13
DiYANET iLMi DERGi • NiSAN- MAYIS- HAZiRAN 1992 • CiLT: 28 SAYI: 2 IsLAM HUKUKUNDA ULUSLARARASI . . . D Ahmet YAMAN* I ve bu üzerine siyasi ve sosyal gruplar ve mil- let kültürleri bir Böylece millet- ler halinde insanlar ve global manada devletler, birbirleriyle kuracak- lar, ve huzur ve içinde, içinde bir ara- da (unity in diversity) bir or- tam haline getirebilmek için çaba sar- fedeceklerdir. Bu Kur'an'da ifade edilir: "Ey insanlar! biz si- zi bir erkekle bir ve birbirinizle için sizi milletiere üb) ve kabilelere ki Allah en ve en üstün O'na gelmekten en çok "0) bir ayet de " ... Her biriniz için bir yol ve bir yöntem Allah dileseydi sizi bir tek ümmet Fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir. O halde iyiliklere hepinizin .. "< 2 l Birinci ayette "tearuf" kelimesiyle ifade edilen fiili, ancak içinde bir araya gelmekle mümkün olabilir. Bu da devletlerin adalet, ahlak, ahde vefa, gibi prensipleri ve tatbik etmelerine ahidlere riayet ve gibi bir temel esaslara dayanduarak camia" mefhumunun amil Günümüzde Devletler hukukunun temeli kabul edilen adalet ve müslüman-gayrimüslim yapma- dan herkese bu noktada hukukundan temelini almaya ça- hukukunun ana olan Kerim'de hem hem öne ayetlerin keza Hz. Peygamber sözleriyle ve fiilieriyle yönünü, da yönünü, tebarüz ettirmesi ve bu- M. Ü. Ilahiyat Fakültesi Doktora l- Hucurat, 13 2- Maide, 48 3- C. Crozat, Devletler Umumi Hukuku, 47 4- A. Özel, Islam Hukukunda Ülke 231-2 115

IsLAM I - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_2/1992_c28_2_YAMANA.pdf · İslam Devletinin hedefi de onun fikri bir Devlet olma tabia ... (Sebe 28) Allah'ın

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

DiYANET iLMi DERGi • NiSAN- MAYIS- HAZiRAN 1992 • CiLT: 28 • SAYI: 2

IsLAM HUKUKUNDA ULUSLARARASI . . . ILIŞKILER D Ahmet YAMAN*

I nsanların farklı farklı yaratılma-

ları ve bu farklılık üzerine deği­şik siyasi ve sosyal gruplar ve mil­let kültürleri oluşturmaları,

bir yaratılış gerçeğidir. Böylece millet-ler halinde insanlar ve global manada devletler, birbirleriyle ilişkiler kuracak­lar, tanışacaklar ve dünyayı huzur ve barış içinde, farklılıklar içinde bir ara­da (unity in diversity) yaşanabilir bir or-tam haline getirebilmek için çaba sar­fedeceklerdir.

Bu yaratılış gerçeği Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Ey insanlar! Doğrusu biz si­zi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletiere (şu­üb) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanı­nız; O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. "0)

Diğer bir ayet de şöyledir: " ... Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir. O halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. .. "<2l

Birinci ayette "tearuf" kelimesiyle ifade edilen tanışma fiili, ancak karşılıklı hoşgörü esasları içinde bir araya gelmekle mümkün olabilir. Bu da devletlerin adalet, ahlak, ahde vefa, eşitlik gibi prensipleri tanımalarına ve uluslararası ilişkilerde tatbik etmelerine bağlıdır.

İslam, uluslararası ilişkileri ahidlere riayet karşılıklı anlayış ve yardımlaşma gibi bir takım temel esaslara dayanduarak "uluslararası camia" mefhumunun doğma­sında amil olmuştur. Günümüzde Devletler hukukunun temeli kabul edilen adalet ve sözleşmelere saygı esasları,Ol İslam'ın müslüman-gayrimüslim ayrımı yapma­dan herkese uygulanmasını istediği hususlardır.<4l

İşte bu noktada İslam hukukundan uluslararası ilişkilerin temelini almaya ça­lışacağız.

İslam hukukunun ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'de hem barışı hem savaşı öne çıkaran ayetlerin bulunması, keza Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın bazı sözleriyle ve fiilieriyle savaşçı yönünü, bazılarıyla da barışçı yönünü, tebarüz ettirmesi ve bu-

• M. Ü. Ilahiyat Fakültesi Doktora Öğrencisi. l- Hucurat, 13 2- Maide, 48 3- C. Crozat, Devletler Umumi Hukuku, 47 4- A. Özel, Islam Hukukunda Ülke Kavramı, 231-2

• 115 •

nun yanında Medine döneminden itibaren her iki biçimde de devam eden uluslara­rası ilişkilerin mahiyeti fukahayı bu konuda ihtilafa sürüklenmİştİr.

Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemindeki sürekli askeri faaliyetler ve fethierin oluşturduğu galibiyet psikolojisi iÇindeki ilk müctehitlerin cumhuru, ulus­lararası ilişkilerde temelin savaş olduğu; barışın ancak masiahat olduğunda söz ko­nusu olabileceği kaaatini benimsemiştir. Bunun yanında azınlıkta kalan bazı müc­tehitlerle, özellikle sanayi devriminden sonra güçlenen ve dünya siyasetinin ipleri­ni ele geçiren Batı karşısında zayıflamış ve geri kalmış İslam dünyası psikolojisi içinde yetişen yeni müellifler ise, bazı istisnalar dışında pasif bir barış politikasını benimsemişlerdir.

Burada söz konusu tarafların fikir ve delillerini iki ayrı başlık halinde incele­mek istiyoruz.

A. ilişkilerin temeli savaştır görüşü:

Sünni ve şii fukahanın cumhı1ru, dünyayı dam'I-islam ve darul-harb şeklinde ikiye ayırmaianna ve Kur'an'daki kıta! ayetlerinin zahir ve mutlaklığına binaen İs­lam DevletiyJe gayri müslim devletlerin arasındaki ilişkinin savaş hali esasına da­yandığını kabul etmiştir. <6)

İmam Şafii, el-Ümm'de "Farz olan husus,müşriklerle ya müslüman oluncaya ya da cizye vermeyi kabul edinceye kadar savaşmaktır." derken(7); Hanbeli hu­kukçusu İbn Kudame (620/1223) ile Hanefi hukukçusu Kasani (587 /1191) de "Ehl-i kitap ve mecusilerle müslüman oluncaya veya cizye verinceye kadar savaşılır, hük­münü nakletmişlerdir. (8)

Fukahanın bu hükme varmada dayandıkları esas delilleri, kıta! ayetlerindeki mutlaklık ve bu ayetlerin daha önce Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk yıllarında inen af, barış (silm), müsamaha gösterme, aldırış etmemetemalı ayetleri­ni neshetmesi keyfiyetiyle, zahir hadislerdir.

