12
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Aylık bülten * Sayı 44 * Mart 2012 kamu emekçileri bülteni kamu emekçileri bülteni Yasalar, toplumun çatışan güçlerinin güç dengelerinden, güç ilişkilerinden bağımsız, kendinden muktedir değildir. Bir yasa aynı zamanda hangi sınıfın daha güçlü ve örgütlü olduğunu ortaya koyan somut bir belgedir. Tarihsel süreç içinde tüm yasal kazanımlar bu somut durum çerçevesinde gerçekleşir. Sonuçta yasal/hukuki bir kazanımdan bahsedeceksek eğer, arka planında gerçekleşen bir mücadeleden de bahsetmek gerekmektedir. Kazanım ancak verilen mücadelenin örgütlülüğü, kitleselliği ve kararlılığı oranında gerçekleşir. KHK’lar, GSS, özelleştirmeler, esnek çalışma biçimleri, taşeronlaştırmalar, çalışma saatlerindeki artış ve reel ücret kayıpları emekçilerin bu çatışmada bırakın yeni bir hak elde etmeyi, eski www.sosyalistkamu.com [email protected] Kazanımları korumanın ve yeni kazanımlar elde etmenin yolu hak alıcı bir mücadele hattından geçmektedir! keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 1

Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Mart

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Mart

Citation preview

Mart 2008 H Say�e›mail: [email protected]

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Aylık bülten * Sayı 44 * Mart 2012

kamu emekçileri bültenikamu emekçileri bülteni

Yasalar, toplumun çatışan güçlerinin güçdengelerinden, güç ilişkilerinden bağımsız, kendindenmuktedir değildir. Bir yasa aynı zamanda hangi sınıfındaha güçlü ve örgütlü olduğunu ortaya koyan somutbir belgedir. Tarihsel süreç içinde tüm yasal kazanımlarbu somut durum çerçevesinde gerçekleşir. Sonuçtayasal/hukuki bir kazanımdan bahsedeceksek eğer, arka

planında gerçekleşen bir mücadeleden de bahsetmekgerekmektedir. Kazanım ancak verilen mücadeleninörgütlülüğü, kitleselliği ve kararlılığı oranındagerçekleşir. KHK’lar, GSS, özelleştirmeler, esnekçalışma biçimleri, taşeronlaştırmalar, çalışmasaatlerindeki artış ve reel ücret kayıpları emekçilerinbu çatışmada bırakın yeni bir hak elde etmeyi, eski

[email protected]

Kazanımları korumanın ve yenikazanımlar elde etmenin yolu hak

alıcı bir mücadele hattındangeçmektedir!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 1

kazanımlarını bile koruyamayacak güçte olduklarınıortaya koymaktadır.

GATS anlaşmasıyla hız kazanan ve sistemli birprogram çerçevesinde uygulamaya konulanözelleştirmeler, kamu hizmetlerini sermayeye peşkeşçekmeyi ve kamu alanındaki hakları tırpanlamayıhedeflemektedir. Kamusal hizmetlerin sermayeyeaçılabilmesi (özelleştirme), her şeyden önce toplumsalmücadelenin düzeyine ve kamu emekçilerinin direncinebağlıdır. İşte tam da bu noktada 4688 sayılı sahtesendikalar yasası gündeme gelmiştir. Bu yasa ilesermaye, emekçilerin kitlesel olarak örgütlendiklerisendikaların elini kolunu bağlayarak kamu alanındakitüm kazanımlara el koymayı ve bütün kamusal hizmetlerikâr aracına çevirmeyi amaçlamaktadır. Özelleştirmelerleamaçlanan, yalnızca kamusal hizmetlerin sermayeyedoğrudan devri olmayıp aynı zamanda sermayenin bualanda azami kâr yapmasını sağlayan koşulları dahazırlamaktır. Azami kâr ise ancak çalışma saatlerininuzatılması, güvencelerin kaldırılması, kölece yaşamıngetirilmesi, çalışma koşullarının ağırlaştırılması ve reelücretlerin düşürülmesiyle olanaklıdır.

KESK tam da kamusal hizmetlerin özelleştirilmesitartışmalarının olgunlaştırıldığı ve yaygın biçimdeuygulamaya konulduğu bir dönemde kurulmuştur.KESK’i yaratan koşullar aynı zamanda onun misyonunuda belirleyen koşullardır. KESK, bu süreçte belli birmücadele vermiş ve hatta kamu emekçilerinin bazıkazanımlar elde etmesini de sağlamıştır. Sermaye birtaraftan özelleştirme saldırılarını hızlandırırken diğertaraftan KESK’i etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Toplu

sözleşme masasına sadece yetkili sendikayla oturma veKESK’i gözlemci konumuna düşürme çabaları bu amacahizmet etmektedir. İktidar bir yandan yandaş/işbirlikçisendika aracılığı ile saldırıları emekçiler nezdindemeşrulaştırmayı amaçlarken, diğer yandan da KESKüzerinde gerçekleştirdiği tutuklama terörüyle kamuemekçilerini tamamen savunmasız hale getirmeyeçalışmaktadır.

KESK, 21 Aralık greviyle saldırılara karşı kitlesel birşekilde tepki göstermiş, hatta kamu emekçilerinin tekrargündemine girmiştir. Ancak grev öncesinde yeterli vesistemli bir çalışma gerçekleştirmeyen KESK, grevsonrasında da bu grevi destekleyen, ileri taşıyan vekazanım elde etmeyi amaçlayan bir çalışma içinegirmemiştir. Sonuçta grevle elde edilen moral de kısasüre içinde tüketilmiştir. Oysaki sermayeninsaldırılarının sürekliliği, mücadelenin de sürekliliğinidayatmaktadır. KESK bütün araç ve potansiyeliniharekete geçirmediği sürece hem bu zorlu süreçtekazanım elde edemeyecek hem de saldırılara açık halegelmeye devam edecektir. KESK’in bürokratik yapısı vegünübirlik, programdan yoksun eylem anlayışı sürececevap verememekte ve kamu emekçileri için bir çekimalanı oluşturamamaktadır.

