292
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI ULUSAL ÇIKAR VE ULUSAL BASIN Yüksek Lisans Tezi Süleyman GÜVEN Tez Danışmanı Prof. Dr. Eser KÖKER Ankara – 2008

acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

ULUSAL ÇIKAR VE ULUSAL BASIN

Yüksek Lisans Tezi

Süleyman GÜVEN

Tez Danışmanı Prof. Dr. Eser KÖKER

Ankara – 2008

Page 2: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANA BİLİM DALI

ULUSAL ÇIKAR VE ULUSAL BASIN

Yüksek Lisans Tezi

Süleyman GÜVEN

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Eser KÖKER

Tez Jürisi İmza …………………………………….. …………………….. ……………………………………. …………………….. ……………………………………. ……………………..

Page 3: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

i

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR

GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

I. BÖLÜM: ULUSAL ÇIKARIN İNŞAASI VE MEDYA……………………………...47

A. SAVAŞ VE MEDYA……………………………………..…………………………….54

1. Medyanın Yanlılığı ve Savaş..……………………………….……….………..56

B. TARİHSEL BİR SÜREÇ İÇİNDE TÜRKİYE’DE YAZILI BASINDA ULUSAL

ÇIKARLARIN İFADE EDİLİŞ BİÇİMLERİ…………………………………….…….74

1. Yazılı Basında Kore Savaşı ve Ulusal Çıkarlar ............…………………...74

2. Yazılı Basında Kıbrıs Barış Harekâtı ve Ulusal Çıkarlar .................…….84

3. Yazılı Basında Körfez Savaşı ve Ulusal Çıkarlar ................………………..95

4. Yazılı Basında Bosna Savaşı ve Ulusal Çıkarlar …………………………..105

5. Yazılı Basında Kosova Savaşı ve Ulusal Çıkarlar……………………....…114

6. Yazılı Basında Afganistan Savaşı ve Ulusal Çıkarlar ……………….…...120

II. BÖLÜM: 1 MART TEZKERESİNİN YAZILI BASINDA TARTIŞILMA

BİÇİMLERİ…………………………………………………………………………….…134

A. LİBERAL BASINDA IRAK’IN İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ……………..148

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi…………………148

2. Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi………………………...151

a. Ağır Ekonomik Kayıplar, Olası Çıkarlar:…………………………….151

Page 4: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

ii

b. Ortadoğu’da Türkiye'nin Bölgesel Güç Olma İsteği…………………153

3. Liberal Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri:…………………………………………………………………………….. 155

a. Ekonomik Çıkarlar……………………………………………………...155

b. Kuzey Irak’ta Türkmenlerin Hamisi Olarak Türkiye………….…….158

c. Ortadoğu’da Bölgesel Güç Olma Arzusu………………………….….. 159

d. Güçlü Müttefiki Kaybetme Korkusu…………………….……………..161

e. İleride Kurulacak Bir Kürt Devletinin Türkiye’yi Bölmesi…………..162

4. Liberal Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri………………………....166

a. Aktör Tanımı…………………………………………….……………….167

b. Kanıtlarla İspatlamak……………….……………………….…….. 168

TÜSİAD ve Baş Ekonomistlerin Görüşleri……………………….168

Wall Street Journal ve Washington Post’un Sahipliğinde Haberi

Doğrulamak………………………………………………………....169

Kürt Devletinin Kurulması Savaş Nedeni………………………...170

Kaçınılmaz Savaş…………………………………………………...171

Paşalar Anlattılar Füzelerin %60’ı Uydu Başlıklı………………..171

Mantıklı Olma Gerekliliği……………………………………….…172

“B” Planının Gerekliliği ………………………………………….. 173

c. Karşılaştırma “Tarihten Alınması Gereken Dersler”……………...….173

d. Ötekileştirme “Biz Türkler”……………………………..……………..174

Onların Amacı Kürt Devleti Kurmak…………...………………..175

Biz Savaşa Karşıyız Ama…………………………………...……...175

Page 5: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

iii

Ellerinde Toplarla Bize Saldırırlar…………...…………………...176

Kabile Şefleri………...……………………………………………...176

Merhametli Türkler ……………………………………..…….…...177

e. Dil Oyunlarına Başvurma………………...……………………..………177

Deniz Bitti……………………………..…………………………….178

Coğrafyanın Mağduru……………………………………..……….178

B. MUHAFAZAKÂR BASINDA IRAK’IN İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ…......179

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi……………...…..180

2.Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi…………………...……..182

a. Zoraki Tezkere………………………………………..…………………182

b. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun Güvenliği…………………..…………..185

c. Barış Eylemleri……………………………………..……………….……188

3. Muhafazakâr Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri……………………………………………………………………… 189

a. Türkiye’nin İsrailleştirilmesine Karşı Durmak……………….……….189

b. İtibarlı Ülke Olma İsteği………………………………………………...194

c. Kuzey Irak Hassasiyeti………………………………………………….196

4. Muhafazakâr Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri……………...198

a. Aktör Tanımı…………………………………………………………….199

b. Kanıtlarla İspatlamak………………………….………………………. 200

İsrailli Muhalif Yazarın Görüşleri…….…………………………..200

Zalimler Cezasız Kalmaz ………….……………………………....202

Ahlaki Meşruiyet ile Mantık………………….……….…………...203

Iraklı İnsanların Her Gün Ölmesi……………………..…………. 204

61 Milyon 750 Bin Kişi Savaşı İstemiyor……………….…………205

Page 6: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

iv

Kışkırtıcı Demografik Yapı………………………………………..206

c. Karşılaştırma “Çirkin Savaş”…………………………………………..206

89 Yıl Sonra Aynı Tuzak……………………………………...…....208

Conilerin Suç Dosyası Kabarık…………...………………………..209

d. Kurbanlaştırma “Mazlum Iraklı Müslümanlar”…………...…….…...209

Kalbinizde Masumlara Yer Var Mı?...............................................210

e. Ötekileştirme…………………………………………………....………..210

Şer Güçler …………………………………………………………..211

Cömert Türkler..................................................................................212

f. Dil Oyunlarına Başvurma “Kirli Pazarlık-Amerikan Traşı-İktidarın

Ateşle Oyunu”…………………………..……………………………….….213

C. SOL BASINDA IRAK İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ……………………..….214

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi……………...…..214

2. Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi……………………...….217

a. Türkiye’nin Bölünme Tehlikesi………………………………………...217

b. Hükümetin Eleştirilmesi…………………………………………...……219

c. Savaş Karşıtlığı…………………………...……………………………...220

3. Sol Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri…………………………………………………………………….....222

a.Amerikan İmparatorluğu ve Kuklaları………....………………………222

b. İtibarlı Ülke Olma İsteği………………………………………………...226

4. Sol Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri…………………...……..228

a. Aktör Tanımı…………………………………...………………………..228

b. Kanıtlarla İspatlamak…………………………………………..……....230

Harp Zaruri ve Hayati Olmalı………………………………….....230

Page 7: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

v

Kanlı Parayı İstemeyen Halkımız…………………………….…...231

Amerikan Bataklığına Saplanmak….…………....………….….....232

Uluslararası Denetimciler…………….………….…………….…..233

Zorla Demokrasi Akıl İşi Değil……………..………………….….234

Güç Politikasının Sürekliliğini Öne Çıkarma…………..….……..234

Yurttaşların %83’ü Amerikan Askeri İstemiyor………...………235

c. Karşılaştırma “Bağımsız Türkiye’nin Geçmişi”……………………….236

d. Kurbanlaştırma “Yoksulluk Sınırında Yaşayan İnsanlarımız”…...…237

Vahşi Plan…………………………………………………………..238

e. Ötekileştirme……………………………………………………………..238

İşbirlikçi Kürtler……………………………………………...……239

Onurlu Kararımız……………………………………………...…..239

f. Dil Oyunlarına Başvurma “Bataklık, Fay Hattı, Beygir, Kukla”…….241

D. DEĞERLENDİRME……...……………………...………………………242

SONUÇ……………………………………………..………………………...272

KAYNAKÇA………………………………………….……………………..276

ÖZET…………………………………………………………………………281

SUMMARY………...............…………….…….…………………………….283

Page 8: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

vi

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri BM : Birleşmiş Milletler

IKDP : Irak Kürdistan Demokratik Partisi IKYB : Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği

NATO : Kuzey Atlantik Paktı

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

Page 9: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

1

GİRİŞ

Bu çalışma, Türkiye’de ulusal basının ulusal çıkarları nasıl nitelediğini

betimlemektedir. Çalışmanın amacı Türkiye’deki ulusal basının ulusal çıkar

önceliğinin söylemsel kuruluşunu ulusal çıkara ilişkin nitelendirmelerin yoğunlaştığı

örnek olaylar aracılığıyla kanıtlamak ve Türkiye’nin yurt dışına asker gönderme ve

yabancı askerleri Türkiye’de bulundurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi

(TBMM)’den izin aldığı farklı dönemlerde basının ulusal çıkarı nasıl anlamlandırdığı

ortaya koymaya çalışmaktır.

Bu çalışmada Türkiye’de yazılı basının özellikle ulusal ve uluslararası olay ve krizler

sırasında ulusal çıkarı tanımlarken bu kavrama nasıl başvurduğu, realizmin temel

kavramlarından biri olan ulusal çıkarı ele alış biçimleri ortaya konulmaya

çalışılacaktır. Bu çalışmanın amacı nelerin ulusal çıkara uygun olup olmadığını

saptamak değildir. Yalnızca ulusal basının ulusal çıkar kavramına yaklaşımını ortaya

çıkarmak ve belli dönemlerde yaşanmış olan ulusal ve uluslararası olaylar

çerçevesinde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını nerelerde gördüğünü, neler olduğunu ve

hangi ulusal çıkarları öncelediğini ortaya koymaktır. Bu amaçla araştırmada aşağıdaki

varsayımlar oluşturulmuştur.

Gazetelerin özellikle ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda milliyetçi duygular

içerisinde resmi ideolojiye uygun talep ve beklentileri ön plana alarak haber

yaptıkları, bunu yaparken de nesnel bakış açısından uzaklaştıkları düşünülmektedir.

Türk yazılı basınında farklı ideolojik görüşlere sahip gazetelerin 1 Mart Tezkeresi

Page 10: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

2

konusunda farklı perspektiflerden olaya baktıkları ancak ulusal çıkarı önceledikleri,

özellikle realist paradigmada öne sürülen ‘uluslar arası ilişkilerin çıkarlar üzerine

kurulduğu’ tezini benimsedikleri varsayılmaktadır.

Tarihsel bir süreç içinde Türkiye’de ulusal çıkarların ifade edilişinde ekonomik

nedenler giderek ağırlık kazanmıştır.

Tarihsel bir süreç içinde liberal ulusal basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını uluslararası

işbirliğinde görmektedir.

Tarihsel bir süreç içinde muhafazakâr basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Din / İnanç

temelli ilişkiler içinde değerlendirmektedir.

Tarihsel bir süreç içinde sol basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını batı karşıtı bir

temelde görmektedir.

Savaş ve ulusal güvenlikle ilgili sorunları gündeme getirirken ulusal basının dili

zaman içinde değişmiş diplomatik bir dil kullanımından askeri bir dil kullanımına

doğru değişmiştir.

Savaş ve ulusal güvenlikle ilgili sorunları gündemde tutan ulusal basın kahramanlık

mitlerini ve öykülerini yeniden inşa eder.

Bu tez çalışmasında yukarıda oluşturulan varsayımlar doğrultusunda araştırma

yapılmış ve varsayımlar test edilmiştir.

Page 11: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

3

Devletlerin uluslararası alanda ulaşmak istedikleri hedefleri anlatmak için genellikle

“ulusal çıkar” kavramı kullanılmaktadır. “Ulusal çıkar” tartışmalı bir kavramdır.1

Ulusal çıkar, yalnızca siyasal düzlemde karar vericilerin ya da politikacıların

kullandığı ya da izledikleri politikaları meşrulaştırmaya çalıştıkları bir kavram

değildir. Bir ülkedeki farklı gruplar, kurumlar ve sınıflar da bu kavrama sık sık

başvurmakta ve kendi çıkar ya da çıkar algılamaları doğrultusunda bu kavramı

kullanmaktadırlar.2

Ulusal çıkar konusunda yapılan çalışmalara genel olarak baktığımızda, uluslararası

ilişkiler alanında ulusal çıkarın realist paradigma üzerinden değerlendirilmesi ile

karşılaşırız ki benzeri şekilde iletişim çalışmalarında da ulusal basın ile ilgili yapılan

çalışmalarda, ulusal basının da ulusal çıkarları genellikle bu paradigma üzerinden

değerlendirdiği ortaya çıkmaktadır. Ulusal çıkar kavramı3 modern devletin

gelişimiyle ilgilidir ve 1789 Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıkmıştır. Ulusun bir

bütün olarak ortak bir çıkara sahip olduğunu varsayan ulusal çıkar kavramı, ‘bağımsız

ulus devlet’le yakından ilgilidir ve devlet tarafından temsil edildiği ve uygulandığı

kabul edilir.4 Ulusal çıkar, ‘Uluslararası İlişkiler Sözlüğü’nde “temel hedef ve dış

politikanın yapılmasında devletin karar alıcılarını yönlendiren en üst belirleyici”

1 Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika, Ankara Üniv. SBF Yayınları, No:420, Ankara, 1978. 2 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004. 3 Kavramın tarihsel kökenini eski Yunan’a kadar götüren yaklaşıma rastlanmaktadır. Bu dönem tarihçileri arasında yer alan Thucydides (M.Ö. 471-400)’in kavramı devletin güç durumu olarak tanımladığını görmekteyiz. Steven Forde, International Realism and the Science of Politics: Thucydides, Machiavelli and Neorealism, International Studies Quarterly, 39, 2 June: 141-160. Akt: Mitat Çelikpala, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 12-15. 4 Baskın Oran , Türk Dış Politikası, İletişim Yayınları, 8. Baskı, İstanbul,2003. s. 34.

Page 12: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

4

şeklinde tanımlanmaktadır.5 Ancak ‘ulusal çıkar’ kavramı bu alanda farklı

paradigmalar tarafından farklı tanımlanmakta ve yorumlanmaktadır.

Ulusal çıkar, realist kuramın merkezi ve anahtar kavramlarından biridir. II. Dünya

Savaşı öncesi gelişmelerin etkisiyle güncellik kazanan; ancak esas olarak Savaş

sonrası uluslararası politika çalışmalarında oldukça sık kullanılan bir teorik çerçeve

haline gelen realizm, Anglo-Amerikan merkezli bir uluslararası ilişkiler teorisi olarak

değerlendirilmiştir. “Realizm, güçlü bir ülkenin bir “hegemon”6 olmayı öğrenmesine

yardım eden soğuk savaş dönemine ait bir kuramsal dünya görüşü niteliğindedir.”7

Niccolo Machiavelli ve Thomas Hobbes’un8 düşüncelerine dayandırılan realizm

uluslararası politikayı, ulus devletler arası bir ilişki süreci olarak görmekte ve

devletleri de rasyonel karar veren bütüncül yapılar olarak kabul etmektedir. “Realizm;

uluslararası ilişkilere, devletlerin, kuralları belirsiz bir ortamda, güce ve karşılıklı güç

dengesine bağlı politikalarla, sonucu daima sıfıra müncer biçimde çıkarlarını

maksimize etme güdüsü ile hareket eden yegâne aktörler olduklarını öngören bir

teorik çerçeve içinde yaklaşmaktadır.”9 Realizme göre, uluslararası politikanın özü,

güç ve çıkar mücadelesidir ve merkezi bir otoritenin bulunmadığı ve Hobbes’un

5‘The Harper Collins Dictionary of American Government and Politics’ ve ‘The Dorsey of American Government and Politiks’, Akt: Mitat Çelikpala, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 14. 6 Hegemonya ile gündelik dildeki baskıya dayalı ilişkiler değil, ulusların bir ülkenin gücünü ve liderliğini rızaları ile kabul ettikleri ve kendi çıkarlarına da uygun buldukları bir sistem kastedilmektedir. 7 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, 1. Basım, Ankara, 1999, s. 18. 8Hobesiyen anlayışa göre, moral ilkeler politikaya rehberlik edemez ve politikacılar moral ilkelere göre hareket etmezler; devletler birbirleriyle ilişkilerinde ahlaki ve hukuki kaygıları dikkate almazlar. Rönesans filozoflarından olan ve realist okulun öncülerinden sayılan Thomas Hobbes (1588–1679), barış ve güvenlik sağlayamayan tüm hükümetlerin değiştirilmesini savunduğu Leviathan’da insanın tıpkı başka hayvanlar gibi öldürme hakkı ve öldürülme olasılığı olduğunu ve böylece en güçlülerin doğa yasaları ile uyum içinde egemen olacaklarını belirtmiştir. Buna göre güç hakkı oluşturur; çünkü bir doğa durumunda doğal yasaya uygun olan her şey ahlaksaldır. 9 Burcu Bostanoğlu, Türkiye – ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, 1. Basım, Ankara, 1999, s.

Page 13: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

5

deyimiyle doğa durumunun devam ettiği bu anarşik yapıda devletler açısından

güvenlik konusu ana gündem konusudur. Böyle bir yapı içinde savaşlar olağan bir

durum olarak görülmekle beraber bu durum klasik realizme göre insan doğasından,

neorealizme10 göre ise uluslararası sistemin anarşik yapısından kaynaklanmaktadır.11

10Kenneth Waltz'ın 1979' daki çalışmasıyla neorealizm ortaya çıkmıştır. Yapısal realist olarak da bilinen Waltz, realizmin temel varsayımını insan doğasına dayandırmaması ve analiz düzeyi olarak sistem ve yapıyı esas alması bakımından daha bilimsel bir teori geliştirmeye çalışmıştır. Uluslararası politikanın temel aktörünün devlet olarak görülmesi, devletlerin üniter yapılar olarak değerlendirilmesi, devletlerin ve devlet adamlarının rasyonel davrandıklarının varsayılması ve devletlerin bencil ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden birimler olarak kabul edilmesi, hem klasik realizmin hem de neorealizmin ortak varsayımları ve özellikleridir. Ancak, neorealizm uluslararası çatışmaları ve savaşları analiz ederken belirgin bir şekilde yapı ve sistem üzerinde odaklanmaktadır. Özellikle uluslararası yapıda egemen olan anarşinin devletlerde güvensizliğe yol açtığı belirtilmekte; savaş ve çatışma ise güvenlik ikilemi kavramıyla açıklanmaktadır. Sistemin anarşik özelliği devletleri varlığını sürdürme sorunuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu yapı içinde her devletin en temel amacı varlığını sürdürmektir. Devletler en azından varlıklarını korumak, ancak mümkünse genişlemek ve etkilerini artırmak amacını gütmektedirler. Neorealist teoride anarşiden kaynaklanan başkaları tarafından egemenlik altına alınma korkusu, yani her devletin korktuğu veya her devletin egemenlik altına almak isteğinde olduğu varsayımı genelleştirilmektedir. Dolayısıyla, neorealizm bu yönüyle dış politikayı özünde insan doğasına dayandıran klasik realizmden farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Klasik realizm insan doğasından hareket ederek devletin güç peşinde koşmasından kaynaklanan güç mücadelesi üzerinde yoğunlaşırken, neorealizm ise uluslararası yapıdaki anarşi olgusu üzerinde durmaktadır. Uluslararası sistemin anarşik yapısının yol açtığı korku ve güvensizlik uluslararası ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Ancak güç unsuru hem klasik realizmde hem de neorealizmde ana unsur olmaya devam etmektedir. Klasik realistler de neorealistler gibi, “yapısal anarşi” veya sorunların çözümünü sağlayacak “merkezi bir otoritenin yokluğu” üzerinde durmakla beraber bunu bir sonuç olarak değerlendirerek devletlerin dış politikası üzerinde belirleyici bir etkisi olduğu üzerinde durmuyor. Oysa neorealistler anarşi olgusuna bir neden olarak bakarak devletlerin dış politikasını açıklamada önemli bir çıkış noktası olarak kabul etmektedirler. Bununla beraber, klasik realizmin temel özelliklerinden olan, “moral unsurların siyaset dışı tutulması ve etikten arındırılmış bir siyaset anlayışı” neorealizmde yeterince vurgulanmamaktadır. Oysa klasik realizm bu anlamda liberal idealizme bir tepki olarak doğmuş ve onu ütopyacı olarak nitelemesinde de bu görüşün değer unsuruna biçmiş olduğu rol öne çıkmıştı. Klasik realizmde önemli olan ve onu idealizmden ayıran en önemli unsur olan moral unsur neorealizmde gözardı edilmiştir. Realizm ile neorealizm arasındaki bir diğer fark da önermelerinin bilimselliğiyle ilgilidir. Neorealizm, önermeleri insan doğasına ilişkin olan ve sınama olanağı bulunmayan klasik realizme yönelik davranışsalcı bir tepki olarak değerlendirilmektedir. Deney ve gözlemi esas alan pozitivizme göre, insan doğasına ilişkin önermelerin gözleme tabi tutulabilmesi mümkün olmadığından klasik 'realizmin bilimsel bir teori olarak kabul edilmesi de bu bakış açısından mümkün değildir. Daha fazla bilgi için: Kenneth Waltz, George H. Quester, Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya Siyasal Sistemi, Çev: Ergin Onulduran, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1982; Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004. 11 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004, s.21.

Page 14: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

6

İnsan doğasına yaklaşımı negatif12 olan realizmde, üç temel savaş nedeni olduğu

varsayılmaktadır. Thomas Hobbes bunları şu şekilde ifade etmektedir:

Birincisi, rekabet; ikincisi, güvensizlik; üçüncüsü de, şan ve şeref. Birincisi

insanları kazanç için; ikincisi, güvenlik için, üçüncüsü ise, şöhret için

mücadele etmeye iter. Devlet olmadıkça, herkes herkese karşı daima savaş

halindedir. Buradan şu açıkça görülüyor ki, insanlar hepsini birden korku

altında tutacak genel bir güç olmadan yaşadıkları vakit, savaş denilen o

durumun içindedirler ve bu savaş herkesin herkese karşı savaşıdır.13

Bundan dolayı realizmde, devletin varlığı düzen için zorunlu olarak görülmektedir.

Uluslararası alanda ise böyle bir güç olmadığı için burası devamlı bir savaş

halindedir.

Realist kuramın öncü düşünürlerinden Machiavelli14 için en yüksek amaç siyasal

amaçtır: Güçlü bir devleti oluşturmak ve idame ettirmek. Kendi çıkarları için çalışan

tamahkâr insan, toplumsal çatışma ve kargaşa meydana getirir. Eğer devlet dış

düşmanlarca incinebilir halde ise iç düzeni kurmak kamu sükûnunu sağlamayacaktır.

Bir devleti kurmak ve yaşatmak gibi yapıcı bir amaç için her araca izin verilebilir.

Machiavelli’ye göre, “Hükümdar sadece yaşamı ve devletin varlığını sürdürmeyi

amaçlar. Bunu sağlamak için başvuracağı araçlar her zaman doğru ve övgüye değer

12 Realizmde insan, doğuştan kötü, günahkâr ve bencildir. Kötü, günahkâr ve aç gözlü olan insan her zaman için kendi çıkarını düşünmektedir. Bu anlamda doğa durumu da herkesin herkesle mücadele ettiği bir savaş halidir. 13 Thomas Hobbes, Leviathan, Çev: Semih Lim, YKY, 4. Baskı, İstanbul, Şubat, 2004. s. 94. 14 Niccolo Machiavelli (1469-1527) bir İtalyan siyaset felsefecisidir. Ayrı ayrı kent devletlerine bölünmüş olan XVI. Yüzyıl İtalya’sında yaşamış olup Floransa Cumhuriyeti’nin 1512’de yıkılmasına kadar bürokrat ve diplomat olarak görev yapmıştır. Gücün nasıl kazanılacağı, nasıl korunacağı ve nasıl sürdürüleceğine ilişkin el kitabı niteliğinde olan Prens adlı çalışması Floransa yöneticisi olan Lorenzo Di Meccini’ye atfen yazılmıştır.

Page 15: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

7

olacaktır.”15 Değerli hükümdar ‘durumun gereklerini yerine getirir’ ve kendi

hareketlerini ‘şartlara’ uydurur. Başarı her siyasal hareketi geçerli kılar ve tek günah

başarısızlıktır.16 Machiavelli, bir uluslararası politika kuramı geliştirmediği halde,

politikaya karşı genellikle tutarlı bir tavır takınmış ve bu da kendisini politikanın

kanunlarını araştırmaya yöneltmiştir. Bu yaklaşıma sonraları realpolitik denilmiştir.

Machiavelli’den beri çıkar ve gereklilik -ve bunları kapsayan raison d’etat17 deyimi-

realpolitik'in başlıca kavramları olarak kalmışlardır. Realizmin ulusal çıkar anlayışı;

devletin varlığını koruma, güçlenme ve gerektiğinde genişlemeyi de içermektedir.

Dolayısıyla, bu akımın uluslararası ilişkileri bir çatışma ve mücadele ortamı

olarak görmesinin doğrudan uzantısı ulusal çıkar kavramına da yansımaktadır.

Realist paradigmaya göre devletin çıkarı emperyalizmi gerektiriyorsa

emperyalist politika izlenmelidir. Realist paradigmanın öncü düşünürlerinden

Thomas Hobbes uluslararası yapı içerisinde emperyalizmin meşru olduğunu ileri

sürmektedir:

Fetihler yoluyla güçlerini, güvenliklerinin gerekli kıldığından daha fazla

arttırmak isteyenler olduğu için; durum böyle olmasaydı mütevazı sınırlar

içinde kalmakla yetinecek olan başkaları, istila yoluyla kendi güçlerini

arttırmazlar ise, sadece savunma yaparak uzun zaman dayanamazlar.

Dolayısıyla bir insanın kendi varlığını korumak için başka insanlar

15 Niccolo Machiavelli, Hükümdar, Çev: Özgür Yılmaz, Matris Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Ekim 2003. s. 80 16 Kenneth Waltz, George H. Quester, Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya Siyasal Sistemi, Çev: Ergin Onulduran, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1982, s.37. 17 Raison d'etat: “Kıta Avrupası teorisyenlerince yorumlanıp, değerlendirildiği üzere uluslararası politikanın tanımı ve aynı zamanda da devlet adamlarının kendilerini nasıl yönlendireceklerinin buyruklar kümesini çevreleyen düşünce kalıpları ya da gelenekleri belirtir.” “Raison d'etat’nın savunucuları kişisel çıkarın ve insanlığın var oluşunun her seviyesindeki güç elde etme arzusunun kaçınılmaz ifadesini vurgularlar. Başkaldırı, baskı ve karşıt güç, devletin siyasal hayatının bütünlüğünü korumada ve savunmadaki temel araçlardır.” Mitat Çelikpala, Ulusal Çıkar ve Dış Politka, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 42.

Page 16: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

8

üzerindeki egemenliğini bu şekilde arttırması gerekli olduğundan, buna

cevaz verilmelidir.18

Aynı şekilde Machiavelli de, “Başka devletleri kuvvetlendiren hükümdar kendini

çökertir. Çünkü birini kuvvetlendirmek ya güçle ya da kurnazlıkla gerçekleşir.

Bunların her ikisi de yeni kuvvetlenen devlet için sakınılacak şeylerdir.”19

demektedir. Bundan dolayı realistler tarafından savaş ve güvenlik konuları yüksek

düzeyde politika olarak görülürken; ekonomik, toplumsal ve kültürel ilişkiler düşük

düzeyde politika olarak değerlendirilmektedir. Bu düzeydeki politik etkinlikler, ulusal

gücü ve prestiji arttırmaya yönelik etkinliklerdir.

Realizm, devleti uluslararası ilişkilerin temel aktörü kabul ederek uluslararası

ilişkileri ve uluslararası politikayı devletler arasındaki mücadele süreci olarak

görmektedir. Devletin yekpare ve bütüncül bir aktör olduğunu varsayan realistler

devlet içi dinamikleri göz ardı etmektedirler. Konular arasında hiyerarşi gözeterek

askeri konulara ve güvenlik konularına öncelik veren realist teoriler için güç,

uluslararası ilişkileri anlamada en temel kavramdır. Uluslararası istikrarın sağlanması

ve anlaşmazlıkların çözülmesi de gücün kullanımıyla ilişkilendirilmektedir.20

Realizmin dünya politikasını irdelemekte kullandığı üç anahtar kavram da; ulusal

çıkar, güç maksimizasyonu ve güç dengesidir.21 Realist okulun önemli

temsilcilerinden sayılan Hans J. Morgenthau, öncelikle, insanın ve politikanın

18 Thomas Hobbes, Leviathan, Çev: Semih Lim, YKY, 4. Baskı, İstanbul, Şubat, 2004. s. 93. 19 Niccolo Machiavelli, Hükümdar, Çev: Özgür Yılmaz, Matris Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Ekim 2003.s.21. 20 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 164. 21 Burcu Bostanoğlu, Türkiye – ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, 1. Basım, Ankara, 1999, s. 23.

Page 17: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

9

doğasına yaklaşım bakımından birbirlerinden ayrılan iki ekol arasındaki farklılıklara

dikkat çekmektedir. Birinci ekol, insanın doğası itibariyle iyi olduğunu kabul etmekte

ve dolayısıyla toplumsal düzenin rasyonel standartlara erişememesi halinde kusurun;

bilgi ve anlayış yetersizliğinde, zamanın gereksinimlerini karşılayamayacak kadar

eskimiş olan toplumsal kurumlarda veya sadece belli kişilerin ya da grupların ahlaki

bozukluklarında aranması gerektiğine inanmaktadır. İkinci ekole, yani politik

realizme göre ise, dünya rasyonel bir bakış açısından kusurlu ve noksandır. Bunun

nedeni ise insanın doğasında aranmalıdır. İnsan kötü, günahkâr ve ilişkilerinde çıkarı

ve gücü ön plana alan bir doğaya sahiptir. Dünya, insanın doğasında var olan bu

güçlerin bir yansımasından ibaret olduğundan, dünyayı düzeltmek ve geliştirmek için

bu güçlere karşı çıkmak yerine bu güçlerle birlikte hareket etmek gerekir. Böyle bir

dünya, ister istemez çatışan çıkarlar dünyası olacak, moral ilkeler hiçbir zaman tam

olarak gerçekleştirilemeyecek, olsa olsa geçici çıkar dengelerinin ve her an yıkılıp

bozulabilecek çözümlerle giderilmiş çatışmaların gölgesinde oluşan bir dünya elde

edilebilecektir.22 Realizmin Hans Morghenthau tarafından geliştirilen versiyonunda,

dış politikanın bütün siyasal süreç gibi bir güç mücadelesinden ibaret olduğu

varsayılır. Siyasal birimler ister imparatorluk olsun ister ulus devlet güç peşinde

koşarlar. Realist paradigmada bir devletin gücünü arttırmayı amaçlayan politikalar

ulusal çıkara uygundur. Bu bir yandan güç kullanımını meşrulaştırırken, öte yandan

bunun altında yatan nedenleri görmemize de engel olan bir çerçevedir. Örneğin;

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Afganistan’dan ya da Irak’tan daha güçlü olduğu

için bu ülkeleri işgal edebilir. Bu bakış açısıyla işgal eylemini ahlaki olarak

22 Hans Morgenthau, Politics Among Nations: The Struggle For Power And Peace, 6. Baskı, New York,Alfred A. Knopf, 1985 3-5. Akt:Mitat Çelikpala, Ulusal Çıkar ve Dış Politka,Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 51.

Page 18: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

10

yargılasak da bir anlamı olmayacaktır. Çünkü uluslararası ilişkiler ahlak üzerine

değil, güç ve çıkar üzerine kuruludur. Realist analiz ayrıca bu işgalin ABD’nin

çıkarına olduğunu varsayar. Bir devlet, belli bir politikayı ulusal çıkarı öyle

gerektirdiği için izler. Burada bu politikanın ulusal çıkara en uygun seçenek olduğuna

kimin karar verdiği sorusu göz ardı edilir; ayrıca o devletteki her kesimin, grubun

bundan yararlandığı varsayılır. Böylece işgalin altında yatması olası olan diğer

nedenler dışlanmış olur. Realizmin en önemli yönü, günümüzde siyasal birim olarak

devleti alması ve onu içyapısından soyutlamasıdır.

Realizmin devlete ve uluslararası politikaya yaklaşımının temel önermeleri şöyle

sıralanabilir: 1-Realizme göre insan doğası bencildir. Devletleri oluşturan bireyler

olduğu için devletler de bencildir. 2-Devlet uluslararası sistemin temel ve en önemli

aktörüdür. 3-Devlet egemen ve üniter bir birimdir. Devleti meydana getiren insanlar

ve kurumlar göz ardı edilerek devlet bir insan gibi konuşan, karar veren bir varlık

olarak betimlenir. 4-Devlet rasyoneldir. Bir aktör olarak devlet daima kendi

çıkarlarını korumak ve arttırmak yönünde davrandığı için rasyoneldir. 5-Uluslararası

sistem ‘anarşik’tir.23 6-Uluslararası ilişkiler açısından belirleyici olan yüksek düzeyde

politikadır. Ekonomik ya da kültürel ilişkilerden ziyade siyasal (güç ve güvenlik

merkezli) ilişkiler önceliklidir. 7-Devlet davranışlarını anlamak için güç anahtar bir

kavramdır. Neyin, ne zaman ve nasıl olacağına belirli ahlaki kurallar değil, güç

dengesi karar verir.24

23 Anarşik burada bir uluslararası hükümetin olmaması anlamına gelir. Bütün sistem tarafından meşru olarak kabul edilen bir merkezi gücün olmaması anarşik yapı demektir. 24 Gökhan Bacık, Modern Uluslararası Sistem, Kaknüs Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2007. s. 253- 255.

Page 19: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

11

Uluslararası politikayı insan doğasına bakışıyla uyumlu şekilde açıklayan II. Dünya

Savaş’ı sonrası realistlerinden Morgenthau’ya dayanan klasik realizme göre bireylerin

ilişkilerinde gücü ön plana alması ve güç ile çıkara dayalı bir ilişkiyi benimsemesi

gibi devletler de dış politikada güç ve çıkar peşindedirler. Sürekli kapasitesini

arttırma güdüsüyle hareket eden devletler, olanakları ölçüsünde diğerlerini

egemenliği altına almaya çalışırlar. Dolayısıyla böyle bir yapıda savaş ve çatışma

olağan hale gelmektedir.25 Realist kuramda ulusal çıkarın arttırılması uluslararası

politikanın amacıdır. Devlet adamları olsun sıradan insanlar olsun her zaman için

özgürlük, güvenlik, esenlik, ve bizzat güç sahibi olmak isterler; Bu amaçlarını dinsel,

toplumsal, felsefi, ekonomik idealler şeklinde tanımlarlar. Bir ulusun uluslararası

politikayla ilişkisi o ulusu güç mücadelesine en önde katılmaya iten kendi kuvvetine

ve bu kuvvetinin derecesine göre değişir. Güç yoksa o ulus uluslararası politikaya

aktif taraflardan biri olarak katılamaz.26

Realist paradigma, uluslararası hukuku ve ahlakı, gücün yani ulusal çıkarın

gerçekleştirilmesini engelleyici unsurlar olarak görmektedir. Realistlere göre, devlet

adamı devletin çıkarını gözetmek zorunda olduğundan bireysel ilişkilerinde uyduğu

ahlaki standartlara çoğu zaman uymayabilir; Zira devlet adamı öncelikle ulusal çıkarı

gözetmek ve devleti dış tehditlerden ne pahasına olursa olsun korumak zorundadır.

Çünkü merkezi bir otoritenin bulunmadığı bir uluslararası ortamda sonucu belirleyen

her zaman için devletin gücü olmaktadır.27 Bundan dolayı realizm, siyasal alana ne

25 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 164. 26 Hans Morgenthau, Uluslararası Politika, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları Cilt 1, Çev: Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Ankara 1970, s. 126. 27 Hans Morgenthau, Uluslararası Politika, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları Cilt 1, Çev: Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Ankara 1970, s. 132.

Page 20: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

12

hukukun ne ahlakın ne iktisadın ne de dinin girmesini kabul etmemekte, bunların

ancak kendi alanlarını sorgulayıp değerlendirebileceğini, siyasal alana müdahale

edemeyeceğini varsaymaktadır. Realistler, uluslararası ahlak ve hukuka gönderme

yapan liberal ve çoğulcu kuramları idealist ve ütopik kuramlar olarak

nitelendirmektedir. Realistlere göre, gerçek dünyada her bir egemen devlet gücünü

artırmaya çalışır ve bunun yollarını arar; güç ve iktidar peşinde koşan devletlerin

moral ilkelerden hareket etmesi söz konusu olamaz. Ayrıca içinde yaşadığımız

dünyada, egemen devletler sayısınca farklı moral değerler bulunduğundan tüm

devletler için geçerli olabilecek evrensel bir normatif teori geliştirmek olanaklı

değildir. Bunun söz konusu olabilmesi için tek bir egemen güç tarafından korunan bir

evrensel dünya düzenine gereksinim vardır. Dolayısıyla normatif ilkeler, bireyler ve

bazı devletler tarafından benimsense bile uluslararası politikada davranışlara rehberlik

edebilecek genel kurallar olamayacağı için bilimsel olarak dikkate alınmaları da söz

konusu değildir. Devletler birbirleriyle ilişkilerinde politikalarını meşrulaştırmak için

normatif argümanlardan yararlanmaktalar veya amaçlarını rasyonalize etmek için

normatif söylemlere başvurmaktadırlar.28 Burada ahlaka aykırı olarak görülebilecek

birçok uygulamanın devlet adamı için gerekli bir davranış olduğu varsayılmaktadır.

Çünkü devlet ya da devlet adamını yönlendiren unsur, moral unsurlardan ziyade

devletin çıkarı için yapılması gerekenlerdir. Bu gereklilik ve zorunluluk unsuru

amaca ulaşmak (güç dengesini korumak veya varlığını sürdürmek) için kullanılan

aracın ahlaki kriterlere göre değerlendirilmesini engellemektedir.29 Yani amaç, aracı

meşrulaştırmaktadır. Machiavelli’nin siyaset anlayışında gerçeklik, her zaman için

28 Mervyn Frost, Towards a Normative Theory of International Relations, Cambridge, Cambridge University Press. 1986, s. 43–44. Akt: Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 140. 29 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 166.

Page 21: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

13

belirleyicidir ve ancak çıkarlara hizmet ediyorsa ahlakın bir işlevi vardır. Bu

yaklaşım, devleti uluslararası ilişkilerde ahlak kurallarına uygun davranmak

konusunda her türlü zorunluluktan kurtarmaktadır.30 Realistler, her devletin varlığını

sürdürmek için ne gerekiyorsa yapmak zorunda olduğu gibi diğer devletlerin de aynı

şekilde davranacağı varsayımından hareket ederler. Hiçbir bireysel ahlaki standart,

ulusal varlığı sürdürme amacına engel olmamalıdır. Çünkü realizme göre karar verici

durumundaki devlet adamı, ulusal çevreden farklı olarak gerek bir merkezi otoritenin

gerek tam anlamıyla devletleri bağlayıcı hukuki yaptırımların, gerekse bütün

devletlerce kabul edilmiş ilkelerin bulunmadığı bir uluslararası çevrede faaliyet

göstermektedir. Ayrıca uluslararası alanda geçerli olan standartlar, ulusal düzeyde bir

bireyin davranışlarını yönlendiren standartlardan da oldukça farklıdır. Bu nedenle

devrimci, yayılmacı veya revizyonist davranışlara sık sık rastlanan bir uluslararası

sistemde devleti düşmanlarından korumak zorunda olması, devlet adamını uygar bir

toplumda bireyler ve gruplar arasındaki ilişkilerde hakim olan ahlaka aykırı veya

çirkin olarak kabul edilen birtakım yöntemleri benimsemek durumunda

bırakmaktadır.31 Morgenthau, tarihsel süreç içerisinde ahlaki kriterlerin, devletlerin

uluslararası ilişkilerinde belirleyici öğe olmaktan çıktığını öne sürmektedir.

Morgenthau’ya göre, XIX. yüzyılın sonuna kadar çoğu ülkede dışişlerinin

yönetiminden aristokratik idareciler sorumlu olmuşlardır. XX. yüzyılda ise, yerlerini,

sınıf farkı gözetmeden seçilen veya atanan kimseler almıştır. Bu görevliler giriştikleri

resmi eylemlerinde ahlak ve hukuk yönünden sorumludurlar; ama bu sorumluluk bir

monarka (yani, belirli bir bireye) karşı değil, bir topluluğa (yani, parlamento

30 Burcu Bostanoğlu, Türkiye – ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, 1. Basım, Ankara, 1999, s.79. 31 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 165–166.

Page 22: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

14

çoğunluğuna veya ulusun kendisine) karşı bir sorumluluktur. Halkoyundaki önemli

bir değişiklik dış politikayı yapan kişiyi de değiştirebilmektedir. Bunun sonucunda, o

anda halkın içinden bir başka grup seçilip görevlendirilmektedir. Tek tek ulusların

kendi içlerindeki bu biçim değiştirme, uluslararası ahlak anlayışını bir ahlaki

kısıtlamalar sistemi olarak realiteden çıkarmış ve sadece bir “laf” haline sokmuştur.

Hükümetlerin demokratik seçimi ve sorumluluğu, etkin bir kısıtlama sistemi olan

uluslararası ahlak anlayışını yıkarken, milliyetçilik de uluslararası ahlakın işlerlik

gösterdiği uluslararası toplumu yıkmıştır. 1789 Fransız Devrimi, kozmopolit

aristokratik toplumun ve bu toplumun ahlak anlayışının dış politika üzerindeki

kısıtlayıcı etkilerinin tedricen ortadan kalktığına tanık olan yeni bir tarih döneminin

başlangıcı olmuştur.32 Ayrıca modern savaşın karakteri yüzünden ortaya çıkan,

düşmanın üretim gücünü kırmaktaki ulusal çıkar ve bu çıkarın tatmini için modern

teknolojinin sağladığı olanaklar, uluslararası ahlak üzerinde bozucu bir etkide

bulunmuşlardır. Bu bozucu etki, modern savaşta, savaşan nüfuslar içinde büyük

kitlelerin savaşa karşı hissi bir bağlılık göstermeleri yüzünden daha da artmaktadır.33

Böylece Morgenthau’ya göre uluslararası ahlak ve uluslararası toplum yıkılmış,

bunların yerine anarşik bir uluslararası düzende güç peşinde koşan devletler kalmıştır.

Bu düzen içerisinde ebedi barışın gerçekleşmesi bir ütopyadır.

Uluslararası politikanın anlaşılması için güç mücadelesinden doğan çatışma

kavramına bakılması gerektiği ve politikanın güç mücadelesi olarak tanımlandığı

realist paradigmaya göre savaş ve devrimci ayaklanmalar uluslararası politikanın esas

32 Hans Morgenthau, Uluslararası Politika, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları Cilt 1, Çev: Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Ankara 1970, s. 145. 33 A.g.e., s. 317.

Page 23: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

15

gündemini oluşturmaktadır. Devletler arası ilişkilere halen anarşinin egemen

olduğunu ileri süren realist yaklaşıma göre, uluslararası sistemde bütün devletler

tarafından kabul edilen merkezi bir otorite bulunmamaktadır. Bununla beraber

uluslararası alanda otorite bakımından bir hiyerarşiden söz edilemese de güç

bakımından bir hiyerarşiden söz etmek mümkündür. Çünkü uluslararası ilişkilerde

bazı devletler diğerlerine göre daha güçlüdür. Realistlere göre, her bir devlet kendi

güvenliğini kendisi sağlamak zorundadır. Ancak her devletin kendi güvenliğini

sağlamak amacıyla yaptığı silahlanma gibi girişimler ya da aldığı başka tür önlemler

diğer devletler tarafından kendilerine yönelikmiş gibi algılanarak onları benzer bir

tutuma (silahlanmaya) sevk eder ki bu duruma “güvenlik ikilemi” (security dilemma)

denmektedir. Anarşi ve güvenlik ikilemi kısır döngüsünün geçerli olduğu uluslararası

bir ortamda, barış ve işbirliğinin geliştirilmesi ise oldukça zordur. Uluslararası alanda

eğer bir göreli istikrardan, yani bir devleti diğerine saldırmaktan alıkoyan bir şey

varsa o da devletlerin güç dengesini koruma endişeleridir. Her bir devlet, elde edeceği

faydanın, katlanacağı zarardan fazla olduğunu düşündüğü sürece, uluslararası sistemi

kendi lehine değiştirmeye çalışacaktır. Diğer devletler ise, ya aleyhlerine olan bu

durumu önlemek için ya da onlar da aynı amaçla hareket edeceği için güç dengesi

korunacak ve devam edecektir.34 Bununla birlikte realistler, uluslararası ilişkileri bir

anarşi durumu olarak görürken bu anarşi durumunun hiçbir üst otorite kabul etmeyen

çoğul egemen devletlerin varlığından kaynaklandığını ileri sürerler. Buna göre, çoğul

egemen devletlerin ilişkileri çatışma ile düzenlenir ve bunda belirleyici faktör güçtür.

Bu durumda, uluslararası ilişkiler sadece üstün ortak bir otoritenin bulunmaması

34 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2006, s. 110.

Page 24: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

16

anlamında anarşik değil, aynı zamanda ilişkilerin sürekli rekabet ve çatışma şeklinde

olması anlamında da anarşiktir. Uluslararası ilişkiler bir savaş halidir.35

Realistler, doğa durumunun devam ettiği kabul edilen uluslararası sistem ile az çok

istikrarın hüküm sürdüğü iç politikayı birbirinden ayırmaktadır. İç politikada üzerinde

anlaşılan bir ulusal hukuk ve halkı tarafından üst otorite olarak kabul edilen bir devlet

bulunmaktadır. Oysa uluslararası alanda bütün devletler tarafından üzerinde

konsensüs sağlanan her konuyu düzenleyen bir uluslararası hukuk bulunmadığı gibi

her devlet tarafından yetkisi tanınan bir üst otorite de bulunmamaktadır.36 Ulusal

çıkarlarına göre biçimlenen devletlerin politikaları hayatta kalma, güvenlik, güç ve

nispi kapasite gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Örneğin Morgenthau'ya göre

rasyonel bir dış politika riskin minimize edilmesi, kazancın ise maksimum

kılınmasıdır. Özel durumlara göre ulusal çıkar değişebilmekle beraber, ulusal çıkar

peşinde olan liderleri yönlendiren ana motifler büyük ölçüde benzerlik

göstermektedir. Realist paradigmaya göre devlet adamını yönlendiren unsurlar korku,

kuşku, güvensizlik, güvenlik ikilemi, üne kavuşma, prestij ve çıkardır. Özellikle

bunlar arasından korku ve bunun yol açtığı güvenlik ikilemi devletleri savaşa

zorlayan nedenlerin başında gelmektedir. Kaldı ki realistler, diğer bir devletin, eğer

bu aynı zamanda potansiyel bir düşman ise, güçlenmesine seyirci kalmaktansa onu

önlemek için savaşa başvurmayı meşru görmektedir. Bundan dolayı realistler

tarafından savaş ve güvenlik konuları yüksek düzeyde politika olarak

değerlendirilmektedir.

35 Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1996. s. 43. 36 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2006, s. 111.

Page 25: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

17

Uluslararası ilişkileri egemen devletler arasında bir güç mücadelesi olarak

tanımlaması ve bunu insan doğası ile açıklamaya çalışması realist paradigmanın

eleştirilmesine neden olmaktadır. “Klasik realizm, insan doğasına olumsuz

yaklaşmasından dolayı kötümser olduğu, bencillik ve kendi çıkarını düşünmenin

sadece bazı politikacılara özgü bir özellik olmayıp politikanın temelini oluşturan

genel bir durum olarak gördüğü için eleştirilmektedir.”37 İnsan doğası, sadece savaş

ve çatışmayı açıklamaktaysa barış ve işbirliğinin nasıl açıklanacağı yanıtsız

kalmaktadır. Ayrıca, kapasite dağılımı (güç dağılımı) gibi bazı sistemik özellikler

devletler arasındaki çatışmayı açıklasa da tüm ilişkileri açıklamada yetersiz

kalmaktadır. II. Dünya Savaşı esnasındaki çatışmaları kapasite dağılımı ile açıklamak

mümkün olsa bile, ABD ve SSCB arasındaki diğer ilişkileri bu kavramdan yola

çıkarak açıklamak olanaklı değildir. İşte böyle durumlarda ister istemez iç siyasal ve

toplumsal özellikleri göz önünde bulundurmak gerekecektir. Diğer taraftan genel

olarak realistler “yüksek düzeyde politika”, “düşük düzeyde politika” ayırımına

giderler ve uluslararası politikanın esas gündemini, ekonomik, toplumsal ve kültürel

ilişkileri ifade eden düşük düzeydeki politikadan ziyade savaş ve güvenlik konularını

kapsayan yüksek düzeydeki politikanın oluşturduğunu iddia ederler. Ancak, son otuz-

kırk yıllık döneme bakıldığında 1973 petrol krizi, uluslararası para ve ödemeler

sisteminin (Bretton Woods sistemi) çökmesi ve uluslararası ticaretten kaynaklanan ve

halen çözülemeyen sorunların uluslararası politikanın esas gündemini oluşturan

konular haline geldiği görülecektir. Özellikle Soğuk Savaş sonrasında, uluslararası

ilişkilerin marjinal konuları olarak görülerek düşük düzeyde politika olarak nitelenen

konuların, yüksek düzeyde politika olarak görülen askeri ve güvenlik konuları kadar

37 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 205.

Page 26: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

18

önemli hale geldiği ve bu ayırımı anlamsız hale getirdiği görülmektedir.38 Ulus

devletlerin çoğu, dışa bağımlı oluşları nedeniyle başka ülkelerin ekonomik, askeri ve

siyasal müdahalelerine açık bir görünüme sahiptir. Hemen her devlet ya tek taraflı ya

da karşılıklı bağımlılık dolayısıyla dış etkilere açık durumdadır. Bu etki; ticari,

ekonomik yardım, yatırım ilişkisi, kültürel etkileşim gibi farklı nedenlerden

kaynaklanabilmektedir. Devletler zaman zaman içişlere karışma, propaganda, gizli

veya açık siyasal ve askeri müdahalelerle karşı karşıya kalabilmektedir. Tüm bu

etkiler devletin gücünü, otoritesini, meşruiyetini ve hiç kimse ile paylaşmak

istemediği egemenliğini ciddi biçimde tartışmalı hale getirmiştir. Ayrıca, realizmin

artık mevcut gelişmeler karşısındaki betimleme ve açıklama gücünün de sorgulandığı

gözlenmektedir. Realizmin genellemeleri ile mevcut koşulların örtüşmediği ileri

sürülmektedir.39 “Global gündemde meydana gelen gelişmelere dikkat çekenler,

hegemonya mücadelesinin karakterize ettiği Soğuk Savaş’ın gündeminin yerini

uluslar aşırı karşılıklı bağımlılık, çevre sorunları, AIDS, ozon tabakasının tahribi,

uyuşturucu kaçakçılığı, doğal kaynakların etkin kullanımı, hızlı nüfus artışı,

okyanuslar ve atmosferdeki kirlenme, uluslararası borç sorunları, uluslararası ticaretin

serbestleştirilmesi ve insan hakları gibi konuların aldığına işaret ederek, uluslararası

ilişkilerin artık realist teorinin gerçekçi (realist) bir şekilde anlayamayacağı yeni bir

eksene kaydığını iddia etmektedirler.”40 Ayrıca, “Realist akım ulusal çıkarın kim

tarafından belirleneceği, kimin bundan yararlanacağı gibi sorunları göz ardı

etmektedir. Örneğin, ulusal çıkar adına ABD'nin Güney Asya'da askeri açıdan

yayılması gerekiyorsa, bunun getireceği bedeller ya da bu politikanın altında

38 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 207. 39 A.g.e. s. 209. 40 A.g.e. s. 209.

Page 27: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

19

yatan diğer etkenler dikkate alınmamakta, dış politika kaba bir güç mücadelesi

olarak görülmektedir.”41 Bu nedenlerden dolayı realist teorinin uluslararası ilişkiler

alanındaki çalışmalara rehberlik etme yeteneğini kaybettiği ifade edilmektedir.42

Realizmin, hükümetleri ulusun temsilcisi olarak görmesi, bunun yanında özellikle

ulusal ve uluslararası örgütleri dikkate almaması günümüz koşullarında gerçekçi

görülmemektedir. Uluslararası işbirliğinin gerçekleşmesini uluslararası anarşi

varsayımı çerçevesinde istisnai bir durum olarak gören realizmin var olan kurumsal

işbirliği girişimlerinin etkisini de küçümsediği görülmektedir. Bu çerçevede Avrupa

Birliği, NATO, BM ve benzeri kurumsal yapılar ve artan bölgesel ticaret olanakları

uluslararası işbirliğini geliştirmektedir.43 Ortak bilimsel araştırmalar, yaklaşık on beş

yıl süren deniz hukuku oluşturma çalışmaları nükleer silahların yayılmasını önleme

antlaşmaları ve Latin Amerika ile Güney Pasifik’te nükleer silahlardan arındırılmış

bölgeler oluşturulması gibi çabalar işbirliğinin önemli hale geldiğinin kanıtları olarak

gösterilebilir.44 Oysa realizmin varsayımları benimsenecek olursa, dış politikada

rasyonel davranan devletler, uluslararası işbirliğine bir katkısı olmayacağını bildikleri

halde bu kurumların ortaya çıkmasını sağlamaktadırlar ki, bu gerçekten rasyonellik

varsayımıyla çelişmektedir. Çünkü bu tür organizasyonlara tahsis edilen onca

kaynağın hiçbir yarar beklenmeksizin oluşturulması, şayet devletler rasyonel

davranan birimler ise açıklanması mümkün değildir.

41 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004. s. 51. 42 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 209. 43 A.g.e. s. 210. 44 A.g.e. s. 208.

Page 28: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

20

Ayrıca realistlerin çok üzerinde durdukları iç politika ve uluslararası politika

ayırımının da çok anlamlı olmadığı ifade edilmektedir.45 Zira, bu tür ayırımlar artık

günümüz dünyasına uymamaktadır. Realizmin temel özelliği olan iç ve dış siyasi

sistem ayrımı uluslararası sistemdeki değişimin incelenmesini zorlaştıran önemli bir

unsurdur. Önemli dönüşüm süreçlerinde değişimin unsurları önce içyapıda

şekillenmekte ve sonra uluslararası sistemde ifadesini bulmaktadır. İçyapılardan

kaynaklanmayan değişim durumlarında bile iç ve dış faktörlerin etkileşimi söz

konusudur. Oysa, realizm bütün devletleri yekpare gören bakışıyla, sadece devletler

arasındaki güç dengesine bakmakta ve devletlerin iç yapılarının uluslararası

davranışlarını nasıl etkilediğini ise göz ardı etmektedir. Günümüzde birçok

uluslararası sorunun temelinde devletlerin iç yapılarından kaynaklanan etnik

sorunların ve kimlik sorunlarının olduğunu düşündüğümüzde, realist bakışla bu tür

gelişmelerin anlaşılmasının ne kadar zor olduğunu görebiliriz. Günümüzde Soğuk

Savaş döneminden farklı olarak güvenlik konuları da son derece karmaşıklaşmıştır.

Güvenlik konularının sadece askeri boyutta incelenmesi imkânsızlaşmakta, ekonomik

ve hatta çevre ile ilgili konuların güvenlik sorunu ile iç içe girdiği gözlenmektedir.

Böyle bir durum ise, Soğuk Savaş döneminin askeri boyuta ağırlık veren realist

bakışını zorlamaktadır.46

Liberal paradigmada ise, ulusal çıkar kavramı realist paradigmadan farklı bir şekilde

ele alınmaktadır. Liberalizm, bir ideoloji olarak özellikle İngiltere ve ABD'de XVII.

ve XVIII. yüzyıl siyasal ve ekonomik düşünce tarihinde etkili olmuştur. Klasik liberal

düşünce, eşitlik, rasyonellik, özgürlük ve mülkiyet kavramları üzerine inşa edilmiştir.

45 Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1996. s. 87 46 A.g.e. s. 88.

Page 29: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

21

Aslında liberalizm, Aydınlanma Çağı filozoflarının temel felsefelerini oluşturmuştur.

Aydınlanma yoluyla insanın özgürlüğüne kavuşacağı inancı insan karakteri hakkında

bir görüşe sahip olmayı gerektirmekteydi ki bu dönem filozoflarının ortak özelliği

insan karakterinin doğuştan olumlu olduğuna veya eğitilebileceğine inanmalarıdır.47

Burada liberalizmin realizmden en önemli farkı da ortaya çıkmaktadır. Realizmin

insan doğasına yaklaşımı kötümserken liberalizmin insan doğasına yaklaşımı

iyimserdir. Doğa durumunda insanların eşit ve özgür olduklarını vurgulayan John

Locke (1632-1704), Hobbes’un düşüncelerinden bu noktada tamamen ayrılmaktadır.

Locke’a göre doğa durumu savaş durumu değildir. Ortak yargıda bulunma yetkisiyle

donatılmış bir üstleri olmadığı sürece usa göre yaşayan insanlar doğa durumunda

bulunurlar. Locke’a göre doğa durumu: “tabiat kanunlarının sınırları içinde insan

davranışlarını düzenleyen mükemmel özgürlük keyfiyetidir. İnsanların, sahip

oldukları varlıkları ve kişilikleri hakkında, kendilerine en uygun gördükleri şekilde,

birisinin iznine başvurmaya ihtiyaç duymadan tasarrufta bulunabildikleri ve hiç

kimsenin arzusuna bağımlı olmadıkları bir durumdur. Ayrıca bu, bütün iktidar

ilişkilerinin ve hükmetmenin karşılıklı olduğu bir eşitlik halidir; zira hiç kimse bu

hakka, diğerinden daha fazla sahip bir konumda değildir.48 Haksız bir zorlama söz

konusu olduğunda savaş yaşanabilir; fakat bu durum doğa durumu ile

özdeşleştirilmemelidir. Locke, doğa durumunu başı buyrukluktan ziyade özgürlük

durumu olarak görmektedir. Doğa durumunu yöneten aklın yasaları olup, bunlar

herkesin eşit ve bağımsız oldukları ve hiç kimsenin yaşamına, sağlığına, özgürlük ya

da mülkiyetine zarar vermemeyi öngörmektedir. Çünkü “tüm insanlar tanrının

yaratıklarıdırlar.” Doğal yasa bu nedenle Locke için oldukça farklı bir anlama

47 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 354. 48 Heurdy Bouillon, John Locke, Liberte, Ankara s. 12–13

Page 30: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

22

gelmektedir. Hobbes için doğal yasa, güç, zor ve aldatma yasası iken Locke için Tanrı

ve hakları üzerine, insanın Tanrı ile ilişkisi üzerine ve tüm insanların rasyonel

yaratıklar olarak temel eşitlikleri üzerine düşünen insan aklı tarafından belirlenen

evrensel olarak bağlayıcı bir ahlaksal yasa demekti. Ayrıca herkesin doğal hakları

olduğuna inanan Locke'a göre bunlar; kendini koruma, yaşama, özgür olma ve

mülkiyet haklarıydı.49

Liberalizmin devlet anlayışı, bireye ve bireyin rızasına dayanır. İnsanlar doğa

durumu aşamasında, yaradılıştan hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarına sahiptirler.

Bu temel ve doğal haklarını güvenceye alabilmek maksadıyla devleti inşa etmişlerdir.

Doğal hayatın terk edilip devletin kurulmasının gerekçesi, insanların temel ve doğal

haklarının teminatı olan doğal yasaların ihlali durumunda suçluların

cezalandırılmasını ve yasaların korunmasını sağlayacak olan müşterek bir otoriteye

duyulan ihtiyaçtır.50 Liberalizmde, John Locke'un siyasal felsefesinde formüle

edildiği gibi, tüm insanlar eşit yaratılmışlardır ve yaşama hakkı, özgür olma ve

mutluluğunu sürdürme hakkı gibi birtakım dokunulmaz haklarla donatılmışlardır.

Liberalizmin birtakım temel ilkeleri bulunmaktadır. Kaynakların ve zenginliğin eşit

dağıtıldığı anlamına gelmeyen fırsat eşitliği kavramı, XIX. yüzyıl liberalizminin

birinci temel kuralını oluşturmuştur. Liberalizmin ikinci kuralı, bireyin doğal

gereksinimlerini rasyonel yollarla karşılama ve isteme kapasitesine sahip olduğu

ilkesidir. Liberalizme göre kişi, çevresinde olup biten fiziksel ve toplumsal gerçekleri

kavrayacak kapasiteye sahiptir. Dolayısıyla birey kendini geliştirme yetisine sahiptir

49 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 355. 50 Neşet Toku, John Locke ve Siyaset Felsefesi, Liberte, Birinci Baskı, Ankara, Mart, 2003. s. 37

Page 31: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

23

ve kendine güvenen ve bu kapasiteye sahip olan insana, kendi mutluluğunu arama

hak ve özgürlüğü tanınmalıdır. Üçüncü ilke bireyin temel alınması ve

özgürleştirilmesidir. Toplumsal politikanın amacı bireyin özgürlüğünü ve özerkliğini

genişletmektir. En iyi toplum, bireye daha fazla özgürlük tanıyan toplumdur. Adam

Smith için de iktisadın amacı zengin, mutlu ve barışçıl bir toplum oluşturmaktır.

Liberalizmin dördüncü ilkesi özel mülkiyetin önemidir. Özel mülkiyet sayesinde

birey özel amaçlarına ulaşabilir; bireyselliğini ve mutluluğunu gerçekleştirebilir. Bu

durum bireyi çalışmaya teşvik eder ve çalışması sayesinde birey sadece kendisinin

değil, aynı zamanda toplumun zenginleşmesini de sağlar.51

Liberalizmin uluslararası politika ve dış politikayı açıklamaya yönelik bir uluslararası

ilişkiler teorisi olarak görülmesi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, uluslararası barış

ve güvenliğin egemen kılınması ve çatışmaların önlenmesine ilişkin çabaların bir

sonucu olarak gündeme gelmiştir. Uluslararası liberal teori olarak da ifade

edilebilecek olan XX. yüzyıl liberalizminin temel özelliği, klasik liberal teorinin insan

unsuru ve bireye yaklaşımını esas alarak, uluslararası ilişkilerde barış ve işbirliğinin

analiz edilmesidir. Bu bağlamda klasik liberal teoride birey temel analiz birimi olarak

alınırken, liberal uluslararası ilişkiler teorisinde, hem analiz birimi sadece birey

değildir hem de analiz düzeyi olarak çoğulcu bir yaklaşım benimsenerek, uluslararası

ilişkiler ve devletin dış politikası, birey, ulusal baskı grupları, devlet, uluslararası

örgütler ve uluslar aşırı örgütlenmeler düzeyinde analiz edilmektedir. ‘Birey’

merkezli liberal görüş, çoğulcu toplumlarda tek bir ulusal çıkar olduğunu söylemenin

51 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 355.

Page 32: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

24

kolay olmadığını söylemektedir.52 Moravcsik, liberal paradigmanın üç temel

varsayımı üzerinde durmaktadır. Birincisi, liberal paradigmada uluslararası ilişkilerin

temel aktörleri yalnız devletler değildir; aynı zamanda bireyler ve sivil toplum

kuruluşlarıdır. İkincisi, tüm hükümetler toplumun belli bir kesiminin temsilcisidirler;

hangi kesimin çıkarlarının yansıtıldığı veya temsil edildiği önemlidir. Üçüncüsü,

uluslararası çatışma ve işbirliği ile uluslar aşırı ekonomik etkileşimler devletlerin

davranışlarının yansımaları ve tercihlerinin sonuçlarıdır.53 Liberal paradigma,

uluslararası çatışma ve işbirliğini ve uluslararası politikayı birim düzeyinde analiz

etmektedir. Dolayısıyla liberal uluslararası ilişkiler teorisi birim (aktör) düzeyindeki

nedenlerden yola çıkarak sistem düzeyindeki sonuçlara ulaşmaktadır.54

Uluslararası çatışmalar analiz edilirken ve nedenleri araştırılırken, bunun ülke

içindeki toplumsal gruplar arasındaki çatışmalardan da kaynaklanabileceği üzerinde

durulmaktadır.55 Bu noktada liberal paradigmaya göre devletin temel özelliği

çeşitli sınıf ya da gruplar karşısında tarafsız olmasıdır. Devlet, sınıf ya da

grupların herhangi birisinin aracı olmayıp, onlar arasında uzlaştırıcı ve hakem

işlevi görür. Devlet, toplumun her kesimine yayılmakla birlikte baskıcı değildir

ve demokratik bir nitelik taşımaktadır. Bunun yanında, devletin klasik bazı

işlevleri de vardır. Örneğin, kapitalizmin işleyiş koşullarının sağlanması için

gerekli altyapının oluşturulması bunların başında gelmektedir. Ancak, bunu

sermaye sınıfının yararına değil, genel çıkara uygun olduğu için yapar.

52 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, İletişim Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2003. s. 34. 53 Alec Stone, “What Is a Supranational Constitution? An Essay in International Relatins Theory”, The Review of Politics Vol. 56 No. 3, 1994, s. 460. Akt: Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 367. 54 A.g.e., s. 367. 55 A.g.e., s. 368.

Page 33: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

25

Dolayısıyla, liberal düşüncede ulusal çıkar ile kapitalizmin çıkarı

özdeşleşmektedir ve bu sınıf için iyi olanın toplumun diğer kesimleri için de iyi

olacağı öngörülmektedir. Bu durumda ulusal çıkarın bir meşrulaştırma aracı

olmadığı ve belli bir gerçekliği ifade ettiği varsayılmaktadır.56 Liberalizmin devlet

sınıf ilişkilerine bakış açısının bir diğer özelliği, devletin sınıflar üstü bir nitelik

taşımasıdır. Bu, çeşitli grup ya da sınıfların devletin aldığı kararlara etki etmediği

anlamına gelmemekle birlikte, bu etkileme süreci yalnızca belli sınıflar lehine

işlememektedir. Devletin karar verme mekanizması güçlü sermaye kesimine

olduğu kadar işçi ve diğer kesimlerin etkisine de açıktır. Aradaki fark yalnızca

derece farkıdır.57 Liberalizme göre, devletin genel ya da ortak çıkarı temsil etmesinin

en belirgin göstergesi, halkın seçimler yoluyla yöneticilerini seçmesi ve böylece hem

var olan sistemi onaylaması hem de siyasal iktidarın izlediği politikaların çıkarına

uygunluğunu denetleyebilmesidir.58

Klasik liberal anlayış uluslararası ilişkileri, tıpkı iç politikada olduğu gibi karşılıklı

çıkarların ortak çıkara hizmet ettiği bir alan olarak görmektedir. Diğer bir deyişle,

devletler arasında bir çıkar uyumu vardır. Serbest ticaretin sağlayacağı avantajlar

tüm ülkelerin çıkarına olacağı için savaşa gerek olmayacaktır. İnsanların çıkarı

savaşta değil, barıştadır. Başka toprakları ele geçirmek gereksizdir ve daha

masraflıdır. Bundan sağlanacak ekonomik çıkar, serbest ticaret politikasıyla

fazlasıyla elde edilebilir.59 Liberal düşünceye göre, demokratikleşme ve özgürlüklerin

genişletilmesi bireylerin zenginleşmesini teşvik eder. Ticaret, insanlığın birbirine

56 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004, s. 78. 57 A.g.e., s. 81. 58 A.g.e., s. 81. 59 A.g.e., s. 82.

Page 34: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

26

bağımlı hale gelmesiyle savaş ve çatışmanın maliyetinin artmasına yol açtığı gibi

barış, refah ve adaletin sağlanmasına yönelik uluslararası işbirliğinin ortaya çıkmasını

da kolaylaştırır.60 Liberalizmin temelini oluşturan özgürlüğün geliştirilmesi de

uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. İşbirliği, uluslararası etkileşimin ve karşılıklı

bağımlılığın doğuracağı olası zararları azaltmak ve kazançları artırmak için gerekli

olduğu gibi barış, refah ve adaletin sağlanması için de zorunludur.61 Liberal

uluslararası paradigmanın öncü düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Immanuel

Kant'ın (1724–1804) “Ebedi Barış”ı (1795) onun toplumsal ve politik felsefesini

açıkça ortaya koymaktadır. Kant, bir devletler federasyonunun, federatif bir özgür

devletler cumhuriyetinin kurulmasını savunmuştur. Ulusal politik örgütlere

üyeliklerine bakılmaksızın, tüm bireyler kozmopolitan hak ve ayrıcalıkları olan

yurttaşlar olarak devletler federasyonuna katılacaklardı. Kant'a göre çeşitli devletler

arasındaki ilişkileri yönetmek için hazırlanacak bir uluslararası yasanın şu ön

maddeleri kapsaması gerekmektedir:

1-İçinde gizlenmiş yeni bir harp vesilesi bulunan hiçbir andlaşma bir barış

andlaşması sayılamaz. Bir barış andlaşması, ileride doğması muhtemel

bütün harp sebeplerini ortadan kaldırır. 2-İster küçük olsun ister büyük

olsun, hiçbir bağımsız devlet, diğer herhangi bir devletin hâkimiyeti altına

tevarüs, müdahale, alım-satım veya hibe yollarıyla asla geçmemelidir. 3-

Daimi ordular zamanla ortadan tamamıyla kalkmalıdır. Daimi ordular her an

harekete hazır görünerek, diğer devletlerin durmadan gözünü korkutur ve

onları, askerlerinin sayısını arttırmakta birbirlerini geçmeğe teşvik eder.

Sınır tanımayan bu rekabet, barışı kısa bir harpten daha külfetli yapan bir

gider kaynağıdır; aynı zamanda, bu ağır yükten kurtulmak için devletleri

harbe sürükler. 4-Devlet, dış menfaatlerini desteklemek için borçlanmalara

60Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 362. 61 A.g.e. s. 365.

Page 35: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

27

girişmemelidir. 5-Hiçbir devlet, diğer bir devletin esas teşkilatına veya

hükümetine zor kullanarak karışmamalıdır. 6-Hiçbir devlet, harpte, ileride

barış akdedileceği zaman, devletlerin birbirlerine karşılıklı güven

duymalarını imkânsız kılacak düşman ülkesinde katiller, zehirleyiciler

kullanmak, kapitülasyonlara aykırı hareket etmek, düşman tebaasını kendi

devletine karşı ihanete kışkırtmak v.s. gibi yollara başvurmamalıdır.”62

Kant, bu ön maddelerden 1, 5 ve 6. sındaki kanunların derhal uygulanmasının

gerektiğini, bu kanunların ebedi barışa götürecek kanunlar olduğunu ve bunlardan

herhangi bir tavizin verilemeyeceğini ifade etmektedir. Geriye kalan 2, 3 ve 4.

kanunların ise duruma ve şartlara bağlı olarak sübjektif takdirlere elverişli daha geniş

kanunlar olduğunu belirtmektedir. Kantçı etik, evrenselci boyut ve amaç taşır.

Bireyler, devletler ve diğer aktörlerden oluşan ve her aktörün etik ve rasyonel

davrandığı kozmopolitan bir dünya topluluğunda evrensel hukukun mümkün olacağı,

böylece ebedi barışa ulaşılacağı düşünülür. Kant’ın “Ebedi Barış” projesinde bireyin

devlete karşı haklarını koruyan bir cumhuriyetçi öğe, bir devletin diğer devletlere

karşı haklarını düzenleyen uluslararası hukuk ve genel insanlık dünyasının bir parçası

olan bireyin evrensel haklarını meşrulaştıran ve temellendiren bir kozmopolitan ahlak

boyutu vardır. Barışın kurumsallaşması gerektiğini düşünen Kant, barışı savaşın

olmadığı bir durumdan ibaret saymaz. Ebedi barışın üç temel şartı vardır. Birincisi,

siyasal toplum içinde yaşayan bireylerin sivil hakları üzerine kurulu bir cumhuriyet;

yasaları halkın yaptığı ve güçler ayrımının olduğu bir siyasal rejimdir bu. İkinci

olarak, birbiriyle ilişki halindeki devletlerin uluslararası hakları (birbirlerine karşı

olan hakları) üzerine kurulu bir uluslararası düzen. Bu, ulusların haklarını özgür ve

62 Immanuel Kant, Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme, Çev: Yavuz Abadan, Seha L. Meray, SBF Yayınları, Ankara, 1960 s. 9–15.

Page 36: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

28

barışçı bir devletler federasyonunda uluslararası hukuk çerçevesinde koruyan bir

yapılanmadır. Federasyon bir dünya devleti değildir. Söz konusu olan bireylerin ve

devletlerin gönüllü katılımına dayanan bir devletler federasyonudur. Üçüncü olarak,

insanlığın evrensel oluşumunun temel taşı olan bireyler ile devletler arasında küresel

uyumu mümkün kılacak kozmopolitan haklar üzerine bir uzlaşı ilkesine ulaşılmasıdır.

Dış dünya ile ilişkilerde salt ulusal iyiler, doğrular ve çıkarlarla değil; evrensel iyiler,

doğrular ve çıkarlarla da hareket edilmelidir.63 Kant, uluslararası ilişkilerin görünürde

egemen devletler arası ilişkiler gibi görülse bile devletin soyut bireyin ise somut

varlıklar olduğuna işaret ederek bireyi esas alan uluslararası toplum anlayışını

geliştirmiştir. Böylece Kant, uluslararası politikayı sadece egemen devletler arası

ilişkiler olarak görmeyen modern uluslararası ilişkiler yaklaşımının felsefi temellerini

ortaya koymuştur.64

Liberal devlet anlayışına göre, devlet ve birey arasında benzerlikler bulunmaktadır.

Liberal bir devlette tüm bireyler eşit yaratılır ve yaşam ve mülkiyet hakkı gibi

doğuştan dokunulmaz haklara sahiptir. Birey bu haklarını güvence altına alması için

devleti oluşturmuştur ve devlet gücünü yönettiği bireylerden alır. Aynı şekilde tüm

devletler de eşittir ve var olma, bağımsızlık ve ulusal çıkarlarını koruma gibi birtakım

dokunulmaz haklara sahiptir. Devlet, bu haklarını güvence altına almak için hukuku

oluşturmuştur ve hukuk, meşru otorite olma konumunu, onu oluşturan devletlerden

almaktadır. Liberal devlet, kendi iyiliği için değil halkın iyiliğini düşünerek onun için

çalışmak zorunda olduğundan gündeminde de kendi için iyilik bulunmayıp daha

63 Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1996. 193–194. 64 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 360.

Page 37: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

29

ziyade halkın kendisi için iyi olanı gerçekleştirmeye çalışır. Uluslararası sistemin de

kendine özgü bir gündemi olamaz; esas gündem onu oluşturan devletlerin kendileri

için (kendi halkı için) iyi olanı ve kendi değer sistemini geliştirmesini ve

gerçekleştirmesini sağlayacak uygun bir ortamı oluşturmaktır. Nasıl ki liberal bir

devlette hukuk, bireylerin temsilcilerinin ortak rızasıyla oluşur; uluslararası hukukun

da devletlerin ortak rızası ile oluşması gerekir.

Liberal paradigmaya göre, bir devletin egemenliğinden ödün vererek işbirliğini tercih

etmesi, çıkarlarından ödün verdiği anlamına gelmemektedir. Uluslararası konularda

devletlerin işbirliği yapması onların çıkarlarına aykırı değildir. Bir devletin çıkarı

diğer devletlerin çıkarına bağlı olup, işbirliği yapmama bir devletin kısa görüşlü

davranması anlamına gelmektedir.65 Uluslararası sistemde devletlerin özerkliğinin ve

bağımsızlıklarının bir dış saldırıya karşı korunabilmesi görevi, uluslararası hukuk

tarafından ve bu çerçevede oluşturulmuş olan kurumlarca yerine getirilir. Liberaller

uluslararası ilişkilerin iyileştirilmesi ve özellikle de savaşların ortadan kaldırılması

için öneriler geliştirmişlerdir. Liberallere göre savaş, insan doğasının veya çıkar

çatışmalarının değil, yanlış anlamaların ve yanlış hesapların sonucudur. Bunları

arttıran bir faktör olarak silahlanma yarışı savaşın asıl sebeplerinden biridir.

Uluslararası barışı sağlamanın yolu güven ve itimadı tesis etmekten geçer. Bu ise,

daha az silahlanarak, hatta çok taraflı silahsızlanma sürecine başlayarak mümkündür.

Ayrıca uluslararası hukuksal süreç ve mekanizmaların adaleti sağlayacağına ilişkin

güvenin oluşması da sorunları savaşa kalkışarak çözmeye karşı bir alternatiftir.66

Barışın korunması ve savaşın önlenmesi konusunda liberal düşünürler genelde

65 A.g.e. s. 365. 66 Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1996. s. 197.

Page 38: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

30

savaşların artık azalmakta olduğunu varsaymaktadırlar. Bunda rol oynayan etkenler

Viotti ve Kauppi'ye67 göre esas olarak dört noktada toplanabilir: Birincisi, ticari

liberalizm”in ve buna bağlı olarak uluslararası ekonomik ilişkilerin gelişmesi,

devletlerin savaşa başvurmasının maliyetini katlanılamaz hale getirmiştir. Ekonomik

karşılıklı bağımlılığın artması nedeniyle savaşın bu ilişkilere zarar vermesi veya

ortadan kaldıracak olması, devletlerin savaştan kaçınmasına yol açmaktadır. İkincisi,

“demokratik liberalizm”in gelişmesine paralel olarak liberal demokratik sistemlerin

de artması savaşı ve barışı sadece bir ülkedeki siyasal ve askeri seçkinlerin karar

verdiği bir iş olmaktan çıkarmıştır. Artık siyasal liderler bu konulara karşı duyarlı

olan kamuoyunun kaygılarını dikkate almak durumunda kalmaktadır ve dolayısıyla

kamuoyunun savaş karşıtı bir tutum içinde olması karar vericileri etkilemektedir.

