9
F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler

F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist

Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

Page 2: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist

Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

Page 3: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist

Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

Page 4: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist

Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

Page 5: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

F1. Özderin, S. Biçimsel İfade Açısından Nesne Sorunu ve Soyut Resmin İçerik Eleştirisi, Artist

Sanat Dergisi, s. 60-61. Temmuz–Ağustos 2006, İstanbul

Page 6: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

BİÇİMSEL İFADE AÇISINDAN

“NESNE” SORUNU

VE

SOYUT RESMİN “İÇERİK” ELEŞTİRİSİ1

21. yüzyıla gelinceye kadar bilimde ve sanatta keşfedilmek istenen bütün değerler, birbirinden son derece

farklı nesneleri “ araç” edinme gerçekliğini, istisnalar dışında hemen hemen her kültürde sürdürmüştür.

Çoğunlukla, sanatın ve bilimin kullandığı “araçlar” somut olan nesneler bakımından her ne kadar birbirine

benzer nitelikler taşısa da, “amacın”, sonucu değiştirmesi bakımından, nesnenin asıl araç olarak kullanılması

gerçeği hiç bir zaman değişmemiştir. Bu gerçekliğe göre “İfade” kavramının mutlak aracı olan “nesne”, ilkel

toplumlardan bu yana insanoğlunun, daima “kendisini” biçimlendirmeye çalıştığı betimsel sonucun aslını

temsil etmektedir. Dolayısıyla ifade edilecek nesnenin seçimi, bir “içerik ve biçim” sorunu olarak,

betimlenecek nesnenin asal kimliğini belirlemesi açısından son derece önemlidir. Yani ifadedeki “amacın”

seçimi, aslında “erek” bakımından içerik ve biçim sorununun kendisini işaret etmektedir. Dolayısıyla erek,

içerik ve biçim açısından potansiyel problem alanında, kendisini “zor” olanın karşısında ne kadar sınarsa,

sonuç açısından elde edeceği değer de, o kadar yüksek bir seviyede olacaktır.

Söz konusu olan bu seviye, bilgide yetenek gerektiren unsurların ortaya koyulmasını gerektirmesi

açısından, çok önemli bir göstergedir. Bu göstergeye göre; bilgisel yeteneği eksik olan bir yaratıcılık aslında

sahte bir “yaratıcısızlık” olacağı gibi, bu tip yaklaşımlar adına yapılan bütün faaliyetler de, eleştirilerek

yıkılmaya mahkum bir durum içinde olacaktır.

Sanatın geliştiği bütün evrelerde sadece biçimde değil, aynı zamanda bilgide de yaratıcı ifadenin zorunlu

olduğu tek alan soyut sanat alanıdır. Soyut sanat açısından Bilgi ve biçim arasındaki ilişki esas itibarıyla bilgi

denetiminin biçimi yönlendirmesine bağlıdır. Bu yüzden bilginin biçimi destekleme oranı öncelikle biçimin

bilgi açısından sorgulanmasıyla ölçülür. Bu sorgulamada, örneğin, soyut resim yaptığını iddia ederek

kendisine sanatçı payesi biçen yüzlerce kişinin, soyut resmin felsefi boyutu ve analitik açıklaması konusunda,

aslında hiç bir teorik alt yapıya sahip olmaması oldukça dikkat çekicidir. Oysa teorik alt yapı olmadan pratik

üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir.

Öyleyse yukarıdaki belirlemeler dikkate alındığında, “teori” açısından, soyut resim adına yapılan faaliyetlerin

büyük bir bölümünde ciddi bir yetersizlik sorunu olduğu açıkça ortadadır. Hatta bazı yaklaşımlar bu anlamda

yetersiz olmanın dışında, tamamen yanlış bir algılama ve değerlendirme zihniyetine dayanmaktadır. Bu

sorunlar karşısında yaratıcı sanatçının “gerçeği sahtesinden ayırarak” kendisini ispat etmesi, yukarıda sözü

edilen bu göstergeyi yansıtma biçimine bağlıdır. Çünkü her tür fikrin istenilen her şekilde rahatlıkla ifade

edildiği sanat, gerçek, özgür ve özgün eserlerin ortaya koyulduğu bir alan olduğu kadar, sanat adına yapıldığı

iddia edilen; fakat hiç bir değeri olmayan bir takım şarlatanca uygulamaların da ortaya koyulduğu bir alandır.