Sonuçta kazanımları korumanın ve yeni kazanımlarelde etmenin yolu hak almaya yönelik sürekli birmücadeleden ve tüm kamu emekçilerini sürece dahiledebilmekten geçmektedir. Bu da kamu emekçilerininhaklarına yönelik saldırıların, tüm araçların devreyesokularak, en geniş kamu emekçisi kitlesinin mücadeleyedahil edilmesiyle olanaklıdır. Kamu emekçilerininsaldırılar noktasında bilinçlendirilmesi bunun ilk adımınıoluşturmaktadır. Broşürler, basın açıklamaları, yaygın işyeri gezileri, seminerler ve olabildiğince fazla kamuemekçisinin katılımının sağlandığı eğitim çalışmaları buhazırlık sürecini oluşturmaktadır.

KESK’in toplamında gerçekleştirdiği çalışmalarınniteliği aynı zamanda yürüteceği mücadelenin deniteliğini ortaya koyacaktır. Gerek yasal ve gerekse fiilikazanımların elde edilmesi sonuçta, toplamda verilecekmücadeleye bağlıdır. Grev hakkının güvenceye alınmasıve yasa haline getirilmesi yine grev yapmaklamümkündür. KESK bir günlük geçiştirmeye dayalı grevanlayışından uzaklaşmalı ve hak almayı amaçlayan kamuemekçilerinin daha geniş bir kısmını sürece dahil edenfiili meşru bir mücadele anlayışı ile hareket etmelidir.Saldırıları püskürtmek, haklarımızı korumak ve yenihaklar elde etmek için mücadeleye…

2 - www.sosyalistkamu.com

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 2

www.sosyalistkamu.com - 3

KESK, 22 yılı aşkın bir süredir ekonomik-demokratikhak ve özgürlükler mücadelesinde yerini alan kamuemekçilerinin, mücadele içinde bedeller ödeyerekkurduğu ve koruduğu öz örgütüdür.

On yıllardır sömürü, soygun ve talan programınıyaşama geçirmek isteyen sermaye iktidarı veçöplüğünden beslenen hükümetlerin gaz bombası, poliscopu, sürgün, soruşturma ve her türden terör saldırılarınarağmen bertaraf edemediği bir örgüttür KESK.

Mücadele hattında yaşadığı zayıflamalara rağmen,KESK, ülkenin ekonomik sosyal ve siyasal konularındave çalışma yaşamında demokratik hak ve özgürlüklerikazanılması mücadelesini veren, kürt sorununun çözümükonusunda da taraf olan bir örgüt olarak varlığınısürdürmektedir.

En ufak bir hak talebine, eleştiriye, muhalif bir sesetahammül edemeyen sermaye hükümeti AKP,milyonlarca işçi-emekçi ve ailelerini sefalet koşullarına

mahkum edecek, çalışma yaşamını cehenneme çevirecekbir dizi yasa, yönetmelik vb. uygulamalara sesiniçıkarmayacak, işçi- emekçileri denetim altında tutacaksendikalar istemektedir.

İşte bu yüzden kamu emekçilerine, sendika,konfederasyon yönetici ve üyelerine dönük gözaltı,haksız - hukuksuz tutuklama, sürgün- soruşturmalar,örgütlenen eylemlere gösterilen tahammülsüzlük, gazbombaları, biber gazları, polis copları, sendika baskınlarıvb. yıllardır hiç eksik olmadı. KESK’ e dönük busaldırılar da herkes tarafından bilinmektedir.

AKP’nin gündeminde neler var? Çalışma yaşamında işçi ve emekçiler için hak

gasplarına yol açan çok sayıda yasa, genelge,yönetmelik, tebliğler bulunmaktadır.

GSS ve zorunlu sağlık sigortası primi ödemeyi getirenyasa geçtiğimiz ay yürürlüğe girdi. Kıdem tazminatı fonutasarısı ise önümüzdeki ay meclisin gündemine gelecek.

KESK’e yönelik yoğunlaşansaldırılar, kamu emekçilerinin

mücadelesini durduramayacaktır!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 3

4 - www.sosyalistkamu.com

4688 sayılı kamu emekçileri sendikaları kanunundadeğişiklik de gündemde. Toplu sözleşme yasası, kamuçalışanları arasında hükümet eliyle en çok üyeye sahipkonfederasyon haline getirilen Memur Sen’e yetkiverilerek yasalaştırılmaya çalışılıyor.

2821- 2822 sayılı sendikalar ve toplu sözleşmekanununda değişiklik yapılarak tek kanun maddesineindirgendi. Sendikaların toplu sözleşme imzalamayetkileri için gerekli üye sayısı ve barajı değiştirildi.“Toplu İş İlişkileri Kanunu” tasarısı gündeme getirildi.Türk İş ağaları, sermaye hükümeti AKP ve işverenlermutabakatı ile TBMM’ye gönderilen “Toplu İş İlişkileri”yasa taslağında % 3 barajı ile işçilerin örgütlenmehaklarına baraj konuluyor. Taslak hayata geçirildiğikoşullarda 5 milyonun üzerinde işçi Toplu İş Sözleşmesidışında kalıyor. Yani kayıtlı işçilerin % 46’sı TİShakkını kaybediyor. Tasarıya göre şu an TİS hakkıbulunan sendikalar 5 yıl süreyle bu hakkıkoruyacak.

“Sendikal özgürlükleri genişlettiği” iddiasıylaçıkartılan yasada grev yasakları genişletilirken,güvencesiz çalışanların ve taşeron işçilerinörgütlenmesi konusunda kolaylaştırıcı ya dakoruyucu hiçbir önlem bulunmuyor. Aksinesendikalaşmanın önündeki yasal ve fiili engellerdevam ediyor. O halde barajın %3, % 5 olması dakendi içinde bir anlam taşımamaktadır. Bu türmatematiksel hesaplar sadece patronlarla hükümetiçin toplu sözleşme imzalama yetkisi olmayansendikalar yaratılmış olacaktır. Toplu sözleşmeyeoturanlar da kendi denetimlerinde olunca geriyeherhangi bir sorun kalmayacaktır.

Sermaye iktidarı ve hükümeti AKP’nin,polisiyle, gazıyla, medyasıyla, yargısıyla, sahtesendikasıyla başta, KESK olmak üzere muhalifherkese saldırmasının nedeni işte budur. Sömürüve soygun programının engelsiz olarak hayatageçirilmesini, yani kapitalist sömürü çarkınınsorunsuz dönmesini sağlamaktır. Son birkaç yıldıryoğunlaşan saldırıların temelinde de buyatmaktadır. Gözaltı ve tutuklamalarla işçi-emekçiler yıldırılmak, sindirilmek istenmektedir.

