âdeta kendini zorluyordu: —Evet. bakahatlıyım, bir daha yapmayacağım, söz veriyorum, beni bağışla. Bazan öyle ince duygulara kapılıyordu, ama. gururu onu açığa vurmasına engel oluyordu. Onun böyle sustuğunu gören büyükanne: Ah! Ferruccio, bana pişman olduğunu anlatan tek kelime bile söylemiyorsun! Bak beni ne hale soktun, ölebilirim de. Beıü bu kadar üzecek kadar kötü kalpli olma, böylesine yaşlı, son günlerini yaşayan annenin annesi206 ne karşı böyle davrarıman doğru mu? Seni her zaman sevmiş olan sevgili büyükannen. Sen daha birkaç aylık bir bebekken, ben geceler,

Page 129: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

geceler boyunca senin beşiğini sallardım, seni eğlendirebilmek için yemek bile yemezdim, sen bunları bilmiyorsun! Her zaman, bu çocuk benim tek avuntum olacak, derdim. Halbuki şimdi sen beni üzüntüden öldürüyorsun! Eskiden, seninle beraber dolaştığımız «önlerdeki gibi uysal, iyi bir çocuk olabilmen için gerekirse geri kalan şu günlerimi de vermeye hazırım. Hatırlıyor musun o günleri, Ferruccio? Seninle kırlarda dolaşırken ceplerimi ufak taşlar, kuru otlarla doldururdun, seni kollarımda uyumuş olarak eve getirirdim. O zamanlar zavallı büyükanneni severdin. Felç gelip bir köşeye oturduğumdan beri, ciğerlerime dolan hava gibi senin sevgine ihtiyacını olduğu halde benden kaçıyorsun. Biliyorsun ki dünyada senden başka kimsem yok, ben yarı ölü zavallı bir kadınım, ah Tanrım!... Büyükannenin bu sözleri Fıırruccıo'yu öyle üzmüş, kalbini öyle yumuşatmıştı kî sevinçle büyükannesinin kucağına atılmaya hazırlanıyordu. Tam bu sırada bahçeye açılan bitişik odadan gelen hafif bir gıcırtı, bir çıtırtı işitir gibi oldu, ama, bu sesi şiddetle esen rüzgâr mı çıkarmıştı, yoksa bir başkası mı. anlayamadı. Kulak kabarttı. Yağmur daha da artmıştı. Gürültü tekrar duyuldu. Bu kez büyükanne de işitişti. Korkarak sordu: Bu gürültü ne? Çocuk: Yağmur diye mırıldandı. Yaşlı kadıncağız gözyaşıyle dolmuş gözlerini kuru layarak: Bundan böyle, Ferruccio, iyi bir çocuk olacağın; ve zavallı büyükanneni bir daha ağlatmayacağına söz ver,' dedi. Tekrarlanan hafif bir gıcırtı sözlerini yarıda kesti. Büyükanne sararıp solarak: Bu yağmura benzemiyor ki! diye seslendi. ...Git, bak bakalım! Sonra hemen ekledi: Yok, yok, burada kal! ve Ferruccio'nun elini yakaladı. İkisi de soluğunu kesip beklemeye başladılar Yalnız yağmurun sesi duyuluyordu. Sonra ikisi birden ürperdiler. İkisi de bitişik odadan gelen birtakım ayak sesleri duydular. Çocuk, soluğunu güçlükle tutarak: Kim var orada? diye sordu. Kimse cevap vermedi. Ferruccio korkudan buz kesilerek:

Page 130: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

— Kim var orada? diye sordu. Ama, bu sözler henüz ağzından dökülmüştü ki, ikisi de bir dehşet çığlığı attılar. İki adam odaya sıçramıştı, biri çocuğu yakaladı ve eliyle ağzını kapadı, öbürü de in, tiyar kadının boğazını sıktı. Birincisi: —Ölmek istemiyorsan sus! dedi. İkincisi de: Susun! dedi ve bıçağını çekti. Adamların ikisi de yüzlerine birer maske geçirmişler j di, yalnız göz kısımlarında iki delik vardı. Bir an yalnız dört kişinin heyecanlı soluğuyla. şakır şakır yağan yağmurun sesi duyuldu. Yaşlı kadıncağız hıj rıldıyordu. gözleri yerinden fırlamıştı. Çocuğu yakalamış olan adam, onun kulağına doğru eğildi ve: 208 Baban parasını nerede saklıyor? diye sordu. Çocuk cılız bir sesle, korkudan dişleri birbirine çarparak: Orada... dolapta dedi. Adam: Benimle gel dedi. Çocuğu boğazından sıkı sıkı tutarak bitişik odaya sürükledi. Orada, yerde soluk bir lamba yanıyordu. —Dolap nerede? diye sordu adam. Çocuk soluğu tıkarımış olarak dolabı gösterdi. Çocuğu iyicene kontrolü altına alabilmek için adam onu dizüstü yere itti, dolabın önüne sürükledi ve bacaklarıyla onu boğazından yakaladı, böylece bağıracak olursa çocuğu hemen boğazlayabilirdi. Bıçağını dişlerinin arasına sıkıştırdı, bir eline lambayı aldı, öbür eline de ucu sivri bir demir parçasını. Demir parçasını kilidin deliğine soktu,—kilidi zorladı, kırdı, dolabın kapılarını açtı, aceleyle her şeye bir göz attı, ceplerini doldurdu, tekrar dolabı kapadı, gitti kapıyı açtı, işini bitirdikten sonra çocuğu gene boğazından yakaladı ve onu öbür odaya götürdü. Öbür odada ikinci adam hâlâ yaşlı kadıncağızı boğazından ynblamış duruyordu. İhtiyarın soluğu kesilmiş, başı arkaya düşmüş, ağzı açılmıştı. İhtiyarın yanındaki adanı alçak sesle: Buldun mu? diye sordu. Arkadaşı karşılık verdi: Evet, buldum ve ekledi: Git kapıya bak. Büyükannenin boğazını sıkan adam bahçe kapısına ()Ştu, kimse var mı diye baktı ve bitişik odadan, ıslık gibi Çıkan bir sesle:

Page 131: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Gel diye seslendi. Odada bulunan ve hâlâ Ferruccio'yıı tutan adam, sözlerini açmaya başlayan ihtiyar kadına ve çocuğa biça8l! göstererek: En ufak bir ses duyarsam geri döner, boğazını?, keserimi dedi. Bir süre gözlerini kırpmadan, dik dik ikisine de baktı. Tanı bu sırada, yoldan geçen kalabalığın söylediği uzaktan gelen bir şarkı duyuldu,. Hırsız başını hızla kapıya doğru çevirdi ve bu hızlı hareketin sonunda yüzündeki maske düştü. İhtiyar kadın bir çığlık attı: —Mozzoni! Tanınan hırsız: Lanet kadın, gebereceksin! diye kükredi. Bıçağını çekti ve birden bayılan büyükannenin üstüne yürüdü. Katıl bıçağını kaldırdı, tam indireceği zaman, hurruccio, ani bir hareketle ve umutsuz bir çığlık atarak büyük ünnesinin üstüne atıldı ve onu kendi vücuduyla sardı. Katil masaya çarparak kaçtı ve sönen lambayı devirdi. Çocuk yavaş yavaş büyükannesinin üstünden çekildi, dizlerinin üstüne düştü, başı büyükannenin göğsüne dayalı, kolları onun beline sarılı kaldı. Aradan biraz zaman geçti. Etraf zifiri karanlıktı. Köylülerin şarkısı gittikçe kırlara doğru uzaklaşıyordu Yaşlı kadın yavaş yavaş kendine geliyordu. Dişleri çarparak, cılız bir sesle: —Ferruccio! diye seslendi. Çocuk: Büyükanne diye karşılık verdi. Yaşlı kadıncağız konuşabilmek için çaba harcadı ama korkudan dili tutulmuştu. Bir süre hiç konuşamadı, tir tir titriyordu. Sonra: Gittiler mi? diye sorabildi. Evet. Yaşlı kadın, soluğu kesik olarak: Beni öldürmediler diye mırıldandı. Ferruccio boğuk bir sesle: Hayır... hayattasınız dedi. Yaşıyorsunuz, sevgi li büyükanne. Yalnız parayı aldılar. Zaten babam... paranın büyük bir kısmını yanına almıştı. Büyükanne derin bir soluk aldı. Ferruccio, dizüstü. büyükannesini belinden tutarak:

Page 132: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Büyükanne, sevgili büyükanneciğim... beni seviyorsunuz, değil mi? dedi. Büyükanne, ellerini torunun başına koyarak, karşılık verdi: Ah, Ferruccio! Zavallı çocuğum benim! Kimbiliı ne kadar korkmuşsundur! Ah, Tanrım! Sen bize acı! Lambayı yakıver... Hayır, hayır, karanlıkta oturalım, daha hâlâ korkuyorum. Çocuk: Büyükanne diye sözüne devam etti, şimdiye dek ben sizi hep üzdüm... Hayır, Ferruccio, hayır, böyle şeyler söyleme Artık ben bunlan düşünmüyorum bile, her şeyi unuttum seni o kadar çok seviyorum ki! Ferruccio, sesi titreyerek, zorlukla devam etti: Şimdiye dek hep sizi üzdüm... ama. sizi daima sevaım. Beni bağışlıyor musunuz?.... Beni bağışlayın, büyükanne. Evet. çocuğum, evet. seni bağışlıyorum, seni bütün kalbimle bağışlıyorum. Seni nasıl bağışlamam. Ayağa kalk çocuğum. Artık seni hiç azarlamayacağım. Sen iyi s çocuksun, çok iyi bir çocuksun! Lambayı yakalım. Biraz cesaretimizi toplayalım. Kalk Ferruccio. Çocuk, sesi gittikçe daha da zayıflayarak. Teşekkür ederim, büyükanne dedi. Şimdi artık... mutluyum. Beni hatırlayacaksınız, büyükanne... değil mi? Beni her zaman hatırlayacaksınız... Ferrucio'muzu. Büyükanne şaşkın, endişeli, ellerini torunun omuzuna koyup, yüzüne bakmak istermiş gibi başını eğerek: Benim sevgili Ferruccio'm! diye haykırdı. Zayıf bir soluk gibi çıkan cansız bir sesle çocuk bir kere daha: — Beni unutmayın diye mırıldandı. Annemi... babamı... Luigina'yı benim turafımdsrm öpün. Elveda, büyükanne... Yaşlı kadıncağız çocuğun dizleri üstüne düşen b;ışı nı titreyen elleriyle yoklayarak: — Tanrı aşkına, neyin var, ne oluyor! diye haykırdı. Sonra sesinin çıktığı kadar ve çılgınca: Ferrııccio: Ferruccio! Ferruccio! Kenim sevgili çocuğum! Bir tanem! Gökteki melekler, bana yardım edin! diye bağırdı. Ama. Ferruccio artık karşılık vermiyordu. Küçük kahraman. anneannesinin kurtarıcısı, sırtından aldığı derin bir bıçak darbesiyle güzel, korkusuz ruhunu Tanrı ya teslim etmişti.

Page 133: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

28, salı KÜÇÜK DUVARCI USTASI ÖLÜM DÖŞEĞİNDE Zavallı küçük duvarcı ustası ağır hasta. Öğretmen gi. dip onu yoklamamızı söyledi. Biz de, Garrone, Derossi ve ben ona gitmeye karar verdik. Stardi de bizimle gelecekti ama, öğretmen ödev olarak CavoıırAnıtı'nın betimlemesini verdi. Betimlemeyi tam olarak yapabilmek için anıtı görmeye gitmek zorunda olduğunu söyledi. O gururlu Nobis'i de bizimle gelmesi için çağırmayı denedik. Nobis. bize kesin bir sesle: Hayır! dedi. Votini de gelemeyeceği için bizden özür diledi, her halde elbisesinin kireçle lekelenmekten çekinıyordu. Saat dörtte okuldan çıkınca yola koyulduk. Sicim gibi yağmur yağıyordu. Yolda yürürken Garrone durdu ve ağzı ekmekle dolu olarak: — Ne satın alacağız? dedi ve cebindeki iki meteliği şakırdattı. Hepimiz ikişer metelik verdik ve üç tane kocaman portakal satın aldık. Tavanarasına çıktık. Kapının önünde Derossi ödül olarak verilen madalyasını çıkardı ve cebine koydu. Bunu neden yaptığını sordum: — Bilmiyorum, diye yanıt verdi, Belki de garip bir hava yaratmamak için... Odaya madalyasız girmek bala daha nazik görünüyor. Kapıyı çaldık, babası gelip açtı, dev gibi iriyarı olan 0 adam. Yüzü allak budaktı, dehşete kapılmışa benziyordu. Siz kimsiniz? diye sordu. Garrone: Biz Antunio'nun okul arkadaşlarıyız, ona üç tane portakal getirdik! Duvarcı ustası başını sallayarak: Zavallı Tonio! diye göğüs geçirdi. Sizin portakallarınızı artık yiyememesinden korkuyorum! Bunları söylerken elinin tersiyle gözlerini kuruladı. Bize yol gösterdi. Basık tavanlı küçük bir odaya girdik. Küçük duvarcı ustası ufak bir demir karyolada uyuyordu. Annesi, yüzü ellerinin arasında, yatağın üstüne kaparımıştı, bize bakmak için başını hafifçe çevirdi. Odanın bir köşesinde badana fırçaları, bir kazma ve bir kireç eleği de duruyordu. Küçük hastanın ayaklarında duvarcının alçıdan bembeyaz olmuş ceketi örtülüydü. Zavallı çocukcağız çok zayıflamıştı, yüzü kireç gibi bembeyazdı, burun delikleri kısılmıştı, zorlukla soluk alıyordu. Ah, sevgili Tonino, benim iyi kalpli, neşeli, küçük dostum, bu halin bana ne kadar acı veriyor, bir busen! Hele senin yeniden yüzünü tavşan gibi buruşturmanı görebilmek için neler

Page 134: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

vermezdim ki! Alı, benim zavallı küçük duvarcı ustanı! Garrone, yastığın üstüne, çocuğun yüzüne yakın bir yere i bir portakal koydu. Kokusu onu uyandırdı ama, portakalı almasıyla bırakması bir oldu. Bir süre gözlerini kırpma1 dan Garroııe'ye baktı. Garrone: Benim, Garrone. dedi. Beni tanıdın mı? Belli belirsiz gülümsedi, kısa kolunu güçlükle kaldırdı ve Garrone'ye doğru uzattı. Garrone bu küçük eli kendi ellerinin arasına aldı ve yanağını bu ellere dayayarak: —Cesaret, cesaret, küçük duvarcı ustası! Yakında iyileşip okula döneceksin. Öğretmen seni benim yanıma oturtacak, memnun musun? dedi. Ama, küçük duvarcı ustası yanıt vermedi. Anne hıçkırıklara boğuldu: Ah, zavallı Tonino'cığum! Zavallı benim Tonino'cuğum! Ne kadar iyi, ne kadar yürekli çocuk ve Tanrı onu elimizden almak istiyor! Duvarcı ustası, çılgın gibi: —Sus! diye bağırdı. Sus, yoksa çıldıracağım! Sonra üzgün bir sesle bize: —Gidin, gidin, çocuklar. Çok teşekkür ederim, gidin. Burada kalmakla ne yapabilirsiniz ki? Teşekkür ederim, evinize gidin dedi. Çocuk tekrar gözlerini kapamıştı, bir ölüye benziyordu. Garrone: Size yardım edebilir miyiz? diye sordu. Duvarcı ustası: Hayır, iyi kalpli çocuk, teşekkür ederim. Artık evlerinize dönün dedi. Bizi kapıya kadar götürdü ve arkamızdan kapıyı kapadı. Daha merdivenin yansına gelmiştik ki birisinin seslendiğini duyduk. —Garrone! Garrone! Üçümüz birden aceleyle yukarı çıktık. Birden değişivefen davranışıyla duvarcı ustası şöyle seslendi: Garrone! Seni adınla çağırdı, iki gündür tek kelime bile söylemiyordu. Seni iki kere çağırdı. Seni istiyor, hemen gel. Ah, Tanrım, bu iyi belirti olsa bari! Garrone bizlere: Hoşça kalın, çocuklar, ben burada kalıyorum dedi ve babayla birlikte içeri girdi. Derossi'nin gözleri yaşlarla dolmuştu. Ona: —Küçük duvarcı ustası için mi ağlıyorsun? dedim. Konuştu artık iyileşecek.

Page 135: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Derossi: Buna inanıyorum diye yanıt verdi. Ama, ben °nu düşünmüyordum... Garrone'nin ne kadar iyi kalpli, temiz yürekli bir çocuk olduğunu düşünüyordum! diye ekledi 29. çarşamba KONTCAVOUR (Babamın mektubu) Kont Cavour anıtının betimlemesini yapman gerekiyor. Bunu yapabilirsin. Ama, Kont Cavour'ıın kim olduğunu daha anlayamazsın. Şimdilik şunu bil yeter: o, uzun yıllar Piemonte'nin başbakanlığını yaptı. Piemonte ordusunu Kırım'a o gönderdi. Carnaia zaferiyle de Novara bozgunundan beri düşmekte olan askeri şan ve şerefi o yükseltti. Yüzellibin Fransızı Alp'lerden o indirdi, onlarla Avusturyalıları Lombardiya'dan o kovdurdu. Devrimimizin en güçlü yıllarında İtalya'yı o yönetti. Vatanın bir bütün haline gelebilmesi ve bu kutsal gayenin gerçekleşebilmesi için en büyük desteği o verdi. Parlak zekâsı, insanüstü çalışması, yenilmez azmi bütün bunların gerçekleşebilmesini sağladı. Birçok general meydan savaşlarında çok korkunç saatler geçirmiş olabilirler ama. o çalışma odasında daha korkunç saatler yaşadığı kesin. Çünkü meydana getirmeye çalıştığı eser, her an, zayıf bir bina gibi ufak bir deprem sarsıntısından çökebilirdi. Uzun geceler boyunca sıkıldı, yoruldu, didindi ve bizi, her şeye rağmen, korkusuzca selâmete çıkardı. Bu insanüstü çalışma onun hayatını yirmi yıl kısalttı. Ölümüne yol açacak ateş onu kem irdiği halde, o vatanı için bir şeyler daha yapabilmek için ölümle umutsuzca pençeleşiyordu. Ölüm döşeğinde acıyla: —Garip şey, okumayı unuttum. Artık okuyamıyorum diyordu. Bir yandan kan alırlar, bir yandan ateşi yükselirken o vatanınıdüşünüyor ve emredercesine: Beni iyileştirin, zihnim bulanıyor, önemli konuları tartışabilmek için zihnimin açık, aklımın başında olması gerek diyordu. Son günlerinin yaklaştığı, bütün kentin çalkalandığı sırada Kral onun başucundan ayrılmıyordu. O soluk soluğa Krala: Haşmetmeap, size söyleyecek çok şeyim var size gösterecek çok şey vak ama, hastayım, hiçbir şey yapamıyorum, hiçbir şey yapamıyorum diyor ve içi içini yiyordu. Ateşten zayıflayan düşüncesi, hep Devlete, italya'ya yeni katılan bölgelere, daha yapılması gereken pek çok şeye dönüyordu. Bazan da sayıklıyordu: Çocukları eğitin diye haykırıyordu iki soluk arasında,

Page 136: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

çocukları ve gençliği eğitin... ülkeyi özgürlükle yönetin. Ateşi yükseliyor, sayıklaması artıyordu. Son anı yaklaşmıştı, ateşli sözlerle, bazan aralarında anlaşmazlıklar çıkmış olan Garibaldi'yi çağırıyor, o günlerde daha özgürlüklerine kavuşmamış olan Venedik'ten, Roma'dan söz ediyordu, ftalya ve Avrupa'nın geleceği hakkında fikirler ileri sürüyordu. Yabancı orduların ülkesine saldırdığını hayal ediyordu. İtalya ordusunun, generallerin nerede olduğunu soruyor, hâlâ bizler için, kendi ulusu için titriyordu, anlıyor musun, daha ona ihtiyacı olan vatanının ondan uzaklaştığını gördüğü için üzülüyordu. Kısa zamanda büyük bir güç harcayarak yükseltmeye çalıştığı vatanının uzaklaştığını gördükçe, çok büyük bir acı duyuyordu. Boğazında düğümlenen savaş narasıyla öldü. Ölümü de hayatı gibi büyük oldu. Evet, Enrico, şimdi biraz düşün. Bütün bir ülkenin sorumluluğunu yüklenen bu insanların yorgunluklarını, insanüstü güçlerinin, acı veren cançekişmelerinin yanında bize ağır gelen çalışmanın, sıkıntıların, hâttâ ölümümüz bile ne kadar önemsiz, ne kadar anlamsız kalıyor! O büyük mermer anıtın önünden geçerken bütün bunları düşün v? kalbinin derinliklerinden ona: Zafer sana! diye seslen. BABAN NİSAN 1, cumartesi İLKBAHAR Bir nisan! Üç ayımız daha kaldı. Bu sabah yılın en güzel günlerinden birini yaşadım. Okulda çok neşeliydim, çünkü Coretti babasıyla birlikte yarından sonra Kralı görmeye gidebileceğimizi söylemişti, babası kralı tanıyormuş. Sonra, gene aynı gün annem beni Corso Valdocco'daki çocuk yuvasını gezmeye götüreceğini söylemişti. Çok sevinçliydim, çünkü küçük duvarcı ustası da iyileşmeye başlamıştı. Dün akşam bize uğrayan öğretmen babama, benim için : İyi gidiyor, iyi gidiyor demişti. Ve sonra çok güzel bir ilkbahar sabahıydı. Sınıfın pencerelerinden masmavi gökyüzü, bahçelerin yemyeşil tomurcuk yüklü ağaçları, evlerin ağzına kadar açık pencerelerinin önünde daha şimdiden yeşerip çiçeklenmeye başlayan saksılar görülüyordu. Öğretmen gülmüyordu, çünkü hiç gülmezdi ama, çok neşeliydi, öyle ki alnındaki düz çizgibile kaybolmuştu. Bir yandan bizlerle şakalaşıyor, bir yandan da tahtada

Page 137: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bir problem çözümlüyordu. Açık pencereden sınıfa giren bahçenin taze bahar havasını koklamaktan zevk aldığı seziliyordu. Havadaki bu taze toprak ve bitki kokusu insana kırları hatırlatıyordu. Öğretmen ders anlatırken yakın bir sokakta örs üzerinde demir döven bir demircinin çekiç sesleri duyuluyordu. Karşıki evden de çocuğunu uyutan bir annenin söylediği ninni geliyordu. Uzakta, Cernaia kışlasında borular çalınıyordu. Stardi'ye kadar herkes mutlu görünüyordu. Bir ara demirci demiri daha hızlı dövmeye, çocuğunu uyutan kadıncağız da daha yüksek sesle ninni söylemeye başladı. Öğretmen sözlerine ara verdi ve kulak kabarttı. Sonra pencereden bakarak, ağır ağır duygula rını dile getirdi: Gökyüzü gülümsüyor, bir anne ninni söylüyor, namuslu bir adam çalışıyor, öğrenciler öğretmeni dinliyor... ne güzel!' Sınıftan çıktığımız zaman diğerlerinin de, bizler gibi neşeli olduklarını gördük. Öğrencilerin hepse ayaklarını hızla yere vurarak ve şarkılar söylerek yürüyorlardı. Herkes sanki dört günlük bir tatilin arifesindeynıiş gibi mutluydu. Öğretmenler de kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Kırmızı tüylü öğretmen de çocuklarının arkasından küçük bir öğrenci gibi zıplayarak gidiyordu. Çocukların ana ve babaları da, gülerek, kendi aralarında konuşuyorlardı. Crossi'nin sebzeci annesi, sepetlerine o kadar çok menekşe demetleri doldurmuştu ki, çiçeklerin kokusu bütün etrafa yayılıyordu. Bugün öğleyin okuldan çıktığımda annemi sokakta beni beklerken görünce öyle sevindim ki, anlatamam. Şimdiye dek hiç bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Anneme doğru ilerlerken ona: Çok sevinçliyim. Bu sabah neden bu kadar neşeliyim, acaba? dedim. Annem gülümseyerek sevincimin güzel havadan ve vicdanımın rahat oluşundan ileri geldiğini söyledi. 3, pazartesi KRAL UMBERTO Pencereden bakan babam saat tam onda odun satıcısı Coretti'yle oğlunun, aşağıda, meydanda beni beklediklerini gördü ve bana: İşte geldiler, Enrico. Git de kralını gör! dedi. Yıldırım gibi bir solukta aşağı indim. Baba oğul her zamankinden daha canlı görünüyorlardı. Bu sabahki kadar birbirlerine benzediklerini hiç sarımıyorum. Baba ceketinin yakasına, iki hatıra

Page 138: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

nişanı arasına, onur madalyası takmıştı. Kıvırcık ve sivri bıyıkları iki iğne gibiydi. Tren istasyonuna doğru hızlı adımlarla ilerlemeye koyulduk. Kral oraya on buçukta gelecekti. Baba Co retti pipo içiyor ve ellerini oğuşturuyordu. Bizlere: —Biliyor musunuz? dedi. Onu altmışaltı savaşından beri görmüyorum. Onbeş yıl ve altı aylık bir ara, Önce üç yıl Fransa'da, sonra Mondovi'de. Bu kentle onu görebilirdim. Aksilik bu ya, o kente geldiği zaman ben orada yoktum. Boş yere ya kısmet dememişler. Krala bir arkadaşına hitap eder gibi. yalnız Unıberto diyordu. ''Umberto 16. tümene komuta ediyordu, Umberto yirmi iki yaşlarında idi, Umberto ata şöyle böyle binıyordu. Adımlanın sıklaştırarak, yüksek sesle: Onbeş yıl! diyordu. Onu tekrar görmeyi çok arzuluyorum. Onu bıraktığımda prensti, şimdi kral olarak göreceğim. Ben de değiştim, askerken odun satıcısı oldum. Ve gülüyordu. Oğlu babasına sordu: —Birbirinizi görseniz, tanıyabilir misiniz? Baba gülmeye başladı ve: —Sen delisin dedi. Öyle şey olur mu? O, Umberto bir taneydi, bizlerse sinek sürüsü gibi kalabalıktık. Ama, buna rağmen teker teker bize baktı. Vittorio Emanuele caddesine saptık. Büyük bir kalabalık istasyona doğru ilerliyordu. Bir Alpini dağcı bölüğü boru çalarak geçti. İki atlı jandarma da, dört nala, geçti. İnsanı büyüleyen sakin bir hava vardı. Baba Coretti heyecanlanarak: Evet! diye haykırdı. O zaman tümen komutanı olan generalimi görmek beni çok sevindirecek. Ah! Ne çabuk yaşlandım! O 24 haziran sabahını dün gibi hatırlıyorum. O hengâme arasında sırtımda asker çantam, elimde tüfek, süngü savaşına girmek üzere bekliyordum. Umberto subaylarıyla gidiyor, geliyordu. Uzaktan top sesleri duyuluyordu. Herkes ona bakıyor ve: —Allah vere de, ona bir top mermisi isabet etmese! diyordu. O sırada ben, kısa bir süre sonra Avusturyalı mızraklı süvarilerin mızrakları önünde birbirimize o kadar yakın olabileceğimizi düşünmekten öyle uzaktım ki! İnanın çocuklar, aramızdaki uzaklık dört adımı geçmezdi. Çok güzel bir gündü, gökyüzü ayna gibiydi ama. hava öyle sıcaktı ki.! Bakalım içeri girebilecek miyiz?

Page 139: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

İstasyona varmıştık. Orada büyük bir kalabalık vardı, arabalar, nöbetçiler, jandarmalar, ellerinde bayraklarıyla çeşitli kuruluşlar bu kalabalığı oluşturuyorlardı. Bir alay bandosu marşlar çalıyordu. Baba Coretti büyük kapıdan içeri girmeyi denedi, ama ona engel oldular.Kapınınönünde birikmiş olan halkı yararak eli ön sıraya geçmeyi düşündü. Sağa, sola dirsek vurup bizi de önünde iteleyerek en ön sıraya vardı, ama, durmadan dalganan halk bizi zaman zaman oraya buraya sürükiüyordu. Odun satıcısı Coretti, çıkış kapısının yanındaki ilk sütunu fark etmişti, nöbetçiler kimsenin orada durmasına izin vermiyorlardı. Bizim ellerimizden çekerek: Çocuklar, benimle gelin dedi ve iki sıçrayışla boş alanı geçti, sırtını duvara vererek durdu. Hemen bir polis amiri geldi ve ona: —Burada durmak yasaktır dedi. Baba Coretti, madalyasını göstererek: —'Ben 49. alayın döndüncü tabıırundanım dedi. Polis amiri ona baktı ve: Peki öyleyse kaim dedi. Baba Coretti muzaffer bir havayla: Bunu ben söylersem, elbette! dedi. Bu kırkdokıızun dördüncü taburu büyülü bir sözdür! diye ekledi. Generalimi jstediğinı gibi görmeye hakkım yok mu? Ben onun komuta ettiği birlikte idim. O zaman onu nasıl yakından görcbildimse. şimdi de onu yakınılan görmeye hakkını var. Ona generalim diyorum! Tam yarım saat benim bulunduğum taburun komutanı oldu, çünkü o sırada taburu o yönetiyordu, ve aramızda bulunuyordu, melun binbaşı Ulrich yoktu. Bu sırada giriş salonunda ve dışarıda subaylar, sivil erkân birikmeye başlıyordu. Uşakların kırmızı elbiseler giydikleri arabalar da kapının önüne diziliyordu. Coretti babasına prens Umberto taburu yönetir ken elinde kılıcı olup olmadığını sordu. Babası: Elbette kılıcı elindeydi dedi.Kendisini mızrakların saldırısından koruyabilmek için kılıcını elinde iniliyordu. Ah o kör olası şeytanlar! Tann'nın gazabı gibi arkadan saldırdılar, üzerimize geldiler. Askerlerin, bölüklerin, toplamı arasında dolanıp duruyorlardı. Bir fırtına gibi her şeyi deviriyor, kırıp döküyordu. Alessaıulritt süvarileri, Foggia mızraklıları, piyade askerleri, topçular, barsalycri askerleri,

Page 140: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

hesi birbirine karıştı. Ortalık cehenneme dönmüştü, hiçbir şey anlaşılmıyordu. Altes! Altes! diye bağırıldığını duydum, saldırıya hazır mızrakların yaklaştığını gördüm, silâhlarımızı düşmanın üstüne boşalttık, bir toz bulutu her şeyi kapladı... Sonra toz dağıldı. Toprak yaralı ve ölü at ve süvarilerle kaplıydı. Arkama döndüm ve atının üzerinde aramızda duran Umberto'yıı gördüm, sakin sakin etrafına bakıyor ve sanki: Çocuklarımın arasında yara bere alan vaı mı? diye soruyordu. Biz de, yüzüne karşı çılgınlar gibi: Yaşa! Varol! diye bağırdık. Tanrım, o ne andı!... İşte tren geliyor. Bando marşlar çaldı, subaylar koşuştular, halk ayağının ucuna kalktı. Bir nöbetçi: Hemen çıkamaz ki! Şimdi bir karşılama söylevi Çekecekler dedi. Baba Coretti heyecandan yerinde duramıyordu. Ah! O günleri düşündükçe diyordu, onu hep orada görüyorum. Gök gürlüyor, yer sarsılıyordu ama, onun kılı bile kıpırdamıyordu. Ama, ben onu hep o gün gördüğüm gibi hatırlıyorum. O sakin yüzüyle aramızda duruyordu. Eminim ki 49'un dördüncü bölüğünü hâlâ o da hatırlıyordur ve öyle sanıyorum ki, şimdi kral olduğu halde o zaman arasında bulunduğu insanları bir masanın etrafında toplamak onun da hoşuna gidecektir. Şimdi çevresinde, süslü üniformaları olan generaller, baylar ve rütbeler dolanıyor, Halbuki o zamanlar çevresinde yalnız zavallı askercikler vardı. Başbaşa kalıp onunla bir çift laf edebilsem! Bizim süngülerimize emanet edilen yirmi iki yaşındaki generalimiz, prensimiz... Onbeş yıldır onu göremiyorum... Gel bakalım, bizim sevgili Umberto'muz. Ah! Bu müzik, inanın, kanımı kaynatıyor. O şuada yükselen bir sevinç çığlığı onun konuşmalarını yarıda kesti, binlerce şapka havaya kalktı ve siyahlat giyinmiş dört bay birinci arabaya çıktılar. Baba Coretti: —İşte o! diye haykırdı ve heyecandan olduğu yerde kalakaldı. Sonra yavaşça: —Tanrım, saçları ne kadar kırlaşmış! dedi. Üçümüz birden şapkalarımızı çıkardık. Araba şapkalarını sallayan, çılgınlar gibi bağıran halkın arasında bize doğru ilerliyordu. Ben baba Coretti'ye bakıyordum. Sanki başka biri oluvermişti. Boyu biraz daha

Page 141: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

uzamış, ciddileşmiş, biraz rengi atmış, dimdik arkasındaki sütuna dayarımıştı. Kralın arabası tam önümüze geldi, sütunun bir adını ötesinden geçiyordu. Pek çok ses: Yaşa! Varol! diye bağırdı. Baba Coretti de, diğerlerinden sonra: Yaşa! Varol! diye bağırdı. Kral yüzüne doğru baktı ve bakışları bir süre yakasındaki o üç madalyaya takılı kaldı. Bunu gören baba Coretti kendini kaybetti ve haykırdı: Kırkdokuzun dördüncü bölüğü! Öbür tarafa başını çevirmiş olan kral bize doğru döndü ve gözlerini baba Coretti'den ayırmadan arabanın penceresinden elini çıkardı, uzattı. Baba Coretti hemen ileri doğru atıldı ve kendisine uzanan bu eli bütün gücüyle sıktı. Araba ilerledi, halk akın etti ve bizi birbirimizden ayırdı. Baba Coretti'yi de gözden kaybettik. Ama, bu çok kısa sürdü. Onu hemen bulduk, soluk soluğaydı, gözleri nemlenmişti, adıyla oğlunu çağırıyor, elini de havada tutmaya çalışıyordu. Çocuk babasına doğru atıldı, babası da ona: Buraya gel, yumurcak, elim daha hâlâ sıcak! dedi ve elini oğlunun yüzünden geçirdi. Bu bir kralın okşayışı! diye ekledi. Baba Coretti rüyadaymış gibi, gözleri uzaklaşan arabaya takılı, gülümseyerek, ellerini arasında piposu, ona bakan kalabalık bir meraklı topluluğunun arasında duruyordu. —49'un döndüncü bölüğünden biri diyorlardı. —Kralı tanıyan eski bir asker. —Onu tanıyan kral oldu. Ona elini uzatan kraldı. Kalabalığın içinden biri yüksek sesle: Kraldan bir istekte bulundu dedi. Baba Coretti, hızla dönerek: Hayır' diye karşılık verdi, ondan hiçbir istekte bulunmadım, ben ondan hiçbir şey istemedim, anlıyor ıınısunuz? Eğer isteyecek olsa... ona başka bir şey de verirdim.. Herkes ona bakıyordu. O sakin bir sesle: Ona kanımı bile verirdim dedi. 4, salı

Page 142: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ÇOCUK YUVASI Annem bana söz verdiği gibi dün kahvaltıdan sonra beni Corso Valdocco'daki çocuk yuvasına götürdü. Annem Precossi'nin küçük kız kardeşini salıvermesi için kadın müdürle konuşacaktı. Ben şimdiye dek hiç çocuk yuvası görmemiştim. Doğrusu çok hoşuma gitti! Orada ikiyüz kadar kızlı erkekli çocuk vardı. Bu çocuklar öyle ufaktılar ki, bizim okulun hazırlık sınıfındaki öğrenciler bunların yanında kocaman adam gibi dururlar. Biz yuvaya vardığımızda onlar sıra olmuşlar yemekhaneye giriyorlardı. Yemekhanede iki upuzun masa uzanıyordu. Bu masaların üstünde pek çok delik vardı, her yuvarlak deliğin içinde de çukur bir siyah tabak duruyordu. Bu çukur tabaklara kuru fasulyayla pilav konmuştu, yanlarında da birer kalaylı kaşık bulunuyordu. Bu sırada çocuklardan bir kısmı yere düşüyor ve bayan öğretmen gelip kaldırıncaya kadar orada yerde kalıyolardı. Çocuklardan pek çoğu, kendi yerleri sanarak bit tabağın önünde duruyor ve kaşla göz arasında bir kaşık yemek atıştırıyorlardı. Peşlerinden öğretmen geliyor ve: İlerleyin! diyordu. Ama, onlar daha üç ya da dört adım atmadan gene duruyor ve önlerindeki yiyeceklerden bir kaşık midelerine indiriyorlardı. Böylece duraklaya duraklaya ve yarını taak çorbayı içerek ilerliyorlardı. Öğretmenler uzun bir süre çocukları yerlerine doğru ittiler ve Haydi çabuk olun! Haydi bakalım! diye bağrıştılar. Sonunda hepsi yerlerine geçtiler ve duaya başladılar. Ama iç sıralarda bulunanlar, başka birileri tabaklarına kaşık daldırmamak içjn başlarını geri çevirerek göz altında tutuyorlardı, lşte böyle dua ediyorlardı, elleri kenetli, gözleri havada ama yürekleri yemeklerdeydi. Sonra yemeğe koyuldular. Ah, [nı oörülmeye değer bir manzaraydı.! Çocuklardan biri iki kaşıkla yiyor, diğeri elleriyle atıştırıyordu. İçlerinden bir kısmı da fasulyaları teker teker alıp ceplerine dolduruyorlardı. Bazıları da tabaklanndaki kuru fasulyayı alıp katladıkları önlüklerinin arasına sıkıştırıyorlar, sonra da iyicene ezerek onu hamur haline getiriyorlardı. Yemeği bırakarak sineklerin uçuşuna dalanlar da vardı. Kimisi öksürerek etraflarına bir pirinç yağmuru yağdırıyordu.Burası bir tavuk kümesini andırıyordu. Ama, her şeye rağmen çok sevimli ve zarif bir kümesti. İki sıra meydana getiren kızlar pek şirindiler, örgülü saçlarının ucuna kırmızı, yeşil, mavi kurdeleler bağlarımıştı. Bayan öğretmenlerden biri, sekiz kız çocuğunun bulunduğu bir sıraya sordu: Pirinç nerede yetişir, bilir