Bu ayetlerden bir kısmını şöylece sıralayabiliriz: " ... Onları yakaladığınız yer­de öldürün! Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın ... "(9) "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Rasulünün haram kıl­dığını haram saymayan ve hak dini din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakir kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. (10) " ... Müşrikler nasıl sizinle topyekün sa vaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ... "0 1) "Ey iman

5- Her ne kadar Ebu Zehra, bu kanaatte olanların küçük bir azınlık olduğunu söylüyorsa da (el-Allkitü'd· Devliyye, 51) fıkıh kitaplarımn senede en az bir defa cihada çıkılınasının zarılrlliğine ve masiahat olmadıkça barış yapılmayacağına dair hükümleri için bkz. Şafii, el-Ümm, 4/188; Şirazi Mühezzeb, 21259-60 ayrıca 21227; Serahsi Mebsôt, 10/3-4; Şerhü's Siyeri'l-Kebir. 2/498; Blci, Müntekii, 3/159; İbn Arabi, Ahkiimu'l-Kur'ln, 21876; İbn Kudame, el-Mu~ni, 10/368; el-Mukni 86-Ayrıca bkz. Şafii Ahkiimu'l-Kur'iin, 402; Keyelherrasi, Ahkamu'l-Kur'an, 4/375; Bilmen, Hukuk-i İslamiye, 3/404

6. Zühayli, Asiiru'l-Harb 130; el-Aiakiitu'd-Devliyye, 93; Ali Mansur, 239; Daks, el-Alakatü'd-Dılveliyye, 378; Ebu İyd, el-Aiakatü'l-Hariciyye, 273.

7. el-Ümm 4/189 8. Muğui , 10/387; Kasanı, Bedayi 7/100 9. Bakara, 191 10. Tevbe, 29 11. Tevbe, 36

• 116.

edenler! Kafiderden size yakın olanlarla savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bü­yük bir azın ve şiddet bulsunlar. .. "(ı 2ı "Ey Peygamber! Mürninleri savaşa teşvik et!03l "Fitne kalmayıp yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla sava­şın .. "(ı 4) "Sakın gevşemeyin, üstün olduğunuz halde barışa davet etmeyin. 0 5l

Bu son ayetin izahında Şafii hukukçusu Keyelherrasi "Bu ayet, zaruret hali dı­şında kafirlerle anlaşma ve sulh yapmanın yasaklanmasına ve müslümanların za­yıf olmaları durumu müstesna, cihadı terketmenin haramlığına delil dir. "06l der.

Bu ayet-i kerimelere ilaveten şu gibi hadisler de cumhurun mezkur görüşünü teyid eder mahiyettedir.

"Kıyamet öncesinde kılıçla gönderildim ... ve rızkım da mızrağımın gölgesinde oluşturuldu. "<ı7ı

"insanlarla, lailahe iliallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum ... "(ı8) "Cihad, Allah'ın beni gönderdiği andan, ümmetimden son grubun Deccali öl­

dürmesine kadar devam edecektir. <ı 9) Bu nakli deliller yanında, fıkhın tedvin edildiği dönemlerde müslümanların, civar

ülkelerin İslam tebliği önünde engel olmaları dolayısıyla çıkan savaşlarda hep ga­lip gelmeleri, fetihlerin süreklilik arzetmesi ve İslam'ın artık global politikayı be­lirleyen tek güç haline gelmesinin verdiği galibiyet psikolojisi, fukahayı bu kanaa­te sevketmiş olmalıdır.

İslam'ın barışçı yönüne daha fazla önem veren çağdaş müellifler, siyasi ve sos­yal şartların böyle bir kanaatİn benimsenmesinde büyük çapta etkin olduğunda ıs­rar ederler. <20l

İleride savaşın sebebini incelerken de değineceğimiz gibi, İslam hukukçuları­nın bir kısmı, bu se be bin küfür olduğu görüşünü benimsemiştir. <2 ıı "Fitne kalma­yıncayakadar onlarla savaşın" ayetindeki "fitne" kelimesinin şirk, küfür ve müs­lümanlara eza manalarma gelmesinden hareketle, yeryüzünde küfür olduğu müd­detçe savaşın da olacağı ve bunun örice onların saidırmasına bağlı olmadığı, onla­rın saldırısını beklemeden mutlak savaşın emredildiği ifade edilmiştir. <22l

Bunun için müslümanlar kendilerine en yakın bölgelerden başlayarak kafirler­le mücadele edeceklerdir. "Ey iman edenler! Kafiderden size yakın olanlarla sa­vaşın!. .. "(23) Bu emirden ilk planda maksat Mekkeli müşriklerdi. Onlar ve des­tekçileri hertaraf edilince bu sefer tebliğin önünde engel olan ci var yerler hedef ol­du. Bu durum, davet ummileşinceye, Allah'ın kelimesi her tarafa yayılineaya ve

ı2. Tevbe, ı23 13. Enfal, 65 ı4. Bakara, ı93 ıs. Muhammed, 35 ı6. Keyelherrasi Abkiimu'I-Kur'in, 4/375. ı7. Buhari,'Cibad, 88; Ahmed, 2/50; Serahsi, Mebsôt, 10/3 18. Buhar!, İmam, 17, Salat, 28; Müslim, İmam, 32; Ebu Davud, Cibad, 95. 19. Ebu Davud, Cihad, 33 20. Zübayli', Asiru'I-Harb, 130·1; el-Alikit, 93; Ali Mansur, 239;Ebu Zehra, 78; Muhammed Ali, el-Aiikatu'd·

Devliyye fi'l-Kur'in ve's-Sünne, 104 21. Şirbini, Muğni'l-Muhtic, 41210; İbn Rüşd, Bidiiyetü'l-Müctehid, 11327; İbn Arabi, 11209; Kurtubi, el­

CAmi li Ahkimi'l-Kur'iin 21353 22 .. Cassas; Ahkimu'l-Kur'in, 1,/260-1; İbn Arabi, 1/99; Kurtubi, 2/353-4 23. Tevbe, 123

• 117.

bir tek kafir kalmayıncayakadar devam edecektir.<24l İşte bu devamı sağlayabil­mek için devlet başkanının her an orduyu sevketmeye gayret sarfetmesi<25l hatta bunun yılda en az bir defa gerçekleştirilmesi ve geciktirmeyi gerektiren bir sebep olmadıkça geciktirilmemesi<26l hükme bağlanmıştır.