Son olarak şubat ayı ortalarında 2009 yılındanberi süren bir soruşturma gerekçe gösterilerekKESK üyeleri gözaltına alınmış ve içinde kadınsekreterlerinin de yer aldığı 9 kadın kamuemekçisi tutuklanmıştır. Son gerçekleşen

operasyonun tam da 8 Mart’ın öngünlerinde yaşanmasıve kadın kamu emekçilerini hedeflemesi hiç de tesadüfdeğildir.

O halde; 8 Mart’tan 1 Mayıs’a uzanan bu süreçtesaldırıları püskürtme ve hesap sorma perspektifiyleemeğin baharını örgütleme görevi hepimizin önündedurmaktadır.

Başta öncü devrimci, sosyalist, yurtsever işçi,emekçiler olmak üzere düzen muhalifi ve saldırınınhedefi durumunda olan tüm ezilenler bu görevi layıkıylayerine getirmek ve geleceğimize sahip çıkmak için;

Saldırıları püskürtmek ve hesap sormak içinbirleşik militan mücadeleye!

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 4

www.sosyalistkamu.com - 5

Şube genel kurullarını tamamlayan BES, Nisan ayıortalarında Merkez Genel Kurulu’nu tamamlamışolacak. Sendikamızın geride bıraktığımız iki yıllıkdönemi sınırlı olumlulukları bir yana bırakırsak tümüylemerkezi önderlikten yoksun kaldığımız bir dönemolarak şekillendi. Bilindiği gibi BES temelde üç büyükkurumda örgütlüdür: Sosyal Güvenlik, Adliye veMaliye. Geride bıraktığımız iki yıllık dönemde SosyalGüvenlik ve Adliye alanlarına dönük merkezi düzeydesomut hiçbir örgütlenme perspektifi ve mücadeleprogramı ortaya konulmamıştır. Birkaç istisnai çabayıdışta tutarsak bu alanlara dönük şubeler düzeyinde deyaygınlaşmış bir örgütlenme çabasına girilmemiştir.

Merkezi önderlik, sendikal hareket açısından büyükönem taşımaktadır. Örgütlü olduğumuz kurumlarınmerkezi yapısı bunu kamu emekçileri açısından dahayakıcı hale getirmektedir. Merkezi bir program veönderlikten yoksun olunduğu koşullarda, tek tek şubeveya işyerlerinden başlatılan çalışmalar da yaygınlık

kazanamamakta ve kısa süre sonrasönümlenmektedir. Sosyal Güvenlik veAdliye alanları belli bir üye potansiyelininolduğu, ancak bu potansiyelin örgütlümücadeleye sevk edilmesinde yetersizkalındığı alanlardır. Geride bıraktığımıziki yıllık dönemde, bu alanların özgünsorunlarına ilişkin (Adliyelerde havuzparalarına ilişkin çabayı dışta tutarsak)hiçbir çaba ortaya konulmamıştır.

Merkezi önderlik her şeyden önceörgütlü olduğumuz alanlara dönük birbilinç açıklığı ve bu açıklığa dayalı birörgütlenme politikası anlamınagelmektedir. BES’in örgütlü olduğualanlarda her kurumun kendine özgüsorun ve örgütlülük düzeyi vardır. Bu isebu alanlara özgülleşmiş, bu alanlarındinamiklerini gözeten bir çalışmayı vebuna uygun örgütlenme modellerinihayata geçirmeyi zorunlu kılmaktadır.

BES MYK’sı bu alanlara özgü uzun soluklu birörgütlenme ve mücadele programı ortaya koymamış,şubelerle ve bu alanlardaki kadrolarla örgütlenmesorunlarını tartışmaya dahi açmamış ve bu,örgütlenmeyi zayıflatan bir rol oynamıştır.

Eşit işe eşit ücret mücadelesi ve Maliye alanıTemel örgütlenme alanlarından Sosyal Güvenlik ve

Adliye alanlarına dönük somut hiçbir politikaüretmeyen BES Merkez Yönetim Kurulu (MYK),maliye alanında gelişen mücadelede de sınıfta kalmıştır.Öyle ki Maliye alanı, BES örgütlülüğünün yarısı olduğukadar, mücadele geleneğinin de en güçlü olduğu alandır.BES’i haklı olarak Sosyal Güvenlik ve Adliye alanlarınailgisiz kalmakla eleştiren ve maliye emekçisi olmayanbirçok BES üyesi maliye alanında işlerin iyi gittiğinidüşünmektedir. Oysa tablo böyle değildir. Maliye’ningelir ve gider diye ayrıldığı 2005 yılından bu yanamaliye emekçileri içerisinde ücret adaletsizliği ortaya

Büro Emekçileri Sendikası MerkezGenel Kurulu Nisan ayında

toplanıyor!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 5

çıkmış ve yaklaşık 6 yıllık bir dönemde “eşit işe eşitücret” ekseninde bir mücadele gelişmiştir. BES bu altıyıllık dönem boyunca tabanda gelişen mücadeledinamiklerini hak alıcı bir çizgiye evriltmemiş, herdönem tabanda gelişen beklentileri boşa düşürmüştür.Yapılan eylemler hak alıcı bir mücadele programınabağlanmadığı için protestocu eylem biçimlerininötesine geçmemiştir. Hemen her yıl belli bir gelişmeüzerine maliye çalışanları içerisinde güçlü tepkilergelişmiş, BES MYK’sı bu tepkileri basın açıklaması,saatlik işbırakmalar vb. ilegeçiştirmiştir. Soniki yıllık dönemdede durumdeğişmemiş, BESMYK’sı süreçleriörgütleyen değil,arkasındansürüklenen birduruma düşmüştür.Bir önceki genelkurul öncesinde2010 Mart ayındaçeşitli eylemleryapılmış ve MaliyeBakanlığı ilegörüşme bueylemlerin finaliolmuştur. MaliyeBakanı’nın verdiğisözü tutmaması veek ödeme düzenlemesi yapmasına rağmen yalnızcamüdür yardımcılarına dönük artış yapması üzerinekimi şubelerde tepkiler gelişmiş, 2010 Eylül ayındamerkezi bir eylem takvimi belirleyen ve “sonuçalınamazsa Merkez Temsilciler Kurulu’nun alacağıkarar doğrultusunda süresiz grev hakkınıkullanacağını” ilan eden ve bu ilanı bildiri ve basınaçıklamaları ile tüm eylemler boyunca çalışanlaraaçıklayan MYK, Ekim’de yapılan Merkez TemsilcilerKurulu (MTK) toplantısında “grev” kelimesini dahikullanmamış, uzun süre yeni bir takvim ortayakoymayarak bir kez daha tabanın beklentilerini boşadüşürmüştür. Uzun bir zaman sonra, yani tabandakibeklentilerin kırıldığı bir noktada ise geçmiştekilerinbenzeri bir eylem takvimi çıkararak şubeleregöndermiştir.

