48
Sahibi PINAR YAYINLARI Tic. ve San. Ltd. Şti. Adına İlhan Gündoğdu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İsmail Memiş Yayın Sorumlusu Nihal AÇIKEL Yayın Kurulu Ali Tarık PARLAKIŞIK Betül BABACAN Burak KALPAKLIOĞLU Fatma Büşra ÖZKAN Fatma Nihan DOĞAN Furkan YAMAN Mahmut Erkam ŞAHİN Muhammed TUTKUN Rumeysa Firdevs BULUT Sabâhat BOYNUKALIN Talha İNANÇ Uğur DEMİREL Usame SARIYAŞAR Zeynep TOPUZ Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Ayşegül KOÇOĞLU Ebrar DOĞAN Fatih RAZİ Furkan GENÇOĞLU Mahmut Yusuf MAHİTAPOĞLU Melike YURT Muhammed Yasir ÖZSOY Mustafa TOLGA Nesibe KANUNİ Serdar YILMAZ Vahap YAMAN Yusuf TALHA Zeynep OLGAÇ Adres Alay Köşkü Cad. Küçük Sk. Civan Han No:6/3 Cağaloğlu - Fatih / İSTANBUL [email protected] Grafik Tasarım Tekin Öztürk www.tekinozturk.com.tr Baskı Şenyıldız Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. No:3 Kat:1 Topkapı-İstanbul Tel: (212) 483 47 91 Selamun Aleyküm Arkadaşlar, N isan ayı boyunca peygamber efendimizi anmak üzere meydan- larda, okullarda, kültür merkezlerinde birçok etkinlik düzen- lendi. “Kutlu Doğum Haftası” kapsamında düzenlenen bu faaliyetle- ri tepkiyle karşılayan azımsanmayacak bir Müslüman kesim mevcut. Kimilerimiz bu etkinlikleri İslami yaşantısı kuvvetli olmayan kişilerin kalbinin ısınması için bir vesile olarak görüyor, kimilerimiz O’nu böyle yoğunlaştırılmış bir şekilde anmanın İslam’ın hayatın her anını kuşatıcı sıfatına zarar verdiğini düşünüyor. İkisi için de kesinlikle yanlış demek mümkün değil. Yazar arkadaşlarımızın da bu konuda hemfikir olduğu noktalar olduğu gibi görüş ayrılıkları olan noktalar da mevcut. Kendi eleştiri süzgecinizden de geçirerek bu konuda bir duruş sahibi olmanı- za yardımcı olacaktır inşaAllah karantina bölümündeki tüm bu yazılar. Gündemimizde yer alan bir diğer konu da önceki sayılarda haber- dar etmeye çalıştığımız “Elimden Gelen Elindedir” yardım hareketi. Şu ana kadar toplanmış olan yardımlar yola çıktı, bir grup arkadaşımız da Hatay’daki Suriyeli kardeşlerimizi ziyaret etmek üzere kamplara git- ti. Arkadaşlarımızın buradaki gözlemlerine dair yazı ve fotoğraflardan oluşan bölüm de Nisan sayımızda okumanızı tavsiye ettiğimiz sayfa- lardan. Karantina bölümünde yer alan “Yaşayan Kuran”, “Gül Yüzlülerin Şevkine Gel”, “Aslı Dururken”, “Seni Çok Seviyoruz! Bizleri Sevgili ve Yoldaş Kabul Et Ey Rasulümüz”, “Örnek Eş: Hz. Muhammed (sav)”, “Hayatımız Kuran mı, Yoksa?”, “Devrimci Peygamberden Pasif Ümme- te” başlıklı yazılarında arkadaşlarımız hem peygamber efendimizi farklı yönleriyle incelediler, hem de kutlu doğum programlarına dair fikirle- rini ifade ettiler. Bunlara ek olarak Peygamber Efendimiz’in hayatını anlatan eserlerden oluşan kitabiyat bölümü de ilerleyen sayfalarda yer almakta. Nisan sayımızın karantina bölümü kapsamında Celaleddin Vatandaş’la da bir röportaj gerçekleştirdik. Aynı zamanda geçtiğimiz sayılarda sizleri haberdar ettiğimiz “Apaçi Gençlik” araştırması üzerine Dr. Ömer Miraç Yaman ile konuştuk. Bunların yanı sıra denemeler, ki- tap tahlili ve etkinlik sayfası da istifadenize sunduğumuz diğer sayfalar. Ve bir hatırlatma: “Elimden Gelen Elindedir” hareketi kapsamında ilaç toplama çalışması başlatıldı. Her türlü ilaç (şurup harici açılmış ilaçlar kabul ediliyor) ve tıbbi malzeme yardımını Araştırma ve Kültür Vakfı’na ulaştırabilirsiniz. Buna ek olarak çocuklara kıyafet ve terlik alınması için nakdi yardımda da bulunabilirsiniz. Selam ve dua ile… Nisan’13 1

Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Citation preview

Page 1: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

SahibiPINAR YAYINLARITic. ve San. Ltd. Şti. Adınaİlhan Gündoğdu

Sorumlu Yazı İşleri Müdürüİsmail Memiş

Yayın SorumlusuNihal AÇIKEL

Yayın KuruluAli Tarık PARLAKIŞIKBetül BABACANBurak KALPAKLIOĞLUFatma Büşra ÖZKANFatma Nihan DOĞANFurkan YAMANMahmut Erkam ŞAHİNMuhammed TUTKUNRumeysa Firdevs BULUTSabâhat BOYNUKALINTalha İNANÇUğur DEMİRELUsame SARIYAŞARZeynep TOPUZ

Bu Sayıya Katkıda BulunanlarAyşegül KOÇOĞLUEbrar DOĞANFatih RAZİFurkan GENÇOĞLUMahmut Yusuf MAHİTAPOĞLUMelike YURTMuhammed Yasir ÖZSOYMustafa TOLGANesibe KANUNİSerdar YILMAZVahap YAMANYusuf TALHAZeynep OLGAÇ

AdresAlay Köşkü Cad. Küçük Sk. Civan Han No:6/3Cağaloğlu - Fatih / İ[email protected]

Grafik TasarımTekin Öztürkwww.tekinozturk.com.tr

BaskıŞenyıldız MatbaacılıkGümüşsuyu Cad. No:3 Kat:1Topkapı-İstanbulTel: (212) 483 47 91

Selamun Aleyküm Arkadaşlar,

N isan ayı boyunca peygamber efendimizi anmak üzere meydan-

larda, okullarda, kültür merkezlerinde birçok etkinlik düzen-

lendi. “Kutlu Doğum Haftası” kapsamında düzenlenen bu faaliyetle-

ri tepkiyle karşılayan azımsanmayacak bir Müslüman kesim mevcut.

Kimilerimiz bu etkinlikleri İslami yaşantısı kuvvetli olmayan kişilerin

kalbinin ısınması için bir vesile olarak görüyor, kimilerimiz O’nu böyle

yoğunlaştırılmış bir şekilde anmanın İslam’ın hayatın her anını kuşatıcı

sıfatına zarar verdiğini düşünüyor. İkisi için de kesinlikle yanlış demek

mümkün değil. Yazar arkadaşlarımızın da bu konuda hemfikir olduğu

noktalar olduğu gibi görüş ayrılıkları olan noktalar da mevcut. Kendi

eleştiri süzgecinizden de geçirerek bu konuda bir duruş sahibi olmanı-

za yardımcı olacaktır inşaAllah karantina bölümündeki tüm bu yazılar.

Gündemimizde yer alan bir diğer konu da önceki sayılarda haber-

dar etmeye çalıştığımız “Elimden Gelen Elindedir” yardım hareketi. Şu

ana kadar toplanmış olan yardımlar yola çıktı, bir grup arkadaşımız da

Hatay’daki Suriyeli kardeşlerimizi ziyaret etmek üzere kamplara git-

ti. Arkadaşlarımızın buradaki gözlemlerine dair yazı ve fotoğraflardan

oluşan bölüm de Nisan sayımızda okumanızı tavsiye ettiğimiz sayfa-

lardan.

Karantina bölümünde yer alan “Yaşayan Kuran”, “Gül Yüzlülerin

Şevkine Gel”, “Aslı Dururken”, “Seni Çok Seviyoruz! Bizleri Sevgili ve

Yoldaş Kabul Et Ey Rasulümüz”, “Örnek Eş: Hz. Muhammed (sav)”,

“Hayatımız Kuran mı, Yoksa?”, “Devrimci Peygamberden Pasif Ümme-

te” başlıklı yazılarında arkadaşlarımız hem peygamber efendimizi farklı

yönleriyle incelediler, hem de kutlu doğum programlarına dair fikirle-

rini ifade ettiler. Bunlara ek olarak Peygamber Efendimiz’in hayatını

anlatan eserlerden oluşan kitabiyat bölümü de ilerleyen sayfalarda yer

almakta. Nisan sayımızın karantina bölümü kapsamında Celaleddin

Vatandaş’la da bir röportaj gerçekleştirdik. Aynı zamanda geçtiğimiz

sayılarda sizleri haberdar ettiğimiz “Apaçi Gençlik” araştırması üzerine

Dr. Ömer Miraç Yaman ile konuştuk. Bunların yanı sıra denemeler, ki-

tap tahlili ve etkinlik sayfası da istifadenize sunduğumuz diğer sayfalar.

Ve bir hatırlatma: “Elimden Gelen Elindedir” hareketi kapsamında

ilaç toplama çalışması başlatıldı. Her türlü ilaç (şurup harici açılmış

ilaçlar kabul ediliyor) ve tıbbi malzeme yardımını Araştırma ve Kültür

Vakfı’na ulaştırabilirsiniz. Buna ek olarak çocuklara kıyafet ve terlik

alınması için nakdi yardımda da bulunabilirsiniz.

Selam ve dua ile…

Nisan’13 • 1

Page 2: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

4030

04 ÜMMET BİZİ BEKLİYORFİRDEVS BÜŞRA KALUÇ

15

Nisan 2013 • Sayı 80 • Yıl 11

Yaşayan Kur’anNESİBE KANUNİ

Örnek Eş: Hz. Muhammed (s.a.v.)

EBRAR DOĞAN

SınıraYolculuk

BÜŞRA ÖZKAN

Dr. Ömer Miraç Yaman ile

“Apaçi Gençliği”üzerine konuştuk…

Furkan GENÇOĞLU

2 • Nisan’13

Page 3: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

18

Yaşayan Kur’an/ Nesibe Kanuni .................................................................. 4

Günümüz Sorunlarına Efendimizin Şifa Dolu Reçeteleri/ Ayşegül Koçoğlu ....... 6

Gül Yüzlülerin Şevkine Gel/ Betül Babacan ................................................... 8

Aslı Dururken/ Mustafa Tolga ....................................................................10

Seni Çok Seviyoruz! Bizleri Sevgili ve Yoldaş Kabul Et

Ey Rasulümüz/ Vahap Yaman ....................................................................12

Örnek Eş: Hz. Muhammed (sav)/ Ebrar Doğan ..............................................15

Hayatımız Kur’ân mı, Yoksa?/ Mustafa Tolga ..............................................16

Devrimci Peygamberden, Pasif Ümmete/ Zeynep Olgaç ...............................18

Kitabiyat/ Mahmut Yusuf Mahitapoğlu .....................................................19

Röportaj/ Celaleddin Vatandaş ile “Hz. Peygamber’e ve Kur’an’a Dair/ ..........22

Sınıra Yolculuk/ Büşra Özkan .....................................................................30

Şiir/ Masal/ Mevlana İdris ..........................................................................22

Müslüman Mahallesinde Satılan Salyangoz/ Yusuf Talha .............................35

Nöbetleşe Yoksulluk/ Serdar Yılmaz ............................................................38

Röportaj/ Dr. Ömer Miraç Yaman ile

“Apaçi Gençliği” üzerine konuştuk/ Furkan Gençoğlu ..................................40

Tahlil / “İnsan” Zübeyir Yetik/ Muhammed Yasir Özsoy ............................44

Kültür Sanat / Melike Yurt ...........................................46

Etkinlik/ Genç Öncüler Gençlik Hareketi Yeşil Sahalarda/ Fatih Razi ...........................................48

DEVRİMCİ PEYGAMBERDEN,PASİF ÜMMETE

ZEYNEP OLGAÇ

Nisan’13 • 3

Page 4: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantinaYAŞAYAN KUR’ÂN

NESİBE KANUNİ

K ur’an-ı Kerim’i anlamak ve vahyin iniş se-

beplerini idrak etmek isteyen her kişi indiği

dönemin şartlarını ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.)

onunla nasıl muhatap olduğunu anlamalıdır. Ca-

hiliye döneminde Mekke’nin toplumsal yapısı ve

peygamberimizin (s.a.v.) bu daveti halka nasıl

tebliğ ettiği incelenmeli, örnek alınmalıdır. Yalnız,

unutulmamalıdır ki Rabbimizin (c.c.) hitapları ne

tarihselci bir şekilde o döneme bakarak anlaşıla-

bilir, ne de bugüne odaklanarak yapılan yorum-

larla açığa kavuşabilir. Yüce kitabımız zamanların

üstündedir, zamandan bağımsız düşünülmelidir.

Aradan geçen ondört asırla birlikte vahiy de-

ğişikliğe uğramasa da onu algılayış biçimleri hayli

değişmiştir. Ülkemizde de yaygın olan kesim kita-

bı çok kutsal görür ve onu çeşitli yollarla yücelt-

meye çalışır. Duvara asmak, eline aldığında üç

kez öpüp alnına koymak ve sayfalarını süslemek

gibi gelenekler ona verilen değeri gösterebilmek

içindir. Ne var ki başta çok masum bir şekilde uy-

gulanan davranışlar zamanla insanları vahiyden

uzaklaştırmış, sahifeler o kadar yüce bir noktaya

çıkarılmıştır ki adeta insanoğlunun ona yaklaşması bir ayıp haline gelmiştir. Sadece kutsal gün ve ge-celerde veya cenazelerde ortaya çıkan, ancak din adamlarının eline aldığı bir kitap haline gelmiştir.

Bizler biliyoruz ki kutsal kitabımız her gün eli-mizde olup muhatap olmamız gereken ve uzak-laştığımızda rahatsızlık hissettiğimiz bir konumda olmalıdır. Bunun böyle olması gerektiğini de sırf geleneğe karşı çıkmak veya bir şeyleri protesto etmek için değil, bizatihi peygamberimizin (s.a.v.) yaşamından öğreniyoruz. Onun vahiyle kurduğu ilişki ve kitaba nasıl baktığı bizim de kuracağımız ilişkiyi belirlemekte kilit noktayı teşkil etmekte-dir. Zira O bizim yegane önderimiz ve yaşam tarzımızı belirleyebileceğimiz en üstün örnektir. “Doğrusu siz O’nun yol göstermesinden önce sa-pıklardan idiniz.” (Bakara: 198)

“Resulüm! Sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların elleri üstün-dedir.” (Fetih: 10)

“Resulüm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya: 107)

Örnek, yaşam tarzı gibi kelimelerden çıkarabi-

“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder.

Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura:51)

4 • Nisan’13

Page 5: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

leceğimiz gibi Kur’an elde tutulan, önemli günler-de okunan veya sadece öpülesi bir kitap değildir. Aslında onla kuracağımız herhangi bir pasif ilişki bizi yanlış bir noktaya sürükleyebilir. O’nu çok okumak gibi büyük bir erdem ancak Rabbimizin öğütlerini, kitabında yazanları hayatımıza geçirdi-ğimizde anlamını bulmuş olur. Mevdudi, “İslam’a Giriş” isimli eserinde sürekli Kur’an okuyan ama onu hayatına adapte etmek için hiçbir çaba sarfet-meyen kişiyi soğuk bir havada “yün yorgan, yün yorgan” diye sayıkladığı halde yorgan alıp üzerine örtmeyen kişiye benzetir. Çokça okumak, zikret-mek, tekrarlamak, hıfzetmek elbette önemlidir ama okunanların içindeki hükümler yaşanmıyorsa anlamsızdır, kişiye hiçbir katkısı bulunmaz. Hatta kendisiyle amel edilmeyen fazla ilim kişinin üzerine bir yük ve Kurani tabirle aşağılanası bir durumdur.

“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, kos-koca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdir-mez.” (Cuma:5)

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu konudaki yönte-mi zaten peyderpey inen ayetleri indikçe açıklayıp tefsir etmek ve sahabeden gelen emirleri uygula-malarını istemek şeklindeydi.

“İnkâr edenler, Kuran bir defada toptan indiril-seydi ya! dediler. Biz, Kuran’la senin kalbini pekiş-tirmek için onu böyle tertil üzere indirdik ve onu ağır ağır okuduk.” (Furkan:32)

“Ebu Amr ed-Dânî, “Kitabu’l-Beyan” adlı ese-rinde isnadını da kaydederek Hz. Osman, Hz. İbn Mes’ud ve Hz. Ubey’den şunu rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v) onlara Kur’ân-ı Kerim’den on âyeti kerime öğretirdi. Onlar ise bu âyet-i keri-melerde amel ile ilgili hususları öğrenmedikçe bir başka on âyet-i kerimeye geçmezlerdi. Böylelikle Hz. Peygamber, bizlere hem Kur’ân-ı Kerim’i ve hem de onunla amel etmeyi birlikte öğretirdi.

Abdurrezzak’ın Ma’mer’den, onun Ata b. es-Saib’den rivayetine göre, Ebu Abdurrahman es-Sulemî şöyle demiştir: Biz, Kur’ân-ı Kerimden on âyet-i ke rime öğrendik mi, o on âyetin helalini, haramını, emir ve nehiylerini öğrenmedikçe bir sonraki on âyeti öğrenmeye geçmezdik. İmam

Malik’in Muvatta adlı eserinde belirttiğine göre Abdullah b. Ömer Bakara sûresini sekiz yıl da öğ-rendi.” (1)

Bizlerin zihninde vahiy, paket içine konmuş, kapaklı bir kitap şeklinde. Fakat ashab ve pey-gamberimiz (s.a.v.) onu çok daha somut bir hitap olarak görüyorlardı. Yaratıcıyla aralarında daha görünür bir bağ vardı. Ayetler günlük hayatlarına bir düzen getiriyor, ticaretlerine, komşuluklarına, gecelerine, gündüzlerine hatta yemek yeyişlerine müdahalede bulunuyordu. Onlar da bu mucizevi işaretlere ilk anda teslim oluyorlar ve şüphe duy-madan iman ederek yaşam tarzlarını değiştiriyor-lardı. Rabbimiz (c.c.) Hz. Muhammed’le bir ileti-şim kuruyor ve çevresindekiler de onun elçiliğinde bir hayat nizamı ediniyorlardı. Vahyin inişi onlar için doğal ve aynı zamanda ihtiyaç gibiydi. Rasul de O’ndan gelen emirleri insanlara anlatan ve aynı zamanda en güzel uygulayan kişiydi. Onu taklit et-mek en mükemmele yaklaşmanın yöntemi, O’nu sevmek vahyi sevmek, salih amel işlemekse O’nu memnun etmek, Rabbimizin de rızasını kazanmak demekti.

“Kuşkusuz sizden Allah’a ve ahiret gününe ka-vuşmayı uman ve Allah’ı çok ananlar için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab:21)

Peygamberimiz (s.a.v.) vahyin dünyadaki yan-sıması, adeta eşref-i mahlukatın biricik örneğidir. O (s.a.v.), vahyin sadece okumak için değil, oku-nulanı hayatımıza geçirmek için indiğini sünnetiy-le ispatlayan, ömrünü bu uğurda harcamış olan önderimizdir. Kur’anı’a değer vermenin onu en yüksek raflara koyarak değil Allah’ın dinini dünya-da hakim kılarak, dininin değerini düşürmeyerek olması gerektiğini bize gösteren elçidir. O (s.a.v.), yaşayan, yürüyen ve mücadele eden Kur’an’dır.

‘Peygamberimizin vefatından sonra onun ah-lakının nasıl olduğunu merak edenler, bunu Pey-gamberimizin hanımı Aişe radıyallahu anha’ya sorarlar, o da şöyle cevap verirdi: “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? İşte onun ahlakı Kur’an’dı.” ‘(2)

Kaynaklar:1- Muvatta, Kur’ân 11; Kurtubi, el-Camiu’l Ahkami’l-Kur’an

1/244-246

2- Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 139 (746)

Nisan’13 • 5

Page 6: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantina

Günümüz Sorunlarına Efendimizin Şifa Dolu Reçeteleri…

AYŞEGÜL KOÇOĞLU

O nu anlatmanın ve yaz-

manın haddim olma-

dığını çok hissederek kıvranı-

yorum bir haftadır, kafamda

yazı taslakları geçidi var, yazı-

yı bekleyen derginin editörü-

ne verecek cevabım da yok,

bekletiyor olmamın verdiği

sıkıntı ayrı bir dert…

Efendimizi anlatabilmek,

nasıl yazayım, ne yazayım

sıkıntısı ile yatsı namazına

duruyordum ki bir gece şiirin

üstadının şu dizeleri düştü

zihnime:

“Efendim, Müjdecim, Kurtarıcım, Peygambe-

rim

Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim...”

Bu dize ile zihnimde hızla pencereler açılma-

ya başladı. Ölçüler, ölçülerimiz, kurtarıcı, derman

olucu ölçüler, hayatlarımızın Efendimizin ölçüsüne

ne kadar uygun olduğu. Efendimizin sünnetlerinin

hayatımızda ne kadar yer bulduğu… Aile ve ev ya-

şantımız, ebeveynliğimiz onun tavsiyelerinden ne

kadar nasipleniyor işte burada takıldı zihnim…

Efendimizin bir peygamber oluşu üzerinden

“öğreticiliği, öğretmenliği”; dini yayıyor oluşu üze-

rinden “tebliğciliği, metodu”; bir devleti yönetmesi

açısından “devlet başkanlığı, idareciliği”; savaşları

yönetmesi üzerinden “kumandanlığı”; mübarek

hanımlarına yaptığı “eş”lik; sahabe efendilerimiz-

le yaşadığı “dost”lukları ve

mübarek evlatlarına ve to-

runlarına yaptığı “babalığı ve

dedeliği” öylesine çok yönlü

ve hepsinde öylesine mükem-

mel olan bir hayat…

Günümüz sosyal bilim-

lerinin, psikolojinin, eğitim

bilimlerinin çeşitli kuram ve

tezlerle ortaya koymaya ça-

lıştıkları “ideal gerçekleri,

doğru teknikleri” Efendimizin

hayatı bize ne güzel özetli-

yor… Hayatının her bir karesi,

O’nun “beni görmeden bana

inanan, kardeşlerim” diye ilti-

fat buyurduğu biz ümmetine şifa dolu reçeteler…

Çocuk eğitimi üzerine her kafadan, her kalem-

den bir fikrin çıktığı, özgüvenli, mutlu, umutlu ço-

cuk yetiştirme üzerine kafa yoran zihinlere O’nun

sevgi temelli, çocuğun şahsiyetine saygı duymayı

öngören yaklaşımı ne güzel bir yol:

“Çocuklarınıza saygılı davranın, onlarla alay et-

meyin, onlara hakaret etmeyin, aptal ve cahil gibi

lakaplarla onları çağırmayın.”

