16
Sayı: 15 Haziran 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL BU DAHA BAŞLANGIÇ MÜCADELE SÜRÜYOR n Çapulcular, ayyaşlar öfkeli Tayyip sonun Mübarek olsun! >2 n Taksim Dayanışması’ndan Derya Karadağ: Tarihi korumak mı hafızaları değiştirmek mi? >9 n Feministlerden Eylem: Küfürle değil inatla diren! > 16 Fotoğraf: Sadık Güleç

İşçilerin Sesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haziran 2013

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi

Sayı: 15 Haziran 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL

BU DAHA BAŞLANGIÇMÜCADELE SÜRÜYOR

n Çapulcular, ayyaşlar öfkeli

Tayyip sonun Mübarek olsun! > 2

n Taksim Dayanışması’ndan Derya Karadağ:

Tarihi korumak mı hafızaları değiştirmek mi? > 9

n Feministlerden Eylem:

Küfürle değilinatla diren! > 16

Foto

ğra

f: S

adık

leç

Page 2: İşçilerin Sesi

Taksim Gezi Parkına AVM yapıl-masına ve park olmaktan çıkartıl-masına” itiraz eden bir grup çevre-ci ve aktivistin iki gün üst üste sa-baha karşı polisin gazla saldırısınamaruz kalması ve polisin protesto-cuları parktan sürmeyi hedefleyensaldırısına karşı tepkiyle başlayanolaylar, büyük bir çoğunluk tara-fından “Tayyip İstifa!” ve “Hükümetİstifa!” sloganlarında kendini ifadeeden bir halk isyanına dönüştü.

Tayyip Erdoğan’ın “siz ne der-seniz deyin ben ne dediysem oolacak” tavrı, daha önce yüzlerce-sine tanık olduğumuz küçük çap-ta bir protesto eyleminin, halk is-yanına dönüşmesine yol açtı. Baş-bakanın ardı ardına yaptığı açıkla-malar, “çapulcular, ayyaşlar” söy-lemi öfkeyi giderek arttırdı. Olay-ları önlemekten çok, başbakana iti-raz eden kitleleri ezmeyi ve kendi-lerini ifade edemez hale getirmeyiamaçlayan polisin terörü, kitlelerin“biber gazı”nın yol açtığı acı ve öf-kesini, ağaç kesilmesine itirazdanbaşbakanın istifası düzeyine taşıdı.

AKP hükümeti, bugüne kadarhedefine sendika ve siyasi partile-ri; onların üyelerini almıştı. Gözaltıve operasyonlarını sendikalara yö-neltmişti. Ancak şimdi, çok dahageniş bir toplum kesiminin yaşayışve düşünüş biçimini hedef alıyor.Onlara buyurgan ve tehditkar dav-ranıyor, saygısızlığını büyük bir ki-birle ifade ediyor. Polisin tazyiklisuyu ve biber gazına; TOMA araç-larına ve polis copuna karşı gözü-pek ve enerjik bir biçimde kafası-nı, gözünü, bedenini bir an bile du-raksamadan uzatan; milyonlarcagenç kadın ve erkeğin zincirin-den boşanırcasına “Artık Yeter!” yada Kürtlerin yıllardır ifade ettiğigibi “edi bese” diyen bir genç kit-lenin başkaldırısı, isyanını ifadeediyor Taksim Gezi Parkı direnişi.

“Artık yeter” ortak duygusu et-rafında bir araya gelen genç kadınve erkekler; bu duyguyu hissede-rek destek vermekten çekinme-yen Çarşı başta olmak üzere ta-raftar grupları, beyaz yakalı emek-çiler, öğrenciler; işçiler ve işsizler;ille de kadınlar ve gençler, çok ge-niş bir siyasal yelpaze içinde öf-keyle başkaldırdılar. Taksim GeziParkı direnişi, 11 yıllık AKP ikti-darına karşı, TEKEL işçilerinin

Ankara Direnişinde tanık oldu-ğumuz toplumsal destekten dahaçoğunu aldı. Öyle ki, eylemin ilkhaftası içinde tüm Türkiye’de yan-kı buldu. İzmir, Ankara, Adana,Hatay, Eskişehir, Samsun başta ol-mak üzere hızla onlarca ile, yüz-lerce ilçeye, binlerce mahalli eyle-me dönüştü: “Tayyip İstifa”, “Fa-şizme Karşı Omuz Omuza” slo-ganında ifade buldu.

“Gezi Parkı Direnişi” kısa süreiçinde “ayaklanma/isyan” boyut-larına ulaştı ve hedefine BaşbakanTayyip Erdoğan’ı koydu. Her nekadar Tayyip Erdoğan buyurgandilini değiştirmeden, provakatifüslupla konuşmasını sürdürse deve “Bize oy veren yüzde 50 top-lum kesimini zor tutuyoruz” di-yerek kuyruğu dik tutmaya çalış-sa da, Cumhurbaşkanı başta olmaküzere birçok AKP’li bakan ayak-lananları yatıştırmak üzere “mesajalındı, demokrasi sadece seçimdemek değildir” gibi bir açıklamayapmak zorunda kaldı. Başbakanda “Fas, Tunus, Cezayir” gezisineçıkartılarak Türkiye’den uzaklaş-tırıldı. Başbakan vekili BülentArınç, direnişin ilk iki günü içinbile olsa, özür diledi ve emniyetyetkilileri hakkında soruşturmabaşlatıldığını açıkladı.

Genç kadın ve erkekler, yaşamtarzlarına, içkiye, bedenlerine mü-dahale edilmesine, tepeden konu-şan iktidar diline itiraz ettiler fakatonları harekete geçiren en önemlisebep, kendilerini bekleyen daha iyibir geleceğin olmaması. Üniversitemezunlarının üçte ikisi işsiz. Üni-versiteye giriş ise daha da zor. Me-zun olup, iş bulanların büyük kıs-mı ise uzun saatler boyunca çalış-manın karşılığında yetersiz ücret alı-yor. Hak arayanlar işten atılıyor,sendikalaşmak isteyenler işsiz ka-lıyor. Dolayısıyla gençler için hemiyi bir gelecek söz konusu değil hemde yaşam alanları ve tarzlarına te-peden bir müdahale söz konusu.

Nitekim, isyanın siyasal sonuç-larını ilk görenler, diğer ülkelerde-ki deneyimleri yakından bilen baş-ta ABD olmak üzere büyük dev-letler oldular ve AKP hükümetiniılımlı hareket etmesi için uyardılar.Yabancı basının birinci gündemmaddesi “Taksim” oldu. Sermayecephesinde de çok sert etkisi oldu

ve borsa yüzde 8’e varan düşüş ya-şadı.Diğer yandan, AKP’nin aldığıoy ve meclisteki milletvekili ço-ğunluğuna rağmen, toplumun di-ğer yarısını hiçe sayarak karar alıp,uygulama dönemi kapandı. Genç-lere ve işçilere yasaklanan Taksim,İstiklal Caddesi gibi şehir alanları,polisten arındırıldı, halka açıldı.AKP hükümeti ve burjuvazi için-deki çatlak derinleşti, Türkiye’ninuluslararası istikrar ülkesi olarakgörülmesi ve “yıkılmaz iktidar”imajı zedelendi. Genç kitlelerin ha-reketi, mücadele etmek isteyenlerinözgüvenini artırdı, gençliğin siya-sallaşmasının yolu açıldı ve ey-lemler tüm Türkiye’ye yayılarak,hükümet karşıtı ve demokrasi talepeden siyasal bir isyana, ayaklan-maya dönüştü.

Kuşkusuz bu ayaklanma ve is-yan, harekete geçen kitlelerin sos-yal ve siyasal bileşimi itibariyle tu-tarlı, “devrimci demokratik” birprograma ulaşmış değil. Bununiçin, toplumun daha alt sınıflarının,işçilerin, işsizlerin, kadınların,gençlerin ve demokrasi talebi olanKürt siyasi hareketinin sürece da-hil olması gerekiyor.

Kadınların, gençlerin, işçilerinve Kürtlerin, kelimenin gerçek an-lamıyla demokratik hak ve öz-gürlükler için mücadelesinin pra-tik zemini örülmeyi bekliyor. Te-dirgin olmadan, ön şart ileri sür-meden, öncelik ve sonralık hesabıyapmadan söz konusu mücadelealanları arasında köprü olacakpratikler geliştirmemiz gerekiyor.Sembolik olarak daha ilk gün ağaç-ları söken kepçenin önüne kendibedenini dikerek yıkımı durduranBDP milletvekili Sırrı Süreyya Ön-der bunu gerçekleştirdi bile.

Öyleyse, enternasyonalist ko-münistler olarak, işçi sınıfının baş-kenti İstanbul Taksim’de, Mayıs-Haziran Günlerinde ortaya çıkanmorali ve özgüveni işçi sınıfı ze-minine taşımalıyız. Hükümete vepatronlara karşı mücadeleyi yük-seltmeliyiz. İşçi sınıfının hak ve öz-gürlüklerinin sağlanması için, iş-çilerin mücadeleye girmesini sağ-lamalıyız. AKP hükümetinin vesermayenin kalıcı geri adım at-masını sağlamak, işçi sınıfının mü-cadeleye girmesiyle mümkün ola-caktır.

Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık içinson çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtulu-şu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktanuzak yeni bir toplum olmalı, bu da komü-nizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devrimindenkısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar,işçi sınıfının çıkarlarından uzak, bürokratikve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur.Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve "ko-münizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Ko-münizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun ta-rafından ve dünya seviyesinde inşa edi-lebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtu-luşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerinher türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun ken-di kaderlerini tayin hakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete, mec-lise, mahkemelere, orduya ve polise karşıtutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların dev-letten ve sermayeden bağımsız, demokra-tik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere iha-net eden sendika bürokratlarına karşı mü-cadele eder. Sendikaların yeniden ve ta-bandan gelişecek işçi hareketi eliyle birerişçilerin öz örgütü haline gelmesi için ça-lışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının eko-nomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyi zo-runlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yok-sulların öz çıkarlarını savunacak Enter-nasyonalist Komünist bir işçi partisinin in-şasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslar-arası işçi sınıfının partisi olacak olan yenibir Komünist Enternasyonalin inşası de-mektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin ge-leneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komü-nisttir.

TAYYİP SONUN MÜBAREK OLSUN!

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

NE İÇİN MÜCADELEEDİYORUZ?

İşçilerin Sesi

2

Page 3: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

3

Bahadır ALTAN

Bu yazı yazıldığında, az sayıda işçininkatılımıyla uçuşların aksamadan sür-düğü THY Grevi 15. günündeydi. Ka-muoyu ve işçiler, tam bir yıl önce iştençıkarılan 305 işçinin işe iadesinin kabuledilmemesini grevin asıl nedeni olarakbiliyor. Gerçekler ise göründüğündenbiraz farklı!Bir yıl önce neler Oldu...

Artık herkesin "305" olarak bildiğiolay, 29 Mayıs 2012 tarihinde, AKP ik-tidarının, havacılara grevi yasaklayanyasa girişimine karşı işçilerin protes-tosu etkili olunca yaşandı. Özetle sen-dika yönetimi eylem çağrılarını kendisiüstlenmeyerek topu işçilere atmış,bunu "iyi bir pas" olarak değerlendirenTHY patronu da işçilerin kalesine gol-leri sıralamıştı!

Cep telefonlarına gelen işten çıka-rıldıklarına dair mesajlarla sendikayakoşan 260 kabin memuru ve 45 tek-nisyenin aldıkları cevap tam bir tokatgibiydi: "Ortada sendikanın yaptığı birçağrı yoktu ve işçiler ne yaptığını bi-lecek, sonuçlarını tahmin edecek yaş-taydılar!" Bu şok atlatılmadan, işe iadedavaları için vekalet verecekleri sen-dika avukatının, tazminatlarından %10alacağını öğrendiler! Bu tutum işçile-ri çil yavrusu gibi dağıtmaya yetti. Bü-yük çoğunluğu sendikacılara duydu-ğu öfkeyi sırtlanarak Genel Merkez'denayrıldı. Çok az sayıda işçi ise o tarih-ten beri havaalanında süren direnişibaşlattı.

Grev Başlıyor:Ocak 2013'te başlayan TİS görüş-

meleri bu direnişin umudu oldu. THYişçilerinin büyük çoğunluğu yasal TİSgörüşmelerini bundan ayrı tutarak,bu nedenle yapılacak grevi "düğündensonra davul çalmaya" benzettiler. Grev-den yana olan işçiler için ise, arkadaş-larına duydukları vefa borcu temel et-kendi. Şimdi, grevin 10. günündeHava-İş, "TİS görüşmelerinde ve grevkararı alınırken 305 işçinin iadesinin neilk, nede son maddede bir koşul olaraköne dahi sürülmediğini" yazılı olarakresmen açıkladı!

Greve katılan tek bir uçak teknis-yeni ve genel müdür personeli olma-dı. Başlangıçta 2500 üzerinde pilottan10 kişi katılsa da şimdi, biraz da ka-dınların mücadelelerdeki öncülüğünüispatlarcasına tek kadın kaptan kaldı.Altı bin üzerinde kabin memurun-dan ise THY yönetimi 208 derken,sendika 3 binlere kadar çıkıyor. Ancak

uçuşların aksamadan sürmesi, gerçekkatılımın 1000 cıvarında olduğunugösteriyor. Bu sayının da çok azı grevyerine gidiyor. Gerçeği söylemek ge-rekirse, yasal süreç olarak, grev var,ama özellikle çalışan kabin memurla-rının yükleri artırılarak uçuşlar aksa-madan sürüyor. THY yönetiminin"grevin amaç dışı uygulandığı" ge-rekçesiyle başvurduğu mahkemedeise bu yazının yazıldığı gün duruşmayapılacaktı.Yani şu anda mahkemekararıyla "Bu iş yerinde grev var" pan-kartı da kaldırılmış olabilir. Ama bizimanlatacaklarımız bu güne kadar yaşa-nanlarla ilgili.

Tehditle greve çağrı olur mu?Patronların tehditlerine alışkın

olanTHY işçileri grev öncesinde aynıtavrı sendikadan gördüler. "Anlamıyormusunuz!" gibi sözcüklerle başlayansendika bildirileri "Greve katılmaz-san, sendika üyeliğinden atarız, Top-lu Sözleşme ve iş kanunundan yarar-lanamazsınız!" "Uçakları sık sık de-netlettireceğiz Pilotlar lisanslarını kay-beder!" türünden tehditler içeriyor-du. Bu da katılımı ciddi oranda olum-suz etkiledi. Zaten greve hazırlık an-lamında işçilere grevin gerekçelerinianlatmayan, kararını işçilerle alma-yan Hava-İş, bu tutumuyla kendi gre-vini kıran bir sekterlik içindeydi.

Bu nedenle grevci işçilerin önemlibir bölümü "bu sendika yönetiminerağmen" greve katıldıklarını belirti-yorlar. Katılmayanlar da sendikal hak-larından vaz geçmiş, THY patronları-na biat etmiş değiller.

Çadırsız Grev!İlk günlerde genel müdürlük önün-

de toplanan grevci işçiler, çadır ku-rulmasına izin verilmese de danslarlahalaylarla birlikteliğin coşkusunu ya-şadılar. İşçileri önünde gören ve ken-disine mikrofon uzatılan her kes emekadına nutuklar attı. Bir örnek verirsek

grev alanının nabzını daha iyi tutarız:Sendika başkanı 100-150 kadar iş-

çinin toplandığı alana geliyor. Mikro-fondan "Arkadaşlar başkanımız geldiii,başkaan geldiiii, işte başkaaan" şek-linde yapılan çağrı, "Bu kadar yetmezarkadaşlar, Dahaaa!... Dahaaa!" şek-linde alkışları artırmaya çalışıyor. Son-ra taburenin üzerine çıkan "başkan" ko-nuşmaya başlıyor:

"Hamdi Topçu, Atilay Ayçin adınıağzına alırken önce gargara yapacak-sın!" " Atilla değil, Atilay bir kere,önce onu öğretecem sana!"