Binaenaleyh müslümanlar, askeri,lojistik ve moral yönden kuvvetli oldukları zaman düşmanlarıyla barış anlaşması yapamazlar<27l. "Sakın gevşemeyin, üstün olduğunuz halde barışadavet etmeyin."<28l Ancak müslümanların sayıca ve silahca zayıf olmaları, düşmanın müslüman olmasının kuvvetle muhtemel olması gibi du­rumlarda, müslümanların maslahatı gereği sulh anlaşması yapılabilir.<29l

"İslam ancak müminlerin kardeş olduğunu, insanların aradığı huzur, sosyal refah ve hürriyetin ancak islamın egemenliğinde gerçekleşeceğini benimsediği ve bu maksatla müslümanlara cihadı farz kıldığı için müslümanlarla gayri müslimler arasında devamlı bir barış anlaşmasının meşruiyeti düşünülemez. Ancak gerekti­ğinde ve gerektiği kadar bir anlaşmadan söz edilir. "(30)

Bunun için Şafii fukahası, sulh anlaşmaları için belli bir limit bil'e belirlemiştir. Buna göre ebedi geçerliliği olan sulh anlaşmaları imzalanamaz. Bir barış anlaşma­sının süresi, Tevbe Süresi'nde müşriklere verilen mühlete kıyasla, dört ayı aşa­maz.Ama müslümanların yararı söz konususuysa Hudeybiye Anlaşması örnek alı­narak en fazla on yıllık bir anlaşma yapılabilir. Gerekiyorsa on yılın bitiminde ay­nı süreyi aşmamak şartıyla yine uzatılabilir. <3 ı)

Görüldüğü gibi, başta Şafiiler olmak üzere İslam hukukçuların çoğunluğu, iliş­kilerin esasını har be bağlamışlardır. Sözkonusu hukukçular, kılıç ayeti diye de bi­linen bir ayeti içinde bulunduran Tevbe suresinin son inen surelerden olmasını, ken­disinin nesh veya tahsis gibi bir duruma maruz kalamayayacağını; aksine, tarih itibariyle son surelerden olduğu için pek çok hükmü neshettiğini söyleyerek<32l ka­naatlerini kuvvetlendirrnek istemişlerdir.

Bu süreyle müşriklere, dört ay mühlet verilerek, bu sürenin sonuna kadar müs­lüman olmadıkları takdirde öldürülecekleri ültimatomu verilmişti. Bu ültimatom­la artık "Ey iman edenler! Hep blrden barışa girin. "(33> "Eğer onlar barışa yana­şıriarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et.. "<34> "Onun için Sen zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir. "(35l

24. İbn Arabi, llı03. 25. Serahsi, Mebsilt, 10/3-4. 36. Müzeni, Muhtasar, 8/270; Şirazi, 2/227; İbn Kudame, el-Muğni, 10/368; eş-Şerhu'l-Kebir, ı0/367 27. Cassas, 3/70; Serahs1, Şerhu's-Siyeri'I·Kebir, 5/1724; Mavsıli, İhtiyar, 4/120; Şirbini, 4/261;Keyelherrasi,

4/375; İbnArabi, 2/876, 4/864; Haraşi, Muhtasar, 3/150-1; İbn Cüzey, ei-Kavaninu'1-Fıkhıyye, 106; Ebu iyd 273

28. Muhammed, 35 29. Serahs1, Şerhu's-Siyeri'I·Kebir, l/190-1;Mavsıli, 4/121; İbn Humam; 5/204, İbn Rüşd, 1/330; İbn Arabi,

2/876; Haraşi, 3/150; İbn Kudeme, 10/368; Şafii, Ümm, 4/188 Bilmen 3/404; Zeydan, 58; Ebu iyd, 273 30. H. Karaman Anahatlanyla İslam Hukuku 1/299 3 ı. Ümm, 4/189; Ramli, 8/107; Şirazi, 2/259-60; Şev kani, Neylü'I-Evtar, 8/49. Diğer üç mezhep bu konuda

belli bir süre tesbit etmemiş; Gereğini sorumlu1ara havale etmişlerdir. Kasani, 7/109; Baberti, lnaye, 5/456 (Fethu'l-Kadir'in kenarında);Haraşi, 3/151; Daks, 64

32. İbn Ara bi, söz konusu Surenin 5. ayetiyle 125 ayetin birden neshedildiğini söyler. Bkz. Suyuti, e1-itkiln, 2/31. 33. Bakara, 208 34. Enfiil, 61 35. Necm, 29

• 118.

gibi ayetler mensuh sayılıyordu.<36> Yani artık cebri savaş dönemi"başlamıştı. İslam Devletinin tabiatından ve hedefinden kaynaklanan bazı sebeplerle ilişki­

lerin temelinin harp olduğu görüşünü benimseyen günümüz islam hukuku araştı­rıcılarından A.Zeydan, mezkur görüşü tahlil ederek şunları söyler: Gayri müslim Devletlerle İslam Devletinin ilişkilerinin harp esasına dayanması 1. İslam Devletinin tabiatından kaynaklanır.İslam Devleti iman (akide) esasına oturan fikri bir dev­lettir. Kanunları da bu akideye istinat eder. Belli coğrafya hudutlarıyla veya belli ırklarla çevrili malıali bir devlet değildir. Farklı kavimleri birleştirerek bir cihan devleti haline gelmesi, akidesinin bir gereğidir. Bu da insanların islam inancını ka­bul edip İslam Devletinin vatandaşı oluncaya veya müslümanolmayı kabul etme­yip kendi dininde kalarak ve İslam Devletinin himayesi altında onun kanunlarının üstünlüğünü tanıyarak yaşamasına kadar devam eder. 2. İslam Devletinin hede­finden kaynaklanır. İslam Devletinin hedefi de onun fikri bir Devlet olma tabia­tından neşet eder ki bu hedef sadece hayat şartlarını iyileştirmek, refahı artırmak ve dışarıdan gelebilecek saldırıları hertaraf etmek değil: bütün insanlığa İsiarnı tak­dim ederek mutluluğa ulaştırmaktır. Zira İslam daveti evrenseldir. "Ey Muham­med! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ... " (Sebe 28) Allah'ın insanlığa bir nimeti olan İslam davetinin onlara ulaştırabilmesi için önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Bu engellerin en büyüğü de ahalisinin İslam'­ın dinine ulaşmasını önleyen batı! zihniyettir. Bu da genellikle savaşa başvurmak sure­tiyle izale edilir. (37)

B. ilişkilerin temeli barıştır, görüşü:

Yukarıda söz konusu ettiğimiz cumhürun görüşüne karşılık diğer bilgilerle, özel­likle son asır araştırıcıları, İslam Devletiyle diğer devletlerin ilişkilerinin barış te­meline istinat ettiği fikrini benimsemişlerdir.

Cumhürun, kılıç ayeti (Tevbe, 5: bazılarınca 29 veya 36) sebebiyle mensuhlu­ğuna hükmettiği barış ayetleriyle, yine Hz. Peygamber (s.a.)'in bazı söz ve fiilieri­ni baz alan bu grup, savaş ayetlerini de zamret prensibiyle değerlendirmişlerdir.

