12
Bir 8 Mart daha gelirken isyanımız da yükseliyor. Her geçen gün daha fazla çıkıyor sesimiz. Cinayetlere, taciz ve tecavüzlere, şiddete, savaşlara, yoksulluğa karşı haykırıyoruz. Ancak her bahar gelirken daha da haykırıyoruz. Yeni umutlar ge- tiriyor bize bahar, yeni yaşamların müjdecisi oluyor. Türkiye, Kürdistan, Meksika, İsveç, Şili, Hindistan... dünyanın pek çok yerinde kadınlar sokaklarda ve her şeyi değiştirecek son bir kavgaya hazır. Savaşlar, yoksulluk, hastalıklar, şiddet... Mah- şerin dört atlısı gibi, ilk kadınları vuruyor. O yüz- den ilk ve en çok kadınla- rın sesi yükseliyor: “Vardık, Varız, Varolaca- ğız” diyor kadınlar. Şimdi Kadınların Özgürlük Za- manı BİZ BU YOLDAN DÖNMEYİZ Soma tkatliamından sonra işsiz kalan maden işçileri, hakları için 16 Şubat günü eylem yaptı. Soma Kömürleri A.Ş. ve sendika eliyle gasp edilmeye çalışılan tazminat haklarını isteyen ma- denciler, mücadele sonucu Eynez Maden’deki taz- minatlarının bir kısmını alabildiklerini, diğer madenlerde çalışan işçilerin de haklarını almak için daha fazla mücadele edeceklerini söylediler. Bağımsız Maden İş Sendikası ile birlikte yü- rüyen işçiler ve aileleri “Maden işçisinin tek kuru- şunu patronların cebinde bırakmayacağız” dedi. Dünyadaki Ayaklanmaların Asıl Amacı Bahçeli, bu nev-i şahsına mün- hasır faşist figür, Meclis Kürsü- sü'nden kendi grubuna, Aktolgalı Beylerbeyi gibi haykırıyor: “Yansın Suriye, Yıkılsın İdlib, Kahrolsun Esad”. Arkasından hızını alamaya- rak, “Türk Milleti Şam’a girmeyi şimdiden planlamalıdır” diye buyu- ruyor. "Ciddiye almaya değmez" deni- lebilir; öyledir de, bu sözler tekelci sermaye sınıfının ve faşist devletin te- pesindekilerin duygularını yansıtma- saydı eğer. Ne var ki, arzulamak başka, arzuları gerçekleştirecek güç ve iradeye sahip olmak başka bir şey- dir. Türkiye kendi başına, böyle bir güç ve iradeye sahip değildir. Bunu, şimdiye kadar işgal ettiği topraklara ancak Rusya ve Amerika’dan izin kopararak girmesinden de anla- mak mümkün. >>Editör... 3 4 Ali Varol Günal Savaşta Moral Üstünlük 5 Özgür Güven Kriz-Devrim Diyalektiği 8 Umut Çakır Kaynakları Kamulaştırmak 10 10 Sinan Kaleli İdlib’de Gordion Düğümü 5 Nergiz Asya Kanal-İstanbul Meselesinde Buzdağının Altı 12 SURİYE’DE BİR SAVAŞA DOĞRU (MU?) FABRİKALAR TARLALAR SİYASİ İKTİDAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK 19 Şubat - 4 Mart 2020 / S 94 / 2 TL “BEN DE GEZİ’DEYDİM” Ben de ordaydım, Gezi'deydim' diyen aydın, sanatçı ve siyasetçiler, bir metin hazırlayarak im- zaya açtılar. “Gezi Ayaklanmasını Yönlendirdikleri” gerek- çesi ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla teh- dit edilen birkaç kişinin değil, Gezi’nin tüm bir halk olduğunu söyleyerek "Gezi’de dile gelen bu toplu- mun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz" diye- rek imza topladılar: “Hepimiz oradaydık. Gezi’de dile gelen bu top- lumun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz." ZİNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK Zindanlarda baskının, yasakların, saldırıların ol- madığı bir gün geçmiyor. Bu hafta, Tekirdağ’da, 1 Nolu T Tipi’nden 1 Nolu F Tipi’ne sürgün edilen 12 tutsak darp edildi, ring ara- cında sürekli hakarete maruz kaldı. Burada da çıplak aramayı reddettikleri için saldırıyla karşılaştılar, eşyala- rına el konuldu. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 14 Şubat Cuma günü C9 ve C10 koğuşlarına baskın yapıldı, ka- dınların gardiyanlar tarafından boğazları sıkılarak darp ve tehdit edildiği öğrenildi. Balıkesir Bandırma Kapalı Cezaevi’nde, 12 Şu- bat’ta 25 tutsak Afyon 1 Nolu T Tipi’ne sürgün edildi, sevk sırasında da darp edildiler. C.Dağlı 2 Türkiye savaşta. Beka lafları, vatan-millet nutuk- ları, anakronik “mehdi” hazırlıkları... Yolsuzluk, rüş- vet, her tür yozlaşma, tel tel dökülmeye varan çürüme... Artık hepsi bir arada, iç içe geçmiş du- rumda. Evet Türkiye savaşta. Tam üç ülkede bir dizi cep- hede açıktan savaşta! Irak, Suriye, Libya... Bizzat emperyalist kurumların verilerine göre “Türkiye, 2016’dan bu yana ABD’den sonra yurtdı- şında en aktif olan ikinci orduya sahip ülke. TSK’nın 2014’te yüzde 8,6’sı, 2016’da da yüzde 13,2’si yurtdı- şında görev aldı.” Dikkat edin, bu rakamlar Afrin sa- vaşından, Rojava işgalinden önceye ait. Aralık 2019 itibariyle Kıbrıs’ta 40 bin, Suriye’de yaklaşık 16 bin, Irak’ta 2 bin 500, Afganistan’da 400, Somali’de 300, Katar’da 290, Kosova’da 270, Bosna- Hersek’te 165, Azerbaycan’da 70 ve Arnavutluk’ta 30 Türk askeri bulunuyor. Bu rakamlara Libya'da resmi sayısı halihazırda bilinmeyen askeri kuvvetler ile, İd- lib’e günlerdir yığılan kuvvetler dahil edilmedi. Sadece son bir haftada İdlib'e geçen TSK'ya ait askeri araç sayısı 1240, asker sayısı 5000! Son günlerde İdlib’teki gerilim ve çatışmalar öne çıktığı için diğer yerler unutuluyor. Şu an Halep kır- salında, Afrin bölgesinde, TelAbyad-Serekaniye hat- tında, Ayn İsa bölgesinde TSK ve onun güdümündeki dinci çeteler sürekli çatışmaların içinde. Sadece Su- riye-Rojava kesimi değil. Irak’ta da Hakurk-Bradost hattında çatışmalar aralıksız devam ediyor. Başika, Bamerni, Kanimasi ve Begova'da askeri üsler kurmuş TSK. Savaş uçakları bölgeyi neredeyse gün aşırı bom- bardımana tutuyor. Burjuva basın ise “milli çıkarlar” sakızını çiğne- yip duruyor. Sürekli tekrarlıyoruz... “Milli çıkarlar” diye bir şey yoktur! Zenginlerin çıkarlarıyla işçilerin, emekçi- lerin, yoksulların çıkarı bir değildir. Bizim çıkarımıza olan patronların ve zenginlerin çıkarına aykırıdır. Ve tersten, onların çıkarına olan, bizim çıkarımıza aykı- rıdır. Onlar daima kendi çıkarlarını “milli çıkarlar” diye pazarlıyorlar bize. Karlar onlara... sefahat, zevk, lüks, her şey on- lara! Bu arada savaşın katmerlendirdiği kriz, yokluk, bizim payımıza. İsraf, savurganlık onlara... vergiler bizim sırtımıza. İşsiz sayısı 7 milyon. Her 4 gençten biri işsiz. Açlık sınırının bile altında olan asgari ücret, işçilerin yarısı için ortalama ücret haline geldi. 7 milyon emekli as- gari ücretin de altında maaş alıyor. 3 milyon işçi asgari ücretin de altında bir paraya çalışmaya mecbur bıra- kılmış durumda. İnsanlarımız “çocuklarım aç” çığlı- ğıyla bedenlerini ateşe veriyor. Her gün işten atılan işçi, fabrika önlerinde, çalıştıkları işyerlerinin kapı- sında eylemler yapıyor. KHK’larla ölüme mahkum edilmek istenenler “yaşayan ölüler olmayacağız” diye harekete geçiyor. Korkunç bir yoksulluk, sefalet... katlanılmaz acı- lar... GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN HER ŞEY DEĞİŞECEK

GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

Bir 8 Mart daha gelirken isyanımız da yükseliyor.Her geçen gün daha fazla çıkıyor sesimiz. Cinayetlere, taciz

ve tecavüzlere, şiddete, savaşlara, yoksulluğa karşı haykırıyoruz.Ancak her bahar gelirken daha da haykırıyoruz. Yeni umutlar ge-tiriyor bize bahar, yeni yaşamların müjdecisi oluyor.

Türkiye, Kürdistan, Meksika, İsveç, Şili, Hindistan... dünyanınpek çok yerinde kadınlar sokaklarda ve her şeyi değiştirecek sonbir kavgaya hazır.

Savaşlar, yoksulluk,hastalıklar, şiddet... Mah-şerin dört atlısı gibi, ilkkadınları vuruyor. O yüz-den ilk ve en çok kadınla-rın sesi yükseliyor:“Vardık, Varız, Varolaca-ğız” diyor kadınlar. ŞimdiKadınların Özgürlük Za-manı

BİZ BU YOLDANDÖNMEYİZ

Soma tkatliamından sonra işsiz kalan madenişçileri, hakları için 16 Şubat günü eylem yaptı.

Soma Kömürleri A.Ş. ve sendika eliyle gaspedilmeye çalışılan tazminat haklarını isteyen ma-denciler, mücadele sonucu Eynez Maden’deki taz-minatlarının bir kısmını alabildiklerini, diğermadenlerde çalışan işçilerin de haklarını almak içindaha fazla mücadele edeceklerini söylediler.

Bağımsız Maden İş Sendikası ile birlikte yü-rüyen işçiler ve aileleri “Maden işçisinin tek kuru-şunu patronların cebinde bırakmayacağız” dedi.

Dünyadaki AyaklanmalarınAsıl Amacı

Bahçeli, bu nev-i şahsına mün-hasır faşist figür, Meclis Kürsü-sü'nden kendi grubuna, AktolgalıBeylerbeyi gibi haykırıyor: “YansınSuriye, Yıkılsın İdlib, KahrolsunEsad”. Arkasından hızını alamaya-rak, “Türk Milleti Şam’a girmeyişimdiden planlamalıdır” diye buyu-ruyor.

"Ciddiye almaya değmez" deni-lebilir; öyledir de, bu sözler tekelcisermaye sınıfının ve faşist devletin te-pesindekilerin duygularını yansıtma-saydı eğer. Ne var ki, arzulamakbaşka, arzuları gerçekleştirecek güçve iradeye sahip olmak başka bir şey-dir. Türkiye kendi başına, böyle birgüç ve iradeye sahip değildir. Bunu,şimdiye kadar işgal ettiği topraklaraancak Rusya ve Amerika’dan izinkopararak girmesinden de anla-mak mümkün.

>>Editör...

3

4

Ali Varol Günal

Savaşta Moral Üstünlük

5 Özgür Güven

Kriz-Devrim Diyalektiği

8 Umut Çakır

Kaynakları Kamulaştırmak

10

10Sinan Kaleli

İdlib’de Gordion Düğümü

5 Nergiz Asya

Kanal-İstanbul MeselesindeBuzdağının Altı

12

SURİYE’DE BİRSAVAŞA DOĞRU (MU?)

FABRİKALAR TARLALAR SİYASİ İKTİDAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK 19 Şubat - 4 Mart 2020 / S 94 / 2 TL

“BEN DEGEZİ’DEYDİM”

Ben de ordaydım, Gezi'deydim' diyen aydın,sanatçı ve siyasetçiler, bir metin hazırlayarak im-zaya açtılar.

“Gezi Ayaklanmasını Yönlendirdikleri” gerek-çesi ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla teh-dit edilen birkaç kişinin değil, Gezi’nin tüm bir halkolduğunu söyleyerek "Gezi’de dile gelen bu toplu-mun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz" diye-rek imza topladılar:

“Hepimiz oradaydık. Gezi’de dile gelen bu top-lumun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz."

ZİNDANLAR YIKILSINTUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK

Zindanlarda baskının, yasakların, saldırıların ol-madığı bir gün geçmiyor.

Bu hafta, Tekirdağ’da, 1 Nolu T Tipi’nden 1 NoluF Tipi’ne sürgün edilen 12 tutsak darp edildi, ring ara-cında sürekli hakarete maruz kaldı. Burada da çıplakaramayı reddettikleri için saldırıyla karşılaştılar, eşyala-rına el konuldu.

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 14 ŞubatCuma günü C9 ve C10 koğuşlarına baskın yapıldı, ka-dınların gardiyanlar tarafından boğazları sıkılarak darpve tehdit edildiği öğrenildi.

Balıkesir Bandırma Kapalı Cezaevi’nde, 12 Şu-bat’ta 25 tutsak Afyon 1 Nolu T Tipi’ne sürgün edildi,sevk sırasında da darp edildiler.

C.Dağlı 2

Türkiye savaşta. Beka lafları, vatan-millet nutuk-ları, anakronik “mehdi” hazırlıkları... Yolsuzluk, rüş-vet, her tür yozlaşma, tel tel dökülmeye varançürüme... Artık hepsi bir arada, iç içe geçmiş du-rumda.

Evet Türkiye savaşta. Tam üç ülkede bir dizi cep-hede açıktan savaşta! Irak, Suriye, Libya...

Bizzat emperyalist kurumların verilerine göre“Türkiye, 2016’dan bu yana ABD’den sonra yurtdı-şında en aktif olan ikinci orduya sahip ülke. TSK’nın2014’te yüzde 8,6’sı, 2016’da da yüzde 13,2’si yurtdı-şında görev aldı.” Dikkat edin, bu rakamlar Afrin sa-vaşından, Rojava işgalinden önceye ait.

Aralık 2019 itibariyle Kıbrıs’ta 40 bin, Suriye’deyaklaşık 16 bin, Irak’ta 2 bin 500, Afganistan’da 400,Somali’de 300, Katar’da 290, Kosova’da 270, Bosna-Hersek’te 165, Azerbaycan’da 70 ve Arnavutluk’ta 30Türk askeri bulunuyor. Bu rakamlara Libya'da resmisayısı halihazırda bilinmeyen askeri kuvvetler ile, İd-lib’e günlerdir yığılan kuvvetler dahil edilmedi. Sadeceson bir haftada İdlib'e geçen TSK'ya ait askeri araçsayısı 1240, asker sayısı 5000!

Son günlerde İdlib’teki gerilim ve çatışmalar öneçıktığı için diğer yerler unutuluyor. Şu an Halep kır-salında, Afrin bölgesinde, TelAbyad-Serekaniye hat-tında, Ayn İsa bölgesinde TSK ve onun güdümündekidinci çeteler sürekli çatışmaların içinde. Sadece Su-riye-Rojava kesimi değil. Irak’ta da Hakurk-Bradosthattında çatışmalar aralıksız devam ediyor. Başika,

Bamerni, Kanimasi ve Begova'da askeri üsler kurmuşTSK. Savaş uçakları bölgeyi neredeyse gün aşırı bom-bardımana tutuyor.

Burjuva basın ise “milli çıkarlar” sakızını çiğne-yip duruyor.

Sürekli tekrarlıyoruz... “Milli çıkarlar” diye birşey yoktur! Zenginlerin çıkarlarıyla işçilerin, emekçi-lerin, yoksulların çıkarı bir değildir. Bizim çıkarımızaolan patronların ve zenginlerin çıkarına aykırıdır. Vetersten, onların çıkarına olan, bizim çıkarımıza aykı-rıdır. Onlar daima kendi çıkarlarını “milli çıkarlar”diye pazarlıyorlar bize.

Karlar onlara... sefahat, zevk, lüks, her şey on-lara! Bu arada savaşın katmerlendirdiği kriz, yokluk,bizim payımıza. İsraf, savurganlık onlara... vergilerbizim sırtımıza.

İşsiz sayısı 7 milyon. Her 4 gençten biri işsiz. Açlıksınırının bile altında olan asgari ücret, işçilerin yarısıiçin ortalama ücret haline geldi. 7 milyon emekli as-gari ücretin de altında maaş alıyor. 3 milyon işçi asgariücretin de altında bir paraya çalışmaya mecbur bıra-kılmış durumda. İnsanlarımız “çocuklarım aç” çığlı-ğıyla bedenlerini ateşe veriyor. Her gün işten atılanişçi, fabrika önlerinde, çalıştıkları işyerlerinin kapı-sında eylemler yapıyor. KHK’larla ölüme mahkumedilmek istenenler “yaşayan ölüler olmayacağız” diyeharekete geçiyor.

Korkunç bir yoksulluk, sefalet... katlanılmaz acı-lar...

GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN

HER ŞEY DEĞİŞECEK

Page 2: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

2 MÜCADELE BİRLİĞİ 19 Şubat - 4 Mart 2020

DÜNYADAKİ AYAKLANMALARIN ASIL AMACIC.DAĞLI

İnsanlar, özgür ve insanca birdünyada nefes alıp vermek, bir-birine yabancılaşmadığı top-

lumsallaşmış insanlığın bir üyesi olarakyaşamak istiyor. Bunun için sadece ülke-lerin özgül darlıklarını ve sınırlılıklarınıaşmakla yetinmiyor. Kapitalizmin daryapısını ve sınırlılıklarını aşmak, bu-günkü özel mülkiyet toplumunun ileri-sine geçmek için tüm zamanların enbüyük devrimine başvuruyor.

Çağdaş gelişme, daha ileri bir yaşa-mın olanaklarını sunuyor. İlerici, insan-lığa yararlı bir toplumun maddi koşullarıkapitalist toplumda oluştu. Fakat, bu top-lum, mevcut üretim ilişkileri çerçeve-sinde gerçekleşmez. Yeni toplumunmaddi temeli, eski üretim ilişkilerini, builişkilerin belirlendiği toplumsal ilişkilerive bu toplumsal ilişkilerin ürünü olan dü-şünceyi de değiştirerek, kendini gelişti-ren yeni tip toplumsal ilişkilerçerçevesinde serbestçe tam bir atılımgösterir. Ayaklanmaları, ilk ağızda ortayaatılan, görünürdeki istemlerle daraltma-yalım. Bugüne kadarki en radikal dev-rimi ve en büyük toplumsal dönüşümleriyaşadığımız bir dönemde, bilinen eski öl-çüleri bir kenara atmalıyız. Rosa Luxem-burg’un sözleriyle; çöp sepetineatmalıyız.

Yeni bir toplumsal devrimler çağı,nasıl büyük dönüşümler dönemi yaşadı-ğımızı anlatır. Ölçüler çok değişti. Artıkyaşadığımız büyüklüğü ortaya koyan öl-çüler kullanmalıyız. Mesela kitlesellikkavramı, ayaklanmanın olduğu ülkelerdemilyonları kapsıyor. Ayaklanmaya katı-lanların sayısı her yerde artıyor, ki kitle-sellik kavramı, eski dar ölçülerleanlatılamaz. Öte yandan, ayaklanma ay-larca, yıllarca sürecek bir azimle ilerliyor.

Ayaklanmanın ve kendiliğindenci-liğin daha az süreli dönemi yerine, uzunsüreli dönemi başladı. Burjuvazinin heryerde ayaklanma karşısında eli ayağıbağlı, bunu önleyecek hiç bir çözümüyok. Önceki dönemlerde başvurduğupaslı silahlar; şovenizm, militarizm,(vatan vb) geçmişe ait ne varsa tümünü

yardıma çağırmasına rağmen, emekçikitleler devrimci bir çizgi izlemeyedevam ediyor. Tüm ideolojik silahlarabaşvurması hiçbir sonuç vermiyor. Dola-yısıyla burjuvazinin krizi çok derin. Kit-leleri kendi toplumsal sistemindetutmasına hizmet eden ideolojik cepha-neliğini tüketti. ABD ile olan sürtüşme-sinde ABD’nin yaratmak istediği hava,devrimci ayaklanmaları geriletecek birsahte anti-Amerikancılık (anti-emperya-lizm) tutmadı. İnsanlar yaşayarak öğren-diler ki, ABD (+AB) bölgedeki dinciyönetimleri besliyor, onlar da emperya-lizmi... İki tarafın amacı da devrimciayaklanmaları vurmaktır. İşte Irak ve İranhalkları ayaklanmayı devam ettirerek buçabayı, politikayı başarısızlığa uğrattı.İşçi ve halkların bu sorunda izlediği po-litika ve daha bütünlüklü olarak bugünküanlayış, yeni yarınlara giden yoldaönemli bir dönüşümdür.

Latin Amerika’da ayaklanma öte-den beri kıtasal bir karakter kazanmıştır.Ayaklanma bir kaç kentle sınırlıyken,bugün onlarca kentte. Gezi de biri hariçtüm kentlerde yapılmıştı... Bu açıdan da,eski ölçüler değişmelidir.

Burjuvazinin, toplumu denetim al-tında tutmaya hizmet edecek yeni ideo-lojik silahlar arayacağı anlaşılmaz bir şeydeğildir. Kendi cephaneliğinin tükendiğiyerde, emekçi hareketiyle bağı olan,küçük burjuva reformist hareketlerinideolojik malzemelerine başvurur. Bunayirminci yüzyıl boyunca başvurdu. Uz-laşmacı birçok sosyalist ve komünistparti, kitleleri burjuvazi adına etkisizleş-tirdi, emekçi sınıfı nihai amacından uzak-laştırdı. Ama despotik egemen sınıfınkaçınılmaz yıkımının derinleşmesini or-tadan kaldıramadı. Sömürücü sınıfı bualanda da başarısızlığa sürükleyen, eskiyönetici sınıfın yeterince teşhir olacakkadar uzun süre egemen olması; kapita-lizmin yükseliş çağında değil, çöküş ça-ğında olması; dünya proletaryasının,düşmanının tüm ideolojik silahlarını et-kisizleştirecek denli marksizm-leniniz-min etkin silahıyla donanması; sınıf

savaşının ve sosyalizm mücadelesininzengin deneyimleri...

Modern kapitalist toplumda, prole-taryanın kapitalistlerin sınıf egemenliğinekarşı verdiği mücadele, doğrudan doğ-ruya bir mücadeledir. Geçmişte, burjuva-ziyle proletarya arasında duran eskiüretim ilişkileri, eski toplumsal ilişkilerve eski anlayış kapitalist gelişme bo-yunca aşıldı; engelleyici bir etmen ol-maktan çıkarıldı. Böylece sınıf savaşıbüyük bir hız kazandı. Bugün birçokyerde geçmişin silahlarının yardıma çağ-rılması da sınıf savaşının güçlü ilerleyi-şini durduramıyor.

Modern kapitalist toplumun ileriüretici güçlerine dayanarak kurulan yenitoplumun inşası da çabuk ilerler. ABD,Avrupa’dan farklı olarak, doğrudan kapi-talist olarak kuruldu ve Avrupa’yı geçenbir gelişme kaydetti. Sosyalizm de ABDgibi en ileri noktada kurulur. Böylecekısa sürede büyük bir ilerleme gösterir.

Komünist toplum, tarihsel gelişmeolarak, ekonomik ve toplumsal düzenolarak, insanın çok zengin bir yaşam sür-mesi bakımından, kapitalist toplumdanileridir, ilericidir. Sadece sonraki yılla-rında değil, ilk kurulurken bile öncekinegöre ileri bir toplumdur. Toplumsal üre-tici güçlerin çağdaş ilerlemesi bunun ko-şullarını sağlıyor. İnsanların kapitalisttoplumdan vazgeçmeyi, yeni bir üretimve paylaşım biçimini engelleyen eskiüretim ilişkilerinin politik üst yapısını heryerde zorla yıkmak istemeleri, geleceğene denli bilinçlice baktıklarını gösteriyor.

Bir grup insanın, başka bir grup in-sanın emeğine dayandığı bir toplum zo-runlu olarak çürür. Toplumsal çürüme,zengin-yoksul uçurumunun büyük ol-duğu bir yerde daha derin ve yıkıcıdır.Çürüme, eski toplumsal sistemin yapı-sında olduğu için, bu toplum çerçeve-sinde ortadan kaldırılamaz. Bunun için,emeğin bir grup insanın sırtından alınıp,çalışabilir tüm nüfusa dağılımı gerekiyor.Ancak üretim araçlarının kolektif mülki-yetinde kolektif zenginlik bir grup insa-nın refahının, diğer bir grup insanın

yoksulluğunun kaynağı olmaktan çıkarve tüm insanlara yepyeni bir yaşamsunar.

Kapitalizm, söylendiği gibi, insan-lığı kaos tehdidiyle, ileri yürüyüşündenalıkoyamaz. Fakat küçük burjuva sosya-lizmine inanacak olursak, böyle bir teh-like var. Onlar buna “kaos aralığı”diyorlar. Bu belirleme gerçekte kendile-rine ait değil. Onların yaptıkları “aşırıp”,kendilerine mal etmek oldu. Yoksa yan-lış da olsa, bu tip kapsamlı teori oluş-turma yetenekleri yoktur. Bu tez,Gorbaçovcularındır. Tez, seksenli yılla-rın sonlarına doğru ve doksan başlarındaortaya atıldı. Teze göre sosyalist blok da-ğılmadan, dünya çok kutuplu dengeyedayanıyordu. Bu şartlarda emperyalizmdünyada istediği her şeyi yapamaz du-rumdaydı. Fakat sosyalist blok dağılınca,dünya tek kutuplu oldu. Tüm dünya em-peryalizmin tehdidi altına alındı. Bunakarşın bir çıkış (toplumsal devrim),ufukta görünmüyor. Bir çıkışa kadardünya bir “kaos aralığına” girdi. Gorba-çovcuların buradan çıkardıkları sonuç:yakın zamanda, bu durumdan bir çıkışgörünmediğine göre, işçiler, sosyalist vekomünist hareketler, devrim uğruna mü-cadele etmekten uzaklaşıp, sistemde iyi-leştirmeler peşinde koşmalıdır. Çeşitliburjuva güçlerle ittifak yapmalı, hattadoğrudan onları desteklemelidir. Bu özet,bunu yineleyen çevrenin kapasitesini aş-tığını gözler önüne seriyor.

