16
M K Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Aylık bülten * Sayı 36 Aralık 2010 * Fiyatı 1 TL k k amu e e mekçileri b b ülteni KESK 8 Ocak 2011 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul’a gidiyor. KESK’i bu sürece sürükleyen gelişmeler, sendikalarda ve çeşitli platformlarda tartışılmaya devam ediyor. Genel Başkan Sami Evren ve Hukuk, TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Adnan Gölpunar’ın istifası sonrasında KESK Kadın Sekreterliği, KESK MYK ve MYK içerisinde “temsiliyeti” bulunan gruplar başta olmak üzere çeşitli sendikal gruplar tarafından açıklamalar ve değerlendirmeler yapıldı. Yapılan bu açıklamaların her biri, açıklamayı yapanların sendikaların mevcut dinamikleri içerisinde olması ve olaylar karşısındaki duruşlarını ortaya koyması bakımından üzerinde durulmayı zorunlu kılıyor. Bu açıklamalar önemlidir, çünkü yapılan açıklamaların bizzat kendileri KESK ve sendikalarımızın fiili-meşru mücadele çizgisinden uzlaşmacı-icazetçi çizgiye nasıl getirildiği ve taban dinamiklerine dayalı bir yapıdan bürokratik yapılara nasıl dönüştürüldüğü konusunda açık fikirler vermektedir. KESK’te Olağanüstü ve Olağan Genel Kurul süreçleri ve görevler

Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

Citation preview

Page 1: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

Mart 2008 H Sayı 25 He-mail: [email protected]

M K

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Aylık bülten * Sayı 36 Aralık 2010 * Fiyatı 1 TL

kkamu eemekçileri bbülteni

KESK 8 Ocak 2011 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul’agidiyor. KESK’i bu sürece sürükleyen gelişmeler,sendikalarda ve çeşitli platformlarda tartışılmaya devamediyor. Genel Başkan Sami Evren ve Hukuk, TİS veUluslararası İlişkiler Sekreteri Adnan Gölpunar’ınistifası sonrasında KESK Kadın Sekreterliği, KESKMYK ve MYK içerisinde “temsiliyeti” bulunangruplar başta olmak üzere çeşitlisendikal gruplar tarafındanaçıklamalar vedeğerlendirmeler yapıldı.Yapılan bu açıklamalarınher biri, açıklamayıyapanların sendikalarınmevcut dinamikleriiçerisinde olması ve olaylarkarşısındaki duruşlarınıortaya koyması bakımındanüzerinde durulmayızorunlu kılıyor. Buaçıklamalar önemlidir,çünkü yapılanaçıklamaların bizzatkendileri KESK ve sendikalarımızın fiili-meşru mücadele çizgisinden uzlaşmacı-icazetçi çizgiye nasılgetirildiği ve taban dinamiklerine dayalı bir yapıdan bürokratik yapılara nasıl dönüştürüldüğü konusunda açıkfikirler vermektedir.

KESK’te Olağanüstü ve Olağan Genel Kurul süreçleri ve görevler

Page 2: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

“Komplo” mu “Taciz” mi?

Sami Evren tarafından yapılan açıklamada kendilerinin “taciz” iddiasına ilişkin olarak KESK GenelSekreteri’nin istifa etmesi ve disiplin kurulunun işletilmesi yönündeki önerilerinin kabul edilmemesi nedeniyleistifa etmek durumunda kaldıkları beyan edilmiştir. Bu istifalar sonrasında KESK adına ilk açıklama KESK KadınSekreterliği tarafından yapılmış, yapılan açıklamada iddianın KESK’i yıpratma ve karalamaya dönük olduğu ilerisürülerek, Sami Evren ve arkadaşlarının bu yıpratma ve karalama kampanyasının bir parçası oldukları iddiaedilmiştir. Sonrasında ise KESK MYK adına bir açıklama yapılarak, sorun referandumla ilişkilendirilerek olayayeni bir “boyut!” kazandırılmıştır.

Burada dikkat çeken nokta şudur: İstifa edenler “taciz” iddiasının doğru olduğu sonucuna varmış olacaklar ki,konuyu Genel Sekreter’in istifası isteği üzerinden sürdürmeye çalışırken, öteki taraftakiler ise hem iddianınkendisini “ciddiye aldıklarını (!)” ileri sürmekte ve hem de taciz iddiasının doğru olmadığı sonucuna varmışolacaklar ki “komplo” gibi bir söylemle sorunu bir başka boyuta taşımaya çalışmaktadırlar. Oysa yapılmasıgereken kendisine taciz edildiği iddiasını MYK’ya taşıyan KESK çalışanı kadın emekçinin iddiasını ciddiyealmak ve olayı disiplin kuruluna taşımak olmalıydı.

Nasıl ki Evren ve Gölpunar’ın MYK’da yaşanan gelişmeleri kendi sıfatları ile örgüte taşımak yerine istifaederek kamuoyuna taşımaları doğru bir davranış biçimi değilse ve KESK’e zarar vermişse, MYK’nın diğerbölümünün de iddia sahibi kadın emekçinin başvurusu üzerine konuyu disiplin kuruluna taşımak yerine farklızeminlerde çözüm aramaya girişmeleri ve nihayetinde kendi vardıkları sonuçlar üzerinden “komplo” sonucunavarmaları doğru bir davranış biçimi değildir ve KESK’e zarar vermiştir.

Sorun “taciz” iddiasının doğru olup olmadığı sorunu değildir. Buna karar vermek de şu veya bu gruba, şu veyabu yöneticiye düşmez. MYK bileşenleri tarafından yapılan açıklamalar ve çeşitli platformlarda ortaya konulansöylemler, “komplo” ve “taciz” eksenine oturmakta ve bu sayede olayın gerçek kapsamı gizlenmektedir. Gerçekşu ki, MYK üyeleri süreç içerisinde aldıkları tutumlarla taciz iddiasını “KESK’e tacize” dönüştürmüşler, burjuvabasın eliyle sermayenin KESK’i yıpratmaya dönük “komplo”larına ve karalama kampanyalarına zeminhazırlamışlardır. Yaşanan süreç bir bütün olarak KESK MYK’sının örgütsel işleyiş hukukunu ayaklar altınaaldığını, KESK’in organlarını hiçe saydıklarını göstermektedir. Yapılan her açıklama ise bu yanıyla özeleştirel biryön içermediği gibi tam tersine yanlışta ısrar edildiğini göstermektedir.

Sendikal grupların tutumları üzerine

Öncelikle KESK MYK’sında temsil edilen grupların açıklamalarını ele alacağız.Bu açıklamaların her biri, açıklamayı yapanların sendikalara ve sendika

organlarına bakışlarını ortaya koymaları bakımından anlamlıdır.Bir soruyla başlayalım: bir sendika yöneticisi grubunu mu

temsil eder, üyeleri mi? Bu sorunun yöneltildiği her insan şöylediyecektir: tabii ki üyeleri temsil eder.

Devrimci Kamu Çalışanları, Kamu Emekçileri Cephesi,Demokratik Emek Meclisi ve Demokratik Emek Platformu(Yurtsever Emekçiler) tarafından yapılan açıklamalar bu konudadikkate değerdir. Bu açıklamaların ilk üçü “biz MYK’da şöyle

tutum aldık” biçiminde ifadeler taşımaktadır. Kuşkusuzher sendikal grubun süreci değerlendirmesi ve yaptığıdeğerlendirmeleri kamuoyu ile paylaşması en doğal

hakkıdır. Ne var ki bu açıklamalar bizzat MYKüyelerinin yerine yapılmakta, MYK üyelerininağzından konuşulmaktadır. Sanki bu MYK üyeleriyönetim mekanizmalarında gruplarının temsilcisiolarak bulunuyorlarmış gibi! Bu davranış biçimi

2

Page 3: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

solun bilindik alışkanlıklarından biridir ve özünde sendikaların örgütsel bağımsızlığını tanımamak, grupsalvarlıklarını sınıfın üzerinde görüyor olmak anlamına gelmektedir. Demokratik Emek Platformu’nunaçıklamasında böyle bir tutum bulunmamakla birlikte, “KESK’teki taciz iddiası kadın yapımız tarafından yapılandiyalog, görüşme ve araştırmalar sonucu açığa çıkarılmış; asılsız, iftira ve bir komplo olduğu anlaşılmıştır”denilmektedir. Demokratik Emek Platformu’nun bu açıklaması da diğerleri gibi sendikaların bağımsız örgütlerolarak tanınmadığını göstermektedir. Eğer bir grubun kendi içerisinde yaşanan bir olay söz konusu olsaydı,yaşanan olay karşısında ilgili grubun araştırma yapması ve sonuca varması yerinde bir davranış olurdu ve yalnızcakendilerini bağlardı. Ne var ki, taciz iddiası herhangi bir yapının kendi içinde ortaya çıkmış bir iddia değil, KESKGenel Sekreteri’ne dönük olarak ortaya atılmış bir iddiadır ve bu iddiayı araştırıp sonuca bağlamak da şu veya bugrubun değil bizzat KESK organlarının işidir. Bundan ötesi KESK’i ve KESK organlarını tanımamak anlamınagelir.