“Mescidin minberinde kendini pür dikkat din-

leyen müminlere seslenmektedir. Kapıda kırmızı

gömlekleri içinde düşe kalka yürümeye çalışan iki

bebe görünür. Başlar o yana dönmüştür. Fakat

kimse Allah Elçisinin hutbesini yarıda kesmemek

için çocukları almaya davranmaz. Efendimiz hut-

beye ara verir. Minberden iner, onları kucaklar.

6 • Nisan’13

Page 7: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Ve minbere dönerek kaldığı yerden devam eder.

Kendisini dinleyenlerden de özür dilemeyi ihmal

etmez:

- Şu iki çocuğun düşe kalka yürüyüşlerine

baktım ve hutbemi kesip onları yukarı almaktan

kendimi alıkoyamadım.”

Bu ne güzel örnektir, henüz yeni yürüyen be-

beleri, mescide girişlerini ciddiye alış, değer veriş,

incitmeden, üzmeden, bizim gündemimizde cami-

de koşuşturan çocuklara kızmayalım gibi bir mad-

de halen varken…

“Çocuklarınızı çok öpün;

çünkü her öpücüğünüz için

(Allah katında) makamlar

vardır.”, “Kim ağlayan ço-

cuğunu susturuncaya kadar

gönlünü alır, hoş davranırsa,

Allah’ta ona cennette mem-

nun olacağı nimeti verir.” Ah ki

bir dönem ağlasa dahi çocuğu-

nuzu kucağınıza almayın diye

ana-babalara telkin veren sonra

da nefret dolu, merhametten

uzak çocukların neden böyle

olduğu üzerine kafa yoranlar...

Çağımızın en önemli gün-

dem maddelerinden biri olan

çocuğa taciz, çocuğu istismar

ve bunu önlemek için çocuklara

bedenini korumayı öğretmek,

Efendimizin hadisi ne güzel bir

temel:

“Altı yaşına gelen kız çocuğunu mahrem ol-

mayan kimse öpmemeli.”

“Çocuklara sevgi ve şefkatle davranmayanlar

ve büyüklere saygı göstermeyenler bizden değil-

dir.” ve “Ebeveynin güzel ahlâklı olması, çocukla-

rın da güzel ahlâklı olmasını sağlar.” hadisleri ile

güzel ahlaklı çocuk yetiştirmenin ebeveyn tutumu

ve ahlakı ileparalel olduğu…

Halen çok yaygın bir tutum olan kız-erkek ço-

cuk ayrımı yapılmaması hususunda:

“Çocuklarınıza eşit davranın; farklı davranacak

olsanız dahi kızlarınızı üstün tutun!”,

“Kim ‘üç kız’ veya ‘üç kız kardeş’ veya ‘iki kız

kardeş’ veya ‘iki kız’ yetiştirir, te’diplerini

(edeplendirilmelerini) eksik etmez, onlara iyi

davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir.” ha-

disleri ile ışık tutar karanlık zihinlere.

Efendimiz kızlarına, torunları Hz. Hasan ve

Hüseyin’e sonsuz bir sevgi ve özen göstermiştir.

Kızları evlenip yuva kurduktan sonra bile her tür

sıkıntı ve dertlerini dinlemiş, gerektiğinde damadı

ve kızı arasında arabulucu-

luk yapmış, Fatıma annemi-

zin kapısına her sabah gidip

namaz için çağırmıştır, to-

runları ile oyunlar oynamış,

“çocuklarınız ile çocuklaşın”

buyurmuş ve onlar için Rab-

bine dua da bulunmuştur.

Eşlerine her zaman sevgi

ve adaletle yaklaşmış, vefa

duygusu hep önde gelmiştir.

Hatice annemizin vefatından

sonra kendisini hep hayırla

anmış, hatıralarına, geride

kalan yakınlarına özen gös-

termiştir. Aişe annemizi çok

sevdiğini her yerde ifade bu-

yurmuş, kendisinin de “nasıl

seviyorsun beni” sorusuna

“kördüğüm gibi” diyerek sev-

gisinin ne kadar sarsılmaz ve derin olduğunu gös-

termiştir.

Efendimizin çocuk eğitiminden, aile hayatına,

karı koca ilişkilerinden, akraba ilişkilerine toplumsal

hayatımızı düzenleyip doğru sağlıklı ilişkiler kurma-

mızı sağlayacak tavsiye ve telkinleri, hayatından

örneklerle asırlar öncesinden bugüne ışık tutması

onun en güzel öğretici oluşuna bir işarettir.

Yuvalarımızın, aile hayatlarımızın bu ışıkla ay-

dınlanması ne güzel bir şifadır bizlere…

Binler salavat ile şifasın Ya Rasulallah…

Efendimiz kızlarına, torun-ları Hz. Hasan ve Hüseyin’e sonsuz bir sevgi ve özen göstermiştir. Kızları evlenip yuva kurduktan sonra bile her tür sıkıntı ve dertlerini dinlemiş, gerektiğinde da-madı ve kızı arasında ara-buluculuk yapmış, Fatıma annemizin kapısına her sa-bah gidip namaz için çağır-mıştır, torunları ile oyunlar oynamış, “çocuklarınız ile çocuklaşın” buyurmuş ve onlar için Rabbine dua da bulunmuştur.

Nisan’13 • 7

Page 8: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantina

Gül Yüzlülerin Sevkine GelBETÜL BABACAN

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin efendimHak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

Şeyh Gâlib

S on yıllarla beraber Türkiye literatürüne

dâhil olan yeni ve üzerine düşünülmesi

gereken olaylardan/kavramlardan biri de Kutlu

Doğum. Yıllarca İslam ve O’nun içeriğine refe-

rans eden birçok kavram ve sembolün baskıyla

karşılandığı sosyo-politik dönemlerden bugüne

gelindiğinde daha liberal ve isteyenin İslami

veya gayr-i İslami birçok eylemi gerçekleştirdiği

günlere geldik denebilir.

Kutlu Doğum’a tarihsel an-

lamda benzer olan etkinlik

Mevlid-i Nebi’ler ve kan-

dillerdir diyebiliriz. Di-

yanet İşleri Başkanlığı

da bir müddettir her

yıl düzenli ve kapsamı

genişletilerek Kutlu Do-

ğum etkinlikleri düzenliyor

veya destek oluyor. İçeriği ayrı

bir tartışma konusu fakat

Mevlid-i Nebevî yerine

Kutlu Doğum iba-

resini kullanmak

benim zihnimde,

yeni söylemde “prayer

room”un mescitin muadi-

li olarak kullanılmasıyla eşdeğer

bir yamalı modernleşmeye tekabül

ediyor. Bu anlamda ıstılahların (kavramların)

tasavvurundaki değişim elbette bir zihinsel ve

pratik dönüşüme de işaret etmektedir. Zira kut-

lama, parti, eğlence peşine düşersek Kadıköy

Müftülüğü’nün “Kutlu Doğum Haftası” etkinli-

ği, Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’nda İstanbul

İl Müftüsü Rahmi Yaran’ın katılımıyla kurdele

kesimi ve buz hokeyi gösterisiyle başladı.”(Yeni

Şafak 2012) gibi haber başlıklarına

“Aman canım ne var bunda?”lık

tepkiler verme ihtimalimizi

artar. Halbuki her amel-

de riyadan kaçınmayı,

her adımda ölümü

hatırlamayı nasihat

buyururken Hz. Pey-

gamber, kitlesel ola-

rak kutlanan Kutlu

Doğum; eğer varsa bir

kolektif duygu, bunun sö-

mürülmesi ve Diyanet İşleri Baş-

kanlığı eşliğinde son dönem politik

uygulamalara teşne yapılması sonu-

cundan uzak bir yerde durmamaktadır.

Esasen DİB kurulma aşamasından günü-

müze kadar her dönem her yönetim al-

tında politik çıkarlar adına kullanıldı ve

tabiri caizse bu DİB’in öz’ünde var. Bu

8 • Nisan’13

Page 9: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

yazıda amaç, kutlayalım diyenler ve kutlamaya-

lım diyenler sınıflaşması değil aksine “Rasul’ün

(sav) yolundan gitmek gerçekten ne demektir?”

sorusunu sormaktır. Yoksa burada amacımız

hayır niyetiyle yapılan bir takım eylemlerin niyet

sorgulaması değil fakat amelin bize dönük olan

sonucunu hakikatin terazisinden tartışmaya aç-

maya gayret etmektir. Bu anlamda niyetler top-

lumsal olana dair bir şey ifade etmez, dikkate

alınması gereken şey; buz

hokeyi ve Peygamber sün-

netini eş düzlemde değer-

lendiren bir zihnin sorgu-

lanmaya tabi tutulmasıdır.

Hz. Peygamberin doğu-

munu kutlama etkinlikleri-

nin son yıllarda farklı plat-

form ve cemaatlerin dışında

belediyeler eliyle de ciddi

oranda arttığını söyleyebi-

liriz. Tam da bu noktada kı-

saca Türkiye’nin resmi yakın

tarihine dönersek, tarih ya-

zımının Türk modernleşmesi

ekseninde inşa edildiği gö-

rülür. İtikadı bilemem fakat

amelde bu anlayışın tesirleri

hâlâ devam etmektedir; stad-

lara doluşan bin kişiyle kutla-

nan bir doğum günü akabin-

de, aslına uygun yaşatılmayan

ya da mevcut modernleşme

projesiyle uyumlu biçimde bü-

yütülen son derece hümanist

bir “sevelim sevilelim peygam-

beri” figürü bunu ispat etmektedir. Tam da bu

sebeplerle Mevlid-i Nebevî ile Kutlu Doğum ara-

sındaki farkı kavramak mühimdir çünkü sade-

ce ılımlı, barışçı bir sevgi peygamberi dediğimiz

zaman Efendimizin vasıflarını haşa manipüle

etmiş oluruz. O, barışı tercih eder fakat inkârda

direnen kafirlere karşı cihad da ilan eder bu

yüzden çift taraflı okuma yapmak gerekir. Öte

tarafta mazlumların yanında zalimlerin karşı-

sında durur, kendi yakınları diye zulmedenlerin

zulmünü görmezden gelmez. Bu söylenenleri

yıllardır Türkiye’de olan sorunlarla birlikte düşü-

nürsek daha bütüncül bir bakış açısı tuttururuz.

Peygamber’i anlatırken kullandığımız terimler

O’nu hangi zaviyeden gördüğümüzü de ortaya

koyar. Konuya bir de diğer taraftan bakmayı

denersek Akif Emre’nin yo-

rumuna göre Türkiye mo-

dernleşmesi bünyesinde

gelişen Jakoben laiklik mo-

delinin, bireysel dini yaşama

çabalarını düşman sayan bir

tavrı vardır. Bu çerçevede

belirli zaman ve mekânda,

uygun görülen biçimde, is-

tenilen yönleri ele alınarak

bahsedilen kitlesel bir Pey-

gamber sevgisinin, duygu-

nun dilini yıpratacağı muhte-

meldir. Yoksa “Gül (kokulu)

Peygamber” söylemiyle O’nu

herhangi bir kalıba hapset-

memek suretiyle, gül yüzlüle-

rin şevkine gelmekte bir beis

yoktur Allah’ın izniyle.

Türkiye’nin hüsran ile

malûl modernleşme pro-

jesi içinde dindarların

muhafazakâr ve modern ola-

rak ayrışması ile aslında neyi

muhafaza ettiğinin ayırdın-

da olmayan bir kadronun da

yetişmiş olmasını, nihai analizde dinin seküler-

leşmesi olarak adlandırabilir miyiz? Bu minval-

de biz Müslüman insanlar, Hz. Peygamber’in

ahlakını bilmeyi, kuşanmayı ve O’nun yaşayan

Kur’an olma vasfının nereye düşeceğini, bera-

berce düşünelim.

Bu yazıda amaç, kutlayalım diyenler ve kutlamayalım diyenler sınıflaşması de-ğil aksine “Rasul’ün (sav) yolundan gitmek gerçek-ten ne demektir?” sorusu-nu sormaktır. Yoksa burada amacımız hayır niyetiyle yapılan bir takım eylemle-rin niyet sorgulaması değil fakat amelin bize dönük olan sonucunu hakikatin terazi-sinden tartışmaya açmaya gayret etmektir. Bu anlam-da niyetler toplumsal olana dair bir şey ifade etmez, dik-kate alınması gereken şey; buz hokeyi ve Peygamber sünnetini eş düzlemde de-ğerlendiren bir zihnin sorgu-lanmaya tabi tutulmasıdır.

Nisan’13 • 9

Page 10: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantina

Aslı DururkenMUSTAFA TOLGA

Y oldan çıkmışlara, aklı karışıklara, içi karar-

mışlara, ben kimim diye soranlara, abilere,

ablalara, emzikli bebelere, yataktaki dedelere…

Yol gösterici geldi hanımmmmmm!

Çığırından çıkmış dünyanın bulanık zaman-

larında yolunu şaşırmış insan topluluklarına ar-

tık hiçbir peygamber gelmeyecektir haberiniz

olsun. Hoş, okuduğumuz kadarıyla gelse de

iman eden bir avuç insandan başkası

değil za-

ten.

Hiç olma-

mış gibi var say-

dığımız; ne yapsa

bir türlü görmediği-

miz; gözündeki sürmey-

le örnek aldığımız;

işimize geleni alıp

gelmeyeni hiç duy-

madığımız bir peygam-

ber örnekliği değildir bu

yazının amacı. Ne, kimileri gibi

peygamberi olduğundan çok daha

yüce görmeye ne de onun insan yönünü göz

ardı etmeye niyetli değilim baştan söyleyeyim.

Amacım, kalemim elverdiğince benim için tüm

zamanlarda ve mekânlarda daha iyisini bulama-

yacağım bir örnekliğin tarifini vermektir.

Reklam sloganına benzese de söylemeden

edemeyeceğim bir sözle başlamalı peygambere

itaatimiz:

“Aslı dururken, taklidine; üstelikte yalan yan-

lış taklidine ne gerek?”

Ne gerek, kime gerek, niye

gerek! Gereklilikleri dün-

ya menfaatleri üze-

rine kurulmuş

Müslümanla-

ra (!) pey-

gamber ne

gerek?

Yol tekken, yoldan

sapıp da kendilerini hala

doğru yolda sayanlara bu

dünyada birçok örnek

zaten mevcuttur. O

mevcutlar arasındaki seçim so-

nunda asil bir yola (!) çoktan koyulmuştur bile

Müslüman. Sormadan görmeden, düşünmeden

konuşmadan, koyun sürüsü misali sürüklendik-

leri mecralarda onları ilk terk edecek de örnek

aldıkları o kahramanları olacaktır.

Kahramanlarının eksiklerini, hatalarını gör-

meden onları peygamberden de öte insanüstü

mertebeye taşıyarak tartışılmaz hale getiren

10 • Nisan’13

Page 11: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Müslümanlar (evet, Müslümanlar) peygambe-

ri örnekliği çoktan unutmuşlardır. Hz Aişe’nin

dediği gibi “Kur’an ahlakına” sahip bir örneği

Kur’an’dan uzaklaştığımız için anlayamaz ol-

duk. O’nun veda hutbesinde bize emanet ettiği

Kur’an’ı ve sünnetine sahip çıkmak yerine bam-

başka şeylere sarılır olduk.

İnsan, akleden bir varlıktır; Müslü-

mansa aklını çok daha iyi kul-

lanabilen bir varlık olmalıdır.

Müslüman olmayan birinin

kimilerini kendisine örnek

sayıp onun söyledikle-

rine taparcasına iman

etmesi şaşılacak bir şey

olmasa gerek. Oysa

Müslümanım dediği hal-

de peygamberini tanıma-

mak, onu örnek almaktan

çok uzak bir hal almak yete-

rince şaşılası olsa gerek.

Buradan şu anlam çıkmamalıdır. Hz.

Peygamber(s.a.v)’den başkasında örnek alına-

cak hiçbir sıfat yoktur. Böyle bir şey söylemeye

elbette akıl manidir. Muhakkak ki bu kutlu dava

uğrunda örnek alınacak onlarca insan mevcut-

tur. Ama unutmayın ki onlarında örnek aldıkları

bir peygamber yanı başımızdadır.

Yanı başımızdadır, çünkü Kur’an’a ulaşmak

eskisine oranla çok daha kolaydır ve onun ahla-

kına sarılmak için Kur’an bize öğretmeye açıktır.

Yanı başımızdadır, çünkü (geçerliliklerini tartış-

mak bu yazının amacı dışındadır) birçok hadis

bize onun pratiğinden kesitler sunmaktadır.

Varlığın içinde yokluğu yaşayan Müslüman-

lar aslolandan uzaklaştıkça yanlış yollara sürük-

lenmektedir. Hz Peygamberin onaylamadığı

yaşam tarzlarını, hareketleri kendilerine

yol edinenler nerede durduk-

larını tekrar gözden geçirme-

lidirler.

Ağlamalı, bol duygulu

ama içi boş söylentiler-

le kutlanılan kutlu do-

ğumlar ve peygamber

geceleri olması gereken

yere konulmalıdır. Onu

anlamak ve onun yaşadığı

gibi bir İslam’ı yaşayabilmek

Müslümanın öncelikli hedefi

olmalıdır.

Bu ve bunun gibi söylemler geçmiş zamanda

çok duyduklarınız sözlerden olsa da bu sözleri

söylemekten ve sözün hakkını yerine getirmeye

çalışmaktan geri durma halinden Rabbime sığı-

nırım. Son sözü ilk sözün sahibi olan Allah’ın

sözüyle bitirelim: “Gerçek şu ki, Allah’ı ve Ahiret

Günü’nü [korku ve umutla bekleyen] ve O’nu

her daim anan kimseler için Allah’ın Elçisi güzel

bir örnek teşkil eder.” (Ahzap, 21)

İnsan, akleden bir varlıktır; müslümansa aklını çok daha iyi kullanabilen bir varlık olmalıdır. Müslüman olmayan birinin kimilerini kendisine örnek sayıp onun söyle-diklerine taparcasına iman etmesi şaşılacak bir şey olmasa gerek. Oysa, müslümanım dediği halde peygameberini tanımamak, onu örnek almaktan çok uzak bir hal almak yeterince şaşılası olsa gerek.

“GERÇEK ŞU Kİ, Allah’ı ve Ahiret

Günü’nü [korku ve umutla bekleyen] ve O’nu her daim anan kimseler için Allah’ın Elçisi güzel bir örnek teşkil

eder. (Ahzap 21)”

Nisan’13 • 11

Page 12: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Sevginle ve bildirdiklerinlearınmakistiyoruz.Arınmak

isteyenlere aracılık etmek isti-yoruz.Aracılıkettiğinİslam’ın,bizlere önerdiği hayat tarzını,yaşambiçimimizolarakdevamettirmekararlılığımızıayakları-mızıİslam üzere sabit kıltavsi-yesiylebütünleştirerekömürboyuyaşamakistiyoruz.

***“Kim Allah’a ve

Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflar-da bulunduğu pey-gamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişi-lerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisa,69)

Bizleri sevgilin kabul et eyResulümüz!

Rabbimiz seninle arkadaş,yoldaş olmamızı istemekte!Yoldaşlık iseAllah’aveResulü-ne itaat edilerek kazanılır de-mekte bizlere. Resulle birlikteyola çıkanların kaybetmeyece-

ğini, sayısız imkân ve lütuflaraulaşacağınıbildirmekte.BizdendevarışyeriCennetolanyoldaseninle yolculuk yapmamız is-tenmekte!Peygamberleyoldaşolmaknegüzelçabadır.

Onun arkadaşlığı yolda bı-rakmaz,sonuhüsranolmaz.

Bizleri arkadaşlığına seç,eyResulümüz!

***“Biz seni ancak âlemlere

rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya,107)

Rasule sığınmak, onun rah-metialtınagirmeyeçabalamakgayretlerin en iyisi olsa ge-rek. Hayattaki en güzel çaba,âlemleriaydınlatıcıolarakgön-derilen özel insanla arkadaş,dost,gönüldaşolabilmeyide-

nemektir. Bu denemeninkarşılığı ise mü’minlereverilen muhteşemmükâfatıdır,YüceYara-tıcının!

Mükâfatın adı daCENNET’tir.

Âlemlere rahmetolarak gönderilen bir

peygamberin ulaştırdığıdinin,rahmetdalgalarıara-

sında dolaşarak rahatlamak,kendisini peygamberin kurta-rıcı, kuşatıcı, koruyucu pren-siplerine teslim ederek boyuneğmek, bilerek ve isteyerekonunyolundangideceğinihay-kırarak, vaad edilen cennetekavuşmak için yola koyulmak,çabalarınengüzeliolsagerek!

SENİ ÇOK SEVİYORUZ! BİZLERİ SEVGİLİ VE YOLDAŞ KABUL ET

EY RASULÜMÜZ…VAHAP YAMAN

karantina

12 • Nisan’13

Page 13: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Bukonudaçabagösterenle-rinçabalarıkutluolsun!

***“De ki: “Eğer Allah’ı sevi-

yorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günah-larınızı bağışlasın! Allah çokça affeden ve çokça merhamet edendir!’” (Âl-iİmrân,31)

Kalu bela (evet sen bizimRabbimizsin)diyerekRabbimiziâlemlerin yaratıcısı, idare edi-cisi, efendisi, koruyanı, gözet-leyeni, yaşatıcısı olarak kabulettiğimizin sözünü ilk sözümüzolarak vermiştik. Bu sözle ya-ratıcımızı çokça sevdiğimizi,O’nun hâkimiyetine boyuneğeceğimizi,Allah’ınboyası ileboyanacağımızıifadeediyoruz.