Bu tez üzerinde duran, çeşitli çevre-lere duyuran, teoriyle az çok uğraşan biri.O da bu tezi o yıllarda yapılan tartışma-ların etkisiyle benimsedi.

Tez dünya proletaryasının, sosya-listlerin ve komünistlerin; emperyalist-kapitalist sistemin önünde diz çökmesiniamaçlıyor. Leninist Parti doksan başla-rında buna benzer burjuvaziye hizmeteden teorileri ciddiye bile almadan “sos-yalizm kazanacak” çıkışı yaptı. Günü-müzde yeni bir toplumsal devrim çağınagirilmiştir. Sorunun kapitalizmin insanlı-ğın mahvolmasına sürüklenmeden çö-zümü vardır. Bu, otuz yıla yakındır tüm

dünyayı sarsan dünya devrimidir. Dünyadevrimci işçi hareketini ve kıtalar dolusuayaklanmaları izleyin. Onlar size gerçekçıkış yolunu gösterecektir.

Yirminci yüzyılı toplumsal devrim-ler ve radikal toplumsal dönüşümler yüz-yılına çeviren ve günümüzde yeni birtoplumsal çağı başlatan proletaryanın birdevrimci çıkış gösterecek bir durumdaolmadığını söylemek için, bir insanın dü-şünce yapısının, burjuva düşünce tarzı-nın etkisinde olması gerekiyor. Oysamarksizm insanın düşünce yapısını de-ğiştirdi. Bernard Shaw’ın sözleriyleMarx; ...dünyanın fikrini değiştirdi.Ancak, burjuva toplum çerçevesini aş-madan siyaset yapmak isteyenlerin fikride, burjuva bakış açısını aşmıyor.

Dünyadaki devrimci ayaklanma-larda sosyalizmin etkisi çok net olarakgörülür. Gezi-Haziran Halk Ayaklanma-sı’nda da aynı etkiyi görüyoruz. Günü-müzde kendiliğinden büyük kitlehareketi yoktur ki, sosyalizmin etkisindekalmasın. Bu etkiyi Lübnan’da slogan-larda, marşlarda, pankartlarda görüyoruz.Şili’de, Fransa’da aynı etkiyi görüyoruz.Yarın bu etkiyi daha fazla göreceğiz. Sos-yalizm, işçi hareketinde maddi bir güç-tür. Sosyalizmi hedeflemeyen bir hareket,daha ileri gidemez.

İktidarın halk tarafından ele geçiril-mesi, güncel ayaklanmalar çerçevesinde,kitlelerin öne çıkan hedefidir. İktidar işçisınıfına yeni bir geleceğin kapılarını açar.Bu sorun çözülemediği için, ayaklanma-nın olduğu her yerde çatışmalar çok şid-detli geçiyor. Halk bu aracı ele geçirmekiçin büyük özveriyle çarpışıyor. İnsanla-rın iktidarı almak için bu denli büyük birmücadele vermeleri yeni bir toplum kur-maya bu yolla gidileceği bilincinde ol-malarından ileri geliyor.

İktidarın emekçi kitlelerin eline geç-mesi, proletarya ve halkın mücadeledegüçlü bir konum edinmesi demektir.

Proletaryanın sınıf iktidarı, sınıf sa-vaşının sürekliliği demektir.

BAŞYAZI

Uluslararası Komploya Karşı Eylemler

HBDH güçleri, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı düzenlenenuluslararası komploya ve halklara dayatılan imha saldırılarına karşı Türkiye’ninbir çok yerinde eylemler gerçekleştirdiklerini açıkladı.

“Komplonun ve faşist işgal saldırılarının amacı, Kürt halkının örgütlü di-renişini ve kazanımlarını boğmaktır. Türkiye halklarının özgürleşmesinin veişçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinin başarılı olması Kürt halkının özgürleş-mesiyle mümkündür. Faşizm bugün Rojava’ya, Kürdistan’ın her parçasına veezilen tüm halklara saldırarak tüm ezilenlerin özgürlüğünü, direnişini engel-lemeye çalışmaktadır. AKP-MHP faşizmi tarafından işçi sınıfı ve ezilen halk-lara karşı sürdürülen tecrit ve imha politikaları, gün geçtikçeyoğunlaşmaktadır” denilen açıklamada faşizmin saldırılarını artırsa da başarı-sız olduğu, devrimci mücadelenin gelişmesini engelleyemediği vurgulandı.

“Güçlerimiz Kürt halkı ve kazanımları hedef alınıyorsa, Kürdistan’dahalklar katledilmek isteniyorsa, halk düşmanlarının, katillerin ve işbirlikçile-rinin Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de rahat uyuyamayacaklarını göstermiş-tir” denilen açıklamada, 15 Şubat Komplosu’na karşı aşağıdaki eylemlerinyapıldığını sıraladılar:

-10 Şubat tarihinde HBDH Nurhak Cem İntikam Birimleri tarafından İs-tanbul Okmeydanı’nda faşist işbirlikçilere ait 4 araç imha edilmiştir.

-11 Şubat tarihinde, HBDH Tîrêj Alîşêr İntikam Birimleri tarafından İs-tanbul Nurtepe’de AKPlilere ait olduğu tespit edilen 2 araca hasar verilmiştir.

-11 Şubat tarihinde, HBDH Ulaş Bardakçı İntikam Birimleri tarafındanİzmir’in Konak ve Menemen ilçesinin farklı bölgelerinde faşist AKP işbirlik-çilerine ait olduğu bilinen 3 araç, 1 pikap ve 1 yarım otobüs imha edilmiştir.

-11 Şubat tarihinde HBDH Sinan Ateş İntikam Birimleri tarafından İs-tanbul Esenyurt’ta, katil polis güçlerine ait 1 emniyet aracı imha edilmiştir.

-12 Şubat tarihinde HBDH Roza Rênas İntikam Birimleri tarafından, İs-tanbul Esenyurt’ta, faşist AKP destekli tecavüzcü Ensar Vakfı’na ait servisaracı olarak kullanılan jumbo tipi 2 minibüs imha edilmiştir.

Gazi’de Emre Bora AnıldıGazi Mahallesi’nin, devrimci, işçi gençlerindendi Emre

Bora. İşçi sınıfının bir neferi olarak Leninist saflarda örgütlen-miş, Gazi’deki ve İstanbul’daki pek çok eylemde, işçi eylem-lerinde, mitingde en önde yer almıştı.

Ve Rojava Devrimi’ni korumak için Leninist Parti’ninçağrısı ile ilk Rojava’ya gidenlerdendi

Devrim mücadelesi onu Rojava’ya getirdiğinde, yine enönde idi. Afrin’de işgale karşı savaşırken, en önde, siperi ba-şında yakaladı ölüm onu…

Yoldaşları ölümsüzleşmesinin 2. yıldönümünde EmreBora (Sinan Ateş) ve yine Gazi Mahallesi’nden Afrin’deölümsüzleşen yoldaşı Kenan Aktaş’ı Gazi Mahallesi’nin so-kaklarında yazılamalar yaparak selamladılar.

2 Yıl Oldu Haberini Alalı…Bugün 9 Şubat... Senin haberini alalı 2 yıl geçti.Seni nasıl tanıdım, hafızamda sen kimsin onu yazmak is-

tiyorum. Sen işçi sınıfına kendini adayan bir yoldaştın, herzaman en öndeydin. Mütevazi bir insandın, candan bir yol-daştın.

Hiç unutmuyorum, yürüyüş vardı Gazi'de, hava yağmur-luydu. Kapıyı çaldın, ‘yüzümü yıkamam gerekiyor, rahatsızediyorum’ dedin. Seni içeri davet ettim. Yüzünü yıkamaya gi-derken baktım ki çorapların ıslanmıştı; çünkü ayakkabın yır-tıktı. Çoraplarını çıkardın; sana ıslak olmayan bir çorapgetirdiğimde çıkarttığın çorabın yırtık olduğunu gördüm, içimburkuldu. Bizler için nasıl ödünler verdiğini düşündüm.

Seni nasıl anlasam ki… Sen her zaman bizimlesin, yaşa-yacaksın. Senden bayrağını devraldık. Sen rahat uyu yolda-şım. Bana bıraktığın Deniz tişörtü var ya… saklıyorum.Senden bana kalan dik duruşun, düşüncen, fedakarlığın, pay-laşımın, Denizlerin bayrağı ... Tişörtü her elime aldığımdaiçim çok kötü oluyor.

Yıldızlar yoldaşın olsun. Saygıyla, özlemle, sevgiyle hepyaşayacaksın bizimle birlikte.

Gazi'li İşçi Bir Yoldaşın

Page 3: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

3MÜCADELE BİRLİĞİ19 Şubat - 4 Mart 2020

Baş tarafı 1. sayfadaİdlib’de gerilim tırmanıyor. Suriye ordusu,

Rusya Hava Kuvvetleri'nin desteğiyle dinci-faşistçeteleri Türkiye’nin hiç ummadığı bir hızla hallaçpamuğu gibi dağıtınca, Türkiye gizli-saklı bir şeybırakmamacasına elindeki tüm kozları açtı.Dinci-faşist çetelere destek olmaktan da öte, as-kerlerini onlarla birlikte çatışmalara soktu. Suriyesavaşının başında Türkiye, kendi elemanlarınınmüdahalesini gizlemek için onları çete kılığınasokuyordu. Şimdi tersi olmaya başladı: Suriye or-dusundan korumak için çetelere kendi ordusununüniformasını giydiriyor. Türkiye çatışmaların tamortasındadır artık.

RTE, durmadan Suriye ordusunu vurmaklatehdit ediyor. Bu tehditlere, yoğun askeri sevkiyateşlik ediyor. Türkiye böylece gerçek bir savaş ha-vası yaratmaya çalışıyor; “misliyle” karşılık ve-receğini ilan ediyor; Suriye ordusunu eskimevzilerine kadar geri süreceğini iddia ediyor vbvb. Tehditler havada uçuşuyor. Bu havayla, hemSuriye’yi hem de Rusya’yı baskı altına alarak Su-riye ordusunun ilerlemesini, Rusya Hava Kuv-vetleri'nin dinci faşist çeteler üzerine bombayağdırmasını önlemeye çalışıyor.

“Astana da, Soçi de bitmiştir” dedi, Rusya’yışu sözlerle tehdit etti:

“İdlib’de bu bombalamaları vesaire durdur-dunuz durdurdunuz, durdurmadığınız takdirdebizim artık sabrımız tükeniyor. En son Halep’tenbizim tarafa atışları var. Bunlara bir yere kadar

sabrederiz, ondan sonra da biz göbeğimizi kese-riz.”

Ama hemen ertesi günü yüzseksen derecelikdönüşle şunları söyledi:

“Bizim Rusya ile şu aşamada bir çatışma yada bir ciddi çelişki içerisine girmemize gerek yok.Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şuanda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimizvar.”

“Astana da Soçi de bitmiştir” sözlerini dü-zeltmek Çavuşoğlu’na düştü. Yine bir gün sonra,Çavuşoğlu, Astana’nın da Soçi mutabakatının dabitmediğini, ama yara aldığını açıklamak zorundakaldı. “Bundan sonra gereği neyse yapılacak”cümlesi ise bıkkınlık verecek derecede tekrarla-nıyor. Suriye hükümeti, bu tehditleri tek cümleyleyanıtladı: “Erdogan came out with empty threatsto hit our army”. Türkçesi, “Erdoğan’ın ordu-muza yönelik tehditleri boş çıktı.” Arkasından ek-lemiş: Ordumuz her türlü saldırıya karşılıkvermeye hazırdır, diye.

Türkiye’nin bir savaşı kışkırttığından kuşkuyok. Ama bu savaşı tek başına değil, ABD veNATO’yu arkasına alarak yapmak istiyor; başkatürlü de yapamaz. Milli Savunma Bakanı Akar,iktidarın bu düşünce ve beklentisini “NATO ülke-leri, NATO, Avrupa ve dünya, bu (Esed rejimininİdlib’deki saldırıları) konuya daha yakından bak-malı ve ciddi, somut destek sağlamalıdır.” sözle-riyle dile getirmiş.

Ama, aynı saatlerde, sanki buna yanıt olsun

diye ve tam da Türkiye’ye destek beyanı içingelen James Jeffrey, İbrahim Kalın’la görüşürken,ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brienşu açıklamayı yapıyordu:

“İdlib’deki durum çok kötü. Esad çok kötübir aktör. İranlılar da çok kötü bir aktör. Ruslarve Türklerin adımları oradaki duruma yardımcıolmuyor. Fakat biz Rusların, İranlıların ya daEsad’ın tüm kötü eylemlerini durdurma pozisyo-nunda değiliz. Oradaki kötü durumu sona erdire-cek sihirli bir şey yok (.....) Küresel bir polisolarak oraya paraşütle inip saldırıları durdur-mamız mı bekleniyor?”

Bu sözleri bir dinci-faşistin anlayabileceğibasitliğe indirgersek şudur: Bizden medet umma-yın! Başka söze gerek var mı? Oysa, Türkiye’ninABD’den beklentisi, saldırıları durdurmaktan daöte, bizzat saldırmaktır. NATO’nun yaklaşımıABD’nin yaklaşımından pek farklı değil ve zatenABD’nin onay vermediği bir NATO müdahalesiçok nadir görülmüştür. Yani NATO’dan medetummanın anlamı yok.

Türkiye bir savaşı kışkırtıyor; ama buna tekbaşına girişmek için ne gücü ne takati var. Üste-lik Suriye ile girişeceği savaş, Rusya ve dolaylıolarak da İran’la savaş anlamına gelecek. Geriyeşu kalıyor: Her şeye rağmen dinci faşist iktidar vetekelci sermaye sınıfı bir savaşa karar verirler mi?“Hayır vermezler” diyerek onların bir çılgınlıkyapmayacaklarının kefili olmak devrimci güçleredüşmez. Egemen sınıfların kendi çöküşleriyle

sonlanan çılgınlıklara girişmeleri tarihte az rast-lanan durumlar değildir.

Ancak şu söylenebilir: Aleyhlerine olan tümkoşullara rağmen, zayıf bir ihtimal de olsa, Suri-ye’ye karşı bir savaş kararı alırlarsa bunun yolaçacağı en önemli ve başlıca sonuç faşist devletinve tekelci sermaye egemenliğinin yıkım süreci-nin hızlanmasıdır.

RTE’nin ve bilimum yetkilinin tüm tehditle-rine, “misliyle karşılık veririz” söylemlerine, “Su-riye ordusunu eski mevzilerine kadar süreceğiz”açıklamalarına rağmen Türkiye’nin böyle bir sa-vaşı göze alamadığının işaretleri var. Dışişlerin-den bir heyetin soluğu Rusya’da alacak olmasıböyle bir işarettir. Anlaşılıyor ki yığılan askerigüç, caydırma amaçlıdır.

Suriye, tehditlere kulak asmayacağını ey-lemle gösteriyor; operasyonlar hiç ara vermedendevam ediyor. Rusya, Türkiye’nin açıklamalarınarest çekerek yanıt veriyor; hava bombardımanı birgün bile olsun kesilmedi.

Elbette tüm bunlar şu sıralar her şeyin düm-düz ilerleyeceği anlamına gelmiyor. Önce de işa-ret ettik, geçici molalar, her biri öncekinden çokdaha kısa ömürlü olan ateşkesler, vb vb mümkün.Fakat, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, geliş-meler Türkiye’nin ve onunla birlikte dinci faşistçetelerin Suriye topraklarından temizlenmesi yö-nünde ilerleyecek.

Editör SURİYE’DE BİR SAVAŞA DOĞRU (MU?)

Doğal FelaketlerFelaket Olmayabilir

Ardı ardına geliyor doğal ve doğal olmayan afetler. 4Şubat'ta Van Bahçesaray’da yaşanan çığda bir minibüs çığaltında kaldı. Yapılan çalışmalarla minibüsün içinden 6 kişisağ olarak kurtarıldı. Hava karardığı için ara verilen kur-tarma çalışmalarına 5 Şubat Salı günü devam edildi. Ancakbu defa ikinci bir çığ daha düştü ve arama kurtarma ekipleride kar altında kaldı…

Arama kurtarma çalışmaları gece verilen aranın ardın-dan sabah da devam etti. Yaklaşık 100 kişinin yaralı olarakkurtarıldığı felakette yaşamını yitirenlerin sayısı 41 olarakaçıklandı ancak hala çığ altında kalan kişilerin sayısı bilin-miyor… Yeni bir çığ yaşanması tehlikesine karşı tüm ekip-ler ve halk bölgeden uzaklaştırıldı; gerçek ölü sayısınınkamuoyundan gizlendiği söyleniyor.

Devlet erkanını çığ alanına taşıyan helikopterin ikinciçığın yaşanmasına neden olduğu; kapanan yolu uyarılara al-dırmayıp iş makineleri ile açtırmaya çalışmaları; karakol-dan gönderilen zırhlı araçların yarattığı titreşimin nedenolduğu; arama kurtarma ekiplerinin profesyonellerden değilde koruculardan oluştuğu söylentileri var.

Önce deprem, sonra çığ… Ve bugünlerde artan yağış-larla baş göstermesi beklenen seller… ardı ardına yaşıyoruzdoğal felaketleri. Önüne geçmek bugün için her ne kadarmümkün olmasa da, yaşandığında etkileri en aza indirmek,en az hasarla atlatmak olası. Yeniden hatırlatmayı gereklibuluyoruz: Felaketleri önleyemeyiz; ama rantı değil insanıönceleyen bir sistemle, sosyalizmle hasarları hafif biçimdeatlatabiliriz.

1947 yılında Nevşehir’in Hacı-bektaş ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğ-renimden sonra ODTÜ’de eğitiminedevam etti. Burada sosyalizmi benim-seyen Ulaş, Fikir Kulüpleri Federas-yonu ve Türkiye İşçi Partisine katıldı.Ardından Dev-Genç’in kuruluşundaetkin bir biçimde yer aldı.

ABD'nin Ankara büyükelçisi Ro-bert Kommer'in makam aracınınODTÜ bahçesinde yakılması eyleminekatıldı (15 Ocak 1969). Türkiye HalkKurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) ve

Devrimci Gençlik (Dev-Genç) önder-lerindendir.

17 Mayıs 1971’de, Türkiye HalkKurtuluş Ordusu (THKO) Deniz Gez-miş ve arkadaşlarının serbest bırakıl-maları talebiyle İsrail Baş KonsolosuEfraim Elrom’un kaçırılması eyle-minde Mahir Çayan ile birlikte yer aldı.Siperyoldaşlığının en güzel örneklerin-den birini sergiledi. 1972 yılının 19 Şu-batı’nda İstanbul Arnavutköy’dekuşatıldığı evde polisler tarafından kat-ledildi.

"hele ulaşa ulaşaulaş benziyor güneşeulaş kardaş can verirkengörenlerin aklı şaşaulaş canım ulaş gülümsana yakışmıyor ölümsana demedim mi kardeşdüşman hayin düşman zalim(...)döğünürüm yana yanahaber olmadı mı sanayüreğindeki kırk kurşunağır gelmiyor mu sana(...)dağlar taşlar geldi dilebu dünya kalır mı böyle

öcümüz yerde kalamazsinanıma selam söylekadirime selam söylesinan kadir hüseyinimsoylu dağım yüce kinimulaş selam et dostlarabizi durduramaz ölüm(...)hele ulaşa ulaşaulaş benziyor güneşeancak sen ölürsün böyleböyle yiğit biz ölürüzdüşmanların aklı şaşaulaş benziyor güneşebundan sonra yeryüzündehep çiçekler ulaş aça

Yaşar Kemal

Siper Yoldaşlığının En Güzel Örneği: Ulaş Bardakçı

Sınırda Donmak…Yüzyılın lanetlileri, göçmenler… Emperya-

list kapitalist sistem tarafından tüm zenginlikleriyağmalanan ve savaş, kıtlık nedenleri ile yaşanıl-maz hale gelen topraklarını terk etmek zorundakalıp, dünyanın dört bir köşesinde kendilerineyeni yaşamlar kurmak isteyen halklar…

Kadın, erkek, yaşlı, çocuk, genç demedenyollara düşen insanlar kimi zaman daha iyi bir ya-şama ulaşsa da, çoğunlukla gittikleri yerlerde ucuzişgücü olmaktan, açlıktan bir tık ileride yaşamla-rını sürdürüyorlar. En şanssız bir kesiminin ise,dünyanın dört bir köşesinde göç yollarında hayatısona eriyor. Deniz ve okyanuslarda boğulanlar,çöllerde, sınırlarda açlık ve susuzluktan, hastalık-tan ölenler, yahut son günlerde karşılaştığımızgibi, donarak ölenler…

Van'ın Çaldıran ilçesine bağlı Sarıçimen Ma-hallesi’nde 13 mülteci, 9 Şubat sabahı tipiye ya-kalandıkları dağda donarak yaşamını yitirdi.10’unun Afganistanlı, 3’ünün de Kobaneli olduğuöğrenilen mülteciler, İran sınırından kaçak yollagirdikleri Çaldıran’da yoğun yağış nedeni ile kentmerkezine ulaşamadan hayatlarını kaybettiler. 13mültecinin cansız bedenlerine ulaşılamamışken,ertesi gün Gevaş’ta 30 mülteci donmak üzereykenbulundu…

Van'dan tekne ile Bitlis'e götürülmek istenenmülteciler, Gevaş ilçesine bağlı Van Gölü kıyı-sında bulunan İn Mahallesi kırsalında terk edildi.Donmak üzere olan mülteciler, görenlerin ihbarıüzerine kurtarıldı.

Olaydan bir kaç gün sonra, onlarla aynı kafi-leden olduğunu söyleyen bir Afgan göçmenin an-lattıkları ise gerçeklerin boyutunun ne kadardehşet verici olduğunu gösteriyordu. 300 kişi ola-rak yola çıktıklarını belirten göçmen, 40 kişininfırtınada donarak hayatını kaybettiğini söylüyor…

Yaşadıkları hayattan hiçbir umutları kalma-yanlar, yeni umutlarla yeni yaşamlar için yollaradüşüyor… Ancak bu sistem, gittiğimiz hiçbiryerde diğerinden farklı değil… Sınırların olma-dığı, savaşların ve sömürünün olmadığı bir sistemiçin savaşmadan geçirdiğimiz her zaman, dahafazla insanımızı kaybedeceğiz…

Umutsuzluğun ResmiBir kez daha görüyoruz, açlığın, çaresizli-

ğin, yoksulluğun fotoğrafını… Hani şair diyorya, “mutluluğun resmini yapabilir misin” diye,işte bu da umutsuzlu-ğun resmi…

Kaçıncı defadıryaşıyoruz, görüyoruzbu sahneyi. İşsizlik,yoksulluk ve açlığın;ailesine, çocuklarınakarşı sorumluluğunuyerine getirememeninacısını… Bunlara yıl-lardır yenileri ekleni-yor. Hemen hepsininnedeni yoksulluk, ça-resizlik, geleceksizlik, çocuklarına bir yaşam su-namama…

Son sözleri “Çocuklarım aç, iş istiyorum an-lamıyor musunuz?” olan Adem Yarıcı, 7 Şubatgünü öğle saatlerinde Hatay Valiliği önünde ken-

dini ateşe verdi. Polislerin yangın söndürme tüp-leri ile müdahale ettiği Adem Yarıcı, ambulanslahastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetti…

Umutsuzluk nereye kadar… İşsizlik, barı-namama, işten kovulma, yoksulluk… kısaca ge-

leceksizlik… İsyan edeninsanlar birer birer yahutailecek yaşamına sonveriyor. Ve bunlar, “bu-nalım” yahut “ruhsal so-runlarla” açıklanamaz.Kapitalizmin yarattığıgeleceksizlik ve umut-suzluk, yaşamına sonverecek bir kaçışla değil,onu yıkacak bir darbe ileönlenebilir.

Daha iyi bir yaşamiçin hayatını ortaya koymayı göze alan bireyler,bu öfkeyi örgütlü bir şekilde sorunların kayna-ğına, sisteme yöneltmeli; tüm öfkeleriyle ona sondarbeyi indirebilmelidir. Geleceğe umutla baka-bilmenin yegane yolu budur.

"Çocuklarım Aç"İşsizlik ve yoksulluk insanları isyan ettiriyor. Her gün daha

fazla işsizliğe ve yoksulluğa, açlığa mahkum edilen örgütsüzemekçiler çözüm üretemeyince ailesinin geçimini sağlayamama-nın, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamamanın yükü altında ezili-yor ve intihar ediyor, kendini yakıyor.

Ankara’da "Açım, çocuklarım aç" diyen bir işçi, 13 Şubatgünü Meclis'in Çankaya kapısında kendisini yakma girişimindebulundu.

"Açım, çocuklarım aç" diyerek üzerine benzin döküp kendiniyakma girişiminde bulunan 35 yaşlarındaki işçi, kapıda bulunanpolisler tarafından engellendi.

Bir gün önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKP Grup Top-lantısı'nda konuştuğu esnada bir kişi, isyanını dile getirdiği için salondan yaka paça dışarı çıkarılmıştı.

16 Şubat günü bir diğer haber Konya’dan geldi.2 çocuk babası 37 yaşındaki kamyon şoförü Mevlüt Çankaya kendisini kamyonuna asarak inti-

har etti. Kısa zaman önce kamyonu bozulan Mevlüt Çankaya onu da borç alarak tamir ettirmişti. Ela-zığ depremi sonrası deprem bölgesine yapılacak yardımları ücretsiz taşıyabileceğini paylaşanÇankaya’nın borçlara ve parasızlığa dayanamadığı anlatılıyor.