Konuşma bu üslupla sürüyor. Grevalanındaki işçilerin bazıları "Helal ol-sun sana, helal olsun!" diye slogan atar-ken, kimisinin bu söylemden duy-dukları rahatsızlık yüzlerine yansı-yor. Çünkü bu dil onların dili değil. İş-çilerin dili arıdır, temizdir. İktidarınyüksek perdeden kabalığı değil, taba-nın kararlı sabrı ve direnci vardıronda. Bizleri var eden, kardeş eden, or-tak ananın dilidir o. Sendika başkanı-nın sözlerinde, THY yönetiminin açık-lamalarına yönelik benim de katıldığımtek cümle şuydu: "İktidar erki adamınbaşını döndürür ya, başları dönmüş ko-nuşuyorlar..."

İğneyi biraz da kendine batırmakgerekmez mi?:

Bir ay önce aynı anlayışla yönetilenTek Gıda-İş sendikasının Çay-Kur gre-vine de 10.000 işçiden 300 kişi katılmış,sendikacılar grev pankartı önünde ha-tıra fotoğrafı çektirip makam arabala-rına binerek ayrılmış, grevi de AKP ik-tidarının kırdığını söylemişlerdi. Havaİş başkanı da televizyona "Bizim gre-vimizi daha ilk gün kırdılar, AKP kır-dı, devlet kırdı!" diyerek suçluyu ilanediyor!

AKP iktidarı ve daha öncekiler nezaman grevlerden yana oldular ki? Buülkede daha önce yapılan, işçilerincoşkuyla katıldıkları, sabırla diren-

dikleri grevler, iktidar veya patronla-rın desteğiyle mi yapıldı? Ne grev ka-rarı alırken, ne grev günü belirlenirken,ne de grev sırasında, "işçiler ne düşü-nüyor?" diye sormadan bu iş başarı-labilir mi? Seçimle değil, yönetim ku-rulunun atamasıyla belirlenen tem-silciler dahi greve katılmıyorsa insanbiraz da aynaya bakma gereği duymazmı? THY yönetiminin hesabı, bu an-layışı da kullanarak grevi yasa dışı ilanedip, sendikal örgütlülüğün içini tü-müyle boşaltmaktır. Oysa bu yol dahaönce de meclis eliyle, kanun yaparakdenenmiş ama sökmemiştir. Çaba bo-şunadır, evrensel ve yüce bir kavramolarak Grev, yanlış ellerde kısa süreliteklese de onun hapsedileceği bir zin-dan henüz inşa edilemedi!

Bir dönemin sonu:THY ve Çay-Kur grevleri sadece bir

gerçeği gözler önüne sermiştir. Bumanzara sadec, bürokrasiye boğul-muş, yasalara sığınmış, devlet kont-rolünde sendikacılık anlayışının tü-kendiğini gösteriyor. Bu gün sorgu-lanması gereken ilk konu "ne de olsaemekten yanadır" diyerek bu yapılarıbesleyen tutumumuzdur. Çünkü grevgibi yüce bir kavram bu yapılarınelinde oyuncağa dönüştürülerek tüm-den yok edilmeye çalışıyor. Greve ka-tılmayan işçiyi suçlama kolaycılığındanvazgeçip, nedenlerini, bahanelere sı-ğınmadan objektif olarak aramak ge-rekiyor. Bunu yapmadıkça ve sendikalbürokrasinin kuyruğunda siyaset yap-maktan vaz geçmedikçe alternatif üre-tilemez. Ne sendikal örgütlülük nede grev, değerinden bir şey kaybet-medi. Başarısızlık, grevin değil bu iş-çiden kopuk sendikal anlayışlarındır.

Bu dönem işçilere yabancılaşan di-liyle beraber kapanırken yeni bir mü-cadele ve onun yeni dili doğuyor.Bunu görüp bu dili öğrenmeye çalış-mak gerek.

Sendikal mücadelede bir dönemin sonu

Page 4: İşçilerin Sesi

Aykut ÖZER

Başta Suriye politikası olmak üzere,bazı konularda AKP iktidarı ile Oba-ma yönetimi arasında görüş farklı-lıkları olduğu biliniyordu. BaşbakanErdoğan, Mayıs ayı ortalarında yap-tığı ABD gezisinde, bu görüş farklı-lıklarını gidermeyi ve ABD yöneti-mini ikna etmeyi hedefliyordu. Özellikle Suriye konusunda, bölgeselbir aktör olarak, Obama yönetiminikendi görüşlerine yaklaştırmak isti-yordu. Ancak, beklenildiği üzere,tam tersi oldu; Başbakan ve kurmayheyeti, görüşlerini, ABD’nin yakla-şımı doğrultusunda değiştirmek zo-runda kaldı. AKP iktidarının hege-monyacı heveslerini yansıtan ve ElKaide unsurlarıyla yakın işbirliğiyapmasına yol açan Suriye politika-sı, ABD yönetiminden ciddi eleştirialdı. Daha önce Başbakan Erdoğan ileyaptığı bir telefon görüşmesinde,elinde beyzbol sopasıyla görüntüvererek, AKP’nin bölge politikasınatepkisini gösteren Obama, bu defabenzer tavrı yüz yüze görüşmelerdeortaya koydu.

Türk heyeti Reyhanlı’yı kullanmak istediOysa tam da Başbakan Erdoğan’ın

ABD gezisi öncesinde, Hatay’ın Rey-hanlı ilçesinde patlayan ve elliyi aşkıninsanın ölümüne yol açan bombaların,Türkiye heyetinin elini güçlendirece-ği düşünülüyordu. Patlamaların ar-dından, ABD yönetiminin, olayın so-

rumlusu olarak gösterilen Esad reji-mine karşı daha ileri tedbirler alaca-ğı umuluyordu. Buna karşın, ABD Yö-netimi, Türk hükümetinin beklenti-lerini karşılamak yerine, ona nasihatederek, sınırlarına daha iyi sahip çık-masını tavsiye etti.

Bu tavsiyenin ardından hükü-met, belirsiz bir süre için Yayladağı sı-nır kapısını kapatmak zorunda kal-dı. ABD’ye giderken, kafasında, Su-riye’de uçuşa yasak bölge ilan edil-mesi, muhaliflere doğrudan ve dahaetkili silahlar verilmesini sağlamakgibi planlar bulunan Başbakan Er-doğan, gezi dönüşünde, Rusya’nınSuriye’deki çatışmalara çözüm öne-risi olarak sunduğu, savaşan taraf-ların bir uluslar arası konferansta biraraya gelerek soruna siyasi çözümarama projesine destek verir durumagelmişti. Bunun anlamı, AKP hükü-metinin, Suriye konusunda, kendi si-yasi yayılmacı politikasından geriadım atarak, ABD-Rusya mutaba-katına boyun eğmiş olmasıydı.

AKP politikasına Güney Kürdistan’da da fren AKP iktidarının Suriye politika-

sının yanı sıra, Irak Kürdistan’ına yö-nelik, siyasi hegemonyacı ve sömür-geci politikası da, ABD gezisi sıra-sında, ciddi bir darbe aldı. ABD yö-netimi, Türkiye’nin, Irak’ta bölün-meyi teşvik ederek, siyasi ve ekono-mik çıkar sağlama yönündeki politi-kalarına karşı tavrını çok net bir bi-çimde ortaya koydu. Irak’ın toprak

bütünlüğünden yana olduğunu güç-lü bir şekilde vurgulamasının yanısıra, Türkiye’nin, Irak merkezi yö-netiminden bağımsız olarak, Kür-distan Yönetimi ile imzaladığı petrolanlaşmalarına karşı çıktı.

Obama yönetimi, bu konuda dahaönce de Kürdistan yönetimini uyar-mış ve onları Maliki hükümetiyle gö-rüşmeye zorlamıştı. ABD emperya-lizmi, en azından şimdilik, Irak’ın bü-tünlüğünü savunuyor. Irak’ın bö-lünmesi halinde, bu ülkenin Şii ço-ğunluğunun İran’ın etki alnına gire-ceğini, dolayısıyla bu ülkedeki eko-nomik ve siyasi çıkarlarının darbe yi-yeceğini düşünüyor. Ayrıca bu ülke-nin zengin enerji kaynaklarının mer-kezi iktidarın denetimi altında bu-lunmasını, çok uluslu tekeller açı-sından güvence olarak görüyor veKürt yönetiminin, kendi çıkarı için,bu kaynakları çeşitli bölge güçlerinepeşkeş çekmesine karşı çıkıyor.

Emperyalistlere dayanarak çıkar sağlama politikası çöktüBir yandan Irak ve Afganistan

işgallerinin ABD ekonomisine getir-diği büyük yük ve bu askeri operas-yonların ülkenin siyasi imajını içeri-de ve dışarıda kötüleştirmesi, diğeryandan Rusya ve Çin’in karşı çıkmasıyüzünden, ABD emperyalizmi, Su-riye’ye doğrudan bir askeri müda-halede bulunamadı.

Bunun yerine, bölgesel müttefik-leri olan, Türkiye, Katar, Ürdün veSuudi Arabistan’ı devreye soktu.

Bunların, rejim muhaliflerini des-tekleyerek, Esad yönetimini devir-melerini planladı. Ancak bu plan iş-lemedi. Bölgesel güçler bu süreçtensiyasi ve ekonomik açıdan çıkar sağ-lamaya çalışırken, emperyalistlerin te-mel kaygılarını göz ardı ettiler.

Amaçlarına ulaşmak için, em-peryalistlerin deyimiyle “şeytan” ileyani ülke dışından gelip çatışmalarakatılan radikal İslamcı örgütlerle iş-birliğine gittiler. Esad rejiminin dev-rilmesinin ardından bu örgütlerinyönetime gelme olasılığı, ABD em-peryalizminin bölgedeki stratejikmüttefiki İsrail’i tedirgin etti. Ayrıca,SSCB’nin kovulmasının ardındanTaliban’ın yönetimi ele geçirmesibağlamında, emperyalistlerde “Af-ganistan sendromu” oluşturdu.

O nedenle, ABD emperyalizmi“Dimyat’a pirince giderken evdekibulgurdan olmamak için”, bölgeselmüttefiklerini dizginledi. Buna bağ-lı olarak, onların, savaştan siyasi veekonomik çıkar elde etme hevesleri-ni kursaklarında bıraktı.

Bunun yerine, uluslar arası kapi-talist sistemin ortak çıkarları etra-fında, Rusya ile ortak bir siyasi süreçbaşlatma yoluna gitti. Şimdi bu sü-recin işleyip işlemeyeceği sınana-cak. Suriye deneyiminin, emperya-lizmin işbirlikçisi bölgesel güçler açı-sından ortaya çıkardığı en önemli ger-çek, onların, emperyalistlerin çıkar-larına ters düşerek, bölgede ekono-mik ve siyasi çıkar sağlamalarınınmümkün olmadığıdır.

Obama, Tayyip’e ayar çekti!

Suriye deneyiminin,

emperyalizmin işbirlikçisi bölgesel

güçler açısından ortaya çıkardığı

en önemli gerçek, onların,

emperyalistlerin çıkarlarına ters

düşerek, bölgedeekonomik ve siyasi

çıkar sağlamalarınınmümkün

olmadığıdır.

İşçilerin Sesi

4

Page 5: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

5

Mustafa EKER

Geçen ay Hatay-Reyhanlı’da ger-çekleşen bombalı saldırı sonucu elli-yi aşkın kişi öldü, onlarcası yaralan-dı. Siyasal iktidar, daha patlatılanbombanın dumanı dağılmadan, sal-dırıyı Suriye’nin yaptığını, El-Mu-haberat’ın bu iş için sol bir örgütükullandığını açıkladı. Hükümetin buaçıklaması Suriye’ye karşı izlediği po-litika ile uyumludur; ne var ki bir okadar da sorunludur. Üzerinden biryılı aşkın bir süre geçmesine karşın,Roboski’nin faillerini açığa çıkara-mayan iktidarın, Reyhanlı olayınıbu kadar kısa bir sürede “çözmesi”manidardır. Ayrıca, Suriyeli çeteleriişaret edenleri Esadcılıkla suçlayıp,“kesinlikle İslamcı örgütlerin işi de-ğil” denilmesi, üstüne üstlük olayınüzerine bir de haber yasağı konul-ması, toplumda haklı olarak, siyasaliktidarın ‘kendi siyasal gerçekleri’ dı-şında, gerçeklerin öğrenilmesini is-temediği algısının yerleşmesine yolaçıyor.

Reyhanlı saldırısı ilk değil. Böl-gede daha önce de benzer saldırılarolmuş; Antep’te, Cilvegözü sınır ka-pısında, Akçakale’de silahlar, bom-balar patlatılmıştı. Reyhanlı olayın-dan on gün önce, Akçakale’den sını-rı geçip Türkiye’ye girmeye çalışanbir grup silahlı çete elemanı, sınırdaniçeri girmeleri engellenince, ateş aç-mış; bu saldırı sonucu bir polis me-muru ölmüş, ikisi polis beşi asker onbir kişi yaralanmıştı.

Şimdilerde, olayın üzerinden birsüre geçtikten sonra, burjuva basınıve politikacıları arasında, “gereklive yeterli tedbirler alınsaydı saldırıönlenebilirdi” denilerek, güvenlikzafiyetine dikkat çekiliyor. Bu yollahükümetin Suriye politikası kurta-rılmaya, aklanmaya çalışılıyor. Ne za-man ezilenlere, sola, sosyalistlereyönelik bir saldırı olsa, güvenlik za-fiyetinden söz edilir. Bu sayede, en iyihalde suç kimi görevlilerin üzerine yı-kılarak, burjuva devlet ve siyasetaygıtı sorgulanmaktan kurtarılır.Oysa Reyhanlı saldırısı tam da bu po-litikalar, içeride baskıcı ve otoriter, dı-şarıda bölgesel güç olmak isteyenAKP’nin Suriye’de izlediği politika-

nın bir sonucudur. Dolayısıyla Rey-hanlı saldırısı güvenlik zafiyeti veyaSuriye’nin işi denilerek geçiştirilemez.

Reyhanlı saldırısını kimin yaptı-ğına ilişkin çeşitli senaryolar veyakomplo teorileri üretilebilir. Bu sal-dırıyı, Türkiye’nin kendilerine dahaçok destek vermesini ve Suriye’yedoğrudan müdahalesini isteyen çe-telerin kışkırtmış olması büyük birolasılıktır. Türkiye’yi Suriye’ye çek-mek isteyen, ya da tersine, uzak dur-masını arzulayan bölge veya batılıdevletlerden herhangi biri de olabi-lir. Türkiye’yi kendi izlediği çizgiyeçekmek isteyen ABD veya Rusya’nınbir operasyonu da olabilir. İçeridebaşı fazlasıyla dertte olduğu için,savaşı yaymak, Türkiye’yi kışkırtmakve üzerine çekmek isteyecek en songüç de olsa, Suriye’de olabilir.

Reyhanlı’da tetiği kimin çektiği,hangi örgütün taşeronluk yaptığındançok, eylemin niteliği; neye ve hangiakla hizmet ettiği önemlidir. Bu kat-liam savaş kışkırtıcı bir eylemdir.Halkları birbirine kışkırtmaya, kin,nefret ve düşmanlık duygularını kö-rüklemeye, zaten süren savaşı dahada derinleştirip yaygınlaştırmaya hiz-met etmektedir. AKP iktidarı, başın-dan itibaren, Suriye’de süren savaşa

taraf oldu. Dünyanın dört bir tara-fından toplanan paralı askerler ve ElKaideci örgütlere her türlü lojistik des-teği sundu. Bu taşeron örgütler, Ha-tay’ı merkez ve Suriye’ye saldırı üssüolarak kullana geldi. Bu sadece Tür-kiye’de ki muhalif basın tarafındandeğil, hükümeti destekleyen veyaTürkiye ile iyi ilişkiler içerinde olanyerli ve uluslararası basın tarafın-dan da sıkça yazıldı, çizildi. BBC birsüre önce Türkiye’de yaptığı çekim-leri, Reyhanlı saldırısından sonra ya-yınladı. Buna göre, sınırın Türkiye ta-rafında üretilen el yapımı bombalar,Suriye’de resmi binaların havayauçurulmasında kullanılıyordu.