Arınmanın ancak böyle birteslimiyetle sağlanabileceğiniinananlar olarak hep birliktehaykırıyoruz. Arınma yolunda,iyilikleri emretmek, kötülük-lerden sakındırmak prensibi-ni en temel görev kabul edip,peygamberin gösterdiği tarzdahayırlarda yarışacağımızı, tak-vada önde olanlardan olacağı-mızın sözünü vererek Resulünyoluna tabi olacağımızı, bu-nunlaAllah’ınsevgisinemazharolacağımızın şuurundayız. Kişi-nin, Allah’ı ne kadar seviyorsaAllah’ındaokişiyio kadar se-veceğinibilenlerdeniz.Sonsözolarakda,Allah’ınsevgisinika-zanmakiçinsevgiliRasulümüzeuymayı,onungetirdiğiprensip-lerebağlılığımızıbüyükbircoş-kuyla her gün arttıracağımızıilanediyoruz.

Sevaplarımızı çoğalta-

rak, hata ve günahlarımızınAllah’tan bağışlanmasını talepediyoruz!

DualarımızıkabuleteyRab-bimiz!

***“Ey iman edenler! Peygam-

ber sizi, size hayat bahşeden şeylere (ilahi hükümlere) çağır-dığında, Allah’a ve Rasûlü’ne icabet edin…” (Enfâl,8/24)

Ne mutlu ki; peygamberinçağrısına kulak verip İslam ol-duk, onun yanında yer almakiçin çabalıyoruz. O’nu yalnızbırakmayacağımızın sözünüveriyoruz.O’nunda bizi yalnızbırakmayacağını umut ediyo-ruz.Bildirdiklerineuyacağımızı,getirdiğidininkurallarınıfarkın-da olarak,bilerek ve isteyerek seçtik. İsteyerek seçtiğimiz bukutluyoldasarsılmadan,karar-lılıklayürüyerek,kendimiziherzamandirivecanlıtutacağımı-zı, çevremizi uyararak onlarında peygamberle yoldaş olma-larına katkıda bulunacağımızınsözünüveriyoruz.Haşrzamanıonunla birlikte olmayı, onunsancağı altında toplanmayı is-tiyoruz.

Bu kararımızda bizlere des-tekver,ayaklarımızı İslamüze-resabitkıleyRabbimiz!

***“Ey peygamber! Şüphesiz

ki Biz seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzap,45)

Bizlerseninvedahaccındakibildirdiğinmanifestoyuashabıngibiduyduk, kabulettik,uygu-lamaya çabalıyoruz. Verdiğin

öğütlereuyuyoruz.Ey peygamberimiz! Yüce

Rabbimizi nasıl görevini ta-mamlamış bir peygamber ola-rak “şahit ol ya Rabb” diyerekşahid tutmuşsan; bizler de di-yoruzki:

Hidayeteulaşmış,karşılığın-da ilahi rahmetle temizlenmişmü’minlerlebirlikteolmakara-rımızvar.Onlarlabirlikteİslam’ıokuma, öğrenme, anlama, ya-şama, anlatmaazmimizvar.

Bizleri şahidlerle beraberyazyaRabb!

***“Ben güzel ahlakı tamamla-

mak üzere gönderildim.” (Hz.Muhammed)

“İslam güzel ahlaktır.” (Hz.Muhammed)

“Müslüman elinden ve di-linden emin olunan kişidir.” (Hz.Muhammed)

DiyorsuneyRasulümüz!Bizlerdeseninahlakınlaah-

laklanmakiçingayretediyoruz.Çocuğunudiridiri gömene,

sakınhaöldürme!Kendisine bile faydası do-

kunmayan putlara tapma, on-lardanyardımisteme!

Senin de annen, kız karde-şin var. Başkalarının kadınlarıilezinaetme!

Hırsızlıkyapma!Ölçüde,tartıdaeksiklikyap-

ma!İnsanöldürme!Bir gün sen de yaşlanacak-

sın.Annevebabana,yaşlılara,düşkünlereyardımet!

Kendin için yapılmasını is-temediğinşeyleribaşkalarıiçin

Nisan’13 • 13

Page 14: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

deisteme(yapma)!Kendi aleyhine bile olsa,

aslaadalettenayrılma,adilol!Mü’minlereminvegüvenilir

kişilerdir.Eyümmetimgüvenilirolun!

Namazınızıdosdoğrukılın!Zekâtınızıeksiksizverin!Kö-

tülüktensakının.Daimaiyiliklerdeyarışın!Birbirinizinözelvegizlişey-

leriniziaraştırmayın!Bizler, bildirdiğin bütün

ahlakıkurallarauyaniyibirmü’min olarak senin ah-lakını kuşanacağımızın sö-zünü veriyoruz. Seni örnekalarak yaşamak, senin gibidavranmak, dini anlatmadave yaygınlaştırmada seningibi davranmaya azmimizvar.

Senin sancağının altındagölgelenecek dostların ara-sındaolmayaçabalıyoruz.

Rabbimizden çirkinlikle-rimizin ve kusurlarımızın yokedilmesinintemelkuralıolanpeygamber ahlakı ile ahlak-lanmayıtalepediyoruz.

Başarırızinşallah!*****Kurtuluşumuz için; biz-

lere bildirdiğin, ilahi vahiyledestekli emirlere sıkı sıkıyabağlanmamızı istiyorsun, bizümmetinin cehennem ateşinedüşmemesini öğütlüyorsun.Tavsiyelerine uyuyoruz, yolla-rımızın aydınlanması için tut-tuğun İslam projektörlerininaşkına ve cazibesine kapılmışolanlardan olmak için, kele-bek misali ışığa koşuşuyoruz.

NiyazımızveyönelmemizRab-bimizedir. İstikametimiz, reh-berimiz sevgili Rasulümüz Hz.Muhammed’inyolunadır.

Yolarkadaşlığımızkabuledi-lirinşallah!

Biliyoruzkigüvencemizbu-dur.

***Arkadaşınız (Muhammed)

sapmadı ve azmadı da.O, arzusuna göre

de konuşmaz. O (nun bildirdikleri) vah-

yedilenden başkası değildir. Necm2,3,4

Eysevgilipeygamberimiz!Yaratıcıtarafındanhertürlü

korumaya alınmış, son uyarıcıolarakseçilmiş,kıyametekadar

rehber,önderyoldaşımız!Senin bildirdiğin yolda yo-

rulmadan,bıkmadanyürüyece-ğimizinsözünüveriyoruz.

Yolda yürürken saptıranınsaptırmasına kanmadan, ne-fislerimizin arzularına kanıpazmadan, kınayanın kınaması-na aldırmadan, kararlı, sabır-lı, coşkulu, dimdik bir tarzdaduracağımızdan, yeryüzündedin Allah’ın oluncaya kadarmücadele edeceğimizdeneminolmanıistiyoruz.

YaratanımızAllah, KitabımızKur’an, Rehberimiz, sevgilimiz

peygamberimizdiyerek tüm inananlarla

birlikte öğrenmeye, birlik-te hareket etmeye, birlikte gereği gibi yaşamaya ve an-latmaya gayret göstereceği-mizinsözünüveriyoruz.

Bu yolculuğumuzun iyi,öncü ve salih insanlarla ar-kadaşvedostluklarkurmak,onlarlabirlikteolmak,birlik-te düşünmek, istenilen şey-leriyaparakmutlugeçeceği-nibilenlerdeniz.

İstikametimizin sırat-ımüstakim olduğu bilinciyleyolunda dimdik yürüyoruz,eysevgiliRasulümüz!

Kurtuluşumuz için; bizle-re bildirdiğin, ilahi vahiyle destekli emirlere sıkı sıkıya bağlanmamızı istiyorsun, biz ümmetinin cehennem ateşi-ne düşmemesini öğütlüyor-sun. Tavsiyelerine uyuyoruz, yollarımızın aydınlanması için tuttuğun İslam projek-törlerinin aşkına ve cazi-besine kapılmış olanlardan olmak için, kelebek misali ışığa koşuşuyoruz. Niyazımız ve yönelmemiz Rabbimize-dir. İstikametimiz, rehberi-miz sevgili Rasulümüz Hz. Muhammed’in yolunadır.

14 • Nisan’13

Page 15: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Kuran ve peygamberimiz,

modern zamanların diliy-

le hep kadın mevzuu üzerin-

den vurulup, İslam’a karşı olan

hakaret ve eleştiriler genellikle

bu minvalde süregelmektedir.

Peygamberimizin yaşantısına

ve Kuran’a baktığımızda

din anlamında, Allah ka-

tında kadın ve erkeğin

hiçbir farklılığı olma-

dığı çok barizdir.

Allah nazarında so-

rumluluk, müka-

fat ve dini anlayış

ve yaşayış bakımın-

dan kadın ve erkek

eşittir. Kuran’ın kadın

ve aile ile ilgili ayetleri

yaratılışı anlamak, sosyal

hayatı ve birebir ilişkileri dü-

zenlemek ve bir hukuk oluştur-

mak içindir.

Hayatın amacı olan “iyiliği

emredip/tavsiye edip, kötülük-

ten men etme” görevi kadın

kadar erkeğin, erkek kadar

kadının da görevidir. Kadın ve

erkeğin bu göreve başlangıç

noktaları evdir. “Ev”in ihyası ve

inşası gerçekleşmeden Müslü-

manca bir toplum oluşturmak

hayaldir. Peygamberimiz (sav)

bir hadisinde şöyle buyurmak-

tadır: “Hiçbir baba, çocuğuna

güzel terbiyeden daha üstün

bir bağışta bulunmuş olamaz.”

(Tirmizî, Birr, 33). Çocuklarını

güzel ahlak, Kurani ahlak üze-

rine yetiştirme anne-babanın

asli görevidir. Bir çocuk yetiş-

tirmek ile hadiste de denildi-

ği gibi sadece çocuklarımıza

büyük bir hediye vermiş ol-

muyoruz, İslam toplumunun

oluşması için en büyük katkıda

bulunuyoruz.

“Düzgün” çocuklar için,

düzgün anne-babalara

ihtiyaç vardır. Düz-

gün anne-babalar

için de düzgün

eşler olmak gerek-

mektedir. Eşimizle

rayına oturtama-

dığımız bir ilişki

ve İslam’ın bize

biçtiği sorumluluk-

lardan çok nefsimizin,

‘elalemin’ bize biçtiklerini

önceleyen bir evlilikte çocuk

yetiştirmek de sorunlu olacak-

tır. Bir kavga ve karmaşa orta-

mında çocuğa verebileceğimiz

ne kadar şey olabilir ki? Bunun

için peygamberimizin hadislere

kulak vermekte fayda var. Eşle-

rin birbirine olan muhabbetini

arttırmak, ev hayatını kadın ve

Örnek Eş: Hz. Muhammed (s.a.v.)

EBRAR DOĞAN

karantina

Nisan’13 • 15

Page 16: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantina

erkek için cennete çevirmek

için “Allah resulünde güzel bir

örnek vardır.” (Ahzab/21)

Peygamberimiz (sav) kendi

evine girerken selam verirdi.

Hz. Enes diyor ki; Rasulullah

(sav) bana şöyle buyurmuş-

tu: “Oğlum, ailenin yanına

girdiğinde selam ver ki, sana

ve ev halkına bereket olsun”

(Tirmizî, İsti’zan, 10). Selam

mevzuu zaten ayette de ge-

çen aslında tüm Müslümanlara

farz olan bir ibadet. “Siz bir

selam ile selamlandığınız za-

man, siz de ondan daha güze-

li ile karşılık verin veya verilen

selamı aynen iade edin.

Şüphesiz Allah her şe-

yin hesabını gereği gibi

yapandır.” (Nisa,86).

Selamlaşma, kini,

nefreti, kavgayı,

küslüğü alıp götü-

rür, fakat İslam’ı

beş şarta indirge-

diğimiz günümüz

Müslümanlığı için

selamlaşma mevzu

farz olan bir ayet na-

zarıyla görülmemekte-

dir. Selamlaşma, sevgi

ve muhabbetin ilk adı-

mıdır. Enes bin Malik,

“Ailesine Allah resulü

kadar şefkatli bir kimse

görmedim.” (İbn Sa’d,

I, 136) diyen aklederken

aslında tüm Müslüman

erkeklere eşlerin eve ço-

cuklarına karşı nasıl davranıl-

ması gerektiği konusunda bir

hedef koyuyor. Şefkat ve mer-

hamet tüm sorunları çözecek

güçte bir anahtardır. Peygam-

berimiz “Müminlerin imanca

en mükemmel olanı, ahlakça

en güzel olanı ve aile fertlerine

yumuşak davrananıdır.” (İbn

Hanbel, VI, 47) hadisiyle mü-

minde, iman, ahlak ve şefkatin

birlikteliğine dikkat çekmiştir.

Bir insanda iman, güzel ahlak

ve şefkat birlikte var oldukça,

o insan iyi anne, iyi baba, iyi

işveren, iyi çalışan, iyi komsu,

iyi kardeş, iyi arkadaş olacaktır.

Eşler arası muhabbeti

sağlayacak diğer bir

mevzu da sohbettir hadi günü-

müzün değişiyle iletişim. Eşler

arasında sohbet olmazsa, eş-

ler birbirinde sükunet bulmaz-

sa, evlilik birden robotlaşmış,

sadece birbirine karşı maddi

sorumlulukları olan iki insanın

aynı evde yaşamasına dönü-

şür. Evliliği, niyetsiz bir amele

dönüştürmek, o evlilik için de,

çocuklar için de yapılacak en

büyük haksızlıktır. Hz. Aişe’nin

şu sözleri peygamberimizin

eşleriyle arasındaki diyalogu,

muhabbeti göstermesi açısın-

dan önemlidir: “Resulullah’ın

zevceleri arasında benim en

çok kıskandığım, Hz. Hati-

ce idi. Halbuki ben Resu-

lallah ile evlendiğimde

Hatice vefat etmiş-

ti. Bunun sebebi

Resulullah’ın sü-

rekli Hatice’den

bahsetmesiydi.

Hz. Peygam-

ber ne zaman

bir koyun kes-

se onu parçala-

rına ayırıp, onu

Hatice’nin sami-

mi arkadaşlarına

gönderirdi. Bazen

de kendisine: ‘Sanki

dünyada Hatice’den

başka kadın yok?’ der-

dim. O da : ‘Hatice şöyle

iyi idi, böyle iyi idi, üstelik

benim ondan çocuklarım

var’ buyururdu.” (Buhari).

16 • Nisan’13

Page 17: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

İlgi, alaka ve değer ver-

me eşlerin birbirlerinden

beklentilerinin başında yer

almaktadır. Eşi nazarında

sözünün itibarının olması,

istişare edilmesi özellikle ka-

dınların en büyük beklentile-

rindendir. Hz. Peygamberin

hayatına baktığımızda en

kritik anlarda bile eşleriyle

istişare edip, onların fikrine

müracaat ettiğini görüyoruz.

Hudeybiye Barış Antlaşması

esnasında Hz. Peygamber’in

yanında bulunan Ümmü Sele-

me ashabın antlaşma metni-

nin hoşlarına gitmemesi üzeri-

ne kurban kesip tıraş olmaları

tavsiyesine karşılık yerlerinden

kalkmamaları, Rasulü Ekrem’i

üzmüştü. Bunu O’na anlatın-

ca; “Ya Rasülallah, bunların

yapılmasını istiyorsan, çık ve

hiç kimseye bir şey söyleme-

den kendi deveni kes ve son-

ra berberini çağır ve tıraş ol”

dedi. Peygamberimiz bu makul

tavsiyeyi gerçekleştirdi. Pey-

gamberimizin bu halini gören

Müslümanlar hızla yerlerinden

kalkarak kurbanlarını kesip tı-

raşlarını oldular (Buhari). Bu

ölçüler sadece erkekler için

değil, kadınlar için de geçerli.

Allah’ın Kuran’da buyurduğu

gibi, Allah resulünde tüm mü-

minler için güzel bir örnek var-

dır. Bu tür rivayet ve kıssalarda

anlatılanları tek taraflı okuma-

malıyız. Peygamberimizin vur-

guladığı nokta

sadece erkeklerin eşleriyle isti-

şaresi, eşlerine karşı latifliği de-

ğil inanan insanın -kadın, erkek

fark etmeden- nasıl davranma-

sı gerektiğidir.

Ev aynı zamanda bir mektep

olmalıdır. Anne-baba sadece

çocuklarının eğitimine, öğreti-

mine katkıda bulunmayıp, bir-

birlerinin de hocaları olmalıdır.

Birbirlerinin ahlaken, dinen

kamilleşmesi için ev orta-

mını bir Erkam evine dö-

nüştürmek lazım ge-

lir. Peygamberimizin evi de

eşleri için bir erilim yuvası

olmuştur. Hz. Peygamber,

eşlerine akşam toplantıların-

da eğitici sohbetler yapardı.

Resulullah’ın ilk öğrencileri

olan eşleri, bilgi ve tecrübe-

lerini diğer kadınlara (hatta

Hz. Peygamber’in vefatın-

dan sonra, kadın-erkek her-

kese) aktarmaya hazır hale

gelirlerdi.

Kadının da erkeğin de

birbirleri üzerine hak ve so-

rumlulukları vardır. Bu hak

ve sorumluluklar sadece

maddi anlamda değil birbir-

lerinin manevi dünyasını do-

yurma ve genişletme amacını

gütmelidir. Kuran ahlakı ile

ahlaklanmaya riayet ettikçe

bu hadisin muhatabı neden

olmayalım: “Bir ev halkı bir-

birlerine iyilik ve ikramda

bulunduğunda Allah

üzerlerine rızık yağdı-

rır ve Allah’ın hima-

yesinde olurlar.”

(Camiu’s-Sağir,

1270).

“Düzgün” çocuklar için, düzgün anne-babalara ih-tiyaç vardır. Düzgün anne-babalar için de düzgün eşler olmak gerekmektedir. Eşi-mizle rayına oturtamadığı-mız bir ilişki ve İslam’ın bize biçtiği sorumluluklardan çok nefsimizin, ‘elalemin’ bize biçtiklerini önceleyen bir evlilikte çocuk yetiştir-mek de sorunlu olacaktır. Bir kavga ve karmaşa orta-mında çocuğa verebileceği-miz ne kadar şey olabilir ki? Bunun için peygamberimizin hadislere kulak vermekte fayda var. Eşlerin birbirine olan muhabbetini arttırmak, ev hayatını kadın ve erkek için cennete çevirmek için “Allah resulünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab/21)

Nisan’13 • 17

Page 18: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

karantina

DEVRİMCİ PEYGAMBERDEN, PASİF ÜMMETEZEYNEP OLGAÇ

P arlak bulutsuz bir gece! Se-

rin de olabilir sıcak da, ama

en güzeli hangisiyse öyle işte!

Birden bin yıllık Mecusi ateşi sö-

nüyor, Kisra Sarayı’nın 14 sütu-

nu yıkılıyor, Sâve nehri kuruyor

hemen akabinde bin yıldır kuru-

muş olan Semave gölü taşıyor.

Hz. Peygamberin dünyaya

gelişini yıllardır akıl almaz muci-

zelerle anlatıp, Arapçasından an-

layamadığımız Yasinler indirip,

tv karşısında dizimizin eşliğinde

binlerce salavat getirip kutluyo-

ruz.

Akabinde vicdanımız rahatlı-

yor, Hz. Peygambere yakışır üm-

met (!) olmanın haklı gururunu

yaşıyoruz. Ertesi gün anlatılan

onlarca mucizeyi unutup elimiz-

deki tesbihleri bırakıp, dilimiz-

deki Yasinlerden kurtuluyoruz.

Tek günlük ultra rijit Müslüma-

nız, bir sonraki kıymetli gün ve

geceye kadar yeter bu bizlere

zira. Çok abartmamak lazım.

Mustafa İslamoğlu’nun “Üç

Muhammed” kitabında bahsedi-

len üç ayrı profilde değerlendi-

riyoruz Hz Peygamberi toplum

olarak.

Ya onun bir insan olduğunu

unutarak, abartılı menkıbeler,

uydurulmuş rivayetlerle onu

göklere çıkarıp ziyana düşüyo-

ruz. “Arkada gözleri vardı”, “100

insan gücündeydi”, “teni gül ko-

kusuydu” deyip onun devrimci-

reformist karakterini örtüyor,

dayanaksız söylemlerle onu

“insan”dan uzaklaştırıyor, ken-

dimize yabancılaştırıyoruz. Ki bu

tavır “ama biz onun gibi olama-

yız ki” savunmasının gerekçesi

olup, sünnetten tamamen uzak-

laşmamıza yol açabiliyor.

Ya da “O sadece bir postacı

görevindeydi.” diyerek Allah’ın

ona yüklemiş olduğu misyonu

çiğneyip sadece ayetlerle hareket

ederek, sünnete ve hadise karşı

keskin tavır ortaya koyuyoruz.

Ki bu Allah’ın ayetleri bize yeter

diyen kesimin birçok ayetini evi-

rip çevirip kılıfına uydurmayı da

beraberinde getiriyor. Zira Alla-

hın kitabında Resule itaat yoru-

ma açık bir mevzu dahi değildir.

Resule itaat eden, Allah’a itaat

etmiş olur.[Nisa 80]

Allah ve Resulüne itaat eden,

en büyük kurtuluşa ermiştir.

[Ahzab 71]

Peygamberin verdiğini alın,

yasak ettiğinden sakının! [Haşr

7]

De ki; “Bana uyun ki, Allah da

sizi sevsin![Al-i İmran 31]

İfratın ve tefritin ortasında

bir arayış içerisindeyiz. Sağlam

bir peygamber algısı dirilişimi-

ze vesile olacaktır. Bugünden

sonra Hz. Peygamberi, uydurul-

muş hikayeciklerle, abartılmış

mucizelerle anmak yerine onun

ahlakının sosyolojik boyutunu,

siyasi zekasını, bir toplumu na-

sıl dönüştürdüğünü anlamalı ve

anlatmalıyız. Hz. Peygamberi, ta-

rihin içinde hayali bir kahraman

olmaktan, belirli gün ve geceler-

de anma törenlerinden kurtarıp

onun çağlara hitap eden mesajını

diriltmeliyiz.

Yitik değil, dinamik Peygam-

berimiz mazlum değil, şerefli bir

dinimiz var bizim!

İslam ve Hz Muhammed her

zaman güçlüdür, güçsüz olan bi-

ziz.

Kutlu doğum ve bilimum

kandiller artık toplumumuzun

salavat yarış günü olmaktan çık-

sın, çıksın ki İttihadı İslam alnı-

mıza yakışsın.

Ellerimizden tut Rabbimiz,

ve hiç bırakma. Bırakma ki Re-

sulüne yakışır bir ümmet olarak

O’nun başını dik edelim. Doğru

anlayıp, anlatabilelim.

