187
IBNÜ'L-CÂRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b. el-Cârud en- Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu. Ömrünü Mekke'de mücavir olarak geçirdi. Kendisinden ilim tahsil ettiği başlıca hocaları şunlar: Ya'kub b. İbrahim ed-Devrâkî, Eşec el-Kindî, Ibnü Hüzeyme. Aynca büyük hadis bilginlerinden İbn Râhuye, Ali b. Hucr ve Ahmed b. Menî gibi kimselerden de istifade ettiği bilinmektedir. Kendisinden ders okuyan başlıca Öğrencileri ise şunlardır: Kız kardeşinin oğlu Yahya b. Mansur el-Kâdî, Ibnü'ş-Şarkî, Da'lec b. Ahmed ve Taberânî. Ömrünü hadis ve hadis ilimlerine hizmetle geçiren îbnü'I-Cârud hicri 307 (m. 919-920) yılında Mekke'de vefat etmiştir. İbnü'l-Cârud'un kaynaklarda zikredilen birkaç eseri şunlardır: el-Müntekâ mine's-sünenî'î-müsnede an Resûlillâh saîîaîlahü aleyhi ve seilem, Kitâbü'l-cerh ve'Ha'dü, el-Ahâd fi esmâi's-sahâbe, el-Esmâ ve'l-künâ. el-MÜNTEKÂ; Kaynaklarda hadis ilimlerine dair birçok eser kaleme aldığı belirtilen İbnü'l-Cârud'un günümüze ulaşan tek eseri, el- Münteka mine'ssüneni'l-müsnede an Resû-liîîâh satiaüahü aleyhi vesellem'dii. Eser, fıkhi hükümlere kaynak teşkil eden 1114 ahkâm hadisinin fıkıh konularına göre tasnifinden ibarettir. Eserin bilimsel değerini tespit bakımından, hadis ilimleri alanında mütehassıs olan imam Zehebî'nin şu değerlendirmesi yeterlidir: "Hadis münekkitlerinin içtihat farklılıkları sebebiyle tenkit ettikleri pek azı müstesna içindeki hadislerin tamamı sahihtir ve hasen derecesinin altına kesinlikle düşmez." (Muhamrned b. Ahmed ez-Zehebî, Siyeru a'lâmü'n-nübelü (nşr. Şuayb el-Arnavut vd.), XIV, 239, Beyrut 1401- 1405/1981-1985.) Önce Hindistan'da basılan eser (Haydarabad 1309/1891, 1315/1897), daha sonra Abdullah Hâşim el-Yemânî el- Medenfnin Teysirü'l-fettâhfl-vedûd fi tahrici'l-Müntekâ H'bni'l-Cârud adlı çalışmasıyla birlikte Kahire'de neşredildi (1382/1962). Daha sonra bir heyet tarafından hadislerin Önemli kaynaklardaki yerlerini gösteren dipnot ilavesiyle yayımlandı (Beyrut 1407/1987) ki, tercümede gerekli görülmediğinden dipnot ilaveleri çıkarılarak bu baskı kullanılmıştır. Daha sonra eser Abdullah Ömer el-Bârûdî tarafından sonuna alfabetik hadis fihristi konularak yeniden neş- redilmiştir (Beyrut 1408/1988). Ayrıca Ebû îshak el-Huveyn'i el- Eserî, eser hakkında Ki-tâbü Gavsi'l-jnekdûd bi tahrici Müntekâ İbni'l-Cârûd adıyla üç ciltlik (iki mücclled) bir tahric çalışması yaparak yayımlamıştır (Beyrut 1988). (İbnü'l-Cârud ve eserleri hakkında bkz. Türkiye Diyanet Vakfı Ulam Ansiklopedisi, "İbnü'l- Cârûd" md. XX, 537, istanbul 1999.) Ahkâm Âyetlerinin Uygulamasında Ahkâm Hadislerinin Yeri Ve Önemi Giriş İslâm kültürünün oluşumu, gelişmesi ve şekillenmesinde Kur'ân'dan sonra Sünnef in de müstesna bir yeri vardır. Kur'ân, yüce Allah'ın

ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

IBNÜ'L-CÂRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b. el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu. Ömrünü Mekke'de mücavir olarak geçirdi. Kendisinden ilim tahsil ettiği başlıca hocaları şunlar: Ya'kub b. İbrahim ed-Devrâkî, Eşec el-Kindî, Ibnü Hüzeyme. Aynca büyük hadis bilginlerinden İbn Râhuye, Ali b. Hucr ve Ahmed b. Menî gibi kimselerden de istifade ettiği bilinmektedir. Kendisinden ders okuyan başlıca Öğrencileri ise şunlardır: Kız kardeşinin oğlu Yahya b. Mansur el-Kâdî, Ibnü'ş-Şarkî, Da'lec b. Ahmed ve Taberânî. Ömrünü hadis ve hadis ilimlerine hizmetle geçiren îbnü'I-Cârud hicri 307 (m. 919-920) yılında Mekke'de vefat etmiştir. İbnü'l-Cârud'un kay-naklarda zikredilen birkaç eseri şunlardır: el-Müntekâ mine's-sünenî'î-müsnede an Resûlillâh saîîaîlahü aleyhi ve seilem, Kitâbü'l-cerh ve'Ha'dü, el-Ahâd fi esmâi's-sahâbe, el-Esmâ ve'l-künâ.el-MÜNTEKÂ; Kaynaklarda hadis ilimlerine dair birçok eser kaleme aldığı belirtilen İbnü'l-Cârud'un günümüze ulaşan tek eseri, el-Münteka mine'ssüneni'l-müsnede an Resû-liîîâh satiaüahü aleyhi vesellem'dii. Eser, fıkhi hükümlere kaynak teşkil eden 1114 ahkâm hadisinin fıkıh konularına göre tasnifinden ibarettir. Eserin bilimsel değerini tespit bakımından, hadis ilimleri alanında mütehassıs olan imam Zehebî'nin şu değerlendirmesi yeterlidir: "Hadis münekkitlerinin içtihat farklılıkları sebebiyle tenkit ettikleri pek azı müstesna içindeki hadislerin tamamı sahihtir ve hasen derecesinin altına kesinlikle düşmez." (Muhamrned b. Ahmed ez-Zehebî, Siyeru a'lâmü'n-nübelü (nşr. Şuayb el-Arnavut vd.), XIV, 239, Beyrut 1401-1405/1981-1985.) Önce Hindistan'da basılan eser (Haydarabad 1309/1891, 1315/1897), daha sonra Abdullah Hâşim el-Yemânî el-Medenfnin Teysirü'l-fettâhfl-vedûd fi tahrici'l-Müntekâ H'bni'l-Cârud adlı çalışmasıyla birlikte Kahire'de neşredildi (1382/1962). Daha sonra bir heyet tarafından hadislerin Önemli kaynaklardaki yerlerini gösteren dipnot ilavesiyle yayımlandı (Beyrut 1407/1987) ki, tercümede gerekli görülmediğinden dipnot ilaveleri çıkarılarak bu baskı kullanılmıştır. Daha sonra eser Abdullah Ömer el-Bârûdî tarafından sonuna alfabetik hadis fihristi konularak yeniden neşredilmiştir (Beyrut 1408/1988). Ayrıca Ebû îshak el-Huveyn'i el-Eserî, eser hakkında Ki-tâbü Gavsi'l-jnekdûd bi tahrici Müntekâ İbni'l-Cârûd adıyla üç ciltlik (iki mücclled) bir tahric çalışması yaparak yayımlamıştır (Beyrut 1988). (İbnü'l-Cârud ve eserleri hakkında bkz. Türkiye Diyanet Vakfı Ulam Ansiklopedisi, "İbnü'l-Cârûd" md. XX, 537, istanbul 1999.)

Ahkâm Âyetlerinin Uygulamasında Ahkâm Hadislerinin Yeri Ve Önemi

Giriş

İslâm kültürünün oluşumu, gelişmesi ve şekillenmesinde Kur'ân'dan sonra Sünnef in de müstesna bir yeri vardır. Kur'ân, yüce Allah'ın kulları arasından seçtiği peygamberleri aracılığıyla insanlara gönderdiği son vahyi temsil ederken, Sünnet de son peygamber Hz. Muhammed'in (sav) son vahyin buyrukları doğrulturusunda hareket etmek amacıyla tercih edip yaşadığı hayat tarzı ve benimsediği yol anlamına gelmektedir. Bu anlamda Sünnet, hem teorik hem de pratik olarak hayatın hemen her alanını kapsayan bir genişliğe sahiptir. Bir anlamda Sünnet, son peygamber ve güzel örnek Hz. Mu-hammed (sav) tarafından son vahiy Kur'ân'ın evrensel planda ortaya konmuş bir yorumu, açılımı ve hayata tatbiki olarak da değerlendirilebilir. Bu gerçeği keskin basireti ile keşfeden Hz. Aişe, kendisine Allah Resulü'nün ahlakı sorulduğunda tereddütsüz "Onun ahlâkı Kur'ân idi"1[1] demiştir.Sünnet sayesinde ilahî vahiy, bir takım soyut kavramlar veya ideolojik söylemlerden ibaret bırakılmamış, aynı zamanda onların hayattaki yansıması da yetkili bir mercii/peygamber aracılığıyla uygulamalı olarak gösterilmiştir. Öyleyse rahatlıkla denebilir ki, Allah Resulü (sav) bütün hayatıyla; yalnız veya başkalarıyla bulunurken, yoculukta veya yolculuk dışında, uykuda veya uyanık halinde, özel veya genel hayatında, barış veya savaş hallerinde, sevinçli veya sıkıntılı anlarında, Allah ile, insanlar ile, arkadaşları veya akrabaları ile, dostları veya düşmanları ile olan bütün ilişkilerinde hep yüce Kur'ân'ın beyan edicisi ve îslâmm canlı timsâli olmuştur. O nedenle Kur'ân, beşerî, coğrafî, tarihî, kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklarına rağmen bütün fertleri ve toplumları onun izinden gitmeye, onu kendilerine örnek edinmeye davet etmiştir.Kur'ân, insanı inanç, ibâdet ve ahlâk yönlerinden terbiye edip geliştirmeyi amaç edinmiştir. Olgun bir insan olabilmek için makul (selim) bir inanç ve düşünce sistemine sahip olmakla elde edilecek zihnî tezkiye ne kadar önemli ise onu kuvvetlendirip sağlam tutacak ruhî ve bedensel tezkiye de o kadar önemlidir. Bu da ancak ibâdet ve salih amellerle/erdemli davranışlarla kazanılabi-lir. İbadet ve salih amelle takviye edilmiyen inançların zamanla zayıflayarak silik hale gelmeleri, bir süre sonra da tamamen yok olup gitmeleri beklenen bir neticedir. Kur'ân'm yetişmesini hedeflediği insan tipi, manevî 1[1] Müslim, "Müsâfİrûn", 18; Ebû Dâvûd, "Salat", 316.

Page 2: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

ihtiyaçlarını gö-zardı ederek sadece maddî ihtiyaçlarını tatmin peşinde koşan ya da zihinsel bir dönüşümü gerçekleştirdiği halde bunu ruhî ve bedensel aktivitelerle teyit edemeyen insan tipi değil; aksine inanç, ibadet ve ahlak yönlerinden kendisini yetiştiren, olgunlaştıran, maddî ve manevî ihtiyaçlarını ölçülü ve dengeli biçimde tatmin eden kamil insandır. Bu yüzden Kur'ân her şeyden önce insanı zihinsel bakımdan tezkiye ederek ona doğru ve sağlam bir inanç sistemi kazandırmayı, onu, fıtratına ters düşen her türlü inanç ve düşünce şekillerinden kurtarmayı hedeflemiştir. O nedenle ilk insan Adem'den (as) beri zaman, mekan ve millet faktörlerine rağmen herhangi bir değişikliğe uğramadan asırlarca nesilden nesile aynen devamedegelen sağlam inanç sistemini ortaya koymuş ve onu, güçlü delillerle insanlığa sunmuştur.2[2]

İkinci olarak Kur'ân, insanı ruhî tezkiyeye tabi tutarak kalbini kin, nefret, haset, gurur, kibir, cimrilik, zulüm vb. kötü ahlaktan arındırmayı, onların yerine sevgi, fedakarlık, tevazu, vakar, iffet, haya, cömertlik, adalet gibi üstün ahlak değerlerini koymayı hedeflemiştir. Bu amaca yönelik olarak da yine asırlarca herhangi bir değişikliğe uğramadan devam edegelen üstün ahlâk nizamını önermiştir ki, bu nizamın temelinde Allah korkusu ve uhrevî mü-kâfaat ve ceza beklentisi yatmaktadır. Nitekim Kur'ân ve Sünnet'te sık sık Allah'a ve âhirete imana vurgu yapılması bundandır.3[3]

Kur'ân insanın ruhunu sağlam inanç ve güzel ahlakla tezkiye ettikten sonra, ibadetler ve bir takım dünyevî sorumluluklarla onu takviye edip yüceltmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle Yüce Allah inananlardan bir yandan em-rolundukları gibi dosdoğru olmalarını4[4] ve Rablerine karşı kulluk vazifelerini hakkıyla yerine getirmelerini isterken5[5], diğer yandan insanlarla olan ilişkilerinde de kendilerinden yine kendi buyrukları doğrultusunda hareket etmelerini talep etmektedir.6[6] Onun için beşerî münasebetleri, toplumsal hak ve görevleri fert ve toplumun maddî ve manevî çıkarlarına en uygun biçimde düzenleyen adil hayat nizamını ortaya koymuştur. Fert ve toplum bazında İslâmî hayatın belirli çizgiler üzerinde devam edebilmesi ve diğer hayat tarzlarından belirgin çizgilerle ayırt edilebilmesi, elbetteki hem öz hem de şekil olarak bu nizamın korunup yaşatılmasına bağlıdır. Bu noktada ahkâm âyetleri ve ahkâm hadislerinden oluşan hukuk naslarmın doğru biçimde yorumlanarak hayata tatbik edilmeleri büyük önem arzetmektedir.

1- Ahkâm Âyetleri

Ahkâm, "hüküm" kelimesinin çoğuludur. Hüküm ise sözlükte "menetmek, önlemek"7[7] gibi anlamlara gelen "hkm" fiilinden mastardır. İslâm hukukçularına göre hüküm "Yüce Allah'ın, bir işin yapılmasını ya da yapılmamasını gerektiren veya bu hususta kişiyi muhayyer bırakan, mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabıdır".8[8] Basit bir tasarrufla buna "... şâri'in (kanun koyucu) hitabıdır" da denebilir. Buna göre ahkâm âyetlerinden maksat, mükelleflerden bir işin yapılmasını veya yapılmamasını isteyen ya da bir işi yapıp yapmama konusunda kişiyi muhayyer bırakan herhangi bir hüküm ihtiva eden âyetlerdir.Kur'ân-ı Kerim sosyal ya da ferdî hayata dair serî hükümleri bazan açık bir üslûpla bazan da genel prensipler şeklinde bildirmiş, bir kısım hükümlere ise sadece işarette bulunmuştur.9[9] Öyleyse ahkâm âyetlerini iki kısımda değerlendirmek mümkündür:a- Açık hüküm ve kurallar ihtiva edenler. Bu tür âyetler Bakara, Âl-i îm-rân, Nisa gibi özellikle Medine döneminde nazil olan sûrelerde çok miktarda bulunmaktadır.b- İçtihat ve istinbât yoluyla hüküm çıkarmaya elverişli bazı işaretler ve delâletler ihtiva edenler. Bunlar da başka bir âyete müracaata gerek kalmadan hüküm çıkarılabilenler ve ancak başka bir âyete müracaatla hüküm çı-karılabilenler şeklinde iki kısımda mütalaa edilebilir.10[10] Meselâ, Ebû Leheb'in karısı hakkındaki Tebbet sûresinin "Odun taşıyıcısı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecektir)"11[11] meâlli âyetinden kâfirlerin de nikahlarının sahih olduğu hükmünün çıkarılması birincisine; hamileliğin başlangıcı ile sütten kesme zamanını otuz ay olarak

2[2] Bkz. Muhammed el-Hudarî, Târihu'l-teşrîi'l-islâmî, Mısır 1400/1980, s. 16-17.3[3] Meselâ bkz. el-Bakara, 2/8, 62, 126, 228, 232: en-Nisâ, 4/59; el-Mâide 5/69 en-Nûr, 24/2; el-Ah-zâb, 33/21; el-Mücâdele, 58/22; et-Talâk, 65/24[4] Hûd, 11/112; eş-Şûrâ, 42/15; Fussilet, 41/6.5[5] el-Bakara, 2/21; en-Nisâ, 4 /36; vb.6[6] el-Mâide, 5/8; el-En'âm, 6/152; en-Nisâ, 4/58; en-Nahl, 16/90.7[7] Ibn ManzÛr, iMnü'l-Arab, Beyrut ts. "hkm" md.8[8] Sa'dî Ebû Ceyb, el-KAmûsu'l-pkhî, lügaten ve'shlâhen, Dımeşk, 1982, "hkm" md.; Muhammed Rev-vâs Kal'acî, Mıt'cemii lügati'l-fııkahâ, Beyrut 1985, "hkm" md.9[9] Kur'ân'da hüküm koyma yöntemi hakkında geniş bilgi için bkz. Mustafa Muhammed, Menhecü'l-Kur'ân'i'l-kerhn fî takrîri'l-ahkâm, Libya 1403/1993.10[10] Bkz. Çetiner, Bedreddin, "Ahkâmü'l-Kur'ân" DÎA, 1, 55111[11] Tebbet, 111/3-5.

Page 3: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

belirleyen âyet12[12] ile sadece sütten kesme süresini azami iki yıl olarak bildiren âyeti13[13] birlikte değerlendiren İbn Abbâs'ın hamileliğin asgarî süresini altı ay olarak tesbit etmesi de ikincisine örnektir. 14[14]

Ahkâm Âyetlerinin Sayısı

Ahkâm âyetlerinin sayısı ve sınıflandırılması üzerinde kafa yoran İslâm bilginleri ahkâm âyetlerinin sayısı ile ilgili 50 ile 1080 arasında değişen rakamlar vermişlerdir. Bu konuda farklı rakamların verilmesi, ahkâm âyetleri kavramına yüklenen anlamla ilgilidir. Sarih olarak doğrudan hükme kaynaklık eden âyetleri esas alanlar rakamı düşük tutarken âyetin delâlet ve işaretlerini de dikkate alanlar bu rakamı büyültmüşlerdir. Ahkâm âyetlerinin sayısının ancak 50 kadar olduğunu belirten Ahmed Emin, bu hususta Sıraç Ali el-Hin-dî'nin konuyla ilgili değerlendirmesini esas almıştır. Sıraç Ali ahkâm âyetlerinin 200 kadar olduğunu ifade etttikten sonra bunun da ancak dörtte birinin doğrudan hükme mesnet teşkil ettiğini, geri kalanlarının ise esasen vaz u nasihat ve irşat amaçlı olduğunu belirtmiştir. 15[15] Diğer yandan Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'ân'mda 1080 âyeti tefsir etmiştir. 16[16] Bundan başka ahkâm âyetlerinin sayısını 80-10017[17],150-20018[18] veya 33019[19] olarak verenler de bulunmaktadır. Bir kısım alimler ise haklı olarak ahkâm âyetlerini belli bir sayı ile sınırlamanın doğru olmayacağını, bu sayının kişinin ilmî derinliği ve istinbât kabiliyetine göre farklılık arzedebileceğini; dolayısıyla bazı işaretler ve delâletlerle dolaylı olarak hükme kaynaklık eden kıssa, emsal vb. hususları ihtiva eden âyetlerin de dikkate alınması durumunda, ahkâm âyetlerinin sayısının çok daha fazla ola-bileceğini söylemişlerdir. 20[20] Bununla birlikte Gazzâlî'nin ahkâm âyetlerinin sayısına dair ileri sürdüğü 500 rakamı, bu konuda bir kısım bilgin tarafından makul bir değerlendirme olarak kabul edilerek tercihe şayan bulunmuştur. 21[21] Bu da yaklaşık olarak Kur'ân'in 1/12'ne tekabül eder. 22[22]

Ahkâm âyetlerinin sayısı konusunda 500 rakamı, İslâm hukuku üzerinde araştırma yapan Batılı bilim adamları tarafından da ileri sürülen ve sürekli tekrarlanan bir rakamdır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, bu değerlendirme, rakamsal açıdan makul kabul edilse bile, hacim ve kapsam bakımından ahkâm âyetlerinin çok daha fazla olduğunu kabul etmek gerekir. Zira Kur'ân'ın bütünü dikkate alındığında bir âyetin ortalama uzunluğu iki ile üç satır arasında değişirken, ahkâm âyetlerinin ortalama uzunluğu üç ile altı satır arasındadır. Bu gerçek göz önüne alınırsa, hukukî âyetlerin kapsam olarak Kur'ân'ın 1/12'sinden çok daha geniş bir hacim ve kapsama sahip olduğu görülecektir. Diğer yandan Kur'ân'da yer alan tekrarlar yakından incelenirse, bunların ağırlıklı olarak itikadı ve ahlâkî âyetlerde olduğu; ahkâm âyetlerinde ise pek az tekrara rastlandığı, bunların da genellikle salt bir tekrar olmaktan çok belli bir hukukî sürecin sonucu olduğu görülecektir. Hatta Batılı araştırmacılardan Go-itein buradan hareketle der ki: Kur'ân'm muhtevasını ahlak, cedel, kısas, siret ve hukuk diye beş kısımda değerlendirilirse, hukuk kısmı dünya literatüründe "canon" diye bilinen Tevrat'tan daha az hacimde olmaz. 23[23]

Ahkâm Âyetlerinin SınıflandırılmasıBazı islâm bilginleri ahkâm âyetlerini modern hukuk konularıyla paralellik arzedecek şekilde bir sınıflandırmaya tabi tutmuştur. Bu tür bir sınıflandırmaya giden Hallâf, tlmü usûli'l-fıkh adlı eserinde çerçeveyi kısmen geniş tutarak ibadetleri de hukuk kavramı içerisinde değerlendirmiş ve bu konuda 140 kadar âyetin bulunduğunu; ayrıca aile ve miras hukuna dair 30, usûl hukukuna dair 13, anayasa hukukuna dair 10, devletler hukukuna dair 25, iktisadî ve malî hukuka dair 10 âyet olmak üzere toplam

12[12] el-Ahkâf, 46/15.13[13] Lokman, 31/14.14[14] Zerkeşî, Ebû Abdullah Bedreddîn Muhammed b. Bahâdır el-Bürhân fi ulfımi'hKur'ân (thk. Muhammed Ebii'I-Fadl İbrahim), Beyrut 1376/1957, II, 4-5.15[15] Ahmed Emin, Yevmii'l-lslâm, Beyrut 1952, s. 162.16[16] Güngör, Mevlüt, Cessâs ve Ahkâmü'1'Kur'ân'i, Ankara 1989, s. 201-216.17[17] Ansay, Sabri Şakir, Hukuk Tarihinde İslâm Hukuku, Ankara 1958, s. 13.18[18] Suyûtî, Celaleddin es-Suyûtî, el-ltkân fi ulûmi'l-Kıir'ân (thk. Muhammed Ebü'I-Fadl İbrahim), Kâ-lıire 1405/1985, IV, 35; Hacevî, Muhammed b. Hasan el-Hacevî, el-Fikrii's-$âmî fi târihi'I-fıkhi'1-ls-lâmî, Beyrut 1416/1985,1, 84; Hudarî, Tarihu't-teşrri-islâmi, s. 40; Yüdırım, Celal, Kur'ân Ahkâmı, İstanbul 1971,1, 25.19[19] Muhammed Yusuf Musa, el-Medlıal İi dirâsâtfl-ftkhi'l-İstâmî, Kahire 1961, s. 30; Keskioğlu, Osman, P'kıh Tarihi ve İslâm Hukuku, Ankara 1980, s. 22-23.20[20] Suyûtî, a.g.e., IV, 35; Reşid Rıza, Ulamda Birlik ve Fıkıh Mezhepleri, Ankara 1974, s. 205; Karaman, Hayrettin, İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul 1989, s. 60; Cerrahoglu, İsmail, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, n, 40; Güngör, a.g.e., s. 17-18.21[21] Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b- Muhammed el-Gazzâlî, el-Müstesfâ min ilmi'l-usûl, Beyrut 1324/1906, II, 350; Suyûtî, a.g.e., IV, 35; Cerrahoglu, Tefsir Tarihi, II, 40.22[22] Hacevî, a.g.e., I, 84.23[23] Goitein, S. D., "Birth-Hour of Müslim Law" MW, 50 (1960), s. 24.

Page 4: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

368 hukukî âyetin varlığından bahsetmiştir. 24[24]

Bu konuda daha ayrıntılı bir çalışma ise Delhi Üniversitesi hukuk profesörlerinden Tahir Mahmud tarafından yapılmıştır. Tahir Mahmud konuya ilişkin taslak denemesinde "fıkıh" terimi yerine "hukuk" kavramını esas alarak söz konusu kavramın günümüzde çağrıştırdığı alanlarla doğrudan ilgili âyetleri, çağdaş hukuk konulanna göre bir tasnife tabi tutarak hukukî âyetleri şu beş ana bölüme ayırmıştır:1- Evlenme ve Aile Hukuku2- Mülkiyet ve Miras Hukuku3- Ticaret Hukuku4- Suç ve Ceza Hukuku5- Toplum ve Devlet İdaresi hukukuBu ana bölümlerden herbirini alt bölümlere ve alt bölümleri de kendi aralarında daha küçük bölümlere ayıran Tahir Mahmud, birinci ana bölümde 47, ikincisinde 18, üçüncüsünde 17, dördüncüsünde, 43 ve beşincisinde de 36 olmak üzere toplam 161 ahkâm âyetini sınıflandırmaya tabi tutmuştur. 25[25]

Kur'ân'da yer alan hukukî âyetler ve bugünkü hukuk konularına göre yapılan sınıflandırmalar da açıkça göstermektedir ki, hukuk, Schacht gibi Batılı araştırmacıların yanında modernist eğilimlerin tesiriyle bazı müslüman bilginlerin de savundukları görüşün aksine dini gelenek dışında kalan bir alan olmayıp bilakis, özellikle îslâmî gelenekte ferdî ve içtimaî hayatın bütün alanlarına kadar uzanan dinî öğretilerin önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Buna göre îslâmî hukuk normlarına hicrî ikinci asır ve sonrasında oluşan içtihat faaliyetlerinin tarihsel birer ürünü olarak bakmak bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır. 26[26]

Fıkhı Tefsir Geleneği

Fıkhı Tefsir terkibinin ilk kelimesi fıkıh, sözlükte "Bir şeyi bilmek, iyi ve tam olarak anlamak, derinlemesine kavramak" gibi anlamlara gelmektedir. 27[27] îslâmm ilk devirlerinde genellikle itikad, ahlak ve amelî konulan kapsayan bir muhtevada kullanılan fıkıh kavramı, zamanla dinin furûuna (ilmihal ve hukukî bilgiler) tahsis edilir olmuştur. 28[28] Bu yüzden özellikle Hanefî bilginleri hukukî bir terim olarak fıkhı, "insanın amelî bakımdan leh ve aleyhinde olan seri hükümleri bilmesidir" şeklinde tanımlamışlardır. 29[29] Şafiî geleneğine bağlı usulcülere göre ise fıkıh, "dinin amelî hükümlerini, muayyen delil ve kaynaklarından çıkararak bilmektir".30[30] Buna göre fıkıh, dinin furûna ait bilgileri ve hükümleri ihtiva eden ilim dalının adı olunca, fıkhı tefsir de Kur'ân'ın furûu ve amelî hayata ait âyetlerini konu edinen, onları açıklayan ve onlardan serî hükümler istinbat etmeyi amaçlayan özel bir tefsir ekolünün adı olmaktadır. Bu Özelliğe sahip tefsir eserlerinde genellikle 500-1000 arasında âyet tefsir edilmiştir.Fıkhî tefsir, sarih ahkâm âyetlerinin yanında müfessirin anlayış ve birikimine göre ahlâkî ve tarihî âyetler de dahil, serî hükme kaynaklık edebilecek her türden âyeti konu edinmektedir. Bu tür âyetlerin tefsir edildiği eserlere, litaratürde farklı isimler verilmiştir. Bu sahada ilk devirlerde yazılan eserlere daha ziyade AhMmu'l-Kur'ân31[31] adı verilirken, özellikle son dönemlerde kaleme alınan bazı fıkhî tefsirlere ahkâm âyetlerinin tefsiri anlamında Tefsi-rü âyâtn-ahkâm32[32] adı verilmiştir. Kimi bilginler ise ahkâm âyetlerinin ihtiva ettikleri amelî hükümleri "Fıkhül-Kur'ân33[33] olarak nitelemişlerdir.Fıkhî tefsirin amacı, kendi sahasına giren âyetlerinin içerdiği amelî hükümleri, kaide ve ilkeleri ortaya çıkarıp açıklamak ve bunların hayata nasıl tatbik edileceği konusunda insanlara yol göstererek onların dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamaktır. Bu sebeple fıkhî tefsir, hem konusu, hem gayesi hem de toplumun ona olan ihtiyacı açısından büyük önem arzeden değerli bir ilmî faaliyettir. Zira esas gönderiliş amacı ihtiva ettiği hükümlerle amel edilmesini sağlamak olan Kur'ân, 34[34] inananlardan öncelikle Allah'ın indirdik-leriyle hükmetmelerini istemektedir. Allah'ın indir diki eriyle

24[24] Abdülvehhab Hallâf, Umu ıısûli'i-fıkh, Kuveyt 1388/1968, s. 32-33.25[25] Geniş bilgi için bkz. Tahir Mahnıood, "Law in the Qur'ân-a Draft Code" VII Islamk CLQ (1987), s. 1-32.26[26] Schacht'm bu yöndeki iddiasının eleştirisi için bkz. Muhammed Mustafa el-A'zamî, On Sclıacht's Origİns of Mııhatnmadan Jıırisprudence, Riyad 1985, s. 15-18. Eserin Mustafa Ertürk tarafından yapılan Türkçe çevirisi İslâm Fıkhı ve Sünnet: Oryantalist j. Schacht'a Eleştiri adıyla yayınlanmıştır (İz Yayıncılık, İstanbul 1996).27[27] Muhammed Mürtedâ el-Hüseynî ez-Zebîdî, Tâcu'l-arûs, "fkh" md.; Muhammed Ali b. Ali et-Te-hânevî, Keşşaftı isUlâMti'l-fiinûn, istanbul 1404/1984, "fkh" md.28[28] Karaman, Hayreddin "Fıkıh" md. Di A, XIII, 1.29[29] Sadm'ş-Şerî'a Ubeydullah b. Mes'ûd, Şerhu't-tevdîh li metni't-Tenkîh, Beyrut 1957, I, 10; Molla i^üv, Mir'âtuhısûl fi şerhi Mirkâti'I-vıısfıl, İstanbul \872A980,1,15-16.30[30] Tehânevî, Keşşaf, I, 31; Karaman a.g.m., DÎA, XIII, 1.31[31] İmam şafiî, Cessâs, Ibnü'l-Arabî ve Ilkiyâ el-Herrâsî'nİn Ahkâmü'i-Kıır' ân'lan gibi.32[32] Muhammed Ali es-Sâyi'nin hazırladığı Tefsîrii âyâti'l-ahkâm gibi. I-II, Beyrut 1415/1994.33[33] Şeltut'un Fikhu'I-Kıır'ân ve's-Siİmıe, el-Kısas'ı gibi.34[34] el-Bakara, 2/213.

Page 5: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

hükmetmeyen-leri kafirler, 35[35] zalimler36[36] ve fasıklar37[37] olarak nitelemektedir. Bu durumda ina-nanlar açısından Kur'ân'ın muhtevasının bir parçasını oluşturan amelî hükümlerin bilinmesi de dini bir zorunluluk arzetmektedir.Fıkhî tefsir geleneğinin Kur'ân'ın hemen hayata geçirilmesi gereken ibadet ve muamelata dair âyetlerinin nüzulüyle başladığı söylenebilir. Bu dönemde fıkhî tefsirin önemli iki kaynağı vardı: Kur'ân ve Sünnet. Vahiy dönenimde âyetlerin peyderpey inişi devam ettiğinden özellikle ahkâma dair ayetler birbirini neshedebiliyor veya içerik bakımından sonra nazil olan âyet oncekininin kapsamını genişletip daraltabiliyordu. O nedenle bütün tefsir faaliyetlerinde olduğu gibi fıkhı tefsirde de bir hüküm âyetini açıklamanın en kesin ve güvenilir yolu, öncelikle Kur'ân'a müracaat etmektir. Zira bir yerde mücmel bırakılan bir hüküm âyeti, bir başka yerde ayrıntılı olarak açıklanmış olabiliyordu. Meselâ, "Size okunacak olanların dışında kalan sizin için helal kılındı"38[38] âyetinde "okunacak olanlar" ifadesi mücmeldir. Bu mücmellik yine aynı sûrede yeralan "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen... size haram kılındı"39[39] âyeti ve bir başka sûrede geçen "De ki: Bana vaholunanda leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka... haram kılınmış bir şey bulamıyorum"40[40] âyeti ile ortadan kaldırılmıştır.Vahiy döneminde fıkhı tefsirin ikinci Önemli kaynağı ise onun en yetkili açıklayıcısı olan Allah Resûlü'nün beyanı/sünnetidir. Nebevi beyanın önemi ahkâm âyetlerinde daha da artmaktadır. Zira ahkâm âyetlerinin ekseriyeti açıklamaya muhtaç mücmel ve külli kaideler şeklindedir. Bunların doğru bir şekilde uygulanabilmesi yine bu konuda yetkili kılınan biri tarafından yapılacak beyana muhtaçtır. Bu yüzden Resûlullah'ın (sav) gerek sözlü gerekse fiili olarak Kur'ân'm ahkâmına dair yapmış olduğu beyanlar, resmî tefsir ve şerh niteliğinde olup fıkhı tefsir faaliyetinde büyük önem arzetmektedir. 41[41]

Allah Resûlü'nün güzide talebeleri ashab-ı kiram Kur'ân'i, herşeyden önce ondaki dinî-ahlâkî ilkeleri öğrenip hayata geçirmek maksadıyla okur ve anlamaya çalışırdı. Bu yüzden özellikle amelî yönü ağır basan ahkâm âyetlerini anlamak ve bellemek için özel bir çaba sarfederler, âyetlerin uygulamaya dönük olmayan kelam, edebiyat, kıssa vb. yönleriyle umumiyetle meşgul olmaktan kaçınırlar, pratik değer ifade etmeyen ayrıntı ve İnceliklere dalmazlardı. 42[42] Nitekim Ibn Mes'ûd'un sahabe nesli ile sonraki nesiller arasında yaptığı şu mukayese bu bakımdan dikkat çekicidir:"Bize Kur'ân âyetlerini ezberlemek zor, fakat onlarla amel etmek kolay gelirdi. Onlara ise Kur'ân âyetlerini ezberlemek kolay, fakat onlarla amel etmek zor gelmektedir." 43[43]

Fıkhî tefsir faaliyetlerinde Resûlullah'ın sünnetinden sonra ashabın yorum ve içtihatları da büyük önem taşımaktadır. Onların açıklamalarını önemli kılan unsurların başında ise, kuşkusuz, onların Allah Resûlü'ne mülâki olup onun örnek davranışlarından, söz ve fiillerinden ilham almaları, bunun yanında kendi dillerinde inen vahyi yakından takip ederek kendi Örf ve âdetleri ile âyetlerin iniş sebepleri arasındaki ilişkiyi görüp teşri ruhunu ve şeriatın göz önünde bulundurduğu asıl maksatları kavrama becerisi kazanmış olmaları, esbab-ı nüzul ve nasih-mensuh bilgisine tam vukûfiyetleri, bunlara ilave olarak da Arap dili ve üslûbuna, fesahat ve belagat esaslarına hakimiyetleri gelmektedir. Bütün bu hususlar dikkate alındığında ashabın, Kur'ân'ı tefsir etmede insanların en muktedirleri olduğunu teslim etmek gerekir. 44[44]

Ashap ahkâm âyetlerini tefsir ve tevil faaliyetlerinde öncelikle Sünnet'i esas alıyorlar, şayet Sünnet'te aradıklarını bulamazlarsa, içtihat yoluna gidiyorlardı. Bu meyanda Hz. Ömer'in hırsızlık haddi, müellefe-i kulûb, talak, ganimetler vb. konulara ait bazı âyetlerle ilgili yorum ve tatbikleri calib-i dikkattir. 45[45]

Hülefâ-yi Raşidîn döneminden sonra Emevîler döneminde ise daha önceleri muhtelif beldelere dağılarak ayn ayrı merkezlerde ilmî faaliyetler yürüten ashap döneminden farklı olarak değişik hoca, sosyo-kültürel yapı ve coğrafî çevreden kaynaklan bir gruplaşma ve merkezleşmenin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gruplaşma neticesinde Mekke ve Medine'yi içine alan Hicaz Okulu ile Küfe ve Basra'yı içine alan Irak Okulu teşekkül etmiştir.Abbasîlerin ilk dönemlerinden itibaren de fıkhî ahkâm istinbatı ve içtihat faaliyetleri fevkalade bir

35[35] el-Mâide, 5/44.36[36] el-Mâide, 5/45.37[37] el-Mâide, 5/47.38[38] el-Mâide, 5/1.39[39] el-Mâide, 5/3.40[40] el-En'âm, 6/145.41[41] Muhammed Yusuf Musa, Tarihli'I-ftkh, s. 182-183.42[42] Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II, 49-50.43[43] Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, ehCâmi' İiahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1386-87/1966-67,1,40.44[44] Güngör, Fıkhî Tefsir, s 72-7345[45] Geniş bilgi için bkz. Yerinde a.g.t.,s.13-14

Page 6: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

yoğunluk kazanmış, fakihler arasındaki ihtilaflar da o nisbette artmıştır. Emevîler döneminde coğrafya, hoca ve ilmî malzeme farkından kaynaklanan gruplaşma, artık bu devirden itibaren içtihat usûl ve yön-temine dayanan bir gruplaşmaya dönüşmüş ve bundan Ehî-i Rey ve Ehl-İ Eser adı verilen fıkıh medreseleri doğmuştur. 46[46] Bu devirden itibaren bir taraftan ahkâm âyetlerinin tefsiri mahiyetinde müstakil eserler ortaya çıkarken, diğer taraftan da başta ahkâma dair olanları olmak üzere hadislerin toplanıp konularına göre tasnif edilmeye başlandığı görülmektedir. Hicrî ikinci asrın sonlarından itibaren de artık İslâm coğrafyasında mezhep taassubu ve fırkacılık düşüncesinin iyice yerleştiği ve ilmî çalışmalarda içtihadın yerini taklidin aldığı görülmektedir. Bu taassubun belirtileri hem halk kesimlerinde hem de ilmî çevrelerde hissedilir hale gelmişti. Daha önceleri birbirleriyle sıkı bir münasebet içinde olan ve ilmî alışverişlerini devam ettiren çevreler artık kendi mez-hebî düşüncelerini savunmak için eserler kaleme almaya başlamışlardır. Daha önceleri diledikleri alime soru sorup aldığı cevaba göre amel eden halk kesim-erı, artık sadece mensubu bulunduğu mezhebin alimlerine müracaat ederek sorununu onunla halletme yoluna gitmeye başlamıştır. Bu devirden itibaren ahkâm âyetlerine dair müstakil tefsir eserleri yazılmaya başlamış ve bu tür telif çalışmaları günümüze kadar artarak devam etmiştir. 47[47]

Bazı kaynaklarda fıkhı tefsir sahasında kaleme alman ilk eserin trnam Şafiî'nin (ö. 204/820) Ahkâmü'l-Kur'ân'ı olduğu ifade edilse de48[48], doğrusu bu alanda ilk telif eseri, Şafiî'den yarım asır kadar önce vefat etmiş olan Mukatil b. Süleyman'ın (ö. 150/767) günümüze kadar ulaşmış bulunan Tefsirü hamse mie âye mine'i-Kur'ân adlı eseridir. 49[49] Mezhebi düşüncenin iyice yerleştiği hicrî III. asırdan sonra Hanefî, Şafiî, Maliki ve Hanbelî mezheplerine bağlı fakihle-rin yanında Zeydiyye, İmâmiyye ve Zâhiriyye gibi Ehl-i sünnet dışında kalan bazı mezheplere mensup fakihler tarafından da ahkâmü'l-Kur'ân'a dair değişik hacimde eserler kaleme alınmış ve ahkâm âyetleri, benimsenen mezhep görüşünü teyit edecek biçimde tefsir ve tevil edilmeye çalışılmıştır. 50[50]

2- Ahkam Hadisleri

Fert ve toplum hayatını ilgilendiren bütün alanlarda düzenleyici ilkeler koyan âyetlere "ahkâm âyetleri" dendiği gibi, hadislere de "ahkâm hadisleri" denir. Bir başka ifadeyle, yukarıda verilen "hüküm" tanımına uygun olarak mükelleflerden bir işin yapılmasını veya yapılmamasını isteyen ya da bir işi yapıp yapmama konusunda kişiyi muhayyer bırakan herhangi bir hüküm ihtiva eden âyetlere, ahkâm âyetleri" dendiği gibi, hadislere de "ahkâm hadisleri" denir. Bu türdeki hadisler usulcüler tarafından genellikle sünnet kavramı ile ifade edilmektedir. Zira onlara göre sünnet, "Kur'ân dışında Re-sûlullah'tan (sav) sadır olan, şer'î bir hükme kaynaklık edebilecek nitelikteki söz, fiil ve takrirleri" ifade etmektedir51[51]. Bu tanım özellikle insanların fiililerine ilişkin fıkhı hükümlere mesnet teşkil edebilecek nitelikteki hadisleri kapsamakta olup arkaplamnda Kur'ân'ı tebliğ ve tebyin eden, insanlara yol gösteren, kanun ve kurallar koyan Şârî (Kanun koyucu) Resul fikri yatmaktadır. O nedenle usülcüler daha çok Hz. Peygamber'in ilahî hükümleri açıklama veya müstakil hüküm koyma niteliğine sahip söz, fiil ve takrirlerini ele alarak onları bilimsel değerleri ve bağlayıcılık dereceleri yönünden incele-mişlerdir. Diğer taraftan şer'î bakımdan bağlayıcı olmayan, Hz. Peygamber'in fizyolojik ve psikolojik yönlerine dair hadisleri ise Sünnet kapsamı dışında tutmuşlardır.Kuşkusuz ahkâm hadisleri de ahkâm âyetleri kadar dinî yaşantının belli çizgiler üzerinde idame ettirilmesi bakımından önem arzetmektedir. Nitekim bir hadisde: "ilim üç çeşittir; bundan ötesi fazlalıktır: Muhkem bir âyet veya devamedegelen bir sünnet (sünnet-i kâime) veyahut adil bir fariza"52[52] buyurul-muştur. Hadisde geçen "muhkem âyet" ile hükmü hala yürürlükte olan ahkâm âyetlerinin, "sünnet-i kâime" ile de ötedenberi yaşanagelen sabit ve sağlam sünnetlerin kasdedildiği düşünülürse53[53], dinî geleneği muhafaza etmede ahkâm âyetleri kadar onları şerh ve tafsil eden ahkâm hadislerinin, bir başka değişle sünnetlerin de ne denli önemli olduğu anlaşılır. Nitekim ahkâm hadislerinin dindeki vazgeçilmez değeri ve yerinin şuurunda olan sahabe, ahkâm âyetlerinin tefsiri ve onlardan hüküm istinbatında öncelikle ilgili âyet hakkında Allah Resulü tarafında herhangi bir

46[46] Karaman, Hayrettin, îslâm Huh.k Tarihi, s. 172,175.47[47] Geniş bilgi için bkz. Çetiner, "Ahkâmü'l-Kur'ân", Dİ A, I, 551.48[48] Katib Çelebi, Keşfii'z-zumîn an esâma'l-külüb ve'l-fi'mûn (nşr. Kilisli Muallim Rifat-Şerafeddin Yalt-kaya) İstanbul 1360-62/1941-43,1, 20.49[49] Bkz. Cerrahoğlu, İsmail, "Tefsirde Mııkâtil b. Süleyman ve Eseri", AÜİFD 1976, XXI, 1-35; a.mlf- Tefsir Tarihi, II, 57-61.50[50] Çetiner, a.g.m., DİA, I, 552. Fıkhı Tefsir geleneği ve bu lanlada yazılan eserler hakkmda geniş bilgi için Mevlüt Güngör'ün, Fıkhı Tefsir Hareketi ve îlk Fıkhı Tefsir adlı eserme bakılabilir.51[51] Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 367.52[52] Ebu Dâvûd, "Ferâiz", 1; İbn Mâce, "Mukaddime", 8. Zehebî, yukarıda zikredilen hadisin müsned olarak sahih olmadığını, ancak mevkuf hadise benzediğini ifade etmiştir, bkz. Muhammed b. Ah-med ez-Zehebî, Tezkiretü'l-huffaz, Beyrut 1956,1, 80853[53] Bkz. Ebû Süleyman Hamd b. Muhammed el-Hattâbî, Meâlimü's-sünen, 1391/1971, III, 306.

Page 7: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

açıklama varid olup olmadığına bakarlar, şayet o hususta sözlü ya da fiilî bir açıklama bulamazlarsa, ancak ondan sonra kişisel reylerini belirtirlerdi. Meselâ, birinci halife Ebû Bekr es-Sıddîk mirasla ilgili bir âyette geçen "kelâle"54[54] lafzını açıklarken bu şekilde hareket etmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber'den herhangi bir açıklamanın varid olmadığını öğrenince, kendi reyiyle bunu "baba ve çocuk bulunmadığı zamanki varis olma durumu" olarak yorumlamıştır. 55[55]

Ahkâm âyetlerinin murad-ı ilâhiye uygun biçimde anlaşılıp tatbik edilebilmesi esasen Sünnet'e bağlıdır. Zira Sünnet, başta da belirtildiği gibi bir anlamda Kur'ân'ın Hz. Peygamber tarafından evrensel planda ortaya konmuş bir yorumu, vahyi açıklamak ve ilahî buyruklar doğrultusunda hareket etmek amacıyla tercih edip yaşadığı hayat tarzını ifade etmektedir. Dolayısıyla Sünnet devre dışı bırakılarak ahkâm âyetlerinin ilahî irâdeye uygun şekilde yorumlanması, uygulanması ve yeni durumlara uyarlanması mümkün olamıyacağı gibi bu şekilde sağlıklı bir İslâm düşüncesi oluşturmak da olanaksızdır. Dinî-amelî hayatta ahkâm hadislerinin dikkate alınması zorunluluğunun bir neticesi olarak hadis branşında özellikle ahkâm hadislerinin anlaşılmasını ve onlardan hüküm çıkarılmasını konu edinen "fıkhü'l-hadis" ilmi ortaya çıkmıştır. 56[56]

Sünnet, ahkâm âyetleri karşısında temelde iki fonksiyon icra etmektedir: a- Beyana muhtaç olan âyetleri açıklamak, b- Mevcut hukukî boşlukları doldurmak. 57[57] Sünnet'in âyetlerdeki hukukî boşlukları doldurma işlevini de bir anlamda beyan işlevi olarak değerlendirmek mümkündür. Zira Sünnet, tamamen bağımsız bir takım kanun ve kurallardan ibaret olmaktan çok esasen Kur'ân'ı yaşayarak tebliğ eden Allah Resûlü'nün yine Kur'ân'a dayanan yaşayış biçimini ifade etmektedir. Nitekim îmam Şafiî de "Peygamber, ancak Allah'ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılmış ve öylece tebliğ etmiştir" derken 58[58] bu gerçeğe işaret etmiş, böylece bir peygamber ile sıradan bir insanın tasarrufları arasındaki farka dikkat çekmek istemiştir.îslâmın temel kaynakları olmaları bakımından birbirinden ayrılmaları mümkün olmayan Kur'ân ile Sünnet arasında, yine imam Şafiî'nin değerlendirmesine göre59[59] temelde üç yönlü bir ilişki biçimi vardır. Buna göre Sünnet,a- Kur'ân âyetlerini tekit eder,b- Kur'ân'da mücmel ve müphem bırakılan hususları beyan eder,c- Kur'ân'da hükmü belirtilmeyen konularda müstakil hüküm koyar.Şafiî'nin belirttiğine göre, ilk iki husus hakkında müslüman bilginler arasında herhangi bir ihtilaf mevcut değildir. Üçüncü husus hakkında ise alimler tarafından farklı yaklaşımlar sergilenmiştir. Kimisi Resûlullah'a (sav) müstakil hüküm koyma yetkisinin verildiği görüşünü benimserken, bazıları, Peygamber tarafından ortaya konan her türlü sünnetin Kur'ân'dan bir asla dayandığı görüşünü savunmuşlardır. Kimisi de "Emin ruh kalbime şunu ilka etti: Hiçbir canlı rızkını tamamlamadan ölmeyecektir. Bu yüzden rızkınızı helal yollardan arayınız" hadisine istinaden Sünnet'in tamamının Hz. Peygamber'in kalbine ilka edilen hikmetten ibaret olduğunu ileri sürmüştür. 60[60] Ancak bu bağlamda Sünnet'in hangi çeşiti alınırsa alınsın, onun asla Kur'ân'a muhalif olamayacağı, aksine ona tabi olup onu teyit ya da tebyin edeceği bir gerçektir. Kaldıki yüce Allah Kur'ân'da Resulü'ne iman ve itaati farz kıldığından61[61], sağlam yollarla ona ait olduğu tesbit edilen her türlü sünnet, bir müslüman için uyulmaya en layık olan ilkeyi ifade eder. Bu noktada müslüman, sünneti bir beşerin söz ve fiilleri olarak değerlendirip ona göre davranamaz, aksine onu, Allah tarafından dini tebliğ için görevlendirilmiş bir peygamberin hayat tarzı olarak görür ve Allah'ın bir emri olarak onu kendisine model ve ölçü alarak hayatını ona göre şekillendirmeye çalışır.Sünnet, ahkâm âyetlerini beyan sadedinde âmmı tahsis, mutlakı takyid, mücmeli tafsil ve müşkili tavzih gibi bir takım temel fonksiyonlar icra etmektedir. Bu bağlamda Resûlullah (sav) tarafından yapılan beyanı, günümüz yasama ve yargı organları tarafından yasamadan (teşri') ayrı olarak yapılan resmî tefsir gibi değerlendirmek mümkündür. Zira resmî tefsir, sâri (kanun koyucu) veya onun yetkili kıldığı bir merci tarafından icra edilen tefsir olup asıl yasa gibi bağlayıcı özellik taşır. Mesela, Kur'ân'da "Erkek hırsızla kadın hırsızın elerini, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah adına ibret

54[54] en-Nisâ, 4/12.55[55] Muhammed b. Cerir et-Taberî, Camiu'l-beyan an te'vîli âyi'l-Kur'ân (nşr. Ahmed Muhammed Şakır), Kahire 1971-1979, VIII, 53-54; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, es-SimenÜ'i-kübra, Kahire 1353, VI, 223-224.56[56] Geniş bilgi için bkz. Görmez, "Fıkhü'l-Hadis", DIA, XII, 547-549.57[57] Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, s. 65.58[58] Muhammet! b. Idrîs eş-Şafiî, er-Risâle (nşr. A. Muhammed Şakir), Beyrut ts-, s. 21.59[59] Bkz. Şafiî, er-Risâle, s. 212.60[60] Bkz. Şafiî, er-Risâle, 93, 103.61[61] Geniş bilgi için bkz. Adem Yerinde, Aiıkâm Âyetlerinin Tefsirinde Sünnet'in Yeri (Basılmamış doktora tezi), Marmara Ün. Sos. Bilm. Enst. Tefsir Ana Bilim Dalı, İstanbul 1997, s. 80-95.

Page 8: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

olması için kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir." 62[62] buyurulmuştur. Ancak âyetin aslında geçen "eyd (eller)" kelimesi müşterek bir lafız olup "hem bileklere kadar, hem dirseklere kadar, hem de omuzlara kadar el" gibi farklı anlamına gelir. Asılda açıkça belirtilmeyen hırsızlık haddini gerektirecek fiili kuşatan şartlar ve kayıtlar ile cezanın sağ ele bilekten tatbik edileceği gibi hususlar hep Sünnet ta -rafından belirlenmiştir. Bunun dışında namaz, oruç, zekat, hac vb. mücmel olarak emredilen ibadetlerin ayrıntıları da yine Sünnet tarafından beyan edilmiştir. O nedenle Sünnet, mücmeli beyan, âmmı tahsis, mutlakı takyit, müşkili tavzih ve müphemi beyan gibi fonksiyonlarıyla hep Kur'ân'la iç içe olmuştur. 63[63]

Sünnet'in dindeki konumu esasen Resûlullah'ın (sav) konumuna bağlıdır. Şüphesiz ki Yüce Allah Kur'ân'da Resulü'nü müstesna bir mevkiye koymuştur. Ona tebliğ ve teşri' anlamında "dini beyan" görev ve yetkisi vermiş ve bu hususta kendisine mutlak itaati emretmiştir. O nedenle müslümanlar Allah öyle emrettiği için Hz. Peygamber'e itaat ederler ve onun sünnetine bağlı kalmaya çalışırlar.Sünnet'in kesin bilgi kaynağı vahiyle irtibatı da önemlidir. Şunu kesin olarak ifade etmek gerekir ki, Sünnet'in vahiyden beslenen kısmı bulunduğu gibi tamamen ictihadî olan kısmı da vardır. Sünnet'in tamamen vahiy eseri olduğu konusunda en katı tutumu sergileyen imam Şafiî ve İbn Hazm gibi alimler bile özellikle dünya işleri ve savaş gibi stratejik konularda Hz.eygamber'in istişare veya tecrübeye dayalı içtihadı kararları bulunduğunu kabul etmektedirler. 64[64]

Ancak hemen belirtelim ki ulemâ, Resûlullah'ın içti-adını hiçbir zaman alınması ya da reddedilmesi mümkün olan bir müctehi-dın içtihadı gibi telakki etmemiştir. Zira Allah Resulü, her ne kadar bazı görüşlerinde kişisel içtihadına dayanmış olsa da, özellikle dinî tebliğ niteliği taşıyan bütün tasarrufları kendisi henüz hayatta iken vahiy tarafından takrir edilmiş, tabir caizse, hatalı içtihadları da tashih görmüştür. Dolayısıyla vahiy çağında Allah Resulü'nün (sav) tashih görmeyen bütün dinî tasarrufları bir nevî "vahy-i takriri" konumunda değerlendirilmelidir.Çeşitli ekollere mensup müellifler tarafından kaleme alınan fıhkî tefsirlere bakılırsa, hiç birinde ahkâm âyetlerinin beyanı veya onlardan hüküm is-tinbatı konusunda kavli, fiilî ya da takriri sünnetin devre dışı bırakılmadığı, aksine âyetin anlamı konusunda sıhhat şartlarını taşıyan sünnete her zaman belirleyici rol verildiği görülür. Mezhebi ister yaşasın isterse tarihe karışmış olsun, tabileri bulunsun ya da bulunmasın çeşitli ekollere ve farklı coğrafyalara sahip mü'slüman fakihlerin hepsi şer'î konularda hüküm istinbat ederken sünneti esas almayı veya ona müracaat etmeyi dinin vazgeçilmez bir parçası olarak telakki etmişlerdir. Bu konuda fıkıh tarihinde Hadis Ekolü ve Re'y Ekolü diye bilinen guruplaşmalar arasında da bir fark yoktur. Zira sünnet her iki ekol tarafından da dinin temel kaynağı olarak benimsenip esas alınmıştır. İhtilaf, sadece sünneti kabul şartları ile tatbik sırasında ortaya çıkan ayrıntı ve uygulamalardadır.İslâm alimleri yasama değeri bakımından uygulamada vahyî sünnet ile içtihadı sünnet arasında herhangi bir ayırıma gitmemişler, aksine belli ilkeler dairesinde her iki türden de hüküm istinbatmda bulunmuşlardır. Bazı sünnetlerin uygulanmasında gösterilen tereddütler ise, onların sübut ve mânâya delâletleri bakımındandır. Yoksa Hz. Peygamber'e aidiyetinde veya hükme delâletinde kuşku duyulmayan bir sünnet asla âyetlerin ya da daha genel anlamda dinin yorumunda devre dışı tutulmamıştır.Oldukça erken dönemlerden itibaren Sünnet'i bağlayıcılık yönünden de değerlendiren ulemâ bu konuda "sünnet-i hüda" ve "sünnet-i zevâid" veya risâletle ilgili olanlar ve olmayanlar gibi bir gruplandırmaya gitmişlerdir. Bazı son dönem bilginleri ise Sünnet'i bağlayıcılık bakımından on iki kategoride değerlendirilmişlerdir. Meselâ, Tahir b. Aşûr, Mekasidü'ş-şeri'ati'l-îslâmiy-ye adlı eserinde bunları özetle yasama, fetva, yargı, devlet başkanlığı, iyiye güzele teşvik, sulh, fikir danışanlara yol gösterme, yüce hakikatleri öğretme, tedib etme, yaratılış icabı ve maddi ihtiyaç gereği yapılanlar şeklinde bir tas-nife tabi tutmuştur. îbn Aşûr'un değerlendirmesine göre özellikle yasama, fetva ve yargı alanlarına giren sünnetler, bağlayıcı olup teşri' değeri bakımından aynıdırlar. Diğerleri ise ait oldukları kategoriye göre bir değer ifade ederler. Genel olarak belirtmek gerkirse, bir inanç esasını açıklama, bir ibadet türünü öğretme, doğru ve güzele yönlendirme, ahlakı olgunlaştırma, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, bir beşeri ilişkiyi ıslah etme, bir fesadı önleme veya istenmeyen bir sonuca karşı uyarma gibi fonksiyonlar icra eden sünnet, teşri' değeri taşımakta olup inanaların ona uyması beklenir. Bunlar dışında kalan ve beşerî zaruretlerin gerektirdiği veya fıtrî zorunluluklardan kaynaklanan hususlar, genel anlamda sünnet kapsamına dahil olsa bile, bağlayıcı bir teşri' değeri ifade etmemektedir. Bu gibi alanlara giren sünnetler ümmet için ancak mubah hükmü ifade edebilir. 65[65]

62[62] el-Mâide 5/38.63[63] Geniş bilgi ve örnekler için bkz. Yerinde, a.g.t.64[64] Yerinde, a.g.t., s. 51 vd.65[65] Geniş bügi için bkz. Yerinde a.g.t, s. 264-273.

Page 9: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Ahkâm Hadislerinin Sayısı

Fıkhı hükümlere dayanak ve kaynak oluşturan ahkâm hadislerinin sayısı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu hususta Îbn Kayyım el-Cev-ziyye'nin değerlendirmesi önemlidir. Ona göre fıkhı hükümlere esas teşkil eden hadislerin sayısı, aynı konudaki farklı ve mükerrer rivayetler hariç tutulursa, 500 civarındadır. Bu, aynı zamanda ahkâm âyetlerinin sayısına ilişkin olarak İmam Gazzâlî tarafından ileri sürülen ve birçok bilgin tarafından da ortalama bir tesbit olarak makul karşılanan rakamı teşkil etmektedir. 66[66] Ancak hemen belirtelim ki, îbn Kayyim'in ahkâm hadislerin sayısına ilişkin olarak verdiği bu rakam, yalnızca temel hükümleri ihtiva eden hadislerin sayısıyla alakalıdır. Yoksa onları açıkyan, tafsilat veren, hükümlerin kayıt ve şartlarını bildiren hadislerin sayısı 4000'e ulaşmaktadır. 67[67]

Ahkâm âyetlerinin tespitinde olduğu gibi ahkâm hadislerinin tespitinde de objektif bir kriterin bulunamaması sebebiyle bu konuda kesin bir rakam vermek mümkün olmasa da, bir fikir vermesi bakımından İbn Kayyim'in tesbiti dikkate değerdir. 68[68]

Meşhur müsteşriklerden J. Schacht'm hukukî nitelik taşıyan hadislerin büyük çoğunluğunun hicrî ikinci yüzyılın ikinci çeğreğinde özellikle islâm hukukçuları tarafından kendi fıkhı görüş ve içtihadlarmı teyit maksadıyla uydurulduğu yönünde bir iddiası vardır, iddiasına göre her hukuk mektebi, kendi yaşayan geleneğini sağlama almak ve fıkhı görüşlerini yaygınlaştırmak amacıyla bütün bu fıkhî hadisleri uydurma yoluna gitmiştir. Yoksa Peygamber'den herhangi bir hukukî söz ya da uygulama sadır olmamıştır, islâm kültüründeki hadis geleneği hakkında birazcık bilgisi olan bir kimsenin asla kabul edemiyeceği Schacht'ın bu iddiası, Batı'da giderek kabul görmüş ve özellikle hadis çalışmalarında artık bir postulat haline gelmiştir. 69[69] Buradan hareketle Fazlurrahman gibi bazı modernist müslüman düşünürler de îslâm temel öğretisinin hukukî olmaktan çok dinî ve ahlakî olduğu yönünde bir kanaat sergilemişlerdir.Islâmm temelde insanı ruhî ve ahlakî bakımdan terbiye edip yetiştirmeyi hedeflediğini söylemek mümkün görünse bile, öğretisinde hukukî alanlara hiç yer vermediği ya da pek az yer verdiği şeklinde bir iddiada bulunmak bilimsel anlayışla bağdaşmaz. Aksine îslâm, hayatın zihinsel ya da yaşamsal olsun hemen her alanıyla ilgili yeterli miktarda dinî, ahlakî ve hukukî ilkeler vazetmiş ve insanın bütün eğilim ve davranışları hakkında kendi hükmünü vermiş aktif ve fonksiyoner bir dindir. Dolayısıyla tslâm, insanın ferdî ya da içtimaî hayatını ilgilendiren alanlardan herhangi birine ağırlık verip diğerine sadece temas etmiştir, demek asla insaflı bir değerlendirme olamaz. Gerek tarihî uygulamalar gerekse mevcut Kur'ân ve Sünnet nasları böyle bir iddianın isbatını imkansız kılmaktadır.

Ahkâm Hadislerine Dair Eserler

Hadis bilginleri vahiy çağından itibaren genelde bütün alanlarla ilgili özelde ise dini tebliğ niteliği taşıyan hadisleri büyük bir titizlik içinde koruyup muhafaza etmeye gayret etmişlerdir. Bu bağlamda özellikle tasnif döneminden (III. yy.) itibaren öncelikle ahkâma dair hadisleri fıkıh kitapları tertibinde derleyen Sünen'lenn ortaya çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte gerek sünen adıyla gerekse başka adlarla daha erken dönemlerde de özellikle ahkâma dair rivayetleri biraraya getiren eserlerin kaleme alındığı bilinmektedir. Mesela Ev-zâî'nin (ö. 157/774) Kitabü's-sünen fi'l-fıkh (nşr. Mervan Muhammed eş-Şa'ar, Beyrut 1413/1993), Ibn Ebî Zi'b ve îbn Ebî Zâide'nin Kitabü's-sünen adlı eserle-ri70[70] ve îmam Şafiî'nin es-Sünenü'l-me'sure'si (nşr. Abdulmu'tî Emin Kal'acî, Beyrut 1406/1986) yanında Muhammed eş-Şeybanî'nin (ö. 189/805), hocası Ebû Hanife'den rivayet ettiği merfû, mürsel ve mevkuf hadislerden oluşan el-Asâr71[71] adlı derlemesi bu konuda verilebilecek örneklerdendir. Ayrıca belirtilmelidir ki, tasnif dönemi hadisçileri, gerek geniş gerekse dar anlamda hadislerin anlaşılıp değerlendirilmesi konusunda kendilerini yoğun bir tartışma ortamında bulduklarından eserlerini yazarken rivayet ettikleri hadislerin fıkhı yönünü de yansıtmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda Buhârî, Ibn Huzeyme ve îbn Hıbban gibi bilginlerin eserlerinde kullandıkları bab başlıkları (terâcim) hadis leri anlamaya yönelik birer fıkhu'l-hadis ürünü olarak değerlendirilebilir. Ah-Kam hadislerini toplayıp tertip etmek amacıyla kaleme alınan sünenler içerisinde ise Ebû Davud'un sünenine bilhassa işaret etmek gerekir.

66[66] Bkz. Yerinde, a.g.t, s. 5-6.67[67] Bkz. îbn Kayyim el-Cevziyye, Tlamü'l-muvakh'în, Beyrut 1411/1991, II, 245; Hayreddin Karaman, "Fıkıh" md. DIA, XIII, 4.68[68] Bu konuda verilen farklı rakamlar ve esas alınan kriterler hakkında bkz. Muhammed b. Ali eş-Şevkanî, îrşadü'l-fııhfit ilâ tahkiki ilmi'l-ıısûl <thk. Muhammed Said el-Bedrî), Beyrut 1412/1992. s. 418-420.69[69] Schacht'ın ahkâm hadisleri ile ilgili İddiasının eleştirisi için bkz. Mustafa A'zamî, On Schacfa's Origins of Makamımdan Jıırİsprııdence, Riyad 1985, s. 115 vd. Ayrıca krş. Fazlurrahman, Islamic Metodology in History, İslâmabad 1984, s. 30-31.70[70] Bkz. İbn Nedim, el-Fihrist (thk. Rıza Teceddüd), Tahran 1971, s. 281, 282. 71[71] Bkz. 1. Lütfü Çakan, "el-Asâr", DİA, III, 460.

Page 10: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Tasnif döneminden sonra ise ahkâma dair veya fıkhu'l-hadis türüne ait eserlerin mezhep fıkhına bağlı kalınarak yazıldıkları görülmektedir. Ebu Ca'fer et-Tahâvî'nin birbirine zıt gibi görünen hadisleri uzlaştırmak ve onların doğru anlaşılmasını sağlamak amacıyla kaleme aldığı Şerhu meâni'l-âsâr'ı (nsr Muhammed Seyyid Cadelhak-Muhammed Zühri en-Neccar, I-IV, Kahire 1386-1388/1966-1969) ile Şerhu müşkili'l-âsâr'ı Hanefî; Ahmed b. Hüseyin el-Bevhakî'nin, Şafiî fıkhının usul ve furûda dayandığı hadislerle sahabe ve tabiîn sözlerini topladığı ve Tahâvî'nin zikri geçen eserine reddiye mahiyetine1 e kaleme aldığı Ma'rifetü's-sünen ve'Uâsâr'ı (nşr. Abdulmu'tî Emin Kal'acî I-XV, Kahire 1411/1991) da Şafiî mezhebine göre kaleme alınmış eserlerdir. Yine Beyhakî'nin diğer hadis kitaplarında yer almayan pek çok hadisle birlikte sahabe ve tabiin sözlerini de toplayıp değerlendirdiği es-Sü-nenü'l'kübm'sı (I-X, Kahire 1353h.) ile es-Sünenü's-süğra'sı (nşr. Abdulmu'tî Emin Kal'acî, I-IV, Karaçi 1410/1989) da bu türün kayda değer örneklerindendir. Bu konuda zikredilmeğe değer olan tbn Hibban'ın et-Tekasîm ve'l-en-va'ı ile Beğavî'nin Şerhu's-sünne'si ise müstakil bir hüviyet taşımaktadır.IV. yüzyıldan itibaren hadis literatüründe ahkâm hadislerine dair veya fık-hu'1-hadisle ilgili iki ayrı telif türü gelişmiştir. Bunlardan biri, sahih hadis kaynaklarından derlenen ahkâm hadislerini bir araya getiren veya onları şerh ve tahlil eden eserler, diğeri de "el-Fetava'1-hadîsiyye" türü kitaplardır. Ahkâm hadislerini ihtiva eden eserler, bir anlamda sünen türündeki kitapların daraltılmış şeklidir. Bu alanda kaleme alınmış eserlerin en önemlileri şunlardır: Ibn Cârûd'un el-Münteka'sı ile Kasım b. Asbağ'm el-Münteka'sı, Ibnü'l-Harrât'ın el-Ahkâmü'ş-şer'iyye'si (Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 696, vr. 3-164), Cemâilî diye tanınan Abdülğani el-Makdisî'nin Umdetü'l-ahkâm'ı (nşr. Mustafa Abdülkadir Ata, Beyrut 1406/1986), bunun en tanınmış şerhi Takıyyüddin Ibn Dekîkü'l-Id'in (ö. 702/1302) Şerhu Umdeti'l-ahkâm'ı, Mecdüddin Ibn Teymiyye'nin (ö. 652/1254) Kütüb-i Sitte ile Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'mden seçilmiş ahkâm hadislerinden derlediği Munteka'l-ahbar min ehadîsi seyyidi'l-ahyâr adlı eseri, Şevkânî'nin, rivayetlerin diğer kaynaklarını da belirterek en çok ahkâm hadisini ihtiva eden bu esere yazdığı Neylü'l-evtar adlı şerhi, Ibn Hacer el-Askalâ-nî'nin büyük ilgi gören Bulûğu1-merâm min edilletil-ahkâm'ı ile önemli şerhlerinden biri olan Emir es-San'anfnin Sübülü's-selam'ı. Bu konuda en geniş çalışmayı ise Takribü'l-esanîd ve tertîbü'l-mesantd (I-VIII, Beyrut ts.) adlı eseriyle Zeynüddin el-Irâkî yapmıştır, ikinci türden eserlere gelince, bunların ilkini Takıyyüddin Ibn Teymiyye'nin kaleme aldığı hadislere dayanan fetva kitapları oluşturmaktadır. Daha sonra Ibn Hacer el-Askalânî', Sehâvî, Suyûtî ve tbn Hacer el-Heytemî gibi bilginler de bu alanda eserler vermişlerdir. 72[72]

Sonuç

Islâmın günlük hayattaki yansımasını oluşturan ibadet ve muamelata dair âyet ve hadisler, dinin pratikteki bu yansımasının belirli çizgiler üzerinde değişmeden devam ettirilmesinde büyük rol oynamaktadır. Tarihte dini kültürü yozlaşmadan koruyan ahkâm âyetleri ve onların Sünnet çerçevesindeki yorum ve tatbikleri olduğu gibi bundan sonra da dini hayatın sağlıklı biçimde sürdürülmesi, ahkâm âyetlerinin Sünnet ekseninde yorumlanarak yeni durumlara uyarlanmasıyla mümkün olacaktır.islâm dünyasında özellikle sömürgecilikle birlikte başlayan ve gittikçe etki alanını genişleten modernizm ve modernist akımların bir sonucu olarak müslüman bilginler ve özellikle entellektüeller arasında îslâmı sorgulama ve yeniden yorumlama düşüncesi zuhur etmiş, Batı medeniyeti karşısında askerî, siyasî ve kültürel alanda alman yenilgiler genellikle yanlış tahlil edilerek dine mal edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede "yeniden Kur'ân'a dönme; Sünnet'in körü körüne taklitçisi olmama" fikri yoğun biçimde işlenmeye başlamıştır. Neticede bazı kişi ve guruplarca "sadece Kur'ân ile yetinme" dü-şüncesi bayraklaştırılmaya çalışılmıştır. Bu tür söylemlerle esasen moderniz-min normlarınlarıyla Islâmî değerleri bağdaştırabilmek için gerekli esnekliğin elde edilebilmesi amaçlanmış, bu amacın gerçekleştirilebilmesi için de Kur'ân yorumlarında Sünnet devre dışı tutulmak istenmiştir.Tarihte daha îslâmm ilk dönemlerinden itibaren Sünnet'i tamamen veya büyük ölçüde reddetme eğilimi taşıyan kişi ya da gurupların ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle hicri II. asırda yabancı kültürlerin de etkisiyle bu yöndeki eğilimlerde kısmen artış olmuştur. Ancak islâm alimlerinin ve müc-tehid imamların, özellikle de esasen hadis ekolünden addedilen îmam Şafiî'nin hadis karşıtlarına karşı yürüttükleri şiddetli münakaşa ve mücadeleler sonucunda bu tür eğilimler ciddi manada taraftar bulup bir gelenek oluşturma imkanından yoksun kalmışlardır.II. asırdan sonra, özellikle son asırlarda modernist düşüncelerin de etkisiyle Sünnet'i reddedip sadece Kur'ân ile yetinme düşüncesini sistematik bir şekilde ilk defa savunan akım, Hint Alt Kıtası'nda Sir Seyyid Ahmed Han (ö. 1315/1898) ile başlayan ve Çerağ Ali (ö. 1312/1895), Abdullah Çekralevî (ö. 1332/1914), Ahmedüddîn (ö. 1355/1936), Eşlem Ceracpurî (ö. 1375/1955) ve Gulam Ahmed Perviz (ö. 72[72] Geniş bügi için bkz. Mehmet Görmez, "Fıkhu'l-hadis", DİA, XII, 547-549; Yaşar Kandemir, "Hadis" DÎA, XV, 50-51. Ayrıca ahkâm sünnetleri, şerhleri ve bu konuda Hint ulemasının katkıları hakkında bkz. Muhammed Zahid el-Kevserî, Makâlâtü'l-Kevserî, Kahire 1372/1954, s. 73 vd.

Page 11: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

1405/1985) gibi şahsiyetler tarafından sürdürülen Ehli Kur'ân hareketi olmuştur.Ehl-i Sünnet uleması ise tslâmın ilk dönemlerinden günümüze kadar yeryüzünün her bölgesinde ümmeti ilgilendiren her konuda Allah Resûlü'nün siret ve sünnetini, takip edilmesi zorunlu bir model olarak değerlendirmiş, onun emir ve yasaklarına itirazsız uyulması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu nedenle islâm hukuk sisteminde Kur'ân'ın yanısıra Sünnet de temel dinî kaynak olarak kabul edilmiş, sübut bakımından aralarında bir farklılık söz konusu olsa bile şer'î hükümlere kaynaklık etme ve uygulama yönünden aralarında herhangi bir avınm gözetilmeyen âyet ve hadisler "nas" adıyla anılmıştır. Sünnetin bu konumu bu güne kadar herhangi bir tartışma konusu yapılmadan aynen mu-hafaza edilmiştir. Ehl-i Sünnet çizgisi dışında kalan bazı fırkalar dikkate alınmazsa, içtihad ve görüşlerinde farklılıklar bulunmasına rağmen fukahadan hiç kimse Sünnef in bu otoritesine karşı çıkmamıştır.Sonuç olarak ifade etmek gerekirse tslâmî ilke ve öğretiler, temelde iki kaynağa dayanmaktadır, ilki biçim ve öz olarak tamamıyla vahiy kaynaklı olan Kur'ân, diğeri ise vahyin kontrolünde Kur'ân'ın amaçlarını açıklayıp aydınlatan Sünnet'tir. Sünnet'in sahibi Allah Resulü, elbetteki kendisine vahyedilen buyrukları insanlara ilettikten sonra başka görev ve fonksiyonu kalmayan diplomatik bir elçi değildi. O, aynı zamanda taşıdığı mesajı yaşantısına yansıtan bir rehber, bir yönetici ve bir öğretici idi. Gerçek amaç ve hedeflerin insanlarca anlaşılmasını temin bakımından Allah'ın buyruklarını söz ve fiilleri ile açıklamak, sonra da mükemmel bir kültür ve medeniyet sisteminin islâm ilkeleri üzerine nasıl kurulacağını göstermek için temel hedeflere uygun şekilde fertleri eğiterek bir fazilet ve adalet toplumu kurmak da onun görev ve fonksiyonları arasında idi.Sünnet, Islâmî toplum düzenini koruyup devam ettirme konusunda da önemli rol oynamaktadır. Sünnet'in bu fonksiyonu, özellikle sayısız dini ve ideolojik akımının birbirine karışmasıyla ferdin ruhî dünyası bakımından tehlikeli bir belirsizliğin, manevî bunalımın hüküm sürdüğü, bilim ve tekno-lojideki sınır tanımaz gelişmeler neticesinde adeta küresel bir köye dönüşen dünyamızda, medeniyetler arası çatışmalardan bahsedilen günümüzde, kimlik ve kişilik bunalımlarına karşı müslüman fertlerin ve toplumların kendi dinî-kültürel yapılarını korumalarına yardımcı olması bakımından daha da önem kazanmaktadır. Kısaca muasır medeniyetin karanlık labirenti içerisinde Sünnet'ten bağımsız bir çıkış yolu bulmak ve özgün islâm düşüncesine dayalı bir müslüman toplum modeli tesis etmek mümkün değildir.

Önsöz

Alemlerin Rabbi Allah'a hamd; Peygamberimiz Muhammed el-Emin'e emaneti yerine getirip risaleti tebliğ eden ve Allah yolunda hakkıyla cihad eden mübarek ve pâk Ashabına salât ve selâm olsun.Şüphesiz ki; müslümanlar vahiy Kitab ve Sünnetle tebliğ etmişlerdir. Bu sebeple Ayetlerin ve hadislerin nakli hususunda pek titiz çalışmışlar, tefsir ve şerhlerinde her türlü gayreti göstermişlerdir. Bu işi içlerinde adil ve bilgin olanları üstlenmiştir. Kur'an ayetleri "tevkifi" olup bu konuda içtihada mecal olmayınca, bilginlerin bu husustaki çabaları, Kur'an'ı Kerim'i ilk defa yazıldığı gibi meşhur kıraatler içerisinde nakletmekle sınırlı kalmıştır.Sünnet-i Nebevi'ye gelince, bilginlerin bu konudaki gayretleri ise, dikkate değer ve farkedilir bir surette olmuştur. Sünneti tedvinleri müteaddid me-dotlar çerçevesinde olmuş hatta sahabeden tedvin devrinin sonuna kadarki dönemde, ravilerde bulunması gereken şartlar dahi farklılık arzetmiştir. Bu sebeble bir hadisi bazan onlarca müellif rivayet ederken, bazan yalnızca bir veya iki kişi rivayet etmiştir. Bütün bunlar, her birinin kayıtlı kaldığı şartlara uygun olarak gerçekleşmiştir. Kaviler içerisinde çok ve az rivayette bulunanlar olduğu gibi, ansiklopedist (cami') veya belirli (muayyen) hadislerle yetinenler de olmuştur. Her halükârda Sünnet, bize sened adıyla bilinen zincirlerle Resulullah (s.a.v.)'e ulaştırılarak tedvin edilmiş bir halde gelmiştir.Hadis Kitablannın Nevileriel-Ucâle en-Nâfia'dan naklen Me'ârifu's-sıınen'de müellif şöyle demektedir:Şüphesiz hadis kitapları altı nevidir: 1- Camiler.2- Müsnedler.3- Mu'cemler.4- Cüzler.5- Risaleler.6- Erba'înâtBennûri der ki: "Ben bunlara sünenleri de ilave ettim. Çünkü bunları tanımak daha mühimdir." Cüzler, Risaleleri de içine aldığı için onu zikretme-miştir."Müellif bu nevileri şu şekilde tarif etmektedir.1- el-Câmi; Hadislerin şu sekiz bölümünü bir araya getiren eserlere denir.

