37
1 IDEA AĞUSTOS 2012 SAYI: 2 AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI DERYA ENGİN I BAşKA BIR YERE KOYABİLMEK I EX DRUMMER I OBEZITE SAPLANTI / OBSESSION I DEĞİşKEN ZAMAN BİRLİKTELİĞİ I SAPLANTI VE DAHASI SANAT IDEA’SI I NURİ İYEM I STEPHEN KING

Idea Ağustos

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Idea Kültür Sanat Mecmuası'nın ikinci sayısıdır. Düşünceleriniz için [email protected] adresine gönderebilirsiniz.

Citation preview

Page 1: Idea Ağustos

1

IDEAAĞUSTOS 2 0 1 2 SAY I : 2

AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

DERYA ENGİN I BAşkA BIR YERE kOYABİlmEk I Ex DRUmmER I OBEzITE

SAplANTI / OBSESSION I DEĞİşkEN zAmAN BİRlİkTElİĞİ I SAplANTI VE DAhASI

SANAT IDEA’SI I NURİ İYEm I STEphEN kING

Page 2: Idea Ağustos

2 3

Yepyeni bir “IDEA” sayısından herkese tekrar mer-haba. Bir aylık ayrılığın ardından sizlerle tekrar buluşmanın mutluluğu ve heyecanı içersinde bulunduğumuzu önce-likle belirtmek isterim. İkinci sayımızda aramıza katılan yeni yazarlarımız ile birlikte genişleyen yazar kadromuz bu sayıda harika bir iş çıkardılar. Idea ailesine hoşgeldiniz.

Bu ayın konusu olan “Saplantı” ile ilişkili olarak fikir ve görsel bağlamında yayınlanma talebinde bu-lunan okuyucularımıza yoğun ilgileri için teşekkür ed-eriz. Kendi oluşturduğumuz bir havuzda, alınan oylara göre, yayın için onay alan görseller yayınlandığından, yayınlayamadıklarımız adına buradan af diliyorum. Bir sonraki sayıda buluşana değin, serin bir ay dili-yorum. Görüşlerinizi bizlerle paylaşabileceğiniz adresimiz; [email protected].

İlker ŞİMŞEKCAN

Kapak : Andres SERRANOİç Kapak : EX DRUMMER

BU AY NE VAR?

43042

4651

44

586267

7051

Fotoğraf - Ayın konusu, Saplantı (Obsession)

Fotoğraf - Biyografi, Derya ENGİN

Sinema - Film İnceleme, “EX DRUMMER”

Sinema - Vizyon Takvimi

Müzik Kliniği - Başka Bir Yere Koyabilmek

Resim - Biyografi, Nuri İYEM

Tıbbiye - Saplantı Ve Dahası

Obezite - Mücadeleye Hazır mısın?

Edebiyat - Deneme, Sanat Idea’sı

Edebiyat - Deneme, Değişken Zaman Birlikteliği

Edebiyat - Kitap Kurdu, 22/11/63

EDİTÖR’DEN

Page 3: Idea Ağustos

4 5

AYINKONUSU

FOTO

ĞRA

Fzenibyfajnie.deviantart.com

sharksinthesalsa.deviantart.com

Page 4: Idea Ağustos

6 7

mopti.deviantart.com neilash.deviantart.com

Page 5: Idea Ağustos

8 9

shljivo.deviantart.com

Page 6: Idea Ağustos

10 11

vannavenom.deviantart.com lily-day.deviantart.com

Page 7: Idea Ağustos

12 13

nerysoul.deviantart.com complejo.deviantart.com

Page 8: Idea Ağustos

14 15

thenizu.deviantart.com

Page 9: Idea Ağustos

16 17

vicinityofobsc3nity.deviantart.com li-photography.deviantart.com

Page 10: Idea Ağustos

18 19

slevinaaron.deviantart.com

Page 11: Idea Ağustos

20 21

sofusaddington.deviantart.com

Page 12: Idea Ağustos

22 23

avidvisuals.deviantart.com ankooru.deviantart.com

Page 13: Idea Ağustos

24 25

chebi.deviantart.com skatefreak.deviantart.com

Page 14: Idea Ağustos

26 27

ceziusha.deviantart.com

Page 15: Idea Ağustos

28 29

jaypea78.deviantart.com kameolynn.deviantart.com

Page 16: Idea Ağustos

30 31

RÖPORTAJFO

TOĞ

RAF

1982 İzmir doğumlu. Fotoğraf çekmeye saçma denecek kadar küçük bir yaşta, ilkokul 5. sınıfta babasının antika kategorisindeki “Zenit” i ile başlayan Derya,dolayısıyla şu klişe lafı gönül rahatlığıyla söyleyebiliyor; “Fotoğraf çekmeye çok küçük yaşlarda başladım!:)” Önceleri börtüyü böceği çeker iken ileriki yıllarda metal müzikle tanışmasıyla kendini kaçınılmaz bir durum içinde buldu: Konser fotoğrafçılığı! Fotoğrafları Blue Jean, Delikasap, Yüxexes, Metal Hammer Yunanistan gibi müzik dergileri ile çeşitli yerli ve yabancı internet siteleri, gazeteler ve grupların websitelerinde yayınlandı. Yerli ve yabancı gruplara turne fotoğrafçılığı yaptı, albüm fotoğrafları çekti. Üniversitede iken Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bö-lüm başkanı Özer Kanburoğlu’ndan dersler alan Derya, kendini metal konserlerinde bariyer önü fotoğrafçısı olarak bulmasından bir süre sonra bir ajansa bağlı olarak belgesel düğün fotoğrafçılığı işine soyundu ve an itibariyle düğün fotoğrafçılığını bireysel olarak büyük bir keyifle yapmaktadır. Bunun yanı sıra çeşitli dergilere zaman zaman, Delikasap dergisine ise sürek-li olarak rock&metal yazıları yazmakta ve onları kendi fotoğraflarıyla süslemekte, ki-şiye özel davetiye tasarımları yapmakta, evinde kendi küçük stüdyosunda genelde karanlık temalı kurgusal fotoğraflar çekmekte, her metal konserinde sahne önünde hazır ve nazır yerini almakta ve eşi Emre’ye sistematik olarak deneysel muffin ya-pıp zorla yedirmektedir.Derya ayrıca bir “iyi,temiz, adil gıda” aktivistidir. Çarpık endüstriyel gıda

pazarı- na karşıdır, Slow Food ve TEMA gönüllüsüdür.

Website: http://www.deryaengin.net/Facebook : http://www.facebook.com/deryaenginphoto

TAVİZ VERMEYEN FOTOĞRAFÇI

Page 17: Idea Ağustos

32 33

erhabalar, önce-likle bu röportajı Kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İlk olarak

kısaca kendinizden bahse-der misiniz? •Klişe (ama gerçek) ifadeyle başlayayım o za-man: Kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum. Öncele-ri ortaokulda babamın tank gibi ağır antika Zenit’iyle başladım, ardından üniver-site yıllarımda müzik dergi-leri için konser fotoğrafçılığı geldi. 2008’de fotoğraf yük-sek lisansımı tamamladım. An itibariyle müzik ve düğün fotoğrafçılığı yapmamın yanı sıra çeşitli dergilerde zaman zaman, Delikasap’ta sürekli olarak müzik yazar-

lığı yapıyor ve İsrailli metal grubu Orphaned Land’in menajerliğini yapıyorum.2.Fotoğrafçılığa neye ina-narak başladınız, dönüm noktanız ne oldu? •Bir sabah uyanıp da “Ya fotoğraf çekmek ne gü-zelmiş.” Dediğim olmadı, o zaten hep bende mevcuttu. Çektikçe daha da içine gir-dim gibi sanki, şimdi iste-sem de çıkamam gibi geli-yor.3.Kendinizi fotoğrafçılıkta hangi kategoride görüyor-sunuz? •An itibariyle “Şu tarz fotoğraf çekiyorum.” diye-miyorum, temelde müzik ve belgesel düğün fotoğrafçılı-ğında uzmanlaşmış olsam da bir çok alanda fotoğraf

çekmekteyim. Blue Jean, Metal Hammer, Delikasap gibi müzik dergileri için kon-ser fotoğrafları çekiyorum, freelance olarak belgesel düğün fotoğrafçılığı yapı-yorum ki bu en çok zevk aldıklarım arasında. Onun dışında gezi fotoğraflıyor, özellikle şehir ve portre çek-meyi çok seviyorum. Bir de evimdeki minik stüdyoda genelde karanlık temalı fo-toğraflar çekiyorum.

M Kendimi bildim bileli fotoğraf çeki-

yorum

Page 18: Idea Ağustos

34 35

4.Fotoğraf stilinizin ana hatları nelerdir? En çok ne tür fotoğraflardan ilham alırsınız?