Ellerimizden tut ki Rabbimiz,

çağlar ötesinden selamlar gön-

derdiği kardeşleri yorulmasın

bıkmasın onun selamına layık

olmak için koşmaktan, çalışmak-

tan.

Üstümüzdeki kokuşmuşluğu

sen sök at Rabb’imiz, bileğimize

ve yüreklerimize bu yol için kuv-

vet ver.

18 • Nisan’13

Page 19: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

İzzet Derveze, Kur’an’a Göre

Hz. Muhammed (s.a.s)’in Hayatı

Düşün Yayınları, İstanbul, 2011

İzzet Derveze,

tarihi siyer malze-

melerinden kalka-

rak veya tarihsel

bir bakış açısıyla

değil, bizzat Nebi

asrını ve çevresi-

ni ifadelendiren Kur’an ayetlerinin

bütüncül bir değerlendirmesinden

yola çıkarak vahiy öncesi dönemi

aydınlatmaya çalışıyor.

Mehmet Apaydın,

Resulullah’ın Günlüğü

İnsan Yayınları, İstanbul, 1995

Medine döneminde dair tam bir

kronolojinin bize

ne gibi imkânlar

sağlayabileceğini

ortaya koyan bu

eser, böylesi bir

kronolojinin bütün

olayların vuku bu-

luş zamanlarını kesin olarak tespit

etmemize ve böylece yeni yorumlar

yapmamıza vesile olacaktır.

Auguste Bebel, Hz. Muhammed

(s.a.s) ve Arap Kültürü,Yeni

Alan Yayıncılık, İstanbul, 1997

Ünlü Alman sosyalisti Auguste

Bebel’in bu eseri Arap kültürünün

İslamiyet ile birlikte geçirdiği geliş-

meleri, özellikle de Hristiyanlığın

unutturduğu Ortaçağ kültür mira-

sını Batı’ya anım-

satma ve kültürün

tarihsel sürekliliğini

bakımından oyna-

dığı önemli rolü

anlatıyor.

İbrahim Canan, “Aile Reisi ve

Baba Olarak Hz. Peygamber”

Gül Yurdu Yayınları, İstanbul, 2012

Sünnet, nasıl bir

aile yapısı ortaya

koymaktadır? Bu

ailede babanın,

annenin, evlatların

ve diğer akrabala-

rın yeri, hakları ve

vazifeleri nelerdir? Ailevi problemler

nasıl çözülmelidir? İşte bu soruları

cevaplarını bulabileceğiniz bir eser.

Abdulfettah Ebu Gudde,

Hz.Muhammed (s.a.s) ve

Öğretim Metotları

Yasin Yayınevi, İstanbul, 2011

Bu eser dinin emir

ve yasaklarını in-

sanlara öğretirken,

Hz. Muhammed’in

eğitim ve öğretim-

de hangi metotlar

uyguladığını, toplu

olarak sunmaya çalışan bir eserdir.

Klasik kaynaklardan derlenen, eğitim

ve öğretime yönelik zengin dipnotlar-

la kıymetli bir eserdir.

Münir Muhammed Gadban,

Nebevi Hareket Metodu, I, II

Düşün Yayınları, İstanbul, 2011Nebevi hare-ket metodun-dan kastedilen, Resulullah’ın ken-disine peygam-berliğin gelişinden Rabbinin huzuruna

intikal edişine kadar geçen süre içe-risinde izlediği metottur.

Muhammed Gazali, Fıkhu’s-Sire

Risale Yayınları, İstanbul, 2000Bu kitap Yüce P e y g a m b e r i n hayatının okun-ması için değil anlaşılması, araş-tırılması için değil yaşanması için kaleme alınmıştır.

Resulullah’ın hayatına ışık tutan bu eser, Resulullah’ın hayatının günü-müz insanı tarafından nasıl anlaşıl-ması gerektiğini günümüz insanına sade bir üslupla anlatıyor.

Muhammed Hamidullah,

İslam Peygamberi

Beyan Yayınları,

İstanbul, 2011İslam Peygamber’i-ni kendi türünün en önemli eseri kılan faktör, yirmi yılı aşkın yoğun bir

çalışma sonucunda, peygamberimi-zin özel ve aile hayatı, içine doğdu-

KİTABİYATMAHMUT YUSUF MAHİTAPOĞLU

Dergimizin bu ayki kapak konusuna uygun olarak bizler de Resulullah (s.a.v)’ın hayatını her yönüyle ele alan

önemli gördüğümüz kitapların listesini sizlerin istifadesine sunmayı uygun gördük. Elbette Hz. Peygamber’in

hayatını anlatan yüzlerce kitabın ismini bile bir arada zikretmek mümkün değilken, o kıymetli eserleri de

yazımıza sığdırmamız takdirinizdir ki mümkün olmadı.

Nisan’13 • 19

Page 20: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

ğu çevre, peygamberlik mücadelesi

ve kurduğu devlete ilişkin en temel

bilgilerin birinci el kaynaklara dayalı

olarak vermesidir

Muhammed Hamidullah,

Resulullah Muhammed

İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1976

Hz. Peygamber’in

hayat ve faaliye-

tinden bahseden

“Siret” kitaplarında

efsaneler bulun-

maz, mübalağa

teşebbüsleri yok-

tur, insanüstü bir varlığın tarif ve

açıklanmasına da rastlanmaz; fakat

bunlarda, ilk ve nihai gayeleri sırf

bir hakikatin ortaya konmasından

ibaret olan titiz şahitlerin naklettiği

gerçekler bütün çıplaklığıyla görü-

lür.

Abdullah Muhammed er-Reşit

Önder, Lider, Komutan Hz. Pey-

gamber (s.a.v), Pınar Yayınları,

İstanbul, 2010

“Önder, Lider,

Komutan Hz.

P e y g a m b e r ” ,

Peygamberimiz’in

askeri komutanlık

vasıflarını, savaşlar-

daki uygulamaları-

nı, mücahid sahabeleriyle ilişkilerini,

antlaşmalardaki basiretlerini, yani

harp peygamberi olarak en güzel

örnekliklerini detaylıca ele alan ve

Hz. Peygamber’in gazvelerinden,

seriyyelerinden, siyasi, stratejik ve

taktik dersler çıkaran bir başvuru

kitabı

Asım Köksal, Hz.

Muhammed

(s.a.v.) ve İslami-

yet, Işık Yayınla-

rı, İstanbul, 2007

Bu müstesna eser

Pakistan hükümetinin Siret Kitapları

milletlerarası yarışmasında 1983 yı-

lında birinciliğe layık görülmüştür.

Ahmet Önkal, Resulullah’ın

İslam’a Davet Metodu

Kardelen Yayınları, Konya, 2006

Bu eser, İslam’ın

eski kaynakları

başta olmak üzere

pek çok araştır-

ma ve incelemeye

müracaat edile-

rek hazırlanmıştır.

Resulullah’ın peygamberlik hayatı-

nın her safhası İslam’a davet bakı-

mından çalışmada değerlendirilmiş

ve bu daveti gerçekleştirmek için

geçirilen safhalar, özellikle psiko-

lojik ve sosyolojik taraflarıyla orta-

ya çıkarılmaya çalışılmış, nihayet

İslam’a davet metodunun günü-

müzdeki çeşitli problemleri ele alın-

maya çalışılmıştır.

Martin Lings,

Hz. Muhammed’in Hayatı

İnsan Yayınları, İstanbul, 2008

Hz. Muhammed’in

eseri çağdaş bir

sirettir. Çağdaş

Müslüman yazarın

taşıması gereken

sorumluluk bilin-

ciyle kaleme alınan

bu değerli eser, köklü bir araştırma-

nın ürünü olmasının yanı sıra, yaza-

rını bir ‘edip’ oluşuyla kazandığı ayı-

rıcı bir niteliğe sahiptir. Arapça ilk

eserleri kaynak olarak almasından

kazandığı ilmi değerle birleşince

kendisini emsallerinden ayıran te-

mel nitelik ortaya çıkmaktadır.

İbrahim Sarıçam, Hz. Muham-

med ve Evrensel Mesajı

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,

İstanbul, 2011

Hz. Peygamber’in tebliğinde en

fazla dikkati çeken

hususlardan birisi,

mesajın yoğun bir

değerler sistemi

içerisinde verilme-

sidir. Vahiy sürecin-

de bireysel ve top-

lumsal düzeyde uygulama alanına,

konulan değerler, bütün insanları

kuşatan, çağdan çağa, ülkeden ül-

keye değişmeyen, her coğrafyada,

her toplumda ve her zaman geçerli

olabilen, her ortamda davranış ve

uygulamalara yansıtılabilen nitelik-

tedir.

Celaleddin Vatandaş,

Hz. Muhammed (s.a.v)’in Hayatı

ve İslam Daveti I, II

Pınar Yayınları, İstanbul, 2009

Vahyolunan ayet-

ler ve o ayetle-

rin oluşturduğu

Kur’an önce elçisi-

ni eğitip yetiştirdi.

O’nun ilâhî talimat-

larıyla mükemmel-

leşen ve tüm insanlık için en güzel

model haline gelen uygulamaları

ve yaşantısı ise ilâhî bilginin pratiğe

aktarılışı olarak anlam kazandı. Böy-

lelikle, insanlığa sunulan dosdoğ-

ru ve en güzel hayat tarzı, teorik

esaslar halinde insanlara bildirilen

bir bilgi yığını olmaktan çıktı; ilâhî

bilgi O’nun şahsında en mükemmel

modelini buldu; insanlık O’nun şah-

sında bir insanın ulaşabileceği en

mükemmel aşamaya erişti.

Mevdudi,

Tarih Boyunca Tevhid Mücade-

lesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı

Pınar Yayınları, İstanbul, 2010

Peygamberler, Kur’an’ın belirlediği

amaçlara varılabilmesi için, fertler

ile toplumu denetlemeye, insan ha-

yatının eksikliklerini düzeltmeye de

memurdurlar. Bu iş yalnız sözler ve

20 • Nisan’13

Page 21: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

olaylarla bitmiyor,

asıl varılmak istenen

o amaç ve hedeftir

ki, uğruna Kur’an-ı

Kerim indirilmiş ve

Muhammed Musta-

fa (s.a.v.) örnek olarak bize gönde-

rilmiştir. Bu amaç ne kadar iyi anla-

şılırsa, Kur’an ve siyer de o kadar iyi

anlaşılacak ve ne kadar yanlış anla-

şılırsa, ikisi hakkındaki bilgimiz de o

derece yanlış ve eksik olacaktır.

Afzalur Rahman,

Hz. Muhammed Sallallahu Aley-

hi Ve sellem Siret Ansiklopedisi

İnkılab Yayınları, İstanbul, 1996

Bu eserde, geniş

bir İslam kültürü

çerçevesinde Hz.

Peygamber’in ha-

yatı bütün yönle-

riyle ele alınmak-

ta, konular tasnif

edilerek ayrıntılarıyla sunulmakta-

dır. Kronolojik bir tarih kitabı veya

alfabetik bir ansiklopedi olmayışı

istifadede kolaylık sağlamaktadır.

Müracaat kaynağı olarak faydala-

nılabileceği gibi elden bırakmadan

okunabilecek bir özellik de taşımak-

tadır.

İhsan Süreyya Sırma, İslami Teb-

liğin Mekke Dönemi ve İşkence

Beyan Yayınları, İstanbul, 1996

Hz. Adem ile baş-

layan İslam tebliğ

tarihi, yani insanlık

tarihi, O’nun oğul-

ları Habil ve Kabil

zamanında iki kut-

ba ayrılmış ve bu

iki kutup günümüze kadar gelmiş-

tir, kıyamete kadar da sürecektir.

Bu iki kutup Hakk ile Batıl kutupla-

rıdır.

İhsan Süreyya Sırma, İslami Teb-

liğin Medine Dönemi ve Cihad

Beyan Yayınları, İstanbul, 1996

Cihad, Allah’ın is-

tediği gibi İslam’ın

yaşanmasıdır. Do-

layısıyla İslimi teb-

liğ uğruna verilen

bütün mücadele

Cihad’dır. Böyle

ele alındığı takdirde görülecektir

ki, İslam Devleti’nin tüm faaliyetleri

Cihad’ı içermektedir. Bu kitapta ci-

hadın sadece bir yönü olan askeri

cihadı incelendiğinden, meseleyi

mümkün mertebe özlü bir şekil-

de aktarılmış. Bu küçük çalışmada

Devletin yoğun işleri yanında Hz.

Peygamber (s.a.v.)’in askeri cihada

ne kadar önem verdiği, on senelik

Medine hayatının ekserisini Allah

yolunda savaşmaya ayırdığı görüle-

cektir.

İhsan Süreyya Sırma,

İşte Önderimiz Hz. Muhammed

Beyan Yayınları, İstanbul, 2006

İşte önderimiz

Hz. Muhammed,

Allah’ın yaratmış

olduğu en güzel

insanın hayatını ve

mücadelesini anlat-

maktadır. Hz. Mu-

hammed, kendisinden önce gelip

geçmiş olan bütün peygamberler

gibi, insanların, kendileri gibi insan

olan varlıklara değil, sadece Allah’ın

Kur’an’la bildirdiği ilahi kanunlara

bağlanmalarını tebliğ ediyor, ezil-

miş insanlara hürriyet mücadelesini

öğretiyordu.

Kasım Şulul,

Hz. Peygamber Devri Kronolojisi

İnsan Yayınları, İstanbul, 2003

Hz. Peygamber devrini, kronolojik

açıdan temel kaynaklara başvu-

rarak ele alan bu eser, hem dinî

ilimler, hem de bu dönem üzerine ça-lışan sosyal bilimci-ler açısından önem taşımaktadır. Zira insanlık tarihinin seyrini değiştirmiş

olan bu dönem, İslâm medeniyeti-nin ve tarihinin nüvelerini kendi için-de barındırmaktadır. Bu kronoloji çalışması, Hz. Peygamber devrinin iç dünyasına nüfûz edebilmek iste-yen okura önemli ipuçları sunmak-tadır.

Kasım Şulul, Son Peygamber

Hz.Muhammed (s.a.s)’in Hayatı

Siyer Yayınları, İstanbul, 2011Bu eser, sosyal bi-limcilere İslam’ın din ve toplum ola-rak doğuş dönemi-ni kronolojik bağ-lamda izlemelerine imkân sağlayacak

temel kaynaklara dayalı kapsamlı bir siyer çalışması sunar. Bu siyer çalışması, “Nübüvvet Zamanı”nın görünen tarafını; yani Resulullah’ın (a.s) doğumu, pey-gamberlik öncesi hayatı, seyahat-leri, evlilikleri, hicreti, gazve ve seriyyeleri gibi olaylarla beraber Hz. Peygamber (a.s) devrinde ruh, fikir ve medeni hayat gibi sahalarda meydana gelen değişim ve dönü-şümleri de ele alır.

İbn İshak, Siyer-i İbn İshak

Hz. Muhammed’in Hayatı

Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2012Bu alanda yazıl-mış en eski ve en kıymetli eserler-dendir. Araştırma-cıların vazgeçeme-yeceği bir kaynak olan İbn İshak’ın

bu eseri tarih boyunca defalarca yeni baskılarıyla okuyuculara sunul-muş ve her kesim tarafından büyük bir üne mazhar olmuştur.

Nisan’13 • 21

Page 22: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

GENÇ ÖNCÜLER:

Kitabınızdan hareket-

le, Hz. Muhammed

(s)’i doğru anlama

çabasını ve bunun

Kur’an’ın anlaşılma-

sındaki önemini ko-

nuşmak istiyoruz.

Bugün İslâm’ın sahih

bir şekilde anlaşılma-

sında ciddi sıkıntıların

yaşandığı hepimizin

malûmudur. Elbet-

te ki bu sıkıntıların

en başında Kur’an’ın doğru anlaşılmasındaki

yanlışlar geliyorken, hemen akabinde de onun

en güzel ve doğru te’vili diyebileceğimiz Pey-

gamber ve örnekliği konusundaki anlayış yan-

lışları geliyor. Allah’a şükürler olsun ki son za-

manlarda Kur’an’ın, Peygamber’in ve İslam’ın

doğru anlaşılmasıyla ilgili önemli çalışmalar

yayınlandı ve yayınlanmaya da devam ediyor.

Gördüğümüz kadarıyla sizin son çalışmanız da

bu açıdan önemli bir

konuma sahip. İzni-

nizle söyleşimize çok

genel bir soruyla baş-

lamak arzusundayım:

Piyasada birçok siyer

kitabı varken neden

yeni bir siyer? Hangi

kaygı veya düşünce-

ler sizi yeni bir siyer

çalışması yapmaya

ve bunu yayınlamaya

yöneltti?

C. VATANDAŞ:

Sorunuz kısa ama önemli. Dediğiniz gibi Türk-

çe telif edilmiş veya Türkçeye tercüme edilmiş

ve hâlihazırda kitapçılarda kolaylıkla buluna-

bilecek birçok siyer var. Üzerinde ciddi emek

sarf edilmiş 10’u aşkın siyerin ismini kolaylıkla

sıralamak mümkün. Olumsuz olanları yani yan-

lış bir peygamber tasavvurunu dile getirenleri

bir yana bırakarak söylemek gerekirse, mevcut

siyerlerin içerisinde birçok bakımdan yararlı

Celaleddin VATANDAŞ ile “Hz. Peygamber’e ve Kur’an’a Dair”

RÖPORTAJ

22 • Nisan’13

Page 23: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

olanlar var. Bu açıdan da yeni bir siyer çalışma-

sı yapma sebebini dile getiren sorunuz benim-

le ilgili olarak anlamlı ve önemli bir sorudur.

Sorunuza cevap vermeden önce şunu ifade et-

mekten kendimi alamayacağım: Kabul etmek

gerekir ki Allah resulünün hayatını yazmak şe-

refli bir iştir. Bu şereften kim bir pay almak iste-

mez ki! Esasen bu bile yeni

bir siyer çalışması yapmak

için başlı başına yeterli bir

gerekçedir. Dolayısıyla bu

şereften bir pay almayı

elbette ki ben de isterim

ve istedim de. Ama yine

kabul etmek gerekir ki,

Allah resulünün hayatını

yazmak şerefli olduğu ka-

dar zor, ağır sorumluluk ge-

rektiren son derece ciddi bir

iştir. Zira hata kabul etmez

bir iştir. Örneğin, yapılacak

itikadî bir yanlış bütün hayır-

ları siler süpürür. Ama buna

rağmen, sorumluluğumun

bilincinden uzaklaşmadan

böylesi bir işe giriştim ve son

derece yoğun geçen on iki

yılı aşkın bir zamanın sonun-

da çalışmamı tamamladım.

Gelelim sorunuza; dediğim

gibi kitapçı raflarında onlarla

ifade edilebilecek sayılara varan ve konusu

Resulüllah’ın hayatı olan kitaplar var. Fakat

bunların hepsinin aynı düzeyde başarılı, güzel

ve en önemlisi de doğru olduğunu söylemek

pek mümkün değil. Olumlu değerlendirilebi-

lecek olanların bile birbirine oranla birçok ba-

kımdan artı veya eksileri var. Burada dikkate

alınması gereken öncelikli husus bir siyerde bu-

lunması gereken en önemli özelliğin ne oldu-

ğudur. Bunun doğru bilgiye dayanma özelliği

olduğu ise kolaylıkla söylenebilir. Cevap kolay

ve anlaşılır gibi görünüyor ama esasen sıkıntı

da buradan başlıyor. Öncelikle hangi açıdan

doğru bilgiden bahsedildiğini belirlemek gerek-

mektedir. Eğer tarihi açıdan doğruluktan, Al-

lah resulünün hayatıyla ilgili

sayısız denebilecek oranda

çok rivayetlerin içerisin-

den doğru olanları belirle-

mekten bahsediliyorsa, bu

açıdan yeni bir siyer yaz-

mak tamamen değilse bile

büyük oranda bilinenleri

tekrar etmekten başka bir

anlama gelmez. Allah resu-

lünün hayatıyla ilgili rivayet-

lerden tarihi açıdan yanlış

olanları ayıklayan, bir baş-

ka söyleyişle tarihi kıymeti

bulunan birçok siyerden

bahsedebiliriz. Merhum

Muhammed Hamidullah’ın

çalışması bu açıdan listenin

ilk sırasında ismi anılmaya

değer bir çalışmadır. Fa-

kat doğru bilgiye dayanma

özelliği bir siyer için sadece

tarihin doğrularına uygunluk

anlamına gelmemektedir.

Bir siyer her şeyden önce Kur’an’la, Kur’an’ın

sunduğu ebedi hakikatle çatışmamalıdır. Bir

siyeri doğru yapacak asıl özellik budur ve bu

özellik aynı zamanda tarihi açıdan doğruluğu

da kapsamaktadır.

GENÇ ÖNCÜLER: İlginç ve önemli bir nok-

taya değindiniz. Sizin bu açıklamanızdan tarih

Siyer çalışmalarında Kur’an’ın gerektiği şekliyle veya yeteri

kadar dikkate alınmaması veya daha doğru bir söyleyişle öncelikli bir ölçü olarak dikka-

te alınmaması birçok yanlışa neden olmuş ve olmaya da

devam etmektedir. Bu nedenle de ismi “Siyer” olan ama Allah

Resulünü sözleriyle, yaşan-tısıyla ve uygulamalarıyla

çelişen birçok kitap ve yazıyla karşılaşmak her zaman müm-kün olabilmektedir. Söz konusu yanlışlığın birçok sebebinden bahsedilebilir. En önemlisi ise sınırsız övgüye eğilimli çarpık ve yanlış zihniyettir. Bu zih-

niyet bir harekete geçti mi hız kesemiyor ve duracağı yeri de

bilemiyor.

Nisan’13 • 23

Page 24: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

açısından doğru olma özelliğini göreceli bir

doğruluk olarak anlamlandırdığınızı anlıyorum;

yani mevcut şartlara ve bazı tarihsel referans-

lara uygun olmayı kastediyorsunuz. Ve diyor-

sunuz ki bu bazı referanslara uygun olmak si-

yer adı altında anlatılanların tamamıyla gerçek

olduğu anlamına gelmemektedir. Önemli olan

mutlak doğrunun bildirdiklerine, yani Kur’an’ın

şahitlik ettiği ve bildirdiği şeylere uygun olmak-

tır. Siyeri gerçekten doğru yapacak olan budur.

Demek istediğiniz bu, değil

mi?

