147
f J kapıyı calmca k k u KİTAPLA francesco alberoni ' Çeviren: Emre Bayoğlu OH

f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

f Jkapıyı calmca

G ö k k u K İ T A P L A

francesco alberoni

'

Çeviren: Emre Bayoğlu

OH

Page 2: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Fra n ce sco Alberoni:1929 yılında doğdu. Milano Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü olan Alberoni özellikle kolektif hareketler ve insan ilişkilerini ele alan kitaplar yazdı. İtalya'nın en saygın gazetelerinden Corriere della Sera’da köşe yazıları yayımlanan yazarın L ’erotismo [Erotizm], Ti Amo [Seni Seviyorum], L ’am icizia [Dostluk] ve G li Invidiosi [Haset] adlı kitapları Literatür Yayıncılık’ın Gökkuşağı Kitapları dizisinden yayımlanacaktır.

"Ne demektir âşık olmak? Âşık olmak ikili bir kolektif hareketin doğuş durumudur" diye başlıyor elinizdeki kitap. Ve devam ediyor: Aşk, günlük yaşamı dönüştürmeye yönelik bir devrimdir. Aşk gündelik yaşamın tekdüzeliğine karşı çıkmaktır. Aşk farklı olanı birleştirirken, birlikte olanı ayıran bir güçtür. Aşk insanı yalnızlıktan, umutsuzluktan, sıradanlıktan kurtaran bir yenilenmedir, bir diriliştir, yeniden doğmaktır...

Kurumların nişanlanma, evlenme, boşanma gibi dayatmalarla evcilleştirmeye çalıştığı, toplumsal hareketlerin bencillikle, içedönüklükle suçlayıp küçümsediği aşk, gerçekte tarihteki büyük kolektif hareketlerle benzer özellikler gösterir. Toplumsal hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı, sarsıcı bir güç olduğundan kurulu düzen için de bir tehdittir. İsyankâr yapıda olan aşk mutluluğu ve tutkuyu şiddetlendiren engellere, kurallara karşı bir duruştur.

Francesco Alberoni bugüne kadar daha çok güzel sanatların, edebiyatın ilgi alanına giren aşk olgusunu gerçekçi saptamalar ve çarpıcı gözlem gücüyle ele alırken. Doğu ve Batı kültürlerinde bu olgunun ne denli farklı olduğunu da gözler önüne seriyor. Aşk Kapıyı Çalınca aşkın doğuş anına ilişkin nice soruya ve soruna yanıt olabilecek, etkileyici bir çalışma.

9799750403841

Page 3: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

GÖKKUŞAĞIKİTAPLARI

Page 4: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Francesco Alberoni

Aşk Kapıyı ÇalıncaA şkın D oğuş Anı Ü zerine D en em eler

Ç eviren :

E m re B ay o ğ lu

m

Page 5: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

LİTERATÜ R YAYINLARI: 427

Gökkuşağı Kitapları: 01

A Ş K K A P I Y I Ç A L I N C AFrancesco Alberoni

Kitabın Özgün Adı:Innamoramento e amore

Fransızca'dan ÇevirenEmre Bayoğlu

Yayın Yönetmeni Abdullah Yılmaz

Yayına Hazırlayan Işıl Özgüner

Kapak Tasarımı Mithat Çınar

Baskı Öncesi HazırlıkEmel Atik

Birinci Basım , Ağustos 2006

Baskı ve Cilt:Şefik Matbaası

Tel: (0212) 472 15 00

I SBN: 9 7 5 - 0 4 - 0 3 8 4 - 3

© 1996 by Francesco Alberoni© Copyright 2006, Literatür: Yayıncılık

Bu kitabın yayın hakları Literatür: Yayıncılık, Dağıtım, Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne aittir.

Kitabın tamamı veya bir bölümü hiçbir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yeniden elde edilmek üzere saklanamaz.

LİTERATÜR0Yayıncılık, Dağıtım, Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.

İstiklal Caddesi, Meşelik Sokak. Dünya Han,No: 18-20 Kat: 5 Beyoğlu 34433 İstanbul

T 0(212) 292 4120 F 0(212) 245 5987

E [email protected] www literatur.com.tr

Page 6: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

«Ğ? i f H / ı a ö / ¿ ¿ m

/ 4 / ^ e dem ek tir âşık olm ak? Âşık olm ak, ikili bir ko- c / V lek tif hareketin doğuş durum udur. Bu tan ım , ol­gu lar ve yo rum larla dolu uzun b ir tah lilin yolunu açar.

Hepim izin tanıdığı b ir alandaki bu kısa yolculukta bize yol göstermesi için bu tanım ı giriş bölüm üne koymayı te r­cih ettim; zira gizemini ve anlaşılmazlığını korusa da, hepi­miz dolaysız olarak aşk deneyimini yaşamışızdır. Yukarı­daki tanım , âşık olm ak sorununu yeni b ir biçim de ortaya koyup psikolojinin, sosyolojinin hatta sanatın bizi alıştırdı­ğı yaklaşım lardan farklı b ir bakış açısına yerleştirir.

Âşık olm ak, ne gündelik b ir olay ne cinselliği yücelt­mek ne de b ir hayal k u ru n tu su d u r. Âşık olm ak, su i ge­neris, sözle an la tılam ayan , ilahi veya şeytani b ir olay da değildir. Yine de bu olay, kolektif hareke tler o larak b ili­nen kategori iç inde ele alınabilir. Ne var ki aşk, kend isi­ni d ikkat çeken b ir özgünlükle o rtaya koyar: O nu ö rn e ­ğin P ro testan R eform hareketi gibi hareketlerle ya da öğrenci hareketi, fem inist hareket, David Lazzaretti* hareketi veya H um eyni’nin İslam cı hareketiyle b ir tu t­m ak m üm kün değildir. A ralarındaki farklılık lar son de­rece açıktır. H er ne kad ar aynı o laylar g ru b u n a dahilse de, âşık o lm an ın özel b ir d u rum olduğu söylenebilir.

* David L azzaretti (1834-1879): Belli b ir başarı kazan m ış d insel b ir h a rek e­tin ku rucusu . İsa 'n ın kend is in d e vücu t b u ld u ğ u n u ilan ettiği s ırad a, ja n d a r ­m ala r ta ra fın d a n vu ru larak ö ld ü rü ld ü , (ç.n.)

1

Page 7: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Öte yandan tarihteki büyük kolektif hareketlerle âşık o l­m a olayı a rasında büyük b ir yakınlık da söz konusudur. B unların hepsinde, serbest kalıp harekete geçen güçle­rin doğası aynı tü rdend ir; o rtaya çıkan dayanışm a, ya­şam a sevinci, yenilenm e hepsinde benzerdir. Yine de a ra la rın d a tem el b ir farklılık görülür. Büyük kolektif hareketler kalabalık b ir insan g rubunu içerir ve d iğer b i­reylerin katılım ına açıktır. Oysa ne denli kolektif b ir h a ­reket de olsa âşık olm ak, sadece iki kişiyi kapsar ve iç in ­den doğabilecek evrensel değer ne o lursa olsun, aidiyet u fku yalnızca iki kişiyle tam am lanm a, bü tün leşm e olgu­su n a sıkı sıkıya bağlıdır. İşte bu olaya benzersizliğini, özgüllüğünü, ayrıksı özelliklerini veren de budur.

B ugüne kadar birçok sosyolog, kolektif hareketleri analiz edip ortaya çıkan deneyim leri bize açıklam ıştır. Ö rneğin kolektif hareketlilik d u ru m ların ı inceleyen D urkheim şunları yazar: "B unlara m aruz kalan insan, kendisine yabancı güçlerin egem enliği a ltında olduğu izlenim ine kapılarak, hâkim olm adığı güçlerin kendisi­ni yönlendirdiği, (...) varo luşunun özgün akışından farklı b ir dünyaya sürüklendiği duygusunu taşır. B u ra­da yaşam sadece yoğun değil, nitelik bak ım ından da d a ­ha farklıdır. (...) Birey kendisine ilgisizleşip kendisini u n u tu r, tam am en ortak am açların h izm etine sunar. (...) (Bu güçler) am açsızca, öylesine yayılm ak için yayılm a ihtiyacı duyarlar. (...) Böyle durum larda, bu yücelm iş yaşam öylesine yoğun ve özgün b ir şekilde yaşan ır ki, nerdeyse bilincin tam am ın ı kapsayıp bencil ve basit uğ­raş la ra pek fırsat tanım az."* D urkheim bu satırları yaz­dığında, aklındaki doğm akta olan aşk değil, F ransız Devrim i ve d iğer büyük devrim ci olaylardı. G erçekten de, D urkheim bu rad a son derece bildik heyecanları be­tim lem ektedir. B unları sadece F ransız Devrimi, İs­lam ’ın veya H ıristiyanlığın gelişmesi gibi büyük tarihsel

* E. D urkheim , Jugem ents de valeur et jugem ents de réalité, “Philosophes et sa ­v an ts français ’de, L ibrairie Félix Alcan, 1930, s. 42, 43, 44.

2

Page 8: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

süreçlerde değil, çok daha az önem e sahip d iğer kolek­tif hareketlerde de gözlem ek olanaklıdır.

Doğuş d u rum unda dive tan ım layacağım ız bü tün ko­lektif hareketlerin başlangıç evresinde yukarıdaki özel­likler bu lunur. D urkheim ’ın tah lilin in aşk tu tk u su n a da uygulanabilm esi gerçekten ilginçtir. Max W eber inan ­cın, coşkunluğun ve yaratıcılığın bü tünüyle açığa çıktı­ğı olayları incelerken bize ikinci b ir örnek sunar. Ancak, o bunları, ik tidarın b ir görünüm ü, d iğer b ir deyişle ka- rizm atik b ir liderin ortaya çıkm asına bağlı b ir şey gibi ele alır.* K arizm atik lider gelenekten kopuşuyla kendini gösterir; takipçilerin i soylu m aceralara sürükleyip ken­d ilerinde b ir yenilenm e duygusu, Aziz P au lu s’un ku llan­dığı an lam da b ir "m étano ia”** doğurur.

K arizm atik b ir liderin itkisi altında ekonom ik kaygı­lar yerini inancın, idealin ve tu tkulu b ir yaşam ın serbest­çe gelişm esine bırakır. W eber bü tün bu davranışları lide­rin, liderlik vasıflarına atfeder. G erçekte b u rada W eber herkesin âşık o lduğunda yaptığı yanlışa, yaşanılan o la­ğanüstü deneyim i sevilen kişinin niteliklerine bağlam a yanlışına düşüyor. Oysa nasıl h içbirim iz diğerinden farklı değilsek, sevilen kişi de diğerlerinden farklı değil­dir. Sevdiğim iz kişiyle bizim aram ızda kum lan ilişki ve yaşadığım ız o lağanüstü deneyim in doğası, sevilen kişivi ve daha da derinden her ikimizi sıra dışı ve farklı kılar.

İşte çıkış noktam ız budur. Tarihte, top lum sal yaşam ­da vaşam kalitesinin arttığı, deneyim in güzelleştiği, b i­reyler arası ilişkilerin tem elden değiştiği özel olaylar -ko lek tif h a rek e tle r-v a rd ır . Dinler, M üslüm anlık, H ıris­tiyanlık, Reform hareketi ya da m ezhepler, sapkın inançlar, ha tta sendikal hareketler veya öğrenci h are ­ketleri bu an larda doğar. Aşkın bağladığı sadece iki kişi­den o luşm uş yeni b ir kolektif olan "biz” de, benzer an ­larda o rtaya çıkar. Mevcut toplum sal yapıda bu hareket,

* Max W eber, Econom ie et société, Pion, 197 !.** Bilinç değişim i, (ç.n.)

30 ^

Page 9: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

yeni b ir kolektif özneyi, “b iz”i yaratm ak için birleşm iş olanı ayırırken, ayrılm ış olanı b irleştirir. Aşk tu tkusu söz konusu o lduğunda bu “b iz”i o luştu ran , seven-sevi- len çiftidir. H er du ru m d a da etken olan güçler aynı şid­dette ve kararlılık tad ır.

Ş im diye k ad ar sosyologlar, psikologlar ve filozoflar; İslam , F ransız Devrimi, Rus Devrimi gibi büyük tarihsel süreçlerle gündelik ve aşk tu tkusu tü rü n d en özel olaylar a ras ın d a o rtak noktalar, h a tta benzerlik o lduğunu kabul etm e konusunda b ir tü r rahatsızlık ya da u tanç duydu­lar. B üyüklük kibri diye b ir şey vardır. Bu bilginler, an ­lam yüklü, top lum sal yaşam ın m erkezinde bu lunan önem li şeylerle uğraşm ayı te rc ih ettiler. İki küçük b u r­juva veya herhang i iki genç arasındak i aşk, yoksul b ir il­kokul öğretm enin in b ir bahçıvana, ileri yaştaki b ir b e­yin sekreterine duyduğu sevda bu bilginlere öylesine b a ­yağı, itici, an lam d an yoksun göründü ki, ak ıllarına b ir an bile devrede olan güçlerin sözü edilen ta rihsel olay- lardakiyle aynı olduğu fikri gelm edi. Eskiden biyoloji­nin de başına aynı şey gelm işti. En üst basam ağa, T an­rı g ö rün tü sünde tasarlanm ış, yaratılışın efendisi insanı, b ir a ltına görkem li aslan, a t gibi ü s t dereceden hayvan­ları koyar, en a lta da, böcekler, karıncalar, yum uşakça- ları yerleştirird i. Artık bugün, tüm hayvanların aynı h ücre yapısına sah ip o lduğunu biliyoruz; DNA, hücrele­ri o lu ştu ran p ro tein ler, s in ir hücrelerin in birliği, hepsi aynıdır. E lbette insan ve üst dereceden hayvanlar fark­lılık arz eder. B ir atı so lucandan ayırt etm eyi gayet iyi biliriz. Ancak fark lılık ların ın tem elinde, ilkinin, tem el biyolojik, biyokim yasal ve genetik m ekanizm aların ın son derece karm aşık sistem lere dahil olm ası yatar. O layları an lam ak için, on ları tek tek ele alıp o rtak ve farklı m ekanizm aları tahlil etm ek gerekir. Âşık olm ak, kolektif b ir hareketin en basit b iç im id ir ve ne Fransız D evrim i’yle ne de ilk P ro testan ların coşkusuyla karıştı- rılabilir. Nasıl ki, b ir devrim birçok aşk tu tk u su n u n to p ­lam ı değilse, aynı şekilde b ir at da birçok so lucanın to p ­

4

Page 10: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

lam ı ya da çok büyük b ir so lucan değildir. H er ikisi de farklı iki canlı olup aynı hayvanlar âlem ine d ah ild ir ve aynı sü reçler sonucu var o lm uşlard ır.

B aşta yapılan tan ım -â ş ık olm ak, ikili b ir kolektif h a ­reketin doğuş d u ru m u d u r- bize, esrarengiz aşk olayını dah il edeceğim iz teorik b ir çerçeve (b ir biçim ) sundu: kolektif hareketler alanı. Öte yandan, âşık o lm anın ko­lektif b ir hareket o lduğunu idd ia etm ek, genel olarak kolektif hareketleri incelem em iz için bize harika b ir o la­nak sunuyor. Aslında, bu kolektif hareketler seyrek o la­rak o rtaya çıkar. B ir kim se, yaşam ı boyunca b u n la ra hiç dahil o lm ayabilir veya b ir kez dahil olur. D ahası, b in ler­ce insan söz konusu o lduğunda ve her b iri ekonom ik, sı­nıfsal ve çeşitli ideolojik k uşa tm a altındayken tem el m e­kan izm aların incelenm esi son derece güç hale gelir. B u­nun la birlikte, hepim iz âşık o lm akla ilgili b ir deneyim e sahibizdir; herkes yaşadığ ın ın ne o lduğuna ilişkin iyi b ir tan ık tır; isterse b u ndan bahsedebilir. Böylece aşk tu tk u ­sunun analizi, tek b ir kişinin deneyim le kavrayam aya­cağı, çok d ah a karm aşık o layların kapısını açan a n a h ta r işlevi görür.

Bu bizim konum uz değil, sosyologların, ta rihçilerin ve filozofların konusudur. Bizim esas ilgi alan ım ız, özel b ir kolektif olay çeşidi o lan âşık o lm aktır. B unun için, önce bu deneyim in derin liğ ine inip en az ından özgün b ir niteliğini belirleyebilm em iz gerekir. Bu da, aşk tu t­kusuna cinselliğin ve gündelik hayatın d ışında b ir statü tan ım ayan ortak kanıyı b ir kenara b ırakm am ızı gerekti­rir. Âşık o lm ak so ru n u n u m askeleyen bu yaygın kanıyla m ücadele etm ek için, farklı iki tü rü o lduğunu göreceği­m iz cinsellikten yola çıkacağız: biri s ıradan , diğeri sıra dışı. Âşık olm ak -b ü tü n kolektif hareke tle r g ib i- sıra d ı­şı a lan ın konusudur.

Page 11: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

f / / i f / l C f { / ) ( ) / ( / / ) l

s? 7) ldukça yaygın b ir kanıya göre, hayvan cinselliği in- ( _ / 's a n cinselliğinden farklıdır: Çevrimsel olan hayvan cinselliği çiftleşm e zam anı do ruğuna u laşır ve d ah a son­ra da ortaya çıkm az. B una karşılık in sanda ise, cinsel arzu süreğen ve şiddetlidir; yokluğu, bastırılm ış o lduğu­nu gösterir.

Cinsellik böylece, sabit ve b ir günden diğerine hem en hem en aynı yoğunluktaki, uyku veya açlık gibi d iğer “ih ­tiyaçlar” a rasın a dah il edilebilir. Bu inanış, psikanalizin geniş kesim ler ta ra fın d an kabul görm esiyle yayıldı. Fre- ud, ilk d irim sel enerjiyi araştırırken , bunu önce cinselli­ğe bağladı. D irim sel enerji, bizi yaşam da tu ttu ğ u n a gö­re süreğen olm alıydı. Bugün, ik tidar ve bastırm an ın ü rü n ü cinsel yoksunluk üstüne tüm söylem lerim iz yu­karıdaki ön gerçek tem el alınarak oluşuyor. M arcuse ve R eich’ın m uğlak düşüncelerin in etkisi altında, bu söy­lem ler çeşitli top lum sal a raştırm alarla ilgili yorum ları harekete geçirm eyi başarm ıştır.*

B ütün bu a raştırm ala rın bize gösterdiği nedir? E r­kekler ve kad ın ların hem en hem en hep aynı partnerle , haftada sınırlı sayıda ve genelde kısa süreli cinsel ilişki­ye girdikleri. Böylece cinselliğin, neredeyse açlık ve su ­suzluk gibi süreğen ve belirtilerin in seyrek ve yoğunlu­

* Slıere Hite, Le Rapport Hile, Lal font ("Reponses"), 1977. (ç.n.)

6

Page 12: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ğunun az o lduğunu görüyoruz. Öle yandan, her şeyin farklı olabileceğine ilişkin his kalıcılığını koruyor.

Böyle b ir kanıya nasıl sah ip oluyoruz?B ana öyle geliyor ki yanıtı şu şekilde verebiliriz: B ü­

tün erkekler ve kadınlar, yaşam ları boyunca, cinsel de­neyim in sık sık tekrarlandığı, yoğun, sıra dışı, coşku ve­rici o lduğu b ir dönem geçirm işler ve bu dönem in öm ür boyu sürm esini dilem işlerdir. Bu sıra dışı anlar, top ­lum sal araştırm aların analiz ettiği, b izim norm al olarak yaşadığım ız sıradan cinselliğin ölçü b irim in i o lu ş tu ru r­lar.

B ununla birlikte, iyice düşündüğüm üzde, insanda da cinselliğin açlık ya da susuzluk gibi süreğen olm adığını, hepim izin kısa süreli o lağanüstü cinsel deneyim yaşayıp uzun süren sıradan b ir cinselliğe sahip o lduğum uzu an ­larız. Cinsellik, diğer “ih tiyaçlar” gibi sıradan biçimde varlığını sü rdürü r; ne var ki belirli b ir süre boyunca, doğm akta olan aşk s ırasında aynı cinsellik tam am ıyla farklı b ir yoğunluğa u laşarak , sıra dışı b ir biçim alır.

İnsan cinselliği biyolojik b ir döngüye sahip değildir. B ununla birlikte, hayvan cinselliği gibi insan cinselliği de kesintili olup tüm ih tişam ıyla sadece aşk sırasında açığa çıkar. Böyle b ir d u ru m d a cinsellik tükenm ez ve bü tünüyle ta tm in edici olur. G ünlerce sevilen kişiyle sa r­m aş dolaş yaşar, “cinsel ilişki” sayısını, süresin i u m u rsa ­m am akla kalm az, aşkım ızın nesnesiyle bağlantılı her bakışın, dokunuşun, düşüncen in sıradan “cinsel ilişki­den” bin kat daha erotik b ir yoğunlukta o lduğunu hisse­deriz.

Bedensel, duyum sal tüm yaşam ım ız genleşip keskin­leşir; daha önce fark etm ediğ im iz kokuları, renkleri ayırt ederiz. Entelektüel dünyam ız bile gelişir, zira eski­den karan lık ta kalan bağlan tıları açığa çıkarırız.

Sevilen kişinin tek b ir jesti, bakışı, hareketi içim izin derin lik lerinde onu, geçm işini, çocukluğunu hissettirir; onun duygularını ve kendi mi zinkileri idrak ederiz. Artık biz de içten birisi o lduğum uzdan , hem kendim izde hem

7

Page 13: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

de diğer in san larda neyin içten o lup neyin içten o lm ad ı­ğının anlık içgüdüsüne sah ip o luruz. Öte yandan , sevdi­ğim iz kişiyi tek ra r tek ra r bu lm ak tan hiç sık ılm adığ ım ız b ir rüyala r âlem i yaratm ayı da biliriz. Ve böylelikle ta ş­kın cinsellik, hoşa gitm e ve zevk verm e arzusu sevdiği­m iz kişiye ait he r şeyi kaplar. O nunla ilişkili h e r şeyi, h a tta vücudunun içini bile, karaciğerin i, akciğerin i se­veriz.

Böylece cinsel ilişki, ö tekinin vücudunun içine g ir­me, ö tekinin içinde yaşam a ve o n u n zayıflıklarının, saf­lıklarının, kusu rların ın , ha ta la rın ın şefkatle sa rm a lan ­dığı bedensel b ir b irleşm ede öteki ta ra fın d an yaşanm a a rzu su n a dönüşür.

Ancak tüm b u n la r sadece b ir tek kişiye ilişkindir. Bu kişinin kim o lduğu ise, pek de önem li değildir. En önem lisi, âşık o lduğum uzda m üth iş b ir gücün açığa çı­kıp ikim izin varlığını b irleştirm e, her b irim izi yeri do l­du ru lam az ve diğeri için biricik kılm a eğilim inde o ldu ­ğunu görm em izdir. Öteki, sevilen kişi, kend isin in d ış ın ­da başka kim senin olm adığı, m utlak o larak b iric ik hale gelir. Uzun süre boyunca, sevdiğim iz kişiden vazgeçebi­leceğim izi ve aynı m utlu luğu b ir başkasıyla da yaşaya­bileceğim izi düşünm eye devam etsek de, bu dönüşüm iradem iz d ışında gerçekleşir.

Ancak hiç de böyle olm az: K ısa b ir ayrılık bize b ir kez daha, sevdiğim iz kişinin yokluğunu h e r zam an h is­settiğim iz ve kendisi sayesinde açığa çıkıp onsuz b ir d a ­ha asla kavuşam ayacağım ız eşsiz b ir şeye sah ip o lduğu­nu kan ıtlam aya yeter. Çoğu kez bu şeyin b ir ayrın tısın ı biliriz: eller, b ir göğüs kavisi, vücudun b ir kıvrım ı, ses, farklılığını ve tekliğini tem sil eden herhang i b ir sem bol. Bu, “işare t”tir, "etkileyicilik”tir. Eros, s ıra dışı cinsellik, tekeşlidir.

Öyleyse o lgu lar bize, cinselliğim izin bazen sıradan , gündelik b ir şekilde açığa çıktığını, bazen de aralıklı o larak sıra dışı b ir şekilde, doğm akta olan aşk ve tu tk u ­lu özel aşk lara ait özel an la r sırasında belird iğini göste­

Page 14: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

rir. Açlık ve susuzluğa eşdeğer olan sıradan cinsellik, ya­şam ım ız saatin tek yönlü hareketi gibi tekdüze b ir şekil­de akıp giderken bize eşlik eder.

B una karşılık sıra dışı cinsellik, d irim sel coşku yeni ve farklı yollar a rad ığ ında belirir. Bu d u ru m d a cinsellik, yaşam ın, m üm kün o lan ın sın ırların ı, doğanın ve hayal dünyasın ın ufkunu keşfe çıktığı araç olur. Bu, doğuş d u ­rum udur. Bu cinsellik zekâya, fanteziye, coşkuya, tu t­kuya bağlı cinselliktir. Tüm bun la rdan ayrı d ü şü n ü le ­mez. Bu cinselliğin doğası, eski bağları a ltüst etm ek, d ö ­nüştü rm ek ve koparm aktır. İki kişiyle sınırlı da olsa, eros devrim ci b ir güçtür. Y aşam da ise devrim ler seyrek yapılır. Kendi isteğim ize bağlı o larak da sıra dışı cinsel- liğe yönelem eyiz. S ıra dışı cinsellik, yaşam ım ızın d ö ­nüm nok ta larına ya da dönüm noktası girişim lerim ize dam gasını vurur. B undan ö tü rü de risklidir. B izim için sürekli b ir arzu ve sürekli b ir nostalji kaynağıdır. Yine de bu sıra dışı cinsellikten kaçınırız. K endim izi sak ın ­m ak için, erosu ve s ırad an cinselliği aynı adla, to p lu m ­sal araş tırm aların kullandığı ve hep aynı şeyleri b u ld u ­ğu, açlık ve cinsel susuzlukla anarız. Bu a raş tırm a la rın bulduğu önceden bild iğ im iz şeylerdir; yine de bizi ra ­hatlatır, çünkü d iğerlerin in de aynı “cinsel fakirliği” ya­şadığını gösterir. Sıkıcı günlük yaşam ım ızd ır bu.

Öte yandan a ra ş tırm a la r bizi yan ıltır da. Ö rneğin, eğer dö rt cinsel ilişkiden on cinsel ilişkiye geçip b u n la ­rın sürelerin i uzatırsak ve h a tta d aha d a heyecan verici olan, partne rle ri de değiştirirsek bizi d ah a m u tlu o laca­ğım ıza inand ırırla r. Bu a raş tırm a la r bizi a lda tırla r, çü n ­kü sıradan cinselliğin içine göm üldüğüm üzde aynı ki­şiyle ya da doksan sekiz ayrı kişiyle ilişkide bu lunm ak h içb ir şeyi değiştirm ez. B unu denem iş o lan lar bilirler, çünkü bu tü r ilişkilere, tam da yaşam larındak i o biricik kişi yerine başkaların ı koym ak istediklerinde y e ltenm iş­lerdir. H albuki o tek kişi kendilerine, öznel b ir bakış açı­sıyla sonsuz gibi gelen o zam an dilim lerinde doyum u ve huzuru sağlayabilecek kişidir. H er şeyi zam an ın o d ü ­

Page 15: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

zenli saatine göre ölçm e alışkanlığına sah ip olan bizler, aşka eşlik eden sıra dışı cinsellikte zam anın farklı ak tı­ğını unu tu ruz.

İki m utlu yaşam tarz ın ı an la tm ak için, Japon Budiz- mi, ııin ve teıı deyişlerini kullanır.

N in, barışı ve günlük h uzu ru tem sil ederken, ten, sı­ra dışı aşkı ve heyecan an ın ı sim geler. Bövlece nin tek başına b ir sevinç kaynağıdır ve tek b ir nin günü acıyla dolu b ir dünyada b ir yıla eşdeğerdir. Ancak b ir ten gü­nü, bin, on bin yıla bedeldir. Doğuş d u rum unda, şim di, sonsuza dönüşür. Aşkımızı kaybettiğim izde, b ir saatlik bekleyiş, yılların, yüzyılların bekleyişine dön ü şü r ve bu sonsuzluk an ın ın nostaljisi de bizim peşim izi hiç b ırak ­maz.

10

Page 16: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

l/iÇtİ/tC/İ ()/fİ/tt

> n m ahrum , en sıradan insan bile, âşık o lduğundakendini ifade etm ek için şiirsel, m asalsı, kutsal b ir

dil kullanm ak zonanda kalır. B unu gülünç bulabiliriz am a hep böyle olur. Zira, kutsallık ve m it de değişik h a­reketlere özgü o lağanüstü deneyim den, başka b ir deyiş­le doğuş d u ru m u n d an kaynaklanır. D avud Peygam ­b e rin M ezm urları, D ante 'nin ya da R um i’n in m istik şi­iri, N eruda ve Q uasim odo’nun* eserleri, farklı aşk nes­nelerine seslenir. R um i’ninki T anrı’dır, D an te’de kadı­nın m istik yüceltilm esi görülür, N eruda ve Q uasim o- d o ’da ise bu aşk nesnesi vatan, kardeşlik ve dostluktur. Yine de hepsinde tarz , kader duygusu ve gelenekler ay­nıdır.

Dahası, leveller ların** insan hakları bildirisi, tek bir sözcüğüne dokunm aksızın , b irb irlerin i sevm elerine en ­gel o lunan kişiler ta rafından da ilan edilebilirdi. Öyley­se, her şeyden daha fazla istenen b ir şey için a rzunun evrensel dili karşım ıza çıkıyor; hakkın ve özgürlüğün evrensel dili; etik hale gelen m utlu yaşam ın dili. Doğuş durum undak i aşk ta olduğu gibi, bü tü n kolektif hareke t­lerde o rtaya çıkan şey, geleneksel k u rum lara ve çıkarla-

Salvatore Q uasim odo (1901-1968): H orm ctik İtalyan şairi. 1959 N obel E d e ­biyat Ö dülü sahibi.

Ingiliz iç savaşı s ıra sın d a o rtay a çıkan ve yasa ö n ü n d e eşitlikle dinsel h oş­görüyü savunan rad ik a lle r grubu, (ç.n.)

1 1

Page 17: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ra karşıd ır. Bu karşı çıkışın olm ası için, bun d a “hak" id­d ia edebilm esi için, eşit değerlere sah ip olm ası gerekir. D oğuş d u rum undak i aşk, k u ru m la n tem ellerinden sa r­sar. G erçekten de, aşkın doğası ne kişisel b ir kaprisle ne de tu tkuyla açıklanabilir. Bu d ah a çok b ir proje vaadi ve yeni k u rum ların yaratılm asıy la ilgilidir.

B ü tün kolektif hareketler b irleşm iş olanı ay ırır ve ay­rılm ış o lanı b irleştirir (her defasında gelenek, töre, k u ­ru m la r aracılığıyla). B aşlangıcında, H ıristiyanlık M use- vileri u lusal d in lerinden, R om a y u rttaşların ı im p ara to r kü ltü n d en koparıyor, îb ran ile ri ise yabancıla rla b irleşti­riyordu . İslam , M ısırlıları k ra lların ın kü ltünden , Acem­leri Z erdüşt’ten uzaklaştırıyor ve A raplar, A cem ler ve M ısırlılar a ras ın d a yeni bağ lar kuruyordu .

Aşk, B atı ta rih in d e o rtaya ç ık tığ ında da, avnı şekilde b ir y ırtılm a, ayrılık o larak görü ldü . Feodal ve ta rım to p lu m la rın d a o lduğu gibi b ü tü n arka ik to p lu m la r ak ­rabalık yapısı üzerinde şekillenm işti. Lévi-Strauss, ak ­rab a lık sistem in in b ir farklılık ve takas sistem i o lduğu­n u o rtay a koym uştu. B ir kabile, b ir oym ak, b ir klan ka­d ın la rın d an b irin i d iğer b ir k lana veriyor ve karşılığ ın ­d a başka b ir kadın alıyordu. Çift, b u yapısal ilişkilerden doğuyor, eş seçim i, iki klan arasındak i genelde dolaysız o lan an laşm ay la sağlanıyordu . Bazı d u ru m la rd a , b irey­lerin b irb irle rin i seçtikleri de o luyordu; ancak b u sade­ce belli b ir k lan ın içerisinde m üm kündü . Feodal sis­tem de, feodal a ileler ve sadece bazı a ile ler içerisinde geçerliydi. Feodal sistem in sona erip bu rjuvaz in in ge­lişm esiyle birlik te , elde edilen zenginlikleri b irik tirip ik tid ara sahip olm ak m üm kün hale geliyordu; kü ltü rü n gelişm esiyle de prestij sah ib i o lunab iliyordu . Bu du- ru m d a , bu katı bağ lar gevşiyor ve başka yolların önü açılıyordu.

E lbette, akrabalık sistem in in kuralları hâlâ geçerli; on la ra uym am ak on la ra karşı gelm ektir ve yap tırm ışız kalm az. Ne var ki, eskiden akrabalık sistem inden çık­m ak hayal edilem ezdi; bugün bu öngörülebilir.

12

Page 18: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

K olektif hareketlerin o luşm asın ı önceleyen koşullar hâlâ aynı: B ir ta ra fta ku ra lla r sistem i ve k u ru m lar y aşa­m aya devam ederken, d iğer yanda top lum sal değişim le­rin açtığı gedikten yeni sınıflar, yeni ik tid arla r ve im ­kân lar doğuyor.

Bu, doğm akta olan aşk için de geçeri idir. Feodal to p ­lum da, akrabalık bağları yapısı devam ederken aynı sı­rada, yeni b ir burjuvazi ve entelektüel sın ıf doğduğun­dan, aşk, iki farklı sistem e dahil olan ve iletişim k u rm a­ları m üm kün olm ayan iki birey a rasın d a b ir kıvılcım gi­bi çakıyordu. Bu iki birey b irb irlerin i arıyorlar, birleşi- yo rlar ve sın ıf ya da akrabalık sistem inin iç evlilik k u ra l­larını ihlal ediyorlardı. Bu, Heloi'se ile A baelardus’un d u ru m u d u r. O nların aşkı, örnek o lu ştu racak b ir ihlal e t­m e ve b ir hak o larak kendini dayatm aktad ır.

Heloi'se ve A baelardus’u n aşkı, cinsel-erotik kaynaklı o lsa da, bu tu tkuyu aşka d ö n üştü ren cinsellik değil, özü ­nü o luştu ran sevginin, tu tkunun , zevkin ve cinselliğin, sınıf ve akrabalık ku rallarına aykırı ilişkiler ku rm ak b ir hakm ışçasına kendini o rtaya koyup onaylam asıd ır. H e­loi'se ve A baelardus evli o lsalar da, on ların evliliğini m eşru laştıran asıl şey tu tku larıd ır. B irkaç yüzyıl sonra, Shakespeare, Rom eo ve Ju lie t’in aşkını tasvir ederken benzer b ir d u ru m u sahneye taşıyacaktı: A ralarında evli­liğin yasak o lduğu d üşm an aileler. B urada da, aşk b ir ihlal etm e o larak kendini gösterm ektedir. B irleşm iş o la ­nı ay ırm ak ta (Juliet ailesinden, Rom eo da kend isin in ­kinden) ve ayrılm ış- olanı b irleştirm ek ted ir (iki d ü ş­man).

B ir fark lılık tan kaynaklanm ayan kolektif hareket yoktur. B ir yasağın ihlali olm aksızın aşk tu tkusu yoktur. Belli b ir ihlal ve farklılık olm ası şart değil. Ayıran ve ih ­lal edilen her defasında farklıdır. G ünüm üzde karşım ı­za çıktığı gibi, annesine (ya da babasına) duygusal o la­rak bağlı ergenlik çağındaki b ir delikan lıda ihlal ta m a­m ıyla içsel olur: D elikanlının, çocukluk ailesiyle olan bağını koparm ası. Y üzyıllar boyunca, doğuş d u n ım u n -

13

Page 19: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

daki aşk evli çiftlerin sonunu getirdi: zina. Ne var ki, zi­na, genel b ir kuralın özel b ir du ru m u n u o luştu ru r: Aşk, ancak, birleşm iş olanı ayırdığında ya da ayrılacak olanı b irleştird iğ inde kendini belli eder. Levi-Straııss’un yapı­salcılığına göre, başka türlü b ir takas ve farklılık sistem i kuru lur. Böylelikle, Deniş de R ougem ont'un* yazdık la­rın ın sın ırım daha iyi anlayabiliriz. O na göre, B atı’da aşk her zam an yasaklanm ış, karşı çıkılm ış b ir aşk o la­rak o rtaya çıkar. G erçekte, bü tün bu engeller istenm iş, arzu edilm iştir. İddiasına göre, âşık lar gerçekten b irb ir­lerini sevmiyor, esas zevki ayrılık d u ru m u n d a buluyor ve ancak im kânsıza u laşm ak için kendilerini tükettik le­rinde m utlu olabiliyorlar. Doğrusu, edebiyatta da aşk engellenen veya gerçekleştirilem eyendir (D ante, Petrar- ca, Shakespeare, G oethe vb). B unun nedenine gelince, eğer engel yoksa, hareket de yoktur, böylece kim se âşık o lam az. Başka tü rlü söylersek, farklılık o lm adan, engel o lm adan başka b ir farklılık ve takas sistem i, yani başka b ir ku ıum o luştu rm aya da ihtiyaç olm az. Edebi ku rgu ­da engel, anlam ı olan b ir aşk hikâyesi inşa etm eye yöne­lik b ir hiledir. Sanat, bu d u ru m u gösterm ek için böyle­ce hayali engeller yaratır: Shakespeare’in düşm an ailele­ri, Isolde’nin evliliği, G oethe’n in “W ahlverw andtschaf- te n ”inde** b ir çocuğun doğum u, D ante’de B eatıice’in ö lüm ü vb. İlerleyen sayfalarda bu sanatsal ku rgunun , kolektif hareketlerin ve dolayısıyla doğuş d u rum undak i aşkın b ir başka karak teristik öğesini - ik ilem i- ve daha da derinden , doğuş durum undak i aşkı devam ettirm e so ru n u n u gündem e getirdiğini göreceğiz. Yine de, çalış­m am ızın bu noktasında, bu öncüllerle yetinebiliriz. So­nuçta önem li olan, hangi tü r engelin olduğu değil, b ir engelin olm asıdır. Bu engel, eskiden akrabalık yap ısın ­da bulunuyorsa, son radan ilk evlilikte, politik b ir inanç­

* Deııis de R oııgem ont, L 'A ın o u r et l ’O ccid cn t, Plon, 1939.** G ö n ü l Y a k ın lık la rı, L & M, 2006. (ç.n.)

14

Page 20: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ta, kültürel veya dilsel b ir farklılıkta veya yaş farklılığın­da ve h a tta eşcinsel aşk ö rneğinde olduğu gibi cinsel b ir sap m ad a bulunacaktır. Aşk tu tkusu her zam an için, iki farklı yapıdan vola çıkıp yeni b ir şeyin inşasını berabe­rinde getirir.

Şim di geriye doğru b ir adım atalım . Âşık o lm adan önce birey ailesiyle, sınıfıyla, kilisesiyle, eşiyle, etnik ya da dil grubuyla, başka b ir deyişle aşk tu tkusunun bağla­rını koparm aya m ecbur bırakacağı kişilerle nasıl b ir ilişki sü rdürüyordu? B aşlarda güzel o lm asa da en az ın ­dan m eşru, norm al görülen, kabul edilebilir b ir ilişki o l­duğunu varsayabiliriz. G erçekten de, ne tü rden olursa olsun bü tün insani ilişkilerde az çok tatm insizlik , hayal kırıklığı yaratan belli belirsiz b ir sın ır vardır. Çift ku tu p ­luluk her zam an geçerlidir. Çocuk, ailesinde hem b aba­sını, annesin i, kardeşlerin i sever hem de ailesini ayrı bir b irim olarak sever. Aile, hem kolektif b ir aşk nesnesid ir hem de gerilim lerle m ahrum iyetlerin , kin ve sa ld ırgan­lığın olduğu b ir alandır. Avnı anda aşk ve saldırganlık nesnesi olduğu için çift ku tup ludur. F reud, psikolojisini çift ku tuplu luk üzerine ku rm uştu r; O idipus kom pleksi, kuşkusuz sevilen am a nefret de edilen anne ve babaya karşı çift ku tup lu luğun ortaya çıkm asıdır. Bu kin ve nef­ret, kendini açıkça belli etm ez. Çift ku tup lu luk olsa bile, baban ın , annen in ve ailenin im geleri yine de o lum lu­dur. G erçekten de, içim izde aşk nesnesini m üm kün o l­duğunca uzun, saf ve lekesiz (çift ku tup lu olm adan) ko­ru m a arzusu (belki de gerekliliği dem eliyiz) vardır. Ço­cuğun kafasındaki anne ve baba im gesi, yetişkinin kili­sesine, partis ine ilişkin im gesi kusu rsuz b ir im gedir. Böylece, bu im genin, gözündeki kusursuz yerini ko ru ­mak için her şevi yapar. B unu başarm ak için, b ir yan ­dan saldırganlığını bastırıp suçluluk duygusuna dön ü ş­türm eyi öğren ir (bu bir depresyon sürecidir), d iğer yan­dan da, gördüğü kusuru b ir d üşm ana mal ederek bu ku­suru m eşru laştırır. Baba çok çalıştığı için öfkeli, vatan ya da parti ya da kilise, içeride ve d ışarıda düşm anlar,

Page 21: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

kötü in san lar olduğu için ku su rlu d u r (bu b ir zulüm sü ­recidir). Bu yolla, aşk nesnesi m üm kün o lduğunca ideal b ir aşk nesnesi özelliklerini m uhafaza eder. İşte, norm al o larak görülen du ru m budur.

Ancak, etrafım ızdaki şeyler değiştiğinde, biz değ işti­ğim izde (örneğin ergenlik çağı sırasında), başka o lası­lıklarla, gerçeklerle karşılaştığım ızda, aşk nesnelerim iz­le ilişkilerim iz bozulduğunda, bü tün depresyon ve y an ­sıtm a süreci boyunca bu ideal imgeyi ko rum ak gittikçe zor hale gelir. K olektif b ir hareketi önceleyen b ü tü n ta ­rihsel süreçlerde, b ir aşkı önceleyen b ü tü n kişisel ta rih ­lerde, sevilen kişiyle ilişkilerin yavaş yavaş kö tü leşm e­sinden, değişm esinden kaynaklanan uzun b ir hazırlık evresi olur. Bu evre boyunca, iki eski m ekanizm a, dep­resyon ve zulüm , işlem eye devam eder: S o runu b a s tıra ­rak bü tü n gücüm üzle idealim izi koruruz. Öyle ki, b u ­nun so nucunda kolektif hareket (doğuş d u ru m u n d ak i aşk) her zam an an iden beliriverir. “Öylesine nazik, şef­katliydi ki” der terk edilm iş koca (ya da kadın), “benley- ken çok m utluydu .” Gerçekte, eşi yeni b ir seçenek aray ı­şına başlam ıştır; ne var ki sert b ir şekilde bu arayışı b as­tırm ak tad ır. K ocasını sevmeye devam etm ek için b ilinç­li b ir çaba sa rf eder, onun sevimli, harika b irisi o lduğu­nu düşünm ek için elinden geleni yapar. B una rağm en, gitgide d ah a az konuşup depresif o lm aya başlar. S ald ır­ganlık duyguların ı gitgide d ah a çok bastırm ak zo ıu n d a kalır. Aynı zam anda, sürekli a rtan b ir kendini feda etm e duygusuna kap ılm aktad ır. İdeal olan -T a n r ı- hep d ah a fazla özveriyle beslenm ezse yaşayam az. B enzetm eye de­vam edecek olursak, başlangıçta, ideal o lan ın ihtiyacı ilk ü rün lerd ir; a rd ın d an esas ürün gelir; so n rasın d a to ­h u m lar ve en so n u n d a kendini yok etm ek şeklinde de­vam eder. Fazladan depresif yük, bü tün kolektif hareke t­leri öncelediği gibi doğuş durum undak i aşkı d a önceler. K endini yok ediş karşısında korku bile aza lır ve o ana kadar kaçın ılan b ü tü n çekici d u ru m la r farklı b ir gözle görülür. Bu g irişim lerin de hayat bulm ası m üm kün o la­

16

Page 22: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

m az mı? Farklılıkları, ille de düşünü ldüğü gibi kötü m ü ­dür? Eros, içinde bu lunduğu çerçeveden taşıp yasak alan ları işgal etm e sürecine girer. B ununla beraber, uzun süre bastırılm ış şiddet de, bağ larından kurtu lup kendisini zehirleyen yasakların a ras ın a sızarak onları o lta d a n kald ırm aya çalışır: İşte doğuş d u ru m u budur.