1 Öğr. Gör Dr. Süleyman Özderin, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü, Antalya, email:[email protected], web:www.baksanat.com

Page 7: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

Bu nedenlerden dolayı artık 21. yüzyılda sanat, her isteyenin, istediği her şeyi bir sanat eseriymişcesine

pervasızca yapabileceği bir etkinlikmiş gibi algılanmaktan çıkarılıp, ulaşılması emek ve cesaret gerektiren o

eski mertebesine geri yükseltilmek zorundadır. Çünkü görüntüsel gösterge enflasyonunun had safhada

yaşandığı günümüz sürecinde, yaratıcı bilgiye ilgi gösterilmeyişi sanatın görsel dilini, içinden çıkılmaz bir

bunalıma doğru sürüklemiştir. Bu bunalımın asıl problemi ise; yaratıcı bilgi eksikliğinden kaynaklanan

belirsiz bir “üreyişin” içerik açısından yarattığı “kimlik” sorunudur. Dolayısıyla böyle bir kimlik sorunu

dikkate alındığında kendisine emek verilmiş bütün “değerler”, kendisine emek verilmemiş bütün

“değersizliklerden” kesinlikle ayrılmak zorundadır. Bu ayrımı yapacak asıl özne de, radikal eleştiriler

yapmaktan kaçınmayacak ve bilgi açısından yaratıcılığın içeriğine önem verecek bir sanatçı tipi olacaktır.

İşte ifade kavramının yarattığı nesne problemi aslında bu eleştiride ve bu stratejik erekte gizlidir.

Dolayısıyla içerik ve biçim sorunu, sanatın statü seviyesini en üst düzeyde ele almak ve bu seviyeyi eklektisist

(seçmeci) bir tavırla belirlemek zorundadır. Geçmiş arayışların tersine, artık sanat adına istenilen her şey, rast

gele bir takım seçimlerle istenildiği gibi ifade edilme lüksüne sahip değildir. Fakat buna rağmen hiç bir değeri

olmayan bir çok uygulamanın, sanatın ideal bir yansıması olarak gösterilmesi, sanatın algılanma şeklini her

geçen gün biraz daha su-istimal etmektedir. Günümüz sürecinde bu temelsiz yaklaşımların su-istimal tavrı

artık birikerek patlak verme safhasına gelmiştir. Bu temelsiz eğilimlerin içinde üniversitelerde sözde sanat

eğitimi almış büyük bir yığın kitlesi de maalesef önemli bir yere sahiptir. Fakat kim olursa olsun sanat,

kendisine özenen anlamsız kişilik özelliklerinin keyfice yansıtıldığı bir” ruhsal atık alanı” değildir. Daha,

genel anlamda “sanatsal kavramların” anlaşılıp doğru düzgün ifade bile edilemediği bir ortamda,

“kavramların” sanatsallığının sözde “aşkın” yaklaşımlarla aranmaya çalışılması, içeriği ve temeli olmayan bir

takım boş arayışları göstermektedir. Özellikle kavramsal sanat adına yapılan yanlış uygulamalara bakıldığında

her şeyin içinin nasıl da boşaltıldığı, kavramsal sanatın ne ve nasıl olmaması gerektiğinin adeta dersinin

verildiği görülmektedir. Gerçektende kavramsal sanatın nasıl olmaması gerektiği konusunda uygulamalı bir

eğitim verilse ancak bu kadar başarılı olabilirdi!!!...Sonuçta ise sözde kavramsal sanat adına uygulanan

tuhaflıkların büyük bir bölümü, içerik ve biçimdeki “değer” sorunları nedeniyle “profesyonel” bir amatörlük

seviyesinde kıvranıp durmaktadır.

