25
AYIN KONULARI: GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ ŞİİR: Kırım / Muhammet Baran ASLAN DENEME: Amigurumi / Bahire BAYRAKTAR DENEME: Sinema Kültürü / Elif YAVAŞ MAKALE: Türkiye Cumhuriyenin Temel İlkelerinden Lâiklik /Prof. Dr. Reşat GENÇ Tarihe Damga Vurmuş Kişiler: Behram Kurşunoğlu Unutulmaz Şairler ve Dizeleri: Tezer Özlü Türkülerimiz: Kahve Yemenden Gelir Tarihte Bu Ay, Kitap Tanımı, Türkçesi Varken, GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50

GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

AYIN KONULARI: GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA

AÇISINDAN ÖNEMİ LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ ŞİİR: Kırım / Muhammet Baran ASLAN DENEME: Amigurumi / Bahire BAYRAKTAR DENEME: Sinema Kültürü / Elif YAVAŞ MAKALE: Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel İlkelerinden Lâiklik /Prof. Dr. Reşat GENÇ Tarihe Damga Vurmuş Kişiler: Behram Kurşunoğlu Unutulmaz Şairler ve Dizeleri: Tezer Özlü Türkülerimiz: Kahve Yemen’den Gelir Tarihte Bu Ay, Kitap Tanıtımı, Türkçesi Varken,

GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50

Page 2: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

2

2 Şubat 1703: Japonya’da deprem oldu, 200.000 kişi öldü.

1 Şubat 1895: Lumiere Kardeşler, sinema makinesini icat ettiler.

19 Şubat 1915: Çanakkale Savaşı başladı

7 Şubat 1924: Türk Kadınlar Birliği kuruldu.

16 Şubat 1925: Türk Hava Kurumu kuruldu.

17 Şubat 1926: Türk Medeni Kanunu TBMM’de kabul edildi.

6 Şubat 1932: Laiklik ilkesi Anayasa’ya kondu.

4 Şubat 1934: Balkan Paktı imzalandı.

18 Şubat 1952: Türkiye NATO’ya üye oldu.

3 Şubat 1966: İlk insansız uzay gemisi Ay’a indi.

7 Şubat 1974: Maraş ilimize kahraman unvanı verildi.

13 Şubat 1975: Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu.

14 Şubat 1876: Telefon icat edildi.

1 Şubat 1979: Abdi İpekçi, Türk gazeteci ve yazar (suikast sonucu)

provoke etmek >> >> kışkırtmak

elastik >> >> esnek

marjinal >> >> sıradışı

Page 3: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

3

Behram Kurşunoğlu (1922 - 2003) Prof. Dr. Behram Kurşunoğlu aslen Bayburt'un merkez ilçesine bağlı Aydıncık köyünde doğmuş olup Trabzon, Çaykaralıdır ve "Genelleştirilmiş İzafi-yet Teorisi" adıyla yeni bir teori ortaya atan ilim adamımızdır. Kurşunoğlu, eği-timini Ankara ve Edinburgh Üniversiteleri’nden sonra Cambridge’de aldı. 2. Dünya Savaşı sırasında öğrencilik yıllarında Nejat Veziroğlu ile tanışan Kurşu-

noğlu, Prof. Veziroğlu’nun 1962’de Miami Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği Bölümü’ne Aso-siye Profesör olarak atanmasında önemli rol oynamıştır. Dönemin rektörü Dr. Stanford üniversi-te içinde ve diğer konuşmalarında “Amerika, Türk müttefikine Marşal Planı adı altında büyük parasal yardım yapmaktadır fakat Türkiye Amerika’ya daha büyük yardım yapıyor. Bu da Dr. Kur-şunoğlu ve Dr. Veziroğlu gibi beyinlerdir.”demiştir. Dr. Stanford bu iki Türk profesörünün Miami Üniversitesi’nde ve uluslararası arenadaki başarılarından dolayı soyadına “oğlu” ifadesini ekleye-rek “Miami Üniversitesi’nde üç Türk var: Kurşunoğlu, Veziroğlu, Stanfordoğlu” demiştir. 2. Dün-ya Savaşı yıllarında başlayan ve yıllar içinde giderek Kurşunoğlu ve Veziroğlu’nun dostlukları, Behram Bey’in son yolculuğuna kadar sürmüş ve sonrada eşi ve çocuklarıyla devam etmiştir. 1940’ların sonuna doğru Cambridge’deki doktora çalışması sırasında Albert Einstein ile mektuplaşmaya başlayan Kurşunoğlu, ona bir kahraman gözüyle bakıyordu. 1953 yılında, Cor-nell Üniversitesi’nde görev aldığı sıralarda Einstein’ı Princeton’daki evinde ziyaret edebilmişti. Kurşunoğlu, bu buluşma sırasında 2 saat süreyle tartıştıkları konuları 2002 yılında Miami He-rald gazetesine yazmıştı. 1970’lerin ortasında Global Foundation adlı ikinci bir araştırma merkezi kurmuştur.

Emekliye ayrılana kadar OrbisScientiae toplantılarını bu merkezde yapmıştır.

Kurşunoğlu, Teori Merkezi’ndeki çalışmalarının yanı sıra, bilim adamlarının uzun zaman-

dır peşinde koştukları Birleşik Alan Teorisi’ni geliştirmekle uğraşıyordu; bu teori bütün doğa kuv-

vetlerinin anlaşılmasına yarayacaktı. Kurşunoğlu, daha sonraki yıllarda çekirdek enerjisi konuları

ile ilgilenmişti. Dr. Kurşunoğlu çok sayıda kitap yazmıştır. Bunlardan en önemlileri Modern Qu-

antum Theory ve Büyük Bir Fizikçiyi Anımsarken: Paul Adrien Maurice Dirac.

Ölümünden yaklaşık bir ay kadar önce Behram Bey hayatını dünyadaki tüm bilim adam-

larına kalıcı bir eser bırakmak kaygısı ile İngilizce olarak yazdığı kitabı yayına hazır hale getirmiş,

fakat ani ölümünden dolayı bu kitap henüz yayımlanmamıştır. Umuyoruz ki bu değerli eser, se-

venleri tarafından bilim dünyasına kazandırılır. Prof. Kurşunoğlu’nun eşi Sevda, kızları Dr. Sevil

Kurşunoğlu ve Ayda Weiss ile oğlu Dr. İsmet Kurşunoğlu ABD’de yaşamaktadırlar.

Page 4: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

4

Miami Üniversitesi’nin prestijli Teorik Fizik Araştırma Merkezi’ni kurmuş olan Behram N.

Kurşunoğlu, 1965 yılında emekliye ayıldığı Carl Gables’deki merkezde 1992 yılına kadar doktora

sonrası çalışmalar düzenleyerek bilim adamları eğitmiş ve fikir alışverişinde bulunmak üzere dö-

nem dönem merkeze gelen bilimcilere bir forum oluşturmuştur. Merkezin yürütülmesine yar-

dım etmiş olan emekli fizik profesörü Dr. ArnodlPerlmutter’in ifadesine göre merkeze çalışmaya

gelen bilim adamlarının 35’i Nobel ödülü almıştı.

Behram Kurşunoğlu, Ankara Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra, İngilte-

re’ye yerleşmiş ve eğitimine burada devam etmiştir. Miami Üniversitesi Teorik Fizik Araştırma

Merkezi’ni (Center forTheoricalStudies) ve Global Foundation adlı enstitüyü kuran Prof. Behram

Kurşunoğlu, kuantum fiziği konusunda yaptığı araştırmalarla özellikle genelleştirilmiş izafiyet

teorisini ortaya atan kişi olarak tüm dünyaca tanınmaktaydı. Prof. Behram Kurşunoğlu, TAEK’in

kurucu üyelerindendi. Prof. Behram Kurşunoğlu aynı zamanda Genel Kurmay Başkanlığı yapmış,

bir dönem Birleşmiş Komisyon’da çalışmıştır

Miami Üniversitesi’nin prestijli Teorik Fizik Araştırma Merkezi’ni kurmuş olan Behram N.

Kurşunoğlu, 25 Ekim 2003’te Florida’nın CoralGables beldesinde arkadaşları ve sevgili eşiyle öğ-

len yemeği yerken aniden kalp krizi geçirmiş ve aramızdan ayrılmıştır. Vefatından iki gün sonra

yapılan cenaze törenine Miami Üniversitesi’nin önemli yöneticileri ve sağlığında da kendisini bı-

rakmamış vefakâr dostları katılmış, aynı gün Mia-

mi Üniversitesi’nde bayraklar yarıya indirilmiştir.

1965 yılında emekliye ayrıldığı 1992 yılına

kadar CoralGables’deki merkezde doktora sonrası

çalışmalar düzenleyerek bilim adamları eğitmiş ve

fikir alışverişinde bulunmak üzere dönem dönem

merkeze gelen bilimcilere bir forum oluşturmuş-

tur. Merkezin yürütülmesine yardım etmiş olan emekli fizik profesörü Dr. ArnodlPerlmutter’in

ifadesine göre merkeze çalışmaya gelen bilim adamlarının 35’i Nobel ödülü almıştı. Dr. Perl-

mutter’e göre J. Robert Oppenheimer, merkezi ilk ziyaret eden ve akademik şöhretinin yayılma-

sına yardım eden fizikçilerden biri olmuştur. Teori merkezinde düzenlenen toplantılar, OrbisSci-

entiae adıyla biliniyordu.