C. VATANDAŞ: Tama-

mıyla doğru; evet bunu di-

yorum. Siyer çalışmalarında

Kur’an’ın gerektiği şekliyle

veya yeteri kadar dikkate

alınmaması veya daha doğru

bir söyleyişle öncelikli bir ölçü

olarak dikkate alınmaması

birçok yanlışa neden olmuş

ve olmaya da devam etmek-

tedir. Bu nedenle de ismi “Si-

yer” olan ama Allah Resulünü

sözleriyle, yaşantısıyla ve uy-

gulamalarıyla çelişen birçok ki-

tap ve yazıyla karşılaşmak her

zaman mümkün olabilmekte-

dir. Söz konusu yanlışlığın bir-

çok sebebinden bahsedilebilir.

En önemlisi ise sınırsız övgüye

eğilimli çarpık ve yanlış zihniyettir. Bu zihniyet

bir harekete geçti mi hız kesemiyor ve duraca-

ğı yeri de bilemiyor. Bundan dolayıdır ki bazen

Allah resulüyle ilgili öyle söz veya yazılarla kar-

şılaşılmak mümkün olabiliyor ki şaşırmamak,

yüce Allah’tan tövbe dilememek imkânsız. Bu

bazı kitaplarda Resulüllah’tan bahsedilirken

bir beşerden, insanlar arasından seçilmiş ve

tüm insanlara örnek kılınmış seçkin bir şahsi-

yetten değil, adeta insan kılığına bürünmüş bir

ilahtan bahsedilmektedir. Fakat tüm bunları

derken bir haksızlığa da neden olmaktan ka-

çınmak gerekiyor. Yani ismi “Siyer” veya “Hz.

Muhammed’in hayatı” olan kitapların tamamı-

nı elbette ki aynı kategoride değerlendirmek

mümkün değil. Yoksa “benim çalışmamdan

başkası yanlıştır” gibi bir anlayışa sahip olmak

en azından zihin çarpıklığı-

dır. Örneklendirecek olur-

sam bugün Türkçede her

biri önemli ve titiz çalışma-

nın ürünü olan birçok siyer

var ve Hamidullah’ın, Mu-

hammed Heykel’in, Martin

Lings’in, Zekai Konrapa’nın,

Mevdudi’nin, Derveze’nin

ve Nedvi’nin kitapları sade-

ce tarihi kıymetleriyle de-

ğil, aynı zamanda Kur’an’la

çatışmama şartına büyük

oranda riayet etmeleriyle de

isimleri anılmaya değer kitap-

lardır. Burada “büyük oran-

da” kaydını bilerek ve özel-

likle ifade ediyorum. Çünkü

maalesef bu kitaplarda da

çok az oranlarda da olsa bazı

problemli anlatım tarzlarına

veya rivayetlere rastlanabiliyor. Bunlar ise daha

çok Resulüllah’ın çocukluk dönemiyle, mucize-

lerle, mehdi-mesih konusuyla ve Resulüllah’ın

Hz. Zeynep ile evliliğiyle ilgili konulardır.

Resulüllah’ı, Allah’ın varlığına inanmayan bir

topluma Allah’tan bahseden bir elçi olarak tak-

dim etmeleri ise en sık düştükleri yanlışlıktır.

Hâlbuki Resulüllah Allah’a inanmayan bir top-

Resulüllah’ı, Allah’ın varlı-ğına inanmayan bir topluma Allah’tan bahseden bir elçi olarak takdim etmeleri ise

en sık düştükleri yanlışlıktır. Hâlbuki Resulüllah Allah’a

inanmayan bir topluma Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışan bir elçi olarak görev-lendirilmemiş, Allah’a inanan

ve birçok açıdan Allah’ın sıfatlarını kabul eden bir top-luluğun inancındaki Allah ta-savvurunu tashihle görevlen-dirilmişti. Görevinin tamamını değilse bile en önemli kısmını bu oluşturuyordu. İlah, Rabb sıfatları ise konunun özüydü.

RÖPORTAJ

24 • Nisan’13

Page 25: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

luma Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışan bir

elçi olarak görevlendirilmemiş, Allah’a inanan

ve birçok açıdan Allah’ın sıfatlarını kabul eden

bir topluluğun inancındaki Allah tasavvurunu

tashihle görevlendirilmişti. Görevinin tamamını

değilse bile en önemli kısmını bu oluşturuyordu.

İlah, Rabb sıfatları ise konunun özüydü. Ama

maalesef bu bazı siyer müellifleri dahi kendile-

rini genellikle bu konulardaki yanlış tasavvur ve

düşüncelerin “leke”lerini kitaplarına düşürmek-

ten kurtulamamışlardır. Bunun bir itirafı olarak

değerlendirmek gerekirse, örneğin Hamidullah

bizzat siyerinde Mekke toplumunda Allah’a

inananlar bulunmasına ve bunların bir tepkiyle

karşılaşmamasına rağmen Resulüllah’ın olduk-

ça sert tepkiyle karşılaşmasını anlayamadığını

açıkça ifade eder.

GENÇ ÖNCÜLER: Sayın hocam, anladığım

kadarıyla siyer yazmak bir tarih kitabı yazmak-

tan çok başka bir şey. Bir tarihçi mevcut tari-

hi belgelerin, rivayetlerin içerisinden kendince

malûm ölçülere uygun olanları seçmek için

çaba sarf eder ve çalışmasını belirlediği belge

ve rivayetlerle kaleme alır. Siz peygamber efen-

dimizi konu edinen bir çalışma için tarihi delil-

ler açısından doğru olma şartından da önemli

bir başka şart ifade ediyor ve Kur’an’la uyumlu

olmaktan bahsediyorsunuz. Böylelikle bir siyer

için tarihi açıdan doğru olmanın yanı sıra, daha

da önemli bir ölçü olarak Kur’an açısından da

doğru olmak gibi bir başka ölçü zikrediyorsu-

nuz. Ayrıca bu ölçülere büyük oranda uygun

siyerlerin bulunduğunu müelliflerinin isimleri-

ni vererek belirtiyorsunuz. Ben hâlâ cevabının

tam netleşmediğini düşündüğüm sorumu “be-

lirttiğiniz ölçülere sahip siyerler varken neden

yeni bir siyer?” tarzında alanını biraz daha da-

raltarak tekrar sormak istiyorum. Veya sorumu

şöyle dile getireyim: Sizin siyerinizin, belirttiği-

niz özelliklere uyma dışında, diğer siyerlerden

farklı olmasını sağlayan başka bir özelliği var

mı?

C. VATANDAŞ: Birkaç bakımdan farklılıktan

bahsedebilirim. Bunlardan birisi ve en önemli-

si ismi zikredilen çalışmalarda ya bulunmayan,

ya da kısmen bulunan bir özellikle ilgilidir. Bu

özelliğin ne olduğunu ifade etmeden Allah

Resulü’nün bir özelliğini, en önemli özellikle-

rinden birisini hatırlamamız gerekiyor. O, biz-

ler için sadece ilahi hakikatlerin bir elçisi değil,

aynı zamanda hakikat temelinde anlam kaza-

nan, dosdoğru, en güzel hayat tarzının, sağlıklı

bir kimlik ve kişiliğin örneğidir. Bunu ise yüce

Rabbimiz esenliğin yegâne rehberi Kur’an’ın

da açıkça bildirir. Böyle olunca Resulüllah’ın

hayatını anlatan bir kitabın O’nun insanlar için

en güzel ahlâkın en güzel örneği oluşunu açı-

ğa çıkaran bir kitap olması veya en azından bu

yönde özel çabası bulunması gerekmektedir.

Bir başka söyleyişle O’nun hayatını anlatan bir

kitabın sadece Kur’an’ın ve tarihi rivayetlerin

ışığında doğru bilgileri sunan bir kitap olması

yetmemektedir. Aynı zamanda O’nun hayatını

okuyan birisinin, O’nun hayatında kendisi için

örneklik bulması, O’nu tanıdıkça kendisine reh-

ber olacak ahlâki ölçüler edinmesi gerekmek-

tedir. Bu bakımdan ismini verdiğim müelliflerin

kitapları ciddi bir emeğin ürünü olmakla birlik-

te genel olarak Resulüllah’ın örnekliğini ya at-

lamışlar ya da yüzeysel olarak ele almışlardır.

Hatta birçok bakımdan siyerlerini daha çok bir

savaşlar tarihi olarak düşünüp kaleme aldıkla-

rı görülüyor. İşte bu noktada benim çalışmam

bu bazılarından ayrılmaktadır. Bu fakir yaptığı

çalışmasında, diğer siyerlerin –ki bunanla mü-

elliflerini ismen zikrettiğim ve birçok bakımdan

Nisan’13 • 25

Page 26: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

olumlu bulduklarımı kastediyorum- hepsinin

ortak özelliği olduğu üzere, Resulüllah’ı sade-

ce ilahi hakikati ifade eden mutlak doğru bil-

gilerin aracısı, önemli tarihi bir şahsiyet olarak

değil, aynı zamanda insanlığa sunduğu ebedi

hakikatin ilk planda herhangi bir insan gibi mu-

hatabı olan bir beşer oluşunu, bir mümin ola-

rak Kur’an’a muhataplığını da dikkate almaya

çabaladı. Yine ayrıca diğerlerinin üzerinde dur-

dukları bir özellik olarak Resulüllah’ı toplumsal

bir hareketin lideri, devlet başkanı, komutan

olarak tanıtmakla yetinmeyip, diğerlerinin üze-

rinde ya hiç durmadıkları ya da çok az durduk-

ları özelliklerinin de üzerinde durdum ve O’nu

bu yönleriyle de tanıtmaya çalıştım. Örneğin

O’nun bir arkadaş, bir komşu, bir eş, bir baba,

bir dede yönleri üzerinde durmaya çalıştım.

İstedim ki bir Müslüman O’nun ebedi örnekli-

ğinde sadece iman konusu olarak değil, hal ve

hareketleriyle, tutum ve davranışlarıyla nasıl bir

Müslüman olunacağının örnekliğini de görsün.

Tabiî ki bunu ne kadar başarabildim bu tartış-

maya açık; ama çalışmam süresince niyetimin,

arzumun bu olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim.

GENÇ ÖNCÜLER: Siz bir siyerde olması ge-

reken ve yaygın olarak bilinen özelliklere ilave-

ten bir özellikten bahsediyor ve Resulüllah’ın

hayatını konu edinen bir kitabın aynı zamanda

genel olarak insanlar, özel olarak da Müslü-

manlar için ahlâki bir örnekliği ortaya koyması

gerektiğinden bahsediyorsunuz. İzninizle bu

özellik üzerinde biraz daha durmak istiyorum.

Resulüllah’ın örnekliği konusunu biraz açar mı-

sınız? Bu nasıl bir örnekliktir; kaynağı ve kapsa-

mı nedir, nasıl şekillenmiştir?

C. VATANDAŞ: Hz. Aişe annemizden nak-

ledilen önemli bir rivayet var. Birkaç Müslüman

bir gün Hz. Aişe’nin yanına gelirler. Rivayetten

anlaşıldığına göre bunlar Resulüllah’la karşılaş-

mamış, muhtemelen Resulüllah’ın vefatından

sonra Müslüman olmuş kimselerdir. Bunlar bel-

ki de görmedikleri veya gördülerse bile yakın-

dan tanıma fırsatı bulamadıkları Resulüllah’ın

nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, nasıl yaşadığını

öğrenmek arzusundadırlar. Tüm bunları ifade

edecek şekilde Hz. Aişe’ye “Bize Resulüllah’tan

bahset onun ahlâkı nasıldı?” diye sorarlar.

Bu son derece kapsamlı ve dolayısıyla üzerin-

de çokça konuşmayı gerektiren soruya Hz.

Aişe oldukça kısa bir cevap verir. Bu cevabıy-

la Kur’an’ı bildiklerini düşünen bu kimselere

dolaylı bir şekilde de olsa sadece Resulüllah’ı

değil, aynı zamanda Kur’an’ı da bilmediklerini

dile getirir. Der ki, “Siz Kur’an okumuyor musu-

nuz? Onun ahlâkı Kur’an idi”. Bu kısa cevap iki

açıdan büyük öneme sahiptir. Birincisi, Kur’an’ı

bilen Resulüllah’ı bilir. Çünkü O, Kur’an’ın be-

lirlediğinin ve istediğinin dışında veya ötesinde

bir kimse değildi. İkincisi, Resulüllah hayat tar-

zıyla, ahlâkıyla, tutum ve tavırlarıyla, kimlik ve

kişiliğiyle Kur’an’ın tanımladığı mümin tipinin

en mükemmel örneğiydi; Kur’an’ın belirlediği

dosdoğru hayatın dosdoğru ölçülerini kendi

şahsında uygulamaya aktarmış bir şahsiyetti.

Veya bir başka söyleyişle yaşayan Kur’an’dı.

İşte bu Resulüllah’ın örnekliğinin kaynağını da,

niteliğini de ortaya koyan bir bilgidir. Dolayı-

sıyla O, çoğu zaman açıkça dile getirilmeme-

sine karşılık yaygın olarak düşünüldüğü üze-

re, ebedi hakikati insanlığa bilgi olarak sunan

ama hayat tarzını, ahlâkını, kimlik ve kişiliğini

kendince inşa eden nev-î şahsına münhasır bir

kişi değildi. Bilmeli ve unutmamalıyız ki, Kur’an

insanlara sadece kendileri için lâzım olan ve

beşeri imkânlarla elde etmeleri mümkün ol-

mayan hakikatleri sunan bir bilgi kaynağı de-

ğil, aynı zamanda hayata müdahale eden ve

RÖPORTAJ

26 • Nisan’13

Page 27: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

olması gereken hayat tarzını, ahlâkı, kimlik ve

kişiliği öncelikle bizzat resulünü inşa ederek

müşahhas bir şekilde ortaya koyan bir kitaptır.

Kur’an’ın bu yönünü doğru anlamak için insan-

lar arasından seçtiği elçisini hangi noktadan ele

aldığını dikkate almakta fayda var. Bu ise önce-

likle halk arasında yaygın bir şekilde tasavvur

edilen ve Resulüllah’ın ebedi örnekliğini risalet

öncesi hayatına da taşıyan tüm anlayışları terk

etmeyi gerektiriyor. Elbette ki bunu derken

Resulüllah risalet öncesi ha-

yatında “herhangi bir Mek-

keli”, “herhangi bir kimse”

gibiydi demek istemiyorum.

O risalet öncesi hayatında,

Allah’ın lütfu gereği, inan-

cı ve ahlâkıyla şirkten ve

ahlâksızlığın her türlüsünden

korunmuş bir şahsiyetti. Ama

bu durum “risalet öncesiyle

hayatıyla, kimlik ve kişiliğiyle

de insanlar için ebedi örnekti”

anlamına gelmemektedir. Bu-

rada “örnek olmak” ile “ebedi

ve mutlak anlamda örnek ol-

mak” arasındaki farka bilhas-

sa dikkat etmek gerekiyor. O,

risalet öncesi hayatıyla çevre-

sindeki insanlar için elbette ki

güzel bir örnekti; çünkü dürüst-

tü, güvenilirdi, hakşinastı, edepliydi,

namusluydu, doğru sözlüydü, yardımseverdi…

Ama her toplumda böyle veya böylesi kimseler

vardır. Ve bu kimseler, şirkin ve ahlâksızlığın

yanlışlarına ve pisliklerine batmış kimseler için

dikkate alınması gereken güzel örnekler olsa-

lar bile, hiçbir şekilde ebedi hakikatin, güzel

ahlâkın en yetkin tarzda örneği değildirler. İşte

risaletin başladığı aşamada Resulüllah buydu;

daha doğrusu Abdülmuttalib’in torununun,

Hatice’nin kocasının, Kasım’ın babasının du-

rumu buydu. Yanlış anlamaya müsait bir tes-

pit olduğu için tekrar ifade etmek gerekirse;

Kur’an, Resulünü yanlışlar bataklığına batma-

mış bile olsa benzerine birçok toplumda ve

çağda rastlanabilecek bir kişi konumundayken

aldı ve güzel ahlâkın zirvesine çıkardı. Bunu ise

yirmi üç yıl süren risalet sürecinde gerçekleştir-

di. Aşama aşama, adım adım önce elçisini eğit-

ti ve buna ilaveten de O’nun

çevresindeki müminleri eğit-

ti. İşte bu açıdan O durduğu

her aşamada biz insanların,

ama âlemlere rahmet olma

vasfını kazandığı dönemiyle

de biz Müslümanların ebe-

di örneğidir. Her çağda ve

toplumda, ahlâkının veya

hayat tarzının bir yerlerinde

bir şeyleri eksik veya yanlış

bulan veya hissedenler bunu

neyle değiştireceğinin veya

neyle tamamlayacağının

doğru bilgisini ve örnekliğini

Resulüllah’dan öğrenebilir ve

görebilir. Bu ise Resulüllah’ı

konu edinen kitap veya ma-

kalelerin göz ardı edemeye-

cekleri önemli bir husustur. Bu açıdan da O’nu

sadece tarihin en önemli şahsiyetlerinden birisi

veya birincisi olarak anlayan ve anlatanların,

O’nu insanlığın sadece zirve şahsiyeti olarak

takdim edenlerin O’nu tam anladıklarını söy-

lemek mümkün değildir. Önemli olan O’nu

önemli ve zirve kılan referansı ve süreci doğru

ve mümkün olduğunca tam anlayarak örnek-

liğini ön plana çıkarmaktır. İsmi anıldığında

gözyaşlarının akıtılmasına neden olan, yaşadığı

İsmi anıldığında gözyaşları-nın akıtılmasına neden olan, yaşadığı zorluk ve sıkıntılar

hatırlandığında kalpleri hüzünlendiren ama muha-tabının gidişatına herhangi

bir katkıda bulunmayan; muhatabının gidişatındaki

yanlışları ortaya koymayan veya onları doğrularla, gü-zel ahlâkla değiştirmeyen yaklaşımların kayda değer bir kıymetinden bahsetmek

mümkün değildir.

Nisan’13 • 27

Page 28: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

zorluk ve sıkıntılar hatırlandığında kalpleri hü-

zünlendiren ama muhatabının gidişatına her-

hangi bir katkıda bulunmayan; muhatabının

gidişatındaki yanlışları ortaya koymayan veya

onları doğrularla, güzel ahlâkla değiştirmeyen

yaklaşımların kayda değer bir kıymetinden bah-

setmek mümkün değildir. Veya söylem olarak

“senin için ölürüz” yaklaşımının da salt bu biçi-

miyle bir kıymetinden bahsedilemez. Elbette ki

O’nu sevmek, O’nun yaşadığı zorluk ve sıkın-

tılar nedeniyle hüzünlenmek, O’nun ismi işitil-

diğinde kalplerde bir şeyler hissetmek önem-

siz şeyler değildir. Ama asıl önemli olanlar da

değildir. Önemli olan O’nun elçiliğini yaptığı

şeyden dünyayı ve ahireti esenlik yurdu kıla-

cak bilgi ve ölçüleri bulup öğrenmek ve bunla-

rın doğru uygulamalarını ise bizzat ve sadece

O’nun örnekliğinde gerçekleştirmektir. Zira O,

Allah’ın insanlar için örnek olarak takdim etti-

ği, ahlâkının güzelliğine şahitlik yaptığı insanla-

rın sonuncusudur.

GENÇ ÖNCÜLER: Kitabınızda belli aralık-

larla kitabın ismini de hatırlatır tarzda İslam

davetinin geçmişteki örnekleriyle ilgili bölümler

var. Hz. İbrahim’in veya Hz. Musa’nın risalet

sürecinden bahseden bölümler bunlardan ikisi.

Kitabınızda sadece Hz. Muhammed (s)’in özel-

liklerine ve davet sürecine değil de diğer bazı

peygamberlerin de davet sürecine yer vermeni-

zin sebebi nedir?

C. VATANDAŞ: Bu sorunuzun cevabı

Kur’an’la, Kur’an’ın bir özelliği ve bu özelliğin

Resulüllah’ın davet sürecinde yerine getirdiği

işlevle ilgilidir. Risalet sürecinde sadece mümin-

lerin değil, evrensel İslam davetinin son halka-

sındaki ilk mümin olarak Resulüllah’ın da vahiy

ile bilgilendirildiğini ve eğitildiğini söylemiştim.

Hatta ebedi hakikatleri kendisine vahyolundu-

ğu kişi olmasının yanı sıra, örnek olması sebe-

biyle Resulüllah’ın öğretilme ve eğitilme süreci

diğer müminlerinkinden öncedir. Kur’an risalet

sürecindeki müminleri ebedi hakikatler konu-

sunda öğretir ve en güzel hayat tarzı konu-

sunda eğitirken sadece teorik ilke ve ölçüleri

bildirmemiştir. Özellikle hakikat-batıl veya bir

diğer ifadelendirmeyle tevhid-şirk çatışmasının

hiç değişmeyen ve bu yönüyle evrensel olan

özellikleri konusunda; ayetlerin doğru anlaşıl-

ması konusunda; tutum ve davranışların, hal

ve hareketlerin olması gereken biçimleri ko-

nusunda geçmişin hakikat elçilerinin şahsında

somut örnekler vermiştir. Bu özelliğiyle de biz-

zat Resulüllah ve çevresindeki müminler için sa-

dece teorik ilkeleri sunan ve hayatla, yaşanan

gerçeklerle pek bir bağlantısı olmayan veya

ebedi hakikatlerin ve istenen hayat tarzının öl-

çülerinin ne ve nasıl olduğuyla ilgili hususları

muhataplarının anlayış güçlerine bırakan bir

kitap olmamış; her şeyi her türlü tereddütün

ötesinde doğru anlaşılacak şekilde geçmişteki

somut örnekleriyle açıklamıştır. Kabul etmek

RÖPORTAJ

Mekke döneminde müminlerden bir kısmı Habeşistan’a üstelik iki kez hicret etmelerine karşılık Resulüllah davetin önderi sıfatıyla tehlikelerin hedefi olmasına rağmen Mekke’de adeta yalnız kal-mayı tercih etmiştir. Resulüllah görünüşteki tüm tehlikelere ve beşer aklının “Önce davetin önderi gitmeliydi. Çünkü davetin varlığı onun varlığına bağlıdır” demesine rağmen Mekke’de tehlikelerin ortasında kalmasının nedeninin Kur’an’ın emri olduğunu, Resulüllah’ın bireysel tercihi olmadığını tespit ediyoruz.

28 • Nisan’13

Page 29: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

gerekir ki hakikatin bilgisinin ve gereklerinin

neler olduğunun anlaşılmasını tamamıyla in-

sanların akıl ve anlayış güçlerine bırakılsaydı

hakikat bulanır, ölçü kaybolurdu. Çünkü her-

kesin akıl ve anlayış gücü birbirinden farklıdır.