Böylece, iki kuvvet serbest kalır. Biri, eros, yeni nes­neleri şiddetle ele geçirip onları sıkıca sarm alayarak ideallere dönüştü rü r. Diğeri, şiddet, kabul edilip m aruz kalınan yciptırım larla olan bağını koparır. Bu da b ir öz­gül leşm e, doygunluk ve m utlu luk deneyim idir. M üm ­kün olanın s ın ırları aç ılır ve böylece erosun saf nesnesi o rtaya çıkar. İçinde çift ku tup lu luğu barınd ırm ayan bu nesnede, görev ve zevk buluşur; h e r tü r yabancılaşm a o rtad an kalkar.

17

Page 23: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

& ö f ' c /ii / ı c ir £ 8 ö / ü / ji

oğuş durum undak i aşk birleşm iş olanı ayırır veayrılm ış olanı b irleştirir. Ne var ki, bu birleşm e

özgün b ir şekilde gerçekleşir; çünkü yapısallaşm ış bir ilişkiye yapısal b ir a lternatif sunar. Yeni yapı, eski yapı­ya köklerine kadar m eydan okur ve onu, her tü rlü de­ğerden yoksun kalm ış b ir şeye indirger. B enzer şekilde, bu yeni yapı, yeni ortaklığı m utlak b ir değer, m utlak b ir hak üzerine inşa edip geri kalan h e r şeyi bu hakkın et­rafında yeniden organize eder. Bu yeni organizasyon hem en değil, b ir süreç boyunca oluşur. O anda ortaya çıkan ise, erosun sa f nesnesidir. Bu nesne bize b ir işaret gibi görünür.

Ancak, doğuş durum undak i aşk, yukarıda sözü geçen an değildir. Bu daha çok, erosun saf nesnesinin aniden belirdiği ve kaybolduğu, sonra tek ra r ortaya çıktığı ve yine kaybolduğu, b ir daha belirdiğinde d aha zengin, d a­ha som ut b ir şekilde kendini dayattığı b ir süreçtir. Âşık o lduğum uzda, uzun süre kendim ize, aslında âşık o lm a­dığım ızı söyleriz. O lağanüstü olayın o rtaya çıktığı an geride kald ık tan sonra, gündelik yaşantıya geri döner ve esasında, b u nun geçici b ir şey o lduğunu düşünürüz. An­cak, son derece şaşırtıcı b ir şekilde, bu olay zihnim izde tek ra r can lan ır ve sadece belli b ir sesi duyduğum uzda ya da belli b ir kişiyi gördüğüm üzde yatışan b ir arzu , b ir acı doğurur. Sonra bu aııı tekrar kaybolur. Biz de, b u ­nun geçici b ir tutku olduğu ve bizim için h içb ir önem i

18

pr

Page 24: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

olm adığı kanısına varırız. Bu belki de doğrudur. G er­çekten de, başlangıçtaki du ru m u n doğuş du rum undak i aşk o lduğundan, başka tü rlü söylersek, bizim de dahil o lduğum uz ve bizi biz yapan sosyal dünyanın radikal b ir tek ra r yapılanm ası o lduğundan tam olarak em in olam ayız. Yine de, eğer bu tu tku tek rar o rtaya çıkıp kendini bize dayatırsa, o zam an âşık olduk dem ektir.

Doğuş durum undak i aşk, karşılaştığım ız ve kendim i­ze uygun olan d iğerin in kendini, tam b ir arzu nesnesi o larak bize benim settiğ i b ir süreçtir. Bu da bizi, en baş­ta geçm işim iz o lm ak üzere, her şeyi tek rardan d ü şü n ­meye, organize etm eye zorlar. Gerçekte, tek ra r d ü şü n ­meyiz; tek ra r yaratırız . Bu ise b ir yenilenm edir. Doğuş durum undak i aşk (ister tu tkuda, ister diğer kolektif h a ­reketlerde olsun), geçm işi tek rar inşa etm e yönünde m üth iş b ir özelliğe sah ip tir. G ünlük yaşam da bu im kâ­na sahip değiliz. G eçm işim iz hayal kırıklıklarıyla, p iş­m anlıklarla, kederle yüklüdür. Anılar bize geçm işi d ü ­şündürdüğünde, kapanm am ış yaraları iyileştirm eye ça­lışırız. İh tiyacım olan şey bana neden verilm edi? Bu ka­d a r yorgunluk, acı ve nankörlük neden? Sevdiğim kişi beni niçin sevmedi? O nu zihnim den kovm ak için neden kin ve nefret dolu tepki verm ek zorunda kaldım ? G eç­m işim iz bilincim izi etkiler. U nutm a, eğlence, geçm işi bilinçdışına göm en b astırm a yoluyla bu geçm işten kaçı­nırız. Ancak, F reu d ’u n da dediği gibi bilinçdışı ö lüm süz­dür. N ietzche, insanın m utsuzluğunu in tikam duygusu­na bağlar. İn tikam ise, değiştirem eyeceğim iz geçm işi­m izin, bu geçm işin doğurduğu nefretin ü rü n ü n d en baş­ka b ir şey değildir. "Keşke zam an geriye doğru hareket edebilse, işte insan ın sap lan tısı b u rad ad ır” der Zerdüşt; '“o lm uş’ iradenin yerinden oynatam ayacağı büyük b ir taş p arçasıd ır.” İşte Z erdüşt’ün üstinsan aracılığıyla ilan ettiği özgürleşm e tam da budur. “Geçm işte kalanları te­lafi etm ek ve ‘o lm uş’u, olm asını isteyeceğim şekilde d ö ­nüştürm ek, işte benim için kurtu luş ancak bu o labilir!” N ietzche’nin ü stin san aracılığıyla vaat ettiği tam da do­

19

Page 25: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ğuş d u ru m u n d a olan şeydir: geçm işin tek ra rd an yo ru ­m u, yani tarihselleştirm e. Âşık o lan lar (ve çoğu kez iki kişi de aynı anda) geçm işlerini tek ra r yaşayıp, onu o luş­tu ran olayların belli b ir b içim de ortaya çıktığını fark ederler, çünkü belli b ir anda seçim lerin i yapm ışlardır; isteyerek yaptık ları seçim lerd ir bun lar; ne var ki artık bun la rı istem iyorlard ır. G eçm işim izi saklam ayız, inkâr da etm eyiz; sadece gözüm üzdeki değerini azaltırız. K uş­kusuz, kocam ı sevm iştim , son ra da ond an nefret ettim . A ncak artık ondan nefret etm iyorum ; h a ta yap tım am a değişebilirim .

Böylece, geçm iş tarihöncesi'ne d ö n ü şü r ve gerçek ta ­rih şim di başlar. B una bağlı o larak da hınç, kin, in tikam isteği yatışır; bizim için değeri olm ayan, geçerli o lm a­yan b ir şeyden nefret edem eyiz. Bu deneyim , genelde âşık larda kaygı ve endişe doğurur. Sevgilim karşım da geçm işinden , aşk larından , evli o lduğu ya da b erab e r ya­şadığı kişiden bahsediyor. B aşlarda, ondan bahseder­ken öfkeye kapılıyordu, son ra yavaş yavaş neredeyse şefkatle bahsetm eye başladı: “B ana kötü davrandı, am a beni seviyor ve ben de ona şefkat duyuyorum , ona acı çektirm ek istem iyorum , o n u n m utlu o lm asın ı istiyo­rum .'' Bu sözler, b ir uzak laşm an ın gerçekleştiğini göste­rir. B undan böyle ne gerilim ne korku ne de in tikam olacaktır. Yine de bu sözleri, aşkın devam ı olarak yo­rum layab ilir ve bazen kıskançlık duyabiliriz. E ğer h e r­hang i b ir engel çıkm azsa, sevgili, kocasın ın (ya da karı­sın ın) yan ında, ona k inden ziyade şefkat besleyerek ya­şam aya devam edebilir. Yeni aşk ın ın ışığında, geçm işi başka b ir an lam kazanm ıştır. Sevgili tam da âşık o ldu­ğu için, kocasına ya da karısına sevecenlik hissedebilir. B u yeni aşkın sevinci, onu sevgi dolu, yum uşak ve iyi k ılm aktadır. G enelde, diğeri bu d u ru m u şüpheyle karşı­layıp b ir tü rlü kabullenem ez. Sevgiliyi tam am en kendi­si için ister. Bu ayrıcalığı ve kesinliği h e r ikisi de kendi­si için istediğinden, âşık lar istem eden de olsa ilişkilerin­deki b irçok şeyi sık sık bozarlar.

20

Page 26: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Yeni b ir aşkın sevinci, başka b ir yan ılsam a d a doğu­rur. B una göre âşık lar geride b ırak tık ları kişilerin, yeni sevgilileri olay çıkarm aksız ın ve soğukkanlılıkla kabul edeceklerini san ırlar. Seven kişi, ne nefret edebilir ne de acı çekebilir. “Arkadaş kalalım " der ve bu n d a sam im id ir de. D ahası, hıncı o derece azalm ış, geçm iş o kad ar uzak­ta kalm ıştır ki, yeni aşkıyla ilgili her şeyi an la tm ak ister. K uru lm ak ta o lan yeni birliktelik, eski şeyleri, eski d ost­lukları, eski ilişkileri dönüştü rerek kabul edebilir. Övle in san lar va rd ır ki, âşık o lm adan önce, ne kendi a ile leri­ne ne de çocuk larına karşı hoşgörülü o lab ilm işlerdir. B ir kez âşık o lduklarındaysa, on la ra derin b ir şefkat beslediklerini fark ederler. M utlu aşkları sayesinde, o n ­ları tek ra r keşfederler. Artık kin duym ayıp geçm işleriy­le barışık o lduk larından , d iğerlerin in de benzer duygu­lar içinde o lduk ların ı san ırlar. Ancak h içb ir zam an böy­le olm az. İlişkiler bozu lup berbat b ir hale gelm iş olsa da, sadece nefretle ayakta d u ruyo r olsa da, doğuş d u ru ­m undaki aşk, te rk edilen kişide dayan ılm az b ir arzu uyandırır: Sanki, a rtık ona ihtiyacı olm ayan, o n u n için endişe duym ayan b irisine âşık olm uş gibidir. G ünlük yaşam ın tekdüzeliğ inde ilgisini çekm eyen h e r şey, tek ­ra r m erkezi önem e sah ip olur. Bu d u ru m ancak k u ru m ­lanın, top lum sal yap ıların içinde yaşadığım ız, tam am ıy ­la b u n la r ta ra fın d an çevrildiğim iz d ikkate a lınd ığ ında anlaşılır. P artnerin kaybı, bizi biz yapan her şeyin kay­bıyla eştir. Bu kayıpla beraber, kendi özdeğerlerim izi, kendi im ajım ızı, özsaygım ızı da y itiririz. Âşık o lan in ­san, bağışlanm ası m üm kün olm ayan büyük b ir günah işlediğinin fark ına varm az. Bövlece anlayış beklediği yerde ret, um u tsu z lu k ve yakarışla karşılaşır. D uyduğu aşk, karşıs ına yaşam ın m utlu b ir güç, renklerin cap can ­lı, h e r şeyin güzel o lduğu b ir evren çıkarır.

Eros, nesnesin i bu lduğunda o lum suz olanı, va r o l­m ayanı b ir gölge gibi d ip lere iter. Y unan felsefesinin he­nüz başlangıcında, Parm enides, aşkın doğuş d u ru m u n a ilişkin tem el b ir deneyim i o lu ştu ran b ir ilke o rtay a koy­

21

Page 27: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

m uştu: "Varlık vardır, yokluk yok tu r.” Ancak kolektif hareket ta rafından sarsılm ış olan dış dünya, toplum sal yap ılar tepki gösterir: Kendileri için b ir kayıp, b ir ya­şam sal m ahrum iyet olanı reddederler (bu hareketlere eşlik eden tepkiler her zam an bunlard ır). Hayal kırıklığı­na uğram ış baba, ya fırtına koparır ya da suskunluğa göm ülür. K arısını a ldatm a alışkanlığı olan koca, bağlılı­ğın değerini keşfeder. A ptallaşm ış, ihm al edilm iş eş, um utsuzca, kendini güzelleştirip yeni ortak nok talar bulm aya çalışarak kocasını geri kazanm ayı dener. B era­berliklerini cinsel hoşgörü üzerine kurm uş olan çiftler bile, doğm akta olan âşk karşısında katılaşır ve bu aşkı ölüm cül b ir günah gibi görürler. Bu aşka karşı çıkar, bu aşkı onaylam azlar. O nlar için bu aşk, çözüm süz so ran ­la r doğurur. Pes eden koca, “Tam am , git am a çocuklar benim le kalacak” der; eşi ise, “Tam am , o kadınla gidebi­lirsin am a bunu onayladığım ı sanm a; cesedim i to p la r­sın a rtık ” diye konuşur. Böylece, sadece sevinçten ibaret olan, b ir zam an lar doğm akta olan aşkın değerli kıldığı tüm bu kişiler, bu erkek ya da bu kadın, bu çocuklar evet diyen b ir evrenin ışıltılı gö rün tü süne ters düşerler; çünkü on lar hayır diye cevap verirler ve b ir seçim daya­tırlar. Seçim ini yap: Ya o ya çocuklar, ya o ya da ö lü­m üm . Ancak aşk, çocukların kaybedilm esi için, b irisin i ö ldürm ek için, b irisine acı çektirm ek için doğm adı. Aşk, am acın ın m asum luğu sayesinde her şeyin yerli yerine o tu rm ası gerektiği yeni ve m utlu b ir ortak yaşantın ın , yeni b ir birlikteliğin kuru luşudur. G österilen tepki, bu ahenk u m u d u n a karşı çıkar ve b ir seçim dayatır: Ya d i­ğeri ya da ben. B ir aşkın hikâyesi, seçmeyi reddetm en in ve seçimi öğrenm enin hikâyesi olacaktır. Doğuş d u ru ­m unda, seçm e zorunlu luğu b ir ikilem in özelliklerini b a­rınd ırır. Bu durum , iki çocuğu kaçırılm ış b ir anneden hangi çocuğunun öldürüleceğine k a ra r verm esini iste- meve benzer. B urada çözüm yoktur. Doğuş durum u, bü tün kolektif hareketler, he r yeni aşk her zam an bir ik ilem ’le karşı karşıya kalır.

Page 28: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

B urada da, ihlal etm e konusunda d aha önce değindi­ğim iz gibi, ne tü r b ir ikilem in söz konusu olduğu pek önem taşım az. Birçok olası örnekten iki tanesini seçtim; ancak, ikilem in devrede olm adığı h içb ir örnek yoktur. Peri m asallarında okuduğum uz, “Çok uzun yaşadılar ve m utlu o ldu lar” cüm lesini izleyen sessizlik, sadece gün­lük yaşantıya dönüşü, gerilim in ve buna bağlı olarak ra ­hatsızlığın son bulm asını belirtm ez. Bu sessizlik, aynı zam anda ikilem in ortaya çıkm asını da engeller. Peri m asallarından farklı olarak sanat, ikilem i, aşkı im kân­sız kılan aşılm az engel kurgusuyla sunar. Aşkın yolunu du rm ad an tıkayan engel, ikilem in göstergesidir. Tris- tan , k ra lına olan bağlılığıyla Isolde’ye olan aşkı a ras ın ­da parçalan ır; Isolde de, k ralına olan bağlılığıyla Tris- ta n ’a olan aşkı arasında kalır. Ju lie t ve R om eo da aile­nin ve nefretin acım asız ku ralların ı o rtad an kaldırm ak isterler, ne var ki ikisi de ailelerinden nefret etmez.

Aşk, kurallarla birey arasında b ir ayrılık yara tm a eği­limi taşır. Başka kurallar, no rm lar o luştu rm ak ister. V arlıkları yok etmeyi değil, onları sevmeyi ister. Ancak kurallar, eski kuralları tem sil eden ve yeni yasaya karşı olan kişiler aracılığıyla seslerini duyuru r. K uralları, o n ­ları tem sil eden kişileri çiğnem eden yıkam ayız. İşte iki­lem buradad ır. Bu ikilem , her zam an açığa çıkar ve aş­kı, m asum iyetin i kaybetm eye zorlar. Cahillikten, sınıf egem enliğinden, baskıcı b ir eğitim den ya da diğer he r­hangi b ir şeyden kaynaklanan ikilem i, tarih in basit b ir ü rü n ü o larak görerek o rtadan kald ırm ak ve cinselliği, tu tkuyu, erotizm i bu ikilem den ku rtarm ak isteyenler, büyük b ir kand ırm acan ın içine sürüklen irler. Bu kişiler, devrim e övgüler düzenleyenlerde olduğu gibi, büyük b ir aşk ve dostluk bayram ı o larak düşledikleri avutucu b ir ideoloji ü retirler. Bir tür, devrim sonrası balayı gibi. An­cak daha sonra, devrim ci hareket iç ve dış engellerle karşılaşır ve seçim yapm ak zo runda kalır. B undan son­ra da bize, bu hareketin katliam y ara tıp ortalığı kan gö­lüne çevirm em esini, H itler, S talin ya da Pol Pot gibi

Page 29: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

vahşet yara tm am asın ı d ilem ekten başka b ir şey kalm az. Coşkun m asum iyetin -engellenm esi hem en hem en im ­kânsız o la n - evrim le her zam an karşı karşıya geldiğini unu tm ak , insanları şiddete ve m antıksızlığa sürükler. Bu ikilem i ayd ın latm anın , en azından ele alıp çözm enin yolu ise, yukarıdak in in tam aksine, doğuş d u ru m u n d a ­ki aşk ve gelişim inin gerçek hikâyesidir: am aç ve k u ­rum .

24

Page 30: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

S/tCf { / ) ö /ü /J t

oğuş durum u, “evet” diyen insanı açığa çıkarır.H içbir şey, bu insanın evet yanıtı vereceğini doğ­

ru layıp garan ti etm ese de, ağ ızdan çıkan sözcük bu olur.

Âşık o lan kim se, geçm işte b irçok defa kendini d iğeri­ne verm eyi denem iştir zaten. Ne var ki, ya bu tü r dene­yim e henüz hazır değild ir ya da isteği karşılıksız kalm ış­tır. B ir karşılık bu lm uşsa da, b u n u n tam am ıyla doğru o lduğundan em in o lam am ıştır. H em kendi duyguların ­dan hem de daha fazla d iğerin in duygu larından şüphe­ye düşm üştü r. Âşık o lduğum uzda, başka b ir varo luşa açılırız; bu varoluşun m üm kün o lm asın ı ise h içb ir şey garan ti etm ez. Âşık o lduğum uzda, sanki çok yükseklere b ir şarkı yayılır am a b ir yankı bulacağı kesin değild ir bu şark ın ın . Büyük özlem ini duyduğum uz m utlu luk ve sonsuzluk an ları b a rınd ırd ığ ından yoğunluğu da um ut- suzcasına insanidir; ne var ki h içb ir kesinlik içerm ez. Yine de, sevgiliden b ir yanıt geldiğinde, bu yanıt, hak edilm em iş, sahip o lunm ası hiç düşünülem eyecek harika b ir arm ağan olarak g ö rü n ü r gözüm üze. Sevgili ta ra fın ­dan bü tünüy le bize sunulm uş, bilinçli b ir arm ağand ır bu. Bu arm ağan ı belirtm ek için teo loglar b ir sözcük icat etm işlerdir: lütuf. Sevgilinin bize, “Seni seviyorum ” de­diğini duyduğum uzda, kendin i aşka teslim ettiğini gör­düğüm üzde, gerçek m utlu luğa u laşırız ve zam an duru r. Bu an sonsuz o lu r bizim için. Bu anı hiç unu tam ay ız a r ­

Page 31: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

tık. Seven kişi aşkının karşılıklı o lduğunu hissettiğinde, bundan böyle herhangi b ir zorluğa ya da acıya ka tlan ­m ası gerektiğinde bunu hatırlam ası yeterli olacaktır. Aşkı kendisi için b ir sığınak ve tüm arzu ların ın kaynağı olacaktır. Buna karşılık, günün b irinde diğeri kendisini artık sevmeyip terk ettiğinde, bu ha tıra tam da ö lüm süz olduğundan, m utsuzluğunun kaynağı olacaktır. K aybet­tiğiyle kıyaslandığında diğer her şey âşığa boş gö rüne­cektir. Yeni b ir doğuş du rum u geçm işi te k ra r yaratınca- ya kadar bu böyle devam edecektir.

H epim iz, âşık o lduğum uzda atıldığım ız büyük riskin fark ında oluruz. Yine de bu riski kabul ederiz. Ama ka­bul etm eden önce, b ü tü n gücüm üzle karşı çıkar ve defa­larca reddederiz. Doğuş d u rum undak i aşk -d a h a önce değindiğim iz g ib i- ortaya çıkıp kendini bize kabul e tti­ren b ir şeydir.

İlk başta, evet dem enin ne an lam a geldiğini bildiği­m izden, hayır deriz. İçe açılan bu kapının , bizi u m u t­suzluğa götürebileceğini de biliriz. B ir yanılsam ayla karşı karşıya o lduğum uzu kendim izden em in b ir şekil­de dile getirir, bu d u rum u reddederiz. Ancak d ah a son­ra, bilinç b ir avna gibi netleşir: B ir ta ra fta iyi b u lu n u r­ken, diğer ta ra fta günlük yaşam ın boşluğu vardır. Bi­linç, değersiz olanı, iyi olm ayanı seçem eyeceğini keşfe­der. İyinin d ışında h içb ir şeyi isteyem eyeceğini, kendi içindeki iyivle kıyaslandığında am pirik yaşam da teza­h ü r eden iyinin h içb ir değerinin o lm adığını anlar. Bu m utlak iyivi arzu lam ak, her tü rlü gelecek korkusunu o r­tadan kaldırır. Sevdiğim iz kişiyle her bu luşm am ız son karşılaşm a olabilir. Son kez olsa bile, tek isteğim iz sev­diğim izin yan ında olm aktır. N esnesini bu lm uş olan aşk, içinde bulunulan anda yaşar. Bu an, tüm geçm işim iz ve bü tün dünyaya denktir. İşte bundan ö tü rü aşkın içinde m utlu lukla b eraber her zam an b ir parça da hüzün b u lu ­nur: Zam anı “askıya ald ığ ım ızda”, aynı zam anda bü tün zenginliklerim izi ve em in o lduğum uz her şevi feda ede­riz. Zam anı “askıva a lm ak”, m utlu luğu ta tm ak tır am a

26

Page 32: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

diğer yandan olayların akışını ve üzerlerindeki denetim i de gözden çıkarm aktır. H er türlü ik tidardan ve kibirden vazgeçm ektir.

K endim izi varoluşun ve belirsiz b ir geleceğin içinde tasarlam am ız, zam anı "askıya" alm am ız sanatta ölüm le sem bolize edilm iştir. Âşık b ir kalbi istila eden belirsiz­likleri, şüpheleri, şiddetli tu tkuyu ve daha sonra da b u n ­ların geçm işin ve geleceğin dışında, bü tün arzu ların ta t­m in edildiği sonsuz b ir şim dide son bu lm aların ı an la t­m ak için sadece b ir tek yola başvurulabilir: Ö lüm le so­na eren aşk. Öyleyse san a tta ölüm , sevgilinin parçası o l­duğu bu zam anın o rtad an kalkışını sem bolize eder. Bu büyüleyici kurgu, bize aşkı ararken çekilen acıyı h a tır la ­tıp tu tkuyu tek ra r yaşatır. Aynı şekilde, sevilen varlığın yokluğunun her tü rlü arzu son bu lana kad ar doğurduğu yürek sızlatan heyecanı hatırla tır; öyle ki, d iğerin in iç in ­de huzurlu b ir şekilde erim e isteğinden başka b ir şey kalm az. W erther kendini öldürerek, hem kendisi için hem de C harlotte için “zam anı du rduru r." Aşk tu tkusu , varoluşsal b ir gerçek o larak du rm ad an ötesine geçtiği sonsuzluk anlarıy la ö rü lüdür. Eğer aşk karşılıklıysa, se­vilen varlık hep evet der. Zam an her zam anki gibi akıp gider, arzu tek ra r doğar ve yeniden nesnesini bulur. D oğm akta olan aşk, kavuşm a, kaybediş ve tek ra r kavuş­m adır. K uşkusuz, karşılıklılığın sürekliliğini h içb ir şey garanti etm ez. Ne var ki, bu güveni doğuran asıl şey lü- tuftur. Yeni başlayan aşkın doğası bile d iğerine bel bağ­lam aya, güvenm eye, kendini teslim etm eye yol açar. Aşıklar kıskanç değildir. E lbette genellem e yapılam az, her türlü nüansı kapsayan özel d u ru m la r vardır. B u­nunla birlikte, yeni doğan aşkın belli b ir güven yara tm a eğilimi o lduğunu söyleyebiliriz. Aşk nesnesi, ikirciksiz olarak, başka tü rlü söylersek, iyi olarak o rtaya çıkar. Âşık insan b ir içtenlik, açıklık, doğru luk d u ru m u yaşar. B irbirini seven kişiler, yaşam ların ı en küçük ayrın tısına kadar b irb irlerine an la tm ak için saatler geçirirler; d iğe­rinin varlıklarını, buna bağlı olarak da geçm işlerini pav-

27

Page 33: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

İaşm asını isterler. Dinleyici du ru m u n d ak i sevgili ise, büyü lenm iş b ir halde an latılan hikayeyi dinler; arada, kend isinden önce sevgilisini tam m ış kişilerden dolayı b ir kıskançlık h issine kapılır, çünkü son derece değerli m utlu luk an ların ı kaçırdığını düşünm ekted ir. Kendi kendin i teselli eder. Doğuş d u rum unda, günlük yaşan tı­d a an laşılm az olan b ir kural işler: G eçm işin önem i yok­tur. Incil’deki mesel örneğinde olduğu gibi, işin on b i­rinci saatinde çalışm aya başlayan işçi, tam gün çalışan işçiyle aynı ücre ti alır.

Doğuş du ru m u n d ak i aşk, b irleştirm e eğilim i taşır. Ancak, iki farklı kişiyi b irleştirm e eğilim id ir bu. Aşkın doğm ası için, b ir farklılığın o lm ası gerekir. Yeni başla­yan aşk, var o lan ve var olm ası gereken bu farklılığı aş­m ak için b ir irade, b ir güçtür. Sevilen kişi ilgi çeker, çünkü farklıdır; kendine özgülüğün taşıyıcısıdır. Bu öz­günlüğü b ir başkasınınkiyle karıştırılam az. Yeni başla­yan aşkta, bu özgünlük, bu teklik d ah a da yoğunlaşır. S ıra dışı, biricik, yeri do ldurulam az, kesinlikle kend i­m iz o lduğum uz için sevilmek isteriz. Bu am aca, yerim i­zin değiştirilebildiği, tüketildiği ö rgü tlenm elerde ulaşa- m ayız. Aynı şekilde bu am aca, b iricik ve yeri değiştirile­m ez o lduğum uz ancak sıra dışı o lm adığ ım ız gündelik aile düzen inde de ulaşam ayız. Aile içinde, eğer biricik isek, bu ille de b ir am aç olarak kendim iz o lduğum uzdan değildir. Tam tersine, kendim izi m utlak am aç o larak h issetm ek isteriz. H erhangi biri ta ra fın d an hayran o lun ­m ak bize yetm ez. Biz daha çok bizim gibi biricik, sıra dışı, vazgeçilm ez olan b ir varlık ta ra fın d an bu şekilde görülm ek isteriz.

İşte b u ndan dolayı doğuş d u rum undak i aşk tekeşlidir ve tekeşli o lm ak zorundadır. K endim izin biricikliğini, s ıra dışı kişiliğim izin sıra dışı birisi ta ra fın d an tan ın m a­sını talep ederiz. K endim izi o kişiye teslim ederiz, çün­kü b ir tek o bize neşe, zevk ve yaşam sunabilir. Böylece, ben m utlak o larak biricik o lurum . Hiç kim senin , h içb ir şeyin yerine geçem eyeceği sevdiğim kişi de m utlak o la­

28

Page 34: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

rak biricik olur. Sesinin, vücudunun , hareketlerin in her ayrıntısı, bu biricikliğin gösterenleri o lm aktadır. Bu ay­rın tıla r dünyada b ir tek onda bu lunur, başka kim sede bulunm az. Bu kişi b iricik ve son derece fark lıd ır ve baş­ka kim senin olam adığı k ad ar kendisi olan bu kişinin is­teğim izi kabul etm esi aşkın m ucizesidir. H er b irim iz d i­ğerinden farklıyızdır ve b u n u biliriz. Ne var ki, sadece doğuş d u rum undak i aşkta, bu h içb ir şeye indirgenem ez bireysellik alg ılan ır ve tam am ıy la takd ir edilebilir. D iğe­rin in özgünlüğünü ve biricikliğini tak d ir etm ek, aşkın özel ve kesin b ir işaretid ir. D iğerinin bizi takd ir ettiğini hissetm em iz, bizim de kendim izi takd ir etm em izi sağ­lar ve benlik duygum uzu güçlendirir. Bu, bireyselleşm e hareketid ir.

Ancak aynı zam anda, doğuş d u rum undak i aşk yuka­rıdaki hareke tin tersi yönünde b ir başka hareket d aha yaratır. Bu da birleşm e yönündeki harekettir. B irleşm e, iki iraden in ortaklığ ın ı o lu ştu rm a eğilim indedir. Payla­şılan aşk, iki öznenin her biri için önem li olanı b e rab e r­ce istem esini içerir. B ireyselleşm e fark lılaştırıp bu fark ­lılıkları önce değerli hale getirir, a rd ından bun ları m u t­lak değerlere d önüştü rü r. Aynı bireyselleşm e, sevilen varlığın te rc ih le rin in benim için ideal b ir m odel ve ku­ral olm asını; kendi te rc ih lerim in gözüm de örnek b ir de­ğer o lu ştu rm asın ı sağlar. B irleşm e, bu farklı zevklerin tek b ir irade etrafında top lanm ası yönünde hareket eder. Ancak, bu farklılık lar ve te rc ih ler önem li hale gel­d iklerinden, b irb irlerin in karşısında ü stün gelm e eğili­mi ta şırla r ve sonunda da çarpışırlar.

Aşk, aynı zam anda b ir m ücadeled ir de. Aşkta, he r b i­rim iz kendim izde en iyi olanı, en ilginç, en özgün bu l­duğum uz, d iğerin in tak d ir etm esini istediğim iz yönü ­m üzü yüceltm eye çalışırız.. Diğeri ise tam aksine, kişili­ğim izin başka b ir yönünü d aha fazla takd ir edip bize gösterir. Aşk, sevilen varlığın bakış açısını ben im sem e­m izi sağladığı için, biz de kendi im ajım ızı yenilem ek d u ru m u n d a kalırız. Böylece, sevilen varlığın h oşuna git­

29

Page 35: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

m e arzum uz, bize kendim izi yenilem em izi şart koşar. Böylelikle, he r biri diğerine kendi yargılarım b en im set­m eye çalışırken aynı zam anda kendini değiştirm e yo­luyla ötekinin hoşuna gitm eye çalışır. Ve bü tün bun la r da, h içb ir zorlam a olm aksızın, sürekli b ir keşfetm e, d i­ğerin in sırla rına erm e sürecinde gerçekleşir. Sevilen varlığın tüm tavırları, m im ikleri, bakışları yo rum lanm a­yı bekleyen sem boller haline gelir. Aynı şekilde biz de sürekli b ir sem bol kaynağına dönüşürüz.

D oğuş d u rum u b ir işare t bolluğu yaratır. Geçm işin ve şim din in dahil olduğu bu süreçte doğa da yerini alır. Y ağm ur, güneş, b ir bu lu tun biçim i artıdeğer kazanıp zenginleşerek sevilen varlığa ve aşka sıkı sıkıya bağlı b ir şeyin gösterenleri o lurlar. H epsinin b ir an lam ı vard ır artık ve ne yöne gidileceğini belirtirler. Yine de her za­m an b ir engel o lduğundan, diğeri farklı o lduğundan, is­teğim ize aldığım ız yan ıttan h içb ir zam an tam olarak em in olam adığ ım ızdan ya da yanıt, isteğim izle aynı o ran d a olm adığından; olgular, şeyler, en tesadüfi kom ­b inasyon lar yorum a haz ır işaretlere, davetlere, retlere ve kehanetlere dönüşür. Önemli b ir olayın m eydana gel­diği bazı yerler kutsal hale gelir.

Aşk, dünyayı kutsal b ir coğrafya o larak işler. Bu yer, bu ev, denizin ya da dağların bu özel görünüm ü, bu ağaç, hepsi sevilen varlığın ya da aşkın kutsal sem bolle­ri haline gelir. K utsal yerlere, tapm ak la ra dönüşürler, çünkü sonsuz aşk an ların ı ya da b ir kehaneti b a rın d ır­m ışlard ır içlerinde. M ekân nasıl kutsallaşıyorsa, zam an d a aynı şekilde kutsallaşır. Doğuş du rum unda, eğer m utlu luk zam anı sonsuz şim diyse, bu sonsuzluk an la rı­nın birleşm esi de kutsal bayram larla dolu, b ir ayin yılı teşkil eder. B unlar b ir tü r değer ve an lam düğüm leri, ö r­nek anlar, acılı ve m utlu an lar ya da sadece diğeri için an lam lı an la rd ır ve b izim için kutsal hale gelirler.

Övlevse doğuş d u rum undak i aşk, gelişimi içinde nes­nel b ir kutsallık doğurur. Yoğun an ların belirlediği b ir m ekân, önem li günlerle örü lü kesintili b ir zam an. Aynı

30

Page 36: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

din lerde olduğu gibi kutsal b ir zam anla kutsal b ir m e­kân. Doğuş d u rum undak i aşk, dindışı o lanla d insel olan arasındaki bölünm eyi tekrar devreye sokar ve içinde çok güçlü b ir günah eğilimi barınd ırır. Âşıklar yıllar, h a tta on larca yıl ayrı kalm ış o lsalar da, yılın belli ta rih ­lerini ü rperm eksiz in yaşayam az, özlem e kapılm adan bazı yerlere geri dönem ezler. Bu kutsal m ekân ve za­m an, ebedi şim dinin , askıya alınm ış zam an ın nesnelleş­m iş yerleri olm uşlardır. Bu yerler u n u tu ld u ğ u n d a bi- linçd ışında varlıklarını sü rdürürler. Sadece başka b ir doğuş d u ru m u bun ları silebilir ve başka b ir m ekân ve zam an yaratab ilir.

31

Page 37: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

t (/ f r /ı c t &$ö /ü/n

ayal kırıklığı gündelik yaşam ın b ir özelliğidir.H er zam an yapacak birçok şeyim iz vardır.

B unların küçük b ir kısm ı yapm aktan hoşlandığ ım ız şeylerdir; çoğunluğu ise bize diğerleri ta ra fın d an daya­tılır. B aşkaların ın yapm am ızı istediği her şey aciliyete sah ip tir; öncelik s ıra lam asında ilk başta yer alır. Eğer bun la rı hem en yerine getirm ezsek, bize sitem de b u lu ­nur, bizi cezalandırırlar. O layların düzeninde m erkezde değilizdir. Bu düzenin kaynağı da değilizdir. O layların düzeni, bize uygulanan bask ılardan kaynaklanır. G er­çekten arzu ettiğ im iz şeyi h içb ir zam an gerçekleştire­meyiz; ve belli b ir nok tada bu şeyi gerçekten isteyip is­tem ediğim izi bile bilem eyiz. G ünlük yaşan tıda a rzu la rı­m ız bize hayal gibi görünür: “Ne güzel o lurdu, eğer...” Ancak her zam an b ir engel çıkar. P artnerim iz in hep ya­pacak başka b ir şeyi o lu r ya da bizim yapm ak istediği­m iz şeyi o yapm ak istem ez. Bazen de o istediğinde biz is tem iyoruzdur ya da isteğini bizim için en uygunsuz anda dile getirir. O lur da isteğini geri çevirir, b iraz sab ­retm esin i söylersek, bu sefer de partne rim iz a lın ır ve ikim izin de isteği kaybolur.

B ütün b u n la r hayal kırıklığı o luştu rur: H er zam an arzu ettiğim iz b ir şeyin olm ası am a her defasında da ya­pacak başka b ir işim iz o lduğundan bu arzuyu gerçekleş­tirem ediğ im iz duygusu. G ünlük yaşam da, sürekli o la­rak b ir başkası için istem ediğim iz b ir şeyi yapm a zorun-

Page 38: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Iuluğu bizi yer b itirir. B ütün hayatım ız b u n a indirgenir. H içbir zam an tam olarak anlaşıldığım ızı hissetm ez, de­rinden ta tm in olm ayız. H içbir zam an bizim istekleri­m izle d iğerlerin inki örtüşm ez. Bu d u ru m hep sona ere­cekm iş gibi görünür. Bu kadar ap talca ve acılı b ir şekil­de devam etm esin in im kânsız o lduğunu düşünürüz. B u­na rağm en, bu du rum aylarca, yıllarca sürer. Gerçek m utlu luğun , ilginç b ir şeyin olm adığı; sürekli hayal k ı­rıklığıyla dolu, neyi beklediğim izi pek de bilm ediğim iz, "sürüklenip gittiğ im iz” karanlık y ıllard ır bunlar.

D oğuş d u ru m u n d ak i aşkın, he r b irim iz üzerindeki derin çekim gücü, gecenin içinde kör edici b ir ışık gibi parlam ası ve tam b ir tehlike arz e tm esinden kaynakla­nır. Yeni doğan aşk, a rzum uzu serbest b ırak ır ve bu a r ­zuyu h e r şeyin m erkezine yerleştirir. A rzularız ve ken­d im iz için m uhakkak b ir şey isteriz. Sevilen varlık için b ir şey yapm ak, istem ediğ im iz b ir şey yapm ak ya da başkası için b ir şey yapm ak değildir. B unu kendim iz, kendi m u tlu lu ğ u m u z için yaparız. Tüm yaşam ım ız, ödü lün m u tlu luğum uz olduğu b ir nok taya yönelir. K endi a rzu la rım ız la sevilen varlığın a rzu la rı kesişir. D oğm akta o lan aşk bizi, ya her şeyi kazanacağ ım ız ya da kaybedeceğim iz d ah a yüksek b ir yaşam çem berin in içine taşır. G ünlük yaşam ise, hep başka b ir şey yapm a zorun lu luğuyla, başkala rın ı ilg ilendiren şeylerin a ra ­sından b ir seçim yapm akla, büyük ya da küçük hayal k ırık lık ları a ras ın d a k a ra r k ılm akla tan ım lan ır. Yeni doğan aşk ta, he r şey ve h içb ir şey a ra s ın d a g ider geli­riz. Sanki, gün lük yaşam da hayal edilem eyecek b ir şeyi her gün elde ed iyoruz gibidir: b ir krallık, ik tidar, m u t­luluk ve zafer. Ancak bu krallığı, tek b ir savaşla kaybe­debiliriz. D ahası, her gün en son savaşı verm ek zorun- dayızdır. G ünlük yaşam ın iki ku tbu , h u z u r ve hayal kı­rık lığ ıd ır. Yeni doğan aşkınki ise, coşku ve acıdır. G ün­lük yaşam sonsuz b ir Araf’tır. Aşk yaşam ı ise, b ir cen ­net ya da b ir cehennem dir. Ya k u rtu lu ru z ya da lane t­leniriz.

33

Page 39: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Bu vargının iki karşıt yönde itiraza yol açacağının far­kındayım. İşte ilki: Günlük yaşam da, gerçekten de çeşit çeşit anlaşılm azlıklar ve sürekli m ahrum iyetler üst üste gelir. Bunun nedeni ise, toplum sal ilişkilerin doğru b ir şe­kilde kurulm uş olm am asıdır. Eğer iki eş, sürekli olarak kendilerini tatm in etmeyen b ir şey yaptıklarını düşünü­yorsa, birbirlerini derinlem esine anladıklarına kanaat ge­tirm iyorsa, bu eşlerin du rum u b ir aile terapisini ya da başka herhangi bir tedaviyi gerekli kılm aktadır. Terapi sayesinde (psikanalitik, davranışçı, Geştalt psikolojisi, La- can ya da Reich yanlısı, Katolik, Budist ya da M arksist) bu anlaşılm azlıklar, bu çatışm alar kaybolur. Bugün son derece yaygın olan bu terapötik eğilimin arkasında, tam a­mıyla hayali olan ideal norm ların tasarım ı yatar. Bireysel, toplum sal ya da politik terapilerin değerini inkâr edecek değilim; bun lar daha az acı çekilmesine, toplum sal koşul­ların iyileştirilmesine, toplum u daha ileriye götürm eye hizm et ederler. Ne var ki, h içbir şekilde günlük yaşam ın varoluşsal yapısını değiştirm ezler. Bir psikanaliz terapisi­ne katılm ış olan b ir çift, artık daha iyi anlaşabilir, b irb ir­lerine daha az küfür edebilir. Yine de, bundan böyle tam bir dovgunluk halinde yaşam süreceklerini söyleyemeyiz.

İkinci itiraz, doğuş durum undak i aşkın coşku ve acı arasında b ir gerilim o larak tanım lanm asıyla ilgili. Yay­gın kanıya göre gerçek aşk, küçük uyuşm azlıkların ken­diliğinden aşıldığı sürekli b ir m utluluk ve m ükem m el b ir karşılıklı anlayış d u rum udur. Eğer böyle olm azsa, aşk da gerçek değildir. B aşkalarına göre ise gerçek aşk, sab ır ve bilgelik sayesinde yavaş yavaş elde edilir. Ö rneğin bu d ü ­şünce, Eric F rom m ’un herkese m utluluk için önerdiği “sevme sanatın ın '’ reçetesidir. Gerçekte, bu yargıların a r­kasında peri m asalı m itinden başka b ir şey yoktur. "H u­zurlu ve m utlu y a şad ıla r”: G ünlük yaşam ın b ir yanılsa­m ası ya da kim senin yaşam adığı sürekli b ir sevinç ve dinginlik k u ru n tu su d u r bu.

İki itirazdan söz ettim ; gerçekteyse bun la r tektir. Ai­le ya da aşk terap istleri, peri m asalların ın bu “m utlu ve

34

Page 40: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

huzurlu yaşanV’ından başka b ir şey düşünm ezler ve b u ­nu sanki gerçekleştirilm esi en kolay şeym işçesine sağa sola önerirler. B ütün psikologlar, sosyologlar, sosyal gö­revliler, bazı terap ist g rupları aslında sadece tek b ir şev önerirler: sürekli ve eksiksiz m utluluk. Böylece de, elle­rinde uzun yaşam ya da sonsuz gençlik iksirini sallaya­rak e tra fta dolaşan şarlatan dok to rlara benzerler. Doğ­rusu şu ki, eğer sonsuz gençlik biyolojik olarak im kân­sız ve biyolojik açıdan saçm a b ir du rum sa, “M utlu ve huzurlu yaşadılar” nakara tındak i bu sonsuz hu zu r ve m utlu luk için de aynı şeyi söyleyebilmeliyiz. V aroluş de­neyim i açısından bakıldığında, bu b ir anlam sızlık oluş­tu rur.