Page 5: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

5

AMİGURUMİ Bugünlerde yeni bir uğraşıya başladım, amigurumi. ( Amigurumi, Japon kökenli bir kelime olup Ami ve nuigurumi kelimelerinden türeyen örgü örenlerin de iyi bildiği sık iğne tekniğinin oyuncağa uyarlanmış halidir. Türk elişi sanatlarında kullanılan sık iğne amigurumideki en önemli teknikdir. Vikipedi. ) Küçüklüğümden hatırladığım sık iğne ile yapılan, adına kanser denilen dan-tel modelleri vardı. Bu isimlere bakınca amigurumi kulağa çok sevimli geliyor. Zaten amigurumi ile yapılan oyuncaklar da çok sevimli. Bir kaç yıldır evlere girmeye başladı bu organik uyku arka-daşları da denilen örgü oyuncaklar.

Zaman zaman sosyal medyada görüp beğendiğim, ama yapsam kim oynayacak ki diye yapmaktan vaz geçtiğim amigurumiyi, iki ay önce ailemize yeni katılan yeğenim için denemeye karar verdim. İlk denemem için evde bulunan daha önceden kullanılmış artan iplerden olacaktı. Bu konu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Öncelikle herkesin kullandığı video paylaşım sitesinden çok fazla video izledim. Orada bu işin ustaları çok güzel anlatımlı videolar paylaşıyorlar. Gözüme kolay gibi görünen bir bebek modelini seçip yapmaya başladım. Anladım ki hiç kolay değilmiş. Bence Türklerin bulduğu kanser benzetmesi bu teknik için daha uygunmuş, video ilerledikçe benim elimdeki oyuncak da ilerliyor ama bir türlü büyümüyordu çünkü. Bu işin içine girince sadece video izlemenin yeterli olmadığını da anladım. Anlatıcının

söylediği bazı terimlerin ( blo, flo) ne anlama geldiğini bilmiyordum. Sonra yine internet ortamın-dan amigurumi terimlerini bulup ezberledim. İlk acemilikten olacak günler geçiyor benim bebek hala bitmiyordu. Hem bebek yapılışının zorluğu hem de kanser benzetmesi aklıma Mavi Saçlı Kız kitabını getirdi ve ilk bebeğimin saçlarını mavi yapmaya karar verdim.

Evet saçlarını mavi yaptığıma göre ilk bebeğimi nihayet bitirmiştim. Ama bu işe bu-

laşmıştım bir kere ve öyle kolay bırakılacağa da benzemiyor. Ne kadar zor ve zahmetli de olsa

bittiğinde onu tutan minik elleri görmek tüm yorgunluğunu geçiriyor. Onlarca video, fotoğraf ve

forum sitelerinden açıklamalar okuyarak bir sürü malzeme aldım. Yeni bebekler üretmeye

başladım. Tabii hemen tüm sosyal mecralardan paylaşıyorum. Bu iş beni uzunca bir süre

oyalayacağa benziyor. İş hobi edinmekten ve hediye etmekten farklı bir boyuta geçiyor gibi. Bu

sebepten ücret konusunu da araştırmaya başladım ve tabii yine internetten. İyi ki internet var.

Amigurumi fiyatları diye arama motoruna yazdığımda

gördüğüm rakamlar bu işi mutlaka ticarete dökmeliyim

dedirten cinstendi. Amma velakin o rakamları kazanmak için

yaşadığın muhitin çok önemi olduğu da bir gerçek. Buralarda

kullandığın malzeme kaç liralıksa üzerine de biraz kâr koyarsın

yeter düşüncesi var. El emeği göz nuru para etmiyor yani.

Sanırım bu yüzden bu işle uğraşanlar da biraz işin kolayına

kaçmaya başlamış.

Page 6: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

6

Tamamen pamuklu ipliklerden örülmesi gereken bu oyuncakların göz, ağız ve burun gibi bölümlerini hazır plastik malzemelerden yapmaya başlamışlar. Hem çocuklar organik uyku arkadaşları edinsin derken, hem de son günlerde de gündemde olan plastik malzemeler bu oyun-caklara da dahil edilmiş. Ben şimdilik oyuncaklarıma plastik malzeme katmayı düşünmüyorum. Maalesef ilk bebeğimin gözleri bilgisizlikten dolayı plastik oldu. Hayatımın her döneminde örgü olmuştur ve neredeyse denemediğim el sanatı kalmadı. Örgüyle ilk tanıştığımda henüz ilkokula bile gitmiyordum. Arkadaşım Gül ile birlikte zincir çekmeyi öğrenmiş, evdeki ipler yetmemiş konu komşudan da kullanmadıkları iplerini isteyip kocaman iki yumak elde etmiştik. Duvarları birleşik olan evlerimizin bahçesinde oturup bu yumaklardan zincir çekmeye başlamıştık. Bu iş sıkıcı gelmiş olacak ki zincirlerimizin uçlarını birbirine bağlamış, zincir uzadıkça biz de birbirimizden uzaklaşarak evimizin etrafını zincir çekerek dolaşmış ve nihayet iki zincirin sonunu birleştirerek evimizi zincirden bir kordonla çevrelemeyi başarmıştık. Yaklaşık 200 m uzunluğunda bu zinciri oluşturmak için binlerce ilmek atmış olmalıyız. İyi ki o zamanlar sık iğne tekniğini öğrenmemişiz. Yoksa bir de kordonun üzerinden sık iğne ile gidecek olsaydık, geceyi el fenerleri ile dışarıda tamamlardık heralde.

Örgünün terapi özelliği olduğunu psikiyatristler de söylüyor. Has-tanelerin onkoloji servislerinde hastaların ve hasta yakınlarının vakit geçirmesi, kısa süreliğine de olsa hastanenin kasvetli havasın-dan kurtulması için; boncuk işinden örgüye, resimden makromeye çeşitli el sanatları yapılıyor. Benim tedavi gördüğüm dönemde de vardı. Orada görevli olan el sanatları öğretmeni bana ne öğretmek istese, ben onu yapmayı biliyorum der ve hemen yapmaya başlardım. Örgüye neredeyse beşikte başlayan bana bir şey öğretemeyeceğini düşünen öğretmen hanım bir keresinde, "Sen benden daha çok şey biliyorsun. Bence yer değiştirelim." demişti. (Bunu gerçekten istediğini sanmıyorum.) Meğer daha öğrenmem gereken çok şey varmış. Bir sürede hayatıma bu sevimli oyuncakları dahil edelim bakalım. Konunun yine dönüp dolaşıp yeniden kansere

bağlanması ne kadar ilginç değil mi? İyi yanı şu ki bu onkoloji servislerinde yapılan el sanatları hem hastalara terapi etkisi veriyor, hem de yıl sonunda yapılan kermesle üretilen ürünler satılıp, sosyal güvencesi olmayan hastalara ilaç parası yapılıyordu. Üzerinden uzun yıllar geçti. Hala bu düzen devam ediyor mu bilmiyorum. El emeği göz nuru ile evini geçindiren, az da olsa geçimine katkıda bulunan tüm hanım ve beylere selamlar. Allah karşınıza emeğinizin hakkını verecek müşteriler çıkarsın.

Bahire BAYRAKTAR

Page 7: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

7

CUMHURİYETİN KANATLARI TÜRK HAVA KURUMU

Hepimizin bildiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin aydınları sadece Cumhuri-yeti ilan etmenin çağdaş milletler düzeyine ulaşmada yeterli olmadığının farkında olarak genç cumhuriyetimiz için pek çok öncü kurum kurmuş ve bu kurumların geliştirilmesi için dönemin olanakları elverdiğince katkılarda bulunmuştur. İşte Türk Hava Kurumu da bundan 93 yıl önce Atatürk’ün emriyle Türk Tayyare Cemiyeti adıyla 16 Şubat 1925’te kurulmuş ve kurulduğu gün-den beri Türk havacılığının gelişmesi için çaba harcayan bir çınar olmuştur. Kuruluş ayı olması nedeniyle bu sayımızda sizlere kısaca Türk Hava Kurumu’nu (THK) ve Türk Hava Kurumu Müze-

si’ni tanıtacağız. Yazıda paylaşılan bilgiler THK’nın resmi genel ağ sitesinden derlenmiştir.

“Varoluş amacımız Türk Havacılığını geliştirmek!” sözüyle çalışan kurum Türkiye Cumhu-riyeti’nin havacılık sanayisini kurma; askeri, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağla-ma amacıyla Türk havacılık sektörünün sürdürülebilirliği ve sürekli gelişimini odağına alarak ça-lışmalar yürütmektedir. Türkiye’nin “Havacılık Federasyonu” yetkisini taşıyan THK’nın doğal üyeleri arasında Cumhurbaşkanı, Kuvvet Komutanları ve Ankara Valisi bulunmaktadır. Cumhur-başkanı ve Bakanlar Kurulu THK’nın manevi koruyucularındandır. THK kamu yararına etkinlik gösteren güçlü, güvenilir ve köklü bir dernek olmanın bilinciyle ülke-si ve tüm paydaşlarının yararını gözeten çağdaş ve şeffaf yönetişim ilkelerini benimsemiş yöne-tim anlayışı ile hedef ve stratejilerini şekillendirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin havacılık sektöründe rol modeli olan THK; Uluslararası Havacılık Federasyonu’nun (FAI) Türkiye’deki yetkili ve tek temsilcisidir. Kurum tarafından verilen eğitim-ler Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (ICAO) yayınları, Uluslararası Havacılık Federasyonu (FAI) kuralları, 2920 sayılı Sivil Havacılık Kanunu ve bunlara bağlı olarak çıkartılan yönetmeliklerle

Müşterek Havacılık Otoritesi (JAA) tarafından çıkartılan yayınlara göre düzenlenmektedir.

Türkiye’de hava sporları yurt içi rekor tescilini gerçekleştiren tek kurum olan THK; Anka-

ra ve İzmir’de bulunan ulusal ve uluslararası kalite standartlarında hizmet veren eğitim merkez-

leri ile uzman pilot eğitimleri, hostes eğitimi, amatör ve sportif etkinlikler ve eğitimler gerçekleş-

tirmektedir. Kurulduğu günden bu yana havacılık sektörüne 7.000’e yakın pilot yetiştirmiştir.