Buna göre milletlerarası münasebetlerin tanziminde asıl ve genel prensip barış­tır; savaş ise arızi ve geçici bir durumdur. 0 8>

Savaşa izin veren ilk ayetlerden itibaren bu durum Kur'an tarafından tasrih edilmiştir: "Kendileriyle savaşılanlara, zulme uğramış olmaları sebebiyle savaşa izin verildi. "<39> "Size karşı savaş açanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; çünkü Allah aşırıları sevmez. "(40)

Binaenaleyh Maliki fakihi İbn Cüzey'in (741/1341) ifadesiyle, İslam ülkesinin etrafı güvenli bir biçimde korunmaya alınmış ve sınırlar tahkim edilmişse savaş, farz olma vasfını kaybeder ve nafile hükmünü alır. <4 ı)

36. Suyiltl, age 2/3ı; Muhammed Ali, ıoo; İbn Abbas, lbnu'l-Müseyyeb, Süleyman b. Yesii.r ve Katiide'nin de içinde bulunduğu Cumhur bu kanaattedir. Keyelherrii.si, 3/ı75 37. Zeydan Buhôs, 61-3 38. Hamidullah 1. Devlet Idaresi, 259; Zühayli, 654; Daks, 51-2; Ebu Zehra, 47; Turnagil 80; Zerka, 1/50;

Ali Mansur, 298, 313; Özel, 40; Tabbii.ra, 391; Ayrıca bkz. Taberf, İhtiUifu'ı-Fukahii 195; R. Rıza, 271-5 39. Hac, 39. 40. Bak ara, 190 4 ı. İbn Cüzey, 97

• 119.

Bazilarlnln k ~ h ~ ayeti olarak kabul ettigi Tevbe 36. ayeti de netice itibariyle bu- na igaret eder: " ... Mugrikler nasil sizinle topyekun savagiyorlarsa, siz de onlara kargl topyekun savasin.. ."(42) Ayette goriildugii gibi topyekun savagilacak olan- lar muminlere kargi topyekun savag a ~ a n l a r olarak belirlenmigtir. Su halde savag- mayanlarla savagilmaz. Ayni ayeti ele alan Hanefi hukuk bilgini Kemal b. Hiimam (861/1457) su mutalaada bulunur: "Bu ayet, bize emredilen savapn, onlarin se- bep oludugu ve a ~ t l g i savagln kargiligi oldugunu ifade etmektedir. Keza "Fitne kal- maylncaya kadar onlarla savapn!" ayeti de boyledir. Bu, onlardan miislumanlar~ dinlerinden ~evirmeye, onda fitneye dugurmeye ydnelik bir zorlama, 6ldiirme ve giddet kullanma gibi fiiller kalmayincaya kadar savagin demektir (ki bundan bdyle bir tertibin i ~ i n d e olmadiklari muddetqe onlarla savagmayin manasl ~ i k a r ) . ( ~ ~ )

Siifyan es-Sevri (161/778) ile fbn Siibriime (144/761) ve Miik8til(150/767) gi- bi ilk imamlarln da, harbin savunmaya yonelik oldugu, esas durumun barig oldu- gu yonunde kanaat ta~idiklari nakledilmigtir.(*)

Ayrica savag, insanlari oldurmekten, binalarl yakip yikmaktan ibaret oldugu i ~ i n islam nazar~nda bizitihi guzel bir hareket degildir. Barig i ~ i n d e yagamak mum- kun oldugu muddet~e savas tercih edilmez. Savag muslumanlari ve fslam tebligini tecavuzden korumak gayesiyle megru kilind~gindan, insanlarln bilhassa inanc hur- riyetini korumasi yoniiyle hasen (guzel) vasf~ni kazanmigtir. Bu yiizdendir ki "Ci- had, biz2tihi hasen degil, aksine ligayrihi hasen bir vecibedir." d e n m i ~ t i r . ( ~ ~ )

Bu duguncede olanlara gore, onceki bahiste zikredilen savap amir ayetler esa- sen, mesru sebepiere dayanan ilan edilmi~ bir harb slraslndaki durumu belirtir; yoksa orada emredilen, bir firsatini bulup hemen savas a ~ m a k degildir. Bu mealdeki ayet- ler, harp halinin devam etmekte olduguna, miiminler i ~ i n emniyetin saglandigina ve savasa yo1 aqan sebeplerin tamamen ortadan kaldirlldlgina emin oluncaya ka- dar savaSin siirdurulmesine igaret etmektedirler.(46) "Ey iman edenler! Kiifirler- den size yakin olanlarla sava~in. "(47) ayeti ise sadece askeri bir kaideyi belirlemek- tedir ki, tecavuze ugradiklari zaman once kendilerine yakin tehlikeyi bertaraf et- meyi ifade eder.(48) Sonra k i l i~ ayeti, oncesine ve deliletine bakillrsa anla~mayi bo- zan miigrikler hakk1ndadir.B~ ayetin hukmunu butiin kifirlere tegmil etmek bu siy8k-sibgk ve del2letle uyugmaz. Onlarla topluca savagmayl Bmir ayet ise mumin- leri, miigriklere kargl bir hedefe dogru kuvvetlerini birlegtirmeye, tek cephe olma- ya davet etmektedir.(49) Eski fukaha, zamanin galibiyetlerle dolu ortamlndan et- kilenerek butiin bu ayetleri fiili ve hucuma dayali savag anlaminda almiglardir.(50)

Ustelik Allah Te2lB goyle buyurur: "Allah, sizinle din ugrunda savaSmayan ve sizi yurtlarinlzdan ~ikarmayanlara iyilik yapmanizl ve ldil davranmanlzl yasakla-

42 Tevbe, 36 43 ibn Humlm, Fethu'l-Kad~r, 5/437 44 Ebu Zehra, 52, Ebu lyd, 280, SBbunl, Raviii 1/233 45 Klslni, 7/100, Blimen, 31380, H S $bey, f A Cihad md. 3/169, Turnagll, 148, Zilhayli, 145, Daks, 628;

Ozel. 48 46. Ozel, 47; All Mansur, 265 47. Tevbe, 123 48. Ah klansur, 265; Daks, 638 49. M. All Hasen, 102, Ebu Zehra, 90 SO. Ebu Zehra, 78-9; All Mansur, 239; Zuhaylf, 130-1

maz. "<51> "Ancak kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar; ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin)den yürekleri sıkıla­rak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza bela ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir'tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve ba­rış içinde yaşamak isterlerse, Allah size, onlara saldırmak için bir yol vermemiş­tir."<52> "Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden git­meyin. "<53> "Eğer onlar barışa yanaşıriarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et. "(54)

Bütün bunların yanında Hz. Peygamber (s.a)in şu söz ve fiilieri de bunu teyid eder mahiyetledir:

"Düşmanla karşılaşmayı temeni etmeyin; Allah'tan afiyet dileyin. Fakat on­larla karşılaştığınız zaman da sabredin ve bilin ki Cennet, kılıçların gölgesi altın­dadır." <55>