Page 12: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

1- Akâid hadisleri.2- Ahkâm hadisleri.(Şu anda takdim etmekte olduğumuz eserin konusu da bu hadislerdir.)3- Ahlâk hadisleri.4- Yemek, içmek, yolculuk ve benzeri konularla ilgili edeb (=âdâb) hadisleri.5- Tefsir ile ilgili hadisler.6. Siyer ve Tarihe dair hadisler.7- Fi ten hadisleri.8- Menkıbe hadisleri.1- Cami': Kütüb-ü Sitte içerisinde (yalnızca) Buhâri'nin sahihi ve Tirmi-zî'nin süneni Cami'dirler. Müslim'in sahihi ise, bütün bu bölümleri ihtiva etmekle birlikte, tefsir bölümünün muhtevası az olduğu için Cami olarak isim-lendirilemez.2- Müsned: Hadis bilginlerinin ıstılahında Müsned, hadisleri sahabe tertibine göre ele alan eserlere denir. Bu ya harf sırasına göre; yani eî-Câmiu's-Sa-ğtr'de olduğu gibi alfabetik sıraya göre, ya da fazilet veya neseb ve soy üstünlüğüne göre tertip edilir.3- Mu'cem: Yine muhaddislerin ıstılahına göre, hadisleri el-Müsned'in tasnifinde zikredilen tercih sıralaması dikkate alınarak, râvilerin tertibine göre zikredilen eserlere denir.4- Cüz: Sahabe ya da onlardan sonra gelenlerden yalnızca bir zatın rivayetlerini bir araya getirmek üzere telif edilen, veya yukarıda zikredilen sekiz bölümden yalnızca bir bölümle ilgili hadisleri toplamak üzere telif edilen eserlere Cüz denir. Bunlardan birincisine aynı zamanda el-Müfred de denir.ikincisine örnek olarak ise, Buharî'nin Cüzu'l-Kırâai vb. eserleri gösterilebilir.5- Risale: Zikredilen bölümlerden yalnızca bir bölümle alakalı hadisler konusunda tasnif edilen eserlere denir.6- el-Erba'în: Bu veya birden çok bab'da, bir veya daha fazla senedle gelen kırk hadisi bir araya getiren eserlere "Erba'în" denir.el-Bekrî'nin "Kitâbu'î-erba'ine hadis" adlı eserinin mukaddimesinde şu bilgiler yer almaktadır."Onlardan kimileri fıkıh bablarına ve ihtiyaç duyulan hususlara göre hadisleri derleyip tertip ederken, kimileri de zühd ve ahlak konularındaki hadisleri toplamıştı. Diğer bazıları, cihadın faziletine dair hadisleri toplarken, birtakım kimseler de sufi tabakalarının zikrine ve tarikat şeyhlerinin haberlerine dair derleme yapmışlardır. Kimileri ise uzun hadisleri bir araya getirmiştir. Kimilerine Allah (c.c.) yolculuk nasib etmiş ve ülke çapında yaygın olan tüm hadisleri toplamıştır. Bize ulaşan habere göre ilk defa "Kitabu'l Erba'în" derleyen, alim ve zahid olan, asrırun imamı Ebû Abdurrahman Abdullah b. el-Mubârek el-Mervezî (ö 181.h.)'dir."Müellif daha sonra bu konuda telif yapan müellifleri ve eserlerini geniş olarak anlatmıştır.7- Sünen: Fıkıh bablarına göre tertib edilen eserlere sünen denir. Süne-nu'n-Nesâî, Siinenu Ebî Dâvud ve Sünenu îbn Mâce gibi Tirmizî'nin eseri de, cami olmakla beraber, fıkıh bablarına göre tertib edildiği için sünen olarak isimlendirilmiştir. Aynı şekilde "garâib" kitaplar -ki bunlar bir râvinin tek başına rivayet ettiği ve başka râvisi bulunmayan rivayetleri ihtiva eden eserlere denir, "iki" kitapları, "el-Etrâf," "el-hâustahrec," ve "el-Müstedrek"lerle bablar ve şeyhler üzerine yazılan eserler de hadisdeki tasnif türlerindendir.Ahkâm Hadisleri ve Bu Konuda Yazılmış En Önemli Kitaplar"Ahkâm hadisleri"nin durumu da "Ahkâm ayetleri" ninki gibidir. Bilginler bunları, Ahkâm hadisleri adıyla bilinen tasniflerde toplamışlardır.Bu ümmetin bilginleri, haberlerin kabul şartlan hususundaki zevk ve meş-reblerinin ihtilafınca, nasları ve rivayetleri anlamadaki farklılıklarına göre, bütün hadisleri derleyip tasnif etmek ve onları metin, sened ve delalet yönleriyle izah etmek konusunda, bütün çağlarda ısrarlı bir çaba sarfetmişlerdir.Musanniflerin metodları sünen hadislerinden başlayarak Musannefler ve Ahkâm hadislerine doğru gelişmiştir. Asırlar boyunca müslüman bölgeler, sünnet/ hadis ilimlerinin yükünü nöbetleşe taşımaktaydılar. Bu ilmin tarihini yazanlar bize, sünen türü eser yazma fikrinin ortaya çıkışının üçüncü yüzyılda; yani Saîd b. Mansûr (227 h.), Dârimî (255 h.), Ebû Davud (275 h.), Ibn Mâce (275 h.), Tirmizî (279 h.), Nesâî (303 h.), Dârekutnî, (385 h.) ve Beyhakî (458 h.) gibi bilginlerin sünenlerinin yazıldığı dönemde olduğunu göstermektedirler.Musannefler: Musannefler erken bir dönemde ortaya çıkmıştır. Muhad-dislerin ıstılahında Musannef, sünen gibi fıkıh bablarına göre tertib edilen esere denir. Ancak sünenlerden farklı olarak aynı zamanda hem "merfu" hemde "mevkuf" ve "maktu" hadisleri; yani hem nebevi hadisleri hem de sahabe rivayetleriyle tabiin ve tebe-i tabiin fetvalarını kapsamaktadır. Sünen ve Musanneflerin ortak özellikleri, her iki türün de, dinin sair konularından ayrı olarak fıkhı ahkâmla ilgili hadisleri bir araya getirmeleridir.Hicri ikinci yüzyılda yazılan musanneflerden, Hammad b. Seleme (167 h.) ve Vekî b. Cerrâh'm (196 h.) musannefleri bilinmektedir. Bize tam ve kapsamlı olarak ulaşanları ise, Abdurrezzak es-San'ânî

Page 13: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

(211 h.) ve Ibn Ebi Şeybe'nin (235 h.) musannefleridir. Bu ikisi, matbu ve mütedavel olan en geniş musannef-lerdendir. Beki b. Mahled'in (276 h.) musannefi de bu tür eserlerdendir.Müslüman alimler, her asır ve mısırda ( ülkede ) yaptıkları teliflerle bu metodu geliştirme gayretlerini devam ettirmişlerdir.Sonra bu, muhtasar ve mutavvel (=geniş hacimli) eserler şeklinde devam edegelmiştir.Daha başka alimler de, ahkâm hadislerini şerhedip onlardan şer'î hükümler çıkarmaya devam etmişlerdir. Böylece musannef türü eserlerin yazılış gayesi gerçekleşmiş oldu. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, her müellif ve sarihte eşit oranda mezhep damgası hissedilmektedir. Çoğu zaman telif ve şerh muayyen bir fıkhi mezhebi desteklemek için yazılırdı. Bu gayeyle yazılan musanneflere örnek olarak, Hanefi mezhebine mensub Ebu Cafer et-Tahâvî'ye (229-321 h.) ait "Me'âni'l-âsâr" gösterilebilir. Dört cild halinde olan bu esere pek çok Hindistanlı alim şerh yazmıştır. Aynı müellifin "Müşkîîu'î-âsar" adıyla da bir eseri vardır ki, bu da Hindistan'da dört cild halinde basılmıştır. Kadı Ebu'l Mehâsin Yusuf b. Musa el-Hanefi bunu, Kadı Ebu'l Velid el-Bâcî el-Malikî (474 h.)'nin muhtasarından özetlemiş ve eser iki cild halinde basılmıştır.Bu sahada yazılmış eserlerin adlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.1- îbnu'l Harrât adıyla meşhur Ebu Muhammed Abdulhak b. Abdulhak b. Abdullah el-Işbilî'nin (581 h.) "el-Ahkâmu'l-kııbrâ"sı. Altı cild halinde olan bu esere Ibnu'l-Kattân (628 h). "Beyamı'l-vehm ve'l-ibhâm el-vâkiayn fi kiiabi'l-ahkâm" adında bir tenkid yazmıştır. Fakat bu Kitabıı'l-vehm'e de "el-Âhzıı'l-hufâl es-samiye an meâhizi'l-ihmâli fi şerhi mâ teâammenehû kitabıı'l-vehm ve'l îhâm mine'l-ihlâîi ve'l-iğfâl ve ma indafe ileyhi min tetmîm ve ikmâl" adında bir kitabla tenkid yazılmıştır. el-Ahkâmu'UKubra, onunla ilgili olarak yazılan kitaplarla birlikte Riyad'ta (1403 h./1983 m.) da basılmıştır.2- Abdulhakk, "el-Ahkâmu'l-vustâ" iki cild halindedir.3- Abdulhakk "el-Ahkâmu's-suğrâ" Bunu, şeriatın gerekleri ve ahkâmı, helal ve haramları konusunda terğib ve terhib türleri içerisinde tasnif etmiştir. Bu kitab üzerine de, "el-Umde", "eş-Şifa", "el-Burde" ve Ibn Hâcib'in muhtasarını şerheden şârih ve başkalarına ait bazı şerhler bulunmaktadır.4- 7 akiyyuddin Ebu Muhammed Abdulğâni b. Abdulvâhid b. Ali b. Su-rur el-Makdisî el-Hanbeli, (ö. 600 h.) "Umdetu'l-ahkâm an Seyyidi'henâm."Ibn Dakî ki'l-îyd (ö. 702 h.) bunu, " Ahkâmu'hahkâm şerhu umdeti'l -ahkâm" adlı eserinde şerhetmiştir. Kitap defalarca basılmıştır.Mukaddimesinde (müellif) şöyle demektedir: "Müellif sadece, "Şeyhân" (Buharı ve Müslim)'ın ittifak ettikleri hadislerle yetinmiş olduğu için, kitabın metinini "Ahkâm'ın delilleri" için yetersiz görerek, konuya uygun düşen yalnız Buharî'nin veya yalnız Müslim'in tek başlarına rivayet ettikleri sahih hadislerle veya diğer kaynakların tahric ettikleri, senedi ve metni sahih olan rivayetlerle, buna bir zeyl yazmamın uygun olacağını düşündüm."Yine şöyle demektedir. "Bu hadisleri şerhederken tek bir üslubun hakim olması için, ahkâm istinbatı, mezheblerin ve onlardan tercih edilenin reddedilenden ayrımı gibi konularda sarihin metodunu izledim.5- Aynı müellif "e\-Ahkâm"6- Mecduddin Abdusselâm b. Abdullah b. Teymiye el-Harrânî (ö. 653 h.) "el-Ahkâmul-kubrâ".7- Aynı müellif (a. mit) "el-Müntekâ min ahbâri'l-Mustafa".Bu eseri de, Ahmed b. Ahmed b. Abdulhâdi el-Makdisî (744 h.) ve Sirâ-ceddin Ömer b. Ali el Mulekkin eş-Şafiî (804 h.) şerhetmişlerdir.En geniş şerhlerinden biri ise, Şevkânî'nin (1250 h.) " Neyin'l-evtâr şerhu munteka'l-ahbâr"'dır. Eser, çok meşhur ve yaygın olup birlikte üniversite müfredatında da benimsenmiş mutemed eserlerdendir.8- Izz b. Abdisselâm (660 h.) "el-îlmâm fî beyâni edilleti'l-ahkâm"9- îmarn Ebu Zekeriya "el-Hülâsafi ehâdîsi'l ahkâm"Bundan sonra Hindistanlı ehl-i sünnet ve'1-cemaat alimlerinin rolü gelmektedir ki; bunların, son asırlarda sünnet konusunda yazdıkları eserler her urlu takdirin fevkindedir. Altı asıl (el-Kutübu's-sitte) hakkında kaleme al-ıkiarı şerhler, "Ahkâm hadislerini" geniş bir şeklide ele almaktadır. Meşeyi Fe*hli'Umülhe™ fi şerhi Sahihi Müslim." "Bezlu'l-mechûd fi şerhi Süneni Ebî wud' ve "el-Urfu'ş-şezt fi şerhi Sünen et-Tirmizt' bunlardandır. 3azılarının ahkâm hadislerini kaynaklarından çıkararak, özel bir bab altında derlemek ve her bir hadisi "cerh" ve "ta'dil" açısından incelemek gibi, yeni ve nefis bir tarzda tasnif edilen "ahkâm hadisleri" konusunda hususi telifleri bulunmaktadır.Ahkâm hadisleri konusunda yazılan eserlerden biri de Zahîrruddin en-Nimevî'nin "Âsânı's-Sünen" idir. îki cüz şeklinde telir ettiği eserinde müellif, fakihlerin görüş ayrılıklarına göre Taharet ve Namazla ilgili hadisleri derleyerek, herbiri üzerini muhaddislerin usulüne göre "cerh" ve "ta'dil" açılarından değerlendirmiştir.Ahkâm hadisleri konusunda yazılmış mutlak manada en geniş eserlerden biri de, şüphesiz ki yirmi cild halinde kaleme alınan, Allâme Zafer Ahmed et-Tehânevfnin "î'lanu's-sünen"iâir. Eser Pakistan ve Hindistan'da defalarca basılmıştır. Aynı müellifin "îhyau's sünne" adında bir eseri daha vardır. Yahya

Page 14: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

b. Şeref en-Nevevî eş-Şâfiî'nin (ö. 676 h.) "Câmiu'l-âsâr"\ da bu tür eserlerdendir.10- Ibn Dakîki'1-Iyd eş-Şâfiî (702 h.), "el-îlmâm fi ehadisi'l-ahkâm". Bu esere birden fazla şerh ve hülâsa (özet) yazılmıştır.11- Hafız îbn Hacer el-'Askalanî (852 h.), "Buluğu'î-merâm min ehadisi'l-ah-kâm"ı.Bunun da yine birden fazla şerhi bulunmaktadır/1'

Müellif:

İbn'l-Cârûd'un asıl adı, Abdullah b, Ali b. el-Cârûd Ebu Muhammed en-Nisâburî'dir. Mekke-i Mükerreme'nin civarında oturmuş ve orada hadis hafızlarından biri olarak vefat etmiştir. Bu veciz ifadelerle onu tamtan tarihçiler: Onun tasniflerinden biri de "eî-Müntekâ fi'l-ahkâm"dır, demişlerdir.(2) Fakat ondan sonra gelen herkes, ondan nakilde bulunmuştur.Bu eserin Daru'l-Kalem tarafından yeniden basılması inşallah sünneti müşerrefe'nin, özellikle ahkâm hadisleri'nin hizmetinde hayırlı bir katkı olacaktır. Sözlerimi müellife (rh), kitabı neşreden ve Lübnan-Daru'l-Kalem'in sahibi Ustad Ahmet Ekrem'e, okuyucularına ve bu kitabı ve benzerlerini istifadeye sunmak için çalışan herkese Allah'tan sevab ve fayda dilekleriyle bitiriyorum. Şüphesiz ki, Allah (c.c.) herşeyi işiten ve duaları kabul edendir. Allah niyetleri bilir.

1- DEFTER

1- Abdestin Farzlarına Dair Bab

1- Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:“Ey iman edenler! Namaza kalkacağanız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayıp, başlarınızı meshederek, her iki ayağınızı topuklara kadar yıkaymız..." (Maide-6).Namaza kalkarken, abdestin herkese değil de sadece abdesti olmayanlara tarz olduğunu gösteren delil şu hadis-i şeriftir:Süleyman b. Büreyde babasından (r.a) rivayet etti ki; "Resûlullah (sav) namazda abdest alıyordu. Fetih günü (Mekke'nin fethi) ise abdest aldı ve mestlerinin üzerine mesnetti. Sonra, bütün namazları bir abdestle kıldı. Bu gören Ömer (r.a): "Ey Allah'ın RasÛlu! Sen şimdiye kadar yapmadığın bir da: "Ben bunu te^ yaPtim ^ Ömer!" buyurdular, is tshak tarîki ile gelen rivayettir.İbni Hâşim ise rivayetinde, "ve mestleri üzerine meshetti" ibaresini zik-retmemiştir.

2- Yellenme Sebebiyle Abdestin Bozulacağına Dair

2- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki; Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: (Yellenme kuşkusu var ise) "Ancak ses veya koku hissedildiğinde abdest gereklidir."

3- Abbâd B. Temîm Amcasından Naklen Rivayet Etti Ki; Resûlullah (s.a.v.) Şöyle Buyurdular:

"Sizden biriniz, namaz esnasında karnından bir şey hissederse, koku duymadıkça veya ses işitmedikçe namazdan ayrılmasın".

3- Def-i Hacet, Bevl ve Uyku Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair

4- Safvan b. Assai el-Muradî şöyle söyledi:Resûlullah (s.a.v.) bize, yolculukta veya yolcu durumunda olduğumuz zamanlarda, defi hacet, bevl (küçük su dökmek) ve uyku gibi hallerden dolayı üç gün üç gece mestlerimizi çıkarmamamızı emrederdi.

4- Mezi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair

5- el-Mikdtâd b. Esved (r.a) o şöyle dedi:Resûlullah'a (s.a.v.), eşine yaklaşması neticesinde mezisi gelen kimsenin ne yapması gerektiğini sordum, şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz böyle bir-şey (mezi) görürse avret mahallini yıkasın"Yani, fercini yıkar ve sadece abdest alır, buyurdu.6- Ali (r.a) şöyle dedi:Mezisi çokça gelen birisi idim. Kızı nikahım altında bulunduğundan bu hususu Rasulallah'a (s.a.v.) arzetmekten utandım. Başka birisinden bunu sormasını istedim, o da sordu. Bu hususta Resûlullah

Page 15: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

(s.a.v.): "Bundan dolayı sadece abdest lazım gelir" buyurdu.7- Abdullah bin Saîd'in amcası rivayet etti ki:"Resûlullah'a (s.a.v.) guslu gerektiren halleri sordum, şöyle buyurdu: 'Suyun ardından gelen su mezîdir. Bütün erkeklerden mezi gelir. Bundan dolayı, sadece fere ve husyelerini yıkaman yeterlidir. Sonra namaz ab-desti gibi abdest al."

5- Kusmuk Sebebiyle Abdestin Gerekliliği Hususunda Varid Olan Rivayete Dair Bab

8- Ebi'd-Derdâ (r.a) rivayet etti ki:"Resulullah (s.a.v) istifrağ ettikten sonra orucunu bozdu"(Ma'den b. Talha) Demiştirki:"Daha sonra Şam Camii'nde Sevban'a rastladım ve bu durumu kendisine arzettim. O da; "Doğru söylemiş Abdest suyunu da ben dökmüştüm" dedi.

6- Uyku Sebebi ile Abdestin Gerekliliğine Dair Bab

9- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki:Resulullah (s.a.v.): "Herhangi biriniz uykusundan kalktığı vakit elini, üç defa yıkamadan abdest kabına sokmasın; zira o, uyku esnasında elinin nerelerde dolaştığını bilemez" buyurdu.îbn el-Mukri bir keresinde demiştir. Hadis îbn el-Mukri'nin rivayetidir.10- tbni Abbas anlatmaktadır:"Bir gün teyzem Meymune'nin yanında geceledim. O zaman Peygam-ber'in (s.a.v.), gecenin bir bölümünde kalkıp su tulumunun yanına vardığını, oradan su aldığını ve azar azar kullanarak hafif bir abdest aldığını gördüm. Sonra, aynen onun yaptığı gibi ben de yaparak sol yanına namaza durdum. Beni tutup sağ yanma geçirdi. Sonra, Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı ve ardından horlayacak derecede derin bir uykuya daldı. Daha sonra, mü-nadi/müezzin geldi ve abdest almadan namaza kalktı."11- İbni Abbas (r.a) şöyle rivayet etmektedir:"Birgün Teyzem Meymune b. el-Hâris'in yanında geceledim. Peygamber (s.a.v) gecenin bir bölümünde kalkarak namaz kıldı. Sonra yattı ve horlayacak kadar derin uykuya daldı. Daha sonra Bilâl gelerek namaza çağırdı. O da abdest tazelemeden kalktı ve sabah namazını eda etti."12- Ebu Hureyre'den (r.a) nakledildiğine göre:Peygamber (s.a.v.): "Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyurmuştur.

7- Baygın Kimseye Taharetin Gerekliliğine Dair Bab

13- Ubeydullah b. Abdullah anlatmaktadır:Âişe'nin yanma girdim ve kendisine: ''Bana Resulullah'ın hastalığından bahseder misin?" dedim.O da: Hay hay! dedi ve şöyle anlattı. O sırada Peygamberin (s.a.v.) hastalığı ağırlaşmıştı.Bir ara Resulullah (s.a.v.): "Cemaat, namazı kıldılar mı?" diye sordu.Biz: "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah" dedik.Öyle ise "Benim için leğene su koyun!" buyurdular.Dediği gibi yaptık. O suyla Resulullah (s.a.v.) yıkandı, sonra kalkmaya çalıştı fakat bayıldı. Sonra ayılarak:"Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu.Biz de "Hayır, seni bekliyorlar ya Rasulallah" dedik yine;"Benim için leğene su koyun!" buyurdular. Dediği gibi yaptık ve yıkandı. Sonra ayağa kalkamaya uğraştı. Fakat yine bayıldı. Sonra, ayıklığında, yine "Cemâat, namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz yine - "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah! " dedik. Cemaat, mescide toplanmış yatsı namazı için Resu-lullah'ı (s.a.v.) bekliyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) cemaate namazı kıldırması için Ebu Bekr'e haber gönderdi.

8- Müslüman Olduğu Vakit, Müşrike Taharetin Gerekliliğine Dair Bab

14- Kays b. Asım'ın bildirdiğine göre:Müslüman olduğunda, Peygamber (s.a.v) kendisine su ve sidırle yıkanmasını emretmiş.15- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Sumame el-Hanefiyye esir düşmüştü. Müslüman olduğunda Resulullah (s a v.) yıkanmasını emretti. O da, yıkanıp iki rek'at namaz kıldı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):"Şüphesiz, kardeşinizin müslüman oluşu iyi oldu," buyurdu.

Page 16: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

9- Zekere Dokunulması Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair Bab

16- Abdullah b. Ebu Bekr, anlatmaktadır:Babam ve Urve, abdesti bozan şeyleri müzâkere ediyorlardı. Urve bu hususları tek tek anlatırken, zekere dokunmakla abdestin bozulacağı hususunu zikretti. Babam. "Ben bunu duymadım" dedi. O da; Bana, Mervan, Bus-re'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.):"Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" buyurdu.Biz: Ona (Busre'ye) birini gönder, sor, dedik. O da Haresli birini veya bir adamı gönderdi. Elçi hadisin bu şekilde rivayet edildiği haberini getirdi.17- Busre bt. Safvan'dan nakledildi ki, Busre.Resulullah'ın (s.a.v.) "Sizden herhangi biriniz tenasül uzvuna dokunursa, abdest alsın!" dediğini işittim" dedi.18- Urve'nin, Mervan'dan onun da Busre'den naklen rivayet ettiğine göre: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" Urve: Bu hadisi Busre'ye sorduğumda doğruladı.19- Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden naklen rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hangi erkek fercine (cinsel organına ) dokunursa, abdest alsın, hangi kadın fercine dokunursa abdest alsın!".

10- Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığı Hususunda Varid Olan Rivayetlere Dair Bab

20- Kays b. Talk'ın babasından naklen rivayet ettiğine göre; babası Pey-gamber'e (s.a.v.) zekere dokunmakla, abdestin gerekip gerekmeyeceği hususunu sordu, o da bu durumda abdest alınması gerektiğini söylemedi.21- Kays b. Talk'm babasından naklen rivayet ettiğine göre, babası şu olayı anlatmış:"Peygamber (s.a.v) ile birlikte oturuyorduk. Derken bedevi görünümlü biri gelerek:"Ey Allah'ın peygamberi! Birinin, namaz esnasında zekerine dokunması hususunda ne buyurursunuz?" diye sordu.Peygamber (s.a.v.) de ona."O sadece bir et parçası veya senin (vücudundan) bir parça değil mi?" buyurdu.

11- Ateşte Pişen Şeylerin Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığına Dair

22-23- îbn Abbas, ve Fulan b. Amr b. Ümeyye, babasından naklen rivayet etti ki:Resulullah (s.a.v.) koyun eti veya küreğinden bir parça koparıp yemiş sonra da suya dokunmadan yani abdest almadan namaz kılmıştır.24- Cabir b. Abdullah (r.a) rivayet etti ki:Ateşte pişen bir şeyi yedikten sonra abdestin gerekip gerekmeyeceği hususunda Peygamber'in, son olarak yaptığı, ateşte pişen şeyleri yemesi sebebiyle abdest yenilememesidir.

12- Deve Eti Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair

25- Cabir b. Semure'den rivayet edildi ki: Biri Peygamber'e (s.a.v)."Koyun eti yedikten sonra abdest alayım mı?" diye sormuş.Resulullah (s.a.v.): "Hayır!" buyurmuşlar.O zat, "Koyun, ağılında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş, Resulullah (s.a.v.): "Evet!" buyurmuşlar.O zat yine, "Peki deve ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş. Peygamber (s.a.v.). "Hayır!" cevabını vermiş.26- Bera b. Azib'den rivayet olunmuştur:Bir zat Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: Deve ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulullah (s.a.v.) "Hayır!" diye cevap verdi. O zat: "Etini yemekten dolayı abdest almam gerekir mi?" Peygamber (s.a.v.): "Evet, abdest tazelemen gerekir" buyurdu. O zat yine:"Peki koyun ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v.): "Evet" dedi.Etini yedikten sonra abdest yenilemem gerekir mi? diye sordu. Buna da Peygamber (s.a.v.): "Hayır!" cevabını verdi.

13- Def-i Hacet İçin Uzağa Gitmek

27- Muğire b. Şube (r.a)'den rivayet edildi:

Page 17: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Bazı yolculuklarında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulundum. Defi ha ceti için araziye çıktığında, uzaklaşırdı."

14- Hela'ya Girerken Okunacak Dua

28- Enes (r.a) bildiriyor:"Peygamber (s.a.v.) helaya gireceği zaman, "Allahım, hubs ve habaisten73[73] sana sığınırım" derdi.

15- Def-i Hacet, Bevl Ve İstinca Yaparken Kıbleye Karşı Dönülmesinin Kerahetine Dair Bab

29- Abdurrahman b. Yezid (r.a) anlatmaktadır:Selman (r.a)'a."Peygamberiniz (s.a.v.) size her şeyi hatta kaza-i haceti dahi öğretti, öyle değil mi?" denildi.Selman:"Evet, gerçekten Resulullah (s.a.v.) bizi, kıbleye karşı, def-i hacet veya bevl etmekten, sağ elimizle taharetlenmekten, herhangi birimizin üçten az taş veya hayvan tezeği ve kemikle istinca yapmaktan men etti", dedi.30- İbn Ömer (r.a) anlatıyor:"Bir gün Hafsa (r.anha)'nın evinin üstüne çıkmıştım. Resûlullah (s.a.v.)i, önünü Beyfil-Makdis'e arkasını Kabe'ye dönerek defi hacet yaparken gördüm."31- Cabir b. Abdllah (r.a) bildirmektedir:"Peygamber (s.a.v.) abdest bozarken kıbleyi önümüze veya arkamıza almaktan bizi menetmişti. Fakat, vefatından bir sene önce, onu kıbleye karşı bevlederken gördüm."32- Mervan el-Esfar'dan (r.a) şu olay nakledilmektedir:"îbn Ömer'in, kıble yönüne devesini çökerttiğini, sonra oturup ona doğru bevl ettiğini gördüm/'Ben: "Bu (yani kıbleye karşı bevletmek) yasaklanmış değil miydi? Ebu Abdurrahman" deyince,"Hayır, açık arazide, bundan men edilmişti. Ama, seninle kıble arasında, önünü perdeleyecek bir şey olursa, bu durumda bir beis yoktur" diye karşılık verdi.

16- Def-i Hacet ve Bevl İçin Kaçınılması Gereken Yerlere Dair Bab

33- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Çok lanet ettiren iki şeyden sakının."Ashab:"Bu çok lanet ettiren iki şey nedir Ya Rasûlallah?" diye sordular.Oda:"İnsanların gelip-geçtiği yola veya toplandıkları yere büyük abdesti bozandır" buyurdu.34- Katâde Abdullah b. Sercis'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.): "Herhangi biriniz, bazı hayvanların yuvası olan deliklere küçük abdest yapmasın!" buyurdu.îshak'ın rivayeti olan hadiste şu ziyade vardır."Deliklere, küçük abdest yapmanın mekruh olmasının sebebi nedir?" diye Katade'ye sordular.Katede:"Oraların, cinlerin bulundukları yerler olduğu söylenir." diye cevap verdi.35- Abdullah b. Muğaffel (r.a)'dan rivayet edildi ki: Peygamber (s.a.v.):Herhangi biriniz yıkandığı yere küçük abdest yapmasın, Zira, vesveselerin geneli bundan kaynaklanır" buyurdu.

17- İnsanlara Yakın Bir Yerde Ayakta Küçük Abdest Yapmanın

Mübahlığına Dair Bab36- Huzeyfe (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) ile birlikte yürürken bir kavmin çöplüğüne vararak ayakta küçük abdest yaptı. Ben bir tarafa çekildim. Beni yanma çağırdı ve "Niçin bir tarafa çekildin?" dedi, ben de yaklaşarak ökçelerinin yanında durdum.İşini bitirdikten sonra, su isteyip abdest aldı ve mestlerinin üzerini mes-hetti.

73[73] Hubs ve Habais alimler farkh şekillerde açıklamışlardır. Kimisi bundan muradın şeytanların er-zılar 6 ,Ş f"1 derken' bazıları da hubs'tan murad küfür, habais de şeytanlardır demişlerdir. Ba-nasına^6 M iy- Ve makbul olmayan fiiller, lıabâis ise bilcümle kötü fiiller ve çirkin huylar ma-dir Aİ1 1 "" ,ıemİşiertiİT- Bizce uygun olan, bu iki kelimeden murad, her türlü pislik ve şer haller-U a lem' Bk Müslim tercüme ve şerhi Ahmet Davutoglu Hayz, 122 (ç.n.).

Page 18: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

18- Küçük Abdest Yapana Selam Vermenin Kerahetine Dair Bab

37- Abdullah b. Ömer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) su dokunurken biri uğradı ve selâm verdi. ResûluUah (s.a.v.) selamına karşılık verdi. Sonra, "Beni bu şekilde su dokunurken gördüğünde selam verme! Şayet, tekrar böyle yaparsan, selâmını almam!" buyurdu.38- Yine îbn Ömer anlatıyor:Peygamber (s.a.v.) küçük abdest yaparken yanma uğrayıp selâm veren bir adamın selâmını almadı.

19- İstinca Ederken (3.5.7 Gibi) Tek Sayılı Taş Kullanmanın

Müstahap Oluşu39- Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edildi ki: peygamber (s.a.v.):"Herhangi biriniz abdest alırken burnuna su çeksin sonra temizlesin, kim istincada taş kullanırsa taşları teklesin" buyurdu.

20- Su İle İstinca

40- Ensar'dan Ebu Eyyub, Cabir b. Abdullah ve Enes b. Malik (r.anhüm) rivayet etmektedirler ki:'Orada tertemiz olmalarını arzu etmekte olan kimseler vardır." (Tevbe 108) âyeti nazil olunca, Peygamber;Ey Ensar topluluğu şüphesiz ki Allah (c.c.) temizlik hususunda sizi oldukça Övdü. Sizin temizlik şekilleriniz nelerdir?" diye sordu. Onlar da:Ey Allah'ın Rasûlui Namaz için abdest alırız, cünüb olduğumuzda yıkanırız" dediler.Peygamber (s.a.v.).''Bunların yanında başka bir temizliğiniz var mı?" diye sordu. Hayır! Fakat, herhangi birimiz büyük abdest bozdumu su ile istinca yapmayı tercih eder" dediler. Bunun üzerine Peygamber."İşte onun sebebi budur, sakın bunu bırakmayınız!" buyurdu.41- Enes b. Malik (r.a) anlatıyor:Peygamber (s.a.v.) def-i hacet için helaya çıktığı vakit, ben ve bizlerden bir çocuk elimizde bir su kabı ile onu takip ederdik. Sonra, ihtiyacını giderdiği zaman su kabım ona verirdik, onunla istinca ederdi, temizlenirdi.

21- Heladan Çıktıktan Sonra Okunacak Dua

42- Âişe (r.a) rivayet etti ki:Peygamber (s.a.v.); kaza-i hacetini yaptıktan sonra: "Affını dilerim Alla-hım!" diye dua ederdi.

22- Suyun Temizliği Ve Suyu Kirleten Ve Kirletmeyen Pisliklere Dair

43- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Bir adam peygamber (s.a.v.)'e:"Ey Allah'ın Rasûlu, biz deniz yolculuğuna çıkıyoruz ve beraberimizde az miktarda su bulunuyor. Bu durumda o su ile abdest alırsak susuz kalırız. (Acaba) deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?" diye sordu.Peygamber (s.a.v.):"Deniz suyu temiz; deniz hayvanlarının ölüsü de helaldir." buyurdu.44- Ibn Ömer (r.a) den nakledilmektedir:Peygamber (s.a.v.)'e, yırtıa hayvanlar ile diğer hayvanların dokunmaları halinde, suyun necis olup olmadığı soruldu. Resûlullah (s.a.v.): "Su iki külle miktarında olursa pis olmaz" buyurdu.45- Aynı hadis değişik varyantlarıyla, Ibn Ömer'den tekrar rivayet edilmiştir.46- Asım b. el-Münzir anlatmaktadır:Ya bizim ya da Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer'in bahçesinde bulunuyorduk. Namaz saati geldiğinde Ubeydullah, içinde deve derileri bulunan 'e bahçeye ait olan göle giderek abdest almaya başladı. Kendisine.çerısınde şu derilerin bulunduğu bu yerden abdest mi alıyorsun?":Bana babam Ibn Ömer haber verdi ki, Resûlullah: 'Su iki külle miktarı olursa pis olmaz" buyurmuştur.47- Ebu Said el-Hudri'den (r.a) rivayet edilmiştir:Peygamber (s.a.v.)'e: "Buza'a kuyusundan abdest alabilir miyiz?" diye soruldu. Buza'a kuyusu çerçöp, hayız bezleri ve köpek leşlerinin atıldığı bir kuyu idî.Resûlullah (s.a.v.) "Su temizdir. Onu hiçbir şey pisletmez" buyurdu.

Page 19: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

48- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir:Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin gusül veya abdest suyundan biraz artmıştı. Bununla abdest almak isteyince, eşi:"Ey Allah'ın Rasûlu! Ben, cünüblükten temizlenmek için o sudan kullanarak yıkandım." dedi.O da: "Su pis olmaz!" buyurdu.49- Sevrî'den de, aynı senetle benzeri bir hadis rivayet edilmiştir.50- Ebu Hureyre (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):"Herhangi birinizin kabından köpek içerse, onu derhal yedi defa yıkasın" buyurdu.51- Ebu Hureyre (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):"Birinizin kabını köpek yaladığında, içindekini derhal döksün ve kabını yedi defa yıkasın!" buyurdu.52- Yine Ebu Hureyre (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):"Herhangi birinizin kabını köpek yalarsa, onu hemen yedi defa yıkasın! buyurdu.53- Abdullah b. Muğaffel (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):Köpek, bir kabı yaladı mı, onu hemen yedi defa yıkayın, sekizincide toprakla ovalayın!" buyurdu.54- Ebu Hureyre (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):WÇİ?milîZ kesinlikle akmayan durgun suya bevl etmesin! Sonra ondan est alır." buyurdu.55- Ebu Hureyre (r.a) den rivayet edilmiştir:Peygamber (s.a.v.);"Herhangi birinizin içeceğine sinek düşerse onu tamamen batırsın, sonra çıkarıp atsın. Zira sineğin kanatlarının birinde zehir, diğerinde ise panzehir bulunmaktadır."56- Ebu Sâib, Ebu Hureyre'den işitmiş ki:Peygamber (s.a.v.):"Sizden biriniz cünüp iken durgun suda yıkanmaz" buyurdu. Ebu Sâib:"O zaman nasıl yapar Ebu Hureyre?" diye sormuş.Ebu Hureyre'de:"Suyu alıp alıp yıkanır" demiş.57- Âişe (r.a)'dan:"Peygamber (s.a.v.) tas ile yıkanırdı. Ben ve O, bir kaptan yıkanırdık."58- îbnÖmer(r.a)'dan:"Peygamber (s.a.v.) zamanında erkek ve kadınlar tek kaptan abdest alırlardı."59- Enes (r.a):peygamber (s.a.v.) mescidin kıblesinde balgam gördü ve hemen onu eli ile ovalayıp temizledi. Fakat, bu duruma olan kızgınlığı yüzünden okunuyordu. Sonra Peygamber:"Kul, namaza durduğunda, şüphesiz ki Rabbine münacat etmekte veya Rabbi kendisi ile kıble arasında bulunmaktadır. Herhangi biriniz, tüküreceği zaman sol tarafına veya ayağının altına tükürsün, yoksa şöyle yapsın!" buyurdu ve elbisesinin arasına tükürüp ovaladı.60- Ebu Katade'nin oğlunun nikahı altında bulunan Kebşe bnt. Ka'b b. Malik anlatmaktadır:Bir gün Ebu Katade Kebşe'nin yanma girdi. Kebşe onun için abdest suyu hazırlarken bir kedi gelip o sudan içmek istedi. Ebu Katade de su kabını ona doğru eğdi ve kedi su içti.Kebşe diyor ki:Ebu Katade kendisine baktığımı görünce;"Buna hayret mi ediyorsun kardeşimin kızı?" dedi.Ben "Evet!" deyince Ebu Katade şöyle dedi.Peygamber (s.a.v.):"Kedi pis değildir. O sizin etrafınızda çokça dolaşanlardandır" buyurdu.61- îbn Abbas (r.a) rivayet etti ki;Peygamber (s.a.v.):"Ne tür deri olursa olsun, tabaklandı mı temiz olur." buyurdu62- Peygamber (s.a.v.) azadlısı Sefine (r.a)'dan:"Peygamber (s.a.v) bir "sa" su ile yıkanır; bir "mud" su ile de abdest alırdı."

23- Misvak Kullanma Konusundaki Rivayetlere Dair Bab

63- Ebu Hureyre (r.a)'den: Peygamber (s.a.v.):"Ümmetime meşakkatli olmaktan korkmasaydım, her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim." buyurdu.

24- Amellerde Niyet

64- Alkame b. Vakkas (r.a)anlatıyor:

Page 20: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Hz. Ömer'in (r.a) minberde Resûlullah (s.a.v.)'tan şöyle haber verdiğini işittim:"Ameller ancak niyete göre değerlendirilir. Herkes için, ancak niyet ettiği şeyin karşılığı vardır. Kimin niyetinde Allah ve Rasûlü'ne hicret etmek varsa, onun hicreti, uğrunda hicret ettiği şey için olmuş olur. Kimin hicreti de bir dünyalık veya bir kadın için olursa, onun da hicreti, uğruna hicret et-üği Şey için olur.

25- Taharetsiz Namazın Kabul Olmayacağına Dair

65- Mus'ab b. Sa'd anlatmaktadır:insanlar, ölüm döşeğinde iken îbn Amir'den övgü ile bahsetmeye başlayınca, Ibn Ömer (r.a) kendisine şöyle dedi:"Şunu bil ki ben içlerinde sana çok yaltaklananları değilim. Fakat ben, Peygamber (s.a.v.)'ın:(Allah taharetsiz/Abdestsiz hiçbir namazı ve haksız olarak zimmete geçirilen hiçbir maldan da sadakayı kabul etmez!) dediğini duydum.66- Ebu Hüreyre (r.a) rivayet etmektedir ki: Peygamber (s.a.v.):"Abdesti bozulduğu vakit abdest almadıkça, sizden hiçbirinizin namazı kabul olunmaz" buyurdu.

26- Peygamber (s.a.v.)'ın Abdesti ve Emir Buyurduğu (Abdestin) Şekline Dair

67- Humran b. Eban anlatmaktadır:Osman b. Affân (r.a)'ın abdest alışını gördüm. Ellerine üç defa su dökerek yıkadı. Sonra, üç defa mazmaza ve istinşak yaptı. Üç defa yüzünü yıkadiktan sonra, önce sağ sonra sol ayağını topuk çıkıklarına kadar üç defa yıkadı. Sonra da,Peygamber (s.a.v.)in benim bu abdestim gibi abdest aldığını gördüm, dedi ve ardından:"Her kim benim şu abdestim gibi abdest alır ve gönlünden hiçbir şey geçir-meyerek iki rekat namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır" diye ekledi.68- Abdi Hayr anlatmaktadır:Ali (r.a) sabah namazını kıldıktan sonra Rahbe'ye gelerek oraya oturdu. Sonra uşağına:"Bana abdest suyu getir" dedi. Bir müddet sonra uşak, içinde su ve tas bulunan bir kab getirdi. Bizler oturmuş ona bakıyorduk. Sağ eliyle kabı tutarak sol eline döktü ve ellerini yıkadı. Sonra yine sağ eliyle kabı tutarak, sol eline döktü ve avuçlarını yıkadı. Sonra yine sağ eliyle kabı tutarak sol eline döktü ve avuçlarını yıkadı. Bunu üç defa yaptı. Bütün bunları yaparken, üç defa yıkaymcaya kadar ellerini kaba sokmuyordu. Sonra üç defa sağ elini kaba sokarak su aldı, ağzına doldurup çalkaladı, burnuna su çekip sol eliyle temizledi, ardından üç defa yüzünü yıkadı. Sonra sağ kolunu dirseğine kadar üç defa yıkadı. Sonra sol kolunu dirseğine kadar üç defa yıkadı. Sonra sağ elini kaba sokup, iyice batırdıktan sonra avucuna aldığı suyu sol eline sürttü. Sonra da her iki eli ile başını bir defa meshetti. Sonra sağ elini kaba daldırarak, sağ ayağına su döküp, sol eli ile onu üç defa yıkadı. Sonra sağ eli ile sol ayağına su dökerek onu da sol eli ile üç defa yıkadı. Daha sonra tekrar sağ elini kaba sokup, bir avuç su alıp içti ve:"Bu Peygamberin (s.a.v.) abdest alış şeklidir. Kim peygamber (s.a.v.)'in abdest alış şeklini görmek isterse, bu gördüğünüz onun abdest alış şeklidir." dedi.69- îbn Abbas'ın (r.a) bildirdiğine göre:"Peygamber (s.a.v.) uzuvlan birer defa yıkayarak abdest almıştır."70- Abdullah b. Zeyd (r.a) anlatmaktadır:"Peygamber (s.a.v.) abdest aldı ve ellerini iki, ayaklarını iki, yüzünü de üç defa yıkadı."71- Ebu Hüreyre (r.a):"Peygamber (s.a.v.)'i uzuvlarını iki defa yıkayarak abdest alırken çok gördüm." demektedir.72- Şefik b. Seleme anlatmaktadır:"Osman (r.a)'m abdest alma şekline şahid oldum. Üç defa avuçlarını yıkadıktan sonra, üç defa da ağzını, burnunu ve yüzünü yıkadı. Ardından başını ve kulaklarının içini ve dışını meshedip ayaklarını üç defa yıkadı. Parmak aralarını ve sakalım su ile ıslattı ve yüzünü üç defa yıkadı. Sonra:"Peygamber (s.a.v.)'in, abdest alırken benden gördüğünüz gibi yaptığını gördüm." dedi.Hadisi rivayet eden Ishâk'a:"Hadiste, kollarını yıkadı ibaresi yoktur" denildiğinde,"Ben bildiğimi sana söyledim. Bize Muhammed b. Yahya, Ebu Ğâssan ve Israîl senedi ile gelen rivayette (Ve kollarım üç defa yıkadı) ibaresi mevcuttur." dedi.73- Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mazinî (r.a) anlatmaktadır: Peygamber (s.a.v.) ellerini kaptan su dökerek yıkadıktan sonra, üçer defa ağzını ve burnunu su ile temizledi. Elleri ile su alıp başının ön tarafından başlayarak, ellerini arka tarafına doğru götürdü, sonra tekrar ön tarafına getirdi.74- el-Mikdâm b. Ma'dîkerb (r.a) anlatmaktadır:

Page 21: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Peygamber (s.a.v)'e abdest suyu getirildi ve her bir azasını üç defa yıka 'arak abdest aldı. Başını, kulaklarının içini ve dışını mesnetti.75- Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden naklen rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.)'e bir bedevi gelerek abdesti sordu.Resulullah (s.a.v.) da abdest azalarını üçer defa yıkayarak abdest aldı ve;"Kim bundan fazlasını yaparsa, hata etmiş, zulmetmiş, haddi aşmış ve zulmetmiş olur." buyurdu.76- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Herhangi biriniz, abdest aldığı zaman burnuna su çekip temizlesin!" buyurdu.77- Ebu Gâtfan anlatmaktadır:tbni Abbas'm yanına girdiğimde abdest aldığını gördüm. Ağzını ve burnunu temizledikten sonra, şöyle dedi: Peygamber (s.a.v.):"Burnunuza kuvvetlice iki defa veya üç defa, su çekip temizleyiniz!" buyurdu.78- Muhammed b. Ziyad anlatmaktadır:Ebu Hureyre (r.a) insanları ibrikten abdest alırken yanımıza uğramıştı da; o zaman şöyle dediğini işitmiştim: Abdestinizi iyi alınız! Zira Ebul-Kasım (s.a.v.): Ateşte yanacak olan urkublaraVökçelere yazıklar olsun!" buyururken işittim.79- Aynı hadisin farklı tariklerinden birinde *r^ ökçe, diğerinde ise *î ökçeler kelimesi varid olmuştur.80- Asım b. Lakît b. Sabra babasından (r.a) naklen bildirmektedir: "Ya Rasûlullah! bana abdesti anlatır mısın?" dedim. Oda;"Abdestini iyi al, parmakların arasını su ile ısla, oruçlu olmadığın zamanlarda, burnuna su çekip temizlerken mübalağa göster!" buyurdu.

27- Mestler Üzerine Mesh

81- ibrahim, Hemmam b. Haris'ten naklen rivayet etmektedir: "Cerir b. Abdullah'ın, ibrikten abdest aldığını ve mestlerinin üzerine meshettiğini gördüm. Hemmam b. Haris:"Sen mestlerinin üzerine mesh mi ediyorsun? diye sorduğumda: "Ben Peygamber (s.a.v.)'in de böyle yaptığını gördüm." dedi. Abdullah'ın arkadaşları, bu hadisden hoşlanıyorlar ve"Cerir b. Abdullah Mâide sûresinin nüzulünden sonra müslüman olmuştur" diyorlardı:82- Ebu Zur'a anlatmaktadır:"Cerir (r.a) bevl ettikten sonra, mestleri üzerine mesnetti." Böyle yapmasını doğru bulmayan bir grup insan, kendisine:"Bu mestlerin üzerine meshetmek Mâide sûresinin nüzulünden önce var idi" dediler. O da."Ben, Mâide sûresi nazil olduktan sonra müslüman oldum ve Peygamber (s.a.v.)'in mestler üzerine meshettiğini Mâide sûresi nazil olduktan sonra gördüm."83- Ibn'l-Muğire, babasından naklen rivayet etmektedir: "Peygamber (s.a.v.) abdest alıp alnına, sarığına ve mestleri üzerine mes-hetti."84- Muğire b. Şu'be (r.a) rivayet etmektedir ki: "Peygamber (s.a.v.) mestlerinin üstünü ve altını mesnetti.85- Yine Muğire b. Şu'be (r.a) bildirmektedir:"Peygamber (s.a.v.)'in, mestlerinin üzerini meshettiğini gördüm."86- Huzeyme b. Sabit (r.a) rivayet etmektedir ki; Peygamber (s.a.v.): "Yolcu, üç gün üç gece, mukîm ise bir gün bir gece mestleri üzerine mes-hedebilir" buyurdu.87- Abdurrah b. Ebi Bekre babasından (r.a) naklen rivayet etmektedir: "Peygamber (s.a.v.) mestler üzerine meshetme müddetini, mukîm için bir gün bir gece, yolcu için de üç gün üç gece olarak belirledi."

28- Cünüblük Ve Cünüblükten Temizlenme

88- Zeyneb bnt. Ümrnü Seleme annesinden (r.anha) naklen rivayet etmektedir:"Ummü Süleym, Peygamber (s.a.v)'e gelerek, uyku esnasında erkeğin gördüğünü gören kadının ne yapması gerektiğini sordu? Peygamber (s.a.v.):"Kadın kendi suyunu görürse gusletsin!" buyurdu. Bunun üzerine Üm-mü Seleme:"Kadınları rezil ettin, kadın da hiç ihtilam olur mu?" dedi.O zaman Peygamber (s.a.v.):"Allah hayrını versin. Ya çocuğu kadına neden dolayı benziyor?" buyurdu.89- Aişe (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.)'e, uyandığında ıslaklık gören, fakat rüyada ihtilam olduğunu hatırlamayan birinin ne yapması gerektiği soruldu. O da (s.a.v.)

Page 22: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Gusletmesi gerekir" buyurdu.Uykuda ihtilam olduğunu bilen fakat uyandığında herhangi bir ıslaklık göremeyen birinin ne yapması gerektiği sorulduğunda:"Onun yıkanması gerekmez" buyurdu.90- Hammad b. Halid de bu senedle, aynı hadisi rivayet etimiştir. Ancak, bu rivayette şu ziyade yer almaktadır. Ummü Seleme:"Ey Allah'ın Rasûlü, rüyasında böyle birşey (meni) gören kadının da yıkanması gerekir mi?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Evet, kadınlar erkeklerin kız kardeşleridirler" buyurdu.91- Zührî, anlatmaktadır:I(?c hnde Ebu Sa'id eI"Hudrî ve Ebu Eyyub'un da bulunduğu bir grup En-u ancak sudan dolayı icab eder" diyorlar ve menisi gelmedikçe, hanımı ile cinsel temas kuran kimsenin gusletmesi gerekmeyeceğini iddia ediyorlardı. Bu görüş Ömer, Aişe ve îbn Ömer (r.anhüm)'e söylendiğinde, red-dettiler ve "Erkeğin sünnet mahalli, kadının sünnet mahalline temas ettiği/ dokunduğu vakit gusul gerekir/vacib olur" dediler.Peygamber (s.a.v.) zamanına yetiştiğinde on beş yaşında olan Sehl el-En sarî şöyle demektedir: "Ubeyy b. Ka'b'ın bana bildirdiğine göre; onların dillerinde dolaştırdıkları (Su ancak sudan dolayı icab eder) fetvası, İslâm'ın ilk dönemlerinde Peygamber (s.a.v)'in tanıdığı bir ruhsat idi. Daha sonra böyle bir şey zuhur ettiğinde gusledilmesini emretti. Abdulmelik b. Mervân da En-sar'dan birinden öğrenerek ruhsat ile amel etmişti. Ne zaman ki meselenin doğrusunu öğrendi. O zaman bu durumda hem kendisi gusul emri ile hareket etti, hem de insanlara gusletmelerini emretti."92- Ebu Hüreyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v):"Erkek Kadının dört orgam (kolları- bacakaları) arasına oturup da kendini zorlarsa (Abdussamet ve Ebu Nuaymin rivayetinde ise; (kadını yorarsa); yıkanması icab eder" dedi.93- Aişe (r.a) bildirmektedir:Hanımı ile cinsel temasta bulunup menisi gelmeyen birinin ne yapması gerektiği hususu kendisine sorulduğunda: "Ben ve Resûlullah aynı şeyi yaptığımızda, ikimizde yıkandık" diye cevap verdi.Velid b. Müslim ise hadisi merfu olarak rivayet etmiştir.94- Abdullah b. Seleme anlatmaktadır:"Ben, benim kavmimden iki kişi ve sanırım Esed oğullarından bir kişi Ali (r.a)'ye gittik. O ikisini bir bölgeye gönderdi ve gönderirken: "Siz güçlü ve kuvvetli kimselersiniz, dininiz uğruna çalışınız" dedi. Sonra tuvalete girdi. îşini bitirdikten sonra çıktı ve bir çanak su alarak bazı azalarını yıkadı. Bundan sonra Kur'an okumaya başladı. Bu hareketini tenkid eder gibi olduğumuzda:"Peygamber (s.a.v.) defi hacet yapar, sonra da çıkıp Kur'an okurdu ve biz onunla et yerdik. Abdestsizlik hali O'nun bunları yapmasına mani olmazdı veya cünüb olma hâli müstesna, hiçbir şey onu, bunları yapmaktan alıkoymazdı" dedi.Yahya, Şu'be'nin hadis hakkında: "Hem maruf hemde münker olarak görüyoruz, yani Abdullah b. Seleme o kadar yaşlanmıştı ki, Amr bile ona yetişmişti" dediğini nakletmektedir.95- Îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır: Ömer (r.a) Peygamber (s.a.v.)'e:"Herhangi birimiz cünüb olarak uyuyabilir mi?" diye sordu Oda:"Abdest alsın, sonra uyusun, isterse yemek de yiyebilir" buyurdu.96- Ebû Hureyre (r.a) bildirmektedir ki:Cünüb iken Peygamber (s.a.v.)'e rastlamış. Ebu Hüreyre devamla şöyle diyor:"Sonra sıvışarak gittim ve yıkandıktan sonra tekrar geldim. Bana"Nerede idin veya nereye gittin?" diye sordu"Cünüb idim" dedim.Bunun üzerine:''Müslüman necis olmaz" buyurdu.97- Meymûne (r.a) anlatmaktadır:"Peygamber (s.a.v.)'i bir kumaş parçası ile perdeledim, O da cünüplükten temizlendi."98- Ümmü Seleme (r.a) dan rivayet edilmektedir:Peygamber (s.a.v.)'e:"Ya Rasulallah ben saç örgülerimi sağlam yapan bir kadınım, cünüblük-ten dolayı yıkanmak için onları çözeyim mi?" diye sordu.Peygamber (s.a.v.):"Hayır, başına sadece üç avuç su dökmen sana yeter. Sonra üzerine su dökünüp temizlenirsin veya bu şekilde temizlenmiş olursun" buyurdu.99- Aişe (r.a) Peygamber (s.a.v.)'in cünüplükten yıkanma usulünü anlatarak şöyle dedi:"Peygamber (s.a.v.) önce ellerinden başlayarak onları yakardı. Sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı. Sonra da saçlanmn diplerini su ile ısla tirdi. Saç diblerinin iyice temizlendiğine kanaat getirdiğinde üç

Page 23: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

avuç su alarak başına dökerdi. Sonra bütün vücuduna su dokunurdu."100- Meymune (r.a) anlatmaktadır:"Peygamber (s.a.v) cünüplükten yıkanırken önce fercini yıkayıp, ellerini yerde veya duvarda sürterek ovdu. Sonra namaz abdesti gibi abdest aldı. Sonra da başına ve sair vücuduna su dökünerek yıkandı. Daha sonra bir kenara çekilerek ayaklannı yıkadı. Kurulanması veya silinmesi için kendisine bir kumaş parçası verdim, almadı ve elleriyle silkinerek" Bu şekilde yapılmalı dedi.

29- Hayz'a Dair Bab

101- Muaze el-Adeviyye anlatmaktadır:Bir kadın, Hz. Âişe'ye:"Hayızlı bir kadın namazı kaza edecek mi?" diye sordu.Âişe (r.a):"Sen Harûrali mısın? Peygamber (s.a.v.)'in zamanında, hayız olurduk da namazları ne kaza ederdik ne de bize onların kazası emrolunurdu" buyurdu.102- Aişe (r.a) dan rivayet edilmektedir:Hayız olduğu bir sırada, Peygamber (s.a.v.) ona: "Bana seccadeyi ver!" dedi. Aişe:"Ben hayızlıyım" deyince. Peygamber (s.a.v.): "Şüphesiz ki, hayız senin elinde değildir" buyurdu.103- Aişe (r.a) anlatmaktadır:Herhangi birimiz hayızlı iken, Peygamber (s.a.v.) başını onun kucağına kor ve Kur'an okurdu.104- Aişe (r.a) anlatmaktadır: Peygamber (s.a.v.) mescidde itikâfta bulunurken başım bana yaklaştırır, ben de hayız olduğum halde, odamda Onun başını yıkar ve saçlannı tarardım.105- Ümmü Atiyye (r.a) Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediğini işittim demektedir: "Olgunluk çağına ulaşmış genç kızları ve evine kapanmış kadınları namazgaha çıkarınız ki onlarda, bayram namazında ve müslümanların toplu dualarında hazır bulunsunlar. Hayız olanlar müslümanların namaz mahallinden uzak dursunlar!"106- Âişe (r.a) anlatmaktadır:"Ben hayız gördüğüm zaman, Peygamber (s.a.v.) emrederdi, bir peştamal kuşanırdım. Sonra da benimle mübaşeret (bedensel temas) ederdi."107- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Kim herhangi bir mesele için kâhine müracaat edip dediğine inanırsa veya helaline dübüründen yaklaşırsa veyahut helaline hayız olduğu halde yaklaşırsa; Allah (c.c.)'m Muhammed (s.a.v.)'e indirdiği din ile ilişkisini kesmiş olur" buyurdu.108- İbn Abbas (r.a)'den nakledilmektedir:Peygamber (s.a.v.), hanımı hayız olduğu halde onunla cinsi münasebette bulunan kimse hakkında:"Bir ya da yarım dinar sadaka vermelidir!" buyurdu.109- Yine îbn Abbas'tan benzeri bir hadis rivayet edilmektedir. Hadisin ravilerinden olan Şu'be, falan kimse, Hakem'in bu hadisi Peygambere nisbet etmediğini iddia etmiştir, deyince Şube'ye: Falan ve falan kimselerin dediğine bakma, sen bize duyduğunu bildir" denildi. O da:"Bunu rivayet ettikçe veya sustukça, Nuh (a.s)'ın ömrü kadar dahi, dünyada yaşamak istemem."' dedi.110- Aynı hadisin ravilerinden olan Abdurrahman, şöyle demektedir: "Şu'be, bize bu hadisi rivayet etti, fakat onu Peygamber'e nisbet (merfû) etmedi." Bunun üzerine birisi Şu'be'ye:"Sen daha önce bunu merfu olarak rivayet ediyordun" dedi. O da: "O zaman mecnun idim; ama şimdi o yanlışı düzelttim" dedi.111- Ibn Abbas'dan bir başka senedle rivayet edilen bir hadiste Peygamber (s.a.v.) "Bir ya da yarım dinar sadaka vermelidir" buyurdu.112- Aişe (r.a) anlatmaktadır:Fatıma b. Ebî Hubeyş Peygamber (s.a.v.)'e gelerek:"Ey Allah'ın Rasûlü, ben sürekli olarak istihâza kanı gelen bir kadınım, hiç temizlenemiyorum, acaba namazı bıraksam mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.):"Hayır! O bir damar kanından ibarettir, hayız değildir. Hayız günlerin geldiğinde namazı bırakıver; hayız bittiği vakit de üzerindeki kanı yıkayıp namazını kıl" buyurdu.113- Ümmü Seleme (r.a) dan rivayet edilmektedir:Bir kadından sürekli kan gelir, hiç kesilmezdi. Ümmü Seleme (r.a) bu durumu Peygamber (s.a.v.)'e sordu.Oda:"Bu hastalık gelmeden önceki hayız gördüğü gün ve geceleri ve sayılarını gözetlesin. O günlerin sayısınca namazı kılmayıversin, günler bittikten sonra namaz vakti geldiği zaman gusletsin, bir bez barçası ile kan gelen yerini bağlasın ve namazını kılsın" buyurdu.

Page 24: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

114- Aişe (r.a) anlatmaktadır:Abdurrahman b. Avf'ın nikahı altında bulunan Ümmü Habibe bnt. Cahş Peygamber (s.a.v.)'e, sürekli kendisinden kan geldiği şikayetinde bulundu. Resûlullah (s.a.v.) ona:"Daha önce hayzın seni hapsettiği günler sayısınca bekle, sonra yıkan" buyurduArtık Ümmü Habibe, her namaz için abdest alıyordu.115- Zeyneb b. Ümmü Seleme anlatmaktadır:"Abdurrahman b. Avf in nikahında bulunan ve kendisinden (sürekli) kan gelen bir kadına Peygamber (s.a.v.) her namaz abdest almasını, sonra namazını kılmasını emretti"116- Âişe (r.a) bildirmektedir:Temizlendikten sonra kendisini şüpheye düşüren bir durum hisseden kadın hakkında Peygamber (s.a.v.):"O ancak, damardan gelen kandan ibarettir" buyurdu.117- Âişe (r.a) anlatmaktadır:Ensardan bir kadın Peygamber (s.a.v.)'e, hayız gören bir kadının hayız-dan yıkanmak istediği vakit ne yapacağını sordu. Resûlullah:"Suyunu ve sidreni al. Sonra yıkanıp güzelce temizlen. Sonra saç dibleri-ne ulaştıracak şekilde başına su dök. Sonra da üzerine misk sürülmüş bir bez parçası al ve kullan" buyurdu. Kadın:"Onu nasıl kullanacağım?" diye sorduğunda, Peygamber (s.a.v.) sustu. Bunun üzerine Âişe:"Üzerine misk sürülmüş bez parçasını eline alarak kanın lekesi üzerine sür" dedi. Hz. Aişe bunu derken Peygamber (s.a.v.) de dinliyordu, karşı çıkmadı.18- Hasan el-Basri'den nakledildiğine göre: "Osman b. Ebi 1-Âs, kırk gün boyunca yani nifaslı oldukları günlerde kadınlara yaklaşmazdı. Ebu Muhammed, Ebu Bekr el-Hüzelî'nin, bu hadisi Hasan'dan müsned olarak rivayet ettiğini söylemektedir.119- Yusuf b. Mahik'den rivayet edildi ki,İbniÂbbas (r.a):"Nifaslı kadınlar kırk gün boyunca namaz kılamazlar" dedi.120- Fatıma bt. el-Münzir, ninesi Esma'dan naklen rivayet etmektedir:Bir kadın, Peygamber (s.a.v.)'e, üzerine hayız kanı bulaşan bir elbiseyi nasıl temizleyeceğini sordu.Peygamber (s.a.v.) de:"(iyice) ovalayıp çitile sonra üzerine su serpip, sonra namazını kıl" buyurdu.

30- Teyemmüm

121- Ammâr b. Yâsir (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) beraberinde eşi Âişe de olduğu bir seferde Zâtü'1-Ceyş denilen yerde konakladı. Âişe (r.a)'nin Zıfar (Yemen) akikinden yapılmış gerdanlığı koptu. Bunun üzerine insanlar Hz. Âişe'nin gerdanlığını aramak için beklediler. Ta ki tanyeri ağardı. Halkın yanında su bulunmuyordu. Bu-yüzden Ebu Bekr (r.a) Aişe (r.a)'ye kızarak:"Halkı yolundan alıkoydun, beraberlerinde su da yoktur!" diye çıkıştı.Bu olay üzerine Allah (cc). temiz toprakla teyemmüm alma ruhsatım indirdi. Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte müslümanlar da kalkıp, ellerini toprağa vurdular. Sonra ellerini kaldırdılar avuçlarına hiç toprak almadılar. Bununla yüzlerini, omuzlara kadar ellerini ve yine el ayalarından başlayarak koltuklarına kadar, meshettiler.İbn Şihab: "Halk bu hadisi nazarı itibara almamaktadır" demektedir.122- İmran b. Husayn (r.a) anlatmaktadır:Bir yolculuk esnasında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Peygamber (s.a.v) cemaate namaz kıldırdı. Namazını bitirdikten sonra, cemaatle namaz kılmayıp ayrı duran bir adam gördü. Ona:"Ya filan, cemaatle namaz kılmana mani olan nedir?" diye sordu.Adam:"Ya Resûlullah! Cünüp oldum, su da yoktur!" dedi.Bunun üzerine Resûlullah:"Temiz toprakla teyemmüm et. Bu sana yeter!" buyurdu.123- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilmektedir ki:Peygamber (s.a.v):"Yeryüzü bana secdegâh ve temizlik vasıtası kılındı" buyurdu.124- Enes (r.a)'ten rivayet edilmektedir ki: Peygamber (s.a.v);'Temiz olan her toprak bana, secdegâh ve temizlik vasıtası kılındı" buyurdu.125- Said b.Abdurrahman b. Ebzâ, babasından naklen rivayet etmektedir ki: Bir adam Ömer'e gelerek: "Ben cünüb oldum, fakat su bulamadım" dedi. Ömer adama:"Namaz kılma!" diye cevap verince Ammar buna şöyle itiraz etti: "Hatırlamıyor musun ya Emirel-

Page 25: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Mü'minin? Hani sen ve ben bir seriyye-de bulunmuşduk da, ikimiz de cünüb olmuş fakat su bulamamıştık, sen namaz kılmamıştın ama ben, toprakta yuvarlanarak namazı kılmıştım." (Bunu öğrenen) Peygamber (s.a.v.):Sadece ellerini yere vurman, sonra üfürerek onlarla yüzünü ve kollarını meshetmen yeterdi" buyurmuştu, dedi. Bunu dinleyen Ömer: "Ammar, Allah'tan kork!" dedi.Ammar'da "İstersen bunu kimseye söylemeyeyim" mukabelesinde bulundu.Hakem diyor ki: "Bu hadisi bana tbni Abdurrahman b. Ebza babası kanalıyla Zerrin hadisini olarak rivayet etti. Dedi ki: "Bana Seleme Zerreden naklen Hakem'in zikrettiği bu isnadla rivayet etti. Buna göre Ömer (Ammar'a): üzerine aldığın mes'uliyeti sana bırakıyorum" dedi.126- Ammar b. Yasir (r.a)'den rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.) teyemmümle ilgili olarak: "Yüz ve eller için toprağa bir defa vurmak yeterlidir" buyurdu.127- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Ben ve Peygamber (s.a.v.)'in eşi Hz. Meymune'nin azadlısı Abdullah b. Yesar gittik. Ebu'l-Cüheym b. el-Haris b. es-Sammet el-Ensarî'nin huzuruna girdik. Ebu'l-Cuheym (r.a):Peygamber (s.a.v.) "Bi'ri Cemel" dolaylarından gelirken kendisine bir adam rastladı ve selam verdi. (Peygamber (s.a.v.) duvara giderek, yüzünü ve ellerini meshedene kadar selamını almadı.128- Ibn Abbas (r.a)'dan rivayet edilmektedir:Bir adam, kışın soğuk bir günde cünüp oldu. Bu durumda ne yapacağını sorduğunda, yıkanması gerektiği söylendi. O da yıkandı. Bunun sonucu olarak vefat etti. Peygamber (s.a.v.)'e hadise anlatıldığında üç defa: "Yazıklar olsun onlara! Onun ölümüne sebeb oldular. Allah da onları öldürsün! Allah (cc), toprağı veya teyemmümü temizlik vesilesi kılmıştır" buyurdu.İbni Abbas önce şüphe etti, sonra doğrusunu buldu.129- îbn Abbas (r.a), "Hasta veya yolcu olmanız durumunda..." âyetinin açıklamasında peygamber (s.a.v)'e nisbet ederek (merfu olarak) şöyle demiştir:"Bir kimse Allah yolunda yaralandığı ya da çiçek hastalığı veya çıban yarasına müptela olduğu vakit cünüp olur da, yıkanması durumunda öleceğinden korkarsa teyemmüm etsin" demektedir.

31- Beden Ve Elbisenin Pisliklerden Temiz Tutulmasına Dair Bir Bab

130- Abdullah b. Abbas (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) iki kabrin yanına uğrayarak:"Bunlar hakikaten azap görmektedirler. Büyük bir şeyden dolayı azap görüyor değillerdir. Bu koğuculuk yapardı. Şu diğeri de bevlinden iyice temizlenmezdi/ korunmazdı" buyurdu.Sonra yaş bir hurma dalı isteyerek onu ikiye yardı ve birini birinin, diğerini de ötekinin kabirleri üzerine dikti. Sonra "Umulur ki, bu dallar kurumadıkça onların azapları hafifletilir" buyurdu.131- Abdurrahman b. Hasene anlatmaktadır:Ben ve Amr b. el-As bir gün otururken, Peygamber (s.a.v.) elinde bir kalkan yakınımıza çıkageldi. Oturarak küçük abdestini yaptı. Kendi aramızda konuşarak: "Kadın gibi oturarak küçük abdest yapıyor" dedik. İşini bitirdikten sonra yanımıza gelerek:"îsrailoğulları'nm idarecisinin başına geleni bilmiyor musunuz? Israilo-ğulları üzerlerine sidik değen yeri kesiyorlardı. O bunları, ondan menetti. Bu yüzden kabrinde kendisine azap edildi" buyurdu.132- Muaviye b. Ebi Süfyan (r.a) şöyle demektedir:Peygamberin eşi Ümmü Habibe'ye: "Cinsi münasebet esnasında üzerinde bulunan elbise ile, Peygamber (s.a.v.) namaz kılıyor muydu?" diye sordum. O da: "Evet, elbisede herhangi bir necaset (meni/mezi) görmezse" dedi.133- Peygamber'in (s.a.v.) eşi Meymune (r.a)'rtin naklettiğine göre: Peygamber (s.a.v.), bir kısmı hayız olan Meymune'nin üzerinde bulunan yün bir şalın üstünde namaz kılmıştır.134- Âişe (r.a)'nin bildirdiğine göre:Peygamber (s.a.v.) hanımlarının elbiseleri ile namaz kılmazdı.135- Hemmâm b. el-Hâris anlatmaktadır:Hz. Âişe (r.a)'e misafir olan biri cünüb oldu. Sonra elbisesine bulaşan pisliği yıkamaya başladı. Bunu gören Âişe: "Peygamber (s.a.v) bize, onu ovalayarak temizlememizi emrederdi" dedi.136- Âişe (r.a):"Peygamber (s.a.v)'in elbisesinden meniyi ovalayarak temizlerdim. Sonra o elbise ile namaz kılardı dedi.Muhammed b. Yahya der ki: Bununla cünüplük halini mi kasdetmekte-sin?" diye sordum: "Başka ne olabilir ki?" diye cevap verdi.137- Âişe (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.)'in elbisesinden meniyi ovalayarak temizlerdim. Sonra o elbise ile namaz kılardı.138- Aişe (r.a) rivayet etmektedir:

Page 26: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Peygamber (s.a.v.) elbisesine meni bulaştımı, bulaşan meniyi yıkar, sonra namaza giderdi. Ben o giderken, meninin yıkanması neticesinde elbisesinde beliren izleri görüyordum."139- Ümmü Kays (r.a) anlatmaktadır:"Kucağımda, henüz yemek yemeyen bîr çocuğumla, Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna girdim. Çocuk Peygamber (s.a.v.)'in üzerine işedi. Nebi (s.a.v.) su isteyip sidiğin bulaştığı yere serpti."140- Aişe (r.a) anlatmaktadır:"Peygamber (s.a.v)e küçük çocuklar getirilirdi, o da onlara hayır duada bulunurdu. Bir çocuk Peygamber (s.a.v.)'in üzerine işedi, hemen sidiğin bulaştığı yere su döktü.141- Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edilmektedir:Bir bedevi, mescide girerek iki rekat namaz kıldı. Namazını bitirdikten sonra:"Allahım bana ve Muhammed'e merhamet et! Bizimle birlikte başka hiç kimseye merhamet etme!" diye dua etti. Bunu duyan Peygamber (s.a.v) ona döndü ve:"Sen Allah'ın geniş rahmetini daralttın" buyurdu.Sonra adam çok durmadı, mescide küçük abdest yaptı. Bunu gören as-hab, hemen gidip onu bundan men etmeye çalıştılar. Peygamber (s.a.v.) ise:"Bevl ettiği yere, bir kova su dökünüz. Sizler, zorlaştırıcı değil, ancak kolaylaştırıcı olarak gönd erildiniz" buyurdu.142- ibrahim b. Abdurrahman b. Avf in ümmü veled (sahibinden çocuğu olan) cariyesi anlatmaktadır:"Eteğimi uzun tutuyordum. Tabii ki, temiz yerlerde gezindiğim gibi, zaman zaman pis yerlere de uğruyordum. Peygamber (s.a.v.)'in eşi Ümmü Se-leme'ye giderek, bu hususu ona sordum:Peygamber (s.a.v.)in: "Ardından gittiği temiz yerler onu temizler" buyurduğunu işittim dedi.143- Abdul Eşhel oğullarından bir kadından rivayet edilmektedir ki: Peygamber (s.a.v.)'e:"Bizim pislik dolu yollarımız var. Bazan yağmur yağmaktadır. Böyle bir günde oradan geçmemiz durumunda ne yapalım?"Nebi (s.a.v.):"Ardından gelen yol, daha temiz değil mi?" diye sordu.Kadın: "Evet, daha temizdir" cevabını verince:"İşte, bu onu temizler," buyurdu.

32- Beş Vakit Namazın Farz Oluşu Ve Namaz Konularına Dair

144- Talha b. Ubeydullah (r.a) anlatmaktadır:Necd ahalisinde bir adam, saçı başı dağınık bir vaziyette Peygamber (s.a.v.)'e geldi. Uzaktan sesinin uğultusu duyuluyor, fakat ne dediği anlaşıl-nuyd Nihayet, yaklaştı. Meğer islâm'ın ne olduğunu soruyormuş.Resûlullah (s.a.v.);"Bir gün ve gecede beş vakit namazdır," buyurdu.Adam:"Bunlardan başka namaz kılmam gerekir mi?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.):"Hayır! Ancak nafile olarak kılarsan o başka. Bir de Ramazan ayı orucunu tutman gerekir!" buyurdu.Adam (tekrar):"Bundan başka oruç tutmam gerekir mi?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.):"Hayır! Ancak nafile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.Peygamber (s.a.v.) ona zekatı da söyledi.Adam (yine):"Bundan başka vermem gereken zekat var mı?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.) aynı şekilde:"Hayır! Ancak sadaka olarak verirsen o başka!" buyurdu.Sonra adam:"Vallahi bunun, ne fazlasını ne de eksiğini yaparım!" diyerek dönüp gitti. Bunun üzerine (Peygamber (s.a.v.):"Eğer doğru söyledi ise, kurtuluşa ermiştir." buyurdu.145- Enes b. Mâlik:"Ben, Peygamber (s.a.v.) ile beraber, öğle namazını Medine'de dört rekat; ikindiyi ise Zul-Huleyfe de iki rek'at olarak kıldım" dedi.146- Ya'la b. Ümeyye, anlatmaktadır: Ömer b. Hattâb (r.a)'a: "Allah Teâla. 'Eğer sefer esnasında kafirlerin size bir fenalık yapmalarından endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur/ buyürüyor. Şimdi ise insanlar güvenliktedirler. Hâlâ, niçin seferde namazı kısa kılıyoruz" dedim. Ömer

Page 27: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

(r.a):Bu senin şaştığın duruma ben de şaşmıştım da, Resûlullah (s.a.v.)'a sormuştum."Bu, Allah'ın, size bağışladığı bir sadakadır, öyle ise, onun sadakasını kabul ediniz" buyurdular.147- Abdulmelik b. er-Rabi', babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.):"Çocuğa, yedi yaşında iken namaz kılmasını emrediniz. On yaşına geldiğinde, eğer namazını hâlâ kılmıyorsa, hafifçe döğünüz" buyurdu.148- Âişe (r.a) rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.):"Şu üç sınıf insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanmadıkça, uyuyandan, buluğ çağına ermeyen çocuktan, ayık veya aklıbaşında olmayan deliden." Mu-hammed'in Affan'dan rivayetinde "îhtilam olmadıkça" ibaresi yer almıştır.