Aynı zamanda Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) düzenlemeleriyle JAR-FCL gerekleri-

ne uygun olarak PPL(A), CPL(A), IR(A), ATP(A), ATP(A-H)Teorik Bilgi Kursu, FI(A), CRI(A), IRI(A)

Öğretmen Eğitimi, CR Sınıf Yetkisi(A-SE-ME), TR Tip Yetkisi(A-PA-42 ve CL-215), MCC, ATP(A) Dis-

tance Learning, Lisans Çevirimi yetkilerini kullanarak; bünyesindeki 2 Uçuş Okulunda (FTO), yılda

160 Havayolu pilotu yetiştirmektedir. Uçuş eğitimlerinde 20 adet C-172S, 2 adet PA-44, 2 adet

TECNAM P2006T, 2 adet TECNAM P2002JF uçağı olmak üzere toplam 26 uçak ve 2 adet ALSIM

AL-200 Simülatörü ile yıllık 25.000 saat uçak uçuşu 9.000 saat öğrencelik (simülatör)

GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 8: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

8

uçuşu gerçekleştirmektedir. THK Uçuş Akademisi Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) 2017’de EASA düzenlemeye geçmesiyle EASA PART-FCL Lisans eğitimi vermeye başla-mıştır.

Türkiye’nin havacılık ve uzay bilimleri alanında ilk ve tek uzmanlık üniversitesi olan Türk Hava Kurumu Üniversitesi sektörün nitelikli yetişmiş çalışan gereksinimini karşılamaktadır. Üni-versite 3 şehirde, toplam 4 yerleşkede hizmet vermekte olup bünyesindeki son teknoloji dona-nımlı 77 adet uçak ile Türkiye’nin havacılık eğitiminde en büyük filoya sahip kurumudur. Ayrıca filosunda barındırdığı uçakların çeşitliliği sayesinde öğrencilerine nitelikli ve farklı deneyimler sunmaktadır.

THK’nın sunduğu diğer hizmetler

THK Avrupa’nın en büyük ambifi yangın hava söndürme filosuna sahip olup CL-215 Bom-bardier yangın söndürme uçakları ile yurtiçi ve yurtdışında sanayi, orman, şehirlerde meydana gelebilecek olası bir yangın durumuna havadan yangın söndürme hizmeti vermektedir.

Türkiye'deki tüm havaalanları ile Avrupa, Orta Doğu, Asya ve Afrika'daki pek çok merke-ze ve havaalanlarına tek uçuş ile hava taksi hizmeti gerçekleştirmektedir.

THK’nın havacılık sektöründe değer yaratma ülküsüyle içinde bulunan sabit ve taşınabilir sağlık malzemeleri, doktor, yoğun bakım hemşiresi veya anestezi teknisyeninden oluşan ekiple her türlü sağlık müdahalesini 7/24 yapılabileceği hava ambülansı hizmeti ile organ nakli hizmeti vermektedir.

Türkiye’nin ilk Sivil Spor ve Eğitim Uçağı Şirketi’ne sahip olan THK çeşitli hava platformla-rının tasarım ve üretimi, montajı, belgelendirmesi ve satış-pazarlaması konusunda da etkinlik göstermektedir. Uçuş eğitimlerinde ve uğraşı (hobi) amaçlı uçuşlarda kullanılabilecek bir “hafif spor uçak” tasarım ve üretimi yapılmaktadır. THK Türkiye’de hafif spor uçak alanında ilk uçağın üretimini gerçekleştirmiştir.

Sivil havacılık sektöründe sahip olduğu üst seviyeli teknik altyapı ve uçak avionik-mekanik sistem bakım yetenekleriyle hat ve üs planlı bakımlar ile arıza giderme, modernizas-yon, teknik yayın, kalite etkinlikleri, geri hizmeti (lojistik ve ikmal) desteği sağlayan THK; CESS-NA 172, 206, 208, 402, 421, BOMBARDIER CL-215, PIPER PA42-720, PZL-140 WILGA 35, 80, SLINGSBY T-67 M200, DROMADER M-18, EC-135, BOEING, AIRBUS‘ların bakım hizmetini gerçekleştirmektedir.

GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 9: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

9

THK Türk balonculuğundaki önderliğini 93 yıllık havacılık deneyimiyle birleştirerek insan-lığın tasarladığı en eski hava aracı sıcak balon ile balon pilot eğitimi ve yolcu taşıma hizmeti ger-çekleştirmektedir. Ayrıca paraşütle atlayış ve eğitimi, yamaç paraşütü, Micro Light, Cyrocopter, Ultra Light planör uçuş eğitim hizmetleri, havadan fotoğraf çekimi hizmeti gerçekleştirmektedir.

Dünyada Ücretsiz Amatör ve Sportif Havacılık Kursları Düzenleyen Tek Kurum THK

Her yıl 60 binden fazla gence verdiği ücretsiz havacılık eğitimleriyle gökyüzüne yeni ka-natlar kazandıran Türk Hava Kurumu, milli bütçeden hiçbir pay almadan Türk halkının destek ve yardımlarıyla havacılık ve eğitim etkinliklerini gerçekleştirmektedir. Söz konusu havacılık etkin-likleriyle gençlerimizin; milletini ve ülkesini seven, çevre bilinci yüksek, toplumsal sorumluluk anlayışı gelişmiş, iyi vatandaşlar olarak yetişmesine katkıda bulunmaktadır.

Türk Hava Kurumu ve şubeleri önderliğinde 2008’de başlayan ve bir gönüllük hareketi olan “Genç Kanatlar Topluluğu” tüm ülke genelinde yaygınlaşmıştır. Türk Hava Kurumu’nu ve

havacılık etkinliklerini tanıtmak, sevdirmek, havacılık ve uzay bilimi ile ilgili projeler üretmek ve gelişen havacılık sektöründe temel eğitimlerini almış bireyler kazandırmak, gençlerin bu alanlar-daki bilgilerini arttırarak toplumsal yönleri ve ahlaki değer yargıları güçlenmiş, topluma yararlı

bireyler olarak yetişmelerini sağlamaktır amacıyla kurulan ve 11-22 yaşları arasındaki Genç Ka-natların sayısı 5 bini geçmektedir.

Herhangi bir kamu kuruluşundan yardım almadan toplumun bağışları ve sunduğu hiz-metlerden elde ettiği gelirle etkinliklerini sürdüren Türk Hava Kurumu’na bağışta bulunarak des-tek olmak isterseniz kurumun resmi internet sitesini inceleyebilirsiniz.

GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 10: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

10

Gökyüzüne Açılan Pencere: THK Müzesi

Türk Havacılık tarihini gelecek kuşaklara aktar-

mak için 2002’de kurulan müze, çağdaş müzecilik anlayı-

şıyla 287 metrekare kapalı ve 5.294 metrekare açık alan-

dan oluşmaktadır. Müze alanı içerisinde tarihi Paraşüt

Kulesi, orijinal ve model uçakların sergilendiği bahçe ile

tarihi nitelikteki belge ve eserlerin sergilendiği müze bi-

nası bulunmaktadır. Müzede Türk Hava Kurumu ve Türk

sivil havacılık tarihi hakkında 747 adet eser, belge ve fo-

toğraf sergilenmektedir.

THK Müzesi’nin salonlarında çok sayıda belge, fotoğraf ve malzemeyle zenginleş-

tirilmiş, dünyada ve Türkiye’de günümüze dek havacılık tarihinin gelişimini gösteren vitrinler yer

almaktadır. Kayseri TOMTAŞ Fabrikasının görüntüleri, Türk Hava Kurumunda kullanılan giysi,

madalya ve bröveler, THK’nin havacılık etkinliklerini gerçekleştirdiği Türkkuşu Genel Müdürlüğü

ve İnönü Eğitim Merkez Müdürlüğünün maketleri bulunmaktadır. Ayrıca Hezarfen Ahmed Çele-

bi’nin kendi yaptığı kanatlarla Galata Kulesi’nden Üsküdar Doğancılar’a uçuşunu ve yine Sultan

4. Murat Dönemi’nde yaşamış olan bilim insanı Lagari Hasan Çelebi’nin 64 kg barutla çalışan ye-

di kollu roketi ateşleyerek Sarayburnu açıklarında göğe doğru yükselişini gösteren maketlerin

yer aldığı vitrinler müzenin ilgi çeken köşeleri arasındadır.

Bunların yanı sıra, değişik vitrinlerde sergilenen, Ulu Önder Atatürk’ün kaleme aldığı Nu-

tuk’un ilk basımı, Uluslararası Genç Ressamlar Resim Yarışması’nda dereceye giren gençlerin

yaptığı resimlerden oluşan alan, THK’nin bugüne kadar bastırmış olduğu pullar, 1. Dünya Hava

Oyunları alanı ve havacılık tarihinin kilometre taşlarının resim ve özgeçmişlerinden oluşan alan-

lar müzede yer alan birbirinden değişik bölümler bulunmaktadır.

THK Müzesi pazartesi günleri hariç haftanın her günü saat 08.30-17.30 saatleri arasında

ziyaretçilere açıktır.

GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 11: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

11

Tarihi Paraşüt Kulesi

1937 yılında Türk ve Rus mühendisler

tarafından inşa edilen, bir simge niteli-

ğindeki Tarihi Paraşüt Kulesi, rekreasyo-

nel bir aktivite gerçekleştirmeye yönelik

paraşüt atlayışlarında 01 Mayıs-31 Ekim

tarihleri arasında faaliyettedir.

