16
*1896 Bolu-Mudurnu doğumlu olan Arslan Sükan Bey; savaş alanlarında, esaret kamplarında, hudut boylarında geçirdiği 65 yıllık yaşamı boyunca, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu- şuna tanıklık etmiş; “Bu toprakları bizlere ba- ğışlayan”, “Borçlu olduğumuz”, “Anılarını genç kuşaklara aktarmakla sorumlu olduğumuz ide- alist yurtsever subaylar kuşağı” nın örnek bir temsilcisidir. *Arslan Bey, İdadi (Lise) öğrencisi iken katıldığı I. Dünya Savaşı’nda; Kaasya, Su- riye-Filistin cephelerinde savaşmış, esir düş- müş, İskenderiye-Seydibeşir Usera Karargâ- hı’nda on altı ay İngiliz esareti altında kalmış, *1920 yılı başlarında memleketine dönmüş, İstiklal Savaşı’nda; Sakarya Meydan Muharebesi, Büyük Taarruz ve Başkomutan- lık Meydan Muharebesi’ne katılmış, Yunan Fotoğraf 1: Arslan Sükan Bey, İstiklal Madalyası ve askeri kıyafetiyle muvazzaflık günlerinde. (Erdal Sükan Aile albümü) I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ ARSLAN SÜKAN BEY n Mehmet Tunçkol 40

I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

*1896 Bolu-Mudurnu doğumlu olan Arslan Sükan Bey; savaş alanlarında, esaret kamplarında, hudut boylarında geçirdiği 65 yıllık yaşamı boyunca, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu-şuna tanıklık etmiş; “Bu toprakları bizlere ba-ğışlayan”, “Borçlu olduğumuz”, “Anılarını genç kuşaklara aktarmakla sorumlu olduğumuz ide-alist yurtsever subaylar kuşağı” nın örnek bir temsilcisidir.

*Arslan Bey, İdadi (Lise) öğrencisi iken katıldığı I. Dünya Savaşı’nda; Kafkasya, Su-riye-Filistin cephelerinde savaşmış, esir düş-müş, İskenderiye-Seydibeşir Usera Karargâ-hı’nda on altı ay İngiliz esareti altında kalmış,

*1920 yılı başlarında memleketine dönmüş, İstiklal Savaşı’nda; Sakarya Meydan Muharebesi, Büyük Taarruz ve Başkomutan-lık Meydan Muharebesi’ne katılmış, Yunan

Fotoğraf 1: Arslan Sükan Bey, İstiklal Madalyası ve

askeri kıyafetiyle muvazzaflık günlerinde. (Erdal Sükan Aile

albümü)

I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ

ARSLAN SÜKAN BEYn Mehmet Tunçkol

40

Page 2: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

işgali altındaki bölgelerde Türk istihbarat su-bayı olarak görev yapmış,

* 1916 yılında “Harp Madalyası”, 1927 yılında “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile onurlandırılmış Arslan Sükan Bey’i saygı, minnet ve şükran duygularımızla anıyoruz.

* “Arslan Sükan Bey’in Askerlik Safahat Belgelerini Milli Savunma Bakanlığı’ndan te-min eden, aile arşivindeki belge ve fotoğrafları paylaşan, aktardığı sözlü bilgilerle konu hak-kında bizleri aydınlatarak bu çalışmanın hazır-lanmasına vesile olan Sayın Erdal Sükan Bey’e sonsuz teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunuyo-ruz.”

*

ARSLAN SÜKAN BEY’İN YA-ŞAMINDAN KESİTLER

Arslan (Sükan) Bey, Kastamonu Vilayeti’ne bağlı Bolu Sancağı’nın, Mudurnu Kazası-İmaret Mahallesi’nde, Noktacıoğulları ailesinden, Mudur-nu doğumlu Emin Bey (1862-1929) ve Nallıhan doğumlu Emine Hanım’ın (1857-1940) üçüncü çocuğu olarak 1896 (1312) yılında doğmuştur. Noktacıoğulları ailesi, Nallıhan ve Mudurnu çev-resinde geniş tarım arazilerine sahip olan, Sarayla yakın bağlantıları bulunan geniş bir aile olarak ta-nınmaktadır. Emin Bey’in babası Abdullah (Abdi) Bey, annesi de Adile Hanım’dır. Büyükbaba Nok-tacıoğlu Abdi Bey (Abdullah), Mudurnu kazası-nın ilk belediye başkanlarındandır (1893-1894). *(Geçmişten Günümüze Mudurnu. S:31. Mudurnu Kaymakamlığı ve Köylere Hizmet Götürme Birliği Yayını, İstanbul 1994.) İlk Belediye teşkilatının 1882 yılında kurulduğu Mudurnu kazasında *(Osman-lı Devri Kastamonu Salnamelerinde Bolu Sancağı, I. Cilt. S: 399. BAM Yay. 2011)Arslan Bey’in anne tarafından dedesi olan İnce zade Hacı Hafız İsmail Bey de, 1912-1917 yılları arasında Mudurnu Be-lediye Başkanı olarak görev yapmıştır. *(Geçmişten Günümüze Mudurnu. Age. S:31.)

Hüsniye (1886-1955) ve Abdullah (1895-1916) adlarıyla iki kardeşi olan Arslan Bey (1896-1961), İptidai (İlkokul) ve Rüştiye (Ortaokul) öğrenimini tamamladıktan sonra İdadi (Lise) öğ-renimine başlamış ve daha öğrenci iken, 17-18 yaş-larında askere alınmıştır. I. Dünya Savaşı’nın hazır-lıkları içinde olan Osmanlı Devleti, askere alınma yaşını 20’den 18’e indirmiş, ordunun subay açığını kapatmak için de İdadi öğrenimini sürdüren öğren-cileri, İhtiyat Zabit Namzedi (Yedek Subay Adayı)

olarak askere almıştır. 2 Ağustos 1914 tarihinde ilan edilen Büyük Seferberlik’te, Arslan Bey’in ağabeyi Abdullah Bey’de askere alınarak cepheye gönderilmiştir. Noktacıoğulları ailesinin en küçük çocuğu olan Arslan Bey, 1331 (1915) yılının Eylül ayında, İstanbul-Dersaadet Talimgâhı’nda İhtiyat Zabit Namzedi eğitimine alınırken, büyük ağabeyi Abdullah da Bedel-i Nakdi Kur-a’dan Redif Ku-mandanlığı’na dâhil edilerek İzmit Redif Birliği’ne daha sonra da Gelibolu Karargâhı’nda sıhhiye bir-liğine gönderilmiş ve daha sonra da cepheye sevke-dilmiştir. *(MSB. Arslan Sükan Bey’in Askerlik Safa-hat Belgesi, Subay Şahsi Dosyası Kayıtları ve Abdullah Bey’in aile arşivinde bulunan Bedel-i Kur-a’dan Redif Taburu’na seçildiğine ilişkin resmi belgeler. )

ARSLAN BEY KAFKASYA CEP-HESİ’NDE

1914 yılının Ekim ayında, Alman Donan-masına ait olan Goeben ve Breslau adlı gemiler, Enver Paşa’nın yazılı izniyle, Yavuz ve Midilli adla-rıyla Osmanlı bayrağı çekilerek Karadeniz’e açılır. Osmanlı Donanması’na ait Hamidiye, Muavenet-i Milliye, Gayret-i Vataniye gemileriyle birlikte Rus-ların Odesa, Sivastopol, Novrossiyk ve Teodosya limanlarını bombalar. Bu olay üzerine Çarlık Rus-yası, 2 Kasım 1918’de Osmanlı Devleti’ne savaş açar. Osmanlı Devleti de 11 Kasım 1914’de “Ci-had-ı Ekber” ilan eder. Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa üçlüsünün Almanlarla yaptığı gizli anlaşma doğrultusunda, Meclis-i Mebusan’ın onayı bile alınmadan Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na gir-miştir.

Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri safında girdiği I. Dünya Savaşı’nda; Doğu (Kafkasya), Ça-nakkale, Batı (Galiçya, Romanya, Makedonya) ve Güney (Kanal, Filistin, Suriye, Hicaz, Yemen, Irak) Cephelerini açmıştır. Bu cepheler arasında en fazla kuvvetin gönderildiği, en büyük can kayıplarının yaşandığı ve en fazla sayıda esirin verildiği cephe-ler; Çanakkale, Sarıkamış ve Filistin cepheleri ol-muştur.