KESK MYK’sı sorunu KESK organlarına taşımak şöyle dursun, gruplar arası ilişkilerle çözümleme arayışınagirişmişlerdir. Öyle ki bu arayış, MYK’da kadrosu bulunmayan sendikal gruplara kadar genişlemiştir. KESKMYK’sının önündeki sorunu KESK’in kendi organları içerisinde çözüme kavuşturma iradesi göstereceği yerde,farklı grupsal ilişkiler üzerinden çözüm aramaya yönelmesi de tuttukları mevzilere bakış açılarını ortayakoymaktadır. Şu iyi bilinmelidir ki, her bir sendika yöneticisi şu veya bu gruba karşı sorumlu olmadan önce,yöneticisi olduğu sendikaya karşı sorumludur. Bu iki ayrı olguyu birbiriyle karıştırmak ve bu sorumluluğuunutmak, sendikaları şu veya bu grubun arka bahçesi olarak görmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

Genel kurullar süreci ve devrimci temellerde dönüşüm ihtiyacı

Taciz iddiası karşısında MYK tarafından alınan tutum ve davranışlar, sendikal grupların sürece müdahaletarzları, KESK’te ve grupsal yapılarda bürokratik işleyişe işaret etmektedir ve bürokratizmin hangi boyutlaraulaştığının açık göstergesi durumundadır. Bürokratizm olgusu KESK’te son yaşanan olaylarla ortaya çıkmamıştırve tek başına bununla açıklanamaz. Sorun yalnızca yönetimlere seçilmiş insanların “karakterleri” ile deaçıklanamayacak kadar kapsamlıdır. Sendika bürokratlarını bürokrat yapan ve temsil ettikleri emekçi kitlesineyabancılaştıran tek başına onların karakterleri değil, bizzat sendikal işleyişin ve yapının kendisidir. Bürokratiksendikal yapıların gelişimini besleyen temel olgu ise uzlaşmacı sendikal çizgidir. Bu çizginin bir adım ötesi sınıfişbirlikçiliğidir ki, sınıf işbirlikçiliğini görev edinmiş sendikal yapıların birer ihanet merkezleri olduğu ve buyapılardaki bürokratlaşmanın kast niteliği taşıdığı bilinmektedir.

Bugün KESK ve sendikalarımızdaki bürokratizmin bir başka göstergesi ise bizzat bu sendikaların çalışanlarıkarşısındaki tutumudur. “Asgari geçim standardı” üzerinden kamu çalışanlarına temel ücret ödenmesini talep edenKESK ve sendikalarımız, her nedense sendika çalışanlarının ücretleri söz konusu olduğunda tüm ilkeleriniunutmaktadırlar. Sendika çalışanı işçilerin sendika yöneticisinden daha düşük ücret alıyor olmaları onlar içinsorun olarak görülmemektedir. Makam arabası, makam odaları, yurt dışı gezileri vb. de sorun olarakgörülmemektedir.

Sendikalarda her şeyden önce mücadele anlayışında bir dönüşüme ihtiyaç olduğu açıktır. Sendikalarımızınfiili-meşru mücadele çizgisine yeniden oturtulması hayati bir önem taşımaktadır. Ne var ki, mücadeleci birsendikal çizginin hakim kılınabilmesi tek başına yönetimlere gelecek unsurların devrimci bir kimlik taşıyorolmaları ile sağlanamaz. Bu ancak sendikaların mevcut yapılarının da dönüştürülmesi ile mümkündür. Bunun içinöncelikle 4688 sayılı yasa sonrasında hızla sendikalarımızı sarmalayan bürokratik yapının dönüştürülmesi gerekir.Sendikalarımızda bugün hakim olan burjuva demokrasisidir. Temsiliyete dayanan, tabanın söz ve karar sahibiolmadığı yapılarda olsa olsa burjuva demokrasisi olur. İşçi sınıfı demokrasisi ise çoğulculuğu, tabana dayalı kararmekanizmalarını, söz ve karar hakkının geniş tabanlı organlar eliyle kullanılmasını gerektirir.

Sendikalarımızın birer sınıf mücadelesi örgütü olarak yeniden inşası için, öncelikle tabana dayalı bir yapıyıinşa etmemiz ve bürokratik yapıyı dağıtmamız gerekir. Bunun için önümüzdeki sendika genel kurullarındatüzüksel değişikliklere gidilmeli, profesyonellik sınırlanmalı, genel kurul süreleri iki yıla düşürülmeli, şubelerdeşube temsilciler kurulu ve merkezlerde merkez temsilciler kurulu gibi geniş tabanlı organlar karar organları olarak

3

Page 4: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

4

tanımlanmalı, başkanlar kurulu gibi yapılanmalara son verilmeli, delegelik sistemine son verilerek seçimlerinişyerlerine konulan sandıklar aracılığıyla yapılması yönünde düzenlemelere gidilmelidir. Bu konularda alınacaktutum tüm sendikal dinamikler açısından turnusol işlevi görecektir. 8 Ocak’ta yapılacak Olağanüstü GenelKurul’da seçilecek yönetim, gündelik mücadelenin ihtiyaçlarının yanı sıra KESK’in ve sendikalarımızın devrimcitemellerde dönüşüm ihtiyacına yanıt verecek bir temelde yeniden yapılandırılması amacı doğrultusunda OlağanGenel Kurul sürecinin örgütlenmesinde etkin bir rol oynamalıdır.

Genel Kurullar hangi zeminlerde tartışılmalı

Sendika şubelerinde olağan genel kurul süreçleri başlamış bulunuyor. Şubelerin genelinde ise genel kurullarkulisler biçiminde yürütülüyor. Kulislerde yürüyen genel kurul çalışmalarının şube dinamiklerinikapsayamayacağı, güçlü bir irade açığa çıkartamayacağı ve bugün gerekli olan dönüşüm ihtiyacına hizmetetmeyeceği açıktır. Söylemde ne denirse densin, geçmiş olumsuz pratiği ve aynı klasiği sürdürenlerin söylemleride samimi olarak nitelendirilemez.

Şubelerden başlayarak, tüm bir genel kurul süreci işyerleri ve şubelerde yapılacak geniş katılımlı toplantılarüzerinden yürütülmeli, sendikalarımızın yapısal sorunları ve ihtiyaçları bu zeminlerde tartışılmalı, genel kurulataşınacak karar önergeleri buralarda belirlenmeli ve yönetimlere aday olacaklar bu toplantılarla açığa çıkartılmalı,her türlü delege ve yönetim pazarlığından uzak durulmalı, merkez genel kurul delegeleri bizzat bu toplantılardabelirlenmelidir.

Devrimci-öncü kamu emekçileri, genel kurulların kulislerde yürütülmesinin önüne geçme yönünde çabaharcamalı, işyerleri ve şubelerde geniş katılımlı toplantılar örgütlenmesi yönünde adımlar atmalıdırlar. “Birsenden üç benden” pazarlığına indirgenmiş, yönetimlerde bulunmak için her yolu mübah gören anlayış ve yapı ilesendikalarımızın fiili-meşru mücadele çizgisine çekilemeyeceği, sınıf eksenli bir dönüşümüngerçekleştirilemeyeceği açıktır.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 5: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

KESK’te yaşanan gelişmeler üzerine açıklama... Bürokratik çürümeye karşı KESK’e ve değerlerine

sahip çıkalım!KESK Genel Başkanı Sami Evren ve Hukuk, TİS ve

Uluslararası İlişkiler Sekreteri Adnan Gölpunar’ınistifası ile birlikte yaşananlar bir kez daha sendikalhareketteki çürümeyi gözler önüne sermiştir. Karşılıklıaçıklamalar ile devam eden süreç gelinen yerdekapsamlı bir değerlendirmeyi ve kamu emekçileribaşta olmak üzere tüm kamuoyuna gelişmeler üzerinetutumumuzu açıklamayı zorunlu kılmaktadır. Şurasıaçıktır ki, KESK’teki taciz iddiası üzerinden şekillenenve yaşanan istifalarla ayyuka çıkan gelişmeleri, yalnızcaistifalar ve karşılıklı ortaya sürülen iddialar üzerindendeğerlendirmek, sorunun kaynağına inmeyi ve bukaynağı kurutmayı olanaksız kılacaktır.