Öyleyse söz konusu olan b ir m ittir, hepim izin fark ın­da o lm adan yinelediği son derece yaygın b ir mit. O za­m an kendim ize şunu sorabiliriz: Bu m it nasıl doğm uş­tur? G ünlük yaşam ı, hayal kırıklığı ve huzurdan ; yeni doğan aşkı ise, coşku ve acıdan oluşan b ir şey o larak ta ­nım lam ıştık . Bu iki diyalektik birliğin her b irin in b ir pozitif, b ir negatif eğimi vardır. Mit, sadece pozitif ku ­tup dikkate alındığında, a rd ından da, negatif ku tup (ha­vai kırıklığı ve acı) göz önüne alınm aksızın iki pozitif ku tup (m utlu ve huzurlu) beraberce ele a lındığında o r­taya çıkar. B una bağlı o larak da, bu m itin nasıl o luşab il­diğini anlıyoruz. Aşk doğduğu sırada yaşanan sevinç, m utlu olm a arzusu her zam an içim izde nostalji o larak yaşar. G ünlük yaşam da, hayal kırıklıkları evreninde d a ­ha ta tm in k âr ve d aha heyecan verici b ir yaşam ı, gerçek ve doğal b ir şeyi arzu larız. Başka b ir deyişle, doğuş d u ­ru m u n u n coşkusunu ve m utlu luğunu arzularız. Bu do­ğuş d u ru m u n u n acıyla bağlantılı o lduğunu hatırlasak da bunu unutm ayı tercih ederiz. Ve böylece, tüm saflığı ve o lanca m uhteşem liğiyle aşkın sonsuzluğunu bu lab il­meyi hayal ederiz.

Doğuş d u rum undak i aşkta, tutku, m utlu luk kadar acı, arzu, ıstırap da hissetsek, m utlu luk halini uzatm ak ister ve bu halin kalıcı olm asını, dinginliğe, huzu ra dö ­

35

Page 41: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

nüşm esin i, b erabe rinde getirdiği her tü rlü o lum suz lu ­ğun uzak ta kalm asın ı dileriz. Bazıları, aşk d u ru m u n u n doğurduğu gerilim e katlanam az. Bu d u ru m u hem en gündelik yaşam kalıb ına sokup evcil hale getirm ek, kon tro l etm ek ister. Böylece doğuş d u ru m u n d ak i aşk b ir barış, h u zu r ve dinginlik arzusu doğurur.

G erçekte, gündelik yaşam ta ra fından kuşatılan kişi, m utlu luğun neden olduğu bu gerilim li istek ve arzu yo­ğunluğuna ulaşam az. B unun için, gündelik yaşam la ba­ğını koparm ak, ih lalin yasak nehrin i aşm ak zorundadır. Bu k ararı ise, kendi isteğiyle alam az. D oğuş d u ru m u n ­daki aşk, yapısal koşullar yavaşça o lgunluğa u laştığ ında "görünür.” Doğuş durum undak i aşk, kendini bize daya­tan b ir “olaydır." Aynı şekilde, âşık o lduğum uzda d in ­ginlik d u ru m u n a ne u laşab ilir ne de bu d u ru m u koruya­biliriz. Aşkımız b izim elim izde değildir; bizi aşıp sü rü k ­ler ve değişm eye zorlar. Bu d u ru m u günlük b ir h u zu ra dönüştü reb ilm ek için yıkm am ız gerekir. Ve tek ra r edi­yorum , erkek o lsun kad ın olsun b irçok insan huzu ru ancak, aşk ların ın harika nesnesini kon tro l edilebilir, ta ­n ım lanm ış, s ın ırlanm ış, evcil b ir hayvana d ö n ü ş tü rd ü ­ğünde bulabilir. Bedel, coşkunun kaybolm ası ve aşk d u ­ru m u n u n sona erm esid ir. Geriye ise sık ın tın ın , kinin, "hayal k ırık lığ ın ın” d u rm adan böldüğü dinginlik ve gündelik yaşam ın sıradanlığ ı kalır.

Öyleyse, gündelik yaşam da sıra dışı o lanı a ra r, sıra dışı an la rd a ise gündelik olanı ararız. G ündelik yaşam ­da, coşkuyu arzu lar, sıra dışı o landa da dinginliği a rzu ­larız. G erçekleşm esi m üm kün olm ayan bu iki arzu b ir­b irine eklenip, eskinin sonsuz gençlik iksiri m itin in ve felsefe taşın ın yerine geçen "M utlu ve h uzu rlu yaşadı- la r”ı o luştu rur.

36

Page 42: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

y y e d i n c i i / ) ö lü m

y ynı anda iki kişiyi sevm ek m üm kün m üdür? Kuş- kuşuz evet. B irini sevip diğerine âşık olm ak?

K uşkusuz evet. İki kişiye b irden âşık olm ak? Hayır. H er­kes birçok kişiyi sever. Annem izi ve babam ızı, karım ızı ve çocuklarım ızı severiz. Bu aşkların h içbiri ne diğerini d ışla r ne de d iğerinden b ir şey eksiltir. Aynı şekilde, b ir erkek iki kadını sevebileceği gibi, b ir kadın da iki koca­yı sevebilir. H er biri, b irinci kişiyi severken diğerine âşık olabilir. H atta b u n u n kural o lduğunu bile söyleye­biliriz. B una karşılık, iki farklı kişiye âşık olm ak im kân ­sızdır. İlk bakışta, bu s ın ırlam a saçm a görünür. H ep şöyle söylendiğini duyarız: "İkisine de âşığım " ya da hangisine d aha çok âşık o lduğum u bilm iyorum ." Bu

cüm leler farklı iki d u ru m d a telaffuz edilir. İlkine aşkın gelişm e d u ru m u diyebiliriz. D aha önce de değindiğim iz gibi, âşık o lm ak üzere olan kişi, b ir şekilde kendisine ya­nıt verecek birisini a ra r ve çoğu kez bu kişiyi bu lduğu izlenim ine kapılır. B aşka tü rlü söyleyecek olursak, bu kişi birçok defa âşık o lm aya başlar. B irçok kişiyle karşı- laştığım da düşünürsek , birçok kez âşık o labilir ve tu t­kuları iç içe geçer. O zam an bu kişi şöyle diyebilir: “Ben her ikisine de âşığım ." Bu iç içe geçm e, iki farklı kadın, söz konusu bu kişiye âşık o lduğunda daha da kolay ger­çekleşir. Erkek, aşka açık o lduğundan ve h e r iki kad ın ­dan da o lum lu b ir yanıt a ld ığından üç kişilik b ir grup oluşur. Şim di de erkeği seven bu iki kadının yakın a rk a ­

37

Page 43: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

daş ya da kız kardeş o lduğunu varsayalım . H ep beraber, erkeğin m erkezde olduğu kaynaşm ış b ir grup o luştu ru l - lar. Bu tü rd en durum lar, san ıld ığ ından çok daha yay­gındır. Kolektif hareketlerde sık sık, aynı lidere hayran olan kadın g rup larına rastlan ır. Freud, kitlenin, hem birbirleriy le hem de aynı zam anda liderleriyle özdeşlik ku ran bireylerden o luştuğunu söylem em iş miydi? G örü­nüşte kesintisiz b ir gelişm e sonucunda, aşkın eşiğinde­ki iki kişiden gruba, iki kişilik kolektif hareke tten g ru ­bun kolektif hareketine geçm iş olduk.

Gerçekteyse geçiş aralıklıdır. K adınlar ta rafından hay­ran o lunan liderin m erkezde olduğu b ir grubu inceleye­lim. Bu liderin, kadınların her b irine âşık o lduğunu söy­leyebilir miyiz? Hayır. H er birinin, aynı yandaşların ın ol­duğu gibi yeri doldurulabilir. Bir gruptaki kolektif b ir h a ­rekette, kim se vazgeçilmez değildir; herkes tüketilebilir. Ve bu durum aynı şekilde üç kişiden oluşan b ir gruba da uygulanabilir. Üç kişiyle bile, eğer biri giderse topluluk var olm aya devam eder. Sadece çift du ru m u n d a eğer b i­risi gitmeye k ara r verirse topluluk kaybolur. Yalnızca çift söz konusu olduğunda, birey, m utlak özgünlüğü ve biri- cikliği içinde vazgeçilm ezdir ve yerini başka biri doldura- maz. Yalnızca çift söz konusu olduğunda, birey, toplulu­ğun varo luşunun nesnel koşuludur. Bu topluluk, birey­den yola çıkar ve ondan vazgeçemez. Öyleyse iki kişilik kolektif hareket, doğuş durum undaki aşk, diğer hareket­lerden kesinlikle farklı ve özgün b ir şeye sahiptir. "Her ikisine de âşığ ım ” tü lü n d en ifadeler, kişiyi kolektif bir yapıya, b ir aşk d u ru m u n a ya da hiçliğe götüren b ir k arar­sızlık ya da b ir geçiş d u rum unu belirtir. B ir lidere duyu­lan tu tkuya gelince, bu da uzaktan idealize etm ekle açık­lanabileceği gibi, aynı zam anda tek taraflı b ir aşkla da açıklanabilir. Pek çok kim se aynı varlığa sahici b ir aşk besleyebilir. Ne var ki bu varlık gerçekte on lara âşık ol­m ayabilir. K arizm atik liderler bu tü rden ortak duygular uyandırabilirler; aynen ünlü oyuncuların ya da alımlı ka­dınların uyandırabileceği gibi. Bu tek taraflı aşktır.

Page 44: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Şim di, çıkış noktam ızdaki soruya geri dönelim . Avnı anda birçok kişiyi sevip bir başkasına da âşık o labilece­ğimizi söylem iştik. Bu durum da, bu yeni doğan aşk, duygularım ızın tek ra r yap ıland ırılm asında b ir çıkış noktası o luştu rur. Sevdiğim iz kişiler kendim izin, global gerçekliğim izin, yeni doğan aşkta kabul e ttirm ek ve sev­dirm ek istediğim iz bu bireyselliğin bileşenlerdir. Başka b ir deyişle, yeni doğan aşk her zam an, kişisel b ir h ikâ­yeye, b ir duygu sistem ine, b ir tercih sistem ine sah ip iki kişi a ras ında cereyan eder.

Bu, aşk d u rum udur, çünkü b ir engel aşar, duygusal ilişkilerin her defasında yeniden yap ıland ırılm asın ı sağ­lar. D aha önce m erkezi önem e sahip b ir şeyden vazge­çer, değersiz görürüz. Öte yandan, yeni aşka dahil e tm e­miz gereken başka b ir şeyi saklarız. Ö rneğin, eğer evli ve çocukları olan iki kişi b irb irlerine âşık olursa, he r b i­ri kendi duygusal ilişkiler sistem inde, eşini çocukların ­dan ayırır. E şim izden vazgeçm ek ister, bunu yapabiliriz de. Ona yönelik davranışım ızı tam am ıy la değiştirm ek isteriz. Çocuklara karşı olan tu tu m u m u zd a ise aynı şey söz konusu olm az. Onlar, yeni aşka dahil olabilirler. Eşim iz, benliğim izi o luştu ran çekirdeğe dahil değildir artık. Ç ocuklarım ız ise benliğim izin çekirdeğinde b u ­lunm aya devam eder. B ununla birlikte, iki kişinin b ir araya gelm esi, çevrelerinden yalıtılm ış kişiler a rasında da olabilir. Bu b ir araya gelişte çocuklar devrede değil­dir. B uluşm a, yalıtılm ış birey düzeyinde gerçekleşir. İs­teğin dile getirilm esi ve alınan yanıt, çocukların devreye girm esinden önce gerçekleşir. H erkes aşkı kendisi için ister, çocukları için değil.

Doğuş d u ru m u n d ak i aşk gelişirken, ilişkin in içine, o ana kadar var olm ayan tarafları da dahil etm ek zo ru n d a­dır. B undan ö tü rü çocuklar da, ilk b aşta o lm asalar da aşkın parça ların ı o lu ştu ru rla r. Yine de âşık olan kim se, d iğerine âşık kalır, onun çocuklarına değil. Bu çocukla­rı, diğeri sevdiği için severiz, kendileri olduğu için de­ğil.

39

Page 45: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Bazı durum larda, aşkın seyri s ırasında çocuklar engel bile oluşturabilirler. Bu, aşılam ayan b ir engel de olabilir. Ö rneğin, çocuklar bu aşka karşı çıkıyor ya da çifti b ir iki­lem e sürükleyen iki aile ta ra fından b ir baskı, biı şantaj aracı olarak kullanılıyor olabilirler. H er du ru m d a aşk, yalıtılm ış iki birey arasındaki b ir birlikteliktir. Bu iki b i­rey in her biri, kendi duygusal sistem ine sah ip tir ve bu sistem i beraberinde taşır. Aşk, bu sistem in biı kısm ını koruyup diğer b ir kısm ını yeniden yapılandırm ak isteye­cektir. Aşkı, yalıtılm ış, m utlak yalnızlığı arayan, h içb ir bağı olm ayan iki şahsiyetin b ir araya gelmesi o larak gös­terdiğim izde, b ir aldatm acayı devam ettirm iş oluruz. Gerçekte bu kişiler, kişiliklerinin m utlak birlikteliğini ararlar; am a aynı zam anda en yakın çevrelerini de b u n a dahil etm ek isterler. Şu veya bu kişi değil, hepsini is te r­ler. Sürekli, m utlak, tam b ir inzivaya çekilm e arzusu, b ir so runa işaret eder; yeni doğan aşk üzerindeki çevıe bas­k ısından kaçışı gösterir. Çevrenin gerçeği çok ağır o ldu­ğunda, m evcut duygusal bağ ların tem sil ettiği kişiliğin o bö lüm ünü aşka dahil etm ek m üm kün olm adığında, yeni doğan aşk dünyadan kopm a eğilimi gösterip özgür ve özgürleştirici b ir a lan olm aya yönelir. Öyle b ir alan ki, içinde hem huzurlu b ir sığınak hem de dünyayla yeni­den hesaplaşm ak için b ir fırsat bulunabilir. Eğer iki âşık da aynı durum daysa kaçm a, baskılardan tam am ıyla ku r­tu lm a ve kaybettiklerini tek ra rd an kazanabilm ek için b irlikte uzun süreli b ir yaşam ku rm a isteği, geride kalan h e r şeyden baskın olur. B una karşılık, eğer so run sadece b irin i ilgilendiriyorsa, o zam an bu aşkı b ir sığmak, olası bask ılardan kurtulabileceği özgür ve özgürleştiren b ir alan olarak görm ek kendisine kalacaktır. Öte yandan, bu proje, d iğerinin aşkına dahil edebileceği her şeyi dahil edip, d ışarıda b ırakm ası gerekeni d ışarıda b ırakaıak , kendi aşkını som ut b ir b içim de yaşam a arzusuyla çeliş­kiye düşm ektedir. Biri için aşk, tam b ir kaçış, dünyadan uzakta b ir tatil, b ir lim an, gidip sığınılacak m utlu b ir ada, varoluş çölünün o rtasında karşısına çıkıveren b ir

Page 46: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

gül bahçesiyken; diğeri için, bu rüya b ir vazgeçiş olabilir çünkü o, dünyayı b ir bahçeye dönüştü rm ek ister. Bu ö r­nek, iki kişiyi b ir araya getiren yeni doğan aşkın, nasıl da iki farklı o lağanüstü yaşam projesi yarattığ ın ı gösteriyor. Projelerin uyuşm adığı bu durum da, ya pro jelerden biri ya da ikisi b irden terk edilecektir. Böylece, çelişkiden ö tü rü parça lanan aşk, sönm eye yüz tu tar.

B ir kişiyi sevip d iğerine âşık olabileceğim izi söyle­m iştik. Ancak, b irisine âşık o lup b ir başkasına da o la­mayız. Doğuş durum undak i aşk, b ireyin e tra fında ö r­m üş olduğu bü tün ilişkilerin yeniden yap ıland ırılm a sü ­recidir. Yeni aşk durum u, kendisini teşvik eden hareke­tin m utlak yönünü belirtir. İki kişiye b irden âşık o lm a­m ız im kânsızdır, çünkü kalbim iz iki m utlak am a farklı hedefe var gücüyle yönelem ez.

İki sevgilinin b ir çocuğu o lduğunda ne o lu r peki? İk i­sinden b irin in çocuk istem ediği d u ru m u inceleyelim . Çocuk doğduğunda, d iğerin in bu çocuğa beslediği aşkı, bu kişi b ir ihanet, b ir te rk ediş o larak görür. İslam -Fars efsanelerinde, Şeytan, Tanrı ya isyan eder, çünkü Tanrı, insanı yara ttık tan sonra ondan bu insan ı sevm esini is­ter. Ancak Şeytan bun u n im kânsız o lduğunu söyler, çünkü o, T anrı dan başkasın ı sevm iyordun ve Tanrı nın da insan ı sevm esini kabul edem ez. B undan ö tü rü de, Tanrı n ın gazabın ı üzerine çekm eyi, O’n u kaybetm eyi b ir başkasıyla paylaşm aya yeğ tu tar. Ş im di de iki sevgi­linin b ir çocuk istediği d u ru m u inceleyelim . A rzulanan çocuk doğar ve yeni b ir aşk kutbu olur.

Böyle o lduğunda bile, yeni doğan aşk sona erer. B u­nu kabul etm ek zordur. Öte yandan, po p ü le r eski bilge görüşe göre, b ir çocuğun doğm ası aşkı güçlendirir, teh ­likedeki b ir aşkı kurtarır. Bu söylenen yerleşik b ir aşk için doğrudur, yeni doğan aşk için değil. G erçekten de, çocuk, iki sevgilinin aşk nesnesi haline gelir. İkisi de ay­nı an d a bu çocuğa âşık olur. İlişkileri a rtık sadece b ir­birlerine değil, b ir üçüncü kişinin varlığ ına da bağlıdır. Bireysel karak terle rin in m utlak ve egoist istekleri yerini

41

Page 47: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

diğer bireysel karakterin aynı şekilde bencil isteklerine bırakm az; b ir üçt'ıncününkine bırakır. Artık ikisi de b ir­birleri için m utlak ölçüde en önem li değildir. İkisinden b iri d iğerin in Tanrı sı değildir. H er ikisi de, kendileri d ı­şında doğan yeni b ir T an rı’ya hayranlık beslem ektedir. Ve eğer ara larında b ir anlaşm azlık , b ir ilgisizlik baş gös­terirse , ikisi de çocuğun aşkına sığınabilir. Bu d u rum özellikle, çocuğu karn ında taşım ış olan, besleyen, en azından ilk aylarda çocuğun m utlak nesnesi olan anne için geçerlidir. G erçekte, anne için b ir çocuğun doğm a­sı hem en hem en her zam an doğuş durum undak i b ir aşktır. B ütün ilgisi, bü tü n özeni, bü tün kaygıları çocuğa yöneliktir. Yeni tekel hakkı eskisiyle uyuşm az artık. Oi- d ipus kom pleksi ortaya çıkm adan önce, aile sahnesinde egem en olan Laios kom pleksidir, ki bu da baban ın ço­cuğa karşı kıskançlığı ya da daha doğru ifade edersek, iki sevgilinin o luştu rduğu sarsılm az çift d u ru m u n u n ye­rin i alan anne-çocuk çiftine yönelik kıskançlığıdır. Ço­cuğun doğm ası, çocuğa duyulan aşk, aradaki bağı güç­lendirip aşkı dengede tu tar; am a yeni doğan aşkı ö ldü ­rür. Çelişkili b ir şekilde, eğer dış b ir güç sevgilileri ayı­rırsa, yeni doğan aşk devam edebilir. Çocuğa yönelik biı kıskançlık olm ası d u rum unda, bu aşk tek tara llı ve do ­layısıyla m utsuz b ir aşk olur.

K ültürüm üz, çocuğun doğm asıyla ortaya çıkan kesin­tiyi m askelem ektedir. Ve bundan dolayıdır ki, her b ilim iz diğerinin bizi ihm al ettiğini, bize önceden duyduğu a rzu ­yu ve sevgiyi gösterm ediğini şaşkınlıkla fark ederiz. G er­çekte, her şey değişm iştir. Yeni doğan aşkın tem elde is­tikrarsız olan yapısının yerini, potansiyel olarak süreklili­ği olan b ir yapı alm ıştır. Yeni doğan aşk bitse de, sevgili­ler b irb irinden ayrılsa da, topluluk yine de anne-çocuk ve baba-çocuk çiftleri aracılığıyla yaşam aya devam eder.

42

Page 48: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

t JcA f zi/i e t {/) ö/ii/n

anrı insanı kovdu ve kerubileri, yaşam ağacınınyolunu korum aları için, sağa sola dönen ateşten

b ir kılıçla Cennet B ahçesi’nin doğusuna yerleştird i.” Ya­ratılış efsanesi bu şekilde söyler. Doğuş du rum unda, in ­san, ateşten kılıcı kerubilerin elinden kapıp Cennet B ah­çesi ne girer. Ancak insan ne b u rada kalab ilir ne de b u ­rayı yurt edinebilir. Doğuş durum u , tan ım itibariyle ge­çicidir. B ir dinlence değil, b ir hareket, b ir şeye doğru harekettir. V arm ak dem ek, çıkm ış o lm ak dem ektir.

Doğuş durum undak i aşk, her şey yolunda gittiğinde aşka yol verir. K olektif hareket ise, he r şey iyi giderse b ir kurum doğurur. Ancak, veni doğan aşkla yerleşik aşk, doğuş durum uyla ku rum arasındak i ilişki havalan­m ak, uçm ak ve varm ış olm ak arasındaki ilişkiye denk düşer. B ulu tların ü stünde gökyüzünde olm akla, ayakla­rın b ir kez daha kesin b ir b içim de yere basm ası a ras ın ­daki ilişkiye benzer. B aşka b ir im geye başvuralım : çiçek ve meyve im gesine. Meyve çiçekten doğar, ancak meyve çiçek değildir. Meyve o rtaya çıktığında, çiçek artık yok o lm uştur. Gerçekte, çiçeğin m eyveden d ah a iyi olup ol­m adığını ya da tersini düşünm ek anlam sızdır. Aynı şe­kilde, doğuş d u ru m u n u n ya da ku rum un üstün lüğünü sorgulam ak da ap talcadır. Biri var o lm adan diğeri de olam az; ikisi de yaşam ın parçasıd ır. Öte yandan, farklı o lduklarından ikisini b irb irine karıştırm ak da an lam sız­dır. Doğuş d u ru m u n a özgü yaşam ak, düşünm ek ve h is­

43

Page 49: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

setm ek, günlük yaşam a ve k u rum a özgü o landan fark lı­dır. K endim izi sadece farklı düşünceler karşıs ında de­ğil, aynı zam anda birçok düşünm e tü rü ve b ir başka ka­tegori sistem i karşısında da buluruz.

H erhangi b ir nok tadan yola çıkalım . G ünlük yaşam ­da ulaşm ayı am aç edindiğim iz hedefler, elde etm eye ça­lıştığım ız şeylerin hepsi elim izdeki im kân lara bağlıdır. G erçekleştirilem eyecek pro jeler yapm ayı^. Zaten a rzu ­larım ız da sın ırsızd ır. Eğer m asallardan fırlam ış biı cin bize görünüp arzu larım ızdan üçünü söylem em izi iste­seydi, kararsız kalırd ık ve kafam ızda tu h a f b ir liste can ­lanırdı: Çok zengin o lm ak mı? Sürekli sağlıklı o lm ak mı? Sadece kendim iz mi, yoksa bizim için kıym etli olan diğerleri de mi? Sürekli genç kalm ak mı? Sadece kend i­m iz mi, yoksa diğerleri de mi? Y alnızca m u tlu olm ayı isteyebilirdik, ancak "m utlu olm ak” b ir şeye denk d ü ş­mez. B undan ö tü rü , sorun, bize m utlu luk verebilecek "şeyleri” tan ım lam ak tır. Öte yandan, seven kişi, ne tü r dileklerde bu lunacağ ın ı da bilir. "Beni sevsin.” Ve eğer hâlâ diğer iki dileğini söylem e olasılığı varsa, şun ları ek­ler: "Onu sevmeye devam edeyim; o da beni sevm eye de­vam etsin .” Âşık b irisin in , çok net ve sınırlı b ir arzusu vardır. Ama kendini bu am aca verirken, elindeki a raç la ­rın fark ına varm az. K im se şu şekilde düşünerek âşık o l­maz: "M adem b irisin i kendim e âşık etm e im kân ına sa­hibim , ben de on a âşık olm ayı seçiyorum .” H er şeyden önce, âşık o luruz, d iğerin in aşkını arzu larız , b u n d an son ra âşık o lduğum uzu elde etm enin araç ların ı b u lm a­ya çalışır, kendim izi sevdirm ek isteriz. G ünlük yaşam ­da, temel ihtiyaçlarla önem siz ihtiyaçlar a ras ın d a gerçek b ir fark yoktur. Doğuş du rum undaysa b ir tane fark var­dır. Sevilen kişiye u laşm am ıza, onun ta ra fın d an sevil­m em ize yarayan her şey önem lid ir bizim için. Gerisi önem li değildir. Eğer sevdiğim iz kişinin h o şu n a gidi­yorsa, güzel yem ek yem ek çok hoştur. Ama yalnızsak, iyi b ir yem eğin h içb ir önem i yoktur. Sevilen varlıkla karşılaşm ak, onun yan ında olm ak için, en zo ılu yolcu­

44

Page 50: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

luklara çıkmayı, yemek yememeyi, uyum am ayı göze alı- ı ız. B ü tün bun la r bizi yormaz; tam tersine kendimizi m utlu hissederiz. Günlük yaşam da dayanılm az olan her şeyi farkına varm adan gerçekleştiririz.

Günlük yaşamda, eşit alışveriş ilkesi ağır basar. Eğer sana bir şey verirsem, karşılığında aynı değere sah ip bir şey isterim. Doğuş d u ru m u n d a ise, ko m ü n izm ilkesi h ü ­küm sürer: Herkes imkânı ö lçüsünde verir, herkes ihti­yacı ölçüsünde alır. Alman ve verilen şey aras ında he r­hangi b ir m uhasebe yoktur. Herkes diğerine hediyeler alır: Sevilen kişinin hoşuna gidecek nesneler, ona kendi­sini hatırlatacak, kendisinden bahseden şeyler. Aynı şe­kilde, diğerinin bahsettiği ya da gördüğü, onun hoşuna gidecek hediyeler de alır. Bir şey sunm ak, bazı d u ru m ­larda ani bir harekettir; her şekilde sevdiğimiz için h a ­zır o lduğum uzu, kendimizin bir arm ağan o lduğunu sembolize eden bir jesttir. Ancak, a rm ağan karşılığında başka bir arm ağan beklenmez. Bir hediye verirken, eğer bu hediye diğerinin hoşuna gidip onu m utlu ediyorsa is­tenilen sonuca ulaşılm ıştır zaten. Diğerinin sevinci, he r­hangi b ir nesneden çok daha değerlidir. Böylece, sevgi­liler, karşılığında b ir şey beklemeden birbirlerine hedi­ye alırlar. H er biri isteği ö lçüsünde verir, ihtiyacı ö lçü­sünde alır. Armağanların muhasebesi yapılmaya baş­landığında -"Ben sana şunu verdim, sen karşılığında hiçbir şey verm edin”- aşk sönmeye başlamıştır. H er bi­ri alacak ve verecek talebi yaptığında aşk o zam an ta m a ­mıyla bitmiştir.

K om ünizm de olduğu gibi, eşitlik y aşam a geçirilmeye çalışılır. Bu eşitlik, farklılıkları hiç göz önüne almaz. H er biri, özgün ve biricik b ir kişilik olarak arzulanır. B urada eşitlik, hakların m utlak eşitliği, her b irinin talep etm e hakkı olarak görülmelidir. Aşk tu tkusunda , önce­den o luşturu lm uş haklar yoktur. İktidarın eşitliği var­dır. A rzunun gerçekleşmesi tam am ıyla diğerine bağlı ol­duğundan, her birinin diğeri üzerinde m üthiş, gerçek­ten tam bir iktidarı vardır. Ancak, -eğer tek taraflı aşk

45

Page 51: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

söz konusu değilse- bu iktidar simetriktir. Herkes, sevi­len kişinin insafına kalmıştır.

Doğuş d u ru m u n u n diğer boyutları şunlardır: doğru­luk ve özgünlük. Âşık olan kimse, özgünlüğünün en de­rin yerini arar, sonuna kadar kendisi olm aya çaba gös­terir. Bu am aca da sevdiği kişi ve onunla kurduğu diya­log sayesinde; her birinin diğerinden, önceden ve şimdi olduğu haliyle kabul görmeyi, tanınmayı, anlaşılmayı ve onaylanm ayı beklemesi sayesinde ulaşır. D aha önce bahsettiğ im iz bu geçmişin değiştirilmesi âşığı zararsız hale getirir; her biri bundan bahsedebilir ve diğerine b u n d an bahsederken, bu yükten kurtu lm uş olur. Ne var ki, b u n d an kurtu lm ak için, "geçmişini tek ra r kazanm ak için” doğruyu söylemelidir; yalnızca doğru özgür kı­lar.”

B undan dolayıdır ki, herkes diğerine bü tü n doğrula­rı söyleyerek, kendini anlatırken hem kendi gözünde hem de diğerinin gözünde tam am ıyla şeffaf olarak ken­di geçmişini geri kazanır. Günlük yaşam da bu türden hiçbir deneyim im iz olmaz. Bir yabancıya doğruyu açık­layabiliriz, ancak bu doğru bize hiç yardım etmez, çü n ­kü açıldığımız kişinin üzerimizde hiçbir gücü yoktur. Doğruyu ancak iyilik dağıtıcısına söyleyerek kendi geç­mişimizi geri kazanm a olanağı buluruz; kendimizi de­ğiştirme, başka b ir deyişle kendimizdeki en iyinin ger­çekleşebilmesi için olm am ız gerektiği gibi o lm a şansını elde ederiz. H asta psikanalistine doğruyu söyler, çünkü yeni doğan aşkta kendiliğinden gerçekleşen sü ıecin bir kısmını transfer sayesinde gerçekleştirmiş olur. Ama tu tkunun gücü, birkaç saat ya da birkaç saniyede bilinç- dışı engelleri yıkar; analiz söz konusu olduğundaysa bu engeller bazen yıllarca direnebilir. Bu m ü m k ü n d ü r çün ­kü geçmiş korkusu kaybolmuştur. İki âşık karşılıklı ola­rak geçmişlerini birb irlerine açarlar. H er b il in in diğeri­ni ak lam a gücü vardır.

Bu çalışmada, çok sayıda dinsel referans bu lundu­ğundan dolayı şaş ırm am ak gerekir. Gerçekte, doğuş du-

46

Page 52: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

m m unun derin dinamiği, şu ana kadar sadece metafizik ve dinsel dille açıklandı. Teolojiyi özellikle yeryüzüne in- diımeyi, bu ana kadar Tanrısallıkla ilişkileri an latan şey­leri insan ilişkilerine uyarlamayı düşünmeliyiz. Bundan ö tü rüdü r ki günah ç ıkarm a ve bağışlama, doğuş d u ru ­m undaki aşk deneyiminin temel iki bileşenidir. Sevgili­ler, sürekli birbirlerine o anda ne düşündüklerini sorar­lar. Ne düşünüyorsun?” onların en kendiliğinden so ru ­larıdır. Kalplerinin derinliklerinde bunun anlamı şudur: “Beni düşünüyor m usun?” Ancak basit bir evet yeterli ol­maz. Soru diğerini, yaşamını, en m ahrem düşüncelerini ilgilendirir. Aynı zam anda bu soru, özgün b ir aşk nesne­si olduğu kadar bir tercüm an, b ir teselli, b ir rehber de olarak diğerinin özgünlüğüne ve karmaşıklığına dahil olabilmek için diğerinden tam b ir’şeffaflık bekler. Böyle- ce, diğerinin “Seni düşünüyorum ” demesi yeterli olmaz, bunu söyleyinceye kadar izlediği yolun bireysel, som ut ve gerçek izini de göstermelidir. Bu “Seni düşünüyo­ru m ” her zam an çıkış ve varış noktasını oluşturur; bu da ancak şekil değiştirmiş som utun zenginliği aracılığıyla olur. İşte, bir diğer dinsel terim: m addenin değişimi. O ana kadar bayağı, hatta acınası olan aynı olay, bir kez di­le gelip anlatıldığında, kabul edildiğinde ve bir aşk söy­lencesinin çerçevesine yerleştiğinde, daha güzelleşmiş, değerlenmiş olarak çıkar. Aynı şey bir kusur, bir zayıflık, bir acı ve bir hastalık için de geçerlidir. Âşık kimse, sev­gilisinin yaralarını da sever, vücudunun içorganlarını da: karaciğerini, akciğerini. Aynı şekilde, ru h u n u n içor- ganlarını da sever: çocukluğunu, babası ve annesi için beslediği duygularını, bir oyuncak bebeğe olan bağlılığı­nı. Ve yeni doğan aşk, aşka karşı bir direnç, b ir uzaklaş­m a ve kopm a isteği de olduğundan, bu reddediş de itiraf edilmeli, aşılmalı ve bağışlanmalıdır. Bir adım daha ile­ri gitmeyi deneyelim. Sadece aşkımızın nesnesinin değe­ri vardır, geri kalan hiçbir şeyin yoktur.

Değeri olan bir şeyle değeri olm ayan bir şey a ras ın ­daki bu ayrım, m etafizik düşünce 'nin temelini o luşturur.

47

Page 53: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Öyleyse, doğuş d u ru m u n d a bir tü r metafizik d üşünce­nin açığa çıktığını söyleyebiliriz. Bu tü r d üşünm e biçi­mi bizi, değeri olan b ir şeyle, b u n a bağlı olarak gerçek olan b ir şeyle m üm kün olan bir şey aras ında m utlak bir ayrım yapm aya götürür. Bu ayrım, her türlü şey ve bi­zim aracılığımızla gerçekleşir. Eğer gerçekle ilişki iç in­deysek, daha güzelleşir, değerlerin ve temel hakların ta­şıyıcısı oluruz. Eğer gerçekle ilişki içinde değilsek, her türlü değerden yoksunuzdur, kesinlikle b ir hiçizdir. An­cak, yeni doğan aşk b ir süreci izlediğinden, bir seviye­den diğerine deneyimler, nesneler, olaylar arası sürekli b ir geçiş olur. Metafizik b ir sürekli geçiştir bu: m üm kün o landan gerçek olana, gerçek o landan m üm kün olana gidiş. Böylece, b ir ta rafta güzelleşme (ya da m addenin dönüşm esi), diğer ta rafta bozulm a olur. Elimizde incik boncuk var ve biz bunu sevdiğimiz kişiye hediye etm ek istiyoruz. O da kabul ediyor ve bu incik boncuğu sevi­yor. Bunları takıp takıştırıyor. Bu nesne artık onun bir parçası, bizim ondaki b ir parçam ız olacaktır. Kavga e t­tiğimizi ve b undan dolayı kaygı duyduğum uzu varsaya­lım. Şans eseri olarak da sevdiğimiz kişiyle karşılaşıyo­ru z ve incik boncuğum uzu takıp takıştırdığını fark edi­yoruz. O anda, bu incik boncuğun doğası değişir; baştan ayağa sevilen kişi o lur ve bize şöyle der: “Seni hâlâ sevi­yorum." Bize evet diyen kişi nesneye dahil olm uştur. Tam tersine, sevdiğimiz kişinin hoşuna gitmeyen b ir şey giydiğimizi düşünelim , b ir elbise ya da bir aksesuar. Bi­ze bunu söyler söylemez, bu nesnenin değeri azalır. Çok kıymetli b ir şey olsa da, artık hiçbir değeri yoktur.

Şimdi çıkış noktam ıza geri dönelim. Şu ana kadar ta ­n ım ı yaptığımız bu düşünm e ve h issetm e biçimleri (an- sonsuzluk, mutluluk, am açlar, mutlaklık, ihtiyaçların gönüllü kısıtlanması, eşitlik, kom ünizm , özgünlük ve doğruluk, gerçeklik ve olasılık, vb) doğuş d u ru m u n u n yapısal ve süreğen özelliklerini temsil etmektedir. B un­dan dolayıdır ki, doğuş d u ru m u n d a farklı, temelden farklı b ir şekilde düşünür, hisseder ve evriliriz.

48

Page 54: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Sıra dışı olan bize gökten inm em iştir. Dış dünyaya bağlı olarak da gelişmemiştir. Değişen bizizdir ve buna bağlı olarak başka gökleri ve başka b ir toprağı, başka tip b ir insanı ve doğayı görürüz. Doğuş du ru m u , bu farklı düşünm e ve yaşam a biçim inden başlayarak dünyayı ye­niden o luş tu rm a girişimine yol açar. Doğuş du rum u , bu m utlak dayan ışm a deneyimini dünya üzerinde gerçek­leştirme ve her türlü yabancılaşm ayla her tü r gereksiz­liğe son verm e girişim idir de aynı zam anda. Gerçekten de doğuş du rum u , kendi içinde arzu edilebilir o landan yola çıkar; dünyada tam anlamıyla kendini ele verm e­yen şeyden. Bu, deneyim ine sahip o lduğum uz m utlak dayan ışm anın dünyada gerçekleştirilmesi en olası giri­şimidir. Öyleyse bu, yeryüzünde cennet d u ru m u n u ya­la tab ilm ek için im kânsızdan başlayarak m üm k ü n ü n keşfid iı. İşte b undan ötürü, en başta, doğuş d u ru m u n d a insan kerubinlerden ateş kılıcını kapıp Cennet Bahçe- sı'ne girer dedim. Kuşkusuz, orayı kalıcı o larak yurt edi­nemez; yeni doğan aşk her zam an sürmez, sıra dışı olan hep s ıradan olanla beraberd ir ve tek ra rdan sıradanlığa döner. Ama yine de, sıra dışı olan Cennet Bahçesi’dir. Hepimiz bu bahçeyi biliriz. O rada bulunm uş, orayı yi­til mişizdir. H epim iz görünce o bahçeyi tanırız.

m

49

Page 55: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Çfi o / u z ım c u iD ö/ü/it

m or c h ’al cor gentil ratto s ’apprende... am or ch annllo anıato am ar perdona"* diye yazar Dante.

İlk tüm cenin anlam ı nedir? Âşık olan kişinin, bazı ko­şullar mevcut o lduğunda, belli b ir hazırlık evresi yaşan­dıktan, denemeler, girişimler o lduktan sonra âşık o la­bildiğini gördük. Âşık olan kimse, o ana kadar zaten birçok kez âşık olm aya çalışmış, aşkı aram ıştır. Stil no- vo,** âşık olmaya olan bu eğilimi “gentilezza" (ruh soy­luluğu) diye adlandırır . Burada b ir doğruluk payı var­dır, çünkü doğuş d u ru m u n a götüren gerilim değişik yollara açılabilir. Kimisi din değiştirir, kimisi politik bir g ruba girer, kimisi de âşık olur. Kültür ve belli b ir zi­hinsel eğilim, bir şekilde zaten yeni doğan aşkın h ab e r­cisidir. Doğuş d u rum undak i aşk deyişi bile, kültürel bir ürün , bir hazırlığın sonucu ve belli tipteki bir deneyi­min tanımıdır. Y unan ve R om a dünyasında, insanlar şüphesiz ikili doğuş du rum ları yaşamaktaydı; ancak o zam an la r da doğuş durum undak i aşktan bahsedilm i­yordu. İslam, çok zengin mistik b ir aşka ilişkin şiire sa­hiptir; ancak, H ıristiyanların ortaçağda, yeni doğan aş­kın “gerçek yüzü”n ü tan ım layan edebiyatından da yok­sundur. İki kişilik doğuş d u ru m u n d a bir çözüm arayan

* "Tez can lan ır soylu yü rek te aşk... Sevnıem işe yüz verm ez aşk", Cehennem, V. (ç.n.)** 13. ve 14. yüzyıl İtalyan ş iir okulu , (ç.n.)

50

Page 56: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

zihnin bu eğilimi -D an te ’nin “ruh soyluluğu”- başka kültürel ak ım lar ve ideolojiler tarafından m ücadele edi­lip bastırılabilir de.

Dante’nin ikinci dizesi “Sevmemişe yüz vermez aşk” ise, tam tersine bir doğruluk ve b ir belirsizlik barındırır. Aşık olm a deneyimi hem en hem en he r zam an başarısız- hğa uğrar. Gerçekten de, birisi âşık olduğunda, çoğu kez duyguları karşılıksız kalır; ya da bu duygular aynı şekil­de ve yoğunlukta paylaşılmaz. Yine de bu dizede bir doğruluk payı vardır: Âşık olm aya gerçekten eğilimli iki kişi karşılaştığında birbirlerini anlayabilir, birbirlerine büyük olasılıkla âşık da olabilir. Bu durum bir önceki bölüm de söylendiği şekilde gelişir. Doğuş durum u, ta ­m am ıyla farklı b ir hissediş, görme, düşünm e ve yaşam a şeklini beraberinde getirir. Bu ruh halinde olan kişiler, birbirlerini derinden anlarlar. Kendi kişisel hikâyeleri temelden farklı olsa da, dünyayla olan ilişkileri aynıdır. B undan ö tü rü d ü r ki, büyük kolektif hareketlerde, farklı toplumsal o rtam ve yaştan binlerce insan birbirlerini "anlar” ve kolektif bir birim, b ir "biz” oluştururlar. Âşık olduğum uzda da aynı olay cereyan eder.

Doğuş durum u, içgüdüsel ve derin bir düzlem de hız­la anlayış ve kabul uyandırır. Ünlü bir ortaçağ mistiği, Raym ond Lulle şöyle yazar: “Sevilen ve âşık olan farklı gerçekliklerdir, (buna rağm en) herhangi bir karşıtlık ve özünde farklılık o lm adan birbirlerine uyum sağlarlar.” Bu “ö z” doğuş d u ru m u n u n ulam sal yapısıdır. Böylece çok özel bir deneyim yaşanır, öyle ki hem son derece farklı kalınırken hem de çok yoğun ve esrarlı b ir ruhsal duygudaşlık söz konusu olur. Ancak bu ruhsal duygu­daşlık önceden yoktur; karşılaşm a sırasında kurulur. Önceden, iki farklı dil konuşulurken şimdi tek dil konu ­şulur. Doğuş d u ru m u sayesinde, am pirik kişiliklerinin ötesine giden düşünm e şekillerinin derin yapısı artık ay­nı olm uştur. Doğuş d u ru m u n u n aynı ulam sal vapıya sa­hip olması sayesinde, Almanca ve Fransızca gibi farklı dilleri konuşan iki kişi, b irbirlerinin dilinden birkaç söz

Page 57: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bilse bile anlaşıp birbirlerine âşık olabilirler. Dinsel ge­lenekte, b u n a dillerin mucizesi denir.

Ancak, D ante’nin cüm lesinde fazladan b ir şey vardır. Doğuş durum u, diğerlerinde, kendilerine ait özelliklerin doğm asına olanak sağlar. Bir kişi diğerine âşık o ldu­ğunda, onda he r zam an b ir uyanış, b ir heyecan doğu­rur. Seven kişi, sevdiği insanı aşka taşım a eğilim inde­dir. Eğer diğeri de âşık olm aya müsaitse, b ir bu luşm a ha tta b ir aşk doğabilir. Ancak, diğer kişinin zaten ilgisi­ni çeken birisi olabilir; o zam an aşk şiirini sunan âşık, bu kişide bir aşk doğurabilir, am a diğer insan için. Bu kişi daha yüksek seviyede duygulara ulaşır, ancak bu duyguların sahibi, kendisinde bunları uyand ıran kişi değildir.

Bu farklı tan ım lam alar bizi hayati önem deki soruya getiriyor: İki kişi b iribirine âşık olduğunda, ikisi de b ir­b irini aynı yoğunlukta mı sever, yoksa biri diğerinden daha mı çok seviyordur? Doğuş durum undak i aşk, nes­nesini arayan içsel b ir bireysel dönüşüm dür. Başta, her durum da, sadece biri âşıktır. Ve bu ilk girişimlerin çoğu, hem en başarısızlığa uğrar. Diğer zam anlarda ise, süreç devam eder ve iki olgu böylece m eydana gelir. İlkinde, seçim doğrudur; d iğer kişi de âşık olm a du rum undad ır . Böylece, ikili doğuş d u ru m u gelişir ve aşk karşılıklı olur. Ancak çoğu kez, diğer kişi sadece b ir aşk ya da m acera tu tkusu, b ir erotik ya da entelektüel çekim hisseder. \ a - ni, âşık olmaz. Bu, diğerinin aşkını reddettiği an lam ına gelmez. Tam aksine, bundan dolayı gururu okşanabilir. Ancak, içsel o larak değişmez, doğuş d u ru m u n a dahil ol­maz, diğerinin doğuş d u ru m u n a katılır. Bir ihtimal, âşık o lduğunu zannediyordun Yine de, diğerinin aşkını yan­sıtır, çünkü aşkın dilini konuşan ötekinin sembollerini kabul edip paylaşıyordun Onları beraber görenler a ra ­sında sadece dikkatli b ir göz, birinin derinden âşık o ldu­ğunu, diğerinin d ah a az âşık olduğunu fark edecektir.