Çarlık Rusyası orduları 1914 yılının Kasım ayı ortalarında Kafkasya sınırında ilerlemeye başla-mıştır. Başkomutan Vekili Enver Paşa komutasın-daki 3’üncü Ordu birlikleri de Rus taarruzlarına karşı Sarıkamış yönünde üç koldan bir karşı hare-kata başlamıştır. 21 Aralık 1914-10 Ocak 1915 ta-rihleri arasında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekatı büyük bir bozgunla sonuçlanmış, Osmanlı ordu-sunun dörtte üçü kaybedilmiş, 60.000 dolayında şehit verilmiştir. Sarıkamış şehitlerinin büyük bir mudurnululardernegi.com 41

Page 3: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

bölümü muharebe meydanlarında değil, ağır kış koşullarında Allahuekber Dağları’nda soğuktan, yol bulamamaktan, açlıktan ve tifüsten can vermiş-tir. *( y.n: Baba tarafından Dedem, Buharalıoğulları ve Kalenderler ailesinden Ahmet ve Ayşe oğlu, 1885 do-ğumlu Ali Bey de, Kafkasya Cephesi’nde, 3 Şubat 1915 günü, mitralyöz başında iken bir şarapnel parçasının isabet etmesiyle şehit düşmüştür.)

Sarıkamış Harekatı’na komuta etmek için Yavuz zırhlısıyla Trabzon limanına ve oradan cep-heye gelen Enver Paşa, yaşanan büyük bozgun son-rasında gizlice İstanbul’a dönmüş, Sarıkamış yenil-gisi, verilen can kayıpları kamuoyundan gizlenmiş, bütün haberler sansür edilmiştir. Sarıkamış’ta yaşa-nanlar, şehitlerin akıbeti, aradan geçen uzun yıllar sonra aydınlatılabilmiştir. Bu günlerin tanığı olan yaşlı bir Türkmen bilgesinin yaktığı ağıt, yaşanan-ların en açık ve acı ifadesi olmuştur:

“Oltu’dan girdik de Sarıkamış’aAkıl ermez orda yatan üleşeAskeri kırdıran Enveri PaşaKitlendi kapılar mekân ağladık

(…)

İbrişimin kozalarıBattın Avşar kazalarıSarıkamış’ta kırıldıGonca gülün tazeleri”

Rus ordularının ve Ermeni birliklerinin iler-leyişi, 1915 yılı ortalarında; Oltu, Horasan üzerin-den Van, Malazgirt yörelerine, 1916 ilkbaharında da; Erzurum, Bitlis, Muş, Rize ve Trabzon’a kadar uzanmıştır. Bölgede yaşayan Müslüman nüfus, kitleler halinde Orta Anadolu’ya doğru göçe baş-lamıştır.

Arslan Bey, Dersaadet İhtiyat Zabit Mekte-bi’nde, 1331 yılının Eylül ayında başlayan ve altı ay süren temel askerlik eğitimi sonrasında, 23 Nisan 1332 (1916) tarihinde Yedek Subay Adayı olarak 2. Ordu bünyesindeki 2. Kolordu 8. Fırka 17. Alay 1. Tabur 2. Bölük bünyesinde görevlendirilerek Kafkasya Cephesi’ne gönderilir. *( MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.)

MUSTAFA KEMAL PAŞA DOĞU CEPHESİ KUMANDANI

Çarlık Rusyası ordularının ve Ermeni birlik-lerinin Doğu Cephesi’ndeki ilerleyişini, Diyarbakır ve güneyine uzanarak Irak Cephesi’ndeki İngiliz ordularıyla birleşmelerini önlemek amacıyla Trak-

ya’da bulunan 2. Ordu’nun Doğu Cephesi’ne sevki kararlaştırılır. 2. ve 3. Kolordulardan oluşan Ahmet İzzet Paşa Komutasındaki 2. Ordu’yu takviye et-mek için de 16. Kolordu, Çanakkale Cephesi’nde-ki başarıları sonrasında İstanbul’da “Çanakkale Fati-hi” olarak karşılanan Albay Mustafa Kemal emrine verilerek 2. Ordu’ya dâhil edilir. Aynı dönemde Mustafa Kemal’in rütbesi de Mirlivalığa (Tümge-neral) yükseltilir. * (Em. Gen. Fahri Çeliker. Bitlis’in Kurtuluşu ve Mustafa Kemal Paşa, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı)

1916 Mart ayında Diyarbakır’a gelen Mus-tafa Kemal Paşa, zaman kaybetmeden; Muş, Bitlis çevresindeki sarp dağlık arazide, dar ve derin vadi geçitlerinin yamaçlarındaki Türk mevzilerini teftişe çıkar. At ve ester sırtında 38 günde 230 km’yi bu-lan cepheyi teftiş ederek devir alan Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle yeni savunma hatları ve mevziler oluşturulur. Muş, Bitlis bölgesindeki Kozma Dağı, Kozma Gediği, Şin Boğazı, Kulp Geçidi, Anduk Dağı mevzileri tahkim edilerek stratejik önemi yüksek bu alanlar denetim altına alınır. Mustafa Kemal Paşa, 1916 Mart ayının zor kış koşullarında hazırlıklarını tamamlayarak Rus mevzilerine taar-ruz emrini verir. Bu arada, Diyarbakır’da bulunan Karargah merkezinde bekleyen 2. Ordu Kuman-danı İzzet Paşa, vücudunda çıkan bir çıbanın ver-diği rahatsızlığı gerekçe göstererek İstanbul’a geri dönmüştür… Mustafa Kemal Paşa, önce 2. Ordu Komutanlığı Vekâletine, bir süre sonra da 2. Ordu Komutanlığı’na tayin edilir. * ( Birinci Dünya Har-binde Türk Harbi, Sayfa 56-58. Cilt: 2, Kısım: 2, Ge-nelkurmay Basımevi, Ankara 1978) * (Turgut Gürer, Cepheden Meclis’e Büyük Önder ile 24 Yıl, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer. Cumhuriyet Kitapları. S:55. II. Baskı-2006-İstanbul)

KOZMA DAĞI MUHAREBE-LERİ

Arslan (Sükan) Bey’in görevli olduğu 2. Ordu’ya bağlı 2. Kolordu 8. Fırka bünyesindeki 17. Alay da 1916 Nisan ayı başında Diyarbakır’a ulaşmıştır. 2. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Diyarbakır’da 17. Alay’ı teftiş ederek Muş Cephe-si’ne harekât emri verir. * (Turgut Gürer, Cepheden Meclis’e Büyük Önder ile 24 Yıl, Atatürk’ün Yaveri Ce-vat Abbas Gürer. Cumhuriyet Kitapları. S:40, 41. II. Baskı-2006-İstanbul)

1916 Nisan ayı başında, Muş ve Bitlis yöre-lerinden güneye inen geçitlerin kilit noktalarındaki 42

Page 4: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

-Kozma Dağı ve Anduk Dağı çevresinde- , 2. Ordu birlikleri ile Rus orduları ve Ermeni birlikleri arasın-da şiddetli çarpışmalar başlar. Mustafa Kemal Pa-şa’nın yaveri Cevat Abbas (Gürer) Bey, Doğu Cep-hesi’ndeki Rus ilerleyişinin durdurulduğu Kozma Dağı Muharebeleri hakkında, anılarında -özetle- şu bilgileri veriyor:

“ (…) 17. Alay, hatırımda kaldığına göre Ni-san’da Diyarbakır’a vasıl olmuştu ve Muş cenubuna sevk edilmişti. … Diyarbakır’da 17. Alay’ı teftiş ettikten son-ra cepheye daha yakın bulunmak üzere karargâhımız Silvan’a yerleşmişti. [y.n: Arslan Bey’in görevli olduğu 17. Alay’ın Kumandanı, Afyon Taarruzunda Başku-mandana verdiği sözü zamanında yerine getiremediği için intihar eden Yarbay Reşat Bey’dir.] * (Turgut Gürer, Cepheden Meclis’e Büyük Önder ile 24 Yıl, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer. Cumhuriyet Kitapları. S:40, 41. II. Baskı-2006-İstanbul)

(…) Cepheye vasıl olmuştuk. Şimdi numara-sını hatırlayamadığım yolun cenahında ve kardan ya-pılmış siperlerinde bulunan alayın teftişine başlanmıştı. (…) Mustafa Kemal; o büyük kumandan, gidilmeye-cek, çıkılmayacak sarp ve dik tepelerde metrelerce derin-likte karlar içinde; aziz ve sevgili vatanını müdafaa eden bir avuç kahramanı görmeden vazifesinin bitmiş oldu-ğunu saymamıştı. Kumandanım işte bu şekilde Fırka-nın en ileri ve en ufak muharebe hatlarını bile tedbirleriy-le sağlamlaştırdıktan sonra Diyarbakır’a (Karargaha) dönmüştü.(…) Mevziye giden erler; ayaklarına enlice boyluca tahta parçaları bağlayarak veya birçok çuval sararak zorlukla kar üzerinde yürüyebiliyorlardı. (…) Alayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak üzere dört cebel topundan ibaret sekizinci fırkamız 32 kilometrelik bir cepheyi tutmakta idi. (…) Düşman kuvvetinin General Nazarbekov kumandasındaki bin süngü mevcutlu ve dörder tabur-lu on alay piyade olduğu tespit edilmekte idi. * (Turgut Gürer. Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer Age. S: 41-46)

