31
Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in- celemek mümkündür: I. Osmanlı Dönemi (1571-1878) 1 Temmuz 1570'te başlatılan Kıbrıs adasının fethi 1 Ağustos 1571'de Magosa kalesinin vire ile teslimiyle tamamlanır ve Ada, bir eyalet olarak Os- manlı İmparatorluğu ülkeleri arasında yerini alır. Fethi izleyen yıllarda sürgün fermanlarıyla Ada'nın hızla iskân edildiğini görürüz. Anadolu'nun belli yerlerinden gelen insanlar Ada'nın dört bir yanına yerleştirilmiş ve o gün bu gündür bu topraklan mekân tutmuşlardı r. Çok geçmeden de bütün kurum ve kuruluşlarıyla burası Osmanlı İm- paratorluğunun bir parçası görünümündedir. Ben- zeri çok az, çetin bir savaş sonucu ve de üzerinde yaşayan insan sayısından daha fazla şehit verilerek alınmasının yanısıra Hala Sultan gibi İslam dün- yasının ilk sıralarında kutsal sayılan bir makamı bağrında yaşatması, nihayet coğrafi konumu, Türk- lerin gözünde üzerine titremlen, ne pahasına olursa olsun elden çıkarılmaması gereken bir yurt parçası konumunu hep koruyagelmiştir. Üç yüzyılı aşkın bir süre fiilen Osmanlı İm- paratorluğu'nca yönetilen Kıbrıs'ta, kültür ve sanat bakımınından İmparatorluğun başka Osmanlı ül- kelerindeki gelişmeleri izlemek mümkündür. Hatta Kıbrıs'ın emsaline oranla, bilim ve edebiyat açı- sından İstanbul'a daha bir yakın olduğunu da söy- lemek mümkündür. Nitekim Ada'dan ayrılıp Baş- kentte ya da İmparatorluğun başka yerlerinde görev yaparken, o günlerin ölçüleri içinde, bilim ve ede- biyat alanlarında eserler veren Kıbrıslıların sayısı az değildir. Yine Kıbns'lı şairleri de tezkirelerinden iz- lemek mümkündür. Bütün tezkireleri taramak su- retiyle yüzyılımızda oluşturulmuş son tezkire Tuhfe-i Nailî'de (1949) 1 Kıbrıs asıllı şairler ba- kımından XVII. yy.a kadar inilebiliyor. Fethin üze- rinden henüz çeyrek yüzyıl bile geçmeden Lef- koşe'de kurulan Mevlevihane'nin divan şiirimize ocaklık ettiği de bu vesileyle belirtilmelidir. 2 Başka şairleri ise günümüze kadar intikal eden az sayıdaki defterlerden, cönklerden, şiir mec- mualarından izlemek mümkündür. Üç yüz yılı aşkın Osmanlı döneminde halk şiiri bir varlık olarak ortaya çıkamamışsa da divan şiiri geleneği bir bütün halinde sürdürülegelmiştir. Bu- labildiğimiz divan şairleri, ölüm tarihleri sırasına göre şöyle sıralanabilir: Misâlî (1607), Zekâî (1648), Siyâhî (1710), Na'îb (1717), Arif Efendi (1725), Handîya da Hızır Dede (1727), Musîb (Musîb Meh- met Efendi 1754), Müfti Hasan Hilmi Efendi (1847), Hacı Hasan Tahsin Bey (1861), Yusuf Ziya (1869). 1. Ankara Milli Kütüphanesi Elyazmalan B/611. 2. Lefkoşe Mevlevihanesi, yayına hazırlayan: Harid Fedai, Mustafa Haşim Altan-Eser, T.C. Kültür Bakanlığı'nda yayım sırası bek liyor.

Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Kıbrıs Türk Edebiyatı

Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

I. Osmanlı Dönemi (1571-1878) 1 Temmuz 1570'te başlatılan Kıbrıs adasının

fethi 1 Ağustos 1571'de Magosa kalesinin vire ile teslimiyle tamamlanır ve Ada, bir eyalet olarak Os-manlı İmparatorluğu ülkeleri arasında yerini alır. Fethi izleyen yıllarda sürgün fermanlarıyla Ada'nın hızla iskân edildiğini görürüz. Anadolu'nun belli yerlerinden gelen insanlar Ada'nın dört bir yanına yerleştirilmiş ve o gün bu gündür bu topraklan mekân tutmuşlardır. Çok geçmeden de bütün kurum ve kuruluşlarıyla burası Osmanlı İm-paratorluğunun bir parçası görünümündedir. Ben-zeri çok az, çetin bir savaş sonucu ve de üzerinde yaşayan insan sayısından daha fazla şehit verilerek alınmasının yanısıra Hala Sultan gibi İslam dün-yasının ilk sıralarında kutsal sayılan bir makamı bağrında yaşatması, nihayet coğrafi konumu, Türk-lerin gözünde üzerine titremlen, ne pahasına olursa olsun elden çıkarılmaması gereken bir yurt parçası konumunu hep koruyagelmiştir.

Üç yüzyılı aşkın bir süre fiilen Osmanlı İm-paratorluğu'nca yönetilen Kıbrıs'ta, kültür ve sanat bakımınından İmparatorluğun başka Osmanlı ül-

kelerindeki gelişmeleri izlemek mümkündür. Hatta Kıbrıs'ın emsaline oranla, bilim ve edebiyat açı-sından İstanbul'a daha bir yakın olduğunu da söy-lemek mümkündür. Nitekim Ada'dan ayrılıp Baş-kentte ya da İmparatorluğun başka yerlerinde görev yaparken, o günlerin ölçüleri içinde, bilim ve ede-biyat alanlarında eserler veren Kıbrıslıların sayısı az değildir. Yine Kıbns'lı şairleri de tezkirelerinden iz-lemek mümkündür. Bütün tezkireleri taramak su-retiyle yüzyılımızda oluşturulmuş son tezkire Tuhfe-i Nailî'de (1949)1 Kıbrıs asıllı şairler ba-kımından XVII. yy.a kadar inilebiliyor. Fethin üze-rinden henüz çeyrek yüzyıl bile geçmeden Lef-koşe'de kurulan Mevlevihane'nin divan şiirimize ocaklık ettiği de bu vesileyle belirtilmelidir.2

Başka şairleri ise günümüze kadar intikal eden az sayıdaki defterlerden, cönklerden, şiir mec-mualarından izlemek mümkündür.

Üç yüz yılı aşkın Osmanlı döneminde halk şiiri bir varlık olarak ortaya çıkamamışsa da divan şiiri geleneği bir bütün halinde sürdürülegelmiştir. Bu-labildiğimiz divan şairleri, ölüm tarihleri sırasına göre şöyle sıralanabilir: Misâlî (1607), Zekâî (1648), Siyâhî (1710), Na'îb (1717), Arif Efendi (1725), Handîya da Hızır Dede (1727), Musîb (Musîb Meh-met Efendi 1754), Müfti Hasan Hilmi Efendi (1847), Hacı Hasan Tahsin Bey (1861), Yusuf Ziya (1869).

1. Ankara Milli Kütüphanesi Elyazmalan B/611. 2. Lefkoşe Mevlevihanesi, yayına hazırlayan: Harid Fedai, Mustafa Haşim Altan-Eser, T.C. Kültür Bakanlığı'nda yayım sırası bek

liyor.

Page 2: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Yine XIX. yy. divan şairleri arasında şunlar var: Handı (Eski Zağra'lı), Şem'î, Sezâyî, Hakkı, Hatif, Nâdirî, Salim, İffet, Kerimî, Tekî, Müfti Râci Efendi.

Adı geçenlerden bir bölümü Kıbrıs doğumlu oldukları halde bazıları da Ada'ya görevle gelmiş ve eserlerini burada vermişlerdir: Misâlî, Handı (Eski Zağra'lı) ve Şem'î ikinci gruptan sayılanlar arasında bulunuyor.

Fatih sonrası Kıbrıs'ın geçmişine ana hatlarıyla bakıldığında; salgın hastalıkların, kıtlıkların, çe-kirge sürülerinin ve dolayısıyla ekonomik bo-zuklukların getirdiği isyanların bolluğu dikkati çeker. XIX. yy.'in ilk çeyreğinden son çeyreğine kadar ise dıştan kışkırtılan Rum ahalinin ra-hatsızlıkları, yabancı elçiliklerin el altından ey-lemlere arka çıkmaları alıp yürür. Âşık Kenzi'nin Kıbrıs Destanı, H. 1249/M. 1833 yılında yabancı parmağı ile çıkarılan isyanlardan üçüne tanıklık et-mektedir. 3

Kargaşanın, huzursuzlukların bütün olum-suzluklarına karşın XIX. yy'm 2. ve 3. çeyreklerinde şiir açısından Kıbrıs'ta ilginç gelişmeler yer alır:

Yunan ayaklanmasının ardından bağımsızlık tutkusunun Kıbrıs'a da sıçrayabileceğini hesaba katan Sultan II. Mahmud Lefkoşe'de kendi adına bir kütüphane yaptırarak kitap bağışında bulunur (1828). Padişaha minnet ve teşekkür kabilinden bir kaside yazmak da Kıbrıs'ın en eski ailelerinden Menteşî-zâde'lere mensup, müderris Hasan Hilmi Efendiye düşer. Kasidesinin4 beğenilmesi üzerine İstanbul'a çağrılan Hilmi Efendi'nin, bu kez de, yeni kurulan ordunun geçit resminde iken do-ğaçtan söylediği bir başka kaside ise o denli takdir edilir ki en usta şaire verilen "Sultanü'ş-Şu'arâ" un-vanını almasına yeterli olur.5 Hilmi Efendi İs-tanbul'daki misafirlik günlerinde de boş dur-mayacak ve başka şiirlerin yanısıra Padişaha birbirinden güzel kasideler döşenecektir.

Yeniçeri ocağının kaldırılmasına öfkeli, ilmiye

sınıfına karşı o sınıfa mensup Hilmi Efendi gibi bi-risini yanında tutmak padişahın işine geliyordu. Bu yüzden her türlü imkânı sağlayarak şairimizi İs-tanbul'da alıkoymak kararındadır. Günlerin uza-dıkça uzaması Hilmi Efendi'de yurt özlemini da-yanılmaz bir kerteye getirecek6, en sonunda da padişahın doğum gününü vesile ederek yazdığı öv-güyü (Mevlid)7 bırakıp bir gemiye atladığı gibi so-luğu Kıbrıs'ta almasına yetecekti. İzinsiz ayrılışına öfkelenmek bir yana, padişah, O'na anlayış gös-terecek; dahası, zamanın Kıbrıs Müftüsünü gö-revinden alıp yerine Hilmi Efendi'yi atayacaktı.

Yukarıda belirtilen süre içinde yer alan ikinci olay ise öndegelen edebiyat adamlarından Ziya Paşa'nın Kıbrıs'a mutasarrıf olarak atanmasıdır (1862) Düzenlediği Revan (Esnaf) Geçidi8, ve ona-rımı dolayısıyla Dali camii için yazmış olduğu ki-tabe9 kısa süren yöneticilik döneminin Kıbrıs'ta kalan izleridir.

Ziya Paşa'nm Kıbrıs günlerinde gerçi Hilmi Efendi hayatta değildi; ama, Ziya Paşa en azından O'nun şiirini yakından görüp tanımak olanağını bulacaktı. Daha sonra oluşturduğu üç ciltlik Harâbât'ma (1874), Namık Kemal Magosa'daki sür gün günlerinde öfke dolu eleştiriler yağdırırken, Hilmi Efendi'yi de dışarıda bırakmasına takılarak, herşey bir yana, 'Sultan Mahmud kütüphanesinin iç duvarlarına çepeçevre yazılmış o güzelim di zelerin gözardı edilmesine yazıklandığını1 vur gulayacaktı.10 SEfî

Üçüncü önemli olay ise bir numaral ı edebiyat ve kavg a ad am ı Nam ık Kemal ' in sü rgün o la rak Kıbrıs'a gelişidir (1873). s i : : ;

Magosa günler i (1873-76) Nam ık Kemal ' in en ve r iml i dönemin i o lu ş tu ru r . Ese r l e r in in çoğunu hep burada kaleme a lm ış t ı r . Magosa 'da geç i rd iğ i 38 ay boyunca yönet ici ler kat ında hep sayg ın bi r misafir muamelesi görmüş , K ıbr ıs ' ın her yan ın ı is-tediğ i gibi gezip dolaşmak imkân ın ı bulmuş tur . Bu yanardağ gibi öfkeli adam gerçi maddeten K ıbr ıs ' ta

3. Harid Fedai, Kıbrıs Destanı Üzerine, Kültür Sanat dergisi, Lefkoşe, Ocak 1994. 4. Harid Fedai, Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, -Şiirler-, Lefkoşe 1987,147-155. s. 5. Age., 27.-45. s. 6. Age.,45.s., 112-117beyitler. 7. Age., 85.-89. s. 8. Kıbrıs'ın yetiştirdiği değerlerden Fadıl Korkut'un (ölm. 27 Ocak 1975) aydınlatıcı bilgiler vardır. 9. Bkz.: 1. İsmet Konur, Kıbrıs Türkleri, İstanbul 193S, 97. s.

2. H. Fikret Alasya, Kıbrıs Tarihi, Lefkosa 1 'H9, 151. s. 10. Ta'kîb, 131.s.

Page 3: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

bulunuyordu; ama başını hiçbir zaman kopup gel-diği İstanbul'un kavga dolu ortamından çekip ala-mayacaktı. Başka deyişle Magosa günlerinde adeta İstanbul'un tam ortasında yaşıyor gibiydi. Bu yüz-den olacak, Kıbrıs'lılarla, çevresiyle pek ilgilenmiş değildir. Zaten Magosa mektupları da bu gerçeği açıktan açığa kanıtlamaktadır.

Namık Kemal'in Magosa günlerinde Müftü Hilmi Efendi uzantılarından Kaytaz-zâde Nâzım (d. 1857) yeni yetme bir delikanlı idi. Namık Kemal ile çok yakın ilişkiler içinde bulunmuş ve üstadın etkisinde kalmıştır. Bu etkiyi Kaytaz-zâde'nin şi-irlerinde, düzyazılarında bütün belirginliği ile gör-mek mümkündür.

Kaytaz-zâde bu edebiyat tutkusu yüzünden Nâmık Kemal'den sonra Kıbrıs'tan ayrılacak; eser-leriyle kendisini İstanbul çevrelerinde kabul et-tirmeğe çalışacak; Tanzimat dönemi II. kuşağının üstadı Recâî-zâde Ekrem Bey sohbetlerinin ek-silmez 'müdavimlerinden' sayılacaktı. Nitekim ko-nusunu İstanbul'dan alan ve 1896 yılında Kıbrıs gazetesi basımevinde kitaplaştırılan Yâdigâr-ı Mu-habbet romanının önsözünde adını bu çevrelere duyurmak iddiasıyla ortaya atıldığını açıkça be-lirtecekti.11 Daha sonraları da Üstadı için en içli mersiyeyi yazmak yine O'na nasibolur.12

Recaî-zâde'nin ölümü ardından Kaytaz-zâde özyurdu Kıbrıs'a dönmüş olur. Yaşamının geriye kalan yaklaşık on yılını da Lefkoşe Seriye Mah-kemesi'nde verilen bir görevde çalışarak ta-mamlayacaktır (ölm. 1924).

II. Geçici Dönem (1878-1925) XIX. yy'm son çeyreğine gelindikten az sonra

Kıbrıs'ın İngiliz İmparatorluğu'na kiraya ve-rildiğini görürüz (1878). Ada, 93 Harbi diye bilinen 1878 Rus-Türk savaşı sonrasında imzalanmış Berlin Antlaşmasıyla İngilizlere, güya yaptıkları destek karşılığında adeta bir bedel olarak bırakılmıştı. Muhtemel bir Rus tehlikesine karşı" Osmanlı'yı ko-ruyacağı vaadi de bir başka avuntu vesilesiydi. Bu savaşa katılıp esir düşmüş Kıbns'lı Müsevvid Osman Efendi-zâde Mehmed Derviş Efendi savaşı

anlatan 44 dörtlük destanında bütün suçu yö-neticilere bulup, onlara lanetler yağdırır. Destanda bazı cephelerde silah dahi atılmadan askerlerimizin düşmana nasıl tavla-teslim edildiklerinin, hesaba gelmez çekilen eziyetlerin, horlanmaların ürkütücü hikâyesi vardır.13

Bu tarihten on yıl sonra çıkan, ancak 16 sayı süren ve sayılarından bir teki bile elimizde bu-lunmayan ilk gazete saded (1888) bir yana bı-rakılırsa; onu izleyen Zaman (1891), Yeni Zaman (1892), Kıbrıs (1893), Kokonoz (1896), Akbaba (1897), Mir'ât-ı Zaman (1901), Sünûhat (1906), İslam (1907), Kokonoz (1910), Vatan (1911), Seyf (1912), Kıbrıs (1913) gibi gazete/dergi sayfalarından ede-biyat etkinliklerini izlemek mümkündür. Bu ça-lışmalar daha ziyade şiir ağırlıklı olup hikâye, roman, tiyatro eseri tefrikalarının yanısıra ara-larında edebi düzyazı örneklerine de rast-lanmaktadır. Zaman zaman Türkiye'den gön-derilen şiirler de gazete/dergi sayfalarına renk katmaktaydı.

9O'lı yıllarda ilk kulübümüz olan Kıraat-hâne-i Osmânî'nin kurulduğunu görürüz. İlk kitabımız olan Müsameret-nâme -ki Emin Nihat'a ait kitabın (1871) yeniden basımıdır- bu kuruluş eliyle 1892'de basılır. İlk tiyatro eseri Hicrân-ı Ebedî 1311(1895), ilk roman Yâdigâr-ı Muhabbet 1312(1896'da ya-yımlanır. 1897 Türk-Yunan savaşında Tesalya ile il-gili kamuoyunu aydınlatıcı - uyarıcı yazıları, şi-irleri yüzünden Ahmed Tevfik Efendi'nin gazete/ dergileri gibi kendisinin de Osmanlı ülkelerine gi-rişi yasaklanır. Tesalya ile ilgili bir dolu şiir ve düz-yazılarının yanısıra bu savaşı konu edinen 99 dört-lük uzun bir de destanı vardır.14 Yine Kokonoz ve Akbaba gazete/dergilerinde mizah ve yerginin ilk ve en güzel örnekleri sergilenir. Yerli adlardan bu sayfalarda rastlananlar arasında Kaydaz-zâde Nâzım ve Ahmed Tevfik Efendi gibi tanınmışların yanısıra Muhasebeci Sadık Efendi ile adliye Hâkimi Ata Bey gibi imzalar da vardı (Bkz.: Kıbrıs gazetesi 20, 28 ve 32. sayılar). Mir'ât-ı Zaman'da ise Mehmed Bâkî'nin adını görürüz (202, 203 ve 210. sayılar).

11. Harid Fedai, Kıbrıs Türk Yazınında İlklerden Bir Roman: Yadigâr, Muhabbet, Halkbilim Sempoz yayınları, KKTC Turizm ve Kül tür Bakanlığı Yayınları-3, İstanbul 1986,337-344 s.

12. Harid Fedai, Bekir Azgın, Rûh-i Mecruh, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınlan - 26, İstanbul 1993, 236 sayfa: Izhâr-ı Te'essür.

13. Lefkoşe'li Kâtib-zâde Mehmed Refik (Talan)'ın özel koleksiyonundan Prof.Dr. Fahrettin Kırzıoğlu eliyle sağlanan Defter-i Hasan Basri'nin fotokopisi -12.-19. ss.

14.- Doğan Atlay, Destanlarımız, Mut 1992,49-64. s. - Harid Fedai'nin tebliği: Kıbrıs'ta Destan Söyleme Geleneği ve Âşık Kenzi Divanındaki Destanlar, Kültür Bakanlığı Sem-

pozyumunu, Ankara 1-7 Temmuz 1993.

Page 4: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Bütün bu sayılan adlar arasında Zekâî Efendi (XIX. yy.), Handî (XIX. yy.) gibi "müretteb" di-vanları ve Kaytaz-zâde Nâzım gibi güldestesi (Rûh-i Mecruh - 1913) olanlar dışında bir tekinin dahi şiirleri toplanmış değildir.