Tarihi Paraşüt Kulesi; Uluslarara-

sı Havacılık Federasyonu (FAI) tarafın-

dan belirlenmiş ve havacılık spor disip-

linlerinden biri sayılan serbest paraşütçülüğü özendirmeye olanak sağlamaktadır. Kule yüksekliği

41,10 metredir. Atlayışlar 37,90 metre yükseklikteki üçüncü kat platformundan yapılmaktadır.

Kule içten merdivenli ve asansörlü, çift ağırlıklı, çift konsollu paraşüt atlama vinçlidir. Meteoro-

lojik koşullar uygun olduğunda 45-90 kg arasında ve 16 yaşından büyük, sağlık yönünden sorunu

olmayan, isteyen her ziyaretçi atlayış yapabilmektedir. Kulenin bir eşi de İzmir’de bulunmakta-

dır.

Müzenin konumu:

Ankara Tren Garı karşısı, Ankara

Spor Salonu yanında bulunan müze Ulus

veya Atatürk Kültür Merkezi duraklarına

10 dakikalık yürüme uzaklığındadır. Ko-

num olarak Ankara’nın en eski yerleşim

yerlerinden Ulus’ta bulunması nedeniyle

pek çok otobüs ve dolmuşun yakınında

geçtiği bir yerdedir.

Kaynak: www.thk.org.tr

GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KURUMLARI ve CUMHURİYET / KALKINMA AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 12: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

12

Türkü Adı : Kahve Yemen'den Gelir Yöresi : Urfa Hikayesi: Urfa'da öteden beri şehirde, köylerde ve göçebe aşiretler arasında odalarda

kahve kaynatırlar, misafirlere ikram ederler. Bu eskiden beri Urfa'nın örf ve

ananesidir ve halen devam eder, kahvenin mazisi çok geniştir. Acı kahve pişirmeyen herhangi bir

köy ağasını ve aşiret reisini ayıplarlar. O zaman bir kahveci çırağı varmış. Bu çırak hem kahve dö-

ver hem de kavurur, piştikten sonra ustasının işi olduğu zamanlarda misafirlere dağıtırmış. Aynı

zamanda saz çalıp türkü ve hoyrat okurmuş. Fakat gizliden gizliye aşık olduğu sezilirmiş. Eskiden

Urfa'da bir adet varmış. Kahvecilere, hamamda çalışanlara, kuşçulara kız vermezlermiş. Bu ne-

denle de aşık olduğu kızı alamamıştır. Hem kızın aşkı hem fakirliğin verdiği acıdan müteessir

olup bu türküyü dile getirmiştir.

Kaynak: Öyküleriyle Şanlıurfa Türküleri - Necati Aydınlı

Sözleri: Kahve yemenden gelir Bülbül çimenden gelir Yarı güzel olanın havar Her gün hamamdan gelir Vay vay vay vay şen olsun meclisimiz Şen olsun vay vay Şen olsun bağlamamın telleri vay vay Kahve güğüm neylesin Bülbül çimen neylesin Yarı çirkin olanın Her gün hamam neylesin Vay vay vay vay şen olsun meclisimiz Şen olsun vay vay Şen olsun bağlamamın telleri vay vay Kahveyi kaynatırlar Fincana damlatırlar Sahipsiz aşıkları Vururlar ağlatırlar Vay vay vay vay şen olsun meclisimiz Şen olsun vay vay Şen olsun bağlamamın telleri vay vay

Page 13: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

13

SİNEMA KÜLTÜRÜ Sinema ve edebiyata dair konuşalım. Sinema der küçümseriz, lâkin sinema da bir kültür işidir. Onun da kendine göre edep çerçevesinin sınırları vardır. Biletinizi alıp sessizce sinema salonundaki yerinizi bulma-nız, ses çıkarmadan şapırtısızca patlamış mısırınızı yemeniz, filmin tam ortasında da olsa perdeye akset-meden o anki acil ihtiyacınızı görmeniz, sessizce izleyip zihninizde filmi yorumlamanız, ağlayıp bağırma heyecanına fazla kapılmadan insanları rahatsız etmemeniz ve bunun gibi daha birçok kişisel davranışla donanarak sinema kültürünün merkezinde yer alırsınız. Sinema; kültürdür, saygıdır, edeptir, sanattır, em-patidir. Sinema demişken edebiyatımıza mı göz atsak ki? Fecri Âti Edebiyatı temsilcilerinden Ahmet Haşim’de soluklandı yine kalemim. Merhum Haşim’in BİZE GÖRE deneme kitabında “Sinema” başlıklı ya-zısının ilk paragrafı: “Boş vaktim oldukça sinemaya giderim. Yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek cisminin değil ruhumun bir çetin yol üzerinde mola verdiğini hissederim. Karanlık, ölümün bir cüzüdür. Onun için dinlendiricidir. Büyük dinlenme, bir zulmet denizine dalıp bir daha ışığa kavuş-mamaktan başka nedir?” Sinema gibidir her şey, ortamı renkleniverir içinde insan olunca. Bir ışığa ulaşır gibi yudum yudum sanat yudumlarız el ele. Vakit öldürmek için değil de hobi gibi de olsa kıymetli zamanımızdan arta kalan saatlerde sinema saati yapmak güzeldir. Ev sineması yahut sinema salonu da olabilir. Yine aynı kitabın “Sinema” başlıklı yazısının en son paragrafında bakın neler yer almış: “Sinema, böyle yormayan masum bir göz eğlencesi olarak kaldıkça, yorgun başın munis bir ilti-cagâhıdır. Her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, basit musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür. Ben, en güzel ve en dinlendirici uykularımı sinemanın ipek yastıkları gibi başın arkasına yığılan yumuşak karınlarına medyunum.” 3 Mayıs 1928 Ahmet Haşim köşe yazılarında erkekleşmeye, gösteriş meraklılarına, hayvanlara eziyet edenlere, başkalarına olan özentiye, sanat ve sinemayı yanlış yönde kullanıp kendi değerlerini, kökenini unutan in-sanlara yer vermiştir. Edebî yazılarının altında aslında gizli bir mesaj, mizahtan öte eleştirel bir üslûp takı-nır. Sekiz yaşındayken annesini kaybeden Haşim’in çocukluk âleminde acı izler barınır, alenen olmasa bile az çok şiirlerine de akseder iç dünyası. Sinemayı, müzik dinlemeyi, resim çizmeyi, spor yapmayı, yeni uğ-raşlar edinmeyi sever misiniz? Sinema deyince Uludağ Üniversitesindeki (Bursa) öğrencilik yıllarım aklıma gelir. Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nda yeni bir oyun, opera olunca hele ki halka açık olup ücretsiz gösteri varsa hemen uğrardım. Bir de aynı cadde üstünde hemen yakınındaki Tayyare Kültür Merkezi vardı, ora-da da daha resmî etkinlikler olurdu. Kimi zaman bir yıl içinde bir tane tiyatro ve edebî bir sinemaya bile gitmediğimi bilirim, dizüstü bilgisayarıma ağabeyimin benim için yüklediği animasyon filmlerimi izlerdim. Üniversite 2. sınıfta haftada iki üç gün sinemaya ve farklı etkinliklere, diksiyon derslerine katıldığımı da hatırlıyorum. Aslında vakit varken şu güzel ömrümüzü sohbeti kıymetli insanlarla, faydalı kitaplarla, edebî film-lerle, hayır işleriyle tamamlamak ne mükemmeldir. İnsan ömrü sinema gibidir, her bir karesi tiyatro sahnesi sanki. Anne karnından dünyaya açılın-ca filmin ilk perdesi açılır. Karanlık dehlizlere girmeden, aileden ve toplumdan kopmadan, kaliteli eğitim-ler alıp edebî bir çevreyle Türk edebiyatımızı desteklemek kendi elimizdedir. Güzel bir kitap bir gün yö-netmenle buluşup sinema sahnesine çıkabilir, beyaz perdeden sanat güneşi gibi kalplere tutunur. Sinema ve edebiyat, tiyatro ve bale, opera ve tango, halk oyunları ve güreş, resim ve ebru, seramik ve çini gibi birçok ikili çift hayal dünyamızdan sinemaya doğru yol alır. Ömür, film şeridi gibidir. Yaşadığı her anın sah-nesinde aldığı nefesin hakkını fazlasıyla verebilen bir sanatsever olmanızı diliyorum. Esen kalın.

Elif YAVAŞ

Page 14: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

14

KIRIM Vuruyor çehrene çekilmez sular, Gün bitiyor an geçiyor, Sen var ol Kırım! Leventler Karadeniz’i kamçılar, Ömür söner, mum titrer, Sen var ol Kırım! Gelinlik çağında bir kızsın, Yiğitler bağında ıssızsın, Kafkas’ın dağına kırgınsın, Can gitsin, kan dinsin, Sen var ol Kırım! Hilaller aydınlatır geceni, Çiğnemesin Rus atı sineni, Hayat, ana, evlat, sancak gibi, Söz susulur, dil durulur, Sen var ol Kırım!

Muhammet Baran ASLAN

Page 15: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

15

TEZER ÖZLÜ (10 Eylül 1943 - 18 Şubat 1986 Tezer Özlü 1943 yılında İstanbul'da doğdu. 1935 yılında doğan öykü ve roman yazarı Demir Özlü'nün kız kardeşidir. Yayımladığı üç "farklı" kitabıyla edebiyatımızın çok erken yaşta yitirdiği en özgün kalemlerden biri oldu. 1963 (Ankara) ve 1968 (İstanbul) yıllarında çevirmenlik yaptı. 1981 yı-lında burslu olarak Almanya ya gitti. Burada radyo programları yaptı.