“KESK’te taciz”den “KESK’e tacize”! KESK’te yaşanan istifalara neden gösterilen “cinsal

taciz” iddiası çok öncesinde çeşitli kadın örgütleritarafından kamuoyuna taşınmış bulunuyordu. İstifalarile olay burjuva basında da geniş bir yer buldu. Öyle kiyaşananlar, kimi TV kanalları tarafından en inceayrıntısına kadar kamuoyuna taşındı ve KESK’e yönelikbir saldırıya dönüştürüldü. Burjuva basının kollarısıvaması anlaşılır bir durumdur. Nihayetinde KESK tümdeğerler sistemini, onyıllar boyu sermaye devletinin veburjuva basının yoğun saldırılarına karşı militanmücadelesi içerisinde yaratmıştır. Bunun için çürümüşdüzen güçleri bu olayın üzerine atladılar. Ne var ki,özellikle de 4688 sayılı yasa sonrasında,sendikalarımızda hakimiyetini pekiştiren reformcuanlayışlar KESK’i, fiili-meşru mücadele çizgisindenuzaklaştırmış, yasalar içerisine hapsetmiş, kamuemekçisine ve işçi sınıfının gündemlerineyabancılaştırmış, bürokratik bir yapıya dönüştürmeyibaşarmışlardır.

Sermaye sınıfı ve onun basınının fırsatı değerlendiripgelişmeleri KESK’e dönük bir saldırı kampanyasınadönüştürme çabasının anlaşılır olduğunu söylemiştik.Ne var ki, “cinsel taciz” iddiası ile başlayan gelişmeler,bizzat KESK MYK’sı tarafından “KESK’e tacize”

dönüştürülmüştür.Gerisindeki nedenler ne olursa olsun KESK GenelBaşkanı’nın süreci istifa biçiminde kamuoyunataşıması, taşıdığı sıfat ile KESK ve bağlı sendikalarınkamuoyuna taşıyabileceği ve sendikaların kurullarındatartıştırabileceği bir konuyu KESK’teki görevinibırakarak dile getirmesi KESK’e hiçbir katkısunmamıştır. “Hangi niyetle” böyle bir tutumgeliştirildiği bir yana, bu tutumun KESK’e ve kamuemekçileri hareketine olumlu hiçbir katkısı bulunmadığıgibi, kendilerini yaşanan süreçteki sorumluluktan dakurtarmamaktadır.

Öte yandan istifa edenlerin bu davranışını “ötekitaraf”ın kendisini aklamaya dönük kullanması, ayrıcaolayların “komplo iddiaları” ile örtülmesi yönünde birçabaya dönüştürülmesi de kabullenemez. Tüm MYKüyeleri KESK’in değerlerini ayaklar altına almanın vesermaye basınına malzeme sunmuş olmanın ağırsorumluluğunu taşımaktadırlar. Uzun bir zaman diliminikapsayan bir süreçte ciddi bir iddia karşısındageliştirilen tutumlar ile KESK’in yaratmış olduğudeğerler ayaklar altına alınmış, bu yönüyle de KESK’te

5

KESK’te yaşanan gelişmeler üzerine açıklama...

Bürokratik çürümeye karşı KESK’eve değerlerine sahip çıkalım!

Page 6: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

6

taciz iddiası bizzat KESK MYK üyelerince KESK’etacize dönüştürülmüştür.

MYK üyeleri KESK hukukunu çiğnemiştir

Bilindiği ve yansıdığı kadarıyla KESK GenelSekreteri’nin bir KESK çalışanı kadın emekçiye tacizdebulunduğu iddiası ilk olarak 6-7 ay önce ortayaçıkmıştır. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla KESK’tekiişinden de istifa eden kadın emekçi öncelikle KESKiçerisinde bir çözüm arayışına girmiş, bir noktadansonra da konuyu yargıya taşımış ve çeşitli müdahalelersonrasında davasını geri çekmiştir. KESK MYK’sı iseböylesine ağır bir itham karşısında konuyu disiplinkurullarına taşımak yerine aylarca gizleme yolunagitmiştir. MYK bu iddiayı yetkili organlarına taşımak,aydınlığa kavuşturma çabasına girişmek şöyle dursun,böyle bir yetkisi olmadığı halde Kadın Sekreterliğiüzerinden bir soruşturma yürüterek konuyu kapatmaçabasına girişmiştir. Üstelik KESK içerisindeki kimisendikal gruplarla konu değerlendirilmiş, KESK’inkendi organları hiçe sayılmıştır. Mevcut KESK MYK’sıaçık bir biçimde KESK hukukunu çiğnemiş, sorununçözümünü kendi organları yerine çeşitli sendikal gruplarüzerinden başka yerlerde arama çabasına girişmiştir. Bu,mevcut KESK yönetiminin KESK’in kendi yetkiliorganlarını ciddiye almadığı, önemsemediği anlamına

gelmektedir. Dahası istifa edenler dışında kalan KESKyöneticileri, taciz iddiasını Disiplin Kurulu’nataşımamakla kalmamış, istifa edenleri DisiplinKurulu’na göndermekle yetinmiştir.

Sami Evren tarafından yapılan açıklamadauyuşmazlığın Genel Sekreter’in istifası üzerindekilitlendiği anlaşılmaktadır. Şurası çok açıktır ki, nasılki böylesine ağır bir ithamı inceleyip sonuca bağlamakKadın Sekreterliği’nin işi olamayacaksa, kendi yargılarıüzerinden tutum geliştirerek KESK Genel Sekreteri’niistifa etmeye çağırmak da herhangi bir MYK üyesiningörevi olamaz. Olayları aydınlığa kavuşturmak ve biryaptırım uygulanacaksa buna karar vermek KESKMYK’sının görevi değildir. Neresinden bakılırsabakılsın, mevcut KESK yöneticileri KESK’indeğerlerini ve örgütsel işleyiş hukukunu ayaklar altınaalmanın ve uzun bir süredir KESK kamuoyundaniddiaları gizlemiş olmanın utancını taşımaktadırlar.

Hangisi esas: KESK organları mı, sendikal gruplar mı?

Taciz iddiasının KESK MYK’sına taşınmasısonrasında MYK’nın konuyu ilgili kurullara taşımakyerine, aylarca gizleme yoluna gittiği, konunun yargıyataşınması sonrasında ise bazılarının kendisine tacizdebulunulduğu iddiasını taşıyan kadın emekçiyi davadan

Page 7: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

vazgeçirme çabasına giriştiği bilinmektedir. İddianıngerçek olup olmadığı bir yana, böylesine ağır bir ithamkarşısında gösterilen bu davranış biçimi ağır birsorumluluğu içermektedir. Çünkü hiçbir MYK üyesininböylesine ağır bir iddiayı hasıraltı etme çabasınagirişmeye hakkı yoktur. Bu her şeyden önce emekçikadın mücadelesinde önemli bir yer tutan KESK’in,kadın sorununa bakışı ve taşıdığı geleneklerleörtüşmemektedir. Peki ya iddia gerçekse? Bu durumdamevcut yönetim kadın emekçiyi yaşadıkları ile başbaşabırakmış olmanın sorumluluğunu taşıyor olacaktır. Pekiya gerçekten bir komplo ise? Bu durumda da KESKGenel Sekreteri, ilgili kurullar tarafından gerçekleraydınlatılmadığı için kamuoyu önünde “taciz” iddiasıkarşısında aklanmamış olacaktır. Peki ya KESK? KESKise yaratmış olduğu geleneklerin ayaklar altınaalınmasının sorumluluğu ile yaşayacaktır. Hiçbir MYKüyesinin buna hakkı yoktur!

Fakat olayın bir başka boyutu ise sorunu yetkiliorganlara taşıma yoluna gitmeyen MYK bileşenlerininkimilerinin sorunu sendikal gruplarla merkezi düzeydegörüşmüş olmasıdır. Bu görüşmelere katılan sendikalgrupların katkılarının hangi yönde olduğu burada önemtaşımamaktadır. Bu her şeyden önce reformcu solunsendikalara bakışını ortaya koymaktadır. Yaşanan hergelişmeye grupsal ihtiyaçlarından bakmak reformistsolun bilinen alışkanlığıdır ve bu alışkanlıksendikalarımızda organ işleyişini kötürümleştirmektedir.KESK MYK’sının kendi organlarını işletmek yerine butür görüşmeler ile sorunu çözüme kavuşturma çabasınagirişmesi ise bunun yeni bir örneği olarak KESK’itahakküm altına almaktan başka bir anlamtaşımamaktadır.