2011 Kasım ayında çıkan 666 sayılı Kanun

Hükmünde Kararname sonrasında ise maliyeemekçilerinde büyük bir tepki gelişmiş, BES MYK’sısüreci örgütlemek yönünde hiçbir politikabelirlememiş ve yalnızca internet sitesine atılankararname değerlendirmesi ile yetinmiştir. Bu süreçte,tarihinde ilk kez Müdür ve Müdür Yardımcıları 1200kişi ile Maliye Bakanlığı önünde basın açıklamasıdüzenlemiş, sendikanın bıraktığı boşluk, maliyeemekçilerinin mücadele tarihinde ilk kez çeşitli uzmanderneklerinin Ankara mitingi düzenlemelerinin ve

farklı arayışların önünüaçmıştır. Birçok şubedekararname sonrasındaeylemler örgütlenmiş,İstanbul 2 ve 3 NoluŞubeler 1.200 emekçininkatıldığı Taksim yürüyüşügerçekleştirmiştir. Tüm bugelişmelere ve tabandakibeklentilere rağmen BESMYK’sı süreci sessizgeçirmiş, KESK’in aldığı21 Aralık grevi BESaçısından bir can simidiolmuştur. 21 Aralıkgrevine maliyeemekçilerinin katılımı tümillerde çok güçlü vekitlesel olmuş ve maliyeemekçilerinde gelişentepki ve mücadele isteğikendisini ortaya

koymuştur. Kamu Emekçileri Bülteni’nin Ocak ayıbaşında çıkan 43’üncü sayısında maliye emekçilerininmücadelesine ilişkin değerlendirmede şu ifadelere yerverilmiştir: “Maliye emekçileri gözünü BES’in atacağıadımlara dikmiştir. BES MYK’sının önünde vakitkaybetmeden süreci doğru değerlendirme ve gelişentepkiyi “soğumaya bırakmadan” merkezileştirmegörevi durmaktadır.” Ne var ki, BES MYK’sı, tabandagrev ve Ankara eylemi beklentisi güçlü olmasınarağmen bir kez daha süreci aylara yayan ve geçmişitekrar eden bir eylem programı ortaya koymuş, maliyeemekçilerinde gelişen öfke ve tepkinin kırılmasına veumutsuzluğa dönüşmesine neden olmuştur.

BES MYK’sının maliye, sosyal güvenlik ve adliyealanlarına dönük politika üretememesi ve süreçlerigeriden takip etmesi BES MYK üyelerinin hayatasendika merkezinin bulunduğu bina pencerelerinden

6 - www.sosyalistkamu.com

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 6

www.sosyalistkamu.com - 7

baktığını ortaya koymaktadır. Sendikanın uzun yıllardırbir dergisi olmamış, tüzüksel olarak 6 ayda birtoplanması gereken Merkez Temsilciler Kurulu yılda birkez toplanmıştır. Kadro eğitimi yapmayan şubeleriböyle bir çabaya yönlendirmek gibi bir sorumluluğuolduğunu düşündüğümüz MYK, aksine, İstanbul 3 Noluşubenin planladığı “genç kadro eğitimi”ni çeşitligerekçelerle aylarca engellemiş ve en sonundaİstanbul’un üç şubesi için kendisi bir eğitimdüzenlemiştir. Tüm bunların yanı sıra BES MYK’sınıntoplu görüşme dönemlerinde, yılda iki kez toplanan veher kurumun merkezi yönetimleri ile yetkili sendikalararasında gerçekleştirilen Kurum İdari Kurullarıdönemlerinde ve 4688 sayılı yasaya ilişkindeğişikliklerin gündeme geldiği 2010 yılı sonundanitibaren bu yasa değişikliklerine ilişkin hiçbir çalışmasıolmamıştır.

Bürokratizmin hakim olduğu bir dönemBES MYK’sı asli görevlerini layıkıyla yerine

getirmezken BES’in genel merkezi ve bazı şubelerindeçalışan 11 sendika çalışanını karşısına alıp, sendikaçalışanları ile yapılan toplu sözleşmelerde aylarcasözleşmenin tıkanmasına ve 2 puanlık bir farkyüzünden sendika çalışanlarının grev aşamasınagelmelerine neden olmuştur. BES MYK’sı,aylarca şubelere konuyu açmamış ve görüşistememiş, tüm bu süreci “sendikamızın maliolanakları”, “sendikamızın değerlerini korumak”gibi söylemlerle açıklamıştır. Sendikamızın maliolanaklarını “böylesine” düşünenler nedense 7sendika yöneticisinin sendikadan maaş almasınıve üstelik örneğin bir tane dergi bile çıkarmadaniki yılı tamamlıyor olmalarını tartışmamıştır!

BES MYK’sı sözleşme imzalanmasısonrasında sendikaya yıllarca hizmet vermişsendika avukatını uygunsuz bir biçimde iştençıkarıp, hiçbir organda tartışmadan bir hukukbürosu ile sözleşme imzalamıştır. Oysa bir tarzdeğişikliği anlamına gelen bu kararın öncelikleşubelerde ve Merkez Temsilciler Kurulu’ndatartışılması gerekirdi. Ama bürokratizm kabacaböyle bir şeydir zaten. Bürokratizmin en kababiçimi “yaptım oldu” biçimidir ve bu,sendikamızda ne yazık ki son iki yıllık dönemdedaha da gelişmiştir.