Page 143: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

misiniz? Sekiz çocuğun hepsi yemek dolu ağızlarını açarak hep bir ağızdan, şarkı söyler gibi: Suda yetişir diye karşılık verdiler. Sonra, bayan öğretmen komut verdi: Elllerinizi yukarı kaldırın! Daha birkaç ay öncesine kadar kundak bezinde bağlı kalan o küçücük kolların havaya fırlayışı ve o minimini elerin beyaz pembe kelebekler gibi çırpınışları insana garip l'ir zevk veriyorlardı. Sonra teneffüse çıktılar. Ama, hepsi de önce duvarlarda asılı kahvaltı sepetlerini aldılar. Bahçeye çıktılar ve epsi bir tarafa dağıldılar. Sepetlerindeki nevalelerini di?arı çıkardılar: ekmek, kuru erik, bir dilim peynir, bir katı Vurnurta, küçük armutlar, bir avuç haşlarımış nohut, bir tavuk kanadı. Bir anda bütün bahçe yiyecek kırıntılarıyla doluverdi, sanki kuşlar için yemler serpilmişti. Bu yemekleri akla gelebilecek en garip şekillerde yiyorlardı, tavşan kedi, sıçan gibi, yalayarak, emerek, kemirerek. Ufak bir oğlan çocuk, bir grissiniyi göğsünde tutuyor ve bir kılıcı bilermiş gibi bir muşmulaya sürtüyordu. Küçük kız ç() cuklar, yumuşak peynir parçalarını avuçlarında eziy,,r bunlar süt gibi parmaklarının arasından akıyor ve elbiselerinin kollarından içeri giriyordu, onlar bunun farkına bi|e varmıyorlardı. Küçük köpek enikleri gibi ekmek parçalarını, elmaları dişlerinin arasına tutturup koşuşuyorlar, birbirlerini kovalıyorlardı. Çocuklardan üç tanesi de incecik dal parçalanyla, sanki hazine ararmış gibi bir katı yumurtanın içini oyuyorlardı. Oydukları kısımlar yerlere dökülüyordu, sonra her kırpıntıyı büyük bir dikkatle sanki bir inciymiş gibi topluyorlardı. Sepetlerinde garip şeyler olanlar da, sekiz ya da on kişiyi etraflarına toplamışlardı. Hepsi eğilmiş, ayın kuyudaki gölgesine bakıyorlardı. Elinde bir şeker külahı tutan bir bücürün etrafını yirmi kadar çocuk sarmıştı. Ekmeklerini şekerlere sürmek için ona binbir şaklabanlık yapıyorlardı. O da bazısının gönlünü ediyor, diğerleri ne kadar yalvarsalar da razı olmuyor, yalnız emmek üzere parmağını uzatmakla yetinıyordu. Bu sırada annem bahçeye gelmiş, etrafını saran çocukları teker teker okşuyordu. Birçokları etrafını sarıyor. hatta üzerine gidiyor ve bir öpücük bekliyorlardı. Üçüncü kata bakar gibi başlarını yukarı kaldırıyorlar ve ağızlarını durmadan açıp kapayarak onları öpmesini istiyorlardı Çocuklardan biri anneme uçu kemirilmiş bir dilim portakal verdi. Bir başkası bir parça kabuk ekmek, bir diğer bir parmağının ucunu gösterdi, dikkatlice bakıldığında çok küçük bir kızartı

Page 144: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

gözüküyordu, bir gün önce bir mu mıın aleviyle parmağının ucunu yakmıştı. Kimisi ona, nasıll görüp yakaladığı belli olmayan küçük böcekler, kimi de şişe mantarı, küçük gömlek düğmecikleri, saksıla3 koparılmış küçük çiçekler getiriyorlardı. Başı sanlı bh oğlan çocuğu, ne pahasına olursa olsun, hep kendi sözünü duyurmak istiyordu. Nasıl takla attığını anlatmak için bazı şeyler kekeledi durdu ama, biz pek bir şey anlayamadı! doğrusu. Çocukların arasından bir başkası annemin ona doğru eğilmesini istedi ve kulağına: Babam fırçalar yapıyor dedi. Bu sırada, ötede beride, bayan öğretmenleri oradan oraya koşuşturan ufak tefek olaylar meydana geliyordu: mendillerinin kenarındaki düğümü açamadıkları için ağlayanlar, iki elma çekirdeği için saç saça baş başa dövüşenler, devrilmiş bir sıranın üstüne yüzükoyun düşüp, yerinden kımıldıyamadığı için hıçkıra hıçkıra ağlayan bir oğlan çocuğu. Oradan ayrılmadan önce annem üç, dört çocuğu kollarının arasına aldı ve onları öptü. Bunun üzerine, yüzü portakal suyu, yumurta sarısına bularımış bir sürü çocuk, bahçenin dört bir yanından koşup geldiler ve kendilerini de öpmesi için annemin çevresinde toplandılar. Ellerini çekiştiriyorlar, yüzüğüne bakmak için parmaklarını tutuyorlar, biri saatinin zincirini çekiyor, öbürü saçlarına dokunmak istiyordu. Öğretmenler: Dikkat edin. elbisenizi kirletip yırtmasınlar, diye seslenıyorlardı. Ama. annemin elbisesine aldırdığı yoktu, çocukları öpmeye, onları kucaklamaya devam ediyordu. Çocuklar da ona daha çok sokuluyorlardı. En öndekilcr sanki ona hrınanacaklarmışi gibi kollarıyla ona sarılıyorlardı, daha aikadakiler de ona yaklaşabilmek için önlcrindekileri üe'ey|p duruyorlardı. Hepsi bir ağızdan: Güle güle! Güle güle! Güle güle! diye bağırıyor, lardı. Sonra hepsi birden onun geçtiğini görebilmek için bahçe parmaklığına koşuştular. Onu selâmlamak içjn parmakların arasından o tombul kolcuklarını uzatmışlar. di, bir yandan da gene anneme ekmek parçalan, muşmula artıkları, peynir kırıntısı uzatıyorlar ve bir ağızdan bağınyorlardı. Güle güle! Güle güle! Güle güle! Yarın gene gel! Bir başka sefer gene gel! Annem güçlükle aralarından sıyrılıp bahçeden dışarı çıkabildi. Son bir kez daha ellerini o taze gül demetlerini andıran minik, pembe, tombul ellerin üzerinden geçirdi. Sonunda kurtuluşu kendini sokağa atmakla

Page 145: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

buldu. Üstü başı darmadağınık olmuştu. Bir elinde çocukların verdikleri çiçekler vardı, gözleri yaşlardan şişmişti, bir bayram yerinden uzaklaşır gibi mutluydu. Sürü halinde cıvıldaşan kuşlar gibi bağıran çocukların sesi hâlâ duyuluyordu. —Güle güle! Güle güle! Bizi gene görmeye gelin, hanım efendi! 5, çarşamba JİMNASTİK DERSİNDE Havalar çok güzel gittiğinden kapalı jimnastik salonundan bahçede yapılan aletli jimnastiğe geçtik. Dün Nelli'nin annesi geldiğinde, Garrone Müdürün odasında bulunuyordu. O siyah elbiseler giyinen sarışın bayan, oğlunun bu yeni jimnastik hareketlerine katılmaması için gelmişti. Ağzından çıkan her sözü güçlükle söyleyebilivordu, bir elini de oğlunun başına koymuştu. Müdüre: —Oğlum o hareketleri yapamaz.... diyordu. Nelli, hem aletli jimnastikten yoksun kalacağına üzülüyor, hem de gururu kırılıyordu.... —Göreceksin, anne, diğerleri gibi yapacağım diyordu. Annesi şefkat ve acıma dolu gözlerle ona bakıyordu. Sonra endişeli bir sesle: —Arkadaşlarından çekinıyor um.... dedi. Yani: —Arkadaşlarının onunla alay etmesinden korkuyorum demek istiyordu. Ama, Nelli atıldı: Bunun hiçbir önemi yok... Hem Garrone de benimle beraber. Onun gülmemesi bana yeter. Sonunda onun da bizimle gelmesine izin verdiler. Boynunda bir yara olan ve Garibaldi'yle çarpışmış olan öğretmen bizi dikey çubukların bulunduğu yere götürdü. Bu çubuklar pek yüksekti, bunların tam tepesine kadar tırmanarak yatay eksene dimdik durmak gerekiyordu. Derossi'yle Coretti maymun çevikliğiyle tırmanıverdüer. Küçük Precossi de dizlerine kadar inen o kocaman cekete rağmen hemencecik tırmanıverdi. O çubuklara tırmanırken, onu güldürmek için sık sık söylediği ve ağzından hiç eksik etmediği: Affedersin, affedersin sözcüklerini hep bir ağızdan söylediler. Stardi soluk soluğaydı, bir hindi gibi kızarmıştı, dişlerini kuduz köpek gibi sıkmıştı. Tepeye kadar tırmanabilmek için bayılmayı bile göze

Page 146: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

alabilirdi ve sonunda te , peye kadar ulaşabildi Nobis de oraya varınca, etrafına bir İmparator çalımıyla baktı. jimnastik dersi için özel olarak yaptırdığı mavi çizgili yeni ve güzel elbisesine rağmen Votini, iki kez tökezledi. Çubuklara daha çabuk tırmanabilmek için çocukların hepsi ellerine reçine sürmüşlerdi. Elbette bunu Garoffi keşfetmişti. Reçineyi küçük bir kutu içinde toz halinde isteyenlere satıyordu, bu yüzden de oldukça para kazandı. Sonra sıra Garrone'ye geldi, hiçbir şey yokmuş gibi. ağzında bir lokma ekmek olduğu halde, tepeye tırmanıverdi. O küçük boğa yavrusunun omuzları öyle güçlü ki, içimizden birini sırtına alıp rahatça tırmanabilirdi, sanıyo run?. Garrone'den sonra sıra Nelli'yc gelmişti. İnce, uzur parmaklı elleriyle onun çubuklara ilerlediğini görünce, birçokları gülüşmeye ve onunla eğlenmeye başlamışlardı. Ama, Garrone o koca ellerini göğsünün üzerine kavuşturarak etrafına öyle bir göz attı ki, öğretmenin orada olmasına bakmadan, eğleneni iki tokatta yere yıkacağı belliydi. Herkes gülmeyi hemen kesti. Nelli tırmarımaya başladı, zavallıcık çok güçlük çekiyordu, yüzü morarıyor, zorlukla soluk alıyordu, alnından ter akıyordu. Öğretmen: Aşağı in! dedi. Ama, Nelli buna aldırmadı. Bütün gücünü harcıyor, inat ediyordu. Her an, Nelli yarı ölü bir halde çubuklar» dibine yuvarlanıverecek diye korkuyordum. Zavallı Nelli' cik! Eğer Nelli'nin yerinde ben olsaydım, bu halimi görünce kim bilir zavallı anneciğim ne kadar üzülürdü! Böyle düşünürken Nelli'yi daha çok seviyordum, onun tepeye kadar ulaşabilmesi için neler yapmazdım ki, keşke kimselere görünmeden onu aşağıdan itebilseydim. Bu sırada Garrone, Derossi, Coretti: Haydi, haydi, Nelli, gayret, az. kaldı, cesaret! diye seslenıyorlardı. Nelli bir gayret daha gösterdi, inildeyerek tepeye varması için iki karış kaldı. Herkes: Aferin, Nelli! diye bağırıyordu. Cesaret! Bir,iki karış daha! Nelli oldukça yükselmişti. Öğretmen: —Aferin! dedi. Artık yeter, aşağı in. Ama Nelli bütün arkadaşları gibi çubuğun tepesine ulaşmak istiyordu. Son bir gayretten sonra, en uçtaki çubuğa önce dirseklerini, sonra dizlerini, sonra da ayaklarını koydu Dimdik ayağa kalktı, ter içinde, gülümseyerek bizlere baktı. Biz çılgınlar gibi alkışlıyorduk, bu sırada Nelli de sokağa bakıyordu. Ben de o yana döndüm, bahçe parmaklığının arkasındaki ağaçların arasından, bu tarafa baklaya

Page 147: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

cesaret edemeden kaldırımda dolaşan annesini gördüm. Nelli aşağı indi, herkes onun sevincine katılıyordu. Soluk soluğaydı, kızarmıştı, gözleri parıldıyordu, artık o «ki Nelli değildi. Ders bitip de okuldan çıktığımızda, annesi ona doğru yaklaştı ve oğlunu öperken, biraz endişeli sordu: Söyle bakayım, çocuğum, nasılgeçti, jimnastik dersi? Bütün arkadaşlar bir ağızdan karşılık verdiler: Çok iyi başardı! Bizim gibi tırmandı! Bilseniz ne kadar güçlü! Öyle de çevik ki! Bu işi herkes gibi beceri yor! Bütün bunları işiten zavallı annenin sevincini bir görseydiniz! Bizlere teşekkür etmek istedi ama, beceremedi. üç, dört çocuğun elini sıktı. Garrone'yi okşadı ve çocuğunu alıp oradan uzaklaştı. Arkalarından bir süre baktık hızlı adımlarla yürürken aralarında birtakım işaretler y;ı parak yürüyorlardı. Şimdiye kadar ana ile oğulun bu ka dar mutlu olduklarını hiç görmemiştik. BABAMIN ÖĞRETMENİ Dün babamla çok güzel bir gezi yaptık! Bakın nasıl geçti. Size onu anlatayım: Önceki akşam babam yemek yerken gazeteye göz atıyordu. Birden hayret dolu bir ifade ile seslendi: —Vay canına! dedi. Ben onu yirmi yıl önce öldü sanıyordum! Sonra bize döndü ve: Seksen dört yaşındaki ilkokul öğretmenim Vincenzo Crosetti'nin halen hayatta olduğunu biliyor muydunuz? dîye ekledi. Şimdi gazetede okudum, resmi de var. Milli Eğitim Bakanı, altmış yıllık öğretmenlik hayatını ödüllendirmek için ona üstün görev madalyası vermiş. Altmış yıl, düşünebiliyor musunuz? Öğretmenlikten aynlalı yalnız iki yıl oluyormuş. Zavallı Crosetti! Buradan trenle bir saat çeken Condove'de oturuyormuş, hani Chieri'deki köşkümüzde bahçe işlerine bakan kadının memleketinde. Sonra Enrico, seninle gider onu ziyaret ederiz diye ekledi. Hiç durmadan öğretmeninden, öğrencilik yıllarından söz ediyordu. Öğretmenin resmini gazetede görmek ona, çocukluk yıllarını anımsatıyordu. —Crosetti! diye söylenıyordu. Bize öğretmenlik ederken kırk yaşlarındaydı. Ona halâ görür gibi oluyorum. Ufak tefek bir adamdı, o zaman bile biraz kamburlaşmıştır. Açık renk gözleri vardı. Yüzü daima «ergindi Sertti ama, davranışları inceydi. Bizleri gerçek bir

Page 148: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

baba gibi severdi ama, bizi hiç bağışlamazdi. Köyünden gelmiş. bütün yokluklara rağmen durmadan, yılmadan çalışmış Tam terbiyeli ve kibar bir insan olmuştu. Annem onu çok severdi, babam da ona gerçek bir arkadaşmış gibi davranırdı. Nasıl oldu da Torino'dan Condove'ye yerleşti? Kuşkuşuz beni artık unutmuştur. Aradan kırkdört yıl geç miş! Kırkdört yıl, Enrico, dile kolay, yarın onu görmeye gideriz. Dün sabah saat dokuzda Susa tren istasyonundaydık. Carrone'nin de bizimle gelmesini istemiştim, ama gelemedi. Çünkü annesi hastalarımıştı. Güzel bir ilkbahar günüydü. Yemyeşil çayırlardan ve havaya güzel kokular yayan çiçeklerle bezenmiş tarlalardan geçiyorduk. Babam çok sevinçliydi. Arada bir kolunu boynuma doluyor ve gözleri kırlarda olduğu halde benimle bir arkadaş gibi konuşuyordu. —Zavallı Crosetti! diyordu. Babamdan sonra beni çok seven ve hep bana iyilik eden ilk insan odur. Onun vermiş olduğu bazı öğütlerini ve hatta hıçkırıklarla eve dönmemi gerektiren tok sözlü azarlamalarını hiçbir zaman unutmadım. Küçük, etli elleri vardı. Okula girişi gözümün önüne geliyor, bastonunu bir köşeye bırakır, paltosunu da askıya asardı, hep aynı hareketleri tekrarlardı. Okula her gün aynı güler yüzle gelirdi, ilk kez ders vermeye geliyormuş gibi dikkatli ve iyi niyetliydi. Bana bakarak söylediklerini şimdi gibi hatırlıyorum: —Bottini, hey, Bottini! tşaret parmağınla orta parmağın kalemin üzerinde tutacaksın! Kim bilir kırk yılda ne kadar değişmiştir! Condove'ye varır varmaz, Cheire'deki eski bahçıvanımız olan kadını aradık. Onu, ara sokaklardan birinde işletmekte olduğu küçük dükkânında, çocukları arasında bulduk. Bizi sevinçle karşıladı, kocasından haberler verdi. Üç yıldır Yunanistan'da çalışıyormuş ama, yakında memleketine dönecekmiş, büyük kızı Torino'daki sağırlar okuluna devam ediyormuş. Sonra da bize yaşlı öğretmen evini tarif etti, onu orada herkes tanırmış. Kentten çıktık ve iki taralı yabani otlar, kır çiçekleriyle kaplı dik bir yolu tırmarımaya koyulduk. Babam artık konuşmuyordu, anılarına dalmıştı, zaman zaman gülümsüyor, bazan da başını sallıyordu. Birden duruverdi ve bana: —işte, bahse girerim, gelen odur! dedi. Yokuştan aşağı, bize doğru yaşlı biri geliyordu. Bembeyaz sakallan olan ufak tefek bir ihtiyardı. Başında geniş bir şapkası vardı, iri bir

Page 149: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bastona dayanarak yürüyordu: ayaklarını sürüklüyordu, elleri titriyordu. Babam adımlarını sıklaştırdı: —Evet, tâ kendisi diye tekrarladı. Yaşlı adamın yanına ulaşınca, durduk. İhtiyar da durdu ve babam baktı. Yüzünün hâlâ genç bir ifadesi vardı, gözleri açık renk ve canlıydı. Babam şapkasını çıkararak: —Öğretmen Vincenzo Crosetti sizsiniz, değil mi? diye sordu. Yaşlı adam da şapkasını çıkardı ve titrek ama, canlı bir sesle: Benim dedi. Babam onun elini tutarak: —Öyleyse dedi, eski bir öğrencinize izin verin de linizi sıksın, hatırınızı sorsun. Sizi görebilmek için Torino'dan geldim. Yaşlı adam şaşkın şaşkın babama baktı, sonra: Bu benim için büyük bir onur... bilemiyorum... Ne zaman benim öğrencim oldunuz? özür dilerim, adınızı bağışlar mısınız? Babam admm Alberto Bottini olduğunu, hangi yıllarda, nerede onun öğrencisi olduğunu söyledi. Sonra şunları ekledi: —Elbette siz beni hatırlamazsınız. Ama, ben sizi çok iyi hatırlıyorum. Öğretmen başını yere eğdi, bir süre düşündü, iki, üç kez babamın adını mırıldandı. Bu sırada babam da gülümseyen gözlerle ona bakıyordu. Yaşlı adam birden başım kaldırdı, gözlerini faltaşı gibi açtı ve ağır ağır: —Alberto Bottini mi? Hani Consolata meydanında oturan mühendis Bottini'nin oğlu mu? diye sordu. Babam ellerini uzatarak: Tâ kendisi dedi. Yaşb öğretmen: — Öyleyse... izin verin, sevgili öğrencim, izin verin diyerek babamı iki yanağından öptü. Öğretmenin beyaz saçlı başı babamın ancak omuzuna ulaşabiliyordu. Babam yanağını onun alnına dayadı. öğretmen: —Lütfen benimle gelir misiniz? dedi. Başka bir şey söylemeden geri döndü ve evine doğru yürümeye başladı. Birkaç dakika sonra bir harmanın önüne geldik. Burada iki kapılı küçük bir ev vardı. Kapılardan birinin önünde badana ile beyazlatılmış küçük bir duvar bulunuyordu. Öğretmen ikinci kapıyı açtı ve bizi bir odaya aldı. Burası, duvarları beyaz badanayla boyarımış bir odaydı. Bir köşede, üzerinde mavi ve beyaz kareler bulunan bir örtüyle kaplı, demir parmaklıklı bir karyola

Page 150: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

duruyordu. Başka bir köşede üzerine kitaplar yerleştirilmiş küçük bir masa vardı. Dört sandalye, duvara asılı eski bir coğrafya haritası bulunuyordu. Odada çok güzel bir elma kokusu vardı. Üçümüz de oturduk. Bir süre öğretmenle babam hiç konuşmadan birbirine bakıştılar. Sonra öğretmen, gözlerini güneşin satranç karelerini andıran şekiller çizdiği tuğla döşemeye dikti ve: —Bottini! dedi. Evet, çok iyi hatırlıyorum. Anneniz ne kadar iyi bir bayandı! ilk yıl siz pencere tarafın238 daki ilk sırada oturdunuz bir süre. Görüyorsunuz artık iyice hatırlıyorum. Şu anda kıvırcık saçlı başınız bile gözü flüin önünde. Bir süre düşünceye daldı: —Canlı, hayat dolu bir çocuktunuz, hem de çok canlıydınız, öyle değil mi? ikinci yıl kuşpalazına tutulmuştunuz. Okula döndüğünüzde çok zayıflamıştınız, anneniz sizi kocaman bir atkıya sarmıştı. Aradan tam kırk yıl geçti, değil mi? Zavallı öğretmeninizi hatırlamakla ne iyi ettiniz. Önceki yıllarda eski öğrencilerim, sizin gibi arada bir, beni görmeğe gelirlerdi. İçlerinde rahipler, bir albay ve pek çok bay da vardı. Babama mesleğinin ne olduğunu sordu. Sonra: —Bütün kalbimle o kadar sevinıyor, o kadar sevinıyorum ki. Size çok teşekkür ederim. Uzun süredir hiç kimseyi göremiyordum. Korkarım ki, siz beni arayan son kişi olacaksınız, sevgili dostum dedi. Babam: —Ne söylüyorsunuz? diye haykırdı. Daha sıhhatiniz yerinde, oldukça da dinç görünüyorsunuz. Böyle şeylerden söz etmemelisiniz. Öğretmen: Yok, yok, bu titremeyi görüyor musunuz? dedi ve ellerini gösterdi. Bu çok kötü bir işarettir. Bu üç yıl önce daha öğretmenlik yaparken başladı. Önceleri pek önem vermedim, kendiliğinden geçer sanıyordum. Ama, olduğu gibi kaldı, gittikçe de artıyor. Bir gün geldi ki artık yazı yazamaz oldum. Öğrencilerimden birisinin defterine mürekkep damlattığım gün, kalbimden vurulmuş gibi oldum, sevgili dostum. Bu durumu bir zaman daha sürdürdüm ama, artık gücüm kalmamıştı. Altmış yıllık öğretmenlikten sonra okula, öğrencilere, işe veda etmem gerekiyordu. Bu çok zor oldu, biliyor musunuz, çok zor. öğrencilerime verdiğim son dersten sonra bütün öğrencilerim beni evime kadar getirdiler, benim için küçük bir şölen düzenlediler. Ama,

Page 151: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ben çok üzgündüm, artık hayatımın bittiğini anlıyordum. Bir önceki yıl karımı ve tek oğlumu yitirmiştim. İki köylü torunumla kalakalmışım. Şimdi birkaç yüz liretlik emekli aylığımla geçinıyorum. Artık hiçbir şey yapamryorum: günler bana öyle uzun ge. liyprlar ki. Yaptığım tek şey, gördüğünüz gibi eski okul kitaplarımı, eski okul gazetelerini, bana armağan ettikleri kitapları karıştırmak oluyor. Küçük kitaplığı gösterek: — işte, dedi, bütün anılarım, bütün geçmişim orada... Onlardan başka bir şeyim yok. Sonra, birden neşelenen bir sesle: —Sevgili bay Bottini, size bir sürpriz yapmak istiyorum! dedi. Ayağa kalktı, yazı masasına yaklaştı, içinde pek çok paketler bulunan uzun bir çekmeceyi açtı, bu paketlerin hepsi ince bir iple bağlarımıştı, üzerlerinde de dört rakamlı bir tarih yazılıydı. Biraz aradıktan sonra, paketçiklerden birini açtı, pek çok kâğıdı karıştırdı, aralarından saramış bir kâğıtı çekti aldı ve onu babama uzattı. Bu, kırk yıl önce yaptığı okul ödeviydi! Kâğıdın başında: Alberto Bottini, Yazım, 3 Nisan 1838, yazılıydı. Babam hemen o kocaman harflerle yazdığı çocukluk yazısınıanıdı ve gülerek okumaya koyuldu. Ama, birden gözleri yaşardı. Kalktım, neyi olduğunu sordum. O kolunu belime doladı ve beni kendine doğru çekerek: Bu kâğıda dikkatle bak. Görüyor musun? Bunlar zavallı anneciğimin yaptığı düzeltmelerdi. Her zaman çif le ve te leri düzeltirdi. Son satırlardaki yazılar onun Harfleri benim gibi yazmasını öğrenmişti, yorulduğum ya da uykum geldiği zaman ödevlerimi benim yerime o bitirirdi. Ah, kutsal anam benim! dedi. Ve kâğıdı öptü. Bunlar dedi, benim hatıralarımdır. Her yıl öğrencilerimden her birinin bir ödevini bir tarafa koyardım şimdi burada hepsi isim ve numara sırasına göre yerleştirilmiş duruyor. Bazan onları gözden geçiriyorum, böylece de, ordan iki satır, buradan bir satır okuyorum. Aklımda pek çok hayal canlanıyor, geçmişi yaşar gibi oluyorum. Sevgili dostum, aradan ne uzun yıllar geçti. Gözlerimi kapıyorum. İçlerinden en iyi kalpli olanlarını, en kötülerini, beni çok mutlu edenleri ve bana üzüntülü, Sıkıntılı zamanlar geçirtenleri hatırlıyorum. Böylesine büyük bir yığın içinde yılanlar da vardı, inanın! Ama, şimdi, aradan geçen bu kadar yıldan sonra hepsini affediyor, bağışlıyorum. Tekrar sandalyesine oturdu ve elimiavuçları içine aldı.

Page 152: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Babam gülümseyerek: — Peki dedi, ya benimkileri, benim yaptığım yaramazlıkları hatırlıyor musunuz? Yaşlı öğretmen de gülümseyerek. Sizin mi? diye sordu. Şimdilik, hayır. Ama, bu hiçbir zaman yaramazlık, haşarılık etmediniz demek değildir. Siz herkese karşı eşit davranırdınız, yaşınız için fazla ciddiydiniz. Annenizin size karşı beslediği derin sevgiyi çok iyi, hem de çok iyi hatırlıyorum.. Ama, beni görmeye gelmeniz çok çok iyi, çok nazik bir davranış! Bir zavallı ve yaşlı öğretmeni görmeğe gelmek için işlerinizi nasıl bırakabildiniz? Babam heyecanla: Dinleyin, bay Crosetti dedi, sevgili anneciğimin i lik kez sınıfınıza getirdiği günü çok iyi hatırlıyorum, defa olarak annem iki saatliğine benden ayrılacaktı ve i babamdan başka birisine emanet edecekti, başka bir deyişle, o güne kadar hiç tanımadığı birine emanet edeCeMi. İyi kalpli annem için benim okula başlayışım yeniden doğuş gibiydi. Bu gerekli olduğu kadar da acıklı olan o pek çok ayrılığın ilkiydi. Toplum, ondan çocuğunu artık hiç bir zaman tam olarak geriye vermemek üzere koparıp alryordu. O da, ben de çok heyecanlıydık. Titreyen bir sesle beni size emanet etti ve sonra da sınıfın kapısın. dan çıkmadan önce son bir defa daha döndü, gözleri yaşlarla dolu, bana elini salladı. Tam bu sırada siz de bir elinizi kalbinizin üstüne koyarak diğeriyle ona bir işaret yaptınız, sanki ona Bayan, bana güveniniz demek istiyordunuz. Yaptığınız bu hareketten, o bakışınızdan annemin bütün duygularım, bütün düşüncelerini sezdiğinizi anladım, Cesaret! diyen o bakışınızı, gerçek bir güven, sevgi ve anlayış belirten o hareketinizi hiç unutmadım, her zaman kalbimdeki o yerini koruyacaktır. Beni Torino'dan buraya getiren de o hatıradır. İşte tam kırk yıl sonra size Teşekkür ederim, sevgili öğretmenim demek için buradayım. Öğretmen yanıt vermiyor ve titrek elleriyle saçlarımı, alnımı, omuzlarımı okşuyordu. Bu sırada babam da bu çıplak duvarlara, bu zavallı yatağa, pencerenin pervazındaki bir parça ekmekle küçük zeytinyağı şişesine bakıyordu, sanki Zavallı öğretmenim, altmış yıllık çalışmadan sonra sana verilen bütün ödül bu mu? demek istiyordu. Ama, iyi kalpli ve yaşlı öğretmen çok memnundu, daha hareketli bir şekilde alimeziden, o yıllardaki diğer öğretmenlerden, babamın okul

Page 153: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

arkadaşlarından söz etmeğe başladı. Öğrencilerinden bazılarını hatırlıyor, diğerleri ni hatırlamıyordu. Birbirlerine karşılıklı haberler veriyor lardı. Sonunda babam sözünü kesti ve şehre inip bizinık beraber yemek yemesi için öğretmenine rica etti. Öğretmen neşeyle karşılık verdi: Teşekkür ederim, teşekkür ederim diyordu ve kararsız görünüyordu. Babanı onun iki eline sarıldı ve ona yeniden rica etti Öğretmen, — İyi ama, böylesine titreyen ellerimle nasıl yemek yiyebilirim ki? dedi. Bu, başkalarını da rahatsız eder! Babam: — Biz size yardım ederiz, öğretmenim dedi. Bunun üzerine öğretmen kabul etti ve gülümseyerek şapkasını aldı. Sokak kapısını da kaparken: Bugün hava çok güzel, çok güzel, sevgili bay Bottiniî dedi. Emin olun ki bunu yaşadıkça hatırlayacağım. Öğretmen babamın koluna girdi, beni de elimden tuttu, üçümüz de neşe içinde kır yolundan şehre indik. Yolda, inekleri çayıra götüren yalın ayaklı iki kız çocukla, sırtındaki ağır saman yüküyle koşarak ilerleyen küçük bir oğlan çocuğuna rastladık. Öğretmenin dediğine göre bu çocukların üçü de ikinci sınıfa gidiyormuş. Öğleye kadar hayvanları yalınayak çayıra götürüyorlarmış, öğleden sonra da pabuçlarını giyip okula gidiyorlarmış. Saat onikiye yaklaşmıştı. Başka hiç kimseye rastlamadık. Birkaç dakika sonra lokantaya vardık, büyük bir masaya oturduk, öğretmeni de aramıza aldık, hemen yemeğe başladık. Lokanta bir mabet gibi sessizdi. Öğretmen çok neşeliydi, heyecanı da ellerinin titremesini artırıyordu. Öyle ki güçlükle yemek yiyebiliyordu. Babam onun tabağındaki eti kesiyor, ekmeğini parçalıyor, yemeğine tuz serpiyordu. İçmek için kadehini iki eliyle tuttuğu halde, yine dişlerine çarpıyordu. Her şeye rağmen konuşmasına devam diyordu. Gençliğindeki okuma kitaplarından, ders saatlerinden, üstlerinin kendisine yaptıkları övmelerden, son yıllardaki program uygulamalarından heyecanla söz ediyordu. Ama, yüzünün o sakin ifadesi hiç İtaybolmuyordu, yalnız şimdi biraz daha kızarmıştı. Sesi sevinçliydi, bir eÜkanü neşesiyle gülüyordu. Babam o şefkat, sevgi dolu gözleriyle öğretmenine bakıyor, bakıyordu. Bazan evde, başını yana eğip, kendi kendine gülümseyip düşünürken de bana böyle baktığını hatırlıyorum. Öğretmen göğsüne şarap döktü, babam hemen kalktı ve peçetesiyle temizledi.

Page 154: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ama, hayır, bayım, hayır, izin veremem! diyor ve gülüyordu. Latince bazı sözler de söylüyordu. Sonunda, ellerinin arasında titreyen bardağını kaldırdı ve ağırbaşlılıkla: Sağlığınıza, sevgili bay mühendis, sizin ve çocuk larımzın sağlığına, iyi kalpli annenizin anısına! dedi. Babam onun elini sıkarken: —Sizin de sağdığınıza, benim sevgili öğretmenim!' dedi. Lükantanın bir köşesinde lokantacıyla diğerleri duruyorlar ve bize bakıyorlardı. Onlar da sevinmiş gibi gülümsüyorlardı. Saygıdeğer öğretmenlerine yapılan bu küçük şenlik onları da sevindirmişti. Saat ikiden sonra lokantadan çıktık, öğretmen bizi istasyona kadar götürmek istedi Gene öğretmen babamın koluna girdi ve benim de elimi tuttu Ben de onun bastonunutaşıyordum.Halk yolda durup bize bakıyordu, çünkü şehirde herkes onu tanıyordu. İçlerinden bazıları da onu selâmlıyordu. Bir yerden geçerken, açık pencerelerden hep bir ağızdan heceleyerek okuyan pek çok çocuk sesi duyduk. Yaşlı öğretmen durdu ve duygulanır gibi oldu. İşte, sevgili bay Bottini, beni üzen tek şey bu! dedi. Okulda ders yapan çocukların sesini duymak, artık orada olmamak ve yerinde biı başkasının olduğunu düşünmek. Bu müziği tanı altmış yıl dinledim ve onu bütün kalbimle sevdim... Şimdi tek başıma, kimsesiz kaldım Artını çocuklarım da yok. Babam yürümeğe devam ederek, öğretmen: Hayır, öğretmenim dedi, hâlâ pek çok çocuğunuz var ama, bunlar dünyanın her bir yanına dağılmış |ar ve sizi hâlâ hatırlıyorlar, benim sizi daima hatırladığım gibi Öğretmen, hüzünlü olarak: — Hayır, hayır dedi, artık sınıfım olmadığı için çocuğum da yok. Çocuksuz da pek uzun bir zaman yaşayabileceğimi sarımıyorum. Artık son saatimin çaldığım duyuyorum. Babam: — Böyle söylemeyin, öğretmenim, bunu düşünmeyin bile dedi. Değişik şekillerle sayısız, iyilik yaptımz! Yaşamınızı öylesine soylu bir biçimde çalışarak geçirdi niz ki!

Page 155: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Yaşlı öğretmen bir süre o beyaz saçlı başını babamın omuz.ana dayadı ve benim de elimi kuvvetle sıktı. İstasyona girdik. Tren hareket etmek üzereydi. Babam, öğretmenini iki yanağından öperek: Allaısmarladık, öğretmenim! dedi. Öğretmen bir eliyle babamın elini tutup onu kalbinin üstüne bastırırken: Güle güle, teşekkür ederim, güle güle diye karşılık verdi. Sonra ben de onu öptüm ve yüzünün yarlaşla ıslarımış olduğunu anladım. Babam beni bir vagona yerleştirdi. Dışarı çıkarken öğretmenin elindeki o kaba bastonu el Çabukluğuyla alıverdi ve yerine üzerinde isminin baş harfleri bulunan gümüş saplı güzel bastonunu bıraktı. Bunu beni hatırlamanız için saklayın dedi. Yaşlı öğretmen babama bastonunu geri verip kendi eski bastonunu almak istedi ama, babam çoktan trene binmiş ve vagonun kapısını kapamıştı. Allahaısmarladık, benim iyi kalpli öğretmenim!' Tren hareket ederken öğretmen: 245 Allahaısmarladık, oğlum' Bir zavalıl ihtiyarı hatırladığın ve gönlünü avundurduğun için mutlu olasın! dive karşılık verdi. Babam heyecanlı bir sesle: — Gene görüşelim! diye seslendi. Ama, öğretmen: Artık bir dalın «örüşemıyocoyiz demek ister gibi başını salladı. Babam: Evet. evet. tekrar görüşeceğiz! diye tekrarladı. Yaşlı öğretmen titreyen elini gökyüzüne doğru kaldırarak: Yukarıda! diye karşılık verdi. Böylece, bir süre sonra, eli havada, gözden kayboldu. NEKAHET Babamla yaptığım o güzel gezintiden sevinçle dön dükten sonra on gün boyunca hastalanıp ne kırları, nt gökyüzünü göremiyeceğimi kim bilebilirdi ki! Çok ağıı hastalandım, hayatım tehlikeye girdi. Annemin hıÇK.n hıçkıra ağladığını duydum, babam sapsarı solgundu, «.özlerini kırpmadan bana bakıyordu, kız kardeşim Silvia'ykı erkek kardeşim aralarında yavaş sesle bir jcyleı .onuşu yorlardı. Gözlüklü doktor baçucur.ıdan hiç ayrılmıyor ve bana anlamadığım bir şeyler söylüyordu. Gerçekten de hayatımdan umut kesilecek kadar ağıt hastalandım. Ah zavallı anneciğim! İlk üç, dört güne ait hiçbir şey h.

Page 156: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ırla mryorum, sanki karışık, karanlık bir rüya gördüm. Ben. rahatsız etmemek için mendiliyle öksürüğünü önlemeye çalışan benim o iyi kalpli birinci sınıf öğretmenimi yatağımın başucunda gördüğümü sanıyorum. Beni öpmek için üzerine eğilen ve yüzüme sakallarını batıran öğretmenimi de şöyle böyle hatırlıyorum. Kırmızı saçlarıyla Crossi'nin. san saçlarıyla Derossi'nin, siyah elbibesiyle Calabria'lmın. bana üzerinde daha yaprakları duran bir mandalina getiren ve annesinin hasta olduğunu söyleyerek hemen giden Garrone'nin gözümün önünden bir sis bulutu içinden geçtiklerini hatırlıyorum. Sonra, uzun bir rüyadan uyanır gibi kendime geldim. Annemle babamın gülümsediğini, Silvia'nın şarkı söylediğini duyunca sağlığımın düzelmeye başladığım anladım. Ah, bu ne korkunç kâbustu! Her gün biraz daha iyileşmeye başladım. Küçük duvarcı ustası da beni görmeye geldi ve gene yüzünü tavşan gibi buruşturarak beni ilk kez güldürdü. Zavallıcığın yüzü geçirdiği o ağır hastalıktan sonra incelip uzadığı için yüzünü daha iyi buruşturabiliyordu. Sonra Coretti geldi, onu Garoffi izledi. Bana yeni düzenlemekte olduğu piyangonun iki biletini armağan etti. Kazanana Bertola sokağındaki bir eskiciden satın aldığı beş sürprizli bir çakı armağan edecek, nıiş. Dün, ben uyurken Precossj gelmiş, beni uyandırma, dan yanağını elime dayamış. Babasının dükkânından geı diği için yüzü kömürle kararmış bir haldeymiş. Geccüği. inin kolunda yüzünün siyah izi kalmış uyanıp da bunu görünce çok sevindim. Birkaç günde ağaçlar nasıl da yeşermiş! Babam beni beni pencerenin yarıma kadar götürdüğü zaman kollarında kitapları okula koşan çocukları gördükçe ne kadar imrenıyorum onlara' Ama, .kısa bir süre sonra ben de o!ula döneceğim. Arkadaşlarımı, sıramı, bahçeyi, o yolları yeniden görebilmek için ne kadar sabırsızlanıyorum Benim yokluğumda olup bitenleri öğrenmek istemiyorum. Bana bir yıl gibi uzun gelen bir zamandan beri görmediğim def terime, kitaplarıma bir an önce kavuşmak istiyorum! Zavallı anneciğim ne kadal zayıfladı, ne kadar sararıp soldu! Zavallı babacığım ise ne kadar yorgun görünüyor. Hele beni görmeye gelen ve ayaklarının uçlarıyla yürüyerek yaklaşıp alnımdan öperek ayrılan benim iyi arkadaşlarım! Bir gün birbirimizden ayrılacağımızı düşündükçe üzülüyorum. Belki Derossi ve diğer birkaçı ile öğrenimimize devam t»leceğiz,ama,ya diğerleri? Okulu bitirdikten sonra onlara elveda! Artık birbirimizi hiç görmiyeceğiz.