Handi (XIX. yy.) divanında Kaymakam Mesrur Ağa'ya yaptıkları haksızlık, gösterdikleri vefasızlıktan dolayı Kıbrıs'lıları hedef alan 1261/ M. 1845 tarihli bir de yergi vardır.*

XX. yy.'ın başları kültürel etkinlikler açısından canlılık gösterir. Kültür adamı Vizeli Rıza İbn Emîn, Jön-Türk olması yüzünden İstanbul'dan kaçıp Kıbrıs'ı mekân tutar; İngilizlerin yönetiminde bulunan İngiliz Okulu'nda öğretmen olarak ça-lışmağa başlar. Divan edebiyatını da çok iyi bildiği Müftü Hilmi Efendi'nin na't-ı şerifini tahmîs'inden anlaşılabilir.15 Gazete yazılarıyla gücünü ka-nıtlayan Rıza Efendi, Şeyh Sadi'nin Pend-nâme'sini Osmanlıca'ya çevirip küçük bir kitapçık halinde İn-gilizce metni ile birlikte yayımlar (1907).16

Yine Kıbrıs'ın yetiştirdiği fikri adamlarından Ahmed Râik Efendi'nin yüzyılımızın başlarında sosyal ve kültürel yaşantımızdan kesitler veren ya-zılarını, İngiliz dilinden çevirilerini görürüz. Bun-ları sonradan, 1926 yılında, bir kitap halinde top-layacaktır.17 Yazılarından bazıları Kıbrıs dışında, sözgelimi Mısır'daki Türk, Baku'daki Füyûzât ve Tiflis'teki Hayat dergilerinde de yayımlanmış; Türk dünyasının din, dil ve yazın gibi ortak konularına ışık tutmuştur.

Dış Türklerle ilişki kuranlardan biri de Jön-Türk yanlısı, gazeteci Ahmed Tevfik Efendi idi.18

1908 İnkılabı'nın Kıbrıs'ta da yankısı epey geniş olur. O güne değin padişahçı olanların bir-denbire nasıl koyu "İttihatçı" kesildiklerini Ahmed Tevfik efendi ile Dr. Hafız Cemal (Lokman Hekim)' in yazılarından öğreniyoruz. Ahmed Tevfik Efendi, Jön-Türklük serüveni yüzünden başına gelenleri bir yazısında yana yakıla anlatır.19 Dr. Hafız Cemal

de İstanbul'da bannamayıp Kıbrıs'a geldikten ve Lefkoşe'de doktorluğun yanısıra bir dil okulu ile sanat okulu açtıktan sonra taşıdığı Jön-Türk dam-gası yüzünden Ada'nın öndegelenlerince nasıl pe-rişan edilip maddi-manevi zarara uğratıldığını "Kıbrıs'ta Geçen Dört Senelik Tarih-i Hayatım (1325/M.1909) adlı anılarında dile getirir.20

1911 Trablus Garb, 1912 Balkan savaşları ve ni-hayet 1914-18 I. Büyük Savaş; uzun, suskunluk yıl-larıdır. Yerli gazete/dergi yayımlanmadığı gibi başta Anadolu olmak üzere bütün Osmanlı ül-keleriyle ilişkiler kesilmişti. 1919 baharında Anadolu Kurtuluş Savaşı başlatılır. Aynı yılın sonbaharında Kıbrıs'ta Doğru Yol gazetesinin yayımlandığını görüyoruz. Bir yıl sonra onu Söz gazetesi izler. Artık arka arkaya gelen İrşad (1920), Davul (1922), Ankebut (1920), Vatan (1920), Hakikat (1923), Birlik (1924) gibi dergi/gazetelerin tek bir hedefi vardı: Anadolu Kurtuluş Savaşı'na destek vermek. Bunun için de halkı, olduğunca, bilgili ve bilinçli kılmağa ça-lıştılar.21 Ancak şiir adına yayımlananlar bir man-zume düzeyini aşacak nitelikte olamamıştır. Ne ki Kaytaz-zâde Nâzım bu dönemde de şair olarak gö-revini yapmanın mutluluğuna ermiş ve genç Tür-kiye Cumhuriyetinin kurulduğunu gördükten sonra gözlerini yummuştur (ölm. 1924). Anadolu Kurtuluş Savaşı'nın en duyarlı günlerinde Namık Kemal edasıyla yayımladığı Nevâ-yı Zafer gibi şi-irleriyle nice kızgın yüreklere su serpmiş; öfkeli, mahzun hatta umutsuz yüzlere bir nebzecik olsun soluk aldırmıştır.22 Sanat etkinliği olarak da 1925 yılında musiki cemiyeti Darü'l-Elhan kurulur. * * *

10 Mart 1925'ten itibaren Kıbrıs resmen bir İn-giliz sömürgesidir artık. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması'yla tercih hakkı verilmesinden dolayı Kıbrıs Türklerinden yedi bin kadar bir nüfus Tür-kiye'ye göç eder. Kırsal kesimden gelenler arasında

* Bu divanın bir bölümü (gazeller) tarafımızdan yayına hazır hale getirilmiş bulunuyor.

15. Müftü Hilmi Efendi - Şiirler -171-175. s. 16. Harid Fedai, Kıbns Türk Yazınında Bir Çeviri, Yeni Kıbns dergisi, Mart 1985. 17. Harid Fedai, Eski Şeyler: Râik Bey, Yeni Kıbns dergisi, Ekim 1984. 18. Harid Fedai, Yüzyılımızın Başlarında Kıbns-Dış Türkler ilişkisi, Çeşitli TürkToplumları Arasında Dil ve Kültür Bağı Sem-

pozyumu'na sunulan bildiri, Lefkoşe 5-6 Ekim 1990. 19. Ahmed Tevfik Efendi, Doğruyu Söyleyeni Dokuz Köyden Kovarlar, Mir'ât-ı Zaman gazetesi, Lefkoşe, 29 Mart 1909. 20. Harid Fedai, Dr. Hafız Cemal (Lokman Hekim'in Kıbrıs'taki etkinliklerini Kıbns Sanayi Mektebi adlı bir kitapta toplamıştır. Kitap

üç yıldır T.C. Kültür Bakanlığı'nda basım-için sıra bekliyor. 21. Bkz.Ek.... 22. Rûh-i Mecruh, XLII-XLIII.

Page 5: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

evinden başka birşeyi olmayan yoksul ailelerin köylerdeki evlerini yıkarak merteklerini orada; kap-kacaklannı ise getirebildikleri Lefkoşe'nin Sa-rayönü'nde (Atatürk Meydanı) haraç-mezat teslimle yol paralarını nasıl denkleştirip bir an önce Ada'dan ayrıldıklarını göz tanıklarından din-lemişizdir. Geride kalanlar ise Söz gazetesinin yol göstericiliği ile T.C.'nin ilk Kıbrıs Konsolosu Asaf Bey'in kişiliğinde Türkiye'ye yakın olmanın huzurunu duymakla yetineceklerdi. r 1920'li yılların sonlarına gelindiğinde ise genç Türkiye Cumhuriyeti'nin inkılaplarını yaşama geçirme sürecini Kıbns'hlar büyük ölçüde ta-mamlanmış sayılırlardı.

1930'lu yılların Masum Millet (1931), Haber (1934), Ses (1935) ve Vakit (1938) gibi gazetelerinde de bir önceki on yılın yayın organlarına oranla şiir açısından yine değişen birşey yoktur. Gazete sü-tunlarında tek tük öğrencilerle Türkiye'den arasıra gönderilenlerin imzalan gözükmektedir. Bir farkla ki, Necmi Sakıb Bodamyalı-zâde'nin şiirleri, İngilizce'den çevirileriyle yine Süleyman Nesib adlı bir ilkokul öğretmenin Batı yazınından çevirileri, arada bir dahi olsa, sütunları süslemekteydi.

1928'de İngilizlerin müftülük makamının kal-dırması üzerine, buna şiddetle tepki gösteren Kıbns Türk liderliğinin 1931'de müftülüğe seçtiği Baf'lı Said Hoca (Ahmed Said), İstanbul'da hukuk öğrenimi görmüş, islamı bilen bir aydın idi. Said Hoca, mesleğinin gereği toplumsal çalışmalarını sürdürürken, tercümeler yapmış, şiirler ya-yımlamış, bir de operet yazmıştır; Elif Hanım Türk Edebiyatı Tarihçisi İsmail Hikmet Ertaylan da 1932-33 yılları arasında Lefkoşe Türk Lisesi müdürlüğü yapmış,Efenin Düğünü ve Kersan'm Gözdesi (1933) isimli operetlerini burada yazarak sahnelemiştir.

Müzik ve sahne çalışmalarının bir arada ve daha uyumlu yürütülebilmesi için de 1934'te TA VS (Tiyatro ve Ses Akademisi) kurulur.

1930'lu yıllarda G. Blount Pusey adlı bir İngiliz'in İngilizce-Rumca-Türkçe yazılara açık Embros'u olmasaydı Türk sanatçıları eserlerini yayımlayacak bir tek dergiden bile yoksun bulunacaklardı. Dergide Türkçe olarak da seviyeli yazılar, şiirler, çeviri ve hikâyeler yayımlanmıştır. Dikkati çekenler arasında Necmi Sakıb'ın Türk edebiyatından İngilize'ye, İn-gilice'den Türkçe'ye çevirileriyle Maporlar'ın an dille yazılmış kısa hikâyeleri anılabilir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ortamında ye-

tişmiş, 'aydın kadın' tipinin simgesi sayılan İstanbul doğumlu Ulviye Midhat Hanım evlenerek Kıbns'a yerleştikten sonra gerek sosyal etkinlikleri, gerekse kalemiyle halkımızın yetişmesinde unutulmaz katkılarda bulunmuş; O'nun Ses ve Embros gazete/ dergisindeki eğitim-kültür ağırlıklı, özellikle ka-dınlanmızın yetişmesini hedefleyen yazılanyla an Türkçe şiirleri bu durgun dönemi renklendirmiştir.23 1920'li yılların sonlanndan itibaren hikâye, oyun, roman gibi düzyazı alanında başgösteren ufak tefek kımıldamalarla; 1939'daki savaşın ardından T.C Lefkoşe Konsolosluğunda görevlendirilen Bursa doğumlu, genç bir edebiyat tutkunu Hikmet Taşkent'in hevesli gençler etrafına toplayıp başlattığı "Çığ Hareketi", -1931 Rum İsyanı'nın ardından gelen sıkıyönetimin de üstüne tuz biber ektiği- suskunluk dönemini, bir ölçüde olsun bozmağa yetecekti.

III. Hareketlenme Dönemi (1939-1955) İkinci Büyük Savaş (1939-1945)'ın arefesine ge-lindiğinde o zamana değin rastlanmayan yoğunlukta bir yayın etkinliğiyle karşılaşırız: İlk oyunu Duman'ı 1935'te, ilk romanı Kahraman Kaplan'ı 1936'da yayımlayan Hikmet Afif Mapolar (Muzaffer Gökmen) in Son Damla (1937), Diken Çiçeği (1938), Son Çıldırış (1939) adlı küçük oylumlu romanlan arka arkaya sı-ralanır. Yanısıra, İsmail (Anlar, Alptekin) Ka-ragözlü'nün Kalpten Damlalar (1938) şiir kitabı ile Saadet Yolculan (1940, aslında uzun hikâye) adlı romanı var. Onu Nazif Süleyman Ebeoğlu'nun Beyrut Rıhtımlarında (1942) adlı şiir kitabı ileHikmet Afif Mapolar (Muzaffer Gökmen) in milli oyunu Meşale (1942); tiyatroya uzun yıllar aktör ve yönetici olarak büyük hizmeti geçmiş Osman Talat (Alkan: 1902-1959)'m milli oyunu Yüksel (1942) izler. Rauf RDenktaş'ın ahlâkî-felsefî özellikteki iki kitabı Saadet Sırlan (1943,2. baskı 1973) ile Ateşsiz Cehennem (1944)'ten sonra, yine Ma-polar'a ait bir milli oyun olan Mucize (1943) ile hikâye kitapları Toprak Aşkı (1943) ve Kahve Fincanındaki Aşk (1943), aynı yıl yayımlanan Kendime Dönüyorum (1943) romanı ile Kemal E. Sakarya'nın Döğüş'e Hasret (1944) piyesi; Mapolar'ın milli oyunu Alün Şehir 23. Bkz. Ek...

24. Lütfi Ekenoğlu, Bizde Tiyatro, Yeni Mecmua dergisi, 16 Nisan 1945.

Page 6: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

toplanacaktı (1943). Güldestede; Hikmet Taşkent, Ur-kiye Mine (Balman), Nazif Süleyman Ebeoğlu, Emine Otan (Engin Gönül), Celaleddin Yermen ve İsmail Hakkı Yeşilada'ran şiirleri; Hikmet Arif Mapolar, Semih Sait Umar ve Reşat Kâzım (Işınay)'ın düz-yazıları vardır. Düzyazılardan Mapolar ve Umar'a ait olanlar ikişer hikâye, Işınay'mkiler ise "nesir halinde şiir'lerdir.

Çığ'cılarm güttükleri bir tek hedef vardı: Ses-lerini Türkiye'ye duyurmak. Bu dilekleri Güldestenin sunu yazısında şöyle belirtilir: "Kıbrıs Türkleri ara-sında doğan bu edebî varlık bizim dar muhitimizi aşacak ve anavatan ufuklarına kadar yayılacaktır. Oradan duyacağımız yankılar bize daha iyi, daha güzel ve daha güçlü eserler yaratmak imkânını ha-zırlayacaktır."

1942 yılına gelindiğinde savaşın lehlerine bi-teceğine artık iyice kanaat getiren İngilizler Kıbrıs'ta da kemerleri iyice gevşetmeye başlarlar. İlk adım ola-rak da o günlere kadar güdük bıraktıkları Türk hal-kını ayakta durabilecek bir hale getirmek ve Rumlar karşısında bir denge unsuru olmasını sağlamak için el altından, İngiliz yanlıları eliyle Türk halkını ör-gütlemek maksadıyla KATAK'ı (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu) kurdururlar (18 Nisan 1943). Ya-nısıra, bir dolu gazete ve derginin yayın alanına atıl-dığı görülür. Uzun ömürlü gazetelerden Halkın Sesi 14 Mart 1942'de; o günlere değin en uzun ömürlü ga-zete olan Söz'ün sahip ve ad değiştirmesinden doğan Hürsöz ise 17 Haziran 1946'da yayın yaşamına ablır. Gazetecilikte hem sayfa sayısı hem de içerik ba-kımından atılım sayılan İstiklâl'in doğması için de 28 Ekim 1949'u beklemek gerekecekti. Kısa ömürlü ga-zetelerden en doyurucu olanı ise Yankı idi.25

Dergilerden Yeni Mecmua, 29 Ekim 1944'te; Dünya, Temmuz 1945'te; Ocak, 15 Aralık 1945'te; Yeni Fikirler, Mayıs 1946'da ve mizah dergisi Zı-rıltı, 15 Şubat 1947'de yayımlanır.26 O günlerin ede-biyatçıları Çığaların yanısıra Pembe (Yusuf) Mar-mara, Nevzat Yalçın, Cem Sual, Ahmet Esat, Necla Salih Subhi, Cevdet (Hüseyin) Çağdaş, Rauf R.Denktaş, İsmail Edip Anlar (Karagözlü), Ahmet

Muzaffer Gürkan ve Necmi Sakıb Bodamyah-zâde'den başka bir dolu heveslinin şiirleriyle ga-zete/dergi sayfalarının dolduğu görülür.

(Çığ güldestesinde hikâyeleri bulunan Hikmet Afif Mapolar ile Semih Sait Umar'ın şiir dalında da etkinlikleri olduğu hatırlatılmalıdır. Düzeyli şi-irleri, arada bir dahi olsa, gazete/dergi say-falarında görülenler arasında Solya bölgesinden Flaşa doğumlu bir de Cavit Hüseyin Avni vardı. Türkiye'de yükseköğrenim görmüş, Nâzım Hik-met'in etkisinde kalmıştı. Atılım yapması beklenen bir dönemde ailece uzak ülke Avustralya'ya göç etmiş, Kıbrıs'tan ve edebiyattan kopmuştur.27

194O'lı yıllar biterken Hececiler'e öykünen İngiliz Okulu öğrencisi Salahi Ramadan Sonyel, gazete say-falarında arada bir rastlanan şiirlerine yenilerini ka-tarak onları bir kitapçıkta toplayacaktı: Bir Kalb Hay-kırıyor (1948). Bu tarihten beş yıl kadar sonra 17 Eylül 1953'te çok şiddetli ve birçok yıkımlara neden olan depremi konu edinen şiir kitapçığı Canavar Toprak'ı (1953) yayımlar. Somyel o günlerde kamu görevlisi iken sonra göçettiği İngiltere'de şiiri bırakıp bilim adamlığına yönelecek ve daha çok Kıbrıs'la ilgili ya-zılan/kitaplarıyla tanınacaktır.)

Bu "boşalma", edebiyata emek verenler ara-sında Nazif Süleyman Ebeoğlu'nu rahatsız edecek ve O'na şu satırları yazdıracaku: "Son birkaç yıl zar-fında memlekette bir sürü şairler türedi. İnsan ga-zetelerdeki şiir diye öne sürülen vezinsiz, kafiyesiz, birçoğu manasız, bir nesir bile olamayacak kadar bozuk kelime topluluklarını görünce içinde şiire ve sanata karşı bir nefret hissi duyuyor. Nazım sa-natının bu kadar ayaklara düştüğü bir yer zan-netmem ki dünyanın herhangi bir bucağında bu-lunsun. Bunu ancak şu acibeler diyarı Ada'da bulmak tabiidir."28

Aynı kaynakta yer alan Ferhat Can takma adlı Reşat Kâzım'ın yazısı da artık bilinçli olarak dile önem vermenin gerekliliğini göstermesi bakımından ilginçtir. Yazı şöyle başlıyor: "Bu memlekette gramer ve sentaks -dilbilgisi ve sözdizimi- hatası yapmadan, mugalataya sapmadan ve totolojiye düşmeden; his-

25. Harid Fedai, 40'lardan Bir Gazete: Yankı. Bozkurt gazetesi, Lefkoşe, 1.2.1985. (Gazete, Ocak 1945'ten 18 Ocak 1946'ya kadar 47 sayı çıkmıştır.

26. Harid Fedai, 19401ı Yıllarda Kıbns'ta Yayımlanan Türkçe Dergiler, Halkın Sesi, 24.3-3.4.1984 27. Cavit H. Avni'nin gazete/dergi sayfaları arasında kalmış şiirlerinden bazılan: Annemle Babam, inkılap, 9.12.1945; Çabalar, Halkın

Sesi, 2.9.1946; Sevgiliye Bakışlar, Hürsöz, 6.9.1946; Dağlar, Hürsöz, 9.9.1946; Kamer, Halkın Sesi 29.7.1946; Sevdiğim, Dünya der gisi, Ekim 1946; Kışta, Hürsöz, 9.12.1946; Köyümüz, Ateş, 28.6.1947.

28. Mustafa Bitirim, Birinci Cephe, Lefkoşe 24 Mart 1944, Nazif Süleyman: Şiir Bolluğu, 25-30. s.

Page 7: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

settiğini, düşündüğünü ve duyduğunu düzgün cüm-leler içerisinde ve her kelimeyi hakiki mevkiinde kul-lanarak söz ve yazı yollan ile ifade edebilecek adama neden pek nadir olarak rastlanıyor?"29

Görüleceği gibi Nazif Süleyman, düzey dü-şüklüğünün yanısıra, ölçüsüz-uyaksız dizelerin şiir olamayacağı inancında. Bir başka şair Engin Gönül ise serbest şiire pek yatkın değildi:"... Ben kendi he-sabıma yeni şiiri eskisi ile mukayese etmeden, bir başka âlem olarak kabul ediyorum. Bu her halde es-kinin tesirinden olacak. Bu âlemi yadırgamamakla be-raber, ölçüsüz olduğu için kolay yazıldığını kabul eden arkadaşlarımın verdikleri örneklere şiir demeye dilim varmıyor."30

Edebi etkinliklerin yoğun olduğu Dünya ve Ocak dergilerinde en çok Urkiye Mine, Semih Sait Umar, Engin Gönül, Cem Sual, Hikmet Afif Ma-polar, Pembe Marmara'nın şiirleriyle; Semih Sait, Hikmet Afif ve ismail Edip (Anlar)'ın hikâyeleri ya-yımlanmıştır. Yine, ingiliz edebiyatından Necdet Nerdi, Nazif Ebeoğlu, Semir Umar ve Selçuk Selim'in başarılı çevirileri vardı. 194O'lı yılların şiiri her ne kadar Türkiye'deki 1920'lerin hececileri uzantısı görünümünde ise de bazı ayrıksılar da gözlemlenmektedir. Sözgelimi, Nevzat Yalçın zaman zaman aruz ölçüsüne özenirken; Bûy-i Sevda, Pembe Marmara, Macit Selen, Hikmet Afif Mapolar imzalı serbest şiirler de dikkati çek-mektedir. Hele Mapolar'ın bir efsaneyi konu edi-nen Sibel-Antis şiiri ise o günler için, üzerinde du-rulmaya değer niteliktedir.31 Mapolar bu alandaki başarısını 1950'li yıllara da taşıyacak ve az da olsa, o zamana göre, serbest şiirin nefis örneklerini ver-meğe devam edecekti.32 Dahası, İşçinin Yolu Şaş-maz dergisinde Türkiye'deki Gün'den aktarma ola-rak yayımlanmış Mustafa Börklüce'ye ait 'Tarih ile Memurluğum' başlıklı iki şiiri gördükten sonra Garip gibi Nâzım Hikmet akımının da burada uç verdiğini söylemek mümkündür.33

1940 kuşağının önde gelen imzalarından Ur-kiye Mine, Pembe Marmara ve Engin Gönül vb'nin istanbul'da Nihad Sami Banarlı gibi bir üstadın dik-katini çekerek şiirlerini 7 Gün dergisinde ya-

yımlatmaları o günlerde Kıbrıs nam ve hesabına büyük basan sayılmıştı. Ancak bu eğilimin, bir ba-kıma, serbest şiire geçişi bir tür geciktirme olduğu da daha sonralan anlaşılacaktı.