Bu tü r dengesiz aşk durum ları çok yaygın olup uzun süre de devam edebilir; evliliğe kadar gidebilir. İkisi a ra ­

52

Page 58: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

sında, yavaş yavaş derin bir şefkat oluşur. Ancak, doğuş du rum undak i aşk çok çetin sorunlarla uğraşm ak zo ru n ­daysa, örneğin eğer ikisinden beri evliyse, çocukları var­sa ya da uzun süre başka b ir yerde bulunm ası gerekiyor­sa, duyguların eşitsizliği kendini belli eder. Bu aşka "sü­rüklenen kişi, kalbinin derinliklerinde diğerinden vaz­geçebilir, ancak gerçekten âşık olan diğeri bunu yap a ­maz. İlki, başka alternatiflerinin o lduğunu bilir, diğeri ise bilmez. İşte, bundan dolayı ilki sakince koşullarını dayatır: "Ben buradayım , seni seviyorum, sorunların ı çöz ve geri gel. Ancak onları çözm eden ortaya çıkm a.” Aşka sürüklenm iş kişi, sorunları diğerine aitmiş gibi a l­gılar, o rtak d ram larm ış gibi değil; özetle ona şöyle der: K endin uğraş.’ Paylaşılan doğuş du rum unda , tam te r­

sine, her biri diğerinin alanını işgal etmeye meyillidir. Bu alanı bizi ilgilendiren b ir sorun olarak görüp, sade­ce "bizim" çözebileceğimizi düşünür.

Şimdi, başka bir dengesiz paylaşılan aşk vakasını in ­celeyelim. İnsanların hepsi eşit değildir, a ra la rında de­rin duyarlılık, zekâ, kü ltü r ve yaratıcılık farklılıkları var­dır. Yaratıcı biri âşık o lduğunda, daha da yaratıcı hale gelir. Yaşamını, hayali üretim lerle zenginleştirme kapa­sitesi a ıtar . Fantastik labirentler kurup, içinde o tu rd u ­ğu, gerçekmiş gibi m asalsı şehirler o luşturur. S anatç ı­lar, şairler, bilginler yarattıkları hayali evrende yaşarlar. Böylece, âşık o lduklarında sevgililerini kendi dünyaları­na taşırlar. Çekicilikleri fazladır, ancak çoğu kez y a ra t­tıkları hayal kırıklığı da büyük olur. İnsanların çoğu, so­m u t ü re tim ler ister; bu fantastik ü re tim karşısında, ger­çekdışı b ir şey gördüklerini, ha tta yanlış b ir şey gördük­leri izlenimine kapılırlar.

Aşkın do lduram adığ ı farklılıklar vardır; karm aşık b i­risi, basit b ir insanı anlayabilir; ancak basit birisi ka r­maşık olanı anlayam az, onun yalancı ya da deli olduğu izlenimine kapılır. İtalya’ya yolculuğu sırasında, Dosto- yevski, aşık o lduğu genç kızı anlayabilirdi, ancak bu genç kız kesinlikle onu anlayam azdı. Goethe’nin Wert-

Page 59: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

herin i okurken, W erther-Goethe ve sade Charlotte a ra ­sında bir u çu rum olduğunu fark ederiz. Virginia Wo- o lfta , anlaşılam ayan dehanın yalnızlığını sürekli hisse­deriz.

Yine de, doğuş du ru m u n u n , en basit kişide bile bir dönüşüm yaratarak onu şairlerin düzeyine çıkarabilece­ğini unutm ayalım . Yeni doğan aşkın dili esasında, şi­irin, teolojinin ve m istisizm in dilidir. Eğer iki kişi farklı derecede birbirine âşık ise, gerçekten âşık olan hayali, şiirsel evrenler yara tm aya soyunur. D aha az seven so­m ut, kesin istekleri dile getirir.

Ancak, kendi içinde doğuş du rum undak i aşk, im kân ­sızdan yola çıkarak m üm kün olanın keşfidir; yoksa ne yapılması gerektiğinin ve neyin yapılabileceğinin ayrın­tılı b ir doğrulam ası değildir. B undan dolayı daha az âşık olan, daha çok âşık olana her şeyin oyun, fantezi ol­duğu gerçekdışı b ir dünyada yaşadığını söyleyip sitem eder. Armağanların, sembollerin, m etaforların kaynaştı­ğı yeri, daha az seven yapaylık olarak hisseder, ziıa içi kuraktır. Dengesiz yeni doğan aşkta, hep dah a az seven diğerini egoist ve duyarsız olmakla, rüyalarda yaşayıp muğlak olm akla eleştirir. Halbuki daha çok seven, heı zam an binlerce şekilde d u rm adan en önem li soruyu so­rar: “Beni seviyor m usun?” Ve hediyeler alan da odur.

54

Page 60: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/ı u /ı cu ORö/lLf / n t

aha önce, âşık olmaya yatkın kişinin âşık oldu-unu söylemiştik. O zam an bu söylenen, "âşık ol­

m a arzusu duyduğum uzda âşık oluruz an lam ına mı ge­lir? Bu, yeni b ir aşk yaşam a arzusunu hisseden kişinin âşık olabileceği an lam ına mı gelir? Hayır.

Bir aşka duyulan arzuyla gerçekten âşık o lm a aras ın ­da hiçbir bağ yoktur. Öyle insanlar vardır ki, bu arzuyu içlerinde yıllar boyunca taşır, diğerleriyle karşılaşmaya çalışıp, sevecek ve sevilecek olan kişiyi ararlar; ancak onunla hiç karşılaşmazlar. Kaderi, bulundukları ortam ı ya da kendi seçiciliklerini suçlarlar. Sık sık, aradıkları kişiyle karşılaştıkları izlenimine kapılırlar. Onu tekrar görme ihtimali, kendilerinde b ir heyecan, b ir arzu ve kaygı uyandırır. Ancak bu durum bir şimşek gibi gelip geçicidir. H em en hem en her zam an, kendileriyle ger­çekten ilgilenmeyen birisiyle karşılaştıkları hissine kapı- lır, belli biı soğukluk ve ilgisizlik hissederder. Sevilmeyi tutkuyla arzu eder, kendilerine evet diyecek birisiyle karşılaşmayı beklerler; ancak ortalıkta kim seler yoktur. Arayışlarını u m u tsuz olarak görürler. Ama gerçekten bi­risini arıyorlar mıdır? Bundan şüphe edebiliriz, zira şans eseri eğer birisi on lara yanıt verirse, bu kişide bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkına varırlar. Bu, fizik­sel bir özellik olabileceği gibi, çok yaşlı ya da çok genç olmasına, çok saf ya da çok sofistike, çok heyecanlı ya da çok soğuk olm asına da bağlı olabilir. Gerçekteyse,

Page 61: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

arzu etseler de, bu kişiler âşık olm aya hazıı değildiıleı. Arzu ettikleri aşk, ha tta şiddetle istedikleri aşk, geçm iş­le olan bağı tam am en k o parm a ihtiyacına denk değildir. Aynı şekilde, yaşamlarını ta r t ışm a konusu yapmayıp, m utlak bir yeniliğe a tılm a riskini de almazlar.

Hiç kimse, eğer sahip o lduk larından ve kendisinden kısm en de m em nunsa , âşık olmaz. Aşk, günlük yaşam ­da zahm ete değecek b ir şev b u lm a imkânsızlığıyla belir­lenen aşırı baskıdan kaynaklanır. Aşka yatkın o lm anın “belirtisi”, ne âşık olm aya duyulan bilinçli arzu ne de yaşam ı zenginleştirmeye yönelik yoğun tu tkudur; bu d a h a çok, var olmadığımızı, kendimizi değersiz bulup b u n d an ö tü rü u tanç duyduğum uzu içten içe h issetm e­mizle ilgili b ir şeydir. Boşluk duygusu ve kendi hiçliğin­den duyulan utanç: Bunlar, aşk d u ru m u n u n ilk haberc i­leridir. B undan ö tü rü de, aşk d u ru m u gençler aras ında d ah a yaygındır. Gençler, son derece kararsız olup kendi değerlerinden em in o lam azlar ve sık sık kendilerinden u tan ırlar. K endim izden b ir şeyler yitirdiğimiz yaşlarda da benzer şeyler yaşanır. Özellikle, gençlik bizi bırakıp gittiğinde ve olgun yaşlara yaklaştığımızda. Telafi edile­m ez b ir kayıp yaşar, eski halimizle şimdikini kıyasladı­ğımızda, kendimizi değersiz, gözden düşm üş hissede­riz. Bizi âşık olm aya iten aşk nostaljisi değil, şimdiki h a ­limizle kaybedecek hiçbir şeyimizin olmadığı inancıdır, önüm üzdeki boşluk perspektifidir. İşte böyle olunca, farklı bir d u ru m a göğüs gerebileceğimiz b ir ruh haline girer ve risk alabiliriz. Kendilerinden m em nun kişilerin anlayam ayacağı m acera la ra a tılm a eğilimi gösterebili­riz.

Bu âşık olm aya yatkınlığın başka b ir işareti, belirtisi var mıdır? Bazen her şey, kendim ize veya sevmiş o ldu­ğum uz kişiye ilişkin derin b ir hayal kırıklığıyla başlar. Bu, ciddi b ir hastalık, uzun süre boyunca ihmal edilmiş­lik veya hep inkâr etmiş o lduğum uz hayal kırıklıklarının çok fazla birikmesi olabilir. Bu durum da, içimize kapa­nıp karam sarlaşırız . Öte yandan, çevremize bakacak

56

Page 62: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

olursak, diğerlerinin m utlu olduklarını fark edebiliriz de. İşte işaret budur. Genelde, diğerlerinin m utlu olduk­larını derinden ve güçlü bir şekilde algılamayız; ancak, âşık o lm aya eğilimli o lduğum uzda, bir güç, e tra fım ızda­ki m utlu luğu neredeyse acılı b ir şekilde hissetm emize yol aça r ve bu m utlu luğa gıpta ederiz. Belki de gıpta et­mek deyişini kullanm ak doğru değildir; daha çok bir m ahrum iyet duygusu yaşar, yoğun ta tm in ve arzu lar dünyasından dışlandığım ız izlenimine kapılırız. Diğer­lerinde gö rdüğüm üz bu yoğun arzu la r ve bu yoğun ta t­min, bizim arzularım ıza ve yeniden yoğun yaşam a ola­sılığımıza denk düşer. Bu evrede, bu a rz u la n kendim iz­den ziyade diğerlerinde görürüz. Böylece, gerçek hem dah a yoğun hem de daha acılı b ir hale gelir, çünkü öz­ne kendine rağm en diğerlerinin aracılığıyla görüp tan ı­dığı dah a dolu bir yaşam dan dışlanmışlık duygusu için­dedir. Bu diğerleri ise m utlu olan kişilerdir. Bu d u ru m ­da özneyi vazgeçme ve görev bekler. Ancak günlük yaşa­m ın gereklerini tartışılmaz bir zorunlu luk olarak kabul ederse kendi benliğinin acılı bölgelerini b ir a rada tuta- bilir. Demek ki, âşık olm a eğilimi, âşık o lm a arzusu sa­yesinde açığa çıkmıyor; daha ziyade, dünyadaki m utlu ­luk ve yoğun canlılığın algılanmasıyla, bu m utluluğun doğurduğu kıskançlık ve dışarıda bırakılmışlık duygusu sayesinde açığa çıkıyor. Bu m utlu luğun ise kesinkes eri­şilmez o lduğunu biliyoruz.

Ardından, görevlerle dolu, bu donuk günlük yaşam ­da, Calvino’nun "var olmayan şövalye”si* gibi hareket eden kişi, b ir kehanet duygusu yaşar. Bazen kötü bir ke­hanet, gezegeni yu tm ak üzere olan b ir felaket duygusu- dur bu. Bu durum da , içinde oluşm aya başlayan bu duy­gu nesnel olarak algılanır: evrenin parçalanm ası, ka ran ­lık biı ko ıku ve bu karanlığa doğru b ir çekim hissetme. Bazen, yorgun ya da heyecanlı o lduğunda, kader duygu­

* Italo C alvino, Varolm ayan Şövalye, C an Y ayınlan , 1997. (ç.n.)

57

Page 63: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

su tarafından ele geçirilebilir: Çok büyük ve korkunç biı şey gerçekleşmek üzeredir; esinli birisi gibi konuşur. Bu bir anlık bir şeydir; sonra her şey eskisi gibi olur. Başka zam anlarda, aklına b irdenbire bir şarkı geliverir; ya da sanki bir yanıt bekliyormuşçasına b ir başkasına ak tard ı­ğı b ir şiir isteği. Bazılarının, gerçek vizyonları ya da coş­tu rucu ve karanlık anlam larla yüklü rüyaları vardır. B ü­tün bunlar “olağanüstü”nün belirsiz ve ikinci derecede önem e sahip belirtileridir. Avnı şekilde bunlar, çok faz­la değeri olmayan benliğin aşkınlık işaretleridir. Sanki ortaya çıkmayı, tanınm ayı bekleyen ancak dışardan ge­liyormuş gibi görünen nesnelleşmiş başka b ir ben var­dır. Âşık olmak, güzel ve ilginç birisini sevme arzusuyla aynı şey değildir. Âşık olm ak daha çok toplum u yeniden şekillendirmek, dünyayı yeni b ir gözle görme arzusudur. Doğuş durum undak i aşka hazırlık evresinde, yeni evren ya toplumsal o larak çok uzak görünür (mutlu kişiler) ya da zam anda kaybolmuş gibidir (gerçekleşecek olan bir olay). H enüz kişi ortaya çıkm am ıştır am a bu, şimdiden b ir sınıflandırmadır; değeri olan ve önemli bir şeyle de­ğersiz olan arasındaki ayrımdır; önemli b ir şeyden m a h ­ru m kalma duygusu ve b ir şeylerin habercisidir.

Y aşamım zenginleştirmek, bu yaşam a harika b ir şey­ler katm ak için âşık olmayı arzulayan kişi, âşık olamaz. Yalnızca, yaşamını kaybetmek üzere olan kişi gerçeği m üm kün o landan ayıran eşiğe yaklaşabilir. Bu, bü tün doğuş durum ları için geçerli olduğundan, tüm top lum ­sal hareketler için de geçerlidir. Bu süre boyunca, "ya­n ıt” başka birisinden gelmeyebilir. Başka türlü söyler­sek, özne b ir aşkla karşılaşmayabilir. Özne eğer du rum değiştirmeye hazırlanm ışsa ve aniden ortaya çıkacak toplumsal b ir hareketi barınd ıran toplumsal bir sisteme dahilse, kendisini bu hareketin içinde tanımlayabilir. Birisine âşık o lm ayacaktır am a b ir g rubun doğuş d u ru ­m una dahil olacaktır.

Öyleyse, yoğun b ir şekilde arzulasak bile, bilerek âşık o lm am ız im kânsızdır. Peki, eğer istersek birisini kendi­

58

Page 64: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

mize âşık edebilir miyiz? Evet. Bu m üm kündür, çünkü her zam an aşık olmaya hazır birisi vardır. İyisiyle kötü­süyle yeni bir yaşam a atılm aya hazır olan birisi. O za­man, birisi bu kişiye kendini tanıtıp bütün bunların m üm kün olduğunu gösterebilir ve o kişinin gözünde m utlulukların en büyüğünü ve özgürlüğü tanıyacağı bir kapı gibi gözükebilir. Eğer doğru anda, birisi âşık o lm a­ya hazır kişiye derin b ir anlayış gösterirse, yenilenme a rzusunu destekleyip onu bu yönde teşvik ederse, her ne olursa olsun hep onun yanında kalıp gelecekteki riskle­ri paylaşmaya hazır o lduğunu ilan ederse, o kişiyi ken­disine âşık edebilir. H erhangi biri, çağrı bekleyen bir in ­sanı kendine âşık edebilir; tabii onu çağıran sesini d u ­yurabilirse, vaktin geldiğini söyleyebilirse. Eğer diğeri­n in habercisi olduğu yazgıyı tan ım ak için o rada o lduğu­nu söylerse, yüzünde, ellerinde, hareketlerinde işaretle­ri ayırt edebilirse, bu kişiyi kendisine âşık edebilir. Onu inandırarak, daha ileri gidilebileceğine ilişkin bir çağrı­da bulunm uş olur. Böylece, diğeri kendisini bu kişide görür ve âşık olur. B ütün bunları yalan söyleyerek de yapabiliriz. Bunu kim yapar?

Kendisi âşık o lm adan kim birisini kendine âşık et­mek ister? Her şeyden önce, daha önce bahsettiğimiz, günlük yaşamlarını zenginleştirmek için âşık olm ak is­teyen kişiler. Bu kişiler bir cevap ararlar, bu cevabı a la­m am aktan kaygıya düşer ve bundan dolayı sürekli ‘ baş­tan çıkarm a girişiminde bulunarak, bu cevabı yürekten verme ihtiyacında olan birisinden alırlar. Ancak bu, ba ­şarı ya da iktidar arzusu gibi daha bayağı bir şey de o la­bilir. Âşık olunan kişi, diğerinin üzerinde büyük b ir gü­ce sahiptir ve bu devasa güç hoşa gidebilir, çünkü g u ru ­ru okşar, diğerini köle yapıp her isteğe ve işarete cevap vermesini sağlar. B undan başka, para ya da başka am açla r için hareket eden kişiler de olabilir. Peki daha sonra, tam aşk durum undayken , birisi severken, diğeri, yani sevilen kişinin sevmediği —zaten hiç sevmemişti— durum larda ne olur? Bu, yalanın acımasız kıldığa tek ta-

59

Page 65: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ralli aşkın uç örneğidir. Ama tam da yalan o lduğundan, birçok d u ru m d a açığa çıkacaktır.

Doğuş du ru m u n d ak i aşk kanıtların üzerinde yükse­lir; b ir tü r kanıtlar silsilesidir. Ve diğerini âşık etmiş ki­şi -çünkü kendisi de, ik tidar zevki ya da tam am ıyla m ü ­sait birisini istediği için âşık olm ak is tiyordu- kısa sü re ­de bu kanıt silsilesinden yorulur. En az ından sürekli olarak ne yanıt vereceğini bilmediği, bin b ir şekilde so­rulan “Beni seviyor m u su n ’u duym aktan raha ts ız olur. B ü tün bu durum larda , kanıt o rtaya çıkmış, yalan da kendini belli etmiştir. Ancak bu, gerçekten seven kişinin büyük acısını, um u tsuz kaybını hiçbir şekilde azaltmaz. Ama gerçekte zarar, yalanın kaba, küstah ve basit o lm a­sına bağlı olarak dah a az olur. U m udun yerine, boşlu­ğun gerçekliği geçer: “Beni hiçbir zam an sevmedin, te­melde, hiç aşk olmadı. Aramızda hiçbir şey gerçekleş­m edi.” Acı deney, b ir yanılsam a gibi sönüp gider. Bazen farkı an lam ak zor olsa da, bu du rum u , birinin dah a çok sevip diğerinin daha az sevdiği d u rum lardan ayırt e tm e­liyiz. Ama daha az seven bu diğeri, âşık o lduğunu d üşü ­nür. Böyle olunca, avnı şey söz konusu olmaz. Aldatıldı­ğ ım ızdan em in olamayız ve vazgeçme şüphe içerisinde olur. Ve bu şüphe, aşk d u ru m u n d a bir çelişkiye d ö n ü ­şür. Bu konuya tekrar döneceğiz, çünkü bu durum da, sonuç korkunç olur: Bu da duyarsızlaşmadır.

60

Page 66: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/1 i / ) //<///c/ (Âö/ü/Jt

^ şık o lduğum uz kişi gözüm üze m ükem m el mi gö- rünür? Daha önceki analizimize göre, bazı göz­

lemler bu soruya evet, diğerleri ise hayır diye cevap ver­memizi gerektiriyor. Evet, çünkü sevdiğimiz kişide gör­düğüm üz her şeyi arzu edilir buluruz. Hayır, çünkü onun projesini tam am ıyla kabul etmez; ona karşı kendi­mizi savunur, ha tta onunla mücadele ederiz. Bazen, onun sözlerini derin b ir gerçeğin dile gelmesi olarak gö­rürüz. Öyle b ir gerçek ki, tek başım ıza buna asla u laşa­m ayacağad ır . Bu sanki dünyaya yeni bir bakış açısı ge- tiriyorm uş gibidir. Ancak hep böyle olmaz: Bazen, bu kişiyle aynı fikirde olmayız; uzun uzadıya ona kendi gö­rüşüm üzü açıklar, onu ikna etmeye çalışırız. Âşıklardan hiçbiri diğerinin gözünde mükemmelliği temsil etmez. D oğrunun tekeli, ikisinde de değildir. Öte yandan, her biri doğruya u laşm ak için diğerini aracı o larak görür, çünkü aşk d u ru m u deneyim inde doğru vard ır ve ona ulaşılabilir. Ne zam an ki diğeri bir gözlem, bir yargı ya da bir hikâye aracılığıyla hiç görmediğimiz, varlığım hayal bile e tm ediğim iz bir şeyi bize gösterir, o zam an diğerinin dünyayı seyrettiği pencere bizim için de açıl­mış olur. Bu perspektif onunkidir; nasıl bizim de kendi perspektifimiz varsa. Ama vine de bu bir fikir, günlük dildeki kullanımıyla “b ir bakış açısı” değildir. Bu ger­çekten de içe açılan bir penceredir. Diğeri, bizim de gör­meden ve an lam adan gözlemlediğimiz şevi başka bir

61

Page 67: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bakış açısıyla görür. İkimizin perspektifi de aynı gerçe­ğe, aynı doğruya bakar. Öyle ki, bu doğru büyük oranda bize yabancı gelir; yine de karşım ızda d u ru r ve bu doğ­ruyu ele geçirip tanıyabiliriz.

Günlük yaşam da bulam ayıp yeni doğan aşkta bu la ­bildiğimiz şey, doğruya u laşm anın m üm kün olduğuna ilişkin inanç ve henüz bu lam am ış olsak bile her so ru ­nun b ir çözüm ü olduğudur. Öyleyse, âşıkların ikisi de m ükem m el ya da yanılm az değildir. İkisi de, ayrı ayrı ele alındığında, diğerinin gözünde mutlaklığı temsil e t­mez. Yine de, karşılaşmaları ve her birinin diğerinin perspektifinden bakabilmesi, an lam anın ve görm enin en uç noktada m üm kün o lduğunu ve bunun yapılabile­ceğini gösterir. Bu, doğruya en yakın noktadır. Öyleyse doğuş durum undaki grup -çift ya da daha fazla insanın o luştu rduğu— m utlak değildir; m utlağa giden, m utlak olana yaklaşmaya izin veren yol, özü şöyle bir görebile­ceğimiz penceredir. Ve seven kişi için diğer herkes tek b ir kişiye -sevilen k işi- indirgendiğinden bu kişi de, “kendisi aracılığıyla” doğrunun dile geldiği, bu doğru­nun temsilcisi ya da bekçisi o lm asa bile, bu doğruya gö­türen , bazen açık, bazen kapalı, bazen de varı açık olan kapın ın ta kendisidir.

Olayların hakikatine bu açılım, sevilen kişinin yüksek kapasitede entelektüel seviyeye ya da sıra dışı bir karak­tere sahip olmasını gerektirmez. Bazı durum larda, sev­diğimiz kişinin zayıflığı, saflığı aracılığıyla da “görebili­riz.” Eğer başka birisinden duym uş olsak, sevdiğimiz ki­şinin bazı yargılarını, gözlemlerini, değerlendirmelerini dikkate almazdık. Dahası, bunları yüzeysel, yanlış ve safça bulurduk. Bu sözler sevdiğimiz kişiden geldiğinde, ilk başta aynı izlenime kapılırız. Daha sonra d ü şündü­ğümüzde, bu sözlerde birtakım değerler buluruz. Onun perspektifinden ve onun deneyimini temel alarak baktı­ğımızda, gördüğü şey doğrudur. İşte böylece bu deneyi­me, bu perspektife değer verir, dünyayı diğerinin öznel­liğinden yola çıkarak kavrarız. Bu öznellik de herhangi

62

Page 68: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bir öznellik olm adığından (bizi hiçbir şekilde ilgilendir­meyen ya da reddettiğimiz), bunu bir değer olarak kabul eder, dünyanın da “aynı” o lduğunu fark ederiz. Bu yol, daha önce sözünü ettiğimiz derinden kavrayışa götürür. Böylece, her biri kendi özgün perspektifinin kabul gör­düğünü ve kendi biricik ayrıksı öznelliğine tamamıyla değer verildiğini görür. Yeni doğan aşkta, mutlak şekil­de özel olan şey, evrensel bir değer kazanır. Diğerinin gördüğü şey, benim gördüğüm şeyle aynı değere sah ip­tir. Bu tavırdan bir şüphe değil, b ir kesinlik açığa çıkar: Düşüncelerimiz, öz üzerine iki perspektif o luştu rur ve bu perspektifler bilgiyi zenginleştirir. Birbirlerini sıfırla­maz, aksine birbirlerine entegre olurlar.

Yeni doğan aşkta açığa çıkan bu özellik, aşkta da de­vam eder. Bazı niteliklerini yitirip başkalarını kazanır. Oğulları mongol olan b ir çifti örnek alalım. İkisi de ço­cuklarının diğerleri kadar zeki olmadığını, okulda di­ğerlerin in yapabild iklerin i yapam adığ ın ı biliyordur. Bundan dolayı, onu daha az sevmezler. Ancak, sevgileri diğerlerininkiyle aynı ölçüde değildir. Sevgileri o ölçü­lerde olsaydı, bu sevgiyi sınırlı, tam am lanm am ış , yeter­siz, değerden yoksun olarak hissedebilirlerdi. Bu aile bu şekilde hareket etmese, çocuklarına yönelik sevgileri de bir tü r şefkat sevgisi, aslında olm ayan b ir şeyi dolduran bir sevgi olacaktı. Onların deneyimi farklıdır: Çocukla­rının bakış açısının özgünlüğünü anlayıp buna değer verirler. Eğer çocukları korkar, şaşırır ya da diğer “nor­mal” çocukların fazla ilgisini çekmeyecek b ir şeye hay­ran kalırsa, ailesi, onun duyduğu hayranlığa girip orada dünyaya ilişkin özgün b ir bakış açısı bulur. Zam anla hayranlık duyarak bakm ayı u n u ttuğum uz b ir şeye hay­ranlıkla bakm aya hakkımız vardır elbette! Çocuğun gözleri böylece, diğerlerinin hiç bilmediği ya da u n u ttu ­ğu dünyanın saflığına bakan gözlere dönüşür, evren de bu bakışla zenginleşmiş olur. Aşkları sayesinde, bu aile, dünyaya ilişkin farklı (ve kaybedilmiş) bir bakış açısının bekçisi olur.

I

63

Page 69: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Bu artık bir karar veremeyeceğimizi mi gösterir? H a ­yır. Aileler, çocuklarının korkularını va da hayranlıkla­rını, kendileri aynı duygulara kapılmaksızın anlarlar. Bilinçli o lm alarına rağm en hor görmezler, severler.

Bu deneyimleri karşılaştırarak, birçok defa hem İs­lam ’da hem de Hıristiyanlık’ta soru lm uş teolojik b ir so­ruya yanıt bulabiliriz: Sonsuz ve her şeyi bilen Tanrı, sonlu ve özellikle yanılabilir olan insanı sevebilir mi? Âşıkların merceğinden bakıldığında, yanıt o lum suz ol­mak zorundadır. Âşıklar, d iğerinin kendilerinden daha aşağı b ir seviyede olmasını kabul edemezler. Diğeri d a ­ha yukarıda olmalıdır, çünkü o hakikate götüren kapı­nın kendisidir. Aynı şekilde Tanrı da, kendisinden son derece aşağıda olan insana âşık olamaz. Ancak yeni d o ­ğan aşk aynı zam anda öznel olanın kendi içinde değer kazandığı bir yoldur da. Aşkta bu deneyim esastır. Sev­diğimiz zam an, sevdiğimiz kişinin zayıflıklarını biliriz, ancak, bunları zayıflık o larak gördüğüm üzde, anlayabi­lir, affedebilir ve ha tta bun la rdan hoşlanabiliriz bile. Örneğin bu zayıflıklar başkalarını düşünm e, bonkörlük, coşku olarak kendini gösteriyorsa bun la rdan hoşlanab i­liriz. Yani, günlük yaşam da sıkıntı yaratabilecek nitelik­ler, değerler sistem inde erdem olarak görülebilir. Buna göre, Tanrı insanı sevebilir (özellikle eğer erdemliyse, yani çıkar gütmüyorsa). Birçok köprü ve vol sayesinde aşkın bu iki d u ru m u n u n birb irine bağlı o lduğunu ve bundan ö tü rü aşkın, yeni doğan aşkın tam am lanm ası o lduğunu kabul etsek de, bu teolojik-dinsel referans, aş­kın doğduğu anla kurumsallaştığı an aras ında b ir ayrım yapm am ızın doğru olduğunu gösteriyor bize.

64

Page 70: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/1 f //u '/ic/ Ö&ö/iİM

şık o lm anın gençlere, yeniyetmelere uygun bir Şey olduğu ileri sürülür. Yetişkin b ir erkeğin, evli

ve çocuk sahibi b ir kadının, ciddi b ir politikacının, bir din adam ın ın âşık olması uygunsuz görülür. Gösteri dünyasının ünlüleri ve sanatç ıla r için aynı şey geçerli değildir, çünkü onlar yüreklerinin derinliklerinde genç­lerin so rum suzluğunu ve hafifliğini barındırırlar. Politi­ka için yanıp tu tuşm ak, bir inanca coşkuyla bağlanmak, b ir m aceraya düşüncesizce atılmak, aynen âşık olm a d u ru m u n d a olduğu gibi, gençliğin özelliklerindendir. Avnı şekilde, aniden ru h halinin değişmesi, coşku d u ru ­m undan hızla um utsuz luğa geçmek, sonra yeni bir şey için tekrar coşku duymak, bü tün bun la r da gençliğin hanesine yazılır. Mistik ve politik krizler, dünyanın iki­yüzlü lüğünün ifşa edilmesi, m utlak bir adalet isteği, ke­sinlikle iyi b ir dünyaya özlem duym ak, derinden hayal kırıklığına uğram ak, acı ve um utsuz luk da öyle.

Yeniyetmelikte yoğun halde, neredeyse doğuş d u ru ­m unun bü tün özelliklerini görüyoruz. Yeniyetmelik, do ­ğuş du ru m u n u n kendini en sık gösterdiği süreçtir. Ve ne­denin ne o lduğunu biliyoruz: Yeniyetmelik, çocukluktan ve anne-babadan yetişkinlerin dünyasına ve bu dünyanın bü tün karm aşasına geçişin belirlediği süreçtir. Eğer do ­ğuş du rum u birleşmiş olanı ayırıp avrı olanı birleştiri­yorsa, bu operasyonun gerçekleşmesi için hiçbir yaş ve- nivetmelikten daha uvgun değildir. Ailemizden, dünva-

65

Page 71: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

mızdan, değerlerimizden, heyecanlarımızdan ve çocuk­luk inançlarımızdan ayrılıp başka kimseleri sevip onlara bağlanmayız sadece, aynı zam anda partilere, gruplara, politikaya ve bilime de bağlanabiliriz. Öyleyse yeniyet- melik, sürekli olarak ölüp tekrar başka bir şeye doğulan, sürekli m üm kün olanın sınırlarının zorlandığı bir yaşı temsil etmektedir. Yenivetmelik yıldırım aşklarının çağı­dır. Bu çağda, uyanışlar ve hayal kırıklıklarının birbirini izlediği sürekli bir ayrılıklar ve birleşmeler görülür.

Âşık olmak, gençliğe ve yeniyetmeliğe yakışır, yaşa­mın diğer yaşlarına yakışmaz dendiğinde sadece b ir ol­gu dile getirilmiş olmuyor. Aynı zam anda, b u nun uy­gunsuz olduğu ve bu kazanın tekrarlanm am ası gerekti­ği de söylenmiş oluyor. Eğer aşk kendini gösterirse, ye­tişkin b ir erkek, çocuk sahibi evli b ir kadın âşık olursa, o zam an bu kişilerin “çocuk gibi davrandıkları söyle­nir. Yaşlarına, statülerine, ödevlerine uygun olm ayan b ir şey yaptıkları söylenir. Yeniyetmelikte izin verilen şey -aileyle bağları k oparm ak- şimdi yasaklanmıştır. Çocuklar gibi davranm ak sadece ve sadece tek b ir şeyi gösterir: Hiç yapılm am ası gerektiği halde bir ku rum la olan bağları koparm ak. Eğer söz konusu olan b ir genç ise, bu kabul edilebilir ve yapılmalıdır da. Ama başka bir yaşta, hayır. Çocuk annesine, babasına, oyuncakları­na yapışmış kalamaz, kalm am alıdır da. Yetişkin ise tam aksine, “u laşm ıştır”; artık değiştirmemesi gereken bir sta tü 'ye, b ir “mevki ”ye, b ir “yer’ e sahiptir. Fakat doğuş du rum u, başka b ir alternatif dayanışm a oluşturm ak üzere sağlam bir kurum la bağını koparır. Doğuş d u ru ­m u yerinden oynatır, başka bir yere götürür, ö ldürü r ve yeniden doğurur. Kendini hangi biçimde gösterirse gös­tersin, yeni doğan aşk, dinsel ya da politik hareket ola­rak, "çoçuk işi” olarak kaldığı sürece hoşgörüyle karşı­lanır. Ancak yetişkinlere bulaşırsa, ü rkü tücü olur. İlk ve temel kontrol m ekanizm ası, bü tün bunların uygunsuz olduğunu belirtip, “çocuk işi” diyerek küçüm ser, yetiş­kinlerin çocuklar gibi davrandığını söyler.

66

Page 72: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Toplumsal kurum, doğuş d u ru m u n d an tiksinir. Ö dü­nü patlatan tek şey budur, çünkü doğuş d u ru m u sırf varlığıyla bile kurum u tem elinden sarsabilecek tek şey­dir. Toplumsal ku rum un bakış açısından, doğuş d u ru ­mu tan ım gereği, beklenmeyen b ir şeydir. Mantığı gün­delik yaşamın m antığ ından farklı olduğu için, doğuş d u ­rum u anlaşılm az olanı temsil eder. Toplumsal k u ram la ­ra tam da sahip oldukları değerler yüzünden saldırıp, bu kuram ları ikiyüzlülükle suçladığı için fanatizmi te m ­sil eder. Geçmişi tekrar yapılandırıp, bağları ve anlaş­maları geçersiz saydığı için korkunçtur.

En anlamsız bir doğuş d u rum unun karşısında bile, toplumsal ku rum un sağlamlığı sarsılır. Tam da top lum ­sal ku rum un doğmasına olanak veren eylemi tekrar etti­ği, bu kurum u besleyen güçleri açığa çıkardığı için, do ­ğuş du rum u ölümcül riskler taşıyan bir du rum yaratır. B ütün toplumsal mekanizm aların, geleneklerin bü tün bilgeliğinin sadece bir tek amacı vardır: Doğuş d u ru m u ­nu boğmak, onu imkânsız hale getirmek. Bu yıkım eğer başarılı olmazsa, o zam an toplum doğuş d u rum unu bili­nen ve onaylanan biçimlerin içine hapsetmeye çalışacak­tır. Nişan, ayrılık, boşanm a, sevgili modeli, intikam, ev­lilik, hepsi özel bir tü r doğuş durum unun , âşık olm anın kurum sal uzantılarıdır. Ancak bü tün bunlar daha sonra meydana gelir. İlk başlarda, bu yollar o rtada yoktur. Bu­nun aşk du ru m u olduğu bile kabul edilmiyordur henüz.

Hiç gerçekleşmemiş olması gereken bu durum karşı­sında, toplum her zam an bu d u ru m u n varlığını yok sa­yacak şekilde tepki gösterir, sanki bu d u rum hiç var ol­mam ış gibi yapar. Böylece ilk başta, aşk du ru m u sustu ­ru lup günlük yaşam ın kendisine hiçbir şekilde uygun olm ayan kategorileri a ras ında sınıflandırılır. Böyle ya­parak, âşıklar kendilerini hiç var olmayan, o ldukların­dan farklı bir şev olarak tan ım lam aya zorlanır. Eğer kendilerini ku rum un sözcükleriyle tanım layam azlarsa, o zam an kurum yaşadıkları deneyim in çılgın, saçma, an lam dan yoksun olduğunu ilan eder.

67

Page 73: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Toplumsal kurum ilk başta, doğm akta olan aşkla alay eder. Genç bir kıza âşık olan yetişkin erkek tu h a f ve gülünçtür. T uhaf olan özellikle bu yetişkinin ağ lam ası­dır, çünkü ağlam ak küçük çocuklara, güçsüzlere özgü­dür; belli b ir statüsü, top lum da b ir yeri olan kişilere öz­gü değildir. Âşık kişinin etrafında alayların, küçüm se­melerin o luşturduğu engeller yükselir. Bu adam m a n ­tıklı o lm ayan b ir şev yapıyordur, ciddiyetini kaybetm iş­tir. Bu adam için dram atik, temel bir değişikliği temsil eden şey, en yakın arkadaşları ta rafından tam tersine b ir tü r uçarılık, aptallık, çocukça b ir davranış o larak de­ğerlendirilir. Arkadaşları ona "çocuklaşm a” derler. Psi­kolog, "Davranışınız çocukça, bu b ir gerilem edir’ diye yorum lar.

B unun dışında, taban tabana zıt başka b ir yorum ile­ri sü rü lm üştür: Söz konusu olanın saf, bastırılm ış cin­sellik olduğu, b ir tü r cinsel raha tlam a olduğu yorum u. Aşk d u ru m u cinselliğe indirgenir, çünkü cinselliğin tek, ayrıcalıklı b ir nesnesi yoktur; böyle o lunca da cinsellik pek ü rkü tücü olmaz. İlişkinin yoğun olduğu kesinleşin­ce de kültür, âşığın diğerinde tam ve m utlak b ir m ü ­kemmellik gördüğüne hükmederek, söz konusu kişide saçm alam a belirtileri olduğuna kara r verir.

Gerçekte ise, doğuş durum undaki aşk b ir süreç, bir keşif ve b ir kavıptır. Sevilen kişi aynı an d a istikrarlı ve belirsiz, biricik ve farklı, am pirik ve idealdir.

Avm zam anda, kü ltü r kesin b ir şekilde aşkın paylaşıl­m ayacağım beyan eder. "Zavallı hayalci, nasıl diğerini terk ettiyse, seni de terk edecektir”: Annelerin, babala­rın, arkadaşların yorum larıd ır bunlar.

Eğer aşk paylaşılıyorsa, o zam an başka b ir sap tırm a­ca başvurulur: Birbirlerine bağlılar, büyülenm iş gibiler, yalıtılmış b ir dünyada tek başlarına yaşıyorlar, bencil­liklerinin içine kapanm ışlar. Halbuki aşk, arkadaş ola­rak hissettiğim iz diğerlerine, güzel ve m utlu görünen dünyaya neşeli b ir açılmadır. Çelişkili b ir şekilde, aşık­ları birleşmiş olarak kabul ettikten sonra, kü ltü rüm üz

68

Page 74: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

âşıklara, özenti, vani âşık değillermiş m uamelesi (bu b ir kapris, geçici bir heves, b ir rom an tizm d ir vb) yapar.

Günlük yaşam kültürü her zam an çift ku tuplu k a ra r ­lar dayatm aya çalışır: Ya hep seversin va da hiçbir za­m an sevmezsin; o ya m utlak tır ya da diğerlerinin benze­ri; on la r ya hep beraberd irler ya da hep ayrıdırlar vb. Bu şekilde tanımlayıp sorgulayarak kültü rüm üz âşıkları çe­lişkinin, çılgınlığın içinde tan ım lam aya iter. Ahlaksal p landa bu olay d ram atik hale gelir. Âşık olmak, bir öz­gürleşm e eylemidir. Özgürlük ise, sadece bağlarından kurtu lm a olgusu olarak yaşanm az; geçmişte bizim ya da başkaları tarafından a lınan kararların doğurduğu so ­nuçlara bağlı o lm am a hakkı olarak yaşanır.

Gerçekte doğuş d u ru m u n d a , geçmiş tam am ıyla inkâr edilmez, yeni b ir sentezde aşılmak için inkâr edilir. Geç­mişin birçok şeyi yeni b ir değer bile kazanır. Bu nok ta ­da, kurum sal kü ltü r kesin beyanda bulunur: Bir taah h ü t b ir taahhüttü r; b ir an laşm a b ir anlaşm adır; b ir kapris sonucu b ir an laşm a ihlal edilemez. Âşık olmak, b ir k ap ­risin sonucu değil, geçmişte varılan an laşm anın iki öğe­den oluştuğunun keşfidir: Biri, iradi bir eylemle dayatı- labilen, diğeri, eğer kendiliğindense b ir an lam taşıyan. Bu adam ı sevip iyi günde ve kötü günde onun yan ında

olacak m ısın?” diye so ra r anlaşm a. Evet diye cevap ve­rerek, herkes diğerini sevme, onun yanında o lm a yü­küm lü lüğünün altına girebilir. Ne var ki hiç kimse ‘aşık olma, tutkuyla, um u tsuzca sevme” yüküm lülüğü altına giremez. Âşık olarak an laşm anın gizli bö lüm ünü açığa çıkarır ve şöyle deriz: Maddi yüküm lülüklerim e bağlı kalıyorum, am a ne ben ne de hiç kimse duygularımı en ­gelleyemez. Doğallık, ikiyüzlülükten daha önemlidir, ben yalan söyleyemem. Bu anlaşm aya vardığımda, ya­lan söylemeyi üstlenm edim . Böylece anlaşmayı, içinde saklı ilkeler doğru ltusunda , herhangi bir davranışın de­ğer kazandığı üs tün değerler doğru ltusunda ifşa ederiz. Bu öylesine d oğ rudu r ki, bun u n için yaşamımızı verm e­ye hazırızdır. Kaçınılmaz b ir şekilde, çatışm a bir derece

69

Page 75: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

dah a arta rak bu seviyeye ulaşır. Sorunun her zam an mutlaklık ya da hiçlik, yaşam ya da ölüm olarak ortaya konduğu b ir an vardır.

Aşka dahil olan birisi, kurallarla, kesinliklerle, çizil­miş yollarla, yasaklam alarla dolu bir dünyadan gelir. B ütün yaşamı alışkanlıklarla örülüdür. Bu kişi eylemde bu lunur, ancak en derin inde neden eyleme geçtiğini bil- m iyordur. Özgün bir iradesi yoktur. Diğerleri öyle iste­diği, kurallar ve görevler olduğu için harekete geçer. Bu görevlerin gerçekleştirilmesi gitgide onun için katlanı- lam az hale gelir. Ardından, bir dönüşüm aracılığıyla, kendine ve diğerlerine yalan söylediğini, yaşam ının sü ­rekli b ir yu ttu rm aca olduğunu fark eder. K urum onun bu şekilde davranm aya devam etmesini ister, zira ku ­ru m b ir tek görünürdeki davranışlarla ilgilenir. P rotes­tan d inine özgü teolojik dille söyleyecek olursak, top ­lum sal k u ru m u ilgilendiren inanç değil, eserlerdir. Tam aksine, doğuş d u ru m u n d a eğer içten istenmediyse, b a ­sit eserlerin değeri yoktur. Bu eserler sadece yalan ve ikiyüzlülüktür.

Toplumsal kurum , niyetleri um ursam az; onun u m u r­sadığı eylemler, olgular ve şeylerdir; duygulara ve değer­lere nesneler, şeyler olarak davranır. Toplumsal kurum dediğim de bundan anladığım, doğuş d u ru m u n a dahil olm ayan her şeydir. Evli kadın, koca, nişanlı ya da sev­gili terk edildiğinde, terk edenin kendileriyle kalmasını isterler. Terk edene "Bana âşık ol, beni tutkuyla sev’ di­yemeyeceklerini çok iyi bilirler. B undan ö tü rü Diğerin­den vazgeç ve benimle kal” derler. Onları ilgilendiren fi­ziksel varlıktır, onun burada bulunm ası, başka kimseyle o lm am asıdır. Terk edenin hissettiği neyse -üzün tü , u m u tsu z lu k - onları ilgilendirmez. "Seni kaybetm ekten­se, gece boyu um utsuzca ağlaşan da yanım da olmanı tercih ederim. Kısacası, ne duyguların ne de mutluluğun beni ilgilendiriyor; sen, b ir nesne olarak beni ilgilendiri­yorsun .” Bu, Hegel’in bahsettiği şevleşme, Mar.\’ın b ah ­settiği metalaşm adır.