Üçüncüsü, “düzenleyici liberalizm” olarak ifade edilen ve oyunun kuralları anlamına

gelen uluslararası hukukun ve uluslararası örgütlerin yararına herkesin inanmaya

başlaması, anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözülmesine yönelik uygulamaları

teşvik etmesi ve global işbirliğinin artması da savaş olgusunu azaltıcı önemli bir

işleve sahip olmuştur. Sonuncusu ise, savaşların acı tecrübelerini ve ağır maliyetini

yaşayarak öğrenen Batı toplumunun savaş karşıtı bir tutum içinde olmasıdır. Kant da

zaman ilerledikçe dünya politikasında savaş yerine aklın rolünün öne çıktığına dikkat

çekmiştir. Liberal devletlerde savaşın maliyeti getirisinden daha fazla olduğundan ve

toplumun tümünü etkileyeceğinden savaş arzu edilen bir durum değildir. Ayrıca

devletler arasında ekonomik ilişkilerin artması, devletlerin büyüme, tam istihdam ve

fiyat istikrarı gibi amaçlarını gerçekleştirirken aynı zamanda devletleri birbirlerine

67 Paul R. Viotti ve Mark V. Kauppi, International Relations Theory: Realism, Pluralism, Globalism, 2nd ed. New York, Macmillan Publishing Co. 1993, Akt: Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 377.

Page 39: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

31

bağımlı hale de getirmiştir. Dolayısıyla karşılıklı ekonomik bağımlılık, hem savaşın

olumsuz etkisini arttıran hem de savaş olasılığının azalmasında etkili olduğu

düşünülen önemli bir diğer faktördür. Uluslararası karşılıklı bağımlılık devlet ve

uluslararası sistem düzeyinde etkisini göstermektedir. Bu çerçevede devletler

birbirlerine bağımlılıklıları arttığı ölçüde aralarında savaş çıkma olasılığı

azalmaktadır. Zira karşılıklı bağımlılıkta devletler arasında dinamik ekonomik

güçlerin etkisi söz konusu olup, etkin ekonomik güçlerin desteğini kaybetme endişesi

taşıyan bir devletin savaşa başvurma olasılığı da düşüktür.68 Kant’a dayandırılan

liberal uluslararası ilişkiler anlayışına göre, liberal devletler genelde barış ve

işbirliğine daha yatkındırlar. Bunların hem kendi aralarında hem de liberal olmayan

devletlerle aralarında zaman zaman çatışmalar yaşanmışsa da bunlar nihai aşamada

anlaşmayla sonuçlanmış ve bu devletler liberal olmayan devletlere karşı işbirliği

yapabilmişlerdir. Kant'ın anlayışı çerçevesinde liberal devletlerin kendi aralarında

barış ve işbirliğini kolaylıkla geliştirebileceklerine, bunların aralarında yaptıkları

anlaşmalarla bir barış ve işbirliği federasyonunu oluşturabileceklerine dikkat

çekilmekte, ebedi barışın gerçekleşebileceği düşüncesi üzerinde durulmakta ve

demokratik ülkelerin artması durumunda uluslararası ortamın daha barışçı olacağı

savunulmaktadır.69

Liberallere göre, kurumsallaşma hem belirsizlik ve korkuyu azalttığından hem de

uluslararası eğitim ve etkileşim, yanlış bilgilenme ve yanlış algılamadan kaynaklanan

korku ve düşmanlığı en aza indirdiğinden pozitif toplamlı ilişkiler (işbirliği

68 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, ss. 377–78. 69 A.g.e., s. 382.

Page 40: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

32

olanakları) artmıştır.70 Modern gelişmiş demokrasiler aynı zamanda refah devletleri

olup, güç ve prestij yerine ekonomik gelişme ve sosyal güvenlik konularına ağırlık

vermektedirler. Bu nedenle, devletlerin birbirlerini potansiyel düşman olarak

gördükleri için işbirliğinden kaçındıklarına ilişkin realist savlara karşı çıkan liberaller,

devletlerin birbirlerini uluslararası güvenliği ve ülke içi refahı artırmada işbirliği

yapabilecekleri ortaklar olarak görmektedirler.71 Liberallere göre uluslararası

ilişkilerin tek gündemi güvenlik konuları değildir. XX. yüzyıldan itibaren uluslararası

ilişkilerde gündemin çeşitlenmeye başladığı; refah, modernleşme, çevre ve benzeri

konuların en az güvenlik konuları kadar dış politik tutum ve tavırları etkilediği kabul

edilmektedir. Diğer bir deyişle, artık devletlerin dış politikalarını yönlendiren tek

unsur sadece güvenlik faktörü olmaktan çıkmış; ticaret, para, göç, sağlık, çevre ve

benzeri konular güvenlik konuları kadar önemli hale gelmiştir. Böylece realist

paradigmanın güvenlik konularını yüksek düzeyde politika, ekonomik ve sosyal

konuları ise düşük düzeyde politika olarak değerlendirmesine karşın; liberal

paradigma ekonomik ve sosyal konuların da artık güvenlik konusu kadar önemli

olduğunu belirtmekte ve bunlar arasında yüksek düzeyde politika ve düşük düzeyde

politika ayrımı yapmamaktadır. Dolayısıyla bu konular da ulusal çıkar konuları

olmaktadır.

Marxizmin ulusal çıkara bakış açısı ise realist ve liberal paradigmalardan farklılık

göstermektedir. Marxizmde ulusal çıkar egemen sınıfın çıkarlarını ifade etmektedir ve

bu kavram yalnızca bir gizleme görevi görmektedir. Bu yaklaşıma göre tek bir ulusal

çıkar yoktur, sınıfsal çıkarlar vardır ve ezen sınıfla ezilen sınıfın çıkarları aynı

70 A.g.e. s. 369. 71 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004. s. 372.

Page 41: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

33

değildir. Yani ‘ulusal çıkar’ egemen sınıfın kendi çıkarını tüm topluma ortak çıkarmış

gibi kabul ettirmesine yarayan bir kavramdır.72 Marx, burjuvazinin kendi çıkarını

genel ve bütün toplumun çıkarı olarak göstermesini, feodalizm karşısında toplumsal

kesimlerin desteğini sağlama çabasına bağlamaktadır. Marx’a göre egemen sınıfın

düşünceleri her dönemde egemen düşüncelerdir; yani bir toplumu maddi anlamda

yöneten sınıf aynı zamanda o sınıfın egemen entelektüel gücü olmaktadır. Maddi

üretim araçlarına sahip olan sınıf, bunun bir sonucu olarak düşünsel ürünlerin

ortaya çıkışını da denetlemektedir. Marx’ın, toplumun kurumsal ve ideolojik

yapısının ekonomik üretim ilişkileri tarafından belirlendiği varsayımına indirgediği

görüşüne göre ekonomik sistemi denetleyebilen siyasal sistemi de denetler. Devletler

bu nedenle burjuvazinin proletarya üzerindeki egemenliğini güçlendirmeye

yaramaktadır. Sosyalizm bu bağlamda sınıfların ortadan kalkmasına yol açarak

devletin de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.73 Diyalektik bir tarih anlayışını

benimseyen Marx ve Engels'e göre tarih boyunca baskı altında tutulan ezilen sınıflar

ile egemen güçler arasındaki çatışma devam etmiştir. Günümüze kadarki bütün

savaşlar sınıf savaşıdır. Bu savaş “özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf,

lonca ustası ile kalfa, tek kelimeyle ezen ile ezilen arasında” süregelmiştir. Bu

mücadele kimi zaman örtülü kimi zaman açıktan ama daima var olmuş ve son kertede

burjuvazi ile proletaryanın savaşına dönüşmüştür.74 Dolayısıyla tarihi, bir sınıf

mücadelesi tarihi olarak alan Marx’a göre; ezen sınıf ile ezilen sınıf arasındaki bu

mücadele hep yeni bir ekonomik, siyasal ve toplumsal sistemin doğmasıyla

sonuçlanmıştır. Marxist yaklaşım ulusal çıkarı devlet-sınıf ilişkileri ekseninde ele

72 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, İletişim Yayınları, 8. Baskı, İstanbul,2003. s. 34. 73 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s. 279. 74 A.g.e. s. 279.

Page 42: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

34

almakta ve devletin iktidarda bulunan sınıfların çıkarlarını koruduğunu, bu çıkarları

tüm topluma kabul ettirmek ve rızalarını almak için ulusal çıkar kavramına

başvurduğunu varsaymaktadır.

Marx ve Engels iktidara yönelen her sınıfın, tıpkı işçi sınıfı gibi, kendi çıkarını genel

çıkar olarak sunmak zorunda olduğunu belirtmektedir. Her bir yeni sınıf, amacını

gerçekleştirmek için, kendi çıkarlarını bütün toplumun üyelerinin çıkarı olarak

gösterir ve bunu da ideal bir biçim içinde sunar. Kendi düşüncelerine evrensellik

boyutu katmak zorundadır ve bunları tek geçerli evrensel ve akılcı düşünce olarak

ortaya koyar. Yeni yükselişe geçen bir sınıf, kendisinden önceki sınıfı karşısına

alacaktır. Bu karşı çıkışı da kendi adına değil, bütün toplum adına yaptığı iddiasında

olacaktır. Eski sınıf içinde olumsuz konumda bulunan birçok kişi, bu yeni oluşan

sınıfı destekleyerek egemen bir konum elde etmeye çalışacaktır. Burjuvazinin kendi

çıkarını toplumun çıkarı olarak sunmasının bir sonucu olarak, o toplumda kapitalist

üretim biçiminin egemen olması ve toplumun bu yönde ideolojik olarak

bilinçlendirilmesi Marx’ın çıkar anlayışının temelini oluşturmaktadır.75 Marx bunun

yanında her bir ulusun burjuvazisinin aynı ulusal çıkarlara sahip olabileceğini de

kabul etmektedir. Çünkü bir ülkedeki kapitalist sınıfın çıkarları diğer ülkelerdeki

kapitalistlerin çıkarıyla çatışır. İşçi sınıfının çıkarı ise, burjuvaziden farklı olarak

ulusal sınırları aşar ve diğer ülkelerdeki işçi sınıflarıyla bütünlük gösterir. Marx

sınıflı bir toplumda ulusal çıkarın bulunamayacağını, ancak sınıflara ait çıkarların

bulunacağını savunur. Dolayısıyla, ulusal çıkar Marx’a göre; toplumun tümüne değil,

75 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004, s. 97.

Page 43: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

35

burjuvaziye ait çıkar anlamına gelir.76 Devlet toplumsal istikrarı sağlayabilmek,

tarafsız görünümünü sürdürebilmek ve meşruiyetini koruyabilmek için ulusal çıkar

adına hareket ettiğini ileri sürer. Kuşkusuz bu kavram, Marksizm’e göre, devletin

meşrulaştırma araçlarından yalnızca biridir. Bunun yanında, örneğin serbest

seçimler, parlamento ve diğer üstyapı kurumları da kapitalist sistemde halkın

desteğini sağlayan etkenlerdir.77

Kapitalist sınıfın ekonomik çıkarlarının yeniden üretimi doğrudan etkilenmediği

sürece devlet, yönetilen sınıflara özveride bulunabilir. Diğer bir deyişle; devlet ulusal

çıkar adına hareket ettiğini belirttiği durumlarda ve bu gerçekten halk kesiminin

çıkarlarıyla örtüştüğü zaman bile, sonuçta egemen sınıflara hizmet etmekte, uzun

vadede onun çıkarlarını gözetiyor olmaktadır. Doğrudan kapitalist sınıfın çıkarını

gözettiği durumlarda da yine ‘ulusal çıkar’ kavramını kullanarak o yönde politika

uyguladığını ileri sürmektedir. Zaten Marxizmde halkın genel çıkarı kavramı devletin

işlevinin ideolojik maskesidir.78 Marxist yaklaşımın temeli, devletin kapitalist sınıfın

doğrudan aracı olmadan da genel olarak onun çıkarlarına uygun davranabileceğini

savunmasıdır. Dolayısıyla, bir sınıf toplumsal yapıda siyasal olarak değil; fakat

ekonomik olarak egemen olabilir. Eğer devlet son aşamada kapitalist üretim

biçiminin sürmesi için gerekli koşulları sağlıyorsa, kapitalist sınıfın ayrıca bu

işlevi üstlenmesinin gereği ortadan kalkmaktadır. Devlet bu sınıftan belli ölçüde

özerk durarak sistemin sürmesi için halk kesimine verilmesi gereken ödünleri de

verebilmektedir. Böylelikle, devlet sisteme ilişkin meşruiyet sorununu da aşmaya

76 A.g.e. s. 99. 77 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara, Mayıs 2004, s. 100. 78 A.g.e., 117.

Page 44: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

36

çalışmaktadır. Devlet meşruiyet sorununu aşmak için iki yol izlemektedir.

Bunlardan biri, uygulamada diğer sınıflar lehine sınırlı düzeyde de olsa yapılan

fedakârlıklardır. Diğeri ise, ideolojik düzeyde, hegemonya kurmaya yönelik

girişimlerdir. Bunların en önde geleni de izlenen politikaların ‘ulusal çıkar’ı

yansıttığı iddiasıdır.79 Devlet ulusal çıkar adına hareket ettiğini ileri sürerek

kapitalist sınıfın hegemonyasını güçlendirmeye çalışır.

Yukarıda bahsedilen bu yaklaşımlardan özellikle realizm Türkiye’de en yaygın olarak

kabul edilen yaklaşım olmuştur.80 Bu yaklaşımın kabul görmesinde “Türkiye’nin

içinde bulunduğu coğrafik ve stratejik konum, bölgesel istikrarsızlıklar ve buralarda

güç kullanımının yaygın olması, stratejik çekişmeler, milliyetçiliğin yükselişi gibi ilk

bakışta realist yaklaşımla açıklanmaya ve analiz edilmeye uygun gelişmelerin olması

önemli etkenlerdi.”81 Bunun yanında güce ve özellikle askeri güce önem veren,

Cumhuriyet’in kuruluş özelliklerinin bir sonucu olarak yalnızca dış politikayı değil iç

politikayı da bir güvenlik alanı olarak alan Türk siyasi ve askeri eliti için realizm

uluslararası ilişkilerde bir perspektif sağlamıştır.

Realizm’in örtük olarak dış politikada devleti tek bir parça, dıştan gelen

etkilere karşılık veren bir ‘bilardo topu’ olarak gören yaklaşımı, dış

politikanın partiler üstü, iç çekişmelerden uzak, artık kimin tarafından

belirlendiği unutulmuş politikaların ‘ulusal çıkar’ olarak sunulduğu bir alan

olması, kısacası bir devlet politikası olarak görülmesi de bu yaklaşımın

Türkiye’de tutmasına katkıda bulunmuş olmalıdır.82

79 A.g.e. s. 135. 80 A.g.e. s. 142. 81 A.g.e. s. 143. 82 A.g.e. s. 143.

Page 45: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

37

Realist yaklaşımın siyasal çevrede kabulüne paralel olarak ticari yayıncılık alanında

da adı geçen yaklaşımın benimsendiğini söylemek amacıyla girişilen bu tez çalışması,

liberal yaklaşımı benimsediği iddiasını taşıyan ticari yayıncılığın “ulusal çıkar”ların

söz konusu olduğu olağandışı zamanlarda tüm liberal ve çoğulcu taleplerini göz ardı

ettiği, realist yaklaşımın ulusal çıkar anlayışına dayandığı iddiasını taşımaktadır.

Çalışmada, siyasal yelpazenin hangi tarafında yer alırsa alsın ticari yayıncılığın, bu

tez çalışmasında basının, ulus devlet merkezli çıkar anlayışını yaygınlaştırmaya

çalıştığı vurgulanmak istenmektedir. Bu çalışma, sınıf çıkarlarını, sivil toplum ya da

uluslararası kuruluşların görüşlerini ya da uluslararası hukuk ve adalet anlayışını

işleyen basının olağandışı hallerde ortaya çıkmadığı görüşündedir. Bu iddia medya ve

ulusal çıkar arasındaki ilişkiyi irdeleyen diğer çalışmalarda da ortaya konulmuştur.

John Keane, Medya ve Demokrasi kitabında özellikle bunalım dönemlerinde medya

üzerindeki siyasi baskının arttığını belirtmektedir.

Siyasal otoriteler, medyanın devlet cephaneliğine aksesuar olmaktan öte

yararlı ya da meşru bir işlevi olmadığını düşünürler. Medya gayet belirgin

bir siyasal rol oynamak durumunda kalır. Yurttaşlar arasındaki bunalım

duygusunu kolektifleştirerek ve bunalımın (ki, medya aracılığı ile olayı

bunalım olarak tanımlayanlar da kendileridir) tedavisi için sıkı önlemler

alınması gerektiği yolundaki resmi iddiaları yayarak, örtük bunalımın açık

bunalım haline dönüşmesini sağlarlar.83

Keane, bununla gerektiğinde ulusal çıkarın medya aracılığıyla nasıl üretildiğini

göstermektedir. Yapılan diğer medya çalışmalarında, medyanın içinde bulunduğu

şartların medyayı buna zorladığı belirtilmektedir. Medyanın Kamuoyu İmalatı adlı

83 John Keane, Medya ve Demokrasi, Çev: Haluk Şahin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 99

Page 46: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

38

çalışmasında Noam Chomsky şu tespitleri yapmaktadır: Ekonomik zorunluluklar ve

karşılıklı çıkarlar, medyanın güçlü haber kaynakları ile ortak yaşamlı (sembiyotik) bir

ilişki kurmasına neden olur. Medya, düzenli ve güvenilir haber akışına muhtaçtır.

Günlük haber taleplerini karşılamak için zorunlu bir haber çizelgesine uymak

durumunda olan medya, mali nedenlerle, önemli bir olayın meydana gelebileceği her

yerde muhabir ve kamera bulunduramaz. Ekonomik gerekçelerle, kaynaklarını sık sık

önemli olayların olduğu, dedikoduların yayıldığı, önemli haberlerin sızdığı ve düzenli

olarak basın toplantılarının yapıldığı yerlerde yoğunlaştırır. Beyaz Saray, Pentagon

(Savunma Bakanlığı) ve Dışişleri Bakanlığı –hepsi Washington’dadır- bu tür haber

faaliyetlerinin kilit noktalarıdır. Yerel düzeyde ise muhabirler için düzenli haber

kaynağı belediye ve polis merkezidir. Hükümet ve şirket kaynakları, konumları ve

saygınlıkları dolayısıyla tanınmış ve inandırıcı olma gibi üstünlüklere de sahiptir. Bu

medya açısından önemlidir.84 Mark Fishman’a göre:

Medya çalışanları bürokratların aktardığı öykülerin gerçeğe uygun olduğunu

düşünme eğilimindedirler; çünkü bilme yetkisine sahip uzmanları olan

kurallı bir toplum düzenini onlar da savunurlar. Muhabirler, resmi

görevlilerin işleri neyi gerektiriyorsa onu bilmekle yükümlü oldukları

düşüncesiyle hareket ederler… Yani bir medya çalışanı bir bürokratın

söylediklerini yalnızca bir iddia olarak değil, güvenilir ve yetkin bir kişinin

verdiği bilgi olarak kabul eder. Bu durum manevi bir iş bölümü oluşturur.

Resmi görevliler gerçeği bilirler ve sunarlar; muhabirlerin işi ise bilgiyi

almaktan ibarettir.85

84Noam Chomsky, Edward S. Herman, David Peterson, Justin Podor; Medyanın Kamuoyu İmalatı, çev: Adnan Köymen, Ebru Kalak, Hale Alpman, Özge İnciler, Işıl Esendir, Chiviyazıları, Birinci Basım, İstanbul, 2004. 85Mark fishman, Manufacturing The News, Austin: University of Texas Press. 1980, sayfa 143 Akt: Noam Chomsky, Edward S. Herman, David Peterson, Justin Podor; Medyanın Kamuoyu İmalatı, çev: Adnan Köymen, Ebru Kalak, Hale Alpman, Özge İnciler, Işıl Esendir, Chiviyazıları, Birinci Basım, İstanbul, 2004.

Page 47: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

39

Resmi kaynaklara böylesine ağırlık vermenin bir başka nedeni de medyanın haberleri

‘nesnel’ biçimde iletme iddiasıdır. Nesnellik iddiasını sürdürmek ve kendisini

önyargılı olma eleştirilerinden ve hakaret davalarından kurtarmak için medya,

doğruluğu kolayca iddia edilebilecek malzemeye ihtiyaç duyar.86 Bu durum kısmen

de mali bir konudur: Güvenilir sayılabilecek kaynaklardan alınan haberler araştırma

maliyetlerini azaltırken, ilk bakışta güvenilir görünmeyen kaynaklardan alınan ya da

eleştiri ve tehdit konusu olabilecek haberler dikkatli denetim ve pahalı araştırma

gerektirir. Esas haber kaynakları olan büyük şirket ve hükümet bürokrasilerinin

yürüttüğü halkla ilişkiler faaliyetleri çok geniş boyutludur ve medyada mutlaka özel

biçimde yer alır. Örneğin Pentagon, emrindeki halkla ilişkiler bürosunda binlerce kişi

çalıştırır, bu alanda her yıl yüz milyonlarca dolar harcama yapar; böylece yalnızca şu

ya da bu muhalif grup ya da kişinin değil, muhalif grupların genel toplamının halkla

ilişkilere ayırdığı kaynakları kat kat geride bırakır.

Ulusal ve uluslararası politikalar konusundaki haber kaynakları resmi çevreler olan

bir medyanın ulusal çıkarları resmi politikanın görüşü çerçevesinde işleyeceği

zorunlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Duran, makalesinde Türk medyası ile ilgili

olarak şu tespitleri yapmaktadır:

Basın, cumhuriyetten bu yana hep bürokratik ve askeri elitlerin çizmiş

olduğu sınırların dışına çıkmamıştır. Türk medyası; her bakımdan, ideolojik,

mali ve ekonomik açılardan çok zayıftır. Türk ticari medyası Türk Silahlı

Kuvvetleri’ne ve Türk büyük sermayesine dayanır. Bu bakımdan Türk

medyasının yayın hayatına başlamasından beri en önemli özelliklerinden

86Gaye Tuchman, Objectivity As Strategic Rituel: An Examination of Newsman’s Notion of Objectivity’ American Journal of Sociology 77, 1972, sayı 2, sayfa 662–664. Akt: Noam Chomsky, Edward S. Herman, David Peterson, Justin Podor ; Medyanın Kamuoyu İmalatı, çev: Adnan Köymen, Ebru Kalak, Hale Alpman, Özge İnciler, Işıl Esendir, Chiviyazıları, Birinci Basım, İstanbul, 2004.

Page 48: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

40

biri, genel anlamda iktidara, güçlüye dayanmaktır. Türk medyası ülke

içerisinde sürekli olarak iktidar yanlısı, siyasi-ideolojik-askeri iktidar

yanlısı, hep güçten, güçlüden yana ve güçsüze karşı olmuştur. Uluslararası

alanda da en güçlüden yanadır. Türk medyası Türkiye toplumunu değil,

Türk egemen sınıflarını yansıtır. Azınlığın sözcüsüdür.87

Bu konuda Türkiye’de yapılmış olan görgül araştırmalara baktığımızda iki farklı

yaklaşımla karşılaşırız. Bunlardan birincisi; basının ulusal veya uluslararası olaylarda

ülkelerinin resmi politikalarını desteklediği ve ulusal çıkarları da bu doğrultuda ele

aldıkları tespit edilmiştir. Örneğin Kore Savaşı ile ilgili olarak yapılan “Kore Savaşı

ve Türk Basını” adlı araştırmada basının Kore’ye asker gönderme ile ilgili olarak

hükümeti ve alınan kararı tamamen desteklediği hükümet yanlısı olmayan gazetelerin

ise genellikle kararı değil kararın alış şeklini eleştirdikleri ortaya çıkarılmıştır. Anılan

çalışmada ‘basının kamuoyunu yansıtma görevi yerine basın-iktidar ilişkisi

bağlamında hükümet adına kamuoyu oluşturma misyonunu benimsemiştir’ sonucuna

varılmıştır.88 Duran’ın “Türk Medyası Neden Savaş Yanlısı” adlı makalesinde Türk

basınının geçmiş dönemde savaşlara karşı nasıl bir tutum izlediği açıklanmakta Kore

savaşından bu yana; Cezayir, Vietnam, Kıbrıs, Güneydoğu Anadolu, Irak 91, Somali,

Bosna, Kosova, Afganistan savaşlarının çok kısa bir taramasının yapılması

durumunda, Türk medyasının savaş konusundaki tutumunun nasıl olduğunun

görüleceği belirtilmektedir. Bütün bu sayılan savaşlarda hep savaştan yana üstelik de

savaşlarda hep saldırgandan yana olduğu yalnızca 1978’deki SSCB’nin Afganistan’a

yönelik saldırısında Sovyetleri desteklemediği, onun nedeninin de saldıranın

87Ragıp Duran, “Türk Medyası Neden Savaş Yanlısı” Savaş ve Medya, İLAD, Eskişehir, 2003, s.71 88 Nazan Kahraman, Kore Savaşı ve Türk Basını-Mayıs-Ekim 1950 Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Page 49: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

41

komünist, saldırıya uğrayanın ise bir İslam ülkesi olmasıdır. Ancak yine de

Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı çıkan direnişçileri ‘Şeriatçı’ ‘Ortaçağ Zihniyeti’

diye karalamaktan da kendisini alamadığı yani resmi ideolojinin dışına çıkamadığı

görülmektedir.89 Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinin Körfez

Savaşı hakkındaki yayın politikalarının incelendiği “Medyada Ulusal Bakış Açıları”

adlı çalışmada, her üç gazetenin de ülkelerinin dış politikaları paralelinde yayın

yaptıkları ortaya konulmuştur.90 Yine aynı şekilde Türkiye’deki ulusal gazeteler

üzerinde yapılan çalışmalarda ulusal çıkarın genellikle resmi dış politika çerçevesinde

değerlendirildiği görülmüştür. Türk basınının Irak Savaşı dönemindeki tutumunun ele

alındığı bir çalışmada Irak Savaşı döneminde Türk Basını’nın tutumunun basının

savaş dönemlerinde barışın korunması ve barış kültürünün geliştirilmesi konusunda

üzerine düşen görevi yerine getirmediğini, kamuoyu oluşturma ve yayma gibi önemli

bir güce sahip olan basının, gündeminde savaşın Türkiye ile ilgili konularını ön

planda tuttuğunu, savaş karşıtı kamuoyunun sesine yeteri kadar yer vermemiş

olduğunu böylelikle savaş karşıtı bir toplumsal muhalefet yönünde olumsuz tutum

sergilendiği sonucuna varılmıştır.91

İkinci olarak ise; basının benimsemiş olduğu ideoloji çerçevesinde ulusal veya

uluslararası olayları ele aldığı sonucuna varan araştırmalarla karşılaşmaktayız. Ancak

bunun da tamamıyla resmi dış politikadan bağımsız olduğu söylenemez. II. Körfez

Savaşı ile ilgili olarak yapılan “Uluslararası İletişim Düzeni Bağlamında Türk

89Ragıp Duran, “Türk Medyası Neden Savaş Yanlısı” Savaş ve Medya, İLAD, Eskişehir, 2003, s.71 90 Zeynep İşcan; Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian Gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 91Deniz Kaplan, Türk Basını’nın Irak Savaşı Dönemindeki Tutumu: Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman Gazeteleri Örneklemi Yüksek Lisans Tezi.

Page 50: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

42

Basınında Yer Alan Dış Haberlerin İncelenmesi” adlı araştırmada elde edilen sonuca

göre; yazılı basın, Körfez Savaşı ile ilgili haberleri kendi yayın politikası

doğrultusunda değerlendirip sunmuştur. Aynı habere ait haber başlığının punto,

karakter, alan seçimi, görüntü öğelerinin kullanılması ayrıca savaşa ait yorumlar

tamamıyla o gazetenin görüşü doğrultusunda olmuştur.92 Tüm bunların sonucunda

şunu diyebiliriz ki gücü merkezine alan ve güçlünün haklı olduğunu savunan realist

kuramın ulusal çıkarları tanımlayışı ve kararların meşruiyetini güç olgusuna

dayandırması daha çok uluslararası sistemdeki en güçlü devletin ya da güçlü

devletlerin işine yarayacağı bellidir. Türkiye’de realist bakış açısı siyasal sürece

hâkim olan karamsarlığı besleyen bir işleve sahip olmuştur. Uluslararası alanda

anarşiyi veri olarak alan, çatışmayı, güç mücadelesini bitmeyen bir süreç olarak kabul

eden ve devletlerin güçlü olmak için birbirlerini zayıflatmaya çalışacaklarına ilişkin

varsayımlar, yansımalarını bir ölçüde karar verme süreçlerinde de bulmuştur.

Türkiye’de dış politikanın bunun üzerine bina edilmiş olması basının da ulusal

çıkarları genellikle bu kuram çerçevesinde ele almasına neden olmuştur. Yukarda da

bahsettiğimiz gibi Türkiye’deki egemen medyanın, resmi politikanın çizmiş olduğu

çerçevenin dışına çıkamamasını da beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de yazılı basında, realizmin uluslararası ilişkiler anlayışının temelini

oluşturan ulusal çıkar kavramının ele alınışı ve basının belli uluslararası olay ve

savaşlar dolayısıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarını nerelerde gördüğünü ve basında

Türkiye’nin öncelemesi gereken ulusal çıkarlarının ne olması gerektiğini tespit

92 Filiz Seçim, Uluslararası İletişim Düzeni Bağlamında Türk Basınında Yer Alan Dış Haberlerin İncelenmesi,Yayımlanmamış Doktora Tezi.

Page 51: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

43

etmeye çalışan bu çalışma temelde iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde

ulusal çıkarı merkeze alan savaş olgusunun medyada nasıl anlamlandırıldığı üzerinde

durulacak ve medyanın inşa edilen ulusal çıkarları nasıl ele aldığı incelenecektir.

Burada ulusal ve uluslararası bunalım dönemlerinde medyanın tavrı, medya ve savaş

başlığı altında tartışılacaktır. Aynı zamanda bu bölümde Türkiye’nin çeşitli

uluslararası kriz ve savaş dönemlerinde yurtdışına asker göndermek için TBMM’den

aldığı kararların dönemin yazılı basını tarafından ulusal çıkar kavramı çerçevesinde

nasıl ele alındıkları ve dönemin basınının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını nerelerde

gördüğü niteliksel içerik analizi yöntemi ile ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu

bölümde ele alınan belirli dönemler ve incelenen gazeteler şunlar olacaktır: Kore

Savaşı 26 Haziran – 26 Temmuz 1950 Hürriyet ve Milliyet gazeteleri, Kıbrıs Barış

Harekâtı 20 Haziran – 20 Temmuz 1974 Hürriyet ve Milliyet gazeteleri, Körfez

Savaşı 17 Aralık 1990 – 17 Ocak 1991 Sabah ve Türkiye gazeteleri, Bosna Savaşı 08

Kasım – 08 Aralık 1992 Hürriyet ve Sabah gazeteleri, Kosova Savaşı 09 Eylül – 09

Ekim 1998 Hürriyet ve Sabah gazeteleri, Afganistan Savaşı 12 Eylül – 12 Ekim 2001

Hürriyet ve Milliyet gazeteleri olacaktır. Bu gazetelerin seçilme nedeni incelenen

dönemlerde en yüksek tirajlı gazeteler olmalarıdır. İncelenen gazetelere Ankara

Üniversitesi İletişim Fakültesi arşivi ve Milli Kütüphane arşivinden ulaşılmıştır. Bu

bölümde çözümleme için dört kategori oluşturulmuştur. Bu dört kategorinin

seçilmesinin nedeni basının taraf olduğu bir çatışmada oluşturulan kategorilerin,

basının ulusal çıkarları nerelerde gördüklerini, hangi bağlamlar üzerinden ulusal

çıkarları değerlendirdiklerini ortaya koymaya müsait olmasındandır. Ayrıca basının

taraf olduğu bir çatışmada taraf olunan ülkenin ve karşı taraf olarak tanımlanan

ülkenin nasıl ele alındığını, söylemsel kuruluşun nasıl kurulduğunu ortaya koyması

Page 52: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

44

açısından yararlı olarak görülmüştür. Bunlar; haber aktörleri, çatışmanın iyi ve kötü

taraflarının belirlenmesi, çatışma ile ilgili kurulan tarihsel bağlantılar ve Türkiye’nin

ulusal çıkarları kategorileridir. Haber aktörlerinin tespiti haberlerde hangi kaynaklara

daha çok başvurulduğu, bu kaynakların haber metinlerinde nasıl sunulduğu basının

taraf olduğu bir çatışmada basının desteklediği ve karşı olduğu tarafı belirlemede

önemlidir. Zira; “Haberde egemen söylemler temsil edilir ve metin egemen

söylemlerin etrafında kapanır.”93 “Basın egemen söylemlerin sadece doğrudan bir

aktarıcısı (tırnak içine alarak aktaran) değildir. Haberde anlatıcı bu söylemler içindeki

durumsallığını sözcük seçimleri ve vurguları ile açığa vurmaktadır.”94 Taraf olunan

ülkenin aktörleri olumlanırken, karşısında durulan tarafın aktörleri olumsuzlanacaktır.

Bu da bize basının ulusal çıkarları daha çok hangi tarafta gördüğünü tespit etmeye

yarayacaktır.

Çatışmanın iyi ve kötü taraflarının belirlenmesi tutulacak tarafın da belirlenmesi ve

desteklenmesi anlamına geleceği için önemlidir. Böylece ‘iyi tarafın’ olumlu

özellikleri ön plana çıkarılacak, ‘kötü tarafın’ ise olumsuz yönleri ön plana çıkarılarak

Türkiye’nin ulusal çıkarlarının hangi tarafta yer almakta olduğu konusunda belirli bir

bakış açısı oluşturulacaktır. Bu amaçla araştırmada “zalim-mazlum”, “saldırgan-

saldırıya uğrayan” ayrımına gidilerek basında çatışmanın iyi ve kötü taraflarının

kimler olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.

Savaşın genel çerçevelerindeki ulusal çıkarların incelenmesi üçüncü olarak haberlerin

tarihsel olaylar üzerinden nasıl sunulduğu, tarafların siyasi tarihlerindeki ve dünya

93 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 99 94 A.g..e., s. 122.

Page 53: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

45

tarihindeki olaylar veya diğer çatışmalardan hangileri ile benzerlikler kurulduğu

araştırılmıştır. Gazetecilerin tarihsel olaylar üzerinden bir savaşı anlatmaları, savaşa

bakış çerçevelerinin çıkış noktalarını oluşturmaktadır. Bu ise yaşanan olayın

tanımlanması açısından önemlidir. Tarihsel kıyaslamalar hem okuyucu için savaşın

bağlamının iyi ve kolay anlaşılmasını sağlayacak, hem de bu yolla ulusal bakış açıları

oluşturulmaya başlanacaktır. Dolayısıyla bu bölüm basının politikasını yansıtan genel

çerçevelerin belirlenmesi açısından önemli kabul edilmiş ve araştırmanın üçüncü

aşaması olarak belirlenmiştir.

Dördüncü kategoride, bu çatışmada, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının neler olduğu,

basının ulusal çıkarları nerelerde gördüğü incelenmiştir. Burada basının ulusal

çıkarları ele alışı ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını nasıl tanımlandığı ortaya konmaya

çalışılmıştır.

Birinci bölümde dilsel anlamda herhangi bir çözümleme yapılmayacaktır. Bunun en

önemli nedeni, çalışmamızın bu bölümünün amacının yalnızca bir tarihsel

değerlendirme ile Türkiye’de basında ulusal çıkara yüklenen anlamların sürekliliğine

dikkat çekilerek ikinci bölümdeki analiz için bir tarihsel bağlam oluşturulmak

istenmesidir. Gazetelerin seçim kriterinde basının sahip olduğu ideolojinin değil de

tirajın dikkate alınmış olması bizi söylemsel bir çözümleme yapmaktan alıkoyan

diğer bir unsurdur. Bu bölümde Tarihsel bir süreç içinde ulusal çıkarın medyada

betimlenmesi ile ilgili bir sürekliliği ortaya koymak suretiyle, ulusal çıkarın basın

tarafından her dönemde yeniden inşa edildiğini göstermek amacıyla basının söz

konusu olaylara yaklaşımı genel bir çerçeveyle ele alınmış ve dönemin en yüksek

Page 54: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

46

tirajlı iki gazetesi inceleme alanına alınmıştır. Bu araştırmada amaç, Türkiye’nin taraf

olduğu ve TBMM’den yurt dışına asker gönderme izni aldığı yukarda adı geçen belli

savaşların dönemin basını tarafından ele alınırken ulusal çıkar önceliklerinin neler

olduğu, bu çıkarların nasıl kurulduğunu incelemektir. Türkiye’nin taraf olduğu

savaşlar tarihsel bir süreç içerisinde incelenerek Türkiye’nin ulusal çıkarlarının

medyaya yansıması çıkış noktası olarak alınmıştır. Tarihsel bir sürecin takip

edilmesinin en önemli nedeni basının her dönemde üzerinde uzlaştığı ulusal çıkarları

belirlemek ve dünyada meydana gelen gelişmeler karşısında basının Türkiye’nin

ulusal çıkarlarını tanımlarken ne tür değişiklikler gösterdiğini ortaya çıkarmaktır. Bu

amaçla ele alınan gazetelerin Türkiye’nin yurt dışına asker gönderme kararından

önceki bir aylık zaman diliminde tüm haber ve köşe yazıları incelenmiştir.

İkinci bölümde, 1 Mart 2003’te TBMM’de oylanan ve reddedilen “Türk Silahlı

Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin

Türkiye’de Bulunması İçin Hükümete Yetki Verilmesine İlişkin Başbakanlık

Tezkeresi” nin farklı ideolojik görüşlere sahip ulusal basında ulusal çıkarlar açısından

ele alınış biçimleri incelenmiştir. Bu bölümde üç farklı ideolojik görüşü temsil ettiği

varsayılan gazeteler ele alınmıştır. Bu gazeteler şunlardır: Liberal basını temsilen

Hürriyet ve Sabah, muhafazakâr basını temsilen Milli Gazete ve Yeni Şafak ve Sol

Basını temsilen Cumhuriyet gazetesi incelenmiştir. Bu amaçla 25 Şubat–25 Mart

2003 tarihleri arasındaki yukarıda adı geçen gazetelerin haber ve yorumları

taranmıştır. Bu bölümde izlenen yöntemle ilgili ayrıntılı bilgi anılan bölümün başında

verilmiştir.

Page 55: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

47

1. BÖLÜM: ULUSAL ÇIKARIN İNŞAASI VE MEDYA

Ulusal çıkarların inşası sürecinde medya, daha çok karar alıcılarca çeşitli faktörler

göz önünde bulundurularak alınan kararları benimsemek, onları savunmak ve

meşrulaştırmaya çalışmak işlevini yerine getirir. Ülkenin bu konuda takındığı tavrın

ne kadar haklı olduğu gerekçeleriyle verilmeye çalışılır. Özellikle ulusal ve

uluslararası kriz dönemlerinde ülkenin ulusal çıkarları resmi görüşler çerçevesinde

sorgulanmadan kabul edilir ve savunulur. Demokratik bir sistemde, basın ve hükümet

arasında daima bir ölçüde karşılıklı güvensizlik olacaksa da, kriz zamanlarında

karşılıklı işbirliği ve uygun çalışma yordamları devletin çıkarları ile basının çıkarları

arasında kabul edilebilir bir denge oluşturabilir.95 Medyanın ulusal çıkarlar

konusunda resmi görüşleri dile getirmesinin ve savunmasının çeşitli nedenleri

bulunmaktadır. Haber kaynakları içerisinde medya gündeminin belirlenmesi

bağlamında en etkili olanlar hükümet yetkilileridir. Yapılan araştırmalar, gazetecilerin

en güvenilir kaynak olarak hükümet yetkililerine (resmi kaynaklara) başvurduklarını

ortaya koymaktadır.96 V. Lance Bennett, haber kaynağı olarak resmi kaynaklara aşırı

bağımlılığın üç temel nedeni olabileceğini belirtmektedir: Bunlardan ilki, medyanın

sınırlı kaynaklara sahip olduğu düşüncesidir. Medya kuruluşlarında çalışan az sayıda

gazeteci, günlük haber akışını sağlayabilmek için haber olması olası yerlerde (buralar

da genellikle hükümet kurumlarıdır) konuşlandırılırlar. İkinci açıklama, gazetecilerle

resmi görevliler arasında ortaya çıkan birlikte yaşama ilişkisinden söz etmektedir. Bu

gündelik etkileşimler resmi görevlilere haberin içeriğini belirlemede bir ayrıcalık

95Philip Schlesinger Medya Devlet ve Ulus, Siyasal Şiddet ve Kolektif Kimlikler, Ayrıntı Yayınları, Çev: Mehmet Küçük, İstanbul, 1998. 96Süleyman İrvan, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi s. 79.

Page 56: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

48

tanırken, gazeteciler de çalıştıkları kurumun kendilerinden beklediği haberleri yapmış

olurlar. Üçüncü açıklama ise, demokrasi anlayışına ilişkindir. Halk kendisini

yönetecek olanları seçerek, onlara bir ayrıcalık verdiğine göre, medyanın bu kişilere

daha çok yer vermesi demokrasi anlayışıyla bağdaşmaktadır.

Özgül örnekler üzerine yapılan haber çözümlemeleri dikkate alındığında,

gazetecilerin resmi kaynaklara bağımlılığını belirleyen en önemli etmenin sorunun

niteliği olduğu görülmektedir. Daniel Hallin97 medyanın hangi tür sorunlarda resmi

kaynaklara bağımlılığının arttığını anlamamıza yardımcı olacak bir model

geliştirmiştir. Hallin’e göre, sorunları üç temel gruba ayırmamız mümkündür: Meşru

tartışma alanı içinde kalan sorunlar, uzlaşma alanı içinde kalan sorunlar ve sapkınlık

olarak nitelenen sorunlar. Meşru tartışma alanı içindeki sorunlar, tartışmanın temel

aktörlerinin meşru kabul edildiği sorunlardır. Gazeteciler bu sorunlara ilişkin

haberlerinde tarafsızlık, denge, nesnellik gibi profesyonellik ölçütlerine sıkı sıkıya

bağlı kalmaya çalışırlar. Dolayısıyla bu tür sorunlarda kaynakların medya içeriğini ve

dolayısıyla medya gündemini belirlediğini tam olarak ortaya koymak mümkün

değildir. Bu tür sorunlar ve konular arasındaki seçimleri, siyasal tartışmaları,

ekonomik sorunları sayabiliriz. Sapkınlık olarak nitelenen sorunlar toplumsal düzeni,

yani statükoyu bozucu grupların oluşturduğu sorunlardır. Bu tür sorunlarda

gazeteciler karşıt görüşlere yer vererek tarafsızlıklarını korumak zorunda

hissetmezler. Terör olayları ve siyasal açıdan sapkın olarak nitelenen grupların

97 Daniel Hallin, The Uncensored War, New York: Oxford University Press, 1986’dan Aktaran Pamela J. Shoemaker ve Stephen D. Reese, Mediating The Message: Theories of Influences on Mass Media Content, New York: Longman, 1991, s. 186. Akt: Süleyman İrvan, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 88.

Page 57: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

49

eylemleri bu gruba verilebilecek en iyi örnektir. Todd Gitlin, Amerika Birleşik

Devletleri'nde Vietnam savaşı karşıtı plana ilişkin çalışmasında, medyanın bu

gruplara bakışını irdeleyen yararlı bir analiz yapmıştır.98 Uzlaşma alanı içindeki

sorunlar, partiler üstü, gruplar üstü olarak nitelenen ve herkesin meşru gördüğü ya da

uzlaşmasının gerekli görüldüğü sorunlardır. Bu sorunların başında dış politika

sorunları gelmektedir. İşte medya gündeminin belirlenmesinde resmi kaynakların en

etkili olduğu sorunlar bu grupta yer alan sorunlardır. Bu tür sorunlarda gazeteciler,

resmi söylemi tek meşru söylem olarak kabul ederler ve haberin yönlendirilmesini

resmi görevlilere bırakırlar. Kaynağın güvenirliğini sorgulamak, haberin doğruluğunu

başka kaynaklardan denetlemek, karşıt görüşlere yer vermek veya tarafsız kalmak

gibi endişeler söz konusu değildir. Dış politika sorunlarında ulusal resmi kaynaklara

bağımlılığın en başta gelen nedenleri arasında gazetecilerin ve medya kurumlarının

“vatansever” olmamakla suçlanma endişesi gelmektedir. Örneğin; İngiliz yayın

kuruluşu BBC’nin Falkland Savaşı sırasındaki tutumunu eleştiren dönemin İngiltere

Başbakanı Margareth Thatcher, BBC’nin Arjantin'in çıkarlarını değil, İngiltere'nin

çıkarlarını savunmakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır. Ülke siyasetinin temel

aktörleri arasında dış politika sorunlarına ilişkin bir konsensüs söz konusuysa, medya

kurumlarının bu konsensüs dışında kalan görüşlere yer vermesi olasılığı ortadan

kalkmaktadır. Dış politikada resmi kaynaklara bağımlılığın bir başka nedeni de haber

rutinleridir. Yapılan analizler dış politika haberlerinin önemli bir bölümünün ülkenin

98Todd Gitlin, The Whole World's Watching, Berkeley: University of Califomia Press, 1980. s.9: Ralph Negrine, Politics and Mass Media in Britain, London: Sage, 1991. Akt: Süleyman İrvan, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi s. 92.

Page 58: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

50

dış politika oluşturucu kurumlarından kaynaklandığını ortaya koymaktadır.99 ABD

basını üzerinde yapılan araştırmalar, dış politika haberlerinde atıf yapılan kaynaklar

arasında en büyük payı Amerikan resmi yetkililerinin aldığını göstermektedir.100

Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası olaylarda takındığı tavrın medya

tarafından ele alınma şeklini inceleyen Noam Chomsky, Amerikan medyasının

Amerika’nın resmi dış politikası çerçevesinde olaylara yaklaştığını tespit etmiştir.

Chomsky’e göre, medyanın gündemini görevli devlet yöneticileri belirler.101 Dünya

düzeninin kurumlarının, istenmeyen amaçlar için çalıştıkları sürece, medyayla işleri

yolunda gitmez. Söz konusu edilen düşman bir devletse, özellikle ABD saldırılarının

bir kurbanıysa, nadir olarak basında çıkar.102 Aralık 1987 tarihli Washington zirvesi

dönemindeki BM oylamaları, genel kalıp hakkında oldukça aydınlatıcıdır. Amerika,

yakın zamanlarda, Güvenlik Konseyi kararlarını veto etmede rakiplerini çok gerilerde

bırakmıştır. 1961'den 1987’ye kadar Amerika, Güney Lübnan'da İsrail'in

uygulamalarını mahkûm eden, Filistinlilerin haklarının verilmesi ve İsrail'in Kudüs'ün

statüsünü değiştirmesiyle işgal altındaki toprakları yerleşime açmasının kınanmasını

isteyen yedi kararı veto etmiştir. Reagan yönetiminin benzer konularda, ABD'nin

yalnız başına kalarak, veto ettiği 13 (onüç) yeni kararı olmuştur. Oylamalar genellikle

ya duyurulmamakta ya da küçük bir haber olarak geçiştirilmektedir. Yer yer çıkan

99 Süleyman İrvan, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi s. 94. 100Sara Dickson, Propaganda and The Press, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Florida: Florida State University Press, 1989, s118. Akt: Süleyman İrvan, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi s. 95. 101 Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Tüm Zamanlar Yayıncılık, Çev : Abdullah Yılmaz, İkinci Baskı, İstanbul, 1999, s.119. 102 A.g.e. s. 321.

Page 59: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

51

haberler, genelde devletin kontrolündeki bir basında rastlanabilecek türdendir.103 Her

ne kadar iktidarla çatışmalı gibi görünen konulara değinilse de bunlar, sadece

iktidarın uzantısı olan kitle iletişim araçlarında diğer olaylar tarafından bastırılan

zayıf konuları teşkil eder. İktidar kitle iletişim araçları üzerinden, kamusal

tartışmaların çerçevesini ve gündemini belirleyerek, bu konuları kamu gündeminden

uzaklaştırma yeteneğine sahiptir. Çünkü bir takım düşünceler, iktidar tarafından

üzerinde fazla durulmaması gereken, vatan ve milletin bütünlüğünü tehlikeye

düşürecek tartışmalara neden olacağı varsayımıyla hasıraltı edilebilir.104 Bunun

dayanağı, kitle iletişim araçlarında yer alan içeriklerin önceden kabul ettirilmiş mesaj

özelliği taşımasında yatar. Zira söz konusu içeriklerle bireylere, bunlar “sizin” için

imajı verilir. Bireylerin ise bu mesajlara inanıp inanmaması fazlaca önem taşımaz.105

Ulusal ve uluslararası kriz dönemlerinde medyanın ulusal çıkarları resmi görüş

çerçevesinde ele aldığı, ülkenin takip ettiği dış politikayı benimsediği, yapılan çeşitli

görgül araştırmalarla ortaya konulmuştur. Birinci Körfez Savaşı’nın ele alındığı bir

çalışmada Mustafa Mutlu şu sonuçlara varmıştır: “Savaşın iyinin (ABD ve Batı)

kötüye (Irak’a) ahlaki bir seferberliği olduğu propagandası yapıldı. Irak Devlet

Başkanı Saddam Hüseyin’in ‘Yeni bir Hitler’ olduğu, vakit geçmeden önünün

kesilmesi gerektiği, ABD’nin Hitler’e benzeyen Saddam’la müzakere masasına

103 Bu konuda bir örnek verilecek olursa, Kasım 1988'deki Genel Kurul 130'a karşı 2 (Amerika ve İsrail) oyla bir karar aldı. Karar Filistin ayaklanmasım bastırırken “savunmasız Filistinlileri öldürdüğü ve yaraladığı” için İsrail'i “mahküm etmekte” ve işgal altındaki bölgelerdeki uygulamalarını mahküm eden daha önceki Güvenlik Konseyi kararlarını dikkate almadığı için de "şiddetle kınamaktadır.” Bu New York Times'da yayımlandı. ilk üç paragraf temel olgulara değiniyordu. Makalenin geri kalanı (on paragraf) ABD ve İsrail'in konumuna, çekimserlere ve Arap devletlerinin önceki kararlar üzerinde “oldukça zayıf şovu”na ayrılmıştı. Kararı destekleyenlerden yana bütün öğrenebildiğimiz kararı “dengesiz” bulanların koyduğu çekinceler olmuştur. Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Tüm Zamanlar Yayıncılık, Çev: Abdullah Yılmaz, İkinci Baskı, İstanbul, 1999, s. 317 104 Noam Chomsky, Demokrasi, Gerçek ve Hayal, Çev: Cevdet Cerit, İstanbul, Pınar yayınları, 1995, s. 28. Akt: Zülfikar Damlapınar, Medya ve Siyaset İlişkileri Üzerine, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005. s. 119. 105 Zülfikar Damlapınar, Medya ve Siyaset İlişkileri Üzerine, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005, s. 119.

Page 60: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

52

oturmaması gerektiği propagandası ısrarla yayıldı. Bu propagandaya Amerikan basını

da destek verdi. Körfez Savaşı sırasında Amerikan basını Bush yönetimini

desteklemekle kalmadı, savaş çığırtkanlığı da yaptı. Basın, savaşın gerekli olup

olmadığını sorgulamadı. Savaşın olası maliyetinden bahsetmedi. Amerikan basını

CNN’in de yardımıyla Körfez Savaşı’nı Amerikan gözlükleriyle yansıttı. Uzman

sıfatıyla televizyonlara çıkarılan kişilerin büyük çoğunluğu Bush yönetimine yakın ve

savaşı destekleyenlerden seçilmişti. Televizyonlarda savaşla ilgili yayınlarda toplam

yayınların ancak %1’i savaş karşıtlarının fikirlerine ayrılmıştı. Basın, savaş

karşıtlarının uzun saçlı, pejmürde kılıklı radikaller, kendini bilmez ufak bir azınlık

olduğunu ve önemsenmemeleri gerektiğini vurguladı.”106

Diğer bir araştırma ise; Zeynep İşcan107 tarafından 2003 Irak Savaşı’nın New York

Times, The Guardian ve Le Monde gazetelerinde ulusal bakış açılarıyla nasıl ele

alındığına yönelik yapılmıştır. Araştırmada ele alınan üç ülke; Amerika, İngiltere ve

Fransa Irak Savaşı’nda izledikleri politikalarda iki karşıt uçta yer almışlardır.

Amerika ve İngiltere, Irak'ta askeri seçeneği savunurken, Fransa bu savaşa karşı

çıkmıştır. Bu ülkelerin gazetelerinin de genellikle uluslararası olayları hükümetlerinin

resmi bakış açılarının dışına çıkmadan sundukları ortaya çıkmıştır.

Araştırmanın sonucuna göre New York Times ve The Guardian’ın savaşa yaklaşımları

benzer bir çizgi izlemiştir. Savaşın olması gerektiği, Saddam rejiminin dünya barışı

için ne kadar tehlikeli olduğu, Irak halkının zavallı ve kurtarılmayı bekleyen bir halk

106 Mustafa, Mutlu, Vietnam’dan Körfez Savaşı’na Uluslararası Uyuşmazlıklarda Kamuoyu Oluşumu, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2001, s. 223. 107 Zeynep İşcan; Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian Gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Page 61: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

53

olduğu ve Saddam'ın elinde kitle imha silahları bulundurduğu haberleri ön plana

çıkartılarak sunulmuştur. Le Monde’da ise; Amerikan ve İngiliz gazetelerindeki

içeriklere karşıt görüşler yer almıştır. Irak'ın elinde kitle imha silahları bulunmadığı,

Irak'ın BM silah denetçileri ile işbirliği yaptığı, sorunun askeri açıdan değil diplomasi

yoluyla çözümlenebileceği en sık vurgulanan noktalar olmuştur. Çalışmada, savaşın

genel çerçevelerinin gazetelerde nasıl oluşturulduğunun araştırılması, tarihsel

bağlantıların yanı sıra haber değeri taşıyan iki önemli olay üzerinden yapılmıştır.

NATO krizi ve dünyada savaş karşıtı görüşler ve gösteriler, uluslararası politikanın

gündemine yerleşen iki olay olmuştur. Araştırmanın sonucuna göre üç gazete de

NATO krizini sunarken, ulusal bakış açılarını net bir şekilde ortaya koymuştur.

Amerika ve İngiltere, NATO krizinde yine aynı cephede yer alırken, Fransa bu iki

ülkenin talebini veto eden ülke konumundadır. Bu ülkelerin gazeteleri de, uluslarının

politikalarını açıkça desteklemiş, görüşlerini savunmuş ve diğer cephede yer alanları

da suçlamıştır. The Guardian ve New York Times, NATO krizinin boyutlarının

büyüklüğüne dikkat çekerek verirken; Le Monde bu krizin abartıldığını ve olayın

dramatize edildiğini vurgulamıştır. Savaş karşıtı gösteriler ise, olayın izlenişi

açısından gazeteler arasında büyük farklılık göstermiştir. Bu gösteriler, haber değeri

taşıyan, çok geniş çaplı bir dünya olayı olarak önem taşımaktadır. Bu büyük olayın

gazetelerde aktarılış şekilleri farklılıklar göstermiştir. Le Monde için bu olayın değeri

kendi ülkesinin politikalarının desteklendiğini göstermesi açısından çok önemli kabul

edilmiş ve dünyadaki gösteriler, tüm muhabirleri aracılığıyla özel dosyalar halinde

yayımlanmıştır. New York Times ise; gösterileri tek bir haberde derleme olarak

sunmuştur. The Guardian da gösterileri haber değeri olan unsurlar üzerinden

vermiştir. Muhabirlerinin ve ajansların haberleriyle gösterileri tek bir haberde

Page 62: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

54

toplamıştır. Bu bölümlerde, olaylar ve savaşın genel hatları gazetelerde ulusal bakış

açıları ile sarmalanarak verilmiştir. Resmi politikalara göre bazı olaylar

yumuşatılarak, bazıları da sert eleştirilerle sunulmuştur. Aynı olaylar her üç gazetede

de farklı yönleri ile irdelenmiş ve aktarılmıştır.

Sonuç olarak İşcan’ın çalışmasında elde edilen bulgularda, gazetecilerin uluslararası

olayları haber yaparken ulusal beklentileri, çıkarları devreye sokarak, haberlerde

ulusal bakış açılarını yansıttıkları belirlenmiştir. Araştırmadaki bölümlerin hepsinde

gazetelerin, genellikle hükümetlerin resmi politikalarını yansıttıkları görülmüştür.

Örnek olay olarak seçilen 2003 Irak Savaşı’nda haberlerdeki ulusal bakış açıları

yoğun olarak hissedilmiştir. Gazetecilerin ulusal çıkarları ve beklentileri devreye

sokarak, milliyetçi duygular içerisinde haber yaptıkları belirlenmiştir. Ancak; burada

kolaylıkla bir genelleme yaparak savaş dışında da, uluslararası herhangi bir olayın

takibinde ulusal bakış açılarının haberlere yansıtıldığı ve iktidarın politikalarının

temsil edildiği söylenebilir.

A. SAVAŞ VE MEDYA

Medya ve savaş ile ilgili öne sürülen düşünceler genellikle iki görüş çerçevesinde ele

alınmaktadır. Shaw ve Hill bunu şöyle açıklamaktadır: Özellikle siyasi ve askeri

liderlerce televizyon ve diğer medyaların savaş çabalarını sabote ettiğine,

baltaladığına inanılmaktadır; bir başka deyişle savaşma gücünü azalttığına

inanılmaktadır. Bu inancın kaynağı, Vietnam Savaşı sırasında Amerika ve Avrupa

Page 63: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

55

ülkelerindeki televizyon yayınlarının savaş lehindeki halk desteğinin azalmasına,

böylece de Amerikalıların yenilgisine katkıda bulunduğuna dair yaygınlaşmış

inançtır. Bu yüzden İngiltere’nin Falkland Savaşı’nda ve Amerika’nın Grenada ve

Panama saldırılarında bilgi akışı ve medyalar üzerinde çok açık ve sıkı bir kontrol

uygulanmıştır. Bu küçük operasyonlar 1990-91’deki Çöl Savunması ve Çöl Fırtınası

harekâtları için birer model oluşturmuştur. Savaş ve medya ilişkileri konusunda diğer

bir görüş ise; siyasi ve askeri otoritelerin kendi nihai amaçlarına erişebilmek için

medyayı çok iyi kullandıkları, bir başka deyişle, medyayı manipüle ettikleri, böylece

güçlerini daha da arttırdıkları yönündedir. Bu görüşe göre hükümetlerin ve askerlerin

başarısında medyayı kullanım becerisi önemlidir.108 Özellikle günümüzde yaşanan

savaşlarda medya, insanların yaşanan gelişmelerden haberdar edilmesi ve belli bir

konuda kamuoyunun oluşmasında çok önemli bir işleve sahiptir. Uğur, makalesinde

Körfez Savaşı’na değinmekte ve iletişim faaliyetlerinin günümüzde kazandığı

konuma vurgu yapmaktadır. İletişim araçları artık yalnızca zihinsel haritalarımızı

üretmekle kalmamakta, bilişim olanakları ve telekomünikasyon alt yapısıyla iç içe

geçip savaş makinesinin bel kemiğini oluşturmak suretiyle ülkelerin haritalarına

yapılan müdahalelerde başlıca rollerden birini oynamaktadırlar. Savaş, neredeyse

iletişim araçları ve öğreni (enformasyon) teknolojisi ile eşanlamlı hale gelmiş,

özellikle uluslararası iletişimi ellerinde bulunduran ülkeler bu olanağı kendi çıkarları

doğrultusunda kullanmaktadırlar. Bu ülkeler savaşı meşrulaştırmak istedikleri zaman

bu doğrultuda haberleri manipüle etmekte, çeşitli ideal olduklarına inandıkları bazı

108 Martin Shaw ve Roy Carr-Hill, War and Mass Media: Responses to The Gulf Coverage İn The United Kingdom; İLAD ve IMCR tarafından düzenlenen Nesmedia and İnternational Conflict Adlı Konferansta Sunulan Bildiri, İstanbul,19-20 Haziran 1991. Aktaran Filiz Seçim, Uluslararası İletişim Bağlamında Türk Basınında Yer Alan Dış Haberlerin İncelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 26, İstanbul-1993

Page 64: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

56

fikirleri öne sürmekte ve bunu belli bir süre insanların zihinlerine yerleştirmeye

çalışmaktadırlar.109

İngiltere’de yerel bir topluluk üzerinde yapılan bir araştırma, savaşla ilgili algı ve

tutumların televizyon ve gazete haberleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya

koymuştur. Bununla birlikte araştırmanın bir başka sonucu; savaşa karşı tutumların

gazete okurları arasında geniş ölçüde değiştiği (televizyonun daha etkili olduğu

varsayımına dayalı bir sorgulamada) tutum oluşturmada gazetelerin pek önemli

olmadıklarıdır. Bu çalışmanın bulgularından bir diğeri de medya izleyicilerinin /

okurlarının savaşla ilgili düşünce ve tutumlarının yalnızca medya haberlerinin

analiziyle açıklanamayacağıdır. Araştırmada, izleyicilerin–okurların medyalarda

verilen yoğun mesajlara tepki gösterdikleri saptanmıştır. Pek çok kişi savaşı

onaylamakla birlikte kuşkularını da ifade etmişlerdir. Ayrıca; savaşla ilgili temel

izlenimlerini medya haberlerinden aldıklarını onaylamışlar ancak; bunların önemli bir

kısmı İngiliz televizyonunu “savaşı aşırı derecede övdüğünü, abarttığını”

belirtmişlerdir. Gazete okurları da aynı görüşü savunmuşlardır.110

1. Medyanın Yanlılığı ve Savaş

Uluslararası çatışma zamanlarında medyanın yanlılığı daha açık şekilde ortaya

çıkmaktadır. Bu dönemlerde, medyada gazetecilerin nesnellikten ne kadar çok

uzaklaştığı net olarak gözlenmektedir. “Savaş, gazetecilik mesleğinin temelinde

109Aydın Uğur, Birikim, 25. sayı, Mayıs 1991, s. 13. 110Martin Shaw ve Roy Carr-Hill, Akt Filiz Seçim, Uluslararası İletişim Bağlamında Türk Basınında Yer Alan Dış Haberlerin İncelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul-1993.

Page 65: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

57

bulunan retorik ve gerçeklik arasındaki gediği en açık biçimiyle ortaya koyar.”111

Ulusal güvenliğin ve çıkarların söz konusu olduğu savaş dönemlerinde medyadaki

haberlerin, ülkelerinin politikalarından bağımsız olarak eleştirel olması ve uluslararası

olayların tarafsız bir bakış açısı ile analiz edilmesi çok zordur.

Devletler, uluslararası olaylarda alınan kararların meşruiyetini sorgulamadan,

tamamıyla realist paradigma çerçevesinde ulusal çıkarları ön plana

çıkarabilmektedirler. Kimi zaman ise uluslararası meşruiyet kabul edilmekte; fakat

farklı görüş açılarından buna yaklaşılmaktadır. Örneğin 1991 ve 2003 Irak Savaşı

hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel kurulundaki konuşmaları

inceleyen Özdemir; her iki oturumda da uluslararası meşruiyetin tartışıldığını,

taraflarca uluslararası meşruiyetin kabul edildiğini; fakat farklı tanımlandığını

belirtmekte, bu tanımlamayı belirleyen ana unsurların ise Türkiye’nin milli güvenliği

ve ulusal çıkarları olduğunu ifade etmektedir. Özdemir, “Uluslararası meşruiyet,

tarafların ülke güvenliği ve çıkarlarına ilişkin görüşleri doğrultusunda eğilip

bükülebilen, farklı tanımlanan; fakat bu amaçlara ulaşmanın da meşruiyetini

sağlayacak bir araç olarak görülmüştür,” sonucuna varmıştır.112 Yine aynı araştırmada

ulaşılan diğer bir sonuç da “1990 ve 2003 yıllarında Körfez ve Irak Savaşları öncesi

toplanan TBMM, Türkiye’nin bu savaşlara müdahil olup olmamasının meşruiyetini,

uluslararası meşruiyetin, Türkiye’nin milli güvenliğinin ve ulusal çıkarlarının

korunmasına dayandırmış; Türkiye’nin milli güvenliği ve ulusal çıkarları

111 A. Belsey & R. Chadwich, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998, s. 190. 112 İnan Özdemir, “TBMM’de Savaş Retoriği: Körfez ve Irak Savaşları” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s. 106.

Page 66: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

58

konusundaki tanımlamalar, uluslararası meşruiyetin tanımlanmasını da

etkilemiştir.”113 olmuştur. Bu sonuç Türkiye’nin uluslararası politikada realist

paradigmayı benimsediğini ortaya koyması açısından önem taşımaktadır. Türk

basınının uluslararası olaylardaki meşruiyeti sorgulayıp sorgulamadığı konusunda

yapılan çalışmalarda basının da benzer bir politika izlediği saptanmıştır. Türk

medyasında Irak Savaşı’nın köşe yazarları tarafından nasıl ele alındığını inceleyen

Deveci ve Kejanlıoğlu bu savı destekleyici sonuçlara ulaşmışlardır. Buna göre;

“uluslararası siyasetin yalnızca realist bir perspektiften anlaşılabileceği, yaklaşan

savaşın kaçınılmaz olduğu ve Türkiye’nin bu savaşa mutlaka girmesi gerektiğini,

tarihin hemen her döneminde ama özellikle “yeni dünya düzeninde” etik normların ya

da yasaların değil gücün etkin olduğunu dile getiren ve bu gerçeklik karşısında

çırpınmanın yalnızca faydasız değil aynı zamanda naiflik (“ahmaklık” ya da

“romantiklik” de olabilir) olduğunu savunan, savaşa eleştirel herhangi bir yaklaşımı

kınayan kapatma çabası”114 tespit edilmiştir. Yine aynı araştırmada “görülen en bariz

söylemsel kapatma, bu realist bakışı vurgulayarak olası savaşa etik normlar,

uluslararası örgütler, anlaşmalar ve standartlar açısından yaklaşmayı engelleme,

tartışmaya sokmama çabası ile belirmektedir.”115 sonucuna varılmıştır.

Çatışma dönemlerinde, medyada ulusal bakış açıları daha çok yoğunluk

kazanmaktadır. "Gerçeği anlatmaktan daha önemli olan şey savaşı kazanmaktır" sözü

113 İnan Özdemir, “TBMM’de Savaş Retoriği: Körfez ve Irak Savaşları” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004, s. 115-116. 114 Cem Deveci, Beybin Kejanlıoğlu, “Türk Medyasında Irak Savaşı” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s. 142 115 Cem Deveci, Beybin Kejanlıoğlu, “Türk Medyasında Irak Savaşı” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s.123

Page 67: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

59

savaş dönemlerindeki savaş gazeteciliği ile ilgili genel düşünceyi

açılamaktadır.116 İkinci dünya savaşında bir muhabirin aşağıdaki sözü ise medyanın,

ulusal çıkarları gözeterek yanlı yayın yapması varsayımını kuvvetlendirir niteliktedir:

“Ülken savaştaysa, senin haberciliğin de bu savaşın uzantısı olur. Nesnellik, ancak

kara bulutlar dağıldıktan sonra söz konusu olur.”117 Williams da yazdığı makalede savaş

muhabirlerinin savaş haberlerini verirken “hayal güçlerinin gerçeği” ile “dış gerçeklik”

arasında ikilemde kaldığını belirtirken, İngiliz Picture Post’un editörü Hopkinson’dan

bir alıntı yapar; “savaş dönemlerinde bazen gerçeklerden daha önemli şeyler vardır”

sözleri ile nesnellikten nasıl uzaklaşıldığını anlatır.118 Burada, medyanın özellikle

ulusal ve uluslararası kriz dönemlerinde daha çok ulusal çıkara odaklandığı ortaya

çıkmaktadır. Gazeteciler, savaş dönemlerinde vatanseverlik duygularının yanı sıra

verdikleri haberlerde, düşman lehine savaşın gidişatını değiştirecek unsurların

bulunmasından endişe etmektedir. Yine bunlara ek olarak, cesetlerin resimlerinin

gösterilip gösterilmemesi, sivil halkın kayıplarının verilip verilmemesi ya da savaş

esirlerinin görüntüleri, düşman tarafından haberlerin aktarılıp aktarılmaması, savaş

alanında sevdiklerini yitiren acılı aileleri gösterilip gösterilmemesi ve muhabirlerin

silahlı kuvvetlerin savaş bölgesinde koyduğu sınırlamalara uyulup uyulmaması gibi

savaş muhabirlerinin dikkate almaları gereken birçok unsur bulunmaktadır.

Devletin ve ordunun savaş muhabirlerinden istedikleri; halkın ve askerlerin moralini

yükseltecek, düşmanı yerecek ve “nefret edilmesini sağlayacak” türden haberler

vermeleridir.119 Verilmemesi gerekenler ise; “bizim tarafın verdiği ağır zayiat ve

116 A. Belsey & R. Chadwich, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, İstanbul, Ayrıntı Yayınları,

1998, s: 191. 117 A.g.e. s: 192. 118 A.g.e., s.189. 119 A.g.e. s: 192.

Page 68: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

60

yaptığı zulüm”, kayıplara neden olan “askeri ihmal ve yetersizlikler” ile ilgili

haberlerdir.120

Aslında savaş dönemlerine ait nesnellikle ilgili tüm düşünceler medyanın genel

durumunu yansıtmaktadır. Medyanın savaş dönemlerine özelmiş gibi görülen yanlı

yayınları tüm zamanlar için geçerlidir. Sadece bu dönemlerde yanlılık, sansür, ulusal

çıkarların gözetilmesi daha yoğun ve daha açık olarak hissedilmektedir.121

“Toplumsal eylemlerin haberleştirilmesinde medyanın yanlılığı üzerine yazılan

metinlerde, medyanın bu eylemleri haberleştirme biçiminin haber toplama rutinlerine

haber değeri atfetme gerekçelerine kar amaçlı kuruluşlar olan yayıncıların ekonomik-

politik çıkarlarına, medyanın konjonktürel ilgilerine göre belirlendiği ortaya

konulmuştur. Bununla bağlantılı olarak medyanın sahiplerinin politikacılarla ve diğer

ticari olanlarla kurduğu sıkı ilişkiler sosyal olarak ulaşılabilirliği olan ve sistemi

sorgulamak yerine tekil ya da kişisel sorunlarla uğraşan eylemlerin medyada daha

kolay yer bulması sonucunu doğurmaktadır.”122 “Benzer şekilde Türkiye’de ulusal

medyanın toplumsal eylemleri temsilinin, medya kuruluşlarının yapısal çıkarları ve

ideolojik yanlılıklarıyla yakın ilişki içinde olduğu görülmektedir. Bu kuruluşlar

yapısal çıkarlarıyla uyuşmayan protestoları sapkın, çarpık, sıra dışı, tehdit unsuru

barındıran şiddetli eylemler olarak tanımlayabilmekte ya polis ve tutuklama

görüntüleri eşliğinde aktararak ulusal güvenlik sorunu ile bağdaştırmakta ya da

yalnızca izlence boyutunu öne çıkararak eylemi içeriğinden soyutlamayı

120A.g.e. s.194. 121 Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 58. 122 Eser Köker, Ülkü Doğanay , “Türkiye’de Televizyon Haberlerinde Savaş Karşıtı Eylemler” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s. 151.

Page 69: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

61

yeğlemektedir. Bu noktada ulusal medyada toplantı gösteri ve yürüyüşün “izinsiz” ya

da “izinli” olması birincil önem taşımaktadır. İzinsiz gösteriler çoğunlukla şiddet

eylemleri ile eşleştirilmekte bir yurttaş topluluğuna ait “birlikte sorun dile getirme

eylemi”nin gerçekleştirme koşullarını düzenleyen yasal hükümler bunların medyada

haberleştirilme biçimini de etkilemektedir.”123 Bununla birlikte savaş ve isyan

dönemlerinde, haber medyası çok farklı bir döneme girmekte ve kullanılan üslupta

da köklü değişiklikler olabilmektedir.124 Tarih boyunca uluslararası çatışma

dönemlerinde, devletler haklılıklarını anlatabilmek, ulusal birlik ve bütünlüğü

koruyabilmek amacıyla medyayı önemli bir araç olarak görmüşlerdir. Bu

dönemlerde, zayıf ve küçük ülkelerin liderleri, her türlü zorluğu göze alarak,

Amerika ve Batı Avrupa tarafından kontrol edilen uluslararası medyaya ulaşabilmek

için büyük çaba sarf etmektedirler.125 Savaş ve ayaklanmalarda haber medyasına girme

rekabeti yaşanmakta, savaşan taraflar farklı haber medyalarından özellikle onlara yardım

edebilecek güçlü ülkelerin medyalarından faydalanmak istemektedirler. İçinde

bulunduğumuz çağda batı medyası uluslararası gündemi diğer yerlerdeki medyadan

daha çok oluşturmaktadır.126 Çatışmalarda taraf olarak yer alan bu ülkeler için dünyanın

tek süper gücü Amerika ile ilişki içerisinde olmanın ve görüşlerini aktarmanın büyük

önemi bulunmaktadır. Bunun için en iyi yol da Amerikan medya kuruluşları olmaktadır.

New York Times ya da Washington Post en yaygın ve en itibarlı gazeteler olarak,

CNN ve NBC de en etkin iletişim araçları olarak görülmektedir. Özellikle çatışan

123 Eser Köker, Ülkü Doğanay , “Türkiye’de Televizyon Haberlerinde Savaş Karşıtı Eylemler” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s. 153. 124 G. Wolfsfeld, Media and Political Conflict, Londra. Cambridge Press, 2004, s: 125. 125 Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 62. 126 G. Wolfsfeld, Media and Political Conflict, Londra, Cambridge Press, 2004, s.125.

Page 70: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

62

devletlerin CNN'e ulaşması ve görüşlerinin orada temsil edilmesi, o devletler açısından

büyük bir ayrıcalık olmaktadır. Bunun nedeninin altında, Amerika’nın dünyanın

herhangi bir yerindeki çatışmada devletler üzerinde potansiyel etkiye sahip olduğu

kanaatinin bulunmasıdır. Ayrıca, büyük ve güçlü ülkelerin resmi politikalarının

çerçeveleri, medyada yoğun olarak yer almakta ancak zayıf tarafın görüşü medya

tarafından kolaylıkla yok sayılabilmektedir.127 Savaş dönemlerinde gazetecilerin

ulusal bakış açılarını bu kadar yoğunluk içerisinde sunmalarının nedeninin hepsi,

onların milliyetçi duygularından kaynaklanmamaktadır. Bunun arkasında, hükümetlerin

bu dönemlerde medyayı çok sıkı takibe almaları ve yayınlar üzerinde kontrol sahibi

olma istekleri de bulunmaktadır. Wolfsfeld de, toplum tarafından kabul edilen kriz

dönemlerinde yetkililerin acil kuralları uygulamalarının daha kolay olduğunu ve haber

medyası üzerindeki kontrolün daha etkin bir şekilde yürürlüğe koymayı beraberinde

getirdiğini söylemektedir.128 Savaş alanında yetkililer, medya yayınlarının üzerindeki

kontrollerini farklı yollardan sağlamaktadırlar. Askeri alanda üstün olan taraf, haber akışı

üzerinde tam bir denetime de sahip olmakta ve medya kuruluşlarının özerkliğini önemli

ölçüde sınırlandırmış olmaktadırlar. Gazetecinin ihtiyaç duyduğu öncelikli bilgi; savaş

alanındaki son durum olmaktadır. Hükümetler medyanın karşı tarafa ulaşma

olanaklarını kapattıkları anda kontrolü kendi ellerine almış olacaklardır.129 Nitekim,

1991 Körfez savaşında müttefik güçlerin medya ve haber akışı üzerinde büyük bir

kontrol mekanizması kurdukları ve bunu gazeteci bilgi bürosu adıyla oluşturdukları pool

(havuz) sistemi ile yapmışlardır.130Ayrıca müttefiklerin askeri açıdan çok güçlü olmaları

127 Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 58. 128 A.g.e. s.60. 129 A.g.e. s. 62 130 G. Wolfsfeld, Media andPolitical Conflict, Londra. Cambridge Press, 2004, s: 133

Page 71: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

63

da medya üzerinde tam bir kontrol sağlamıştır. Gazeteciler, ülkelerini düşman

karşısında koruyan kahramanlar olarak görev almışlardır.131 Bununla birlikte devletlerin

medya üzerindeki denetimi kaybetmesi bazen çok çabuk ve kolay olabilmektedir.

Örneğin Amerika, 1991'deki Körfez Savaşı'ndan bu yana Suudi Arabistan ve Mısır

başta olmak üzere, bölgedeki çoğu medya yayınlarını kontrol edebilmekte ve bu

ülkelerin hükümetleri aracılığıyla, yayınları denetim altına alabilmekteydi. Körfez

Savaşı’nda da Amerika, enformasyon üzerinde sıkı bir kontrole sahip olarak medya

yoluyla Irak’a karşı etkili bir psikolojik savaş yürütebilmiştir.132 Ancak; Afganistan

savaşıyla beraber, ABD'nin artık sınırları dışındaki haber akışı üzerindeki denetimini

kaybettiği El-Cezire örneği ile açık şekilde görülmüştür. Amerika’nın 11 Eylül saldırısının

sorumlusu olarak gördüğü El Kaide örgütü ve lideri Usame Bin Laden’e karşı

Afganistan’da başlattığı savaşta, Amerikalılar ile tüm dünya yeni bir televizyon kanalı ile

tanışmıştır: “El-Cezire”. El-Cezire televizyonu CNN’in Arap versiyonu olarak, Katar’da

1995 yılında bağımsız haber kanalı olarak kurulmuştur. Taliban, El-Cezire televizyonu

dışında tüm yayın kuruluşlarından ve muhabirlerinde ülkeyi terk etmelerini isteyince,

savaşın tek bir gözü kalmış; tüm dünya bu büyük olayı, bu televizyonun Arap

muhabirlerinin haberleri ile izlemiştir. Belki de ilk defa bir dünya olayını aktaran Batı ve

Amerikan medyasının muhabiri değil, bir Arap ülkesinin televizyon muhabiri

olmuştur. El-Cezire'nin savaşı aktarırken olayları Arap bakış açısıyla ele alan,

Müslüman bir ülkenin televizyonu olarak tek başına dünyaya iletmiştir. Yaralı Afgan

çocuklarının görüntüleri, açlık ve sefalet içindeki Afgan halkının durumu günler

131 Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 69. 132 “A War Waged With Missiles Of Misinformation”, Asia Times Online, Media/Information, 13 Mart 2002. Akt: Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 71.