Türkiye, AKP eli ile Suriye’desüren adı konmamış bu savaşa öylederinlemesine taraf oldu ki, başlan-gıçta Suriye’ye müdahaleyi savunanve Türkiye’yi de bu konuda cesaret-lendiren ABD emperyalizmi frenyaptığı ve müdahale yerine müzakerenoktasına geri çekildiği durumdabile, hızını alamadı. Suriye’ye mü-dahaleyi savunmaya devam etti. Birtaraftan ABD ile Rusya’nın, Esad’ında dâhil olduğu müzakereler yoluy-la, bir çözüm sağlanması konusundauzlaşması, öte yandan Esad’ın çete-lere karşı askeri üstünlük sağlamaya

başlaması, varlık nedenleri savaşınsürmesi ve Esad’ın devrilmesi olançetelerin işini ve geleceğini zora sok-tu. Ayrıca Türkiye’nin politikalarınıaçığa düşürdü.

Yapılması gereken Suriye politi-kasının değiştirilmesi ve Türkiye sı-nırlarının muhalif silahlı örgütler ta-rafından üs olarak kullanılmasınason verilmesi ve bu örgütlere verilenher türlü lojistik desteğin kesilmesidir.Dolayısıyla sınırların kullandırılma-ması yetmez. Bu örgütler, bölgedenuzaklaştırılmalıdır. Yoksa sınırlarınkullandırılmadığı, lojistik destek ve-rilmediği için de Türkiye bu örgütle-rin hedefi haline gelebilir.

Sonuç olarak, AKP hükümeti Su-riye’de ki savaşa taraf olmasaydı,Reyhanlı saldırısını yapanların bu ey-lem için bir nedenleri olmayacaktı.AKP hükümeti Suriye’de süren buhaksız savaşa taraf olarak, rejimmuhalifi çetelere lojistik destek su-narak, Türkiye’yi savaşın bir tarafı vealanı haline getirdi. Yanlış Suriye po-litikasıyla, “rüzgâr eken” AKP hü-kümeti, Reyhanlı saldırısıyla “fırtınabiçmiştir.” Buna karşı, içeride de dı-şarıda da, savaşa karşı barış ve de-mokrasi mücadelesini daha fazlayükseltmek gerekir.

Reyhanlı, Suriye’ye yöneliksavaş politikasının sonucu

AKP hükümeti Suriye’deki savaşa taraf olmasaydı, Reyhanlı saldırısını yapanların bu eylem için bir nedenleri olmayacaktı. Yanlış Suriye politikasıyla, “rüzgâr eken”

AKP hükümeti, Reyhanlı saldırısıyla “fırtına biçmiştir.”

Page 6: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

6

Türk Tabipleri Birliği, Türk Diş He-kimleri Birliği, SES ve Dev Sağlık-İşSendikası’nın da aralarında bulundu-ğu on bir sağlık meslek örgütü imzakampanyası başlattı. Kampanya, 20Mayıs günü TTB’nin Ankara’daki mer-kezinde yapılan basın açıklamasıyladuyuruldu. Basın açıklamasında, “sağ-lıkta dönüşüm programı” adı altındasağlık hizmetlerinin paralı hale geti-rildiği ve sağlık hakkının piyasa ko-şullarına terk edildiği, sağlık çalışan-larının güvencesiz ve esnek çalışmayazorlandıkları, taşeron sisteminin yay-gınlaştırıldığı belirtildi. Bu nedenlerle“eşit, ücretsiz ve nitelikli sağlık hiz-meti” talepli bir imza kampanyasıbaşlatıldığı, 22-31 Mayıs tarihleri ara-sında imza toplanacağı ve 4 Hazirangünü bu imzaların yetkililere teslimedileceği açıklandı. Kampanyada öneçıkarılacak talepler şöyle özetlendi:

“1. Sağlıkta dönüşüm programı, buprogramın uygulamaları ve en sonuygulamaya geçirilen kamu hastanebirlikleri sürecinde, gerek birlik içindeyer alan hastaneler arası, gerekse bir-lik dışına geçici ve kalıcı görevlendir-

meler yaşanmaktadır. Çalışanlar ne-rede çalışacaklarıyla ilgili olarak süreklibelirsizlik içindedir. "İş ve işyeri gü-vencesi" kalmamıştır. Tüm sağlık çalı-şanları olarak bu güvencemizin sağ-lanmasını istiyoruz.

2. Performansa göre çalışma, sağlıkhizmetinin niteliğini alabildiğine dü-şürmüş, çalışanları baskısı altına al-mıştır. Bu yetmiyormuş gibi, perfor-mansa göre yapılan ek ödemelerin"ödeme güvencesi" ortadan kalkmıştır.Kaldı ki bu ödemeler emekliliğe yan-sımamakta, gelecek güvencesi sağla-mamaktadır. Bizler, “performans ye-rine, emekliliğe yansıyacak, ödemegüvencesi olan ücret”, ücretlerimizinvergi dilimi ile erimesine son veril-mesini istiyoruz.

3. Özellikle kamu hastane birlikle-ri uygulaması sürecinde daha da artaniş yükü, eksik kadro ile hizmet vermek

zorunda kalmamız, 56-65 saate varanhaftalık mesailere neden olmakta, biz-leri esnek-kuralsız, görev tanımı dı-şında çalışmak zorunda bırakmaktadır.Nitelikli bir sağlık hizmeti için standartkadro esaslarına uyularak eksik kad-roların tamamlanmasını; çalışanların,görev tanımları dışındaki işlerde ça-lıştırılmamasını, çalışanların esnek-kuralsız ve insan yaşamıyla bağdaş-mayan biçimde çalıştırılmasına sonverilmesini istiyoruz. Sağlıkta "taşeron"olmaz! Bu nedenle taşeron çalıştırmabiçimi ve güvencesiz çalışma terk edil-sin istiyoruz.

4. Özel sağlık kurumlarındaki sağ-lık çalışanları hem iş, hem ücret gü-vencesinden yoksun, günde 12 saatevaran sürelerle köle gibi çalıştırılmak-tadır. Özel sağlık kurumlarındaki sağ-lık çalışanlarının iş ve gelir güvence-sinin sağlanmasını, sendikalar, meslek

örgütü ve derneklerinin bu konuda ta-raf olmasını istiyoruz.

5. Sağlık haktır! Herkesin sağlıkhizmetine engelsiz erişimi sağlanma-lıdır. Oysa sağlık hizmetine erişiminönünde birçok bürokratik engel dı-şında, Genel Sağlık Sigortası Pri-mi'nden, her kademede ödenmesi zo-runlu katkı-katılım payı ve ilave üc-retler gibi parasal engeller mevcuttur.Bu engeller ve nitelikli bir sağlık hiz-metine ulaşamama, hizmeti alama-yanlarla sağlık çalışanlarını karşı kar-şıya getirmekte, sağlık çalışanına şid-det olarak yansımaktadır. Sağlık hiz-metine ulaşmanın önündeki parasalengellerin, katkı-katılım payı ve ilaveücretlerin kaldırılmasını istiyoruz.”

Sağlık meslek örgütleri, adım atıl-maması halinde hizmet üretimindengelen güçlerini kullanmaya hazır ol-duklarını belirtti.

‘Eşit, ücretsiz ve niteliklisağlık’ için kampanya

On bir sağlık meslekörgütü eşit, ücretsizve nitelikli sağlıkhizmeti için adımatılmaması durumunda hizmetüretiminden gelengücünü kullanacak.

Kürtlerle Savaş’ta önemli bir yeri olan vebirçok cinayetin planlama ve uygulama bil-gisine sahip olan Hayri Kozakçıoğlu öldü. Sa-bahın erken saatlerinde villasında ölü olarakbulunduğu açıklanan Kozakçıoğlu hakkındakiilk bilgilendirmeler “intihar etti” yönünde olsada, kirli savaşın kara kutularından birisi ol-ması sebebiyle ölümüne dair şüpheler de dilegetiriliyor.

Kanser tedavisi gördüğü ve son süreçteacılar çektiği söylenen Hayri Kozakçıoğlu hak-kında ailesi ve yakınları, “hayata bağlıydı veintihar edecek birisi değildi” diyorlar. Villa-

sının bulunduğu site görevlisinin ifadesinegöre sabah kendisi için süt siparişi vermiş.

Kozakçıoğlu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK) içinde yürütülen operasyonlarla ilintili veErgenekon davasıyla bağlantılı olarak “gizli ta-nık” olması istendiği de dile getirilenler ara-sında. TSK’ya dair “gizli tanıklık” istemi Ko-zakçıoğlu’nu tedirgin etmiş. İncelemeleregöre ise Kozakçıoğlu’nun “kalbine ateş ede-rek intihar ettiği” ifade ediliyor.

Hayri Kozakçıoğlu 1980 sonrasındaKürtlerle Savaş’ın sembol isimlerinden biri-si oldu. Kürtlerle Savaş sürecinde devlet ta-

rafından yapılandırılan Olağanüstü Hal Va-liliği’nin (OHAL) ilk valisi oldu.

“Sömürge Valiliği” olarak da nitelenenOHAL Valiliği görevini 1991 yılına kadar sür-düren Hayri Kozakçıoğlu’nun sorumluluğu dö-neminde binlerce Kürt köyü zorla boşaltıldı,yakıldı ve yıkıldı. Binlerce insan özel tim pol-islerince gözaltına alınarak kaybedildi ve kat-ledildi.

1980 öncesinde İstanbul Emniyet Mü-dürlüğü yapan Kozakçıoğlu, OHAL Valiliği gör-evinden sonra İstanbul Valiliği’ne atanarakdevlet tarafından ödüllendirilmiş oldu. İstanbul

Valiliği görevi sırasında da sayısız yargısız in-faz ve katliamın resmi sorumlusu olan Hay-ri Kozakçıoğlu döneminde yüzlerce devrim-ci muhalif polis tarafından katledildi. Gazi Ma-hallesi Katliamı da Kozakçıoğlu’nun görev sü-resi ve alanı içindeydi.

Hayri Kozakçıoğlu’nun ölümü ile devle-tin kirli işlerini teşhir edebilecek bir kara kutudaha ortadan kalkmış oldu. Daha önceölen devletin kara kutuları gibi Hayri Ko-zakçıoğlu’nun ölümü de kafalarda şüphelerve soru işaretleri yaratıyor.

İşçilerin Sesi - Haber

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU: MERHUMU NASIL BİLİRDİNİZ?

Page 7: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

7

İnsanlar her yıl aynı tarihte mutlu vegüzel bir olayı tekrar ederek yıl dö-nümü kutlaması yaparlar. Evlilik yıldönümü kutlanır mesela, ya da ta-nışma yıl dönümü veya kuruluş yıldönümü.

Bugün 29 Mayıs, bugünde bir yıldönümü var. Haksızlığın, adalet-sizliğin, acımasızlığın ve vicdansız-lığın yıl dönümü bugün. Hayatlarınbir telefon, e-mail ya da kısa bir me-saj ile dağıtıldığı bir gün oldu 29 Ma-yıs.

Bugüne kadar 305'i duymayanve bilmeyen neredeyse kalmadı.Yetkili, yetkisiz, alakalı ve alakasızherkes konuştu. İşten atılan 305THY işçisi adına herkes konuştuyazdı çizdi, haklının değil güçlününyanında olup yalakalık yarışına girip305 hakkında hüküm verenler oldu,terörist muamelesibile yapıldı.

Gaddar patronve işverenin gaza-bından korumasıiçin maaşlarımızdanaidat verdiğimiz, iş-çilerin hakkını ara-makla yükümlü birsendika vardı. Neyazıktır ki işvereninzalimce tutumunazaten sesimizi yük-seltemez iken birdarbe de bağlı bu-lunduğumuz Hava-İş sendikası yöneti-minden almıştık. İşveren bin bir tür-lü bahaneden birini gerekçe göste-rerek çalışanını bedelini ödeyerek iş-ten istediği gibi atar ve attı da fakatsendika bu "bu işte bir hata var" di-yenleri görmezden geldi, suçladıve ortada bıraktı. Darbe üstüne dar-be almış bizler için çok daha yıkıcıoldu.

THY yöneticileri ise kendileriniyasama yürütme ve yargı yerinekoyarak 305 insanın üzerine yasadışı eylem yaftası yapıştırdılar. Bu za-ten beklenmedik bir yaklaşım tarzıdeğildi ama yüce yargı mensuplarıneyin yasa dışı neyin yasal olduğu-na karar vermeye başladı ve bu yö-neticilere tokat gibi cevap verdi.

Bugüne kadar sabırla, meta-netle, yaşanan ve yaşanabilecekher türlü olumsuzluğa göğüs gere-rek bir yılı geride bırakarak hepsustuk, izledik, bizleri anlayandan

çok suçlayan ve görmezden gelen-lerle mücadele ettik. Hiç konuş-madık bugüne kadar, sadece hak-lılığımızı dile getirmeye çalıştık, yar-gının bizler lehine kararlarını vermeyebaşlamasına rağmen üç maymunuoynayanları seyrettik.

"305 İŞE DÖNECEK" ya da"305'i İŞE GERİ ALMAYACAĞIZ"laflarını son bir yıldır her iki başka-nın ağzından duymaktan biz usan-dık fakat kendileri söylemekten bık-madı. Her iki başkan da koltukları-nı kaybetmemek için bizim üzeri-mizden sürdürdükleri savaşı haladevam ettiriyorlar ve bizleri bir rehi-ne gibi koz olarak kullanıyorlar vekendi politikalarına utanmadan aletediyorlar. Artık yeter! Demek istiyo-rum, hesapsız ve pervasızca bizle-rin hayatlarını alt üst eden çıkarcı, ih-

tirasları gözlerini köretmiş bu insanlarınbiz 305 adına artıkkarar vermesini,söylemlerde bulun-masını ve bizlerinmağduriyeti üzerin-den prim yapmaları-nı istemiyorum ve is-temiyoruz.

Şu anda Türki-ye'nin ve Dünya'nınbaşka yerlerinde ha-yatlarını yeniden kur-manın peşine düş-müş insanları artıkrahat bırakın. Yaşa-

dığımız ülkede haksızlıklar dile geti-rildiği oranda aykırı kabul edilirken vehakkını arayanların potansiyel suç-lu, haksızlık yapanların ise korun-duğu ve kollandığı normal kabul edil-mektedir. Ve her iki yönetim tarzı iş-lemeye devam ettiği sürece, yeni305’lerin yaratılmasını önlemekmümkün olmayacak.

Çalışanların bu iki tarafın dışındakendilerini korumak üzere yan yanagelmesi, koruması, eksikliklerini gi-dermesi ve onlara ait olan sendika-yı ele alarak işe başlamayı düşün-meleri, bir yıl sonra söyleyebileceğinen kesin sözlerden biri olacaktır…

(*) 29 Mayıs Birliği Sözcüsü. 29Mayıs Birliği, sendika yönetiminin ey-leme sahip çıkmayan ve işçileri sa-vunmayan politikalarına tutum alanTHY işçilerinin oluşturduğu bir grup-tur. http://www.29mayisbirligi.com/

Yıl dönümü!Selçuk Arıkan (*)

Bugüne kadarsabırla, her türlü

olumsuzluğa göğüs gererekbir yılı geride

bıraktık. Bizlerianlayandan çok

suçlayan ve görmezden gelenlerle

mücadele ettik.

Seyfi ADALI

Kamu Emekçileri Sendikaları Kon-federasyonu (KESK), AKP hükü-metinin 1 Mayıs’ın ardından emek-çilerin kadrolu çalışma hakkına yö-nelik saldırı hazırlığına yanıt vermekamacıyla 5 Haziran’da “İnsanca Ya-şam, Güvenceli İş-Güvenli Gelecek,Demokratik Bir Türkiye” talebiylebir günlük uyarı grevi kararı almış-tı.

AKP hükümeti, yaz aylarında işyasasında yapacağı değişiklikle ön-ce başta taşeron işçi çalıştırmanınkapsamını genişletmeyi, ardındanda 657 sayılı Devlet Memurları Ka-nunda değişikliğe giderek sözleş-meli çalışmanın önünü açmayı he-deflediğini açıklamıştı.