Page 157: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hastalandığım zaman artık onları başucumda göremeyeceğim. Garrone, Precossi, Coretti, benim yürekli, kalpli, sevgili arkadaşlarım, sizleri bir daha göremeyeğim! Babamın mektubu 20, perşembe Enrico, neden onları Bir daha hiç göreıniyeceğim, diyorsun? Bu, tamamen senin isteğine bağlıdır. İlkokulu bitirince Ortaokula gideceksin, onlar da işçi olarak çalış maya başlayacaklar. Belki uzun yıllar aynı kentte yaşayacaksınız. O halde hiç görüşmemek neden? Liseye, ya da üniversiteye devam ederken çalıştıkları dükkâi;k.ra, v c'a atelyelere giderek onları görebilirsin. Çocukluk arkadaşlarını yeniden bulmak seni çok sevindirecek. Onlar, koskocaman olmuş insanlar olarak çalışırken göreceksin. Sorarın» sana, Coretti, Precossi nerede olursa olsun, onları görmeden edebilecek misin? Onları gidip bulacaksın ve onların yanında birkaç saat kalacaksın. Hayatı ve dünyayı incelerken, onlardan ne kadar çok şey öğreneceğini göreceksin! Onların sanatları, toplumları ve kendi ülken hakkında öğreneceklerini kimse sana öğretmeyi başaramaz. Çocukken edindiğin bu arkadaşlarını kaybetmemeye çalış, çünkü gelecekt kendi sosyal sınıfına âit olmayanlarla arkadaşlık kurman çok güç olacaktır, bu yüzden de yalnız bir sınıfın içinde yaşamak zorunda kalacaksın, hep aynı sınıfın içinde yaşayan insan da bütün yaşamı boyunca sadece bir tek kitap okuyan insanlara benzersin. İleride ayrılacak da olsanız, bu güzel, temiz arkadaşlığınızı bozmamaya çalış ve şimdiden kendi kendine söz ver. Özellikle işçi çocuklarını seç. Unutma ki. işçiler çalışma hayatının askerleridir. Askerlikte olduğu gibi erler subaylardan nasıl daha az soylu değillerse de, toplum hayatında da soyluluk çalışmadadır, parada değil, değerli şeylerde, yani yüceliktedir, rütbede değil. Ama. eğer bir liyakat üstünlüğü varsa bu, askere ve işçiye aittir, çünkü, yaptıkları işten on az yararlanan onlardır. Bundan böyle, arkadaşlarının arasın da, en çok iş askerlerinin çocukları olan arkadaşların saygı göster. Ana ve babalarının yorgunluk ve fedakârla, larını, onlara göstereceğin sevginle yücelt ve say! Düygu ve davranışlarını, servet ve sınıf ayrımı üzerine kuran bayağı insanlardan olma! Şunu unutma ki, vatanımızı kurtaran kutsal kanlar, oluk oluk fabrikada ve tarlada çalışan işçilerin damarlarından aktı. Garrone'yi sev, Precossi'yj sev, Coretti'yi sev, küçük duvarcı

Page 158: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ustasını da sev, bütün bu küçük işçilerin içinde birer prens kalbi bulunduğunu her zaman hatırla ve gelecekte hiçbir şeyin, para pul, mal mülk gibi şeylerin bu çocukluk kutsal arkadaşlıkları asla unutmayacağını kendi kendine sqz ver! Yemin et, kırk yıl sonra bir tren istasyonundan geçerken, makinist tulumları içinde kirli paslı eski arkadaşın Garrone'yi görecek olursan, hayır, yemin etmene gerek yok, inanıyorum ki, henen lokomotife çıkıp, ülkenin bir senatörü olsan da, kolarını onun boynuna dolayacağından eminim. Baban 28, cuma GARRONE'NİN ANNESİ Okula döner dönmez, acıklı bir haberle karşılaştım. Garrone bir kaç gündür okula gemliyordu. Annesinin ağır hasta olduğunu haber aldık. Kadıncağızın dün akşamleyin de öldüğü söylendi. Dün sabahleyin sınıfa girer girmez öğretmen bize: — Zavallı Garrone'nin başına bir çocuğun başına gelebilecek felâketlerden en büyüğü geldi. Annesini yitirdi. Yarın okula dönecek. Çocuklar şimdiden size rica ediyorum. Onun kalbini dağlayan bu büyük acıya saygı gösterin Sınıfa girince onu sevgiyle, ciddiyetle karşılayın. Bir daha sizi uyarıyorum, hiçbir şaka yapmayın, kimse gülmesin dedi. Bu sabah, diğer öğrencilerden biraz sonra zavallı Garrone geldi. Onu öyle görünce içimde bir şeyin burkulup sızladığını duydum. Yüzü solgun, gözleri kıpkırmızıydı, bacaklarının üstünde güçlükle durabiliyordu. Sanki bir aydır hasta yatıyordu, o kadar tanınmaz bir hale gelmişti. Baştanbaşa siyahlar giyinmişti, onun o hali insana üzüntü veriyordu. Kimse soluk bile almadı, herkes ona üzüntülü bakı yordu. İçeri girer girmez, annesinin her gün almaya geldi ği sınıfı, hele sınav zamanlarında son öğütlerini vermek üzere, onun birçok defalar üzerine eğildiği sırayı görünce hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bu sıranın üzerinde, bir an önce sevgili anneciğine kavuşabilmek için. dersin bitmesini nasıl bir istekle beklediğini düşünmek, onu «07 yaşlarına boğuyordu. Öğretmen. Garrone'yi tutup bağrına bastırarak: —Ağla, ağla benim zavallı yavrum, ama, metin ol! eliyordu. Annen artık bu dünyada değil ama, seni görüyor seni hâlâ seviyor ve hâlâ

Page 159: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

senin yanında yaşıyor. Bir gün onu tekrar göreceksin. Çünkü sen de onun gibi iyi yürekli, temiz kalpli bir çocuksun. Cesaretini yitirme! Bunları söyledikten sonra onu benim yanımdaki sırasına kadar getirdi. Ona bakmaya cesaret edemiyordum. Uzun zamandır açmadığı kitap ve defterlerini çantasından çıkardı. Okuma kitabını açtığı zaman oğlunun elini tutmuş bir anne resmi görünce, başını koluna dayayıp hıçkırıklarla yeniden ağlamaya başladı. Öğretmen onu öyle bırakmamızı işaret etti ve derse başladı. Ona bir şeyler söylemek istiyuıo... ama, bilemiyordum. Bir elimi kolunun üstüne koydum ve kulağına: Ağlama, Garrone diyebildim. Hiçbir yanıt vermedi ve başını sıradan kaldırmadan, elini benimkinin içine koydu, bir süre öyle durduk. Öğle vakti okuldan çıkarken kimse onunla konuşmadı, herkes saygıyla, sessizce onun etrafında dolanıyordu. Sokakta beni bekleyen annemi görünce, htnen onu kucaklamaya koştum. Ama, annem, Garrone'ye bakarak, beni geri itti. Önce annemin neden böyle davrandığını anlayamadım ama, bir kenarda tek başına duran Garrone'nin bana baktığını fark ettim. Antalımaz bir acı dolu gözlerle bana bakıyordu ve sanki şöyle demek istiyordu: Sen anneni öpüyorsun, ben onu bir daha öpemeyeceğim! Senin annen hayatta, benimki öldü! Bunun üzerine neden annemin beni geri ittiğini, kendisini kucaklamak isteyişimi önlediğini anladım ve annemin elini tutmadan okulun bahçesinden çıktım. 29, cumartesi GİUSEPPE MAZZINİ Bu sabah Garrone gene okula yüzü solgun, gözleri ağlamaktan şişmiş olarak geldi. Onu avutmak için sırasının üstüne bıraktığımız hediyelere şöyle bir göz attı. Öğretmen de ona okumak ve onu avutabilmek için bir kitap sayfası getirmişti. Önce yarın mutlaka Belediye Sarayına gidip Po ırmağında boğulmakta olan bir çocuğu kurtaran bir erkek çocuğa verilecek madalya törenine gitmemizi söyledi. Aylık öykü yerine de, pazartesi günü bizlere töreni ve çocuğun kahramanlığını yazdıracaktı. Sonra, başı önüne eğik duran Garrone'ye döndü ve ona: —Garrone, biraz gayret et, söylediklerimizi sen de yaz dedi.

Page 160: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Hepimiz kalemlerimizi elimize aldık. Öğretmen yazdırmaya başladı: 1805 yılında Genova'da doğup 1972 yılında Pisa'da ölen Giuseppe Mazzini büyük bir vatanperverdi. Ünlü bir yazar, İtalyan devriminin başta gelen savunucularındandı. Yalnız vatanı uğruna dört yıl sefalet içinde, sürgünde, oradan oraya gidip durdu ama, amaç ve ereklerinden, hele düşüncelerinden bir an olsun uzaklaşmadı. Giuseppe Mazzini de annesini çok severdi, benliğindeki en saf, en soylu duyguları da annesinden almıştı. Büyük bir talihsizliğe uğrayan sadık arkadaşlarından birini avutmak için şöyle yazmıştı. Sözleri aşağı yukarı şunlardır: Dostum, artık bundan böyle anneni bir daha bu dünyada göremeyeceksin. Bu acı gerçeğin tâ kendisi. Seni avutmaya çalışıyorum, çünkü bu çekilmesi ve sonra da kendi kendine yenilmesi gereken büyük, kutsal acılardan biri. Bu sözlerle ne demek istediğimi anlıyorsundur: Acıyı yenmek mi ge. rek? Acının en az saf. en az kutsal olan taraflarım yenmeli, çünkü bu insanı yüceltecek yerde alçaltır, zayıflatır. Ama, acının diğer yanı, kişiliği ululaştıran, yücelten bu yanı seninle kalacak, senden artık hiç ayrılmayacak. Yeryüzünde hiçbir şey bir annenin yerini tutamaz. Bundan sonraki günlerinde hayatın sana verebileceği acılar da, avuntular da bunu hiçbir zaman sana unutturamaz. Ölüm diye bir şey yoktur, ölüm bir yokluk değildir. Ölüm anlaşılamaz da. Hayat hayattır ve hayat kendi kanununu yürütür, o kadar. Dün yeraltına gömdüğün bir annen vardı. Şimdi onun yerindi bir melek var. İyi olan her şey zamanla güçlenir ve yeryüzündeki hayattan sonra da yaşar. Böylece annenin aşkı da hâlâ yaşıyor. O şimdi seni het zamankinden çok seviyor. Şimdi sen yaptığın bütün hareketlerinden sorumlusun. Tabü o da senden sonimlu.Başka bir dünyada onu yeniden görebilmek, ona kavuşabilmek senin davranışlarına, sona bağlı. Sen, annene karşı olan sevgin, saygın yüzünden, şimdikinden daha üstün olmalısın ve onu sevindirmelisin. Bundan böyle, yapacağım het harekette, kendi kendine: Annem bunu takdir eder miydi? diye soracaksın. Onun bu dünyadan yokoluşu, yapacağın her şeyde fikrini sorman gereken bir melek yarattı. İyice güçlü ol. Aşağılatıcı, umutsuz acıya karşı koy, sağlam, güçlü kişilerin duyduğu o iç rahatlığını hisset. Zaten bu da annenin istediği tek şey değil mi? Öğretmen ekledi: —Garrone! Güçlü ve sakin ol, annenin senden istediği bu değil mi? Anlıyor musun?

Page 161: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Garrone başıyla bir evet işareti yaptı, bu sırada gözlerinden sicim gibi yaşlar inıyor, ellerinin, defterinin, sırasının üstüne süzülüyordu. MADALYA (Aylık öykü) Tam öğle vakti öğretmenimizle beraber madalya tö renine katılmak için Belediye Sarayına ulaştık. Arkadaşlarından birini Po ırmağında boğulmaktan kurtaran çocuğa madalya verilecekti. Binanın ön yüzündeki balkondan üç renkli büyük bir bayrak dalgalanıyordu. Belediye Sarayının bahçesine girdik. Bahçe daha şimdiden tıklım tıklım doUnuştu, Bahçpnin sonunda, üzeri kâğıtlarla dolu, kırmızı çuha ile örtülü bir masa ve çevresinde Belediye Başkam ile Belediye Meclisi üyelerine ayrılmış, hepsi bir sıraya dizilmiş yaldızlı iskemleler görülüyordu. Belediye hademeleri, mavi elbise ve beyaz çorap giymişlerdi. Bahçenin sağ tarafında bir müfxeze belediye görevlileri, onların yanında da, tören giysileriyle itfaiyeciler duruyordu. Düzensiz bir şekilde duran, bir sürü de asker vardı, bunlar sadece töreni izlemek için gelmişlerdi.süvariler, piyadeler, topçular. Sonra çevrede baylar, halktan kişiler, birkaç subay, bayanlar ve çocuklar toplarımışlardı. Biz de, diğer okul öğrencilerinin daha önceden öğretmenleriyle birlikte yerlerini almış oldukları bir köşeye sıkıştık. Tam bizim yanımızda da kalabalık bir çocuk topluluğu vardı, bunlar on, onkesiz yaşları arasındaydılar, gülüşüyorlar, bağıra bağıra konuşuyorlardı. Bunların, tümü Borgo Po halkından olduğu anlaşılıyordu, madalyayı alacak olan çocuğun ya arkadaşları, ya da yakınları. Yukarıda, Belediye Sarayının bütün pencerelerinden bakan Belediye memurları görülüyordu. Şehir kütüphanesinin balkonu da tıklım tikimi doluydu, hepsi demir parmaklıklara dayarımıştı. Karşı tarafta, tam giriş kapısının yanında da pek çok özel okul kız öğrencileri, subay çocukları yer almıştı. Subay kızlarının başlarında çok güzel mavi tüller vardı. Burası bir tiyatroyu andırıyordu. Herkes neşe içinde çene çalıyor, zaman zaman kırmızı örtülü masaya bakıyordu ama, daha orada kimsecikler yoktu. Şehir bandosu büyük giriş kapısının içi tarafında yerini almış, yavaş yavaş çalıyordu. Yüksek duvarlara güneş vurmuştu. Hava da, her şey de çok güzeldi. Bindenbire bahçede, taraça, balkon ve pencerelerde bir alkış koptu. İyice görebilmek için parmaklarımın ucuna basarak kalktım.

Page 162: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Kırmızı çuha ile örtülü masanın önünde bulunan kalabalık, bir kadınla bir erkeğe yol verebilmek için açılmıştı. Erkek, bir çocuğu elinde tutuyordu. İşte, arkadaşım kurtaran bu çocuktu. Yanındaki adam, duvarcı ustası olan babasıydı, bayramlık elbiselerini giymişti. Çocuğun annesi olan ufak tefek sansın kadın da siyah bir ceket giymişti. Annesi gibi ufak tefek ve sansın olan çocuk da gri renk bir ceket taşıyordu. Bu kadar kabalabalık ve alkış karşısında üçü birden ne etraflarına bakmaya, ne de hareket etmeye cesaret edemeden olduklan yerde kala kaldılar. Bir belediye görevlisi onları masanın sağ tarafına doğru götürdü. Bir süre herkes sustu, sonra alkışlar dana gür olarak başladı. Çocuk yukarıdaki pencerelere ve kız izcilerin bulunduğu yöne doğru baktı. Elinde şapkasını tutuyor ve şaşırmış halde nerede olduğunu bilemiyordu. Yüzüne bakınca, ben onu Coretti'ye benzettim ama, bu çocuğun yüzü daha kırmızıydı. Annesiyle babası gözlerini masaya dikmişler öyle duruyorlardı. Bu sırada, yanımızda duran ve Borgo Po şehrinde ı olan tüm çocuklar, öne doğru atılıyorlar, kendilerinigösterebilmek için arkadaşlarına doğru işaretler yapıyorlardı. Bir yandan da onu alçak sesle çağırıyorlardı: Pin! Pin! Pinot! Seslene, seslene sonunda kendilerini duyurabildiler. Çocuk onları gördü ve güldüğünü etrafındakilere belli etmemek için şapkasını yüzüne kapadı. Bir anda bütün belediye görevlileri hazır ol vaziyetine geçtiler. Belediye Başkanı geldi, onu birçok bay izliyordu. Başkan baştan aşağı beyazlar giyinmiş ve belinde de üç renkli bir kuşak taşıyordu. Masanın başına geçti ve ayakta durdu. Diğerleri de onun arkasında ve yanlarında yerlerini aldılar. Bando sustu. Belediye Başkanı bir işaret yaptı, ortalığa bir sessizlik çöktü. Belediye Başkam konuşmaya başîadı. Söylediği ilk sözleri anlayamadım ama, çocuğunu yaptıklarını anlattığını sezdim. Sonra sesi yükselde, öyle berrak, öyle gür bir sesle konşmaya başladı ki, bahçede toplarımış olan bütün halk ve ben söylediklerinin tek kelimesini bile kaybetmedik.

Page 163: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

... Irmağın kenarından arkadışının suda ölümle penceleştiğini görünce hemen üzerindeki elbiseleri yırtarcasına çıkardı ve bir an bile tereddüt etmeden atıldı. Zavallı arkadaşı ölüm korkusuna çoktan kapılmıştı. Diğer arkadaşları: Boğulucaksın! diye bağırdılar. O karşılık vermedi. Onu durdurmaya çalıştılar, ellerinden kurtuldu Onu adıyla çağırdılar ama, sulara çoktan dalmıştı. Irmağın suları kabarmıştı, büyük bir insan için bile tehlikeli bir hal almıştı. Ama, o küçücük vücudunun ve büyük kalbinin bütün gücüyle ölüme doğru atıldı. Tam zamanında talihsiz arkadaşına ulaştı ve onu yakaladı. Suyun dibine doğru inmeye başlayan arkadaşını suyun yü'ne çekti çikardı. Kendisini de götürmek isteyen azgın suyla boğuşurken, bir yandan da boğulmak üzere olan arkadaşını sıkı sıkı, tutmaya çalışıyordu. Pek çok defa suya battı, çıktı. Verdiği kutsal kararda inançlıydı, başka bir çocuğu kurtarmaya çalışan bir çocuk gibi değil de, bir erkek gibi, bütün hayatı, bütün umudu olan evlâdını kurtarmak isteyen bir baba gibi çırpınıyordu. Sonunda, Tanrı böylesine kutsal bir iyiniyetin boşa çıkmasını istemedi. Kahraman yüzücü çocuk zavallı arkadaşını ırmağın azgın sularından kurtardı ve onu karaya çekti, diğer arkadaşlarının da yardımıyla onu gerekli ilk görevi yaptı, sonra tek başına, sakin, evini döndü ve başından geçenleri bir bir anlattı. Baylar! Bu yürekli çocuğun yaptığı büyük bir kahramanlıktır. Tutkulara, ya da kişisel çıkarlara kapılmamış olan çocuklarda bu soylu duyguya rastlamak kabildir. Çocukların güçleri ne kadar azsa da, cesaretleri o kadar çoktur. Kendisinden hiçbir şey beklemediğimiz, hiçbir şeyle yükümlü olmayan çocukta sevimli, soylu olan şey yalnız ödevini yapması değil, aynı zamanda da başkası için fedakârlık etmenin ne olduğunu anlamasıdır. Çocukların kahramanlığı kadar kutsal bir şey olmaz. Baylar, söyleyecek başka bir şeyim kalmadı. Böylesine sade bir büyüklüğü gereksiz övünç sözleriyle süslemek istemiyorum. îşte bu sevimli, değerli kurtarıcı karşınızda duruyor. Askerler onu bir kardeş gibi selâmlayın. Anneler, onu kendi öz çocuğunuz gibi takdis edin. Çocuklar, her zaman onun adını hatırlayın, yüzünü belleğinize iyicene yerleştirin, kalbinizden ve hatırınızdan hiçbir zaman çıkmasın. Yaklaş, çocuğum, italya Kralının adına sana bu madalyayı veriyorum. Binlerce, ağızdan çıkan yaşa, varol sesleri bütün Belediye Siıravını çınlattı.

Page 164: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Belediye Başkanı masanın üstünde duran madalyayı aldı ve onu çocuğun göğsüne taktı. Sonra ona sarıldı ve öptü. Anne gözlerini eliyle kapadı, baba başını öne doğru eğdi. Belediye Başkam her ikisinin de elini sıktı, bir kurdeleyle bağlarımış olan madalya beratını aidi ve hanıma verdi. Sonra çocuğa döndü ve: — Senin için bu kadar onurlu, annen ve batan için bu kadar mutlu olan bugünün anısı, hayatın boyunca seni iyilik ve onur yolundan ayırmasın. Hoşça kal! dedi. Belediye Başkanı çıktı, bando yeniden çalmaya başladı ve her şey bitmişe benziyordu. Tam o sırada itfaiye müfrezesinde bir hareket oldu ve sekiz, dokuz yaşlarında bir çocuk hemen geri çekilen bir kadın tarafından öne doğru itildi, madalyalı çocuğa doğru ilerledi ve onun kolları arasına düştü. Yeniden bir alkış ve yaşa varol dalgası bütün bahçeyi inletti. Bunun, arkadaşı tarafından Po ırmağından kurtarılan ve şimdi de gelip kurtarıcısına teşekkür eden çocuk olduğunu hemen herkes anladı. Onu öptükten sonra, dışarıya onunla beraber çıkmak için arkadaşının koluna girdi, iki çocuk önde, anne ve baba arkada çıkış kapısına kadar yöneldiler, iki taraflı sıra olmuş halkın arasından zorlukla ilerleyebiliyorlardı. Nöbetçiler, çocuklar, askerler, kadınlar heyecanla onlara doğru bakıyorlardı. Herkes çocuğu görebilmek için önündekine yaslanıyor ve ayaklarını ucuna kalkıyordu.Hemen yolun kenarında bulunanlar eline dokunuyorlardı. Okul çocuklarını önden geçerken hepsi başlıklarını havda salladılar. Borgo Po şehrinden gelenlerse büyük bir karışıklık yarattılar, kimi onu kollarından çekiyor, kimi ceketinden ve bağırışıyorlardı: Pin! Yaşa Pin! Aferin Pinoı: Tam yanımdan geçerken ben de onu gördüm. Yüzü k'pkırmızı olmuştu, çok mutlu görünüyordu, madalya Arınızı, beyaz, yeşil bir kurdeleyle tutturulmuştu. Annesi ie»ı gülüyor, hem ağlıyordu. Baba, ateşi varmış gibi titredi eliyle bıyığını buruyordu. Percerelerden, balkonların sarkmaya ve alkışlamaya devam ediyorlardı. Tam çı'? kapısının yan.na vardıklarında izci kızların bulunduğu yerden menekşe, papatya ve hercai yağmuruna tutuldular. Küçücük çiçek demetleri, çocuğun, annenin, babanın başlarına çarparak yere düşüyorlardı. Çocuklan in bir çoğu yere eğilip çiçekleri topladılar ve anneye uzattılar Bahçenin öbür ucundaki bando da sakin sakin bir

Page 165: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ırmağın kenarına doğru uzaklaşan neşeli çocukların billur sesini andıran parçalar çalıyordu. 5, cuma MAYIS RAŞİTİK ÇOCUKLAR Bugün okula gitmedim, çünkü kendimi pek iyi his setmiyordum. Annem de beni raşitik çocuklar yurduna götürdü, kapıcının kızlarından birinin oraya alınması.için müdürle görüşecekti. Ama, benim okula girmeme izin vermedi... Senin içeri girmeni neden istemediğimi anlamadın mı, Enrico? Okulun içinde, gösteri yapar gibi, bu talihsiz çocuklara,senin gibi sapasağlam, güçlü kuvvetli bir çocuğu dolaştıramazdım. Zaten onlara büyük acılar veren böylesine karşılaşmalarda hiç olmuyor değil. Ne üzücü şey! Bu çocukların sayısı, kız ve erkek olmak üzere altmışı buluyor... Zavallı azap çeken kemikler! Zavallı eller, çarpılmış, yamrulmuş zazallı ayakciklar! Biçimsiz, şekilsiz zavallı küçük vücutlar! İnce çizgili yüzler, sevecenlik, zekâ dolu bakışlar birden dikkatimi çekti. Sivri burunlu, uzun çeneli bir kızcağızlardı, yüzü bir yaşlı kadınmkine andırıyordu, ama, tanrısal güzellikte bir gülüşü vardı. Bazahra. önden bakalınca, çok güzel, hiçbir sakatlığı yokmuş gibi görünüyor, ama, arkalarını dönünde bu manzara karşısında insanın içi eziliyor. Doktor onları muayene ediyordu. Onları sıraların üstüne dimdik oturtuyor ve şişmiş karınlarını, kalınlaşmış eklemlerini yoklamak için elbiselerini çıkarıyordu. Ama, bu zavallıcıklar hiç utarımıyorlardı. Bu Çocukların pek çoğu, soyulup, muayene edilip, her bir yanlan çevrilerek incelemeye alışmıştı. Şimdi onların hastalıklarının iyileşme devresinde olduklarını, arlık pek ıza acı çektiklerini düşündükçe boğazımda bir sovler düğümlenıyor. Kim bilir vücutları ilk kez çarpılmaya başladığı zaman ne kadar acı çektiler. Sakatlıkları arttıkça, u zavallı çocuklar etraflarındaki sevginin azaldığını görüyOr. lar. Uzun saatler boyunca bir odanın, ya da bir bahçenin köşesinde bırakılan, iyi beslenmeyen, zaman zaman alay edilen, aylar ve aylar boyunca hiçbir yararı dokunmayan ortopedik aletlerle, sargılar içinde dolaşın bu çocuklar ne kadar ızdırap çekiyorlardı! Halbuki şimdi, yapılan tedaviler, iyi beslenme ve jimnastik sayesinde çok daha iyi bir durumdalar. Öğrtemen onlara jimnastik yaptırıyordu. Sarılı, ince madeni levhalarla sıkıştırılmış, boğumlu, biç imsiz bacakların öğretmenin verdiği emirle sıraların

Page 166: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

altında uzandığım görmek insanın yüreğini paralıyor. Tanrı isteseydi bu bacaklar öpücüklerle de kaplanabilirdi! Çocuklardan bazıları sıralarından kalkamryorlardı ve başlarını kollarına dayayıp, elleriyle koltuk değneklerini okyaşarak oldukları yerde kalıyorlardı. Diğerleri de bazı kol hareketleri yaparken, solunumları kesiliyor ve renksiz, bir yere oturuveriyorlardı, ama, nefes darlıklarını, sıkıntılarını gizlemek için gülümsüyorlardı. Ah, Enrico, sizler sağlığınızın değerini hiç bilmiyorsunuz, sağlam, güçlü kuvvetli olmanın en büyük bir nimet olduğunu bilmiyorsunuz! Güzel, sevimli, sağlam çocuklarını, onların güzelliklerinden âdeta gurur duyarak gezdiren anneleri düşünüyorum. Bütün bu zavallı sevimli başları alıp onları umutsuzca bağrına basardım. Eğer tek başıma olsaydım, onlara: Buradan bir yere ayrılmıyorum, son günüme kadar sizlere hizmet etmek, her birinizi gerçek bir anne gibi sevmek için hayatımı sizlere veriyorum... derdim. Bu sırada onlar şarkı söylüyorlardı. Bu şarkı insanın benliğine kadar işliyordu. Öğretmen her birini ayrı ayrı övdüğünden hepsi pek sevinçliydiSıraların arasından geçerken onun ellerini, kollarını öpüyorlardı, çünkü onlar için didinen ve onları sevenlere karsı öylesine bir yakınlık duyuyorlar ki! Öğretmenin dediğine göre bu yavru melekler çok da akıllı, öyle güzel çalışıyorlarmış ki! Genç. sevimli bir öğretmenin yüzünden öyle bir iyilik, üzüntü okunuyor ki, sanki okşadığı, avutmaya çalıştığı o talihsizlikler yüzünde yansıyor. Sevgili çocuk! Hayatını çalışarak kazanan bütün insanların içinde, senden daha kutsal bir şekilde çalışarak hayatını kazanan bir başkası daha yok, kızcağızım. ANNEN 9,salı ESİRGEMEZLİK Annem çok iyi kalplidir, kız kardeşim Silvia da onun gibidir. O da onun gibi iyi kalpli ve 'duyguludur. Dün akşam aylık öykünün Apenin'lerden And'lara bir kısmını temize çekiyordum. Öykü çok uzun olduğu için öğretmen hepimizin biraz yazmasını istedi. Tam bu sırada Silvia ayaklarının uçunda odaya girdi, çabucak, yavaş sesle şunları söyledi: Benimle birlikte annemin yanına gel. Bu sabah babamla konuşuyorlardı. Babamın bir işi ters gitmiş, çok üzülüyor, annem de onu cesaretlendirmeye çalışıyordu. Biraz para sıkıntısı çekeceğiz,

Page 167: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

anlıyor musun? Paramız kalmamış. Babamın dediğine göre bir takım fedakârlıklara katlarımamız gerekiyor! Anladın mı? Şimdi hazır mısın? Öyleyse, şimdi ben annemle konuşacağım,sen de benem bütün söylediklerimi yerine getireceğine onurun üzerine söz vereceksin ve başınla da evet diyeceksin. Buniarı söyledikten sonra beni elimden tuttu ve düşünceli düşünceli dikiş dikmekte olan annemin yanına götürdü. Ben kanapenin bir ucuna oturdum, Silvia da öbür ucuna ve hemen konuşmaya başladı; 'Dinle, anne, sana söyleyeceklerim var. ikimizin de sana söyleyecekleri var. Annem şaşkın şaşkın bizlere bakth Silvia söze başla di: Babamın hiç parası kalmadı, değil mi? Annem, kızarak: Neler söylüyorsun? dedi. Böyle bir şey yok! Sen ne biliyorsun? Bunu sana kim söyledi? Silvia kararlı bir şekilde: — Ben biliyorum dedi. Öyleyse, dinle beni anne Bizim de bazı fedakârlık yapmamız gerekiyor. Mayıs sonunda bana bir yelpaze alacağını söylemiştin. Enrico'ya da bir boya kutusu armağan edecektin. Artak hiçbir şey istemiyoruz. Biz gene de memnun oluruz, anlıyor mu sun?1' dedi. Annem bir şeyler söylemeye çalıştı ama, Silvia: —Hayır, böyle olacak. Biz karar verdik. Babamın parası olmadığı sürece de ne meyva, ne de başka bir şey istiyoruz. Çorba bize yeter, sabah kahv al tasında da yalnız kuru ekmek yeriz. Böylece de yemek için daha az para harcamış oluruz, bizi her zaman neşeli göreceğine söz veriyoruz. Öyle değil mi, Enrico? Evet, diye yanıt verdim. Silvia eliyle annemin ağzını kapayarak: —Her zaman neşeli görüneceğiz diye yineledi Yapmamız gereken başka fedakârlıklar da olursa, onları da yerine getiririz. Giyimimizde, ya da başka hjr şeyde, bunu gönül rızasıyla yaparız, bize verilen armağanları da satalım. Ben her şeyimi veririm. Senin oda hizmetçiliğini de ben yaparım, dışarı iş de vermeyiz, bütün gün ben de seninle çalışırım, istediğin her şeyi yaparım, her şeyi yapmaya hazırım! Her şeyi! diye yüksek sesle söyleyerek kollarını annemin boynuna doladı. Yeter ki annemle babam üzülmesinler, ben de onları eskisi gibi Silvia'larının ve Enrico'larının arasında sıkıntısız, rahat görebileyim. Kardeşim ve ben sizleri o kadar seviyoruz ki, sizler için canımızı bile verebiliriz!

Page 168: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunları duyan annem şimdiye kadar hiç görmediğim derecede sevindi. Bir şey söylemeden, hem gülüp, hem ağlayarak bizi hiç böyle alnımızdan öpmemişti. Silvia'ya duyduklarını yanlış anladığını söyledi. Mali durumumuz onun sandığı kadar bozuk değilmiş. Bizlere belki yüz kere teşekkür etti. Bütün gece annem çok neşeliydi, babam gelince de annem bütün bu olup bitenleri teker teker ona anlattı. Zavallı babacığım, ağzını bile açmadı! Bu sabah masaya otururken... hem büyük sevinç duydum, hem de biraz üzüldüm: peçetemin altında boya kutum duruyordu, Silvia'nınkinin altına da yeni yelpazesi yerleştirilmişti. 11. perşembe YANGİN Bu sabah aylık öykünün Apenin'lerden And'lara bo na düşen bölümünü yazıp bitirmiştim ve öğretmenin ver diği serbest kompozisyon için bir konu arıyordum. Tam o sırada merdivenlerde duymaya alışık olmadığımız bir ses duydum. Kısa bir süre sonra da eve iki itfaiyeci girdi. Damdaki bacalardan biri yanıyormuş ve hangi eve ait olduğunu anlayamıyorlarmış, bunun için babamdan soba ve şömineleri inceleme iznini istediler. Babam da: Rica ederim, buyurun dedi. Evin hiçbir yerinde yanan ateş olmadığı halde bütün odaları dolaşıp, duvarlara kulaklarını dayayıp evin diğer katlarına giden borularda çıtırdayan ateşin sesini duymaya çalıştılar İtfaiyecilerle birlikte odalarda dolaşırken baDam bana: — Enrico, işte kompozisyonun için güzel bir konu: itfaiyeciler. Sana anlatacaklarımı yazmaya çalış dedi ve anlatmaya başladı: Tam iki yıl önce Maliyecileri iş başında gördüm. Bir. akşam Balbo tiyatrosundan çıkıyordum, gece epey ilerlemişti.Roma sokağına girdiğimde garip bir ışık ve koşuşan kalabalık bir halk kitlesi gördüm .Bir ev bas tan başa alevler içindeydi. Alevler ve duman pencerelerden, bacalardan dışarı fırlıyordu. Kadınlar, erkekler, bir an pencerelerde beüriyorlar, sonra umutsuz korku çığlıkları atarak gözden kayboluyorlardı. SokA kapısının önünJe büvük bir kalabalık birikmişti. Halk: Diri diri yanıyorlar! İmdat. İtfaiye! diye bağırıyordu. Tam o sırada bir araba geldi, içinden dört itfaiyeci atladı, bunlar Belediye Sarayında buldukları ilk itfaiyecilerdi, dördü birden yanan eve daldılar. Onlar henüz içeri girmişlerdi ki, korkunç bir şey oldu.

Page 169: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Üçüncü kattaki pencerelerden birinde korkunç çığlıklar atan bir kadın belirdi, pencerenin pervazına bütün gücüyle tutundu, pencerenin kenarına ata biner gibi oturdu ve öyle olduğu yerde kaldı, sanki boşluğun üstünde asılıymiş gibi duruyordu, sırtı dışarı doğru kaymıştı, odadan dışarı fırlayan dumanla alevler onun başını yalayarak geçiyordu, zavallı kadıncağız da kendini koruyabilmek için elinden geldiğince eğiliyordu. Halk bir dehşet çıhğı attı. Korkudan çılgına dönmüş sakinleri görünce, itfaiyeciler yanlışlıkla ikinci katta durdular duvarlardan birini yıkıp bir odaya atıldılar, bu sırada aşağıdan gelen yüzlerce çığlık onları uyarıyordu: Üçüncü kata! Üçüncü kata!' Bir hamlede üçüncü kata çıktılar. Buradaki görüntü cehennemi andırıyordu: çöken tavan parçaları, alev dolu koridorlar, soluk tıkayan yoğun bir duman. O katta otu ranlannkapalı kaldıkları odaya ulaşabilmek için tek çare kalmıştı, o da damdan dolaşmak. Hemen dama çıktılar, birkaç saniye sonra da kiremitlerin üstünde kara hayaletler gibi atladıkları görüldü. İlk ulaşan onbaşı oldu. Ama, damın yanan dairenin üstündeki kısmına varabilmek için bir tavanarasıyla oluk arasında kalan çok dar bir yerden geçmek gerekiyordu. Damın geri kalan kısımları alevler içindeydi. Bu küçük geçit de kar ve buzla örtülüydü. T Umabilmek için bir dayanak yoktu. Aşağıdaki halk İmkansız! Oradan geçilmez! diye bağırıyordu. Onbaşı, çatının kenarından ilerledi. Hepimiz soluklarımı?' (utmuş, korkudan ürpererek bakıyorduk. İtfaiye onbaşısı geç ti.Halkın yaşa varol sesleri göklere yükseliyordu. Onbaşı koşarak tehlikeli yere kadar gelebildi. Elindeki baltayla kiremitleri, tahta çatı kirişlerini, çatı bağla268 nııı parçalayarak içeri girmek için bir delik açmaya çalışıyordu. Bu sırada kadıncağız hâlâ pencerenin pervazına asılı duruyordu ve alevler de gittikçe daha azgın bir şekilde saçlarını yalamaya devam ediyordu. Bir dakika daha «eçerse her halde kendisini boşluğa koyuverecek ti. Çok şükür tavandaki delik aç ildi..İtfaiye onbaşısı kemerimi çıkardı, onunla aşağıya sarktı, sonra da diğer itfaiye erleri onu izledi; Aynı anda yangın yerine henüz gelmiş olan uzun yangın merdiveni alevlerin, umutsuz bir çılgınlık içinde atılan çığlıkların dışarı fırladığı pencerelerin altına kadar uzatıldı. Geç kalmış olmaktan korkuluyordu. —Artık kimse kurtulamayacak! diye bağırışıyorlardı. İtfaiyeciler yanıyor! Heı şey bitti! Öldüler! diye çığlıklar atıyorlardı.

Page 170: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Birden, pencerelerden birinde onbaşının dumandan kapkara olmuş yüzü belirdi. Aşağı katlardan gelen alevler onu aydınlatıyordu. Kadın boynuna sarıldı. İtfaiyeci de iki koluyla onu belinden yakaladı, yukarı doğru çekti ve odaya soktu. Aşağıdaki kalabalığın attığı çığlık yangının çatırtısını bastırdı. Peki, ya diğerleri? Nasıl ineceklerdi? Damdaki başka bir pencerenin önüne yerleştirilen merdi ven bir süre binanın cephesinden uzaklaştı. Oraya nasıl geçebileceklerdi? Herkes bunu düşünürken, itfaiyecilerden biri pencerenin dışına çıktı, sağ ayağını pencerenin dış pervazına koydu, sol ayağını da merdivene. Böylece havada dimdik durdu. Diğerlerinin içeriden kendisine doğru uzattıkları sakinleri teker teker yakalıyor ve merdivene tırmarımış olan diğer arkadaşına uzatıyordu.'Onlara merdivenin çubuklarına sıkı sıkı tutunmalarını öğütlüyor ve diğer itfaiyecilerin de yardımıyla birbiri ardından onları aşağı indiriyordu. Önce pencerenin pervazına çıkmış olan kadın indi, sonra bir kız çocuk, bir başka kadın ve bir ihtiyar. Hepsi kurtulmuşlardı. İhtiyardan sonra içeride kalmış olan itfaiyeciler indi. En son inen de ilk önce işe atılan onbaşı oldu. Halk onları çılgınca alkışladı. Hele sonuncusu, yani kurtarıcıların başı olan ve herkesin gözü önünde boşluğa düşmeyi göze alıp ölüme meydan okuyan onbaşı görününce, halk onu zafer çiğhklanyla, sevgi ve hayranlıklarını belirten bir atılışla onu kucakladılar. O zamana kadar kimsenin bilmediği adı, Giuuseppe Robino, kısa bir sürede herkesini,ağzına yayıldı... Anladın mı? işte cesaret budur, ölmekte olan birininçığlığınıduyunca, hiç tereddüt etmeden, inceden inceye hesaplar yapmadan, gözleri kapalı, tehlikeye atılan yüreğin cesaretidir bu. Seni bir gün itfaiye kışlasına götüreceğim, orada onbaşı Robino'yu tanıştıracağım. Onu tanımaktan kıvanç duyacaksın, değil mi? Evet, diye yanıt verdim. Babam: — İşte onbaşı Robino! dedi. Birden arkama döndüm. İncelemelerini bitiren iki itfaiyeci çıkmak için bulunduğumuz odadan geçiyorlardı. Babanı, ufak tefek olanını, kolunda da sırmalı şeritler bulunanı bana gösterdi ve: Onbaşı Robino'nun elini sık dedi. Onbaşı, durdu ve gülümseyerek elini bana uzattı, ben de onun elini sıktım. Beni selâmladı ve odadın çıktı. Babam bana.