(…) Düşmanın üçte iki kuvvetinin; tutmakta olduğumuz Kozma Dağı mevzilerimizi; dolayısıyla Şin-Kulp boğazlarının kilidi mesabesinde bulunan An-duk Dağı’nı ele geçirmeye karar vermiş görünüyordu. (…) Esasen düşman taarruzunun sıklet merkezini 17. Alay Cephesi’ne tevcih ettiği anlaşılmıştı. Bu cephedeki kıtaatımızın mukavemet kudretinin ve arazi vaziyeti-nin hakiki manzarasını görmek; buna göre tedbir im-kânlarına sahip olunmak maksadıyla cepheye gitmek emrini aldım. (…) İşte bu defa da birkaç saat sonra

tamamıyla belirecek olan tehlikeli vaziyeti evvel-den gören kumandanım, 17. Alay’ın ve milislerin harp mıntıkası vaziyetini ve düşmanla cansiperane, kahramanca yapmakta oldukları savaşlarını incele-mek için hayatımda ağırlığını en çok duyduğum bu imtihanlı vazifeye beni sevketmişti. (…) Muharebenin üçüncü gecesi şafağına kadar Şin Boğazı, 12 ile 15 ki-lometre ileriden inatçı bir surette müdafaa edilmişti. * (Turgut Gürer. Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer Age. S: 46-49)

Rus birliklerinin, Anduk ve Kozma Dağı’n-daki Türk mevzilerini yarmak için yaptıkları taarruz harekâtı sırasında ateş hattından geri çekilmeyen Mustafa Kemal Paşa, göğüs göğüse yapılan süngü muharebesinin ortasında kalmıştır. Esir alınmak tehlikesine rağmen Mustafa Kemal Paşa, bazı birlik komutanlarının kendisine teklif ettiği -geri hatlara çekilme- önerisini de reddederek mevcut mevzile-rin hakim tepelere ve yamaçlara çekilmesi emrini vermiş, kendisi ön siperlerden geri çekilen en son müfreze ile birlikte yeni mevzilere ulaşmıştır. Yeni mevzilerde gösterilen kararlı direniş sonrasında Kozma Dağı Muharebeleri kazanılmış, Kozma Ge-diği, Kulp vadileri, Anduk Dağı yamaçları düşman kuvvetlerinden temizlenmiştir. Kilit mevzileri ve güneye uzanan önemli geçitleri kaybeden Rus Or-duları ve Ermeni birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 2. Ordu birlikleri ileri harekâtını sürdürerek 1916 yılı ortalarında Muş ve Bitlis’i düşman işgalinden kur-taracaktır. Mustafa Kemal Paşa, Kafkas Cephesi’n-deki başarıları nedeniyle; Padişah V. Mehmet Re-şat tarafından “İkinci Rütbeden Osmani Nişanı-01 02 1916”, “İkinci Rütbeden Mecidi Nişanı-12 12 1916”, “Altın Çift Kılıçlı İmtiyaz Madalyası-23 09 1917” ile taltif edilmiştir.

2. Ordu bünyesinde 2. Kolordu 8. Fırka 17. Alay 1. Tabur 2. Bölük Zabiti Arslan (Sükan) Bey; Kozma Dağı’nın istirdadı (geri alınması), *Kop Tepeleri (Bulanık), Bilican sırtları (Belican Dağı) Muharebeleri, Muş ve Bitlis’in Rus işgalinden kurtarılmasında gösterdiği üstün kahramanlık ve fedakârlık nedeniyle, Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından imzalanan Kırmızı Kurdeleli Harp Ma-dalyası Beratı ve Madalyası ile taltif edilmiş, önce Asteğmenlik, kısa bir süre sonra da Teğmenlik rüt-besine yükseltilmiştir. *(Kop, günümüzde Muş ili-ne bağlı Bulanık ilçesinin eski adıdır). *(T.C. MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.) mudurnululardernegi.com 43

Page 5: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

*Arslan Sükan Bey’in Harp Ma-dalyası Beratı (Fotoğraf 3)

“Kırmızı Kurdeleli Harp Madalyasına

Mahsustur

Bin üç yüz otuz iki ve otuz üç seneleri Harbi’nde, 23 Nisan 332’de Muş’ta Kozma Da-ğı’nın istirdadı muharebesiyle Muş civarında Kop Tepeleri vesairen muharebatda fedakarlık göstermiş olduğunuzdan dolayı nam-ı akdes-i Hümayun Hazret-i Padişahiye olarak sana Harp Madalyası verildi.

Bundan böyle dahi her halde kanun da-iresinde ifayı hüsn-ü hizmetle iktisabı feyz ve memduhiyete sai ve gayret eyleyesin.

Harbiye NazırıEnver1332”

(Berat arka sayfa)

“2’nci Ordu--2‘nci Kolordu-- 8’inci Fır-ka--17’nci Alay--1’inci Tabur–2’nci Bölük-Te-vellüd: 312. İhtiyat Zabit Vekili

Fi 31 Eylül Sene 331”

Kafkas Cephesi’ndeki savaş, Ruslarla yapı-lan 18 Aralık 1917 tarihli Erzincan Mütarekesi ve 3 Mart 1918’de imzalanan Brest Litovsk Anlaşması ile sona erdirilir. 1917 Ekim Devrimi sonrasında kurulan Sovyet Rusya yönetimi, 1877-1878 (93 Harbi) öncesindeki sınırlara çekilerek kırk yıldır elinde tuttuğu Batum, Ardahan, Kars, Bayezit yöre-lerini Osmanlı Devleti’ne bırakır.

Kafkasya Cephesi’nde Çarlık Rusyası ve Ermeni kuvvetleriyle yapılan muharebelere katı-lan Arslan Bey, Kozma Dağı Muharebeleri ve Kop Dağı Muharebelerinde gösterdiği başarılar nede-niyle Kırmızı Kurdeleli Harp Madalyası ve Bera-tı ile taltif edildikten sonra, 1 Eylül 1332 (1 Eylül 1916) tarihinde de Zabit Vekili (Asteğmen) rütbe-sine terfi ettirilir. Arslan Bey, savaş meydanlarında gösterdiği üstün başarılarını devam ettirerek, 23 Haziran 1333 (1917) tarihinde de Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesine yükseltilir. Kafkasya Cephe-si’ndeki görevi sonrasında İstanbul’a geri çağırılan Arslan Bey, yaklaşık iki ay sonra da 4’üncü Ordu bünyesinde görevlendirilerek Filistin-Suriye Cep-hesi’ne gönderilir. *(T.C. MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.)

TEĞMEN ARSLAN BEY SURİ-YE-FİLİSTİN CEPHESİ’NDE

Osmanlı Devleti, müttefiki Almanya üze-rine yönelen İtilaf Devletleri baskısını azaltmak, İngilizlerin Hindistan Yolu’nu (Kral Yolu) kes-mek, İngiliz işgali altındaki Kanal Bölgesi’ni ve Mısır’ı kurtarmak düşünceleriyle Filistin-Kanal Cephesi’ni açmıştır. Bahriye Nazırlığı görevi de-vam ederken Şam’daki 4. Ordu komutanlığına atanan Cemal Paşa idaresindeki 8. Kolordu bir-likleri 1915 Ocak ayı ortalarında, Sina üzerinden Süveyş Kanalı’na saldırı başlatır. Kanal Cephesi’ni çok iyi tahkim eden İngilizler karşısında başarılı olamayan Osmanlı birlikleri, Gazze’ye geri çekilir. Filistin Cephesi’nde Yıldırım Orduları Grubu bün-yesindeki 4, 7, 8. Ordular ve son dönemde bölgeye gönderilen 2. Ordu birlikleri, asker sayısı ve teçhi-

Fotoğraf 2,3: Arslan (Sükan) Bey’in I. Dünya Savaşı Harp

Madalyası ve Enver Paşa imzalı (Enveri pençe)Beratı. (Erdal

Sükan Aile arşivi)(I.Dünya Savaşı cephelerinde

başarı ve üstün hizmetleri görülenlere verilen fakfon ve

bordo mineli Harp Madalyası. Beş köşeli ve topuzlu yıldızın

ortasında hilal, içinde Padişah V. Mehmet Reşat’ın tuğrası,

verildiği 1333 tarihi görülüyor.)

44

Page 6: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

zat bakımından üstün durumdaki İngiliz orduları ve Arap birliklerine karşı 1917 yılı ortalarına kadar başarılı bir şekilde mücadele yürütür. İngilizlerin, 1917 yılı Mart ve Nisan aylarında Gazze’ye yaptı-ğı iki taarruz harekatı Osmanlı birlikleri tarafından geri püskürtülür. İngilizlerin, 6 Kasım 1917’de Gaz-ze’ye yaptığı üçüncü taarruz sonrasında Osmanlı Cephesi yarılır. 401 yıldan beri Osmanlı sınırları içinde yer alan Kudüs ve Gazze, 9 Aralık 1917 tari-hi itibarıyla İngilizlerin eline geçer.