70

Page 76: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Doğuş d u ru m u n a kurum un gösterdiği yüz budur. Kendisinin ayırt edemeyeceği insanlık dışı, korkunç bir yüz. Gerçekte ku rum un kendisi de doğuş durum uyla o r­taya çıkar. Daha ileride aşkın, anlaşm anın, evliliğin nasıl doğuş du rum undaki aşktan ortaya çıktığını göreceğiz. Belli b ir anda, doğuş du rum u sona erer ve kurum onun yerine geçer. Bu geçiş sırasında kurum, doğuş durum u deneyimini tam am ıyla gerçekleştirdiğini ilan eder. Ayin, İsa’nın kurban edilişinin canlandırılmasıdır. Din kitabı bunun gerçekte olduğunu söyler. Ne var ki, ayine katılan kişi bu deneyimi yaşayabilir ya da yaşayamaz. Mistik b i­risi bu deneyimi yaşar, dalgın birisi başka b ir şey düşün ­düğünden bunu yaşayamaz. İnançsız birisi ayini az çok sıkıcı, b ir parça tuhaf bir gösteri olarak izler. İsa’nın ku r­ban edilişini tekrar yaşam aktan ibaret olan ve kendisi de dinsel doğuş du rum undan kaynaklanan ayin (ve doğuş du ru m u tekrar canlandığında kurban ediliş yeniden olur) b ir ku rum olarak, insanların katılımı o lm adan bu deneyimi tekrar canlandırdığını iddia eder. Bütün kutla­malar, bü tün bayramlar, anlaşm alar ve ku rum lar som ut olarak insanlar tarafından oluşturulm uş hareketler a ra ­cılığıyla ortaya çıkmışlardır ve çıkarlar. Ne var ki, ku ­m ruların insanların onayına, insanlara ihtiyacı yoktur.

Eğer doğuş d u ru m u tarafından sürekli olarak tekrar canlandırılm azsa, kurum insanın dışına çıkıp, insanları sadece nesne olm aya indirger. İşte, doğuş d u ru m u ku­rum la bu biçim de karşılaşır. Doğuş du rum u , ku rum un gerçekliği o lduğuna göre -doğuş durum undak i aşk, aş­kın gerçekliğidir- ku rum un gerçeklikten yoksun, saf ik­tidar o lduğunu keşfeder. Ve kurum da doğuş d u ru m u n ­da kendi gerçekliğini -eğreti, uçucu, saf o lu şu m - göre­mediğinden, doğuş d u ru m u n u usdışı, çılgın, skandal olarak niteler.

71

Page 77: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/1 ¿ ¿ Ç Ü / t C Ü i / î ö / ü / J t

eki doğuş du ru m u n d ak i aşk tan aşka geçiş nasılolur? Bir dizi s ınam a yoluyla olur. B unlar bizim

kendim ize dayattığımız s ınam alar olduğu gibi, aynı za­m a n d a ötekine dayattığımız, dış sistemin dayattığı s ına­m alardır. B unlardan bazıları son derece önemlidir. Eğer bu s ınam alar başarıyla sonuçlanırsa , yeni doğan aşk, aşk dediğimiz günlük güvenceler düzeni altında ilerler. Eğer bu s ınam alar başarılı olmazsa, o zam an başka bir şey devreye girer: vazgeçiş, taşlaşm a ya da "sevgisizlik.” Olaylar hangi yönde ilerlerse ilerlesin, ge­nelde b u s ınam alar unu tu lu r. Eğer yeni doğan aşk aşka dönüşürse , bu s ınam alar bize geriye dönük olarak gü­lünç ve neredeyse oyun gibi görünür. Aşka geçiş belleği­mizde, günlük yaşam alanların ı kendimizi diğerine ad a ­dığımız, onunla ilgilendiğimiz du rum la r la doldurdukça gerçekleşir. Coşku yavaşça, yerini şefkat dolu bir özveri­ye bırakır. Gerçekteyse tam tersine, bu dinginlik her za­m an, son ana kadar sonuçların ın ne olduğunu bilmedi­ğimiz d ram atik olayların a rkas ından gelir.

Öte yandan sınam alar, aşk d u ru m u durağan hale gel­diğinde, b ir başka deyişle sevgililerin biri ya da diğeri, va da ikisi birden, karşılıklı dayattıkları s ınam aların al­t ından kalkam adığında unu tu lur. Bu durum da, kaışı- mızdakiııi s ınam aya tabi tu t tuğum uzu hatırlamayız. Bir tek onun bizi yeteri kadar sevmediğini, böylece gerçek­te bizi hiç sevmemiş o lduğunu hatırlarız.

72

Page 78: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Sınam aların üstesinden geldiğimizde, yaşadığımız aşkın devamlılığını belleğimizde geçmişe dönük olarak düşünürüz. Bu s ınam aların a ltından kalkam adığım ız­daysa o anki aşk yokluğunun sürekliliğini geçmişe dö ­nük olarak görürüz.

Âşık olmak, art a rda bir dizi sınam ayla karşılaşm ak­tır. İlk başta, kendi kendim ize dayattığımız s ınam alar gelir. B unlar doğruluk sınamalarıdır. D oğm akta olan aş­kın tipik deneyimini ötekine “doyabilmek" oluşturur. Âşık olm ak aynı zam anda aşka direnmek, kendini ta m a ­m en ötekine b ırakm a riskine karşı koym aktır da. Böyle- ce sevdiğimiz varlığı ararız, am a ondan vazgeçebilmeyi de isteriz. Sık sık m utlu luk an larında kendim ize şöyle deriz: “İşte, hiç ulaşam ayacağım m aksim um a ulaştım, şimdi onu kaybedebilir ve sadece anısıyla yaşayarak, tekrar o lduğum kişi olabilirim, istediğim şeyi elde e t­tim, bu kadar yeter. M üm kün olabilecek en fazlasını el­de edip sonra b undan vazgeçmek doygunluk hayalini dile getirir. Bir an lam da, kendimizi tam am ıyla b ırak­mayı başarırız, çünkü b u nun son kez olacağını d ü şü n ü ­rüz. Böylelikle s ınam aya tabi olmayı kabul ederiz, çün ­kü ondan ayrıldığımızda a rzunun tek ra r doğduğunu, sevmeye devam ettiğimizi, um utsuzca arzuladığımızı fark ederiz. Sanki bir başkasına “son kez” ihtiyacımız vardır. Bu “son kez” aynı zam anda yeni b ir çıkış ve ye­ni b ir başlangıç ihtiyacı haline gelir. H er defasında tek­ra r âşık oluruz. Böylece sevdiğimiz varlık erosun biricik özgün nesnesi o larak kendisini bize benimsetir. Kaybet­tiğimiz m ücadele kendimize karşı olan m ücadeledir ve teslim o lm am ız gerekir. Öte yandan teslim o lm a gerek­liliği, m ücadele yaşanm asın ı ve bu m ücadelenin gerçek o lm asını önlemez. Gerçek olan kopuşum uz, uzaklaş­mak istediğimizi hisseden sevilen varlıkta d a gerçek et­kiler yaratır. Sevdiğimiz kişi de kendisini s ınam aya tabi tu ttuğundan , iki uzaklaşm a anı biı biriyle kesişebilir. Ar­dından , diğeri için sevgisizliğin kanıtları ya da kıskanç­lık nedenleri olabilecek, değişik davranışlarda bu lunab i­

73

Page 79: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

leceğimiz daha uzun uzaklaşm a dönemleri gelir. Uzak­laşabilmek için, bunu mantıklı kılacak nedenler ararız. Diğerinin davranışında, uzaklaşm am ızı m eşru kılacak herhangi bir şey bulm aya çalışırız: Bizi gerçekten sev­mediğinin işaretleri, bizim onu sevdiğimiz kadaı onun bizi sevmediğinin işaretleri, bizi yarın sevebileceğine inanm am ak için nedenler.

B ütün b un la r bize, eğer karşılık göreceğimizin ga­rantisi yoksa, kendimizi teslim etmekten kork tuğum uzu gösterir. Ötekinin aşkı bize hak edilmemiş b ir “lütuf” o larak göründüğünden, içimizi kaygı kaplar. Çünkü en çok ihtiyacımız olduğu sırada ve kendisinden vazgeçe­meyeceğimiz b ir durum dayken, bu lütuf kendini göster­meyebilir. B undan ötürü , bu lutüftan vazgeçebilmek ya da bu ltıtfu b ir güvenceye, karşılıklı olacak b ir güvence­ye dönüştü rm ek isteriz. Ötekinin hareketlerinde aşkının kanıtını arar, bu hareketleri karşılıklı bir aşkın gösterge­leri gibi inceleriz: "Onun bana, benim ona duyduğum kadar ihtiyacı var m ı?” Ötekinin kim olduğu ve kim ola­cağını tan ım lam ak için, davranışları bu düşünce ışığın­da incelenir. Bu “beni seviyor mu, sevmiyor m u?” soru­suna yanıt, papatya falında değil, diğerinin davranışla­r ında aranır: “Eğer böyle davranıyorsa, bunun anlamı... eğer böyle davranm ıyorsa bunun anlamı...” En basit ol­gularda bile bu böyledir. Örneğin, b ir yere geç mi kalı­yor, yoksa erken mi geliyor; ya da başka birisine bakıyor mu, bakm ıyor mu? Ne var ki bü tün bunların anlamı yi­ne de açık değildir. Nefes nefese b ir halde geç kalmış olabilir, peki o zam an bunun anlamı nedir? Beni u n u t ­m uş olduğu mu? B ana u laşm akta çok zorluk çekmiş, öyleyse geç kalması bana duyduğu aşkın b ir kanıtı mı? Zaten kanıt o lum suz olsa da, tek bir bakış, açıklama ya da bir okşayış bize bu olum suzluğu u n u ttu ru p güven ve­rir. Sevgilinin içtenliği, deneyimlenmiş b ir içtenlik ola­rak bir kanıttır.

B ütün bu sınam aları , gerçeklik s ınam aları olarak adlandırdım . Bunları, belli b ir davranışı açığa çıkar­

74

Page 80: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

mak için devreye sokmayız; sevip sevmediğimizi gör­mek için kendim ize dayatır böylece gerçeği öğrenmeye çalışırız.

Öte yandan başka bir s ınam a kategorisi vardır ki, d i­ğerine yöneltilen ciddi soru lardan oluşur. Bu sorular aracılığıyla sevgilimizden değişmesini, yapamayacağı şeyleri yapmasını isteriz. Bu sınam alar, karşılıklılık s ı­namalarıdır. Âşık olduğum uzda, sevdiğimiz kişiyi m er­kez alarak bü tün yaşamımızı, işimizi ve duygusal d ü n ­yamızı tekrardan düzenleriz. Sevgililerin her birinin de­rinden istediği bir şeyi berabei'ce istemek, her birimizi değişmeye, önceden önem verip istediğimiz bazı şeyler­den vazgeçmeye zorlar. Yeni başlayan aşka neyi dahil edip edemeyeceğimizi baştan bilemeyiz; bu daha çok karşılıklı ve daimi bir keşif sürecinde açığa çıkar. H er­kes yaşadığı aşka m üm kün olduğunca fazla şeyi dahil etmek ister. Diğer yandan da, diğerininkiyle aynı o lm a­yan b ir proje geliştirip ondan bu projeyi onaylamasını ister. Böylece “beni seviyor m usun?” sorusu artık şöyle b ir an lam da taşır: “Bu şekilde benim projem e dahil ol­mayı kabul ediyor m usun?” Aynı şekilde diğeri de "beni seviyor m usun?” sorusu aracılığıyla şunu dile getirir: “Esas sen benim kine dahil olmayı kabul ediyor m u ­sun?” "Seni seviyorum’un anlamı, "Ben projemi değiş- tiıip senin ta rafına geçiyor ve senin bu isteğini kabul ediyorum. Böylece istediğim bir şeyden vazgeçiyor, şen­le beraber, senin istediğin şeyi istiyorum. Ancak aynı za­m anda sana soruyorum: ‘Beni seviyor m u su n ?’ Ve böy­lelikle sana şunu soruyorum : ‘Sen neyi değiştiriyorsun? Senin vazgeçtiğin nedir?’" İşte bu "beni seviyor m usun” sorusu böylece her zam an, ya ben istediğim bir şeyi ta ­lep ediyorum ya da senin istediğin bir şeyden vazgeçiyo­rum an lam ına gelir. Bu “beni seviyor m usun?” sorusu, senin beni gerçekliğimin olanca yüküyle ve tüm sınırlı­lığımla kabul etm en ve kendi sınırlılığından vazgeçmen an lam ına gelir. Sevgililerin her birinin kendi için yaptı­ğı proje ötekini de kapsar; bu proje öteki için de b ir ya-

75

Page 81: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

şanı projesidir; bu, beraberce neyi istem em iz geıektiği­ne ilişkin bir önerid ir aslında.

Öte yandan, beraberce istemediğimiz şeyler de vaı- dır, birbiriyle uyuşm ayan şeyler. Bunların bir kısmı önem siz şevlerdir, rahatlık la vazgeçebiliıiz buıılaıdan. Bazıları ise daha sonra da ele alınabilir. Kimileıi ise son derece önemlidir. Sevgililerin birlikte ne yapabilecekle­rin i araştırm ası, ikisini de sürekli olarak projelet yapıp başka yollar bulm aya iter. Ancak aynı zam anda sevgili­ler ilişkilerinde, vazgeçemeyecekleri nokta lar da b u lu r­lar. Eğer bunları gerçekleştiremezlerse, aşkları bile a n ­lamını yitirir: Bunlar gen döntişü olm ayan nokta la tdv. Projelerde, tekrar tekrar yaşanan olaylarda bu önemli nokta lar tekrar tekrar karşım ıza gelir; b un la r diğerinin kabul etmesi, kendisin inm iş gibi sahip çıkıp projesine dahil etmesi gereken, aksi takdirde onun ve yaşam ının bü tü n zenginliğine hiç yer bırakm ayacak, çözüm ü im ­kânsız düğüm lerdir. Sevgilim beni sevdiğini iddia edi­yordur, ancak kafasındaki dünyada gerçek ben için hiç yer yoktur. Benliğimin en önemli kısmı kabul görüp onaylanm ayı bekler. O ise, tam tersine benliğimi biı ke­nara atıp vazgeçmemi, yok o lm a pahas ına kendimi ona teslim edip yeni, farklı, yaşam la dopdolu birisi olm a a r­zum u terk etm em i ister. Örneğin beni sevdiğini söyler, am a beni kendi yaşam ına sokmaz, işinden dışlar. Yol­culuklara benim le çıkmaz, beni, arada bir ortaya çıkan, sessiz, arka p landa sevilen bir tü r pa r tne r ro lüne indiı- ger. O kendisi olm aya devam eder. İlişkilerini sorgula­m aya kalkmayıp hepsin i aynen m uhafaza eder. Ben yal­nızca onun gizli sığınağı olmalıyım. Yaşamımı, sevgili­min dayattığı kurallar ışığında, onun gelmesini bekle­meye adam alıyım. Hayır, bu kabul edilemez. Bu, bana göre bir yaşam değil. Belki başka bir kadın için bu m ü m k ü n olabilir, geçm işte belki benim için de m ü m ­kün olabilirdi; ancak şu an d a değil. Bugün, dopdolu bir yaşam istiyorum. B undan ö tü rü ona soruyorum : Se­ninle gidebilir m iyim ?” Sorum bir sınam adır. Eğer ha-

Page 82: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

yır diye yanıt verirse, bu, var o lam ayacağım bir yere be­ni attığını gösterir.

Zaten onun için sorun simetrik ve terstir. Kendisinin dahil olduğu ilişkiler sistemi, hassas, onarılmış, düzel­tilmiş biı denge üzerine kuruludur. Eğer bu dengeye an iden çarparsak, patlayabilirde. İşlerini yavaşça tekrar organize etmek, başka bir iş bulmak, bazı kişilerin eko­nom ik durum ların ı düzeltm ek ve çocuklarıyla farklı bir şekilde ilgilenmek için zam an a ihtiyacı vardır. Yeni aşk­la birlikte, varoluş projesini tekrardan o luşturacak gücü bulur: Bu yeni aşk onun için güçlenm iş ve kendine gü­venini tazelemiş birisi o larak tekrar yola koyulacağı bir sığınaktır. Bu aşk sayesinde hem kendini hem de ger­çekliği değiştirecek gücü bulur. Gerçekten de, yeni bir işe giı işip şehir ve alışkanlık değiştirmiş ve açıklam alar getirmeye başlamıştır. Yavaş yavaş, artık serbest o lacak­tır; ancak bunun olması için güvenceye ve aşka ihtiyacı v a rd ıı . Ve bu da, ondan bir eylemde k a ra r kılmasını, geçmişiyle olan bağını aniden koparm asını, kendini ta ­m am ıyla bilinmeyene bırakm asını ve böylece sevdiği ve yaşam ının , aşkının yeni m erkezine tekrar yerleştirmek istediği her şeyi kaybetme riskine girmesini istediğimiz zam an gerçekleşir. Ama her şeyi yitirirse, o zam an m er­kez bile boş kalır. Randevulara, parçalanm ış, eksik kal­mış, suçluluk ve nostalji duygusuyla dolu bir benliği ta ­şım ak zo runda kalır. O, kendisini o luş tu ran her şeydir; ve bu her şeyi, olduğu kişi kalarak terk edemez.

Heı kes, geri dönüşü olm ayan bir noktada bulunm uş- t u ı . Herkes ötekine, öteki için son derece önemli bir şeyden vazgeçmesini söyler. Öyle bir şey ki, tam da yeni aşk sayesinde merkezi bir önem e sahip olm uştur. Ger­çekten de bu yeni aşk, yaşamı olanca zenginliğiyle yeni­den kurm ak ister. Herkes diğerinden benliğinin en önemli kısmını, gerçek an lam da sevebilmesini sağlayan kısmını terk etmesini ister. Kısacası, ondan som ut in­sanlığını vok edip, insani niteliklerinden vazgeçmesi beklenir.

Page 83: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Teolojik dilde Tanrı, İbrahim ’i insani niteliklerinden vazgeçmesi konusunda sınar. İbrahim, en sevdiği şeyi, büyük oğlu İshak’ı öldürmelidir. Bu bir çelişkidir; seçi­min imkânsız olduğu iki eylem arasında karar vermeli­dir, çünkü iki eylem de kişiyi insani niteliklerden uzak­laştırır. Yeni doğan aşktan aşka geçiş, her seferinde, katil olmamızı isteyen birisini sevme gerekliliğini içerir. Sev­mek, nesnel olarak, sevmenin saçm a olacağı tü rden dav­ran ışa sahip birisine güven duymamızı gerektirir. Yeni doğan aşktan aşka geçiş, insani özelliklerinden uzaklaş­m asına rağmen, herkesin sevilip sevilmediğini s ınam ası­nı içerir. Sınama, çiftin karşılıklı olarak diğerinden tek bildiği som ut insanlığını kaybetmesini, koşulsuz kendisi­ni teslim etmesini istediği b ir mücadele doğurur. Bu, b ir­birini seven insanlar arasındaki bir mücadeledir; ancak aynı zam anda ölüm üne bir mücadeledir de. Aşk görün tü­leri, kesinlikle bizi hataya sürüklememelidir. S ınam aya tabi olan kişi, kendisini sınayana um utsuz b ir dirençle karşılık verir. Sevdiğini sınayan kişi, bunu sınamayı ger­çekten ciddiye alır; ve içten içe eğer karşısındaki bu sına­m ada başarılı olamazsa, onu artık sevmeyeceğine karar verir. Bir canavara benzeyip hayır dese de, herkes sevil­meyi ister. Aynı şekilde, evet demenin koşulu olarak, kar­şısındakini korkunç testlere tabi tutsa da, herkes sevilme­yi ister. Ne var ki, s ınam a her zam an karşılıklı olur. K ut­sal Kitap imgesinde, Tanrı İbrahim ’i sınam aya tabi tutar; ancak aynı zam anda İbrahim de Tanrıs ın ı test eder: Eğer İbrahim çocuğunu öldürürse, Tanrı’ya ne olacaktır o zaman? Altık O b ir aşk tanrısı değil, kanlı, vahşi bir Tanrı olacaktır. Aynı şekilde, Tanrı kendisini Kızılde- niz’in dalgalarına bırakmasını isteyerek M usa’yı da teste tabi tutar. Ama o sırada Tanrı da teste tabi tutulur, çün­kü “kendini denize a t” diyerek halkının dalgaların içinde boğulm asına göz yumamaz. Bu şekilde hareket eden bir Tanrı, b ir aldatıcı, b ir şeytan du ru m u n a düşer.

Çözüm ün anah tarı , geri dönüşü olm ayan noktanın istenmesi, am a dayatılm am ası o lgusunda yatar. Bu bir

78

Page 84: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

çeşit im zalanan am a tahsil edilmeyen çektir. İbrahim çocuğunu öldürm ek üzeredir ancak Tanrı onu kurban etmesini dayatmaz. H er ikisi de s ınam anın altından kalkmıştır. H er ikisi de kendini kanıtlamış, her ikisi de son derece önemli bir şeyden vazgeçmiş ve her ikisi de aşılmaz b ir sınırla hem karşılaşmış hem de bu sınırı ka­bul etmiştir. Aşk ancak diğerinin geri dönüşü olm ayan noktasını kendi sınırımız olarak kabul ettiğimizde, öyle istediğimizde m üm kün olur.

Bu gerçekleştiğinde, anlaşm a da sağlanm ış olur. Her iki ta ra f da, diğerinin, isteyebileceğinden dah a fazlasını istemeyeceğini biliyordur artık. U m utsuzluktan kaynak­lanan bu em in oluş, karşılıklı güvenin sabit noktasını oluşturur: karşılıklılık ku ru m u . Sevdiğimi ve sevmemez- lik edemeyeceğimi biliyorum dur. Bir sınırım o lduğunu ve bu sınır olmaksızın yapam ayacağım ı da biliyor ve bunu kabul ediyorum dur.

Böylece aşk, bir kurum un, b ir an laşm anın etrafında şekillenir. Anlaşma ise b ir sınırın, im kânsızın var o ldu­ğu, her şeyin m üm kün olmadığının kabul edilmesinin gerekliliği etrafında şekillenir. B undan ö tü rü aşk, her zam an için hiç istemediğimiz b ir şeyin aşkı, karşı o ldu­ğum uz b ir yaşam alternatifidir.

Yukarıda açıkladığımız süreç bir defa değil, birçok de­fa ortaya çıkar; her defasında umutsuzlukla karşılaşır ve bir anlaşmayla sona erer. Yeni gerçeklikler, günlük yaşa­mın tekrar organize ettiğimiz çıkış noktalarına dönüşür­ler. Hiçbir kural, yeni doğan bir aşkın bir aşka dönüşece­ğini öngöremez. Çelişkinin çözümsüz olup olmadığını bil­memizi sağlayacak kural yoktur. Yaşam projeleri uzlaş­mayı kabul etmeyecek kadar birbirlerinden farklı olabilir­ler. Herkes diğerinin insani özelliklerinden arınmasını is­ter, dayatır: Eğer bunu elde ederse, sevdiği kişiyi kaybe­der; elde edemezse de kaybeder. Olgu öylesine olasıdır ki, fark çok büyük olmaktadır; bundan ötürü de aşk tutkusu şiddetli olur. Bu şiddet ise, birçok öğenin altüst olmasını, tekrar düzenlenmesini, tekrardan yapılmasını içerir.

Page 85: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

En yoğun doğuş du rum undaki aşk, en fazla varoluşu, zenginliği, sorum luluğu ve yaşamı ortaya çıkaran aşk­tır. Aşk bir devrimdir. Olayların düzeni ne kadar karışık, b irb irine bağlı ve zenginse, bunların altüst olması o ka­d a r korkunç, süreç de o kadar zor, tehlikeli ve riskli olur. Dolu bir yaşam sü rdüren biriyle özgür ve bu yüz­den değişime daha müsait olan bir başka insanın birbi­rine âşık olması sık rastlanan bir d u rum dur. Bu, evli bir insanla b ir bekârın, olgun b ir kişiyle çok genç birinin, politik ya da dinsel olarak yüküm lülükleri olan biriyle yükümlülükleri olm ayan birisinin sık karşılaşılan d u ru ­m udur. Daha fazla engelleri olan, dah a fazla görevleri olan ve yaşam ına çok fazla unsuru dahil edip bunların çoğunu değiştirmek zorunda olan kişi, âşık o lm aktan en fazla sarsılacak kişidir. Öte yandan, karşısındaki de onu tam da bu derece karmaşık b ir kişi o lduğu için sever. Bu karmaşıklık, onun kendisini yenileme ve yeni bir yaşam tasarlayabilm e kapasitesine b ir derinlik ve bir anlam sağlar.

Öte yandan doğuş du rum undak i aşkın çeşitliliği ve şiddetli doğası, bu aşkın istikrarlı b ir aşka ve huzurlu, kesintisiz b ir ortak yaşam a dönüşm esin i zorlaştırır. Her iki kişinin de daha dengede, yeteri kadar özgür olduğu (gençlerde ve yeniyetmelerde olduğu gibi) ya da ikisinin de karşılaşana kadar çok sayıda bağdan kurtu lm uş ol­duğu b ir d u ru m d a aşk daha kolay doğar. Paradoksal o larak bu du rum da, yeni doğan aşk dah a az yoğun olur, çünkü devrimci gören i de daha az yoğundur. Bazı d u ­ru m la rd a ise, devrim yapmayı gerektirecek hiçbir şey yoktur.

Bununla ilişkili olarak, aşk d u ru m u büyük kolektif hareketlere benzer. Daha istikrarlı yeni b ir güç ortada görülmeksizin, bir toplumsal sistemin temellerini kor­kunç savaşlarla sarsan kolektif hareketler vardır. Tam tersine, iktidarın hızla ele geçirilmesiyle sonuçlanan toplum sal hareketler de vardır. Protestan Reformu, de­rin bir kolektif hareket olup tüm Avrupa’yı etkisi altına

80

Page 86: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

almıştır. Ancak bun la r olurken herhangi bir Bastille ya da Kışlık Saray ele geçirilmemiştir. Öyleyse âşık olmak, biı aşkın o lm asına gerek görm eden bir va da iki kişinin yaşamını etkileyip sarsabilmekte. Öte yandan, sarsıcı biı tutku olmaksızın da bir aşk ortaya çıkabilir. Bu aşk daha çok mantıklı b ir birliktelikten, berabe r olm anın zevkinden, herkesin ayrı ayrı istediği bir şeyi beraberce o luş tu rm a olasılığından ve kendisini b ir k u rum a dönüş­tü ren an laşm adan doğar.

Doğuş d u ru m u n d ak i aşk, her yeni doğuş d u ru m u gi­bi, im kânsızdan yola çıkarak m üm kün o lanın keşfedil­mesidir. Aynı zam anda, imgelemin var o lana kendini dayatm a girişimidir. Görev ne kadar büyükse, yolculuk o kadar uzun sü re r ve varış ihtimali de o derece düşük­tür. Bövlece bu yeni doğan aşkın hikâyesi, bu yolculu­ğun hikâyesine ve talihsizliklerine ve belirli mücadelele- ıe indirgenir. Yolculuk bovu ne vanaşılabilecek bir kıyı ne de şölen yapılabilecek bir liman vardır.

m

81

Page 87: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/f Ç/)örc/(i/ıcii ifâö/¿if?ı

> 0 enelde âşık olan kişi kıskançlıktan habersizdir.Peki bu duygu ortaya çıktığında, ne an lam a gelir?

Âşık olduğum uzda, başka herhangi birisinden daha önem li bir kişiyi keşfeder, onu sevdiğimizi fark ederiz. Bu kişiyi, bireyselliği ve varlığının tüm özellikleriyle b ir­likte arzularız. Aşkımızın paylaşıldığını bilmek, kendi­mize verdiğimiz değer diğer insanların değeriyle kıyas­landığında son derece alçakgönüllü olsa da, bize belli b ir değerimizin o lduğum uzu hissettirir. Bu değeri bize veren, tüm potansiyel değerleri temsil eden sevdiğimiz kişidir. Hiç kimse, dünyanın ne en güzel ne de en zeki insanı o lduğunu düşünür. Dünya çapında kıyaslandı­ğında, niteliklerimizin hiçbiri, bizi diğerlerine göre te r­cih edilebilir kılmaz. Değeri kabul edilmiş herhangi baş­ka bir ölçüt temel alındığında, her zam an pek acıklı gö­rünür. Yine de, kendimizi sever ve takdir ederiz, çünkü en derinimizde, kendim izde bir değer, yeri doldurıdam az bir teklik bu lunduğunu hissederiz. Bu teklik, doğm akta olan aşkta kabul görür. Sevdiğimiz kişi bizi severken, sahip o lduğum uz bu özgül biricikliği sever. Davranışı­mızı değiştirmemizi istediğinde bile, biricikliğimizi ka­bul eder. İstediği değişim, biricikliğimizin yeni b ir şekil­de ortaya çıkıp serpilmesinden, gizilgücün harekete geç­m esinden başka b ir şey değildir. Biz nasıl sevdiğimiz ki­şide ağzının kıvrımı, kokusu ya da parfüm ü, göğsünün biçimi, kalçasının kavisi, elleri, bakışları, sevdiği bir el­

82

Page 88: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bise ve eşya, okuduğu kitaplar tü ründen özel b ir işaret buluyorsak; aynı şekilde o da bizde, güzel olan her şevi simgeleyen bir şey budur. Bu da bizi m utlu eder. Eğer sevdiğimiz kişi aynı zam anda başka etkinliklerden de hoşlanıyorsa -ö rneğ in yolculuk etm ek veya evde o tu r­mak, bir şeyi seyre dalmak ya da konuşm ak g ibi- o za­m an biz de onun sevdiği şeyleri sevip onunla paylaşmak isteriz.

Kıskançlık bu süreci du rd u ru p tersine çevirir ve d ışa­rıya yansıtır. Kıskanç kişi -hak lı ya da haksız, şu an için pek önem li değil- sevdiği kişinin b ir başkasında, kendi- sindekine benzer bir değer bu lduğunu fark eden kişidir: b ir ayrıntı ya da b ir jest, b ir yetenek ya da b ir eğilim. Be­ni eğlendirip m utlu etmeyi beceriyor, o güzel, genç veya zeki. Böylece kıskançlık söz konusu olduğunda, sevdiği­miz kişinin bizde olm ayan am a b ir başkasının sahip ol­duğu bir yetenek tarafından cezbedildiğini, büyülendi­ğini fark ederiz. Hiçbir zam an b ir şeyi, b ir hayvanı veya bir işi kıskanmayız. Sadece b ir başkasını kıskanırız. Bu başkası, gözüm üzde, sevdiğimiz kişi üzerinde dayanıl­maz cazibesi olan bir şeye sahiptir. Öylesine dayanıl­m az b ir çekiciliktir ki, sevdiğimiz kişinin bizim üzeri­mizdeki etkisine benzer ve sevdiğimiz kişinin bizi ta m a­mıyla sevmesi d u ru m u n d a bizim de onun üzerinde sa­hip olabileceğimiz türdendir. Kıskançlık du rum unda, sevdiğimiz kişinin, a rzu larım gerçekleştirmek için bi­zim değil, bir başkasının sahip olduğu b ir şeye bağımlı o lduğunu fark ederiz. Sevdiğimizin değer verdiği niteli­ğe biz değil, diğeri sahiptir. Kıskançlık aynı zam anda, sevdiğimiz kişinin bir zayıflığı olarak da ortaya çıkar. Değersiz olması gerekirken tam tersine, onun gözünde değere sah ip nesnelere ilişkin bir zayıflıktır bu. Örne­ğin, sevdiğimiz kişi araba lara m eraklıd ır ve pilotları b ü ­yüleyici buluyordur. Pilot olm ayan ben, tam da aşk a ra ­cılığıyla pilot o lm anın hiçbir değer taşımadığını fark et­miş olan ben (ben pilot o lm adığım dan zaten bir değer taşıyamaz), ters hir bağlantı ku ru lduğunu düşünürüm .

83

Page 89: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Sevdiğim kişinin, gözünde hiçbir değeri o lm am ası gere­ken, benim sahip olm adığım bir beceriye duyduğu bu il­gi, varlığımı değersizleştirirken, kendim e verdiğim de­ğeri de tam am ıyla yok eder.

D oğm akta olan aşk dışardan gelen ve değer ö lçütleri­ni o rtadan kaldıran yabancı b ir güç ta ra fından ele geçi­rilir. Bu güç ise, iki taraflı b ir olgu olarak doğm akta olan aşkı geçersiz kılar. İşte bundan ö tü rü , kıskançlık paylaşılan bir aşkta var olamaz. Bu nedenle, d ışarda benzer b ir çekime sahip olabilecek hiçbir şey b u lu n a ­maz. Dış dünya m üm kün olanla tanımlıdır. M üm kün olan ise, gerçeğe baskın çıkamaz; geçici o lanın var ola­na baskın çıkamayacağı gibi. Elbette b ir şüphe, ayrılık an larında genişleyen b ir çatlak gibi doğabilir. Bu şüphe, özellikle bizim ayrılık isteğimizin gerekçesi o larak o r ta ­ya çıkabilir. "Bir girişimde bu lunm an ın gereği yok, o başka b ir şey istiyor, ona verebilecek hiçbir şeyim yok.” Ne var ki bu şüphe, karşılıklı kabul görmeyle çabucak o r tadan kalkar.

Doğuş d u ru m u n d a hiçbir dış değer, sevgililerin de­ğerlerinden ü s tün değildir. Paylaşılan aşkta, sevilen ki­şinin ilgileri, coşkuları, insanlara karşı nezaketi, başar ı­sı onu sevilebilir kılan niteliklere dönüşür. Bu nitelikler sevilen kişinin değerini, buna bağlı o larak içtenliğini, saydamlığını, tü m varlığını onaylar. Öte yandan etkin­likler, başka kişilerle b ir araya gelmeler ve başarı, ya­şam projelerinin birleşmesine engel o luştu rduğunda , o lum suz b ir an lam a b ü rü n ü p ayrılığın habercisi olarak görünür. Böyle b ir d u ru m d a bile, kıskançlık h isse tm e­yiz. Yine de üzü n tü duyarız, zira ihmal edildiğimizi his­seder, soru larım ızın yanıtsız kaldığını görürüz. Gelecek gözüm üze zor görünür, değişmeye k a ra r verm em iz ge­rek iyordun Bu durum da , kıskançlık a lan ında değil, d a ­ha önce sözünü ettiğimiz sınam a a lan ında bulunuruz.

Eğer doğm akta olan aşk sırasında kıskançlık ortaya çıkıyorsa, b u n u n anlam ı, sevgililerden birinin gerçekte âşık olmak istemediği veya âşık olmadığıdır. Eğer kıs-

Page 90: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

kançlik m eşru değilse -çü n k ü diğeri gerçekten âş ık tır- o zam an kıskançlık korkum uzu ve sevme, inanm a, kendi­mizi doğuş d u ru m u n a güvenle b ırakm a isteğimizin ol­madığını yansıtır. Gerçekte, sevilen kişi bir başkasında ya da başkalarında karşı konulam az hiçbir şey bulmaz: O nun üzerinde hiçbir etkileri yoktur. Bu etkiyi biz algı­larız, çünkü kendi benliğimize hiçbir güvenimiz yoktur. Bireyselliğimizin değerine inanmayız. Sevgilimiz değil, biz, dışardakilerle karşılaştırm alar yaparız. Sevgilimiz değil, biz, m üm kün olan ve değerli olm ayanı değer ö lçü­tü olarak kabul ederiz. K endilerine pek güven du y m a­yan, birey olarak herhangi b ir değere sahip olabilecek­lerine inanam ayacak kadar yaşam tarafından m utsuz kılınmış insanlar vardır. Bu insanlar, doğuş d u ru m u ­nun o lağanüstü deneyim lerine katılırlar, am a bu dene­yimlerin nesnesi olabileceklerine inanm azlar. Diğerleri -sadece diğerleri- karizm atiktir. Kıskançlık söz konusu olduğunda, sadece kendilerinde bulam adıkların ı başka­larında bulurlar.

Birinin gerçekten sevdiği, diğerinin sevmediği tek ta ­raflı aşk örneğini ele alalım. Sevmeyen taraf, b ir başka­sının cazibesine ve bu başkasının sahip olduğu, seven tarafın sahip olmadığı b ir şeyin çekiciliğine kapılabilir. İşte bu d u ru m d a bile, âşık olan kişi başlangıçta k ıskanç­lık duymaz. Aşık olan doğuş d u ru m u n d a b u lunduğun­dan, sevgilisinin gözünde b ir başkasının değerli b ir şeye sahip olduğunu anlayamaz: Dünya kendisi için hâlâ o la­sılıklardan ibarettir. Sevdiği kişinin değersiz b ir u nsu r ta rafından cezbedildiğini, değersiz b ir nesneyi a rzu lad ı­ğını pekâlâ hisseder. Ne var ki tam da sevdiğinin a rzu ­ladığının değersiz o luşundan ö tü rü bununla pek ilgilen­meyip gerçek sorun kendisini dayatana kadar ihm alkâr davranır: “Sevdiğim kişi beni seviyor mu, yoksa sevmi­yor mu? Eğer bu nesneler onun için önemliyse, eğer bu kişi onun için vazgeçilmezse, onu bana tercih ediyorsa, bu beni sevmediğini gösterir. O zam an bana şefkat bes­ler, kendisine eşlik etm em i, bedenim i veya zekâmı se­

85

Page 91: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ver, am a beni sevmez.” Doğuş d u ru m u n u n gücü hâlâ çok canlıdır; âşık olan, ne kendi aşkının ne de kendisi­nin niteliklerinden şüpheye düşer. Ötekinin aşkının n i­teliğinden şüpheye düşer ve onu um utsuzca sevmeye devam etmekle onu artık sevmemek aras ında seçim yapm aya çalışır: Onu hâlâ sevdiğini bilirken uzaklaş­m ak ve böylece aşk nesnesini kaybetm enin korkunç sü ­reciyle baş başa kalmak: psişik intihar. İlk başta m ü c a ­dele edip kendisini kılıktan kılığa sokarak, onu cazibe­siyle, şiirle, bin bir türlü ilgiyle, tam bir fedakârlık gös­tererek elde etmeyi deneyecektir. Ancak diğerinin ken­disini sevmediğini anladığında, o zam an kılıcını çekip aradaki bağları koparm aktan başka seçeneği o lm aya­caktır. Elinde kalan güç, sevgilisine uzan an ellerini kes­meye, onu her yerde arayan gözlerini kör etmeye yete­cek kadardır.

Yavaş yavaş, sevdiği kişiye hiçbir arzu duym am ak için, bu aşktan kurtu lm a gerekçeleri bu lm aya çalışıp, yaşadığı şeyi tekrar o luşturm aya kalkışacak ve geçmişte yaşadığı her şeye kinle bakacaktır. Kin aracılığıyla geç­mişi yıkmaya çalışacaktır; ne var ki bu kin güçsüzdür. Artık geçmiş, iradesinin dışında “böyle o ldu”ya dönüş­m üştür. Vazgeçmeye karar verdikten sonra, doğuş d u ru ­m u n u n olağanüstü güçleri bir anda işlerliğini kaybeder.

H er türlü değeri ve um u d u tem elden yıkarak en b ü ­yük kabahati işlemek zorundadır. Böylece hiçbir arzusu kalm az ve ontolojik boyutunu yitirmiş olan benlik duy­gusu, görüntü ler dünyasına itilir. Artık hiçbir şeyin de­ğeri ve anlam ı yoktur. H erhangi b ir şey yapabilmek için, başkaların ın günlük yaşam daki davranışlarını taklit edecek, bildiği şeyleri tekrar edecek, bildik duygulan gösterecek, içleri boşaltılm ış sözcükleri telaffuz edecek­tir; bu da duyarsızlaşmadır. İçtenliğin acılı dam gasını taşıyan, hissettiği tek gerçek ve derin duygu nostatji’dir: Kaybedilmiş b ir gerçekliğin nostaljisi. Nostaljiden ko­ru n m ak için de, geçmişle savaşmak, kendindeki hınç ve nefret duygularını beslem ek zorundadır. Daha önce,

86

Page 92: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

evet diyen varlığı, iyiyi tanımıştı; kötü ise, sadece var ol­mayandı. Şimdi ise, kötüyü, hayır diyen kişi olarak, o lum suzun gücü olarak yapılandırm ak zorundadır.

Şimdi de en son sorunu ele alalım. Âşık birinin, sev­diği insan kendisine, b ir başkasına âşık o lduğunu söyle­diğinde veya sadece, birisinden hoşlandığını, ha tta özel­likle birisinden değil de, genelde başkalarını kendisine tercih ettiğini belirttiğinde, çekeceği acı d ah a mı büyük olur? Kuşkusuz ikinci varsayım, katlanılm ası en güç yı­kım olacaktır. Gerçekten de, aşk nesnesi değişse de, do­ğuş d u ru m u n u n ulamsal yapısının aynı kaldığı u n u tu l­mamalı. Âşık olan kişi, kendini çabucak başka bir âşık­ta tanımlayabilir. Bu insan kendisini, b ir başkası için terk etse de bu böyledir. Terk edenin aşkını derinden hisseder ve bundan ö tü rü çekeceği acı ne olursa olsun, ona saygı duyar. Hissettiği aşk, diğerini anlam asına, ona sem pati beslemesine, onun m utlu luğunu istemesi­ne olanak verir. Sevdiğini kaybetm esine yol açan olay, kendisi için ontolojik gerekliliğin özelliklerini taşır. Ar­tık her türlü iradenin oyun dışı kaldığının farkındadır. Böylece, kendisini ve sevdiği kişiyi katlanılm az b ir yük­ten k u rta rm ak için intiharı düşünecektir. Eğer kendisi için değerli insanlarla çevriliyse, bu sefer tam aksine ya­şamayı, kendisini sevdiği insanlara adam ayı seçecektir. Yeni şeylere ilgi duyam az, kendisi için herhangi bir ta t­m in sağlayamazken, ta tm ış olduğu yaşam ın bir parçası­nı diğerlerine vermeye çalışacaktır. Bu sırada hâlâ, do ­ğuş d u ru m u n u n sağladığı o lağanüstü enerjiyle yüklü­dür. İmkânsızlığın kaygısına rağm en, olağanüstü bir vazgeçme gücü vardır. Âşık olduğu kişinin m utlu o lm a­sını diler ve bu m utluluğu ona b ırakm ak için kendisini uzaklaştırır. Sevdiklerinin m utlu o lm asını ister ve ken­disini on lara adar. K endisinde bu lunan olağanüstü güç, son bir kah ram anca harekette bulunm asın ı sağlar: Bir başkasına, hayatın ın ve u m u d u n u n kaynağını vermek. Ardından bu olağanüstü enerji yok olacak ve yerini d u ­yarsızlaşm aya bırakacaktır.

87

Page 93: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Tam tersi du ru m u inceleyelim. Sevilen kişi, b ir anda kendisini seven kişiye şöyle der: "Seninle sevişmektense, k arş ım a çıkan ilk kişiyle sevişmeyi yeğlerim.” Bu söz, aşkın temellerini ve değerlerini sarsacak güçtedir. Bu d u ru m d a ruh, tarifi imkânsız b ir üzün tüye boğulur, zi­ra değerli olan her şey inkâr edilirken değeri olm ayan her şey yüceltiliyordun Gerçekliğin, kişinin dünyasıyla g ö rünüşün dünyası aras ında kalan sevilen kişi, gö rü n ü ­şün dünyasını seçer ve diğerini aşağılayarak ona haka­ret eder. Kutsal olan kutsala isyan eder ve saygısızlığın en iğrencini sergiler. H içbir aşk dah a kötü sona eremez, zira nefret ve duyarsızlaşm a evrelerinden sonra, diğeri­ne duyulan özlem kalır; am a bu özlem, her zam an alçak o larak anılacak birisinin lekelediği doğm akta olan aşka duyulan özlemdir.

