16
Birleþik Mücadeleyi Örgütlemeliyiz! Rejim Kendini Tahkim Ediyor Tetikçi Mahkum Oldu, Ya Diðer Katiller? Casper'da Ýþçilerin Mücadelesi Kazandý Bürokrasi Ýþçi Sýnýfýnýn Pasýdýr 2 3 4 5 6 Tek Gýda-Ýþ Önünde Tek Kiþilik Direniþ Kýdem Tazminatý Hakkýna Saldýrý Fabrikalardan… Ýþyerlerinden… Fabrikalardan… Ýþyerlerinden… Sudan Bölündü! Umut Çürüyende Deðil, Yeþerendedir! 7 9 12-13 14 16 Sayý: 7 Aðustos 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL AKP, SAVAÞ HÜKÜMETÝ KURDU! SÖMÜRÜYE VE KÝRLÝ SAVAÞA KARÞI BÝRLEÞÝK MÜCADELEYE!

İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Ağustos 2011 sayısı

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Birleþik Mücadeleyi Örgütlemeliyiz!

Rejim Kendini Tahkim Ediyor

Tetikçi Mahkum Oldu, Ya Diðer Katiller?

Casper'da Ýþçilerin Mücadelesi Kazandý

Bürokrasi Ýþçi Sýnýfýnýn Pasýdýr

2

3

4

5

6

Tek Gýda-Ýþ Önünde Tek Kiþilik Direniþ

Kýdem Tazminatý Hakkýna Saldýrý

Fabrikalardan… Ýþyerlerinden… Fabrikalardan… Ýþyerlerinden…

Sudan Bölündü!

Umut Çürüyende Deðil, Yeþerendedir!

7

9

12-13

14

16

Sayý: 7 Aðustos 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL

AKP, SAVAÞ HÜKÜMETÝ KURDU!

SÖMÜRÜYE VE KÝRLÝ SAVAÞA KARÞI BÝRLEÞÝK MÜCADELEYE!

Page 2: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

2

AKP üç dönemdir üst üste hükümet kurma olana-ğını buldu. Son seçimlerde yüzde 50 oy desteği al-dı ve başbakan kendisini “usta” ilan etti. Özgüven-le hareket eden Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki61’inci hükümetin programı, esas olarak işçi sını-fının elinde kalan haklara saldırıları içeriyor.

Çalışma Bakanı Kıdem Tazminatı Fonu hak-kındaki yasa tasarısını yılsonuna kadar meclisingündemine getireceklerini açıklıyor. Amaçlanan,işçilerin biriken ve elinde kalan bir hakkının, dev-let zoruyla ellerinden alınmasıdır. Kıdem tazmi-natlarını ödemeyen patronlara, borçlarını işçiyeödemesi için baskı yapmak yerine, işçilerin hakla-rını ellerinden almak AKP’nin sermaye partisi ol-duğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Kıdem Tazminatı hakkına el konulmasının ar-dından, çalışma yaşamını esnekleştiren ve kural-sızlaştıran bir çalışma düzeni gündeme getirilecek.İşçilerin örgütlenme ve mücadele etme zemininiortadan kaldıran yeni düzenlemeler yapılmasıplanlanıyor.

Sürekli bir işte çalışmayan, tazminat hakkı 10yıl ertelenen bir işçinin örgütlenme zemini darala-cak demektir. Hak arama kavramının, özelliklegenç işçiler arasında yeşerme zemini tahrip edili-yor. Amaç işçi sınıfını dağıtmak, birleşmesini önle-mek, çalışma biçimini parçalamak, kölece ve uzunsaatler boyunca çalıştırmaktır. Bu çalışma karşılı-ğında ücretler de azalacaktır. İşçi sınıfına yöneliksaldırıların benzer bir biçimi, 2B ormanlık alanla-rın satışı, Hidroelektrik ve Nükleer Santralleri’nininşası dayatmasında karşımıza çıkıyor. Tarım veyaşam alanlarına yönelik tahribat ve ticarileşmesaldırısı söz konusu olacak.

Sağlık alanındaki düzenlemelerle, yeşil kart uy-gulamasının kaldırılması ve prim ödemeyen sigor-talıların sağlık hakkından yararlanamaması günde-me gelecek.

Hükümet programında işçi, emekçi ve işsizle-re yönelik bu saldırılar planlanırken, Kürt halkınınyaşamına, taleplerine karşı savaş da son bulmuyor.

İster Zeytinburnu’ndaki kışkırtma ve sonra-sındaki tutuklamalarda devletin tarafgirliği, saldı-ranları değil saldırıya uğrayanları tutuklaması ör-neğinde olsun, isterse Silvan olaylarının çok açıkolarak ortaya koyduğu gerçeği ele alalım, AKPırkçı-milliyetçi siyasal bir çizgi de ısrar ediyor.

Silvan olaylarının ortaya koyduğu bir diğergerçek ise, devletin ısrar ettiği savaşın yaktığı a-teşte hem asker hem gerilla birlikte yanıyor. Buyananların tamamı yoksul halk sınıflarından geli-yorlar. Savaşın maliyetini ödeyenler de yoksulhalk.

Öyleyse savaşta ısrar edenler kimler? Silahtüccarları, Türkiye’yi Ortadoğu’da meydana gele-cek toplumsal patlamalar karşısında silahlı güç o-larak kullanmayı düşünen emperyalist devletler vetabii ki, sermayenin oluşacak yeni piyasalarda da-ha fazla pay kapmak isteyen kapitalist sermayeçevreleri. Kıdem Tazminatı fonuyla el konacak iş-çi haklarını aralarında paylaşacak olanlar da aynıçevrelerdir.

AKP hükümeti sermayenin, emperyalist dev-letlerin son 30 yılda denetim altında tutabildiği,yönlendirdiği en sadık hükümettir.

AKP, başkanlık sistemine dayalı otoriter siya-

sal rejimini inşa etmek yolunda bürokrasi ve ordueksenli eski rejimi tasfiye ederken, sermaye vepolis eksenli yeni rejimini kuruyor. Bu rejimin po-litik harcını da siyasal İslamcılıkla, geleneksel siya-setle karıyor. Ekonomide büyük kırılmalar yaşan-madığı sürece iktidarını koruyacak ve oy desteği-ni sürdürecek olan AKP hükümetinin dengelerinisarsacak olan, AKP’ye oy verse de sınıfsal çıkarla-rı AKP politikalarıyla çelişkiye girecek olan ikitoplumsal güçtür. Birincisi işçi sınıfıdır, ikincisiKürt halkının siyasal gücüdür.

AKP bu iki toplumsal kesime karşı olduğu gi-bi, kadınların haklarına, ormanlara, çevreye, dere-lere, nükleerin tehdit ettiği yaşam hakkına saldırı-yı yürüten partidir.

İşçilerin Sesi gazetesi olarak, ısrarla birleşikmücadelenin altını çizerken, işaret ettiğimiz butek merkezli saldırı odağı karşısında birlik oluştur-manın zorunlu olduğudur. Farklı alanlarda saldırıaltında olan toplumsal sınıflar, Kürt halkı, kadınlarve tüm ezilenler AKP hükümetine, sermayeye veemperyalizme karşı ortak bir mücadele programıetrafında birleşmelidir.

Birleşik mücadele olanağı bugün düne göredaha fazladır, çünkü AKP yüzde 50 oy alarak ken-di dışında kalan ve kendisine muhalefet edenlerintamamına savaş açmıştır.

Öyleyse, komünistlerin, devrimcilerin işçisınıfı zemininde yürüttükleri mücadeleyi dahayaygınlaştırıp derinleştirerek, olanakları değer-lendirip Kürt halkıyla dayanışma içinde birleşikmücadeleyi örgütleyecek siyasi ve örgütsel bi-çimleri bulması, gündemlerinin ilk maddesi ol-mak zorundadır.

AKP, ÝÞÇÝLERE, KÜRTLERE, EZÝLENLERE KARÞI SAVAÞ HÜKÜMETÝNÝ ÝLAN ETTÝ…

BÝRLEÞÝK MÜCADELEYÝ ÖRGÜTLEMELÝYÝZ!Hükümet programýnda iþçi, emekçi ve iþsizlere yönelik saldýrýlar planlanýrken,

Kürt halkýnýn yaþamýna, taleplerine karþý savaþ da son bulmuyor.

AKP bu iki toplumsal kesime karþý olduðu gibikadýnlarýn haklarýna, ormanlara, çevreye,

derelere, nükleerin tehdit ettiði yaþam hakkýnasaldýrýyý yürüten partidir.

Page 3: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

3

Ýþçilerin Sesi

Sivas katliamının ardından 18 yıl geçti. Pir sultanAbdal’ı, Sivas’da anmak için toplanan aydın, yazar,sanatçı, ozan ve semahçı 33 canımız, 2 temmuz gü-nü Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmişlerdi. Ogün sekiz saat boyunca otele yapılan saldırıları sey-reden devletin zihniyetinde bugün de bir değişiklikolmadığını görüyoruz.

Alevi örgütlerinin başından beri otelin kapatıl-ması ve yerine bir müzenin açılması talebini gör-mezden gelen AKP hükümeti, sözde alevi açılımını“parlatmak” için, İl özel idaresine Madımak otelinisatın aldırmıştı. Sivas Valiliği de, binayı “Bilim veKültür Merkezi” olarak hizmete soktu. Giriş bölü-münde bulunan duvara, 2 Temmuz günü katledilen“33 can” ve iki otel görevlisini yanı sıra, ölen ikigöstericinin adının da yazılması, ailelerin içini yakanbir kor olmuştur. Valilik, Madımak ismini kaldırdıve yeri kültür merkezi ilan ederek, Madımak ismi-ni ve yaşanan katliamı hafızalardan silmek istedi.

Polis, Sivas girişinde yaptığı aramalarda, “Madı-mak oteli utanç müzesi” yazan bir pankartı içeri al-mak istemedi.

Bu pankart, “Kültür Merkezi”nin tabelasının

üstünü yapıştırılacaktı. Pankartı vesile ederek oto-büsleri iki saat bekleten, Madımak Otelinin olduğusokağı, polis barikatı ile kapatan, ailelerin otelin ö-nüne gelip karanfil bile bırakmasına izin vermeyen,gaz bombası atılması ve ailelere copla saldırı emriveren devletin yetkililerine sormak gerekiyor.19993’ün 2 Temmuz günü katliam yaşanırken, bugüvenlik güçleri ve önlemleri neredeydi?

AKP hükümetinin temsilciler bütün güçleriyleüzeremize gelirken, hem Sivas içinde hem de giriş-de çok kararlı bir tavır sergilendi. Bu nedenle en-geller aşıldı, otobüsler Sivas’a girebildiler.

Valilik, dışarıdan gelenlerle, Sivas’lı canların biraraya gelmeleri önlemek için elinden geleni yaptı,devlet terörünün bütün araçlarını kullandı. Madı-mak otelinin önüne barikatlar kurularak, kitlenin i-çeri girmesi engellendi. Aileler içeri girerken, hare-ketlenen kitleye gazla müdahale edildi.

Bazı sivil polislerin kitleyi yönlendirmeye çalış-tıkları, barikatlara taş attıkları görüldü. Bu provaka-törler tespit edildiklerinde, polisler tarafından alan-dan kaçırıldılar.

Valiliğin üç amacı vardı: Birincisi, gelenleri sınır-lamak, protestocu kitleyi küçültmek. İkincisi, pan-

kartı astırmamak, üçüncüsü ise, Madımak otelinegirişi engellemekti. Sonuç olarak tertip komitesinedava açmaktan da geri durmadı.

Bu yıl ki 2 Temmuz anmalarına damgasına vu-ran olay ise, Sivas katliamındaki baş aktörlerden bi-ri olan Cafer Erçakmak’ın, yıllardan beri Sivas’dayaşadığının, ölümünün ardından ortaya çıkmasıydı.Erçakmak’ın kaçak olarak yıllar boyunca emeklimaaşını aldığı ve emniyet müdürlüğüne beş metremesafedeki bir evde yaşadığı anlaşıldı.

Bu habere de şaşırmıyoruz, Sivas katliamını sa-nıklarının avukatlarının da kimler olduğunu çok iyibiliyoruz. 33 aydını ve iki otel görevlisini yakan ka-tillerin avukatları kimlerdi ve bugün ne yapmakta-lar? Av. Şevket Kazan, eski RP Milletvekili ve eskiAdalet Bakanı; Av. Celal Mümtaz Akıncı, Afyon Ba-rosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkeme-si üyesi; Av. Hayati Yazıcı, AKP’nin Devlet Bakanı;Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili;

Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili, Baş-bakan Erdoğan’ın eski avukatı; Av. Hüsnü Tuna,AKP Konya Milletvekili… bu liste uzayıp gidiyor!

“Madımak Utanç Müzesi” olana kadar kayıpla-rımızı anmaya ve yaşatmaya devam edeceğiz, yapı-lan katliamları unutmayacağız ve unutturmayacağız.Daha önceki deneyimlerimizden şunu biliyoruz ki,unutursak yine yaşatırlar.

(*) Metin Aslan, eski TEKEL işçisi, Pirsultan Abdal

Kültür Derneği 1 Mayıs Mahallesi Şube Başkanı

“MADIMAK UTANÇ MÜZESÝ OLSUN” DÝYENALEVÝLERE SÝVAS’DA GAZLA MÜDAHALEMetin AArslan ((*)

Askeri Şura toplantılarının hemen öncesinde, Ge-nelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının aynıanda istifa edip emekliliklerini istemeleri, bu ülkedeilk kez yaşanan bir olaydır. Bu gelişmeyi herkes ken-di siyasi meşrebine göre yorumladı. Kimileri, bunuülkede sivil demokratik rejim açısından büyük birbaşarı olduğunu iddia ederken, diğer bir bölümü isevarılan noktanın AKP iktidarının orduyu da ele ge-çirmesi anlamına geldiğini, TSK’nin de “İmamın Or-dusu”na dönüştürülme yönünde dev bir adım atıldı-ğını savundu.

Önce olayın teknik yanına değinelim: Ağustos a-yında yapılacak Askeri Şura’da, görev sürelerinindolması nedeniyle, üç kuvvet komutanının zaten e-mekli edilmesi bekleniyordu. Sadece GenelkurmayBaşkanının iki yıl daha görev süresi vardı. Yine buŞura’da Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesingözüyle bakılan Necdet Özel’in, iki yıl sonra Genel-kurmay Başkanı olması planlanmıştı. Şimdiki durum-da bu, iki yıl önce gerçekleşmiş oldu. Yani son isti-falar ile üst düzey komuta kademesinde, daha önceplanlananın dışında çok önemli bir değişiklik gerçek-leşmiş değil. Ancak bu arada “Balyoz”, “İnternet An-dıcı” gibi davalar yüzünden onlarca generalin terfile-rinin engellendiği ve bu yolla, söz konusu generalle-rin ordudan tasfiye edildiği de bir gerçektir. İştetoplu istifaları, bu tasfiyelere karşı ordunun tepkisiolarak görmek gerekir. Bu tepki siyasi sonuç doğu-racaktır. Adalet Bakanının, son gelişmelerden ba-ğımsız olarak, tutukluluk sürelerini düzenleyen bir

yasa tasarısını Meclis’e göndereceklerini açıklaması-nın, CHP ile yapılan protokol gereği de olsa, tutuk-lu generalleri, dolayısıyla orduyu rahatlatacak bir so-nuç yaratması beklenmelidir.

Bu DalaþmadanDemokrasi ÇýkmazAncak bu gelişmeler, demokratikleşme yönün-

de atılan adımlar olarak görülmemeli. Her ne kadaraskerin, sivil siyasi iktidara tâbi olması, burjuva par-lamenter sistemin gereği olsa da, bu durum, kendi-liğinden, demokrasinin hâkimiyeti olarak yorumla-namaz. İran, Rusya, Çin, Suriye vb. onlarca ülkedede asker, sivil siyasi iktidara tabidir ancak bu ülke-lerde totaliter ve otoriter rejimler hüküm sürmek-tedir.

İkinci olarak, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele-lerine karşı güvenlik, Kürt özgürlük hareketine kar-şı bastırma ve tasfiye konseptinin Milli Güvenlik Ku-rulunda askerler ve siyasi iktidar tarafından birliktehazırlandığı unutulmamalı. Yine ülke dışına dönük,emperyalistlerin talepleri doğrultusunda gerçekleş-tirilen, siyasi ve askeri müdahalelerin ortaklaşa ka-rarlaştırıldığı akıldan çıkartılmamalı. Kısacası, kendiaralarında üstünlük mücadelesi veren egemen siste-min bu iki kurumu, ezilenler ve sömürülenler karşı-sında her zaman yekvücutturlar.

Hal böyle olunca, son “bilek güreşini”, iç ve dışegemenlerin çıkarları ve talepleri doğrultusunda, ül-ke içindeki sistemi güçlendirmeye yönelik adımlarolarak yorumlamak doğru olacak. Emperyalistler ve

işbirlikçisi egemen sınıflar, sivil idarenin belirleyicirolü altında rejimin kurumları arasındaki çatlaklarıgidermek ve onları yekpare hareket eder durumagetirmek istemektedirler. Bu bağlamda, son geliş-meler karşısında ABD ve AB emperyalistlerinin si-yasi iktidarın arkasında yer almaları anlamlıdır.

Gerek 1991 yılındaki Körfez Harekâtı gerekseABD’nin Irak işgali sırasında, emperyalistlerin talep-lerine cevap vermeyen iki başlı yönetimin ortadankalkması gerekmektedir. Hatırlanacağı gibi, 1991Körfez Savaşı sırasında, ordunun Özal Planına (birkoyup üç alma stratejisi) karşı çıkması, zamanın Ge-nelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın istifasına yolaçmış, ancak Özal Planı hayata geçirilememişti. 2003yılında ise Hükümet Tezkeresi Meclis’te reddedil-miş ve ABD bu durumdan orduyu sorumlu tutmuş,tepkisini “çuval geçirme” operasyonu ile göstermiş-ti. Bölgede Türkiye’nin yapacağı çok iş vardır! O ne-denle “güçlü” olması gerekir.