29 Ekim 1949'da İstiklal gazetesi yayım yaşamına atılır ve sayfalannı cömertçe edebiyatçılara açar. Böy-lece yerli ve Türkiyeli imzalar sayısında bir kabarma olur. Öbür gazetelerden Hürsöz ve Halkın Sesi'nin de sayfalan edebiyatçılara açıktır. Şimdi Kıbns'ta Naim Buluç, Mehmet Durulan ve İbrahim Zeki Burdurlu gibi edebiyat öğretmenleri var. Gazete sayfalan bunlann yazı ve şiirleriyle süslenmekte. Hele Burdurlu'nun her gün iki gazetede (İstiklal, Hürsöz) yazılan, şiirleri çık-makta. İncelediğimiz Bozkut gazetesi ciltlerinde de (26 Ekim 1951-11 Ocak 1954) Burdurlu'nun her gün ya bir yazısının ya da şiirlerinin yayımlandığını gördük. Ay-rıca Istiklal'in haftada bir yayımlanan edebiyat say-fasına da katkılan var. Böylesine üretken bir sanatçıyı Kıbns'lılar ilk kez görüyorlardı ve başka temaların ya-raşıra, buram buram Türkiye özlemi kokan şiirlerinden ziyadesiyle etkileneceklerdi.34

Burdurlu'nun Kıbns'ta yazdığı bir şiir:

KUŞLUK VAKTİ

Bir kuşluk vakti Vurdum kendimi yollara... Burası, Girne kapısı, Baf kapısı, şurası, Ta orada, Mağusa kapısı... Kapı, kapı, kapı Lefkoşa.

Bir kuşluk vakti Dolandım kapılardan, kapılardan; Girne kapısı, vanr denize Denizde soluk alır Baf kapısı; Mağusa yollarının sonu da deniz; Deniz, yollar, kapılar sonu deniz, Deniz, deniz bizim Akdeniz.

Burdurlu, Türkiye'ye gittikten sonra da Kıb-rısla olan ilgisini hiç kesmedi. 1967'de yazdığı Kıbns Türküsü:

29. Age., Sanat Türedileri ve Türedi Yazıcılar, 9. s.) 30. Engin Gönül, Yeni Şiir Üzerine, Dünya dergisi, Lefkoşe, Ocak 1946. 31. Bir Efsane, Ocak dergisi, Lefkoşe, 1 Nisan 1946. 32. Balıkçı Güzeli, Hürsöz gazetesi, Lefkoşe, 27 Temmuz 1952. 33. Şiirde Yenilikler, Serbest Nazım, İşçinin Yolu Şaşmaz dergisi, Lefkoşe Ekim 1947. 34. Bkz.: İbrahim Zeki Burdurlu'ya Ağıt, Özker Yaşın, Önce Kuşlar Uyanır, 171. s.

Page 8: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

KIBRIS TÜRKÜSÜ

Çağlalar çiçekte ellerim hep boş Hep yitik umutlar yeşiller gibi Hurmalar duymuyor çağrışlanmızı Akdeniz, yalnız mı, bensiz mi Kıbrıs? Uçan mavisi sensiz mi Kıbrıs?..

Biliyorum Lefkoşa'nın baygınlığını Şarap, akşam tadıyle anlam olurdu Esmer gülüşlü kızlardan Bir tutam sevgi yakardım Kıbrıs Ateşiyle falına bakarım Kıbrıs.

Akdeniz'li tanların bir içim renkti Muz tadındaydı mor akşamların Düşerdik kaygıyle sokaklarına Mağusa gemiye dönerdi Kıbrıs.. Deniz fenerlerim yanardı Kıbrıs.

Çok yoruldum ak gecelerinde Lefke, bir salkımdı iri taneli Tutardım karlı Dağın sarp ellerinden Oynardım sazınla bir zeybek Kıbrıs... Benimle sekerdi her etek Kıbrıs...

Vardı dağca dağca bol acıların Çileni öğrendim senle ağladım Öptüm alınlarından şehitlerimin Şu alca bayrağla geleydin Kıbrıs... Özgür yüreğimde güleydin Kıbrıs...

Durur Limasol'da yanık buğular Dayanmaz anamın sabrı acına Toparlan, yuvarlan, katlan, yumruk ol Gümle, bir atılış... Benim ol Kıbrıs... Türkiye'm ufkuna çıkan yol Kıbrıs...

Sevmiştim tuzunu Lârnaka'da Poli'de suyunla serinlemiştim Baf, tüm öfkeydi alev gözlerle Diz dize hıncım içtendi Kıbrıs... Bu hınca dünyaca ne dendi Kıbrıs?...

Her an düşlerime örterim seni Her an düş özüme s ensin ilk maya Seninle ağlarım beni topraksın Kopmasın yıldızlı bağlar Kıbrıs'ım, Yakın senli-benli çağlar Kıbrıs'ım.

Çığcılar'dan Hikmet Taşkent, Ada'dan ay-rılmış (1945), zaten yaşlı olan Celaleddin Yermen edebiyatla uğraşmayı bırakmış, Semih Sait Umar İngiltere'ye göçmüş, Reşat Kâzım ise edebiyattan uzaklaşarak kalemini eğitime, toplumun kal-kınmasına, siyasi polemiklere adamıştır. "Bursalı" takma-adıyla ün yapmış Hikmet Taşkent'in Kıb-rıs'tan ayrıldıktan sonra ilginç bir yaşam macerası olmuştur.35 Çığcılar'm dışındaki sanatçılardan Nevzat Yalçın Ankara'ya yerleşip oradaki Hisar dergisi çev-resinde yerini almış; Rauf R. Denktaş ile ismail Edip Anlar (Karagözlü) de, her biri ayrı ayrı nedenlerle, is-temeden dahi olsa edebiyattan kopmuşlardır.

1950'li yıllara edebiyatımız açısından hızlı girilir: Liseyi İstanbul'da Eflâtun Cem Güney ve Reşad Ekrem Koçu gibi öğretmenlerin ellerinde okuyan Özker Yaşın, 1950'de Kıbrıs'a döndüğünde, en azın dan, zamanın önde gelen şairlerini, Nâzım Hikmet'i, Garip akımını biliyordu. Çok geçmeden Kıbns'ın şiir dünyasına Ol Âlem (1952) kitapçığıyla merhaba di yecekti. Bu toprakların çocuğu olarak sömürge yö netiminden dolayı Türk halkı üzerindeki aşmımlann farkındaydı. Ve yine farkında idi ki, yaşamak için bu topraklara sağlam basmamız, geçmişimize sıkıdan sı kıya tutunmamız konusunda epey geç kalınmıştı. Ev velemirde yapılacak iş Türkiye ile bağlan kuv vetlendirmek olmalıydı. Çok genç yaşta olmasına karşın halkını bilinçlendirmek, ona köklerini ha tırlatmak, Türkiye ve Atatürk sevgisini dile getirmek misyonunu yüklendi. Bayraktan Destanı (1953), Kıb- ns'tan Atatürk'e (1953), Namık Kemal Kıbrıs'ta (1957), Mehmetçik Kıbns'ta (1960), Atatürk'e Saygı Duruşu (1963), hep bu temalan işleyen, o günlere dek gö rülmemiş sağlam örgülü dizelerle doludur. Artık göz ler önünden fetih günlerinin dalkılıç şehitleri, gazileri geçer; Bayraktar geçer, Canpolad geçer, Namık Kemal geçer Vatan Kasidesi'ni söyleyerekten; ve ni hayet Atatürk geçer:

Kıbrıs'tan baktığımda Anadolu'ya Gök gözlerle dolar düşüncem 'Hey Atam'diye seslenesim gelir, Bakarım uğultularla Toroslar'dan Tekrar akseden sesim gelir

(Kıbrıs Benim Vatanım, Kıbrıs'tan Atatürk'e, 91. s.)

35. Fatih Güllapoğlu'nun röportajı: Diplomat Geldi Aşka, Rum Kızının Aşkı Başka, Milliyet gazetesi, İstanbul, 5-7 Ekim 1986.

Page 9: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

En büyük özlem de tekrar Anadolu'ya ka-vuşmaktır:

Alacakaranlık gecelerde Kıbrıs'tan baktığımda Anadolu'ya Ağlamak geçer içimden Bir hoş olurum

(Kıbrıs 'tan Atatürk'e, 91. s.)

1 Nisan 1955 gecesi saatler tam 24'ü gös-terirken, yeraltı tedhiş örgütü EOKA'nın eylemleri başladığında, 27 Ocak 1958 olaylarında, 1963'ün Kanlı Noel'inde, 6 Ağustos 1964 Dillirga böl-gesindeki soykırım girişiminde, 1967 Geçitkale-Boğaziçi saldırılarında, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı dolayısıyla yaşanan dönemlerde... Kıbrıs Türk halkının yüreği, öncelikle, Özker Yaşın'ın di-zelerinde atmaktadır. Bu topraklarda direnirken şehit düşenler için ağıtlar yakar:

Ve ak mermerler altında Dört şehidimiz!.. İsmail, Mustafa, Kubilay, Ulus Nasıl öldünüz siz? Ey 9 Eylül Cephesi'nin Yiğit, güzel gençleri...

(Age., Kıbrıs 'ta Şehitlikte, 93. s.)

Oğlu Savaş, Kanlı Noel'de gözlerini açmıştı bu dünyaya. Rumlar tarafından esir alınıp götürülen karnı burnunda anne, doğumunu Lefkoşe has-tahanesinde yapmıştı. Özker Yaşın onlardan umudu kesmiş, cephede kum torbaları arkasında, olup bitenleri dizelere dökmeğe çalışıyordu:

Senden uzaklardaydı baban, Umudunu kesmiş ananm yaşadığından Bir gâvur kurşununun sıyırdığı Şakağından sızarken kan Bir cephede kum çuvalları arasında Kıbrıs Türkünün şahlanışını Yaşatmaya çalışıyordu mısralarında

(Age., Senin Doğduğun Akşam, 223. s.)

Erenköy bölgesinde 6 Ağustos'ta girişilen soy-kırımı durdurmak için 8-9 Ağustos 1964 günlerinde

Türk savaş uçaklarının Kıbrıs semalarında uçuşları var.

Şairimiz, Gemikonağı açıklarında uçağı isabet alarak düşen, sonra da işkenceyle öldürülen pilot yüzbaşı Cengiz Topel'le şehitlere selam gönderir:

Cennetin yeşil bahçelerinde Kucakla şehitlerimizi teker teker Öp yanaklarından Doktor İlhan'ın yavrularını Arpalık'tan İsmail Musa'ya selam söyle Selam söyle Hüseyin Ruso'ya Selam söyle Salahi Şevket'e Yollardan evlerden alıp götürülen O mezarsız ölülerin cümlesine selam söyle

(Age., Yüzbaşım, 149. s.)

1963'ün Kanlı Noel ve sonrasını gün gün ya-şayarak dizelerine aktarır (Age., Kanlı Kıbns, 157-209. s.) Onu izleyen ve 7 Mart 1964'e kadar süren olaylara da, yeri geldikçe Kıbrıs'ın geçmiş gün-lerine de göndermeler yapılarak bunları des-tanlaştırır: (Age., Oğlum Savaş'a Mektuplar, 213-377. s.). Ve nihayet, on yılı aşkın silahlı bir di-renişten sonra Ada'ya paraşütle atlayan Meh-metçik'leri 20 Temmuz 1974 sabahı şöyle se-lamlayacaktı Özker Yaşın:

Siz karaya çıktığınızda Kıbrıs'ta sabah oluyordu Güneş altın bir top gibi yükselirken Mesarya ovası üstünde Mavi gök tarlası içinden Beyaz papatyalar gibi indiniz Kıbrıs toprağına Sizler Yıllar boyu beklediklerimiz

(Age.,BayrakTürkü,382.s.)

Türk askeri 96 yıl sonra Ada'ya tekrar ayak basmakla düş gibi bir özlem nihayet gerçek ol-muştu. Özker Yaşın mutluydu artık; ama O'nun mutluluğu halkından geliyordu; çünkü, yaşam boyu varlığını hep o halkın mutluluğuna adamıştı:

Şu güzel adasında Akdeniz'in Çözdümse yürümenin sırrını Dalgaların üstünde Sizin mutluluğunuz için

Page 10: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Mısralarımda her kelime Sizi daha iyiye Daha güzele götürüp Altında yaşadığnız gökyüzünün Bahçelerde açan günnasirlerin Ve sıcak yaz gecelerinde Hurma yaprağına dizilen yaseminlerin Güzelliklerini göstermek için...

(Age., Sen Kıbrıs Türkü, 402. s.)

Ve de şiir şöyle bir söz verişle noktalanır:

Sen Kıbrıs Türkü Sevgini kimse söküp alamayacaktır Benim şair yüreğimden Gözüme, dizime dursun yediğim ekmek, Anamın ak sütü haram olsun Kırılsın kalem tutan parmaklarım Vazgeçersem senin derdini söylemekten

(Age., 406. s.)

Özker Yaşın, ulusal konuların yaraşıra özgün Kıbrıs Türk şiirinin başka örneklerim de vermiştir. Bu çizgideki birinci ve ikinci aşamalan Ol Âlem (1952) ve Limanda Bir Gemi (1956) ile geçtikten sonra Babil Daha Uzakta (1963) ile gücünü daha bir kanıtlamış olur.

Her gerçek sanatçı gibi Özker Yaşın da içinde yaşadığı ortamın sorgulamasını yapacaktı. Uzun yıllar sömürge yönetiminde güdükleştirilen bir hal-kın bir gün kendi başına kalıp toparlanma sürecine girmesiyle başgösteren aksaklıklara; küçük yerde yaşamanın, hele de Akdenizli olmanın, du-yarlıkları da eklenince buhranlar insan sabrını daha çabuk tüketir. Terzioğlu takma-adıyla ya-yımladığı taşlamalar (Hödükname, 1971) böyle bir duyarlığın sergilenmesi olup, toplumsal eleştirinin yaraya neşter vuran örnekleridir. 1974 sonrası olu-şan ortamda, daha az yazsa bile, Özker Yaşın'ın şiir serüveni günümüzde de sürmektedir.

1946'lann yanlarına doğru Hececiler or-tamında boy gösterenlerden biri de Osman Tür-kay'dır. Ancak, çok geçmeden o havadan çıkıp serbest şiirin açılımına kapılır; Nâzım Hikmet et-kisinde şiirler yazar. 1950'lerin başlannda birkaç yıl Türkiye'de çalıştıktan sonra ingiltere'ye göçüp ga-zetecilik ve felsefe öğrenimi yapar. Doğup bü-

yüdüğü Girne ilçesine bağlı Ozanköy (Kazafana), Beşparmak'lann denize bakan eteklerinde Lusignan ortaçağına ait görkemli saray ve kalelerin, çam ağaç-larının çevrelediği bir yerdedir Osman Türkay'ın şiir dünyası böyle bir ortamda yetişmiş olmanın derin izlerini taşır; son şiirleriyle dünyadan kopup uzaya uzanana kadar da hep bu yerlerin rüyaları içinde ya-şayıp gider. Türkay yaklaşık yarım yüzyıldır Lond-ra'da yaşadığına göre; kendisini birdenbire içinde buluverdiği İngiliz yazınında, acaba ne ölçüde bir yer edinebilmiştir? Üzerinde durulmalı, bakılıp araştırılmalıdır. Ancak, inanıyorum ki, uzaklarda ol-duğu günlerde dahi bu atmosferi, bu efsaneleri an-latan Beşparmak melodileri yine de kulaklarında hep yankılanmaktadır:

Bir yaz gününün bu eşref saatinde Yeşil çamlar Yalçın kayalar Başdöndürücü uçurumlar Kaleler Şatolar Saraylar Kıvrımlı asfalt yollar Ağaçlar Pınarlar Serin sular Akıp girmede rüyalarımdan ...Bir doruğunda bir eski yapı görünür: St. Hilarion'dur! Bir başka doruğunda bir başka yapı: Bufavento'dur! Girne kalesi, Balabayıs, Yüzbirevler İnsan vehminde savaşan tanıdık devler Aşk, efsâne, tantana, şaşaa Girdik demektir bu kapılardan ortaçağa Şiirin göz değmemiş bu renk okyanusunda

(7 Telli, Beşparmak Melodileri, 29,31. ss.)

O topraklarda ailesinin malı olup İngiliz Ada'ya geldikten sonra ellerinden çıkan Ramya çift-liğini, büyüklerinden nakledilenlerin izlenimleriyle, tıpkı kendi yaşamışlığının canlılığında şöyle an-latacaktı:

Rüzgâr yosun korkusuyla birlikte eserdi Yaz günleri öğleden sonraları Ve sedef sedef gülerdi Akdeniz

Page 11: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Bir mutlu yılın ucunda Sonbahar sereserpe sererdi toprağa Yazın bıraktığı olgun meyveleri - Kış uzunca bir masaldı yaşadığımız

Sohbete dalardı bizimle eşya Ocakta kömür, fincanda kahve telveleri Bahar bir sevgiliydi beklediğimiz Açan çiçeklerde Tanrı'ya dua Yıldızlar akşamın genç kızlarıydı.

...Ramya'da böyle geçti 1870'ler mi Kavuklar, şalvarlar, nar çiçeği fesler . Saatler, kordonlar, sırma yelekler Yaşmaklı kızlar, feslegân gençler, Faytonlar, beygirler, çiftler, çifteler.

...Ramya bir saltanatın masalıydı Ben o günleri görmedim amma Beş on yıl önce yüz on beşinde Ölen dedemin gözlerinde okudum Ve bu şiiri . " - Mushaf in ucunda yazılmış buldum

(Age., Ramya'daki Çiftliğimiz, 53,54,55,58. ss.) Beşparmak Yayınlan'nın birinci kitabı olarak

çıkan Osman Türkay'ın ilk şiir kitabı 7 Telli'deki (1959) "Türkiye" şiiri, Nâzım'ın "Makinalaşmak" şi-irinin, biçemde-içerikte, tipik bir öykünmesidir. Başlığı üstüne de -sanki Ziya Gökalp'ın rağmine-şöyle bir takdim konulmuş:

Vatan ne Turandır Türklere Ne de zincire vurulan Türkistan

Gökler sonsuzluğunca özgür Vatan Türkiye'dir Daha ileri, daha aydınlık -

Çağlarla ümran

(Age.,35.s.)

Ve Londra'da Picadilly Meydanı'nm uğultusu içinde bile Türkay 'başka bir ses' dinlemektedir. Güçlü Türkiye'nin sesidir çınlayan kulaklarında:

Artık ne kuraklığım kaldı, Ne karanlığım, Ne de bataklıklarım: Arttıkça artıyor santrallarım, kanallarım, ba-

rajlarım

(Age., 35. s.)

Türkiye'nin önünde tek bir aydınlık yol var: Tezelden makinalaşıp ekonomide güçlenme ve de aydınlığa kavuşma:

Çağım para çağı İşte ekonomim, işte ekonomik doktrinlerim Kırıyorum... yapıyorum, yıkıyorum... yapıyorum Sürüyorum, ekiyorum Alıyorum veriyorum Satıyorum, satıyorum satıyorum Bire bir katıyorum Bire bin katıyorum

(Age., 39. s.)

Anavatan bildiği Türkiye'nin parlak geleceğini düşündükçe içi içine sığmaz oluyor Türkay'ın; bir soluklansa başı göğe erecek; koca dünya önünde bir futbol topu gibidir sanki:

Artık bir kat daha hürüm Kimse bana karışmaz Usta bir futbolcu gibi Küreyi nere olsa Ayağımın ucuyla Vurur götürürüm: Artık bir kat daha hürüm!

(Age., 40. s.)

Türkay, Kıbrıs'tan sonra göç ettiği Londra'da eskiden beri hayranlık duyduğu İngiliz ede-biyatının daha da etkisiyle kendi şiirinin ufuklarını açacak; peşpeşe yayımlanan Uyurgezer (1969), Be-ethoven'de Aydınlığa Uyanmak (1970), Evrenin Düşünde Gezgin (1972) ve Kıyamet Günü Göz-lemcileri (1975) kitaplarında sergilenen şiirleriyle evrenimizin boyutlarını aşıp uzaya uzanacak, "ultra modernist" iddiasını sürdürecektir.