33- Namaz Vakitleri

149- İbn Abbas (r.a)'tan bildirilmektedir:Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:Cebrail (a.s.), Beytullah'ta bana imam olarak ilk gün öğle namazını güneş zevalden, batıya doğru nalın tasması kadar kaydığı vakit; ikindiyi herşeyin gölgesi bir misli olduğu vakit; akşam namazını, oruçlunun iftar ettiği vakit; yatsıyı şafak tamamen kaybolduğu vakit; ve sabah namazını da oruçluya yeme ve içmenin yasak olduğu vakitte kıldırdı.Ertesi günü ise, Öğleyi, herşeyin gölgesi bir misli olduğu vakit; ikindiyi herşeyin gölgesi iki misli olduğu vakit; akşam namazını yine aynı vakitte oruçlunun iftar ettiği vakit; yatsıyı gecenin ilk üçte biri geçtiği vakit; ve sabah namazını da, ortalık iyice aydınlandığı vakit kıldırdı. Sonra bana dönerek:"Ya Muhammedi Bu senden önceki Peygamberlerin de vaktidir, namaz vakitleri, bu gösterdiğim iki vakit arasıdır" buyurdu.150- Ibn Abbas (r.a) dan rivayet edilmektedir:Peygamber (s.a.v.):Cebrail (a.s), Beytullah'ta iki defa bana imam oldu... Hadisin son ravisi Ibn Yahya, hocalarının, hadisin devamını aynen rivayet ettiklerini belirttikten sonra namazın ilk ve son vaktini zikretti:151- Süleyman b. Büreyde babasından (r.a) naklen rivayet etmektedir:Nebi (s.a.v.)'e bir adam gelerek, namaz vaktini sordu. O da (s.a.v.): "Bizimle beraber şu iki günün namazlarını kıl!" buyurdu.Sonra Peygamber (s.a.v.), güneş zevale varınca Bilâl'e emretti, o da ezam okudu. Sonra yine ona emretti, öğle namazı için kamet getirdi. Sonra Bilâl'e emretti, güneş henüz yüksek ve pırıl pırıl bir hâlde iken ikindi namazı için kamet getirdi. Sonra Bilâl'e yine emretti güneş battığı anda akşam namazı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu sefer şafak kaybolduktan sonra yatsı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu defa da fecir doğduğu zaman sabah namazı için kamet getirdi, ikinci gün gelince, Peygamber (s.a.v.), Bilâl'e öğle'yi serinlik vaktine kadar geciktirmesini emretti, o da ortalık iyice serinleyinceye kadar öğleyi geciktirdi. Sonra ona emretti, güneş yüksekte iken, dünkü vakitten biraz daha geç bir anda, ikindi için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu defa akşam namazı için, şafak kaybolmadan biraz önce kamet getirdi. Sonra tekrar ona emretti, gecenin üçte biri geçtiği vakit yatsı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu sefer ortalık iyice aydınlandıktan sonra, sabah namazı için kamet getirdi.Sonra Peygamber (s.a.v.):"Namaz vaktini soran zât nerede?" diye sordu. Adam kalkıp Peygamber (s.a.v.)'in yanma) gitti ve Peygamber (s.a.v.):"Namazınızın vakti, şu gördüğünüz sınırlar arasıdır" buyurdu.152- Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edildi ki: Peygamber (s.a.v.):"Her kim, güneş batmadan, ikindinin bir rek'atma yetişirse o, namaza yetişmiş demektir" buyurdu.153- Ebu Kâtâde (r.a)'den rivayet edilmektedir ki: Peygamber (s.a.v):"Uyku sebebi ile namazı kaçırmak bir ihmal değildir. Fakat asıl ihmal diğer bir namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmayan kimsenin yaptığıdır."154- îbn Mes'ud (r.a) dan rivayet edilmektedir ki:Peygamber (s.a.v.):"Bilâl'in ezam (veya nidası -Teymi'li burada şüpheye düşmüştür) sakın sizi yanıltmasın. (Elini dikine kaldırarak), zira fecrin doğuşu bu şekilde değil; (parmaklarım enlemesine uzatarak) bu şekilde olandır" buyurdu.155- Aişe (r.a)'den rivayet edildi kî:Peygamber (s.a.v.):"Her kim, güneş batmazdan önce ikindinin bir secdesine ve güneş doğmazdan önce de sabah namazının

Page 28: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

bir secdesine yetişirse, o namaza yetişmiş demektir" buyurdu.156- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildi ki:Peygamber (s.a.v.):"Sıcağın kızgın olduğu günlerde, öğle namazını serin bir vakte kadar erteleyiniz! Zira şiddetli sıcak olması, cehennem ateşinin alevindendir" buyurdu.157- Âli (r.a)den rivayet olundu ki:Peygamber (s.a.v.), Hendek savaşı esnasında müşriklere: "Bizi orta namazdan ikindi namazından alıkoydular. Allah kabirlerini -veya evlerini ve karanlarını- ateşle doldursun!" diye buyuru.

34- Ezanla Bahsi

158- Abdullah b. Zeyd (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) insanları namaza toplamak için alamet olarak çalınmak üzere çan yapılmasını emrettiği zaman, uyurken rüyamda, elinde çan taşıyan bir adamın etrafımda gezindiğini gördüm. Ona: "Ey Allah'ın kulu! O çanı bana satar mısın" dedim:"Onu ne yapacaksın?" diye sordu:"Onunla insanları namaza çağıracağız" dedim:"Sana o iş için bundan daha hayırlı birşey söyleyeyim mi?" dedi. Ben de:"Tabi söyle" dedim. Bunun üzerine, adam:"Dört defa Allah'u Ekber, iki defa, Eşhedü enne Lâilâhe illallah, iki defa Eşhedü enne Muhammed Resûlullah, iki defa Hayye al e's-Salah', iki defa Hayye ale'l-felah, iki defa Allahü Ekber ve sonrada Lâilahe illallah, dersin" dedi.Sonra biraz geri çekildi ve namaz için kamet getirirken de: "iki defa Allahü Ekber, birer defa Eşhedü enlâilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felah; iki defa Kadkâmet'is-salâh; iki defa Allahü Ekber ve Lâilâheilalllah dersin" dedi.Sabaha ulaştığımda, doğruca Resûlullah (s.a.v.)'a gidip, gördüğüm rüyayı ona anlattım. Peygamber (s.a.v.):"Bu gerçek hak bir rüyadır inşallah... Bilâl ile beraber kalk da, gördüğünü ona öğret, onu halka ilan etsin. Çünkü, onun sesi seninkinden daha gürdür" buyurdu.Ben de Bilâl'le birlikte kalktım ve ben ona öğretmeye başladım, o da ilan etti. Ömer (r.a) evinde bunu işitmiş ve elbisesini sürükleyerek çıkageldi ve bir yandan da Nebî (s.a.v)'e:"Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, 'Ey Allah'ın Rasûlu, onun gördüğünü ben de gördüm." diyordu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a hamolsun!" dedi.159- Enes b. Mâlik (r.a):Bilâl'e, ezanı çift çift, kameti de tek tek okuması emredildi, demektedir.160- Yine Enes (r.a) başka bir senedle:Bilal'e ezanı çift, kameti de tek kelimelerle okuması emredildi, demektedir. Hadisin ravilerinden Eyyub'un rivayeti, kamet hariç şeklindedir. Bu hadis ise İbn îdris'in rivayetidir.161- Yine Enes (r.a) Başka bir senedle:Bilâl'e ezam çift, kameti de tek kelimelerle okuması emredildi, demektedir.162- Ebu Mahzure'nin (r.a) bildirdiğine göre:Peygamber (s.a.v.) ona ezanı ondokuz, kameti de onyedi kelime olarak öğretmiş.ouna göre ezan şu şekildedir:Allahü ekber, Allahü ekber; Eşhedü enlâ ilâheillallah Eşhedüenlâ-ilâhe illallah; Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah; Hayye ales-salah, Hayye ale's-salah; Hayye ale'l-felah, Hayye ale'l-felah; Allahü ekber, Allahü ekber; Lâ-ilâhe illallah.Kamet ise şu şekildedir:Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber; Eşhedü ennelâ-ilâhe illallah, Eşhedü enlâ-ilâhe illallah; Eşhedü enne Muhammeden Resulullah, Eşhedü enne Muhammeden Resulullah. Hayye ala-salah, Hayye ala salah, Hayye ale'l-felah, Hayye ale'l-felah; Kad kâmetis-salah, Kad kâmetis-sa-lah; Allahu ekber, Allahu ekber; Lâilahe illallah.163- Âişe ve İbn Ömer (r.a) rivayet ettiler ki: Peygamber (s.a.v.):"Bilâl, geceleyin ezan okumaktadır. Binaenaleyh, îbn Ümmü Mektum, ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz" buyurdu.164- îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) zamanında ezan iki defa tekrar edilir, kamet ise bir defa söylenirdi. Ancak müezzin, Kad kameti's-salah derken, bunu iki defa söylerdi. Bizse bunu duyduğumuzda abdest alıp namaza giderdik.

Page 29: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

35- Kıble Bahsi

165- Berâ (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v), Medine'ye ilk geldiğinde, onalti onyedi ay Kudüs'e yönelerek namazını kıldı. Bununla beraber kıblesinin, Beytullah olmasını arzu ediyordu. Beyrullah'a yönelerek kıldığı ilk namaz ikindidir. Bu namazı kendisi ile beraber bir grup Ashab da kılmıştı. Beraber namaz kıldıklarında bir adam, namazdan sonra çıkıp gitti. Yolu üzerinde Beytu'l-Makdi-se doğru namaz kılan ve rükuya varmış bir cami cemaatine rastladı ve: "Allah adına şehadet ederim ki! Peygamber ile beraber Beytullah'a yönelerek namaz kıldım" dedi. Bunun üzerine onlar da oldukları yerde Beytullah'a doğru döndüler, Peygamber (s.a.v.) kıblenin, Beytullah'a çevrilmesini çok arzu ediyordu...ilh.166- Musa b. Talha, babasından naklen rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.):"Her biriniz namaz kılarken, önüne deve semeri gerisi gibi birşey koyarak, namazım kılsın" buyurdu.167- Ebu Said el-Hudrî (r.a)'den rivayet edildi ki:Peygamber (s.a.v.):"Sizden biriniz, namaza durduğunda hiç kimseyi önünden geçirmesin, onu mümkün olduğu kadar menetsin, eğer yine dinlemezse, onunla mücadele etsin. Çünkü o, ancak bir şeytandır"buyurdu.168- îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Ben ve Fazl, Arefe Günü Peygamber (s.a.v.), ashabı ile namaz kılarken, dişi bir merkeb üzerinde çıkageldik. Bazı safların önünden geçtik. Sonra eşekten inerek, onu otlamağa salıverdik. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) bize hiç birşey söylemedi.Hadis'in ravilerinden Mahmud "...ve namaza durduk" ibaresini eklemektedir.169- Âişe (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v) geceleyin namaz kılar, ben de Onunla kıble arasında, yatağa uzanarak yatardım.Vitiri kılmak istediğinde beni uyandırır, onu ben de kılardım.

36- Namaz Elbisesi

170- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki:Bir adam, Peygamber (s.a.v)'e: "Bir kişi tek bir elbise ile namaz kılabilir mi?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.)'de:"Her biriniz iki elbise bulabiliyor mu ki?" buyurdu.171- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilmiştir ki:Peygamber (s.a.v), herhangi bir kimsenin tek bir elbise ile elbisenin bir ucu omuzlarmdabulunmaksızm namaz kılmasını yasakladı,172- Ubade b. el Velid b. Ubade anlatmaktadır: Ben ve babam, mesddde, Cabir b. Abdullah'ın yanına gittik. Bize bir hadis anlattı ve şöyle dedi:"peygamber (s.a.v.) kalkıp namaza durdu. Benim üzerimde, bir hırka vardı, iki ucu arasına sarınmaya kalkıştım fakat bana yetişmedi. Giysinin saçakları vardı, onlan ters çevirdim ve iki ucu arasına sardım. Sonra da düşmemesi için boynumla onu tutarak ve gelip, Resûlullah (s.a.v.)'ın sol yanına durdum.Peygamber (s.a.v.), elimden tuttu ve beni döndürerek sağ yanına durdurdu. Sonra, Cebbar b. Sahr gelip abdest aldı. Sonra o da, gelerek Peygamberin sol yanına durdu. Bu defa Resûlullah (s.a.v.) ikimizin de ellerinden tutarak, bizi ittip ve arkasına durdurdu. Resûlullah (s.a.v.) bana göz atmaya başladı fakat ben ne kastettiğini anlayamıyordum, sonra ne demek istediğini anladım. Eli ile işaret ederek, belini bağla demek istiyordu.Resûlullah (s.a.v.) namazı bitirince:"Yâ Cabir" dedi."Buyur, ya Rasulallah" dedim."Elbise geniş ise, iki ucunu çapraz bağla! Dar ise, beline bağlayıver buyurdu.173- Âişe (r.a)den rivayet edildi ki: Peygamber (s.a.v.):"Allah (c.c), hayız görmüş (akıl baliğ olmuş) bir kadının namazını, başör-tüsüz kabul etmez" buyurdu.174- Ebu Mesleme der ki: (Yani Said b. Yezid), Enes b. Malik'e: "Peygamber (s.a.v.) ayakkabıları ile namaz kılar mıydı?" diye sordum. "Evet!" dedi.

37- Mescidlerle İlgili Rivayetlere Dair Bab

175- Âişe ve tbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:"Resûlullah (s.a.v.) son deminde, kendisine ait olan bir elbiseyi yüzüne örterdi. Bunaldığında yüzünü açar ve:"Allah Yahudilerle Hıristiyanlara lanet etsin! Peygamberlerinin kabirlerini Mescid edindiler" derdi.Âişe (r.a) demiştir ki: "Peygamber (s.a.v.) -bu sözleriyle- onların yaptığı gibi, yapmaktan

Page 30: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

sakındırıyordu."176- Meymune (r.a)'den rivayet edildiğine göre!Peygamber (s.a.v.), küçük bir seccade üzerinde namaz kılardı.

38- Hz.Peygamber'in Namaz Şeklî

177- Salim, babasından naklen rivayet etti ki: (Babası)Peygamber (s.a.v.)'in, iftitah tekbiri alırken, rukua varmak istediği vakit ve başını rukudan kaldırdıktan sonra, ellerini omuzları hizasına kaldırdığını, iki secde arasında ise bunu yapmadığını görmüş.178- Abdullah b. Ömer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.), namaza kalktığında ellerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı.Rüku a varmak istediğinde, ellerini yine omuzları hizasına kaldırır ve elleri bu haldeyken tekbir alarak rukua vanrdı. Sırtını rukudan doğrulturken, ellerini tekrar omuzları hizasına kaldırır ve "Semiallahu li-men hamideh" derdi. Sonra secdeye varır, fakat secdede ellerini kaldırmazdı.Namaz bitinceye kadar, her rek'atta ve rukua varırken aldığı her tekbirde ellerini kaldırmıştı.179- Ali b. Ebi Talib (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) namaza başlarken, tekbir alır ve sonra şöyle dua ederdi: "Yüzümü, hak dine yönelmiş olarak, gökleri ve yeri yaratan'a çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz ki benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah'a aittir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben, bununla emrolundum; ve ben müslümanlarm ilkiyim.Allahım! Melik ancak sensin, senden başka ilah yoktur. Sen, benim Rabbimsin. Ben de senin kulun!.. Nefsime zulmettim günahımı itiraf ettim. Binaenaleyh, bütün günahlarımı bağışla çünkü günahları ancak sen bağışlarsın. Beni ahlâkın en iyisine ulaştır! Çünkü, ahlakın en güzeline ancak sen hidâyet edersin. Kötü ahlâkı benden defeyle! Çünkü, Onu benden ancak sen def edersin. Senin emrine tekrar tekrar icabet eder; dinine tekrar tekrar tabi olurum.Bütün hayırlar, senin yed-i kudretindedir. Şer, sana aid değildir. Varlığım seninle, dönüşüm de sanadır. Mübareksin, yücesin, senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim!". Rukua vardığında:"Allah'ım! Ancak sana rüku ettim, sana inandım ve sana teslim oldum; kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim hep sana boyun eğdiler" der Başını rüku dan kaldırdğı vakit:"Allah, kendisine hamd edenleri işitir, bilir. Ey Rabb'imiz! gökler ve yer dolusu, bundan başka, dilediğin herşey dolusu sana hamdolsun!" duasını okur.Secde ettiği zaman:"Allahım! Sadece sana secde ettim, sana inandım ve yalnız sana teslim oldum. Yüzüm, kendisim yaratıp şekillendiren ve şeklini güzel biçimlendiren gözünü ve kulağım yaratana secde etti. Yaratanların en güzeli olan Allah (c.c.) pek yücedir." derdi.Namazını bitirip de selam verdiği vakit:"Allahım! Evvel ve ahir, gizli ve aşikâr, işlediğim bütün günahlarımı, yaptığım tüm aşırılıkları, israf ve senin benden daha iyi bildiğin kusurlarımı benim için bağışla. Dilediğini öne geçiren de geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur" diye dua ederdi.180- Ibn Cübeyr b. Mut'im, babasından naklen rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.) namaza durduğunda Allah en yücedir, ona çok hamd olsun. Allah'ı Akşam sabah teşbih eylerim. Allahın rahmetinden kovulmuş şeytanın, üfürük, büyü ve vesvesesinden Allah'a sığınırım. Amr hadiste geçen ^ kibir £& delilik a; de şiir olarak açıklamıştır.181- Enes b. Malik (r.a):Hz. Peygamber ile Ebu Bekr, Ömer ve Osman (r.a)'ın arkasında namaz kıldım, hiç biri (Rahman ve Rahim olan Allahın adı ile...) bes-mele-i şerifi aşikâr, cehren okumadı, demektedir.182- Yine Enes b. Malik, (r.a): (Namazda) Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer (r.a), kıraata, Fatiha sûresi ile başlarlardı, demektedir.183- Yine Enes (r.a) dan rivayet edilmektedir: "Hz. Peygamber ile Ebu Bekr ve Ömer (r.a)'in arkasında namaz kıldım. Hiç birinin besmeleyi aşikâr okuduğunu işitmedim.Şu'be, şöyle demiştir, Katade'ye, sen bunu Enes (r.a), dan duydun mu? diye sordum. O da, "evet", dedi.184- Nuaym el-Mucmİr anlatmaktadır:Ebu Hureyre (ra)'nın arkasında namaz kıldım. Önce besmeleyi; sonra Ümmü'l-Kur'an (Fatiha'yı)ı okudu ve "Amin" dedi. Cemaat de, aynı şekilde "Âmin" dedi.Her secde edişinde ve ka'de-iteşehhüd'den kalkışında (Allah yücedir) der, Selam verdiğinde ise: "Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, ben sizin namaz kılışı ResûluUah (s.a.v.)'ınkine, en fazla benzeyeninizim" derdi.185- Ubade b. Samit (r.a) dan rivayet edildi ki:Peygamber (s.a.v.): "Fatiha suresini okumayanın namazı makbul değildir." buyurdu.186- Ebu Hüreyre'nin (r.a) bildirdiğine göre: Peygamber (s.a.v.) kendisine şu şekilde emir buyurdu:

Page 31: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Çık, Medine halkına ilan et ki, Peygamber (s.a.v.): "Namaz ancak Fati-hattı'l-Kitab't okumakla sahih olur" buyurdu" dite emir buyurmuş. Ebu Hureyre de hiçbir ilave yapmadan aynen ilân etmiş.187- Abdullah b. Ebi Katâde, babasından naklen rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.) öğle namazının ilk iki rek'atınm her birinde Fatiha sûresini okur, bazan âyetleri bize de işittirirdi. Birinci rek'atta, ikincide okuduğundan daha uzun okurdu. Diğer iki rek'atın herbirinde ise (sadece) Fatiha sûresi'ni okurdu. İkindi ve Sabah namazlarını da aynı şekilde kılardı., Hadisin diğer bir tarîkinde ise, Sabah namazı zikredilmemiştir.188- Âta'dan rivayet edildi ki:Ebu Hureyre (r.a): "Her namazda kıraat vardır. Peygamber (s.a.v.)ın bize aşikar okuyup duyurduklarını, biz de size duyurduk. Bize, gizli okuduklarını, biz de size gizledik. Namaz ancak kıraatle sahih olur" demiştir.189- îbni Ebi Evfa (r.a) anlatmaktadır:Bir adam peygambere gelerek: "Ya Rasûlallah! Bana, beni Kur'an okumak'tan müstağni kılacak birşey öğret!" dedi. Peygamber (s.a.v.)"Allahı teşbih ederim. Hamd ona mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah yücedir, de" buyurdu. Ravilerden, Yezid Ebu Hâlid el-Vâsitî rivayetinde, şu ziyadeyi de nakletmiştir. Zikri geçen adam: "Bu Rabbim içindir. Bana ne var?" deyince Peygamber (s.a.v.):Allahım! Beni bağışla, beni esirge, bana hidayet ve afiyet ver, de!" buyurdu. O zaman adam şey Rabbim, dört şey de benim içindir" dedi.190- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki:Peygamber (s.a.v.): "îmam âmin dediği vakit, siz de âmin deyiniz. Zira, melekler de aynı sekide amin derler. Her kimin âmin demesi, meleklerin aminine tesadüf ederse, o kimsenin geçmiş günahları bağışlanır" buyurdu.191- Ebu Hureyre (r.a): Her rüku ve secdeye varışında ve kalkışında tekbir alır ve: "Şüphesiz ki ben, içinizde namaz kılış şekli, Resulullah (s.a.v.)'ın-kine en fazla benzeyenenizim" derdi.192- Ebu Katâde (r.a) bir grup sahabe arasında:"Şüphesiz ki ben, içinizde Resûlullah'ın namaz kılma şeklini en iyi bileni-nizim" deyince, onlar da:"Niçin bizim en iyi bilenimiz olasın ki. Sen, Peygamber (s.a.v.)'i ne en fazla takib edenimiz ne de onunla beraberliği en eski veya en uzun olanımızsın" dediler.Ebu Katâde: "Hayır, en iyi bileninizim" deyince:"Öyleyse, anlat bakalım!" dediler. Ebu Katâde de şu şekilde anlattı:Peygamber (s.a.v.) namaza kalktığı vakit, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır, sonra tekbir alır ve her bir uzvu tamamen yerli yerinde istikrar bulurdu. Sonra Kur'an'dan birşeyler okurdu. Sonra ellerini omuzları hizasına kadar kaldırarak tekbir alır ve her bir azası kendi yerine dönünceye kadar bir müddet yukarda tutardı. Sonra ruku'a varır ve avuç içlerim, diz kapakları üzerine kordu. Ne yukarı ve ne de aşağı meyilli olmayıp, düz bir vaziyette olurdu. Sonra başını kaldırır ve diyerek, ellerini omuzları hizasına kaldırarak doğrulurdu. (Kavilerden Ebu Âsim, zannedersem her uzuv kendi yerinde istikrar buluncaya dek beklerdi dedi, demiştir.)Sonra "Allahu ekber" Allah yücedir der ve ellerini yan taraflarından uzak tutarak, secdeye gider ve secde ederdi. Daha sonra başım kaldırır ve sol ayağını yan yatırarak üzerine otururdu. Secdeye vardığı vakit ayak parmaklarını içe doğru bükerdi. Sonra dönüp, tekrar secde ederdi. Sonra, "Allahu ekber" diyerek başını kaldırır ve sol ayağını yan yatırarak üzerine oturur ve her uzuv tam olarak, yerli yerine istikrar bulurdu. Diğer rek'atı kılarken de bu şekilde yapardı.Sonra iki rek'atı tamamlayıp ayağa kalktığı vakit, tekbir alır ve ellerini namaza başlarken yaptığı gibi omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Namazının geri kalan kısmında da bu şekilde yapar, selam vereceği son ka'dede ise, sol ayağını hafif geri tutar ve yan yatırarak sol yanı üzerine otururdu.Ebu Katâde, bu şekilde Resulullah (s.a.v.)'ın namaz kılma şeklini anlatınca oradakiler:"Doğru söyledin. Hakikaten Peygamber (s.a.v.) bu şekilde namaz kılıyordu." dediler.193- Aynı hadisin tekrarı.194- Ali Ibn Yahya b. Hallâd babasından, o da amcası Rifa'a b. Rafi (r.a)'dan naklen rivayet etti ki:Rifa'a b. Rafi Peyamber (s.a.v)'in yanında oturuyordu. Derken bir adam gelerek mescide girdi ve namaz kıldı. Namazını bitirdikten sonra gelip peygamber (s.a.v) ve beraberindeki cemaatta selam verdi. Peygamber (s.a.v) selamını aldı ve dön: "Namazını yeniden kıl! Çünkü sen namaz kılmadın. Senin kıldığın nairaz olmadı" buyurdu. Peygamber (s.a.v) bunu iki üç defa tekrarladı. Bunun üzerine adam:"Namazımda ne eksiklik gördüğünüzü bilemiyorum" dedi. Peygamber (s.a.v.) de: Allah'ın emrettiği şekilde abdestinizi güzelce almadıkça hiçbirinizin namazı tamam olmaz. Buna göre herbiriniz, yüzünü ve dirseklerine kadar kollarını; başına meshedip, topuklara kadar ayaklarını yıkar. Sonra tekbir alır, Al-lah'a hamd ve tazimde bulunur ve Kur'an'dan kolayına geldiği ve Allah (c.c.)'ın müsaade ettiği miktarda âyet okur. Sonra tekbir getirerek, ruku'a varır ve avuçlarını diz kapaklanna koyarak, mafsalları mutmain olup rahatlayınca-ya kadar bekler. Sonra :V- İ^ & îr- diyerek kıyama doğrulur ki,

Page 32: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

her bir uzuvu iyice yerli yerinde olur ve sırtını dümdüz yapar. Sonra tekbir getirir ve secde eder. Secdede alnını tam olarak yere dokundurarak mafsalları tamamen mutmain olup rahatlayıncaya dek bir müddet bekler. Sonra tekbir alarak başını kaldırır, makadı üzerine oturarak doğrulur ve sırtını dümdüz yapar" dedi.Peygamber (s.a.v.) namazı sonuna kadar bu şekilde anlattı. Sonunda:-"Hiç birinizin namazı, bunları eksiksiz olarak yapmadıkça tamam olmaz" buyurdu.195- Ebu Mes'ud el-Ensarî (r.a), rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.): "Rüku ve secdede sırtını dümdüz yapmayanın namazı yeterli değildir, namazı olmaz" buyurdu.196- Abdullah (b. Mes'ud) (r.a) anlatıyor:Peyamber (s.a.v.) bize nasıl namaz kılınacağını Öğretti. Tekbir alıp, ellerini kaldırdı. Rukua vardığı vakit, ellerini dizleri arasına toplayarak soktu. Bu haber Sa'd (r.a)'a ulaştığı zaman: "Kardeşim doğru söylemiştir. Gerçekten biz önceleri bu şekilde yapıyorduk; ama sonra şu şekilde yapmakla, yani diz kapaklarından tutmak ve elleri diz kapakları üzerine koymakla emrolunduk" dedi.197- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) sabah namazının birinci rekatını kılıp başını kaldırdığı vakit."Allahım! Velid b. Velidi, Seleme b. Hişam'ı, Ayyaş b. Ebi Rabı'ayı veMekkeli zayıfları kurtar!Allahım! Mudar Kabilesi'ne şiddet ve baskını arttır. Bunu, onların üzerine Yusuf'un yılları gibi kıtlık yılları yap!" diye dua etti.198- İbni Abbas (r.a) anlatmaktadır:"Peyamber (s.a.v.), bir ay boyunca aralıksız olarak öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah her namazın akabinde, son rek'atta dedikten sonra, Kunut duaları okuyarak Beni Süleym'den olan Ri'l ve Zekvan kabilelerine beddua ediyor, arkasındaki cemaat de "Amin!" diyordu. Peygamber (s.a.v), bu kabileleri islâm'a davet etmek üzere bir grup ashabını onlara göndermiş; onlarsa kendilerine gönderilenleri öldürmüşlerdi.îkrime, "Kunut duasının anahtarı budur" dedi.199- Ibn Abbas (r.a) bildirmektedir:Peygamber (s.a.v.) yedi uzuv üzerine secde etmekle emrolundu. Saç ve elbise toplamaktansa nehyolundu. Secde uzuvları: Eller, diz kapaklan, alın ve parmak uçlarıdır.200- Ebu Said el-Hudrî (r.a):"Peygamber (s.a.v.)'e ikramda bulunup, ona Kur'an'ı indirene yemin ederim ki, bir gece bize akşam namazını kıldırırken Rasûlullah (s.a.v.)'in alnı ve burnunun ucunun su ve çamur içinde olduğunu gördüm demektedir.201- Ibni Ömer (r.a) rivayet etmektedir ki: Peygamber (s.a.v): "Herhangi biriniz secde ederken ellerini yere koysun, secdeden kalkarken de kaldırsın. Zira eller de, yüzün secde ettiği gibi secde eder."202- Vâil b. Hucr (r.a) anlatmaktadır:"Kendi kendime kesinlikle, Peygamber (s.a.v.)'in nasıl namaz'kıldığına bakacağım dedim.Peygamber (s.a.v.) Namaza başlarken tekbir alıp ellerini kaldırdı. Başparmaklarını, kulaklarına yakın bir yere kadar kaldırdığını gördüm...ilh. Secde etti ve secdede namaza başlarken yaptığı gibi başını ellerinin arasına koydu.203- Ibn Abbas (r.a) anlatıyor:Cemaat Ebu Bekir'in arkasında saf olmuşlardı ki, Peygamber (s.a.v.) odasının perdesini açtı. tbn Mukri'nin, diğer bir rivayetine göre Ebu Bekir, geri çekilmek isteyince, Peygamber (s.a.v.): "Yerinde kal!" diye işaret etti ve o da olduğu yerde durdu. Sonra Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ey insanlar! Şu muhakkak ki, müslüman bir adamın göreceği veya ona gösterilecek salih rüyadan başka peygamberliğin müjdecilerinden hiçbir şey kalmamıştır. Dikkat edin ki, ben rüku veya secde halinde Kur'an okumaktan nehyolundum. Rukuda Rabbinizi tazim edin, secdede ise dua etmeye çalışın. Zira, secde halinde duanızın kabul olması pek umulur."204- Ebu Kilâbe anlatmaktadır:Mâlik b. Huveyris (r.a) mescidimize, yanımıza geldi ve: "Size Peygamber (s.a.v)'in nasıl namaz kıldığını öğretmek/ göstermek istiyorum!" dedi:Resulullah "ikinci secdeden başını kaldırdığında, oturur, yere iyice yerleşir, sonra kıyama kalkardı" dedi.205- Abdullah (r.a) anlatmaktadır:Bir keresinde, Peygamber (s.a.v.) arkasında namaz kılarken: Cebrail'e selâm olsun! Mikan"e, selâm olsun! israfil'e selâm olsun! falana ve falana selâm olsun!" dedik de, Peygamber (s.a.v.) bize dönerek:"Selâm ancak Allahtır, Namazda oturduğunuz vakit; (tahiyye) ve güzellikler Allah'a aiddir. Selâm sana Ey Nebi, Allahın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun... duasını okuyun. Zira bunu dediniz mi, bu, yerde ve gökte, Allah'ın her salih kuluna ulaşır... Sonra; şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur, ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.)

Page 33: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

O'nun kulu ve Rasûludur! desin. Bundan sonra dilediği duayı yapmakta muhayyerdir."206- îbn Ebi Leyla anlatmaktadır:Bana, birgün Ka'b b. Ucre (r.a) rastladı da şunları söyledi: "Sana bir hediye takdim edeyim mi veya sana bir şey söyleyeyim mi?"Bir defa Resulullah (s.a.v) yanımıza çıktı da biz, kendisine Ya Rasulallah! Sana nasıl selâm okunacağını öğrendik Fakat, sana salat nasıl olacak?" diye sorduk.Peygamber (s.a.v.);"Allahım! Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine, ibrahim'in ailesine salât buyurduğun gibi salât eyle. Şüphesiz ki sen Hâmid (hamde layıksın) ve Mecidsin (yücesin).Ya Rabbi! Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine, ibrahim'in ailesine ihsan buyurduğun bereket gibi bereket ihsan eyle. Şüphesiz ki Sen Hamid ve Mecîd'sin, duasını okuyunuz!" buyurdu.207- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildi ki:Peygamber (s.a.v.):"Biriniz, teşehhüd yaptığı zaman şu dört şeyden Allah'a sığınsın: Cehennem azabı, kabir azabı, hayat ve ölüm fitnesi ve Mesih-i Deccal'in şerri. Sonra dilediği duayı yapmada muhayyerdir" buyurdu.208- Vâil b. Hucr (r.a) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.)'in nasıl namaz kıldığına bakacağım dedim ve bakıp gördüğüme göre Peygamber (s.a.v.); kalkıp tekbir aldı ve ellerini kulakları hizasına kadar kaldırdı. Sonra sağ elinin ayasını, sol elinin üzerine bilek ve koluna gelecek şekilde koydu.Sonra rukua vardı ve yine ellerini aynı şekilde kulakları hizasına kadar kaldırdı. Sonra secdeye varırken ellerini yine kulakları hizasına kadar kaldırdı. Sonra oturarak, sol ayağını yaydı ve sol avucunu sol uyluk ve diz kapağı üzerine koydu. Sağ dirseğini de sağ uyluğu üzerine koydu. Sonra, iki parmağını tutup halka yaptı. Sonra, bir parmağını kaldırıp hareket ettirerek dua ettiğini gördüm. Bundan sonra soğuk bir günde geldiğimde, üzerlerine bol elbise giyinmiş insanların, ellerini elbiseleri altından hareket ettirdiklerini gördüm.209- Abdullah (r.a) bildirmektedir ki:Peygamber (s.a.v.) sağ yanma, Jn Uijj 'J&> jSLüı Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun, sol yanına da Allahm selâm ve rahmeti üzerinize olsun diyerek selâm verirdi, öyle ki; selâm verirken, yüzünün beyazlığı hem sağdan hem de soldan görülüyordu.

39- Namazda Yapılması Cazi Olan Ve Olmayan Hareketler

210- Ebu Hureyre (r.a) den rivayet edildi ki: Peygamber (s.a.v):"Teşbih (Sübhanallah demek) erkeklere, tasfik (elleri birbirine çırpmak) de kadınlara mahsustur" buyurdu.211- Sehl b. Sa'd es Sâidî (r.a) rivayet etti ki:Peygamber (s.a.v,):"Siz, niçin namazınız esnasında bir durum farkettiğiniz vakit ellerinizi çırptınız? Bu yalnız kadınlara mahsustur. Her kim namaz esnasında bir durum hissederse, " **M obu--> (Allah'ı teşbih ederim desin!)" buyurdu.212- Muaviye b. el-Hakem es-Sulemî anlatmaktadır:Biz, Peygamber (s.a.v.) ile namaz kılarken, cemaatten biri aksırıverdi. Ben de iûıilU;; (Allah sana rahmet eylesin) dedim. Cemaat gözlerini bana dikti. Ben, vay başıma gelenlere... Ne var! bir şey mi? oldu da bana böyle bakıyorsunuz? dedim. Bunun üzerine elleriyle dizlerine vurmaya başladılar. Bunla-rın beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım ama yine de sustum. Peygamber (s.a.v.) namazını bitirince, (Annem babam ona feda olsun!) Ne ondan Önce ne de sonra, O'nun kadar güzel öğreten hiç bir öğretmen görmedim. Vallahi beni ne azarladı, ne dövdü ve ne de bana sövdü, sadece:"Bu namaz içinde insan sözün hiç bir şey konuşmak caiz değildir. O ancak teşbih, tekbir ve Kur'an okumaktan ibarettir" buyurdu. Yahut, Resûlul-lah (s.a.v.)'m buyurduğu gibidir. Ben:"Ey Allah'ın Rasûlu ben cahiliyetten yeni kurtulmuş biriyim.Allah (cc.) îslâmı gönderdi. Ama bizden öyle adamlar var ki hâlâ kâhinlere gitmekteler" dedim. Peygamber (s.a.v.):"Sen onlara gitme!" buyurdu."Bizden bazıları da, tatayyür - Kuş uçurarak gittiği yöne göre hayır veya şerre yorumlamak- etmektedirler" dedim.Resûlulîah (s.a.v.):"Bu onların içlerinden gelen bir şeydir ama, sakın onları doğru yola girmekten alıkoymasın" buyurdu. Ben:"Bizden bir takım adamlar da çizgi çizmektedirler" dedim. Peygamber(s.a.v.):"Bir peygamber de çizgi çizerdi. Her kim onun çizgisine uygun düşürür-se, isabet etmiş olur" buyurdu.

Page 34: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Muaviye diyor ki: Benim bir cariyem vardı. Uhud ve Cevaniyye taraflarında koyunlarımı güderdi. Bir gün kendisine bakmaya gittim. Bir de ne göreyim, koyunlarından birini kurt götürmüş!Ben de herkes gibi bir insanım, onlar gibi ben de üzülürüm. Fakat, cariyeye sert bir tokat aşırdım.Sonra Peygamber (s.a.v.)'e gelerek bunu kendisine anlattım. Bu yaptığımı bana fazla buldu. Ben de:"Ya Rasûlallah! Öyleyse onu azad edeyim mi?" dedim. Peygamber ;s.a.v.):"Sen onu bana getir!" buyurdu. Derhal getirdim. Resûlulîah (s.a.v.) ona: "Allah nerededir!" diye sordu. Câriye: "Göktedir..." cevabını verdi. Nebi (s.a.v.): "Peki! Ben kimim?" diye sordu. Câriye:"Sen Allah'ın Peygamberisin!" cevabını verince Peygamber (s.a.v.): "O nüminedir, onu âzad et!" buyurdu.213- Ebu Hureyre (r.a) den rivayet edildi ki:Peygamber (s.a.v.) namaz esnasında yılan ve akreb öldürülmesine mü ie etti.214- Ebu Katade (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) boynunda Ümâme bt. Ebi'l-As olduğu halde namaz kılardı. Ruku'a vardığı zaman onu bırakır, kıyama kaltığı vakit tekrar kucaklardı.215- Abdullah b. Ömer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) namaz kılmak için Küba'ya gitti. Derken Ensâr geldi ve namazda iken kendisine selâm verdi. îbn Ömer diyor ki: "Bilâl'e Peygamber (s.a.v) namaz kılarken, kendisine selâm verdikleri vakit, onlara nasıl mukabelede bulunduğunu gördün mü?" diye sordum. O da: Elini yayarak, "Bu şekilde" dedi.216- Peygamber (s.a.v.)'m sırdaşı Suhayb (r.a) anlatmaktadır: Namaz kılarken Peygamber (s.a.v.)'e rastladım ve selâm verdim. Selâmımı işaretle aldı. Râvi diyor ki: Parmağı ile işaret ederek selâmımı aldı, dediğinden başkasını bilmiyorum.217- Cabir b. Abdullah (r.a) anlatıyor:Peygamber (s.a.v.) hastalandığı zaman, o oturduğu halde arkasında namaz kıldık. Sonra bize döndü ve ayakta kıldığımızı görünce oturmamızı işaret etti, biz de oturduk.218- Mu'aykıb (r.a) rivayet etmektedir:"Peygamber (s.a.v.)'e namaz esnasında secde mahallindeki taşların giderilmesi hususu soruldu. O da:"Eğer bunu yapacaksan, bir kere yap" buyurdu.219- Ebu Zer (r.a) dan rivayet olundu ki: Peygamber (s.a.v.):"Her hangi biriniz, namaza durduğu vakit secde mahalindeki çakılları temizlemesin! Zira yöneldiği şey rahmettir" buyurdu.220- Ebu Hüreyre (r.a):Peygamber (s.a.v.) namazda ellerin böğüre konmasını menetti, demektedir.221- Ibn Ebi Said el-Hudrı, babasından naklen rivayet ettiğine göre: Peygamber (s.a.v.):"Herhangi biriniz namazda esnediği zaman mümkün olduğu kadar ken-ıni tutsun. Eğer buna dayanamazsa, elini ağzına koysun!" buyurdu.222- Âişe (r.a) rivayet etti ki:Peygamber (s.a.v.):"Her hangi birinizin namaz esnasında abdesti bozulursa, burnunu tutarak saftan ayrılsın" buyurdu.223- Enes b. Malik (r.a) rivayet etmektedir ki: Peygamber (s.a.v.):"Akşam yemeği hazır olur da namaz vakti gelmiş bulunursa, akşam namazına durmadan önce yemeği yiyiniz!" buyurdu.

40- Yolcu Namazı

224- Enes b. Mâlik (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) ile beraber hac farizasını eda etmek üzere yola çıktığımızda, Resulullah (s.a.v.) Medine'ye dönünceye kadar namazları iki rek'at olarak kıldı.Yahya der ki:"Enes'e Mekke'de kaç gün kaldınız?" diye sordum."On gün" dedi.225- Ömer b. Abdulaziz'in, beraberinde oturanlara: "Mekke'de kalmakla ilgili olarak ne işittiniz?" diye sorduğunu işitmiş. Bunun üzerine Sâib b. Ye-zid şunu söyledi: "Bana Alâ b. el-Hadramî'nin bildirdiğine göre: Peygamber (s.a.v.):'Muhacir olan kimse için hac ibadetlerini eda ettikten sonra Mekke'de kalma süresi üç gündür' buyurdu."226- Salim, babasından naklen rivayet ettiğine göre: Peygamber (s.a.v.) yola acele çıkacağı vakit, akşam ile yatsıyı birlikte kılardı.227- Cabir b. Abdullah (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) hangi yöne yönelirse yönelsin bineğinin sırtında nafile namazı kılardı. Farz namazı

Page 35: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

kılmak istediğinde ise, bineğinden iner ve kıbleye yönelerek namazını kılardı.228- (Yine) Cabir b. Abdullah (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.)'i bineği sırtında her yöne doğru nafile namaz kılarken gördüm. Fakat her rek'atm secdelerini eğilerek bir tür ima ederek ifa ederdi.

41- Oturarak Namaz Kılmak

229- Hnes b. Malik (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) bir attan düşüp sağ tarafı incindi. Bunun üzerine biz de, onu ziyaret için huzuruna girdik. Derken namaz vakti geldi. Peygamber (s.a.v.) bize oturarak namaz kıldırdı, biz de arkasında oturarak kıldık. Namazını bitirince şöyle buyurdu:"imam ancak kendisine uyulmak için imam olmuştur. Tekbir aldığı zaman siz de tekbir alın, rukua vardığı zaman, siz de rukua varın. Ruku'dan başını kaldırdı mı siz de kaldırın. Semi'allahu limen hamiden dediğinde, siz iLJı^îûİj (Rabbimiz sana hamd olsun) deyin. İmam oturarak namazını kılarsa siz de hep birlikte oturarak kılın!"230- îmran b. Husayn (r.a) Peygamber (s.a.v)'e oturarak namaz kılmanın hükmünü sordu. Nebi (s.a.v.)de şöyle buyurdu:"Kim ayakta namazını kılarsa, bu daha faziletlidir.Kim namazım oturarak kılarsa, buna ayakta kılanın aldığı sevabın yarısı kadar ecir vardır. Kim de yatakta ima ile namazını kılarsa, bu da oturarak kılanın yarısı kadar ecir kazanır."231- Imrân b. Husayn (r.a) anlatmaktadır:Bende bâsûr vardı. Peygamber (s.a.v.)'e namazı nasıl kılacağımı sordum. "Mümkünse ayakta namazını kıl, buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yanın üzerine yatarak namazını kıl!" buyurdu.

42- Korku Namazı

232- Ebu Ayyaş ez-Zurâkî (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Usfân'da iken, müşrikler başlarında Hâlid b. Velid olduğu halde tam karşımızda, kıble ile aramızda bulunuyorlardı. Hâl böyle iken, Peygamber (s.a.v.) bize öğle namazını kıldırdı. Bunu gören müşrikler, çok uygun bir durumda idiler, keşke arkalarından vursaydık diye düşündüler. Sonra, şimdi kendi öz nefislerinden ve çocuklarından onlar için daha sevgili bir namazın vakti yaklaşmaktadır... dediler. Derken Cebrail (a.s.) öğle ile ikindi vakitleri arasında şu âyet-i kerimeyi getirdi. "Sen içlerinde bulunup kendilerine namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir kısmı seninle birlikte dursun, silahlarını yanlarına alsınlar..." (Nisâ-102)Daha sonra, namaz vakti geldiğinde Nebi (s.a.v.)'nm emriyle cemaat silahlarını yanlarına aldılar. Peygamber (s.a.v.)'in arkasına iki saf olduk. Sonra, Peygamber (s.a.v.) rukuya vardığında, hep beraber biz de vardık. Başını rukudan kaldırdığında, hepimiz kaldırdık. Sonra Peygamber (s.a.v.) hemen arkasındaki safla birlikte secdeye vardı. Diğerleri ise ayakta onları koruyorlardı. Secdelerini tamamlayıp ayağa kalakları zaman arkadakiler oturup oldukları yerde secdelerini tamamladılar. Sonra saflar yer değiştirerek, Öndekiler arka, arkadakiler de ön safa geçtiler. Sonra Peygamber, (s.a.v.) tekrar rukua vardı hep birlikte biz de vardık. Sonra rukudan başını kaldırdı, biz de kaldırdık. Ardından Peygamber (s.a.v.), arkasındaki ilk saf ile birlikte secdeye gitti. Diğerleri ise ayakta onları koruyordu. Ka'de-i ahire (son oturuş) için oturduklarında diğerleri de oturup secdelerini ikmal ettiler ve sonra Peygamber (s.a.v.) selâm vererek (namazdan) ayrıldı Peygamber (s.a.v.) bu şekilde korku namazını biri Ustan da diğeriyse Beni Süleym yurdunda olmak üzere, iki defa kıldı.233- Ibn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) korku namazını önce iki gruptan birine bir rek'at olarak kıldırdı. Bu arada Öteki grup düşmanın karşısında bulunuyordu. Sonra önceki grup namazdan ayrılıp, arkadaşlarının yerlerinde düşmana karşı durdular. Ötekiler geldi, Peygamber (s.a.v.) onlara da bir rek'at namaz kıldırdıktan sonra selâm verdi. Sonra hem bunlar, hem de onlar, birer rek'at daha kılarak namazlarını ikmal ettiler.234- îbn Ömer (r.a) kendisine korku namazının nasıl kılınacağı sorulduğunda, şu şekilde izah ederdi:İmam bir grup cemaatle ileri çıkarak, onlara bir rekat namaz kıldırır. Bu durumda diğer bir grup, imam ile düşman arasında namaz kılmayıp bekliyor olurlar. îmamla namaza duranlar bir rekatı tamamlayınca, selâm vermeksizin namaz kılmayan grubun yerine geçerler. Namaz kılmayan grup gelerek imamla birlikte bir rek'at namaz kılar. Sonra imam iki rekatı tamamlamış olarak namazdan ayrılır. Bundan sonra her grup, imamın namazdan ayrılmasının ardından kalkıp kendi kendine birer rekat daha kılarak, namazlarını iki rekata tamamlamış olurlar.Eğer bundan daha şiddetli bir korku olursa, bu durumda ayakta veya binekleri üzerinde: Kıbleye veya herhangi bir cihete yönelerek namazlarını kılarlar.

Page 36: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Malik, diyor ki: "Nâfi', îbn Ömer (r.a)'in bunu ancak Peygamber (s.a.v.)'den öğrenip anlattığına kaniyim" dedi.235- Salih b. Havvât, Zâtur'r-rıka'a harbi vuku bulduğu gün, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte korku namazı kılan bir zâttan naklen rivayet ettiğine göre; korku namazı şu şekilde kılınmıştır:Bir grup Hz. Peygamber ile saf olmuş, diğer bir grup da düşmanın karşısında saf olmuştu, Resûlullah (s.a.v.) beraberindekilere bir rek'at namaz kıldırmış. Sonra kendisi ayakta kalmış fakat cemaat kendi kendine namazı tamamlayıp ve namazdan çıkarak düşmanın karşısına saf olmuşlar. Bu defa diğer grup gelerek Peygamber (s.a.v.) ile diğer rekatı kılmışlar. Sonra Nebî (s.a.v.) oturarak beklemiş, cemaat kendi kendine namazı tamamladıktan sonra onlarla birlikte selâm vermiştir.236- Korku namazı kılınırken hazır bulunan Sehl b. Kbi Hasme, bunu şu şekilde anlatmaktadır:Bir grup insan İmamın önüne, bir grup da arkasına saf dururlar, imam arkasında duranlara iki secdesi ile beraber bir rekat kıldırarak, diğer rekatı secdeleri ile birlikte kendi kendilerine tamamlayıncaya kadar oturup bekler. Sonra, bunlar arkadaşlarının, onlar da bunların yerlerine geqerler. imam bunlara diğer rekatı secdeleryle birlikte kıldırır ve onlar kendi kendilerine ilk rekatı iki secdesi ile beraber tamamlayıncaya kadar onlar yerinde oturup bekler sonra selâm verir.237- Aynı hadisin başka bir tarifi238- İbn Abbas (r.a)' dan rivayet olunmuştur:"Eğer şiddetli yağmurdan zorluk çekiyor, veya hasta iseniz..." ki, Abdur-rahman b. Avf, yaralı idi...

43- Namaz Esnasında Uyumak

239- Enes b. Malik (r.a) rivayet etmektedir;Peygamber (s.a.v.). "Her kim uyuya kalır veya unutur da bir namazı kılmazsa, onun kefareti, hatırladığı zaman kılmasıdır'' buyurdu.240- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Bir sefer esnasında Peygamber (s.a.v.) ile beraber mola verdi de sabah namazına uyanamadık. Öyle ki güneş doğup sıcağı bizi yaktı. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.):"Herkes, hayvanının başından tutarak bu kamptan uzaklaşsm!" buyurdu. Sonra, su isteyerek abdest aldı. Ardından iki rekat namaz kıldı. Sonra namaz için kamet getirildi ve sabah namazını kıldırdı.241- Ebû Said el-Hudrî (r.a) rivayet etmektedir ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Biriniz namaz kılarken üç rekat mı, dört rek'at mı kıldığında şüphe ederse bir rek'at daha kılsın ki, kılıp kılmadığı hususunda olsun. Sonra selâm vermezden Önce, iki kere sehv secdesi eder ve eğer beş rek'at kılmışsa, bunlarla namazı çift rekatlı olur. Eğer dört rek'at kılmışsa, bu iki secde şeytanı kızgın-lıktan çatlatır."242- İbn Buhayne (r.a) anlatmaktadır ki:Bir defasında Peygamber (s.a.v) onlara namaz kıldırırken, iki rek'at kıldıktan sonra oturmaksızın kıyama kalktı. Ibn Buhayne diyor ki; Bunun üzerine biz "Sübhanallah!" dedik. Nebi (s.a.v.) namazına devam ederek, sonunda iki secde etti ve sonra selâm verdi.Hadis Darimî'nin rivayetidir.243- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Bize, Resûlullah (s.a.v.) gün devrildikten (zevalden) sonra kılman iki namazdan ya öğleni ya da ikindiyi -zannedersem ikindi idi- kıldırdı ve iki rek'at kıldıktan sonra selam verdi. Sonra ileri çıkıp bir hurma kütüğüne'dayanarak öfkeli bir tavırla oturdu.Cemaatin aceleci takımı, kendi kendilerine, herhalde namaz kısaltıldı diyerek çıkıp gitti. Derken, Zü'1-yedeyn ileri varıp."Ya Resûlullah! Namaz kısaltıldı mı yoksa unuttun mu?" diye sorduPeygamber (s.a.v.) cemaate dönerek:"Zül-yedeyn, doğru mu söylüyor?" dedi. Onlar da:"Evet!" deyince, kalkıp iki rek'at namaz kıldı ve selâm verdi. Sonra tekbir alarak secde etti. Sonra yine tekbir alarak başını secdeden kaldırdı Sonra tek rar tekbir alarak secde etti. Sonra yine tekbir alarak başını secdeden kaldırdı.244- Abdullah (r.a) anlatmaktadır:245- îmran b. Husayn (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) ikindi namazını üç rek'at olarak kılıp selâm verince, bu kendisine hatırlatıldı. O da (s.a.v.) bunun üzerine bir rek'at daha kılarak selâm verdi. Sonra iki secde yapıp tekrar selâm verdi.246- İbrahim îbn Suveyd anlatmaktadır:Bir keresinde Alkame onlara namazı beş rek'at olarak kıldırınca, kendisine:"Ya Ebâ Şibl! Namazı fazla kıldırdın" dediler.Alkame:"Hayır. Yapmadım" dedi. Cemaat:

Page 37: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Evet, öyle yaptın!" dediler.İbrahim diyor ki: Ben de, mescidin yan tarafından: "Evet öyle yaptın!" dedim. Bana:"Sen de mi bunu söylüyorsun şaşı gözlü?" dedi ve hemen kıbleye yönelerek cemaatle birlikte iki secde yaptı.Sonra, Abdullah (r.a)'dan naklen onlara şöyle dedi. Bir gün Peygamber (s.a.v.) onlara namazı beş rek'at olarak kıldırmış ve ardından oturduğu yerde cemaatle birlikte iki secde yapıp şöyle buyurmuş:"Ben de ancak bir insanım. Sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum."Burada adı geçen ibrahim, Îbn Suveyd en-Nehaî'dir, ibrahim b. Yezid en-Nehaî değildir.247- Imran b. Husayn'den rivayet edildiğine göre:Peygamber (s.a.v.) onlara namaz kıldırmış ve, namazında yanılmış. Ardından, iki kere sehiv secdesi yaparak,teşehhüd (Ettehiyyâtu lillahi) duasını okuyup selâm vermiş.

45- Güneş Tutulması (Kusuf)

248- Abdullah b. Abbas (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Resûlul-lah (s.a.v.), cemaatla birlikte namaza durdu. Bakara sûresi gibi bir sureyi okuyacak kadar, oldukça uzun bir kıyam yaptı. Sonra tekbir alıp uzunca bir ruku'dan sonra başını kaldırdı ve öncekinden daha kısa olmakla birlikte, yine uzun bir müddet kıyamda kaldı. Sonra tekrar, uzun, fakat öncekinden daha kısa bir rüku yaptı. Sonra secde etti.Râvi, Ibn Yahya, diyor ki: Mutarrıf, "Sonra başını kaldırdı" diye bir ifade kullandılar ya da kullanmadılar.Kalkarak uzunca bir kıyam yaptı. Ancak bu da birinciden daha kısa idi. Sonra yine birinciden daha kısa bir rüku yaparak, başını kaldırdı ve yine ilk kıyamdan daha kısa olmak üzere aynı şekilde kıyamı uzattı. Sonra rüku etti ve ruku'u uzattı. Fakat bu rüku da birinciden daha kısa sürdü. Sonra secdeye vardı sonra namazdan çıktı, ki güneş o zaman açılmıştı.Dunun üzerine Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şüphesiz güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Hiç bir kimsenin hayatı veya ölümü için tutulmazlar. Siz bu olaya tanık olduğunuzda, hemen Allah'ı anın!"Ashab:"Ya Resûlullah! Seni şu makamında bir şey almak için el uzattığını, sonra da geri geri çekildiğini gördük." dediler. Peygamber (s.a.v.):"Bana Cennet gösterildi. Oradan bir salkım üzüm koparmak için elimi uzattım. Eğer o salkımı almış olsaydım, dünya durdukça siz o salkımdan yerdiniz.Cehennemi de gördüm. Bugünkü gördüğüm manzara gibi şimdiye kadar hiçbir manzara görmedim. Cehennemliklerin ekserisinin kadınlar olduğunu gördüm" buyurdu. Ashab:"Niçin ya Resûlullah?" diye sordular."inkar etmeleri sebebiyle" cevâbını verdi."Allah'ı mı inkar etmeleri sebebiyle?" diyenler oldu.Peygamber (s.a.v.):"Hayır, kocalarına karşı nankörlük ederler, iyiliği inkâr ederler. Onlardan birine ömür boyu iyilik etsen de, senden yanlış birşey gördü mü, hemen 'senin hiç bir hayrını görmedim' der."Bana, Rebi' b. Süleyman, Şafii'den, o da Malik'den rivayetle bildirdiği hadiste, Muhammed b. Yahya'nın şüphe ettiği yerde $p (sonra başını kaldırdı)" ifadesini kullanmadı.249- Hz. Peygamber'in eşi Âişe (r.a) rivayet etmektedir:Allah Resûlu (s.a.v.) hayatta iken güneş tutulmuştu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) mescide gitti ve kıyama durarak tekbir aldı. Halk da onun arkasına saf oldu. Derken Resûlullah (s.a.v.), uzun bir kıraatta bulundu. Sonra tekbir alıp uzun bir rüku' yaptı. Sonra başım kaldırarak: " (Allah, kendisine hamd edenin hamdini işitir. Ey Rabbimiz, hamd ancak Sanadır)" dedi.Sonra ikinci rek'ata kalkarak, yine uzun, fakat öncekinden daha kısa bir kıraatta bulundu. Sonra tekbir alıp öncekinden daha kısa, fakat yine uzunca bir rüku yaptı. Sonra tekrar:dedi. Bundan sonra, diğer rekatta da aynı şekilde yaptı. Sonra yine:dedi. Sonra diğer rekatta da aynı şeyleri yaparak namazında dört rüku ve dört secdeyi tamamlamış oldu. Henüz namazdan çıkmadan güneş açıldı. Sonra ayağa kalkarak halka hitap etti ve Allah'a layık olduğu veçhile senada bulunduktan sonra:"Şüphesiz ki güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir.Hİç kimsenin hayatı veya ölümü için tutulmazlar. Onları bu şekilde tutulmuş görürseniz, hemen namaza iltica ediniz!" buyurdu.250- Yine Âişe (r.a) anlatmaktadır:Allah Resûlu (s.a.v.)'nün zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Resû-lullah (s.a.v.) namaza durdu.

Page 38: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Fakat kıyamı pek uzattı. Sonra tekbir alıp rüku etti, ruku'u da çok uzattı. Sonra başını kaldırarak önceki kıyamdan daha kısa, ama yine de uzun bir kıyam yaptı. Sonra ilk rukudan daha kısa bir rüku daha etti. Sonra secdeye gitti.Sonra, ayağa kalkarak yine uzunca bir kıyam yaptı, ancak bu da ilk kıyamdan daha kısa idi. Sonra ruku'a vararak ilk ruku'dan daha kısa bir ruku-da bulundu. Sonra başını ruku'dan kaldırarak ilk kıyamdan daha kısa bir kıyam yaptı. Sonra tekrar ilk ruku'dan daha kısa bir rüku etti. Sonra secdeye vardı ve namazdan çıktı. Güneş de o zaman açılmıştı. Ardından ayağa kalkarak halka hitab etti. Allaha hamd u sena ettikten sonra şunları söyledi:"Şüphesiz ki, güneş ve ay, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiç bir kimsenin hayatı veya ölümü için tutulmazlar. Siz bunları tutulmuş görürseniz, namaz kılın, sadaka verin ve Allah'ı anın!""Ey Muhammed ümmeti! Erkek veya kadın kulunun zina etmesinden dolayı, Allah Teala'nın kıskandığı gibi hiçbir kimse kıskanç olamaz:"Ey Muhammed ümmeti! Benim bildiğimi bilseniz, mutlaka çok ağlar az sülerdiniz."251- Esma b. Ebi Bekr (r.a) bildirmektedir ki:Peygamber (s.a.v.) güneş tutulması oldu mu köle azad etmeyi emrederdi252- Esma (r.a) diyor ki:"Güneş tutulması durumunda köle azad etmekle emrolunurduk," demektedir.

46- Yağmur Duası Namazı

253- İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:Peygamber (s.a.v.) yağmur duasına çıktı, fakat sizin şu hutbeniz gibi hutbe irad etmedi. O (s.a.v.) Allah'a karşı boynu eğik ve dağınık bir vaziyette yağmur duasına çıktı ve bayram namazı gibi iki rek'at namaz kıldı.254- Abbâd b. Temim'in amcasından naklen rivayetine göre Nebi (s.a.v.) namazgaha giderek yağmur duası yaptı. Kıbleye dönerek, elbisesini ters çevirip iki rek'at namaz kıldı.255- Yine Abbâd b. Temim'in amcasından naklen rivayet ettiğine göre: Bir gün Peygamber (s.a.v.) halk ile birlikte yağmur duasına çıkarak onlara iki rek'at namaz kıldırdı, kıraati sesli okudu, elbisesini ters çevirdi, ellerini kaldırarak niyazda bulundu, yağmur duası yaptı; kıbleye döndü.256- Enes b. Mâlik (r.a) anlatmaktadır:lah ReSÛIıUİlah zamanında halk arasında kıtlık oldu. Bir cuma günü Al-1 Kesulu (s.a.v.) minberden halka hutbe okurken bir bedevi ayağa kalkarak:"Ya Resülullah! Mallar helak oldu, çoluk çocuk aç kaldı, bizim için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ellerini semaya kaldırdı ama o vakit gökte hiç bir bulut parçası görünmüyordu. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, dağlar misali bulutlar ortalığı kaplayana dek ellerini indirmedi. Sonra, Resülullah (s.a.v.) minberden inerken, yağmur damlalarının sakalına doğru indiğini gördüm. Böylece o gün, ertesi gün, daha ertesi gün, ondan sonraki gün, tâ ki diğer cumaya kadar yağmur yağdı. Yine o bedevi veya başka bir adam ayağa kalkarak, bu defa:"Ya Resülullah! Evler, binalar yıkıldı, bizim için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ellerini semaya kaldırarak:"Allahim! Üzerimize değil çevremize..." dedi. Peygamber (s.a.v.) mescidin hangi yanına işaret ederse, o taraf hemen açılıyordu. Neticede o bölgenin üstü açık bir alan gibi oldu. Kanat Vadisi bir ay boyunca sel olup aktı. Ne taraftan biri gelse, bol yağmur yağdığını haber veriyordu.

47- Bayram Namazları

257- Ümmü Atıyye el-Ensâriyye bildirmektedir:Bize, Resülullah (s.a.v.) Ramazan ve Kurban bayramlarında kocaya gitmemiş genç kızlarla, hayızlı kadınları ve evine kapanmış hanımları namazgaha çıkarmamızı emretti. Ama Hayızlı olanlar, mescidden biraz uzak dururlar, hayırda ve müslüinanların dualarında hazır bulunurlar" dedi. Ben:"Ya Resülullah! Bazan kiminin elbisesi olmuyor" dedim."Ona din kardeşi, kendi elbiselerinden birini giyd iri versin" buyurdu.258- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Bir defasında Peygamber (s.a.v.) ile beraber Ramazan veya Kurban bayramı günü namazgaha çıktım. Nebi (s.a.v.) önce namaz kıldı, sonra hutbe okudu, sonra da kadınlar bölümüne gelerek, onlara vaaz ü nasihatta bulunarak sadaka vermelerini emretti.259- Cabir (r.a) anlatmaktadır:Resülullah (s.a.v.) ile birlikte Ramazan veya Kurban Bayramı namazını kıldım, Resülullah (s.a.v.) hutbeden önce ezansız ve kametsiz olarak Önce namazı kıldı.260- îbn Ömer (r.a) bildirmektedir ki:

Page 39: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Peygamber (s.a.v.) bayram namazını kılarken önüne mızrak dikilirdi. Ravi Ebu Said el-Eşec, bize ikinci defa bu hadisi rivayet ettiğinde "*^ (bayram günü) ifadesini zikretmedi.261- Ibn Abbas (r.a) bildirmektedir ki:Resülullah (s.a.v.) Ramazan bayramı günü namazgaha çıkarak iki rek'at namaz kıldı. Bunun ne önünden ne de ardından herhangi bir namaz kılmadı.b. Şuayb babasından, o da dedesinden naklen rivayet etmekte tekbİrİ harİÇ/ Ramazan Bayramı namazının bi- yedi, ikinci rekatın da beş kere tekbir getirdi.263- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Ramazan Bayramı namazında Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekr, Ömer ve Osman (r.a) ile birlikte bulundum. Hepsi de namazı hutbeden önce kılar, sonra hutbeyi okurlardı. Bir defa Resûlullah (s.a.v.) minberden indi. Eliyle erkekleri oturttuğunu hâlâ görür gibiyim— Sonra erkek saflarını yararak Bilâl de beraberinde, kadınların yanına geldi ve:"Ey Peygamber, şayet mümin kadınlar Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak şartı ile sana biat etmeye gelirlerse..." âyetini sonuna kadar okudu. Ayeti bitirdiği zaman kadınlara hitaben:"Siz bu âyette zikredilen şartlar üzere devam etmekte misiniz?" diye sordu. İçlerinden sadece bir kadın:"Evet, ya Nebiyyallah! dedi, başka cevap veren olmadı.Râvi Hasan, o kadının kim olduğunu bilmemektedir.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):-"O halde sadaka verin!" buyurdu. Bilal de elbisesini yere açarak: "Haydi buyurun! Anam babam size feda olsun..." dedi ve kadınlar kimi halkalarını, kimi yüzüklerini Bilal'in elbisesine atmaya başladılar...264- Abdullah b. Sâib (r.a) anlatmaktadır:"Bir bayram namazında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulundum. Namazdan sonra cemaate hitaben:"Namazı eda etmiş bulunuyorsunuz; binaenaleyh, sizden dileyen, hutbeyi dinlemek için otursun; gitmek isteyen de gitsin!" buyurdu.265- Numan b. Beşir (r.a) bildirmektedir ki:Peygamber (s.a.v.) bayram namazında surelerini okurdu. Eğer bayram ve cuma namazları aynı güne rastlamışsa, her ikisinde de aynı sureleri okurdu.266- Ebu Umeyr b. Enes, Hz. Peygamberin ashabından Ensarlı amcalarına dayanarak rivayet etmektedir. Buna göre amcaları şunu anlatmışlardır:Bir defa Şevval hilâli görünmedi ve oruçlu olarak sabahladık. Derken, günün sonuna doğru bir kafile geldi ve Resûlullah (s.a.v.)'in huzurunda dün hilâli gördüklerini ifade ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), o gün halka oruçlarını bozmalarını, ertesi gün de Bayram namazına çıkmalarını emretti.

48- Vitir Namazı

267- Salim, babasından naklen rivayet etti ki:Peygamber (s.a.v.):"Gece namazı ikişer ikişerdir. Eğer sabah olacağından korkarsan, bir rek'at vitir kıl!" Ravilerden Mahmud: "Ki bu senin önceki kıldıklarını vitir yapar" ilâvesini de rivayetinde zikretmiştir.268- Âişe (r.a): rivayet etmektedir. Gecenin her cüz'ünde Resûlullah (s.a.v.) vitir kıldı. Son olarak, vitri gecenin sonunda seher vaktinde kıldı.269- Câbir b. Abdullah (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Hanginiz gecenin sonunda kalkamayacağından korkarsa, vitri gecenin evvelinde kılıp yatsın. Hanginiz gecenin sonunda kalkabileceğine güveniyorsa o da vitri gecenin sonunda kılsın. Zira gecenin sonunda kılınan namazda melekler de hazır bulunurlar. Dolayısıyla bu daha faziletlidir" buyurdu.

49- Binek Üzerinde Namaz Kılmak

270- Abdullah b. Ömer (r.a) anlatmaktadır:"Hz. Peygamber (s.a.v.) hangi yöne yönelirse yönelsin, hayvanın üzerinde nafile namaz ve vitir kılardı, ancak hayvan üzerinde farz namazı kılmazdı."271- Ubey îbn Ka'b (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) vitir namazında, ij jsurelerini okurdu. Selâm verdiği vakit de üç defa "Tüm varlık âleminin sahibi ve her türlü kusur ve noksanlıklardan münez zeh olan Allah'ı teşbih ederim." derdi.272- Hasan b. Ali (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) vitir kunut (dua)'unda okumak üzere bana şu sözleri (duaları) öğretti:"Allah'ım, hidâyete erdirdiklerinle birlikte beni de hidayet üzere sabit kıl! Sağlık ve afiyet verdiklerinle birlikte bana da (daim) sağlık ve afiyet ver! (Di-ni-dünyevi) işlerini üzerine aldıklarınla beraber benim

Page 40: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

işlerimi de emrine al (beni bana bırakma)! Bana verdiğin (nimetlerin) hayır ve bereketini artır! (Hakkımda) takdir buyurduklarının şerrinden beni koru! Şüphesiz ki sen, dilediğin gibi hükmedersin; hüküm ve kazâ'na itiraz edilmez; Senin dost edindiğin kimseler (hiç bir zaman) zelîl duruma düşmezler, Ey Rabbimiz! Senin hayır ve bereketin bol, şanın yücedir."273- Yine Hasan b. Ali (r.a) rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.) ona vitir (namazın)'de kunut duası olarak okumak üzere bu sözleri öğretti.274- Nafi (r.a) rivayet etmektedir ki: îbni Ömer (r.a) şöyle derdi:"Her kim geceleyin namaz kılarsa, son kılacağı namazı Vitir namazı yapsın! Çünkü Peygamber (s.a.v.) bize bunu emretmiştir. Fecir doğdu mu, artık ne gece namazı ne de vitir namazı kalır. Zira Resûlullah (s.a.v.): (Vitir namazını fecir doğmadan önce kılınız!) buyurdu.275- Yine Nafî (r.a)'nin naklettiğine göre; îbn Ömer (r.a) şöyle derdi"Her kim geceleyin namaz kılarsa, sabah olmazdan önceki kılacağı son namazı Vitir yapsın! Peygamber (s.a.v.) ashabına böyle emrederdi." îbn Yahya, Haccac'ın bunu bir tertibde yaptığım söyler.

51- Sünnet Namazların Rekatlarına Dair

276- îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Ben Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte öğleden Önce iki rekat, öğleden sonra iki rek'at; evinde akşam namazından sonra iki rek'at, yine evinde yatsıdan sonra iki rek'at namaz kıldım. Bana Hafsa bildirdi ki —Resûlullah (s.a.v.)'in özel bir vakti vardı ki, bu vakitte hiç kimse huzuruna girmezdi— Peygamber (s.a.v.), fecir doğup müezzin sabah namazı için seslendiği vakit iki rek'at nafile namaz kılardı.Ravilerden Eyyûb: "Zannedersem, metinde (Ayrıca hafif iki rek'at kılardı ve cuma namazından sonra da evinde iki rek'at nafile namaz kılardı) ibaresi de vardır" demiştir.277- Abdullah b. Şekîk anlatmaktadır:Âişe (r.a)'ye Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nafile namazını sordum, şöyle cevab verdi:"Evimde, öğle namazından önce dört rek'at nafile kılar, sonra mescide gider ve cemaata namazı kıldırırdı. Sonra tekrar evime döner, ve iki rek'at daha kılardı.278- îbn Ömer (r.a) rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.):"Gündüz ve gece nafile namazları ikişer ikişer kılınır!" buyurmuştur279- Aişe (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.) biri Vitir için olmak üzere, geceleyin onbir rek'at namaz kılardı. Bunu bitirdikten sonra sabah namazına kaldırmak için müezzin gelinceye dek sağ yanı üzerine yatar, müezzin geldiği vakit kalkıp hafif iki rek'at nafile namazı kılardı.

52- Namaz Kılınması Yasak Olan Vakitler

280- Îbn Ömer (r.a) şöyle demektedir:Hiç biriniz namaz kılmak için güneşin doğma veya batma vaktini araşt ramaz (araştırmasın), çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) bundan menederdi.281- Âli (r.a) rivayet etmektedir:Resûlullah (s.a.v.) ikindiden sonra namaz kılınmasını yasakladı, ancak güneş henüz yüksekte olursa o başka.

