Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
dolgutarla zenginleştirilmiştir. Güneydoğu ve kuzeydoğu köşelerinde bulunanlarda ise iki sıra halinde düzenlenmiş prizmatik üçgenler görülür. Kuzeybatı trompunda bir sıra prizmatik üçgenden sonra bir bakiava kuşağı uzanmakta, güneybatıdakinde yine bir sıra prizmatik üçgen i trompun merkezinden dağılan prizmatik ışınlar takip etmektedir. Günümüzde aviuyu kuşatan revak, her yönde üçer tane olmak üzere t oplam on iki adet sivri kemerden oluşur. Ahşap tavanla örtülü revak, basit kare tablaları olan daire kesitli ahşap direkiere oturmakta ve kısa bir saçakla son bulmaktadır.
Hacı Halil Paşa Medresesi, Bursa'da 7 40 ( 1339-40) yıllarına tarihleneo La la Şahin Paşa Medresesi ile birlikte, kökeni Horasan yöresinin kadim ev tasarımına dayanan ve Türk İslam mimarisinde Osmanlı dönemine kadar yaygın biçimde kullanılmış olan kapalı aviulu ve dört eyvanlı medrese şemasının Osmanlı mimarisinde tesbit edilebilen iki örneğinden birini oluşturur. Osmanlı mimari geleneği başından beri, Anadolu Selçuklu döneminde en başarılı örneklerine şahit olunan bu medrese şemasına pek itibar etmemiş, muhtemelen aviuyu genişleterek çevresine daha fazla öğrenci odası yerleştirmeye imkan verdiği için açık aviulu ve revaklı medreseleri tercih etmiştir. Bu bakımdan Hacı Halil Paşa Medresesi, Selçuklu geleneğinin, Osmanlı mimarisinin henüz olgunlaşma sürecini tamamlamamış olduğu ve hala birtakım arayışlar içinde bulunduğu erken dönemi içindeki bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Bu medresenin bazı plan özelliklerini Merzifon'da Çelebi Sultan Mehmed'in aynı yıllarda ( 1414-141 7) yaptırdığı medresede de gör-
Hacı Halil Paşa Medresesi'nin kitabeli batı penceresi (M. Saha Tanman fotograf arşivi)
rnek mümkündür. Her ne kadar bu yapıda artık kubbeli avlu yerini açık avluya terketmişse de Hacı Halil Paşa Medresesi'nin de aynı ekole bağlı bir mimar tarafından tasarlanmış olması muhtemeldir. Bu arada Hacı Halil Paşa Medresesi'nin küçük boyutlu, süslemesiz ve gösterişsiz girişi tasarımına hakim olan Selçuklu geleneğiyle çelişmekte, esasen yapının dış cephelerinden çok avlu cephelerine özen gösterilmesi şaşırtıcı olmaktadır. Diğer taraftan, Menteşeoğulları'nın önemli mimari eserlerinden Söke'nin Balat köyündeki 1404 tarihli İlyas Bey Camii'nde görülen kaz ayağı motifleri ve çizgilerin kestiği altıgenlerle dolgulu dikdörtgen bezeme panolarının on yıl kadar sonra hemen aynen Hacı Halil Paşa Medresesi'nde kullanılmış olması. bir tesadüften veya etkileşimden öteye aynı taşçı ustalarının her iki yapıda da çalışmış olabileceğini düşündürmektedir.
BİBLİYOGRAFYA :
Amasya Tarihi, ı, 292; Ayverdi, Osmanlı Mi'marisi ll, s. 171-178; Türkiyede Vakıf Abideler ve Eski Eser/er, Ankara 1972, 1, 291 -293; Metin Sözen, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbu l 1975, s. lll; Yıldız Demiriz. Osmanlı Mimarisinde Süsleme 1: Erken Devir (1300-1453). İstanbul 1979, s . 566-569; Oktay Asıanapa, Türk Sanatı, istanbul 1984, s. 238; a.mıf. , Osmanlı Devri Mimarisi, istanbul 1986, s . 33. li! M. BAHA TANMAN
r
L
HACI HAMZA BEY MESCİDİ 1
ve TÜRBESi
İznik'te XIV. yüzyılda yapılmış ilk Osmanlı eserlerinden bir i.