İkinci olarak, ordunun PKK’ye karşı mücadele-de başarısız olduğu düşünülmektedir. O nedenle hi-zaya çekilmeli, sivil iradeye tâbi kılınmalıdır. Yani“terörle mücadelede” de çok başlılık ortadan kaldı-rılmalıdır. Gelecekte, işçi ve emekçilerin mücadele-leri ve öteki toplumsal muhalefet hareketlerine kar-şı da hazırlıklı olunmalıdır. Sonuç olarak, son kriz,rejimin ezilen ve sömürülenlere karşı güçlendirilme-siyle sonuçlanacak olup, işçi ve emekçilere, Kürtle-re demokrasi değil daha fazla baskı getirecektir. Onedenle ezilenler ve sömürülenler de güçlerini bir-leştirmeli kendi saflarını sağlamlaştırmalıdırlar.

REJÝM KENDÝNÝ TAHKÝM EDÝYORSon “bilek güreþini”, iç ve dýþ egemenlerin çýkarlarý ve talepleri doðrultusunda, ülke içindeki

sistemi güçlendirmeye yönelik adýmlar olarak yorumlamak doðru olacaktýr.Necdet SSeçer

Page 4: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

4

AKP’nin ve sözde muhalefet partisi CHP’nin Kürthalkına karşı açtığı savaş, seçim ertesinde de hızı-nı kesmedi. AKP iktidarının adım adım geliştirdiğive derinleştirdiği muhafazakâr çizgi, ona destekverenleri de güçlendirdi. Ancak AKP muhafa-zakârlığının yanısıra, zaman zaman MHP ile aynısularda gezerek Türk milliyetçiliğini de güçlendiri-yor. Kürt düşmanlığı, Kürtçe düşmanlığı sadecePKK ile sınırlı değil. Kürt bir işçiden Kürtçe şarkısöyleyen bir kadına, aynı mahalleyi yıllarca payla-şan kişilere kadar dalga dalga yayılıyor. Hükümet,polisiyle, jandarmasıyla her alanda Kürtleri bastır-ma, sindirme harekâtının başını çekiyor.

İstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye A-çıkhava Sahnesi’nde düzenlenen “Suyun Kadınları-Mujeres de Agua” adlı konserde, Dersimli sanatçıAynur Doğan Kürtçe şarkılarını söylerken birgrup “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez”, “Türkçesöyle!” sloganlarıyla konseri provoke etmeye ça-lıştılar, sahneye minderler, pet şişeler fırlattılar.Bu saldırganların AKP’ye oy verip vermediğini bil-miyoruz ama Türk milliyetçisi beyaz TürklerinAKP ya da MHP ve CHP ile aynı çizgiye geldikle-rini, ırkçı şoven bir siyasetin parçası oldukları a-çıktır.

Aydın’ın Germencik ilçesinde çalışan Kürt iş-çiler bıçaklı saldırıya uğradı. Aralarında BDP Sökeİlçe Başkanının da olduğu üç işçi yaralandı. Sözdegüvenliği sağlamak üzere olay yerine gelen jandar-ma, saldırganları yakalayacağına, işçilere taş atma-ya başladı. Yaklaşık 60 işçi çalıştıkları otelin 5. Ka-tında rehin kaldı.

İstanbul Zeytinburnu’nda ise, 18 Temmuz’dabaşlayan Kürtlere yönelik saldırılarda, onlarca iş-yeri, 70’e yakın ev tahrip edildi. 100’ün üzerinde

tutuklama yapıldı. Kürtlerin işyerlerine ve BDP’yebir hafta boyunca ırkçı saldırılar düzenlendi. BirKürt tarafından işletilen bir kıraathane önce polistarafından basıldı, ardından mahalleli, eli sopalıgenç faşistlerin saldırısına uğradı.

Emek Demokrasi, Özgürlük Blokunun millet-vekillerinin Zeytinburnu ziyareti sırasında konu-şan BDP Zeytinburnu İlçe Başkanı Nezir Demirci,olaylar başlamadan önce Kaymakam ve Emniyet i-le görüştüklerini ancak ciddiye alınmadıkları içinolayların bu noktaya geldiğini söyledi.

Gözaltına alınanlardan 22 kişi Kürt oldukları i-çin Terörle Mücadele şubesine, diğerleri ise, Ba-kırköy şubesine gönderildi.

AKP de, CHP deMilliyetçilikle Oy AldýlarZeytinburnu’nda , hem AKP’nin hem de

CHP’nin birkaç dönemdir belediye başkan adayla-rı Giresunlu. Her iki parti de seçimlerde Kürtlerekarşı tutum alan bir siyasi çizgi izlemiştir.

Aynı zamanda önemli miktarda Kürt nüfus dabölgeye yerleşti. 2009 yılı Belediye Başkanlığı se-çimlerinde DTP’nin yüzde 7,5; 11 bine yakın veMHP’den fazla oya sahipti. Kürt seçmenin siyasiprofili ise, (ortak aday çıkartma çalışması sırasın-da görüldüğü gibi), Kürt aday olmadığı durumdaoy vermeyecek kadar, ulusal değerleriyle hareketeden siyasi bir yapıya sahip.

Bugün Zeytinburnu’nda ülkücü siyasi zemin(AKP-CHP seçmeni ve ilave olarak MHP) ve işsizgenç bir nüfus var. Bu zemine dayanarak, kimigençlik gruplarının ülkücü kışkırtmaya kapılarakellerine sopa alıp sokağa çıkması ise, polisin grup-lara müdahale etmemesiyle mümkün oluyor.

Ülkücü gençlerin sokağa çıkışına bahane yap-tıkları iki gün önce bir grup Kürt gencinin yürüyüşyaparak siyasi varlık göstermesi ve Silvan olayları-dır. Zeytinburnu yerel siyaseti açısında bu bir baş-kaldırı olarak algılanmıştır ve hem yerel siyasetçi-lerin hem de hükümetin milliyetçi siyasi söylemisebebiyle sokağa taşmıştır.

Siyasal refleksleri uzun zamandır Türk milli-yetçiliğiyle yoğrulan ve önemli kesimi işsiz olangenç kitleleri yönlendirmenin ne kadar kolay ol-duğunu, Zeytinburnu örneğinde bir kez daha gör-mekteyiz.

Olaylar Daha Ýleriye Gider mi?Sermaye ve devlet eğer tetikçi arayacak olur-

sa, bugün Zeytinburnu’nda yaşananlar gibi, sokağaçıkan milliyetçi gençler arasından seçecektir. Ö-zellikle ekonomik krizin etkilerinin artma ihtimalidüşünülürse, ırkçı milliyetçilikle kafaları dolduru-lan, ajite edilen işsiz gençlerin Kürt meselesi debahane edilerek sola, demokratik taleplere ve iş-çi haklarına karşı yöneltilmesini he m Türkiye de-neyiminden hem de dünya tarihinden biliyoruz.

Öte yandan ulusalcı soldan bakanlar, tehlike-nin tamamını görmüyor, İşçi Partisi örneğinde ol-duğu gibi MHP’den önce Silvan olaylarını protes-to ederek aşırı sağdan rol kapmaya çalışırken,as-lında aşırı sağın değirmenine su taşıyorlar.

Sol liberaller ise, “barışalım” çağrılarıylaAKP’nin bu milliyetçi kışkırtmadaki payını gizleye-rek, olayların gelişimine göz yuman hükümetedestek vermiş oluyorlar.

Üçüncü bir politik seçenek ise, hem işsizliğeve yoksulluğa karşı sınıfsal çağrıyı hem de Kürthalkının öz-savunma hakkını bir arada ifade et-mekle mümkün olabilir.

EÐER KÜRTSEN…Siyasal refleksleri uzun zamandýr Türk milliyetçiliðiyle yoðrulan ve önemli kesimi iþsizolan genç kitleleri yönlendirmenin ne kadar kolay olduðunu, Zeytinburnu örneðinde

bir kez daha görmekteyiz.Seyfi AAdalý

Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast,22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıcaörgüt üyesi olmak suçundan da yargılanmasısüren Samast, bugünkü haliyle yaklaşık 11 yıldaha hapiste kalacak. Samast’ın mahkûmiyeti,“adaletin yerini bulması” şeklinde kamuoyunasunuldu. Ancak bu durum gerçeği yansıtmıyor.Kamuoyuna yansıyan gerçekler, bu cinayetin,çeşitli devlet kurumları tarafından, hedef gös-terme, tehdit, teşvik, ihmal, göz yummak vası-tasıyla, adeta bir “oya gibi örüldüğünü” göste-riyor. Cinayetin, herkesin gözünün önünde yıl-lardır “geliyorum” demesine karşın hiçbir şeyyapılmadığı mahkeme sürecinde ortaya çıktı.

Aynı ağır ve duyarsız tutum yargı sürecindede devam etti. Dava açılalı dört seneden fazlaoldu. Cinayetin organizasyonu ile ilgili sadece i-

ki tutuklu var: Yasin Hayal ve Erhan Tuncel. Birbankanın kamerasında yer alan olay yeri görün-tüleri halen mahkemeye ulaşmış değil. HrantDink’i tehdit eden vali yardımcısı ve MİT gö-revlisi, olayın planlanmasından haberi olan vealdığı istihbaratı sümen altı eden polis ve jan-darmalar hakkında hiçbir şey yapılmadı.

Bu durum, cinayette çeşitli devlet kurumları-nın kolektif sorumluluğu olduğunu gösteriyor.Ağır aksak işleyen yargı da bu sorumluluğa ortakoluyor. “Hrant’ın arkadaşları”, demokratlar vesosyalistler bunu görüyorlar. O nedenle her yılyapılan anmalarda Agos Gazetesi önünde, duruş-maların öncesinde mahkeme kapısında, “Katildevlet, hesap verecek” sloganını atıyorlar. / İşçi-lerin Sesi - Haber

TETÝKÇÝ MAHKUM OLDU, YA DÝÐER KATÝLLER

Page 5: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

5

Ýþçilerin Sesi

3 Temmuz sabahı aniden başlatılan futbolda şike o-perasyonu, bütün bir ay boyunca ülke gündeminimeşgul etti. Türkiye, tarihinin en büyük demokrasikrizlerinden birini yaşarken sadece futbol konuşma-ya başladık. Müsabakalarla gündemin değişmesine,ulusal maçlardaki küçük zaferlerin ardından hakları-mızın tırpanlanmasına, sonrasında gelen zamlara a-lışkındık. Ancak bu kez ligler tatil edilmişken, ulusla-rarası hiçbir turnuva olmaksızın, futbol yine en çokkonuştuğumuz konu oldu.

Futbol bu defa herkesin bildiği ama şimdiye ka-dar hiç kimsenin suçlanmadığı pis yüzüyle gündem-deydi. Ülkenin büyük kulüplerinden birinin başkanıve yöneticileri başka bir büyük kulübün ise yönetici-si ve antrenörü tutuklandı. Diğer kulüplerden debaşkan, yönetici, antrenör, futbolcu ve kamuoyununyakından tanıdığı 31 kişi şike, silahlı suç örgütü kur-mak gibi suçlarla tutuklu yargılanacak.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de endüst-rileşen futbol, bahis şirketleri, yayın hakları, spon-sorlar ile çok büyük bir paranın hâkim olduğu bir a-lan artık. Ne olursa olsun kazanmak ilkesinin benim-

sendiği bu spor, yoksul kitleleri peşinden sürükler-ken, onların cebindeki üç beş kuruş parayı almayı daihmal etmiyor. Şimdi kapitalizmin sahadaki tezahürüolan bu kirli oyun, herkesin bildiği pis yüzüyle karşı-mızda. Taraflı tarafsız hiç kimse tutuklanan isimlerinşike yapmadığını ya da pisliğe bulaşmadığını söyleye-miyor.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) suçlanan bukulüplerin şike yaptığına kanaat getirirse, ülkenin enbüyük üç kulübünden ikisini Fenerbahçe ve Beşik-taş’ı kendi tüzüğü gereği küme düşürmesi gereke-cek. Yeni yönetime gelen TFF ise ne yapacağını bil-mez halde kafası karışık. Önce elinde belge olmadı-ğından hareketle ligler aynen başlayacak, dedi. Dahasonra sıcak yüzünden ligleri ertelediğini söyledi. Buarada TFF’nin bağlı olduğu uluslararası kurumlar U-EFA ve FİFA ise TFF üzerinde baskı oluşturuyor. O-luşumları itibariyle çok uluslu şirketler diyebileceği-miz bu kurumlar, dünyanın en büyük futbol organi-zasyonlarını düzenliyorlar ve futbolun hakim olduğusermayeyi yönetiyorlar. Kendi organizasyonlarınazarar gelmemesi için de Türkiye’deki davayı yakın-dan izliyorlar.

Sporla Siyaset Her Zaman Kol KolaSoruşturmanın başından itibaren spora siyaset

karıştırmayalım kaygısı, yetkili ağızlar tarafından sü-rekli olarak dile geliyor. Oysa futbol ve siyaset hiç-bir zaman birbirinden ayrı yürümemiş, her daim iç i-çe olmuştur. Yapılan bu şike operasyonunu da siya-setten ayrı düşünemeyiz.

Bir aydır gündemden düşmeyen bu operasyonaaslında geçtiğimiz yıl aralık ayında başlandı. Nisan a-yında ise hükümet futbolda şiddet yasasını meclistengeçirdi ve şike yapmak büyük suçlar kapsamına girdi.

Seçimlerin üzerinden bir ay geçmeden baskın içindüğmeye basıldı. Üç Temmuz Pazar sabahı anidenyöneticilerin evlerine baskınlar yapıldı. Kısa süresonra da baskın görüntüleri medyaya servis edildi.

Şike operasyonunun hükümetin bilgisi dahilindeyapıldığı çok açık. Operasyonun sonuçlanmasına ya-kın, hükümet yasama yetkisini kullanarak şikeye ve-rilen cezaları arttırmış, operasyonun yapıldığı kişilerise medya yoluyla itibarsızlaştırılmıştır. Bu verileriyan yana topladığımızda AKP hükümetinin, futboluda yargı ve medya gibi yeniden dizayn etme çabası-nı güttüğünü söyleyebiliriz.

Futbol: Yasal KumarAncak AKP’nin amacı ne olursa olsun, Türki-

ye’de futbolun hiçbir zaman temiz bir oyun olduğu-nu söyleyemeyiz. Rüşvetin ve yolsuzlukların kol gez-diği bir ülkede çok önemli bir rant kapısı olan busporun temiz kalmış olması düşünülemez. Yapılanbu operasyondan sonra da ne karar çıkarsa çıksın,futbol temizlenmeyecektir. Sadece kirliliği tescille-necek, deşifre olan futbolun patronları yerlerini baş-kalarına devredecek.

Bazı kulüp yöneticileri ise, futbolun çok önemlibir ekonomi ürettiğini söyleyerek şike skandalınınhasıraltı edilmesini açıkça talep ediyorlar. Oysa her-hangi bir ülkede futbol diye bir şey olmazsa, o ülke-de hiçbir şey değişmez. Ancak egemenler futbolunkitleleri uyutmasına her daim ihtiyaç duyarlar. Yasalkumarlarını yoksulların cebindekini almak için kulla-nırlar, hiç kimse bu rantı bırakmak istemeyecek. Bunedenle, bu şike olayı da Ergenekon davası gibi ad-ları zaten yıllardır bilinen birkaç ismin futboldan tas-fiyesi ile sonlanacak; derin futbol, derin devlet gibiAKP eliyle tekrar organize edilecek.

ÝÞTE FUTBOL!M. NNazým

Rüþvetin ve yolsuzluklarýn kolgezdiði bir ülkede çok önemlibir rant kapýsý olan bu sporun te-miz kalmýþ olmasý düþünülemez.

Casper’da sendikalaşma mücadelesi devam ediyor.Mücadelenin “tazminatları alma” aşaması tamamlandı.Patron sendikalaştıkları için işçileri tazminatsız iştenatmıştı. Beş ay süren direnişin ardından, yasal tazmi-nat hakları alınabildi. Direniş çadırı kaldırıldı.

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Merkezindenyapılan açıklamaya göre “Casper Bilgisayar işyerindeyürüttüğümüz örgütlenme çalışmaları sonucunda Ba-kanlık tespit yazısının lehimize gelmesi üzerine iştençıkartılan ve tazminatları ödenmeyen üyelerimizin 21Şubat 2011 tarihinde fabrika önünde başlattıkları di-reniş, tazminatların işverenlikçe ödenmesi üzerine 29Temmuz 2011 Cuma günü sona erecektir” denildi.

Casper’dan çoğunluğu bir yıllık sözleşmeli işçi olan32 işçi işten çıkartılmıştı. 15 yıllık kadrolu işçilerin de a-ralarında olduğu 7 işçi beş ay önce direnişe geçmişti.

Beş aylık mücadele sayesinde yasal tazminatlar,yeni ücretler üzerinden faizleriyle alındı. Bir yıllık söz-leşmeli işçiler için yaklaşık iki maaş tutarında ek öde-me yapıldı. 25’e 2’den yani tazminatsız işten çıkartılanüç işçiye tazminatları bugünkü ücret üzerinden ve ya-sal faiziyle birlikte ödendi.

Eleþtiri ve Özeleþtiri de Yapmalýyýz!İşçiler önce kendi aralarında örgütlendiler ve

sonra sendikaya gittiler. Sendika işçilerle üyelik aşa-masından itibaren ilişkiye geçti. İşçilerin daha çok eği-tim ve örgütlenme toplantısına;

genel mücadelelere katılmak gerektiği kadar işye-ri üzerinde ağırlık oluşturacak, baskı yapacak eylemve etkinliklere daha çok ihtiyaç var.