53- Cum'a Namazı

282- Ebu Hureyre (r.a)'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.): "Hakikaten Cumada öyle bir vakit var ki; eğer bir adam kalkıp namaz kılarken ona rastlar da, Allah'tan bir hayır dilerse, Allah istediğini ona mutlaka verir!" buyurdu.283- Salim, babasından naklen rivayet ettiğine göre babası şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.)'i: "Sizden kim Cum'a namazına gelecekse yıkansın!" buyururken işittim:284- Ebu Said el-Hudrî (r.a)'den (Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayetle nakledildi ki."Cuma günü yıkanmak, her baliğ olan kimseye vaciptir."285- Semure b. Cündüb (r.a) rivayet etmektedir: Hz. Peygamber (s.a.v)'i:"Cuma günü her kim abdest alırsa, bu yeterli ve güzeldir; fakat kim de yıkanırsa, yıkanmak daha faziletlidir."286- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Nebi (s.a.v.):"Cuma günü oldu mu mescidin bütün kapılarında melekler bulunur ve sırasıyla ilk gelenleri yazarlar. İmam minbere oturduğu vakit, sahifeleri dü-rerler ve hutbeyi dinlerler, ilk gelen bir deve kurban etmiş

Page 41: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

gibi; ondan sonra gelen bir sığır kurban etmiş gibi; ondan sonra gelen bir koç kurban etmiş gibi olur" buyurdu. Ayrıca aynı şeklide tavuk ve yumurtayı da zikretti.287- Hafsa'nın (r.a) rivayet ettiğine göre: (Nebi (s.a.v.): "Ihtilâm (baliğ) olan herkesin Cuma'ya gitmesi; Cuma'ya giden herkesin de yıkanması gereklidir!" buyurdu.288- Hz. Peygamber (s.a.v) ile beraberliği olan Ebu'l Ca'd Amr b. Bekr ed-Damri (r.a) rivayet etmektedir: Resûlullah (s.a.v.):Her kim, önemsemeyerek üç Cuma'yı terk ederse, kalbi mühürlenir" buyurdu.289- Enes b. Malik (r.a):"Hz. Peygamber (s.a.v.) bize Cuma namazını güneş doğudan batıya yöneldiği vakit kıldırırdı" demektedir.290- Saib b. Yezid (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Ebu Bekir ve Ömer (r.a) dönemlerinde ezan sadece imam minbere çıktığı vakit, bir de namaza durulurken (yani kamet) okunurdu. Hz. Osman, döneminde yerleşim yerleri çoğalınca, Medine pazarında bulunan Zevra' denilen yerde üçüncü bir ezanın okunmasını emir buyurdu ve o günden bugüne bu hâl devam etmektedir.291- Abdurrahman b. Ka'b b. Malik anlatmaktadır:Görme duyusu gittikten sonra, babama kılavuzluk yapıyordum. Her Cuma günü ezanı duydu mu, Rahmet'üllahi alâ Ibn Ümâme. (Allah, îbn Ümâ-me'ye rahmet eylesin) derdi. Birgün babama."Senin sürekli İbn Umâme'yi rahmetle anmanı anlayamıyorum, acayibime gidiyor" dedim.Bana:"Yavrucuğum; bizi Medine'de Cuma namazı kılmak üzere Beyaza oğulları taşlığına ait Hezmi'n-nebit'te bulunan Baki'ül-Hadâmât denilen bölgede bulunan, "Beyada oğulları" yurdunda, "Hezmû'n-Nebit" denilen bahçede bir araya getiren odur" dedi. " O zaman kaç kişiydiniz?" diye sordum:"Kırk kişi." diye cevab verdi.292- Câbir (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber Cuma namazını kılar iken bir kervan geldi. Onu gören insanlar namazı bırakıp ona doğru koşuştu, öyle ki namazda oniki kişi dışında kimse kalmadı. Bunun üzerine Cuma sûresi'nin bulunan:"Onlar, bir ticaret veya eğlence gördükleri vakit ona doğru sökün ettiler-de seni ayakta bıraktılar" âyeti nazil oldu.293- (Yine) Cabir (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) Cuma günü hutbe okurken, bir adam, mescide girdi. Nebi (s.a.v.):"Nafile namazını kıldın mı?" diye sordu.Adam:"Hayır!" deyince:"O zaman kalk ve iki rek'at nafile namazı kıl!" buyurdu.294- Ebu'z-Zahiriyye anlatmaktadır:Bir Cum'a günü Abdullah b. Yusr'un yanında oturuyordum, bana şu olayı anlattı:"Resûlullah (s.a.v) Cuma günü hutbe okurken bir adam gelerek, cemaatin boyunlarına sürte sürte ilerlemeye başladı. Bunu gören Peygamber (s.a.v.), ona:"Olduğun yere otur. Hem namaza geç kaldın, hem de insanlara eziyet verdin" buyurdu.295- İbn Ömer (r.a) bildirmektedir:Hz. Peygamber {s.a.v.) Cum'a günü iki hutbe okur, aralarında otururdu.296- Cabir b. Semure (r.a) bildirmektedir:Nebi (s.a.v.) ayakta hutbe okur, sonra oturur, sonra tekrar ayağa kalkarak Kur'an âyetleri okur ve Allah'ı anardı.Onun hutbesi de namazı da vasattı. Yani ne çok uzun ne de çok kısaydı.297- Cabir (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) hutbe okuduğu vakit gözleri kızarır, sesi yükselir ve hiddeti artardı. Adeta "sabah-akşam düşman size baskın yapacak" diyerek bir orduyu uyaran komutan edasıyla, işaret parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak:"Ben şunların birbirine yakınlığı gibi Kıyamet'e yakın bir zamanda gönderildim" der ve şöyle devam ederdi:"îmdi malumunuz olsun ki sözlerin en hayırlısı şüphesiz ki Allah'ın kitabıdır! Yolların en hayırlısı Muhammed'in yoludur! İşlerin en kötüsü, dinde sonradan çıkarılan bidatlardır. Her bid'at* dalalettir!" Daha sonra da:"Ben her mümine kendi öz nefsinden daha lâyıkım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal onun yakınlarına aiddir. Fakat borç veya çoluk çocuk bırakırsa, onların sorumluluğu bana aid ve benim üzerimedir." buyurdu.298- Cabir b. Abdullah (r.a) bildirmektedir:

Page 42: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.)'ın Cum'a günkü hutbesi şöyle olurdu: Önce Allah'a hamd-ü sena eder, sonra bunun akabinde yüksek sesle hitap ederdi... sonra yukardaki hadisin benzerini rivayet etti.299- Ebu Hureyre (r.a) Peygamber (s.a.v.)'den naklen: "Cum'a günü imam hutbe okurken arkadışma sus! desen bile "lağv" yapmış (+boş ve bâtıl söz sarfetmiş) olursun" demiştir.300- Numan b. Beşir (r.a) bildirmektedir: Hz. Peyamber (s.a.v) Cuma'da surelerini okurdu. 301- Ubeydullah b. Râfi anlatmaktadır:Mervan b. Hakem, bir defasında Ebu Hüreyre'yi Medine'de kendi yerine vekil bırakmıştı. Bu münasebetle cemaata Cuma'yı Ebu Hureyre kıldırdı, ilk rek'atta onlara "Cum'a" suresini, ikinci rek'atta ise i^ttt üa^. ıij "Münafikûn" suresini okudu.Sonra, Ebu Hureyre namazdan çıktığında, yanısıra yürüyerek:"Gerçekten sen, Ali (r.a)'den, Kufe'de okurken işittiğim iki sureyi okudun" dedim.Ebu Hureyre'de:Ben Resûlullah (s.a.v.)'i bu iki sureyi okurken işittim" dedi.302- Ebu Hureyre (r.a)'rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) bayramın Cum'aya rastladığı bir günde:"Bu gününüzde, iki bayram biraraya gelmiştir. Sizden dileyen Cuma'yı kilmaksrzın bayram namazı ile yetinebilir. Fakat biz, inşallah Cuma'yı da eda edeceğiz" buyurdu

54- Cemaat Ve İmamlık

303- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir ki:Hz. Peygamber (s.a.v.):"Cemaatle kılınan namazın, kişinin tek başına kılacağı namaza üstünlüğü (fazileti) yirmi beş derecedir" buyurdu.304- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.):"Vallahi içimden, cemaata namazı kılmalarını, ardından da delikanlılarıma, şu namaza gelmeyen kimselerin yanlarına varıp evlerini odun demetleri toplayarak üzerlerine cayır cayır yakmalarım emretmeyi düşündüm... Onlardan biri yağlı bir kemik veya eğlenebileceği iki iyi ok bulacağını bilse, yatsıya mutlaka gelirdi" buyurdu.305- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Namaza geleceğiniz vakit koşarak gelmeyin, yürüyerek gelin ve sakin olunuz acele etmeyiniz! Yetişebildiğiniz kadarım imamla küm, yetişemediğinizi de kendi başınıza kılın!" buyurdu.306- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen aynı hadisin başka bir rivayete K Resûlullah«Cjı^mîı (î\jamaz için kamet getirildiği vakit) ... ve ^ erişemediğinizi de kendiniz tamamlayınız) buyurmuştur. Şuayb, Ukayl, İbn Ebi Zi'b ve başkaları burada ^ (tamamlayınız) ibaresi kullanmışlardır.307- İbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:'Muhacirler, Mekke'den Medine'ye doğru yola çıktıklarında, Küba yakınında "Usbe" denilen yerde konaklamışlardı. O zaman onlara, Kur'an'ı en çok bilenleri olduğu için Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim imam olmuştu. Aralarında Ebu Seleme b. Abdu'1-Esed ve Ömer (r.a) de bulunuyordu.308- Ibn Mes'ud el-Ensârî (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Cemaata, Allah'ın kitabını en iyi okuyanları; şayet okuma hususunda müsavi (eşit) iseler, sünneti en iyi bilenleri; sünnet hususunda da müsavi iseler, hicret itibariyle en önde gelenleri, ilk hicret edenleri; hicret itibariyle de müsavi iseler, en yaşlıları imam olur. Birinin hakim olduğu bir yerde başkası ona imam olamaz ve hiç kimse başkasının evinde, onun izni olmaksızın tekrimesi-ne (döşek, minder gibi evsahibine tahsis edilen yaygıya) oturamaz!"309- Amr b. Seleme Ebu Yezid el-Cezmî anlatmaktadır:insanların uğrak yeri olan suyun etrafında bulunuyorduk, onlara islâm'ın ne olduğunu soruyorduk... Amr hadisin bir kısmını daha zikretti ve devamla şöyle söyledi:Babam "Cevâsî" ahalisinin islâm'a girdiğini haber vermek için Resûlullah (s.a.v.)'a gitmek üzere yola çıktı. Nebi (s.a.v.)'nin yanında Allah'ın dilediği kadar kaldıktan sonra geri dönmek üzere hareket etti. Yaklaştığında kendisini yolda karşıladık ve onu gördüğümüz vakit: "Vallahi size, hakikaten Resûlullah (s.a.v.)'ın yanından geldim." dedi ve ekledi:" O size şunu şunu emrediyor ve sizi şundan şundan menediyor. Şu vakitte şu şu namazı; şu vakit de şu namazı kılmanızı emrediyor. Namaz saati geldiği zaman biriniz ezan okusun, sonra en fazla Kur'an bileniniz size imam olsun!""Cevâsî" ahalisi şöyle bir göz gezdirdi ve kafile arasında en fazla ezberi olan ben olduğum için beni önlerine geçirdiler. Altı yaşında olduğum halde onlara namaz kıldırıyordum.310- Enes (r.a) bildirmektedir:Hz. Peygamber (s.a.v.) Ibn Ümmü Mektum'u iki defa Medine'de kendi yerine vekil bıraktı. Onu

Page 43: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Kadisiyye günü siyah bir bayrakla gördüm.311- Sehl İbn Sa'd es Sâi'di (r.a) anlatmaktadır:Cahiliye döneminden kalma bir meseleden dolayı Ensardan iki kabile arasında münakaşa çıktı. Sonunda şeytan onları birbirine düşürdü.Bir rivayetinde de: Sonunda birbirlerine girdiler dedi.Bunun üzerine Peygamber (s.a.v)'e haber verildi. Resûlullah (s.a.v.) geldi ve bir müddet bu olayla meşgul oldu. Bilâl ezan'ı okudu. Nebi (s.a.v.) gecikince, beklemedi, kamet getirdi ve Ebu Bekr namazı kıldırmak üzere öne geçti. Ebu Bekr öne geçip cemaate imamlık yaptığı esnada Peygamber (s.a.v.) çıkageldi ve safları yara yara ilk safa vardı.Ebu Bekir (r.a) namazda sağa sola bakmmazdı. Cemaat şu şekilde ellerini çırptı. Ebu Bekir el çırpmasını işitince etrafa bakındı. Bir de ne görsün Resûlullah (s.a.v.) (gelmiş). Fakat Peygamber (s.a.v.) ona "Yerinde dur!" diye işaret buyurdu.Diğer bir rivayette ise Şavi: Başını göğe doğru kaldırdı ve Ebu Bekir, geri geri çekildi" demiştir.Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) öne geçti. Namazı bitirdikten sonra:"Ya Ebu Bekir! Niçin yerinde durmadın? diye sordu. Ebu Bekir (r.a):"Allah'ın, Ibn Ebu Kuhafe'yi Peygamberi'nin önünde namaz kıldırırken görmesi uygun değildir" diye karşılık verdi.312- Sehl b. Sa'd (r.a) anlatmaktadır:Bir gün, arkasında insanlar olduğu halde, Resûlullah (s.a.v.)'ın, minber üzerinde namaz kıldığını müşahede ettim. Namaz kılıyor, rüku ediyor, sonra başını kaldırıp geri geri gelerek yere secde ediyordu. Sonra tekrar dönüp, minbere çıkıyor ve her secde edeceği vakit aşağı iniyordu. Namazı bitirdiğinde cemaata dönerek:"Ey cemaat, sizin için bu şekilde namaz kıldım ki, beni görüp bana uya-sınız" buyurdu.313- Hemmâm anlatmaktadır:Hüzeyfe (r.a) arkasında Ebu Mesud (r.a) olduğu halde, Medine'de yüksekçe bir yerde imam olarak namaza durdu. Ebu Mesud elbisesinden tutup çekti. Namazını kıldıktan sonra da: "Bunun mekruh olduğunu bilmiyor musun?" diye azarladı. Hüzeyfe (r.a) ise:"Evet, biliyordum, beni çektiğinde hatırladım ya işte!" dedi.314- Enes b. Malik (r.a) anlatmaktadır:Ben ve bir yetim Resûlullah (s.a.v.)'ın arkasına, Ümmü Süleym de bizim arkamıza durarak namaz kıldık.315- Ebu Mesud Ukbe b. Amr (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) namazda bizim omuzlarımıza dokunur ve: "Saflarınızda dosdoğru olun, düzensiz durmayın; sonra kalpleriniz de birbiriyle uyuşmaz." buyururdu.316- Berrâ b. Âzib (r.a) anlatmaktadır:"Namaza kalktığımız vakit Peygamber (s.a.v.) yanımıza gelir, göğüslerimize ve omuzlarımıza dokunarak safları düzeltir ve: "Sa flarınız karmakarışık bir vaziyette olmasın. Sonra kalbleriniz de birbiri ile uyuşmaz hale gelir" buyurdu."Şüphesiz ki, ilk safa veya ilk saflara Allah rahmet eder, melekleri de hayır duada bulunur" derdi.317- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Namazda erkek saflarının en hayırlısı ön saf; en hayırsızı da son saftır" buyurdu. Zannedersem şöyle de buyurdu:"Namazda kadın saflarının en hayırsızı ön saf; en hayırlısı da son saftır" Burada tereddüt eden Ebu Muhammed'dir.

56- Cemaatin Arkasında Tek Başına Namaz Kılmak

318- Ebu Bekr (r.a)'nin (kendisi) anlattığına göre:Bir gün rekata yetişememe endişesiyle aceleden safların gerisinde tek basma namaza durarak ruku'a vardı.Namazdan sonra Peygamber (s.a.v.) kendisine:"Allah iyilik ve hayır hususunda gösterdiğin hissini artırsın, ancak bir daha böyle hareket etme!" buyurdu.319- Vâbısa (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.) cemaatin gerisinde tek başına namaz kılarken gördüğü bir adama emir buyurdu. O da namazını iade etti.

57- İftitah Tekbiri İle Kıraat Arasında Susmak

Page 44: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

320- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) namaz için tekbir aldığı vakit, tekbir ile kıraat arasında bir müddet sukut etti. Ben:"Ya Rasûlallah! Anam-babam sana feda olsun, şu tekbir ile kıraat arasındaki sukutunu lütfen bana söyle. O esnada ne diyorsun?" dedim. Resûlullah (s.a.v.):"(Allahım! Benimle günahlarımın arasım doğu ile batı arası kadar uzak eyle. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlenip pakladığı gibi beni günahlarımdan arındır. Allahım! Benden günahlarımı kar ile, su ile ve dolu ile yıka.)" diyorum buyurdu.

58- İmam'ın Arkasında Kıraatta Bulunmak

321- Ubâde b. Sabit (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.) bize sabah namazını kıldırdı ve kıraatta bulunmak ona ağır geldi. Namazdan çıktıktan sonra cemaata yönelerek:"Görüyorum ki imamınızın arkasında da kıraatte bulunuyorsunuz. Öyle mi? diye sordu. Biz:"Evet, Ya Resûlullah! Allah'a yemin olsun ki biz bunu yapıyoruz." deyince;"Yapmayınız, ancak Ümmü'l-Kur'an (Fatiha suresi) müstesna; çünkü bunu okumayanın namazı namaz değildir" buyurdu.322- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.):"îmam âmin dediği vakit siz de âmin deyin; çünkü melekler de âmin derler, ve kimin âmin demesi meleklerin âminine denk gelirse, onun geçmiş günahları bağışlanır" buyurdu.323- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Herhangi bir namazın bir rek'atma yetişen kimse o namaza yetişmiş olur" buyurdu.324- Muaviye b. Ebi Süfyan'ın (r.a) naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Benden önce, rüku ve secdeye varmayınız. Zira ben rukuya varırken sizden ne kadar müddet önce varırsam, siz onu, ben başımı rukudan kaldırdığımda tamamlarsınız. Aynı şekilde secdeye varırken sizden ne kadar önce varırsam, siz onu ben başımı secdeden kaldırdığımda tamamlarsınız; Çünkü ben artık yaşlandım" buyurdu.325- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir ki:Resûlullah (s.a.v.):"imam henüz secdede iken, biriniz başını kaldırdığı vakit, Allah'ın, onun başını eşek başına veya suretini eşek suretine çevireceğinden korkuyorum!" buyurdu.

59- Cemaatle Namazın Hafif Tutulması

326- Ebu Musa Ukbe b. Amr (r.a) anlatmaktadır:Bir adam, Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ben filancanın bize namazı uzun kıldırması sebebi ile sabah namazına gelemiyorum" diye şikayette bulundu. Rasûlullah (s.a.v.)'in hiç bir vaaz ü nasihatmda o günkü gibi gazaba geldiğini görmedim. Buyurdular ki:"Ey cemaat! Hakikaten içinizde insanları namazdan nefret ettirenler var! Bundan böyle hanginiz cemaata namaz kıldırırsa, namazı hafif kıldırsın. Çünkü içlerinde, zayıf, yaşlı ve ihtiyaç sahibi kimseler vardır."327- Cabir (r.a) anlatmaktadır:Muaz (r.a) Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte yatsı namazını kılar, sonra dönüp kavmine gelerek bize imam olurdu.Bir gece Resûlullah (s.a.v.) namazı geciktirdi. Bundan sonra Muaz gelerek namazda "Bakara" suresini okudu. Bunu gören bir adam geri çekilerek tek başına namazı kıldı, sonra da çıkıp gitti. Namazdan çıktıktan sonra, o zâta Ey falanca! sen münafık mı oldun?" dediler. Adam:"Hayır! Ama Peygamber (s.a.v.)'e gidip bu durumu bildireceğim" diye karşılık verdi.O adam Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek şöyle yakındı:"Muaz seninle birlikte yatsıyı kılar, sonra dönüp gelir, bize imam olurdu. Dün gece sen namazı biraz geciktirdin. Ondan sonra Mu'az gelip namazda "Bakara" suresini okumaya başladı. Ben de bunu görünce, bir kenara çekilip tek başıma namazı eda ettim. Şüphesiz ki biz develerle su taşıyan, ellerimiz-le çalışan kimseleriz."Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):"Mu'az sen insanları namazdan soğutan kalblerine fitne veren fitnebaz biri misin? Sen şu sureleri okusan ya!" buyurdu.Ebu Zübeyr'in, Cabir'den rivayetinde de ve benzeri sureleri okusan ya!" ifadesi geçmiştir.328- Aişe (r.a) rivayet etmektedir:

Page 45: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Resûlullah (s.a.v) hastalığı zamanında Ebu Bekir (r.a)'e insanlara namazı kıldırmasını emir buyurdu. Namazda Rasululallah (s.a.v.) oturarak, Ebu Bekir (r.a)'în önünde bulunuyor. Ebu Bekir'se O'nun arkasında namazı kılıyordu.Aişe'den gelen bir başka rivayete göre ise, Ebu Bekir önde bulunuyordu.329- Esved, Âişe (r.a)'den namaza titizlikle yapışilması hususunu zikretti. Buna göre Âişe (r.a) şöyle anlatmış:Ben hakikaten Resûlullah (s.a.v.)'in hastalığı döneminde iki kişinin kolları arasında yürüyerek mescide çıkarıldığına ve giderken ayaklarının yerde süründüğüne şahid oldum.Neticede, cemaata namaz kıldırmakta olan Ebu Bekr'in yanına kadar götürüldü ve sol tarafına oturtuldu. Ebu Bekir (r.a) namazını Peygamber (s.a.v)ln namazına; cemaat ise Ebu Bekr'in namazına göre namazlarını kılıyorlardı.Ebu Muhammed, Ebu Muaviye'nin de A'meş'ten kendisine bu şekilde rivayet ettiğini söylemiştir, Buna göre Peygamber (s.a.v) gelip, Ebu Bekr'in sol tarafına oturdu. îbn Abbas'a dayandırlan bir rivayette de;"Ebû Bekir, Peygamber'e (s.a.v.); cemaat te Ebû Bekre uyarak namazlarını tamamladılar ibaresi yer almıştır.330- Ebu Saîd el-Hudri (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) mescidde tek başına namaz kılan birini gördü ve: "Buna bîr iyilik yapıp, onunla beraber namaz kılacak kimse yok mu?" buyurdu.331- Abdullah b. Mes'ud (r.a) anlatmaktadır: Peygamber (s.a.v.):siki sız, ileride, namazlarını asıl vakit geçtikten sonra kılan kimselere ksınız. Eğer onların zamanına erişirseniz, namazlarınızı evlerinizde ıgınız vakitlerde eda edin, sonra da onlarla beraber kılın ve bu kıldıklarınızı nafile niyeti ile kılın!" buyurdu.332- Ebu Hüreyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Allah'ın kulları kadınları, Allah'ın mescidlerinden menetmeyin. Ancak mescide çıkacakları vakit koku sürünmeksizin çıksınlar!" buyurdu.333- İbn Hallâd, Ümmü Varaka'dan naklen rivayet etmektedir ki: Peygamber (s.a.v.) Bedir savaşına çıkarken, Ümmü Varaka: "Ya Rasûlallah! Ben de seninle beraber savaşa katılayım; hastalarınıza bakar, yaralılarınızı tedavi ederim. Bu münasabetle belki Allah (c.c.) beni şe-hidlikle rızıklandınr" dedi. Resûlullah (s.a.v.):"Sen evinde otur. Zira Allah (c.c.) seni şehidlikle rızıklandıracaktır" buyurdu.îbn Hallâd, diyor ki: Bu sebeble Ümmü Varaka, "Şehide" olarak adlandırılırdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Cuma günleri onu ziyaret eder: "Haydin Şehi-de'nin ziyaretine gidelim" derdi.Ümmü Varaka, Kur'ân'i okumuştu. Evinde özel bir müezzin edinip namaz kılmak hususunda Peygamber (s.a.v.)'den izin istedi ve O (s.a.v.) da izin verdi.

60- Zekat

334- Cerîr (r.a):"Resûlullah'a (s.a.v.) namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek ve her müslümana nasihat etme şartı ile biat ettim, demektedir.335- Cabir b. Abdullah (r.a), Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyururken işittim demektedir:"Develerinin hakkını vermeyen hiçbir deve sahibi yoktur ki; kıyamet gününde o develer olduklanndan daha çok gelerek, kendisi geniş ve düz bir yerde onlann altına oturtulmasın ve develer bacakları ile, ayakları ile onun üzerinden geçmesinler!Sığırının hakkını vermeyen hiçbir sığır sahibi yoktur ki; kıyamet günün-bu hayvanlar olduklarından daha çok gelerek, kendisi düzce geniş bir 'erde onlann altına oturtulmasın ve boynuzları ile onu süsmesinler, ayakları ile onu ezmesinler!Davarının hakkını vermeyen hiç bir davar sahibi yoktur ki; kıyamet günün-e bu hayvanlar olduklarından daha çok gelerek, kendisi onların altına oturtulmasın ve boyunları ile onu süsmesinler, tırnakları ile ezmesinler! O zaman onarın içlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık olan da bulunmayacaktır. nündaTenm hakklm vermeyen hkbir hazine sahibi yoktur ki; kıyamet gü-koval6 laZmeSİ da2İak başh bir yılan olarak Selip, ağzı açık bir vaziyette onu nasın. Yılan kendisine geldiğinde o kaçacaktır. Bunun üzerine, yılan ona seslenerek "Al şu sakladığın hazineni, benim ona ihtiyacım yok" diyecektir. Adam kurtuluş yolu olmadığını görünce, elini yılanın ağzına sokacak ve yılan da onu, aygırın yem kırdığı gibi kınverecektir!"Ebu Zübeyr,Ubeyd b. Umeyr'in, bunu rivayet ettiğini duyduktan sonra, Cabir b. Abdullah (r.a)a sorduk, o da Ubeyd b. Umeyr'in rivayeti gibi anlattı, diyor ve devam ediyor. Ubeyd b. Umeyr'den duyduğuma göre, bir adam:

Page 46: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Ya Resûlullah, develerin hakkı nedir?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.):"Onu su başında sağmak, kovalarını emanet vermek, erkek develeri emanet olarak vermek, develeri meniha olarak vermek ve Allah yolunda üzerlerinde yük taşımaktır" buyurdu.336- Ebu Hüreyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Malının zekatını verdin mi, üzerine düşen borcunu eda etmiş olursun. Her kim haram mal biriktirip de tasadduk ederse, bundan ona herhangi bir sevab olmadığı gibi, günahı da onun boynuna olur" buyurdu.337- Ebu Musa (r.a) anlatmaktadır:Ben ve amcam oğullarından iki kişi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna girdik. Onlardan biri:"Ya Resûlullah! Allah (c.c.)'m seni hakim kıldığı yerlerden birinde beni vali yap!" dedi. Diğeri de aynı şeyi söyledi.Bunun üzerine Nebi (s.a.v.):"Vallahi biz, bu işe ne onu isteyen, ne de ona hırs gösteren birini tayin ederiz!" buyurdu.338- Abdurrahman b. Semure rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Yöneticiliğe talib olma! Binaenaleyh, yöneticilik sana istemeyerek verilirse, du uğurda yardım görürsün, eğer isteyerek sana verilirse, onunla baş-başa bırakılırsın" buyurdu.339- Ukbe b. Âmir el-Cuhenî (r.a) rivayet etmektedir ki:Peygamber (s.a.v.):"Vergi memuru Cennete giremez!" buyurdu.340- Ebu Said el-Hudrî (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Beş ukiyyeden az (gümüşte) zekat yoktur. Beş veskden az (tarım ürününde) zekat yoktur. Üç yaşını doldurmuş beş deveden daha azında zekat yoktur" buyurdu."Saİme (senenin çoğunu mera ve otlaklarda otlanarak geçiren hayvan) olan develerin adedi kırka ulaşınca, zekat olarak bir Binti Lebun (iki yaşını doldurmuş deve) gerekir.Develerin hiçbiri hesab anında birbirinden ayrılmaz (hepsi birden hesap edilir).Kim zekatını sevab kazanmak niyeti ile verirse, ecrine kavuşur, kim de zekatını vermezse, hem zekatını hem de develerinin yarısını zorla alırız! Zira bu Rabbimizin farzlarından bir farzdır ki Muhammed (s.a.v.)'ın ailesine bundan hiçbir şey helâl değildir" buyurdu.342- Enes b. Malik (r.a) anlatıyor:Ebu Bekir (r.a) beni Bahreyn,e vali olarak gönderdiği vakit, bana şu talimatları yazdı:"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile...iş bu, Allah'ın, Rasulûne emrettiği ve Hz. Peygamber'in de müslümanla-ra farz kıldığı zekat farizasıdir.Hangi mü'minden bu hak, doğruluk ve adaletle istenirse, onu versin; kimden de vermesi gereken miktardan fazlası istenirse, vermesin. Develerin adedi 24 veya daha aşağı oldumu, bunda zekat olarak koyun vermek gerekir. Her beş devede bir koyun gerekir.25'e ulaştı mı 35'e kadar, bir Binti Mehaz (Bir yaşını tamamlamış iki yaşına girmiş dişi deve) Binti Mehaz olmazsa, bir îbn Lebun (iki senesini doldurup üçüncü yılına girmiş erkek deve) vermek gerekir.36'ya ulaştı mı, 45'e kadar bir Binti Lebun; 46'ya ulaştı mı, 60'a kadar develerden döllenebilecek bir Hikka (üç yaşını doldurup dördüne girmiş bulunan dişi deve); 61'e ulaştı mı, 75'e kadar bir Ceze'a (dört yaşını doldurup beşine girmiş bulunan dişi deve) gerekir.76'ya ulaştı mı 90'na kadar iki Binti Lebun; 91'e ulaştı mı 120'ye kadar develerden döl alabilecek iki Hıkka; 120'yi geçti mi, her kırk devede bir Binti Lebun ve her 50 devede bir Hıkka vermek gerekir.Zekat farizaları (zekat olarak verilmesi gereken hayvanlar) hususunda develerin yaşları muhtelif olduğu vakit ise, herhangi birinin develerinin zekatı olarak Ceze'a vermesi gerekir de yanında Ceze'a bulunmayıp Hıkka bulunursa, o zaman, kolay olursa üzerine iki koyun veya 20 dirhem daha ka-hlarak kendisinden Hıkka kabul edilir.Zekat olarak Hıkka vermesi gereken birinin yanında Hıkka olmayıp Ceze'a bulunursa, Ceze'a ondan kabul edilir ve kendisine zekat memuru 20 dirhem veya iki koyun verir.Yine zekat olarak Hikka vermesi gereken birinin yanında Hıkka olmayıp, Binti Lebun bulunursa, ondan Binti Lebun kabul edilir ve bununla beraber iki koyun veya 20 dirhem daha verir.Zekat oiarak Binti Lebun vermesi gereken birinin yanında Hıkka olmayıp Binti Lebun bulunursa, ondan Binti Lebun kabul edilir ve bununla beraber iki koyun veya 20 dirhem daha verir.Binti Lebun'u zekat olarak vermesi gereken birinin yanında bu olmayıp Binti Mehaz bulunursa, ondan Binti Mehaz kabul edilir, bununla birlikte 20 dirhem veya iki koyun daha verir.Bintİ Mehâz'ı zekât olarak vermesi gereken birinin yanında bu olmayıp Binti Lebun bulunursa, ondan bu kabul edilir ve kendisine zekât memuru 20 dirhem veya iki koyun verir.İstenilen şekilde yanında Binti Mehaz bulunmayan birinin yanında bir tbn Lebun olursa, ondan Ibn Lebun kabul edilir, ancak kendisine bir şey verilmez.

Page 47: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Sadece, dört devesi bulunan bir kimseye ise bir şey gerekmez, ancak sahibi vermek isterse o başka.Devlerin adedi beşe ulaştı mı, bir koyun vermek gerekir.Saime (Senenin çoğunu dışarıda otlanarak geçiren hayvanlar) koyunların zekatı ise şöyledir:Koyunların adedi kırka ulaştı mı 120'ye kadar bir koyun vermek gerekir; adedleri 120'yi aşıp 200'e ulaşıncaya kadar zekat olarak iki koyun vermek gerekir; 200'den fazla olursa, 300'e kadar, üç koyun vermek gerekir; üçyüz koyundan fazla olanlar için her yüzde bir koyun vermek gerekir.Fazla yaşlı veya sakat hayvanlarla mal sahibi istemedikçe dişilerini döllemesi için yetiştirilmiş teke veya koç zekat olarak alınmaz.Zekat endişesi ile ortakların beraber otlayan hayvanları ayrılamayacağı gibi, ayrı ayrı otlananları da bir araya getirilip hesaplanmaz.Ortaklar, birlikte olan mallarından zekat olarak almanı aralarında âdil olarak bölüşürler.Bir adamın Sâime sürüleri kırktan noksan ise, bunda zekat yoktur, ancak sahibi vermek isterse o başka.Gümüşte kırkta bir verilir, ancak sadece 190 dirhemi varsa, bunda zekat yoktur, fakat mal sahibi vermek isterse o başka.343- Mu'az (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) onu Yemen'e vali olarak gönderdiği vakit, kendisine sığırların zekatı olarak her kırk sığırda bir erkek ve dişi Müsinne'(üç yaşma girmiş sığır her otuz sığırda da bir erkek veya dişi Tebi'a (iki yaşma girmiş sığır) olmasını emretmiştir.344- Abdullah (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Otuz sığırda, bir erkek veya dişi Tebi'a; kırk sığırda da bir dişi Müsinne zekat olarak verilir."345- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden (r.a) naklen rivayet etti ki: Dedesi şöyle dedi:Peygamber (s.a.v.) kalkıp bize hitab ederek: "insanların zekatları ancak kendi yurtlarında, alınır yani onların ayağına gidilir" buyurdu.346- Aişe (r.a) rivayet etmektedir: Hz. Peygamber (s.a.v.): Bedevilerin zekatları ancak sulan başında ve ağıllarında alınır" buyurdu.347- Câbir b. Abdullah (r.a) rivayet etmektedir:Hz. Peygamber (s.a.v.), Toprak mahsullerinin zekatı ile ilgili olarak nehir ve pınarlarla sulanan arazi mahsulünden onda bir; develerle sulanandan ise yirmide bir zekat alınır.348- Salim b. Abdullah, babasından naklen rivayet etmektedir ki: Peygamber (s.a.v.): Yağmur ve kaynak sularıyla beslenen arazi mahsulleri ile "Ûseri"de (Yağmur suları ile beslenen hurma) onda bir; develerle taşıma su ile sulanan arazi mahsulünde ise yirmide bir zekat takdir etti.349- Ebu Said el-Hudrî (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Beş Vesik' den az olan hububat ve hurmada zekat yoktur" buyurmuştur.350- Amr b. Şuayb, babasından o da dedesinden naklen rivayet etti ki: Fehm kabilesinden bir batın olan Şebâbe oğulları Resûlullah (s.a.v.)'a arılarının ballarından zekat veriyorlardı. Üzerlerine farz olan miktar onda bir idi, yani her on kırba balda bir kırba balı zekat olarak veriyorlardı. Buna mukabil Resûlullah (s.a.v.)' ta onlara aid olan iki vadiyi onlar için korumakta idi.Hz. Peygamber (s.a.v)'e zekat olarak verdikleri miktarı daha sonra Hz. Ömer'e verdiler. Buna karşılık Ömer (r.a) de onların o iki vadisini korudu.351- Attâb b. Useyd (r.a)'in rivayet ettiğine göre:Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisini zekat toplamak üzere gönderdi ve yaş üzümü de yaş hurma gibi tahmin ederek tayin etmesini ve yaş hurmanın zekatını kuru hurma üzerinden aldığı gibi, yaş üzümünkini de kuru üzüm üzerinden almasını emretti.352- Sehl b. Ebi Hasme (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Zekat miktarını belirlediğinizde alınız ve üçte birini bırakınız. Eğer üçte birini bırakmazsanız, o zaman dörtte birini bırakınız!" buyurdu.353- Amr es-Sekafî, babasından, o da dedesinden nakletmektedir; Bir zât, elinde büyükçe bir altın yüzük olduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldi.Peygamber (s.a.v.):"Yüzüğün zekâtını veriyor musun?" diye sordu. Adam:"Bunun ne zekatı var ki?" deyip dönüp gitti.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):"Koca bir ateş" buyurdu.354- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Müslümana ne atı ne de kölesi için zekat vermesi gerekmez" buyurdu.355- Yine Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Resûlullah (s.a.v.):"Müslümana ne kölesi, ne de atı için zekat yoktur" buyurdu.356- Abdullah b. Ömer (r.a)' in bildirdiğine göre:

Page 48: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Hz. Peygamber (s.a.v.): Ramazanda, fıtır sadakasının bir "sâ"' hurma veya bir "sâ"' arpa olarak verilmesini, hür veya köle; erkek veya kadın her müslümana farz (vacib) kılmıştır.357- Ebu Sâid el Hudrî (r.a) anlatmaktadır:Fitır sadakasını Hz. Peygamber döneminde, hurma, kuru üzüm, kurutulmuş süt, kabuksuz veya normal arpadan bir sâ olarak veriyorduk. Muâviye dönemine kadar bu şekilde devam ettik. Muâviye yönetimi ele alınca bir hac veya umre ziyareti esnasında halka hitaben:"Ben, Şam buğdayından iki müddün bir sâ' arpaya eşit olduğu fikrindeyim" dedi ve ondan sonra halk onun görüşü ile amel etmeye başladı.358- Davud b. Kays'ın aynı isnâdla yaptığı rivayette ise ziyade olarak. Ebu Said el-Hudrî: "Ama ben bunu (sadaka-i fıtri) ilelebed, eskiden vermeye devam etmekteyim ve edeceğim de" demiştir.359- îbn Ömer (r.a)' in bildirdiğine göre:Resûlullah (s.a.v.), Fıtır sadakasının, halk bayram namazını kılmak üzere mescide çıkmazdan önce verilmesini emir buyurmuştur.360- Ali (r.a) anlatmaktadır:Abbâs b. Abdulmuttalib, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sadaka-i fıtri henüz vacib olmadan yani normal zamanı gelmeden Önce vermesi hususunda müsaade istedi. Peygamber (s.a.v.) de ona bu konuda ruhsat verdi.Yahya b. Ma'in, senedde yer alan ravilerden İsmail b. Zekeriya el-Halkâ-ni ve el-Haccac b. Dinar el-Vâsıtî'nin "sika" olduklarını söylemiştir.361- Abdullah b. Ebî Evfâ (r.a) anlatmaktadır:Bir ev halkı zekâtlarını Hz. Peygamber'e götürdü mü, Resûlullah (s.a.v.) onlara dua ederdi. Babam da zekâtını götürünce Peygamber (s.a.v.):"Ey Allâmm! Ebu Evfa ailesine merhamet edip onları bağışla!" diye dua362- İbn Ömer (r.a)' in babası Ömer b. Hattâb'dan naklen rivayet ettiğine göre:Ömer (r.a) Allah yolunda bir at tasadduk etmiş ve Rasûlullâh (s.a.v.) o atı bir adama vermiş. Adam da atı satışa çıkarmış. Bunu gören Ömer (r.a) Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek! "Allah yolunda tasadduk ettiğim atı geri satın alayım mı?" diye sormuş. Efendimiz!"Onu tekrar satın alma! Sadakandan da dönme!" buyurmuş.363- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Resûlullah (s.a.v.):"Zengin ile sağlıklı olup çalışarak kazanmaya muktedir kimsenin zekât alması helâl değildir" buyurdu:364- Senet ve metin itibarı ile bir önceki hadisin aynısı.365- Ebu Said el-Hudrî (r.a)' mn bildirdiğine göre: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Zengine zekât ancak şu beş durumdan birinin gerçekleşmesi halinde helâl olur:1- Zekât memuru olması.2- Kendi malı mukabilinde zekâtı satın alması.3- Borçlu olması4- Allah yolunda cihada çıkması5- Kendisine zekât verilen bir miskinin ondan bir kısmım zengin birine hediye etmiş olması".366- Atâ b. Yesâr, Esedoğullarından bir zâttan naklen şunu anlattı: Ben ve kabilem Bâkii'l-Gârkad (Bu günkü Baki mezarlığının bulunduğu bölge) civarında bir yerde konakladık. Kabilem bana, "Resûlullah (s.a.v.)'a git ve bize yiyecek bir şeyler iste diyerek ihtiyaçlarını anlatmaya başladılar. Peygamber (s.a.v)'in yanına vardığımda, bir zâtın bir şeyler istediğini ve Resûlullah (s.a.v.)'ında "Sana verebilecek bir şeyim yok," dediğini, bunun üzerine adamın öfkeli bir halde: "Dinim adına yemin ederim ki; sen istediğine veriyorsun!" diyerek çekip gittiğini gördüm. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):"Adam, kendisine verecek bir şey bulamadım diye bana kızmaktadır. Bir ukiye veya dengi malı olduğu halde sizden birşey isteyen kimse, ihtiyacı olmadığı halde yüzsüzlük ve ısrarla dileniyor demektir" buyurdu.Esedî demiştir ki: Kendi kendime, doğrusu, bizim durumumuz bir ukiye-lıkten daha iyi — Malik bir ukiyenin 40 dirhem olduğunu söylemiştir— dedim ve hiç bir şey istemeden dönüp gittim. Daha sonra Resûlullah (s.a.v.)'a arpa ve kuru üzüm geldi. Onu bize paylaştırdı. Böylece Allah (c.c.) fazlu keremi ile bizi dilenmekten müstağni kıldı.367- Kabîsa' b. Muhârık anlatmaktadır:"Birine kefil oldum ve bu hususta birşeyler istemek üzere Rasûlulallah (s.a.v.)'a gittim. Allah Resulü (s.a.v.):"Zekât develeri gelince, bu miktarı çıkarır senin yerine biz öderiz" buyurdu. Sonra şunu söyledi:"Ya Kabîsa! Dilenmek şu üç kişiden biri olmayana haram kılınmıştır.1- Kefalet altına giren kimseye, o malı ödeyinceye kadar dilenmesi helâldir. Sonra bundan vazgeçer.2- Bütün malını telef eden, bir felâkete maruz kalan kimsenin ihtiyacını giderinceye veya geçimini temin edinceye kadar dilenmesi helâldir. Sonra bundan vazgeçer.3- Fakr u zarurete duçar olan kimsenin, kavminden aklı başında üç kişi buna şahit olursa, ihtiyacını

Page 49: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

giderinceye veya geçimini temin edinceye kadar dilenmesi helaldir.Bundan öte dilenmek haramdır."368- îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Hayber'de Ömer (r.a)'in hissesine bir arazi düştü. Bunu ne yapması gerektiği hususunu danışmak üzere Hz. Peygamber (s.a.v)'e gitti ve: "Ey Allah'm Rasûlu! Hayber'de benim hisseme bir yer düştü. Şimdiye kadar benim payıma bundan daha kıymetli bir mal hiç düşmedi. Ne buyurursun!" dedi.Resûlullah (s.a.v.):"İstersen aslını vakfeder, gelirini tasadduk edersin" buyurdu. Ömer o yeri aslı satılmamak, bağışlanmamak ve miras olarak alınmamak şartıyla fakirlere, borçlulara, kölelere, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara ve misafirlere tasadduk etti.O yeri idare edip ilgilenen kimsenin, güzellikle ondan yemesinde yahut mal sahibi olmaya kalkışmamak şartıyla bir dostuna yedirmesinde bir beis olmaz.369- Râvi Eyyub da, Nâfi'den Ibn Avn'ın hadisinin benzerim rivayet etti ancak bunda şu ziyade yer almaktadır."O yerin idaresi, Ömer ailesinden aklı başında birine verilecektir."370- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Resûlullah (s.a.v.):"însan öldüğü vakit amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyden; sadaka-i câriye (insanların hayrı için yaptırılan tüm yatırımlar), faydalanılan ilim ve kendisine dua eden sâlih evlâttan dolayı kapanmaz" buyurdu.371- Haris b. Bilâl b. el-Hâris babasından bildirdiğine göre: Peygamber (s.a.v.) Kabeliyye bölgesinden çıkan madenlerden zekât almıştır.372- Ebu Hüreyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Hayvanın yaralaması (yaptığı zarar) hederdir (yani tazmin edilmez), Maden araştınrken veya çıkarırken meydana gelen zararlar hederdir. "Ri-kâz"da (define, gömü) ise beşte bir hak vardır.373- Osman b. Ebi'l-Âs (r.a) anlatmaktadır:Sakîf kabilesinden bir heyet Peygamber (s.a.v.)'e geldiler. Müslümanların dini yaşayışlarına aşina olurlar da kalpleri daha yumuşak ve şefkatli olur ümidi ile Resûlullah (s.a.v) onları mescidde ağırladı. Gelen heyet Nebî (s.a.v.)'e biat etmeleri için cihada çıkarılmalarını, onlardan öşür (toprak mah-sullerinden alman onda bir zekat) alınmamasını, namaz kılmamalarını ve yöneticilerinin de kendilerinden olmasını şart koştular.Peygamber (s.a.v.):"Siz cihada çıkarılmayacaksınız, sizden öşür (veya genel olarak zekât) da alınmayacak ve size sizden başkası idareci olarak görevlendirilmeyecek; ancak namazı olmayan dinde hayır yoktur." buyurdu.

61- Oruç

374- Ebu Cemre anlatmaktadır:İbn Abbas (r.a) beni her zaman koltuğuna oturturdu.Bir gün şu olayı anlattı:Abdulkays heyeti Resûlullah'a geldiklerinde, Resûlullah onlara:"Siz hangi kavimsiniz? yahudSiz hangi heyetsiniz?" diye sordu. Onlar da:"Rebia'yız" dediler."Hoş geldiniz ey heyet! (Allah sizi) utandırmasın, pişman etmesin" buyurdu Heyet:"Ey Allah'ın Rasûlu bizler sana ancak haram ayında gelebiliyoruz. Seninle aramızda Mudâr kâfirlerine mensub şu kabile bulunmaktadır. Şimdi bize açık ve özlü birşey söyle de geride kalanlara haber verelim ve onunla cennete girelim..." dediler ve içeceklerin hükmünü sordular. Peygamber (s.a.v.) onlara dört şeyi yapmalarını emredip dört şeyden de menetti.Onlara tek Allah'a imanı emretti ve: "Tek Allah'a iman nedir bilir misiniz?" dedi."Allah ve Rasûlu bilir" dediler."Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)'in Allah'ın peygamberi olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve bir de ganimetlerin beşte birini vermenizdir" buyurdu.Ve onları, hantem (genellikle yeşil küplere denir), dubbâi (kuru kabaktan yapılan kab), nakîr (içi oyulmuş hurma kütüğünden yapılmış kab). -râvî diyor ki: "Galiba şunlar da vardı- Mukâyyer (ziftli kab) ve müzeffet (bu da ziftle kaplanmış kab demektir) diye bilinen kabları kullanmaktan nehyetti ve bunları iyice belleyin de geride kalanlarınıza haber verin!" buyurdu.375- Muhammed b. Hanın bildirmektedir:

Page 50: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Abbas (r.a), Ramazan ayı hilâli görünmediği vakit, Ramazan gelmeden oruç tutmaya karŞı çıkar ve "Nebi (s.a.v.): (Hilâli göremediğiniz vakit bir önceki ayı 30 güne tamamlayınız) buyurdu" derdi.376- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.) ya da Ebu'l-Kasım buyurdu ki: (Burada şek eden Şu-be'dir)."Hilâl'i görmekle oruç tutun ve yine onu görmekle bayram yapın! Eğer hilâli görmenize havanın bulutlu olması mâni olursa ( ayı) 30 günü sayın!" buyurdu.377- Abdullah b. Ebî Kays anlatmaktadır.Biri beni, hilâl havanın kapalı olması sebebiyle görünmediği vakit Ramazan orucuna nasıl başlanılacağını ve bir de ikindiden sonra nafile namaz kılmak hususunu sormam için Hz. Âişe (r.a)'ye gönderdi.Aişe'nin huzuruna girdiğimde: "Falancanın sana selâmı var, ikindiden sonra nafile namaz kılmak, iftar etmeksizin birbiri ardınca oruç tutmak ve Ramazan ayı orucuna nasıl başlanılacağı hususlarım sormam için beni sana gönderdi" dedim. Hadisin bir kısmım zikrettikten sonra şöyle devam etti:Âişe (r.a):"Peygamber (s.a.v.) diğer aylarda göstermediği titizliği Şaban ayında gösterirdi. Yani günlerini sayardı. Sonra Ramazan hilâlini gördüğünde oruç tutardı. Eğer havanın bulutlu olması sebebiyle hilâli göremezse, Şaban'ı 30 gün sayar, sonra oruca başlardı" dedi.378- Ebû Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Ramazandan, bir veya iki gün önce oruç tutmayın; ancak bir adam âdet edindiği üzere bir orucu tutuyorsa onu tutsun!" buyurdu.379- İbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Bir zât peygamber (s.a.v)'e gelerek: "Ben hilâli gördüm," dedi.Resûlullah (s.a.v.):"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in de onun kulu ve Ra-sûlu olduğuna şehadet eder misin?" diye sordu. Adam:"Evet!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.). "Yarın oruç tutunuz!" diye halka ilân ettirdi,380- Yine îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Bir bedevi Nebi (s.a.v.)'ye gelerek, "Ben hilâli gördüm" dedi. Resûlullah (s.a.v.):"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim de Allah'ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?" diye sordu. Bedevi: "Evet ederim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Ya Bilâl! Halka ilân et, yarın oruç tutsunlar!" buyurdu.381- îbn Abbâs (r.a):Orucu güçlükle tutabilen yaşlı erkek ve kadın için dilerlerse oruçlarını bozmaları ve tutamadıkları her günün yerine bir yoksulu yedirmeleri hususunda ruhsat verdi. Bu durumda kaza yapmaları da gerekmiyordu. Sonra bu ruhsat "Sizden kim Ramazan ayına erişirse yolcu v.s. olmazsa onda oruç tut-sun" âyeti ile neshedildi (kaldırıldı). Hüküm eğer oruç tutmaya güç yetire-miyorlarsa yaşlı erkek ve kadın ile çocukları hususunda endişelenirlerse, hamile ve emzikli kadın hakkında bâki/sâbit kaldı.382- îbn Mesud (r.a) rivayet etmektedir:Resûlullah (s.a.v.):"Bilâl'in ezanı, sahur yemeğine devam etmenize engel olmasın; zira o, uyuyanınızı uyandırmak, namaz kılanınıza da namazı bıraktırmak için ezan okumaktadır. ( işaretle ifâde ederek ) Şöyle şöyle olmadıkça, böyle böyle olan aydınlık fecir değildir" buyurdu.383- Enes (r.a) rivayet etmektedir:Peygamber (s.a.v.):"Sahura kalkınız! Zira sahurda bereket vardır" buyurdu.384- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:Bir zât Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Helak oldum!" dedi.Resûlullah (s.a.v.):"Sorunun nedir, ne yaptın da helak oldun?" diye sordu. O zât:"Ramazan gününde eşimle cima ettim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):"Bir köle azâd edebilir misin?" diye sordu. Adam:"Hayır!" deyince. Peygamber (s.a.v.):"Peki birbiri ardınca iki ay oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam yine: "Hayır!" dedi. Peygamber (s.a.v.):"O zaman altmış fakiri doyurabilir misin?" diye sordu.Adam bu defa da "Hayır!" deyince, Allah Resulü (s.a.v.):"Öyle ise şöyle otur!" buyurdu.Daha sonra Peygamber (s.a.v.)'e içinde hurma bulunan bir arak yani büyükçe bir zenbil getirildi. O zâta:"Bunu al da tasadduk et!" buyurdu. Adam:

Page 51: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Bizden daha fakirine mi? Medine'nin iki taşlığı arasında bizden daha muhtaç bir aile yoktur" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) güldü, hatta yan dişleri göründü. Sonra o zâta, -"Haydi al bunu da git çocuklarına yedir!" buyurdu.Hadisin başka bir varyantı şöyledir. Adam: "Eşimle cima ettim" dedi, Peygamber (sa.v.): "Bir köle azâd edebilir misin?" diye sordu, şeklinde. Diğer bir tarikle gelen rivayet ise, "Peygamber (s.a.v.) Ramazan'da orucunu bozan bir adama, bir köle azâd ederek yahud oruç tutarak veya yemek yedire-rek kefaret ödemesini emir buyurdu" şeklindedir.385- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):uçlu iken kendi iradesi dışında kusan kimseye o orucunu kaza yapyoktur. Eğer kendini zorlayarak kusarsa, o vakit orucunu kaza etsin!" buyurdu.386- Sevbân (r.a) bildirmektedir:Peygamber (s.a.v.) Bakî'de yürürken bir adamın hacamat yaptırdığını (kan aldırdığını) gördü ve "Hacamat yapanın da yaptıranın da orucu bozulmuştur" buyurdu.387- Ebû Râfi' anlatmaktadır:Gece hacamat yaptırdığı bir anda Ebû Musa'nın yanma girdim: "Bunu gündüz yapsaydın ya" dedim. Bana:"Oruçlu olduğum bir vakitte kanımı akıtmamı mı söylüyorsun? Ben: Re-sûlullah (s.a.v.)'ı: (Hacamat yapanın da, yaptıranın da orucu bozulmuştur) buyurduğunu işittim" dedi.388- İbn Abbas (r.a)' in bildirdiğine göre:Peygamber (s.a.v.), Kâha (Mekke ile Medine arasında bir yer adı) denilen yerde oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır.Kbû Muhammed, bunun bir yolculuk sırasında olduğunu söylemiştir.389- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Oruçlu iken kim unutarak yer veya içerse, orucunu tamamlasın; Zira ona Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurdu.390- Yine Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Biriniz oruçlu iken unutarak yer veya içerse, orucunu tamamlasın; Zira ona Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurdu.391- Aişe (r.a) bildirmektedir:Peygamber (s.a.v.) oruçlu olduğu halde eşlerini öper ve mübaşerette (bedensel temas) bulunurdu. O (s.a.v.) sizin nefsine en fazla hâkim olanı-nızdı.392- Âişe (r.a) bildirmektedir:Peygamber (s.a.v.) cünüblü olarak sabahlar, sonra yıkanır ve oruç tutardı.393- Ömer (r.a) rivayet etmektedir: eygamber (s.a.v.): "Güneş batıp gece olduğunda iftar ederim" buyurdu.394- Ibn Ömer (r.a) bildirmektedir:Peygamber, iftar etmeksizin birbiri ardınca birkaç gün oruç tutmayı yasakladı. Kendisine (s.a.v.): "Ama sen visal yapıyorsun" denildiğinde, Rasû-lullah (s.a.v.):"Ben, sizden biri gibi değilim. Ben geceye girerken, Allah tarafından ye-dirilir, içirilirim." buyurdu.395- Ebû Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:Resûlullah (s.a.v.):"Ramazan hilâlini gördüğünüz de oruç tutunuz, yine hilâli gördüğünüz de bayram ediniz. Eğer hava bulutlu olur da hilâli göremezseniz orucunuzu otuz güne tamamlayınız!" buyurdu.396- Resûlullah (s.a.v.)'in bir sahâbisi tarafından nakledilmektedir: Halk otuz gün boyunca oruçlu kaldılar. Derken iki bedevi gelerek bir gün Önce hilâli gördüklerine şahitlik ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) insanlara emir buyurdu ve bayram ettiler.397- Âişe (r.a) nakletmektedir:Hamza el-Eslemî, Peygamber (s.a.v.)'e yolculuk esnasında oruç tutmak hususunu sordu. Resûlullah (s.a.v.):"İstersen oruç tut, istersen tutma!" buyurdu.398- îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) fetih (Mekke'nin fethi) yılı oruçlu olarak yola çıkmıştı. "Kedid/f denilen yere vardığında orucunu açtı.Resûlullah (s.a.v.)'m ancak son fiili hükme esas alınır.Ebu Muhammed; "Peygamber'in ancak son fiili hükme esas alınır" sözünün Ma'mer'in de ifâde ettiği gibi Zührt'ye ait olduğunu söylemiştir. Bunu Muhammed b. Yahya, Abdurrazzak'tan, o da Mamer'den nakletmiştir.399- Câbir b. Abdullah (r.a)'ın naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) bir yolculuk esnasında, başına kalabalık toplanmış gölgelendirilmekte olan birini gördü ve: "Bu nedir, ne oldu?" diye sordu. Ashâb:

Page 52: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Oruçlu biri" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Yolculuk esnasında oruç tutmanız taattan değildir" buyurdu.400- Âişe (r.a) bildirmektedir:Bizden herhangi birimiz Ramazan ayında orucunu bozardı da, kaza edemeden tekrar Şaban ayı girerdi. Resûlullah (s.a.v.) Şaban ayında tuttuğu gibi hiçbir ayda oruç tutmazdı. Bir kaç günü hariç, hatta tamamında oruç tutardı.401- Ebu Ubeyde bildirmektedir:Ömer b. el-Hattâb (r.a) ile beraber bayram namazında bulundum. Hutbeden önce namazı kıldırdı. Sonra "Resûlullah (s.a.v.) bu iki günde oruç tutulmasını yasakladı" dedi.Râvi Süfyân'm bir başka rivayetinde ise şöyledir:"Peygamber (s.a.v.) bu iki günde; Ramazan ve Kurban bayramları günlerinde oruç tutulmasını yasakladı. Ramazan bayramı günü, tutmakta olduğunuz orucunuzu bozmanız için; Kurban bayramı günü ise, kurbanlarınızın etini yemeniz içindir."402- Aişe (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) beraberinde bir cemaatle, Ramazan ayında bir gece mescidde nafile namaz kıldı. îkind gece aynı namazı kılarken ilk gecekinden daha fazla cemaat toplandı. Üçüncü veya dördüncü gece olduğunda mescid öyle doldu ki; artık cemaati almaz oldu. Bu hâl üzerine Resûlullah (s.a.v) yanlarına çıkmadı. Cemaat, bunun üzerine "Namaz! Namaz!... diye Pey-gamber'e seslenmeye başladı. Resûlullah (s.a.v) yanlarına yine çıkmadı. Sabah olduğunda Ömer b. el-Hattab (r.a):"Ev Allanın Rasûlü! Dün gece cemaat seni bekleye durdu" deyince Resûlullah (s.a.v.):"Onların akşamki hallerini biliyordum, fakat bu namazın onlara farz kılınmasından endişe ettim" buyurdu.403- Ebu Zer (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) ile Ramazan orucunu tutuk ama, ayın son yedi günü kalıncaya kadar bize nafile olarak herhangi bir gece namazı kıldırmadı. Yedi gün kalınca, ayın 23. gecesi gecenin üçte biri geçinceye kadar bize nafile ibadet yaptırdı. Ayın 24. gecesi herhangi bir nafile ibâdet yaptırmaksızın ondan sonraki gece 25. gecesi yaklaşık gece yarısına kadar bize ibâdet ettirdi. Biz de,Ya Resûlullah! "Bu gecemizin geri kalanında da bize nafile ibâdet ettir-sen?" dedik. Resûlullah (s.a.v.):"Bir adam, imamı ile birlikte gece ibâdetini yapar da onunla beraber ayrı-lırsa o gecesinin geri kalanında ibâdet yapmış gibi sevab defterine yazılır" buyurdu.26. Gece ise herhangi bir ibâdet yaptırmadı. Fakat 27. gece olunca ailesine haber göndererek mescide çağırttı, insanlar toplandı. O gece bize o kadar nafile ibâdet yaptırdı ki, "felahı" kaçıracağız diye endişelendik.Râvi diyor ki; Ebu Zer'e "felah nedir?" diye sordum, "Sahur" diye cevap verdi.404- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):"Her kim, Ramazan'da inanarak ve Allah rızasını gözeterek oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır. Ve her kim inanarak ve Allah rızasını gözeterek Kadir Gecesini (ibadet ve namazla) ihya ederse, onun da geçmiş günahları bağışlanır."405- Salim, babasından naklen rivayet temektedir ki: Resûlullah (s.a.v.): "Siz, onu (yani Kadir Gecesi'ni) Ramazan'ın son on gününün tek gecelerinde yani 21, 23, 25 vb. geceleri arayın!" buyurdu.406- Yezid b. Ebi Süleyman'dan:Zirr b. Hubeyş'in şöyle dediğini işittim: "Eğer içinizde bir takım aklı ermezler olmasa idi, elimi kulağıma kor şöyle seslenirdim:Dikkat ediniz! Kadir gecesi Ramazan'ın son on günü, son yedi günü içerisindedir. Ondan önce ve sonra üç gün vardır. Bunu, bana yalan söyleme-yen, kendisine yalan söylemeyenden naklen haber vermiştir. Yani Übey b. Ka'b, Nebî (s.a.v.)'den naklen haber vermiştir."407- Aişe (r.anha) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.) Allah (c.c.) ruhunu alıncaya kadar, Ramazan'ın son on günü itikatta bulunurdu.408- Yine Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.), itikâfa girmek istediği vakit, sabah namazım kılar, sonra itikâf yapmak istediği yere girerdi. Bir defa, Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek istediğinde emir buyurdu, onun için bir çadır kuruldu. Âişe (r.anha)'nın emri üzerine onun için de bir çadır kuruldu. Hafsa (r.anha)'nın emri üzerine onun için de bir çadır kuruldu. Zeyneb (r.anha) bunların çadırlarını görünce emir buyurdu onun için de bir çadır kuruldu.Peygamber (s.a.v.) bu durumu-çadırlan-görünce: "Siz bunu iyilik mi sayıyor sunuz?" buyurdu ve bundan sonra Ramazanda itikâfa girmeyip, Şevvalin on gününde itikâfa girdi.409- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Ben, itikâfta iken, bir ihtiyaçdan dolayı eve gelirdim, evde hasta bulunduğu halde, onun halini ancak yanından geçerken sorardım.Resûlullah (s.a.v) dahi mescidde itikâfta iken başını bana uzatır, ben de saçını tarardım. îtikâfta iken bir

Page 53: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

ihtiyaçtan dolayı değil, ancak abdest almak istediği zaman eve gelirdi.410- IbnAbbâs(r.a)'dan:Bir adam Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlullah! Hac her sene mi kılındı?" dive sordu ve t>orau.Resûlullah (s.a.v.): "Hayır, Ömürde sadece bir hac farz kılınmıştır. Ancak nafile hac yapmak isteyen, bundan sonra yapsm. Eğer (hac her sene farz kılındı) demiş olsaydım, her sene onu eda etmek farz olurdu." buyurdu.411- İbn Abbâs (r.anhüma) anlatmaktadır:Bir kadın, tahterevanın üzerinde çocuğunu Resûlullah'a arzederek:"Yâ Resûlullah bunun için hac var mıdır?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Evet, sana da ecir vardır" buyurdu.412- Salim, babasından şöyle nakletmiştir:Nebi (s.a.v.) Medineliler için Zu'1-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Ne-cidliler için Karnu'l-Menâzil'i mikat yeri olarak tayin etti. Bana zikredildiği-ne göre Yemenliler için de Yelemlem'i mikat yeri olarak tayin etmiştir; fakat bunu bizzat duymadım.413- Tavus'un îbn Abbas (r.a) naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.), Medineliler için ZuT-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuh-fe'yi, Necidliler için Karn'ı (ibn Tavus: Karnu'l-Menâzil'i, demiştir), Yemenliler için de Yelemlem'i (Amr'm rivayetine göre ibn Tavus: "Elemlem" demiştir) mikat yeri olarak tayin etti."Ve bu mikat yerleri o yörelerin halkı ve başka yerlerden gelip buralardan geçen herkes için tayin edilmiştir. Buralardan daha yakın olanlar ise, bulundukları yerden (Amr: Ailesinin yanından; îbn Tavus: "Büyüdüğü yerden", demiştir), hatta Mekkeliler Mekke'den ihrama girerler, buyurmuştur.414- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Ben, ihrama girmezden önce ihrama gireceği, Beytullah'ı tavaf etmeden önce de ihramdan çıktığı için Resûlullah (s.a.v.) koku sürerdim.415- Yine Âişe (r.anha) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.) ihramlı iken, saç ayırımındaki kokunun parıltısı hâlâ gözlerimin önünde, onu görür gibiyim.416- İbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Bir zat Resûlullah'a seslenerek: "Ya Rasûlallah! İhramlı ne tür elbiseleri giyemez?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Don, gömlek, burnus (başlığı kendisine birleşik elbise) gibi giysi, sarık, safran veya vers (Yemen'de yetişen birçiçek)Te boyanmış hiçbir elbise giyemez. Herhangi biriniz ihrama girerken izâr, ridâ ve bir çift na-lmle (Sandalete benzer bir tür ayakkabı) ihrama girsin. Eğer nalin bulamazsa, topuklarına kadar yırtmak şartı ile bir çift mest giysin" buyurdu.417- İbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v) Hutbe verirken ihramlıyı kasdederek: "İzâr bulamayana don; nalin bulamayana da mest giymek caizdir" dediğini işittim. Bu iki hadisten hangisinin diğerini neshettiğini bilemiyorum.418- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:îhrama girdikten sonra Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bulunurduk, yanımıza kafile uğradığı vakit, elbisemizin ucunu arkadan yüzümüze aşağı sarkıtırdık, -yanaklarına işaret ederek-buradan aşağı sarkardı. Yanımızdan uzaklaştıklarında, perdeyi kaldırırdık. İhramlı kadın, peçe hâriç, istediği elbiseyi giyebilir.419- Ibn Abbâs (r.anhüma) anlatmaktadır:Dubâ'a binti ez-Zübeyr Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Rasûlallah ben hac yapmak İstiyorum, şart koşabilir miyim? (Yani şartlı hac yapabilir miyim?) diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Evet!" buyurdu.Dubâ'a: "Peki, bunun için nasıl niyet edeceğim?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Lebbeyk Allahümme lebbeyk! (Her emrine amadeyim Allahım!) Beni, nerede aciz bırakırsan, ihramdan çıkış yerim orası olsun diye niyet et" buyurdu.420- Âişe (r.asıha) anlatmaktadır:Nebi (s.a.v.) Dubâ'a binti Zübeyr b. Abdulmuttalib'in yanma girince, Dubâ'a: "Ben, haccetmek istiyorum, ama rahatsızım" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Haccet ve (Allahım) ihramdan çıkacağım yer, beni aciz bırakacağın yer olsun, diye şart koş." buyurdu.Mvhammed b. Yahya şöyle demiştir: "Bize göre Abdurrazzâk'ın rivayet ettiği, Dubâ'a'nm kıssası ile ilgili bu hadis mahfuz olup, Hac ibadetinde şart koşmak isteyen kimse için delil gösterilebilir.421- Âişe (r.anha) bildirmektedir.Veda haca senesi yola çıktığımızda Peygamber (s.a.v.) hacca niyet etmişti. Bir takım kimseler de hacca niyet etmişti. Bazıları ise hem hacca hem de umreye niyet ettiler. Ben de umreye niyet edenlerdendim.422- Yine Âişe (r.anha) bildirmektedir:Veda haca senesi Peygamber (s.a.v.) ile beraber yola çıkarak umre için niyet etmiştik. Sonra Resûlullah

Page 54: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

(s.a.v.): "Kimin beraberinde kurbanı varsa, hac ile umreye birlikte niyet etsin, sonra her ikisinden beraberce ihramdan çıkıncaya kadar ihramda kalsın!" buyurdu .423- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Ben, Peygamber (s.a.v.)'in kurbanının nişan iplerini şu iki elimle örerdim. Sonra ihramlı kimsenin sakındığı hiçbir şeyden sakınmazdı.Abdurrahman'm rivayeti ise şu şekildedir: Sonra hacıların uzaklaştığı hiçbir serden uzak durmaz ve onu terk etmezdi!Hz. Âişe sözlerine şöyle devam etmiştir: Bizim bildiğimize göre Hacı adayı ancak Beytullah'ı tavaf etmekle ihramdan çıkar.424- İbn Abbas (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v.) öğleyi Zü'1-Huleyfe' de kıldı. Sonra devesini getirtip hörgücünün sağ tarafından nişanladı ve kan aktı, sonra boynuna iki nalin taktı. Sonra devesini getirtip devesine bindi. Beydâ denilen yere vardığında, hac için telbiye getirdi.425- İbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Peygamber (s.a.v.) bir adamla onsekiz deve gönderdi ve kendisini o develer hakkında vekil yaptı. O zat oradan ayrıldıktan bir müddet sonra tekrar dönerkdönerek:"Ya Rasûlallah! Bu develerden herhangi biri yolda kalırsa ne yapmamı buyurursunuz?" diye sordu.ResûluUah (s.a.v.): "Yolda kalan deveyi boğazla sonra boynundaki nişan kanı ile nalinlerini boya ve hörgücünün yanıbaşına koy. O deveden ne sen, ne de yol arkadaşlarından hiçbiri yemesin!" buyurdu.426- Âişe (r.anha) naklettiğine göre:Resûluîlah (s.a.v.) bir defasında hedy kurbanı olarak boyunlarına nişan takılmış koyun göndermiştir.427- Ebû Hureyre (r.a) bildirmektedir:Bir defa ResûluUah (s.a.v.), beraberinde "bedene" (kurban edilmek üzere Mekke'ye gönderilen deve) bulunan bir adam görünce, "Ona bin!" dedi. Adam: "Ya ResûluUah! Bu bedenedir" deyip çekinince ResûluUah (s.a.v.): "Yazıklar olsun, ona binsene!" buyurdu.428- Yine Ebu Hureyre (r.a) bildirmektedir:ResûluUah (s.a.v.) Kurban edilmek üzere Mekke'ye bedene sürmekte olan bir zat gördü ve: "Ona bin!" dedi. O zat: "Ya Resulallah! O bedenedir" deyip binmek istemedi. Resûlullah (s.a.v.) ikinci veya üçüncü defada: "Ona bin, yazıklar olsun sana!" buyurdu.429- Atâ demiştir ki:Cabir b. Abdullah (r.a)'a kurban edilmek üzere Mekke'ye sevkedilen develere binilip binilmeyeceği sorulduğunu duydum:"Ben, Peygamber (s.a.v.)'i (Mecbur kaldığında, başka bir hayvan buluncaya kadar ona güzellikle bin!) buyururken işittim." dedi.430- Enes (r.a) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.)'i: "Umre ile hacca beraber "lebbeyk!" diye telbiye getirirken işittim."431- Bekir b. Abdullah'tan:Ibn Ömer (r.a)'a, Enes b. Mâlik (r.a)'ın bize, Peyamber (s.a.v)'in umre ve hac için birlikte niyet ettiğini bildirdiğini söyledim. Ibn Ömer (r.a):"Enes (r.a) yanılmıştır. Resûlullah (s.a.v.) yalnız hacca niyet etti. Biz de onunla beraber hacca niyet ettik" dedi.432- Ebu Musa (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v) Bathâ'da mola verirken yanma vardım. Bana: "Hac yaptın mı?" diye sordu. "Evet!" dedim."Nasıl yaptın?" diye sordu. Ben de:"Peygamber (s.a.v.)'in niyet ettiği gibi niyet ederek lebbeyk' dedimBunun üzerine: "iyi yapmışsın. Şimdi git Beytullah'ı tavaf et; Safa ve Mer-ve arasında sa'y yap. Sonra ihramdan çık!" buyurdu.Ebu Musa: "Ben de Beytullah'ı tavaf ettim; Safa ve Merve arasında sa'y yaptım" demiştir.433- Ibn Ömer (r.a) bildirmektedir:Resûlullah (s.a.v.) şu şekilde telbiye getirirdi:"Her zaman emrine amadeyim Allahım! Emrine amadeyim. Sana hiç bir ortak yoktur. Emrine amadeyim! Hiç şüphe yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur!"Nâfİ': "îbn Ömer (r.a) ayrıca şunları da eklemiştir" demektedir: "Emrine amadeyim, itaatına tekrar tekrar yönelirim. Hayır senin yed-i kudretindedir. Dilek sana arzedilir, amel de sanadır."434- Hallâd es-Sâib'in babası (r.a)'dan naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.): "Cebrail (a.s.), bana gelerek, ashabıma telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi" demiştir.435- Ebu Katâde babasından naklettiğine göre:

Page 55: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Babası, ihramsız olarak ihrama girmiş bir grup sahabe ile birlikte bulunuyordu. Derken atına binip uzakta gördüğü bir yabani eşek avladı. Etinden kendisi yediği gibi, yemeleri için arkadaşlarına da takdim etti. Fakat onlar bu hususu Resûlullah'a sordular.Resûlullah: "Ava işaret ettiniz, onu öldürdünüz veya avladınız mı?" diye sordu: "Hayır!" dediler.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse yiyebilirsiniz, bunda bir sakınca yoktur." buyurdu.436- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Sa'b b. Cusâme (r.a), Resûlullah (s.a.v.)'e Ebvâ ya da Veddan'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği eti hediye etti, fakat Resûlullah (s.a.v.) kabul etmedi.Sa'b (r.a) diyor ki: Resûlullah (s.a.v.O, yüzümden gücendiğimi anlayınca:"Biz onu sana başka sebebden dolayı değil, sadece ihramlı olduğumuz için iade ettik" buyurdu.Ibn Uyeyne, hediye edilen hususunda, "Bir yaban eşeği eti" derken, Sâid b. Cubeyr'in İbn Abbas'dan naklettiği rivayette, "Bir yaban eşeği budu" ifadesi yer almıştır.437- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "îhramh olduğunuz zaman, kara avının eti, bizzat kendiniz avlamadığınız veya sizin için avlanmadığı sürece size helaldir" buyurdu.438- İbn Ammâr anlatmaktadır:Cabir b. Abdullah'a kelerin etinin yenilip yenilmeyeceğini sordum. "Onu yiyebilirsin" dedi."Onu yiyebilir miyim?" diye tekrar sordum. "Evet, benim emrimle ye!" dedi."O av hayvanı mıdır?" diye sordum. "Evet!" dedi."Peki, bunu Resûlullah (s.a.v.)'dan mı işittin?" diye sordum. Yine "Evet!" dedi.: 439- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'e, kelerin durumu soruldu. O da: "Keler av hayvanıdır. İhramlı iken avlanılması durumunda buna karşılık bir koyun tasadduk etmek gerekir" buyurdu.440- Salim, babası (r.a) naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.): "Beş tür hayvan vardır ki, Harem'de ve ihramlı iken öldürülmeleri durumunda öldürene herhangi bir günah yoktur." İbn Hâ-şim'in rivayetinde ise: "Harem ve harem dışında öldürülmelerinde..." şeklindedir. Bunlar; fare, çaylak, karga, akreb ve kuduz köpektir" buyurdu.441- Abdullah b. Huneyn, babasından:Ibn Abbâs ve Misver b. Mahreme, Fere denilen yerde, ihramımın başını yıkayıp yıkayamayacağı hususunda ihtilaf ettiler. Bunun üzerine beni, bu meseleyi sormak için, Ebu Eyyub el-Ensârî'ye gönderdiler. Yanına vardığımda, kuyunun iki direği arasında yıkanıyordu. Kendisine selâm verdim, oğsunün üzerine elbisesini çekerek örtündü. Sonra:Beni, sana Resûlullah (s.a.v.)'in (ihramlı iken) başını nasıl yıkadığını sor- için kardeşinin oğlu gönderdi" dedim. U Eyyub: "Bak Resûlullah (s.a.v.) başını şu şekilde yıkıyordu." dedi. Ve Ellerini başına koyarak ileri-geri götürdü. Sonra: "işte ben, Resûlullah (s.a.v.)'i başını bu şekilde yıkarken gördüm" dedi.442- îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) ihramlı iken hacamat yapmıştı.443- Eyyub b. Musa, Nubeyh'den:Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer, gözlerinden rahatsızlanmıştı. Ravha'ya vardığında bu rahatsızlığı daha da arttı. Bunun üzerine, Ebân b. Osman'a bu durumda ne yapacağını sormak için birini gönderdi. Ebân da haber göndererek, Osman (r.a)'dan naklen, Resûlullah (s.a.v.)'in bu tür bir rahatsızlığı olan kimsenin gözlerine sabır (kokusuz acı bir ilaç) çekmesi için müsaade buyurduğunu bildirdi.444- Osman b. Affân (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Ihramlı, ne kendisini nikahlayabilir, ne başkasına nikah yapabilir ve ne de dünür gönderebilir" buyurdu.445- Meymûne (r.anha)'dan:Rasûlullah (s.a.v.) benimle Şerifte, ikimizin de ihramsız olduğu bir vakitte evlendi.446- îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.) Meymûne (r.anha) ile ihramlı iken evlendi.Ravi diyor ki: "Bunu Zührî'ye anlattığımda bana, Yezid b. el-Esamm'ın — ki Meymûne onun halasıdır— bildirdiğine göre: 'Resûlullah (s.a.v.), Meymûne ile her ikisi de ihramsız oldukları bir zamanda evlenmiştir' dedi."447- Safvan b. Ya'la b. Ümeyye anlatmaktadır:Ya'la, Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a:"Nebi (s.a.v.)'i, kendisine vahiy indirilirken bir görsem" derdi. Sonra Peygamber (s.a.v.) Ci'râne'de bulunduğu esnada, üzerine bir elbise ile gölge yapıldı, yanında da, içlerinde Ömer (r.a)'in olduğu bir grup sahabe vardı.Derken Resûlullah (s.a.v.)'in yanma bir cübbe giymiş ve kokuya bulanmış bir zat geldi ve: "Ya Rasûlallah! Kokuya bulandıktan sonra umre için ihrama giren bir şahıs hakkında ne buyurursun?" diye

Page 56: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

sordu.Resûlullah (s.a.v.) bir müddet ona baktıktan sonra sessiz kaldı. Ardından kendisine vahiy geldi. Bu sırada Ömer (r.a) Ya'la b. Ümeyye'ye eli ile işaret ederek "Gel!" dedi. Ya'la gelip başını örtünün altına soktuğunda bir de ne görsün. Peygamber (s.a.v.)'in yüzü kıpkırmızı olmuş bir müddettir horluyor, sonra açıldı ve: "Az önce bana umreyi soran zât nerededir?" diye sordu.O zât aranıp bulunarak Resûlullah'a getirildi. Nebi (s.a.v.) ona: "Üzerindeki kokuyu üç defa yıka ve cübbeyi de çıkar. Sonra hac yaparken ne yapıyorsan umrede de aynısını yap" buyurdu.448- İbn Cüreyc'den:Ata b. Ebi Rabâh Veda Haccı'ndan önce meydana gelen cübbe sahibinin kıssasına göre hareket ediyordu. Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı son iş uyulmaya daha layıktır.449- Safvan b. Ya'la'nın bildirdiğine göre babası şöyle anlatmıştır: Cirâne'de, Nebi (s.a.v.) ile birlikte bulunuyordum. Derken, üzerine bir cübbe giyinmiş ve "haluk" denilen kokuya bulanmış bir adam geldi ve: "Ya Rasûlallah! Ben, üzerimde bu cübbe olduğu halde umre için ihrama girdim, ne buyurursunuz?" dedi.Nebi (s.a.v.): "Hacc esnasında ne yapardın, nasıl hareket ederdin?" diye sordu. O zât: "Hac yaparken bu cübbeyi çıkarır, kokunun izlerini de yok ederdim" deyince, Nebî (s.a.v.): "Hac esnasında yaptıklarını, umrede de yap!" buyurdu.450- Ka'b b. Ucre (r.a)'dan:Ka'b, ihramlı olarak ResûluUah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyordu. Bu esnada başının bitleri onu aşırı derecede rahatsız etmeye başladı.Bunun üzerine ResûluUah (s.a.v.) başını tıraş etmesini söyleyip, kefaret olarak: "Ya üç gün oruç tut, yahut herbirine iki müd —yemek— olmak üzere altı yoksulu yedir veya bir koyun kurban et! Bunlardan hangisini yaparsan, kefaretin için yeterlidir" buyurdu.451- İbn Abbas (r.a)'dan nakledilen habere göre,Resüluüah (s.a.v.), umre yaparken Hacer-i Esved'i selâmlayacağı zaman telbiyeyi bırakırdı.

452- Salim, babasından:Hz. Ömer (r.a) Hacer-i Esved'i öptü ve ardından: "Vallahi, senin bir taş olduğunu pekâlâ biliyorum. Eğer ResûluUah (s.a.v.)'ın seni öptüğünü görmüş olmasaydım, seni ben de öpmezdim" dedi.453- Nâfî'den:ibn Ömer (r.a)'m, eli ile Hacer-i Esved'i istilâm ettiğini, sonra onu öptüğünü ve ardında da: "ResûluUah (s.a.v.)'ın bu şekilde yaptığını gördüğüm-den bu yana, bu ameli hiç terk etmedim" dediğini müşahede ettim.454- Câbir (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v.), Mekke'ye vardığında, Hacer-i Esved'in yanına giderek u selâmladı. Sonra sağ tarafa doğru ilerleyerek üç defa "remi" (koşara-ım), dört defa da normal yürüyüşle yürüyerek tavaf yaptı.455- Yine Câbir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), üç defa Hacer'den başlayıp Hacer-i Esved'e kadar remi* yaparak tavaf etti.456- Şaib'in azadlısın Yahya b. Ubeyd, babasından naklettiğine göre;Babası, Nebi (s.a.v.)'in, Hacer-i Esved'in bulunduğu köşe İle Cume oğulları köşesi arasında: "Ey Rabbimiz! Bİze dünya ve ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru" diye dua ederken işitmiş.457- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak ve şeytanları taşlamak sadece Allah'ı anmak için konulmuştur" buyurdu.458- Hz. Peygamberi'İn eşiAişe (r.anha) demiştir ki: "Hac ile umreyi cem'edenler (birlikte yapanlar) sadece bir tavaf yapmışlardır."459- Câbir (r.a)'dan:Remi; tavaf yaparken, kısa adımlarla hızlı yürümekdir (ç.n.).Peygamber (s.a.v)'in ashabı Hac ve umreleri için (sadece) bir tavaf ederek, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.Râvi Ebû Asım bir keresinde şu şekilde rivayet etmiştir: Nebî (s.a.v.) ve ashabı hac ve umreleri için Beytullah'ı bir defa tavaf yaparak, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.460- îbn Ömer (r.anhüma)'dan:Peygamber (s.a.v): "Her kim hac ve umreye beraber niyet ederse, her ikisi için sadece bir tavaf yapması yeterlidir. Sonra her ikisini de tamamlamadan ihramdan çıkmaz" buyurdu.461- İbn Abbâs (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek namaz mesabesindedir. Ne var ki Allah (.c.c.) tavaf esnasında konuşmanızı mubah kılmıştır. Bu durumda her kim konuşma ihtiyacı hissederse, ancak hayır konuşsun" buyurdu.462- Ümmü Seleme (r.anha)'dan:

Page 57: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Ummü Seleme, hasta olarak Mekke'ye geldi. Hastalığını Resûlullah (s.a.v.)'e bildirdiğinde. Peygamber (s.a.v.): "Hayvana binerek insanların arkasından tavaf et!" buyurdu.Ummü Seleme diyor ki:" O zaman Resûlullah (s.a.v.)'ı Kabe'nin yanında, Tûr Suresi'ni okurken işittim."463- İbn Abbâs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Veda haccında, bir deve üzerinde tavaf ederek, Hacer-i Esved'i âsâsıyla selâmlamıştır.464- Ebu Tufeyl (r.a)'dan:Ben Resûlullah (s.a.v.)'i devesi üzerinde tavaf ederken gördüm. Âsâsı ile Hacer-i Esvedi selamlıyor ve asasının ucunu öpüyordu.Sonra Safa tepesine çıkarak, yine devesinin üzerinde yedi defa tavaf (sa'y) yaptı.Sonra Resûlullah (s.a.v.) yola çıktı. Devesi kendisini "Beydâ" düzlüğüne çıkardığı vakit, tevhidle niyet etti:"Her zaman emrine amadeyim ya Rabbi! Her an buyruğuna koşmaya hazırım. Şüphesiz ki, senin ortağın yoktur. Emrini dinlemeye hazırım. Hiç şüphe yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin ortağın yoktur!"Resûlullah'la beraber halk da telbiye getirdi. İnsanlar terbiyelerinde "Ze'l-Meâric" (Üstün dereceler sahibi) ve benzeri eklemelerde bulunuyorlar, Nebi (s.a.v.) de bunu duymasına rağmen onlara bir şey demiyordu.Bu arada gözümün görebildiği kadar Resûlullah (s.a.v.)'in ön tarafına baktım, binekli ve yaya insanlarla dolu idi. Bir o kadar arka tarafında, bir o kadar sağında ve bir o kadar insan da solunda vardı. Resûlullah (s.a.v.), aramızda bulunuyordu. Kur'an ona iniyor, mânâsını da ancak o hakkıyla biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Biz, sadece hacca niyet ederek yola çıkmıştık. Kabe'ye vardığımızda Resûlullah (s.a.v.), Hacer-i Esvedi selâmladıktan sonra, üç turda "remi" (koşaradım) yaparak, dört turda da normal yürüyerek tavafını tamamladı ve Makâm-ı İbrahim'e giderek arkasında iki rek'at namaz kıldı. Namazda "ibrahim'in makamını namazgah ediniz" ayetini okudu.Babam, kıldığı iki rekat namazda "Tevhid" (İhlâs) ve "Kâfinin" surelerini okuduğunu söylemiştir.Sonra tekrar Hacer-i Esved'i selâmladı ve Safa tepesine çıkarak "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın (c.c.) ibadet için belirlediği nişanelerindendir." (Bakara, 158) ayetini okudu ve: "Allah'ın başladığından başlıyoruz!" diyerek Safa'nın üzerine çıktı. Kabe'yi görünce tekbir getirdi ve: "Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur ve O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur! Vaadini yerine getirdi. Kulunu muzaffer kıldı ve en güçlü orduları yalnız başına bozguna uğrattı" diye niyaz etti.Sonra dua edip tekrar aynı sözleri tekrarladı. Sonra yine dua ederek aynı sözleri tekrarladı. Sonra Merve'ye varmak üzere aşağı doğru indi ve ayakları vadinin ortasına ulaştığında "remi" yaptı (koşaradım yürüdü). Vadiden çıkınca normal yürüyüşüne devam etti. Merve'ye vardığı vakit üzerine çıktı ve Kabe'yi görünce aynen Safa tepesinde yaptığı gibi dua yaptı. Yedinci turu Merve üzerinde tamamlayınca, etrafındaki insanlara hitaben:"Şayet sonradan öğrendiğimi daha önceden bilseydim, "hedy" getirmez, bunu umre yapardım, imdi hanginizin yanında "hedy" yoksa ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin!" buyurdu.Bunun üzerine bütün halk ihramdan çıktı. Surâka' b. Ce'şem Merve'nin alt yanından: "Ya Resûlullah! Bu iş, bizim bu senemize mi mahsus yoksa ile-lebed devam edecek mi?" diye seslendi. Resûlullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetleyerek: (üç defa) "llelebed böyledir." Sonra: "Kıyamet gününe kadar umre hacca dahil olmuştur" buyurdu.Ali (r.a) Yemen'den geldi. Beraberinde "hedy" (kurbanlık) getirdi. Resûlullah (s.a.v.), Medine'den gelirken de beraberinde bir "hedy" (kurbanlık) getirmişti. Bu arada, Fâtıma (r.anha), ihramdan çıkarak boyalı bir elbise giymiş ve gözlerine sürme çekmişti. Ali (r.a), bu yaptığına karşı memnuniyetsizliğini izhar edince, Fâtıma: "Bunu, bana babam emretti!" dedi.Ali (r.a) Kufe'de iken dedi ki (Bu hususu Câbir (r.a) zikretmemiştir): "Bunun üzerine, yaptıklarından dolayı şikayetçi olarak, Fâtıma'nın söylediği bu hususları sormak üzere Resûlullah (s.a.v.)'e gittim ve:(Fâtıma boyalı elbise giyinmiş, gözlerine sürme çekmiş ve böyle yapmamı bana babam emretti demektedir) dedim. Resûlullah (s.a.v.): "Doğru söylemiş, doğru söylemiş, doğru söylemiş. Ona öyle davranmasını ben söyledim" buyurdu.Ravi Câbir diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.), Ali (r.a)'a 'Neye niyet ettin?' diye sordu. Ali (r.a) da: 'Allahım! Resûlullah (s.a.v.) neye niyetlendi ise ben de ona niyet ettim ve beraberimde kurbanlar da var' dedi. Peygamber: "Öyleyse, sen ihramdan çıkma!' buyurdu."Alî (r.a)'ın Yemen'den getirdikleri ile Peygamber (s.a.v.)'in beraberinde getirdiği hedy kurbanları yüz adettiler. Bunların altmış beş tanesini Rasûlul-lah (s.a.v) kendi eliyle boğazladı. Sonra bıçağı Ali (r.a)'a verdi ve geri kalan develeri o boğazladı. Peygamber (s.a.v.) Ali'yi de kurbanlara ortak yaptı. Daha sonra her kurbandan bir parça et kesilmesini emir buyurdu. Etler, bir tencereye konularak pişirildi.