_j
İznik'in merkezinde Ayasofya'nın karşısında, Lefkekapısı'na giden ana caddenin kenarında bulunuyordu. Ewelce kapısı üstünde yer alan dört satırlık kitabesinde bu eserin 746 (1345-46) yılında Hacı Hamza b. Erdemşah tarafından vakfedildiği kaydedilmişti. Kitabeyi ilk yayımiayan Franz Taeschner, kurucunun babasının adını Ardumşah (Ardunşah) olarak okuyup kelime üzerinde geniş açıklamalar yapmıştır. Aynı konuda çalışan Memduh Turgut Koyunluoğlu ile Ekrem Hakkı Ayverdi . ise kelimeyi Erdemşah olarak okumuşlardır. Mescid girişinin 8-1 O m. kadar uzağında banisinin türbesi vardı. Bunun kitabesinden, Hacı Hamza b. Erdemşah'ın
mescidin tamamlanışından az sonra vefat ederek 750 ( 1349-50) yılında bitiriten bu türbeye defnedildiği öğreniliyordu.
Hacı Hamza· Bey Mescidi, Osmanlı mimarisinin Osmanlı Beyliği'nin ilk merkezi
HACI HAMZA BEY MESCiDi ve TÜRBESi
olan İznik'te meydana getirdiği ilk eserlerden olduğu için özel bir değer ve öneme sahipti. İstiklal Savaşı sırasında bu tarihi kasabanın Türk ve Yunan kuwetleri arasında birkaç defa el değiştirmesi, yakılması ve Türk eserlerinin Yunanlılar tarafından tahrip edilmesi felaketini bu binalar fazla zarar görmeden atlatmıştı. Nitekim Taeschner, 1927'de İznik'te yaptığı incelemeler sırasında mescid ve türbeyi görmüş, kitabelerini de 1932'de yayımlamıştı. Fakat İznik Belediyesi, şehrin hemen her tarafı boş arsa halinde iken bu tarihi eseri 1930'1u yıllarda bütünüyle yıktırmıştır. Koyunluoğlu'nun yazdığına göre 193S'Ii yıllarda Hacı Hamza Bey Mescidi ve Türbesi'nin artık hiçbir izi kalmamıştı.
Türbe kitabesinde bu yapının mimarının Hacı Ali adında bir usta olduğu bildirilmişti. Mescidin de aynı mimar tarafından inşa edildiğine ihtimal verilir. Hacı Hamza Bey Mescidi'ne dair bilgiler 193S'Ierde K. Otto-Dorn tarafından yeniden derlenmiştir. Böylece bu tarihi eser, birçok benzeri gibi geçmişin karanlıkları içinde bütünüyle kaybolup gitmemiştir. Koyunluoğlu'nun ve ondan naklen Ayverdi'nin mescid ve türbenin 1924'te yıktırıldığını yazmaları yanlıştır. Çünkü Taeschner bu eseri sağlam bir halde görebilmiş. hatta makalesinde mimarisini bir dereceye kadar ta-rif etmiştir.
Hacı Hamza Bey Mescidi'nin aslında bir Bizans kilisesi olduğu yolundaki halk söylentisine inanmak zordur. Taeschner'in tarifi ve Otto-Dorn'un tesbit ettiği duvar kalıntıları bu küçük mescidde hiçbir Bizans izine işaret etmez. Mihrap nişinin girişin karşısında ve esas eksen üzerinde değil yan duvarda oluşu da bu hususta bir dayanak sayılmaz. Nitekim İznik'te Nilüfer Hatun imareti'nin namaz mekanındaki mihrap da yan duvardadır.