Yukarıda belirtildiği gibi tinsel açıdan ele alındığında genellikle, lojik ve estetik kaygılardan dolayı

betimlenmek istenen ifadenin kendisini gerçekleştirme yöntemi, nesne olarak seçtiği içeriği oluşturma ve

yansıtma biçimine bağlıdır. Geçmişte, sanat açısından böyle bir yansıtma anlayışının nesnesi geleneksel olarak

tabi ki; doğanın ve doğal olanın kendisinden oluşmaktadır. Kuşkusuz sanat tarihi, böyle bir geleneksel

yansımaların betimlendiği, ayrı bir taklitler becerisinin tarihi olma özelliğini de taşımaktadır. Bu nedenle

doğanın, vazgeçilmez bir nesne olarak gelenekselleşmesi çok da şaşırtıcı bir öncelik sonucu değildir. Belki de

bu geleneksel öncelik sayesinde ifade olgusu; çağlar boyunca toplumlarının kültür fenomenlerinin gelişmesi

sayesinde, nesne seçimini somut ya da soyut olarak ayırma bilincine kavuşmuştur.

Bilindiği gibi natüralist geleneğin sanat tarihinin başlangıcından itibaren sürdürülmesi, aslında gelecekte

böyle bir anlayışın acımasızca eleştirileceği, hatta radikal olarak reddedileceği bir çağın oluşmasına da zemin

hazırlamıştır. Sanat tarihindeki gelişmeler soyut sanatın keşfi ile beraber bu geleneğin nasıl eleştirildiğini bize

Page 8: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

göstermiştir. Fakat tüm eleştirilere rağmen, sanat eseri yaratma adına, doğanın taklit edilme alışkanlığının hala

sürdürülmesi, sanatın global kimliğinin “temsiliyetsiz” bir çok parçaya bölündüğünü gösteren en önemli

kanıttır. Dolayısıyla 21. Yüzyılda da sanat, böyle bir parçalanma süreci içerisinde dönüp durmakta ve her

hangi bir hedefe doğru ilerleyememektedir. Oysa bu hedefsizliğin aşılabilmesi için, sanatın tekrar bilgi üretme

kaynağına geri dönerek, yaratıcılığın içeriğini yeniden yapılandırması gerekmektedir. Bu yüzden, sanatsal

yaratıcılığın önemi, aynı zamanda bilgideki yaratıcılığın önemiyle birleştirilerek ele alınmak zorundadır.

Artık yüzyılımız açısından sanatın ilerleme kaydedebileceği tek alan, yaratıcılığın biçiminin, içeriğini

tamamen bilimsel-zihinsel yapılarda araması gereken bir alandır ki; bu alanda sanatçı artık sadece eser yaratan

değil, bilakis yarattığı eseri en üst seviyede açıklayabilen bir “bilgi donanımı” seviyesinde olmak zorundadır.

Yoksa, kendisine emek verilmemiş “değersizlikler” başka türlü ayıklanamayacak, yine, tuvale boyayı sürme

becerisini gösteren her kes kendisini sanatçı ilan ederek uyduruk saçmalıklarla toplumu meşgul etmeye ve

sanat konusunda baştan sona yanlış intibalar oluşturmaya davam edecektir.

İşte bu eleştiri ve öneriler aracılığıyla, 21. yüzyılda “sanat” ve “kültür” fenomeninin bilimsel alt yapı

seviyesine yükselmesi yaratıcılığın zihinsel bilgi seviyesinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Böylece

içerik ve biçim açısından ifadenin yansıması artık somut olanı değil de, kavramsal yönü olan zihinsel değerleri

aramaya başlamıştır.