Page 58: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Peygamber (s.a.v.) ve AH (r.a), kurbanların hem etinden yediler hem de etlerinin suyundan yapılmış çorbadan içtiler.Sonra Nebî (s.a.v.): "Ben kurbanları burada boğazladım; Ama Mina'nın her yeri kurban kesme mahallidir" buyurdu.Arafat'ta vakfe yaparken de: "Ben burada vakfe yaptım. Arafat bölgesinin her tarafı vakfe mahallidir." buyurdu.Daha sonra Müzdelife'de vakfe yaptığında: "Ben burada vakfe yaptım; fakat Müzdelife'nin her yanı vakfe mahallidir" buyurdu.466- Âişe (r.anha)'dan: "Yalnız hacca niyet ederek yola çıktık, Şerif mevkine vardığımız vakit hayız oldum. Az sonra Resûlullah (s.a.v) yanıma girdi. Ben ağlıyordum.Bana: "Hayız mı oldum?" diye sordu. "Evet!" dedim.Bunun üzerine: "Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu birşeydir. Sen, ihramlının yaptıklarını aynen yap, ancak Beyrullah'ı tavaf etme!" buyurdu.467- Mudarris (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Müzdelife'de bulunduğu vakitte, O'na yetiştim ve: "Ya Rasûlallah! sana "Tayyi" dağlarından gelmekteyim, bineğimi yordum. Karşılaştığım hiç bir tepe bırakmaksızın vakfe yaptım" dedim.Resûlullah: "Bizimle beraber namazda hazır bulunan, gecenin veya gündüzün bir bölümünde Arafat'ta vakfe yapan, üzerine düşeni yapmış ve hac-cini tamamlamış sayılır" buyurdu.468- Abdurrahman b. Ya'mur u'd- Dîlî'den:Nebi (s.a.v.)'i (üç defa): "Hac Arafat'ta vakfe yapmaktan ibarettir. Her kim fecir doğmadan Arafat'ta vakfe yaparsa hacca yetişmiş sayılır." buyururken işittim.469- Cafer (b. Muhammed) babasından:Cabir b. Abdullah'ın yanına girdik: Sen bana Resûlullah (s.a.v.)'in nasıl haccettiğini anlatır mısın?" dedim.Bunun üzerine eli ile dokuz işareti yaparak: Resûlullah (s.a.v.) dokuz sene hiç hacetmeksizin bekledi, sonra onuncu sene: (Allah'ın elçisi bu sene haccedecek.) diye halka ilan etti. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Hepsi Resûlullah (s.a.v.)'e uymanın yollarını arıyor, O'nun yaptığı gibi yapmak istiyorlardı. Derken Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık.Zü'1-Huleyfe denilen yere varınca, Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu ve: (Ben ne yapacağım?) diye Peygamber (s.a.v.)'e haber gönderdi. Nebi (s.a.v.) ona: (Yıkan ve bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!) cevabını verdi.Müteakiben Resûlullah (s.a.v.) mescitte namaz kıldı, sonra "Kasvâ'ya" bindi. Devesi kendisini "Beydâ" düzüne çıkardığı vakit, önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yaya gördüm; bir o kadar sağında, bir o kadar solunda ve bir o kadar da arkasında vardı. Resûlullah (s.a.v.) aramızda bu-lunuyordu. Kur'an O'na iniyor, anlamını da O biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk.Derken tevhid ile telbiye getirdi: Her zaman emrine âmâdeyiin Ya Rabbi! Her an emrine koşmaya hazırım. Şüphesiz ki, Senin ortağın yoktur. Buyruğunu dinlemeye hazırım. Hiç şüphe yok ki, hamd da, nimet de Sana mahsustur. Mülk de Senindir ve Senin hiçbir ortağın yoktur!'insanlar ise hâlâ getirmekte oldukları telbiyeyi getirdiler. Resûlullah (s.a.v.) bundan dolayı kendilerine birşey demedi, kendi telbiyesine devam etti.O sıralarda biz ancak hacca niyet ediyor umreyi bilmiyorduk, onunla birlikte Beytullah'a varınca rüknü (Hacerî Esved'in bulunduğu köşe) İstilâm buyurdu ve üç tur hızlı, dört de normal yürüyüşle olmak üzere bir tavaf yaptı. Sonra ibrahim (a.s.)'in makamına ulaşarak: "ibrahim'in makamını namazgah edininiz..." ayetini okudu.Makamı kendisi ile Beytullah'ın arasına aldı. —Babam onun kıldığı iki rekat namazda Ihlâs ve Kâfirûn surelerini okuduğunu söyledi. Bunu Peygam-ber'den işitmeden söyleyeceğim hiç zannetmem.—Sonra yine Beytullah'a dönerek rükne istilâm buyurdu ve kapısından Safa (tepesine) yöneldi. Safa'ya yaklaşınca: "Şüphefsiz ki Safa ile Merve Allah'ın ni-şanelerindendir" ayetini okudu ve: (Allah'ın başladığından başlıyorum.) diyerek, Safa'dan başladı. Onun üzerine çıktı. Beytullah'ı görünce tekbir getirdi, Allah'ı ululayıp tevhidde bulundu (Allah'ı birledi) ve: (Bir tek Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd'da O'na mahsus-Jur. O hem diriltir, hem de öldürür. O herşeye kadirdir! Bir tek Allah'tan baş-JÇbir ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı, yalnız ba bütün orduları bozguna uğrattı.) şeklinde yakardı.Bu arada dua okudu ve söylediklerinin aynısını üç defa tekrarladı. Daha sonra Merve'ye inerek, orada da Safa tepesinde yaptığı gibi yaptı. Merve üzerinde son tavafını yaparken: (Sonradan farkettiğimi daha önceden farketmiş olsaydım, hedy (kurban) getirmez, bunu umre yapardım. İmdi, sizden hanginizin beraberinde hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin!) buyurdu. Bunun üzerine peygamber ve beraberinde hedy kurbanı bulunanlar hariç, bütün halk saçlarını kısaltarak ihramdan çıktılar.

Page 59: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Bu sırada, Surâka b. Cu'şum ayağa kalkarak: "Ya Resûlullah! bu iş bizim bu senemize mi mahsus yoksa ilelebet devam edecek mi?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki defa: "Hayır! Umre, hacca dâhil olmuştur. Bu ebedî olarak devam edecektir" buyurdu.Ali (r.a) Yemen'den Resûlullah (s.a.v.)'in develerini getirdi, Fâtıma (r.an-ha)'nın taranıp, boyalı elbise giyindiğini ve sürme çektiğini görünce, bu yaptığım beğenmediğini ifade etti.Fâtıma: "Bunu bana babam emretti" dedi.Ali (r.a) Irak'ta şöyle derdi: "Bunun üzerine ben Fâtıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Resûlullah (s.a.v.) namına söylediklerini sorup Öğrenmek için Resûlullah'a gittim. Fâtıma'nm yaptıklarım beğenmediğimi ifade ettiğimde, Resûlullah (s.a.v.): (Doğru söylemiş, doğru söylemiş. Sen hacca niyetlenirken ne söyledin?) buyurdu. Ben: (Ya Rabbi! Resulün neye niyetlen-diyse ben de ona niyet ettim,) dedim. Resûlullah: (Benim beraberimde hed-yim var, Sen ihramdan çıkma!) buyurdu."Ali (r.a)'nin Yemen'den getirdiği develerle, Peygamber (s.a.v.)'in Medine-den beraberinde getirdiklerinin yekünü yüz adetti.Derken, Peygamber ve beraberinde hedy bulunanlar hâriç bütün insanlar saçlarım kısaltarak ihramdan çıktılar.Terviye günü gelince, Mina'ya doğru hareket ettiler ve Hacca niyetlendiler. Resûlullah (s.a.v.) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarım kıldı, sonra güneş doğuncaya kadar bir müddet bekledi ve kendisi için, "Nemira" (Arafat'a yakın bir yerin adı) demlen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu.Müteakiben Peygamber (s.a.v.) yoluna devam etti. Kureyşliler, kendilerinin Cahiliye devrinde yaptıkları gibi onun da "Müzdelife" de ki "Meş'ar-i Ha-ram'da" duracağından şüphe etmiyorlardı. Halbuki Resûlullah (s.a.v) o yeri geçerek Arafat'a vardı ve "Nemîra" denilen yerde çadırının kurulduğunu görünce, oraya konakladı. Güneş zevale erince, devesi Kasvâ'nm hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana semer vuruldu. Peygamber devesine binerek "Bat-nu'l-vadiy"e geldi ve orada cemaate hutbe okuyarak şöyle buyurdu:Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır.Dikkat ediniz! Cahiliyye devri adetlerine ait her şey şu ayaklarımın altına konmuştur. Cahiliye devrine ait kan davaları şu ayaklarımın altına konmuştur. Bize ait kan davalarından ilk kaldırdığım İbn Rebî'a b. Hâris'in kan davasıdır. İbn Rebî'a, Beni Sa'd kabilesinde süt çocuğu olarak bulunuyordu. Onu Hüzeyl kabilesi öldürdü. Cahiliyye devrinin ribâsı (faiz) da kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım ribâ bizim ribamız, yani Abbas b. Abdulmuttalib'in ribâsıdır. Bu, tamamen kaldırılmıştır. Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz, çünkü siz onları Allah'ın emriyle aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermeyecek, sakatlamayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizdeki hakları; yiyecek ve giyeceklerini güzellikle vermenizdir. Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece bir daha asla dalalet ve sapıklığa düşmezsiniz; size Allah'ın Kitabını bırakıyorum. Size, ben sorulacağım, ne diyeceksiniz?'Ashabı: "Rabbinin mesajım yerine getirdiğine, ümmetine nasihatta bulunduğuna ve vazifeni hakkıyla eda ettiğine şehadet ederiz!" dediler.Bunun üzerine Resûlullah, şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek: 'Şâhid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!' diye niyaz etti.Sonra Bilâl ezanı okuyup kamet getirdi. Nebi (s.a.v.) öğlen namazını kıldı. Sonra müezzin kamet getirdi ve ikindiyi de kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Sonra Kasvâ'ya binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kas-vâ'nın göğsünü kayalara doğru çevirdi; yayaların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Güneş batmcaya kadar vakfe halinde kaldı. Güneşin sanlığı biraz gitmişti. Nihayet yuvarlığı tamamen kayboldu. Resûlullah (s.a.v.) Üsâme'yi terkisine alarak yola çıktı. Kasvâ'nın yularını o kadar kasmıştı ki nerdeyse başı semerin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de: "Ey cemaat sükûneti muhafaza edin!" diye işaret buyuruyordu.Her kum tepeciğine uğradıkça, düze çıkıncaya kadar hayvanın yularını biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı. Orada akşam ile yatsıyı bir ezan ve iki kametle cemetti (beraber kıldı). Sonra Rasûlallah (s.a.v.). fecir doğuncaya kadar yanı üzerine uzandı. Fecir doğunca, sabah namazını kıldı. O vakit, sabah aydınlığı ortaya çıkmıştı. —- Senedde yer alan İbn Yahya, Câ-bır'den nakledilen bu hadisin bu yerinde Hasan b. Beşir bize, Nufeylî'nin zikretmediği "bir ezan ve bir kametle (kıldı)" ziyâdesini rivayet etmiştir, dedi— Sonra Kasvâ'ya binerek Meşâr-ı Haram'a geldi. Üzerine çıkarak Allah'a hamdetti, tekbir getirdi ve tehlüde bulundu- Allah'ı birledi- Ortalık iyice ay-dınlamncaya kadar Vakfe'ye devam etti.Ardından, güneş doğmadan Resûlullah (s.a.v.) yola koyuldu. Terkisine bu defa Fazl b. Abbas (r.a)'ı aldı. Fazl, güzel saçlı, beyaz tenli, yakışıklı bir ki-Şiydı. Resûlullah (s.a.v.) yola çıkınca yanından koşarak bazı kadınlar geçtiği' .°nlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) elini lad XR

Page 60: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

yUZUne kovdu- pazl da, yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya baş-pad pU S*fer Resûlullah (s.a.v.) elini öbür tarafa çevirip Fazl'ın yüzünü ka-Hp^İ yine öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet Muhassir inilen yere vardı ve hayvanı biraz sürdü.Sonra büyük cemreye çıkaran orta yola girdi. Ağacın yanındaki cemreye varınca, yedi ufak taş attı. Taşları vadinin içinden atıyor ve her birini atarken tekbir getiriyordu. Bilahare, kurban yerine giderek, kendi eli ile altmışüç deve boğazladı. Sonra Hz. Ali'ye emir buyurdu, geri kalanı da o boğazladı. Ali'yi hedyine ortak yaptı. Sonra her deveden bir parça et alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi, ikisi de develerin etinden yiyip çorbasından içtiler. Sonra Resûlullah (s.a.v.) oradan ayrılarak Beyt-i Şerife gitti ve Mekke'de öğle namazını kıldı. Arkasından Zemzem şakiliği yapan Abdulmuttaliboğullarma gitti ve onlara:"Ey Abdulmuttalib'in oğullan! Suyu çıkarın! Suyu çıkarmanız hususunda başkalarının size baskın gelmesinden endişe etmesem, ben de sizinle beraber çıkarırdım" buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Resûlullah (s.a.v.) bu sudan içti.470- İbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Arafat'ta vakfe yaptı ve: " Her zaman emrine amadeyim Allahım, buyruğuna icabet ederim!" derken, "Hayır, ancak ahirette olan hayırdır" buyurdu.471- Ali (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Arafat'ta vakfe yerine geldi, vakfe yaptı ve: "Burası vakfe yeridir. Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir" buyurdu, sonra güneş batınca, oradan ayrıldı.472- ibn Abbas (r.a) demiştir ki:Ben, Resûlullah (s.a.v.)'ın Müzdelife'den önceden yola çıkardığı zayıf aile efradından idim.473- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Akabe (büyük şeytanı taşlama) sabahı bineğinin üzerinde bana: "Gel, gel de bana taş topla" buyurdu. Ben de ufak ufak taşlar toplayıp eline verdim.Orada bulunanlara taşları göstererek üç defa: "işte bunlara benzer taşlar toplayın! Dinde aşırılıktan sakının! Zira, sizden öncekiler dinde aşırı gitmeleri sebebiyle helak olmuşlardır" buyurdu.474- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) kurban bayramı günü kuşluk vaktinde, ondan sonraki günlerde ise zeval vaktinden sonra şeytan taşlardı.475- Abdurrahman b. Yezid'den:Abdullah (b.Mesud) (r.a), Cemre'ye yedi taş attı ve Beytullah'ı soluna Arafat'ı da sağma alarak: "îşte burası kendisine Bakara sûresi indirilen (s.a.v.)'in durduğu yerdir" dedi.476- Fazl (b. Abbas) (r.a)'ın bildirdiğine göre:Nebi (s.a.v.), Cemre-i akabe (Büyük Şeytan)'ye taşları atmcaya dek telbi-ye getirmiştir.477- Ebu'l-Beddâh, babasın (r.a)'dan naklen bildirdiğine göre: Resûlullah (s.a.v.) çobanlara, cemreleri bir gün taşlamak, bir gün de taşlamamak hususunda ruhsat vermiştir.478- Yine, Ebu'l-Beddah b. Âsim babası (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), deve çobanlarına cemreleri taşlama konusunda bazı kolaylıklar göstermiştir. Şöyle ki, onlar kurban bayramı günü (Cemre-i Akabe'yi) taşlarlar, bayram gününden sonraki iki günün şeytan taşlama işini cem ederek iki günden birinde taşlarlardı.Mâlik diyor ki: "Zannedersem rivayet, (o iki günün şeytan taşlama işini, ilkinde yaparlar, sonra bir de Nefîr (Mina'dan ayrılma) günü şeytan taşlarlar.) şeklindedir."479- Cabir (b. Abdullah) (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yaptığımız Hac ve Umre' de her yedi kişimiz kurban olarak bir deveye ortak oldu.480- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte hac için yola çıktık. Kurban bayramı günü bize bir sığır eti getirildi. "Bu nedir?" diye sorduğumda: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları namına kestiği kurban" olduğu söylendi.Ravi Yahya diyor ki: Bunu Kâsım'a sorduğumda, bana: "Allah'a yemin ederim ki Amre binti Abdurrahman hadisi sana olduğu gibi doğru olarak rivayet etmiş" dedi.481- Ubeyd b. Feyrûz'dan:Berâ (r.a)'a: "Resûlullah (s.a.v.)'in kesilmesini yasakladığı ya da mekruh gördüğü kurbanlık hayvanları bana söyle!" dedim.O da şunu anlattı: "Resûlullah (s.a.v.) halka hitab etmek için ayağa kalktı ve eliyle işaret ederek — Benim elim onunkinden daha kısadır—: (Şu dört halden birine sahib hayvan kurban olmaz. Gözü tamamen kör, çok hasta, iyice topal ve yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan hayvanlar kurban olmaz.) buyurdu. Sonra: 'Kesmeyi kerih (mekruh) gördüğünü bırak kesme ama kimseye de yasaklama!' dedi."482- Ali (r.a)'nin bildirdiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) kendisine, develerine bakmasını, etlerini ve derilerini fakirlere dağıtmasını, kasaplık

Page 61: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

hakkı olarak bunlardan birşey vermemesini emir buyurmuştur.483- Yine Âli (r.a) demiştir ki: eygamber (s.a.v.) bana, develerine bakmamı, etlerini ve çullarını fakirlere dağıtmamı ve kasaba (kasaplık hakkı olarak) bunlardan bir şey vermememi emir buyurdu. Ve: "Ona biz kendimizden bir şey veririz" dedi.484- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) başının sağ tarafını tıraş edip saçlarını Ebû Talha'ya verdi. Daha sonra, başının sol tarafını tıraş edip saçlarını halka dağıttı.485- Ibn Ömer (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.): "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.Peygamber (s.a.v.) yine: "Allah saçlarım tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.Peygamber (s.a.v.) tekrar: "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashab yine: "Ya Rasûlallah! saçlarını kısaltanları da esirgesin" deyince, bu defa Peygamber (s.a.v.): "Saçlarını kısaltanları da esirgesin" diye ekledi.486- Ibn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Kurban bayramı günü "Tavaf-ı Ifâza"yı yaptıktan sonra geri dönerek öğleyi Mina'da kıldı.Ravi Nâfi, diyor ki: Ibn Ömer (r.a), Kurban bayramı günü "Tavaf-ı îfâ-za"yı ifa eder, sonra dönerek öğleyi Mina'da kılardı ve Peygamber'in böyle yaptığını söylerdi.487- Abdullah b. Ömer (r.a)'dan:Bir adam Rasûlallah (s.a.v.)'e: "Tıraş olmadan kurbanı kestim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi tıraş ol, zararı yok" buyurdu.Bir başkası: "Kurban kesmeden tıraş oluverdim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes, zararı yok" buyurdu.Başka biri de: "Taş atmadan kurbanı kestim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.488- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v)'i Mina'da devesinin üzerinde iken gördüm. Bir adam gelerek: "Ya Rasûlallah ben tıraş olmanın kurban kesmekten önce olduğunu zannediyordum ve kurban kesmeden tıraş oldum" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes zararı yok" buyurdu.Bir başkası gelerek: "Ya Rasûlallah, ben tıraş olmanın taş atmaktan önce olduğunu zannediyordum ve taş atmadan tıraş oluverdim" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.Hasıh o gün, birinin takdim ya da tehir ettiği bir şey kendisine sorulduğunda hep "Şimdi yap, zararı yok" buyurdu.489- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.) Kurban bayramı günü hutbe okurken bir adam kalkarak yanma geldi ve: "Ben... olacağını zannetmiyordum" dedi. Ravi hadisi aynen zikretti.490- Ibn Ömer (r.a)'dan:Abbas b. Abdulmuttalib Mina'da kalma gecelerinde hacılara su dağıtma hizmeti sebebiyle Mekke'de kalmak için izin istedi. O da kendisine izin verdi.491- Yine İbn Ömer (r.a)'dan:Ben Mina'da namazı Nebi (s.a.v.) ile iki rekat, Ebu Bekir ile iki rekat, Ömer ile iki rekat ve halifeliğinin ilk yıllarında Osman ile iki rek'at olarak kıldım. Daha sonraları Osman (r.a) tam kılmaya başladı.492- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.) son günü öğleyi kıldıktan sonra Mekke'ye inerek Ta-vaf-ı Ifâza'yı ifa etti. Sonra döndü ve Teşrik günleri süresince, geceleri Mina'da kaldı. Her bir cemreye yedi taş olmak üzere güneşin zevalinden sonra cemreleri taşlıyor ve her taşı atarken tekbir getiriyordu. Birinci ve ikinci cem-relerin yanında uzun müddet bekliyor Allah'a yalvarıyordu. Sonra üçüncüsünü taşlıyor ve yanında hiç beklemiyordu.493- Fnes b. Malik (r.a)'dan:Rasûlallah (s.a.v.) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı ve "Mu-hassab" denilen yerd- bir müddet dinlendi. Sonra devesine binerek Beytul-İah'a vardı ve tavaf etti.494- Abdulaziz b. Rufe/dan:Enes (r.a)'a:"Bana, Resûlullah (s.a.v.)'den öğrendiğin bir şeyi haber ver, Terviye günü öğle namazını nerede kıldı?" dedim. "Mina'da" dedi."Ya Nefîr günü ikindiyi nerede kıldı?" dedim. "Ebtah'da" dedi, sonra: "Başındakiler (emirlerin) ne yapıyorsa aynısını yaptı" diye ekledi.495- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:

Page 62: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

insanlar, her tarafa dağılıyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "En son olarak, Beytullah'ı tavaf etmeden (Tavaf-ı Veda yapmadan) hiç kimse bir tarafa ayrılmasın" buyurdu.496- Âişe (r.anha)'dan:Safiye binti Huyey, Tavaf-ı Ifâza'yı yaptıktan sonra hayz gördü. Bu durum Resûlullah (s.a.v.)'a haber verildi.Peygamber (s.a.v.): "Bizi yolumuzdan alıkoyacak mı?" buyurdu. Ben: "Tavaf-ı Ifâza'yı yaptıktan sonra hayız oldu" dedim."Öyle ise bizi yolumuzdan alıkoymaz" buyurdu.497- Îbn Abbâs (r.a)'dan:Has'am kabilesinden bir kadın, (îbn Haşrem ve îbn Hâşim'in rivayetlerinde "Kurban bayramı sabahı" ziyadesi yeralmaktadır) terkisinde Fazl (îbn Abbas) bulunduğu bir anda Rasûlallah (s.a.vj'e gelerek: "Allah'ın kullarına haca farz kılması, babamın ayaklan üzerinde dahi tutunamayacak kadar yaşlandığı bir döneme rastlamıştır. Onun yerine bir başkası haccetse olur mu?" diye sordu. Rasûlallah (s.a.v.) de: "Evet!" buyurdu.498- Îbn Abbas (r.a)'dan:Cüheyneli falan adam Nebi (s.a.v.)'ye: "Babam yaşlı bir ihtiyardır. Haccetmeden vefat etti ya da haccetmeye güç yetiremiyor, bunun durumu nedir?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.) de: "Onun yerine sen haccet" buyurdu.499- îbn Abbâs (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.), bir zatın: "Şubrume'nin yerine hacca niyet ederim, emrine amadeyim ya Rab!" dediğini işitince: "Şubrume de kim?" diye sordu. Adam: "Kardeşim ya da bir yakınım" cevabını verdi. Peygamber (s.a.v.): "Peki sen kendin haccettin mi? diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi.Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Öyleyse bunu kendi yerine yap, sonra Şubrume'nin adına telbiye getir! (Onun yerine haccet)" buyurdu.500- Ebu Rezin el-Ukayli (r.a)'dan:Ebu Rezin, Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Babam yaşlı bir ihtiyardır ne haccetmeye ne umre yapmaya, ne de yolculuğa çıkmaya gücü yetmez" dedi. Rasûlallah (s.a.v.): "Öyleyse babanın yerine haccet ve umre yap!" buyurdu.501- Îbn Abbas (r.a)'dan:Bir zat Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Kızkardeşim haccetmeyi adamıştı, fakat haccedemeden vefat etti. Bunun hükmü nedir?" diye sordu.Rasûlallah (s.a.v.): "Şayet borcu olsaydı ödeyecek miydin?" buyurdu.Adam: "Evet ödeyecektim" deyince.Peygamber (s.a.v.): "Öyleyse Allah'a olan borcunu da öde, ki bu ödenmeğe daha layıktır." buyurdu.502- Ebu Hureyre (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.): "Kabul olunan haccın karşılığı ancak cennettir. Umre, ıkına bir umreye kadar işlenen günahları siler" buyurdu.503- Bir önceki hadisin benzeri.504- Ibn Abbas (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.), Ensardan bir kadına (îbn Abbas ismini söyledi ama ben unuttum.): "Bu yıl senin bizimle beraber haccetmene mâni olan nedir" buyurdu.Kadın: "Ey Allah'ın Peygamberi! Benim iki devem vardı. Ebu falan ile oğlu —Yani kocası ile oğlu— birine binerek hacca gittiler. Bize su taşımak için yalnız bir deve bıraktılar" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse, Ramazan geldiği vakit umre yap. Zira Ra-mazan'da yapılan umre hacca bedeldir (denktir)" buyurdu.505- Misver b. Mahreme ve Mervan b. Hakem'den:Rasûlallah (s.a.v.) Hudeybiye zamanı, bin veya bin beş yüz ashabı ile birlikte yola çıktı. Zülhuleyfe denilen yere vardıklarında, Resûlullah (s.a.v.) hedy'ine gerdan takıp nişanlayarak umreye niyet etti. Huzâ'a kabilesinden olan gözcüsünü, Kureyş'in haberlerini getirmesi için önden gönderdi. Sonra yola çıktı. Us-fan yakınlarındaki "Gadîru'l-Eştât" bölgesine vardığı vakit Huzâ'alı gözcüsü geldi ve: "Ka'b. Luey ve Amir b. Luey'in sana karşı çevre kabileleri kışkırtıkla-nnı bir araya getirdiklerini gördüm. Seninle savaşmak ve seni Beytullah'ı ziyaret etmekten alıkoymak için sana karşı ordu toplamışlar" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Konu ile ilgili fikirlerinizi bana açıklayınız!" buyurdu.Ravi îbn Yahya, müşriklerin, müslümanları Beytullah'ı ziyaretten alıkoymaları ile ilgili hadisin tamamını zikredip olayı anlattıktan sonra Resûlullah (s.a.v.)'in ashabına; "Kalkın, kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun!" buyurduğunu nakletmiştir. Ravi sonra hadisin devamım zikretti.506- Îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyorduk. Derken bir adam, devesinden düştü ve boynu kırıldı. Bundan etkilenerek ihramlı olarak öldü. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Onu su ve sidirle yıkayın

Page 63: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

ve iki elbisesi ile kefenleyin. Ama başını örtmeyiniz. Zira Allah (c.c.) onu Kıyamet gününde telbiye getirirken diriltecektir" buyurdu.507- Yine Abbas (r.a)'dan:ihramlı bir adamı devesi düşürdü ve adam hemen öldü. Resûlullah (s.a.v.) iki elbisesi içine kefenlenip yıkanmasını, yüzünün örtülmemesini ve herhangi bir koku sürülmemesini emir buyurdu; zira o, Kıyamet gününde telbiye getirirken diriltilecektir.508- Ebu Hureyre (r.a)'dan:Mekke fethedilince, Hüzeyl kabilesi, Cahiliye döneminde kendilerinden öldürülen bir maktule karşı, Beni Leys'den bir adamı öldürdüler. Bu hadise Resûlullah (s.a.v.) ulaştı. O da kalkıp şunları söyledi:"Hiç şüphesiz ki Allah (c.c.) Fil'in Mekke'ye girmesine engel oldu; fakat Resulünü ve mü'minleri buna muaffak (musallat) eyledi. Mekke benden önce hiç kimseye helâl olmamış, benden sonra da hiç kimseye helâl olmayacaktır. Bana ise ancak gündüzün belli bir saatinde helâl olmuştur. Şu anda ise Mekke artık dokunulmazdır; ağacı kesilmez, dikeni koparılmaz, düşeni, yani bulunan kayıp eşyalar alınmaz, ancak ilân maksadıyla olursa o başka. Birinin bir yakını öldürülürse, o kimse şu iki seçenek arasında muhayyerdir; ya (katile) kısas uygulanacak ya da (ondan) diyet alınacaktır."Bu sırada Ebû Şah adında Yemenli bir zat ayağa kalkarak:"Ya Rasûlallah! (Bunları) bana yaz" dedi.Peygamber (s.a.v.) de: "Ebû Şah'a bunları yazın" buyurdu.Sonra Abbas (r.a) ayağa kalkarak: "Ya Rasûlallah! Yalnız "izhir" otu müstesna olsun; Çünkü biz onu evlerimizle kabirlerimizde kullanıyoruz" dedi.Peygamber (s.a.v.) de: "Yalnız izhir otu müstesna! Yalnız izhir otu müstesna!" buyurdu.509- İbn Abbas (r.a)/dan:Resûlullah (s.a.v) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki, bu belde haramdır/dokunulmazdır. Allah (c.c.) onu, gökleri ve yeri yarattığı vakit haram /dokunulmaz kılmıştır. O, Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamet gününe kadar haramdır. Benden başka hiç kimseye burada haklı olarak adam öldürmek helâl olmadı ve benden sonra da Kıyamet kopuncaya dek hiç kimseye helâl olmayacaktır. Bana ise ancak gündüzün belli bir saatinde helâl oldu. O Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamet kopuncaya dek haramdır. Dikeni koparılmaz, otları kesilmez, av hayvanları ürkütülmez."510- Ebu Hüreyre (r.a)'dan:Ber. Medine'de ceylanları görsem peşine düşüp ürkütmem; çünkü, Rasûlallah (s.a.v): "Medine'nin iki taşlığı arası haramdır" buyurdu.Malik: Medinenin haram bölgesinin 16 fersah (yaklaşık 48 mil) olduğunu, metinde geçen (el-lâbetân) kelimesinin de ağaçsız iki taşlık bölge anlamına geldiğini belirtmiştir.511- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:Rasûlallah (s.a.v), Medine'nin iki taşlığı arasını haram kılmıştır. Ağaçlan kesilmez ve av hayvanı ürkütülmez.512- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Binekler, ancak şu üç mescide gitmek için hazırlanır; Mes-cid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim şu Mescidim (Mescid-i Nebevî)."513- Ebu Hureyre (r.a)'dan:Resûİullah (s.a.v.): "Ölmek üzere olan hastalarınıza Lâilahe îllallah (Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur) sözünü telkin ediniz" buyurdu.514- Ümmü Atıyye (r.anha) diyor ki:(Resûİullah biat esnasında) Bizden alınan sözlerden biri de cenaze için ağıt yakıp ağlamamaktı.515- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûİullah (s.a.v.): "Şu iki şey Cahiliye adetlerindendir: Neseplere dil uzatmak ve ölü arkasından ağıt yakıp ağlamak, -ravi Ibn Yahya demiştir ki, bir rivayete göre ise "İnsanlar bunları asla terketmezler"- buyurmuştur.516- Abdullah b. Mes'ud (r.a)'dan:Ashab Resûlullah (s.a.v.): "Yanaklarına vuran, yakalarını yırtan ve cahili-ye dönemine ait bir çağrı yapan bizden değildir" buyurdu.517- Aişe (r.anha) anlatmaktadır:Rasûlullah (s.a.v.)'i vefatından sonra yıkamak istedikleri vakit ihtilafa düşerek, "Vallahi bilemiyoruz, Resûlullah (s.a.v.)'in elbiselerini de normal ölülerimizin elbiselerini soyduğumuz gibi soyacak mıyız?" diye tereddüt ettiler. Onlar bu hususta ihtilafa düşünce Allah (c.c.) üzerlerine uyku ağırlığı verdi. Öyle ki, her birinin çenesi göğsünde uyuya kaldılar. Sonra Beytullah tarafından kim olduğunu bilmedikleri biri "Onu, gömleği ile beraber yıkayın!" diye seslendi.Bunun üzerine kalkıp, Resûlullah (s.a.v.)'ı gömleği ile beraber yıkadılar. Ellerini hiç dokundurmadan gömleğinin üzerinden su döküp gömleği ile ovuyorlardı.Aişe (r.anha): "Şayet sonradan öğrendiğimi daha önceden bilmiş olsaydım onu hanımlarından başkası

Page 64: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

yıkamazdı" diyordu.Yıkama işi tamamlandıktan sonra, Resûlullah (s.a.v.) ikisi Yemen'e bağlı Sahar yapımı, biri de çizgili bir hırka olmak üzere üç elbise ile kefenlenip iyice sarıldı."518- Ümmü Âtıyye (r.anha) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.) biz kızını yıkarken yanımıza girdi ve: "Onu sidir ve su ile üç defa, beş defa hatta lüzum görürseniz daha fazla yıkayın. Sonuncu yıkayışınızda kâfur yahut bir parça kâfur katın. Yıkamayı bitirdiğiniz vakit bana haber verin!" buyurdu.Yıkama işini bitirdiğimiz vakit kendisine haber verdik. Bize gömleğini uzatarak: "Bunu ona iç gömleği yapın!" buyurdu.519- Ümmü Atıyye (r.anha) nakledildiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) yine: "Onu yıkamaya sağ taraflarından ve abdest yerlerinden başlayın!" buyurdu.520- Ümmü Atıyye (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'in kızının saçlarını üç örgü yaparak arkasına doğru sarkıttık.521- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Yemen işi üç beyaz elbise içine kefenlendi. Bunlar arasında gömlek ve sarık yoktu.522- Habbâb b. Eret (r.a) anlatmaktadır:Biz, Resûlullah (s.a.v.) ile beraber, Allah yolunda, Allah'ın rızasını talep ederek hicret ettik. Böylece Allah nezdinde ecri hak ettik. Kimimiz ecrinden hiçbir şey yemeden ahirete göçüp gitti. Bunlardan biri de Mus'ab b. Ümeyr'dir. Mus'ab, Uhud savaşında şehid edildiğinde bir kaftandan başka ona kefen ola -cak bir şeyi bulunamadı. Kaftanı baş tarafına koyduğumuz vakit ayakları açıkta kalıyor, ayaklarına örttüğümüz zaman da başı açıkta kalıyordu.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Kaftanı baş tarafına koyun, ayaklarının üzerine de ızhır otu atın!" buyurdu.Bazılarımızın ise meyvası olgunluğa ermiş ve Onlar şimdi meyvalarım devşirmektedirler.523- Semure b. Cundub'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Şu beyaz elbiseleri bırakmayınız! Hayatta olanlarınız ondan giyinsinler ve ölülerinizi onlarla kefenleyiniz!" buyurdu.524- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Abdullah b. Übey mezarına konulduktan sonra, Resûlullah (s.a.v.) kabri başına geldi ve emir buyurarak, onu kabrinin dışına çıkarttı. Onu dizleri veya baldırları üzerine koyarak üzerine tükürüğünden biraz püskürttü ve gömleğini ona giydirdi. Doğrusunu en iyi Allah bilir.525- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şu beş şey müslümanın müslüman kardeşi üzerindeki hakkıdır: Selâmı almak, aksırana hayır duada bulunmak, hastayı ziyaret etmek, cenazenin ardından gitmek ve davete icabet etmek."526- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Kim bir cenazenin namazını kılarsa ona bir kırat, defnedi-linceye dek beraberinde giderse/ yürürse herbiri veya küçüğü Uhud dağı kadar olmak üzere iki kırat (sevab) vardır.Ravilerden Ibn Mukri: "Defin bitinceye kadar kadar onun ardından giderse..." diye nakletmiştir.527- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Cenazeyi çabuk götürün. Eğer ölü hayırlı biri ise, netice de hayırlıdır. Onun bir an evvel kabirdeki hayra/ sevabına kavuşturursunuz. Şayet kötü, şer biri ise netice de kötüdür. Böylece biran evvel onu omuzlarınızdan atarsınız" buyurdu.528- Âmir b. Rebi'a (r.a)'dan: Resûlullah (s.a.v.): "Cenaze gördüğünüz de, yanınızdan geçinceye yahu yere konuluncaya kadar onun için ayağa kalkın" buyurdu.529- Ali (r.a) demiştir ki:Cenaze için Resûlullah (s.a.v)'İn ayağa kalktığını gördüm, biz de kalktık. Oturduğunu gördüm, biz de oturduk.530- İbn Rebi'a (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Herhangi bir cenaze gördüğün vakit, şayet onunla beraber yürümüyorsan, o geçinceye yahut yere konuluncaya kadar onun için ayağa kalk" buyurdu.îbn Ömer bazen cenazeden önce gider ve otururdu. Cenazenin yaklaştığını görünce, yere konuluncaya kadar ayakta kalırdı. Bazan da önüne sütre kordu.531- Ümmü Atiyye (r.anha) demiştir ki:Cenazelerin arkasından yürümekten men edildik; ama bu bize kesin olarak yasaklanmadı.532- Said b. Musayyeb, Ömer'den naklen bildirmektedir ki: "(Cenaze namazında) Tekbirlerin tamamı beş ve dört tekbir idi. Dört defa tekbir alınmasını emretti."533- Ibn Ebi Leyla'dan:Zeyd b. Erkam (r.a), bizim cenazelerimiz için kıldığı namazlarda dört tekbir alırdı. Bir cenaze namazında beş tekbir aldı. Bunun sebebini sorduklarında: "Resûlullah (s.a.v.) o şekilde tekbir alırdı ya

Page 65: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

da almıştı" dedi.534- Talha b. Abdullah'tan:Ibn Abbâs (r.a)'ın arkasında cenaze namazı kıldım. Namazda Fatiha sûresini okudu. Bunun üzerine elinden tutarak: "Sen bu sûreyi mi okursun?" dedim. "Onu okumak sünnet ve haktır" dedi.535- Başka bir tarik ile aynı hadis.536- Zeyd b. Talha et-Teymî'den:Ibn Abbâs (r.a)'ı bir cenaze namazında Fatiha ve başka bir sureyi sesli olarak okurken işittim:Sonunda "Bunu okumanın sünnet ya da namazın kemâlinden olduğunu size öğretmek için sesli okudum" dedi.537- Abdullah b. Avf'm oğlu Talha'dan:tbn Abbâs'm arkasında cenaze namazı kıldım. Namazda Fatiha ve başka bir sureyi bizim duyacağımız şekilde sesli okudu. Namazı bitirdikten sonra elinden tuttum ve bunu sordum, onu okumanın sünnet ve hak olduğunu söyledi.538- Avf b. Malik el-EşceTden:Resûlullah (s.a.v.) bir cenazenin namazını kıldı, O'nun namazda okuduğu duasından şunları belledim:"Allahim! Onu bağışla, onu esirge, ona afiyet ihsan eyle, onu affeyle, vardığı yeri güzel ve mekanını geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka ve beyaz elbiseyi nasıl kirlerden temizlersen onuda günahlarından öylece temizle. Kendisine dünyadaki yurdunun yerine daha hayırlı bir yurt, ailesinin yerine daha hayırlı bir aile ve zevcesinin yerine daha hayırlı bir zevce ihsan et, onu cennete koy ve kabir azabından koru."O kadar ki, "Keşke o meyyit (ölü) ben olaydım" diye temennide bulundum.539- Yine Avf (r.a)'m rivayet ettiği bir önceki hadisin benzeri bir hadis. 540- Zühri'den:Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf tbn Müseyyeb 'e şöyle derken işittim: "Cenaze namazında sünnet olan, önce tekbir alman, sonra Fatiha sûresini okuman, ardından Nebi (s.a.v)'ye selat û selâm getirmen ve sonrada sadece meyyit için dua etmendir. Yalnız ilk tekbirde kıraatte bulun. Sonra içinden sağına selâm verirsin."541- Ebû İbrahim, babasından naklen bildirdiğine göre:Babası, Peygamber (s.a.v.) bir meyyitin namazını kılarken hazır bulunmuş.Resûlullah (s.a.v.): "Allahım! Ölümüzü, dirimizi, şu anda burada hazır bulunanımızı, bulunmayanımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü ve erkeğimizi, kadınımızı bağışla" diye dua etmiş.542- Ibn Abbâs (r.a)'dan:Bizzat olaya kendisinin de tanık olduğunu belirterek şöyle anlatmıştır:Resûlullah (s.a.v.) geceleyin defnedilen birinin kabrine uğradı ve: "Bu kimdir?" diye sordu.Ashab: "Burası dün gece vefat eden falan kimsenin kabridir. Sana sıkıntı verir veya meşakkat olur diye gece vakti, seni rahatsız etmek istemeyip onu defnettik" dediler.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) kıyama durdu biz de arkasında saf tuttuk ve böylece onun namazını kıldı.543- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) Necâşi vefat ettiği gün, onun vefatını halka duyurdu. Sonra cemaatı namazgaha çıkararak onları safa dizdi. Dört tekbir alarak Ne-câşi'nin cenaze namazını kıldı.544- Semûre b. Cundub (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) falan kimsenin loğusa iken vefat eden annesinin cenaze namazını kıldırırken, cenazenin tam orta hizasına durdu.545- İbn Cureyc diyor ki:Nâfı İbn Ömer'in dokuz ölü için toplu cenaze namazı kıldığını söylemektedir. Diyor ki: Erkekleri imam tarafına, kadınları ise kıble tarafına koyarak sırasıyla dizdi. Ömer b. Hattab'ın hanımı ve Ali b. Ebî Talib'in kızı Ümmü Gülsüm ve oğlu Zeyd'in cenazeleri de aynı şekilde konularak sıraya dizildi. O gün imam Saib b. As idi. Cemaat arasında İbn Abbas, Ebû Hureyre, Ebû Said ve Ebû Katâde (Allah onlardan razı olsun) de bulunuyordu.Çocuk imam tarafına konuldu, içlerinden biri diyor ki: Ben buna karşı çıktım ve ibn Abbas, Ebû Hureyre,' Ebû Said ve Ebû Katade (Allah onlardan razı olsun)'ye bakarak: "Bunun hükmü nedir?" diye sordum. "Sünnet" dediler.546- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.) bir gün hutbe okudu ve hutbesinde bir zatın vefat ederek yetersiz bir kefene sarılarak geceleyin defnedildiğine değindi. Sonra bunun kişi mecbur kalmadıkça namazı kılınmadan geceleyin cenaze defnedilmesini menetti- Ardından: "Biriniz din kardeşini kefenlerken, onu iyi kefenlesin!" buyurdu.547- îbn Abbâs (r.anhüma)'dan: (Defni sırasında) Resûlullah (s.a.v)'in kabrine Abbâs, Ali ve Fazl indi. Kabrin çukurunu ise, şehidlerin kabirlerini açan ensardan bir zat açtı.

Page 66: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

548- ibn Ömer (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Ölülerinizi (mevtalarınızı) kabirlerine koyarken: Allah'ın adı ile ve Resûlullah'm sünneti üzere, deyiniz" buyurdu.549- îbn Abbâs (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'in kabrine kırmızı bir kadife konuldu.550- Ali (r.a) nakledildiğine göre:Alı: "Yâ Rasûlallah! Amcan veya babam vefat etmiştir" dedi.Peygamber (s.a.v.): "Git onu göm!" buyurdu.Hz. Ali diyor ki: "O, müşrik olarak ölmüştür" dedim.Peygamber (s.a.v.) yine: "Git onu göm!" buyurdu.Bunun üzerine ben de gidip onu gömdüm sonra geldiğimde Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi git ve yıkan!" buyurdu.551- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Ölü iken bir müminin kemiklerini kırmak onu diri iken kırmak gibidir" buyurdu.552- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.), Uhud'da şehid olanlardan iki zâtı bir elbiseye sarar ve hangisinin daha çok Kur'an bildiğini sorardı. Eğer birinin diğerinden daha çok bildiği söylenirse, mezara önce onu kordu. Sonra: "Ben Kıyamet gününde bunlara şahidlik yapacağım" deyip kanlarıyla gömülmelerini emir buyurdu. Ne namazlarını kıldı, ne de onları yıkadı.553- Yine Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Uhud şehidleri Medine'ye taşındıktan sonra, tekrar şehid düştükleri yerlere iade edilmelerini emir buyurdu.554- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Rasûlullah (s.a.v.): "Bir müslümanın üç çocuğu ölsün de cehenneme girsin bu olamaz! Ancak yemini bozmayacak74[74] kadar kısa bir süre müstesna."

64- Ticaret

555- Numân b. Beşir (r.a)'den:Ben Resûlullah (s.a.v.)'tan işittim: Vallahi ondan sonra artık bu husuta kimseyi dinlemem. Buyurdu ki: Hiç şüphesiz helâl de apaçık bellidir, haram da. Ancak aralarında birtakım şüpheli şeyler vardır. Bunu ifade etmek için size bir misal vereceğim: Şüphesiz Allah bazı şeyleri yasak kılmıştır. Allah'ın yasakları hiç şüphesiz haramlarıdır. Yasak bölge etrafında sürü otlatan kimsenin sürülerinin oraya dalması pek muhtemeldir. Bu sebeple şüpheli işlere dalanların harama tevessüle cesaret etmesi pek yakındır."İbn Avn diyor ki: "Şa'bî bu sözü Numan'dan mı duydu, yoksa kendi görüşünü mü belirtti? bilemiyorum.556- Cabir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Hiç kimse rızkını tamamlamadan ölmeyecektir. Bu se-ep e rızkınızı aramada yavaş davranmayın. Ey insanlar! Allah'tan korkun! mzı güzel yollarla arayın. Helâl olanı alın, haram olanı bırakın!"557- Kays b. Ebî Garze (r.a)'dan:Biz Bakî bölgesinde alışveriş yapardık ve bize simsar denilirdi. Resûlul-lah (s.a.v.) geldi ve bize: "Ey tacirler topluluğu!" diyerek, bize önceki unvanımızdan daha iyi bir unvan verdi. Sonra; "Alış verişe muhakkak yemin ve yalan karışır. Siz ona sadakayı katın" buyurdu.558- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Bir zâtın, Resûlullah (s.a.v.)'den bir deve alacağı vardı. Gelip onu istemeğe başladı.ResûluUah (s.a.v.) ashabına: "Devesini verin!" buyurdu.Ashâb ancak ondan üstün bir deve bulabildiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Onu verin!" buyurdu.Hakkını alan zat, Resûlullah (s.a.v.)'e: "Bana hakkımı tam olarak verdin Al-lah'da sana bol bol versin!" diye dua etti. Bunun üzerine Allah Resulü: "Şüphesiz sizin en iyileriniz, borcunu en güzel şekilde ödeyenlerinizdir." buyurdu.559- Suveyd b. Kays (r.a)'dan:Ben ve Mahrame el-Abdî, Hecer (Medine'ye yakın bir yerin adı)'den satmak için pazara bazı elbiseler getirmiştik. Derken Resûlullah (s.a.v.) geldi ve birkaç uzun don için bizimle pazarlık yaptı. Yanımızda da ücret mukabili tartan bir tartıcı bulunuyordu Resûlullah (s.a.v.) tartıcıya: "Tart ve biraz terazinin

74[74] Bu tabirden murad,az bir zamandır.Bir zât bir yere ineceğine yemin etse, yeminini yerine getir orada bulunması kâfidir. Arablar buna "tahilletü'l-kasem , derler (ç.n.).

Page 67: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

kefesini meylettir!" buyurdu.560- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Biriniz güvenilir bir zengine havale edilirse onu hemen kabul etsin; Zira, zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür" buyurdu.561- Anır b. Şuayb babasından, o da dedesi (r.a)'dan: Resûlullah (s.a.v.), mescitte alış veriş yapmayı yasaklamıştır.562- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Mescitte alış veriş yapan birini görürseniz, 'Allah ticâretini kârlı kılmasın!' deyin; orada kayıp hayvanını arayan birini görürseniz 'Allah onu sana nasip etmesin' deyin!" buyurdu.563- Ebû Hureyre ve Ali (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Hileyle müşteri kızıştırmayın! Şehirli, köylü namına Ş yapmasın. Bir kimse din kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın. Bir mse dm kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin! Bir kadın din kız kardeşinin boşanmasını istemesin!" buyurdu.564- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Yiyecek maddesi satan birine uğrayan Resûlullah (s.a.v)'a "altına elini sok" diye vahyedildi. O da elini yiyeceğe soktuğunda alt tarafının farklı olduğunu gördü ve: "Bizi aldatan bizden değildir" buyurdu.565- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v)'a: "Her kim memesinde sütü biriktirilmiş bir hayvan satın alırsa muhayyerdir. Onu mülkiyetinde tutmak isterse tutar, iade etmek isterse iade eder. Bu durumda beraberinde buğday ölçeği gibi bir ölçek de kuru hurma verir" buyurdu.566- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Her kim memesinde sütü biriktirilmiş bir hayvan satın alırsa, üç gün muhayyerdir. Onu mülkiyetinde tutmak isterse tutar, iade etmek isterse beraberinde buğday değil, bir ölçek (sâ') hurma vererek iade eder" buyurdu.567- İbn Ömer (r.a)'dan:Habbân b. Munkız'ın başında beyne ulaşan bir yara çıkmış ve dili ağırlaşmıştı. Bu yüzden alışverişte aldatılıyordu. Resûlullah (s.a.v.) satın aldığı mallar konusunda onu üç gün muhayyer kıldı.Sonra Resûlullah (s.a.v.) ona dedi ki: "(Malını) satışa sun ve aldatma yok de!"Sonra onu "Aldatma yok! Aldatma yok!" derken işittim.568- Enes (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) zamanında, kârını zararını bilmeyen Ensardan bir zat alışveriş yapıyordu.Kavmi Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Rasûlallah! Falan kimseyi alış verişten menet. Çünkü o kârını zararını bilmeden alışveriş yapmaktadır" diye şikayette bulundular.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) onu çağırttırarak alışverişten menetti. O zat: "Ya Rasûlallah, alışveriş yapmadan duramıyorum" deyince, Peygamber (s.a.v.): "Eğer alışverişi bırakamayacaksan , dilediğin şekilde alışveriş yap, ama (aldatmak yoktur) de" buyurdu.569- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Bu helesi (deve keçesi-çulu) ve kadehi (su kâbı ya da buğday ölçeği) kim satın alır?" diye sordu.Bir zat: "Ben onları bir dirheme satın alırım ya Rasûlallah!" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Kim bir dirhemden daha fazla verir?" diye sordu. Başka bir zat: "Ey Allah'ın Nebisi ben onları iki dirheme alırım" deyince. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "O zaman bunlar senin" buyurdu.570- Zeyd b. Eslem'den:Şehr denilen bir tacir, Abdullah b. Ömer'e müzayede (açık arttırma) alışverişinin hükmünü sorarken işittim.O zaman Abdullah b. Ömer dedi ki: "Resûlullah (s.a.v.) sizden birinin bir başkasının alış verişi üzerine, o bu işten vazgeçmedikçe alış veriş yapmasını yasakladı. Fakat miras ve ganimetler bu hükmün dışındadır.571- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) satılık malların pazara henüz varmadan yolda karşılanmasını yasakladı ve: "Her kim satılık malları yolda karşılar da, ondan birşey satın alırsa, satıcısı pazara vardığı vakit muhayyerdir" buyurdu.572- îbn Ömer (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v), pazara girmeden satılık malların yolda karşılanmasını yasakladı.573- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.): "Şehirli, bedevi namına satış yapamaz!" buyurdu.574- Cabir (r.a)'dan:Rasûlullah (s.a.v.): "Şehirli, bedevi namına satış yapamaz! Bırakınız insanları bir birlerinden nasiplensinler!" buyurdu.575- Ali (r.a)'dan:

Page 68: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.) bana iki kardeş köleyi satmamı emir buyurdu. Onları satıp aralarını ayırdım. Sonra bunu Resûlullah (s.a.v.)'e anlattım."Hemen onlara yetiş ve geri al. ikisini ancak birlikte satabilirsin." buyurdu.576- Âişe (r.anha)'dan:Bakara sûresinden faizin zikredildiği son ayetler nazil olduğu vakit Resûlullah (s.a.v.) çıkıp onları insanlara okudu. Sonra içki ticaretini yasakladı.577- İbn Abbâs(r.a)'dan:Hz. Ömer'e bir zâtın içki sattığı haberi ulaşınca şöyle dediğim işittim: "Allah (c.c.) falanın canını alsın! Resûlullah (s.a.v.)'ın: (Allah Yahudilerin belasını versin. Hayvan iç yağlan onlara haram kılınmıştı. Onlar da yağlan eritip sattılar) buyurduğunu duymadı mı?"578- Cabir b. Abdullah (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Allah (c.c.) içki, put, leş ve domuz satılmasını yasakladı" buyurdu.Bunun üzerine bazı müslümanlar: "Ölü hayvan yağlarına ne buyurursun? Bunlarla deriler yağlanır, gemiler boyanır ve halk onları aydınlatmada kullanır" diye sordular.Resûlullah (s.a.v.): "Haramdır, Allah Yahudilerin belasını versin. Ölü hayvan yağları onlara haram kılınınca, onlar da yağları eritip sattılar ve parasını yediler" buyurdu.579- Ebû Hureyre (r.a)'nin naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz buyurdu ki, şu üç sınıf insan Kıyamet gününde benim hasmım olacaktır. Ve ben, bana hasım olana galib gelirim. Bunlar: Benim adıma söz verip sözünde durmayan, hür birini satıp parasını yiyen ve ücretli olarak tuttuğu işçisinden tam olarak istifade ettiği hâlde ücretini tam vermeyen kimselerdir."580- Cabir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) kedi ve köpek satışından elde edilen parayı yasaklamıştır..581- Ebû Mes'ûd (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.) köpek satışından elde edilen parasıyı, fahişeye mehri ve kahine bahşişi yasaklamıştır.582- Ibn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) para karşılığı erkek hayvanla dişiyi döllemekten neh-yetti.583- Haram b. Muhayyıs babasından naklettiğine göre: Babası Peygambere (s.a.v)'e hacamatçının kazancını sormuş, Peygamber (s.a.v.) onu bundan nehyetmiş. Fakat babası buna ihtiyaçları olduğunu söyleyince,"O (kazancı su taşıttığın) devene yem yap ve kölene yedir" buyurmuş.584- İbn Abbas (r.a)'dan:Hz. Peygamber (s.a.v). hacamat yaptırdı (kan aldırdı) ve hacamatçıya ücretini verdi.585- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Allah, rüşvet verene de, alana da lanet etsin!" buyurdu. 586- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Allah, rüşvet verene de, alana da lanet etsin!" buyurdu.587- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v), cariyelere zorla fuhuş yaptırarak elde edilen kazana yasakladı.588- Ebü Said el-Hudrî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v)'in ashabından bazıları bir Arap köyüne uğradılar. Köy sakinleri onları ne ağırladılar, ne de misafir ettiler. Derken reisleri rahatsızlandı.Sahabiler diyorlar ki: Bunun üzerine bize geldiler ve: (Sizde buna bir ilaç Dulunur mu?) diye sordular.Biz de: "Evet, ama siz bizi ne ağırladınız, ne de misafir ettiniz. Dolayısıy-a buna mukabil bize belli bir mükâfat (ücret) tesbit etmediğiniz müddetçe >iz bu işi yapmayacağız" dedik.Bunun üzerine köylüler onlara bir koyun sürüsü vermeyi vadettiler.Sonra içimizden biri Fatiha sûresini okumaya başladı. Peygamber s.a.v)'in yanına gelince olayı kendisine anlattık.Resûlullah (s.a.v), o işi yapana: "Bunun şifa olduğunu nerden biliyor-un?" diye sordu. Fakat bunu yasaklamadı.Sonra: "Mükafatınızı yiyin ve bana da sizinle beraber ondan bir pay ayı-tn!" buyurdu.589- Cabir b. Abdullah (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v) benden bir deve satın aldı, ve değerini fazlasıyla tartıp verdi.

65- Meçhul Ve Benzeri Yasak Alış Verişler

590- Ebû Hûreyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), meçhul satış ile taş atılarak yapılan satışı yasakladı.591- İbn Ömer (r.anhüma)'dan:

Page 69: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.), gebe devenin yavrusunun gebeliğine kadar şartıyla yapılan satışı yasakladı.592- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), iki nevi satış ve iki nevi giyinişten nehyetti. Bu iki nevi satış: "Mülâmese" ve "Münâbezedir." iki nevi giymiş ise: (Kollarını dahi çıkarmaksızın) tamamen elbiseye sarılmak ve avret mahallerini örtmeksizin tek bir elbiseye bürünmektir."Mülâmese; bir kimsenin gündüz veya geceleyin eli ile başkasının elbisesine dokunması ve onu ancak bu suretle kabul etmesi Münâbeze; iki kimsenin elbiselerini elleriyle birbirlerine atması ve bakmadan nzâ göstermeden bunun satış sayılması (ç.n.).593- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Rasûlullah (s.a.v.): "Taş atmak sureti ile alış veriş yapmayın. Müşteri kızıştırmayın. Mülâmese (dokunma) yolu ile alış veriş yapmayın. Sizden her kim memesinde süt biriktirilmiş bir hayvan satm alır da beğenmezse, onu geri iade etsin, beraberinde bir ölçek (sa') de yiyecek maddesi versin!" buyurdu.594- îyâs b. Abdulmüzenî demiştir ki:Su satmayınız! Zira ben Resûlullah (s.a.v.)'i su satışını yasaklarken işittim.Ravi diyor ki: "Bu hangi sudur bilmiyorum."595- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), kullanım fazlası suyu satmaktan nehyetti.596- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "ihtiyaç fazlası su (başkalarından) alıkonulmaz. Çünkü bu (hayvanların) otlaklardan (rahat bir şekilde) otlanmalarına da mâni olur" buyurdu.Süfyân diyor ki: "Şu üç şey (kimseye) yasaklanamaz: Su, otlak ve ateş."597- Cabir b. Abdullah (r.anhüma)'dan:Nebi (s.a.v.), meyveyi birkaç yıllığına satmaktan nehyetti.598- (Yine) Cabir b. Abdullah (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Muhâkale, Muzâbene, Muhabere ve Mu'âveme (diğer rivayete göre, bir kaç yıllığına satış yapmak)'den nehiy buyurdu. îstisnalı satışları da yasakladı. Ancak âriyelere ruhsat verdi."75[75]

599- îbn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Zenginin borcunu geciktirmesi/ savsaklaması zulümdür. Zengin birine havale olunursan, hemen kabul et. Bir alış verişte iki satış yapma yani vadeli ve peşin iki farklı fiyat verme" buyurdu.600- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.) bir alış verişte iki tür satış yapmayı yasakladı.Muhâkale; Buğday mukabili toprağı (tarlayı) kiraya vermek. Muzâbene; Kuru hurma mukabili taze Hurma satışı.601- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Satışlı borçlanma, (selef ve bey) iki şartlı satış,"76[76] garanti altında olmayan bir malın satılmasından elde edilecek kâr ve sahip olmadığın bir malın satışı helâl değildir" buyurdu.602- Hakim b. Hizâm'dan:Peygamber (s.a.v)'e: "Ya Resûlullah! Ben alış veriş yapan biriyim. Alış verişte helâl ve haram olan şeyler nelerdir?" diye sordum.Resûlullah (s.a.v.): "Ey kardeşimin oğlu! Bir şey satın aldığında onu teslim almadan satma" buyurdu.603- Salim, babası(r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v), olgunlaşmadan meyvenin satılmasını yasakladı.604- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Olgunlaşmadan hurmanın satılması doğru değildir" buyurdu. Ashab: "Olgunlaşma ne demektir?" diye sordular.Peygamber (s.a.v.): "Kızarıp sararmasıdır" buyurdu.

75[75] Muhabere, gelirin üçte bir, dörtte bir gibi belli bir oranına mukabil toprağı kiranıntv . uaveme; birkaç yıllığına satış yapmak. Ariye; (Nevevî diyorki) Ariye, bir rahminci-selâ " Üzerinde tahminde bulunarak bu ağaçlardaki hurma kuruduğu vakit me-ma "V-îîr demesi' hurma sahibinin de ağaçlardaki taze hurmayı birine üç yük kuru hur-retivlT h 6 Vermesi ve ° mecliste hesablaşarak alıcının kuru hurmayı satıomnda tahliye su-tıhk mal teslim ve tesellüm etmeleridir. Istisnâk satıştan murad; Akid esnasında satım 3m. miktarmı pazarlıktan hâriç bırakıp satmamaktadır, ki, "Sana şu yığmı sattım ama bir kısmı müstesna." gibi sözlerle olur (ç.n.).76[76] Satışlı borçlanma; bana bin dinar borç vermen şartı ile bu malı sana 50 dinara satıyorum ve benzeri türde menfaat celbeden borç verme usulleri ile yapılan satışlar. İki şartlı satış; lek mal üzerinde vadeli ve peşin iki fiyat uygulaması usulü ile yapılan satışlar (ç.n.)

Page 70: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

605- Ibn Ömer (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v.) meyvesi olgunlaşıncaya kadar hurmayı, tanesi beyaz-laşıp afetten emin olununcaya kadar başağı satmaktan nehyetti. Bundan satıcıyı da alıcıyı da menetti.606- îbn Abbâs (r.a) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.)'in nehyettiği satış, yiyecek maddesinin teslim alınmadan satılmasıdır. Her şeyin hükmünün yiyecek gibi olduğunu zannediyorum.607- Ibn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Bedevilerden göz kararı ile yiyecek maddesi satın alırdık. Resûlullah (s.a.v.), onu bulunduğu yerden nakletmeden satmaktan bizi nehyetti.608- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), miktarı bilinmeyen kuru hurma yığınını, ölçeği belli kuru hurma mukabili satmaktan nehiy buyurdu.609- îkrime (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v.), hayvanın hayvan mukabili vadeli olarak satışını yasakladı.610- îbn Âbbâs (r.anhüma)'dan: Resûlullah (s.a.v.), hayvanın hayvan mukabili vadeli olarak satışını ya-sakladı.611- Semure (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.), hayvanın hayvan mukabili vadeli satışını yasakladı.612- Enes (r.a)'dan:Safiyye (r.a), Dihye el-Kelbî'nin payına düşmüştü. Resûlullah (s.a.v.), onu yedi baş köle, cariye ya da at mukabili satın aldı.613- Câbir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), iki siyah köleye mukabil bir köle satın aldı.

66- Selelm77[77] Akdi

614- îbn Abbâs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde, halk meyvalarda iki ve üç seneliğine selem yapıyorlardı.Resûlullah (s.a.v.): "Meyvalarda, malum ölçüde ve malum müddete kadar selem yapın!" buyurdu.615- Îbn Abbas'dan;Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde, halk meyvalarda iki ve üç seneliğine selem yapıyorlardı.Resûlullah (s.a.v.): "Meyvalarda, malum ölçekte ve malum tartıda kadar selef yapınız!" buyurdu.616- îbn Ebi'I-Mucâlid'den:Abdullah b. Şeddâd ve Ebû Burde selem konusunda münakaşa ettiler. Sonra beni, Abdullah b. Ebi Evfâ'ya gönderdiler. Gidip ona bu meseleyi sordum ve: "Biz Resûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer dönemlerinde, buğday, arpa, kuru üzüm ve kuru hurmada, bunlara sahip olmayan kimselerle "selem" muamelesi yapardık" dediler.Ibn Ebi'l-Mucâlid diyor ki: "Sonra bunu İbn Ebzey'e sordum o da aynısını söyledi."

67- Alış Verişteki Anlaşmazlıkları Halletme

617- Ibn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Alış veriş yapan taraflar birbirlerinden ayrılmadıkça, ya da alış verişleri muhayyerlik şartı ile olursa, akdi bozmak hususunda muhayyerdirler" buyurdu.618- Ibn Ömer (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.): "iki kişi alış veriş yaptıkları vakit birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe veya biri diğerini muhayyer bırakması halinde, onlardan her biri muhayyerdir. Ancak biri diğerini muhayyer bırakır da bu şart üzerine alış veriş yaparlarsa bu satış vacib olur. Alışveriş yaptıktan sonra ta raflar birbirinden ayrılırlar da, herhangi biri alışverişten vazgeçmezse satış yine vacib olur" buyurdu.619- Ebu'1-Vâzı/dan:Bir gazvede bulunduk ve bir yerde konakladık. Bir arkadaşımız başka birine köle mukabili bir at sattı. Ertesi gün sabah oluncaya kadar, o gün ve gece öylece kaldılar. Sabah hareket etme vakti gelince adam, atını eğerlemeye aitti ve pişman olup alışverişten döndü. Yaptıkları alış veriş sebebi ile diğeri yakasına yapıştı. Bunun üzerine Ebû Berze (r.a)'a geldiler ve aralarında geçen hadiseyi ona anlattılar.Ebû Berze: "Peki aranızda, Resûlullah'm hükmü ile hüküm vermeme razı olur musunuz? Resûlullah (s.a.v): (Alış veriş yapan taraflar birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe muhayyerdirler) buyurdu" dedi.620- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesi (r.a)'dan:

77[77] Selem; Zimmette vasıflı olan bir mah peşin verilen bir bedelle satmaktır (ç.n.).

Page 71: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Nebi (s.a.v.): "Satıcı ve alıcı, birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe muhayyerdirler. Ancak alışverişleri muhayyerlik şartı ile olursa müstesna. Alış verişten sonra taraflardan birinin, diğerinin satışı feshetmesi korkusuyla ayrılması helâl değildir" buyurdu.621- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Kim memesi süt dolu bir hayvan satın alırsa üç gün hayyerdir. Geri iade ederse, onunla beraber buğday dışında bir ölçek de yiyecek verir" buyurdu.622- Semure (r.a)'dan:"HerhanSibirkadım iki veliaynaynnikahlarsa (evlendirir-/ adın kendisini ilk nikahına alanındır. Her kim de malını iki ayn şahsa atarsa mal onu ilk satın alanındır" buyurdu.623- Semure (r.a)'dan:Resülullah (s.a.v.): "Velayet sahibi iki kimse ayrı ayrı bir malı satarlarsa, ilk önce satış yapanın satışı geçerlidir. İki veli ayrı ayrı bir kadını nikahlarlarsa, birincinin yaptığı nikah akdi geçerlidir" buyurdu.624- Kasım b. Abdurrahman babasından:Abdullah b. Mesud, Eş'as b. Kays'a, yirmi bin (dirhem) karşılığı savaş esirlerinden bir esir köle sattı. Sonra Eş'as b. Kays ona onbin getirince, Abdullah b. Mesud: "Ben onu sana yirmi bine sattım" dedi.Eş'as: "Ben onu yalnızca on bine satın aldım, fakat bu hususta senin görüşünü kabul ederim" dedi.Bunun üzerine îbn Mes'ud (r.a): "İstersen sana Resülullah (s.a.v.)'den rivayette bulurum" dedi.Eş'as: "Tamam kabul ediyorum" deyince,Abdullah b. Mesud: "Resülullah (s.a.v.): (iki kişi herhangi bir alışverişte bulunurlar da aralarında hiçbir şahid bulunmazsa, söz satıcının sözüdür. Ya da satışı feshederler) buyurdu" dedi.Bunun üzerine Eş'as: "Öyleyse ben onu geri veriyorum" dedi.625- Muhammed b. Eş'as babasından, o da dedesinden:Eş'as, Abdullah b. Mesud (r.a)'dan yirmi bin mukabilinde humus (beşte bir) kölelerinden bir köle satın aldı.Abdullah b. Mesud, kıymetini teslim almak için bir şahsı ona gönderdi. Eş'as: "Ben onu yalnız on bine satın aldım" deyince.Abdullah: "Öyleyse benimle senin aranda hüküm verecek birini göster" dedi.Eş'as: "Sen benimle kendi aranda hüküm ver" dedi.Abdullah: "Nebi (s.a.v)'i şöyle buyururken işittim: (Alış veriş yapan taraflar ihtilâfa düşer, herhangi bir delilleri de bulunmazsa, söz mal sahibinin sözüdür. Yahut her ikisi de alış verişten vazgeçerler) dedi.626- Âişe (r.anha)'dan:Bir zat bir köle satın aldı. Bir müddet onu istihdam ettikten sonra ayıplı olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.)'e baş vurarak şikayette bulundu. Resülullah (s.a.v) geri vermesine hükmedince, satıcı: "Ya Resülullah! Ama haracını aldı" dedi.Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.)'de: "Haraç, ona herhangi bir şey olması durumunda ödenmesi gereken tazminata mukabildir" buyurdu.627- Âişe (r.anha)'dan:Nebi (s.a.v.): "Haraç, tazminata mukabildir" buyurdu.628- Salim, babasından: (s.a.v.): "Her kim aşılanmış bir hurmalık satarsa, müşteri şart koşmaması durumunda onun meyvesi satana aittir" buyurdu.629- Salim, babası(r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Her kim mala sahib bir köle satarsa, müşteri şart koşmaması durumunda kölenin malı satana aittir" buyurdu.630- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Zimmetinde başkalarının malı bulunan biri iflas eder de herhangi bir şahıs kendi malını onun yanında görürse, o onu almaya diğerlerinden daha çok hak sahibidir" buyurdu.631- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Herhangi bir kimse, bir mal satar ve henüz parasından hiç bir şey teslim almadan malını iflas eden zatın yanında aynen bulursa, o mal onundur. Eğer müşteri malın kıymetinin bir kısmını ödemişse, kalanını teslim almada diğer alacaklılardan önceliklidir" buyurdu.632- Ebû Hureyre (r.a)'nin rivayet ettiği diğer bir hadiste de Resûlullah (s.a.v) aynı şeyleri buyurmuştur. Bu rivayette ayrıca şu ilave de yer almakta-dır. "Herhangi bir kimse ölür, yanmda da diğer bir zatın malı aynen bulunursa, bedelinden herhangi bir şeyi tahsil etmiş olsun veya olmasın o zat, diğer alacaklılardan önceliklidir."633- Ebû Hureyre (r.a)'dan başka bir tarikle iflas konusunda Resûlullah (s.a.v.)'den bir hadis rivayet edilmiştir:634- Medine Kadısı îbn Halde ez-Zurekî'den:iflas eden bir arkadaşımızın durumunu sormak için Ebû Hureyre (r.a)'m yanma gittik. Ebû Hureyre: Bunun hakkında Resûlullah (s.a.v.) şu şekilde hüküm vermiştir: (Herhangi bir zât ölür ya da iflas ederse, mal sahibi, malını aynen bulduğu takdirde, onu almaya daha layıktır) dedi.

Page 72: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

635- Cabir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'e bir deve sattım ve ailemin yanına ulaşmcayamkadar ona binme hakkının bana ait olmasını şart koştum.636- Cabir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) bana: "Deveni bana sat!" dedi."Hayır, o senindir" dedim."Onu bana sat!" dedi.Ben: "Falan kimsenin benden bir okka altın alacağı var. Bu para mukabilinde deve senin olsun" dedim.Resûlullah (s.a.v.) deveyi teslim aldı sonra:"Ailene varıncaya kadar buna binersin" buyurdu. Medine'ye vardığımda, o parayı bana vermesi için Bilâl'e emir buyurdu...ilh.Resûlullah (s.a.v.): "Müslümanlar şartlardan hakka uygun olanlarına bağlı kalırlar" buyurdular.638- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Müslümanların arasını bulmak caizdir" buyurdu.639- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Müslüman kardeşine hurma sattığında onu afet rursa, bu durumda ondan bir şey alman sana helâl olmaz. Din kardeşinin malını haksızlıkla neye karşılık olarak?!" buyurdu.640- Cabir b. Abdullah rivayet ettiğine göre; Resûlullah (s.a.v.) afet vuran malları hesaptan düşürmüştür.

68- Şuf’a78[78]

641- Cabir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Hanginizin yeri veya hurmalığı varsa, ortağına arzet-meden onu satmasın!" buyurdu.642- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan nakledildiğine göre:Resûlullah (s.a.v.), ev veya hurmalık olsun, taksim edilmemiş her ortaklıkta şuf'a hakkının olduğunu söylemiştir. Herhangi birinin ortağına haber vermeden (hissesini) satması helâl olmaz. Ortak onu dilerse alır, dilerse bırakır. Şayet ortağına haber vermeden satmışsa, ortağı ona sahip olmağa daha çok hak sahibidir.643- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan nakledildiğine göre: Resûlullah (s.a.v.) taksim edilmemiş her ortaklıkta şuf'a hakkını koymuştur. Şayet hudutlar tesbit edilmiş, yollar ayrılmışsa, artık şuf'a hakkı olmaz."644- Semure (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Komşu, komşunun evinde veya yerinde daha çok hak sahibidir" buyurdu.Resûlullah (s.a.v.): "Komşu komşusunun malında sakab nedeniyle daha hak sahibidir" buyurdu.Diğer bir rivayette şu ziyade yer almaktadır. Ebû Nu'aym7 Amr'a (Şe-rid'den rivayet eden ravi) dedim ki: "Sakab nedir?" "Şuf'a'dır" cevabını verdi,"Beni halk bunun komşuluk olduğunu zannetmektedir" deyince, "Halk öyle demektedir" dedi.

29- Faiz

646- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), faizi yiyene, yedirene, şahidlerine ve katibine lanet ti ve onların günahta eşit olduklarını söyledi.647- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Faiz yetmiş şubedir. Allah katında en hafifi, bir kimsenin annesi ile cinsel ilişkşye girmesi gibidir!" buyurdu.648- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Gümüş mukabilinde gümüş, altın mukabilinde altın birbirine eşit olarak satılırlar. Her kim ziyade verir ya da alırsa muhakkak faize bulaşmıştır. Alan da veren de bu işte aynıdırlar" buyurdu.649- Ebû Said el-Hudri, (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Misli misline olmadıkça altını altın mukabili satmayın. Birini diğerinden ziyade yapmayın. Misli misline eşit olmadıkça, gümüşü gümüş mukabili satmayın. Birini diğerinden ziyade yapmayın. Bunlardan mevcud olmayan bir şeyi mevcud olanla satmayın!" buyurdu.650- Ubâde b. Samit (r.a)'dan:

78[78] Şuf a bir kimsenin mülküne bitişik bir akar satılırken kararlaştırılan kıymetini ödemek şartıyla onu müşteriden cebren almasıdır (ç.n.).