Kısacası BES MYK’sının iki yıllık dönemipolitikasızlığın ve bürokratizmin dönemiolmuştur.

Yeni bir yapılanma ihtiyacıGeçtiğimiz iki yılın deneyimleri BES’in yönetsel ve

örgütsel mekanizmalarında yeni bir dönüşümün zorunluhale geldiğini ortaya koymaktadır. Her şeyden öncebüro işkolu içerisinde tanımlanan kurumlara özgüpolitikalar üretebilmenin, bu alanlarda örgütlenme vemücadeleyi yükseltebilmek için hayati bir önem taşıdığıgörülmüştür. Temel örgütlenme alanları üzerindenmerkezi ve şubeler düzeyinde kurumsal komisyonlaroluşturulması, merkezi politikaların belirlenmesinde bukomisyonlara inisiyatif tanınması hayati önemdedir.Geçen dönem atılmayan adımlardan biri olan MerkeziBasın Yayın Komisyonu, önümüzdeki dönemdeoluşturulmalı ve sendika düzenli bir yayınakavuşturulmalıdır. Protestocu eylem anlayışı terkedilmeli, somut talepler ekseninde bir mücadeleprogramı oluşturularak hak almaya odaklanmış ve greveksenine dayalı bir eylem çizgisi izlenmelidir. Tümbunlarla birlikte ise bürokratizmin dayanaklarından biriolan profesyonellik sınırlandırılmalıdır.

BES üyesi bir Sosyalist Kamu Emekçisi

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 7

8 - www.sosyalistkamu.com

30-31 Ocak, 01-Şubat tarihleri arasındagerçekleştirilen Eğitim Sen 2. devre kadın eğitimcilerieğitimine 90 kadın emekçi katıldı. Programda toplumsalcinsiyet ve iktidar, Türkiye’de toplumsal cinsiyet rejimi,kadınların hak mücadelesi, kadın hareketi, toplumsalcinsiyet eşitsizliğinin eğitimde yansıması başlıklarıylasunumlar yapıldı. Sunum yapan konuşmacıların çoğufeminist veya sosyalist feminist olduklarını kürsüdendillendirdiler.

11-12 Şubat'ta ise kadın sekreterleri toplantısıgerçekleşti. Bu toplantıda, kapitalizm ve ataerkil eksendeüç sektör: hane, piyasa, devlet ve kamuda emeksürecinin dönüşümü, esneklik ve güvencesizlik başlıklarıile sunumlar yapıldı. İki günlük çalışmaya 40 kadınsekreteri katıldı. Sunum yapan iki kişiden birisi desosyalist feminist olduğunu açıkladı.

Bu çalışmalarda kapitalizm eleştirisi yapılmış,ataerkil toplumun temeline kapitalizm konulmuş, ancakbuna rağmen mücadelenin temeline kapitalizm değil,onun bir sonucu olan ataerkil toplum konulmuştur.

Böylelikle kadın sorununun asılyaratıcısı olan sınıflı toplumun bugünküyürütücüsü kapitalizmdeki emek-sermaye çelişkisi göz ardı edilmiştir.Kadının sınıfsal kimliği silikleştirilerek,cinsel kimlik temelli mücadele vurgusuile kadın- erkek emekçilerin birliktemücadelesi boşa düşürülmüştür.

Eğitim-Sen, kadın sorununa,sınıfsal, emek eksenli bir perspektiftenyoksun ve kadın mücadelesinin sınıfmücadelesinin bir parçası olduğunureddeden, kadın mücadelesinintemeline şiddete, tacize, tecavüze karşımücadeleyi koyan, kadının çifteezilmişliğini ataerkil topluma bağlayanve bu temelde erkekle iktidarıözdeşleştiren bir perspektiften bakıyorve bu konuda bakışını da netleştirmişdurumda. Yapılan eğitim toplantısında,

kamuda yaşanan saldırılar, yüzeysel bir şekilde elealınarak sanki bu sorunlar bizim sorunumuz değilmişgibi davranılmıştır. Saldırılara karşı mücadelede özneolarak yer almak yerine “haberiniz olsun” şeklinde birbakış sergilenmiştir. Sendika, feminist bir bakış açısınasahip, her biriminde bunun ön kabulü ile hareket edip,bunu içselleştiren, bunun uygulayıcılığını yapmaktançekinmeyen bir pozisyona sahip olduğunu ortayakoymuştur. Bu bakış açısını tartıştırmayı da kesinliklereddetmektedir.

Kadının gerçek kurtuluşu sınıflı toplumun ortadankalkmasıyla mümkündür. Gerçek kurtuluş için sınıfsalmücadeleyi temele alan kadın sorununu da bunun birparçası olarak gören bir perspektife ve buna uygunpratiklere ihtiyacımız vardır. Kadın sorununun yaratıcısıkapitalizm ise, kapitalizme karşı mücadele temelealınmalı, kadın erkek tüm işçi ve emekçilerle cinsel,sınıfsal, ulusal sömürüye karşı örgütlü mücadeleverilmedir.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Tokat

Eğitim Sen 2. devre kadın eğitimcileri toplantısı...

Kadın sorununda çarpık bakış devamediyor!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 8

www.sosyalistkamu.com - 9

2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şurası kararlarıbir bir hayat buluyor(!). “Okullar Hayat Bulsun”projesinden tutun da, “Eğitim Kampüsleri” projesine,zorunlu 8 yıllık eğitimin 12 yıla çıkarılarakkademelendirilmesine kadar bir dizi proje ve değişiklikgündemde. Son dönemde öne çıkan ise zorunlu temeleğitimin kademelendirilerek 12 yıla çıkarılmasıprojesidir.

Yeni sistemin ayrıntıları…1+4+4+4’ten oluşan kademeli zorunlu eğitim,

ortaokulları yeniden devreye sokacak. İlköğretim ikikademeden oluşacak. Birinci kademe 4 yıllık bir sürecikapsayacak ve öğrenciler sınıf öğretmenleri tarafındanokutulacak. İkinci kademe ise yine 4 yıl olarakkurgulanarak “ortaokul” olarak planlanacak ve derslerbranş öğretmenleri tarafından verilecek. İlk dört yıl, 1.kademeyi bitiren 10 yaşındaki çocuklar tercihleri veistekleri doğrultusunda bitirdikleri eğitim kurumunadevam edebilecekleri gibi “alan” derslerinin ağırlıktaolacağı başka kurumlara da geçiş yapabilecekler. 1.kademenin ortaokul olarak kurgulanan ikinci 4 yıllık

bölümünün müfredatındaöğrencilerin yönlendirilmeleri için“alan” derslerine ağırlık verilmesiplanlanıyor. Son 4 yıllık eğitim iselise eğitimi olarak şekillenecek ve“Temel Eğitim” kapsamına alınarakzorunlu hale getirilecek.