Grevin somut gerekçeleri bunlarolsa da, 31 Mayıs itibariyle TaksimGezi Parkında başlayıp bütün Tür-kiye’ye yayılan “Hükümet İstifa” ta-lepli eylemler, KESK’in durum de-ğerlendirmesi yapması talepleriylekarşılaşmasına yol açtı. Aşağıdan ge-len talepler doğrultusunda ve “Do-ğaya, Yaşama, Emeğe, Taksim’e Sa-hip Çıkmak ve AKP Faşizmine Tes-lim Olmadığını Göstermek” üzeregrev süresi yarım gün daha artırıldı.KESK’in en büyük sendikası olanEğitim Sen, işkolunda grevin yarımgün uygulanmasının mümkün ol-mayacağı için, grevi 2 güne fiilen çı-kartmış oldu. Böylece 4-5 Hazirangünlerinde iki günlük bir greve ta-nık olduk.

Grev tarihinin bir gün önceye çe-kilerek açıklanmış olması, ilk gün gre-vin yeterince hazırlık yapılamayarakve yüzeysel manada uygulanmasınayol açtı. Örgüt 5 Haziran’a göre ha-zırlık yapmıştı ve samimi olarak gre-vin iki güne çıkartılması istenseydi,grev tarihi 5-6 Haziran olarak belir-lenmesi uygun olurdu. 5 Hazirangrevi ve ardından bir gün daha!

KESK yönetimi greve olan gö-nülsüzlüğünü grev tarihini bir günileriye almak yerine bir gün geriyealarak ve bu kararını da geç açıkla-yarak fiilen grevin uygulanamaz ol-masını sağlamış oldu. Bürokratik ki-mi tarih belirlemelerine rağmen, gre-ve ikinci gün katılım beklenin üs-tünde oldu ve İstanbul kolunda yü-rüyüşe katılan kamu emekçisi sayısı20 bini buldu.

İstanbul kolunun kitleselliği ve

yürüyüş güzergâhının Unkapanı-Taksim olarak belirlenmiş olması,görkemli bir yürüyüşün gerçekleş-mesine yol açtı. Ankara’da ise, bir sü-redir Taksim Gezi Parkı eylemlerinesahip çıkan Ankara muhalefetineolan sert müdahalelerine, bu kezKESK eyleminde tanık olduk.

5 Haziran günü DİSK de grev ka-rarı aldı. DİSK de İstanbul başta ol-mak üzere kitlesini sokağa çıkmayaçağırdı ve bu çağrı etkili de oldu.

Diğer sendikaların adı var kendi nerede?Sendikaların demokratik hak ve

özgürlükler mücadelesine katılımla-rı önemli. Ancak mevcut haliyle ye-terli değil. Örneğin Türk-İş veya Sen-dikal Güç Birliği Taksim Gezi ParkıDirenişi ve polisin saldırıları karşı-sında yazılı birer açıklamayla yetin-diler. Esaslı bir destek ve karşı koyuşuörgütlemek için çabalamadılar.

Bu destek olmayış hali sadeceGezi Parkı için geçerli değil. 2 Hazi-ran’da THY işçilerinin grevini des-tekleyeceklerini açıklayan onca sen-dika, meslek örgütü ve kurumdan enfazla bin kişi işçilere desteğe gittiler.

Sendikası olmayan nakış işçileri,sendikalı işçilere göre çok daha aktifbiçimde, 12 saatlik işgününü 8 saateçevirmek için örgütlenip hareketegeçtiler. Daha önce triko işçileri bunubaşarmıştı.

KESK ve DİSK de dahil olmaküzere, mevcut sendikal yapıların bü-rokratik ve hantal yapısı, karar almasüreçlerindeki demokratik olmayanişleyişler ve statükocu tutumlar se-bebiyle olsun, isterseniz maddi ayrı-calıklar ve hükümetle kurdukları ya-kın ilişkiler sebebiyle olsun, işçi sını-fı ve emekçilerin önünü açan değil ka-payan bir rol oynuyorlar.

Nakış işçileri örneğinde olduğugibi, işçilerin aşağıdan, işyerlerindengelen birlik ve örgütlenme dene-yimleri çok daha işlevsel, hakiki vecanlı mücadele örnekleri yaratıyor.ÇAYKUR ve THY grevlerinin gös-terdiği gibi, sendika üyesi olmaklasermayeden hak almak üzere mü-cadeleye girişmek arasında büyükaçı farkı bulunuyor. Öyleyse, yeni birişçi hareketi “sendika” ekseninde de-ğil (kuşkusuz sendikalaşma bir arasonuç olacaktır) ancak, sınıf müca-delesi ve hak alma temelinde yeni-den örgütlenmek zorundadır.

KESK VE DİSK’İN GREVKARARLARI, DİĞERLERİVE SENDİKASIZLARIN MÜCADELESİ

Page 8: İşçilerin Sesi

N. CEMAL

3 Ağaç 1 İsyan!27 Mayıs 2013 pazartesi günü çev-

reciler Gezi Parkı’na gelerek bir toplantıyaptılar. Geldiklerinde gördüler ki do-zer ve kamyonlarla parkın talanına baş-lanılmak üzere. Tepki göstererek 28Mayıs salı günü parka yerleştiler. Sa-nal ortamda çağrılar yaptılar. Geceyigeçirdikleri Gezi Parkı’nda 29 Mayısçarşamba günü sabahın ilk ışıklarınıkarşıladılar. O gün beklenen polis sal-dırısı gerçekleşmedi ve bunu 3. köp-rünün açılış töreninin yoğunluğunabağladılar. 30 Mayıs perşembe sabahı5:00’te Gezi Parkı’nı gaz bombalarıy-la basan polis çevrecilerin çadırlarınıyakarak parkı boşalttı. Hemen dozer-ler çalıştırıldı, yıkıma başlandı. İstan-bul vekillerinden Sırrı Süreyya Önderdozerin önüne geçerek yıkımı dur-durdu. Direniş karşısında polis geri çe-kildi ve park o gece binlerce kişi tara-fından dolduruldu. Başbakan Erdoğan,“üç tane ağaç için yaygara yapıyorlar”dedi. O gece parkta şarkılar ve dans-lar eşliğinde bir direniş şenliği vardı.Ekolojik direnişin kararlılığı kitleselli-ği artırdı. Hafta sonu bu kitleselliğin enaz 100 bin kişiyi bulacağı düşünüldü.Düşünen sadece direnişçiler değildi.Kitleselleşmenin artacağından korkanAKP Hükümeti ve Başbakan Tayyip

Erdoğan yeniden saldırı emri verdi.Baskı ve saldırının, basınçlı su ve ga-zın direnişi boğacağından, direnişçilerisindireceğinden hiçbir şüphesi yoktu.31 Mayıs sabahı 4:45’te önceki gündendaha vahşi bir saldırı düzenlendi. Ça-dırlarında uyuyan ve nöbet tutanlargaza boğuldular. İşte ne olduysa o “2.Şafak Operasyonu”ndan sonra oldu. “3tane ağaç için” tüm Türkiye’yi saran birisyan ve direniş hareketi başladı. “77ilde milyonlara varan” bir kitle soka-ğa çıktı ve “Tayyip İstifa!” dedi.

31 Mayıs sabahının ilk ışıklarındaGezi Parkı’ndan polis şiddetiyle atı-lanlar sokaklarda direnişe başladılar.“Mevzu Taksim Meydanı’ysa gerisiteferuattır” misali, o ana kadar bumücadeleden uzak duran birçok sos-yalist yapı da sürece dâhil oldu. Tak-sim ve bağlantı yollarında, İstiklalcaddesi ve ara sokaklarında, Dol-mabahçe’den Beşiktaş’a, Harbiye’denMecidiyeköy’e, Karaköy’den Kaba-taş’a kadar 24 saat boyunca çatış-malar ve direniş sürdü. 1 Haziran sa-bahı çatışmalar yeniden hız kazandıve Taksim Meydanı’na girme çabalarıyoğunlaştı. Bir ay gecikmeyle TaksimMeydanı’nda 1 Mayıs’ın rövanşı alın-mak üzereydi. Taksim’i “koruyan”polisler korunmaya muhtaç bir du-ruma düştüler ve meydana sıkıştılar.İstiklal Caddesi’ni sabaha kadar gaza

boğan polis takatsiz kalmış, güçtendüşmüştü.

Taksim Meydanı ve can pazarı1 Haziran 2013 cumartesi günü

öğleden sonra polis geri çekilmek zo-runda kaldı. Geri çekilirken bile sal-

dırıyor ve alana akan kitleye gaz bom-bası yağdırıyordu. Çok sayıda sivil po-lisin kitle içinde hiç de iyi olmayan “gö-revler” yaptığını herkes duymuştu.Yerlere düşenlere sirke, limon ve özelhazırlanmış sütlü solüsyonlarla ilkyardım yapıldı. Ağır yaralananlar

EKOLOJİK DİRENİŞTENKİTLESEL BAŞKALDIRIYA:

İSYAN,GREV,DİRENİŞ!

İşçilerin Sesi

8

31.5.2013 saat 9.00: Gezi Parkı saldırı-sıyla dağıtılan direnişçilerin ardından parkalanı demir parmaklıklı polis bariyerleriyleçevrilirken bariyerleri taşıyan taşeron işçi-lerine, “bu halk düşmanlarına hizmet et-meyin” çağrısı yapılıyordu. Mete Caddesi yö-nündeki merdivenlerde birikme başladığındabirisi yaklaşarak, “Ay Yapım sizlere kahv-altılık gönderdi, yetkili birine teslim etmemlazım” dedi. Direnişin gönlü zengin ve he-pimiz yetkiliyiz…

Bir araba dolusu paketlenmiş börek,meyve suyu, çatal ve peçeteyi gönüllü birekip oluşturarak kitleye dağıttık. Şafaksaldırısının izlerini taşıyan bir direnişçi ka-dın börek kutularını polis barikatına götür-dü ve “sizinle hiçbir şahsi sorunumuz yokve sizi kullanıyorlar” diyerek börek ikram etti.

Amirleri sert bir ifadeyle, “onlar kahvaltıla-rını yaptılar, istemez” dedi. Kadın direniş-çiyi uyaranlar oldu, “az sonra saldıracak olandüşmanına börek ikram etmemelisin.”

Paketler açılıp bir iki lokma alınmıştı kitelsizden gelen emir duyuldu. “Arkadaşlar,toparlanın saldıracaklar. Telsizden emirgeldi” diyerek uyarı yapıldı. Bir iki dakika sür-meden de saldırdılar. Börekler basınçlısuların etkisiyle çimenlere ve asfalta yayıl-dı. Polisler ağızlarıyla olmasa da ayaklarıy-la tüm börekleri çiğnediler. Sürükleyerek kit-leyi o noktadan uzaklaştırdılar. Eylem öğ-reticidir: Polisi ve devleti tanıma dersleri de-vam ediyor.

Bir eylemci TOMA’ların ıslatıp heba et-tiği böreklere dair espriyi patlatıveriyor: “Bö-reklerimiz su böreği oldu…”

TOMA’ların desteğiyle“su” böreği

Dalında bir yaprak kımıldadı. Üzerlerineölü toprağı serpilenler, baskı ve şiddetlesindirilenler, dışlananlar, yani bütün ezilenlerve örselenenler, kımıldayan yaprakla birliktebaharın uyanışına kapılarak ayağa kalktılar.Ayaklandılar! İsyanın ve direnişin şarkısınıhep birlikte ve bir ağızdan söylediler.

Page 9: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

9

oldu. Binlerce yaralı, çok sayıda göz-altı ve (şimdilik) 2 direniş şehidi ile is-yan bilançomuz ağırdı. Yere düşenbir grup kadına sirkeyle yardım etmeyeçalışırken birisinden şüphelenerek mü-dahale edildiğini gördüm. Tam isabet:bu bir sivil polisti. Yardım etmekte ol-duğum ve polis saldırısı sonucu yara-lanıp bayılan kadınlar başta olmaküzere, etrafta bulunanların hepsi öf-keyle sivil polise saldırdılar. Şoka girenpolis tepki vermeden ve savunmasız-ca kendini bırakmıştı. Onun için du-rum, “Her Canlı Bir Gün Ölümü Ta-dacaktır” zamanıydı. O an orada öle-bilirdi. Kitlenin tepkisi oldukça anla-şılırdı. Ama kurban edilen bir sivil po-lisin boğulmakta olan Tayyip’e ve hü-kümetine nefes borusu olacağı da ke-sindi. 1 Mayıs 1996 Kadıköy Mitin-gi’nin benzer görüntülerini hatırla-dım. Yarın sabah tüm gazeteler dire-nişçilerin öldürdüğü sivil bir polistensöz edecek ve haklı bir mücadelenintüm meşruluğu gaz bulutlarıyla birliktehavaya uçacaktı. Birkaç kişiyle birlik-te linç edilmek üzere olan sivil polisikollarından tutarak ve zorla (çünküşoktaydı ve kaçmayı düşünebilecek birhali yoktu) ayağa kaldırdık. Meydan-daki büfelerin önünden The MarmaraOteli’nin önüne kadar güçlükle getir-dik. TOMA’lardan birine bindirmek is-tedik. Korkudan kapıyı açmadılar.

Konserve kutusu içindeki ölü balık gibio zırhlı aracın içine sıkışmış ve kor-kuyla ‘geri çekilin’ emri bekliyorlardı.Kapıyı açmaya hiç niyetli değillerdi. Oan aklımıza geldi ve “kimliğini çı-kart” dedik. Korktu, “ama bu kalaba-lık beni linç eder” dedi. “Ölmeyesindiye uğraşıyoruz” deyip, zorla da olsakimliğini çıkarttırıp TOMA’nın yancamına yapıştırdık. Kimliği ve aşağıdaduran sivil polisin gözlerindeki ölümkorkusunu görünce açmak zorundakaldılar. Karga tulumba TOMA’nıniçine atıverdik ve “bakın size sağ ola-rak teslim ediyoruz” dedik. Koştu-rurken kendisine bir de uyarı yaptık,“Bak seni ölümden kurtardık. Arka-daşlarını da al ve alandan çekip gidin.Ölerek başımıza bela olmayın…” Dahasonra alanı terk eden eli silahlı ve so-palı bir grup sivil polise daha tanık ol-duk ve fotoğraflandılar. Bazıları da ha-vaya ateş açarak alandan kaçtı. Çevikkuvvetin durumu ise daha vahimdi.Anladık ki ne o gaz maskeleri ne de“robocop” giysileri isyan halindekikitleler karşısında polisleri korumayayetmiyor. Tıpkı güç ve iktidarın Tay-yip’i korumaya yetmemesi gibi.

Bardağı Taşıran Damlaİsyan ve direnişte ortak nokta AKP

Hükümeti ve özellikle de Tayyip Er-doğan karşıtlığıdır. 10 yıllık baskı ve

saldırılar karşısında “üç ağaç” patlamave isyan vesilesi olmuştur. Seri haldegelen son saldırılar ise “Artık Yeter!”dedirtmiştir: Kadınlara, “En az üç ço-cuk doğuracaksın, kürtaj yasak, se-zaryenle doğum yapmak yok” diyenTayyip ve partisi. “LGBT bireyler sa-pıktır ve katli vaciptir” diyen Tayyip vepartisi. “Ayyaşlar güruhu, artık alkoliçmeyeceksiniz” diyen Tayyip ve par-tisi. “Kentsel dönüşüm rantı için evle-rinizi barklarınızı elinizden alacağım”diyen Tayyip ve partisi. “Maçlardaki ta-raftar grupları, bundan böyle sizleri degaz bombasına boğacağım” diyen Tay-yip ve partisi. “Öğrenciler, sizi ancak4+4+4 cenderesi adam eder” diyenTayyip ve partisi. “Emek Sineması’nıyıktım sıra Gezi Parkı’nda ve AKM’de”diyen Tayyip ve partisi. “Üç tane ağaçiçin yaygara yapmayın” diyen Tayyipve partisi. “Beşiktaş’taki ofisimdenvapurdan inenlere bakıyorum da hal-lerini hiç beğenmiyorum” diyen de,“ne bu yahu bunlar her yerde öpüşüpduruyorlar” diyen Tayyip ve partisi.“İşçiler ve emekçiler, sizlerin tümünüzütaşeron kölelik sisteminde eşitleyecekve bundan böyle güvencesiz ve gele-ceksiz çalıştıracağım” diyen Tayyipve partisi. “Ey solcular, Taksim Mey-danı’nda 1 Mayıs kutlamanızı uygunbulmuyorum ve sizlere kimsenin gör-mediği ve duymadığı ücra köşelerdeifade özgürlüğü tanıyorum” diyen deTayyip ve partisi. E yani tabi ki, “Kah-rolsun Tayyip!”