•Kurgusal fotoğraflarımı “karanlık”olarak adlandırabiliriz. İlham konusuna gelince; sanırım başka fotoğraflardan ziyade yaşadıklarım ve gördüklerimden ilham alıyorum.

Bazen de beğendiğim bir fotoğraf beni alıp başka bir kareyi fotoğraflamaya götürüyor.5.Sizi en çok etkileyen fotoğrafçılar kimlerdir? •Fotoğraf tarihini etkileyen fotoğrafları ve fotoğrafçıları izlemeyi severim. Magnum fotoğraflarını takip ederim mesela. Fotoğrafla az çok ilgili biri bile Magnum’un sitesine gi-rip de saatlerce dolansa bıkmaz. Klasik Ansel Adams, Henri Cartier-Bresson, Jay Maisel çok iyidir. Herkesin hastalıklı dediği Witkin’in karelerini severim. Daha karanlık olarak Andrzej Dragan ve Herr Buchta favorilerimdendir. Bir Ara Güler gerçeğim de var tabii:)

Page 19: Idea Ağustos

36 37

FİLMİNCELEMESİ

NEM

A

Page 20: Idea Ağustos

38 39

6.Çekmecenizde saklı du-ran, sizin için anlam taşıyan fotoğraflarınız var mı? •Elbette var, dandik bir bas-çek makinayla çekti-ğim bir fotoğrafım var mese-la, lise zamanlarımda çekti-ğim. İyi fotoğraf, ekipman ve donanımdan ziyade biraz da şans işi galiba.

7.Çekimlerinizde ne tür ak-sesuarlar kullanıyorsunuz? •Yaptığım çekime göre değişiyor. Portre fo-toğraflarımda kullandığım eski Sovyet zamanından bir gaz maskem var, onun has-tasıyım. İmkan olsa sokakta da onunla gezerim:) Onun dışında aklımdaki kareye göre gördüğüm bir şeyi “Aa bu güzel olur.” Diye akse-suvar olarak kullanmışlığım vardır. Kırmızı balonlardan, kuru bir yaprağa, kahve fin-canından, çiğ koyun kalbine kadar:)

8.Bir fotoğrafçı gözüyle etrafa bakmak zaman içersinde in-sanda nasıl bir değişim yara-tıyor? •Bir zaman sonra et-rafını olası fotoğraf karele-ri içinde görüyorsun zaman zaman:) Bazen bir yerden geçerken “Tüh, makinam ya-nımda olsaydı.” Dediğim çok olmuştur.

Page 21: Idea Ağustos

40 41

9.Sizce fotoğrafçılık Türkiye’de bir meslek mi yoksa daha çok hobi mi? •Günde ortalama 5- 8 saatimi ayırdığım ve hayatımı fotoğraftan kazandığım düşünülürse benim için meslek ama sanırım fotoğraf çeken çoğunluk için hobi. Bir de özellikle dijital SLR’lerin çıkışıyla aslında hobist olması gerekirken kendilerine “profesyonel fotoğrafçı” diyen bir kesim var ki, onları özgüvenlerinin kurbanı olarak nitelendiriyorum maalesef:)10.Bir amatör eğitim almadan kendini adım adım nasıl geliştirir? •Çok okumalı. Öyle böyle değil, bildiğin çok okumalı. Ben ki- yaklaşık 2 yıldır temel fotoğraf eğitimi vermeme rağmen- yıllardır okuyorum ve her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum. Tüm amatörlere tavsiyem; kendi fotoğraf makinalarının kullan-ma kılavuzundan başlayarak fotoğraf teknikleri, kadraj, kompozisyon ve özellikle de fotoğraf tarihini okusunlar.

Bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür eder, çalışma hayatınızda bol ışıklı günler dileriz.

Röportaj : Gamze SEYREK

Page 22: Idea Ağustos

42 43

FİLMİNCELEMESİ

NEM

A

Belçika’dan

YükselenÇığlık000ler sineması özellikle son yıl-larda sürekli ola-rak yeni tarz oluş-turmanın sıkıntısı

içinde bir çok teknolojik de-neme içinde kendini tekrar-layadursun; Belçika’dan bir adam çıkıp hiç zorlamadan, gösterişe boğmadan bunu beceriyor, hatta etkilendiği filmlerden bile daha üstün

bir iş ortaya koyabiliyor. Düz bir mantıkla evet Ex Drummer ortaya teknik olarak ortaya yeni bir şey koyduğu yok. Trainspot-ting, Requiem For A Dream, Fight Club, Snatch gibi bir-birinden numune karakter-lerin hikayelerini biçimsel bir şovla sunan filmlerden gene bu biçim konusunda sunduğu pek farklı bir şey

de yok. Ama bu filmlerde iz-lediğimiz biçimsel hareket-lerin, Ex Drummer’da dog-

me95 ile birleştiği noktada bambaşka bir şey ortaya çıkıyor, bu absürt hikaye il-ginç bir şekilde gerçekçi bir tavır alıyor ve bunu başka bir filmle ifade etmek müm-kün değil. Filmin hikayesi konu sıkıntısı çeken ünlü bir ya-zarın, bunu aşmak için gençliğinde yaşadığı va-roşların içine karışması kı-saca. Bunun için her biri birbirinden ilginç ve absürt

karakterlerin arasında ge-zinirken de hikayesini ge-liştiriyor. “”spoiler””Bir süre

s o n r a da iz-ledikle-rimizin gerçek-liği ile yazarın kurgu -ladıkla-rı ara-s ı n d a k a r ı -şıklığa

b o ğ u -luyoruz ve her bir biçimsel hareket bizi yazarın beyni-ne, bilinçaltına indiriyor. Bu bilinçaltında yazar adeta geçmişinden, o küçük gör-düğü punklardan öç alıyor. Onları eziyor, aşşağılıyor, dövüyor, faşizmini boşaltı-yor ve yok ediyor.””spoiler bitti”” Tepeden bakıp, vah-şetini kustuğu insanlar adeta Belçika’nın üst sınıf bilinçaltını ortaya koyuyor.

2

Funny Games, Cache, Pi-yanist başta olmak üzere tüm Haneke filmlerinde ta-mamen gerçekçi bir şekil-de yüzümüze vurulan bu ayrımı ve görünmek isten-meyen, bilinçaltına bastırı-lan nefreti Ex Drummer’da kurgusal bir dünya içinde izliyoruz. 2000lerin sinema-sının modası haline gelen seyirciyi rahatsız etme an-layışını uzun zaman sonra gerçekten altının doldurul-duğunu ve filmin derdine hizmet ettiğini görüyoruz.Bu filmi tanımlayacak bir kelime varsa o kelime “sorunlu”dur. Sorunlu bir dünyadaki sorunlu karak-terlerin, sorunlu hikayeleri bize anlatılan. Biçimsel kuv-veti, post rock-post punk gruplarından oluşan ve en-fes sahneler doğuran muh-teşem müzikleri, oyunculuk başarıları vs. ise ekstraları. Son yılların en heyecan ve-rici, en dinamik filmlerinden bir Ex Drummer. Her yö-nüyle “punk” bir film.

Mehmet OKANsinemadedigin.blogspot.com

Page 23: Idea Ağustos

44 45

VİZYONTAKVİMİ

SİN

EMA

Vizyon Tarihi : 3 Ağustos 2012 (1s 41dk) Yönetmen: Gareth Evans Oyuncular: Yayan Ruhian, Joe Taslim, Pierre Gruno...WTür : Aksiyon, GerilimÜlke : ABD, Endonezya Özel bir operasyon timi, şehir dışındaki mahallelerden birinde aranan bir uyuşturucu tücarrıın gizlendiği istihbaratını alır ve adamı yakalamak için oturduğu-nu binaya baskın düzenlerler. Fakat atladıkları nokta bu apartmanın her katı farklı suçlularla hüküm giymiş onlarca katil, manyak, hırsız ve çeteyle doludur. Baskın yapılacağı haberini alınmasıyla hepsi birden örgütlenir ve binanın çıkışları kilitlenir.Operasyon timindeki polisler tuzağa düşürülür ve büyük kısmı acımasızca öldürülür. Birkaç polis canlarını kurtarmayı başarır ama hayatta kalmak için 30 katlı ve her katı tehlike dolu binanın en tepesine tırmanmak zorundadırlar. Bol dövüş ve aksiyon içeren filmin senaristliğini ve yönetmenliğini Gareth Evans üstleniyor.