Ayrıntıda gizlenen gerçekler!Bilindiği gibi 8 yıllık kesintisiz

ve zorunlu eğitim 27 Şubat1997’den sonra hayata geçmişti.Ordu eksenli statükocu güç, ülkeyönetimindeki ağırlığını, dönemindinci gerici partisiyle (RP)paylaşmamak için bir yandantanklarını Ankara caddelerinesürmüş, bir yandan da bu partininbeslendiği kaynakları kurutma, dahadoğru bir ifade ile sınırlandırmayoluna gitmiştir. İmam Hatipokullarını kontrol altına alma

harekâtı “8 Yıllık Zorunlu Eğitim”in kabulü ile Türkiyeeğitim sistemine hediye edilmiştir(!). Ama gelinennoktada birçok imkânı elinde barındıran ordu eksenlistatükocu güç, zamanla bu imkânlarını kaybetmiş, içleracısı bir duruma düşerek köşesine çekilmek zorundabırakılmıştır. Tam da böylesine bir dönemde dincisermaye, AKP eliyle kaybettiği mevzileri tekrar elegeçirme ve mevzilerine yenilerini ekleme konusundaataktadır. İşte böylesi bir hamlenin sonuçlarından biridir12 yıllık kesintili zorunlu eğitim.

Eğitimin gericileştirilmesi…Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması projesinin

amacının ilkini, dinci gerici partilerin ve cemaatlerinbeslendiği kurumlar olan İmam Hatip okullarınınönünün açılması olarak belirtmek gerekir. Bu okullarda“biat” ve “kul” kültürü ile eğitilecek öğrenciler,düşünmekten, sorgulamaktan uzak, kaderci mantıklayetiştirilecekler. 10 yaşından sonra İmam Hatipokullarının orta kısımlarına kayıt yaptırabilecektiröğrenciler. Bu öğrencilerin pedagojik olarak kendiiradesiyle meslek seçimine yönelemeyeceği ortadadır.

Eğitimin 4+4+4 kademeli zorunlu halegetirilmesi ve gizlenen gerçekler!

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 9

10 - www.sosyalistkamu.com

Ayrıca bu sistemleöğrenciler karma eğitimindışına çıkarılarak,cinsiyetçi kültüründayanaklarısağlamlaştırılmaktadır.Eğitim Bir Sen GenelSekreteri Ahmet Özer’inde ifade ettiği gibi“Karma eğitimle ilgilisıkıntılar devam ediyor.Bunun zorunluluğununkaldırılması lazım. İsteyençocuğunu kız okulundaokutsun, isteyen erkekokulunda. Vatandaşa birdayatma olmamalı.”diyerek eğitimdeki gericidönüşümlerin devamınınolması gerekliliği dilegetirmektedir. Türkiye İmam Hatipliler Derneği GenelBaşkanı Abdullah Ecevit Öksüz’ün “İmam Hatiplileriçin 4 yıllık bir zaman yeterli değildir. Daha fazlaolması gerekir.” sözleri ise evlere şenlik türündendir.

Mesleki eğitimin yaygınlaştırılması…Amaçlardan ikincisi de sermayenin ihtiyaçları

doğrultusunda mesleki eğitimin yaygınlaştırılmasıdır.Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği(KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç bu değişikliğiolumlu bulduklarını belirterek “Son 4 yıllık dayatmayıdoğru bulmuyoruz. Eski sistem çıraklık kavramınıtamamen ortadan kaldırdı. Meslek liseleri nicel olarakgüç kaybetti. Bu modelle işletmeler işgücü kaynaklarınıarttıracaklardır” demiştir. Özgenç, bir yandandeğişikliği olumlu bulurken, bir yandan da liseninzorunlu olmasına, ucuz işgücü temininde sıkıntılardoğurabileceği gerekçesi ile karşı durmaktadır. MeslekiEğitim Kültür Ve Sanat Derneği Başkanı Sami Nogayda yeni sistemle ilgili yürüyen tartışmalara katılarak“Biz 1998’den bu yana çırak bulamıyoruz. 15 yaşındakiçocuk çıraklığa gitmek istemiyor. Kesintili olmasıdurumunda hem usta hem kalfa ihtiyacımız karşılanmışolacak.” sözlerini söylemiştir.

Yine Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer sözkonusu sistemin, piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikli araeleman yetiştirilmesi konusunda da olumlu yanlarıolacağını belirterek, öğrencilerin sermayedarlar için

ucuz işgücü olarak kullanılmalarının olumluluğundandem vurmaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, zorunlu eğitim ileilgili çeşitli çevrelerden sermaye temsilcilerinin yaptığıaçıklamalar, aslında AKP eli ile eğitim sistemindeyapılmak istenen gerçek amaçları ortaya koymaktadır.AKP bir taşla iki kuş vurma peşindedir. Hem kendiyaşam alanı olan mevzileri güçlendirecek (İmam HatipOkullarını) hem de temsil ettiği sermaye çevrelerineucuz ve nitelikli ara eleman sağlayabilecektir.

Biz biliyoruz ki mesleğe yönlendirme dini eğitimveren okullarla değil; Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler,Teknik Bilimler vb. okullarda yapılabilir. Bu okullardaokuyan öğrenciler “staj” adı altında sermayedarlarınsömürüsüne bırakılmamalı, öğrenciler ilgi alanlarınayönelik gelişebilecekleri imkân ve şartlarda eğitimalmalıdırlar.