Kıbrıs'la bağlan bakımından, 1987 yılında Londra'da düzenlenen ve kendisinin de konuk ola-rak katıldığı bu panelde Osman Türkay, şiiriyle il-gili olarak şunları söyleyecekti: "Kıbrıs'ta sağlam bir köküm yok; bir dalım kopmuş Türkiye'de kal-mış, bir dalım kopmuş ingiltere'de kalmış, bir dalım kopmuş Hindistan'da kalmış, bir dalım kop-muş Kuzey ya da Güney Amerika'da kalmış. Bu durumda olan ben, yeni yetişen Kıbrıs'lı Türk şa-irlerine ya da Kıbrıs Türk edebiyatına ne ve-rebilirim?"36

Page 12: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Aslolan, bir ağacın dallarından çok gövdesi ve kökleridir. Bir sanatçı başka ülkelerde dal-budak salabilir; ancak eski dizelerindeki bize dönük yü-züyle Osman Türkay'm Kıbrıs Türk şiir menzilinde mil-taşlarından biri olduğu da yadsınamaz.

1952 yılının 2 Şubat'ında bir şiir gecesi dü-zenlenir ve geceye katılanların şiirleri, o etkinliğin hatırası olarak İlk Demet adı altında yine aynı yıl basılır. Kitapçığa bir sunu yazısı yazan İbrahim Zeki Burdurlu ile birlikte geceye on üç şair üçer şi-irle katılmışlardır: Mustafa İzzet Adiloğlu, Urkiye Mine Balman, Taner Fikret Baybars, İbrahim Zeki Burdurlu, Cevdet Hüseyin Çağdaş, Ahmet Cemal Gazioğlu, Engin Gönül, Pembe Marmara, Özdemir Mustafa Özön, Hami T. Ozsaruhan, Cem Sual, (Mustafa) Özker Yaşın ve Selma Yusuf.*

Engin Gönül de şiirlerini yıllardan sonra ni-hayet kitaplaştırmak olanağını bulur. Üstad Nihad Sami Banarlı'ya armağan edilmiş Sana Doğru (1952) kitapçığının önsözünde, bu "vatandan kop-muş vatan parçasında" Türkiye özlemi çeker; Ada'da tutunabilmemizin temelinde, varlığımızın devamında dilin esası olduğunu vurgulayıp onu iş-lemeyi görev sayar; ve şiirlerinde bunu yerine ge-tirmenin mutluluğunu duyar. Bu kitaptan sonra iş hayatı içinde Engin Gönül'ün şiire ilgisi gittikçe azalacak, 1960'lara varıldığında da bütünüyle ko-pacaktı.

Şiire onunla birlikte başlayan Urkiye Mine Bal-man'ın da ilk şiir kitabını yayımlaması yine aynı yıla rastlar. Anavatan'la ortak bağın dil, yani şiir yoluyla kurulabileceğine inandığından, kitabının adını Yurduma Giden Yollar (1952) koymuştur. Mine'nin kitabından aynı adı taşıyan şiiri, Kıbrıs'ta serbest şiirin hem ilk güzel örneklerinden olması hem de Anavatan'a kavuşma özlemini içtenlikle dile getirmesi bakımlarından dikkat çekicidir.

İbrahim Zeki Burdurlu'nun (1922-1984) öğ-rencileri Mustafa İzzet Adiloğlu ile Taner Fikret Baybars, İlk Demet'te kendilerini kanıtladıktan sonra başarılarını şiir kitapları yayımlayarak sür-düreceklerdi. Adiloğlu'nun ilk şiir kitabı Bacadan

Tüten Duman'ı (1952) bir yıl sonra İnsanlardan Ayrı (1953) izler. Adiloğlu o zamanlarda henüz Lise son sınıf öğrencisi, ya da Liseyi yeni bitirmişti. Ondan iki yaş küçük olan Taner Fikret Baybars da 1953'te Mendilin Ucundakiler'i yayımlar.

Şiir yaşamına Hececiler'i örnek alarak baş-layan, sonuna doğru yer yer serbest şiire de yö-nelmeye gayret eden 1885 doğumlu Ahmed Esad'ın da dizeleri Çardak dergisinin öncülüğünde Düşünce ve Şiirlerim (1956) adlı kitapçıkta bir araya getirilecekti. Ahmed Esad 194O'lı yıllarda haf-talık İnkılap gazetesini çıkarmış ve gazetesinde, ün yapmış edebiyatçılarımızı tanıtan bir dizi yazı ya-yımlamıştır.37

Kıbrıs halkının en üretken, "velûd" sanatçısı Hikmet Afif Mapolar (Muzaffer Gökmen), ga-zetelerde, öncelikle İstiklalde köşe yazarlığının ya-nında hikâyelerini, romanlarını ve Hulki Seza takma adı ile serbest şiirlerini yayımlamayı sür-dürmektedir. Yanısıra bu dönemde iki romanı Kök-nal (1953) ve Üçümüz (1956), Çardak Yayınlan'nm birinci ve altıncı kitpları olarak boy gösterirler. 1940'lı-50'li yıllarda Mapolar'm gazete sayfaları ara-sında unutulmuş daha onlarca hikâye ve romanı vardır. (Mermer Kadın, İstiklal gazetesi 28.10.1949 -3.2.1950; Aşk Vadisi, İstiklal gazetesi, 14.2.1950 -20.5.1950 ve Günah Cenneti, İstiklal gazetesi 9.7.1950 - 28.10.1950; Sabah Lambaları, Hürsöz ga-zetesi, 19.5.1952 - 3.10.1952... gibi.) Romanlarından bir bölümünün de tefrikası yarıda kalmıştır. Söz-gelimi Ayışığı (İnkılap gazetesi, 19.12.1945) ile Kı-yamet (Memleket gazetesi, 14.11.1950 - 23.1.1951) bunlardan sadece ikisidir.

Edebiyatımızın yerli dokularla işlenmesini, yerel olmasını Mapolar daha 1950'li yılların or-talarında görmüş, başka sanatçıları da kendi çiz-gisine çekmeğe çalışmıştır: "Şair var, şiir yok; hikayeci var, hikâye yok. Şiir yazıyorlar; fakat bizi, bizim insanlarımızı, bizim toplumumuzu, bizim hayatımızı, bizim havamızı, renklerimizi bu-lamıyoruz o şairlerin şiirlerinde. Aşktan bah-sedenler, denizi dile getirenler, ağaçla konuşanlar,

* Yeni adlardan Gazioğlu, Özön (Sennaroğlu) ve Ozsaruhan'in şiir uğraşlan, çeşitli nedenlerle, kısa sürecek; Pembe Marmara'nın kız-kardeşi Selma Yusuf (Saygın) Ankara'ya yeleştikten sonra dahi Kıbrıs ve şiirle ilgisini kesmeyecek ve şiirlerini sonradan Bir Rüzgâr Esti Denizden (1987) adlı kitapçıkta toplayacaktı.

Selma Yusuf Saygın aynı zamanda ressamdır. Her iki daldaki ürünlerini, geçtiğimiz yıl, eşi Mustafa Saygın anısına, Resimler-Şiirler (1995), adı alfanda bir kitapta yan yana getirmiştir.

37. Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği, Varlık Yayınlan, istanbul 1988,11. s.

Page 13: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

ıstıraplarını yaşayanlar var ama bizi yazanlar yok. Daha açık konuşalım, bu şiirlerde Kıbrıs yok, yeşil yurt yok. Sanatçı özgür olmalı, dilediğini yazmalı; fakat bizi, bizim insanlarımızı da dile getirerek bir yerli sanat yaratma yolunu tutmalı."38

[Mapolar'ın ilk basılan romanlarından iki ta-nesi de kayıptır: Kahraman Kaplan (1936) ve Ka-sırga (1939). Bunlardan ilkini Söz gazetesinin ha-berinden39, ikincisini de romanı ya da uzun hikâyesi Son Çıldırış'm -1939- arka kapağından öğ-reniyoruz.]

Yukarıda değinilen kitapların yanısıra 1952 yı-lının bir başka önemli olayı ise, Çardak ve Gençlik dergilerinin yayımlanmalarıdır. Mapolar'ın sahibi olduğu Çardak dergisinde Samet Mart (Sacit Tekin), Numan Ali Levent, Hüseyin Şenol, Şinasi Tekman ve Mustafa Tangül gibi imzalar dikkati çekmekteydi. Bunlardan ikisi, Samet Mart ile Numan Ali Levent hikâye alanındaki çalışmalarını sürdürmüşler ve ilginç örnekler vermişlerdir. Samet Mart'm hikâye kitapçığı Hokkabaz, Çardak Yayınları'nın beşincisi olarak 1954 yılında ya-yımlanır, içindeki 18 kısa hikâye, gerek kurgu ve gerekse içerik bakımından o güne değin az rast-lanan bir düzeydedir. Samet Mart (Sacit Tekin) daha sonra kendisini müziğe verecek ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nün müzik bölümünü bi-tirerek orta dereceli okullarda öğretmenliğe baş-layacak; ancak, 1963 olayları yüzünden gelen bu-nalımlı günlerde müzikten olduğu gibi edebiyattan da kopacaktır.

Numan Ali Levent'in (Ferid Gören) ilk hikâye kitapçığı Her İkisi 1955'te, Samet Mart'ın Hok-kabaz'ından bir yıl sonra yayımlanır. Onu ikincisi, Bir Gelin Aranıyor (1960) izler. 1963'teki Kanlı Noel'inin ardından direnişi konu alan iki perdelik Hücredekiler (1965) oyunu, yine aynı yıl direniş öy-külerinden oluşmuş Kanlı Noel'i (1965) yayımlanır. Her ikisi de Ferit Gören takma-adıyla yayımlanmış, birincisi o yoksunluk günlerinde teksir olarak da-ğıtılmıştır. Yazarın, Sen de Direneceksin (1977) adlı bir de romanı vardır. Daha sonraları kendisini bü-tünüyle gazeteciliğe verdiğinden, edebiyat ça-lışmalarına uzak kalacaktır.

Bir başka hikayecimiz ise Argun F. Korkut'tur (doğ. 1930). Hukuk öğrencisi iken babasıyla an-laşmazlığa düşerek Kore savaşının en şiddetli gün-lerinde İngiltere'den ayrılıp oralarda askeri çe-virmenlik yaparken izlenimlerini Kore Yollarında (1951) adlı eserinde anlatmıştır. Eser, bir yandan da Bozkurt gazetesinde 'Esrarlı Ülkeler' adıyla tefrika edilmeğe başlanmıştı.* Zaten kitabının ikinci baş-lığı da 'Esrarlı Ülkeler'dir. Yine, 1952-53 yıllarında Kıbns'ta kaleme aldığı yedi kısa öyküyü de Kızlar Kocasız Kaldı (1953) aldı kitapçıkta toplamıştır. O'nun, aynca, Temmuz 1948'de yazıp tamamladığı, gazete sayfaları arasında kalmış bir de romanı var-dır. The Cock Shall Not Crow (Horoz Ötmeyince), onun İngilizce olarak kaleme aldığı,ancak henüz yayımlayamadığı romanının adıdır. Roman, 1963 öncesi ve sonrasının olayları üzerine da-yandırılmıştır.

Argun F. Korkut 1959-60 yıllarında Kıbrıs te-levizyonu, 1972'den sonra da bir süre Bayrak Rad-yosu için oyun ve skeçler yazmıştır.

1950-55 arası şiirimizin filiz sürmesi ortamında üç kişinin, Oğuz Kusetoğlu, Ali Sedat Hilmi (Törel) ve Bener Hakkı Hakeri'nin de imzaları görünmeğe başlar gazete/dergi sayfalarında.

50'li yılların ortamında Oğuz Kuseteoğlu'nun şair bir öğretmen olarak öğrencilerine ve halka milli bilinci ve yurt sevgisini aşılamak için gös-terdiği çabalar unutulacak gibi değildir. Daha son-raları serbest şiire yönelerek aşk temasını da iş-lediği görülen Kusetoğlu edebiyat çalışmaları, az dahi olsa, günümüzde de sürdürmektedir.

Ali Sedat Törel ise, Larnaka'daki American Aca-demy misyoner okulu çevresinde yetiştiğinden ilk şiir kitapçığını İngilizce yayımlamıştır.

Bener Hakkı Hakeri'ye gelince: Şairden çok, bi-limsel araştırmaları, sanat konularındaki yazıları ve çok sayıda kitaplarıyla tanınmaktadır. Artık He-ceciler'in etkileri hemen hemen kaybolmuş, serbest şiire iyiden iyiye yönelimler başlamıştır. Ancak ulu-sal temalar, anayurt özlemi, yurt sevgisi yine baş yerdedir; doğallıkla, romantik şiirler de eksik olmaz.

1955'in 1 Nisan'ında başlayan silahlı Eoka ey-lemleri ile ertesi yıl başgösteren Süveyş buhranında

• Sönen Yıldız, Bozkurt gazetesi, Lefkoşe, 15.3.1952-28.6.1952, 87 tefrika. 38. Yeni Eserler: Girneli Bay Muzaffer Gökmen, "Kahraman Kaplan" adında bir eser neşretmiştir. Roman kılığında olan bu eseri okur

larımıza tavsiye ederken, gençlerimiz arasında bir çığır açan Bay M. Gökmeni de tebrik ederiz. - Söz gazetesi, 3 Mart 1936, 933. sayı.

39. Bozkurt gazetesi, 6.11.1951-4.3.1952,98 tefrika. 196

Page 14: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

Kıbrıs'ın üs olarak kullanılmasının getirdiği olum-suzluklara karşın; basın-yayın olanaklarının art-ması; yaraşıra, radyonun da devreye girmesiyle edebiyata ilgi daha bir çoğalacak, sanatçı sayısında artış başgösterecektir. Türkiye ile temasların sık-laşması, Ada'ya çok sayıda öğretmen gönderilmeye başlanması, Anavatan yükseköğretim kurumlarında Kıbns'lı öğrencilere parasız yatılı ya da burslu öğ-renim olanaklarının sağlanması önde gelen des-tekleyici öğelerdir.

Kıbns-Türkiye arasında karşılıklı duy-gulanmalara sonra da olumlu sonuçların alınmasına neden olan ilk temaslardan birkaçına, bu vesileyle, değinelim:

İkinci Büyük Savaş (1939-45) sonrası ilk toplu temas istanbul öğretmenlerinin 24 Temmuz - 7 Ağustos 1948 arasında Kıbrıs'ı ziyaretleriyle ger-çekleştirilmiştir. Bu ziyaret, sözcüğün tam an-lamıyla bir "olay"dı. iki haftalık sürede gelenlere çok sıcak ilgi gösterilmişti ve onların kişiliğinde adeta Anavatan'a kavuşulmuş gibi oldu.

ikinci coşku yaklaşık bir yıl sonra 20 Haziran 1949 yılında Türk havacılarının ziyaretleriyle ya-şandı. Sömürge yönetiminin çağrısıyla gelen ha-vacıların kişiliğinde Kıbrıslılar, özlemini duy-dukları Mehmetçik'in bunca yıl sonra Ada'ya yeniden ayak basmasının heyecanını duydular. Ge-lenler ay-yıldızlı kanatlarla gelmişlerdi.

Ankara Üniversitesi öğrencilerinin Kıbrıs'a dü-zenledikleri gezi üçüncü coşkuya neden olur. Ara tatilinden yararlanan bir grup öğrenci 18 Şubat 1950'de Kıbrıs'a gelirler.

Bütün bu toplu temaslar, 1948'deki Türkiyeli öğretmenlerinkine karşılık 1950'deki Kıbrıs ilkokul öğretmenlerinin Türkiye ziyaretleri, Yeşilada der-gisinin (1948-1951) yayınları, Kıbrıs davasının Türk kamuoyunca tanıtılmasına yetecek, 1957-58'deki Kıbrıs mitinglerinde meydanlar "Ya Taksim, Ya Ölüm!", "Ya Böleceğiz Ya Öleceğiz!" sedalarıyla in-celeyecek; o denli ki, izmir mitingine yetişmek için yollara dökülenlerin Bornova'da bindikleri tren, an oğulu gibi vagonlardan sarkan halkın ağırlığını ta-şıyamayacaktı.

1950'li yılların ikinci yarısında edebiyatımıza yeni adlar eklenir. Kutlu Adalı, Fuat Veziroğlu, Hizber M.Hikmet (Hikmetağalar), Neriman Cahit, Fikret Demirağ, Mehmet Kansu bunlar arasındadır.

Antalya lisesini bitirip 1955'te Ada'ya dönen Kutlu Adalı lisede başlattığı edebiyat uğraşını gel-

diği tarihten itibaren kesintisiz olarak sürdürür; şiir alanındaki çalışmalarının yerini giderek düzyazı al-maya başlar. Kuüu Adalı şiirleriyle ulusal bi-lincimizin derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Sözgelimi, Tutsak Bağırh'da, ingiliz'in Ada'ya o uğursuz gelişiyle uğranılan şaşkınlığı anlatır, 27-28 Ocak 1958 direnişinde özgürlüğümüze yaptıkları saygısızlığa değinir; 82 yıl sonra 1960 Cum-huriyetinin kurulmasını sevinçle karşılar ve şiirini "Yaşasın Türkiye!" diye noktalar:

Belleri kılıçlı iriyan sömürge adamlar, Nal sesleri toz duman içinde geldiler , Kentin dolam dolam dolanan yollarına

doldular Ne oluyor, bu nedir, bu gürültü ne? Bilen bilmeyene susarak birşeyler söyledi

Davul zurna, kadın erkek, bayraklar bağırdı Özgürlük özgürlük... Defol defol!.. Dolam dolam dar yollarda karanlıklar delindi gün doğana dek Meydanlara, kaldırımlara serildi ince yiğitler Kaleler kısaslar gibi dayatıldı dudaklardaki

türküyle Özgürlük özgürlük... Defol defol!..

Derken bir bayrak indi; Bir bayrak çekildi yeni saraya; yeniden Seksen iki yıllık tutsak bir yaşlı bağırdı: ■,AJ, Yaşasın Türkiye!..

(Uyarı dergisi, 5.8.1960)

Düzyazı çalışmalarından; 1961-63 yıllarında birbir dolaşarak gördüğü köylerin yaşantısını, folk-lorunu anlatan yazılarını topladığı Dağarcık (1963); 1974 öncesi erksiz yöneticiler yüzünden yaşanılan aksaklıkların bir aydın gözüyle deşilmesini ser-gileyen Söyleşi ya da 9 Mart Diyalogu (1968); kendi kendimizi yönetmeğe başladıktan sonra birçok ül-kede olduğu gibi bizde de türeyen oy avcısı, çı-karcı, demagog politikacı tipini canlandıran Çirkin Politikacı Pof (1969); çarpık bir yönetimin davetiye çıkardığı Hayvanistan (1969); karşımızdaki düş-manı tanımayan, aşırı sol ideolojilere körükörüne bağlı kişileri yanıtlayan, hemen tümü gazete ya-zılarından oluşturulmuş, önünde sonunda Türkiye

Page 15: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

: KIBRIS TÜRK EDEBİYATI-. 197

ile birleşeceğimizi öngören Sancılı Toplum (1970); direnişimizi oyunlaştıran Köprü (1969); Limasol savunmasında, "düşman bağrında bayrağımızın güneş gibi doğmasını" hedeflerken beş gencin gül bahçesine girer gibi şehit olmalarını konu edinen oyun Şago (1970); Kıbrıs'ta yaşanan çarpıklıkları Nasrettin Hoca'nın fıkraları açısından manzum ola-rak yorumlayan Nasrettin Hoca ve Kıbrıs (1971) vardır.

Yukarıda sergilendiği gibi ulusal çizgideki eserleriyle halkını bilinçlendirmeğe, özeleştirilerle insanlarını toplumsal hastalıklardan arıtmağa ça-lışan Kutlu Adalı; 1974 Barış Harekâu'ndan sonra doğan yoz ortamda hak arayan, eleştiri ağırlıklı ga-zete yazılarıyla bir bütün olarak Kıbns'hhk kim-liğini Akdeniz uygarlığının potasında mayalamağa çalışan, banşçı bir insan tipi olarak be-lirginleşecektir.