Page 171: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bunu bütün yaşamın boyunca hatırla dedi.çünkü ömrün oldukça bu kadar onurlusunu buutmazsın. APENÎN'LERDEN AND'LARA ( Aylık öykü) Uzun yıllar önce, onüç yaşlarında Genova'lı bir işçi çocuğu, tek başıma annesini aramak üzere, Genova'dan Amerika'ya gitti. Annesi iki yıl önce Arjantin Cumhuriyetinin başkenti Buenos Aires'e, zengin bir ailenin yanında çalışmaya gitmişti. Böylece kısa zamanda çok para kazanacaktı ve birçok olaylardan sonra yoksul ve borçlu düşen ailesine yardım edecekti. Bu amaçla, hizmet işlerinde çalışanlara iyi para veren o uzak ülkelere giden ve birkaç yıl sonra da ceplerinde birkaç bin lirayla vatanına dönen pek çok cesur kadın vardı. Zavallı anne çocuklarından ayrılırken kanlı gözyaşları dökmüştü. Çocuklarından biri onsekiz,. diğeri de onbir yaşındaydı. Ama, o cesaretle, güvenle gitmişti. Yolculuğu rahat ve sıkıntısız geçmişti. Buenos Aires'e varır varmaz da kocasının akrabası olan ve uzun zamandan beri orada yerleşmiş bulunan Genovalı bir dükkâncı kadın onu, çok para veren ve ona karşı iyi davranan Arjantinli bir ailenin yanına yerleştirmişti. Kısa bir süre vatanındaki ailesiyle haberleşmişti. Önceden aralarında kararlaştırdıkları gibi koca mektupları akrabasına yolluyor. O bunları kadıncağıza iletiyor, sonra da kadıncağız yanıtı kocasının akrabasına veriyor, o da bunları Genova'daki kocaya postalıyordu. Ayda seksen lira kazandığı ve kendisi için de hiçbir şey harcamadığından kadıncağız evine üç ayda bir önemli miktarda toplu bir para gönderiyordu. Namuslu ve dürüst olan kocası da yavaş yavaş borçlarını ödüyor ve eski onuruna kavuşuyordu. Bu arada kendisi de çalışıyordu ve işinden memnundu. Karasının da kısa bir zamanda döneceğini umuyordu, çünkü ev onsuz bomboş görünüyordu. Özellikle de annesini çok seven küçük oğlu bu ayrılığın özlemine dayanamıyor, üzüntüsü hergün biraz daha artıyordu. Böylece aradan tam bir yıl geçmişti. Kendisinden aldıkları son kısa bir mektupta sağlığının biraz bozulduğunu bildiriyordu. Bundan sonra zavallı kadıncağızdan başka bir mektup alamadılar. Oradaki akrabalarına da iki kez yazdıkları helde bunlar da yanıtsız bırakıldılar. Kadıncağızın yanında çalıştığı Arjantinli aileye yazdılar ama, zarfın üzerindeki adı yanlış yazdıklarından olacak, hiçbir yanıt alamadılar. Bir kötü haberden korktukları için Buenos Aires'teki italyan

Page 172: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Konsolosluğuna yazdılar ve hiçbir haber alamadıkları analarının ararımasını istediler. Üç ay sonra Konsolostan gelen mektubun bildirdiğine göre gazetede çıkan duyuruya rağmen kimse gelmemiş, hiçbir haber alınamamıştı. Kimsenin bilgi vermemiş olmasının bir nedeni vardı: çünkü kadıncağız, hizmetçilikte çalışmanın ailesinin onuruna dokunacağını düşünerek gerçek adını saklamıştı. Böylece habersiz birkaç ay daha geçti. Baba ile oğulları üzüntü içindeydiler. Hele küçük oğlan, dayanılmaz bir tasa içinde sararıp soluyordu. Acaba ne yapmalı, nereye başvurmalıyız? babanın aklına ilk gelen düşünce, Amerika'ya gidip karasını aramak oldu. Ama, işini nasıl bırakacak, gidince çocuklara kim bakacaktı? Büyük oğlu da gidemezdi, çünkü daha henüz bir işe girmiş ve ailesinin geçimine katkıda bulunabilmek için çalışıyordu. Üçünü birden kahreden,sıkıntıh bir hayat sürüyorlardı. Her gün aynı acıklı konuşmaları tekrarlıyor, sessizlik içinde birbirine bakarak umutsuz bir bekleyiş içinde yaşıyorlardı. Bir akşam Marco, en küçük oğlan, kararlı bir şekilde: —Ben annemi aramak için Amerika'ya gidiyorum dedi. Baba üzüntüyle başım salladı ve bir yanıt vermedi. Bu çok yerinde bir düşünceydi ama, olanaksız bir şeydi. Onüç yaşında, tek başına, Amerika'ya gitmek! Yalnız yol bir buçuk aydan fazla sürüyordu. Çocuk boyuna diretiyordu. Ertesi gün ve daha sonraki günlerde durmadan diretti. Büyük bir adam gibi güçlükleri yeneceği hakkında bir takım yargılar yürütüyordu. —Oraya ilk defa giden sadece ben değilim diyordu, benden küçükleri bile Amerika'ya gitmişlerdir. Bir defa gemiye binince gerisi kolay. Nasıl olsa ben de herkes gibi Amerika'ya varırım. Oraya vardığımda, babamın akrabasının dükkânını ararım. Orada birçok İtalyan var, elbette bana yolu gösterirler. Akrabayı bulduktan sonra da annemi bulurum. Eğer akrabayı bulanıazsam İtalya Konsolosluğuna giderim. Arjantinli aileyi ararım. Eğer bir güçlükle karşılaşırsam, bir iş bulup çalışanın. Orada herkes için iş var. Biraz para kazanıp eve dönerim. Böylece Marco. yavaş yavaş babasını kandırmayı başarcıı. Babası ona güvenıyor, onun akıllı, yürekli bir çocuk olduğunu biliyordu. Yokluğa, fedakârlığa alışıktı. Bu kutsal amacına, deli gibi sevdiği annesini bulabilmek isteğine kavuşabilmek için bütün gücünü harcayacaktı. Bir tanıdıkların arkadaşı olan bir buharlı gemi kaptanı da çocuğun bu

Page 173: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kutsal gayesine katkıda bulunabilmek için ona Arjantin'e kadar bedava bir üçüncü sınıf bileti verdi. Bunun üzerine, kısa bir duraksamadan sonra baba kabul etti ve yolculuğa kesinlikle karar verildi. Bir torbanın içine giyeceklerini koydular, cebine birkaç kuruş attılar, arkabarım da adresini verdiler ve güzel bir nisan akşamında onu vapura bindirirler. Hareket etmek üzere olan buharlı geminin merdiveninde, gözleri yaşlarla dolu baba. oğlunu son bir kez öperken: Evlâdım, Marco'cuğum, cesaretini hiç yitirme' Kutsal bir amaç uğruna gidiyorsun, Tanrı sana yardım edecektir dedi zavallı Marco'cuk! Onun da yüreği kabarmıştı ve bu yolculuğun bütün güçlüklerine göğüs germeye hazırdı. Ama, güzel Genova'sının yavaş yavaş ufukta gözden silindiğini, açık denizde göçmenlerle dolu gemide, kendisini tanımıyan insanlar arasında bulunduğunu, tek varlığı küçük bir çıkınla yalnız kaldığını görünce, içine birdenbire bir umutsuzluk çöktü, iki gün boyunca, küçük bir köpek gibi, hiç kımıldamadan geminin güvertesinde,ağzınatek bir lokrna koymadan, uyuklayıp durdu. Yalnız ağlamak istiyordu. Aklından her çeşit acıklı düşünce geçiyordu. Düşüncelerinin en korkunç olanı, aklına en çok takılanı sevgili anneciğinin ölmüş olmasıydı. Korkulu rüyalarının içinde hep bir yabancının yüzü beliyordu. Bu yabancı ona acıyarak bakıyor ve kulağına: —Anen öldü! diye fısıldıyordu. Bir korku çığlığım boğmaya çalışarak uyanıyordu. Ama Cebelitarık boğazını geçip de Atlas Okyanusunu görünce biraz olsun yüreği ferahladı, cesaretlenmeye başladı. Ama, bu çok kısa sürdü. Bu uçsuz bucaksız denizin hiç değişmeyen görüntüsü, durmadan artan sıcak, etrafını çevreleyen bütün bu zavallı insanların üzüntüsü, tek başı..; olmanın verdiği hüzün onu yeniden umutsuzluğa düşürdü. Bomboş, yeknesak, birbiri ardında geçen günler, hastalarda olduğu gibi, belleğinde karışıyordu. Ona sanki bir yıldır denizdeymiş gibi geliyordu. Her sabah uyanında da, bu uçsuz bucaksız suyun ortasında, tek başına. Amerika'ya doğru yol aldığım düşününce gene bir korkuya kapılıyordu. Gelip güverteye düşen uçan balıklar, tropikal kuşağın kor ve kan rengi bulutları, gerisinde bıraktığı o görkemli gün batışları, gecenin o fosforlu ışıkları Okyanusu alev alev yanan bir lav denizi haline getiriyordu. Bütün bunlar küçük yolcuya gerçekten ıı?ak. bir rüyadaki peri masalı ;bi geliyordu. Fırtınan günler de oldu, bu zamanlarda odasından hiç ayrılmıyordu. Etrafında her şey sallanıyor devriliyor, bütün yolcular da bir ağızdan korkunç çığlıklar atıyor,

Page 174: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

küfürler savuruyorlardı. Böyle anlarda artık son gününün yaklaştığını sanıyordu. Denizin çok sakin olduğunu günler de vardı. Böyle zamanlarda sarı, dayanılmaz bir sıcak ortalığı kasıp kavuruyor, bitmez tükenmez bir sıkıntı içini kaplıyordu. Bu uğursuz saatler boyunca yolcuların dermanları kalmıyor, bitkin, hareketsiz masaların üstünde uzanıyorlardı, sanki ölü gibiydiler. Yolculuk bitmek bilmiyordu. Deniz ve gök, gök ve deniz, bugün dünkü gibi, yarın bugünkü gibi, hep böyle tekdüze, ebediyen. O, yorgun, şaşkın, uzun saatler boyunca güvertenin parmaklığına dayanarak bu uçsuz bucaksız denize bakıyordu. Gözleri kapanıp, uykudan başı omuzuna düşünceye kadar annesini düşünüyordu. Gene ona acıyarak bakan ve kulağına: Annen öldü! diye tekrarlayan o yabancıyı görüyordu. Bu sesi duyunca sıçrayarak uyanıyor ve gözleri açık hayal görmeye, hiç değişmeyen ufka bakmaya başlıyordu. Yolculuk tam yirmiyedi gün sürdü! Ama, son günleri iyi geçti. Hava serin ve güzeldi. Amerika'daki oğlunu aramaya giden yaşlı bir Lombardiyalıyla ahbap oldu. Oğlu Rosario kentinin yakınlarında çiftçilik yapıyormuş. Marco, yaşlı adama derdini açtı. Yaşlı adam, arada bir elini çocuğun ensesine koyuyor ve durmadan: Metin ol, yavrum!'diyordu. Anneni sağ ve mutlu bulacaksın. Bu arkadaşlık çocuğu güçlendiriyor, sıkıntıları biraz olsun azalıyordu. Yaşlı köylü, şarkı söyleyen göçmenlerin arasında, yaldızlı gecede piposunu tüttürüyordu. Bütün bunların ortasında çocuk, Buenos Aires'e varışını belki yüzüncü defa hayalinde tekrarlıyordu. O sokağa varıyor, dükkânı buluyor, amca oğluna doğru atılıyor ve : — Annem nasıl? Nerede? Hemen gidelim! diyordu, beraberce koşuyorlardı, bir merdiveni çıkıyorlardı, bir kapı açılıyordu... Sessiz monolog burada bitiyor ve hayali anlatılmaz bir sevgi duygusunun içinde kayboluyordu. Bunun üzerine boynundaki madalyonunu gizlice dışarı çıkarıyor, onu defalarca öperek bir şeyler mırıldanıyordu. Buharlı geminin hareketinden yirmiyedi gün sonra Buenos Aires'e ulaştılar. Buharlı gemi Plata ırmağına demir atarken pespembe bir ufukta doğan mayıs güneşi yavaş yavaş etrafı ısıtmaya, aydınlatmaya başlıyordu. Arjantin Cumhuriyetinin başkenti Buenos Aires, Plata ırmağının bir kıyısında uzanıyordu. Bu güzel hava ona iyi biı haberci gibi geldi. Sevinçten ve sabırsızlıktan çılgına dönmüştü. Annesi ondan yalnız birkaç mil uzaktaydı! Kısa bir süre sonra annesini görecek, ona kavuşacaktı! Şimdi Amerika'daydı, yeni dünyada, buraya kadar tek

Page 175: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

başına gelmek cesaretini göstermişti! O uzun yolculuğun bütün sıkıntılarını, bütün üzüntülerini unutmuştu bile. Sanki uykusunda uçmuş ve uyandığında da buraya konuvermişti. Öylesine muytuydu ki elini cebine atıp da bütün servetini meydana getiren o iki küçük para çıkınından birini bulamayınca, parasının hepsini birden yitirmemek için bu çareye başvurmuştu, ne şaşırdı, ne de üzüldü. Küçük para çıkınını çalmışlardı, pek az parası kalmıştı. Ama, annesine bu kadar yaklaştığı bir anda bunun en önemi vardı ki? Çok sayıdaki diğer İtalyanlarla birlikte, çantası elinde.onları salıilin yakınma kadar götürecek olan o küçük vapura bindi, oradan da Andrea Doria adını taşıyan bir küçük buharlı tekneye geçti, bir rıhtıma varınca indi, Lombardiyalı yaşlı dostunu selâmladı ve hızlı adımlarla kente doğru ilerlemeye başladı. Geniş caddelerden birinin ağzına varınca yoldan geçen bir adamı durdurdu ve Los Artes sokağına ulaşabil inek için nereden gitmesi gerekliğini sonlu. Rast hm ti sonucu karşısına çıkan adam, bir İtalyan işçiyiydi. Bu ada1 ona merakla baktı ve okuma bilip bilmediğini sordu. Çocuk, evet anlamına başını salladı, işçi çıktığı sokağı ona göstererek: — Öyleyse, dosdoğu bu yolda ilerle, geçtiğin her meydandan sonra da sokakların ismini dikkatle oku: sonunda aradığın sokağı bulacaksın! dedi. Çocuk, işçiye teşekkür etti ve önünde uzanıp giden yola neşeyle atıldı. Yol uçsuz bucaksız, dümdüz gidiyordu. Ama, dar olan yolun iki tarafına küçük villalara benzeyen tek katlı, beyaz evler dizilmişti. Yoldan geçen halk, büyük ve küçük atlı arabalar kulakları sağır eden bir gürültü çıkarıyorlardı. Orada burada rengârenk kocaman bayraklar dalgalanıyor du. Üzerlerinde büyük harflerle buharlı gemilerin bilinmeyen kentlere hareketini duyuruyordu. Yolda ilerlerken, sağına soluna baktığında kesişen yollar alabildiğine uzanıyordu. Yanlarında tek katlı, beyaz eyler yükseliyordu. Bu yollar da gelip geçen insanlarla, büyük küçük atlı arabalarla doluydu. Yolların sonunda da, denizin sonsuz ufku gibi uçsuz bucaksız Amerikan ovaları uzanıyordu. Kent ona kocaman ve sonsuz gözüküyordu. Amerika'nın dört bir tarafını sardığına inandığı sağa sola açılan bu uzun yolları aşabilmek için günler ve haftalar boyunca yürümesi gerekeceğini sanıyordu.

Page 176: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Geçtiği her sokağın adına dikkatle bakıyordu. Çok güçlükle okuyabiliyordu yabancı isimleri. Her yeni bir sokağın kavşağına geldiğinde, aradığı yolu bulduğunu sanarak kalbi çarpıyordu. Geçen her kadına da, annesine rastlamak umuduyla dikkatle bakıyordu. Tanı önünde bir kadın gidiyordu. Onu görünce kalbi coşkuyla çarpmaya başladı. Hemen koşup ona yetişti. 'Vnıa, yüzün görünce bu kadının bir zenci olduğunu hemen arladı. Adımlarını sıklaştırarak yürüyor, yürüyordu. Bir yıl kavşağına vardığında, kaldırımın üzerinde mıhlarımış gibi kaldı. Çünkü burası aradığı Los Artes sokağıydı. Sokağa saptı ve 117 numarayı gördü. Amcaoğlunun dükkânı ise 175 numarada bulunuyordu. Adımlarını daha da sıklaştırdı. 171 numaranın önüne gelince biraz sonra şana kavuşabilecek miyim? diye mıraldandı. Koştu, küçük bir tuhafiyeci dükkânı önüne geldi. Aradığı dükkân buydu. Kapının eşiğinden içeri doğru baktı. Kır saçb ve gözlüklü bir kadıncağız gördü. Kadın, ona ispanyolca: ''Ne istiyorsun, çocuğum? diye sordu. Çocuk, güçlükle konuşarak: —Burası Francesco Merelli'nin dükkânı değil mi? diye sordu. Kadın, İtalyanca: —Francesco Merilli öldü1' diye yanıt verdi. Çocuk, kalbinden vurulmuşa döndü. Ne zaman öldü? Kadın, şöyle karşılık verdi: —Eh, epey oluyor, işleri kötü gidiyordu, kaçtı. De diklerine göre buraya çok uzak olan Bahia Blanca'ya git miş. Oraya varır varmaz ölmüş. Şimdi dükkân benim. Çocuk sarardı. Telaşla şunları söyledi: —Merelli annemi tanıyordu. Annem burada bay Mequinez'lerin yanında hizmet ediyordu. Annemin nerede olduğunu yalnız o biliyordu. Ben annemi aramak için Amerika'ya geldim. Yazdığımız mektupları ona, Merilli ulaştırıyordu. Annemi bulmam gerek. Kadın: Zavallı çocukcağız, ben hiçbir şey bilmiyorum diye yanıt verdi. Bahçede olan çocuğa sorabilirim. Me relli'lerin alışverişini yapan delikanlıyı tanıyordu. Belki de sana bir yararı dokunabilir.

Page 177: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Kadın dükkânın içine daldı ve delikanlıyı çağırdı, o da hemen geldi. Dükkâncı kadın: — Söyle bakalım, Merelli'lerin alışverişini yapan o delikanlının, kentin parababalarırun yanında çalışan bir kadına bazen mektup götürdüğünü gördün mü? diye sordu 278 Evet, efendim, bazen bay Mequinez'e giderdi. Los Artes sokağının sonunda oturur. Ah, çok teşekkür ederim, efendim! diye haykırdı. Bana evin numarasını da söyleyebilir misin?... Bilmiyor musunuz? Birisi benimle gelebilir mi?... Delikanlı, sen hemen benimle gel, sana verebilecek cebimde daha birkaç kuruşum var. Bütün bunları öyle bir coşkuyla söylemişti ki, delikanlı kadının kendisine rica etmesine kalmadan, hemen: —Gidelim dedi ve hızlı adımlarla dükkândan ilk çıkan kendisi oldu. Tek kelime söylemeden, koşar adımlarla uzun yolun sonuna kadar gittiler, küçük beyaz bir evin bahçe kapısından geçtiler ve ardında çiçek saksılarının süslediği küçük bir avlu bulunan demir parmaklıklı güzel bir kapının önünde durdular. Marco asılı çıngırağı çaldı. Genç bir kız belirdi. Çocukcağız endişeli bir sesle: —Mequinez ailesi burada oturuyor, değil mi? diye sordu. ttalyancayı İspanyollar gibi konuşan kız: —Bir zamanlar burada otururlardı diye karşılık verdi. Şimdi biz Zeballos'lar oturuyoruz. Marco, kalbi çarparak sordu: — Peki, ya Mequinez'ler nereye gittiler? Cordova'ya gittiler. Marco: —Cordova! diye haykırdı. Cordova nerede? Ya yanlarında çalışan hizmetçi kadın ne oldu? Hizmetlerine bakan o kadın, benim annem ne oldu? O hizmetçi kadın benim annemdi! Annemi de beraberinde mi götürdüler? Kadın ona baktı ve: Bilmiyorum dedi. Gitmeden önce onlarla tanışan babam belki de bir şeyler biliyordur. Biraz bekleyin. Hemen gözden kayboldu ve kısa bir zaman sonra babasıyla geri döndü. Çok uzun boylu ve sakalları kırlaşmış bir baydı. Adamcağız bir süre Genova'ü küçük bir denizciyi andıran çocuğa baktı, tipini çok

Page 178: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sevimli buldu. Sarı saçlı, kartal burunlu bu çocuğa hemen kanı kaynadı. Ona kötü bir İtalyancayla: —Annen Genovalı mıydı? diye sordu. Marco: —Evet diye karşılık verdi. —Genovalı hizmetçi kadın da onlarla birlikte gitti. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. — Cordova'ya, başka bir kente. Çocukcağız göğüs geçirdi, sonra kadere boyun eğen bir halle: —Öyleyse... Ben de Cordova'ya giderim dedi. Adam, çocuğun haline çok üzülmüştü. Ona dokunaklı bir sesle: — Ah, zavallı yavrum! diye karşılık verdi. Cordova buradan çok uzak. Marco, bir ölü gibi sapsarı kesildi ve bir eliyle parmaklığa tutundu. Adam. çocuğun bu haline çok üzüldü ve kapıyı açarak: Hele dur bakalım. Biraz içeriye gel de, senin için belki de bir kolaylık bulabiliriz. Kendisi bir yere çöktükten sonra çocuğa da bir yer gösterdi. Bütün öyküsünü baştan sona kadar anlatmasını istedi. Çocuğun anlattıklarını dikkatle dinledi, bir süre düşünmeye daldı. Sonra, kararlı bir şekilde: —Yanında paran yok, değil mi? dedi. Marco: —Yanımda... biraz var diye yanıt verdi. Yaşlı adam bir süre daha düşündü, sonra yazı masasının başına geçti, bir mektup yazdı, zarfa koydu ve onu çocuğa uzatırken: —Dinle, italianito. Bu mektubu al ve Boca'ya git. Buradan iki saatlik uzaklıkta olan bu küçük kent, yarı Genova'hdır. Herkes sana yolu gösterebilir. Oraya git ve zarfın üstünde adı yazılı olan bayı ara. Orada onu herkes tanır. Ona bu mektubu ver. Yarın seni Rosario kentine yollar ve orada kimi bulman gerektiğini söyler. Rosario'da bulacağın kimse senin Cordova'ya gitmeni sağlar. Cordova'ya varınca da Mequinez ailesiyle anneni bulabilirsin. Bunu da al, lâzım olur dedi ve çocuğun eline birkaç lira sıkıştırdı. Haydi,(artık git, yolun açık olsun. Burada her yerde yurttaşlarınla karşılaşırsın, hiç yalnızlık çekmezsin. Aios dedi. Çocuk, öyle apışıp kaldı ve sadece: —Teşekkür ederim diyebildi. Torbasını aldı ve sokağa çıktı. Kendisini oraya kadar getiren delikanlı ile vedalaştı. Hemen Boca'ya doğru yola koyuldu Gürültülü büyük kentler boyunca ilerlerken içini derin bir üzüntü ve korku kaplamıştı.

Page 179: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öyle yorulmuş, umutsuzluğa kapılmış ve şaşkına dönmüştü ki, Zeballos'ların evinden ayrıldığı andan ertesi günün akşamına kadar geçen zaman içinde başına gelen olaylar, sonradan, belleğinde ateşli bir hastanın gördüğü garip rüyaları andıran izler bıraktı. Ertesi günün akşamı, gün batarken, gece Boca'daki bir evin küçücük odasında, bir liman hamalının yanında uyuduktan hemen hemen bütün gününü kereste yığınları üzerinde oturarak gelip geçen sayısız küçük, büyük buharlı gemileri, sandalları, takaları seyrettikten sonra kendini büyük bir yelkenlinin güvertesinde buldu. Bu tekneyi, güneşten tenleri kararmış,güçlü kuvvetli üç Genovah yönetiyordu. Rasario'ya giden bu tekne meyveyle yüklüydü. Denizcilerin ona yabancı olmayan söyleyişle konuşmaları küçük kalbini biraz olsun rahatlatıyordu. Yola çıktılar. Yolculuk üç gün. dört gece sürdü ve küçük yolcu için sürekli korku kaynağı oldu. Üç gün, dört gece boyunca o şahane Parana ırmağında ilerlediler. İtalya'nın o kocaman Po ırmağı bunun yanında bir çay gibi kalıyordu. İtalya'nın uzunluğunun dört katını alsanız, gene de bu ırmağın uzunluğunu elde edemezsiniz. Yelkenli, bu ırmağın coşkun sularının akıntısına karşı yavaş yavaş ilerliyordu. Yüzen ormanları andıran, üzerferi söğüt ve portakal ağaçlarıyla dolu, yılan ve kaplan yuvası olan. uzun adaların arasından geçiyordu. Bazen çıkışları yokmuş gibi daralan boğazlardan, bazen de geniş gölleri andıran bölgelerden geçiliyordu. Çevre ormanlarla kaplıydı, her yanda sessizlik vardı. Sonra tekrar adalardan, takım adaların kaynaştığı dar boğazlardan, balta «irmemiş tropikal ormanların içinden geçiliyordu. Her tarafta derin bir sessizlik vardı. Kilometreler boyunca, ıssız, uçsuz bucaksız kıyılar ve sulan, bilinmeyen bir ırmağı yansıtıyordu ve sanki buralara kadar sokulma cesaretini de dünyada ilk kez bu zavallı yelkenli gösteriyordu. İlerledikçe, bu korkunç ırmak çocuğu daha çok ürkütüyordu. Annesinin, ırmağa akan kaynaklardan birinde olduğunu ve yolculuğunun yıllar boyu süreceğini düşünüyordu. Günde iki defa denizcilerle birlikte biraz ekmek, biraz da tuzlu et yiyordu. Denizciler onu üzgün göndüklerinden, onunla hiç konuşmuyorlardı. Geceleri güvertede uyuyordu ve sık sık uzak kıyılan,engin sulan aydınlatan berrak ay ışığı °nU uyandınyordu.Masallarda duyduğu o esrarengiz, kentlerden birinin adı gibi durmadan:—Cordova! Cordova! diye sayıklıyordu. Sonra da düşünüyordu:—Annem de buradan geçti,bu kıyılan,bu adalan gördü. Annesinin de görmüş olduğu bu kıyılar ona eskisi kadar garip,eskesi

Page 180: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kadar ıssız gelmiyordu.. Gece denizcilerden biri şarkı söylüyordu. Bu şarkılar ona çocukluğunda annesinin kendisini uyuturken söylediği ninnileri hatırlatıyordu. Sonra gece, bu şarkıyı duyunca hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Çatanacı şarkısına ara verdi. Sonra ona seslendi: —Kendine gel, cesaretini topla, oğlum! Hay Allah, evinden uzak düştü diye bir Genovahnın ağlaması olacak şey mi? Genovalılar şan ve şeref içinde dünyanın çevresinde dolaşırlar! Bu sözleri duyan çocuk kendini toparladı, Genovah kanının birden kabardığını duydu, gururla başını kaldırdı ve yumruğunu dümene vurdu: — Evet, doğru, ben de annemi bulu ucaya kadar bütün dünyayı dolaşacağım, daha yıllar yıllar boyunca yol culuk edeceğim, yüzlerce kilometreyi yürüyerek katedeceğim ve hiç yılmadan yoluma devam edeceğim. Ölü gibi, cansız ayaklarının dibine düşecek de olsam, gene de onu bulacağım! Onu dünya gözüyle bir kere daha görebileyim, yeter! Ha, gayret! Böylece, kendine güç vererek pembe, serin bir sabah, gün doğarken Rosario kentine vardı. Kent, Parana'nın yüksek yamacına kurulmuştu. Her ülkeye ait yüzlerce geminin direkleri bu sakin sularda narin gövdesini yansıtıyordu. Gemiden inince, elinde torbasıyle kente yöneldi. Boca'daki koruyucusunun, kendini tanıtan, birkaç satır yazılı kartıyla adresteki Arjantinli bayı aramaya başladı. Rosario'ya girince, sanki daha önce de dümdüz, iki yanları tek katlı beyaz evlerle süslü sokaklardan geçiyordu. Her yönde, damların üstünden kocaman örümcek ağlarını andıran kalın telefon ve telgraf telleri uzanıyordu. Büyük bir insan, aî ve araba kalabalığı sokakları dolduruyordu. Aklı karışıyordu. Sanki tekrar Buenos Aires'e dönmüştü de akrabasını aramaya gidiyordu. Bir saat boyunca yollarda dönüp dolaşıp durdu, ona hep aynı caddelerden geçiyormuş gibi geliyordu. Sora sora sonunda yeni koruyucusunun evini bulabildi. Kapıdaki çıngırağı çaldı. Sarışın, asık yüzlü bir adam kapıda belirdi. Bir çiftçiye benziyordu ve kaba bir şekilde, garip bir lehçeyle ona sordu: — Kimi istiyorsun? Çocuk aradığı bayın adını söyledi. Çiftçi Bay dün akşam ailesiyle birlikte Buenos Aires'e gitti diye karşılık verdi.

Page 181: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Çocuk söyleyecek tek söz bulamadı. Sonra kekeledi: — Ama, burada... benim kimsem yok ki! Tek başınayım! Ve mektubu uzattı. Çiftçi kılıklı adam mektubu aldı, okudu ve kaba bir sesle: Hiçbir şey yapamam. Bir ay sonra döndüğünde | bu mektubu kendisine veririm dedi. | Çocuk yalvaran bir sesle: j Ama, ben ben tek basmayım! ihtiyacım var! diyel haykırdı. Diğeri: Ehh, uzatma, haydi yürü! dedi. Burada senin memleketinden yeteri kadar serseri var. Sen de defol, git! İtalya'da dilen! Anlıyor musun? Haydi bakalım defol! Ve kapıyı çocuğun yüzüne kapadı. Çocukcağız orda taş kesilmiş gibi kalakaldı. Sonra yavaşça torbasını aldı ve çıktı. Kalbi ezgin, zihni karışmıştı. Birden yüzlerce korkunç soru beynini kurcalamaya başladı. Ne yapmalı? Nereye gitmeli? Rosario'dan Cordova'ya trenle bir günde gidiliyordu. Cebinde yalnız birkaç kuruşu kalmıştı. Bugün harcıyacaklarını da çıkarınca elinde hiçbir şey kalmayacaktı Bilet alabilmek için gerekli parayı nereden bulacaktı? Çalışabilirdi. Ama, nasıl, kimden iş isteyebilirdi? Dilenmek mi? Ah! Hayır, biraz önceki gibi azarlarımak, hakarete uğramak, küçük düşürülmek, hayır, hayır, hiç bir zaman böyle bir şeyi kabul edemezdi, ölsün daha iyiydi! Bu düşünce üzerine, önünde uzanan o upuzun, uçsuz bucaksız ovalarda son bulan caddeyi tekrar görünce, bütün cesaretinin kaybolduğunu hissetti. Torbasını kaldırıma fırlattı, omuzlarını duvara dayayıp üstüne oturdu, başını eğip ellerinin arasına aldı, tek damla gözyaşı dökmeden, umutsuz bir şekilde öyle oturdu kaldı. Yoldan geçen halk ayağıyla ona çarpıyordu, arabalar sokağı gürültüye boğuyorlardı. O bir süre böyle oturdu. Yan İtalyanca, yan Lombardiya lehçesiyle ona: Neyin var, oğlum? diyen sesi duyunca irkildi. Başını kaldırdı ve bir sevinç çığlığı tarak ayağa fırladı: Siz,ha! Bu, yolculuğu sırasında tanıştığı Lombardiyalı yaşlı köylüydü. Köylünün şaşkınlığı da onunkinden az değildi. Ama, çocuk onun kendisine bir şey sormasına fırsat vermedi ve bütün başından geçenleri bir bir anlattı:

Page 182: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Şimdi beş parasızım. Çalışmam gerekiyor. Bana bir iş bulun da biraz para kazanabileyim. Ne iş olursa olsun, eşya taşırım, sokakları süpürürüm, ayak işlerine bakarım, tarlada bile çalışırım. Yalnız kuru ekmek de bana yeter. Tek istediğim bir an önce gidip annemi bulabilmek. Ne olur, Tanrı aşkına bana bir iş bulun, yalvarıyorum, başka çarem yok! Köylü çenesini kaşıyıp etrafına bakınarak: —Bilmem ne yapsam? diyordu. Bu olacak iş değil!.. Çalışmak... hem de hemen bir iş bulmak. Dur bakalım. Vatandaşlarımızdan belki de otuz lira toplayabiliriz. Çocuk ona bakıyırdu, biraz olsun içi ferahlamıştı. Köylü ona. Gel benimle dedi. Çocuk torbasını yerden alırken: —Nereye? diye sordu. —Benimle gel. Köylü yola koyuldu. Marco da onu izledi. Hiç ko nuşmadan uzun bir süre beraber yürüdüler. Köylü bir lokantanın önünde durdu. Kapının üstünde asılı duran levhada bir yıldız resmi vardı ve şunlar yazılıydı:İtalya Yıldızı. Başını içeri uzattı ve sonra çocuğa dönerek: —Tam zamanında gelmişiz dedi. Geniş, büyük bir salona girdiler. Masaların başına oturmuş pek çok adam içki içiyor ve yüksek sesle konuşuyordu. İhtiyar Lombardiyalı ilk masaya yaklaştı. Sel:imınm biçiminde, biraz önce oradan ayrılmış olduğu anlaşılıyordu. Hepsinin yüzleri kızarmıştı. Kadehlerini tokuşturarak gülüp konuşuyorlardı. Ayakta duran Lombardiyalı, Marco'yu onlara tanıtmak için ilk söz olarak: — Arkadaşlar dedi, gördüğünüz bu zavallı yurttaşımız annesini bulabilmek için Genova'dan Buenos Aires'e tek basanı geldi. Buenos Aires'de ona: Annen burada yok, Cordova'da demişler. Uç gün, üç gece çatanayla yolculuk ettikten sonra Rosario'ya varmış. Eline de 286 bir baya verilmek üzere bir mektup tutuşturmuşlar. Bayı bulmak için evine gitmiş, kapıyı suratına kapamışlar. Cebinde tek kuruş kalmamış. Zavallı biçare burada tek başına kalmış. Bu, çok iyi kalpli bir çocuktur. Şimdi beni iyi dinleyin. Annesini bulabilmesi için Cordova'ya gitmesi gerekiyor. Ama, bilet alacak parası yok. Onu böyle bu halde köpek gibi tek başına mı bırakacağız? Hepsi bir ağızdan yumruklarını masaya vurarak:

Page 183: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Hiç onu bu halde bırakır mryız? Bu olacak şey mi? diye bağırıştılar.Bir yurttaşımız! Buraya gel, küçük! Bizler de göçmeniz! Bak, ne güzel çocuk! Arkadaşlar, paralarınızı sökülün bakalım! Vatandaş, bir yudum bir şey iç. Biz seni annenin yanına yollarız, üz'üme. Biri yanağından makas alıyor, diğeri eliyle omuzuna vuruyor, bü üçüncüsü de onu torbasından kurtarıyordu. İlerideki masalarda oturan diğer göçmenler de kalktılar ve çocuğu yaklaştılar. Bütün lokantada çocuğun öyküsünü bilmeyen kalmadı. Bitişik odada kalan Arjantinli üç müşteri de onlara katıldı. Onu dakikadan kısa bir sürede, şapkasını arkadaşlarına doğru uzatıp dolaşan Lombardiyah kırkiki lira kadar bir ıara topladı. Çocuğa doğru dönerek: 'Gördün mü, Amerika'da her şey ne çabuk çözümlenıyor? dedi. Bir başkası çocuğa bir bardak şarap uzatarak: İç! dedi. Annenin sağlığına! Hepsi bardaklarını kaldırdılar. Marco da tekrarladı: Annemin... Ama, bir sevinç hıçkırığı boğazında düğümlendi, bardağı masanın üstüne bıraktı ve ihtiyar dostunun boynuna sarıldı. Ertesi sabah, gün ışırker, o çoktan Cordova'nın yolunu tutmuştu bile. Mutlu ve neşeliydi, kendisine güveniyordu. Ama, hiçbir sevinç doğanın bazı acıklı olayları karşısında sürekli değildir. Hava kapalı ve sıkıntılıydı Tren hemen hemen boş olarak, ıssız bir ova ortasında ilerliyordu. Upuzun bir vagonda tek başına yolculuk ediyordu, bu yaralıları taşıyan trenlere benziyordu. Sağına soluna bakıyor, sonsuz bir boşluktan başka bir şey göremiyordu. Orada, burada şekilsiz, tuhaf biçimlerde, çarpık çurpuk, küçük ağaç gövdeleri ve dallarına rastlıyordu. Seyrek ve koyu renkli bu bitkiler topluluğu insanda sanki bir mezarlıktaymış, gibi bir duygu uyandırıyordu. Tren istasyonları da terki dünya etmiş keşiş evlerini andırıyordu. Tren buralarda durduğu zaman bile pek ses işitilmiyordu. Çölün ortasında kaybolmuş, terkedilmiş bir trende tek basma kalmış gibi geliyordu çocuğa. Geçtiği her istasyonun sonuncu olduğunu ve ondan sonra da bilinmeyen, esrarlı korkunç vahşiler ülkesine ulaşacağını sanıyordu Dondurucu bir rüzgâr yüzüne çarpıyordu. Nisan sonumla onu Genova'dan gemiye bindirirken babası ve kardeşleri çocuğun Amerika'da kışla karşılaşacağım düşünmemişler, ona yazlık giysiler giydirmişlerdi. Birkaç saat sonra soğuktan titremeye başladı, bir de buna uykusuz,