Page 4: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

4 MÜCADELE BİRLİĞİ 19 Şubat - 4 Mart 2020

KADIN VE ERKEK EMEKÇİLERKENDİLERİNİ SERMAYEDEN ÖZGÜRLEŞTİRMELİDİR

Ülkeleri, kıtaları ve dünyayısarsan, alt üst eden halkayaklanmaları, büyük kit-

leleri, kapitalizme karşı harekete geçir-diği ve doğrudan eylemlere başvurduğuiçin değil sadece; tüm dünyada derin biryankı yarattığı, dünyayı değişime zorla-dığı ve eski dünyaya meydan okuyaneylemleri günlerce sürdüğü için bu du-rumuyla bile başlı başına bir zaferdir.Güncel ayaklanmalar üzerinde dahafazla durmamız gerekiyor.

Kapitalist ülkelerin tümünde hergeçen gün daha çok insan militan müca-deleye katılıyor. Bu demektir ki, dahafazla insan, temel sorunlarının nasıl çö-züleceğinin bilincinde. Mücadelenin mi-litan, partizan bir mücadele biçiminialması, harekette etkisini görmek gere-kiyor. Dünyada büyük bir ses getirenetki yaratan devrimci kitle eylemleri,militanca verilen mücadelenin sonucu-dur. Devrimci savaşçılıkla gerçekleşenher büyük eylem, başka ülkelerde halk-ların bu yönteme hararetle başvurmasıda beraberinde getiriyor.

Ayaklanmanın nüfus yoğunluklukentlerdeki etkin varlığı hemen gözeçarpıyor. Büyük Kentler yoksul nüfusunyoğun olarak bir araya toplandığı uzlaş-maz sınıf çelişkilerinin keskinleştiği,birer barut fıçısıdır. Bu durum, tüm kent-ler için geçerlidir. Ayrıca, kentler, dev-rimci mücadele birikimi açısından,sonucu belirleyici noktadadır. Büyükkentler, ayaklanmada mücadelenin ağır-lık merkezini oluşturur. Burada ilerleyenmücadele, diğer kentleri ve alanlardakimücadeleyi ileri itiyor. İşçi hareketi,kadın hareketi, gençlik hareketi, bura-

dan, eylem içinde sesleniyor topluma vedünyaya.

Burjuvazi kitlelerin her devrimcieyleminde, kapitalistlerin sınıf egemen-liğini yıkmanın ve proletaryanın kurtu-luşunun gerçekleşmesinin bir yöntemiolan, devrimi görür. Bu yüzden her ey-lemi bastırmak için bütün gücünü kulla-nır. Her eylem, her çatışma devrimindaha büyük güçlerinin ayrı ayrı küçükparçalarıdır. Verili devrimci durum ko-şullarında, küçük bir eylemde sınıflar sa-vaşının gidişini ve sonucunu etkiler.Fakat, iç savaşın sonucu asıl belirle-yen devrimin tüm güçlerininbileşik bir güç oluşturması, birayaklanmada birleşmesidir. Or-taya çıkan güç daha etkili güçtür.Bu gücü etkin bir güç yapan salt ni-celiklerin bir araya gelmesi değil,ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu-nun gerçekleştirmeyi hedeflemesindenileri geliyor. Dolayısıyla, emekçilerinkurtuluşu uğruna yapılan her eylem,burjuva sınıf için tehlikelidir ve dev-rimci değer de o ölçüde yüksektir.

Mücadelenin devrime kadar ilerle-mesi, kitlelerin toplumsal hareketinindeğişime uğramasının sonucudur. Kitle-lerin toplumsal hareketinden söz eden-ler, metafizik bir anlayışla, hareketindeğişimini göz önünde tutmuyorlar.Gerçekte ise, ezilen ve sömürülenlerinhareketi değişime uğrar. Ayaklanma, ha-reketin değişimini ifade eder. Toplumsaldevrim ise, hareketin nitel değişimidir.

Emekçi kitleler, mücadelenin dahaetkin biçimlerine başvurmadan önce,daha basit, etkisiz yöntemlere yönelir.Bunların mücadeleyi daha ileriye götür-

mediği, deneylerle anlaşılınca, dahaileri, daha gelişkin, devrimci mücadeleyol ve yöntemleri hareketin daha yük-sek biçimlerine başvurmak bir zorunlu-luk haline gelir. Deneyimler eğitici veöğreticidir. Kitleler, uzun ve sancılı biryol gittikten sonra, deneyimlerinden öğ-renerek, hareketi daha ileri noktadansürdürme kararına vardılar. Dev-rimci sokak gösterileri,isyan ve ayaklan-m a l a r ,

yaygın vesonuca götürücü

mücadele biçimi halinegeldi.

Devrim; toplumun gündemine,problemin tek çözümü olarak gelmişse,sermayenin dış savaş da dahil, hiçbir ge-rici girişimi, onu ortadan kaldıramaz.Kaldırmış göründüğü bir sırada kendivarlığını daha güçlü olarak duyurur.Devrim zorunluluğu kendini günlük ey-lemler, çatışmalar, toplumsal gerilimler,toplumsal patlamalar vb. biçimindeaçığa vurur. Devrim yönünde gelişenhareket, bir devrimle sonuçlanmamasıdurumunda, devrim zorunluluğu toplu-mun gündeminden düşmez. Sermayeninemek üzerinde egemenliği sürdükçe,proletaryanın toplumsal devrimi herzaman gündeme gelecektir. Kitleler,

hangi koşulda ve ne biçimde olursaolsun, yüzyılların baskısını ve sömürü-süne son vermek için, sosyalizm içinmücadele verecektir.

Devrimin emekle sermaye arasın-daki güçler dengesinin değişmesiyle

bağı var. Devrim, güçler den-gesini emekçilerin lehine de-ğiştirir. Fakat değişimdevrimden önce başlar,devrimci kitleler büyükbir eylemle ya da bir dizieylemle, güçler denge-sini kendinden yanadeğiştirir. Dengeninhalk kitlelerinin ya-rarına değişmesi ya

da bozulması, yeni bir döne-min başlamasıdır. Kitleler, devrimci

mücadele için uygun bir ortam sağlayanyeni durumdan yararlanıp burjuvazininegemenliğini devirmek için eylemleriniyükseltir. Sonuç almada örgütlü olma-nın tartışmasız etkisi var; fakat bu tekbaşına yeterli değildir. Sokak çatışmala-rında da etkin olmak gerekiyor. Ayak-lanmacılar bunun bilincinde olduklarıiçin, sokaklardan çekilmiyorlar.

Ayaklanma bir yöntemdir, bir araç-tır. Sürekliliği ve daha ileri gitmesi, kit-lelerin önüne ileri hedeflerin net olarakortaya konmasına bağlıdır. Yakın hedef,emekçi halkın iktidarı alması ve yeni birtopluma geçilmesidir. Bu hedef yeniburjuva hükümetlerin istifa etmesi ve.Ödünlerle kitlelerin mücadelesi sonuçalmadan yarı yolda bırakmasını engel-ler. Bir çok yerde, sömürücü sınıf, dahafazlasından olmamak için, hükümetinistifasını kabul etmiştir. Ama ayaklan-macılar buna aldanmadılar ve iktidarı

kendi ellerine geçirene kadar devam et-tiler. Bu çerçevede, Leninist partinin butopraklarda üzerinde durduğu GeçiciDevrim Hükümeti, hareketin geleceğiiçin yaşamsal öneme sahiptir. GDH,ayaklanmanın olduğu her yerde, kitlele-rin önüne konması gereken, ivedi veönemli bir hedeftir.

Kapitalist sınıf; egemenliğiniayakta tutmak için, gerici zor araçlarınasonuna kadar başvuruyor. Sömürücüsınıf tam vahşetini sergilemesine rağ-men, sürekli eylem halindeki insanlarıncesaretini kıramıyor. Kitlelerin, cesaretgösterdiği yerler şu ya da bu ülkeyle sı-nırlı değil. Küresel bir eğilim. Bir yerde,kapitalizme karşı konan cesur çıkışıbaşka yerlerde insanları buna teşvik edi-yor. Burjuva egemenliğinin devrimcitarzda yıkılması, emekçi kitlelerin ce-surca girişimleri olmadan gerçekleşe-mez. Yeni bir dünyanın doğuşu kitlelerincesurca eylemlerini gerektirir. Kitlelerincesareti zayıflamıyor. Aksine daha cesa-retli olarak ileri atılıyorlar.

Toplumun devrimci dönüşümü, sı-nıfsız ve sömürüsüz bir toplum, büyükamaçtır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir top-lum, büyük amaçtır. Gerçekleşmesi sü-rekli çaba ve mücadele gerektirir. Busüreç içinde bir dizi başarılı veya başa-rısız eylem gerçekleştirilir. Birçok ey-lemde başarı sağlanmasına rağmen,böylesine büyük amaca ulaşmak için,hedefe varana dek mücadeleyi devamettirmek gerekiyor. Fakat, Türkiye’deuzlaşmacı küçük burjuva siyasetler, so-runa böyle bakmıyor, onlar bazen başa-rıları, bazen başarısızlıkları abartarakuzun süre bununla kendilerini oyalıyor-lar.

ŞİMDİ KADINLARIN ÖZGÜRLÜK ZAMANI!

Tüm dünya isyanlarla, ayaklanmalarla çalkalanıyor. Bu ayaklanmalarda, isyan veeylemlerde, her yerde, dünyanın bütün sokaklarında kadınlar en ön saflarda yer alıyor.Dünyanın sokakları kadınların özgürlük sloganları ile çınlıyor.

Kimi yerde isyanın dili dans oluyor; kimi yerde duvar resimleri... yayılıyor sokaksokak, şehir şehir, ülke ülke... Şili’den esen özgürlük rüzgarı, dünyanın başka başka so-kaklarında yankısını buluyor. Rengarenk kıyafetleriyle Ayamara kadınları sokakları dol-duruyor... Kimi yerlerde de meydanları zapt ediyoruz, sloganlarımızla...haykırışlarımızla, zılgıtlarımızla... Eylemlerin dili yürüyüş oluyor, grev oluyor, müca-dele oluyor.

2019’a damgasını vuran eylemler ve ayaklanmalarda kadınlar olarak yine ön saf-lardaydık... ve 2020 yılı da isyanlarla ayaklanmalarla başladı...

18 Ocak 2020’de yüzbinlerce kadın; Avrupa, Asya, Afrika, Avustralya, Latin Ame-rika, Amerika ve Kanada’ya kadar Brezilya, Kenya, Yeni Zelanda, Nijerya, Tayland,Zambiya, Zimbabve ve daha bir çok Avrupa ülkesinde kadınlar “Kadın Hakları İnsanHaklarıdır” diyerek 23 ülkede yürüyüş yaparak kentlerin meydanlarını zaptettiler...

Artık kendi özgürlüğümüzü kendi ellerimize almak istiyoruz. Devrimci tarzda dö-vüşüyor, devrimci üslupla konuşuyoruz. Yaşamı yeniden yaratmak, kendi kaderimizikendimiz belirlemek için dünyanın bütün sokaklarında haykırıyoruz...

8 Mart yaklaşırken... biz kadınlara dayatılan kölelik zincirlerini kıra kıra ilerliyo-ruz... her yerdeyiz. Her gün daha fazla artan kadın cinayetlerine karşı, yoksulluğa karşı,intiharlara karşı, çocuk istismarı ve tecavüzlere karşı her yerde eylemdeyiz, isyanda-yız...

8 Mart 1857’de NewYorklu dokuma işçisi kadınların başlattığı isyan dalgası, ogünden bugüne yayılarak, büyüyerek devam ediyor.

Uğradığımız bir dünya baskıya, sömürüye karşı Dünyaya Başkaldırıyoruz! Tümdünyanın sokakları biz kadınların eylem alanları...

2020’nin 8 Mart’ında da bütün öfke ve isyanımızla yine hep birlikte ezilen, sömü-rülen ve yaşamda yok sayılanlar olarak; sokaklarda, Taksim’de, eylem alanlarındayız...

Bu 8 Mart’ta Dünyaya Başkaldıran kadınlar olarak, isyanımızı hep birlikte büyü-telim!..

HER ŞEY DEĞİŞECEK! ŞİMDİ KADINLARIN ÖZGÜRLÜK ZAMANI!Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

Şan Olsun 8 Martları Yaratanlara ve Yaşatanlara!

Emekçi Kadınlar (EKA)

8 Mart 2020 Pazar / Saat: 17.00Taksim Tünelde buluşuyoruz

Daima ALİKEV’de19-22 Aralık ''Hayata Dönüş'' operasyonunu konu

alan grafik çizgi roman ''DAİMA'', Sena Şat'ın çizgile-riyle 2019 Aralık ayında okuyucularıyla buluşmuştu.

Yeni Dönem Yayıncılık’tan çıkan grafik roman,Antakya Ayışığı Sanat Merkezi’nin davetiyle ALİKEV(Ali İsmail Korkmaz Vakfı)’de düzenlenen imza vesöyleşi gününde okuyucularıyla buluştu.

Çizer ile yapılan söyleşide kitabın içeriğindeki bukadar çok ayrıntılara nasıl ulaştığını, yaşadığı duygusalzorlukları, o süreci anlatan tutsaklardan biraz daha bilgialabilmek için gösterdiği gayreti anlatarak devam etti.Gelen konuklar tarafından DAİMA grafik çizgi roma-nını seslendirip, sanal dünyada da paylaşmak gibi farklıöneriler de yazara sunuldu.

İmza zamanı geldiğinde, DAİMA'yı imzalatmakisteyenlerin yoğun ilgisini gören Şat, herkese teşekküretti ve etkinlik sona erdi.

Antakya Ayışığı Sanat Merkezi

Yine Çıkın’ımız dolu, dolu... Acı, isyan ve umut dolu,kavga dolu...

7 Kasım 2019; bizim için önemli bir tarih. EkimDevrimi’nin yıl dönümünde ilk sayımızı hep birlikteçıkardık. Bazı kadınlar yazılarıyla katkı sundu, ba-zılarımız fikirleriyle, bazılarımız da bizzat bütünişçiliğini, çalışmasını yürüttü. Yazıların topar-lanmasından, mizanpajına, matbaada baskısınakadar, pek çok pratik işlerde yer aldık. Ko-lektif bir kadın dergisi çıkarmaya çalıştık;emekten yana, sömürü ve baskıya karşı.Aynı zamanda bir çok yerde dağıtımınıda biz kadınlar yaptık.

Dergimizin ilk tanıtım etkinli-ğini 7 Kasım’da gerçekleştirdik.Ondan sonra pek çok yerde ta-nıtım etkinlikleri ile kadınlaraulaştırmaya ve onların görüşle-rini almaya çalıştık. İstanbul, İzmir,Antep, Antakya, Adana, Urfa, Ankara, Ça-nakkale vb bir çok ilde okuyucularıyla buluştudergimiz.

Tüm bu koşturmaca içerisinde dünyanın birçok ye-rinde isyanlarda, ayaklanmalarda kadınlar en ön saflarda yeraldılar. Ayaklanmaların öznesi oldular.

Biz 2. sayımızın hazırlıkları içerisindeyken dünyanınher yerinde kadınlar eylem alanlarındaydı... Bir taraftan daAvustralya’da orman yangınları yaşandı. Ormanlar ve bin-lerce hayvan cayır cayır yandı, yüreklerimiz de onlarla bir-likte yandı... Doğru dürüst bir önlem almayarak kapitalizmin

insana, hayvana ve doğaya düşman olduğunu bir kez dahagörmüş olduk.

Ve yine acı haber çaldı kapımızı... 6,8 büyüklüğünde birdeprem yaşadık Elazığ’da. Yine ölüm haberleri, yine yara-

lanmalar, yine yıkımlar. Önlenebilir olan bir çok yıkı-mın, kapitalist sistemin kar hırsı yüzünden

önlenmemesi!...İngiliz kaynaklı bir araştırma şir-keti 2020 yılında Türkiye dahil

47 ülkede ayaklanmalar ya-şanabileceğini yazmış. 2019

yılı zaten ayaklanmalarlageçen bir yıl oldu. Şili, Bolivya,

Haiti, Lübnan vb ülkelerde genişçaplı halk ayaklanmaları yaşandı.

Yani görünen köy kılavuz istemez!Yine Çıkınımız dolu dolu. Acı da

var, yokluk da... umut da var çıkınımızda.İsyan ve ayaklanmaların öznesi ol-

maya devam edeceğiz. Şiddete, kadın cina-yetlerine, istismara karşı, açlık ve yokluğa,

yoksulluğa karşı Dünyaya Başkaldırmaya devamedeceğiz! Ta ki, yeni bir dünyayı, özgür olduğu-

muz, yok sayılmadığımız bir dünyayı kendi elleri-mizle kurana dek.

Çıkınımızda her zaman mücadeleyi yükseltmenin ver-diği umut ve bizim kurtuluşumuzun yolunu gösteren sosya-lizme inanç olacak. Biz kadınlar devrimci üsluplakonuştukça, devrimci tarzda dövüştükçe, HER ŞEY DEĞİ-ŞECEK!

Dünyaya Başkaldırıyoruz’un Yeni Sayısı Çıktı

Page 5: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

5MÜCADELE BİRLİĞİ19 Şubat - 4 Mart 2020

İDLİB’DE GORDİON DÜĞÜMÜ

Sinan Kaleli

Chaplin’in unutulmaz filminin sahnelerindenbiridir. “Büyük diktatör” savaş ilan eder,sonra kağıdı yırtar, dost oluverir. Faşist ikti-

darların kaçınılmaz özelliğidir, bir anda dost, bir andadüşman oluvermek. Aynı şekilde inanılmaz ve tahammüledilmez bir yüzsüzlükle yalan üstüne yalan söylemek.Hem de öyle ufak tefek değil, kocaman yalanlar sıralayı-vermek. Ne demişti bu işlerin piri Göbels: Bir yalan nekadar büyük olursa, inananlar da o kadar çok olur!

RTE grup konuşmasında alışılageldik büyük yalan-larını sıralayıp durdu. Huyudur. Sanatçıları baskı ve yok-lukla tehdit edip rüşvetle satın almaya çalışırken,Nazım’dan, Sabahattin Ali’den dem vurur... Gazetecileri,öğretim üyelerini, ilericileri, devrimcileri zindanlara dol-dururken, “Milli Şef”in zulmünden yakınır! Böylesine ikiyüzlü, böylesine insan aklıyla alay ederek!..

11 Şubat tarihli konuşmasında mesela dinci-faşistçetelerin (ki kendisi de kağıt üzerinde bunları “terörist”olarak niteliyor) İdlib’teki mücadelesini “Suriye halkınınözgürlük mücadelesi” olarak niteledi ve “Suriye huzurakavuşacak ki, Türkiye huzura kavuşsun” deyiverdi! Bu-nunla yetinmedi RTE. Savaş ilanı anlamına gelen sözlersarfetti: “Askerlerimize yönelecek olası bir saldırıda Soçimutabakatı sınırları dışında da rejimi her yerde vuraca-ğız.” Havadan, karadan her tür adımı atacaklarını, uçak-ların artık rahat uçamayacağını söyledi. “Rejimi gözlemnoktalarımızın gerisine çıkartmakta kararlıyız” dedi. Hı-zını alamadı, açıktan Rusya’yı tehdit etti. Tabii tüm butehditleri yapmadan önce Mr. Jeffry’nin Ankara’ya gel-mesini bekledi! ABD ve NATO’dan gelen sözlü destekaçıklamalarından sonra esti gürledi.

İşin tuhaf yönü şuydu ki, bu sözleri sarfetmeden kısasüre önce Putin ile telefon konuşması yapılmış ve “Soçimutabakatına bağlılık” yinelenmişti! Tabii RTE’nin busalvolarına Kremlin’den yanıt gecikmedi: Biz teröristlerivuruyoruz! (1)

RTE’nin bu esip gürlemeleri devam etmekteyken,Suriye ve Rus uçakları Halep’in güney-batı ve batı hattını,M5 karayolunun batı bölgelerini bombardımana tutmak-taydı. Bu esip gürlemelerin, bu tehditlerin pek bir caydı-rıcılığı görünmüyordu. Gücünün sınırları ile bu trajikyüzleşme, Akar’ın ağzından NATO’dan, ABD ve Avru-pa’dan “somut destek” talebiyle açığa vuruldu. Zira şuana kadar verilen destek salt sözlerden ibaretti.

İdlib’te Suriye ordusunun “yıldırım savaşı” denge-leri ve TC’nin hesaplarını alt üst etti. Açıkçası ne Ankarabekliyordu böyle bir hızlı ilerleyişi, ne sahadaki tosun-cukları. TSK’nın tüm engelleme çabalarına, yığınakla-rına, mühimmat ve silah desteğine rağmen, M5 yolu gözaçıp kapayıncaya kadar Şam’ın eline geçiverdi. Hava des-teği olmadan dinci-faşist çetelerin hiç bir şansının olma-dığı çatışmalar, Suriye ordusunun günlük 15-20 kmilerleyişiyle tam bir bozguna dönüştü. (2) TC’nin tehlikelioyunu da bu aşamadan sonra hızlandı.

Ankara var gücüyle büyük bir savaşın kışkırtıcılığınıyapıyor şu anda. Kendisi bizzat provokasyonlar tertiple-diği gibi, yarattığı ortam, yapılan yığınak, her tür provo-kasyona da kapı aralıyor. Sahada gerilim hiç olmadığıkadar yüksek.

Sadece İdlib değil sözkonusu olan. TC’nin işgali al-tındaki bölgeler, boydan boya Rojava ve aşağıda Deyr ezZor bölgesi sık sık irili ufaklı sürtüşmelere sahne oluyor.En son çatışma haberi 11 Şubat itibariyle Qamışlo’dangeldi. Hırbet Emo köyünde ABD devriyesi engellendi.ABD askerlerinin 14 yaşında bir sivili (3)öldürdüğü, Su-riye askerlerinin ateş açtığı, ABD uçaklarının havalana-rak köyü bombaladığı yolunda bilgiler geliyor.

Küresel ölçekte karşılıklı kuvvet yığma ve konum-lanmanın böylesine yoğunlaştığı, uzun süredir taraflarınbirbirlerini tartıp durduğu böylesi bir ortamda Ankara gibigücü ve çapı sınırlı bir faktörün çapıyla ters orantılı fela-ketlere sebep olması işten bile değil. Tehlikeli bir dö-nemden geçiliyor. İdlib’teki bu kördüğümü Rusya-Suriyekılıcı kesip atacak mı, yoksa başka büyük çatışmalarakapı mı aralanacak? Bunu Ankara’nın provokasyonları,NATO ve emperyalistlerin hazırlık durumları ve karşıt-larının tutumları belirleyecek.

Tüm bu cehennem kapısının eşiğinde yaşamları şim-diden cehenneme dönen emekçiler duruyor. Süregidenkriz, derinleşen sefalet, Ankara’nın yayılmacı hayalleri-nin maliyetiyle katmerleniyor. RTE'nin konuşması sıra-sında "çocuklarım aç" çığlıkları artık Saray'ın içindeyankılanıyor! Derinleşecek çatışmalar ve olası savaş,emekçilerin yokluk, acı ve öfkesini artırmaktan başka birsonuç yaratmayacak. Ve sermaye sınıfı için asıl cehen-nem bu öfke patladığında ortaya çıkacak. 12..02.2020

(1)Kremlin yaptığı açıklamada Rus ve Suriye birliklerineyönelik saldırılarda Ankara’yı açıkça suçladı.

(2)TC’nin içine yuvarlandığı acz ve açmaz gazetemizineditörü tarafından ele alınmıştı.

(3)Mezopotamya Ajansı öldürülenin Diva Vatani üyesi ol-duğu bilgisini geçti.

SAVAŞTA MORAL ÜSTÜNLÜKAli Varol Günal

Dilimizde yer etmiş naifliğine rağ-men sınıf savaşı da her savaş gibiadı üstünde bir savaştır. Hem de en

keskin noktasına vardığında (iç savaşta), sınıfla-rın birbirine karşı silah kullandıkları bir savaştır.Ve her savaşta olduğu gibi sınıf savaşında da sa-vaşan güçlerin birbirine karşı moral üstünlüğü,savaşın sonucunu tayin edecek denli bir önemesahiptir.

Büyük Rus yazarı Tolstoy, devasa eseriSavaş ve Barış'ta, moral üstünlüğün bir ordu içinne denli önemli olduğunu Napolyon'u yenmeyibaşarmış Rus ordularının komutanı Kutuzov'uanlattığı bölümde şöyle ifade ediyor: "Askerlikalanında yıllardır kazandığı ve denemelerdenelde ettiği bilgi ile ihtiyar insanlara özgü bir man-tıkla anlıyordu ki, ölümle pençeleşen yüzbinlerceinsanı yönetmek tek bir insanın harcı değildir veyine biliyordu ki, meydan muharebesinin sonu-cunu kestirecek olan şey, ne başkomutanın emir-leri, ne orduların bulunduğu yer, ne topların veöldürülen insanların sayısıydı; bunu sağlayacakolan tek şey 'ordunun morali' adı verilen o karşıkonulmaz güçtü. Kendisi bu gücün belirtilerini iz-liyor, onu elinden geldiği kadar yönetmeye çalı-şıyordu" (Cem Yay, 3.Cilt, sf 1495). Tarihselolarak doğrulanmış deneyimler de gösteriyor ki,ortada bir savaş varsa savaşı kazanmak isteyenordusunun moral gücünü yüksek tutmak zorun-dadır. Moral güç nasıl yükseltilecektir ve nasıl ko-runacaktır, esas mesele buradadır.

Bu her şeyden önce savaşta haklı olan taraftaolmakla mümkündür. Haklılığına inanmış bir or-dudan daha güçlü bir silah yoktur. Sınıf savaşındakimin haklı kimin haksız olduğunu görmek içinhangi sınıfın herşeyi üretip hiçbir şeye sahip ol-madığını ve hangi sınıfın hiçbir şey üretmediğihalde herşeye sahip olduğuna bakmamız yeterli-dir. Emekle sermaye arasındaki mücadelede yaemekten yanasınızdır ya da sermayeden! İkisiarasında uzlaşmaz bir çelişki ve çatışma, deyimyerindeyse savaş vardır ve hem birinden hem di-ğerinden olma şansınız yoktur. Safınızı ya ezilenve sömürülenden yana belirlersiniz ya da ezen vesömürenden yana; bunun ortası yoktur. Çünkü bi-rinin yararına olan şey diğerinin zararınadır, bukadar açık ve net!