Vizyon tarihi : 24 Ağustos 2012 (1s 32dk) Yönetmen : Reis Çelik Oyuncular : İlyas Salman, Dilan Aksüt, Mayşeker Yücel...Tür : Dram Ülke : Türkiye Sinemaya belgesel filmlerle adım atan ve Işıklar Sönmesin filmi ile ilk kur-maca uzun metrajlı işine imza atan yönetmen ve senarist Reis Çelik’in son filmi Lal Gece, Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olan “çocuk gelinler” dramını gerçek bir öyküden yola çıkarak beyazperdeye taşıyor. Çelik’in diğer filmlerinde de koruduğu gerçekçi ve toplumsalcı bakış çizgisi, bu yapımda da farklı bir bakış açısı ile seyirci karşısına çıkıyor. Başrollerde ise İlyas Salman ve Dilan Aksüt yer alıyor.

Vizyon tarihi : 31 Ağustos 2012 (1s 55dk) Yönetmen : John Hillcoat Oyuncular : Tom Hardy, Gary Oldman, Guy Pearce...Tür : Dram, Aksiyon, Western Ülke : ABD Kaçakçılıkla nam salmış kötü şöhretli Bondurant kardeşlerin gerçek hika-yesinin anlatıldığı film, Büyük Depresyon döneminde Virginia eyaletinde yasa dışı yollarla zengin olan bir gangster çetesini odağına alıyor. Bondurant ailesine mensup 3 kardeşin birbirine olan sadakati, kaçakçılıkla kazandıkları servetten kendilerine pay isteyen devlet görevlileri karşısında da sınanıyor. Yönetmenliğini en son The Road filmine imza atan John Hillcoat’un üstlendiği film Tom Hardy, Guy Pearce, Gary Oldman, Shia LaBeouf, Jessica Chastain ve Mia Wasikowska gibi yıldızlardan oluşan bir kadroya sahip. Yapım 2012 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarış-mıştı.

Vizyon tarihi : 31 Ağustos 2012 (1s 17dk) Yönetmen : Sophie Lellouche Oyuncular : Alice Taglioni, Patrick Bruel, Marine Delterme...Ülke : Fransa Nev-i şahsına münhasır sinemacı Woody Allen’a takıntılı olan bir eczacı düşünün. Tüm filmleri ezbere bildiği yetmezmiş gibi, yönetmenin kendisini de kafaya takmış halde, üstelik onu seven ama ilişki konusunda şüpheleri olan bir de erkek arkadaşı var! Yönetmen Sophie Lellouche’nin ilk uzun metrajlı filmi olan yapımın baş rollerini güzel yıldız Alice Taglioni, Patrick Bruel paylaşırken kadroda pek tabii ki Woody Allen da yer alıyor. Film 2012 yazında Avrupalı seyircilerle buluşacak.

Vizyon tarihi : 3 Ağustos 2012 (1s 31dk) Yönetmen : Goro Miyazaki Oyuncular : Masami Nagasawa, Junichi Okada, Keiko Takeshita ...Tür : Animasyon , Dram Ülke : Japonya Gençlik yıllarını yaşayan Umi, beş kişilik ailesinin en büyük oğludur. Ba-bası Kore Savaşı sırasında kaybolmuştur ama Umi onun döneceğine dair ümidi-ni kesmez ve babasının dönme ihtimaline karşılık her gün çift flamayı evlerinden sallamaktadır. Tam da bugünlerde bir lisede ortaya çıkan bir öğrenci hareketinin ortasında kalır, bir yandan genç Jun’a âşık olur. Ama arlarında ikisinin de tahmin etmediği farklı bir bağ ortaya çıkar... Filmin yönetmenliğini Goro Miyazaki üstle-nirken orijinal hikaye Tetsurô Sayama’ya ait. Senaryoyu ise Hayao Miyazaki ve Ke-iko Niwa beraber kaleme almışlar. Film 31. İstanbul Film Festivali’nde ülkemizde de gösterilmişti.

Vizyon tarihi : 10 Ağustos 2012 (1s 52dk) Yönetmen : Paul Weitz Oyuncular : Robert De Niro, Paul Dano, Julianne Moore...Tür : Komedi, Dram Ülke : ABD Amerika’nın Boston kentinde 1980’lerde geçen hikayede, Jonathan banka soymaktan hüküm giymiş, hapishaneden çıktıktan sonra girdiği geçici işlerde tutu-namadığı için beş parasız kalmış, evsiz bir adamdır. Oğlu Nick ise çocukluk günle-rinden babasını hayal meyal hatırlamaktadır. Bir gün babasından hapisten çıktığına dair bir mektup alır ama onunla yeniden görüşmeyi istemez. Ama kaderden kaçı-nılmaz ve bir gün sosyal hizmetlere bağlı evsizler barınağında görevli olarak çalışan Nick’in karşısına babası kalacak bir yer istemek için çıkar... Amerikalı yazar Nick Flynn’ın Another Bullshit Night in Suck City adlı hatıralar kitabından uyarlanan film, gerçek bir hayat hikayesine, Flynn babası ile olan ilişkisine dayanıyor. Kitap Türkçe’ye “Lanet Kentte B... Bir Gece” adıyla da çevrilmişti... Amerikan Pastası’nın yönetmeni olarak tanıdığımız, sonrasında About a Boy filmi ile 2002’de En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar’a aday gösterilen Paul Weitz’in elinden çıkan kara komedi türündeki filmin başrollerini ise Robert De Niro, Paul Dano ve Julianne Moore paylaşıyor. Film Amerika’da 2012 baharında gösterime girecek...

SERBUAN MAUT (Baskın) LAL GECE

LAWLESSKOKURIKO-ZAKA KARA(Tepedeki Ev)

BEING FLYNNPARIS-MANHATTAN

Kaynak : beyazperde.com

Page 24: Idea Ağustos

46 47

MÜZİKKLİNİĞİM

ÜZİ

K

radan bir ay geçti sev-gili IDEA Magazine okurları. Nasıl geçti, ne yaptık, nerelere gittik, neler dinledik? Elbette

her birimiz farklı tatlar denedik, müzikal zevklerimize biraz daha yatırım yaptık. Bu ay nispeten iş yüküm biraz daha fazla olduğu için bilindik lezzetlerin üzerine gitmeyi tercih ettim. Elimdeki kült albümleri taradım yeniden. İyi de oldu, birkaç albümde daha önce farkına varamadığım parçalar keşfettim. Kendime yeni bir plak-çalar tamir ettim. Artık iki tane plakçalarım var.

İlk paragrafta kullandı-ğım “bilindik lezzetler” ifadesi bana ilk duyduğumda doğrudan popüler kültürü anımsatmıştı. Ayıplamıştım bu kavramı. “Her-kesin bildiği bir nota, benim için ne derece özel olabilir ki?” diye sormuştum kendime. Doğru ya, popüler kültür sadece Tarkan’ın Dudu’su değil, Metallica’nın Not-hing Else Matters’ıydı. İşin ne kadar extreme olması fark et-miyordu üstelik. Örneğin Dark Tranquillity’nin Lethe’si, Lamb Of God’ın Redneck’i de artık bi-rer popüler kültür tuğlasıdır bana göre.

Özellikle metal müzik söz konu-su olunca dinleyiciler çok daha tutucu olabiliyorlar. Dolayısı ile yukarıda yazdıklarımın pek çok okuru şu an için rahatsız ettiği-

ni az çok kestirebiliyorum. Bu ay ki malum konseptimiz “saplantı” olunca, önce kendimden baş-layarak uzun süredir aklımda

A

biriktirdiğim birkaç düşüncemi sizlerle paylaşmaktan geri dura-madım.

Yakın çevremin az çok bildiği üzere ben müthiş bir Sab-hankra fanıyımdır sevgili okur. Bilmeyenler olabilir, Sabhankra İstanbullu bir melodik folk death metal grubudur. Türkiye’nin en iyi üç dört metal grubundan da birisidir. İşte saplantım bu nok-tada başlıyor. Ve gerçekten de müzikal saplantıların en çok gö-rülen türü de bana göre budur: Başka bir yere koyamamak. Din-lediğiniz grup ya da şarkıcıya ne-den-nasıl aranmadan, bir şekilde bağlanıp kalırsınız ve artık ötesi yoktur. O grup boş cd çıkarsa gi-dip alırsınız. Özellikle müzik ya-zarlarında ve eleştirmenlerinde (kendimi bu gruba henüz dahil edemiyorum) asla olmaması ge-reken bir saplantıdır bu. Şimdi-lerde içeriği tamamen değişmiş bir müzik dergisinin metal mü-ziğe de yer verdiği zamanlarda albüm yorumlarında bunu ara sıra görürdüm. Çok da kayda değer olmayan bir albümle Dark Tranquillity’nin Fiction’ına aynı puanı veren yazarımız, acaba şu an ne hissediyordur? (Gerçi ben bu cümle ile yine büyük bir sap-lantı örneği vererek yakalanmış oldum.) Başka yere koyamadığı-nız bir grupla ilgili albüm yorumu yazmak, en azından tarafsız bir

yayın için yazmak, bana çok da dürüstçe ve objektif gelmiyor. İş-letme körlüğü kavramını bilir pek çok çalışan okurum. Gözünün önündeki yanlışı görememek-tir en basit anlamıyla. Yani çok kötü, emek verilmeden hazırlan-mış bir albümü çok iyi diye din-lemektir. Sakınılması gereken bir durumdur.