Page 72: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

64

boyunca tüm dünyaya aktarılırken, sivil halkın, saldırılarda çok şey kaybettiği en çok

vurgulanan nokta olmuştur. El-Cezire televizyonu yerine batı medyası bu savaşı aktarmış

olsa idi, yukarıda belirtilen görüntüler yerine, yaşananlar çok farklı bir perspektiften

sunulacaktı. Bu savaşta, Körfez Savaşı’nın aksine, uluslararası camiada siyasi bir

belirsizlik bulunmasa bile olay, Amerikan ve batı ülkelerinin, ana akım medyasının

dışında başka bir ülkenin televizyonu tarafından aktarıldığı için diğerlerinden farklılık

göstermektedir. El Cezire televizyonu haberlerini sivil halka yoğunlaştırdığı ve farklı

bakış açılar getirdiği için, uluslararası kamuoyunda Amerika’nın bu savaştaki rolü

Körfez Savaşı’ndan daha fazla sorgulanmıştır.133 Afganistan Savaşı’nda; Amerikan

yönetimi, medya yayınlarını kendi lehlerine çevirmek için çok çaba sarf etmiş, hatta El

Cezire televizyonunun Kabil bürosunu bombalayarak yayınlarını susturmayı

amaçlamıştır. Amerikan hükümetinin uluslararası medyayı etkileme çabalarının yanı sıra,

kendi ulusal medya kuruluşları üzerinde de baskı kurduğu bilinmektedir. 10 Ekim

2001 tarihinde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice,

Amerika'nın büyük televizyon kuruluşları ile bir araya gelmiş ve onlardan El-Kaide

lideri Usame Bin Laden’in açıklamasını yayınlamamalarını istemiştir. MSNBC ve

News, Laden’in yaptığı açıklamaların hiç birisini yayınlamamış, CNN ise sadece çok

kısa bir özetini göstermiştir. Bush hükümeti, televizyon kuruluşlarından sonra aynı

talebi gazetelere de iletmiştir. 17 Ekim’de ise Bush hükümeti yetkilileri, Hollywood

stüdyoları mensupları ile kapalı bir görüşme düzenleyerek, kendilerinden Amerika'nın

133 “A War Waged With Missiles Of Misinformation”, Asia Times Online, Media/Information, 13 Mart 2002. Akt: Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 71.

Page 73: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

65

teröre karşı verdiği savaşı destekleyici programlar yapmalarını istemişlerdir.134 Bunlar,

haberlerin tarafsız bir göz ile aktarılmasının ne kadar zor olduğuna dair bir örnek teşkil

ederken, ulusal bakış açılarının yansıtılmasının ardındaki nedenleri de ortaya

koymaktadır. Wolfsfeld, Körfez Savaşı'nda, medyanın haberlerin nasıl oluşturulduğunun

belirlenmesi amacıyla yaptığı araştırmada, bazı temel kuramsal sorular sormuş; bu

sorulara aldığı yanıtlar da gazetecilerin, savaş dönemlerinde haber çerçevelerinin

hangi yollarla kurulduğunun saptanmasını sağlamıştır. Wolfsfeld’in sorduğu sorular

çatışmanın “genel” hatlarının belirlenmesinde büyük kolaylık sağlamaktadır.

Wolfsfeld’in Körfez Savaşı'ndan verdiği örneklerin burada bir özetinin yapılması, aynı

soruların araştırma bölümüne de uygulanması aşamasında büyük kolaylıklar

sağlayacaktır. Aşağıdaki üç soru kuramsal prensiplerin temelini oluşturmaktadır.

1. Bu çatışma geçmişte nasıl tanımlanmış ve nasıl takip edilmiştir?

2. Çatışmanın en çok haber değeri taşıyan kısımları nelerdir?

3. Çatışmanın iyi ve kötü tarafları kimlerdir?

Bu soruların kullanılması iki amaca hizmet etmektedir: Birincisi bu bizi, kimin

gazeteciler gibi bir haber hikâyesini oluşturmayı denediğini düşünmeye zorlar. İkincisi bu

bize olayın etkisini daha iyi anlamayı sağlar. Birinci soru, çatışmanın politik bağlamının

tanımlanmasında yardımcı olmaktadır. İkinci soru, gazetecilerin profesyonel anlamda

134“The Media and the Government, “The state of The “Free Pres” after October 7-A11 propaganda, Ali the Time” 6 November, 2001. P. Bart, Variety, 10/18/01, “White House enlists Hollyvvood war effort”. Akt: Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 73.

Page 74: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

66

haber değeri ile ilgilenmesine odaklanır. Üçüncü soru ise çatışmanın tarafları arasında

nasıl bir yargıda bulunulacağı, suçun sorumluluğuna odaklanmaktadır.135

1.Bu çatışma geçmişte nasıl tanımlanmış ve nasıl takip edilmiştir?

Bu soru, çatışmanın siyasi bağlamının tanımlanmasında yardımcı olmaktadır.

Çatışmanın takibi, doğal olarak daha önce bu çatışma ile ilgili bilgilerle ya da

bilinenlerle bağlanmasıyla daha kolaylaşmaktadır. Medya çerçeveleri bu çatışma ile

ilgili olan, benzerlik taşıyan ya da paralellik gösteren diğer çatışmalarla

kıyaslanmasında ortaya çıkmaktadır. Böyle bir çatışma daha önce nasıl sunulmuştu ve

çerçeveleri ne olmuştu gibi sorular, bu çatışmanın etiketini, “gösteri mi, protesto mu,

terörizm mi, ayaklanma mı, devrim mi, iç savaş mı, soykırım mı, bir gerilla savaşı mı

yoksa bir savaş mı” olduğunu belli edecektir. Wolfsfeld, her tür çatışma için belli kurallar

olduğunu belirtirken, hangi tür çatışmada nelerin, nasıl haber olacağını, hangi

görüntülerin kullanılacağının da belli olduğunu vurgulamaktadır.136 Çatışmanın etiketi

belli olduktan sonra, bu çatışmanın dünya tarihinde yaşanan diğer çatışmalarla

ilişkilendirilmesi aşamasına geçilmektedir. Bu savaşın yeni bir dünya savaşına neden

olup olmayacağı, Amerika'nın müdahalesinin bir başka Vietnam Savaşı olup

olmayacağı gibi sorular da medyada hemen yer almaya başlamaktadır. Yapılan

çalışmalarda Körfez Savaşı sırasında medyada özellikle “Vietnam” kelimesinin başka

herhangi bir kelimeden daha fazla kullanıldığı belirlenmiştir.137 Wolfsfeld'e göre bu

135 G. Wolfsfeld, Media andPolitical Conflict, Londra. Cambridge Press, 2004, s. 49. 136 A.g.e., s. 50. 137 A.g.e., s. 176.

Page 75: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

67

sorular, çatışmanın nasıl takip edileceğini belli ederken, Amerika’nın da konu ile

ilgili ne yapması gerektiğini belirlemektedir.

Wolfsfeld, Amerikan medyasının içinde bulunduğu siyasi kültürden etkilenmesinin

kaçınılmaz olduğunu vurgularken, böyle bir kıyaslamanın da son derece doğal olduğunu

söylemektedir. Ayrıca medya hemen savaştaki diğer tarafla ilgili tarihi bilgileri

toplamaya başlamaktadır. Wolfsfeld, Körfez Savaşı’nda da Saddam ve Irak hakkında

medyanın hemen bilgi toplayıp dağıtma işlemine geçtiğini ve 1979’dan bu yana

Saddam ve rejiminin dünya barışı için bir tehdit unsuru olması ile ilgili çerçeveleri

oluşturmaya başladığını belirtmektedir.138

2. Bu çatışmanın haber değeri taşıyan önemli kısımları nelerdir?

Bu soru ise, gazetecilerin profesyonel anlamda hangi olaylara daha çok değer

verdiklerini gösterir ki; bu aynı zamanda olayın kendisinin önemini

çerçevelemektedir.139 Wolfsfeld gazete, radyo ve televizyonlarda yer alan

manşetlerdeki benzerliğe dikkat çekerken, iyi bir haberin ne olacağı konusunda

gazeteciler arasında bir uzlaşım bulunduğunu belirtmektedir. Bölgeye muhabir

yollanıp yollanmayacağı, kimlerle mülakat yapılacağı, hangi tür soruların sorulacağı,

hangi görüntülerin verileceği bu sorunun cevabından çıkartılmaktadır. Manşetler en

dikkat çekici, en dramatik olaylardan seçilir ki burada önemli olan haberin satışıdır.140

138 G. Wolfsfeld, Media andPolitical Conflict, Londra. Cambridge Press, 2004, s. 176. 139 A.g.e. s. 51. 140 A.g.e. s. 51.

Page 76: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

68

Bu yüzden çatışmanın hangi unsurlarının haber niteliği taşıdığının belirlenmesi,

çerçevelendirmenin nasıl yapıldığına ilişkin ipuçları verecektir.

Wolfsfeld’in çalışmasında, Körfez Savaşı kronolojik olarak üç aşamaya

bölünmüştür.141 İlk aşama, hazırlık aşaması olarak belirlenmiş ve bu dönemde Bush

yönetiminin siyasi kontrole hâkim olduğu belirtilmiştir. Burada haber değeri en

yüksek olan nokta, Irak’ın bağımsız bir devlet olan Kuveyt’i işgal etmesi ve Suudi

Arabistan’ı tehdit etmesi olmuş ve Kuveytliler hemen “kurban” çerçevesi içerisine

yerleştirilmiştir. Bush’un desteklediği görüş de medyada, “Saddam'ın dünya düzenine

büyük tehdit oluşturduğu” şeklinde yer almıştır. Saddam Hitler’e benzetilmiş, Saddam

ile uluslararası terörizm arasında bağlantılar kurulmuştur.142 Bazı araştırmalar,

Amerika’nın petrol çıkarlarının bu savaşta rolü olduğunu gösterse de, “hukuk ve

düzen”, “özgürlük”, “demokrasi” çerçeveleri, “petrol” çerçevesinden daha etkili

olmaktadır.

İkinci aşama, Amerikan kamuoyunda ve yönetici seviyesinde güç kullanıp

kullanmama konusunda görüş ayrılıklarının en yoğun olduğu dönem olarak

tanımlanmıştır. Irak’ın Kuveyt'i işgali haberleri yerini Amerikan siyasetçileri arasındaki

tartışmaya bırakmıştır. Siyasi çevredeki bu görüş ayrılıkları, kararsızlık ve belirsizlik

medyaya da yansımış ve eleştirel çerçeveler oluşturulmuştur. Entman ve Page; New York

Times, Washington Post ve ABC haber programlarını baz alan araştırmalarında, bu

dönemde “haber medyasının ne kadar bağımsız hareket edebileceğine” dair

141 A.g.e. s.176. 142 A.g.e. s.177

Page 77: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

69

kanıtlar bulmuşlardır.143 Bu araştırmaya göre; özellikle köşe yazılarında Bush aleyhine

eleştirel yazılar gözlemlenmiştir. Son savaş evresinde ise Amerikan siyasi çevreleri,

olay üzerinde siyasi kontrole sahip olduğu kadar haber akışı üzerinde de hâkimiyet

kurmuştur.144 Bu dönemde medyanın gözü kulağı savaş alanına çevrilmiştir. “Kim

kazanacak? Müttefik güçler başarılı olabilecek mi? Yaralı ve ölü sayıları kaç? Savaş

neye benzeyecek? Strateji nedir? Hangi silahlar kullanılıyor? Kara savaşı ne zaman

başlayacak?” gibi sorular ön plana çıkmıştır. Hallin ve Gitlin’in Amerikan

medyasındaki araştırmalarına göre; medyadaki çerçevelerin, Amerikan askerlerinin

başarısına, teknolojik üstünlüklerine ve kahramanlık hikâyeleri üzerine kurulduğu

belirlenmiştir. Bu araştırmadan çıkan bir başka sonuç da Körfez Savaşı yalnızca bir

yarış değil “bizim takım” ile “onlarınki” arasındaki yarış olmaktadır. Bir gazetecinin

belirttiği gibi, savaş dönemlerinde siyasetle ilgilenilmediği, önemli olanın “babamın

ya da oğlumun eve sağ dönüp dönmeyeceği” sorusu olmuştur.145 Savaş, medyada

müttefik güçlerin bakış açısıyla ve onların çerçeveleri ile yer almıştır.

3. Çatışmanın iyi ve kötü tarafları kimlerdir?

Bu bölüm, gazetecilerin haberlerinde, çatışmanın tarafları üzerinde nasıl bir yargıda

bulunulacağına karar verilme aşamasıdır.146 Bu sorunun cevabının belirlenmesinde

her medya kuruluşunun içinde bulunduğu kültür önemli rol oynamaktadır.

143 G. Wolfsfeld, Media andPolitical Conflict, Londra. Cambridge Press, 2004, s. 178 144A.g.e. s. 182 145 A.g.e. s. 183 146 A.g.e. s. 49

Page 78: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

70

Amerikalılar için “özgürlük”, “demokrasi” gibi çerçevelerin büyük önemi

bulunmaktadır. Ayrıca, “kurban” çerçevesi de siyasi çatışmalarla ilgili “iyi” haberin

vazgeçilmez unsurudur. Bir genel yöntem olarak suçlunun belirlenmesi için kurban

üzerinde odaklanılmaktadır. Bir kez kurbanın kim olduğu belirlendiğinde “saldırgan”

da belli olacaktır. Wolfsfeld, bazı çatışmalarda çatışan her iki tarafın da kurban

olduğunu belirtirken, medyanın böyle durumlarda “anlamsız şiddet” çerçevesini

kullandığını vurgulamaktadır.147 Bir çatışmada şiddet ne kadar fazla olursa, şiddet

uygulayan tarafın her adımı hukuk ve düzene karşı bir tehdit olarak sunulmaktadır.

Böylece, bir çatışmada hukuk ve düzeni kurmaya yönelik her çaba ya da her müdahale

medya tarafından da desteklenmiş olacaktır. Ayrıca Körfez Savaşı'nda, Irak'ın

Amerika ve müttefiklere karşı oluşturduğu, “meydan okuyan”, “işgalci” gibi resmi

çerçeveleri, Amerikan haberlerinde yer almayıp, görmezden gelinmiştir. Aşağıdaki

alıntı da çatışmalarda zayıf tarafın çerçevelerinin, medya tarafından nasıl görmezden

gelindiğine örnek oluşturmaktadır: “Körfez Savaşı’nda ölü ve yaralıların sayısının

200.000’in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bir kurum olarak savaşı

sorgulamamaları, savaş muhabirlerinin ortak özelliklerinin başında gelmektedir. Bu

nedenle çoğu kez savaşın kurbanlarına, çatışmaların ortasında kalan sivillere pek

değinmezler.”148

147 A.g.e., s.53 148 Zeynep İşcan, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 120.

Page 79: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

71

Körfez Savaşı’nda, Irak’taki süt fabrikasının bombalanması, ardından, Amiriya

sığınağında yüzlerce sivilin ölmesi ve Irak’a ait 1000 askeri aracın bombalanması ile,

Amerikan hükümeti kendisini medya karşısında savunma durumunda bulmuştur. Bu

üç olayın görüntüleri, bir anda müttefiklerin çerçevelerinden farklı haberlerin

oluşturulmasına neden olmuştur. Ancak; yine de Amerikan medyası savaşın gerçek

yüzünü göstermemiş, haberlerin Amerikan bakış açısıyla verilmesine devam etmiştir.

Pentagon’dan ve Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalar ile akıllı füzelerin nokta

vuruşlarla Irak askeri tesislerini vurma görüntüleri CNN aracılığı ile tüm dünya

televizyonlarında yer almıştır. Burada eksik olan unsurlar, sivil halkın verdiği kayıplar,

özellikle Amiriya sığınağında yaklaşık 400 sivilin yaşamını kaybetmesi ve ölü ve yaralı

görüntülerinin yer almamasıdır.149

Körfez Savaşı'nda medyanın rolü “Yöneticinin Rızası” kuramıyla

yorumlandığında, Irak karşısında müttefik güçler arasında siyasi kararlılık

bulunduğunu ve medyanın da resmi bakış açılarının dışına çıkmadığı görülmektedir. Öte

yandan Afganistan Savaşı, uluslararası iletişimde söz sahibi, egemen ve güçlü devletlerin

medya kuruluşları dışında bir yayın kuruluşu olan El-Cezire tarafından verildiği için, bu

savaştaki bakış açısı çok farklı olmuştur. Uluslararası politikalarda savaşa muhalif

ülkelerin sayısı artmış ve belki de savaş bu yüzden kısa sürede sona erdirilmiştir.150

Ulusal çıkarlar, devlet politikalarında ve buna bağlı olarak basın yayın kuruluşlarında

çok farklı biçimlerde ifade edilebilmektedirler. Basın yayın kuruluşları, genellikle

resmi görüşleri temel alarak ve kimi zaman da sahip oldukları ideolojik çerçeve

149 A. g. tez, s. 123. 150 A. g. tez, s. 138.

Page 80: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

72

içerisinde ülkenin ulusal çıkarlarını tanımlarlar. Ulusal çıkarlar tarih, ideoloji ve

ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre tanımlanabilir. Ulusal çıkarları tanımlamada

ağırlıkları değişmekle birlikte bu unsurlar birbirinden bağımsız değildir ve birbirlerini

etkilemektedir. Tarihi ağır basan bir ulusal çıkar tanımlamasında ülkenin, milletin

geçmiş deneyimleri, diğer devletlerle olan münasebetleri, dostlukları, düşmanlıkları

ulusal çıkarı belirleyen en önemli kıstasları oluşturmaktadır. Uluslararası olaylarda

ülkenin nasıl bir politika takip etmesi gerektiği, karşı karşıya olunan devletin, milletin

tarihine, kendileriyle ilişkilerine yapılan referanslarla oluşturulmaya çalışılır.

İdeolojiyi referans alan ulusal çıkar tanımlamaları ise ülkenin benimsemiş olduğu

ideoloji çerçevesinde olayları ele alıp değerlendirmekte, ulusal çıkarları belirlerken

ağırlıklı olarak ideolojiden referans almaktadırlar. Buna göre ülkenin sahip olduğu

ideolojinin temel dinamikleri üzerinden söz konusu olaya veya olaylara yaklaşılmaya

çalışılmaktadır.

Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak da ulusal çıkarların öncelikleri ve önem

verilen konular farklılık göstermektedir. Ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş

ülkelerde daha çok elde edilmiş olan hakların, refahın ve ülkenin ekonomik

çıkarlarının korunması, ulusal güvenliğin sağlanması ön plana çıkarken; gelişmekte

olan ülkelerde süratli ekonomik kalkınma, ulusal bütünlük ve birlik, yabancı

etkilerden kurtulma, ulusal prestij gibi hususlar ulusal çıkar değerlendirmelerinde ön

plana çıkmaktadır. Genel itibariyle ulusal çıkarlar, şu kavramlar çerçevesinde ele

alınmaktadır: Güvenlik, beka sorunu, güç dengesi, savaş, ekonomi, kültür,

Page 81: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

73

emperyalizm, adalet, barış, özgürlük v.b.dir. Her devletin izlemiş olduğu uluslararası

politikaya göre farklılaşan ulusal çıkar ifade biçimleri bulunmaktadır.

Bu bölümün ikinci kısmında Türkiye’nin yurt dışına asker gönderme kararı aldığı

belli dönemlerde, yazılı basının Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından bu karara

yaklaşımları araştırılmıştır. Araştırmada Kore Savaşı’nda Hürriyet ve Milliyet

gazetelerinde toplam 51 haber ve 6 köşe yazısı, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Hürriyet ve

Milliyet gazetelerinde toplam 27 haber ve 10 köşe yazısı, Körfez Savaşı’nda Sabah ve

Türkiye gazetelerinde toplam 88 haber ve 30 köşe yazısı, Bosna Savaşı’nda Hürriyet

ve Sabah gazetelerinde toplam 51 haber ve 10 köşe yazısı, Kosova Savaşı’nda

Hürriyet ve Sabah gazetelerinde toplam 40 haber ve 1 köşe yazısı, Afganistan

Savaşı’nda Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde toplam 38 haber ve 53 köşe yazısı

taranmıştır. Konu ile ilgili olan haber ve köşe yazıları değerlendirmeye alınmış, ham

veriler oluşturulan kategorilere uygun olarak değerlendirilerek gerekli düzenleme

yapılmıştır. Gazetelerin sayfa düzenleri ve haberlerin kapladığı alan vb. gibi nicel

veriler incelemenin kapsamı dışında bırakılmıştır. Burada sadece basının söz konusu

savaşlar aracılığıyla ulusal çıkarları kamuoyuna nasıl sunduğu araştırılmıştır. Haber

ve yorumların okuyucular tarafından nasıl alımlandığına bakılmamıştır. Araştırmada

bazı savaşlarda, oluşturulan kategorilerden birinin veya ikisinin pek ele alınmadığı,

tespit edilmiştir. Bu amaçla gazetelerde üzerinde durulmayan kategori adı geçen

savaşlarda ele alınmamıştır. Örneğin incelenen süre içerisinde Kosova Savaşı’nda ve

Afganistan Savaşı’nda tarihsel bağlantılar kurulmamıştır.

Page 82: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

74

B. TARİHSEL BİR SÜREÇ İÇİNDE TÜRKİYE’DE YAZILI BASINDA

ULUSAL ÇIKARLARIN İFADE EDİLİŞ BİÇİMLERİ

1. Yazılı Basında Kore Savaşı ve Ulusal Çıkarlar

İkinci Dünya Savaşı sırasında Kore yarımadası Japon işgali altında kalmıştı. Savaş

sona erdiğinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler

Birliği (SSCB) arasında varılan bir anlaşma uyarınca, yarımada 38. paralelin kuzeyi

ve güneyi şeklinde yapay biçimde bölünerek, işgalci Japon birliklerinin kuzeyde

kalanları SSCB, güneyde kalanları ise ABD ordusu tarafından teslim alındı. Bu arada,

Kore yarımadasının siyasal geleceği konusunda ABD ve SSCB arasında yürütülen

görüşmeler sonuçsuz kaldı. SSCB işgalindeki kuzeyde sosyalist, ABD işgalindeki

güneyde ise kapitalist bir devlet kuruldu. Aynı coğrafi birim üzerinde, birbirine düş-

man iki farklı ideolojiyi benimseyerek kurulan Kore Demokratik Cumhuriyeti (Kuzey

Kore) ile Kore Cumhuriyeti (Güney Kore) arasında 25 Haziran 1950'de çatışma

başladı. Savaşın patlak vermesinin hemen ardından, ABD'nin girişimleriyle Birleşmiş

Milletler (BM) Güvenlik Konseyi olağanüstü toplanarak üye ülkeleri, Kuzey Kore'yi

durdurmak için BM tarafından yürütülecek faaliyetlere katılmaya çağırdı. BM Gü-

venlik Konseyinin daimi 5 üyesinden biri olarak veto yetkisini elinde bulunduran

SSCB, bu kararın alındığı sırada, Çin’in BM’de Pekin tarafından temsil edilmemesini

protesto etmek maksadıyla Konsey toplantılarını boykot etmekteydi. Dolayısıyla,

“Barış İçin Birleşme” adlı bu kararın alınmasına engel olamadı. 27 Haziran’da ABD

birlikleri Güney Kore’ye çıktılar. BM’de yapılan çağrıya uygun olarak 15 ülke

Kore’ye asker gönderdi. BM’nin Kore’ye asker gönderme kararı alması üzerine,

Page 83: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

75

Başbakan Adnan Menderes’in Yalova’daki yazlığında Cumhurbaşkanı Celal Bayar

başkanlığında, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Genelkurmay Başkanı Nuri

Yamut’un da katılımıyla yapılan üst düzey bir toplantıdan sonra, TBMM’ye ve

muhalefete danışılmadan, 25 Temmuz 1950’de Türkiye’nin Kore’ye 4500 asker

göndereceği açıklandı. Karar TBMM’ye danışılmadan alındığı halde dönemin en

yüksek tirajlı gazeteleri olan Hürriyet ve Milliyet gazeteleri bunu hiç gündeme

getirmemişler, alınan karar herhangi bir sorgulamaya tabi tutulmadan desteklenmiştir.

Liberal eğilimli olarak tanımlanan bu gazetelerin kararın TBMM’de tartışılmadan

alınmasını herhangi bir sorgulamaya tabi tutmadan kabul edip desteklemesi bu dönem

basınının realist paradigma yaklaşımını benimsediği şeklinde bir izlenime neden

olmaktadır. ABD’den sonra Kore’ye asker gönderme kararı alan ikinci devlet olan

Türkiye’nin yolladığı Albay Tahsin Yazıcı komutasındaki 5000 kişilik piyade tugayı

17 Ekim’de Kore’ye ulaşarak, 25. Amerikan Tümenine bağlı olarak doğruca ateş

hattına sürüldü. 27 Temmuz 1953’te imzalanan ateşkese kadar Türk askerlerinin 72l’i

şehit olurken, 672’si yaralanarak yurda döndü. 1475 yaralı askerse Kore’de tedavi

edildi. 234 asker esir düşerken, 175 kişi kayboldu. Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın ilk

büyük sıcak çatışması olarak tarihe geçti.151

Bu araştırmada Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin 26 Haziran 26 Temmuz 1950

tarihleri arasındaki günlük sayıları incelenerek asker gönderme sürecinde konu ile

ilgili olarak Milliyet gazetesinde 26 haber ve 3 köşe yazısı, Hürriyet gazetesinde ise

25 haber ve 3 köşe yazısı olmak üzere toplam 51 haber ve 6 köşe yazısı incelenmiştir.

151 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, I. Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 543.

Page 84: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

76

Haber aktörlerine baktığımızda ön plana çıkan haber aktörleri çatışmanın iyi ve kötü

taraflarını tanımlayıcı bir şekilde sunulmuştur. Türkiye’nin yurt dışına asker

gönderme kararı alması üzerine özellikle resmi açıklamalara başvurulmuş, iktidarın

görüşü eleştirilmeden kabul edilmiştir. Karar, TBMM’ye başvurulmadan ve

kamuoyunda herhangi bir tartışma yapılmadan alındığından haber aktörleri içinde ne

TBMM’nin ne de ilgili uzman kişilerin ve diplomatik mercilerin görüşlerine haber ve

yorumlarda yer verilmemiş, alınan karar desteklenmiştir.

Basın, 25 Haziran 1950’de Kore Yarımadası’nda başlayan savaşı, 26 Temmuz 1950

tarihli sayılarında manşetten okurlarına duyurmuştur. Haber, “Kore’de Dün Fiilen

Harp Başladı”152, “Kore’de Harp Başladı”153 şeklinde verilmiştir. Medya tarafından

Kore’ye Amerika’nın müdahalesi ile birlikte savaş, artık Kuzey Kore ile Güney Kore

arasında değil, Komünistler ile Amerikalılar arasında cereyan eden bir hadise

şeklinde çerçevelendirilmeye başlanmıştır. ABD tarafından yapılan açıklamalar ön

plana çıkarılarak ABD’nin bu savaştaki haklılığı vurgulanmaktadır.

Basın tarafından çatışmanın iyi ve kötü tarafları belirlenmiştir. Kurban-saldırgan

ayrımına gidilmiş, kurban konumunda Güney Kore olurken, bunun karşısında

saldırgan konumunda Kuzey Kore ve Komünist Rusya olmuştur. Haber ve

yorumlarda bu amaçla Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye tecavüz ettiği 8 defa, Rusların

desteklediği tecavüz 7 defa, Güney Kore’nin işgal edilmesi 2 defa tekrarlanmıştır.

Basın, Kore Savaşı ile ilgili verdiği haberlerin çerçevelerini genellikle “Ruslar

tarafından desteklenen Komünist Kore ordusunun Güney Kore Cumhuriyetini işgal

152 Milliyet, 26 Haziran 1950. 153 Hürriyet, 26 Haziran 1950.

Page 85: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

77

ettiği”, “Kuzey Kore’nin Komünist birliklerinin Güney Kore’ye taarruz ettikleri”

şeklinde oluşturmuştur. Kuzey Kore’yi, “mütecaviz”, “saldırgan”, “Komünist” ve

“Ruslar tarafından desteklenen komünistler” olarak ele almış, buna karşılık Güney

Kore’yi ise, “tecavüze uğrayan”, “Birleşmiş Milletler kararına göre kurulan bir

devlet”, “masum” çerçeveleri ile sunmuştur. Komünizmin bu savaşla hür

memleketleri tehdit ettiği ön plana çıkarılarak sunulmuştur. Buna vurgu yapılırken

ABD Başkanı Truman’ın konuşmasından alıntı yapılmıştır. “Bu saldırma,

komünizmin hür memleketleri istila için artık yıkıcı faaliyetlerin ötesine doğrudan

doğruya silahlı tecavüze, harbe başvuracağını aşikâr bir şekilde ispat etmektedir.”154

Kore Savaşı’nın başlaması basın tarafından tarihteki benzer olayların, büyük

savaşlara neden olması ile karşılaştırılmıştır. Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırı

düzenlemesi ve Kore Savaşı’nın fiilen başlaması basın tarafından İkinci Dünya

Savaşı’nın başlamasının öncesindeki olaylarla kıyaslanmaktadır. Bu savaşla,

Hitler’in Anschluss ve Südetler bölgesini ilhak etmesiyle benzerlik kurulmuş ve bu

saldırının da yeni bir dünya savaşına neden olabileceği üzerinde durulmuştur. Bunu

Ali Naci Karacan şöyle açıklamaktadır:

Rusların Kore’ye tecavüzle güttükleri hedefler, 1939’da Hitler’in Anşluss

ve Südetler meselesinde takip ettiği taktiğin benzeri taklit edilmek

suretiyle başarılmaya çalışılmış hemen hemen aynı hedeflerdir. Bu

itibarla Kore tecavüzü karşısında üçüncü bir dünya harbi ihtimalinin

Amerikan hiddetinin derecesine göre kuvvetli veya zayıf olabileceğine

hükmedenler, herhalde düşüncelerinde haksız değillerdir.155

154 Milliyet, Truman Diyor ki!, 28 Haziran 1950. 155 Ali Naci Karacan, Üçüncü Bir Dünya Harbi mi?, Milliyet, 29 Haziran 1950.

Page 86: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

78

Savaş tanımlanırken bu savaşın mütecaviz Kuzey Kore’ye karşı bir özgürlük savaşı

olduğu, komünizm ile demokrasi arasındaki bir zihniyet savaşı olduğu ifade

edilmektedir. Rusların Kuzey Kore’yi desteklemeleri bu savaşın çok

genişleyebileceği, üçüncü dünya savaşının başlayabileceği haberlerinin ve

yorumlarının yapılmasına neden olmuştur. Haber ve yorumlarda üçüncü dünya

savaşının olabileceği altı defa tekrarlanmıştır.

Objektif düşünecek olursak bu harbin bir umumi savaş başlangıcı

olduğunu pekâlâ kabul edebiliriz. Bu harbi Şimal Kore ile Cenup

Kore’nin, yani demokrasi taraftarları ile Komünist taraftarlarının bir

muharebesi olarak kabul etmek hata olur. Hakikatte bugün Kore’de

dünyayı ikiye bölen zihniyetin çarpışmasına şahit oluyoruz.156

Konu ile ilgili olarak “Kore harbi bir dünya işi halini alacağa benziyor”157 “Üçüncü

Dünya Harbi İhtimali Artıyor”158 “Üçüncü bir Dünya Harbi mi?”159 “Dünya Harbi

İhtimali Artıyor”160 şeklinde haber başlıkları kullanılmıştır.

Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi konusunda Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin

tutumu hükümetin resmi görüşü ile uyumlu olmuştur. Karar öncesinde Dış İşleri

Bakanı Fuat Köprülü’nün 30 Haziran’da Millet Meclisinde yaptığı konuşma

desteklenmekte ve karar manşetten “Hür milletleri biz de destekliyoruz.”161 “Türkiye

Kore işinde üzerine düşen vecibeleri yapacak”162 şeklinde verilmektedir. Ayrıca Ali

Naci Karacan, Milli Birlik Kuvvetimiz başlıklı yazısında Köprülü’nün konuşmasına

156 Hürriyet, 6 Temmuz 1950. 157 Hürriyet, Manşet, 8 Temmuz 1950. 158 Milliyet, 29 Haziran 1950. 159 Ali Naci Karacan, Milliyet, 29 Haziran1950. 160 Milliyet, Manşet, 18 Temmuz 1950. 161 Milliyet, 1 Temmuz, 1950. 162 Hürriyet, 1 Temmuz, 1950.

Page 87: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

79

atfen Türkiye’nin dış politikasının dayandığı temelleri açıklamaktadır. Karacan’a

göre “Türkiye, yeryüzünde sulhu ve emniyeti müdafaa, taarruza karşı mukavemet,

bütün milletlerin istiklallerine ve toprak bütünlüklerine riayet, insanlığın saadetini,

refahını temin politikasını kendisine şaşmaz ve sarsılmaz dış politika istikameti olarak

çizdiğini de bilhassa teberrüz ettirdi”163 demektedir. Türkiye’nin resmi olarak

Kore’ye asker göndermesinin söz konusu olmadığı dönemde basın daha serbest

yazılar yazmakta, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesinin mevzu bahis

olmayacağını ifade etmektedir. Ancak; hükümetin, Kore’ye asker gönderme kararı

aldığını açıklamasından sonra Hürriyet ve Milliyet gazeteleri hükümetin bu kararına

tam destek vermişlerdir. Basında asker gönderme kararından önce Amerika’nın Kore

vukuatı için Türkiye’den yardım talep ettiği Türkiye’nin yardımı Güney Kore’ye

değil, Amerika’ya yaptığı ifade edilmekte ve BM’nin Güney Kore’ye yardımına

Türkiye’nin BM’ye üye olması ve ABD’nin Avrupa’ya uygulamış olduğu Marshall

planından Türkiye’nin de yararlanıyor olmasından dolayı Türkiye’nin bu yardımda

yer almasının bir nevi mecburiyet olduğu vurgulanmaktadır. Ancak Türkiye’nin

yardımının da Marshall planından istifade nispetinde olacağı, Türkiye’nin yapacağı

yardımın askeri ve ekonomik olmaktan ziyade sembolik bir yardım olacağı ifade

edilmektedir. Hürriyet gazetesi baş makalesinde bunu şu şekilde ifade etmektedir:

“Çünkü bizim Asya’nın öbür ucuna asker göndermemiz mevzu bahis olamaz. Bu sene

bereketli olduğu söylenen mahsulümüzden, yerli ilaçlarımızdan, tütün gibi diğer

mahsullerimizden elbette Korelileri de istifade etmek isteriz.”164 Basın burada

ekonomik çıkarlara dayalı bir kavrayışı benimsemiştir. Basın, savaşın ilk günlerinde

163 Ali Naci Karacan, Milli Birlik Kuvvetimiz, Milliyet, 2 Temmuz, 1950. 164 Hürriyet, 2 Temmuz, 1950.

Page 88: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

80

Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesini beklememekte ve BM’nin de böyle bir

istekte bulunmayacağını temenni etmektedir.

Biz kendi hesabımıza Kore Savaşına yapılacak yardımlarımız meyanında

askeri bir sevkıyatın hatıra gelemeyeceğini düşünüyoruz. Vakıa tarihimiz

bu nevi misallerle doludur. Galiçya’da, Yemen’de ve daha birçok yerde

bol bol Türk kanı döktük. Ümit ederiz ki, Kore için insanca fedakârlık

yapmamızı istemeyeceklerdir. Nihayet Konsey lüzum görürse, bir gönüllü

listesi açmayı derpiş edebiliriz. Herhalde uzak şarkın ötesindeki Kore’nin

Türkiye için çok uzak bir diyar olduğunu unutmamamız lazımdır.165

Yalova’da Cumhurbaşkanı Bayar’ın başkanlığında Başbakan, Dışişleri Bakanı ve

ordu yüksek kumandanlarının katılımıyla gerçekleştirilen toplantı manşete taşınmıştır.

Yapılan haber ve yorumlarda bu toplantının dünya hadiseleriyle alakalı olduğu,

özellikle Kore ile ilgili olduğu yorumları yapılmakta, fakat Türkiye’nin bugünkü

şartlar altında Kore’ye asker veya daha çok Amerika’dan ithal edilen silahları

göndermesinin mümkün olmadığı, gıda maddesi gönderilmesinin de gerek

vasıtasızlık ve gerekse de gönderilecek gıda maddelerinin Kore’ye yakın yerlerden

temin edilmesinin daha kolay olmasından dolayı böyle bir yardımın da olmayacağını

bu yüzden yapılacak olan yardımın maddi olmaktan ziyade manevi olacağı yorumları

yapılmaktadır.166 25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker gönderme kararı açıklandıktan

sonra basın 26 Temmuzdaki sayılarında kararı manşete taşımıştır. Manşetlerde ve

sürmanşetlerde karar ele alınırken bu kararı destekleyici ve heyecan verici bir tarzda

karar ele alınmıştır. “Kore harbine dörtbinbeşyüz kişilik kuvvet gönderiyoruz”167,

165 Hürriyet, 2 Temmuz, 1950. 166 Emin Karakaş, Hürriyet, 19 Temmuz, 1950. 167 Milliyet, 26 Temmuz 1950.

Page 89: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

81

“Kore’ye silahlı kuvvetler gönderiyoruz”168 denilerek basın kendisini ulusla

özdeşleştirmiştir. Özellikle Türkiye’nin ABD yanında Kore’de savaşa girmesini

Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından ele alan basın, Türkiye’nin Kore’ye asker

gönderdiği takdirde Atlantik Paktına kendiliğinden girmiş olacağını, Türkiye’nin

böyle bir yardımda bulunacak ilk memleket olması durumunda, Türkiye’nin “dünya

pazarındaki prestijinin” artacağını vurgulamıştır. Türkiye’nin Rusya ile sınır komşusu

olması ve komünizm tehdidi nedeniyle karara önem verilmekte ve Türkiye’nin

ABD’nin yanında yer almaması durumunda gelecekte Rusya ile yaşanabilecek bir

sorunda Türkiye’nin yalnız kalmasının söz konusu olabileceği, bunun da Türkiye’nin

güvenlik çıkarları açısından uygun olmadığı vurgulanmaktadır. Ali Naci Karacan,

“Hükümet Kararında İsabet Etmiştir” 169 başlıklı yazısında Türkiye bu kararla BM

idealine olan sadakatini gösterdiği gibi diğer devletlere rehberlik edecek tavır

takınmasının Türkiye’nin bütün dünyada ancak itibarını yükselteceğini

vurgulamaktadır. Menderes Hükümetini tebrik etmekte, Türkiye’nin sözüne inanılır

bir devlet olduğunun herkese ispat edildiği tamamen yerinde ve isabetli bir karar

alındığını belirtmektedir. “DP iktidarının da bu kararında milletin arzusunu ve

birliğini temsil etmiş olduğundan asla şüphe etmemelidir” demektedir.

Kore Savaşı’nda basın tarafından Türkiye’nin öncelenen ulusal çıkarları özellikle

SSCB ile komşu olmasından dolayı güvenlik çıkarları olmuştur. Kore Savaşı’nın

komünizmin bir saldırısı olduğu, Türkiye’nin hemen yanı başında SSCB tarafından

bu saldırının desteklendiği, dolayısıyla Türkiye’ye de yönelebilecek potansiyel bir

tehdidin bulunması ve bu tehdidin önlenmesi gereği basın tarafından dile getirilen

168 Hürriyet, 26 Temmuz 1950. 169 Ali Naci Karacan, Hükümet Kararında İsabet Etmiştir, Milliyet, 27 Temmuz, 1950.

Page 90: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

82

öncelikli çıkarlardandır. Bu amaçla Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı (NATO)’na

üye olabilmesi için bu savaşa ABD’nin yanında katılması gerektiği vurgu alan bir

konu olmuştur. NATO’ya üye olan bir Türkiye’nin SSCB’den ve komünizm

tehdidinden kurtarılacağı bunun Türkiye için bir garanti olacağı ön plana

çıkarılmıştır. Güvenlik çıkarlarından sonra Türkiye’nin öncelenen diğer ulusal

çıkarları ise ABD ile müttefikliğin devam etmesi, demokratik güçlerle aynı safta

yer alınması ve Türkiye’nin BM idealine bağlılığıyla dünyada prestiji artan bir ülke

olması şeklinde tanımlanmıştır.

Kore Savaşı üzerine yapılan diğer çalışmalar da bu sonucu destekler niteliktedir.

Örneğin Nazan Kahraman ve Gazi Doğan tarafından birbirlerinden bağımsız olarak

yapılan iki ayrı tez çalışmasında şu sonuçlara varılmıştır. Türkiye’nin Kore

Savaşı’na asker gönderme kararını basın, ulusal güvenlik ve ekonomik çıkarlar

üzerinden ele almıştır. Bu dönemde Türkiye, Kore Savaşı’nda ABD’nin yanında

yer alarak savaşa müdahil olmuştur. Bundan dolayı basın haber ve yorumlarında

resmi politikanın bir takipçisi olmuş, yanında yer alınan ülkeyi haklı çıkarıcı,

müdahaleyi meşrulaştırıcı bir politika izlemiştir. Basında ABD’den bahsedilirken,

ABD “dünya barışının tek savunucusu”, “dost ülke”, “medeniyetin savunucusu”,

“güçsüzlere yardım eden” gibi sıfatlarla desteklenmiştir.170 Karşı taraf: Kukla

rejim, kızıl komünistler, mütecaviz gibi sıfatlarla nitelendirilirken, taraf tutulan

ülke “demokratik rejim”, “masum”, “zavallı”, “dost ülke” olarak

nitelendirilmektedir. Basının taraf olduğu bir savaşta, savaş kelime olarak da hep

düşmanla beraber kullanılır ve düşmana vurgu yapılır. Bundan dolayı basın, Kore

170 Nazan Kahraman, Kore Savaşı ve Türk Basını, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 69.

Page 91: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

83

Savaşı’nda savaş kelimesini hep Kuzey Kore söz konusu olduğunda kullanmış,

Kuzey Kore’ye vurgu yapılmış ve güney Kore’nin zavallılığı bir kez daha ifadesini

bulmuştur.171 Savaşa müdahale, Kuzey Kore ile Güney Kore arasında bir barış

ortamının sağlanması değil, komünizmin durdurulması olarak dile getirildiğinden

yapılacak her türlü yardımın meşrulaştırılması sağlanmış ve kamuoyu bu şekilde

bilgilendirilmiştir. Savaşın ilk bir aylık diliminde, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler

ideallerine bağlı bir politika izleyeceği, gerek hükümet ve gerekse basın tarafından

sık sık tekrarlanmıştır.172 Hükümetin kamuoyunu ikna için kullandığı en önemli

argümanlardan bir tanesi de, Kore’de savaşan askerlerin Türk vatanını, sınırını ve

dinini koruduğu iddiasıdır.173 Kore’ye asker gönderme kararını değerlendiren

Demokrat Parti, Kore’ye asker göndermekle Birleşmiş Milletlere milletçe verilmiş

sözün yerine getirildiğini vurgulayarak, partilerinin izlediği siyaseti, “eski iktidarın

miskin, kaçamaklı, riyakâr ve istikrarsız siyaseti yerine Türk gücüne, karakterine,

ahlak ve mertliğine dayanan cesur, dinamik, müteşebbis ve samimi bir siyaset”

olarak özetlemektedir.174 Ulusal güvenlik açısından olaya yaklaşılırken, gelecekte

Türkiye’nin de böyle bir tecavüzle karşı karşıya kalabileceği, düşman olarak

nitelenen komünist Rusya’nın durdurulması gerektiği, Türkiye’nin ulusal güvenliği

açısından bunun bir gereklilik olduğu ifade edilmiştir. Basın, ulusal birliği

bozmamak, ülkenin milli menfaatlerine zarar vermemek için karara muhalif bir

havanın oluşmasını engellemeye çalışmış ve resmi politikayı desteklemiştir.

171 A.g.e. s.60. 172 Gazi Doğan, Kamuoyunda Kore Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004. s. 52. 173 A.g.e. s.55. 174 A.g.e. s.56.

Page 92: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

84

Sonuç olarak, Türk basını da hükümet kararını olanca gücüyle destekleyerek, bu

konuda muhalif bir hava oluşturulmasını ulusal birliği bozacak endişesi ile uygun

görmemiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi basın organları özellikle ulusal ve

uluslararası kriz dönemlerinde hükümetlerinin ve iktidar sahiplerinin resmi yayın

organları gibi davranarak, izlenen politikanın haklı yönlerini ortaya koymaya,

kararları meşrulaştırmaya ve benimsenen politikaya destek sağlamaya

çalışmaktadırlar.

2. Yazılı Basında Kıbrıs Barış Harekâtı ve Ulusal Çıkarlar

Bu araştırmada Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin 20 Haziran 20 Temmuz 1974

tarihleri arasındaki günlük sayıları incelenerek bu süre içerisinde konu ile ilgili

olarak Milliyet gazetesinde 13 haber, 5 köşe yazısı, Hürriyet gazetesinde ise 14

haber, 5 köşe yazısı olmak üzere toplam 27 haber ve 10 köşe yazısı çözümlenmeye

çalışılmıştır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde 15 Temmuz 1974’te EOKA-B adlı örgüt tarafından Yunan

subayların desteğinde gerçekleştirilen darbe basında manşetlerden verilmiştir. İlk

tepkiler Yunan subaylarının yönetimindeki ulusal muhafız gücünün beklenen

komployu gerçekleştirdiği ve darbenin ENOSİS’i gerçekleştirmek amacıyla

yapıldığı yönündedir. 16 Temmuz’da basın Kıbrıs’a odaklanmış, haber ve yorumlar

Türkiye’nin Kıbrıs Türk toplumunun haklarını koruyacağı, bunun için antlaşmalarda

yer alan şartların gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin adaya müdahale edebileceği

Page 93: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

85

yönündedir. Hürriyet ve Milliyet gazeteleri darbenin Yunanistan tarafından

ENOSİS’i gerçekleştirmek amacıyla tertiplendiği konusunda hemfikirdir. Çünkü

Makarios’un son dönemlerde Yunanistan’da yönetimde bulunan cunta yönetimi ile

ayrı düştüğünü, Yunanistan’dan bağımsız hareket etmeye başladığını, bunun cunta

yönetimi tarafından ENOSİS’in tehlikeye düştüğü şeklinde bir algılamaya neden

olduğu, bu yüzden darbenin gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Basın,

Makarios’un Yunanistan hükümetine bir mektup gönderdiğini belirtmekte ve

Makarios’un bu mektupta Rum muhafız gücünün Yunan subayları yönetiminde bir

işgal ordusu haline getirildiğini, kendisinin halk tarafından seçildiğini yoksa

Atina’nın atadığı bir vali olmadığını söylediğini, Yunanistan’ın ise bu mektuba

darbe ile cevap verdiğini ifade etmektedir. “Makarios Atina’ya Yazdığı Mektubun

Cevabını “DARBE” İle Aldı.”175

Aktör tanımında basın, daha çok resmi açıklamalara göre hareket etmiş,

hükümetin kararına tam destek vermiştir. Kararın muhalefet ve hükümetin

işbirliğiyle alınmış olmasından dolayı TBMM’de herhangi bir tartışma

yaşanmamış bundan dolayı da haber aktörleri içerisinde TBMM yer almamıştır.

İncelenen süre zarfında ilgili uzman görüşlerine de başvurulmamış, resmi

açıklamalar haber ve yorumlarda ağırlıklı olarak yer almıştır. Basın, Kıbrıs

Krizi’nde resmi politikaya tam destek vermiş, bu amaçla dönemin başbakanı

Bülent Ecevit’in açıklamalarına sıklıkla yer vermiştir. Tüm haberlerde Bülent

Ecevit’in açıklamalarının sıklık derecesi altı olmuştur. Buna karşılık darbenin asli

faili olarak Yunanistan ve Sampson kabul edilmiş ve bunlar adadaki mevcut

175 Milliyet, Makarios Atiana’ya Yazdığı Mektubun Cevabını Darbe İle Aldı, 16 Temmuz, 1974.

Page 94: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

86

meşru anayasal düzeni yıkmak ve ENOSİS’i gerçekleştirmeye çalışmakla

suçlanmışlardır. Yunanistan ve Sampson’dan negatif bahsedilmesinin sıklık

derecesi sekizdir. Türkiye’nin resmi politikasının haklılığı uluslararası

anlaşmalardan doğan haklara dayandırılarak meşrulaştırılmaya çalışılmış bu

amaçla en sık vurgu alan temalardan biri olmuştur. Bunun sıklık derecesi ise altı

olmuştur.

Çatışmanın iyi ve kötü tarafları ele alınırken kötü tarafta darbeyi gerçekleştiren

EOKA-B örgütü ve cumhurbaşkanı seçilen Nikos Sampson ile darbenin asli faili

olarak kabul edilen Yunanistan bulunmaktadır. Çünkü bunlar Kıbrıs

Cumhuriyeti’nde uluslararası anlaşmalarca garanti altına alınan meşru anayasal

düzeni yıkmışlar ve Türk toplumunu tehdit eder duruma gelmişlerdir. Çatışmanın iyi

tarafında ise Türk toplumu ve müdahale hakkı kendisine uluslararası anlaşmalarca

verilen Türkiye bulunmaktadır. Türkiye burada anayasal düzeni tekrar kurmak ve

Türk toplumunu korumak için garantör devlet sıfatıyla uluslararası hukuka uygun

olarak tüm diplomatik girişimlerden sonra adaya müdahale etmiştir. Bundan dolayı

bu savaş haklı bir savaştır. Dost ve düşman ayırımında Yunanistan ve darbeciler

Türkiye ve Türk düşmanı olarak ifade edilmiş, bu amaçla darbeden sonra Kıbrıs

Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilen Sampson’dan olumsuz ifadelerle

bahsedilmiştir. Sampson haber ve yorumlarda toplam beş defa negatif ifadelerle

tanımlanmıştır. Hürriyet ve Milliyet gazeteleri Nikos Sampson’la ilgili olarak

“sözüne güvenilmez”, “işlediği cinayetlerden dolayı idama mahkûm edilmiş azılı ve

fanatik bir Enosisçi”, “Türklere ve Türklüğe saldırılarıyla adını duyuran”, “cunta

kuklası” gibi nitelendirmelerde bulunmaktadır. Darbeyi gerçekleştiren EOKA-B’ye

Page 95: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

87

de aynı yaklaşım sergilenmekte ve EOKA-B, “EOKA tedhiş örgütü”, “ENOSİS’i

gerçekleştirmeye çalışan grup”, “cunta oyuncağı” gibi çerçevelerle sunulmaktadır.

Basın bu süreçte özellikle tarihsel olarak yaşanan Türk-Yunan çatışmasına atıflarda

bulunmuş, ulusal ön yargıları ve şovenist eğilimleri harekete geçirici bir yaklaşım

sergilemiştir. Ulusal ön yargılar ve şoven eğilimler harekete geçirilirken kendini

olumlu sunma ve ötekini ise olumsuz sunma stratejisi izlenmiş, bu amaçla

Yunanistan ve Nicos Sampson “sözüne güvenilmeyen”, “soykırım uygulayan”,

“kukla” şeklinde itham edilmişlerdir. Bunun karşısında ise uluslararası hukuka

dayalı haklarını savunan, herhangi bir haksızlık yapmayan ve yüksek karakterlere

sahip Türkiye ve Türkler yer almıştır.

Ortaya çıkan kriz, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yaşanmış benzer olaylar örnek

gösterilerek, Türkiye’nin ulusal çıkarlarından hiçbir surette vazgeçmeyeceği

savunulmuştur. Bu amaçla kriz tarihteki olaylarla kıyaslanırken Yunanistan

Kurtuluş Savaşı örnek gösterilerek uyarılmaktadır. “Babalarına sorsunlar” başlığıyla

yayınlanan baş makalede Makarios’un gidip yerine Sampson’un gelmesinin bir

teferruat olduğu belirtilmekte ve Türkiye için Atina’daki Cunta’nın isteğinin ne

olduğu, bir olupbitti ile Ege Denizi’ni ve Kıbrıs adasını ele geçirmek gibi bir

düşüncelerinin olup olmadığının önemli olduğu ifade edilmektedir. Atina

Cuntası’nın böyle bir düşüncesinin olması durumunda bunu yapamayacaklarını,

çünkü uluslararası hukukun gerek Kıbrıs’ta gerekse Ege denizinde Türk haklarına

karşı yönelecek bir müdahaleye karşı tepki gösterme yetkisini Türkiye’ye verdiği

vurgulanmaktadır. Basında bunlar savunulurken şovenist ve ataerkil değerlere vurgu

Page 96: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

88

yapılmakta ve bu değerler yüceltilmektedir. Hürriyet gazetesi baş makalesinde

bunları şu şekilde ifade etmektedir:

…Yapamayacaklardır, çünkü: milli haklarımıza ve milli varlığımıza bir

tehlike yöneldiği dakikada Türk milletinin her ferdi, hudutlarda

bekleyen Memet’ler kadar Mehmet olur. Yedisindeki çocuk olgunlaşır,

yetmişindeki dedenin dizleri tutmaya başlar. Yıllar önce sandığa giren

‘haki’ler o gün çıkar. Ve işte bu, ordumuzun gücünü bir hamlede yüzle

değil binle değil, milyonlarla çarpar, büyütür. Yapamayacaklardır,

çünkü: bu dediklerimizin hepsinin doğru olduğunu, kendileri değilse

bile, Atina’daki generallerin babaları çok iyi bilir.176

Basında Türkiye’nin ulusal çıkarları ele alınırken özellikle uluslararası anlaşmalara

göndermelerde bulunulmuş ve Türkiye’nin gerekirse adaya müdahale edebileceği

vurgulanmıştır. Ulusal çıkarlar öncelikli olarak güvenlik boyutu üzerinden ele

alınmış, bununla beraber ulusal çıkarların ekonomik boyutuna da vurgu yapılmıştır.

Basın Türkiye’nin Londra ve Zürih Antlaşmaları ihlal edilmedikçe, Adadaki Türk

toplumunun haklarına ve Türk toplumuna tecavüze yeltenilmedikçe soğukkanlılığını

sürdüreceğini vurgulamakta, ancak bunun bir derecesi, bir sınırı olduğunun da altını

çizmektedir. Yapılan yorumlarda savaşın arzu edilmediği, ama barışseverliğin her

şeye boyun eğmek anlamına gelmediği, fakat şartların savaşı mecburi hale getirdiği

de vurgulanmaktadır. Milli çıkar, milli haysiyet ve şerefle milli itibara vurgu yapan

Ecved Güresin köşe yazısında bunu şu şekilde ifade etmektedir:

NATO üyeliği yükümlülüğünün de sınırı ve derecesi olması gerekir.

Üstelik serinkanlılık milli çıkarlarla, milli haysiyet ve şerefle, milli

itibarla dengelenebilirse devam eder. Amerikalılar olsun, İngilizler

olsun, özellikle Yunanlılar olsun, Türkiye’nin bu dengelemede titizlik

176 Hürriyet, Babalarına Sorsunlar, 17 Temmuz 1950

Page 97: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

89

gösterdiğini tecrübelerle bilirler. Mesele henüz bardağı taşıran ve

barışsever Türk milletini çileden çıkaran tehlikeli bir noktaya gelmiş

değildir. Ama gelebilir ve eğer gelirse bu sefer Türkiye’yi ne Nixon’un

yazacağı mektup ne Kissinger’in gülücükleri, ne de Mr. Callaghan’ın

önerileri, ne de NATO ve BM durdurabilir.177

diyerek tarihteki olaylara gönderme yapmıştır. Türk tarihinin kahramanlıklarla dolu

olduğu gerekirse yeni bir kahramanlığın tekrar gösterilebileceği uyarısında

bulunulmuştur. Bu arada basında Türkiye’nin Yunanistan’la savaşması ve Kıbrıs’a

müdahale etmesi durumunda kimlere güvenip güvenmeyeceği yorumları yapılmakta

ve Türkiye’nin böyle bir durum karşısında ulusal çıkarlarını koruyabilmek için

kimseye güvenmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Hürriyet, baş makalesinde bu

konuya şöyle değinmektedir:

Önce bir temel gerçeği unutmamak zorundayız: Her milletin kendinden

daha sağlam, daha yakın dostu yoktur. Yani ‘Yunanlı ile tutuşursak, bize

şu şu devletler yardım eder’ diyerek yola çıkmanın ne başarı şansı

vardır, ne anlamı... Neden anlamsızdır? Alalım ‘Dostumuz,

müttefikimiz’ Birleşik Amerika’yı... Bizi desteklemekle Amerikan’ın

kazanacağı nedir? Hiç... Aksine tarafsız görülmeye çalışırsa, hem

Rusya’yı tahrik etmemiş olur, hem NATO’yu dağılmaktan koruyacağını

düşünür, hem de ihtilafın giderilmesinde daha etkili olabileceğini

hesaplar... Hayal etmemeliyiz. Dünya kamuoyunda şimdi “Haklı”

görünüyoruz. Bu şansı korumalı, fakat karar günü gelince, kendimizden

başkasına güvenmeden yola çıkmalıyız.178

saptamasıyla çıkarlar söz konusu olduğunda dost ve düşmanların da kendi

çıkarlarını düşünerek hareket edecekleri, bu yüzden Türkiye’nin de sadece kendi

177 Ecvet Güresin, Hürriyet, 17 Temmuz, 1974. 178 Hürriyet, 18 Temmuz,1974.

Page 98: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

90

çıkarlarını göz önüne alarak hareket etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Realist

paradigmaya uygun olarak uluslararası ilişkilerin çıkarlar üzerine kurulduğu, buna

uygun davranılması gerektiği ön plana çıkarılmıştır.

Kıbrıs Barış Harekâtında basın, kendisini ulusal değerler ve kimliğin savunucusu

olarak konumlamıştır. Yayınlarında hükümetin resmi politikasına ağırlık vermiş, bu

amaçla Başbakan Bülent Ecevit’in açıklamalarını destekler biçimde aktarmış ve bu

açıklamaların haklılığını savunmuştur. Basın müdahaleyi yıkılan anayasal düzenin

yeniden kurulması, Türk toplumunun güvence altına alınması ve Türkiye’nin

ekonomik çıkarları ve güvenliği açısından değerlendirmiştir. Uluslararası

anlaşmalardan doğan müdahale hakkı ve garanti antlaşmasının kendisine verdiği

haktan yararlanarak Türkiye’nin bu müdahaleyi gerçekleştireceğini ifade ederek

müdahale meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. “Uluslararası anlaşmalardan doğan

müdahale hakkı” basında en çok vurgu alan nedenlerin başında gelmektedir.

İncelenen süre zarfında uluslararası anlaşmalardan doğan müdahale hakkı dört defa

vurgulanmıştır. Müdahale yaklaştıkça Türkiye’nin haklılığı ortaya konulmaya

çalışılmaktadır. Müdahalenin hukuki olduğu ve haklı bir savaş olduğu ileri

sürülmektedir.

Kıbrıs’taki girişilen askeri darbenin Yunan hükümetince düzenlenip

desteklendiği apaçık bellidir. Çeşitli belgelerle kanıtlanan bu duruma

göre yabancı bir devlet Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığına, toprak

bütünlüğüne ve anayasal düzenine karşı tecavüzde bulunmuş

olmaktadır. Londra ve Zürih antlaşmalarına göre Kıbrıs Cumhuriyetinin

bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğinin korunmasını ve

anayasal düzene uyulmasını garanti etmiş olan devletlerin bu duruma

Page 99: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

91

müdahale edip, yıkılmak istenen anayasal düzeni yeniden kurmaları hem

hakları, hem de vecibeleridir.179

Basın darbenin ilk günlerinde Türkiye tarafının durumu iyi değerlendirmesi ve

Türkiye’nin haklarının korunması gereği üzerinde durmaktadır. Türkiye’ye

müdahale hakkının hangi anlaşmalarla verildiği üzerinde durulmakta ve müdahale

sık sık dile getirilmeye başlanmaktadır. “Müdahale hakkımız var” haberiyle bu

hakkın dayandığı Garanti Antlaşması’nın dördüncü maddesine gönderme

yapılmıştır. Buna göre:

Bu antlaşmanın hükümleri ihlal edildiği zaman, Yunanistan ve Birleşik

Krallık, bu hükümlere riayeti sağlamak için birbirleriyle istişare etmeyi

taahhüt ederler. Müştereken veya anlaşarak hareket mümkün olmadığı

takdirde garanti veren üç devletten her biri ihdas edilen durumu tekrar

tesis-i münhasır maksadıyla harekete geçme hakkını muhafaza eder.180

Basın, Türkiye’deki bütün kesimlerin Türkiye’nin haklarının korunması konusunda

ittifak halinde olduğunu belirtmektedir. Basındaki yorumlarda darbecilerin kimliği

ve amacının belli olduğu, bunların ENOSİS’ten başka ideallerinin olmadığı, duruma

tamamen hâkim olmadıkça bu ideallerini belli etmeyecekleri, ama bunu ilk fırsatta

gerçekleştirmeye çalışacaklarından şüphe edilmeyeceği vurgulanmaktadır. Bu

yüzden Kıbrıs’taki meşru yönetimi zorla gasbetmeye çalışanların kimliği, müdahale

gereğini zorunlu hale getiren bir neden olarak ele alınmaktadır. Basında,

Türkiye’nin herhangi bir müdahalesi sonucunda Türkiye ile Yunanistan arasında bir

savaşın çıkabilme ihtimali bulunduğu, bunun sorumluluğunun Türkiye’ye

179 Abdi İpekçi, Müdahaleden Önce Ültimatom, Milliyet, 17 Temmuz, 1974. 180 Hürriyet, 16 Temmuz, 1974.

Page 100: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

92

yüklenmek istenebileceğine dikkat çekilmekte ve buna müsaade edilmemesi

gerektiği belirtilmektedir. Türkiye barışçı, meşruiyetçi olarak nitelendirilmekte,

Türkiye’nin bu krizdeki haklılığı vurgulanmakta ve Kıbrıs Adası’nın Türkiye’nin

ulusal çıkarlarının korunmasındaki önemine değinilmektedir. Türkiye’nin adaya

müdahale etmesinin en önemli gerekçeleri ekonomik ve güvenlik gerekçeleridir.

Ali Gevgilili köşe yazısında, Ankara’nın, Türk ekonomik çıkarlarının artık

denizlerle çok yakından ilişkili olduğunu çok iyi anladığını belirttikten sonra şöyle

devam etmektedir:

Ege denizinde 12 millik bir karasuyu uygulaması -var olan statü altında-

Türkiye’nin Ege’den Akdeniz’e doğru başka devletlerin kara suyuna hiç

girmeden çıkabilmesinin sonu demektir. O zaman Kıbrıs Türkiye

yönünden daha da önemli olmaktadır. Çünkü Ege’de Türk deniz

egemenliğini çepeçevre kuşatan zincirin Yunanistan’a bağlı olmayan tek

halkası Kıbrıs’tır. Türkiye’nin Kıbrıs dolayısıyla duyduğu kaygı salt

adadaki Türk topluluğuyla sınırlı olarak düşünülmemelidir. Kıbrıs

Türkleri tarihsel bir bağın miraslarıdırlar. Ama Kıbrıs’taki Türk varlığı

daha da önemli olarak Türkiye’nin Akdeniz’e açılışının bir başka

güvencesidir. Ankara, Kıbrıs’ın bağımsız, federatif bir toplum olmasına

yönelirken, adanın Yunanistan’a ilhakına başka bir deyişle, ta Güney

Akdeniz’e kadar inecek bir Yunan gölü oluşturma çabalarına karşı

durmuştur. Ortadoğu’da gerginlik yerine barışın, Kıbrıs ve Türk

toplumları arasında birbirlerini yok etmeye dönük çatışmalar yerine,

karşılıklı işbirliklerinin tek yolu Kıbrıs’ta Türk haklarına saygılı

kalınmasıdır.181

Müdahale tarihine doğru basında son durum değerlendirmeleri yapılmakta ve

Türkiye’nin adaya müdahalesinin kendisine uluslararası anlaşmalarla verilen bir hak

181 Ali Gevgilili, Milliyet, 17 Temmuz, 1974.

Page 101: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

93

olduğu yazılmaktadır. Basın, özellikle Türkiye’nin uluslararası alanda yaptığı

girişimleri, Türkiye’nin müdahale için zemin aradığı şeklinde yorumlamıştır.

“Ankara Müdahale Gereği Üzerinde Duruyor”182 “Müdahaleden Önce

Ültimatom”183 şeklinde başlıklar atılmaktadır. Basın, Garanti antlaşmasının

istişareler sonunda müştereken veya anlaşarak hareket etmek mümkün olmadığı

takdirde, garantör devletlerden her birinin harekete geçme hakkını muhafaza

etmesini ön gördüğünü, Türkiye’nin “İstişare taahhüdünü” yerine getirdiğini,

İngiltere’ye başvurduğunu belirtmekte ve bundan sonraki süreçte olacaklardan

Türkiye’nin sorumlu olmadığını öne sürmektedir. Basın Kıbrıs’ta meydana gelen

darbeyi bu ülkenin içişleri sayıp karışılmaması gereğini savunan bir tek devletin

çıktığını, bunun da aslında darbenin asli faili olarak kabul ettiği Yunanistan

olduğunu vurgulamaktadır. Onun dışındaki ülkelerin Amerika’dan Sovyetler

Birliği’ne kadar bütün dünya devletlerinin olayı kınadıkları, darbecilerin “kukla”

yönetimini tanımadıklarını ve Kıbrıs’taki anayasal düzenin tekrar kurulmasını

istediğini yazmaktadır. Abdi İpekçi köşe yazısında bunu şöyle ifade etmektedir:

Şu halde Kıbrıs’taki darbenin anayasal düzeni ihlal eden bir müdahale

olduğu ve bunun kaldırılması gerektiği görüşünde bir birleşme vardır ve

bu gereğin yerine getirilmemesi Doğu Akdeniz’de bir savaş tehlikesi

oluşturabilecektir... Kıbrıs’ta, Yunanistan’ın desteklediği bir darbe

yapılmış, EOKA’cı, ENOSİS’çi tanınan bir kadro yönetime el

koymuştur. Hem anayasal düzenin korunması hem ENOSİS’e böylelikle

açılan yolun derhal kapanıp Türk toplumunun geleceğinin güvence

altına alınması için darbecilerin giderilmesi gerekir. Ayrıca bu olay

adada, Türkiye aleyhine bozulmuş kuvvet dengesinin, nelere mal

182 Milliyet, 17 Temmuz, 1974. 183 Milliyet, 17 Temmuz, 1974.

Page 102: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

94

olabileceğini göstermiştir. Bu bakımdan Kıbrıs’ta meşru Yunan birliği

dışındaki bütün Yunan subaylarının adayı derhal terk etmeleri gerekir.184

Müdahale günü Hürriyet’in baş makalesi “Artık günah bizden gitti” şeklindedir.

“Artık bizden günah gitti, biz barışçı her yolu denedik, denemek niyetinden de

vazgeçmiş değiliz ama geriye sayma başladı, her şeyin su yüzüne çıkması

gerekiyor.”185 “Bu dava bitmeli” manşetiyle Hürriyet müdahaleyi çok istediğini

ortaya koymaktadır. Türk hükümetinin “Bu davayı bu sefer kökünden halletme”

kararına uygun olarak silahlı kuvvetlerini harekete geçirmeye başladığı belirtilmekte

ve buna destek verilmektedir.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nda basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tanımlarken resmi

açıklamalara dayanmış Türkiye’nin adaya müdahale etmesinin gerekçelerini

haklılaştırmaya çalışmıştır. Bunu yaparken tarihsel olarak Türk-Yunan

anlaşmazlığına dayanan ön yargıları ve şovenist eğilimleri harekete geçirici bir dil

kullanmıştır. Özellikle Türk-Yunan savaşlarının yaşandığı döneme atıfta

bulunularak Türk tarafı efsaneleştirilmekte buna karşılık Yunanistan negatif

ifadelerle anılarak olumsuzlanmaktadır. Basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını

güvenlik ve ekonomik boyut üzerinden değerlendirmiş, Kıbrıs adasının Türkiye’nin

Akdeniz’deki güvenliğinin teminatı olduğunu belirtmiştir. Ekonomik anlamda da

Kıbrıs’ın Türkiye’nin Akdeniz’e ve dolayısıyla dünyaya açılmasının bir güvencesi

olduğu ifade edilmiştir. Müdahale, çeşitli uluslararası anlaşmalara atıfta bulunularak

meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. 184 Abdi İpekçi, Darbeye Karşı Türk-İngiliz İşbirliği, Milliyet, 18 Temmuz, 1974. 185 Hürriyet, Günah Bizden Gitti, 20 Temmuz, 1974

Page 103: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

95

3. Yazılı Basında Körfez Savaşı ve Ulusal Çıkarlar

İran-Irak savaşının 1988’de sona ermesinden sonra Saddam rejimi Kuveyt'in

kendisine ait petrolü çaldığını ve üretimi yüksek tutarak Irak’ı zarara uğrattığını ileri

sürmüş ve bu ülkeye 50–80 milyar dolar civarında tahmin edilen borcunun

silinmesini istemişti. Bu konuda yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca Irak,

2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti ve 28 Ağustosta 19. ili olduğunu açıkladı.

Irak, BM Güvenlik Konseyinin aldığı, 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’ten çekilmesi

yönündeki kararına uymayınca, 17 Ocak’ta ABD'nin önderliğindeki müttefik

bombardımanı başladı. Bir aydan fazla süren bombardımandan sonra 24 Şubatta

“Çöl Fırtınası” adı verilen kara harekâtına başlayan ABD, İngiltere, Fransa, İtalya

gibi ülkelerden oluşan müttefik kuvvetleri 100 saat içinde Irak kuvvetlerini saf dışı

ettiler. Türkiye'nin, Körfez Savaşı sırasında ABD'ye sağladığı en önemli kolaylık ise

NATO üslerini ABD uçaklarına açmış olmasıydı. Hükümet bunun için 17 Ocak

1991’de TBMM’den 126 sayılı kararı çıkarttı ve bir gün sonra da ABD savaş

uçakları İncirlik’e inerek bombardımana başladılar. Bombardıman boyunca,

müttefik uçakları ya İncirlik’ten kalkarak Irak’ı bombalıyor ya da Hint

Okyanusundaki üslerden ve uçak gemilerinden gelip Irak üzerinde bombalarını

bırakarak İncirlik üssüne iniyorlardı. Bu gelişme Türk kamuoyundan gizlenmeye

çalışılmış ve yapılan açıklamalarda, ABD uçaklarının eğitim uçuşlarına çıktıkları

bildirilmişti.186

186 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, II. Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 254.

Page 104: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

96

Bu araştırmada dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesi187 olan Sabah ve Türkiye188

gazetelerinin 17 Aralık 1990 – 17 Ocak 1991 tarihleri arasındaki günlük sayıları

incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile ilgili olarak Sabah gazetesinde 49 haber 18

köşe yazısı, Türkiye gazetesinde ise 39 haber ve 12 köşe yazısı olmak üzere toplam

88 haber ve 30 köşe yazısı incelenmiştir.

Haber aktörleri açısından haber ve yorumlarda taraflar ele alınırken ABD resmi

açıklamalarına 11 kez ile en çok yer verilen taraf olurken, Irak 8 kez ile Türkiye’den

sonra üçüncü olmuştur. Ayrıca ABD’nin silah ve teknolojik üstünlüğü en çok vurgu

alan haber aktörlerinden biri olmuştur. Bu dönemde haber değeri taşıyan olay olarak

Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği Çevik Kuvvet haber ve yorumlarda en sık

bahsedilen konulardan biri olmuştur. Basında, özellikle savaşa yaklaşıldıkça her iki

tarafın askeri ve teknolojik kapasiteleri birbiriyle kıyaslanmış ve ABD ve

müttefiklerinin askeri ve teknolojik üstünlüğü vurgu alan diğer bir konu olmuştur.

Körfez Krizinde çatışmanın iyi ve kötü tarafları belirlenirken Türkiye ve Sabah

gazeteleri savaştan önceki süreçte birbirinden farklı politikalar izlemişlerdir. Savaş

yaklaştıkça her iki gazetenin politikaları da birbirine yaklaşmıştır. Savaştan önce

Türkiye gazetesinde kötü tarafta hem ABD ve ABD Başkanı George Bush hem de

Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin yer alırken, Sabah gazetesinde asıl suçlu

Saddam Hüseyin olmuştur. Savaşa yaklaşıldıkça “barışı engelleyen”, “saldırgan”

tarafta her iki gazetede de ağırlıklı olarak Saddam Hüseyin yer almıştır. Savaştan

187 Kaynak, Basın-ilan Kurumu 188Milliyetçi - muhafazakâr bir ideolojiye sahip olan Türkiye Gazetesi basın dünyasındaki yerini, 22 Nisan 1970 tarihinde yayın hayatına başlayarak almıştır.

Page 105: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

97

önce özellikle Türkiye gazetesinde ABD ve George Bush eleştirilirken “Devrimizin

Hitleri”, “Yahudi Lobisinin kuklası”, “savaş taraftarı” gibi çerçevelerle sunulmuştur.

“Başkan Bush, Siyonizm ve Hıristiyan Batı adına Körfez Savaşı’nda kesin

kararlıdır”189 “Körfez Krizi’nin Türkiye’nin arabuluculuğuyla barışçı yollarla hallini

ABD önlemiştir”190 “ABD kötü niyetlidir. Bush devrimizin Hitleri olarak savaş

kışkırtıcısıdır. Bu savaşı ABD’nin menfaatleri için değil, kendisini Beyaz Saray’a

getiren Yahudi lobisinin kuklası olduğu için İsrail adına başlatacaktır”191 denilmek

suretiyle ABD ve George Bush eleştirilmektedir. Öbür taraftan Saddam Hüseyin

incelenen her iki gazetede de savaşın asıl sorumlusu olarak görülmektedir. Haber ve

yorumlarda Saddam Hüseyin, Irak’tan ayrı ele alınmaya çalışılmıştır. Özellikle

savaşa yaklaşıldıkça Saddam Hüseyin ile ilgili tahliller de artmaktadır. Saddam

Hüseyin haber ve yorumlarda “Kanlı bir diktatör”, “Ruh hastası”, “Despot”,

“Şovmen”, “İşgalci” gibi çerçevelerle sunulmaktadır. Irak’ın başında Saddam

Hüseyin’in yerinde mantıklı bir insanın olması durumunda bu yaşanılanların

hiçbirisinin olmayacağı, yaşanılacak bir savaşın da sorumlusunun Saddam Hüseyin

olacağı bu yüzden savaşın Irak’la değil Saddam’la yapılması gerektiği ifade

edilmektedir. Bundan dolayı Saddam Hüseyin’in cezalandırılması gerektiği öne

sürülmüştür. Güngör Mengi bu konuda şunları ifade etmektedir:

Saddam’ın gerçekten ceza görmesi lazım Bu doğru… İran’a saldırdı,

ülkesindeki Kürtlere soykırım yaptı, Kuveyt’i ilhak etti, Suudi

Arabistan’a kutsal savaş ilan etti. İyi geçindiği tek ülke Türkiye idi.

Ama su konusunda Arap halkların haklarını savunduğu gerekçesiyle

bizimle de bozuştu. Ortadoğu’da bütün ülkelerin menfaati Saddam’ın

189 M. Necati Özfatura, Savaş İçin Hazırlık, Türkiye, 25 Aralık, 1990. 190 M. Necati Özfatura, Bush Savaş İstiyor, Türkiye, 23 Aralık, 1990. 191 M. Necati Özfatura, ABD Körfez’de Savaş İstiyor, Türkiye, 22 Aralık, 1990.

Page 106: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

98

tasfiye edilmesini gerektiriyor. Eğer bu şimdi yapılmazsa Saddam’ı

durdurmanın ya imkânı kalmayacak veya ilerde çok daha pahalıya mal

olacaktır.192

BM’nin, Irak’a Kuveyt’ten çekilmesi için vermiş olduğu süre olan 15 Ocak 1991

tarihine doğru yaklaşıldıkça basın da tamamıyla Saddam Hüseyin aleyhine bir

politika izlemeye başlamıştır. Saddam Hüseyin’in işgal ettiği topraklarda

çıkmamakta direnmesi ve binlerce Iraklıyı ölüme götürmeyi göze alması Türkiye ve

Sabah gazeteleri tarafından eleştirilmektedir. Bunların yaşanmaması için Saddam’ın

Kuveyt’ten çekilmesi, silahların konuşmamasının gerektiği, bunun yerine

diplomasinin konuşmasının gerektiği ifade edilmiştir. Haber ve yorumlarda savaşın

en önemli sorumlusu Saddam Hüseyin görülürken Müttefik kuvvetler savaşın

yaşanmamasını isteyen taraf olmaktadır. “Gerek Amerika gerekse müttefikleri

Saddam’a tanınan bir ek sürenin, Iraklı diktatörün lehine çalıştığına inanıyor. Eğer

zamanın Saddam lehine çalıştığı inancı olmasaydı kesinlikle Amerikan Başkanı

Bush da Saddam’a karşı kuvvet kullanmak yerine, Irak’a uygulanan ambargonun

uzatılmasını isterdi.”193 denilmek suretiyle Batı’nın ve ABD’nin haklılığı ve kuvvet

kullanma meşruiyeti sağlanmaya çalışılmıştır. Bununla, Türkiye’nin de ABD’nin

yanında yer alarak savaşa girmesinin meşru olduğu zımnen ifade edilmektedir.