"Muhakkak ki Allah beni bütün insanlığa bir rahmet olarak göndermiştir. Siz de tebliğ görevini benim adıma yerine getirin ki Allah da size merhamet etsin. "(56>

"Muhakkak ki Allah beni bütün insanlığa bir rahmet olarak göndermiştir. Siz de tebliğ görevini benim adıma yerine getirin ki Allah da size merhamet etsin. "<56>

"Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın!"<57> Hz. Peygamber (s.a.) Bedir Savaşı öncesinde Hz. Ömer'i, müşriklere göndere­

rek sulh teklifinde bulunmuş, fakat Mekkeli müşrikler bunu kabul etmemişti. <58> Yine Hz. Peygamber (s.a.), müşriklerin umre izni vermemesi ve Halid b. Velid ile ikrime b. Ebi Cehil koroutasında büyük bir ordu hazırlaması üzerine şöyle buyur­muştu: "Yazık Kureyşe ki savaş kendilerini yeyip bitirdi. Benimle diğer Arapların arasına girmese ne olur sanki? Şayet onlar bana üstün gelirse, zaten istedikleri bu. Şayet Alah beni onlara üstün getirirse hep birlikte İslam'a girerler. Güçlü olsalar bile daha nereye kadar böyle savaşıp duracaklar. "<59>

Bunlar yanında "Ben kıyamet öncesinde kılıçla gönderildim .. " hadisi, cihadın ehemmiyetini ve meşruiyetini ifade eder. "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muham­med O'nun elçisidir deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum" hadi­sindeki ''İnsanlar'' sözüyle, icma ile sabittir ki Arap müşrikleri kastedilmiştir. (60)

Netice itibariyle denebilir ki, bu kanaatte olanlara göre savaş, İslam'a ve müs­lümanlara yönelen tecavüzlere karşı koymak için bir zaruret addedilerek meşru sa­yılmıştır. Zamretler de kendi miktarlarınca takdir olunacağına göre, zamret sınırı aşılmaz. Binaenaleyh, müslümanların diğerleriyle münasebetlerinin harb esasına dayandığını söylemek, zaruret mantığına ters düşer.<61)

51. Mümtehine, 8 52. Nisa, 90 53. Bakara, 208 54. Enfal, 61 55. Buhari, Cihad, 112; Müslim, Cihad, 20; Ebu Davud, Cihad, 89; Tirmizi, Deavit, 84, 101; İbn Mace, Dua,

5; Darimi, Siyer, 6; Ahmed, 1/4, ll. 56. Kettani, et-Teritib, 1/266. 57. Buhari, Cihad, 164, Megazi, 60; Müslim, Cihad 71; Ebu Davud, Edeb, 17 58. M. Ali Kapar, Hz.Muhammed'in Müşriklerle Münaasebeti, 161 (Beliizüri, Ensib, 11292 den) 59. Ebu'l-Fida İbn Kesir, ei-Bidiye ve'n-Nihaye 4/165. 60. Hamidullah, 77; Zühayli, 120-1; Ebu Süleyman, İslam'ın Uluslararası İlişkiler Kuramı60; M. Erdogan; İs­

lam Hukukunda Ahkamın Değişmesi, 50 61. Zühayli, 245; AlfMansur, 313; Özel 41

• 121 •

Değerlendirme:

Tarafların görüş ve delillerini kısaca sözkonusu ettikten sonra burada bu gö­rüş ve delilleri değerlendirip bir neticeye varmak istiyoruz.

Bir kere hemen ifade edelim ki biz, ne ilişkilerin temeli savaştır veya ne de ba­rıştır görüşlerine katılmıyoruz. Zira ilişkilerin temelini savaş kabul etmek, kendi üzerine rahmetiyazan Allah Tea!§.'yı<62l, O'nun alemiere rahmet olarak gönder­diği bir peygamberi ve mesajını<63l kendisinden korkulan bir şey haline getirmek demek olduğu gibi; temeli barış kabul etmek de şirke ve zulme müdahale etme­mek, İslam'ın mesajını kitlelere ulaştırmak için her yolu denememek ve kendi ka­buğuna çekilip pasif bir barış gönüllüsü olmak demektir.

Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sünneti kendi bütünlüğü içerisinde ele alın­maz, parça parça ayet ve hadisiere tutunup bunlar diğerleriyle beraber düşünül­mezse ve özellikle nesh ameliyesinin çerçevesi alabildiğine genişleti!irse, sağlıklı ne­ticelere varmak mümkün olmaz. Görebildiğimiz kadarıyla her iki grup da nassla­rın bir kısmına tutunup diğerlerini ya görmezden gelmiş veya tevil ve nesh mantı­ğıyla hadiseye yaklaşmıştır.

Bize göre ilişkilerin temeli; davet, dini yayma ve tebliğ esasıdır. İslam'ın mesa­jı umumi ve evrenseldir: "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler."<64l "Deki, Ey insanar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın elçisiyim ... "(65)

Bir sistemin evrensel olması onun tebliğ ve neşrini gerektirir. Bu tebliğin meto­du yine Kur'an tarafından belirlenmiştir: "Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et... "(66)

İşte bu noktadan sonra, İslam Devletinin tabiatı icabı yapmakla yükümlü ol­duğu bu davet ve tebliğe karşı diğer devletlerin koyduğu tavrın keyfiyeti, ilişkile­rin dostane veya hasmane bir üslupta devam etmesini belirleyecektir.

İslam'ın tebliğini gerçekleştirmek; bu tebliğin insanlara ulaşmasını önleyen en­gelleri bertaraf etmek, din ve vicdan hürriyeti üzerindeki baskıları gidermek ve in­sanlığı bir takım hurafe ve dağmalardan arındırmakla olur. <67l Bunun için, tarihi bir vakıa olarak daha İslam dininin doğmaya başladığı andan itibaren, başta Hz. Peygamber (s.a) olmak üzere İslam davetçilerİnİn önüne engeller çıkmış, bu engel­lerin aşılması için de belli bir m er haleden sonra savaş kaçınılmaz olmuştur.

Yoksa daha işin başında Khadduri J. Schacht, A. Abel, H. Kruse, Goldziher, Mc.Donald ve diğer pek çok müsteşrikin dediğinin aksine gayri müslimlerle ilgili davranışın temelini savaş hukuku teşkil etmemiştir. <68>

Bir sosyal sistem, şiddet ve savaş ortamından ziyade rahmet ve barış vasatında vicdaniara nüfuz edebilir. "O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak dav­randın. Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp gi-

62. En'iim, 12, 54 63. Enbiya, ı 07 64. Sebe', 28 65. Araf, 158. 66. Nahl. 125 67. Ebu iyd, 277. 68. The dar al-islam w as always in theory at w ar with the dar al-harb. Khadduri, 53; Schacht, İslam Hukukuna

Giriş, 139; Kruse, 57; Mc. Donald, Diiru'l-Harb maddesi, İ.A. Arapça yayın, 9/78 .