Müzikal saplantıların biraz daha az zararlısı ise one-hit wonder dediğimiz, tek bir parça ya da albümle bir anda piyasaya dü-şen bir gruba ya da şarkıcıya ge-reksiz yere saplanıp kalmaktır. Örneğin bana göre şu an çıkıp “Ben The Rasmus fanıyım” diyen bir kişi “In The Shadows ve Sail

Popüler Kültür sadece Tarkan’ın Dudu’su değil,

Metallica’nın Nothing Else Matters’ıdır.

Away fanı”ndan başka bir şey değildir. Tıpkı çoğu Pink Floyd fanının “Comfortably Numb fanı” olması gibi… Oysa fan olabilmek o kadar kolay mıdır sevgili okur? Bu işin emeği nerede kaldı?

Bir diğer müzikal saplan-tı da “müzik adamı saplantısı” olarak karşımıza çıkıyor. Al işte! Yine örneği kendimden verece-ğim: Jesper Strömblad ve Ab-bath. Normalde bu müzik adam-ları sırasıyla In Flames (Gerçi

Jesper In Flames’i bıraktı ya, neyse) ve Immortal grupla-rının beyinleri olarak bilinir-ler. (Abbath’ı Müzik Kliniği’nin Temmuz sayısından hatırlar-sınız, elinde bir plak tutuyordu hani.) Şimdi bana ne oluyor da ben Jesper’in In Flames dışın-daki projelerini* de dinliyor ve bu grupların da fanıymışım gibi davranıyorum? Aynı şekilde Abbath’ın yer aldığı bir diğer projeye** ait tek albüme bu denli ilgi gösteriyorum? Çünkü tehlikeli bir saplantının kurba-nıyım.

Son olarak da tarz/dönem sap-lantısından bahsetmek istiyo-rum. Türkçe hiçbir şey dinlemi-

yorum, diyen bir müziksever bu saplantının kurbanıdır. Ya da Norveç/İsveç’ten babam çıksa dinlerim, diyen metalci karde-şimiz bu tür bir saplantıya sa-hiptir. Bu noktada olayı tercih meselesinden ayıran şey el-bette müzikaliteyi sezememek-tir. Sadece metal müzikte değil diğer tüm tarzlarda da, özellikle de klasik müzikte, bu saplantı-nın varlığını görebiliriz.

BAŞKABİR YERE KOYABİLMEK proofhead.net

Page 25: Idea Ağustos

48 49

Bu yazıyı hazırlarken bir takım kaynaklara başvurdum fikir vermesi açısından. Sonuç olarak anladım ki müzikal saplantılarla ilgili yazılmış bir deneme/yazı şu an için yok, en azından ben araştırıp bulamadım. Büyük olasılıkla IDEA Magazine Müzik Kliniği olarak ülkemizde ve dünyada bir ilki gerçekleştirmiş olduk. Çığır açan bir yazı olmadığının farkındayım. Zaten benim çığır açmak gibi bir amacım yok ve sizin de benden böyle bir beklentiniz olmadığını az çok kestirebiliyorum. Doğrusu da budur bence. Otorite olmaya soyunmak bence insanın müzikten aldığı keyfi zamanla kaybetmesine sebep oluyor. Gelin biz bu keyfi hiçbir zaman kaybetmeyelim. Saplantılarımızdan kurtulmaya çalışıp, kaliteli müzik dinlemeyi elden bırak-mayalım.

Bu yaz sıcağında evde oturmak en mantıklı iş gibi geliyor bana. Birazcık müziğe yatırım yapmanın da tam zamanı üstelik. Bu ay içerisinde doğum günüm vardı. Öyle gösterişsiz, güzel bir gün geçirdim. Biraz bu yazıyla ilgilendim. İş yerimdeki işler yoğundu epey. Onlarla çok uğraşmam gerekti. Gelecek ayın yazısında, eğer çok büyük bir değişiklik olmazsa, korsan müzik hakkında bir şeyler anlatmayı planlıyo-rum. Ayrıca önümüzdeki aydan itibaren her ay, birkaç eski/yeni albüme dair küçük incelemeler yapmaya çalışacağım. Editörümüzle bu aralar aramız çok iyi zira. Umarım sizler de bu ikinci sayımızın tamamını sı-kılmadan okursunuz. Kişisel blogum proofhead.net’e de ara sıra göz atarsanız gelecek sayılara dair ufak ip uçları görebilirsiniz. Akılınıza takılan sorular ve eleştirileriniz için lütfen [email protected] adresimi ve IDEA Magazine iletişim kanallarını kullanmaktan çekinmeyin. Bir sonraki sayıda görüşüp buluşmak ve konuşmak dileğiyle…

Sevgilerle.Mesut Proofhead Çiftçi

* Yazının içinde yazmak istemedim. Jesper’in In Flames dışındaki yer aldığı en bilinen iki proje Dimension Zero ve The Resistance’dır. ** Abbath ise “Immortal” haricinde “I” isimli bir süper grup projesiyle bilinmektedir.

TERCİhİNİz BUYSA!!!Fotoğraflar : shutterstock.com

Page 26: Idea Ağustos

50 51OBEzİTE’DEN kAÇININ!w w w . b e s l e n m e . s a g l i k . g o v . t r

Metin Yazarı : Hande BURAN

BİYOGRAFİRESİM

Nuri İYEM (1915, İstanbul - 18 Haziran 2005, İstanbul)

nadolulu kadın portreleriyle ta-nınmıştır. 3500 civarında resmi vardır. 1941 yılın-

da Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Fer-ruh Başağa, Mümtaz Yener ile beraber “Yeniler” grubu-nu oluşturmuş ve “Liman” adlı bir sergi ile toplumsal-gerçekçi sanat görüşünü ortaya koymuştur.Hayatı Henüz üç yaşında iken 1918 yılında annesi ve ablası ile birlikte babasının görevi gereği bulunduğu Mardin’e bağlı bir ilçe olan Cizre’ye gitti. İleriki yıllar-da gözleri sanat yaşamının portrelerine konu olacak

ve kendisi ile çok yakın-dan ilgilenen ablasını 1922 yılında kaybetti. İlkokula Mardin’de başladı. Ailesiy-le geldiği İstanbul’dan 1923 yılında annesi ve teyzesiy-le gittiği Arnavutluk İşkodra’da mahalle mektebine ardından da İtalyan İlkokulu’na devam etti. Ortaoku-lu, tekrar döndüğü İstanbul’da okuyan Nuri İyem, Pertevni-yal Lisesi öğrencisi iken yaptığı resim-lerini dönemin Aka-demi hocası Nazmi Ziya Güran’a gös-terince, Akademi’ye kabul edilebile-ceği yanıtını aldı. 1933 yılında girdiği Akademi’de öğre-

niminin ilk yılında Nazmi Ziya Güran’ın öğrencisi oldu. Daha sonraki yıllarda Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy ile çalıştı. Estetik derslerini ise daha

A

Page 27: Idea Ağustos

52 53

sonraki yıllarda yakın dostu olacak olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan aldı. 1937 yı-lında birinciliği dönem arka-daşı Ragıp Gürcan ile pay-laşarak mezun oldu. 1938 yılında yani II. Dünya Sava-şı sıralarında asteğmen ola-rak Trakya’ya gitti. Askerliği-ni yaptıktan sonra Giresun’a resim öğretmeni olarak atandı. Mezun olduğu okula 1940 yılında “Yüksek Re-sim Bölümü”nde okumak üzere tekrar geri döndü. Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. 1944 yılında “Yüksek Resim Bölümü”nü Nalbant adlı çalışması ile ikinci kez birincikle ilk mezun olarak bitiren sanatçı, aynı yıl Na-sip Özçapan’la evlendi.