Çatışma tarihteki benzer olaylarla karşılaştırılırken kişiler üzerinden bir

karşılaştırma yapılmış, kıyaslamalar yapılırken daha çok demokratik ve despotik

lider kıyaslamalarına gidilmiş Saddam Hüseyin tarihin çeşitli despotlarına,

192 Güngör Mengi, Doğru ve Yanlış, Sabah, 10 Ocak 1991. 193 Mehmet Barlas, Barış İçin Son Söz, sabah, 15 Ocak 1991.

Page 107: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

99

diktatörlerine benzetilmiştir. Buna karşılık Bush, Saddam Hüseyin’i engellemeye

çalışan demokratik bir lider olarak ön plana çıkarılmıştır. Bu amaçla krizin asıl

sorumlusu olarak görülen Saddam Hüseyin İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına

neden olan dönemin diktatörleri olan Hitler ve Mussolini’ye benzetilmektedir.

Hitler ve Mussolini’nin de aynı türden olaylara neden oldukları ancak sonlarının

iyi bitmediği ifade edilmektedir. Barlas bunu şu şekilde ifade etmektedir:

Körfez krizinin sorumlusu ne Amerika, ne İngiltere, ne de Türkiye’dir.

Körfez krizinin ve olacaksa bir savaşın sorumlusu Iraklı diktatör

Saddam Hüseyin’dir... Sorumsuz bir despotun ülkesini ve dünyayı ne tür

maceralara sürükleyebileceğinin son örneği, Saddam’ın Kuveyt’i

işgalidir. Yakın tarihte bunun benzerine sebep olan Hitler, Mussolini

gibi despotların sonu hatırlanırsa, 20. yüzyıla 9 yıl kala, Saddam’ın

başarılı olmasının mümkün bulunmadığı görülür. Artık barışın anahtarı,

sadece Saddam’ın elindedir. Kuveyt’ten geri çekilmeyi kabul etmezse

savaş kaçınılmaz olacaktır.194

Türkiye’nin çıkarları açısından Körfez krizinin incelenen döneminde basın ikili bir

yapı arz etmektedir. Bir tarafta Türkiye’nin bu savaşa girmemesini savunanlar, öbür

tarafta ise bu krizin Türkiye’nin önüne bir fırsat olarak çıktığı, gerekirse savaşa

girmesini savunan görüştür. Aynı gazetede bu iki görüşü bulabilmek mümkündür.

Körfez krizinin savaş veya barışla bitmesinin pek önemli olmadığı, ABD ve AB’nin

isteklerine göre hareket edecek bir Türkiye’nin çok tehlikeli bir sürece girebileceği

birinci görüşün savunularındandır. Necati Özfatura bu görüşü en çok dile getiren dış

politika yazarı olmuştur. “Türkiye, yalnız Ortadoğu ile değil, Balkanlar, Akdeniz,

Ege, Kafkasya ve Trakya’daki siyasi depremlerin arasındadır. Anadolu, Hititlerden

194 Mehmet Barlas, Son Söz Saddam’ın Artık, Sabah, 13 Ocak 1991.

Page 108: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

100

bu yana, bu derece ateş ve kaos çemberi içinde kalmamıştı. Türkiye, savaşın dışında

kalarak güçlü olmaya mecbur, hatta mahkûmdur.”195 ABD’nin Kuveyt için Irak’a

saldırmak istemediği, asıl amacının farklı olduğu öne sürülmektedir. Savaştan

önceki süreçte Türkiye gazetesinde ABD sık sık eleştirilmektedir. Türkiye

gazetesinde ilk defa ABD ve Bush Türk ve İslam Dünyasının düşmanı olarak

nitelendirilirken Necati Özfatura bu konuda şunları ifade etmektedir:

ABD’nin asıl hedefi hile ve oyunlarla girdiği Körfez bölgesinden bir

daha çıkmamak ve İslam dünyasının kalbi ve hazinesi olan Ortadoğu’yu

Hıristiyan-Batı Siyonizm ittifakı adına doğrudan ya da örtülü

emperyalizm yollarıyla işgal etmektir... Türkiye, Türk ve İslam

dünyasının şu anda en korkunç düşmanı olan Bush’un bir ayak oyununa

gelip savaş riskine girmemelidir. ABD, İsrail, AT ve Hıristiyan-Batı

emperyalizminin menfaatleri uğruna jandarmalık yapmak, Türkiye’nin

geleceği için çok tehlikeli olur.196

Türkiye’nin Körfez Krizi’nde Bush’a güvenmemesi gerektiğini, çünkü Bush’un

kötü niyetli, asrımızın Hitleri olduğunu, bu savaşı da ABD’nin menfaatleri için değil

de, Yahudi lobisinin kuklası olduğu için İsrail adına başlatacağını ve İsrail adına

yapılacak bir savaşın içinde Türkiye’nin olmaması gerektiğinin altı ısrarla

çizilmektedir. Türkiye’nin bu dönem boyunca sergilediği dış politikası da

eleştirilmektedir. Çünkü Türkiye’nin tarihi ve coğrafi olarak bir Ortadoğu ve İslam

ülkesi olduğu, Türkiye’nin bu savaştaki yerinin ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki

emellerine hizmet etmek olmadığı, Türkiye’nin ABD ve İsrail’in yanında olmakla

Ortadoğu ve Türk dünyasına lider olma potansiyelini tamamen ortadan kaldıracağı

195 M. Necati Özfatura, Kuveyt Filistin Meseleleri,Türkiye, 8 Aralık 1990. 196 M. Necati Özfatura, Tuzağa Düşmeyelim, Türkiye, 19 Aralık, 1990.

Page 109: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

101

öne sürülmüştür. Ayrıca bu savaşın bir İslam-Hıristiyan-Yahudi savaşına

dönüşebileceği üzerinde de durulmaktadır. Necati Özfatura:

Bu çatışma kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın ki, çok kısa bir süre

sonra belki de insanlık tarihinin en korkunç savaşına İslam-(Hıristiyan-

Yahudi) savaşına dönüşecektir. Türkiye, ne hazindir ki İslam

dünyasında ABD’nin sözcüsü gibi davranarak büyük bir fırsat

kaçırmıştır. Türkiye, Bush ve AT’nin gözüne girmek uğruna Arap

dünyasında prestij kaybetmiştir. Türkiye bu krizi önleyebilir ve

Ortadoğu’nun liderlik yolunu açmış olurdu, ama bu fırsat kaçmıştır.197

demektedir. Bu durumda Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasının Türkiye’nin

Ortadoğu’daki çıkarlarına uygun olmadığı, bununla ekonomik çıkarlarını ve

prestijini kaybedeceğinin altı çizilmektedir. Ayrıca Ortadoğu ve İslam dünyasının

lideri olma şansını da yitirdiği vurgulanmaktadır. Irak’ın Türkiye’ye saldırmadığı

müddetçe savaşa girmenin Türkiye için bir macera, hatta felaket sebebi olacağı ifade

edilmektedir. Körfez krizinde takip edilen politikalar genellikle Türkiye’nin ikinci

bir İsrail olacağı, ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu olacağı şeklinde

eleştirilmektedir. Bekir Coşkun bunu şu şekilde ifade etmektedir:

Amerikalı General Aleksander Haig Türkiye için şöyle diyor:

‘Türkiye’yi bölgede belirsiz bir gelecek bekliyor. Kimse ne olacağını

bilmiyor...’ Oysa biz umutluyduk ve politikamızı koymuştuk. ‘Bir koy

üç al’ Türkiye’de Türkler geleceği böyle parlak, kârlı görürken, General

Haig’in Türkiye’nin geleceğini ‘belirsiz ve ne olacağı belli olmayan’

biçimde görmesi neden? Cevabı o kadar da zor değil: Yıllardır

Ortadoğu’nun ‘lideri’ olmaya çabalayan Türkiye bu krizde ‘barışçı,

arabulucu, denge unsuru’ olmak yerine, bir ikinci İsrail rolünü üstlenip

Bush’tan çok Bush’cu kesildi ve tüm Ortadoğu’nun güvenini yitirdi.

197 M. Necati Özfatura, Savaş İçin Hazırlık, Türkiye, 25 Aralık, 1990.

Page 110: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

102

Türkiye yediği damgayla Ortadoğu’nun ortasında komşularıyla baş başa

kalacak. Bu yeterince belirsiz bir gelecek değil mi?198

Türkiye’nin güvenliği açısından Saddam bir tehlike olarak görülmekle birlikte olası

bir savaşta Irak’ta yaşanabilecek gelişmelere de dikkat edilmesi gerektiği ifade

edilmektedir. Bir savaşın çıkması durumunda İran ve Suriye’nin Irak’ın topraklarını

paylaşacağı, buna Türkiye’nin razı olamayacağı, ancak Türkiye’nin bu savaşa

girmemesi gerektiğinin de altı çizilmektedir. Saddam’ın tasfiye edilmesinin

Ortadoğu’daki bütün ülkelerin menfaatine olduğu, Saddam’ın şimdi durdurulması

gerektiği, aksi takdirde bunun ileride çok pahalıya mal olacağı iddia edilmektedir.

Güngör Mengi Türkiye’nin Körfez Krizinde ulusal çıkarlarını “Saddam’ın

cezalandırılması, haydutluğa özenecek olanlara iyi bir ders verilmesi, fakat Irak’ın

toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Ortadoğu karanlık ve kanlı bir girdaptır.

Çıkarımız bölgede kumar oynanmasına mani olmak, gücümüzü istikrar için

kullanmaktır. Bu girdaba kapılmak Türkiye’nin batı rüyasının sonu olur.”199

şeklinde tanımlamaktadır.

Bu dönemde haber değeri taşıyan en önemli olay olarak Türkiye’nin Irak’a karşı

kendisini korumak için NATO’dan talep ettiği Çevik Kuvvet’in Türkiye’ye

konuşlandırılması olmuştur. Türkiye 20 Aralık 1990’da NATO’dan Çevik Kuvvet

talebinde bulundu. Çevik Kuvvet her biri 18 uçaktan oluşan toplam üç filo hava

kuvvetiydi. Basında, NATO gücünün gelmesinin Türkiye’nin savaşa girmesini

engelleyeceği iddia edilmiş, bundan dolayı Türkiye’nin bu politikası

198 Bekir Coşkun, Bizim Cephede Vaziyet, Sabah, 20 Aralık, 1990. 199 Güngör Mengi, 1991’in Ufku, Sabah, 01 Ocak, 1991.

Page 111: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

103

desteklenmiştir. Bunun iki nedeninin olduğu ifade edilmekte ve bu nedenler şöyle

açıklanmaktadır: “Birincisi Saddam’ın Türkiye’yi vurma niyeti varsa NATO bunu

caydıracaktır. Çünkü Irak yalnız Türkiye’yi değil NATO ittifakını karşısına

alacaktır. İkincisi NATO’nun bir saldırı değil savunma ittifakı olmasıdır. Çevik

Kuvvete katılan ülkeler Türkiye’ye saldırı olması şartıyla savaşa gireceklerdir.”200

Bu dönemde talep edilen Çevik Kuvvet’in Türkiye’ye gelişi bir süre için

gecikmiştir. Çevik Kuvvet’in Türkiye’ye konuşlandırılmasının gecikmesi yazarlar

tarafından eleştirilmektedir. Bekir Coşkun, “...Yıllarca Türkiye, Almanya ve

Belçika’nın bekçiliğini yaptı. Sıra Türkiye’nin güvenliğine gelince sırtlarını

döndüler. Bu Körfez krizi bitince ABD’nin de yapacağı budur. Sürpriz olmasın.”201

demektedir

İkinci bir görüş olarak da bu krizin Türkiye’nin önüne çok önemli fırsatlar koyduğu,

Türkiye’nin buradan en kârlı çıkacak ülkelerden biri olduğu ve gerekirse savaşa

girilmesi gerektiği yönündeki görüş olmuştur. Türkiye’nin bu savaşla Türk

dünyasının lideri olacağı öne sürülmüştür. Gürbüz Ayak:

Bu kriz sebebiyle Türkiye kendisinden beklenmeyen cesareti ve gücü

gösterip yeryüzünde bir büyük millet daha bulunduğunun farkına

varılmasını sağlamıştır... Bundan böyle Azerbaycan, Özbekistan,

Türkistan, hatta hazırlıkları planlanan Kırım Türk Devleti haysiyet ve

hürriyet mücadelesinde daha kararlı duracaktır. Bulgar’ın, Yunan’ın

Türkiye’ye dönük garezleri törpülenecek, hatta Kıbrıs Türk

Cumhuriyetinin önündeki engeller küçülecektir. Türkiye ve Türk

dünyası ‘yabana atılmaz bir potansiyel’ olarak sivrilmiştir.202

200 Güngör Mengi, Savaş Tamtamları, Sabah, 4 Ocak, 1991. 201 Bekir Coşkun, Gevşek Kuvvet, Sabah, 29 Aralık, 1990. 202 Gürbüz Ayak, Türkiye’ye Körfez İyiliği, Türkiye, 18 Aralık, 1990.

Page 112: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

104

demek suretiyle hükümetin takip ettiği politikayı desteklemiştir. Türkiye’nin BM

üyesi olarak üstlendiği vecibelerin sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiği, çünkü

devlet ciddiyetinin bunu zorunlu kıldığı vurgulanmaktadır. Körfez krizinin Türkiye

için tarihinin ender rastlanan dönemeçlerinden biri olduğu ve Ortadoğu’da layık

olduğu yeri alabilmesi için Türk milletine kaderin sunduğu nadir fırsatlardan birisi

olduğu ifade edilmiştir.

Savaş’a doğru yaklaşıldıkça Irak’ın ve ABD ve müttefiklerinin askeri güçleri ve

teknolojileri analiz edilmektedir. Burada ABD ve müttefiklerinin askeri ve

teknolojik üstünlüğü ön plana çıkarılarak sunulmuştur. Irak’ın askeri kapasitesine

de yer verilen haberlerde her iki güç arasındaki farklılıklar ifade edilmektedir.

ABD’nin müthiş teknolojik silahlarını körfezde kullanacağını, uzaya gönderilen

uydu ile Irak’ın bütün haberleşme sisteminin susturulacağı gibi ifadeler ABD’nin

silah ve teknolojik üstünlüğünü ifade etmek için kullanılmıştır. “Manyetik Fırtına

Irak’ı Felç Edecek”203 “Saddam’a Karşı Nötron”204 “1400 Uçak Ölüm Yağdıracak,

Saddam Yok Edilecek”205 “Bir Günde 500 Cruise Füzesi”206 gibi haber başlıkları bu

dönemde ABD’nin askeri ve teknolojik üstünlüğünü belirtmek için kullanılan haber

başlıkları olmuştur.

Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin ulusal çıkarları tanımlanırken Saddam, Türkiye

için de bir tehlike olarak görülmekte, bu amaçla Saddam’ın tasfiye edilmesi

gerektiği ifade edilmektedir. Bu savaşla Türkiye’nin Türk dünyasının lideri ve

203 Türkiye, Manşet, 30 Aralık 1990. 204 Sabah, Manşet, 8 Ocak 1991. 205 Sabah, 12 Ocak 1991. 206 Sabah, 13 Ocak 1991.

Page 113: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

105

bölgesel süper güç olacağı yapılan yorumlar arasındadır. BM kararına uygun

olarak hareket edecek olan bir Türkiye’nin tüm dünyada prestij kazanacağı ve

böylece bölgede ve Türk dünyasında itibarlı bir ülke olarak lider ülke olacağı

savunulmaktadır. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının her iki tarafta da olmaması

gerektiği yönünde ikinci bir görüş de mevcuttur. Çünkü ABD yanında yer alacak

olan bir Türkiye’nin Ortadoğu ve İslam ülkeleri nezdinde prestij kaybedeceği,

bölgenin lider ülkesi olma iddiasını kaybedeceği ifade edilmektedir. Bu bölgede

Türkiye’nin lider ülke olması gerektiği, bunun için de savaşta taraf tutmayan

arabulucu bir rol üstlenmesi ve barışı oluşturmaya çalışması gerektiği öne

sürülmüştür.

4. Yazılı Basında Bosna Savaşı ve Ulusal Çıkarlar

Slovenya ve Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılması ve önce Almanya, ardından da

Avrupa Birliği tarafından tanınmasından sonra, Sırbistan ve 1990’ların sonuna dek

ona fiilen bağlı Karadağ’dan oluşan bir federasyon içinde kalmak istemediklerinden,

Bosna-Hersek ile Makedonya da ayrılma yoluna gittiler. 1 Mart 1992'de yapılan

referanduma, Bosnalı Sırplar boykot ettigi için yüzde 64'lük bir katılım oldu ve

katılanların yüzde 99'u bağımsızlık yönünde oy kullandı. 3 Mart’ta Bosna-Hersek

bağımsızlığını ilan etti. Bosnalı Sırplar ise aynı ayın sonunda başkent olarak kabul

ettikleri Pale’de Sırp Cumhuriyetini (Republika Srpska) ilan ettiler. 6 Nisan 1992'de

Avrupa Birliğinin, 7 Nisan’da da ABD'nin Bosna-Hersek'i tanımasının ardından

Page 114: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

106

Bosnalı Sırplar, çoğunluğu Sırplardan oluşan federal ordunun desteğiyle Bosna

topraklarını işgal etmeye başladılar. Savaşa hazırlıklı oldukları anlaşılan Sırp tarafı

kısa sürede Bosna topraklarının yüzde 70'ini ele geçirdi. Bosna-Hersek'teki savaşı

sona erdiren ve yeni bir düzen kuran Dayton Anlaşması büyük ölçüde ABD'nin

girişimleriyle 21 Kasım 1995'te Dayton’da Boşnakların Aliya İzzetbegoviç, Hır-

vatların Franyo Tucman, Sırpların Slabodan Miloseviç tarafından temsil ettiği bir

toplantıda parafe edildi ve 15 Aralık 1995'te Paris'te imzalandı. Dayton

Anlaşmasıyla Bosna-Hersek’in egemenliği ve bütünlüğü tanınırken ülkenin yüzde

51'i Boşnak-Hırvat Federasyonuna, yüzde 49'u ise Bosna'daki Sırp Cumhuriyetine

(Republika Srpska) bırakıldı. Böylece, dünya tarihinde ilk kez bir cumhuriyetle bir

federasyondan oluşan bir devlet kurulmuş oldu. Dayton Anlaşmasıyla barışı

uygulamak için silah kullanma yetkisine sahip bulunan bir Uygulama Gücü

(lmplementation Force-IFOR) kurulması kararlaştırıldı ve ABD'nin 60.000

Türkiye’nin ise 1320 kişilik bir birlikle katıldığı bir güç oluşturuldu. Haziran

1997’de görevini tamamlayan bu gücün sayısı 30.000'e indirildi ve adı İstikrar

Gücüne (Stabilization Force SFOR) dönüştü.207

Bu araştırmada, dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesi208 olan Hürriyet ve Sabah

gazetelerinin 8 Kasım – 8 Aralık 1992 tarihler arasındaki günlük sayıları

incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile ilgili olarak Sabah gazetesinde 22 haber 4

köşe yazısı, Hürriyet gazetesinde ise 29 haber ve 6 köşe yazısı olmak üzere toplam

51 haber ve 10 köşe yazısı incelenmiştir.

207 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, II. Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 493-494. 208 Kaynak, Basın-İlan Kurumu

Page 115: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

107

Hürriyet ve Sabah gazetelerinde haber aktörlerini ağırlıklı olarak Sırplar, Batı,

Bosna ve Türkiye oluşturmuştur. Burada Sırplar ve Batı olumsuzlanırken Bosna ve

Türkiye olumlanmaktadır. Bu durum çatışmanın iyi ve kötü taraflarının

belirlenmesini de beraberinde getirmektedir.

Çatışmanın iyi ve kötü tarafları basın tarafından belirlenmiştir. Burada saldırgan ve

mazlum ayırımına gidilmiş ve Sırplar saldırgan, zulüm uygulayan, Bosnalı

Müslümanlar ise zulme maruz kalan, mazlum olarak ele alınmıştır. Bosnalı

Müslümanların “mazlum” olarak nitelendirildikleri sıklık derecesi ‘6’ olmuştur. Buna

karşılık Sırpların negatif olarak nitelendirildikleri sıklık derecesi ise ‘15’ olmuştur.

Dolayısıyla yapılacak bir müdahale de saldırganı durdurmak, zulme engel olmak

olarak tanımlanmıştır. Sırplar haber ve yorumlarda: “Katliam yapan Sırplar”, “Sırp

işgali”, “Sırp saldırganlar”, “Hiçbir ateşkes antlaşmasına riayet etmeyen Sırplar” gibi

çerçevelerle sunulmaktadır. Sırpların Bosna Hersek’te başlattıkları olaylar

neticesinde meydana gelen durum ele alınırken; Bosna’da inanılmaz bir manzaranın

yaşandığı ve bu duruma bütün dünyanın gözlerini yumduğunu, bilmezden geldiğini

insanların bir vahşet içinde oldukları ve yoksulluktan öldükleri belirtilmektedir.

Sırpların uluslararası kuruluşların almış olduğu kararlara uymadıkları, BM’nin

ateşkes kararına rağmen saldırılarını devam ettirdikleri üzerinde en çok durulan

konulardan biri olmuştur. Basın, Bosna’da yaşananları Sırpların “etnik temizlik”

yaptıkları şeklinde ele almaktadır. Uluslararası İnsan Hakları Birliğinin Bosna’da

yaşanan olayları “etnik temizlik” olarak nitelediği, bunu da yayınlamış olduğu bir

raporda “etnik temizlik hareketi çerçevesinde azınlık gruplarının yerlerinden

edindikleri, tecavüze uğradıkları, işkence gördükleri ve öldürüldükleri”ni belirttiğini

Page 116: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

108

ifade etmektedir.”209 BM’nin Saraybosna’daki barış gücünün komutanı olan General

Ali Abdu’l-Rezzak’ın dünyaya Sırp vahşetine, Sırp barbarlığına karşı imdat çığlığı

attığını ve hemen askeri bir müdahalenin yapılması gerektiğini, bunun da Bosnalı

Müslümanların ne kadar zor durumda olduğunu gösterdiği ifade edilmiştir.

Haberlerde Bosnalı Müslümanların artık kaybedecek hiçbir şeylerinin kalmadıkları,

Sırp çetelerinin (çetnikler) Bosnalı Müslümanlara zulmettikleri, kadınların tecavüze

uğradıkları vurgulanmaktadır. Çetniklerin yapmış oldukları zulüm ve tecavüz olayına

bir örnek olarak 13 yaşındaki Boşnak bir Müslüman kız örnek gösterilmektedir.

Yirmi Sırp çetecinin ona hem tecavüz ettikleri hem de çeşitli yerlerinden yaraladıkları

fotoğrafıyla birlikte verilmektedir.210 Sırpların özellikle insani yardım kuruluşlarının

Bosna’ya girmelerine izin vermemeleri ve bunun sonucunda yaşanan açlık ve kıtlık

basının üzerinde durduğu Sırp kötülüğünden biri olmuştur. Bu durum: “Sırplar BM

konvoyunu engelliyor”211 “BM yardımı Sırplara takıldı”212 “Bosna Somali’den

beter”213 gibi haber başlıklarıyla sunulmaktadır. Yapılan haberlerde özellikle

Sırpların bu yardımları engellemeleri, Boşnak Müslümanları, sert kış koşulları, açlık

ve hastalık nedeniyle ölüm tehdidiyle baş başa bıraktığı vurgulanmaktadır. Liberal

basın ilk defa Batı’ya yönelik eleştirileri paylaşmakta ve bu olay itibarıyla özellikle

tarihsel bağlantıları dolayısıyla Müslümanlığı ön plana çıkarmaktadır. Bu bölgenin

eski Osmanlı toprakları olması ve tarihte Balkan Savaşlarının yaşanması, Türkiye’nin

bu bölgeyle ilgilenmesi gerektiği konusunda basında bir kanaat ortaya koymuştur.

Tarihi kıyaslamalar da bunun üzerinden yapılmıştır. Batıya yönelik eleştirilerin

209 Hürriyet, 5 Aralık, 1992. 210 Sabah, Çetnik Zulmü!, 27 Kasım, 1992. 211 Sabah, 27 Kasım, 1992. 212 Hürriyet, 28 Kasım, 1992. 213 Hürriyet, 27 Kasım, 1992.

Page 117: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

109

başında inanç ve maddi çıkarların uyuşmaması gelmektedir. Bosna-Hersek’in

Müslüman olması ve yeraltı zenginlikleri açısından fakir olması liberal basın

tarafından batının yardım etmesini engelleyen en önemli iki unsur olarak

değerlendirilmekte ve batı iki yüzlülükle suçlanmaktadır. Bunun en önemli

belirtilerinden biri de bu dönemde Somali’de yaşanan açlık felaketine Batı’nın

yardım etmesi ancak; Bosna’da yaşanan zulme, soykırıma ses çıkarmamasıdır.

Bosna’daki olaylara sessiz kalan Batı dünyası eleştirilirken ve ikiyüzlülükle itham

edilirken, konu ile ilgili haber ve yorumlar genellikle “Boşnaklar sırtından

bıçaklandı”214, “Ambargo utancı”, “Bosna Somali’den beter”215, “Çifte standart”216

gibi haber başlıkları ile verilmektedir. Bosna Hersek’te yaşanan olaylar bu dönemde

Somali’de yaşanan açlık felaketine yapılan yardımlarla kıyaslanarak batının

ikiyüzlülüğü ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Konuyla ilgili olarak yapılan haber

ve yorumlarda Bosna’da yaşanan olaylar “Avrupa’nın ayıbı” olarak

nitelendirilmektedir. Bu konuda Batı dünyasının resmi açıklamalarına değinilmekte

ve bunlara mesafeli yaklaşılmaktadır. Özellikle Somali’ye açlık felaketinden dolayı

asker gönderen ABD eleştirilmekte ve bu “ABD’nin çifte standardı”217 olarak

değerlendirilmektedir. Bosna’daki Boşnak soykırımına seyirci kalındığı, buna

karşılık ABD’nin açlık felaketinden dolayı Somali’ye 30 bin asker göndermeye

hazır olduğu, bunun ABD’nin Bosna’da yaşanan olaylara karşı vurdumduymaz

tavrının bir kefareti olduğu ifade edilmektedir. Burada özellikle batının çıkarlarının

da Bosna’daki bu olaylara karışılmasının önüne geçtiği, bu yüzden yaşanan olaylara

214 Hürriyet, 29 Kasım 1992. 215 Hürriyet, 8 Kasım 1992. 216 Hürriyet, 7 Aralık 1992. 217 Sabah, 7 Aralık, 1992.

Page 118: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

110

müdahale edilmediği vurgulanmaktadır. Mümtaz Soysal bununla ilgili bir

kuşkusunu şöyle ifade etmektedir: “Avrupa açısından ‘yanlış yere yerleşmiş’ bir

Müslüman ‘kalıntı’nın silinip gitmesine seyirci kalma söz konusu. Sinsice, kalleşçe,

hoşgörü sözü etmeden. Ama Asya uçlarına uzanan AGİK’in aynı tutumu paylaşması

bir tuhaf. Acaba Bosna Hersek petrol kuyularıyla dolu olsaydı, durum aynı mı

olurdu?”218 Bosna Hersek’te yaşanan olaylarda özellikle Müslüman Boşnakların

Sırplar tarafından hedef alınmaları ve en ağır yarayı almalarına bir neden olarak da

BM tarafından uygulanan silah ambargosu gösterilmektedir. Sırpların bu ambargoyu

deldikleri BM silah ambargosunun Sırplar tarafından ihlal edildiği, bu ambargodan

zararlı çıkan tarafın yine Müslüman Boşnakların olduğu haber ve yorumlarda ele

alınmaktadır. Özellikle ABD’nin bu konuda:

Bosna üzerindeki silah ambargosunu kaldırılması, çatışma bölgesine

giren silah miktarlarının artmasına ve sonuçta daha çok kan

dökülmesine yol açacaktır. Ambargonun kalkması kısa dönemde

Boşnaklar lehine bir avantaj oluştursa da, uzun dönemde işi tamamen

içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. Ayrıca Bosna ordusu ihtiyaç

duyduğu silahları kullanabilecek deneyime sahip değildir. Bir de

ambargonun kalkmasıyla birlikte çatışmaların genişlemesi, insancıl

yardımların sevkıyatını da tehlikeye sokabilir.219

şeklinde ifade edilen argümanlarının inandırıcılıktan uzak olduğu kabul

edilmektedir. Sırpların ve Hırvatların aralarında barış antlaşması imzalamalarının da

Boşnakların sırtlarından vurulduğu şeklinde ele alınmaktadır. Bu anlaşmaya kadar

olan sürede Boşnaklar ve Hırvatlar beraber hareket etmekteydiler. BM İnsan Hakları

Komisyonu tarafından alınan kararla yaşanan durumun “soykırım” olup olmadığının

218 Mümtaz Soysal, Hoşgörü, Hürriyet, 18 Kasım, 1992. 219 Sedat Ergin, Hürriyet, 16 Kasım, 1992.

Page 119: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

111

tanımlanması ülkelerin kendi yorumlarına bırakılmıştır. Bu aşamada Müslüman

ülkeler bunu “soykırım” olarak resmen ifade ederken; ABD ve Batılı ülkelerin

burada da ikiyüzlülüklerini ortaya koydukları, “soykırım” tanımından uzak

durdukları ifade edilmektedir.220 NATO’nun Bosna’da yaşanan olaylara seyirci

kalması da eleştirilmekte, NATO’nun bu konuda savunmasının da inandırıcı

olmadığı vurgulanmaktadır. NATO’nun kendisini “NATO’nun barış yapma, barış

oluşturma görevi yoktur, barışı koruma işlevi vardır, Bosna Hersek’te barış olsun,

biz koruruz.”221 şeklinde savunmasının inandırıcılıktan uzak olduğu ifade

edilmektedir. Batı’nın Somali’ye asker gönderme kararı alması ve Bosna’da

yaşananlara duyarsız kalması, Hürriyet gazetesinde Bosna’da savaş manzaralarının

yer aldığı fotoğraflarla beraber “Üç Maymun” resmi çizilerek konuya dikkat

çekilmeye çalışılmıştır. Burada, Batı’nın Bosna’ya ne kadar duyarsız olduğu

vurgulanmaya çalışılmış ve “Why” ‘Niçin’ sorusu sorulmuştur.

Yaşanan savaş tarihi olaylarla kıyaslanırken; olayın meydana geldiği coğrafya

dikkate alınarak Osmanlı Devleti döneminde 1912 yılında yaşanan Balkan Savaşı ile

benzerlik kurulmaya çalışılmıştır. Balkanlarda özellikle Bosna Hersek’te yaşanan

gelişmeler üzerine Türkiye bir Balkan Zirvesi’nin toplanması için girişimlerde

bulunmuştur. Türkiye’nin öncülüğünde Balkan Zirvesi’nin toplanması, Türkiye’nin

bir diplomasi zaferi olarak nitelendirilmiştir. Ertuğrul Özkök,222 bu zirveye katılan

ülkelerin “Avusturya, Macaristan, İtalya, Arnavutluk, Hırvatistan, Slovenya,

Bulgaristan, Romanya, Bosna Hersek ve Türkiye olduğunu belirttikten sonra bu

220 Hürriyet, 2 Aralık, 1992. 221 Ahmet Tan, NATO Düşman Arıyor, Sabah, 18 Kasım, 1992. 222Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 25 Kasım, 1992.

Page 120: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

112

isimlerin insanın gözünün önüne I. Dünya Savaşı öncesi Balkanlar haritasını

getirmiyor mu?” sorusunu sormakta ve “Harita bu olduğuna göre herkesin tarihin

tekerrür etmemesi için uğraşması gerekiyor.” demektedir.

Türkiye’nin Bosna Hersek konusunda takındığı tavrı basın iki şekilde ele almıştır:

Birincisi Türkiye’nin Bosna Müslümanlarıyla ilgili çabaları, ikincisi ise Türkiye’nin

buradaki çıkarları. Türkiye Bosnalı Müslümanların içinde bulunduğu zor durumdan

kurtulmaları için öncelikle silah ambargosunun kaldırılmasını çeşitli uluslararası

kuruluşlarda ve dış devletlerde dile getirmiştir. Basın da bu amaçla Türkiye’nin

girişimlerine yer vermiş ve bu girişimleri desteklemiştir. Türkiye’nin bu konudaki

çabaları ve Bosna’ya yapılan insani yardımlar haberlerde yer almış, Türkiye’nin

Bosna Hersek’e gönderdiği insani yardım incelenen süre zarfında Bosna’yla ilgili ilk

manşet olmuştur. “Türk Yardımı Bosna’da”223 Yardımın Müslümanların çok zor bir

durumda oldukları bir dönemde gerçekleştirildiği ve Bosna’da yardımın

gözyaşlarıyla karşılandığı haberlerde ön plana çıkarılarak verilmiştir. Basında

Türkiye’nin çıkarlarına nadiren yer verilmektedir. Türkiye’nin çıkarlarının ele

alındığı yazılar “Balkanlarda yeni Türkiye”, “Büyük düşünmek”, “Bölgesel süper

güç olma” gibi başlıklarla sunulmaktadır. Balkanlarda özellikle Bosna Hersek’te

yaşanan gelişmeler üzerine Türkiye bir Balkan Zirvesi’nin toplanması için

girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’nin öncülüğünde Balkan Zirvesi’nin toplanması,

Türkiye’nin bir diplomasi zaferi olarak nitelendirilmiştir. Sedat Sertoğlu224 köşe

yazısında Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin Türkiye’nin önüne çok önemli bir

223 Sabah, Türk yardımı Bosna’da, 27 Kasım, 1992. 224 Sedat Sertoğlu, Büyük Düşünmek, Sabah, 20 Kasım, 1992.

Page 121: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

113

fırsat koyduğunu ve bunun değerlendirilmesi durumunda Türkiye’nin bölgesel süper

güç olabileceğini ifade etmektedir.

Türkiye Balkanlardan Orta Asya’ya kadar olan bölgenin tarihini

değiştirme gücüne sahiptir. Başımızın üzerinde yetmiş yıldır

Demokles’in kılıcı gibi duran Sovyetlerin kâbus rejiminin yıkılması

Balkanların haritasının yeniden çizilmeye başlanması, Doğu

komşularının özlemleri, Irak savaşı Türkiye Cumhuriyetinin önüne belki

de tarihinin en önemli şansını getirdi. Bu şans yukarıda sınırlarını

çizdiğimiz bölgede “süper güç olma” şansıdır.

Sedat Sertoğlu, yazısının devamında Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askeri güç

olarak bölgenin en güçlü ülkesi olduğunu belirttikten sonra Türkiye’nin “üç ayaklı

bu gücü”nü sonuna kadar kullanması gerektiğinin altını çizmektedir. Balkan

ülkeleriyle hemen bir araya gelinmesi gerektiği ve bu toplantıda Türkiye’nin

bölgedeki ekonomik, siyasi ve askeri ağırlığının herkese hissettirilmesi gerektiğini

vurgulamaktadır. Türkiye’nin ulusal çıkarları burada daha çok prestij üzerine

kurulmuştur. Türkiye’nin bu süreçte güçlenmesi ve uluslararası arenada saygın bir

ülke olması için takip etmesi gereken politikayı Cengiz Çandar şu şekilde ifade

etmektedir:

Zirvenin amacı Bosna-Hersek’teki alevlerin Kosova ve Makedonya’ya

sıçramasının önlenmesinin yollarını araştırmak. Bu konuda sonuca

gitmek için Yunanistan’ın uluslararası arenada yalnız bırakılması şarttır.

Yunanistan Makedonya’yı tanımamakta… Makedonya Avrupa

sisteminin dışında tutulursa, bölgesel haydutlar(Miloseviç gibi) ve

bölgesel şizofrenler (Yunanistan gibi) elleri kolları serbest hareket

ederler ve sonuç, Türkiye’nin de kendini alıkoyamayacağı bir balkan

savaşı olur. Türkiye eşsiz coğrafyasınıjn verdiği imkânlarla, ne kadar

süreceği belli olmayan bir uluslararası belirsizlik döneminde, kendisini

Page 122: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

114

güçlendirecek ve uluslararası sahnede itibarlı bir ülke haline

getirebilecek olumlu roller oynamak için her türlü şansa sahiptir. Bunun

önündeki engel sadece ve sadece kendisidir.225

Bu süreçte, Türkiye’nin çıkarları daha çok uluslararası arenada saygın bir ülke

olması üzerine kurulmuştur. Somali’ye asker gönderme kararıyla beraber Bosna’ya

da asker gönderme izni meclisten alınmıştır.

Bosna Savaşı’nda Türkiye’nin ulusal çıkarları ele alınırken, daha çok prestij

üzerine bina edilen bir ulusal çıkar yaklaşımı sergilenmiştir. Özellikle tarihsel

bağlantılarından dolayı Türkiye’nin bu bölgeyle ilgilenmesi gerektiği

vurgulanmış, bu amaçla Türkiye’nin diplomatik çabaları basın tarafından da

desteklenmiştir. Bu çabalar eski Osmanlı toprakları üzerinde yeni bir bölgesel güç

olma şansı şeklinde yorumlanmıştır.

5. Yazılı Basında Kosova Savaşı ve Ulusal Çıkarlar

Kosova sorunu Balkanların en karmaşık sorunlarından biridir. Haziran 1389'da

Priştine yakınlarında Kosova Polje denen ovadaki muharebede hem Sırp Kralı

Lazar’ın öldürülmesi ve Sırpların yenilmesi, hem de Osmanlı Padişahı Sultan I.

Murat’ın Miloş Obiliç tarafından öldürülmesi Sırp tarihinde ve kültüründe derin bir

iz bırakmıştır. 1912’ye kadar Osmanlı yönetimi altında kalan Kosova bu tarihte

225 Cengiz Çandar, Balkan Zirvesi ve 32. Gün, Sabah, 24 Kasım 1992.

Page 123: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

115

Sırpların egemenliğine bırakıldı. İki savaş arası dönemde yoğun Sırplaştırma

politikasına tabi tutuldu. İkinci Dünya Savaşı’nda İtalyan işgalinden sonra Kosova

tekrar Yugoslavya'ya geçti ve 1946 Anayasasıyla “özerk toprak” ilan edildi.

Arnavutlar ise Kosova'nın Yugoslavya sınırları içinde kalmasına tepki göstererek,

Tito Yugoslavyası’ndaki ilk başkaldırılarını yaptılar. 1968'de Kosova’da başlayan

gösteri ve ayaklanmalar, Kosovalı Arnavutların kendi dillerinde eğitim, kendi

üniversitelerine sahip olma gibi bazı haklar elde etmelerini sağladı. 1974

Anayasasıyla bu haklar daha da geliştirildi ve Kosova, Arnavutluk’la kültürel

ilişkiler kurma, Federasyon bayrağının yanına kendi bayrağını çekme, Sırbistan’ın

Kosova’yla ilgili alacağı kararları veto edebilme, başkanlık konseyinde temsil

edilme gibi çok geniş bir özerk statü elde etti. Bundan sonra Kosova’da, geçmişin

tersine yoğun bir Arnavutlaştırma politikası izlendi. 1989 sonuna doğru Sırbistan

Kosova’nın özerkliğini kaldırdı. Arnavutların bütün hakları ellerinden alındı.

Arnavutların buna tepkisi 1991’de “Kosova Cumhuriyeti”ni ilan etmeleri ve Sırp

yetkililerle her türlü teması kesmeleri oldu. İbrahim Rugova liderliğinde pasif

direniş başlattılar ve eğitim ve sağlık hizmetlerini kendi aralarında örgütleyerek

paralel bir devlet sistemi kurdular. Yaklaşık 10 yıl süren bu politika beklenen

sonucu vermeyince 1998 başından itibaren Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK-Ushtria

Çlirimtare Kosoves) silahlı mücadeleye girişti. Karşılığında, Arnavutlara karşı bir

etnik temizlik başladı. ABD’nin Rambouillet’de önerdiği, Kosova’ya NATO

askerlerinin yerleştirilmesi ve 3 yıl sonra bağımsızlığının oylanması gibi hükümleri

Yugoslav yönetimi kabul etmeyince, NATO BM Güvenlik Konseyinin kararı

olmadan 24 Mart 1999’da Yugoslavya’yı bombalamaya başladı. Sonunda,

Yugoslavya, ABD’nin planını kabul etti. Buna göre bölgedeki barışı sağlamak üzere

Page 124: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

116

NATO’nun da katılacağı, KFOR (Kosova Force) adı verilen uluslararası bir güç

Kosova’ya yerleştirildi, Yugoslav güvenlik güçleri tarihsel ve dinsel yerler dışında

bölgeden çekildi ve Arnavutların geri dönmesi kabul edildi. Bundan sonra

Kosova’nın sivil yönetimi geçici bir dönem için UNMIK’e (UN Mission in Kosova)

bırakılırken güvenliği KFOR tarafından sağlanmaya çalışıldı. Kosova’da barışı

korumak için yerleştirilecek olan uluslararası güce (KFOR) Türkiye de 1.000 kişilik

bir birlikle katılma kararı aldı. NATO yetkilileriyle yapılan görüşmeler sonucu

Kosova’ya gönderilecek Türk birliğinin, Türklerin yaşadığı Mamuşa, Dragoş ve

Prizren yakınlarına yerleştirilmesi kabul edildi. NATO’nun şemsiyesi altındaki

uluslararası birlikler bölgeye girerken, Türkiye, Bulgaristan’la NATO arasında geçiş

sorunu yüzünden çıkan anlaşmazlık sonucu buraya birlik göndermekte gecikti ve bu

birlik ancak 30 Haziran 1999’da yola çıkabildi.226

Bu araştırmada, dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesi227 olan Hürriyet ve Sabah

gazetelerinin 9 Eylül – 9 Ekim 1998 tarihleri arasındaki günlük sayıları

incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile ilgili olarak Hürriyet gazetesinde 10 haber

1 köşe yazısı, Sabah gazetesinde ise 30 haber olmak üzere toplam 40 haber ve 1

köşe yazısı incelenmiştir.

Hürriyet ve Sabah gazetelerinde haber aktörlerini daha çok Sırplar ve Kosovalı

Arnavutlar oluşturmaktadır. Sırplar, olumsuz bir şekilde ele alınırken; Kosovalı

Arnavutlar olumlanmaktadır. Çatışmanın iyi ve kötü tarafları da haber aktörlerine

226 Baskın Oran, Türk Dış Politikası, II. Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 509. 227 Kaynak, Basın-İlan Kurumu

Page 125: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

117

uygun bir görüntü arz etmektedir. Basın, çatışmanın iyi ve kötü taraflarını

belirlemiştir. Bu çatışmada kurban durumunda olan Kosovalı Arnavutlardır. Bunun

karşısında saldırgan durumunda olan Sırplar olmuştur. Sırp vahşeti/saldırısı haber ve

yorumlarda toplam 17 kez; Kosovalı ve Arnavut katliamı ise toplam 13 kez tekrar

etmiş ve en çok vurgu yapılan temalar olmuştur. Bununla birlikte Sırbistan Devlet

Başkanı Slobodan Miloseviç, en sık olumsuzlanan lider olmuştur. Savaş, Sırpların

Kosovalı Arnavutlara uyguladığı “katliam” ve “katliama uğrayan Kosovalı

Müslümanlar” şeklinde tanımlanmıştır.

Basın, Kosova olaylarını genellikle dış haberler kısmında ele almış, köşe yazarları

konuyu pek ele almamışlardır. Basın, Kosova’da yaşanan olayların sorumlusu

olarak Sırpları görmektedir. Sırplar, mütecaviz konumunda yer almaktadır. Olay;

“Sırp vahşeti”, “Sırp saldırısı”, “BM kararına uymayan Sırplar”, “Soykırım” gibi

çerçevelerle sunulmaktadır. Sırplar, burada işkence uygulayan, vahşet sergileyen

taraf olarak ele alınmakta, Sırp lider Slobodan Miloseviç ise; “Sırp kasabı”, “Bosna

kasabı” olarak nitelendirilmektedir. Sırp liderin güvenilmez olduğu geçmişinde bu

tür katliamların arkasında olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık Kosovalı

Arnavutlar “masum”, “bağımsızlık savaşı veren” gibi çerçevelerle sunulmaktadır.

Sırplara karşı düzenlenecek bir operasyona karşı olan Rusya, “Sırp hamisi” olarak

değerlendirilmektedir. Yaşanan olayların sona erdirilmesi için yapılan girişimler

resmi ağızlardan aktarılmakla birlikte haberlerde yoruma da yer verilmektedir.

Basın, Kosova’da yaşananları Sırplar tarafından girişilen bir etnik temizlik, soykırım

olarak ele almaktadır. Haberlerde, Kosova’da her gün Sırpların işlediği yeni bir

katliamın ortaya çıktığı, uluslararası toplumun derhal harekete geçmesi gerektiği

Page 126: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

118

üzerinde durulmuştur. Kosova’ya Balkanların kanayan yaralarından biri olarak

bakılmakta ve yaşanan olaylarda sivil halkın çektiği sıkıntılara yer verilmektedir.

Özellikle bu konudaki resmi söylemlere de yer verilmektedir. ABD Başkanı Bill

Clinton’un “Çoğunluğu kadın ve çocuk binlerce kişi yaşam savaşı veriyor, ağaçların

arasında yaşayanlar soğuktan ölebilir. Tüm müttefiklerimizle en kısa sürede bu

insanlık dramına son vermeliyiz.”228 sözlerine yer verilmekte ve uluslararası

toplumun hemen harekete geçmesi gereği üzerinde durulmaktadır. Sırplar tarafından

öldürülen insanların fotoğrafları ele alınmakta ve bu fotoğraflar üzerinden

haberlerde yorumlar yapılmaktadır. Sırplar tarafından öldürülen bir bebeğin

fotoğrafının ele alındığı “boynunda emzik, alnında kan” başlıklı haberde şu

ifadelere yer verilmektedir: “Cani Sırplar bebeklere bile acımadılar, tüm köyü

kurşuna dizen katiller insanları daha sonra bir paçavra gibi köy korusuna fırlatıp

attılar.”229 Olayları bizzat yaşayan, katliamlara tanık olan Kosovalı Arnavutların

yaşadıkları sıkıntılara birinci ağızdan yer verilmektedir. Basın, özellikle toplu

öldürme olaylarının ortaya çıkmasıyla uluslararası topluma seslenmekte ve yaşanan

olaylara müdahale etmeye çağırmaktadır. NATO gibi uluslararası kuruluşlar olayları

seyretmekle suçlanmaktadır. NATO’nun yaşanan olaylara müdahale etme

girişimleri söz konusu olduğunda, bu girişimler memnuniyetle karşılanmaktadır.

“BM ve ABD, Kosova’da Sırp askerlerin yedi aydır sürdürdüğü etnik temizliğe

karşı tepki göstermeye başladı.”230 Savaş ihtimali üzerine basında, haritalar üzerinde

NATO’nun ve Sırp güçlerinin sahip olduğu askeri güçleri verilmeye başlanmıştır.

Savaş ihtimalinin ortaya çıkmasıyla gazetelerin haber başlıklarında askeri terimlerin

228Sabah, 18 Eylül, 1998. 229 Sabah, 1 Ekim, 1998. 230 Sabah, 3 Ekim, 1998.

Page 127: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

119

de kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. “SAVAŞ”, “Hedefe kilitlendi” gibi

başlıklar savaşa yaklaşıldıkça kullanılan haber başlıkları olmuştur. Türkiye, 9 Ekim

1998’de TBMM’den Kosova’ya asker gönderme kararı almıştır.

Bu süreçte Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından olay ele alınmamış, Köşe yazarları

da bu dönemde konuya pek ilgi göstermemişlerdir. İncelenen süre zarfında Hürriyet

gazetesi köşe yazarlarından Hadi Uluengin’in Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından

Türkiye’nin bu bölgeyle ilgilenmesi gerektiği yönünde yazdığı köşe yazısından

başka bir yazıya rastlanılmamıştır. Hadi Uluengin, yazısında: “...Bizi de sonsuz

yakından ilgilendiren veya ilgilendirmesi gereken komşu batıdaki ciddi cenk

tınılarına dikkat kesilmemizde büyük yarar var” demektedir. Bunun dışında olay

haberlerle sınırlı tutulmuş ve Türkiye’nin ulusal çıkarları dile getirilmemiştir.

Kosova Savaşı’nda Hürriyet ve Sabah gazetelerinde haber aktörlerini daha çok

Sırplar ve Kosovalı Arnavutlar oluşturmaktadır. Sırplar olumsuz bir şekilde ele

alınırken, Kosovalı Arnavutlar olumlanmaktadır. Çatışmanın iyi ve kötü tarafları

da haber aktörlerine uygun bir görüntü arz etmektedir. Buna göre Sırplar zulüm

uygulayan, soykırım yapan tarafta yer alırken, Kosovalı Arnavutlar mazlum,

soykırıma uğrayan şeklinde konumlandırılmışlardır. Bu süreçte çatışma, herhangi

bir tarihsel kıyaslamaya tabi tutulmamış ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına da pek

değinilmemiştir. Gazeteler Kosova ile ilgili olaylara, uluslararası resmi

açıklamalara dış haberler servisinde yer vermişlerdir. Köşe yazarları konuya ilgi

göstermemişlerdir.

Page 128: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

120

6. Yazılı Basında Afganistan Savaşı ve Ulusal Çıkarlar

11 Eylül 2001’de ABD’nin New York eyaletinde, Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz

kulelerine ve Amerkan Savunma Bakanlığı Pentagon’a yolcu uçakları ile saldırılar

düzenlendi. Bu saldırılar sonucunda Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri yıkıldı,

Pentagon’da hasar meydana geldi. Bu saldırılardan sonra ABD, saldırının

sorumlusunun El-Kaide lideri Usame Bin Laden olduğunu öne sürerek,

Afganistan’da bulunan Usame Bin Laden’in kendisine teslim edilmesini istedi.

Afganistan’da yönetimde bulunan Taliban, ABD’den Bin Laden’in bu saldırıları

gerçekleştirdiğine dair kanıt getirmesi halinde Bin Laden’i kendilerine teslim

edeceğini, aksi durumda bu isteği geri çevireceğini açıkladı. Bu konuda yeterli

kanıtları sunamayan ABD, arkasına uluslararası desteği de alarak Afganistan’a

saldırdı ve yönetimdeki Taliban’ı devirdi. Türkiye de bu savaşta, NATO’nun 5.

maddesi gereği ABD’ye destek vermiştir. Hükümet, 12 Ekim 2001’de yurt dışına

asker gönderme iznini TBMM’den almıştır.

Bu araştırmada, dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesi olan Hürriyet ve Milliyet

gazetelerinin 12 Eylül – 12 Ekim 2001 tarihleri arasındaki günlük sayıları

incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile ilgili olarak Milliyet gazetesinde 18 haber

32 köşe yazısı; Hürriyet gazetesinde ise 20 haber ve 21 köşe yazısı olmak üzere

toplam 38 haber ve 53 köşe yazısı incelenmiştir.

Page 129: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

121

Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde en sık ele alınan haber aktörleri Türkiye ve Batı

olmuştur. Basında, Türkiye ve Batı’nın bu kadar çok sıklıkta yer alması özellikle

Türkiye’nin yıllarca terörle savaştığı halde Batı’nın onu anlamadığı veya anlamak

istemediği ancak bugün Batı’nın da aynı acıları çektiği ve Türkiye’yi anlayabileceği

vurgusunu ön plana çıkarması dolayısıyladır. Bu süreçte Türkiye, genellikle

olumlanırken; buna karşılık Batı olumsuzlanmaktadır. ABD, daha çok terörden

dolayı mağdur olan ülke olarak ele alınmakta ancak; Türkiye’ye terörle

mücadelesinde yardım etmediği için de eleştirilmektedir. Afganistan ve Taliban

genel anlamda terörizmle bağlantılandırılarak suçlu konumuna sokulmaktadır.

Bir tarafta terör öbür tarafta ise teröre maruz kalan ayırımı yapıldıktan sonra

çatışmanın iyi ve kötü tarafları da belirlenmiş olmaktadır. Buna göre El- Kaide

örgütü; “saldırgan”, “zalim” tarafta yer alırken; ABD, “saldırıya uğrayan”,

“mazlum” konumunda yer almıştır. 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York

eyaletinde Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine yapılan saldırılar olayın ertesi

günü basında manşetten verilmiştir. “Üçüncü Dünya Savaşı gibi”231, “Dünyanın

kalbinde KAMİKAZE”232 12 Eylül 2001 tarihli gazetelerin manşeti olmuştur. Basın,

bunun bir terör saldırısı olduğunu, Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması”

teorisinin, teori olmaktan çıkıp, pratiğe dönüşme olasılığının bu saldırılardan sonra

çok yükseldiğini öne sürmüştür. Ancak bunun bir İslam-Hıristiyan savaşına

dönüşmemesi gerektiği, çünkü gerçekleştirilen saldırıların bir terör olayı olduğunu,

bunun İslam’a mal edilemeyeceği üzerinde de durulmaktadır. Bu konuda özellikle

ABD sağduyuya çağrılmaktadır. İlerleyen günlerde Türkiye’nin ABD’nin yanında

231 Hürriyet, 12 Eylül, 2001. 232 Sabah, 12 Eylül, 2001.

Page 130: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

122

yer aldığı resmi ağızlardan ifade edilmekte, basın da bunu manşetlerine taşıyarak bu

yaklaşıma destek verdiğini haber ve yorumlarında göstermektedir.

Hürriyet ve Milliyet gazeteleri bu süreçte Türkiye’nin ulusal çıkarlarını özellikle iki

konu üzerinden değerlendirmektedir. Bunlardan en önemlisi güvenlikle bağlantılı

olarak terör, diğeri ise ekonomik çıkarlardır. Türkiye’nin fiili olarak ABD’nin

yanında yer alması söz konusu olduğunda, ABD’den gelmesi muhtemel ekonomik

yardımlar haberlerde ön plana çıkmaktadır. “Terörle savaşana ekonomik destek”233,

“Ön safta ol, parayı al”234, “Kesenin ağzını açacak”235, “Amerikalı Milletvekilinden

5 milyar dolarlık müthiş öneri”236 gibi haber başlıkları kullanılmaktadır. Türkiye’nin

ekonomik anlamda çıkarlarını ABD’nin Afganistan’a düzenleyeceği bir harekâtta

ABD’nin yanında yer almakta görenlerden Güneri Civaoğlu, Türkiye’nin o yıl

turizm gelirlerinin çok iyi olduğunun altını çizmektedir. Ancak Aralık ve Ocak

aylarındaki rezervasyonların tehlikede olduğunu belirttikten sonra şöyle devam

etmektedir:

Avrupa’nın rezervasyon iptallerinde birinci sıra Mısır’ın... İkinci sıra

Türkiye’nin... Yarınlarda ABD riskli ülkeleri ilan edecek ve ABD

vatandaşlarının oralara uçmamasını tavsiye edecek. Türkiye’nin listede

yer almaması için her şey yapılmalıdır. Sorun sadece ABD turisti değil,

onu izleyecek olan Avrupalı, Avustralyalı, Uzakdoğulu turisttir.

Devamında ihracat kredilerinin daralması, yabancı sermaye girişlerinin

sıfırlanması ve ekonomik krizin derinleşmesi olasılığıdır. Dikkat!237

233 Hürriyet, 20 Eylül, 2001. 234 Hürriyet, 21 Eylül, 2001. 235 Milliyet, 9 Ekim, 2001. 236 Milliyet, 4 Ekim, 2001. 237 Güneri Civaoğlu, Terör Gazisiyiz, Milliyet, 20 Eylül, 2001.

Page 131: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

123

Köşe yazarları, gerçekleştirilen saldırıları terör olayı olarak nitelendirmekte ancak;

olaya farklı bakış açıları sergilemektedirler. Özellikle saldırılardan hemen sonraki

dönemde, ABD’ye terörle savaşında sonuna kadar destek verilmesi gerektiğinin altı

çizilmekle beraber Türkiye’nin yıllarca PKK terörüyle uğraştığı, bu yolda 30 bin

insanını kaybettiği fakat; Batı’nın bunu anlamadığı, kimi zaman da bu örgütlere

destek olduğu vurgulanmaktadır. Bu yüzden yaşanan bu saldırılardan sonra Batı’nın

Türkiye’yi daha iyi anlayacağı, bunun Türkiye’nin önüne bir fırsat olarak çıktığı ve

çok iyi değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. ABD’nin Afganistan’a

başlatacağı savaş dönemi yaklaştıkça, Türkiye’nin ABD’nin yanında fiili olarak

savaşa katılıp katılmaması hususunda tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmalarda

Türkiye’nin ABD’nin yanında savaşa girmesini isteyenler olduğu gibi, savaş karşıtı

bir tutum içerisinde olanlar da olmuştur. Ancak gazetelerin politikası Türkiye’nin

ABD ile beraber savaşa girmesi yönünde olmuştur. Türkiye’nin fiili olarak ABD’nin

yanında savaşa girmesini isteyenler bu saldırılardan sonra Türkiye’nin soğuk savaş

döneminde sahip olduğu jeopolitik önemine tekrar geri döneceğini çünkü;

Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın ABD’nin tanımladığı haydut devletlerin

bulunduğu coğrafya olduğunu, Türk-Amerikan ilişkilerinin özellikle Bill Clinton

döneminde “insan hakları ve demokrasi” düsturuna dayandığını, ancak bundan sonra

bunun yerini “güvenlik ve işbirliği” arayışlarının alacağını, silah satışlarında “insan

hakları” kriterinin öneminin azalacağını, bunun da Türkiye’nin ulusal çıkarlarına

özellikle terör dolayısıyla uygun olduğunu öne sürmüşlerdir. Batılı devletlerin

şekillendirmek istedikleri ülkelerin İslam ülkeleri olması nedeniyle, Türkiye’nin bu

savaşta çok etkili olacağı ancak; Türkiye’nin bu konumunu çok iyi kullanması

Page 132: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

124

gerektiği üzerinde durulmuştur. Tuncay Özkan238 bunun kullanılmaması durumunda

Türkiye’nin savaşın sonucunda en az bir Kürt devletiyle karşı karşıya kalacağını,

ekonomik kayıplara uğrayacağını, petrol bölgelerinin Türkiye’nin istemediği

güçlerin eline bırakılacağını, Kafkaslarda İran’ın etkisinin ve nüfuzunun artacağını,

Türkiye’nin ekonomik olarak çok zor ve sosyal olarak da karışık günler geçireceğini

ifade etmektedir. Bu saldırılar dolayısıyla özellikle terörizm konusunda acı

deneyimlere sahip olan bir ülke olarak Türkiye’nin geleceği açısından olumlu

gelişmelerin yaşanabileceği ihtimali üzerinde durulmuştur. Türkiye’nin, ABD’nin

terörist dediği ülkelerle çevrili durumda olduğu, Türkiye’nin kendi çevresinde de

terörle bir savaşımın yaşanacağı, bunun çok iyi kullanılması durumunda PKK terör

örgütünü bitirebileceği vurgulanmıştır. Oktay Ekşi; teröre karşı başlatılacak global

bir savaşta Türkiye’nin aktif rol almasını önermektedir. “Böyle yaparsak, Türkiye

‘medeniyetler çatışması’nda kendi kimliğine uygun medeniyeti seçmiş olur. Yarınki

dünyada söz sahibi olan insanı yakalar ve bugün başımızı ağrıtan AB üyeliği, Kıbrıs,

Türk-Yunan ilişkileri gibi konularda Batı dünyasını yumuşatabilir.”239 diyerek

ABD’nin bu savaşında, Türkiye’nin Batı’nın yanında yer almasını önermektedir.

ABD ve Afganistan arasında savaş çıkması halinde Türkiye’nin çıkarlarının

ABD’nin yanında yer alarak gerekirse asker göndermesi gerektiği, çünkü bu savaşın

bir medeniyetler savaşı haline dönüşme ihtimali olduğu, Türkiye’nin Batı’nın

yanında yer almasıyla bu görüntünün oluşmayacağı vurgulanmaktadır. Güneri

Civaoğlu bu konuda:

ABD öncülüğünde NATO’nun olası bir harekâtının, sadece

Hıristiyanlardan oluşan ‘haçlı seferi’ görüntüsünden çıkarılması ve

238 Tuncay Özkan, Yeni Bir Dünya Kurulurken Türkiye Nerede?, Milliyet, 8 Ekim, 2001. 239 Oktay Ekşi, Geleceğe Oynamak, Hürriyet, 16 Eylül, 2001.

Page 133: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

125

insanlık adına yapılması veya en azından o görüntünün verilmesi için

Türkiye’nin de o saflarda yer alması büyük önem taşıyor. Türkiye

ağırlığını sağduyu doğrultusunda sapma olmaması için kullanabilir.240

demekte ve olası bir savaşta Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını

savunmaktadır. Realist paradigmaya uygun olarak küresel politikada ebedi

dostluklar ve ebedi düşmanlıkların olmadığı, ebedi çıkarların olduğu, bu yüzden

geçmiş hesapların, duygusal birikimlerin bir tarafa bırakılarak, Türkiye’nin gri

bölgeden çıkıp safını daha net ortaya koyması gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye’nin

savaşın dışında kalma politikasının Türkiye’yi rol dağıtımında seyirci pozisyonuna

sokacağı öne sürülmektedir. Mehmet Yılmaz:

Uluslararası alandaki gelişmeler çok yakın bir gelecekte kendi özel

hukukunu da oluşturacak, uluslararası terörden en çok dert yanan

ülkelerden birinin geleceğin terörle mücadele hukukunu da belirleyecek

böyle bir durumun dışında kalmaması gerektiğini söylüyoruz. Bu, savaş

meraklısı olmak, savaş çığlıkları atmak değil. Kendi kaderine sahip

olmak, dünyanın geleceği belirlenirken o sahnede etkin rol almakla

mümkün olabilir.241

demektedir. Türkiye’nin ABD’ye vereceği desteğin karşılıksız olmaması,

Türkiye’nin Batı’dan isteyeceği bazı koşulların yerine getirilmesi durumunda bu

desteğin verilmesi gerektiği, bu koşulların da Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını

yakından ilgilendiren ve Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği örgütlerin

faaliyetlerine engel olunması olduğu ifade edilmiştir. Özellikle güvenlikle ilgili

240 Güneri Civaoğlu, Asimetrik Tehdit, Milliyet, 19 Eylül, 2001. 241 Mehmet Y. Yılmaz, Kendi Kaderini Kendin Yarat, Milliyet, 25 Eylül, 2001.

Page 134: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

126

olarak terör örgütleri listesinde yer alan örgütlerin, Batılı ülkelerdeki çalışmalarına

son verilmesi ve bu örgütlerin kapatılmaları şeklinde bazı koşulların öne sürülmesi

istenmiştir. Yalçın Bayer, köşe yazısında bu koşulları şu şekilde sıralamıştır:

Atina ve Brüksel’deki DHKP-C bürolarının ve PKK’nın çeşitli

başkentlerdeki kuruluşlarının kapatılması, PKK Başkanlık Konseyi

Üyesi Rıza Altun’un Fransa’dan Türkiye’ye teslim edilmesi ya da sınır

dışına çıkartılması, Belçika ve İngiltere imkânlarını kullanarak yayın

yapan Medya TV’nin kapatılması, Avrupa Sosyalist ve Yeşiller

partilerine mensup milletvekillerinin PKK ve DHKP-C mensuplarıyla

görüşmemesi, destek vermemesi, Avrupa’daki Milli Görüş teşkilatının

faaliyetlerinin durdurulması.242

Olaya NATO penceresinden bakıldığında 11 Eylül saldırısının yalnızca ABD’ye

değil Türkiye’ye de yapılan bir saldırı olduğu varsayılmaktadır. Çünkü yeni

uygulamaya sokulan 5. maddeye göre NATO üyesi bir ülkenin uğradığı saldırı öteki

müttefik ülkelere de yapılmış sayılır. Bu yüzden bu savaşa katılmak Türkiye’nin

yerine getirmesi gereken bir sorumluluk olarak ele alınmaktadır.

Bu süreçte basının ön plana çıkardığı diğer bir konu da Türkiye Cumhuriyeti’nin 11

Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen saldırılardan sonra yönetimsel anlamda ortaya

çıkan krizi iyi idare edemediğidir. Türkiye’nin yıllardır PKK terörü ile uğraştığı

ancak; Batı’nın bunu çok iyi algılayamadığı öne sürülmekte, yaşanan bu saldırının

Türkiye’nin kendisini muhataplarına anlatmak için önüne bir fırsat olarak çıktığı

ifade edilmektedir. Ancak yönetimin gerekli adımları atmadığı yönünde eleştiriler

242 Yalçın Bayer, Karşılıksız Olmamalı, Hürriyet, 22 Eylül, 2001.

Page 135: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

127

söz konusu olmaktadır. Bu dönemde hükümetin bu konuya yeteri kadar ilgi

göstermediği, gerekli adımları atmadığı, hâlbuki bunun Türkiye’nin terörden

kurtulması için bir fırsat olduğu üzerinde durulmuş, hükümetin pasif davrandığı öne

sürülmüştür. Cumhurbaşkanının, başbakanın, dış işleri bakanının çok pasif

davrandıkları, bu kadronun böyle önemli bir süreçte Türkiye’yi idare etmelerinin

Türkiye için bir şansızlık olduğu vurgulanmıştır. Ertuğrul Özkök, hükümeti ve

cumhurbaşkanını eleştirdiği yazısında şu ifadelere yer vermiştir:

Saldırının başından beri Ankara’dan kararlı, iskeletinin üzerinde dimdik

duran bir tavır bekliyorum. Terörden en fazla çeken ülke olarak, hem de

Müslüman bir ülke olarak sesini yükseltmesini bekliyorum. Ama

Ankara’dan sadece cılız bir ses geliyor… Çankaya dilsiz, başbakanlık

cılız, hariciye desen neredeyse olayı örtbas etmek isteyen bir tavırda ve

bizler de o istikamete bakıp sesleniyoruz: “Orada kimse var mı?” Evet, o

enkazın altında kimse var mı?243

Türkiye’nin seyirci koltuğunda kımıldamadan, başkalarının sahneye çıkarak oyun

sergilemelerini beklediğini, bu oyuna katılamadığından ne senaryodan haberinin

olduğu ne de oyunun sonunda olacaklardan haberi olduğu ileri sürülmüştür. Hurşit

Güneş: “Hükümetin son uluslararası konjonktür karşısında nasıl bir tepki gösterdiği

anlaşılmıyor. Dünkü cumhurbaşkanıyla toplantıdan da hiçbir belirgin tavır oluşmadı.

Bu da böylesi bir dönemde bile hükümetsiz kaldığımız izlenimi veriyor”244

demektedir. Türkiye’nin önünde yeni dönemde fırsatların bulunduğunu ancak bunun

değerlendirilemeyebileceği kuşkusu ifade edilmiştir. Özellikle iktidarda bulunan

243 Ertuğrul Özkök, Orada Kimse Var mı?, Hürriyet, 15 Eylül, 2001. 244 Hurşit Güneş, Ne Cengâverlik Ne de Pısırıklık, Milliyet, 21 Eylül, 2001.

Page 136: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

128

kişilerin kişisel özellikleri üzerinden değerlendirmeler yapılmış ve bunun

Türkiye’ye çok şey kaybettirebileceği öne sürülmüştür.

Yeni dönemde Türkiye çok şey kazanabilir. Uluslararası platformda

saygınlığı en üst düzeyde olan, kredibilitesi yüzde 100 olan modern bir

ülke olabilir. Ancak ülkemiz yeni dönemde çok şey kaybedebilir de.

T.C. Başbakanı Bülent Ecevit yeni dönemde bir liderden beklenen

dinamizmi gösterecek halde değil. Sayın Ecevit’in sağlık durumu ve

fiziksel gücü, içine girilen yeni dönemde artık Türkiye’nin ulusal

güvenlik sorunu haline gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı Sayın A.

Nejdet Sezer ne yazık ki Türkiye gibi önemli ve önemi çok daha artacak

bir ülkeyi yepyeni ufuklara taşıyacak kapasiteye sahip değil. Sadece

ahlaklı olmak, dürüst olmak lider olabilmeye yetmiyor.245

Basının en çok üzerinde durduğu, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını da ilgilendiren diğer

bir konu ise Batı’nın teröre karşı aldığı farklı tavırların eleştirilmesidir. Bu konuda

Batı’ya yönelik sert eleştiriler yapılmaktadır. Basın, 11 Eylül saldırılarının Batı’nın

teröre karşı sergilediği ikiyüzlülüğün bir sonucu olduğunu öne sürmüştür. ABD’nin

ya da diğer bazı ülkelerin kendi yararları doğrultusunda kısa vadeli tavırlarla

gizliden gizliye terör çetelerini, bölücü terör örgütlerini beslemeleri,

yönlendirmelerinin dönüp dolaşıp onları da vurduğu için özellikle bazı Avrupa

ülkelerinin bundan ders çıkarmaları üzerinde durulmuştur. Güneri Civaoğlu

yazısında: “Batı, artık terörle oynamanın, el altından beslemenin ne denli yanlış

olduğunu da anlamış olmalı”246 demektedir. Ülkelerin yapmış oldukları sınır

tanımayan silahlanmanın, başka coğrafyalarda dökülen kana karşılık kayıtsızlığın ve

şiddetin, sonuçta tüm insanlığı hedef aldığı, bunda Batı’nın da payı olduğu ifade

245 Serdar Turgut, Türkiye Çok şey Kaybedebilir de, Hürriyet, 17 Eylül 2001. 246 Güneri Civaoğlu, Salıverilen Cin, Milliyet, 13 Eylül, 2001.

Page 137: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

129

edilmektedir. Batılı ülkelerin bazı terör türlerini “insan hakkı” adı altında

savundukları, teröristlere hamilik yaptıkları vurgulanmakta, bu yüzden 11 Eylül

saldırılarının bir milat olduğu, Batı’nın artık terörün kendilerini de vurabileceğini

fark etmelerine sebep olacağı öne sürülmektedir. Türkiye’nin Batı’ya yıllarca

terörizmin bir gün dünyayı kana bulacağını anlatmaya çalıştığı ancak; bunu bir türlü

anlatamadığını, çünkü Batı’nın bunu anlamak istemediğini “bana dokunmayan yılan

bin yaşasın” dediği vurgulanmaktadır. Batı’nın eleştirildiği bir diğer nokta ise

ABD’ye yapılan saldırılar sonucunda NATO’nun beşinci maddesinin işletilmesi

kararının alınması olmuştur. Batının bu davranışıyla ikiyüzlü bir tutum ortaya

koyduğu, Türkiye’nin PKK’yla çarpıştığı yıllarda bu maddeyi kullanmak istediği

fakat; NATO üyesi ülkelerin buna yanaşmadığı, söz konusu ABD olunca bu

maddenin kapsamını genişlettikleri üzerinde durulmuştur. Oktay Ekşi bu konuda

şunları yazmıştır:

Bu beşinci maddeyi işletmeyi geçmiş yıllarda Türkiye de çok istedi.

Ama ne zamanki bu ihtimal ciddileşti, o zaman karşımıza bir sürü

bahane çıktı... Maksat kısaca ‘Türkiye için savaşa girmeye değmez’

düşüncesini yürürlüğe koymaktı. PKK terörü yüzünden Türkiye ‘terör

eylemleri de beşinci madde kapsamına alınsın’ diye NATO’ya

başvurduğu zaman kimseye sözünü dinletememişti. Ama şimdi terör

NATO’nun patronunu hedef alınca durum değişti.247

NATO’nun bu tutumu çifte standart olarak değerlendirilmiştir. “Saldırı Amerika’ya

yapılınca NATO anlaşmasının ilgili hükümleri hatırlanıyor.! Ama Türkiye 15 yıl

247 Oktay Ekşi, Sıra Vurmaya Geldi, Hürriyet, 14 Eylül, 2001.

Page 138: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

130

boyunca terör saldırısıyla boğuşup 40 bine yakın insanını yitirirken, ekonomi

çökerken aynı anlaşma ortada yok! Tam bir çifte standart!”248

ABD’nin Afganistan’a bir harekât düzenlemesine ve Türkiye’nin de olası bir savaşa

katılmasına karşı olan görüşlere de rastlanılmaktadır. Burada Türkiye’nin çıkarları

savaşa katılmamakta görülmektedir. Can Dündar: “Türkiye, ‘savaş boyası

sürünenlerin’, ‘bambaşka bir dünya’ dolduruşuna gelip, ‘bir koyup üç alacağını’

sanarak hedefini tam bilmediği bir maceraya atılmamalı, kendi rezervlerini

koymalıdır. O yüzden teröre nasıl ‘hayır’ dediysek, savaşa da, savaş çığırtkanlığına

da ‘hayır’ diyoruz.”249 Diyerek savaş karşıtı bir tutum ortaya koymuştur.

Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermesini ekonomik anlamda değerlendiren

Güngör Uras, bunun Türkiye’nin ekonomisinin çökmesine neden olacağını ileri

sürmüştür.

Durup dururken nasıl bir maceraya girdiğimizi bilemeden asker

göndermek, (askeri ve politik yanını bir yana atıyorum) ekonomik

bakımdan “çöküntü” demektir. Böyle bir karar ve karar sonu gereğinin

yapılması, silahlı kuvvetlere önemli ölçüde ek kaynak tahsisini

gerektirir. Böyle bir karar ve karar sonu gereğinin yapılması, zaten

olmayan iç kaynakları bitirir. Dış kaynakları kurutur. Asker göndererek

dışardaki terör ile mücadele macerasına girdiği için kaynakları kuruyan,

çöken bir ekonomi, içerde uyanacak terörü bastırma sorumluluğunu

üstlenecek silahlı kuvvetlerine para bulamaz duruma düşer.250

248 Emin Çölaşan, Terör, Türkiye ve Müttefiklerimiz, Hürriyet, 18 Eylül 2001 249Can Dündar, Savaşa Hayır, Milliyet, 16 Eylül, 2001. 250 Güngör Uras, Asker Göndermenin Faturası Büyük, Milliyet, 10 Ekim 2001.

Page 139: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

131

ABD’nin uğradığı saldırının salt dini inançlarından ve kimliklerinden ötürü masum

insanları yeni acılara boğmaması gerektiği, ABD’nin Afganistan’a saldırması

durumunda El-Kaide lideri Usame bin Laden’i bulmasının çok zor olduğu, savaş

durumunda zarar görecek olanların yine masum sivillerin olacağı öne sürülmektedir.

Bu konuda Fikret Bila şunları yazmaktadır:

Teröre karşı mücadele ediyoruz diye devletler ve dinler arasında savaş

çıkarmak, belki New York kulelerini yıkanların amacına uygun düşer,

dünya bu hataya düşmemelidir. Eğer bu vahşeti yaratan caniler

Afganistan’daki terörist örgütlerse, onlarla, onları koruyan devlet ve

yönetimleriyle mücadele etmek başka şeydir, ‘Al sana yanıt’ diye

Afganistan’da taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamak ayrı

şey.251

Afganistan Savaşı’nda Türkiye’nin ulusal çıkarları daha çok terörle bağlantılı olarak

güvenlik çıkarları ve ekonomik çıkarlar olarak ön plana çıkmıştır. Özellikle PKK

terörünün sona erdirilmesinde ABD ve Batılı ülkelerin Türkiye’yi daha iyi

anlayacakları, Türkiye’ye destek olacakları ileri sürülmüştür. Ancak bunun için

Türkiye’nin Batı’nın yanında yer alarak gerekirse askerini de onların emrine

vermesi gerektiği iddia edilmiştir. Türkiye’nin böyle bir karar sonucunda soğuk

savaş dönemindeki jeopolitik önemine geri döneceği öne sürülmüştür. Batı’nın terör

konusunda Türkiye’ye karşı daha önce sergilediği tutumdan dolayı Türkiye’nin

Batı’ya karşı cephe almaması gerektiği çünkü; uluslararası ilişkilerin ebedi

dostluklar ve ebedi düşmanlıklar üzerine değil; ebedi çıkarlar üzerine bina edildiği

savunulmuştur. Ayrıca Afganistan’ın Müslüman bir ülke olmasının da Türkiye’nin

Batı’nın yanında yer almasını engellememesi gerektiği ifade edilmiştir.

251 Fikret Bila, Savaş Reklâmları, Milliyet, 18 Eylül, 2001.

Page 140: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

132

Basın, ele alınan örnek olaylarda Türkiye’nin taraf olduğu ülke lehine haber yapmış

ve yorumlarda bulunmuştur. Bütün savaşlarda askeri müdahaleyi isteyen, arzulayan

bir dil kullanılmıştır. Özellikle yurtdışına asker gönderme kararı kesinleştiği

zamanlarda bu daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu da basının

Türkiye’nin taraf olduğu bir çatışmada, ulusal çıkarlar adına resmi politikaya olan

bağlılığını ortaya koyması açısından önemlidir. İncelenen örnek olaylarda,

Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda, basının en çok üzerinde durduğu konular

ekonomik ve güvenlik çıkarlar olmuştur. Realist paradigmaya uygun olarak

güvenlik çıkarları Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı, Körfez Savaşı ve Afganistan

Savaşı’nda üzerinde uzlaşılan bir konu olmuştur. Aynı savaşlarda ekonomik çıkar da

basının öncelediği ulusal çıkarlardan biri olmuştur. Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış

Harekâtı’nda ekonomik çıkarlar biraz daha geri planda iken; özellikle Afganistan

Savaşı’nda en çok üzerinde durulan konulardan biri olmuştur. Basının üzerinde

uzlaştığı diğer bir çıkar ise ülkenin prestiji, itibarı olmuştur. Basın, bunları ön plana

çıkarırken dönemin gereklerine göre genellikle hükümetlerin aldığı kararlara,

tutumlara göre bir tavır takınmıştır. Ulusal çıkarların, uluslararası ilişkilerin temeli

olduğu konusunda genel bir uzlaşı söz konusudur. Basında, özellikle Türkiye’yi

yakından ilgilendiren savaşlarda, kahramanlık mitleri ve şovenist eğilimler ön plana

çıkarılarak sunulmuştur.