İsyanın Karakteriİsyanın sınıfsal karakteri küçük

burjuva orta sınıf olarak görülüyor.Lümpen proletarya bir elinde bira şi-şesi bir elinde taş ve gaz maskesiyle ba-rikatlarda. İşçi sınıfı sınıfsal kimliğiy-le değilse de tek tek işçiler olarak bu is-yanın içinde. İsyandan “demokratik

devrim” beklemek en hafifinden bir ha-yal olarak değerlendirilmeli. İsyanın ör-gütü de örgütlülüğü de yok. Kendili-ğinden hareketin yıkıcı gücü ve dev-rimci dinamikleri bir kez daha açığaçıkmıştır. 90 kuşağının apolitik gençliğizincirlerini kırmıştır. 12 Eylül askeridarbesinin yadigârı olan depolitizas-yonu, Tayyip Erdoğan’ın -12 Eylül’üaratmayan- baskı ve şiddeti politize et-miş ve çivi çivi ile sökülür özdeyişi ha-yat bulmuştur. Baskılarla gelen sin-dirme ve depolitizasyon yine baskı veşiddetin en doruk noktasında kırıl-mıştır. Gelecek, politikleşen yeni ku-şağın evrileceği siyasal hatla şekille-necektir. Sol sosyalist yapılar genelolarak isyanı ve direnişi iyi “okumuş”görünmüyorlar. Bu eleştirilerden Kürthareketi de payına düşeni almış ve sonaçıklamaların ışığında ders çıkarmayaçalışmıştır. Taksim Meydanı ile GeziParkı’nı birleştirmenin gerekliliği dahageniş bir kesim ve perspektifle başarı-labilmelidir.

Barikatların yerli yerinde durduğuve nöbetlerin tutulduğu süreçte çatış-maların gelgitli halinin devam etme ih-timali yüksek. Devrimci dinamikler ta-şıyan bir isyan yaşıyoruz. Paris Ko-münü’nün hayaliyle ve devrim ru-huyla dolaştığımız Taksim barikatla-rından söylenecek şey, isyancı bir ‘Pa-ris’imizin var olduğu ama ‘Ko-mün’ümüzün olmadığıdır. İsyanın ay-nasından bir kez daha yansıyan acı ger-çek de devrimci önderliğin yokluğu-dur. Yaşanan krizi ve ortaya çıkan is-yanı önderlik kriziyle birlikte değer-lendirmek zorundayız. İsyanı “oku-mayı” başaramayanlar ise bunu aslabaşaramazlar.

Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam!Tayyip Sonun Mübarek Olsun!

n Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkı’na “Topçu Kış-lası” adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağına, pro-jenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını,

n Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdu-rulmasını,

n Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkınen temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma em-rini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına,Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert adlı iki yurttaşımızın hayatını kay-betmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valile-ri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını,

n Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklan-masını,

n Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurt-taşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açıl-mayacağına ilişkin açıklama yapılmasını,

n 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’dekitüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem ya-saklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önün-deki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz…

TALEPLER

Page 10: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

10

Taksim Gezi Parkı’nayapılması planlanan KışlaProjesi ile ilgili sürecinbaşından itibaren TaksimDayanışma’sında yer alanSosyal Haklar Derneği’ndenMimar Derya Karadağ ileTaksim için düşünülendönüşüm, değişim ve bunlarakarşı mücadele süreçlerinikonuştuk...

Taksim projeleri ile ilgili ne dü-şünüyorsun?

2011’in haziranında Başbakan Tak-sim Meydanı ile ilgili projesini açıkla-dı. Yayalaştırma projesi olarak göste-riliyordu ama normalde yayalarınmeydana çıkışını engelleyecek bir ta-kım yüksek istinat duvarlarını içeri-yordu, Kışla projesi de ortadaydı. Ve ta-mamen teknik meselelerde de çokfena durumdalar, yani büyük ihti-malle şimdiki yıkım planlarda yokama uygulama projesinde değişiyor.Bu süreçler doğru düzgün işletilmediğiiçin ne halkla paylaşılıyor, ne korumakuruluna tekrar gidiyor… Kesinlikleher şey gizli kapaklı kapalı kapılar ar-dında yapılıyor. Dolayısıyla da en sonkoruma kurulunda mahallelerdentemsilcilerin gördüğü, bizim MimarlarOdasında da gördüğümüz kadarıylabu projede orada öyle bir şantiyenin şuanda başlamamış olması gerekiyor.

Bu yıkım tahminen yayalaştırmaprojesi ile ilişkili, büyük ihtimalle pro-jede yaya yolu bırakmadıkları için…

Kışla projesi de yol projeleri de as-lında bunların hepsi birbiriyle alakalı.Tarlabaşı’ndaki yenileme alanında“merak etmeyin siz etraftaki çöküntümahallelerini görmeyeceksiniz, siziotoparklara sokup oradan evlerinize çı-karacağız” dedikleri insanlar için yap-maya çalıştıkları bir takım ulaşım pro-jeleri aslında.

Taksim Dayanışmasını nasıl ku-ruldu ve sonra bu süreçte neler oldu?

Projelerin açıklanmasıyla birlikteMimarlar Odası ve Şehir PlancılarıOdasının çağrısı ile bileşenler bir ara-ya geldi. Çünkü Taksim Meydanı sa-dece mimarlarla ya da teknik projelerlebirlikte düşünülemez, birçok insaniçin bütün İstanbul, hatta Türkiye içinbelleği olan bir meydandır. 1 Ma-yıs’tan da gördük bunu. Şu anki inşa

faaliyeti hiç engel olmayacakken Tak-sim’e çıkılması engellendi. Bir senedirbir buçuk senedir biz bunu söyledik,aslında tamamen siyasi bir mesele, po-litik bir meseledir. Bundan uzaklaştı-rarak teknik söylemlerle kamuoyunayansıtmaya çalıştılar. Sonuç olarak bukadar bileşen bir araya gelip, Mimar-lar Odası ve Şehir Plancıları Odasınınsekreterliğinde bir deklarasyon metniile 2 Mart’ta Taksim Dayanışmasınıkurdular. Bu arada hukuki süreç debaşlatıldı. Mimarlar, Şehir Plancıları,Peyzaj Mimarları Odalarının, bura-daki mahalle derneklerinin ve bireyselinsanların davaları devam ediyor. Planaskıdayken belediyeye itiraz dilekçe-leri gitti ama kesinlikle dilekçelere biryanıt alamadık. Binlerce dilekçe… Be-lediyede çalışan şehir plancısı bir ar-kadaşımız sırf dilekçe eylemine katıl-dığı için işinden oldu.

Proje kurul görüşmelerine geldi-ğinde 50 bin tane imzayı 2 NumaralıKurula verdik. Bir sürü gösteri yapıl-dı… Taksim 1 Mayıs meydanıdır vur-gusunun da olduğu, “Taksim bütün bugösterilere, şenliklere, insanların sesi-ni yükseltmesine kapatılamaz” dedi-ğimiz pek çok eylem gerçekleştirdik.

Daha da önemlisi Kurul, sadeceTarlabaşı ve Cumhuriyet Caddesi ak-sındaki battı çıktıları onayladı. Uy-gulama projelerinde bildiğim kadarıylaşu an inşa işlemi yaptıkları yer aslın-da plan dahilinde değil tamamen usul-süz. Taksim’deki iki proje, meydandakibattı çıktılar ve Taksim Kışlası, İstan-bul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Var-lıklarını Koruma Kurulu’nda ayrı ayrıgörüşülüyordu ve kurul kışlaya onayvermedi. Ama Başbakan’ın “kurulunreddini reddediyoruz” sözleri üzerine

Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaYüksek Kurulu, üstelik de bürokrat-lardan oluşan uzmanların çok yer al-madığı bir kuruldur, 2 Numaralı ku-rulun aksine projeyi kabul etti. YüksekKurul normalde yılda iki defa ya daçok kriz durumlarında bir araya gelirama gelin görün ki Taksim meselesi ileilgili toplandı.

Beyoğlu ile ilgili yapılanlar bü-tünlüklü bir planın parçaları dedin.Sence bu kararların altın ne yatıyor?Bir mimar olarak biraz nasıl oku-yorsun bunu?

Bu mesele Tarlabaşı’nda başladı.Meselenin en kritik noktasının o ol-duğunu düşünüyorum. Kent mer-kezlerinin çok net bir şekilde yoksul in-sanlara kapatılması için, emeğiyle ge-çinen yoksul insanların marjinalleşti-rilmesi yönünde bir dönem başladı vebiz bunu görmedik. Belki aramızdagerçekten “Tarlabaşı bir suç alanı”söylemine inananlar da, oranın te-mizlenmesi iyi olur diyenler de oldu.Ama şimdi sıra bize geldi… Emek si-neması bence çok önemli bir simgeoldu. Çünkü kamuya ait olan, aslamülkiyeti konuşamayacağımız bir yer-de 5366 sayılı yasa karşımıza çıktı birde şimdi alış-veriş merkezi yapıyorlar.

Taksim’i “yayalaştırıyoruz”, Emeksinemasını “siz Emeğe mi gidiyordu-nuz sanki, biz onu koruyacağız, Tar-labaşı için temizleyeceğiz dendi. Ney-den temizliyoruz o belli değil. Bu 1 Ma-yıs’ta Türkiye gördü, artık asla sakla-yabilecekleri bir şey yok. Çukurları ko-rumayı insanları korumak olarak gös-terdiler. Sürekli söylemler başka yapı-lanlar başka, artık inandırıcılığı yok hiç-bir şeyin. Kent meselelerinin aslında

bütün siyasi konulardan, sınıfsal me-selelerden asla ayrılamayacağını göz-lerimizin önüne seren bir süreç ya-şandı. Çünkü şöyle bir şey var, 1 Ma-yıs’ta sadece Taksim meydanı değil,köprülerin kaldırılması, ulaşımın ke-silmesiyle iktidarın, egemen güçlerinbir kenti insanlara işkence etmek içinnasıl toplu bir hapishaneye çevirebi-leceklerini gördük. Evlerinde oturan-lar bile gaz yediler.

Taksim kışlası meselesine gelin-ce. Herhalde kışlayı aynı işlevi ile kul-lanmayacaklar…

Tabi ki aynı değil. Çünkü öyle birplan yok. Taksim Kışlasını 1. Derece-den tescil ettiler. Birinci derecedentescilli bir yapının tüm işleviyle ve ol-duğu gibi inşa edilmesi gerekir. Orji-nal işlev, orijinal malzeme ve orijinalmimari şartlarının yerine getirilmesigerekir ama zaten kışlaya ait bir arşivyok. Osmanlı arşivlerinde bulunanlarda o dönemdeki bir takım önerilerinplanları bildiğim kadarıyla ama kışla-nın gerçek planları yok. Biz tabii me-seleyi buradan konuşmaya başlamı-yoruz. Çünkü zaten restitüsyon (ye-niden tasarımlama) projesinin yapıl-masının şartlarından bir tanesi şudur,çok ciddi bir savaş, afet vesaire gibi du-rumlarda bir takım binalar yıkıldıysa,belirli koşullarda ve rölöveleri vesai-releri bulunarak tekrar inşa edilir. Hal-kın o afetten, savaştan etkilenmesini,belleklerinden kentin silinmesini en-gellemek için yapılır. Yani hemen bir anevvel toplumsal psikolojinin düzen-lenmesi için yapılır normalde. Bizimhiçbirimizin belleğinde olmayan birkışla projesinin buraya tekrar yapıl-masının hiçbir anlamı yok. Gezi parkıda başlı başına projelendirilerek ya-pılmış ve bir dönemin çok önemli birtescilli eseridir. Bunu yok saymak dabir dönemi yok saymak anlamına ge-liyor. Emek sinemasını yerindeyken,üstelik bütün o yıkıma rağmen kiriş-leri hala ayakta kalabilmiştir yani sağ-lamdır, hala “burayı güçlendireme-yiz, burası çok kötü durumda” diyenbir zihniyet buraya hiç olmayan birprojeyi, fotoğraflardan, insanların anı-larından çıkararak yapmak istiyor.Bunun altında yatan sebep Gezi Par-kıyla birlikte Taksim Meydanını ta-mamen yayalara, gösterilere kapatmak.Hafızaları değiştirmek istiyorlar. Bel-leklerdeki bütün İstanbul ve Beyoğlualgısını yok etmek istiyorlar.

Tarihi korumak mıhafızaları değiştirmek mi?

Page 11: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

11

15-16 Haziran 1915’de Beyazıt meydanındaidam edilen 20 Ermeni devrimcinin savunmalarıokuyup, idam edilirken gururlu, mağrur bir şekil-de “Yaşasın Sosyalizm” diyerek can verdiklerini;halklarının acılarını, ideallerini dile getirdikleriniöğrenince Türkiye solunun 98 yıldır neden bu dev-rimcileri anmadığını; hatta onları unutulmaya terkettiğini sormamız gerekiyor. Deniz Gezmişlerdenve Erdal Erenlere kadar uzanan idamlar listesininbaşında bugün isimlerini bilmediğimiz çok sayıdaErmeni sosyalist ve devrimcisi de olmalıydı. Tür-kiye solunun bu tavrını bir tarafa bırakarak onlarıkendi tarihinin bir parçası olarak sahiplenmesi ge-rekiyor.

Bu topraklarda sosyalizm mücadelesi, TKP’ninkuruluşundan çok daha önceleri başlıyor ve Os-manlı Devleti Dünya’da ki diğer devletlerle karşı-laştırıldığında en canlı sosyalist hareketlerden bi-rine sahip. Çok uluslu ve çok kültürlü Osmanlı top-lumunda sosyalist harekette ağırlıklı olarak gayr-i Müslimler vardı. Ancak yalnızcakendi toplumları içinde çalışmakyerine, tüm ezilenlere hitap edipörgütlenmeyi deniyorlardı. Ör-neğin Hrant Dink’in de üyesi ol-duğu basın işçileri sendikasınınkurucusu 1915 soykırımında kat-ledilen Karekin Gozigyan idi.

10 Mayıs- 27 Mayıs 1915 ta-rihleri arasında İstanbul’da Divan-ı Harp’de yargılanan Paramaz ve19 yoldaşının yargılanması sıra-sında, “asıl yargılanması gerekenin kendileri de-ğil, Osmanlı vatanını Türk vatanı haline dönüştür-meye çalışan İttihat ve Terakki liderleri ve İçişleriBakanı Talat Paşa’dır” diyeceklerdir. Vatana iha-net ve bölücülük, halkı isyana teşvik gibi suçlar-dan yargılanan 20 Ermeni devrimcinin adına Pa-ramaz’ın mahkemede söylediği aşağıdaki şu sonsözler günümüz için de söylenmiş gibidir:

“Beyler, insanları onları yaptıkları işle, gele-nekleriyle fikirlerinin bütünlüğü içinde yargılayın. Benbu ülkeden ayrılmak isteyen biri değilim. Tam ter-sine, bana ilham veren fikirlerle yüzleşmeyi red-dederek kendisini benden ayıran bu ülkedir.”

Türkiye Cumhuriyeti daha kurulmamışken, Tür-kiye ismini vererek 1920’de Komünist Partisi’ninkuruluşunu ilan eden Mustafa Suphi ve yoldaşları,kafalarını mevcut sosyalist hareketin geleneğine,ezilen halk ve ulusların mücadelesine esas itiba-riyle ters çevirerek, çok uluslu/kültürlü topraklarınTürkleştirildiği süreci hem savunmuş hem de res-mi tarihin yazımında yer almış oldular. Örneğin, TKPgeleneğinden gelen Nazım Hikmet Kuvayi Milliyedestanını yazarak TKP ile Kemalizm arasında gö-nül bağlarının ve kader birliğini göstermek ister.