1941 yılında Avni Ar-baş, Agop Arad, Turgut Ata-lay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Ba-şağa ve Mümtaz Yener gibi toplumcu-gerçekçi sanat anlayışını paylaştığı arka-daşları ile Yeniler Grubu’nun kurucusu oldu. Grup, “Li-man Kenti İstanbul” konulu ilk sergisini Beyoğlu Mat-buat Umum Müdürlüğü bi-nasında açtı. Türkiye’nin ilk özel resim dersanesini Be-yoğlu Asmalımescit S. Önay Apartmanı çatı katında Fet-hi Karakaş ve Ferruh Ba-şağa ile birlikte kurdu. Bu-radan yetişen öğrencilerin ilerleyen yıllarda Tavanara-sı Ressamları adlı bir grup kurduklarına şahit oldu.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Bir heykel kadar sımsıkı,

yeşil mehtap aydınlığı ka-dar zarif, geçmiş zamanın havasını içinde taşıyan eski fresk ve ikonalar kadar yalın dediği kadın yüzleri, köyden kente göçün yoğunlaştığı, bireye ait sosyal hakların kadınlar aleyhine işlediği bir dönemin ürünüdür. Ma-hur, çekingen, güzel, utan-gaç ve melankolik halleri ile bu yüzler, hem ölen ab-lasının hayali imgesi hem de zamanı aşan ikonik bir sembol olarak Nuri İyem’in sanatının billurlaşmış bir örneğidir. Sanatçının aynı tarihlerde gerçekleştirdiği, Anadolu gerçeğine ulusalcı bir bakışla yaklaştığı ‘göç’ resimlerinde de, çalışan, emeğini topraktan çıkaran kadınlar sembolize edildi.Boyut ve soyut sonrası ol-mak üzere iki dönem altında biçimlenen sanatı akademi merkezli sanat görüşlerine karşıt bir seçenek üzerinde

kimliğini oluşturan sanatçı-nın 2001 yılında Evin Sanat Galerisi tarafından resimle-rinin yer aldığı koleksiyon-lar tespit edilerek görselleri arşivledi. Projenin devamı olarak, 1504 resimden olu-şan “Dünden Yarına Nuri İyem”” Retrospektif sergisi açılan ve sergiye gelen tüm yapıtların yer aldığı iki ciltlik kitabı yayımlanan sanatçı, Ulus’taki evinde 90 yaşında 18 Haziran 2005 tarihinde vefat etti.Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilen sanatçının, aralarında kendisi gibi sa-natçı eşi ve hayat arkadşı Nasip İyem’in de bulundu-ğu cenaze törenine katılan-ların yakalarına, sanatçıyı “Anadolu Kadınları” temalı bir tablosunun önünde gös-teren fotoğrafı takıldı.

Page 28: Idea Ağustos

54 55

RESİM TUTKUSU Resme olan tutkusu ile anne ve babasının ona karşı olan tutumunu kendi sözleri ile şöyle aktarır: Resme olan tutkum yüzünden babamdan yediğim tokatlarla , söze başlamam gereki-yor önce: Mardin’de ilkokuldaydım. Bir tatil günü evde renkli kalemlerle resim yapıyordum.

O zamanlar kullandığımız renkli kalemler kalitesiz olduklarından uçları hemen kırılıyordu. Külüstür bir çakı ile kırılan uçları açmak için uğraşıyordum. Ama kalemleri yontmak çok zor oluyordu. İşte, tam bu sırada duvara gömülü dolap içinde bir kutuda duran babamın usturaları geldi, aklıma. Çoktandır o usturaları kullanmadığını da biliyordum. Ama ustura-

ları almaya korkuyordum. Babam evde olmadığı za-manlar, berbere gittiğin-de almak daha kolayıma geliyordu, tabii. Ustura-larla, renkli uçları kırılıve-ren kalemleri daha kolay yontabiliyordum. Yontabili-yordum ama usturaların o keskin ağızları da çabucak kırılıyordu. Resim yaptık-tan sonra usturaları kutuya koyup dolaba kaldırdım. Kopacak fırtınayı bekliyor-dum. Şimdi bunları hatırla-

Page 29: Idea Ağustos

56 57

dığımda yaşananların üzerinden sadece bir iki ay geçmiş gibi geliyor, bana. Babam dolabın kapısın açmış, elinde ustura-larla önünde durmuş ve beni çağırıyordu. Yanına gittiğimde hiçbir şey söylemeden tokatları indirmeye başladı. Yeterince tokatladığına inanınca da usturaları bu hale niçin getirdiğimi sordu. Olayı olduğu gibi anlattım. Usturaları çok uzun zaman önce gördüğümü, kalemlerin uçunu açarken bu kadar kolay kırılacaklarını hiç sanmadığımı ve kendisinin de kullanmadı-ğına göre lüzumlu olmadığını düşündüğümü söyledim. Baba-mın usturalarını kullanarak yaptığım resme ne oldu şimdi ha-tırlamıyorum. Ama resim yapmak, öylesine heyecan ve keyif verici bir şeydi işte.

Ödülleri1973 Cumhuriyet’in 50.Yılı Resim Ödülü,1989 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü1997 Tüyap İstanbul Sanat Fuarı Onur Ödülü

Ölümünden sonraki sergilerinden seçmeler2008 Doku Sanat Galerisi2008 Evin Sanat Galerisi2008 Derinlikler Sanat Merkezi2008 Olcay Art2008 Antik Park Fine Art and Antiques2007 Antik Park Fine Art and Antiques2007 Valör Sanat Galerisi, Artistanbul 2007, İstanbul2007 Evin Sanat Galerisi, Artist 2007, Tüyap-İstanbul2007 Evin Sanat Galerisi2007 Doku Sanat Galerisi2007 Rezan Has Müzesi2007 Mart Kolleksiyon2006 Evin Sanat Galerisi2006 Cumalı Sanat Galerisi2005 Artı Mezat2005 Evin Sanat Galerisi2005 Artı Mezat

Ölümünden bir yıl önceki sergileri2004 Evin Sanat Galerisi2004 Cream Art Gallery2004 Nurol Sanat Galerisi2004 Ada Antik2004 Galeri Ortaköy

Düzenleyen : Burcu AKTAŞKaynak : wikipedia

Page 30: Idea Ağustos

58 59

OBSESİFKOMPULSİFBOZUKLUKTI

BBİY

E

Will all great Neptune’s ocean wash this bloodClean from my hand? No, this my hand will ratherThe multitudinous seas in incarnadine,Making the green one red...

Yukarıdaki dizeler ünlü, İngiliz oyun yazarı ve şair William Shakespe-are ‘in 17. yüzyılda yazdı-ğı Macbeth adlı oyundan bir repliktir. Dünyaca ünlü bu oyunda; Lady Mac-beth eşiyle beraber Kral Duncan‘ı öldürmek üzere plan kurar. Kralı öldüren çif-tin elleri kana bulanmıştır. Lady Macbeth cinayet son-

rasında pişman olur ve günahlarından arınmak üzere kompulsif bir şekil-de ellerini yıkamaya başlar. Lady Mac-beth karakteri gü-nümüzde tanı kriter-lerine göre Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)tanısını dört dörtlük karşılamak-tadır.

Peki nedir “Takıntı hastalığı” olarak da bilinen OKB? Günlük hayat-ta batıl inancı olan, en ufak şeylerden

kaygı duyan ve şüphele-nen insanlar çoktur. Kötü düşünceleri kovmak adına tahtaya vurmak ya da ev-den çıkarken kapının kilitli olup olmadıgını tekrar kont-rol etmek bir obsesyon olsa da,burada obsesif bi bo-zukluktan söz etmek yanlış olur. Latincede obsesyon (takıntı); “rahatsız etme”

anlamına gelmektedir ve bu obsesyonlar kişinin ha-yat standartını düşürecek noktaya ulaşmadıkça tole-re edilebilir, hastalık olarak adlandırılmaz. Hastalık dü-zeyinde görülen obsesyon-larda da artık “OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK” tanımı karşımıza çıkar. OKB; ruhculukta (spi-ritüalizm) ve ruh bilimde (psikoloji) farklı tanımlar alır. Ruhçulukta , “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insa-nı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanırken, psikolojide yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadı-ğımız, mantık ve muhake-me ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler ve bunların davranışa yansıması olarak tanımlanmaktadır. Bu bilgi-ler ışığında eski çağlarda din karşıtı tekrarlayıcı cinsel düşünceleri olan insanların cezalandırılması ve şeytan çıkartma ayinlerinin, insan-ların kötü güçler tarafından ele geçirildiği düşüncesiyle

XX. yy’dan itibaren ise ayrı bir sendrom olarak araştır-malara konu olmaktadır.OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUĞUN NEDEN-LERİ NELERDİR? Bu alanda yapılan çok sayıda çalışma olmasına karşın,verilerin tutarsızlığı nedeniyle kanıtlanmış bir et-kenden söz etmek mümkün değildir. Ancak nöroanato-mik nedenlern,beyinde kim-yasal haberci görevi gören serotonin-dopamin hormon azlığı, özellikle çocukluk ça-ğında bağışıklık sisteminin baskılanmış olmasına bağ-lı romatolojik ve infeksiyöz hastalıklar, menopoz sonra-

yapıldıgı anlaşılmaktadır. Zira İncil’de de OKB’den bahsedilmektedir. Psikiyatri literatü-ründe ise OKB’den 1621 yılında Robert Burton’un “Melankolinin Anatomisi” eserinde bahsedilmiştir. Burton bu eserinde bir er-kek hastadan bahseder. Bu hastanın köprülerden geçe-mediğini, yokusun basında duramadığını ve kilise gibi sessiz yerlerde istemsizce bağırmaktan çok korktuğu-nu anlatır. OKB, bu geçmiş-ten sonra 1983’te tıp ala-nında hakkettiği yeri alır ve hastalık olarak tanımlanır.

sı hormonal değişiklikler en fazla fikir birliğine varılmış nedenlerdir. OKB sadece psikolojik sorun değil, bir patoloji(hastalık) oldu-ğundan ,deneysel çalışma-lar günümüzde de devam etmektedir.