1916 Ekim ayında, kendisini Arabistan Kı-ralı olarak ilan eden Mekke Şerifi Hüseyin’in Os-manlıya karşı başlattığı Arap İsyanı, Suriye ve Irak bölgelerine kadar yayılmıştır. Güney Cephesi’n-deki Osmanlı kuvvetleri; İngiliz orduları ve Arap birliklerinin yanında Arap ahalinin saldırılarına karşı da mücadele etmek zorunda kalmıştır. 18 Eylül 1918’de başlayan İngiliz-Arap ortak taarruzu karşısında Osmanlı orduları dağılmış, yüzbinleri aşan sayıda şehit ve esir verilmiştir. Suriye-Filistin Cephesi’ndeki Osmanlı ordularına komuta eden Alman generallerinin verdiği kararları eleştiren, bu konuda raporlar hazırlayarak Enver Paşa’ya ve Talat Paşa’ya gönderen Mustafa Kemal Paşa, ikin-ci kez Suriye Cephesi’ne gönderilir. Dağınık vazi-yette geri çekilen Osmanlı birliklerini toparlayarak Halep kuzeyinde yeni bir savunma hattı oluşturur. Misak-ı Milli Hattı da denilen bu cephe önünde İn-giliz- Arap ortak taarruzu durdurulabilmiştir.

Arslan Bey, daha yirmili yaşlarının başında iken gönderildiği Filistin Cephesi’nde, savaş alan-

larında gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıkları nedeniyle, bizzat Harbiye Nazırı Enver Paşa tara-fından imzalanan “25 Ağustos 1332 Tarihli Harp Madalyası ve Beratı” ile taltif edilmiştir. Filistin Cephesi’ndeki ana kuvveti oluşturan 4. Ordu bün-yesinde görev yapan Arslan Bey, Kudüs ve Gazze müdafaalarına katılır. Bu mücadeleler sırasında ayaklarından iki kurşun yarası alır. Kısa bir tedavi sonrasında muharebe alanlarına geri dönen Arslan Bey, 18 Eylül 1918’de başlayan İngiliz-Arap büyük taarruzu sırasında, 30 Eylül 1334 (1918) günü İn-gilizlere esir düşen son Osmanlı birlikleri içinde yer almıştır. Filistin- Suriye, Hicaz, Yemen cephelerin-de İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinin sayısı 100.000 kişiyi geçmektedir. Osmanlı Devleti’nin, I. Dünya Savaşı sırasında açtığı cepheler arasında, en fazla sayıda esirin verildiği cephe, Suriye-Filistin Cephesi olmuştur. İngilizlere esir düşen Osmanlı askerleri, Hindistan, Mısır, Malta vb. değişik ülke-lerdeki İngiliz esir kamplarına götürülür. 30 Eylül 1918 günü İngilizlere esir düşen Arslan Bey de, Mısır-İskenderiye yakınlarındaki “Seydibeşir Usera Karargâhı” na götürülmüştür. *(T.C. MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.)

İNGİLİZ ESİR KAMPI SEYDİ-BEŞİR’DE İKİ MUDURNULU ZABİT

Osmanlı Devleti’nin, I. Dünya Savaşı’nda açtığı cephelerde 375.000 askerimiz savaş alanla-rında şehit düşmüş, 202.000 askerimiz de esir alın-mıştır. Savaşın ilk günlerinden 30 Ekim 1918’de

Fotoğraf 4: 1917-1918. Mısır-İskenderiye Seydibeşir Esir Kampı’nda Türk Subaylar. Ahmet İzzet (Bengüboz) ayakta duranların arasında, sağdan yedinci sırada- iki eli ceplerinde, kıravatlı ve kalpaklı. (Ahmet İzzet Bengüboz Arşivi)

mudurnululardernegi.com 45

Page 7: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

imzalanan Mondros Mütarekesi’ne kadar geçen sü-rede; 400.000 asker yaralanarak, 240.000 asker de hastalıklar nedeniyle savaş dışı kalmıştır. 1.560.000 asker kayıp, firar ve hasta olarak kabul edilmektedir. I. Dünya Savaşı sırasında toplam 2.750.000 askeri-mizin savaş dışı kalmıştır. (*) (Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim. S:56-58, 353. 4. Baskı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul-2011)

Filistin-Sina Cephesi’ndeki büyük bozgun ve geri çekiliş sırasında, Osmanlı ordusuna ait harp belgeleri, savaş cerideleri ve raporların büyük bir bölümü –İngilizlerin eline geçmemesi için- yakılıp yok edilmiş bir bölümü de Alman subayların elin-de kalmıştır. Bu cephede yaşananlar konusunda ya-zılmış olan hatıratlar, günlükler bu nedenle önem kazanmaktadır. Filistin, Sina, Suriye cephelerinde yapılan savaşlarda şehit olan askerlerimizin sayısı ve mezarları konusunda da yeterli bilgiler mevcut değildir. Bu nedenle bölgede şehit düşen Türk askerlerinin anısına; Ramle, Gazze, Zeytin Dağı, Kudüs, Tul Karem, Şeria Vadisi’nde Eria, Kahire, İskenderiye vb. yörelerde, Milli Savunma Bakanlığı ve Askeri Ataşeliklerimizin girişimleriyle yakın dö-nemlerde anıt mezarlıklar inşa edilmiştir. *(Cengiz Dönmez, I. Dünya Savaşı’yla İlgili Yurt Dışındaki Türk Şehitlikleri, s: 149, 150. Gazi Üniversitesi, Akademik Bakış, Cilt 7. Sayı: 14, Yaz-2014)

I.Dünya Savaşı boyunca, Suriye, Filistin, Sina, Hicaz cephelerinde 100.000’i aşkın Türk askeri, İngiliz ve Araplar tarafından esir alınmıştır. Bu esirler; Mısır, Hindistan, Burma ve Malta gibi ülkelerdeki İngiliz esir kamplarına götürülmüştür. Yoğun baskı ve işkencenin uygulandığı bu kamp-larda çok sayıda Türk askeri yaşamını yitirmiştir. İngilizlerin Mısır’da açtığı; Seydibeşir, Ras-El-Tin, Kahire Kalesi, Heliopolis, Bilbeis, Turra gibi esir kamplarında kolera, sıtma, verem, dizanteri gibi hastalıklar nedeniyle de çok sayıda can kaybı ya-şanmıştır. Özellikle Seydibeşir Esir Kampı; en faz-la baskının ve sistematik işkencenin uygulandığı, yüksek oranda kimyasal ilaçlama yapılan havuzlara zorla sokulan Türk esirlerin kör edildiği bir esaret kampı olarak bilinir. Sadece Mısır’daki İngiliz esir kamplarında, kötü beslenme ve muamele nedeniy-le yaşamını yitiren Türk askerlerinin sayısı –tespit edilebilen rakamlarla- 14.500 kişiyi geçmektedir. . *(Yalçın Özalp, Yurt Dışındaki Türk Şehitlikleri, S:8, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, An-kara 1978-Yayınlanmamış Doktora Tezi)

İskenderiye şehrine yakın bir alanda ku-rulan Seydibeşir Esir Kampı; Filistin-Suriye-Sina, Hicaz-Yemen cephelerinde esir düşen Türk asker-

lerinin ve sivil memurlarının, az sayıdaki Alman subayının bulunduğu bir kamptır. İngilizlerin, ağır işkence ve tecrit koşulları uyguladığı Seydibeşir Esir Kampı’nda görevlendirilen Ermeni tercü-manlar da, Türk esirlere uygulanan baskıların aracı olarak kullanılmıştır…*(Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, s: 163-171. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara 1998)