Bu risalet sürecinin müminleri için ilahi bir lü-

tuf olduğu gibi, tüm zamanların müminleri için

de değerine paha biçilemez bir ilahi lütuftur.

Hatta bizler için çok daha önemli ve değerlidir.

Çünkü bilmemiz gerekenleri, neleri nasıl yap-

mamız gerektiğini, durum ve duruşumuzun

nasıl olması gerektiğini, Kur’an’ın geçmişten

verdiği örneklerin yanı sıra, Resulüllah’ın ve ri-

salet döneminin müminlerinin bildiğimiz söz ve

uygulamalarıyla daha bir doğru şekilde bilme

ve uygulama imkânına sahibiz. Bu açıdan da

Kur’an’ı anlayamama, hakikati kavrayamama

gibi bir mazeretimiz söz konusu değildir.Şim-

di doğrudan sorunuza gelecek olursam; Allah

vahiy ile Resulünü sürekli bilgilendirdi. Kur’an

geçmişten verdiği örneklerle Resulüllah’ın ve

diğer müminlerin hangi aşamada nasıl dav-

ranmaları, ne demeleri ve neyi nasıl anlamaları

gerektiğini örnekleriyle açıkladı. Dolayısıyla Hz.

Muhammed (s)’in risalet süreci, önceki resul-

lerin risalet süreçlerinde örnekliğini bulan bir

süreç olmuştur. Resulüllah’ın yaptıklarının mo-

deli Kur’an’ın açıkladığı diğer hakikat önder-

lerinin yaptıklarıdır. Bu nedenle Resulüllah’ın

neyi niçin yaptığını doğru anlamak isteyenlerin

Kur’an’ın bildirdiği şekli ve oranıyla önceki ha-

kikat önderlerinin davet süreçlerini dikkate al-

maları gerekir. Bu bakımdan çalışmamda, çok

yoğun olmamakla birlikte, risalet sürecindeki

bazı önemli aşamaların değerlendirmesini ya-

parken o aşamanın modeli olarak diğer pey-

gamberlerin risalet süreçlerine atıfta bulunarak

Resulüllah’ın vahiy üzerinden sahip olduğu mo-

dellerine dikkat çekmeye çalıştım. Bu konuda

örnek olarak şu hatırlanabilir: Mekke dönemin-

de müminlerden bir kısmı Habeşistan’a üstelik

iki kez hicret etmelerine karşılık Resulüllah da-

vetin önderi sıfatıyla tehlikelerin hedefi olma-

sına rağmen Mekke’de adeta yalnız kalmayı

tercih etmiştir. Resulüllah görünüşteki tüm teh-

likelere ve beşer aklının “Önce davetin önderi

gitmeliydi. Çünkü davetin varlığı onun varlığına

bağlıdır” demesine rağmen Mekke’de tehlike-

lerin ortasında kalmasının nedeninin Kur’an’ın

emri olduğunu, Resulüllah’ın bireysel tercihi ol-

madığını tespit ediyoruz. Allah, ilahi izin olma-

dan davet mekânını terk eden Hz. Yunus’un

şahsında Resulünü ‘Sen Rabb’inin hükmüne

sabret. Balık sahibi (Yunus) gibi olma...’ (Ka-

lem, 68:48) diyerek uyarmış ve gerekli tali-

matı vermiştir. Dolayısıyla şunu diyebilirim ki,

Hz. İbrahim’i, Musa’yı, Hud’u, Nuh’u bilmek

- elbette ki Kur’an’ın anlattığı biçim ve muh-

tevayla- Resulüllah’ı, Resulüllah’ın yaptıklarının

nedenlerini bilmektir. Bu nedenle siyerlerin

genel özelliklerin aksine, çalışmamda sadece

Resulüllah’ın risalet sürecini anlatmadım. Aynı

zamanda gerekli yerlerde sürecin o şekilde ger-

çekleşmesinin Kur’an’î referansı olarak önceki

peygamberlerin davet süreçlerine de dikkat

çektim.

GENÇ ÖNCÜLER: Sayın hocam yüreğinize,

dilinize sağlık. İnanıyorum ki bu oldukça yararlı

bir söyleşi oldu. Sizi daha fazla yormadan te-

şekkür ederek bu söyleşimizi burada noktala-

mak istiyorum. Allah’ın rızası hep sizinle olsun.

C. VATANDAŞ: Amin. Bildiklerimi okuyucu-

larınızla paylaşma imkânı sağladığınız için asıl

ben teşekkür ederim. Konuşmamız boyunca

hep kendisinden bahsettiğimiz âlemlere rah-

met efendimize salât ve selam olsun. Yâr ve

yardımcımız Allah olsun.

Nisan’13 • 29

Page 30: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

S uriye sınırına olan yolcuğumuz aslında ay-

lar öncesinden başladı. Kardeşlerimiz uzun

zamandır Türkiye’de veya sınıra yakın çeşitli

kamplarda yaşam mücadelesi veriyor. Beşşar

Esad’la olan kavganın başladığı günden beri

peyderpey ülkelerinden ayrılmak durumunda

kalan Suriye halkı kendilerine en yakın ülke olan

Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştı. Onlar da

bizler de savaşın kısa süreceğini, mevcut rejimin

çok kısa sürede devrileceğini ve topraklarından

koparılmış bu halkın evlerine geri dönebileceği

düşünceleri içerisindeydik. Fakat Esad herkesin

sandığından daha büyük bir cellatlık karakterine

sahip olmalı ki savaşı uzatarak daha fazla insan

öldürmenin hesabını yapıyor görünüyor.

Bizler Araştırma ve Kültür Vakfı’nın genç ba-

yan ekibi olarak aslında pek tecrübemiz olma-

yan bir işe girişerek zor durumda olan Suriyeli

kardeşlerimiz için bir yardım faaliyeti başlattık.

Bu yola çıktığımızda kışın çok soğuk dönemleri-

ni yaşıyorduk ve en acil istek battaniye ve kışlık

malzemelerdi. Görüşmeler yaptık, uzun toplan-

tılara katıldık ve uzun sürecek bir kampanya

yapıp çeşitli ürünler toplamanın yarayı sarmada

daha etkili olabileceğine karar verdik. Toplam

9 üründen oluşan paketlerimiz için arkadaşları-

mız gece gündüz çalışmaya başladı ve şükürler

olsun ki hayrın bereketiyle sandığımızdan daha

yüklü bir meblağ toparladık. İHH’daki abi ve ab-

lalarımızla da görüştükten sonra bir ekibin de

Sınıra YolculukBÜŞRA ÖZKAN

30 • Nisan’13

Page 31: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Hatay’a yollanmasına karar verildi.

İnsanoğlu gözünün görmediğine inanma-maya veya o konuda bir duyarlılık geliştirme-meye çok meyyal. Kendimizi durumun uzağın-da sanmazken bu yolculuk bizim için bir milat oldu. Hani bazı tecrübeler vardır ya insanın ömrünün geri kalanına yeter, bizler de bu ziyaretten böyle kalıcı izlerle döndük.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde İHH aktif bir merkez açmış. Gönüllüler ve mensuplar adeta arı gibi çalışıyorlar. Her an bir iş üzerinde olmak nedir orada gördük sanırım. Hatay havaalanına inişimiz-den dönüşümüze kadar mihmandarımız Salih Özde-mir ağabey idi. Şoförümüz de Abdullah ağabeydi. Salih abi bizleri gün boyu yalnız bırakma-dı. Hem bir turist kafilesiyle ilgile-nir gibi tüm ihtiyaçlarımızla yakından alakadar oldu hem oradaki durumu da ilk ağızdan dinlememize vesile oldu. Bizler büyük şehrin soğuk yüzüne alıştığımızdan mı, doğu in-sanının misafirperverliğinden mi yoksa oradaki sıkıntılarla muhatap olan birinin yüksek duyar-lılığından mı bilinmez Salih abinin ve ekipteki-

lerin fedakarlığına hayran kaldık. Reyhanlı’ya en yakın kamptaki hastaları Reyhanlı Devlet Hastane’sine getirip iyileşenleri geri götürme görevini üstlenmiş olan Zeki Tahiroğlu abinin “buradaki insanları gördükten sonra evimde uyuyamaz oldum, tanıdığınız herkesten dua is-

teyin” derken gözlerinin nasıl dolduğu-na şahid olduk. Herkes pekala işine

gücüne bakabilir. Bunca insana zaten gücümüzün yetmeyece-ğini düşünebilir ama onlar her bir kişinin değerinin farkında-lardı.

Gün içinde yüzlerce insa-nı ziyaret ettik. Aslında bu-nun için öyle çok mesafeler kat etmemize gerek kalmadı çünkü çoğu aile topluca ya-

şamak durumunda kalmış. Zi-yaretimizin ilk ayağı bir düğün

salonuydu. 90 aile bir düğün sa-lonuna toplanmışlar. Hatta orada

kendi çaplarında bir düzen kurmaya çalışmışlar, her şeyin bir sorumlusu var.

Kuveyt’ten gelen doktor bir ablayla tanıştık, oranın genel sorumluluğu da onun üzerindey-miş. Rutin ziyaretler yapıp yardım getiriyormuş. Herkesin gözlerinde bir heyecan, herkes Allah’ın rızasına kavuşmak için çaba içinde. Bizler aynı dili konuşmanın hiçbir kıymeti olmadığını, as-

Nisan’13 • 31

Page 32: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

lolanın kalplerdeki beraberlik olduğunu orada fark ettik. Kalınan yerin bir düğün salonu olması çok manidardı. Bavullarla getirdiğimiz hediyeleri dağıttığımız küçük oda belki gelin odasıydı kim bilir. Mekan şartlarla birlikte anlam kazanıyor. Aslında hiçbir şeyin tek bir manası yok. Madde elimizde evriliyor, karşı koyamıyoruz.

Aileleri sıra numaralarına göre çağırıp hediye-lerimizi dağıtırken içimizi büyük bir sıcaklık kap-ladı. Onların bize gerçekten kardeş muamelesi yaptığını fark ettik. Verdiğimiz küçük hediyeler ellerde büyük kıymete biniyor. Babalar tak-keleri hemen başlarına geçiriyor, çocuklar lolipop kavgası yapı-yor, birine çıkan oyuncak diğerine çıkmadıysa gelip uslu uslu öbürü de ay-nından istiyordu. Sanki evimizin içinde kalaba-lık bir aileyle hediye-leşme düzenliyorduk. Annelerin ellerinden tut-mak, genç kızların umut-larına dokunmak, çocukları kucağımıza almak, başlarını okşamak, hepsi unutulmazdı. Da-ğıtım esnasında odamıza gelen bir kar-deşimiz eylemlerde marş söyleyen biriymiş, bize de kısa süreli bir fasıl yaptı. Aslında toplu halde özgürlük duası yapmış olduk, çok etkilendik.

Ziyaretlerimizin kalan kısmı daha mobil ger-çekleşti. Yarım kalan inşaatlara, boş dükkanla-

ra ve depolara yerleşmiş olan ailelere uğradık. Sefaletin acı boyutu bizi asıl burada bekliyordu. Düşünün ki bir akşam evinizde oturup çayınızı içerken, öyle ev kıyafetlerinizle aniden çıkmak zorunda kalıyorsunuz. Yanınızda ne para, ne yedek bir giysi, ne de yiyecek var. Başka bir ül-keye sığındığınızda ve sadece gelecek yardım-larla bağımlı olduğunuzda düşeceğiniz sefaleti düşünün. Açıkçası hayal etmek imkansız gibi. Zira bizim ülkemizin en yoksulunun dahi evinin camları ve kapısı, yedek bir tane kıyafeti, çora-bı veya ayağında bir ayakkabısı vardır. Yokluk

orada en sert haliyle gelip tokadını vurmuş. İnşaatlara sığınmış olan

ailelerin üzerlerini kapatan bir betona sahip olmaları

dışında hiçbir şeyleri yok. Ve belki havalar ısınınca ve o inşaatlar tamam-lanmaya başlanınca oradan da çıkarılacak-lar. Tabi Reyhanlı halkı-

nın yardımseverliğini de atlamamak lazım. Herkes

bir şeylerini vermeye çalışı-yor. Ensar olmak için ellerinden

geleni yapıyorlar fakat halkın durumu da fazla iyi değil. Şehir halkıyla eş nüfusa sahip mültecilere sahip çıkabilmek için büyük bir mad-di kaynak gerekli.

Bizim gördüğümüz sadece Reyhanlı idi. Sını-rın öteki tarafında çok daha büyük bir dram ya-

32 • Nisan’13

Page 33: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

şanıyor. Üstüne sarmaya tek bir kumaş parçası bulunamayan bebekler, elektrik ve su olmadan kamplarda yaşam mücadelesi veren kadınlar… Kamplarda bulunan ve yardım kuruluşlarının yaptığı az sayıdaki tuvalet ve banyolar ihtiyacı karşılamanın çok gerisin-de. Binlerce çadır, yüz binlerce insan, yayılan hastalıklar ve artan çaresizlik. Asıl çözüm elbette savaşın bitmesi. Za-ten hepsi bunun ümidiy-le yaşıyor. Her ne şartta olursa olsun yaşadıkları topraklara geri dönmek istiyorlar. Ve yüksek bir imanla ümit ışıklarını sön-dürmüyorlar. Reyhanlı’da yüzü gülmeyen tek bir kişi görmedik. Hepsi umut do-luydu, enerji doluydu. Savaş bittiğinde çok büyük işler ba-şaracak azim ve gayrete sahip-lerdi. Fakat kamplarda kötü şartlar insanların gittikçe moralinin bozulma-sına sebep oluyor. Savaşın ve yokluğun bıraktı-ğı derin izleri kapatabilmek elbette zor olacak

ama her şeye rağmen önce bu savaş bitmeli. Ve bizler bu sefaleti gördükten sonra fazladan akıttığımız her damla suyun, keyfi harcadığımız her kuruşun, kenara yığdığımız paranın hesa-

bını daha acı bir şekilde vereceğimizi biliyoruz. Sizlere bunu anlatmamız

da üzerimizdeki yükün ağırlığın-dandır. “Evde son kullanma

tarihinin geçmesini bekledi-ğiniz her ilaç burada hayati öneme sahip diyen Meh-met Alver (Ebu Yahya) abinin duyarlığını örnek alabilmeyi umuyoruz. Oradaki İHH ekibini canla başla koordine eden Zeki Tahiroğlu abiye teşekkür etmek de boynumuzun

borcudur. Bizler biliyoruz ki bize asıl yardım edecek olan

Rabbimizdir. Şahsi gayretleri-miz yine O’nun izniyledir ve in-

san olarak gücümüz çok zayıftır. Rabbimizden bu mazlum halka yardım

etmesini ve ellerimizi buna vesile kılmasını dili-yoruz. Uyuyan kalplerin de uyanması duasıyla…

Nisan’13 • 33

Page 34: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum Sonra büyüdüm, bombaların ve bankaların Dağlardan ve ırmaklardan daha fazla olduğunu gördüm Bahçıvanlar generallerden Menekşeler mermilerden daha azdı Yenilmişti dünya Yenilmişti dünya Duanın özgürleştiren rüzgârı Çekilmişti yüzlerden İnsanlar dua değil Yönetmelik okuyordu Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla kirlenmişti yüzümüz Teknolojinin o yok edici, O gri gölgesi düşmüştü yüzlere Yenilmişti yüzümüz Ve görüntü aynıydı Bütün aynalarda Her şey çok açıktı Herkes kimsesiz Herkes bir şeyin yoksuluydu Hepimiz aynı anda yenilmiştik Ve şarkılarımız kederliydi Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum? Çekip gitse miydim? Hayır! Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum Ne de çekip gidecek bir yer vardı Her yer aynıydı Kaldım Sürekli çağıran ve ayrım yapmayan toprak Nasıl olsa beni de çağıracaktı!

* * * Masal dünyanın bittiği yerde başlar Biliyorum klasik zamanlarda değiliz artık Ve masallar böyle anlatılmaz Biliyorum! Ben hiç masal yazmazdım Dünya sisteminin hepimize anlattığı masal Kötü olmasa bu kadar Biliyorum! Bir karınca türküsünden daha hafif olacak sesim Biliyorum! İnsanların birbirlerine olan yabancılığı büyüyecek Dünya küçüldükçe Biliyorum! Telefonlar oldukça insanlar birbirini görmeyecek Biliyorum! Birbirimizi hiç görmeden ölücez Her şey için tek şey diliyorum Allah’ın gülleri yakamızı bırakmasın!

MASAL Mevlana İDRİS

ŞİİR

34 • Nisan’13

Page 35: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

B azen o kadar uzakğa bakıyoruz ki bur-

numuzun dibini göremiyoruz. Halbuki in-

sanla kıyamete kadar uğraşacağını ve Allah’a

giden dosdoğru yola

oturacağını belirten şey-

tanı, öncelikle yakınlarda

aramak gerekir. Çünkü

şeytan, hz. Adem’in ya-

ratılışıyla başlayan ve de

kıyamete kadar sürecek

olan bir mücadele içindey-

se ve buna dair yeminler

etmişse, insana o kadar

uzak kalmamalıdır, kalmı-

yor da. Bu konu da atladı-

ğımız araçlardan biri olan

televizyona çoğu zaman

pek masum bir şekilde yak-

laşıyoruz ve hiç düşünmü-

yoruz tehlikelerini.

Bir insanın sürekli aldı-

ğı kokuyu bir süre sonra

hissetmeyişi, soğukta kala

kala o soğuğa alışması gibi

bizler de, sürekli televizyon

izlerken onun içerisindeki sap-

tırıcı, bozucu unsurları seçemez, ayırt edemez

hale gelmişiz. Bir kanaldaki yerli(!) dizimizde

bir anne, kızının erkek arkadaşını(!), lise çağın-

daki bu gençlerin birlikte çalıştıkları son sınav-

dan düşük not almalarını değerlendirme üzere

eve davet ediyordu. Eve gelen damat adayı

-pardon çok abarttım ne

damadı, ne adayı, daha

kaç yaşındalar- validesi-

nin böreklerini yerken

onun nasihatlerinden de

nasipleniyordu. Bu düşük

notları nasıl alabildikleri-

ni çok iyi tespit ediyordu

anne: “ders çalışırken bir-

birinize hülyalı bakışlar,

sayfalara isimler yazma-

lar, Süleyman’la Hürrem,

baltacıyla katarina…” söz-

leriyle ortamı gayet iyi ak-

tardı bize. Ardından da şu

muhteşem reçetesini yazı-

verdi: “ben böyle bir arka-

daşlık halini gayet olumlu

karşılıyorum, sizi anlıyo-

rum, gençsiniz olacak tabi

böyle şeyler. Ama şu ders-

ler düzelene kadar birlikte

çalışmayın”. Ne iyi değil

mi? Bir anne, kızının sevgilisine(!) kızından ne

zaman, ne şekilde istifade edeceğini güzel gü-

zel anlatıp da adeta onu pazarlıyorsa; kusura

bakmayın bu memlekette “küçük kadınlar”

MÜSLÜMAN MAHALLESİNDESATILAN SALYANGOZ

YUSUF TALHA

İnsanın “Allah’a kulluk etme-si için” yaratıldığı bir dünyada

sorumluluğunun az olması düşü-nülemez. Allah’a kulluk için yara-tılan insanın dinin hükümlerinde seçiciliğe giderek, kendi aklına

göre kulluk kriterleri belirlemesi ve işine gelmeyen emirleri göz ardı edivermesi ise hayal bile edilemez. Çünkü aynı insan, kiracısının eve çivi çakmasına dahi ev sahipliği

adına karışmakta ve kiracının ka-fasına göre hareket edemeyeceğini söylemektedir. Bunu ev sahipliği

hakkı olarak tanımlayan bir insan, nasıl olur da bu dünyanın asıl sa-

hibi olan Allah’ın kiracısı olduğunu unutabilir?

MASAL Mevlana İDRİS

Nisan’13 • 35

Page 36: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

diye dizi de çekiliverir. Anca dizimizi dövmekle

kalıveririz.

Geçtik bir diğer kanala. Burada değerli bü-

yüklerimiz fikir sancısı çekmekteler. Memleketi

engin düşünceleri ile karanlıklardan aydınlığa(!)

çıkarıverecekler. Buradaki muhteşem reçete ise

halkın korku duvarlarının yıkılması. “Ne güzel

diyor. Evet yıkılmalıdır bizce de korku duvarları

ve Müslümanlar yalnızca Allah’tan korkmalıdır-

lar, Allah’ın hükümlerinden bahsedip de çağdı-

şı, yobaz, gerici diye yaftalanmaktan korkma-

malıdırlar, utanmamalıdırlar. Eğer utanılacak

bir şey varsa o da bir Allah’a kul olmak yeri-

ne, kullara köle olmaktır.” diye geçiriverirken

içimden, değerli amcam da içinden geçeni tüm

izleyicilere aktarıveriyor: “Bu insanlar hep kor-

kacak mı? Padişah korkusu, Cehennem korku-

su… Özgür düşünsünler.” Müslüman, Peygam-

ber as. ın korkutucu ve müjdeleyici olduğunu

bilir. Bu iki ruh hali sayesinde hayatını denge-

ler. Cehennem korkusuyla, cennet ümidiyle

eylemini ve söylemini sorgular. Bu sözleri sarf

eden amcamın gözden kaçırdığıysa şu: İnsanla-

rın gönlünden cehennem korkusunu çıkardığı-

nızda ne hırsızı durdurabilir, ne açı doyurabilir

ne de canı koruyabilirsiniz. Çünkü artık zayıf,

güçlü olan tarafından ezilmektedir. İşte bugün

komşumuza, yolda kalmışa hiç güvenimiz kal-

mayışının nedeni bireysel ve toplumsal bazda

Allah korkusunun sinelerden çekilmesinin do-

ğurduğu sonuçlardır.

Kumandama bir daha basıyorum, karşımda

bizleri uzun yıllar güldürmüş meşhur bir yüz.