Sadece hukuk ve alt sınırda maddi destek vermekyeterli değil. Hukuk, mücadelenin ana ekseni olma-malı. İşçilerin eğitimi, örgütlenmesi ve sürece katılma-sı önemli.

Bilgisayar üretim şirketleri arasında ilk deneyimolan Casper Bilgisayar’da sendikanın örgütlenmesiçok önemlidir. Sendikaya yeni bir pencere açacaktır.

Yeni bir örgütlenme her zaman zordur. Eski iş-yerlerini korumak, yeni işyerlerini örgütlemeklemümkündür. Sadece var olanı koruyalım derken, eli-mizdekini de kaybedebiliriz.

İkincisi, işçilerin seviyesi ne olursa olsun, onlarıngörüşlerine de önem verildiğini hissettirmek, merke-zi kararlar kadar işçilerin kararları da dikkate alınma-lıdır. Casper işçisinin bağımsız bir örgütlenmeye sahipolması sendikayı güçlendirir. İşçilerin sendikaya karşıda tutum alabilmesi, o sendikanın demokratik olduğu-nu gösterir.

Üçüncüsü, metal işkolunda grev süreci, ardından1 Mayıs ve şube kongreleri süreci; yani sendikanın ö-nündeki genel mücadele görevleriydi; şimdi Casperdaha fazla gündem yapılmalı.

Ýlk Döneminin Bazý SonuçlarýCasper’da sendikalaşma mücadelesi devam ede-

cek. Yetki ve işkolu davasıyla, 3 işçinin işe iade dava-ları sürüyor.

Sendikanın yaptığı açıklamada da “örgütlenme sü-recimiz henüz tamamlanmamıştır. Bakanlığın işyerin-de sendikamızın çoğunluğuna ilişkin yaptığı tespite i-lişkin işverenliğin yaptığı itiraz ile ilgili yetki davası de-

vam etmektedir. Bu dava devam ettiği sürece bizDİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası olarak, Casper Bilgi-sayar işverenliğinin sendika düşmanı tavrını gözler ö-nüne sergilemek adına çeşitli eylem ve etkinliklerimi-zi devam ettireceğiz” denildi.

İşçiler kendilerini korumaya devam ettirmek üze-re bağımsız örgütlenmelerini, komitelerini korumalı,kendilerini yetiştirmekten vazgeçmemeliler. Aynı za-manda diğer mücadele eden veya örgütlenen işyerle-rindeki işçilerle, bağımsız sınıf hareketine inanan mü-cadelelerle, derneklerle, platformlarla, sendikalarla i-lişki kurmaya, birlikte mücadele etmeye de devam et-meliler.

Yasal haklarımızı bile mücadele ederek alabildiği-miz koşullarda, birlik ve mücadele çok önemli.

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.(Direnişteki Casper İşçileriyle birlikte hazırlanmıştır.)

CASPER’DA YASAL TAZMÝNAT HAKKIBÝLE MÜCADELE EDEREK KAZANILDI

Page 6: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

6

Yukarıdaki başlık devrimci Marksist hareketinvurguladığı bir ifade olarak kalıcılaştığında, ar-kasında köklü bir tarih ve deneyim taşıyordu.Bu hastalık, gündemimize sendikal bürokrasi o-larak damgasını vuran ve sınıf mücadelesi pra-tiğinde derin yaralar açan illetle sınırlı olmayıp,sınıfın iktidarında da kendini gösteren ve dev-rimin evlatlarının başını yiyen bir habis urdur.

Sınıf mücadelesini ve emek örgütlerininmücadeleci işlerliğini etkileyen ve devrimci di-namiğinden yoksun kılan bürokrasi olgusu, onuvar eden sistemden ve mekanizmalarından ba-ğımsız ele alınamaz. Siyasi niteliğinden soyutla-narak çözüme ulaştırılamaz. Bu durum özeldeemek örgütleri açısından (sendika, dernek, ko-operatif vs) geçerli olduğu gibi, genelde onlarıvar eden mevcut sistem ve düzeni için de (ka-pitalizm, neo-liberalizm, AKP iktidarı vs) ge-çerlidir. Meramımız şimdilik, genel gönderme-ler dışında, sendikalar ve sendikal bürokrasi ü-zerinde durmaktır.

Bu Düzen Deðiþmeli2 Temmuz 2010 tarihinde Ankara’ya gelen

bir grup TEKEL işçisi, Türk-İş ve Tek Gıda-İş’ikölelik düzeni olarak niteledikleri 4C’ye karşıdirenmeye çağırmış; “Mücadeleden kaçmayın.Görevinizi yapın” demişti. TEKEL işçilerininsendikalarına görevlerini hatırlatmasının nede-ni ise mevcut durumun aksi yönde olmasıydı.Türk-İş Genel Merkezi’ne girdiklerinde; “Bura-sı emniyet müdürlüğü mü işçi sendikası mı?”sorusunu sormalarına yol açan bir manzaravardı. Binanın tüm katlarına polis yerleşmişti.Genel Başkan Mustafa Kumlu’nun çağrısıyla ge-len polislerin uyguladığı şiddetten TEKEL işçi-leri nasiplerini aldılar. Dayanışma amacıyla ge-len Tez Koop-İş Sendikası üyesi bir işçi, genelmerkez binasında polisin işkenceli sorgusunamaruz kaldı. Türk-İş tarafından verilen cevapbundan ibaretti. Bu durum, sendika bürokrasi-sinin TEKEL direnişinde açığa çıkan somut gö-rüntülerinden sadece biriydi.

Birkaç gün sonra aynı TEKEL işçileri üyesioldukları Tek Gıda-İş’e gittiler. Polis giriş bölü-münde tehditler savurmakla yetindi. Sendika-nın Ankara temsilcisi, “Ben atanmış biriyim” di-yerek makam odasını terk etti ve gitti. Kısa sü-reliğine de olsa makam odası işçilerin oldu. Buesnada, her şakanın altında bir gerçek yatar de-yimini haklı çıkaran espriler başladı. TEKEL iş-çilerinden biri gerinerek makam koltuğuna o-turdu. Telefonu kaldırıp odada bulunan “işgal-ci” işçilere baktı ve muzip bir ifadeyle telefon-la konuşur gibi yaptı; “Amirim, teröristler sen-dikamızı bastılar. Lütfen yardım gönderin!”

Sendikal bürokrasinin işlerliğine ve çıkar ilişki-lerine müdahale eden işçilerin “terörist” ola-rak nitelenmesi gerçeğini yansıtan bu mizan-sende trajikomik bir yön daha vardı; “O koltu-ğa oturunca öyle görünüyor…”

Kısacası sorun; “dürüst, namuslu ve kişilik-li sendikacılar” ile “üçkâğıtçı, şerefsiz ve yiyicisendikacılar” meselesi değil. Sendikal bürokra-si, kötünün yerine iyinin geçmesiyle veya ahla-ki terimlerle çözülemeyecek kadar sistematikve derin bir sorun.

Mücadeleci TEKEL işçilerince yapılan birespriden zorlama bir sonuç çıkarıldığını düşü-nenlere biraz daha geriye giderek somut birgörüntü sunalım: 1989’da başlayan Bahar Ey-lemleri’nin doruğu, 1990-1991’de gerçekleşenZonguldak maden işçilerinin büyük greviydi.Maden işçilerinin yükselen mücadele dalgası ü-zerinde GMİS Genel Başkanı Şemsi Denizer a-deta sörf yapıyordu. Cumhurbaşkanı TurgutÖzal’ı ve Yıldırım Akbulut Başbakanlığındaki A-NAP iktidarını sallayan madenci grevinin ve bü-yük Ankara yürüyüşünün ön saflarında ve Şem-si Denizer’in yanında, “solcu ve mücadeleci”sendikacılardan birisi yer alıyordu: Atilay Ay-çin. 1989 Bahar Eylemleri ile başlayan sınıf mü-cadelesinin arındırıcı ateşi yıllanmış bürokratsendikacıları sıyırıp atmış, bürokrasi işçi sınıfı-nın pasıdır nitelemesini ve mücadele süreçle-rinde bu pasın atılacağı tespitini doğrulamıştı.Ama sendikalar yine aynı bürokratik işlerliğeve sisteme sahiptiler.

Geldik bugüne: O mücadeleci sendikacılaryeni tipte sendika bürokratları oldular. Nere-deyse öncekiler kadar iktidar koltuklarına yapı-şarak yıllandılar. Koltuklarını ve ayrıcalıklarınıterk edemediler. Mevcut sendikal sistem bü-rokratik yapıları sebebiyle, işçilerin kendi ör-gütleri olamayacağını bir kez daha göstermişoldu. Eski hamam eski tas olduğu sürece, kur-nanın başına geçenin kimliği önemli değildi.Tek Gıda-İş Sendikası’nın makam odasında di-renişçi TEKEL işçilerince canlandırılan mizan-senin hayata geçmiş örneklerinden birisi deHava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ay-çin’dir. Mesele ne kişiseldir, ne de kişilik soru-nuyla açıklanabilir.

Ýþçi Sýnýfýnýn Kendi ÖrgütüMevcut sendikaları ve işçi örgütlerini, sını-

fın öz örgütlenmeleri niteliğinde kendi örgütle-ri kılabilmenin ilk koşulu, sınıfa sonsuz güven-mekten ve karar organları niteliğindeki işçimeclisleriyle doğrudan temsili gerçekleştirebil-mekten geçiyor. Sınıfın öz örgütlerini yaratabil-mek, bürokrasiden dert yanan “özgürlükçü” li-berallerin hoşuna gitmeyecek bir ifadeyle, as-

lında sınıfın iktidar organlarını bugünden başla-yarak oluşturmak anlamına da gelir. Dolayısıy-la da sorun kelimenin gerçek anlamıyla siyasal-dır ve gerek genel anlamda gerekse de özel an-lamda sınıfın iktidarı sorunudur. Bu kavranma-dığı sürece, “tarih tekerrürdür” söylemlerinindışına çıkılamaz. Anti bürokratik hiçbir müca-dele programatik ifadesini bulamaz.

Doðrudan Temsilİşçiler ve emekçilerin kendi öz eylemlerin-

den yansıyan gerçeklik; yalnızca ihtiyaçlarınıdeğil, hayat tecrübelerini de kendilerine reh-ber edinmeleridir. Emekçilerin kendiliğindentecrübelerine karşı elitist ve ikameci yaklaşım-lar, en devrimci programın bile sınıf mücadele-si içindeki politik güncellenmesini engeller. Budeneyimlerden yola çıkarak devrimci politika-ların somutlanması gerekir. Sınıfın kendi örgüt-lerini yaratacak olan dinamik de, mücadele i-çinde güçlü kılacak olan dayanak da buradadır.Devrimci bir öznenin sınıf mücadelesi içindeüstünlük sağlayabilmesi de buna bağlıdır.

Devrimci uzlaşmazlık ve ilkeli duruş, sınıfıngüveninin mücadele içinde sağlanması ve sağ-lamlaştırılması sürecinde en geniş devrimci es-neklikle birleşir. Sınıfın siyasi gücünü ve öz gü-venini kazanacağı öz örgütlenmelerin şekillen-mesi ve siyasal önderliğinin biçimlenmesi ancakbu bileşimle olabilir.

Devrimci politika, en kritik anlarda bile e-zilen yığınların sesine ve ihtiyaçlarına kulakvermekle oluşur. Ama hiç şüphesiz ki devrimcipolitikaların asli kaynağı daha geniş ve diyalek-tik bir açıdan bakabilmesidir. Bu noktada belir-leyici olan ise, öz örgütlenmelerin yaratılmasıve işçi meclisleri kanalıyla sağlanan doğrudantemsilin tesis edilmesidir. Bunun adı da işçi de-mokrasisinden başka bir şey değildir. Bugününsendika bürokrasisini ve onu var eden sistemibaşka türlü anlamak ve çözmek mümkün değil-dir. Öz örgütlenmeler sınıfın kendi örgütleri-dir, sınıf tarafından ve sınıfın içindeki politiközne(ler) ile oluşturulabilir. Öz örgütlerin sını-fın kendi örgütleri, devrimci örgütlerin ise sınıfiçin örgütler olduğunu unutmamak gerekir.

Bürokrasi illetinin ölümcül darbeleri kadar,aşılabilirliğinin somut deneyimleri de mevcut-tur. Paris Komünü’nden Ekim Devrimi’ne uza-nan sürecin devrimci kazanımlarını, sınıfın ken-di deneyimleriyle birleştirebilmek zorunluluğu-muzdur.

Komünistlerin çıkarı işçi sınıfının çıkarın-dan ayrı değildir. Aslolan işçi sınıfının gündemi-dir; işçi demokrasisi, öz örgütlenmeler, devrimve iktidar sınıfın gündemi kılınmalıdır.

BÜROKRASÝ ÝÞÇÝ SINIFININ PASIDIRDevrimci uzlaþmazlýk ve ilkeli duruþ, sýnýfýn güveninin mücadele içinde saðlanmasý ve saðlamlaþtýrýl-masý sürecinde en geniþ devrimci esneklikle birleþir. Sýnýfýn siyasi gücünü ve öz güvenini kazanacaðý

öz örgütlenmelerin þekillenmesi ve siyasal önderliðinin biçimlenmesi ancak bu bileþimle olabilir.

N. CCemal

Page 7: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

7

Ýþçilerin Sesi

04.10.2010 tarihinde sendikalarını mücadeleyeçağıran TEKEL işçileri de şu an oturma eylemiyaptığın Tek Gıda-İş Sendikası Genel Merkezi ö-nüne gelmiş ve 2. TEKEL direnişini başlatmışlar-dı. Aynı noktada sen tek kişilik bir direniş yapı-yorsun. Neler düşünüyorsun?

TEKEL işçilerine sadece AKP Hükümeti değil,sendikaları da eziyet etti. Sendika Genel Merkezi,Genel Başkan Mustafa Türkel’in çağrısı üzerine gelenpolislerce abluka altına alınmış ve TEKEL işçilerinekarşı korunmuş. Türkel’in emriyle saldıran şoförü,korumaları ve özel güvenlikçileri TEKEL işçilerindenbirisini de ağır yaralamışlar. İşten atıldığım için o ta-rihlerde burada yoktum ve hukuk mücadelesi ver-mekteydim. Türkel benim fiilen patronum sayılır veonu iyi tanıdığıma da eminim. Hak ve hukuk tanımazbir patronun yapabileceği her şeyi Türkel de yapar.

Direniş sürecini anlatır mısın?18 yıldan daha fazla bir süre bu sendikada çalış-

tım. Santral görevlisiydim. Ayağımda protez var yüz-de 70 iş göremez raporuna sahibim. Klasik işveren-ler gibi ‘mali sıkıntımız var’ gibi bahanelerle beni27.05.2009’da işten attılar ve ‘zaten emeklilik sürende dolmuş’ dediler. Asıl atılma nedenimi kafalarınagöre ve şakşakçı biri olmamama bağlıyorum. Doğrubildiğimi söylemekten çekinmem. Dava açtım vehakkımı sonuna kadar arayacağım dedim.18.11.2009’da İstanbul 9. İş Mahkemesi’nden ‘işe ia-de’ kararım çıktı ve 30.03.2011’de de Yargıtay tara-fından onaylandı. Avukatım durumu noter kanalıylaişverenim olan Mustafa Türkel’e ve Tek Gıda-İş’e bil-dirdi. Ardından da kendisiyle birlikte işbaşı yapmayageldim. İşçi haklarını savunmak için kurulmuş bir sen-dikanın başkanı olduğunu iddia eden Mustafa Türkelile kapıda karşılaştık ve hakaretler ederek beni koru-maları eşliğinde dışarı attırdı. “Üçkâğıtçı” vs. gibi ha-karetler etti. Hakkımı aramış olmam ve mahkemekararıyla işe geri dönmem ‘işçi lideri’ geçinen Musta-fa Türkel ağanın zoruna gitti. ‘Örnek’ bir sendikacı;kendi işçisine ne yaptığına bakın, sonra da bunlarınişçi haklarını savunup savunmayacağına karar verin.

Diğer yöneticilerden farklı bir yakınlık veyaklaşım var mı?

İşyerim olan sendika merkezi önünde direnişegeçtim ve oturma eylemi yapıyorum. Elle yazdığımve ‘sesleniş’ adını verdiğim metinleri her gün birkaçkez yüksek sesle okuyor, ‘gasp ettiğiniz haklarımı ve-rin’ çağrısında bulunuyorum. Pasif saldırılar ve haka-retler sadece Türkel’den gelmiyor, hepsi aynı bunla-rın. Şimdilik bir dövmedikleri kaldı, ama her şeyi de-niyorlar. Okuduğum ‘sesleniş’ metinlerinden birindeSendika Genel Mali Sekreteri Mehmet Karataş, camıaçarak bana bağırdı. Beyefendi çağrımın içeriğindenrahatsız olmuş ve ‘kes sesini lan o… çocuğu’ dedi.Düzgün konuş diyerek uyardım. Bu sefer de, ‘Aşağıinersem senin bacaklarını kırarım…’ diyerek tehditetti. Yıllarca o binada çalıştım ve ‘bacaklarını kırarım’diyen zat bir bacağımın protez olduğunu biliyor.