Page 184: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

hareketli geçen gecelerin, büyük heyecanlar içinde geçirdiği günlerin yorgunluğu eklenıyordu. Uyuyakaldı, uzun bir süre uyudu. Uyandığında her tarafı tutulmuştu, kendini iyi hissetmiyordu. Birden hastalanıp yolda ölüvermek korküsif içini kapladı. Cesedini bu ıssız düzlüğe atacaklardı ve köpekler, yırtıcıı kuşlar gelip onun o cansız vücudunu parçalayacaklardı. Trenle geçerken gördüğü ve iğrenerek, tiksinerek hemen başını çevirdiği yol keneranı atılmış o inek leşleri gibi. Bu huzursuzluk, doğanın bu inatçı sessizliğ' içinde hayali daha çok çalışmaya başlıyor ve zihnini kara düşünceler kaplıyordu. Hem annesini Cordova'da mutlaka bulacağından emin miydi? Ya orada değilse? Ya Los Artes sokağındaki bay yamldıysa? Ya annesi öldüyse? Bütün bunları düşünürken yeniden uyuyakaldı. Rüyasında kendisini Cordova'ya varmış gördü. Bütün kapılardan, bütün pencerelerden ona: 'Annen burada yokîAnnenburada yok!' diye bağınyorlardı. Sıçrayarak uyandı, çok korkmuştu, ilerideki sıralarda, sakallı, rengârenk şallara sarılmış, aralarında alçak sesle konuşarak ona bakan üç adam gördü. İçine bir kuşku girdi, belki bu adamlar katıldı ve çantasını çalmak için onu öldüreceklerdi. Soğuğa, huzursuzluğa bir de korku eklendi. Korkusu büyüdükçe hayali de genişliyordu. Adamlar da ona bakmaya devam ediyorlardı. İçlerinden biri ayağa kalktı ve ona doğru ilerledi. Çocuk korkudan kendini kaybetti ve ellerini yana doğru açıp ona doğru koşarken bir yandan da bağırıyordu: 'Hiçbir şeyim yok. Ben zavallı bir çocuğum. İtalya'dan geliyorum. Annemi aramaya gidiyorum, tek başınayım, bana kötülük etmeyin!1' Adamlar çocuğun haline acıdılar, onu okşadılar ve çocuğun anlamadığı pek çok söz söyleyerek onu yatıştırmaya çalıştılar. Soğuktan çenelirinin birbirine çarptığını gördükleri için onu sıralardan birine yatırdılar. Güneş batarken çocuk uyuyakaldı. Onu uyandırdıklarında Cordova'ya varmıştı. Vagondan acele ile dışarı fırladığında, derin ve rahat bir soluk aldı. istasyon memurlarından birine, mühendis Mequinez'in evini sordu. O da bir kilisenin adını söyledi. Ev, bu kilisenin hemen yanında imiş. Çocuk hızla oradan uzaklaştı. Gece olmuştu. Kente girdi. İki tarafı tek katlı beyaz evlerle süslü, başka, düz caddelerin kestiği o dümdüz yolları görünce yeniden Rosario'ya girdiğini sandı. Ama, sokaklarda çok insan vardı, seyrek yerleştirilmiş lambaların zayıf ışığında gördüğü yüzler de ona çok garip, geldi. Şimdiye dek bu renkte

Page 185: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yüz görmemişti, yeşil ile siyah arası bir renk ti bu. Zaman zaman başım kaldırdıkça da karanlıkta simsiyah, koskocaman dikiliveren büyük binalar hiç görmediği garip bir mimari tarzda inşa edilmişti. Ama, aştığı o ıssız çölden sonra burasını çok canlı buldu. Karşılaştığı bir baya yoîunu sordu, hemen evi buldu, titreyen bir elle çıngırağı ça|. di, öbür elini de güm güm atan kalbinin üstüne koydu. Sjmki yüreği göğsünden dışarı fırlayacaktı. Yaşlı bir kadın elinde lambayla geldi, kapıyı açtı Çocuk hemen konuşamadı. Kadın ona tspunvolca sordu — Kimi arıyorsun? Marco: —Mühendis Mequniz'i diyebildi. Yaşlı kadın kollarını göğsünün üstende birleştirdi ve başını sallayarak: — Demek senin de Mühendis Mequinez'i görmen gerekiyor! Bana öyle geliyor ki artık buna bir son yertek Jâzım. lam üç aydır rahatımız, huzurumuz kalmadı. Bunu gazeteler bile yazdı. Tek çare çığırtkan tutup sokaklarda dolaştırmak ve bay Mequinez Tucuman'a gitti diye kente haber vermek! dedi. Çocuk öyle bir umutsuzluğa kapılmıştı ki, ne diyeceğini şaşırdı. Sonra, birden öfkeyle: —'Bu işte bir uğursuzluk var! Annemi bulamadan yollarda öleceğim! Delirdim, çıldınyorum! Tanrım! O yerin adı nedir? Nerede? Buradan ne kadar uzaklıkta? diye haykırdı. Çocuğun bu haline acıyan yaşlı kadın: — Zavallı çocukcağız, oraya varabilmek için dörtyüz, ya da beşyüz millik bir yol katetmen gerekiyor! diye yanıt verdi. Çocuk elleriyle yüzünü kapadı, sonra hıçkırarak sordu 290 Peki şimdi... ne yapacağım? Kadıncağız: Zavallı evlâdım, ne yapmamı istiyorsun, ben de bilmiyorum ki! diye karşılık verdi. Kadının aklına hemen bir fikir geldi, çocuğa aceleyle: —Dinle, şimdi aklıma geldi dedi. Yapabileceğin bir şey var. Geri dön, sağdaki ilk sokağa sap, üçüncü bahçe kapısını çal. Orada bir tüccar oturur, yarın sabah arabaları ve sığırlarıyle Tucuman'a hareket edecek. Git sor bakalım, seni de beraberinde götürür mü, yol boyunca ona yardım edeceğini de söylemeyi unutma sakın. Belki de arabalarından birinde sana da bir yer bulur, hemen git. Çocuk torbasını yakaladı, kadıncağıza teşekkür etti ve birkaç dakika sonra kendini lambaların aydınlattığı geniş bir bahçede buldu. Güçlü

Page 186: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

kuvvetli pek çok adam kocaman kocaman arabalara buğday çuvalları yüklüyorlardı. Yüksek tekerlekli, yuvarlak damlı bu arabalar gezginci soytarıların içinde yolculuk ettikleri ve barındıkları arabalara benziyordu. Uzun boylu, bıyıklı, siyah beyaz kareli bir pelerine sarılmış, uzun çizmeli bir adam işleri yönetiyordu. Çocuk bu adama yaklaştı, italya'dan geldiğini, annesini aramaya geldiğini söyleyerek, utangaç bir sesle adama derdini anlattı. Bu adam araba sürücülerine önderlik ediyordu. Çocuğu baştan aşağı süzdü ve kısaca: —Hiç yer yok dedi. Çocuk yalvararak: — Yanımda onbeş liram var' diye karşılık verdi Hepsini olduğu gibi size veririm. Yol boyunca iş de görü rüm. Hayvanlara su, ot taşırım, her türlü iş görürüm. Banj biraz ekmek yeter. Bayım, arabanızda bana da bir yer verin! Adam döndü, ona baktı ve kibarca: — Yer yok... hem... biz Tucuman'a gitmiyoruz, başka bir kente, Santiago dell'estere'ye gidiyoruz. Yolun bir yerinde seni indirmemiz gerekecek, geri kalan o uzun yolu da yürüyeceksin diye yanıt verdi. Marco: Ben yürümekten çekinmem! diye atıldı. Yürürüm, bunu düşünmeyin, Allah rızası için arabada bana bir yer verin, Tanrı aşkına beni burada yalnız bırakmayın! — Ama bu yolculuk tam yirmi gün sürecek! — Önemi yok — Zor bir yolculuk olacak! Her şeye katlanırım. — Tek başına yolculuk edeceksin. Ben hiçbir şeyden korkmam, yeter ki annemi bulabileyim. Acıyın bana. Adam, fenerlerden birini çocuğun yüzüne yaklaştırdı ve ona baktı. Sonra: Peki, gel bakalım dedi. Çocuk adamın elini öptü. Adam, çocuğun yanından ayrılmadan önce: Bu gece arabalardan birinde uyursun diye ekledi, yarın sabah saat dörtte seni uyandırırım. İyi geceler! Sabahleyin saat dötte, yıldızların ışığında, uzun araba dizisi büyük bir gürültüyle yola koyuldu. Her arabayı altı hayvan çekiyordu. Arkadan da değiştirme hayvanları geliyordu. Uyandırılıp, arabalardan birinde çuvalların üstüne yerleştirilen çocuk yeniden derin bir uykuya daidı.

Page 187: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Uyandığı zaman arabalar, güneş altında, ıssız bir yerde durmuştu, bütün adamlar da daire şeklinde yere oturmuşlardı. Ortalarında ateş yakmışlar ve bir dana budunu bir kazığa geçirmişler, çevire çevire kızartıyorlardı. Hepsi birden yemek yediler, uyudular, sonra yola koyuldular. Yolculuk, düzenli asker yürüyüşü gibi sürüp gidiyordu. Her sabah saat beşte yola koyuluyorlar, dokuzda duru, yorlar, akşamın beşinde yeniden ilerlemeye başlıyorlar ve saat onda yolculuklarına ara veriyorlardı. Adamlar at sır tında gidiyorlar ve sığırları ellerindeki uzun değneklerle yönetiliyorlardı. Çocuk yemek pişirmek için ateş yakıyor, hayvanlara yiyecek veriyor, lâmbaları temizliyor.içme suyu getiriyordu. Aşmakta olduğu memleket gözlerinin önünden belirsiz bir şerit gibi geçiyordu. Küçük kahverengi ağaçların meydana getirdiği geniş ormanlar, tek tük evli köyler gelip geçiyorlardı. Evlerin yüzleri mazgallıydı ve pembe badana ile boyarımışlardı. Geniş düzlükler, bunlar belki de eskiden büyük tuz gölü yataklarıydı, göz alabildiğine uzanan bütün alanlar, tuzdan bembeyaz kesilmislerdi. Her tarafta, daima düzlük. ıssızlık, sessizlik. Ara da bir iki, üç atlı yolcuyla karşılaşıyorlardı, peşlerinde eyersiz at sürüsüyle ilerleyen bu yolcular, yanlarından dört nala geçiyorlardı. Denizdeki gibi burada da bütün günler birbirine benziyordu, sıkıcı ve sonsuz. Ama, hava çok güzeldi. Sanki çocuk onların uşağı imiş gibi, adamlar onu her gün biraz daha çok çalıştırıyorlardı. İçlerinden bir bölümü ona karşı kötü davranıyor, tehdit ediyordu. Herkes onu kendi özel uşağı gibi kullanıyordu. Ağır saman yüklerini ona taşıtıyorlardı, su getirmesi için onu çok uzak yerlere yolluyorlardi. Çocuk yorgunluktan bitkin hale düştüğü halde geceleri bile uyuyamıyordu, arabanın devamlı sarsıntıları, tahta tekerleklerin gıcırtısı uyumasına engel oluyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de rüzgâr çıkmıştı. İnce, yapışkan, kızıl renkli toprak her yere konuyor, arabanın içine süzülüyor, elbisenin içine giriyor, gözlerine, ağzına doluyor, görmesine, soluk almasına engel oluyordu. Bu, sonunda sıkıntı veren, dayanılmaz bir hal aldı. Yorgunluktan ve uykusuzluktan bitkin düştü. Elbisesi yırtılmış, üstü başı kirlenmişti, arabacılar ona çok kötü davranıyorlardı. Sabahtan akşama kadar azarlıyorlardı, iyi huylarını her gün biraz daha yitiriyordu, öyle ki başları da, arada sırada, ona tatlı bir, iki söz söylemese, kötü ruhlu bir çocuk olup çıkacaktı. Sık, sık arabanın bir köşesine büzülüyor ve yüzünü torbasına dayayıp kimseye görünmeden ağlıyordu, zaten çantasında da hırtı pırtıdan başka bir şey kalmamıştı.

Page 188: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Her sabah biraz daha zayıf, biraz daha cesareti kırılmış olarak kalkıyordu. Etrafında uzanan kırlara bakıyor ve hep toprak okyanusu gibi uçsuz bucaksız, değişmez düzlükleri görünce kendi kendine: An: Uunyada geceye kadar yaşayamam, geceye k:ıd;ır çıkamam! Artık bugün yolda ölürüm! diyor Yorgunluğu artıyor, kötü davranışlar çoğalıyordu. Bir sabah, başlarının yokluğundan yararlanan adamlardan biri, suyu biraz geç getirdi diye onu dövdü. Sonunda bu bir alışkanlık haline geldi. Ona bir emir verdikleri zaman, bir tokat atıyorlar ve: Bunu da bir kenara koy, serseri çocuk! Bunu annene götür!' diyorlardı. Yüreği bu kadar acıya dayanamadı, sonunda hastalandı. Sırtında bir örtü, üç gün arabada kaldı, ateşler içinde yanıyordu, gelip ona yiyecek bir şeyler getiren ve nabzını yoklayan yöneticiden başka kimseyi görmüyordu. Artık son günlerinin yaklaştığını düşünüyor, umutsuzca annesini çağırıyordu: —Ah, Anneciğim! Anneciğim! Bana yardım et! Yanıma gel, ölüyorum! Ah, zavallı anneciğim, seni bir daha göremiyeceğim! Zavallı anneciğim, beni yolda ölü bulacaksın!.. Sonra ellerini açıyor ve dua ediyordu. Yöneticinin bakımı sayesinde sağlığı düzelmeye başladı, sonun da da bütünüyle iyileşti. Ama, nekahat devresiyle yolculuğun en korkunç devresi geldi çattı. Bundan böyle tek başına yolculuk edecekti. İki haftadan fazlı bir zamandır yoldaydılar. Santiago dell'Estero yolunun Tucuman yolundan ayrıldığı noktaya gelince, yönetici ona artık ayrılmaları gerektiğini söyledi. Yol konusunda ona bazı açıklamalar yaptı, torbasını yürümesine engel olmayacak şekilde omuzuna yerleştirdi ve sanki kendisi de heyecanlarımaktan korkarmış gibi kısa kesti ve onu selâmladı. Çocuk onun bir kolunu öpebilecek zamanı ancak bulabildi. Bütün yolculuk boyunca ona karşı o kadar insafsızca davrarımış olan adamlar bile, onun böyle tek başına kaldığını görünce haline acıdılar ve uzaklaşırken ona ellerini sallayarak veda ettiler. Çocuk da eliyle arabacıları selâmladı, uzun araba dizisi düzlüğün kırmızı tozları arasında gözden kayboluncaya dek baktı ve sonra dertli, yola koyuldu. Yolculuğun başlangıcından beri içini ferahlatan bir şey vardı. Bu değişmeyen, uçsuz bucaksız düzlükte günlerdir ilerlerken, önünde tepeleri karla kaplı, yüksek, boz dağlar zincirini görüyordu. Bu dağlar da ona Apenin dağlarını hatırlatıyor, içinde, memleketine yaklaşıyormuş gibi bir his uyanıyordu. Önünde uzanan ou dağlar,

Page 189: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Amerika kıtasının belkemiğini meydana getirir ve ateş ülkesinden kuzey kutbundaki buz denizine kadar uzanır. Yüreğini ferahlatan başka bir şey de havanın gittikçe ısınmasıydı. Bu da şöyle oluyordu: Kuzeye doğru gittikçe tropikal bölge ye yaklaşıyordu. Uzun aralarla, bir iki dükkanlı küçük ev topluluklarına rastlıyordu ve yiyecek bir şeyler satın alıyordu. Atlı adamlarla karşılaşıyor, yol boyunca yerde oturan kadınlar, çocuklar görüyordu. Bunlar hareketsiz ciddi oturuyorlardı ve toprak rengi yüzleri, çekik gözleri elmacık kemikleri çıkık yüzleri, çocuk için yepyeni buseydi. Bu yerliler ona sabit gözlerle bakıyorlar, robot gibi yavaş yavaş başlarını çevirerek bakışlarıyla onu izliyorlardı. Bunlar kızılderililerdi. ilk gün yürüyebildiği kadar yürüdü ve gece de bir ağacın altında uydu. Ertesi gün daha az yürüdü, gücü azalmaya başlıyordu. Ayakkapları delinmiş, kopmuştu, ayağının derisi soyulmuş, yara bere içinde kalmıştı, doğru dürüst beslenemediği için de zayıf düşmüştü. Gece yaklaşınca içini bir korku kaplıyordu. İtalya'dayken, şimdi bulunduğu bu ülkede çok yılan olduğunu duymuştu. Onların hışırtılarını duyduğunu sanıyor ve duruyordu, sonra bütün gücüyle koşmaya çalışıyordu, kemiklerine kadar ürperiyordu. Bazen kendi haline acıyor, bir yandan yürürken, bir yandan d« sessizce ağlıyordu. Sonra, düşünüyordu: — Ah, böylesine çok korktuğumu bilse annem ne kadar üzülürdü! Bu düşünce onu yüreklendiriyordu. Sonra, korkudan sıyrılabilmek için annesini düşünüyor, Genevo'dan hareket ederken söylediklerini, onu yatağa yatırdığı zaman yorganını çenesine kadar örttüğünü, bebekken zaman zaman onu kollarının arasına alıp da: Birazcık yanımda dur dediğini, aklından geçiriyordu. Annesi uzun bir süre, başını onunkine dayayıp, düşünceli duruyordu. Şimdi çocuk kendi kendine: — Sevgili anneciğim, seni bir gün görebilecek miyim? diyordu. Ve tanımadığı ağaçların, geniş şeker kamışı tarlalarının, uçsuz bucaksız meraların arasından geçerek yürüyordu. Sivri yüksek tepeleriyle sakin gökyüzünü yaran o boz dağlar gene önünde uzayıp gidiyordu. Dört gün, beş gün, bir hafta geçti. Her gün gücünü biraz daha yitiriyordu, ayakları kanıyordu. Sonunda, bir akşam gün batarken ona: — Tucaman buradan yalnız beş mil uzakta dediler. Çocuk bir sevinç çığlığı attı. sanki yitirdiği bütün gücünü bir anda toplayıvermiş gibi hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Ama, bu

Page 190: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sevinci kısa sürdü. Birden bütün gücü tükeniverdi ve bitkin, bir hendeğin kenarına düştü. Ama, kalbi mutlulukla çarpıyordu. Yıldızların pırıl pırıl parıldadığı gökyüzü şimdive dek ona hiç böylesine güzel görünmemişti. Uyumak için otların üstüne uzarımış, bu güzelliği seyrediyordu. Annesinin de belki şu anda gökyüzünü seyrettiğini düşünüyordu. Kendi kendine: Ah, anneciğim, neredesin.' Şu anda ne yapıyorsun? Oğlunu düşünüyor musun? Bu kadar yakınında olan Marco'cuğunu düşünüyor musun? diyordu. Zavallı Marco'cuk şu anda annesinin ne halde olduğunu bilseydi, biraz daha önce onun yanına varabilmek için insanüstü bir güç harcardı. Mequinez ailesinin oturduğu bir evin küçük bir odasında yatıyordu, hasdaydı. Mequinez'ler onu çok seviyorlar, yakından ilgilenıyorlardı. Mühendis Mequinez beklenmedik bir zamanda Buenos Aires'ten Cordova'ya giderken kadıncağızın hastalığı başlamıştı bile ve Cordova'mn o sağlam havası iyileşmesine yardımcı olamamıştı. Ama, yazdığı mektuplara ne kocasından, ne de akrabasından bir karşılık gelmemesi, ailesinin başına bir felâket gelmiş olması düşüncesi, yüreğini yiyip bitiren endişe, gitmek, ya da kalmak için kesin bir karar verememek ve her gün ailesinden acı bir haber beklemek sonunda hastalığını daha da ağırlaştırdı. Hastalığı Çok ağırdı: hat derecede bağırsak fıtığı. Onbeş gündür yataktan kalkamıyordu. Hayatını kurtarmak için onu ameliyat etmeleri gerekiyordu. Tam o sırada, sevgili Marco'cuğu onu aklından geçirirken, bay Mequinez'le karısı kadıncağızın yatağının başında ameliyat olması için onu ikna etmeye çalışıyorlardı, çünkü kadıncağız ağlayarak, ameliyat olmamakta inat ediyordu. Tucuman'ın ünlü doktorlarından biri geçen hafta çağırılmıştı ama, boş yere. Kadıncağız: Hayır, sevgili efendilerim, hayır diyordu. Bu kadar eziyete değmez. Artık dayanacak gücüm kalmadı Operatörün neşteri altında ölürüm. Bırakın da böyle öleyim. Artık hayatın benim için önemi yok. Benim için her şey bitti. Ailemin başına gelen felâketi öğrenmeden önce ölmem daha hayırlı olur. Efendileriyse bunun gerçek olmadığını, biraz daha yürekli davrarıması gerektiğini, doğrudan doğruya Genova'ya yazılan son mektuplara mutlaka karşılık geleceğini, ameliyata razı olmasını, bunu çocukları için kabul etmesini söylüyorlardı. Ama, çocuklarını düşüncesi uzun

Page 191: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

zamandan beri içini kemiren acıyı, umutsuzluğu artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bu sözleri duyunca hıçkırıklara boğuluyordu: — Ah, çocuklarım! Evlâtlarım! diye ellerini açarak haykırıyordu. Belki de artık hayatta değiller! Benim de ölmem yerinde bir şey olacak. Çok teşekkür ederim, iyi kalpli efendilerim, size bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Ama, ölmem daha yerinde olur. Eminim, ameliyat olduktan sonra da iyileşmeyeceğini. Bana gösterdiğiniz yakın ilgi için çok teşekkür ederim. Doktorun öbür gün gelmesine de gerek yok. Ölmek istiyorum. Yazgı burada ölmemi istiyor. Kararımı verdim. Berikiler onu inandırmaya, avutmaya çalışıyorlardı: —Hayır, hayır, böyle şeyler söylemeyin diyorlar 298 ve ellerini tutuyorlar, ameliyata evet demesi için ona yalvar ıyorlardı. Ama, o gözlerini kapıyor, göğüs geçiriyor ve bitkin yatıyordu, bilmeyen onu ölü sanırdı. Efendiler bir süre daha küçük bir lâmbanın aydınlattığı odada kalıyorlardı ve ailesini kurtarmak için vatanından altıbin mil uzaklaşan bu zavallı, fedakâr anaya hayranlıkla bakıyorlardı. Böylesine talihsiz, böylesine iyi, böylesine namuslu bu zavallı kadıncağız, o kadar acı çektikten sonra burada ölecekti. Ertesi gün, sabahın erken saatlerinde, torbası omuzunda, iki kat olmuş ve topallıyarak ama, sevinçli, güçlü Marco, Tucuman kentine giriyordu. Tucuman, Arjantin Cumhuriyetinin en genç ve en verimli kentlerinden biriydi. Sanki Cordova'yı, Rosario'yu, Buenos Aires'i tekrar görüyormuş gibi oldu. Gene o aynı dümdüz, uzun sokaklar, o beyaz tek katlı evler ama, her tarafta yepyeni ve harika bir yeşillik örtüsü, çiçek kokulu bir hava, pırıl pırıl ışık, İtalya'da bile göremediği kadar berrak bir gökyüzü. Sokaklarda ilerlerken, Buenos Aires'te duyduğu o garip hissi gene duydu. Bütün evlerin pencerelerine, kapılarına bakıyor, annesine rastlayabilmek umuduyla geçen bütün kadınları dikkatle inceliyordu. Herkes kapıdan, pencereden başını uzatıyor ve çok uzaklardan geldiği belli olan, toz toprak içindeki, giysileri delik deşik olmuş bu çocuğa bakıyordu. Gelip geçenlere dikkatle bakıyor ve korktuğu o suali sorabileceği güvenilir bir yüz arıyordu. Tam o sırada gözüne bir dükkânın kapısındaki italyanca isim ilişti. İçeride gözlüklü bir adamla iki kadın vardı. Çocuk ağır ağır kapıya doğru ilerledi, bütün gücünü topladı ve: — Acaba Mequinez ailesinin nerede oturduğunu biliyor musunuz, bayım? diye sordu.

Page 192: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

üokkâncı: — Mühendis Mequinez'in mi? diye sordu. Çocuk, zorlukla duyulabilen bir sesle: — Mühendis Mequınez'in diye karşılık verdi. Dükkâncı: —Mequinez ailesi Tucuman'da değil dedi. Bu sözler karşısında zavallı çocuk, ölüm derecesinde yaralarımış bir adam gibi umutsuzca acı bir çığlık attı. Dükkâncı adamla iki kadın hemen ayağa fırladılar, yakın komşular da koşuştular. Çocuğu dükkânın içine çektiler ve onu bir yere oturtan dükkâncı: — Ne oluyor? Neyin var, oğlum? diye sordu. Neden böyle umutsuzluğa kapılıyorsun? Mequinez'ler burada değiller ama, buradan az uzakta, Tucuman'dan birkaç mil uzaklıktaki bir yerde oturuyorlar. Marco, yeniden canlarımış gibi ayağa kalktı ve: —Nerede? Nerede? diye haykırdı. —Buradan onbeş mil uzaklıkta, Saladillo kıyısında. Burada yeni bir şeker fabrikası kuruluyor. İnşaat alanında pek çok ev göreceksin, bunlardan biri bay Mequinez'e ait. Herkes evi sana gösterebilir. Birkaç saat sonra orada olabilirsin. Çığlığı duyunca dükkâna koşan bir delikanlı: — Bir ay önce ben oradaydım dedi. Marco irileşen gözleriyle ona baktı ve birden sanı rarak: — Bay Mequinez'in hizmetçisini gördünüz mü? Hani, o İtalyan kadını? diye sordu. Genovalı'yı mi? Gördüm. Marco birden hıçkırıklara boğuldu, hem sevinçten, hem de coşkudan ağlıyordu. Sonra, kesin kararını vererek: Oraya en kısa yoldan nasıl varılır? Hemen gidiyorum, çabuk söyleyin. Ne olur, bana yolu gösterin! dedi. 300 Dokkândakiler şaşırmışlardı. Hep bir ağızdan: Oraya ulaşabilmen için bütün gün yürümen gerekecek, çok yorgunsun, dinlenmelisin, yarın sabah gidersin dediler. Çocuk: Hayır! Hayır! diye kesin yanıt verdi. Söyleyip nereden gitmeliyim, bekleyecek zamanım yok, hemen gidiyorum,yolda ölçek olsam bile gideceğim! Onu bu kararından döndüremiyeceklerini anladıklarından, fazla üzerine düşmediler. Biri:

Page 193: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Ormandaki yoldan geçerken dikkatli ol!'' diye öğütte bulunurken, bir diğeri de: Tanrı yardımcın olsun. İyi yolculuklar, küçük İtalyan! diyordu. Adamlardan biri onu kentin dışına kadar götürdü, yolu gösterdi, yol konusunda ona bazı açıklamalar yaptı ve bir süre de arkasından baktı. Birkaç dakika sonra çocuk gözden kayboldu. Torbası omuzunda, topallayarak yol boyunca uzanan ağaçların arasından ilerliyordu. Zavallı kadın geceyi çok ağır geçirdi. Öyle şiddetli ağrılar çekiyordu ki, korkunç çığlıklar atarak sayıklıyordu. Başını bekleyen kadınlar ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Bayan Mequinez de hastanın başından hiç ayrılmıyordu. Herkesi korkutan bir şey vardı. Kadn.cağız ameliyat olmaya karar verse bile, ertesi sabah gelecek olan doktor geç kalacaktı. Sayıklamadığı zamanlarda da en büyük acısının bar sağındaki fıtık değil, beynini kemiren uzak ailesinin düşüncesi olduğu hemen anlaşıhveriyordu. Solgun, bitkin, çizgileri değişmiş yüzüyle, ruhunu kasıp kavuran umutsuzlukla saçlarım yolarak şöyle bağırıyordu: — Tanrım!... Tanrım!... Bu uzak yerlerde, onları bir daha göremeden ölmek! Zavallı çocuklarım, anasız kalan yavrularım, kimsesiz çocuklarım! Zavallı Marco'cuğum! Benim küçücük, sevimli, yüce gönüllü sevgili yavrum! Ah, onun nasıl bir çocuk olduğunu bilemezsiniz, bayanlar! Ayrılacağız zaman, kollarını boynuma dolamış, bir türlü bırakmıyordu, iki gözü iki çeşme, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hıçkırıkları yürek parçalayıcı idi. Annesini bir daha göremiyeceğini anlamış gibiydi, yavrucak! Onun bu haline yüreğim paralanıyordu! Ah, keşke o zaman ölseydim, bana veda ederken ölseydim! Bu âni bir ölüm olurdu! Zavallı yavrucak, anasız kaldı, beni ne kadar da severdi, hem de bana daha gereksemesi vardı, annesiz, yokluk içinde Marco'cuğum sürünecek! Aç kalan Marco'cuğum, başkalarına el açacak! Ah, ulu Tanrım! Hayır! Hayır, ölmek istemiyorum! Doktor! Onu hemen çağırın! Gelsin beni istediği gibi kessin biçsin. Yeter ki. benim hayatımı kurtarsın! İyileşmek istiyorum! Yaşamak istiyorum! Gitmek, kaçmak, yarın, hemen! Doktor! İmdat! İmdat! Kadınlar onun ellerini tutuyorlar, onu yatıştırıyorlar, umut verivorlardı. Kadıncağız yeniden çırpınmaya başlıyor, ellerini kırlaşmış başına koyuyor, bebek gibi inliyor, zaman zaman mırıldanıyor:

Page 194: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ah, benim Genova'm! Ah, evim ocağım! Ah, Marco'cuğum! Zavallı Marco'm benim! Kimbilir bu saatlerde neredesin, yavrum? Gece yarasıydı. Zavallı Marco'cuğu da, bir hendek kenarında birkaç saat mola verdikten sonra, canını dişine takmış, son gücünü harciyarak geniş bir ormandan geçiyordu. Ormanın içi dev yapılı ağaçlarla, değişik bitkilerle, tapınak sütunlarını andıran uzun ağaç gövdeleriyle doluydu. Bu dev ağaçların birbirine karışan tepeleri ay ışığında gümüş gibi parıldıyorlardı. Bu alacakaranlıkta, çeşitli biçimlerdeki ağaç gövdelerini güçlükle seçebiliyordu. Bunlar dik, eğik çarpık, yamru yumru ağaç gövdeleriydi. Sanki kavga eder, ya da tehdit eder bir halleri vardı. Bütünüyle devrilmiş kuleler gibi yerde yatan ağaçlar vardı, üzerleri birtakım karışık, yabanıl otlarla kaplıydı. Aralarında büyük ağaç toplulukları vardı, uçları bulutlara değen, bir arada bağlarımış dev mızrakları andırıyorlardı. Şahane büyüklüğün, dev biçimlerin cömert karışıklığı, doğanın şimdiye dek ona göstermediği bu tanrısal, ürkütücü güzellik bütün zenginliğiyle gözleri önüne seriliyordu. Zaman zaman korkuya kapılıyordu. Ama, hemen kendini toparlıyor, annesine kavuşmak için yola koyuluyordu. Üstübaşı paramparça, ayakları kan içinde, bu korkunç ormanda yapayalnızdı. Çok seyrek olarak rastladığı kulübeler, bu büyük ağaçların gövdeleri yanında birer karınca yuvası gibi kalıyorlardı. Bunlardan başka da, arada sırada, yol boyunca uzarımış, uyuyan yaban öküzleriyle karşılaşıyordu. Hiç hali kalmamıştı ama, yorgunluk duymuyordu. Tek başınaydı ama, korkmuyordu. Ormanın büyüklüğü bütün benliğini duygulandırıyor ve yüceltiyordu. Annesinin yakınlığı da ona gerekli gücü ve büyük insan güvenliğini veriyordu. Aştığı okyanusu, duyduğu coşkuları, kendisine ızdırap veren ve yendiği acıları, yorgunlukları, yenilmez cesaretini hatırladıkça başını biraz daha gururla yukarı kaldırıyordu. Soylu ve güçlü Genova'lı kanı, kalbinde cesur ve ulu bir dalga gibi kabarıyordu. Benliğinde de bir değişiklik olmuştu. Gerçekten, annesini görmiyeli iki yıl olmuş belleğindeki hayali gittikçe soluklaşmış, kararmaya başlamıştı ama, şu anda bu hayal her zamankinden daha parlak, daha berrak olarak gözlerinin önünde canlaniveriyordu. Bu hatıra kendisine yaklaşmıştı, parıldıyordu, konuşuyordu, dudaklarının, gözlerinin en ufak hareketlerini bile görebiliyordu, bütün davranışlarını, bütün hareketleri, bütün tasalarını.

Page 195: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bu hatıralarla coşan Marco, adımlarını daha sıklaştırıyor ve kalbinde uyanıp gelişen yeni yüce duygular, gözlerinden dolu dolu yaşlar akıtıyordu. Koyu karanlık içinde ilerliyor, bir yandan da biraz sonra anneciğinin kulağına fısıldıyacağı sözleri kendi kendine ekıar ediyordu: —İşte geldim, anneciğim. Artık seni hiç bırakırı ry acağım. Eve beraber döneceğiz. Vapurda daima senin yanıbaşında bulunacağım. Ben yaşadıkça kimse seni benden ayıramryacak! Dev yapılı ağaçların yapraklan üstündeki gümüş :ıv ışığının yeni doğan günün aydınlığı içinde kaybolduğunu fark edemiyordu bile. Aynı sabahın saat sekizinde Tucuman'ın Arjantinli 1 genç doktoru bir yardımcısıyla birlikte, hastanın yanıba 1 şında son kez onu ameliyata inandırmak için uğraşıp du 1 ruyordu. Mühendis Mequinez'le karısı da doktorun sözlerini tekrarlayarak kadıncağızı ameliyata ikna etmeye çalışıyorlardı. Ama, her şey boşunaydı. Kadıncağız artık bütün gücünü yitirdiğini anladığından, ameliyata güveni kalmamıştı. Hemen, ya da şimdikinden kat kat daha şiddetli acılar çekeceğini, amileyattan birkaç saat sonra öleceğine bütün kalbiyle inanıyordu. Doktor onu kararından vaz geçirmeye çalışıyordu: —Ama, ameliyattan emin olmalısınız, kurtulup iyileşme nıenize hiçbir sebep yok, yeter ki biraz daha yürekli olun! Eğer ameliyat olmamakta direnirseniz, kısa zamanda öleceğiniz kesin! Bütün bunlar boşuna söylenen sözlerdi. Kadıncağız soluğu gibi kısık bir sesle: Hayır! diye karşılık verdi. Ben halen ölümü göze alabilecek cesarete salıibim. Ama, boş yere azap çekecek gücüm kalmadı. Teşekkür ederim, doktor bey. Yazgım böyleymiş. Bırakın da rahat öleyim. Cesareti kınlan, umutsuzluğa kapılan doktor sustu. Bundan böyle kimse tek bir söz söylemedi. Kadıncağız yüzünü bayan Maquinez'e doğru çevirdi ve ölmek üzere olan birinin son isteklerini söyledi: İyi kalpli, sevgili bayan Maquinez diye hıçkıra rak, büyük güçlükle konuşmaya başladı. Geri kalan eşyalarla şu birkaç kuruşu aileme yollarsınız... Bu işte size Konsolos yardımcı olabilir. Hepsinin hayatta olduğunu sanıyorum. Ölmek üzere olduğum şu anda içime iyi şeyler doğuyor. Hep onları düşündüğümüzü, hep onlar için çalıştığımı... yazabilirsiniz... çocuklarım için çalıştığımı., tek derdimin de onları bir daha görememek olduğunu eklersiniz... ama, cesaretimi yitirmeden

Page 196: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

öldüğümü... en küçüğü, zavallı Marco'cuğumu... kocama... ve büyük oğluma emanet ediyorum, son anıma kadar bu çocuğun hayaliyle yaşadığını... kadere boyun eğidiğimi... onları takdis ederek öldüğümü... Bütün içini bir anda boşalttıktan sonra, ellerini kavuşturarak bağırdı: Marco'cuğum! Evlâdım! Havatım!.. Ama, yaşlı gözlerini odada dolaştırırken bayan Mequinez'in orada olmadığını gördü. Onu dışarıdan acele olarak çağırmışlardı. Gözleriyle tay Maquinez'i de aradrysa da, o da yok olmuştu. Odada yalnız iki hemşirjlle yardımcı doktor kalmışlardı. Bitişik odadan gelen telâşlı adamların çıkardığı sesler, çabuk çabuk fısıltı halinde konuşmalar, tutulmaya çalışılan çığlıklar, duydu. Hasta feri kaçmış gözlerini kapıya dikti ve beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra doktor göründü, yüzünde garip bir ifade vardı. Arkasından bay Mequinez'le eşi de odaya girdiler,onların da yüzü değişmişti. Üçü birden hastaya garip garip baktılar ve alçak sesle aralarında bir şeyler konuştular. Doktor bayan Mequinez'e: — Hemen şimdi daya iyi der gibi geldi. Bayan Mequinez titreyen bir sesle: — Josefa dedi, size verilecek çok iyi bir haberim var. Kendinizi iyi bir habere hazırlayın!' Kadıncağız ona dikkatle baktı. Gittikçe daha çok heyecanlananan bayan Mequinez: — Bir haber diye devam etti. Sizi çok sevindirecek bir haber. Hasta gözlerini koskocaman açtı. Bayan Mequinez. — Kendinizi hazırlayın diye devam etti, çok sevdiğiniz birini... görmeye hazırlanın. Kadın güçlü bir hareketle başını kaldırdı ve fal taşı gibi açılmış gözleriyle, acele acele bir bayan Mequinez'e, bir kapıya bakmaya başladı. Bayan Mequinez sararak: — Şimdi biri geldi... Hiç beklemediğimiz bir anda..' diye ekledi. Kadın korkmuş gibi kesik, garip bir sesle: — Kimdi diye bağırdı. Birkaç saniye sonra daha keskin bir çığlık attı, yatağında oturabilmek için doğrularak ve insanüstü bir görüntünün karşısındaymış gibi gözleri fal taşı gibi açılmış, elleri şakaklarında, hareketsiz kalakaldı.

Page 197: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Marco, üstü başı yırtık pırtık, toz toprak içinde, kapının eşiğinde dimdik duruyordu. Doktor da yanında onu kolundan tutuyordu. Kadıncağız üç kez haykırdı: Tanrım! Tanrım! Tanrım! Marco öne doğru atıldı, annesi onu bir deri bir kemik kalmış kollarının arasına aldı, bir dişi kaplan kuvvetiyle onu bağırana bastı, kahkahalarla gülmeye başladı, sonra bir damla gözyaşı dökmeden hıçkıraklara boğuldu ve halsiz, bitkin yastıkların üstüne devrildi. Hemen kendine geldi ve çılgın bir sevinçle oğlunun başını öpücüklere boğdu: Buralara kadar nasıl geldin? Niçin? Sen misin? Ne kadar da büyümüşsün! Seni buraya kadar kim getirdi? Yalnız mısın? Hasta değilsin ya? Marco'cuğum, sensin, değil mi? Bu bir rüya değil! Tanrım! Konuş, bir şeyler söyle! Sonra sesinin tonunu birden,değiştererek: Hayır! Sus! Bekle! diye bağırdı. Aceleyle doktora doğru dönerek: Doktor, hemen şimdi, çabucak, iyileşmek istiyorum. Hazırım. Bir saniye bile kaybetmeyin. Marco'yu dışarı çıkarın, ber şey duymasın. Marco'cuğum korkulacak bir şey yok. Sonra bana anlatırsın. Seni bir kere daha öpeyim. Git artık. Hazırım, doktor. Marco dışarı çıkarıldı. Bay ve bayan Mequinez'le odadaki diğer kadınlar aceleyle dışarı çıkarıldılar. Yalnız asistanla, doktpr kaldılar ve kapıyı kapadılar. Bay Mequinez Marco'yu uzak bir odaya götürmeye çalıştı ama, başaramadı. Olduğu yerde çakılı kaldı. —Ne var? diye sordu. Annemin neyi var? Ona ne yapıyorlar? Mühendis onun koluna girdi ve yavaş yavaş onu oradan uzaklaştırmaya çalışarak: Bak, dinle dedi. Şimdi her şeyi anlatacağım. vnnen hasta, küçük bir ameliyat geçirmesi gerekiyor, beiınle gel, sana her şeyi anlatacağım. Çocuk yerinden kıpırdamadan: Hayır diye karşılık verdi. Burada kalmak istiyorum. Bana her şeyi burada açıklayın. Çocuğu kolundan çekmeye çalışırken de durmadan konuşuyordu. Çocuk korkmaya, titremeye başladı. Bu arada birden acı bir çığlık duyuldu. Bu çığlık bütün evi çınlattı. Çocuk bundan daha da tüyler ürpertici bir umutsuz çığlığı attı: Annem öldü!