1955 sonrası, sevgi şiirleriyle, sevgilisi olan ların dünyayı bir pula değişen, herşeye karşın ya şama bağlı tutumlarını yansıtan dizeleriyle dikkati çeken Fuat Veziroğlu, hukuk öğreniminden sonra politikaya bulaşacak, şiirden uzaklaşarak gazete yazılarında ağır polemiklere girişecektir. Şi irlerinden bir bölümünü Çukur Yanaklı (1961) adıyla bir kitapçıkta toplayan Fuat Veziroğlu'nun, 1985 ve 1990 milletvekili seçimleri öncesinde ka leme aldığı Dizleri Titreyenler ile Makine, siyasal eleştirileridir. »" . ? "

Yine bu yıllarda Hizber M. Hikmet'in (Hik-metağalar)'de edebi düzyazı ve şiirleri gazete/ dergi sayfalarında görülmeğe başlar. İlk kitapçığı edebi düzyazılarından oluşturulan Aşksız Ya-şanmaz (1957)'dır. Onu şiir kitapçığı Eylül Misafiri (1958) izler. Edebi düzyazılarını içeren Teselli ise dört yıl sonra 1962'de yayımlanır. Bütün ailesini büyük ölçüde etkileyen talihsiz bir olaydan sonra Hizber Hikmetağalar uzun süre suskunluğunu ko-ruyacak, şiirini günümüze taşıyamayacaktır. Ancak ölümünden (4 Mart 1993) kısa bir süre önce arkadaşlarının yüreklendirmesiyle Kıbrıs ga-zetesinde Semtler ve Anılar genel başlığı alünda Lefkoşe'yi ve insanlarını anlatan nostalji dolu bir yazı dizisine başlayacaktı. Yakmlannca bunları bir kitapta toplama hazırlıkları sürdürülmektedir.

1950'li yıllardan günümüze edebiyatın içinde olan;aşk, ihanet, kavga şiirleri yazan Neriman Cahit, Akdeniz kültürü olgusunu hep gündemde tutagelmiştir. Gazetecilik, düzyazı, röportaj, şiir

hep birlikte örtüşmüşlerdir yaşamı boyunca... Ama, Neriman Cahit ille de şiir, dedi; ve o uzun, belalı, dikenli yolun hep çilesini çekti; diyetini de horlanmalarla, harcanmalarla, ezilmelerle ödedi. Çekilmez dönemeçlerde at değiştirir gibi takma-adlarla (Hasan-Hüseyin Eser, Emel Yaşar, T. Toyga, Cemil Cemiloğlu vb.) macerasını ödünsüz sürdürerek, hedeflediği doruklardan gözünü hiç ayırmayacak; çağına karşı duyduğu sorumluluğun bilincinde olarak başı hep dik yürüyecekti.

Şiir çizgisi duygu ve imge dünyasından gi-derek toplumsallığa yönelir. Ama, özde, onun fel-sefesi 'insan'dır, insana dair herşeydir; kendisine en çok dokunan da kadınlarımızın ezilmişliği... Bu uğurda yürekli savaşımlarını günümüzde de sür-dürmektedir.

Şiirlerinin bir bölümünü topladığı Ay-seferi'nde (1995) gerek dil, gerek imge açısından ge-liştirilmiş, damıtılmış dizelerle çıkar okuyucunun karşısına; bu çizgide geçmişe oranla yaptığı atılımı kanıtlar.

Neriman Cahit, bir Akdeniz tutkunudur:

Yüreğim bir başka açılır Akdeniz'e dellenir balıklar martılar peşinden gelir... -daha bir severim seni- Duyarım içimde, bir sarmaşık gibi büyüdüğünü... > sen çocuktun sevdamla ben büyüttüm seni...

(Ayseferi,10.s.)

Şu teslimiyet ise gerçek bir tutkun'un ağzından ancak bu denli pervasız çıkabilirdi:

Sen Akdeniz'e yatır yüreğini ne derse odur bir sevdaya soyunursa iyi belle aşk odur...

İvecen, alıngan yüzüne yakışmasada kimliğin odur...

(Age.JOOs.)

Page 16: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

198 TÜRK EDEBİYATLARI:

Ve... Ayseferi'nde boyut tanımayan sevda şi-irleri, dil açısından birbirini izleyen güzel söy-leyişler var.

1950'li yılların ikinci yansından başlayarak şi-irleri gazete/dergilerde görülenlerden biri de Meh-met Kansu'dur. Ama şiir çizgisindeki belirgin de-ğişiklik Ankara'nın öğrencilik yıllarında tanıştığı soyut akımla başlayacaktı. Kansu, kendisini kap-tırdığı yeni şiir çizgisini istediği gibi sür-düremeyecek; sorumluluk yüklendiği mücahitlik günlerinde halkının içinde bulunduğu ortamda bir durum değerlendirmesi yapacak ve yayımladığı Direnişten Önce (1967) adlı şiir kitabında ulusallığı ön plana çıkaracaktı. Bir Mücahit (1965) monologu da yine bu sorumluluğun etkisinde yazılmıştı. İlk şiir kitapçığı İkinin Yaşamı (1959) Fikret Demirağ'la ortaklaşadır. İkinci kitapçığı Piramit Acısı (1963) Türkiye'deki İkinci Yeni akımının etkisindeki di-zelerden oluşmaktadır. Mehmet Kansu 1967'de ya-yımladığı Direnişten Önce kitabından sonra uzun süre sessizliğini koruyacak, ancak şon yıllarda ça-balarını bıraktığı yerden sürdürmeğe, kitaplar ya-yımlamaya başlayacaktı. Şiirin yanısıra piyes, kısa öyküler ve denemeler üzerinde de çalışmaları var-dır. Çağdaş Batı edebiyatından çeviriler yapmakta olup, son yıllarda daha çok bu çevirileriyle dikkati çekmektedir.

196O'lı yılların başlarına varıldığında şairlerin II. Demetle bir kez daha biraraya geldiklerini ve şi-irlerini yayımladıklarını görürüz. I.Demet'ten (1952) 8 yıl sonra 16 Nisan 1960'ta yine Lefkoşe'de yer alan bu etkinlikte şiirimizin uzun yolculuğunu sürdüren Urkiye Mine Balman, Osman Türkay ve Özker Yaşın var. Yanısıra Kutlu Adalı, Sacide Aktuğ, Şenay Cahit, Cevdet Çağdaş, Nâzım Ali İleri, Şinasi Tekman'ın adları görülür. On dört ki-şilik listeyi Türkiye'den Türkçe/Edebiyat öğ-retmeni olarak Ada'da görev yapan Halid Akarca, Arif Nihad Asya, Lütfü Gülsen ve Mehmed Öner tamamlar. Etkinlik, Maarif Dairesine bağlı Halk Eğitimi Bürosu Güzel Sanatlar Kolu Edebiyat Bö-lümü görevlilerinden Arif Nihad Asya, Halid Akarca ve Özker Yaşın'm öncülüğünde ger-çekleştirilip "Şiir Gecesi Hâtırası" olarak bir demet halinde yayımlanır. Engin Gönül artık şiiri bı-raktığı, Pembe Marmara ise Ada'da bulunmadığı için "Demef'te yer almamışlardır.

Kıbrıs'taki şiir ve edebiyat gelişmelerini et-kileyen hocalardan biri de Arif Nihat Asya'dır. Kıb-

rıs rubailerinden birkaçı:

KAPI < f , . : . ;

Dur, belki şu mazluma kıyan zâlimsin; Dur, belki de mahkûm olacak hâkimsin! » yo Ey şüpheli bir karaltı hâlinde gelen, Ben Lefkoşe'yim; söyle fakat, sen kimsin?

AYRILIK

Hasret getirir gül diye nîsanla mayıs... Biz hem yakınız, anneciğim, hem uzağız; Aylar boyu, yıllar boyu sen Kıbns'sız Bir Türkiye, ben Türkiye'siz bir Kıbrıs.

HALA SULTAN .. ,L

"Rengim, dedi, yok sedefte, mercanda benim; Heykel de, resim de, ses de, destan da benim!" "Hoşsun, iyisin belki dedim, Afrodit'e, Lâkin yüce gönlüm, Hala Sultan'da benim!"

F AL . . . . . . . ; . ■ ' • ■ ■ . .

Birgün sana bir falcı gelip ikbal açar; Bahtında, bakar ki, mutluluk dal dal açar; "Gam çekme, der, üç vakte kadar koynunda, Ey yavru Vatan, bütün çiçekleri al açar!"

AKDENİZ KOKUSU

Öksüz gibisin, kederlisin, yalnızsın.. Gür saçları Akdeniz kokan bir kızsın; Yaklaş, daha yaklaş ki benim gönlümce Kıbrıs'lı değilsin, çocuğum, Kıbrıs'sın.

OYA

Rü'yâ ariyan gözlere Kıbrıs yetişir! Kıbrıs çini; Kıbns oya, rü'yâ ve şiir.. Kıbrıs'ta dudak dudak açar al yaprak; Kıbrıs'ta kadın kadın tüter günnâsir.

Yeni açılımlar peşindeki soyut şiire Tür-kiye'den on yıl kadar sonra Kıbrıs'ta da öy-künmelerin başlaması çok doğaldı. Fikret Demirağ, Mehmet Kansu ile ortaklaşa yayımladıkları, şiir

Page 17: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

-KIBRIS TÜRK EDEBİYATIz 199

kimliklerini henüz belirlemeye yeterli olmayan îki-nin Yaşamı (1959) ile Tutku (İlhan Tezel'le birlikte, 1960) bir yana bırakılırsa Esperanza (1962), Açar Yörüngeler Çiçeği (1963), Aşkımızın Sarkılan (1965), Kısa Şiirler Durağı (1968) arka arkaya ya-yımlanan şiir kitaplarıdır. Esperanza çok açıklıkla Attila İlhan'ın, Açar Yörüngeler Çiçeği ise Attila İlhan'dan soyut şiire geçişinin izlerini taşır; Ötme Keklik Ölürüm'de (1972) soyut şiirin nahif ör-neklerini verir; Dayan Yüreğim'de (1974) bu çizgiyi sürdürürken toplumsala şiire yönelişin ilk be-lirtilerini gösterir; özgün şiirin peşinde birtakım arayışlarla şiir serüvenini sürdürür. Bunları Umut ve Dehşet Çağından Şiirler (1978), Dinle Şarkımı (1981), Akdenizli Şiirler ve Şarkı Sözleri (1984), Adıyla Yaralı (1986), Rüzgarda Ozan Türküleri ya da Şiirin Uzun Yürüyüşü (1986) izler. Fikret De-mirağ son olarak 'Acılı Bir Yurt İçin' genel başlığı altında dört kitaptan oluşan bir seri düşünüp ger-çekleştirdi. Birinci kitap Limnidi Ateşinden Bugüne (1992) de Kıbrıs'ın 'sekiz bin yıllık tarihini' hikâye eder, bu acılı tarihi sorgulayarak bazı sonuçlara varmak ister. İkinci kitap Hüzün Ana (1992) son otuz yılın trajiğini gündeme getirir. Üçüncü kitap Sın Dökülmüş Kökayna ile dördüncü kitap Yal-nızlık, Gece Müziği tek ciltte toplanır (1994). Sın Dökülmüş Kökayna şairin ilk gençlik günlerini ve doğduğu yeri nostaljik bir yaklaşımla anlatır. Yal-nızlık, Gece Müziği'nde ise çağımızın kirlettiği in-sanı konu edinir. Öncekilere oranla biçem ve içerik bakımından farklı olan bu dört kitapta Demirağ şi-irini daha değişik bör söyleme açar, kendi sesini pe-kiştirmenin arayışlarını sürdürür.

Aşağıdaki dizeler Hüzün Ana'dan alınmıştır:

Sen yaralı İsa gibi durma oralarda ben burada kara günlerin şiirini yazmayayım; kızkardeşin ilk gözağrım, gözleri Meryem, ve annelerimiz birer adak mumu, eriyen

, Gözlerin benim de yüzüme yerleşmiştir; rahmet küçük toprağımıza yağdığı zaman ve yaseminim sizin güllere sarılırken yüzünde benim de gözlerimdir gülen

Yas hiçbir şey getirmeyecek bize kin hiçbir şey kazandırmayacak bize, y küçük tarlamızı kendimiz sürelim ekeceğimiz tohumu çıkarıp yüreklerimizden.

Kalk gidelim umut tarlamızı sürelim! (Siz Yaralı Durmayın Oralarda Ben Günlerin Kara Şiirini Yazmayayım) (259. s.)

Uzun soluklu yürüyüşünü günümüzde de sür-düren Fikret Demirağ'm kendi deyişiyle 'poetik şi-irlerini' topladığı 18. kitabı 'Şiirin Vaktine Mezmur' ise 1996 Mayısında satışa sunuldu.

Başlangıçtaki Fikret Demirağ gibi soyut şiir çizgisinde bir süre ürün verenlerden Kaya Çanca ile Zeki Ali de vardır. Kaya Çanca'nın Eski Beste (1965) kitabındaki şiirler, adından da anlaşılacağı gibi, eski şiirin rüzgârlarıyla yazılmışlardır. Y So-kağı (1968) kitabında topladığı aşk şiirleriyle Attila İlhan ve İkinci Yeni etkisinde kaldığını gösterir. Dile yeni söylemler getirme çabasına girişen Kaya Çanca bir bunalım sonucu 1973'te canına kay-dığında henüz otuz yaşında bile değildi. Y Sokağı 1996'nın Mart ayında ikinci kez basılmıştır.

Zeki Ali (doğ. 1951), ilk kitabı Bayan Mavi'yi 1970, ilk romanı Aşkıma İthafı 1969 yılında ya-yımladıktan sonra uzun yıllar yaşadığı Kanada'da şiirden kopmamış ve orada yazdığı şiirlerini Yolcu Kuş'ta (1985) toplamıştır. 1992 yılının Ekim ayında Kıbns'a kesin dönüş yapmasının ardından da peş-peşe iki şiir kitabı Rüzgâr Kasideleri (Ağustos 1994) ile Tenden Daha Derinde'yi (Eylül 1994) yayımlar. Son şiirlerinde erotizmin ağır bastığı gözlemlenir.

İkinci Yeni'nin Kıbns'a yansıdığı yıllarda onun etkisinde kalmayan şairlerden ikisi üzerinde de du-rulmalıdır: Orbay (Mehmet) Deliceırmak ve Sü-leyman Uluçamgil.

Kısa kısa dizelere sözcük oyunları, espri, ironi, uçanlık, çapkınlık, pervasızlık karıştırarak baş-layan Orbay Deliceırmak bir süre sonra, genelleme yaparak söylemek gerekirse, "direniş şiirleri" di-yebileceğimiz ürünleriyle dikkati çeker; bu top-raklarda yaşamak isteyenlere kendilerini akıntıya bırakmamalarını, canlarını uyanık tutmalarını, her-şeyden önce bilinçli olmalarını şairce anlatır; öz-gürlük türküleri söyler:

ArhkNergisli'de nergis satan çocuklann çiçeklerini Parçalatmam kimseye... Artık çocukları dozerlere çiğnetmem, Ülkemin kaderini okyanuslar ötesine yazdırmam... Artık güvercinler salacağım Akdeniz'e Kanadında zeytin dalı,

■■"'■''".& lf^---'>.u;'i'i

Page 18: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

200 TÜRK EDEBİYATLARI:

Mersin dalı ve defne... .» Artık boynundaki kementten kurtulmuş, Doludizgin bir tayım, içimden uçmak geliyor... Sanki Anadolu Kurtuluş Savaşı'nda

destanlaşmış Ata'yım...

(Ley lai leKöroğ lu ,12. s . ) «• ' - ■ • ■ ■ - - • ■ ■ ■ > - . - • - ■ *

Zaten yukarıdaki şiiri alıntıladığımız Leyla ile Köroğlu -iki özel addan ilki sevdanın, ikincisi yi-ğitçe kavganın simgesidir- kitabını da "Sevda ve Kavga Türkülerim" diye takdim eder.

Kıbrıs'ta Türk dilinin sevdalıları arasında Orbay Deliceırmak da var. Anadil sevgisini di-zelerine içtenlikle, yalınlıkla yansıtır:

Sen seviştiğimiz dilsin, Bir çocuk yüzüne ikiz, Delikanlı sevdalar kadar temiz, Öz olmalısın...

Sevdalanıp dilim tutulunca içimi yansıtacak göz olmalısın...

Türkçem, Dilimin varı yoğu, Türkçem, Usumu uyandıran Doğu... Türkçem, Gönlümün sevda odağı Günümün güneşi Gecemin ayı...

Türkçem, ingilizce sevemem ki Leyla'yı...

<Age.,61.s.)

Yüreği yurt sevgisi ve Türkiye ile dopdolu, sevdalann serdehgeçti tutkunu Süleyman Ulu-çamgil yaşama gözlerini yumduğunda 20 yaşını henüz aşmıştı. Bu kadar kısa yaşama bunca gü-zellikleri sığdırdığına bakarak onun yürek yü-celiğini anlamak yeterlidir.

Dillirga dağlarında yurt savunması yaparken şehit düştükten (21 Temmuz 1964) sonra, bir silah kutusuna çiziktirdiği şu dizeleri bulmuştu ar-kadaşları:

İ İstanbul'da izbe bir evin Tavan arasında Yarım kalmış şiirlerim Bir boğuk heyecan içinde Beni bekler... • :

(Süleyman Uluçamgil, Bütün Eserleri, 16. s.)40

Ama o, bu özlemine kavuşamadan gözleri açık gidecekti. Arkasında bir dolu yarım kalmış dizeler, mektuplar, bitmemiş bir romanla bir de oyun bı-rakarak, iyi ki bir Orbay Deliceırmak çıkmış da bir kuyumcu titizliğiyle, kılı kırk yararcasına ipuç-larını bütünleştire bütünleştire "evrâk-ı metrûke"yi kitaplaştırarak dost vefasını kanıtlarken ede-biyatımıza da unutulmayacak bir hizmette bu-lunmuştur.

Süleyman'da Türkiye, Atatürk sevgisi en üst dü-zeydedir. Anavatan'a özlem dolu gözlerle bakarken kulaklarında Özker Yaşın yankılanmalanyla dizeler döktürür:

1 Aralıksız hep Türkiye'me bakıyorum 1 Kıbrıs'tan...

Yüzyıllar öncesiyle Bir an sonrasını düşünerekten

(Age.,106.s.) ■ ;'

Türkiye'nin bize bakan güney sahillerini Ak-deniz, bakışlarımızla bir oyar:

Tanrı bizim göğümüzü duru çizmiş Lefkoşam Ama içimizdeki buruk hasretlik Savulur mu savulmaz mı bilinmez ' Bir oyar Alanya'yı Silifke'yi Akdeniz Bir oyar bakışlarımızla Denizlere hesap sorulmaz

(Age.,167.8.)

Kıbrıs Türkü için en büyük bayram, ülkü ancak Türkiye'nin gelişi olur. Bu duyguyu dile ge-tirirken de sabrı taşar, külhan bir eda takınır:

Biz bir büyük bayram için yoruluruk garibem Üşüsek de Nergisli'de nergis satan çocuklarımızın Nergislerini parçalayamayacak Arak hiç kimse.

40. Ulus gazetesi, Ankara, 26.7.1955, Nurettin Artam'a ait 'Yankılar' köşesi: Kıbrıs'tan İki Mektup... Bkz.: Ek-1,... sayfa.

Page 19: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

-.KIBRIS TÜRKEDEBİYATIz 201

,, Güneş doğsa garibem , , m Çok doğsa -o Büyük

Ülkü gibi m; Sen, ru Sen f«î Gel be • • ■ . .

Gâvole! - :; n*-

-ir 64g.e., 275. s.) .t t

Ama, sevgilisi İzmir'li kızın yüzüne bakarak bu sevgiyi dile getirirken de soylu aileden gelme bir İstanbul delikanlısı gibi inceydi:

Güzel kız Ben diyorum ki sana

Hep Anadolu'yu söyleyen Canım Anadolu'yu . .-- Bal gibi Zehir gibi Kitapları okudum '; Bilirim kirpiklerinin uzun Ve bakışlarının Nakışların kadar güzel olduğunu

(Age.,122.s.)

Yine, Özker Yaşm'ın kulaklarında çınlayan di-zelerinin etkisinde olacak, Atatürk'e şöyle seslenir:

Atatürk'üm, Gazi Paşa'm, Mustafa'm, ■ -; Mustafa Kemal'im

Örneğin dağ taş gibi kaynaşık Koşar adım insanların senin Özgürlükle seviştik bahçelerinde

memleketimin Bu sabah mayası deliksiz sevinçten

Türk gönüllerin

. (Age.,141.s.) . - . ' > - , ; • . . . - , ■ ■ ; , - . • i . - . ; -

27-28 Ocak 1958 direnişinde henüz 14 yaşında bir çocuk iken sömürgenlere karşı duranlar ara-sında o da vardı:

İşte Yirmi Yedi Ocak'tan sonra Biz Kıbrıs Türkleri İşte azgın Anglo-Sakson sömürgecileri Şiş süngüleriyle aramızda İşte bizim pencerelerimizin Gururlu ama mutsuz ışıklan Bir şairin gölgesini çalmakta bezgin sokaklara

(Age.,lU.s.)

Ve olaylar, 14 yaşının izlenimleriyle ancak bu denli güzel yorumlanabilirdi:

Kara perde beyazlaşıyordu 1878'den kalan Bu perdeyi yırtan insan Zehirli bir bıçağı geri çevirip Hürriyeti getiriyordu

Seksene senenin karanlığında Yine bir ışıktı Kıbrıs Türkü İki gün taştı, alev alev oldu Hürriyet, hürriyet diyordu

(Age.,U5.s.)