Din eğitimi devletin işi değil, bireylerin işi olmalıdır.Devlet her türlü dinsel oluşuma aynı mesafedeyaklaşmalı ve DİYANET kurumu kaldırılmalıdır.Zorunlu din dersi kaldırılmalı, Kuran kursları içinkaldırılan yaş sınırı tekrar geri gelmeli, dersmüfredatları dinsel, gerici, ırkçı, cinsel söylemlerdenarındırılmalıdır. Bilimsellik ve pedagoji ön plandatutulmalıdır. Kısacası laik, parasız, bilimsel vedemokratik eğitim, eğitim sisteminin vazgeçilmezunsurları olmalı, mücadelemiz bu şiarlar temelindeilerlemelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Manisa

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 10

www.sosyalistkamu.com - 11

“Okullar Hayat Olsun Projesi’’ uygulama protokolü

13/12/2011 tarihinde Milli Eğitim Bakanı, Orman ve Su

işleri Bakanı ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı

tarafından imzalandı. Projenin temel amacı, "Okullarınbundan böyle, velilerin, mahallenin ve çevrenin hizmetineaçılması, öğrenciler ve yetişkinler için birer ’hayat boyuöğrenme merkezi’ ve eğlenme-dinlenme aktivitelerine imkanveren ’yaşayan güvenli' alanlar" haline dönüştürülmesidir.

Okulların eğlence aktivitelerine açılması! Ne de güzel bir

proje böyle...

Projede yerel yönetimlerle işbirliği, okul bahçelerinin

peyzaj ve ağaçlandırılması gibi bir takım makyajlama

çalışmaları yer almaktadır. Bu makyajlama ile asıl yapılmak

istenen gizlenmekte ve projenin nasıl uygulanacağı

muğlaklığını korumaktadır.

Genelgenin içeriği dikkatlice okunduğunda, asıl gizli

amaçlar netliğe kavuşmaktadır. Protokolde yer alan “MilliEğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren tümokulların eğitim öğretim saatleri dışında, hafta sonlarındave yaz aylarında derslikleri, kütüphaneleri, bilgi teknolojisınıfları, çok amaçlı salonları, konferans salonları, sporsalonları ve okul bahçeleri toplum hizmetine açılacaktır.’’ifadesi ile ağızdaki bakla çıkarılır. Görünüşte "Ne kadarhalkı düşünen bir proje canım, bunun neyinieleştireceksiniz?" denilebilir. Ancak bazı gerçekler bu

amaçların ne kadar boşlukta kaldığını gösterecektir bizlere.

Ülkemizde okulların büyük bölümü ikili eğitim

yapmaktadır, yani ders çıkışları çoğunun akşam altı hatta

yedileri bulmaktadır. Ayrıca okulların hafta sonu ile yazında

açık olması ve halkın eğleneceği, dinleneceği yerlere

dönüştürülmesi personel sorununu da gündeme getirir. Yaz

tatilinde ve hafta sonlarında okullarda bu hizmeti kim, nasıl

verecektir? İkili eğitimin yapıldığı okullarda, çoğu idareci,

sabah yedi - akşam yedi, günün 12 saatini okullarda

geçirmektedir. Bu insanları saat dokuza kadar okulda

tutmaya kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca okulların çoğunda

kadrolu hizmetli ya hiç yok ya da 1500-2000 öğrencinin

olduğu yerlerde hizmetli sayısı bir iki kişiyi geçmemektedir.

Aynı şekilde hizmetlileri de akşam 22:00'a kadar ve hafta

sonları da okul temizliğinden sorumlu tutmaya kimsenin

hakkı bulunmamaktadır. Peki tümüyle eğitim emekçilerinin

aleyhine olan bu proje hazırlanırken kimlere danışılmıştır?

Anlaşıldığı kadarıyla, 7 gün 24 saat çalışmamızı isteyen

Milli Eğitim Bakanı bu şaheser projeyi hazırlarken Orman

ve Su işleri Bakanı ve Türkiye Belediyeler Birliği

Başkanı’nın onayını almıştır(!).

Her zaman olduğu gibi eğitim emekçilerine, eğitim iş

kolunda örgütlü sendikalara danışılmadan alelacele

hazırlanmış bir projedir "Okullar Hayat Olsun" projesi.

Okulları ticarethane, velileri ise birer müşteri olarak gören

anlayışın esas uygulamaya çalıştığı şey okullarda yapılan

harcamanın velilere yüklenmesi ve okullara ayrılan

ödeneğin tamamen kesilmesi olacaktır. Ayrıca bilgisayar

teknolojisi, konferans ve spor salonlarındaki bir takım

teknik donanım da müşterilerin hizmetine açılacaktır. Ve

nihayetinde özel bilgi gerektiren bu alanların işletilmesi

içinde, öğretmenlerin bizzat okulda olması istenecek, belki

de akşam nöbetleri uygulamaya konulacaktır.

İşte bu proje bunlar gibi onlarca sorunu bünyesinde

barındırmaktadır. Bakanlığın derdi bu sorunları çözmek

değildir. Geçmişte yapılan ve günlerce basın önünde

makyajlanarak anlatılan onca projeden ne çıkmışsa bu

projeden de o çıkacaktır. Bu kadar çağdaş olarak önemsenen

bu ve benzeri projelerin sonunda ortaçağ mantığı hakim

kılınmak istenmiştir. Bu tip projelerin, velilerden para

toplama, bağış ve katkı payı alma uygulamalarının

meşrulaştırdığı gerçeğini de gayet iyi biliyoruz. Bu hazin

son, hiç de müşteri memnuniyetiyle örtüşmemektedir. Bu

proje kapsamında dillendirilen, eğitimde çağı yakalama,

okullarda özgün politika üretilmesi vb. gibi ucube, cilalı

sözlerin havada kalacağı aşikardır. Şu an tebeşir, kağıt,

fotokopi gibi eğitimde olması gereken en temel ihtiyaçlar

bile öğrencilerden toplanmaktadır. Okul idaresi işini gücünü

bırakıp okulun ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını

düşünmektedir. İşte bu proje ile okulların ekonomik

ihtiyaçlarının giderilmesi için bir kapı açılmıştır. Bu proje ile

okullar halk için asla hayat olmayacak, bilakis sermayeye

hayat olacaktır.

Eğitimde özelleştirme adım adım planlanmaktadır.