Taciz iddiası disiplin kuruluna taşınmalı vemevcut KESK yönetimi istifa etmelidir!

Ortada bulunan taciz iddiası bir yana KESK MYK’sıbir bütün olarak meşruiyetini yitirmiştir. KESK’iböylesine ağır bir ithamla yaşamaya mahkum etmekhiçbir MYK üyesinin hakkı değildir. Taciz iddiası bir anönce disiplin kuruluna taşınmalı, KESK hukukunuayaklar altına alan, yaşanan süreçle ilgili olarakkamuoyu önünde aynı derecede sorumluluğu bulunantüm MYK üyeleri istifa etmelidir.

Kuşkusuz bunlar yalnızca geçici çözümler olabilir.Başından sonuna kadar süreç açık bir biçimde sendikalhareketteki çürümeyi gözler önüne sermiştir.Sendikalarımızda bürokratik işleyiş ve mekanizmalaröylesine gelişmiştir ki, sendika bürokratları

bulundukları zemini kaybetmeme pahasına KESK’iyıpratan tutumlar geliştirmekten geri durmamaktadırlar.Bu durum yıllardır sendikalardaki bürokratikalışkanlıklar karşısında tedbirler alınmasını talep edendevrimci kamu emekçilerini bir kez daha teyitetmektedir. Sorun yalnızca bir olayı çözümlemek değil,değerlerin çiğnenmesi sonucunu doğuran olgularıngerçek kaynaklarına inmektir. Bu ise sendikalarımızdaköklü bir dönüşümü, yöneticisinin emeğe vesendikasına yabancılaşmasında rol oynayanprofesyonelliğin sınırlandırılmasını, karar ve yönetimmekanizmalarının tabana yayılmasını vb. zorunlukılmaktadır. Gerek son yaşanan olaylar zinciri vegerekse de 4688 sayılı yasadan bugüne sendikalharekete yön veren eğilimlerin yarattığı sonuçlar bunuzorunlu kılmaktadır.

Öncü kamu emekçilerine çağrımızdır!

Bugün KESK’te yaşanan tasvip edilemez olaylarkarşısında KESK’i ve değerlerini sahiplenmek vesavunmak gerekmektedir. Bu ise sendikal bürokrasiye,çürümeye karşı mücadele etmek demektir. Bu mücadeleöncü kamu emekçilerinin ve kamu emekçileri hareketiiçerisindeki devrimcilik iddiasındaki sendikal gruplarınertelenemez sorumluluğudur.

Yaşanan gelişmeler şu veya bu tekil olguyaindirgenemeyeceği gibi, KESK’in fiili-meşru mücadeleile yaratmış olduğu değerler genel kurul ya da koltukhesaplarına heba edilemez. Bir an önce KESK MYK’sıistifa etmeli, KESK disiplin kurulu işletilmeli, genelkurul olağanüstü toplanmalı, yaşanan olayların aylarboyunca KESK’i ve sendikalarımızı kilitlemesine izinverilmemeli, onyılların ürünü olan bürokratikalışkanlıkların ve zihniyetin sendikalarımızdan sökülüpatılması için gerekli tüzüksel tedbirlerin alınmasıyönünde adımlar atılmalıdır. Şu iyi bilinmelidir ki, fiili-meşru mücadele çizgisini yitirmiş, bürokratizmlesakatlanmış bir KESK, kamu emekçileri hareketineönderlik edemeyeceği gibi, böylesi bir KESK’te“koltuklara” sahip olmak da kimseye yararsağlamayacaktır.

Başta devrimci-demokrat sendikal grupları ve öncükamu emekçileri olmak üzere tüm kamu emekçilerini,KESK’i ve sendikalarımızı fiili-meşru mücadele çizgisi,bu çizginin yarattığı değerler ve devrimci temellerdedönüştürme mücadelesine çağırıyoruz.

Sosyalist Kamu Emekçileri

01 Aralık 2010

7

Page 8: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

8

- Kamu emekçileri iş güvencesinin kaldırılması,

esnek çalışma, kamu hastanelerinin özelleştirilmesi

gibi yoğun bir saldırı dalgası ile yüz yüze. Sizce genel

kurullar emekçilerin bu saldırılara hazırlanması

anlamında nasıl bir rol oynamalıdır?

Bülent Çuhadar (BTS İzmir Şube Başkanı):Aftan istihdam paketine, özelleştirme davalarındanişsizlik sigortasının kullanımına kadar pek çokdüzenlemeyi içeren torba yasa meclis gündemine geldi.“Torba yasa”da, sermayedarların devlete olanborçlarına af getiren tasarı, emekçiler açısından ise tambir saldırı yasası niteliğinde. “İstihdam paketi”, “657sayılı Devlet Memurları Kanunu”, “işsizlik sigortasınınkullanımı”, “özelleştirmeye ilişkin davalar”,“esnekleştirme” gibi konularda daha önce sendikalarınve meslek örgütlerinin karşı çıktığı birçok hak kaybımaddeler arasında serpiştirilmiştir.

Kamu emekçileri sendikalarının genel kurulları tamda bu gündem üzerine yapılmalı. Yapılmalı çünkü,bugüne kadar genel kurullar ne geçmişin birmuhasebesinin yapıldığı ne de gelecek sürecinplanlandığı genel kurullar olarak organize edilmedi.Sadece seçime endeksli, sadece ittifakların

konuşulduğu genel kurullar oldu. Bu dönem özellikle konfederasyonumuzun geçirdiği

zor dönem de dikkate alınarak, KESK‘i vesendikalarımızı yıpratmayacak, kamuoyuna kavgalı birgörüntü vermeyecek ve saldırı yasalarına karşıtopyekûn mücadele kararlarının alındığı, örgütlenmemodellerinin tartışıldığı, işçi sınıfının birlikte mücadeleetmesinin önündeki engellerin kaldırıldığı genelkurullar olmalıdır. Sendika yönetimlerinin “siyaseten”değil sınıfın ihtiyaçları ve sendikal ihtiyaçlar üzerindenoluşturulması, direnişçi devrimci aktivistlerin tasfiyeedilmediği yönetim kurulları oluşturulmalıdır.

Tam da bu süreçte sendika şubemizin genel kuruluyapılacak. Biz BTS olarak Ege Bölgesi’ni kapsayan birşubeyiz. Sınırlarımız çok geniş. Örneğin başka birsendikanın şube örgütlenmesinin olduğu yerde bizimtemsilciliğimiz var. Tam da yukarıda bahsettiğimihtiyaçlar üzerinden bir oluşumu hayata geçirmek için,3 aylık bir süreçten beri Bandırma’dan- Denizli’yekadar işyeri işyeri dolaşıyoruz. Tümtemsilciliklerimizde geniş katılımlı toplantılar yaparak,üyelerimizi karar alma sürecine katıp, oluşacakyönetimi de onların talepleri ve ihtiyaçlarıdoğrultusunda oluşturmaya çalıştık. Çünkü bizim

Sendika üye ve yöneticileri ile Genel Kurullar, neo-

liberal saldırılar ve sendikalar üzerine konuştuk…

Page 9: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

9

tüzüğümüz KESK’e bağlı diğer sendikalardan farklıolarak seçimlerde delege sistemi değil, tüm üyeler oykullanabiliyor. Bunun çok daha demokratik olduğunubiliyoruz.

Zeynel Abidin Kaplan (SES Manisa ŞubeBaşkanı): Kamu emekçileri değil tüm halk yoğun birsaldırı altındadır. Daha geçenlerde üniversiteöğrencilerine yapılan saldırılar henüz gündemde.Bunun yanında çiftçilerin yaşadığı borç batağı ortada.Yine asgari ücret, kayıt dışı çalışma, sendikasızlaştırmavb…

Tüm bu verdiğim örneklerin üzerine bir de kamuemekçilerinin iş güvencelerinin ortadan kaldırılması,esnek çalışma gibi saldırılar eklendiğinde hele bir dekamu hastanelerinin özelleştirmesi konusuolduğunda konu tüm toplumuilgilendiriyor diyebiliriz. Yaniözelleştirme iş güvencesianlamında biz sağlıkemekçilerini etkiliyor evetama bunun yanında katkıve katılım payları ileyoksul halk bu saldırıdanpayına düşeni almakta.

Kamu emekçilerininsöz konusu saldırılaracevap verebileceğimükemmel bir örgütlenmeolmadığına göre eldeki en iyimalzemeden yani KESK’tenbahsetmek gerekir.