• 122.

derlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et. .. "(69l "İyilik ve fenalık bir değildir. Sen fenalığı en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle aranda düşmanlık bulunan kimse çok sıcak bir dost haline gelivermiş. "(70)

Bunun için Hz. Peygamber (s.a.) Medine'de Devlet teşkilatianmasını tamam­ladıktan sonra etraftaki kabilelerle tarafsızlık ve saldırmazlık anlaşmaları yapmak üzere harekete geçmiştir.0 1 l Fakat kısa bir süre sonra ilahi mesajın insanlık tarihi boyunca önüne çıkan engeller, İslam'ın da önüne çıkmış ve bunların ortadan kal­dırılması gerekmişti. Hz. Peygamber'in şu ifadeleri ne kadar manidardır: "Yazık Kureyşe ki kendilerini harp yeyip bitirdi. Benimle diğer Arapların arasına girmese ne olur sanki? Eğer onlar bana üstün gelir!erse, zaten istedikleri bu; ama eğer Al­lah beni galip getirirse hepsi birlikte İslam'a girerler. Güçlü olsalar bile nereye ka­dar böyle savaşıp duracaklar? "(72)

İsHim Devletinin insanlara ulaşmasında herhangi bir engel olmayınca, Hz. Pey­gamber (s.a.)'in "ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim."(73l ha­disinin ilk kısmı, böyle engeller zuhur ettiğinde de ikinci kısmı esas olacaktır.

Şafii hukukçusu Şirbini'nin (977 1 1570) de ifade ettiği gibi, kafirlerle savaş esas maksat değildir. Öyle ki savaş yapmaksızın tebliği gerçekleştirip delilleri serdede­rek hidayet yolunda netice alınıyorsa bu, fiili savaştan çok daha muteberdir. (74)

Bundan dolayıdır ki, savaş hali zuhur etse dahi, savaşa fiilen başlamadan önce karşı tarafa iki alternatif sunularak neticenin savaşa varmaması istenir: I. Müslü­man olmak 2. Kendi dinlerinde kalıpselametiçinde yaşamak için cizye vermek su­retiyle İslam 'ın hükümranlığını tanımak. (75)

Kur'an-ı Kerim'in zahiri itibariyle "ya İslam, ya ölüm" manasma gelebilecek ayetleri bu bütün içinde düşünüldüğünde davete verilen olumsuz cevabın, daha doğ­rusudine davet ve tebliğin engellenmesinin neticesinde gündeme geleceği anlaşılır. Şuna da bu vesileyle kısaca işaret edelim ki, günümüzde hukuk literatüründe dev­lete tanınan fonksiyonlar olarak teşri (yasama) İcra (yürütme) ve kaza (yargı) fonk­siyonlarını görmekteyiz. İslam hukukunda ise devlet fonksiyonu olarak bunlardan başka bir dördüncü fonksiyonun daha varlığı sözkonusudur: "Dini tebliğ fonksi­yonu.Bu dördüncü fonksiyon, İslam iktidarlarının asla vazgeçemeyeceği bir dev­let görevidir ve onsuz devlet, dünyevi (seküler) kalmaya mahkum sayılmaktadır. İslam ise bunu reddeder. (76)

Esasen hicretin 9. senesindenazil olan ve kılıç iiyeti diye bilinen Tevbe Suresi 5. ayetin muhatabıyla "insanlarla, Iii iliihe iliallah deyinceye kadar savaşmakla em­rolundum." hadisinin muhatabı, ulemiinın icmaıyla Arap putperestleridir (müş­riklerdir )(77).

69. Ali İmran, 159. 70. Fussilet, 34 71. İbn Hişam, 2/241; 249; İbn Sa'd, 2/8 vd.; Hamidul!ah, el Vesiiik 26-7; 267-8; S. Tuğ, 1. Vergi Hukuku,

48; Terzi, Hz. Peygamber ve Hulefiii Raşidin Döneminde Askeri Teşkilat, 13; Kapar, 208. 72. Ebu'l-Fidii İbn Kesir, ei-Bidiiye, 4/165 73. Benzer hadisler için bkz. Ahmed, 4/395, 404, 407; 5/405 74. Muğni'I-Muhtac, 4/410; Daks 102. 75. Buhari, Cihad, 102; Megazi, 38; Ebu Davud, Cihad, 82; Müslim, Siyer, 2-12. 76. Klasik kaynaklar bu devlet fonksiyonlarını "Hiliifet" mefhumu içinde değerlendirirler. Bkz. Ma verdi, 12-3;

Ferrii, 11-12; F. Atar, İslam Adiiye Teşkilatı, 9-25

77. Ferra, ei-Ahkamu's Su1tiiniye, 195-6; Ayni, Umdetu'I-Karf, 1/64; Zühayli, 121; Schacht, 139; Ebu Si!leyman, 60; Özel 56; Erdoğan, 50

• 123 •

ilişkilerin esasını savaşa bağlayanlar bu ayetle, konuyla ilgili daha önceki ayet­lerio neshedildiğini iddia ederler. Halbuki bu ayetlerin her biri ve kılıç ayeti farklı durumlar içindir ve o durumlar zuhur ettiğinde ayetler de tatbik edilecektir(78). İs­lam'ın güçlü ve galip döneminde gelen ayetlerin, önceki dönemlerde inen ayetlerin hükümlerini kaldırdığı; dolayısıyla onlardan tekrar istifade edilerneyeceği görüşü­nü benimsernek yerine, daha esnek bir yaklaşımla içinde yaşanılan ortam değer­lendirilerek ve tebliğe karşı konulan tavırla müslümanların güçleri dikkate alına­rak dini siyasetin gereği ne ise o şekilde hareket etmek daha uygun olacaktır. <79)

Diğer taraftan İslam'ın harp anlayışını sadece saldırıya uğranıldığında bunu defetmeye matuf meşru müdafaa harbi olarak kabul etmek de<80> İslam'ın mantı­ğıyla ve evrenselliğiyle çelişir. Çünkü önce de arzettiğimiz gibi, evrensel bi.r din ol­ması itibariyle insanlara ulaştırılmak ve bunun için de engel olabilecek her şeyle mücadele etmek gerekecektir. Bu ise çoğu zaman hasmane ilişkileri gündeme geti­recektir.

Bize öyle geliyor ki, nasıl ilk asırların muzaffer psikolojisi, ilişkilerin esasını savaş olarak belirlediyse, son asırların siyasi bölünrnüşlüğü, iç çatışmaların artışı, ekonomik ve teknolojik geri kalmışlık psikolojisi de, pasif barış olarak belirlen­miştir. Müstemlekeci devletler bu tezi müslümanlara benimsetmek istemişlerdir.