Kapitalistlere servet, kendilerine sefalet üret-mek istemeyenler, üretim araçları üzerindeki özelmülkiyeti kaldırmak zorundadırlar ve emekçiler-den aldıklarını onlara geri vermek istemeyeceğiaçık olan kapitalist sınıfa karşı mücadele etmek,savaşmak kaçınılmazdır. Bu savaşta emeğin sa-fında bulunanların, tarihsel olarak sermaye sını-fının ömrünü tamamlamış olduğunu görmeleri,"gitmekte ve gelmekte olanı" anlamaları gerek-mektedir. Bir yanda yığılan servet dağları, diğeryanda açlık, yoksulluk... Bir yanda har vurup har-man savuran, dünyanın tüm olanaklarını bir sülükgibi emen ve en sonunda dünyanın dengelerinibütünüyle bozan bir avuç burjuva sınıf, diğer

yanda suya ekmeğe hasret milyonlarca insan; ça-lışarak yaşamak isteyen, çocuklarına süt, ekmekgötürmek isteyen işçi ve emekçiler...

Elbette emekle sermaye arasındaki müca-dele bugün başlamadı; yüzyıllardır sürüyor. Yüz-yılları bulan bu savaşımda emeğin bugüne kadarsermaye üzerinde kesin bir zafer kazanmamışoluşu bir çoklarının moralini bozabiliyor; gele-ceğe dair umutlarını gölgeleyebiliyor. Emeğinsermayeye karşı zaferlerinden birini kazanmışolan Bolşevikler de kendi dönemlerinde, devrim-den umudunu kesmiş olanlarla az mücadeleetmek zorunda kalmadılar. Örneğin "sosyalist"olduklarını iddia eden Menşeviklerin, "devrimhayali görmek"le eleştirdikleri Bolşeviklerininandığının tersine, "Rusya'da devrimci bir halkyoktur" demeleri, onları karamsarlığın ve umut-suzluğun çukuruna düşürmüştü. Devrimci değil,reformist bir bakış açısına sahip oldukları içinkendi dönemlerinde yaşanan birikim ve sıçrama-ları göremiyor, olayları bütün canlılığı ve hare-ketliliği içinde somut olarak kavrayamıyorlardı.İşçi sınıfı ve emekçilerin durumuna baktıkça on-larda varolan umutsuzluktan kendilerince dev-rimci olmayan sonuçlar çıkarıyorlardı. Oysa aynıyere bakan Bolşevikler, bambaşka, devrimci so-nuçlar çıkarıyorlardı.

Nisan Tezleri'nde Lenin, "Kesin bir zaferbizden yana, çünkü halk artık umutsuzluğun kıyı-sındadır" diyordu; "ezilen yığınlar arasındaumutsuzluk olmadan, çöküntünün eşiğinde bulu-nan bir kapitalist toplumu düşünmek olanaklımıdır?". Yine aynı yerde, "tarihte ezilen yığınla-rın uzun zaman çekilen acılar yüzünden ve hertürlü sıkıntının son haddini bulması yüzündentam bir umutsuzluğa düşmedikçe, umutsuz bir sa-vaşımda zafer kazandıkları ayaklanma örnekleribiliyorlar mı acaba?" diye soruyordu bilcümlekaramsarlara, kitlelerin umutsuz oluşuna bakarakdevrimden umudunu kesen reformistlere...

Bugün biz aynı soruları "Hani ne devrimi?Türkiye'de yaprak kımıldamıyor" diyenlere sor-mak zorundayız; çünkü bunlar sadece kendilerimoralsiz ve inançsız olmakla yetinmeyip, başka-larının moralini de bozuyorlar; "sürekli karam-sarlık" hastalığını başkalarına da bulaştırıyorlar.

"Savaş, önce kafalarda kazanılır" diyor ünlüPrusyalı general Clausewitz. Siz daha zafer üze-rine düşünmeye başlamamışsanız, devrimin gü-cünü sadece bir eylemde açtığınız pankartınarkasına geçen az sayıda insanın gücüyle ölçü-yorsanız vay sizin halinize! Devrimi, mücadeleyi,sınıf savaşını saldırılar karşısında direnmektenibaret görüyorsanız ve en kötüsü bakıyor amakendinizden başka direnen de görmüyorsanız vaysizin halinize...

Devrimi, süreklilik içinde bir sıçrama olarakgöremiyorsanız; milyonlarca iradenin binlerceolay sonucu harekete geçmesi, birbiriyle karşıkarşıya gelmesi ya da iç içe geçmesi olarak gör-müyor da "ölü metinler"e sığıştırılmış formülas-

yonlardan ibaret sanıyorsanız vay sizin halinize...Gözünüzün önünde olan biteni bile diyalektik birkavrayışla ele alıp çözümleyemiyor, somut duru-mun somut tahlilini yapamıyor, devrim döne-minde devrimci sorular sorup bu sorularadevrimci cevaplar aramıyor da, Engels'in deyi-miyle başınızın üzerindeki dam yanarken melek-lerin cinsiyeti ile uğraşıyorsanız vay sizinhalinize!

Bir devrim için doğru yer ve zamanda güç-leri nereye yığmanız, çalışmalarda ağırlığı nereyevermeniz gerektiği üzerine düşünmüyor ve ha-zırlıklarınızı buna göre yapmıyor da hala bir "aşırımuhalefet partisi" olarak kalmayı devrimcilikolarak addediyorsanız vay sizin halinize! GeçiciDevrim Hükümeti'ni her duyduğunuzda aklınızadevrimden sonra kurulacak, burjuvaziye karşı birsavaş organı değil de kimin bakan olacağı geli-yorsa vay sizin halinize!

Savaşta moral üstünlüğü elde tutmak içinher şeyden önce koşulların tahlilini devrimci biranlayışla yapmak gerekir. Siz umutsuzsanız ya dayeterince umutlu değilseniz, başkalarına umut ve-remezsiniz. Umutsa ancak onun uğruna emekharcıyorsanız, çaba gösteriyorsanız, eyleme geç-mişseniz bir anlam ifade eder yoksa "tarlada iziolmayanın hasatta yüzü olmaz". Umut, bir adadamahsur kalmış birinin, birileri gelip kendini kur-tarsın diye mesaj yazıp içine koyduğu şişeyi suyasalıp beklemesi de değildir. Gerçekleşmek içinkendisine daha kısa erimli, daha erişilebilir he-defler belirler; başı bulutlarda gezen değil, ayak-ları yere basan bir hayalgücüdür.

Umutlu olmak, iyimser olmak için ne yapa-cağını/ nasıl yapacağını bilmek, yapmayı planla-mak ve planladığını pratiğe geçirmek içinharekete geçmek gerekir. Bir şeyin nasıl olaca-ğını düşlemek güzeldir; ama düşleri hayata ge-çirmek için öncelikle hareket etmek gerekir.Milyonlarca insanın sarayları kuşattığını ve yer-lebir ettiğini hayal etmek muazzam birşeydir;orak-çekiçli kızıl bayrağın her yerde dalgalandı-ğını düşünmek muhteşemdir; ama düşle gerçekarasında pratik durmaktadır.

Ne kadar emek harcanırsa o oranda düşleri-miz gerçekliğe dönüşebilir. Hatırlayalım ne di-yordu Lenin, "Eğer düş gören kimse düşüne ciddiolarak inanırsa, yaşamı dikkatle gözler, gözlem-lerini gökte kurduğu şatolarla karşılaştırırsa veeğer genel olarak söylemek gerekirse, düşününgerçekleşmesi için bilinçli olarak çalışırsa düş ilegerçek arasındaki ayrılığın hiçbir zararı olmaz.Düşlerle yaşam arasında bir bağ varsa herşeyyolundadır".

İşte biz Leninistler, düşlerimiz ile yaşam ara-sındaki bu bağı kurabildiğimiz için savaşımdamoral üstünlüğü elimizde tutabiliyor ve başkala-rının aksine bu kadar umutlu olabiliyoruz.

İstanbul Barosu,İstanbul’da “dünyanın/ avrupanın en büyükadliyesi" sloganlarıylainşa edilen adliyelerinAVM gibi işletildiğinisöyleyerek, adliyelerde“Boykot” çağrısı yaptı.

Çağrıya destekveren Çağdaş Hukuk-çular Derneği İstanbulŞubesi de bir açıklama yayınlayarak boykotudestekledi.

Açıklamada “Adliye içerisindeki yargıgörevi ‘zorunlu mevcudiyet’ olarak algılananavukatlar ile yurttaşlar müşteri gibi algılan-makta; yetersiz çay-sigara balkonlarına, fahişfiyatlarla satılan sağlıksız çay, kahve ve ye-meklere mahkum edilmektedir. ‘Adliye AVM’le-rin içerisinde bulunan dükkanlardaki fiyatlarise hakim, savcı ve memurlar ile avukatlar veyurttaşlara farklı uygulanmakta, açık bir eşit-sizlik yaratılmaktadır. Kalem personeli olankamu emekçilerine verilen yemek katkı payı ne-deniyle fiyat farkı anlaşılır olmakla birlikte,hakım ve savcılara uygulanan indirimli fiyat-lar ve farklı alanlarda, ayrıcalıklı hizmet kabuledilemez.

Rant döngüsünün uzantısı olan işletme-lerdeki işçiler düşük ücretlerle ve ağır koşul-larda çalıştırılmakta, avukatlara ve yurttaşlarasağlıksız ve son derece kötü ürünler fahiş fiyat-

lara satılmaktadır”diyen ÇHD, taleplerinide şöyle sıraladı:

“-Adliyelerdeki mil-yonluk ihaleleri içerenrant döngüsü son bul-malıdır

-Adliyede görevigereği bulunan ve yurt-taş olarak yolu düşenherkese hizmet için ayrı-

lan tüm alanlar kazanç kapısı olarak görülme-meli, sosyal hizmet alanı olarakdüzenlenmelidir.

-Yetersiz kafe vb. alanlar artırılmalı, fizikikoşulları temiz ve sağlıklı hale getirilmelidir.

-Yiyecek ve içeceklerin fiyatları makul birdüzeye çekilmelidir.

-Hakim ve savcılar ile avukatlar ve yurt-taşlara farklı fiyat uygulanmasına son verilme-lidir

-Adalet Komisyonlarının bileşimi, görevve işleyişi yeniden düzenlenmeli, Adalet Ko-misyonları’nda Baro temsilcileri de doğal üyeolarak yer almalıdır.”

ÇHD açıklamasını şu çağrıyla sonlandırdı:“Yaşanan sorunlara karşı tüm meslektaş-

larımızı ve yurttaşları adliyelerdeki kafe, kan-tin, yemekhane ve diğer işletmeleri boykotetmeye çağırıyor, İstanbul Barosu’nun boykotkararına, eylem ve etkinliklere destek vermeyedavet ediyoruz.”

Adliyede Boykot Var GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE!BIRAKIN BU GEMİ BATSIN

Baş tarafı 1. sayfadaİşçinin, emekçinin gerçek düşmanı sınırların

ötesinde değil! Burada, sınırların içindedir düşmanı-mız. Bizi işsiz bırakanlardır. Bizi en ağır şartlarda endüşük ücretlerle çalışmaya zorlayanlardır. Anayasa-daki göstermelik haklarımızı bile kullandırmayan-lardır. Ağzımızı her açtığımızda sırtımıza copindirendir. Her protestomuzda bize azgınca saldıran-lardır. Grev dediğimizde “yasak” diye haykıran,“bizim dönemimizde grev yapılmasına müsaade et-medik” diye övünenlerdir. Emir komutayla bizi zin-danlara tıkan, ağır cezalar verenlerdir. Televizyonkanallarından, gazete köşelerinden aklımızla alayedercesine sürekli yalanlar yazıp söyleyenlerdir.Bizim düşmanımız tüm bunları doğuran bu sömürüdüzeninin ta kendisidir. Gerçek düşman içerdedir!

Her yerde bu gerçeği vuracağız yüzlerine. Heryerde emeğin çıkarlarından bahsedecek, emeğin ik-tidarı için kavgayı yükselteceğiz. Burjuva çıkarlarıdemek olan “milli çıkarlar” uğruna bedel ödemeyireddediyoruz!

Aynı gemideymişiz!Artık işçilerin karnı tok bu masallara. Bakın ne

diyor kürsülerde işçiler: “Biz kapitalizmin, faşizmingemisinde yer almayız. Bunun için bırakın bu gemibatsın!” Evet, emeğin köleliğine dayanan bu gemibırakın batsın!

Page 6: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

Küçük burjuvazinin ko-numu her zaman güven-sizdir. Çünkü kapitalist

sermaye birikiminin işleyişi sürekli ola-rak küçük mülkiyeti tasfiye yönündeişler. Ama aynı zamanda da kapitaliz-min yasaları, küçük mülkiyeti yenidenyeniden üretir. Bir küçük mülk sahibiesas olarak mülkiyetini, yani sermaye-sini artırarak daha çok emek sömürmekister. Ancak kapitalizmin tekelci aşa-maya ulaştığı, tekelci birliklerin üreti-min her alanında egemen olduğukoşulların ortaya çıkışından bu yana,bu neredeyse imkansızdır. Tekellerinher alandaki egemenliği küçük burju-vaziyi her alandan kuşatıp kendisinebağlar; aynı zamanda da onları mülk-süzleştirip işçi sınıfının saflarına iter.Elindeki mülkiyetini (üretim ve geçimaraçlarını) dört elle sarılıp korumayaçalışan bütün bu kesimleri böylece dev-rimin saflarına, işçi sınıfının yanınaiter.

Küçük burjuvazi, bugünkü top-lumsal koşullar altında hem tekelci ser-mayenin, hem de proletaryanın heryönden baskısı, kuşatması altındadır.Ekonomik alanda tekelci sermaye onuadım adım ortadan kaldırırken, prole-tarya ise bunu gelecekte devrimdensonra yapacağını açıkça ilan eder. Bu

koşullarda küçük burjuvazi, kendisinibugün ortadan kaldırmakta olan tekelcisermayeye karşı, mülkiyetini ve yaşa-mını savunmak için mücadele etmekzorundadır. Ama bu mücadelede işçi sı-nıfının nefesini de ensesinde hisseder.Bu nedenle tekelci kapitalizme karşımücadelede ikirciklidir, tutarsızdır;devrimin gelişiminin yavaşlatan bir ko-numu vardır. O, devrim ne zaman güç-lenip atak yapsa, işçi sınıfının yanındayer alır; ancak işler kötü gitmeye baş-ladığında da büyük bir hızla devrimsaflarını terk eder. İşler iyi giderken işçisınıfının yanında yer alsa bile pek çokülkede yaşanan somut örneklerdeaçıkça görüldüğü üzere devrimin güve-nilmez dostları oldular; en kritik an-larda safları terk edip işçi sınıfını yalnızbıraktılar. Bunun nedeni elindeki mül-kiyetini ve toplumsal konumunu yitir-mekten duyduğu dehşetengiz korkudur.

Küçük burjuvazi devrim sırasındaproletaryayla birlikte davransa da dev-rimin zaferinden hemen sonra, prole-tarya ittifak politikasını gözdengeçirecek; ittifak daralacaktır. Prole-tarya nihai hedefi alan sınıfları ortadankaldırmak amacıyla devrimi ileri gö-türmeye, sosyalizmi kurmaya yönele-cektir. Küçük burjuvazi bu koşullardakendi sınıfsal konumu gereği devrimindaha ileri gitmesinin önüne geçmeye,hatta geriye çekmeye çalışır. Üretimaraçlarının özel mülkiyetine, yani kapi

talist özel mülkiyete son verilmesinekarşı çıkar. Bir sınıf (ara sınıf) olarakilerici konumunu tamamlamış olaca-ğından, bu andan itibaren proletaryanıngerçekleştireceği devrimci dönüşümekarşı konumlanarak gerici bir konumadüşecektir. Proletaryanın çıkarı sosya-lizmdedir; toplumdaki diğer kesimleride sosyalizme ikna etmeye çalışacak;devrimden sonra bu hedefi kabul eden,benimseyenlerle birlikte sosyalizmikurmaya yönelecektir.

Bugünün toplumsal koşullarındaişçi sınıfıyla burjuvazi yan yana, iç içebir yaşam sürmekte; birbirlerini ideo-lojik, politik olarak etkilemektedirler.Bu nedenle işçilerin bir bölümü küçükburjuvalar gibi yaşamakta, küçük bur-juva hayallere kapılmakta, küçük bur-juva ideolojilerin etkisi altındakalmaktadır. Burada küçük burjuvaideolojilerle mücadele çok önemlidir.İşçi sınıfının, saflarına sızan küçük bur-juva ideolojinin etkisinden kurtarıl-ması; küçük burjuva hayallerin açığaçıkarılıp teşhir edilmesi proletaryanındevrimci sınıf mücadelesinin gelişimiiçin hayati öneme sahiptir. Bu nedenleküçük burjuvaziyle ideolojik mücadele,devrimci komünist hareket açısındankesintisiz olarak sürdürülmesi gerekenpratik devrimci bir görevdir.

İşçi sınıfı hareketi kendi dışındakibu sapma akımlara karşı ideolojik mü-cadeleyi sürdürürken kendi içinde do-ğabilecek bu türden eğilimlere karşı dauyanık olmak zorundadır. Küçük bur

juvalarla işçilerin iç içe geçen sosyalyaşantıları, ideolojik alanda da kendiyansımalarını yaratır. Burjuva ve küçükburjuva ideolojilerin etkisinden yalıtık,saf bir işçi hareketi yoktur, olamaz.Dünyanın herhangi bir yerinde ortayaçıkan ideolojik politik akımlar hızlabaşka yerlerde de ortaya çıkarak işçi sı-nıfı hareketinde bölünmelere nedenolabiliyor. Aynı biçimde bir ülkede,devrimci sınıf mücadelesinin sağlambir temelde gelişimi de dünyanın diğerülkelerindeki işçi sınıfı hareketini etki-ler, etkiliyor. Devrimin herhangi bir ül-kede zafere erişmesi yalnızca oülkedeki işçi sınıfının kurtuluşuyla sı-nırlı bir sonuç yaratmaz. Bunun ya-nında dünyanın her yerinde, burjuvasınıfa karşı sürdürdüğü mücadeledeproletaryaya moral destek olur, itilimverir; dünya devrim sürecini ivmelen-dirip hızlandırır.

Devrimci komünistler, işçi sınıfısaflarındaki burjuva ve küçük burjuvaanlayışların işçilerin bilincini bulandır-malarına sınıf bilincini körelterek dev-rimci sınıf mücadelesini tavsatmalarınahiçbir şekilde müsamaha gösteremez-ler. İşçi sınıfını burjuvazinin peşine tak-malarına, devrimden ve devrimcimücadeleden vazgeçirmeye çalışmala-rına asla seyirci kalamazlar, hiçbir şe-kilde geçiştiremezler. Bu türgirişimleri, çabaları görmezden gelmekya da geçiştirmek, bunu yapanların suç-larına ortak olmaktır. Küçük burjuvapolitik tavırlar bunun altında yatan bur-juva, küçük burjuva ideolojik sapma

akımlar görüldüğü her yerde mahkumedilmelidir. Proletaryanın burjuva veküçük burjuva ideolojilerden tamamenkopup arasına kesin bir sınır koyacağıbu ayrımın gerçekleşmesi, proletarya-nın mücadelesinin devrimci sınıf çizgi-sinde gelişip güçlenmesi, emeğinkurtuluşunun zorunlu koşullarından bi-ridir. Bunu başaramayan proletarya,kendi kurtuluşunu da gerçekleştiremez.

İnsanlık, tarihi boyunca büyük biruygarlık yarattı. Kapitalizm nedeniyleşimdi bu uygarlığın geleceği tehlikede.

Sadece uygarlık, kültür ve nimet-leri değil, insanın geleceği ve dünya-daki yaşam da tehlikede. Emeğin vedoğanın yıkımı büyük bir hızla geri dö-nülemez bir aşamaya doğru sürükleni-yor. Eğer proletarya bu sürecemüdahale edip tarihin kendisine yükle-diği insanlığı kapitalizmden kurtarmagörevini yerine getirmezse; burjuvatopluma ve burjuvazinin sınıfsal ege-menliğine son vererek kendi iktidarınıkurmazsa; bu politik iktidarın gücünedayanarak sosyalizmi inşa etmeye veoradan da sınıfları ortadan kaldırmayayönelmezse; insanlık, bütün tarih bo-yunca yaratıp biriktirdiği uygarlık vekültür adına ne varsa hepsini yitirebilir.

Rosa Luxemburg’un yüz yıl önceortaya attığı “Ya Barbarlık Ya Sosya-lizm” şiarı artık çok daha büyük bir aci-liyet kazanmış; insanlığın sosyalizmegeçişi bir ölüm kalım sorunu halinegelmiştir.

6 MÜCADELE BİRLİĞİ 19 Şubat - 4 Mart 2020

Brezilya devlet denetimindeki Petrobras şirketinin 20.000'den fazla çalışanı, işçilerin işten çıkarılmasını ve kamu varlıklarının özelleştirilmesiniprotesto etmek için 11 Şubat günü ulusal bir grev gerçekleştirdi.

Faşist Bolsonaro, Ocak ayının ortalarında, 1.000'den fazla kişinin çalıştığı bir Petrobras iştiraki olan Parana Azotlu Gübre Fabrikası'nınkapatıldığını duyurdu. Brezilya işçi sınıfının buna yanıtı sert oldu.

1 Şubat günü Tek Tanker Federasyonu (FUP) ve İşçilerin Tek Merkezi (CUT), süresiz bir grev başlattı.Üst üste 11 gün boyunca, 43 petrol platformu, 11 rafineri, 18 terminal, 7 kara petrol sahası, 5 termoelektrik santrali, 3

idari üs, 3 gaz işleme ünitesi, 1 petrokimya kompleksi ve 1 petrokimya kompleksi ve 1 biyoyakıt fabrikası greveçıktı.

Bolsonaro yönetimi, greve çıkan işçilerin yerine grev kırıcı işçiler almak istese de, başarısızoldu; Brezilya'nın 13 eyaletinde bulunan 95 Petrobras tesisinde yaklaşık 20.000 işçi 11

gün boyunca grevde.Grevdeki Vitória Su Yolu Terminali işçileri "tarihi bir an" diye niteliyor

grevi. Petrobras'ın Rio de Janeiro'daki karargahında 31 Ocak'tan berikamp kuran işçiler, 14 Şubat günü başlaması planlanan işten

çıkarmaların durdurulmasını ve toplu iş sözleşmesininyerine getirilmesini talep ediyorlar.

Bolsonaro,2019'da cumhurbaşkanı olduk-larından beri işçiler Petrobras'ın gi-

derek kötüleştiğinisöylüyorlar.

Brezilya’da Petrol İşçileri Grevde

Şili’deProtestolar

Şili’de daha önce Şili Senatosu'nun aleyhindeki suçla-malar nedeniyle görevden alınmış olan karşı-devrimci fa-

şist Santiago Büyükşehir Belediye Başkanı'nın yenidengöreve getirilmesi protesto edildi.

Binlerce kişi 7 Şubat Cuma günü Şeref Meydanı'nda bir araya ge-lerek bu kararı protesto etti. Polis zırhlı araçlarla tazyikli su sıkarak,

göz yaşartıcı bombalarla saldırdı. Şilililer saldırıya rağmen dağılmayınca,polis geri çekildi. Şeref Meydanı’nı dolduran Şilililer “Birleşmiş Bir Halk

Asla Yenilmez” sloganını haykırdı.

AmazonlarYasalOlarak(!)Yok Edilecek

Brezilya’nın faşist devlet başkanı Jair Bolsonaro,pek çoğu Amazon’da bulunan yerli halkın yaşadığı toprak-ları madenciliğe, tarım faaliyetlerine ve hidroelektrik santrallereaçan tartışmalı tasarıyı 5 Şubat Çarşamba günü Ulusal Kongre’yesundu.

İktidarın “rüya” diye nitelediği tasarı, Brezilya yerlileri tarafından“soykırım teklifi” diye adlandırılıyor.

“Soykırım Tasarısı”, Ocak ayında yaklaşık 600 Brezilyalı yerli lideri MatoGrosso’da bir araya getirmişti. Reuters’a konuşan Kayapo kabilesi lideri Txucarra-mae, “Bolsonaro’nun bahsettiği zenginler; araba, uçak ve çiftlik satın alan beyaz adamınzenginleri. Bizim zenginliğimizse buradaki ormanlar ve nehirlerde” dedi.

Çevreciler ise bu tasarının Amazonlardaki ağaçsızlaşma sürecini hızlandıracağını söylüyor.

DEVRİMDE KÜÇÜK BURJUVAZİVE PROLETARYA

Page 7: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

Şubat ayının ilk günlerinde Kanada’da ilkokul öğretmenleri, öğretmen sayısını azaltmak ve sınıf başına düşenöğrenci sayısını artırmak isteyen Ontario Başbakanı Doug Ford'un politikalarına karşı protestolarını yo-ğunlaştırdı. Öğretmenlerin talebi ise, özel ihtiyaçları olan öğrencilere hizmet etmek, okul öncesi eği-

tim programının korunması ve daha adil ücret.Öğretmenler Ocak ayından itibaren eylemler yapsa da, talepleri karşılanmamıştı. Ve Ontario’da

yüz binden fazla öğretmenin üye olduğu 4 büyük öğretmen sendikası, son 20 yılda ilk kez birlikte11 Şubat günü greve gitti.

7MÜCADELE BİRLİĞİ19 Şubat - 4 Mart 2020

Kolombiya’daKatliamlar

Sürüyor10 Şubat günü, Kolombiya'nın Putumayo bölgesinde ka-

çırılan iki halk önderi, 12 Şubat günü ölü olarak bulundu.FARC’ın silah bıraktığı “Barış Anlaşması”nın ardından eski

FARC gerillaları ve halk önderleri “faili meçhul” cinayetlerle katle-dilmeye devam ediyor.