KESK son üç yılının hesabınıverebilecek bir pratik sergileyemedi. Bunun birçokdışsal sebebi sayılabilir. Bunlar güdümlü sendikalar,hükümetten gelen baskılar vb. Ancak tüm bunlarınyanında ciddi bir yönetim zaafiyeti ve sendikalaraçların işlemezliği kuşku götürmez bir gerçektir.

Düşünün bir sendika MYK’sında taciz gibi ciddi birkonu altı ay konuşulsun ve bunu şube başkanları ancakbasından öğrensin. Bu son yaşanan kriz bizlere birsüredir sürekli konuştuğumuz yeniden bir programlaortaya çıkma irademizin aciliyetini gösteriyor.

Fatih Yoğurtcu (Eğitim Sen Manisa ŞubeBaşkanı): Kamuda sizin söylediğiniz gibi çok yoğunbir özelleştirme saldırısı var. Tabii bunu kamu alanındaçalışan emekçilerin esnek ve güvencesiz çalıştırılmasısaldırısı takip ediyor. 4C, 4B gibi uygulamalar kamuda

yaygın şekilde uygulanmaktadır. Ayrıca dershanelerdebinlerce öğretmen geleceksiz ve güvencesizçalıştırılmaktadır. Onbinlerce öğretmen arkadaşımızatama beklemektedir. KESK kamuda örgütlenmeadımlarını toplam bu alanlar üzerindengerçekleştirmeli. Ama bakıyorsunuz örgütün yapısıtoplam emekçileri kucaklayacak bir yapıda değil.Bence öncelikle yapılması gereken örgütü buemekçileri kucaklayacak bir noktaya getirmek. Genelkurullar gelinen noktada bu pratiği hizmet edemez.

Tokat BTS Üyesi: Genel kurullarda seçimlerden vekimin kazanacağından çok kamu emekçilerine yapılanneo-liberal (esnek, sözleşmeli güvencesiz çalışma,taşeronlaştırma ve özelleştirme) saldırlar tartışılmalı ve

nasıl bir mücadele ortaya konacağı neleryapılabileceği noktasında ortak kararlar

alınıp uygulanmalıdır.

Yurdagül Şahin Demir(Tokat Eğitim Sen kadınsekreteri): Her şeydenönce KESK kurullarıkoltuk hesabına dayalı,kapalı kapılar ardındayapılan pazarlıklarlakimden kaç kişinin

yönetime gireceğininbelirlendiği sıradan seçim

atmosferinden kurtulmalıdır.Sendika kurulları sendika içi

sorunların ve ülke genelinde kamuemekçilerinin karşılaştığı sorunların

tartışıldığı çözüm arandığı bir sonraki döneme buradaalına karalar ve tepkiler doğrultusunda başlandığı birsüreç olmalıdır. Eğer bir seçim hiçbir şeyideğiştirmiyorsa o seçimin anlamı yoktur. Neo-liberalpolitikalar büyük bir ustalıkla ve bin bir türlümekanizmalarla gizlenerek uygulanmaktadır. Bupolitikalar, etkili propaganda ve mücadele araçlarıyla işyerlerinden yapılacak örgütlenmelerle boşaçıkarılabilir. Genel kurullar bu mücadele çağrısınınyapıldığı, tartışıldığı yerler olmalıdır. Giderek daralansendikal yapı ve bu daralmanın sonucu yaşanan krizlerancak bu şekilde aşılabilir.

Nurettin PARLAK (Eğitim Sen Kayseri ŞubeSekreteri): 24 Ocak kararları ve 12 Eylül 1980Amerika destekli Askeri faşist darbesinden bugüne

Page 10: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

10

kadar yeni dünya düzeni dedikleri ve kurguladıkları veuyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalardaörgütsüz toplum hedeflenmektedir. Bunun sonuygulayıcıları islam faşisti AKP iktidarı dönemi dahaçetin geçmektedir. Neo liberal politikalar, kamununözelleştirilmesi doğrultusunda sürmektedir. Sağlığınözelleştirilmesi furyası kontrolsüz şekilde devametmektedir. Bunun karşısında toplumsal muhalefetsendikacılığı ile dur denebilir. Toplumun tüm anti-emperyalist güçleri ile işçi, köylü, memur, küçük esnaf,gençlikle geniş ortak mücadele perspektifi yaratılarakdur denebilir. Ülkemizde bunun alt yapısı mevcuttur.Ancak siyasi olarak bu işi yönlendirecek siyasi erklerdesıkıntılar mevcut. Anti-faşist, anti-emperyalist blokhızlı bir şekilde oluşturularak emek ve demokrasimücadelesi verilmeli, meşru müdafaa ve mücadeleyürütülmelidir.

Aydın Arı (İzmir Eğitim Sen 3. No’lu ŞubeYönetim Kurulu Üyesi): Önemli bir rol oynamalıdır.Örgütlenme açısından geçmiş dönemin yetersizlik-aksaklıkları ciddi bir gündem maddesi olarak elealınmalı, önümüzdeki dönemin örgütlenme vemücadele planı çizilmelidir.

Erkin Başer (Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şubeüyesi): Genel kurullar güçlenerek mücadeleyiyükseltmek için iyi bir fırsat olarak görülmelidir. OysaKESK ve bağlı sendikalar için bu fırsat bir türlügelememektedir. KESK’te bu yönde bir iradebulunmamaktadır. Tüm bu saldırılar, aynı zamandakamu emekçileri sendikalarının potansiyel kitlesiniazalttığından, mücadelenin sadece KESK bünyesindeverilmesi de güçlü bir karşı çıkışı örgütlemeyeyetmeyecektir. Taşeronlaştırma, yeni ve büyük birkamu işçisi kitlesini ortaya çıkarmıştır. KESK’liler,giderek eriyen örgütün genel kurul pazarlıkları ile dahada zayıflamasına seyirci kalmamalı ve taşeron firmaişçilerinin örgütlenme çabalarına destek vermeli,onlarla dayanışma içinde olmalı ve mücadeleyi birlikteörmelidirler.

Bülent Koç (Sakarya Eğitim-Sen üyesi): Dündenbugüne uluslararası sermaye sorunsuz karelde edebilmek, bunu büyütmek için uğraşa gelmiştir.Emekçilerin büyük mücadeleleri ve bedelleri sayesinde,elde ettikleri bütün kazanımları karlarının önünde engelolarak görmüşlerdir. Sovyetler Birliğinin yıkılması ilebirlikte, bu saldırılar artırılarak sürmektedir. Busaldırılar artarak da sürecektir. Sermaye devletleri ve

bunlara bağlı militarist güçleri güçlendirerek, budurumu sürdürülebilir hale getirmek en büyükamaçlarından biridir. Sosyal politikaları ortadankaldırmak, sosyal hakları sıkı sıkıya de-regüle etmekamacındadır. Hastanelerin özelleştirmesi, eğitimisermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırmasıve parayla satın alınır hale getirmesi bunun birörneğidir. Gerek Avrupa’daki gerekse ülkemizdekisüreç buraya doğru hızla ilerlemektedir. Genelkurulların bu durum karşısında emekçileri hazırlamasıbu haliyle zor gözükmektedir. Çünkü bugün bu genelkurullardaki oluşumlara baktığımızda, genel kurullardaağırlıklı uzlaşmacı ve oportünist çizgiler hakimdir. Buçizginin kırılması ancak ve ancak devrimcilerin biraraya gelerek müdahalesiyle olur. Örneğin Tekeldirenişi sendikalar arkasında durmadığı içinsönümlenmiştir. Yapılan eylemler ve mitingler piknikhavasını aşamamış, sendikaya hakim bürokratik takım,kendilerinin tatmini ve kitlenin gazını almaktan öteyeeylem planlayamamışlardır. Genel kurullarabaktığımızda, bu yapıların gösterişli sözler söyleyerek,emekçileri aldatma peşinde oldukları, piyasasiyasetçilerini aratmadıkları görülmektedir. Yıllarcayönetimdeler, sanki hiç yönetimde değillermiş gibiyeniden yeniden sınıf ve devrimci bir duruşusavunduklarını söyleyecek kadaryüzsüzleşmişlerdir. Bu kesimlerle sıkı bir ideolojikmücadele vermek gerekir. Deyim yerindeyse bukurullar da emperyalizmin trafik polisliğini veentelektüel gevezelik yapanlarla, emekçileri sınıfmücadelesine hazırlayacak ideolojiler çarpışacaktır. Budurumum aşılmadığı taktirde fiili kürsü kullanımı sözkonusu olmalıdır. Sınıf mücadelesini kendisine rehberedinenler, büyük bedelleri göz önüne alarak, fiili vemeşru mücadele hattını oluşturmalı ve direnişegeçmelidir.