Yukarıda giriş cümlesinde bahsedildiği gibi ifadenin araç edindiği bütün nesneler, bu kavramın anlamını

yansıtabilme amacını taşır. Bu amaca göre bilindiği gibi, klasik estetiğin konusu olan “mimesis” (yansıtma)

kuramı sanatın ifade kaygısı açısından ele alındığında, amaç edindiği betimlemeyi sanat

tarihininbaşlangıcından beri doğayı“kullanarak“ yansıtmaya çalışmıştır!... ve günümüzde de bunu halen aynı

tutumla sürdürmektedir. Dolayısıyla sanatçıların eserlerinin “değişmez” konusu olan doğa, bağımlılık

psikolojisi açısından, ifadedeki amacın nesnesi olarak “hazır” bir biçimde kullanılmaktadır. İçerik ve biçim

ilişkisi açısından bu “hazırcı” anlayışın, elde edeceği sonucu daha baştan belirlemesi, biçimin “sonuca kolayca

ulaşabilmesi” anlamında gelmektedir ki; böyle bir biçimlendirme anlayışı, herhangi bir dönüşüm ilişkisi

içeremediği için, burada sistemli bir “içerik ve biçim” ilişkisi de söz konusu olamamaktadır. Oysa içeriğin

biçimi belirlemesi, dönüşüm olmaksızın, sonucu daha baştan belli olan bir “biçim yaratma” süreci kesinlikle

değildir. Bu yüzden soyutun kavrayış biçimi, “idea” açısından buna tamamen karşı olduğu gibi böyle bir

anlayışı da salt yaratıcılık tavrı olarak görmemektedir.

Oysa içeriğin, kendi bilgi anlayışını içsel olarak dönüştürmesi, yaratılacak biçimin henüz bilinemeyen

sonucunu ortaya koyar ve asıl içerik-biçim ilişkisi böyle bir bilgi dönüşümü ilişkisinden doğar. O yüzden

biçim, içeriğin bilgi özüne taban tabana bağlıdır ve giriş paragraflarında değinildiği gibi, içeriğin stratejik

seçimi ereğin “etik” kimliğini ve “ etik” itibarını oluşturur.

Natüralist sanatın içerik ve biçim açısından “saltık yaratıcılığa” dayanmayan bir tür kolaycılık anlayışı

içermesi, yaratıcılığın içerik ve biçiminin yoğun olarak tartışıldığı yüzyılımız sanat anlayış döneminde başta

eleştirilmiyor gibi görülse de aslında oldukça radikal bir biçimde eleştirilmektedir.Burada, modern sanat söz

konusu olsa da geleneksel anlayışta olduğu gibi; sanatın ifade aracı olarak, doğa dışında yansıtacak başka bir

nesne edinememesi, onun ciddi bir biçimde yaratma sorunu yaşadığını zaten açıkça göstermektedir ve çağdaş

Page 9: F. Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler · üst yapının asla olamayacağı tek sanatsal görüş kategorisi soyut sanatın yarattığı “kavramsal” kategoridir. Öyleyse

sanat açısından radikalbir biçimde eleştirilen asıl sorun da budur. Fakat bu konudaki asıl mücadele, figürativ

sanatın bu şekilde eleştirilmesinin dışında, soyutun bilgi ve yaratıcılık fırtınası alanında yaşanmaktadır. Çünkü

figürativ sanatın eleştirisi aslında bir kaç noktayla sınırlıdır fakat yaratıcılığın araştırılması konusunda böyle

bir sınırlılık problemi yoktur.