Halbuki barış ve esenlik kökünden (selam) gelen bir isme, yine aynı manaya gelen umumi bir selamlama formuna, bütünüyle barış dolu bir gece olan Kadir Gecesinde inen bir kitaba (Kadr, 5), barış yurdu olan bir cennete (Yunus, 25), en temel vasfı barış olan bir çağrıya (Maide, 16) sahip olan İslam'ın uluslararası iliş­kiler nazariyesini tek bir şekle irca etmek doğru gözükmemektedİr. Doğru olan, müslümanların ellerinden geldiğince bu esenlik ve barış mesajını ademoğluna tak­dim gayreti içinde olması, bu takdimi engelleyenleri caydıracak bir askeri güce sa­hip ise onların hertaraf etmesi, değilse bu güce sahip olma veeibesini (Enfal, 60) bir an evvel yerine getirmeye çalışıp bu arada barış stratejisi takip etmesidir. İşte bu durumda, kılıç ayetiyle neshedildiği iddia olunan diğer ayetler le amel etmek za­ruri olmaktadır.

Bütün bu değerlendirmelerin özünü yansıtması sebebiyle konuya şu ayet-i ke­rimelerle bir son vermek istiyoruz: "Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli dav­ranmaktan men etmez. Çünkü Allah iidil olanlım sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimseler le dost olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlar­dır"<81>.

78. M.Ali Hasen, 123 79. Erdoğan, 78; Ebu Süleyman, 87-8; Özel 56 80. Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşlan, 262; Ali Mansur, 298 vd; Ebu Zehra, 47; Özel, 45; R. Rıza, 271-5 81. Mümtehine, 8-9

• 124.

BİBLİYOGRAFYA

Ali Ali Mansur, Eş-Şeriatü'l-İsliimiyye ve'l-Kanı1nu'd-Devliyyi'l-Amm, Kahire, 1390/1971 Atar Fahrettin, İslam Adiiye Teşkilatı, Ankara, 1979 el-Ayni Bedruddln Mahmud b. Ahmed, Umdetu'l-Kiiri, Kahire, 1348 el-Biiberti, Ekmeluddin Muhammed b. Muhammed, el-İnaye (Fethu'l-Kadir ile birlikte) Beyrut ty. el-Biici süleyman b. Halef, el-Müntekii Şerhu'l-Muvattii, Mısır, 1332 Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-i İslamiyye ve İstilahiit-ı Fikhiyye Karnusu İstanbul, 1950 el-Buhar! Muhammed b. İsmail, el-Ciimiu's-Sahih, İstanbul, 1981 el-Cassas Ebubekr Ahmed b. Ali, Ahkamu'l-Kur'iin, Beyrut, 1405/1985 Crezat Charles, Devletler Umumi Hu':uku, tre. Edip F. Çelik, İst. 1950 ed-Daks, Selame, el-Alakatü'd-Devliyye fi'i-lsliim a'la Dav'il- İ'eiizi'l-Beyani fı ~ ureti't-Tevbe,

Cidde, 1398/1976 Ebfı Davut Süleyman b. el-Eş'as, Sünenü Ebi Davud, BeyrUt 1971 Ebu İyd Arif Halil, El-Aliikiitü'I-Harieiyye fı Devleti'I;Hilafe, Kuveyt, 1404/1983 Ebu Süleyman A. Ahmed, İslam'ın Uluslararası İlişkiler Kuramı, Tre. F. Koru, İstanbul, 1985. Ebfı Ya'la Muhammed b. Hüseyin el-Ferrii, ei-Ahkamu's-Sultiiniyye, Beyrut, 1403/1983

Ebu Zehra Muhammed, el-Aliikiitü'd-Devliyye fi'l-İsliim, Kahire ty. Erdoğan Mehmet, İslam Hukukunda Alıkamın Değişmesi, İstanbul, 1990

Hamidullah Muhammed, İsliimda Devlet İdaresi, tre. K. Kuşçu, Ankara, 1979

Hz. Peygamberin Savaşları, tre. Salih Tuğ, İst. 1981 Meemfıatu'I-Vesayiki's-Siyiisiyye, Beyrut, 1407

ei-Haraşi Muhammed b. Abdillah, ei-Haraşi ii'la Muhtasar-ı Seydi Halil, Beyrut, ty. İbn Arabi Muhammed b. Abdillah, Ahkiimu'l-Kur'iin, Mısır, ty. İbn Cüzey Muhammed b. Ahmed, el-Kaviininu'I-Fıkhiyye, Beyrut, ty. İbn Hanbel, Ahmed, el-Müsned, İstanbul, !981 İbn Hişiim Ebu Muhammed Abdülmelik, es-Siretü'n-Nebeviyye, Mısır, 1355 İbn Hümiim Muhammed b. Abdilvahid, Fethu'l-Kadir, Beyrut ty. İbn Kesir Ebu'l-Fidii İsmail, el-Bidiiye ve'n-Nihiiye, Mısır, 1351 İbn Kudiime Abdullah b. Ahmed, el-Muğni, Beyrut, 1392 İbn Kudiime Abdurrahman b. Muhammed, eş-Şerhu'l-Kebir (el-Muğni ile birlikte), Beyrut, 1392. İbn Maee Muhammed b. Yezid, es-Sünen, İstanbul, 1981 İbn Rüşd Muhammed b. Ahmed, Bidiiyetü'l-Müetelıid, istanbul 1985 İbn Sa'd Muhammed, et-Tabakiitü'l-Kübrii, Beyrut, 1376 Kapar Mehmed Ali, Hz. Muhammed'in Müşriklerle Münasebeti, istanbul, 1987 Karaman, Hayreddin, Anahatlarıyla İslam Hukuku ı, İstanbul, 1984 el-Kasiini Ebubekr b. Mes'fıd, Bedai'us-Saniii, Beyrut, 1394 el-Kettani Muhammed Abdulhayy, et-Teratibu'l-İdariyye ı, tre. Ahmed Özel, İstanbul, 1990. el-Kayelharriisi İmadüddin Muhammed, Ahkiimü'I-Kur'iin, Beyrut, 1405 Khadduri, Majid, War and Peaee in the Law of İslam, Baltimore 1955 Kruse Hans, İslam Devletler Hukukunun Ortaya Çıkışı, tre. Y. Ziya Kavakçı, (İslam terkikieri Enstitüsü Dergisi; eilt 4'den ayrı basım) İstanbul, 1971. el-Kurtubi Muhammed b. Ahmed, el-Cami' li-Ahkiimi'l-Kur'iin, Beyrut, 1965 el-Maverdi Ali b. Muhammed, ei-Ahkiimu's-Sultiiniyye, Beyrut, ty. el-Mavsili Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyar li Ta'lili'I-Muhtiir, Mısır, 1951 Mc Donald, Diiru'I-Harb md. (Dairatü'l-Maiirifi'I-İsliimiyye) Tahran, 1352 Muhammed Ali Hasen, ei-Aiiikiitü'd-Devliyye fi'l-Kur'iini ve's-Sünne, Ammaıı, 1400 Muhammed Raşid Rıza, ei-Vahyü'I-Muhammedi, Beyrut, 1399 ei-Müzeni İsmail b. Yahya, Mutasaru'I-Müzeni (el-Ümm ile birlikte) Beyrut, 1393 ,Özel Ahmed, İslam Hukukunda Ülke Kavramı, İstanbul, 1984