Başka engellemelerde bulunuyorlar mı? Sendikacılarda oyun bitmez. İşte gördünüz, siz

gelir gelmez polis çağırmadılar mı? ‘Ben burada sade-

ce kendim için değil, TEKEL işçileri ve işçi sınıfı adı-na da direniyorum’, ‘sendika ağalarına karşı direniyo-rum’ diyorum ve rahatsız oluyorlar. Ben burada di-renirken Tek Gıda-İş nasıl Genel Kurul yapacak?Türkel hangi yüzle Türk-İş yönetimine muhalefet et-meye kalkacak? Benim alnım ak ama aynı zamanda daonların yüz karasıyım. Beni görmek ve duymak iste-miyorlar. Protesto ve taleplerimi ifade eden dövizle-rimle beklediğim kaldırımdaki oturma eylemimin gö-rünmesini engellemek için sendikaya ait araçları sü-rekli olarak önüme park ediyorlar. Devekuşu gibiler.Ben de kalkıp, ‘Mustafa Türkel İşçi Düşmanı!’ yazandövizimle birlikte sendikanın önündeki kaldırıma ge-çiyorum. Daha da sinirleniyorlar. ‘Ben varım, bura-dayım ey devekuşları ve beni yıldıramayacaksınız’ di-yorum. 20 günden fazla bu sürdü, araçlarını çektir-dim vs derken yeni bir yol daha denemeye kararverdiler. Bu kez polisler gelerek ‘olay yeri tespit tu-tanağı’ yazdılar. Türkel’in iddiası, görünmemi engel-lemek için önüme park ettikleri araçlar ‘çizilmiş’. He-men kamera kayıtlarına bakıldı, ifadeler verildi. Bu a-rada da ben, ‘kamera kayıtlarına bakarken işbaşı yap-maya geldiğim gün beni dışarı attığınız kayıtları da bu-lun bari’ diye takıldım. Güya, ‘gel iş başı yap’ demiş-ler de ben gitmemişim. O nedenle de bu kez ‘haklıfesih’ yapmışlarmış. Dedim ya, sendika ağalarında o-yun bitmez.

Sınıf dostlarından destek alıyor musun?TEKEL işçileri telefonla arayıp moral destek ve-

riyorlar. Casper direnişçilerinin ziyareti ise anlamlıy-dı ve duygulandım. Onlar sendikalarını ve örgütlen-me haklarını savunmak için direniyor. Ben ise atıldı-ğım işyeri sendika olduğu için, sendikaya karşı direni-yorum. İşte siz de gördünüz; Casper direnişçileri,‘bunda bir çelişki yok ve direnişçi işçiler olarak sınıf

dayanışması gerçekleştiriyoruz’ diyebiliyorlar. Ö-nemli olan da bu değil mi?

Son olarak ne söylemek istersin?Mustafa Türkel, benimle uğraşmayı bırak ve gasp

ettiğin haklarımı ver. Benimle uğraşmak yerine, sonkalemiz olan kıdem tazminatlarının elimizden alınma-sına karşı mücadele et. Yalancı pehlivanlık yapıp, TE-KEL işçilerine verdiğin yalancı şeref sözleri gibi; ‘Kı-dem Tazminatları için kimsenin görmediği büyüklük-te eylemler yapacağız’ diyerek, Türk-İş yönetimiylekoltuk pazarlığı yapma. Hodri meydan, haydi müca-deleye! Genel Kurulunuzu direniş çadırıyla, seçimle-rinizi açlık greviyle karşılayacağım, bilesiniz!

TEK GIDA-ÝÞ SENDÝKASI GENEL MERKEZÝÖNÜNDE TEK KÝÞÝLÝK DÝRENÝÞ: UÐUR DOÐAN

Tek Gýda-Ýþ Sendikasý Genel Merkezi önünde tek kiþilik bir direniþ baþlatan Uður Doðan’la görüþtük,düþünce ve görüþlerini aldýk.

N. CCemal

Geçtiğimiz yıl TEKEL işçileri mücadeleleriyle tarihyazdılar. Tek Gıda-İş Sendikası Genel Merkezi bumücadeleyi önce çadırları söktürerek sona erdirdi,ardından mücadeleyi sürdürmedi ve sendikadan dauzaklaştırmak üzere olağanüstü şube genel kurullarıtopladı. TEKEL işçilerinin bu kongrelere katılmasıengellendi. TEKEL işçileri, delege seçimlerinde liste-ye konulmadılar ve oy kullanamadılar. Böylece 78günlük Ankara eyleminde deneyim kazanan işçilerinşube genel kurullarını etkilemeleri ve mücadeledenyana şube yönetimleri oluşturmaları engellendi.

İstanbul Cevizli TEKEL işçileri, sendika yönetimi-nin bu engellemesine karşı dava açtılar. Cevizli TekelFabrikası’nda çalışan ve Tek Gıda-İş Cevizli/Kartal Şu-besi’ne üye olan 280 TEKEL işçisi de 22-25 Haziran2010 tarihleri arasında yapılan delege seçimlerine a-lınmadılar. İsimleri listede yer almadığından oy kulla-namadılar. Bu haksız ve anti-demokratik uygulamayakarşı, 280 TEKEL işçisi adına sembolik olarak MetinArslan tarafından dava açıldı. Delege seçimlerinin ip-tali ile şube olağanüstü genel kurulunun tedbirendurdurulması istendi. Dava henüz açılmışken Tem-muz ayında gerçekleştirilen olağanüstü genel kuruluniptali istemiyle de ikinci bir dava açıldı.

TEKEL işçileri yok sayılarak gerçekleştirilen de-lege seçimlerine ilişkin davaya bakan Kartal 2. İşMahkemesi, 21.12.2010 tarihinde acele bir kararlave “işçilerin fiilen çalışmaması” gerekçesiyle davayıreddetti. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise 12.04.2011tarihinde, mahkemenin kararını haksız ve hukuka ay-kırı bularak bozdu. Yargıtay kararı, anti-demokratikyöntemlerle sendika içi demokrasinin ihlal edildiğiniaçıkça ortaya koyar nitelikte. Kararda özetle şöyledeniyor; “…davacı ve benzer durumda olan işçilerindelege seçimlerine sendika üyesi olarak katılıp oykullanmalarına engel olacak şekilde yapılan seçimle-rin iptali gerekir. …Sendika tüzüklerinde delege se-çilmeyi engelleyici hükümler konamaz şeklindeki dü-zenleme ile yasa koyucu sendika organlarında görevalmayı, dolayısıyla sendika içi demokrasiyi sağlamayıamaçlamıştır.”

Bu kararın ardından, Kartal 2. İş Mahkemesi’ndedava yeniden görülecek. Seçimlerin iptaline yönelikverilecek karar, hem Tek Gıda-İş Sendikası’nın anti-demokratik yöntemlerini tescillemiş olacak, hem desendika bürokrasisinin oyunlarına karşı emsal niteli-ği taşıyacaktır. / İşçilerin Sesi-Haber

YARGITAY TEKEL ÝÞÇÝLERÝNÝ HAKLI BULDU

Page 8: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

8

Ýþçilerin Sesi

Diyarbakır-Silvan kırsalında meydana gelen ve13 askerin ölümüne yol açan silahlı çatışma ül-kenin siyasi gündeminde bomba etkisi yarattı.Çünkü son üç yılda, devlet güçleri bir defadabu kadar büyük çaplı bir kayıp yaşamamıştı. O-layın ardından, Başbakan Erdoğan bir yandanKürt siyasi hareketi ve onu destekleyen Kürt-leri tehdit ederken diğer yandan farklı bir stra-teji izleyeceklerini duyurdu.

Kürt siyasi hareketi ve Kürtlere dönük teh-ditler ülke çapındaki yansımasını hemen buldu.Bir yandan BDP binalarına yönelik saldırılar yo-ğunlaşırken diğer yandan ülkenin çeşitli yerle-rinde Kürt emekçilere yönelik linç saldırılarıhız kazandı. Özellikle İstanbul’un Zeytinburnuilçesinde günlerce süren ırkçı-faşist saldırılarınsonucu çok sayıda Kürt linç girişimine uğraya-rak yaralandı, Kürtlerin ev ve işyerlerine yöne-lik saldırılar nedeniyle de çok sayıda ev ve işye-ri hasar gördü. Aslında hükümet politikası veBaşbakanın son açıklamalarıyla örtüşen bu sal-dırılar, devletin kolluk güçlerinin denetim ve i-cazeti altında gerçekleşti. Siyasi iktidar, Kürtle-re dönük baskı, korkutma ve sindirme politika-sı izleyerek onların örgütlülüğünü dağıtma veKürtleri, Kürt siyasi hareketinden uzak tutmapolitikası izlemektedir. Bu politika sürekliliktaşımakla birlikte özellikle tasfiye politikasınındarbelendiği durumlarda hız ve şiddet kazan-maktadır. Bu noktada, Habur fiyaskosunun he-men ardından yaşanan olaylar ve özellikle İz-mir’de DTP konvoyuna yapılan saldırı hatırlan-malıdır. Son gelişmeler de bu çerçevede değer-lendirilmeli, yaşanan saldırı ve linç olaylarınınsiyasi sorumlusunun AKP iktidarı olduğu bilin-ce çıkarılmalıdır.

Başbakanın tehditlerinin sonuçları bu şekil-de ortaya çıkarken, farklı stratejinin de, kendi-lerinin ifadesiyle, “terörle mücadelede” polisedaha fazla görev verilmesi ve bu bağlamda bin-lerce özel harekâtçı polisin bölgeye gönderil-mesi olduğu ortaya çıktı. Aslında bu stratejininhiç de yeni olmadığı, 1990 lı yılların uygulama-sına geri dönüş anlamı taşıdığı görülüyor. Sözkonusu yıllar, “faili meçhul” cinayetlerin, yargı-sız infazların ve sivil halka yönelik kötü mua-mele ve işkencelerin zirve yaptığı yıllardır. Si-yasi iktidar, bu yılları hatırlatarak, Kürt halkınıtehdit etmekte ve sindirmeye çalışmaktadır.Bugün bölgenin çeşitli alanlarında on binlerceaskerle gerçekleştirilen operasyonların özelharekâtçı polislerle yapılması, askeri açıdan

mümkün değildir. Polis gücü vasıtasıyla yerleşikhalkı hedef alacaklardır; dolayısıyla bu süreçtenen fazla bölge kırsalında yaşayan yoksul Kürtlerzarar görecektir. Zaten konuya “terörle müca-dele” perspektifi ile yaklaşan MHP lideri Bah-çeli, “Karakol polisi Cilo Dağı’nın tepesinde neyapacak?” diyerek bu plana karşı çıkarken,CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 1990 lı yıllaradönülmesinden endişe duyduğunu açıklamıştır.Kürtler ise, bu tür tehditlerin kendilerini yıldı-ramayacağını, kendilerinin “eski Kürt” olma-dıklarını belirtmişlerdir.

Sorunlarýn nedenitasfiye politikasýdýrSiyasi iktidarın Kürt sorunu karşısındaki te-

mel stratejisi, Kürt siyasi hareketini tasfiye et-mektir. Tasfiye politikası iki temel hedefe yö-neliktir. Birincisi, bağımsız Kürt siyasi hareketi-ni Kürt halkından kopararak rejime entegre et-mek; bu yapılamazsa sınırlandırıp, etkisizleşti-rip marjinalleştirmek. İkinci olarak, PKK güçle-rini silahsızlandırmak. “Demokratik Açı-lım”dan, Habur’dan PKK militanlarının girişineizin verilmesine, YSK’nın veto girişiminden Ha-tip Dicle’nin vekilliğinin gaspına, KCK ve ötekisiyasi operasyonlardan tutuklu milletvekillerinhapiste tutulmaya devam edilmesine kadar, bü-tün politikalar bu strateji çerçevesinde hayatageçirilmektedir. Doğal olarak, Kürt siyasi hare-keti bu politikaya direnmektedir. Bir yandanMeclis’i boykot ederek, gurup toplantılarını Di-yarbakır’da yaparken diğer yanda demokratiközerklik kararını ilan etmekte ve bu yöndekiçalışmalarını derinleştirme yönünde adım at-maktadır.

Son siyasi gelişmeler ve can kayıpları aslın-da sürpriz değildir. Kürt siyasi hareketi ve çe-şitli Kürt çevreleri, uzun süredir, askeri ve si-yasi operasyonların durdurulması ve sayıları ikibini aşan tutuklu Kürt siyasetçinin serbest bı-rakılmasını talep etmektedir. Buna karşın siya-si iktidar, hem askeri operasyonları hem de si-yasi tutuklamaları sürdürmekle kalmamakta,genel seçimlerde ortaya çıkan Kürt halkının i-radesinin Meclis’e yansımasının önüne çeşitliengeller koymaya çalışmaktadır. Askeri ope-rasyonların sürmesi her iki taraftan artan ö-lümleri getirirken, siyasi operasyonlar, Kürt si-yasi hareketinde kendi içine dönme eğiliminigüçlendirmektedir. Bu da, Kürt sorunu temel-li, siyasi ve toplumsal gerilimin yükselmesiniberaberinde getirmektedir.

Yaşanan bunca deney ve gerilimden sonrasiyasi iktidar, seçimlerde aldığı yüzde elli oy o-ranına dayanarak, Kürtleri dize getirebileceğiyönündeki yanlış kanaatini bir an önce terk et-melidir. Kürt meselesinin, rejimin ve siyasi ik-tidarın yumuşak karnı, “Aşil topuğu”, olduğu-nun bilincine varmalı, tasfiye politikalarını terkederek, Kürt siyasi hareketi ile sorunun çözü-müne yönelik müzakerelere başlamalıdır. As-keri ve siyasi operasyonları durdurarak özgürve barışçı bir tartışma ortamı yaratmalıdır. Ge-rek can kayıplarının gerekse siyasi ve toplum-sal gerilimlerin önüne geçmenin yolu budur.Yirmi yıl önce denenmiş ve iflas ettiği görül-müş politikalara geri dönmek, sorunu daha dabüyüteceği gibi, AKP’yi de bu iflas etmiş politi-kaları izleyen siyasi partilerin yanına, siyasetmezarlığına gönderecektir.

DOÐRU STRATEJÝSÝYASÝ ÇÖZÜM POLÝTÝKASIDIR

Yirmi yýl önce denenmiþ ve iflas ettiði görülmüþ politikalara geri dönmek,sorunu daha da büyüteceði gibi, AKP’yi de bu iflas etmiþ politikalarý izleyen

siyasi partilerin yanýna, siyaset mezarlýðýna gönderecektir.Aykut ÖÖzer

Page 9: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

9

Ýþçilerin Sesi

Başbakan Tayyip Erdoğan “ustalığını” ilan ettiği 61.Hükümet programına göre, kadın ve erkek işçilerin,emekçilerin, işsizlerin ve gençlerin güvenli gelecekhakkından bir pay daha eksiltiyor. Programda büyükbir saldırı özelliği taşıyan iki hedef bulunuyor: kıdemtazminatının kaldırılması ve esnek çalışma.

Hükümet Programının “işsizlikle mücadele”ye ay-rılan bölümünde kıdem tazminatının kaldırılacağı veyerine bir fon kurulacağı ilan ediliyor: “İşçilerin büyükçoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde öde-me baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli so-run alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorunu,kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdemtazminatını garanti altına alan bir fon oluşturularakçözülecek” deniliyor. Uzun zamandır gündemde olankıdem tazminatının fona bırakılması, ilk kez AKP hü-kümeti tarafından uygulamaya konulmak isteniyor.

Kýdem Tazminatý nedir?1936 yılında başlayan ve 1975 yılından bu yana sü-

ren kıdem tazminatına göre, patronlar 1 yıldan fazlasüredir işyerinde çalıştırdığı işçiyi (sebepsiz olarak) iş-ten çıkardığında veya işçinin emeklilik süresi doldu-ğunda, işçinin çalıştığı her bir yıl için 30 günlük giydi-rilmiş brüt ücreti tazminat olarak öder. Çalıştığı yılagöre 15 günden 8 haftaya kadar da ihbar tazminatı ö-denir. Yıllık tazminat ödemesinin her yıl tavanı deği-şir. Bu yılın tavanı 2 bin 623 TL’dir.

Kıdem Tazminatının bir fona bağlanacağı, 2003 yı-lında AKP hükümetinin çıkardığı İş Kanunu’nda yer a-lıyordu. Sekiz yıl önce ilgili kanunda bu madde için“kanunla düzenlenir” denilerek zamana bırakılmıştı.Öyle anlaşılıyor ki, AKP yüzde 50 oy desteğiyle şim-di zamanıdır, diyor. İşçi sınıfına en etkili saldırısını ger-çekleştirmek üzere hazırlanıyor.

Kıdem tazminatı hakkının bir fona devredilmesidemek, patronların kıdem tazminatından kurtulmala-rı ve onlar yerine bir fondan ödeme yapılması demek.Böylece patronlar için işçi çıkarmanın maliyeti azalmışolacak. Diğer yandan, patronların söz konusu fona ö-deme yapmamaları ya da eksik ödeme yapmaları du-rumunda (tıpkı sosyal güvenlik primlerinde olduğu gi-bi) fon açık verebilecek ve bu açık kamunun üzerineyıkılabilecek. Kısaca fon uygulaması, kıdem tazminatıhakkının budanmasıdır, patronların rahatça işçi çıkar-masının önünü açacaktır.

Aynı zamanda fonların denetiminin hükümetlerinelinde olması, örneğin AKP için cari açığa yama içinfondan yararlanması anlamını da taşıyor. Fonda biri-ken paralar düşük faizlerle, kamu kâğıtları eliyle de-ğersizleştirilecek. Sonuç olarak, Zorunlu Tasarruf Fo-nu, Konut Edindirme Fonu vb.nin başına ne geldiyse,Kıdem Tazminatı Fonunun başına da benzeri gelecek.

Kiralýk Ýþçilik, Esnek Çalýþma, Güvencesizlik ArtacakBelki her şeyden daha önemlisi, patronlar “kıdem

tazminatınız devlet fonunda birikiyor” diyerek, işçile-ri istedikleri sürelerde çalıştıracaklar. Böylece, “işçikiralamak”, “part-time çalışma”, esnek çalışma yay-gınlaşacak.