- Sendikalarımızda bürokratizm ve uzlaşmacı bir

sendikal çizgi hakim. Sizce sendikal harekette

yaşanan tıkanmada bunların rolü nedir ve tıkanma

nasıl aşılabilir?

Bülent Çuhadar: Özellikle işçi sendikalarındabürokratizm hakim durumda. Hükümetlerle çatışmayıgöze alamayan, sokağa çıkmaktan çekinen, işçinintaleplerine yanıt vermeyen bir sendikal anlayış hakim.

Bunun nedenleri muhtelif elbette. Örneğin,işçilikten sendika yönetimine, başkanlığına seçilen birişçinin yaşam standardı değişiyor. Asgari ücret ya dabiraz daha fazlasını almakta iken işçinin genel gelirinin

Page 11: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

çok üzerinde bir gelir elde etmeye başlıyor.Danışmanlar, makam arabaları vs derken konformistbir yaşam başlıyor. Artık bu sendika yöneticisi veyabaşkanı mevcut durumunu muhafaza etmek içinuzlaşmacılığa ve bürokratizme saplanıyor. Tam daburada bizim konfederasyonumuzda ve sendikamızdadurum böyle değil. Tüzüğümüze göre çalışırken nekadar maaş alıyorsa sendika yöneticisi ya da başkanıolduğunda da o kadar maaş almaya devam ediyor.KESK’in ve sendikalarımızın işçi sendikalarındakigibi bürokratlaşmaması bir ölçüde bununla ilgilidir.Bunu söylerken, tüm sınıfa yabancı kararlarınalınmasını sadece buna bağlamıyorum. Bu birçoknedenden biridir. Asıl mesele, mücadeleye bakıştarzıdır. Sokağa, eyleme, özgürleşmeye diye sloganatan sendika tabanına kulaklarını tıkayan, sokağaçıkmaktan korkan, sendikaların tabanındaki devrimci-ilerici işçileri dışlayan tasfiye etmeye çalışananlayışlar hala varlığını korumaktadır.

Bunu aşmak için sendika yönetimlerden bir şeyyapmasını beklemek doğru bir beklenti olmaz. İşçilerve emekçiler gerekirse sendika yönetimlerine rağmenkendi komitelerini oluşturmalı, kendi dayanışmalarınıyaratmalıdır.

Dönem dönem kamu emekçileri sendikalarında dabu durum gözlense de KESK hala yarattığı gelenekletoplumsal muhalefetin en dinamik unsurudur. Özelliklegeride bıraktığımız 2 yıl içinde, sendikamız BTS veİzmir Şubemiz 25 Kasım grevinden 16 Aralıkdayanışma grevine TEKEL işçilerine verdiği destekaçlık grevlerinden, 4 Şubat ve 26 Mayıs grevine kadar“nasıl bir mücadele” verilmesi gerektiğini tümkamuoyuna göstermiştir. Zaten bizim işkolumuzdemiryollarından limanlardan ve hava meydanıçalışanlarından oluşmaktadır. Dolayısıyla gerekörgütlenme anlayışımız gerekse üye yapımız kamuçalışanı (memur) kavramından çok “işçi” kavramınayakındır. Bizim çalışma alanımız emeğin yoğun olduğubir sektördür. Yani sömürüyü de, ezilmeyi de işçisınıfıyla benzer ölçülerde yaşamaktayız. Yani bizimsendikamız “işçileşmiş” bir sendikadır. Yani biz istesekde tabanımız bizi bürokratlaştırmaz. Hoş bizim deböyle bir düşüncemiz yok.

Zeynel Abidin Kaplan: Bürokratizm veyabancılaşma diye tanımlamak istiyorum sendikalalanda meydana gelen yönelimi. Aslında bu sorununcevabı da yine taban inisiyatifi konusunda gizli.

Sendikal mücadelede en çok dikkat edilmesigereken konu tabandan kopuk bir yönetici grubunun

meydana gelmesidir ki bu bir şekilde oluşmuştur.Tabandan kopuk bir yönetici sınıftan beklenen en tipikdavranış ise bürokratizm ve yabancılaşma diyeadlandırılan sapmadır. Bu bir sendikal zehirlenmesüreci diye adlandırılabilir. Bu zehirlenmeyeverilebilecek en iyi panzehir ise taban inisiyatifidir.

Yönetim ve sendikal kurullardaki boşluklar ancaktabandan yaratılan bir iradeyle aşılabilir bunun en çokete kemiğe büründüğü ortamlar ise genel kurulsüreçleridir.

Biz SES Manisa Şubesi olarak genel kurul sürecineböyle bir irade ile hazırlanıyoruz. Yönetim, denetlemeve disiplin kurullarına kimlerin geleceğini işyerlerinininisiyatifine bırakıyoruz.

Şube çalışma alanımızı, her bölge eşit olmakkaydıyla, yedi ayrı bölgeye ayırıyor ve her çalışmabölgesine kendi yönetim kurulunu belirleme ve genelkurula önerme fırsatı tanıyoruz. Gündemi ittifaklarlakilitlemeden, kimin yönetime geleceğine doğrudanişyerleri karar versin ve önümüzdeki üç yıllık dönemdede kendi bölgesinden seçilen yöneticisine sahip çıksınistiyoruz.

Tüm bunların yanında genel kurulu seçimgündeminden öte üyelerin yani kamu emekçilerininkendi gündemleri olan konularda programlı bir hazırlıkile mücadele iradesini ortaya çıkaracak çalışmalarplanlıyoruz.

Bizler ancak benzer bir modelin yaygınlaşması ilekurulların oluşturulması ve programların, önerilerintartışıldığı bir genel kurul sürecinin ön açıcı olacağını

11

Page 12: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

düşünüyoruz. Teşekkür ederim.

Fatih Yoğurtcu: Kamu emekçilerihareketine baktığımızda ilk örgütlenmelerdernekleşmeler üzerinden gerçekleşti. Bizsendikal yaşama 4688 sayılı yasa ile geçtik.Geçmişten aldığımız devrimci değerlersayesinde diğer sendikalar gibi bürokratikdeğiliz.

Tabanın karar süreçlerine katılamamasınınnedeni yukarıda da belirttiğim gibisendikamızdaki yapısal sorunlardır. Bu datüzükte yapılacak değişikliklerle giderilebilir.Mesela bizde iş yeri temsilciler kurulu var amabir yaptırımı yok, keza başkanlar kurullarınınbile karar alma süreçleri tıkalı. Başkanlarkurulları danışma platformlarıdır. Zatenbaşkanlar kurulları da sendikal grupların sözsöylediği yerlere dönüşmüştür. Örgütselsorunların konuşulduğu yerler olmaktançıkmıştır.

Bizim yapmamız gereken işyeri meclislerioluşturmak. Bu meclisler işyeri sorunlarındantutunda ülke gündemine kadar bir dizi sorunutartışıp karar alabilmeli. Alınan bu kararlaryukarılara ulaştırılmalı.

Mesela Manisa şubenin 1700 üyesi var. 7yöneticinin yetişebileceği durumlar, yerler ortadadır.Ama biz Manisa’yı bölgelere bölsek, bölgelerdemeclisler oluştursak ve koordinasyonu iyi sağlarsaksorumluğun bir kısmını 7 kişinin omuzlarındankaldırsak, tabanı da sendikal mücadeleye ancak böylekatabiliriz diye düşünüyorum.

Son olarak diyebilirim ki sorunlarımız ağır. Ama busorunları genel kurul süreçlerine giderken 3 senden 5benden pazarlığına girilmeden genel kurullarıörgütleyebilirsek sorunlarımızı çözebilir ve saldırılarada tok bir cevap verebiliriz diye düşünüyorum.

Tokat BTS Üyesi: Bürokratikleşme alınan karalarıntabana dayanmaması, tersinden bir ifadeyle sendikayönetimlerinin tüm üyeler adına karar almasıdır.Sendikadaki tüm üyelerin karar alma süreçlerinekatılması, sendika içi demokrasinin bürokrasininpanzehiri olarak hızla kurumsallaştırılması ve ilkeolarak kabul edilip bir program haline getirilmesi acilbir ihtiyaçtır. Üyelerin toplantılarla, seminerlerle doğrubilgiye ulaşması, sendikaların şeffaflaşması, bütçe

gelir-gider durumlarının açıklıkla üyelere bildirilmesialınabilecek ilk önlemlerdir. Hem sendikal süreç hemde sendika siyaset ilişkisi vb. konularda üyelertarafından canlı tartışmaların yapılabileceği imkânlarsağlanmalıdır.