Page 198: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Doktor eşikte belirdi ve: Annert kurtuldu dedi. Çocuk bir süre ona baktı, sonra hıçkırarak kendini doktorun ayaklarına attı: Teşekkür ederim, doktor! Ama, doktor onu kollarından tutup ayağa kaldırdı ve: Ayağa kalk!.. Kahraman çocuk, anneni sen kurtardın dedi. YAZ 24, çarşamba Genova'h Marco, bu yıl tanıdığımız küçük kahramanların sondan ikincisi. En sonuncuyu ada haziran ayında tanıyacağız. Daha iki tane aylık sınavımız, yirmialtı günlük ders altı perşembe ve beş de pazar kaldı. Yıl sonu havası şimdiden duyulmaya başladı. Bahçenin çiçek ve yaprak içindeki ağaçları, jimnastik araçlarının üstünde geniş, serin gölgeler meydana getiriyor. Çocuklar daha şimdiden yazlık giysilerini giymeye başladılar bile. Şimdi çıkış saatlerinde çocukları değişik giysiler içinde görmek hoş oluyor. Geçen aylarla karşılaştırılacak olursa her şey öylesine değişik ki! Omuzlarına kadar inen o saçları yokoluvermiş, herkesin saçları kısacık kesilmiş. Çıplak boyunlar, çıplak bacaklar, her türden hasır şapka ve bunların ucundan sırta kadar inen rengarenk kurdeleler, her renkten kravat, gömlek göze çarpıyor. En küçüklerin giydiği kırmızı, mavi ceketlerin yakasını, kollarım, ya da ceplerini anneleri parlak renklerle işlemişlerdi. Çocuklardan pek çoğu da evden kaçmış gibi okula şapkasız geliyorlardı. İçlerinden bazıları da beyaz jimnastik giysileri giymişlerdi. Öğretmen Delcati'nin bir öğrencisi var, baştan ayağa kıpkırmızı giyinen bu çocuk pişmiş İstakoza benziyor. Denizci giysileriyle okula gelenler de var. Ama, içlerinde en şık olan küçük duvarcı ustası. Başına kocaman bir hasır şapka geçirmiş, üzerine abajur geçirilmiş yarım muma benziyor. Bu şapkanın altından da yüzünü tavşan gibi buruşturunca herkes gülmekten katılıyor. Coretti de o kedi tüyünden şapkasını çıkarmış, yerine kurşuni ipekten bir gezgin şapkası geçirmiş. Votini ekose kumaştan daracık çok güzel bir elbise giymiş. Crossi'nin elbisesinden çıplak göğsü görünüyor. Preçossi mavi renkli bol bir demirci gömleğinin içinde yüzüyor. Ya Garoffi? Eskiden bütün ticaret eşyasını taşıyan pardösesinü çıkarmak zorunda kaldığından, şimdi bir sürü ıvır

Page 199: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

zıvır rahatlıkla görülüyor, düzenlediği piyango listeleri de ceplerinden! zaman zaman taşıyor. Şimdi artık kimin üzerinde ne taşıdığı görülüyor: yarım gazete kâğıdından yapılmış yelpazele, kamış parçaları, kuşlara taş attıkları sapanlar, otlar. Ceplerden dışarı çıkan mayıs böcekleri ceketlerin üstünde yavaş yavaş yürüyorlar. Çocukların çoğu öğretmenlerine demet demet çiçek getiriyorlar. Öğretmenler de iç açan açık renkli giysiler giyiyorlar, tabü her zaman siyahlar giyen küçük rahibe öğretmenden başka herkes.Kırmızı kalemli öğretmen o kırmızı kalemini taşımaya devam ediyor .bir de giysininin yakasına pembe kurdelelerden yapılmış bir fiyonk takıyor. Daima onu güldüren ve peşlerinden koşturan öğrencileri elleye elleye bu fiyongu bumburuşuk etmişler. Şimdi kiraz, kelebek, yollarda şarkılar söyleme ve kırlarda gezinme mevsimi. Daha şimdiden, dördüncü sınıftan pek çok çocuk okuldan kaçıp Po ırmağında yıkarımaya gidiyor. Artık herkes tatili düşünüyor. Hergün, bir gün öncekinden daha sevinçli, daha sabırsız okuldan çıkıyoruz. Yalnız matemdeki Garrone'yle eskisinden daha zayıf, daha solgun olan ve daha çok öksüren birinci sınıf öğretmenimi gördükçe üzülüyorum. Şimdi yürürken belini büküyor ve bana hüzünlü bir selâm veriyor! ŞİİR (Babamın mektubu) 26, cuma Enrico, artık okul hayatının şür yönünü de anlamaya başlıyorsun, değil mi? Ama, şimdi çocukluk çağında, okulu yalnız içinden görebiliyorsun. Otuz yıl sonra çocuklarım götürmek için oraya girince ve dışarıdan görünce bugün benim gördüğüm gibi, okulu çok daha güzel, çok daha şairane bulacaksın. Senin çıkmanı beklerken okulun çevresindeki sessiz sokaklarda dolaşıyorum ve alt katın pancurlarla kapalı olan pencerelerden gelen seslere kulak kabartıyorum. Pencerelerden birinden bir öğretmen sesi şöyle diyor: —Ah, bu ne biçim t, yavrum? Böyle olmaz. Sonra baban buna ne der? Bitişikteki pencereden yavaş yavaş problem yazdıran bir öğretmenin kalın sesi duyuluyor: — Elli metre kumaş alacağım... Metresi dört buçuk liradan... ve onu... Daha ileride, kırmızı tüylü şapka giyen öğretmen yüksek sesle okuyor: — Bunun üzerine Pietro Micca yanan kibritle... Daha da ilerideki bir sınıftan yüzlerce kuşun cıvıltısını andıran sesler yükseliyor, demek ki

Page 200: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

bir süre için öğretmen sınıftan çıkmış. Biraz daha ilerliyorum, bir şarkının yanlış söylenen müzik perdesi sonunda ağlayan bir öğrencinin ve onu azarlayan, ya da avutmaya çalışan bir öğretmenin sesini duyuyorum. Diğer pencerelerden gelen şür dizeleri, iyi kalbli, büyük insan adları, cesareti, vatan sevgisini, erdemi öğütleyen atasözleri duyuyorum. Sonra bir sessizlik oluyor, insana sanki bütün bina bomboşnıuş gibi geliyor ve içeride yediyüz çocuğun bulunduğunu unutuyor bile. Birden bu sessizlik, neşeli bir öğretmenin yaptığı şakadan dolayı yükselen çılgın kahkahalar sonucu yokoluveriyor... Yoldan geçenler biraz durup içeriden gelen bu sesleri dinlemeye çalışıyorlar ve bu sevimli binaya sevgi dolu gözlerle bakıyorlar. Buradan umut, neşe ve gençlik taşıyor. Sevinçli bir haberin yayıldığını belirten o sesler: uğultu şeklinde yükselen bir gürültü, kapatılıp çarpılan kitap, çanta sesleri, tepinmeler, en incesinden en kalınına kadar duyulan vızıltılar. Sınıfları dolaşan okul hademesi derslerin bittiğini haber veriyordu. Bu ses üzerine kadınların, erkeklerin, kız çocukların, delikanlıların meydana getirdiği kalabalık okulun kapısına doğru yaklaştı, bunlar çocuklarını, erkek kardeşlerini, torunlarını bekliyorlardı. Bu sırada, paltolarını, başlıklarını almak için sınıflarından salona koşan küçükler kapı önlerinde karışıklık çıkarıyorlar, salonda sıçrayıp zıplayarak dört dönüyorlardı. Sonunda hademe koşup geliyor ve onları teker teker sınıflarına sokuyor. Sonra uzun sıralar halinde, ayaklarını vurarak çıkıyorlardı. Kapıda bekleşenler çocukları soru yağmuruna tutuyorlardı: —Dersini bildin mi? Ne kadar ödev verdi? Yarına ne dersiniz var? Aylık sınav ne zaman? Okuma yazma bilmeyen zavallı anneler bile defterleri açıyorlar, problemlere bakıyorlar, aldıkları notları soruyorlardı: Yalnız sekiz mi? Yıldızlı on mu? Dersten dokuz mu aldın? Tasalanıyorlar, sevinıyorlar, öğretmenlerle dersten, programdan konuşuyorlar. Bütün bunlar ne kadar güzel, ne kadar ulu ve dünyanın geleceği için ne güzel bir umut! Baban SAĞIR VE DİLSİZ 28, pazar Bu sabahki ziyaret olmasaydı, mayıs ayı böyle güzel bitmezdi. Kapının çan çalınınca, hepimiz koştuk. Babamın hayretle:

Page 201: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

—Giorgio, siz geldiniz demek? seslendiğini duydum. Gelen, Chieri'deki evimizin bahçıvanı Giorgio'ydu. Ailesi halen Condove'de bulunuyordu. Kendisi üç yıldır Yunanistan'da demiryollarında çalışıyordu, önceki gün Genova'ya varmış, oradan da hemen buraya gelmişti. Kolunun altında büyük bir bohça vardı. Biraz yaşlarımıştı, ama, yüzü her zamanki gibi canlı ve neşeliydi. Babam içeri girmesini istiyordu ama, o kabul etmedi ve birden yüzünü ciddileştirerek sordu: — Ailem nasıl? Gigia nasıl? Annem: — Birkaç gün öncesine kadar hepsi iyilerdi diye yanıt verdi. Giorgio derin bir soluk aldı: Oh, Tanrı'ya şükürler olsun! Çocuğum hakkında bir haber almadan, sağır ve dilsizler okuluna gitmek cesaretini kendimde bulamıyordum. Bohçayı burada bırakarak, onu almak için oraya koşacağım. Zavallı kızcağızımı üç yıldır görmedim! Tam üç yıldır ailemden hiç birini görmedim! Babam bana: — Sen de beraber git dedi. Bahçıvan merdiven başında durdu ve: Özür dilerim, bir şey daha sormak isterdim dedi. Babam onun sözünü kesti: Ya işlerin nasıl? Tanrı'ya şükür, iyi. Bir miktar para da beraberimde getirdim. Ama, sormak istiyorum. Zavallı kızcağımızın eğitimi nasıl gidiyor, bu konuda bana bir şeyler söyler misiniz? Ben onu bıraktığımda, zavallı yavrum sağır ve dilsiz bir halde küçük bir hayvan yavrusundan farksızdı. Ben böyle kurumlara pek inarımıyorum. İşaretler yapmasını öğrendi mi? Karım bana: Konuşmasını öğrenıyor, ilerliyor diye yazıyordu ama, ben o işaretleri yapmasını bilmedikten sonra onun konuşmayı öğrenmesi ne işe yarar diye düşünüyordum. Zavallı yavrucak! Bilmiyorum onunla nasıl anlaşabileceğiz? Kendi aralarında konuşabilmeleri için yararlı ama, bizlerle nasıl olacak? Durum na: sil? Ne yapıyor? Babam gülümsedi ve: Size hiçbir şey söylemeyeceğim. Her şeyi kendi gözlerinizle görürsünüz. Gidin, gidin, onun bir anını bile çalmayın! diye karşılık verdi.

Page 202: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Dışarı çıktık, okul eve çok yakındı. Yolda uzun adımlarla ilerliyorduk. Bahçıvan benimle konuşuyor, nuştukça da üzüntüsü artıyordu. —Ah! Benim zavallı Gigia'm! Böyle bir felâketld birlikte doğmak! Onun beni baba diye çağırdığını daha duyamadım, o da benim kendisini kızım diye çağırdığı' mu duymadı, şimdiye dek ne bir sözcüğü söyledi, ne de duydu! Tanrı'ya şükür, okul giderini ödeyecek bir iyiliksever bir kişi çıktı da... Ama, sekiz yaşından önce oraya gidemedi. Üç yıldır evinden uzak, o okulda kalıyor. Yakında onbjr yaşında olacak. Büyüdü mü, söyler misin, büyüdü mü? Keyfi yerindemi? Adımlarımı hızlandırarak: —Şimdi göreceksiniz, şimdi göreceksiniz dedim. Peki, bu okul nerede? dive sordu. Karım onu okula getirdiğinde ben gitmiştim. Bana öyle geliyor ki, buralarda bir yerde olacak. Tam o sırada okula vardık. Hemen bekleme odasına girdik. Kapıcı bize doğru geldi. Bahçıvan: —Ben Gigia Voggi'nin babasıyım, kızımı hemen görmek istiyorum dedi. Kapıcı: Şimdi teneffüsteler, gidip öğretmene haber vereyim dedi ve gözden kayboldu. Bahçıvan artık ne konuşabiliyor, ne de yerinde rahat durabiliyordu. Hiçbir şey görmeden duvarda asılı resimlere bakıyordu. Kapı açıldı. Siyah giysili bir öğretmen göründü, bir kız çocuğunun elinden tutuyordu. Baba kız bir süre bakıştılar, sonra birden çığlık atarak birbirlerinin kollarına atıldı!.. Kızcağız kırmızı beyaz kareli bir elbise giymişti, önünde de beyaz bir önlük vardı. Benden daha uzun boyluydu. Ağlıyor ve babasının boynuna doladığı iki koluyla ona sıkı sıkı sarılıyordu. Babası zorlukla kendini kızının kolları arasından kurtarabildi ve gözleri parıldayarak, saatlerce koşmuş gibi soluk soluğa baştan ayağa kızına baktı ve: —A! Ne kadar da büyümüş! Nasıl da güzelleşmiş! Ah! Benim zavallı Gigia'm! Benim zavallı dilsiz çocuğum! Bayan öğretmeni siz misiniz? Ne olur, söyler misiniz? Bana öğrendiği o işaretleri yapsın, belki de

Page 203: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

biraz bir şeyler anlayabilirim ve sonra da yavaş yavaş onları öğrenmeye çalışırım. Söyleyin, hareketlerle bana bir şeyler anlatmaya çalışsın. Öğretmen gülümsedi ve bu bay kim? diye sordu. Kızcağız dilimizi ilk kez konuşan bir yabancı gibi kalın, garip ve bağıran bir sesle ama. sözcükleri teker teker söyleyip gülümseyerek: Benim ba bam diye yanıt verdi. Bahçıvan bir adım geriledi ve deli gibi bir çığlık attı: —Konuşuyor! Demek doğruymuş! Demek doğruymuş! Konuşuyor! Konuşuyorsun, benim sevgili yavrum, konuşuyorsun! Bana bir şeyler söyle konuş! Gene kızını öpmeye koyuldu, onu alnından üç kez öptü. —Bayan! İşaretler yaparak konuşmuyor, parmak hareketleri yaparak konuşmuyor. Peki bu ne demek oluyor? Öğretmen karşılık verdi: —Hayır, bay Voggi, hareketlerle konuşmuyor. O çok eski bir yöntemdir. Burada yeni yöntemle konuşma öğretiliyor, sözlü olarak. Nasıl, bunu bilmiyor muydunuz? Bahçıvan şaşkın şaşkın: Ben hiçbir şey bilmiyordum! diye yanıt verdi. Üç yıldır dışardaydım! Bunu bana yazdılar ama, ben bundan bir şey çıkaramamıştım. Ben odun kafalının biriyim. Ah, sevgili kızım, söylediklerimi anlıyorsun, değil mi? Sesimi duyuyor musun? Bana yanıt ver bakayım. Söylediklerimi duyuyor musun? Beni duyabiliyor musun? Öğretmen: Hayır, hayır, bayım, sesi duymuyor, çünkü sağır. Söylediğiniz sözcükleri ağız hareketinden anlıyor. İşte söylediklerinizi böylece anlayabiliyor. Ne sizin söylediklerinizi, ne de kendi söylediklerini duyabiliyor. Konuşabiliyor, çünkü bu sözcükleri söyleyebilmek için dilini, dudaklarını nasıl hareket ettirmesi gerektiğini ona öğrettik, bu sesleri çıkarabilmek için büyük bur güç harcıyor dedi. Bahçıvan öğretmenin söylediklerinden pek bir şey anlamadı ve ağzı açık kalakaldı. Duyduklarına inanamıyordu. Kızının kulağına doğru eğildi ve şunları söyledi: Söyle bakalım, Gigia, babanın döndüğüne sevinıyor musun?.. Başını kaldırdı ve karşılığım beklemeye başladı. Çocukcağız düşünceli düşünceli ona baktı ve hiçbir şey söylemedi.

Page 204: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Baba şaşırmıştı. Öğretmen güldü. Sonra: —Size yanıt veremiyor, çünkü dudaklarınızın hareketini göremedi. Onun kulağına konuştunuz! Onun karşısına geçin ve sorunuzu yineleyin! dedi. Baba, kızının yüzüne bakarak yineledi: Babanın döndüğüne sevinıyor musun? Artık bir daha dışarı gitmeyeceğine? Ağzının içini de görmeye çalışarak babasının duduklarına dikkatle bakan çocuk yanıt verdi: Evet, dön—dü—ğüne se—viniyo—rum, bir daha dı—şa—rı gitme—yece—ği—ne, bir daha hiç. Babası onu büyük bir heyecan ve şefkatle öptü, sonra aceleyle, duyduklarından iyicene emin olabilmek için onu soru yağmuruna tuttu: Annenin adı nedir? Antonia. Küçük kız kardeşinin adı nedir? Adelaide. Bu okulun adı nedir? Sağır dil—siz—ler okulu. İki kere on kaç eder? Yirmi. Biz onu sevinçten güleceğini beklerken o birden ağlamaya koyuldu. Ama, bunlar sevinç gözyaşlarıydı. Öğretmen: — Böyle yapmayın dedi. Bu durum karşısında ağlamanız değil, gülmeniz gerek. Bakın, kızınızı da ağlatıyorsunuz. Aslında memnun oldunuz, değil mi? Bahçıvan öğretmenin elini yakaladı ve onu iki, üç kez öperek: — Teşekkür ederim, teşekkür ederim, yüz kere, bin kere teşekkür ederim, sevgili öğretmen! Başka şeyler söylemesini beceremediğim için beni bağışlayın! dedi. Öğretmen: —Kızınız yalnız konuşmuyor dedi, yazmasını da biliyor. Hesap yapmayı da öğrendi. Gerekli bütün eşyaların adını biliyor. Biraz tarih, biraz da coğrafya öğrendi. Şimdi normal sınıfa devam ediyor. Diğer iki sınıfı da okuyunca çok, pek çok şey öğrenecek. Okuldan çıktığı

Page 205: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

zaman bir uğraş salıibi bile olabilir. Şimdi dikkânlarda diğerleri gibi tezgâhtarlık yapan eski öğrencilerimiz var. Bahçıvan hiçbir şey söyleyemeden şaşkın şaşkın duruyordu. Zihni gene karışmıştı. Kızına baktı ve alnını kaşıdı. Yüzünden bir şeyler daha sormak istediği anlaşılıyordu. Öğretmen kapıcıya döndü ve: —Hazırlık sınıfındaki çocuklardan birini daha getirin dedi. Kısa bir süre sonra kapıcı yanında sekiz, dokuz yaşlarında okula yeni yazılmış bir kız çocukla geri geldi. Öğretmen: —Bu, en kolay şeyleri yeni öğrenmeye başlayan çocuklardan biri dedi. Bakın nasıl oluyor. Ona e harfini söyletmek istiyorum. Dikkatle bakın. Öğretmen, e harfini söylerken yaptığımız gibi ağzını açtı ve çocuğa da kendisi gibi yapması için işaret etti. Çocuk öğretmenin istediğini yaptı. Sonra öğretmen bu sesi çıkarması için ona yeni bir işaret yaptı. Çocuk sesini 318 çıkardı ama, e yerine o dedi. Öğretmen: Hayır, bu değil dedi. Çocuğun iki elini tuttu ve çocuğun bir avucunu göğsüne, bir avucunu da boğazına dayadı ve yineledi: e. Çocuk elleriyle öğretmenin göğsündeki ve boğazindaki hareketi hissettiği için yeniden ağzını açtı ve çok düzgün bir şekilde e dedi. Aynı şekilde, çocuğun elleri kendi göğsüne ve boğazına dayalı olarak, öğretmen ona c ve d harflerini de söyletti. Sonra bahçıvana sordu: — Şimdi anladınız mı? Baba anlamıştı ama, anlamadığı zamankinden daha şaşkın duruyordu. Birkaç dakika düşündükten sonra öğretmene: Çocuklara konuşmayı böyle mi öğretiyorlar? diye sordu. Bu şekilde, yavaş yavaş, hepsine teker teker konuşmayı öğretebilmek için çok sabırlı olmaları gerek... Yıllar ve yıllar boyunca... Ama, onlar birer aziz! Bunlar cennetin birer kutsal melekleri! Söyleyecek bir şey bulamıyorum... Bu yüce işinize karşı verilebilcek bir ödül düşünemiyorum şu dünyada... Ah! Beni kızımla biraz yalnız bırakabilir misiniz, yalnız beş dakika için? Baba kızını bir kenara çekip oturttu ve ona sorular sormaya başladı. Her soruya çocuk teker teker yanıt veriyordu. Sevinçten gözleri parıldayan baba gülüyor, ellerini dizine vuruyor, kızının ellerini

Page 206: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

tutuyor, gökten inen tanrısal bir sesi dinlermiş gibi mutlu olarak kızına bakıyordu. Sonra öğretmene sordu: Müdüre teşekkür edebilir miyim? Öğretmen: Müdür burada yok. Ama teşekkür etmeniz gereken başka biri var diye yanıt verdi. Burada her küçük çocuğun kendisiyle bir abla, bîr anne gibi uğraşan, o da sağır ve dilsiz olan bir büyük arkadaşı vardır. Sizin kızınızla da bir fırıncının onsekiz yaşındaki kızı ilgilenmektedir. Onyedi yaşında, sağir dilsiz olan bu kız. çok iyi kalplidir. Kızınızı da çok seviyor. İki yıldır her sabah onun giyinmesine yardım ediyor, saçlarını tarıyor, dikiş dikmesini öğretiyor, eşyalarını yerleştiriyor, ona arkadaşlık ediyor. Luigia, okuldaki annenin adı nedir? Çocuk gülümsedi ve: Cate—rina Giordano diye yanıt verdi. Sonra babasına: Çok, çok iyi dir dedi. Öğretmenin bir işareti üstüne dışarı çıkmış olan kapıcı, az sonra yanında sarışın bir sağır dilsizle «eri döndü. Bu kızcağız uzun boylu ve güler yüzlüydü O da kırmızı beyaz kareli bir elbise ve gri önlük takmıştı. Kapıdan girince birden kızardı, sonra gülerek başını eğdi. Vücudu oldukça gelişmişti, ama yüzü bir çocuğunkine benziyordu. Giorgio'nun kızı hemen ona doğru koştu, bebek gibi .un bir kolundan tuttu ve onu babasına doğru çekti ve o kalın sesiyle: Cate—rina Gior—dano dedi. Baba: —A! O iyi kalpli kız! dedi ve kızcağızı okşamak için elini uzattı, sonra birden geri çekti ve: Ah, iyi kalpli çocuk. Tanrı seni takdis etsin, talihin açık. gönlün daima ferah olsun. Tanrı seni ve aileni her zaman mutlu etsin. Ne kadar iyi kalpli bir çocuksun, benim zavallı Gigia'mla ne kadar ilgilenıyorsun. O güzel yüzün her zaman gülsün Zavallı bir aile babası bunları senin için bütün kalbiyle diliyor! Büyük kız hep başını eğik tutarak gülümsüyordu ve aynı zamanda küçük kızın başını okşuyordu Bahçıvan, Meryemanaya bakar gibi ona bakmaya devam ediyordu. Öğretmen: Dilerseniz, bugün kızınızı birlikle götürünüz dedi. Bahçıvan:

Page 207: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

— Birlikte götürebilir miyim? diye sordu. Bugün onu Condove'ye götürür, yarın sabah da geri getiririm. Onu nasıl yanıma almam? Sevgili kızım benimle birlikte gelecek! Kızcağız giyinmek için hemen odadan çıktı. Bahçıvan: —Onu tam üç yıldır görmedim! diye konuşmaya devam etti. Şimdi ne güzel konuşuyor! Onu hemen Condove'ye götüreceğim. Önce onu koluma alıp biraz Torino'da dolaşacağım, herkes onu görsün. Sonra onu dört beş tanıdığıma götüreceğim, konuştuğunu görmelerini istiyorum! Ah! Ne güzel bir gün! Bu benim için tam bir avuntu oldu! Gigia'cığım, babının koluna gir! Şapkasıyla mantosunu giymiş olarak yanımıza dönen kızcağız, derhal babasının koluna girdi. Baba, kapının eşiğinde durarak: —Hepinize çok teşekkür ederim dedi. Bütün kalbimle hepinize teşekkür ederim! Dönüşte tekrar buraya uğrayıp hepinize ayrı ayrı teşekkür edeceğim! Bir süre düşünceli durdu, sonra kızının kolunu bıraktı, bir elini ceketinin cebine sokarak geri döndü ve çılgın gibi haykırdı: —Ben zavallı bir adamım ama, okul için yirmi lira bırakıyorum, yepyeni bir çil Napolyon altını! Masalardan birine hızla çarparak bir altın para bıraktı. Duygulanan öğretmen: —Hayır, hayır, paranızı geri alın, iyi kalpli adam dedi. Bunu kabul edemem. Onu geri alın. Bunu ben alamam. Müdür döndüğü zaman gelirsiniz. Ama, onun da kabul edeceğini hiç zannetmiyorum. Zavallı adamcağız, bu parayı kazanabilmek için çok ter döktünüz. Bu para yi vermeseniz de biz gene memnun oluruz. Bahçıvan, direnerek: Hayır, ben bunu bırakıyorum diye yanıt verdi, sonra... gerisini düşünürüz. Ama, öğretmen adamcağıza itiraz edecek zaman bırakmadan parayı onun cebine yerleştirdi. Beriki de başını eğerek duruma razı oldu. Soma, eliyle öğretmene ve büyük kıza birer öpücük yollayarak kızının koluna girdi ve onunla kapıya doğru ilerlerken de: Gel, gel, benim sevgili kızım, zavallı dilsiz çocuğum, benim bir tanem! diyordu.

Page 208: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Kızcağız da o kalın sesiyle: Ahne—gü—zel güneş! diye sevinçle haykırdı. HAZİRAN GARİBALDl (Babamın mektupu) 3, cumartesi Yarın ulusal bayram Bugün ulusal matem günü. Dün akşam Garibaldi öldü. Onun kim olduğunu biliyor musun? On milyon Italyanı Borbon'ların kıyıcılığından o kurtardı. Yetmişbeş yaşında öldü. Nizza'da doğdu, babası bir geminin kaptanıydı. Sekiz yaşındayken bir kadının hayatını kurtardı. Onüç yaşındayken boğulmakta olan bir kayık dolusu arkadaşını kurtardı. Yirmiyedi yaşında Marsilya sularında boğulmakta olan bir delikanlıyı kurtardı. Kırk bir yaşında Okyanus'ta bir geminin yarımasına engel oldu. Yabancı bir ülkenin özgürlüğü için on yıl Amerika'da çarpıştı. Lombardiya ve Trentino'yu Avusturyalılardan kurtarmak için üç savaşa katıldı. 1849'da Fransızları Roma' dan çıkarmak için çarpıştı. 1860'da Palermo ve Napoli'yi özgürlüğüne kavuşturdu. 1867'de Roma'nın özgürlüğü için yeniden çarpıştı. 1870'de Fransa'yı korumak için Almanlarla savaştı. İçinde kahramanlık ateşi ve savaşçı dehası kaynıyordu. Kırk savaşta çarpıştı ve oîuzyedisini kazandı. Savaşmadığı zamanlarda da ya yaşayabilmek için çalıştı, ya da ıssız bir adaya çekilip tarımla uğraştı. Öğretmenlik, denizcilik, işçilik, tüccarlık, askerlik, generallik, diktatörlük yaptı. Büyüktü, alçak gönüllüydü, iyilikseverdi. Baskı yapanlardan nefret ederdi, bütün ulusları sever, düşkünleri,korurdu. İyilik yapmaktan başka bir şey düşünmezdi, şan ve şöhrete önem vermez, ölümden korkmazdı. İtalya'ya hayrandı, ona topardı. Savaş narası attığı zaman, her taraftan yiğit kişiler alay halinde akın ederlerdi: Beyler saraylarını, işçiler atelyelerini, delikanlılar okullarını bırakırlar ve şan. şeref güneşinde çarpışmaya koşarlardı. Savaşta kırmızı bir gömlek giyerdi. Güçlüydü, sarışındı, yakılışıklıydı. Savaş alanlarında bir yıldırımı andırırdı, bir çocuk gibi sever, bir aziz gibi ızdırap çekerdi. Vatanı için ölen binlerce İtalyan O'nun zaferlerle dolu günlerini idrak ederek mutlu öldüler, içlerinden binlercesi gözlerini kırpmadan onun için yaşamlarını seve seve feda ederlerdi. O büyük adam şimdi öldü. Bütün dünya onun ölümüne ağladı. Şimdi onu anlayamazsın. Ama, yaşamın boyunca onun yaptıklarını okuyacak, ondan söz edildiğini duyacaksın. Zamanla sen büyüdükçe onun hayali de önünde büyüyecek. İleride

Page 209: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

büyüdüğün zaman onu dev gibi göreceksin. Sen bu dünyadan göçtükten sonra, çocuklarının çocukları, onların çocukları da bu dünyadan gittikten sonra geriye kalanlar da kazandığı zaferlerin adlarıyla donatılmış, yıldız çemberini andıran bir çelengin onun o ışık saçan başını daima çevrelediğini göreceklerdir. Her italyan onun adını andıkça nv.ıtlu olacak, gurur duyacaktır. BABAN ORDU 11, PAZAR. Ulusal bayram Garibaldi'nin ölümü nedeniyle bir hafta ertelendi Askerlerin geçit törenini izleyebilmek için Castello meydanına gittik. Askerler düzgün sıralar halinde Birlik Komutanının önünden ve yolun iki yanına büyük kanat halinde dizilmiş olan halkın arasından geçtiler. Askerler bando, borazan ve trampetlerin eşliğinde sırayla geçerken babam da Birlikleri ve şanlı bayrakları bana gösteriyordu. En önde Akademinin askeri öğrencileri ilerliyordu. Bunlar geleceğin istihkâm ve topçu subaylarıydılar. Sayıları üçyüze yakındı. Üniformaları siyahtı. Öğrenci ve asker gururunun karıştığı sevimli bir güçle ilerliyorlardı. Onların arkasından piyadeler geçtiler: Goito ve San Martino'da çarpışan Aosta tugayı, Castelfidardo'da çarpışan Bergamo tugayı, dört alay, birbirinin ardı sıra bölükler ve binlerce küçük püsküller. Bu püskülcüler, iki ucundan gerilen ve sallanan, kan rengi çiçeklerden yapılmış uzun çelenkleri andırıyorlar ve halkın arasında uzayıp gidiyorkrdı. Piyadelerin arkasından başlıklarında siyah tüylü sorguçları, üniformalarında kırmızı şeritleriyle istihkâm erleri geliyorlardı. İstihkâm erleri sıra halinde önümüzden geçerlerken, yüzlerce dik tüylerin de bize doğru yaklaştıkları görülüyordu. Bu dik tüyler, izleyicilerin başlarını aşıyorlardı. Bunlar Alplilerdi, yani İtalya kapılarını koruyanlar. Hepsi de güçlü kuvvetli, iriyarı, kırmızı yanaklıydılar. Galabria biçimi şapkalar giymişlerdi, üniformaları da. tıpkı dağların otları gibi, yemyeşildi. Daha Alpliler geçerlerken, halk arasında bir kımıldarıma oldu ve Barsaliyeri'ler göründü. Bunlar ünlü onikinci taburu meydana t., (iriyorlardı. Porta Pia'daki bir gedikten Roma'ya ilk giren bu taburun askerleriydiler. Hepsi de esmer, çevik, canlıydılar. Havada sallanan soruçlarıyla kara bir sel gibi eçtiler. Bir yandan da ellerindeki borazanlarla meydanı çın çın çınlattılar, bu gönüllerinden taşan bir sevinç çığ. lığını andırıyordu. Onların boru

Page 210: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

sesini yaklaşmakta olan salıra topçuları bastırdı. Sırma kordonlu topçular üçyüz çift güçlü atın çektiği topların üstünde gururla oturuyorlardı. Tunç ve çelik karışımı uzun namlulu toplar haziran güneşinin altında parıldıyorlardı. Yolda ilerlerken sarsılıyorlar, uğulduyorlar ve yerleri sarsıyorlardı. Sonra topçui larının peşinden de ağır, sakin ilerleyişleri, yorgun vej sert görünüşleriyle, güçlü kuvvetli askerJeri, yağız katırs larıyla dağ topçuları belirdi. İnsan ayağının ulaşabildiği her yere felâketi, ölümü taşıyabiliyorlardı. En sonunda, I tulgaları güneşte parıldayan, mızrakları dimdik, rüzgârda I dalgalanan bayrakları, altın ve gümüş parıltıları içinde,j havayı boru sesleri ve at kişnemeleriyle dolduran süvariler dört nala atıldılar, bu, Santa Lucia'dan Villafranca' ya kadar gözünü budaktan esirgemeden döğüşen o yürekli Genova süvari alayıydı. Ah! Ne güzel! diye haykırdım. Ama, babam bu sözlerime kızdı ve bana: Orduyu yalnız güzel bir görüntü olarak düşünme dedi. Bütün bu canlılık, hayat, umut dolu gençler vatanımızı korumak için bir gün görev başına çağırılabilir ler. Birkaç saat içinde de top, ya da mermi yağmuru altında yaşamlarını yitirebilirler. Ne zaman bir geçit töreninde Yaşasın Ordu! Yaşasın İtalya! diye bağırıldığını duyacak olursan, önünden geçen bu alayların arkacında ceset dolu, kanla sularımış savaş alanlarını hatırla O iaman Yaşa! Varol!' çağlığı kalbinin daha da derinlerinden çıkacak ve İtalya'nın hayali gözlerinin önünde daha büyük, daha kutsal olarak belirecek. İTALYA (Babamın mektubu) 14, salı Bayram günlerinde vatanını böyle selâmla: İtalya, vatanım benim, soylu ve sevgili toprak, anamın, babamın doğduğu ve gömülecekleri, benim üzerinde yaşamayı ve ölmeyi umut ettiğim, çocuklarımın büyüyüp öleceği toprak. Yüzyıllardır ulu, şanlı, güzel İtalya'm benim, ancak birkaç yıldır özgürlüğüne ve birliğine kavuşabildin. Bütün dünyaya parlak zekâ saçtın, onun uğruna sayısız değerli insan savaş alanlarında, kaç kahraman da darağacında son soluğunu verdi, (jçyüz kentiıv ve otuz milyon evlâdın kutsal anası. Daha çocuğum, seni bütünüyle anlayamıyorum, tanıyamıyorum ama, seni tüm kalbimle seviyorum, tüm benliğimle. Senden doğduğum ve senin oğlun olduğum için gurur duyuyorum. Açjk denizlerini, t | ulu Alplerini

Page 211: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

seviyorum, görkemli anıtlarını, ölümsüz hatıralarını seviyorum, şanını ve güzelliğini seviyorum. İlk kez güneşi gördüğüm ve adını öğrendiğim o sevimli yer gibi toprağının her yerinde seni seviyor ve sayıyorum. Bütün kentlerini aynı sevgi, aynı minnettarlıkla seviyorum: Yürekli, yiğit Torino, şahane Genova, bilgin Bologna, büyüleyici Venedik, güçlü Milano, hepinizi, hepinizi sevimli Floransa, yılmak bilmez Palermo, uçsuz bucaksız ve güzel Napoli, şahane ve ölümsüz Roma. Seni seviyorum, kutsal vatanım! Bütün çocuklarını kendi öz kardeşlerim gibi seveceğime söz veriyorum. Ünlü kişilerini, yüce ölülerini ömrümce kalbimde yaşatacağım ve onlara karşı daima saygı duyacağım. Namuslu ve çalışkan bir vatandaş olacağım, sana lâyık olabilmek için yılmadan bütün gücümle kendimi yücelteceğim. Bir gün yüzündeki bütün sefalet, bilgisizlik, haksızlık, suç izlerini bütünüyle yok edebilmek için tüm gücümü toplayıp sana hizmet edeceğim. Öyle ki, günün birinde, bütün gücün ve görkeminle egemen ol. Sana söz veriyorum, bütün aklımla, bütün kalbimle, kollarımın bütün gücüyle, yılmadan, yorulmadan sana yardım edeceğim. Eğer bir gün senin için kanımı, canımı vermem gerekirse bir an duraklamadan veririm. Senin kutsal adını gökyüzüne bağırarak ve son öpücüğümü de şanlı bayrağına göndererek ölürüm. BABAN 32 DERECE 16, cuma Ulusal Bayramdan bu yana beş gün geçti ve bu zaman zarfında da sıcaklık üç derece arttı. Bütünüyle yaza girdik. Bütün arkadaşlarım yorulmaya başladılar, ilkbahardaki o güzel pembe renklerini de yitirdiler. Boyunlar ve bacaklar inceldi, başlar sallanıyor, gözler kapanıyor. Yüzü sapsarı kesilen ve sıcağa hiç dayanamayan Nelli'cik, birkaç kez defterinin üstüne kapanarak derin bir uykuya daldı. Ama, Garrone her zamanki gibi dikkati elden bırakmıyordu, öğretmen uyuduğunu görmesin diye önüne kocaman bir kitabı açıp dik tutuyor. Crossi kırmızı başını öyle bir şekilde sıranın üstüne yerleştiriyor ki, sanki gövdesinden ayrılmış da oraya konuvermiş gibi duruyor. Nobis, sınıfta çok kalabalık olduğumuzdan ve onun ciğerlerine dolan havayı bozduğumuzdan yakınıyor. Ah! Şimdi çalışabilmek için öyle büyük bir güç harcamak gerekiyor ki! Evin penceresinden bakınca yerlerde koyu renk gölgeler çizen o güzelim ağaçları görüyorum, oraya ne

Page 212: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

büyük istekle koşardım. Sıraların arasına kapanıp ders çalışmam gerektiğini düşündükçe, hem öfkelenıyorum, hem de üzülüyorum. Ama, okuldan çıkarken kapıda iyi kalpli anneciğimi görünce öyle sevinıyorum ki, anlatamam. Annem, hemen, yüzümün solup solmadığına dikkatle bakıyor ve evde ödevimin her sayfasını yazarken: —Çok yorulmadın, değil ini'.' diye soruyor. Sabahleyin saat altıda ders çalışmam için beni uyandırdığında: Gayret! Yalnız birkaç günün kaldı. Sonra serbest olacaksın, ağaçların gölgesinde dinlenebileceksin. Annem bana, çok haklı olarak, şimdi birçok çocukların tarlalarda kızgın güneş altında, yahut büyük ırmakların beyaz kumları üzerinde veya cam fabrikalarında yüzleri daima alevlere karşı çalıştıklarını hatırlatıyor. Bütün bu çocuklar bizden daha erken kalkarlar. Onlar için tatil yoktur, öyle ise dişimi sıkıp dayarımalıyım, çalışmalıyım. Başarı, çalışmanın ürünüdür. Aslında Derossi bize iyi bir örnektir. O sanki sıcaktan da, gözlerimize çöken uykudan da tedirgin olmaz görünür. O, kışın olduğu gibi, şimdi de cajıh ve neşelidir. Hiç yorulmaksızın çalışır, sanki sesiyle çevresindeki havayı serinletiyormuş gibi, yanındakileri de uyanık tutar. Çalışmak içine işlemiş onun. Daima dikkatli ve uyanık olan iki öğrenci daha var. Birisi, herkesçe bilinen, inatçı Stardi'dir. Uyumamak için kendini çimdikler ve sıcak bastıkça ve yorgunluğu arttıkça dişlerini daha çok sıkar ve gözlerini sanki yiyecekmiş gibi öğretmene diker. Öbürü ise işadamı Garoffi'dir. Bugünlerde pembe kâğıtlardan vHpazeler yaparak ve onları kibrit kutularından çıkardığı resimlerle süsleyerek ötekine berikine satmak işiyle uğraşıyor. Fakat bunların içinde yine en övgüye değer olanı Coretti'dir. O, babasına odun taşımak için yardım üzere saat beşte kalkar. Saat onbir olunca gözlerini açamaz hale gelir ve başı göğsüne düşer. Fakatbir ara ayılınca, kendi ensesine kuvvetli bir şamar indirir. Yüzünü soğuk su ile yıkamak üzere dışarı çıkmak için izin ister. Bazı defa da yanındakine kendisini çimdiklemesini söyler. Bu sabah dayânamryarak ağır uykuya dalmıştı. Öğretmen: Coretti! diye çağırınca işitmedi. Öğretmen kızarak tekrar etti: Coretti! Bunun üzerine onların evine yakın oturan arkadaşlarımızdan biri ayağa kalkarak: Coretti, saat beşten yediye kadar yük taşıdı, öğretmenim! dedi.