Öldürülen liderler Villa Fátima’da JAC (Topluluk Eylem Kurulu) yönetici-lerinden. JAC savcısı ve JAC Çalışma Komitesi koordinatörü olan Luis Alberto

Parra Lozada ve oğlu Jader Alberto Para. İkisi de 10 Şubat Pazartesi günü silahlı ki-şilerce evleri basılarak ve eşleri, anneleri bağlanarak zorla götürülmüştü.

Bu çifte cinayetle 2020'de Kolombiya'da öldürülen lider sayısı 44'e yükselirken, öl-dürülen silah bırakmış FARC-EP savaşçısı da 7 oldu.

Bolivya Seçime Hazırlanıyor

Bir darbe ile yönetime el konulan Bolivya’da,yeni cumhurbaşkanı seçimi için hazırlıklarabaşlandı. Evo Morales’i de seçerek ikti-

dara taşıyan Bolivya yerlileri, El Alto’da MASPartisi ile birlikte yeni seçimlere hazırlanıyor.

Sosyalizme Doğru Hareket (MAS), 8Şubat Cumartesi günü El Alto’da büyükbir miting düzenleyerek, 3 Mayıs günüyapılacak seçim için adaylarını ilanetti. Luis Arce ve David Cho-quehuanca'yı aday gösterenMAS için El Alto bir kale.

Bolivya’da seçim-lere katılan diğer 7aday ise karşıdevrimci.

“Türkiye'nin Suriye toprakla-rını işgal ve ilhak gibi bir ni-yeti asla söz konusu değildir.

Tam tersine biz Suriye topraklarının iş-galinin ve ilhakının önüne geçmek isti-yoruz. Suriye'nin 3'te 1'i PKK'nın ve neyazık ki onu destekleyen ABD'nin işgalialtındadır.”

İki cümleye bu kadar yalan ve de-magoji nasıl sığdırılır diye merak eden-ler varsa yukarıdaki cümleye bakabilir,dil eğitmenleri örnek cümle diye müf-redatlarına alabilirler; çok yararını gö-receklerinden şüphe duymasınlar.

“Türkiye'nin Suriye topraklarınıişgal ve ilhak gibi bir niyeti asla sözkonusu değil”miş. Hadi buna inanalımve bir soru soralım: Diğer yerler bir ta-rafa, İdlib’te ne işiniz var? Malumorada PKK de yok. Suriye’nin üçte biriABD’nin işgali altında madem vemadem ki sen Suriye’yi ABD işgalin-den kurtarmak istiyorsun, ABD’yiNATO’yla birlikte İdlib’e kim çağırı-yor ve bu çağrı ne anlama geliyor.Yoksa ABD’yi Suriye’ye siz çağırıncaABD ve NATO işgale değil de “mırra”içmeye mi gelecekler!

Faşizm budur! Faşizm, kitlelerialdatmak için her türlü yalana, hertürlü demagojiye başvurmakta, şove-

nizmi sınırsız biçimde, akla hayale sığ-mayacak ölçülerde kışkırtmakta bir sa-niye bile tereddüt etmez.

Hitler faşizmi, ki bunların atası sa-yılır, Alman Komünist Partisine altımilyon oy vermiş Alman proletaryasıve halkını aldatmak için kendini “sos-yalist” ama “nasyonal” olanından diyetanıtmamış mıydı! Tekelci kapitaliz-min, ondan da öte Alman tekelci kapi-talizminin en iri tekellerinin sadakattesınır tanımayan bu dişleri kanlı köpek-leri, “yalan ne kadar büyük olursainandırıcılığı da o kadar fazla olur”düşüncesini bir “ilke” düzeyine çıkart-mışlardı.

Şimdiki çırakları onların izindenilerliyorlar. Kendilerine “sosyalist” de-miyorlar ama onun yerine “kurtarıcı”kostümüyle sahneye çıkıyorlar. Kim-leri kurtarmadılar ki bu güne kadar!Kosova’dan tutalım da Afganistan’a;Libya’dan tutalım da Çin’in Uygur-lar’ına kadar herkesi “kurtarıyorlar”.Bıraksalar dört yüz kilometre uzunlu-ğunda otuz kilo metre derinliğinde birşeritteki tüm Kürt, Arap, Süryani nevarsa herkesi kurtaracaklardı da, bı-rakmadılar, yüz yirmi kilometre uzun-luğunda ve on kilometre derinliğindebir şeritle yetinmek zorunda kaldılar.

Tel Abyad ve Serakaniye’den bahsedi-yoruz.

“Boynuz kulağı geçer” derler;doğrudur, ama boynuzun kulağın ye-rini asla alamayacağı da bir o kadardoğrudur. Hitler, yalan ve demagojideustaydı. Bunlar dün dediklerini bugünunutacak kadar acemi. Suriye’dekidinci-faşist çeteleri kastederek diyor kiRTE,

“Asıl önemli olan şey, sürekli‘oradaki teröristler’ diye dile getirili-yor. Tamam da bu teröristler kim?Bunlar bir PYD, bir YPG değil. Bun-lar tam aksine Suriye’nin kendi insan-ları ve Suriye’nin yerleşik halkı. Buinsanlar kendi topraklarını kendi evle-rini korumanın mücadelesini veriyor.”

Oysa El Nusra denen katil sürüle-rini “terör örgütleri” arasında sayanliste Türkiye’nin dosyaları arasında du-ruyor ve mürekkebi bile kurumamıştırdaha.

Unutmuş!Sonra diyor ki “bunlar Suriye’nin

kendi insanları ve Suriye’nin yerleşikhalkı.” Oysa Suriye’de, İdlib’te bulu-nan çete örgütlerinden birinin adı “Tür-kistan İslam Partisi”dir. Yani taTürkistan’dan, Çin’in Uygur bölgesin-den MİT, CIA ve diğer emperyalist is-

tihbarat servisleri tarafından Suriye’ye,hem de aileleriyle birlikte, getirilenkatil, yağmacı, toplumun en dip tortusubunlar. “El Tunisi, El Mısri, El Iraki,Şişani (Yani Çeçen)” vb vb saymaklabitmez isimlerden geçilmiyor halbuki.Yani bu çeteler, dünyanın dört bir ya-nından (elbette aralarında Suriyelidinci-faşistler de var) emperyalist is-tihbarat servisleri tarafından Suriye’yegetirilmiş paralı katiller, yağmacı hır-sız sürüsüdür. Bunların ne mal “Suri-ye’nin yerleşik halkı” olduklarınıanlamak için Afrin’i nasıl yağmaladık-larına bakmak yeter. İşte örnek: Diyorki,

“Rejimin saldırıya geçtiği heryerde insanlar diğer bölgelere değil,Türkiye'ye yöneliyor çünkü güven böl-gesi burası.”

Cümlenin ilk kısmının doğrulukpayı var. Türkistan’dan, Uygur bölge-sinden, Çeçenya’dan vb vb getirilençeteler ve aileleri, Türkiye’ye yöneli-yorlar; çünkü Suriye’ye nereden girdi-lerse oradan çıkabileceklerinibiliyorlar. Türkiye’den giren, Türki-ye’den çıkar, bundan doğal bir şey ola-bilir mi?

Kabul etmek gerekir, hemenhemen tüm faşist liderlerin “Oblo-

mov’un rüyası”na benzer büyük hayal-leri olur. Hitler, dünyaya hakim olmakistiyordu; “bizimki” Şam’da EmeviCamii’nde “Cuma namazını edaetmek” istiyordu. Hitlerin sonu malum.“Bizimki” Şam’a değil ama Hacı Bay-ram’a gidebildi ancak.

Şimdiki rüyası, “Suriye'yi terörörgütlerinden ve rejimin zulmünden”temizlemektir. Bu rüya gerçekleşme-den “bize huzurla uyumak haramdır.”diye iddialı da konuşuyor. Terör örgüt-leri dediği YPG’dir. Rejim ise bilini-yor.

Ne dokuz yıldır dinci-faşist çete-ler üzerinden yürüttüğü savaştan birders çıkarabiliyor, ne de bunca bol da-nışmanından biri çıkıp da, “büyüklokma ye, büyük laf etme” sözünü ha-tırlatıyor.

Şurası da bir gerçek: En azından2013 Haziran Halk Ayaklanmasındanbu yana dinci-faşist iktidar ve tekelcisermaye için “huzurla uyumak haram”olmuş. Bundan böyle çok daha“haram” olacak.

Hitler, Mussolini ne zaman “hu-zurla” uyudular ki onların ardılları hu-zurla uyusunlar!

Yalana Bak Taylan Işık

Hedef Şimdi Kübalı DoktorlarABD yönetiminin hedefinde bu defa, dünyanın dört bir yanındaki yoksul ülkelerde görev yapan Kü-

balı doktorlar ve sağlık emekçileri var.The Guardian’ın haberine göre, Küba’nın dünya çapında uyguladığı tıbbi yardım programını “demokrasiyi

baltalamak ve doktorların faaliyet gösterdiği ülkelerin iç işlerine müdahale etmek”le suçlayan Trump yönetimi,Küba hükümetinin bu sağlık personelini “sömürdüğünü” de iddia ediyor.

Doktorların getirdiği yabancı gelir miktarını ortadan kaldırmayı ve bu sayede Küba ekonomisini biraz daha boğ-mayı hedefleyen ABD, doktorların karşı devrimci hükümetlerin iş başına geçtiği Brezilya, Ekvador gibi ülkelerden çekil-melerine yol açmıştı. Küba doktorlarının bu ülkelerden ayrılması, halklar için ciddi sonuçlar doğuruyor.

“Küba doktorları” olarak bilinen program, 50 yıl önce kuruldu ve şu anda 60'tan fazla ülkede Kübalı doktorlar var. Ve bu sağ-lık hizmetlerinden elde edilen gelir, Küba’nın toplam yabancı gelirinin yaklaşık %60'ına denk geliyor. Küba’nın sağlık programınakarşı kampanyanın başında ise ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo var.

Kanada’da Öğretmenler Grevde

Bakırköyde Leninist Kadın Tutsaklardan8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kartı

Page 8: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

Emeğin Dünyası8 MÜCADELE BİRLİĞİ 19 Şubat - 4 Mart 2020

KRİZ – DEVRİM DİYALEKTİĞİÖzgür Güven

Kapitalist toplumda da dahaönceki sınıflı toplumlardaolduğu gibi tarihin devin-

dirici gücü sınıf mücadelesidir. Çıkarlarıbirbirine karşıt iki sınıf arasındaki çe-lişki ve çatışmaların maddi temelindeekonomi yer alır. Ancak ideolojik üstyapı da burada etkin bir güç olarak dev-reye girer. Tarihsel toplumsal gelişme,bu iki karşıt sınıfın çelişki ve çatışmala-rıyla ilerler.

Bugünkü tarihsel-toplumsal aşa-mada üretici güçlerin gelişim seviyesibütün toplumun ihtiyaçlarını karşılaya-cak kadar gelişmiş olduğu halde, kapi-talist özel mülkiyet ve sermayeye dayalıbu üretim sistemi nedeniyle emekçi sı-nıfı büyük bir yoksulluk, sefalet ve acı-lar içinde bir yaşam sürmektedir. Buacıların kaynağı sermayenin egemenliğive sömürüsünün devamı için uyguladığıbaskılardır. Üretici güçlerdeki büyükpotansiyele rağmen, bu sömürü ve sefa-leti, acıları yaratan koşulların derinleşe-rek sürmesi karşısında emekçi sınıftaçok büyük öfke birikimi söz konusudur.Biriken öfke, zaman zaman bireysel ey-lemler, intiharlar vb biçimlerle, ama asılolarak büyük toplumsal olaylar, isyan-lar ve ayaklanmalar biçiminde patlama-larla açığa çıkıyor. Bu öfke birikimi veayaklanmalar tek tek ülkelerle sınırlı dadeğil. Bu gün artık bütün dünya emek-çilerin büyük eylemleriyle, ayaklanma-larıyla sarsılıyor. Eğer burjuva sınıfınsömürü ve baskısı karşısında emekçi sı-nıfta büyük bir öfke birikimi olmasaydı,ezilen ve sömürülenlerin, yaşamdan ko-vulan milyonların eylemi de olmazdı.

Sermayenin egemenliği, sömürüsüve baskıları altındaki emekçi sınıfın acı-larından kurtulup, yarattığı uygarlığınnimetlerinden yararlanabilmesinin tekyolu ise bir toplumsal devrimdir. Eski

topluma son verecek olan bir toplumsaldevrim, hiçbir zaman emekçilerin ya dadiğer toplumsal kesimlerin düşüncele-rinden kaynaklanmaz. Toplumsal dev-rimi bir zorunluluk olarak emekçi sınıfınönüne çıkaran ekonominin evrimidir;bütün bir tarihsel-toplumsal gelişmedir.Bütün bu gelişmelerin yarattığı bugünküekonomik ve toplumsal maddi koşullar,emekçi sınıfın önüne, kendi kurtuluşu-nun biricik yolu, yaşadığı sorunların tekçözümü olarak bir toplumsal devrimgörevini koymuştur. Bu toplumsal dev-rimi, gömülü olduğu bugünkü maddikoşulların içinden çekip çıkarmak vehayata geçirmek için de, tarihin en dev-rimci sınıfı olan proletaryanın devrimcieylemi olmazsa olmaz koşuldur.

Bir toplumsal devrimin maddi ko-şullarının başında kapitalizmin krizi yeralır. Ki bu kriz, günümüzde küresel bu-nalım boyutlarında yaşanıyor. Ekono-mik kriz, emekle sermaye arasındakiçelişki ve çatışmayı en uç noktaya kadarderinleştirip keskinleştirerek, politik,toplumsal krize de yol açtı. Bugün artıkemekçi kitlelerin devrimci enerjisi, heryerde yaşanan büyük öfke patlamala-rıyla, isyan ve ayaklanmalarla kendisiniaçığa vuruyor. Bu isyan ve ayaklanma-ları, bastırmak, egemenliğini güçlendir-mek ve sömürüyü sürdürmek isteyentekelci sermaye her yerde emekçi sınıfayönelik baskı ve terörünü artırıyor:Emek güçlerine yeni saldırılar düzenli-yor; devrimci güçleri terörize etmeye,eylemlerini kriminalize etmeye çalışı-yor. Bugün yaşananların da açıkça or-taya koyduğu gibi, kriz dönemleri düzengüçleriyle devrim güçleri arasındaki ça-tışmaların, mücadelenin en sert biçim-ler aldığı, şiddetlendiği dönemlerdir.

Sermayenin ve devletin baskısı veterörü ne kadar yoğun ne kadar şiddetli

olursa olsun, tarih hükmünü yürütecek,emekçi sınıf zaferi mutlaka kazanacak-tır. Bu, kapitalizmin işleyiş yasaları ne-deniyle ortaya çıkan bir zorunluluktur.Kapitalizmde ekonominin işleyişiemekle sermaye arasındaki çelişki veçatışmaları sürekli olarak derinleştiripkeskinleştirme yönündedir. İşçi sınıfı,kendi emeğiyle yarattığı uygarlığınbütün nimetlerinden kapitalizm tarafın-dan uzaklaştırılırken burjuva sınıfın ser-vetini, kendi kendisinin sefaletini sürekliolarak yeniden üretir. Bu süreç, belirlibir noktadan sonra sistemi işlemez du-ruma getirir. Artık, bizzat sermayeninkendisi yeniden üretimin önünde engelhaline gelir. Sermayeye dayalı üretimsistemi, yani kapitalist üretim biçimi buevreye çoktan geldi; kendi kendisiylebirlikte sermaye, bütün dünyayı da çü-rüterek kendi üzerine doğru çöküyor.Sistemin kendi işleyiş yasaları emekçisınıfı, eski topluma son verip daha ileribir toplumsal sisteme geçmeye zorluyor.Burada sermayenin ve devletin baskısıbir süre için sonuç veriyor gibi görünsede sonuç vermez, vermiyor. Emekçilerher seferinde çok daha kitlesel, çok dahabüyük ve yıkıcı eylemlerle yeniden or-taya çıkar, çıkıyor. Bu, kapitalist sistemeson verinceye kadar böyle devam ede-cektir.

Emekçiler, sermayeye karşı müca-delelerinde tek bir eylemle sonuç ala-mazlar. Böyle olsa elbette çok dahakolay ve iyi olurdu, ama böyle olmaz.Sınıf mücadelesi uzun soluklu bir mü-cadeledir. Emekçiler kapitalizmin dünyaegemenliğine karşı bugüne kadar on-larca ayaklanma, isyan ve sayısız eylemyaptılar. Bu eylemlerin büyük çoğun-luğu sonuçsuz kaldı; yenen ve yenilendevrimler yaşandı. Bu uzun soluklu mü-cadele sürecinde kriz dönemleri hep

yoğun çatışmalı dönemler oldu. Buyoğun çatışmalı dönemlerde emekçiler,onlarca yılda olmadığı kadar aydınlanıpileri atıldılar. Dünya devrimler tarihi butürden ileri atılımlar, ayaklanmalar ye-nilgiler ve devrimlerle doludur. Bazı ül-kelerde proleter komünist hareketindiğer ülkelerden daha ileri ve daha dev-rimci olmasının nedeni, proletaryanındevrimci bir sınıf olma niteliğindendaha çok gerçekleştirdikleri devrimcieylemler ve ayaklanmalardır. Emekçisınıf zaferlerinden daha çok yenilgile-rinden öğrenerek yollarını açtı. 1848 ol-masa Komün, Komün olmasa Ekimolmazdı. Her yenilgi, emekçiler içinnasıl olmayacağını öğreten derslerle do-ludur.

Büyük bir tarihsel olay olan dev-rim, çıkarları birbirine karşıt bireylerin,toplumsal sınıfların ve katmanların istekve arzularının yönelimlerinin çok özgünbir tarihsel kesitteki çakışmasından;bütün bu olayların, üst üste binip iç içegeçmesinden doğar. Devrime katılan bi-reyler hangi sınıftan olursa olsun, herbiri süreci kendi lehine çevirmeye, so-nucu kendi istek ve arzularına uygunolarak etkilemeye çalışır. Çıkarları bir-biriyle çatışan bireylerin, toplumsal ke-simlerin ve sınıfların hareketinin,eylemlerinin üst üste binmesi tarihselgelişmeyi hızlandırır. İç içe geçen, üstüste yığılan olaylar nedeniyle her şeyçok hızlı ve yoğun yaşanır; gelişmelerçok ani ve sıçramalarla gerçekleşir.Böylesi tarihsel kesitlerde emekçi sınıfınsermayeye karşı sürdürdüğü sınıf müca-delesi, devrimci kitle eylemleri, açık ça-tışmalar, sokak savaşları biçimini alır.Bu sert çatışmalarla dolu süreç, emekçikitlelerin baş eğmez, dirençli ve savaş-kan yeteneklerini geliştirmelerinde etkiliolur. Emekçiler bu türden sert mücade-

lelerle dolu süreçlerde birbirlerine ke-netlenip sımsıkı kaynaşarak etkin birgüç haline gelirler. Bu da onlara, iktidarıele geçirmeyi hedefleyen devrimci ey-lemlerinde büyük avantaj kazandırır.Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, ge-lişmelerin, emeğin iktidarıyla taçlan-ması için işçi sınıfı başta olmak üzeregeniş halk kitlelerinin kendi örgütlerinikurmaları, devrimin zaferinin bir diğerkoşuludur. Dünya deneyimi, devrim dö-nemlerinde harekete geçen emekçi yı-ğınların, devrimci inisiyatif vegirişkenlikle, örgütlenme konusunda daharikalar yarattığının örnekleriyle dolu-dur. 20. yüzyıl başında Rusya’da ortayaçıkan komite ve konseyler (sovyetler)bunun en iyi örneklerinden, en iyi bili-nenlerden biridir. Bizde de aynı giriş-kenlikle kurulan örgütler, kısa süreli deolsa Gezi’de ve hemen sonrasında yaşa-nan park ve mahalle forumları oldu.Ancak ayaklanmanın geriye çekilme-siyle bu örgütler dağıldı. Bu örgütlerindevrimde çok önemli bir yere sahip ol-duğu biliniyor. Eğer emekçi sınıfın vehalkın sözü edilebilecek bir kesimi butürden kapsayıcı ve demokratik örgüt-lerde birleşmişse, bu örgütlere dayana-rak, rahatlıkla iktidara yürüyebilirler.

İşçi sınıfı tarihin en devrimci sını-fıdır. Bu doğru. Ama işçi sınıfı böyledirdiye, devrimci mücadele de kendiliğin-den ya da otomatik olarak başarıya ulaş-maz. Mücadeleyi başarıya ulaştırmakisteyen işçi sınıfı bu niteliğine uygundavranmalıdır. Yani işçi sınıfı kendi dev-rimci sınıf örgütlerinde örgütlenerek vebu örgütler eliyle yürüttüğü, yürüteceğidevrimci eylemiyle başarıya ulaşabilir.Ancak bu eylemiyle halkın geniş ke-simlerinin enerjisini açığa çıkarabilir vebu enerjiyle sermayenin egemenliğiniyıkarak kapitalist özel mülkiyete son ve-rebilir.

İzmir’de Bergama Belediyesi’nde 3 kadın işçiişten atıldı. İşçilerin eylemlerinin üçüncü günündekendilerini ziyaret ederek desteğimizi bildirdik vekendileriyle bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röporta-jımızı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.

Alev ÇAKIR: 31 Mart 2019 Yerel Seçimle-riyle birlikte CHP’den AKP’ye geçen Bergama Be-lediyesi yönetimi, hem memur hem işçi arkadaşlarakendi yandaş sendikalarına geçmeleri konusunda birbaskı ve mobing uyguladılar. Bu süreçte baskı vemobinge dayanamayan birçok arkadaş benim söyle-mimle belirledikleri sarı sendikalara geçtiler. Amabiz işten çıkarılanlar bu sendikalara geçmeme konu-sunda direndik, kararlıydık, mücadelemizi içerdevermeye devam ettik.

Bu sürecimiz izne çıkarılmalarla, yıllık izinleri-mizin tamamının kullandırılmasıyla başladı. Yazı İş-lerinde çalışıyordum ve iznimin bitmesinden sonraişe geldiğimde yerime başka bir personelin atanmışolduğunu gördüm. Bana da Evrak Kayıt Servisi'ndebir süre bekleyeceğimi söylediler. 1 haftalık beklemesüresi boyunca sendikaya geçmem konusunda İnsanKaynakları Müdürü tarafından sürekli taciz edili-yordum.

Bir haftanın sonunda Arşiv Müdürlüğü denilentamamıyla AKP yönetiminin oluşturduğu, sürgün vemobing yeri olan, masası, sandalyesi, müdürü olma-yan bir birimde görevlendirildim. İnsan KaynaklarıMüdürüne Arşiv Müdürlüğü'nün neresi olduğunusorduğumda, yerini göstermesini istediğimde banaEvrak Kayıt’ta bekleme sandalyesinde oturacağımı,müdürlük için gerekli malzemelerin koyulacağı, ora-nın gerçek anlamda faaliyete geçeceği söylendi.

Ekim ayında atandığım Arşiv Müdürlüğü’ndeŞubat ayına kadar herhangi bir faaliyette bulunul-mamakla beraber, ben faaliyete geçirmek için çalış-malar yaptığımda Başkan Yardımcısı’ndan randevualamadım. Başkan’dan zaten personel olarak ran-devu alamıyoruz. Burada hem bir yönetim zafiyetivar hem de bizlere karşı bir baskı ve mobing unsuruaslında bu. İşverenle görüşememek buna tekabül edi-yor.

Sonrasında İnsan Kaynakları Müdürü’ne duru-mumu bildirdiğimde “Bu iş senin sorunun değil, bizburayı zaten halledeceğiz, hallettiğimiz zaman sende aktif bir şekilde çalışırsın” dedi. Yani benim yap-mış olduğum proje, yönetmelik, yönerge, usul veesaslar tamamen çöpe atılmış durumda.

7 Şubat itibarıyla da mesai bitimine 20 dakikakala elime bir tebligat geldi ve tebligatta performan-sımın yetersiz olduğu, bu durumun işyerindeki ça-lışma arkadaşlarıma olumsuz örnek teşkil ettiği, busebepten dolayı iş akdimin fes edildiği yazıyordu.Olay bundan ibarettir.

Gonca ÇETİN: Bergama Belediyesi Hasta Ya-kını Konuk Evi'nde çalışıyordum. Yerel seçimlerdensonra bir önceki dönem Belediye Başkanı MehmetGönenç’in talimatıyla yeni birime atandım. Fakat buyeni birim, belediyenin AKP’nin eline geçmesindensonra faaliyete geçirilmedi.

Faaliyete geçirilmeyen, açık olmayan, resmi an-lamda vatandaşa hizmet vermeyen bir birimde benimperformans değerlendirmem yapıldı. Vatandaşa hiz-met verilmeyen bir birimde benim performansımneye göre ölçüldü merak ediyorum. İnsanlar benietnik kimliğim, ilkelerim, dik duruşum, sendikal du-ruşum ya da parti görüşümle değerlendirmemeli diyedüşünüyorum.

Belediyecilik anlayışında, benim çalışma şek-lim, ne kadar çalışkan olduğumla ilgili bir değerlen-dirme yapılmalıydı. Bizler liyakat sahibi insanlarız,o kültürde yetiştik ve o kültürde çalışmaya devamediyoruz. Hiçbir şekilde biat kültürüne uymuyoruz.Bu bizim fıtratımızda yok.

Liyakatlı insanlar olduğumuz için Bergama Be-lediyesi’nde kapıdan içeriye girdikten sonra yapaca-ğımız tek şey belediyenin bize verdiği göreviyapmaktır. Elimize soğan patates verdiler de biz miyemek yapmadık diyorum. Halkın anlayacağı dildenkonuşuyorum. Bu bir ev kadını için de geçerlidir,önüne ne kadar malzeme koyarsan o kadar çok çeşit

yemek yapar. Elimde olmayan mal-zemeyle sofra kuramazdım. Bu yüz-den benimle ilgili performansdüşüklüğü gibi bir değerlendirme ya-pamazlar. Benim 9 yaşında bir kızımvar. Sadece benim ekmek paramladeğil, kızımın geleceğiyle de oynadı-lar. Ben burada direnen bir kadındanönce direnen bir anneyim.