S A P L A N T IVE DAHASI...

Fatma SEYREK

Page 31: Idea Ağustos

60 61

OBSESİF KOM-PULSİF BOZUK-LUK BELİRTİLE-Rİ NELERDİR? Obsesyon (takıntı); kişinin kontrolü dışında tekrarlayan dü-şünce ve uyaran-lardır. Kişi bunun anlamsız oldu-gunu bilir, ancak kendisini bunu düşünmekten alı-koyamaz. Bu ta-kıntılar hastada korkma, şüphe-lenme ve huzursuzluk (anksyete) hissini de beraberinde getirir. Kirlilik hissi, kendi başına ya da sevdiklerinin başına kötü bir şey geleceği düşüncesi, kontrolünü kaybetme ve çığlık atma korkusu, tekrarlayan ve kontrol edilemeyen cinsel düşünceler, dinle ve ahlaki deger-lerle aşırı uğraşma,herseyin simetrik olmasının kişinin hayatını düzene sokacağı inancı sıklıkla sayılabilecek obsesyonlardandır. Kompulsiyon (tekrarlayan zorlantılar) : Kişinin obsesyonlarından kurtulabilmek adına, yerine getirdiği hatta getirmek zorunda hissettiği davranışlara denir. Kompulsiyon-lar, obsesyonların aksine geçici rahatlamalar sağlar. Ağır hastalarda kompulsiyonlar tüm günü alabilir ve yaşam standartını fazlaca düşürebilir. Saatlerce el yıkama,takıntılı düşün-ceyi kafadan atabilmek için sessizce aynı kelimeyi söyleme, yangın çıkacak korkusuyla tüpün kapalı oldugunu tekrar tekrar kontrol etme,yolda yürürken kal-

dırım taşlarını sayma, aynı kazagı tekrar tekrar çı-karıp giyme gibi kompulsiyonlar da bildirilen sık vakalardandır. Tekrar hatırlatmakta yarar olduğu gibi, obses-yon düşünce takıntısı, kompulsiyon davranış hali-dir.“ Duştan yeni çıkmış olmasına rağmen ‘tam olarak temizlenmedim mi acaba?” kurgusu obsesyon, tekrar duşa girmek kompulsif du-rumdur.

“Kendi ile ‘ben gidip duvarın şu köşesi-ne dokunamam’ diye iddiaya girenin iddiası obsesyon,iddia uğruna gidip duvara dokun-ması ise kompulsiyonudur.”

“Bir tartışma anında karşı taraftan tepki gelmemesine rağmen ‘acaba anlaşılmadım mı?’ düşüncesi obsesyon,aynı konuyla ilgili ardı ardına cümleler kurarak ispat etme çabası kompulsiyondur.”

“Bir tartışma anında karşı taraftan tepki gelmemesine rağmen ‘acaba anlaşılmadım mı?’ düşüncesi obsesyon,aynı konuyla ilgili ardı ardına cümleler kurarak ispat etme çabası kompulsiyondur.” “Kahkahalarla gülerken ‘acaba başıma kötü bir şey mi gelecek?’ kurgusu takıntı,kahkahayı aniden kesmek zorlantısıdır.”OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Öncelikle yetişme tarzı ve yaşam stiliyle korele ob-sesif kişilik edinmiş kişilerle, obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişileri iyi ayırt etmek gerekir. Obsesif kişilikli insanla-rın OKB’ye daha fazla yatkın oldukları bir gerçektir ve aile içi sorunlar, iş stresi, sosyal yaşamdaki başarısızlıklar bunu tetiklemektedir. Tanısı konmuş OKB hastaları, psikoloji ba-zında davranışçı tedavi uygulanarak, fizyoloji bazında da nedene yönelik ve en sık serotonin geri alıp inhibitör ilaçları kullanılarak tedavi edilmektedir. “Çagımızın hastalığı” den-diğinde kuşkusuz akla diabet ve panik ataktan sonra OKB gelmekte. Ve istatistikler gösteriyor ki OKB hastaları an-cak 10 yıl sonra tedavi merkezlerine başvurmakta. Kişinin kendisine hasta diyebilmesinin zor olduğu kabul edilebilir bir düşünce ,ancak en azından çevremizdekiler konusunda uyanık olmakta fayda var.Kaynaklar:•Arnold PD, Rosenberg DR mundo E ve ark.(2004)Associaton of a glutamate subunit receptor gene with obsessive compulsive disorder; a preliminary study 174;530-538•Herman GM; neurobiology of Obsessive Compulsive Disorder: serotonin and beyond CNS spectrums 200712, 2-14,27•Tükel R. Akın T Anksyte bozuklukları; Golden print 2006•Panksepp JJ. Textbook of biological Psychiatry- Wiley-Liss 2004•W. Shakespeare ; Macbeth

OKB’li ünlüler

Ludwig Van BeethovenSağırlık ve astım prob-lemleriyle anılan ünlü bestecinin az bilinen problemlerinden biriydi.

Imanuel KantAğır OKB yaşamıştır. Düşüncelerinde dolayı hiçbir kadınla birlikte ola-

mamıştır.

Jessica AlbaHijyen obsesyonu ne-deniyle antibakteriyel spreylere bağımlı yaşa-

maktadır.

David BeckhamCiddi simetri obsesyonu-

na sahiptir.

Cameron DiazKapı koluna dokunama-ma obsesyonuna sahip-tir. Kendisi bu durumu “başkalarının vücut sal-gılarına dokunmak hoşu-ma gitmiyor” diye tanım-

lamakta.

Nurgül YeşilçayÇocuğu doğduğundan beri o da hijyen obsesyo-

nuna sahip.

Page 32: Idea Ağustos

62 63

Şişmanlık (obezite); sağlığı bozacak düzeyde vücutta yağ miktarının artmasıdır.

Yağ dokusunun oranı;Yetişkin erkeklerde - %12-15Yetişkin kadınlarda - %20-27 arasındadır.

Bu oranların artması şiş-manlığın belirtisidir. Birçok sağlık sorunlarına yol aç-ması nedeniyle şişmanlığın önlenmesi gerekmektedir.

Şişmanlık neden oluşur?1.Aşırı yemek yeme.2.Fiziksel hareket azlığı

3.Psikolojik bozukluklar4.Metabolik ve hormonal bozukluklar.

Vücut ağırlığının denetimi için; yeterli ve dengeli bes-lenme ve düzenli fiziksel aktivite ile sürdürülen bir ya-şam biçimi seçilmelidir.

ŞİŞMAN OLDUĞUNUZU NASIL SAPTARSINIZ?

Beden Kütle İndeksi Vücut ağırlığı ve boy uzun-luğu ölçülür. Boy uzun-luğunun karesi alınarak aşağıdaki formülde yerine konularak hesaplanır.

Bel Çevresi Bel çevresi erkeklerde 94 cm ve kadınlarda 80 cm’nin üzerinde çıkmamalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm ve kadınlarda 88 cm’in üzerine çıkması sağlık riskini artırır.

ŞİŞMANLIKTAN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER1.Boyunuza uygun ağırlığı hedefleyin. Sağlıklı ağırlığa sahip iseniz kilo almaktan kaçının2.Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı edinin.3.Besinlerden aldığınız enerji ile harcadığınız enerji mik-tarlarını dengeleyin.4.Düzenli beslenin, öğün atlamayın.5.Gelişigüzel diyetler uygulamayın. Bunun için mutlaka bir diyetisyenden yardım isteyin.6.Yağlı ve şekerli besinleri az ve seyrek tüketin.7.Besinlerinizi pişirirken yağ içeriğinin artmasına neden olan kızartma ve kavurma yöntemlerinin yerine haşlama, fırında pişirme, buğulama vb. Yöntemleri tercih edin.8.Bol su için.9.Düzenli fiziksel aktivite yapın.