Page 73: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.): "Altına mukabil altın, gümüşe mukabil gümüş, hurmaya mukabil hurma, buğdaya mukabil buğday, arpaya mukabil arpa ve tuza mukabil tuz, misli misline eşit miktarda ve peşin olarak satılır. Fakat bu sınıflar değişik olursa peşin olmak şartı ile dilediğiniz gibi satın!" buyurdu.651- Ömer b. Hattâb (r.a)'dan:Rasûlullah (s.a.v.): "Altını gümüş mukabili satmak ribâdır. Ancak "Al bunu, ver şunu!" şeklinde peşin olursa o başka. Hurmayı hurma mukabili satmak ribâdır. Ancak "Al bunu, ver şunu!" şeklinde peşin olursa o başka. Arpayı arpa mukabili satmak ribâdır. Ancak "Al bunu ver şunu!" şeklinde peşin olursa o başka" buyurdu.652- Ubade b. Sâmit (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Altın altına mukabil, gramı gramına eşit olarak; gümüş de gümüşe mukabil, gramı gramına eşit olarak satılır" buyurdu ve bu şekilde tuza kadar zikretti.Ubade (r.a) diyor ki: "Vallahi ben, Muâviye'nin topraklarında olmamaktan hiç yakınmam."653- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) zamanında bize değişik cinslerin karıştırıldığı düşük kalitede hurma gelirdi. Biz de, ondan iki ölçek verir, iyi cins hurmadan bir ölçek (saO alırdık. Bu muamele Resûlullah (s.a.v.)'e ulaştı ve: "Hiçbir hurmanın iki ölçeği başka cins bir hurmanın bir ölçeği ile değiştirilmez. Ve iki dirhem gümüş de bir dirhem gümüş ile bozdurulmaz" buyurdu.654- Fazâla b. Ubeyd el-Ensarî (r.a)'dan:Hayber'de iken Resûlullah (s.a.v.)'e, satılık ganimet mallarından üzerinde boncuk ve altm bulunan bir gerdanlık getirildi. Resûlullah (s.a.v.)'in emri ile sadece gerdanlıkta bulunan altın çıkarıldı. Sonra Peygamber (s.a.v.) ashabına hitaben: "Altına mukabil altın, tartısı tartısına (eşit olarak) satılır" buyurdu.655- îbn Ömer (r.anhüma)'dan:Ben, Baki' pazarında deve satardım. Develeri bazan dinar mukabili satar onun yerine dirhem alır; bazan da dirhem mukabili satar, onun yerine dinar alırdım. Resûlullah (s.a.v.) Hafsa (r.anha)'nm evinde bulunduğu bir sırada yanma geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlu yavaş ol! Sana bir hususu soracağım. Ben Baki' pazarında deve satmaktayım. Develeri bazan dinar mukabili satıp onun yerine dirhem almakta; bazan da dirhem mukabili satıp dinar almaktayım" dedim,Resûlullah (s.a.v.): "Onu birbirinizden ayrılmadan, aranızda teslim alınmayan hiçbir şey kalmaksızın, o günün kıymetine göre alırsan bunda bir beis yoktur" buyurdu.656- Salim, babası (r.a)'dan naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.), olgunluğa eriştiği iyice belli olmadan, hurmanın satılmasını ve kuru hurma ile yaş hurmanın değiştirilmesini yasaklamıştır.657- Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'dan:Rasûlullah (s.a.v.)'e yaş hurma mukabili kuru hurma satın alınması hususu sorulurken işittim.Resûlullah (s.a.v.): "Kuruduğu zaman yaş hurmamn miktarı azalır mı?" diye sordu.Ashab: "Evet, azalır" deyince, bu tür alış verişi yasakladı.658- Zeyd b. Sabit (r.a)'dan naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) göz kararı ile ölçülerek ariyyelerin79[79] satılmasına ruhsat vermiştir.659- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) beş vasak80[80]dan az, yahut beş vasaklık (Ravilerden Da-vud b. el-Husayn beş vaşak mı? yoksa beş vaşaktan az mı? olduğunu bilmeyerek burada tereddüd etmiştir) ariyyelerin göz karan ile satılmasına ruhsat vermiştir.660- Sabit (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), ev halkının taze taze yemesi için, ariyyenin göz karan ile aynı miktarda kuru hurma mukabili satın alınmasına ruhsat vermiştir.661- İbn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Hayber halkıyla orada çıkan ekin ve hurmanın yarısı karşılığında anlaşma yaptı. Resûlullah (s.a.v), her yıl eşlerine seksen vaşak kuru hurma ve yirmi vaşak arpa olmak üzere toplam yüz vaşak yiyecek verirdi. Ömer b. Hattâb yönetime geçince, Hayber'i böldü ve Peygamber (s.a.v.)'in eşlerini, onlara araziden hisse vermek veya her yıl kendilerine vaşaklarını (yüz vaşak yiyeceği) ödemek arasında muhayyer bıraktı. Bazısı kendilerine arazi vermesini tercih ederken bazısı da vaşaklarını seçti. Âişe ve Hafsa (r.a) vaşakları seçenlerdendi.662- Ibn Ömer (r.a)'dan:Senet ve metin açısından bir önceki hadise bak.663- İbn Ömer (r.a)'dan nakledildiğine göre:Ömer b. Hattâb (r.a), Yahudi ve Hıristiyanlan hicaz topraklarından sürdü. Zaten ResûluIIah (s.a.v.), Hayber'i fethedince, Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Orası fethedildiği zaman arazi Allah ile Resulü ve müminlere ait olmuştu. Bu sebebple Yahudileri oradan çıkarmak istemiş, bunun üzerine

79[79] Ariyye için 598 nolu hadise bak (ç.n.).80[80] Bir vesk, 60 sâ kadardır (ç.n.).

Page 74: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Yahudiler, çalışmayı üstlenmek ve çıkan hurmanın yarısına sahip olmak şartı ile kendilerini orada bırakmasını ResûluIIah (s.a.v)'den istemişlerdi. Re-sûlullah (s.a.v) de onlara: "Bu şartlarla sizi dilediğimiz müddetçe burada bırakıyoruz" buyurmuştu. Böylece Yahudiler, Ömer (r.a) onları "Teymâ" ve "Erîha'ya" sürünceye dek orada kaldılar.664- Âişe (r.anha)'dan:ResûluIIah (s.a.v.) bir Yahudiden yiyecek satın aldı ve ona demirden bir zırhı rehin olarak verdi.665- Ebû Hureyre (r.a)'dan:ResûluIIah (s.a.v.): ''Binek hayvanı rehin olarak verilmişse, rehin alan ancak ona yaptığı masraf mukabili biner, memeli (süt veren) hayvan rehin olarak verilmişse, sütünden içer. Masrafı, sütünü içen ve sırtına binen kimseye aittir" buyurdu.

70- Kayıp Ve Bulunan Mallar

666- Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a)'dan:Bir zat, benim de yanında bulunduğum bir sırada ResûluIIah (s.a.v.)'a gelerek bulunan eşyanın hükmünü sordu.ResûluIIah (s.a.v.): "Bağını ve mahfazasını iyi belle, sonra onu bir sene ilân et. Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!" buyurdu.Aynı zat: "Peki kaybolmuş koyunun hükmü nedir?" diye sordu.ResûluIIah (s.a.v.): "O, ya senin ya din kardeşinin ya da kurdun olur" buyurdu.Adam: "Ya kaybolmuş deveye ne dersin?" diye sorunca,ResûluIIah (s.a.v.): "Su tulumu ve çarığı yanındadır. Sahibi onu buluncaya kadar deve suya gider ve ağaçlardan beslenir" buyurdu.667- Yine Zeyd b. Halid el-Cühenî'den:Bir bedevi Nebi (s.a.v.)'e bulunan eşyanın hükmünü sordu. Peygamber (s.a.v.): "Onu bir sene boyunca ilân et. Biri gelip de bağını ve mahfazasını sana doğru olarak haber verirse ne âlâ! Aksi takdirde ondan sen istifade et!" buyurdu.Bedevi, kaybolmuş devenin hükmünü de sorunca, ResûluIIah (s.a.v)'in yüz rengi değişti. Ve: "Ondan sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberindedir. Suya da gider, ağaçlardan da beslenir. Onu sahibi buluncaya kadar kendi haline bırak!" buyurdu.Bedevi ayrıca kaybolmuş koyunun hükmünü de sordu. Nebi (s.a.v.): "O senin, yahut din kardeşinin yahut da kurdundur" buyurdu.668- Süveyd b. Ğafele'den anlaymaktadır:Ben bir kırbaç buldum ve aldım. Bundan dolayı Zeyd b. Suhân ve Selmân b. Rebi'a beni ayıpladılar.Ben de: "Sahibini bulursam kendisine teslim ederim. Aksi takdirde ondan istifade ederim" dedim.Daha sonra bu durumu Ubeyy b. Ka'b (r.a)'a anlattım, bana şöyle dedi: "iyi etmişsin, iyi etmişsin. Ben bir bohça bulmuştum da onu Resûlullah (s.a.v.)'e getirmiştim. Bana: 'Onu bir sene boyunca ilân et!' dedi. Ben de onu bir sene tanıttım. Onu tanıyan kimse çıkmayınca, tekrar Resûlullah (s.a.v)'e geldim, yine onu ilân et buyurdu. Aynı şekilde bir sene daha ilân ettim. Onu bilen kimse çıkmayınca, bu defa Resûlullah (s.a.v.): "Miktarım, mahfaza ve bağım iyi belle. Sahibi gelirse onu kendisine ver. Aksi takdirde onu kendin kullan!" buyurdu.669- Zeyd B. Halid el-Cühenî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'e bulunan eşyanın hükmü soruldu.Resûlullah (s.a.v.) sorana: "Onu bir sene ilân et, Sahip çıkan olmazsa mahfaza ve bağını iyi belle. Bilahare onu ye! Fakat sahibi gelirse onu kendisine teslim et!" buyurdu.670- Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a)'dan:Müzeyne kabilesinden bir zat, Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Herkesin gelip seçtiği yolda veya meskûn bir köyde bulunan eşya için bana ne buyurursun?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Onu bir sene ilân et! Onu arayan biri çıkıp gelirse kendisine teslim et! Aksi takdirde onu nasıl istersen Öyle yap! Günün birinde sahibi çıkıp gelirse onu kendisine veriver. Herkesin gelip geçtiği yer olmayan yolda veya meskûn olmayan köyde bulunan eşyada ve rikaz (yeraltı madeni /hazine) da ise humus/ beşte bir vergi vardır" buyurdu:671- Iyâz b. Hımar (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Herhangi bir şey bulan, bir ya da iki âdil kimseyi şa-hid tutsun. Onu gizleyip saklamasın. Sahibi gelirse o buna daha layık/ hak sahibidir. Aksi takdirde, o Allahm malıdır, dilediğine nasip eder" buyurdu.

71- Nikah /Evlilik

672- Abdullah b. Mesud (r.a)'dan:

Page 75: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.) bize: "Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü harama bakmaktan daha ıyı engeller ve namusu zinadan daha iyi korur. Kimin evlenmeye gücü yetmiyorsa, oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvetini kırmak mesabesinde-dir" buyurdu.673- Semure (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v), "tebettül"ü (tamamen ibadete yönelerek evliliği terket-mek, dünyadan el etek çekmek) yasakladı.674- Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'dan:Osman b. Maz'un, (dünyadan el etek çekip) bekar kalmak istediğinde, Nebi (s.a.v.) onu bundan nehyetti.Said diyor ki: "Şayet Resûlullah (s.a.v.), onun bunu yapmasına müsaade etseydi biz de kendimizi iğdiş ederdik."675- Muğire b. Şu'be (r.a)'dan:Bir kadına evlenmek için dünür gittim. Resûlullah (s.a.v.) bana: "Ona baktın mı?" diye sordu.Ben: "Hayır!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse ona bak, çünkü bu aranızdaki ülfetin sürekli olması için gereklidir" buyurdu.676- Enes (r.a)'dan:Muğire b. Şu'be (r.a) bir kadına dünür gitti de Resûlullah (s.a.v.) kendisine: "Git, ona bak, zira bu aranızdaki sevginin daha sürekli olmasını sağlar" buyurdu.677- Ebû Hureyre (r.a)'danResûlullah (s.a.v.): "Neceş yapmayın (müşteri kızıştırmayın), şehirli köylü adına mal satmasın, hiç kimse din kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın. Hiç kimse din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin ve hiç bir kadın, kız kardeşinin boşanmasını istemesin. (Diğer râvi Ali: "Kabında-kini dökmek (sadece kendisinin tek başına erkekten yararlanması) için (boşanmasını istemesin)" ziyadesini yapmaktadır)."678- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Hiç bir kadın, kabındakini boşaltmak (sadece kendisinin tek başına erkekten yararlanması) için (dinde) kız kardeşinin boşanmasını şart koşmamalıdır." buyurdu.679- Abdullah (b. Mesud) (r.a)'dan:s.a.v.) bize namazda ve ihtiyaç anında okuyucağımız teşehreden Ibn Mesud ihtiyaç anında okunacak teşehhüdün birinin şöyle demesi olduğunu söylemiştir: "Şüphesiz ki hamd Allah'a mahsustur, O'na hamdeder, O'ndan yardım ister ve O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu kimse sap-tıramaz; kimi de saptırırsa, onu kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür."Bundan sonra Kur'an'dan şu üç âyeti okur:"Allah'tan nasıl korkmak lazımsa Öylece korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin!""Kendisinin adını ileri sürmek suretiyle birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarım koparmaktan sakının!""Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin!"680- Ummü Seleme (r.anha) anlatmaktadır:Ümmü Habîbe (r.anha) Resûlullah (s.a.v)'e: "Ey Allah'ın Resûlu! Kız kardeşimi ister misin?" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Ne yapacağım?" deyince,Ümmü Habîbe: "Nikâhlarsın" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Kız kardeşini mi?" diye sordu.Ümmü Habîbe: "Evet!" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Sen bunu ister misin?" deyince,Ümmü Habîbe: "Ben senin zaten tek hanımın değilim. Herhangi bir hayırda bana ortak olanın, en çok kız kardeşim olmasını isterim" dedi.Resûlulîah (s.a.v.): "Ama o bana helâl olmaz" buyurdu.Ümmü Habîbe: "Fakat Allah'a yemin ederim ki, ben senin Dürre veya Zerre (buradaki tereddüd ravi Züheyr'den kaynaklanmaktadır)'yi istemekte olduğunu haber aldım" dedi:Resûlullah (s.a.v.): "Ümmü Seleme'nin kızı Dürre'yi mi?" diye sordu.Ümmü Habîbe: "Evet!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a yemin ederim ki, o benim terbiyem altında bulunan üvey kızım bile olmasa, bana yine helâl olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası ile beni Süreybe emzirmişti. Artık bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi teklif etmeyiniz!" buyurdu.681- Yezid b. Berâ, babasından:Amcamla (r.a) karşılaştım. Eline bir bayrak almıştı. Ona: "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.

Page 76: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

"Resûlullah (s.a.v.) beni, babasından sonra onun hanımını nikahlayan adamın boynunu vurmak ve malını almak için gönderdi" dedi.682- Zübeyr b. Abdurrahman b. Zübeyr babasından:Rifâ'a b. Semev'el hanımı Tümeyme bt. Vehb'i, Resûlullah (s.a.v.) zamanında boşadı. Onu Abdurrahman b. Zübeyr nikahladı. Fakat, ona yaklaşıp cinsel ilişki kuramaymca, onunla cinsel temasta bulunmadan boşadı. Onu daha önce boşayan Abdurrahman'dan önceki eşi Rifa'a (tekrar) kendine nikahlamak istedi. Ve bu isteğini Resûlullah'a bildirdi.Resûlullah (s.a.) Rifâ'a'yı, onunla tekrar evlenmekten nehyederek: "Balca-ğızını tatmadan o sana helâl olmaz" buyurdu.683- Âişe (r.anha)'dan:Rifâ'a'mn karısı Resûlullah'a gelerek: "Rifâ'a, beni talak-ı bâin (üç talak) ile boşadı. Ben de, Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendim. Fakat ondaki erkeklik elbise saçağı gibi gevşektir" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) tebessüm ederek: "Rıfâ'a'ya mı? dönmek istiyorsun. Hayır, Abdurrahman b. Zübeyr senin balcağizından, sen de onun balcağızından tatmadıkça bu mümkün olmaz" buyurdu.684- Ebû Hureyre (r.a)'dan:( Hülle yapana da yaptırana da "Allah lanet etsin!") diye beddua etti.685- Ebû Hureyre (r.a) nakledildiğine göre:Resûlullah (s.a.v.) kadının halası üzerine, halanın kardeşinin kızı üzerine, kadının teyzesi üzerine ve teyzenin kızkardeşinin kızı üzerine nikâh edilmesini yasakladı. Genç kadın yaşlı üzerine, yaşlı kadın da genç üzerine nikâh edilmez.686- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Efendisi ve ailesinin izni olmaksızın evlenen köle zanidir" buyurdu.687- Resûlullah (s.a.v)'in eşi Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz ki süt emme doğum/ nesep yoluyla evlilikleri haram kılar" buyurdu.688- Âişe (r.anha)'dan:Kur'an'da "Malum on defa emme" ayeti nazil olmuştu. (Hz. Âişe bununla, mahremiyeti gerektiren süt emme sayısını kastedmektedir). Bunu Hz. Âi-şe'den nakleden Âmre binti Abdurrahman diyor ki: "Sonra Âişe, beş emmenin nazil olduğunu söyledi.689- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Bir veya iki defa emmek mahremiyeti gerektirmez. buyurdu.690- Âişe (r.anha)'dan:Ebû Hüzeyfe b. Utbe'nin nikâhı altında bulunan Sehle bt. Süheyl b. Amr ResÛlullah (s.a.v)'e gelerek: "Ebû Huzeyfe'nin evlatlığı Salim, ben ev elbiselerimle olduğum hâlde huzurumuza girmektedir" dedi.Biz onu çocuk iken görürdük. Aynen ResÛlullah (s.a.v)'in Zeyd'i evlatlık edindiği gibi, Ebû Huzeyfe de onu evlatlık edinmişti. Bu hususta Allah (c.c.) şu ayeti indirdi."Onları babalarına nisbetle çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur" O zaman Resûluîlah (s.a.v.), ona Sâlim'i emzirmesini emir buyurdu. Bunun üzerine O da Sâlim'i beş defa emzirdi ve Salim artık onun süt evlâdı oldu.Aişe (r.a) bu hadiseyi esas alarak kardeşlerine ve kardeşlerinin kızlarına, yaşı ilerlemiş de olsa, kendisini görmesini ve yanına girmesini istediği kimseleri beş defa emzirmelerini söylerdi, sonra o kimse yanına girerdi.Ümmü Seleme ve Nebi (s.a.v.)'in diğer hanımları henüz beşikte iken em-zirilmedikçe, böyle bir emzirmeyle hiçbir kimsenin yanlarına girmesini kabul etmediler ve Âişe'ye: "Vallahi bilemiyoruz! Belki de bu husus, diğer insanlardan ayrı olarak ResÛlullah (s.a.v.)'in Salim için verdiği bir ruhsattır" dediler.691- Aişe (r.anha)'dan nakledildiğine göre:Bir gün ResÛlullah (s.a.v.), Aişe'nin yanına girmiş ve o sırada Âişe'nin yanında bir adam bulunuyormuş. "Bu kimdir?" diye sormuş. Aişe'de: "Süt kardeşim." diye cevap vermiş.Bunun üzerine ResÛlullah (s.a.v.): "Süt kardeşlerinizin kimler olduğunu iyi düşünün, Zira süt hükmü ancak açlıktan olursa sabit olur" buyurmuş.692- Âişe (r.anha)'dan:Örtünme emri nazil olduktan sonra amcam geldi ve yanıma girmek için izin istedi. Kendisine izin vermedim. Daha sonra, ResÛlullah (s.a.v.) geldiğinde bu hususu kendisine sordum."Ona izin ver; çünkü o senin amcandır" buyurdu.Ben de: "Beni kadın emzirdi, erkek emzirmedi" deyince,ResÛlullah (s.a.v.): "Hay senin sağ elin toprağa sürtünsün! Ona izin ver, çünkü o senin amcandır." buyurdu.693- îbn Abbas (r.a)'dan şöyle nakletmişir:ResÛlullah (s.a.v.)'e nikahına alması için Hamza (r.a)'ın kızı teklif edildiği zaman: "O benim süt

Page 77: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

kardeşimin kızıdır" buyurarak reddetti.694- Abduddâr oğullarının kardeşi Buneyh b. Vehb'den: Ömer b. Abdullah, Talha b. Ömer'i Şeybe b. Cübeyr'in kızı ile, her ikisi de ıhramlı bulundukları bir sırada evlendirmek istedi ve hazır bulunması için Ebân b. Osman b. Affan'a birini gönderdi. Fakat zaman Hac kafilesi'nin başı olan Ebân, onun bu hareketini tasvip etmedi ve Osman b- Affan'dan şunu nakletti nu nakletti:Resûlullah (s.a.v.): "ihramlı olan, ne evlenir ne başkasını evlendirir ve ne de dünür gider" buyurdu.695- Meymûne bt. Haris (r.anha) diyor ki:Resûlullah (s.a.v), benimle "Şerif" denilen yerde, her ikimiz de ihramlı olmadığımız bir sırada evlendi.696- Ebu's-Şa'sâ bildirdiğine göre Ibn Abbas (r.anhüma) demiştir: J Peygamber (s.a.v.) Meymûne ile ihramlı iken evlendiğini söylemiş.Ebu's-Şa'sâ bunu Zühri'ye dedi ki: Bana Yezid b. Esam'm - ki Meymû onun teyzesidir - bildirdiğine göre:Nebi (s.a.v.), onunla hem kendisi, hem de o ihramsızken evlenmiştir.697- Muhammed'in oğullan Hasan ve Abdullah'ın, - Hasan daha güvenilir idi- babalarından naklen bildirdiklerine göre Resûlullah (s.a.v.), Hayber'in fethi sırasında mut'a nikâhı ile evcil eşek etinin yenilmesini yasaklamıştır.698- Rebi b. Sebre el-Cühenî'nin, babasından naklen bildirdiğine göre: Resûlullah (s.a.v.), mut'a nikahını yasaklamıştır.699- Rebi b. Sebre el-Cühenî, babası (r.a)'dan şöyle nakletmiştir:Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıktık. Umremizi tamamladıktan sonra bize: "Bu kadınlarla mut'a yapın" buyurdu.O devirde mut'a yapmak bize göre evlenmekti. Bunu kadınlara teklif ettiğimizde bizimle aralarında belli bir müddet tayin etmedikçe kabul etmediler. Sonra bu durumu Nebi (s.a.v.)'ye anlattık."Öyleyse siz de dediklerini yapın!" buyurdu.Bunun üzerine ben ve amcamın oğlu yola çıktık. Benim bir hırkam vardı. Onun hırkası benimkinden daha iyi idi; ama ben ondan daha genç idim. Derken bir kadının yanma vardık ve isteğimizi ona teklif ettik. Benim gençliğim, amcamın oğlunun ise hırkası hoşuna gitti. Sonra: Bir hırka diğer bir hırka gibidir" dedi ve onunla evlendim. Aramızda tayin edilen müddet on gün idi.O geceyi onun yanında geçirdim. Sabaha çıktığımda doğruca mescide gittim. Bir de baktım ki Resûlullah (s.a.v.), Kabe'nin kapısı ile Haceru'1-Es-ved'ın arasında durmuş, ayakta insanlara hitab ederek şöyle diyordu: "Ey insanlar! Dikkat ediniz ben size, şu kadınlarla mut'a yapmanız için izin ver-miştim. Ancak bundan böyle Allah (c.c), bunu kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. O kadınlardan herhangi biri beraberinde bulunan onu hemen serbest bıraksın. Ve onlara verdiğiniz mallardan hiçbir şeyi geri almayın!"700- Âişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Velisinin izni olmadan evlenen kadının nikâhı batıldır. Şayet kocası onunla cinsel temas kurarsa, bu durumda, fercini kendisine helâl kılmasına mukabil olarak ona mehir vermesi gereklidir. Eğer taraflar münakaşa ederlerse, o zaman sultan, (yönetici) velisi bulunmayanın velisi-dir" buyurdu.701- Ebû Musa el-Eş'arî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.702- Ebû Bürde babası (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.703- Ebû Musa el-Eş'arî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.704- Ebû Bürde, babasından.Resûlu'lah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.705- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.), Benî Mustalık gazvesinde esirler aldığında, Cüvey-riye bt. Haris (r.anha), Sabit b. Kays b. Şemmâs (r.a) veya bir amca oğlunun payına düşmüştü. Cüveyriye onunla, kendisi için mükâtebe akdi yaptı. (Yani belli miktarda bir malı temin etmesi durumunda hürriyetine kavuşacaktı).Cüveyriye, tatlı ve güzel bir kadındı. Hiç kimse yok ki, onu görüp de gönlünü kaptırmasın. Sonra yaptığı mükâtebe akdi için yardım istemek üzere Resûlullah (s.a.v.)'a geldi. Vallahi daha onu hücrenin kapısında görür görmez ondan huylandım. Anladım ki Resûlullah (s.a.v.) da onu benim gördüğüm gibi görecekti.Ve: "Ya Resûlullah! Ben kavminin efendisi Haris b. Ebi Zirâr'm kızı Cü'eyrıye'yım. Sana gizli olmayan, birtakım şeyler başıma geldi ve ben Sabit'in 'eya bir amcazadesinin payına düştüm. Onunla kendim için mükâtebe akdiyaptım. Şimdi ise Allah Rasulü (s.a.v.)'e gelerek bu akdi yerine getirebilmem Kin yardım

Page 78: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

istemekteyim" dedi.Resûlullah (s.a.v): "Bundan daha hayırlısına evet der misin?" diye sordu.Cüveyriye: "Nedir ya Resûlullah?" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Mukâtebe akdini Ödeyeyim ve seninle evleneyim" deyince,Cüveyriye: "Evet, kabul!" diye karşılık verdi.Resûlullah (s.a.v.): "Ben de bu işi yaptım" buyurdu.Derken halk arasında yayıldı ki, Nebi (s.a.v.) Cüveyriye bt. Haris ile evlendi. Ve bunun üzerine İnsanlar: "Bunlar (esirler) Resûlullah (s.a.v.)'in akrabaları olmuşlardır" diyerek ellerinde bulunan Benî Mustalık esirlerini serbest bıraktılar.Resûlullah (s.a.v.)'in onunla evliliği Beni Mustalık'tan yüz kişinin özgürlüğüne kavuşmasına sebep oldu. Kavmi için ondan daha bereketli bir kadın bilmiyoruz.706- Ümmü Seleme (r.anha) demiştir ki:"Ben Resûlullah (s.a.v)'den bir şey işittim ki, o şu sözden daha çok hoşuma gitti: "Hiç kimse yok ki, başına bir bela gelir de... ilh."Ümmü Seleme'den haberi nakleden ravi diyor ki: "Sonra Resûlullah (s.a.v.) ona birini göndererek dünür gitti. Ümmü Seleme bu talebe şöyle karşılık verdi. (Resûlullah (s.a.v.)'in isteği başüstüne; fakat benim şu üç özeeli-ğimvardır ki, bunlardan dolayı Resûlullah'ın incinmesinden çekinirim. Ben aşırı kıskanç bir kadınım, beni evlendirecek bir velim bulunmamaktadır, ve i>ir de ben çocuklu bir kadınım.Bu sözleri Hz. Ömer (r.a) duydu. Ümmü Seleme: (Ey Hattaboğlu benim ?öyle şöyle sorunlarım vardır) deyince Ömer, Resûlullah (s.a.v.) namına, <endi nefsi için kızdığından daha çok kızdı.Derken Ümmü Seleme'nin dedikleri Resûlullah (s.a.v.)'in kulağına vardı ve Resûlullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'ye gelerek şöyle söyledi: 'Sözünü ettiğin kıskançlığım senden gidermesi için Allah'a dua etmekteyim. Bahsettiğin gibi çocuklu olmana gelince, Allah (c.c.) onlara yetecektir. Seni evlendirecek hiçbir velinin bulunmadığı hususuna gelince, şüphesiz ki, burada bulunan va da bulunmayan hiçbir velin beni sevmemezlik etmez.' buyurdu.Bunun üzerine Ümmü Seleme, oğluna: 'Resûlullah'ı benimle evlendir!' dedi. O da evlendirdi.707- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Dul kadın, kendisine danışılmadıkça nikâhlanamaz. Kız ise, kendisinden izin alınmadıkça nikah olunamaz." buyurdu. Denildi ki: "Ya Resûlullah! onun izni nasıl olur?" Resûlullah (s.a.v.): "Susmasıdır." buyurdu.708- Aişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Fercleri hususunda kadınlardan izin alın, (başka bir rivayette, onlara danışın)" buyurdu.Denildi ki: "Kız haya edip susarsa?"Resûlullah (s.a.v.): "Susması onun iznidir." buyurdu.Diğer rivayette: "Kız haya ederse?" denildi. Resûlullah (s.a.v.): "O onun iznidir" buyurdu.709- îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Dul kadın kendisi için velisinden daha çok hak sahibidir. Kız ise, kendisi hakkında ondan izin istenir. Susması onun kabul etmesi demektir." buyurdu.710- Hansa bt. Hidam el-Ensâriyye (r.anhüma)'dan:Dul olduğu halde babası ona danışmadan onu evlendirdi. Bu evliliği istemedi ve Resûlullah (s.a.v.)'e başvurdu. Resûlullah (s.a.v.) de onun nikâhını iptal etti.711- Âişe (r.anha) demiştir ki: Resûlullah (s.a.v.) benimle evlendiğinde ben altı yaşında idim, benimle zifafa girdiğinde ise dokuz yaşında idim.712- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Üç şey vardır ki, bunların ciddisi de ciddidir; şakası da ciddidir: Nikah, talak (boşanma) ve ric'at (talakı ric'î ile boşanmış bir kadını yeniden nikâha almak)" buyurdu.713- Ümmü Habîbe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.), onunla henüz o Habeşistan yurdunda iken evlendi. Onu Resûlullah (s.a.v.) ile Necâşî evlendirdi ve mehir olarak ona dört bin dirhem verdi. Çeyizini de kendinden temin ederek Şurahbil b. Hasne ile gönderdi. Resûlullah (s.a.v.) ona (Ummü Habîbe'ye) hiçbir şey göndermedi. Kendi kadınlarının mehri ise dört yüz dirhem idi.714- Değişik bir senedle bu önceki hadisin benzeri.715- Enes b. Malik (r.a)'dan:Abdurrahman b. Avf (r.a) Ensarlı bir kadın ile evlendiğinde, Resûlullah (s.a.v.) kendisine: "Ona ne kadar mehir verdin?" diye sordu."Bir nevât altın" dedi.îbn Ebi Nuceyh demiştir ki: "Nevât: Beş dirhem; Neşr: Yirmi dirhem; Uki-ye: Kırk dirhemdir."716- Sehl b. Sa'd (r.a)'dan:Biz toplu halde bulunuyorduk. Birden kadının biri: "Ya Resûlullah! Ben kendimi sana hibe ettim,

Page 79: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

hakkımda kararını ver!" demesin mi.Derken topluluktan bir adam: "Ya Resûlullah! Onu benimle evlendir!" dediResûlullah (s.a.v.): "Git, demirden bir yüzük olsun bak" buyurdu. Adam gitti, fakat hiçbir şey; demirden bir yüzük dahi getiremedi.Resûlullah (s.a.v.): "Ezberinde Kur'an surelerinden bîrşey var mı?" diye sordu.Adam: "Evet!" deyince,Resûlullah (s.a.v) ezberinde bulunan Kur'an sureleri mukabili onu evlendirdi.717- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) aramızda bulunduğu dönemde bizim verdiğimiz me-hir on 'Ukiyye' idi.718- Alkame'den:Abdullah b. Mesud'a, bir kadınla evlenen, fakat mehir tesbiti yapmadan ve cinsel ilişki kurmadan vefat eden adamın hanımının durumu soruldu. Önce onları kabul etmedi. Sonra şöyle dedi: "Onun durumu ile İlgili olarak kendi görüşümü belirteceğim. Doğru olursa Allah'tan, hata olursa bendendir. Ne eksik ne de fazla olmaksızın yakını olan kadınlardan herhangi biri-ninki gibi mehir hakkı vardır. îddet beklemeli ve mirası almalıdır." dedi.Bunun üzerine Ma'kıl b. Sinan el-Eşca't ayağa kalkarak: "Şehadet ederim ki, aynen Resûlullah (s.a.v.)'in Amir b. Sa'sa'a oğullarının bir boyu Benî Rav-vâs'dan bir kadın olan: Vaşık'm kızı Buru hakkında verdiği hüküm gibi hükmettin" dedi.719- Ibn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Şiğâr"81[81] usulü evlenmeyi yasakladı.720- Abdullah b. Ömer (r.a)'dan: Resûlullah (s.a.v) Şiğar" (usûlü) nikahı yasakladı.Şiğar: Aralarında mehir mevzubahis olmaksızın, birinin kızını başka biriyle, onun da kızını kendisi ile evlendirmesi şartı ile evlendirmeğidir.721- Enes (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Safiyye'yi azad etti ve azadlığım onun mehri saydı.722- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Bir kimsenin iki hanımı olur da diğerine karşı ilgisiz kalıp tamamen birine meylederse, Kıyamet gününde iki tarafından biri dü-Şük olarak gelir" buyurdu.723- Nebi (s.a.v.)'nin eşi Âişe (r.anha)'dan:ResûluUah (s.a.v.) bir sefere çıkmak istediğinde hanımları arasında kura çekerdi. Kura hangisine çıkarsa onunla yola çıkardı.724- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:Sünnet olan: Bir kimse kız ile evlendiği vakit onun yanında yedi gün kalması, dul ile evlendiği vakit ise onun yanında üç gün kalmasıdır.725- Nebi (s.a.v.)'nin eşi Aişe (r.anha)'dan:ResûluUah (s.a.v.) bir sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kura çeker, hangisine çıkarsa onu yanına alırdı.Onlardan her bir kadın için bir gün ve gece ayırırdı. Ancak Şevde bt. Zem'a, ResûluUah (s.a.v.)'in hoşnutluğunu kazanmak için, gün ve gecesini Aişe (r.a)'ya vermişti.726- Enes (r.a)'dan:Abdurrahman b. Avf (r.a) evlendiği vakit, ResûluUah (s.a.v.) kendisine: "Bir koyun dahi olsa ziyafet ver!" buyurdu.727- Enes b. Mâlik, (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.) Hafsa veya hanımlarından biri ile evlendiğinde, ziyafet olarak hurma ve buğday ezmesi verdi.728- îmâre b. Huzeyme b. Sabit babasından:ResûluUah (s.a.v.): "Şüphesiz ki, Allah (c.c.) hakkı söylemekten haya etmez. Kadınlarla arkalarından cinsel ilişki kurmayın" buyurdu.729- İbn Abbâs (r.anhüma)'dan:ResûluUah (s.a.v.): "Herhangi bir erkek ya da kadın ile arkadan cinsel ilişki kuran bir kimseye Allah (c.c) rahmeti ile bakmaz" buyurdu.730- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Abdullah b. Zem'a ile Sa'd, Zem'a'nın cariyesinin oğlu hakkında tartıştı, Sa'd: "Kardeşim bana Mekke'ye geldiğimde Zem'a'nın cariyesinin oğlunu almamı vasiyet etti. Onun kendi oğlu olduğunu söyledi" dedi.Abdullah b. Zem'a: "Babamın cariyesinin oğlu babamın yatağında doğdu." diyerek buna itiraz etti.

81[81] Beni kızınla evlendirirsen seni kızımla evlendiririm diyerek tarafların mehirsiz olarak birbirlerine Kızlarını nikahlama usulü ile gerçekleşen evlilik türü ki, Cahiliye dönemine ait evlenme çeşitle-nndendır (ç.n.).

Page 80: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Peygamber (s.a.v.) çocuğun Sa'd'ın kardeşi Utbe'ye açıkça benzediğini gördüğü halde:"O senindir Abd b. Zem'a! Çocuk doğduğu yatak sahibine aittir. Şevde bt. Zem'a! Sen de onun yanında örtün!" buyurdu.731- Ruveykı b. Sabit el-Ensârî:Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a ve Ahiret gününe inanan kimseye suunu başkasının çocuğuna vermek helâl olmaz veya Allah'a ve Ahiret gününe ina-ıan, suyunu başkasının çocuğuna vermesin" buyurdu.732- îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v), Hayber'in fethi günü eşeklerle tüm azı dişli yırtıcı hay-anlarm etlerinin yenilmesini ve çocuklarını doğurmadan, hamile esir kamlarla cinsel ilişki kurulmasını yasakladı.

72- Talak

733- Ebü'z-Zübeyr; Azze'nin azadhsı Abdurrahman b. Eymen şöyle so-cken dinlemiş:îbn Ömer (r.a)'e şöyle sormakta, Ebu'z-Zubeyr de dinlemektedir: Hayızb iken hanımını boşayan kimse hakkında ne dersin?" îbn Ömer (r.a): "Abdullah kendisi, Nebi (s.a.v.) zamanında hanımını halhalinde iken boşamıştı. Ömer (r.a) bu hususu Nebi (s.a.v)'e sordu ve: «ullah b. Ömer hanımını hayızlı olduğu halde boşadı) dedi.Resûlullah (s.a.v): "Onu geri alsın, ric'at yapsın!" buyurdu ve onu bana geri verdi. Sonra:"(Hayız halinden) temizlendiğinde, onu boşasın veya nikahında tutsun!" buyurdu ve: "Ey Nebi, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine göre boşa-vın! (Yani iddet günlerinden önce)" mealindeki ayeti okudu.734- îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında hanımımı hayız halinde iken boşadım. Ömer (r.a) bunu Resûlullah (s.a.v.)'e söyledi.Resûlullah (s.a.v.): "Ona söyle, onu geri alsın, ta ki hayız halinden temizlenip tekrar hayız oluncaya kadar. Bundan da temizlendi mi dilerse onunla cinsel temas kurmadan boşasın veya onu nikâhında tutsun. İşte bu, Allah'ın, kadınları boşarken dikkat edilmesini emir buyurduğu iddetdir" buyurdu.735- îbn Ömer (r.a)'dan naklen bildirdiğine göre:îbn Ömer (r.a) hanımını hayız halinde iken boşadı. Ömer (r.a) bunu Resûlullah (s.a.v)'e haber verdi.Resûlullah (s.a.v.): "Ona söyle onu geri alsın ta ki hayız halinden temizleninceye kadar."Enes b. Şirin, Îbn Ömer'e: "O talakı hesaba kattı mı?" diye sordum."Ne demek! Tabi" dedi.736- Salim, Ibn Ömer (r.a)'dan nakledildiğine göre:îbn Ömer (r.a) hanımını hayız halinde iken boşadı. Ömer (r.a) bunu Resûlullah (s.a.)'e haber verince,Resûlullah (s.a.v.): "Ona söyle hanımını geri alsın, sonra da temiz halinde ya da hamile iken boşasın!" buyurdu.737- Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a) Uveymir el-Adâni'nin "Li'ân"* ile ilgili kıssasını anlatarak:"Henüz Resûlullah (s.a.v.) kendisine emretmeden hanımını üç talakla boşadı" dedi.Ravi îbn Sehâb diyor ki: Ondan sonra bu "Li'ân" yapanların adeti oldu.738- Evzâî, Zühri'ye: "Peygamber (s.a.v.)'in eşleri ondan Allah'a sığındılar mı?" diye sordum. Dedi ki: "Bana Urve b. Zübeyr, Âişe'den naklen haber verdiğine göre, Cevn kabilesinin kızı Resûlullah (s.a.v.)'in huzuruna girdiği vakit, Resûlullah (s.a.v) ona yaklaştı, O ise: 'Senden Allah'a sığınırım.' dedi."Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Sen büyük olan Allah'a sığındın. Haydi ailenin yanına dön!" buyurdu.Zührî diyor ki: "Haydi ailene dön! Bir talak sayılır."Lanetle beraber, yeminlerle te'kîd olunan şehadetlerdir (ç.n.).739- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.), hanımlarını ayrılmaları ya da nikahında kalmaları hususunda muhayyer bırakmakla emrolunduğunda, önce benden başladı ve: "Sana bir hususu haber vereceğim, ancak bu konuda ebeveynine danışmadan acele etmen gerekmez, Allah (c.c): 'Ey peygamber zevcelerine de ki: Eğer siz dünya hayatını ve onun zinet ve ihtişamını arzu ediyorsanız... Şüphesiz ki Allah (c.c), içinizden güzel hareket edenler için büyük bir mükafat hazırlamıştır' buyurmaktadır" dedi.Ben de: "Bu işin neyini ebeveynime danışayım ki? Ben Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorum" dedim.Sonra, Peygamber'in eşlerinin hepsi benim yaptığım gibi yaptılar.740- Âişe (r.anha) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.), bizi muhayyer bıraktı, bu hiç talak olur mu?741- îkrime'nin bildirdiğine göre:Ibn Abbas (r.a), Berire'nin eşi hakkında şöyle demiş: "O falanca oğullarının kölesi Muğis'tir. Vallahi şu

Page 81: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

an onu Medine sokaklarında Berire'nin peşinde dolaşırken görür gibiyim."742- Âişe (r.anha) demiştir ki: Berire'nin eşi köle idi.743- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.): "Kişi sahip olmadığı kadını boşayamaz ve sahip olmadığı köleyi azad edemez" buyurmuştur.744- Seleme b. Sahr el-Ensârî anlatmaktadır:"Ben, kadınlarla cinsel temas kurmada başka kimseye verilmeyen iktidar gücü nasib olmuş biriydim. Ramazan geldiğinde, hanımımla geceleyin ilişki kurmaktan uzak durmak ve bu hal üzere devam ederek ertesi güne çıkmak için, Ramazan geçinceye kadar ona "zihâr" yaptım. Fakat ben nefsimi bu ilişkiden uzak tutmakta zorlanıyordum. Derken, bir gece bana hizmet ederken bir yerleri açıldı ve kendimi tutamayıp üzerine atladım. Sabah olunca, kavmime gidip bunu onlara anlatarak;"Doğruca Resûlullah (s.a.v.)'e gidip benim yaptığım işi ona haber verin!" dedim.Kavmim: "Hayır vallahi biz bunu yapmayız! Hakkımızda Kur'an nazil olmasından ya da Resûlullah (s.a.v.)'in, bize, ayıbı sürekli üzerimizde kalacak olan bir söz söylemesinden korkarız. Git ve sence uygun olanı ne ise onu yap!" dediler.Ben de çıktım, doğruca Resûlullah (s.a.v.)'e geldim ve yaptığım işi kendisine haber verdim.Resûlullah (s.a.v.) bana: "Onu yapan sen misin?" dedi.Ben de: "Onu yapan benim" dedim.Resûlullah (s.a.v.): "Onu yapan sen misin?" diye tekrar sordu."Onu yapan benim" dedim."Onu yapan sen misin?" diye yine sordu."Onun yapan benim. Hakkımda Allah'ın hükmünü uygula. Ben bu hususta sabrecek ve Allah katında sevabımı bekleyeceğim" dedim."Bir boyun (köle) azad et" buyurdu.Kendi boynuma vurarak: "Ya Rasûlallah! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, sabaha çıktığımda bundan gayrısma sahip değildim!" dedim."Birbiri ardınca iki ay oruç tut!" buyurdu."Ya Resûlullah! Başıma gelen zaten oruç ayında başıma gelmedi mi?" dedim."Öyleyse altmış yoksulu doyur" buyurdu."Seni hak ile gönderene yemin ederim ki! Geceyi akşamlığımız dahi olmadan aç olarak geçirdik" dedim."O zaman Zureyk oğullarından zekat verecek olanlara git ve zekatı sana vermelerini söyle. Sonra, bir vaşak hurma ile 60 yoksulu doyur, geri kalanını da kendinin ve ailenin ihtiyaçlarında kullan!" buyurdu.Sonra kavmimin yanına döndüm ve: "Sizin yanınızda darlık ve karamsarlık gördüm. Nebi (s.a.v.)'de ise genişlik ve bolluk gördüm, zekatlarınızı bana vermenizi emir buyurdu. Bu sebeple zekatlarınızı bana verin!" dedim. Onlar da zekatlarını bana verdiler.745- Süleyman b. Yesâr diyor ki:"Zureyk oğullarından, Seleme b. Sahr denilen bir adam ... ilh," özet olarak bir önceki hadisinin benzerini naklettikten sonra sonunda şu ziyadeyi zikretmiştir:Derken Resûlullah (s.a.v.)'e hurma getirildi, yaklaşık on beş sa' olan o hurmayı bana verdi ve: "Bunu tasadduk et!" buyurdu.Seleme b. Sahr,"Ya Resûlullah! Ben ve ailemden daha fakir birine mi tasadduk edeyim?" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse onu sen ve ailen yiyin!" buyurdu.746- Ubâde b. Sâmif in kardeşi Evs b. Sâmit'in nikahında bulunan Huvey- binti Sa'lebe anlatmaktadır: Bir gün Evs b. Sâmit yanıma girdi ve bana bir şey söyleyerek canımı sıkti. Ben de ona karşılık verince kızdı ve bana: "Sen bana anamın sırtı gibisin!" dedi.Sonra çıktı ve kavminin toplandığı yere gidip oturdu. Bir müddet sonra geri geldi ve benimle karı koca ilişkisi kurmak istedi. Ben ise ondan kaçındım. Bunun üzerine benimle çekişti, ben de onunla çekiştim ve bir kadının zayıf bir erkeğe galip geldiği gibi ona galebe çaldım ve dedim ki: "Hayır! Huveyle'nin nefsi yedi kudretinde olana yemin ederim ki, benim ve senin hakkında Allah hükmünü vermeden ona yani Huveyle'ye asla dokunamayacaksın!"Sonra Resûlullah (s.a.v)'e giderek ondan Evs b. Samit'ten gördüğüm çirkin muameleyi şikayet ettim.Resûlullah (s.a.v.): "O senin hem kocan hem de amcazadendir Allah'tan kork ve onunla iyi geçinmeye bak!" buyurdu. Henüz oradan ayrılmadan şu ayetler indi."Şüphesiz ki Allah, kocası hakkında seninle mücadele eden kadının dediklerini duymuştur... ilh" bu şekilde keffareti içeren kısma kadar nazil oldu.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bana: "Ona söyle, birbiri ardınca iki ay oruç tutsun!" buyurdu.Ben: "Ya Rasûlallah! O yaşlı biridir, onun oruç tutmaya gücü yoktur!" deyince,"O zaman altmış yoksulu doyursun!" buyurdu.Ben: "Ey Allah'ın Nebisi onun yedirecek bir şeyi de yoktur" dedim. "Bir arak hurma ile ona yardımcı

Page 82: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

olacağız" buyurdu. (Arak, 30 sa' alan bir kabdır)."Bir arak hurma ile de ben yardımcı olurum." dedim.Resûlullah (s.a.v.): "iyi yaparsın, işte onu tasadduk etsin!" buyurdu.747- îbn Abbas (r.a)'dan:Hanımına zihar yapan sonra da onunla cinsel ilişki kuran bir zat Resûlullah (s.a.v)'a gelerek: "Ya Resûlullah.' Ben hanımıma zihâr yaptım ve kefaretini yerine getirmeden onunla cinsel ilişki kurdum" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Allah bağışlasın, seni buna iten sebep nedir?" diye sordu.Adam: "Ay ışığında halhallarını gördüm" de.Resûlullah (s.a.v.): "Allah'ın (c.c.) emrettiği cezalan yerine getirmeden ona yaklaşma!" buyurdu.

74- Muhalla / Bedelli Boşanma

748- Sevbân (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Herhangi bir sebep olmaksızın eşinden kendisini boşamasını isteyen kadına, Cennet kokusu haramdır" buyurdu749- Amre, Habîbe bt. Sehl el-Ensâriyye'den nakletmektedir:Habîbe, Sabit b. Kays b. Şemmâs'ın nikâhında idi. Bir gün Resûlullah (s.a.v) sabah namazına çıktığı vakit, Habîbe bt. Sehl'i gecenin alaca karanlığında kapısının önünde buldu.Ve: "Sen kimsin?" diye sordu.Habîbe: "Ben Habîbe bt. Sehl'im" dedi.Resûlullah (s.a.v): "Nedir bu halin?" diye sordu.Habîbe: "Ben ve Sabit b. Kays artık bir arada yaşayamayız" dedi.Bilahare Sabit geldiğinde Resûlullah (s.a.v.) ona: "Bak bu Habîbe bt. Sehl, Allah'ın izni ile anlatacağını anlattı" buyurdu.Habîbe: "Ya Resûlullah! Onun bana verdiklerinin hepsi bendedir" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Sâbit'e: "Ondan verdiklerini al" buyurdu. O da aldı ve Habîbe, ayrılmış olarak ailesinin yanına döndü.750- Ibn Abbas (r.a)'dan:Sabit b. Kays'ın hanımı, Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Rasûlallah! Ben, ne dini ne de ahlaki her hangi bir kusurdan dolayı Sâbit'i kınamıyorum. Fakat onunla birlikte kalmam durumunda müslüman olarak küfrü gerektirecek bir davranışta bulunmaktan korkmaktayım"Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Peki, sana mehir olarak verdiği bahçesini ona geri verecek misin?" diye sordu.Habîbe: "Evet, vereceğim!" deyince,Resûlullah (s.a.v) ona bahçesini geri vermesini emir buyurdu ve aralarını ayırdı.751- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "En üstün sadaka, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Sadaka vermeye nafakasını vermekte olduğun kimselerden başla" buyurdu.Ebû Hureyre diyor ki mesela:"Hanımın: 'Ya nafakamı temin et, ya da beni boşa' der. Çocuğun: 'Nafakamı temin et, beni kime bırakıyorsun' der. Hizmetçin: 'Ya benim nafakamı temin et, ya da beni sat' der."

75- Li'ân (Eşlerin Karşılıklı Lanetleşmeleri)

752- Said b. Cübeyr anlatmaktadır:Ibn Zübeyr (r.a)'ın emirliği zamanında bana: "Li'ân yapan eşlerin araları ayrılır mı?" diye soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim ve doğruca Ibn Ömer (r.a)'m evine giderek:"Ebû Abdurrahman! Li'ân yapan eşlerin aralan ayrılır mı?" diye sordum.Şu cevabı verdi: "Subhanallah! Evet, bu meseleyi önce soran kimse falan oğlu falandır. Dedi ki: (Ya Resûlullah! Birimiz hanımını kötülük yaparken (fuhuş üzere) bulsa, ne yapmasını buyurursun. Konuşsa pek büyük bir iş hakkında konuşacak, sussa yine böyle bir şey üzere susacak!...) Peygamber (s.a.v) cevap vermedi.Ertesi günü tekrar gelerek: (Sorduğum başıma geldi) dedi. Bu konuda Allah (c.c.) Nûr süresindeki "Eşlerine zina iftirası atanlar... tâ ki beşincide, eğer kocası doğru ise Allah'ın gazabı onun (kadının) üzerine olsun... ilh" kadar ki âyetleri indirdi.Resûlullah önce adamdan başlayarak. Ona vaaz ü nasihatta bulundu ve dünya azabının Ahiret azabından daha hafif olduğunu ona hatırlattı.Adam: (Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben yalan söylemedim) dedi. Bundan sonra ikinci olarak kadını ele aldı ve ona da vaaz ü nasihatta bulundu, dünya azabının Ahiret azabından daha

Page 83: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

hafif olduğunu ona hatırlattı. Kadın: (Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, bu hakikaten yalancıdır) dedi.Bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) önce adamdan başladı ve adam, kendisinin doğru söylediğine dair dört defa Allah adına şehadet etti. Beşincide, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın lanetinin onun üzerine olmasını söyledi. Sonra Resûlullah (s.a.v.) bunları kadına da tekrarladı. Kadın da, onun hakikaten yalancılardan olduğuna dair Allah adına dört defa şehadet etti. Beşinci de, şayet kocası doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını söyledi. Bundan sonra Resûlullah (s.a.v.), onları birbirinden ayırdı."753- Ibn Ömer (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.) lanetleşen (li'ân yapan) eşleri birbirinden ayırarak: "Sizin hesabınız Allah'a kalmıştır; ikinizden biri muhakkak yalancıdır" buyurdu ve adama dönerek: "Artık senin bunun üzerinde bir hakkın kalmamıştır" dedi.Adam: "Peki ona mehir olarak verdiğim malım ne olacak?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Senin ondan alacak bir malın yoktur. Eğer sen doğru söylüyorsan, o mal bu ana kadar onun fercini kendine helâl kılmana mukabildir. Şayet yalancı isen, bu durumda malını hiç alamazsın, malın sana daha uzaktır" buyurdu.754- Ibn Ömer (r.a)'dan:da arr,j!ram hamm^a "U'ân" ve çocuğunu reddetti. Resûlullah (s.a.v) aralarmı Çocuğu anasına verdi.755- Ibn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Aclâni ile hamile karısı arasında "Li'ân" yaptırdı.756- Sehl b. Sa'd (r.a)'dan:Uveymir, Asım b. Adiy'e gelerek... ilh, hadisin devamı şöyledir: Ve hanımına li'ân yaptı. Resûlullah (s.a.v.): "Şayet onu elinden tutarsan ona zulmetmiş olursun" buyurdu. Bunun üzerine o da hanımını boşadı. Bu daha sonra lânetleşen eşlerin takib ettiği kural oldu.Resûlullah {s.a.v.): "Bakınız! Eğer kadın siyah tenli, iri ve kara gözlü, geniş kalçalı ve kalın bacaklı bir çocuk doğurursa, Uveymir'in kesinlikle doğru söylediğini zannetmekteyim; şayet, kertenkele gibi kızıl tenli bir çocuk doğurursa, o zaman da kesinlikle Uveymir'in yalan söylediğini zammetmekteyim" buyurdu.Kadın, çocuğu Resûlullah (s.a.v.)'in Uveymir'i tasdik eder mahiyette yaptığı vasıf üzere doğurdu ve ondan sonra çocuk anasına nispet edilir oldu.757- İbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) zamanında bir kadın müslüman oldu ve yeniden evlendi. Eski kocası Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlullah! Ben de onunla beraber müslüman oldum ve o benim müslüman olduğumu bilmektedir" diye şikayette bulundu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) kadını yeni kocasın-dan alıp ilk kocasına geri verdi.

77- Bab

758- Ebû Üseyd (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'le birlikte yola çıkarak "Şavt" denilen bir bahçeye vardık. İkİ duvar yanına ulaştığımızda Resûlullah (s.a.v.): "Siz burada oturun" buyurdu ve kendisi bahçeye girdi. O vakit Cevn kabilesinin kızı Ümeyme binti Numan b. Şerâhil getirilerek hurmalıktaki eve götürülmüştü. Berabe-rinde de ona bakan süt annesi vardı.Resûlullah (s.a.v.) yanma girdiği vakit: "Nefsini bana hibe et!" buyurdu.O da: "Hiç kraliçe nefsim tebaadan birine hibe eder mi?" diye tepki gösterdi.Resûlullah (s.a.v.) elini uzatarak, sakin olması için elini onun üzerine koymak isteyince, Ümeyme: "Senden Allah'a sığınırım" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Hakikaten sığınılması gereken yere sığındın" buyurdu.Sonra Resûlullah (s.a.v.) bizim yanımıza çıktı ve: "Ebû Üseyd, ona iki tane keten elbise giydir ve ailesine geri götür!" buyurdu.

78- İddet

759- Furey'a binti Malik (r.anha)'dan:Kocası işçileri aramaya çıkmıştı. 'Kaddum' denilen yerde onlara yetiştiğinde, işçileri üzerine atlayarak onu öldürmüşler.Bunun üzerine Furey'a, ResûluUah (s.a.v)'e gelerek, ailesinden uzakça bir evde kaldığını ve ailesine dönmek istediğini bildirmiş. Resûlullah (s.a.v.) de ona izin vermiş.Furey'a diyor ki: "Bunun üzerine aileme gitmek üzere yola çıktım. Hücrelerin olduğu yere vardığımda veya hücreleri geçtiğimde, beni çağırdı (veya birini göndererek beni çağırttı) ve bana: (Kocanın nâaşı sana geldiği evinde, iddetin tamamlanıncaya kadar bekle) buyurdu.

Page 84: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Osman (r.a) halife olunca bana birini göndererek ve bu olayı bana sordu. Ben de kendisine bunu anlattım."760- Fatıma binti Kays (r.anha)'dan:Amr b. Hafs onu gıyaben 'talak-ı bâin' ile boşamış ve vekili ona arpa göndermiş, Fâtıma buna razı olmamış, fakat Ebû Amr'ın vekili: "Vallahi senin bizde hiç bir hakkın yoktur" demiş.Bunun üzerine Patıma, Resûlullah (s.a.v)'e gelerek durumu anlatmış, Resûlullah (s.a.v) de: "Senin onda nafaka hakkın yoktur" demiş ve Ümmü Şerik'in evinde iddetini tamamlamasını emretmiş.Sonra: "O ashabımın devamlı ziyaretine gittikleri bir kadındır. Sen îbn Ümmü Mektum'un evinde iddet müddetini geçir. Çünkü o âmâ bir adamdır. Yanında çarşafını (elbiseni) çıkarabilirsin. Nikah için helâl olduğun (yani iddetin bittiği) zaman beni haberdar et!" buyurmuş.Fatıma diyor ki: "tddetimi tamamlayıp helâl olduğum zaman, kendilerine Mu'âviye b. Ebî Sufyan ve Ebû Cehm'in bana dünür geldiklerini söyledim. Resûlullah (s.a.v), şöyle buyurdu: 'Ebû Cehm sopasını boynundan hiç bırakmaz, Mu'âviye ise malı-mülkü olmayan bir yoksuldur. Sen Üsâme b. Zeyd ile evlen!' Ben buna razı olmadım sonra yine: 'Sen Üsâme b. Zeyd ile evlen!' buyurdu. Bunun üzerine ben de onunla evlendim. Allah (c.c.) onda hayır, bereket halketti ve bundan dolayı bana gıbta edildi."761- Yine Fatıma binti Kays (r.anha)'dan:Kocası onu üç talakla boşamış olduğu halde Resûlullah (s.a.v.) ona mesken ve nafaka hakkı tanımamış.762- Süleyman b. Yesâr'dan:O ve îbn Abbas, Ebû Hureyre'nin yanında bir araya gelmişler, derken, kocasının vefatından birkaç gün sonra doğum yapan kadının du- mevzu bahis etmişler.Ibn Abbas: "Helâl olması iki müddetin uzun olanı iledir" demiş. Ebû Seleme ise: "Kadın doğum yaptı mı artık evlenmesi helâl olmuştur/' demiş. Ve bu konuda aralarında münakaşaya tutuşmuşlar. Bunun üzerine Ebû Hurey-re münakaşaya katılarak: "Ben de bu hususta kardeşimin oğlu -yani Ebû Seleme- ile aynı görüşteyim" demiş.Sonra Ibn Abbas (r.a)'ın azadlısı Kureyb'i Ümmü Seleme'ye göndererek bu meseleyi ona sormuşlar. Ümmü Seleme kendilerine şu hadiseyi hatırlatmış: Subey'a binti Haris el-Eslemiyye, kocası vefat ettikten birkaç gün sonra lohusa oldu ve Abduddar oğullarından Ebu's-Senâbil b. Ba'kek künyeli bir zat ona talib oldu. Onun nifas görmekle helâl olduğunu söyledi. Fakat Subey'a başka biriyle evlenmek istedi. Bunun üzere Ebû's-Senâbil: (Doğrusu senin nikâhlanman henüz helâl olmadı) dedi. Subey'a da bunu Resûlullah'a anlattı. Resûlullah (s.a.v.) istediği ile evlenebileceğini söyledi.

763- Rubey'a bt. Mu'avviz (r.anhüma)'dan:Rubey'a, Peygamber (s.a.v) zamanında mal karşılığında boşandı. Resûlullah (s.a.v.), bir hayız müddeti iddet beklemesini emir buyurdu. Yada ona emredildi.764- Aişe (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a ve Ahiret gününe inanan hiç bir kadının, ölen bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir" buyurdu.765- Ümmü Habîbe (r.anha)'dan:Ümmü Habîbe'nin bir yakını öldü Safran isteyerek onu kollarına sürdü. Sonra: "Resûlullah (s.a.v.)'i (Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir kadının, kocası dışında hiçbir ölü için üç günden fazla yas tutması helâl değildir. Kocası içinse dört ay on gün yas tutar) buyururken işittim" dedi.766- Ümmü Atiyye (r.anha)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadının, kocası hâriç hiç bir Ölü İçin üç günden fazla yas tutması helâl olmaz. Kocası için ise dört ay on gün yas tutar ve bu süre içerisinde sürme çekemez, Yemen işi örme elbise hâriç, boyalı elbise giyemez ve temizlik öncesine kadar koku süremez" buyurdu.767- Peygamber (s.a.v.)'in eşi Ümmü Habîbe (r.anha)'dan: Resûlullah (s.a.v): "Kocası vefat eden bir kadın ne sarı, ne de kırmızı renkli elbise giyemez, takı takamaz, kına süremez ve sürme çekemez" buyurdu. Hasan b. Müslim diyor ki: "Sabır {kırmızı ya da beyaza çalar renkte bir bitki) konusunda bir beis gördüklerine şahid olmadım."768- Zeyneb bt. Ümmü Seleme, annesi (r.anha)dan:Kocası vefat etmiş bir kadın gözünden rahatsızlandı. Bunu Resûlullah (s.a.v.)'a anlattılar ve sürmeyi hatırlatarak, kadının gözüne bir şey olmasından korktuğunu söylediler. Resûlullah (s.a.v.):"Eskiden sizden biriniz evin en kötüsünde, en kötü elbiseleri içinde -veya kötü elbiseleri içinde bir sene beklerdi. Nihayet bir köpek geçerse, bir tezek atardı. Şimdi dört ay on gün sabredemiyor mu?" buyurdu.769- Amr b. As (r.a)'dan: Peygamberimiz (s.a.v)'in sünnetini bizim için anlaşılmaz hale getirmeyin! Ummü veledin82[82] iddeti kocası vefat eden kadının iddeti gibidir.

82[82] Unımu veled, efendisinden hamile kalıp doğum yapan cariyeye denir (ç.n.).

Page 85: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

79- Diletler

770- Ebû Remse et-Teymf den:Bir oğlumla birlikte Peygamber'in (s.a.v.) yanına gittim. Nebi (s.a.v.): "Bu senin oğlun mudur?" diye sordu."Oğlum olduğuna şehadet ederim" dedim.Resûlullah (s.a.v.): "O senin işlediğin cinayetle cezalanmaz; sen de onun işlediği cinayetle cezalanmazsın" buyurdu.Ravi diyor ki: "Beyaz saçlarını kırmızı olarak gördüm."771- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden:Resûlullah (s.a.v.): "Müslümanların kanları eşittir. Onların en düşük mevkide olanı dahi kâfire güvence verebilir. Onlar kendilerinden olmayanlara karşı yek vücuttur" buyurdu.772- Ibn Abbas (r.a)'dan:Medine'de Kurayza ve Nadir kabileleri bulunmaktaydı. Nadir, Kurayza'dan daha üstün idi. Bu sebeble, Nadir kabilesinden bir adam Kurayza'dan birini öldürdüğünde yüz vaşak hurma diyet verirdi. Kurayza'dan bir adam Nadir oğullarından birini öldürdürdüğünde ise, katil öldürülürdü. Nebi (s.a.v) peygamber olarak gönderildiği zaman, Nadir kabilesinden bir adam Kurayza'dan birini öldürdü.Kurayza: "Onu bize verin öldürdüğü zata karşılık öldürelim" dediler. Nadir kabilesi ise: "Bizimle sizin aranızda Nebi (s.a.v.) hakem olsun" dediler ve Peygamber (s.a.v)'e geldiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayeti indirdi: "Hükmettiğin zaman aralarında adaletle hükmet!" Buradaki adaletten "bi'1-kısti" maksat cana karşılık candır.Sonra da şu ayet indi: "Yoksa Câhiliyye hükmünü mü istiyorlar?"773- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz! Hacılara su dağıtmak ve Beytullah'ın temizliğine bakmak dışında, Cahiliye dönemine ait her şey; mal ve kan davaları ayaklarımın altındadır."Sonra şöyle devam etti:"Dikkat ediniz! ister kırbaç ve ister değenekle, hata ile öldürülen kimsenin diyeti, kırkı hamile olmak üzere yüz devedir."774- Ebû Şureyh el-Huzâ'î (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "Cinayet ya da yaralama nedeniyle hak sahibi olan şu üç seçenekten birini tercih eder, şayet dördüncü bir yola baş vurmaya kalkışırsa ona mani olun: Ya kısas ister, ya affeder, ya da diyet alır. Eğer bunlardan birini elde ettikten sonra haddi aşar, taşkınk-lık yaparsa, Cehenneme gider ve orada ebedî olarak kalır."775- Ibn Abbas (r.anhüma) derdi ki:İsrail oğullarında kısas var, diyet yoktu. Allah (c.c.) ise bu ümmete şöyle buyurdu:"Ey îman edenler, maktuller hakkında size kısas yazıldı. Hür hür ile; köle köle ile; dişi dişi ile kısas olunur. Fakat kimin lehinde, maktulun kardeşi (velisi) cüzi bir şeyle affederse hemen kısas düşer."Ibn Abbas diyor ki: "Aftan murad, velinin kasıtlı cinayette diyeti kabul etmesidir." "Artık örfe uymak, şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu maktulün velisine güzellikle ödemek lazımdır."Ibn Abbas diyor ki: "Yani bunun iyi olanı yapması, öbürünün de güzellikle diyeti ödemesi gerekir." "Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir." Yani sizden önceki kavimlere yapılan sert kuralları hafifletmedir."O Halde kim bu af ve edadan sonra katile veya taraflarına düşmanlık ve tecavüzde bulunursa onun için pek acıklı bir azap vardır." (Bakara: 78)776- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Hüzeyl kabilesinden iki kadın kavga ettiler. Biri diğerine taş atarak onu ve karnındaki cenini öldürdü. Sonra Resûlullah (s.a.v.)'in huzurunda davalı oldular. Resûlullah (s.a.v.) ceninin diyetinin "gurre" yani bir köle veya cariye'nin özgürlüğü olarak hükme bağladı. Kadının diyetini ise âkile-sme (yakınlarına) yükledi. Çocuğu ve onlarla beraber bulunanlar da ona varis oldular.Derken, Hamel b. Nâbiğâ el-Hüzelî: "Ya Rasûlallah! Ben yememiş, içme-rruş, konuşmamış, doğarken ağlamamış bir kimsenin diyetini nasıl öderim? Böylesi heder kılınır" diyerek buna itiraz edince;Resûlullah (s.a.v.): "Bu adam kafiyeli sözler söylemekten dolayı ancak kahinlerin kardeşlerindendir" buyurdu.777- îbn Ebi Hadred el-Eslemî'nin babası (r.a)'dan:Resulullah (s.a.v.), bizi içlerinde Ebû Katâde el-Ensârî ve Muhallim b. Cü-sâme b. Kays'm da bulunduğu bir serîyye ile gönderdi. Biz yolumuza devam ederken Amir b. el-Ezbât el-Eşca'î çıkageldi ve bizi İslâm'ın selâmı ile selamladı. Biz İse onu yakaladık. Muhallim b. Cüsâme üzerine atlayarak onu öldürdü, devesi ile beraberinde bulunan yaş kerpiçleri ganimet olarak aldı.

Page 86: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resulullah (s.a.v.)'in yanına döndüğümüzde bizim hakkımızda şu ayet indi: "Ey iman edenler Allah yolunda sefere çıktığınız vakit neyin ne olduğunu tam olarak öğrenin, açıklığa çıkmasını bekleyin...ilh"Urve b. Zubeyr diyor ki: Resulullah (s.a.v.) ile Huneyn gazvesine katılan babam ve dedemin bana anlattıklarına göre:Resulullah (s.a.v.) öğlen namazını kıldıktan sonra bir ağacın altına gölgeye çekilmişken Akra' b. Habis ile Uyeyne b. Bedr yanına vardılar. Uyeyne, Eşcâî'nin kanını istiyor, Akra' ise reddediyordu. Bu şekilde Resulullah (s.a.v.)'in huzurunda uzun süre tartıştılar. Sonunda Resulullah (s.a.v.): "Hayır! Elli deve bu seferimizde, elli de döndüğümüzde verilmek üzere diyeti almayı kabul edeceksiniz!" buyurdu. Resulullah (s.a.v) bunu onlara kabul ettirmek için İsrar etti, sonunda diyet almayı kabul ettiler.Diyet almayı kabul ettikleri zaman: "Arkadaşınız nerede? Gelsin de Resulullah (s.a.v.) onun için istiğfarda bulunsun!" dediler.Bunun üzerine uzun boylu bir adam öldürülmeye hazır olmak üzere giyindiği elbise içerisinde ayağa kalkarak gelip Resulullah (s.a.v)'in önüne diz çöktü. Rasulululah (s.a.v.): "İsmin nedir?" diye sordu."Ben Muhallim b. Cüsâme'yim" dedi.Resulullah (s.a.v.): "Allahım, Muhallim b. Cüsâme'yi bağışlama!" diye beddua etti. Bunu duyan Muhallim, elbisesinin kenarı ile göz yaşlarını sile sile Resulullah (s.a.v.)'ın huzurundan ayrıldı.778- Muğîre b. Şu'be'den:Kuma olan iki kadından biri diğerine taş ya da çadır direği atarak çocuğunu düşürttü. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) ğurre ile yani bir köle ya da cariyenin hürriyeti ile hüküm buyurdu ve bunu kadının asâbesine (baba tarafından yakınlarına) yükledi.779- Cabir (r.a)'dan:Resulullah (s.a.v): "Her batına diyet vermek gerekir" buyurdu.780- Ibn Abbas (r.a)'dan:Resulullah (s.a.v): "Parmaklar, eller ve ayakların diyeti eşittir ve her parmak için on deve vardır" buyurdu.781- Amr b. Şu'ayb babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.): "Parmakların diyeti ondur on (yani her parmak için on deve verilir)" buyurulur.782- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v) serçe parmağı ile baş parmağını bir araya getirerek: "Bununla bu (diyette) eşittir" buyurdu783- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v) serçe parmak ile baş parmak ve azı dişi ile ön dişleri göstererek: "Bununla bu, bununla da bu (diyette) birbirine eşittir" buyurdu.784- Abdullah b. Ebî Bekr babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v) onlara bir sahife yazmış ve orada, ayak için elli deve; el için elli deve; el ve ayak parmaklarının herbiri için on deve; eğer tamamen kesilirse bunun için yüz deve ve diş için beş deve diyet verilmesi hükümleri yer alıyormuş.785- Amr b. Şu'ayb babasından, o da dedesinden rivayet etmektedir: Resûlullah (s.a.v): "Parmakların diyeti ondur (yani her parmak için on deve verilir); kemiğe ulaşan yaralamalarda ise diyet beştir, beştir" buyurdu,786- Abdullah b. Ebi Bekr babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v) kemiğe kadar ulaşan yaralamalarda diyet olarak beş deve' bevin zarına kadar ulaşan yaralamalarda ise üçte bir diyet verilmesine hükmetmiş.787- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Sa'd b. Ubâde, Resûlullah (s.a.v)'a: "Ya Resûlullah ne buyurursun? Şayet karımla birlikte yabancı bir adam görürsem, dört şahid getirinceye kadar onu o halde bırakayım mı?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Evet!" buyurdu.788- Abdullah b. Amr b. As (r.a)'dan:Mudlic oğullarından bir zâtın bir cariyesi vardı. Ondan bir çocuğu oldu. Adam o cariyeyi işlerinde kullanıyordu. Çocuk büyüdüğü zaman babası bir gün anasını çağırdı ve şunu şunu yap dedi.Bunun üzerine çocuk: "Hayır gelmeyecek! Daha ne zamana kadar annece emir buyuracaksın?" diye sert çıktı. Buna çok kızan babası kılıcı ile ona vurdu. Kılıç çocuğun bacağına ya da başka yerine isabet ederek kesti. Çocuk, bunun neticesinde kan kaybından öldü.Bunun üzerine adam, kendi kavminden birkaç kişi ile birlikte Ömer (r.a)'e gitti. Ömer: "Ey kendinin düşmanı! Sen oğlunu mu öldürdün? Eğer Resûlullah (s.a.v.)'in: (Babaya kendi oğlu sebebi ile kısas uygulanmaz) buyurduğunu işitmeseydim seni öldürürdüm. Hadi getir onun diyetini" dedi. Adam yüz yirmi ya da yüz otuz deve getirdi. Ömer (r.a) bunlardan yüz tane seçerek çocuğun varislerine verdi, fakat babasına hiç bir şey vermedi.789- Sehl b. Sa'd (r.a)'dan:Bir adam, Resûlullah (s.a.v) elinde bir tarakla başını tararken kapısındaki bir delikten evinin içine

Page 87: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

baktı. Onu gören Resûlullah (s.a.v): "Beni gözetlediğini bilseydim sununla gözünü oyardım, tzin isteme usulü ancak bakmak için konulmuştur" buyurdu.790- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "İzinsiz olarak başkalarının evine bakan kimsenin gözünü çıkarsalar, ona ne diyet, ne de kısas gerekir" buyurdu.791- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Bir adam senin evine bakarken bir taş atıp gözünü çı-karsan sana bir şey gerekmez" buyurdu.792- Ya'la b. Ümeyye (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Zorluk savaşına (Tebuk) katılmıştım. Bu, hayatımda en sağlam amelimdi. Beraberimde bulunan hizmetçim bir adamla kavga etti ve biri öbürünün parmağım ısırdı. O da parmağını çekince ötekinin öndişleri düştü. Dişi düşen Resûlullah (s.a.v.)'e gelip diyet talep edince Resûlullah (s.a.v.) dişlerini heder kabul ederek davasını reddetti.Ravi Ata diyor ki: "Zannedersem Saffan şunu da ekledi: Resûlullah (s.a.v.): (Elini ağzında bıraksaydı da erkek deve gibi koparsa miydin?) buyurdu."793- Amr b. Şu'ayb babasından o da dedesi (r.a)'dan:Dedesi şöyle demiş: "Resûlullah (s.a.v.) fetih yılı Mekke'ye girdiğinde ayağa kalkarak bize hitap etti. Ebû Muhammed: (Ben bunu Siyer adlı kitabında kaydettim) demiştir."794- Ebû Cuhayfe'dan:Hz. Ali (r.a)'a: "Yanınızda Kur'an dışında Resûlullah (s.a.v)'den kalan bir Şey var mı?" diye sordum."Tohumu yaşatan ve canlıyı yaratan Allah'a yemin ederim ki hayır, ancak Allah'ın bir kula verdiği kitabını anlama kabiliyeti vermesi ve bir de şu sahi-fede yazılı olanlar vardır" diye cevab verdi."O sahifede neler yazılı?" diye sorulunca,"Diyet, esirlerin serbest bırakılması ve kafire karşılık müslümanın öldü-rülemeyeceği hususları"dedi.795- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Hayvanın yaralaması hederdir; yani bundan dolayı diyet gerekmez. Madenin yaralaması hederdir. Kuyunun yaralaması hederdir. Rikâz'da ise beşte bir vergi vardır" buyurdu.796- Said b. el-Müseyyeb ve Haram b. Sa'd'dan:Bera'ya ait bir deve başka bir kavmin bahçesine girerek çok zarar verdi.Resûlullah (s.a.v.): "Gündüzleri malların korunması sahiplerinin vazifesidir. Hayvanlrm gece verdikleri zararları ise sahihlerinin Ödemeleri gerekir" buyurdu.

81- Kasâme83[83] Babı

797- Süleyman b. Yesâr, Peygamber (s.a.v)'in Ensarh bir sahabîsinden naklettiğine göre:Resûlullah (s.a.v.), "Kasâme" uygulamasını cahiliye döneminde olduğu şekliyle muhafaza etmiştir.798- Sehl b. Ebi Hasme'den:Abdullah b. Sehl öldürülmüş olarak bulundu.Diğer bir rivayette: "Hayber kuyularından bir kuyuda veya Hayber çukurlarından bir çukurda Ölü olarak bulundu" demiştir.Bunun üzerine iki amcası ve Bedir'e katılan kardeşi Abdurrahman b. Sehl Resûlullah (s.a.v.)'e geldiler. Kardeşi Abdurrahman hemen söze girince,Resûlullah (s.a.v.): "Büyük olan, büyük olan" diyerek onu uyardı.Bunun üzerine Muhayyıza söze başlayarak: "Ya Resûlullah! Biz Abdullah'ı Hayber kuyularından bir kuyuda öldürülmüş olarak bulduk" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Onu Yahudilerin öldürdüğüne dair sizden elli kişi yemin edecek" buyurdu.Dediler ki: "Görmediğimiz bir olay üzerine nasıl yemin edebiliriz?"Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse yahudiler sizi elli kişi ile bu işten kurtarırlar" buyurdu."Ya Resûlullah! Onlar müşrik kimseler iken biz onların yeminine nasıl razı oluruz" dediler.Diğer bir rivayette ise şöyle nakledildi:Resûlullah (s.a.v.): "Yahudiler, onu öldürmediklerine ve katili de bilmediklerine dair elli defa yemin ederek sizi bu işten kurtarırlar" buyurdu.Onlar: "Müşrik bir kavmin yeminine nasıl razı olabiliriz" dediler.Resûlullah (s.a.v.): "Öyle ise sizden elli kişi, onu onların öldürdüğüne yemin ederler" dedi.Onlar: "Görmediğimiz bir şey üzerine nasıl yemin ederiz" dediler.Sonra Resûlullah (s.a.v), onun diyetini kendinden verdi. Hatta beni onun diyet develerinden biri tepmişti.

83[83] Kasânıe, lügatte yemin mânâsındadir. Şeriatta ise, öldürme hadiselerde, suçlanan ve suçlayanlara yaptırılan özel yemindir (ç.n.).