İstanbul'da Avusturya Kız Lisesi'nde okudu (Austrian St. George's College). İlk kitabı olan Eski Bahçe'yi, (1978) 1963'ten beri dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşturdu. İlk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri (1980); kişinin, çocukluğundan başlayarak içine düştüğü yaşamın, kimi zaman fiziksel-kaba, kimi zaman inceltilmiş-dolaylı baskılarıyla karşı karşıya kalı-şını ve yaşadığı ya da "yaşamasına izin verilmek istenmeyen" farklılığını ve uyumsuzluğunu son derece sarsıcı ve incelikli bir biçimde, "teninde duyarak" işledi. Özlü, yaşamın anlamını arayan ve bu arayışı hayranlık duyduğu üç yazarın (Svevo, Kafka ve Pavese izlerini ve izleklerini de sürerek sürdüren ikinci roman/anlatısını ise 1983'te Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yazmış; yapıt 1983 Marburg Yazın Ödü-lü'nü kazanmıştı. Bu kitap, daha sonra dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı. Özlü'nün ölümünün ardından; ilk öykü kitabı, daha sonra yazdığı öykülerle bir arada Eski Bahçe - Eski Sevgi (1987) adıyla basılmış; Gergedan dergisi 13. sayısın-da yazarın adına özel bir "fotobiyografi" yayımlamış; kimi günce ve anlatı parçaları ise Kalanlar (1990) adlı küçük bir kitapçıkta toplanmıştı. 1993'te YKY tarafından başlatılan "Bütün Yapıtları" dizisi, Özlü'nün daha önce yayımlan-mamış senaryosu Zaman Dışı Yaşam'la sona eriyor. Not: Kalanlar adıyla bir araya getirilen me-tinlerin birçoğu Almanca yazılmış ve Sezer Duru tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Göğüs Kanserinden 18 Şubat 1986 tarihinde İsviçre'nin Zürih Kentinde (43 yaşında) vefat etti. Cenazesi İstanbul Aşiyan Mezarlığına defnedildi. Eserleri: Eski Bahçe (1978), öykü Çocukluğun Soğuk Geceleri (1980), roman Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde 1983),roman Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984), roman Eski Bahçe - Eski Sevgi (1987), öykü Zaman Dışı Yaşam (2000), senaryo

Page 16: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

16

EVRENSEL HUKUK İLKELERİ IŞIĞINDA TÜRK MEDENİ HUKUKUNDA DEĞİ-ŞİMLER SEMZPOZYUMU 10 – 11 Haziran 2016 / Yayına Hazırlayanlar: Yrd. Doç. Dr. Emel BADUR, Yrd. Doç. Dr. Gamze TURAN BAŞARA Cumhuriyet'in kurulmasını müteakiben gerçekleştirilen hukuk reformunun te-meli sayılan Türk Medeni Kanun'un kabul edilişinin 90. yılını kutladığımız şu günlerde Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak Medeni Hukuk ve onun ayrılmaz bir parçası olan Borçlar Hukuku alanında bir sempozyum düzenlemeye

karar verdik. Sempozyumun amacı, Medeni Hukuk alanında emek vermiş hukukçuları bir araya getirerek, özellikle 2002 yılında Medeni Kanun'da başlayan ve 2012 yılında Borçlar Kanunu'yla devam eden değişimlerin, tüm boyutlarıyla tartışılması ve değerlendirilmesi imkanını sağlamak-tır. Kabul edildikleri tarihten itibaren gerek Medeni Kanun'da gerekse Borçlar Kanunu'nda gerçek-leştirilen bütün değişiklerin evrensel hukuk ilkeleri ışığında yapıldığı gerçeğinden hareketle, Me-deni Hukuk alanına giren tüm kavramların ve müesseselerin evrensel hukuk ilkeleri ışığında tartı-şılmasına imkan vermek üzere, bu Sempozyum'un "Evrensel Hukuk İlkeleri Işığında Türk Medeni Hukukunda Değişimler Sempozyumu" adı altında yapılması isabetli bulunmuştur. İki günü kapsayan Sempozyum'da açılış konuşmalarının ardından gerçekleştirilen oturumlarda Medeni Kanun'da ve Borçlar Kanunu'nda ortaya çıkan önemli güncel gelişmeler tüm yönleriyle ele alınmış ve tam anlamıyla bir bilgi şöleni yaşanmıştır. Bu nedenle Sempozyum'da sunulan teb-liğleri içeren bu kitabın Medeni Hukuk alanında önemli bir başvuru kaynağı olması temenni edil-mektedir.

Sayfa Sayısı: 378 Baskı Yılı: 2016

Yayınevi: Kolektif

LAİKLİK, DİNCİLİK VE ATATÜRKÇÜLÜK / Aziz NESİN Gülmece edebiyatının doruğundaki yazarımız Aziz Nesin’i 100. Doğum Yılında anarken onun öyküleri, yazı ve konuşmalarından derlenen tematik bir seçki sunuyoruz. Aziz Nesin’in öyküleri geniş bir konu yelpazesi içinde yalnız günlük yaşamı değil insanlık durumlarını ve toplumsal ilişkileri de gözler önüne serer, okuyanı gül-dürürken hayatı anlamaya yöneltir. Aynı çeşitlilik yazıları ve konuşmalarında da geçerlidir.

Seçkimizi hazırlarken istedik ki Aziz Nesin’in kitaplarındaki öykü ve yazılarını bu kez tematik bir bütünlük içinde okuyun.

Sayfa Sayısı: 164 Baskı Yılı: 2014

Page 17: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

17

ATATÜRK'ÜN KURDUĞU KURUMLAR / Cevat ŞENOL Cumhuriyet'in ilk yıllarında hiçbir alanda sanayi kuruluşu yoktu. Kurtuluş Savaşı biter bitmez ilk iş olarak İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi'nde millî sa-nayinin kurulabilmesi için, sanayi alanında önemli kararlar aldı. Bu kararlar doğrultusunda çeşitli illerimizde pamuklu dokuma fabrikaları, kâğıt fabrikaları, seramik ve cam fabrikası gibi önemli işletmeler kurulmuş ve ağır sanayinin ilk temelleri atılmıştır. Atatürk, Kurtuluş Mücadelesi sonrasında kazanılan siyasi başarının devamı olarak her alanda yaptığı inkılaplarla Türkiye'yi çağdaş mede-niyetler yoluna emin adımlarla sokmuş oldu. Bu inkılapların hayata geçmesi için gereken kurum ve kuruluşların tesisi için de ilk elden müda-halede bulundu ve kendi eliyle pek çok tesisin açılışını yaptı. Kapasitesi, istihdam hacmi, işlevi ve ömrü tartışılmaksızın her biri diğerinden önemli bu kuruluşların tamamının listesini ve tarihçesini vermek kolay olmayacaktır. Ancak temel olanlar, alanında ilk olanlar, kendinden sonraki kuruluş-lara model olanlar ele alınarak en azından bunlardan hareketle Atatürk'ün niyeti ve azmi kısmen de olsa anlatılabilir. Bu amaçtan hareketle, ele alınan bu çalışmada; en büyük başarısı Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak olan Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi öncü olmak kaydıyla kuruluşuna ve çalışmalarına katkıda bulunduğu kurum ve kuruluşlar, alanlarına göre tasnif edilerek ele alınmış, bunlar hakkında verilen bilgilerle dönemin eğitim, iktisat ve sosyal kurumlarına ışık tutulmaya çalışılmıştır. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 240 Baskı Yılı: 2011 Yayınevi: Halk Kitabevi

MUSTAFA KEMAL'İN UÇAKLARI / İsmail YAVUZ Türkiye'de havacılık eğitimi görenler, ilk uçağın 1903'te ABD'de Wright kar-deşler tarafından uçurulduğunu; Wright ve Lockheed kardeşlerin, Boeing'in, Douglas'ın, Bleriot'nun, Bristol'ün öncü havacılar arasında yer aldığını öğre-nir. Vecihi Hürkuş'un 28 Ocak 1925'te motoru dışında her şeyiyle kendi ürettiği uçağıyla Gaziemir'de ilk deneme uçuşunu yaptığını, Hürkuş'un yanı sıra Nuri Demirağ'ın, Selahattin Alan'ın, Ali Yıldız'ın ve THK çalışanlarının ürettikleri uçaklarla kırdıkları rekorları az sayıdaki meraklının dışında bilense neredeyse yoktur… Mustafa Kemal'in Uçakları, Cumhuriyet'in ilk yıllarından

başlayarak kurulan pek çok fabrikanın 1923-1950 döneminde 400'e yakın farklı tip ve modelde uçak üretir hale gelişinin öyküsünü, dünya havacılık tarihindeki yerine oturma gayretiyle kaleme alınmış bir çalışma. İsmail Yavuz bu fabrikaların niye kapatıldığı sorusuna cevap bulmaya çalışır-ken, bu unutulmuş geleneğin üzerine inşa edilen TUSAŞ'ı da bu tarihe eklemliyor. Sayfa Sayısı: 256 Baskı Yılı: 2013 Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

Page 18: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

18

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDA LAİKLİĞİN TARİHÇESİ

Laiklik terimi, Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır. Bu keli-me Fransızca diline eski Grekçe bir kelime olan ve din adamları dışındaki "halk" anlamında kulla-nılmış olup Laos kökünden gelen Laicus kelimesinden geçmiştir. Aynı terimin İngilizce karşılı-ğı secularity olup, Latince bir kelime olan çağ anlamına gelen saeculum kelimesinden geçmiştir. Adlandırılmada çağ sözcüğünün kullanımı kurallarının dogmatik değil çağa göre değişebilir oldu-ğuna işaret etmek içindir. Kavramlar, her iki biçimde de cismi ve bilimsel olan ile soyut ve din- sel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.