Acılar bitmez; dayanılır; ama, asıl dayanılmaz olan Türkiye'sizliğin acısıdır. "Çektikçe acının Tür- kiye'sizliğini" özlemler büyür, sömürge günlerinin Kıbns'mda Türkiye'yi hatırlatan herşeye yakınlık duyulur. Bu duyguyu bir Türk kuruşu yüzünden kavga eden iki çocuğun kişiliğinde anlatır Sü leyman: -

Yürüyordum Kaldınmsız sokaklarda Bir köşe başında iki çocuk kavga ediyordu Birisinin elinde bir Türk kuruşu vardı Öteki de görmek istiyordu. Bir köşebaşında gördüm Gözlerim ağlamaklı Her köşe başında

(Age.,126.8.)

Ya Akdeniz sevgisi? O yine bambaşkadır Sü-leyman için:

Page 20: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

202 : TÜRK EDEBİYATLARI:

Ağlamak senin için ■ -v İ > ! «a' Ancak senin için yakışır erkekliğe Senin için bir yumrukluk yoğurt mayam Yüreğim Senin için, Akdeniz Senin için

(Age.,142.s.)

"Aşk gelince cümle eksikler biter" diyenlerden biriydi Süleyman. O'nun coşkulu Akdeniz yü-reğine de yakışan buydu zaten: ÎH ov Vsd?» ı>;r.it

Ben âşık olduğumda Ellerimi adımlanma göre sallamayı

unutmuştum Sonu yok gibiydi önceleri Oluşlarla ağaçların s; , v Beyaz evlerin önünde

(Age.f187.s.)

Sevdalarının boyutları karşısında da ne denli titiz davransa elbette ki tatmin olamayacaktı:

En berbat aşk şiirlerini ben yazdım Okunmadı yazdıklarım Yalnızdım Yemin ederim

(Age.,188.s.)

O gencecik yaşına karşın, nedense, aklına hep ölüm gelir,boyuna tekrarlar dururdu. Hani beyan olmuşçasma:

Durup dururken simitçi çığlığı gibi Aklıma geldi ölüm Oysa ki benim üniversite kapısında Dökülen yapraklara şiir yazmaktı Düşündüğüm

(Age.,290.s.)

Ve de ölüm onu çiçeği burnunda bulacaktı. Bu kadarını kendisi bile tahmin etmiyordu herhalde.

Yerel sözcüklerin, söyleyişlerin, yer yer halk şiiri edasının da karıştığı yalın bir anlatım. O'nun

çoğu Kıbrıs Türk şairlerinde olmayan en belirgin yanı, dize yapısının sağlamlığıdır. Bunu da hocası Arif Nihad Asya'nın etkisinde kalmasına yo-rumluyoruz.

Çok şeyler borçlu olduğu hocası ondan sonra vefat etti. Ama Boğaz'dan geçen yolculara yolun sol yanındaki köyde bir Süleyman Uluçamgil'in yattığını hatırlatmayı da unutmayacaktı.41

1950'li yılların ikinci yarısında şiirleri gazete ve dergilerde görülmeye başlayan ve bu uğraşını gü-nümüze kadar taşıyanlardan biri de İlkay Adalı'dır. Duygusal, romantik, lirik; yer yer de epik şiir çiz-gisinde, mitoloji karışımı, nostalji kokan, içten,yalın dizeleriyle tanınır:

Sesin nerde Tahtakale fesöD Minik ayakların yürüdüğü sokak Üstünde oynadığım dut ağacı,bahçemiz Aradığım uzun yolculuklarda bucak bucak...

Albümlerin gizinde Trodos Beyaz masum yüzünde mutluluğum Ve saçlarımda on beş yaşımdaki lodos Limasol'un şarabıydı içtikçe soluduğum...

Yitik sabahların Lefkoşa'sı -.^kck-::; / Ayak izlerimi gördüm yollarında Okul önlüğüm, beyaz yakam, çocukluğum Annem, babam, kardeşlerim Hepsi bir yanda, son bir yanda sevgilim...

Baharın düştüğü pembelerde kaldı Mavi denizleri Larnaka'nın Zaman doludizgin yol aldı Nostalji hep içinde kaldı o açmaz kapının...

(Kıyıdaki Ağaç, 11. s.) > " ■.■;;.».■»>•

Kıbrıs Türk şiirinde ulusal temalar, soyuta açı-lımlar, toplumsal yönelmeler sürüp giderken aşkı, sevgiyi şiirine temel alan Kâmil Özay; 1950'li yıl-ların ikinci yansından başlayan edebiyat uğraşını günümüze değin sürdürenlerdendir. Yüreğindeki insan sevgisi dizelerine yansımıştır Kâmil Özay'ın; çevresindekilerin mutluluğu onun da mut-luluğudur. Bu yüzdendir ki çevresine mutluluk da-ğıtmayı, adeta yerine getirilmesi gereken bir görev sayar. Mutluluk Buketleri şiiri şöyle başlamaktadır:

41. Orbay Deliceırmak, Süleyman Uluçamgil, Bütün Eserleri, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, 15,1989.

Page 21: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

z KIBRIS TÜRK EDEBİYATI - 203

r Mutluluk sahlsaydı keşke, Pazarlarda.

M Yüz bin, milyon kere, % Milyarder olurdum o zaman. « > Yüzlerce buket yaptırırdım, ,k Dalardım insanların arasına. t Her gün yapardım bu yolculuğu, Usanmazdım, Yorulmazdım asla.

(Sevda ile Bulut, 8. s.)

Lefkoşe ile Söyleşi şiirinde nostaljik bir tut-kuya kapılır. Çocukluk günlerinin Lefkoşe'si gö-zünde tüter. Ne ki bu kent de değişti hepten. Kâmil Özay başkaldırır bu değişikliğe:

Ne oldu sana Lefkoşa, Büyüdün, Değiştin çok. • >ı Utanç oldu küçük evlerinde yaşamak, Yaşlılara kaldı parklarda oturmak. Savaş şarkıları aldı, fi

Yanık türkülerin yerini. Si Sen de uydun,

Değişen dünyaya. ti Yağmurları çekmez oldu toprakların, n Sevgiler bulunmaz oldu sokaklarında, ,: Tül perdelere kavuştun.

-, (Age.,26.s.)

Yukarıdaki örneklerde de görüleceği gibi, şair, imgelere yüklenmeden yalın, pürüzsüz bir dille kurmaktadır dizelerini.

î IV. Ulusal Direniş Dönemi (1965-1974)

1955-74 dönemi Kıbrıs Türkleri için yaşamsal olaylarla doludur. Bayraktar'ın, Canpolad'ın, Namık Kemal'in sıcaklığıyla yetinilecek günler ge-ride kalmış, Rum tedhiş örgütü Eoka'nın 1 Nisan 1955'te silahlı eylem başlatmasıyla, iş başına düş-müştür. O kargaşa ortamında Üner Ulutuğ'un Uta-nan Çiçek (1958) adlı şiir kitapçığının yayımlandığı görülür. Üner Ulutuğ daha sonra tiyatroya yö-nelecek; çağcıl Türk sahnesinin temeline oyuncu-yönetmen-yönetici kimliğiyle, ilk harcını koyacaktı. Sömürgenlerin Ada'dan çıkıp gitmesini yalnız Rumlar değil, artık Türkler de istiyorlardı; ve her

iki kesimden çok kısıtlı bir çevre dışında bu istek Rum-Türk bütün halk tabakalarına yayılmıştı. Kı-saca sömürgenler Kıbrıslılara ağır gelmeye baş-lamışlardı artık. Osman Türkay sonlarının gel-diğini şu dizelerle ortaya döküyordu:

Uzun sürmez yorgunluklarım İçimde tunç tanrıları var ya, Büyük gözlerimin aydınlıkları Kırar son zincirini Spartaküs Çok gördüm süngü uçlarından damlayan ■ kandaki sevinci

(Beşparmak dergisi, Lefkoşa, 16.6.1960)

Kutlu Adalı, kendisiyle ilgili bölümde de-ğindiğimiz gibi yine o günlerde yazdığı Tutsak Ba-ğırtı (Uyarı dergisi Lefkoşa, 5 Ağustos 1960) şi-irinde İngiliz bayrağının gönderden indirilip yerine Türk bayrağının çekileceğini düşler. Ama bunun önkoşulu da bu topraklarda direnip kalmak, dal-budak salmaktadır. Halbuki içerdeki olumsuz ko-şullar özellikle gençlerimiz göçe zorlamaktadır. Özker Yaşın, Gitme Oğul şiirinde, Kıbrıs toprağı ağzıyla gençlere şöyle sesleniyor:

Oğul gitme Beklediğim özgürlük şarkısını Traktörünün homurtusunda işiteyim Beni fethetmek için can verenlerin Kemikleri sızlamasın yüreğimde Gitme oğul, Kucağımda yatanlar Senin deden, senin baban, senin kardeşin.

(Kıbrıs Benim Vatanım, Canım Kıbrıs'ım, Gitme Oğul, 1960,28. s.)

Nasıl olmasa, diyor toprak, mutlu günlerin gelmesine pek az kaldı; oğul, benim nabız atış-larıma kulak ver de atalarının çağrısını duy:

Ben ki yüce sancısı içindeyim, Bir mutlu çağı bekleyişin, Duy damarlarımda akan gürül gürül sularda Atalarının çağrısını Duy iliklerinde Daha güzel, daha şirin, daha özgür Yeni bir vatan yaratmanın lezzetini.

(Age.,29.s.)

Page 22: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

204 TÜRK EDEBİYATLARI:

Göç hazırlığında olan insanlarımızın karşısına, bir başka şair, Fikret Demirağ da işaret parmağını sallarcasma şöyle dikilir:

Londra'ya mı, Sidney'e mi Bu yolculuk nere yeğenim nere? Nasıl çürümüş Kıbns umudun, Nasıl dökülmüş sevincin yere.

Ve uzun bekleyişlerin, özlemlerin sonucu 82 yıl sonra tekrar Ada'ya ayak basan Mehmetçik'i Özkan Yaşın, Bayraktar'ın ağzından şöyle karşılar:

Merhaba asker, Mehmedim, merhaba! * ' -•> Uğurlu ayağın bastı ya tekrar . • - Kıbrıs toprağına Mezanmda rahatım gayrı " • -i

Ama iş bununla biter miydi? Bu toprağı biz-den koparıp almak isteyenler uğraşlarını hâlâ sür-dürüyorlardı - düne oranla daha bilinçli, daha hızlı hem de. Demek ki topraklarımızı korumaktan başka bir seçenek bulunmuyordu karşımızda. O halde?

Özkan Yaşın'ı dinleyelim:

Bitmedi kutsal savaş Henüz gerçekleşmedi özlemimiz Şehitlerimiz üstüne Bayrağımızın üstüne and içmişiz Bitmedi kutsal savaş... bitmedi Kut-sal Sa-vaş Bit-medi.

Nitekim bu uyarıdaki şairin"haklılığını 40 ay kadar bir süre sonra sökün eden 1963 Kanlı Noel'i bize gösterecekti. Sonrası \0 yılı aşkın bir bekleyiş... Bu sürenin her günü Kıbns Türkü'ne yıl kadar uzun gelir, çok olaylar yaşanır, çok acılar çekilir; ve de bunlann tümü şiirlerle öykülerle, oyunlarla, ro-manlarla, anılarla, edebiyatımıza yansır. Artık bütün umutlar Türkiye'de... Geldiler-geliyorlar diye avunup dururken; Birinci Büyük Savaş'ta yurt savunması için Çanakkale'ye koşan yükseköğretim gençliği gibi Dillirya bölgesindeki köylerin sa-vunmasını üstlenmek üzere Erenköy'e çıkan Kıb-rıslı üniversite öğrencileri soykınmla karşı karşıya

kalınca, Garantör Devlet kimliğiyle Türkiye Cum-huriyeti hükümeti, uyarılara kulak bile as-mayanlara, kendinden başka iki garantör devletin yan çizmesi de eklenince saldırganlan tek başına durdurmak zorunda kalacak ve 8-9 Ağustos 1964'te Türk uçaklarını Kıbns semalanna gönderecekti. Ama, içinde bulunulan koşullar yüzünden bu ka-darla yetinmek durumunda kalınır. Geldi ya bir kez, Türkiye'yi bekleyişler hummalı bir tutku halini alır arük. Oktay Öksüzoğlu (Kıtlık Tarlaları, 1966), Orbay Deliceormak (Dumdum 1965 ve Dokuzu Beş Geçe, 1967) gibi şairler /yazarlar sabırsızlıklanna serzenişlerini de ekleyecek kerteye gelirler, işte Mehmet Levent'ten bir dörtlük:

Kuzey rüzgârlan mermiler gibi Deler geçer yüreğimizi Mermiler bir başka öldürür Kuzey rüzgârlan bir başka öldürür bizi

(Bir Uçtan Bir Uca, 20. s.)

Erenköy'ü konu edinen şair/yazarlanmızm yanısıra orada bulunan öğrenci-savaşçılar da kendi yaşamlarını, iç dünyalarını, özlemlerini dizelere, yazılara dökmüşlerdir. Süleyman Uluçamgil'in Bir Şehitten Seslenişler (1964), Hüseyin Laptalı'nm Erenköy Sürgünleri (1966), Raşit R. Şoföroğlu'nun Harp akşamlan (1967) bunlardan sadece birkaçıdır. Yine erenköy mücahitlerinden Erol Tevfik'in Eren-köy'de Akşam, Ali Ertuğrul'un Senin için Kıb-rısım'ı, Hünalp Ali'nin Erenköy Marşı, Alkan Şefik'in aynı adı taşıyan şiiri, İsmet Dağlar'ın Önce İstiklâl, Sıtkı Bilmen'in Erenköy Santralı, Hüseyin Gazi'nin Erenköy Geceleri, Âdil Alkan'ın Ümitler Dünyası... dizeleri; bir umudun, bir özlemin ve düş kınklıklarınm yansımalarıdır. Öğrencilerin Eren-köy çıkarması arkada şehitler bırakarak iki yıl sonra bir vapur gönderilip, Türkiye'ye geri alm-malanyla noktalanacaktı. Kıbrıs şehitlerinin adeta simgesi sayılan Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel hak-kında Kıbns ve Türkiye'de pekçok şiirler ya-zılmıştır. Bu şairler arasında Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Arif Nihad Asya da vardır.42

Küçücük bannma merkezlerinde düşmanla adeta burun buruna yaşanılan yerlerden biri de Li-masol idi. O günlerin olaylarını, içlerinden biri ola-

42. Harid Fedai, Kıbrıs Türk Yazınında Mizah ve Yergi, Yeni Kıbns, Lefkoşe, Kasım 1986 - Şubat 1987; Kutiu Adalı, Kıbns Türk Ye-nidüzen gazetesi, Lefkoşe, 9-12-14-16-19-21 Eylül 1995

Page 23: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

-KIBRIS TÜRK EDEBİYATI- 205

rak, Bener Hakkı Hakeri, Üç Kere Limasol (1964), Limasol Türk Savunması (1964) ve İkinci Plevne Sa-vunması (1965) gibi kitapçıklarda şiir ve des-tanlanyla dile getirmiştir. Yine • Kutlu Adalı'nın Köprü (1960) ve Şago (1970) oyunları da direnişin iki ayrı belgeselidir.

Bir başka Kıbns'lı, Konur Alp, Beş-parmak'lardaki mücahitlik günlerinin esintisiyle oluşturduğu anı-öykü kitabı Kıbrıs Ane-monlan'nda (1966) Lefkoşe'nin Kanlı Noel sonrası mücahitleriyle savaş ortamındaki halkın ya-şamından ilginç kesitler vermektedir. îkinci bir anı-öykü kitabı Küçük Dünya da (1967) gazeteci Eşref (Nidai) Çetindin kaleminden çıkma. Çetinel, bir avuç Kıbns'lı Türk halkına psikolojik ve yaşam fel-sefesi yönlerinden irdelemeler getirir; bu bir avuç halkın yazgısında dış güçlerin etken olmasından rahatsızlık duyar; ama yine de hayatın sür-dürülmesi için bir umuda olan gereksemenin bi-lincindedir ve de onu hep canlı tutar.

Bütün olumsuz koşullara karşın yine de genç-ler yapıtlarını kitaplaştıracak olanakları bulmayı da beceriyorlardı. Sözgelimi, Erdoğan Saraçoğlu şiir kitabı Oydaşlar'ı 1966 yılında yayımlar. Sa-raçoğlu'nun daha sonraları, yükseköğrenimini ta-mamladığı 1972'den bu yana da halkbilimi araş-tırmalarına ağırlık verdiği görülecekti.

Yine bu arada yerli basında şiirleri gö-rülenlerden biri de Mehmet Şemsi (Akanyeti) idi. Akanyeti daha sonraları şiirlerini bir kitapta top-layacağı gibi bir de roman yayımlayacaktı.

Yarmsızlık adlı romanı (1977) Kıbrıs insanının yaşamından, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ön-cesi/sonrasından kesitler içermektedir. Roman bu topraklar uğruna can veren Orhan, Zübeyir, İb-rahim, Hilmo, Bekir dayı ve İzzet (Kombos) ağa-beye adanmıştır.

1967 yılının Kasım ayma girildiğinde küçük küçük barınma merkezlerinde birbirlerinden, Tür-kiye'den ve dünyadan kopuk bir yaşamın olumsuz koşulları sürdürülüyordu. Ama Erenköy'de hız-larını alamayan saldırganlar bu kez 15 Kasım 1967'de Larnaka ilçesine bağlı geçitkale ve Boğaziçi köylerine yüklenecekler; ancak Türkiye'nin savaşı dahi göze alacak bir tavır takınmasının kesinlikle anlaşılması üzerine geri çekilecek; korkunun ge-tirdiği göstermelik bir tür yumuşama politikası sü-recine gireceklerdi. Bu saldırı dolayısıyla yaralı ve yaşlı bir mücahidin üzerine benzin dökülüp ya-

kılması olayı Ümit Yaşar Oğuzcan'a Geçitkaleli Mehmet Emin Destanı'nı yazdıracaktı. -«p Olayın arkasından dış dünya ile ilişkiler çok azla başlayarak gittikçe artma gösterir. Böyle bir ortama gerçekten susamışlık vardı. 27 Mayıs 1960 İh-tilali'nin getirdiği özgürlük ortamında Türkiye'den edebiyat yansımalarının sonuçları, biraz geç dahi olsa, Kıbrıs'ta henüz daha yeni yeni algılanmağa başlayacaktı. Sözgelimi, kitapları yeniden basılan, onu yeniden keşfeder gibi üzerine eğinilen Nâzım Hikmet'in şiirleri ve düzyazılarıyla Kıbrıslılar ancak 70'li yıllara merdiven dayadıklarında ta-nışacaklardı. Halbuki yirmi yıl kadar önce, 1950'lerin başlarında bir ara Nâzım Hikmet'in Kıb-rıs'a geleceği söylentileri üzerine Türk basını kı-yameti koparmış, onu asla kabullenmeyeceklerini haykırmışlardı.

Türkiye'de öğrenci olaylarının başlaması da yine bu döneme rastlar; ve Kıbrıs'taki düşman çem-berini yarıp yükseköğretime başlayan Kıbns'lı öğ-rencileri bu olaylar büyük ölçüde etkilemiş, sa-natçıların toplumcu bir bakış açısı edinmelerinde yardımcı olmuştur. İçinde yaşanılan koşullan ede-biyatımızı nitel açıdan olumsuz yönde etkilese dahi şiiri, düzyazıyı bu düzeyde tutabilmek bile basan sayılmalıdır. Yine, sanatçılarla ilgili bölümlerde önce de değinildiği gibi söyleşi ya da Dokuz Mart Diyalogu (1968), Çirkin Politikacı Pof (1969), Hay-vanistan (1969), Sancılı Toplum (1970), Nasrettin Hoca ve Kıbns (1971) ve Hödükname (1971) tü-ründen özeleştiri, mizah, taşlama kitaplan hep bu dönemin ürünleridir.

Öte yandan, kendi çizgilerindeki şiirleriyle be-lirginleşmeye başlayan İlter Veziroğlu (doğ. 1941), Oktay Öksüzoğlu (doğ. 1941), Yılmaz Hakkı Ha-keri (doğ. 1944), Mehmet Levent (doğ. 1946) ve Şener Levent'i de araya ekleyerek bu dönemi ka-patıyoruz. :yXV'iT fvfr,,; ,!jff,T,-" ; ' . ' , ,

V. Yeni Arayışlar Dönemi (1974 -) Ve hiç beklenmedik bir anda 15 Temmuz

1974'te Yunanistan cunta yönetiminin Kıbns'ta yaptırdığı darbe 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı'na alan hazırlar. Böylesi bir özgürlük or-tamını Kıbrıslılar nicedir düşlüyorlardı. Umut tar-laları birdenbire gelinciklerle dolmuştu. Ya-şanılanları, birikimleri evrensel insan değerleriyle birleştirme süreci başlar edebiyatımızda. Direnç

Page 24: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

206 TÜRK EDEBİYATLARI ■.

arthncı, Anavatan, Mehmetçik, bayrak özlemini dile getiren şiirler/düzyazılar gerilerde kalmıştır artık. Sanatçılarımız şimdi evrensel boyutlarda ara-yışlar sürecini yaşamaktadırlar.