Page 88: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

799- Sehl b. Ebi Hasme, kavminin ulularından naklettiğine göre.Abdullah b. Sehl ve Muhayyıza başlarına gelen bir darlık dolayısıyla Hayber'e giderler. Derken biri gelip Muhayyıza'ya, Abdullah b. Sehl'in öldürülerek bir çukur ya da kuyuya atıldığını haber verir.Bunun üzerine Muhayyıza Yahudilere giderek: "Allah'a yemin ederim ki onu siz öldürdünüz" der.Yahudiler: "Allah'a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik" diye karşılık verirler.Sonra Muhayyıza dönüp doğruca kavminin yanına gider ve bu olayı onlara anlatır. Bilahare kendinden daha büyük kardeşi Huveyyisa ve Abdur-rahman b. Sehl ile birlikte gelir. Muhayyıza ileri atılarak konuşmak ister. Hayber'de bulunan o idi. Fakat Resûlullah (s.a.v) — yaşı kastederek— Mu-hayyıza'ya: "Büyüğüne söz hakkı ver, büyüğüne söz hakkı ver" buyurur. Bunun üzerine önce Huveyyisa sonra Muhayyıza söz alarak konuşurlar.Resûlullah (s.a.v.): "Ya arkadaşımızın diyetini öderler ya da harb ilan ederler" buyurur ve bu hususta onlara (Yahudilere) mektup yazar.Yahudiler de: "Vallahi onu biz öldürmedik" diye cevap yazarlar.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) Huveyyisa, Muhayyıza ve Abdurrah-man'a: "Yemin edip arkadaşınızın kanını hakkeder misiniz?" diye sorar.Onlar da: "Hayır!" derler.Resûlullah (s.a.v.): "Yahudiler size yemin etsinler mi?" buyurur."Onlar müslüman değiller" derler.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) diyeti kendisi üstlenerek onlara yüz dişi deve verir, develer evlerine kadar götürülür. Sehl der ki: "Beni de onlardan kızıl bir dişi deve tepmişti."800- Sehl b. Hasme ve Râfi b. Hadîc'den:Abdullah b. Sehl ve Muhayyıza b Mesud bir iş için Hayber'e gider ve şehrin hurmalıklarına vardıklarında birbirlerinden ayrılırlar. Çok geçmez; Abdullah b. Sehl öldürülür. Bunun üzerine kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve amcası oğulları Muhayyıza b. Mesud ile Huveyyisa b. Mesud, Resûlullah (s.a.v.)'in yanına varırlar. Abdurrahman söze başlayıp konuşmak ister. Ancak Resûlullah (s.a.v.): "Büyüğü büyük bil! Söze büyük olan başlar." buyu-yarak onu ikaz eder.Abdurrahman en küçükleri idi. Bunun üzerine amcası oğulları söze başlayarak arkadaşlarının öldürülme hadisesini anlatırlar.Resûlullah (s.a.v.): "Sizden elli kişinin yemin vermesi ile maktulünüz ve arkadaşınızın kanını hakkedin" buyurur."Biz olaya şâhid olmadık ki nasıl yemin edelim?" derler.Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse Yahudiler kendilerinden elli kişinin yeminleri ile sizi bu işten kurtarırlar" der."Onlar kâfir bir kavimdirler" deyip bunu da kabul etmeyince, Resûlullah (s.a.v.) o zatın diyetini kendisini öder. Sehl der ki: "Sonra onların deve ağılında, o develerden dişi bir devenin yanına yaklaştığımda beni öyle bir tepmişti ki..."84[84]

4- DEFTER

801- Ebû Hureyre (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Bir ülkede, bir haddin infaz edilmesi o ülke halkı için otuz sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır" buyurdu.802- Ebû Hüreyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v): "Kim bir müslümanın ayıbını örterse, dünya ve ahiret-te Allah da onun ayıbım örter" buyurdu.803- Ubâde (r.a) anlatmaktadır:Bir mecliste Resûlullah (s.a.v) ile beraber bulunuyorduk."Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, hırsızlık yapmayacağınıza ve zina etmeyeceğinize dair bana biat ediyorsunuz" buyurarak ashabına bu hususla ilgili âyeti okudu."İmdi sizden her kim sözünde durursa, onun ecri sevabı Allah'a aittir. Sonra kim bunlardan birini yapar

84[84] Sehl b. Hasme ve Râfİ b. Hadîc anlatmaktadır. Abdullah b. Sehl ve Muhayyıza b. Mesud bir ihtiyaçtan dolayı Hayber'e gider ve hurmalıklarına vardıklarında birbirlerinden ayrılırlar. Az sonra Abdullah b. Selh öldürülür. Bunun üzerine kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve amcası oğullan Mu-hayyısa b. Mes'ud ile Huveyyısa b. Mesud. Rasûlullah (s.a.)'ın yanma varırlar. Abdurrahman söze başlayıp konuşmak ister. Ancak Rasûlullah (s.a.v).— Büyüğü büyük bil söze büyük olan başlar diyerek onu İkaz eder Abdurrahman en küçükleri idiBunun üzerine amcası oğulları söze başlayarak konuşurlar. Rasûlullah (s.a.v.):— Sizden elli kişinin yemin vermesi ile maktulünüz ve arkadaşınızın kanını hakkedin buyurur.— Biz olaya şahid olmadık ki nasıl yemin edelim? derler. O zaman Rasûlullah (s.a.v.);— Öyleyse Yahudiler kendilerinden elli kişinin yeminleri ile sizi tebri'e ederler.— Onlar kâfir bir kavimdir derler. Bundan sonra artık Rasûlullah (s.a.v) o zâtın diyetini verir. Sonra onların deve ağılında develerden dişi bir devenin yanma varmıştım da beni öyle bir tepmişti ki.....

Page 89: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

da o yüzden cezalandırılırsa, bu onun için bir kefaret olur. Kim de bunlardan bir şey yapar da Allah (c.c.) onu gizlerse onun işi Allah'a kalmıştır. Dilerse kendisini affeder; dilerse cezalandırır" buyurdu.804- Aişe (r.anha)'den:Mahzûm kabilesine mensub bir kadın ödünç eşya alır ve bunu inkâr ederdi. Bu sebeple Resûlullah (s.a.v.) elinin kesilmesini emretti. Bunun üzerine kadının ailesi Usâme'ye gelerek -bu hususu- onunla konuştular. Usâme de -elinin kesilmemesi için- Resûlullah (s.a.v.) ile konuşunca/ Resûlullah (s.a.v.): Kadının "Ey Üsâme! Allah'ın hadlerinden bir haddin infazını bırakmam hususunda bana birşey söylediğini görmeyeyim!" buyurdu.Sonra ayağa kalkarak şöyle hitap etti: "Sizden önceki kavimler ancak şundan dolayı helak olmuşlardır: Onlar aralarında şerefli biri hırsızlık yapınca onu bırakırlar; zayıf biri hırsızlık yapınca elini keserlerdi. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki; Muhammed'in kızı Fâtıma da hırsızlık yapsa, muhakkak elini keserim."Daha sonra Mahzûm'lu kadının elini kesti.805- Aişe (r.anha)'den:Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan kadının durumu Kureyşlileri oldukça meşgul etti. Bunun üzerine dediler ki: "Onun bağışlanması için Resûlullah (s.a.v.)'le kim konuşabilir?" ... ilh.806- Yine Aişe (r.anha)'den:Kureyşlileri, hırsızlık yapan kadının durumu oldukça üzdü.807- Aişe (r.anha) anlatmaktadır:Resûlullah (s.a.v.) iki şey arasında muhayyer bırakılırsa kolay olanını tercih ederdi.Cezası Allah'ın hadlerinden bir şey olmadıkça hiç kimseye, şahsına karşı işlediği bir kabahatten dolayı kısas uygulamazdı. Haddin infaz emrini ise hiç kimse için terketmezdi.808- Aişe (r.anha)'den:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şu üç sınıf insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, büyüyünceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar deliden."809- İbn Ömer (r.a)'den:Uhud harbi günü Resûlullah (s.a.v.) beni harb için teftiş etti. O zaman on-dört yaşında idim. Bana müsaade etmedi. Hendek savaşı günü olunca beni yine teftiş etti. O zaman onbeş yaşında idim. Ve bana müsaade etti.Hadisi İbn Ömer'den nakleden Nâfi' diyor ki: "Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz (r.a)'m yanma gittim. Ömer, o zaman halife idi. Kendisine bu hadisi bildirdiğimde: (Gerçekten bu küçük yaş ile büyük yaş arasında ki sınırdır) dedi ve vekillerine: (Onbeş yaşında olanlara asker aylığı bağlayın. Bu yaştan küçük olanları ise çocuklar grupuna katın!) diye ferman yazdı."

83- Evli Ve Bekara Uygulanan Zina Haddi

810- Ubâde b. Sâmit (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Benden öğrenin! Allah (c.c.) kadınlara bir çıkış yolu gösterdi. Evli ile evli zina ederse, (her birine) yüz sopa vurulur, sonra recme-dilirler. Bekar ile bekar zina ederse her birine yüz sopa vurulur, ve bir yıl sürgün edilirler" buyurdu.811- Ebû Hureyre, Zeyb b. Hâlid ve Şibl'den:Resûlullah (s.a.v) ile beraber bulunuyorduk. Derken bir adam geldi ve: "Senden Allah aşkına aramızda ancak Allah'ın kitabıyla hüküm vermeni dilerim" dedi.Sonra hasmı —ki öbüründen daha anlayışlı biriydi— ayağa kalkarak: "Doğru söyledi Aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet! Önce bana konuşmam için müsaade buyur" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Söyle!" dedi.O zât: "Benim oğlum bu adamın yanında çırak idi. Derken karısı ile zina etmiş- Ben Öğrendim ki, oğluma recim lazımmış. Hemen onun namına yüz koyunte bir hizmetçi fidye verdim. Bir de ilim sahipi bazı kimselere sordum. Bana oğlum için yüz sopa, bir yıl sürgün cezası gerektiğini, onun karısına ise recim icabettiğini söylediler" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Muhakkak aranızda Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim. Yüz koyunla hizmetçi geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek!" Sonra Üneys'e dönerek: "Hadi ya Üneys bunun karısına git! Şayet zina ettiğini itiraf ederse onu recmediver" buyurdu. Kadın suçunu itiraf edince, Üneys onu recmetti.812- Ömer (r.a) demiştir ki:İnsanların üzerinden uzun bir zaman geçmesiyle, içlerinden birinin kalkıp: "Biz Allah'ın Kitabında recim hükmünü bulamıyoruz" demesinden Allah'ın indirdiği bir farizayı terketmekle dalâlete düşmelerinden korktum. Gerçekten zina eden kimseye, evli olması ve delilinin bulunması ya da hami-lelik halinin ortaya çıkması veya itiraf etmesi durumunda recim haddinin infazı haktır.Dikkat edin, Resûlullah (s.a.v.) recmetti ondan sonra biz de recmi uyguladık.

Page 90: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

813- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Eşlem kabilesine mensup bir adam, Nebi (s.a.v.)'ye gelerek, onun yanında zina ettiğini itiraf etti. Resûlullah (s.a.v.)'in bir şey demediğini görünce tekrar itirafta bulundu. Resûlullah (s.a.v.) ondan yüzünü çevirdi. Sonra yine itirafta bulundu. Resûlullah (s.a.v.) bu defa da yüzünü çevirdi. Ta ki dört defa kendi aleyhine şahitlik edince Resûlullah (s.a.v.): "Sende delilik var mı?" diye sordu.Adam: "Hayır!" cevabını verdi."Hiç evlendin mi?" diye sordu.Adam: "Evet!" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) emir verdi. Adam namazgahta recmedildi.Taşlar kendisini yaralayınca kaçtı. Sonra yakalandı ve ölünceye kadar recmedildi. Resûlullah (s.a.v.) onun hakkında hayır söz söyledi; ancak namazını kılmadı.814- Ebû Hureyre (r.a)'den:Eşlem kabilesine mensup zât Resûlullah'a gelerek, bir kadınla haram ilişki kurduğuna dair kendi aleyhine dört defa şahidlik etti. Her defasında Resûlullah (s.a.v.) ondan yüzünü çeviriyordu. Beşincisinde ona yönelerek:''Onunla hakikaten cima ettin mi?" diye sordu.Adam: "Evet!" cevabını verdi."Ta ki zekerin onun fercinde, sürme milinin sürme kabında ve şu kuyu ipinin kuyuda kaybolması gibi, tamamen kayboldu mu?" diye sordu.Adam: "Evet!" dedi."Peki zinanın ne demek olduğunu iyi biliyor musun?" diye sordu.Adam: "Evet, bir kimsenin hanımı ile helal olarak kurduğu ilişkiyi ben onunla haram olarak kurdum" cevabını verdi.Resûlullah (s.a.v): "Peki bunu itiraf etmekle ne amaçlıyorsun?" diye sordu.Adam: "Beni temizlemeni istiyorum."Sonra Resûlullah (s.a.v.) emir verdi ve adam recmedildi.Daha sonra Resûlullah (s.a.v.) ashabından iki kişi konuşurken birinin diğerine: "Şu herife bak! Allah onun ayıbını örttü; ama nefsi kendisini bırakmadı sonunda köpeklerin taşlandığı gibi taşlanarak öldürüldü" dediğini işitti. Fakat onlara hiçbir şey söylemedi. Bir müddet yürüdükten sonra şişkinlikten ayaklan havaya kalkmış bir eşek leşine rastladı ve: "Falan ve falan şahıslar nerede?" diye sordu."İşte biz buradayız. Ya Resûlullah!" dediler."Hadi şu eşeğin leşinden yiyin bakalım!" buyurdu.Adamlar: "Ey Allah'ın Peygamber'i, Allah seni bağışlasın! Kim yer bundan?" deyince,Resûlullah (s.a.v): "Fakat, az önce o kardeşinizin ayıbını dilinize dolayarak dedikodusunu yapmanız, ölü etini yemekten daha büyük bir günahtır. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki. O şimdi cennet nehirlerinde yüzmektedir" buyurdu.815- İmrân b. Husayn (r.a)'den:Cüheyne kabilesinden bir kadın Hz. Peygamber'in huzurunda zina ettiğini itiraf ederek zinadan hamile kaldığını söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber velisini çağırarak: "Buna iyi davran, çocuğunu doğurduğu zaman bana haber ver!" buyurdu. Velisi de öyle yaptı.Sonra Resûlullah (s.a.v) emir verdi ve kadının üzerine elbisesi sıkıca bağandı. Sonra da recmedilmesini emir buyurdu ve recmedildi. Ardından cenaze namazını kıldı. Bunu gören Ömer (r.a): "Ya Resûlullah! Onu önce recmet-tm, sonra da kalkıp namazını kılıyorsun?" diye itiraf edince,Hz. Peygamber: "Gerçekten o öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe Medineliler-den yetmiş kişi arasında taksim edilse onlara yeter, sen onun Allah için canını vermesinden daha faziletli bir tevbe gördün mü?" buyurdu.816- Ebû Abdurrahman es-Sülemî'den:Ali (r.a) bize hutbe okuyarak şunları söyledi:"Ey insanlar! Köle ve cariyelerinize evli olsun veya olmasınlar hadleri tatbik ediniz. Zira Resûlullah (s.a.v) bir cariyesi zina edince, ona dayak vurmamı bana emretti. Onun yanma vardığımda henüz yeni lohusa olduğunu gördüm ve ona sopa vurursam ölür —veya öldürürüm— diye korktum: sonra Resûlullah (s.a.v.)'le karşılaştım ve bu hususu kendisine anlattı. O da: (iyi yapmışsın) buyurdu."817- Ebû Ümâme b. Sehl b. Hânif den: Kendisine Resûlullah (s.a.)'ın Ensârlı sahabilerinden birinin şu kıssayı anlattığını söylemiştir:Ensardan bir adam rahatsızlanmış, hatta bu rahatsızlığından dolayı ivice mtKın düşmüş. Öyle ki bir deri bir kemik kalmış. Bir ara onlardan birinin cariyesi yanma girince adam birden canlanarak kadına saldırmış ve ona tecavüz etmiş. Daha sonra kendi kavminden bir takım şahıslar ziyaretine geldiklerinde, olayı onlara anlatarak: "Benim için Resûlullah (s.a.v)'den bunun fetvasını sorun; çünkü ben yanıma giren bir cariye ile zina ettim" demiş.Onlar da bu hususu Hz. Peygamber'e anlatarak: "Ya Resûlullah! Hiç bir insanda onun yakalandığı

Page 91: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

hastalık gibisini görmedik. Şayet onu senin yanına taşımaya kalkışırsak bütün kemikleri paramparça olur. Adam bir deri bir kemik kalmış" demişler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) yüz ufak dallı bir ağaç dalı alarak ona bir defa vurmalarını emir buyurmuş.818- Câbir (r.a)'den:Bir adam zina etmişti. Resûlullah (s.a.v)'in emriyle kendisine had cezası uygulandı. Sonra haber verildi ki, adam evliymiş. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) emir buyurdu, adam recmedildi.Ebû Muhammed îbn Cârûd: "Aynı hadisi rivayet eden Osman b. Ömer, Ebû Âsim ve başkaları: (Bir adam zina etti ve celde vuruldu) demişler, fakat Hz. Peygamberi zikretmemişlerdir.819- Ebû Hureyre (r.a)'den:Eşlem kabilesinden Ma'iz, Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ben zina ettim" dedi. Resûlullah (s.a.v) ondan yüzünü çevirdi. Ma'iz bu itirafını dört defa tekrarlayınca, Resûlullah yanındakilere: "Götürün şunu, recmedin!" buyurdu.Ma'iz recmedilirken, taşların acısına dayanamayıp süratle kaçmaya başladı, kaçarken yanında ölmüş bir devenin çene kemiği bulunan birisine rastladı, adam ona onunla vurarak öldürdü. Daha sonra taşlardan duyduğu acı sebepiyle kaçtığı Hz. Peygamber'e anlatılınca, Resûlullah (s.a.v.): "Peşini bı-raksaydmız ya!" buyurdu.820- îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Kimin Lût kavminin yaptığını (lûtîlik) yaparken görürseniz, faili de mefûlu de öldürün!" buyurdu.821- Ebû Hureyre ve Zeyd b. Hadi el-Cüheni (r.anhüma)'den:Resûlullah (s.a.v.)'e "evli olmayan" bir cariye zina ederse hükmünün ne olacağı soruldu.Resûlullah (s.a.v.): "Zina ederse sopa vurun! Sonra yine zina ederse yine sopa vurun! Sonra tekrar zina ederse yine sopa vurun! Sonra yine zina ederse, bu defa bir "dâfir" mukabili de olsa satın!" buyurdu.Îbn Şihâb der ki: "Üçüncüden sonra mı, dördüncüden sonra mı böyle dedi, bilmiyorum, "dâfir" ise iptir" demiştir.822- İbn Ömer (r.a)'in bildirdiğine göre:Resûlullah (s.a.v) Yahudilerden bir adam ile bir kadını recmetmiştir.823- Vâil b. Hucr (r.a)'den:Bir adam, sabahın karanlığında mescide gitmekte olan bir kadına zorla tecavüz etti. Kadın, oradan geçen bir (başka) adamdan yardım istedi. Bunun üzerine kendisine tecavüz eden adam kaçtı. Daha sonra çok sayıda insan geldi. Kadın, onlardan da yardım istedi. Bunlar, daha önce kadının yardım iste-diği adamı yakaladılar, diğeri ise onları geçip gitti. Sonra doğruca kadına getirdiler.Adam: "Ben sana yardım edenim, diğeri kaçıp, gitti." dedi. Sonra onu Re-sûlullah'a getirdiler. Kadın o adamın kendisine tecavüz ettiğini söyledi, topluluk ise onu kaçarken yakaladıklarını belirttiler.Bunun üzerine adam: "Ben, sadece kendisine tecavüz eden adama karşı ona yardım ediyordum. Sonra bu adamlar, bana yetişerek beni yakaladılar" dedi.Kadın: "Yalan söylüyor! Bana tecavüz eden odur" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Götürün, onu recmedin!" buyurdu.Derken insanların arasından bir adam ayağa kalktı ve: "Onu recmetme-yin, beni recmedin! O fiili ona yapan benim" diyerek itirafta bulundu.Böylece üçü de; kadına tecavüz eden, kadına yardım eden ve kadın, Resûlullah (s.a.v.)'ın yanında bir araya gelmiş oldu.Resûlullah (s.a.v) kadına: "Allah (c.c.) seni bağışladı" buyurdu ve ona yardım edene de güzel bir söz söyledi.Ömer (r.a): "Zina itirafında bulunanı recmet" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Hayır, çünkü o Allah'a tevbe etmiştir" buyurdu. Sonra onları serbest bıraktı.îbn Umeyr demiştir ki; rivayette şu ziyade de yer almıştır: "Şayet Medi-nelüer veya Yesribliler o şekilde tevbe etmiş olsalar mutlaka tevbeleri kabul edilir. Böylece hepsini serbest bıraktı."

84- Hırsızlıkta El Kesme

824- Âişe (r.anha) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v.), dinarın dörtte biri ve daha fazlası için el keserdi.825- Ibn Ömer (r.a) den nakledildiğine göre,Resûlullah (s.a.v.), kıymeti üç dirhem olan bir kalkan dolayısıyla el kesmiştir.826- Râfi' b. Hadîc (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Ne hurma, ne de hurma öbeği sebepiyle el kesme yoktur" buyurdu.827- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:Müzeyne kabilesinden bir adam Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ya Resûlullah! İpe bağlı davarı çalan hakkında ne buyurursun?" diye sordu.

Page 92: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.): "Çaldığı ile beraber onun bir mislini daha verir. Ayrıca te'dib cezası da gerekir. Otlamakta olan davarların çalınması durumunda hiçbir surette el kesilmez, ama ağıla girdikten sonra çalar, bedeli de bir kalkan bedeline ulaşırsa el kesilir. Kalkan bedeline ulaşmayan hırsızlık olayında, çalınanın iki misli ödemek ve ceza olarak da sopa vurmak vardır" buyurdu.Adam: "Ya Resûlullah! Ya ağaçtaki hurmanın çalınması hakkında ne buyurursun?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Kopardığı ile beraber iki mislini öder. Ayrıca ona te'dib cezası verilir. Koparılmamiş meyveyi çalmada her ne surette olursa olsun el kesme yoktur. Ancak sergi yerine konduktan sonra çalınır ve bedeli bir kalkan bedeline ulaşırsa o zaman el kesilir. Kalkan bedeline ulaş-mayan hırsızlık olayında iki misli bedeli ödenir ve ceza olarak dayak atılır" buyurdu.828- Safvan b. Ümeyye (r.a)'den:Otuz dirhem değerinde işlemeli bir hırkanın üzerinde, Mescidde uyuyordum. (Râvi Harun: "Mescidde oturuyordum" şeklinde rivayet etmiştir.) Derken bir adam gelip onu altımdan çaldı. Adam yakalanarak Resûlullah (s.a.v)'e getirildi. Resûlullah (s.a.v), elinin kesilmesi için emretti. Bunun üzerine ben Resûlullah (s.a.v)'ın yanına gelerek: "Otuz dirhem sebepiyle onun elini mi kesiyorsun? Ben ona hırkamı satıyorum ve parasını/ borca bırakıyorum" dedim.Resûlullah (s.a.v.): "Bunu adamı huzuruma getirmeden önce yapsaydın ya!" buyurdu.

85- İçki Haddi

829- Enes (r.a)'den:Hz. Peygamber (s.a.v)'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk kadar sopa vurdu. Ondan sonra halife Ebû Bekir (r.a) de aynı şekilde hareket etti. Ömer (r.a) halife olunca insanlarla bu konuyu istişare etti veAbdurrahman b. Avf: "Hadlerin en hafifi seksen değnektir" dedi.830- Yine Enes (r.a)'den:Hz. Peygamber'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk sopa dayak vurdurdu. Ebû Bekir de aynı cezayı uyguladı. Ömer (r.a) halife olunca insanlarla istişare etti ve,Abdurrahman b. Avf: "Hadlerin en hafifi, seksen değnektir" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) seksen sopa cezasını uyguladı.831- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûluüah (s.a.v): "Kim sarhoş olursa ona üç defa sopa vurun. Dördüncü kere yine sarhoş olursa bu defa boynunu vurun!" buyurdu.832- Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Resûlu olduğuma şehadet eden bir müslümanın kanı ancak şu uç kişiden biri olması durumunda helal olur: 1. Cana karşı can, 2. Zina eden seyyıb" (evli) kimse 3. Dinini terkedip cemaatten ayrılan kimse."

86- Kasıtlı Yaralama

833- Abdurrahman b. Ebi Bekre (r.a) anlatmaktadır:Kurban bayramı günü Resûlullah bize bir hutbe irad etti ve: "Bugün hangi gündür?" diye sordu."Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik.Resûlullah (s.a.v.) sustu, hatta ona adından başka bir isim verecek sandık. Sonra: "Kurban günü değil mi?" diye sordu."Elbette öyledir" dedik."Ya bu ay nedir?" diye sordu."Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik. ıResûlullah (s.a.v) sustu hatta ona adından başka bir isim verecek zannettik. Sonra:"Zilhicce ayı değil mi?" diye sordu."Evet öyledir" dedik."Ya şu belde neresidir?" diye sordu."Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik.Resûlullah (s.a.v.) yine sustu, hatta ona adından başka bir ad verecek sandık."Malum belde değil mi?" buyurdu."Elbette öyledir" dedik.Sonra Resûlullah (s.a.v):"İşte, sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün haram oluşu gibi, Rabbinize ulaşacağınız güne kadar haramdır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" dedi. Ashab: "Evet!" dediler."Allahım sen şahit ol, burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin. Zira nice tebliğ olunan onu bizzat

Page 93: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

duyandan daha belleyişlİ olur. Dikkat edin Benden sonra biribirlerinizin boyunlarını vuran kafirlere dönmeyin!"834- Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Kim zimmüerden birini öldürürse cennetin kokusunu duyamaz. Halbuki cennetin kokusu şöyle şöyle kadar -râvi-si Mervân'in zikrettiği üzere- mesafeden duyulur."835- Ebû Bekre (r.a) den: Resûlullah (s.a.v.): "Kim sebepsiz yere güvence verilen birini öldürürse Allah ona cennetin kokusunu tatmayı haram kılar" buyurdu.836- Ebû Ümâme b. Sehl anlatmaktadır:Evinde muhasara altına alındığı sırada Osman (r.a) ile birlikte bulunuyor-ium. Evin bir girişi vardı ki; oraya giren evin bacasındakilerin konuşmalarımı duyardı. Derken Osman (r.a) o girişe girdi, sonra rengi değişmiş olarak İlkti ve: "Onlar beni hemen öldürmekle tehdit ediyorlar dedi.Biz: "Onların karşısında Allah sana yeter, ey müminlerin emiri!" dedik.Sonra şöyle devam etti: "Benî, niçin öldürücekler? Ben Resûlullah (s.a.v.) şöye buyururken işittim: (Müslüman bir kişinin kam ancak şu üç kimseden biri olursa helal olur: 1- Müslüman olduktan sonra inkar eden (küfre giren), 2- Veya muhsan olduktan sonra zina eden, 3- Ya da bir cana kıyan kimse) Allah'a yemin ederim ki ben ne Câhiliye devrinde ne de islâmiyet döneminde kesinlikle zina etmedim. Allah (c.c.) beni bu dine hidayet ettikten beri, onun yerine başka bir dinim olmasını istemedim. Hiç bir cana da kıymadım. Öyleyse beni niçin öldürecekler?"837- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:Bir Yahudi bir cariyenin başını taşla ezmiş, sonra üzerinde bulunan gümüş ziynetlerini almış. Cariye henüz ruhunu teslim etmeden onu canlı olarak buldular. Sonra onu dolaştırarak: "O adam bu mu? O bu mu?" diye sordular. Sonunda o Yahudiyi gösterdi. Ve onu yakaladılar. Yahudi suçunu itiraf etti. Resûlullah (s.a.v.), emir verdi, yahudinin başı da taşla ezildi.838- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:Bir Yahudi, bir cariyenin başını iki taş arasında ezmiş. Sonra cariyeye: "Bunu sana kim yaptı? Falan mı, yoksa falan mı?" diye sormuşlar. Sonunda o Yahudinin ismi geçmiş. Yahudi Hz. Peygamber'e getirildi ve suçunu itiraf etti. Resûlullah (s.a.v) emir verdi, onun da başı taşla ezildi.839- Şeddâd b. Evs (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v): "Öldürdüğünüz vakit güzellikle öldürün!" buyurdu. el-Ahmesî ise: "Kestiğiniz zaman da güzellikle kesin!" ilavesini de zikretmiştir.840- Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Öldürürken insanların en insaflıları, iman sahipi olanlarıdır" buyurdu.841- Enes (r.a)'den:Hz. Peygamber (s.a.v.) diş için kısas uygulanmasını emretmiş ve: "Allah'ın hükmü kıssasdır" buyurmuştur.842- Zâdân anlatmaktadır:Ibn Ömer (r.a)'in yanında oturuyordum. Kendisine ait bir köleyi çağırarak onu azad etti. Sonra yerden eline bir şey alarak şöyle dedi: "Bunda bana şunun değerinde bile bir ecir yoktur. Zira ben Resûlullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken işittim: (Her kim bir kölesini yapmadığı bir kabahat için döver ya da tokatlarsa, onun kefareti o köleyi azad etmesidir.)"843- îbn Abbas (r.a)'dan:Petgamber (s.a.v.): "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" buyurdu.844- Ebû Firâs anlatmaktadır:Bir gün Ömer (r.a) bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Dikkat edin! ben, valilerimi vücutlarınızı dövmeleri ya da mallarınızı almaları için size göndermedim. Fakat ben onları size, yalnız dininizi ve sünnetlerinizi nasıl yaşayacağınızı size öğretmeleri için gönderdim. Bu sebeple her kime bunun dışında bir muamele yapılırsa, bana bildirsin. Ömer'in nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, böyle bir durumda muhakkak ona kısası tatbik edeceğim."Bunun üzerine Amr b. Âs ayağa kalkarak: "Ey Müminlerin emiri! Müslümanlardan bir adam, herhangi bir tebaanın (halkın) başına vali olup tebaasından bazılarını te'dib ederse, ona kısası mı tatbik edeceksin?" dedi.Ömer (r.a): "Ben şüphesiz ona kısas uygularım. Hakikat ben, Hz. Pey-gamber'in kendi nefsine kısası yaptırdığını gördüm. Ömer'in nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, öyle bir zâta mutlaka kısas tatbik ederim!" buyurdu.845- Âişe (r.anha)'den:Hz. Peygamber, Huzeyfe'nin oğlu Ebû Cehm'i zekat memuru olarak gönderdi. Zekatı hususunda kendisiyle tartışan bir adamı Ebû Cehm döverek başım yardı.Bunun üzerine kabilesi Resûlullah (s.a.v)'e gelip:"Ya Resûlullah! Kısas isteriz" dediler.

Page 94: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.): "Kısas yerine şunu şunu alın!" buyurdu. Yine razı olmadılar.Resûlullah (s.a.v) tekrar: "Şunu şunu alın!" buyurdu. Yine razı olmadılar.Resûlullah (s.a.v.) tekrar: "Şunu şunu alın!" buyurdu. Bu defa razı oldular.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "İnsanlara hitap ederek - diyete razı olduğunuzu- onlara haber vereceğim" buyurdu."Evet söyle!" demeleri üzerine Resûlullah (s.a.v.) hitap ederek: "Bu Leys-liler bana gelerek kısas istediler. Ben şu şu kadar diyet almalarını teklif ettim, razı oldular. Razı oldunuz mu?" buyurdu.Adamlar: "Hayır!" cevabını verince, Muhacirler onların üzerine yürüdüler. Resûlullah (s.a.v.), Muhacirlere durmalarını emretti ve bunun üzerine muhacirler geri durdular.Sonra o adamları çağırdı ve onlara biraz daha mal verdikten sonra: "Şimdi razı oldunuz mu?" diye sordu."Evet razıyız!" demelerinden sonra: "Şimdi insanlara hitap edeceğim ve sizin razı olduğunuzu onlara haber vereceğim" buyurdu.Adamlar: "Evet hitap et!" dediler.Bunun üzerine Rasûlallah (s.a.v) insanlara hitap etti ve adamlara: "Razı oldunuz mu?" diye tekrar sordu.Adamlar: "Evet razıyız!" dediler.846- Enes (r.a)'ten:'Ukl ve 'Ureyne kabileleri, müslüman olduklarını söyleyerek Hz. Peygamberin yanma geldiler ve göçebe olduklarını, yerleşik hayata alışık olmadıklarını belirterek Medine'nin hummasından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) onlara bir deve sürüsü ve bir çoban verilmesini emretti. Sonra onlara develerin yanına gidip sütlerinden içmelerini emretti. Sonra "Harre"/ Taşlık, mevkine doğru hareket ettiler. Derken müslümanlığı kabullendikten sonra tekrar küfre girerek, Hz. Peygamber'in çobanını öldürüp develeri sürüp gittiler.Haber, Hz. Peygambere ulaşınca, onları yakalamak üzere arkalarından adam gönderdi. Yakalanarak huzuruna getirildiklerinde Resûlullah, onların gözlerini oyup el ve ayaklarını kesti. Sonra da taşlarını kemirerek ölünceye kadar, Harre mevkiinde terkedildiier.Kâtâde diyor ki: "Bize ulaştığına göre şu âyeti kerime onlar hakkında nazil olmuştur: (Allah ve Resûlu'ne harb ilan edenlerin cezası...)847- Enes (r.a)'in belirttiğine göre,Resûlullah (s.a.v) onların gözlerini, sadece onlar çobanların gözlerini oydukları için oymuştur.848- Ebû Hüreyre (r.a)'den:Bir adam Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Karım siyah bir oğlan doğurdu." dedi.Peygamber (s.a.v.): "Senin develerin var mı?" diye sordu.Adam: "Evet!" dedi:"Renkleri nedir?" diye sordu."Kızıl" dedi."içlerinde boz olanı var mı?" diye sordu."Tabii ki içlerinde boz olardan da vardır" dedi."Peki, bu onlara nereden geldi?" diye sorunca,Adam: "Belki, bir damar çekmesi olabilir (ırkına çekmiş olabilir)" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Bu çocuk da belki damar çekmesidir" buyurdu.849- Ebû Hureyre (r.a)'den:Tevbe peygamberi Ebu'l-Kâsım (s.a.v.): "Her kim haksız yere memlûkü-ne (=kölesine) zina isnadında bulunursa, ona Kıyamet Günü'nde had uygulanacaktır. Ancak dediği gibi olursa müstesna" buyurdu.850- Ebû Burde (r.a)'den:Hz. Peygamber (s.a.v): "Allah'ın hadlerinden bir haddin infazı değilse, hiç kimseye on sopadan fazla vurulmaz" buyurmuştur.851- Ibn Abbas (r.a)'tan:Bekir b. Leys oğullarından bir adam, Hz. Peygamber'e gelerek dört defa, bir kadınla zina ettiğini itiraf etti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bekar olduğu için ona yüz sopa vurdu. Sonra kadın aleyhinde delil getirmesini istedi.Kadın: "Ya Resûlullah Allah'a yemin ederim ki, o yalan söylemiştir" dedi. Bu yüzden adama seksen sopa da iftira haddi için vurdu.

87- İçecekler

852- Ibn Ömer (r.a)'den:Ömer (r.a) Resûlullah (s.a.v.)'in minberi üzerinde bize hutbe okuyarak Allah'a hamdu sena etti, vaaz ü nasihatta bulundu ve şöyle dedi: Şüphesiz ki içkinin haram kılınmasına dair vahiy indiği gün, içki şu

Page 95: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

beş şeyden yapılırdı: Üzüm, hurma, buğday, arpa ve bal. Hamr (içki): Aklı örten şeydir."853- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:İçki haram kılınınca: "Ey Allah'ın Resûlu! Bizim yanımızda yetİR^e ait içki bulunmaktadır, bunu ne yapalım?" dedik. Bize emir verdi, biz de döktük.854- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:Resûlullah (s.a.v.), kendisine içkinin turşu yapılıp yapılamayacağı sorulduğunda bunu hoş karşılamadı.855- Âişe (r.anha)'ten:Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sarhoşluk veren her içki haramdır!" buyurmuştur.856- Ebû Musa (r.a) diyor ki:"Ya Resûlullah! Bizim yanımızda baldan yapılma şu içki ile mısır ve arpadan yapılma şu içki bulunmaktadır ne buyurursun?" diye sordum. "Sarhoşluk veren herşeyden sizi men ediyorum!" buyurdu.857- İbn Ömer (r.a)'den:Şunu Uz. Peygamber'den başka hiç kimseden işittiğimi bilmiyorum: "Sarhoşluk veren herşey hamr (içki)'dır. Ve her hamr da haramdır" buyurdu.858- Ebû Hüreyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v), tahta fıçıda, sırlı küpte, testide ve oyulmuş kabakta meşrubat (içki) yapmayı yasak etti. Ve: "Sarhoşluk veren her içki haramdır" buyurdu.859- îbn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v): "Sarhoşluk veren her şey şarab (içki)'tır ve her sarhoşluk veren haramdır"860- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Çoğu sarhoşluk verenin, azı da haramdır." buyurdu.861- Âişe (r-anha)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Bir "farak" ı sarhoşluk verenin, bir avuç dolusu da haramdır" buyurdu.862- Âmir b. Sa'd'ın babası (r.a)'ndan:Resûlullah (s.a.v.): "Size, çoğu sarhoşluk verenin azını da yasaklıyorum" buyurmuştur.863- Süleyman b. Büreyde, babasından naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kabristanı ziyaret etmekten sizi menetmiştim; artık ziyaret edebilirsiniz. Zira Muhammed'e annesini ziyaret etmesi için izin verildi. Çünkü kabirleri ziyaret etmek ahireti hatırlatır. Kurban etlerini üç günden fazla tutmayı da yasaklamıştım. Bununla zenginlerin fakirlere ikramda bulunmasını kasdetmiştim. Artık onlardan yiyebilirsiniz ve kendinize ayırabilirsiniz. Şarap yaptığınız kabları kullanmayı da size yasaklamıştım. Şüphesiz ki, boş bir kab bir şeyi ne helâl, ne de haram yapar. Ancak her sarhoşluk veren haramdır."864- Ibn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), olmamış hurma ile olmuş hurmanın karıştırılmasını, kuru üzüm ile hurmanın karıştırılmasını yasaklamış ve Cüreşlilere kuru üzüm ile hurmayı karıştırmamaları için mektup yazmıştır.865- Abdullah b. Ukeym'den:Hüzeyfe (r.a) su istediğinde ona gümüşten bir kab içinde içecek getirdiler. Huzeyfe onu kaldırıp attı ve bu yaptığı hakkında onlara özür beyan ederek: "Ben bu adamı onunla su vermekten menetmiştim. Çünkü ben Resûlul-lah'ı şöyle buyururken işittim: (Altın ve gümüş kaplarla su içmeyin! "Dibâl" (bir tür ipekli kumaş)'ı ve ipeği de giymeyin! Çünkü bunlar dünyada onların (inanmayanların), ahirette ise bizimdir.) "866- Ebû Said el-Hudrî'den:Resûlullah (s.a.v.), bir kimsenin ayakta su (v.b. şeyleri) içmesini yasaklamıştır.867- Yezîd b. Utarid el-Bezerf den:îbn Ömer (r.a)'e ayakta bir şey içmenin hükmünü sordum: "Resûlullah (s.a.v.) zamanında biz ayakta içer ve yürürken yerdik" dedi.868- Enes (r.a)'den:Annesi kendisine haber verdiğine göre, Resûlullah (s.a.v), onun yanına girmiş ve içeride asılı bir kırbanın ağızından ayakta su içmiş. Enes'in annesi: "Ben de kalkıp kırbanın ağzını kestim" demiş.

88- Yiyecekler

869- îbn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Sizden biriniz sol eliyle yiyip içmesin. Zira şeytan sol eliyle yer ve içer" buyurdu.870- Yine Abdullah b. Ömer değişik bir senedle aynı haberi nakletmiştir.871- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v)'e içine fare düşüp Ölen yağın hükmü soruldu "Eğer donmuş yağ ise fareyi ve etrafındaki yağları atın. Erimiş yağ ise ona yaklaşmayın" buyurdu.

Page 96: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

872- Meymune (r.anha)'dan:Bir fare, bir yağ kabına düşerek ölmüş. Sonra bunun hükmü ResûluUah (s.a.v.)'e sorulduğunda: "Fareyi ve etrafındaki yağları atın ve yağı yiyin" buyurdu.873- Ata'dan:ResûluUah (s.a.v), eşlerinden birine ait ölü bir koyun gördü ve: "Onun derisini tabaklayıp istifade etseniz ya!" buyurdu.Ata, bunu kırk yıl önce Ibn Abbas'tan duymuş, o da Meymûne'den nakletmiş tir.874- Ibn Abbas (r.a)'tan:Hz. Peygamber (s.a.v): "Herhangi bir deri tabaklanırsa temiz olur" buyurdu.875- Ebu'l-Melih'in babasından naklettiğine göre,Resûlullah (s.a.v.) yırtıcı hayvanların derilerinden minder yapılmasını yasaklamıştır.876- Ebû Vâkid el-Leysî'den:Resûlullah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde Medine halkı, diri diri develerin hörgüçlerini ve koyunların kuyruklarını keserlerdi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Hayvan diri iken ondan koparılan her bir parça, et ölü hayvan eti hükmündedir" buyurdu.877- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v), bir yüzük edinen ve onu kokuların en güzeli misk ile dolduran bir kadından bahsetti.878- Cabir (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.) beni Ebû Ubeyde ile beraber bir seriyye içinde bir tarafa göndermişti. Derken, beraberimizdeki azık tükendi. Sonra denizin kıyıya atmış olduğu bir balığa rastladık. Ondan yemek istediğimizde Ebû Ubeyde bizi bundan menetti. Sonra: "Biz Resûlullah'm elçileriyiz ve Allah yolundayız, bundan yiyiniz!" dedi. Biz de günlerce ondan yedik. Resûlullah (s.a.v.)'e geldiğimiz vakit, bunu ona haber verdik. Resûlullah (s.a.v): "Eğer yanınızda ondan birşey kaldıysa, bize gönderin" buyurdu.879- Câbir (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v)'e deniz suyunun hükmü soruldu: "Denizin suyu temiz; ölüsü helaldir" buyurdu.880- Ebû Ya'fur'dan:Abdullah Ebû Evfâ (r.a)'a geldim ve çekirgenin hükmünü sordum: "Resûlullah (s.a.v.) ile beraber yedi gaza yaptık. Hepsinde de çekirgeleri yiyorduk" dedi.881- Âişe (r.a)'dan:Bir topluluk Peygamber'e (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlallah! Bize yememiz için et veriliyor ama hayvan boğazlanırken Allah'ın adının anılıp amlmadı-ğım bilemiyoruz? Bunun hükmü nedir?" diye sordular.Resûlullah (s.a.v.)'da: "Allah'ın adım anın ve yiyin!" buyurdu.882- Amir b. Sa'd, babasından:Resûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz ki, müslümanların müslümanlar hakkında en büyük suçlusu, o kimsedir ki, haram kılınmayan bir şeyi sorar da, o sorduğu için, o şey haram kılınır" buyurmuştur.883- İbn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v), ehli eşeklerin etinin yenilmesini yasaklamıştır.884- Câbir (r.a)'den:Hayber'in fethi günü at, katır ve eşek boğazlamıştık. Resûlullah (s.a.v), bize katır ve eşek etlerini yemeyi yasakladı; fakat atın etini yasaklamadı.885- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.), Hayber'in fethi günü eşeklerin etinin yenmesini yasakladı, atların etine ise müsaade etti.886- Esma (r.a)'dan:Biz Resûlullah (s.a.v.) zamanında at eti yedik.887- îbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) pislikle beslenen hayvanın sütünü, vurularak öldürülen hayvanın etini ve ağzı kapalı kırbanın ağzından su içilmesini yasaklamıştır.888- Zehdem el Cermî'den:Bir adam tavuk etini yemekten çekindi ve: "Ben bu hayvanın bir şey yediğini gördüm de tiksindim" dedi.Bunun üzerine Ebû Musa (r.a): "Resûlullah (s.a.v.)'ın bunu yediğini gördüm" dedi.889- Ebû Sa'lebe (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) her türlü keskin dişli yırtıcı hayvanın etinin yenmesini yasakladı.890- Abdurrahman b. Abdullah b. Ebi Ammâr'dan:Câbir b. Abdullah (r.a) ile karşılaştım ve kendisine: "Bana yırtıcı hayvanların hükmünü söyle, onları

Page 97: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

yiyecek miyiz?" diye sordum.85[85]

"Evet!" dedi."Peki onlar av hayvanı mıdır?" diye sordum."Evet, ben Resûlullah (s.a.v.)'in de böyle bir soruya (evet) dediğini işittim" dedi.Merru'z-Zahrân'dan bir tavşan kaldırdık, insanlar peşinden koştular. İlk Önce ben yetişip yakaladım. Sonra onu Ebû Talha'ya getirdim. Uyluğunu-zannedersem (budunu) dedi- ResûluUah'a gönderdi. O da bunu kabul etti.892- İbn Abbas (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.) her türlü azı dişli yırtıcı hayvan ve her türlü pençeli kuşu yasaklamıştır.893- Başka bir senedle Yine İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre: Hz. Peygamber (s.a.v.) her türlü azı dişli yırtıcı hayvandan ve her türlü pençeli kuştan men etmiştir.894- İbn Abbas (r.anhüma)'dan:Kendisine kelerlerin hükmü sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Teyzem Ümmü Hufeyd Resûlullah'a yağ, keş ve bir kaç keler hediye etti. Allah Resulü yağ ve keşden yedi ama iğrendiği için kelerleri bıraktı. Eğer bunlar haram olsaydı. Resûlullah'ın sofrasında yenmezdi."

87- Eti Yenen Hayvanların Kesimi

895- Râfi b. Hadîc (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Tihâme'de bulunan Zulhuleyfe'de idik.Derken insanlar bazı deve ve davar sürüleri ele geçirdiler. Ve hemen onları boğazlayıp kazanlara koyarak kaynatmaya başladılar. Sonra Resûlullah (s.a.v.) yanlarına geçip emir verdi, kazanlar tersyüz edildi. Sonra bir deveye karşılık on koyun sayarak verdi.O sırada develerden biri kaçmıştı. Ve bir adam ona ok atarak durdurdu.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v): "Bu hayvanlar arasında da, vahşi hayvanlar gibi azgın olanları vardır. Onlardan size baskın gelenlerine karşı, aynen böyle yapın!" buyurdu.Ravi diyor ki; sonra Râfi' b. Hadîc Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlullah korkarım ki -veya ümit ediyorum ki- yarın düşmanla karşılaşacağız. Fakat beraberimizde hiç bıçak yoktur. Hayvanları kamışla boğazlayalım mı?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.)'de buna şöyle cevab vermiş: "Eğer bir şey kan akıtır ve hayvanın üzerine Allah'ın adı anılırsa, ondan yiyin. Ancak kesme aleti diş ve tırnak olmamalı. Bunun sebepini size söyleyeyim. Dişe gelince bu kemik hükmündedir. Tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır." Sonra Râfi b. Hadîc şunu anlattı:Medine'de bir kuyuya deve düşmüştü. Deve, böğründen kesilmişti. Ibn Ömer (r.a) onun etinin onda birini iki dirheme satın aldı.896- Cerir (b. Hazim)'den:Eyyûb, bana Zeyd b. Eslem'den rivayette bulunurdu. Sonra Zeyd ile karşılaştım ve bunu kendisine sordum,Dedi ki: "Bana Atâ b. Yesâr, Ebû Said el-Hudrî'den şunu rivayet etti: 'En-sar'dan bir adam'in Uhud dağı taraflarında otlayan bir dişi devesi varmış. Bir gün yanına vararak bir kazıkla onu boğazlamış.Zübeyr'e demirden bir kazıkla mı yoksa odundan bir kazıkla mı? Diye sordum.'Hayır, odundan' dedi.Sonra Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek bunun hükmünü sormuş. Resûlullah (s.a.v) da ona yemesini söylemiş."897- Ibn Ömer (r.a)'den:Bir kadın, Sel' dağı taraflarında Ka'b b. Mâlik'in sürülerini güdüyordu. Bir koyunun ölmesinden korktu ve bir taş alarak onu taşla boğazladı. Bu, Resûlullah (s.a.v.)'a anlatılınca, onu yemelerini söyledi.898- Enes (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v) hayvanların hapsedilerek öldürülmesini yasakladı.899- Şeddâd b. Evs (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah (c.c.) herşeyde iyiliği farz kılmıştır. O halde öldürmeyi güzel yapın, kesmeyi güzel yapın. Her biriniz bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın!"900- Ebû Said (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.)'e ceninin hükmünü sorduk: "Dilerseniz yiyin. Zira annesinin boğazlanması, onun da boğazlanması sayılır" buyurdu.901- Ebû'1-Aşrâ' babasından:Babası şöyle demiş: "Ya Resûlullah! Boğazlama ancak boğaz ve gerdanlıktan/gırtlaktan olmaz mı?"

85[85] Baskı da şeklinde çıkmıştır ancak doğru olanıdır

Page 98: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

diye sordum.Resûlullah (s.a.v.): "Hayvanı uyluğundan yaralasan dahi bu senin için yeterlidir" buyurdu.Abdurrahman b. Mehdî demiştir ki: Bu hüküm kuyuya düşen hayvan gibi boğazlanması mümkün olmayanlarda geçerlidir.

88- Kurbanlıklar

902- Enes (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) alaca renkte boynuzlu iki koç kurban etti.903- Âişe (r.a)'den:Peygamber (s.a.v.) hanımları adına bir sığır kurban ederdi.904- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "En azından bir yılını doldurmuş hayvandan başkasını kesmeyin; ancak size böylesini bulmak güç gelirse, o zaman koyun cinsinden (yaşını doldurmamış) bir toklu kesiverin."905- Ukbe b. Âmir eI~Cühenî'den:Biz Resûlullah (s.a.v)'le birlikte, koyun cinsinden kuvvetli kuzuları kurban etmiştik.906- Ali b. Ebi Tâlib (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) kulaklarının uçları veya yanları kesik, kulakları yarık veya delik ya da kurban mahalline yürüyemeyecek kadar topal olan hayvanı kurban etmeyi bize yasakladı.907- Şeybân oğullarından Ubeyd b. Feyrûz adında bir adamdan:Berâ b. Âzib (r.a)'a: "Rasûllulah (s.a.v) hangi hayvanların kurban edilmesini mekruh gördü veya hangilerini yasakladı?" diye sordum.Dedi ki: "ResûluUah (s.a.v.), eli ile işaret ederek -ki benim elim onun elinden daha kısadır- şöyle buyurdu: (Şu dört tür hayvandan hiç biri kurban olmaz: Tek gözü tamamen kör, iyice topal, çok hasta ve yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan hayvanlar.)Ben: (Dişleri eksik ya da boynuzu veya kulağı kusurlu olanları da uygun görmüyorum) deyince,ResûluUah (s.a.v): (Uygun görmediğini kesme. Fakat onu kimseye haram kılma) buyurdu/'908- Bera b. Âzib (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v.): "Bayram Namazını kılmadan hiç kimse katiyyen kurban kesmesin!" buyurdu.Bunun üzerine dayım Ebû Burde b. Niyâr (Neyyâr) yanına vararak: "Ya Resûlullah! Bu öyle bir gündür ki onda et boldur. Ben kurbanımı ailem ve komşularım yesin diye acele kestim. Bende iki et koyunundan daha iyi bir oğlak var. Onu keseyim mi?" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Evet kes; ama senden başka bir oğlak kurban olarak hiç kimse için kifayet etmez. O senin iki kurbanının en hayırlısıdır" buyurdu.909- Şube, Katâde'den:Enes b. Malik (r.a)'ın şöyle dediğini işittim. Şube, diyor ki, Katade'ye: "Onu sen işittin mi?" diye sordum. "Evet!" dedi:"Resûlullah (s.a.v.) alacalı ve boynuzlu iki koç kurban eder ve besmele çekip, tekbir getirirdi. Resûlullah (s.a.v.)'ın, ayağını boyunlarına koyarak onları kendi eliyle kestiğini gördüm" dedi.

89- Akîka

910- Semure b. Cundub (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v): "Doğan her çocuk için akîka kurbanı kesilmesi gerekir. Doğumunun yedinci günü kurbanı kesilir, başı tıraş edilir ve adı konur." buyurdu.911- Ibn Abbâs (r.anhüma)'dan:Peygamber (s.a.v.) Hasan ve Hüseyin (r.a) için birer koç kesti.912- Yine Ibn Abbas (r.a)'tan:Peygamber (s.a.v.) Hasan (r.a) için bir koç, Hüseyin (r.a) için de bir koç kesti.913- Ebû Hureyre (r.a)'den:Peygamber (s.a.v.): "Devenin ilk yavrusunu kurban etmek ve Receb ayında kurban kesmek yoktur" buyurdu.

90- Avlanma/Avcılık

914- Adiy b. Hâtim'den:Resûlullah (s.a.v)'a ok ile avlananın hükmünü sordum: "Keskin tarafına isa-ederse onu ye! Enine isabet ederse o hayvan ezilerek ölmüştür" buyurdu. <endisine köpeğin tuttuğu avı sordum: "Senin için tuttuğunu ye! Çünkü eğin tutması o hayvanın boğazlanması hükmündedir. Senin köpeğinle ıber başka

Page 99: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

bir köpek ya da köpekler görürsen ve avı onunla beraber tut-j ve öldürmüş olmasından korkarsan yeme! Çünkü sen yalnız kendi kö-ini salarken Allah'ın adını andın, başkası için anmadın" buyurdu.915- Adiy b. Hatim (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v)'e şunu sordum: "Ya Resûlullah (s.a.v.) biz eğitilmiş köleri (avın üzerine) salıveriyoruz ve onlar avlarını öldürüyorlar, bunun mü nedir?"Avlarını öldürdükleri zaman, ondan yemedikleri veya onlara başka köer katılmadıkları sürece onu ye" buyurdu.916- Ebû Sa'lebe el-Huşeni (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v)'e gelerek: "Ya Rasûlallah biz Ehli Kitab bir kavmin toprağında yaşıyoruz. Onların kaplarından yiyoruz. Bir de biz, avın bol olduğu bir yerdeyiz. Yay ile ok atıyor, eğitimli köpeğimle de eğitimsiz köpeğimle de avlanıyorum. Bu hususta ne buyurursun?" diye sordum."Söylediğin gibi Ehli Kitab bir kavmin toprağında yaşıyorsanız, onların kaplarından yemeyin! Ancak başka çareniz yoksa o başka. Başka çareniz yoksa o kapları iyice yıkayın sonra onlardan yiyin.Yine zikrettiğin gibi avı bol bir yer de bulunuyorsanız, yayınla avladığın üzerine Allah'ın adını an ve ye! Eğitimli köpeğin ile avladığın hayvan üzerine de Allah'ın adını an ve ye! Eğitimsiz köpeğinle avladığın hayvanı ise kesmeye yetişirsen ye!" buyurdu.917- Yine Ebû Sa'lebe el-Hüşeni (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.)'e geldim... Ve aynı şekilde eğitimli köpek kıssasını zikrederek eğitilmemiş köpekle ilgili bölümde şu ilâveyi nakletmiştir: "Eğer avı kesmeğe yetişemezsen, yeme!"918- Adiy b. Hatim (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'e ok avının hükmünü sordum:"Eğer ok avı yaralarsa ye! Sadece enine isabet ederse yeme!" buyurdu.919- Adiy b. Hatim (r.a)'den:"Ya Resûlullah! Bazan avımı vuruyorum. Fakat bir gece sonra izini sürü-or ve okumu üzerinde buluyorum, ne buyurursun?" dedim.Resûlullah (s.a.v.): "Okunu üzerinde bulur ve ondan hiçbir yırtıcı hayva-ın yemediğini görürsen onu ye!" buyurdu.Ravi diyor ki: "Bunu Ebû Bişr'e anlattım. Bana, Said b. Cübeyr'den, o da .diy'den Nebi (s.a.v)'in: 'Okunu üzerinde bulur, üzerinde başka bir şeyin ;ini görmez ve onu senin okunun öldürdüğü kanaatine varırsan ye!' buyur-uğunu nakletti."920- Adiy b. Hatim (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) bana: "Eğer vurduğun av suya düşer de boğulursa yele!" buyurdu.921- Yine Adiy b. Hatim (r.a)'den:"Ya Resûlullah! Ben avı vuruyor fakat izini ancak bir gece sonra sürüyo-m. Bu hususta ne buyurursun? diye sordum.Resûlullah (s.a.v.): 'Okunu onun üzerinde bulursan ve ondan yırtıcı hay-nlar yememişse onu ye!' buyurdu."Şu'be diyor ki: "Bunu Ebû Bişr'e anlattım. Bana Sait b. Cübeyr'den, o da üy b. Hâtim'den naklen Nebi (s.a.v.)'in: 'Onun üzerinde okunu bulur, başbir şeyin izini görmez ve onu senin okunun öldürdüğü kanaatine varır-1 ye!' dediğini rivayet etti."

91- Yemin Bahsi

922- Salim babası (r.a)'ndan:Bir defa Peygamber (s.a.v.), Hz. Ömer'i: "Babama yemin ederim! Babama yemin ederim!" derken işitti.Bunun üzerine: "Şüphesiz ki Allah babalarınızın adına yemin etmenizi yasak eder" buyurdu.Hz. Ömer demiştir ki: "Allaha yemin ederim ki, o günden sonra ne kendim böyle bir yemin ettim, ne de başkalarının benzer yeminini aktardım."923- Abdurrahman b. Semure'den:Resûlullah (s.a.v.): "Atalarınız ve tağutlar adıyla yemin etmeyin!" buyurdu.924- Sabit b. Ed-Dahhâk (r.a)'tan:Resûlullah (s.a.v): "Her kim yalan olarak İslâm'dan başka bir din adıyla yemin etse, dediği gibi olur" buyurdu.Hadis Ali b. Muhammed'in rivayeti olup şu bulunmuştur: " Ayrıca Zeyd b. ed-Dahhâk Hudeybiye'de ağacın altında biat edenlerdendi" ilavesini de nakletmiştir.925- Âişe (r.anha):"Allah, sizi yeminlerinizdeki lağvdan dolayı sorumlu tutmaz"86[86] âyetinin adamın"Allah'a yemin olsun ki..." ve "Hayır Allah'a yemin olsun ki..." A sözleri hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

86[86] Bakara, 225.

Page 100: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

926- Abdullah b. Mesud (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Her kim "yemin-i sabr" ederek onunla haksız yereancı olduğu halde- bir müslümanm malını elinden alırsa Allah'ın gazabı uğramış olarak huzuru ilahiye çıkar" buyurdu.Bunun üzerine: "Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel, az pahayı (hasis bir menfaati) satın alanlar yok mu?... Ilh" âyeti nazil oldu.Derken Eş'as b. Kays (r.a) içeri girdi ve: "Ebû Abdurrahman size ne anlar?" diye sordu.Biz de: "Şöyle şöyle diyor" dedik.Dedi ki: "Doğru söylemiş, bu âyet benim hakkımda nazil oldu. Benimle mimden bir adam arasında bize ait bir yer sebepiyle münâkaşa olmuştu. Resûlullah (s.a.v.)'a dava ettim.Resûlullah: (Delilin var mı?) diye sordu. Ama ne yazık ki delilim yoktu.Bunun üzerine diğerine: 'Sen yemin et!' buyurdu.Ben de diğerine fırsat vermeden: (Ya Rasûlallah yemin istenildiği takdir-o yemin eder) dedim.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): (Her kim "yemin-i sabr" ederek haksız -yalancı olduğu halde- bir müslümanm malını elinden alırsa, Allah'ın îabına uğramış olarak huzuru ilahiye çıkar) buyurdu. Ve: "Hakikat Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel, az bir pahayı satın alanlar yok âyeti nazil oldu."927- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "Şu minberimin yanında, yaş bir misvak için dahi olsa, yalancı olarak bir adam yemin etmez ki, Cehennemdeki yerini hazırlamasın".928- îbn Ömer (r.a)'den:Peygamber (s.a.v): "Kim yemin eder de sonra "inşallah" (Allah dilerse) derse istisna yapmış olur, yemini kat'ileşemez" buyurdu.929- Abdurrahman b. Semûre'den:Resûlullah (s.a.v): "Eğer bir şeye yemin eder de, ondan daha hayırlısını görürsen, daha hayırlı olanı yap ve yemininin kefaretini ver!" buyurdu.930- Ebû Hureyre (r.a)'den:Ebû Kasım (s.a.v): "Sizden biriniz, daha hayırlısını gördüğü halde ailesi hakkında yemininde ısrar ederse, bu Allah katında onun için yeminini bozması halinde emrolunduğu kefaretten daha günahtır" buyurdu.931- Ubeyd b. Abdullah b. Utbe, Ensardan bir adamdan:Söz konusu zât, Resûlullah (s.a.v)'a yanında siyah bir cariye ile gelerek: "Ya Resûlullah! Mümine olan bir cariye azad etmem gerekmektedir. Şu cariyeyi mümine olarak görüyorsan onu azad edeyim" dedi.Resûlullah (s.a.v.) cariyeye: "Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet eder misin?" diye sordu."Evet!" dedi."Ya benim Allah'ın Elçisi olduğuma şehadet eder misin?" diye sordu."Evet!" dedi."Peki öldükten sonra dirilmeye inanıyor musun?" diye sordu.Cariye buna da: "Evet!" diye cevab verince, Resûlullah (s.a.v.): "Onu azad et!" buyurdu.

92- Adaklar

932- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah şöyle buyurmuştur: (Allah Teâla buyurur ki) "Nezir (adak) Ademoğluna, benim onun için takdir etmediğim hiçbir şeyi getirmez. Fakat, adak ona takdir ettiğim şekilde ulaşır. Onunla cimriden mal çıkarırım. Bununla bana daha önce vermediğini verir."*Hadİsin mânâsından bunun Allah'ın sözü okluğu anlaşılmaktadır (ç.n.).933- İmrân b. Husayn (r.a)'dan:Sakîf kabilesi Ukayl oğullarının müttefiki idi. Derken Sakîf, Resûlullah (s.a.v)'ın ashabından iki kişiyi esir aldı. Resûlullah (s.a.v)'in ashabı da Beni Ukayl'den bir kişiyi esir aldılar. Esirle birlikte Adbâ ismindeki deveyi de ele geçirdiler. Resûlullah (s.a.v) pranga vurulmuş adamın yakınına geldi.Adam: "Ya Muhammed! Ya Muhammed! diye seslendi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) yanına gelerek: "Derdin nedir?" diye sordu.Adam:"Beni niçin tutukladm? Hacıları geçen deveyi niçin aldın?" dedi.Resûlullah (s.a.v): "Seni müttefiklerin olan Sakîf'in işlediği suça karşılık tutukladım" dedi ve oradan ayrıldı.Adam tekrar ona: "Ya Muhammed! Ya Muhammed!" diye seslendi.Resûlullah (s.a.v.) merhametli ve nezaketli biri idi. Bu sebeple ona dönerek: "Ne istiyorsun?" diye sordu.Adam: "Ben müslümanım" dedi.

Page 101: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v): "Eğer bu sözü, hürriyetine sahip iken söylemiş olsaydın tamamiyle kurtulurdun" buyurdu. Sonra ayrılıp gitti.Adam yine: "Ya Muhammed! Ya Muhammed!" diye seslendi.Resûlullah (s.a.v) yine yanına gelerek: "Ne istiyorsun?" diye sordu.Adam: "Ben açım, beni doyur; susuzum, bana su ver!" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Tek isteğin bu mu?" diye sordu.Sonra bu adam, o iki kişiye fidye yapıldı. Daha sonra Ensardan bir kadın ve Adbâ esir edildi. Kadm bağlanmıştı. İnsanlar develerini evlerinin önünde güdüyorlardı. Derken bir gece kadın bağından kurtularak develerin yanına geldi. Develerin yanına yaklaştığında develer böğürüyordu. Sonra onları bırakıp Adba'nın yanına vardığı. Pişkin bir dev olan Adbâ böğürmedi. Hemen arkasına oturup hayvanı sürerek yola koyuldu.Kadının kaçtığını anlayan Sakîf kabilesi onu aramaya başladılar. Her tarafı taradılar, ama kadın onları çaresiz bıraktı. Kadın, eğer Allah kendisini kurtarırsa bu deveyi boğazlamayı Allah için nezretmişti.Medine'ye vardığında halk kendisini görerek "işte Adbâ, Resûlullah (s.a.v)'in devesi" dediler. Kadm, eğer Allah kendisini (bu devenin üzerinde) kurtarırsa, onu mutlaka boğazlamayı nezrettiğini söyledi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek meseleyi kendisine anlattılar."Sübhanallah onu ne kötü cezaya çarptırmış. Eğer Allah (c.c.) kendisini bunun üzerinde kurtarırsa, onu mutlaka boğazlamayı nezretmiş" dedi ve sonra: "Günaha girmek için yapılan nezirle, kulun elinde olmayan bir şeye yapılan nezrin ifası yoktur" buyurdu.934- Âişe (r.anha)'den:Resûlullah (s.a.v): "Bir kimse Allah'a itaat etmek üzere adak adarsa, itaat îtsin. Ona isyan etmek üzere adak adarsa, isyan etmesin!" buyurdu.935- İbn Abbas (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Nezir iki türlüdür. Allah için ola-ım kefareti onu yerine getirmektir. Şeytan için olanı ise yerine getirilmez, 'emin kefareti gerekir."936- Ukbe b. Âmir (r.a)'den:Ukbe, Peygamber (s.a.v.)'e, yalın ayak Ka'be'ye yürümeyi adayan kız kardeşinin durumunu sordu, Resûlullah: "Allah (c.c), senin kız kardeşinin bu nezrine muhtaç değildir/ nezrinden müstağnidir. Hemen bir hayvana binsin ve bir bedene deve kurban etsin" buyurdu.îbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayette "ve bir bedene/ kurban etsin" kısmı zikredilmemiştir.937- Ukbe b. Âmir (r.a)'dan:Ukbenin kızkardeşi Beytullah'a kadar yürümeyi adamış. Ukbe onun için bunu Resûlullah (s.a.v)'a danışınca, Resûlullah: "Ona söyle bir hayvana binsin" buyurmuş.938- îbn Abbâs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v) güneş altında ayakta duran bir adama rastladı ve kim olduğunu sordu.Beraberindekiler: "Bu Ebû israil'dir. Sürekli ayakta durmaya, asla otur-mamaya, gölgelenmemeye, konuşmamaya, oruç tutmaya nezretti" dediler.Bunun üzerine Resûluliah (s.a.v): "Ona söyleyin konuşsun, gölgelensin ve otursun. Orucunu ise tamamlasın" buyurdu.939- Enes (r.a)'den:Hz. Peygamber (s.a.v.) iki oğlu arasında götürülen bir adam gördü ve: "Buna ne olmuş?" diye sordu.Beraberindekiler: "Beytullah'a yürümeyi nezretmiş" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz Allah (c.c.) bu adamın kendine zulmetmesine muhtaç değildir" buyurdu ve ona emir verdi, hayvana bindi.940- Sa'd (r.a)'dan:Annem, adak borcu olduğu halde öldü. Bunu Nebi (s.a.v.)'ye sorduğumda, bana onun adına adağını yerine getirmemi emretti.941- Ömer (r.a)'den:Ömer (r.a): "Ya Resûlallah! Ben Câhiliye devrinde, Mescid-i Haram'da, bir gece itikafa girmek için nezretmiştim" demiş.Resûlullah (s.a.v.) da ona: "Nezrini yerine getir!" buyurmuş.942- îbn Âbbâs (r.a)'dan:Bir kadın Nebi (s.a.v)'ye gelerek: "Ya Resûlullah! Benim kızkardeşim, üzerinde ardarda iki ay oruç borcu olduğu halde öldü. Bu hususta ne buyurursunuz?" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Söyler misin bana? Şayet kız kardeşinin borcu olsay-. di, onu öder miydin?" diye sordu.Kadın: "Evet!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse Allah'ın hakkı, ödenmeye daha layıktır" buyurdu.943- Âişe (r.anha)'den:Resûlullah (s.a.v): "Her kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, onun yerine velisi tutar"

Page 102: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

buyurdu.944- îbn Abbâs (r.a)'dan:Bir adam Nebi (s.a.v)'ye gelerek: "Benim kızkardeşim hac yapmayı adadı ve bu adağını yerine getiremeden Öldü, Ne buyurursunuz?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Şayet onun borcu olsaydı, onu öder miydin? diye sordu.Adam: "Evet!" deyince,"Öyleyse, Allah'ın borcunu da öde. Zira o ödenmeye daha layıktır" buyurdu.945- Câbir (r.a)'den:Bir adam Beyti'l- Makdis (Kudüs)'te namaz kılmayı adadı. Resûlullah (s.a.v) ona: "Namazı burada -yani Mescidi' Haram'da- kıl" buyurdu.Adam: "Ya Resûlullah! Ben Beytu'l-Makdis'te namaz kılmayı adadım" dedi.Resûlullah (s.a.v.) (yine): "Namazını burada kıl!" buyurdu.

93- Vasiyetler

946- Ibn Ömer (r.a)'dan:ResûluUah (s.a.v): "Müslüman bir insan, yanında vasiyet edebileceği bir mal olduğu halde, vasiyet yarubaşında yazılı olmadan iki gün geceleyemez" buyurdu.947- Âmir b. Sa'd babası (r.a)'ndan:Babam şöyle anlatmış: "Mekke'de o kadar hastalandım ki, nerdeyse ölecektim, o zaman ResûluUah (s.a.v) beni ziyarete geldi.Kendilerine: 'Ya ResûluUah! Benim pek çok malım bulunmaktadır. Ve bana yalnız bir kızım vâris olacaktır. Malımın üçte ikisini vasiyet edeyim mi?' dedim.Resûlullah (s.a.v): 'Hayır!' dedi.'Öyleyse, yarısını vasiyet edeyim mi?' dedim.'Hayır!' dedi.'Peki üçte birini vasiyet edeyim mi?' dedim.'Üçte bir çoktur veya büyük bir miktardır. Zira vârislerini zengin olarak bırakman, senin için onları muhtaç kimseler olarak bırakmandan daha hayırlıdır' buyurdu."948- îmrân b. Husayn (r.a)'dan:Bir adam ölümü yaklaşınca sahip olduğu altı köleyi azad etti. Bunlardan başka da bir malı yoktu. Resûlullah (s.a.v) onları çağırdı ve üçe böldü. Sonra aralarında kura çekerek onlardan ikisini azad etti. Geri kalan dördünü ise köle olarak tuttu. Bu davranışından dolayı Resûlullah (s.a.v) o adama ağır konuştu.949- Ebû Ümâme ve Resûlullah (s.a.v)'ın hutbesine tanık olan daha başkaları (r.anhüm)'ndan nakledildiğine göre:Resûlullah (s.a.v)'ın söyledikleri arasında şu da vardı:"Dikkat edin! Şüphesiz ki Allah (c.c.) her hak sahipine hakkını vermiştir.Dikkat edin! Mirasçıya vasiyet yoktur."950- Ali (r.a) demiştir ki:Resûlullah (s.a.v) vasiyet etmeden evvel borcun ödenmesine hükmetmiştir. Hâlbuki sizler "...fakat bütün bu hükümler ölenin edeceği bir vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcun ödenmesinden sonradır" âyetini okuyorsunuz.Ve Resûlullah (s.a.v) mirasın, yalnız "baba bir kardeşlerden" ayrı olarak, "baba ve ana bir kardeşlere" verilmesine hükmetti.951- Âişe (r.anha)'den:"Ve her kim fakir ise, iyilikle ondan yesin'' âyeti, muhtaç olduğu vakit yemesi için yetimin malını gözetip kollayan ve hizmetini yapan velisi hakkında nazil olmuştur.952- Amr b. Şu'ayb, babasından o da dedesinden rivayet etmektedir.Bir adam Nebi (s.a.v.)'ye gelerek: "Ya ResûluUah! Ben bir fakirim. Benim hiç malım yoktur ve hizmetini yaptığım bir yetimim var. Ne buyurursun?" dedi.ResûluUah (s.a.v): "İsraf etmeksizin, saçıp savurmaksızın ve biriktirmek-sizin, koruman altındaki yetiminin malından yiyebilirsin" buyurdu.

94- Miras Payları

953- Said b. Cübeyr'den:İbn Abbas (r.a), "Erkek ve dişiden her biri için ana ve babanın, yakın hısımların terikelerinden de

Page 103: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

vârisler yaptık"87[87] âyetinin Arapça aslında geçen "mevâliye" kelimesini "vârisler" olarak açıklamıştır.Ayetin, "Akd ile yeminlerimizin bağladığı kimselere dahi hisselerini verin" kısmı ile ilgili olarak ise şunları söylemiştir: "Muhacirler Medine'ye ilk geldik-leri zamanlarda, bir Muhacir, yakın akrabası olmadığı halde, ResûluUah (s.a.v)'in Ensar ile aralarında kurduğu kardeşlik akdi ile bir Ensarlıdan miras alabiliyordu. "Erkek ve dişiden her biri için ana ve babanın yakın hısımların te rikelerinden de vârisler yaptık"88[88] âyeti inince, bu uygulama kaldırıldı."îbn Abbas sonra "Akd ile yeminlerinizin bağladığı kimselere dahi hisselerini verin" kısmını okuyarak, "hisseleri" kelimesini yardım ve nasihat olarak açıklamış ve "ona vasiyette bulunacağını ve mirasın hak sahiplerine gittiğini" belirtmiştir.954- Usâme b. Zeyd'den:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman kâfire, kâfir de müslü-mana mirasçı olamaz"955- îbn Abbâs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Miras hisselerini asıl hak sahiplerine verin! Geri kalanı, en yakın erkeğindir" buyurmuştur.956- Câbir b. Abdullah (r.a):Resûlullah (s.a.v.) ve Ebû Bekir (r.a) Benî Seleme yurdunda hastalığım esnasında beni ziyarete geldiler. Resûlullah (s.a.v) beni henüz aklım başımda görünce bir kap su istedi. Onunla abdest aldıktan sonra üzerime biraz su serpti. Ben kendime gelince: "Ya Resûlullah geride bırakacağım malım konu-sunda nasıl hareket edeyim?" diye sordum.Bunun üzerine: "Allah size miras hükümlerini şöylece tavsiye ve emr eder: Evlatlarınız hakkındaki hüküm, erkeğe, iki kadının payı miktarıdır" ayeti indi.957- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.):"Her kim geride mal bırakırsa, asâbesi (mirasçıları)mn olur. Kim de yük yani çoluk çocuk veya yoksulluk bırakırsa, bana aittir ve onun velisi ben olurum" buyurmuştur.958- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:Rahatsızlandığımda Resûlullah (s.a.v.) Ebû Bekir ile birlikte, yaya olarak benim ziyaretime geldi. Derken bayıldım. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) ab-iest aldı, sonra abdest suyundan üzerime döktü, ben de ayılarak: "Ya Resûlal-lah! Malım hususunda nasıl hüküm vereyim? Malım konusunda ne yapayım?" üye sordum. Fakat bana cevab vermedi. Nihayet miras ayeti indi.Ebû'z-Zübeyr diyor ki: "Onun hakkında: "Senden fetva istiyorlar. De ki; size "kelâle" hakkında Allah fetva veriyor" âyetinin indiğini söylemiştir.959- Kabiyz b. Züeyb'den: Nine, miras hakkını istemek üzere Ebû Bekir >-a)'e geldi.Ebû Bekir: "Allah'ın Kitabında senin için bir şey yoktur. Resûlullah'ın sünnetinde de senin için bir şey bilmiyorum. Şimdi sen dönüp git. Ben bu hususu insanlara bir sorayım" dedi.Sonra bunu insanlara sorduğunda Muğire b. Şu'be: "Ben Resûlullah'a tanık oldum. O, ona altıdabir miras verdi" dedi.Ebû Bekir (r.a): "Seninle beraber başkası da var mıydı?" diye sordu.Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme el-Ensarî ayağa kalkarak (aynen) Muğire'nin dediğini söyledi. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a) nine için bu hükmü tatbik etti.Sonra başka bir nine de Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a gelerek miras hakkını istedi. Ömer (r.a) şöyle cevap verdi: "Senin için Allah'ın Kitabında bir şey yoktur. Resûlullah'ın verdiği bize ulaşan hükmü de ancak senin dışındaki, yani önceki nine ile ilgilidir. Ve ben ferâiz (miras payları) konusunda hiç bir şey ziyade edemem. Fakat işte şu altıda bir pay mevcuttur. Eğer siz iki nine bir arada iseniz/ hayatta iseniz, o ikinizin arasında ortaktır. Hanginiz tek başına kalmışsa, o pay ona aittir."960- Abdullah b. Büreyde'nin babasından naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.), Anne olmazsa nineye altıda bir yemek (miras) vermeğe hükmetmiştir.961- İmrân b. Husayn (r.a)'dan:Bir adam Peygamber (s.a.v)'e gelerek: "Oğlumun oğlu vefat etti. Onun bıraktığı mirastan benim hakkım nedir?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Altıda bir kadardır." buyurdu.Adam arkasını dönüp giderken geri çağırdı ve: "Sana, başka altıda bir pay daha var." buyurdu.Adam dönüp giderken yine çağırdı ve: "Diğer altıda bir olan rızıktır."Kâtâde diyor k: Dedenin, vâris olduğu en düşük miktar altıda bir kadardır. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) ona dedeye altıda bir miras vermiştir. Onun kiminle vâris olduğunu bilmiyoruz."962- Abdullah (r.a)'dan.Resûlullah (s.a.v.), geride kızını, oğlunun kızını ve bir de kız kardeşini bırakan bir adamın malının

87[87] Nisa, 33.88[88] Nisa, 11.