Üstelik bu planlama ustaca uygulanırken eğitim emekçileri

ve veliler de esas amacın farkına varamadan projenin içine

çekilmektedir. Buna bağlı olarak diyebiliriz ki “OkullarHayat Olsun” projesi ile yapılmak istenen bizimvergilerimizle yapılan okulların piyasaya açılmasıdır.Okul aile birlikleri eliyle yürütülecek olan işletmemantığı doğallığında rekabeti de getirecektir. Devletokulları toplumdaki sınıflaşmaların keskinleştiği yerleredönüşecektir. Bu gidişe dur demek biz emekçilerinelindedir.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Didim

“Okullar hayat bulsun projesi” ve eğitimdeki sonsaldırılar…

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 11

12 - www.sosyalistkamu.com

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü!

8 Mart Dünya emekçi kadınlarının birlik, mücadele vedayanışma günü, 1857 tarihinde New York kentinde40.000 dokuma işçisi kadının sömürüye başkaldırışgünüdür. 102 yıl önce emekçi kadınlar, ücretlerinyükseltilmesi, çalışma saatlerinin düşürülmesi, “eşit işeeşit ücret!” talepleriyle greve çıktıkları için sermayeninkolluk güçleri tarafından yakılarak katledilmişlerdir. 129kadın işçinin öldürüldüğü bugün, burjuva medyanınsöylediği gibi her kadının “kadınlar günü" değildir. 8Mart'ı böyle anmak, 40.000 dokuma işçisi kadının kanını,mücadelesini yok saymaktır.

8 Mart, emekçi kadınların kanlarıyla kızıllaştırdıklarıbir mücadele günü olarak tarihe geçmiştir. Ancakburjuvazi, tıpkı 1 Mayıs gibi, 8 Mart’ın da bir mücadelegünü olduğu gerçeğini karartmak için elinden geleniyapıyor. 8 Mart’ı “şenlikli-hediyeli bir kadınlar günü”neçevirmeye çalışıyor. Hem de kadına karşı şiddetin,tacizin, tecavüzün, istismarın her geçen gün daha daarttığı bir dünyada... Hem de kadın cinayetlerinin hergeçen gün katlanarak sokaklara taştığı, adliye kapılarındavuku bulduğu bu coğrafyada...

Ayşe Hanay, “töre”, “namus” gibi bahanelerlegerçekleştirilen kadın cinayetlerinin yeni kurbanı. Van’ınÇaldıran ilçesi Direkli Köyü’nde yaşayan 23 yaşındakiHanay, tabancayla vurularak öldürüldü. Ayşe Hanay’ınöldürülme nedeni "biriyle beraber" olmasıydı. “Namus”için öldürüldü yani…

Diğer bir kadına yönelik şiddet haberi de sendikamızayapılan KCK baskınları ile gündeme düştü. 13 Şubatgünü, sabah saatlerinde, KESK üyesi onlarca kadın“KCK operasyonları” adı altında, bir çok ilde yapılanpolis baskınları ve gözaltı terörü sonucu tutuklandı.Kamu emekçilerinin mücadele örgütü olan KESK vebağlı sendikalardaki kadın yöneticilere yönelik busaldırılar tesadüfi değildir. 8 Mart Dünya EmekçiKadınlar Günü’ne yönelik mücadele programının deklareedildiği, GSS’ye ve 4688 sayılı yasa tasarısına karşımücadelenin yükseltilmeye çalışıldığı bir süreçte, kadınemekçilerin sesi boğulmak isteniyor. Hak almamücadelelerinin, grevlerin, direnişlerin daima en önünde

olan kadınların mücadelesinin bastırılmasına karşı, dahakitlesel bir dayanışmayı yükseltmek, mücadelealanlarından cevap vermek acil bir ihtiyaçtır.

Kapitalist krizlerin olduğu gibi kirli savaşlarınfaturasını da öncelikle emekçi kadınlar ödemektedir.Bugün emperyalizmin taşeronluğuna soyunup ülketopraklarına füze kalkanı kuran sermaye devleti, bölgedegerici bir savaş ve saldırganlık politikası izlemektedir. Busuça alet olmamak ve savaşların çok yönlü faturasınıödememek için 8 Mart alanlarında, “Emperyalistsaldırganlığa hayır!” şiarını yükseltmeliyiz!

Sermaye devleti kardeş Kürt halkına karşı kirli birimha savaşı yürütüyor. Bu savaşın bedelini ağır birbiçimde ödeyen Kürt emekçi kadınları, bir de ulusal baskıve eşitsizliğin cenderesi altında eziliyor. Kardeş Kürtemekçi kadınlarının yanında olduğumuzu göstermek,sınıfsal ve cinsel baskının yanında ulusal baskı veeşitsizliğin de son bulmasını talep etmek için 8 Mart’taalanlara çıkmalıyız!

Kadın bedenini alınıp-satılan bir metaya çevirenkapitalizm, aynı zamanda “namus” adı altında kadınayönelik şiddeti de teşvik etmektedir. Devlet eliyleörgütlenen gericilik yoluyla, kadına yönelik şiddetmeşrulaştırılmakta ve yeni boyutlar kazanmaktadır. Sonyıllarda tırmanan kadına yönelik şiddetin kaynağı isebaşta sermaye devleti ve onun yansıması dinci-gericiparti AKP’dir. Gericiliğe ve şiddete karşı sermayedevletinden ve hizmetindeki AKP’den hesap sormak içinde 8 Mart’ta alanlara çıkmalıyız!

Emekçi kadınların üzerindeki baskının, sömürü veeşitsizliğin kaynağında özel mülkiyet düzeni, yaniburjuvazinin üretim araçları ve toplumsal zenginliklerüzerindeki mülk sahipliğine dayanan kapitalizm duruyor.Kapitalizm yıkılmadan, üretim araçları ile toplumsalzenginlikler toplumun malı haline getirecek olansosyalizm kurulmadan özgürlük ve eşitlik mümkündeğildir. O halde, kapitalist düzene karşı sosyalizmbayrağını yükseltmek için 8 Mart’ta mücadele alanlarına!Gericileşmeye, şiddete, tecavüze karşı sokağa,özgürleşmeye...

Kamu Emekçileri Bülteni 44 * Fiyatı: 25 YKr * Mart 2012 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Ayten Özdoğan * Yayın türü:Yerel, süreli, ayda bir Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sk No:5/3 Fatih/İstanbul *Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul* 577 54 92

keb Mart:Layout 1 28.02.2012 04:55 Page 12