Filistin’deki son Türk direnişinde, 30 Eylül 1918 günü İngilizlerce esir alınan Mülazım-ı Sani Arslan Bey de Seydibeşir Esir Kampı’na götürül-müştür. Burada, kendisiyle çok benzeşen bir kader çizgisi yaşayan hemşerisi, Zabit Vekili (Asteğmen) Ahmet İzzet (Bengüboz) Bey de esir tutulmaktadır. Teğmen Arslan Bey gibi 1896 Mudurnu doğumlu olup, İdadi öğrenimi sırasında askere alınan Ahmet İzzet Bey de Dersaadet Talimgâhı’nda altı ay temel askerlik eğitimi aldıktan sonra cepheye gönderil-miştir. Kafkasya Cephesi’ndeki muharebelerde görev yaptıktan sonra, Filistin-Sina Cephesi’ne gönderilmiş 3. Gazze Muharebesi (31 Ekim 1917) sırasında İngilizlere esir düşmüştür. Asteğmen Ah-met İzzet Bey, İskenderiye şehrinin 15 kilometre yakınında, deniz kıyısından yüksekçe bir alanda kurulmuş olan Seydibeşir Esir Kampı’na, Müla-zım-ı Sani (Teğmen) Arslan Bey’den yaklaşık bir yıl önce getirilmiştir. Ahmet İzzet Bey, Seydibeşir’deki esir subaylara verilen sınırlı bir maaş almış, İngiliz-ce dil kurslarına katılmış, fotoğrafçılık bölümünde cam baskısı tekniği ile fotoğrafçılık sanatını öğren-miştir. Günümüze ulaşan Bengüboz Fotoğraf Arşi-vi’nde yer alan fotoğraflar arasında, Seydibeşir Esir kampı’nda çekilmiş üç adet fotoğraf bulunmakta-dır. Bu fotoğraflarda, şık giyimli, takım elbiseli Türk subayları arasında Ahmet İzzet Bey de görünmek-tedir. İngilizler, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı’nın esir kamplarına yaptığı inceleme gezileri sırasında Türk subaylara bu düzenli giysileri özellikle giydi-rerek fotoğraflarının çekilmesine izin vermişlerdir. İngiliz yetkililer, Kızılhaç Örgütü’nün raporlarına yansıyan bu fotoğraflarla dünya kamuoyunda, esir kamplarında iyi muamele yapıldığı yönünde pro-paganda yürütmüşlerdir. (Ahmet İzzet Bengüboz Fo-toğraf Arşivi’nde, 1917-1950 yılları arasında çekilmiş 1018 adet cam baskı fotoğraf ve 300 civarında kart baskısı fotoğraf yer almaktadır.) *(Doç. Dr. Nuray Öz-demir. Ahmet İzzet Bengüboz-Askerlikle Şekillenen Bir Hayat. S: 31-39. Bengüboz-Anadolu’dan Bir Tanık. Koç Üniversitesi VEKAM Yay. Ankara 2016)

1896 Bolu-Mudurnu doğumlu iki Osmanlı zabitinin, Arslan Bey ve Ahmet İzzet Bey’in; İstan-bul İhtiyat Zabit Talimgâhı’nda başlayan, Kafkasya 46

Page 8: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

Cephesi ve Suriye Filistin Cephesi’nde, daha sonra da Seydibeşir Esir Kampı’nda devam eden benzer yaşamlarında birbirleriyle karşılaştıklarına dair her-hangi bir bilgimiz yok. Her ikisi de 1920 yılının ilk aylarında serbest bırakılarak memleketlerine geri dönecekler, daha sonra da yeni bir göreve, İstiklal Savaşı’na koşacaklardır. Arslan Bey’in ağabeyi Ab-dullah Bey de Filistin Cephesi’ndeki savaşlar sıra-sında İngilizlere esir düşmüştür. Esir kamplarında erlerin tutulduğu bölümlerdeki yaşam koşulları, subayların bulunduğu kamplara oranla çok daha ağır ve zor olduğundan, Abdullah Bey esir kampın-da vefat etmiştir. Arslan Bey’in altı çocuğunun en küçüğü olan Sayın Erdal Sükan, bu konuda baba-sından dinlediği şu bilgileri anlatıyor:

“… Babamın yaşadığı dönemde, iki Dünya Harbi bir de İstiklal Savaşımız olmuş. Türkiye, II. Dün-ya Harbi’ne İsmet İnönü sayesinde katılmadıysa da ordu, sınırlarımızda teyakkuz halinde beklemiş, Ba-bam da bu savaşların hemen hemen tüm cephele-rinde savaşmıştır. Babamın askerlikte iki madalyası vardır. I. Dünya Savaşı’nda aldığı Harp Madalyası ve İstiklal Savaşı’nda aldığı İstiklal Madalyası.

Babam, Kafkas Cephesi’nde Ruslarla yapılan Mütarekeden sonra Kudüs Cephesi’ne sevk edilmiş. Esir düştüğünde Seyd-i Beşir Usera Karargâhı’na götürül-müş. Babam subay olduğu için esaretteki şartları, erlerin esaret şartlarından daha iyi olduğu için da-yanabilmiş. Ancak ağabeyi Abdullah, erlerin esir kam-pındaki şartlara dayanamamış ve orada vefat etmiş. Babamın esareti sırasında; yaşam şartları, işkence gibi

nedenlerle ölenler oradaki bir dere kenarına atılıyormuş. Babam oradan geçerken bir inilti duymuş ve birisinin ölmeden atıldığını görmüş. Onu sırtlayarak götürmüş ve kurtarmış. Yıllar sonra o kişi babamı Mudurnu’da bulmuş ve elini öpmüş…”

ARSLAN BEY ESARETTEN DÖNÜYOR

I.Dünya Savaşı sırasında değişik cephelerde savaşırken esir düşen, kamplardaki ağır yaşam ko-şullarına rağmen sağ kalabilen ve savaşın sonunda serbest bırakılarak 1920 başlarında memleketle-rine geri dönen Osmanlı savaş esirleri, başkent İstanbul’un ve anavatan topraklarının büyük bir bölümünün İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve Er-meni orduları tarafından işgal edildiği acı gerçe-ğiyle karşılaşırlar. 1920 yılının ilk aylarında, ülkede yaşanan emperyalist işgalden daha da vahim bir kardeş kavgası, “İç Savaş” ateşi Anadolu’da yayılma-ya başlamıştır. Mütareke yıllarında İngiliz istihba-ratının saçtığı nifak tohumları yeşermeye başlamış, emperyalizmin malum tezgâhı -böl, parçala ve yok et - oyunu Anadolu’da sahneye konulmuştur.

Mütareke Dönemi’nde başlayan emper-yalist işgalin bir karabasan gibi ülkenin üzerine çöreklendiği, İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetini ilan ettiği, devletin ve ordunun ortadan kalktığı bu kargaşa döneminde Anadolu insanı, genel bir umutsuzluk, teslimiyet ve karamsarlık ortamına sürüklenmiştir. Emperyalist işgal kuvvetlerinin Anadolu’da gerçekleştirdiği talan, katliam ve me-

Fotoğraf 5: 1918-Mısır-İskenderiye Seydibeşir Usera Kampı’nda Türk Zabitler. (Ahmet İzzet Bengüboz Arşivi)

mudurnululardernegi.com 47

Page 9: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

zalimler karşısında tam bir sessizlik içinde olan Padişah ve İstanbul Hükümeti; emperyalist işgale karşı Anadolu’nun bağrından doğan ve meşru mü-dafaa hakkını kullanarak vatan savunmasına giri-şen Kuvayı Milliye hareketini, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yükselen Milli Mücadele’yi engelle-mek, yok etmek amacıyla; “Hilafet Ordusu, Kuvayı İnzibatiye, Kuvayı Muhammediye” adı verilen paralı askeri birlikler kurmuş ve Milli Kuvvetler üzerine saldırtmıştır.

Emperyalist işgale boyun eğenlerle, emper-yalist işgale karşı çıkarak vatan savunmasına giri-şenler arasında başlayan kardeş kavgası-İç Savaş-, 1919 yılının ortalarında; Balıkesir, Bursa, İzmit yö-relerinden başlayarak Anadolu içlerine doğru yayıl-mıştır. Damat Ferit Paşa Hükümeti, 1920 yılının ilk aylarında Hindistan, Mısır, Malta, Yunanistan gibi ülkelerdeki İngiliz esir kamplarından serbest bırakılarak İstanbul’a getirilen Türk esirleri de bu kardeş kavgasının içine çekmeye çalışır. Uzun yıllar boyunca memleketlerinden uzakta, savaş alanların-da, esaret kamplarında kalmış bu askerlere; Hilafet Ordusu-Kuvayı İnzibatiye ’ye katılmaları halinde rütbe, maaş, emeklilik hakları verileceği yönünde vaatlerde bulunulur. 1920 yılının Nisan ayında Düzce, Bolu, Mudurnu yörelerini de saran bu kar-deş kavgası günlerinde memleketlerine dönen iki Mudurnulu zabit; Arslan Bey ve Ahmet İzzet Bey, İngiliz emperyalizminin gerçek yüzünü savaş mey-danlarından, esir kamplarından çok iyi bildikleri için hiçbir tereddüde düşmeden Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadele saflarında yer-lerini almışlardır. *(Arslan Sükan Bey’in Askerlik Sa-fahat Belgesi. MSB Arşivi, Subay Şahsi Dosyası, s: 1,2) **(Ahmet İzzet Bengüboz’un Askerlik Safahat Belgesi. MSB Arşivi Yedek Subay Şahsi Dosyası)

(İstiklal Madalyası’nın ön yüzünde; “Ankara şehri”, ortada “TBMM ve arkasında Zafer ve Barış’ı simgeleyen güneş ışınları”, Meclis’in sağ yanında “23 Nisan” sol yanında “1336 (1920)” tarihleri, ortada bil-giyi simgeleyen “Dünya”, iki yanda “Barış” simgesi meşa-leler, altta Kurtuluş Savaşı’nın temel gücünü simgeleyen “Kağnısıyla Anadolu Kadını” görülüyor.