Nazlı Deniz TAN: 31 Mart se-çimlerinden sonra ilk görev yeri deği-şimleri 10 Mayıs’ta gerçekleşti. 10Mayıs’taki görev yeri değişimleri ilebirlikte sürgün edildim. 10 Mayıs ön-cesinde Kültür ve Sosyal İşler Mü-

dürlüğü personeliydim. Yaptığım işorganizasyonlara, temsile dayalı işlerdi.

10 Mayıs’tan sonra Tebligat Dağıtım Personeliolarak görevlendirildim. Bu bana “İstifa et” deme-nin farklı bir yöntemiydi. İş farklılığı açısından sen-dika sesimi duyurdu ve görev yerim tekrardeğiştirildi. Benim tepkim işimi bırakmamak, istifaetmemek olunca görev yerimi İcra Tebligat Perso-neli olarak değiştirdiler. Aynı servisin dışarı gidenpersoneli değil de, içerdeki serviste çalışan personelioldum.

Ardından 40 saniyeliğine görev yerimde olma-dığım için gereksiz yere savunma talebi geldi, zo-

runlu izne çıkarıldım ve bütün izin günlerim kullan-dırıldı. 40 iş günü, toplamda 51 gün izne çıkarılmak,varolan bütün izin günlerinin bitirtilmesi hem psiko-lojik olarak insanda bir etki yaratıyor, hem de izindengeri döndüğüm zaman bu insanlar bana bir şey ya-pacak hissi yaratıyor. Ben zaten eşyalarımı da topla-mıştım, kesin ya yerimi bir daha değiştirecekler, yaişten çıkaracaklar diye düşünüyordum.

İzinden döndükten sonra her telefonum çaldı-ğında şimdi arıyorlar, şimdi çıkaracaklar işten, diyesürekli bir korku altındaydım. O baskıyı bakışlarda,telefon çalmasında, her yerde, herkeste görebiliyor-sun. Ardından da bizi aniden hukuksuz bir şekilde,ihbar süresini vermeden, bildiri gelmeden işten çı-kardılar.

Cennet ÇAKIR (Alev ÇAKIR’ın Annesi):Bu durumdan hiç birimiz memnun değiliz, bizim ev-latlarımız kötü bir çocuk değil, kötü bir çocuk olarakyetiştirmedim. Hırsızlık yoktu, yolsuzluk yoktu, ek-meğinin peşinde olan çocuklarımız işten atıldı.Üzüntüm var ama dimdik ayaktayım. Üçünün de herzaman arkasındayım. 5 yaşında bir torunum var,onun hakkını savunmak için dimdik ayaktayım.

Röportajımızın ardından çay eşliğinde sıcaksohbetler yaptık ve “Kurtuluş Yok Tek Başına, YaHep Beraber, Ya Hiç Birimiz”, “Asla Yalnız Yürü-meyeceksin” sloganlarıyla, gazetemizi vererek vedaettik bu güzel kadınlara.

Bergama Belediyesi’nde Kadınlar İşten Çıkarıldı

Page 9: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

19 Şubat - 4 Mart 2020Emeğin Dünyası 9MÜCADELE BİRLİĞİ

"Her Yerde Karşınıza Çıkacağım"Zeytinburnu Belediyesi'nden KHK ile ihraç edilen sağlık emekçisi

Kenan Güngördü, 600 günü aşkın süredir işine dönmek için mücadele ediyor.Eyleminin 670. günü olan 10 Şubat günü Kenan Güngördü, sesini İs-

tanbul Büyükşehir Belediye meclis üyelerine duyurmak için İBB önündeaçıklama yapmak istedi.

Burada İBB'de işten atılan işçilerle selamlaştı, konuştu ve sonra işçilereve orada görevli polislere "İşe iade mahkeme kararım var ama işe alınmıyo-rum, Meclis üyelerine sesimi duyurmak istiyorum. Arkadaşlar da eylemde;onların görünürlüğünü engellemeden, olumsuz bir duruma neden olmadanbir açıklama yapmak istiyorum" dedi.

İşçiler "Abi ne demek, senin canın yanmış, ister burada aç pankartını,ister buyur yan tarafta bi yerde anlat derdini" diyerek karşıladılar.

Gelen polisamiri ise "Buradaeylem yapamazsınValilik kararıyla ya-saklandı" dedi. "Ar-kadaşlar aylardırgece gündüz buradaonlara yasak değilde ben bir açıklamayapmak isteyinceneden yasak oluyorbu çifte standart

niye?" diyerek isyan eden Güngördü’ye polis amiri "eylem yaparsan müda-hale ederim" diyerek tehdit etti.

Eylemi yapma kararlığı ve ısrarı sonucu İBB araç girişi önünde pankar-tını açan Güngördü, "Her yerde haksızlık hukuksuzluk, işçi düşmanlığı, heryerde ayrımcılık, bu hukuksuzluğa son verin artık. Bu nasıl kanun uygula-mak?" diyerek engellemeye çalışılmasını protesto etti, yaşadıklarını anlattı.

Güngördü'nün konuşması sırasında AKP'li bir meclis üyesi aracındaninip Güngördü'ye "Sen ne yaptığını sanıyorsun. İşten atıldıysan git atıldığınBelediyeye anlat. Ya da işini geri istiyorsan bak yerin burası" diyerek İBBönünde eylemde olan işçilerin yanına gitmesini söyledi.

Güngördü ise AKP'li Zeytinburnu Belediyesi'nden işten atıldığını anla-tınca Meclis üyesi "Senin derdin başka burası eylem alanı değil, burada eylemyapamazsın" diye tacizine devam etti.

Eylem sürerken bu kez de bir AKP’li gelerek, "Senin AKP'yle derdinne? Ortalığı mı karıştırmaya çalışıyorsun? Ben de işçiyim işçi adamın ne işivar böyle pankartla. Neden AKP'nin adı var" diyerek pankartı yırtmaya ça-lıştı.

Güngördü eylemini "Bu haksızlığı bu hukuksuzluğu artık sonlandırın.670 gündür haksız ve hukuksuz şekilde atıldığım işine geri dönmek için mü-cadele ediyorum. Bu hukuksuzluk sona ermedikçe de eylemlerime devam ede-ceğim, her yerde karşınıza çıkacağım ve hakkımı aramaya devam edeceğim"diyerek sonlandırdı.

"Başkanla Akşam Çayı İşçinin Kanıdır!"Kenan Güngördü 12 Şubat günü de Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer

Arısoy'un her Çarşamba yapmayı planladığı "Başkanla Akşam Çayı" etkin-liğindeydi. Akşam 19.00'da etkinliğin öncesinde kıraathane önüne gelenKenan Güngördü "Başkanla Akşam Çayı İşçinin Kanıdır İÇME! İşimi Geriİstiyorum 672. Gün" dövizi açarak Zeytinburnu halkına işten atıldığını, mah-keme kararına rağmen işbaşı yaptırılmadığını söyleyerek yaşadığı süreci an-lattı.

Bir saate yakın Yiğitoğlu Kıraathanesi önünde eylem yapan Güngör-dü'ye halk ilgi göstererek sorular sordu ve işe iade edilmemesini tepki gös-terdi.

Etkinlik başla-yınca polis KenanGüngördü'yü gözal-tına aldı ve etkinlikbitinceye kadar gözal-tında tuttu. 2 saatsonra serbest bırakı-lan Güngördü “tümKHK'lılara, işsizlere,yoksullara sesleniyo-rum: Gelin birliktemücadele edelim. Buzulme son verelim"dedi.

Bursa’da Otomotiv yan sanayi üretimialanında yapılan Bodo Bode Doğrusan Fab-rikası'nda Türk Metal’e üye olan 75 işçi, sen-dikadan istifaya zorlanmaları ve bazıarkadaşlarının işten atılması nedeniyle 10Şubat günü şalter indirdi. Üretimi durdura-rak fabrika önünde toplanan işçiler, patronuprotesto etti.

İşçiler, “Sendika Hakkımız Engellene-mez”, “Baskılar Bizi Yıldıramaz”, “DireneDirene Kazanacağız”, “Yaşasın Örgütlü Mü-cadelemiz” sloganları attı.

Geçen Ekim ayında Türk Metal Sendi-kası'na üye olduktan sonra yoğun mobbinguygulamalarıyla karşılaştıklarını ve bazı ar-kadaşlarının işten atıldığını aktaran BodoBode Doğrusan işçileri, “Anayasal hakkımızıkullanarak sendikaya üye olduk. Bunun üze-

rine işveren bize mobbing uygulamaya baş-ladı ve işten atılan arkadaşlarımız oldu.Çoğu arkadaşımızın bölümleri, çalışma yer-leri değiştirildi. Tuvalet süremiz kısıtlandı.Anayasal haklarımızı kullanmamıza izin ver-mediler. Biz de işten atılan arkadaşlarımızıngeri dönmesi için greve gitme kararı aldık.İçeride üretim hattı tamamen durdu. İşten çı-karılan arkadaşlarımız geri dönene kadar bueyleme devam edeceğiz” dedi.

5 yıldır bu fabrikada çalıştığını belirtenMurat Aydın ise sendikal faaliyetlerde bu-lunmak ve anayasal haklarını kullanabilmekiçin sendikaya üye olduklarını söyledi.

Aydın, "Gereken sayıyı topladığımızdasanki birileri düğmeye bastı ve fabrikadabaskılar artmaya başladı. Tek tek içeri çeki-lerek ‘Sendikaya üye misin, biz size güven-

miyoruz’ gibi ifadelerle karşılaştık" dedi.Sorgulamaların ardından 10 işçinin

işten çıkarıldığını aktaran Aydın, "Biz kendihaklarımızı ve işten çıkarılan arkadaşlarımı-zın haklarını savunmak için greve gittik. Bizhaklarımızı alana kadar eyleme devam ede-ceğiz. Ben işimi seviyorum, hiçbir zamanişimden şikâyetçi olmadım. Ancak hakları-mızı verene kadar bu grev bitmeyecek" dedi.

Şalter indiren Bodo Bode Doğrusan iş-çileri gündüz ve gece fabrikada eylemi sür-dürdü.

Bodo Bode İşçileri Şalter İndirdi

Aile Hekimlerinden İş Bırakma UyarısıAile Hekimleri,

“Şiddetten uzak, sağ-lıklı ülke geleceği,daha iyi aile hekim-liği” sloganıyla An-kara’da “BeyazÖnlük Mitingi” dü-zenledi.

Aile HekimleriDernekleri Federasyonu (AHEF), “Şiddetten uzak, sağlıklı ülke ge-leceği, daha iyi aile hekimliği” sloganıyla Çankaya Anıtpark Mey-danı'nda çok sayıda sağlık örgütü ile bir araya geldi. Pek çok ildengelen aile hekimlerinin katıldığı mitingde, “Şiddet varsa biz yokuz”,“Yasa için başka ölüm bekleme” dövizleri açıldı, “Hekimler mut-suzsa hastalar mutsuz” sloganı atıldı.

Sağlık emekçilerinin mitinginden önce Balıkesir Halk Oyun-ları Topluluğu zeybek oynadı ve hekimlerin hastalardan topladığıyüzbinlerce imza, çuvallar halinde sahnede çıkarılarak imzalardanzincir oluşturuldu.

Mitingde konuşma yapan AHEF Yönetim Kurulu BaşkanıÖzlem Sezen, talepleri karşılanmazsa iş bırakacaklarını söyledi. Ce-zaların caydırıcı olmaması sonucu hekimlerin haklarının gözardıedildiğine vurgu yapan Sezen, “Her gün sağlık çalışanları katledi-liyor. Bizi yönetenler samimi olmadığı için ölümler bitmiyor. Sa-vaşta bile dokunulmazlığı bulunan hekimlere yönelik saldırılarıninsanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesini istiyoruz. Anayasa veulusal haklar yok sayılıyor, kişiye göre davranılıyor” dedi.

Aile hekimlerinin talepleri de şöyle sıralandı:*Sağlık çalışanlarına yönelik sistematik olarak artan şiddet

olaylarının önüne geçilmesi, caydırıcı ve etkin bir şiddet yasasınındüzenlenmesi.

*Hak kayıplarının giderilmesi; ücretlerin erimesine son veril-mesi.

*İş yükü artışının engellenmesi.Daha sonra söz alan Türk Sağlık Sen Yönetim Kurulu Baş-

kanı Önder Kahveci de “Yargı mensuplarına sesleniyorum: size şid-det uygulansa, sanık adliyenin ön kapısından girip arka kapıdançıkar mı? Adalet böyle işler mi? Kınamalardan bıktık, çözüm isti-yoruz çözüm” dedi.

“Şok Depoya Sendika Girecek Başka Yolu Yok”“Sendikalı çalışma hakkı amirlerin memurların iki dudağı arasında

değil!” diyerek çağrı yapan DGD-SEN, 12 Şubat günü saat 15.00’deŞok Genel Müdürlük önünde bir basın açıklaması düzenledi.

Sendikanın ŞOK Genel Müdürlüğü ile görüşme talebinin kabuledilmediğini anlatan Sendika Genel Başkanı Murat Bostancı, işten atı-lan arkadaşlarının derhal işe alınması, kıdem ve ihbar tazminatlarının ve-rilmesi gerektiğini söyledi.

Şok Depo ve Mağazalarında işçi düşmanlığı olduğundan ve bununsonucu işçilerin sendikaya üye olma çabalarına değinen Bostancı, “Yıl-dız Holding taleplerimizi kabul edene kadar mücadelemiz devam ede-cektir” dedi.

“İnsanlar ken-dini yakıp intiharediyorlar. İşten atı-lan işçiler ne yap-sın intihar mıetsin? ‘Sendikayaüye olmak suçtur’diye söyleyin, bizde sendika örgütlü-

lüğü yapmayalım. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Mücadelemiz devamedecektir. İstanbul’da, Kocaeli’nde ve Türkiye’nin diğer her noktasındaŞok Market önünde eylemlerimiz devem edecek” dedi.

İşten atılan Emir Kaya ise,“Şok Deposu’nda üç yıl çalışmaktay-dım. Hijyen koşulları sıfırdı. İçerideki baskılara karşı sendikal faaliyetyürütmeye başladık. Şu an içeride kahve içen Dinçer bey ‘sendikadanistifa etmezsen evinden çok uzakta bir iş yerine gönderirim’ dedi. Kabuletmediğim için işten atıldım. Hasta olursun kimse görmez bunu.

DGD-SEN ile birlikte mücadele ediyoruz. İçerideki arkadaşlarımızda bizimle olsun. Biz birlikte olursak kimse bizi yenemez. SendikamızŞok'un bütün depolarında bulunuyor. E-devlet şifrelerinin alınmasıylakimseye baskı uygulanamaz. İşçileri istediğin gibi atamazsın, sendikayaüye olmak anayasal haktır. Özgür iradesiyle üye olan işçilerin e-devletşifreleri ile zorla sendikadan istifa ettiriliyorsa, hak hukuk nerede soru-yoruz. Cengiz denilen şahıs, işçilerin üstüne araç sürdü. Eğer bize doğruadım atmazsanız biz atacağız.”

Şok Genel Merkezi önünde yapılan açıklamanın ardından YıldızHolding önüne gidilerek Sendika adına açıklama yapıldı. Holding yö-netimiyle Şok işçilerinin işe geri alınması yönünde görüşülecekti yalnızyönetim kabul etmediği için açıklamaya geçildi ve Şok'un bütün ma-ğazalarının önüne gidileceği söylendi.

“İşçilerin üzerine araç sürülüyor, patron sendikalarından değilizbiz, bağımsız sendikamız işçi düşmanlarından hesap soracaktır. Şok De-poları pislikten geçilmiyor, işçiler bizleri arıyorlar, örgütlenmek isti-yorlar. Kazanacağız, Ülker'den de, Yıldız Holding'den de hesabımızısoracağız. Şok Mağazaları'nın önüne gideceğiz. Ülker ürünlerinin alın-maması, Şok Marketlerden alışveriş yapılmaması çağrısı yapacağız”diyerek açıklamayı: “Şok Depoya Sendika Girecek Başka Yolu Yok”,“İşçi Düşmanı Yıldız Holding”, “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek”,“Atılan İşçiler Geri Alınsın” sloganlarıyla sonlandırdılar.

Şok işçileri 13 ve 14 Şubat günleri Darıca’daki Şok Depo önündede eylem yaptılar.

Mücadelemizde KararlıyızŞişli Belediyesi önünde iki işçi... Sabahın 07.00’sinden gece

yarılarına kadar belediyenin önünden ayrılmıyorlar, Genel İş Sen-dika önlükleriyle işlerini geri istiyorlar...

İşçilerden Kakil Yazar, 70 gündür yürüttükleri mücadeleyeilişkin şunları anlattı:

“Sürecimiz yerel seçimlerden sonra başladı. Gelen yönetim,personel fazlalığını gerekçe gösteriyordu. İnsanları atmanın peşinedüşmüşlerdi. Haklarını arayan arkadaşlarımıza yöneldiler dahaçok. Öncelikle Turan arkadaşımıza yöneldiler, çünkü o KHK ile be-lediye şirketine aktarılan bir arkadaş. Dolayısıyla bu arkadaşın bu-rada bulunan bir toplu sözleşmeden yararlanıpyararlanamadığının tespiti için bir dava açmıştık. Dava açtık diyearkadaşı işten çıkardılar. Daha sonra şirket çalışanlarımızda damuvazaa davaları vardı. Bu arkadaşlar da o davadan ötürü çıka-rıldı. Davalarını çekmeleri istenmişti. Oradan da 3 arkadaş vardıişten atılan.

Ben daha öncesinde burada sendikacılık yapmıştım. Bu ne-denle gelir gelmez çıkarmaya tasarladıklarından biri de bendim.Nihayetinde insanlar emeklilik adı altında zorla işten çıkarılmayabaşlandı. Bu nedenle attılar ama asıl gerekçe elbette sendikal so-rumluluklarımı yerine getirmemden kaynaklıdır.

Sendikanın tam bu dönemde işverene yakın durmasından kay-naklı 120 tane işçi arkadaşımız emeklilik adı altında zorla işten çı-karıldı. 70 gündür tazminatlarını dahi alamadılar. Dönem dönemburaya gelip ses çıkartıyorlar sonra gidiyorlar.

Eylemimiz yaklaşık 70 gün önce başladı. Bu süreç içerisindeişverenin tavrını anlı-yorsun, ama sendikanıntavrını anlayamıyor-sun. Eylemi ilk koydu-ğumuzda açıkça genelmerkez Remzi Çalışkantarafından açıklamageldi: ‘bizimle bir ilgisiyok, önlüklerimizi giy-mesinler’ diye şubeyebildirmişler. Şube de bir

yazıyla polise bildiriyor. Sendikal değerleri taşıyanların bizler oldu-ğunu anlattık.

Çadır açmıştık burada, ateş yakıyorduk. Belediye polise ‘biz an-laştık, çadırı kaldırtıyoruz’ dediğinde, gece vakti burada nöbette kalanMustafa Sicim adlı arkadaşımız o strese dayanamayıp kalp krizi ge-çirdi. Belediye yönetimi arkadaşın numara yaptığını iddia ediyor. Fakatbaşka bir işçi arkadaşın yoğun çabasıyla ambulans aranıyor son andayetiştiriliyor hastaneye. Şu an hala Şişli Etfal Hastanesinde yatıyor.Hastaneye götürüldüğünde gerçekten çok kötü bir aşamadaymış. Sonanda yetiştirildi ve üç gün yoğun bakımda kaldı.

Belediye yönetimi, seçim öncesinde işe alma vaadiyle oy aldığıkendince yandaş insanlara yer açmaya çalışıyor. 600-700 işçi daha çı-karmayı tasarlıyorlar. Bu eylem bir şekilde bu sürecin önünü tıkadı.Mücadelemizde kararlıyız. Burada yapılan bu saldırı yalnızca bizedönük bir saldırı değildir. Görüşmeye giden arkadaşlara ‘muvazaa da-

valar açanları çıkartacağız’demişler. Binden fazla işçi budavaları açmıştı. ‘Ya davala-rınızdan vazgeçin ya da siziatarız’ diyorlar. Bu yaşanan-lar, CHP'nin AKP'den farkıolmadığını da gösteriyor aynızamanda. İşçiye dönük saldı-rılarla sindirerek ellerindekihakları gasp etmeye çalışıyor-lar. Mücadelemizde kararlıyız.

Patronun Adamları Saldırdı İşçiler Gözaltına AlındıAvcılar'da bulunan Y Momentum'daki işten atma ve kuralsız çalışma

dayatmasını 13 Şubat akşamı iş çıkışında protesto eden Devrimci Tekstilİşçileri Sendikası üyesi işçi, eşi ve iki sendika üyesi, patronun adamları ta-rafından saldırıya uğradı.

İşçiler üzerinde sürekli baskı uygulayan Y Momentum patronu, bukölelik koşullarına karşı çıkan, sendikalı olan işçileri işten atmaya başladı.O gün öğle saatlerinde bir işçiyi işten çıkaran Y Momentum patronu, akşam18.00 sıralarında bir işçiyi daha işten attı.

Fabrikada örgütlenme faaliyeti yürüten Devrimci Tekstil İşçileri Sen-dikası, kuralsız çalışma koşullarını, mobbing ve işten atma saldırılarınıakşam iş çıkışında fabrikadan bir diğer işçi ve eşiyle birlikte protesto etti.Protesto sırasında patronun adamları sendika üyelerine ağır hakaret ve kü-fürler de kullanarak saldırdı. Fabrika önüne gelen polisler ise sermayeninkoruyucusu olarak saldırıyı izledi ve saldıranları değil sendika üyeleri veişçinin eşini gözaltına aldı.

Bunun üzerine Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası bir açıklama yaptı,“Üye ve yöneticilerimize küfür eden, taşla saldıran yöneticilere dokunma-yan polis, onlardan aldığı talimatla üyemizi, yöneticimizi ve destekçileriniyaka paça gözaltına almıştır.

Polisler elimizde video kayıtlarının olmasından tedirgin oldukları içinkarakolda üyelerimizi tehdit ederek görüntüleri silmelerini istemiştir. Hattafabrika önüne bir daha gitmeleri halinde tekrar gözaltına alacaklarını ifadeetmiştir.

Sendikamız Y Momentum yönetiminin ve Avcılar Emniyetine bağlı pol-islerin keyfi saldırısı, sendikal faaliyeti engellemeleri vb. üzerine gerekenhukuki ve fiili adımları atacaktır" dedi.

Page 10: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

10 MÜCADELE BİRLİĞİ 19 Şubat - 4 Mart 2020

KAYNAKLARI KAMULAŞTIRMAK

Umut ÇakırKanal İstanbul, politik tartışmaların gündemini işgal ediyor. Her

önemli politik gündemde olduğu üzere partiler, bağlı oldukları sınıf çı-karlarını gözeten ya da bunu ifşa eden bir hatta ilerliyorlar.

Esasta bu projenin bir iç savaş düzenlemesi olduğuna dair bakışaçısını dile getirmiştik. Buna karşılık, tekelci sermayenin gerici mu-halefet partisi CHP, İmamoğlu’nun ağzından çıkan “Ya Kanal Ya İs-tanbul” sözünü sloganlaştırdı. Beklendiği üzere, sefil reformizm veuzlaşmacı sol partiler bu hoş tınılı sloganı hemen sahiplendiler. Oysabu slogan devrimci bir krizin ve uzun iç savaşın sınıfları arası politiksınır çizgisini belirlediği bir dönemde, meseleyi yerelleştirip beledi-yeleştirerek, genel politik bağlamdan koparma amacına hizmet ediyor.Dahası, CHP ve kuyrukçusu uzlaşmacılar, “Zaten projeyi yapacak pa-raları yok, yalnızca kendi tabanlarını konsolide etme peşindeler” pro-pagandasıyla, ısınma turlarını başlatan çatışmayı pasifize etmeuğraşına giriştiler.

Tekelci muhalefet partisinin, şimdilik rant hesaplarını bir kenarakoymasında ve yıkım projesinin yarattığı öfkeyi absorbe etme çaba-sını yoğunlaştırmasında bizi şaşırtan bir yan yok. CHP, muhalefet ko-numunda kaldığı sürece, tekelci sermayenin sınıf çıkarlarını “devrimipasifize” ederek savunmayı sürdürecektir. Ancak koşullar uygun ol-duğunda nasıl rantçı, rüşvetçi kesilebildiklerini görmek isteyenler,90’lı yıllardaki İSKİ skandalına veya şu günlerde patlak veren Man-sur Yavaş, Sinan Aygün ifşaatlarına bakabilirler.

Bir iç savaş projesi olan Kanal İstanbul’un bu kentteki en yoğunemekçi ve yoksul kitleleri barındıran semtlere yönelttiği yıkım teh-didi, devrimci proletaryaya keskin bir kavganın önünü açıp önderliketme fırsatı sunuyor. Ancak, devrimci iktidarın fethini hedefleyen birparti doğrudan milyonları da kapsasa, yerel bir sorunun kendiliğin-den genel bir bahane biçimine bürünüp genel bir ayaklanmaya dönü-şümünü kendi haline bırakamaz. Bunun için yereli aşan daha genel birpolitik çerçeve, buna uygun amaç ve şiarlar kitlelere benimsetilmeli-dir.