Taeschner'in tarifine göre mescid, erken Osmanlı yapı sanatı için tipik olan taş dizileriyle inşa edilmişti. Girişindeki (veya son cemaat yeri) duvarlar muntazam bir taş işçiliği gösteriyordu. Duvarlarda çok sayıda eski dönemlerden kalma işlenmiş taş
devşirme malzeme olarak kullanılmıştı. Taeschner mescid kapalı olduğundan içine girememiş, yalnız batı cephesindeki pencerelerin nisbeten yeni olduğunu belirtmiştir. Kiremit kaplı kubbenin ne dereceye kadar eski olduğu hususunda ise bir fikri olmadığını belirtir.
1930'1u yıllarda henüz görülebilen kalıntılardan anlaşıldığı kadarı ile mescid kare planlı olup girişinde iki yanı duvarlarla kapalı bir son cemaat yeri vardı. Eski bir fo-
479
HACI HAMZA BEY MESCİDİ ve TÜRBESI
toğrafta bu bölümün dışarıya geniş bir kemerle eyvan biçiminde açıldığı görülür. Minaresi son cemaat yerinin sol duvarına bitişikti . istanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki Yıldız Sarayı albümlerinden birinde (nr. 90.761). testere dişi şeklinde tuğ
ladan çıkmalı şerefesi olan şaşılacak derecede bodur minare görülmektedir. 1300 (1882) yılına doğru çekildiği tahmin edilen bu fotoğraftan sonra minare yıkılmıştır. Nitekim Otto-Dorn'un yayımladığı eski bir resimde de minare yalnız temelleri kalmış bir yıkıntı halinde görülmektedir.
H ari m kısmına geçit veren kapının üstünde, herhalde Antik döneme veya Bizans çağına ait tepesi kemerli bir mermer üzerine sülüs hatla yazılmış, günümüzde İznik Müzesi'nde korunan dört satırlık kitabesi bulunuyordu. Son cemaat yerinin üstü kiremit kaplı, çift meyilli bir çatı ile örtülmüştü.
Hacı Hamza Bey Mescidi'nin harim kısmı hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak iki eski fotoğraf bu bölümü örten kubbenin biçimini belli eder. Türk mimarisinde görülmeyen bir şekilde bu kubbe kasnaksız
olarak harimin üstünü kapatır. Taeschner de bunun orüinal olup olmadığı hususunda şüpheye düşmüştür. 1882'ye doğru çekilen fotoğraftan sonra, kiremit örtülü olan kubbenin kabuğu üzerinde dört pencere açılmış olduğu görülür. Mescid, buradaki cadde ve yaya kaldırımının yapılması sırasında zeminden oldukça aşağıda kaldığı için halk tarafından Çukur Cami olarak adlandırılmıştı.
Mescidin yakınında Hamza b. Erdemşah'a ait türbenin sülüs hatla üç satır halinde yazılmış , günümüzde İznik Müzesi'nde bulunan Arapça kitabesinden banisinin devrin ileri gelenlerinden olduğu
Hacı Hamza Bey Mescldi ve Türbesi'nin yı k ılmadan önce çekilen bir fotoğrafı (İÜ Ktp., Albüm, nr. 90761)
480
ve inşa tarihi dışında bir bilgi elde edilememektedir. Türbe, eski bir fotoğrafta pek azı görülebildiği kadarı ile Selçuklu kümbetleri gibi üstü taştan sivri bir külahla örtülü bir yapı idi. Kare bir planı olan ve belki de açık türbe şeklinde dört cephesi açık bulunan türbenin giriş kısmında, Taeschner'in İlkçağ'a ait devşirme malzeme olduğunu zannettiği söveler kullanılmıştı.
İznik'te bundan başka aynı hayratın evkafından olduğu söylenen büyük bir çifte hamam vardır (bk. HACI HAMZA HAMAM! ).
Taeschner, türbe ile mescid arasında eski bir çeşme ile çok sayıda mezar taşı tesbit etmiştir. Makalesinde bildirdiğine göre bu kabirierden ikisi Hacı Hamza'nın torunları Sinan b. Ahmed ile (Cemaziyelahir 793/Mayı s I 39 I) Hatice'ye ( Cemaziyelah ir 805/0cak 1403) aittir. Ayrıca kırık ve eksik bir şahidede, 821'de (1418) vefat eden Şeyh Kutbüddin b. Mehmed adını veren bir kitabe görülmüştür.