Bugün birçok işyerinde devam eden fiili ya da hu-kuk mücadelesinin büyük bölümü “işe iade” ve “ala-cak” talepleri içeriyor. Eğer İşçiler de, kıdem tazmi-natlarının bir fonda biriktiği inancına kapılırlarsa, butür talepler için mücadeleye girişmeyecekler. Patron-lar ise, “git tazminatını devletten al” diyebilecekler. Ogüne kadar karşılarında muhatap olar patronları gö-

ren işçiler, tüzel bir kuruma karşı mücadele etme du-rumunda kalacaklar.

İşçi-işveren arasındaki ilişkide genel algı ve bağdayaşanacak değişimle, işçi sınıfının“güvenli gelecek”hakkına büyük bir darbe vurulmuş olacak. Çalışanlariçin güvencesiz bir geleceğin yasalarla sermaye lehinegüvenceye dönüştürülmesiyle birlikte, toplumun veçocuklarımızın geleceğine ipotek konulmuş olacak.

61. Hükümet programında, “esnek çalışma” bi-çimlerinin uygulamaya konacağı ifade ediliyor. Geçenhükümetin Torba Yasa’dan, sendikaların baskıların-dan çok genel seçimler nedeniyle son anda çıkartmakzorunda kaldığı “esnek çalışma” biçimleri devreye gi-recek.

“Part-time işçi”, “evden çalışma”, “çağrı üzerineçalışma”, “ödünç işçilik”, “ özel istihdam (işçi kirala-ma) büroları” vb. gibi işçi sınıfının daha yoğun sömü-rüsüne yasal olanak verecek uygulamalar hükümetprogramında yer alıyor.

AKP Sermayeyi KolluyorAKP hükümeti “İstihdamın artırılması ve kayıt dı-

şının azaltılmasını” amaçladıklarını söylüyor. Yeni iş o-lanakları için “güvenceli esneklik” gerektiğini ileri sü-rüyor. “İşgücü piyasasının katılıklarını gidermek”tensöz ediyor.

Nedir işgücü piyasasındaki katılık? İş güvencesi.Sermayenin kolayca işçi atamaması. Tam gün sigorta.Gerçek ücret üzerinden sigorta. Zorunlu mesainin sı-nırlandırılması. Günlük çalışma saatinin 7,5 saat ola-rak belirlenmesi. Kıdem tazminatı hakkı. Bütün bun-lar sermaye sınıfı için “katı” sayılıyor ve “esnek” ol-masını istiyorlar.

Çalışma saatleri esnek olsun istiyorlar ki, günde12 saat çalışmaya karşı fiili ve hukuki mücadelenin ö-nü kesilsin; patronlar yasal güvenceye sahip olarak iş-çileri uzun saatler boyunca çalıştırma hakkını elde e-debilsin.

Hükümetin Ýddiasý YanlýþKıdem Tazminatını “İşçilerimizin büyük çoğun-

luğu alamıyor, işletmelerin üzerinde ödeme baskısıoluşturuyor…” Öyleyse, kaldırılsın! Bu iddia doğrudeğil.

İşçiler neden kıdem tazminatını alamıyor? Bununcevabı çok açık! Sermaye işçinin hakkını ödemiyor vegit mahkemede hakkını ara diyor ve bu süreç en azbir buçuk yıl sürüyor.

Kıdem tazminatı, işverenler üzerinde ödemebaskısı oluşturuyor mu? Maddi olarak kesinlikle ha-yır! Ancak işveren işten attığı işçiye para vermek a-ğırına gittiği için kıdem tazminatı ona ideolojik ola-rak ağır geliyor. Hem işten atıyor hem de üzerinepara ödüyor! Bu fikrin kendisi bile işverenleri rahat-sız ediyor.

61. Hükümet, işverenlerin elini hem işçi atmakkonusunda hem de esnek çalışmayı en uç düzeye yük-selterek, sermayeye katı gelen işçi haklarını esnekleş-tirerek sermayeye büyük bir hizmet vermek için ha-rekete geçecek.

Hükümet Sendikalarý ÜyeÝstatistikleriyle Tehdit EdiyorÇalışma Bakanı Faruk Çelik, ilk Üçlü Danışma

Kurulu toplantısını 12 Temmuz günü Türk İş, DİSK,Hak-iş ve TİSK temsilcilerinin katılımıyla bakanlıktagerçekleştirdi. Hükümet programı Meclis gündemin-deyken toplanan Üçlü Danışma Kurulunda konunungündeme gelmediği söyleniyor. Bakan Çelik toplantı-nın ardından yaptığı açıklamada “Çalışma hayatının ö-nündeki bütün konuları rahatlıkla tartışabileceğimizortamın olduğunu” belirtti. Bu “rahat ortam” nasılsağlandı, dersiniz?

Bunun bir cevabı aynı gün içinde sendika üye is-tatistiklerinin tek maddelik bir kanun maddesiyle 1Temmuz’dan 31 Aralık tarihe ertelenmesinde gizli.Kanun teklifini meclisteki partiler de imzalamış. Böy-lece oy birliği de sağlanmış!

Yüzde 10 Barajý Tehdit UnsuruNedir üye istatistikleri? Bir sendika işkolunda si-

gortalı çalışan işçilerin yüzde 10’u kadar işçiyi üye ya-pabilirse toplu sözleşme yapma yetkisine sahip olu-yor. Herkes biliyor ki, en iyi de bakanlık biliyor, bir-çok sendikanın üye sayısı yüzde 10 barajını aşmayayetmiyor. Kağıt üzerinde üye sayıları yüksek olsa datoplusözleşme yapılan işçi sayısı gerçek rakamın çokaltındadır. Hükümet yüzde 10 barajı silahını sendika-lara çevirerek onlardan kıdem tazminatı fonu konu-sunda taviz koparmaya çalışacak.

Ve tabii ki, ek bir maddeyle belki, “... Tarihindensonra işe başlayanların kıdem tazminatı fondan öde-necek” gibi bir madde konularak, hak sahibi işçilerinbüyük bölümünü etkilemeyecek tezini ileri sürecek-ler.

Sendika Baþkanlarý Ne Yapacak?Sendikalar her ne kadar kıdem tazminatına doku-

nursanız bunu grev sebebi sayarız, deseler bile, “işle-rini” (profesyonel sendikacılık mesleğini/ koltuklarını)kaybetmemek için, bir ara formül bulmayı tercih ede-cekler.

Kuşkusuz henüz fonun nasıl işleyeceğine dair so-mut bir öneri bulunmuyor. Ancak eğer AKP, kıdemtazminatını kaldırma hedefini, hükümet programınamadde olarak koyabildiyse, emin olun ki, bugünküsendika yöneticilerinden hiçbir korkusu olmadığı için.

İşçiler eğer kazanılmış haklarını korumak isterler-se, kendi bağımsız güçlerine, işyerlerinde sahip olduk-ları birliklerine dayanmak zorundadır.

HÜKÜMET PROGRAMI: KIDEM TAZMÝNATIHAKKINA BÜYÜK BÝR SALDIRI

Yunus ÖÖztürk

Page 10: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

10

AKP seçimlerde aldığı yüzde 50 oyla üçüncü dö-nem iktidarını pekiştirdi. Oylarının çoğunluğunu iş-çilerden, emekçilerden, işsizlerden ve yoksul halkkitlelerinden alan AKP’nin ilk icraatı, yine bu ke-simler karşı saldırı oldu. Bu saldırının ilki KıdemTazminatı Fonu’dur.

Fon’lar 12 Eylül’ün Ürünüdür1980 darbesinden sonra iktidara gelen Çanka-

ya’nı şişmanı işçi düşmanı Özal, 1987 yılında

Konut Edindirme ve Yardım (KEY) Fonu oluş-turdu. Yürürlüğe giren fon, 10 kişiden fazla işçi çalış-tıran işyerlerindeki işçilere ve ev sahibi olmayan e-meklilere uzun vadeli konut edindirme yardımı yapıl-masını öngören bir fondu. Fon, 3320 sayılı Memurlarve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut EdindirmeYardımı Yapılması Hakkında Kanun ile düzenlendi.

Bu fon 1995 yılı sonuna kadar sürdü. 1996 yı-lında çıkarılan başka bir kanunla konut edindirmehesapları tasfiye edildi. Ancak Türkiye Emlak veKredi Bankası’nda, Toplu Konut ve Kamu Ortaklı-ğı İdaresi Başkanlığı (TOKİ) adına açılan hesaptatoplanan bu yardımların hisse senedi veya nakit o-larak hak sahiplerine ödenmesine ilişkin 2008 yılı-na kadar hiçbir açıklama yapılmadı. Çünkü fonun i-çi boşaltılmıştı. Boşaltılan bu fon, buhar olup uçma-dığına göre nereye gittiğini bu fonu kullananlar ga-yet iyi biliyorlar.

Konut Edindirme Fonunun ardından boş dur-mayan hükümetler bu kez de Tasarrufu Teşvik(Zorunlu Tasarruf) Fonu oluşturuldu. Bu fonda1996–97 de kuruldu. Akıbeti de KEY gibi oldu, içiboşaltıldı. Sermaye çevrelerine peşkeş çekildi. So-nuç olarak bu fon da 2002 yılında emekçilerin za-rarına olacak biçimde tasfiye edildi.

Ýþsizlik Fonu Ne Durumda?Ardından AKP hükümetinin iktidarı dönemin-

de işsizler umut olarak sunulan İşsizlik Fonu oluş-turuldu. Sözde işsizler işsiz kaldıklarında bu fondaniş bulana kadar yararlanacaklardı. Fonun kapsamı30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerindeki işçilerikapsayınca, fonda biriken parayla bu fondan yarar-lanan işçilere ödenen miktar arasındaki açı, işsizlerlehine bozuldu.

DİSK-AR’ın “İşsizlik Sigortası” raporuna göre,İşsizlik Sigortasının uygulamaya başladığı 2002?denHaziran 2011 tarihine kadar 49 milyar TL’lik deva-sa bir kaynak oluştuğunu, 5 milyon işsizden sadece165 bininin fondan faydalandığını öğreniyoruz. Fo-nun 12 milyon TL’sinin işsizlik ödemeleri haricindekullanıldığına dikkat çekildi.

Kısacası bu güne kadar hükümetler tarafındankurulan ve işçilerden kesilen paralarla oluşturulanbütün fonlar, işçi ve emekçilerin çıkarlarına kulla-nılmıyor. Ne hikmetse bu fonlar işçilere ve emek-çilere yar olmuyor!

Kýdem Tazminatý Fonu,Hak Gaspýdýr61.Hükümet programında yer alan Kıdem Taz-

minatı Fonu, önceki fonlarda olduğu gibi işçi ve e-mekçilerin çıkarlarını korumayacaktır.

Basına yansıdığı gibi, kıdem tazminatı fonundanyararlanmak 10 yıl sonra mümkün olacaksa, hükü-met yeni fonu iç borçlanma için 10 yıl süreyle kul-lanma olanağını bulacak demektir. Ayrıca patronla-rın üzerinden kıdem tazminatı yükü kalkacak. İşçi-ler ise kazandıkları çok önemli bir hakkı kaybede-cekler.

Birleþik Mücadele ÝhtiyacýBu konuda sendika yönetimleri bildik tavırları-

nı tekrarlıyorlar. Göstermelik basın açıklamalarındışında ne yapıyorlar? Bilinçli işçilere görev düşü-yor. Dağınık olan örgütlenmeleri bir çatı altındatoplayacak ve işçi ve emekçilerin güvenini kazana-cak mücadelelere acil ihtiyaç var.

Bu doğrultuda “Kıdem Tazminatının Kaldırıl-masına, Esnek-Güvencesiz Çalışmaya, Kiralık İşçili-ğe Karşı Birleşik Mücadeleye!” sloganıyla ilk eylemiörgütleyen Herkese Güvenli Gelecek Sağlık Plat-formu bir deneyimi ifade ediyor. Deneyimlerimiziartırmalıyız.

FON, PATRONLARAKAYNAK AKTARMANIN ADIDIRB. UUmutcan

Vişne taze, suyu ve konsantresi tüketildiği gibireçel, komposto vb. şekilde de tüketilebilen ö-nemli bir meyve. Bizim için önemi bizim geçimkaynağımızın kiraz ve vişne oluşu.

Ülkenin her yerinde rahatlıkla yetişebildiğigibi bazı bölgelerde sıklıkla ve satış oranı yüksekolarak yetiştirilir. Afyon’un Çay, Sultandağı ilçe-lerinde bu miktar on binlerce tona ulaşır.

İki binli yılların başından beri vişne üreticisiçok para kazanamaz. 50 kuruş civarında dolanırdurur. Gübresi, sulaması, ilacı vs. bakımı ile top-laması zaten en az 80-100 kuruş civarında mali-yet ortaya çıkardığından hep çiftçiyi zor durum-da bırakmıştır.

Meyvede bir yıl para etmedi değiştir şansınolmaz. Meyvenin özelliğine göre 10-15 yıldanönce dönüştüremezsin bahçeyi. İşte bu yüzdenvişne uzun süredir bahçede değiştirilmesi gere-ken meyve olmuştur.

Gübresi az atılarak, az sulanarak, ilaç atılma-yarak maliyet düşürülmeye çalışılır. Zaman için-de dönüşüm için ağaç aralarına kiraz ya da başkameyveler dikilerek dönüştürülür.

Asıl sorun ise toplaması. Bazen çiftçi topla-maz. Ya da kendisi toplayabildiğini toplar gerisiağaçta kalır. Çünkü günlüğü 25 lira olan işçilik

ücreti çok gelir. İşçi günde 50 kilogram toplasa50 kuruştan 25 lira yapar. İşte bu durum aslındamüsebbiplerinden ziyade mağdurlarını karşı kar-şıya getirir. Çiftçi işçiye kızar, işçi az para teklifeden çiftçiye. Aslında sorun anlaşma yapan fir-maların fiyatı düşük tutmasıdır.

Bu yıl birçok bölgede ürün olmadığında viş-ne 2,50 liradan alınmaya başladı. Çiftçi fiyattanmemnun- ve asıl ironi bir başka çiftçinin mahsu-lü olmadığı ya da dolu don vurduğu için bu para-ya yükseldi- toplamaya başladı. Hem de çok bul-duğu işçi ücretinden memnun hatta 28 lira ücretvererek toplatmaya başladı. Elbette işçinin sıcak-ta çalışma karşılığı değil ancak işçi ile küçük çift-çi barış halinde çalışıyorlardı.

Bugün vişne fiyatı 2,20 ye düştü.

İşte mesele burada başlıyor. Alıcı firmalar fi-yattan rahatsız. Günlerdir toplantı teklif edildiği,firmaların bugün yarın fiyat belirlemek için topla-nacakları konuşuluyordu. Sonunda bu akşam ha-ber geldi ve vişne düştü.

Bu durum Rekabet Kurulu tarafından reka-bet kanununa göre suç. Birçok defa yapılanşikâyetlerde soruşturmalar yapıldı. Bu toplantıla-rın Konya Akşehir’deki otellerde yapıldığını vetüm firmaların harfiyen buna uyduğu herkes ta-rafından bilinirken nasıl oluyor da rekabet kanu-nuna göre ceza almıyorlar.

Durum çok basit bir dikkatsizlikten kaynak-lanıyor. Müstahsil çiftçi ürününü getirip tüccaraveriyor. Tüccar “geçici kantar fişi” kesiyor. As-lında “müstahsil makbuzu” kesmesi gerekirkenkesmeden çiftçiyi “kantar fişi” ile gönderiyor. Al-dığı ürünü kayıt altına alabilmek için –tabi kendiistediği kadarını- müstahsil makbuzu kesmek zo-runda. Müstahsil makbuzlarını seçtiği çiftçilereimza attırarak esas nüshayı vermeden kesiyor.Üzerine birim fiyatı her biri farklı farklı yazıyoranlaşma gereği. Böylece Rekabet Kurulu’na kar-şı delil üretiyorlar. Farklı farklı birim fiyatlarla“rekabete engel yok” diyerek savunuyorlar ken-dilerini ve her seferinde ceza almadan kurtarı-yorlar. Hâlbuki her çiftçi ürününü satarken müs-tahsil makbuzu istese ve gerçek değerini yazmakzorunda kalacak olan alıcı firmanın oyununu boz-sa bu toplantılarda kararlar alınıp emeğimiz ça-lınmayacak.

Tüm çiftçi ürününü satınca gerçek fiyat vemiktarda “müstahsil makbuzunu” alırsa rekabetkurulunda alıcı firmaların bir kozlarını ellerindenalmış oluruz. Ayrıca bu makbuzlarda “bağ-kurkesintisi” yapılmakta. Bu kesintiyi de sigorta pri-minize saydırabilirsiniz.

Bir görevde alıcı firmalara aracılık eden ko-misyonculara düşüyor. Komisyoncular bilerekya da bilmeden bu duruma alet olmayıp “müs-tahsil makbuzu” kesilmesini sağlaması gerek-mektedir.

VÝÞNE-REKABET KURULU-MÜSTAHSÝL MAKBUZU…Ömer YYýldýz

Page 11: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

11

Ýþçilerin Sesi

Bugün sektörde yetkili bir sendika olan Deri-İş sendikasına rağmen neden bir dernek kur-mak zorunda kaldınız?

Bugün sendikalar sermayenin elinde. Bir ör-nek vermek gerekirse, bugün sözde çıkış yapan10 sendikanın genel başkanlarından en solda gö-rünen olan Deri-İş sendikasından bahsetmek is-terim. Bugün emperyalizme, liberalizme ve geri-ciliğe, vahşi kapitalizmin uygulamalarına karşı mü-cadele ettiklerini bir deklarasyonla öne çıkartansendikalardan biri olan Deri-İş, 2006 yılında Av-rupa Birliği Sosyal Fonlarından destek aldı. Bufonların amacı işçi sınıfını ideolojik olarak serma-yeye teslim etmekti. Deri-İş, sınıf sendikacılığı a-çısından 1992-1996 yılları arasında örnek olarakgösterilen bir sendikaydı. 1996 yılındaki ölüm o-ruçları sırasında dayanışma amacıyla bir günlük ü-retimi durdurma eylemi gerçekleştirilmişti. Bunoktadan neoliberal tezleri savunan bir sendika-ya dönüştü. Yani yıkılmaya çalışılan sermaye sını-fının safına geçmiş oldu. İşçi sınıfı bu durum kar-şısında dövünmek yerine 150 yıllık işçi sınıfınındeneyimlerinden ve taktiklerinden yararlanmalıve örgütlenmelidir.