“Ohh içim bunaldıydı şu flört, korku saptırıcıla-

rından. İyi oldu, biraz gülelim “ diyecekken, bu

senaristte de çakıyor uzaklardan. Kendisinden

viski isteyen kişiye satıcı, viskinin parasını alıp

“Bismillah, Hadi senle yaptık bugün siftahı”

deyiveriyor. “Kur’an okumaya başlarken kovul-

muş şeytandan Allah’a sığın” ayeti geliveriyor

benim de aklıma. Kur’an okumak gibi bir işe

dahi besmeleyle başlanması Rabbimiz tarafın-

dan isteniyorken, senaristimiz, viski parasını

besmeleyle aldırtıyor. Siz dizilerinizde insanlara

hem besmele çektirir, hem de viski sattırırsa-

nız, sonra da bugün elalemin kızıyla her işi ka-

rıştıran ama iş kendi kız kardeşine gelince bekçi

kesilen bir nesille baş başa kalıverirsiniz. Per-

şembe geceleri içki içmeyip -çünkü ertesi gün

Cuma’dır ve Cuma mübarek gündür, çarpılırız

maazallah- haftanın geri kalanında “alemlere”

akan bir gençlikle baş başa kalıverirsiniz.

“Dindarlıklarıyla öne çıkan bu kanallar na-

sıl viskiyi besmeleyle sattırır” yakınmalarıyla bir

kez daha kanal değiştiriyorum. Bu sefer ki du-

rağımız bu saydığımız örneklerin ilham kaynağı

olan Batı değerlerine ait olan bir kanal. Ayak

izlerini doğru izlemişiz ki ayının inine artık va-

rabildik. Bir film oynamakta ekranda. Bir anne,

bir baba ve bir kız çocuğu. Anne, kocasının

monoton, dünyadan ve kendinden bezmiş ha-

linin acısını çıkartacak yer arıyor. Tam da bu

Kumandama bir daha basıyorum, karşımda bizleri uzun yıllar güldürmüş meşhur bir yüz. “Ohh içim bunaldıydı şu flört, korku saptırıcılarından. İyi oldu, biraz gülelim “ diyecekken, bu senaristte de çakıyor uzaklardan. Kendisinden viski isteyen kişiye satıcı, viskinin parasını alıp “Bismillah, Hadi senle yaptık bugün siftahı” deyiveriyor. “Kur’an okumaya başlarken kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” ayeti geliveriyor benim de aklıma. Kur’an okumak gibi bir işe dahi besmeleyle başlanması Rabbimiz tarafından isteniyorken, senaristimiz, viski parasını besmeleyle aldırtıyor.

36 • Nisan’13

Page 37: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

ruh hali içindeyken; karısından boşanmış olan

ve bunu “çok iyi oldu” diye anlatan, insanın

kariyeri için her şeyi yapması gerektiğini söyle-

yen ve bu kariyer başarısı için “sürekli tepeden

bakan seçkinci bir imaj” çizilmesi gerektiğini

savunan iş arkadaşının(!) evinde buluyor tesel-

liyi. Baba ise, hayatının çok pısırık, hareketsiz

geçtiğinden yakınarak “ot çekmeye” başlıyor.

İşinden istifa edip, kendisine “az sorumluluğu

olan bir iş” arıyor, çünkü artık “adam” olması

gerek.

Evet, bu dizilerin kimisi bu ülkede çekiliyor,

bu tartışma programları bu ülkenin vatandaş-

larınca gerçekleştiriliyor, ithal diziler de bu ül-

kenin televizyonlarında rahatlıkla izlenebiliyor.

Yani halkının %99’unun Müslüman olduğu söy-

lenen bu ülkede. Bu kareler, Müslüman mahal-

lesinde satılan salyangozlar değildir de nedir?

Bir toplumun değerlerine bu kadar kuşatıcı bir

taarruz var iken, bu taarruzun muhataplarının

bunun farkında olmaması kadar acı, başka ne

olabilir? Bunların hepsi bizim evlerimizde olup

bitiveriyor, peki kaçımız bunun farkındayız? Hiç

bu gözle bakıp sorguladık mı izlediklerimizi? Bu

kısa tv-safaride elde ettiğimiz gözlemlerimizle

bile diyebiliriz ki, televizyon, hak olmayan bir

hayat tarzını pohpohlamaktadır.

İnsanın “Allah’a kulluk etmesi için” yaratıl-

dığı bir dünyada sorumluluğunun az olması

düşünülemez. Allah’a kulluk için yaratılan in-

sanın dinin hükümlerinde seçiciliğe giderek,

kendi aklına göre kulluk kriterleri belirlemesi ve

işine gelmeyen emirleri göz ardı edivermesi ise

hayal bile edilemez. Çünkü aynı insan, kiracısı-

nın eve çivi çakmasına dahi ev sahipliği adına

karışmakta ve kiracının kafasına göre hareket

edemeyeceğini söylemektedir. Bunu ev sahipli-

ği hakkı olarak tanımlayan bir insan, nasıl olur

da bu dünyanın asıl sahibi olan Allah’ın kiracısı

olduğunu unutabilir?

Ne yazık ki Allah’ın kainat üzerinde tek sa-

hip olduğu gerçeği unutulmakla kalınmıyor

“unutturulmaya” da çalışılıyor. Bu amaç doğ-

rultusunda kitle iletişim araçları başrolü oyna-

maktadır. Bize düşense bu araçların etkisini

düşünerek bu araçlarla savuşturucu mekaniz-

malar geliştirmek. Peki bu nasıl mümkün olur?

Evvela kişinin, bu izlediklerinin bireyde ve top-

lumda İslamın hüküm, ahlak ve düşünce kimli-

ğinin yeşermesine zarar verdiğini anlayabilmesi

ve kabul etmesi gerekir. Yani bundan Müslü-

man olarak rahatsız olmalıdır. Bugün İslamın

temellerine yerleştirilmiş olan dinamitler bir bir

patlatılmakta. Bunu fark etmeyen insanın bu

enkazın altında kalmaması ise mümkün değil.

Bu patlamaların sesini duymak, tahribatını gör-

mek içinse gören gözlere, işiten kulaklara, katı-

laşmamış kalplere ihtiyacımız olduğu kesin. Bu

göz, kulak ve kalbin mutlak gerçek vahye yö-

neltilmesi, bu vahyin yaşanması için en önemli

şart. Yaşanması gereken bir vahyi hayat tarzı-

nın, bu vahyi anlayarak ve üzerinde düşünerek

okumaktan geçtiğini fark etmek çok da zor

olmasa gerek.

“(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşün-

sünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye

sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad

Suresi, 29)

Nisan’13 • 37

Page 38: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

B azıkavramlarvardırkihayatınızdadahaöncehiç tanışmamışınızdır ve tanıştığınızda sizin

hayatınızda farkındaolmadığınızbirduyguyu,dü-şünceyianındaözetlerveyadüşüncelerinizibirkaçkelamileanlatmayayeter.Özellikleyenikelimelerve kavramlar üretmek adına çöplüğedöndürülenbenliklerimizebirnebzeolsunoksijenolur.Birkaçseneönceduyduğum“NöbetleşeYoksulluk”kavra-mıdaiştebunoktadabenimiçinyenibirbakışaçısıoluşturdu.Buhusustaönceliklenöbetleşeyoksul-lukkavramınınsosyo-iktisadibirkavramolduğunudabelirtmekteyarargörüyorum.

Bukavram,kentleşmeveköydengöçünortayaçıkardığıgecekondulaşmaveçarpıkarabeskkültü-rü tanımlamak için kullanılmakta ve “varoşlaşmadediğimiz olgunun ortaya çıkmasının neden vesonuçlarınıbirbütünhalindeikikelimeileözetlermisiniz?”sorusunacevapolabilmektedir.Özellikle1980’lerde yoğunlaşan şehre göçü köyü terk edi-şintavanyaptığıdönemlerdebüyükşehirhayatın-da tutunabilmenin yaşayarak öğrenme ve yaşammücadelesinin diğer adını oluşturmaktadır nö-betleşeyoksulluk.Aslındahayatımızınheranında

kafamızı çevirdiğimizdeyaşadığımız şehirlerinbir-çok semtindebukavramlagündelik yaşantımızdaçokçakarşılaşmaktayız.Başakşehir’denBakırköy’egiderken Başakşehir’de başka bir hayatın örneği-nigörürkenİkitelli’yegeldiğimizdeçokdahafarklıbirhayatıniçerisindebulmuyormuyuzkendimizi?Aynıkültürseviyesinesahipbireyineldeettiğige-liri ile daha lüks gözüken bir semte taşınması ileyoksulluğunueski semtindekalanlaradevrettiğinifakatkültüraçısındanhiçbirdeğişikliğinmeydanagelmediğini,halabirçoğumuzun-bunakendimidedâhil ederek- kültür fakiri olduğumuzu görmüyormuyuz?GündüzBeşiktaş’talüksofislerdeçalışan-ların akşam Kâğıthane’deki evlerine döndüklerinivegündüzfarklıakşamfarklıkişiliklerdeolduklarınıhemenhemenhergüngörmemektemiyiz?Sabahişinegiderkenyoksulluğunubirkenarakilitleyenle-rinakşamlarınöbeti tekrardevralmaları şaşılacakşeymidir? Gelir seviyemiz birazcık arttığında he-mensemtimizideğiştirirvebirüstkademeyege-çişyapmazmıyız?İnsaniyiyaşamşartlarınaçabukalışıramakötüyaşamstandartlarınaçabukuyumsağlayamazdeğilmi? İştebunların sonucuolarak

DENEME

Nöbetlese YoksullukSERDAR YILMAZ

38 • Nisan’13

Page 39: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

arabeskkültürüdoğupbirvirüsgibisarmadımıet-rafımızı?Basitveiçiboşkullanımlarlasadeceuyuş-turucu etkisi göstermesi bakımından yoksulluğukendilerinden devralan nöbetçi yoksullara afyonolsundiye sunulmadımı arabesk? “Damarkültü-rü”denenfakatonyıllardırbusıfatlamailekültürkelimesine hakaret ettiğimize inandığım olgu ne-deniylebirarayageldiğindearabamotoruveyaatyarışıkonuşabilen,tekdertlerifutbololannesilleryetiştirilmesinegözyummadıkmıacaba?

Bunlarıkimizamandevleteliyleyaptık,çünküyozlaşmışbirgençliğinolmasınadevletolarakgözyumduk,çünkügelişmekteolantoplumlarınenbüyüksorunlarındanbiriartannüfusunaltyapıvekültürleriniarttıracakbeşeriser-mayeyi yükseltecek yatırımlarını yapacakgücübulamamaktaydık.Budurumsebebiylehemşericilikkavramımızönünüalamadığımızbir şekilde yükseldi yükseldi, köy hayatındansıyrılamayanyaşantılarşehirlerdekendini,aynışehrin insanlarındanoluşanhattaaynıkasaba-nınköyünhanehalklarındanoluşan“getto”laradönüştü.Bizlerkavmiyetçiliğekarşıçıkarkenbirandakendimizidahailginçbirdurumlayüzyüzebulduk.Bırakalımmilliyetçilikleri,bizlerinümmettakıntısıvar,Ümmed-iMuhammedyükselsinder-kenkendiiçimizebirdegetirdikhemşericiliğielle-rimizleyerleştirdik.

Üstelikbununladayetinmedikyoksulluklarımı-zıunutuphemşericiliğidekendiiçindemikrolaştır-dık.“Aşehrindenim”dendiğindeaynışehirliolsakbile“KürtmüsünArapmısın?LazmısınÇerkezmi-sin?Göçmenmisin?Pomakmısın?”gibisorularlakendimiziaştık.Öylebiraştıkkigeridönüpbaktığı-mızdabizlergibi“yoksulluklarınyeninöbetçilerininbuolgularınasılaşabileceği,butabularınasılyıka-bileceğisorususunibircanavargibikarşımızaçıktı.Arabesk kültürünün “derinliklerinde” kayboldu-ğumuz(!)şuzamanlardaümmetbilincinienbaştakendimizdenasılsüreklikılıptazetutacağız.Buldu-ğumuzilkfırsattahertürlüsefilliğimizibaşkalarınınomuzlarınaatmayaçalışırken,haksızlıklaraarabeskilecevapverirkenşubenliklerimizinasılsağlıklıvedinçtutupgerçeklerleyüzleşipüstesindengelece-ğiz?Kasıtlıolarakdinamitlenenümmetbilincimizitamanlamıilekazanmakadınayoksulluklarınnö-

betleşedeviredilmesinesonvermekiçintoplumanasılbilinçkazandırabiliriz?Eğitimsistemimizinye-tersizkaldığıapaçıkortadaykensürekliartanveso-runoluşturanyeninesile,bilinçlibireylerolmayo-lundabeşeridonanımlarınıvemaneviboşluklarınıdoldurmakadınagençleresahipçıkansiviltoplumkuruluşlarımız-vakıflarımıza bir genç arkadaşınızolarakteşekkürüborçbilirim.

Bukadarçoksoruarasındadoğrucevaplarıel-betbulacağımız inancı ileyazımasonverirkenbubasitvesıkıcıyazımıokuyanağabeyler,kardeşler;

“Amansendebeadamneanlatıyorsun”diyebi-lirsiniz.Hakkınızdavardırbuna.Fakatbucümlelerienbaştakendimeyazdığımıbelirtmekisterim.Ta-rihedüşeceğimbucümlelerle,birgünolurdayok-sulluğumubirbaşkaacizedevretmeyekalkarsam,karşımdabuyazıyıdimdikbulmakümidiyle.Selamveduaile.

Arabesk kültürünün “derinliklerinde” kaybolduğu-muz(!) şu zamanlarda ümmet bilincini en başta kendi-mizde nasıl sürekli kılıp taze tutacağız. Bulduğumuz ilk fırsatta her türlü sefilliğimizi başkalarının omuzlarına atmaya çalışırken, haksızlıklara arabesk ile cevap ve-rirken şu benliklerimizi nasıl sağlıklı ve dinç tutup ger-çeklerle yüzleşip üstesinden geleceğiz? Kasıtlı olarak dinamitlenen ümmet bilincimizi tam anlamı ile kazan-mak adına yoksullukların nöbetleşe devir edilmesine son vermek için topluma nasıl bilinç kazandırabiliriz?

Nisan’13 • 39

Page 40: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Dr. Ömer Miraç Yaman ile “Apaçi Gençliği” üzerine konuştuk…

Furkan GENÇOĞLU

RÖPORTAJ

Genç Öncüler: Apaçi gençliği neden araştır-

ma gereği duydunuz? Bu araştırma nasıl başladı

ve ne kadar sürede sonuçlandı?

Ömer Miraç Yaman: Apaçi gençlik konusu

bizim gençlik konusunda çalışma isteğimizin bir

meyvesi olarak ortaya çıktı. Türkiye’de gençlik

çalışmaları alanında, özellikle gençlik alt kültürle-

ri alanında yapılan çok fazla çalışma yok. Güncel

bir mesele olması ve Cumhuriyet tarihi boyunca

Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgili bir konu ol-

ması bizi apaçi gençlik meselesini araştırmaya yö-

neltti. Öncelikle 7-8 aylık bir süreçte internette ve

sosyal medyada apaçi gençlik hakkında yazılmış

materyalleri toplayarak bir değerlendirme yaptık.

Bizim için asıl kıymetli olan saha araştırmasıydı.

Saha araştırması da bir yıldan uzun bir süre sürdü.

Öncelikle İstanbul’un merkezi noktaları olan Tak-

sim, Kadıköy, Bakırköy gibi yerlerde apaçi genç-

*Dr. Ömer Miraç Yaman Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet bölümü öğretim görevlisi40 • Nisan’13

Page 41: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

lik tanımlamasına uyan gençlere

“Apaçi nedir?”, “Siz apaçi misi-

niz?” tarzında sorular yönelterek

bir mini anket gerçekleştirdik.

Daha sonra bu meselenin yok-

sulluk ve göçle doğrudan alakalı

bir mesele olduğunu anlayın-

ca saha çalışmasının merkezini

İstanbul’un Esenler ilçesi olarak

belirledik. Bir yıldan fazla bir süre

sokak sokak gezerek, kafelerde,

köşe başlarında, okullarda, park-

larda pek çok yerde apaçi genç

profiline uygun arkadaşlarla gö-

rüşmeler gerçekleştirmeye çalış-

tık.

Genç Öncüler: Bu araştırmayı yaparken ne tür

zorluklarla karşılaştınız?

Ömer Miraç Yaman: Önce şunu söylemem

gerekiyor. Görüştüğümüz gençlerden hiçbirisi

kendisini apaçi olarak tanımlamıyor. Tanımlama-

sını beklemek zaten mümkün değil. Zira bir insa-

nın kendisine “ben kıroyum, ben magandayım”

demesi beklenemez. Zaten biz gençlere apaçi

gözüyle bakarak yaklaşmadık. “Size neden apaçi

deniyor?”, “Siz kimsiniz, ne yer, ne içersiniz?” diye

sorduk. Onlar da “Siz niye böyle bir şey araştırıyor-

sunuz?” dediler. Çünkü şimdiye kadar hiç ciddiye

alınmamışlar, hep alaya alınmışlar, hep ötekileşti-

rilmişler.

En çok zorlandığım kısım

uzun bir süre benim sivil polis

olmadığım konusunda onları

ikna etmekti. Çünkü bu arka-

daşların birçoğu suça bulaşmış

arkadaşlar. Bunun dışında saha

araştırması boyunca keyifli bir

çalışma yaptık. Aynı kaptan

yemek yememiz, sokaklarda

beraber volta atmamız, oturup

dertleşmemiz farklı bir samimi-

yet ortamının oluşmasını sağla-

dı.

Genç Öncüler: Apaçi genç-

liği, aile yapısı ve aile ilişkileri bağlamında nasıl de-

ğerlendirmeliyiz?

Ömer Miraç Yaman: Bu insanların anne

babaları da bizim anne babalarımız gibi normal

insanlar. Fakat gerek yoksulluktan, gerek bu in-

sanların göçle kente gelmiş olmasından, gerek

kentle yaşadıkları kültürel uyuşmazlıktan, eğitim

düzeyinin yetersizliğinden kaynaklanan bir takım

dezavantajlarla hayata başlıyor bu arkadaşlar.

Ailelerinin yapısı, gençlerin kimlik kazanmala-

rında çok temel bir argüman olarak beliriyor. Aile,

çocuğuyla yeteri kadar ilgilenemiyor. Bununla bir-

likte bu gençlerin eğitim hayatlarında başarısız

olmaları, meslek hayatlarında hizmet sektörünün

en alt kesiminde görev almaları ve sosyal statü

Apaçi gençlik etnik bir kökene dayanmıyor aslında. Türkiye’de 1950-1980 1.

göç dalgasında, göçün yönü Orta Anadolu, İç Anadolu, Kuzey Anadolu Bölgesi

olmuştur. 1980 sonrası 2. göç dalgasında göçün yönü Güney ve Doğu Anadolu

olmuştur. Dolayısıyla 80 sonrası büyük kentlere gelen ana göç nüfusu Kürt nü-

fus oluşturuyor. 1980 sonrası dalga Anadolu veya Karadeniz kökenli olsaydı biz

şimdi Anadolu’yu ve Karadeniz’i konuşuyor olacaktık. Dolayısıyla mesele etnik

temelli bir mesele değil, göç dalgasıyla doğrudan ilişkili bir meseledir.

Nisan’13 • 41

Page 42: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

RÖPORTAJ

anlamında toplumda var olabilecek pek çok ka-

nalın kendilerine kapalı olmasının getirmiş olduğu

o tıkanmışlık, özümsüzlük, özgüven eksikliği hali,

kendilerini beden itibariyle öne çıkartarak tabiri

caizse flaş ederek, afişe ederek bunu ortaya koy-

maya çalışıyorlar.

Olmayanın ortaya çıkarılması için

de çok basit bir yöntem var-

dır. Kendinizi başka türlü me-

ziyetlerle ortaya çıkartırsınız.

Ya çığlık atarsınız, ya farklı

müzikler dinlersiniz, ya saçı-

nıza farklı şekiller verirsiniz,

ya farklı şekillerde giyinirsiniz.

Siz de aslında diğerleri gibi bir

kimlik yaratmaya çalışırsınız.

Toplumun bir kısmı tarafından,

gençlerin bu durumu anormal

olarak karşılanıyor. Gençler de,

kendilerini anormal gören, hor

gören, aşağılayanları anormal

olarak görüyor. Dolayısıyla en

temelde bir anlayış zemini yaka-

lanması gerekiyor. Bu gençlerin

bu farklılıklarının arkasında ne-

yin saklı olduğunun daha derin-

lemesine düşünmek gerekiyor.

Genç Öncüler: Kitapta

“Orta sınıf faşizmi” diye bir ni-

telendirme yapmışsınız. Bu ni-

telendirmeyi biraz detaylandırır

mısınız?

Ömer Miraç Yaman: Toplumunda düzenli

bir işi ve kazancı olan, genel itibariyle lise ve üstü

eğitimi almış ve eğlenme biçimlerinden yeme kül-

türünden sosyal ilişkilerden akrabalık ilişkilerine

pek çok farklı sosyalleşme alanlarında toplumun

içerisinde bir ortalamayı yakalamış insanları kaba-

ca “orta sınıf” olarak tanımlayabiliriz. Aslında orta

sınıf temeli itibariyle köken olarak kırsaldan gelir.

Fakat kentte tutunmuştur, başarı sağlamıştır. Bu

başarısından hemen sonra geldiği kökü, geldiği

kırsalı dışlayan horlayanlar, bir noktadan sonra

bunu faşizme dönüştürmüştür. Tabi ki bu gençle-

rin de hataları var. Tabi ki bu gençlerin her yaptığı

hareket doğru değil. Fakat meselemiz, gençleri bu

sürece iten, bu sürece gelmelerine sebep olan şey

ne? Asıl bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta

burası. Toplumda böyle bir sorgulamayı başlat-

mak bu kitabın temel amaçla-

rından biridir.

Genç Öncüler: Apaçi

gençliğin bir etnik kökene

bağlamak doğru mudur?

Apaçi gençlerin birbiriyle olan

sıkı dayanışmalarını nasıl açık-

layabiliriz?

Ömer Miraç Yaman: Apa-

çi gençlik etnik bir kökene da-

yanmıyor aslında. Türkiye’de

1950-1980 1. göç dalgasında,

göçün yönü Orta Anadolu, İç

Anadolu, Kuzey Anadolu Böl-

gesi olmuştur. 1980 sonrası

2. göç dalgasında göçün yönü

Güney ve Doğu Anadolu ol-

muştur. Dolayısıyla 80 sonrası

büyük kentlere gelen ana göç

nüfusu Kürt nüfus oluşturuyor.

1980 sonrası dalga Anadolu

veya Karadeniz kökenli olsay-

dı biz şimdi Anadolu’yu ve

Karadeniz’i konuşuyor olacak-

tık. Dolayısıyla mesele etnik temelli bir mesele de-

ğil, göç dalgasıyla doğrudan ilişkili bir meseledir.