Boya uygun vücut ağırlığının denge-de tutulması, uzun ve sağlıklı bir yaşamın

anahtarıdır.

OBEZİTEMÜCADELEYE

HAZIR MISIN?

Page 33: Idea Ağustos

64 65

FİZİKSEL AKTİVİTE VE SAĞLIK YETERLİ VE DENGELİ BESLENME

FİzİkSEl AkTİVİTENİzİARTIRIN, SAĞlIklI kAlIN.

Sağlığın korunması ve ge-lişmesinde yeterli ve den-geli beslenme ile birlikte dü-zenli fiziksel aktivite de çok önemlidir.Fiziksel aktivite; vücudun düzenli çalışmasını sağla-yarak bireylerin, besinler-den en iyi şekilde yararlan-masını sağlar.Fiziksel hareket azlığı ve hareketsiz bir yaşam şekli, ağırlık artışına neden ola-rak kalp hastalıkları, hiper-tansiyon , diyabet gibi bir çok kronik hastalığın oluş-ma riskini artırmaktadır

DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİ-VİTENİN YARARLARI•Zevklidir, yaşam süresini ve kalitesini artırır.•Mental yeteneğini geliştirir, hayata bakış açısını olumlu yönde etkiler.•Enerji harcamasına neden

olduğu için vücut ağırlığı-nın dengede tutulmasına yardım eder. Yağ dokusunu azaltır, yağsız doku oranı artırır.•Kemik yoğunluğunu artırır (osteoporoza karşı koruyu-cudur).

DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİ-VİTENİN YARARLARI•Kalp damar hastalıkları ris-kini azaltır.•Çocuklarda büyüme ve ge-lişme faktörlerinin salgılan-masını artırır. Böylece bü-yüme ve gelişme hızlanır.•Yaşlılarda günlük aktivite-leri sürdürebilme yeteneğini geliştirir.

ÖNERİLER•Uzun sure hareketsiz kal-mış bireyler egzersize baş-lamadan once sağlık kont-rolünden geçmelidir.•Aktivite düzeyi yavaş ya-vaş artırılmalı ve kısa süre-de çok yoğun aktivite yapıl-mamalıdır.•Haftada en az 3-4 kez 30-45 dakika süren orta şid-detli egzersizler en uygun olanıdır. Ancak bu konuda

sağlık personelinden yar-dım alınmalıdır.•Bütün egzersizlerin düzen-li olarak yapılmasına dikkat edilmelidir.

SAĞlIklI YAşAm İÇİN FİzİkSEl

AkTİVİTE, BESlENmE VE

UYkU kADARÖNEmlİDİR.

DÜzENlİ EGzERSİz VE YETERlİ VE DEN-GElİ BİR BESlENmE, SAĞlIklI YAşAmIN

VAzGEÇİlmEz UNSURlARINDANDIR.

Bilimsel araştırmalar-la, insanın yaşam için elliye yakın besin öğesine ge-reksinimi olduğu ve insanın sağlıklı büyüme ve gelişme-si, sağlıklı ve üretken olarak uzun sure yaşaması için bu öğelerin herbirinden günlük ne kadar alınması gerektiği belirlenmiştir. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığın-da, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bo-zulduğu bilimsel olarak or-taya konmuştur. Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarda alınması ve vücutta uygun şekilde kul-lanılması durumuna “YE-TERLİ ve DENGELİ BES-LENME” denir. Yeterli ve denge-li beslenme için dört temel besin grubunda yer alan besinler her öğünde, yeterli miktarda tüketilmelidir.

SÜT GRUBU Süt, yoğurt, peynir, çökelek ve süt ile yapılan tatlılar süt grubuna girer. Bu besinler kemiklerin gelişme-si ve sağlığı için gerekli kal-siyumun temel kaynağıdır. Protein, B Vitaminleri,fosfor ve çinko için de iyi kaynak-tır.Günlük ne miktarda alın-malı? Yetişkinlerin 2 su bar-dağı, çocuk, ergen, gebe ve

emzikli kadınlarla menapoz sonrası kadınların 3-4 su bar-dağı kadar süt grubu besinleri tüketmeleri gerekir.

ET – YUMURTA – KURUBAKLAGİL GRUBU Et, tavuk, balık, yumurta, kuru fasülye, nohut, mercimek ve ceviz, fındık, fistic gibi yağlı tohumlar bu grupta yer alır. Bu grup protein, demir, çinko, fos-for, magnezyum, ve B vitamin-leri için iyi kaynaktır. Kurubak-lagiller bağırsakları çalıştıran posadan da zengindir.Günlük ne miktarda alınmalı?Bu gruptan günde 2 porsiyon tüketilmelidir. Porsiyon ölçüleri aşağıdaki gibidir.Et, tavuk, balık vb.:50-60 g. (iki ızgara köfte kadar)Kurubaklagilller: 90 g. (bir çay bardağı kadar)Yağlı tohumlar: 30 g. Yumurta : Haftada 3-4 adet tüketilmelidir.2 yumurta 2-3 köfteye eş değerdir.

SEBZE ve MEYVE GRUBU Tüm sebze ve meyveler bu gruptadır. Bu besinler folik asit, A vitamininin ön öğesi olan karotenler, E, C, B2 vita-mini ile kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, posa ve diğer antioksidan özelliğe sa-hip bileşiklerden zengindirler.Günlük ne miktarda alınma-lı? Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilme-lidir. Günlük alınan sebze ve meyvenin en az iki porsiyonu yeşil yapraklı sebzeler veya potakal, mandalina gibi tu-runçgiller veya domates olmalıdır. Portakal, elma, armut, muz gibi meyvelerin orta bü-yüklükte bir tanesi, kayısı ve erik gibi meyvelerin 3-6 adeti, çilek, kiraz gibi olanların 10-15 adeti bir porsiyon sayılır. Yeşil sebzelerin doğrandığı zaman 2-3 su bardağını doldu-ran miktarı, bir orta büyüklükte patates, bir orta boy havuç, bir küçük yeşil kabak bir porsiyon olarak kabul edilir.

Page 34: Idea Ağustos

66 67

EKMEK ve TAHIL GRUBUBuğday, pirinç, mısır, çavdar, yulaf vb. Gibi tahıl taneleri ve bunlardan yapılan un, bulgur, yarma, gevrek vb. ürünler bu gruptadır. Bu gruptaki beyazlatılmamış besinler özellikle B grubu vitaminler (başta B1 vitamini olmak üzere), mineral-ler, karbonhidratlar (nişasta), posa ve diğer besin öğelerini içermeleri nedeni ile sağlık açısından önemli besinlerdir.Günlük ne miktarda alınmalı?Bu gruptan enerji harcamasına gore tüketilmesi gerekir. Eğer kilonuz olması gerekenden fazla ve daha çok oturarak iş görüyorsanız bu grupta yer alan besinleri daha az tüket-meniz gerekir.Ağırlığa bağlı olarak her öğünde 1-2 ince dilim ekmek ve tahıllardan da 1-3 porsiyon yenil-mesi yeterlidir. 3-4 yemek kaşığı kadar pilav ve makarna, 1 kase çorba, 1 orta boy patates, 1 dilim börek bir porsiyon olarak kabul edilmektedir.

YETERLİ ve DENGELİ BESLENME ÖNERİLERİ

Dört besin grubundan her gün yeterli miktarda tüketiniz.Çeşitli besinleri tüketmeye özen gösteriniz.

Öğün atlamayınız. Özellikle kahvaltı yapmadan güne başlamayınız.Vücut ağırlığınızı dengede tutmaya özen gösteriniz.

Şeker ve tuz tüketiminizi azaltınız.Tam tahım ürünleri tercih ediniz.Günde en az 8-10 bardak su içiniz

Güvenli besinleri satın alınız.Düzenli fiziksel aktivite yapmaya özen gösteriniz

Kaynak: T.C. Sağlık BakanlığıYayına Hazırlayan : İlker Şimşekcan

DENEMEED

EBİYAT

İnsan doğuşundan itibaren öncelik elzem ihtiyaçlarını gidermek için çalışmış, bunların üstesinden geldikçe farklı boyutlarda düşünce yapısını şekillendirmiş yemek yemek için yaptığı kabın üzerinde şekiller,desenler ortaya çıkarmış,barındığı mağaranın duvarlarına süsler yapmış, ve nihayet bunu ürettiği her yeni malzemeyle ve madenle çoğaltmıştır?