Bizim yaptığımızda budur. Sendikalar sınıfınkarşıtı sermayenin uzantısı haline gelmişse ve bizburalardan işçi sınıfının öncüleri olarak tasfiye e-diliyorsak, bu noktada yakınmak yerine alternatiförgütlenmeler yaratmak zorundayız. Bu örgüt-lenme şekli dernek olur, komite, konsey olurvs… bu birliklerin tek bir amacı vardır. İşçi sınıfı-nın örgütlenmesi ve mücadeleye sevk edilmesi-dir. Derneği bu amaca hizmet etmek için kurduk.

Bu alanda daha önce yaşanan deneyim-lerden bahseder misiniz?

Bu derneği oluşturan işçi arkadaşlar, işçi sını-fı mücadeleleri içinde 25-30 yılı bulan deneyimle-re sahipler. Aramızda 1992- 1995 arasında Deri-İş içinde birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşları-mız bulunuyor. Bizim için dernek tek örgütlenmemodeli değil işçi sınıfının ihtiyaçlarına bağlı olarakbütün özgül örgütlenme modellerine de açığız.Derneğimiz gelecekte yeterli bir sayıya ulaştığın-da bunun sendikal örgütlenmeye dönüşebileceği,benzeri derneklerle bir araya gelerek bir üst ya-pı kurumunda buluşabileceği anlayışını benimsi-yoruz bunu da tüzüğümüzde ifade ettik.

Derneğimizin bizce önemli bir işlevi işçi sını-fının tüm bölünmüşlüğüne karşın, bölünmeninmoda olduğu bir süreçte biz bu durumu işçi sını-

fının bir zenginliği olarak kabul edip, ortak çıkar-lar temelinde örgütlenebileceğini gösterdik. Geç-mişin deneyimleri ışığında hareket edildiğinde osendikalardan bile daha etkin olan mücadele a-raçlarının yaratılabileceğini göstermek istedik.

Dernek olarak son dönemde dayanışmagecesi düzenlediniz ve genel kurulunuzu yap-tınız, bu konuyla da ilgili bilgi verir misiniz?

Dayanışma gecemizi hem kurduğumuz işçi i-lişkilerini pekiştirmek hem de deri kundura işçi-lerinin merkezi olan Merter’e derneğimizi, Aksa-ray’dan taşınması amacıyla gerçekleştirildi. Gececoşkulu geçti, 350 kadar emekçinin katılımı sağ-landı. Sanatçılar, dostlarımız destek verdiler. Mo-ral ve motivasyonumuz yükselmiş bir şekilde bugeceyi bitirdikten sonra derneğimizi Merter’e ta-şıdık. Ardından 1 Mayıs’a tıpkı bizim gibi amaçlar-la hareket eden dernek ve siyasi gruplarla birlik-te katıldık. Ortak yürüyüşümüzün ardından bu o-luşumlarla (Terazidere Çorap İşçileri, Taş-İş-Der, Gökkuşağı Hareketi) düzenli görüşmelerebaşlamamızda derneğimizin olumlu etkinliklerin-den biri olmuştur.

Önümüzdeki dönemin bileşik mücadelesiniörme yolunda 2011 yılı 1 Mayıs yürüyüşünün ö-nemli olduğunu düşünüyoruz. Temsil ettikleri a-lanlarda örgütlü olan bu çevrelerin birlikte hare-ket etmesi sınıfın ortak sorunlarında birleşik birmücadelenin ortak duruşunu getirebilir. Derneği-mizin Merter’e taşınan yeni yerini coşkuyla açma-mızın ardından, kırka yakın yeni işçiyi üye olarakkaydettik. İlişkide olduğumuz işçilere dernek ola-rak hukuksal destek, ihbar ve kıdem tazminatı a-lacaklarında müdahil olmak, işten atılmalar karşı-sında tavır almak, derneğin ana görevlerini oluş-turuyor. Derneğin bütün yöneticileri üretim sü-recinde yer alan işçilerden oluşmaktadır. Deri iş-çilerinin bütün özgül sorunları üyelerimizin deyöneticilerimizin de sorunlarındandır; bundandolayı derneğimiz bu hak mücadelelerinin içindeyer almaktadır.

Yüz binlerce sendikalı işçi bürokratik sendi-kacılığın, işbirlikçi sendikacıların kuşatması altındabulunuyorlar. Bizim derneğimiz gibi alternatif ör-gütlenmelerin işçi sınıfının bu kuşatılmışlığı kır-mak için birer sınıf örgütü haline dönüşebileceği-ni düşünüyoruz. Bizim bu niyetimize karşın çalış-ma yaptığımız iş kollarında bulunan sendikacılartarafından derneğimizin kuruluşunun düşmancakarşılandığını da biliyoruz. Sendika yöneticilerihem sendikayı hem de üyelerini kendi özel mül-kiyetleri gibi gördükleri için, bizim ortaya çıkışı-

mızı kendilerine karşı yapılmış düşmanca bir ha-reket olarak gördüler.

Son olarak Yeşil Kundura’da yaşayan sen-dikal örgütlenme ile ilgili bilgi verir misiniz?

Yine genel kurul öncesinde eski bir tezgâhyeniden düzenlendi. Örgütlenme kampanyası şia-rı altında Yeşil Kundurada sendikal çalışma başla-tıldı. Sendika tarafından görevlendirilen kişilerinsektörün yabancısı olduklarını biliyoruz. Sendika-cılar kişisel olarak kurdukları ilişkiler üzerindenbu kişileri görevlendirdiler. Hayatında kundura i-şinde çalışmayan, esnaf olarak bildiğimiz kişilerbu örgütlenmenin başına getirildiler. Yeşil Kun-duradaki örgütlenmede tıpkı daha önceki örnek-lerde oldukları gibi fiyaskoyla sonuçlandı.

Her genel kurul öncesinde sıkışan Deri-İş yö-netimi bir gövde gösterisi yapar. Üç dönem önceGönen’deki bir iş yerinde direniş başlatılmış, ge-nel kurulun ardından ise bitirilmişti. İkinci örnekise DESA’dır. Bugün de Yeşil Kundura…

Yeşil Kundura’daki örgütlenme sürecindedernekle irtibata geçen işçiler olmuş, hatta bizeüye olmak istediklerini söylemişlerdi. Bunu mev-cut örgütlenmenin içine girmenin doğru olmaya-cağı gerekçesiyle kabul etmemiştik. Dernek ola-rak işçilerin örgütlenmesine yararcı bir şekildebakmıyoruz. Sendikacılar, örgütsüzlüğün örgüt-lenmesi görevini üstlendiler, yani elindeki ile ye-tin daha fazlasını isteme.

Sendikacıların saltanatının ve ihanetinin yıkıl-ması gerekiyor. Bunu gerçekleşmesi sendikal ya-pının yeniden inşasından geçiyor, tabandan, üre-timden gelen, fabrikaların zemininden, makinele-rin seslerinden gelen, o güçlerle beslenen sınıf bi-linçli kadrolarıyla oluşturulabilecek, yeni değilgeçmişin köklerine dayanan bir sendikal mücade-le ve örgütlenmeye ihtiyaç var. Deri, Kundura veTekstil İşçileri Derneği olarak, bu mücadele için-de kendimizi görüyoruz.

TARÝHÝ KÖKLERÝNE DAYANAN BÝRSENDÝKAL MÜCADELE VE

ÖRGÜTLENMEYE ÝHTÝYAÇ VARDeri, Kundura ve Tekstil Ýþçileri Derneði Baþkaný Uður Parlak ile deri iþçilerinin örgütlenme sorunla-

rýný ve son bir yýl içinde yürüttükleri faaliyetleri konuþtuk.B. UUmutcan

Page 12: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

12

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

GIDA

Altý Ayda Bir Þirket DeðiþtiriyoruzYazın sıcakta 12 saat çalışmak kabus oldu. İda-

reciler, artık işler yoğun diyorlar. İşi olan bolümüdeolmayan bölümde zorunlu olarak mesaiye bırakı-yorlar. İzin almak bile neredeyse imkansız oluyor,işçiler yalaka ustaların yaptıkları yanlışın cezasını çe-kiyor. Geçen hafta içinde yapılan mal yanlış olmuşhepsini ıskartaya attılar. Cumartesi bile mesa-i yapıp, tekrar o siparişi teslim ettiler. Müdür, usta-ya “neden böyle oldu” diye sorunca, “makineci yan-lış kalıp kullanmış” deyip suçu işçinin üzerine atmış.

Altı ay önce işçileri bir sürü kağıt imzalatıp, baş-ka bir şirkete geçirdiler. Geçen hafta eski işçilerinbir kısmını çağırıp tekrar önceki şirkete geçirmişler.İşçilerde sormuş neden böyle altı ayda bir şirket de-ğiştiriyoruz, muhasebecide o şirkette işçi daha fazlaikisinin sayısını da aynı yapmak istiyoruz demiş. İkigün sonra çay paydosuna çıktığımızda muhasebecide yemekhaneye gelip herkesi tekrar aynı şirketegeçiriyoruz diyerek, işçilere tekrar imza attırdı. Busefer kimse sormadan o açıklama yaptı. Lojistiktentekrar gıdaya dönüyorsunuz diye. İşçilerin kafası ka-rışık altı ayda bir şirket değiştiriyoruz, bizim hakları-mız ne olacak diye kendi aralarında konuşuyorlar. İ-dareye bir şey söyleyemiyorlar, patronlar karları önplana çakınca bırak işçiyi devleti bile dolandırıyorlar.İşçiler halen farkında değil ama çok geçmeden pat-ronların ne kadar iki yüzlü olduklarını görecekler.(Bir işçi)

Sözde Sendikalý Bir ÝþyeriUzun süreli işsizlikten sonra gıda sektöründe fa-

aliyet gösteren bir fabrika işe başladım. Fabrikanın i-ki bölgede bulunan işyerlerinde 300’e yakın işçi ça-lışıyor. iki vardiyalı 24 saat üretim yapılıyor özelliklemakinelerin olduğu bölüm 7-24 pazar günleri dahiltatil yapmadan çalışıyor. Makinalara bakım ve temiz-liği yapılırken insanların ne bakım ne de dinlenmehakkı var. Makineden ağır koşullarda çalıştırıldığı içininsan makine olsam daha iyiydi diyesi geliyor! Nor-mal çalışma saatleri 08;00.18;00 ama mesailer kro-nikleşmiş. İnsanlar asgari ücretle çalışıyor aybaşınakadar aç kalmamak geçinebilmek için mesailere sesçıkarmak istemiyorlar. Bazen canına tak dese de ön-lerinde iki alternatif görüyorlar ya açlıktan öleceklerya da 7-24 çalışmaktan.

Gündüz vardiyasında 1 saat yemek paydosu veyarım saat ekmek arası peynir paydosu var. Ekmekarası peynir paydosu var çünkü, 4 yıllık çalışan birişçinin söylediğine göre 4 yıldır peynir ekmek veri-liyormuş. İlk duyduğumda çok şaşırdım ama işçilerbu durumu o kadar alışmış ve normalleştirmiş ki,bir gün peynir ekmek verilmese büyük bir eksiklikhissedilecek nerdeyse. Gece vardiyasında 1 saatyemek paydosu ve 15 dk çay paydosu var gündüzvardiyasına verilen ekmek peyniri sanırım patronlüks tüketim olarak görüyor olmalı ki, tasarruf et-mek için gece vardiyasına ekmek peynir verilmeyipçok görülmüş.

İşyeri sendikalı, sendikalı işçiler olmasa sendi-kanın olduğuna inanmak mümkün değil.Sendikalıişçiler sendikalı olduğunu unutmuş durumda. Sen-dikanın varlığını gösterecek ve hatırlatacak hiçbirfaaliyet görmek mümkün değil. Sendikaya üyeliksendikalı sayısının azalmasıyla mümkün oluyor .5yılda sadece geçen sene 20 kişiye “sendikanın sayı-sı azaldı sizi sendikalı yapıcağız” denilip üye yapıl-

mış. 2-3 yıldır çalışan sendikasız işçiler var. 4.5 yıl-da sendikadan tek talepleri yeni yılda idari kadro-da çalışanları otelde kutlama yapacaklarını duyun-ca, bizde dışarıda kutlayalım demek olmuş, sendikatemsilcisi ustabaşına .

Fakat bu masumane talep bile kabul görmemişyemekhanede yaş pasta ile kutlama yapılmış. Sendi-kalı olmak yetmiyor, işçiler köle olmadıklarını pat-ronun ve sendikanın yüzüne çarpmalı. Öyle sertvurmalı ki, yüzlerinde orak çekiç izi çıksın. İşçiler ba-şarmak ve kazanmak için sendikanın ellerine kaderi-ni bırakmamalı bilinçli ve örgütlülüğümüz bizim kur-tuluşumuz olacaktır. (Bir işçi)

TEKSTÝL

Dönüþümüz Muhteþem Oldu!Yaklaşık iki yıl önce sendikalaşma çalışmasını ba-

şını çektiğimiz gerekçesiyle bir grup işçi olarak iştençıkarılmıştık. Yasal haklarımızı kulanmış ve işe dönüşdavasını açmıştık. Yasaya göre dört ay içinde bitme-si gereken dava, ancak bir buçuk yılda tamamlandı.Mahkeme lehimize sonuçlandı. Patronun tazminat-larımızı vereceğini beklerken, bize karşı bir taktikuygulayacağını anlaşıldı. Patron, tekstil işçisini iyi ta-nıyordu, aradan geçen zaman içinde hepimiz farklıişlere girmiş, çalışıyorduk. İşe geri dönmek isteme-yeceğimizi düşünerek, işe dönmemiz için yasal çağrıyaptı.

Gerçekten de zor durumda kalmıştık. Buna kar-şın bir araya geldik ve bir çözüm yolu bulduk, bazı-larımızı işyerlerinden yıllık izin aldı, izine çıkmayan-lar ise kısa süreli izin aldılar. Böylece atılan işçiler o-larak, başından beri bizi destekleyen sınıf dostları-mızla birlikte, sabah fabrikanın kapısına dayandık. Bi-zi gören işçiler gözlerine inanamadılar, dönüşümüzmuhteşem olmuştu. Halbuki patronun adamları işçi-lere, “patronu on tane avukatı var, kazanamazlar”diyorlardı. İşçilerle kucaklaştık ve içeri girdik.

Bizi idare bölümde tuttular demek yanlış olar a-deta sorguladılar. İdareciler, bizim maksatlı olarakgeri döndüğümüzü, ortalığı karıştırmak için gelmek-le bizleri suçladılar. Patronun bizi çalıştırmayacağınıiddia ettiler. Bir saat sonra gelen patronun şaşkınlı-ğını yüzünden okumak mümkündü. Ne diyeceğinibilemedi, saldırganlaştı, bizleri üstüne yürümeye vetehdit etmeye başladı. Bizler ise sadece çalışmak is-tediğimiz için geri döndüğümüzü söylemekle yetin-dik. Patron hızını alamadı, bizimle birlikte gelendostlarımızı sendikacı sanarak, onları da öldürmek-le tehdit etti. Sonunda pes ederek, bugün izinli oldu-ğumuz ve pazartesi günü gelerek işbaşı yapmamızıistedi.

Patronun ve idarecilerin tehditlerinin ardındanişyerinde çalışma koşularını bulunmadığı belli oldu.Sendikanın avukatıyla görüştük, savcılığa şikâyet di-lekçesi vermemizi ve artık işe dönmek zorunda ol-madığımız yanıtını aldık. Yasal haklarımız için dava a-çılacaktı.

Patronun diğer işyerlerinde bile geri dönüşümü-zün duyulduğu haberini aldık. Patron bizlerden bek-lemediği bir tavrı görmüş, ne yapacağını bilemez ha-le gelmişti. Bu kararlılığımızın işçilere moral verece-ğini ve yeniden örgütlenmek için cesaretlendireceği-ni umuyoruz. (Bir grup işçi ile görüşme)

Ýzin Hakkýmýz Yine Gasp EdildiYasal izin haklarımızı kullanamıyoruz, hafta so-

nunu da izine dahil eden idare ancak dokuz gün izin

hakkımız olduğunu söyledi. Yetersiz ücret artışınıardından izin hakkımızın da elimizden alınması işçiyiöfkelendirdi. Bir hazırlığımız olmadığı için tepkimiziortaya koyamadık.

Yine de önceden iş yasasının izin ile ilgili madde-lerini bir kâğıda yazıp, işyerinde işçilere dağıtmış-tık.Bazı işçiler, bundan cesaret alıp, muhasebeciye“bizim en az 14 gün iznimiz var” demişler. Şaşıran i-dareci, “o maddeler eski iş yasasına göre, şimdiki ya-sa böyle değil” diyerek nasıl kıvıracağını bilememiş.

Neredeyse bir buçuk yıldan bine zam almadançalışıyorduk. Sonunda zamlar beli oldu, işçilere 5- i-le 90 TL arasında ücret artışı verildi. Bu yetersiz ar-tış işçini tepkisine neden oldu. Genel olarak işi ya-vaşlatma, aksatma ve lavaboyu giderek işe ara ver-me yaygınlaştı. Paydoslarda müdür ve ustalar sıkıştı-rıldı, iyileştirme beklendiği ifade edildi. Müdür de,patronla konuşacağım diyerek işçiyi oyaladı. İşyerin-de gerginliği gören idare, bizleri dokuz günlük izineçıkartarak “soğutmak” istedi.