İstiklal Madalyası’nın arka yüzünde; hilal ve yıldızın ortasında “Misak-ı Milli” sınırları, Ankara’dan Türkiye’nin uç bölgelerine uzanan “Bağımsızlık ve Ba-rış” ışınları, en alt bölümde “1 Teşninnisani 1338 “(1 Kasım 1922) Hanedan Egemenliğinden “Milli Ege-menlik” sistemine geçişi simgeleyen tarihler görülüyor.)

ARSLAN BEY İSTİKLAL SA-VAŞI’NDA

Kafkas Cephesi, Filistin-Sina Cephesi ve Seydibeşir Esir Kampı günlerinden sonra 27 Ka-nun-ı Sani 1336 (27 Ocak 1920) günü esaretten dönerek İstanbul’a gelen Arslan Bey, iki gün son-ra 29 Kanun-ı Sani 1336’da terhis belgesini alarak memleketi olan Mudurnu’ya doğru yola çıkar. 1919 yılı ortalarında Balıkesir, Bursa yörelerinde Şeyh Anzavur önderliğinde başlayan Kuvayı İnzi-batiye hareketi, 1920 yılının ilk aylarında Adapaza-rı, Düzce, Bolu yörelerine doğru uzanmıştır. Arslan Bey’in memleketi olan Mudurnu kasabasında da halk iki karşıt kampa ayrılmış, kardeş kavgasının ni-fak tohumları köylere kadar yayılmıştır. “Mudurnu Hilafet Heyeti” ve “Hürriyet ve İtilaf Fırkası” etrafın-da örgütlenen Padişah yanlıları ile 1919 yılı Ma-yıs ayında kurulan “Reddi İlhak Cemiyeti” ve Ekim ayında kurulan “Mudurnu Müdafaai Hukuk Cemi-yeti” etrafında örgütlenen Milli Mücadele yanlıları arasındaki gerilim, 1920 yılı Nisan ayında silahlı ça-tışmaya dönüşmüştür. 13 Nisan günü Düzce’yi ele

Fotoğraf 6, 7: Arslan Sükan Bey’in İstiklal Madalyası, ön ve

arka yüzü. (Erdal Sükan Aile arşivi)

48

Page 10: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

geçiren Padişah yanlıları, 21 Nisan 1920 günü Mu-durnu’ya saldırırlar. 21 Nisan-6 Mayıs 1920 gün-leri arasında Mudurnu şehir merkezinde idareyi ele geçiren Hilafet Kuvvetleri, Kaymakam Abdur-rahman Naili Bey, Savcı Salih Zeki Bey, Ahi Baba Keyvanzade Mehmet Efendi gibi Milli Mücadele yanlısı idarecileri görevlerinden alarak yerlerine kendi adamlarını getirirler. 6 Mayıs günü Göynük güzergâhından Mudurnu’ya gelen Çolak İbrahim Bey Müfrezesi ve 15 Mayıs 1920 günü Batı Cep-hesi’nden Mudurnu’nun yardımına koşan Kurmay Yarbay Nazım Bey (Şehit Miralay Mehmet Nazım Bey) komutasındaki süvari birlikleri, Mudurnu’yu Hilafetçilerin elinden kurtarır. Mudurnu merkezi, Ankara Hükümeti’nin gönderdiği Milli Kuvvetler tarafından bir bölge üssü, Kuvayı Milliye Karargâhı haline getirilir. Mayıs ayı ortalarında; Düzce, Bolu, Çarşamba ve Mudurnu köylerinden toplanan Hi-lafet kuvvetlerinin Mudurnu’yu kuşatması üzerine başlayan küçük çaplı savaş üç gün boyunca devam eder. Mudurnu Kuvayı Milliye Direnişi sonrasında Hilafetçi kuvvetler yüzlerce ölü vererek geri çekilir-ler. Mudurnu’ya saldıran Hilafetçilerin sayısı, resmi kayıtlarda 13-14 bin olarak verilmiştir. Mudurnu Kuvayı Milliye Direnişi ile Adapazarı, Düzce, Bolu, Mudurnu yörelerinden toplanarak Ankara’ya doğru ilerleyen Padişahçıların ana kuvvetleri boz-guna uğratılarak Hilafet Kuvvetlerinin belkemiği kırılmıştır. İngilizlerin hazırladığı, Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin aracı olduğu büyük oyun; TBMM’nin dağıtılması, Ankara’nın ele geçirilmesi ve Milli Mücadele’nin engellenmesi planı bu mü-cadele ile ortadan kaldırılmıştır…

1920 yılının ilk aylarında Seydibeşir Esir Kampı’ndan dönen Ahmet İzzet Bey’in, bu mü-cadele sırasında Mudurnu Jandarma Kumandanı olarak görev yaptığını, Kurmay Binbaşı Nazım Bey’in Bolu’da kurduğu 4. Mürettep Tümen’e katıl-dığını görüyoruz. Arslan Bey de bu dönemde Milli Mücadele saflarında yer alarak 1336 (1920) Tem-muz ayında, 190’ıncı Alay 1’inci Bölük bünyesinde görevlendirilerek Yunanlılarla mücadelenin devam ettiği Batı Cephesi’ne gönderilmiştir. Kafkasya, Su-riye-Filistin cephelerinde gösterdiği üstün başarılar sonrasında rütbe ve Harp Madalyası ile taltif edilen Arslan Bey, Batı Cephesi savaşlarında da kendisini kanıtlayacaktır.

I. ve II. İnönü Savaşlarında Yunan ordula-rının ilerleyişi durdurulmuş fakat 1920 Temmuz ayında yapılan Kütahya-Eskişehir Muharebele-rinde Yunan kuvvetleri Anadolu içlerine doğru ilerleyerek Ankara yakınlarına kadar ulaşmıştır. Bu durum üzerine TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya “Başkomutanlık” yetkisi verilerek yüz ki-lometrelik bir hat boyunca 22 gün, 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi’ne (23 Ağustos-13 Eylül 1921) girişilir. Sakarya Meydan Muharebesi, Milli Mücadele’nin dönüm noktası olmuş, Yunan ordularının Anadolu’da tutunamayacağı gerçeği İtilaf Devletleri tarafından da kabul edilmiştir. Bu başarı sonrasında Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM tarafından “Gazi” ünvanı ve “Mareşal” rütbesi ve-rilir. Arslan Bey de Sakarya Meydan Muharebesi sırasında gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıklar nedeniyle 15 Teşrin-i Evvel 1337 (15 Ekim 1921)

Fotoğraf 8: “Mudurnu Karacakaya Çiftlik Hatırasından 22.11.339 (1923) Cuma” I. Dünya Savaşı, Seydibeşir Esir Kampı, İstiklal Savaşı günlerinden sonra terhis olan Arslan Bey ve Ahmet İzzet Bey Mudurnu-Karacakaya Çiftliğinde birlikteler. Ortada, Hacı Bayraktarlar ailesinden Ahmet Bey. “(A. İzzet Bengüboz Arşivi)

mudurnululardernegi.com 49

Page 11: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

tarihinde “Mülazım-ı Evvel” (Üsteğmen) rütbesi-ne yükseltilmiştir. Sakarya Zaferi sonrasında izin alarak memleketi Mudurnu’ya gelen Arslan Bey 13 Eylül 1921’de Hüsniye Hanımla evlenir ve izi-ni sonrasında tekrar cepheye döner. *(T.C. MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.)

Sakarya Meydan Muharebesi’nin kaza-nılması, ülke içinde Mustafa Kemal Paşa’nın ön-derliğini perçinlemiş, İtilaf Devletleri arasındaki bölünmeyi artırmış ve Yunan işgalcilerinin yalnız-laşmasına yol açmıştır. Sakarya’da, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın direktifiyle uygulanan “Tekâlif-i Milliye Emirleri” doğrultusunda bir “Topye-kün Savaş” uygulamasına gidilmiş ve başarıya ulaşıl-mıştır. Türk ordusunun asker, silah ve teçhizat açı-sından güç toplamaya, zamana ihtiyacı vardır. Bu nedenle yaklaşık bir yıl boyunca devam eden belir-sizlik ortamında, TBMM büyük bir gizlilik içinde taarruz hazırlıklarını sürdürür. Bu bir yıllık hazırlık döneminde Üsteğmen Arslan Bey, gizli görevlerle Yunan işgali altındaki bölgelere sızarak istihbarat faaliyetleri yürütür. Yunan işgal kuvvetlerinin; asker sayısı, silah ve teçhizat durumu, karargâhları, yaptı-ğı hazırlıklar hakkında AP (Askeri Polis Teşkilatı) bünyesinde istihbarat faaliyetleri yürütür.