Basının ulusal çıkar konusunda farklılaştığı konuların başında, Batı algılayışı

gelmektedir. Bazı savaşlarda Batı’ya tam bir güven söz konusu iken; kimi

savaşlarda Batı güvenilmez, ikiyüzlü olarak nitelendirilmektedir. Kore Savaşı’nda

Page 141: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

133

Batı’ya tam destek verilirken, basının Batı’yı algılayışında özellikle Kıbrıs Barış

Harekâtı’yla başlayan bir kırılma yaşanmıştır. Bu kırılma Körfez Savaşı’nda biraz

daha belirginleşmiştir. Bosna Savaşı’nda ise Batı’ya yönelik kuşku ve eleştiriler

en üst seviyesine çıkmış, bu eleştiriler Kosova ve son olarak da Afganistan

Savaşı’nda da dile getirilmiştir. Basının ulusal çıkarlar konusunda ayrıştığı diğer

bir nokta ise ulusal çıkarların nerelerde olduğu konusunda yaşanmıştır. Özellikle

yurtdışına asker gönderme kararı alınmadığı, karardan önceki süreçte bu durum

daha belirgindir. Bu süreçte, olaya daha eleştirel ve mesafeli yaklaşılmıştır.

Ancak karar kesinleştiğinde alınan karara destek verilmiş ve kararın ulusal

çıkarlar açısından taşıdığı önem vurgulanmıştır.

Page 142: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

134

II. BÖLÜM: 1 MART TEZKERESİNİN

YAZILI BASINDA TARTIŞILMA BİÇİMLERİ

Irak Savaşı sürecinde Türkiye Irak’a sınırı olan NATO üyesi tek ülke olmasından

dolayı stratejik bir ülke konumundadır. Irak’a yönelik bir savaşta, ABD askerlerinin

Türkiye sınırından girerek kuzeyden bir cephe açmalarının, savaşın kısa ve daha

kansız olması açısından çok önemli olduğu kabul edilmektedir. Bundan dolayı ABD

açısından Türkiye’nin işbirliğinin yaşamsal değeri bulunmaktadır. ABD,

Türkiye’den askeri birlikleri için topraklarını açmasını, üslerinin kullanımını ve

hava sahasının açılmasını talep etmiştir. Türkiye, ABD yönetimiyle görüşmelerde

bulunmuş, savaşın getireceği ekonomik kayıpların karşılanmasını ve olası bir

mülteci akınını önlemek için ABD askerleri ile birlikte Kuzey Irak’a girmeyi talep

etmiştir. İki ülke arasındaki bu görüşmeler, Türkiye’ye yapılacak yardım miktarı

konusunda anlaşma sağlanamaması nedeniyle iki aya yakın sürmüştür.

1 Mart 2003’te TBMM, yapılan oylamada topraklarını ABD askerlerine açmayı ve

yurt dışına asker göndermeyi içeren tezkereyi reddetmiştir. Bu oylamadan sonra

ikinci bir tezkerenin meclise sevk edilerek oylanması gündeme gelmiştir. Ancak

aynı içerikte yeni bir tezkere TBMM’ye gelmemiş ve Türkiye, ABD askerlerine

topraklarını açmamıştır. Savaş başladıktan sonra Türkiye ABD’ye hava sahasını

açan ve yurt dışına asker gönderme iznini içeren bir tezkereyi TBMM’de kabul

etmiştir.

Page 143: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

135

1 Mart Tezkeresi sürecinde Türkiye’nin politikası bu şekilde belirlenirken, bu

çalışmada birbirinden farklı ideolojik görüşlere sahip basının, 1 Mart 2003 tezkeresi

dolayısıyla ulusal çıkarları ele almaları ve ulusal çıkarlara yaklaşımları incelenmiş

ve Türkiye’nin ulusal çıkar önceliklerini nerelerde gördükleri ve bunları nasıl ifade

ettikleri araştırılmıştır. Bu amaçla liberal basını temsilen Hürriyet ve Sabah

gazeteleri; muhafazakâr basını temsilen Milli Gazete ve Yeni Şafak gazeteleri ve

sol basını temsilen Cumhuriyet gazetesi seçilmiştir. Araştırma 25 Şubat–25 Mart

2003 tarihleri arasındaki yukarda adı geçen gazetelerdeki haber ve yorumları

kapsamaktadır. Hürriyet ve Sabah gazetelerinde toplam 178 haber ve 106 köşe

yazısı; Milli Gazete ve Yeni Şafak gazetelerinde toplam 236 haber ve 118 köşe

yazısı; Cumhuriyet gazetesinde ise toplam 119 haber ve 49 köşe yazısı taranmıştır.

Bu gazetelere Milli Kütüphane arşivinden ulaşılmıştır. Sabah gazetesinin internet

sitesinde gazetenin tüm sayılarına ulaşılabilindiğinden Sabah’a ait veriler internet

sitesinden alınmıştır.

Bu bölümde yukarda adı geçen gazetelerde 2003 Irak Savaşı’nın Türkiye’ye yönelik

olası etkilerinin ne olacağı ve Türkiye’nin bu savaş dolayısıyla öncelemesi gereken

ulusal çıkarlarının neler olduğu veya olması gerektiğinin betimlemesi yapılmıştır.

Adı geçen gazetelerde ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçiminin nasıl

olduğu ve bu öğeler aracılığıyla ulusal çıkarların nasıl tanımlandığı ortaya

çıkarılmaya çalışılmıştır. Köşe yazarlarının ulusal çıkarları tanımlama ve betimleme

tarzları da incelemenin diğer bir kısmını oluşturmaktadır. Bu kısımda köşe

yazarlarının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını nasıl tanımladıkları ve nerelerde

gördükleri üzerinde durulmuş ve öncelenen konular saptanmıştır. Bu tez

Page 144: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

136

çalışmasında ideolojik bir çözümleme yapıldığından son olarak haber ve yorumların

dilsel özellikleri analiz edilmiştir. Özellikle ideolojik bir çözümlemede basının

benimsemiş olduğu ideoloji çerçevesinde ulusal çıkarı ele alıp almadığı, kendi

yargılarını destekleyici dil kullanıp kullanmadığını belirlemek üzere söylem analizi

yapılmıştır. Bu analiz, basının benimsemiş olduğu ideoloji çerçevesinde olayları

değerlendirme gerekliliğinin 1 Mart tezkeresinde yansımasını bulup bulmadığının

tespiti açısından önemlidir. Söylem analizi, medya metinleri içinde birbirinden farklı

konumlanan ideolojik tavrı belirlemesine imkân tanıması ve medyada, basında yer

alan yön/anlatı türlerini ayrıştırmaya olanak tanıması nedeniyle seçilmiştir. “Hangi

türden toplumsal vurgunun üstün geleceği ve güvenirlik kazanacağı konusunda

girişilen bir toplumsal mücadele, söylem içinde egemen olma mücadelesidir.”252

Analizin en önemli özelliği ‘yazılı bir metni kendi bütünlüğü içinde’

değerlendirmesidir. “Söylem çözümlemesi, metinlerin oluştuğu bağlama yönelik bir

inceleme biçimidir. Söylem çözümlemesi bağlamı içinde metinlerdeki yapılaşmayı

inceler ve post yapısalcı bir anlayış içinde metinlerin farklılıklarına duyarlı bir

çözümleme gerçekleştirmeyi amaçlar.”253 “Dil içinde kurulan farklı güç/iktidar

ilişkilerinin kurulma süreçlerine ilişkin bir analiz yöntemidir.”254 İdeolojik bir

çözümlemeye müsait olan söylem analizi yöntemi temel olarak toplumsal iktidarın

kötüye kullanımının tahakküm ve eşitsizliğin metinler aracılığıyla temsil edilmesini

ve yeniden üretilmesini inceleyen bir çözümleme biçimidir. Toplumsal ve siyasal

sorunlar üzerinde odaklanan söylem analizi, metinlerin dilinde var olan yapıları

ortaya koymaya çalışan, bu yolla toplumsal iktidarın nasıl inşa edildiğini araştıran

252 Çiler Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, İmge Kitabevi, Birinci Baskı, Ankara, 2001, s. 48. 253 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 134. 254Van Dijk, T.A., News As Discourse, NJ: Lawrence Erlbaum Associates Publishers. 1998a. Akt:M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 107.

Page 145: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

137

bir çözümleme yöntemi niteliği taşır. “Van Dijk’a göre haberler, seçmeci kaynak

kullanımı, tek düze haber temposu ve haber başlığının seçimi yoluyla toplumsal

iktidarın içinde kurulduğu ve yeniden üretildiği metinlerdir.”255 “Haberin söylemi 1-

Kaynaklar 2- Anlatıcı 3- Varsayılan okuyucu arasında örülmüş bir diyalogdur.

Anlatıcının dil içindeki durumsallıkları dolayımı ile söylem kurulur.”256 Söylem

analizinin temel amacı ‘söylem’ dediğimiz dil kullanım biçimlerinin sistematik ve

açık tanımlarını üretmektir. ‘bu tanımların basitçe metinsel (textual) ve bağlamsal

(contextual) diyebileceğimiz iki ana boyutu vardır. Metinsel boyutlar, tanımın çeşitli

seviyelerinde söylemin yapılarını açıklar. Bağlamsal boyutlar ise, bilişsel süreçler,

sunumlar ve sosyal kültürel faktörler gibi bağlamın çeşitli özellikleri ile bu yapısal

tanımlar arasında bir bağ kurarlar. Medya çalışmaları açısından söylem kavramı,

ideoloji ile birlikte ele alındığında, medya metinlerinin (ve tabii ki haberlerin)

toplumsal iktidarın kurulmasındaki rolünü sergilemekte çıkış noktaları

sağlamaktadır.257 Haber metinlerinde alternatif açıklamalar, farklı görüş açıları her

zaman bütünüyle dışlanmasa da, bu alternatif söylemlerin haberin anlatı yapısı

içinde temsili yine sorunlu bir durumdur. Metin içinde alternatif veya karşıt

açıklamalar çoğu kez inanılır bir konuma yerleşmekten çok egemen söylemlerin

içinde eritilir. Böylece karşıt olabilecek açıklamalar, olayları çerçevelendirebilecek

bir konuma ulaşamaz.258 Van Dijk İdeoloji 2000 adlı eserinde ideolojiyi

anlayabilmemiz için, bunun söylem içersinde nasıl inşa edildiğine, ifade edildiğine,

değiştirildiğine ve yeniden üretildiğine bakmamız gerektiğini söyler.259 Haber içinde

255 Çiler Dursun, Haber, Hakikat ve İktidar İlişkisi, Elips Kitap, 1. Baskı, Ankara, 2004, s. 391. 256 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 108 257 Çiler Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, İmge Kitabevi, Birinci Baskı, Ankara, 2001, s. 46. 258 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 100. 259http://www.koolpa.com/medya/31216-liberal-basin-anlayisi/

Page 146: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

138

sözcük seçimleri belli bir ideolojik seçimi ve tavrı yansıtır… Dil ve söylem,

toplumdaki güç/iktidar ilişkilerinin dayandığı cinsel, etnik, dinsel farklılıkların

yansıdığı bir mücadele alanıdır.260 Söylem çözümlemesi metinlerin yapısını ve

stratejilerini ortaya çıkaran ve bunları toplumsal ve siyasal bağlamla ilişkilendiren

bir yöntemdir. Bu tür bir yöntemle yapılacak çalışmada genel konular üzerinde

yoğunlaşılabileceği gibi, anlambilimsel olarak yerel anlamlar (tutarlılık ve içerimler

gibi) üzerinde de yoğunlaşabilir. Ayrıca tümcelerin sözdizimsel yapıları, haberlerin

nasıl kurgulandığı üzerinde de durabilir. Söylem çözümlemesinin, nitel içerik

çözümlemesinden en önemli farkı, metni parçalara ayırmadan bir bütün olarak ele

alması ve metin içindeki egemen söylemin nasıl inşa edildiğini ortaya koymasıdır.

Van Dijk haberin makro ve mikro yapıları arasında ayrım yapar. Makro yapı haber

başlıkları, giriş, sonuç genel fikir verme işlevine sahiptir. Ana metinde esas olay,

arka plan bilgileri bağlam ve yorumlar yer alır. En önemli bilgiler öncelikle

verilerek okuyucuya neyin daha önemli olduğu bildirilmektedir. Mikro yapı sözcük

seçimleri, söz diziminden oluşur. Van Dijk’a göre söylem analizinin ilkeleri haberin

söz dizimi (sentaks), açılış ve kapanış söylemi, hikâyenin kurulması, haber

başlıkları, haberin bütünsel olarak anlamı, söylemin konusu, haberin retoriği yani

haberin formüle ediliş biçimi ve bağlamıyla oluşturulan ikna edici soyutlamaların

toplumsal bağlama yerleştirilmesi ve kapanışla gerçekleştirilir.261 Özünde nitel bir

çözümleme olduğu için en başta gelen sorunu, nicel içerik çözümlemesine benzer

şekilde genelleme yapılabilecek sayıda metni çözümlemenin güçlüğüdür. Bir başka

260 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 119. 261 Selda Bulut - Levent Yaylagül, Türkiye’deki Yazılı Basında Yargıtay ve Mafya İlişkisine Yönelik Haberler, İletişim, Sayı: 19, 2004, s. 123–126

Page 147: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

139

eleştiri noktası da her metne rahatlıkla uygulanabilecek bir çözümleme

sistematiğinin olmayışıdır.262

İdeolojik dil çözümlemesinde Van Dijk’ın “Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir

Yaklaşım”263 adlı makalesinde uyguladığı yöntem farklı ideolojik görüşlere sahip

gazetelere uygulanmıştır. Van Dijk’ın çalışması İngiliz parlamentosunda (Avam

Kamarası’nda) İngiltere’nin göçmen politikası üzerine yapılan konuşmaların, bu

amaçla öne sürülen savların bir söylem çözümlemesi niteliğindedir. Bu

çözümlemede farklı ideolojik görüşlere sahip partilerin temsilcileri İngiltere’nin

göçmen politikasını ele almışlar ve öne sürdükleri savlarını desteklemek ve hitap

edilen kitleyi ikna etmek için çeşitli ikna yollarına başvurmuşlardır. Van Dijk,

“söylem, anlamları vurgulamak ya da vurgulamamakta pek çok yönteme sahiptir ve

bunlar ideolojik bir temele oturduğunda pek çok söylem düzeyinde ifade edilir.”264

demektedir. Haber sunmanın ideolojisi yalnızca haber bülteninin tarzı ve içeriği ile

sınırlı değildir, aynı zamanda haber toplama, kaynaklarla ilgilenme, diğer

gazetecilerle ve haberde rolü olan kimselerle etkileşim ve gazetecilerin profesyonel

etkinliklerinin düzenlenmesini de içerir. Gazetecilerin hem profesyonel hem de

diğer toplumsal ideolojileri, temel olarak kimin araştırılacağını, gözleneceğini,

dinleneceğini, kiminle görüşme yapılacağını ya da kimden söz edileceğini de

düzenler.265 Farklı ideolojik görüşlere sahip medyanın da takip ettiği politika

262 http://www.koolpa.com/medya/31216-liberal-basin-anlayisi/ 263 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003. 264 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003.s.59 265 A.g.e .s.47

Page 148: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

140

doğrultusunda haber ve yorumlara yer vereceği, söylemini bunun üzerine kuracağı

düşünülmektedir.

1 Mart 2003 Tezkeresi sürecinde de farklı ideolojik görüşlere sahip gazeteler, farklı

savlar ve akıl yürütmelerle okuyucularına çeşitli ikna biçimlerini sunmuşlardır.

Buradaki amacımız farklı ideolojik görüşlere sahip gazetelerin savlarını kurarken

başvurduğu söylemlerini incelemektir.

Haber ve yorumların dilsel özellikleri incelenirken Van Dijk’ın sınıflandırması esas

alınarak bir inceleme yapılmış ve buna uygun bir kategorileştirilmeye gidilmiştir.

Çalışmanın dilsel çözümleme kısmında altı kategori oluşturulmuş, bu kategorilere

uygun temalar incelenmiştir. Bu amaçla araştırmada, açıklanan kategori ve temalara

uygun başlıklar kullanılmıştır. Bu kategoriler ve temalar şunlardan oluşmaktadır:

Aktör tanımı, kanıtlarla ispatlama, ötekileştirme, kurbanlaştırma, karşılaştırma ve

dil oyunlarına başvurma kategorileri altında uzman kişi ve kuruluşların görüşleri,

kanıtsallık, kanı birliği, açıklama, sayı oyunu, mantıklı olma, karşı gerçeklik,

kutuplaşma, biz-onlar sınıflandırması, yadsıma, mesafe koyma, empati, olumsuz

ötekini sunma, olumlu kendini sunma, ders olarak tarih, örneklerle açıklama,

dramatikleştirme, insancıllık, ulusal övünç, metafor, örtmece ve ironi temaları

kullanılarak basının 1 Mart tezkeresi sürecindeki haber ve yorumlardaki dilsel

özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Araştırmada oluşturulan ilk kategori aktör tanımı kategorisidir. Aktör tanımında ön

plana çıkarılan aktörler ve bunların hangi bağlamlarda sunulduğu, haber

Page 149: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

141

aktörlerinin nasıl ele alındıkları basının taraf olduğu bir tartışmada önemlidir.

Haberlerde başvurulan kaynaklar ve ön plana çıkarılan haber aktörleri ideolojik bir

seçimin ürünüdür. “Anlatıcının, gazetecinin, yazarın konumu metnin içinde

belirginleştikçe veya kaynak açıklamaları anlatıcının dilinde yer aldıkça, egemen

söylemlerin inanırlığı haber metinleri içinde kurulmaktadırlar.”266 “Önermelerin

savları çeşitli rollerdeki aktörler, yani failler, eylemden etkilenenler, ya da bir

eylemden yararlanan kişilerle ilgili olabilir. İdeolojik söylem tipik şekilde biz ve

onlar ile ilgili olduğundan aktörlerin daha ileri çözümlemesi çok önemlidir.

Aktörler ortaklaşa ya da bireysel, iç grup ‘biz’ ya da dış grup ‘onlar’ özel ya da

genel olarak, isimleri, grupları, meslekleri ya da işlevleriyle tanımlanan, kişisel ya

da kişisel olmayan rollerde, vb. pek çok kılıkta ortaya çıkabilirler. İnsanlar ve eylem

üzerine olan tüm söylem çeşitli aktör tiplerinin tanımını içerir. Bu nedenle, aktörler

grupların üyeleri olarak ya da bireysel olarak, adları ya da soyadlarıyla, işlev, rol ya

da grup adıyla, belirli ya da belirsiz olarak, eylemleriyle ya da ‘sözde’ nitelikleriyle,

konumları ya da diğer insanlarla ilişkileriyle, vb. düşünülebilirler.”267

Aktör tanımından sonra oluşturulan ikinci kategori ise kanıtlarla ispatlama

kategorisidir. Okuyucu ile sıkı bir diyalogun kurulduğu haber metinlerinde

güç/iktidar sahibi kurum ve kuruluşların söylemleri anlatıcının dilinden halkın

sesine dönüştürülür. Bu dönüşüm sürecinde kaynaklar, anlatıcı ve halk arasında bir

diyalog oluşur. Haberin ikna ediciliği bu diyaloglara dayanır.268 Bu kategoride

uzman kişi ve kuruluşların görüşleri, kanıtsallık, kanı birliği, açıklama, sayı oyunu,

266 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 112. 267 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003.s. 80. 268 M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 114–115.

Page 150: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

142

mantıklı olma ve karşı gerçeklik temaları kullanılarak öne sürülen sav

desteklenmeye çalışılmaktadır. Bu temalara baktığımızda bunların bir kanıt

niteliğinde sunulduğu ortaya çıkmaktadır. Uzman kişi ve kuruluşların görüşleri

konusunda Van Dijk “Bir tartışmadaki, pek çok konuşmacı verdiği örneği

desteklemek için bir takım otoritelerden, genellikle kuruluşlar ya da parti

politikalarından yıpranmamış insanlardan, ya da genellikle uzman veya ahlaki

liderler olarak tanınan insanlardan söz etme yanılgısını bir yardım aracı olarak

kullanırlar. Uluslararası örgütler, bilim adamları, kitle iletişim araçları, kilise ya da

mahkemeler çoğunlukla bu role sahiptir.”269 demektedir. Kanıtsallık temasında ise;

konuşmacıların bir tartışmada bilgi ve düşünceleriyle ilgili bir kaç delil ya da kanıt

sunduğu durumlarda dünya görüşleri ya da iddialar daha akla yatkın görünür. Bu,

ya otorite olmuş şahsiyetlere veya kurumlara gönderme yaparak ya da kanıtsallığın

çeşitli biçimleriyle yapılabilir: Bilgiyi nasıl ve nereden aldıkları gibi. Böylece

insanlar bir şeyleri gazetede okumuş, güvenilir sözcülerden duymuş, ya da kendi

gözleriyle görmüş olabilirler.270 Kanı birliği temasında basın savunulan görüşü

desteklemek için ulusun da aynı kanıyı paylaştığını ortaya koymayı

amaçlamaktadır. “Kanı birliği ulusal önem üzerine yapılan tartışmalarda sık sık

kullanılan politik stratejilerden biridir. Kanı birliğinde ulusun birliğinin ve

çıkarlarının her şeyin üstünde olduğu ifade edilmektedir.”271 Kanıtlarla ispatlamada

başvurulan temalardan biri de açıklama temasıdır. Van Dijk açıklama temasını

şöyle ifade etmektedir. “Toplumsal ruhbilim “Nihai İsnat Hatası” kavramını

269 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003.s. 80. 270 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003. s. 87. 271 A.g.e. s. 83.

Page 151: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

143

kullanıyor. Bu kavrama göre iç grup üyeleri olumsuz eylemleri nedeniyle

suçlanmaktan kurtulmak için bir mazeret bulmaya eğilimli iken, dış grup üyelerinin

olumsuz eylemleri ise bu tür aktörlerin (örneğin, güvenilmez ve suçlu oldukları

için) içkin özellikleri bakımından açıklanma eğilimindedir.”272 Bu kategoride

kullanılan temalardan biri olan sayı oyunlarına başvurma teması da öne sürülen savı

kuvvetlendirmek için kullanılan kanıtlardan bir diğerini oluşturmaktadır. “Birçok

sav güvenilirliği artırmak için tarafsızlığı vurgulayan girişimler tarafından

yönlendirilir. Kültürümüzde rakamlar ve İstatistikler tarafsızlığı ikna edici bir

biçimde göstermenin birincil aracıdır. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarında

rakamların sık kullanıldığı bilinmektedir.”273 Basın bu süreçte hedef kitlesi üzerinde

etkide bulunmak, haklılığını ortaya koymak amacıyla sayı oyunlarına başvurmayı

bir ikna aracı olarak kullanmıştır. Kanıtlarla ispatlama kategorisinin bir diğer

temasını mantıklı olma teması oluşturmaktadır. Van Dijk’a göre “Tartışmaya açık

stratejilerin bilinen bir girişimi de hem savların hem de konuşmacının akılcı ya da

mantıklı anlamında ‘sağlam’ olduğunu göstermektir.”274 Basın mantıklı olma

temasını kullanarak Türkiye’nin ulusal çıkarlarının nerelerde ve neler olduğunu,

mantıki bir muhasebeye dayanarak kendi politikası çerçevesinde değerlendirmiştir.

Karşı gerçekliklerin kurulması kanıtlarla ispatlama kategorisinin son temasını

oluşturmaktadır. “Diyelim ki oldu, o zaman ne olacak?” sorusu karşıt-gerçekliği

tanımlayan standart bir formüldür.275 Basında kararın alınması durumunda bu

kararın olası sonuçlarının neler olabileceği üzerinden karşı gerçeklikler

kurulmuştur.

272 A.g.e. s. 89. 273 A.g.e. s. 100. 274 A.g.e. s. 105. 275 A.g.e. s. 83.

Page 152: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

144

Basının dilsel özelliklerinin ortaya konulması amacıyla oluşturulan üçüncü kategori

ise karşılaştırma kategorisi olmuştur. Karşılaştırma kategorisinde ders olarak tarih

ve örneklerle açıklama temaları kullanılmıştır. Ders olarak tarih temasını Van Dijk

şöyle açıklamaktadır: Bir savda bugünkü durumun tarihte daha önce meydana

gelmiş olaylarla karşılaştırılabilir olduğunu göstermek çoğu kez yararlıdır. Bu tür

karşılaştırmalar tartışmalı zorlamaların adeta bir tarih yasası gibi kabul edildiği

“tarihten alınan dersler”in daha genel teması olarak görülebilir.276 Karşılaştırma

kategorisinde kullanılan temalardan bir diğeri olan örneklerle açıklama teması

basının en sık başvurduğu temalardan biri olmuştur. Van Dijk’a göre:

“Uslamlamada etkili bir girişim çoğunlukla konuşmacı tarafından savunulan genel

bir konuya örnekler veren veya daha akla uygun hale getiren kısa hikaye ya da

anlatı biçiminde somut örnekler vermektir. Genel ‘gerçekler’den çok somut

örnekler vermek hem kolayca hayal edilebilme ve daha iyi hatırlanabilme hem de

zorlayıcı deneysel kanıt biçimlerini akla getirme gücüne sahiptir. Somut örnekler

aynı zamanda konuşmaları da daha ‘canlı’ hale getirir.”277

Ötekileştirme kategorisi basının dilsel özelliklerinin ortaya çıkarılması amacıyla

oluşturulan dördüncü kategori olmuştur. “Haberler, kontrol sahibi olanlar tarafından

benimsenen dış politikaları değerlendirirken, bu kararları örtük olarak okuyucular

için haklılaştırır biçimde dünyayı “biz” ve “onlar” arasında ikiye böler. Atıfta

bulunulacak alternatif çerçeveler olmadığı sürece okuyucular için olayları farklı

276 A.g.e. s. 92. 277 A.g.e. s.88.

Page 153: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

145

perspektiflerden görmek oldukça zordur.”278 Bu kategoride kutuplaşma, biz-onlar

sınıflandırması, yadsıma, mesafe koyma, empati, olumsuz ötekini sunma, olumlu

kendini sunma temaları kullanılmıştır. Van Dijk kutuplaşma ve biz-onlar

sınıflandırmasını ötekileştirme bağlamında şöyle ifade etmektedir. “Ötekilerle ilgili

tartışmalarda, pek az sayıda anlambilimsel strateji iç grup (biz) ve dış gruptaki

(onlar) insanların sınıfsal bölünmesinin ifade edildiği kadar yaygındır. Kutuplaşma,

dostlar ve müttefiklerin bir yanda, düşmanların öte yanda olduğu durumlara

uygulandığı gibi; dış grupların ‘iyi’ ve ‘kötü’ alt-sınıflarına da uygulanabilir.

Kutuplaşma açık bir zıtlık olarak, yani birbirlerinin anlamsal olarak zıttı olan biz ve

onların özelliklerini birbirine bağlayarak ifade edilirse, retorik bakımından

geliştirilebilir.”279 Yadsıma teması da bir tartışmada başvurulan ötekileştirme

temalarından birini oluşturur. Van Dijk’e göre yadsıma: “Olumlu kendini-sunma ve

olumsuz ötekini-sunma ideolojisine dayalı stratejinin herkesçe bilinen bir

birleşimini oluşturur. Onun yerine kısaca bizim olumlu özelliklerimizden söz

ederek saygınlığını korur, ancak daha sonra daha açık bir şekilde de onların

olumsuz özellikleri üzerine yoğunlaşır. Sözde reddetmeler, kabul etmeler,

empati.”280 Yadsıma teması kullanılarak karşı olunan taraf ötekileştirilmekte,

ötekine karşı olma gerekliliği ön plana çıkarılmaktadır. Ötekileştirmede en çok

kullanılan temalardan biri de olumsuz ötekini sunma temasıdır. Ülkeler, gruplar

veya kişiler ülke veya bizim için bir tehdit olarak tanımlandığı zaman, bunlar asıl

öteki olarak tanımlanırlar. Olumsuz ötekini sunma ile bağlantılı olarak olumlu

278 Fang, Y., “Riots And Demonstrations İn The Chinese Pres; A Case Study Of Language And Ideology” Discourse And Society. Akt: M. Ayşe İnal, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 132. 279 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003, s. 102. 280 A.g.e. s. 84.

Page 154: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

146

kendini sunma teması da ötekileştirme stratejisinde en sık başvurulan temalardan

birini oluşturur. “Dış grupların aşağılanmasıyla bağlantısı olsun ya da olmasın grup-

söylemi çoğunlukla başka bir genel strateji, yani iç grup kayırmacılığı ya da

“olumsal kendini-sunma” tarafından tanımlanır. Bu, bildik yadsıma ifadelerinden

(“ırkçı biri değilim ama...”) ya da konuşmacının kendi partisi veya kendi ülkesi gibi

kendi grubunun olumlu özelliklerini vurguladığı daha kollektif bir biçimden

tanıdığımız gibi, saygınlığını koruma ya da izlenim oluşturmanın daha bireysel

şekline dönüşebilir.281 Böylece olumlanan biz, olumsuzlanan ötekine karşı iyi, haklı

konumunda yer alacaktır.

Basının dilsel özelliklerinin ortaya konulması amacıyla oluşturulan beşinci kategori

ise kurbanlaştırma kategorisi olmuştur. Bir olayda “zalim-mazlum”, “haklı-haksız”

ayrımına gitmek klasik bir kurbanlaştırma yöntemidir. Böylelikle desteklenen sav

haklılaştırılmaktadır. Kurbanlaştırma kategorisinde dramatikleştirme ve insancıllık

teması kullanılarak öne sürülen sav desteklenmeye çalışılmaktadır. Van Dijk

dramatikleştirmeyi “gerçekleri abartılarla birlikte bir kişinin yararına olarak

abartmanın bilindik bir yöntemi”282 olarak tanımlamakta, insancıllık temasını ise,

“insan haklarını savunma, bu hakları ihlal veya göz ardı edenlerin eleştirisi”283

şeklinde ifade etmektedir.

281 A.g.e. s. 102. 282 A.g.e. s. 85. 283 A.g.e. s. 92.

Page 155: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

147

Basının dilsel özelliklerinin ortaya konulması amacıyla oluşturulan son kategori ise

dil oyunlarına başvurma kategorisidir. Basın; metafor, alegori, ironi ve örtmece gibi

dil oyunlarına başvurarak ikna yeteneğini arttırmaya çalışmıştır. Dil oyunlarında

kullanılan metafor; bilinmeyen bir şeyin bilinen bir şey açısından ifade edilmesi,

bunu yaparken benzerlik ve farklılıktan eşanlı olarak yararlanılmasını sağlamak için

ya da bildik terimler içinden bilinmeyeni açıklamaktır.284 Pek az sayıda anlamsal-

retorik değişmeceleri metaforlar kadar ikna edicidir. Soyut, karmaşık, bilinmedik,

yeni ya da duygusal anlamlar böylelikle daha bilinen ve somut hale getirilebilir.285

Anlamı yumuşatma girişimi olan örtmece ise olumsal kendini sunma stratejisinin ve

özellikle de onunla bağlantılı olan olumsuz izlenim bırakmaktan kaçınmanın geniş

çerçevesi içerisinde olumsuz düşüncelerin yumuşatılması şeklinde

değerlendirilebilir. Dil oyunlarına başvurmada kullanılan bir diğer teknik ise

ironidir. Kendi görüşüne muhalif veya öteki olarak tanımlananlar konusunda

konuşurken çok fazla eleştiri ve saldırı söz konusu olmakta ve burada çok fazla

ironi de kullanılmaktadır. İroni ötekini aşağılama görevini de yerine getirir.286

İronide küçümseme, alay etme, alaylı bir anlatım söz konusudur.

284 Fiske, J., Introduction to Mass Communication Studies, Routledge Londra ve New York, 1990. Akt: Çiler Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, İmge Kitabevi, Birinci Baskı, Ankara, 2001, s. 66. 285 Van Dijk, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Söylem ve İdeoloji, Der: Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2003, s. 97. 286 A.g.e. s. 96.

Page 156: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

148

A. LİBERAL BASINDA IRAK’IN İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ

Bu çalışmada liberal basından Hürriyet ve Sabah gazetelerinin 25 Şubat – 25 Mart

2003 tarihleri arasındaki günlük sayıları incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile

ilgili olarak Sabah gazetesinde 83 haber ve 48 köşe yazısı, Hürriyet gazetesinde ise

95 haber ve 58 köşe yazısı olmak üzere toplam 178 haber ve 106 köşe yazısı

incelenmiştir. Bu incelemede oluşturulan haberlerde Türkiye’nin ulusal çıkarlarının

betimlenmesi, ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçimi, köşe yazarlarının

ulusal çıkarları tanımlama ve betimlemeleri, haber ve yorumların dilsel özellikleri

kategorileri işlenmeye çalışılmıştır.

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi

Liberal basın, ABD’nin Irak’ı işgali ve 1 Mart tezkeresi sürecinde Türkiye’nin

ulusal çıkarlarını ekonomi ve güvenlik üzerinden betimlemiştir. Savaş sürecinde ve

savaş sonrası süreçte ekonomik kazanç ve kayıplar ele alınırken Türkiye’nin büyük

ekonomik kayıplara uğrayacağı iddia edilmiş, Türkiye’nin bu kayıplarını telafi

edebilmesinin ABD’nin mali desteğine bağlı olduğu, bundan dolayı ABD’nin

Türkiye’den talep ettiği askeri üslerin kullanımı ve Türkiye’de asker bulundurma

izninin verilmesi gerektiği savunulmuştur. Ekonomik anlamda uluslararası mali

çevrelerde kredibilitesinin korunması ve IMF gibi kuruluşlarla çalışmasının ülkenin

ekonomik çıkarlarına olan olumlu etkisi ön plana çıkarılmıştır.

Page 157: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

149

Güvenlik konusunda ise Türkiye’nin bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu iddia

edilmiştir. Bu amaçla Türkiye’nin ulusal çıkarlarının Türk ordusunun Kuzey Irak’ta

olmasını gerektirdiği ifade edilmiş, Kuzey Irak Türkiye’nin geleceğine yönelmiş

potansiyel bir tehdit olarak tanımlanmış, buradaki Kürt grupların bir devlet

kurmalarının Türkiye’de bulunan Kürt nüfus için bir cazibe merkezi olup zamanla

Türkiye’nin bölünmesine neden olabileceği savunulmuştur. Kuzey Irak’ta bulunan

Mesut Barzani ve Celal Talabani Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturdukları

gerekçesiyle düşman olarak tanımlanmaktadır. ABD ise Türkiye’nin İkinci Dünya

Savaşı’ndan beri stratejik müttefiki, dostu olarak ele alınmaktadır. Tezkereyle

Kuzey Iraklı Kürt grupların savaş sonrasında silahsızlandırılacakları “ABD’nin

savaş sonrası Iraklı Kürtlerin federasyon benzeri bir hükümet kurmalarına izin

vermeyeceğini garanti etti”287ği ifade edilmiştir.

Kuzey Irak’ta bulunan Türkmenler Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından önem

atfedilen diğer bir konu olmuştur. Bu süreçte Türkmenlerin Irak’ın asli bir unsuru

olarak kabul edilmeleri, Türkiye’nin bu bölgedeki Türkmenlerin hamisi olması

gerektiği savunulmuştur. ABD’yle yürütülen pazarlıklarda Washington yönetiminin

Türkmenleri Irak’ın asli unsuru olarak tanıyacağı ve bu süreçte Kuzey Irak’taki Kürt

gruplara dağıtılan silahların operasyondan sonra toplanması isteklerini kabul ettiği

ve Türkmenlerin de silahlandırılacağı savunulmuştur.

287 Sabah, 28 Şubat, 2003.

Page 158: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

150

Türkiye’nin ulusal çıkarları betimlenirken üzerinde durulan diğer bir konu ise ‘Yeni

Ortadoğu Düzeni’ içinde Türkiye’nin bölgesel bir güç olması için bu savaşta

mutlaka ABD’nin yanında yer alması gerektiğidir. Saddam sonrası Irak’ın yeniden

şekillendirileceği, Türkiye’nin de burada karar verme sürecinde yerini alması

gerektiği Türkiye’nin masada olmasıyla ABD’den çeşitli taleplerde bulunabileceği

ileri sürülmektedir. Yeni Ortadoğu düzeni içinde kararlar alınırken Türkiye’nin bu

kararlarda yerini alması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Realizmin uluslararası

ilişkilerin çıkarlar üzerine kurulduğu hukukun, ahlakın dikkate alınmadığı argümanı

liberal basın tarafından benimsenmiştir. “Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda ne

ahlâk, ne ideoloji, ne de iç politika çıkarları birer iyi rehberdir”288 denilerek

Türkiye’nin yaşanacak olan savaşta güçlünün yanında yer alarak çıkarlarına uygun

davranması gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasının

Türkiye’nin dünyadaki en büyük siyasi, askeri ve ekonomik müttefiki olarak kabul

edilen ABD ile ilişkilerin iyi tutulması için de bir zorunluluk olduğu ileri

sürülmüştür. Tezkere sonrasında Türkiye’nin alınan kararla dünyadaki en sağlam

müttefiki olan ABD’yi kaybetme tehlikesi yaşadığı varsayılmakta, bununla birlikte

Türkiye’nin tek kazanımının dünyada prestiji, saygınlığı artan bir ülke olduğu ifade

edilmektedir. Tezkere sürecinde tezkere aleyhinde yazılar kaleme alan yazarlar ise,

kan üzerine yapılan para pazarlığının Türkiye’nin saygınlığını zedelediğini, tüm

dünyada ABD’nin bu savaşına para karşılığında katılan bir ülke görünümü verdiğini

ileri sürmüşlerdir. Bundan dolayı tezkerenin kabul edilmemesi ve ABD’nin bu

savaşına Türkiye’nin ortak olmamasını savunmuşlardır.

288 Metin Münir, Cansız Kalkan, Sabah, 27 Şubat, 2003.

Page 159: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

151

2. Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi

a. Ağır Ekonomik Kayıplar, Olası Çıkarlar:

1 Mart Tezkeresi sürecinde liberal basında ekonomik çıkarlar ele alınırken

yaşanacak savaş nedeniyle Türkiye’nin ağır ekonomik kayıplara uğrayacağı

ABD’ye destek verilerek bu kayıpların hafifletilebileceği öne sürülmüştür.

Haberlerde Türkiye’nin ekonomik kayıpları ve olası çıkarları, Türkiye’nin borcu,

savaş dolayısıyla yaşayacağı ekonomik sıkıntılar, uluslararası finans çevreleriyle

ilişkileri ve bu süreçteki ABD desteği ön plana çıkmaktadır. AKP lideri Tayyip

Erdoğan’ın Türkiye’nin bu sene ödeyeceği borcun 73 milyar dolar olduğu ve her

zaman “hayır”da hayrın olmadığı sözü “hayırda hayır yok”289 şeklinde ön plana

çıkarılarak verilmiştir. Haberlerde, resmi açıklamalara ağırlıklı yer verilerek

Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ABD’yle beraber hareket etmekte olduğu,

Türkiye’nin bunun içinde bulunmaması durumunda dünya finans çevreleriyle karşı

karşıya geleceği, IMF bağlantılarında sıkıntı yaşayacağı varsayılmaktadır.

Türkiye’nin savaş nedeniyle çok ağır ekonomik kayıplara uğrayacağı, ABD’yle

yapılan pazarlıklar sonucunda bu kayıpların bir kısmının karşılanmış olacağının altı

çizilmektedir. “Irak’a ilk bomba düştüğünde 8,5 milyar dolar hesaba geçecek”290

Devlet Bakanı Ali Babacan’ın bu sözleri büyük puntolarla başlığa çekilmek

suretiyle liberal basında öne çıkarılarak sunulmuştur. ABD’den mali yardımın

gelmesi durumunda ekonominin kısa zamanda iyileşeceği, tezkerenin geçmemesi

durumunda ekonominin bozulacağı, bir yılda zararın 26 milyar dolar olacağı öne

sürülmüştür. Tezkerenin mecliste oylanmasından önce piyasada tezkere dolayısıyla

289 Hürriyet, 27 Şubat, 2003. 290 Sabah, 27 Şubat, 2003.

Page 160: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

152

olumlu bir havanın oluştuğu, piyasanın tezkereye sıcak baktığı vurgulanmış ve

ABD’nin vereceği yardım paketinin olumlu etkilerini gösterdiğini, bundan dolayı

ABD dolarının değerinin Türk lirası karşısında düştüğü ifade edilmiştir. Tezkerenin

mecliste kabul edilmemesi üzerine ABD ve Türkiye arasındaki stratejik ilişkilerin en

kötü döneme girdiği, ABD yetkililerinin buna gösterdiği tepkinin olumsuz olduğu

“Desteğimizi yitiren bir hükümet, 74 milyar dolar borcu zor öder”

değerlendirmesinde bulundukları belirtilmektedir. Hükümetin tezkerenin kabul

edilmemesi üzerine ekonomik krizin yaşanmaması için almış olduğu ek vergi kararı

basında “3,6 milyar dolar onur vergisi”291 “Tezkere bedeli”292 “Ret bombası

piyasayı vurdu”293 “Beceremediler”294 “Bush’tan alamadı, halktan alacak”295

“Türkiye sarsıldı”, “Ek vergiler barışın bedeli”296 “Borsada kara gün”297 haber

başlıklarıyla sunulmuştur. Borsanın tarihinin en kötü beşinci gününü yaşadığı,

doların, faizin yükseldiği haberleri yapılmıştır. Bu başlıklarla ekonomik kriz

tehdidini vurgulayan liberal basın tezkerenin reddi sonucunda ABD ile ekonomik

ilişkilerin sekteye uğraması arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır.

Bundan sonraki süreçte ABD’nin Iraklı Kürtlerle hareket edeceği, Türkiye’nin ikinci

bir tezkereyi meclise sevk etmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Genelkurmay

Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün tezkereye destek veren açıklaması manşetten

291 Hürriyet, 4 Mart, , 2003. 292 Sabah, 4 Mart, 2003. 293 Sabah, 4 Mart, 2003. 294 Hürriyet, 4 Mart, 2003. 295 Hürriyet, 5 Mart, 2003. 296 Sabah, 4 Mart, 2003. 297 Hürriyet, 4 Mart, 2003.

Page 161: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

153

“asker tezkeresi”298 “Asker tezkere dedi”299 şeklinde verilmiştir. Özkök’ün

konuşması üzerine piyasanın tezkere öncesi durumuna geldiği ve ikinci bir

tezkerenin gelmesinin gereği üzerinde durulmuştur.

b. Ortadoğu’da Türkiye'nin Bölgesel Güç Olma İsteği

ABD’nin Irak’a yapacağı olası harekâtta bölgenin geleceğinin çizileceği,

Türkiye’nin tezkereye hayır demesinin ABD açısından fark etmeyeceği, ABD’nin B

Planını devreye sokacağı, her iki durumda da bölgenin geleceğinde büyük tarihi

değişikliklerin olacağı savunulmuştur. Barış için her şeyin denendiği, Türkiye’nin

bölgedeki gelişmelere seyirci kalamayacağı ileri sürülmüştür. Bu süreçte Türkiye’yi

en çok ilgilendiren konunun ise Kuzey Irak’taki oluşumlar olduğu ifade edilmiştir.

Tezkere sürecinde Kuzey Irak Türkiye’nin geleceğine yönelmiş, potansiyel bir

tehdit olarak ele alınmış, Türkiye’nin askeriyle mutlaka orada olması gerektiği,

bölgede gelişecek olayları kontrol altında tutması ve buradaki Kürt grupların

silahlandırılmasının önlenmesi gerektiği öne sürülmektedir. Kuzey Irak’taki gruplar

ele alınırken Türkiye’nin geçmişte özellikle 1991 Körfez Savaşında Irak’tan kaçan

Kürt mültecilere yaptığı iyiliklerden bahsedilmekte, bugün ise bu insanların

Türkiye’ye karşı menfi duygular, düşünceler beslediği ileri sürülmektedir. Bu süreç

içerisinde Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP) sözcüsü Hoşyar Zebari’nin

“Türkiye bölgeye girerse kontrol edilemeyen çatışmalar olacaktır” sözlerini

ellerinde silahları olmadığı halde Türkiye’yi tehdit eden kişilerin ABD tarafından

silahlandırılmalarıyla Türkiye’ye yönelecek bir tehdit olduğunun üzerinde

298 Hürriyet, 6 Mart,2003. 299 Sabah, 6 Mart, 2003.

Page 162: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

154

durulmuştur. Bundan dolayı Türkiye’nin mutlaka orada olması gerektiği

vurgulanmıştır. Bunun gerçekleşmesinin ise tezkerenin meclisten geçmesine ve

ABD’nin Türkiye’den Irak’a geçiş izni almasına bağlı olduğu ifade edilmektedir.

Tezkerenin Meclis’ten geçmesinin Türkiye’nin güney sınırındaki güvenliği için çok

önemli olduğu vurgulanmaktadır. ABD ile yürütülen pazarlıklar sonucunda savaş

sonrasında bölgedeki Kürt grupların silahsızlandırılacakları, Kuzey Irak’taki

Kürtlere uçaksavar verilmeyeceği ve Türk ordusunun Kuzey Irak topraklarına

girebileceği öne sürülmüştür. Özellikle Kuzey Iraklı gruplardan gelen Türkiye’nin

Kuzey Irak’a girmemesi yönündeki uyarıcı açıklamalardan sonra, basın bu gruplara

karşı tutumunu sertleştirmiştir. “Gel de çıkar”300 başlığıyla verilen haberde,

Barzani ve Talabani yanlılarının çoğunlukta olduğu Kürdistan Ulusal

Meclisi dün Erbil’de toplandı ‘Türkiye’nin bölgeye müdahalesine karşı

çıkarız’ kararı aldı. Oysa Türkiye uzun süredir, tankıyla, topuyla,

Mehmetçiğiyle zaten bölgede bulunuyor. Mehmetçik olası bir savaş

durumunda Kuzey Irak’taki otorite boşluğundan yararlanmak

isteyeceklerin çıkabileceğini düşünerek tüm önlemlerini aldı.

denilmekte ve her halükarda Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi gerektiğinin altı

çizilmektedir. Tezkerenin mecliste oylanmasından sonra Kuzey Irak’ın Erbil

kentinde IKDP lideri Mesut Barzani taraftarlarınca düzenlenen mitingde

Türkiye’nin bölgeye gelmemesi yönünde sloganlar atılmış ve Türk bayrağı

yakılmıştır. Liberal basın bunu “Çirkin tahrik”301 “Türk bayrağı yaktılar”, “Ata’ya

saygıdan bayrak yakmaya”302 haber başlıklarıyla sunmuştur. Binlerce kişinin 12 yıl

300 Hürriyet, 26 Şubat, 2003, s.16 301 Sabah, 4 Mart, 2003, s. 1 302 Hürriyet, 4 Mart, 2003, s. 1- 17

Page 163: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

155

önce topraklarını kendilerine açan sıcak aş, barınacak yer veren Türkiye’ye kin

kustukları, Türk bayrağını yaktıkları, bunun olası operasyonda bölgeye girmeyi

planlayan Türk askerine karşı düzenlendiği vurgulanmıştır.

3. Liberal Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri:

a. Ekonomik Çıkarlar

Liberal basında köşe yazarları genellikle tezkerenin geçmesi gerektiği yönünde

yazılar yazmışlardır. Köşe yazarları da Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ağırlıklı olarak

ekonomi ve ulusal güvenlik üzerinden tanımlayıp betimlemişlerdir. Türkiye’nin bu

süreçte ekonomik çıkarları ele alınırken ABD’nin Irak’a yapmayı planladığı

saldırıda Türkiye’nin ABD’nin yanında yer alması gereği üzerinde durulmuş,

Türkiye’nin bu tezkereyle ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a

girmelerine izin verip vermemesinin ABD’nin Irak’a saldırmasını

engelleyemeyeceğini, Türkiye’nin ABD’ye kolaylık sağlayıp sağlamamasının

Türkiye’ye olası etkilerini ortadan kaldırmayacağını, bu savaşın sıkıntılarının,

ekonomik zararlarının yine de çekileceği ileri sürülmektedir. Tezkerenin Meclis’e

gönderilme kararının doğru olduğu; çünkü Türkiye’nin bundan başka çaresinin

olmadığı savunulmaktadır. Bu tür konularda duygusallığa yer olmadığı, tezkereyle

olası harekât sonucunda ekonomik, siyasi ve askeri yönlerin önceden bir şekilde

mutabakata bağlanmasının Türkiye’nin olası kayıplarını en aza indirebileceği öne

sürülmektedir. Uzun dönemli bir politika için daha baştan işbirliğine gitmekten

Page 164: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

156

başka çıkar yol olmadığı Türkiye’nin masada olmasıyla ABD’den çeşitli taleplerde

bulunabileceği ileri sürülmüştür.

Yazarlar savaşa karşı olduklarını belirtmekle beraber bu savaşın kaçınılmaz olduğu

bu yüzden Türkiye’nin de bir tercihte bulunması gerektiği, ulusal çıkarların

Türkiye’yi ABD ile beraber hareket etmeye zorladığını savunmuşlardır. Tezkerenin

onaylanmaması durumunda Türkiye’nin prestijinin, saygınlığının Avrupa Birliği

ülkeleri, Arap ülkeleri ve savaşa karşı olan ülkeler nezdinde artacağı ancak ulusal

çıkarların yalnızca bununla sınırlı kalacağı, Türkiye’nin kayıplarının çok daha fazla

olacağı savunulmaktadır. Türkiye’nin yalnız kalacağı, kimsenin ekonomik anlamda

yardımda bulunmayacağı, Avrupa’nın ve diğer barış taraftarı ülkelerin Türkiye’ye

sahip çıkmayacakları ileri sürülmektedir. Tezkerenin meclisten geçmemesi

durumunda 2001 yılında yaşanan ekonomik krizden daha büyük bir krizle

karşılaşılacağı ifade edilmektedir. “Türkiye yalnız başına kalıverir… ABD ile

iplerin koptuğunu gören piyasaların ateşi artar. Faizler akıl almaz bir hızla

yükselir… Dolar da onu takip eder, borsa dibe vurur. Yani bütün ekonomik dengeler

altüst olur. Piyasadaki güvensizlik ortamı kaosa davetiye çıkarır.”303 “Kıbrıs

harekâtında ABD üç gün ambargo uyguladı ne kadar büyük sıkıntı içine girdik.

Dünyaya tek başına kafa tutan bir ABD var. Hem de stratejik ortağımız. Böyle bir

dönemde “biz yokuz” deme şansına sahip değiliz. İlişkiler bozulursa daha kötü

sonuçları olur.”304 Tezkereyle beraber Türkiye’nin iyiyle kötü arasında bir tercihte

bulunmayacağı, savaşı durdurmak gibi bir yetkisinin olmadığı, bundan dolayı

303 Mehmet Tezkan, Ayakta Alkışlar Peki Ya Sonra, Sabah, 26 şubat, 2003. 304 Muharrem Sarıkaya, Konuşmayı Seviyoruz, Sabah, 26 şubat, 2003.

Page 165: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

157

Türkiye’nin menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapması gerektiği ifade edilmektedir.

Türkiye’nin tercihinin kötüyle daha az kötü arasında bir tercih olduğu, ulusal

çıkarlarının da daha az kötüyü tercih etmesinde olduğu, bundan dolayı tezkereyi

kabul etmesi gerektiği öne sürülmüştür. Cüneyt Ülsever milletvekillerinin

verecekleri oylarıyla şu ulusal çıkarları belirleyeceklerini ifade etmektedir:

1.Ekonomik krizin boyutları ve derinliği 2.Kuzey Irak ve Kürt meselesi

3.Türkmenlerin geleceği 4.Dibimizdeki eli kanlı bir diktatörden kurtulup

kurtulmama 5.Yeni Ortadoğu düzeni içinde Türkiye’nin rolü hakkında

karar vereceklerdir. Milletvekilleri onlara göre hangi şık ülkemiz için

‘en az zararı’ işaret ediyorsa, o şıkkı seçsinler.305

Ülsever, bununla tezkerenin kabul edilmemesi durumunda ulusal çıkarların zarar

göreceği uyarısını yapmaktadır. Türkiye’nin bu savaşta tarafsız kalmasının, ulusal

çıkarlarını yakın ve uzun vadede negatif yönde etkileyeceği iddia edilmiştir.

Bir defa Ankara’nın II. Dünya Savaşından bu yana en sağlam müttefiki

olan ABD ile ilişkileri krize girecek. Savaşın ekonomiye yapacağı

tahribatı, ABD’den alınması beklenen ekonomik yardımı almadan

göğüslemek zorunda kalacak. ABD desteğinden mahrum kaldığı gibi

uluslararası para fonu IMF’nin desteğini de unutmak zorunda kalabilir.

Tezkerenin reddedilmesi Türkiye’nin savaştan sonra Irak’ın

şekillendirileceği masaya oturmaması veya otursa bile dinlenmemesi

anlamına gelecek. Maalesef ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda ne

ahlâk, ne ideoloji, ne de iç politika çıkarları birer iyi rehberdir.306

305 Cüneyt Ülsever, Tezkere, Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 306 Metin Münir, Cansız Kalkan, Sabah, 27 Şubat, 2003.

Page 166: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

158

denilmek suretiyle olaya, realist uluslararası paradigma çerçevesinde yaklaşılmıştır.

“Tezkerenin diğer hayati boyutu, ekonomik. Karşı çıkması nedeniyle ‘ABD, Fransa

mallarını boykot ediyor.’ Bunun faturası 40-50 milyar dolar. Var mı bizim bu kadar

lüksümüz!”307 “Türkiye ben bunun dışında kalacağım dediği takdirde 50 yıl bedelini

ödemek zorunda kalabilir.”308 Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine

tezkerenin kabul edilmemesinin sonuçlarının ekonomik açıdan negatif olacağı

belirtilmektedir. Türkiye’nin “En büyük müttefikinin ekonomi ve siyasi desteğinden

yoksun, uluslararası kuruluşlarla sorunlu, kısmen yalnız bırakılmış bir ülke olarak

borçlarını çevirmesi çok zorlaşabilir.”309 şeklinde yorumlar yapılarak alınan kararın

Türkiye’nin ekonomik çıkarlarına uygun olmadığı belirtilmektedir.

b. Kuzey Irak’ta Türkmenlerin Hamisi Olarak Türkiye

Köşe yazılarında, Kuzey Irak’ta yer alan Türkmenlere göndermeler yapılmakta ve

Türkiye’nin bu bölgedeki Türkmenlerin hamisi olması gereği üzerinde

durulmaktadır. Türkiye’nin Türkmenlere karşı girişilecek bir soykırıma seyirci

kalamayacağı, bunu önlemek için de Türk askerinin o bölgeyi kontrol altında

tutması gerektiği öne sürülmüştür. Tezkerenin geçmemesi halinde Türkiye’nin

savaşa gireceğini yazan Ertuğrul Özkök bunu şu şekilde savunmaktadır:

Çünkü o takdirde bu bölgedeki bütün gelişmeler Türkiye’nin kontrolü

dışında cereyan edecektir. Türkiye buna müdahale ettiği anda da artık

eski ikna gücü olmayacak ve muhtemelen de Kuzey Irak’ta çatışmalara

girecektir. Türkiye “evet” dediği takdirde bugün artık Saddam’ın barışçı

307 Yalçın Doğan, 30 Yıllığına Yeni Komşuluk İlişkileri, Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 308 Ertuğrul Özkök, Tezkere Geçmezse Türkiye Savaşa Girer, Hürriyet, 27 Şubat, 2003. 309 Abdurrahman Yıldırım, Tezkere Yoksa Krize Karşı Yapılabilecek Bir Şey Var mı?, Sabah, 3 Mart, 2003,

Page 167: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

159

bir çözüme yanaşmasını sağlayacak son ve tek etken, Türkiye’nin kuzey

cephesinin açılması olacaktır.310

c. Ortadoğu’da Bölgesel Güç Olma Arzusu

I. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin güçsüz olduğu, bu yüzden çizilen sınırlara

müdahale edemediğini, ancak şimdi bölgenin en güçlü ülkesi olduğu, bugün yine

sınırların çizilmekte olduğu, Türkiye’nin bunun dışında kalmasının söz konusu

olmadığı, Türkiye’ye rağmen sınırların bir daha çizilemeyeceği vurgulanmış, bunun

için de ABD ile hareket edilmesi gereği üzerinde durulmuştur. Bunun dışında

kalmanın, bölgede büyük ve güçlü devlet olma iddiasının kaybedilmesi anlamına

geleceği iddia edilmiştir. Türkiye’nin, ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayarak

yaptığı bu savaşta ABD’nin yanında yer almaktan başka çaresinin olmadığını ileri

süren Oktay Ekşi Türkiye’nin tam bir çaresizlik içinde olduğu ve teslim olmaktan

başka çaresinin olmadığını savunmaktadır.

Bu konuda TBMM’nin bir tercih yapma özgürlüğü maalesef yok. Çünkü

Türkiye maalesef beynine tabanca dayanmış masum bir sivil gibi, ABD

tarafından rehin alınmış durumda. Karşısındaki zorbayı durdurmaya

kalkışsa buna olanağı yok. Onun dediğini yapsa tüm çıkarlarına ve

isteklerine aykırı hareket etmiş olacağını biliyor. O nedenle geriye tek

çare kalıyor: Zorbanın dediğini yapma ve ilk fırsatta bu rehin alma

durumundan kurtulup özgürce hareket etmek311

Tezkerenin kabul edilmesiyle Türkiye’nin Ortadoğu’da meydana gelecek büyük bir

değişimin de parçası olmayı kabul edeceği ifade edilmiştir. Yapılan kamuoyu

310 Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 27 Şubat, 2003. 311 Oktay Ekşi, Rehin Alındık, Hürriyet, 27 Şubat, 2003.

Page 168: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

160

araştırmalarında halkın % 94’ünün savaşa karşı olmasının, hükümetin de buna

uymasını gerektirmediğini, çünkü demokrasinin “halk hâkimiyeti” kavramının

hâkimiyetin kaynağını belirlediği, halkın hareketinin yönünü belirlemediğini, halkın

hareketinin yönünü ise liderin belirlediği ifade edilmiş, hükümetin halkın

eğilimlerine uymaması önerilmiştir. “Hesaplar, ABD’den yana tavır almanın

halkımızın refahı bakımından Türkiye’nin lehinde olduğunu kesinlikle ortaya

koymaktadır. Halkın tercihi ise tersidir”312 denilmek suretiyle mantıklı davranılması

duygusal hareket edilmemesi istenmiştir. Fatih Altaylı bu konuda şunları ifade

etmektedir:

ABD bunu bir şekilde yapacak, ulusal kamuoyu desteklese de yapacak,

desteklemese de yapacak. ABD bu işi yapınca Türkiye desteklese de

zarar görecek, desteklemese de zarar görecek. Türkiye’nin şimdi

yapmaya çalıştığı bu zararı minimize etmek. Türkiye’nin tavrı, “tecavüz

kaçınılmazsa yapılması gereken” olarak özetlenebilir. Zevk almaya

çalışmıyoruz. Ama en azından “canımızı kurtarmaya” gayret

ediyoruz.313

Ertuğrul Özkök tezkereyi Türkiye’nin bölgesel güç olma yolunda atacağı önemli bir

adım olarak görmektedir. Özkök, tezkerede Türkiye’nin ulusal çıkarlarının neler

olduğunu tanımlamaktadır. Özkök’e göre:

Birincisi, Türkiye bu kararla savaşa girmiyor. Tam aksine, savaşla kendi

arasına bir tampon koyuyor. İkincisi, bu savaşın kısalmasına, dolayısıyla

Irak halkının canının ve malının daha az kaybolmasına imkân sağlıyor.

Üçüncüsü, savaş sonrasında Irak’ın yeniden yapılandırılmasında söz

sahibi oluyor. Dördüncüsü, bu tezkereyi kabul etsek de etmesek de

312 Ege Cansen, Liderlik ve Demokrasi, Hürriyet, 1 Mart, 2003. 313 Fatih Altaylı, Tecavüz Kaçınılmazsa, Hürriyet, 1 Mart, 2003.

Page 169: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

161

uğrayacağımız zararın telafi yolunu açıyor. Beşincisi, Türkiye’nin hem

bölgesinde hem Avrupa’da stratejik bir güç olmasına zemin

hazırlıyor.314

d. Güçlü Müttefiki Kaybetme Korkusu

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesinden sonra basın Türkiye’nin ulusal

çıkarlarının zarar gördüğünü belirtmekte ve özellikle AKP hükümetini

eleştirmektedir. Ergun Babahan

AKP açıkçası dün ‘ben iktidara hazırlıksız geldim’ dedi. Meclis dün dış

politikayı çizmiştir. Oysa dış politikayı belirleme ve uygulama görevinin

hükümete ait olması gerekir. Açıkçası bu Türkiye’nin çıkarları açısından

doğru olmamıştır. Çünkü hükümet şu anda kurallarını kendisinin

belirlemediği bir oyunu oynamak zorundadır.315

diyerek hükümeti, alınan kararın sorumlusu olmakla ve Türkiye’nin ulusal çıkarları

aleyhine gelişmelerin yaşanması durumunda, ülkeyi eli kolu bağlı bırakmakla

eleştirmektedir. Basında, Abdullah Gül başkanlığındaki 58. hükümetin düştüğü,

çünkü verilen kabul oylarının güvenoyunun altına indiği, Ankara’da siyasi bir krizin

başladığı ileri sürülmektedir. Bu kararın Türkiye’yi çok olumsuz etkileyeceği öne

sürülmüş ve bunlar: ekonomik zorluklar, Türkiye’yi istikrarsızlıklaştırmak için fırsat

bekleyenlerin tertipleri, bağımsız bir Kürt devleti isteyenlerin cesaretlenmesi,

Ermenilerin soykırım iddialarının ABD kongresinden geçmesi şeklinde

betimlenmiştir. ABD’yle ilişkilerin her halükârda büyük bir yara aldığı, Türkiye ile

ABD arasında savaş dönemi için yapılan antlaşmaların rafa kalktığı, dolayısıyla

314 Ertuğrul Özkök, Ne Diyeyim Mükemmel Bir Konuşma, Hürriyet, 6 Mart, 2003. 315 Ergun Babahan, AKP’nin Hatası, Sabah, 2 Mart, 2003.

Page 170: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

162

ABD’nin taahhüt etmiş olduğu güvencelerin de askıda olduğu ifade edilmektedir.

Hükümet acemi olmakla suçlanmakta, acemiliğin Amerika’yla ilişkileri zedelediği

ileri sürülmektedir. ABD’den mali yardımın gelmeyeceği, faizlerin, dövizin

yükseleceği, borsanın düşeceği, Türkiye’nin savaşın bütün olumsuzluklarını

herhangi bir kazanımı olmaksızın yaşayacağı ileri sürülmektedir. Türkiye’nin alınan

kararla dünyadaki en büyük siyasi, askeri ve ekonomik müttefiki olan ABD’yi

kaybetme tehlikesi yaşadığı varsayılmakta, bununla birlikte Türkiye’nin tek

kazanımının dünyada prestiji, saygınlığı artan bir ülke olduğu ifade edilmektedir.

Türkiye’nin yerinin aslında Avrupa Birliği olduğu, ancak ülkenin çıkarları için

kaçınılmaz olan bu savaşta Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasının gerektiği

öne sürülmüştür.

e. İleride Kurulacak Bir Kürt Devletinin Türkiye’yi Bölmesi

Köşe yazarlarının tezkerenin meclisten geçmesi yönünde en çok başvurdukları

nedenlerden biri de Kuzey Irak Kürtlerinin ABD ile hareket ediyor olmaları ve

ileride bir Kürt devleti kurma olasılıkları olmuştur. Genellikle Türkiye’nin Irak ile

bir sorununun olmadığı, ancak Kuzey Irak ile ilgili bir sorununun olduğu ifade

edilmekte, Türkmenlere ve Musul-Kerkük’e çeşitli şekillerde değinilmektedir.

Türkiye’nin ulusal çıkarlarının Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmaması

olduğunun altı çizilmektedir. Bölgede en çok Kürt nüfusa sahip ülke olan

Türkiye’nin, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması durumunda, bu devletin

gelecekte Türkiye’deki Kürtler için bir cazibe merkezi olma potansiyeli taşıdığı ve

bunun Türkiye’nin bölünmesine neden olabileceği endişesi basına hâkim olan

Page 171: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

163

kanaat olmuştur. Bundan dolayı Türk askerinin mutlaka Kuzey Irak’ta bulunması ve

bölgede Türkiye’nin çıkarlarına ters düşecek gelişmeleri önceden engelleyerek

kontrol altında tutması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Tezkerenin

reddedilmesinin ABD’nin çıkarlarına darbe vurmaktan çok, Irak Kürtlerinin çıkarına

hizmet edeceği, Türkmenlere karşı bir soykırım girişiminin olabileceği, bölgeyi ele

geçirmek isteyen Kürt gruplarının Kuzey Irak’ı savaş meydanına çevirmek

isteyebileceği iddia edilmektedir. Tezkereyle Kürt devletinin kurulamayacağı

garantisinin alındığı belirtilmektedir. Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin

Türkiye için zaten bir “casus belli” yani “savaş nedeni” olduğu ifade edilmekte ve

Türkiye’nin tezkereyi meclisten geçiremediği takdirde Kuzey Irak’ta muhtemel bir

oluşumda yine de savaşa gideceği, bundan dolayı tezkerenin geçmesinin çok önemli

olduğu ileri sürülmektedir.

ABD’nin Irak operasyonu için B planı olabilir, ama Türkiye’nin Kuzey

Irak’ta böyle bir seçeneği yok: Ya gelişmelerin denetim altında

tutulmasında söz sahibi olacak ya da seyirci kalacak. Seyirci kalmayı

tercih edemez. Çünkü o zaman savaş sonrası dönemde Cumhuriyet

tarihinin en tehlikeli oldubittisiyle karşılaşması ve bu ‘oluşum’un

kıvılcımlarının Türkiye tarafına da sıçraması kesin.316

Tezkerenin meclisten onay almaması sonucunda Kuzey Irak hakkında yukarıda

bahsedilen korkular gündeme yeniden getirilmekte ve ikinci bir tezkerenin gereği

üzerinde durulmaktadır. TBMM’nin aldığı bu kararla artık bölgedeki iddialarını

yitirdiğini, Kuzey Irak meselesinde ileride zorluklarla karşılaşacağı iddia edilmiştir.

Ertuğrul Özkök:

316 Ergun Babahan, Ulusal Onur, Sabah, 6 Mart, 2003.

Page 172: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

164

TBMM, yurtdışına asker göndermeye izin vermediğine göre, dün sabah

itibariyle Kuzey Irak’ta bulunan 20–30 bin askerimizin ne uluslararası

ne de milli düzeyde hiçbir meşru ve hukukî durumu kalmamıştır. O

nedenle o bölgedeki Türk askerinin hemen çekilmesi gerekir. Kuzey

Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması Türkiye için “casus belli” yani

“savaş nedeni”dir. Bu stratejinin derhal değiştirilerek yok sayılması

gerekir. Çünkü oradaki bir Kürt devletini savaş nedeni sayıyorsak yarın

o bölgede bir devlet oluştuğu takdirde savaşmamız gerekecektir317

demek suretiyle TBMM’nin tezkereyi kabul etmemekle ulusal çıkarlara zarar

verdiğini savunmuştur. Yalçın Doğan tezkerenin Meclis’te kabul edilmemesi

üzerine “Tezkere öncesinde Washington’un Ankara’ya kesin sözü var, ama o söz

şimdi geçerli değil. Hatta tam tersi, Ankara’ya son birkaç gündür ulaşan bilgiler

ABD’nin Kürt devletine yeşil ışık yaktığı yolunda”318 diyerek Kuzey Irak’ta

muhtemel bir oluşuma dikkat çekmeye çalışmaktadır. ABD’nin artık Ankara’nın

Kürt politikasına izin vermeyeceği ifade edilmekte, Türkiye’nin bu politikasında

ısrar etmesi ve olası bir Kuzey Irak harekâtını başlatması sonucunda artık

peşmergelerle değil ABD askeriyle karşı karşıya geleceği ileri sürülmektedir.

Tezkerenin kabul edilmemesi Türkiye’nin kendi güvenliğini tehlikeye attığı şeklinde

değerlendirilmiş, bu amaçla Türkiye’nin Kuzey Irak’ı kendi güvenliği için, kendi

bütünlüğü için kontrol altında tutması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Gerek haberlerde gerek ise köşe yazarlarının yorumlarında liberal basının realist

paradigmayı benimsediği iddiasını güçlendiren bir başka olgu ise, barış eylemlerinin

317 Ertuğrul Özkök, O Casus Belli Artık Yok Sayılmalı, Hürriyet, 3 Mart, 2003. 318 Yalçın Doğan, Kürt Devletine Çeyrek Kala, Hürriyet, 5 Mart, 2003.

Page 173: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

165

liberal basında çok az yer almasıdır. Haber değeri taşıyan barış eylemlerine az da

olsa yer verilmiştir. Ancak bu haberler de genellikle olumsuz bir tarzda

sunulmuştur. BM Güvenlik Konseyinde Fransa-Almanya ikilisinin ABD’nin

yapacağı savaşa karşı oy kullanacağı ve karar alınmasını engelleyeceği yönündeki

çalışmaları “savaşa karşı oy BM’nin sonu olur”319 “Barış ekseni BM’yi kaosa

sürüklüyor”320 şeklinde haberleştirilmiştir. İncelenen süre içinde dünyada yapılan

barış eylemlerine pek yer verilmemiş, bu dönemde Irak’a canlı kalkan olarak giden

barış eylemcilerine ise az da olsa yer verilmiştir. Ancak canlı kalkanların da samimi

olmadıkları “savaşı önlemek için Bağdat’a gelen canlı kalkanların çoğu kof çıktı”

denilerek canlı kalkanlara negatif bir yaklaşım sergilenmiştir. “Canlı kalkanlar

Bağdat’tan kaçıyor”321 başlığıyla verilen haberde “Kalkanlar Irak’a geldiler,

kahramanlar gibi karşılanıp ağırlandılar, yediler, içtiler. Turistik turlara çıktılar,

dünya basınında yer almak için birbirleriyle yarıştılar” denilmektedir. Canlı

kalkanların savaş olasılığı arttığında ise canlarının derdine düştükleri, bu yüzden

Irak’tan kaçmaya çalıştıkları, samimi olmadıkları ileri sürülmüştür. Ertuğrul Özkök

Bu savaşta asıl sorumluların canlı kalkanlar olduklarını iddia etmiştir. “Asıl sorumlu

sensin. Orada kalan Iraklı sivillere bir şey olursa biliniz ki, bunda sizin de

sorumluluğunuz olacak. Çünkü bu tek yanlı davranışınızla o diktatöre öylesine

cesaret verdiniz ki, hala halkını ateşten koruyacak en küçük adımı atmıyor.”322

319 Sabah, 26 Şubat, 2003. 320 Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 321 Hürriyet, 3 Mart, 2003, s. 16 322 Ertuğrul Özkök, Canlı Kalkanlar, Hürriyet, 25 Şubat, 2003.

Page 174: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

166

4. Liberal Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri

Liberal basın, Amerika’nın Irak’ı işgali ve 1 Mart tezkeresi sürecinde tezkere

taraftarı bir politika izlemiştir. Bu süreçte üç taraf söz konusudur: ABD, Irak ve

Türkiye. Amerika liberal basının gündeminden düşmezken, Irak “egemen” bir

devlet olarak yok denecek kadar az basında yer almaktadır. Türkiye haber ve

yorumlarda ABD’nin müttefiki ve stratejik ortağı olarak ifade edilmektedir. Liberal

basında tezkerenin TBMM’de oylanmasına kadarki zaman diliminde manşete

taşınan eşdeyişle haber değeri atfedilen olaylar “Amerikan ordusunun silah ve asker

sevkıyatı” ve “Tezkerenin olası olumlu sonuçları”dır. Manşet haberlerinin başlıkları

ele alındığında anlamlı bütün oluşturan bir paragraf oluştuğu görülmektedir.

“Tezkere mecliste” “bu tezkere tarih yazacak” “İş MGK’ya kaldı” “Artık karar

günü” denilerek tezkerenin geçmesi yönünde yayınlar yapmıştır.

Liberal basın, tezkerenin mecliste onaylanması yönünde bir tutum içerisinde

olduğundan dolayı kullandığı dil itibariyle de bu yönde bir strateji izlemiştir.

Benimsemiş olduğu strateji “olumsal kendini sunma” ve “olumsuz ötekini sunma”

stratejisidir. Bu amaçla liberal basının kullanmış olduğu ikna yolları oluşturulan

kategorilere ve temalara uygun olarak aşağıda başlıklar halinde incelenmiştir.

Page 175: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

167

a. Aktör Tanımı

Haber Aktörleri L. Basın Haber Aktörleri L. Basın

ABD 5 Cumhurbaşkanı 1

Türk Askeri/MGK/Genel

Kurmay Başkanı

7 Meclis Başkanı 1

Recep Tayyip Erdoğan 5 Başbakan 5

Hükümet 4 BM 2

Türkiye/Ankara 3 Kürt/K.Irak/Barzani 10

Tezkere 6 Irak 1

TBMM 2 IMF 1

AKP 4 Barış yanlıları 6

25 Şubat–25 Mart 2003 tarihleri arasında liberal basından Hürriyet ve Sabah

gazetelerinde 178 haber ve 106 köşe yazısı içerisinde ön plana çıkan haber aktörleri

yukarıdaki gibi olmuştur. Liberal basın kendi politikasına uygun olarak haber ve

yorumlarında kime, ne kadar, ne zaman, nerelerde, nasıl yer vereceğini belirlemiş ve

buna uygun olarak haber aktörlerini seçmiştir. Bu süreçte basının takip ettiği

politikaya uygun olarak Kuzey Irak ve Kürtler en sık vurgu yapılan haber aktörleri

olmuştur. Burada Kuzey Irak Türkiye’nin güvenliğine yönelmiş bir tehlike olarak

ele alınmaktadır. Tezkerenin geçmesi yönünde yapılan açıklamalara özellikle resmi

açıklamalara öncelik verilerek olumlanmıştır. Bu amaçla Genel Kurmay Başkanı,

Başbakan, hükümet üyeleri ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel başkanının

açıklamalarına ağırlıklı olarak yer verilmiştir. Barış yanlılarına haber ve yorumlarda

yer verilirken genellikle negatif bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu süreçte tezkere

karşıtı görüşlere, cumhurbaşkanı ve meclis başkanının tezkere karşıtı açıklamalarına

çok az yer verilmiştir.

Page 176: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

168

b. Kanıtlarla İspatlamak

Liberal basın haber ve yorumlarında öne sürdüğü savları desteklemek ve hedef

kitlesi üzerinde etkide bulunmak amacıyla uzman kişi ve kuruluşların görüşleri, kanı

birliği, kanıtsallık, açıklama, sayı oyunu, mantıklı olma ve karşı gerçeklikler

üzerinden haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır.

TÜSİAD ve Baş Ekonomistlerin Görüşleri

Liberal basında tezkere sürecinde başvurulan uzman kişi ve kuruluşlar ağırlıklı

olarak ekonomi uzmanları ve ekonomi ile ilgili kuruluşlar olmuştur. Tezkerenin

mecliste onaylanmasının ve Türkiye’nin stratejik müttefiki olan ABD ile beraber

hareket etmesinin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına en uygun tercih olacağı üzerinde

durulmaktadır. Bu konuda çeşitli kesimlerden otorite olarak kabul edilen kişi veya

kurumlara da başvurulmuş, tezkerenin kabul edilmemesi üzerine ise Türkiye’nin

ulusal çıkarlarının bundan olumsuz yönden etkileneceği yönünde görüş bildiren

kişilere yer verilmiştir.

“Süleyman Demirel hükümetin tezkeresi mecliste onaylanmazsa, bu durumda

hükümetin istifası gerekir.”323 “Bugün öğleden sonra ise yüksek strateji merkezinin

kuzey Ortadoğu denkleminde kırılmalar başlıklı raporu devletin karar alma

mekanizmalarına dağıtıldı. Raporda savaş olsa da, olmasa da artık Ortadoğu’da

bütün dengelerin değişeceği vurgulanıyor.”324 “Tezkere geçmezse ekonomi

323 Fatih Altaylı, 25 Şubat, 2003. 324 Yavuz Donat, Oyun Başladı, Sabah, 26 Şubat, 2003,

Page 177: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

169

bozulur”325 (TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan) “Tezkereyi onaylayın, bölgede aktif

rol alın.”326 (TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan)

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine Türkiye’nin ulusal çıkarlarının

bundan negatif yönde etkilenebileceği üzerine haber ve yorumlar yapılmıştır.

“Pazarlık gücümüz artık azaldı” (Altuğ Karamenderes, Ata Yatırım Baş Ekonomisti)

“Marc Crossman ikinci tezkere oylamasından sonra açıkça söylemişti. ‘Kuzey

Irak’taki bu insanlar kendileri için yeni bir yaşam kurmak istiyorlar.’ Türkiye bu

yeniden şekillenme döneminde Irak’taki sürece daha çok katılma şansını yitirdi.”327

Wall Street Journal ve Washington Post’un Sahipliğinde Haberi Doğrulamak

Liberal basında Wall Street Journal ve Washington Post’tan alıntılar yapılmak

suretiyle, tezkerenin kabul edilmemesi durumunda Türkiye’nin karşı karşıya

kalacağı muhtemel sonuçların ne olacağı kanıtsallık teması kullanılarak

savunulmuştur. Böylece savunulan tez bu tür kanıtlarla güçlendirilmeye

çalışılmıştır.