Buna karşın, patronu başka bir işyerinde işe ge-ri dönüş davasını kazanan bir grup işçinin, fabrikayaçalışmak için geldikleri haberi, işçiler arasında heye-can yarattı. İşçiler, “sendikacılar fabrikayı basmışlar”şeklinde değerlendirmeler yaptılar. En azından hak-kını arayan işçinin, bir umudu olabileceğini bizleregöstermiş oldular.

İşyerindeki olumsuz gelişmelere karşın, yine deörgütlenme çalışmamıza devam ediyoruz. Tek tekgüven duyduğumuz işçilere gidiyor, “bu gidişe birdur diyebilmek için harekete geçmeliyiz” fikrini an-latmaya çalışıyoruz. İşçilerin hem kendilerine hemde diğer işçilere olan güvensizlikleri, faaliyetimiz a-ğırdan gitmesine neden oluyor. Örgütlenmenin birsüreç olduğun biliyoruz ve sabırla çalışmak gereke-cek. (Bir grup işçi ile görüşme)

Patrondan Sendikalaþmaya Sözde ÝzinGece 23:00’e kadar süren yoğun mesailerden

bunalan işçiler, mesai devam ederken temsilcileri a-racılıyla idareye toplantı yapılması çağrısını gönder-diler. Uyanık bölüm şefi, “iş biterse bu gece yaparız,yetişmez ise hafta sonu toplanırız” diyerek, işçini ta-lebini ertelemeyi başardı.

İdareciler mesailer konusunda çok top çeviri-yorlar. Bir yandan patronun mesai parası vermek is-temediğin söylüyorlar. Böylece düşük ücretler kar-şısında mesaiye sarılan işçiye, şirin gözükmüş olu-yorlar. Diğer yandan bizleri çok yavaş çalıştığımız i-çin işlerin yetişmediğini, bu yüzden mesaiye kalındı-ğın söylüyorlar.

Bu konuda da ayrımcılık yapılıyor, fabrikada ikibölüm olarak çalışıyoruz. Üst kattaki işçiler arasındabirlik daha kuvvet olduğu için, idare daha çok sözü-nü geçtiği bizim bölümü baskı yapıyor. Üst kat me-saiye kalınca bizim bölüm de mesai için beklerken,biz mesaili çalıştığımızda üst bölümün mesaiye kal-madığını görüyoruz. Yine de toplantılarda sözümü-zü söylemekten geri durmadığımız için, şefler, “hertoplantı da çıbanbaşları çıkıyor” diye bizleri hedefgösteriyorlar.

İdare bir de utanmadan panolara “sendikaya ü-ye olabilirsiniz, hakkınız var” diyen yazılar astı. Müş-teri temsilcilerinden gelen talep üzerine patronlarınböyle yazıları astırdıklarını biliyoruz. Müşteri temsil-cilerine güvenerek, işyerinde örgütlenme olamaya-cağını çok iyi biliyoruz. Yine de böyle bir hakkın ol-

Page 13: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

13

Ýþçilerin Sesi

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

duğu gösteren yazı, bizim örgütlenme çalışmamızıkolaylaştıran bir durum yaratabilir. (Bir grup işçi ilegörüşme)

PLASTÝK

Zam Dönemi Eþittir Ýþ Yok!Fabrikada “iş yok” bahaneleriyle oynanan oyun-

lar devam ediyor. Sözde iş yok, bazı makineler ça-lışmıyor ama çalışan makinelerde çalışmak insan ta-biatına aykırı hızla çalışmamız bekleniyor. Birde sı-cak havanın açık havada bile insan yaşamını tehdit e-der durumda olduğu şu sıralar. …

Sözde “iş yok” ama haftada 5 gün 12 saat çalış-ma dayatması uygulanıyor. İş olsa, bazı bölümler 6veya 7 gün 12 saat çalışacağız. İş yok denen dönem-lerde bile haftada 10 saat mesai yapıyoruz ve yöne-ticiler de açık makinelere son hızla çalıştırmak eğili-mindeler. Bizi aptal mı sanıyorlar? Bu dönemlerdebile yaklaşık binden fazla işçinin çalıştığı fabrikanınkapısından “üretime eleman aranıyor” yazısı hiç ek-sik olmuyor. Buna rağmen sorunları dile getirdiği-mizde işten çıkarılmakla tehdit edebiliyorlar…

Fabrika 12 saat 2 vardiya çalışıyor. İşçiler, aylıkmaddi durumlarını 12 saat 6 gün çalışıyormuş gibiyani haftada 21 ayda 92 saat mesai yapacakmış gibiayarlıyorlar. Bu “iş yok” dönemleri 5 gün 12 saat ça-lışan bölümlerde çalışan işçilerin, hesabı şaşıyor tak-sitlerini ödeyemez hale geliyorlar. Biz bu haldeyken,patron yeni bir fabrika inşa ediyor.

İşveren bölümden alabileceği üretim miktarınızaten 5 günde alıyor. 6. gün getirip neden işçiye da-ha fazla para versin daha fazla masraf etsin ki. Dahafazla masraf etmemekle kalmıyor. Yemek servis kı-dem tazminatı gibi zararlardan da kaçmaya çalışıyor.

Sigorta primini ve çalışma yılını doldurmuş arka-daşların kıdem tazminatı taksit taksit ödenecekmiş.Bankadan çekilen kredilere yüksek faizler ödüyoruz.Biz bankalardan daha mı zenginiz? Peşin miktarınataksitli alalım.

Çoğu zaman servis sıkıntısı yaşanıyor yeni araçtemin edilmiyor. İşçiler ayakta gitsin ne önemi var.Stokta kıştan artırılmış kıyıda köşede nemde kalmışküflenmiş erzaklardan yapılan veriliyor. (Yemek şir-ketinin taşeron olması bu durumu birazcık açıklıyor.)

Küflenmiş malzemeden yapılan yemeğin tadınabakan gıda mühendisi, yemek şirketinin müdürü, iş-çilerin damak tadı sanki yokmuş, sanki baharat veyasalça tadından anlamıyormuş gibi “baharat tadı” di-yor. Bunu söylerken de dudağına dokundurarak al-dığı tadın yüzünde yarattığı ifade başka söylüyor. Bi-zim gibi işçi olan aşçı arkadaş da işinden olma endi-şesiyle malzemenin daha pişmeden bozuk olduğunudiliyle olmasa da gözlerindeki üzüntüyle anlatıyor.

Yönetici ve memur kadroda aynı yemekle kar-şılaştılar ama tek yaptıkları o yemeği yemeyip çöpedökmek . Asgari ücrete yani sefalet ücretine mah-kum değiller, çöpe dökülecek bir tabak yemeklerivar demek, bizim var mı? Bir işçi arkadaşı, işe baş-larken 90 kg’ken iki yıl içerisinde 68 kg’a kadar düş-müştü, tazminatsız olarak işten çıkarıldığını ancakbeş gün sonra haberimizi oldu.

Kim bilir daha kaç bölümde bu ve buna benzersorunlar vardır da haberimiz yoktur. Aynı sorunlarkarşısında tepkilerimiz ve taleplerimiz bir olmalı.Bunları dile getiren bir sesimiz olmalı. Sesimiz gürolmalı ki, patron rahat koltuğunda rahat oturama-malı, klimalı odasında bizim terlediğimizden kat katdaha fazla terlemeli! (Bir işçi)

TEKSTÝL

Sýrtýmýzdan Zengin OlanlarAna firmaya fason çalışıyoruz. Patronun yanında

yanaşma gibi olan bizim patronların birkaç yıl içindenasıl zenginleştiklerine tanık olduk. İşçi kesimi ola-rak biz gittikçe yoksullaşırken, patronların palazlan-mış olmaları, abeb patronu bile rahatsız etmiş. Heryıl son model spor otomobillerini değiştirmelerinetepki göstermiş, “benim bile bu kadar lüks otomo-bilim yok” diye söylenmiş. O yalnızca bizim patron-ları gördü, biz idari kadronun bile nasıl semirdiğini i-yi biliyoruz. Dünkü ustalar, şef ya da müdür oluyor-lar ardından da, dünyalıklarını yapıyorlar. İşçilerin ü-zerideki sömürün ne kadar büyük olduğunu, sırtı-mızdan kimlerin zengin olduğunu gördüğümüzde,bir kere daha anlıyoruz.

Yıllık izin çilesi, hafta sonu dahil tüm işçiler içindokuz gün verilmesiyle şimdilik bitti. Patronlar yıllıkiznimizin en azından yarısını kesiyorlar, bu ne iş de-diğimizde ise, “çıkışta hakkınızı vereceğiz” diyorlar.Sanki çalışırken hakkımızı tam veriyorlarmış gibi! (Birgrup işçi ile görüşme)

KARGO

Patron Durduk Yere Para Vermez!Farklı şirketlerinin getirdiği kargoların depolan-

dığı uluslararası bir kargo firmasında 10 aydır çalışı-yorum. İşe başvuru yaptığımda personel şefi bana iş-lerin yoğun olduğunu ve işlerin durumuna göre işbaşı, paydos ve öğlen yemeğinin buna göre ayarlan-dığını söyledi. Bunun esnek çalışma anlamına geldiği-ni biliyordum, ama işe ihtiyacım olduğu için kabul e-

dip işbaşı yaptım.

Üç ay öncesine kadar iki grup iki vardiya olarakçalışıyorduk. Hafta sonları gelen kargoları da yine buiki vardiya arasında dönüşümlü olarak yapıyorduk.Böylece Cumartesi ve Pazar günü çalışıp işlerin ak-saması engelleniyordu. Daha sonra yeni işçiler alın-dı. Şimdi ise üç grup iki vardiya olarak çalışıyoruz.

Böylelikle hafta sonu çalışması 2 haftada bir o-luyor. Gece gelen kargolarda iş ne zaman biterseo zaman paydos ediyoruz ve bazı günler sabaha ka-dar çalıştığımız oluyor. Üstelik bu fazla çalışmalarınkarşılığında mesai parası da verilmiyor. Yani patro-nun işleri yolunda ve sanki işçiler mesai dışındakiçalışmalara gönüllü olarak geliyor, ama bu durumişçiler arasında huzursuzluk ve yakınmalarla dışavuruluyor.

Patron son iki yıldır Nisan ayında çalışanlara birmaaş düzeyinde hesaplara para yatırıyor, ama para-nın ne olarak verildiği bilinmiyor resmi olarak isimkonulmamış, işçiler arasında pirim veya ikramiye di-ye sözlü olarak dillendiriliyor. Bu yıl bu para veril-medi ve verilip verilmeyeceği de belli değil ama işçi-ler bekleyiş içerisindeler, fısıltı olarak şirketin iki ye-ni uçak aldığı ve bu yıl bu paranın verilmeyebileceğisöyleniyor.

Aslında fazla çalışmalarımıza karşılık mesai para-sı verilse bu paranın daha fazlası elimize geçer, çün-kü bu verilen para bir yıllık fazla çalışmalarımızı kar-şılamıyor hatta çok cılız kalıyor, yani patrona fazla-sıyla artı değer kazandırıyoruz. Bizlerin yapması ge-reken çalışmalarımıza karşılık gelen ücreti isimlendi-rip ve kayıtlı hale getirmeliyiz, bu sorunları konuşupçözüm bulmak bizim elimizde. (Bir işçi)

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu(HSGGP), son günlerde gündeme getirilmiş olançalışma hayatına ilişkin kıdem tazminatının kaldırıl-ması, esnek, kuralsız çalışmanın yaygınlaştırılması,bölgesel asgari ücret ve kiralık işçi bürolarının a-çılması ile 2012 yılında yürürlüğe girecek olan“primsiz ödemeler kanunu”yla sağlık hakkı kısıtla-nacağına dikkat çekerek, 22 Temmuz Cuma günüsaat 19.00?da Galatasaray Meydanından Taksim’eyürüyüş ve basın açıklaması yaptı.

Belediye-İş İstanbul Şubeleri, Kıdem Tazmina-tı Fonuna karşı temsilci kurulunda almış olduklarıeylem kararını Platformla paylaşarak, çağrıyı Her-kese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu eliyle ge-nişlettiler.

Galatasaray Meydanında yapılan etkinlik “kı-dem tazminatının kaldırılması ve fon oluşturulma-sına hayır” yönünde sendikaların, meslek örgütle-rinin ve siyasi parti ve platformların ilk sokak ey-lemi oldu.

Etkinliğe platform bileşenlerinin yanı sıra E-mek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekille-rinden Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder, siya-si parti ve kurumlar, sendika temsilcileri de katıl-dı.

“Kıdem Tazminatının Kaldırılmasına, Esnek-Güvencesiz Çalışmaya, Kiralık İşçiliğe Karşı Birle-şik mücadeleye!” başlıklı basın açıklamasında:

“AKP, her hükümet döneminde işçilerin, emekçi-lerin, işsizlerin, kadınların gençlerin güvenli gelecekhakkından bir pay daha eksiltiyor.

Başbakan “çıraklık” döneminde Sosyal Sigortalarve Genel Sağlık Sigortasını dayattı. Emeklilik yaşındave prim gün sayısında yapılan değişikliklerle mezardaemeklilik yasalaştı.

“Kalfalık” döneminde Sağlıkta “Dönüşüm” Prog-ramı’nın ikinci aşamasına geçildi; bir yandan sağlık e-mekçilerinin hakları budandı, diğer yandan vatandaş-lar özel hastanelerde milyonlarca lira “bıçak parası”ödemeye mahkûm edildi. Eğitimde “esnek çalışma,taşeronlaşma, sözleşmeli çalışma” yaygınlaştı. Kentseldönüşüm, HES’ler hızlandı, nükleer santraller günde-me geldi.

“Usta”lıkta ise, kıdem tazminatını kaldırarak, es-nek-güvencesiz çalışmayı, kiralık işçiliği dayatıyor. İşçive emekçilerin geleceğini tamamen karartmak istiyor.

Her zamanki gibi, haklarımızı elimizden alma-dan önce ”Reform yapacağım” diyor. “İstihdamın ar-tırılması ve kayıt dışının azaltılmasını amaçlıyoruz, ye-ni iş olanakları için ‘güvenceli esneklik’ gerekir” diyor.“Kıdem tazminatı artık devlet güvencesinde”, “tazmi-nat alamayacak kimse kalmayacak” türünden sahte“güvenceler” veriyor.

Amaç, sermayenin sırtındaki tazminat yükünü a-zaltmak, işçinin tazminat hakkını elinden almaktır.”denildi. / İşçilerin Sesi-Haber

ÝÞÇÝ SINIFININ AKP HÜKÜMETÝ’NE VE PATRONLARA KÝMÝN“USTA” OLDUÐUNU GÖSTERECEK GÜCÜ VE DENEYÝMÝ VAR

Page 14: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

Ýþçilerin Sesi

14

Afrika’nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesiolan Sudan, ikiye bölündü. Güney Sudan, geçen aybağımsızlığını ilan ederek, 193. devlet olarak Bir-leşmiş Milletlere üye oldu. Bu yılın Ocak ayındayapılan ve bağımsızlığın oylandığı referandumda,Güney Sudan halkının tamamına yakını, Güney Su-dan’ın, Sudan’dan ayrılması yönünde oy kullanmış-tı. Sudan’ın 1955 yılında bağımsızlığını kazanması-nın hemen ardından başlayan ve on yıllarca süren,Sudan devleti ile Güney Sudan halkı arasındaki sa-vaşta yaklaşık 1,5 milyon insan hayatını kaybetti.2005 yılında imzalanan barış anlaşmasında, GüneySudan’ın kaderinin, 2010 yılında yapılacak bir re-ferandumla, bölge halkı tarafından belirlenmesiöngörülmüştü.

Bu sonuç, Afrika ülkelerinin “bağımsızlaştırıl-ması” sürecinde, emperyalist sömürgeciler tara-fından masa başında çizilen sınırların, halklar tara-fından kabul edilmediğini ortaya koymuştur. Bubağlamda, halkların boğazlaşması ve milyonlarcainsanın ölümünden, kendi çıkarlarını gözeterek,yapay sınırlar temelinde sahte devletler oluşturanemperyalistler sorumludur. Sudan örneğinde,farklı etnik, dinsel ve kültürel yapılara sahip halk-lar aynı devlet çatısı altında yaşamaya zorlanmış-lardır. Kuzeyde Müslüman Araplar yaşarken, Gü-ney Sudan halkı Hıristiyan ve animist dininden Af-

rikalı topluluklardan oluşmaktaydı. Ayrıca, Sudandevleti çatısı altında yer alan bu iki halk arasında-ki ilişki, Güneyin sömürgeleştirilmesi üzerine ku-rulmuştu. Bu olgular silahlı çatışmaları ve Güneylihalk için kan ve gözyaşını beraberinde getirdi.

Güney Halkýna SaygýBarýþ GetirirGelinen noktada, bu iki bağımsız devletin bun-

dan sonraki ilişkilerinin nasıl gelişeceği önemli birsoru işareti oluşturuyor. Güney Sudan petrolzengini bir bölgedir. Buna karşılık rafineriler, pet-rol boru hattı ve ihraç limanı Kuzeyde yer almak-tadır. Ayrıca, gerek iç savaş gerekse geçim derdinedeniyle, yaklaşık 500 bin Güney Sudanlı Kuzeyeyerleşmiş, orada yaşamaktadır. Bu insanlar geliş-miş Kuzey için ucuz işgücü kaynağıdırlar. Gerekpetrol kaynakları ve gelirlerinin paylaşılması ge-rekse Kuzeyde yaşayan Güney Sudanlıların vatan-daşlık konuları kritik bir öneme sahiptir ve bu so-runların nasıl çözümleneceği belirsizliğini koru-maktadır. Güney Sudan’ın denize açılan bir kapısıyoktur, Asya veya Avrupa’dan ithal edilen sanayiürünleri, binlerce kilometrelik bozuk yolu kat et-tikten sonra ülkeye ulaşabilmektedir. Ayrıca bazıbölgelerin, hangi ülkenin sınırları içinde kalacağıtartışmalıdır. Bağımsızlık ilanının hemen öncesin-de iki ülke askerleri bu yüzden yeniden çatışmış,onlarca asker ölürken, on binlerce kişi bölgeyi

terk etmiştir. Çatışma bölgesine Afrika Barış Gü-cüne bağlı yabancı askerler yerleştirilmiştir.