Page 104: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

paylaşılması konusunda şöyle hükmetmiştir:Adamın kızma malının yarısını, oğlunun kızma altıda birini, geri kalanını da kız kardeşine vermiştir.963- Esved'den:Muâz b. Cebel, Resûlullah (s.a.v) zamanında, geride kızını ve kızkardeşi-ni bırakan bir adamın malı hakkında hükmederek malının yarısının kızına, yarısının da kızkardeşine verilmesine hükmetti.964- Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf'den:Ömer b. el-Hattâb, Ebû Ubeyde b. Cerrâh'a: "Çocuklarınıza yüzmeyi, savaşçılarınıza da ok atmayı öğretin!" diye yazdı.Çocuklar, hedefler arasında gidip geliyorlardı. Derken nerden geldiği belli olmayan bir ok gelerek dayısının gözetiminde bulunan ve aslı (ana-babası veya dedeleri gibi yakınları) bilinmeyen bir çocuğu öldürdü. Bunun üzerine Ebû Ubeyde, Ömer (r.a)'e: "Onun diyetini kime ödeyeyim?" diye yazdı.Ömer (r.a) de: "Resûlullah (s.a.v.) şöyle derdi: (Allah ve Resulü, velisi olmayanın velisidir. Dayı hiçbir vârisi olmayanın vârisidir) diye yazarak cevab verdi."965- Mikdâm el-Kindî (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben her mümine kendi nefsinden daha yakınım. Her kim, borç ya da yoksulluk bırakırsa, o bana aittir. Kim de mal bırakırsa, o vârislerine aittir.Ve ben vârisi bulunmıyamn vârisiyim. Onun malını miras olarak alırım. Borçlarım da üstlenirim.Dayı da, vârisi olmayanın vârisidir. Malını miras olarak alır ve borçlarını üstlenir."966- Ömer (r.a):"Diyet, âkîleye aittir. Kadın kocasının diyetine mirasçı olamaz" deyince, Dahhâk el-Kilânî ona:"Resûlullah (s.a.v)'in Eşyem ed-Dubbânî'nin karısını, kocasının diyetine mirasçı kılmasını yazdığını söyledi.967- Amr b. Şuayb'ın babası dedesinden naklen bildirdiğine göre, Resûlullah (s.a..v) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurmuştur: "tki ayrı dinin mensupları birbirine vâris olamazlar. Biri diğerini/ eşini öldürmediği sürece kadın kocasının diyet ve malına mirasçı olabileceği gibi, koca da kadının diyet ve malına mirasçı olur. Eğer onlardan biri eşini/ diğerini öldürürse, onun diyet ve malından hiçbir şeye mirasçı olamaz. Şayet ikisinden biri eşini, hata yoluyla öldürürse, malına mirasçı olur, fakat diyetine mirasçı olamaz."

94- Köle Azadı

968- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Kim mümin bir rakabe (köle veya cariye) azad ederse, Allah, o rakabenin her parçasına/ uzvuna mukabil o kimsenin bir parçasını; hatta eline mukabil elini, ayağına mukabil ayağını ve fercine mukabil fercini cehennem ateşinden azad eder" buyurmuştur.Ali b. Hüseyin hadisi Ebû Hureyre'den rivayet eden Said'e: "Sen bunu Ebû Hureyre'den duydun mu?" diye sormuş, o da:"Evet!" diye cevab vermiş.O zaman Ali b. Hüseyin (diğer) kölelerinin idaresine bakan bir uşağına/ kölesine: "Bana Mutarrif'i çağır!" demiş. Mutarrif huzuruna gelince: "Hadi git. Sen Allah rızası için hürsün" buyurmuş.969- Ebû Zer (r.a)'den:Ebû Zer:"Ya Resûlallah! Hangi amel daha faziletlidir?" diye sormuş.Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a imanla onun yolunda cihad etmektir" buyurmuş.Ebû Zer:"Hangi köle veya cariyeyi azad etmek daha faziletlidir?" diye sormuş.Resûlullah (s.a.v.): "Kıymetçe en pahalı olanla, sahiplerince en değerli sayılanı" buyurmuş.Ebû Zer: "Eğer bunu yapamazsam ne yapmamı buyurursunuz?" diye sormuş.Resûlullah (s.a.v.): "Yoksula yardımcı olursun veya işini iyi yapmayan namına sen yaparsın" buyurmuş.Ebû Zer: "Şayet bunu yapmaktan da aciz kalırsam ne buyurursunuz?" deyince.Resûlullah (s.a.v.): "Kötülük yapmaktan sakınırsın. Zira bu, kendi nefsine tasadduk edeceğin bir sadakadır" buyurmuş.970- Abdullah b. Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Bir köle ortaklara ait olur da onlardan biri hissesini azad ederse, azad edenin kölenin kıymetine yetecek kadar malı varsa, geri kalanını da azad etmesi gerekir. Aksi takdirde ancak azad olunan kadarı azad olur" buyurmuştur.971- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Hiç bir evlat babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu bir köle olarak bulur da satın

Page 105: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

alarak azad ederse hakkını ödeyebilir" buyurmuştur.972- İbn Ömer (r.anhüma)'den:ResûluUah (s.a.v.):"Her kim mahremi olan bir akrabasına sahip olursa, o hürdür" buyurdu.973- Semiîre (r.a)'den:ResûluUah (s.a.v.): "Her kim mahremi olan bir akrabasına sahip olursa, o hürdür" buyurdu.974- Ebû Hureyre (r.a)'den:ResûluUah (s.a.v.)'tan işittiğim şu üç hasletinden dolayı Benî Temim'i sevmekteyim. ResûluUah (s.a.v.)'ı onlar hakkında şöyle buyururken işittim: "Onlar Deccal'e karşı ümmetimin en şiddetlileri olacaklardır" buyurdu.Zekatları gelince ResûluUah (s.a.v.): "Bunlar, bizim kavmin zekatlarıdır." buyurdu.Hz. Aişe (r.anha)'nın yanında onlardan bir esir kadın vardı. ResûluUah (s.a.v.): "Onu azad et! Zira o ismail'in (a.s.) neslindendir" buyurdu.975- Ebû Hureyre (r.a) ResûluUah (s.a.v.)'den bir önceki hadisin aynısını nakletmiştir.976- Sefine Ebû Abdurrahmân'dan:Ümmü Seleme (r.anha) beni azad etti ve bana, yaşadığı sürece Peygamber (s.a.v)'ye hizmet etmemi şart koştu.977- Âişe (r.anha):Hz. Peygamber (s.a.v)'e, sahipleri tarafından "velayet" şartı koşulan Beri-re'nin durumunu sordu.ResûluUah (s.a.v.): "Velayet ancak azad edene aittir" buyurdu.978- îbn Ömer (r.a)'den nakledildiğine göre:ResûluUah (s.a.v.), velayet hakkını satmaktan ve hibe etmekten nehyet-miştir.

95- Mükâteb Ve Müdebber Köleler

979- Ebû Hureyre (r.a)'den:Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Üç grup insan vardır ki, Allah'ın yardımım hepsi de haketmiştir: Birincisi, Allah yolunda savaşan mücâhit. İkincisi, iffetli kalmak için evlenen kimse. Üçüncüsü borcunu ödemek isteyen "mükâteb" (^hürriyetine kavuşmak için efendisiyle anlaşma yapan) köle.'980- Ebû Hüreyre (r.a), Resûlullah (s.a.v)'tan benzeri bir hadis daha rivayet etmiştir.981- Âişe (r.anha)'den:Bana, Berîre gelerek: "Sahiplerim azad edilmem karşılığında her sene bir okka ödemek şartıyla, dokuz sene zarfında, dokuz okka ödemek üzere benimle anlaştılar. Bana yardım et" dedi.Ben de şöyle söyledim: "Eğer sahiplerin, o borçlarını onlara bir defada ödeyerek seni azad etmeme razı olurlarsa, bunu yaparım. Ancak velayetin benim olur" Bunun üzerine Berîre ailesine giderek bu hususu onlarla konuşur. Onlar, ancak velayet kendilerinde kalmak şartıyla bunu kabul edebileceklerini ifade ederler. Sonra tekrar Hz. Âişe'ye gelerek ailesinin söylediğini ona haber verir.Bunun üzerine Âişe. (r.a): "Hayır, öyleyse olmaz" der. Sonra bu hususu Rasûlullah (s.a.v)'e sorarak o söylediklerini kendisine haber verir.Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe'ye: "Onu satın al ve azad et! Velayetin onlarda kalması şartını da kabul et! Çünkü velayet azad edenin hakkıdır!" buyurdu:Sonra Resûlullah (s.a.v.) ayağa kalkarak insanlara hutbe irad etti. Allah'a hamd ü sena ettikden sonra şöyle buyurdu: "Sizden bir takım kimselere ne oluyor da, Allah'ın Kitabında olmayan şartlan koşuyorlar. Allah'ın Kitabında olmayan bütün şartlar, isterse yüz şart olsun, geçersizdir. Zira Allah'ın hükmü en doğru, ve Allah'ın şartı daha sağlamdır.Sizden bir takım kimselere ne oluyor da, onlardan biri kalkıp, ey filan! Sen azad et, ama velayet hakkı benimdir diyor. Velayet ancak azad edenin hakkıdır."982- Ibn Abbâs (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) mükâteb kölenin öldürülmesi durumunda, azad olunan miktarı karşılığında hür bir kimsenin diyetinin ödenmesine hükmetmiştir.îbn Abbâs (r.a)'tan:Mükâteb köleye, ancak memlûk kölenin haddi uygulanır.983- Câbir (r.a)'den:Ensârdan bir zât, kendisine ait bir köleyi müdebber olarak azat etti. Fakat Resûlullah (s.a.v) onu sattı.984- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:Nebi (s.a.v.) zamanında bir zât bir kölesini müdebber olarak azat etti. Ondan başka malı da yoktu.Resûlullah (s.a.v.): "Bunu benden kim satın alır?" buyurdu. Nuaym b. Abdullah: "Onu ben satın alırım" dedi. Ve satın aldı. Câbir b. Abdullah: "Kıbtî bir köleydi, geçen sene vefat etmiştir" demiştir. Ebu'z-Zübeyr: "Adı Ya'kubtu denir" ilavesini zikretmiştir.

Page 106: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

96- Umra89[89] ve Rukba*

985- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Umra, sahipine mirastır veya sahibine caizdir" buyurdu.986- Câbir (r.a)'den de benzeri bir hadis rivayet edilmiştir.987- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:Resûlullah (s.a.v.): "Herhangi bir kimseye ve çocuklarına umrâ (ömürlük bir mülk) verilirse, o mülk verilen kimsenin olur, artık onu verene dönmez. Çünkü o bir ata vermiş ve onda miras hükmü câri olmuştur." buyurmuştur.988- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:Resûlullah (s.a.v.)'ın caiz gördüğü umrâ; (hibe edenin) "o senin ve çocuk-larınındır" demesidir. Fakat "o yaşadığın müddetçe senindir" derse, bu sonunda sahibine döner.Ma'rner "Zührî'nin buna göre fetva verdiğini söylemiştir.Rukbâ: Rukûb ve murakabeden alınma bir sözdür. Araplar, "bu evimi sana irkâb ettim, ben senden Önce ölürsem ev senin; sen benden evvel ölürsen benim olacak diyerek bir nev'i alır-verir muamelesi yaparlardı. Buna rukbâ denilmesi, her iki tarafında birbirlerinin ölümünü murakabe et-mesindendir (ç.n.).989- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:Resûîullah (s.a.v.): "Rukbâ, kendisine rukbâ suretiyle mal verilene aittir. Umrâ da, kendisine umrâ suretiyle mal verilene aittir" buyurdu.990- İbn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Ne umrâ ne de rukbâ suretiyle mal vermek yoktur. Kime umrâ veya rukbâ suretiyle bir şey verilirse, artık o mal, hayatında da ölümünde de onun olur" buyurdu.Rukba: Bir kimsenin diğerine "Benden ve senden" demesidir.Umrâ ise: Hayatı boyunca malı ona vermesi, yaşadıkları sürece ona umrâ yapmasıdır.Ata demiştir ki: "Eğer malını bir veya iki sene süreyle ya da belirttiği bir müddetle ona verirse bu "umrâ" değil, ona bahşettiği bir menîha (bağış hediye) olur."

97- Hibe Ve Bağışlar

991- Numân b. Beşir anlatmaktadır:Babam Beşîr b. Sa'd, Resûlullah (s.a.v.)'ı bana verdiği bir bağışa şahid tut-mak iÇin beni ona götürdü.Resûlullah (s.a.v.): "Bütün oğullarına bunun gibi bir bağışta bulundun mu?" diye sordu. Babam: "Hayır!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse onu geri al" buyurdu.992- Yine Nu'man b. Beşîr'den:Babam, beni Resûlullah (s.a.v.)'a kadar götürmek ve onu bana verdiği :>ir bağış hediye üzerine şahit tutmak üzere benimle birlikte yola çıktı.Resûlullah (s.a.v.)'ın yanma varınca: "Ya Resûlullah! Ben, şu köleyi Nu-nan'a hediye olarak verdim, sen de buna şahid ol!" dedi.Resûlullah: "Peki sen bütün çocuklarına bunun gibi bir hediye verdin ni?" diye sordu.Babam: "Hayır!" dedi.Resûlullah: "Sana karşı bunların aynı saygıyı göstermeleri seni memnun ?der, öyle değil mi?" buyurdu.Babam: "Tabiî öyle!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse buna benden başkasını şahit tut!" buyurdu.993- Ibn Abbas (r.a)'tan:Peygamber (s.a.v.): "Hediyesinden dönen kimse, kustuktan sonra geri dö-ıüp kusmuğunu yalayan gibidir" buyurdu.994- Ibn Abbas ve Ibn Ömer (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v,): "Bir kimsenin bir hediye verdikten sonra ondan dönmesi helal değildir. Ancak baba müstesnadır. Zira o çocuğuna verdiği bir bağıştan dönebilir. Bir hediye verip de ondan dönen kimse, yiyen ve iyice doyduktan sonra kusan, sonra da kusmuğuna geri dönüp onu yiyen köpeğe benzer" buyurmuştur.995- Amr b. Şuayb, babasından o da dedesinden:Bir bedevi, Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Babam malımın hepsi almak istiyor." dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Sen de, malın da babana aitsiniz. Hiç şüphesiz sizin en güzel yiyeceğiniz kendi kazancımzdır. Çocuklarınızın malları da muhakkak sizin kazancımzdır. Bu sebeple afiyetle ondan yiyin!" buyurdu.89[89] Umrî: Bir haneyi veya yeri birine ömrü boyunca vermektir ve "Evimi filâna ömrüm boyunca verdim" gibi sözlerle yapılır (ç.n.).

Page 107: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

98- Ahkâm İle İlgili Hadisler

996- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) "Bir hâkim ietihadda bulunur da isabet ederse ona iki ecir vardır, ietihadda bulunur da hata ederse yalnız bir ecir alır" buyurdu.Ebû Muhammed: "Ma'mer'den başka bu hadisi Sevrî'den rivayet eden hiç kimse bilmiyoruz" demiştir.997- Abdurrahman b. Ebi Bekre babasından:Resûlullah (s.a.v.): "Hâkim kızgınken iki taraf arasında hüküm vermesin!" buyurdu.998- Abdurrahman b. Semûre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) (ona): "İdareciliği isteme. Çünkü istemeden o sana verilirse, bu uğurda yardım görürsün, isteyerek sana verilirse, onunla başbaşa bırakılırsın" buyurdu.999- Ümmü Seleme (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Hakikat siz bana davaya geliyorsunuz. Ben ancak bir beşerim. İhtimal ki, bazınız delilini bazınızdan daha iyi anlatır. Eğer bir surette sizden biri lehinde kardeşinin hakkından bir şeye hükmedersem, bilmiş olsun ki bununla ona ancak ateşten bir parça kesmiş (bölmüş) olurum. Bu sebeple (lehine hükmedilen kişi) ondan hiçbir şey almasın!"1000- Ümmü Seleme (r.a)'den:Ensârdan iki zât, aralarındaki zamanı geçmiş ve hiçbir delili bulunmayan bazı miras paylarını dava etmek üzere Resûlullah (s.a.v.)'a geldi.Resûlullah (s.a.v.): "Hakikat sizler bana davaya geliyorsunuz. Ben ancak bir beşerim. İhtimaldir ki, bazınız delilini bazınızdan daha iyi anlatır. Halbu-l<i ben aranızda ancak sizden duyduğuma göre hükmetmekteyim, imdi her kirn için (din) kardeşinin hakkından bir şeye hükmedersem onu almasın. Çünkü bu suretle ben ona ancak ateşten bir parça kesmiş olurum ki, Kıyamet günü o boynunda olduğu halde gelir" buyurdu.Bunun üzerine adamlar ağladılar ve her biri: "Benim hakkım kardeşimin olsun" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Madem bunu yaptınız, öyleyse gidin, mirasları bölüşün ve bu bölüşmede âdil olun. Sonra da kura çekin. Sonra herbiriniz arkadaşından helallik dilesin" buyurdu.1001- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Müslümanlar, hakka uygun düştüğü sürece ileri sürdükleri şartları üzredirler" buyurdu.Ve yine buyurdu ki: "Müslümanlar arasında sulh caizdir"1002- Âişe (r.anha)'den:Resûluîlah (s.a.v.) "Her kim dinimizde olmayan bir şeyi ihdas ederse, o reddedilir." buyurdu.1003- Behz b. Hakîm babasından, o da dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.), hakkııdaki suçlama sebepiyle bir adamı bir süre hapsetmiş, sonra serbest bırakmış.1004- Ibnu Vâil b. Hacer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.)'ın yanında bulunuyordum. Derken ona, bir toprak parçası sebepiyle birbirleriyle davalı iki adam geldi.Onlardan biri: "Ya Resûlallah! Bu adam, Câhiliye devrinde benim toprağımı gasbetti" dedi. Bu zât Imruü'1-Kays b. Abis el-Kindî, davalısı ise Rebî'a b. 'lydan idi.Resûlullah (s.a.v.): "Peki delilin var mı?" diye sordu."Yoktur" dedi."O zaman onun yemini geçerlidir" buyurdu."Öyleyse malı götürür" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Bundan başka çaren yoktur" buyurdu.Adam kalkıp yemin ederken,Resûlullah (s.a.v.): "Her kim haksız yere başkasına ait bir yeri alırsa, Kıyamet gününde Allah'ın huzuruna, Allah kendine gazap etmiş olarak gelir" buyurdu.1005- Eş'as b. Kays el-Kindî (r.a)'den:Biri Kinde'den, diğeri Hadramevt'ten iki adam, Yemen'deki bir yer sebepiyle birbirlerinden davalı olarak Resûlullah (s.a.v.)'a geldiler.Hadramevtli: "Ya Resûlullah! Benim yerimi, bu zâtın babası benden gasbetti" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Kindeli'ye: "Sen ne diyorsun?" diye sordu.Kindeli: "Oranın şu anda benim elimde bulunan ve babamdan miras aldığım bir yer olduğunu söylerim" şeklinde cevap verdi.Sonra Resûlullah (s.a.v) Hadramevtli'ye dönerek: "Senin bir delilin var mı?" diye sordu."Hayır! Fakat Ey Allah'ın Resulü! Oranın benim yerim olduğunu ve babasının benden gasbederek aldığını bilmediğine dair, kendinden başka ilah bulunmayan Allah adına yemin etsin!" dedi.

Page 108: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Kindeli yemin etmek üzere hazırlanınca Resûlullah (s.a.v.) ona: "Bir adam, yemin ederek başkasına ait bir malı zimmetine geçirmez ki, Kıyamet gününde Allah'ın huzuruna elleri kesik olarak çıkmasın!" buyurdu. Bunun üzerine Kindeli, o yeri iade etti.1006- îbn Abbas (r.a)'tan:Resûlullah (s.a.v.), bir şahid ve bir yeminle hüküm vermiştir. Ali b. Abdullah diyor ki, Yahya b. Said'e Seyf b. Süleyman'ın durumunu sordum:"Bize göre sağlam ve doğru sözlü, hıfz eden kimselerdendir" dedi.1007- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.), yalnız bir şahid ve yemin ile hüküm vermiştir.1008- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:ResûluUah (s.a.v.) yalnız bir şahid ve yemin ile hüküm vermiştir.1009- Ebû Hureyre (r.a)'den:ResûluUah (s.a.v.): "Bir bedevinin, bir köylü aleyhindeki şahidliği caiz değildir" buyurmuştur.1010- Ukbe b. Âmir'den:Ebû İhab'ın kızı ile evlenmiştim. Derken siyahı bir kadın geldi. İkimizi de emzirdiğini söyledi. Bunu ResûluUah'a sorduğum zaman benden yüz çevirdi. Dördüncü veya üçüncü deyişimde: "Bu söylenenden sonra o seninle nasıl kalır!" buyurdu. Böylece Allah Resulü o kadını ona yasakladı.1011- Yine Ukbe b. Hâris'den:ResûluUah (s.a.v.) zamanında bir kadınla evlenmiştim. Derken siyahi bir cadın gelerek onu emzirdiğini iddia etti. Bunun üzerine Nebi (s.a.v)'e gidip >u durumu ona anlattım. Onun bir yalancı olduğunu söyledim. Ama Resû-ullah (s.a.v.) benden yüz çevirdi. Sonra diğer taraftan karşısına geçtim ve: 'Ya ResûluUah! O bir yalancıdır!" dedim.' Öyleyse bu kadının dediği ne olacak? Onu bırak!" buyurdu.Ebû Eyyub'un rivayetine göre Peygamber (s.a.v.): "Bu söylenenden sonra seninle nasıl kalır?" buyurmuştur.1012- Ebû Hureyre (ra.)'den:Nebi (s.a.v.) bir grup insana yemin önerdi ve her iki taraf acele davranıp yemin etmek istedi. Bunun üzerine ResûluUah (s.a.v) hangi tarafın önce yemin etmesi gerektiğini tesbit için yemin konusunda aralarında kura çekilmesini emretti.1013- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:ResûluUah (s.a.v.) Bahreyn topraklarını kendilerine bölüştürmek üzere Ensarı çağırdığında, Ensar: "Hayır, aynı şekilde Muhacir kardeşlerimize de bundan bölmedikçe onu kabul etmeyiz" dediler.ResûluUah (s.a.v,): "Şu muhakkak ki sizler, benden sonra başkalarının size tercih edildiğini göreceksiniz, fakat bana kavuşuncaya kadar sabredin" buyurdu.1014- Âişe (r.a)'den:ResûluUah: "Hiç kimseye ait olmayan bir yeri imar eden kimse, o yerde başkalarından daha çok hak sahipidir" buyurmuştur.Urve diyor ki: "Ömer b. Hattab da hilafeti döneminde böyle hükmetmiştir."1015- Semure (r.a)'den:Nebi (s.a.v): "Kim bir yerin etrafını duvarla çevirirse, orası onun olur" buyurdu.1016- Sa'b b. Cüsâme (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken işittim: "Koru, yapmak yalnız Allah ve Resûlun'e aittir."1017- Ebû Hüreyre (r.a)'den:Nebi (s.a.v): "Herhangi bir yol hususunda ihtilafa düşerseniz, yolun genişliği yedi arşın olsun" buyurdu.1018- Yine Ebû Hüreyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Yolu, yedi arşın genişliğinde yapın!" buyurmuştur.1019- Sa'îd b.Zeyd b. Amr b. Nüfeyl (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Her kim haksız olarak bir parça toprak çalarsa, o yer yedi kat yerin dibinden boynuna dolanır" buyurdu.1020- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Sizden birinin komşusu, bir duvara mertek çakmak için kendinden izin isterse onu menetmesin" buyurdu.Ebû Hureyre sözünü bitirince yanmdakilerin başlarını önlerine eğdiklerini gördü ve: "Acaba neden sizleri bundan yüz çevirdiğini görüyorum? Vallahi sizin bunu omuzlarınıza yükleyeceğim" dedi.1021- Zübeyr b. Avvâm (r.a)'dan:Zübeyr b. Avvâm, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte "Bedir" savaşına katılan ensardan bir adamla Harre'daeki bir su yolu sebepiyle Resûlullah (s.a.v)'a davaya geldiler. Her ikisi de o su ile hurmalıkları suluyorlardı.Ensarh: "Suyu bırak bahçeme gelsin!" dedi. Fakat Zübeyr reddetti.

Page 109: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Zübeyr bahçeni sula, sonra suyu komşuna bırak!" buyurunca,Buna Ensarh kızarak: "Ya Resûlullah! Halanın oğlu olduğu için mi böyle hükmediyorsun?" deyince,Resûlullah (s.a.v.)'m yüz rengi değişti, sonra: "Ya Zübeyr, bahçeni sula ve köklere ulaşıncaya dek suyu bırakma!" buyurdu.Böylece RasûlluUah (s.a.v) hem Zübeyr'e hem de Ensarlıya haklarım tam olarak verdiZübeyr derdi ki: "Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar" (Nisa-65) âyetinin bundan başka bir hadise hakkında indiğini zannetmiyorum.1022- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:Eşlerinden biri Nebi (s.a.v.)'ye bir kap içerisinde yemek hediye edince, Âişe (r.anha) eli ile kaba vurarak onu fırlattı.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Dökülen yemek gibi bir yemek ve kırılan kap gibi bir kap gerekir" buyurdu.1023- Ebû Ümâme (r.a)'den: Resûlullah (s.a.v)'i, Veda haccında şöyle buyururken işittim: "Ödünç alınan bir şey sahipine geri verilir. Menfaatmdan yararlanmak üzere verilen bir bağış geri iade edilir. Borç ödenir. Birine kefil olan, borçlu olur."1024- Sernüre b. Cundub (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Bir el, aldığını geri verinceye kadar borçludur" buyurdu.1025- Âişe (r.anha)'den:Hind binti Utbe, Nebi (s.a.v.)'ye: "Ya Resûlullah! Hakikaten Ebû Süfyan cimri bir adamdır; bana ve çocuklarıma yetecek kadar nafaka vermiyor. Ancak onun haberi olmadan, malından aldığımla yetiniyoruz" diye yakındı, Resûlullah (s.a.v.):"Onun malından iyilikle sana ve çocuklarına yetecek kadar al!" buyurdu.1026- Semure (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Her kim bir adamın yanındaki malını tanırsa onu ondan alır. O da onu satın aldığı adama bakar (yönelir)" buyurdu.1027- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) zamanında, satın aldığı yemiş sebebiyle bir adamın başı belaya girdi, borcu çoğaldı.Bunu gören Resûlullah (s.a.v.): "Ona sadaka verin!" buyurdu ve ona sadaka verildi. Fakat bu borcunu karşılamadı.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Bulduğunuzu alın! Size bundan başka bir şey yoktur" buyurdu.1028- Abdulhamid b. Ebi Yezid Ebû Vehb'den:Bana Adda b. Halid b. Hevde: "Sana Resûlullah (s.a.v)'ın benim için yazdığı bir mektubu okutayım mı?" dedi.Ben: "Tabi okut!" deyince,Bana bir mektup çıkardı. Baktım orada şunlar yazılıydı: "Bu Adda b. Ha-lid b. Hevde'nin Allah'ın Resûlu Muhammed'den satın aldığı şeydir. Ondan bir köle -veya cariye, burada ravi Abbâd tereddüt etmektedir - satın almıştır. Onda ne hastalık, ne hile, ne de kötü ahlak vardır, işte müslümanın müslü-manla alış verişi böyledir."

99- Hicret

1029- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:Bir bedevi Nebi (s.a.v)'ye gelerek hicretin ne olduğunu sordu.Resûlullah (s.a.v): "Vay sana! Hicret büyük bir olaydır. Senin hiç deven var mı?" diye sordu.Bedevi: "Evet!" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Suya indikleri gün onları sağıyor musun?" diye sordu."Evet!" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.); "Öyleyse istersen denizlerin ötesinde hayır işlerde bulun, Allah, senin amelinden hiçbir şeyi eksilmeyecektir" buyurdu.1030- IbnAbbas(r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.): "Fetih'den sonra hicret yoktur. Ama sefere çağırıldığınız vakit hemen gidin!" buyurdu.

100- Kıyamet Gününe Kadar Cİhad'ın Devam Edeceğine Dair

1031- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "'Ümmetimden bir taife, muzaffer bir şeklide Kıyamete kadar hak uğruna savaşmaya devam edecektir. Meryem oğlu îsa (a.s.) yeryüzüne iner ve müslümanların emiri: (Gel bize namaz kıldır) der. îsa (a.s.): (Hayır, Allah'ın bu ümmmete bir ikramı

Page 110: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

olarak, bazılarınız bazılarınıza emirdir) der."

101- Resûlullah'ın Tevhide Davet Ve Bu Uğurda Savaşmakla Emrolunması

1032- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Lailahe illallah (Allah'dan başka ilah yoktur) deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Binaenaleyh her kim Allah'tan başka ilah yoktur derse, malını ve canını benden korumuş olur. Ancak bu sözün hakkı müstesna. Onun hesabı Allah'a kalmıştır."

102- Cihad'ın Farz-ı Kifaye Olduğuna Dair

1033- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ümmetime - veya insanlara- meşakkat verecek olmasaydım, Allah yolunda gaza eden - veya sefere çıkan - hiçbir se-riyyeden geri kalmamayı isterdim. Fakat ne benim bütün insanları savaşa götürme imkanım var, ne de onların kendi imkanlarıyla bana tabi olacak du-rumları var. Benim ardımdan geride kalmak onlara hakikaten zor geliyor.Allah yolunda savaşarak öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öldürülmer yi, sonra diriltilip tekrar Öldürülmeyi çok arzu ederim."

103- Seriyyeden Geri Kalmak İçin Mazereti Bulunanlara

1034- Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a)'den:Mervân b. Hakem'i Mescitte otururken gördüm ve varıp yanma oturdum.Mervân, kendisine Zeyd b. Sabit'in bildirdiğine göre, Resûlullah (s.a.)'ın ona "Müminlerden Allah yolunda cihad edenlerle, yerlerinde oturanlar/ sa-vaşmayanlar bir olmaz" âyetini yazdırdığım bize haber verdi.Zeyd b. Sabit devamla şöyle demiş: Resûlullah (s.a.v.) o ayeti bana yazdırırken îbn Ümmi Mektum geldi ve: (Ya Resûlullah! Allah'a yemin ederim ki, eğer cihad etmeye gücüm yetseydi -Îbn Ümmi Mektum, âmâ bir zâttı- cihad ederdim) dedi. Bunun üzerine Allah (c.c), Rasûlü'ne vahiy indirdi. Resûlullah'm dizi, benim dizimin üzerindeydi. Vahiy gelince Resûlullah'm dizi öyle ağırlaşh ki, dizim kırılacak diye korktum. Sonra vahiy bitti. Allah (c.c.) o zaman (özür sahipi olanlar müstesna) âyetini indirdi."1035- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:Bir adam Resûlullah (s.a.v.)'a hicret ederek: "Ya Resûlullah! Ben hicret ettim" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Şirkten hicret ettin (yani onu terk ettin). Fakat bu Allah yolunda cihaddır" buyurdu.Sonra: "Senin Yemen'de hiç kimsen var mı?" diye sordu.Adam: "Ebeveynim var" dedi.Resûlullah (s.a.v): "Peki onlar sana cihad için izin verdiler mi?" diye sordu.Adam: "Hayır!" deyince,Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse geri dön ve onlardan izin iste. Eğer sana izin verirlerse cihad et! Vermezlerse onlara iyilikte bulun!" buyurdu.

104- Gazayı (Cihadı) Terkedene Karşı Sert Davranmaya Dair

1036- Ebû Hureyre (r.a)'den: Resûlullah (s.a.v.): "Kim gaza etmeden ve onu içinden geçirmeden ölürse, nifaktan bir şube üzere ölmüş olur" buyurmuştur.

105- Kişinin Yapması Gereken Gaza Bir Gaziyi Teçhiz Edene Dair

1037- Zeyd b. Halid el-Cüheni'den:Resûlullah (s.a.v.): "Her kim, Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse, o da gaza etmiş olur. Kim bir gazinin geride bıraktığı ailesine güzellikle bakarsa, o da gaza etmiş olur" buyurdu.1038- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) Benî Lahyân kabilesine bir müfreze gönderdi ve: "Her iki kişiden biri ileri atılsın. Bunun sevabı aralarında müşterektir" buyurdu.

106- Paralı Gaza

1039- Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)'dan:

Page 111: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v.): "Seferden dönmek de gaza gibidir" buyurdu. Ve yine buyurdu ki: "Gazi için kendi ecri vardır. Gazinin ücretini veren için ise, hem kendi ecri hem de gazinin ecri vardır."

107- Yöneticilere İtaatin Gerekliliği Ve Günah Bir Şey Emrettiklerinde Onlara İtaati Terke Dair

1040- îbn Abbas (r.a)'dan:"Ey inananlar, Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!" âyeti, Abdullah b. Huzâfe b. Kays b. Adî el-Şehmî hakkında nazil olmuştu. Zira Nebi (s.a.v.) onu bir seriyyenin başında emir olarak göndermişti.Resûlullah (s.a.v): "Allah'a isyan (ma'siyet) ile emrolunmadiğı sürece, müslüman kişiye emirini dinlemek ve ona itaat etmek düşer" buyurdu.

108- Resûlullah (S.A.V.)'İn Ordu Ve Komutanlara Tavsiyeleri

1042- Süleyman b. Büreyde el-Eslemî babasından:Resûlullah (s.a.v.) bir ordu veya sedyenin başında bir kumandanı sefere göndereceği zaman, onu çağırır ve hem ona, hem de beraberindeki müslüman-lara hayır tavsiyede bulunarak: "Allah adıyla ve Allah yolunda Allah'ı inkâr edendenlerle çarpışmak üzere savaşın! Fakat, hıyanet rtmeyin! Misillemeyap-mayın/ ölülerin burun, kulak vsi organlarını kesmeyin! Çocuk öldürmeyin!Müşriklerden düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç hakikatten - veya güzel ahlaktan- birine davet et! Şayet bu hususlarda sana icabet ederlerse, kabul et ve onları serbest bırak.Onları önce islam'a davet et! Eğer bunu kabus ederlerse, onlara bildir ki, muslumanlarm lehine olan onların da lehine, müslümanların aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır.Sonra onları, kendi yurtlarından muhacirlerin yurtlarına göç etmeye davet et! Eğer bunu da kabul ederlerse onlara haber ver ki, muhacirlerin lehine olan onların da lehine, muhacirlerin aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır.Eğer müslüman olurlar da kendi yurtlarında kalmayı tercih ederlerse onlara bildir ki, o takdirde mümin bedeviler gibi muamele görecekler. Onlara, Müminler -veya müslümanlar dedi- üzerinde cari olan Allah'ın hükmü, uygulanacak; ganimet ve fey'de hiçbir hakları olmayacaktır.Eğer bütün bunları reddederlerse, onları cizye vermeye davet et! Şayet bunu seçerlerse, kabul et ve onları serbest bırak. Eğer (bunu da) kabul etmezlerse, artık Allah'tan yardım dileyerek onlarla savaş.Eğer bir kaleyi muhasara ettiğnde ahalisi senden Allah'ın ahdini ve Resûlu-'nün ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allanın ahdini, ne de Resûlu'nün ahdini ver! Onlara kendi ahdini, atalarının ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver. Çünkü sizin kendi ahidlerinizî ve atalarınızın ahidlerini bozmanız, Allah'm ahdini ve Rasûlunün ahdini bozmanızdan ehvendir.Bir kaleyi muhasara ettiğinde sakinleri senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse, onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme. Çünkü sen Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmiyeceğini bilemezsin. Fakat onlara kendi hükmünü tatbik et!"

109- Kadın Ve Çocukları Öldürülmekten Men

1043- Ibn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.)'m gazalarından birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladı.

110- Gece Baskınında Kadın Ve Çocuklara Zarar Veren Kimseden Günahın Sakıt Olduğuna Dair

1044- Sa'b b. Cusâme (r.a)'nın anlattığına göre:Resûlullah (s.a.v), Ebva veya Veddân'da iken kendisine uğramış. Sa'b diyor ki: "Kendisine,gece müşriklerin yurduna baskın yapılması ve bu sırada kadınlar ve çocuklara zarar verilmesinin hükmü soruldu.''Onlarda onlardandır" buyurdu.

111- Bir Çocuğun, Çocuk Hükmünden Çıkacağı Yaş

1045- Atıyye el-Kurazî anlatmaktadır:Beni Kurayza günü müslümanlar, erkeklerin hayalarına bakıyorlar, eğer tüyleri çıkmışsa öldürüyorlar, çıkmamışsa bırakıyorlardı. Benim eteğime de baktılar. Tüyleri henüz çıkmamış olduğu için beni serbest bıraktılar.

Page 112: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

112- Elçilerin Öldürülmesinden Mene Dair

1046- Abdullah (r.a)'dan:Peygamber (s.a.v.) bir adama-yani Müseyleme'nin elçisine: "Şayet sen elçi olmasaydın, seni öldürürdüm" buyurdu.

113- Savaştan Önce Müşriklere Davette Bulunmak

1047- İbn Avn’dan:Nâfi'ye bir mektup yazarak davetin savaştan önce mi yapıldığını sordum.O da bana: "Bu ancak İslâm'ın ilk zamanlarında idi. Resûlullah (s.a.v) Be-nû Mustalik kabilesine gafil bulundukları, hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada baskın yapmış; erkeklerini öldürmüş, geri kalanlarını da esir almıştır. O gün, Resûlullah, Cüveyriye binti Hâris'i almıştır. Bunu bize, kendiside orduda bulunan Abdullah b. Ömer (r.a) haber vermiştir" diye cevap yazdı.

114- Müşriklerden Yardım Almamaya Dair

1048- Âişe (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v) Bedir'e doğru yola çıktığı bir sırada bir adam kendisine: "Seninle beraber ben de sefere çıkabilir miyim?" diye sordu.Resûlullah (s.a.v.): "Biz bir müşrikten yardım dilemeyiz" buyurdu.

115- Müslüman Kişinin Korkup Kaçmaması Gereken (Düşman) Sayısına Dair

1049- îbn Âbbas (r.a)'tan:Müslümanlara, önce bir kişinin on kişiden korkup kaçmaması; yirmi kişinin de iki yüz kişiden korkup kaçmaması hükmü farz kılındı. Sonra bu hüküm hafifletilerek "şimdi ise Allah sizin yükünüzü hafifletti" buyuruldu ve böylece onlara, yüz kişinin ikiyüz kişi karşısında; on kişinin de yirmi kişi karşısında korkup kaçmamaları hükmü farz kılındı.

116- Ordudan Kaçıp Bir Gruba Katılan Kimseye Dair

1050- îbn Ömer (r.an.)'den:Resûlullah (s.a.v.) bizi, bir seriyye ile birlikte sefere çıkardı. Derken insanlar bir yolunu bulup seriyyeden sıvıştılar. Sonra Medine'ye girip evlere gizlendik. Daha sonrada Nebi (s.a.v.)'nin huzuruna vararak: "Helak olduk ya Resûlullah! Bizler seriyyeden kaçanlarız" dedik.Resûlullah (s.a.v.): "Hayır aksine sizler geri dönücülersiniz. Sizin grupu-nuz benim grubumdur" buyurdu.

117- Harb Sırasında Yalan Söylemenin Ruhsatına Dair

1051- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan: Resûlullah (s.a.v.): "Savaş, hiledir" buyurdu.

118- Eman Vermesi Caiz Olan Kimse Ve Ganimetin Tüm Askere Dağıtılmasına Dair

1052- Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden:Resûlullah (s.a.v) Fetih yılı Mekke'ye girdiğinde, bir hutbe vermek için ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:"Ey insanlar! Câhiliye devrinde yapılan bir ahidleşmeyi îslâm ancak şiddet yönünden arttırmıştır. İslâm'da hilf (ahidleşme) yoktur. Müslümanlar, onların dışındakilere karşı tek vücut gibidirler, Mevkice en düşük olanları dahi onlar adına güvence verebilir. En uzakta olanları, ganimetten onlara da verir. Müfrezeler ganimetlerden geride kalanlara da verir. Bir kafire karşılık mümin öldürülmez. Kafirin diyeti müminin diyetinin yarısı kadardır. At yarışlarında dışardan atı kamçılamak da, onu değiştirmek de yoktur. Ve onların (müminlerin) zekatları ancak kendi yurtlarında alınır."

119- Ahdi Bozan Kimseye Karşı Sertlik

1053- Ibn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah (c.c.) Kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri biraraya topladığı vakit, her vefasız için bir sancak dikecek ve (Bu, falan şahsın vefasızlığıdır) denilecek."

Page 113: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

120- Hurmalıkları Yakmak

1054- Ibn Ömer (r.a)'den nakledildiğine göre:Resûlullah (s.a.v.), Beni Nadir kabilelerinin hurmalıklarını yakmıştır.

Kadınların Eman Vermesine Dair

1055- Ebû Murre'den:Ümmü Hâni, iki akrabasına emân verdi ve Resûlullah (s.a.v): "Senin koruman altına aldığın kimseyi biz de korumamız altına aldık. Senin güvence verdiğin kimseye biz de güvence verdik" buyurdu.Başka bir veryantta, hadis, "Resûlullah (s.a.v.)'a geldim"... şeklinde başlamaktadır.

121- Uzuvları Kesmekten Nehye

1056- Heyyâc'dan:Bir köle -belki babasına ait bir köle olduğunu söyledi- kaçtı. Sahibi, şayet onu yakalarsa mutlaka bir uzvunu keseceğine nezretti. Kölesi dönüp geldiğinde beni, İmrân b. Husayn'e gönderdi ve ona bu durumu sordum.İmrân b. Husayn: "Kölesini azad etmek veya yemininin kefaretini vermek isteyen bir kimseye şunu ifade edeyim ki Resûlullah (s.a.v.) bizi sadaka vermeye teşvik eder, uzuvları kesmekten menederdi" dedi.Sonra Semüre'ye gittim, o da îmrân'ın söylediği gibi söyledi.

122- Canlıları Yakmaktan Mene Dair

1057- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v) bizi bir seriyye ile birlikte sefere çıkarırken,Kureyşten iki adamın ismini vererek: "Falan ve falan kimseleri bulursanız, onları ateşte yakın!" buyurdu.Sonra tam yola çıkacağımız zaman Resûlullah (s.a.v.) bize: "Ben size falan ve falan kimseleri ateşte yakmanızı emretmiştim. Şüphesiz ki ateşle ancak Allah (c.c.) azap eder. Şayet o iki adamı bulursanız, onları öldürün!" buyurdu.

123- Yakalandıktan Sonra Müslüman Olan Casus Hakkında

1058- Furât b. Hayyân'dan:Resûlullah (s.a.v.), Ebû Süfyan'ın casusu ve müttefiki olan bu zatın öldürülmesini emretmişti. Bir gün Ensardan bir topluluğa uğrayarak. "Ben müs-lümanım" dedi.Bunun üzerine içlerinden biri: "Ya Resûlullah! (O zât) müslüman olduğunu söylüyor" dedi.Resûlullah (s.a.v) de: "Doğrusu, içinizde bir takım kimseler var ki, biz onları imanlarına havale ediyoruz. Furat b. Hayyân da onlardandır" buyurdu.

124- Atların (Cihada) Hazır Tutulması

1059- İbn Ömer (r.anhüma)'dan:Resûlullah (s.a.v): "Atların alınlarına, Kıyamet gününe kadar hayır düğümlenmiştir" buyurmuştur.Ravilerden Ibn Yahya: "Kıyamete kadar ebediyyen" ifadesini kullanmıştır.

125- Zırh Kullanmak

1060- Sâibb. Yezid'den:Uhud savaşında Resûlullah (s.a.v.)'ın üzerinde iki zırh vardı.1061- Câbir (r.a)'dan:Nebi (s.a.v.): "Bir Peygamber'e, zırhını giydiği zaman savaşmadan onu çıkarması yaraşmaz" buyurmuştur.

126- Kişinin Atını Terbiye Etmesi Ve Atıcılığın Faziletine

1062- Hâlid b. Yezîd'den:

Page 114: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Ben nişancı biriydim. Ukbe el-Cühenî (r.a) beni çağırır ve: "Halid hadi sahraya çıkıp atış yapalım" derdi.Yine bir gün beni çağırmıştı ve biraz gecikmiştim. Bana dedi ki: "Gel de sana Resûlullah (s.a.v.)'m bana söylediğini söyleyeyim ve sana Resûlullah (s.a.v.)'ın bana dediğini diyeyim.Resûlullah (s.a.v.)'ı, şöyle buyururken işittim: "Muhakkak ki Allah (c.c.) tek bir okla üç kişiyi cennete sokar:1- Sadece hayır gözeterek onu imal eden yapıcısını, 2- Onu atam, 3- Okçunun yanında veya gerisinde olup ona ok vereni. Ok atın, atlara binin. îyi ok atmanız, benim için, atlara binmenizden daha makbuldür.Ancak şu üç oyun türü helâldir: 1- Adamın atını terbiye etmesi, 2- Hanınuyla oynaşması, 3- Yayı ile ok atması. Her kim ok atmayı öğrendikten sonra, ondan yüz çevirerek, onu terkederse, (sahip olduğu) bir nimeti inkâr etmiş olur" buyurdu.

127- Harbde Parola Kullanmak

1063- Muhalleb b. Ebî Sufre'nin, Peygamber'den (s.a.v.) işiten birinden naklettiğine göre:Peygamber (s.a.v.): "Eğer geceleyin, üzerinize düşman saldırırsa parolanız şudur: Hâ mîm asla muzaffer olamayacaklardır" buyurdu.

128- Düşman Ülkesine Kur'ân Mushaflarının Sokulmasının Kerahetine Dair

1064- Abdullah b. Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v), Kur'ân'la düşman ülkesine yolculuk yapılmasını, düşmanın ona zarar vermesi korkusuyla yasakladı.

129- Savaş Esnasında Yapılacak Dua

1065- Sehl b. Said (r.a)'den nakledildiğine göre ResûluUah: "Şu iki dua reddedilmez: Ezan okunurken ve savaşta taraflar birbirine girdiği zamanda yaptığınız dua" buyurdu.

130- Savaş İçin Saf Düzenine Girmek

1066- Berâ b. Âzib (r.a)'den:Peygamber (s.a.v.), hemen yere inerek Allah'tan zafer diledi. Sonra şöyle dedi: "Peygamber benim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in oğluyum." Sonra da ashabını (askerlerini) saf düzenine soktu.

131- Galibiyetten Sonra Kumandanın Düşman Sahasında Kalması

1067- Ebû Talha (r.a) rivayet etmektedir:ResûluUah (s.a.v) bir kavme gâlib geldiği zaman, onların sahasında üç gün kalmayı tercih ederdi.

132- Düşmanın Eline Geçen, Sonra Tekrar Müslümanların Eline Düşen Mala Dair

1068- îbn Ömer (r.a)'in anlattığına göre,îbn Ömer'e ait bir at kaçmış ve düşmanın eline geçmiş. Sonra müslümanlar onlara gâlib gelince ResûluUah (s.a.v) zamanında atı kendisine iade edilmiş. Onun bir de kölesi kaçarak Bizans topraklarına sığınmış. Daha sonra müslümanlar onlara galip gelmişler ve Halid b. Velid onu kendisine iade etmiş.

133- Anlaşma Süresi Henüz Bitmeden Düşman Topraklarına Doğru Harekete Geçmenin Kerahetine Dair

1069- Selim b. Âmir'den:Muaviye ile Bizanslılar arasında bir anlaşma yapılmıştı. Muaviye onların topraklarına iyice yaklaşır ve anlaşma müddeti bitince onlarla savaşırdı.Derken Amr b. Abse adında biri at üzerinde çıkagelerek şöyle demeye başladı: "Allahu ekber! Vefa gerekir, hiyanet değil. Allahu ekber! Vefa gerekir hıyanet değil.

Page 115: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Ben Resûlullah (s.a.v)'ı şöyle buyururken işittim: (Bir kavim ile arasında anlaşma bulunan, anlaşma müddeti bitmeden veya karşılıklı iptal edilmeden ne bir düğüm atsın, ne de çözsün. (Yani ne anlaşmayı bozsun ne de karşı bir anlaşma yapsın.)"Bunun üzerine Muaviye ordusuyla geri döndü.

134- Anlaşmalıların Kanlarının Haram/ Dokunulmaz Oluşuna Dair

1070- Ebû Bekre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v): "Haksız yere anlaşma süresi içinde bir anlaşmalıyı öldüren kimseye, Allah (c.c.) Cenneti haram kılar. Öyle ki onun kokusunu dahi alamaz" buyurdu.

135- Ganimetlerin Helal Oluşunun Başlangıcı

1071- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v):"Sizden önce siyah başlı hiç bir kavme ganimetler helal olmadı. Bundan önce gökten bir ateş iner, ganimetleri yerdi?" buyurdu.Nitekim Bedir savaşında insanların ganimetlere hızla koşmaları üzerine Allah (c.c): "Eğer Allah'ın geçmiş bir hükmü olmasaydı aldığınız fidye mukabilinde size muhakkak büyük bir azap dokunurdu" (Enfâl, 68) âyetini indirdi.

136- Taksimden Önce Düşman Yemeklerinin Mubah Oluşuna Dair

1072- Muhammed b. Ebi'l-Mucâlid'den:Mesdd halkı, beni Abdullah b. Ebi Evfâ'ya gönderdi. Ona, Resûlullah (s a v)'in Hayber'de elde edilen yemeklerin (ganimetlerin) humusunu (beşte birini) ayırıp ayırmadığını sordum."Hayır, ayırmadı. O, onu alacak kadar fakir değildi. Herhangi birimiz, ondan ihtiyacı olanı alırdı" cevabını verdi.

137- Ganimetlerin Tüm Askere Dağıtılması

1073- Amr b. Şuayb. babasından, o da dedesinden:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanların kanları birbirine eşittir. Onların mevkice en düşük olanları dahi, onlar adına güvence verebilir. En uzakta olanları bile, onlar adına güvence verebilir. Onlar, kendileri dışındakilere karşı tek bir vücut gibidirler. Bineği hızlı olanları, bineği zayıf olanlara; acele davranıp ganimetleri toplayanlar, geride yedekte kalanlara ganimetlerden verir.Mümin, kafire karşılık; anlaşmalı da anlaşma müddeti içinde öldürülmez."

138- Ordudan Ayrılan Seriyyeye, Humus (Beşte Bir) Ganimetinden Pay Verilmesi Dair

1074- îbn Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v.) Necid taraflarına doğru bir müfreze gönderdi. Sonra, o müfrezeden içlerinde Ibn Ömer'in de bulunduğu bir seriyye gönderdi.Ibn Ömer, müfrezeye katılanların ganimet paylarının oniki deveye ulaştığını söylemiştir.Sonra tbn Ömer'in de aralarında bulunduğu seriyyede yer alanlara ayrıca birer deve daha verildi. Böylece, seriyyede yer alanlardan herbirine onüç deve ganimet verilirken, müfreze içinde yer alanlara yalnız oniki deve ganimet düşmüştür.*

139- Bir Başka Üstünlük Yönü

1075- îyâs b. Seleme b. Ekvâ'dan:Bana babam (r.a) anlattı ve dedi ki: Nebi (s.a.v): "Bugün süvarilerimin en hayırlısı Ebû Katâde, piyadelerimin en hayırlısı da Seleme'dir" buyurdu. Sonra bana iki hisse; hem süvari hem de piyade hissesini verdi.

140- Öldüren Savaşçının Öldürdüğü Asker Üzerindeki Eşyaları Alması

Burada bir eksiklik olduğu anlaşılıyor. Müslim'in rivayetinde, burada şu ziyâde yer almaktadır... yanına geldim ve boynunu vurdum. Ama üzerime dönerek beni öyle bir sıktı ki bundan ölümün korkusunu duydum... (ç.n.)

Page 116: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

1076- Ebû Katâde'den:Huneyn harbi sırasında, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte sefere çıktık, iki ordu karşılaşınca müslümanlarda bir bozulma oldu. Derken müşriklerden bir adamın, müslümanlardan bir zâtın üstüne çıktığını gördüm. Hemen dönerek arkasından ona yaklaştım.Sonra adam can verdi ve beni bıraktı. Ardından Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a yetişerek:"Bu insanlara ne oldu?" dedim."Allah'ın emri" dedi.Sonra insanlar geri döndüler, Resûlullah (s.a.v.) oturdu ve: "Her kim, birini öldürür de bu hususta delil getirirse, (ölenin) üzerindeki eşyası onundur" buyurdu.Hemen tekrar ayağa kalkarak: "Bana kim şahidlik eder?" dedim ve oturdum.Sonra Resûlullah (s.a.v): "Her kim birini öldürür de bu hususta delil getirirse, (ölenin) üzerindeki eşya onun olur" buyurdu.Ben yine ayağa kalkarak: "Bana kim şahitlik eder?" dedim ve oturdum.Sonra Resûlullah (s.a.v) o sözü üçüncü defa tekrarladı. Ben tekrar ayağa kalkınca, Resûlullah (s.a.v.): "Sana ne oldu Ebû Katâde?" diye sordu. Ben de olayı kendisine anlattım.Derken topluluktan bir adam: "Doğru söyledi ya Resûlullah! öldürülen kişinin üzerindeki eşyalar bendedir, onu razı ediver hakkından vazgeçsin " dedi.Ebû Bekir es-Sıddık ise: "Hayır vallahi bu olamaz! Resûlullah (s.a.v), Allah ve Resûlü'nün uğruna savaşan Allah aslanlarından bir aslanın hakkı olan eşyayı alıp sana veremez!" dedi.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Doğru söyledi. Onu, buna ver!" buyurdu. Ve bana verdi.Sonra ben zırhı satıp ve onunla Beni Seleme kabilesinde bir hurma bahçesi satm aldım, işte islâm'da ilk edindiğim mal budur.Hadiste geçen "el-Mahref" hurmalık demektir.1077- Avf b. Malik el-Eşcaî ve Halid b. Velid (r.anhüma)'dan: Nebi (s.a.v.) savaşta öldürülen düşman askerinin üzerinden çıkan kıymetli eşyadan humus (beşte bir pay) almamıştır.

141- Ganimetin, Beşte biri Çıkarıldıktan Sonra Teşvik Olarak Verilmesi

1078- Habib b. Mesleme'den nakledildiğine göre.Nebi (s.a.v.), ganimetlerin beşte birini ayırdıktan sonra geri kalanın dörtte birini teşvik (nefel) olarak vermiştir.1079- Yine Habîb b. Mesleme (r.a)'den nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.), başta ganimetlerin dörte birini; gazadan döndükten sonra da üçte birini teşvik olarak vermiştir.

142- Ganimete Hiyanet Edene Karşı Sertlik Humus Hissesinin Yerlerine Dair

1080- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesi (r.a)'nden:Resûlullah (s.a.v.): "Ridamı geri verin! Ridamı geri verin! Allah'a yemin derim ki, yanımda Tihâme'de bulunan ağaçların sayısınca deve olsaydı, aranızda bölüştürürdüm. O zaman beni ne cimri, ne korkak, ne de yalancı bulmazdınız!" buyurdu.Sonra bir devenin yanma vararak hörgücünden bir kıl kopardı ve: "Ey insanlar, sizin fey'iniz içinde, humus dışında şu kıl kadar bile benim hakkım yoktur. Humus payıda yine size iade edilir. Şimdi aldığınız iğne ve iplikleri iade ediniz. Zira, hiyanet ederek ganimetlerden çalınanlar Kıyamet gününde sahipi için ar, ateş ve leke olur."Bunu duyan Ensardan bir adam kıldan (örülmüş) bir ip yumağı getirerek: "Ya Resûlullah! Bunu sırtında yara çıkan deveme bir çul dikmek için almıştım" dedi.Resûlullah (s.a.v.)'da: "Benim hakkım senin olsun!" buyurdu.Ama adam: "Madem onun günahı bu dereceye ulaştı, benim ona ihtiyacım yoktur" diyerek kabul etmedi.1081- Zeyd b. Hâlid el-Cüheni (r.a)'den:Müslümanlardan bir adam Hayber'de vefat etti. (Ashab) namazını kılma-sı için Resûlullah'a bunu verdiler.Resûlullah (s.a.v.): "Siz arkadaşınızın namazını kılın!" buyurdu.insanların yüzünün rengi değişti. Resûlullah (s.a.v) onlardaki bu değişik-!gı görünce: "Arkadaşınız, Allah yolunda savaşırken hiyanet etmiş, ganimet «nallarından çalmıştır." buyurdu.Zeyd b. Halid el-Cüheni: "Onun eşyasını aradık. Eşyası arasında Vallahi, iki dirhem dahi etmez, Yahudi boncuklarından bir boncuk bulduk" dedi.

143- Hıyanet Ederek Ganimet Çalan Kimsenin Eşyasını İmha Etmek Ve Onu Cezalandırmak

Page 117: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

1082- Amr b. Şu'ayb., babasından, o da dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v), Ebû Bekr (r.a) ve Ömer (r.a), ganimet çalanı kırbaçlamışlar, eşyasını yakmışlar ve ganimet hissesini vermemişlerdir.

144- Düşman Yakın Mesafedeyken Ganimetlerin Dağıtımında Acele Edilmesi

1083- Câbir (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v) Ci'râne'de ganimetleri dağıtıyordu. Derken bir adam kalkarak: "Âdil ol! Sen âdil davranmadın" dedi.Resûlullah (s.a.v.): "Vay canına! Ben âdil davranmazsa m, kim âdil olur?" buyurdu.Bunu duyan Ömer (r.a): "Bana müsaade buyur da şu münafığın boynunu vurayım" dedi.Fakat Resûlullah (s.a.v): "Onu bırak. Çünkü o arkadaşları ile beraber bulunmaktadır. Onlar Kur'an'ı okurlar; ama bu okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmez. Onlar, okun avı delip geçtiği gibi dinden fırlayıp çıkarlar" buyurdu.

145- Süvari Ve Piyadenin Ganimet Hisseleri

1084- İbn Ömer (r.a)'den nakledildiğine göre,Resûlullah (s.a.v), savaşçı adam ve atı için; bir hisse kendisine, iki hisse de atına olmak üzere, üç hisse vermiştir.90[90]

146- Savaşa Katılan Kadın Ve Kölelere Bahşiş Verilmesine

1085- Yezid b. Hürmüz'den:Necde, İbn Abbas'a bir mektup yazarak bazı şeyleri sordu. Sonra îbn Ab-bas ona şöyle cevap yazdı: "Bana mektup yazarak, Resûlullah (s.a.v.)'ın kadınlarla birlikte gaza edip etmediğini soruyorsun. Evet kadınlarla birlikte gaza eder ve kadınlar yaralıları tedavi ederler, kendilerine ganimetten bir şeyler verilirdi. Ganimetlerden bir hisse almaları hususuna gelince, Resûlullah (s.a.v) onlara bir hisse ayırmamıştır/'1086- Yine Yezid b. Hürmüz'den:Necde, tbn Abbas (r.a)'a bir mektup yazarak bazı hususları sordu, ibn Ab-bas'ın o mektubu okuduğunu ve kendisine bir cevap yazdığını gördüm. Ona cevabında şöyle dedi: "Bana kadın ve kölelere, savaşa katılmaları durumunda, ganimetlerden belirli bir hisse verilir miydi? diye soruyorsun. Onlara belirli bir hisse verilmez, sadece savaşan ordunun ganimetlerinden bahşiş alırlardı."1087- Ebu'1-Lahm (r.a)'m azadlısı Ümeyr'den:Hayber gazvesine Resûlullah (s.a..v) ile birlikte köle olarak katıldım ve: "Ya Resûlullah bana da hisse ver!" dedim.Resûlullah (s.a.v.) bana bir kılıç vererek: "Bunu kuşan!" dedi. Sonra, bana bazı ev eşyasıda verdi.

147- Ganimetin Savaşa Katılanın Hakkı Olduğuna Delil

1088- Anbese b. Said, Ebû Hureyre (r.a)'yi, Said b. el-Âs'a şöyle söylerken duymuş:Resûlullah (s.a.v.), Ebân b. Said b. Âs'ı bir seriyenin başında Medine'den Necid tarafına gönderdi. Sonra Ebân ve arkadaşları, Hayber'de Resûlullah (s.a.v.)'ın yanına Resûlullah (s.a.v) orayı fethettikten sonra geldiler. Atlarının gemleri, liftendi.Ebân: "Ganimetlerden bana da pay ayır, ya Resûlullah!" dedi.Ben: "Onlara ganimetlerden pay verme, ya Resûlullah!" dedim.Ebân: "Bunu sen mi? söylüyorsun, dağ başından inmiş (dağ) haşeresi."^ dedi.Resûlullah (s.a.v): "Otur Ebân!" buyurdu ve Resûlullah (s.a.v) onlara ganimetlerden bir pay ayırmadı. dildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) Hayber ganimetlerinden fethe halde Cafer ve arkadaşlarına vermiştir.Çatılma Hayber'in fethini tamamladığı vakit Resûlullah (s.a.v.)'ın yanma geldik bize de ganimetlerden bir pay verdi. — Veya şöyîe dedi: Orada elde edilen ganimetlerden bize de verdi— Kendisi ile fethe katılanlar dışında, Hayber'in fethinden geri kalan (hazır bulunmayan) hiç kimseye ganimetlerden bir şey vermedi. Cafer ve arkadaşları ile birlikte bizim gemide bulunanlara ise Resûlullah (s.a.v.) belli bir pay verdi.

90[90] Hadisde geçen kelimesi, tavşan yaban kedisi gibi küçük hayvanlara itlâk olunduğu gibi dnğ-da bulunan her türlü haşereye de denir (ç.n.).

Page 118: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

148- Esirlerden Fidye Almak

1090- Nebi (s.a.v.)'nin eşi Âişe (r.anha)'den:Mekkeliler esirlerini fidye mukabili kurtarmak için birtakım şeyler gön-derince, Resûlullah (s.a.v.)'m kızı Zeyneb de Ebûl-Âs'm kurtarılması için kendine ait bir gerdanlık gönderdi. Bunu ona, zifafa girdiği vakit annesi Hatice (r.a) Ebi'l-Âs'ın yanına sokarken vermişti. Resûlullah (s.a.v) onu görünce, ona karşı şiddetli bir rikkat hissetti ve ashabına: "Eğer onun esirini serbest bırakmayı ve kendine ait olan bu gerdanlığı ona iade etmeyi uygun bulursanız öyle yapın!" buyurdu.Ashab da: "Evet ya Resûlullah!" deyip, Ebu'1-Âs'ı serbest bıraktılar, gernhğ! da ona (Zeyneb'e) iade ettiler.

149- Karşılıksız Olarak Esirleri Serbest Bırakmak

1091- Muhammed b. Cübeyr, babasından:Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Eğer Mut'im b. Adiy Ebû Cübeyr hayatta olup, şu pislikleri- yani Bedir esirlerini- serbest bırakmam hususunda benimle konuşmuş olsaydı, muhakkak onun hatırı için onları serbest bırakırdım."

150- Savaş Sonunda Alınan Toprakların Taksimine Dair

1092- Zeyd b. Eşlem, babasından:Ömer (r.a): "Eğer müslümanların arkası -yani daha sonraki nesiller- olmasaydı, fethedilen her köyü, Resûlullah (s.a.v)'m Hayber'i taksim ettiği gibi taksim ederdim" dedi.

151- Müşriklerin Kölelerinden İslâm'a Girenleri Azad Etmek

1093- Ali (r-a)'den:Hudeybiye günü, sulhtan önce, Mekkelilere ait iki köle Resûlullah (s.a.v.)'ın yanına gelerek müslüman oldular. Bunun üzerine Mekkeli efendi Resûlullah (s.a.v.)'a bir heyet göndererek: "Vallahi ya Muhammed! Bun senin dinine rağbet ederek sana gelmediler. Onlar, sadece kölelikten kur-tSmak için sana geldiler" diye haber gönderdiler.Resûlullah (s.a.v)'ın ashabından da bazı kimseler: "Doğru söylüyorlar ya Resûlullah! onları onlara iade et!" dediler.Resûlullah (s.a.v) buna çok kızdı. Sonra: "Ey Kureyş topluluğu! Allah (c.c.) Üzerlerinize bu din adına boynunuzu vuracak birilerini göndermeden, bu inadınızdan vazgeçeceğinizi zannetmiyorum" buyurdu. Böylece onları (köleleri) iade etmeyi reddederek: "Onlar Allah için azaddırlar" buyurdu.

152- Yöneticilerin Uyması Gereken Adalet

1094- Ibn Ömer (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğü sürüsünden mesuldür, insanlara hükmeden emir, onların başında bir çobandır ve o onlardan mesuldür. Dikkat edin! Kişi aile fertlerinin başında bir çobandır ve onlardan mesuldür.Dikkat edin! Kadın da, kocasının evinde bir çobandır ve onlardan mesuldür.Dikkat edin! Köle de efendisinin malının başında bir çobandır ve ondan mesuldür.Dikkat edin! Hepiniz çobansınız. Ve hepiniz güttüğü sürüsünden mesuldür."

153- Orduların Münavebeli Olarak Gazaya Çıkarma Gereği

1095- Abdullah b. Ka'b. el-Ensarî'den:Resûlullah (s.a.v)'m Ensarlı ashabından oluşan bir ordudakiler dediler ki: "Ey Ömer! Sen bizi unuttuğun gibi ailemizi de unutturdun. Sen bizim hakkımızda, Resûlullah (s.a.v.)'ın, orduların birbiri ardınca sırayla/ gazaya (nöbetleşe) gönderilmesi hususundaki emrini bıraktın"...ilh.

154- Biat

1096- İbn Ömer (r.a)'den: Nebi (s.a.v.) bizden birinden, dinlemek ve itaat etmek üzere biat alır, sonra da ona "Gücünün yettiği hususta" derdi.

Page 119: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

155- At Koşturmadan (Savaşa Gitmeden) Alınanlar, Humus Ve Devlet Başkanının Şahsına Ayrılan Paylar

1097- Ömer (r.a)'dan:Resûlullah (s.a.v), Beni Nadir'den elde edilen mallardan belirli bir miktarını ailesine harcardı. Bu mallar Allah'ın (c.c), Resûlü'ne farz olarak nasip ettiği şeylerden olup, müslümanlar bunları elde etmek için ne at, ne de deve koşturmuşlardır.Söz konusu mallardan geri kalanını ise, Allah yolunda cihada bir hazırlık olarak hayvan ve silaha sarfederdi.1098- Âişe (r.anha)'den:Resûlullah (s.a.v)'ın kızı Fâtıma Ebû Bekir (r.a)'e haber göndererek, Allah'ın, Resûlü'ne fey olarak nasip ettiği mallardan kalan ResûluUah'ın mirasını istedi. Fâtıma, o vakit, Resûlullah'ın sadaka alarak bıraktığı, Medine ve Fedek'teki malları ile Hayber'in beşte biri (humusu)'nden geride kalanları is-tiyordu.Buna karşılık Ebû Bekr: "Şüphesiz ki Resûlullah (s.a.v.): (Bize mirasçı olunmaz, Bizim bıraktığımız sadakadır. Ve Muhammed'in ailesi ancak bundan —Yani Allah'ın malından— yerler. Bunun dışında yiyeceklerine ilâvede bulunmaları onlara helâl değildir) buyurmuştur. Vallahi ben, Resûlullah (s.a.v.)'in sadaka olarak bıraktıklarından hiçbirini, Resûlullah (s.a.v,) zamanındaki hâlinden değiştiremem! Onlar hakkında Resûlullah (s.a.v.) ne yaptı ise öyle hareket edeceğim" dedi.1099- Yezîd b. Abdullah b. eş-Şehîr'den:asra da Merbed'de (hurma kurutulan yer) oturuyorduk. Derken bir bebe 'yanmda bir deri veya deri parçası ile çıkageldi ve: "Bu, Nebi (s.a.v)'nin Um ıçin yazdığı bir mektuptur" dedi.Ebu'1-Alâ devamla şöyle demektedir: "Onu aldım ve topluluğa okudum. Şöyle yazıyordu: 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.. Bu Allah'ın Resû-lu Muhammed'in Züheyr b. Ekiş oğullarına mektubudur. Muhakkak ki sizler, eğer namazı kılar, zekatı eda eder, ganimetlerden beşte birini, Nebi (s.a.v)'nin hissesini ve devlet başkanının hakkını verirseniz, Allah'ın ahdi ve Resûlullah'ın ahdi ile güvende olursunuz.'"Sonra ona: "Sen Resûlullah (s.a.v.) bir şey buyururken işittin mi?" diye sorduk."Evet şöyle buyurduğunu işittim!" dedi."Sabır ayında (Ramazan ayı) oruç tutmak ve her aydan üç gün oruç tutmak kalpdeki kin duygusunu giderir."Ebu'1-Alâ diyor ki: "Sen Resûlullah (s.a.v.)'ı duydun mu?)" diye sordum."Yoksa Resûlullah (s.a.v.)'a yalan iftirada bulunduğumu mu zannediyorsunuz?" diye cevap verdi. Sonra mektubu aldı ve arkasını dönüp gözlerden kayboldu.

156- Yahudilerin Hicaz'dan Sürülmesine Dair

1100- İbn Ömer (r.a)'den:Beni Nadir ile Kurayza Yahudileri, Resûlullah (s.a.v.) ile harb etti. Ancak, Resûlullah (s.a.v.) Beni Nadir Yahudilerini yurdlanndan sürerken, Kurayza Yahudilerini yerlerinde bıraktı ve onlara iyilikte bulundu. Nihayet bundan sonra Kurayza da Resûlullah'a karşı harp ilan edince, Resûlullah (s.a.v) er-keklerini öldürerek kadınlarını, çocuklarını ve mallarını müslümanlar arasında taksim etti. Ancak, bunların bazıları Resûlullah (s.a.v.)'a katıldılar. Re-sûluHah (s.a.v.) da onlara güvence verdi ve müslüman oldular.Resûlullah (s.a.v.) bütün Medine Yahudilerini, Benî Kaynuka ki bunlar Abdullah b. Selâm'ın kavmidirler ve Beni Harise Yahudilerini yani Medine'de bulunan her Yahudiyi sürdü.

157- Hayber Haberlerine Dair

1101- Abdullah b. Ömer (r.a)'den nakledildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Hayber halkıyla, oradan çıkan hurma ve ekinin yarısı karşılığında anlaşma yapmıştır.1102- Yine Abdullah b. Ömer (r.a)'den:Hayber fethedilince, Yahudiler Resûlullah (s.a.v.)'den Hayber'de çıkan hurma ve ekinin yarısını vermek şartıyla, kendilerini çalışmak üzere orada bırakmasını istediler.Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Bu şartla dilediğimiz müddetçe sizi burada bırakıyoruz" buyurdu.Böylece Resûlullah ile Ebû Bekir zamanlarında ve Ömer (r.a)'in emirliğinde bir müddet orada kaldılar.Hayber'in yarı gelirinden olan hurma, hisselere bölünür ve Resûlullah (s.a.v.) beşte birini alırdı.

158- Yahudilerin Arab Yarımadasından Çıkarılması

Page 120: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

1103- Ömer b. Hattâb'dan:Resûlullah (s.a.v.)': "Yahudilerle Hıristiyanları Arab Yarımadasından mutlaka çıkaracağım! Öyle ki sonunda müslümandan başka kimseyi bırakmayacağım" buyurdu.

159- Cizye

1104- Mu'az (r.a)'dan:Hz. Peygamber (s.a.v), kendisini Yemen'e vali olarak gönderirken, her otuz sığıra karşılık bir tane bir yaşını doldurmuş dişi veya erkek dana; her bulûğa erenden bir dinar veya o değerde elbise (kumaş) almasını emretmiştir.1105- Becâle'den:Ben Cez' b. Mu'âviye'nin kâtibi idim. Derken bize, vefatından bir yıl önce Ömer (r.a)'in şu mektubu geldi. "Her sihirbazı öldürün! Mecusilerden mahremi ile evli olan herkesi, Allah'ın Kitabına göre mahreminden ayırın"Bunun üzerine Cez' b. Muâviye bir yemek hazırladı ve kılıcı uyluğu üzerine koydu. Mecûsiler hiç ses çıkarmadan bu yemekten yediler ve bir veya iki katır yükü gümüşü ortaya attılar.Abdurrahman b. Avf (r.a)'ın, Resûlullah (s.a.v.)'m Hecâr Mecûsilerinden cizye aldığına tanıklık etmesine kadar, Ömer (r.a) mecusilerden cizye almamıştı.1106- Hişâm b. Urve, babasından naklen rivayet etmektedir: . gm ı-, Hâkim (r.a), Şam'da Umeyr el-Ensarî'nin huzuruna girmiş, Ömer' (r.a)'in valisi idi. Hişâm yanına girdiğinde, güneşin altında lan Kıbtilerden bir topluluk görmüş ve: "Nedir bunların hali?" diye sormuş.Umeyr: "Cizye sebepiyle bunları hapsettim deyince,Hişâm: Ben Resûlullah (s.a.v)'ı,"Dünyada iken insanlara işkence edene, ahirette Allah (c.c.) azap eder" buyururken işittim demiş.Bunun üzerine Umeyr onları serbest bırakarak kendi hallerine terketmiş.1107- İbn Abbas (r.anhüma)'dan:Resûlullah: "İki milletin —İbnu'l-Tabbâ' iki kıblenin demiştir— bir köyde bulunması uygun olmaz. Müslümana cizye vermek gerekmez" buyurmuştur.

160- Savaş Zoruyla Alınan Topraklara Haraç Vergisi Konulmasına Delil

1108- Ebû Hureyre (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.): "Irak kafizini ve dirhemini, Şam iki müddünü ve dinarını, Mısır da erdebini ve dinarını menedecektir. Başladığınız yere döneceksiniz" buyurdu. Ve bunu üç defa tekrarladı. Buna Ebû Hureyre'nin eti ve kanı Şahittir.

161- Müşriklerin Hediyelerine Dair

1109- Ebû Humeyd es-Sâidî (r.a)'den:Tebuk gazvesi yılında Resûlullah (s.a.v) ile birlikte yola çıktık. Nihayet Resûlullah (s.a.v.) Tebuk'e vardı. Sonra Resûlullah (s.a.v.)'a "Eyle" hükümdarı geldi ve O'na beyaz bir katır hediye etti, Resûlullah (s.a.v) da ona bir hırka giydirdi ve memleketlerinin idaresini kendisine verdiğini yazdı.1110- lyaz b. Hımâr el-Mucâşiî (r.a)'den:Kendisi Resûlullah'a bir dişi deve hediye etmiş —veya bir hediye vermiş— Resûlullah da ona: "Sen müslüman oldun mu?" diye sormuş. "Hayır!" cevabını verince, "Ben müşriklerin hediyesini almaktan nehyolundum" buyurmuş.

162- Fey Malının Sarf Yerleri

1111- Câbir (r.a)'den:Resûlullah (s.a.v.) borçlu olarak ölen kimsenin cenaze namazını kılmazdı. Derken bir gün kendisine bir cenaze getirildi ve: "Borcu var mı?" diye sordu.Yanındakiler: "Evet iki dinar borcu var" deyince,"Ai"kadasınızm namazını kılın, ben kılmayacağım!" buyurdu.punun üzerine Ebû Katâde: "O iki dinar borcu ben üzerime alıyorum Ya sllah!" deyince, namazını kıldı.Sonra, Allah Resûlu'ne fetihler nasip olunca, Resûlullah: "Ben, her mümine kendi nefsinden daha yakınım. Kim borçlu olarak ölürse, onu ödemek ba-na aittir. Kim de servet bırakarak ölürse, o mirasçılarına ait olur" buyurdu.1112- Avf b. Mâlik (r.a)'ten:

Page 121: ikder.comikder.com/wp-content/uploads/Munteka-İb…  · Web view · 2017-01-1248- Ibrü Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber, eşlerinden birinin yanma geldi. Eşinin

Resûlullah (s.a.v) bir şey geldiği zaman hemen o gün onu müslümanlara dağıtır, evli olana iki pay, bekara bir pay verirdi. Ben çağrıldığım zaman, Ammâr b. Yasir'den önce çağrılırdım. Çağrıldım ve Resûlullah (s.a.v.) bana iki pay verdi. Benim ailem vardı. Sonra Ammâr çağrıldı. Ona ise bir pay verdi.Abdulmuttalib b. Rabi'a b. el-Hâris b. Abdulmuttalib'den: ik. abi'a b- el-Hâris ile Abbâs b. Abdulmuttalib biraya gelerek: "Vallahi şu ı oğlanı -bunu benimle Fadl b. Abbas'ı kastediyorlar- Resûlullah'a gönder-e On^arı şu sadakalar üzerine memur tayin etse" diye konuştular.Bunun için ResûluUah (s.a.v.) ile konuşarak: "Ya ResûluUah, sana, bizi bu sadakalar üzerine memur tayin etmen için geldik" dedik.ResûluUah (s.a.v.): "Dikkat edin, sadaka malı ne Muhammed'e ne de Mu-hammed'in ailesine yaraşmaz. Onlar ancak insanların kirleridir. Siz bana Mah-miye b. el-Cüz -ki öşür memuru idi- ile Ebû Sufyan b. Hâris'i çağırın!" dedi.Onlar gelince ResûluUah (s.a.v.) Mahmiye'ye: "Bu gence - yani Fadl'a- kızını nikahla!" dedi. Mahmiye kızını ona nikahladı.Ebû Süfyan'a da: "Şu gence kızını nikahla!" buyurdu. O da nikahladı.Sonra Mahmiye'ye dönerek: "O iki kızın mehirlerini ganimetlerin beşte birlik payından (humus) ver!" buyurdu.1114- Zeyd b. Eşlem babasından:Muaviye (r.a) hacı olarak Medine'ye gelince, Abdullah b. Ömer (r.a) yanına vardı.Muaviye kendisine: "ihtiyacın nedir ya Ebû Abdurrahman?" diye sordu.Abdullah b. Ömer, ona: "Benim isteğim azadlıların hakkını vermendir. Zira ben, ResûluUah (s.a.v)'ın kendisine bir şey (ganimet v.s.) geldiği zaman ilk önce azadlılardan dağıtmaya başladığını gördüm" dedi.