Kentin merkezinde bizim çokça rastladığımız

bir Kürt’ün, bir Türk’ün, bir Laz’ın, bir Arap’ın el

ele tutuşup halay çekmeleri, bizim görüşme yap-

tığımız kafe sahiplerinden birinin mükemmel bir

tanımlamasıyla aslında temelde şuna dayanıyor:

Bu gençler aynı kurttan ve aynı tehlikeden kaçan

gençler. Düşmanları ve tehlikeleri tek olduğu için

bu tehlike ve düşmanlık hali onları ister istemez

aynı safta birleştiriyor. Kurt kimi yakalarsa onu yi-

Bu gençler için birkaç te-mel çıkış noktası var. En

temelinde bu gençlere çar-pık, yanlı ve at gözlüğüyle bakmayı bu toplumun bı-rakması gerekiyor. Toplum eğer bu gençleri kazanmak istiyorsa, dikkatli bir din-

leme ve anlama halini kavraması gerekiyor. Bu

gençlere öncelikle ciddi bir eğitim desteği verilmeli. Bu gençlerin içinde, eğitim sü-recinden kopmuş olanların ise meslek kazanmalarını

teşvik edecek, yönlendire-cek ve bu süreci takip ede-cek mesleki destek progra-

mına ihtiyaçları var.

42 • Nisan’13

Page 43: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

yecek. Dolayısıyla kimsenin kurda yem olmaması

için dayanışmak gerekiyor, beraber halaya dur-

mak, beraber yoksulluğu paylaşmak gerekiyor.

Genç Öncüler: Apaçi kültürü bir yandan öte-

kileştirilirken bir yandan da televizyon dizilerinde

reklamlarda sokakta bir tüketim kültürü haline dö-

nüşmesi sizce garip değil mi?

Ömer Miraç Yaman: Bu durum orta sınıf fa-

şizminin ürettiği bir şey aslında. Toplumda baskın

ana kültür, kendi kültür kodlarının dışında sapkın

gördüğü kültürleri önce kodlar, sonra dışlar ve

en son onu tüketim malzemesi haline dönüştü-

rür. Dolayısıyla apaçi gençlik dansı, figürleri ve

müziğiyle önce dışlanan horlanan aşağılanan bir

sınıfken, daha sonra “toplumun bütün beyazları

arasında” cep telefonunda müzik melodisi olarak

kullanılan, en çok izlenen, dizilerde parodi unsuru-

na dönüşen, okullarda teneffüs zili olarak çalan,

en çok tıklanan ve en çok gülünen bir gerçekliğe

dönüşmüştür. Taksi-Beyoğlu hattında göz attığı-

mızda, bu gençlerin kılık kıyafetlerini eleştirenlerin

bu gençlerin kıyafetlerini giymeye başladığını gö-

rürüz. Bu aslında bir alt kültürün baskın ana kül-

türü nasıl etkileyip değiştireceğinin bir göstergesi.

Genç Öncüler: Toplum ve devlet, apaçi genç-

ler için ne yapabilir? Ne yapmalı?

Ömer Miraç Yaman: Bu gençler için birkaç

temel çıkış noktası var. En temelinde bu genç-

lere çarpık, yanlı ve at gözlüğüyle bakmayı bu

toplumun bırakması gerekiyor. Toplum eğer bu

gençleri kazanmak istiyorsa, dikkatli bir dinleme

ve anlama halini kavraması gerekiyor. Bu genç-

lere öncelikle ciddi bir eğitim desteği verilmeli.

Bu gençlerin içinde, eğitim sürecinden kopmuş

olanların ise meslek kazanmalarını teşvik edecek,

yönlendirecek ve bu süreci takip edecek mesleki

destek programına ihtiyaçları var. Bu gençlerin bir

kısmı madde bağımlılığı noktasında uç noktalar-

da yer alıyorlar. Madde bağımlılığından kurtulma-

ya yönelik bir destek programına ihtiyaçları var.

Devlet tarafından bu gençlerin sosyal çevrelerini

değiştirebilecek ya da sosyal çevrelerine zenginlik

katacak farklı sosyal çevrelerde temas kurabilecek

sosyalleşme alanlarının tesis edilmesi gerekiyor.

Genç Öncüler: Son olarak Müslüman gençler

olarak bu arkadaşlar için ne yapabiliriz? Nasıl ileti-

şim kurmalıyız?

Ömer Miraç Yaman: İnsanın en içini acıtan

mesele de bu aslında. İlgilenme anlamında, bu

gençlerin dertleriyle dertlenme anlamında, maale-

sef Türkiye’de İslami hassasiyetleri yüksek gençle-

rin bu anlamda yeterli çaba göstermediğini, hatta

hiç çaba göstermediğini söyleyebiliriz. Birkaç ta-

rikat ve cemaat dışında bu gençlerle ilişki kuran

İslami oluşumların olmadığını görüyoruz.

Hz. Muhammed (sav) yanı başında, İslam’a ilk

giren halkanın içerisinde hatırı sayılır bir kesiminin,

Mekke toplumunun sosyal statü anlamında zayıf-

lardan oluştuğunu hatırlamamız ve yine ümmet-i

Muhammed’in ilk İslam şehidinin Yasir Ailesi oldu-

ğunu ve Yasir Ailesi’nin göçle Mekke’ye gelmiş en

zayıf, en korunaksız aile olduğunu unutmamamız

gerekiyor. Burada eğer bir dertlenme, bir ilgilen-

me, bir halleşme zemini yakalanabilirse bu arka-

daşlar her türlü desteğe her türlü zemine açık bir

durumdalar.

Öncelikle bu anlamda İslami faaliyet yürüten

genç kardeşlerimizin toplumun bu gençlere yük-

lemiş olduğu çarpık bakışı bir kenara bırakması

gerekiyor. Önyargıların kırılması gerekiyor. Bu

arkadaşların dertleriyle dertlenebilecek bir gönül

genişliğine en azından zihinsel düzeyde ulaşmak

gerekiyor. Bakışların değiştiği anda, asıl hikâye o

zaman başlıyor.

Genç Öncüler: Kıymetli vaktinizi bize ayırdı-

ğınız için çok teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun

hocam.

Ömer Miraç Yaman: Ben teşekkür ediyorum.

Allah sizden de razı olsun.

Nisan’13 • 43

Page 44: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

TAHLİL MUHAMMED YASİR ÖZSOY

“İNSAN” • Zübeyir Yetik

GençÖncülerkitaplığımızhergeçenyıldahadagenişliyor.DeğerlifikiradamıZübe-yirYetiktarafındankalemealınanveKuran’ınbizleretanıttığı“kötü”karakterleri

konuedineneserlerikitaplığımızdayerinialdı.BuserininiçerisindeKabil,Firavun,Be-lam,Karun,EbuCehil,Yahudi,Samiri,NemrutveŞeytanherbiribirkitaptatahlilediliyor.VebizlerdebukitaplardanAllah’aisyanetmenoktasındaKuran’ınkendileriniörnekge-tirdiğibukarakterlerinsadecetarihiçindeyaşamışbirerinsanyadatoplulukolmadığını,ortayakoyduklarıdavranışlarınçizdiklerifigürlerinherdevirdekarşımızaçıkabileceğinivezatenbuamaçlaKuran’daörnekolarakanlatıldıklarınıöğreniyoruz.Serininbirdiğerkitabıolan“İnsan”isebizimiçinayrıbirönemesahiptir.Yaratılmışlarınenşereflisiolanvarlığınhayatınınistikametinibelirlemedeşerefinidevamettirmekle,aşağılarınaşağısıolmakarasındakalışınıbizler için resmediyorZübeyirYetik.Bizde serininönemlibirparçasıolan“İnsan”ıyazarımızınifadelerindenyaptığımızalıntılarlasizlereaktarmakvehemyazarımızınifadelerinihemdeoifadeleriokuduktansonrazihnimizdeyankılanancümlelerisizlerlepaylaşarakbudeğerlikitaplasizleribuluşturmakistiyoruz.

Yüce Allah insanı “en güzel” ifadesiyle nitelendirdiği bir oluş içinde yaratmıştır. Bu yara-tılışla insan, eşref-i mâhlukat ve yaratılanların en güzelidir. Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Tüm güzel lütuflara mazhar olup bunu en iyi şekilde kullanabilen ve aynı zamandada en kötü şekilde kullanabilendir. Bu yüzden de en kısmetli olan varlıktır insan ya da en kısmet-siz. İyiye yönelmek de kötüye yönelmek de onun elindedir. İstediğini seçebilir. Fakat yüce Allah bu kısmeti insandan önce yarattıklarına da sunmuştur. Fakat sadece insan bu dere-cede ağır bir yükün altına girmiştir. Tıpkı ayette de geçtiği gibi; “Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla... Doğrusu biz, emaneti, göklere yere ve dağlara sunmuşuz da, onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup, titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insandır ki, onu sırtına almıştır...”(Ahzab Suresi 72)

Şimdi biz bu yükü sırtımıza aldığımıza göre önümüzde iki yol var; doğru ve yan-lış. Yanlış kısmına human diyelim. ‘Human’ın Latincedeki manası ise insan. Fakat biz bunu bu kitapta insanın negatif yönleri olarak ele aldık. Kitapta insan işte bu human yönüyle tanıtılmıştır. “Human”, çünkü çağdaş insanın dünya görüşünü ve

44 • Nisan’13

Page 45: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

kafa yapısını, inanç ve düşünüşünün kökenlerini, yaşayagel-diğimiz ortamın kesitini; tüm bunları oluşturmuş bulunan, yaşamakta olan, savunan, geliştirmeye çabalayan insanın kendisini, bir başka açıklamaya gerek bıraktırmayacak ölçü-de kuşatan bir kelime, bir “kavram”...

“Eşrefi mâhlukat olan insana yakıştırılamayacak olan bu “kötü-lük odağı” olma olgusu, hüman için ise, biçilmiş kaftan... Şeytanla başlamış olan kötülüklerin kendisinde olgunluğa eriştiği kimlik... Şeytanın benliğini aldığı, sardığı kuşattığı ve gitgide, kendine dö-nüştürdüğü; kendisinde şeytanı rahatlıkla gözlemleyebildiğimiz kişilik... Human işte kalbi, kulağı, gözleri; mühürlü, perdeli, hasta-lıklı bir kimlik olarak anlamamaya, inanmamaya, teslim olmamaya tutkulu bir varlık. Çünkü o cehennem için yaratılmış olan, insan-ların cehennemlik kesimidir. Büyüklenme, heva ve sanılara göre davranma, taşkınlık bozgunculuk ve dünya hayatına tutkunlukta bir numara. Her türlü tuzağa da müsaittir.”

Ne diyelim, Allah bizi humanlaşmaktan korusun. Fakat bu içinde bulunduğumuz çağda zor olsa da imkansız değil elbette. Kuran’a ve sünnete sıkı sıkıya sarılırsak niçin korunamayalım ki? Kabil-leşmek, firavunlaşmak, Karunlaşmak, Ebu Cehilleşmek yerine insan gibi insan olalım, “Muhammedileşelim’’. İslam’ı yaşamımızın her boyutunda gösterelim. Sadece kendimiz için değil de çevremiz içinde de özenilecek örnek bir Müslü-man olalım ki herkes bizim gibi olsun. Yani çağımız ve dünyamız ne kadar hu-manlaştıysa biz de o kadar insanlaşalım. Yani kul olalım. Unutmayalım ki bu dünya gelip geçici, bir gün bu fani hayatımız son bulacak ve hesap vereceğiz.

Yüce Allah ayetinde şöyle buyuruyor: “Şu insan üzerine bir zaman geçti ki hiç adı sanı yoktu. Biz onu denemek için karışık bir sudan yarattık, derken işitici ve görücü yaptık. Belli ki ona yolu gösterdik, ya inanıp iyilikle, ya da inanmayıp kötülükle karşılaşa-cak.” (İnsan/76) Nitekim bir kutsi hadiste yüce Allah açıkça haber vermiştir. “Yalnızca dünyayı isteyen dünyaya tutkulandırılacak, Allah rızasını arayana ise dünyanın boynu eğdirilecektir.”

Dünya da budur zaten, insan dünya karşısında takınacağı tutum doğrultu-sunda, işte ya humanlaşacak ya da gerçek insan demek olan inanmışların arası-na katılacaktır...

İşte biz dünyamızla beraber kendimizide düzeltmeliyiz. Başta da belirttiğim gibi Kuran’a yönelip ona sarılmalıyız ve buna engel olan her şeye göğüs germeli-yiz. Batılılığın belini bir daha doğrulmayacak şekilde kırıp Kuran’a yönelmeliyiz.

Ama önce kendimizden başlayıp bunu noksansız olarak becerelim. Yani iğne-yi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım.

Kıssadan hisseye gelirsek: İnsan olup eşref-i mahlûkât olalım, human gibi mahlûkât-ı eşek değil. Hâsıl-ı kelam hem kıymetli hocamızın satırlarından bir kesit hem de zihnimizde yankılanan cümlelerden birer kısım olmak üzere İnsan kitabından size aktaracaklarımız burada bu kadardır. Denilebilir ki bizler için bu seri de hayata bakışımızı derinden etkileyecek kıymetli eserler bulunmaktadır. Cenab-ı Hak ilimden nasiplenenlerden eylesin. Amin!

Nisan’13 • 45

Page 46: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

KültürSanat

Melike YURT

Duymamak ‘Engel’ Değil!

Şehr-i Samsun bir farklı et-

kinliğe mekan oldu. 27 Mart

Dünya Tiyatro Günü dolayısıy-

la ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ oyunu

sergilendi. Fakat sergilenen

oyunun özelliği işitme dili ile

sahnelenmesi idi. Duymama-

nın hayatı ciddi manada ak-

sattığı yadsınamaz bir gerçek,

işitme engeli olan kişiler bir-

çok imkandan mahrum olarak

devam ettiriyorlar hayatlarını.

Samsun Kız Teknik Öğretim

Olgunlaşma Enstitüsü konfe-

rans salonunda, Samsun İşit-

me Engelliler İlkokulu ve 50.

Yıl Ortaokulu öğrencilerine

tiyatrodan mahrum kalmaya-

cakları gösterildi. Tiyatro iz-

lemekten çok memnun olan

çocuklar yine işitme dili ile ara

ara oyuna dahil olarak büyük

mutluluk yaşadılar.

Yedi Hilal Okuma Grupları Türkiye’nin her yerinde…

İstanbul merkezli olarak kurulan Yedi Hilal Okuma Grupları

sadece İstanbullu gençlere değil Anadolu gençlerine de ulaş-

ma düşüncesi ile yola çıkmış ve kısa sürede başarıya ulaşmış

gözüküyor. Amacı günümüz dünyasında türlü oyunlarla de-

ğerleri kaybettirilen insanlığa tekrar değer yargılarını geri ka-

zandırmak, başkalarının hukukuna riayet eden, hür fikirli, vic-

dan sahibi, birikimli ve donanımlı, aklıselim nesiller yetiştirmek,

yetişen bu nesille toplumda bu özelliklerin kalıcı bir şekilde

tesis edilmesini ve yaşatılmasını sağlamak, toplum huzurunu

ilgilendiren temel meselelerde haktan yana tavır alıp kamuoyu

oluşturmak, sivil inisiyatifin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini

sağlamak için yurtiçinde ve yurtdışında benzer hedefleri olan

kurum ve kuruluşlarla etkin bir şekilde iletişim ve dayanışma

içerisinde olmak. Ellinin üzerinde kategoriden oluşan okuma

listeleri öncelikle bir yazar ya da belirli kitapları üzerinde yo-

ğunlaşmakta. Listede İmam Gazali, Sadı Şirazi, Mahmut Sami

Ramazanoğlu, Mehmet Zahit koktu,Gökhan Özcan, Hakan

Albayrak, Mustafa Özel, Said Nursi gibi isimleri görmek müm-

kün. Okuma grupları İstanbul’un farklı noktaları, Bursa, Er-

zurum, Kocaeli, Ankara, Diyarbakır, Kayseri, Manisa, Konya,

Antalya, Çanakkale gibi şehirlerimizde düzenli olarak devam

etmekte. Ayrıca Yedi Hilal Okumaları kapsamında Nurettin Yıl-

dız Hoca her hafta Pazar günü saat 16:30’da Üsküdar Yeni

Valide Camii’nde Hadis Okumaları yapmaktadır. Gençlere ilgi-

lenmeleri duyurulur!!!

46 • Nisan’13

Page 47: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

KültürSanat

Rabbin Seni Terk Etmedi- Timaş Yayınları

Yazar Münire Danış’ın Ti-

maş yayınlarında çıkan kitabı

“Hakikat”i hayatlarımıza çekme

yönünde bir vesile olması niyeti

ile yazılmış ümmetin istifadesi-

ne sunulmuş. Ayetlerin sebebi

nüzulleri üzerinde duran yazar,

bu olayları hikaye ederek kale-

me almış. Amaç ise üzerlerine

ayetler inen olayların günümü-

ze aktarılması ve her insanın

hayatında meydana gelen her

olayın aslında kendi sebebi nü-

zulü olduğu, her kul için ayetle-

rin nazil olmasındaki devamlılığı

vurgulamak. Yaşadığımız olay-

ların sebeplerinden sonuçların-

dan ziyade mahiyetini fark edip

“Rabbim bana ne söylüyor?”un

cevabını bulabilmek adına sebe-

bi nüzul hikayelerine bir de bu

hassasiyetle yaklaşmaya davet

ediyor okurlarını.

Vefatının 30. Yılında Necip Fazıl Konya’da anılacak.

Necip Fazıl Kısakürek vefatının 30. yıl dönümünde 20-26

Mayıs tarihleri arasında Konya’da büyük bir sempozyum ile

anılacak. Sadece Türk akademisyen ve araştırmacıların değil

farklı ülkeden katılımcılarında katkı sağlayacağı sempozyum

üç gün sürecek, fakat Konya’nın farklı ilçelerinde de etkinlik-

ler düzenlenecek, tiyatro gösterimleri yapılacak. Ayrıca Necip

Fazıl’ın seçilmiş olan 30 kitabı ile ilgili konuşmalar yapılacak

ve “30 kişiden 30 hatıra” çalışması çerçevesinde ise Necip

Fazıl’ı tanıyan ve bilen 30 kişi konuşma yapacak. Hatıraları

kayıt altına alınacak ve daha sonra bu hatıralar kitaplaştırı-

lacak. Etkinlikler kapsamında Kısakürek’in daha önce yayın-

lanmamış fotoğraflarının yer alacağı “Necip Fazıl ile Bir Asır”

isimli sergi düzenlenecek ve Necip Fazıl’ın sinemaya aktarılan

eserlerinin alışveriş merkezlerinde hafta boyunca gösterime

girecek. Mevlana Meydanı’nda beş bin kişinin aynı anda Ne-

cip Fazıl okuması planlanıyor. Birçok alanı kapsayan etkinlik-

ler arasında Necip Fazıl’ın hayatını anlatan belgesel yarışması

da mevcut.

Nisan’13 • 47

Page 48: Genç Öncüler/ Peygamber Efendimiz / 80

Maçlar yapılır; amaçsız ve küfürlü…

İnsanlar görürsün saatlerce, yorulmadan ve aşkla to-

pun peşinde koşan…

Bir top için kendini heder eden…

Bir top için kardeşiyle küsen…

Bir top için kardeşiyle kavga yapan…

Aslında futbol, dikdörtgen bir zeminde oynanan zevkli

ve güzel ama bir o kadar da basit oyundur. Ama insan-

lar bu basit oyunu vazgeçilmez bir aşk olarak tanım-

lamaktadır. Oysa bu oyunu sadece spor için yapmak

gerekir. Aksi halde bize bir fayda sağlamayacaktır.

Yeşil sahaların birileri tarafından işgal edilmesine aldır-

madan…

“Genç Öncüler Gençlik Hareketi” olarak bizler de

kardeşliğimizin her alanda hakim olabilmesi ve futbola

da var olan bu yanlış düşünceleri değiştirmek için çıktık

yola.

Bu güne kadar çeşitli şubelerimizde irili ufaklı halı saha

maçlarımız oluyordu. Ama bu sene “Kağıthane Şube-

mizde bir ilk yaşandı.” O da şuydu: Futbol turnuvası

düzenleme kararı alındı. Aslında ilk başta geniş çaplı bir

şey düşünülmemişti. Ufak çaplı duyuruların ardından

toplamda “18” takım turnuvamıza başvurdu. Bu bize

ayrı bir heyecan kattı. Artık karşımızda reel olan bir 18

takım vardı. Biz de bu turnuvanın daha çok ciddiye alın-

ması kararına vardık.

Her şeyin eksiksiz olması gerekirdi. Bunun için çalışma-

larımızı iki katına çıkardık.15 günlük başvuru dönemi-

nin ardından nihayet turnuvamızın ilk maçları 16 Mart

Cumartesi günü oynandı. Aslında o gün hava aşırı dere-

ce soğuk ve yağışlıydı ve maçların iptali bile konuşuldu,

ama takım oyuncularının ısrarı sonucu hava şartlarına

aldırmadan kıran kırana geçen kardeşlik maçları oynan-

dı.

“Genç arkadaşların memnuniyeti bizi çok etkiledi, her

biri ayrı telden çalsa da aslında özlerinin aynı olduğunu,

farklı mevkilerde oynasalar da aslında biz bir takımız

fikrini hiç unutmadılar.”

Hilal Gençliğin’den Pis Yedili’ye, Şimşek Spor’dan,

Eyüp Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne, FC Sa-

nayi Gençlik’ten, İdare Tayfa’ya, At Spor’dan,

Youngboys’a, Kahramanlar Mahallesin’den, FC

Anadolu’ya kadar her bir takım kardeşlik maçları nasıl

oynanır bizlere gösterdiler.

Bizler tüm takımlardan memnunduk, inşallah onlarda

bizlerden memnun kalmıştır.

Eğer sizler de önümüzdeki turnuvamıza katılmak ve bu

sezonun turnuvası hakkında detaylı bilgi edinmek isti-

yorsanız;

facebook/ Genç Öncüler Futbol Turnuvası sayfa-

mızdan bizlere ulaşabilirsiniz.

Not: Turnuvamız devam etmektedir. Müsait olan tüm

kardeşlerimizi kıran kırana geçen kardeşlik maçlarımızı

izlemelerini şiddetle tavsiye ediyoruz.

İrtibat Tel: 0534-241-67-37

GENÇ ÖNCÜLER GENÇL‹K HAREKET‹ YEfi‹L SAHALARDA

FATİH RAZİ

ETKİNLİK

48 • Nisan’13