Page 213: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmen onu uykuda bırakarak yarım saat kadar dersine devam etti. Sonra yavaşça Coretti'nin yarıma gitti, yüzüne hafifçe üflüyerek uyandırdı. Karşısında birden öğretmeni gören Coretti irkildi ama, öğretmen çocuğun başını ellerinin arasına aldı, okşadı ve saçlarından öptü: —Seni azarlıyamam, yavrum! dedi. Seninki tembellik uykusu değil, yorgunluk uykusu. BABAM (Annemin mektubu) 17, cumartesi Öyle samyorim ki, arkadaşlarından hiç biri, ne Coretti, ne de Garrone, hiçbir zaman babalarına senin bu akşam babana verdiğin karşılığı vermemişlerdir. Enrico! Bunu nasıl yapabildin? Ben yaşadıkça bir daha böyle bir olaya meydan vermiyeceğine söz ver bana. Ne zaman babamın azarlamalarını duyunca dudaklarına çirkin bir karşılık gelirse, onun ölüm döşeğinde seni çağırıp: Artık dönmemek üzere senden ayrılıyorum. Enrico! diyeceği o kaçınılmaz günü düşün. Ah! Yavrucuğum, onun sesini son kez duyduğun zaman, hatta daha sonraları bile, onu terkedilmiş odasında tek başına, onun artık bir daha açamayacağı o kitapların arasında ağlarken, bazan ona karşı saygısızca davrandığını hatırlayacaksın ve kendi kendine: —Ben bunu nasıl yapabildim? diye soracaksın. Sana ceza vermek zorunda kaldığında, senden daha çok üzüldüğünü, yalnız iyiliğini istediği için seni ağlattığını anlayacaksın. Pişman olacaksın ve üzerinde bu kadar çalıştığı, çocukları için hayatını yıprattığı o masayı ağlayarak öpeceksin. Şimdi bunlardan pek bir şey anlamıyorsun, tyiliğinden ve sevgisinden başka bütün duygularını senden saklıyor. Sen bilmiyorsun ama, bazan yorgunluktan öyle bitkin bir hale geliyor ki çok kısa bir zaman sonra ölüvereceğini sanıyor. O zamanlarda bile yalnız senden söz ediyor, seni koruyucusuz ve parasız bırakmaktan ne kadar kaygı duyduğunu bilemezsin! Böyle kötümser düşüncelere kapıldığı zamanlar, sen uyurken odana girer ve elinde lamba olduğu halde uzun uzun seni seyreder. Sonra bütün yorgunluğuna ve üzüntüsüne rağmen bütün gayretini toplar ve işinin başına döner! Sık sık seni aradığını ve seni yanında görmek istediğinden haberin bile yok. Herkesin olduğu gibi onun da kalbine bir acılık ve umutsuzluk çökünce, bunu unutması ve gücünü tazelemesi için seni bir dost gibi arar ve sevgine sığınmak gereğini duyar. Bunu bilir misin? Senden yakınlık beklediği bir anda senin soğukluk ve saygısızlığını görürse, onun ne kadar üzüleceğini

Page 214: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

düşün! Bir daha bu korkunç nankörlükle kendini hiç lekeleme! Ne kadar bir aziz kadar iyi kalpli de olsan onun durmadan senin için yaptıklarını ödeyemeyeceğini düşün. Unutma ki dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Beklenmedik bir felâket seni daha çocuk yaşta babadan ebediyen ayırabilir, iki yıl, üç ay sonra, belki de yarın. Ah! Zavallı Enrico'cuğum, o zaman etrafındaki her şeyin nasıl birden değişiverdiğini göreceksin. O zaman, siyahlar giyinmiş annenle ev ne kadar boş, ne kadar sıkıntılı görünecek! Haydi, oğlum, babanın yanına git, şimdi çalışma odasında. Ayaklarının ucuna basa basa git ki, içeri girdiğini duymasın. Git başını onun dizlerine daya ve cndan seni bağışlamasını iste. ANNEN KIRDA 19, pazartesi İyi kalpli babacağın bu kez de beni bağışladı ve Cüıetti'nin odun satıcısı babasıyla çarşamba günü yapmayı tasarladığımız kır gezisine katılmama izin verdi. Hepimizin temiz dağ havasına gereksinme duyuyorduk. Bu bizler için bir şenlik oldu. Dün öğleden sonra saat ikide Statuto meydanında buluştuk: Derossi, Garrone, Garoffi, Precossi, babaoğul Coretti'ler ve ben. Beraberimizde meyva, sucuk ve pişmiş yumurta getirmiştik. Ayrıca ırmakları geçebilmek içiu meşinden küçük kayıklar v tenekeden maşrapalar vardı. Carrone, beyaz şarap dolu bir sukabağı taşıyordu. Cüretti de babasının asker matarasına kırmızı şarap doldurmuştu. Çilingir gömleği giymiş olan küçük Precossi, koltuğunun altında iki kilolik bir somun ekmek taşıyordu. Gran Madre di Dio meydanına kadar atlı tramvayla gittik, sonra tepelere tırmarımaya başladık. Ker taraf yemyeşil, gölgelik ve serindi. Çimenlerde takla ata ata ilerliyorduk. Derelerde yüzümüzü yıkıyor, çalılıkların üstünden atlıyorduk. Baba Coretti, ceketi omuzunda, piposunu tüttürerek bizi uzaktan izliyordu. Zaman zaman parmağınla işaret yaparak pantolonumuzu yırtmamamız için ikaz ediyordu. Precossi ıslık çalıyordu. Şimdiye dek onun ıslık çaldığını hiç duymamıştım. Coretti yol boyunca binbir türlü maskaralıklar yaparak bizi güldürdü, parmak kadar çakısıyla da değirmen çarkları, çatallar ve çeşitli şeyler yaptı. Bir keçi gibi yamaçlara tırmanıyor ve alnından şıpır şıpır ter damladığı halde herkesin yükünü taşımak istiyordu.

Page 215: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Derossi sık sık duruyor ve böceklerin, otların adını söylüyordu. Bu kadar çok şeyi nasıl öğrenebiliyor, anlayamıyorum. Zavallı Garrone. annesini yitirdiğinden beri o eski şakalarından hiçbirini yapamıyordu. Bu çocuk ekmek gibi her zaman yararlıydı. İçimizden biri bir hendekten atlamak için hamle edecek olsa, Garrone hemen diğer taraftan yetişip ona elini uzatıyordu. Precossi çocukluğunda bir inek tarafından kovalandığı için onlardan çok korkuyor. Ne zaman bir inekle karşılaşsak, Garrone hemen korkmaması için Precossi'nin önüne geçiyordu. işte böylece, Santa Margherita'ya kadar atlayıp zıplayarak, taklalar atarak, ötemizi berimizi yırtıp sıyırarak tırmarımaya başladık. Yürürken Precossi bir çalılığa takıldığı ve gömleğini yırttı. Gömleğinin rüzgârda dalgalanan yırtık parçalarıyla utangaç öyle duruyordu. Ama, hiçbir zaman iğnelerini yanından eksik etmeyen Garoffi gömleğin yırtığını belirsizce tutturdu. Bu sırada Precossi durmadan: Özür dilerim, özür dilerim! diye tekrarlıyordu. Sonra yine koşmaya başladı. Garoffi bir yandan yürürken, bir yandan bu zamanını değerlendirmeye bakıyordu. Salata yapılabilecek otlar ve çeşitli salyangozlar topluyordu. Birazcık parıldayan bir taşa rastlayınca, bunları hemen cebine atıyordu, belki altın ve gümüş bulunabileceğini düşünüyordu. Gölgede, güneşte, sağa, sola koşuşmaya, taklalar atmaya, tırmarımaya devam ettik. İyiden iyiye yorulduktan, kan ter içinde kaldıktan sonra otların üstüne oturduk. Aşağıda geniş vadi, uzaklarda da tepeleri karla kaplı Alpler uzanıyordu. Açlıktan karnımız zil çalıyordu. Sofradaki ekmek kar gibi eriyordu. Baba Coretti asma yapraklarını tabak yerine kullanarak kestiği sucuk parçalarını aramızda paylaştırdı. Bir taraftan yiyeceklerimizi atıştırıyor, diğer taraftan öğretmenlerden, geziye katılmamış olan arkadaşlardan, sınavlardan söz ediyorduk. Precossi yemek yemekten birazcık utanıyordu. Garrone de tabağındaki en iyi parçaları zorlumun ağzına aiıveriyordu. Cüretti babasının yanına bağdaş kurup o'.urmuştu. Baba oğuldan çok iki erkek kardeşe benziyorlardı. Bembeyaz dişleri, kırmızı güler yüzleriyle, yanyana oturmuş iki kardeş gibiydiler. Baba Cüretti büyük bir zevkle bardaklan tokuşturuyor ve bizim yarım bıraktığımız şarapları da midesine indiriyordu. Bir yandan da:

Page 216: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ders çalışan çocuklara şarap pek iyi gelmez, o yalnız odun satıcılarına yarar diyordu. Sonra oğlunun burnunu sıkarak sevgisini belirtiyordu, bir yandan da: Çocuklar, bunu sevin, bu çok iyi kalpli bir çocuktur. Sözlerime güvenin diyordu. Bu sözlere Garrone'den başka herkes güTüyordu. Baba Coretti yeniden bardağını tokuşturarak konuşmasına devam etti: —Ne yazık! Şimdi hepiniz berabersiniz, birbirine bağlı arkadaşlarsınız. Kimbilir, belki de birkaç yıl sonra Enrico'yla Derossi avukat, ya da öğretmen olurlar, ne bileyim ben. Oysaki siz dördünüz bir dükkânda, ya da başka bir işin başında olursunuz, kimbilir nerede. Elveda arkadaşlık! Derossi karşılık verdi: Bu da ne demek oluyor! Garrone benim için her zaman Garrone'dir. Precossi de her zaman Precossi'dir. diğerleri de öyle. Bir ülkeye imparator bile olsam, gid onları oldukları yerde bulurum. Baba Coretti. kadehini havaya kaldırarak: İşte bu konuşmayı çok beğendim doğrusu! dedi. Haydi bardaklarımızı tokuşturalım! Ailesi olanları da. olmayanları da tek bir aile gibi bağrında toplayan okulun ve bütün arkadaşlarınızın şerefine içelim! Hepimiz bardaklarımızı onun bardağıyla tokuşturduk ve son bir kez daha içtik. O ayağa k;ılkıp mıh vmlu336 nuıııu da içerken: Yaşasın 49'uncu birlik! diye haykırdı. Sonrada ekledi. Eğer bir gün askerlik yaparken bir birlikte görev almanız, gerekirse, bizler gibi canla başüa çalışın, çocuklar! Saatler ilerlemişti. Şarkılar söyleyip konuşarak bayırdan aşağı inmeye koyulduk. Düzlükte yürürken hepimiz kol kola girdik. Po'nun yakınına ulaştığımızda hava kararmaya başlıyordu, binlerce ateş böceği etrafımızda uçuşuyordu. Statuto meydanına kadar hep beraber geldik ve gelecek pazara hep beraber akşam okulları öğrencilerinin ödül dağıtımı töreninde bulunmak üzere Vittorio Emanuele'ye gitmeyi kararlaştırıp ayrıldık. Unutulmayacak kadar güzel bir gün geçirmiştik. Zavallı birinci sınıf öğretmenimle karşılaşmasam, eve ne kadar neşeli dönecektim! Ona bizim evin merdivenlerinde rastladım, aşağı inıyordu, etraf loştu. Beni fark eder etmez iki elimi birden yakaladı ve kulağıma: Elveda, Enrico, beni unutma! dedi.

Page 217: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Ağlıyordu. Eve girdim ve anneme: Öğretmenime rastladım dedim. Gözleri kızarmış olan annem: Evine, yatmaya gidiyordu dedi. Sonra gözlerini kırpmadan bana bakarak, büyük bir üzüntüyle: Zavallı öğretmenin... çok hasta diye ekledi. İŞÇİLERE ÖDÜLLERİN DAĞITILIŞI 25, pazar Kararlaştırdığımız gibi hepimiz Vittorio Emanuele tiyatrosuna gittik, gece okuluna devam eden işçilere ödülleri dağıtılacaktı. Tiyatro 14 Marttaki gibi tıklım tıklım doluydu. Bunların çoğu işçi ailesiydi, en ön sıralarda da müzik okulunun öğrencileri oturuyorlardı. Kırım'da ölen askerlerin anısına öyle güzel bir şarkı söylediler ki, herkes ayakta alkışladı ve şarkıyı tekrarlamak zorunda kaldılar. Hemen bunun ardından da kitap, tasarruf sandığı cüzdanı, diploma ve madalya alacak olan işçiler, Belediye Başkanının, Valinin ve diğerlerinin önünden geçmeye başladılar. Ön koltukların bir köşesinde annesinin yanında oturan küçük duvarcı ustasını, bir başka yerde Müdü rü, onun arkasında da kırmızı başlı ikinci sınıf öğretmenimi gördüm. İlk önce akşam okuluna devam eden resim, öğrencileri, kuyumcular, taş yontucuları, hatta marangozlar ve duvarcılar ödüllerini aldılar. Arkadan ticaret okuluna gidenler, sonra müzik lisesine devam edenler ödüllerini almak için salıneye çıktılar. Bu sonuncuların çoğunluğu genç kızlar, kadın işçiler oluşturuyordu. Hepsi de çok şık giyinmişlerdi, çılgınca alkışlandılar. Bu da onları çok sevindirdiği için devamlı gülüşüyorlardı. Sonra gece ilkokuluna gidenler teker teker salıneye çıkmaya koyuldular. Aralarında her yaştan, her meslekten, değişik giysiler giymiş olanlar vardı: Kır saçlı adamlar, atelyelerde çalışan çocuklar, uzun siyah sakallı işçiler. Küçükler rahat, serbest hareket ediyorlardı, büyükler ise biraz sıkılggan görünüyorlardı. Halk en yaşlılarla en gençleri çılgınca alkışlıyordu. Bizim şenliğimizde olduğu gibi seyircilerin arasında kimse gülmüyordu. Herkes ciddi ve dikkatli izliyordu. Kim alanların pek çoğunun eşleri ve çocukları ön sıralarda oturuyorlardı. Bu çocukların bir kısmı babalarının salıneye çıktığını görünce onu yüksek sesle adıyla çağırıyorlar, elleriyle gösteriyorlar ve gürültüyle gülüyorlardı. Boııncompagni okulundaki köylüler ve hamallar da geçtiler. Cittadella okulundan babamın tanıdığı bir

Page 218: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ayakkabı boyacısı geçti. Vali ona diploma verdi. Onun arkasından dev yapılı birisi belirdi, bu adamı bir yerden gözüm ısıriyordu... Bu küçük duvarcf ustasının babasıydı, ikincilik ödülünü alıyordu! Onu tavanarasındaki odada, hasta oğlunun yatağının başında görmüştüm. Hemen gözlerimle ön sıralardaki oğlunu aradım, zavallı küçük duvarcı ustasını! Sevinçten parıldayan gözlerle babasına bakıyordu, coşkusunu gizlemek için de yüzünü tavşan gibi buruşturuyordu. Tam o sırada bir alkış sağnağı duydum, salıneye baktım. Küçük bir baca temizleyicisini gördüm. Yüzünü gözünü yıkamıştı ama, iş giysileriyle gelmişti. Belediye başkanı elinden tutmuş, onunla uzun uzun konuşuyordu. Baca temizleyicisinden sonra bir ahçı çıktı salıneye. Onların ardından da Raineri okulundan bir belediye çöpçüsüne madalya verildi. İçimden bir şeyler duyuyordum, bu insanlara karşı derin bir sevgi, derin bir saygı. Bütün bu işçilerin hepsi ödül almaya hak kazarımışlardı. Hepsi de aile babasıydı, binbir türlü düşünce benliklerini sarıyordu. Bütün gün boyunca çok yoruluyorlardı. Dinlenmeye o kadar ihtiyaçları olduğu halde, derslere devam edebilmek için uykularının bir kısmını feda ediyorlardı. Eğitime alışık olmayan akılları, ağır işlerden nasırlaşmış olan kocaman elleriyle ne kadar güç harcıyorlardı. Atelyede işçi olduğu anlaşılan bir delikanlı geçti, belli ki bu önemli gün için babasının ceketini ödünç giymişti. Ceketin kolları çok uzundu, sahneye çıktığında kollarını bir kez daha kıvırmak zorunda kaldı. Bunu gören pek çok seyirci güldü ama, bu gülüş hemen alkış sesleriyle boğuldu. Daha sonra salıneye saçsız başı, beyaz sakalıyla bir yaşlı adam çıktı. Arkadan topçu erleri gölündüler, bunlar bizim okuldaki gece kurslarına devam ediyorlardı. Sonra bekçiler, belediye zabıtaları geçtiler, yani okulumuzu bekleyen görevliler. En sonunda gece okulu öğrencileri hep bir ağızdan gene Kırım'da ölen askerlerin anısına söyledikleri o şarkıyı tekrarladılar. Ama, bu kez öyle bir coşkunlukla, ruhlarının derinliklerinden gelen bir istekle söylediler sormayın. Bütün salon alkıştan inledi. Herkes büyük bir coşku içinde, ağır ağır, sessizce salondan çıktı. Tiyatronun kapısı önünde küçük baca temizleyicisini tekrar gördük. Ödül olarak aldığı kırmızı kurdeleli kitabını sıkı sıkı tutuyordu. Birçok kişi etrafını sarmış, onunla konuşuyorlardı. Pek çok kişi de kaldırımlardan birbirlerini selâmlıyorlardı: İşçiler, çocuklar, bekçiler, öğretmenler, ikinci sınıf öğretmenim iki topçu erinin arasından çıktı.

Page 219: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Çocuklarını kucaklarında tutan kadın işçiler hoş bir görüntü meydana getiriyorlardı. Bu çocuklar minnacık ellerinde babalarının aldıkları diplomaları tutuyor ve gelip geçenlere bunları gururla gösteriyorlardı. BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENİMİN ÖLÜMÜ 27, salı Biz Vittorio Emanuele tiyatrosundayken, zavallı birinci sınıf öğretmenim can çekişiyormuş. Saat ikide ölmüş. Annemi görmeye gelişinden tam yedi gün sonra. Dün sabah okulda Müdür sınıfa geldi ve bu acı haberi bize iletti. Sonra şunları söyledi: İçinizde onun öğrencisi olanlar, onun ne kadar iyi kalpli bir insan olduğunu, çocukları nasıl sevdiğini pek iyi bilirler. Bütün öğlencilerine karşı tam bir anne gibi davranırdı. Şimdi artık yok. Korkunç bir hastalık uzun zamandan beri onu kemirip duruyordu. Hayatını kazarımak için çalışmak zorunda olmasaydı, kendisine bakabilir, belki de kurtulabilirdi. Hiç olmazsa arada biraz dinlenseydi, yaşamını birkaç ay için olsun uzatabilirdi. Ama, o son gününe kadar öğrencilerinin arasında kalmak istedi. 17 haziran cumartesi akşamı öğrencileriyle vedalaştı, onları bir daha göremiyeceğinden emindi, çocuklara gene öğütler verdi, hepsini teker teker öptü ve hıçkırarak okuldan çıktı. Artık onu hiç kimse göremeyecek. Çocuklar, onu daima hatırlayın. Küçük Precossi birinci sınıfı o öğretmenle okumuştu, başını sıranın üstüne eğdi ve ağlamaya başladı. Dün akşamüstü, okuldan çıktıktan sonra ölünün evine gittik, cenaze törenine katılacaktık. Eve girerken kapının önünde bekleyen iki atlı bir cenaze arabası gördük. Pek çok kişi kapının önüne toplarımış, yavaş sesle konuşuyordu. Müdür, bizim okulun bütün öğretmenleri oradaydılar, başka okullardan da gelen öğretmenler vardı. Zavallı öğretmenim daha önceleri başka okullarda da öğretmenlik yapmış. Aşağı yukarı sınıfın bütün öğrencileri oradaydılar, annelerinin elinden tutuyorlardı. Diğer sınıflardan da çok sayıda öğrenci gelmişti, kiminin elinde küçük çelenkler, kimininkinde de gül demetleri görülüyordu. Cenaze arabasına daha şimdiden pek çok çiçek demeti yerleştirilmişti, arabanın ön tarafına da pembe güllerden hazırlarımış ve üzerine siyah harflerle: Eski dördüncü sınıfı öğrencilerinden öğretmenine yazılı kocaman bir çelenk asılmıştı, bunu da kendi öğrencileri getirmişler. Cenaze alayına öğrencilerden başka pek çok ana baba katılmıştı.

Page 220: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Herkes kapının önünde birikmişti. Kız öğrencilerinden pek çoğu göz yaşlarını kuruluyorlardı. Sessizlik içinde bir süre bekledik. Sonunda tabutu aşağı indirdiler. Tabutun arabaya yerleştirildiğini görünce çocukların çoğu hızlı hızlı ağlamaya başladılar, içlerinden biri de öyle keskin bir çığlık attı ki, sanki öğretmenin öldüğünü şimdi anlayabilmişti. Hıçkırık krizine tutulmuştu, onu oradan uzaklaştırmak zorunda kaldılar. Halk yavaş yavaş sıraya girdi ve alay ilerlemeye başladı. En önde kız öğrenciler, arkadan din adamları, arabanın arkasından da öğretmenler ve diğer öğlenciler geliyordu, en arkada da halk. Yol boyunca meraklılar kapılara, pencerelere koşuşuyorlar ve ağlayan bütün bu çocuklarla çelenkleri görünce de: Bir öğretmen ölmüş! diyorlardı. Çocuklarıyla birlikte gelen bayanların arasında da ağlayanlar vardı. Kiliseye ulaşınca tabutu arabadan çıkardılar, orta sütunlar arasındaki koridora, büyük kürsünün yakınına koydular. Öğretmenler tabutun üstüne çelenkleri yerleştirdiler, çocuklar da ellerindeki demetleri bıraktılar. Kalabalık halk da. ellerinde yanık mumlar olduğu halde, çevresini sardılar ve büyük, loş kilisede dua 342 etmeye başladılar. Sonra birden, rahip son Amini söyledikten sonra, mumlar söndü, herkes dışarı çıktı ve öğretmen yapayalnız kaldı. Zavallı öğretmen, bana karşı ne kadar iyi davranırdı, ne kadar sabırlıydı, yıllardır öğrencileri için ne kadar yoruluyordu! Zaten pek'az olan kitaplarını küçük öğrencilerine bıraktı, birine bir kalem kutusu, diğerine bir mürekkep hokkası. Ölmeden iki gün önce de Müdüre, okulun en küçük öğrencilerinin cenazesine gelmelerini istemediğini söylemiş, çünkü onların ağlamalarını istemiyormuş. Hayatı boyunca iyilik yaptı, acı çekti, öldü. Zavallı öğretmen, karanlık kilisede yapayalnız kaldı! Elveda! Elveda! Ebediyen elveda, benim iyi kalpli dostum, çocukluğumun tatlı ve acıklı anısı! TEŞEKKÜRLER 28, çarşamba Benim zavallı birinci sınıf öğretmenim bu yüki dersierini bitirmek istedi ama, ne yazık ki ders bitiminden üç gün önce öldü. Öbür gün bir kez daha okula gidip son aylık öyküyü okuyacağız: Deniz Kazası. Sonra... her şey bitecek. Bir temmuz cumartesi günü sınavlar

Page 221: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

başlayacak. Bu yıl daha geçti ve dördüncü sınıf da bitti! hğeı birinci sınıf öğretmenim de ölmeseydi, yıl iyi geçmiş sayılırdı. Geçen ekim ayında bildiğim şeyleri tekrar düşünüyorum, bir de şimdikileri ne kadar çok yeni şey öğrenmişim gibi geliyor bana. Kafamda yeni bilgiler var. Şimdi düşündüğümü daha iyi söylüyor ve daha iyi yazıyorum. Kendimden daha büyüklere yardım edebilecek kadar hesap yapmasını öğrendim. Okuduklarımı şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Çok sevinçliyim... Ama. bütün bunları öğrenebilmem için kı,ç kişi beni destekledi, bana yardım etti, kimi bu yönden, kimi şu yönden, evde, okulda, sokakta, gittiğim her yerde, bir şeyler görebildiğim her yerde! Şimdi, herkese, her şeye teşekkür ediyoiürv İlk önce sana çok teşekkür ederim, benim iyi kalpli öğretmenim! Bana ne kadar anlayışlı, ne kadar sevecen davrandin. Bana öğrettiğin her şey senin biraz daha yorulmana neden oluyordu ama, bu yeni bilgiler beni çok ;vindiriyor, onlarla övünüyorum. Sana da çok teşekkür ederim, değerli arkadaşım Derossi. Güler yuzle yapi;»ın devamlı açıklamaların pek çok şeyi anlamama yardım elti, sınavdaki çeşitli güçlükleri senin yardımınla yenebildim. Sen de. Stardı, her şeyi başarmaya üzimli demir iradenle bana çok iyi bir örnek oldun. İyi kalpli, cömert Garrone, bütün etrafındakilerin kendin gibi iyi kalpli, cömert olmasına ne kadar yardımcı oluyorsun. Sizler de Precossi ve Coretti, bana her zaman çabanın örneğini verdiniz, insanın ancak çalışarak yükselip, rahata kavuşabileceğini öğrettiniz. Sizlere, hepinize çok çok teşekkür ederim. Ama, herkesten çok sana teşekkür ederim, babacağım, benim ilk öğretmenim, ilk dostum, bana o kadar iyi öğütler verdin, sen, benim için çalışırken dertlerini benden gizlemeye çalışırdın. Çalışmamı kolaylaştırmak, yaşamı bana daha güzel göstermek için elinden geleni yaptın. Ya sen, yumuşak kalpli anneciğim, benim kutsal meleğim, bütün neşeni benimle paylaştın, bütün dertlerime, sıkıntılarıma ortak oldun. Benimle birlikte çalıştın, yoruldun, ağladın, bir elinle alnımı okşuyor, diğeriyle de bana gökyüzünü gösteriyordun. Küçükken yaptığım gibi önünüzde diz çöküyorum. sizlere teşekkür ediyorum, oniki yıldır fedakarlıkla, sevgiyle kalbime doldurmayı başardığınız bütün gücümle sizlere teşekkür ediyorum. DEN İZ KAZASI (Son aylık öykü)

Page 222: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Uzun yıllar önce, bir aralık ayının sabahında, Liverpool limanından kocaman bir buharlı gemi kalktı. Gemide ikiyüzden çok yolcu vardı, bunlardan ya'uz yetmişi gemide görevliydi. Kaptan ve tayfaların çoğu İngilizdi. Yolcuların arasında da çok sayıda İtalyan vardı: üç bay, bir rahip, bir çalgıcılar topluluğu. Buharlı gemi Malta adasına gidecekti. Hava kapalıydı. Güvertedeki üçüncü mevki yolcuların arasında on, oniki yaşlarında bir İtalyan çocuk vardı. Yaşına göre küçük görünüyordu ama, oldukça kuvvetliydi. Ciddi ve atak bir Sicilyalı yüzü vardı. Seren direğinin yanında tek başına duruyordu ve eski valizinin yanıbaşında bir halat parçasının üstünde oturuyordu. Bütün eşyaları bu valizin içindeydi. Onun için bir elini, daima onun üstünde tutuyordu. Yüzü esmerdi, siyah, dalgalı saçları omuzlarına kadar inıyordu. Kıyafeti oldukça yoksuldu, sırtında eski püskü bir şal, omuzunda da uzun saplı deri bir torba vardı. Düşünceli, düşünceli çevresine bakmıyordu, yolculara, gemiye, koşarak geçen denizcilere, dalgalı denize. Büyük bir aile felaketine henüz uğramış bir çocuk hali vardı. Çocuğun yüzünde kaygılı bir insan ifadesi okunuyordu. Geminin kalkmasından bir süre sonra, ak saçlı bir İtalyan denizci, elinde tuttuğu bir küçük kızla pruva güvertesinde beliriverdi. Küçük Sicilyalının önüne gelince durdu ve şunları söyledi: Mario, işte sana bir yolculuk arkadaşı. Sonra çekip gitti. Kızcağız da halatın üstüne, çocuğun yarıma oturdu. Bakıştılar. Sicilyalı: Nereye gidiyorsun? diye sordu. Kızcağız şöyle yanıt verdi: Napoli'ye geçmek için Malta'ya. Sonra ekledi: Annemle babamın yanına gidiyorum, beni bekliyorlar. Adım Giulietta Faggiani. Küçük çocuk hiçbir şey söylemedi. Birkaç dakika sonra torbasından ekmekle kuru yemişler çıkardı. Kızcağızın da bisküvileri vardı, birlikte yediler. İtalyan gemici hızla geçti, üzüntülüydü: Oh! Tamam, asıl şenlik şimdi başlıyor! dedi. Rüzgâr gittikçe daha kuvvetli esiyor, gemi sert yalpalar vurarak ilerliyordu. Ama, deniz tutmasından rahatsı? olmayan iki çocuk buna pek aldırdıkları yoktu. Kızcağız gülümsüyordu. Ötekiyle, göz kararı, yaşıl görünmekle beraber, ondan daha uzun boyluydu. Esmerdi,

Page 223: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

çevikti, kaygılı bir yüzü vardı, o da oldukça yoksul giyimliydi. Kıvırcık saçları kısa kesilmişti. Kulaklarında gümüş küpeler, başında da kırmızı bir örtü vardı. Bir yandan yemek yerken, bir yandan da birbirlerine başlarından geçenleri anlatıyorlardı. Oğlancağizın ne anası, ne de babası vardı. İşçi olan babası birkaç gün önce Liverpool'de ölmüştü, çocuk da tek başına kalmıştı. İtalyan konsolosu da onu memleketi olan Palermo'ya gönderiyordu, orada birkaç uzak akrabası varmış. Kızcağız da, geçen yıl dul bir teyze tarafından Londra'ya götürülmüştü. Bu teyze kızcağızı çok severdi. Yoksul olan ana babası da belki mirasını kızlarına bırakır diye yaşlı kadıncağızın kızlarını bir süre yanında alıkoymasına göz yummuşlardı. Ama, birkaç ay sonra teyzesi bir tramvayın altında kalarak ezilmişti, kızcağıza bir kuruş bile bırakmamıştı. O da, arkadaşı gibi Konsolosa başvurmuştu, o da kendisini bu gemiye bindirmişti. Çocukların ikisini de İtalyan gemiciye emanet etmişlerdi. Kızcağız, acılı sözlerle anlatmaya devam etti: Ya, işte böyle! Annemle babam, benim zengin döneceğimi beklerken, eskisinden de yoksul olarak dönüyorum. Her şeye rağmen annemle babamın beni eskisi gibi seveceklerine inanıyorum. Dört erkek kardeşim de beni çok severler. Tüm dört tane erkek kardeşim var, hepsi de benden küçük. Ben kardeşlerin en büyükleriyim. Döndüğümü görünce çok sevinecekler. Eve ayaklarımın ucunda gireceğim... Deniz de çok dalgalı. Sonra yol arkadaşına sordu: Peki sen, akrabalarının yanında mı kalacaksın? Çocuk: Evet... eğer yanlarında kalmamı isterlerse diye yanıt verdi. —Onlar senvi sevmiyorlar mı? Bilmiyorum. Kız ekledi: Bu yılbaşında tam onüç yaşıma basacağım. Sonra denizden ve çevrelerindeki yolculardan söz etmeye koyuldular. Bütün gün boyunca yan yana oturdular, arada sırada birbirlerine bir çift söz söylüyorlardı. Yolcular onları kardeş sanıyorlardı. Kızcağız yünörüyordu, oğlan da düşünüyordu. Deniz durmadan kabarıyordu. Akşam, yataklarına gitmek üzere birbirlerinden ayrılırken, kızcağız Mario'ya: İyi uykular! dedi.

Page 224: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Kaptan tarafından çağrılan italyan gemici koşarak yanlarından geçerken: —Zavallı çocuklar, bu gece kimse uyuyamayacak dedi. Mario tam arkadaşına: İyi geceler diyeceği sırada beklenmedik bir dalga geldi, çocuğu hızla yakaladığı gibi tahta kanapelerden birine çarptı. Kızcağız Mario'nun üstüne atılırken: Anneciğim, kanıyor! diye haykırdı. İçeri girmekte olan yolcular buna aldırış bile etmediler. Kızcağız Mario'nun yanına diz çöktü, oğlancık düşerken başını çarpmıştı. Giulietta onun kanayan alnını temizledi, başındaki kırmızı örtüyü çıkardı ve onu Mario'nun başına sardı. Sonra, örtünün uçlarını düğümleyebilmek için çocuğun başını göğsüne dayadı, böylece de sarı elbisesinin kuşağı üstünde bir kan lekesi meydana geldi. Mario şöyle bir sallandı ve ayağa kalktı. Kızcağız: Kendini nasıl buluyorsun? diye sordu. Hiçbir şeyim kalmadı. İyi uykular! İyi geceler! Yan yana duran iki merdivenden uyuyacakları odalara indiler. İtalyan gemici olacakları önceden doğru kestirmişti. Daha henüz uyumamişlardı ki korkunç bir fırtına patlak verdi. Kızgın dalgalar ani bir saldırıya geçerek geminin bir direğini kırdılar ve asılı üç sandal ile ön tarafta bulunan dört sığırı alıp götürdüler. Gemide anlatılması güç bir kargaşalık ve büyük bir korku baş göstermişti. Dört bir yandan duyulan çatırdılar, korku çığlıkları, ağlamalar, dualar tüyleri ürpertiyordu. Fırtına daha da arttı. Güneş doğarken daha da azıttı. Korkunç dalgalar buharlı gemiye hızla çarpıyor ve güvertede kırılıyorlardı. Her şeyi kırıyorlar, döküyorlar, silip süpürüyorlar ve be raberlerinde denize sürüklüyorlardı. Makina dairesinin tavanı delindi ve su büyük bir gümbürtüyle bu bölümü kapladı. Kazanlardaki ateşler söndü, makinistler kaçıştılar. Koca koca dalgalar dört bir yandan gemiye dolmaya başladılar. Birden kükreyen bir ses duyuldu: —Tulumbaların başına!