Aynı sözcük, Türk yazınında başlangıçta Ziya Gökalp'in La-Dinî, Ahmet İzzet Paşa'nın La-Ruhbanî ve Ubeydullah Efendi'nin İş Hükümeti deyişleri ile ifade olunmaya çalışılmıştır. Daha sonraları kullanılan layisizm terimi yerini tümüyle laiklik sözcüğüne bıraktı.

Özellikle, Ziya Gökalp'in Lâ-Dinî deyişi anlam bakımından karşıt olanlarca çarpıtılmaya çalışılarak dinsizlik anlamı kazandırılmak istenilmiştir. Oysa Arapça bir olumsuzluk ön eki duru-munu alan la ile birlikte kelime dinsel olmayan anlamına gelmektedir. Laiklik, Türk yazınında, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması ve özellikle devlet işlerinin, toplum idari yapısının ve hukuk aygıtının dinsel ahkamdan tümüyle bağımsız biçimde akıl ve bilime dayandırılması olarak terim anlamı kazandı.

Karşıtları din adına devlete etki etme ve bu şekilde devleti ve toplumu idare etme amacı-nı taşırlarken, Laik Yaşam Biçimini tercih edenler kişisel ve vicdani kanaatlerini devlete mal etme ve bunlar vasıtası ile devleti veya toplumu idare etme çabası içinde bulunmazlar. Laiklik bir dev-let ve toplum yönetimi biçimi olduğundan varlığı veya yokluğu kişilerin yaşam biçimi ne doğru-dan tesir eder. Bu öneminden dolayı Laiklik, T.C. Anayasasının değiştirilmesi teklif dahi edile-meyecek maddeleri arasında sayılmıştır.

Atatürkçü Laiklik Anlayışı veya Türk Laikliği

Laik toplum ve devlet yapısına verdiği önemle Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Atatürkçü dü-şünceyi başarı ile edebiyat alanına kazandıran Falih Rıfkı Atay, Türk Hümanizmi eseri ile Suat Sinanoğlu, Atatürk döneminin efsane Millî Eğitim Bakanı olan ve Dünya Klasikleri'nin Türk diline kazandırılmasını sağlayan Hasan Âli Yücel, Tonguç Baba olarak anılan ve Köy Enstitüleri alanın-daki üstün çalışmaları ile bilinen İsmail Hakkı Tonguç, Cumhuriyet'in 50. Yılına armağan etti-ği Türkiye’de Çağdaşlaşma isimli kitabı Türkiye tarihinin 75 adetlik ender kitapları arasın da gös-terilen Niyazi Berkes daha gerilere gidilecek olursa Yunus Emre gibi tarihi kişilikler Türki-ye'de Hümanist değer yargısının gelişmesine rehberlik eden saygın düşünürler oldular. Türk Hü-manizmi adlı eserinde Suat Sinanoğlu, Atatürk Devrim ve reformlarının getirdiği kurum ve kuru-luşların Hümanist ruhu taşıdıklarını ve bu ruhun TBMM, Medeni Kanun gibi eserleri taşıdığını belirtti. Bir İnsani Değerler Sistemi olarak tanımlanan Hümanizm; cinsiyet, inanış veya başka bir fark gözetmeyen ulusçu ve eşitlikçi yapısı ile Laik Cumhuriyet'in temel felsefesi olduğu biçimin-de yorumlandı.

3 Mart 1924'te kabul edilen bir yasayla Türkiye sınırları içinde bütün öğretim ve eğitim kurumları Maarif Vekâleti'ne (Eğitim Bakanlığı) bağlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla (Öğretimin Birleştirilmesi Yasası) dinî eğitim ya da dinsel temellere göre eğitim yapan okullar kapatıldı. Şer'iye ve Evkaf Vekâleti (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak din işleriyle

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 19: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

19

ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Böylece Türkiye'de din hizmetleri, devlet kontrolü dışında değil, devletin denetimiyle yürütülecekti. 1924'te halifeliğin kaldırılması, 1925'te tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin laikleşme yolunda attığı öteki adımlar-dır. Yine 1926'da yürürlüğe giren Medeni Kanun ile hukuk alanında da laiklik ilkesi geçerli kılın-dı. Lise ders programlarından Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1928'de çıkarılan yeni bir ya-sayla anayasanın ikinci maddesinde yer alan "Türk Devleti'nin dini, İslam dinidir" cümlesi çıkarıl-dı. Laiklik, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin programında altı okla simgelenen ilkelerden biri olarak 1931'de yer aldı.

Bu dönemde zorunlu din derslerinin kabul edilmeyişi 14 Mayıs 1931 tarihli CHP kongresi nde parti programına ilave olunan ek maddede, Din telakkisi vicdan işi olduğundan fırka din fi-kirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muassır telakkisinde başlıca muvaffakiyet olarak görür. biçiminde ifade olundu ve din dersleri 1933'te okul program-larından çıkarıldı. 1949'da ilköğretim, 1956'da ortaöğretim programlarına "seçmeli ders" olarak yeniden konuldu. Din dersleri 1982 Anayasasının 24. Maddesi ile ilk ve ortaöğrenim kurumların-da zorunlu dersler arasına girdi.

İslamiyet'ten önce Türkler göçebeydi. Toplayıcı, avcı, göçebe topluluklar, düzenli ordu, töre ve yurt özellikleriyle pagan, politikon, teokratik ve barbarik değildiler. 10. yüzyılda Türkler, İslamiyet'i benimsedikten ve ümmet kültürüne girdikten sonra, devlet ve din ilişkileri İslam dini ile bağlantılı olmuştur. Tanzimat'a kadar Osmanlı devleti teokrasiye yakın olmasına rağmen, bü-tün dinlere karşı inanç ve vicdan özgürlüğünü sağlamıştı. Tanzimat ile başlatılan yenileşme, çağ-daşlaşma ve gerilemenin önlenmesi çalışmaları aynı zamanda yeni kurulacak Türkiye'nin temel felsefelerinden olan laik devlet ve toplum yapısının oluşmasındaki dinamiğin başlangıcı olma özelliğini de taşıdı.

Türkiye'de laikliğin başlangıcı Tanzimat Dönemi'ne kadar uzanır. 18. yüzyılda başlayan yenileşme hareketleriyle birlikte toplumsal yaşayışın ve devlet düzeninin işleyişinde ikili bir du-rum ortaya çıktı. Osmanlı Üniversitesi olan Darülfünun'a II. Abdulhamit döneminde 1869 tarihli nizamname ile fıkıh (Şer'i Hukuk) derslerinin yanında Roma Hukuku ve Fransız Medeni Hukuku dersleri zorunlu ders olarak konulmuştu.

Özellikle 19. yüzyılda bu ikilik daha da belirginleşti. İslam dininin gereklerine göre öğre-tim yapan medreselerin yanında çağdaş eğitim anlayışına göre kurulmuş okullar açıldı. Hukuk alanında da hem İslam hukukuna göre yargılamalar yapılıyor hem çağdaş hukuk anlayışına göre kurulmuş mahkemeler görev yapıyordu. Padişah ise hem bütün Müslümanların halifesi, hem de Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan başka dinlerden olan yurttaşların hükümdarı durumun-daydı. Bu ikili durum Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar sürdü.

İlmiye Sınıfından olan bazı ulema III. Selim'e: Askere setre pantolon giydirip imanına ha-lel getiren, önlerine muallim diye Frenkleri düşüren padişaha Allah tevfikatını çok görür, diye söylenmiş, bu dönemde başlayan ve ileride de sürecek olan ıslahat çabalarında muhalif ve çeşit-li isyanların kışkırtıcısı olmuşlar ise de zaman içinde değişime ayak uyduramadıklarından medre-selerin tümüyle yok olmaları sonucu vaki olmuştur.

Kaynak: vikipedi.org

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 20: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

20

Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel İlkelerinden Lâiklik / Prof. Dr. Reşat GENÇ

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün gerçekleştirdiği Türk İnkılâbı’nın iki büyük amacı vardı. Bunlardan biri, çok milletli ve çok cemaatli Osmanlı Devleti içinde, “Osmanlılık” uğruna dili, tarihi, kültürü, kısaca millî kimliği unutulmak noktasına gelmiş olan Türkleri, Osmanlı Devleti’nin bu temel öğesini kendi benliğine, kendi kimliğine kavuşturmak, “ümmet” anlayışı yerine “millet” anlayışı kazandırmaktı. İkinci amacı ise, kimliğini ve kişiliğini kazanmış, “millet” olmuş Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyinin de üstüne çıkmayı hedefle-miş çağdaş bir millet haline getirmekti.

Atatürk’ün bu konuda söylemiş olduğu iki güzel sözü hepimiz biliyoruz. O, bir taraftan “Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır” derken diğer taraftan da “medeniyet öyle bir ateştir ki, ona bigâne kalanları yakar mahveder” diyordu. Yani bir millet medeni olamaz, medeniyetin gereklerine göre yaşayamazsa varlığını koruyamaz, yok olur, mahvolur demek istiyordu.

Atatürk, bu iki büyük amacı gerçekleştirmeyi, Türk milletinin büyük davası ve dinamik ideali olarak görmüştür. Bir konuşmasında bu konuda şöyle diyor: “Büyük davamız, en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, zihniyetin-de de temelli bir devrim yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir”.

“Efendiler, milletimizin hedefi, milletimizin ülküsü; bütün cihanda tam anlamı ile medenî bir sosyal toplum olmaktır” sözü de onundur. Hedef hep, “kendi benliğine sahip”, “medeniyette bigâne olmayan”, çağdaş değerlere sahip bir Türk toplumu olmaktır. Çağı yakalamak, hatta ça-ğın da önüne geçmek Atatürk’ün gözünde “hayat davasıdır”.