Kıskançlık -sevilen kişiye, b ir başkasının verebilece­ğini vermeyi başa ram am a d u ru m u - iki kişi arasındaki mesafe büyük olduğunda, dünyaları ve alışkanlıkları a rasındaki fark belirgin o lduğunda dah a fazla olasıdır.

Öte yandan, bazı d u rum la rda kıskançlık ortaya çıkar, çünkü doğm akta olan aşkta bile sevgililerin ikisinin de aşam ayacağı b ir sınır oluşur. Örneğin eşcinsel aşk d u ru ­m unda. Eşcinsel aşk d u ru m u n u n o luşum u heteroseksü- el aşk du rum ununkiy le tam am en aynıdır. Gerçekten de, doğuş d u ru m u n u n kategorileri birbirinin aynısıdır. Bu nedenle aşkı dile getiren bir yazıyı okurken, bunun eş­cinsel birisi tarafından mı, voksa heteroseksüel birisi ta ­rafından mı yazıldığını bilemeyiz; zira doğm akta olan aşkın doğası aynıdır. Eşcinsel olan Roland Barthes o harika denemesinde,* örneklerini ve dilini, aşk hakkın- daki evrensel edebivattan alır ve âşık olan herhangi biı kimseye hitap eder. Ancak doğm akta olan eşcinsel aşk, içinde kurum sallaşm aya geçişi, yani aşka geçişi daha zorlaştıran bir şey barındırır. Bu da, top lum un ve kültü-

R(,1amİ B arthes, Biı Aşk Söylentinden Parçalar, M etis Y ayınları, 1996.

88~ W ^

Page 94: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

rün direnci ve aşağılamasıdır. Doğmakta olan eşcinsel aşk, kolektif hareketler tarafından bilinen bir simgedir. K ültür en azından bazı durum larda, nişan örneğindeki gibi, aşka geçişi garanti altına alan ku ram lar ın varlığını öngörür. K ınam anın çok daha fazla etkilediği ve cinsel­likleri, daha da acım asız bir şekilde basit bir hayvan cinselliğine indirgenen eşcinseller için d u ru m bundan farklıdır. Kültürel baskı öylesine güçlüdür ki, eşcinseller aşklarından bahsederken son derece ihtiyatlı dav ran ır­lar ve savunm a m ekanizm ası sonucunda çoğu kez dille­rinin kabalığını artırırlar. Yine de, eşcinsel aşkın daha zor, daha şiddetli o lm asının ve sıklıkla kıskançlık ta ra ­fından dah a acılı hale gelmesinin en önem li nedeni, bir çocuk aracılığıyla istikrarlı b ir çift aşkına dönüşem em e- si o lgusunda bu lunur. Bu aşk bir çocuk yapm ayı a pri- o ıi yasaklar. Âşıkların her biri, karşı cinsten b ir çocuk sahibi olabilir. Eşcinsel en derin inde her zam an, bu teh ­likeyi, bu kıskançlığı hisseder. Unutm ayalım ki eşcinsel­lik, özellikle gençlerde sıkça görülen, kısa süreli b ir de­neyimdir. Genç b ir erkeği seven kişi, sevdiği bu erkeğin günün b irinde karşı cinsten birini arzulayabileceğim ve özellikle kendisinin ona veremeyeceği bir çocuk isteye­bileceğini bilir. Kültürel baskı, sürekli b ir tehdit o luştu ­ran karşı cinsin varlığı, çocuk yapm anın olanaksızlığı eşcinsel aşkı, çoğunlukla doğm akta olan aşk olarak kal­maya iter ve bu aşk istikrarlı, huzurlu bir aşka dö n ü ş­meyi başaram az. Böylece eşcinsel aşk, içinde, -baz ı d u ­ru m la rd a - harika b ir şiirin oluşmasını olanaklı kılabile­cek bir tü r kaygı, b ir tü r hüzün barındırır.

89

Page 95: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

0/1 {jfteŞf/İC f Ğ fiö/ü/Jİ

C / / ' endimizi âşık sanabilir am a gerçekte âşık ol- mayabiliriz. Birisine karşı güçlü b ir erotik çe­

kim hissedebilir, d u rm adan onu d ü şünüp onunla saat­ler geçirebiliriz. Bir zam an sonra ise bu ilgiyi yitirebili­riz, çünkü artık ta tm in o lm uşuzdur. Aynı şekilde b ir ki­şiye bağlanıp onu şiddetle arzulayabiliriz, çünkü birçok kişi ona hayranlık besliyordur. Sevilme olasılığı ya da d ah a doğrusu, hayran o lunm a olasılığı gu ru rum uzu ok­şayıp bizde, adına aşk dediğimiz b ir arzu ve sarhoşluk uyandırabilir. Diğer d u ru m la r hayal kırıklığı yara tab i­lir. Kıskançlık ve hayal kırıklığıyla zehirlenmiş b ir aşk, bizi başka b ir aday aram aya, yeni bir aşk yaşayacağımız birisini bulm aya itebilir. Bu arayış iktidar ve başarı a r ­zusu, zengin ya da güçlü birisinin yanında hayran o lun­m anın veya im renilm enin çekimi olabilir. Kısacası, bu b ir tü r sıkıntıdan ve sıradanlıktan kaçm a ihtiyacıdır.

Tatiller sıra dışı ve farklı b ir yaşam fırsatı yaratarak, norm alde zam an ve mekânın dışına çıkam asa da sıra dışı bir deneyime zem in hazırlar. Tatil sırasında hayran olduğum uz b ir insan, günlük yaşam çerçevesinde tekrar görüldüğünde bize uygunsuz ve donuk görünebilir. Aşk günlük ve yapısal bir düzenlem e devrimidir; yoksa gün­lük yaşam da bir tatil süreci değildir. Bazı du rum larda sıra dışı olan, sınırlı b ir süre için uzaktan gelmiş birisi biçiminde ortaya çıkabilir. Bu kişinin gideceğini bildiği­mizden, “sonunda ona âşık olabiliriz. Bu karşılaşm a­

90

Page 96: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

nın devamı olmayacağını bildiğimizden, biraz da sanki tatildeymişiz gibi hissederiz.

Örnekler çoğaltılabilir. Bu örneklerin bizi ilgilendi­ren yanı, bazı kişilerin kolay âşık olma durum ların ın neden o kadar çabuk sona erdiğidir. Gerçekte, bu kişiler hiç âşık olmamışlardır. Kullandıkları dil tutku-aşk dili­dir; bu da doğuş d u ru m u n u n dilidir. Bu dili kullanma- salar yaşadıkları deneyim yavan olacaktır. Onlarsa, bu deneyimi genişletip tad ına daha iyi varm ak isterler. Bu “a ş k la r ’ın yeni doğan aşkla ilişkisi, ku tlam aların dev­rimle olan ilişkisine benzer. K utlam a aşırılıkla ve gün­lük alışkanlıkların altüst oluşuyla tanım lanır. Kutlama, bir tü r ihlal olup sıra dışı ve istisnai o lanın belirlediği b ir olaydır. Ne var ki devrim den ayrı tutulmalıdır, çün ­kü toplum sal yapılar üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Dev­rim de risk o luşturan her şey, ku tlam a söz konusu oldu­ğunda öngörülebilir, hesaplanm ış bir şeydir. K utlam a­nın önceden belirlenmiş bir başı ve sonu vardır. Baştan kabul edilmiş kurallara bağlıdır. K utlam a sırasında ya­şanan her şey toplum sal ku ram lar ın sınırı içinde cere­yan eder. K utlam a bir nevi “sanki”dir; toplum sal yapıla­rı sarsamaz. K utlam a sona erdiğinde, her şey bitmiştir.

Bazı kişilerin filancaya âşık olup sonra da falancaya âşık olduklarını duyarız. Bu gibi kimseler her ay, her yıl yeni birisine âşık olurlar. Gerçekte yaşam da, aşk bütün radikal dönüşüm lerde olduğu gibi, sadece birkaç defa ortaya çıkar ya da hiç çıkmaz.

Bu aşk sözcüğünün bu kadar yaygın oluşu, neden sık sık iki âşıktan birinin diğerini daha çok sevdiğini bize açıklar. H em en hem en her zam an bu durum larda , âşık­lardan biri gerçekten âşık olduğundan, yani gerçekten doğuş d u ru m u n a girdiğinden, diğeri ise bu m aceraya cinsel çekim, hayranlık, intikam, hayal kırıklığı, prestij arzusu, kıskançlık, tatilde olması gibi herhangi bir ne­denden ötürü, aşkı önceleyen koşullar o rtada olm adan girer. Daha önce, yeni doğan aşkın dışarıya coşkusunu ve dilini iletebilme özelliği o lduğunu söylemiştik. Öyley­

Page 97: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

se âşık olan kişi, d iğerine kendi aşk dilini su n a r ve onu kendi d u ru m u n u n içine çeker. Böylelikle d iğerinde ken­disinin de âşık olduğu yanılsamasını güçlendirir. G er­çekten âşık olan kişi doğruluk ve doğallıkla hareket eder. Diğerine de, kendi içten ve doğal davranışını a tfe t­me eğilimindedir. Eğer diğeri oynam ak istiyorsa b u n u başarabilir. Müşfik olup küçük yalanlar söylemek yeter- lidir. Âşık olan birisinin içini rahatla tm ak o kad ar ko ­laydır ki! Oyun oynayan, âşık olm ayan bu kişi dah a az doğal ve dah a kontrollü o lduğundan, bu oyunu sü rd ü ­rüp birçok şeyi kullandığından, seven kişinin zayıflıkla­rını, beceriksiz baş tan çıkarm a girişimlerini ve saflıkla­rını yakalam a becerisine sahip olur. Sevdiği kişiyi, aşkın yücelttiği gözlerle değil, he r günkü soğuk ve akılcı göz­lerle görür. Bu aşırı tutku, um u tsuz gerilim, sürekli içi­nin rahatlatılm ası ihtiyacı ve aynı zam anda bu inanıl­m az yırtıcılık sevmeyen kişiye çocukça ab a r tm a la r ve olgunluğa u la şam am an ın işaretleri olarak görünür. Di­ğerinin d u rm ad an kendi geçmişini tekra r o luşturm ası, sürekli değişip tü m yolları denemeye kalkması sevme­yen kişiye b ir tü r yüzeysellik ve kırılganlık izlenimi ve­rir. Diğerinin krizleri sevmeyen kişiye isterik, çelişkisi ise ne istediğini b ilm em ek ve b ir zayıflık o larak görü ­nür.

Seven kişi eğer yaratıcı bir akla sahipse, varo luşun sürekli olarak rüyalara, sembollere, şiirlere dönüştüğü hayal gücünün ürünleri, sevmeyen kişide megalom ani ve yapmacıklık izlenimi uyandırır. Tek kelimeyle, sev­meyen kişi gerçekten âşık olan kişiyi istikrarsız, değiş­ken, kaygılı, saf, abartılı, m egalom an ve tem elde de iç­tenliksiz bulur. Eğer âşık olana biraz şefkat besliyorsa, ona yaşam projesini çizgisel b ir şekilde sunup içindeki şüpheleri, çelişkileri yok sayacak ve diğerinin şüpheleri­ni ve çelişkilerini marazi hayaller o larak görecektir. Sevmeyen kişi sinirlenecek, âşık olana b ir sürü sitem de bulunacak ve kendisinden net bir seçim yapm asını ve gevezelikle zam an kaybetm em esini isteyecektir. Öte

92

Page 98: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

yandan, kendisinden gerçek düşüncelerini, şüphelerini saklayacak, sanki âşık olan akla uygun davranabilirmiş gibi hareket edecek ve günün birinde, âşık olanın a rka­daşlığını sıkıcı ya da d ram atik bulduğunda, ona sitem etm ek için bahaneler arayacak, kendisiyle yeterince ilgi­lenmediğinden, kendisini an layam adığ ından ö tü rü onu suçlayacaktır. Ve bu hızda devam ederek, ona artık böy­le devam edemeyeceklerini, çünkü istediği şekilde sevil­diğini hissetmediğini, kendisini “gerçekten” seven biri­sini aradığını söyleyecektir. Bu, "sevgisizliğin” en yay­gın şeklidir. Böylece, hiçbir zam an var o lm am ış b ir şey dile getirilmiş olmaktadır.

Bazı durum larda, tek taraflı aşk gerçekten başlam ış­tır. Âşık olm ayan kişi, sessizce kendi projesini geliştir­miş ve yine sessiz sedasız karşı ta ra fa "sınam alar” d a ­yatm ış ve diğerinin isteklerini de s ınam a olarak gör­m üştür. H er şey sessizlik içinde cereyan ettiğinden, d i­ğeri b u n u n kapsam ını an lam am ıştır . Böylece geri d ö n ü ­şü olm ayan noktayı geride b ırakm ış ve b ir katil gibi o r ­taya çıkmıştır: Seven insan kendini kaybedebilir.

B urada sessizlikten kastettiğim, kişinin, projesinin doğasıyla, şüpheleriyle ve m ahrem düşünceleriyle ilgili h içbir şey söylememesinin yanı sıra, geri dönüşü o lm a­yan noktaya vardığında kendi u m utsuzluğunu sak lam a­sıdır.

Buna karşılık, gerçekten seven birisi, diğerinin belli ettiği um utsuzluktan dolayı geri dönüşü olmayan nokta­ya vardığını fark eder. Böylece duraklar. Öte yandan, ki­mileri zayıflık olarak hissettikleri duyguları yaşarlar. O n­lar için, um utsuzluğunu, içsel kaygısını açığa vurmak, kendisini eli kolu bağlı b ir şekilde diğerine teslim etm ek­tir. Bundan ötürü, geri dönüşü olm ayan bir noktada ol­duklarında, hiçbir şev söylemeyip açıklamazlar, yalvar­m azlar ve um utsuzluğa düşmezler. Diğeri de bu du rum u anlamaz, zaten nasıl anlayabileceği de meçhuldür.

Bu güven eksikliğinin, kendi duygularını açıklam ak­tan çekinmenin, bu kişinin doğuş d u ru m u n d a olm adığı­

93

Page 99: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

na da ir b ir kanıt o luştu rduğunu söyleyebilir miyiz? K uşkusuz bu kişi kendini koyverm em ek için güçlü b ir d irenç gösterir, doğuş d u ru m u n d an uzak b ir güvenliğe, kesinliğe sahip olm a ihtiyacı içindedir. Ancak oyunun içine kendi kişisel deneyim leri, hayal kırıklıkları ve b a ­zen de fırsat yokluğu girer. H epim iz kendim izi aşka k a r­şı korum aya çalışırız; bu m evcut d u ru m d a ise, kendini ko rum a d aha can lıd ır ve hedefine ulaşır. S ınam a böyle- ce acılı ve içten olur. S ınam an ın başarısızlığ ı duyarsız­laşm aya, nefrete ve nostaljiye yol açar.

Ancak durum , b ir önceki bölüm de bahsed ilen in tam aksi yönündedir. Kişi gerçekten de karşısındakin i sev­meye devam eder. K endini tam am ıyla boş hissettiği her defasında, sevdiği k işin in sözleri, m ektupları gelir aklı­na, ağlam aklı nezaketi de, am a hep aceleci ve kaygılı olarak. Bu kişi he r zam an geri adım atab ilir ve acısını hafifletebilir. O artık yalnızlığın deneyim ini yaşıyordur. Ama bu yalnızlığa d ah a kolay katlanabilir, çünkü p a r t­neri hâlâ kendisine âşık tır ve sürekli o larak kendisine aşk ın ın kanıtların ı sunuyordur. Bu kan ıtla r yetersizd ir kuşkusuz, çünkü artık için in derin lik lerinde ne istediği­ne karar verm iştir am a yine de tatlı kan ıtla rd ır bunlar. Artık sevm iyordur, çünkü hiç güveni kalm am ıştır, yine de sevildiğini h issetm ek hoştur, özellikle sevdiği kişi üzerinde b ir gücünün olduğunu hissetm ek hoştu r. Bu öyle büyük b ir güçtü r ki, d iğerini kendisin i o lduğu gibi kabul etm eye zorlar. Bu güç sayesinde, diğerin i aşağıla­yarak kendi geçm işinden kurtu lu r, başka şeyleri yaşa­m aya, başka şeyleri aram aya hazırlanır. Belki de bu ye­ni b ir aşk olacaktır. D iğerinin içten, derin ve gitgide u m utsuz olan aşkı, ona, diğerine ihtiyacı olm ayacağı za­m ana kadar düşüncelerin i toparlam a fırsatı verir.

K ısacası bu gerçek "sevgisizlik”tir. Ayrılma girişim i başarılı o lm akta, s ınam alar uygun zam anda devreye girm ekte, tek taraflı te rk etm e kararı gerçekleşm ektedir. Ayrılık, sevilm iş olan kişiyle beraberken icra edilir ve bu kişi ona hâlâ âşıktır. K orunm asız olan bu kişiye karşı

Page 100: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

in tikam ın sert iktidarı uygulanır. Bu kolay b ir görevdir, çünkü dayanm a kapasitesi m üth iştir. U m utsuz b ir şekil­de anlayıp uzaklaştığ ında bu tam b ir duyarsızlaşm a ola­caktı] . B una karşılık, âşık olm ayı sona erd irm iş” olan, özgürlüğüne kavuşm uş olacaktır.

95

Page 101: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

C9/ı ı (/(t/iç/ Ö&ölünı

C* ıra dışının ortaya çıkm ası olan doğuş durum unda- ki aşk, sıradanlıkla sona erebilir. Doğuş d u ru m u n ­

daki aşkın, hem birleşm e ve bireyselleşm e ihtiyacı hem de her b irim iz için en önem li olan şeyin aranm ası o ldu­ğunu hatırlayalım . Ne var ki, iki bireysel proje farklıdır ve b irb irlerin in karşısında yer alırlar. Doğuş d u ru m u n ­daki aşk, sonunda tek olm ası gereken bu farklılık gerili- m inden beslenir. Doğuş durum undaki aşk, tam da âşık­ların ikisi de farklı o lduklarından ve kişiliklerini doyası­ya geliştirm eyi, en içten dileklerini gerçekleştirm eyi ve bü tü n bun ları beraber yapm ayı arzuladık larından , deği­şim i gerektirir. Âşık olduğum uzda, kendi yazgım ızın an ­lam ını bulm aya çalışırız. Projelerin bu karşılaşm asında ve çatışm asında, partnerlerden biri, d aha önce birçok de­fa gerçekleştirm eyi isteyip de gerçekleştirem ediği bir um u t besleyebilir. Bu um udu bulm asıyla birlikte içinde, daha önce yaşadığı kaygılar, savunm a m ekanizm aları ve korkular uyanır. Âşık kişi hem bu um udu ister hem de bundan çekinir ve her türlü önlem i alm aya çalışır. Diğe­rin in farklılığı âşık kişiyi çeker, çünkü bu farklılık ona ye­ni yaşam perspektifleri açar. Ancak aynı zam anda, âşık olan kişi kendini güvende hissetm ek için bu farklılığı sı­nırlam aya da yeltenir. Bu coşkun canlılık onu korkutur. Bu canlılığı ister istem esine am a dizginlenm iş olarak.

Âşık o lduğum uzda, diğeri bize her zam an yaşam do­lu o larak görünür. G erçekten de âşık o lduğum uz kişi,

96

Page 102: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bir nevi yaşam ın yaratılış esnasında vücut bu lm uş hali­ni, bu yaşam ın çoşkusunu ve hep gitm ek isteyip hiç gi­dem ediğim iz yönünü tem sil eder. Sevdiğim iz kişi böyle- ce önceden kestirilem ez, çokbiçim li, serbest b ir yaşam gücü olur. K endisini, inanılm az derecede güzel ve ya­şam dolu, harika b ir vahşi hayvana benzetebiliriz . Öyle b ir hayvan ki, doğası gereği uysal ve zayıf değil, isyan­kâr ve güçlüdür. D aha önce bahsettiğ im iz “lü tu f”, böyle b ir yaratığın bizim karşım ızda uysallaşıp bizi sevm esin­deki m ucizedir. Sevilen kişi, hem özgür ve özgürleştiren b ir güç olduğu için hem de önceden kestirilem ez ve kor­ku tucu olduğu için bizi çeker ve bizim h o şum uza gider. İşte böylelikle, aşka gö tü ren “s ın am alar” sürecinde, çift­lerden daha korkak olanı diğerini sınam a am açlı ve hep ­si de onu uysal, zara rsız ve güvenilir kılm aya yönelik birçok sın ırlam alar, b irçok küçük vazgeçişler dayatır.

Bu dayatm alara m aruz kalan ise, yavaş yavaş b u n la ­rı kabul eder. D aha önce görüştüğü arkadaşlarıy la artık p rogram yapm az. Y olculuk eden birisiyse, a rtık evde kalm aya başlar. İşini seviyordur, ancak kendin i sevdiği­ne adam ak için bu işi ihm al eder. Sevdiğini rah a ts ız e t­m em ek için, fark e ttirm eden , onu ted irg in edecek her şeyden kendini a rınd ırır. H er şey derken, söz konusu olan sadece b ir sü rü küçük fedakârlıktır. B un ların h iç­biri ne büyük b ir önem e sah ip tir ne de geri d önüşü ol­m ayan b ir noktaya ulaşır.

Âşık olan kişi, sevdiği kişinin m utlu o lm asın ı is ted i­ğinden gönüllü o larak davranışın ı değ iştirm ek ister. Sevdiğinin o lm asını istediği kişi o lm aya çalışır.

Aşık olan kişi yavaş yavaş evcil, her zam an hazır, her zam an m in n e tta r b ir konum a gelir. Böylelikle, m u h te ­şem vahşi hayvan evcil b ir hayvana dönüşür; o rta m ın ­dan koparılm ış tropikal çiçek, pencere ken arın a kon­m uş küçük vazonun içinde solar. K endini güvende his­setm ek isteyen ve yeni o landan kork tuğu için sevdiği ki­şiye bu değişim i dayatan diğeri ise, so nuçta sevdiğinde bulduğu ve keşfettiği şeyi bu lam az olur. Artık k arş ıs ın ­

97

Page 103: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

daki kişi, eskiden tanıyıp tam da farklı ve yaşam dolu ol­duğu için tu tu lduğu kişi değildir. Kendi korkularından yola çıkarak sevgilisinin değişm esini istem iştir. Şim di ise korkuların ın , boşluğunun sonuçlarıy la karşı karşıya kalır ve artık onu sevmez. Bu durum , genç b ir kıza âşık olan, böylece bu genç kızın gençliğine ve potansiyeline âşık olan olgun erkeklerde çok sık görülür. Ancak bu ol­gun erkekler bu genç kızdan k o rkarla r ve sonunda ya­van, h izm etkâr ruh lu birisi o lana kadar ondan işini, a r­kadaşların ı, cilve yapm ayı b ırakm asın ı, a rtık çekici ol­m am asın ı isterler. Böyle o lunca da, başka b ir genç kızı a rzu lad ık ların ı fark ederler: yok ettikleri genç kızı.

Bu örnek rastgele seçilm edi, çünkü özellikle kad ın lar bu tü r şiddete m aruz kalır ve bu role alışırlar. K adınlar, kim seye bağlı o lm adık larında özgürlüğün gücünü tem ­sil ederler ve bundan ö tü rü arzu lan ırlar. Aynı kad ın lar d ah a sonra evlerin duvarları arasına , harem lere, sayısız sın ırlam aların içine hapsedilirler. E trafları, aslında a r­zu edileni istem enin neden olduğu korkunun b ir yansı­m ası olan kıskançlıkla çevrilir. Böylece, sadece doğm ak­ta olan aşkın değil, aşkın kendisin in de sona erdiği yer olan günlük yaşam ın sıradanlığ ına teslim olm ak zo ru n ­da kalırlar.

B eraber olduğu kişinin özgünlüğünü, farklılığını, ya­şam enerjisini elinden alıp onu s ıradan laştırm a ihtiyacı kad ın larda da görülür. K adın bunu kısm en, yüzlerce yıl boyunca erkekten öğrenm iştir. Evcil b ir hayvana dön ü ş­m eye zorlanm ış olan kadın, kendini savunm ak için, e r­keğe de aynı kaderi yaşatm ak zo runda kalm ıştır. Derin b ir güvensizlik, kadını kolay ve kontrol edilebilir b ir gü­venlik aram aya iter. Y aşam sal coşkudan m ahrum , hep aynı bildik şeyi tek ra r eden b ir kişiden daha kolayı, d a ­ha kontrol edilebilir olanı yoktur. Böylelikle, ikisinin de yoğun b ir ilişkiyi istem ekten korkarak, kendilerini ça­bucak sıkıntının, kırgınlığın ve hayal kırıklığının içinde buldukları du rum larla karşılaşırız. D ahası, b in lerce ga­ran ti ve sın ırlam ayla, şu var olm ayan "m utlu ve huzur

Page 104: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

dolu b ir yaşam sü rd ü le r ’i bu ldukların ı sanarak , yukarı­daki yaşantıyı ivedilikle ben im serler bile. A rdından, piş­m anlık ların ı ve düş kırıklıklarını ikide b ir akıllarına ge­tir ir ve ellerinin a ltında olup da yok ettikleri şeyleri rü ­yalarında yaşatırlar.

Belki de, en sık karşım ıza çıkan bu senaryoya uygun olarak, doğm akta olan b ir aşk yavaş yavaş sona erer. Ama başka senaryolar da vardır. B unlardan biri, sıra d ı­şı o lduğunda güzel olan b ir şeyin, günlük yaşam da d a ­yanılm az hale geldiği o lgusunda yatar. B irçok kişi, to p ­lum sal saygınlığı olan birisine âşık olur. Örneğin bu ki­şi şarkıcı ya da piyanist, boksör veya kayak öğretm eni ya da yazar olabilir. Piyanist örneğini ele alalım . B ura­da, sıra dişilik m üzikal başarıd ad ır ve bu aktivitenin m erkezinde olm aktır; gösteri dünyası top lum sal olarak sıra dışıdır. B ununla birlikte, b ir piyanistle yaşam ak başka b ir şeydir. Bu tü rden bü tü n m esleklerde benzer du ru m yaşanır. G erçekten de bu tü r m eslekler özel ya­şam da disiplinden, denem eden, sürekli b ir varış çizgisi, b ir sonuç, b ir m ükem m ellik aray ışından oluşur. Seyirci­ler bü tün bu arayışı ve ru tin i görm ez. Âşık kişi ise başa­rı ta rafından büyülenm iştir; ön p landa o lm adan dahil olm ayı ve işin zorunlu lukların ı öğrenm esi gerektiği bu alçakgönüllü, karışık çalışm a sürecini ak lına getirm ez. Böyle o lunca da, hayal kırıklığı kaçın ılm az olur.

Öte yandan, bu olaylar profesyonel o lm ayan nitelik­ler söz konusu o lduğunda da yaşanır. Ö rneğin bazı e r­kekler canlı, girişim ci, zeki ve aktif kad ın lardan hoşla­nırlar. A rdından da, bu kadınların , kendilerin i sersem e çevirip üzerlerinde egem enlik kurduk ların ı fark ederler. B aşkaları, kendileriyle b ir çocukla ilgilenir gibi ilgilenen şefkat dolu, anaç kad ın lara âşık olurlar. Sonrasında da, kendilerini küçük çocuk gibi kontrol a ltında hissederler.

Şim di de başka b ir örneği inceleyelim : Birçok kişinin kendine sorduğu soru ları soralım . D irenen, kendini a r ­

99

Page 105: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

zu latan b irisine çok daha kolay âşık o lunduğu doğru m udur? İki kişi a rasında seçim yapm ak gerektiğinde, bizi sevene değil de, tam aksine, huysuzluk edene âşık o lduğum uz doğru m udur? Çok az da olsa, b ir doğru luk payı olan bu görüş, çok yaygın b ir görüştü r. İşte doğ ru ­su: Doğuş d u rum undak i aşk, farklılığı ve o lağanüstü olanı arar. Âşık o lm ak üzere olan b ir kişi, uzun süreden beri kendisini sevip kendisine ku r yapan birisine kolay­ca âşık olm ayacaktır. O nu zaten tanıdığı için, bu a lte r­natifi önceden d ü şünm üştü r. B undan ö tü rü , m üm kün o lan ın keşfi o lan doğuş d u ru m u bu kişide o rtaya çıka­maz; zira, diğeri zaten geçm işe, b ilinene aittir. Bu kişi, eğer aray ışında hayal k ırık lığ ına uğrayıp karşılık a lam a­m ış olsaydı, bu a lternatifi değerlendirird i. Sadece bu d u rum da, geçm işine dönüp ilk kişide bulam adığ ı an la ­yışı ve rızayı bu lacağ ından em in, kendisini seven kişiye sığınacaktır. Öte yandan , b irinci kişiye âşık o lam am ış­tır, çünkü bu kişi aşk tan kaçınm ıştır ve aynı zam anda bu kişi yeni, farklı, b ilinm eyen ve m üm kün o lana açık b irisid ir. Zaten kendisini seven ikinci kişiye dönerek, m üm kün o lanın keşfinden, kısaca, doğuş d u rum undak i aşk tan vazgeçm ektedir. Böyle davranarak , tek ra r âşık olm az; âşık o lduğunu sanıp sevgi besleyebilir, kuşkusuz bü tü n b ir ö m ü r bu kişiyle yaşayabilir; ancak söz k o n u ­su olan, doğuş d u ru m u n d ak i aşk değil, sadece aşk o la­caktır. Eğer kendini âşık o lduğuna inand ırırsa , b ir za­m an sonra âşık o lm adığım fark edecektir. G erçekte, çok d ah a önceden doğru olan ve görm ezden geldiği b ir şe­yin farkına varır.

Şim di de son örneğe geçelim: Sönüp giden doğuş d u ­rum undak i b ir aşk örneği. Belki de fark ına varm adan , geri dönüşü o lm ayan b ir noktayı a rd ında b ırakan b ir b i­rey örneği. Geri d önüşü olm ayan b ir nok tan ın nerede bu lunduğunu kim se bilem ez. Sadece içten içe b ir isyan, b ir um utsuz luk , duyarsızlaşm ayı -b azen b irkaç sa a t-

100

Page 106: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

önceden hissedebilm e ipucu verebilir. Ne var ki, geri dönüşü olm ayan noktanın m askelendiği, b ir tü r gönül yüceliğinin arkasına gizlendiği veya diğerin in , b ir gün işlerin değişeceğini im a ettiği d u ru m la r olabilir.

Çalışan b ir kadın örneğini düşünelim : Bu kadın işini seviyordur, ancak sevdiği erkek, ondan işini b ırakm ası­nı ister, çünkü işi gereği yer değiştirm ek zo rundad ır ve gittiği yerde karısı için iş yoktur. Böyle b ir d u rum da, ka­dın, d ah a son ra işine kavuşacağını um arak , bu isteği ka­bul edebilir. Erkek, ona, bun u n sadece geçici b ir dönem o lduğunu, sonrasında her şeyin değişeceğini söyleyebi­lir. Ne o lu rsa olsun, geri d önüşü o lm ayan noktaya u la ­şılm ış, kadın işini b ırakarak kariyerin i tehlikeye sokm uş ve bu erkeğin peşinden gitm iştir. Yavaş yavaş ilgisinin, yaşam gücünün kalm adığını, terk ettiği şeyi gitgide d a­h a fazla arad ığ ın ı fark eder. K adının aşkı sönüp gider.

Bazı du rum larda , yaşam daki küçük olaylar, geleceğe havale edilen veya paran teze alınan şeylerin, geri d ö n ü ­şü o lm ayan nokta o larak görünm elerine neden olur. Bir kadın, tu tku lu b ir şekilde çocuk sahibi olm ayı istem iş am a aşkını m ahvetm em ek için bu isteğinden vazgeçip başka b ir zam ana ertelem iş olabilir. Ne var ki, o laylar hızla gelişir: B abası ölür, a rd ın d an annesin i kaybeder, yaşlandığının fark ına varır ve işte, negatif güçlerin k a r­şısında, yaşam verm e gücü, yeni b ir değer kazanır. Bir çocuk sahib i olm ak, ö lüm ü yenm ek an lam ına gelir. D a­ha önce ertelenm iş olan şey, acil du ru m haline gelip pro jenin en önem li öğesi olur. (Aşkın doğm uş olduğu) A nlaşm a, tek ra rdan so rgu lan ır ya da ihlal edilir; çelişki tek ra r patlak verir ve bu sefer ertelenem ez. Bu en önem ­li ihtiyaç, anlaşılm ayı ve kabul edilm eyi bekler. Aksi tak ­dirde, aşk artık gerekçesi olm ayan b ir bencilliği, hoşgö- rü lem ez b ir anlayışsızlığı tem sil eden b ir kişinin k arş ı­sında yavaşça sönüp gider. G eçm iş tek ra rdan değerlen­dirilerek, neyin verildiğinin (çok fazla şey) ve neyin a lın ­dığının (h içb ir şey) hesabı yapılır. Aşk, hınç duygusu eş­liğinde ölür, an ıla r bile yok o lu r gider.

Page 107: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Yaşam boyunca, geri dönüşü olm ayan nokta ların o r­taya çıkışı, düşünü ldüğünden çok daha fazladır, ikincil önem e sahip görünen şeylerin, b irinci dereceden önem ­li oldukları görülür. Böyle b ir durum da, her şey, aşkın yavaşça dindiğini gösterir. Gerçekteyse, tam tersine, dikkatli b ir göz, çelişkinin tek rardan su yüzüne çıktığı­n ın ve gizli b ir um utsuzluğun ayırdm a varır.

Page 108: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/ı y /c ( /ü f c / f/yö /fh ıt

y caba yıllar boyunca b ir k işin in diğerine âşık kala- bilm esi m üm kün m üdür? Evet.

A caba yıllar boyunca iki k işin in b irb irine âşık kala­bilm esi m üm kün m üdür? Evet.

İlk bakışta b u nun im kânsız o lduğunu düşünürüz, çünkü yeni doğan aşk ya yitip giden ya kurum sallaşan ya da sönüp giden b ir geçiş du rum udur. G erçekten de yeni doğan aşkın no rm al akışı böyledir. Öte yandan p ro ­jen in , doğuş d u ru m u n u o lduğu gibi devam ettirm e p ro ­jesi olduğu istisnai ö rnek ler vardır. Bu d u ru m d a kişi, d i­ğeri u laşılm az ya da ölm üş olsa bile, onu tu tkuyla sev­meye devam eder. Aşk, eğer reddedilm ediyse, tam da d i­ğeri u laşılm az olduğu için -H elo îse ve A baelardus’un ayrılığını, D ante’nin B eatrice’in in ölüm ünü, P etrarca ve L aura’nın evliliğini son ra da ö lüm ünü d ü şü n e lim - im ­gelem de yaşam aya devam eder. Eğer b ir başarısız lık ya- şandıysa, bu olay cereyan etm ez. Bu d u ru m d a bilinç geçm işiyle, “ böyle o ldu” duygusuyla savaşm ak zo runda kalır.

Ne var ki, diğeri evet dediğinde ya da yalnızca, hayır dem ediğinde, o zam an aşk ın bü tü n yaratıcı yetileri bu diğerine yönelebilir. Gerçeklik r ü y a y ı yalanlayam ayaca- ğm a göre, aşk o lağanüstünün alan ında yaşam aya de­vam eder.

B urada söz konusu olanı an lam ak için, iki âşığın, ay­rıld ıkların ı değil de, aşılm az olduğunu düşündükleri b ir

103

Page 109: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

dış engelin araya girm esinden ö tü rü b irb irinden uzak kaldıkları zam an aralığını düşünm em iz yeterli olur. Böylelikle, âşık ların her biri d iğerin in kalb inde yaşar. Aşk, diğeri o rada o lm adığ ından sevgili için sürekli b ir ıstıraba, b ir acıva dönüşür. Ama aynı zam anda aşk h a­tırada , bekleyişte ya da sadece, d iğerin in kendisine bes­lediği aşk düşüncesinde doruğa çıkan sürekli b ir sevinç kaynağı halin i alır. Böylece, insanı a ltü s t edip içini ısı­tan bu derin aşkla k ıyaslandığ ında yaşanan her şey önem siz gözükür. Yaşam doğal akışı içinde devam edip hareketli, cöm ert b ir yaşam olabilir, çünkü her d u ru m ­da etik ve duygusal m erkez var o lan ın d ışında kalıyor­d u n Artık aşk, ru h u n susuzluğunu g iderip dünyaya tek­ra r dönebileceği, yenilenm enin iç bölgesi, m üm kün o landan uzaklaştırılm ış b ir ada, çölün o rtas ın d a b ir gül bahçesine dönüşür. B ütün b u n la r m istisizm e oldukça yakındır.

İlahi Komedya, sevilen kadının , Tanrı ya giden m istik b ir yolculuğun rehberine ve refakatçisine dönüştüğü büvük b ir m istik şiirdir. M istisizm in tem elinde, bu a ra ­cı figür o rtadan kalkar ve aşk dolaysız o larak T anrı’ya yönelir. Ancak gerçekte, bu aracı figürün karşım ıza çık­m ası az ra s tlan an b ir şey değildir. Azize Claire ve Aziz F ranço is arasındak i ilişkiler, doğm akta olan b ir aşkın T anrısallığa ak tarılm ış (veya yüceltilm iş) tüm özellikle­rin i taşır. M evlana Celaleddin R um i, çok sevdiği b ir er­kek olan Şem s Tebrizi o rtadan kaybolduktan ya da ö l­dük ten sonra, İslam 'ın en büyük m istik şiirini, Mesne­v iy i ve D ivan’m lirik derlem esini yazar. M esnevi’de, bu erkekten hiç bahsetm eyip sadece T anrı'dan bahseder. Öte yandan, şiirin birçok bölüm ü öylesine som ut ve iç parçalayıcı b ir aşkın izlerini ta şır ki, a rkadaş-insan figü­rüyle a rkadaş-tan rı figürü iç içe geçer. B una karşılık Di­van, tam anlam ıyla Şem s T ebrizi’ye adanm ıştır. B urada şair, sevilen arkadaş aracılığıyla T anrı'dan bahseder.

M istik aşk, doğm akta olan b ir aşk o larak kalır; zira, a rkadaşla ya da T anrısal sevgiliyle h içb ir karşılıklı an t­

104

Page 110: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

laşm a m üm kün değildir. Biri sadece sevebilir, diğeri sa­dece sevilebilir ve herhangi b ir garan tisi o lm ayan yanıtı da, her zam an ve her d u ru m d a b ir " lü tu f’tur. Bu m u t­lak asim etri ve m esafe yüzünden, kişi m istik aşkı her za­m an, karşısındaki her şeyin olasılık o lduğu b ir aşk o la­rak gösterir. Tam da bu m esafe nedeniyle, m istik aşkta bizi etkileyen şey, b ir sürekliliğin, m ucizevi b ir şekilde sevince dönüşen kesintisiz b ir acın ın varlığıdır. "Sağlı­ğım ve acım , senin elinded ir” diye yazar R aym ond Lul- le. “Beni ne kad ar çok iyileştirirsen, b itkinliğim o kadar arta r, bana ne kad ar acı verirsen, beni o k ad ar sağlıklı yaparsın."*

Avilalı Azize Teresa'ya gelince, m istisizm in en son ve en yetkin aşam ası olan yedinci aşam aya ilişkin şöyle der: "R uhta büyük b ir acı çekm e arzusu vardır, y ine de kaygı duym az, çünkü T an rı’nın iradesin in kendisinde gerçekleşm esini öylesine çok üm it eder ki, O n u n k ara r verdiği her şeyi m em nuniyetle karşılar: E ğer Tanrı acı çekm esini isterse, o zam an acısını çekecektir, eğer iste­mezse, b u ndan ö tü rü um utsuz luğa kap ılm az.”** M istik aşk bize, aşk d u ru m u n u n h içb ir şekilde ö tek in in n itelik­lerine bağlı o lm adığını açıkça gösteriyor. Bu sadece b i­zim olayları görm e biç im im iz (düşünm e, hissetm e, algı­lam a, hayal etm e vb), yani zihnim izin yapısındaki içkin u lam sal b ir sistem dir. H er şeyi olduğu gibi değil, nasıl kuruyorsak öyle görürüz. M istik aşk, nesnesini, doğuş d u ru m u n u n kategorilerinden itibaren o lu ş tu ru r ve var olan b ir kişiyi kullanam ayacağı için (hayalinde d önüş­tü rm e am açlı), saf ve ideal nesnesini o luştu ru r.

Çağdaş kültür, b u n u n yaşam ak o lm adığını söylüyor. B una ben de katılıyorum , yine de kabul etm eliyiz ki, m istisizm , b in lerce yıl boyunca, çok önem li ve Çok yo­ğun b ir yaşam biçim i o lm uştur. G erçekten de, seven ki­şi için, nesnesi her zam an gerçekliğini korur.

* R aym ond Lulle, a.g.e."* Avilalı Azize T eresa , I,c Cltâleatı interieıır.

105

Page 111: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Aslında, doğm akta olan aşkta da sevilen kişi gerçek m idir? B urada da, sevilen kişi hayalin b ir ü rünüdür. An­cak b u rada hayal, b ir proje olarak, kendini gerçekleştir­mek, dünyada cisim leşm ek için gerçekliği değiştirm e is­teğiyle ortaya çıkar. Bu im kânsız b ir am açtır; zira, her zam an b ir olasılık, b ir neden, üstesinden gelinm esi ge­reken b ir o lgular bü tünü bu lunur. H er tü rlü cisim leşm e b ir kayıptır. Uzun süren her aşk du rum u , b ir tek hayal­de tasarlan ab ilir ve o rada devam edebilir. Bu da, iki sev­giliyi, hepim izin her şeyden çok istediği buradaki ve şim diki som ut gerçekliği görm ezden gelm eye zorlar.

D oğm akta olan aşk, her şeyi olgusal, som ut ve prag- m atik olarak gerçekleştirm eye çalıştığı oranda, sönüp yok olm aya da m ahkûm olur. Sonuna kadar m antıklı ka­lıp o lağanüstü deneyim den vazgeçtiğimizi, bunu aram a­dığımızı, istem ediğim izi veya bu şekilde istem ediğim izi söylem em ek daha iyidir. Sadece doğm akta olan aşkta de­ğil, doğuş durum unun her sürecinde böyledir. Fanatiz­m in en korkunç deneyim lerinin tem elinde, her şeyi so­m ut olarak hem en istem e girişimi bulunur. V ar olan, ger­çeği h içbir zam an tam am ıyla tem sil edem ez. Herhangi b ir yerde, yeryüzü cennetinin gerçekleştirilebileceğini id­d ia etmek, fanatizm in alanına girer. V ar olan her şey, da­ha güzel hale gelebilir am a hiçbir zam an m utlak, m ü­kem m el, değişm ez ve bü tün olam az. Bu her zam an, m üm kün olanla gerçeğin kesişm e noktası, m üm kün o landa gerçeğin az çok belli olduğu nokta, m utlağın açı­ğa çıkm ası”dır. Sevilen nesne, am pirik ve değişm iş olarak kalır. Mistik, var olanı ortadan kaldırarak, onu basit b ir olasılığa indirgeyerek sorunu çözer. Gerçeği, saf sezginin nesnesi olarak tanım layıp ayrı b ir yere koyar. Başka tü r­lü söylersek, mistik, doğuş du rum una özgü zihin yetileri­nin işleyişine ve nesnelerini tasarlam asına karışm az.

Öte yandan, sevgililerin b irin in ya da ikisinin bu ev­redeyken, aşklarım günlük ve eksiksiz cisim leşm e dene­yim ine tab i tu tm ad ık ları için bu yönde çok ileri gidebil­diklerini anlarız. Böylece devrim başarısız lığa uğrarken,

106

Page 112: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ideal var o landan ayrılır ve karşılaşm anın m eydana gel­diği düşsel a lana dönüşür. İki sevgili, som ut yaşam ları­nı sürüp dünya olaylarını yaşar, m ücadele eder, b ir şey­ler o lu ştu ru rla r ancak ilişkileri o lağanüstü b ir boyutta devam eder. Bu çok karşım ıza çıkm asa da, binde b ir rastlan ılır b ir şey de değildir. Üstelik, bu kişiler aşk la­rından bahsetm edikleri için, böyle b ir şeyin fark ına var­m ak kolay olm az. B urada düşsel b ir alan söz konusu ol­duğundan, sevgililer bu alanı olağan şeylerden ta m a­mıyla ayırıp bu konuda tam b ir u tangaçlık göstererek ihtiyatlı davranırlar.