Hiç şüphesiz bu ortaklığın en temel nedenle-rinden biri, gerek Kemalist gerekse de TKP’li kad-roların İttihat ve Terakki kökenli olmasından kay-naklanmaktadır. Nitekim Mustafa Suphi ile birlik-

te öldürülen TKP kurucularından Ethem Nejat,Türkçü ve Turancı bir sosyalisttir. Mustafa Sup-hi’nin milliyetçi çizgisi ile Paramaz’ın mahkeme sa-vunmasını karşılaştırırsak TKP geleneğinin bugünneden “ulusalcı” bir çizgide olduğunu anlamamızkolaylaşır:

Mustafa Suphi, Yeni Dünya mecmuasında ba-kın ne diyor: "... Mücadelemiz ulusaldır. Vatanımızınistilacılardan kurtarılması mücadelesidir. Emekçisınıfların bilinçli temsilcileri biz komünistler, mü-cadelede var gücümüzle yer alacağız. Zalim veyağmacı Avrupa ve Amerika emperyalistlerine, Yu-nan istilacılarına karşı mücadelede sonuna kadarsebat etmek, mukaddes vazifemizdir... Anadolukıyamcılar hükümetine her türlü yardımı yapmakbirinci işimizdir".

Mustafa Suphi, yukarıdaki satırları iki milyonayakın Ermeni’nin kendi vatanlarından katliam vetehcir yoluyla atıldıktan sonra yazdı. Anadolu’dayaşayan iki milyona yakın Rum kökenli Osmanlı

yurttaşının karşılaştığı durumunubir tarafa bırakarak, ne Avrupa nede Amerikalıların istilasının ol-madığını unutup, sosyalist birçözüm ve barış aramak yerine,Yunan Ordusu’na karşı savaşıulusal ve mukaddes bir savaşolarak niteledi. Gerek Türk ge-rekse de Türk olmayan Kürtler,Rumların, bütün emekçilerin mü-cadele birliğini esas alan sosya-list bir program yerine suçluları

kurban, kurbanları sanık sandalyesine oturtan İt-tihatçıların Türk vatanı yaratma projesini kutsadı.Ancak, yeni kapitalist Türkiye’nin yöneticileri si-lahlarını burjuvazilerine karşı çevirmeyi reddedenTKP kurucularına karşı silahlarını çevirmekte bir anbile tereddüt etmedi.

Türkiye’de TKP’nin (ve Stalinizmin) Kemalizmile gönül birliği ve işbirliği sosyalist hareketin po-litik muhalefetin merkezi haline gelmesinin önün-de her zaman büyük bir engel oldu. TKP’nin Şe-fik Hüsnü kanadı (Aydınlık geleneği) farklı değildir.1971 hareketi (THKP-C, THKO) da Kemalizminderin izleri bulunur. Bu akımlar emekçi kitlelerin ba-ğımsız bir sınıf ideolojisi ve sınıfa karşı sınıf politi-kası temelinde bir mücadeleyi hedeflemediler. “Em-peryalizme karşı mücadeleden” söz ederkenAtatürk ve “Kurtuluş Savaşı”nı kutsayarak sözebaşladılar. Sosyalist hareketin adı geçen akımla-rı, Kemalistlerden daha fazla “Kemalizm” üretmealışkanlıklarından bugün de vazgeçmediler.

Ümit ediyoruz ki, Paramaz ve yoldaşları bu yıl15 Haziran’da Beyazıt Meydanında anılırlar. Buanma, Türkiye sosyalist ve komünist hareketininulusalcı ve Kemalist gelenekten kopuşunun yenibir işareti olur. Aynı zamanda, ‘öteki’ olarak nite-lenen halk ve ulusların mücadeleleriyle demokra-tik ve enternasyonalist dayanışma geliştirmeninyolu daha da açılır…

Beyazıt Meydanı’nda asılan20 Ermeni devrimci...

Erol Yeşilyurt

Ümit ediyoruzParamaz ve yoldaşları

bu yıl 15 Haziran’da

Beyazıt Meydanında

anılırlar.

Banu Paker

İsveç'in başkenti Stockholm'de göçmen mahallelerin-de 19 mayısta başlayan, okul ve karakolların kundak-lanmasıyla günlerce devam eden olaylar sonucunda 29zanlı gözaltına alındı. 50’nin üstünde arabanın yakıldığı,bazı binaların yağmalandığı olaylarda görülen öfke,daha önce Fransa’nın Strasbourg ve büyük Britanya’nınBrikston şehrinin yaşadıklarını hatırlatıyor.

İsveç gibi “modernizmin, açıklık ve hoşgörü”nünsembolü olarak görülen bir ülkenin imajı, bir anda cid-di bir başkaldırıyla kırıldı adeta. Stokholmün banliyö-sünün öfkeli mültecileri aynı zamanda İsveç modelininsınırlarını da göstermiş oldular. “Cömert” sosyal dev-let, Avrupadaki komşu ülkelerinin aksine kamu hiz-metlerinin kalitesini düşürmeden sürdürmeyi başarsada resmi istatistiklere göre, giderek yükselen bir eşitsizliksözkonusu.

Diğer yanda özellikle politik mülteciler olmak üze-re konukseverlik çizgisini sürdürüyor.

Bugün yeni doğan nüfusun yüzde 15’ini İsveç dı-şındakiler oluşturuyor. Afganistan, Somali, Irak, Suri-ye kökenli mülteciler…

2012’te İsveç’in kabul ettiği asyalı sayısı 44 bin. Bumülteci nüfus genellikle banliyölerde yaşıyor. Şehrin bubölgeleri ise, yetersiz altyapıya sahip okullar ve ardındangelen başarısızlıklar, işsizlik.

Özellikle göçmen gençleri etkileyen işsizlik yüzde24’lere varıyor. Bir yandan da diğer Avrupa ülkelerin-de olduğu gibi, aşırı sağın İsveç’te yüselişi, ırkçı tavır-ların ve ayrımcı politikaların dile getirilmesine nedenoluyor.

İşte bu şartları düşündüğümüzde, Portekiz köken-li bir emeklinin polis tarafından, elinde bir bıçak olduğugerekçesiyle öldürülmesi ise bir patlamaya neden ola-biliyor.

İSVEÇ’TEMÜLTECİLERİSYAN ETTİ

Stokholmün banliyösününöfkeli mültecileri aynı zamandaİsveç modelinin sınırlarını dagöstermiş oldular

Page 12: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

12

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tara-fından 6,5 milyon konutun 10 yıllıkkentsel dönüşüm projesi kapsamınaalındığının açıklanması, bankaları va-tandaşa kredi vermek üzere hareketegeçirdi.

Geçtiğimiz ay, kamu ve özel ban-kaların bir kısmı “Banka finansman-lı kentsel dönüşüm kredisi kullandı-ran tek bankayız.”, “Bakanlıkla pro-tokol imzalayan ilk bankayız.” çıkış-ları ile kentsel dönüşümle sağlanacakrant artışında ve ayrıcalıklı imar hak-kı sağlamada yerlerini almakta ge-cikmediler.

Bu banka kredileri kimeyarayacak? Eylül ayında yürürlüğe giren Dö-

nüşüm Projeleri Özel Hesabı Gelir,Harcama, Kredi ve Kaynak AktarımıYönetmeliği bankaların bu sektöregirişini kolaylaştırdı. Risk tespit kre-disi, bina yıkım kredisi, bina yapımkredisi gibi kredi türleri ürettiler. Bukrediler 100 metrekareye kadar olankonutlar için 10 yıl geri ödemeli ola-rak planlanmış durumda. Kredi kul-lananların sözleşmenin imzalanma-sından itibaren geri ödeme süresi so-nuna kadar hayat sigortası yaptır-

ması şartı koyulmuş.Ayrıca, bankalar özel eğitimli ki-

şilerce kentsel dönüşüm danışmanlı-ğı veriyor. Nereye, hangi aşamada baş-vurulmalı, hangi belge ve raporlar te-min edilmeli gibi konular için debankalar uzman personel istihdamediyor.

Bankacılık sektörü, kentsel dönü-şümden payını almak için istihdamkadrosundan, kredi türlerine kadarsektöre adapte oluyor. Sözü edilen kre-diler elbette ki hep mülk sahiplerineözel düzenlenmiş, kiracıların bu ko-nuda adı bile geçmiyor!

Kentsel dönüşüm, sadece kentyoksulunu evinden edip, üzerineborçlandırıp, şehrin uzak yerlerine at-mak değil; başlı başına bir ekonomi bi-çimi halini aldı. Çünkü bankalar kent-sel dönüşüm kredilerinin 520 milyarlira bir hacim yaratmasını bekliyorlar.

Ne de olsa artık kentsel dönüşümün sınıfı yok! Etiler’e ve Ulus’a, oralardaki vil-

lalara uzanan kentsel dönüşüm yo-rumları ortaklaşıyor: “…kıymetli ara-zilerde oturanları bekleyen kaderaynı!”. Bu yorum şimdiye kadar ‘kent-sel dönüşüm bize uğramaz, zengin

mahallerinde kentsel dönüşümün işine?’ bakış açısını taşıyanların, kafa-larına dökülecek beton telaşı ile, kentyoksulu işçi sınıfıyla sözde dayanış-ma mesajlarıdır.

Kentsel dönüşümün yarattığı rantpayı bizim cebimizden, evimizden,mahallemizden çıkar; peki bize ne ka-lır? Mahkeme tarafından inşaatı dur-durulmuş, ancak şirket tarafındaninşaatına kaçak olarak devam edilenbir projeyi protesto edersek polis bize

saldırır; inşaatında çalıştığımızAVM’lerin kapısındaki güvenlik gö-revlileri bizi içeri almaz; yüzlerce yıl-lık kültürümüzle yaşadığımız ma-hallemizdeki evimizden, çevik kuvveteşliğinde yapılan gece operasyonuile eşyalarımız ile birlikte kapı önüneatılıveririz.

Kıymetli arazilerde oturan kentyoksulu işçi sınıfını bekleyen sonuç-lar, mülk sahiplerinin çıkarları ileaynı değildir!

Kentsel dönüşüm rantındabankalar da yerini aldı

Bankacılık sektörü, kentsel dönüşümden payını almak için istihdam kadrosundan, kreditürlerine kadar sektöre adapte oluyor. Sözü edilen krediler elbette ki hep mülk

sahiplerine özel düzenlenmiş, kiracıların bu konuda adı bile geçmiyor!

GREV HAKKI PATRON BASKISINA BIRAKILAMAZSermayenin ve hükümetin işçi sınıfına yö-nelik baskısı yeni bir hal aldı. Daha önce kıdemtazminatı fonu, taşeron çalışma sistemi gibi da-yatmalar vardı. Daha çok sendikasız işçilerin ça-lışma koşullarına yönelik baskılar yapılıyordu.Şimdi ise, sendikalı işçilerin elinde bulundur-duğu mücadele araçlarına, grev ve toplusöz-leşme düzenine müdahale ediliyor.

Grev hakkı, zaten çok sınırlıdır. Grev yal-nızca sendikalı işçilerin kullanabildiği bir hak-tır. Toplusözleşme sürecinin uyuşmazlıkla so-nuçlanması halinde, önünüze iki yol çıkar: Bi-rincisi, anlaştığınız kadarıyla sözleşmeyiimzalamaktır; çoğu zaman patronun istedi-ğini imzalamak demektir; ikincisi, patronabaskı yapmak üzere yasal greve çıkmaktır.

Greve çıkılmasıyla birlikte işçi çalış-maz, işveren de lokavt ilan edebilir ve işçi-leri işten çıkartır; he koşulda grevdeki işçi-

nin aylığı ve sigorta primi yatırılmaz. Hükümet ve işverenler işçileri düşük üc-

retle ve istedikleri çalışma saatleri boyunca,kölece çalıştırmak istedikleri için, işçilerin sen-dikalı olmalarını hele de grev hakkını kul-lanmasını hiç istemiyorlar. Bu nedenle de grevhakkına baskı yapıyorlar.

İki örnek var: Birincisi, ÇAY-KUR’dayaşandı. Sendika ile ÇAY-KUR yönetimimasada anlaşamadı. İşveren grev olursa şir-ket batar dedi. İşçiler aynı zamanda çay üre-ticisi oldukları için, bu tehdit karşısındageri adım attılar. 10 bin işçi adına uygula-maya konan greve 300 işçi katıldı. Grev birgün içinde sona erdi. Aradan bir aydan faz-la zaman geçmesine rağmen sözleşmehala imzalanabilmiş değil.

İkinci örnek, daha bir haftasını doldur-mamış olan THY grevidir. 24’üncü dönem

toplusözleşme süreci anlaşmazlıkla sonuç-landı. Yasa gereği, ya sözleşmeyi imzalamakya da greve çıkmak gerekiyordu. Hava-İş sen-dikası grev hakkını kullandı. Bu grev 14 binişçiyi kapsıyor. Ancak en iyi ihtimalle grevebin işçi katılıyor. ÇAY-KUR kadar olmasa da,işçiler greve katılmadı.

Bunun bir nedeni, işverenin işten atma teh-didi, grev sabahı yüzlerce polisi, TOMA aracı-nı havaalanına getirmek suretiyle yasal grev hak-kına “yasadışı eylem” izlenimi vermesidir. Ni-tekim işten çıkartma tehdidi karşılık bulmuştur.Bir yıl önce 29 Mayıs’ta 305 işçinin işten atıl-masıyla sonuçlanan eylemlerin anıları hala ta-zedir. Sendika yönetimi, işçileri ciddi bir grevehazırlamadığı gibi, 305 işçinin işe iadesinin şartkoşulması da işçilerce ciddi gelmiyor.

İşçiler bilinçli ve güvene dayalı bir ör-gütlenme içinde olmadıkları için, işverenin

tehditleri, hükümet destekli polis ablukası-nın caydırıcı etkisi kırılamıyor. Anayasal vemeşru bir hak olarak grev, işçilerin örgütsüzolması sebebiyle işverenlerin eline geçen birsilah olmaktadır.

Grevi ne patronların baskılarına ne desendikal bürokrasinin kirli ellerine teslim et-memek için, tabandaki işçilerin örgütlü ve bi-linçli olması gerekir. Bilinçli ve işçilerin gü-venini kazanmış bir işçi grubu olmaksızın grevkararı hem kâğıt üstünde kalacaktır, hem deişverenlerin işçilere karşı kullanacağı silahhaline dönüşebilecektir.

Patronların baskılarına, sendika büro-kratlarının oyalamalarına karşı tek çare, iş-çilerin her seviyede bilinçlendirilmesi veörgütlenmesidir.

Taşeron İşçilerinin Sesi Bülten No: 17-Mayıs 2013

Page 13: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

13

AKP Hükümeti yine allayıp pulla-yarak işçi ve emekçi düşmanı uygu-lamalarını “iyi bir şey” gibi sunmayadevam ediyor. Yaldızlarını kazıyıpbaktığımızda ise yaptığı tüm iyilikle-rin sermayenin ve parababalarınınçıkarına olduğunu bir kez daha gör-müş oluyoruz. “İş Mahkemelerininyükünü ortadan kaldırmayı” hedef-lediklerini, “daha çabuk sonuca gidi-leceğini” belirttikleri ve yeni hakgasplarının altyapısını oluşturacaklarıAKP planı şöyle: İşçilerin hak aramaamaçlı olarak İş Mahkemelerine baş-vurmalarının ve dava açmalarınınönüne geçilecek. Bağımsız yargı ka-rarlarının yerine, “İş ve Sosyal Gü-venlik Uyuşmazlıkları Hakem He-yeti” işçilerin hak ve hukuk mücade-lesinin sonucunu belirleyecek.