Bu noktada, propagandayı güçlendirmek ve onu yapıcı-pozitifögelerle tamamlamak için projenin bir iç savaş düzenlemesi olduğugerçeğine ek olarak, amaç ve hedefleri dolaysız saptamaya yarayan,bu sayede girilecek mücadelede dost ve düşmanı birbirinden kesin bi-çimde ayıracak gücü bulunan bir yaklaşım sergilemek en doğrusudur.Bu yaklaşım, en özlü biçimde şöyle formüle edilebilir: Varolan kay-nakları kamulaştırmak ve bir halk iktidarı yönetiminde emekçilerinyepyeni bir toplum kurmaları doğrultusunda kullanmak. İşin gerçeği,Kanal İstanbul sorunuyla yakından ilgilenen geniş bir emekçi kesim,daha şimdiden bu projeyi, bu çerçeve içinde masaya yatırıyor. Emek-çiler, derin bir sezgiyle kavradıkları bu bakış açısını, çoğu zaman dik-kat çekmeyen yalınlıkta tek bir kelime ile zaten özetliyor: “İsraf” (*)

Tartışmanın bu boyutu, kriz içinde yarı aç ve tümüyle umutsuzbir toplumda, ciddi patlamalara neden olur, hatta öyle ki dinci faşiz-min en safdil destekçilerinde bile öfke ve homurdanmalara rastlamakşaşırtıcı olmuyor. İki örnek bu safdil tabandaki kaynaşmanın tüm bo-yutlarını ifade etmeye yeter. Birincisi, Ziraat Bankası’nın Simit Sara-yı’na yüzmilyonlarca lira aktardığı duyulunca, kopan fırtına dincifaşist basında bile ufak çaplı bir infiale yol açmıştı. RTE, alelacele buadımı engellemek zorunda kaldı. Ve diğer örnek, “15 Temmuz Aile-leri” için toplanan 350 milyon liraya hükümet el koyunca dinci faşiz-min iki kere rafine destekçileri bile öfkeyle ayağa kalktılar. Kangreninvücudun tamamına yayıldığını gösteren örneklerdir bunlar.

Kanal İstanbul için gerekli kredinin bulunup bulunmayacağı şim-dilik belirsiz. Yine de dinci faşist iktidarın bu krediyi bulabilmek içinakla gelen her kapıyı çalacağına şüphe yok. Çünkü son yıllarda krizintıkadığı tüm damarlar, giderek yıkım ve israf çapı büyüyen irrasyonel“Çılgın Projeler”le açılabildi. Bu eğilim hem yaygınlaşıyor hem deher seferinde çapını daha da büyütmek zorunda kalıyor. 3. Havali-manı inşasında bugüne dek 10 milyar Euro harcandı. Bu işte kullanı-lan iş makineleri, araçlar, bu yoldan elde edilen çimento, demirüretimindeki ölçek, kısacası muazzam ölçülerdeki üretim kapasitesi,öyle eskisi gibi “İnşaat bitti haydi paydos” denebilecek türden değil.Ulaşılan bu üretim ve organizasyon kapasitesi ancak daha “Çılgın”bir başka proje ile ayakta tutulabilir. Yoksa boğazlarına dek borç içindeyüzen bu büyük tekeller cehennemin dibini boylayacak ve kendile-riyle birlikte tüm bankalar, tüm sanayiyi arkalarından sürükleyecek-ler.

Kanal yapımı için gerekli paranın en az 150-200 milyar lira ol-duğu hesap ediliyor. Miktarın dudak uçuklatan çapı, asıl olarak bu tar-tışmayı “Kaynakların kamulaştırılması” çerçevesine doğru taşımakta.Doğrusu yüzbinlerle sayılabilecek İstanbullu, daha çok çevresel du-yarlılık için, birkaç milyon semt sakini başlarına gelecek yıkım içinendişe duyuyor. Ama, projenin dudak uçuklatan masrafı, çok dahageniş kalabalıkları tartışmanın odağına taşımaya yetiyor. İşsizliğin 8milyonu aştığı, gençliğin umutsuzlukla intihara meylettiği böylesineyıkıcı bir kriz ortamında, meseleyi salt çevre duyarlılığı veya o böl-gede yaşayanların barınma hakkı düzeyinde ele almak, çok önemlibir fırsatı kaçırmak olacaktır.

(*) Gerçek şu ki, kapitalizmin kendisi her an israf üretir. Kriz zamanla-rında bu temeldeki gizli gerçek, çapı büyüyen israf sayesinde en geniş yı-ğınlarca görünür hale gelir. Kriz bir yana bütün o boş kalan dev stadyumlar,dağ başına kurulan şehir hastaneleri, akıldışı 3. Havalimanları vs. bir yananormal zamanlarda da bu sistemin yol açtığı israfa tek bir örnek yeter: Oto-mobil üretimi. Büyük kentlerde çoğu insan güya işlerine ve evlerine dahahızlı ulaşabilmek adına binek otomobil için yıllar boyu taksit ödüyor. Sonuç,İstanbul’da her sürücünün trafikte kaybettiği günlük zaman 3 saat. Yine de heryıl fazladan bir milyon araç daha satabilmek için, korkunç ölçüde kaynakisraf ediliyor. Bir diğer örnek elektrik üretimine dair. Bir holding patronu ya-kınıyor: “İki ay öncesine kadar beş üniteden biri çalışıyordu. Kredilerin bol-luğu itti bizi bu işe, aldık kredileri yatırdık, ama şimdi fazlalık var ve bu nezaman erir?”

Ah sevgili Süleymanyoldaş, hayatı anla-maya çalışma, öğ-

renme merakınla, öğrendiklerinianlatma şevkinle; dur durak bil-mez deviniminle, doğaya ve in-sanlara olan sevginle, çocuklaraolan sevecenliğinle, devrime vesosyalizme olan inancınla, alevi-liği kendince bir yaşam biçimihaline getirişinle, paylaşımcılı-ğınla, emekçiliğinle, marksist-le-ninist dünya görüşüne olanbağlılığınla o kadar yaşamıniçinde, o kadar canlı, o kadar de-vingendin ki, bir gün senin ar-dından bu yazıyı yazabileceğimihiç düşünemezdim...

Seni ilk defa İstanbul Ayışı-ğı'nda tanımıştım; benim ceza-evinden yeni çıktığımzamanlardı... Sevgili eşinle bir-likte bir etkinlik için gelmiştiniz.Bizi merak ediyordunuz; 19 Ara-lık Zindan Savaşını bizzat yaşa-mış olanları; "Dört Ateşten Gün/Dört Ateşten Gece"yi... Birodaya çekilip anlatmıştım sizeyaşadıklarımı, tanık oldukla-rımı...Çok ama çok etkilenmişti-niz; bilimsel bir düşünüşesahiptiniz, ama bir o kadar daduygusaldınız. Konuşma bittik-ten sonra dokunsam ağlayacakdurumda olduğunuz gözümdenkaçmamıştı. Aynı zamanda göz-lerinizdeki pırıl pırıl insan seve-cenliği...

Arap Alevileri hakkındaçok fazla bir şey bilmiyordum;ama seni/sizi tanıdıkça, seninle/sizinle sohbetler ettikçe hemArap Alevilerini daha yakındantanıdım, hem de Antakya hak-kında, tarihçesi hakkında dahafazla şey öğrendim.

Sende ve sevgili eşin Ey-lem'de ilk farkettiğim, duygu vedüşünce derinliği idi. Siz dev-rimciliği salt bir öğreti olarak,yaşamda bu öğretinin gerekleriniyerine getirmek olarak görmü-yordunuz; felsefesini daha çok

özümsemeye çalışıyordunuz veinsan ilişkilerinde bu felsefi de-rinliği yansıtma uğraşısı veriyor-dunuz.

Daha sonraki süreçlerde nezaman Antakya'ya gelsem, birkaç gün mutlaka sizde kaldım.Her defasında uzun uzun sohbet-ler ettik; ideolojik konularda, po-litik konularda, yaşama dairkonularda... felsefeden, sanattan,her şeyden...Geceyarılarınakadar uzuyordu sohbetler; okadar iştahla konuşuyordun ki,konuşmayı bitirip yatmaya git-meyi kendime hak görmüyor-dum. Göz kapaklarım kapanıyor,başım düşüyordu; ama gözümüaçtığımda senin konuşmayadevam ettiğini görüyordum. Na-zım'ın Memleketimden İnsanManzaraları'nda anlattığı bir ko-münist geliyordu aklıma (ErmeniSagamanyan mıydı?)..."konuş-mayı iştahla seven bir adam" di-yordu Nazım. Sanırım odakikalarda senin kafanın içindedüşünceler oradan oraya uçuşu-yor; konuşmak istediğin her şeyibir çırpıda konuşmak ve bir so-nuca bağlamak istiyordun. "Öğ-renmek aklın tad almasıdır"diyordu Orhan İyiler; belli kisenin aklın epeyce bir gurme idi!(Bak yokluğunda dahi espri ya-pabiliyorum...) Kaç defa sabahya da sabaha yakın uyuduğu-muzu hatırlıyorum... Tabii sev-gili Eylem ve canımızDeniz'imiz bu tempoya çoğuzaman dayanamıyorlardı.

Ne çok seviyordun ikisinide!.. Bunu o kadar güzel hissetti-riyordun ki... "Ruhe" diyordunikisine de yani "ruhum"...Bütünçocukları çok seviyordun sen;ama kızın Deniz dünyanızaapayrı bir güzellik katmıştı. HerAntakya'ya gelişimde onun bü-yüyüşünü gördüm; senin gözle-rindeki ışık ona da yansımıştı;çok hızlı öğreniyordu ve çokhızlı kavrıyordu her şeyi. Bana

"yoldaş" dediği her defasında dabenim içim eriyordu. Biliyor-dum, bu ailenin yanında ayrı biryerim vardı. Annen, baban vekardeşlerinle de tanıştırmıştınbeni. Benim Arapça onların daTürkçe bilmemesine rağmen bir-birimizi çok sevmiştik. Ve "söz-süz, yazısız ve çizisiz"anlaşabilmiştik...

Harbiye'de birlikte oturupkalktığımız, birlikte dolaştığımızve konuştuğumuz o günler, şu anbile o kadar canlı ki içimde...Hala inanamıyorum senin hayatagözlerini yumduğuna. Biliyorumki, o mahallenin her metrekare-sinde senin ayak izlerin vardı;"merhaba" demediğin tek bir ev,tek bir insan yoktu (Bu aradaArap Alevilerinde "merhaba" de-menin ne anlama geldiğini de ilksenden öğrenmiştim). Çocukla-rın "Süleyman amca"sı, gençle-rin "Süleyman ağbisi" idin. Yaşlıinsanların dahi seni belirli birsaygıyla dinlediklerini gözle-rimle görmüştüm. Sana sevgibesledikleri ve saygı duyduklarıiçin yanında götürdüğün insan-lara da sevgi ve saygıyla yakla-şıyorlardı. Leninistlerin bölgedeetkin hale gelmesinde seningözle görülür bir emeğin vardı.

Bütün bu geliş gidişlerimdebeni en çok etkileyen ve aklımdaen çok kalan, Gezi eylemleri sı-rasında gecenin bir vakti seninlebirlikte Harbiye'den Armutlu'yainişimiz olmuştur. Geceyarısı,Armutlu'da çatışma olduğunuöğrenir öğrenmez, dışarı çıkmış,o vakitte araba bulamadığımıziçin yürüyerek gitmiştik. Bir yan-dan koşar adım yürüyor, bir yan-dan geç kalacağız endişesitaşıyor, bir yandan polis vb çe-virmesine karşı aklımızdan plan-lar yapıyorduk. Yolu yarılamıştıkki, yanımızdan geçen bir arabadurdu; ben sivil polisler sanmış-tım, meğer mahalleden seni tanı-yan biriymiş ve o da Armutlu'ya

gidiyormuş. Adamla kısa sürenyolculuğumuz boyunca sohbetettik. Dönüşte de aynı kişi bizieve kadar getirdi.

Armutlu'da senin atılan gazbombaları arasında nasıl sağasola koşuşturduğunu, nasıl benikollamaya çalıştığını gördüm.Açıkçası ben de seni kolluyor-dum; çünkü sana bir şey olacakolsa küçük Deniz'imizin ve sev-gili Eylem'in neler yaşayabilece-ğini düşünmek bile istemi-yordum. Bir ayaklanmanıniçinde insan bunların hepsini dü-şünüyor işte!

Ama gel gör ki, "kalleşölüm" seni yıllar sonra; ama halaçok genç denebilecek bir yaştaaramızdan aldı. Trafik kazası ge-çirdiğini ilk duyduğumda Aynilve Rasim yoldaşlar geldi aklıma.Seninle de konuşmuştuk bir de-fasında. "Bir komünistin trafikkazasında ölümünden daha kötübir şey olamaz" dediğimi hatırlı-yorum; araba kullanırken dik-katli olmanı istemiştim senden.İlkönce kazayı araba kullanırkengeçirdiğini düşündüm nedense;oysa başka bir aracın sana çarp-ması sonucu ağır yaralanmış vehastaneye kaldırılmışsın. Ko-mada olduğunu duyduğumdadahi ölümü yakıştıramadım sana;nedendir bilmiyorum, komadançıkacağını düşündüm. Yaşamıböylesine seven, dolu dolu yaşa-yan bir insanın bizi öylece bıra-kıp gidebileceğini kabullene-medim bir an. Sevgili Deniz vesevgili Eylem'in yaşayacağıbüyük acıyı düşününce, seninartık soluk almamanın ne anlamageldiğini getirdim gözleriminönüne...

Ama olmadı..."Kalleşölüm" galebe çaldı bu kez! Amaşunu bilmelisin sevgili yoldaş, bugökkubbenin altında insanlığınbüyük kurtuluşu için söylediğinve yaptığın her şey benimle/bi-zimle yaşamaya devam edecek.

Sonsuza kadar, daima!..

"Ölüm Adın Kalleş Olsun" NAZIM AKARSU

Süleyman Şehla’yı KaybettikUzun yıllar Antakya

Ayışığı Sanat Merkezi ça-lışmalarında yer alan, ya-pılan etkinliklerdeelinden gelenin en iyi or-taya koyan mücadele ar-kadaşımız, yoldaşımızSüleyman Şehla, 8 Şubatgünü geçirdiği trafik ka-zası sonucu hayatını kay-betti.

Süleyman Şehla, 9Şubat saat 13.00’de Kar-yer Mezarlığında son yol-culuğuna uğurlandı.

Hasankeyf ve Dicle Vadisi içinSon Çağrı Son Şans

Hasankeyf Koordinasyonu'nun “Hasankeyf ve Dicle Vadisi için SonÇağrı!” adıyla yapılan basın açıklaması, 13 Şubat günü TMMOB’da ger-çekleşti.

Koordinasyon adına Beyza Öztürk, “Dicle Vadisi yok edilmeye baş-landı. 400 kilometrelik bu alanda her gün ortalama su seviyesi 15 cmyükseliyor. Şu ana kadar 22 köy sular altında kaldı. 147 köy büyük birbelirsizlikle suların köylerine ulaşmasını bekliyor. Boğulmak ve evsiz kal-mak arasında kalan insanlar çözüm bekliyor” dedi.

Bu hatadan dönülmesi için çağrı yapılarak sona eren basın açıkla-masından sonra Sezgin Tanrıkulu ilk sözü alarak 12 bin yıllık tarihin kat-ledildiğini anlatarak bunun için mücadeleye çağırdı.

HDP milletvekili Züleyha Gülüm ise iç veya dış göçlerde en çok ka-dınların zorlandığını dile getirdi ve “doğu ile batının birleşik mücadelesiönemlidir” vurgusu yaptı. “Bir halkın geçmişini yok ederek onu kimlik-sizleştirme politikalarının sonucu olarak yaşanan bu gelişmelere karşı,gelin birlikte Hasankeyf'e sahip çıkalım” diyerek cümlelerini sonlandırdı.

DİSK-TMOBB-TTB adına konuşan Nazmi Algan ise,“köprüdenönce son çıkış diyerek son çağrılarımızı yapıyoruz. Halk sağlığı açısındanönemli sorunlarla karşı karşıyayız. Baraj kapaklarının tekrar açılarakgöletin kontrollü şekilde boşaltılmasını talep ediyoruz” dedi.

Beyza Öztürk yeniden söz alarak, “Hasankeyf Koordinasyonundabuluşanlar olarak gücümüz yetmiyor. Hasankeyf hepimizin kimliğidir,geçmişimiz ve değerlerimizdir. On binlerce yıllık belleğimizi yok etmeyeçaba harcıyorlar. Sermayeyi güçlendirmek için ısrarla bu projenin üs-tünde duruyorlar. Hepimiz o patlayan dinamitlerin altında kalıyoruz.Bugün eğer bu coğrafyada yaşıyorsak sorumluluklarımız çok fazla. Hev-sel bahçeleri, Dicle Vadisi ile birlikte yaşam yok ediliyor. Vakit geçirme-den o kapakları birlikte açalım” dedi.

Hüda Kaya da, “Binlerce yıllık bir hafızayı elli yıla değişen bir kafavar karşımızda. Biz ne yaptık, kolektif şekilde ses çıkarıp örgütleyebildikmi? Tarihimizi değil geleceğimizi yok ettik. Hasankeyf sadece doğa, kül-tür meselesi değil bunların hepsi” dedi.

Salonda söz ala-rak yapılan konuşma-ların ardındanHasankeyf’te yapılanekoloji ve doğa düş-manı politikaların ye-nileceği vurgusu vedayanışma çağrıları iletoplantı sona erdi.

Page 11: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

11MÜCADELE BİRLİĞİ19 Şubat - 4 Mart 2020

SOSYAL REFORMİZMİN İTİRAFI - 3

Diyalektik kavrayış yeter-sizliği, sürekli olarakLenin tarafından konu edi-

lip, eklektizmle eleştirilen Troçki’ninöğrencisi Nimtz’e hayran kalan H.Fırat,ikinci yazısına diyalektik hatırlatmasıylagiriş yapmış. Troçkist Nimtz’e hayrankalan H.Fırat’ın böyle bir hatırlatmayapması pek anlamlı olmuş doğrusu!Eminiz ki, devrimci proletarya,Nimtz’in Stalin’e karşı-devrimci deme-sini olanaklı kılan diyalektik kavrayışınıne kadar güvenilir buluyorsa, ona hay-ranlık bildiren H.Fırat’ın diyalektik kav-rayışını da o kadar güvenilir bulacaktırbundan sonra.

H.Fırat, İstanbul seçimlerine dairtaktik dehasını anlatmaya çalışırken,geçmişte devrim-reformizm ilişkisinedair kurduğu diyalektiği hatırlatıp, ken-dini CHP’yi destekleme konusunda dahaklı çıkarmaya çalışıyor. Sanıyor ki,devrim-reform diyalektiğini kavrayışıçok doğru. Şöyle diyor:

“...Program taslağı gündemi çer-çevesinde, özellikle de programın ‘AcilDemokratik ve Sosyal İstemler’ ile‘Emeğin Korunması’ bölümleri üzerineçok hararetli tartışmalara vesile oldu.Konu devrim-reform ilişkisi, bu kap-samda devrimci bir programda reformistemlerine yer olup olmadığı idi. Prog-ramda acil istemlere yer verilmesinekarşı çıkan yoldaşların dayanağı tarih-sel deneyimlerdi, programın bu bölü-münün sonradan kendi içinde amacadönüştürülerek reformizme geçişe daya-nak yapılabileceği kaygısı taşıyor-lardı...”

H.Fırat’ın bugünkü pratik politika-

sının reformlara kilitlenmiş olmasına ba-kılırsa, itiraz edenler haksız da değilmişki, H.Fırat bundan öyle bir zirve yaptı ki,bir ara özeleştiri verildiyse de, pratiktedeğişen hiçbir şey olmadı. Neyse, me-sele H. Fırat’ın devrim- reform ilişkisiniprogramda diyalektik bir ustalıkla belir-ledikleri iddiasıydı. H.Fırat, o zamanbana inanmıştınız, şimdi niye inanmı-yorsunuz demeye getiriyor.

Bu konu H.Fırat-Kızılbayrak refor-mizminin bir başka temel taşı olması ne-deniyle önemli. Ama konu uzun vebizim uzunca ele alma imkanımız yokburada. Dolayısıyla detaya girmeden birşey söyleyelim. Parti programında, za-fere ulaşmış bir devrimin yapması gere-ken demokratik, sosyal, ekonomik, işçiyaşamını iyileştirmeye yönelik acil is-temler bölümünün olmasıyla; devrimmücadelesi sürecinde uğruna mücadeleedilmesi gereken reformlar bölümününolması başka şeylerdir. İlki, reformlarıdevrime tabi kılmak, onun ürünü gör-mektir. İkincisi koşulsuz toplumsal re-formculuktur.

Bir komünist partinin programındameselenin nasıl konulması gerektiğinigörmek için, H.Fırat’ın gözünü Troç-ki’den ve onun öğrencisi olanA.Nimtz’den ayırıp Lenin’e çevirmesilazım. Lenin’in diyalektik kavrayışınıanlaması lazım.

“...Bu nedenle Rusya Sosyal De-mokrat İşçi Partisi, önüne en yakın po-litik görev olarak ÇARLIKOTOKRASİSİNİN YIKILMASI VE YE-RİNE AŞAĞIDAKİ ŞU HUSUSLARIgüvence altına alan demokratik bir ana-yasa temelinde cumhuriyet kurulmasını

koyar...” (C-2 / 227) der Lenin partiprogramında.

Bu betimlemenin ardından Lenin,işçi sınıfının fiziki ve moral yozlaşma-dan korunmasını sağlayacak ve ayrıcakurtuluşu için mücadele yeteneğini yük-seltecek önlemleri sıralar. İşçi sınıfınıileriye taşıyacak tüm reformlar, otokra-sinin yıkılmasına, politik özgürlüğünelde edilmesine yani devrime bağlan-mıştır. Böyle yapılmaz da H.Fırat’ınyaptığı gibi programda, devrim süre-cinde uğruna acil mücadele edilecek ta-lepler reform talepleri bölümükonulursa, toplumsal reform mücadele-sinden kurtulunamaz. Durum görülüp,biz iktisadi mücadeleyi fazla öne çıkar-dık dese de, özeleştiri verilse de, Kızıl-bayrak’ın durumunda olduğu gibi.

H.Fırat’ın ömrü uzlaşma arayışıylageçmiş olan Troçki’nin öğrencisine hay-ran kalması boşuna değil anlayacağınız.Aynı diyalektik kavrayışsızlığa sahipler.Lenin’in deyimiyle “Diyalektiği başınıgeçiremediği yerden kuyruğunu geçir-mek” olarak anlıyorlar.

H.Fırat, devletin faşist olduğu ger-çeğini de reddediyor. Gerçeğin herzaman somut olduğunu hatırlayanH.Fırat, anlaşılan, bu devletin faşistleş-tirilmiş olduğuna dair 50 yıldır hiçbir so-mutluk görememiş. Şöyle diyor:

“...Milliyetçi cephe örneğinde ol-duğu gibi, basitçe dinci faşist bir hükü-met tarafından değil, fakat devletehakim dinci faşist bir iktidar bloğu tara-fından yönetilmektedir. Bu, bugününTürkiyesinin en özgün yönlerinden biri-dir...

Günümüz Türkiyesinde dinci-faşist

parti, devlet olgusu ile onun yerleşikhale gelmek sancısı/çabası gösterilme-den, doğru devrimci bir taktik politikasaptamak, izlemek olanağı olamaz.Bugün AKP-MHP bloku hükümet değil,devletin ta kendisidir; bu durumu kalı-cılaştırmakta zorlansa da ve bu nedenlehalen elinden gelen her şeyi yapsa da...Buna günümüz Türkiye’sinin bu temelsiyasal gerçeğine dayanmadan hiçbirtaktik politika isabetli olamaz...”

Şimdi H.Fırat’ça yazılmış bu cüm-leleri biz fanilerin anlayacağı dile çevir-mek lazım. H.Fırat, MC hükümetolmakla birlikte devlete egemen ola-madı diyerek, 12 Mart 71’ darbesiyledevlet faşistleştirilmemiştir diyor as-lında.

Ve bugünü anlatmaya çalışırken,dinci-faşist parti sadece hükümet değil,aynı zamanda devlete hakim oluyor der-ken de, aslında, 12 Eylül darbesiyle biledevlet faşistleştirilmedi diyor.

Yani H.Fırat, devletin faşist oldu-ğunu, gerçekliğin bu olduğunu kabul et-miyor. Somutu anlama kabiliyetini,dolayısıyla gerçeği görme yeteneğinianlatmak için başka söze gerek var mı?

Bu sözlerin benzerlerini 71’lerdenbu yana çok duyduk aslında. TKP’ninağzında geveleyip durduğu o meşhur“tırmanan faşizm” safsatasının H.Fı-rat’çası bunlar. H.Fırat’ın dinci-faşistpartiye karşı belirlediği taktik politika“tırmanan faşizm” tespitini yapanTKP’nin çözüm olarak ortaya koyduğutaktik politikanın aynısı: “Faşizme geçityok!” Dolayısıyla da çözümü de aynı,CHP’ye destek.

Lenin Troçki’yi nasıl tarif edi-yordu: “Bugün bir fraksiyonun, yarın bir

başka fraksiyonun düşünsel donanımınıaşırır.” Lenin, H.Fırat’ı tarif etmiş.

Biz H.Fırat’ın bu konumuna yıllarönce dikkat çekmiştik. Devrimci prole-taryayı H.Fırat’ın “yarı troçkist refor-mist” bir anlayışa sahip olduğuna dair;EMEP, ÖDP vs’nin 90’lı yılların ba-şında hararetle savunduğu faşizmin çö-zülebileceğine dair sapkın fikirleripaylaştığına dair uyarmıştık. Bunun için,Taylan Işık’ın “Reformizmin Eleştirisi”kitabına, özellikle de “faşizm ve de-mokrasi mücadelesi ilişkisi üzerine” adlıbölüme bakılabilir.

H.Fırat’ın Lenin’den hoşlanmadı-ğını söyledik sık sık. Lenin’e adım başışerh düşen ve arkadan hançerleyenH.Fırat, Nimtz’den bazı alıntılar aktar-dıktan sonra,

“... Yinelemiş olayım: Bütün bun-larla amacım size ustalarımızın taktikesneklikte işin ucunu kaçırdıklarını gös-termek ya da işte örnek alınması gere-ken davranışlar bunlar demek değil”diyor.

H.Fırat’ın, A.Nimtz’le aynı kalıp-tan, Troçki’nin kalıbından çıktığı nekadar belli.

Ağlarını örüyor, kurbanlarını çek-mek için yemleri özenle döşüyor ve bek-liyor...

Şimdi yukarıdaki sözleriyleH.Fırat, ustaların taktik esneklikte ipinucunu kaçırdıklarına mı inanıyor? İna-nıyorsa niye açıkça söylemiyor? İnanı-yorsa, ustaların yanlışından neden medetumuyor? Yok ustaların taktiğinin doğruolduğunu düşünüyorsa neden örnekalınmalıdır diyemiyor cesaretle?