• 125 •

er-Ramll Muhammed b. Ahmed, Nihayetü'l-Muhtac, Mısır, 1386 es-Sabün! Muhammed Ali, Ravai'ul-Beyiin Tefs!ru Ayati'i-Ahkiim, Beyrut, 1407. Schacht Joseph, İslam Hukukuna Giriş, tre. M. Dağ-A.Şener, Ankara, 1977. es-Serahs! Muhmmed b. Ahmed. Şerh-u Kitiibi's-Siyeri'l-Keb!r, Kahire, 1971

Kitabü'l-Mebsut, İstanbul, 1403. es-Suyutf Abdurrahman b. Ebibekr, el-İtkan fi Ulumi'l-Kur'an, Beyrut, 1398

Eş-Şafil Muhammed b. idris, el-Ümm, Beyrut 1393 Ahkamü'l-Kur'an, Beyrut, 1410

eş-Şevkan! Muhammed b. Ali, Neylü'l-Evtar, Beyrut 1973 Şibey Hasan Sabit, Cihad md. (İ.A. İstanbul, 1960) eş-Ş!raz! İbrahim b. Ali, el-Mühezzeb, Mısır ty. eş-Şirbin! Muhammed b. Ahmed, Muğni'l-Muhtac, Mısır, 1377

et-Tabbard. Abdulfettah, Ruhu'd-Dlni'l-İslamı, Beyrut, 1980 Terzi Mustafa Zeki, Hz. Peygamber ve Hulefil.-i Raşidin Döneminde Asker! Teşkilat, Samsun, 1990 Tuğ Salih, İslam Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, İstanbul, 1984 Turnagil, Ahmed Reşid, İslamiyet ve Milletler Hukuku, İstanbul, 1977 ez-Zerka Mustafa Ahmed, el-Fıkhu'i-İslam! fi Sevbihi'l-Ced!d, Dımaşk, 1964 Zeydan Abdülkerim, Mecmuatu Buhusin Fıkhiyye, Beyrut 1407 ez-Zuhayl! Mustafa Vehbi, Asarü'l-Harb fi'l Fikhi'l-İslam!, Dımaşk, 1401 el-Alakatü'd-Devliyye fi'l-İslam, Beyrut 1407

Sağ/ı sol/u yu Allalı

• 126.

!

142

rnek bir takım mukaddeta-ı fünuna fişi­

na olmaya mütevakkıftır. Bir misal arze­deyim: Bugün 'Hikmeti Tabiiyye' ve

'Tarih-i Tabif' kitapları Türkçeye tercü­me edilmiştir. Her Türkçe bilen, bu fen kitabını okuduğu vakit tabii anlayamaz. Bittabi onu anlayabilmek için de Belagat gibi, Usul-i Fıkıh gibi, vaz' gibi birtakım mukaddemat-ı fünunun 6ğrenmeye ihti­yaç vardır ve bunları anlamaya mütevak­kıftır. Bunlar anlaşıldıktan sonradır ki o Kitab-ı Mü bin 'in dekayıkı anlaşılabilir. Ve fakat, 'mfila yüdrek küJlühu la yütrek küJlühu'. Yani bir şey tamamİyle yapıl­mazsa bile tamamİyle terk etmek lfizım gelmez. Onun, bugünkü ihtiyacata g6re mümkün olduğu kadar mütehassıs zevvat­tın bir heyet teşkil ederek bu ihtiyacımı­zın tatmin edilmesi lüzumunu g6rüyorum. Bunun için de bütçede karşılığı

yoktur .. "(6)

Bu amaca ulaşmak için, bütçeye özel bir ödenek kayma lüzumunu da şu söz­lerle dile getirmiştir:

Binaenaleyh, gerek Kur'an-ı Kerim'i tefsirf bir şekilde tercüme etmek ve Türkçe . asar-ı diniye neşreqerek maneviyatımızı yükseltmek ve bu husustaki ihtiyacımızı tatmik edecek asan tercüme ederek neş­rettirmek ve gerek m em ali k -i ecnebiyede din-i İslam aleyhine veya hata-aJad olan neşriyata karşı mukabele etmek için mut­laka Diyanek Bütçesinde bir fasla bir madde koymak lüzumunun hissediyor­rum ... "<7l

İşte bu amaçlar doğrultusunda hazır­lanan söz konusu takrirde (önerge) şöyle şöyle rlenmiştir:

"Riyfiset-i Celileye" "Bazıları tarafından Kur'lin-ı Kerim'-

(6) Aynı Yer. (7) Aynı Yer. (8) Adı Geçen Zabıt Ceridesi, s. 264-264.

ilk Cumhuriyet Meclisinde

in hata-aJad bir surette lisanımıza tercü­me ve neşredildiği g6rülmektedir. Bu Kitab-ı celil'in elyevm mevcut olan Türkçe tefsireri dahi ihtiva ettiği malini-i dakikayı ifadedekasır olduğu cihetle mütehassıs bir heyet-i ilmiye tarafından Kur'an-ı Azi­muşşan'ın lisanımıza tercüme ve Türkçe tefisiri ve keza lisanımıza tercüme elzem olan bazı asar-ı İslamiyenin nakl ve ter­cümesi ve Din-i İslam aleyhinde intişar eden asar-ı ecnebiyye mukabeleten neşri­yatta bulunmak üzere (214) üncü fasla 8 nci madde olarak 20 bin liranın zam ve tahsisini teklif eyleriz .. "<8l

Görüldüğü üzere bu önergı~de: a) Hatalı Kur'an tercümelerinin yayın­

landığı;

b) Mevcut Türkçe tefsirlerin yetersiz kaldığı gerekçe gösterilecek:

c) Mütehassıs bir kurul tarafından Kur'an-ı Kerim'in dilimize tercüme ve Türkçe tefsirinin yapılması ve ayrıca;

d) İhtiyaç duyulan İslami, eserlerin te­lif ve tercüme edilmesi, İslam aleyhine ya­zılmış yabancı eseriere karşılık vermek üzere yayın faaliyetinde bulunulması ve bütün bu işlerin yapılabilmesi için de:

e) Diyanet Bütçesine 20 bin lira ek ödenek ayrılması istenmektedir.

Gerek önerge metninde ve gerekse önerge sahibinin gerekçe konuşmasıda, "Dini Yayın Kurulu" oluşturul-

DÜZELTME

Bir öncesi sayımızın (28/1) 142. sayfa­sının paragraf ve satırlarının pikaj sırasın­da karıştırılmıştır. Sayfayı yeniden yayınlıyor, yazar ve okuyucularımızdan

özür diliyoruz. Diyanet Dergisi

• 127.