AKP Hükümetinin yeni yasa tasa-rısına göre işçi ile işveren arasındaki işakdinden ve İş Kanunu’ndan doğanher türden hukuk uyuşmazlığındanbundan böyle “Hakem Heyeti” so-rumlu olacak. Tasarıya göre; İşe iadehakkıyla sosyal güvenlik alanındakiuyuşmazlıkların çatışma ve çözümü ba-ğımsız yargı aracılığıyla değil de hü-kümet tarafından oluşturulacak olan“Hakem Heyeti” aracılığıyla karara

bağlanacak. Kimlerin çıkarı için dahaçabuk sonuca gidilecek ve İş Mahke-melerinin yükü nasıl ortadan kaldırı-lacakmış bakalım: AKP Haziran ayın-da taşeron sistemini yasallaştıracak.Güvencesizlik ve iş garantisinden yok-sun çalışma koşullarının yasallaştırıl-masıyla birlikte işçi ve emekçiler ömürboyu geleceksizliğe mahkûm edilmişolacaklar. Taşeronlaştırma yasasıylagüvencesizliğe ve geleceksizliğe mah-kûm edilen işçi ve emekçiler, yeni ya-salarla kuşatılmaya devam edilecekler.Bu kuşatmayla örülecek duvarlar iseömür boyu mahkûm edildikleri gü-vencesizlik ve geleceksizlikten çıkıpkurtulmalarının önündeki güçlendi-rilmiş engeller olacak. İş Mahkemele-rinin yerine ikame edilen “Hakem He-yeti” uygulaması AKP Hükümeti eliy-le işçi ve emekçilere dayatılan yeni hakgasplarının bir parçası ve devamıdır.

Amaç net ve açıktır: AKP Hükümetibir yandan işçi ve emekçi düşmanı ya-salar çıkartmakta ve kazanılmış haklarıgasp etmektedir. Diğer yandan da po-lisi ve kolluk güçleri aracılığıyla fiili hakarama mücadelelerine karşı zor kul-lanmakta, engellemeye çalışmaktadır.Öte yanda ise emekçiler için hak ara-manın hukuksal mücadele alanlarını or-

tadan kaldırılmayı amaçlamaktadır.2011 yılında çıkarılan 6100 sayılı HukukMuhakemeleri Kanunu ile “dava mas-rafları için peşin ödeme” zorunluluğugetirilmiş ve işçilerin hak arama da-vaları açmasının önüne maddi bir en-gel çıkartılmıştı. Yeni tasarıyla ise İşMahkemelerine başvurular tamamenengellenecek. İş Mahkemelerini devredışı bırakmak isteyen AKP işçi-işverenuyuşmazlıklarını mülki idare amirininyetkisine bırakıyor. Mülki idare amiriveya ilçe çalışma müdürünün görev-lendireceği uzmanlar kimden yana ka-rar verecek? İş Mahkemelerinin yerinindevlet tarafından atanmış kamu gö-revlilerince doldurulacak olması bile tekbaşına sermayeden ve patronlardanyana bir sonucun doğacağını göster-mektedir. Mülki idarenin tayin edece-ği “Hakem Kurulları”nın tarafsızlığınınşaibesi apaçık ortadadır.

Herhangi bir tereddüt durumundaİş Kanununca kazanılmış bir hak ola-rak belirtilen “işçi lehine yorum” ilke-si tamamen ortadan kaldırılmış olacak.“Hakem Kurulları”nda işçiler lehine ta-vır alacak temsilciler bulunamayacak.Kurulacak olan heyetlerin sorumlulu-ğu mülki idareye ve bürokrasiye teslimedilecek. Bütün ipler AKP Hükümeti-

nin elinde olacak. Karar yetkisi Vali veKaymakamlarda. Grev ve direniş gibifiili hak arama mücadelelerinin karşı-sına dikilenler de bu “mülki idare” de-ğil midir? İşçilere saldıran polis vekolluk kuvvetlerinin talimatını verev-ler Vali ve Kaymakamlar değil mi? Budurumda; İş Kanunundan doğacakolan uyuşmazlıklar hakkında bağımsızyargı mensuplarının değil de Hükümettarafından atanan bürokratların kararverecek olması ne kadar hukuki ola-caktır? Yaratılmak istenen bu yenihukukla işçilerin lehine kararlar çıkmasımümkün müdür? Hakkaniyet aramakgerçekçimidir?

AKP Hükümeti boynumuzu ko-partacak olan giyotinleri altın kolyegibi sunmaya ve parlatmaya devamediyor. “İş Mahkemelerinin yükünüortadan kaldırmayı” hedefledikleri-ni ve “daha çabuk sonuca gidilece-ğini” belirtmeleri yeni bir aldatma-cadır. Onca işçi düşmanı saldırının vekazanılmış hakların gaspının yanın-da işçi ve emekçiler için adalet kapı-larını da kapatmak istiyorlar. Hatır-latmakta fayda var: Adaletin Olma-dığı Yerde Barış Da Olmaz!

Taşeron İşçilerinin Sesi: taseroniscileri.blogspot.com

İşçiler artık mahkemedehakkını arayamayacak!

İş Mahkemelerinin yerine ikame edilmasi planlanan “Hakem Heyeti” uygulaması ileamaçlanan net ve açıktır: AKP Hükümeti bir yandan işçi ve emekçi düşmanı yasalar

çıkartmakta ve kazanılmış hakları gasp etmektedir.

MÜCADELEYE DEĞİL, SÖZLEŞMEYE İMZA ATTIÇAYKUR ve THY grevlerinin başarısız yada kısmi katkılımla sınırlı kalmış olması, göz-leri toplusözleşme döneminde uyuşmazlıkaşamasına gelen özel sektör metal işçileri-ne çevirdi. Metal işkolunda ise, sendikalararasında rekabet var.

DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası, bu top-lu sözleşme döneminde Türk Metal’e el uza-tarak, birlikte mücadele etmeyi önerdi. İş-kolunun en büyük sendikası Türk Metal ise,işçilerin birliğini ve mücadelesini değil, söz-leşmeyi imzalamayı seçti. Bir kez dahaönemli bir fırsat kaçmış oldu.

Türk Metal mücadeleyi değil de sözleş-me imzalamayı seçerek, patronlar karşısın-da geniş bir metal işçisi cephesi oluşturul-masını engellemiş oldu.

Türk Metal’den yapılan açıklamayagöre, “MESS arasında sürdürülen

01.09.2012-31.08.2014 yürürlük süreliGrup Toplu İş Sözleşmesi, 30 Mayıs 2013Perşembe günü taraflarca imzalandı” den-miştir. Açıklamaya göre: “Sözleşmenin imzatarihinden önce iş yerinde 4,64 TL saat üc-retin altında çalışan üyelerimizin ücretleri ön-celikle 4.64 TL saate yükseltilecektir.

Ondan sonra ücretleri 6.31 TL-Saat’inatında olan bütün üyelerimizin ücretlerine6.31-TL saati geçmemek üzere 20 kuruş ek-lenecektir. Bu yükseltme ve çekme ekle-mesinden sonra ilk altı ay zammı olarak her-kesin almakta olduğu saat ücretlerine % 7oranında zam yapılacaktır.”

Metal işkolunda Türk Metal sözleşme im-zaladıktan sonra diğer sendikaların pek pa-zarlık payı kalmıyor. İşçilerin büyük çoğun-luğu Türk Metal’e üye. Birleşik Metal’e iş-verenin verdiği yeni bir teklif olmayacaktır.

Page 14: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

İşyerimiz taşınıyorÇalıştığım işyeri İstanbul’da iki

bölgede kurulu depolarda faaliyet ya-pıyor. Ocak ayından beri bu iki de-ponun birleştirilmesi düşünülüyordu,bir aya kadar da gerçekleşecek. Tabiibunun hem iyi hem de kötü sonuçlarıolacak; iyi yönü bölünmüş olan işçi-ler birleşecek birbirlerini daha ya-kından tanıyacak, sorunlara müda-hale, örgütlenme, birlikte hareketetme konusunda güçlenmiş olacak.Kötü yönü de bu birleşmeyle beraberher alanda işçi fazlalığı oluşacak, iş-ten çıkartılmalar olabilir ve bu fazla-lığı patron kendi yönünde kullanıp,işten çıkarılma olsun, zam konusun-da olsun işçiler arasında rekabete çe-virebilir, bunu önüne geçmek içinçaba sarf etmemiz ve bir araya gele-rek konuşmamız gerek.

Taşınma işi geciktiğinden olsa ge-rek, bu yılki zamlarımız henüz ya-pılmadı, ne kadar yapılacağını bil-miyoruz. Anlaşılan yukarıda yazdı-ğım sonuçların gerçekleşmesi içinpatron taşınmadan sonra zam yap-mayı tasarlıyordu ama bizlerin sabrıkalmadı. Sürekli olarak şeflere vemüdüre zammın ne zaman verilece-ğini soruyorduk, bu maaşta farklarıylaberaber verileceğini söylediler.

Sonuç ne olursa olsun bizler eme-ğimizle geçiniyoruz, burası olmasa dabaşka işyerinde çalışabiliriz, ama ça-lıştığımız işyerlerindeki sorularımızıçözmek ve örgütlenmeyi bulundu-ğumuz alanlarda yapmalıyız, çünküpatronların işçiler üzerindeki oyunlarıher işyerinde aynı mantığa dayanıyor;az maliyet, çok iş, daha çok kar.

Belirsizlik hep işçilereBu yıl da zam gecikmeli olarak ve-

rildi, Ocak ücretimizde almamız ge-reken zammı, Nisan’da aldık, dola-yısıyla farklarımız verilmedi. Sordu-ğumuzda muammalı cevap alıyo-ruz, verilmeyeceği söylenmiyor amane zaman verileceği de belli değil. Biz-ler kendi aramızda “verilmeyecekgaliba” diyerek en kötüsüne hazırlı-yoruz kendimizi.

İşe giriş çıkışlarımızda kayıt sis-temi yok (kart okutma, kart basmavb.) Bu durum mesaiye kaldığımızdaçok sorun oluyor, kaç saat mesaiyekaldığımızı bilemiyoruz. Sadece ekipşeflerinin ay sonunda düzenlediğiformlarla mesai ücretleri ödeniyor, o

formları da bize göstermiyorlar, ken-dimiz hesaplayabilirsek o kadar. Bun-dan dolayı ücretimizi aldığımızdakafamız karıştı, paranın ne kadarımesai ne kadarı zam belli değildi. Öğ-renmek isteyenler müdüre gidip sor-mak zorunda kaldı, bu da bilinçli ya-pılıyor. Çünkü böylece tepki vermekisteyenleri Müdür deneyim ve kıv-raklılığıyla geri çevirmeyi başarıyor,genel olarak tepki vermenin önünegeçilmiş olunuyor. (S.Arık)

12 saat çalışmayatepkiler artıyorŞirkette 12 saat çalışma yeni değil.

2005’te bir ara geçici olarak 8 saat ça-lışmaya dönülmüş ama daha sonraaraya giren ustalar ve ücretlerin asga-ri ücret düzeyinde kalması işçiler ara-sında da 12 saat çalışmanın onaylan-masına yol açmış.

Şimdi yeniden 8 saat tartışma ko-nusu ve bazı işçiler tek taraflı olarak 8saat çalışmayı seçiyorlar. İşveren de on-lara 4 gün 11 saatten çalışma yazıyor (12saatlik iş gününü değiştirmiyor), asgariücret ödüyor ve işçiler Cuma, Cumar-tesi ve Pazar günü çalışmıyorlar. Ara-daki 1 saatlik eksiği de işveren ödüyor.Bunu niçin yapıyor? 12 saate tepkiyiazaltmak ve ciddi olarak işçiden gele-bilecek tepkiyi azaltmak için, 8 saateizin veriyor.

Asgari ücretle 12 saat çalışınca elegeçen para bin 250 ile bin 450 arasındadeğişiyor.

Şöyle oluyor: İki haftada 1 gün izinkullanılıyor ve diğer 13 gün 11 saat ça-lışılıyor. Ortalama ayda 90-100 saatmesai yapılıyor. 225 saat karşılığında700 TL, aylık 135 lira ikramiye, işçinindurumuna göre AGİ 80-110 lira ve400-460 lira mesai parası… Toplamdaele geçen para ortalama bin 350 TL olu-yor. Ayda 2 gün tatil ve 28 gün çalışmakarşılığında yüzde 50 mesai ücreti he-sabından ele geçen miktar çevre fabri-kalardan fazla edince, sanılıyor ki,maaşımız yüksek. Hayır: Asgari ücretleve eksik mesai parası hesaplamasıylaçalıştığımız için yani çok fazla mesaiyaptığımız için bu parayı alabiliyo-ruz. Tabii ki, her türlü canımızdan,hayatımızdan vermiş oluyoruz. (L.Sa-vaşçı)

Önce örgütlenmesonra sendikaPatronun ve onun uşaklarının bas-

kıları bitmiyor. Gözleri de cepleri dedoymuyor. Bir işçinin 800 lirasına bile

baskıyla çek imzalata biliyorlar. İşçininişten ayrılmasını sağlıyorlar, vardiyalıve haftanın yedi günü 12 saat çalıştır-mak istiyorlar. İşine gelmeyen “çıkıpgitsin” diyorlar, işe yeni işçi alırken, evlikiracı kart ya da kredi borcu olanları se-çiyorlar. Bunlar işçi değil köle istiyor-lar. Bu duruma tepki gösteren işçiler iş-ten çıkmanın yollarını arıyorlar.

Bu baskılar karşısında işten çık-mak çözüm değil, işten çıkmayıp mü-cadele eden işçilerde var. Geçenlerde birbölümde işçiler kendilerine baskı yapanmüdür hakkında şikayetçi oldu veimza topladılar. Psikolojileri bozuldu-ğundan dolayı rapor bile aldılar.

Bu bölümde bilinçli işçi sayısı faz-la olduğundan birlikte hareket edebi-liyorlar ama bu şekilde kendilerini deortaya çıkarmış oldular. Şimdi mü-dürlerin ve patronların ilk hedefinde buişçi arkadaşlar var, bu da olayın olum-suz tarafı!

Çünkü şu an iş yerinde örgütlenmesüreci devam ediyor. Daha önce sen-dika olup da, sendikayı düşürten pat-ron, işyerinde her türlü tedbirini almış,işyerini şirketlere bölmüş, işçileri fark-lı şirketlerde çalıştırıyor.

Fabrikada üç çeşit örgütlenme ya-pılıyor. Bir tarafta siyasi bir grubununsendikayla dirsek temasında bir ör-gütlenme, bir tarafta sadece sendikay-la bağlantılı örgütlenme bir de bizimyaptığımız işçilerin tabandan örgüt-lenmesi çalışması.

Bu iki grup örgütlenirken karalamave iftirayla bizim yaptığımız çalışma-yı itibarsızlaştırıyorlar. Bir işçiye dev-rimci olduğundan o bölücü diyebili-yorlar. İşçilerin örgütlenmesinde yar-dımcı olan yoldaşımıza, “bu işten paraalıyorlar” diyebiliyorlar. Patronun mü-dürlerinin yaptığı yetmiyormuş gibi birde, sözde işçi sınıfının çıkarlarını sa-vunduğunu söyleyenlerle uğraşıyoruz.Bizler sınıf mücadelesine inandığı-mızdan, bağımsız ve tabandan, işçi-lerin söz ve karar sahibi oldukları an-layışıyla, işçi örgütlenmesine devamedeceğiz. Söz, yetki, karar işçi sınıfı-nındır. (O. Çili)

Hani sizin işçiniz değildikYönetim, 20 Mayıs günü yapıla-

cak "personel genel kurulu" toplan-tısına taşeron işçilerini çağırmış. Yö-netimle yapılan görüşmelerde “siz bi-zim işçimiz değilsiniz, bize bağlı de-ğilsiniz" demiş¬lerdi. Demek ki, biz-

ler de üniversitenin çalışanlarıymışız,bunu anlamışlar demek ki. Toplan-tıda boş laflara karnımız tok, kesin-tilerin iadesini ve güven¬celi çalışmahakkı istiyoruz…

Yönetime sorularsorular...Soruyoruz: 5 Mayıs 2012 tarihli

olan ve yöneticilerin aldığı kararlar ge-reği 3 aylık yapılması gereken kesin-tiler neden hala devam ediyor?

Soruyoruz: Sözleşmeyi kazananbankaya sadece kadrolu çalışanlarınlistesi verilmedi. Taşeron işçilerine so-rulmadan kişisel bilgileri de banka-ya verildi. Çalışan sayısına bakılarakpromosyon anlaşması yapıldıysa,neden taşeron işçiler promosyonödenmiyor?

Soruyoruz: SGK kayıtlarında taşe-ron işçilerinin hangi iş kolunda çalış-tığı şirkete göre tanımlanıyor. Bu ta-nımlanma ne zaman değişecek vesağlık işçisi sayılacağız?