Artık öyle bir duruma gelinmiştir ki sendikakaynaklarının yöneticiler tarafından kendi kişiselihtiyaçları doğrultusunda kullanılması bile bir meşrulukkazanmaya başlamıştır.

Yurdagül Şahin Demir: Bürokratizm, emekçilerinkuruma yabancılaşması, o kurumu kendisinin dışındave üstünde bir olgu olarak görmesiyle ortaya çıkan çokyönlü etkilere sahiptir. Her şeyden önce bürokrasi tipikburjuva parlamenter anlayışın sendika düzeyindekendisini göstermesini getirir. Emekçi burjuvaparlamentolarında olduğu gibi seçim zamanı oyunukullanır ve amacı sadece yönetimi belirlemekle yetinir.Bu durum yönetimlere kısa bir süre hoş görünür ancakemekçiler bunun devamında sendikaları boşaltıncamücadeleye yabancılaşınca sendikalar kısır bir durumagirerler. Sendika mükemmel bir programa sahip olsabile artık onu hayata geçirebileceği bir kitlesi yoktur.Bunun devamı uzlaşmacılık ve pasifizmdir.

M K

12

Page 13: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

Bu durumun aşılması öncelikli olarak sendikabürokrasisinin alt edilmesiyle mümkündür. Sendika içidemokrasi, üyelere karşı şeffaflık, hesap verilebilirlik,dar grupçu anlayışın reddedilmesi ve işyeri temelliörgütlenme hem sendika bürokrasisinin alt edilmesindehem de mücadelenin yükseltilmesinde alınabilecek ilkönlemlerdir.

Nurettin Parlak: 4688 sayılı güdük KamuSendikaları Kanunu’ndan sonra KESK dar grupçuoportünist siyasi kurumların yönetimleriyle gittikçedaralmaktadır. Ancak grupların varlık bulduklarısendikacılıktan kurtularak, grupların destek verdiklerisendikal mücadele perspektifleri ile aşılabilir.Toplumsal dinamik bir sendikal mücadele ile hemKESK’in hem emek ve demokrasi mücadelesinin önüaçılabilir.

Aydın Arı: Sendikal bürokrasi üzerinde ciddi düşünceüretmek gerekir. Çözümü kolay değil. Her örgütbürokrasi üretir. Ancak önemli olan otoriterizm vekırtasiyecilik üretilmemesidir. Öte yandan uzlaşmasendikacılık için kaçınılmazdır. Pazarlık ve sözleşmesürecini uzlaşma olmadan yürütmek kolay olmaz. Ancakbu soruda belirtilen “uzlaşmacılık” daha farklı geri birduruma işaret ediyor. Oda sendika yönetimlerininüye tabanıyla birlikte, ideolojik mücadele ve eylemhattının çizilmesinde gereken çabayı yeterinceharcamamasındandır. Tıkanmanın aşılması için,en küçük birimlerden (işyeri meclisleri vb.) eylemve mücadele pratiği üretilmesi gerekir.

Erkin Başer: KESK ve bağlı sendikalarda,her ne kadar şube ve temsilcilik örgütlenmesiyaygın ve yerleşmiş bir yapı da olsa, merkezîyönetim işyeri temelli bir örgütlenmeninönündeki en büyük engeldir. İşyeri temelliörgütlenme; taşeron firma işçileri, farklıişkollarında çalışan kamu emekçileri vehizmet alanların (hasta, öğrenci vb.) birliktemücadelesine zemin oluşturacaktır. Merkezîyönetimler, gerek genel politikalarınüretilmesi gerekse yerel çabalarındesteklenmesi açısından çok yetersizdir.Hatta aksi yönde bir çabanın sarfedildiğibile söylenebilir. Bu durum şaşırtıcıdeğildir elbette. Türkiye’nin sınıfmücadelesi açısından genel politik ikliminin bir

yansımasıdır KESK’te görülen. Önümüzdeki yıllarınsosyal demokrasiden medet umulan bir dönem olmasıolasılığı yüksektir. Sosyal demokrasi pek tabii kiuzlaşmacıdır ve Türkiye özelinde bürokratiktir.Söylemeye gerek var mı: Sosyal demokrasi emekçilerezararlıdır. Yapılması gereken ideolojik farklarınbelirginleştirilmesidir.

Bülent Koç: Bugün baktığımızda bu kesimler,sendikalara çöreklenmiş vaziyetler. Bilindiği gibi 3-4Mart direnişinin başarıya ulaşmasını bu sakat sendikaanlayışı engellemiştir. Bu anlayışlar, tarihsel olarak herzaman, söylem ve eylem ayrılığı içindeler. Bu durumunaşılması ancak ve ancak sınıf mücadelesinde militancatavır takınan kesimlerin hızla bir araya gelmesi,gereksiz tartışmalardan sıyrılarak, sıkı bir çalışmayürütmesi, sınıfa ulaşmada etkili bir araç olansendikalara hakim olmaları gerekmektedir. Bunun içinbir tek insana dahi ihtiyaç vardır. O zaman bütünüyelere ulaşmak, onların süreçle ilgili görüşlerini almakve bu örgütlenmeleri rayına oturtmak gerekmektedir.Aksi takdirde genel kurulların parmak demokrasisinedönüşmesi engellenemez. O parmakların da hedefindeemekçi yığınların olduğu unutulmamalıdır. Teşekkürederim.

13

Page 14: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

14

Eğitim Sen Kayserişubesinde genel kurul

toplantısı…

Eğitim-Sen Kayseri şubesinde 04.12.2010tarihinde genel kurul gündemli İşyeri TemsilcilerKurulu toplantısı yapıldı. Toplantı işyeritemsilcilerinin söz hakkı alarak etkin katılımıaçısından dikkat çekiciydi.

Açılış konuşmasında şube başkanı Sedat Ünsalyaşanan KPSS süreci YÖK, üniversitelerin poliskarakollarına dönüştürülmesi, türban ve iktidarıntürban konusunu suistimali, eğitim sorunları,kalabalık sınıflar, güvencesiz çalışma, 657 sayılıkanun tasarısı, siyasi kadrolaşma, 18.MEB Şurası,genel kurul süreci ve tarihleri, KESK’de yaşanantaciz iddiaları ve 22 Ocak’ta yapılacak olankutlama programına değindi. Daha sonra işyeritemsilcilerinin konuşmalarına geçildi.

İşyeri temsilcilerinin konuşmalarında, yapılanbasın açıklaması şeklinde eylemlere üyelerinçekilemeyişi, aynı yüzlerin olması, Kayseriyereline özgün eylemlerin konulmaması,eylemlerde merkezden gelen haberlerinbeklenmesi ve ona göre hareket edilmesi,sendikaların bürokratlaşması, yaklaşan seçimlerindemokratik ortamlarda yapılması, taciz iddialarıylailgili sendika disiplin kurulunun işletilmemesi,KESK'de yaşanan daralma, fiili meşru-militanmücadeleden kopularak giderek tabandanuzaklaşılması, hak alıcı eylemlerin yeriniprotestocu-günü kurtarma amaçlı basınaçıklamalarının alması, grevin uyarı amaçlıkullanılması ve sonuçsuz bırakılması, genelkurulların grupların yönetimlerde yer alma amaçlıpazarlıklara konu edilmesi gibi konulara değinildi.

Ayrıca bir önceki yönetim tarafından, geçmişteyapılanlar ve şu anki yönetimde yapılanlarla ilgilikıyaslamalar yapılarak suçlamalarda bulunuldu.Yaşanan tartışmaların ardından sendika başkanıSedat Ünsal yapılan eleştirilerin Eğitim Sengeleneğine uygun olarak dikkate alınacağınıvurguladı ve AKP'nin tekrar iktidar olması halindeneo-liberal politikaların gündeme geleceğini, buyüzden de nitelikli yönetimlerin oluşturulmasıgerektiğini belirtti.

Toplantıya yaklaşık 55 kişi katıldı.Bir Eğitim Sen üyesi-Kayseri

Manisa'da 4-C paneli

KESK'e bağlı Tarım Orkam Sen Sendikası tarafındanManisa'da 7 Aralık günü 4-C ile ilgili bir panelgerçekleştirildi. Panele katılımcı olarak Manisa TarımOrkam Sen Şube Başkanı Veli Yaprak, İzmir Tarım OrkamSen Şube başkanı Amet Bahar, İzmir Barosu’ndan Av. OlgunSoydan katıldı.