Barış Harekâtı'nın arkasından Gazioğlu'nun Kıbrıs'ta Aşk ve Barış (1975) romanı yayımlanır. Romandaki olaylar 1963'ten başlayarak 1974'te ta-mamlanan süreç içinde geçer. Kahramanlarından Dr. Aral bir şehit çocuğudur; yabancı asıllı eşi Tanya ile Kıbrıs'ta bulundukları sırada 20 Temmuz Harekâtı başlayınca Türk birliklerine katılıp savaşa girer, Tanya ise İngiliz üstlerine sığınır. Barıştan sonra da yeniden kavuşup tozpembe umutlar için-de Kuzey Kıbrıs'ı vatan tutacaklardır.

O'nu Özker Yaşın'm Girne'den Yol Bağladık (1976) romanı izler. Romanın adı Barış Harekâtı'nın simgesi sayılan, Yasemin Kumral'm eşsiz güzellikte seslendirdiği, o günlerin sevincini dillendiren şar-kının sözlerinden alınmadır. Roman 1974 öncesi ve sonrasının konularını işler; bizi bugünlere ulaş-tıranların, bu uğurda canlarını verenlerin hep ya-şanlmalarını ister; çarpıklıklara, vurgunlara, soy-gunlara değinir; kısacası devlet olma aşamasındaki acemi ellerin savrukluklarına, yalpalamalarına ışık tutar. Aynı yıl Çetin Kasapoğlu'na ait Sevgiyi İkiye Böldüler romanının yayımlandığını görürüz.

Daha sonraları, 1980'li yıllarda, Lefkoşe Be-lediyesi, edebiyatı teşvik maksadıyla bazı ya-rışmalar düzenlemiş, derece alan eserlerden bir bö-lümünü de kitap haline getirmiştir. Bunlar sırasıyla hikâye (1983), oyun (1984) ve roman (1985) dal-larındaki yarışmalardı.

1983 yarışmasında 35 eser arasından derece ve mansiyon alan yedi hikâyenin ad ve sahipleri, sı-rasıyla, şunlardır: Sokakta Bir İnsan: Çetin Ka-sapoğlu, Dulun Oğlu: Mustafa - Gökçeoğlu, Na-renciye Toplayıcıları: Sabahettin İsmail, Bilgilerini Sırtına Yükledi: Bekir Kara, En Güzel Maviler Pi-casso'nun: Özden Nâzım (Serak), Saliha Teyze: Salih Öztoprak, Bu Şehrin Anılarındaki Adam: Ali Nesim.43

Bu etkinliği, kişisel çabalarla, başka hikâye ki-tapları izler. Sözgelimi, Timur Öztürk'ün Birşey Var (1983), Oğuz Yorgancıoğlu'nun Sana Bir Hikâye Anlatayım mı? (1984), Mustafa Gök-çeoğlu'nun adını ilk hikâyesinden alan Dulun Oğlu

(1985), Özden Selenge (Serak)'m Çiçeklenemeyiz Biz Erik Ağacı (1987), Geceye Açar Gecetütenler (1993) ve Fincandaki Kraliçe (1993) ile Ali Nesim'in Şahmaran'ı (1989) bunlar arasındadır. Bekir Kara ise oyunlarından üçüncü, daha sonra da hikâyelerini kitap halinde yayımlayacaktır.44 Hikâye kervanına katılanlar arasında Özden Selenge (Serak)'tan başka bir ressam daha vardı: Nilgün (Güney) Kozal (doğ. 1952). 1992 yılında yayımladığı "Başka Bir Yerden" adlı hikâye kitabında şöyle bir takdim yapar:

"Beyaz saçlı kızıl kadın aslında bir ressam. Re-simle öykü arasındaki köprüsü ruhu oldu. Ke-dilerinden en çok Mis'i sever. Anneannesinin surlar içindeki cumbalı evini, bir de masallarını unu-tamıyor."

Ve de şu cümlelerde ressam olmanın verdiği donanımla insan ruhunun gelgitlerini gö-rüntülemekte: "Renk, biçim, çizgi, leke, doku... Ağızdaki tat, kulaktaki ses, korkular, dokunuşlar... Kaçamak görünümler, anılar, umutlar... Bitmiş olanla gelecek... Dolularla başlar, boşluklar, yarım kalanlar. Çocukluktan getirdiğimiz, daha doğrusu oluşumun ilk gününden gelen merakımız. De-ğiştirme, kurup bozma, yıkıp yapma tutkusu ve se-rüven. Tabii ki sevgilerle aşklar... Bir de zamanla mekân arasındaki saydam ilişki; ama önemli olan ne!.. Mavi renkli kır laleleri var orda. Bir de deniz kokusu..." (Arka kapak).

Son yılların gazete sayfalarında sık sık ya-yımlanan özgün hikayeleriyle dikkati çeken, bir başka adı Özben Aksoy'u (doğ. 1946) da buraya katabiliriz. Kısa hikâyelerinde Limasol-Baf kırsal kesiminin ağız özelliklerini sağlam kurgulu, renkli içerikli, akıcı bir üslupla dile getiriyor.

1984 oyun yarışmasında birinciliği kazanan Ermişliğin Ezgisi, Sami Alhun'un dört perdelik oyunu olup tarih boyunca insanlar ve olaylar ara-sındaki karşıtlıkları sergiler. Oyundaki olaylar; 1. ve 2. perdelerde İ.S. 1. yüzyılda, 3. ve 4. perdelerde ise ondan iki bin yıl sonraki zaman diliminde geçer.

İkinci sıradaki Filiz Naldöven'e ait Köşede Dur-mak oyunu, alınteriyle yaşamını kazanmak isteyen bir aile bireylerinin birbirleri ve çevre ile olan uyum-suzluklarını sergiler. Üç perdelik ve ilki 2 olmak

43. Öyküler-83, Lefkoşe Belediye Yayınlan, Lefkoşa, 1983. 44. Toplu Oyunlar I, Lefkoşa, Aralık 1994.

Sular Ölümsüzdür, Öyküler, 1996.

Page 25: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

: KIBRIS TÜRK EDEBİYATI- 207

üzere sıra ile dörderden toplam on sahneden oluşmuş oyun, Belediye Tiyatrosu'nca sahnelenmiştir.

Üçüncü gelen Sabahattin İsmail'in Grev adlı oyunu ise 1948 yılında bir Amerikan şirketi CMC'nin çalıştırdığı Karadağ(Lefke)'daki maden ocağında ilk kez 1948 yılında yer alan maden iş-çilerinin grevini konu edinir. İki perde, altı sahnelik oyunda yazar; o günleri yaşayanlardan edindiği bilgi ve izlenimleri evrensel bir bakış açısı pers-pektifinden anlatmağa çalışır. Bu grevle işçiler ilk kez haklarını aramanın ve sendikalaşmanın şart ol-duğu bilincine vanrlar. Ama yansı yine güçlü olan kazanır. Yazar, 15 yıllık maden işçisi Hasan Kalfa'yı oyunun bitimine doğru şöyle konuşturur: "Biz grevi kazandık ama özgürlüğümüzü henüz elde edemedik. Bunun tek yolu da İngiliz ve Amerikan sömürgenlerini güzel adamızdan atmaktan geçer."

Oyun çalışmalarına Özden Selenge (Serak)'ın yayımlanmadığı halde son yıllarda Lefkoşe Be-lediye Tiyatrosu'nca başarıyla sahnelenen aşa-ğıdaki eserleri de katmalıyız: Ağustosböceklerini Unutma, Annem Niçin Miyavladı, Kim Bu Adam?, Sevgi Gülü, Karayılan, Pi ile Pan.

[Bu etkinlikten daha önce 1973'te Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 50. yıldönümü do-layısıyla Gençlik, Spor ve Kültür İşleri Dairesi bir 'Ulusal Sahne Oyunları Yarışması' açmış ve en çok beğenilen beş eseri kitap halinde yayımlamıştır.45

İlk beş dereceye giren oyunların adlanyla yazarları şunlardı:

- Melek Değilmiş Komşulanmız, Ahmet Tolgay. - Ana, Üner Ulutuğ

\-A - Emellerin Uğraşı, Bekir Kara -o; - Fatma Çavuş, Özden Selenge :; ur nrj - Tutsaklar, Bekir Kara.]

Lefkoşe Belediyesi'nin 1985'te açtığı üçüncü yarışma ise, roman dalında edebiyatımıza iki eser kazandırır: Sabahattin İsmail'in Savaşların Göl-gesinde (1985) romanı46, Kıbrıs insanının yarım yüzyıllık savaş içinde geçen serüvenidir. 1930'lu yıllardan başlayan olaylarla; 1931 Rum İs-yanı'ndan, İkinci Büyük Savaş'tan (1939-45), 1 Nisan 1955 Eoka silahlı eyleminden, 1963 Kanlı Noel'inden ve 1974 Barış Harekâtı'ndan geçerek

1980'lere dayanır. Sami Alhun'un (Erdal S. Bodamyalı) Uyum-

suzlar romanı ise savaşlardan suçsuz insanların nasıl etkilendiğini; ne bir yana ne de öte yana hal-lerini anlatamadıklarını, başka deyişle, iki arada bir derede kaldıklarını konu edinir: Rum kızı ile evli Bahadır, köyünde bir zengine ait çiftliği işleterek yaşamını kazamaktadır. Ancak toplumlararası çar-pışmaların başlamasıyla aile her iki yandan da zarar görür; sonunda evin kadını canından olur.

Fikret Demirağ'm Su Müthiş Savaş Yıllan (1985) adını taşıyan eseri de İkinci Büyük Savaş'a (1939^5) katılan Kıbns'lı bir Türk'ün anılan üze-rine kurulmuş bir romandır. Geçmişten ders alın-ması; dünyanın barışa, sevgiye, adalete olan ge-reksinmesi, romanda verilmek istenen mesajdır.

199O'lı yıllara gelindiğinde İsmail Bozkurt'un iki romanıyla karşılaşırız: Yusufçuklar Oldu mu? (1991) ve Mangal (1995). İkisi de Kıbrıs Türk in-sanını anlatıyor. Bozkurt; olayları, tipleri kendi ya-şadıklarından, çevresinden seçmiş; ne ki onlar tü-müyle bütün Ada Türkleri'nin serüvenidir.

İlk romanda Bozkurt; güney göçmeni bir ai-lenin uğradığı haksızlıkları, uygunsuzlukları; ik-tidardaki partinin yandaşlanna ayırım yaparak sağladığı oîanaklan; yetkiyi elinde tutanlann soy-gunlannı, vurgunlarım; gerçek mücahitlerin nasıl bir köşede elleri bağlı, yürekleri dağlı kaldıklarını; üçkağıtçıların kısa sürede nasıl köşe döndüklerini; hasılı, değer ölçülerini yitirmiş, dört ucunu ko-yuvermiş bir halkın düşe kalka gidişini anlatır. Ro-manın kahramanı Kemal, ödünsüz bir Kıbns'lı Türk yurtseveridir. Öğrencilik yıllarının İs-tanbul'unda başından bir de aşk macerası geç-miştir. Erenköy çıkarmasına Kemal de katılınca sevdiği kızın izini yitirir. Yıllar sonra bir tesadüf eseri Salamis Bay'de buluştuklarında o eski sevgili artık zengin dul bir kadındı. Kemal'e evlenmeleri ve onun İstanbul'a gelip işlerinin başına geçmesi teklifinde bulunur. Ancak Kemal, uzun iç he-saplaşmaları sonucu Kıbrıs'ta kalıp halkına hiz-meti, bu çok çekici dünya nimetlerine karşın, yeğ tutar. Romanda halkımızın örf ve âdetleri, inançlan da yer yer Kıbrıs ağzı ile ve dozunu kaçırmadan ak-tanlmaktadır. Romanla ilgili Kıbrıs Türk basınında

45. Kıbrıs Türk Ulusal Sahne Oyunlan, Ergenekon Yayınları: 7, Lefkoşa, 1974. 46. Lefkoşa Belediye Yayınlan, Lefkoşa, 1986.

Page 26: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

208 TÜRK EDEBİYATLARI ■.

uzun bir eleştiri yayımlanmıştır.47 -• ■■ ■-'-■' * -rf1? S«' f Mangalda ise birinci romandaki Kemal'in yerinde bu kez Mustafa vardır. Olay Ankara'da Mus-tafa'nın öğrencilik günlerinde iki arkadaşıyla bir-likte kaldıkları bir apartmanda geçer. Mustafa; fırsatçı, köşe dönmeye meraklı bir babanın oğ-ludur; ancak babasının bütün önerilerine diklenir, hak bildiği yolda yalnız gider. Ankara'daki ev sa-hibesiyle ilişki kurup onu hamile bıraktığı için her şeye karşın onunla evlenmeğe de hazırdır. Ne ki Afife, Mustafa'nın geleceğini düşünerek evlenme teklifini, delikanlının bütün ayak diretmelerine kar-şın, geri çevirir. Mustafa ise babasının öğrenim ba-hanesiyle onu İngiltere'ye gönderip askerlikten ka-çırma önerisini kabul etmeyecek ye aksine, Kıbrıs'a dönüp askerliğini seve seve, hem de er olarak yap-mak kararıra uygulamaya koyacaktı.

1974 sonrası Kıbrıs Türk şiirinde görünüm nedir?

Serüvenini yeni arayışlarla sürdüren Fikret De-mirağ'm şiirinde eski hüzünler azalır, Akdeniz uy-garlığından esinlenmeler dönemi başlar. Zaten 1974 sonrası yayımladığı beş kitaptan birinin adı da Akdenizli Şiirler ve Aşk Sözleri (1984) dir. Daha sonra yayımlayacağı, kendisiyle ilgili bölümde de-ğindiğimiz, dört dizinin birinci kitabı olan Limnidi Ateşi'nden Bugüne'(1992)de, Kıbrıs'ın bilinen en eski tarihinden bazı kesitleri çağımıza taşımaya ça-lışır. Onu izleyen üç kitapta da yine evrensel bo-yutlar içinde Kıbrıs ve Kıbrıs insanı vardır.

1974 Barış Harekâtı'yla baskılar kalkınca Kıb-rısTürk insanı kendini birdenbire bir 'boşluk'ta bulur. Sömürge döneminin sığ sulannda bir yaşam görüşü oluşturamayan insanların çocukları yeni arayışlara girerken uslarına ilk gelen şey de Ak-deniz uygarlığı olur. Ama bu uygarlığı özüm-semenin ilk koşulu bir kültür birikiminden geçtiği halde genç kuşağın bundan nasibi ne olabilirdi ki? Üstelik dört yüzyılı aşkın bir süre aynı topraklarda yaşadığımız komşularımızla ne kültür ne de dil ba-kımından bir oluşum yaratabilmiştik. Nedenlerini irdelemenin yeri ise burası değildir. İşte bu or-tamda şiirlerinin içeriğinde sergiledikleri ay-kırılıklarla iki kişi dikkati çeker: Mehmet Yaşın ve Neşe Yaşın.

Mehmet Yaşın ilk baskısı 1984 yılında ya-

yımlanan ve 16-25 yaş arası şiirlerinden oluşmuş Sevgilim Ölü Asker kitabında; yılgın şaşkın, kor-kudan tiril tiril titreyen dizelerle çıkar okuyucunun karşısına. Bir yıl sonra ikinci baskısı yapılarak, Kıb-rıs'taki savaşların tüm kurbanlarına adanan kitap, Türkiye'de 1985 Akademi Şiir Birincilik Ödülü / A.Kadir Şiir Ödülü'nü alacaktı. Arka kapağındaki takdim yazısından öğrendiğimize göre de Tür-kiye'de olduğu gibi dış ülkelerde de kitap ilgiyle karşılanmış, beş yabancı dile çevrilmiş, şiirlerin çoğu Türk ve Rum Kıbns'lılarca birer şarkıya dö-nüştürülmüş?! Yine, kitapta "insancıllıkla yurt-severlik, bireysel ve toplumsal yaşantıların somut temeline oturtulup ustaca kaynaştınldığı" ileri sü-rülmekte?!

İkinci kitabı Işık Merdiven (1986)'de, yine, ba-rışı, sevgiyi öldüren savaşa karşı aşın tepkilerle dolu. Birbirlerini izleyen Pathos 1990, Sözverici Koltuğu ise 1993 yılında yayımlanır. Bu ki-taplardaki dizelerde de (günümüz modası) dünya vatandaşı gözlüğü ve (yakıştırma, yapay) azınlık ezilmişliğiyle, başka şeylerin yanısıra, yine Kıbrıs ve Kıbrıslılar vardır. Cinsel sapıklığı şiirleştirmeye çalışan dizelerle karşılar okuyucuyu. 1973'ten 1992'ye kadar yazmış olduğu onbeş hikâyeyi de Soydaşınız Balık Burcu (1994) adıyla yayımlar ve Cevdet Kudret Roman Ödülü'ne layık görülür. Farklı bir biçemde yazılan hikâyelere yer yer Baf ve Dilliga köylerinin tipik konuşmalan karıştınlmış; tümüne de Kıbrıs sendromu egemen kılınmış. Zaten hikâyelerden bir tanesi de Kıbrıs Send-romuna Dikkat (312. s.) adını taşıyor.

Türkiye'de belli çevrelerin -bilerek/ bilmeyerek- körüklediği Mehmet Yaşın'ın tu-tarsızlıklarına, 'çizmeyi aşma'lanna en uzun sabn baba Özker Yaşın göstermiş; bu, sulan bu-landırmaya tutkun, çarpık gidişe belki son verir umuduyla, şiir adına, en yerinde şaşmaz uyarı da yine ondan gelmiştir.48

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin "Özel Kültür Ödülü"nü 1978'de henüz 19 yaşında iken alan Neşe Yaşın ilk kitabı Sümbül ile Nergis'i 1979 yılında ya-yımlar. Çocuklar için yazılmış bu şiir kitapçığını yine aynı yıl Savaşların Gözyaşları (1979) izler. Ki-tabın adına bakarak içindekilerin savaş karşıtı şi-irler olduğunu anlamak kolaydır. Neşe Yaşın'ın üçüncü kitabı Kapılarda (1992) ise; 'papatya tar-

47. Ahmet Peykân, Yusufçuklar Oldu mu, Ortam gazetesi, 7-17.12.1993 48. Bkz. Kızmak ve Acımak, Olay dergisi, 1.6.1979.

Page 27: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

: KIBRIS TÜRK EDEBİYATI- 209

lalarına tanklar girmesin, boksör emeklileri polis olmasın, ceylan bakışlı gence elektrik şoku ve-rilmesin diye onurunu korumak adına dişi biri kap-lan kesileceği' (15-16. s.) gibi dizeler, savaş söz-cüğünden ürpermeler varsa da; bir bütün olarak çile çekmiş, umutsuz, desteksiz genç bir kızın sev-dalı sızlanışları dile getirilir. Hüzünlü çocuk düş-leri içinde anımsadığı annesinin erken gelen ölü-münü yüreğinin ta derinlerinde duyar (75-78. s). Annesinden yalnız kaşlarını değil, gözyaşlarını da miras edindiğini söyleyerek kötü talihine yanar (77. s).

Mehmet Yaşın ile Neşe Yaşın'a ait şiirlerin Kuzey'den daha çok Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye'nin bazı çevrelerinde ilgi gördüğü an-laşılıyor. Ancak bu ilgi bazı tepkileri de birlikte ge-tirmiştir. Sözgelimi, adı geçen şairlerin şiir ve düz-yazılarında Türkiye düşmanlığı yaptıklarını ve sanatsal kimliğinden soyutlayıp yüzyıllardır oluş-turulamayan yapmacık 'Kıbrıs Kimliği' patentli güney komşularıyla bütünleştirme hedefi güt-tüklerini ileri sürülmüştür.49 Yazılarda, bu vesile ile, başka şairlere de göndermeler yapılıyor.

Başka sanatçılara gelince: Kendi kültürel geçmişine duyarlı, araştırıcı

yaklaşımı olan; insancıl, barışçı, özgün bir şiir ya-ratmaya hevesli, genç kuşağın şairlerinden biri de Hakkı Yücel'dir. 1980'li yıllardan bu yana adı Kıb-rıs ve Türkiye'deki dergilerde görülmeye başlayan Hakkı Yücel araştırma yazılarıyla da ta-nınmaktadır, îlk kitabı Acı Sürgün (1986)'deki şi-irleriyle dikkati çekmiştir.