Arslan Bey’in oğlu Sayın Erdal Sükan’ın ak-tardığı bilgilerde şu ifadelere yer veriliyor:

“… Askerlik konularını evde pek açmayan Ba-bam, bazı zamanlarda İstiklal Harbi anılarından kısa-ca bahsederdi. Hatırımda kalan; Yunanlıların İzmir’i işgal ettikleri sırada Kuvayı Milliye adına istihbarat faaliyetleri yürütürmüş. Bu sırada, akrabalarımızdan Padişah taraftarı olanların da bulunması sebebiyle çok zor anlar yaşadığını söylerdi…”

Arslan Bey’in hemşerisi, aynı mahalleden (İmaret Mahallesi) yakın komşusu olan, 1899 (1315) doğumlu, İstiklal Savaşı Madalyası sahi-bi Nalbant Mustafa Ören’in hatıralarında, Arslan Bey’in Yunan Cephesindeki istihbarat faaliyetleri hakkında şu bilgilere yer veriliyor: (Mustafa Ören’in oğulları Turhan ve Orhan Ören’in ifadeleriyle)

“… Babam (Mustafa Ören), Yüzbaşı Şera-fettin Bey’le (Büyük Taarruz’da İzmir’e giren ilk Türk birliğinin kumandanı Yüzbaşı Şerafettin İzmir) birlikte süvari keşif birliği olarak ön saflarda savaşmış. Çoğu zaman düşman siperlerinin arkalarında vuruşmuşlar. Düşmanın cephaneliklerini, erzak getiren kollarını vu-rup kaçarlarmış.

… Akçahafızların Mehmet Çavuş (Mustafa Ören’in yakın komşularından) ile cephede karşılaşmış-lar. Bir de meşhur Mudurnulu Arslan (Sükan) Bey’le karşılaşmışlar. Babamlar süvari birliğinde olduğu için zaman zaman Yunan kuvvetlerinin arkalarına sızma harekâtı yaparlarmış. Başkomutanlık Meydan Mu-harebesi’nde, yine böyle bir sızma harekâtı sırasında, Yunan ordusunun kontrolü altındaki bir arazide, tebdili kıyafet yapmış vaziyette Mudurnulu Arslan Bey’i görmüş. Arslan Bey, babamı görünce hiç kendini belli etmemiş…

Arslan Bey’in çok maceraları varmış. Yunan tarafında dolaşıp bilgi toplarmış. Kimi zaman ‘Çerçi’ kimi zaman “Ayı oynatıcısı’ kılığında dolaşırmış. Mem-lekete büyük hizmetleri dokunmuş. Uzun boylu, karaya-ğız, çok ciddi duruşlu bir adammış…

Ailesine, ‘Noktacılar’ denirdi. Pazar yerinin al-tında güzel bir evleri vardı. Esas koruma altına alınacak evlerden birisi o evdi. Pazar yeri genişletilirken Belediye yıktırdı.

Arslan (Sükan) Bey, Türk istihbarat subayı imiş. Albaylıktan emekli olmuş. Sonradan Ankara’ya yerleşmişler. Arada bir Mudurnu’ya gelirlerdi. Beş altı çocukları vardı. Kızları Türkan, üniversite hocası oldu. Bir oğlu vardı, Kıral. Bir oğulları petrol mühendisi oldu. Son zamanlarda Mudurnu’ya pek gelmez oldular…” *(M. Tunçkol. Telli Dayı-Nalbant Mustafa Ören, Mu-durnu Belediyesi Tarih ve Kültür Bülteni, Sayı: 1, sayfa: 22-29. Pelin Ofset. Ankara-2013)

Fotoğraf 9: Mudurnu-1924. Arslan (Sükan) Bey, İstiklal Savaşı sonrasında Mudurnu’ya döndüğünde, Ahmet İzzet

(Bengüboz) tarafından çekilen fotoğrafı.50

Page 12: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

ARSLAN BEY’İN MUVAZZAF ASKERLİK DÖNEMİ

Piyade Üsteğmen Arslan Sükan Bey, İstiklal Savaşı’nın kazanılmasından sonra, 1 Ağustos 1339 (1923) tarihinde terhis edilerek memleketi Mu-durnu’ya döner. Bir süre sonra tekrar askerlik mes-leğine geri dönen Arslan Bey “Muvazzafa Nakil” ya-pılarak 9 Eylül 1926’da, Adapazarı’nda 68’inci Alay 3’üncü Bölük’te görevlendirilir. İstiklal Savaşı’nda gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıkları nedeniy-le, TBMM tarafından “9 Ağustos 1927 tarih ve S 5995 Numaralı Kırmızı Şeritli İstiklâl Madal-yası ve Beratı” ile taltif edilir. *(T.C. MSB. Arslan Sükan Bey Askeri Safahat Belgesi. Subay Şahsi Dosyası Kayıtları.)

Muvazzaf askerlik döneminde ülkenin de-ğişik yörelerinde görev yapan Arslan Bey; 1930’da yüzbaşı, 1936’da kıdemli yüzbaşı, 1940’da binbaşı, 1946’da yarbay, 1949 yılında da albay rütbelerine yükselir. II. Dünya Savaşı yıllarında, genellikle hu-dut boylarında görevlendirilen Arslan Bey, son gö-rev yeri olan Beypazarı Askerlik Şubesi Başkanlığı sırasında, -sağlık nedenlerinden dolayı- emekliye ayrılarak memleketi Mudurnu’ya döner. Ailesine ait geniş tarım arazilerinin bulunduğu Yaylacılar (Ormanpınar) Köyü Şamullalar Mahallesi’nde kurduğu çiftlikte yaz dönemlerinde ziraatla uğraşır. Modern tarım araçları getirdiği çiftliğinde, çevre köylerde makinalı tarımın gelişmesinde örnek olur.

Arslan Sükan Bey, 13.10.1921 tarihinde Mudurnulu İnceler ailesinden Mehmet Bey ve Fi-libeliler ailesinden Melek Hanım’ın kızı Hüsniye Hanım (1902-1972) ile evlenmiş ve bu evlilikten

altı çocuğu olmuştur. Hüsniye Hanım ve Arslan Bey ailesinin ilk çocuğu olan Zafer Şinasi (1922-1939) genç yaşta vefat etmiştir. Sınırlı miktardaki maaşı ile çocuklarının iyi okullarda öğrenim gör-melerini sağlayan Arslan Bey, Ankara’da kaldığı yıl-larda akraba çocuklarına da evini açarak öğrenimle-rine destek olmuştur. Arslan Bey’in çocuklarından Türkan (1925-2009), İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini, Turhan (1928-1990) İTÜ İnşaat Mü-hendisliği’ni, Kıral (1933-2016) İÜ İnşaat Mü-hendisliği bölümlerini bitirmiştir. Gürgan (1935-1999) öğretmenlik mesleğini seçmiştir. Arslan Bey ve Hüsniye Hanım ailesinin hayatta olan en küçük çocukları Erdal Sükan da Ankara Üniversi-tesi Kimya Yüksek Mühendisliği (MS) bitirdikten sonra ikinci mastırını Petro Kimya dalında yapmak üzere burslu olarak Colombia Üniversitesi (U.S.A) (MS) gitmiştir. Öğrenimini tamamladıktan sonra yurda dönerek İzmir Aliağa ve İzmit Yarımca Petro Kimya Tesislerinin kurulmasında hizmet vermiştir.

Arslan Sükan Bey, onu yakından tanıyan-ların ifadesiyle; “İlk bakışta göze çarpan disiplinli, sert mizaçlı görünümünün aksine son derece insan sev-gisi, doğa ve hayvan sevgisi ile dolu bir insan” olarak tanınmıştır. Arslan Bey, bu toprakların varlığına, ba-ğımsızlığına adanmış, mücadelelerle dolu onurlu bir yaşam sonrasında, 65 yaşında iken 09.08.1961 tarihinde aramızdan ayrılarak sonsuzluğa uğurlan-mıştır. Arslan Bey ve eşi Hüsniye Hanım’ın mezar-ları Mudurnu’da Şeyhu’l Umran Tepesi’nin etekle-rindedir. I. Dünya Savaşı Gazisi-Harp Madalyalı, İstiklal Savaşı Gazisi-İstiklal Madalyalı Albay Ars-lan Sükan Bey’i saygı, minnet ve şükran duyguları-mızla anıyoruz…

Fotoğraf 10, 11: Hüsniye Sükan ve Arslan Sükan (Erdal Sükan Aile albümü)

mudurnululardernegi.com 51

Page 13: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

ARSLAN SÜKAN BEY’İN KISA YAŞAM-ZAMAN DİZİNİ

*01 Temmuz 1896 (1312) tarihinde Kasta-monu Vilayeti’ne bağlı Bolu Sancağı’nın Mudurnu Ka-zası-İmaret Mahallesi’nde doğdu,

*İptidai (İlkokul) ve Rüştiye (Ortaokul) öğre-nimini tamamlayarak İdadi (Lise) öğrenimine başladı,

*İdadi öğrenimini sürdürürken, ilan edilen Ge-nel Seferberlik üzerine asker alındı,