İlk konşmayı Manisa Şube başkanı Veli Yaprak yaptı.Yaprak konuşmasına 1980 sonrası uygulamaya sokulan neo-liberal saldırıları anlatarak başladı. Bu saldırıların temelekseninin kamu alanını tasfiyeye yönelik olduğunu belirtenYaprak, kamuda çalışan emekçiler için de esnek vegüvencesiz çalışma modelinin uygulamaya sokulduğunusöyledi. Özelleştirmenin sonuçlarına değinerek sözü İzmirŞube Başkanı Ahmet Bahar'a bıraktı.

Ahmet Bahar'da konuşmasına özelleştirmelerlerin 12Eylül askeri darbesinden sonra hayata geçirildiğini, birçokkazanımın ortadan kaldırıldığını, emekçilerin sisitemli birşekilde yoksullaştırıldığına dikkat çekerek "Artık kamu

kuruluşlarında 4-C, 4-B, 4-A gibi ayrımlara bakmadan

çalışanların ortak örgütlenmesini savunmalıyız." dedi.TEKEL işçilerinin mücadelesinin örnek bir direniş olduğunubelirten Bahar, güvencesiz çalışanlaı KESK'te örgütlenmeyeçağrı yaptı.

Son sözü Av. Olgun Soydan aldı. Soydan konuşmasınaTEKEL’deki 4-C uygulamasından başlayarak hükümettarafından yapılan benzer düzenlemeleri sırasıyla aktardı.TEKEL işçilerinin Ankara'daki 78 günlük direnişiyle 10 ayolan çalışma süresini 11 aya çıkarıldığını, ücretlerde isekısmı bir iyileşme sağlandığnı ancak bu iyileştirmelerin işgüvencesiz ve esnek çalışmayı ortadan kaldırmadığınadeğinen Soydan "4-C uygulamasının devletin sosyal harektiönlemek amacıyla, kamu kurumlarında çalışan emekçilerin,emeklilik sürelerini doldurmalarını bekleyerek geçiştirmeyeçalıştığını" belirtti.

İkinci bölüm soru cevap şeklinde gerçekleşti. Sorularağırlıklı olarak emekçilerin görevlendirildikleribakanlıklarda ne iş yapacakları ve statülerinin ne olduğu,bakanlıklar arasında geçişin olup olamayacağı, tayindurumunun yapılıp yapılamayacağı noktalarına odaklandı.Emekçiler bu bölümde sendikalara güvensiziklerini de dilegetirdiler. Sözü alan bir TEKEL işçisi Tek Gıda-İş Sendikasıve Sendika Başkanı Mustafa Türkel'i eleştirerek tepkisinidile getirdi. Hareketli tartışmaların yaşandığı ortak mücadeleçağrısıyla son buldu. Panele 60 kadar emekçi katıldı.

Bir eğitim emekçisi-Manisa

Page 15: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

15

Eğitim Şuraları 1921’den bu yana yapılagelmektedir. Bu bağlamda 1-5 Kasım 2010 tarihleri arasında 18. EğitimŞurası gerçekleştirildi. Eğitim Şurası’na Milli Eğitim Bakanı, üst düzey bürokratlar, il milli eğitim müdürleri, bazıakademisyenler ve sendika temsilcileri katıldı.

‘Eğitimde 2023 Vizyonu’ adıyla düzenlenen şurada;1- Öğretmen yetiştirilmesi, istihdamı ve mesleki gelişimi2- Eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği3- İlköğretim ve ortaöğretimin güçlendirilmesi, ortaöğretime erişimin sağlanması.4- Spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi5- Psikolojik danışma, rehberlik ve yönlendirmekonuları tartışıldı. Beş gün boyunca yapılan tartışmalara aşağıda belirtilen konular damgasını vurdu. - Okullardaki güvenlik sorunlarını çözebilmek için eğitimden geçirilmiş güvenlik görevlileri istihdam edilmesi,- Sözleşmeli öğretmenlik ile ilgili komisyon önerisi olarak Genel Kurul'a iletilen ''öğretmenlerin istihdamında

kullanılan kadrolu, sözleşmeli, ücretli gibi farklı uygulamaların kaldırılarak tek tip istihdam modeline geçilmesi, birperspektif plan çerçevesinde eğitim personelinin performansa dayalı, özendirici yöntemlerle ve isteğe bağlı olaraksözleşmeli hale geçirilmesi için çalışmalar yapılması'' (kadrolu istihdam biçiminde değiştirildi)

- Cinoğlu'nun ''okullara askeri anlayışın yansıtılmamasını'' savunan görüşü ‘andımız’ kaldırılsın’ teklifi(reddedildi),

- 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün kutlandığı ay öğretmenlere birer maaş ikramiye verilmesi ve ek ders saatücretinin 12 TL'ye çıkarılması (kabul edildi),

- Özel okullara maddi destek verilmesi,- Eğitim öğretim 1+4+4+4 olmak üzere 13 yıla çıkarılmasına oy birliği ile karar verildi. Şuranın, okullarda yaşanan sorunları, güvenlik açısından ele alması öğrencilerin ve öğretmenlerin psikolojik

baskıya daha fazla maruz kalacağını gösteriyor. Güvenlik görevlilerinin alt kademe okullara kadar girmesi elbettesadece “güvenlik” olarak değerlendirilemez. Burada asıl amaç, sorgulayan, merak eden, tartışan öğrencilerle,hakkını arayan ve bunun için mücadele eden eğitim emekçilerinin sindirilmeye çalışılmasıdır.

Okullardaki askeri anlayışın varlığı ve her sabah “andımızın” dayatılması, şovenizmin ırkçılığın ve ulusaleşitsizliklerin devam edeceğini göstermektedir. Okullarda zorunlu din derslerinin gündeme bile alınmamasımezhepsel ayrımcılığın inkârın ve asimilasyonun devam edeceğini göstermektedir.

Kamu personel istihdamı üzerine yapılan tartışmalar göstermektedir ki sözleşmeli personel uygulamasıgenelleştirilerek devam edecektir. Devlet bununla da yetinmek istememekte, eğitimin ticarileşmesinin önünü açmakamacıyla her türlü engeli kaldırmaya çalışmaktadır. 657’de yapılan değişiklikler ve özel okullara yapılan desteğinartırılmak istenmesi, eğitimin kamusal bir hak olmaktan çıkartılıp, paralı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Kamuemekçisine geleceğiniz iki dudağımızın arsında diyerek gözdağı verilmektedir.

24 Kasımda verilecek olan bir maaşlık ikramiye ise yapılanları hasıraltı yapabilmek ve kamu emekçisine birparmak bal vererek susturmak amacıyla karar altına alınmıştır.

18. Eğitim Şurası eğitim emekçilerinin var olan hakları gasp edilmek istendiğini ortaya koymuştur. Bugünekadar olagelen şuralara baktığımızda şuralar eğitim programlarını veya ihtiyaçlarını tartışmak yerine hükümetin bualanda yapmak isteğinin tartışılıp meşrulaştırıldığı yerler olmuştur. Şuralarla hükümet programları arasında herzaman bir uyum olmuştur. 18. Eğitim Şurası da aynı misyonu yerine getirmiştir. Şura, hükümetin kamu istihdampolitikasını ve kamu hizmet anlayışını ortaya koymuş neo-liberal (eğitimin ticarileşmesi, paralı hale getirilmesi,kamu emekçilerinin ücretli-sözleşmeli statüye getirilmesi vb.) politikaların tartışılıp, meşrulaştırıldığı bir platforma

Eğitim Şurası misyonunugerçekleştirdi

Page 16: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Aralık

16

dönüşmüştür. Eğitim-Sen’in “Şura katılımcı ve demokratik değil!” gerekçesiyle şurayı terk etmesi ancak eylemli bir tutum da

geliştirmemesi doğru bir tutum değildir. Kamu emekçilerinin temsili, hükümet yanlısı bir politika izleyen EğitimBir-Sen’le, şovenist-ırkçı Türk Eğitim-Sen’e bırakılmıştır. Eğitim-Sen masadan kalkmayı, toplantıları terk etmeyibir alışkanlık haline dönüştürmüştür. Kürsünün terk edilmesi yerine kamu emekçilerinin sorunlarını dillendirmek,hükümetin ve sermayenin tüm yıkım politikalarını teşhir etmek için kullanılması daha doğru bir tutum olurdu Aynızamanda şuranın gerçekleştiği beş gün boyunca kamu emekçileri eylemlerle basın açıklamalarıyla konferanslarlaşuraya müdahale edebilir şura hem sokaktan hem de kürsüden kuşatılabilirdi.

Bir grup Eğitim-Sen üyesi/Tokat

Kamu Emekçileri Bülteni 36 * Fiyatı: 1 TL *Aralık 2010 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Ayten Özdoğan * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sk No:5/3 Fatih/İstanbul *Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92