İşte Atatürk’ün bu “hayat davası”nı kazanmak için gerçekleştirdiği bütün devrim hare-ketlerinin temelinde hep bu iki büyük hedefi görmekteyiz: millî kültür ve çağdaş medeniyet. Yaptıklarının hepsi millî kültürüne sahip, millet olma bilincine ulaşmış bir millet meydana getir-mek ve bu milleti kendi dilinden, tarihinden ve kültüründen kopmadan, çağı anlayabilen, çağdaş uygarlığın bütün gereklerine uyabilen, hür düşünceye ve her türlü bilimsel değerlere sahip ola-bilen bir toplum haline getirebilmek.

10. Yıl Nutku’nda belirttiği gibi, en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline bir millî harç olarak “Türk kahramanlığı”nı ve “yüksek Türk kültürü”nü koyması da, “millî kültürü-müzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” şeklinde milletimize hedef göstermesi de hep bu iki büyük hedefe ulaşmak içindir.

Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrim hareketlerinin bir kısmı bu “millet” olma hedefine, diğer kısmı da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefine dönüktür. Ancak bu devrim hareketle-rinden lâiklik, her iki hedefe ulaşmanın temel ilkesi olarak Cumhuriyet tarihimizdeki yerini almış-tır. Yani lâiklik hem kendi benliğine, millî kültürüne ve “millet olma” bilincine sahip olmanın ve ona göre yaşamanın, hem de çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın kaçınılmaz gereğidir. İşte bu yüzden Türk milletinin Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirdiği Türk İnkılâbının temel direklerin-den biri “lâiklik”tir. Bu ilke Türk Devrimini oluşturan köklü değişikliklerin çoğunda kendisini açık-ça gösterir. Çünkü Türk İnkılâbı; devlet yapısını, hukuk sistemini, eğitimi, kültür hayatını donmuş birtakım kalıplardan kurtarıp aklın ve çağdaş bilimin ışığında, yüzyılımızın gereklerine uygun bir hale getirmek mecburiyetinden doğmuştur.

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 21: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

21

Lâiklik, “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” anlayışına uygun olarak millî birlik ve beraberlik anlayışının sağlanmasında temel öğedir. Lâiklik, Atatürkçü dü-şünce sisteminin özünü oluşturan, akılcı ve bilimci tutumun ayrılmaz bir parçasıdır; onun kaçınıl-maz sonucudur.

Bilindiği gibi İslâmiyet’in, Hıristiyanlığın aksine hem bir din hem bir devlet düzeni olarak doğmuş ve toplumsal yaşamın geniş bir bölümünü düzenlemiş olması dolayısıyla, İslâm dünya-sında devlet ve hukuk düzenini din kurallarından ayırma çabası daima direnişle karşılaşmış, İslâmiyet’te din ve devletin birbirinden ayrılamayacağı iddia edilmiştir. Bu çelişkinin tek çözümü dinin kişilerin vicdanına kalmış bir iş olduğunu, inanç ve ibadet konularını kapsadığını; dünya işlerinin ise dünyevî iktidarlar tarafından, din kurallarına göre değil, toplumun gelişen ve deği-şen gereksinimlerden kaynaklanan akılcı kurallara göre, bilimin kurallarına göre yürütüleceğini kabul etmektir. Bu açıdan bakıldığında:

1. Lâik devlette kişiler din ve vicdan özgürlüğünü, ibadet özgürlüğüne sahiptirler. Lâik devlet, bireylerin bu özgürlüğünü sağlar ve korur. İbadetler, dinî âyin ve törenler kamu düzeni ve genel ahlâk bakımından devletçe sınırlandırılabilir.

Atatürk’e göre “vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabiî haklarının en mü-himlerinden tanınmalıdır. Her fert, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre malik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz”, “Türkiye’de her reşit dinini seçmekte hürdür”. İbadet özgürlüğüne gelince “muayyen bir dinin merasimi de serbesttir; yani âyin hürriyeti masundur. Tabiatiyle âyinler âsâyiş ve genel âdaba aykırı olamaz, siyasî gösteri şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere, artık Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez” sözleri yukarıda işaret ettiğimiz şekilde din, vicdan ibadet, mezhep, düşünce özgürlüklerinin güvencesinin doğrudan doğruya lâik devlet olduğu, onu öyle anladığını çok açık bir biçimde belirtmektedir.

Demek oluyor ki, lâik devlette din özgürlüğü, belli bir dine inanma ve onun ibadet gerek-lerini yerine getirme özgürlüğünü ifade ettiği gibi, kişinin isterse hiçbir dine inanmama ve hiçbir dinin ibadetlerini yerine getirmeme özgürlüğünü de kapsar. Lâik devlet ne dine bağlı (yani teok-ratik) bir devlettir ne de Marksist-Leninist devletler gibi dini zararlı bir “afyon” sayan ve kağıt üzerinde din özgürlüğünü tamsa bile ideolojisiyle vatandaşlarına dinsizliği telkin eden, din aleyh-tarı bir devlet değildir. Lâik devlet, dini bireysel bir vicdan konusu olarak görür. Vatandaşların dinî inançlarına karışmaz, bu inançları şu veya bu yönde şekillendirmeye çaba göstermez. Nite-kim Atatürk de bu konuda şöyle diyor: “Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının sesine uy-makta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz”.

2. Lâik devlette devletin siyasî yapısını, hükümet ve idarenin işleyişini, toplumun yaşayı-şını düzenleyen kanun ve kuralları dinî ilkeler değil, akıl, bilim, gereklilikler ve yaşamın gerçekleri belirler. Lâiklik bu yönü ile din ve devlet işlerinin ayrılması, dinin devleti ve toplumu şekillendir-mek, yönlendirmek ve yönetmek işlerine karıştırılmamasıdır. Buna göre lâikliğin en önemli öğe-lerinden biri de, devletin çeşitli dinlerin ve mezheplerin üyeleri arasında, yasa önünde ayrım gö-zetmemesi, hepsine eşit işlem yapmasıdır.

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 22: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

22

Anayasamızın 10. maddesi de “herkes din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gö-zetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmünü lâikliğin bu önemli öğesini dikkate ala-

rak getirmiştir. Bu yönü ile lâiklik, devlet kurallarının din kurallarına bağlı olmamasını, aynı za-manda devlet kurallarının meydana getirilmesinde din kurallarından ilham alınmamasını da ifa-de eder. O yüzden Atatürk pek çok konuşmasında devlet yönetimine sadece aklın, bilimin ve çağın gereklerinin rehberlik etmesi gerektiğini sık sık vurgulamıştır.

Yine, lâik devlette din kurumları devlet işlevlerini göremeyeceği gibi, devlet kurumları da din işlevlerini gerçekleştiremez. Yani lâik devlet gerek “dine bağlı devlet”, gerekse “devlete bağlı din” sistemlerini reddeden, din ve devlet işlerini birbirinden tamamen ayıran bir yönetim siste-midir.

Bu ilkeye rağmen, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet teşkilâtı içinde yer aldı-ğını görmekteyiz. Anayasamıza göre (m. 136), “genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkan-lığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir”. Diyanet İşleri Başkanlığının devlet teşkilâtı içinde yer alması lâikliğin bazı Batı ülkelerindeki klâsik anlaşılış ve uygulanış şekline uymamakla beraber, Türkiye’nin özellikleri sebebiyle ortaya çıkmış olan ve aslında lâikliğe aykırı değil, onu koruyucu nitelik taşıyan bir çözüm tarzıdır. Bu konu, din hizmetlerinin yerine getirilmesi bakımından olduğu kadar, lâik devletin korunması bakımından da zorunlu görülmüştür.

3. Lâik devlette eğitim kurumları ve eğitimin içeriği, din kurallarına göre düzenlenemez. Çünkü lâiklik, din kurallarının dinî alanlar dışına taşırılmamasını, evrensel insan haklarının dini sınırlamalar dışında tutulmasını öngörür. Lâik devlet yönetiminde eğitim, hukuk, sağlık ve ben-zeri alanlarda dini ölçüler uygulanamaz. Öyleyse lâiklik dinsizlik veya dinî inançlara baskı olmadı-ğı gibi, din eğitiminin engellenmesi de değildir. Bu eğitimin nerede, nasıl ve kimler tarafından verileceğini ise, devletin eğitim politikası belirler.

Atatürk bu konuda şunları söylemektedir:

“Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin buyruklarını eşit olarak öğrenmeye mecbu-ruz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur”.

“Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahiplerini yetiştirmek lâzım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik ve ilmî ve fennî telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük âlimler dahi yetiştirecek yüksek kurumlara malik olmalıyız”.

Görülüyor ki o, din âlimlerinin ve görevlilerinin, müspet bilim esasına dayalı yüksek okul-larda yetiştirilmesi ve çocuklarımızın dinî kültürlerini de ancak okullarda almalarını öğütlemiştir.

Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik bir devlet yapısına kavuşturulmasında 3 Mart 1924 tarihli kanunların ayrı ve özel bir yeri vardır. Özellikle “Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Birliği) Kanunu; yukarıda değinilen iki büyük hedefe ulaşmakta yaşamsal rol oynamıştır. Bu kanunla milletimizin bireylerinin mektep ve medrese eğitimi ile ayrı dünyaların insanları olarak yetiştirilmelerine son verilmiştir. Çünkü birbirinden farklı bu eğitimler duygu ve düşünce farklılığı da yaratıyordu. Eği-timde kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı eğitilmeleri de büyük ölçüde bu ayrılığa hizmet ediyordu. Duygu, düşünce ve görüş ayrılıklarına sahip insanlardan ise “millî birlik ve beraberlik” duygusu-nu aynı derecede benimseyen, dolayısıyla “millet olma” duygusunu en geniş şekilde idrak edebi-len bir toplum meydana getirmek mümkün olmuyordu. Nitekim Atatürk, bu kanunun kabulün-den sonra bir yurt gezisinde:

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 23: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

23

“Eğitim ve öğretimi birleştirmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden kurulu bir millet yapmağa imkân aramak, abesle uğraşmak olmaz mı idi?