Öte yandan, bu tü r aşkın sadece m anevi ya da “p la to ­nik” b ir aşk o lduğunu da düşünm em eliyiz. Tam aksine, son derece cinsel ve erotik b ir aşk da olabilir. Pekiyi bu aşk niye bu k ad ar seyrektir? E lbette çok seyrektir, çü n ­kü doğm akta olan aşk, var olanı som ut o larak tek ra r o luşturm ayı, yeni kişinin etra fında geçm iş, şim diki ve gelecekteki yaşam ını, örnek o luştu racak şekilde yeniden düzenlem eyi tasarlar. Proje, he r zam an için günlük ya­şam ın dönüştü rü lm esi projesidir. Bu dönüştü rm eden vazgeçm ek ise, birçok insan ta ra fından başarısız lık o la­rak değerlendirilir. B undan vazgeçen herkes, özel şa rt­larda b u lunuyordu r ve genelde de, sonuç a lınam ayaca­ğı belli o lan başka yolları denedikten son ra vazgeçer. Böyle b ir doğaya sah ip olan b ir aşkın ise, devam edeb i­leceğinin garan tisi yoktur. Bu aşkı, tam ve som ut b ir o r­tak beraberlik a ltında gerçekleştirm e projesi tek ra r o lu ­şur. A rdından, çoğu kez aşkın sönüp gitm esine neden olan başka b ir girişim de bulunulur.

Gerçekle düşsel olan, var o lanla olası a ras ın a yerleşe­bilecek bu ilginç ilişki, cinsel ilişkilerdeki fantezilerin farklı an lam ların ı değerlendirm em ize o lanak sağlar. Birçok kişi, cinsel ilişkileri sırasında, başka b ir kişiyle, kişilerle ya da aynı kişiyle am a farklı b ir d u ru m d a seviş­tiğini hayal eder.

Doğuş d u rum undak i aşkta da, âşık o lan kişi aynı şe­kilde hayal gücünü serbest b ırakıp başka kişilerle yaşa­

107

Page 113: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

dığı m aceraları düşler. Ne var ki bu fantezilerin , daha önceden denenm iş olan şeylerin değerini ve niteliklerini sevilen kişiye atfe tm e özelliği bu lunu r. S onunda d iğer­leri o rtadan kaybolur ve geriye b ir tek sevilen kişi kalır. Aynı zam anda âşık, sevgilisinin b ir başkasıyla o lduğunu d a düşleyebilir veya sevgilisinin geçm işte ilişkide b u lu n ­duğu birisin in yerini aldığını da hayal edebilir. Bu d u ­ru m d a bile, bu fanteziler, varo luşun b ir değeri olan tüm öğelerini kendim ize dahil etm eye çalıştığım ızı gösterir. K ıskanç olm ak, aynı zam anda b ir değer atfetm ektir. Böylelikle, k ıskanılan kişinin yerinde olm ayı hayal e t­mek, bu kişiyi b ir değer o larak geçersiz kılm ak, onun yerine geçip geriye ondan h içb ir şey kalm am asın ı iste­m ek an lam ına gelir. B aşkalarıyla cinsel ilişkileri olan sevgilideyse tam tersine, süreç tem elden farklılık göste­rir. İlk d u ru m d a sevgili, düşlerin i içerik lerinden a rın d ı­rıp sevgilisine uyarlam ak için kullanırken, bu ikinci d u ­rum da, tam aksine, düşler cinsel p artn e re yönelik değil­dir. Âşığın ilişkide bu lunduğu kişi kim o lursa olsun, âşık sevgilisiyle seviştiğini hayal etm eye devam eder ve fantezi kurm adığ ı ölçüde, o anda yaşadığı cinsel ilişki­den, âşık olduğu kişiyle d ah a son ra harika b ir şekilde yaşayacağı b ir deneyim elde eder. Böylece şu çelişkiye varıyoruz: Sevm ediğim iz b ir kişiyle sevişebiliriz, am a bu gerçekten onun la seviştiğim iz an lam ına gelmez; öte yandan , sevdiğim iz kişiyle hiç sevişm eyebiliriz, am a se­viştiğim iz tek kişi o olur. G erçekte, d u rm ad an p a rtn e r değiştirip aynı kişiyle sevişen in san lar vardır. Üstelik bunu ne g rup terap ile rinde itira f ederler ne de p sikana­listlerine açılırlar.

108

Page 114: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

O/ı f i e//züı e/ O&ö/üf/ı

oğuş d u ru m u n d ak i b ir aşk, y ılla r boyunca b a ş­lang ıcındak i tazeliği ko ruyan b ir aşka d ö n ü şeb i­

lir mi? Evet. İki p a rtn e r, b e rab e rce yeni ilgi odakları keşfettik leri, ilginç, m acera do lu ak tif b ir yaşam sü r­m eyi b aşa rd ığ ın d a ya da b erab e rce dış so ru n la ra gö­ğüs gerd iğ inde bu m üm kün o lab ilir. E lbe tte bu so ru n ­lar çok ciddi so ru n la r o lm am alıd ır, çü n k ü aşk söz ko­nusu o lduğunda , b ü tü n dış zo rlu k la r içeriye yansır ve p ro jelerin uyuşm azlığ ına dö n ü şü r. Ne var ki, âşık ların geçm işleriy le h içb ir ilgisi o lm ayan zo rlu k la r da vardır; bu d u ru m d a , ortak bir proje için yan yana m ücadele ederler. Böylece, iki pro je b irb iriy le kaynaşır; karşılık ­lı b irb irle rin e dayattık ları ödevler d a h a kolay hale ge­lir, çünkü engel içsel (b ir redded iş gibi) değil, dışsal o la rak y aşan m ak tad ır. O rtak eylem , h e r ikisini de ilgi­lend iren beraberce b aşa rm a isteği, b ir dayan ışm a ya-

M acera ve sıra dışı olan, her d u ru m d a çok önem li öğelerdir. Doğuş d u rum u , günlük yaşam ın b ir devrim i- dir. B una bağlı olarak, doğuş d u ru m u günlük yaşam ı sarsabildiği du rum da, başka tü rlü söylersek, yaşam ye­ni, ilginç ve istenen başka b ir yön a ld ığ ında d aha da ge­nişler. Böyle d u rum larda , doğuş d u ru m u n u n o lağanüs­tü enerjisi iki âşığa, çeşitliliği ve bilinm eyeni göğüsleye- bilm eleri ve beraberce zorlukların üstesinden gelebil­m eleri için inanılm az b ir güç ak tarır.

ra tır .

109

Page 115: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Âşıklar b ir yolculuğa çıktıklarında, b ir m aceraya gi­riştik lerinde, uzaktaki yeni b ir işi kabul e ttik lerinde kendilerinde ve yalnızca kendilerinde b ir güç ve daya­n ışm a keşfederler. Bu nesnel olgu, âşıkların içgüdüsel o larak anladıkları şeyi doğrular: Güçleri, beraberlik le­rinden ve aşk larından doğar. Ancak çeşitlilik, yenilik ve sıra dışı olan çok daha ince b ir yol izler: Bu nitelik ler günlük yaşam ı uzak laştırıp projenin gerçekleşm esini sürekli tehlikeye atan geçm işin yükünü hafifletir. B u­nun olabilm esi için, âşık ların bilinm eyen bölgelere g it­m elerine gerek yoktur. Kendi top rak larında da ka lab i­lirler; am a bu toprak ları yeniden bam başka b ir şekilde dolaşm aları gerekir. K endileri için anlam yüklü yeni gü­zergâhlar bulabilm ek zorundadırlar.

Âşıklar alışılm ış güzergâhlarla sınırlı kalm ak zo ru n ­da olup durm adan önceden yaşam ışlık duygusuna kap ı­lırlarsa, “böyle o lm uştu”, m üm kün olanı o rtad an kald ı­rır. B enzer olanın tekrarı, önceden yaşanm ış deneyim ­leri tek ra rdan yaşam a zorunluluğu, bilinen, hayal ed i­len, yaşanan aynı engellerle karşılaşm ak kadar h içb ir şey yeni doğan aşkı yıkam az. Tarihi yeniden yo rum la­m ak, geçmişi yeniden icat etm ek yerine, bu defa geçm iş tekrardan ortaya çıkıp şimdiyi ve geleceği tek ra rdan o luştu rur. Öte yandan, biri için yeni olan, diğeri için ya­şanm ış b ir şey olabilir ve yeniden tek ra ra dönüş olur. Böylece, projeler b irb iriy le uyuşm az ve aşk da sona erer.

Pekiyi ya aktif, farklı b ir yaşam yoksa? Bu d u ru m d a geriye b ir önceki bö lüm de sözünü e ttiğ im iz iç yo lcu ­luk, m istik yolculuk a lte rna tifi kalır. Öte y andan bu yolculuğa çok seyrek çıkarız. H erkes d ışarıdak i yo lcu ­luğun, hareketli yaşam ın peşinded ir; z ira b ir tek bu hareketli yaşam , doğuş d u ru m u n d ak i aşk ın da gerek­tird iği, yaşam ı d ö n ü ş tü rm e n in yakıcı ih tiyacın ı g idere­bilir. B irlikte yeni deney im ler yaşayabilm ek: İşte, doğ­m ak ta olan ak tif aşkı uza tm ay a yarayan a n a h ta r bu- dur. Bu yeni o rtak deneyim ler, günlük yaşam d an b ir

110

Page 116: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

kopuş, b ir tatil özelliği taşıyab ilir. Ne var ki genelde ta tille r yeterli olm az; zira, gün lük yaşam , en inde so­n u n d a b ir kaçam ak, düşsel m acera la r o larak yaşanan bu kısa u zak laşm alara kendi gerçekliğini dayatır. En büyük enerji, o rtak laşa y aşan an yeni deneyim lerin , günlük yaşam ın akışı üzerin d e derin etkileri b u lu n d u ­ğunda; bu deneyim ler, ciddi yaşam a lte rna tifle ri o lu ş­tu rd u ğ u n d a açığa çıkar. "Tatillerle" ilişkili o lsa da, ye­ni deney im ler iki sevgilide de, b ir keşif, b ir arayış, farklı b ir gerçekliği kavram a duygusu doğ u ru p yeni b ir vizyon y ara tab ilir. Bu deney im ler öylesine an lam yük­lü o lab ilir ki, a rk a la rın d a kalıcı b ir iz b ırakab ilirler. Bu ih tiyacı yerine getireb ilm ek ve kanalize etm ek için, es­ki k u rum lar, h az ır b ir çözüm öneren “balayı yo lcu lu ­ğu nu icat ettiler. “Balayı yo lcu luğu” günlük y aşam ­d an uzak laşm an ın , so n u n a k ad a r yaşanab ilecek bu iki­li m aceran ın kurum sal sem bolüdür. Y orgun düşm üş “eşle re” de, günlük yaşam ın tekdüzeliğ in in ve düş kı­rık lık ların ın b irikerek sö n d ü rd ü ğ ü o lağ an ü stü n ü n d e­neyim ini, o lağanüstü b ir fırsa t aracılığ ıy la, tek ra rd an can lan d ırm ay a yönelik b ir g irişim o la rak yolculuğa çıkm aları tavsiye edilir.

Öte yandan günlük yaşam ın sırandanlığ ı, doğuş d u ­ru m u n u n üstlenm eye çalıştığı devrim in ve dön ü ştü rm e sü reçlerin in başarısızlığ ı değilse, ned ir pekiyi? Doğ­m ak ta o lan aşk, m üm kün o lan ın keşfidir. Bizim için, âşık o lduğum uz kişi, günlük yaşam deneyim ini tem e­linden d önüştü rm em izi sağlayacak u n su rd u r. Kendisi de, bize âşık o larak, fantezi dolu, d ah a canlı b irisine dönüşüp d aha fazla proje tasarlayab ilir. Bu kişi daha renkli, daha zengin, daha eğlenceli, yoğun duygularla, harika şeylerle, sürekli keşiflerle ve aynı zam anda risk ­lerle dolu b ir yaşam a kapı açar. G ünlük yaşam yavaş yavaş, tüm bu güzelliklerden vazgeçiş o la rak görünür. K uşkusuz, b u n la r büyük fedakârlık ların dönüm n o k ta ­sını o lu ştu ran un su rla rd ır. Ne var ki, gerisi yavaş yavaş, ufak tefek ödün verişler, alışkanlık lar, tem bellik , fan te­

Page 117: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

zi yokluğu ya da risk a lm ak tan kaçış aracılığ ıy la ger­çekleşir. İlk başla rd a iki sevgili, boşanarak , b e rab e r ya­şam ayı seçerek, iş değiştirerek büyük b ir a ltü st oluş ya­şam ış o lsa lar da, a rd ından , var olan gerçeklik te k ra r­dan kendini dayatm caya kadar, günlük yaşam ın b ili­nen bin lerce sıkıntısıyla uğraşm ak, düşselliği var o lana bağlayan b ir sü rü engelle baş etm ek zo runda kalır. Bu dayatm aya çare o larak, ta tillere çıkıp eğlencelere ka tı­lır, p siko terap istlere g ider ve değişik cinsel deneyim ler yaşarlar. Ancak, var o lan gerçekliğin içinde h içb ir şey var o lan gerçekliği aşm aya yard ım cı o lam az. Sadece düşsellik, gerçekliğin karşısında, hak larım tek ra rd an ilan ederek, var o lan gerçekliğe karşı m ücadelesinde b u n u başarab ilir. Bu da, yeni b ir doğuş d u ru m u d u r. D em ek ki, büyük b ir dönüşüm bile, çoğu kez yeni b ir günlük yaşam gerçeğine dönü şü p içinden çık ılm az b ir zo run lu luk lar ağ ına takılır.

D oğm akta o lan aşk, aşka dönüşüp, aşkı yeni tem eller üzerinde tek ra rd an o lu ştu ra rak devrim ci ödevini yerine getirm iştir; geriye başka b ir iş, başka b ir ev, başka a rk a­daşlar, başka çocuklar kalır. B oşanıp ikinci, ü çüncü ev­liliğini yapan birisi, genelde ilk yaşad ığ ına benzer b ir du rum la karşılaşır. E lbette tüm bunlar, kendisine ve be­rab e r o lduğu kişiye bağlı şeylerdir. Ne var ki dünya, ışıl­tılı ve isteğe bağlı o larak tek rardan oluşan b ir yer değil­dir. D oğm akta olan aşk b ir şekilde sona erer. Yine de, başta kendi kendim ize sorduğum uz gibi, doğm ak ta olan aşk devam edecekse, o zam an o lağanüstü yaşam b ir b a ­kım a, var olan gerçekliğin içinde devam etm eli, bu ger­çekliğin içinde o lağanüstü b ir yolculuk o larak y aşan m a­lıdır. Bu yolculuk, art a rd a yaşanan zorlu deneyim ler boyunca b erab e r yapılm alı, b ir keşif ve m ücadele, d ü n ­yanın sürekli b ir tek ra r yorum u, tarihsel geçm işin sü­rekli b ir tek ra rd an tahlili olm alıdır.

K imileri için bu yolculuk, b ir m ücadele, b ir şiirken, başkaları için sadece, kendilerine ve dünyaya sürekli hayran kalabilm e, güven veren veya bilinen b ir şeyi de­

112

Page 118: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ğil de, b ir m eydan okum ayı, güzelliği, evreni bu lm aya çalışm a becerisi o lm aktadır. Böylece dış yolculuk, iç i­m izdeki sürekli yolculuğun b ir aracı, b ir vesilesi olur. Aynı şekilde iç yolculuk, dış yolculuğun sürekli b ir uya­rıcısı o lm aktadır. Bu koşullarda, doğm akta olan aşk de­vam eder, çünkü doğuş d u ru m u tek rardan doğar. F ır­satların peşine düşerek, m eydan okum aları arayarak d u rm adan tek ra r görür, te k ra r keşfeder, b ir daha yeni­ler ve b ir daha yenileniriz. Böylece, aynı kişiye b ir daha âşık oluruz.

B enzer b ir şey, inisiyatifin iki ta ra ftan da gelm esini zorunlu kılar. E ğer ik isinden biri pasifse, d iğerin in b ir şeyler yapm asını bekliyorsa, öneri getirecek cesareti yoksa, dahası, fırsa tla rdan yararlanm ayı b ilm iyor ve ' esas fırsa tı’’ bekliyorsa, o zam an her tü rlü dönüştü rm e, hızla günlük yaşam ın d ik ta tö rlüğüne ve h ınç duygusu­na m aruz kalır. B unun la birlikte, ne kadar yaratıc ı o lu r­sa olsun, ikisinden biri, deneyim in, tekdüzeliğin ray la­rın d an çıkm asını engelleyecek seçim lerde b u lu n u rsa -özellikle y ıpratıcı b ir iş, çocuklar, sürekli bakım gerek­tiren hasta aile üyeleri v b - d iğerin in sürekli o larak yeni şeyi keşm etm e yönündeki çabaları başarısız lığa uğrayıp onda b ir m ahrum iyet duygusu uyandırır. S onunda, iki tip proje birb iriy le ça rp ışır ve tekdüze olan ın her zam an olağanüstü o lana baskın çıkm a özelliği vardır.

B ütün bun la rdan , bazı p ra tik davranış kuralları, âşık kalabilm e sanatı o luşturu lab ileceğin i sanm ıyorum . B ü­tün bu kurallar, he r zam an için çarp ıtm an ın , kendi ken­dini a lda tm an ın araç ları o lurlar. Yaşam, doğuş d u ru ­m unu yaratır; yaşam , karşılaşm ayı yaratır; yaşam , p ro ­jeleri yaratır; yaşam , zorlukları yaratır; yaşam , fırsatları yaratır; yaşam , bunları parça lar. Bu büyük ak ın tıda, ka­sırganın o rtasındak i b ir kano gibi yol alabiliriz. D alga­ları yükselten de biz değiliz, onları düzenleyen de. N e­şeyle ya da sıkıntıyla veya iki tü rlü de denizde kalab ili­riz, b ir kıyıya çıkabilir veya bu kıyıya u laşam ayabiliriz , kıyıya ulaşsak da u laşm asak da, bundan sevinç duvabi-

113

Page 119: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

liriz. Belki de sorunun tem elini an lam ak, sevme sana­tından ya da âşık olm aktan daha faydalıdır; zira böyle- ce, seçim yapm adan önce, her defasında, insanlığım ızın b ilincinde olabiliriz.

114~ W ^

Page 120: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

(9/1 Çöo/ucztoficu iAö/if/it

u kitap, aşkı değil, doğuş d u ru m u n d ak i aşkı elealıyor. B ununla birlikte, doğuş d u rum undak i aş­

kı tam am ıyla anlayabilm ek için, doğuş d u ru m u n u n kendisin in de yöneldiği ve proje o larak iç inde b a rın d ır­dığı, bu d ah a istikrarlı ve d aha kalıcı aşk üzerine de b ir şeyler söylem em iz gerekir. G erçekten de, doğuş d u ru ­mu, ku rum sallaşm a eğilim indedir ve kurum , tam am ıy­la şu tan ım d a saklıdır: Doğuş durum unun , bütünüyle sem bolik olarak gerçekleştiğini ve aynı zamanda, pratik olarak bütünüyle gerçekleşmeyi beklediğini söylem ek, sa­vunm ak.

Ekim Devrimi sırasında, sem bolik o larak eşit in san ­ların o lduğu sınıfsız b ir toplum , tam b ir özgürlük tahsis edilir. Bu öylesine doğ rudur ki, M erkez K om ite Genel K urulu oybirliğiyle k a ra r alır, m uhalefetin olm adığını gösterm ek için seçim lerin yapılm asına k ara r verilir. Öte yandan, gerçekleştirilen şey kom ünizm değil, gerçekleş­tirilm eyi bekleyen kom ünizm e u laşm ak için b ir aşam a olan p ro letarya d ik tatö rlüğüdür. Toplum sal ku rum da, sem bolik ve p ra tik o larak iki p lana ayrışarak, b ir ik tida­ra gelişin ik tidara gelişi olarak kendisini tan ım lar. Top­lum sal k u ram ların m erkezinde, doğuş d u ru m u n u n ka­tegorileri bu lunur. B ununla birlikte, doğuş d u ru m u n u n -sem bolik o larak gerçekleşm iş- p ratiğe taşınm ası, sü ­rekli d aha uzak olan b ir geleceğe havale edilir. Aynen, H ıristiyanlık’taki nihai k ara r gününde o lduğu gibi.

115

Page 121: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Ne var ki, sem bolik p landa doğm akta o lan aşkın ger­çekleşm iş olduğu kabul edildiğinden, sem boller ve ritü- ellerin bu yeni doğan aşkın güncelliğini koruduğu, onu tek ra r canlandırd ığ ı iddia edilir. Yıllık ayinler, in san la­rın katılm ası beklenen, kutsal olaylar ve yaratılışa özgü ilahi zam anın sem bolik h a tırla tm asın d an başka b ir şey değildir. Ancak, top lum sal ku ru m lar sadece ritüellerde yaşam az; aynı zam anda insan ların zih in lerinde de yer tu tarla r. Öyleyse bu k u ru m lar kısm en en eski değerleri yaşatır, zam anım ızın ritm in i bu değerler ve gösteren ler­le ayarlar. Böylelikle, günlük yaşam diye ad land ırd ığ ı­m ız, önceden bilinenin sonsuz tekrarı olm ayıp, olanın te k ra r keşfi şeklinde b ir şeyin o rtaya çıktığı, göründüğü an larla yüklüdür.

B aşka b ir k itap yazm aya gerek duym adan doğm akta o lan aşkla so runun bu yönleri a ras ın d a b ir köprü k u r­m ak için, b ir kısa yol izleyip d ah a önce aşkla ilgili o la­rak bahsettiğ im iz b ir deneyim i, a rm ağan deneyim ini hatırla tacağ ım . Sadeleştirm ek am acıyla sadece dört ö r­nekten bahsedeceğim .

B ir ilişkinin içten o lm adığını ne zam an söyleriz? Di­ğeri, bizim için sadece başarıya, b ir am aca u laşm a a ra ­cı o lduğunda. Aynı şekilde diğeri, arzu ettiğ im iz b ir şey­le a ram ıza gird iğinde ve a rzu ettiğim iz bu şeyi elde et­m ek için d iğerinin üzerinde etkili o lm am ız gerektiğ in­de; ya da diğeri üzerim izde b ir tahakküm k u rduğunda ve bizim de onu ta lep lerim iz ve gönül okşam alarım ızla etk ilem em iz gerektiğinde. O ndan vazgeçebilm eyi, her an ona bağlı o lm am ayı isteriz. G erçekten de, ondan vaz- geçebildiğim izde, o na hiç ihtiyaç duym adığım ızda, o zam an onu u n u tu ru z . Bizim için o artık var olm az. P ro­fesyonel ilişkilerim izin hepsi o lm asa bile, b irçoğu bu tü rd en ilişkilerdir. Böyle du rum larda , hediyeler ve d i­lekler ikiyüzlü ve bayağı o lurlar. İk iyüzlüdürler, çünkü şöyle b ir şey söylem eye çalışırlar: “Bu hediye senden hoşlandığım ı, seni sevdiğim i gösteriyor”; ne var ki ger­çekte şöyle düşünürüz: "Ona ihtiyacım var, bundan ö tü ­

Page 122: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

rü onun sevgisini kazanm alıy ım .” Bu hediyeler bayağı­dır, çünkü zayıf bile olsa tahakküm ü kabul ettiğim izi gösterirler.

H ediyeler doruklara , güçlülere doğru tırm an ışa ge­çer: En güçlü olan, en fazla dileği ve hediyeyi toplayan kişidir. Bu, zayıfların güçlülere ödem ek zo runda h isset­tikleri b ir tü r vergidir. K artların , para ların , paketlerin , te lgrafların hepsi, top lum daki güç ilişkileri coğrafyası­n ın anlık b ir enstan tanesin i o lu ştu ru r. Güç ilişkileri d e ­ğiştiğinde, her şey değişir.

Gelecek yıl birçoğu, hediye alm ayacaktır. İk tidarları sona erm iş, u nu tu lm uş o lacaklard ır. Ama bugün için, hediyenin şöyle b ir an lam ı vardır: "Seni unu tm ak , yok saym ak, yaşam ım dan silm ek isterd im am a b u n u y apa­m am . Tam tersin i yapm ak zorundayım ... Yine de b ir gün, san a hiç ihtiyacım kalm ayacak ve iç inden hiç çık­m am ış o lm an gereken boşluğa seni geri iteceğim .” Bu, ku tlam aların neden içten o lm adığını gösteriyor. Ö nem ­li b ir şey olm ası gereken ku tlam ala r başka b ir şeye dö ­n üşm üşlerd ir. Aşkın yaşandığı an la r o lm aları gerek ir­ken, kölece b ir tu tu m u n yüceltilm esi haline gelm işler­dir. Bu du ru m da b ir tü r rahatsızlık , kaygı ve içtenlikten uzak laşm a doğurur.

Bu da bize, ku tlam aların tam am en başka b ir şey ol­duğunu gösteriyor, aksi takd irde böyle b ir rahatsızlık duym azdık. Eğer bu ku tlam alar bize içten gelm iyorsa, bun u n nedeni z ihnim izin derin lik lerinde, aslında neyin iç ten o lduğunu ve olm ası gerektiğini biliyor oluşum uz- dur.

Öte yandan , başka b ir a rm ağan ve bağış kategorisi de vardır. Bizim için gerçekten değerli olan kişilere verd i­ğim iz a rm ağ an la r ve yaptığ ım ız bağ ışla rd ır bunlar. Bu kişilerin bizim için değerli o lduğunu biliriz. Ailemiz, ço­cuklarım ız, kocam ız ya da karım ız, kardeşlerim iz, b ir­kaç arkadaş, bazı d u ru m la rd a da b izim üzerim izde etki­si olan kişiler olabilir; am a bu kişileri sever, var o lduk­ları için m utlu luk duyarız. Sevdiğim iz kişilere hediye

117

Page 123: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

verm ek kölece b ir yüceltm e değil, bağ lan kopm ayacak b ir sevginin gösterilm esidir. Böyle b ir d u rum da, b ir h e­diye gerçekten şu an lam a gelir: "Seni seviyorum ; bu bel­li o lm asa da, sana b ir yaşam işareti verm em iş o lsam da seni sevmeye devam ediyorum . Seni u n u tm ad ım .’’

Gerçekteyse unu turuz. Aylar, yıllar boyunca unu turuz. Ailemizi, kocam ızı ya da karım ızı, çocuklarım ızı, özellik­le uzakta olanları ve bazen yakındakileri bile unu turuz. Sevdiğimiz varlıklar sürekliliği olan b ir ilişkinin nesnesi değildirler. U zaktan tanıdığım ız b ir arkadaşla olduğu gi­bi, bazen sevdiğimiz bu varlıklarla da fırsat o lursa karşı­laşırız. Sevdiğimiz kişiler yakınım ızda olup bizim le b ir­likte yaşadıklarında, sırf etrafım ızda oldukları için kendi­lerini bize benim setirler. Sevdiğimiz kişilerin varlığına sürekli olarak ihtiyaç duymayız. O nlara sadece alışkan­lıktan, görev gereği, bazen de yakınarak ilgi gösteririz.

Öte yandan, sevdiğim iz kişilere bağlıyızdır; bunu , o n ­ları kaybetm e riskim iz o lduğunda ve kaybettiğim izde hem en anlarız. H asta o lduklarında, eve dönm edik lerin ­de, ölm ek üzerelerse. Böylece, kaygı bizi boğar ve bu ki­şilerin bizim için çok önem li o ldukların ı keşfederiz. O n­ların büyük b ir değere sahip olduklarını, başka h e rh a n ­gi b ir şeyle kıyasladığım ızda, kıyasladığım ız şeylerin h içb ir değeri o lm adığını ve bu şeylerin -felsefi b ir terim ku llan ırsak - o lum sal o ldukların ı fark ederiz. Sadece o n ­ları kaybetm e olasılığı o lduğu an larda on ların değerini fark eder, on la rın birincil önem ini an la r ve on ları kay­betm e kaygısına kapılırız.

Bu an larda, dünya ikiye bölünür: B ir ta ra fta sevdik­lerim iz, d iğer ta ra fta on ları bizden koparan negatifin gücü. O nlar bizim için tem el önem e sahip tir, on ları b iz­den ay ıran güç için değil. Adam kaçıranın , hastalığın, ö lüm ün gözünde değerleri yoktur. Bu kötü lüklerin gü­cü, tam am ıyla y ıkım la tan ım lanan b ir güçtür: b ir güç o larak yokluk.

D oğum günleri ve k u tlam ala r aracılığ ıy la bu değerli kişileri ha tırlarız : H ediyelerim iz, on ların b izim için

118

Page 124: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

vazgeçilm ez o lduklarım gösterir. Bu varlık lara , her­hangi b ir hediye verm ek yetm ez: G erçekten onların zevklerine uygun, hoşlarına giden, on la rın gerçek b i­reyselliklerine, kişiliklerinin özüne h itap eden, varlık­ların ı zenginleştirecek b ir şey olm alıd ır. Böyle b ir d u ­ru m d a onlara , yokluğun gölgesi karş ıs ın d a on ları bes­leyen, güçlendiren , m u tlu o lm aların ı sağlayan bazı nesneler sunarız; yokluğun gölgesi, sadece hasta lık ve ölüm değil, aynı zam anda um arsızlık , u n u tm a ve u n u ­tu lm ad ır da.

B ir de, üçüncü b ir bağış, aşk bağışları kategorisi var­dır: âşık olm ak, sevdalanm ak. Âşık o lduğum uzu an la­m ak için ne yaparız? B ir kez d aha âşık olm uş, aynı kişi­ye durm aksızın tek ra r tek ra r âşık olm uşsak? Âşık o ldu­ğum uzda, öyle zam an la r o lur ki, filanca kişinin gözü­m üzde h içb ir değeri olm adığı iz lenim ine kapılırız. On­dan vazgeçm ek ister ve ayrılırız. Kendi kendim ize şöyle deriz: "Bu geçici b ir sevdaydı ve bitti. Bu zavallı tip (ya da bu zavallı kız) u m u ru m d a bile değil, o (kadın ya da erkek) bana h içb ir şey ifade etm iyor. Ben özgürüm .” Bazen bu kişiyle karşılaşırız. Bu karşılaşm a hiç u m u ru ­m uzda olm az. K ızgınlıkla bu kişide ne bu lm uş olabile­ceğim izi sorarız kendim ize. Sonra bu kişi tek ra r karşı­m ıza çıkar. Bu önem siz yüz, biricik yüze dönüşür; bu ses biricik sese; yokluğu acım asız b ir boşluğa dönüşür, varlığı sonsuz b ir sevinç kaynağı olur. O ndaki her şey bizi etkiler, onun la ilgili he r şey b ir nostalji ve doyum ­d u r bizim için. Bu, o lağanüstü eros, nesnesini bulan a r­zudur. Bu varlığa bakarız ve bizim için o rada olm ası inanılm az gelir. Arzu ettiğim iz her şeye sahip olm ak inanılm azdır: Bize evet diyen varlığın eksiksizliğidir bu. Bu du ru m d a ne negatif vard ır ne de gücü; sevilen kişi bilinci kap lar ve m utlu kılar. A rdından, saatler ve gün­ler sonra, bu kişi sanki b ir yanılsam aym ışçasına tekrar kafam ızda silikleşir ve günlük benliğim iz ve günlük dünyam ız tek ra r su yüzüne çıkar. Biz gerçekten âşık mı- yızdır?

Page 125: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Ancak, o lağanüstü olan tek ra r o rtaya çıkar. A rzunun biricik nesnesi gibi her defasında yeni, he r defasında farklı o larak gö rü n ü r ve kendini bize dayatır. Ve kend i­ni b ize tek ra r dayatır; sonra b ir daha, geri kalan her şe­yi silene kadar. Varlık, o lum salın karşısında hâkim d u ­ru m a geçerek onun etkisini azaltır; aşk, ağ ır basan bu duygudur işte, başka h içb ir şey değil. Bu d u ru m d a b a ­ğış ne olur? Biz her şeyi verm ek isteriz ve h içb ir şeyin h içb ir zam an yeterli olm adığı izlenim ine kapılırız. G er­çekten de, kendim izdeki en iyi o lan şeyi sunm ak isteriz. K endim izdeki en iyi olanı, karşım ızdak in in de en iyi bu lm asın ı, seve seve kabul etm esin i um arız . K arşım ız- dakine, onun bize göründüğü gibi görünm ek ister, su n ­duğum uz şeyi bu am açla sunarız. Böylece karşım ızda- k inde kabul görm ek ve h u zu r bu lm ak isteriz. Bağış bizi, doğuşunda, o rtaya çıkm asında, ağ ır basm asında varlığa sem bolik o larak bağlayan b ir araçtır.

Yeni doğan aşkı sözcüğün tam anlam ıyla ele ald ım am a belki de en sarsılm az aşk bile benzer b ir gö rünüm e sahip o larak karşım ıza çık ıyordun Aynı kişiye âşık o lu ­yor, son ra tek ra r âşık oluyoruz. A nnenin (ya da b a b a ­nın) çocuğuna duyduğu aşk için de aynı şey geçerlidir. Anne için çocuğu vardır, çünkü çocuk ağlar, annesine ihtiyacı vardır, he r zam an tehlikede olm a ih tim ali var­d ır ve çocuk karşı çıkar. Yine de a rad a sırada, gündüz ya da gece, çocuk annesinden uzak ta o lduğunda veya an n e çocuğuna baktığ ında, çocuk anneye a rzu dolu b ir nesne, b ir nostalji, sonsuz b ir şefkat kaynağı, annen in tam am layıc ısı o larak “g ö rünü r.”

Anne çocuğuna sürekli âşık olur. Sadece çocuğu kü­çükken değil, büyüyüp yetişkin birisi o lduğunda da ço­cuğuna âşık olur. Bazen belli an larda , anne çocuğuna büyülenm iş, tu tku lu gözlerle bak ar ve çocuğu var o ldu­ğu için büyük b ir şükran duygusu hisseder. Âşık, d iğeri­ne var o lduğu için teşekkür eder. Anne yetişkinde, artık

120

Page 126: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

olm ayan, b ir zam an ların küçük çocuğunu görm ez. H a­yır, anne yetişkini b ir zam an la r çocuğu gördüğü gibi gö­rür. Ş im di bu yetişkine baktığ ında, ona bugünkü haliy­le tek ra r âşık olur. H er defasında bu varlık ta m ükem m el olanı keşfeder. Tutku tek ra r doğar, her zam an “ilk gün­kü” gibi olur.

H er insan, en fakir olan bile, sevm e yeteneğiyle d o n a­tılm ıştır. Bu yetenek, varoluş değerinin tem elin i o lu ş tu ­rur. K endinden b ir değerle donatılm ış ve tek ra r keşfedi­len m utlak b ir tem eld ir bu. Bu tem ele tek ra r kavuşm a u m udunu yitiren kişi ölür.

Ama belki de -belk i de diyorum , çünkü geleneksel çocuk psikolojisinin tam am ın d a bundan bahsed ilm ez- çocukluğun tam am ı bu deneyim üzerine kuru ludur. Ço­cuk ister; karşı çıkıp özerk hale gelir; son ra an iden k u ­caklanıp okşanm ak ister, akşam uyum adan önce yan ın ­da birisini ister, tek b ir öpücük onu m utlu eder ve d o ­yum suz yapar. Belki h e r defasında âşık oluyor, sayıla­m ayacak kadar çok evet diyen varlığın b ü tün lüğünün inanılm az ve a ltü st edici deneyim ini yaşıyordun B ağım ­sız olabilm ek için bu deneyim den uzak laşır am a h e r de­fasında tek ra r bu deneyim i yaşar, bu deneyim in ortaya çıkm asını ve güvencesini görür. Bu bağ sayesinde ço­cuk, kendine güven duym aya başlar ve var o lm a beceri­sini geliştirir.

A nnenin ya da b aban ın çocuğuna duyduğu aşka iliş­kin bu son örnekte , bağış bazı yönlerden, kişinin kendi­ni bağışlam ası -ay n en yeni doğan aşk ta o lduğu g ib i- ve bazı yönlerden de çocuğa varlığın bağlan tısın ı veren b a ­ğış o larak o rtaya çıkar. Öte yandan çocuk da arm ağan verir. E lbette annesine aldığı çiçek değild ir bu arm ağan , hayır kesinlikle değildir. Çocuğun arm ağan ları, onun sözcükleridir. İçinde o lgunlaşıp belli b ir anda d ışarı çı­kan bu şaşırtıcı dilsel o luşum lard ır. Bu sözcükler saye­sinde çocuk kendine, içine b ir yetişkinin de girebileceği b ir kapı, b ir ev, b ir şato inşa edebilir, çünkü bu yapı onun içindir. D ahası yetişkin bu yerleşim i çocukla b ir­

121

Page 127: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

likte tam am layabilir, beraberce inşa edebilir. Çocuğun sözcükleri dile getirilm iş ilk aşk şarkısıd ır. Bu sözcükler hem gerçek büyük şiir gibi hem de b ir a rad a ve beraber­ce tam am lanm ış b ir şey gibidir.

Bu sunum da, okuyucu yaşam ın diğer önem li yönleri­ni de an la tılan la ra dahil edecek b ir yer bu lacaktır. Fakat doğm akta olan aşk, zam an içinde kendini yenileyip ço­ğaltan herhangi b ir şeyle k ıyaslandığında özel b ir yere sah ip olur.

Page 128: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

J J i r / r i / ı c i Ğ Sö/t/s/ı

u kitap, kuşkusuz üç kategorideki insanı m em ­nun etm eyecektir: Y ararcı/pragm atik b ir yö rü n ­

gede devinenleri; Katoliklik, İslam ve M arksizm tü rü n ­den ideolojik sistem lerin etkisi a ltında bu lunan ları; ve son olarak, günüm üzde heteroseksüel çifte karşı bayrak açanları, ö rneğin fem inistleri.

Y ararc ı/p ragm atik b ir yörüngede devinen birinci gruptakilere göre, söylenenlerin tam am ı tem elde b ir saçm alık tan başka b ir şey değildir; zira, başlangıçtaki iddia, gerçeklik ile olasılık a rasında m etafizik ayrım ın yapıldığı top lum sal b ir d u ru m u n -doğuş d u ru m u ve b u ­na bağlı o larak toplum sal k u ru m - var o lduğu yönünde­dir. Bu ayrım la felsefede sürekli karşılaşırız: D üşünce­lerle görünüş arasında (Platon), biçim ve m adde a ras ın ­da (Aristoteles), öz ve rastlan tı a ras ın d a (Aquino’lu Tom m aso), us ve tin a ras ında (Hegel), kendisi için sın ıf­la kendiliğ inden sınıf a ras ın d a (M arx), güç istem iyle tepkisel kuvvetler a ras ında (N ietzche) vb.

Bu ayrım , yararcı düşünüşe yabancı b ir ayrım dır. Yararcı düşünüşe örnek olarak onun en belirg in ü rü n ü ­nü ele alalım : ekonom iyi. Bilim olarak ekonom i, eğer şeyler b irb irleriy le karşılaştırılab ilir ve değiştirilebilirse m üm kün olur. Bu an lam da, ekonom i m utlak değerler yaratır, sadece kârla ilgilenir. B ununla birlikte, sosyolo­jin in ve psikolojinin önem li b ir kısm ı yararcı düşünüş kaynaklıdır. Böyle o lduk larından , bu tü r olayları engel-

123

Page 129: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

levecek h içb ir o lanakları yoktur. B unun sonucunda da, bu tü r olayların özgünlüğünü, doğallığını ve h a tta var o ldukların ı bile yok sayarlar. Öte yandan bu tü r d ü şü n ­m e şekli, sadece sosyal bilim uzm anlarıy la sınırlı değil­dir. Biz de günlük yaşam ım ızda yarar, fayda, olanak, avantajlı ve avantajsız te rim lerin i kullanarak akıl y ü rü ­tü rüz. D aha da ileri giderek, yararcılığ ın günlük yaşa­m ın düşünce şekli o lduğunu bile söyleyebiliriz.

G ünlük yaşam ın coşkuyu, m addi şeylere ilgisizliği, tu tkuyu akıldışı görüp kendin i b un la rdan sakındığını, b u tü r şeylerin h u zu ru n u kaçırm asına izin verm ediğini d ah a önce görm üştük. B ütün b u n la r m antıklı ve an laşı­labilird ir. Ne var ki, doğuş d u rum undak i aşkı az çok a n ­lam ak istiyorsak, b u aşk ın günlük yaşam daki düşünce şekline tam am ıyla zıt o lduğunu, böyle o lunca da, gün­lük yaşam ın ölçütleriyle açıklanam ayacağını u n u tm a ­malıyız.

H ıristiyanlık, İslam ve M arksizm konusuna geçtiği­m izde söylem daha karm aşık hale gelir. Teknik te rim ­lerle söylersek, bun la r kültürel uygarlıklardır. Üçü de k u ­rum sal güçler olup ü çü de kolektif b ir hareketten doğ­m u ştu r (başlangıçtaki H ıristiyanlık ve İslam ). Bu kolek­tif hareket, özelliği top lum sal hareketlere dilini ve sem ­bollerini vererek onları bağrında toplam ak olan b ir tü r toplum sal kurum yaratm ıştır. Ö rneğin, o rtaçağ H ıris ti­yanlığı boyunca, gerçekleşm iş olan b ü tü n isyanlar, d in ­sel deneyim ler ve kültürel ak ım lar sonuçta kendilerin i H ıristiyanlığ ın terim leriy le tan ım lam ıştır. Böylelikle, he r kolektif hareket, kendin i ifade edip sesini duyurab il­m ek için, çıkış noktası o larak H ıristiyanlığın o lu şu m u n ­daki özü tem el alm ak zorundaydı: Hz. İsa’nın çilesi ve ölüm ü, dinsel işler, papazlık, ortodoksi, heterodoksi vb.

Başka şekilde söyleyecek olursak, kültürel b ir uygar­lık, sıra dışı b ir deneyim i o lduğu kadar sıradan b ir de­neyim i de yorum layabileceğim iz m odeller sunar. B u­nun d ışında ka lan lar dilden yoksundur. H ıristiyanlık’la ilgili söylediğim iz şeyler İslam için de geçerlidir. Bu uy­

124

Page 130: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

garlığın yayıldığı her yerde, bü tün kolektif hareketler İs­lam ’ın dilini kullanır. Yeni doğan aşk iki kişiyi ilgilendi­ren b ir hareket o lm asına rağm en, b ir uygarlık ona bile kendi dilini ve ku ram ların ı dayatır. Ö rneğin H ıristiyan evliliğinde, doğuş d u rum undak i aşk, aşk ve cinsellik a ras ın d a b ir ayrım bulunm az. K utsal evlilik tö reni b ü ­tün bu duyguları aynı anda içerir. Bu tö ren in asıl am a­cı, b ir yandan şefkati a rtırm ak (evlilik), d iğer yandan da cinselliği (çoğalm a) güçlendirm ektir. G erisinin özel b ir önem i yoktur. İlişkileri bu şekilde tan ım lam a biçim i gü­nüm üze kad ar geçerli o lm uştur.

F ransızca ve İngilizce gibi bazı A vrupa dillerinde, in- nam oram ento* deyişi bu lunm az bile. O nun yerine tom- ber,** fail*** kullanılır. Oc dilinde**** doğal olarak bu deyiş (adam are) bu lunm aktaydı; ancak K atharosçulu- ğun baskısına m araz kaldı. B una karşılık H ıristiyanlık ise, in sana duyulan aşk ile T an rı’ya duyulan aşk (tap ın ­m a) a rasın d a b ir ayrım yapar. T anım ladığım ız haliyle doğm akta olan aşk, b ir kilise p apaz ın ın gözüne tam ola­rak b ir pu tperestlik vakası gibi o lm asa da, dayanılm az b ir sapkınlık o larak gö rünürdü . M esela “lü tu f” da H ıris­tiyanlığa göre T anrısal b ir m üdahaled ir; b izim analizi­m izde ise insani b ir deneyim dir.