*1331 yılının Eylül ayında, Dersaadet Talim-gâhı’nda altı aylık temel askerlik eğitimi gördü,

*23 Nisan 1332’de Dersaadet Talimgâhı’ndan İhtiyat Zabit Namzedi (Yedek Subay Adayı) olarak mezun oldu,

*2’nci Kolordu 6’ncı Fırka 17’nci Alay 2’nci Tabur 6’ncı Bölük bünyesine tayin edildi,

*Kafkasya Cephesi’ne, Çarlık Rusyası ve Erme-nilerle yapılan savaşa gönderildi,

*25 Ağustos 1332’de Harp Madalyası ve Har-biye Nazırı Enver Paşa’nın imzaladığı Harp Madalya-sı Beratı ile taltif edildi,

*01 Eylül 1332’de Zabit Vekilliği’ne (Asteğ-men) terfi ettirildi,17’nci Alay 1’inci Tabur 2’nci Bölük bünyesinde görevlendirildi,

Fotoğraf 12: Hüsniye Hanım ve Arslan Bey çocuklarıyla

birlikte.( Arka sırada Turhan, Türkan, solda Kıral, sağda

Gürgan, önde Erdal. Ortada Arslan Bey ve Hüsniye

Hanım.) (Erdal Sükan Aile albümü)

52

Page 14: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

*23 Haziran 1333 tarihinde Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesine terfi ettirildi,

* Kafkasya Cephesi’nde Ruslarla yapılan Mü-tareke sonrasında İstanbul’a geri döndü,

*İstanbul’da iki ay kaldıktan sonra, 4. Ordu’ya tayin edildi ve Filistin-Suriye Cephesi’ne gönderildi,

* Arap-İngiliz saldırıları karşısında dağılan Fi-listin Cephesinde, 30 Eylül 1334(1918) tarihinde son teslim olan Osmanlı askerleri arasında, İngilizlere esir düştü,

*Mısır-İskenderiye yakınlarındaki Seydibeşir Üsera Karargâhı’na götürüldü,

*Bir yıl dört ay esir hayatı yaşadığı Seydibe-şir’den salıverilerek 27 Kanun-ı Sani 1336 (27 Ocak 1920) tarihinde İstanbul’a getirildi,

*29 Kanun-ı Sani 1336’da (29 Ocak 1920) terhis edilerek memleketi olan Mudurnu’ya döndü,

*1920 yılının ortalarında, emperyalist işgalin ve İç Savaş’ın sıcak günlerinde, TBMM ve Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan Milli Mücadele saf-larına katıldı,

*01 Temmuz 1336’da (1920) Batı Cephesi’n-de 190’ıncı Alay 1’inci Bölük emrine verildi,

*23 Ağustos-13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi’nde gösterdiği üstün başarı ve kahramanlık sonrasında 15 Teşrin-i Evvel 1337’de (15 Ekim 1921) Mülazım-ı Evvel (Üsteğmen) rütbesine terfi ettirildi,

*Sakarya Zaferi sonrasında izinli olarak mem-leketine geldi ve 13.10.1921 tarihinde Mudurnulu İnce-ler ailesinden Mehmet Bey ve Filibeliler ailesinden Melek Hanım’ın kızı Hüsniye Hanım (1902-1972) ile evlen-di. Kısa bir süre sonra da tekrar cephe görevine döndü.

*1921 yılı sonlarından 1922 Ağustos ayına ka-dar geçen sürede Yunan işgali altındaki bölgelere sızarak askeri istihbarat faaliyetleri yürüttü,

*Kurtuluş Savaşı sonrasında, 1 Ağustos 1339’da (1 Ağustos 1923) terhis edildi,

*9 Eylül 1926 tarihinde tekrar askerlik mesle-ğine geri dönerek “Muvazzafa Nakil” yapıldı ve 9 Eylül 1926’da Adapazarı’nda 68’inci Alay 3’üncü Bölük’te görevlendirildi,

* İstiklal Savaşı’nda gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıkları nedeniyle, TBMM tarafından “9 Ağustos 1927 tarih ve S 5995 Numaralı Kırmızı Şerit-li İstiklâl Madalyası ve Beratı” ile taltif edildi,

*29 Eylül 1927’de Safranbolu’da 69’uncu Alay 7’nci Bölük bünyesinde görev yaptı ve 30 Ağustos 1930’da Yüzbaşı rütbesine yükseltildi,

*15 Eylül 1930’da 69’uncu Bölük Kumandan-lığı, 24 Eylül 1931’de Gümrük Alayı 5’inci Bölük Ku-mandanlığı, 26 Temmuz 1934’de Diyarbakır 63’üncü Alay 8’inci Bölük Kumandanlığı görevlerinde bulundu ve 31 Ağustos 1936’da Kıdemli Yüzbaşı rütbesine yük-seltildi,

*9 Ağustos 1937’de 19’uncu Hudut Taburu 3’üncü Bölük Kumandanlığı, 6 Eylül 1937’de Bitlis 18’inci Alay 12’nci Bölük Kumandanlığı, 16 Ocak 1940’da Van 26’ncı Hudut Taburu 4’üncü Bölük Ku-mandanlığı görevlerinde bulundu ve 30 Ağustos 1940 tarihinde Binbaşı rütbesine terfi ettirildi,

* 19 Eylül 1940’da Çaldıran 227’nci Hu-dut Alayı 5’inci Tabur Komutanlığı, 3 Ekim 1941’de 3’üncü Kolordu 60’ıncı Tugay 206’ncı Sahil Alayı ta-bur Komutanlığı, 28 Haziran 1944’de 12’nci kolordu Antalya Sahil Muhafaza Tabur Komutanlığı,

*18 Haziran 1945’de 2’nci kolordu 69’uncu Tümen 9’uncu Alay 1’inci Tabur Komutanlığı, 5 Ağus-tos 1946’da İstanbul Komutanlığı 29’uncu Tümen 2’nci Şube Müdürlüğü Vekâleti, 30 Ağustos 1946’da Yarbaylık rütbesine terfi ettirildi,

*24 Haziran 1948’de İstanbul 15’inci Kolordu 23’üncü Tümen 46’ncı Alay Komutan Muavinliği,30 Ağustos 1949’da Albaylık rütbesine terfi ettirildi,

*22 Ekim 1948’de Beypazarı Askerlik Şubesi Başkanlığı, 30 Eylül 1950’de 5434 Sayılı Kanun’un 47’nci maddesi gereğince sıhhi nedenlerle emekliye ay-rıldı.

Katıldığı Savaşlar:

Birinci Dünya Harbi

İstiklâl Harbi

Aldığı Madalyalar:

Harp Madalyası (25 Ağustos 1332)

İstiklâl Madalyası (09 Ağustos 1927 Tarihli ve S 5995 Numaralı)

*Bu bilgiler, Piyade Albay Arslan SÜKAN’a ait Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nde bulunan “Subay Şahsi Dosyası” kayıtlarından ve “Nüfus Müdürlüğü” kayıtlarından alınmıştır. mudurnululardernegi.com 53

Page 15: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

Fotoğraf 14. : Arslan Sükan Bey’in eşi ve çocukları.

Ayaktakiler, soldan sağa; Erdal, Kıral, Türkan ve Turan.

Oturanlar, soldan sağa; Anne Hüsniye Hanım ve Gürgan.

Fotoğraf 13. : Mudurnu 1924. Çolak İbrahim Bey (ortada

kalpaklı, kaputunun yakası üçer yıldızlı) önündeki sırada;

kürk yakalı giysili Besim Bayrak, arka sırada sol başta, sağ eli

yeleğinde Arslan (Sükan)Bey, önde oturanlardan soldan

ikinci Hacı Bayraktarlar ailesinden Ahmet Bey.(A. İzzet

Bengüboz Arşivi.)

54

Page 16: I.DÜNYA SAVAŞI VE İSTİKLÂL SAVAŞI GAZİSİ …mudurnululardernegi.org.tr/uploads/7.pdfAlayları; üçer taburlu bulunan üç alaylı ve ikisi seri ateşli ve ikisi mantelli olmak

Fotoğraf 16: 1950’li yılların başında Mudurnu, sol baştan itibaren arka sıra; Arslan Sükan, Mehmet Çelikyay, Selahattin Baysal, ……….. , ön sıra; Kazım Özbay, Şefik Öztürk, Rıfat Çavuş. (Erdal Sükan Aile albümü)

Fotoğraf 15: Mudurnu-16 Haziran 2017 Cuma. Keyvanlar Konağı’nda, Arslan Sükan ve Hüsniye Sükan’ın oğlu Sayın Erdal Sükan ve Mudurnulular Derneği yöneticileri Sayın Sami Özdemir ve Sayın Celalettin Çelebi. (Önde, Atatürk’ün Mudurnu Halkevi’nin açılışında 22 Şubat 1935 tarihinde Mudurnululara hediye ettiği fotoğraf)

mudurnululardernegi.com 55