Devam edecek

İ.Cevat Çetiner

Eylem Yapan ÖğrencilereCezalar

Biat eden bir toplum istiyorlar. Çocuğundanyaşlısına, emeklisinden memuruna, öğrencisindenişçisine her alanda tüm toplumun biat etmesini isti-yorlar. Devletin, herhangi bir kurumun ve yahut bas-kın cinsin yaptığı – söylediği her şeye biat etmelisin.Sorguladığın, karşı çıktığın, hele ki protesto ettiğinzaman karşılığını mutlaka alırsın, cezanı çekersin.

19 Aralık günü, okullarındaki kantinlerdekiyüksek fiyatları boykot etmek için “öğrenci kantini”kurarak çay-kahve dağıtan İTÜ’lü öğrenciler, okul-dan uzaklaştırıldı.

Sürdürdükleri boykota, İTÜ yönetiminin tümbaskılarına ve tehditlerine rağmen devam eden öğ-rencilere yönetim soruşturma açtı ve bugün, 7 öğ-renciye ‘bir yarıyıl için uzaklaştırma’ cezasıverildiği öğrenildi.

Gerekçe şöyle: “Öğrenme ve öğretme hürriye-tinin engelleyici veya ‘yükseköğretim kurumlarınınişleyiş ve huzurunu bozucu eylemlerde bulunmak’ve ‘izin almadan toplantılar düzenlemek’ eylemle-rini işlediğiniz tespit edilmiştir”.

Suçlarının sadece “çay dağıtmak” olduğunusöyleyen öğrenciler, “Hiçbir hukuki dayanağı ol-madan alınan bu karar kabul edilemez. Kantin fi-yatlarına karşı aldığımız boykot kararının ardındangerek rektörlük gerekse güvenlik tarafından hertürlü baskıya maruz kaldık. Kendi okulumuzda darpedilen arkadaşlarımız dahi oldu. İTÜ yönetimininaldığı bu kararı kabul etmiyoruz, gerekli yerlerebaşvuracağız” diyorlar.

Birkaç gün önce de, kadın cinayetlerine, kadınayönelik şiddete karşı sokaklara çıkan ve “Las Tesis”dansı yapan kadın öğrencilerin kaldığı yurttan atıl-dığı haberini almıştık.

Eğitim araç gereçleri maliyetinin yüksek ol-duğu, yeme ve içmenin yüksek maliyetli ve düşükkaliteli oluşu, barınma zorlukları, kampus ve yurt çı-kışlarında maruz kalınan taciz ve tecavüzlere sesle-rini çıkarmadan katlanmaları isteniyoröğrencilerden. Ve bunu yapmadığında, bunlara herkarşı çıkışlarında cezalarla karşı karşıya kalıyorlar.En basit protestolarda eğitim hakkından ve barınmahakkından mahrum bırakılıyorlar.

Bir taraftan yükseltilen eğitim maliyetleriyleemekçi çocuklarına üniversite kapıları kapatılırken,yurttan atılma ve üniversitelerden uzaklaştırma gibitüm eğitim-öğretim hayatını etkileyecek ağır ceza-larla, politik öğrencilere de kapatılıyor kapılar. Eği-tim öğretim hakkı için, tüm öğrencilerin ayağakalkması zorunlu.

“Ulaşım Zammı Geri Çekilsin”İstanbul’da ulaşıma yapılan zamları protesto etmek için İstanbul Büyükşehir Bele-

diyesi önünde eylem yaptı. 14 Şubat günü Saraçhane’de bulunan İBB önüne ulaşabil-mek için bindikleri metroda turnikelerden atlayarak ulaşım ücretlerini boykot ettiler.

İBB önünde toplanan öğrenciler “Ulaşım haktır engellenemez”, “Ulaşım zamlarıgeri alınsın” sloganları attı, “Krizin Faturasını Biz Ödemeyeceğiz, Ulaşım Zamları GeriÇekilsin” pankartı açıldı.

Öğrenciler adına okunan basın açıklamasında toplu ulaşıma yapılan zamların geri çe-kilmesi istenerek “Büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşayan halkın sırtınabüyük bir yük daha binmiş oldu” denildi.

Ağzına kadar dolu otobüs ve metrobüslerde yolculuk yapmak zorunda kaldıklarınısöyleyen öğrenciler, “Her yapılan zamda hizmetleri durdurmaktan bahseden, dayana-madıkları için mecbur olduklarını ifade edenlere sesleniyoruz: En doğal hakkımız olanulaşım zamlarını kabul etmiyoruz” diyerek zamlar geri çekilene kadar mücadeleye devamedeceklerini söylediler.

Eylem sonunda öğrenciler yine turnikelerden atlayarak kampuslerine döndüler.

Taksim Dayanışması, 18 Şu-bat'ta 6. duruşması görülecek Gezidavasına ilişkin 11 Şubat günü birbasın açıklaması yaptı. TMMOBMimarlar Odası Büyükkent Şu-besi Karaköy binasında yapılanbasın açıklamasında, "Bu davadaadı bile geçmeyen canlarımıza,Gezi'yi sonuna kadar savunmakborcumuzdur" denildi.

Açıklamayı okuyan Tak-sim Dayanışması sözcülerin-den Mücella Yapıcı,“Ülkemizin toplum, kent vedemokrasi tarihinin en par-lak ve onurlu sayfalarındanbiri olan ve anayasal, demo-kratik bir hak kullanımı olanGezi Direnişi suçlulaştırıl-maya çalışılmaktadır” dedi.

Aynı zamanda Gezi dava-sında yargılanmakta olan MücellaYapıcı, “İddianamede geçen isim-ler nezdinde, demokratik haklarınıkullanmak için sokağa çıkan mil-yonlarca insan yargılanıyor.

Gezi'nin ne olduğunu bin-lerce kez anlattık. Gerekirse mil-yonlarca kez daha anlatırız. Gezi,bu memleketin eşitlik, özgürlük veadalet umududur. Gezi bir kal-kışma, bir darbe girişimi gibi de-

ğerlendirilemez, aynı cümle içindebile anılamaz. Çünkü Gezi, her biryurttaşın tamamen kendi irade-siyle, kendi itirazını alıp geldiği,sözünü söyleyebildiği, taleplerinisıralayabildiği, kendi haklarını sa-vunduğu, eşitlikçi, özgürlükçü ve

paylaşımcı bir şenliktir. Baskıdan,yalandan, adaletsizlikten, liyakat-sizlikten, hak ihlallerinden bunal-mış insanların sözünü söylemeşeklidir. Halkın itiraz hakkı de-mokrasinin bir parçasıdır, demok-rasi bir bütündür ve bölünemez”dedi.

“Gezi Davası'nda yargıla-nanların 'yapmadım, etmedim,

görmedim, duymadım' demesinikimse beklemesin” diyen Yapıcı,“Türkiye'nin en önemli 12 barosu-nun da ortak açıklamalarında be-lirttiği gibi: Adil yargılanma hakkıihlal ediliyor ve savunma hakkı kı-sıtlanıyor. Gezi, hiçbir iddianame-nin, hiçbir 'yeniden

kıymetlendirilmiş' Fethullahçıdosyasının kirletemeyeceği

kadar büyük bir toplumsalgerçekliktir” diyerek mil-yonların taleplerinin dekararlılıkla arkasında dur-maya devam edeceklerinivurguladı.

Açıklama, “Geziyisavunduk, savunacağız.18 Şubat'ta Silivri'deyiz!”

denilerek sonlandı.Gezi Parkı eylemlerine

ilişkin açılan ve Osman Kava-la’nın tutuklu yargılandığı, TaksimDayanışması’ndan Mücella Ya-pıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahra-man ile birlikte 16 sanıklı davadaİstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne mü-talaasını sunmuş, Osman Kavala,Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğ-lu’na ağırlaştırılmış müebbet hapsitalep edilmişti.

Gezi Umuttur 584 Günlükİşe Dönme Mücadelesi

Aydın Büyükşehir Belediyesi'nde otobüs şo-förü olarak çalışan ve Sosyal İş Sendikası'nda ör-gütlenen Yunus Cengiz ve Okan Arslan,Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu tarafındanişten atıldıktan sonra 584 gündür işlerine dönmemücadelesi veriyor.

İşe iade davasını kazanmalarına rağmenmahkeme kararı uygulanmayan “Direnişçi Efelerve Didim İşçi Emeklileri Grubu”, 12 şubat günümahkeme kararının uygulanması talebiyle basınaçıklaması yaptılar.

Basın açıklamasını Direnişçi Efeler ile da-yanışmada bulunan Didim İşçi Emeklileri Gru-bu’ndan Hasan Kaşkır okudu. ÖzlemÇerçioğlu'nun mahkeme kararını hiçe sayarak,hukuku ayaklar altına aldığını, Yunus Cengiz veOkan Arslan'ın işlerine iade edilmediğini belir-ten Kaşkır, Didim İşçi Emeklileri olarak bulun-dukları her yerde bu hukuksuzluğu teşhiredeceklerini ve Aydın halkına anlatmaya devamedeceklerini vurguladı.

Yunus Cengiz ve Okan Arslan'ın örgütlü ol-dukları Sosyal İş Sendikası Genel Merkez yöne-ticileri ve DİSK Genel Merkez yöneticilerine deseslenen Hasan Kaşkır, "Bugüne kadar sermayeve siyasi iktidarlar haklarımızı gasp ederek, tümkazanımlarımızı bir bir elimizden geri alırken,seslerini çıkarmayan yöneticilerden de işçi düş-manı politikalarının hesabını soracağız" dedi.

Eylem "İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız", "Di-rene Direne Kazanacağız" sloganlarıyla ve alkış-larla sona erdi.

Page 12: GERÇEK DÜŞMAN İÇERİDE! BIRAKIN BU GEMİ BATSIN · 2020. 11. 27. · litan, partizan bir mücadele biçimini alması,hareketteetkisinigörmekgere - kiyor.Dünyadabüyükbirsesgetiren

Mücadele Birliği Gazetesi / Sayı: 94 / 19 Şubat - 4 Mart 2020 / Yaygın Süreli Dağıtım Sahibi: Yeni Dönem YayıncılıkBasın Dağıtım Eğitim Hizmetleri Tanıtım Org.Tic.Ltd. Şti. Adına: Gamze Nihal İYİDOĞAN / Genel Yayın Yönetmeni:Süleyman ACAR / Adres: İskenderpaşa Mah. Sofular Cad. No: 8/3 Fatih - İSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 533 32 57 / Sor.Yazı İşl.Müdürü: Gamze Nihal İYİDOĞAN / Baskı Yeri: Alesta Ajans Basım Medya ve Bilgi Teknolojileri San.Tic.Ltd.Şti- Davutpaşa Cad. Güven İş Mekezi No:83 D Blok D.349 Topkapı - İSTANBUL / Tel 0 212 5012120

www.mucadelebirligi8.netwww.facebook.com/MucadeleBirligiGazetesi

www.twitter.com/mucadelebirlig3

[email protected]@[email protected]

Kanalİstanbul Projesi'nekarşı çeşitli kesimlerden tepki-ler günden güne güçlenerek ar-tıyor. Proje'nin ne olduğuna dairbilgi kirliliği ise had safhada!Öncelikle işin ehli olanlara baş-vurarak projenin ne olduğunabir göz atalım:

TMMOB İstanbul ÇevreMühendisleri Odası YönetimKurulu Başkanı Meryem KA-YAN'ın açıklamasına göre "Marmara bölgesinde yaklaşık45 km uzunluğunda, 20.75 mderinliğinde, 250 m genişlikteyapılması öngörülen söz ko-nusu "Kanal"; Karadeniz‘denMarmara Denizine kadar tümcoğrafyayı onarılmaz ve kesti-rilmez bir biçimde etkileyecekhasar ve yarılma meydana ge-tirme tehdidi taşımaktadır.

Söz konusu Kanal güzer-gâhı; Küçükçekmece LagünHavzasında Sazlıdere - Durusugüzergâhında tasarlanırken, Ka-nalın, İstanbul ili Küçükçek-mece ilçesi, lagün/deniz arakesitinden başlayıp, Altınşehirve Şahintepe mahalleleri ara-sından Küçükçekmece LagünüSazlıdere boyunca geçirilerek,Sazlıdere Barajı üzerinden Saz-lıbosna ve Dursunköy mahalle-lerinin yakınından Arnavut-köy'ün batısına varmakta, Bak-lalı, Terkos ve Durusu mahalle-lerinin arasından Karadeniz‘eçıkmak üzere önerilmektedir.

Kanal projesinin Marmara,Trakya, Karadeniz bölgesianakarası, kıyı ve denizleribaşta olmak üzere giderek tümcoğrafyayı, ekolojik, ekonomik,sosyopolitik olarak geri dönüşümümkün olamayacak biçimdeolumsuz etkileyeceği açıktır."

Her Dönem Isıtılarak Önü-müze Getirilen Proje: Kanalİs-tanbul

ABD'nin 1950 yılındaSovyetler Birliği’ne karşı plan-ladığı ve hayata geçirmeye ça-lıştığı Karadeniz MarmaraDenizi Kanalı projesi haritasıile Kanalİstanbul Projesi hari-tası arasındaki benzerlik dikkatçekici bir noktada. Yani malumşahısların "büyük hayalleri"nden çok, emperyalizmle olanbağımlılık ilişkilerinin bir so-nucu olarak görmek gerekiyor.En uygun koşulda yerine geti-rilmesi gereken bir ev ödevi as-lında.

Yakın tarihimizde 1990'daTÜBİTAK tarafından Ağustosayı Bilim Teknik Dergisi'ndeyayınlanan bir makale dikkatçekicidir: "İstanbul KanalınıDüşünüyorum" adlı makalede,kanal güzergahı Büyükçekmecegölünden başlayarak Terkos gö-lünün batısından geçecek şe-kilde Marmara'nın Karadeniz'ebağlanması şeklinde tarif edili-yor.

1994' de Ecevit İstanbul'unAvrupa yakasında Karadeniz ileMarmara arasında bir kanalaçılmasını önermiş, bu projeDSP'nin Kanal Projesi adıylapartinin seçim broşüründe ye-rini almıştır.

Her dönem bir başka vesi-leyle aynı proje önümüze gel-miştir aslında. Bu bağlamda

bakacak olursak ABD Senato-su’na 2006 yılında verilen biryasa taslağında; “İstanbul veÇanakkale Boğazlarını ilgilen-diren Montrö Antlaşması’nın,ömrünü doldurduğu, bu anlaş-manın günün koşullarına uygunolarak yeniden düzenlenmesigerektiği” söylenir.

Kısa bir süre sonra, ABDTürkiye Büyükelçisi Ross Wil-son, Ankara’da bir açıklamayapar ve Montrö Anlaşması’nıkamuoyunda tartışılabilir du-ruma getirir. 3 Mart 2006’dagazetecilere, “Montrö Antlaş-ması oldukça açık ve biz Kara-deniz’in uluslararası sulardabulunmasından kaynaklananhaklarımızdan yararlanmak is-tiyoruz. Yani gerektiğinde ge-milerimiz buraya girebilir” der.

Bundan kısa bir süresonra; 2008’de Gürcistan’a mü-dahale için Karadeniz’e girmekisteyen ABD savaş ve uçak ge-milerinin sözleşme gereği Ka-radeniz’e girmesine izinverilmemesi ile açığa çıkanproblemler de göstermektedirki, emperyalistlerin çıkarı içinbu yolun açılması büyük önemtaşımaktadır.

RTE'nin Başbakan olduğudönemde, 26 Nisan 2011' de,Haliç Kongre Merkezi’nde“Türkiye Hazır Hedef 2023”adını verdiği bir basın toplantısıdüzenledi. Burada Karadeniz’iMarmara’ya bağlayacak ve Ka-nalİstanbul adını alacak ikincibir su yolu açılacağını RTE biz-zat açıkladı.

ABD’nin Montrö Antlaş-ması’nı ortadan kaldırmak içinyaptığı ani atak nedensiz de-ğildi. Büyük Orta Doğu Projesigirişiminin hızlanması için Ka-radeniz havzasının, Kafkasyave Balkanların ABD deneti-mine girmesi isteniyordu.Bunun için "her tonaj, tür ve sa-yıda ABD gemisi", Karadeniz’edenetimsiz girmeliydi.

Büyük Ortadoğu Projesikapsamındaki konuşmalardasık sık dile getirilen bir noktaolmuştu. Tarihsel bağlarıyla or-taya koyduğumuzda, bu proje-nin inatla yapılma ısrarınınaltında rantın yanı sıra ve dahada çok 3. Dünya Savaşı'nı, kü-resel iç savaşları görürüz; böy-lelikle yaşananlara duru gökteçakan bir şimşekmiş gibi bak-mamak mümkün olabilecektir.

Küresel bir iç savaş projesiolarak orta yerde duran bukanal projesinin diğer ayağı iseranttır.

Şimdi gelelim Kanal İstan-bul Projesi kapsamında değer-lenecek olan araziler, kimlerepay edilmiş konusuna...

2011'den bu yana Kanal İs-tanbul'un gündeme gelmesiylebirlikte, 30 milyon metrekarearsa hareketi olduğu açıklan-mıştı. “30 milyon metrekareBeyoğlu, Gaziosmanpaşa veBayrampaşa büyüklüğüdemek”

Katar Emiri Şeyh Temimbin Hamed el-Sani'nin annesiŞeyha Moza’nın Başakşehir’de100 bin lira sermayeli şirketkurup 1,5 ay kadar sonra Kanalİstanbul güzergahında 44dönüm arazi satın aldığı da or-taya çıkmıştı.

Kuveyt uyruklu Moham-mad Mad Almarzouq ve Kha-led Issam Almarzouq adınakayıtlı Shurak Al Ajdad Gayri-menkul Turizm İnşaat ve Tica-ret A.Ş., 125 bin 402 metrekarearazi aldı.

Beş tapusu bulunan şirke-tin İstanbul Ticaret Sicili’ne ka-yıtlı olduğu, şirketinkuruluşunun 15 Mayıs 2015 ta-rihli Ticaret Sicil Gazetesi’ndeyayımlandığı belirtildi.

Süleyman el Muhaidib adlıSuudi girişimcinin bölgede 99bin 97 metrekarelik araziye aitbeş tapu kaydının olduğu bildi-rildi. Suudi iş adamının Türki-ye’de büyük tutarlardagayrimenkul ve enerji yatırımıyaptığı ifade edildi.

Birleşik Arap Emirlikleriuyruklu ve adresi Dubai’de gö-rünen Noora Gayrimenkul Tu-rizm İnşaat ve Ticaret A.Ş. adlışirketin 79 bin 81 metrekareyeait iki tapu kaydının olduğu be-lirtildi.

Ahmed Humaid Matar Al-tayer adlı girişimciye ait olanşirketin İstanbul Ticaret Si-cili’ne kayıtlı olduğu ve kuru-luşu tarihinin 7 Temmuz 2017olduğu belirtildi.

Elbette emperyalist kapita-list sistemin çöküşü ve küreselbir iç savaştan bağımsız ele alı-namayacak bir konuydu bu;emperyalistlerden izin almadannefes dahi alamayan bir ülkeninjeopolitik, ekonomik, siyasal vetoplumsal dengeleri göz önünde

bulundurulduğunda, şuan hercephede karşı karşıya gelen vediğer ülkeleri kaç defa yok ede-bilecek silahları olduğuyla ilgilidenemeler yapan ülkeler, şimdiön bildirim şartı, kalış süresişartı, tonaj şartı ve en önemlisideniz altıları ve uçak gemilerinisokamamasından kaynaklıMontrö'nün değişiminden yana.

Montrö Boğazlar Sözleş-mesinin artık geçerliliğini yitir-diğini söyleyen ABD'liyetkililerin yanında, Montrö de-linmediği sürece bu kanal pro-jesi Türkiye'nin sorunudur

diyen Rusya' ya değin ülkelerindüğüm noktası olan MontröBoğazlar sözleşmesi nedir diyekısaca bakalım isterseniz...

Montrö Sözleşmesi, Tür-kiye açısından bakarsak barış,savaş tehdidi altında ve savaştaboğazlardan geçecek gemilerleilgili şartları içeriyor. Montrögereğince:

Madde 2'de, “Barış zama-nında, ticaret gemileri, gündüzve gece, bayrak ve yük neolursa olsun, hiçbir işlem (for-malite) olmaksızın, Boğaz-lar'dan geçiş ve gidiş-geliş(ulaşım) tam özgürlüğündenyararlanacaklardır. Bu gemiler,Boğazlar'in bir limanına uğra-maksızın transit geçerlerken,Türk makamlarınca alınmasıSözleşmesinin Ek'inde öngörü-len vergilerden ve harçlardanbaşka, bu gemilerden hiçbirvergi ya da harç alınmayacak-tır.”

Madde 3’te, “Ege Deni-zi'nde ya da Karadeniz'den Bo-

ğazlar'a giren her gemi, uluslar-arası sağlık kuralları çerçeve-sinde Türk yasalarıylakonulmuş olan sağlık denetimiiçin, Boğazlar'ın girişine yakınbir sağlık istasyonunda dura-caktır. Bu denetim, bir temizsağlık belgesi ya da bu madde-nin 2. fıkrasındaki hükümlerinkapsamına girmediklerini doğ-rulayan bir sağlık bildirisi gös-teren gemiler için, gündüz vegece, olabilen en büyük hızlayapılacak ve bu gemiler Boğaz-lar'dan geçişleri sırasında başkahiçbir duruş zorunda bırakılma-yacaklardır...”

Madde 10’da, “Barış za-manında, hafif su üstü gemileri,küçük savaş gemileri ve yar-dımcı gemiler, ister Karadeniz'ekıyıdaş olan ister olmayan dev-letlere bağlı bulunsunlar, bay-rakları ne olursa olsun,Boğazlar'a gündüz ve aşağıdaki13. ve sonraki maddelerde ön-görülen koşullar içinde girer-lerse, hiçbir vergi ya da harçödemeksizin, Boğazlar'dangeçiş özgürlüğünden yararlana-caklardır.”

Madde 13'te, “Savaş gemi-lerinin Boğazlar'dan geçmesiiçin, Türk Hükümetine diplo-masi yoluyla bir ön-bildirimdebulunulması gerekecektir. Buön-bildirimin olağan süresi

sekiz gün olacaktır; ancak, Ka-radeniz kıyıdaşı olmayan dev-letler için bu sürenin onbeşgüne çıkartılması istenmeyedeğer sayılmaktadır. Bu ön-bil-dirimde gemilerin gidecekleriyer, adı, tipi, sayısı ile gidiş içinve gerekirse, dönüş için geçiştarihleri belirtilecektir. Her tarihdeğişikliğinin üç günlük bir ön-bildirim konusu olması gereke-cektir.”

Sözleşmenin diğer madde-lerinde ise genel olarak, Kara-deniz'e kıyıdaş olmayan(Türkiye, Rusya, Ukrayna, Ro-manya, Bulgaristan, Gürcistandışındaki) devletlerin bu de-nizde kalış süreleri 21 gün ilesınırlı tutulmuştur. Boğaz geç-işlerinde Türk hükümetine dip-lomasi yolu ile ön bildirim şartıkonuşmuş Karadeniz' e kıyıdaşdevletler için bu süre, geçiştentam 8 gün önce kıyıdaş olma-yanlar için ise 15 gün olarak be-lirlenmiştir.

Sözleşme yalnızca kıyıdaşdevletlerin denizaltılarının bo-

ğazdan geçişine izin verirkenbunu da koşula bağlar: Ekim2013 itibariyle bu tonaj sınırla-ması 30 bin ton olarak belirlen-miştir. Sözleşme gereğinceyalnızca Karadeniz’e kıyıdaşdevletlerin denizaltıları geçişyapabilecekken bunun koşuluolarak sadece Karadeniz dı-şında yaptırdıkları ya da satınaldıkları denizaltılarının Türki-ye'ye vaktinde haber vermesikoşulu ile geçirebileceğindenbahsediliyor. Boğazdan geçiştebulunacak bütün yabancı denizkuvvetlerinin en yüksek toplamtonajı 15 bin ton olarak belirle-nerek, diğer bir sınırlama olarak9 gemiyi aşmaması yönünde ekyapılmıştır.

Rusya, Kanal İstanbul ileilgili yaptığı açıklamada "Mon-trö aşılmadığı sürece bu Türki-ye'nin sorunudur" diyerekaslında projeye itiraz etmedi-ğini ilan ederken, bir çok Ame-rikan basını bunu heyecanlakarşıladı ve ekolojik yıkım bo-yutunu iki yüzlü homurdanma-larla geçiştirdiler.

Kısacası, Kanalİstanbul'unKaradeniz'e kıyıdaş olmayanülkelerin savaş gemilerine yö-nelik kısıtlama getirmiyoroluşu, serbestçe girilemeyen tekyer olan Karadeniz'e girmekiçin bir fırsat olarak görünü-yor... (Tabii Montrö’nün aşıla-

bilmesi için benzer bir kanalınÇanakkale için de yapılması,oranın da baypas edilmesi ge-rektiğini not olarak düşelim.Zira sözleşme her iki boğazıkapsayan hükümler içeriyor.)

Birçok yönüyle ele alın-ması gereken ve durdurulmasıgereken bu proje için son sözükitleler söyleyecektir. Masa ba-şında kurulan planların pratiğinokulunda değiştiği örneğini tümdünyada görüyoruz.

Herkesin "bayram değilseyran değil hükümet bu pro-jeyi niye gündeme getirdi" diyesorduğu bir ortamda birileriyine "gündem değiştirmekmaksatlı" şeklinde açıklamalaryapma sığlığına düşme hakkınasahip elbette; ama meselenin bukadar basit olmadığı, bu dö-nemde gündeme getirilmesinintesadüf olmadığı; işin içerisinderant pazarlıklarının yanı sıra vedaha fazla süre giden 3.DünyaSavaşı ve küresel iç savaşlar ol-duğu dikkatli bir gözle bakılırsagörülebilecektir.

KANAL-İSTANBUL MESELESİNDE BUZDAĞININ ALTI!NERGİZ ASYA