Öyleyse insan, düşünen ve daha önemlisi “bilgi” üreten bir varlıkolarak: Sanat adına ifade edeceği “şeyleri”

niçin mimetik (yansıtmacı) bir anlayışla ele alıyor, bunun kökenindeki asıl sebebin “refleksiv psikolojisi”

nedir? İnsan doğayı neden yapay bir yüzey üzerinde taklit etmenin, sanatın en temel, hatta en geçerli aracı

olduğuna inanıyor? Sanatın doğayı taklit etme dışında yansıtacak başka bir değeri, başka bir bakış açısı yok

mu?.... Sanatçının biçim verici tavrı, niçin doğaya bağımlılık psikolojisinin boyunduruğu altına

giriyor?,...Sanatın ifade ereği, yansıtma eyleminin dışında, kendisine niçin başka bir nesne edinemiyor ?

Günümüz sanat ve felsefe anlayışı açısından bu soruların yanıtı nasıl verilebilir?

Ne yazık ki sanat üzerine, yazılan kitapların çoğunda bu türden sorulara karşı verilmiş (bilimsel ya da

felsefi) tatmin edici her hangi bir yanıt bulunamamaktadır. Bu tür kitaplarda, doğanın sanatın temel bineği

haline getirilmesinin yanıtının; insanın zeka sahibi sosyal bir canlı olması, ilkel toplumlarda avlanma

gereksinimini sosyo-temel bir olay haline dönüştürmesi, doğayla olan ilişkisini büyüyü keşfederek taklit

yoluyla dışa vurması ya da korku ve hayranlık duyduğu olaylara karşı mimetik reaksiyonlar göstermesi ”, gibi,

aslında yukarıdaki sorunların cevabıyla alakası bile olmayan bir takım basit söylemler olduğundan başka bir

bulguya maalesef rastlanamamaktadır.

Oysa gerçek anlamda, insanın doğayı, sanatın onsuz yansıtamadığı bir araç haline çevirmesinin asıl nedeni:

“Kendisinden hareket edilecek hazır bir nesneye karşı, bağımlılık psikolojisi yaratmasının çok daha kolay”

gibi görülmesinden kaynaklanmaktadır. Bu ve bağlı tüm nedenler felsefi bir bakış açısıyla aslında psiko-

analitik bir yöntemle incelenmek zorundadır. Dolayısıyla sanatın, insan bilincinin en karmaşık fenomeni olma

gerçeği öyle basit birkaç açıklamayla ele alınabilecek boyutta değildir.

İşte insanoğlu sanatı ve bilimi geliştirerek, her ne kadar kendi bilincini aşmaya çalışsa da, bir taratan da

doğa bağımlılığına saplanarak bu bilinci yerinde saydırmaya çalışmaktadır. Yaratıcı bilincin kendini

aşamadığı hre noktada bu psikolojinin hazır nesnesi olan doğa real ve hazır şartlarda kolayca kullanılmak

üzere zaten göz önünde durmuyor mu ? Öyleyse insan, zihinsel yaratıcılığın içerik ve biçimini felsefi bilgi

boyutunda arayarak, soyutun varlığıyla hesaplaşmak için neden kafasını y0rsun ki ? Doğayı taklit ederek,

sanat eseri!! yaratabilmenin, çok daha kolay ve anlaşılır yolları varken, zorun zahmetine girerek, soyut sanatın

varlığıyla neden uğraşsın ki!!!...? Bunun yerine sürü psikolojisinin yaşam anlayışının kazançlarının elde etmek

için çaba sarf etmek çok daha karlı ya da çok daha zevkli değil mi!!!...?

Sonuç olarak natüralist sanatın “biçimsel ifade” açısından nesne sorunu, soyutun “içerik” eleştirisine göre

aslında yaratıcılık alanında yaşanan bir “biçim” sorununu dile getirmektedir. Çağımızın sanat anlayışı,

doğanın sonucu belli bir biçim anlayışıyla yansıtılmasının ne derece sanata hizmet ettiği konusunda ciddi bir

tartışma başlatarak, yaratıcılığın esas alanının ne olduğu konusunda artık bir tercih yapmak ve sanatın global

kimliği konusunda belirleyici bir görüş ortaya koymak zorundadır.