Amerikan Wall Street Journal’ın başyazısından alıntı yapılmıştır: “ABD şimdi

Kuzey Irak’taki Kürtlerle askeri ve siyasi işbirliği konusunda Türklerin arzularını

görmezden gelme hakkına sahiptir.” Yazıda konu edinen bölge neresi? Türkiye’nin

‘savaş nedeni’ saydığı Kuzey Irak. Türkiye bu savaşa girerse asıl kendine ‘savaş

karşıtı’ diyen o romantikler yüzünden girecektir.”328 “Washington Post gazetesi,

325 Hürriyet, 28 Şubat, 2003. 326 Hürriyet, 1 Mart, 2003. 327 Erdal Şafak, Hatadan Dönmek, Sabah, 6 Mart, 2003, 328 Ertuğrul Özkök, Dün Ankara’da Aldığım Sinyaller, Hürriyet, 5 Mart, 2003.

Page 178: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

170

savaş sonrasında Iraklı Kürtlerin federasyon benzeri bir hükümet kurmasını

engellemek için Amerika’nın Türkiye’ye söz verdiğini yazdı.”329

Kürt Devletinin Kurulması Savaş Nedeni

Liberal basında Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmaması Türkiye’nin ulusal

çıkarları açısından önem arz etmektedir. Bu amaçla liberal basında Kuzey Irak

üzerinden kanı birliği oluşturulmaya çalışılmıştır.

“Bizim bir ‘Casus Belli’miz vardı. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması,

Türkiye’nin zaten bir savaş sebebi değil mi? ABD’nin yapacağı operasyon dışında

kalırsak bölgede aleyhimize olması muhtemel gelişmeleri engellememiz

kolaylaşacak mı?”330 “Ülkemiz şu anda kendisine en az zararlı olanı seçmek

zorundadır. En az zararlı olanı!”331 Tezkere oylanmasından sonra da bu yönde

yorumlar yapılmıştır. “Açıkçası bu Türkiye’nin çıkarları açısından doğru

olmamıştır.”332 “Kuzey Irak’taki gelişmeler vahim. Operasyonda ABD kuvvetleri

bir şekilde Kuzey Irak’a geçecek. Ama Türk ordusu giremezse, olaylar tümüyle

kontrolümüzden çıkacak.”333

329 Sabah, Amerika Söz Verdi, Kürt Devleti Kurulmayacak, 28 Şubat, 2003. 330 Fatih Altaylı, Tezkere Geçmezse Hükümet Gider, Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 331 Cüneyt Ülsever, Tezkere, Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 332 Ergun Babahan, AKP’nin Hatası, Sabah, 2 Mart, 2003. 333 Erdal Şafak, Söz Uçar, Sabah, 4 Mart, 2003.

Page 179: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

171

Kaçınılmaz Savaş

Liberal Basında tezkere taraftarı söylemin özelliği savaşın olası sebeplerinin

açıklanmasıdır. Liberal basın Türkiye’nin iyi niyetine rağmen bu savaşın

yaşanacağını, ABD’nin bunu gerçekleştirmede ısrarcı olduğunu vurgulanmıştır.

“Bush yönetimi kuzey cephesi olmadan bu işe giremeyeceği için zorunlu olarak

meclisin yeni kararını bekleyecek. Bir adam ve çetesinin petrol tutkusu yüzünden

yanı başımızda kanlı bir savaş yaşanacak. Süresi konusunda herkesin iyimser olduğu

bir savaş bu. Sonrası konusunda ise kimsenin hemfikir olamadığı bir savaş aynı

zamanda. Çünkü Bush yönetiminin petrol kuyularına hâkim olmak ve Saddam’ı yok

etmekten başka bir planı yok.”334 “Körfez Savaşından sonra Kuzey Irak’ta meydana

gelen otorite boşluğunu bir devlet oluşumu ile doldurmak isteyen ABD, Irak

Kürdistan Demokrat Partisi Lideri Mesut Barzani ve Irak Kürdistan Yurtseverler

Birliği Lideri Celal Talabani’yi bu amacını gerçekleştirmek için taşeron olarak

kullanmıştır.”335

Paşalar Anlattılar Füzelerin %60’ı Uydu Başlıklı

Liberal basın öne sürdüğü savı kanıtlamak amacıyla sayı oyununa başvurmuştur.

Liberal basında taraf tutulan ülkenin askeri kapasitesine ve yeteneğine vurgu ön

plandadır.

334 Ergun Babahan, Ulusal Onur, Sabah, 6 Mart, 2003. 335 Refik Durbaş, Kuzey Irak Kürt Devleti, Sabah, 1 Mart, 2003.

Page 180: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

172

“Paşalar anlattılar: 1991’deki Körfez Savaşında kullanılan füzelerin % 6’sı uydu

başlıklı, yani adrese teslim... Hedeflerin % 42’sini bunlar vurmuş. Şimdi ise

füzelerin % 60’ı uydu başlıklı. Yani hedeflerin % 85 ile 91’i vurulacak.”336

Mantıklı Olma Gerekliliği

Tezkere konusunda liberal basın mantıklı olma temasına sık sık başvurmuş

Türkiye’nin ulusal çıkarlarının duygusal değil, akılcı bir şekilde düşünülmesi

gerektiğini vurgulamıştır. Ancak bunu yaparken halkın savaşa karşı oluşunun da

önemli olmadığını belirterek, realist paradigma çerçevesinde olayın ele alınmasını

savunmuştur.

“Biz bu savaşın sıkıntılarını, ekonomik zararlarını yine çekeceğiz. Peki soruyorum:

Gerçekte bütün açıklığıyla böyle önümüzde dururken, biz niye bu izni

vermeyeceğiz? Türk askerinin canı mı? ABD’ye kuzeyden kolaylık sağlandığı

takdirde Türk askerinin canı çok daha büyük güvence altında olacaktır.”337 “Her

türlü çabaya rağmen savaşa engel olunamıyorsa, ülkemizin menfaati için ne yapmak

gerekir? Ülkemiz şu anda kendisine en az zararı verecek bir yolu seçmek

zorundadır. En az zararlı olanı! İşte % 6’nın çabası bu!”338 “Hesaplar ABD’den yana

tavır almanın halkımızın refahı bakımından Türkiye’nin lehinde olduğunu kesinlikle

ortaya koymaktadır. Halkın tercihi ise tersidir.”339

336 Yavuz Donat, Oyun Başladı, Sabah, 26 Şubat, 2003. 337 Ertuğrul Özkök, Canlı Kalkanlar, Hürriyet, 25 Şubat, 2003. 338 Cüneyt Ülsever, Tezkere, Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 339 Ege Cansen, Liderlik ve Demokrasi, Hürriyet, 1 Mart, 2003.

Page 181: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

173

“B” Planının Gerekliliği

Bu süreçte liberal basının karşı gerçekliği tezkerenin meclisten onay almaması ve

Kuzey Irak’ta kurulacak olan bir Kürt devletidir. Tezkere sürecinde liberal basın sık

sık karşı gerçekliklere başvurarak Türkiye’nin ABD’ye destek vermemesi

durumunda karşılaşacağı muhtemel güçlükleri ifade etmeye çalışmıştır.

“Hayır derse B Planı. TBMM’nin bu tezkereyi kabul etmemesi halinde ise

Amerikan askeri sadece güneyden girerek savaşa başlayacak, her iki durumda da

bölgenin geleceğinde büyük tarihi değişiklikler olacak.”340 “TBMM bugün asıl

tezkereye hayır derse, Türkiye’yi savaşa sokacak yolu açacaktır. Çünkü o takdirde

bu bölgedeki bütün gelişmeler Türkiye’nin kontrolü dışında cereyan edecektir.

Türkiye buna müdahale ettiği anda da artık eski ikna gücü olmayacak ve

muhtemelen de Kuzey Irak’ta çatışmalara girecektir.”341

c. Karşılaştırma “Tarihten Alınması Gereken Dersler”

Liberal basın, görüşlerini yaygınlaştırırken sıklıkla karşılaştırmalara başvurmaktadır.

Tarihi karşılaştırmalara rastlandığı gibi (güçsüz Osmanlı - güçlü Türkiye) ABD ile

Irak veya Ortadoğu ile diğer devletler arasında yapılan karşılaştırmalara da dilsel

ifadelerde rastlanmaktadır. Tarihsel olaylarla karşılaştırmalar yapılarak Türkiye’nin

bu savaşın dışında kalamayacağı, ulusal çıkarlarının bu savaşta taraf olmasını

gerektirdiği öne sürülmüştür. Tezkereyle Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunduğu

340 Hürriyet, 26 Şubat, 2003. 341 Ertuğrul Özkök, Tezkere Geçmezse Türkiye Savaşa Girer, Hürriyet, 27 Şubat, 2003.

Page 182: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

174

iddia edilmiş, geçmiş dönemlerde yaşanan olaylarla buna dikkat çekilmeye

çalışılmıştır.

“Bu bölgedeki son düzenlemelerde biz güçsüz bir imparatorluk artığından ibarettik,

bugün ise bölgenin en güçlü devletiyiz. O gün bize rağmen çizilen sınırların bugün

yine bize rağmen yeniden şekillenmesinin dışında kalamayız.”342 “1920 yılında

İngiltere’de ‘Mezopotamya’nın kuzey ve doğu hudutları’ adı altında yapılan bir

çalışmada içeriği günümüze de yansıyan bir proje ortaya atılmıştı. Bu proje özetle

‘yegâne çözümün Bağdat’taki Arap hükümetinden ayrı İngiliz danışmanlarının

denetiminde Güney Kürdistan’da bağımsız bir devlet kurulmasıdır’ deniyordu. Dün

İngiltere’ye ait bu proje bugün ABD’nin elinde ve İngiltere’nin desteğiyle

gerçekleşme aşamasına girmiştir. Eğer geçmişi bilirsek günü daha iyi anlayabilir ve

geleceğe yönelik daha gerçekçi değerlendirmeler yapabiliriz.”343 “Bu kez sıkı

tutuldu. Özal pazarlıkçı bir tutum sergilemeyerek nasıl olsa ABD jestlerimizi

karşılıksız bırakmaz anlayışıyla hareket etmişti. O dönemde bugün olduğu gibi bir

pazarlığın yapılması, mutabakat muhtıralarının müzakere edilmesi söz konusu

olmamıştı. Harekâtla ilgili herhangi bir anlaşma da imzalanmamıştı. Bu kez Türk

tarafının işi fazlasıyla sıkıya aldığı söylenebilir.”344

d. Ötekileştirme “Biz Türkler”

Liberal basın ulusal çıkarları temsil ettiğini sıklıkla dile getirirken “biz” öznesine

dayanmaktadır. Haberlerde ve köşe yazılarında biz, bizim, ülkemiz vb. kelimeler

342 Ertuğrul Özkök, Tezkere Geçmezse Türkiye Savaşa Girer, Hürriyet, 27 Şubat, 2003. 343 Refik Durbaş, Kuzey Irak Kürt Devleti, Sabah, 1 Mart, 2003. 344 Sedat Ergin, 1991 ile 2003’ün Farkı, Hürriyet, 25 Şubat, 2003.

Page 183: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

175

aracılığıyla ulus öznesine yaslanmaktadır. Liberal basında “biz” olumlanırken

ötekileştirilen “onlar” olumsuz bir dille ifade edilerek savunulan görüşün haklılığı

ortaya konmaya çalışılmaktadır.

“Onların Amacı Kürt Devleti Kurmak”

Liberal basında kutuplaşma sıklıkla Kuzey Iraklı Kürtler üzerinden kurulmuş, ABD

müttefik olarak kabul edilerek, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını özellikle güvenlik

çıkarlarını tehdit eden asıl tehlikenin Kuzey Iraklı Kürtler olduğu savunulmuştur.

“Barzani ve Talabani Türkiye’ye karşı şimdi düşmanca bir tavır içinde. Birkaç

nedeni var. Önce en önemli amaç Kürt devleti kurmak. Onlara göre eskiye oranla

artık çok daha yakın, çok daha mümkün.”345

“Biz Savaşa Karşıyız Ama”

Liberal basında sözde reddetmeler, kabul etmeler ve empati kullanılarak savaşa, kan

dökülmesine karşı olunduğu, ancak ülkenin ulusal çıkarlarının öncelikli olarak

savunulması gerekliliği üzerinde durularak yadsıma ifadeleri kullanılmıştır.

“Savaşa biz de karşıyız, ama yapılacak bir şey yok.”346 “Keşke savaş olmadan

çözülse, ama madem dönülmez yolun ufkundayız, vakit geç olmadan tezkere doğru

bir karar.”347 “Vicdanen ve siyaseten reddettiğim o savaş benim iradem dışında

345 Yalçın Doğan, Kürt Devletine Çeyrek Kala, Hürriyet, 5 Mart, 2003. 346 Hürriyet, Sözde Savaş Karşıtı, 6 Mart, 2003. 347 Yalçın Doğan, İki Pürüze Rağmen Tezkere Doğrudur, Hürriyet, 25 Şubat, 2003.

Page 184: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

176

mukadder olduğuna göre yine ülkenin çıkarları için ona bulaşmak zorunluluğunu

biliyor ve savunuyorum.”348

“Ellerinde Toplarla Bize Saldırırlar”

Ötekileştirme temalarından biri de biz ve onlar arasına mesafe koymadır. Liberal

basın Kuzey Iraklı Kürt’ler üzerinden bu temayı kullanmıştır.

“Şu haliyle Türkiye’yi tehdit eden kafalar ellerinde tank, top olsa kim bilir ne

yapacaklar?”349 “Öteki Cephe: Kut eyaletindeki Irak hava üssünde bir asker

yüzündeki bezgin, umutsuz ve yorgun ifadeyle oturuyor.”350 “Kuzey Irak’taki sözde

Kürdistan’da gelişen tavra bakarsanız, Türkiye’de en azından devlet yöneticisi

düzeyinde savaş karşıtlarının iki kez düşünmesi gerekir.”351

“Kabile Şefleri”

Ülkeler, gruplar veya kişiler ülke veya bizim için bir tehdit olarak tanımlandığı

zaman, bunlar asıl öteki olarak tanımlanırlar Liberal basında öteki olarak ele alınan

ve Türkiye için bir güvenlik tehdidi olarak tanımlanan Kuzey Iraklı Kürtler olumsuz

bir çerçevede ele alınmıştır.

“Daha da kötüsü Türkiye Cumhuriyeti bakanları ve bin yıllık devletin bürokratları

ile Talabani veya Barzani gibi kabile şefleri aynı terazinin kefelerine çıktı.

348 Hadi Uluengin, Hürriyet, 6 Mart, 2003. 349 Hürriyet, Ya Tankları Topları Olsaydı, 25 Şubat, 2003. 350 Hürriyet, 1 Mart, 2003. 351 Fatih Altaylı, Tezkere Geçmezse Hükümet Gider, Hürriyet, 26 Şubat, 2003.

Page 185: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

177

Uluslararası spot ışıkları altında tartıldı.”352 “1945’ten bu yana ABD’nin bizimle

aynı görüşte olmayanlar her türlü saldırıya layıktır diye özetlenebilecek bir tez

geliştirdiğini ve uluslararası hukuku sürekli çiğnediğine bütün yakın tarih tanıktır.

Cinayet, entrika, ezme, bölme, birbirine düşürme.”353

“Merhametli Türkler”

Ötekileştirmede çoğunlukla kendini olumlu sunma ve ötekini olumsuz sunma söz

konusudur. Liberal basın da olumlu kendini sunma temasına başvurarak haklılığını

kanıtlamaya çalışırken, karşı olduğu tarafı ötekileştirmektedir. Olumlu kendini-

sunma tezkere bağlamında çoğunlukla kendi meşru davranışı ve mazluma yardımı

vurgulamak için kullanılmıştır.

“AB bir yılda demokrat olduğunu varsaydığı ülkelerin ihanetiyle sarsılırken

Türkiye’ye nasıl haksızlık ettiğini belki bu sayede fark etti.”354 “Binlerce kişi on iki

yıl önce topraklarını kendine açan sıcak aş, barınacak yer veren Türkiye’ye kin

kusuyor. Yetmiyor, gölgesinde canlarını kurtardıkları ay yıldızlı bayrağı yakıyor.”355

e. Dil Oyunlarına Başvurma

Metafor, alegori, ironi ve örtmeceler içinde çoklu anlamlar taşırlar. Bu dil

oyunlarının kullanılma biçimlerinin yeğlenilmesi ikna etmeyi sağlamak için

başvurulan yollardan biridir. Bu amaçla liberal basın çeşitli dil oyunlarına

352 Enis Berberoğlu, Kürtleri ABD’ye İtmeyin, Hürriyet, 2 Mart, 2003. 353 Necati Doğru, Men Dakka Duka, Sabah, 26 Şubat, 2003. 354 Ergun Babahan, Ulusal Onur, Sabah, 6 Mart, 2003. 355 Hürriyet, 4 Mart, 2003.

Page 186: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

178

başvurarak karşı karşıya olunun olayın önemini ortaya koymaya, görünür kılmaya

çalışmıştır.

Deniz Bitti

“Türkiye için artık deniz bitmiştir”356 “Araba yola çıktı gidiyor, geri vitesi de

yok”357 “Türkiye’nin tavrı “tecavüz kaçınılmazsa yapılması gereken” olarak

özetlenebilir. Zevk almaya çalışmıyoruz, ama en azından canımızı kurtarmaya

gayret ediyoruz.”358

“Deniz bitmesi”, “arabanın yola çıkması” liberal basında yeğlenen bu metaforlar

“geri dönüşü olmayan bir duruma” işaret etmektedir.

Coğrafyanın Mağduru

“Birincisi Türkiye bu kararla savaşa girmiyor. İkincisi bu savaşın kısalmasına

dolayısıyla Irak halkının canının ve malının daha az kaybolmasına imkân sağlıyor.

Üçüncüsü savaş sonrasında Irak’ın yeniden yapılanmasında söz sahibi oluyor.

Dördüncüsü bu tezkereyi kabul etsek de, etmesek de uğrayacağımız zararın telafi

yolunu açıyor.”359 “ABD ve İngiltere bu harekâtı Türkiye izin verse de, vermese de

yapacak. Dolayısıyla bizim sınırımızdaki bu tarihi olayın dışında kalmamız mümkün

değil.”360

356 Ergun Babahan, En Kritik Oylama, Sabah, 1 Mart, 2003. 357 Necati Doğru, Teslimiyetten Kurtulma Planı Yapamaz mıyız?, Sabah, 1 Mart, 2003. 358 Fatih Altaylı, Tecavüz Kaçınılmazsa, Hürriyet, 1 Mart, 2003. 359 Ertuğrul Özkök, Ne Diyeyim Mükemmel Bir Konuşma, Hürriyet, 6 Mart, 2003. 360 Ertuğrul Özkök, Canlı Kalkanlar, Hürriyet, 25 Şubat, 2003.

Page 187: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

179

“Türkiye’nin bu kararla savaşa girmeyeceği”, “savaşı engellemek gibi bir şansının

olmadığı” ve “ulusal çıkarların bu kararla korunacağı” ifadeleri ile tezkereyle ilgili

olumsuz düşüncelerin yumuşatılması hedeflenmektedir. Tezkereye daha olumlu bir

bakış açısının geliştirilmesi amacıyla başvurulan bu örtmecelerde, Türkiye’nin bu

savaşın dışında kalamayacağı, çünkü bu savaşı engellemenin Türkiye’nin elinde

olmadığı vurgulanmaktadır. Bununla birlikte savaşın Türkiye’nin sınırında

gerçekleşmesi nedeniyle ulusal çıkarların bundan doğrudan etkileneceği ifade

edilmektedir.

B. MUHAFAZAKÂR BASINDA IRAK’IN İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ

Bu araştırmada muhafazakâr basından Milli Gazete ve Yeni Şafak gazetelerinin 25

Şubat – 25 Mart 2003 tarihleri arasındaki günlük sayıları incelenmiştir. Bu süre

içerisinde konu ile ilgili olarak Milli Gazete’de 122 haber ve 47 köşe yazısı, Yeni

Şafak gazetesinde ise 114 haber ve 71 köşe yazısı olmak üzere toplam 236 haber ve

118 köşe yazısı incelenmiştir. Bu incelemede oluşturulan haberlerde Türkiye’nin

ulusal çıkarlarının betimlenmesi, ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçimi,

köşe yazarlarının ulusal çıkarları tanımlama ve betimlemeleri, haber ve yorumların

dilsel özellikleri kategorileri işlenmeye çalışılmıştır.

Page 188: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

180

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi

Muhafazakâr basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Batı (özellikle ABD ve İsrail)

karşıtı bir politika üzerinden betimlemiştir. Basın tezkere ve savaş karşıtı bir tutum

sergilemiş, Türkiye’nin savaşa girmesiyle ekonomik kayıplara, prestij kaybına

uğrayacağını ve özellikle bölgesinde lider ülke olma iddiasını yitireceğini

savunmuştur. Basın, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Batı dışında, Türkiye’nin lider

olduğu bir oluşumda görmektedir. Bu oluşum ise Türkiye’nin liderliğinde eski

Osmanlı Devleti’nin topraklarını içine alan bir havzada kurulacak ve Osmanlı

misyonuyla hareket edecek olan bir yapıdır.

Muhafazakâr basın Kuzey Irak’taki gelişmeleri de ABD’nin ve İsrail’in Türkiye’yi

savaşın içine çekmek ve Türkiye’ye istediklerini yaptırmak için düzenledikleri bir

komplo olarak tanımlamıştır. Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesiyle, kendisini bir

savaşta bulması durumuna başta AB ülkeleri olmak üzere pek çok merkezden

gelecek tepkilerin de eklenmesiyle büyük bir felakete dönüşebileceği

savunulmuştur. Bununla birlikte Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilgili ulusal çıkarları

güvenlik üzerinden betimlenmiştir. Türkiye’nin güvenlik çıkarları bu bölgede

bulunan PKK ve Kuzey Iraklı Kürtlerin bir devlet kurma girişimlerinin denetim

altında tutulması ve gerekirse Türk askerlerinin burada bulunmalarıdır. Bununla

birlikte bu konuda yapılacak girişimlerin çok dikkatli bir şekilde yapılması gerektiği

öne sürülmüştür. Çünkü hem Türkiye’de hem de Irak’ta bulunan Kürt etnik

kimliğine sahip insanların rencide edilmesi durumunda tedavisi zor yaraların

açılacağı ifade edilmiştir. Savaş sonrasında kurulacak masada Türkiye’nin

bulunmayacağı bu yüzden Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlaması gerektiği öne

Page 189: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

181

sürülmüştür. Tezkerenin reddiyle ABD askerlerinin Kuzey Irak’ta cephe açmasının

önlenmesiyle Kuzey Irak’taki Kürt oluşumlarının yanlış sapmalarının önüne

geçilmiş olacağı, ABD güçlerinin desteğinden yoksun kalacak olan Kürt

yönetimlerinin Türkiye’nin taleplerine ve baskılarına karşı şimdiki gibi

diklenemeyecekleri ileri sürülmüştür.361 ABD’nin Irak Savaşı’yla bölgeyi

sömürgeleştirip İsrail’in topraklarını genişletmek istediği, Türkiye’nin ABD’nin

yanında yer alarak savaşa girmesi durumunda Endonezya’dan Fas’a kadar uzanan

İslâm coğrafyasının sömürgeleştirilmesine alet olacağı savunulmaktadır. Tezkerenin

kabul edilmesiyle Türkiye’nin stratejik olarak bölgeye yabancılaşacağını ve

yalnızlığa itileceğini, bunun da ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye’ye verdiği

rolün “Türkiye’nin İsrailleştirilmesi” olduğu Türkiye’nin komşuları ve dünya

ülkeleri nazarında “saldırgan” bir ülke olarak tanımlanacağı, ikili ilişkilerinde ciddi

bir erozyona uğrayacağı, uluslararası ilişkilerde İsrail’in konumuna benzer duruma

düşeceği savunulmuştur. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının savaş karşıtı olmasını

gerektirdiği ifade edilmekte, Türkiye’nin bu tezkereye evet demesinin ABD’ye

ücretli bir boyun eğme olacağı, Türkiye’nin tarihi ve dini tercihleriyle şekillenen,

ekonomik çıkarlarını değil, bölgesel çıkarlarını gözeten bir politika için “hayır”

demesinin isabetli olacağı savunulmaktadır. Türkiye’nin ABD’ye bir gün hayır

diyecekse, o günün bugün olduğu, çünkü yarın ABD’nin Ortadoğu’da atacağı

adımlara itiraz etme zeminin bulunmayacağı, tezkereyi onaylamakla bütün

tercihlerini 6 milyar dolara Washington’a ciro etmiş olacağı öne sürülmektedir.362

Türkiye’nin yıllardan beri Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasını savaş nedeni

saymasının tezkerenin kabul edilmesiyle ortadan kalkacağı, ayrıca tezkerenin kabul

361 Koray Düzgören, Hükümet Yara Aldı, MGK Kazançlı Çıktı, Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 362 Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak, 25 Şubat, 2003.

Page 190: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

182

edilmesinin Türkiye’yi gayrimeşru bir savaşın suç ortağı yapacağı savunulmuştur.

ABD askerlerinin Türkiye’de kalma süresine kuşkuyla yaklaşılmış ve 1991’de

Kuzey Iraklı Kürtleri Saddam’dan korumak üzere oluşturulan Çekiç Güç’e

göndermeler yapılarak Türkiye’ye yerleşecek olan ABD askerlerinin uzun süre

Türkiye’den ayrılmayacakları bunun da Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiği öne

sürülmüştür.

2.Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi

a. Zoraki Tezkere

Muhafazakâr basında incelenen süre zarfında tezkere ele alınırken tezkerenin ulusal

ve uluslararası meşruiyetinin bulunmadığı, hükümet üyelerinin tezkereyi Bakanlar

Kurulunda kabul edip meclise sevk ederken vicdanlarının rahat olmadığı AKP’nin

tezkerenin meclisten onay alması için milletvekillerine baskı uyguladığı, onları ikna

etmek için çok çalıştığı üzerinde durulmuştur. Tezkere, “Zoraki tezkere”363

“AKP’de ikna kuşatması”364 “Meşruiyet olmadan tezkere gönderilmesin”365

“Tezkere mecliste vekiller isyanda”366 gibi haber başlıklarıyla sunulmuştur. Meclise

gönderilen tezkereye milletin karşı olduğu, hükümet üyelerinin Bakanlar Kurulunda

tezkereyi imzalayıp meclise sevk ederek ABD’nin kirli savaşına ortak oldukları

ifade edilmekte, bu durum “meclisin ateşle imtihanı”367 “İktidar ateşle oynuyor”368

şeklinde manşetten verilmiştir. Tezkerenin mecliste oylanma tarihine yaklaşıldıkça

363 Yeni Şafak, 25 Şubat, 2003. 364 Milli Gazete, 25 Şubat, 2003. 365 Yeni Şafak, 25 Şubat, 2003. 366 Yeni Şafak, 26 Şubat, 2003. 367 Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003. 368 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003.

Page 191: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

183

milletvekillerine muhafazakâr basından uyarılar, çağrılar gelmeye başlamıştır.

“Tarihi uyarı, vebale ortak olmayın”369 “Önce meşruiyet”370 “Girersek daha kötü

olur”371 “Tarihimize kara leke düşürmeyin”372 gibi haberler sık sık yapılmaya

başlanmıştır. Tezkerenin oylanacağı gün olan 1 Mart günü gazeteler

milletvekillerine çağrıda bulunmuşlar ve “gaflete düşmeyin”, “hayırda hayır

vardır”373 “Dünya hayır diyor”374 “Onur parayla satılmaz”375 Kamuoyunun katliama

ortak olmayın dediği çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da çağrılarına yer verilerek

“ABD’nin değil milletin vekili olun” “Savaşa hayır”376 haber başlıkları

kullanılmıştır. Irakla girilecek bir savaşın Türkiye’yi yoksullaştıracağı, tüketimin

duracağı, enflasyonun yükseleceği üzerinde durulmuş ve böylelikle tezkerenin

geçmemesi istenmiştir. Basın ABD’yle yapılan pazarlıkları “kan üzerinden kirli

pazarlık”, “savaş rüşveti” olarak sunmuş ve ABD askerlerinin Türkiye’de kalma

süresine mesafeli bir yaklaşım sergilemiştir. I. Körfez Savaşından sonra Kuzey

Irak’ta görev yapan ve görev süresi devamlı uzatılan Çekiç Güç’le kıyaslama

yapılmıştır. Çekiç Güç’ün de altı ay için geldiği; fakat bunun 12 yıl sonra hala

bölgeden ayrılmadığı, ABD askerlerinin de bölgede kalabileceği kuşkusu dile

getirilmiştir.

369 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 370 Yeni Şafak, 28 Şubat, 2003. 371 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 372 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 373 Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 374 Yeni Şafak, 1 Mart, 2003. 375 Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 376 Milli Gazete, 1 Mart, 2003.

Page 192: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

184

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine muhafazakâr basın meclisin tarihi

oylamalarından birini yaptığını ileri sürmekte ve kararı “Meclis ‘Barış’ Dedi”377

“Savaş Değil Barış Kazandı” “İktidara Meclis Tokadı” “Millet Galip Geldi”378 haber

başlıklarıyla sunmuştur. Özellikle Milli Gazete hükümete yüklenmiş ve hükümetin

bu sonuçla istifa etmesi gereği üzerinde durmuştur. Kararı, “Hükümete güven yok”

“Gül hükümeti düştü”379 gibi çerçevelerle sunmuştur. Hükümete yakın bir gazete

olarak bilinen Yeni Şafak gazetesi ise kararı, “Tam Demokratik Bir Karar” “Bu

Karara Şapka Çıkartılır” “Vekiller Milletin Sesine Kulak Verdi” “Türkiye’nin İtibarı

Arttı”380 haber başlıklarıyla sunmuştur. ABD Ankara Büyükelçisi Robert

Pearson’un karardan sonraki sözlerine de yer verilmiş ve alınan kararın ABD ile

ilişkileri söylenildiği gibi kötüleştirmeyeceği savunulmuştur. Bu, “Dostluk Devam

Edecek, Karara Saygılıyız” haber başlığıyla sunulmuştur. Meclis kararı, devam eden

günlerde de olumlu çerçevelerde sunulmuş ve dünya basınındaki tepkilere de yer

verilmiştir. Dünya basınının tezkerenin meclisten geçmemesini, Türkiye’ye yönelik

olumlu çerçevelerle sundukları dünya basınından haber başlıkları alınarak

verilmiştir. Bu haber başlıklarından bazıları şunlardır: “Türkiye Amerika’ya kırmızı

kart gösterdi”381 “Parayla her şey satın alınamaz”382 “Bush’un Türkiye yenilgisi”383

“Amerika’nın savaş planı baltalandı”384 “Savaş ertelenebilir”385 “Savaş yoluna Türk

barikatı”386 TBMM’nin tezkere oylamasında verdiği ret kararı, AK Parti’nin ve

377 Yeni Şafak, 2 Mart, 2003. 378 Milli Gazete, 2 Mart, 2003. 379 Milli Gazete, 3 Mart, 2003. 380 Yeni Şafak, 2 Mart. 2003. 381 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 382 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 383 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 384 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 385 Yeni Şafak, 4 Mart, 2003. 386 Yeni Şafak, 5 Mart, 2003.

Page 193: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

185

Türkiye’nin demokrasi notunu yükseltti şeklinde haber edilirken, hükümete olumlu

bir yaklaşım sergilenmiş, toplumun çeşitli kesimlerinden alınan olumlu yaklaşımlara

yer verilmiştir. Tezkerenin meclisten geçmemesi halinde belli çevrelerce dile

getirilen ‘büyük kriz’ haberlerinin hükümetin aldığı erken ve sağlam tedbirlerle boşa

çıkartıldığı, piyasaların tezkere şokunu az hasarla atlattıkları ifade edilmiştir.

İlerleyen günlerde yeni bir tezkerenin meclise gönderilmesi söz konusu olmuş,

muhafazakâr basın buna negatif bir yaklaşım sergilemiştir.

b. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun Güvenliği

Muhafazakâr basın, savaşı ABD’nin Ortadoğu’da kurmak istediği yeni dünya

düzeninin bir parçası olduğu, İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve dünya petrol

rezervlerinin % 65’ini barındıran Ortadoğu’nun direkt kontrol altında tutularak

ABD’nin ihtiyaç duyduğu petrolü ele geçirme savaşı şeklinde tanımlamaktadır.

İsrail’in son yaptığı nükleer çalışmalarla ABD’den sonra dünyada en çok nükleer

bombaya sahip ikinci ülke olduğu, BM’nin İsrail’e yönelik 64 kararını tanımadığı

halde, ABD’nin İsrail’e arka çıktığı, bu yüzden ABD’nin öne sürdüğü Irak’ın kitle

imha silahlarına sahip olduğu için kendisini vuracağını iddia etmesinin inandırıcı

görünmediği öne sürülmektedir. Basın, İsrailli yazar Uri Avnery’ye dayanarak

ABD’nin savaş amaçlarını şöyle sıralamıştır: “Dünyadaki en büyük rezervlere sahip

Irak’ın petrol kaynaklarını ele geçirmek ve kullanmak, Hazar petrolünü kontrol

etmek, böylece bütün Körfez ülkelerindeki petrol kaynakları üzerinde söz sahibi

olmak.”387 ABD’nin Irak savaşının İsrail’in amacına hizmet ettiği Irak petrolünü ele

387 Yeni Şafak, 1 Mart, 2003.

Page 194: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

186

geçirmesi, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve İsrail’in genişleme politikasına karşı

çıkan güçlerin ortadan kaldırılması olduğu ifade edilmekte, bu yüzden bu savaşın

Irakla sınırlı kalmayacağı, Irak’tan sonraki hedeflerin “Suriye, İran ve Türkiye”388

olduğu iddia edilmektedir. ABD’nin menfaatinin dünya hâkimiyeti ve ekonomi

olduğu, ABD’nin İsrail ve kendi çıkarları için Ortadoğu’yu yeniden

sömürgeleştirmek istediği, Bush yönetiminin bu savaşla elde etmek istediği üç

amacının olduğu öne sürülmektedir. Bu amaçlar: “İlk hedef petrol, Washington’un

emir ve politikalarına uymayan devletlere bir gözdağı verme savaşı, savaş kötüye

giden Amerikan ekonomisi üzerindeki dikkatleri başka alana çekecek”389 şeklinde

sıralanmıştır.

Bu süreçte güvenlikle ilgili olarak en çok üzerinde durulan diğer bir konu ise Kuzey

Irak konusu olmuştur. Muhafazakâr basında Kuzey Irak yaşanan gelişmelere göre

ele alınmıştır. IKDP yetkilisi Sami Abdurrahman’ın “Türkiye tehdidinden

korktuğumuz kadar Saddam tehdidinden korkmuyoruz. Saddam birçok Kürt’ü

öldürdü. Ama Türkiye, Kürt insanının arzu ve isteklerini öldürür!” sözleri

Barzani’nin adamlarının Türkiye’ye meydan okumaya başladıkları, Kürtlerin Kuzey

Irak’a asker gönderilmesine karşı oldukları şeklinde yorumlanmıştır. Kürt

Parlamentosu’nun Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi durumunda “Türk askerine

karşı toplu direniş gösterileceği” kararı aldıkları haberi “Kürtler Gözdağı Verdi”390

“Türkiye’ye Tehditler Savruldu”391 şeklinde haberlerde yer verilmektedir. Emekli

388 Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 389 Yeni Şafak, 10 Mart, 2003. 390 Yeni Şafak, 26 Şubat, 2003. 391 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003.

Page 195: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

187

General Rıza Küçükoğlu’yla yapılan bir röportajda Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilgili

ulusal çıkarları şöyle ifade edilmiştir:

Bu konuda bizim için söz konusu olan ‘güvenlik menfaatimiz’dir.

Ulusal çıkarımız konusunda giderek bizim vatan savunmamızı tehdit

eden husus terördür. Bunu kontrol etmeliyiz. İkincisi ise hemen

burnumuzun dibinde bölünmüş bir Irak ile oluşan Kürt devleti ve hele

bunun petrol kaynaklarının kontrol edilmesidir. Eğer bir Kürdistan

olgusunu kabul edersek, Sevr antlaşmasında resmedilmiş haritaya doğru

gideriz.392

Türkiye’nin savaş sonrası kurulacak masada yer almasının hayal olduğu,

Türkiye’nin çıkarının kendi güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak olduğu

vurgulanmıştır. Barzani ve Talabani’nin açıklamalarını “Barzani Sanki Irak Devlet

Başkanı”393 “Talabani Meydan Okudu”394 “Barzani Çizmeyi Aştı”395 “Türkiye’yi

Kışkırtma Çabası”396 haber başlıklarıyla sunmuştur. Talabani ve Barzani’nin böyle

ele alınmalarının sebebi ise, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi durumunda

ayaklanacaklarını belirtmeleri ve Erbil’de Türkiye’nin bölgeye asker göndermesine

karşı yapılan gösteride Türkiye bayrağı yakmaları dolayısıyladır. Barzanilerin

Yahudi olabilecekleri ve Barzani soyadlı birçok Yahudi bulunduğu yönünde

haberlere yer verilmekte ve MOSSAD’ın Kuzey Irak’ta sorgu timleri kurdukları ve

özellikle Türkmenlerin üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları iddia edilmektedir.

Bölgedeki Kürt gruplarının Türkiye’nin bölgeye girmesi durumunda Türkiye’yle

savaşacaklarını açıklamaları Türkiye’yi tahrik ettiği, bunun da aslında ABD’nin

kışkırtmalarıyla olduğu ifade edilmiştir. “ABD Kürt kartını oynuyor haber başlığıyla

392 Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 393 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 394 Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 395 Yeni Şafak, 4 Mart, 2003. 396 Yeni Şafak, 4 Mart, 2003.

Page 196: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

188

verilen haberin devamında tüm bu provokatif eylemlerin arkasında Amerika’nın

olduğu tüm çevrelerce ifade ediliyor”397 denilmiştir.

c. Barış Eylemleri

Basının üzerinde durduğu diğer bir konu ise barış eylemleri olmuştur. Dünyada ve

Türkiye’de savaş karşıtı eylemler, gösteriler, açıklamalar ön plana çıkarılarak

sunulmuştur. Bu savaşta özellikle sivillerin, masum insanların, çocukların öleceği

üzerinde durulmuş ve Türkiye’nin bu savaşa girmemesi, tezkereyi kabul etmemesi

gereği vurgulanmıştır. Greenpeace, sivil toplum kuruluşları, çeşitli dünya

ülkelerinde düzenlenen savaş karşıtı eylemlere yer verilerek barış eylemleri

desteklenmiştir. Bu arada savaşın çıkmaması için Irak’a giden canlı kalkanlara

olumlu bir yaklaşım sergilenmiştir. 1 Mart günü Ankara-Sıhhiye meydanında

gerçekleştirilen savaşa hayır mitingi “Mecliste Tezkere Meydanlarda Miting”398

şeklinde verilmiştir. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunun AKP’li

milletvekillerine ret oyu kullanmaları yönünde çağrı yaptıkları ve “İşgale karşı

kurulmuş bir meclisin üyelerine, ahlâken, hukuken ve siyaseten kabul edilmesi

mümkün olmayan kuvvet kullanılmasına ilişkin tezkereye ret oyu verilmesi” ön

plana çıkarılarak sunulmuştur. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün hükümetin

TBMM’ye sevk ettiği tezkere konusunda hükümete destek yönünde söylemiş

olduğu ‘TSK’nın görüşü hükümetle aynı ve tezkerede ifade edildiği biçimdedir’

açıklamasının içinde geçen ‘bu savaşı önlemek tüm dünyanın görevi’ ifadesi manşet

397 Milli Gazete, 8 Mart, 2003. 398 Yeni Şafak, 1 Mart, 2003.

Page 197: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

189

olarak verilmiştir.399 Hâlbuki Özkök’ün açıklaması yeni bir tezkere için hükümete

destek amacı taşımaktadır.

3. Muhafazakâr Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri

a. Türkiye’nin İsrailleştirilmesine Karşı Durmak

Muhafazakâr basındaki köşe yazarları 1 Mart tezkeresi konusunda süreç boyunca

tezkere karşıtı bir tutum sergilemişler ve bunda ısrarcı olmuşlardır. Milli Gazete ve

Yeni Şafak gazeteleri bu savaşı, üçüncü milenyumun ilk savaşı, ilk büyük paylaşım

kavgası olarak tanımlanmaktadır. Köşe yazarları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını

ABD’nin yanında yer almakta değil, karşısında olmakta görmüşlerdir. Çünkü basın,

ABD’nin bütün hesaplarının Ortadoğu’yu ele geçirmek ve İsrail’le birlikte bölgede

kalıcı güç haline gelmek olduğunu, Türkiye’nin bu savaşa katılması anlamına

gelecek olan tezkerenin kabul edilmesiyle stratejik olarak bölgeye yabancılaşacağını

ve yalnızlığa itileceğini, bunun da ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye’ye

verdiği rolün “Türkiye’nin İsrailleştirilmesi” olduğunu öne sürmüştür. Akif Emre bu

konuda şunları ifade etmektedir:

Muhtemelen bir savaşta dökülecek Arap ve Kürt kanına Türkiye’nin suç

ortağı edilmesi bölgede yalnızlaşmanın, bölgeye yabancılaşmanın

gerekli şartlarını tamamlamış olacaktır. Bölgede kanın akıtılmasının

engellenmesi kadar Müslüman unsurların bir şekilde birbirinin kanını

akıtmalarına engel olmak önemlidir ve tarihi kırılmayı önleyecektir.

Varlığını bölgedeki tarihi, kültürel ve coğrafi etkisinden alan bir güç

399 Milli Gazete, 6 Mart, 2003.

Page 198: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

190

olmaktan çıktığı gibi, bizzat varlığı ve meşruiyeti tartışmalı Atlantik

ötesi ittifakın insafına bırakılmış bir yabancı unsura dönüşme

tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.400

Türkiye’nin tezkereyi kabul etmesi durumunda bu kararı yalnızca Türkiye, İngiltere,

Amerika ve İsrail’in tanıyacağı, bunun hiçbir zaman hukukî zemin kazanmayacağı,

BM ilkeleri ve uluslararası hukuk tarafından suç sayılacağı, Türkiye’nin komşuları

ve dünya ülkeleri nazarında “saldırgan” bir ülke olarak tanımlanacağı, ikili

ilişkilerinde ciddi bir erozyona uğrayacağı savunulmuştur. Türkiye’nin Kuzey Irak’ı

bahane ederek savaşa girmesi ABD’nin küresel haçlı savaşına destek anlamına

geleceği, ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlandırılmasına izin vermenin İslam

coğrafyasını köleleştirme projesine destek vermek olduğu öne sürülmüştür.

ABD’nin kanlı bir tarihe sahip olduğu vurgulanmakta ve ABD’ye güvenilmemesi

gereği üzerinde durulmaktadır. Hüsnü Mahalli401 ABD’nin I. Körfez Savaşında

Araplara vermiş olduğu tüm taahhütlerini unuttuğunu, o dönemde Araplara

Filistin’in kurulması için yazılı taahhütte bulunduğunu, ancak savaştan sonra

İsrail’in yapmış olduğu katliamları da destekleyerek verdiği sözleri tutmadığını,

bunun için de ABD’ye güvenilmeyeceğini, ABD’nin Kürtlere farklı, Şiilere farklı,

Türklere de farklı taahhütlerde bulunduğunu, ancak savaştan sonra bunu

yapmayacağını ileri sürmektedir. Bu savaşın Amerika’nın Ortadoğu’daki verimli

petrol kaynaklarını ele geçirme savaşı olduğu ABD ekonomisinde önemli yer tutan

silah tüccarlarının teknolojilerini deneme ve reklâmını yapma savaşı olduğu

belirtilmektedir. Burhan Bozgeyik, “ABD en başta Türkiye’yi ve Irak’ı işgal etmek

400 Akif Emre, İsrailleştirme Süreci, Yeni Şafak, 25 Şubat, 2003. 401 Hüsnü Mahalli, Yeni Şafak, 28, şubat , 2003.

Page 199: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

191

istiyor. Kısa vadede Türkiye’yi lojistik destek olarak kullanarak Irak petrollerini ele

geçirmek, böylece çökmekte olan ekonomisini düzeltmek ve idarenin beynine

yerleşmiş olan Yahudilerin isteğini yerine getirerek İsrail’in istikbalini garanti altına

almak istiyor.”402 demektedir. Tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’nin ulusal

çıkarlarının aleyhine olduğunu, çünkü her tarafı ateşe veren, kafası estiği zaman

istediği ülkeye müdahale eden ABD’yi kendisine komşu ettiğini, bu komşunun yarın

kendisine yönelebileceğini hesap etmesi gereği öne sürülmektedir. Ömer Korkmaz

“Bu savaşın sonucunu belirleme yönüyle Türkiye’nin rolü çok önemli olduğu için

meclise getirilen bu tezkere milli menfaatlerimize, Irak halkına, Müslümanlığa ve

tarihimize karşı bir ihanet tezkeresi olarak tarihe geçecektir.”403 demek suretiyle

tezkerenin ulusal çıkarlara aykırı olduğunu savunmaktadır. ABD ile yapılan

pazarlıklar “insan kanı üzerine yapılan pazarlık”, “çirkin”, ”onur kırıcı” olarak

nitelendirilmektedir. Türkiye’nin yıllardan beri Irak’ın toprak bütünlüğünün

bozulmasını savaş nedeni saymasının tezkerenin kabul edilmesiyle ortadan

kalkacağı, ayrıca tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’yi gayrimeşru bir savaşın

suç ortağı yapacağı savunulmuştur. Muhafazakâr basın, Türkiye’nin ulusal

çıkarlarını Batı dışında bir oluşumda görmektedir.

Türkiye jeostratejik açıdan dünyanın en önemli ülkelerinden biri. Ancak

Türkiye’nin jeostratejik önemini jeokültürel ve jeopolitik imkânlarından,

potansiyellerinden ve dinamiklerinden geldiğini asla unutmamak

gerekiyor. Eğer Türkiye, bunları kendine özgü iddia, söz ve projeleri

olan bir ülke olarak hayata ve harekete geçirecek şekilde hareket eder de

-örneğin Osmanlı misyonuyla donanarak- batı yörüngesinin dışında yeni

bir yörünge oluşturacak orta ve uzun vadeli hazırlıkları yapmaya

402 Burhan Bozgeyik, Kim Ne İstiyor?, Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 403 Ömer Korkmaz, İhanet Tezkeresi, Milli Gazete, 28 Şubat, 2003.

Page 200: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

192

başlarsa, yeniden özne konumuna yükselerek sadece bölgenin değil,

dünya tarihinin yazılmasında ve yapılmasında anahtar roller

üstlenebilecek büyük stratejiler geliştirebilir.404

Meclisin tezkereyi kabul etmesinin Müslümanların Osmanlı’nın çöküşünden bu

yana yaşadığı “II. büyük çöküş” olacağı, Türkiye’nin küresel kampanyayı kabul

etmesiyle tarihe geçeceğini, çünkü ABD ve müttefiklerinin “Büyük İsrail” için

savaşmaya geldiğini, Ortadoğu’yu istila ve yağma için geldiklerini, Türkiye’nin

ABD’nin yanında yer almasıyla bu istila ve yağma hareketine ortak olacağı bunun

da Ortadoğu’nun sonu demek olduğu ileri sürülmüştür. Yeni Arap düşmanlığı, Kürt

düşmanlığı, İran düşmanlığının tohumlarının atıldığı üzerinde durulmakta,

Türkiye’ye gelen ABD askerlerinin “işgal kuvvetleri” gibi bu topraklarda kalacağı

Çekiç Güç örneği verilerek ele alınmaktadır. Çekiç Güç’ün üç aylığına

oluşturulduğu, 12 yıldır Türkiye’de bulunduğu, tezkereyle on binlerce ABD

askerinin 6 aylığına Türkiye’ye geldiği yıllarca kalacağı iddia edilmiştir. ABD’nin

hiçbir ülkeden askerini çekmediğini, Güney Kore, Pakistan ve Suudi Arabistan’a

geçici sürelerle yerleşen ABD askerlerinin bir daha bu ülkelerden çıkmadığı ifade

edilmektedir.405 Ortadoğu’nun istilacı ve sömürgeci güçler tarafından birinci dünya

savaşında gerçekleştirilen paylaşım gibi yeniden paylaşıldığı öne sürülmüştür.

ABD’nin BM Güvenlik Konseyinde üyeleri yanına çekmek için rüşvet dağıtarak

ülkeleri satın alma yönteminin Türkiye’de tezkerenin kabul edilmesiyle

404 Yusuf Kaplan, Türkiye Özne Olabilirse Dünya Tarihi Yeniden Yazılabilir, Yeni Şafak, 3 Mart, 2003. 405 İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 28, Şubat, 2003.

Page 201: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

193

Türkiye’nin imajına ağır darbe vuracağı öne sürülmektedir. Tezkerenin kabulü

“Türkiye’nin ulusal çıkarları” ile kamufle edilen aslında ulusal çıkarlarının altını

oyan bir teslimiyet olduğu ifade edilmektedir.406 “Uluslararası meşruiyet”

eksikliğine rağmen ülke topraklarında yabancı asker bulundurulmasına izin

verilmesinin “Anayasayı ihlal” anlamına geleceği öne sürülmektedir. Ayrıca

Türkiye’nin ABD’nin yanında savaşa girmesinin, ABD’nin kirli savaşına

‘meşruiyet’ kazandırmasına hizmet edeceğini, çünkü bölge ülkeleri nezdinde

ABD’nin din eksenli meşruiyet sorunu da yaşayabileceğini, Türkiye’nin bu savaşa

katılmasının istenmesinin bir nedeni de bunun önüne geçmek olduğu ifade

edilmektedir. Uluslararası meşruiyetin dayanağının BM Konseyinin olmasının da

sakıncalar ihtiva ettiği öne sürülmüştür. Çünkü Güvenlik Konseyinin daimi

temsilcilerinin kimi zaman kendi çıkarlarına göre kararlar aldıkları “Evrensel veya

İslami meşruiyet”in şartlarını taşımadığı, bu yüzden göreceli bir meşruiyetin söz

konusu olduğu, BM’nin Irak’a müdahale kararı alması durumunda uluslararası

meşruiyetin yine de gerçekleşmeyeceği vurgulanmakta, her şeye rağmen

Türkiye’nin savaşa girmemesi gereği üzerinde durulmaktadır. Dış İşleri Bakanı’nın

“Irak’ta tetiğin çekildiği an Türkiye’ye para gelmeli” sözü Mehmet Yavuz

tarafından “Ne utanç verici bir söz! Biz Amerika’nın zambağı, yardakçısı, tetikçisi

değiliz. Biz bu utancı paylaşmak istemiyoruz”407 şeklinde eleştirilmiştir. Halkın

savaşa karşı olduğunun altı çizilmekte ve ABD’nin Irak’ı işgal etmek istediği, bu

savaşta masumların ölecek olmasından dolayı yapılan savaşın bir zulüm olduğu

ifade edilmiştir. Mehmet Şevket Eygi bu konuda meclisi şu şekilde uyarmaktadır:

“Lanet diye bir şey vardır. Allah’ın lanetine uğramak çok korkunç, çok feci bir

406 İbrahim Karagül, Küresel 28 Şubat ve İslam Tehdidi, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003. 407 Mehmet Yavuz, Müttefikinizi Tanıyın, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003.

Page 202: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

194

felakettir. Allah zalimleri sevmez. Allah kan dökenleri sevmez. Zalimlere ve

zulümlerine ceza ve azap verir. Bazıları kendi şahsî ikballeri ve menfaatleri için

yaptıklarının elbette hesabını verecek, cezasını çekecektir.”408

b. İtibarlı Ülke Olma İsteği

Tezkerenin meclisten onay almaması üzerine muhafazakâr basın bunu olumlu bir

şekilde karşılamış, bu kararın meclise yansıyan millet vicdanı olduğu, Amerika’nın

hegemonya tutkusu ve güç tapınmasının Türkiye’nin vicdanını aşamadığı

vurgulanmıştır. Tezkerenin mecliste oylanmasından önce bu oylamanın bir

demokrasi sınavı olduğunu belirten köşe yazarları bu kararı demokrasinin zaferi

olarak nitelendirmişler ve Ortadoğu’ya demokrasi getirmek isteyen ABD’nin bu

demokratik karara saygı duymasını istemişlerdir. Milletvekillerinin aldıkları bu

kararla hem ahlâkî hem de siyasî olarak çok önemli bir işe imza attıkları

vurgulanmıştır. TBMM’nin kararının ABD’ye hayır diyen milyarlarca insanın sesini

yansıttığını, Türkiye’nin ve TBMM’nin onurlu bir davranış sergilediği ve aldığı

kararla gurur ve onur duyması gerektiği ifade edilmiştir. Özellikle Meclis kararıyla

Türkiye’nin geleneksel Batı’ya yönelik paradigmasını değiştirebilme potansiyelini

ve cesaretini gösterdiğini Türkiye’nin ABD ile geleneksel ittifak ilişkisinin yani dış

politika paradigmasının değişebilir olup olmadığı konusunda büyük bir fırsat

içerdiği ve bu paradigmanın Meclis kararıyla sorgulanabilir bir hale geldiği

savunulmuştur. Bu kararla Türkiye’nin demokrasi ve siyasal sisteminin kişilik

kazandığı, Türk-Amerikan ilişkilerinin eşitlenmesi ve stratejik ortaklık eksenine

408 Mehmet Şevket Eygi, Zalimler Cezasız Kalmaz, Milli Gazete, 28 Şubat, 2003.

Page 203: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

195

oturması açısından önemli bir zemin oluşturduğu öne sürülmüştür. Ayrıca

tezkerenin reddi ABD’nin bir ‘B Planı’nın olup olmadığı tartışmalarıyla

bağlantılandırılarak savaşı bile durdurabileceği üzerinde durulmuş, bu ihtimal uzak

olarak kabul edilse bile, bu kararla savaşın en azından belli bir süre ertelenebileceği,

bunun da Türkiye’nin güç ve prestij kazanmasının önünü açıcı olduğu

vurgulanmıştır. Türkiye’nin dünyanın dört bir yanında hayal edilemeyecek kadar

prestij kazandığı, tezkere öncesinde ABD ve Avrupa basınında Türkiye’ye hakaret

içeren karikatürlerin yerini Türkiye’nin onurlu biçimde davrandığını gösteren

karikatürlerle yer değiştirdiği örneği verilerek desteklenmektedir. “TBMM bir

anlamda Amerikan iştahı karşısında her biri farklı gerekçelerle ‘mazlum millet’

konumunda olan ülkelerin sesi oldu ve dünyanın kalbinden geçeni yapmayı

başardı.”409 Muhafazakâr basın, Türkiye’nin tezkereyi reddetmesiyle ABD’nin

Irak’a yönelik ‘haksız’, ‘adaletsiz’ ve ‘emperyalist’ saldırı veya işgalini durduracağı

ABD’nin Türkiyesiz asla böyle bir savaşı gerçekleştiremeyeceği, Türkiye’nin bu

yolla savaşı durduracağını ileri sürmüştür. Tezkerenin reddedilmesiyle Amerikan’ın

sinsi emellerinin reddedildiği, İsrail yayılmacılığına karşı çıkıldığı, Ortadoğu’nun

kan gölüne çevrilmesinin engellendiği ifade edilmiştir. “Türkiye bu kararla dünya

siyasetine ağırlığını koymuş, barış yolunda dünya halklarına ve milletlerine öncülük

etmiştir. Bununla birlikte tarihi bir misyon yüklenerek dünyayı ABD’nin ve İsrail’in

sinsi emellerinden koruyarak bütün insanlığa barış aşısı yapmıştır.410 Tezkereye ret

oyu veren 100 dolayındaki AK Parti milletvekilini 100 altın adam olarak niteleyen

Haydar Haksal bu 100 altın adamın Türkiye’nin kaderini değiştirdiği, dünyanın

409 Mustafa Karaalioğlu, AK Parti MGK’da Çoğunluk Değil Miydi?, Yeni Şafak, 5 Mart. 2003. 410 Ahmet F. Günler, Barış Aşısı, Milli Gazete, 3 Mart, 2003.

Page 204: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

196

aklını başına getirdiğini ve yeni bir dönemin başlatıcısı olduklarını ileri

sürmüştür.411

c. Kuzey Irak Hassasiyeti

Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik düşüncelerinin bölgede bir Kürt devletinin

kurulma olasılığı ve Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunun bundan etkilenerek

Türkiye’de karışıklıkların çıkması ve hatta Türkiye’nin bölünme olasılığının olduğu

ileri sürülmekte, ancak Türkiye’nin bölgede bulunan Türkmenlere odaklanmakla

Türkiye’deki ve Irak’taki Kürtlerin de tepkisini çektiğine yönelik eleştiriler

yapılmaktadır. Kürtlerin Kuzey Irak’ta zaten parlamentosunu kurmuş, parasını

basmış ve meclisini topladığı, ABD’nin kafasına bölgede bir Kürt devleti kurmayı

kurmuşsa bunu Türkiye’nin engellemesinin söz konusu olmadığı vurgulanmıştır.

Kuzey Irak’taki gruplardan gelen mesajların özellikle IKDP lideri Mesut Barzani

tarafından “Gelirseniz, sizinle savaşırız” türündeki mesajların ABD’nin Türkiye’yi

bölgeye çekmek için tezgâhladığı kışkırtmalar olarak değerlendirilmiştir. Genellikle

Kuzey Iraklı Kürtlere mesafeli yaklaşılmaya çalışılmış, Türkiye’ye yönelik

gösteriler söz konusu olduğunda Türkiye’nin geçmişte Mesut Barzani ve Celal

Talabani’ye yaptığı iyilikler gündeme getirilmiştir. Ahmet Taşgetiren yazısında bu

konudaki hassasiyeti şöyle dile getirmektedir:

Kuzey Irak ve Kürtler konusunu değerlendirirken, lütfen başka yaralar

açılmasına zemin hazırlamayalım. Sözlerimize dikkat edelim. ‘Kuzey

Irak Kürtleri’ne yönelik eleştirilerin ırkî değerlendirmeler haline

411 A. Haydar Haksal, Tebrikler ve Dualarla, Milli Gazete, 4 Mart, 2003.

Page 205: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

197

gelmesine ve paralellikler kurulup Türkiye’deki kardeşlerimizin rencide

edilmesine yol açmayalım. Bu çok önemli bir hassasiyet.412

Kuzey Irak hassasiyetinin Kuzey Irak’tan ibaret olmadığı, bu bölgedeki gelişmelerin

Türkiye’de sancılar doğuracağı ve içerideki ve dışarıdakileri yeniden muhasebe

zeminine taşımak gerektiği üzerinde durulmuş, ancak burada “güç kullanma”

boyutundan çok öte açılımlara ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır.

Türkiye’nin de gerek kanaat önderleri gerekse yönetim planında, gerek

sınırlarımız içinde gerekse bölgesel planda akraba halkların birbirlerine

karşı dış provokasyonlardan korunmaları ve barış içinde yaşamaları için

her gayreti göstermesi artık kaçınılmaz olmuştur. Bölgedeki

kardeşlikleri tahrip edecek her davranış bölgedeki her halka ihanettir.413

Irak’ın Erbil kentinde 3 Mart’ta gerçekleştirilen gösteride Türkiye aleyhine

sloganların atılması ve Türk bayrağının yakılması hadisesi ABD’nin bir

provokasyonu olduğu hem Türkiye’yi bölgeye çekmeyi amaçladığı hem de Kürtleri

bir Amerikan-İngiliz oyununun içine çektiği şeklinde değerlendirilmiştir. Tüm bu

gelişmeler provokatif eylemler olarak değerlendirilmiş ve Türkiye’nin tezkereyi

tekrar meclise getirip geçirmesinin Kuzey Irak’ta oluşacak veya oluşturulacak bir

Kürt birimini engellemesinin çok zor olduğu ve buna yetecek aracının da olmadığı

Türk askerinin Kuzey Irak’a girip girmemesinin ABD’nin bu tür bir iradesi

karşısında çok şey ifade etmeyeceği öne sürülmüştür. Bununla birlikte Türkiye’nin

kendi sınırları dışında bir bölgede bir etnik grup merkezli siyasi merkez oluşumuna

412 Ahmet Taşgetiren, Petrol, Su ve Kuzey Irak, Yeni Şafak, 1 Mart. 413 Ahmet Taşgetiren, Erbil’deki Kışkırtma, Yeni Şafak, 4 Mart, 2003.

Page 206: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

198

itiraz etmesi ve buna askeri yollarla müdahale etmeye kalkışması, uluslararası

sahada ve mevcut güçler dengesinde siyasi ve ahlâkî hiçbir meşruiyet unsuru

barındırmadığı, böyle bir durumun Türkiye’yi iyice zora ve yalnızlığa iteceği öne

sürülmüştür. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta müdahil olmasının sebebi, Kuzey Irak’ta

oluşacak bir Kürt devletinin Güneydoğu’yu karıştıracağı inancına dayandığı, ancak

Türkiye’nin kendi içinde çözmeye yeltenmediği, çözemediği bir sorunu ya da baskı

politikalarıyla dindirdiği bir meseleyi bir sınır meselesi olarak ilan etmesinin yanlış

olduğu, buna kalıcı ve barışçıl bir çözümün bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Türk parlamentosunu ikna etmek için Kuzey Irak’ta CIA’nın yaptığı

iddia edilen provokasyonlar sonucu Türk bayraklarının yakılmasını çok

dikkatli okumak lazımdır. Bölgede bir Türk-Kürt savaşı görmek

istemiyoruz. Türkler ve Kürtler kardeş olup bütün işgal ordularına karşı

Kurtuluş Savaşını beraber yapmışlardır. Bu birlikteliğin bozulmasına

müsaade etmemeliyiz.414

Denilerek dikkatli olunması gerektiği ifade edilmiştir.

4. Muhafazakâr Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri

Muhafazakâr basın tezkere sürecinde liberal basının aksine tezkere karşıtı bir tutum

içinde olmuş ABD ve savaş aleyhtarı bir tutum sergilemiştir. Tezkere ve savaş

karşıtı eylemler ve görüşler ön plana çıkarılarak sunulmuştur. Liberal basında ABD

Türkiye’nin müttefiki ve stratejik ortağı olarak ele alınıp olumlanırken, muhafazakâr

basın bunun tam tersi bir politika izlemiştir. Muhafazakâr basında ABD saldırgan,

uluslararası hukuku tanımayan, zalim, işgalci bir ülke olarak ele alınırken Irak

414 Ömer Korkmaz, 1 Mart Sivil Kuvvetler Zaferi, Milli Gazete, 7 Mart, 2003.

Page 207: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

199

bunun karşı tarafında yer alan mazlum, işgal edilmek istenen, BM kararlarına

uymaya çalışan bir ülke olarak ele alınmıştır. Kuzey Irak Türkiye için potansiyel

bir tehlike olurken burada zaman zaman gerçekleşen olaylar ABD ve İsrail

provokasyonu şeklinde değerlendirilmektedir.

a. Aktör Tanımı

Haber Aktörleri M. Basın Haber Aktörleri M. Basın

ABD/Bush 24 Meclis Başkanı 2

AKP 2 Başbakan 1

MGK/Genelkurmay Bşk. 2 CHP/Deniz Baykal 2

Recep Tayip Erdoğan 4 Barış yanlıları 13

Hükümet 7 Meclis 4

Tezkere 6 BM 5

Irak/Saddam 14 İsrail 3

Kürtler/Barzani 7 Diğer 10

İngiltere 3

Muhafazakâr basın tezkere sürecinde tamamıyla tezkere karşıtı bir politika izlemiş

ve Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda izlemiş olduğu politikaya uygun olarak

haber aktörlerine yer vermiştir. Muhafazakâr basının bu süreçteki politikası liberal

basının aksine ABD ve Tezkere karşıtı bir politika olduğu için ABD ve Başkanı

George Bush negatif olarak en sık yer alan haber aktörleri olmuştur. Liberal basında

ABD ve müttefikleri olumlanırken, Kuzey Irak ve Kürtler olumsuzlanmaktadır.

Muhafazakâr basında ise haber ve yorumlarda daha çok ABD’nin ve Bush’un

Ortadoğu hakkındaki gizli amaçlarından bahsedilmiştir. Bunun karşısında ise Irak ve

Saddam Hüseyin en sık vurgu alan ikinci haber aktörü olmuştur. Haber ve

yorumlarda Irak’ın kimyasal silah sahibi olmadığı ve Saddam Hüseyin’in de

Page 208: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

200

Birleşmiş Milletler (BM) ile çalışma isteğine ağırlıklı olarak yer verilmiştir. Liberal

basında barış eylemlerine çok az yer verilirken ve yer verilen barış eylemleri de

negatif bir yaklaşım sergilenirken muhafazakâr basın politikasına uygun olarak barış

eylemlerini pozitif ifadelerle ön plana çıkararak haber yapmıştır. Bu süreçte BM’nin

ABD’ye savaş izni vermemesi de olumlu çerçevelerle sunulmuştur. Liberal basında

tezkere yanlısı resmi açıklamalar ön plana çıkarılarak olumlanırken buna karşılık

muhafazakâr basında Tezkere yanlısı resmi açıklamalar negatif ifadelerle ele alınmış

ve bu tür açıklamalar eleştiri konusu olmuştur. Buna karşılık tezkere karşıtı

açıklamalar olumlu çerçevelerle sunulmuştur. Bu dönemde Kuzey Irak gelişmelere

göre ele alınmış, buradaki gelişmeler daha çok güvenlik boyutu üzerinden

değerlendirilmiştir. Liberal basında ise Kuzey Irak Türkiye’nin güvenliğine

yönelmiş bir tehlike olarak ele alındığı için mutlaka müdahale edilmesi gereken bir

yer olarak ele alınmıştır.

b. Kanıtlarla İspatlamak

Muhafazakâr basın da liberal basın gibi haber ve yorumlarında öne sürdüğü savları

desteklemek ve hedef kitlesi üzerinde etkide bulunmak amacıyla uzman kişi ve

kuruluşların görüşleri, kanı birliği, kanıtsallık, açıklama, sayı oyunu ve mantıklı

olma üzerinden haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır.

İsrailli Muhalif Yazarın Görüşleri

Muhafazakâr basında tezkere sürecinde tezkerenin mecliste onaylanmaması ve

Türkiye’nin topraklarını ABD askerlerine açmamasının Türkiye’nin ulusal

Page 209: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

201

çıkarlarına en uygun tercih olacağı üzerinde durulmaktadır. Liberal basında daha

çok ekonomi çevrelerinden uzman kişi ve kuruluşlara başvurmuş, akademisyen ve

politikacılara daha az yer vermektedir. Muhafazakâr basında ise ağırlıklı olarak

siyasetçi ve araştırmacı yazarlara başvurulmuş, ekonomi uzmanlarına daha az yer

verilmiştir. Bu konuda çeşitli kesimlerden otorite olarak kabul edilen kişi ve

kurumlara başvurulmuş, tezkerenin kabul edilmemesi üzerine ise Türkiye’nin ulusal

çıkarlarının korunduğu yönünde görüş bildiren kişilere yer verilmiştir.

“İsrailli yazar Ury Awnery yeniçağın başlangıcı olan bu devirde milyonlarca insanın

petrol için öldürüleceğini belirtti. ABD’nin amacı ne terörizm ne kitle imha

silahlarını yok etmek ne de Irak’a demokrasi getirmektir.”415 “Araştırmacı yazar

Aytunç Altındal da ‘Türkiye işgal edilmiş durumda. Daha da vahimi Türkiye bir

anda kendini çatışma ortamında bulabilir.’ Anayasa Hukuku Profesörü ve SP

Kahramanmaraş eski milletvekili Prof. Dr. Mustafa Kamalak ise ‘Şu an BM kararı

olmadan hükümet tezkereyi meclise göndermekle suç işliyor’ şeklinde konuştu.”416

“SP Genel Başkanı Kutan, Irak savaşının gerekçesini, Irak petrolünün ele

geçirilmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve İsrail’in genişleme politikasına

karşı çıkan güçlerin ortadan kaldırılması olduğunu belirtti.”417 “İş dünyası: karar

Türkiye’ye yakıştı”418

415 Yeni Şafak, Petrole Milyonlarca Kurban, 25 Şubat, 2003. 416 Milli Gazete, 26 Şubat, 2003. 417 Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003. 418 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003.

Page 210: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

202

Zalimler Cezasız Kalmaz

Muhafazakâr basında Türkiye’nin ve bölgenin çıkarlarının herhangi bir savaşın

yaşanmamasını gerektirdiği ifade edilmektedir. Liberal basında ülkenin birliğine

vurgu yapılmakta ve Kuzey Irak’ın Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditleri üzerinden

bir kanı birliği oluşturulmaya çalışılmakta iken, muhafazakâr basında Irak’ın

işgaline ve savaşa karşı bir kanı birliği oluşturulmaya çalışılmıştır.

“Zalimler cezasız kalmaz. Türkiye halkı yakın tarihte hiçbir konuda bu kadar birlik

olmamıştı. Halkımız, devletimizin ABD’yi desteklemesini istemiyor. Halkımız

hiçbir haklı sebep ve gerekçe olmadan komşumuz ve din kardeşimiz Irak’a

saldırılmasını istemiyor. Halkımız İsrail’in güvenliği için büyük sayıda sivilin,

çocuğun, Müslüman’ın, nâ-hak yere öldürülmesini istemiyor. Evet, Türkiye halkının

% 95’i savaş istemiyor. Amerika’ya destek verilmesini istemiyor. İnsanların

gazabından kurtulmak belki mümkündür. Ama Allah’ın gazabından ve azabından

kurtulmak mümkün değildir.”419 “Uluslararası meşruiyet. Ben, BM ve Güvenlik

Konseyinin karar alması, veto etmesi veya etmemesinin bu kuruluşa üye olan

devletlerce bir meşruiyet dayanağı sayıldığını biliyorum. Ancak bir Müslüman

olarak bu kararların bazen güçlü (veto hakkı) bulunan ülkelerin çıkarlarına hizmet

ettiği İslam’ın da bir meşruiyet ölçütü olarak kaale alınmadığını bildiğim için

‘evrensel ve/veya İslamî meşruiyet’in şartlarını taşımadığına, ortada göreceli bir

meşruiyetin bulunduğuna inanıyorum.”420 “Milletimiz karşı, bakanlar huzursuz,

419 Mehmet Şevket Eygi, Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 420 Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 28 Şubat, 2003.

Page 211: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

203

vekiller şaşkın, ama süreç işliyor, hem ağlıyor, hem gidiyor.”421 “Hayırda ‘hayır’

vardır, ‘katliama ortak olmayın’ çağrısında bulunan kamuoyu bugün mecliste

oylanacak asker tezkeresine milletvekillerinin hayır oyu vermesini istiyor.

Milletimiz bu kirli savaşta yer almak istemiyor.”422

Ahlaki Meşruiyet ile Mantık

Tezkere sürecinde muhafazakâr basın ahlaki meşruiyet ile mantık arasında dengenin

sağlanmasını savunarak, Türkiye’nin bu savaştaki çıkarlarının savaşa girmemesini

ve tezkereyi kabul etmemesini gerekli kıldığını ifade etmektedir. Liberal basında ise

bu görüşün tam tersi bir görüş savunulmuştur. Liberal basın tamamıyla realist

paradigma çerçevesinde konuyu ele alarak ahlaki gerekçelerin ulusal çıkarların

önüne geçmemesi gerektiğini savunmuştur.

“Kuzey Irak ve Kürtler konusunu değerlendirirken lütfen başka yaralar açılmasına

zemin hazırlamayalım. Sözlerimize dikkat edelim. ‘Kuzey Irak Kürtleri’ne yönelik

eleştirilerin ırkî değerlendirmeler haline gelmesine ve paralellikler kurulup

Türkiye’deki kardeşlerimizin rencide edilmesine yol açmayalım.”423 “Kuzey Irak

tuzağı. Açık söylemek gerekir ki, Kuzey Irak meselesine kilitlenmiş savaş ya da

çıkar tartışması her anlamda beyhudedir. Hatta gayrı meşrudur. Bir kere Türkiye’nin

ABD’nin niyetleri dikkate alındığında Kuzey Irak’ta bir Kürt biriminin oluşmasını

engellemesi çok zordur ve buna yetecek araçları yoktur. Öte yandan Türkiye’nin

kendi sınırları dışında bir ülke ya da bölgede bir etnik grup merkezli bir siyasi

421 Milli Gazete, 26 Şubat, 2003. 422 Milli Gazete, 1 Mart, 2003. 423 Ahmet Taşgetiren, Yeni Şafak, 1 Mart, 2003.

Page 212: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

204

merkez oluşumuna itiraz etmesi ve buna askeri yollarla müdahaleye kalkışması

uluslararası sahada ve mevcut güçler dengesinde siyasi ve ahlâkî hiçbir meşruiyet

unsuru barındırmamaktadır. Böyle bir durum Türkiye’yi iyice zora ve yalnızlığa iter.

En nihayet en önemli unsur resmi politikaların mutlaklaştırma sürecinin vardığı akıl

dışı noktadır. Kuzey Irak meselesi ülkenin savaşa destek vermesinin ahlâktan ve

faydadan en uzak noktasıdır.”424

Iraklı İnsanların Her Gün Ölmesi

Liberal basın Wall Street Journal ve Washington Post’un sahipliğinde haberi

doğrularken ve tezkerenin reddi durumunda, Türkiye’nin karşılaşacağı muhtemel

olumsuzlukları öne çıkarırken, muhafazakâr basın Irak’ta ambargo dolayısıyla

yaşanan sıkıntıları, acıları anlatarak, savaşın öne sürülen gerekçelerinin asılsız

olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu amaçla Irak’ı yakından gören insanlara ve

uluslararası denetçilerin görüşlerine başvurmayı bir kanıtsallık aracı olarak

görmüştür.

“Iraklı her gün ölüyor. Irak’a canlı kalkan olarak giden Fatma Ünsal Irak halkının

1991 yılından bu yana uygulanan ambargo nedeniyle her gün ölümle iç içe

yaşadığını söyledi.”425 “Bush’tan kirli oyun. ABD, BM’den Irak’a savaş kararı

çıkartmak için ‘kirli oyunlara’ başvuruyor. The Observer gazetesi ABD’nin birçok

ülkenin diplomatlarına ait ev ve ofis telefonları, e-postalarını takibe aldığını

belirtti.”426 “Denetçiler ABD’nin kanıtlarını bulamadı. Silah denetçilerinin dünkü

424 Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 7 Mart, 2003. 425 Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003. 426 Yeni Şafak, 3 Mart, 2003.

Page 213: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

205

brifinginde Baradey Irak’ta nükleer silah bulunmadığını, ABD’nin sunduğu

kanıtların sahte olduğunu söyledi. Blix ise Irak’ın işbirliği yaptığını belirterek

zaman istedi.”427

61 Milyon 750 Bin Kişi Savaşı İstemiyor

Liberal basında sayı oyunlarına başvurulurken daha çok askeri konulardaki

kapasitelere vurgu ön planda iken, Muhafazakâr basın sayı oyunlarına güvenirliğini

arttırmak ve hedef kitlesini ikna etmek için daha çok savaş karşıtlarının oranı,

savaşa verilen desteğin azlığını kanıtlamak amacıyla başvurmuştur.

“65 milyonda 61 milyon 750 bin kişi bu savaşı istemiyor.”428 “Dünya hayır diyor,

Irak’a saldırı için hazırlıklarını hızla sürdüren ABD’ye dünyada on kadar ülkenin

dışında kimse destek vermiyor. ABD hiçbir askeri harekatta bu kadar yalnız

kalmamıştı. İslam dünyası ve Arap birliğinin yanı sıra 146 üyeli Bağlantısızlar

Hareketi de Irak’a saldırıya karşı.”429 “ABD’ye destek veren kaybediyor. ABD’nin

Irak savaşına destek veren İngiltere ve Japonya’da iktidarlar zorda. İngiltere’de

yapılan anketlerde halkın % 70’i Blair’e destek vermezken, Japonya halkının %

80’inden fazlası savaşa hayır diyor.”430 “Halkın % 94’ü bölgede bir savaşa karşı.

Türkiye’nin savaşa taraf olmasını istemeyenlerin oranı daha da fazla.”431

427 Yeni Şafak, 8 Mart, 2003. 428 Mehmet Şeker, Tezkere Geçerse Derhal Seçim Gerekir, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003. 429 Yeni Şafak, 1 Mart, 2003. 430 Yeni Şafak, 4 Mart, 2003. 431 Fehmi Koru, Yazık ki Çok Yazık, Yeni Şafak, 27 Şubat, 2003.

Page 214: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

206

Kışkırtıcı Demografik Yapı

Muhafazakâr basında tezkere karşıtı görüşün özelliği savaşın olası sebeplerinin

açıklanmasıdır. Liberal basında savaşın olası sebepleri açıklanırken bu savaşın

kaçınılmaz olduğu, her halükarda bu savaşın yaşanacağı, Türkiye’nin bu savaşın

dışında kalamayacağı ifade edilmekteyken, muhafazakâr basında Türkiye’nin

demografik yapısı nedeniyle böyle bir savaştan etkileneceği, ancak bu savaşın da

çirkin bir savaş olduğu açıklanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla Muhafazakâr basın

savaşın olası sebeplerine sık sık yer vermiştir.