Para onlaracefa neden bize?Hastane yönetimi çalışanlara na-

sıl ve hangi kriterlere göre değer-lendiriyor, performans puanı veri-yor? Performans ücretinden muaf tu-tulan taşeron işçilerin¬den (eczanebölümünden başlayarak) performansnotları 70’in altına düştüğü gerek-çesiyle savunmaları isteni¬yor. Han-gi kriterlere göre puanlandığını bil-meyen taşeron işçileri neye göre sa-vunma verecek? Taşeron işçi çabala-sın performans parasını yönetim ye-sin. Yok artık!

Yönetimi otoparkçılar ele geçirmiş Yönetim otopark açığını karşıla-

mak için hastane içinde yıkım faali-yetlerini hızlandırdı. Çocuk binasınınyıkımı ile başlatılan otopark kam-panyası çocuk psikiyatrisiyle devamediyor. Acilde acilen otopark ihtiya-cı çıktı. Fizik tedavi tamamen boşal-tıldı. Bölümler tıkış tıkış hale geldi.Hastane yönetimi mi otopark şirke-ti mi belli değil?

Bakanlığın yoğunbakım teftişiTaşeron çalışmanın ana sponsoru

olan Sağlık Bakanlığı'nın teftişi buhafta yoğun bakımlardaydı. Hastaneyönetimini bir telaş almış yürümüş

KARGO/LOJİSTİK

PLASTİK

14

SAĞLIK

Page 15: İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi

15

sormayın gitsin. Temizlik bir başkasıkı tutulmuş. Olan yine taşeron iş-çisine oluyor. İdare "teftiş fırçasımisali" görünüşü kurtarmaya çalış-tı. Buna karşılık yoğun bakımdakieksiklikler "gözden kaçmış". Zo-runlu ihtiyaçlardan hastane yöneti-minin haberi var mı?

Taşeron işçisi deservis istiyorServis sorumluları, taşeron işçi-

lerinin "kesinlikle servislere bin-memeleri gerektiğini" söylüyorlar.Binmek isteyenlere de "bineceklerlistesinde adınız yok" deniyor. Yet-kili bankaya isimlerimizi verirkenliste yapıyorlar, servise gelince miliste dışı kalıyoruz?

Taşeronun görevtanımı: Her işi yaparSağlık işi ekip işi. Buna karşılık

hizmet verilirken, hemşirele¬rin, asis-tan doktorların ve hastabakıcıların iş-lerinin ağırlığı taşeron işçisinin sırtı-na yıkılıyor. Örnek çok: kan gazı içinnumuneleri götürmek anestezistleringöreviyken, biz taşıyoruz. Steril mal-zemeleri biz açıyor, pansumanı ya-pıyoruz. Böyle bir ekip çalışması sağ-lıklı olur mu?

Şans oyunlarıylanereye kadarKesintilerden bunalan, kadro ha-

yalleri bir başka bahara kalan, bazı ta-şeron işçileri, şans oyunlarına sardı-lar. Sonuç: cebimizden çıkan parayladaha da zarar etmiş oluyoruz. İhti-yacımız olan ücret ve haklarımızı al-manın yolu mücadele¬den geçiyor.Gerektiğinde direniş çadırını kurma-sını bilen ve grev yapan taşeron işçi-si, çaresiz değil¬dir.

Taşeron çalışma birüst seviyeye çıktıYönetmelik değişikliğiyle başhe-

kimle¬rin, tıpkı temizlik işlerindekigibi taşeron doktor, hemşire ve sağlıkteknisyeni çalıştırabilmeleri imkânısağladı. "Sağ¬lık işi ekip işidir" diyentaşeron işçisine yeni kardeşler katıla-cak. Bugün kadrolu çalışanlar yarıntaşeron olacak. Muhterem kadrolular,birlikte mücadele etmenin zamanıgelmedi mi? Tek taraflı dönermiş,promosyonmuş, küçük hesapları bı-rakın, kadronuzun zilleri çalıyor bi-zimle birleşmeye bakın.

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

BİR MAYIS KAZANILMIŞ HAK MIYOKSA MANGAL KEYFİ Mİ?1 Mayıs kazanılan ve kazanılacakhaklar için sokaklarda meydanlar-da haykırmak mıdır yoksa tatil di-yerek pikniğe gidip mangal yapıpmiskin miskin robot misali düzenikabul edip oturmak mıdır? Bir Ma-yıs demek bütün baskı ve orantısızgüçlere karşı sesimizi meydanlardahaykırmaktır.

Bu bir mayıs ta özellikle ertesigünü işe gittiğimde işveren tara-fından haksız sebepten dolayı iş ak-dime son verdiğinde daha iyi an-ladım. Sistem ve onu besleyen kuk-lası olan patron (sermaye); işçilerinbilinçli ,örgütlü haklarını savunanmeydanlarda haykıran işçiden kor-kuyorlar. Öyle ki iki mayıs günü be-ni işveren işten çıkarttığında keli-meleri çok net açıktı. “ Seni çıkart-mam gerekiyor ve çıkartmazsameğer arkada 20 kişi var ve onlardahaklarını isteyecekler sen onlaraörnek olacaksın. Seslerini duyura-caklar.” Kısacası örgütsüz bilinçsizhakkını bilmeyen bir işçi anlayışınahâkim olmak istiyorlar. Sistemin is-teklerine boyun eğen bir işçi anla-yışı. Bu kadar basit ve nettir.

Sistem ve onun kuklaları olanpatron anlayışı sermaye gizlidengizliye yönettiği devlet anlayışları,işçilerin örgütlenmesinden korku-yorlar. Bu korkular sermayenin di-ğer kuklası olan devletin yasalarlahakları kırıp yok edip zincirlerin bo-yunduruğu altında korkularını bas-tırıyorlar. Onlarda polis devlet an-layışı şeklinde orantısız güç kulla-

nıp işçilerin düşünme ve sorgulamahaklarını yok etmektedir. Düşün-meyen hakkını savunmayan birey-ler olmasın istiyorlar. Amaçları ezi-len işçi ve emekçilerin mücadelesi-ni kırmaktır. Aşağıdan gelen taba-nın seslerini susturmaktır.

Beni işten çıkarttıklarından ikigün önce yani 30 Nisan günü iş-veren sağ kolu diye bilinen usta me-sainin bitimine 3 saat kala 1 Mayısgünü çalışılacağını ve üstelik o günfazla mesainin verilmeyip ramazanbayramıyla birleştirileceğini belir-tildi. Bu komedi oyunun içinde bi-reysel olarak olmayacağımı ve ka-bul etmediğimi ve 2009 yılında çı-kan 1 mayısın resmi tatil yasasınadair resmi gazetesi ilanını ekini çı-kartıp ve en doğal hakkım oldu-ğunu ve Resmi tatilde çalışılmasınadair iznin olup olmadığını sorgu-layıp, o gün gelmeyeceğimi belirt-tim. Ancak karşı tarafın öyle bir şeyolmayacağını işe gelineceğini be-lirtiler.

Perşembe gelişi çarşambadanbelli olur derler ya o gün beni çı-kartacakları belliydi. Çünkü sor-gulama yaptığım için beni çıkar-tacakları belliydi. Öyle ki patronunsağ kolu olan ustabaşı tehditlerineve kinayeli konuşmalarından bel-liydi. “gelmezsen sonuçlarına kat-lanırsın” demesi beni güldürm-üştü…

En komik yanı ise 2 mayıs sa-bahı işe geldiğimde o usta başınıngelmedin ne oldu alanlara gittin ne-

yi değiştirdin başın göğe mi erdi.Direk olarak işveren tarafındanmobing uygulamasına maruz kal-dım. Özellikle bir kadınım ve hak-kını arayan bireyim o yüzden ser-maye tarafından baskıyı iyice ar-tırmışlardı. Patron daha gelmedenişe başlamayacağımı ve onu bekle-yeceğimi direktif vermesiyle herşey çok güzel hazırlanmıştı. Helehele o usta başının alana gitmeyippikniğe gitseydin dinlenseydin senmi kurtaracaksın diye söylemlerionları nasıl korkuttuğunu ve ne ka-dar uyumaya yüz tutmuş bireylerine kadar çok sevdikleri belliydi.

Trajedi komedi korkunç bir du-rum bir işçinin örgütleyip sokağaçıkmasından nasıl korkuyorlar. Pat-ron bile ben hakkım ben hukuğumdemesi bile korkunun ispatıdır.Güç gösterisinde bulunarak baskıaltına alıp bütün isteklerini kabul et-tirmek. Tıpkı akan derenin önünetaşlar koyarsınız suyun gidişini en-gellersininiz ama o su öyle güçlüdürki ne kadar taş set koysanız fark et-mez o suyu bir çatlaklık bulur veulaşır akıntıya kapılıp denizlereokyanuslara ulaşır.

Son olarak diyeceğim Bir mayısta ne paha olursa olsun alanlardameydanlarda ve kazanılan hakla-rımızı geri vermemeli kazanılacakhaklarımız için mücadele etmeliyiz.Bu da uykudan uyanmalı, bilin-çlenmekten ve örgütlenmekten ge-çer. Bütün haksızlıklılara karşı mü-cadele edelim. (Reyhan)

Page 16: İşçilerin Sesi

Bir işçi bir fabrikada ya da işyerindeçalışmayı reddedip geçimini sağla-mak için örneğin denizden balık tut-sa, bahçesinde inek besleyip süt sat-sa ya da işportacılık yapsa karşısınahemen polis ya da zabıta dikilir. Av-lanma izin belgesi ister, ineğin aşısı-nı sorar, vergi verip vermediğinebakar. Yani işçi olmak dışındaki hertürlü geçimlik çabasını engeller. Po-lis (ya da zabıta) insanın geçimini sağ-laması için emeğini kullanmasını de-ğil emek gücünü bir ücret karşılı-

ğında sermaye sahiplerine satmaya,işçi olmaya zorlar…

Bu, polisin mevcut burjuva top-lumsal düzenin inşasındaki asıl işl-evidir ve polis bu inşa sırasında keş-fedilmiş ve yaratılmıştır bir devlet ay-gıttır. Çünkü öncelilik amaç başta top-rak olmak üzere tüm üretim araçla-rından kopartılmış ve mülksüzleşti-rilmiş insanların oluşturduğu yok-sulluk sınıfını zapturapt altına almak,zabtetmekti ve bunun için bir kollukgücüne, zabıtaya ihtiyaç vardı; yani

politika için polise… Yunanca şehir anlamına gelen

“polis” Latin dillerinde fiil olarakZabtetmek isim olarak Zabıta anla-mına gelir…

Toplumsal Düzenin İnşası, PolisErkinin Eleştirel Teorisi’de ataları-mızın nasıl zorla işçi haline getiril-diğinin ve burjuva düzenin oluşma-sının hiç de öyle doğal, evrimsel birsüreç olmadığını ve tarihsel bir aşa-ma olarak gerçekleşmediğinin; hi-kâyesini bulacaksınız.

Toplumsal Düzenin İnşası,Polis Erkinin Eleştirel TeorisiYazan: Mark Neocleous - h2o kitap, Mayıs 2013, 220 sayfa.

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın - Tarih: Haziran 2013 Sayı: 15Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. Sarıoğlu Sorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı Asım Sok. Korular İş Hanı No: 48 Kadıköy - İstanbul

Web: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Kimse işçi olmayıkolayca kabul etmedi

Gezi’deki direnişle başlayan isyanhareketinde yer alan İstanbul Femi-nist Kolektif üyesi kadınlar, 4 Hazi-ran Salı günü İstiklal caddesindenTaksim Meydanına kadar, ellerindemor-beyaz boya spreyleriyle yazıla-maları değiştirdiler. Hedefleri, ey-lemler süresince duvarlara yazılancinsiyetçi ve homofobik dille oluş-turulmuş yazılara bir müdahale yap-maktı.

Eylem boyunca “Tayyip Kaç, Kaç,Kadınlar Geliyor” ve “Küfur Tacizdir,İnatla Diren” “Küfürle Değil İnatla İs-

yan!” sloganları attılar. Duvar yazılarını silmekten çok

bazı değişikliklere uğratarak, öfkenincinsiyetçiliğini ters yüz etmeye ça-lıştılar. “AMK” yazılarını “AŞK”açevirdiler.

Kadınların eylemine etraftakiler-den de destek geldi. İstiklal Cadde-si’nde yürüyenler eylemi alkışladı

İstiklal Caddesi’ndeki cinsiyetçiyazılamalar temizlendikten sonrakadınlar, parkta yer alan feminist-lerin direniş çadırına döndü.

İşçilerin Sesi-Haber

Feministlerden eylem:

Küfürle değilinatla diren!

Biz kadınlar buradayız!AKP ve Tayyip Erdoğan’ın saldırılarınakarşı büyük isyan fitilini yakan Gezi Parkısaldırısı kentin gerçek sahiplerinin kimlerolduğunu bir kez daha gösterdi. Tak-sim’de başladı, Kızılay’da, Dersim’de, An-takya’da sürüyor...

Alanlardayız... Çünkü;l AVM’ler, TOKİstan’lar ve Galata-

portlar ile kenti darphaneye, çevreyi betonyığınına dönüştüren, yeşilliği küçük sak-sılara sıkıştıran AKP tipi kentsel dönüşü-mü yıkmak istiyoruz.

l Kent merkezlerini zenginlere vesermayeye açan, kadınları kentin mer-kezlerinden çeperlerine süren, meydanları,geceleri ve sokakları kadınlara kapatan birkentsel dönüşüm istemiyoruz.

l AKP ve Tayyip Erdoğan’ın kadın düş-manı olduğu gerçeğini haykırmak, muha-fazakârlığın sistematik olarak yaşam alan-larımıza sızmasına karşı durmak için alan-lardayız, Gezi Parkın’dayız.

Biz; Kadınları ailede anne ve eş olarak gö-

ren AKP politikalarına karşı sokaktayız. AileBakanlığı kaldırılsın, Kadın ve Eşitlik ba-kanlığı kurulsun.

AKP kadını değil aileyi güçlendiriyor,boşanmayı engelliyor, “hayır” dedikleriiçin kadınlar öldürülüyor.

AKP kadınları eve kapatmak istiyor. Ka-dınlardan “arındırılmış” sokaklar, kadınlarayönelik şiddet taciz ve tecavüz gerçeğinigüçlendiriyor.

Emeklilik yaşını yükseltip kadınlar içinimkansız hale getiriyor, doğum borçlanması

yalanıyla prim yükünü yine kadınlara yük-lüyor. AKP Ekonomik büyümeyi emekçilerinemeğinden çalarak sağlarken, kadınlarınev içindeki emeğinden yararlanarak ka-dınları esnek güvencesiz ve düşük ücret-le çalışmaya mahkum ediyor.

Evlenip evlenmeyeceğimize, doğurupdoğurmayacağımıza, kaç çocuk doğura-cağımıza karar vermeye cüret ediyor.Kürtaj hakkımızı çalmaya kalkıyor. Yapa-mayınca fiili olarak engellemeye çalışıyor.Hem ucuz işgücü artsın hem de Kürt nü-fusu baskın olmasın diye “3 de yetmez 5çocuk doğurun” diyen AKP, nüfus politi-kaları için kadınların bedenlerini denetle-meye çalışıyor.

“Kadınlar olmadan gerçek bir barış ol-maz” dediğimiz ve Kürt sorununun siyasaldemokratik çözümünden yana taraf oldu-ğumuz için buradayız.

“Eşcinsellik hastalıktır” diyen kadın ba-kan da gördük 10 yıllık AKP iktidarında. Buzihniyet transları öldürüyor, ceza kesiyor,lezbiyenleri yok sayıyor.

Birlikte direndik, direniyoruz ama;Sloganlardan etraftaki yazılamalara

kadar dört bir yana sinen kadın düşmanı,cinsiyetçi ve homofobik küfürler de aslın-da alandaki varlıgımızı görünmezleştiriyor.Sloganlaşan cinsiyetçi küfürler sadecekadınların sorunu olmamalı.

Küfürle değil inatla diren!Emeğimiz bedenimiz kimliğimizbizimdir!

İstanbul Feminist Kolektif