K ullandığım ız bü tü n teolojik deyişleri b ir H ıristiyan, yerinde kullanılm am ış ya da benzer an lam larda kulla­nılm ış o larak görür. Bizim tezim ize göre bu deyişler, H ıristiyan k ü ltü rünün doğuş d u ru m u n a atfettiği b ir dil o luştu ru r. Doğuş halindeki aşka ilişkin, çoğu kez bu dil sah ip o lduğum uz tek dildir. B irçok yönüyle M ark­sizm ’in durum u , K atoliklik ve İslam ’la benzerdir. M ark­sizm de kolektif b ir hareke tten doğar ve diğer kolektif hareketleri bünyesine ka tarak gelişir. Doğuş d u rum u

* İt.: Aşık olm ak, vurulm ak, (ç.n.)** Fı\: Düşm ek, (ç.n.)*** İng.: D üşm ek, (ç.n.)**** E sk iden G üney F ra n sa ’da ko n u şu lan divalekt. (ç.n.)

125

Page 131: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

deneyim i (tem liğin son bulm ası, kom ünizm , ta rih ö n ce­si/tarih vb) M arksizm ’in tem el taşım o luştu rur.

M arksizm de, dilini bü tün devrim ci hareketlere ak ta ­r ır ve bu term inolojiyi benim sem eyen hareketler söz hakkını yitirir. B ununla birlikte, M arksizm ’de özne (biz) sınıftır. S ınıf ise kendiliğinden sın ıf d u ru m u n d an kendi için sın ıf d u ru m u n a geçişte b ir m addesel d ö n ü şü ­me (bizim term inolojim izde, doğuş d u ru m u n a karşılık gelir) m aruz kalır. Böylece M arksizm ’e göre, sınıfın d ı­şında m üm kün h içb ir kolektif hareket yoktur. B una bağlı olarak, b ir sınıfa dahil olm ayan ya da kendini b ir sın ıf aracılığıyla tan ım lam ayan b ir kolektif hareket oluştuğunda, M arksizm bu hareketin varlığını ya da önem ini yok sayar. H er halükârda, bu hareketi sın ıf ka­tegorilerine dahil etm eyi reddeder.

Böylelikle, M arksist bakış açısına göre, dinsel kolek­tif hareketler tem lik ve söm ürü lm e d u ru m u n a karşı b a ­sit ve ilkel b ir b ilinçlenm edir. Ne var ki, in san lar sınıf bilincine sah ip olup pro letarya en ternasyonalizm ine ulaşm adıkça, aldatıc ı b ir bilinç ve tarihöncesi evresini aşam ayacaklard ır. Toplum sal sınıflarla h içb ir ilgisi ol­m ayıp iki farklı sın ıftan insanı bile b irleştireb ilen doğ­m akta olan aşk özel, akıldışı, b ilim in yer alm adığı ve al­m am ası gereken b ir a lana ilişkindir. B ir sınıfa ind irgen­m eksizin kolektif hareketin özelliklerine sah ip olan doğ­m akta o lan aşkın tem ası, aynı zam anda gerici o lm asa da burjuva b ir tem a o larak görünür. Peki bu, M arx’m, L enin’in, M ao Zedong’un hiç âşık olm adıkları an lam ına m ı gelir? K uşkusuz on la r da tıpkı diğerleri gibi âşık o l­m uşlardır. Ne var ki, yaşam ların ın bu boyutu kam usal yaşam larından uzak ta tu tu lup , değerden yoksun özel b ir boyut, olsa olsa dedikodu m alzem esi o larak görü l­m üştür.

Şim di de fem inizm i inceleyelim . Fem inizm de b ir top lum sal hareke ttir ve bü tün Batılı hareketler gibi öz­gün nitelikleriyle b irlik te doğm akta o lan aşka (önem li olanla önem siz olan aras ın d a ayrım , özgünlük, kendilik

126

Page 132: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

bilinci, tarih yorum u -b aşk a b ir deyişle m itler, ta rih ö n ­cesi, fem inizm in zaferi, kadının nihai k u rtu lu şu - kom ü­nizm , eşitlik vb) dayanır. Ancak b ir fay hattı erkekleri kad ın lardan ayırır. Fem inizm in "biz”i, erkeklerden de­ğil, kad ın lardan oluşur. B ütün kolektif hareketler gibi fem inizm de, birleşm iş olanı ayırıp ayrılm ış olanı b ir­leştirir: K adınları b irleştirip onları erkeklerden ayırır. B iseksüel aşk ise b ir erkekle b ir kadını başka b ir şeyden ay ırır (aile, akrabalar, top lum sal sın ıf vb) ve onları b ir­leştirir. Fem inist hareket, özellikle doğuş d u rum unun değişik evrelerinde, aşkı saçm a ve m antıksız bu lm an ın d ışında başka tü rlü değerlendirem ezdi.

Bizi köle kılan, ta rih boyunca kad ın lara zulm edenle­rin düşüncelerine, hislerine, hareketine ve her şeyine sa ­hip olan b irisine nasıl m utlak b ir değer verebiliriz? Fe­m inizm , fem inist b ir dayan ışm a alanı yara tm ak için çif­ti ayırır. Aşka sald ırıp aşk “m itin i” yıkar, çünkü m odern top lum da çift, aşk ve aşk dili aracılığıyla kendisini o luş­tu ru p m eşru kılar. Yine de fem inizm , yıkıcı b ir ideoloji geliştirm ez: M arksizm ’de ve M arksizm ’in burjuvaziye savaş ilan ında olduğu gibi, erkeği yıkılm ası ve o rtadan kaldırılm ası gereken b ir varlığa dönüştürm ez. Fem i­nizm , dünyayı yıkım yoluyla değil, ikna yoluyla değ iştir­mek isteyen ahlaksal b ir harekettir. B una bağlı olarak, doğuş d u rum undak i aşkın b irçok yönünü sahiplenip in ­celem eye soyunur.* G erçekten de, erkeklerle kad ın lar arasında tek ra rdan b ir m esafe yaratıp kadınları daha özerk, daha bilinçli, d ah a güçlü kılm ası, aşkın özünü o luştu ran farklı varlık lar arasındaki gerilim için gerekli koşulları tek ra r yaratır.

Fem inist o lgunlaşm a aynı zam anda kadına, aşk ta m aruz kalınabilen m anevi köleliğe karşı durm ayı, sade­ce yürek parçalayıcı vaatler ve beyanları değil, gerçek b ir eşitliği istem eyi, bekâret tü rü n d en bazı şeylere d aha

S h u lam ith F irestone, The Dialectic o/ .SV.v, New York, W illiam M orrow and Co, 1970. (ç.n.)

127

Page 133: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

az önem verm eyi de öğretm iştir. Fem inizm , aşk söyle­m ini, barınd ırd ığ ı birçok yalandan tem izledi. Belki de fem inist o lgunlaşm a gerçekten de, aşk olgusunu, dile getirilem ez ve h o r görülen b ir şey o lm aktan çıkarıp sis­tem atik b ir incelem e için gerekli kü ltürel koşulu sağla­m ıştır.

Olayları başka b ir açıdan inceleyelim: Yararcılık, H ı­ristiyanlık ve M arksizm üç gerçek tarihsel güçtür. Bu üç güç top lum um uzda etkinlik halinde olup, bize dünyayı görüp yorum ladığım ız kavram sal sistem ler sağlar. Bu üç güçten her biri, Foucault’nun* deyişiyle b ir episteme, be­lirli b ir tarihsel sürece uygulanan b ir ku ra lla r bü tününü oluşturur. B ir özneyi düşünüp özellikle onun hakkında konuşabilm ek için b ir tek bu kurallar b ü tü n ü vardır. Öz­nenin söz alıp söylem e dahil olabilm esi için, kendi söy­lem ini -F o u cau lt’ya gö re- söylem pratiğ in in yapılarıyla uygun hale getirm esi gerekir. H er çağda, tek “ciddi” söy­lem, egem en olan episteme in söylem idir. Böylece günü­m üzde, b ir aşk bilim i sadece yararcı sistem de, H ıristiyan sistem inde ve M arksist sistem de oluşabilir. B ununla b ir­likte, ü çünün de bu aşk bilim ini başka b ir şeye indirge­diğini görüyoruz. Böylece gerçek b ir bilim sel, dinsel ya da ideolojik bilgiye ulaşam ıyoruz. Bu noktada böyle b ir bilgi yoktur; dolayısıyla bunun hakkında konuşam ayız.

Öyleyse doğuş halindeki aşka hangi dil uygun düşer? G örkem li şiir veya sıradan edebiyat dili, gönül haberc i­sin in dili, yaşanm ış hikâyelerin, çizgi rom an ların dili. Bilimsel, d insel ve ideolojik alanda dilsiz kalan doğuş du rum undak i aşkın elinde böylelikle sadece iki dilsel alan vardır: Biri yüce ve an latılam azdır; diğeri baş dön­d ü rü cü b ir atlayışla gülünçlüğün ve ho r görünün içine kaba ve popü ler o larak düşer. G erçek söze u laşm adaki bu im kânsızlık, yalnızca kü ltü rlü insan ları etkilem ekle kalm az, hepim izin yaşam ına da yansır.

* M ichel Foııcault, Kelimeler ve Şeyler, İm ge K itabevi Y ayınları, 1994.

128

Page 134: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Eğer dil olm azsa, hiç kim se ne hissettiğini d üşüne­mez, ne hissetiğinden bahsedem ez ve diğerleriyle iletişi­me geçemez. Dile gelm ez olanın ya da ho r görü lenin içi­ne göm ülm üş olan âşık, kendini, içinde yaşadığı som ut kültüre yabancı hisseder; deneyim i ona h içb ir şekilde toplum sal görünm eyip tam am ıyla kişisel görünür. Âşık, sürekli uygunsuz, sap tırıcı ve başka am aca yönelik (ide­olojik, politik ya da dinsel) tan ım lam alara , form üllere, açık lam alara başvurarak düşüncelerine açıklık kazan ­d ırm ak isterken, bu düşünceleri daha da karışık hale ge­tirir; so run ların ı çözm ek isterken onları daha da zorlaş­tırır; uzm an ların önerilerinden faydalanm ak istediği o randa kendini kaybolm uş hisseder. Politik, bilim sel ya da dinsel resm i kü ltü rün iki kişilik doğuş d u ru m u n u “bastırıp” onu uygun b ir şekilde konuşu lam ayacak b ir şey haline d ö n ü ştü rdüğünü söylem ek için cılkı çıkm ış am a yine de çok kulan ılan b ir ifade kullanabilird ik . Bu perspektiften bakıldığında, bü tün yönleriyle psikanaliz, cinselliğe bu derece önem verip her tü r deneyim i cinsel­liğin dönüşüm lerine indirgeyerek, kendisi de b ir b as tır­m a eylemi gerçekleştirir. Geçen yüzyılla k ıyaslandığ ın­da, bastırm a süreci zıt b ir yönde ilerler. On dokuzuncu yüzyılda, rom an tik aşkın dili cinselliği bastırm aya yarı­yordu; bugün ise tam tersi geçerlidir: Cinsellik, cinsellik üzerine söylem , cinsel p ratik ler, erosun o rtaya çıktığı diğer biçim ler, arzu ları bilinç alan ından püskürtm eye yaram aktadır. K onform izm ve bastırm a hâlâ vardır; sa­dece nitelik değiştirm işlerdir.

129

Page 135: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

f f i r r h t c / i f i ö /¿ h u

f i şığın antisosyal b ir davranışı var m ıdır? Politik ve top lum sal so rum lu luk lardan kaçınm ak için

özel yaşam a sığınıyor m udur? İşte, sözünü ettiğim iz baskıcı kü ltü rün yaygın, tipik ve en ufak bilim sel daya­nağı, kendini haklı gösterecek tek b ir dayanağı bu lu n ­m ayan görüşü.

Gerek m ilitan ların gerek liderlerin arasında , bü tün büyük politik hareketlerde, âşık durum dayken kolektif b ir harekete katılm ış insanları bulabiliriz. A vrupa’da, geçen yüzyılda m eydana gelen ulusal ku rtu luş m ücade­lelerinin yol açtığı büyük toplum sal çalkan tılar sırasın ­da, “rom an tik” sözcüğü politik ve edebi b ir yönelim i ve aynı zam anda b ir sevme b içim ini an latm aya yarıyordu. Ancak, bu dönem den sonra da çiftlerle karşılaşm aya de­vam ederiz. Ö rneğin M azzini’nin* partizan ların ın anar- şizan çevresinde, Anita ve G iuseppe G aribald i’yi** d ü ­şünm em iz yeterli olur. M arksist harekette de olaylar ay­nen bu şekilde gelişir.

* G iuseppe M azzini (1805-1872): İtalyan yurtsever, C enova'da doğdu. Yeni İtalya ad ındaki gizli b ir teşk ila tın k u rucusu . İta lya’da, İng iltere 'de ve İsviç­re ’de a ralıksız hü k ü m et karşıtı kom plo lar düzen led i. 1848 de R om a d a ilan edilen cu m h u riy etin trium viri seçildi, (ç.ıı.)** G iuseppe G aribald i (1807-1882): İtalyan yurtsever. Nice te doğdu. Önce A vusturya, a rd ın d an İki Sicilya (B inler Seteri) ve Papalık la İtalya yı b irleştir­m ek için savaştı. Eşi Anita, m ücadelesinde ona eşlik etti, (ç.n.)

130

Page 136: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Bu olgular tek başlarına bile, politik sorum luluğu dışlayan bencil aşk tezinin yanlış o lduğunu kanıtlar. D oğm akta olan aşkın devam edebilm esi (ya da b ir aşkın doğuş d u ru m u n u n tazeliğini koruyabilm esi) için gerek­li olan koşullardan bahsederken , ideal koşulların aktif, m acera dolu b ir yaşam ve om uz om uza m ücadele o ldu ­ğunu görm üştük. E lim izde bu lunan kavram sal araç lar sayesinde şim di de bu argüm anı b iraz daha derin lem e­sine inceleyebiliriz.

D oğm akta olan aşk, diğer bü tü n hareketler gibi, b i­reysel p landa depresif b ir yükten kaynaklanır. D epresif yük, önceleri kabul edilip sevilen son ra ise yavaş yavaş hayal kırıklığı yaratan , kusurlu , yaşam sal ve tarihsel güçlerin (M arksist terim lerle ü retic i güçler) gelişimiyle uyum suz olan, bireysel veya kolektif b ir nesneye karşı, gittikçe büyüyen karşıt anlam lı iki b ileşenden kaynakla­nır. Bu durum da, b ireyler başka olasılıkları, sadece b i­reysel o lanları değil (başka b ir kişi), özellikle ideal ko­lektif olasılıkları değerlendirirler (başka b ir yaşam biç i­mi). D oğm akta olan aşka hazırlık o larak tasv ir ettiğim iz şey, farklı b ir şekilde görm eye, hissetm eye, düşünm eye, davranm aya, birlikte olm aya b ir başlangıç o luştu rur.

Bu evrede, d ah a yoğun b ir yaşam , gerçek b ir dayan ış­m a arayan kişi aynı d u ru m d a olan başka b ir kişiyle kar­şılaşabilir ve ikisi b irlikte iki kişilik doğuş d u ru m u n u hayata geçirebilir. Ancak eğer yapısal ta rih i koşullar uy­gunsa; etnik, din, u lus veya sın ıf savaşları için genel ko­şullar m evcutsa; eğer binlerce insan yeni b ir dayanışm a ve adalet ihtiyacı h issediyorsa, o zam an kolektif b ir do ­ğuş durum u, bireyin içinde kendini görebildiği politik, dinsel, sınıfsal b ir hareket ortaya çıkar. K uşkusuz, eğer kolektif b ir harekete özgü tarihsel koşullar m evcut de­ğilse, bun ların hiçbiri gerçekleşm ez. Aynı şekilde, aşka özgü tarihsel-bireysel koşullar o rtad a yoksa, aşk da o r­taya çıkm az. Öyleyse hem aşkın doğm ası için gerekli b irtak ım koşullar vard ır hem de başka kolektif süreçler için ya da ikisi için gerekli koşullar söz konusudur. Bu

Page 137: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

durum da, birey âşık olurken diğeri de ona âşık o lu r ve ikisi birlikte kolektif harekete dahil olup bu hareketin m erkezi b ir hücresin i o luştu rurlar. Âşık çift, rahatlık la kolektif b ir harekete dahil olabilir. Bu harekete b ir b i­rim o larak girerler.

Yine de du rum bunun la sınırlı değildir. Doğuş d u ru ­m u kategorileri (gerçeklik-olasılık, özgünlük, eşitlik, ta- rihöncesi-egem en d u ru m a geçiş, kom ünizm , tem el ih ti­yaçlar vb) iki kişilik doğuş d u ru m u n d a da, kolektif h a ­reketlerde de tem elde aynı o lduklarından , d aha küçük olan hareketin daha büyüğünde kendini bulm ası çok yaygındır. Başka b ir deyişle, âşık çift kendini kolektif harekette " tan ım lar” ve bu harekete kaynaşm a eğilim in­de olur.

Böyle b ir anda, b ir tü r tekelleşme so runu o rtaya çıka­bilir. İki kişilik doğuş durum u, harekete tu tkuyla dahil o lan b ir çiftin oluşm asını sağlar, ancak buna rağm en çift erotik düzeyde kapalı kalır. Söz konusu çift, a rk a­daşlık, dayanışm a, genel b ir am aç peşinded ir am a ken­di içine başka âşıkları kabul etmez.

Diğer ta ra ftan kolektif hareket de, tekelleşm e eğilimi taşıyan b ir g rubun o luşm asına olanak sağlar. Bu süreç­te kolektif hareket, “kom ünizm ”in cinsiyetleri kaplaya­cak şekilde genişlediği b ir ideolojik evrim yaşayabilir. Bu fikrin sahipleri, çiftin üyeleri olabilir: M utlu lukları­nı başkalarıy la paylaşm a arzusu duyab ilirler ya da en basitinden hiç kim seye acı çektirm ek istem ezler. Böyle b ir örneği Çernişevski’nin* Nasıl Yapmalı adlı k itab ında bulabiliriz. O laylar ne yönde gelişirse gelişsin, belli b ir d u ru m d a iki a lte rn a tif proje çakışır ve ikisinin karşılaş­m ası b ir kez daha kendini b ir çelişki olarak gösterir.

* N ikolav Gavı iloviç Ç em işevski (1828-1889): R us filozof, e le ştirm en ve ya­zar. Ç ar rejim i karşıtı, ü top ik sosyalist, 1863’te, b ü tü n R us devrim cileri üze­rinde btiviik b ir etki y a ra tan ve h e r şeyden önce, siyasi ve ahlaki d av ran ış el- kitabı olan Nasıl Yapınalı adlı ro m an ı yazdı. Lenin, bu eserin (ki ad ın ı, tem el ça lışm aların d an b irin in başlığı yapm ıştır) "tüm b ir vaşam için gerekli olan enerjiyi sağ lad ığ ın ı’’ söylem işti, (ç.n.)

132

Page 138: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Sürecin evrim i, geri dönülem eyecek noktanın nerede o lduğuna bağlıdır. Bazı g ruplarda , çiftin tekelci aşkı, b ü tün lükçü kom ünizm in tam anlam ıyla yeşerm esinin önünde b ir engel o larak görülür. B una karşılık, diğer kolektif hareketlerde bu durum geri dönüşü olm ayan b ir nok ta olarak görülüp bireylerin b ir hakkı olarak ka­bul edilir. B ir örnek verm ek gerekirse, P ro testan R efor­m u sırasında, Luthercilik ve Kalvencilik çiftin aşkını ka­bul e tm işlerdir. Öte yandan, M ünster’in A nabaptistleri a ras ında cinsiyetler birlikteliği dayatılm ıştır. İtalyan ve E ndülüs kom ünlerin in birçoğunda, çift kabul edilm iş­tir; bazı Rus n ihilist g rup larında ise kabul edilm em iştir vb.

Aynı d ine ait olan ya da aynı ideolojiye sahip kişile­rin (din kardeşleri, yurttaşlar, yoldaşlar) sık sık b irb irle­rine âşık o lm aları olgusu, gönlüm üzü bize en çok ben­zeyene, bizim le aynı fikirleri ve idealleri paylaşanlara kaptırd ığım ızı gösterm ez mi? Ve bu gözlem bizim daha önce beyan ettiğ im iz şeyle karşıtlık o lu ştu rm az mı: Aşk her zam an b ir farklılığa, b ir ihlale gereksinim duyar. Kesin b ir yan ıt verebilm ek için, net b ir şekilde iki d u ru ­m u b irb irinden ayırm alıyız: B irincisi din kardeşliğinin, yoldaşlığın, arkadaşlığ ın kolektif b ir hareketin içinde oluşm ası; İkincisinde ise tam tersi, bu kavram ların b ir partiye, b ir kiliseye, b ir derneğe aidiyeti belirtm esi.

K olektif hareket söz konusu olduğunda, bu hareket ortaya çıkm adan önce ne yurttaşlar ne din kardeşleri ne de yoldaşlar vardır. B unlar, hareketin kaynaşm asından itibaren o rtaya çıkm ışlardır. Farklı fikirlere, deneyim le­re sahip, daha önce ayrı olan kişiler, kolektif hareketin doğuş d u ru m u n d a b irb irlerin i "bulup” d ah a önce yaşa­m adıkları b ir dayanışm ayı keşfederler. B unu tek ra r e t­m em iz gerek: K olektif hareket o luşm adan önce, bu d a ­yanışm a, bu coşku, bu fikir birlikteliği kesinlikle yoktur. Bu kişiler önceden, benzer koşullara sahip o lsalar bile, farklı ve yalıtılm ış durum dad ırlar. K aynaşm a süreci ha­reket sayesinde oluşur; hareketin -n ed en i değ il- sonu ­

Page 139: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

cu d u r ve insanların aynı değerleri, aynı idealleri ve aynı projeyi paylaşm aların ı sağlar. İn san ların özdeşleşm ele­rin i sağlayan şey, daha önceki benzerlikleri değil, doğuş d u ru m u n d a b irb irlerin i bu lm alarıd ır. İran ’da ortaya çı­kıp yalnızca birkaç ay içerisinde Ş ah ’ı deviren İslam i hareketi düşünelim . Geçen yıllar boyunca birçok m u h a­lif grup oluşm uştu: liberal, M arksist, terörist, dinsel. Bu g ru p lar o rtak b ir dayanışm ayı ve aidiyeti sadece kolek­tif harekette buldular. G ünüm üzde ise, geçm işteki fark ­lılık larına önem verm iyor ve kendilerini, aynı idealleri paylaşm ış ve hep böyle davranm ış gibi gösteriyorlar. G erçekte ise, bu g rup lar hareketin ü rü n ü d ü r. Öyleyse, farklılıklar vardı ve hareket bu farklılıkları o rtadan kal­d ırd ı ya da azalttı. Genelde, hareketin içinde, doğuş d u ­ru m u aşam asında âşık olunm az; zira, grup farklılıkları o rtad an kaldırır.

Bu d u ru m d a geriye günlük yaşam örneği kalıyor. B ir p a rtin in ya da b ir kilisenin bünyesinde, âşık olm a o lası­lığı başka b ir yerdekinden çok daha fazladır. B unun n e­deni ise gayet basit b ir şekilde, birlikte olm a, ilişki k u r­m a ve b irb irin i tan ım a fırsatların ın b u ra la rda çok daha yaygın olm asıdır. Aynı d u rum b ir şirkette, spor g ru b u n ­da, b ir m ahallede de geçerlidir. B ütün bu d u ru m lard a ortak çıkarların , o rtak değerlerin olm ası olayları kolay­laştırır. Benzeşm ezlik eşiğinin ö tesinde âşık olunam az. H er halükârda tan ım adığ ım ız, hiç konuşm adığım ız b ir kişiye gönlüm üzü kaptıram ayız.

İşte çıkardığım ız sonuç bunlar. Eğer başka b ir daya­n ışm a peşindeki iki insan, büyük b ir kolektif hareket patlak verdiği sırada karşılaşırsa , b irb irlerine âşık o lu r­la r ve aşkları harekete dahil olup kendini bu hareketin değerlerinde ve ideolojisinde tan ım lar. Bu du ru m d a bu çift, harekete b ir b irim o larak girer. H areketin doğuş d u ru m u çifti etkilem ez. Dem ek ki aşk, büyük hareketle­rin d aha henüz başlang ıcında daha yaygındır ve genel­de bu hareketlerden önce gelir. B una karşılık, bireyler b ir harekete avrı ayrı dahil olduklarında, ya grupla ya

134

Page 140: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

da bu grubun lideriyle özdeşleşm e eğilimi taşırlar; aşk­ları tekelci olam az. K olektif hareketin çöküş evresinde, doğuş d u ru m u n u n deneyim i, harekete katılan larm yü­reğinde b ir nostalji, artık kolektif eylem de hiç b u lu n a­m ayacak ideal b ir dünyanın derin ve keskin özlem i o la­rak yaşam aya devam ettiğinde, aşk te k ra r önem kaza­nır.

Böyle b ir durum da, kolektif düzeydeki kayıp, kolek­tif hareketin politik, d insel ve ideolojik değerleriyle zen­ginleşm iş o larak, iki kişilik doğuş d u ru m u aracılığıyla telafi edilebilir. Böylece iki âşık, d aha büyük b ir hareke­tin en küçük hücresi o ldukları duygusuna kapılırlar. Ivan della M ea’nın* b ir şarkısındaki deyişi kullanırsak, "Sen ve ben b ir ekip o luştu ruyoruz.” Bu örnekte, ekip sosyalisttir: Aşk, daha büyük b ir hareketin , sosyalist h a ­reketin b irim i o larak yaşanm aktadır.

O zam an kim , aşkın bencil ve kapalı b ir hareket o ldu­ğu fikrini yaym aktadır? B ireyler üzerinde tam b ir kon t­rol sağladığını iddia eden politik, ideolojik ve dinsel ku ­rum . Toplum sal hareketlerden doğan birçok grup ve top lum sal kurum , her bireyden, g ruba tam b ir bağlılık bekler. K atoliklerin m an astır ta rika tla rın ı düşünm em iz yeterli olacaktır. B aşlangıçta, bu ta rik a tla rd an birçoğu, ya erkekler ya da kad ın lar ta ra fın d an o luştu ru lm uş h a­reketlerden doğm uştur. A rdından b ir ta rik a ta -yan i b ir k u ru m a - dönüşerek, erkekleri kad ın lardan ayırıp üstle­rine karşı m utlak b ir itaa t rejim i yerleştirm işlerdir.

Sert b ir d isiplinin sağlandığı politik ya da devrim ci g rup larda da aynı şey geçerlidir. H er bireyden m utlak b ir kendini adayış ve tam b ir itaat isteyen bu dışa kapa­lı g rup lar için çift, g rubun tam hâkim iyeti karşısında b ir engel, b ir sın ırlam a ve kısıtlılık göstergesidir. Totaliter grup, ik tidarın ın u laşam ayacağı b ir alanı m uhafaza eden bu tekil bireylerin d iren işinden ö tü rü kendini zara­

* Siyasi içerikli şark ılarıy la tan ın a n çağdaş İtalyan besteci, (ç.n.)

135

Page 141: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

ra uğramış hisseder. G rubun to ta lite r ik tidarından k u r­tarılm ış olan bu alan ın ismi, özel yaşam dır. G rubun b a ­kış açısından bu sınır, bu m ahrum iyet, bu “özel a lan ’’ b ir sınırlam ayı, b ir kaybı tem sil eder. İşte bundan ö tü rü g rup buna karşı m ücadele edip bunu bencil ve alçak o larak nitelendirir. Aşk hakkında birçok M arksist’in o lum suz yargısın ın kaynağı işte budur. Bu M arksistler, bu "özel a lan ” ve “özel m ülkiyet” -yan i devletin ya da p artin in politik tekelinden kurtarılm ış o la n - a ras ında b ir ilişki ku rarak ideolojik operasyonu tam am larlar. Doğal o larak aynı şey söz konusu olm asa da, her iki d u ­ru m d a da ik tidarın tekelleştirici idd ia larından b ir ka­çınm a söz konusu o lduğundan, bu olaylar ideolojik o la­rak asim ile o lm uşlard ır.

İdeolojik, dinsel ve politik b ir sistem ne denli to ta li­terse, ik tidarından ko runm ak isteyenlere karşı o denli düşm anlık gösterir. B undan ö türü , sistem âşık çifte d ü ş­m anlık besler, çünkü bu çift kendisine m eydan okuyabi­lecek en küçük top lum sal b irim i o luşturur.

Page 142: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

rad i b ir hareketle âşık olm ayı d u rd u rab ilir miyiz?H ayır. İradi b ir hareketle âşık o lm aktan kaçına­

b ilir miyiz? Evet. Zaten yeşerm iş olan b ir aşk karşısın ­da irade ne yapabilir? N et b ir tav ır tak ın ıp sevilen kişiyi hiç görm em eye, ondan uzaklaşm aya k ara r verebiliriz. B ü tün bu tavırları irade gerçekleştirebilir. Sevilen kişi e trafım ızda olduğu sürece, bundan daha kolay h içb ir şey yoktur. Doğuş d u ru m u hayır diyebilm em ize im kân tan ıyan m üth iş b ir güce sahiptir. Ne var ki, aşkım ızı kaybetm em ize yol açan ve telafisi o lm ayan davranışı sergilediğim iz an d a bu güç b ir anda o rtadan kaybolur. O zam an, duyarsızlaşm a ve nostalji devreye girer.

B una karşılık, âşık o lm ak tan kaçınm aya yönelik b ir yöntem vardır. B ütün top lum sal k u ru m la r bu yöntem e sah ip tir; zira hepsi de b ireyin âşık o lm asın ı engellem e­ye ya da bu “d ü şü şü n ” sonuçların ı s ın ırlam aya çalışır. K olektif hareketlerin o rtaya çıkarıp tek ra r can lan d ırd ı­ğı b ü tü n toplum sal k u ru m la r her zam an, herhang i b ir b ireyden d ah a önem li gördükleri b ir varlığa odak lan ­m ışlard ır. İs te r parti, hareket, sınıf, va tan o lsun ister kilise veya Tanrı, bu varlık - ta n ım gereğ i- gerçek h e r­hangi b ir erkekten ya da kad ından daha ü s tü n d ü r. Top­lum sal k u ru m u n bilgisi b ir b irey in T anrısa llaştırılm ası- nı değersiz g ö rü r ve b ir top lum sal g ruba dahil o lan lar bu bilgiye sah ip olur. İki b in yıl boyunca, K atolik K ili­sesi m üritle rine , yeryüzü aşk larından ziyade .sem avi

137

Page 143: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

aşkları te rc ih etm elerin i, âşık o lm a g irişim lerinden ka­çınıp, arzuya ilişkin günah ların ı bile itira f etm eyi öğ­retm iş; her zam an o toritesin i h issettirm eye haz ır ol­m uştu r. S tendhal, "âşık o lm aktan kaçınm ak için h e­m en, d ah a ilk an la rd a harekete geçm ek gerekir yoksa çok geç o lab ilir” diye yazar.* Aşkla sevm ek istem eyen kişi, ilk çekim in yarattığ ı etkiyi hem en k ırm alıd ır: Eğer b ir kişi h oşuna giderse, b ir başka kişiyle b erab e r o lm a­lı, eğer ü s t üste kendisini aynı eve bakarken yakalarsa şeh ir değiştirm eli, eğer hayran o lu n m ak tan zevk ald ığ ı­nı fark ediyorsa küçüm senm ek için uğraşm alıd ır. Aşk­tan ko runm aya yarayan b ir elkitabı, cinselliğin de "dü- şü ş”e engel o lm ak için kullanılacağı b ir çile k itab ına benzerdi.

Pekiyi, neden bu kadar acı? G etirdiği b ü tü n m u tsu z­luk lara rağm en, âşık o lm ak denen şey neden bu kadar büyük b ir çekim e sahip? N için bu k ad ar baştan çıkarı­cı? Söylediğim iz bü tü n şeylerden sonra, b ir yanıt vere­biliriz. B atı’daki eğilim, âşık o lm a olgusu değil; doğuş du rum udur. Aşkı çekici bu luruz, çünkü doğuş d u ru m u ­nu çekici bulm ayı öğrenm işizdir. Bu öğrenm e, sem bolik p landa gerçekleşm iş, p ra tik p landa ise gerçekleşecek doğuş d u ru m u n u tem sil eden toplum sal ku ru m lar a ra ­cılığıyla gerçekleşir. B a tın ın d insel ve politik, eski ve m odern bellibaşlı ku rum larm m hepsi doğuş d u rum u kategorilerine dayanır.

Biz, B atı’n ın rüyası o lan doğuş d u ru m u n u çekici b u ­luruz. H ıristiyanlık öncesi eski gizler, tan rın ın ö lüm ünü ve tek ra r doğuşunu an latırd ı. H ıristiyanlığ ın en önem li bayram ları, d irilişin Paskalya’sı ve Noel’dir. N ihai sona ilişkin, H ıristiyanlık vücudun d irilişin i ve yeni K udüs’ü vaat eder. Bu an lam da tam am en Batılı olan İslam , nihai sonun beklenm esini öğretir. M arksizm devrim den, ye­nilenm eden, ta rih in sonundan bahseder. Değerlerle do­

* Stendhal, Aşk Üzerine, 1822.

138

Page 144: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

lu b ir süreci belirtm ek için, şu tü rden deyişleri ku llan ı­rız: R önesans, Risorgim ento , yenilenm e.

Y aşadığım ız an ın sıkıcılığı içinde yeni b ir günü, yeni b ir yaşam ı, yeni b ir ilkbaharı, kurtu luşu , bağışlanm ayı, ikinci karşılaşm ayı, isyanı bekleriz. Dinsel m itlerin geç­m işte, M arksizm ’in gelecekte, aşkın şim dide bu lduğu o ilk zam anların ilahi an ları bizi hâlâ çeker. Bu, B a tın ın kültürel geleneğidir.

Ne var ki B atı’da nihai rüyayı o luştu ran şey, Doğu için özellikle de H indu ve B udist kü ltü r açısından uzak duru lm ası gereken b ir kâbustur. A ydınlanan ya da diğer adıyla B uda veya S iddharta G autam a, H indu m etin le­rinde önceden var o lan b ir düşünceyi yorum larken şöy­le diyordu: "Doğum acıdır, hastalık acıdır, yaşlılık acı­dır, ö lüm acıdır, sevm ediğim iz kişiye bağlı olm ak acıdır, sevdiğim iz kişiden ayrı olm ak acıdır." T ekrar doğm ak yaşam cehennem ine dönm ek, karşı konulm az b ir şekil­de acıyla karşılaşm ak an lam ına gelir. Bu bakış açısıyla doğuş durum u , yan ılsam aların en büyüğünü tem sil eder. Cennet bahçesine girip orada kalınam az: Oraya sa ­dece sonsuza dek kovulacağım ızı, um utsuz yeniden d o ­ğuşun (sam sara) sürekli tekrarın ı yaşayacağım ızı bile­rek girebiliriz. Böylece tek ra r doğm ayı arzulam ak, b ir m ahkrım iyet ve b ir deliliği tek rar yaşam ak olur. Gerçek um ut, en son ve kesin, tek rardan m utlu doğuşun beklen­tisinde değil, tam tersine tekrar doğuştan vazgeçm ekte, bunu reddedişte yatar. R uhgöçü, yani başka varlıklarda a rt arda yaşanan enkarnasyon (hayvanlar, bitkiler, nes­neler ve tek ra r insanlar) görüntü lerin in tuzağına düşm e­yelim. Tekrar doğuşların döngüsü rahatlık la bireyin ya­şam ına da uygulanabilir: Birey ö lü r ve d u rm adan tek ra r doğar; acı çeker ve h e r zam an yeni m utlu b ir yaşam a tekrar doğm ayı u m u t eder. Yine de, b ir tek acıyla k arşı­laşır. Bu sürekli arzu , bu sürekli ve boşuna arayış d ü n ­yayı kavrayışım ızdan, sahip o lduğum uz kategorilerden kaynaklanır; he r şeyden önce de varlık kategorisinden. Bir benlik duygusu, b ir ruh, b ir dünya, b ir tanrı, b ir sı­

139

Page 145: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

nıf, kısacası, karşıt anlam lı iki bileşenden m eydana gel­m eyen b ir aşk varlığı ve sürekli yaşam kaynağı.

Doğu düşüncesi, doğuş d u rum unun ani, asıl deneyi­m ini radikal olarak reddetm iştir: "Varlık vardır, yokluk yoktur.” Bu ilk sorunu reddederek dinim izin, felsefemi­zin, politikam ızın türediği bü tün Batı m etafizik düşün ­cesini reddetm iştir. E ros tarafından harekete geçirilen m antıklı ru h ta açığa çıkan nesnel b ir m utlak ideali -Y u­nanlıların m an tığ ı- H indu-B udist düşüncesine göre a n ­lam sız b ir um udun kaynağında bulunur: Sürekli m utlu b ir yaşam , bundan ö tü rü de sürekli başarısızlığa m ah­kûm b ir yaşam um udu. Felsefe dilini b ırakıp psikoloji­n in diliyle konuşacak olursak, Doğu düşüncesi doğuş du ru m u n u n beslendiği (aynı zam anda doğuş du ru m u n ­daki aşkın da elbette) depresif aşırı yüke başka b ir çö­züm bulm uştur. Susuzluğu giderecek, karşıtlığı olm ayan tek b ir aşk nesnesini aram ak yerine, D oğulular susuzlu­ğu aşm aya; coşkulu ve eksiksiz b ir m utlu luk yerine, aynı anda hem m utluluğu hem de acıyı aşm aya çalışırlar: N irvana, her tü r a rzunun uzaklaştırıldığı bu hu zu r d u ru ­m udur. Aşk yerine, böylece erotik bir sanat doğacaktır. Bu sanat sayesinde, kaybedildiği takdirde her şeyin kay­bolacağı bu biricik, özgün, tam am en farklı, yeri değişti­rilem ez varlığa bağlı olm aksızın, hem kendinden hem de diğerlerinden zevk alm ak m üm kün hale gelir. Erotik bil­gelik, bireysel eğilim lerden, herkesin tercih lerinden de yararlanm akta, ancak ayrıcalıklı ilişkileri sistem atik ola­rak reddetm ektedir. Bu erotik bilgelik, tarihsel olarak harem lerde, cinsel kom ünizm uygulayan dinsel g ruplar­d a veya dinsel fuhuşta gelişm iştir. Bu tü r erotizm , hiçbir zam an evli çiftin, buna bağlı olarak da ailenin tem elini o luştu rduğunu iddia etm em iştir. Çin'de olduğu gibi H in­d is tan ’da da, aile, akrabalık sistem lerinin kavşak nokta­sından türüyordu: B undan ö türü , bireysel seçim in ya pek az önem i vardı ya da hiç önem i yoktu. Erotik sanat, başka herhangi b ir cinsel ilişkiden daha fazla ta tm in sağlam ayı am açlayan b ir cinsel ilişkiden zevk almayı

140

Page 146: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

sağlam aktaydı. Bu sanatın o rtaya çıktığı soylu sınıflar­da, nikâhsız eşe sahip olm ak oldukça yaygındı. Böylelik­le, cinsellik, evlilikten bağım sız, tu tkudan ve hatta tek b ir kişinin arkadaşlığ ından bile ayrı tu tu luyordu.

B atı’da, bu evrim tersi b ir süreç izledi: Tutkulu eros cinselliği, arkadaşlığı, evliliği ve h a tta ürem eyi dah i kap­sadı. B ir tek Batı, özellikle Avrupa, tekeşliliği dayatm a­ya kalkışıp b ir ideal haline getirdi. B ir tek A vrupa’da, belli b ir zam anda, evli çiftin, ailenin ve h a tta tü rün sü­rekliliğinin ölçütleri, aşkın doğuş d u ru m u n a atfedilm e- ye kalkışıldı. B eraber çocuk yapm ayı arzuladığım ız eş, p a rtn e r seçim i neden aşkla ilişkilendirildi? Bu, gözüm ü­ze m utlak ölçüde olağanüstü görünen b ir kişiden çocuk yapm ak istediğim iz ve bu kişiyi, he r bak ım dan diğerle­rine tercih ettiğim iz, geri kalan her şeye karşı bu kişi için tüm gücüm üzle savaşacağım ız an lam ına gelir.

B atı'm n inanılm az bencilliği, insan kavram ı (m utlak olarak biricik ve değer yüklü b ir varlık), ikisi için de ola­ğanüstü olan b ir şeyi dünyaya getiren iki varlığın -h e r biri d iğerin in gözünde olağanüstü o la n - gerçekleştirdi­ği b ir deneyim aracılığıyla yavaş yavaş gelişti. B unların hiçbiri, Doğu geleneğinde bulunm az: Cinsellik, olağa­nüstü yerini erotik sanatta buldu. Ne var ki aynı cinsel­lik, b ir tek kişiye duyulan her tü r arzuyu dışlar. Böylece D oğulularda, ne doğm akta olan aşk ne patolojik kıs­kançlık ne ıstırap ne duyarsızlaşm a ne de nostalji var­dır. En önem lisi de nostaljin in yokluğudur. B atı’m n bu hastalığı, kalbim izdeki b ir olasılığın m ükem m el im gesi­ni saklı tu tar. Bu olasılık, b ir şekilde yaşanm ış veya se­zinlenm iş olup belki de -n e gününü ne de saatin i biliyo­ru z - m utlu çağların kapısını a rd ın a kad ar açıp yeni gü­nün aydınlık habercisi olacaktır.

B ununla birlikte, savaşın hem en sonrasında, Batı ve Doğu a rasında karşılıklı b ir ilişki kuru ldu . Öncelikle ve özellikle M arksizm aracılığıyla, B a tın ın "um udu”, Doğu ülkelerin in düşünm e b içim inin ve politikasının , siste­m atik b ileşenlerinden biri oldu. A rdından D oğuluların,

141

Page 147: f Jkapıyı calmca - Turuz€¦ · hareketlerde olduğu gibi bir coşku durumu yaratarak kendinden feragat etmeye, kendini tümüyle "biz"e adamaya yöneltir insanı. Başkaldırıcı,

Batılı dinsel, politik ve kişisel dogm alara karşı gösterd i­ği şüphe bize kadar ulaştı. Bu şüphe özellikle, gitgide daha fazla eleştirilen tekeşli kadm -erkek çiftine karşı gösterildi. B atı’da bile, farklı yollar aracılığıyla, bireysel aşk tan m anevi ve erotik b ir m ertebeye u laşm am ıza o la­nak veren kolektif katılım biçim leriyle Doğu bilgeliği ya­yılm aktadır. M odern bilim , göreceliğin öyle yüksek b ir aşam asına u laşm ıştır ki, araç ların gösterdiklerin in ö te ­sinde, kendiliğindenlik kavram ını tam am ıyla reddeder.

Aşk, kolektif b ir hareketin "gerçek figürü” olarak çöküş durum unda olabilir. Eğer böyleyse, bu kitap bu değişim in habercisi gibi görünebilir. Hegel, düşüncenin -M iner- va’nın gecekuşu gibi- şeyleri ancak alacakaranlıkta ayırt edebildiğini, böylece toplum sal b ir fenom enin ve ku ru ­m un anlam ını, bun lar ancak kaybolm adan hem en önce, çöküş durum unda olduklarında anlayabileceğini söyler.

Bizimki gibi b ir a landa öngörüde bu lunm ak çok zo r­dur. K uşkusuz, Batı ta rih inde kolektif hareketler to ta li­te r ideolojilerin, fanatizm in ve hoşgörüsüzlüğün kayna­ğında yer alm ıştır. Toplum sal hareketlerin ve ideolojik o luşum ların eleştirel tahlili, gerekli b ir p rogram ı, gele­cekteki felaketleri engellem ek için zorunlu b ir geçişi o luştu rur. Eğer bu tahlil, yeni fanatizm leri engellem eye yarayacaksa, o zam an tarihsel görevini yerine getirm iş olacaktır. D erinliklerinde kolektif hareketlere benzer b ir doğaya sahip o lduğundan , doğuş d u rum undak i aşk da tahlil edilip incelenm eli ve anlaşılm alıdır. Başka yollar denem eli, başka toplum sal ku rum lar icat etm eliyiz.

Doğuş d u ru m u da, aşk da m uhtem elen var olm aya devam edecektir. S onunda değişecek olan, sadece kü ltü ­rel tasarım ları ve diğer toplum sal b içim lerle olan ilişki­leri olacaktır. Böyle düşünüyorum , zira genelde kültürel b ir gelenek yok olm az; değişik biçim lerde tek ra r var olur. Uygarlıklar h e r zam an, binlerce yıl sü rüp gider.

m

142