… Dünya medeniyet ailesinde saygı toplayan bir yerin sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtları-na vereceği eğitimi mektep ve medrese adında, birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruluşa bölmeğe katlanabilir miydi?” diyerek, eğitim ve öğretim birliğine verdiği önemi ve bunun “millet olma” bilincinin kazanılmasındaki hayatî rolünü vurgulamıştır.

Atatürk’ün devletin lâikleşmesi, hukukun lâikleşmesi, eğitimin lâikleşmesi ve eğitim birli-ği, şapka ve kıyafet devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile tarikatların yasaklanması, kadın hakları, güzel sanatlar, harf devrimi gibi hareketlerinin hepsi millî kültür ve çağdaş medeniyet temelleri üzerinde yükseltmeyi amaçladığı Türk milletini bu amaçlara ulaştırmak için gerçekleşti-rilmiştir. Dolayısıyla yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, bütün bunlar ancak lâik bir yakla-şımla gerçekleştirilebilirdi, gerçekleştirilmiştir ve o yüzden de lâiklik, Türk Devriminin temel taşı-dır.

Yukarıdan beri söylemeye çalıştıklarımızı özetleyecek olursak;

1. Lâiklik, bazı çevrelerin ifade ettiği gibi dinsizlik ve din düşmanlığı değildir. Lâiklik herkes için din, mezhep, düşünce ve vicdan özgürlüğü demektir.

2. Lâiklik dinle devlet işlerinin ayrılması, dinin kişilerin vicdanına kalmış bir konu olduğunun ka-bullenilmesi, devletin ve toplumun dinî kurallara göre yapılandırılmaması, yönlendirilmemesi ve yönetilmemesi demektir.

3. Lâiklik herkesin din ve inanışlarında her türlü baskıdan uzak olarak yaşayabilmesinin güvence-si demektir.

4. Lâiklik kişilerin inanışlarına ve düşüncelerine devlet dahil hiç kimsenin karışamamasının yasal güvencesi demektir.

5. Lâiklik üyesi olduğu etnik köken, din veya mezhep ne olursa olsun, yasalar önünde her bakım-dan eşitlik ve adalet demektir.

6. Lâiklik Türk toplum yaşamında da, bu yaşamın temel taşı olan aile yaşamında da kadınların erkeği ile eşit haklara sahip olmasının da güvencesidir.

7. Lâiklik Tevhid-i Tedrisat demektir. Bir düşünce ve zihniyet devrimi demektir.

8. Lâiklik bütün çağdaş değerleri meydana getiren ve insanın en değerli varlığı olan aklın her tür-lü baskıdan uzak, hür düşünebilmesi ve bilim ile fene, teknolojiye hür düşünce ile ulaşabilmesi-nin yolunun açılması demektir.

9. Lâiklik bütün bunlarla birlikte millî birlik ve beraberliğin, millet bütünlüğünün de yasal güven-cesi demektir. Gerçekten de, vatandaşları arasında farklı etnik köken, farklı din, mezhep, inanç ve düşüncelere göre ayırım yapılan kişilerin etnik köken, din ve mezheplerine göre farklı yasal uygulamaların olduğu bir toplumda ve devlette vatandaşlar arasında millî birlikten ve beraber-likten, yani millet bütünlüğünden, “millet bilincinden” söz edilemez.

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 24: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

24

O halde, bugün Türk aydınlarına düşen büyük bir görev vardır: Atatürk’ün, donmuş ve sabit kalıplara hapsedilmekten kurtulma yolunu açarak, yirminci yüzyılda İslâmi-

yet’e de en büyük hizmeti yaptığını iyi anlamak ve iyi anlatmak. Bunun için Yaşar Nabi’nin 1970’li yıllarda Bosna’da karşılaştığı seksen yaşlarındaki bir din adamının kendisine “hiçbir din adamı İslâmiyet’e Mustafa Kemal kadar hizmet etmemiştir.” dediğini anımsatmakta yarar görü-yorum. Acaba o yaşlı din adamı bu günleri yani hepimizin bildiği Bosna Hersek’teki Müslümanla-rın bir bağımsız devlete sahip olamamaları yüzünden başlarına gelenleri görseydi neler derdi ve acaba bizde de Türk Milli Mücadelesi Atatürk’ün önderliğinde verilen bu büyük kurtuluş savaşı gerçekleştirilemeseydi bizim insanımızın başına neler gelecekti? Acaba kimse Millî Mücade-le’den önce Türkiye’de ne kadar kilise vardı bunu hiç düşündü ve hesabını yaptı mı? Bunu niçin söylüyorum. Bugün de kilise vardır. İbadet yerleri, din ve Hıristiyan vatandaşlarımız için olmalı-dır da, ama bunu özellikle şunun için anımsatıyorum, bugün yapay bir ayrılık konusunu önümü-ze getiren ve bizi parçalamaya çalışan dünyada acaba Milli Mücadele gerçekleştirilemeseydi, milli devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulamasaydı neler olurdu? Bunu kaç insanımız düşünüyor? Özellikle Atatürk’e karşı olduğunu ifade eden, lâikliğe karşı olduğunu, anti lâik oldu-ğunu ifade eden kaç kişi düşünüyor? İşte bütün bu gerçekleri görmek ve lâik Türkiye Cumhuriye-ti’ne ona göre sahip çıkmak gerekmektedir.

Akılcılığa, çağdaş bilime, çağın medeniyetine yönelmek zorunluluğuyla milletin büyük çoğunluğunun İslâm dininin özüne bağlılığı arasında gerekli uyum ve sentezi (bireşimi) gerçek-leştirmek çağdaş ve akılcı şekilde yorumlanan dinin özündeki Allah inancı ve iyi ahlâk ilkeleriyle akıl ve bilim arasında bağdaşmaz bir çelişki yoktur. Ve işte onun içindir ki büyük önder Atatürk “Eğer bir şey bilime uygun ise biliniz ki o bizim dinimize de uygundur, bizim dinimiz akıl dinidir, mantık dinidir ve onun için en son en mükemmel din olmuştur.” demiştir. Çünkü gerçekten de Türkiye Cumhuriyetinde lâiklik ilkesi; kişilerin vicdan, din ve ibadet özgürlüğünü sağlamayı ve korumayı, dinî etkinliklerin inanç ve ibadet konusu olarak görülüp değerlendirilmesini; dinin hakkını dine, devletin hakkını devlete vermeyi; akıl, bilim ve teknolojiyi kılavuz almayı amaçla-yan bir ilkedir.

Ama başarılması gereken iş hiç de kolay değildir. Ancak Türk milletinin güçlü sağduyusu, devlet yönetmekteki engin deneyimi ve becerisi yukarıda işaret ettiğimiz sentezi gerçekleştire-cektir. Türkiye bugün halkın çok büyük çoğunluğunun dinî inançlarına bağlı bulunduğu, fakat lâik devlet düzeni içinde yaşadığı ileri bir noktaya gelmiştir.

Söz konusu bütünleştirici bireşim, ancak Türk Devriminin temel taşı olan lâiklik ilkesine ve Atatürk’ün büyük önem verdiği “eğitim birliği” kuralına bağlı kalınarak başarılabilir.

Kaynak: *Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın resmi genel ağ sitesinden alınmıştır.

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-29/turkiye-cumhuriyetinin-temel-ilkelerinden-laiklik

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASAYA KONMASI ve HUKUK DEVLETİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Page 25: GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve ......GENÇ KALEMLER DERNEĞİ AYLIK TARİH, KÜLTÜR ve EDEBİYAT BÜLTENİ Şubat 2019 Sayı: 50 2 2 Şubat 1703: Japonya [da deprem

25

10. YILINDA GENÇ KALEMLER KİMDİR? 10 yıl önce Atatürk ilke ve inkılapların ışığın-

da; onun cesaretinin, azminin ve kararlılığı-nın ilhamıyla bugünlere gelen gençleriz biz!!

Ses bayrağımız Türkçemizi, kahramanlıklarla dolu, yedi düvele boyun eğmemiş şanlı tari-

himizi ve Atalarımızın bizlere bıraktığı kültürel mirasımızı var olduğumuz sürece ilerleyen nesillere aktarmayı amaçlayan

gençleriz biz!! Her durumda ve koşulda, istiklâlimize ve

Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar bü-tün dünyada büyük galibiyetler elde etmiş olsalar, bütün kalelerimiz zapt edilmiş, bü-

tün tersanelerimize girilmiş, bütün orduları-mız dağıtılmış ve memleketimizin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olsa dahi; Türk İstiklal ve Cumhuriyeti'ni kurtarmak için canı pahası-

na savaşacak gençleriz biz!! Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine

ve milli yapısına düşman bütün dahili ve ha-rici unsurlarla yürütülecek fikri, ilmi ve dahi

her türlü mücadeleyi durmadan ve yorulmadan devam ettirecek

gençleriz biz!!

Künye

Yayın Adı: Bi’ Mola Yayın Türü: Süreli (Aylık)

Tarih - Sayı: Şubat 2019—50

Genç Kalemlerimiz Bahire BAYRAKTAR

Elif YAVAŞ Muhammet Baran ASLAN

Yayın Ekibi: Hüseyin NERGİZ

Ümit Z. NEKİŞ

Dil Denetimi Esra Keziban BULCA

Sena BEKTEŞ

Tasarım: Ümit Z. NEKİŞ

İletişim: [email protected]

Bağışlarınız için banka hesabımız: Genç Kalemler Derneği T.C. Ziraat Bankası

TR 9400 0100 1262 5345 0355 5001