Peki bu özde değil ama şekilde bazı değişikler; boyalar kullanmak ,farklı desenler, süsler ekleme ihtiyacı neden kaynaklanmıştır? işte burada belki de sanatın; farkına vararak veya varmayarak temel yapısı ortaya çıkmıştır: özgünlük , ölümlü bir varlık olduğunu unutturan kalıcılık hissi ve daha da önemlisi beğenilme ihtiyacı. Kendine has olma veya farklı olma marjinal

olabilmek, diğerlerinden ayırt edilebilir durumda olmak insanın egosuna bağlı olarak artan veya azalan kavramlardır. Ego mutlak iradeye bir başkaldırıdır aslında kendine, etrafındakilere, bilinenlerle ve bilinmeyenlere, insanın kendi aciziyetine bir direniştir.

Bilinmeyeni öğrenme dürtüsü sadece bilimde değil sanatta da bir sebeptir. Sanatın içinde gizem vardır. Sanatçı yaptığı eseri hem anlaşılması hem de anlaşılmaması üzerine kurmuştur, daha da önemlisi bakıldığında

burada hepsinden farklı bi şeyler var ama ne? Dedirtebilmek sanatçının egosunu tavan yaptırır. Bilinenlerin diyarında bilinmeyene yolculuk, cümlesi bile bu kadar davetkarken kendisi nasıldır acaba ? kendisi sanattır mutlaka!

Kimilerine göre tanrının kimilerine göre tabiat ananın kimine göre tesadüfi bi oluşumun sonucu olan doğa başlıbaşına bi sanat eseriyken bunun içinde bilimi aradık yıllarca şüphesiz bi gerçekti bilime büyük bi katkı sağlaması ancak sanatsal yönü üzerinde kafa yormakta da fayda var, bu kadar renk, uyum, desen, ses,koku,hissetme…

SANAT IDEA’SIİbrahim SALDÜZ

Page 35: Idea Ağustos

68 69

KİTAPKURDU

EDEB

İYAT

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEYEHAZIR MISINIZ?

012 yazının kavu-rucu sıcaklarında aklınızın sınırla-rını zorlayan bir maceraya çıkma-ya hazır mısınız?

Kitabın kalınlığına bakıp da hemen korkmayın; soluk-suz bir macera girdabında zamanın nasıl geçtiğini an-lamayacaksınız. (Jake gibi) Kahramanımız Edebiyat Öğretmeni Jake için sıradan

bir yaz tatili başlangıcıydı. Taa ki eski bir dostun, yar-dım isteğine cevap verene kadar. Artık zamanın önem-li olmadığı, sadece hayatta kalmanın sınırlarında dola-şılan bir gizemin kırıntılarıy-dı, yaşadıkları. Bir Katil ya da Kurban, bir Melek ya da Şeytan… Düştüğü paradoksu çözmek için çırpınan kah-ramanımızın, sayfalar iler-

ledikçe bizimle aynı endişeleri taşıdığını anlamamızi kitaba daha da çok bağlan-mamıza neden ol-makta. Bir sure sonar kendinizden bile şüp-he edebilirsiniz. Hatta bulunduğunuz zaman-dan bile. Size tavsi-yem kitabı hemen bi-tirmeyin. Bilinmezliğin, gizemin ve korkunun tadını çıkarın. Bir sonraki kitapta görüşmek dileğiyle.

Ümit YILMAZ

2LADY GAGASofia Armeec Arena

14 Ağustos 2012 20:00

Page 36: Idea Ağustos

70 71

DENEMEED

EBİY

AT

Sar sar, sar makarayı, çöz çöz çöz makarayı.” Çocukluğumda da söylenen bu tekerleme, iki ucu sonlu şeylerin anlaşılmasında örnek olarak kullanılabilir. Özellikle sonlu oyunlar, tıpkı matematikte çözüm ve sağlama işlemi gibidir. Baştan sona ya da sondan başa doğru anlatımla oyunu ve hamlelerini tanımlayabiliriz. Oysaki zaman sonsuz ve evrensel bir kavram olduğundan, hiçbir zaman onun ne olduğunu ve ne yöne ilerlediği tam olarak tanımlayamayız. Nasıl uzayı ölçemiyorsak, zamanı da ölçemeyiz. Çoğu kez onu, dün, bugün, yarın, geçmiş, şimdi, gelecek gibi dilimlere ayırırız. Bir noktayı başlangıç sayıp, nehir misali zamanın da akıp gittiğini ve ileriye doğru işlediğini varsayarız. Oysa bu ölçümleme tamamen

insanın yakıştırdığı bir şeydir. Bununla birlikte ömrümüzün en değerli kaynağı zamandır. Zaman öyle bir şey ki yaptığımız işle veya uğraşla ilgili olarak da önemi değişebilir. Kaynağını bilemediğim bir metinden alınan şu sözler zamanın yaşamımızda değişken değerini kavramamızı kolaylaştırıyor. “Bir sene’nin değerini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun. Bir Ay’ın değerini anlayabilmek için prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun. Bir Hafta’nın değerini anlayabilmek için haftalık bir derinin editörüne sorun. Bir dakika’nın kıymetini anlayabilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun. Bir saniye’nin değerini anlamayabilmek için, bir kazayı kıl payı atlatmış birine

sorun. Bir milisaniyenin değerini anlayabilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan birine sorun.”Hepimiz olimpiyat oyuncusu olmayacaksak da zamanı gereksiz yere kullanmamak için çaba göstermeliyiz. Püritenler zaman yönetimine çok önem vermeleriyle ünlü. Bir Püritenin boş yere zamanını almaktansa parasını ya da değerli başka bir şeyini almak daha kolaydır. Latince’den tüm dünyaya yayılan “Vakit Nakittir” sözü zamanın önemi için değişik alanlarda kullanılıyor. Sık sık gereksiz birçok şeye zamanımızı ayırıp “zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz” diyerek şikâyet de ederiz. Bu nedenle zamanımızı yok yakından planlama ve değerlendirmemiz gerekiyor. Yoksa ömrümüz gelip

geçerken boşa da kürek çekmiş olabiliriz. Bu nedenle zamana nasıl baktığımız çok önemli. Yaşamımızda pek çok şeyi az vakitte yapacağımız kanısıyla bütün vaktimizi alabileceğini fark edemeyiz bile. Bir duvar yazısında “Yapacağımız iş için ayıracağınız zamanı, düşündüğünü, bir sonrakiyle çarp diyor. Saatse gün, günse hafta, haftaysa ay, aysa yıl, yılsa bütün bir ömür.” Bu nedenle yaşamımızın boşa akıp gitmeden önceliklerimizi belirlemek de yarar var. İnsan şüphesiz ki pek çok alanda çalışma becerisine sahip olabilir. Bir den fazla yeteneği de olabilir. Ancak her şeyi yapmak her zaman verim getirmez. Hele ki çalışma yaşamı içindeki pek çok kişi için bu daha da önemlidir. Dünya çapında dört yüz binden fazla satış yapan John Adair“Etkili Zaman Yönetimi” adlı kitabında bu konuda pratik önerilerde bulunuyor. Ömer Çolakoğlu’nun Türkçeye çevirdiği kitap Babıâli Kültür Yayıncılık tarafından yayımlanmış. Etkili zaman yönetimi konusunda daima programlı olmanın önemi üzerinde durulur. Ancak haftalık, aylık ya da yıllık programlarda, insanın gün içinde değişen durumları karşısında alt üst olabilir. Bu nedenle kitap herkese uyabilecek hazır bir reçete yerine “kişisel bir zaman anlayışı geliştirmenin” önemi üzerinde çok duruyor. Çünkü hepimizin bir işi yapabilmekte verimli olduğu

zamanlar farklıdır. Kimisi için akşam saatleri uygun olabilecekken, bazılarımız sabah saatlerinde daha iyi olabiliriz. Bu nedenle pek çok şeyde olduğu gibi zamanımızı etkili ve yararlı olabilecek şekilde kullanabilmemiz kendimizi tanımakla mümkün. Ya değilse zamanımızın nasıl akıp gittiğinin farkına

varamayız. Sar sar sar makarayı, çöz çöz makarayı deyip bir kısır döngü içinde dönüp duruyor olabiliriz. “Vakit Nakittir” deniliyor. Oysaki:

VAKİT HAYATTIR!...

Zehra ÇAM

DEĞİşkENzAmAN

BİTlİkTElİĞİ

Ömrümüzün en değerli kaynağı zamandır.

Page 37: Idea Ağustos

72

IDEAAYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

http://www.facebook.com/[email protected]