Page 225: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Bu, kaptanın sesiydi. Gemiciler tulumbalara atıldılar. Ama, beklenmedik bir sıra dalga vapura arkadan yüklendi, korkulukları ve kapıları kırıp içeriye doldu. Canlıdan çok ölüyü andıran yolcuların hepsi büyük salona sığınmışlardı. Bir ara kaptan belirdi. Herkes bir ağızdan: Kaptan! Kaptan! Ne oluyoruz? Bizim halimiz ne olacak? Umut var mı? Kurtulabilecek miyiz? diye haykırdı. Kaptan herkesin susmasını bekledi ve sakin bir halde: —Katlanacağız! Boyun eğeceğiz! dedi. Bir kadının çığlığı duyuldu: Merhamet edin! Herkes susmuştu, bir tek ses bile çıkmıyordu. Sanki hepsi de korkudan donmuş gibiydi. Bu mezar sessizliği epeyce sürdü. Hepsinin yüzü sapsarı kesilmişti. Deniz gittikçe kabarıyor, fırtına artıyordu. Gemi güçlükle ilerliyordu. Bir ara kaptan denize bir kurtarma sandalı indirmeyi denedi. Beş denizci sandala bindiler ve sandal denize indirildi. Ama, dalgalar onu alabora ettiler ve iki gemici boğuldu, içlerinden biri de İtalyandı. Diğerleri güçlükle iplere sarıldılar ve gemiye çıkabildiler. Bundan sonra gemiciler de cesaretlerini yitirdiler. İki saat sonra, gemi güverte seviyesine kadar sulara gömülmüştü. Geminin içindeki görüntü de oldukça açıklıydı. Analar umutsuzlukla çocuklarını bağırlarına bastırıyorlar, dostlar birbirlerine sarılıp vedalaşıyorlardı. Bir kısım yolcular denizi görmeden ölmek için aşağı, kamaralarına inıyorlardı. Yolculardan biri de silahını şakağına dayayıp ateş etti, aşağı kata inen merdivenlerden birine yıkıldı ve orada son soluğunu verdi. Pek çoğu birbirine sarmaş dolaş olmuş, inliyordu. Kadınlar korkunç bir şekilde yerlerde kıvranıyorlardı. Hıçkırıklar, inleyen çocuk sesleri, garip, keskin çığlıklar duyuluyor, orada burada, heykel gibi hareketsiz, korkudan taş kesilmiş, şaşkın, faltaşı gibi açılmış gözleri ve boş bakışlarıyla duran insanlar görülüyordu, insan bunları ölü, ya da deli sanırdı, iki çocuk da, Mario'yla Giuliette, güvertedeki bir seren direğine tutunmuş, gözlerini kırpmadan denize bakıyorlardı, sanki bütün duygularım yitirmişlerdi. Deniz biraz olsun sakinleşmişti. Ama, gemi yavaş yavaş batıyordu. Yalnız birkaç dakikaları kalmıştı. Kaptan:

Page 226: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Kurtarma sandalını denize indirin! diye bağırdı. Son kalan bir kurtarma sandalı denize indirildi ve ondört denizciyle üç yolcu içine bindiler. Kaptan gemide kaldı. Aşağıdan: Siz de bizimle gelin! diye seslendiler. Kaptan: —Ben yerimde ölmeliyim diye karşılık verdi. Denizciler: Bir gemiye rastlar, hayatımızı kurtarabiliriz, inin, yoksa öleceksiniz! diye tekrar bağırdılar. Ben kalıyorum. Gemiciler diğer yolculara dönerek: Bir kişilik daha yer var! Bir kadın gelsin! diye seslendiler. Kaptanın yardım ettiği bir kadıncağız ilerledi. Ama, gemiyle sandal arasındaki uzaklığı görünce, aşağı atlayacak gücü kendinde bulamadı, tekrar salona döndü. Diğer kadınlar da yarı baygın, ölü gibi duruyorlardı. Denizciler: — Bir çocuk! diye bağırdılar. Bu sesleniş üzerine, o zamana kadar korkudan taş kesilmiş gibi güvertenin ortasında durmakta olan Sicilyalı çocukla kız arkadaşı birden büyük bir yaşama isteğine kapılarak, dayalı durdukları seren direğinden ok gibi fırladılar ve parmaklığa doğru atıldılar. Bir ağızdan: —Ben! Ben! diye bağırdılar. Sanki bu uğursuz, gemiden bir an önce uzaklaşmak istiyorlardı. Denizciler: — İçinizden hangisi en küçükse o gelsin! diye seslendiler. Sandal fazlasıyla dolu! En küçüğünüz gelsin! Bunları duyan kızcağız yıldırımla vurulmuşcasına kollarını sarkıttı ve kımıldamaksizm olduğu yerde kaldı. Sonra ölgün gözlerle Mario'ya baktı. Mario'nun gözleri, kızcağızın entarisindeki kan lekesine takılmıştı. Küçük dostunun akşam yaptığı iyiliği hatırlamış ve kutsal bir düşüncenin ışığıyla yüzü parlamıştı. Gemiciler, hep bir ağızdan sabırsızlıkla tekrar bağırdılar: —En küçük kim ise, o gelsin! Yoksa gidiyoruz! O benden daha hafiftir!.. Giulietta sen git! Senin anan baban var, ben ise kimsesizim. Yerimi sana veriyorum. Haydi çabuk in! diye bağırdı. —At onu denize! diye bağırdılar. Mario, Giulietta'yı belinden kucaklayarak

Page 227: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

denize fırlattı. Kızcağız denize düşerken bir çığlık kopardı. Gemicilerden biri onu kolundan tutarak sandala aldı. Mario, güvertenin parmaklığına dayarımış dimdik duruyordu. Başı dikti, saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Hareketsiz, sakin, kendinden geçmiş öyle duruyordu. Sandal hareket etti ve tam zamanında gemiden uzaklaştı, yoksa batmakta olan geminin meydana getirdiği dalgalar onu alabora edip batırabilirdi. O zamana kadar kendini bilmeden duran kızcağız gözlerini Mario'ya doğru kaldırdı ve hıçkırıklara boğuldu. Kollarını ona doğru uzatarak, hıçkırıklarının arasından: — Elveda, Mario! diye seslendi. Çocuk da elini havaya kaldırarak: —Elveda! diye karşılık verdi. Kara bulutların altında, dev dalgaların arasında sandal hızla uzaklaşıyordu. Gemide artık kimse bağırmıyordu. Su bütün güverteyi de kaplamıştı. Birden Mario ellerini kavuşturup gözlerini gökyüzüne dikerek diz üstü çöktü. Kızcağız yüzünü kapadı. Başını kaldırınca, denize bir göz attı: gemi gözden kaybolmuştu. TEMMUZ ANNEMİN SON MEKTUBU 1, cumartesi Enrico, artık bir ders yılı bitti. Yaşamını küçük arkadaşı uğruna veren kahraman ve yüce kalpli çocuğun öyküsü iyi bir bitiş oldu. Birkaç güne kadar öğretmenlerinden, arkadaşlarından ayrılacaksın, benim de sana verilecek üzüntülü bir haberim var. Bu ayrılık yalnız üç ay sürmeyecek ama, devamlı olacak. İşleri nedeniyle baban Torino'dan gitmek zorunda, biz de onunla birlikte gideceğiz. Önümüzdeki sonbaharda gideceğiz. Yeni bir okula devam edeceksin. Bu seni üzüyor, değil mi? Biliyorum, bu eski okulunu çok seviyorsun. Üç yıldan beri çalışmanın zevkini orada duydun, o kadar zamandır, o aynı saatlerde aynı arkadaşlarını, aynı öğretmenleri, aynı ana babaları ve güleryüzle seni bekleyen anneni, ya da babanı gene hep orada gördün. Öğrenme yeteneklerin bu okulda açıldı. Orada birçok candan arkadaşlar edindin. O binanın içinde söylenen her söz. senin iyiliğin içindi. Hattâ orada çektiğin her sıkıntıdan bile, sonunda yarar gördün. Arkadaşlarına bütün kalbinle veda aderken, bu tatlı anılarını hepsini aklında tut! Arkadaşların arasından bazıları bir takım acı olaylara uğrayacak, küçük yaşta annelerini, babalarını yitirecekler. Kimi genç

Page 228: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

yaşta ölecek, belki bazıları da kanlarını savaş alanlarında kahramanca dökecekler. Birçokları namuslu çalışkan işçi olacaklar, kendileri gibi çalışkan, namuslu aileleriyle birlikte yaşayacaklar. Kimbilir belki de bu arkadaşlarının içinde, memlekete büyük ve yararlı işler görecek, onun adını yüceltecekler bulunacaktır. Onlardan büyük bir sevgiyle ayrıl! Çocukken girdiğin bu büyük ailede ruhundan biraz bir şeyler bırak. Şimdi delikanlı oldun, seni sevgiyle bağrına basmış olan o yuvayı, babanla annen de çok sevmişti. Sevgili Enrico, okul bir annedir. Daha henüz konuşmaya başladığın bir sırada seni benim kollarımdan aldı. Şimdi büyümüş, kuvvetli, iyi kalpli, çalışkan bir çocuk olarak seni bana geri veriyor. Tanrı korusun bu kutsal yuvayı! Burasını hiçbir zaman unutma, yavrucuğum! Ah! Sevgili evladım, onu unutabilmen olanaksız bir şey. Gelecekte, büyüyeceksin, dünyayı gezeceksin, büyük kentler, pek güzel anıtlar göreceksin ve zamanla bunların bir kısmını unutacaksın. Ama, kapalı pancurlan ve küçük balıçesiyle bu beyaz ve sade binayı daima düşünde yaşar bulacaksın! Çünkü senin dimağının ilk çiçeği onun küçük bahçesinde filizlenmişti. Ben, senin sesini ilk duyduğum binayı nasıl her zaman anımsıyorsam, sen de yaşamının son gününe kadar binayı hiç bir zaman unutmayacaksın! SINAVLAR 4, salı İşte sınavlar da en sonunda gelip çattı. Okul çevresindeki bütün sokaklarda, çocuklar, babalar, analar, hatta dadılar bile, herkes yalnız sınavdan, alınan notlardan, komposizyonlardan, ortalamalardan, bütünlemelerden, sınıf geçmelerden söz ediyor. Herkes aynı şeyleri söylüyor. [Kin sabah komposizyon sınavına girdik, bugün de aritmetiğe göreceğiz. Yolda çocuklarına son öğütleri veren ve onları okula getiren ana babaları görmek insanı çok duygulandırıyordu. Birçok anne çocuklarım sınıftaki sıralarına kadar götürüyor, yeterli mürekkep bulunup bulunmadığını kontrol edebilmek için hokkaları gözden geçiriyor, divit uçlarını denıyor ve sınıftan çıkmadan önce kapının eşiğinde dönüp son kez seslenıyordu: Cesaretini yitirme! Dikkatli ol! Söylediklerini unutma! Bizim sınav mümeyyizimiz Coatti idi, hani siyah sakallı, aslan gibi kükreyen ve hiçbir zarp ar. kimseyi cezalandırmayan o öğretmen. Kimi öğrenciler korkudan bembeyaz kesilmişlerdi.

Page 229: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmen. Belediye Eğitim Dairesinden gelen mühürlü mektubu açtı. içinden sınav sorularım çıkarırken kimse soluk bile almıyordu. Yüksek sesle okuyarak paoblemi bize yazdırdı, zaman zaman ürkütücü gözleriyle bize bakıyordu. Ama, öyle seziliyordu ki, hepimizin sınıfı geçmesi için problemin çözümünü de yazdırabilseydi, bundan sonsuz bir sevinç duyacaktı. Bir saat boyunca uğraştıktan sonra birçokları problemin zorluğundan yakınmaya başladılar! Biri ağlıyordu. Crossi kafasını yumrukluyordu. Ç©ğu problemi çözememekte haklıydı. Çünkü zavallı çocuklar anne ve babalarına yardım edebilmek için çalışacak pek zaman bulamamışlardı, ya da aileleri bunların öğrenimi ile hiç ilgilenmemişlerdi Ama, çok şükür yardımcıları vardı. Derossi'yi görmek gerekirdi. Yakayı ele vermeden bir rakam geçirebilmek, bir çözüm yolunu hatırlatabilmek için paralanıyordu. Bütün gücüyle onlara yardımcı olmaya çalışıyordu. Herkese aynı özeni gösteriyordu, sanki öğretmenimiz oydu. Aritmetikte kuvvetli olan Garrone de yetişebildiğine yardımcı olmaya çalışıyordu. Hatta Nobis'e bile yardımcı oldu. Güç durumda kaldığı için Nobis çalımını bir yana bırakmıştı. Stardi bir saat boyunca hareketsiz durdu. Gözlerini problemden ayırmıyor, yumrukların şakaklarında tutuyordu. Ama, son beş dakikada problemi çözüverdi. Öğretmen, sıraların arasında dolaşarak: —Sakin olun! Sakin olun! diyordu. Telaşlarımaya gerek yok! Umutsuzluğa kapılmış birini görünce de, onu güldürmek, gayrete getirmek için, sanki onu yutuverecekmiş gibi aslanı taklit ederek ağzım fırın gibi açıyordu. Saat onbire doğru, pancurlarm arasından aşağı bakarken, sabırsızlıkla sokakta bir aşağı, bir yukarı dolaşan velileri gördüm. Bunların arasında mavi iş gömleğiyle gelmiş Precossi'nin babası da vardı, doğruca dükkânından çıkıp geldiği için yüzü kapkaraydı. Crossi'nin sebze satıcısı annesi de gelmişti. Nelli'nin siyahlar giyinmiş annesi de yerinde duramıyordu. Öğleden az önce babam geldi ve gözlerini benim pencereme doğru kaldırdı. Benim sevgili babacağım! Tam onikide herkes problemini bitirmişti. Çıkışımız görülecek şeydi. Herkes çocuklarının yanına koşıışuvor. sorular soruyor, defterler karıştırılıyor, arkadaşların yaptıklarıyla karşılaştırılıyor ve onları bir soru yağmuruna tutuyorlardı:

Page 230: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Sende sonuç kaç çıktı? Toplam ne ediyor? Ya çıkarma? Sonuç? Ondalık sayıların virgülünü unutmadın ya. Dört bir yandan çağırılan öğretmenler bir oraya, bir buraya koşarak sorulara yanıt vermeye çalışıyorlardı. Babam hemen elimden karalama defterini kaptı ve: Çok iyi! dedi. Bizim yanımızda duran Precossi'nin babası da oğlunun yaptığı ödevi inceliyordu, biraz endişeliydi, gördüklerini toparlayamıyordu. Babam döndü ve: Bayım, lütfen bana toplamı söyleyebilir misiniz? dedi. Babam sayıları okudu. Bu sırada çilingir de oğlunun karalama defterine bakıyordu, sonunda: Aferin sana, yumurcak! diye sevinçle haykırdı. Babamla çilingir bir süre bakıştılar, bir yandan da iki dost gibi birbirlerine gülümsüyorlardı. Babam ona elini uzattı, o da bu eli sıktı. Birbirlerinden ayrılırken de: Şimdi sıra sözlü sınavda, orada görüşürüz dediler. Birkaç adım atmıştık ki bir şarkı mırıldayan kısık bir ses duyduk ve başımızı çevirdik: Precossi'nin babası şarkı söylüyordu. SON SINAV 7, cuma Bu sabah sözlü sınavlarımız yapılacak. Saat tam sekizde hepimiz sınıftaydık. Saat sekizi çeyrek geçe de biz1 leri dörder dörder çağırmaya başladılar. Yeşil örtülü büyük bir masanın etrafında Müdür ile dört öğretmen oturmuştu. Bizim öğretmen de aralarında bulunuyordu, tik çağırılanlar arasında ben de vardım. Zavallı öğretmenim! Bu sabah, bizi gerçekten de sevdiğini anladım. Diğer öğretmenler bizlere soru sorarken, gözlerini bizden ayırmıyordu. Sorular karşısında duraksadığımız zaman kaygı duyuyor, güzel bir yanıt verdiğimiz zaman da derin bir soluk alıyordu. Her şeyi izliyordu ve: Çok iyi, hayır, dikkatli ol, daha yavaş, gayret diyebilmek için elleriyle, başıyla binbir işaret yapıyordu. Eğer konuşabilseydi, her şeyi bize fısıldardı. Onun yerinde öğrencileri babaları bile bulunsaydı, bundan fazlasını yapamazlardı. Herkesin önünde, belki on defa: Teşekkür ederim, öğretmenim diye bağırmak geldi içimden.

Page 231: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Öğretmenler bana: —Tamam! Çok iyi! Gidebilirsiniz! dedikleri zaman öğretmenimizin gözleri sevinçten parıldadı. Babamı beklemek için hemen sınıfa döndüm. Arkadaşlarımın çoğu daha sınıfta bekliyorlardı. Garrone' nin yanına oturdum. Hiç de neşeli değildim. Bir arada son kez oturduğumuzu düşünüyordum! Dördüncü sınıfı artık birlikte okuyamıyacağımı ve babamla birlikte Torino'dan gitmek zorunda olduğumuzu henüz kendisine açmamıştım. Bundan hiç haberi yoktu. İki kat olmuş,öyle duruyordu. Kocaman hasını sıranın üstüne eğmiş, babasının bir fotoğrafının kenarına süsler yapıyordu. Babası resimde makinist elbisesiyle görülüyordu, uzun boylu, iri yarı bir adamdı. Boynu bir boğantnki gibi kalındı. Oğlu gibi onun da ciddi, namuslu bir insan yüzü vardı. Böyle eğilmiş dururken, yakası biraz açılmış olan gömleğinin arasından sağlam, çıplak göğsü ve oğluna yardım ettiğini öğrendiği zaman Nelli'nin annesinin ona armağan ettiği zincir görülüyordu. Ama. artık Torino'dan gideceğimi ona söylemeliydim. Ona: — Garrone. bu sonbaharda babam temelli olarak Torino'dan gidecek dedim. Benim de babamla birlikte gidip gitmeyeceğimi sordu, evet. dedim. Bana: Dördüncü sınıfı bizlerle birlikte okumayacak mısın? diye sordu. Hayır, diye karşılık verdim. Bir süre resim yapmaya devam ederek konuşmadan durdu. Sonra, başını kaldırmadan sordu: —İlerde üçüncü sınıf arkadaşlarını hatırlayacak misin? diye sordu. —Evet dedim, hepsini hatırlayacağım. Ama seni... hepsinden çok. Seni kum unutabilir ki! Pek çok şey anlatan ciddi, sabit gözlerle bana baktı, bir şey söylemedi, yalnız diğer eliyle resim yapmaya devam ediyormuş gibi sol elini bana uzattı. Ben de bu güçlü, onurlu eli iki elimin arasına aldım ve içtenlikle sıktım. O sırada aceleyle sınıf öğretmenimiz içeri girdi, yüzü coşkudan kıpkırmızı kesilmişti. Çabuk çabuk konuşarak, alçak sesle bizlere: — Aferin, çocuklar, şimdiye dek her şey çok iyi gitti, öyle sanıyorum ki sona kalanlar da derslerini böyle iyi bilecekler! Gayret, çocuklr.r! Çok memnunum! dedi. Sesinden ne kadar sevinçli olduğu anlaşılıyordu.

Page 232: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Sevincini belirtmek ve bizleri neşelendirmek için aceleyle sınıftan çıkarken ayağı, takılmış gibi yaptı ve düşmemek için duvara tutundu. Şimdiye dek onun güldüğünü hiç görmemiştik! Bu olay bize o kadar tuhaf geldi ki, gülecek yerde hepimiz şaşkın şaşkın bakakaldık. Herkes gülümsedi, kimse gülmedi. Neden olduğunu ben de bilemiyorum ama, bu saf çocuk neşesi bana çok dokundu, hem de çok sevindirdi. Bu neşe anı, iyilikle, sabırla, çeşitli sıkıntılarla geçirdiği dokuz ayın ödülü, karşılığıydı! Bazı zamanlar ne kadar çok yoruluyordu, kaç kere de hasta, hasta gelip bize ders yapmıştı, zavallı öğretmen. Bütün ders yılı boyunca bize gösterdiği sevginin, ilginin karşılığı olarak yalnız, ama yalnız bunu bekliyordu! Öyle sanıyorum ki, onu her hatırlayışımda bu hareketi yaparken göreceğim, aradan çok uzun yıllar geçse bile. Ben büyük adam olduğum zaman, o da hayatta olursa, karşılaşırsak, yaptığı bu sevinç hareketini hiç unutmayıp kalbimde taşıdığımı ona söyleyeceğim ve onu ak saçlı başından öpeceğim. VEDA 10, pazartesi Saat tam birde son kez okulda toplandık, sınav sonuçlarını öğrenecek ve karnelerimizi alacaktık. Sokak ana babalarla dolmuştu. Bunlar büyük salona giriyorlar, sınıflara yerleşiyorlardı. İçlerinden bir kısmı öğretmen kürsüsüne kadar sokulmuştu. Bizim sınıftakiler duvarla ön sıralar arasında kalan boşluğu dolduruyorlardı. Bunların içinde Garrone'nin babası, Derossi'nin annesi, çilingir Precossi, baba Coretti, bayan Nelli, sebze satıcısı, küçük duvarcı ustasının babası, Stardi'nin babası ve şimdiye dek hiç görmediğim kadar pek çok kişi vardı. Tıpkı bir meydandaynıışız gibi, her kafadan bir ses çıkıyor, fısıltılar, hışırtılar, mırıltılar duyuluyordu. Öğretmen girdi. Birden herkes sustu. Elinde sınıf listesi vardı, hemen okumaya başladı: Abatucci, geçti, yetmiş üstünden altmış. Archinti, geçti, yetmiş üstünden ellibeş. Küçük duvarcı ustası da, Crossi de geçmişlerdi. Öğretmen yüksek sesle okumaya devam ediyordu. Derossi Ernosta, geçti, yetmiş üstünden yetmiş ve birincilik ödülünü kazandı. Orada bulunan ve onu tanıyan bütün ana babalar, bir ağızdan: Aferin, aferin, Derossi! dediler.

Page 233: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

O da kıvırcık sarı saçlı başını sallayarak, o rahat, sevimli güiümseyişiyle annesine baktı, o da oğluna elini salladı. Garoffi, Garrone, Calabrialı da geçmişlerdi. Daluı sonra adları okunan üç, dört çocuk sınıfta kalmışlardı, içlerinden biri de ağlamaya başladı, çünkü kapıca dur;m babası ona tehdit işareti yapmıştı. Ama, öğretmen o çocuğun babasına: Hayır, bayım, çocuğu ooyle korkutmayın. Çocuklar her zaman kendi kabahatleri yüzünden sınıfta kalmazlar, bazan da talihsizlik rol oynar. Oğlunuzun durumu da böyle dedi. Sonra, yeniden okumaya devam etti: Nelli geçti, yetmiş üstünden altmışiki.1' Annesi elindeki yelpazeyle ona bir öpücük yolladı. Stardi de yetmiş üstünden altmışyedi alarak geçmişti. Ama, gülümsemedi ve elini şakağından ayırmadı. Her zamanki gibi tertemiz giyinmiş, saçlarını özenle taramış olan Votini'nin adı en sonunda okundu. O da sınıfını geçmişti. Bundan sonra öğretmen ayağa kalktı ve: 'Çocuklar! Bugün son kez bir arada toplanıyoruz. Bütün bir ders yılı boyunca bir aradaydık, şimdi birbirimizi candan seven dostlar olarak ayrılıyoruz, değil mi? Sevgili çocuklar, sizlerden ayrılmak bana çok acı geliyor dedi ve sözlerine bir süre ara verdi. Sonra yeniden konuşmaya başladı: Eğer sabrımın taştığı zamanlar olduysa, istemeyerek sizlere karşı haksızlık ettimse, çok sert davrandnnsa, beni bağışlayın. Ana babalarla pek çok öğrenci: Hayır, hayır dediler. Hayır, bay öğretmen, hiç bir zaman böyle bir şey olmadı. Öğretmen tekrarladı: — Beni bağışlayın ve sevin. Gelecek yıl artık benim sınıfımda olmayacaksınız, ama, sizleri gene görebileceğim, daima da benim kalbimde yaşayacaksınız. Hoşça kalın, çocuklar! Bunları söyledikten sonra bizlere doğru ilerledi, herkes sırasından kalkarak ellerini ona doğru uzattı, onu kollarından ve ceketinin eteklerinden yakaladılar. Çocuklardan pek çoğu onu öptü. Elli ses bir ağızdan: Hoşça kalın, bay öğretmen! Teşekkür ederiz, bay öğretmen! Esenlikle kalın! Bizleri unutmayın! de.. Sınıftan çıkarken herkes çok heyecanlıydı. Hepimiz birden karmakarışık dışarı çıktık. Her sınıftan oluk oluk öğrenciler çıkıyordu.

Page 234: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Aralarında selâmlaşan ve öğretmenlerle vedalaşan öğrenciler, ana babalar karışıklık ve büyük bir gürültü meydana getiriyorlardı. Kırmızı tüylü öğretmenin kucağında dört, beş çocuk vardı, yirmi kadarı da çevresini sarmışlardı, kadıncağız zorlukla soluk alabiliyordu. Rahibe takma adı verilen öğretmenin de saçı başı darmadağınık olmuştu, siyah elbisesinin ceplerine de bir düzine çiçek demeti iliştirmişlerdi. Çocukların çoğu koltuk değneklerini bırakıp yürümeye başlayabilmişti. Roberti'ye gösteri yapıyorlardı, çünkü çocukcağız ancak bugün koltuk değneklerini bırakıp yürümeye başlayabilmişti. Dört bir yandan yalnız şu sözler duyuluyordu: Gelecek yıla! Yirmi Ekime! Azizler Bayramında görüşürüz! Biz de selâmlaştık. Ah! İnsan o anda bütün tatsız olayları nasıl da unutuveriyor! Derossi'ye karşı o kadar kıskanç davrarımış olan Votini kollarını iki yana açıp tebrik etmek için Derossi'yi ilk öpenlerden biri oldu. Küçük duvarcı ustasıyla vedalaştım. Sevgili çocuk tam bana son kez tavşan gibi yüzünü buruştururken öptüm onu! 'Vecosji'yle, Garoffi'yle vedalaştım.Garoffi son piyangoyu benim kazandığımı söyledi ve bana bir kenarı kopmuş, çiniden küçük bir kağıt tutturucu verdi. Bütün diğerleriyle de vedalaştım. Zavallı Nelli'nin, Garrone'yi, ondan ayrılmak istemiyorcasına sarılıp öpmesi, herkesi duygulandırdı. Bütün öğrenciler Garrone'nin etrafında toplarımışlardı. Bu mert ve doğru çocuğa herkes coşkuyla yaklaşıyor, elveda Garrone, hoşça kal, gelecek yıla görüşürüz, diyorlardı. Bu iyi kalpli, fedakâr çocuğa sarılıyorlar, onu okşuyorlardı. Gülümseyerek bakan babası da şaşkına dönmüştü. Sokakta son öptüğüm Garrone oldu. Boğazımı tıkayan hıçkırıklarım onun göğsünde boğuldu, o da beni alnımdan öptü. Sonra annemle babamı da selamladı: Babam bana: Bütün arkadaşlarınla vedalaştın mı? diye sordu. Evet dedim. Arkadaşlarından birine karşı bir kabahat işledinse, şimdi git ondan özür dile, seni bağışlasın. Böyle kimse var mı? Hayır, hiç kimse yok. Babam son bir kez okula bakarak, heyecanlı bir sesle: Öyleyse, elveda! dedi. Annem de tekrarladı:

Page 235: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

Elveda! Ben hiçbir şey söyleyemedim. YAYINLARIMIZ 37 YAŞ UYGULAMA KİTAPLARI OYNUYORUM ÖĞRENIYORUM 1 (M E 8 Tavsiyeli) OYNUYORUM ÖĞRENIYORUM 2 (M.E.B. Tavsiyeli) OYNUYORUM ÖĞRENIYORUM 3 (M E.8. Tavsiyeli) OYNUYORUM ÖĞRENIYORUM (3 Kitap) Prol Dr. MERAL ALPAY • Prof Dr AYLA OKTAY Prof Dr NORMA RAZON KESYAP 1 (M E B. Tavsıyeli)(Makas ilaveli) KESYAP 2 (M.E.B. Tavsiyeli) KESYAPzSET (2 Kitap) ENGİN ÖZATALAY (Makas ılavoli. boyama takımlı, çantada) MATEMATİK ALIŞTIRMALARI Dr SERVET BAL (M E B. Tavsiyeli) GÖRSEL ALGI • Dr SERVET BAL (M E B. Tavsiyeli) ANADİLİ .ETKİNLİKLERİ Dr. SERVET BAL (M.E.B. Tavsiyeli) KESME YAPIŞTIRMA BOYAMA ALIŞTIRMALARI E.NÜGUN BAYSAL (M.E.B. Tavsiyeli) OKULA HAZIRLANIYORUM (M.E.B. Tavsiyeli) ŞÜKRAN OĞUZKAN • ÜZGÖR DEMİRAL 6.YAŞ İLKOKULDA 1 (M E İ3. Tavsiyem ŞÜKRAN OĞUZKAN • ÖZGOR DFMIRAL 6.YAŞ İLKOKULDA 2 (M E B tavsiyeli) ŞÜKRAN OĞUZKAN • OZGOR DEMİRAL BİRLİKTE DÜŞÜNELİM KONUŞALIM (M E B Tavsiyeli) Doc Dr NERGİS GÜVEN • Dr SERVET BAL NOKTADAN ÇİZGİYE Doç Di M Gönen • Or.N.Metin • C.S.E Uzm B Dikmen • C.S.E Uzm.Ç Aydın • CS.E Uzm. B.Atik • Araş Gör E Ustun ÇİZGİLERLE TANIŞALIM DrServet Bal • Belma Atik Tuğrul RESİMLERLE OKUMA YAZMA Dilara Özer KESELİM KATLAYALIM ŞEKİLLER YAPALIM (ORİGAMİ F.ÇIĞOtM GÖKÇEN (M.E.B. Tavsiyeli) KOLAYDAN ZORA BOYAMA 1 (160 Sayfa) KOLAYDAN ZORA BOYAMA 2 (160 Sayfa)

Page 236: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

KOLAYDAN ZORA BOYAMA SET (2 Kitap + 24lük pastel boya) YAPA HEDİYE SETİ (LAşama) 45 Yaş (7 Kıtap+1 Defter) YAPA HEDİYE SETİ (2. Aşama) 56 Yaş (6 Kitap+1 Defter) YAPA HEDİYE SETİ (3. Aşama) 57 Yaş (13 Kitap+1 Defter) BAK ÖĞREN DİZİSİ 1. Şekiller (M.E.B. Tavsiyeli) 2. 4 Mevsim (M.E.B. Tavsiyeli) 3. Saat Kaç (M.E.B Tavsiyeli) 4. 5 Duyu (M.E.B. Tavsiyeli) 5. Sayılar (M E.B. Tavsiyeli) 6. Hayvanlar (M.E.B. Tavsiyeli) 7. Hailler (M.E.B. Tavsiyeli) 8. Evimiz Ailemiz (M.E.B Tavsiyeli) 9. Sağlığımız (M.E.B. Tavsiyeli) 10. Trafik Taşıtlar 1 (M.E.B. Tavsiyeli) 11. Trafik Taşıtlar 2 (M.E.B. Tavsiyeli) 12. Haberleşme (M.E.B. Tavsiyeli) BAK ÖĞREN DİZİSİzSET E ÖZATALAY (12 Kitap Çantada) EĞİTSEL ÖYKÜLER DİZİSİ 1. Uykucu Kimi (M E.B Tavsiyeli) 2. Yıkarımayı Sevmeyen Kimi (M f B Tavsiyeli» 3. Meraklı Kimi (M.E.B. Tavsiyeli) 4. Kimi ile Mimi (M.E.B. Tavsiyeli) 5. Kahvaltı Etmeyen Kimi (M.E B. Tavsiyeli) 6. Kimi Okul Yolunda (M.E.B. Tavsiyeli) .7. Cezasını Çaken Kimi (M.E.B. Tavsiyeli) 8. Kahraman Kimi (M E.B. Tavsiyeli) 9. Kimi Büyüyor (M.E.B. Tavsiyeli) 10. Kimi'nin Doğum Günü (M.E.B. Tavsiyeli) KİMİ EĞİTSEL ÖYKÜLER DİZİSİzSET ŞÜKRAN OĞUZKAN (10 Kitap Çantada) 11. Tako Yeryüzünde (M.E.B. Tavsiyeli) 12. Gece Gelenler (M.E.B. Tavsiyeli) 13. Evdeki Oyuncaklar (M.E.B. Tavsiyeli)

Page 237: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

14. Ben de, Bende! Bana da Bana dal (M.E.B. Tavsiyeli) TAKO EĞİTSEL ÖYKÜLER DİZİSİzSET SERPİL URAL 15. Zeynep,Postanede Dr. Servet Bal» Belma Atik 16. Çiçek Hasta Olur mu? Dr Servet Bal • Belma Atik 17. Uyku Güzeli Oyuncak Şehrinde Dr Servet Bal • Belma Atik 18. Günaydın (Mehmet Gür) 19. Yaramaz Çocukların Anneleri (Mehmet Gür) 20. Çiçeğin Ömrü (Serpil Ural) 21. İyi Geceler (Serpil Ural) 22. Güzellikler Bitmesin ! Ruh sar Belen) 23. Güle Gülel Nereye? (Serpil Ural) 24. Hayvanların Evleri (Gülçin Alpöge) 25. Mehmet'in Evi (Gülçin Alpöge) 26. Küçük Murat (Gülçin Alpöge) 27. Ayşe'nin Ev Kedisi (Gülçin Alpöge) 28. Kardeşim Konuşacak (Gülçin Alpöge) 29. Ömer Bakkalda (Gülçin Alpöge) 30. Keloğlan (Gülçin Alpöge) 31. Gül Sultan (Gülçin Alpöge) 32. Armağan (Serpil Ural) okulöncesi eğitiminde bilimsel yayıncılık... yjıpa KARTON KİTAPLAR (Okulöncesi ve 1. Sınıf Çocuklarına) 1. Yaramaz Çomar (M.E.B. Tavsiyeli) 2. Minik Serçe (M.E.B. Tavsiyeli) 3. Akılsız Leylek (M.E.B. Tavsiyeli; 4. Yavru Kazlar ve Bobi (M.E.B. Tavsiyeli) 5. İki Oğlak ve Kuşlar (M.E.B. Tavsiyeli) 6. Kümese Horoz Geldi (M.E.B. Tavsiyeli) KARTON KİTAPLAR (6 Kitap 1 Poşette) CEP DİZİSİ 1. Pisi Pisi (M.E.B. Tavsiyeli) 2. Sevimli Karga (M.E.B. Tavsiyeli) 3. Yalnız Ağaç (M.E.B. Tavsiyeli) 4. Küçük Boncuk (M.E.B. Tavsiyeli) 5. Leylek Kardeş (M.E.B. Tavsiyeli) 6. Çocuklar ve Ay (M.E.B. Tavsiyeli» 7. Yavfü Ördek (M.E.B. Tavsiyeli)

Page 238: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

8. Mızmız Sıpa (M.E.B. Tavsiyeli) 9. Yaramaz Top (M.E.B. Tavsiyeli) 10. Şaşkın Bulul (M.E.B. Tavsiyeli) CEP DİZİSİ ADNAN ÇAKMAKÇIOĞLU (10 kitap 1 Çantada) ÇEVREMİZ DİZİSİ 1. Hava 2. Yağmur 3. Gece ve Gündüz Dünya Ses Mevsimler 7. Su 8. Ateş 9. Evde 10. Bahçede 11. Kentte 12. Kırda SESLİ KİTAPLAR DİZİSİ 1. Sarman'tn Sireni (M.E.B. Tavsiyeli) 2. Minik Kuş (M.E.B. Tavsiyeli) 3. Şarkıcı Cırcır (M.E.B. Tavsiyeli) 4. Fıkırdak Kurbağa (M.E.B. Tavsiyeli) OYUNCAK KİTAPLAR DİZİSİ 1. Saatin Kaç Olduğunu Biliyorum (M.E.B. Tavsiyeli) 2. Telefonla Konuşuyorum (M.E.B. Tavsiyeli) 3. Ayakkabılarımı Bağlıyorum (M.E.B. Tavsiyeli) İ4. Elifin Küçük Kardeşi Î5. Murat'ın Ayısı Nerede? C. Sibel'in Bez Bebeği 7. Sercan'ın Küçük Köpeği HAREKETLİ KİTAPLAR DİZİSİ 1. Kim? i. Ne? 3, Nerede? Nasıl? Hareketli kitaplar oizisizset 1 (4 Kitap) 5. Evdi Hayvanlar •• Çiftlik Hayvanları ' Ormanda ' Hayvanat Bahçesinde Mreketli kitaplar dizisizset z (4 Kitap) BANYO KİTAPLARI 1. Sayılar

Page 239: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

2. Şekiller YAVRU ayi OİzİsT 1. Sayılar 2. Renkler 3. Şekiller 4. Zıt Kavramlar PUFİ DİZİSİ 1. Pufi Dağda 2. Pufi Şehirde 3. Pufi ve Saatler 4. Renkleri Tanıyalım SESLİ IŞIKLI KİTAPLAR DİZİSİ 1. Kime Telefon Etsem 2. Polis Filiz Görev Başında 3. Haydi Uçuyoruz 4. Şen itfaiyeciler MNJÂTÜRTLEST (KAPLUMBAĞALAR) Çıkartmalı Kitap 1 . I Ov unl)üşünBulBoyamaBozYapTanıamlama 123456. REHBER KİTAPLAR ANAOKULLARI İÇİN GELİŞİMSEL EĞİTİM PROGRAMI ANAOKULU ÖĞRETMENİNİN REHBER KİTABI NAHIDE YILMAZ ÇOCUK AİLE VE ANAOKULU LESLEY WEBB BENİ DUYUYOR MUSUN? LEYLA NAVARO BAŞARI VE ÇOCUKLARIMIZ Psikolog NUR YAYCIOĞLU TEKERLEME, BİLMECE, ŞİİR, PARMAK OYUNLARI ENGİNHÜSNİYE ÖZATALAY'DİLARA ÖZER'in yeni düzenlemesiyle OKULÖNCESİ ÇOCUKLARINA OYUNLAR RONTLAR RUHİ SEL (M.E.B. Tavsiyeli) Bebeklik ve Okulöncesi Dönemde MÜZİĞİN GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ AYŞE ÛRFIOĞLU ANAOKULLARINDA YARATICI DRAMATİZASYON ŞÜKRAN OĞUZKAN (M.E.B Tavsiyeli) ANAOKULLARINDA SAYI BİLGİSİ (M E.B. Tavsiyeli) SELÇUK KANTARCIOĞLU

Page 240: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

ANAOKULLARINDA BEDEN EĞİTİMİ (M E 6 Tavsiyeli) SELÇUK KANTARCIOĞLU ÇOCUK OYUNLARI HİLMİ SEYREK MÜZİK EL KİTABI İNCİ DİNÇER YAPA OKULÖNCESİ EĞİTİM SEMİNERİ KİTAPLARI 1.23,4.5.6.7 ANASINIFI GÖZLEM DOSYASI (Geliştirilmiş yem baskı) ANASINIFI KARNESİ ANAOKULU DİPLOMASI (Renkli) OKUMA BELGESİ (Renkli) KÜNYE DEFTERİ (80 Sayfa) (Anaokulu ve Ana Sınıfları için) BİZİM YOKUŞ DİZİSİ ALINYAZISI DEĞİL, KADINYAZISI TÜLAY BİLGİNER z 3. Baskı KONUŞANLAR, KONUŞULANLAR YÜKSEL ŞENGÛL z 2. Baskı AŞKIN ROMANSI (Seni Bir Anıt Bıraktım Kendine) TULAY BİLGİNER z 4. Baskı AİLE VE CİNSEL SORUNLARINIZ Psikolog Dr. MUHTEŞEM NEJAD KALKINMANIN TÛRKÇESİ Dr FEVZİ AKGUN POLİTİKADA BİR SARI ÇİZMELİ RECEP BİLGİNER RÖPORTAŞLAR YÜKSEL ŞENGÜL ADRES KATALOGLARI TÜRKİYE YAYINCI VE DAĞITIMCI ADRES KATALOGU TÜRKİYE İLKOKULLAR ADRES KATALOGU (46.000 adres) TÜRKİYE ORTAOKULLAR VE MESLEK LİSELERİ ADRES KATALOGU TÜRKİYE KIRTASİYE ÜRETİCİ, İTHALATÇI VE TOPTANCILAR ADRES KATALOGU TÜRKİYE KIRTASİYECİLER VE KİTAPÇILAR ADRES KATALOGU İLKOKUL KİTAPLARI İSTANBUL HAYAT BİLGİSİ 2 (M E B. Tavsiyeli) MATEMATİK 3 (M.E.B. Tavsiyeli) AHMET BUHAN RESİMLERLE OKUMA YAZMA (M t B. Tavsiyeli) SAİM ALPKURT

Page 241: Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi 2

OKUMA SEVİNCİ (M E B. Tavsiyeli) ALİ PUSKÜLLÜOĞLU ÇOCUK ADASI VvlLHAM GOLDING ÇOCUK KALBİ EDMONDO De AMICIS SÜSLEME RESİM TEKNİĞİ (M.E.B. Tavsiyeli) ORTAOKUL KİTAPLARI GÜZEL KONUŞMA YAZMA (M.E.B. Tavsiyeli) Türkiye'de ilk defa YAPA YAYIN PAZARLAMA SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Cağaloğlu Yokuşu, NaHıbahçe Sok. No: 11 34410 Cağaloğluzİst Tel: (0212) 511 86 36 511 34 05 Fax: 512 37 25 EDMONDO DE AMİCİS 1846 — 1908 Tutulan bir günlükten 1886 yılında yazdığı bu çocuk kitabı ile haklı bir şöhrete kavuştu. Yazdığı kitap bütün dünya dillerine çevrildi ve defalarca basıldı. İtalyan ulusunun yetiştirdiği büyük yazar, eğitimci ve ahlakçı Edmondo De Amicis, Çocuk Kalbi'ni oğlunun ilkokulda tuttuğu günlükten yararlanarak yazmıştır. îlk kez 1886'da yayımlanan bu yapıt, tüm dillere çevrilmiş ve eğitimbilim uzmanlarınca dünyanın en yararlı çocuk kitabı olarak gösterilmiştir. EDM0ND0 DE AMICIS Çocuk Kalbi, çocuğu olumsuz değer yargılarından uzak tutar ve büyüdüğü zaman onun toplumdışı kalan bir insan değil, toplumla el ele yürüyen bir insan olmasını sağlar. Yalancılık, kıskançlık, tembellik, saygısızlık, kabalık, görgüsüzlük gibi kötü duygu ve alışkanlıklardan arındırır. Ona iyilikçi yapıcı ve yaratıcı bir kişilik kazandırır. İyi, güzel, doğru ve yararlı olan ne varsa, onun sevgisini yeşertir yüreğinde. Ana baba sevgisi, okul sevgisi, öğretmen sevgisi, kitap sevgisi, arkadaş sevgisi, yurt ve bayrak sevgisi... Çocuk Kalbi, çocuklar için vefalı bir dost, ana baba ve öğretmenler için bulunmaz bir kılavuz, eğitimciler için de zengin bir laboratuvardır.