“Savaş anlamsız, haksız ve çirkin. SP Eskişehir İl Başkanı Abdullah Gedik bu savaş

için ne Saddam’ın rejiminin ne de kitle imha silahlarının gerekçe olamayacağını, asıl

sebebin Irak petrollerinin ele geçirilmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve

İsrail’in genişletilmesi politikası olduğunu, bu nedenle savaşın anlamsız, haksız ve

çirkin olduğunu söyledi.”432 “15-20 milyon Kürt nüfusu barındıran bir ülkenin

sınırında üreyen ve en fazla 4 milyon civarında Kürt nüfus barındıran bir otonom ya

da federal Kürt devletinden endişe duyması lazımdır. Arada hiçbir politik sorun

olmasa bile, bu demografik yapı yeterince kışkırtıcıdır.”433

c. Karşılaştırma “Çirkin Savaş”

Tarihsel olaylarla karşılaştırmalar yapılarak Türkiye’nin tezkereyi kabul etmesi

durumunda karşılaşacağı muhtemel sonuçların neler olabileceği ifade edilmiştir.

Muhafazakâr basın, liberal basın gibi görüşlerini yaygınlaştırırken sıklıkla

karşılaştırmalara başvurmaktadır. Tarihi karşılaştırmalara rastlandığı gibi ABD ile

432 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 433 Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak, 25 Şubat, 2003.

Page 215: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

207

Irak veya Ortadoğu ile diğer devletler arasında yapılan karşılaştırmalara da dilsel

ifadelerde rastlanmaktadır. Tarihsel olaylarla karşılaştırmalar yapılarak Türkiye’nin

bu savaşın dışında kalması gerektiği, bu savaşın çirkin bir savaş olduğu, Türkiye’nin

ulusal çıkarlarının ABD’nin bu savaşına destek vermemekte olduğu ileri

sürülmüştür. Liberal basında ise yapılan karşılaştırmalar Türkiye’nin bu savaşın

dışında kalması durumunda bölgesel bir güç olamayacağı, güvenliğinin tehlikeye

düşeceği şeklinde yapılmıştır.

“Çekiç Güç de 6 ay için gelmişti. 1991 yılında Türkiye’de konuşlandırılmasına izin

verilen 1862 kişilik Çekiç Güç kısa bir süre için Kuzey Irak’ın kontrolünde

görevlendirilmişti. 1991’de İncirlik üssüne yerleşen ABD askerlerinin en kısa sürede

Türkiye’den ayrılacağı taahhüt edilmişti. Çekiç Güç aradan geçen 12 seneye rağmen

hala Türkiye’den ayrılmadı. Uzmanlar 62 bin kişilik ABD gücünün ise uzun süre

Türkiye’de kalacağını ileri sürüyor.”434 “Savaşın da bir ahlâkı var olmalı. Bu

ahlâksızlarda savaş ahlâkı ne gezer. Bunlar savaş bahanesiyle kadınlara tecavüz

eder, çocukları da katlederler. Merhamet için Müslüman olmak lazım. İslam ordusu

savaş için saldırıya geçmek üzere hazırlıklarını yapan küffara karşı yola çıkarken

Hz. Ebubekir (r.a.) devlet başkanı olarak ordusuna şu emirleri vermişti:

‘1.Kiliselerde bekleyen din adamlarına dokunmayın. 2.Çocuklara kesinlikle bir şey

yapmayın, öldürmeyin. 3.Kadınlara dokunmayın, iffetlerine zarar vermeyin.

4.İhtiyarlara dokunmayın. 5.Meyve veren ağaçları kesmeyin. 6.Yaralı düşmanları

öldürmeyin. 7.Esirleri asla katletmeyin.’ Kendilerini güçlü sanan günümüz

sadistlerine bunu nasıl anlatabiliriz ki!”435 “Şimdi ne olacak! 20.yüzyılın başlarında

434 Yeni Şafak, 1 Mart, 2003. 435 Mevlüt Özcan, Milli Gazete, 27 Şubat, 2003.

Page 216: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

208

Anadolu’yu işgal eden emperyalist güçlere ve mandacılığı savunan Amerikan

hayranlarına direnen Atatürk, Kurtuluş Savaşını başardı. Türk halkı ve onun gerçek

temsilcisi olan ilk TBMM’nin bu inanılmaz zaferi tüm mazlum halklar için bir esin

ve güç kaynağı olmuştu. Türk halkı bu zaferi kolay elde etmemişti ve bedelini çok

ağır ödemişti. Ama yine de onurlu ve mutlu idi. Türk halkı bir kez daha tarih

yazmıştır ve bedelini de ödemeye hazırdır.”436

89 Yıl Sonra Aynı Tuzak

Muhafazakâr basında tezkereyle Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar verildiği iddia

edilmiş, geçmiş dönemlerde yaşanan olaylarla buna dikkat çekilmeye çalışılmıştır.

Muhafazakâr basında tarihteki benzer olaylarda yaşanan gelişmeler, olaylar örnek

gösterilerek, verilecek kararın önemine dikkat çekilmektedir.

“89 yıl sonra aynı tuzak ABD’nin İskenderun’daki silahlarını Mardin’e nakletmesi,

Enver Paşanın Alman gemilerine izin vererek Osmanlı’yı I. Dünya Savaşına

sokmasını hatırlatıyor.”437 “ABD’nin sorumluluğuna güveniyordum. Aldanmışım

demektir. Kıbrıs’a müdahale etmek istediğinde kendisini durduran Johnson mektubu

üzerine söyledikleridir bunlar İnönü’nün.”438

436 Hüsnü Mahalli, Yeni Şafak, 5 Mart, 2003. 437 Yeni Şafak, 8 Mart, 2003. 438 Afet Ilgaz, Milli Gazete, 27 Şubat, 2003.

Page 217: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

209

“Conilerin Suç Dosyası Kabarık”

Muhafazakâr basında somut örnekler verilerek, Türkiye’nin tezkereyi kabul etmesi

durumunda nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kalacağı örneklerle açıklanmaya

çalışılmıştır.

Çekiç Güç 3 aylığına oluşturuldu. 12 yıldır Türkiye’de. On binlerce ABD askeri 6

aylığına Türkiye’ye geliyor, yıllarca kalacak. ABD hiçbir ülkeden askerlerini

çekmedi, çekmiyor. Pakistan, Güney Kore ve Suudi Arabistan’a bakın, ABD

askerlerini gönderemiyorlar. Basra Körfezi, Hint Okyanusu, Kızıl Deniz kuşatıldı.

Sadece Türkiye’de ABD askeri yoktu. Geliyorlar. Ortadoğu’da topyekün savaş

savaşı için geliyorlar. Büyük İsrail için savaşmaya geliyorlar.”439 “Conilerin suç

dosyası kabarık. Sadece Okinava’daki 25 bin Amerikan askeri 5 bin suçtan sorumlu

tutuldu. Suçlarının başında tecavüz ve cinsel taciz bulunuyor.”440

d. Kurbanlaştırma “Mazlum Iraklı Müslümanlar”

Muhafazakâr basın savaşın haksızlığını ve Türkiye’nin bu haksız savaşta yer

almamasını savunmuştur Muhafazakâr basında “zalim-mazlum”, “haklı-haksız”

ayrımına gidilerek mazlumun her gün ölen Müslüman Iraklılar olduğu, buna karşılık

zalimin ise ABD ve Müttefikleri olduğu dramatikleştirme ve insancıllık temaları

kullanılarak ifade edilmektedir. Böylelikle desteklenen sav haklılaştırılmaktadır.

Liberal basında kurbanlaştırmalara gidilmemiştir.

439 İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 1 Mart, 2003. 440 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003.

Page 218: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

210

Kalbinizde Masumlara Yer Var Mı?

Muhafazakâr basında ABD’nin Irak’a yönelik saldırgan tutumu dramatikleştirme ve

insancıllık temaları kullanılarak eleştirilmektedir.

“Irak’ta milyonlarca masumun kanını dökmeye hazırlanan ABD’de saldırı gerekçesi

olarak yalan üstüne yalan açıklamalar geliyor.”441 “Yapılacak yeni bir savaşta bu

saldırının faturasını kadınlar ve çocuklar ödeyecekler. Acı ve ıstırapların yumağı

hep kadın ve çocuklar olmaktadır. Zalimlerin tabiatında hep ezmek, tepelemek ve

öldürmek vardır. Vampirlik şuur altlarına yerleşmiştir.”442 “Kalbinizde masumlara

yer var mı? Yazık oluyor bu ülkeye, yazık oluyor umutlarımıza. Oysa siz

başkaydınız, küresel Nazilerin değil, mazlumların yanında yer alacaktınız. Nedense

kalbinizin değil, ‘devletinizin âl-i menfaatleri’nin sesini dinleyerek ABD yapımı bir

tecavüzün sözcülüğüne soyunmak üzeresiniz.”443 “Amerika katliam yapacak. Körfez

savaşında attıkları bombanın iki katını bir günde atacaklar.”444 “Meğer biz de en az

Amerika ve İsrail kadar şahinmişiz. Eğer yetki tezkeresi onaylanırsa, Türkiye

Cumhuriyeti tarihinin en uzun ve kanlı askeri harekâtına sürüklenmiş olacak.”445

e. Ötekileştirme

Muhafazakâr basında Olumlu Kendini Sunma, Olumsuz ötekini sunma gibi ikna

teknikleri kullanılarak “biz” olumlanırken ötekileştirilen “onlar” olumsuz bir dille

ifade edilerek savunulan görüşün haklılığı ortaya konmaya çalışılmaktadır. Burada

441 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 442 Mevlüt Özcan, Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 443 Mehmet Ocaktan, Yeni Şafak, 28 Şubat, 2003. 444 Milli Gazete, 25 Şubat, 2003. 445 İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 26 Şubat, 2003.

Page 219: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

211

“biz” konumunda kimi zaman “Müslümanlar”, kimi zaman “Türkiye” olurken

“öteki” konumuna ise özellikle “Kuzey Iraklı Kürt gruplar” ve “ABD”

yerleştirilmektedir. Liberal basında ise “biz” ile “Türk ulusu”, “öteki” ile de “Kuzey

Iraklı Kürtler” kastedilmektedir.

Şer Güçler

Muhafazakâr basında öteki olarak kabul edilen ABD ve Kuzey Iraklı Kürt liderler

olumsuz bir çerçevede ele alınmıştır. Liberal basın ile muhafazakâr basın burada

Kuzey Irak üzerinde ötekileştirmede birleşmektedir. Ancak muhafazakâr basın

ABD’yi de ötekileştirirken, liberal basın ABD’yi müttefik olarak kabul etmektedir.

“Türkiye her tarafı ateşe veren, kafası estiği zaman istediği ülkeye müdahale eden

bu şer gücü kendine komşu edinmekle en büyük kötülüğü kendisine etmiş

oluyor.”446 “Kuzey Irak’taki Türkiye karşıtı kışkırtma sürüyor. Barzani ve

adamlarının uluslararası arenaya yansıttıkları ‘mezar olur’ söylemi lise çağındaki

gençlere bayrak yakma olarak yansımış oluyor. Bunlar tarih planında büyük

cürümler. Gelin görün ki Kuzey Irak’taki siyasi liderlik, bir süredir aklı havalarda

dolaşıyor. Neden? Görünen o ki, burada 12 yıldır çalışan Amerikan’ın

cüretlendirmesi var. Amerika, I. Cihan Harbi yıllarının Arapları Türklere karşı

kışkırtmaya yönelen İngiliz misyonunda görülüyor. Acaba Körfez harekâtından bu

yana Kuzey Irak’ta NGO faaliyetleri çerçevesinde kaç ‘Arabistanlı Lawrence’ cirit

atıyor?”447 “ABD’nin istekleri doğrultusunda tahriklerini sürdüren IKDP, ABD

askerleri olmadan kontrolleri altındaki bölgeye giren Türk birlikleriyle

446 Ömer Korkmaz, Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 447 Ahmet Taşgetiren, Yeni Şafak, 4 Mart, 2003.

Page 220: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

212

savaşacaklarını açıkladılar. Kuzey Iraklı Kürt gruplar, Türkiye’yi tahrik etmeyi

sürdürüyor. Tüm bu provokatif eylemlerin arkasında ABD’nin olduğu tüm

çevrelerce ifade ediliyor.”448

Cömert Türkler

Muhafazakâr basın ve liberal basının kendini olumlu sunma stratejisinde örnek

gösterdikleri olaylarda da bir benzerlik göze çarpmaktadır. Hem muhafazakâr basın

hem de liberal basın Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilişkilerine göndermelerde

bulunarak Türkiye’nin yardımseverliğini ve iyi niyetini ortaya koymaya

çalışmışlardır. Buna karşılık Türkiye’nin iyi niyetinin karşılığını alamadığını

vurgulamışlardır. Ayrıca muhafazakâr basında bu tür olumsal kendini-sunma

tezkere sonrasında alınan kararı desteklemek amacıyla da kullanılmıştır.

“Zaman zaman Talabani’ye zaman zaman da Barzani’ye yardım eden Türkler

PKK’dan dolayı Kuzey Irak’taki denklemlerin bir parçası durumuna geldi. Türkiye

olmadan bugün ne Talabani ne de Barzani şu andaki zenginliklerine sahip

olamayacaklardı. Barzani ve Talabani bugün yaşıyorlarsa, bunu Türkiye’ye

borçludurlar! Her zaman Türkiye’de izzet ve ikram gören bu ikili akıllarını bir an

önce başlarına toplayarak ABD’lilerin (bazen de İran’ın) oyununa gelmemelidir.

Amerika bugün var ama yarın olmayacaktır. Yine eninde sonunda Türkiye’ye

muhtaç kalacaktır.”449 “Türkiye Barzani’yi iki kez ölümden kurtardı. Erbil’de Türk

bayrağı yakan IKDP’lilerin lideri Barzani’nin 1988’de Saddam Hüseyin’den

kaçarak Türkiye’ye iltica etmek istediği ortaya çıktı. Barzani 1997’de de terör

448 Milli Gazete, 8 Mart, 2003. 449 Hüsnü Mahalli, Şimdi Ne Olacak?, Yeni Şafak, 5 Mart, 2003.

Page 221: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

213

örgütü PKK’dan da kurtarıldı.”450 “Tezkereyi reddetmekle ABD’nin sinsi emellerini

reddeden, İsrail yayılmacılığına karşı çıkan Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesini

engelleyen inanç birlikteliğini akabete uğratmayıp inanç harcının nelere kadir

olduğunu ortaya koyan AKP’li vekilleri kutluyoruz.”451 “Demokrasinin zaferi.

Müthiş bir şey oldu ve ünlü tezkere TBMM’de reddedildi. Bir yandan Türk

siyasetinde ender görülen bir şekilde ve lider sultasının dillerden düşürülmediği bir

ülkede bir siyasi partinin milletvekilleri partilerinin resmi söylemlerinin dışına

çıkarak sıkı bir demokrasi örneği verdiler.”452

f. Dil Oyunlarına Başvurma “Kirli Pazarlık-Amerikan Traşı-İktidarı

Ateşle Oyunu”

Muhafazakar basında metafor, ironi v.b. çeşitli dil oyunlarına başvurularak karşı

karşıya olunan olayın önemi ortaya konulmaya, görünür kılınmaya çalışılmıştır.

“BM’de kıran kırana savaş.” “Kriz lobisi ofsaytta” “Piyasalar şoku az hasarla

atlattı”453 “AKP’de ikna kuşatması. AKP yönetimi milletin karşı çıktığı asker

tezkeresini meclisten çıkarmak için milletvekillerini ikna toplantılarıyla kuşatmaya

aldı.”454 “Amerika’ya öfke çığ gibi.”455 “İktidar ateşle oynuyor.”456 “İktidara meclis

tokadı” “TÜSİAD et derdinde”457 “Kan üzerine kirli pazarlık. ABD savaş rüşveti

450 Yeni Şafak, 5 Mart, 2003. 451 Ahmet F. Günler, Milli Gazete, 3 Şubat, 2003. 452 Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 2 Mart, 2003. 453 Yeni Şafak, 4 Mart, 2003. 454 Milli Gazete, 25 Şubat, 2003. 455 Milli Gazete, 26 Şubat, 2003. 456 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003. 457 Milli Gazete, 1 Mart, 2003.

Page 222: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

214

için 20-30 milyar $ önerdi.”458 “Barzani sanki Irak devlet başkanı.”459 “ABD’ye

sakallı gidip Amerikan tıraşıyla döndüler.”460

C. SOL BASINDA IRAK İŞGALİ VE 1 MART TEZKERESİ

Bu araştırmada sol basından Cumhuriyet gazetesinin 25 Şubat – 25 Mart 2003

tarihleri arasındaki günlük sayıları incelenmiştir. Bu süre içerisinde konu ile ilgili

olarak Cumhuriyet gazetesinde 119 haber ve 49 köşe yazısı incelenmiştir. Bu

incelemede oluşturulan haberlerde Türkiye’nin ulusal çıkarlarının betimlenmesi,

ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçimi, köşe yazarlarının ulusal çıkarları

tanımlama ve betimlemeleri, haber ve yorumların dilsel özellikleri kategorileri

işlenmeye çalışılmıştır.

1. Haberlerde Türkiye’nin Ulusal Çıkarlarının Betimlenmesi

Sol basın ABD’nin Irak’ı işgali ve 1 Mart tezkeresi sürecinde Türkiye’nin ulusal

çıkarlarını ulusal güvenlik ve ekonomi üzerinden betimlemiştir. Cumhuriyet

gazetesi ABD karşıtı bir politika izlemiş ve ABD askerlerinin Türkiye’ye gelmeleri

durumunda Türkiye’nin işgal edilmiş olacağını öne sürmüştür. Basın Türkiye’nin

tezkereyi kabul etmemesini savunmuş buna karşılık Türkiye’nin Kuzey Irak’a asker

göndermesini, orada Türkiye’nin aleyhine gelişebilecek oluşumları engellemesi

458 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 459 Milli Gazete, 27 Şubat, 2003. 460 Milli Gazete, 28 Şubat, 2003.

Page 223: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

215

gerektiğini ileri sürmüştür. Türkiye’nin ABD ile birlikte savaşa girmesi durumunda

bir kaosa sürükleneceği, bataklığa saplanacağı ifade edilmiştir. “Ulusal onuru bir

yana bırakalım. Irak operasyonunda yardakçılık, destekçilik, Türkiye’nin başına

politik, ekonomik sorunlar açacak. Yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımızı daha

da zor duruma düşürecektir.”461 Tezkerenin TBMM’de kabul edilmesi durumunda

Türkiye’nin limanlarını, hava alanlarını, demiryollarını hava sahası ve topraklarını

ABD askerlerinin kullanımına açacağını, bu denli bir askeri gücü kendi

topraklarında, kendi rızasıyla kabul eden Türkiye’nin işgal edilmiş olacağı iddia

edilmiştir.462 Olası Irak savaşı, “Haçlı Seferi” görüntüsü altında aslında bir

“kapitalist, emperyalist saldırı” olduğu birinci ve ikinci paylaşım savaşlarından da

farklı olarak bir hâkimiyet mücadelesi olduğu şeklinde ele alınmıştır. Bu savaş,

“üçüncü dünya paylaşım” savaşı olarak tanımlanmış ve bu paylaşım savaşının başat

aktörünün ABD olduğu, ABD’nin Türkiye savaşa girdi diye bölgesel ve evrensel

planlarını değiştirmeyeceği vurgulanmıştır. Büyük devletlerin dostu düşmanının

olmadığı, ancak çıkarları olduğu, konjonktürün gerektirdiği şekilde davrandığı ifade

edilmiştir.

Sol basın Kuzey Irak’a asker gönderilmesini savunurken, ABD’nin Türkiye

üzerinden Irak’a asker göndermesine karşı çıkmıştır. Asker göndermenin nedeni ise

orada oluşacak olan bir Kürt devletinin önlenmesi, Kuzey Irak’taki gelişmelerin

kontrol altında tutulması olmuştur. Çünkü Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt

devletinin komşu ülkelerde yaşayan Kürtler üzerinde etkide bulunacağı, Türkiye’nin

461 Öztin Akgüç, Borçluyuz Boynumuz Eğik Mantığı, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 462 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 224: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

216

içinde bulunan Kürtlere yönelik çalışmaların olabileceği, bu yüzden Türkiye’nin

güvenliğinin ve toprak bütünlüğünün tehlikeye girebileceği öne sürülmüştür. Bu tür

bir tehlikenin yaşanmaması için Türk askerinin mutlaka Kuzey Irak bölgesinde olası

gelişmeleri denetim altında tutması gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye’nin yerinin

Avrupa Birliği olduğu, bu yüzden Türkiye’nin taraf olarak bu savaşa dâhil

edilmesinin Türkiye’nin Batı dünyasındaki itibarını zedeleyeceği, Avrupa Birliğinin

iki önemli üyesinin bu savaşa karşı oldukları, Türkiye’nin bu ülkelere rağmen

ABD’nin yanında savaşa girmesi durumunda Avrupa Birliği üyelik sürecinde

zorluklarla karşılaşacağı şeklinde yorumlanmıştır. Orhan Erinç:

İktidar AB’ne girebilmek için Almanya ve Fransa ile iyi ilişkiler

sürdürmenin yollarını arıyor. Oysa Almanya ve Fransa, ABD’nin Irak’a

saldırmasına karşı. Peki Türkiye nerede olmalı? Doğal olarak AB’ne

girmek, bunun sonucunda da ABD saldırısı gerçekleşirse, elbette kendi

güvenliği için gerekli her türlü önlemi almalı, bunu TBMM kararı ile de

perçinlemeli. Alınacak hibe ve kredilerin geçici birer kaynak olduğunu

unutmadan geleceği düşünme zamanıdır.463

demek suretiyle Türkiye’nin çıkarlarını ABD’nin yapacağı bu savaşta yer almaması,

ancak Kuzey Irak konusunda da gerekli güvenlik önlemlerini alması ve Avrupa

Birliği ülkeleriyle aynı tutumu takınması gerektiği şeklinde ele almıştır. Tezkerenin

mecliste kabul edilmemesi üzerine sol basın, bunu Türkiye’nin ABD işgalinden

kurtulduğu ancak Kuzey Irak’ta oluşabilecek Kürt devleti tehlikesinin hala devam

ettiği ve bunun önlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bundan dolayı hükümetin

tezkerenin birinci maddesini hemen meclise sevk etmesi ve bunun kabul edilmesini

sağlaması gerektiği öne sürülmüştür. “Hükümet yarın tezkerenin sadece birinci

463 Orhan Erinç, Tek Partili Koalisyon, Cumhuriyet, 27 Şubat, 2003.

Page 225: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

217

maddesini yeniden meclise sunmalı ve oylatmalıdır. Yoksa gelecekte hesabını

vermekte zorlanabilir.”464 Tezkerenin birinci maddesi Türkiye’nin yurtdışına asker

gönderme iznini içermektedir. Tezkerenin kabul edilmemesi ile Türkiye’nin ulusal

çıkarlarının korunduğu, Türkiye’nin bir işgalden kurtarıldığı savunulmuştur.

Türkiye’nin çıkarının Kuzey Irak’taki tehdide karşı askeri önlem almaya başlaması,

ABD askerlerinin Türkiye’ye kabulünün ise anayasanın öngördüğü ‘uluslararası

meşruiyet’ koşuluna bağlı olması gerektiği ifade edilmiştir.

2. Ulusal Çıkar Öğelerinin Haberlerde Yer Alış Biçimi

Sol basında Irak işgali ve 1 Mart Tezkeresi hakkında haberlerin konusunu; barış

eylemleri, hükümet ve ulusal güvenlik bağlamında Kuzey Irak ve ABD gibi konular

ağırlıklı olarak oluşturmuştur. Bu süreçte haberlerde en çok üzerinde durulan

konular Kuzey Irak ve hükümet olmuştur. Sol basında Kuzey Irak konusunda

temkinli bir yaklaşım sergilenmiş, hükümete ise genellikle negatif yönde eleştirilerle

yaklaşılmıştır. Savaş karşıtı eylemler ve gelişmeler ön plana çıkartılarak verilmiştir.

Ekonominin çok kötü durumda olduğu, ABD’nin yanında savaşa girilmesi gerektiği

yönündeki görüşler eleştirilmiş, Türkiye’nin ABD ile birlikte savaşa girmemesi,

ekonomisini ABD’ye ipotek etmemesi gerektiği üzerinde durulmuştur.

a. Türkiye’nin Bölünme Tehlikesi

Haberlerde Kuzey Irak ele alınırken, Kuzey Irak’ın olası bir savaşta hem önem

kazanacağı hem de çatışmaların büyüdüğü bir alana dönüşeceği ifade edilmiştir.

464 Orhan Erinç, Barış Ama Şimdilik, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003.

Page 226: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

218

Özellikle IKDP yöneticilerinin bu dönemdeki açıklamaları ve bölgedeki ülkelerin

yapısıyla eylemleri göz önüne alındığında Türkiye’nin savaşa girmesi durumunda

bir kaosa sürükleneceği, bataklığa saplanacağının altı çizilmiştir. Kuzey Irak’taki

Kürt grupların yaptıkları toplantılarda Türk askerini istemedikleri, Türk askerinin

Kuzey Irak’a girmesi durumunda kendileriyle savaşacaklarına dair açıklamalara yer

verilmiştir. Kuzey Irak konusundaki haberler yaşanan gelişmelere göre basında yer

alırken, bu konudaki resmi çevrelerden gelen görüşlere de yer verilmiştir. Türkmen

cephesi temsilcisi Orhan Ketene’nin ABD’de bir strateji kuruluşunda yaptığı

konuşmaya yer verilmiştir. Ketene’nin konuşmasında Kürt devletinin kurulmaması

için Türkiye’nin müdahale etmesini istediği, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmemesi

durumunda Kürt devletinin kurulacağını, o zaman da Türkiye’nin Güneydoğu’sunun

gitmesinin 15 yıl sürmeyeceği görüşüne yer verilmiş ve bu “Güneydoğu 15 yılda

gider”465 haber başlığıyla sunulmuştur. Kuzey Irak’ta özellikle Türkiye karşıtı

gösteriler ve açıklamalar kaygı verici olarak nitelendirilmekte, Celal Talabani ve

Mesut Barzani’nin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin Kuzey Irak’ı denetim altına

alacağından kaygı duyduklarını, bu yüzden bölgedeki halkı Türkiye’ye karşı

kışkırttıkları iddia edilmiştir. Özellikle Türkiye’nin bölgeye gelmesine karşı yapılan

gösterilere ve açıklamalara yer verilmekte, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi

durumunda bölgede Kürt grupların tepkisiyle karşılaşacağının altı çizilmekte ve

Türkiye bu konuda uyarılmaktadır. Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine,

Türkiye’nin Kuzey Irakla ilgili endişeleri resmi ağızdan verilmeye başlanmıştır.

Basında özellikle ABD yönetiminin, meclis kararının ardından Türkiye’yi Irak’ın

geleceğinde söz sahibi olmasında dışlaması ve Kürt gruplarının taleplerini daha

465 Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003.

Page 227: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

219

güçlü desteklemesi olasılığı üzerinde durulmuştur. Amerika’dan Türkiye’ye Kuzey

Irak’a girmemesi yönünde uyarıların geldiği, bu yüzden Ankara’nın Kuzey Irak

konusunda sıkıntıya girdiği belirtilmekte ve bu durumun Kürt grupları

cesaretlendirdiğinin altı çizilmektedir.

b. Hükümetin Eleştirilmesi

İkinci konu olarak hükümete yönelik eleştiriler söz konusu olmuştur. Hükümetin

kararsız, beceriksiz, deneyimsiz olduğu tezkere konusunda uluslararası meşruiyete

bakmadan Amerika’ya Türkiye’nin kapılarını açtığı ve Türkiye’nin işgal altına

girdiği üzerinde durulmuştur. Hükümet, barış yanlısı hareketin giderek güçlendiği

bir ortamda bu kararı alarak küresel tutumlara da ters düştüğü, özellikle BM kararı

olmadan tezkereyi meclise sevk ettiği için eleştirilmiştir. Konu ile ilgili olarak

“AKP Hükümeti Mutabakatı ve BM’yi Beklemedi” “Topraklar ABD’ye Açılıyor”

“İktidarın Sıkıntılı Oylaması” gibi haber başlıkları kullanılmıştır. Hükümetin

tezkereyi göndermekte acele ettiği, uluslararası meşruiyeti beklemediği için kendi

içerisinde çatlakların oluştuğu iddia edilmiştir. Hükümetin meclise sevk edilen

tezkerede meşruiyet ve yasallık ilkesinin dayanağını gösteremediği, kitlesel göç,

etnik, din ve mezhepsel bölünme tehdidi gerekçesine sığındığı ifade edilmekte ve

tezkerenin TBMM’de kabul edilmesi durumunda Türkiye’nin limanlarını, hava

alanlarını, demiryollarını hava sahası ve topraklarını ABD askerlerinin kullanımına

açacağını, bu denli bir askeri gücü kendi topraklarında, kendi rızasıyla kabul eden

Türkiye’nin işgal edilmiş olacağı öne sürülmüştür. ABD’nin Türkiye’nin en hassas,

stratejik ve önemli bölgelerinde konuşlandırılmaya hazırlandığı iddia edilmekte ve

Page 228: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

220

Dış İşleri Eski Bakanı Şükrü Sina Gürel’in “Bu, aslında egemenlik haklarımızın

çiğnenmesi ve ülkenin işgal edilmesidir” sözlerine yer verilmektedir.”466 “Yabancı

asker bulundurma tezkeresi TBMM’den çıkar çıkmaz Türkiye topraklarının en

stratejik alanlarında ABD askerlerinin konuşlandırılmasının önü açılacak, Irak-

Yumurtalık ve Bakü-Ceyhan petrol boru hatlarıyla Bağdat demiryolu da bu bölgeler

arasında”467 denilerek Türkiye’nin işgal altında olduğu ifade edilmektedir.

c. Savaş Karşıtlığı

Barış eylemleri, sol basında ön plana çıkan haberlerden bir diğeri olmuştur.

Özellikle sivil toplum kuruluşları (STK)’nın, Greenpeace’in, çeşitli meslek

gruplarının, sanatçıların, çeşitli toplum kesimlerinin savaş karşıtı eylemleri ve

açıklamalarına yer verilmiştir. Dünyada savaş karşıtı yapılan toplantılar, eylemler ve

açıklamalara da haberlerde yer verilmekte, savaşlarda askerlerden çok; masum

insanların özellikle çocukların öldüğü vurgulanmakta ve son on yılda 2 milyonun

üzerinde çocuğun savaşlarda yaşamını yitirdiği üzerinde durulmaktadır. Tezkerenin

mecliste görüşüleceği gün olan 1 Mart 2003’te Cumhuriyet gazetesi manşetine o

gün Ankara-Sıhhiye meydanında yapılan ‘savaşa hayır mitingi’ni almış ve bunu

“Barış Buluşması” şeklinde manşetten vermiştir. Haberin devamında ise “suça ortak

olmayacağız, Türkiye’de barış yanlıları savaşa sessiz kalarak ortak olmamak için

Iraklı çocukların gözlerinden utanmadan ve korkmadan bakabilmek için “savaşı

durdurmak için 1 Martta oradayız” sloganıyla bugün Ankara’da buluşacak”

denilmiştir. Basın, savaşa karşı duruşunu yapılan çeşitli anketlerle desteklemeye

466 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 467 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 229: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

221

çalışmıştır. Sonar Araştırma Şirketinin yaptığı bir kamuoyu araştırmasını haber

olarak yayınlanmakta, bu araştırmanın sonucuna göre: Yurttaşların % 83’ü ülkede

ABD askeri istememekte, % 78.37’sinin Türkiye’nin Irak savaşından zararlı

çıkacaklarını düşünmekte, % 88 ise TSK’nin sadece sınırlarımızı koruması

gerektiğini ifade etmektedir.468 ABD’nin “silah zoruyla demokrasi” getirmeye

çalışmasının akıl ve mantık işi olmadığı, masum Iraklıların Saddam’dan çok

korktukları ancak yine de yaşadıkları, ABD’nin bu insanları sırf bu korkularından

dolayı öldürmek istediği; silahla, bombayla demokrasinin olamayacağı

savunulmaktadır.

Tezkerenin mecliste oylanmasından sonraki gün Cumhuriyet gazetesi “Barış

Kazandı” manşetini kullanarak savaş karşıtı tutumunu ve alınan karardan

memnuniyetini ortaya koymuştur. TBMM’nin savaş tezkeresini kabul etmediği

oturum, tarihi oturum olarak nitelendirilmiş ve “TBMM’den Barışa Vize”469 haber

başlığı kullanılmıştır. “Başkentte Büyük Barış Şöleni”470 “Savaş Karşıtı Plâtform

Amacına Ulaştı”471 “Mecliste Barış Teşekkülü”472 tezkere sonrasında gazetenin

kullandığı haber başlıkları olmuştur. “Onurlu Bir Karar”473 haberiyle yaşanan olayın

siyasal çıkarlar ve iktidar kavgaları açısından değil de, insanlık ve halk adına

tartıldığında verilen kararın Türkiye’ye onur kazandırdığı, Türkiye’nin barışı

yeğlemek ve savaşı reddetmekle var oluşunun bilincini kanıtladığı belirtilmiş ve

Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh!” dediğine vurgu yapılarak meclisin aldığı 468 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 469 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 470 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 471 Cumhuriyet, 3 Mart, 2003. 472 Cumhuriyet, 4 Mart, 2003. 473 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003.

Page 230: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

222

kararın ne kadar yerinde olduğu bu yolda karar vermesini bilen meclisin tarihimize

olumlu ve onurlu bir sayfa eklediği vurgulanmıştır. 8 Mart Kadınlar Günü’nde

“Çocuklar Öldürülmesin” manşetiyle verilen haberde 8 Mart Kadınlar Günü’nün bu

yılki sloganının “savaşa karşı mücadele” olduğu haberde vurgulanmaktadır.474

3. Sol Basında Köşe Yazarlarının Ulusal Çıkarları Tanımlama ve

Betimlemeleri

a.Amerikan İmparatorluğu ve Kuklaları

Köşe yazarları Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ağırlıklı olarak ulusal güvenlik

üzerinden değerlendirmişlerdir. Köşe yazarları ABD’nin Irak’a yönelik yapmayı

planladığı savaşı bir saldırı savaşı olarak ele almışlar ve ABD’nin yeni dünya

düzenini kurmak için bu savaşı başlattığı yorumunu yapmışlardır. Bu, Bush

yönetiminin bir imparatorluk kurma projesi olduğu, bu projenin devletler arası

hukuki eşitlik prensibine dayanan uluslararası sistemi adım adım değiştirdiği,

kurumlarını işlevsizleştirdiği, yerine kendi iradesine tam anlamıyla tabi bir sistem

inşa ettiği şeklinde yorumlanmıştır.

Yazarlar, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarlarını ele alırken, Kuzey Irak’taki Kürt

grupları “ABD yardakçısı”, “ABD kuklası”, “ABD mandasını isteyen”, “PKK’yı

destekleyen”, “ABD’nin ezeli dostları” olarak ele almışlardır. Bölgede BM

denetiminde bir devlet altyapısının kurulduğu, Saddam’ın devrilmesi durumunda

Kuzey Irak’ta Kürt devletinin yaşama geçirileceği, tüm bunların Türkiye üzerine

474 Cumhuriyet, 8 Mart, 2003.

Page 231: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

223

oynanan senaryonun bir parçası olduğu iddia edilmiştir. Müttefik olarak görülen

devletin Kürt grupları Türkiye’ye karşı kullandığı yorumları yapılmıştır. Hikmet

Çetinkaya bu konuda şunları belirtmektedir: “Kürt gruplar Türkiye’ye karşı

kullanılıyor, PKK’nın sırtı sıvazlanıyor, KDP Lideri Barzani Kuzey Irak’a giren

Türk Silahlı Kuvvetlerini ‘istilacı’ olarak görüyor. Oyun sürüyor.”475 “KDP ve KYB

bölgede bağımsız bir devlet kurmaktan, intikam ve yağmaya kadar uzanan bir

çerçeve içinde hareket etmeyi kafalarına koymuşlardır. Cesareti de Amerika’nın

Kuzey Irak’a Türk askeri sokmayacağı varsayımından almaktadırlar.”476 Sol basın

Kuzey Irak’a gerekirse asker gönderilmesini savunurken, ABD’nin Türkiye

üzerinden oraya asker göndermesine karşı çıkmıştır. Asker göndermenin nedeni ise

orada oluşacak olan bir Kürt devletinin önlenmesi olmuştur. Çünkü Kuzey Irak’ta

kurulacak bir Kürt devletinin Kuzey Irakla sınırlı kalmayacağı, eninde sonunda

bölge ülkelerinde yaşayan Kürtleri de bu yönde teşvik edeceği, bu durumda bölgede

en fazla Kürt etnik nüfusunu içinde barındıran Türkiye’yi bölmeye yönelik

çalışmaların olacağı üzerinde durulmuştur. Mümtaz Soysal bu konuda şunları

yazmıştır:

Kuzey Irak’ta askeri varlığını hissettirmek isteyişimizin nedeni nedir?

Kürt devletinin kurulmasına karşı önlem almak. Devletin kurulması

hepsinden (diğer nedenlerden) ağır basar. Çünkü daha şimdiden Kuzey

Irak’ta elden ele dolaşan ve hatta yöneticilerin odalarında görülen

haritalardan da belli ki o topraklarda devlet kurmanın ardından başta

Türkiye olmak üzere, civar ülkelerde Kürtlerin yaşadığı yerleri ele

geçirme eğilimleri ortaya çıkacak.477

475 Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 476 Hikmet Bila, Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003. 477 Mümtaz Soysal, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003

Page 232: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

224

Kuzey Irak konusunda yapılan yorumlar ABD ile ilişkilendirilmekte, ABD’nin

Türkiye üzerinde menfi planlarının olup olmadığı üzerinde durulmaktadır. İlhan

Selçuk Lozan ve Sevr güçlerinin çatışmasının güçlendiğinin altını çizmekte ve

Amerika’nın Irak’a yerleşmek istemesine kuşkuyla yaklaşmaktadır.

ABD Kuzey Irak’a Türkiye ile dostluk etmek için mi gelecek,

Anadolu’yu bölmek için mi? Soru: Günden güne sıcaklaşıyor. ABD,

Kuzey Irak’ta kendine bağlı kukla bir Kürt devleti kurmak istiyor mu?

‘Stratejik ortağımız’ Anadolu halkını birbirine düşürmek amacıyla mı

Irak’a egemen olmak istencinde diretiyor? Amerika’nın Irak savaşı

gerçekte Türkiye’ye karşı açılmış örtülü bir savaş mı?478

Türkiye’nin Kuzey Irak’taki oluşumda söz sahibi olabilmesinin herhangi

uluslararası hukuki bir dayanağının olmadığı, I. Körfez Savaşından bu yana bölgede

zaten fiili olarak Türkiye’nin istemediği oluşumların yaşandığı, Türkiye’nin savaşa

girip girmemesinin bunu engelleyemeyeceği yorumları yapılmıştır. Deniz Som,

“Kürdistan’a Doğru” başlıklı köşe yazısında Kuzey Irak’ta ilan edilen Kürdistan

Bölge Devleti Anayasası’nın girişinden bir alıntı yapmaktadır. Buna göre:

Anavatan Kürdistan’da binlerce yıl yaşamış eski bir halk olan Kürtler

tıpkı dünyanın diğer ulusları ve halkları gibi, self-determinasyon hakkını

kullanabilecek niteliklere sahip bir ulustur.’ ‘Bölge devleti’ oluşumu

anayasasında iki önemli sonuç çıkıyor: 1.Kürdistan bölge devleti tarihsel

ve siyasal dayanağını emperyalizmin işgal anlaşmasından almaktadır.

2.Kürdistan bölge devletinin egemenlik alanı Sevr antlaşmasında

belirlenen sınırlar içinde kalan bölgedir. Şimdi açıkça soruyoruz, bu

sınırlar Türkiye Cumhuriyetinin neresini kapsamaktadır? Sevr

478 İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 233: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

225

antlaşması ABD’nin doğuda çizdiği Ermenistan ve Kürdistan haritasına

bakalım. Tezkere kararı bir bakıma bu haritanın onaylanmasıdır.479

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesini yazarlar olumlu karşılamışlar ve meclisin

bu kararıyla tarihi bir görevi yerine getirdiğini belirtmişlerdir. Meclisin ABD

dayatmalarına hayır dediği, ABD’nin dünyanın dört bir yanına demokrasi götürmek

istediği, Meclisin ABD’ye demokrasi dersi verdiği vurgulanmıştır. Mustafa Balbay

“Meclis Anadolu’nun sesini dinledi. Belki bu karar kurtuluş için başkalarına

sığınmanın değil, Anadolu’ya dayanmanın en sağlıklı yol olduğunu gösterir.”480

Orhan Erinç:

Sonuç, Türkiye’deki siyasal gelenekler yönünden demokratik bir açılım

olarak da değerlendirilebilir. Ama bir yandan da iktidar yöneticilerinin,

gerekli ölçüde ileri görüşlü olmadıklarını kanıtlıyor. Çünkü bu açılımın

tek başına yeterli olmadığı, demokratikleşmenin özünde olan

katılımcılık sağlanmadığı takdirde ülke çıkarlarını korumanın zorlaştığı

da oylama sonucuyla belgeleniyor. Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Hükümet yarın tezkerenin sadece birinci maddesini yeniden meclise

sunmalı ve oylatmalıdır. Yoksa gelecekte hesabını vermekte

zorlanabilir.481

Meclisin ülkenin bir savaşa sürüklenmesine izin vermediği, çok onurlu bir tutumla

ülkenin geleceğini savaşta değil, barışta gördüğünü dosta-düşmana gösterdiğinin altı

çizilmekte, aksi olması halinde ise Türkiye’nin askeriyle ve olmayan ekonomik

kaynaklarıyla derinliğini ve çapını ABD’nin saptayacağı bir bataklığa saplanacağı

479 Deniz Som, Kürdistan’a Doğru, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 480 Mustafa Balbay, AKP’de Fay Hatları, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 481 Orhan Erinç, Barış Ama Şimdilik, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003.

Page 234: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

226

öne sürülmektedir. Tezkerenin kabul edilmemesi ile Türkiye’nin ulusal çıkarlarının

korunduğu, Türkiye’nin bir işgalden kurtarıldığı savunulmuştur. Öztin Akgüç:

Ülkemizde son günlerde özellikle dört konuda ayartı, kandırmaca ön

plana çıkmış durumda. Kürt devleti, ABD’nin Ermeni kartı, barışın

maliyeti, bazı kişilere liderlik, devlet adamlığı yakıştırması. Yayılmacı

emperyalist güçler yapay ayrımlar, bölünmeler yaparak, duygusal

tahriklere girişerek, kendi amaçlarını pek bir külfete, maliyete de

katlanmadan gerçekleştirmek peşindedirler. Kullanılan araçlar belli:

Nifak, tahrik, duygusal sömürü, çıkar vaadi, yardakçı bulma... Türk-

Kürt ayrımının Kürt devleti kurdururuz göz korkutmasını bu çerçeve

içinde değerlendirmek gerekir. Türklerin de, Ermenilerin de ortak

çıkarları, dostça, birlikte yaşamaktır. Aman bazı kişilerin, güçlerin ve

çevrelerin kandırmacalarına, ayartmalarına gelmeyelim482

Diyerek savaşa ve tezkereye karşı olan tutumunu ortaya koymaktadır.

b. İtibarlı Ülke Olma İsteği

Yazarlar Irak’la olan tarihi geçmiş ve komşuluk ilişkilerine değinmekte, Irak

yönetimiyle herhangi bir alıp veremedikleri bir şeyin olmadığını, bu savaşın “kirli

bir savaş” olduğu, masum insanların kanı üzerine yapılan pazarlıkların da çirkin

olduğu, bu savaşın Türkiye’nin savaşı olmadığı, ABD’nin dünya düzeni için giriştiği

“ahlâksız bir savaş” olduğu tanımlarını yapmışlardır. Türkiye’nin böyle bir savaşa

alet olması durumunda bunun, geçmişini inkâr anlamına geleceği, geleceğini de

maddi ve manevi anlamda karartacağını ve ciddi anlamda tehlikeye düşüreceği

yorumuna yer verilmiştir. İzzettin Önder:

482 Öztin Akgüç, Ayartılara Kapılmayalım, Cumhuriyet, 8 Mart, 2003.

Page 235: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

227

Son on beş yıl içinde yaşamış olduğumuz acıların baş sorumlusunun

stratejik ortaklarımız ve kibar Batılılar olduğunu unutmayalım. Masum

halklara saldırarak ya da saldırıya alet olarak alınacak hibe veya ucuz

kredi ya da sair ticari olan haklar sayesinde IMF’den bir süre için

kurtulmak, topluma verilebilecek anlamlı ve ahlâklı bir mesaj değil,

insanın kanı üzerinde oynanan çirkin bir siyasettir. Bu pazarlıkla

saldırıya alet olmak tarihe Türkiye’nin kara lekesi olarak geçecektir. Bu

lekeyle diğer ulusların önünde saygınlığımızı koruyamaz hale

geleceğiz.483

Tezkerenin oylanmasının söz konusu olduğu 1 Mart’ta TBMM’deki AKP

milletvekillerinin ‘tezkere’ konusunda karar verirken aslında Türkiye’nin ve

bölgenin ‘işgal’ini kabul veya reddedeceklerini, TBMM’nin dünyadaki ilk

emperyalizm karşıtı kurum olduğu, ancak tezkerenin onaylanması durumunda işgale

kapıyı açan kurum olacağı iddia edilmiştir. AKP milletvekillerinin iki şıkkı olduğu

üzerinde durulmaktadır. AKP milletvekilleri ya ‘faiz ve kurları’ yükseltecekler ya da

‘ulusal onuru’ denilmektedir. Serdar Tanilli: “TBMM, ABD askerlerinin Türkiye

üzerinden Irak’a gitmesine izin isteyen hükümet tezkeresini kabul etmemekle her

şeyden önce “ulusal onur”umuzu kurtarmıştır. Çünkü bir cinayete çağrılıyorduk.

Dökülecek kan açık arttırmaya çıkarılmıştı. Üstelik tehditler altındaydık. İşte bu

rezil oyun bozuldu”484 diyerek Meclis kararını savunmaktadır. Yazarlar ABD’nin

“yaşam alanı olarak gördüğü petrol alanları”nı işgal etmesine yardım kararının

TBMM’den çıkmadığını, sahte demokrasi haberlerine itibar edilmediğini,

emperyalist savaşa geçit verilmediğini vurgulamışlardır. En önemlisinin ise

483 İzzettin Önder, Sayın Milletvekilleri Lütfen, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 484 Serdar Tanilli, Barışın Adı Var, Cumhuriyet, 7 Mart, 2003.

Page 236: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

228

Türkiye’nin kişiliğini ortaya koyduğu ve para karşılığında savaşa sürüklenen bir

ülke görünümünden kurtulduğu ifade edilmiştir.

4. Sol Basında Haber ve Yorumların Dilsel Özellikleri

Amerika’nın Irak’ı işgali ve 1 Mart Tezkeresi’nde sol basın tezkere karşıtı bir tutum

sergilemiş, ABD’nin Türkiye’den taleplerini kuşku ile karşılamış, tezkerenin

geçmesiyle Türkiye’nin kendi elleriyle işgalinin yolunu açacağı vurgu alan bir konu

olmuştur. Sol basında Kuzey Irak en çok üzerinde durulan konulardan biri olmuştur.

Kuzey Irak, Türkiye’ye yönelik potansiyel bir tehlike olarak değerlendirilmiş ve bu

tehlikenin önüne geçmek gerektiği öne sürülmüştür.

a. Aktör Tanımı

Haber Aktörleri Sol Basın Haber Aktörleri Sol Basın

ABD 5 STK 1

MGK/Genelkurmay Bşk. 1 Meclis Başkanı 1

Hükümet 4 Barış yanlıları 6

Recep Tayip Erdoğan 1 AKP 8

Tezkere 6 BM 2

Kuzey Irak 11 Deniz Baykal/CHP 3

Saddam/Irak 4 Meclis 4

Kamuoyu Araştırmaları 1

25-Şubat-25Mart 2003 tarihleri arasında sol basından Cumhuriyet gazetesinde 119

haber ve 49 köşe yazısı içinde ön plana çıkan haber aktörleri yukarıdaki gibi

olmuştur. Sol basın tezkere sürecinde tezkerenin birinci bölümü olan Türkiye’nin

Page 237: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

229

yurt dışına asker gönderme kısmının kabul edilmesini savunurken, tezkerenin

yabancı askerlerin Türkiye’de konuşlanmalarına izin verilmesini içeren ikinci

kısmının ise ret edilmesi yönünde bir politika izlemiştir. Liberal basın tezkerenin

kabul edilmesini, muhafazakâr basın tezkerenin tamamıyla reddedilmesini

savunurken sol basın tezkerenin birinci bölümünün kabulünü istemiş, ikinci

bölümünün ise reddedilmesini savunmuştur. Sol basın Kuzey Irak konusunda liberal

basınla aynı çizgiyi takip etmiş, Kuzey Irak Türkiye’nin güvenliğine bir tehdit

olduğu şeklinde ele alınmıştır. Bu amaçla Kuzey Irak ve Mesut Barzani negatif

ifadelerle en sık vurgulanan haber aktörleri olmuşlardır. Sol basın takip ettiği

politika gereği hükümete ve hükümeti oluşturan AKP’ye negatif bir yaklaşım

sergilemiş ve bu amaçla hükümet ve AKP en sık vurgulanan diğer bir haber aktörü

olmuşlardır. ABD liberal basında müttefik olarak olumlanırken, sol basın da

muhafazakâr basın gibi ABD’ye karşı bir tutum takınmıştır. ABD de bu süreçte

Türkiye’yi işgal etmek isteyen emperyalist amaçlar taşıyan bir ülke olarak

çerçevelendirilmiştir. Sol basın muhafazakâr basın gibi barış eylemlerine olumlu

yaklaşmış buna karşılık liberal basın barış eylemlerine negatif bir yaklaşım

sergilemiştir. Sol basın, politikasına uygun olarak savaşın yaşanmaması için yapılan

barış eylemlerine pozitif bir yaklaşım sergileyerek haber ve yorumlarında dünyada

ve Türkiye’de yapılan eylemlere sık sık yer vermiştir. Liberal basında tezkere

lehindeki resmi açıklamalar olumlanırken, sol basın da muhafazakâr basın gibi

tezkere lehindeki resmi açıklamalar olumsuzlanmakta, buna karşılık tezkere

aleyhindeki açıklamalar ise olumlanarak sunulmaktadır. Özellikle cumhurbaşkanı ve

meclis başkanının tezkere karşıtı açıklamaları olumlu bir tarzda ele alınarak ön

plana çıkarılmıştır.

Page 238: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

230

b. Kanıtlarla İspatlamak

Sol basın da liberal ve muhafazakâr basın gibi haber ve yorumlarında takip ettiği

politikayı desteklemek ve hedef kitlesi üzerinde etkide bulunmak amacıyla çeşitli

temaları kullanmak suretiyle öne sürdüğü savları kanıtlamaya çalışmıştır.

Harp Zaruri ve Hayati Olmalı

Sol basın tezkere karşıtı tutumunu çeşitli kesimlerden otorite olarak kabul ettiği kişi

veya kurumlara başvurarak desteklemeye çalışmış, tezkerenin kabul edilmemesi

üzerine ise Türkiye’nin işgalden kurtulduğu, ulusal çıkarların korunduğu yönünde

görüş bildiren kişilere yer vermiştir. Liberal basında uzman kişi ve kuruluşlar daha

çok ekonomik çevrelerden seçilirken, muhafazakâr basın akademisyen ve

siyasetçilere, sol basın ise daha çok siyasileri merkeze alan bir yaklaşım

sergilemiştir. Sol basın daha çok tezkerenin olası siyasi sonuçları üzerinde

durmuştur.

“Yalçınbayır ‘meşru değil’ Başta Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır olmak

üzere bazı hükümet üyeleri kendi imzaladıkları tezkerelerin meşru olmadığını

açıklayarak reddedilmesi için çağrıda bulundu.”485 “Deniz Baykal 81 yıl sonra ilk

kez topraklarımıza yabancı asker yerleşecek” dedi.486 “Mustafa Kemal ‘harp, zaruri

ve hayati olmalı. Hayat-ı millet tehlikeye maruz kalmadıkça, harp bir cinayettir’

485 Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 486 Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003.

Page 239: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

231

diyor.”487 “Ülkenin itibarı düzeldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı İnal Batu

meclisin kararıyla Türkiye’nin bir muz cumhuriyeti olmadığının ortaya çıktığını

söyledi.”488 “Ulusun bağımsızlığı yine ulusun çaba ve kararlılığıyla kurtulacaktır.”

Kemal Atatürk489

Kanlı Parayı İstemeyen Halkımız

Sol basın Türkiye halkının savaş karşıtı olduğunu ifade ederek bir kanı birliğinden

söz etmektedir. Liberal basın ülkenin birliği ve Kuzey Irak’tan kaynaklanan

güvenlik endişesi üzerinden bir kanı birliği oluşturmaya çalışırken, muhafazakâr

basın savaşa ve Irak’ın işgaline karşı bir kanı birliği oluşturmaya çalışmış, sol basın

ise savaş karşıtlığı ve ABD askerlerinin Türkiye’ye kabul edilmesi durumunda

Türkiye’nin işgal edilmiş olacağı üzerinde bir kanı birliği oluşturmaya çalışmıştır.

“Yıllardan bu yana ilk kez bu kadar sanatçı bir araya gelerek tek yürekte birleşti.

Hepsinin ortak duygusunu dile getiren cümleler ise, Azerbaycanlı tar ustası Akif

Sagidov’dan ‘dünya küçüktür, ama herkese yer vardır, yeter ki yaşam hevesi

olsun’”490 “Bu ülkenin insanları bu ahlâksız savaşın bir parçası olmak, bu savaşa

katılmak istemiyor. Uluslararası ya da ulusal hiçbir meşruiyeti olmayan, tüm hukuk

yasalarını çiğneyen bu savaşta ABD’nin paralı askeri olmak istemiyor bu millet. Bu

kanlı parayı istemiyor bu ülke.”491 “Hukuksal dayanağımız yok. CHP eski

milletvekili Cahit Kayra ‘Irak’ın içinde bulunduğu şartlarda Türkiye’nin Musul ve

487 Cumhuriyet, Türkiye Düş Peşinde, 28 Şubat, 2003. 488 Cumhuriyet, 3 Mart, 2003. 489 Tanju Erdem, Türkiye Çaresiz mi?, Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003. 490 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 491 Zeynep Oral, Hayır Diyebilmek, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 240: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

232

Kerkük petrolleri üzerinde hakkı olduğunu öne sürmesi ahlâkî değil’ dedi.”492

“Meşruiyete dayanmayan karar”493 “Meşruiyeti aramamak Anayasaya aykırı”494

Amerikan Bataklığına Saplanmak

Bu süreçte liberal basının karşı gerçekliği tezkerenin mecliste onay alamaması ve

Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması olurken, sol basın da liberal basın gibi

Kuzey Irak konusunda aynı hassasiyeti taşımıştır. Sol basının karşı gerçekliği

tezkerenin meclisten onay alması ve Kuzey Irak’ta kurulacak olan bir Kürt

devletidir. Tezkere sürecinde sol basın sık sık karşı gerçekliklere başvurarak

tezkerenin kabul edilmesi durumunda Türkiye’nin karşılaşacağı muhtemel

güçlükleri ifade etmeye çalışmıştır.

“İleri sürülen sav ABD’nin yanında yer alalım ki, savaş sonrasında bölgenin

şekillenmesinde rol oynayalım… Türkiye güneydoğu sınırında Irak’ta yeni

düzenlemeler yapılırken varsayım ABD’ye kuzey cephesinde yığınak olanağı

vermedi. Bu nedenle olanlara seyirci mi kalacaktır? Irak’ın bütünlüğünü

savunmayacak mıdır? Irak’ta kuzeyde bir Kürt devleti kurulmasını sessizce

kabullenecek midir? Önlem almayacak mıdır? Tüm bunlar ABD’nin tekelinde

oluşacaksa, biz ona destek versek dahi o bildiğini okumayacak mı?”495 “Tezkere

onaylansaydı, Türkiye askeriyle ve olmayan ekonomik kaynaklarıyla bir örümcek

492 Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003. 493 Orhan Bilgit, Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003. 494 Orhan Bilgit, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 495 Tanju Erdem, Türkiye Çaresiz mi?, Cumhuriyet, 27 Şubat, 2003.

Page 241: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

233

ağına takılacak, derinliğini ve çapını ABD’nin saptayacağı bir bataklığa

saplanacaktı. Meclis 1 Mart kararıyla çok tarihsel kutlanacak bir iş yaptı.”496

Uluslararası Denetimciler

Liberal basın Wall Street Journal ve Washington Post’a dayanarak haklılığını

kanıtlamaya çalışırken, muhafazakâr basın uluslararası kurumların temsilcilerine ve

Irak’a giden insanlara dayanarak haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır. Sol basın da

muhafazakâr basın gibi daha çok uluslararası kuruluşların denetçilerine başvurarak

haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır. Sol basın ABD’nin Irak’a saldırmak için öne

sürdüğü nedenlerin inandırıcı olmadığını, tezkerenin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına

aykırı olduğunu kanıtlamaya çalışarak savaş ve tezkere karşıtı tutumunu ortaya

koymaktadır.

“Blix, Irak’a umut verdi. Denetçilerin şefi el-Samud füzelerinin imhasının çok

önemli bir adım olduğunu bildirdi.”497 “Irak kanıtları sahte” “Uluslararası Atom

Enerjisi Başkanı el-Baradey ise Irak’ın elinde nükleer silah bulunmadığını bildirdi

ve ABD ile İngiltere’nin Irak’ın Nijer’den uranyum satın aldığına dair öne sürdüğü

kanıtların da sahte olduğunu söyledi.”498 “Ülke ABD işgali altında. ABD Türkiye

topraklarının en hassas, stratejik ve önemli bölgelerinde konuşlanmaya hazırlanıyor.

Dış İşleri Eski Bakanı Şükrü Sina Gürel ‘bu aslında egemenlik haklarımızın

çiğnenmesi ve ülkenin işgal edilmesidir’ dedi.”499

496 Yakup Kepenek, Savaş ve Barış, Cumhuriyet, 3 Mart, 2003. 497 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 498 Cumhuriyet, 8 Mart, 2003. 499 Cumhuriyet, Yığınağa Tepki, 1 Mart,2003.

Page 242: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

234

Zorla Demokrasi Akıl İşi Değil

Liberal basında ulusal çıkarların savunulması için mantıklı hareket etmek gerektiği,

ahlaka ve duygulara göre hareket edilmemesi gerektiği savunulmuştur. Bu görüş

realist paradigmaya uygun bir görüştür. Muhafazakâr basın ahlak ile mantık

arasında bir dengenin kurulmasını savunmuş, böyle bir savaşa Türkiye’nin

girmesinin hem ahlaken hem de mantıken doğru olmadığını savunmuştur. Sol basın

da burada muhafazakâr basınla paralel bir politika izlemiş ve Türkiye’nin savaşa

girmesinin ve ABD askerlerine topraklarını açmasının mantıkla alakasının

olmadığını savunmuştur.

“Akıl, vicdan, ahlâk, hepsi birden Türkiye’nin bu savaşta taraf olmaması gerektiğini

söylüyor. Bizim Irak’taki yönetimle bir alıp veremeyeceğimiz yok. Kuzey Irak’ta

ortaya çıkabilecek yeni durumlarda ülke çıkarını korumak, ABD askerinin

Türkiye’den geçmesine izin vermekle bağlantılı bir konu olamaz.”500 “Saddam

Hüseyin yüzünden binlerce Iraklıyı öldürmek, akıl işi mi, mantık işi mi? Ayrıca

‘zorla demokrasi’ silahla, bombayla demokrasi, demokrat olmazsan öldürürüm, akıl

işi mi, mantık işi mi?”501

Güç Politikasının Sürekliliğini Öne Çıkarma

Sol basında tezkere karşıtı söylemin özelliği savaşın olası sebep ve sonuçlarının

açıklanmasıdır. Liberal basında yaşanacak olan savaşın kaçınılmaz olduğu, her

halükarda bu savaşın yaşanacağı, Türkiye’nin bunu hiçbir şekilde

engelleyemeyeceği ve bunun dışında kalamayacağı savunulmuştur. Muhafazakâr

500 Ataol Behramoğlu, Savaşa Hayır, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 501 Cumhuriyet, Silah Zoruyla Demokrasi, 1 Mart, 2003.

Page 243: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

235

basında ise Türkiye’nin demografik yapısı nedeniyle bu savaştan etkileneceği, ancak

bu savaşın çirkin bir savaş olduğunu açıklamaya çalışmıştır. Sol basın ise savaşın

ABD’nin güç politikasının bir sonucu olduğunu, tezkerenin kabul edilmesi

durumunda Türkiye’nin işgal edilmiş olacağını açıklamaya çalışmıştır.

“Türkiye’de yabancı asker bulundurulmasına ilişkin tezkerenin TBMM’de kabulü

durumunda Türkiye’nin limanları, hava alanları, demiryolları, hava sahası ve

toprakları ABD askerinin kullanımına açılacak.”502 “ABD amansız yaşam kavgası

için gerekli erkekçe nitelikleri ancak savaşarak elde edebiliriz diyen güç

politikasının savunucularından eski başkanı Thedore Roosevelt’i izliyor.”503

Yurttaşların %83’ü Amerikan Askeri İstemiyor

Liberal basında sayı oyunlarına daha çok askeri kapasitelerdeki sayısal ve teknolojik

verilere vurgu yapmak amacıyla başvurulurken, sol basın da muhafazakâr basın gibi

sayı oyunlarına daha çok savaş karşıtlarının oranı, savaşa verilen kamuoyu

desteğinin azlığını vurgulamak için başvurmuştur. Sol basın böylece güvenirliğini

arttırmaya çalışmıştır.

“Türk halkının % 85’i savaşa karşı. Sonar’ın araştırmasına göre yurttaşların % 83’ü

ülkede Amerikan askeri istemiyor. 18 ilde 1697 kişiyle görüşülerek yapılan ankete

göre Türkiye’nin Irak savaşından zararlı çıkacağını düşünenlerin oranı % 78.37.

Katılanların % 88’i ‘TSK sadece sınırlarımı korumalıdır’ dedi.”504

502 Cumhuriyet, Tüm Olanaklar ABD’ye Açılıyor, 26 Şubat, 2003. 503 Zekeriya Temizel, Güç Politikası Hortladı, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 504 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 244: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

236

c. Karşılaştırma “Bağımsız Türkiye’nin Geçmişi”

Sol basın, liberal ve muhafazakâr basın gibi görüşlerini yaygınlaştırırken sıklıkla

karşılaştırmalara başvurmaktadır. Sol basın en çok tarihi karşılaştırmalara

başvurmuştur. Sol basın muhafazakâr basın gibi tarihsel olaylarla karşılaştırmalar

yaparken Türkiye’nin bu savaşın dışında kalması gerektiği, bu savaşın çirkin bir

savaş olduğu, ulusal çıkarlarının bu savaşta taraf olmamasını gerektirdiğini öne

sürmüştür. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ABD’nin bu savaşına destek vermemekte

ve ABD askerlerini Türkiye’ye kabul etmemekte olduğu ileri sürülmüştür. Liberal

basında ise Türkiye’nin bu savaşın dışında kalması durumunda, güvenliğini

tehlikeye düşüreceği ve bölgesel bir güç olamayacağı yönünde daha çok tarihsel

karşılaştırmalara başvurmuştur.

“Tezkerenin kabulüyle Türkiye I. Dünya Savaşından bu yana en kapsamlı askeri

gücü kendi rızasıyla topraklarına kabul etmiş olacak.”505 “Ülkemiz topraklarına

yabancı askerler girecek, limanlarımız, hava alanlarımız, kent ve kasabalarımız

‘işgal’ edilecek. Sanki yıllarca yıl geriye gitmişiz. Savaşlarda yenilmişiz,

topraklarımız işgal edilmiş. Ordumuz, donanmamız, yabancı ellere geçmiş. İş

başındakiler satılmış. Aydınlarımızın bir bölümü ihanet yolunda.”506 “Atatürk’ün dış

politikası: Mustafa Kemal Atatürk’ün en duyarlı olduğu konu bağımsızlıktır.

Atatürk’ün Türkiye’si bugün ABD askerlerince işgal altındadır. 60-70 bin asker 6 ay

Türkiye topraklarında kalacaktır. İşte 1930’ların Türkiye’si, işte 2003’lerin

Türkiye’si.”507 “Tezkerenin Bakanlar Kurulunda imzalanması, bize, Sevr

antlaşmasının imzalanması için padişahı şahanelerinin riyasetinde sarayda yapılan

505 Cumhuriyet, Tüm Olanaklar ABD’ye Açılıyor, 26 Şubat, 2003. 506 Oktay Akbal, Gaflet, Dalalet, Hıyanet, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 507 Hikmet Çetinkaya, Atatürk’ün Dış Politikası, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 245: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

237

toplantıyı anımsattı. Bugün ‘bertaraf’ edilmek kaygısıyla ABD’nin dayatmalarına

boyun eğenler ‘kendilerinin’ bertaraf edilmemeleri için Türkiye’nin ‘bertaraf’

edilmesine imza koyduklarının bilincinde olmalıdırlar.”508

d. Kurbanlaştırma “Yoksulluk Sınırında Yaşayan İnsanlarımız”

Liberal basında kurbanlaştırmaya gidilmezken, muhafazakâr basında kurban

konumuna mazlum Iraklı Müslümanlar yerleştirilmiştir. Bu amaçla muhafazakâr

basında Türkiye’nin böyle bir zulme ortak olmaması gerektiği savunulmuştur. Sol

basın da dramatikleştirme ve insancıllık temalarına başvurarak savaşın haksızlığını

ve Türkiye’nin bu haksız savaşta yer almamasını, ABD askerlerini ülkesine kabul

etmemesini savunmuştur. Muhtemel bir savaşta zarar görecek ülkelerden birinin de

aslında Türkiye olduğu özellikle de tehditlerle bağdaştırıldığında, tehdidin kurbanı

konumuna Türkiye’nin yerleştirilmesi söz konusu olmaktadır.

“Ulusal onuru bir yana bırakalım. Irak operasyonunda yardakçılık, destekçilik,

Türkiye’nin başına politik, ekonomik sorunlar açacak. Yoksulluk sınırında yaşayan

insanlarımızı daha da zor duruma düşürecektir. ‘Borçluyuz, elimiz bağlı’

kandırmasına, ayartmasına lütfen kapılmayalım.”509 “Bugün TBMM’deki AKP

milletvekilleri tezkere konusunda karar verirken aslında Türkiye’nin ve bölgenin

‘işgal’ini kabul ya da reddedecekler.”510

508 Muzaffer İlhan Erdost, Tezkere ve Harita, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 509 Öztin Akgüç, Borçluyuz Boynumuz Eğri Mantığı, Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 510 Şükrü Sina Gürel, Vesika, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003.

Page 246: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

238

Vahşi Plan

Sol basın muhafazakâr basın gibi asıl kurbanın Irak halkı olduğunu savunmuştur.

Burada sol basın, muhafazakâr basından farklı olarak en çok zarar görecek

ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu vurgulamıştır. Böylece Türkiye de

kurbanlaştırılmaktadır.

“Tezkere çıkar çıkmaz İstanbul Boğazı, Konya, Afyon, Batman ve GAP’ta

konuşlanacaklardır. Türkiye Amerikan işgali altında.”511 “Böyle bir savaşa alet

olmamız bu bağlamda geçmişimizi inkâr anlamına geleceği gibi, geleceğimizi de

maddi ve manevi anlamda karartacak ve ciddi tehlikelere atacaktır.”512 “Elinin

altında dünyayı yok edecek kadar güç bulunan tek süper devlet, başlarındaki

diktatörü değiştiremiyorlar, demokrasi getiremiyorlar diye bir halkı toptan

öldürmeyi tasarlıyor. Türkiye de bu vahşi plana alet oluyor.”513 “Zavallı Iraklı,

Hüseyin’den korkuyordu, ona itiraz edemiyordu. Ama hiç olmazsa şöyle veya böyle

yaşayıp gidiyordu. Şimdi sırf bu korkusundan dolayı öldürülmek isteniyor.”514

“Çocuklar öldürülmesin”515

e. Ötekileştirme

Sol basında Olumlu Kendini Sunma, Olumsuz ötekini sunma ve ulusal övünç gibi

ikna teknikleri kullanılarak “biz” olumlanırken ötekileştirilen “onlar” olumsuz bir

dille ifade edilerek savunulan görüşün haklılığı ortaya konmaya çalışılmaktadır.

Liberal basında “biz” ile “Türk ulusu”, “öteki” ile de “Kuzey Iraklı Kürtler” 511 Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 512 İzzettin Önder, Sayın Milletvekilleri Lütfen, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 513 Zekeriya Temizel, Güç Politikası Hortladı, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 514 Cumhuriyet, Silah Zoruyla Demokrasi, 1 Mart, 2003. 515 Cumhuriyet, 8 Mart, 2003.

Page 247: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

239

tanımlanırken; muhafazakâr basında “biz” konumunda kimi zaman “Müslümanlar”,

kimi zaman “Türkiye” olurken “öteki” ile de “ABD” ve “Kuzey Iraklı Kürt gruplar”

kastedilmektedir. Sol basında ise “biz” konumuna “Türkiye” ve “Türkler”, “öteki”

konumuna ise “ABD” ve “Kuzey Iraklı Kürtler” yerleştirilmektedir.

İşbirlikçi Kürtler

Sol basında öteki olarak ele alınan ve Türkiye için bir güvenlik tehdidi olarak

tanımlanan Kuzey Iraklı Kürtler olumsuz bir çerçevede ele alınmıştır. Sol basın gibi

liberal ve muhafazakâr basın da Kuzey Iraklı Kürtleri olumsuz bir çerçevede ele

almışlardır.

“Mesut Barzani PKK’yla uzun süredir işbirliği yapıyor. Hizbullah Partisi Başkanı

Yeğen Ethem Barzani de PKK’ye yeşil ışık yakıyor. Kuzey Kürdistan’da mücadele

eden güçler Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı mücadeleye geçsin! Tüm bunlar Türkiye

üzerine oynanmak istenen bir senaryonun parçası.”516 “Meclis ABD’nin zaman

zaman haddini aşan dayatmalarına hayır dedi.”517

Onurlu Kararımız

Olumsal kendini-sunma sol basında özellikle tezkere sonrasında ağırlıklı olarak

kullanılmıştır. Liberal ve muhafazakâr basında olumlu kendini sunma stratejisinde

Kuzey Iraklı Kürtlere geçmişte yapılan yardımlar üzerinden kendini olumlu sunma

söz konusu iken, sol basın Türkiye’nin özellikle tezkereye hayır demesi üzerine

516 Hikmet Çetinkaya, Barzani’nin Hesabı, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 517 Mustafa Balbay, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003.

Page 248: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

240

yapılmak istenen gayrı meşru savaşa ortak olmadığı, ABD askerlerinin Türkiye’de

bulunmalarına izin vermediği ve onurlu bir karar aldığı üzerinden kendini olumlu

sunma stratejisini kullanmıştır.

“Yaşanan olayı siyasal çıkarlar ve iktidar kavgaları açısından değil, insanlık ve

halkımız adına tarttığımız zaman verilen kararın Türkiye’ye dünyanın gözleri

önünde onur kazandırdığını söyleyebiliriz. Atatürk, ‘yurtta sulh, cihanda sulh!’

demişti. Gereksiz ve gayrı meşru savaşın ‘cinayet’ olduğunu söylemiştir. Bu yolda

karar vermesini bilen meclisin dünkü oturumu tarihimize olumlu ve onurlu bir sayfa

ekledi.”518 “Türkiye meclisin kararıyla kişiliğini vurguladı, onurunu kurtardı,

barışçılığını dile getirdi.”519 “TBMM, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a

gitmesine izin isteyen hükümet tezkeresini kabul etmemekle her şeyden önce ‘ulusal

onur’umuzu kurtarmıştır. Çünkü bir cinayete çağrılıyorduk. Dökülecek kan açık

arttırmaya çıkarılmıştı. Üstelik tehditler altındaydık. İşte bu rezil oyun bozuldu.”520

“Türkiye barışı yeğlemek ve savaşı reddetmekle var oluşunun bilincini kanıtlamıştır.

Onurlu bir karar”521 “TBMM ulusal, tarihi bir görev yaptı.”522 “TBMM’nin kararı

bu ülkeyi her istediğini yaptırtabilecek bir sömürge olarak görenlere unutulmayacak

bir ders oldu. Türk ulusunun başını dik tutacak, ruhunu tedavi edecek böyle bir

karara çok ama çok ihtiyacı vardı.”523

518 Cumhuriyet, Onurlu Bir Karar, 2 Mart, 2003. 519 İlhan Selçuk, Karpuz, Cumhuriyet, 4 Mart, 2003. 520 Serdar Tanilli, Barışın Adı Var, Cumhuriyet, 6 Mart, 2003. 521 Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 522 Cüneyt Arcayürek, Dananın Kuyruğu, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 523 Ümit Zileli, İkinci Perde Başladı, Cumhuriyet, 6 Mart, 2003.

Page 249: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

241

f. Dil Oyunlarına Başvurma “Bataklık, Fay Hattı, Beygir, Kukla”

Sol basın, liberal ve muhafazakar basın gibi metafor, alegori, ironi ve örtmeceler

gibi dil oyunlarını kullanarak savunulan görüşün ikna ediciliğini arttırmaya ve karşı

karşıya olunun olayın önemini ortaya koymaya, görünür kılmaya çalışmıştır.

“Kuzey Irak bataklığı MGK gündeminde”524 “Bugün ulusal onurun kalesi olan

Ankara’daki büyük mitingde ulusça savaşa hayır diye haykıralım ve siyasal,

askersel tüm yönetimi bu sese kulak vermeye çağıralım.”525 “AKP’de artık fay

hatları yer yer kırıldı. Bu ana depremin artçılarının olması beklenebilir.”526 “Türkiye

düş peşinde. ABD’nin arkasına sinerek Musul-Kerkük ummak ‘başkasının

kramponuyla maça çıkmaktır’”527 “Pazarlıklar sona eriyor. Çirkin pazarlıklar. Üç

aşağı beş yukarı anlaştılar.”528 “KDP Lideri Mesut Barzani daha önce de ‘Kuzey

Irak Türk askerine mezar olur’ diyerek ucuz kahramanlığın ilk bayrağını açmıştı.”529

“Ünlü Roma İmparatoru Kafadan çatlak Caligula’nın gözü gibi sevdiği atın adı

‘incitatus’: Caligula incitatus’u bir ara Roma’ya konsül yapmayı bile tasarlamış. Ata

insanmış gibi davranıyormuş. Ata insan gibi davranan, atını insan değerinde sayan

imparator tarihe geçti. Ya insanına at gibi değil, beygir gibi davrananlar tarihe

geçecek mi?”530 “Batı anlaşılan Talabani ve Barzani gibi yardakçılar, kuklalar

bulmuştur.”531

524 Cumhuriyet, 27 Şubat, 2003. 525 Ataol Behramoğlu, Savaşa Hayır, Cumhuriyet, 1 Mart, 2003. 526 Mustafa Balbay, AKP’de Fay Hatları Kırıldı, Cumhuriyet, 2 Mart, 2003. 527 Cumhuriyet, 28 Şubat, 2003. 528 Oktay Akbal, Cumhuriyet, 25 Şubat, 2003. 529 Hikmet Bila, Kim Gündemine Hakim?, Cumhuriyet, 26 Şubat, 2003. 530 İlhan Selçuk, At Pazarı, Cumhuriyet, 27 Şubat, 2003. 531 Öztin Akgüç, Ayartılara Kapılmayalım, Cumhuriyet, 7 Mart, 2003.

Page 250: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

242

DEĞERLENDİRME

Realist yaklaşımın siyasal çevrede kabulüne paralel olarak ticari yayıncılık alanında

da adı geçen yaklaşımın benimsendiğini söylemek amacıyla girişilen bu tez

çalışması, liberal yaklaşımı benimsediği iddiasını taşıyan ticari yayıncılığın “ulusal

çıkar”ların söz konusu olduğu olağandışı zamanlarda tüm liberal ve çoğulcu

taleplerini göz ardı ettiği, realist yaklaşımın ulusal çıkar anlayışına dayandığı

iddiasını taşımaktadır. Çalışmada, siyasal yelpazenin hangi tarafında yer alırsa alsın

ticari yayıncılığın, bu tez çalışmasında basının, ulusal çıkarı ne liberal açılımıyla ne

de marxist açılımıyla benimsemediği, ulus devlet merkezli çıkar anlayışını

yaygınlaştırmaya çalıştığı vurgulanmak istenmektedir. Bu çalışma, sınıf çıkarlarını,

sivil toplum ya da uluslararası kuruluşların görüşlerini veya uluslararası hukuk ve

adalet anlayışını işleyen basının olağandışı hallerde ortaya çıkmadığı görüşündedir.

Ulusal çıkarların inşası sürecinde medya daha çok karar alıcılarca alınan kararları

benimsemek, onları savunmak ve meşrulaştırmaya çalışmak şeklinde bir işlevi

yerine getirir. Ülkenin bu konuda takındığı tavrın ne kadar haklı olduğu

gerekçeleriyle verilmeye çalışılır. Özellikle ulusal ve uluslararası kriz dönemlerinde

ülkenin ulusal çıkarları resmi görüşler çerçevesinde sorgulanmadan kabul edilir ve

savunulur. Uluslararası çatışma zamanlarında medyanın yanlılığı daha açık şekilde

ortaya çıkmaktadır. Bu dönemlerde, medyada gazetecilerin nesnellikten ne kadar

çok uzaklaştığı net olarak gözlenmektedir. Ulusal güvenliğin ve çıkarların söz

konusu olduğu savaş dönemlerinde medyadaki haberlerin, ülkelerinin

politikalarından bağımsız olarak eleştirel olması ve uluslararası olayların tarafsız bir

Page 251: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

243

bakış açısı ile analiz edilmesi çok zordur. Gazeteciler savaş dönemlerinde

vatanseverlik duygularının yanı sıra verdikleri haberlerde düşman lehine savaşın

gidişatını değiştirecek unsurların bulunmasından endişe etmektedir.