Her ne kadar, Kuzey yönetimi, Güney Su-dan’ın kopuşunu, gönülsüzce de olsa, kabullen-mişse de, mevcut çelişki ve anlaşmazlıklar, yeniçatışmalara yol açabilecektir. Bunun yanı sıra Dar-fur’da halka yönelik katliam nedeniyle, Uluslarara-sı Savaş Suçları Mahkemesince insanlık suçu işle-mekle itham edilen ve sanık durumuna düşürülenSudan Devlet Başkanı El Beşir, ayrıca ülkede şeri-at rejimi kurmaya çalışması nedeniyle, batılı em-peryalist güçlerin hedef tahtasında yer almaktadır.O nedenle gerek El Beşir’in sömürgeci ve despotkarakteri gerekse batılı emperyalistlerin onu ce-zalandırmaya ve iktidardan alaşağı etmeye dönükolarak bahaneler yaratmak için bölgedeki çelişki-leri kaşıma eğilimi, geleceğe dönük umutları sars-maktadır.

Sonuç olarak, Güney Sudan halkı bağımsızlıktercihi ile bir yandan Kuzeyli sömürgeci zalimleriyenilgiye uğratırken diğer yandan emperyalistlerinmasa başında cetvelle çizdikleri devlet sınırlarınıhiçe saydığını göstermiştir. O nedenle bağımsızlıkilanı haklı ve meşru bir tutumdur, desteklenmeli-dir. Bundan sonraki gelişmelerin barışçı ve ilerle-tici olması, emperyalistlerin ve Kuzeyli sömürge-cilerin bu iradeye saygı göstermelerine ve Güneyhalkıyla eşitlikçi bir ilişki kurmalarına bağlıdır.

SUDAN BÖLÜNDÜ!Sudan devleti ile Güney Sudan halký arasýndaki savaþta yaklaþýk 1,5 milyon insan hayatýný kaybetti.2005 yýlýnda imzalanan barýþ anlaþmasýnda, Güney Sudan’ýn kaderinin, 2010 yýlýnda yapýlacak bir

referandumla, bölge halký tarafýndan belirlenmesi öngörülmüþtü.Aykut ÖÖzer

Başbakan Erdoğan, 19 Temmuz’da, Kıbrıs Ha-rekâtının 37.yıldönümü etkinliklerine katılmaküzere Kuzey Kıbrıs’a gitti. Gezi, BM GenelSekreterinin Ada’da siyasi bir çözüme ulaşmayönündeki çabalarını yoğunlaştırdığı bir dö-nemde gerçekleşti. Ayrıca, AKP HükümetininKKTC’nin IMF’si gibi davranarak, Kıbrıs emek-çilerine kemer sıkma programları ve Türki-ye’de yaptığı gibi güvencesiz çalışmayı dayattı-ğı, buna karşı Kuzey Kıbrıs işçi sınıfının ve solmuhalefetinin “Paranı da, Memurunu da, Pake-tini de İstemiyoruz” diyerek mücadeleyi yük-selttikleri bir döneme denk düşmesi açısındanönem taşıyordu.

Başbakanın ziyareti adeta ikinci bir “KıbrısÇıkarması” gibiydi. Ziyaret dolayısıyla Ada’nınkuzeyinde adeta sıkıyönetim ilan edilmişti. Baş-bakan daha gitmeden, Ada’da olağanüstü güven-lik tedbirleri alındı. Protesto gösterileri yasak-landı. Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası

(KESK’in muadili) basıldı. Sendikanın “bir veripbeş alıyorsunuz, utanmadan besleme diyorsu-nuz” yazılı pankartı zorla indirildi. O gün ve son-rasında polis saldırısı sonucu onlarca kişi yara-landı. Bir o kadar da gözaltı yaşandı. Ada’da tambir polis terörü estirildi. Sendikaların pankartla-rı indirilir, işçi ve emekçilerin en doğal hakkı o-lan protesto ve gösteri hakkı engellenirken, pa-nolara Erdoğan posterleri asıldı; indirilmesin di-ye de, panoların önüne polis dikildi.

Başbakan Erdoğan’ın Ada’da yaptığı ve KıbrısRum Kesimi ile süren barış görüşmelerine dairaçıklamaları, AKP hükümetinin barıştan değil,bölünmüşlükten ve statükonun devamından ya-na olduğunu gösterdi. Daha düne kadar “Kıbrıssorununu biz çözeceğiz” der, kimi topraklarıRumlara bırakmayı da içeren Annan Planını des-teklerken, bugün Annan Planını reddeden birnoktaya gelmiştir. 2003’te Annan Planına evetdiyen yüzde 65 çoğunluk, bugün sokakta kendi-sine karşı gösteri yaparken, o bunu görmezlik-ten geliyor. Bugün, o dönemin “hayırcısı”, sağcı

şoven milliyetçi unsurların söylemini kullanıyor,onlarla birlikte davranıyor.

“Güzelyurt’u vermeyeceklerini” söyleyip,Rumlara, “Maraş’ın açılmasını daha çok bekler-ler” diyor! “2012 içerisinde bu işi bitirdiler, bi-tirdiler, bitirmediler başımızın çaresine bakma-mız gerekecek” diyerek BM gözetiminde sürengörüşmeleri baskı altına alıyor. Bağımsız, birleşikKıbrıs’a karşı “iki kesimli, iki devletli bir yapıyı”yani statükoyu savunuyor. Bunları söylerkenKıbrıs Türk halkının ne istediğini ve düşündüğü-nü dikkate almıyor, onların iradesini hiçe sayı-yor. Ondan sonra da, Türkiye,“işgalci” ve “yağ-macı” olarak suçlandığında kızıyor, küplere bini-yor. Önce ağzından çıkanı kulağı duysun!

Başbakan Erdoğan, 2012 yılı Haziran ayında,Kıbrıs Cumhuriyetinin altı aylığına AB dönembaşkanlığını üstleneceğini hatırlatıp, bu dönemsüresince AB ile ilişkilerini donduracaklarını söy-leyerek, AB’ye karşı da tavır alıyor. Bu arada, ü-yelik müzakerelerinde açılacak başlık kalmamasıdolayısıyla, üyelik görüşmelerinin şimdiden fiilentıkandığı gerçeğini ülke kamuoyunun gözündengizlemeye çalışıyor.

Başbakan ve T.C devleti, Ada’daki halklarıniradesine saygı göstermeli, adil ve barışçı çözü-mü engellemek yerine, buna yardımcı olmalıdır.Başbakan Erdoğan’ın son gezisinin Kıbrıs’ta barışve çözüme hizmet etmediği açıktır.

KIBRISLILARDAN BAÞBAKANA:"PARANI DA, MEMURUNU DA, PAKETÝNÝ DE ÝSTEMÝYORUZ"!

AKP, baðýmsýz, birleþik Kýbrýs’a karþý “iki kesimli, iki devletlibir yapýyý” yani statükoyu savunuyor.

M. EEker

Page 15: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

15

Ýþçilerin Sesi

KAPÝTAL / KARL MARX - 4 Versus Yayınları’nınKapital (Karl Marx-Yeni Başlayanlar İçin) ismiyle yayınladığı ve

David Smith tarafından hazırlanan kitaptan alınmıştır.

Page 16: İşçilerin Sesi Ağustos 2011

İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın Tarih: Ağustos 2011 Sayı: 7

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi ve Yazıişleri Sorumlusu: Canan Mengüloğul (İS Yayınevi)

Adres: Fetihtepe Mah. Fatih Sultan Cad. No: 149 D: 13 Okmeydanı-Beyoğlu/İstanbul E-mail: [email protected]

Kadıköy Şubesi: Söğütlüçeşme Cad. Korular İş Hanı No:48 Kadıköy/İST.

Türk-İş yönetimine karşı ‘bir adım öne çıkıyoruz’diyen 10 sendika başkanı, 9 Temmuz günü yapılanbasın açıklaması ile eleştirel bir değerlendirmeyetabi tutuldu. Basın açıklamasına Hava-İş, Belediye-İş, Tek Gıda-İş, Deri-İş, Selüloz-İş ve Tez Koop-İşSendikası’na üye işçi ve delegeler katıldı.

Saat 13.00’de yapılan basın açıklamasının ar-dından, sendikalı ve güvencesiz işçilerin katıldığıbir de forum gerçekleştirildi. Saat 17.00’ye kadarsüren forumda sendikalar ve işçi hareketinin so-runları tartışıldı. Basın toplantısı ve foruma, Türk-İş konusunda çok sayıda haber ve yorum yazanEvrensel ve Aydınlık gazetelerinin muhabir gön-dermemesi dikkat çekti.

Nasýl Bir Sendika?Foruma katılan işçiler bağlı bulundukları sen-

dikaların yöneticilerini ve işlerliğini eleştirerek,sendika bürokrasisiyle yaşadıkları sorun ve çatış-maları anlattılar. Bürokratik sendikal sistemin sınıfihanetiyle sonuçlanan somut örneklerinden sözettiler. Zaman zaman mevcut sendikal sisteme vesendikal bürokrasiye karşı bir iç dökme kürsüsü-ne dönüşen forumda, ‘Nasıl bir sendika?’ sorusuve somut çözüm önerileri de yer aldı.

Sivil Havacılık Gökkuşağı Hareketi’nden AliGülçiçek’in sunup yönettiği basın toplantısında a-çıklama metnini Kaptan Pilot Bahadır Altan oku-du ve ‘Türk-İş’i de, 10 sendika başkanını da iyi bi-liyoruz’ diyerek, ‘Demokratik, Şeffaf, Temiz Sen-dika İstiyoruz!’ vurgusu yaptı. Deri-İş Sendika-sı’nda yıllarca mücadele eden ve bugün Deri Kun-dura Tekstil İşçileri Derneği’nin Başkanı olan U-ğur Parlak’ın, eski TEKEL işçisi ve Tek Gıda-İşSendikası üyesi Metin Arslan’ın ve Tek Gıda-İşGenel Başkanı Mustafa Türkel tarafından işten a-tılan Uğur Doğan’ın da birer konuşma yaptığı ba-sın açıklamasından foruma geçildi.

Neden Ýþten Atýldým?Hava-İş Sendikası’nca işten atılan Ayşe Kaya,

sendika içi gelişmeleri eleştirdi ve sorgusuz sual-siz işten atılışını anlattı. Ayşe Kaya, ‘Atilay Ayçinneden işten atıldığımı bile söyleme gereği duyma-dı’ dedi.

Ýþçi DemokrasisiPetrol-İş Sendikası ve DİSK Genel Merke-

zi’nde görev yapmış olan Erhan Bilgin, ‘Soyut sen-dikacılar söylemlerinden ve eleştirilerinden kur-

tulmalıyız, sendika bürokrasisi kavramını kullan-malıyız. İşçi demokrasisi kavramını da her alanayaymalıyız’ diyerek önerilerde bulundu. ‘Toplusözleşmelere işçilerin katılması, seçilen sendikacı-ların işçilerin yüzde 10’unun oyu ile geri çekilebil-mesi, profesyonel sendikacılığın ortadan kaldırıl-ması’ ve benzeri somut öneriler dikkat çekerekkabul gördü.

Sendikalý ÝþçiDİSK Tekstil İşçileri Sendikası’nı ve Öztek

fabrikası deneyimlerini anlatan işçilerden Çiğdemve Umut’un, sendika bürokrasisinin mücadeleninönünü nasıl tıkadığına dair somut örnekleri foru-mun havasını ısıttı. Çiğdem, ‘işçileri önce biz sos-yalistler olarak örgütlemeliyiz ve sonra sendikayaüye yapmalıyız’, ‘sendikalı işçi demek, her zamaniçin örgütlü işçi demek değildir’ diyerek, bürokra-tik kastın işçileri nasıl sisteme entegre ettiğini an-lattı. Umut ise, ‘benim babam Sungurlar fabrika-sında işçiydi. Nasıl mücadele ettiklerini ve bizlerehangi kazanılmış hakları miras bıraktıklarını anla-tırdı’ diyerek, ‘bizler bu kazanılmış hakları bile ko-ruyamadık’ eleştiri ve özeleştirisinde bulundu.

Patron da ÝstemezSendikacýlar daDirenişçi Casper işçilerinden Kurtuluş, ‘sen-

dika bizim için amaç değil araçtır’ diyerek, ‘müca-delede öğrendik ki sendikacılara karşı da dikkatliolmalı ve örgütlü gücümüzü korumalıyız’ vurgu-sunda bulundu. ‘Örgütlü işçiyi patron da istemezsendikacılar da’ ifadesi ise sorunu yeterince ta-nımlıyordu.

Eylül’de ToplantýVerimli tartışmalarla geçen forum önerilerle

noktalandı; basın açıklaması metni bildiri halinegetirilip, Türk-İş kongresi öncesinde örgütlü olu-nan işyerlerinde dağıtılacak. Sendikal bürokrasiyekarşı bir süredir sürdürülen ilişki ve temaslar, adıister komite, ister meclis ister platform olsun sür-dürülecek. Eylül ayında geniş katılımlı bir toplantıorganize edilecek... / İşçilerin Sesi-Haber

UMUT ÇÜRÜYENDE DEÐÝL, YEÞERENDEDÝR!DEMOKRATÝK, ÞEFFAF, TEMÝZ SENDÝKA VE ÝÞÇÝ HAREKETÝ ÝÇÝN

Her yıl Terkos’da düzenlenen pikniğimiz, bu yıl 3Temmuz Pazar günü Beykoz’da gerçekleştirildi.“Birlik ve dayanışma” pikniğine çeşitli işkollarındanişçi ve emekçiler katıldı. Direnişteki Casper Bilgisa-yar işçileri, Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derne-ği, Taş-İş Der, Gökkuşağı Hareketi, Plaza EylemPlatformu, Tezkoop-İş 2 No’lu şube, TerazidereÇorap İşçileri, Esenyurt Tekstil, Gıda, Plastik veMetal işçilerinden; kamu emekçilerinden katılım ol-du. Pikniğin organizasyonunu İşçilerin Sesi gazetesiüstlendi.

Daha önceden piknik yerinde demlenen çay ilegelenler sabah kahvaltısını yaptılar. 300’e yakın katı-lımcıya çay yetiştirmek pek kolay olmadı.

Ardından etkinliğin kısa açılış konuşmasını birkadın işçi yaptı. İşçi sınıfı açısından 12 Haziran se-çimlerini değerlendirdi, işyerlerindeki çalışma ko-şullarının ağırlaştığından söz etti; örgütlenmenin,mücadelenin gereğini ve önemini vurguladı.

Daha sonra “serbest kürsü” oluşturuldu vepikniğe katılan işçilere söz verildi. Her işçi çevresin-den, yaşadıkları mücadele deneyimlerini, başarıları-nı ve başarısızlıklarını anlatan işçiler, karşılıklı dene-yim alış-verişi yapma fırsatı buldular.

Özellikle Casper işçilerinin mücadelesiyle,Gökkuşağı Hareketinin işyeri bülteni deneyimi, ilgiçekti. Deri işçilerinin sendikalar ve sınıf mücadelesideneyimini özetleyen konuşması, pikniğe katılanla-rın ortak görüşünü ifade etti. Taşeron işçilerininmücadele ederek işe geri dönmeleri, tekstil işçileri-

nin kazandıkları işe iade ve sendikal tazminat dava-ları birer olumlu örnek oldu.

Öğle yemeği çok keyifliydi. Büyük mangallardapişirilen tavuk şişler, yılların kebapçısı ve ilk kez pik-niğe gelen arkadaşımızın elleriyle hazırlandı. Bulgurpilavından salatasına, ayranına kadar her şey belirlibir düzen içinde tüm katılımcılara sunuldu.

Öğleden sonranın iki ana etkinliğinin birincisi,çeşitli işçi müzik gruplarının yanı sıra müzisyen Ol-cayto’nun da sahne almasıydı. İkincisi, seçimlerindaha detaylı değerlendirilmesi ve mücadelenin ö-nündeki ana gündemlere ilişkin düzenlenen, tartış-ma-forum toplantısıydı. Ayrıca ikindi çayı da eksikolmadı. Kitap ve dergi satışı yapıldı.

İlgi çeken forumda AKP hükümetinin üç döne-mi ele alındı: AKP’nin yüzde 50 oy almasında eko-nominin ve uluslararası koşulların yanı sıra hüküme-tin izlediği sosyal politikaların da etkili olduğu üze-rinde duruldu.

Gökkuşağı Hareketi ile Tezkoop-İş 2 No’lu şu-beden katılan işçilerin 1 Temmuz’da Türk-İş’e bağlı10 sözde muhalif sendikanın açıklamasının ikiyüzlü-lüğünü ortaya koyacak bir basın toplantısı önerisiforumda tartışıldı ve 9 Temmuz’da gerçekleşentoplantı, bu önerinin sonucunda ortaya çıktı.

Pikniğin düzenlenmesindeki disiplin, ilk kez kar-şılaşanların arasında gelişen dostluk ve güven orta-mı herkesin ilgisini çekti.

Piknik halaylarla ve enternasyonal marşının ses-lendirilmesiyle sona erdi.

ÝÞÇÝLERÝN BÝRLÝK VE DAYANIÞMA PÝKNÝÐÝ COÞKULU GEÇTÝ