BİBLİYOGRAFYA :
A. Memduh Turgut Koyunıuoğlu, iznik ve Bursa Tarihi, Bursa 1937, s . 161-162; K. OttoDorn. Das lslamische lznik, Berlin 1941, s. 18-20, plan 6, lv. V /3 (kitabe), Vl/1, 2 (genel); Ayverdi, Osmanlı Mi'marisi 1, s. 162-163 (mescid). rs. 219-221 (kitabesiyle), s. 179 (türbe); a.mlf., "Orhan Gazf Devrinde Mi' marf", AO ilahiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, 1, Ankara 1956, s. 121-122, rs. 12-15; Semavi Eyice, lznik: Tarihçesi ve Eski Eserleri, İstan bul 1988, s. 35; F. Taeschner, "Beitrage zur frühosmanischen Epigraphik und Archaologie, Die Baugruppe Hamza Beg in ıznik und ihre Inschriften, die altesten sicher datierbaren Baudenkmaler der Osmanen", ls l., XX/2 (1932), s. 109-116.
~ SEMAVİ EYiCE
r
L
HACI HAMZA HAMAMI
İznik'te XV veya XVI. yüzyılda yapılmış çifte hamam.
_j
Şehrin içinde Ayasofya ile Mahmud Çelebi camileri arasında kalan alanda bulun
maktadır. üzerinde bir kitabe olmadığından hangi tarihte ve kimin tarafindan yaptınldığı bilinmemekle beraber öteden beri İznik'te ilk Türk eseri olan Hacı Hamza Bey Mescidi evkafindan olduğu ileri sürülerek böylece adlandırılmıştır. Bu kasabada 1. Murad'ın yaptırdığı bir hamam daha vardı. Bazı araştırmacılar, İstanbul kapısına giden ana caddenin sol tarafında mevcut, planı çıkarılamaz durumdaki kalıntının Murad Hüdavendigar'ın hamamma ait olduğunu ileri sürerler. Bir kıs-
Hacı Hamza Hamam!' nın planı (Ülgen, ı. rs. 85-A)
mı ise Hacı Hamza Hamarnı'nın gerçekte Murad Hüdavendigar Hamarnı olduğu görüşündedir. Ancak İstanbul kapısına giden yolun kenarında bulunan ve K. OttoDorn tarafından bir tekke sanılarak böylece tanıtılan çifte kubbeli büyük binanın bir hamam olduğu tarafımızdan tesbit edilerek tam planı çizilmiş ve bunun kaynaklarda adı geçen Büyük Hamam olduğu ortaya konulmuştur. Bu durumda Hacı Hamza Hamarnı'nın tarih içindeki yeri tam olarak aydınlığa çıkmamıştır. Evliya Çelebi, 1058'de (1648) uğradığı İznik'te iki çifte hamamın olduğunu bildirir. Bütün Osmanlı dönemi boyunca çalışan bu hamam, 1930'1ardan sonra Vakıflar İdaresi tarafından belediyeye satılmış. belediye bir süre bu rasını depo olarak kullanmış. daha sonra tekrar işletilmeye başlanmıştır. Ancak 1987'de hamamın, dış yüzeyleri süslemeli mermer kumaları yerlerinden söküldüğü gibi içinde de tarihi değerine uymayan müdahaleler yapılmıştır.
Hacı Hamza Hamarnı'nın önce erkekler bölümünün yapıldığı , bir süre sonra da kadınlara mahsus kısmın ilave edildiği A. Saim Ülgen tarafından ileri sürülmüştür. Duvar örgüsünde belirli bir ekleme izi tesbit edilmedikçe böyle bir var sayımı kabul etmeye imkan yoktur. Ülgen'in, erkekler bölümüne nisbette kadınlar kısmının daha küçük oluşunu gerekçe olarak göstermesi de yeteri kadar inandırıcı değildir.
Pek çok çifte harnarnda kadınlar kısmının daha küçük ölçülerde yapıldığı bilinmektedir.