Bu çalışmada ele alınan savaşlarda basının devletin resmi politikasına destek

verdiği, ulusal çıkarları realist paradigmanın ulusal çıkar önceliği ve yüksek

düzey politika olarak tanımladığı güvenlik boyutunu öncelediği ve realist

paradigma çerçevesinde ele aldığı saptanmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde adı

geçen savaşlarda dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesinin karardan bir ay önceki

sayıları alınarak incelenmiştir. Çalışmada haber aktörleri, çatışmanın iyi ve kötü

tarafları, çatışmanın tarihsel bağlantıları ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarının basın

tarafından ele alınması kategorileri altında inceleme yapılmıştır.

Kore, Kıbrıs, Körfez, Bosna, Kosova ve Afganistan savaşlarının Türk yazılı

basınında Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından nasıl değerlendirildiği ile ilgili

yapılan bu çalışmada; basının üzerinde uzlaştığı ulusal çıkarların dönem dönem

değişmekle beraber, çıkarların güvenlik, ekonomi ve prestij üzerine kurulduğu tespit

edilmiştir. Buna göre Kore, Kıbrıs, Körfez ve Afganistan savaşlarında ulusal

çıkarlar ağırlıklı olarak güvenlik ve ekonomi üzerine kurulurken; Bosna ve Kosova

savaşlarında daha çok prestij çıkarı üzerine bina edilerek ön plana çıkarılmıştır.

Basında haber aktörleri ele alınırken çatışma durumundaki taraflardan taraf olunan

ülkenin veya ülkelerin aktörlerinin olumlanarak ön plana çıkardıkları, karşı olunan

tarafın ise olumsuzlanarak ön plana çıkarıldıkları ile karşılaşılmıştır.

Page 252: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

244

Yapılan tarihsel kıyaslamalar ise savaşan tarafların tarihteki benzer savaşları veya

dünya tarihinde yaşanan büyük savaşlar ile olmuştur. Buna göre Kore Savaşı yeni

bir dünya savaşına neden olabileceği endişesi ile II. Dünya Savaşı’na, Kıbrıs Savaşı

Kurtuluş Savaşı’na, Körfez Savaşı II. Dünya Savaşı’na, Bosna ve Kosova Savaşları

Balkan Savaşı’na ve Afganistan Savaşı ise Türkiye’nin PKK ile savaşına

benzetilmiştir. Afganistan Savaşı’nın PKK ile kıyaslanmasının nedeni ise ABD’ye

yapılan saldırıların, basın tarafından terörist saldırılar olarak tanımlanması ve bu

süreçte ABD’nin yanında yer alınarak, ABD’den PKK konusunda destek

alınabileceğine dair olan inançtır.

Çatışmanın iyi ve kötü taraflarının belirlenmesinde basında taraf tutulan ülke

olumlanırken karşı olunan taraf ise olumsuzlanmıştır. Buna göre Türkiye Kore

Savaşı’nda ABD’nin yanında yer aldığından ABD ve Güney Kore Olumlanırken

SSCB ve Kuzey Kore olumsuzlanmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtında Türkiye

olumlanırken, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde darbe yapan Nikos Sampson

olumsuzlanmıştır. Körfez Savaşı’nda savaştan önceki süreçte ABD Irak ile birlikte

olumsuzlanırken; Savaşın başlamasıyla ABD olumlanmakta, Irak yine

olumsuzlanmaktadır. Bosna ve Kosova Savaşlarında Bosnalı Müslümanlar vr

Kosovalı Arnavutlar olumlanırken, Sırplar olumsuzlanmaktadır. Son olarak

Afganistan Savaşı’nda ABD ve Batı PKK dolayısıyla eleştirilmekle beraber ulusal

çıkarların ABD ve Batı ile beraber hareket etmesini gerektirdiği yönündeki inançtan

dolayı Afganistan olumsuzlanırken; batı ve ABD’ye daha iyimser bir yaklaşım

sergilenmiş ve olumlanmıştır. Özellikle hükümetlerin aldığı kararlardan sonra basın,

Page 253: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

245

alınan kararlara tam destek vermiş, haber ve yorumlarında alınan kararları olumlu

bir şekilde ön plana çıkarmıştır.

Basında Türkiye’nin ulusal çıkarları dönemin resmi politikasına uygun bir şekilde

tanımlanmış, söz konusu savaşın Türkiye’yi doğrudan veya dolaylı etkilemesi

açısından ulusal çıkarlar ele alınmıştır. Buna göre:

Basın, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin ulusal çıkarlarını resmi politikaya uygun olarak

ele almış, karardan önce henüz Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi söz konusu

değilken asker talebinin Türkiye’den istenmemesi yönünde yayın yapmış, ancak

Kore’ye asker gönderme kararı alındıktan sonra karara tam destek vermiştir. Basın

Türkiye’nin ulusal çıkar önceliklerini Türkiye’nin SSCB’nin bir komşusu olması ve

Kore Savaşı’nda da karşı karşıya gelen tarafların SSCB’nin desteklediği Kuzey

Kore ile ABD’nin desteklediği ve fiilen de BM çatısı altında cephede yer aldığı

Güney Kore arasında yer alması özellikle Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını

öncelemiştir. Basın Türkiye’nin ulusal çıkar önceliklerini güvenlikle bağlantılı

olarak NATO üyesi olmak, ekonomik anlamda ise Marshall Planı’ndan

yararlanmak olarak ön plana çıkarmıştır. SSCB’nin siyasal rejimi olan komünizm de

Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı olarak değerlendirilmiştir. Komünizmin

Türkiye için bir tehdit olduğu ifade edilmektedir. Türkiye’nin dünyadaki prestijinin

de ulusal çıkarlarının bir parçasını oluşturduğu, özellikle BM ideallerine bağlı,

milletlerin hürriyetlerine ve toprak bütünlüklerine saygılı bir Türkiye’nin BM’nin

kararına uyarak Güney Kore’ye asker göndermesinin hem Türkiye’nin NATO’ya

girişini kolaylaştıracağını hem de dünyadaki prestijini arttıracağını öne sürmüştür.

Page 254: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

246

Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Türkiye’nin ulusal çıkarları öncelikli olarak güvenlik ve

ekonomik boyutlarıyla ele alınmıştır. Özellikle Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’ın

eline geçme ihtimali Ege Denizini bir Yunan gölü haline getirebileceği ve

Türkiye’nin gerek güvenlik ve gerekse ekonomik-ticari anlamda Yunanistan’ın

kıskacında yer alacağı endişesini gündeme getirtmiştir. Bundan dolayı Kıbrıs

adasındaki bu şekildeki bir duruma Türkiye kesinlikle razı olmamalı uluslararası

anlaşmalardan ve hukuktan doğan haklarını müdahale dâhil kullanmalıdır. Bu

süreçte ABD’nin ve müttefik olarak bilinen ülkelerin yalnızca kendi ülkelerinin

ulusal çıkarlarını düşünecekleri, Türkiye’ye yardım etmeyecekleri basın tarafından

ön plana çıkarılmıştır. Bundan dolayı Türkiye’nin de yalnızca kendi ulusal

çıkarlarını göz önüne alarak hareket etmesi gerektiği ifade edilerek uluslararası

ilişkilerin realist paradigmada yer aldığı şekliyle dostlukların ve düşmanlıkların

üzerine değil çıkarların üzerine kurulduğu ileri sürülmüştür.

Körfez Savaşı’nda Sabah ve Hürriyet gazetelerinde Türkiye’nin ulusal çıkarları

açısından basın ikili bir yapı arz etmektedir. Bir tarafta Türkiye’nin bu savaşa

girmemesini savunanlar, öbür tarafta bu krizin Türkiye’nin önüne bir fırsat olarak

çıktığı, gerekirse fiilen savaşa girmesini savunan görüştür. Birinci görüş

Türkiye’nin geleceğinin ABD, AB ve Siyonist İsrail devletinin yanında olmadığı,

Türkiye’nin çıkarlarının İslam ülkeleri ve Türk dünyasıyla beraber hareket etmek

olduğu, ancak bu şekilde Ortadoğu ve Türk dünyasının lideri olabileceğini

savunmaktadır. ABD ve İsrail’in yanında olması durumunda bu şansını

kaybedeceği öne sürülmektedir. Ayrıca böyle bir durumda Türkiye’nin Orta

Page 255: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

247

doğudaki ekonomik çıkarlarını ve prestijini de kaybedeceği vurgulanmıştır.

Türkiye’nin güvenlik çıkarları açısından Saddam Hüseyin potansiyel bir tehlike

olarak görülmekle beraber Türkiye’nin savaşa girmesine karşı çıkılmıştır.

Saddam’ın tasfiye edilmesinin orta doğudaki tüm ülkelerin menfaatine olduğu,

şimdi durdurulamazsa daha sonra durdurulmasının çok daha pahalıya mal olacağı

ifade edilmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin ulusal çıkarları olarak savaşa girmemesi,

orta doğunun istikrarlı bir yapısı için çalışması gerektiği, bölgede oynanmak istenen

oyunlara engel olması gerektiği ön plana çıkarılmıştır.

Türkiye’nin çıkarları açısından ikinci görüş ise yaşanan krizin Türkiye’nin önüne

bir fırsat olarak çıktığı, Türkiye’nin buradan en kârlı çıkacak ülkelerden biri olduğu

ve gerekirse Türkiye’nin fiilen savaşa katılması gerektiğini savunan görüştür.

Türkiye’nin bu savaşla Türk dünyasının lideri olacağı ileri sürülmüştür. Ayrıca

Türkiye’nin BM üyesi olması hasebiyle üstlendiği vecibelerin sorumluluğunu

yerine getirmesi gerektiği, devlet ciddiyetinin bunu gerektirdiği vurgulanmıştır.

Basın, savaşa yaklaşıldıkça askeri analizleri arttırmış ve iyi taraf olarak

nitelendirdiği ABD ve müttefiklerinin Irak’a karşı olan askeri üstünlüğünü açık bir

şekilde vurgulamıştır.

Bosna Savaşı’nda Hürriyet ve Sabah gazeteleri, Bosna Hersek konusunda

Türkiye’nin Bosna Müslümanlarıyla ilgili çabalarına ve Türkiye’nin buradaki

çıkarlarına yer vermiş, Bosna konusunda yapılan ulusal ve uluslararası girişimleri

desteklemiştir. Basında Türkiye’nin çıkarlarına çok az yer verilmiştir. Türkiye’nin

çıkarlarının ele alındığı yazılar “Balkanlarda Yeni Türkiye”, “Büyük düşünmek”,

Page 256: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

248

“Bölgesel süper güç olma” başlıklarıyla sunulmuştur. Yazarlar Türkiye’nin

ekonomik, siyasi ve askeri güç olarak bölgenin en güçlü ülkesi olduğunu,

Türkiye’nin “üçayaklı bu gücü”nü sonuna kadar kullanması gerektiğini

vurgulamışlardır. Türkiye’nin ulusal çıkarları bu dönemde daha çok “prestij”

üzerine kurulmuştur.

Kosova Savaşı’nda Hürriyet ve Sabah gazetelerinde Kosova Savaşı incelenen süre

zarfında tarihsel çatışmalarla kıyaslanmamıştır. Basın, Türkiye’nin ulusal çıkarları

açısından Kosova olayına pek ilgi göstermemiştir. İlgi düzeyi haberlerle sınırlı

tutulmuş köşe yazarları da konuyu pek ele almamışlardır. Ancak genel olarak

Türkiye’nin buradaki ulusal çıkarlarının prestij üzerine kurulduğu sonucuna

varılabilir.

Afganistan Savaşı’nda Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde Türkiye’nin ulusal

çıkarları terörle bağlantılı güvenlik boyutu öncelikli olmak üzere ekonomik

çıkarlara da yer verilmiştir. Özellikle Türkiye’nin fiili olarak ABD’nin yanında yer

alması söz konusu olduğunda ABD’den gelmesi muhtemel ekonomik yardımlar

haber ve yorumlarda ön plana çıkmaktadır. Bununla birlikte ABD ile hareket

edilmesi gerektiği aksi takdirde bunun yeni bir ekonomik krize neden olabileceği

vurgulanmıştır. Bu süreçte basının Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda en çok

üzerinde durduğu konu terör konusu olmuştur. Özellikle 11 Eylül saldırılarının

Türkiye’nin kendisini Batı’ya anlatması ve PKK teröründen kurtulması için bir

fırsat olarak Türkiye’nin önüne çıktığı öne sürülmüştür. Bu saldırılardan sonra

Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın ABD’nin tanımladığı haydut devletlerin

Page 257: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

249

bulunduğu coğrafya olmasından dolayı Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde sahip

olduğu jeopolitik önemine tekrar geri döneceği vurgulanmaktadır.

Özellikle Türkiye’nin PKK teröründen kurtulması için ABD’nin yanında yer alması

gerektiği öne sürülmüştür. Ayrıca Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasının AB

üyeliği, Kıbrıs, Türk-Yunan ilişkileri gibi konularda Batı dünyasını

yumuşatabileceği, bunun da Türkiye’nin öncelikli ulusal çıkarlarına uygun olduğu

ifade edilmektedir. Türkiye’nin savaşa katılarak medeniyetler savaşı ihtimalini de

ortadan kaldıracağı böylece savaşın bir Müslüman-Hıristiyan savaşına dönüşmesini

engelleyeceği öne sürülmüştür. Realist paradigmaya uygun olarak uluslararası

politikada ebedi dostlukların ve ebedi düşmanlıkların olmadığı, ebedi çıkarların

olduğu savunulmuş, bu amaçla gelişen olayların terörle ilgili uluslararası bir hukuku

oluşturacağı, Türkiye’nin de bu hukukun şekillendirilmesinde söz sahibi olabilmesi

için ABD ile beraber hareket etmesi gerektiği savunulmuştur. Bununla birlikte

Türkiye’nin vereceği desteğin hemen bir karşılığının da Türkiye’ye verilmesi

gerektiği, bu karşılığın ise Türkiye’nin terör örgütleri listesinde yer alan örgütlerin

Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerinin durdurulması ve bazı kişilerin Türkiye’ye iade

edilmesi yönündeki isteklerdir.

Basının üzerinde durduğu diğer bir konu ise 11 Eylül saldırılarının Batı’nın teröre

karşı sergilediği ikiyüzlülüğün bir sonucu olduğu yönündeki eleştirilerdir. Batılı

ülkelerin bazı terör türlerini “insan hakkı” adı altında savundukları, teröre hamilik

yaptıkları vurgulanmaktadır. Bundan dolayı 11 Eylül saldırılarının terör konusunda

bir milat olduğu, batının artık terörün kendilerini de vurabileceğini fark etmelerine

Page 258: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

250

sebep olacağı varsayılmaktadır. Batının eleştirildiği ve ikiyüzlülükle suçlandığı

diğer bir nokta ise ABD’ye yapılan saldırılar sonucunda NATO’nun 5. maddesinin

işletilmesi kararının alınması olmuştur. Batının bu davranışıyla ikiyüzlü bir tutum

ortaya koyduğu, Türkiye’nin de PKK ile çarpıştığı yıllarda bu maddeyi kullanmak

istediği, fakat NATO üyesi ülkelerin buna yanaşmadığı, söz konusu ABD olunca bu

maddenin kapsamını genişlettikleri ifade edilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde 1 Mart 2003 Tezkeresi üzerinden birbirinden farklı

ideolojik görüşlere sahip gazetelerde ulusal çıkarların ele alınışları incelenmiştir. 1

Mart 2003 Tezkeresi sürecinde farklı ideolojilere sahip basın Türkiye’nin ulusal

çıkarları açısından birbirlerinden farklı politikalar izlemiştir. Liberal basın incelenen

sürenin başından sonuna kadar tezkerenin mecliste kabul edilmesi ve Türkiye’nin

askerlerini Kuzey Irak’a sokmasını savunmuştur. Sol basın tezkere karşıtı bir

politika izlemiş ancak tezkerenin Türkiye’nin yurtdışına asker gönderme iznini

içeren birinci kısmının TBMM’ye sevk edilerek kabul edilmesini, ABD askerlerinin

Türkiye’de bulunmasına izin veren kısmının ise Türkiye’nin işgal edileceği

gerekçesi ile meclise sevk edilmemesini savunmuştur. Muhafazakâr basın ise

tamamıyla tezkere karşıtı bir politika izlemiş ve hem Türk askerlerinin Kuzey Irak’a

girmemesini hem de ABD askerlerinin Türkiye’de bulundurulmamasını

savunmuştur. Ancak her üç kesimde de realist paradigmanın yüksek düzey politika

olarak nitelendirdiği güvenlik çıkarı ön plana çıkarılan ulusal çıkar olmuştur.

Irak’ın işgali ve 1 Mart Tezkeresi sürecinde liberal basından Sabah ve Hürriyet

gazetesi incelenmiştir. Liberal basın tezkerenin onaylanması yönünde bir politika

Page 259: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

251

izlemiş ve Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını savunmuştur. Liberal basında

ABD’nin Irak’ı işgali ve 1 Mart Tezkeresi sürecinde Türkiye’nin ulusal çıkarları

güvenlik çıkarları ve ekonomik çıkarlar üzerinden betimlenmiştir. Ekonomik

anlamda bu süreçte ABD’nin mali desteğine ihtiyaç duyulduğu uluslararası mali

çevrelerin ekonomik çıkarlara olan olumlu etkisi ön plana çıkarılmıştır. Güvenlik

konusunda ise Türkiye’nin ulusal çıkarlarının Türk ordusunun Kuzey Irak’ta

olmasını gerektirdiği ifade edilmiş, Kuzey Irak Türkiye’nin geleceğine yönelmiş,

potansiyel bir tehdit olarak tanımlanmış, özellikle buradaki Kürt grupların bir devlet

kurmalarının Türkiye’de bulunan Kürt nüfus için bir cazibe merkezi olup zamanla

Türkiye’nin bölünmesine neden olabileceği endişesi basına hâkim olan kanaat

olmuştur. Kuzey Irak’ta bulunan Mesut Barzani ve Celal Talabani Türkiye’ye

yönelik bir tehdit oluşturdukları gerekçesiyle düşman olarak tanımlanmaktadır.

ABD ise Türkiye’nin İkinci Dünya savaşından beri stratejik müttefiki, dostu olarak

ele alınmaktadır. Kuzey Irak’ta bulunan Türkmenler Türkiye’nin ulusal çıkarları

açısından önem atfedilen diğer bir konu olmuştur. Bu süreçte Türkmenlerin Irak’ın

asli bir unsuru olarak kabul edilmeleri, Türkiye’nin bu bölgedeki Türkmenlerin

hamisi olması gerektiği savunulmuştur. Realizmin uluslararası ilişkilerin çıkarlar

üzerine kurulduğu hukukun, ahlakın dikkate alınmadığı argümanı liberal basın

tarafından benimsenmiştir. “Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda ne ahlâk, ne

ideoloji, ne de iç politika çıkarları birer iyi rehberdir”532 denilerek Türkiye’nin

yaşanacak olan savaşta güçlünün yanında yer alarak çıkarlarına uygun davranması

gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasının Türkiye’nin

dünyadaki en büyük siyasi, askeri ve ekonomik müttefiki olarak kabul edilen ABD

532 Metin Münir, Sabah, Cansız Kalkan, 27 Şubat, 2003.

Page 260: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

252

ile ilişkilerin iyi tutulması için de bir zorunluluk olduğu ileri sürülmüştür. Liberal

basında Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Batı temelli uluslararası işbirliğinde

görülmektedir.

Muhafazakâr basın tezkere sürecinde tamamıyla tezkere karşıtı bir politika

izlemiştir. Muhafazakâr basın 1 Mart tezkeresi dolayısıyla Türkiye’nin ulusal

çıkarlarını betimlerken batı karşıtı bir politika üzerinden ulusal çıkarları

betimlemiştir. Türkiye’nin bölgesel bir güç olması için ABD’nin bu savaşına

kesinlikle karışmaması gerektiği aksi takdirde ekonomik kayıplara, prestij kaybına

uğrayacağını savunmuştur. Basın, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Batı dışında,

Türkiye’nin lider olduğu bir oluşumda görmektedir. Bu oluşum ise Türkiye’nin

liderliğinde eski Osmanlı Devleti’nin topraklarını içine alan bir havzada kurulacak

ve Osmanlı misyonuyla hareket edecek olan bir yapıdır.

Muhafazakâr Basın Kuzey Irak meselesine mesafeli bir yaklaşım sergilemiş Kuzey

Irak’ta zaman zaman meydana gelen gelişmeleri ABD ve İsrail’in Türkiye’yi

savaşın içine çekmek ve Türkiye’ye istediklerini yaptırmak için düzenledikleri bir

komplo olarak tanımlamıştır. Bununla birlikte Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilgili

ulusal çıkarları güvenlik üzerinden betimlenmiştir. Türkiye’nin güvenlik çıkarları

bu bölgede bulunan PKK ve Kuzey Iraklı Kürtlerin bir devlet kurma girişimlerinin

denetim altında tutulması ve gerekirse Türk askerlerinin burada bulunmalarıdır.

Tezkerenin kabul edilmesiyle Türkiye’nin stratejik olarak bölgeye

yabancılaşacağını ve yalnızlığa itileceğini, bölgesel güç olmasını engelleyeceğini,

Page 261: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

253

bunun da ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye’ye verdiği rolün “Türkiye’nin

İsrailleştirilmesi” olduğu savunulmuştur. Türkiye’nin yıllardan beri Irak’ın toprak

bütünlüğünün bozulmasını savaş nedeni saymasının tezkerenin kabul edilmesiyle

ortadan kalkacağı, ayrıca tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’yi gayrimeşru bir

savaşın suç ortağı yapacağı savunulmuştur.

Sol basın tezkere sürecinde tezkere karşıtı bir politika izlemekle beraber

Türkiye’nin güvenlik çıkarları nedeniyle Türkiye’nin askerlerini Kuzey Irak’a

sokmasını savunmuştur. Sol basında Türkiye’nin ulusal çıkarları betimlenirken ön

plana çıkarılan çıkarlar ulusal güvenlik olmuştur. Cumhuriyet gazetesi ABD karşıtı

bir politika izlemiş ve ABD askerlerinin Türkiye’ye konuşlanmaları durumunda

Türkiye’nin işgal edilmiş olacağını öne sürmüştür. Basın tezkere karşıtı bir tutum

sergilerken buna karşın Türkiye’nin Kuzey Irak’a asker göndermesini orada

Türkiye aleyhine olarak gelişebilecek oluşumları engellemesi gerektiğini ön plana

çıkarmıştır. Çünkü Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devletinin komşu ülkelerde

yaşayan Kürtler üzerinde etkide bulunacağı, Türkiye’de bulunan Kürtlere yönelik

çalışmaların olabileceği, bu yüzden Türkiye’nin güvenliğinin ve toprak

bütünlüğünün tehlikeye girebileceği öne sürülmüştür. Bu tür bir tehlikenin

yaşanmaması için Türk askerinin mutlaka Kuzey Irak bölgesinde gelişmeleri

denetim altında tutması gerektiği ifade edilmiştir. Olası Irak savaşı, “Haçlı Seferi”

görüntüsü altında aslında bir “kapitalist, emperyalist saldırı” olduğu birinci ve ikinci

paylaşım savaşlarından da farklı olarak bir hâkimiyet mücadelesi olduğu şeklinde

ele alınmıştır. Bu savaş, “Üçüncü dünya paylaşım” savaşı olarak tanımlanmış ve bu

paylaşım savaşının başat aktörünün ABD olduğu, ABD’nin Türkiye savaşa girdi

Page 262: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

254

diye bölgesel ve evrensel planlarını değiştirmeyeceği vurgulanmıştır. Realist

paradigmaya uygun olarak büyük devletlerin dostu düşmanının olmadığı, ancak

çıkarları olduğu, konjonktürün gerektirdiği şekilde davrandığı ifade edilmiştir.

Tezkere’nin mecliste kabul edilmemesi üzerine sol basın bunu Türkiye’nin ABD

işgalinden kurtulduğu ancak Kuzey Irak’ta oluşabilecek Kürt devleti tehlikesinin

hala devam ettiği ve bunun önlenmesi gerektiği şeklinde yorumlamıştır. Bundan

dolayı hükümetin tezkerenin birinci maddesini hemen meclise sevk etmesini ve bu

maddenin kabul edilmesini sağlaması gerektiği öne sürülmüştür. Tezkerenin birinci

maddesi Türkiye’nin yurtdışına asker gönderme iznini içermektedir. Sol basın

Türkiye’nin çıkarlarını batı karşıtı bir oluşumda görmüş ve Türkiye’nin bağımsız

bir şekilde hareket etmesini savunmuştur.

Buna göre liberal ve sol basın Kuzey Irak konusunda aynı hassasiyetleri taşımakta,

muhafazakâr basın ise Kuzey Irak meselesine daha mesafeli yaklaşmaktadır.

Liberal basında ekonomik çıkarlar ve Irak Türkmenleri de ön plana çıkarılırken;

muhafazakâr ve sol basın daha çok Türkiye’nin güvenlik çıkarlarına

odaklanmışlardır.

Bir mart tezkeresi süresince liberal basında ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer

alışı ağır ekonomik kayıplar - olası kazançlar, Ortadoğu’da bölgesel güç olma isteği

ve ulusal güvenlik olmuştur. Yaşanacak savaş nedeniyle Türkiye’nin ağır ekonomik

kayıplara uğrayacağı ABD’ye destek verilerek bu kayıpların hafifletilebileceği öne

sürülmüştür. Ulusal güvenlik konusunda ise en çok üzerinde durulan konu Kuzey

Page 263: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

255

Irak bölgesi olmuş, Kuzey Irak’ta meydana gelebilecek muhtemel oluşumların

Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü tehlikeye sokabileceği iddia edilmiştir. Liberal

basın tezkerenin mecliste onay alması yönünde bir tutum içinde olmuş ve

tezkerenin mecliste kabul edilmediği 1 Mart tarihinden sonraki dönemde de yeni bir

tezkerenin gelmesi yönünde haber yapmıştır.

Türkiye’nin ekonomik çıkarları ele alınırken daha çok Türkiye’nin borcu, savaş

dolayısıyla yaşayacağı ekonomik sıkıntılar, uluslararası finans çevreleriyle ilişkileri

ve bu süreçteki ABD desteği ön plana çıkmaktadır. Resmi ağızlardan verilen

haberler aracılığıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ABD’yle beraber hareket

etmekte olduğu, Türkiye’nin bunun içinde bulunmaması durumunda dünya finans

çevreleriyle karşı karşıya geleceği, IMF bağlantılarında sıkıntı yaşayacağı

varsayılmaktadır. ABD’den mali yardımın gelmesi durumunda ekonominin kısa

zamanda iyileşeceği, tezkerenin geçmemesi durumunda ekonominin bozulacağı, bir

yılda zararın 26 milyar dolar olacağı öne sürülmüştür. Tezkerenin mecliste kabul

edilmemesi üzerine ABD ve Türkiye arasındaki stratejik ilişkilerin en kötü döneme

girdiği, ABD yetkililerinin buna gösterdiği tepkinin olumsuz olduğu

belirtilmektedir.

Türkiye’nin güvenlik çıkarları ele alınırken ülkenin birlik ve bütünlüğü için Kuzey

Irak potansiyel bir tehdit olarak algılanmış bu tehdidin ortadan kaldırılması için

Türk askerinin mutlaka o bölgeye yerleşmesi ve bölgeyi kontrol altında tutması

gerektiği öne sürülmüştür. Bunun gerçekleşmesinin ise tezkerenin meclisten

geçmesine ve ABD’nin Türkiye’den Irak’a geçiş izni almasına bağlı olduğu ifade

Page 264: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

256

edilmektedir. ABD’nin Türkiye’den geçiş izni anlaşmasına karşılık savaş sonrası

Iraklı Kürtlerin federasyon benzeri bir hükümet kurmalarını engelleyeceklerini

garanti ettiği ve tezkerenin Meclis’ten geçmesinin Türkiye’nin güney sınırındaki

güvenliği için çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. ABD ile yürütülen pazarlıklar

sonucunda savaş sonrasında Türk ordusunun Kuzey Irak topraklarına girebileceği

öne sürülmüştür. Bunun da Türkiye’nin bölgesel çıkarlarına uygun olduğu,

Ortadoğu’da güvenliğini sağlamış bir Türkiye’nin çok daha güçlü olacağı

savunulmaktadır.

Muhafazakâr basında ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçimini

savaş/tezkere karşıtlığı, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun güvenliği ve barış eylemleri

oluşturmuştur. Tezkere ele alınırken, tezkere “Zoraki tezkere”, “AKP’de ikna

kuşatması”, “Meşruiyet olmadan tezkere gönderilmesin”, “Tezkere mecliste vekiller

isyanda” gibi haber başlıklarıyla sunulmuştur. Irak’la girilecek bir savaşın

Türkiye’yi yoksullaştıracağı, tüketimin duracağı, enflasyonun yükseleceği üzerinde

durulmuş ve böylelikle tezkerenin geçmemesi istenmiştir.

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine muhafazakâr basın meclisin tarihi

oylamalarından birini yaptığını ileri sürmekte ve kararı “Meclis ‘Barış’ Dedi”,

“Savaş Değil Barış Kazandı”, “İktidara Meclis Tokadı”, “Millet Galip Geldi”, “Tam

Demokratik Bir Karar”, “Bu Karara Şapka Çıkartılır”, “Vekiller Milletin Sesine

Kulak Verdi”, “Türkiye’nin İtibarı Arttı” haber başlıklarıyla sunmuştur. Meclis

kararı, devam eden günlerde de olumlu çerçevelerde sunulmuştur. İlerleyen

günlerde yeni bir tezkerenin meclise gönderilmesi söz konusu olmuş, muhafazakâr

Page 265: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

257

basın buna negatif bir yaklaşım sergilemiştir. Muhafazakâr basın, savaşı ABD’nin

Ortadoğu’da kurmak istediği yeni dünya düzeninin bir parçası olduğu, İsrail’in

güvenliğinin sağlanması ve dünya petrol rezervlerinin % 65’ini barındıran

Ortadoğu’nun direkt kontrol altında tutularak ABD’nin ihtiyaç duyduğu petrolü ele

geçirme savaşı şeklinde tanımlamaktadır. ABD’nin Irak savaşının İsrail’in amacına

hizmet ettiği Irak petrolünü ele geçirmesi, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve İsrail’in

genişleme politikasına karşı çıkan güçlerin ortadan kaldırılması olduğu ifade

edilmekte, bu yüzden bu savaşın Irakla sınırlı kalmayacağı, Irak’tan sonraki

hedeflerin “Suriye, İran ve Türkiye” olduğu iddia edilmektedir. ABD’nin

menfaatinin dünya hâkimiyeti ve ekonomi olduğu, ABD’nin İsrail ve kendi çıkarları

için Ortadoğu’yu yeniden sömürgeleştirmek istediği, bundan dolayı savaşın

yaşanmaması için Türkiye’nin elinden geleni yapması gerektiği, bu amaçla

öncelikle tezkereyi reddetmesi gerektiği savunulmuştur.

Muhafazakâr basında Kuzey Irak ile ilgili haberler gelişmelere göre ele alınmıştır.

Türkiye’nin buradaki çıkarları güvenlik üzerinden tanımlanmıştır. Birinci olarak,

ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden terör olduğu, ikinci olarak ise bölünmüş

bir Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin ve bunun elinde bulunacak petrol

kaynaklarının kontrol edilmesi olduğudur. Kürdistan’ın kabul edilmesi durumunda

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda imzaladığı Sevr Antlaşmasında yer

alan bölgenin Türkiye’den kopması anlamına geleceği varsayılmıştır. Bölgedeki

Kürt gruplarının Türkiye’nin bölgeye girmesi durumunda Türkiye ile

savaşacaklarını açıklamaları Türkiye’yi tahrik ettiğini, bunun da aslında ABD’nin

kışkırtmalarıyla olduğu ifade edilmiştir. ABD’nin Kürt kartını oynadığı, Kuzey

Page 266: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

258

Irak’ta meydana gelen Türkiye karşıtı eylemlerin arkasında ABD’nin olduğu

savunulmuştur.

Basının üzerinde durduğu diğer bir konu ise barış eylemleri olmuştur. Dünyada ve

Türkiye’de savaş karşıtı eylemler, gösteriler, açıklamalar ön plana çıkarılarak

sunulmuştur. Bu savaşta özellikle sivillerin, masum insanların, çocukların öleceği

üzerinde durulmuş ve Türkiye’nin bu savaşa girmemesi, tezkereyi kabul etmemesi

gereği vurgulanmıştır. Greenpeace, sivil toplum kuruluşları, çeşitli dünya

ülkelerinde düzenlenen savaş karşıtı eylemlere yer verilerek barış eylemleri

desteklenmiştir. Bu arada savaşın çıkmaması için Irak’a giden canlı kalkanlara

olumlu bir yaklaşım sergilenmiştir.

Sol basında ulusal çıkar öğelerinin haberlerde yer alış biçimleri Türkiye’nin

bölünme tehlikesi/güvenlik endişesi, hükümetin krizi yönetme beceriksizliği ve

savaş karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Türkiye’nin bölünme tehlikesi daha çok Kuzey

Irak üzerinden kurulmuştur. Haberlerde Kuzey Irak ele alınırken, Kuzey Irak’ın

olası bir savaşta hem önem kazanacağı hem de çatışmaların büyüdüğü bir alana

dönüşeceği ifade edilmiştir. Tezkerenin mecliste kabul edilmemesi üzerine,

Türkiye’nin Kuzey Irakla ilgili endişeleri resmi ağızdan verilmeye başlanmıştır.

Özellikle ABD yönetiminin meclisin kararının ardından Türkiye’yi Irak’ın

geleceğinde söz sahibi olmasında dışlaması ve Kürt grupların taleplerine daha güçlü

desteklenme olasılığı üzerinde durulmuştur. Amerika’dan Türkiye’ye Kuzey Irak’a

girmemesi yönünde uyarıların geldiği, bu yüzden Ankara’nın Kuzey Irak

Page 267: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

259

konusunda sıkıntıya girdiği belirtilmekte ve bu durumun Kürt grupları

cesaretlendirdiğinin altı çizilmektedir.

İkinci konu olarak hükümete yönelik eleştiriler söz konusu olmuştur. Hükümetin

kararsız, beceriksiz, deneyimsiz olduğu tezkere konusunda uluslararası meşruiyete

bakmadan Amerika’ya Türkiye’nin kapılarını açtığı ve Türkiye’nin işgal altına

girdiği üzerinde durulmuştur. Tezkerenin TBMM’de kabul edilmesi durumunda

Türkiye’nin limanlarını, hava alanlarını, demiryollarını hava sahası ve topraklarını

ABD askerlerinin kullanımına açacağını, bu denli bir askeri gücü kendi

topraklarında, kendi rızasıyla kabul eden Türkiye’nin işgal edilmiş olacağı öne

sürülmüştür.

Haberlerde öne çıkan ulusal çıkar gereklerinden biri de savaş karşıtlığı olmuştur.

Savaş karşıtlığı barış eylemleri aracılığıyla gündeme getirilmiştir. Özellikle sivil

toplum kuruluşları (STK)’nın, Greenpeace’in, çeşitli meslek gruplarının,

sanatçıların, çeşitli toplum kesimlerinin savaş karşıtı eylemleri ve açıklamalarına

yer verilmiştir. Dünyada savaş karşıtı yapılan toplantılar, eylemler ve açıklamalara

da haberlerde yer verilmekte, savaşlarda askerlerden çok masum insanların özellikle

çocukların öldüğü vurgulanmaktadır.

Tezkerenin mecliste oylanmasından sonraki gün Cumhuriyet gazetesi “Barış

Kazandı” manşetini kullanarak savaş karşıtı tutumunu ve alınan karardan

memnuniyetini ortaya koymuştur. TBMM’nin savaş tezkeresini kabul etmediği

oturum, tarihi oturum olarak nitelendirilmiş, yaşanan olayın siyasal çıkarlar ve

Page 268: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

260

iktidar kavgaları açısından değil de, insanlık ve halk adına tartıldığında verilen

kararın Türkiye’ye onur kazandırdığı, Türkiye’nin barışı yeğlemek ve savaşı

reddetmekle var oluşunun bilincini kanıtladığı belirtilmiş ve Atatürk’ün “yurtta

sulh, cihanda sulh!” dediğine vurgu yapılarak meclisin aldığı kararın ne kadar

yerinde olduğu, bu yolda karar vermesini bilen meclisin tarihine olumlu ve onurlu

bir sayfa eklediği savunulmuştur.

Liberal basında köşe yazarlarının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tanımlama ve

betimlemeleri gazetelerin yayın politikalarına uygun olmakla beraber tezkere

aleyhine yazılan yazılara da rastlanılmaktadır. Köşe yazarları tarafından ekonomik

çıkarlar, Kuzey Irak’ta Türkmenlerin hamisi olmak, bölgesel güç olma isteği, güçlü

müttefiki kaybetme korkusu ve ileride kurulacak bir Kürt devletinin Türkiye’yi

bölme tehlikesi ön plan çıkarılan ulusal çıkarlar olmuştur. Türkiye’nin bu süreçte

ekonomik çıkarları ele alınırken tezkereyle olası harekât sonucunda ekonomik,

siyasi ve askeri yönlerin önceden bir şekilde mutabakata bağlanmasının Türkiye’nin

olası kayıplarını en aza indirebileceği öne sürülmektedir. Tezkerenin meclisten

geçmemesi durumunda 2001 yılında yaşanan ekonomik krizden daha büyük bir

krizle karşılaşılacağı ifade edilmektedir. Türkiye’nin tek başına kalacağı,

Avrupa’nın ve diğer barış taraftarı ülkelerin Türkiye’ye sahip çıkmayacakları ileri

sürülmektedir.

Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nda güçsüz olmasından dolayı o dönemde çizilen

sınırlara müdahale edemediği ancak şimdi Türkiye’nin güçlü olduğu ve sınırlarının

tekrar çizileceği Türkiye’nin bunun dışında kalmaması için ABD ile hareket etmesi

Page 269: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

261

gerektiği öne sürülmüştür. Bu sürecin dışında kalınması durumunda bölgesel güç

olma şansının kaybedileceği savunulmuştur.

Tezkerenin mecliste ret edilmesi üzerine hükümete yönelik eleştiriler söz konusu

olmakta ve hükümet, ulusal çıkarlar aleyhine gelişmelerin yaşanması durumunda

Türkiye’yi eli kolu bağlı bırakmakla eleştirilmektedir. ABD’den mali yardımın

gelmeyeceği, faizlerin, dövizin yükseleceği, borsanın düşeceği, Türkiye’nin savaşın

bütün olumsuzluklarını herhangi bir kazanımı olmaksızın yaşayacağı ileri

sürülmektedir. Türkiye’nin alınan kararla dünyadaki en büyük siyasi, askeri ve

ekonomik müttefiki olan ABD’yi kaybetme tehlikesi yaşadığı varsayılmakta,

bununla birlikte Türkiye’nin tek kazanımının dünyada prestiji, saygınlığı artan bir

ülke olduğu ifade edilmektedir.

Köşe yazarları Türkiye’nin ulusal çıkarlarının güvenlik boyutunu ele alırken

üzerinde durdukları en önemli bölge Kuzey Irak bölgesi olmuştur. Köşe

yazarlarının tezkerenin meclisten geçmesi yönünde en çok başvurdukları

nedenlerden biri Kuzey Irak Kürtlerinin ABD ile hareket ediyor olmaları ve ileride

bir Kürt devleti kurma olasılıkları olmuştur. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının Kuzey

Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmaması olduğunun altı çizilmektedir. Bölgede en

çok Kürt nüfusa sahip ülke olan Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti

kurulması durumunda gelecekte Türkiye’deki Kürtler için bir cazibe merkezi

olmasından ve bunun Türkiye’nin bölünmesine neden olabileceği endişesi liberal

basına hâkim olan kanaat olmuştur. Bundan dolayı Türk askerinin mutlaka Kuzey

Irak’ta bulunması ve bölgeyi Türkiye’nin çıkarlarına ters düşecek gelişmeleri

Page 270: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

262

önceden engelleyerek kontrol altında tutması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

Tezkerenin reddedilmesinin ABD’nin çıkarlarına darbe vurmaktan çok, Irak

Kürtlerinin çıkarına hizmet edeceği, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin

Türkiye için zaten bir “casus belli” yani “savaş nedeni” olduğu ifade edilmektedir.

Tezkerenin meclisten onay almaması sonucunda Kuzey Irak hakkında yukarıda

bahsedilen korkular gündeme yeniden getirilmekte ve ikinci bir tezkerenin gereği

üzerinde durulmaktadır. Tezkerenin kabul edilmemesinin Türkiye’nin kendi

güvenliğini tehlikeye attığı, Türkiye’nin Kuzey Irak’ı kendi güvenliği için, kendi

bütünlüğü için kontrol altında tutması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Liberal basında barış eylemleri çok az yer almıştır. Dünyada ve Türkiye’de yapılan

barış eylemlerine olumsuz bir yaklaşım sergilenmiştir. Canlı kalkanlar yorumlarda

negatif olarak ele alınmıştır. Köşe yazarları bu süreçte barış eylemcileri olarak

Irak’a giden canlı kalkanlara çok az yer vermişler ve canlı kalkanlara karşı negatif

bir tutum içinde olmuşlardır. Köşe yazarları, Irak’a giden canlı kalkanların samimi

olmadıkları, savaşı önlemek için Bağdat’a gelen canlı kalkanların çoğunun

canlarının derdine düşerek geri döndükleri, bir tür şov yaptıklarını ileri

sürmüşlerdir.

Muhafazakâr basında köşe yazarları gazetelerin haberlerde yer alan yaklaşımla

uyumlu bir yaklaşım sergilemişler ve tezkere karşıtı bir tutum ortaya koymuşlardır.

Köşe yazarları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ABD’nin yanında yer almakta değil,

karşısında olmakta görmüşlerdir. Türkiye’nin tezkereyi kabul etmesi durumunda bu

kararı yalnızca ABD ve müttefiklerinin tanıyacağı, bunun hiçbir zaman hukukî

Page 271: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

263

zemin kazanmayacağı, BM ilkeleri ve uluslararası hukuk tarafından suç sayılacağı,

Türkiye’nin komşuları ve dünya ülkeleri nazarında “saldırgan” bir ülke olarak

tanımlanacağı, ikili ilişkilerinde ciddi bir erozyona uğrayacağı savunulmuştur.

Türkiye’nin Kuzey Irak’ı bahane ederek savaşa girmesi ABD’nin küresel haçlı

savaşına destek anlamına geleceği, ABD askerlerinin Türkiye’de

konuşlandırılmasına izin vermenin İslam coğrafyasını köleleştirme projesine destek

vermek olduğu öne sürülmüştür. Türkiye’nin yıllardan beri Irak’ın toprak

bütünlüğünün bozulmasını savaş nedeni saymasının tezkerenin kabul edilmesiyle

ortadan kalkacağı, ayrıca tezkerenin kabul edilmesinin Türkiye’yi gayrimeşru bir

savaşın suç ortağı yapacağı savunulmuştur. Muhafazakâr basın, Türkiye’nin ulusal

çıkarlarını Batı dışında bir oluşumda görmektedir. Bu oluşum ise Türkiye’nin

liderliğinde Osmanlı misyonuyla donanmış ve İslam ülkelerini içine alan bir

oluşumdur. Bu durumda Türkiye’nin dünyaya yön veren güçlerden birini

oluşturacağı varsayılmıştır.

Tezkerenin meclisten onay almaması üzerine muhafazakâr basın bunu olumlu bir

şekilde karşılamış, bu kararın meclise yansıyan millet vicdanı olduğu, Amerika’nın

hegemonya tutkusu ve güç tapınmasının Türkiye’nin vicdanını aşamadığı

vurgulanmıştır. Bunun tüm dünyada özellikle de Ortadoğu’da Türkiye’ye prestij

kazandırdığı vurgulanmaktadır. Bu kararla Türkiye’nin siyasal sisteminin kişilik

kazandığı, Türk-Amerikan ilişkilerinin eşitlenmesi ve stratejik ortaklık eksenine

oturması açısından önemli bir zemin oluşturduğu öne sürülmüştür. Tezkerenin

reddedilmesiyle Amerikan’ın sinsi emellerinin reddedildiği, İsrail yayılmacılığına

Page 272: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

264

karşı çıkıldığı, Ortadoğu’nun kan gölüne çevrilmesinin engellendiği ifade

edilmiştir.

Türkiye’nin güvenlik çıkarları ABD ile bağlantılı olarak Kuzey Irak üzerinden ele

alınmıştır. Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik düşüncelerinin bölgede bir Kürt

devletinin kurulma olasılığı ve Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunun bundan

etkilenerek Türkiye’de karışıklıkların çıkması ve hatta Türkiye’nin bölünme

olasılığının olduğu ileri sürülmektedir. Kürtlerin Kuzey Irak’ta zaten

parlamentosunu kurmuş, parasını basmış ve meclisini topladığı, ABD’nin kafasına

bölgede bir Kürt devleti kurmayı koymuşsa bunu Türkiye’nin engellemesinin söz

konusu olmadığı öne sürülmüştür. Kuzey Irak’taki gruplardan gelen mesajların

ABD’nin Türkiye’yi bölgeye çekmek için tezgâhladığı kışkırtmalar olduğu şeklinde

değerlendirilmiştir. Kuzey Irak hassasiyetinin Kuzey Irak’tan ibaret olmadığı,

Kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye’de sancılar doğuracağı ve içerideki ve

dışarıdakileri yeniden muhasebe zeminine taşımak gerektiği üzerinde durulmuş,

ancak burada “güç kullanma” boyutundan çok öte açılımlara ihtiyaç olduğu

vurgulanmıştır. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta müdahil olmasının sebebi, Kuzey Irak’ta

oluşacak bir Kürt devletinin Güneydoğuyu karıştıracağı inancına dayandığı, ancak

Türkiye’nin kendi içinde çözmeye yeltenmediği, çözemediği bir sorunu ya da baskı

politikalarıyla dindirdiği bir meseleyi bir sınır meselesi olarak ilan etmesinin yanlış

olduğu, buna kalıcı ve barışçıl bir çözümün bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Page 273: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

265

Sol basında köşe yazarlarının Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ağırlıklı olarak ulusal

güvenlik ve prestij çıkarları üzerinden değerlendirmişlerdir. Köşe yazarları

ABD’nin Irak’a yönelik yapmayı planladığı savaşı bir saldırı savaşı olarak ele

almışlar ve ABD’nin yeni dünya düzenini kurmak için bu savaşı başlattığı

yorumunu yapmışlardır. Türkiye’nin böyle bir savaşa alet olması durumunda

bunun, geçmişini inkâr anlamına geleceği, geleceğini de maddi ve manevi anlamda

karartacağını ve ciddi anlamda tehlikeye düşüreceği yorumuna yer verilmiştir.

Yazarlar Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarlarını ele alırken, Kuzey Irak’taki Kürt

grupları “ABD kuklası”, “PKK’yı destekleyen”, “ABD’nin ezeli dostları” olarak ele

almışlardır. Bölgede BM denetiminde bir devlet altyapısının kurulduğu, Saddam’ın

devrilmesi durumunda Kuzey Irak’ta Kürt devletinin yaşama geçirileceği, tüm

bunların Türkiye üzerine oynanan senaryonun bir parçası olduğu iddia edilmiştir.

Müttefik olarak görülen devletin Kürt grupları Türkiye’ye karşı kullandığı

yorumları yapılmıştır. Sol basın Kuzey Irak’a gerekirse asker gönderilmesini

savunurken, ABD’nin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a asker göndermesine karşı

çıkmıştır. Asker göndermenin nedeni ise orada oluşacak olan bir Kürt devletinin

önlenmesi olmuştur. Çünkü Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin Kuzey

Irakla sınırlı kalmayacağı, eninde sonunda bölge ülkelerinde yaşayan Kürtleri de bu

yönde teşvik edecekleri, bu durumda bölgede en fazla Kürt etnik nüfusunu içinde

barındıran Türkiye’yi bölmeye yönelik çalışmaların olacağı üzerinde durulmuştur.

Türkiye’nin Kuzey Irak’taki oluşumda söz sahibi olabilmesinin herhangi

uluslararası, hukuki bir dayanağının olmadığı, I. Körfez Savaş’ından bu yana

bölgede zaten fiili olarak Türkiye’nin istemediği oluşumların yaşandığı,

Page 274: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

266

Türkiye’nin savaşa girip girmemesinin bunu engelleyemeyeceği yorumları

yapılmıştır.

Tezkerenin mecliste kabul edilmemesini yazarlar olumlu karşılamışlar ve meclisin

bu kararıyla tarihi bir görevi yerine getirdiğini belirtmişlerdir. Bu kararla

Türkiye’nin tüm dünyada prestij kazandığı savunulmuştur. Meclisin ABD

dayatmalarına hayır dediği, ABD’nin dünyanın dört bir yanına demokrasi götürmek

istediği, Meclisin ABD’ye demokrasi dersi verdiği vurgulanmıştır. Meclisin ülkenin

bir savaşa sürüklenmesine izin vermediği çok onurlu bir tutumla ülkenin geleceğini

savaşta değil, barışta gördüğünü dosta-düşmana gösterdiğinin altı çizilmekte, aksi

olması halinde ise Türkiye’nin askeriyle ve olmayan ekonomik kaynaklarıyla

derinliğini ve çapını ABD’nin saptayacağı bir bataklığa saplanacağı öne

sürülmektedir. Tezkerenin kabul edilmemesi ile Türkiye’nin ulusal çıkarlarının

korunduğu, Türkiye’nin bir işgalden kurtarıldığı savunulmuştur. Yazarlar alınan

kararla emperyalist savaşa geçit verilmediği, en önemlisinin ise Türkiye’nin para

karşılığında savaşa sürüklenen bir ülke görünümünden kurtulduğu, kişiliğini ortaya

koyduğunu savunmuşlardır.

Basının 1 Mart tezkeresi sürecinde kullandığı dilsel özelliklere karşılaştırmalı

olarak baktığımızda farklı ideolojilere sahip basının takip ettiği politikaya uygun bir

dil kullandığı ile karşılaşmaktayız. Birbirinden farklı ideolojik görüşlere sahip

basında dilsel benzerlikler görüldüğü gibi, büyük farklılıklar da görülmüştür. Buna

göre farklı ideolojik görüşlere sahip basın 1 Mart tezkeresi sürecinde birbirinden

farklı politikalar takip etmiştir. Liberal basın tezkerenin tamamıyla kabul edilmesi

Page 275: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

267

taraftarıyken, muhafazakâr basın liberal basının aksine tezkerenin tamamıyla

reddedilmesi taraftarıdır. Sol basın ise tezkerenin birinci bölümü olan Türkiye’nin

yurt dışına asker gönderme izninin kabul edilmesini buna karşılık tezkerenin ikinci

kısmı olan yabancı silahlı kuvvetlerin ülkeden geçiş izni alması kısmının

reddedilmesini savunmuştur. Buna göre basın takip ettiği politika çerçevesinde

aktör tanımını ele alırken liberal basında takip edilen politikaya uygun olarak Kuzey

Irak ve Kürtler en sık vurgu yapılan haber aktörleri olmuştur. Liberal basında ABD

ve müttefikleri olumlanırken, Kuzey Irak ve Kürtler olumsuzlanmaktadır.

Muhafazakâr basında ise Haber ve yorumlarda daha çok ABD’nin ve Bush’un

Ortadoğu hakkındaki gizli amaçlarından bahsedilmiştir. Muhafazakâr basının bu

süreçteki politikası liberal basının aksine ABD ve Tezkere karşıtı bir politika

olduğu için ABD ve Başkanı George Bush negatif olarak en sık yer alan haber

aktörleri olmuştur. Bunun karşısında ise Irak ve Saddam Hüseyin en sık vurgu alan

ikinci haber aktörü olmuştur. Muhafazakâr basında Kuzey Irak gelişmelere göre ele

alınmış, buradaki gelişmeler daha çok güvenlik boyutu üzerinden

değerlendirilmiştir. Sol basın ise Kuzey Irak konusunda liberal basınla aynı çizgiyi

takip etmiş, Kuzey Irak Türkiye’nin güvenliğine bir tehdit olduğu şeklinde ele

alınmıştır. Bu amaçla Kuzey Irak ve Mesut Barzani negatif ifadelerle en sık

vurgulanan haber aktörleri olmuşlardır. Sol basın takip ettiği politika gereği

hükümete ve hükümeti oluşturan AKP’ye negatif bir yaklaşım sergilemiş ve bu

amaçla hükümet ve AKP en sık vurgulanan diğer bir haber aktörü olmuşlardır.

Liberal basında barış eylemlerine çok az yer verilirken ve yer verilen barış

eylemlerine de negatif bir yaklaşım sergilenirken muhafazakâr basın politikasına

uygun olarak barış eylemlerini pozitif ifadelerle ön plana çıkararak haber yapmıştır.

Page 276: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

268

Sol basın da muhafazakâr basın gibi barış eylemlerine olumlu yaklaşmıştır. Liberal

basında tezkere yanlısı resmi açıklamalar ön plana çıkarılarak olumlanırken buna

karşılık muhafazakâr basında Tezkere yanlısı resmi açıklamalar negatif ifadelerle

ele alınmış, buna karşılık tezkere karşıtı açıklamalar olumlu çerçevelerle

sunulmuştur. Sol basında da muhafazakâr basın gibi tezkere lehindeki resmi

açıklamalar olumsuzlanmakta, buna karşılık tezkere aleyhindeki açıklamalar ise

olumlanarak sunulmaktadır.

Liberal basında uzman kişi ve kuruluşlar daha çok ekonomi çevrelerinden

seçilirken, muhafazakâr basın akademisyen ve siyasetçilere, sol basın ise daha çok

siyasileri merkeze alan bir yaklaşım sergilemiştir.

Liberal basın ülkenin birliği ve Kuzey Irak’tan kaynaklanan güvenlik endişesi

üzerinden bir kanı birliği oluşturmaya çalışırken, muhafazakâr basın savaşa ve

Irak’ın işgaline karşı bir kanı birliği oluşturmaya çalışmış, sol basın ise savaş

karşıtlığı ve ABD askerlerinin Türkiye’ye kabul edilmesi durumunda Türkiye’nin

işgal edilmiş olacağı üzerinde bir kanı birliği oluşturmaya çalışmıştır.

Bu süreçte liberal basının karşı gerçekliği tezkerenin mecliste onay alamaması ve

Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması olurken, sol basın da liberal basın gibi

Kuzey Irak konusunda aynı hassasiyeti taşımıştır. Sol basının karşı gerçekliği

tezkerenin meclisten onay alması ve Kuzey Irak’ta kurulacak olan bir Kürt

devletidir.

Liberal basın Wall Street Journal ve Washington Post’a dayanarak haklılığını

kanıtlamaya çalışırken, muhafazakâr basın uluslararası kurumların temsilcilerine ve

Irak’a giden insanlara dayanarak haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır. Sol basın da

Page 277: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

269

muhafazakâr basın gibi daha çok uluslararası kuruluşların denetçilerine başvurarak

haklılığını kanıtlamaya çalışmıştır.

Liberal basında realist paradigmaya uygun olarak ulusal çıkarların savunulması için

mantıklı hareket etmek gerektiği, ahlaka ve duygulara göre hareket edilmemesi

gerektiği savunulmuştur. Muhafazakâr basın ahlak ile mantık arasında bir dengenin

kurulmasını savunmuş, böyle bir savaşa Türkiye’nin girmesinin hem ahlaken hem

de mantıken doğru olmadığını savunmuştur. Sol basın da burada muhafazakâr

basınla paralel bir politika izlemiş ve Türkiye’nin savaşa girmesinin ve ABD

askerlerine topraklarını açmasının mantıkla alakasının olmadığını savunmuştur.

Liberal basında yaşanacak olan savaşın kaçınılmaz olduğu, her halükarda bu

savaşın yaşanacağı, Türkiye’nin bunu hiçbir şekilde engelleyemeyeceği ve bunun

dışında kalamayacağı savunulmuştur. Muhafazakâr basında ise Türkiye’nin

demografik yapısı nedeniyle bu savaştan etkileneceği, ancak bu savaşın çirkin bir

savaş olduğunu açıklamaya çalışmış, sol basın ise savaşın ABD’nin güç

politikasının bir sonucu olduğunu, tezkerenin kabul edilmesi durumunda

Türkiye’nin işgal edilmiş olacağını açıklamaya çalışmıştır.

Liberal basında sayı oyunlarına daha çok askeri kapasitelerdeki sayısal ve

teknolojik verilere vurgu yapmak amacıyla başvurulurken, muhafazakâr basın ve

sol basın sayı oyunlarına daha çok savaş karşıtlarının oranı, savaşa verilen kamuoyu

desteğinin azlığını vurgulamak için başvurmuşlardır.

Liberal basın daha çok Türkiye’nin bu savaşın dışında kalması durumunda,

güvenliğini tehlikeye düşüreceği ve bölgesel bir güç olamayacağı yönünde tarihsel

karşılaştırmalara başvurmuştur. Muhafazakâr basın ve Sol basın ise tarihsel

Page 278: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

270

olaylarla karşılaştırmalar yaparken Türkiye’nin bu savaşın dışında kalması

gerektiği, bu savaşın çirkin bir savaş olduğu, ulusal çıkarlarının bu savaşta taraf

olmamasını gerektirdiği yönündeki tarihi karşılaştırmalara başvurmuşlardır.

Liberal basında kurbanlaştırmaya gidilmezken, muhafazakâr basında kurban

konumuna mazlum Iraklı Müslümanlar yerleştirilmiştir. Bu amaçla muhafazakâr

basında Türkiye’nin böyle bir zulme ortak olmaması gerektiği savunulmuştur. Sol

basın da dramatikleştirme ve insancıllık temalarına başvurarak savaşın haksızlığını

ve Türkiye’nin bu haksız savaşta yer almamasını, ABD askerlerini ülkesine kabul

etmemesini savunmuştur. Sol basın muhafazakâr basın gibi asıl kurbanın Irak halkı

olduğunu savunmuştur. Ancak sol basın, muhafazakâr basından farklı olarak en çok

zarar görecek ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu vurgulamış, Türkiye’yi de

kurbanlaştırmıştır.

Liberal basında “biz” ile “Türk ulusu”, “öteki” ile de “Kuzey Iraklı Kürtler”

tanımlanırken; muhafazakâr basında “biz” konumunda kimi zaman “Müslümanlar”,

kimi zaman “Türkiye” olurken “öteki” ile de “ABD” ve “Kuzey Iraklı Kürt gruplar”

kastedilmektedir. Sol basında ise “biz” konumuna “Türkiye” ve “Türkler”, “öteki”

konumuna ise “ABD” ve “Kuzey Iraklı Kürtler” yerleştirilmektedir.

Liberal, muhafazakâr ve sol basında öteki olarak ele alınan ve Türkiye için bir

güvenlik tehdidi olarak tanımlanan Kuzey Iraklı Kürtler olumsuz bir çerçevede ele

alınmışlardır.

Liberal ve muhafazakâr basında olumlu kendini sunma stratejisinde Kuzey Iraklı

Kürtlere geçmişte yapılan yardımlar üzerinden kendini olumlu sunma söz konusu

iken, sol basın Türkiye’nin özellikle tezkereye hayır demesi üzerine yapılmak

Page 279: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

271

istenen gayrı meşru savaşa ortak olmadığı, ABD askerlerinin Türkiye’de

bulunmalarına izin vermediği ve onurlu bir karar aldığı üzerinden kendini olumlu

sunma stratejisini kullanmıştır.

Liberal, muhafazakar ve sol basın metafor, alegori, ironi ve örtmeceler gibi dil

oyunlarını kullanarak savunulan görüşün ikna ediciliğini arttırmaya ve karşı karşıya

olunun olayın önemini ortaya koymaya, görünür kılmaya çalışmışlardır.

Page 280: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

272

SONUÇ

Dünya siyasal sistemi içinde yer alan egemen devletler, devamlarını sağlamak

amacını öne sürerek güçlü olmak zorunda olduklarını, bunun için de ulusal

çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunu ileri sürerler. Ulus devletler tarafından

yaşamsal olarak görülen ve farklı paradigmalar tarafından farklı tanımlanan “ulusal

çıkar” kavramı realist paradigmada güç üzerine bina edilirken ve uluslararası

ilişkiler sisteminin egemen devletlerin çıkarlarına dayanan bir sistem olduğu öne

sürülürken, liberal paradigmada “ulusal çıkar” kavramı uluslararası işbirliği üzerine

inşa edilmektedir. Marxist paradigmaya göre ise “ulusal çıkar” kavramı egemen

sınıfların bir kamuflaj aracı olarak kullanılmakta, kavram, ulusun çıkarını değil

egemen sınıfların çıkarlarını meşrulaştırıcı bir araç olduğu şeklinde

tanımlanmaktadır. Ulusal çıkar kavramı uluslararası ilişkiler pratiğinde daha çok

realist paradigma tarafından varsayılan şekliyle kabul edilmekte, özellikle bu görüş

günümüz gelişmiş devletleri tarafından ateşli bir biçimde savunulmaktadır.

Gelişmiş devletlerin ağırlıklı olarak oluşturduğu ve denetlediği uluslararası ilişkiler

sistemi de buna dayandırılmaktadır.

Realist uluslararası paradigmada uluslararası ilişkilerin çıkarlar üzerine kurulduğu

ulusal basının da bu paradigmayı benimsediği varsayılan bu tez çalışmasında

varsayımlarımız doğrultusunda Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı, Körfez Savaşı,

Bosna Savaşı, Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı ve 1 Mart 2003 Tezkeresi

incelenmiştir. Türkiye’deki ulusal basının ulusal çıkar önceliğinin söylemsel

kuruluşunu Türkiye’deki örnek olaylar aracılığıyla kanıtlamak amacıyla Türkiye’nin

Page 281: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

273

yurt dışına asker gönderme ve yabancı askerleri Türkiye’de bulundurmak için

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’den izin aldığı farklı dönemlerde basının

ulusal çıkarı nasıl anlamlandırdığı ortaya konulmuştur.

Siyasal yelpazenin hangi tarafında yer alırsa alsın basın kuruluşları da ulus devletin

çıkarları söz konusu olduğunda yayınlarında realist paradigmaya göre hareket

etmektedir. Bu tez çalışmasında basında özellikle yurt dışına asker gönderme kararı

alınmadan önce farklı görüşlere rastlanabiliyorken, karar alındıktan sonra genellikle

basının, iktidarın aldığı kararları desteklediği ortaya çıkmıştır. Gazetelerin özellikle

ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda milliyetçi duygular içerisinde resmi ideolojiye

uygun talep ve beklentileri ön plana alarak haber yaptıkları, bunu yaparken de

nesnel bakış açısından uzaklaştıkları düşünülen bu tez çalışmasında Türk yazılı

basınında farklı ideolojik görüşlere sahip gazetelerin Bir Mart Tezkeresi konusunda

farklı perspektiflerden olaya baktıkları ancak ulusal çıkarı önceledikleri, özellikle

realist uluslararası ilişkiler kuramında varsayılan ‘uluslararası ilişkilerin çıkarlar

üzerine kurulduğu’ tezini benimsedikleri tespit edilmiştir. Bu, tezin son kısmında

yapılan görgül araştırma ile de ortaya konmuştur.

Farklı ideolojik görüşlere sahip basın kuruluşları her ne kadar realist paradigma

çerçevesinde ulusal çıkarları değerlendirmişlerse de aralarında özellikle ulusal

çıkarların nerelerde olduğu konusunda bir ayrışma da söz konusudur. Tarihsel bir

süreç içinde liberal ulusal basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını uluslararası

işbirliğinde görmüştür. Burada Türkiye’nin ulusal çıkarları daha çok Batı dünyası

ile gerçekleştirilen bir uluslararası işbirliğinde görülmektedir.

Page 282: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

274

Tarihsel bir süreç içinde sol basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Batı karşıtı bir

temelde görmüş, Türkiye’nin ulusal çıkarları Batı’dan ve diğer oluşumlardan

bağımsız bir şekilde hareket eden bir ülke olması şeklinde düşünülmüştür.

Tarihsel bir süreç içinde muhafazakâr basın Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Din /

İnanç temelli ilişkiler içinde değerlendirmiş, Türkiye’nin ulusal çıkarları Batı

dünyasından ayrı, Türkiye’nin liderliğinde İslam ülkelerinden oluşan yapıda

görülmüştür.

Savaş ve ulusal güvenlikle ilgili sorunları gündeme getirirken ulusal basının dili

zaman içinde değişmiş diplomatik bir dil kullanımından askeri bir dil kullanımına

doğru değişmiştir. Kore Savaşı’nda daha barışçıl ve diplomatik bir dil kullanılırken

özellikle Kıbrıs Barış Harekâtı ile başlayan ve daha sonra devam eden savaşlarda

askeri dil kullanımı daha belirgin hale gelmiştir.

Savaş ve ulusal güvenlikle ilgili sorunları gündemde tutan ulusal basın kahramanlık

mitlerini ve öykülerini yeniden inşa etmiştir. Özellikle Türkiye’yi yakından

ilgilendiren savaşlarda kahramanlık mitleri ve şovenist eğilimler ön plana

çıkarılarak sunulmuştur. Bu araştırmanın birinci bölümünde özellikle Kıbrıs Barış

Harekâtı’nda kanıtlanmıştır. Ayrıca 1 Mart tezkeresinde de bu tür temalara

başvurulmuştur.

Page 283: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

275

Tarihsel bir süreç içinde Türkiye’de ulusal çıkarların ifade edilişinde ekonomik

nedenler giderek ağırlık kazanmıştır. Ekonomik bir dil kullanımının zaman

içerisinde benimsendiğini de özellikle son iki örnek olay ile ortaya konulmuştur.

Afganistan Savaşı ve 1 Mart tezkeresi sürecinde en çok vurgu yapılan konuların

başında ekonomik gereklilik gelmektedir.

Page 284: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

276

KAYNAKÇA

ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, İstanbul,

2004,

ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa Basım, İstanbul, 2006,

BELSEY, A. & R. Chadwich, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, İstanbul,

Ayrıntı Yayınları, 1998,

BULUT, Selda - Levent YAYLAGÜL, Türkiye’deki Yazılı Basında Yargıtay ve

Mafya İlişkisine Yönelik Haberler, İletişim, Sayı: 19, 2004.

BOUİLLON, Heurdy; John Locke, Liberte, Ankara.

BOSTANOĞLU, Burcu, Türkiye – ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi,

1. Basım, Ankara, 1999.

BACIK, Gökhan, Modern Uluslararası Sistem, Kaknüs Yayınları, 1. Basım,

İstanbul, 2007.

CHOMSKY, Noam, Demokrasi, Gerçek ve Hayal, Çev: Cevdet Cerit, İstanbul,

Pınar yayınları, 1995.

CHOMSKY, Noam, Medya Gerçeği, Tüm Zamanlar Yayıncılık, Çev : Abdullah

Yılmaz, İkinci Baskı, İstanbul, 1999.

CHOMSKY, Noam, Edward S. Herman, David Peterson, Justin Podor; Medyanın

Kamuoyu İmalatı, çev: Adnan Köymen, Ebru Kalak, Hale Alpman,

Özge İnciler, Işıl Esendir, Chiviyazıları, Birinci Basım, İstanbul,

2004.

ÇELİKPALA, Mitat, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi.

Page 285: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

277

DAMLAPINAR, Zülfikar, Medya ve Siyaset İlişkileri Üzerine, Turhan Kitabevi,

Ankara, 2005.

DEVECİ, Cem, Beybin Kejanlıoğlu, “Türk Medyasında Irak Savaşı” Savaşın

Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of

Reconciliation,, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi

Basımevi, Ankara, 2004.

DOĞAN, Gazi, Kamuoyunda Kore Savaşı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Ankara, 2004.

DURAN, Ragıp, “Türk Medyası Neden Savaş Yanlısı”, Savaş ve Medya, İLAD,

Eskişehir, 2003.

DURSUN, Çiler, TV Haberlerinde İdeoloji, İmge Kitabevi, Birinci Baskı,

Ankara, 2001.

ERALP, Atila, Devlet, Sistem ve Kimlik, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul,

1996.

GÖNLÜBOL, Mehmet, Uluslararsı Politika, Ankara Üniv. SBF Yayınları, No:

420, Ankara, 1978.

HOBBES, Thomas, Leviathan, Çev: Semih Lim, YKY, 4. Baskı, İstanbul, Şubat,

2004.

İNAL, M. Ayşe, Haberi Okumak, Temuçin Yayınları, İstanbul, 1996.

İŞCAN, Zeynep, Medyada Ulusal Bakış Açıları, Le Monde, New York Times ve

The Guardian gazetelerinde 2003 Irak Savaşı, Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004.

İRVAN, Süleyman, Dış Politika ve Basın, Türk Basınındaki Dış Politika

Haberlerinin Gündem Belirleme Yaklaşımı Açısından Çözümlenmesi.

Page 286: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

278

KAPLAN, Deniz, Türk Basını’nın Irak Savaşı Dönemindeki Tutumu:

Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman Gazeteleri Örneklemi Yüksek Lisans

Tezi.

KAHRAMAN, Nazan, Kore Savaşı ve Türk Basını-Mayıs-Ekim 1950

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

KEANE, John, Medya ve Demokrasi, (çev: Haluk Şahin) Ayrıntı Yayınları,

İstanbul, 1999

KANT, Immanuel, Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme, Çev: Yavuz Abadan,

Seha L. Meray, SBF Yayınları, Ankara, 1960.

KÖKER, Eser, Ülkü Doğanay , “Türkiye’de Televizyon Haberlerinde Savaş

Karşıtı Eylemler” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces

Of War Phases Of Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara

Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004.

MUTLU, Mustafa, Vietnam’dan Körfez Savaşı’na Uluslararası

Uyuşmazlıklarda Kamuoyu Oluşumu, Yayımlanmamış Doktora

Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2001.

MORGENTHAU, Hans, Uluslararası Politika, Türk Siyasi İlimler Derneği

Yayınları Cilt 1, Çev: Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Ankara 1970.

MACHİAVELLİ, Niccolo, Hükümdar, Çev: Özgür Yılmaz, Matris Yayınları, 1.

Basım, İstanbul, Ekim 2003.

ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası, İletişim Yayınları, 8. Baskı, İstanbul,2003

ÖZDEMİR, İnan, “TBMM’de Savaş Retoriği: Körfez ve Irak Savaşları” Savaşın

Yüzleri ve Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of

Reconciliation, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi

Page 287: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

279

Basımevi, Ankara, 2004.

SCHLEİNGER, Philip, Medya Devlet ve Ulus, Siyasal Şiddet ve Kolektif

Kimlikler, Ayrıntı Yayınları, Çev:Mehmet Küçük, İstanbul, 1998.

SEÇİM, Filiz, Uluslararası İletişim Düzeni Bağlamında Türk Basınında Yer

Alan Dış Haberlerin İncelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi,

İstanbul, 1993.

TOKU, Neşet, John Locke ve Siyaset Felsefesi, Liberte, Birinci Baskı, Ankara,

Mart, 2003.

UĞUR, Aydın, Birikim, 25. sayı, Mayıs 1991.

UZGEL, İlhan, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, İmge Kitabevi, 1.Baskı, Ankara,

Mayıs 2004.

VAN DİJK, Teun, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım, Der: Barış

Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yayınları, İstanbul, 2003.

WALTZ, Kenneth, George H. Quester, Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya

Siyasal Sistemi, Çev: Ergin Onulduran, A.Ü. Siyasal Bilgiler

Fakültesi, Ankara, 1982.

WOLFSFELD, Gadi, Media and Political Conflict, Londra. Cambridge Press,

2004.

GAZETELER Cumhuriyet, 25 Şubat–25 Mart 2003.

Hürriyet, 25 Haziran–26 Temmuz 1950.

Page 288: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

280

Hürriyet, 20 Haziran – 20 Temmuz 1974.

Hürriyet, 8 Kasım – 8 Aralık 1992.

Hürriyet, 9 Eylül – 9 Ekim 1998.

Hürriyet, 12 Eylül – 12 Ekim 2001.

Hürriyet, 25 Şubat–25 Mart 2003.

Milli Gazete, 25 Şubat–25 Mart 2003.

Milliyet, 25 Haziran–26 Temmuz 1950.

Milliyet, 20 Haziran – 20 Temmuz 1974.

Milliyet, 12 Eylül – 12 Ekim 2001.

Sabah, 17 Aralık 1990 – 17 Ocak 1991.

Sabah, 8 Kasım – 8 Aralık 1992.

Sabah, 9 Eylül – 9 Ekim 1998.

Sabah, 25 Şubat–25 Mart 2003.

Türkiye, 17 Aralık 1990 – 17 Ocak 1991.

Yeni Şafak, 25 Şubat–25 Mart 2003.

İNTERNET

http://www.koolpa.com/medya/31216-liberal-basin-anlayisi/

Page 289: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

281

ÖZET

Bu tezin amacı, Türkiye’deki ulusal basının ulusal çıkar önceliğinin söylemsel

kuruluşunu, ulusal çıkara ilişkin nitelendirmelerin yoğunlaştığı örnek olaylar

aracılığıyla kanıtlamaktır. Bu amaçla Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı, Körfez

Savaşı, Bosna Savaşı, Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı ve 1 Mart 2003 tezkeresi

örnek olayları incelenmiştir.

Çalışmanın giriş bölümünde ulusal çıkar kavramının farklı paradigmalar tarafından

nasıl ele alındığı incelenmiştir. Buna göre realist paradigmada ulusal çıkar güç ile

özdeşleştirilmekte ve ulusal çıkarın yani gücün arttırılması uluslararası politikanın

amacı olarak kabul edilmektedir. Realist paradigmada ulusal çıkar savaşlar

aracılığıyla gerçekleştirilir. Çünkü güçlü olmanın yolu bir diğer devleti güçsüz

düşürmek, onun gücüne de sahip olmaktır. Liberal paradigmada ise ulusal çıkar

kapitalizmin çıkarıyla özdeşleştirilmekte ve bu kesim için iyi olanın toplumun diğer

kesimleri için de iyi olacağı öngörülmektedir. Devletlerin çıkarı savaşta değil

barıştadır. Ulusal çıkar, uluslararası işbirliği aracılığıyla gerçekleşir. Marksist

paradigmada ise ulusal çıkar kavramı egemen sınıfın çıkarlarını ifade etmektedir ve

bu kavram yalnızca bir gizleme görevi görmektedir.

Çalışmanın birinci bölümünde ulusal çıkar ve medyanın ulusal çıkarları ele alması

incelenmiştir. Bu amaçla Kore, Kıbrıs, körfez, Bosna, Kosova ve Afganistan

savaşlarında dönemin en yüksek tirajlı iki gazetesi incelenmiştir. Ele alınan

dönemlerde basın tarafından Türkiye’nin ulusal çıkarlarını realist paradigma

Page 290: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

282

üzerinden değerlendirdiği ve resmi politikaya uygun bir politika takip ettiği

saptanmıştır.

Çalışmanın ikinci bölümünde 1 Mart 2003 tezkeresinin farklı ideolojik görüşlere

sahip basında ulusal çıkarlar açısından nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu bölümde

liberal, muhafazakâr ve sol basını temsilen gazeteler seçilmiştir. Buna göre Hürriyet

ve Sabah liberal; Milli Gazete ve Yeni Şafak muhafazakâr ve Cumhuriyet gazetesi

sol basını temsil etmiştir. Her üç ideolojiye sahip gazeteler 1 mart tezkeresini realist

paradigma çerçevesinde değerlendirmiş, ancak tezkereye destekleri farklı olmuştur.

Liberal basın tamamen tezkereyi desteklerken, muhafazakâr basın tamamen karşı

durmuştur. Sol basın ise tezkereyi kısmi olarak desteklemiştir. Sol basın tezkerenin

birinci kısmı olan “Türkiye’nin yurt dışına asker gönderme kısmını desteklemiş,

ancak yabancı askerlerin Türkiye’ye kabulü”nü içeren ikinci kısmını reddetmiştir.

Bu çalışmada basının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını genellikle güvenlik ve

ekonomik çıkarlar üzerine kurduğu tespit edilmiştir.

Page 291: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

283

SUMMARY

This study’s aim is to prove the national interest that have been preceded by national

press. We examined some examples like Korea War, Cyprus Peace Operation, Gulf

War, Bosnia War, Kosova War, Afghanistan War and 1 March 2003 Memorandum

in which national interests were intensed.

In the begining we examined the national interest from the different view points. In

the realistic view point power and national interest have been juxtaposed. For that

reason to use power and capture power of other states is acceptable. national interest

just can be carried out by using power in order to increase power and to weaken

competitor states. As far liberal ideology the national interest and the goal of

capitalism are the same things. Capitalism is beneficial for all socity. States interests

only can be carried out by peace not war. İt is very important to operate international

to reach this goal. in marxist view point the concept of national interests express

high class interests.

In the first chapter we examined national interest and the approach of media to

national interest. On this purpose the approach of two newspapers that have the

highest circulation to Korea War, Cyprus Peace Operation, Gulf War, Bosnia War,

Kosova War and Afghanistan War have been examined. we have seen on thus

examples national press pursuite on the same politics with government and those

politics are like realistic interest.

Page 292: acikarsiv.ankara.edu.tracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3490/4372.pdfi İÇİNDEK İLER KISALTMALAR GİRİŞ…………………………………………………………………………………….…1

284

In the second chapter the approach national press that have different ideology to 1

March Memorandum. In this chapter we have chosen as liberal Hürriyet and Sabah,

as conservative Milli Gazete and Yeni Şafak and left press Cumhuriyet. Those

newspapers approached the March Memorandum from the realistic view point but

their supportations were different. Liberal press supported the memorandum but

conservative press opposed completely. As for left press, it supported the

memorandum partially. Left press accepted to send the army to foreign country but

opposed second chapter of memorandum that involve the settlement of foreigner

army in Turkey.

We finally confirmed national press imaged the national interest on the circle of

national security and economic interests.