Kendi kuşağındakiler gibi onun çocukluğu/ilk gençliği de silah sesleri arasında geçti:

Çocuktum uzak bir köyden koştum alfabenin ilk sayfasına yürüdüm çocuktum güldüm koştum büyüdüm düştüm silah s esi duydum on bir yaşımda günler geçti uzun çığlığında bir uçurtmanın mavi bir dünya silindi sessizce ılık

gözyaşl ar ımda bir tek o geceleri unutmadım her patlayan silahtan sonra uyumak ı< anamla babam arasında o yer yatağında ,;■ f .-

... uykular ki korkularda bölünürdü sınırlar ve soğuk nöbetler arasında ölümü düşündüm yaşamı tanımadan.

(Akan su, 6-7. s.)

İmge dünyasının zenginliği içinde Kıbrıs sev-gisini, anılarını, izlenimlerini dile getirir. Silahların gölgesindeki ağustosböceklerinin sesinde bile aşk dokunur, barış şarkıları okunur ona göre:

İnce bir nakıştır sevdalar senle dokunur akdeniz ve mavinin eteklerinde silahlar gerilir gölgenizde barıştır şarkınız mutlak okunur

(Ağustosböcekleri, 62. s.)

Kıbrıslıları sorgulaması, hareketlenmeye, bi-linçlenmeye yürüklendirmesi de yine çelebice ve inceliklerle doludur:

ey yakası açık adalı kendine uzak duran cesaret kökün hangi çağda filizlenir düşler hangi sürgünde bitecek

... ey suları sığ aydınlık adalı gülüşünü yere koy kırılmasın : ve yürü perdesi yırtılan ufuklara kendini ara her bıçağın ucunda

(Yaralı Toprak ve Onlar, 67. s.)

'1974 kuşağı' yakıştırmasıyla bir bütün halinde görülmek istendiği bu 'şairlerin' tek benzer yanları, bizce, yaşıt olmalarından öteye geçmez. Hakkı Yücel'in şiiri bu inancımızı daha da pekiştirmektedir.

Şiirin uzun sayılan yolculuğunda dikkati çe-kenlerden biri de Feriha Altıok'tur. İlk şiir kitabı Fidancığm Çilesi (1985)'nden sonra peşpeşe sıralar yapıtlarını: Hele Bir Düşün, 1987; Şiirle Söyleşiler, 1991; Adı Aşka Çağrılı, 1993; ve Gözleri Sen Kuş, 1994'te yayımlanır.

Feriha Altıok'un nostaljiye, doğa sevgisine göz kırpan dizeleri barıştan yana; sevgi, umut ve coşku yüklü. Yüreği, kendinden çok, insan sevgisi için çarpmakta:

49. Hüseyin Mümtaz, 1974 Sonrası Kıbrıs Türk Edebiyatında Türkiye Düşmanlığı - 79-93. ss.,

Page 28: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

210 : TÜRK EDEBİYATLARI ■.

on sekizi yaşının hovarda rüzgârıyla sevdalandık da

tutsağı olmadık bencilliğimizin tutup da elinden sevdiğimizjn kapanmadık ruhumuzun fildişi kulesine dokuduk umudu acının ilmikleriyle direncin

gergefinde ve örttük sevdamızı duvak yerine

(Fidancığın Çilesi, 85.s.)

Bu, insan sevgisiyle dolu delişmen yüreğin çuv pmışlan çoğu dizelere egemen. Zaten kendini şöyle tanıtır Feriha Altıok:

Bir küçücük beden getirdim bu dünyaya bir de büyük yürek bir de deli yürek ne demek ayıklamak seçmek • yalnız bir kitap okudu yüreğim hep sevmek

(Age., arka kapak)

Bu yürek ak şiirler saklar, çocukların mutlu bir dünyada doğmalarını düşler. (Age., 43,65. ss.)

Gözleri Sen Kuş'ta; gözlerini açtığı Doğancı (Elye) köyünde geçmişi ve içinde bulunduğu or-tamı sorgular -aşka çileyi, kadına hüznü ya-kıştırarak- düş ve imge dünyasından damıtılmış sözcükler eşliğinde. Yalnız, bunlar şiir değil; ama, şiir tadında düzyazılar, esprilerdir. Önsözünden öğreniyoruz ki, kendisi son zamanlarda Türk ve Batı edebiyatından bol bol düzyazı örnekleri oku-muş ve belli ki onlara özenmiş. Kitabının satır ara-larına yer yer dizeler, şarkı-türkü sözleri ve Ne-ruda, Andre Gide, Kafka, Tagore...dan alıntılar serpiştirerek... Yine burada da aradığı aşk, yü-reğinin boyutunu aşıyor, zamanın sınırını zorluyor olmalıydı:

"Ben de ruhumun ibresini bulup öyle bir ayar-layacaktım ki aşka; dünyanın en çılgın âşığı ben olacak, bu aşkla aşk destanları yaratacaktım, dün-yalar durdukça duracak...

"Kimbilir, belki de bir milyon yıl sonra âşıklar, benim aşk destanımı okuyup okuyup ken-dilerinden geçecek... yeniden yeniden aşka dü-şeceklerdi..."

(Gözleri Son Kuş, 65. s.) ■ ■ ■ ■ ; . J İ , : , , , 4

' 1980'li yıllarda şiirde yeni arayışlarla yola çıkan bir başka ad ise Filiz Naldöven'dir. Şiirleri Kıbrıs ve Türkiye'nin türlü gazete/dergilerinde gö-rülen Filiz Naldöven'in ilk şiir kitabı Sevgiden Doğma, 1987'de yayımlanır. Kitabında imge yüklü, felsefe serpintili, sözcüklerin seslerinde oyunlar, tı-nılar arayan dizelerle, yürekli söyleyişlerle dikkati çeker:

Hangi tele vurursan vur şarkına al beni ı:ti t

tamamlanırsın ince anlamlı bir notayım sesine çoğalt yankılanayım

Biraz açlığım biraz yalnızlık hüznüm az umudum köşede kalmış ~* şarkına al beni önce yola koyulayım

Gül damlası,gülme damlası '' bardak dışından akıp kalacağım masalarda silip götürecekler dudağına al beni...

(Sevgiden Doğma, Şarkına Al Beni, 52. s.)

Yaratılalı beri doğa'nın kadına yükledikleri de şöyle sıralanır:

Çöreklenince akşam koyusu yapayalnızlık en akıl almaz öyküsünü okur kendine sokak taşı da olsa zümrüt taşı da ayrımlıdır bir yıl üstü bir canlı üç boyutunda hapsolmuş doğurgan küre kendinden beklenenlerle bekledikleri * ' şeytanca tuzaklaşır içindeki gemide birincil doğası üretmek kabul kılınmıştır ikincil sıcak dokunmalara ılık sarılmalara doğası red kılınmıştır ortaklaşa.

çamurdan hem de çamurun kaburga kemiğinden varolma adı dışı adı kadın adı insan

(Age., Çamurun Kaburga Kemiği, 53. s.) i ı -I

Genç şairlerle konumuzu sürdürüyoruz: İngiltere'yi, orada ekonomi öğrenimi yaparken; Afrika'nın gerçek yüzünü ise görevle gittiği Zambiya dolayısıyla tanıyan Pertev Raşit (doğ. 1958) yaban ellerde "şiirini ve Kıbrıs'lılığını ya-nında muska gibi taşıdığını" söyler, ve "evrensel nefese ancak kültür, ve dili aşacak bir güçle ula-şılabileceğine" inanır.

Page 29: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

zKIBRIS TÜRK EDEBİYATI- 211

Dizelerinde dinsel söylemlere, Kıbrıs'ı konu alan şiirlerinde ise yerel sözcük ve deyişlere yer verir.

Bülent Fevzioğlu (doğ. 1959) gazete/dergilerde çalışarak deneyimler kazanmış, kendi kendisini ye-tiştirmiş çok yönlü bir sanatçı. Sözgelimi, Tür-kiye'de açılan Orhan M. Anburnu Senaryo Ya-rışması'na katılmış ve "Su Çürüdü" adlı oyunuyla birinci gelmiştir. Şiirinin bir çizgisinde de yergi/ taşlama denemelerine girişir.

Liseyi bitirdikten sonra dış ülkelerde geçimini arayan gençlerden biridir İbrahim Çangar (doğ. 1960). Kendi sanat görüşünü şöyle açıklar: "Sanat şo-venizme ve emperyalizme karşı olmalıdır, insanın insana değer verdiği, üretim ve tüketim ilişkilerinin dengelendiği enternasyonal bir dayanışma sağ-lanmalıdır. Dünya genelinde ezilen sınıfların kül-türüne sahip çıkmalı; insanlığı dil, din, ırk ayrımı ol-mayan bir yere götürmelidir. Kıbrıs özelinde ise umutsuzluğun yerine umudu, teslimiyetin yerine kavgayı, entegrasyon ve asimilasyonun yerine tam bağımsızlığı, uzlaşma ve pastadan pay koparma ye-rine, ezilen sınıfların yanında yer almayı ve onların kültürüne sahip çıkmayı koymalıdır."

Bu genellemenin Kıbrıs gerçeğine ne ölçüde uyup uymadığı söz götürür; ama, geçmiş kuşakların ihmali yüzünden genç sanatçıların donanımsız kal-dıkları, eksikli yetiştikleri söz götürmez.

Şiir konusuna gelince: Şiir, herşeyden önce 'şiir' olmalıdır; diyecek ve usta bir şairimizden şu alıntıyı yapmakla yetineceğiz: "... Şiir hem şiir olmalı, hem de okunmalı, okunabilmeli. Yeni araştırmalar yap-mayalım demek istemiyorum. Şiir asıl bu gözüpek araştırıcılarla gelişir. Ne var ki sonunda tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer yine kürkçü dükkânı; di-yeceğim, halkın beğenisi olmalı."50

1980'li yıllarda adı duyulmaya başlayan Ümit İnatçı (doğ. 1960) kendi gözüyle şiirlerini şöyle de-ğerlendirmektedir: "Entel yönden yeterince ye-tişmemiş bir sanatsal duyar(lı)lıkla yazdığım ilk şi-irlerim; son yazdıklarımla yorgun, figüratif bir sembolizmden kurtularak gerçeküstü bir boyuta ulaştılar. Bu boyut, nesnel gerçeğin özüne aykırı zorlamalarla us-dışı bir mekâna dönüştü. Bu mekân zamandan yoksundur; ve hiçbir çarenin kurtaramayacağı oldu-bittilerin yeridir.

"Ateist ve diyalektik materyalist kimliğimin sal-dırdığı törel ve tinsel değerlerin yanında insanların

özürlü varoluşunu da hedef alan eleştirel yönüm, şi-irle sadece şikâyet eden engelsiz bir dile dönüşüyor. Zaten şiir de budur ya: Tesirli bir ses yakalamak..."51

[Şiirde genç kuşakların arayışları, umut-landıncı oluyor. Güzel, ama, şiiri yeni söylemlere açan, sonsuzlukta kanat çırptıran imgeler neden gözardı edilsindi?]

1991-93 yıllarında yazmış olduğu şiirlerini top-ladığı "Uç Gövdeni Kon Düşüme"de ise sınır ta-nımayan aşın çıkışlar yapar. Örnekleyelim: "...Toplumun bilincine sinen töresel, pseudo-kültürel ve pseudo-moral değerlerin içine etmek is-tedim... Mantıküstü 'kendini bulma' arayışının ku-yusunu kazan duyarsızlığın bir terbiyeye dö-nüştüğü zamanımızda, sözde 'gerçekçi' veya 'romantik' bir anlatım dilinin ne kadar gülünç ol-duğunu farketmek zor değil..." (Ötesöz, 7. s.)

1974 sonrası oluşan uygun ortamda Kıbrıs tra-jiğinden yola çıkarak banş sayıklamaları içinde şiir döktürmeğe çalışanlardan biri de dişhekimi Tamer Öncül'dür (doğ.1960). îlk şiir kitapçığı Günleri Kayıp Bir Çocuk Güncesi'ni 1987'de yayımlar; ikin-ci kitapçığı Şiirdir Dünya'da (1992) yeni arayışlara, fantezilere, ironilere yönelir; 1996'da basılan İ Hora -Seher- da ise Lefkoşe'nin hüzünle karışık nos-taljisini dile getirmeye çalışır.

Ayşen Dağlı (doğ. 1962) küçük yaşta başladığı şiirin peşini inşaat mühendisi olduktan sonra da bı-rakmamış; iki şiir kitabının yaraşıra çocuk şiirleri ve masalları da yayımlamıştır. Dağlı, 'etkilemek ve etkilenmek' olarak özetlediği yaşamsal dengenin iki ucuna çocuğu ve sanatı yerleştirdiğini söyler. Yaşamı, bir anlamda, 'borç ödemek' olarak al-gıladığı için de bu dünyadan aldıklarını yazın ara-cılığıyla yine yaşama karmak çabasındadır.

istanbul Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı mezunu Faize Özdemirciler (doğ. 1964) lirik-protest tavırlı uzun soluklu şiirleriyle dikkati çek-mektedir. Dizelerinde aşk ve barış temalarına ön-celik verdiği gözlemlenir. Şimdilerde İstanbul'da yaşayan şairin türlü gazete ve dergilerde ya-yımlanmış öyküleri, denemeleri de vardır.

Genç şairler dizgesine; uzun yıllar yurt dışında yaşadığı halde şiirden kopmayan Zeki Ali'yi (doğ. 1951), militan şiirlere özenen Cumhur Deliceırmak'ı (doğ. 1951), müzikle şiiri birlikte yürütmeye çalışan Ahmet Okan'ı (doğ. 1952), Nâzım Hikmet'e öykünen

50. Oktay Rifat 1973, Memet Fuat, Çağdaş türk Şiiri Antolojisi, Adam Yayınları, 8. basım,Nisan 1994,37. s. 51. Ümit İnatçı, Sepet içinde Deniz, Şiirler, Lefkoşa, 1991,7. s.

Page 30: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür:

212 : TÜRK EDEBİYATLARI ■.

dizeleriyle Barış Burcu'yu (doğ. 1957), Yıltan Taşçı'yı (doğ. 1957), Kıbns'ın bir türlü bitmek bilmeyen savaş ortamı çarpıklıklarını dizelere dökmeye çalışan Nice Denizoğlu'yu (doğ. 1960) ve şiirlerinde toplumcu ve erotik temaları deneyen Gürgenç Korkmazgil (doğ. 1969) ile Tayfun Yücer (doğ. 1963) ve Mustafa Çelik'i (doğ. 1964) de katabiliriz. [Bunlardan Yıltan Taşçı, milli duygulan yansıtan şiirlerini daha lise öğ-rencisiyken yayımlamış (Haykırışlar - 1974), Kâmil Özay ve bazı öğrencilerle ortaklaşa çıkardıkları Çiğ Damlaları (1984)'ndan sonra halkbilimi araş-tırmacılığına yönelmiştir. Kıbrıs Ağzı Dil Özellikleri (1986) kitabı bu yönelimin ürünüdür.

Farklı Kuşaklardan Farklı Şairler: ^

Farklı kuşaklardan geldikleri halde; -Uzunca bir suskunluk döneminden sonra

1974 ortamında yeniden görünmeye başlayan, -Pek azı dışında ürettiklerini yayımlamayıp

ancak 1974 sonrasının gazete/dergilerinde boy gös-teren,

- Başka etkinliklerin yamsıra şiire geç (1980'li yıllarda) el atan; ya da

- Uzun uğraşlar sonucu kişiliğini geç bulmuş aşağıdaki sanatçıları bu bölümün kapsamına al mayı uygun gördük:

Mehmet (Tahir) Doluner (doğ. 1930): 1940'lann sonlarında başladığı şiiri 20 yıllık bir süre yurt dışında yaşadığı halde bırakmayan Mehmet (Tahir) Doluner; toplumsal eleştiriyi temel alan şiir kitapçığını (Bu Vatan Bizim) 1996'nın başlarında yayımlayarak adını unutturmaktan kurtardı. Bu çizgideki şiirlerini kısa sürede çoğaltacağı anlaşılıyor.

Harid Fedai (doğ. 1930): Şiir çizgisi ve arayışları 194O'lı yılların sonlarına dayanır. Ancak bunların pek azı dışında, yalnız toplumsal eleştiri/taşlama ni-telikli şiirlerini yerli basında, Türkiye'de Ahmet Peykân takma-adıyla yayımlamakla yetindi; mizah zincirine yeni halkalar ekledi; 1990'dan bu yana da sevda şiirlerine ağırlık vermeye başladığı görülür. Ölçü-uyağın (vezin-kafîyenin) rağmine dizelerinde "iç ahenk"e, imge yüklemelerine yeğ tutar.

Yerli gazetelerin sayfalarındaki Tumba, Cıngıl Cıngıl Toz, Allem Kallem Mansura, Dağlar Taşlar Mehmedali Çağırsın, Eşdeğer, Dolar... gibi taş-lamalar onundur.52

Mahmut İslamoğlu (doğ. 1934) Daha çok halk bilim konularındaki araştırmalarıyla tanınan İs lamoğlu şiirle de uğraşmakta olduğu halde daha çok taşlamaları/yergileriyle bilinmektedir. Bun ların bir bölümünü 'İslamî' takma-adıyla bildiri ha line getirerek sunmuştur.53 Şiirleri henüz bir ki tapta toplanmış değildir. ; ,; ı tn ifif^n

Meral Kâşif (doğ. 1938): Meral Kâşifin şiirle il-gisi lise günlerine dayanır. Ancak, birikimini son yıllarda yayımladığı iki kitapla ortaya koymuş bu-lunuyor. Uzun süredir Londra'da yaşamakta ol-duğu halde yüreğini sıcak tutmayı bilmiş, soğuk ik-limden her fırsatta kaçıp doğduğu topraklarda soluklanmak en büyük avuntusu olmuştur. Ni-tekim ilk kitabında şöyle der: "...Tema olarak, vatan hasreti, yalnızlık, özlem, sevda, doğa güzelliği, insan tiplemeleri gibi çeşitli konulan, yıllann ge-tirdiklerini, duyarlılıkla en sade bir şekilde ele aldım. Döne döne, çevire çevire bu tema cüm-büşünde kendimi yoğurdum, bu eser böyle doğdu." (Bir Deste Şiirde Yaşam, Önsöz, IX. s.) > j

İkinci kitabının önsözünde ise, "Bu kitapla unut-tuğumuz, unutmakta olduğumuz, hep ikinci plana attığımız, gözardı ettiğimiz duygulan; Özlem'i, Sevgi'yi ve Umut'u hatırlatmaya çalıştım sizlere." diyen Meral Kâşifin dizelerinde sevgi dolu bir yü-reğin çırpınışları var. (Şiiride Özlem, Sevi ve Umut.)

Kenan (Salih) İnatçı (doğ. 1939): Kıbrıs Türk halkının en güç dönemlerinden 19601ı yıllarda dahi şiir uğraşını bırakmayan Kenan (Salih) İnatçı, 1974 sonrasında, daha çok, sosyal bozuk düzeni ödünsüz eleştiren bir tür şiire yönelmiş bulunuyor.

Mustafa Gökçeoğlu (doğ. 1942): îslamoğlu gibi Gökçeoğlu da halkbilimi üzerine yaptığı araş-tırmalanyla bilinir. Şiire geç (1980'li yıllarda) baş-layan Gökçeoğlu kendi duyarlığı ile birikimlerini dizelere dökerken imgelere de büyük oranda yük-lemeler yapmaya çalışır. Geleneksel edebiyatımıza sıcak baktığından dizelerinde iç ahengi ya-kalamaya özen gösterir. Bir destanı dışında şiirleri henüz bir kitapta toplanmış değildir.

Farklı Kuşaklardan Farklı Şairler dizgesini Osman Güvenir (1943), M.İ.Yalçırt (doğ. 1943), Se-vilay Sadıkoğlu (doğ. 1946) ve Ayşe Tural (doğ. 1949) ile tamamlıyoruz.

52. Harid Fedai, Kıbns Türk Yazmmda Mizah ve Yergi, Yeni Kıbns, Lefkoşa, Kasım 1986 - Şubat 1987. - Kutlu Adak, Kıbns Türk Mizahı, Yenidüzen gazetesi, Lefkoşa; 9,12,14,16,19 ve 21 Eylül, 1995. (Bkz. 41. dipnot)

53. Mahmut tslamoğlu, Kıbrıslı İki Ozandan Taşlama Örnekleri, 35-45. ss. Kıbns Türk Kültürü ve Sanatı, Lefkoşa, 1954.

Page 31: Kıbrıs Türk Edebiyatı · Kıbrıs Türk Edebiyatı Siyasi, toplumsal ve edebi etkenler ışığında, Kıbrıs Türk Edebiyatını altı dönem içinde in-celemek mümkündür: