15
Köşe Yazıları – 05/01/2017 AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ SABAH Teröre karşı muhalefet ve medya ne yaptı? Mahmut Övür Terör örgütleri üzerinden Türkiye'ye karşı kirli bir savaş yürütüldüğünü biliyoruz. DEAŞ, PKK ve FETÖ... Biri bırakıp diğer başlıyor. Sadece son bir ayda 4 büyük saldırı yaşadık. Onlarca insanımızı kaybettik. İçimiz yandı. Ama onlarla, bütün iç ve dış engellemelere, polis ve ordu içindeki tahribata, siyasal dayanışmada yetersizliğimize rağmen mücadele edebiliyor ve başarıyoruz da... PKK, Hendek vahşetiyle şehirlerimizi kan gölüne çevirmeye kalktı, yenildi. FETÖ tarihin en kanlı saldırısına tanklarla, F-16'larla kalktı, halk çıplak bedeni yle bu kanlı saldırıyı durdurdu. Şimdi sıra DEAŞ'ta... El Bab kuşatması sürüyor. Orada Türkiye'nin başarılı olmaması için her türlü engelin çıkartıldığını da biliyoruz. Buna rağmen Türkiye bir yandan bu mücadeleyi sürdürüyor, diğer yandan da Suriye'de kalıcı barış için tarihi bir adımın atılmasına öncülük ediyor. Bütün bunları sadece biz değil, vicdan sahibi herkes görüyor. Bu bölgede merkezinde Türkiye'nin olduğu derin bir oyun oynanıyor. Oyun kurucular ve oyuncular, bombalarla, suikastlarla Türkiye'yi teslim alamayacaklarını biliyor. Bu yüzden, her defasında aynı tehlikeli oyunu, - Kürt- Türk, Alevi- Sünni, Laik -Muhafazakâr çatışmasını- başlatmak için saldırıyor. Bütün bu saldırılara karşı Türkiye toplumu şu ana kadar sağlam bir duruş sergiledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önce " Yenikapı Ruhu " ekseninde siyasetin ortak hareket etmeçağrısına, sonra da " Milli Seferberlik" çağrısına destek verdi. Peki, medya, aydınlar vesi yaset ne yaptı? Önceki gün, Hıncal Ağabey(Uluç) bu soruya medya açısından haklı olarak olumsuz bir cevap verdi: " Cumhurbaşkanı'nın seferberlik sözünü, başkaları için söylenmiş sayıp, üzerimize zerre alınmadan, aynı şiddet, nefret, kin ve küfür yazılarını sürdürünce biz; teröristler bayram yaptı." İster laik, ister dindar kim bir başkasının yaşam biçimine müdahale edi yor ve " zor zamanlarda " bunun üzerinden siyaset yapıyorsa bu ülkeye, terörden daha büyük zarar veriyor. Bu noktada asıl sorumluluğun siyasete düştüğünü ve kimin ne söylediğini iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatmak gereki yor. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasını özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, " çöken ve teröre destek veren bir devlet var" dediği kendi konuşmasıyla yan yana koyarak okumasında ülkemizin geleceği için yarar var. İşte o konuşma: " Bugün Türkiye yeni bir istiklal mücadelesi içindedir. Bu mücadeleyikazanırsak, 2023 hedeflerimize de ulaşacağız, 2053 ve 2071 vizyonlarımızı da şekillendireceğiz. Kaybedersek, 100 yıl önce başarılamayan bir Sevr tezgâhı yenidenönümüze getirilecek. Tüm vatandaşlarımızın, sorumluluk sahibi herkesin bu bilinçlemeseleye yaklaşması, üslubunu, tavrını, sözünü ona göre belirlemesi gerekiyor." " Bölücü örgüte, dinimizi istismar eden FETÖ, DEAŞ gibi örgütlere fiili, yazılı, sözlü destek verenlere ne yapılıyorsa, mezhep ayrımcılığı veya hayat tarzı üzerinden milletimizin bir kesimini istiskal etmeye çalışanlara da aynı muamele yapılacaktır, bu böyle bilinmeli ." " Türkiye'nin kendi güvenliği için bölgesinde yürüttüğü mücadeleyi 'başka devletleriniçişlerine karışmak' olarak gören bir kafa, olup bitenlerden hiçbir şey anlamıyor demektir. DEAŞ'a karşı en etkili mücadeleyi veren bir ülkeyi, hâlâ 'bu alçak örgüte destek sağlıyor' imasıyla suçlamak, tam da terör örgütleri üzerinden Türkiye'ye saldıranların istedikleri türden bir söylemdir." " Ezan okunmasına tahammül edemeyenlerin müezzinin üzerine yürümesi ne kadar yanlışsa, namaz kılmayana karşı zor kullanılması da aynı derecede yanlıştır."

Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

SABAH

Teröre karşı muhalefet ve medya ne yaptı?

Mahmut Övür

Terör örgütleri üzerinden Türkiye'ye karşı kirli bir savaş yürütüldüğünü biliyoruz. DEAŞ, PKK ve FETÖ... Biri bırakıp diğer başlıyor. Sadece son bir ayda 4 büyük saldırı yaşadık. Onlarca insanımızı kaybettik. İçimiz yandı. Ama onlarla, bütün iç ve dış engellemelere, polis ve ordu içindeki tahribata, siyasal dayanışmada yetersizliğimize rağmen mücadele edebiliyor ve başarıyoruz da... PKK, Hendek vahşetiyle şehirlerimizi kan gölüne çevirmeye kalktı, yenildi. FETÖ tarihin en kanlı saldırısına tanklarla, F-16'larla kalktı, halk çıplak bedeniyle bu kanlı saldırıyı durdurdu. Şimdi sıra DEAŞ'ta... El Bab kuşatması sürüyor. Orada Türkiye'nin başarılı olmaması için her türlü engelin çıkartıldığını da biliyoruz. Buna rağmen Türkiye bir yandan bu mücadeleyi sürdürüyor, diğer yandan da Suriye'de kalıcı barış için tarihi bir adımın atılmasına öncülük ediyor. Bütün bunları sadece biz değil, vicdan sahibi herkes görüyor. Bu bölgede merkezinde Türkiye'nin olduğu derin bir oyun oynanıyor. Oyun kurucular ve oyuncular, bombalarla, suikastlarla Türkiye'yi teslim alamayacaklarını biliyor. Bu yüzden, her defasında aynı tehlikeli oyunu, -Kürt- Türk, Alevi- Sünni, Laik -Muhafazakâr çatışmasını- başlatmak için saldırıyor. Bütün bu saldırılara karşı Türkiye toplumu şu ana kadar sağlam bir duruş sergiledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önce "Yenikapı Ruhu" ekseninde siyasetin ortak hareket etmeçağrısına, sonra da "Milli Seferberlik" çağrısına destek verdi. Peki, medya, aydınlar vesiyaset ne yaptı? Önceki gün, Hıncal Ağabey(Uluç) bu soruya medya açısından haklı olarak olumsuz bir cevap verdi: "Cumhurbaşkanı'nın seferberlik sözünü,

başkaları için söylenmiş sayıp, üzerimize zerre alınmadan, aynı şiddet, nefret, kin ve küfür yazılarını sürdürünce biz; teröristler bayram yaptı." İster laik, ister dindar kim bir başkasının yaşam biçimine müdahale ediyor ve "zor zamanlarda" bunun üzerinden siyaset yapıyorsa bu ülkeye, terörden daha büyük zarar veriyor. Bu noktada asıl sorumluluğun siyasete düştüğünü ve kimin ne söylediğini iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasını özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, "çöken ve teröre destek veren bir devlet var" dediği kendi konuşmasıyla yan yana koyarak okumasında ülkemizin geleceği için yarar var. İşte o konuşma: "Bugün Türkiye yeni bir istiklal mücadelesi içindedir. Bu mücadeleyikazanırsak, 2023 hedeflerimize de ulaşacağız, 2053 ve 2071 vizyonlarımızı da şekillendireceğiz. Kaybedersek, 100 yıl önce başarılamayan bir Sevr tezgâhı yenidenönümüze getirilecek. Tüm vatandaşlarımızın, sorumluluk sahibi herkesin bu bilinçlemeseleye yaklaşması, üslubunu, tavrını, sözünü ona göre belirlemesi gerekiyor." "Bölücü örgüte, dinimizi istismar eden FETÖ, DEAŞ gibi örgütlere fiili, yazılı, sözlü destek verenlere ne yapılıyorsa, mezhep ayrımcılığı veya hayat tarzı üzerinden milletimizin bir kesimini istiskal etmeye çalışanlara da aynı muamele yapılacaktır, bu böyle bilinmeli." "Türkiye'nin kendi güvenliği için bölgesinde yürüttüğü mücadeleyi 'başka devletleriniçişlerine karışmak' olarak gören bir kafa, olup bitenlerden hiçbir şey anlamıyor demektir. DEAŞ'a karşı en etkili mücadeleyi veren bir ülkeyi, hâlâ 'bu alçak örgüte destek sağlıyor' imasıyla suçlamak, tam da terör örgütleri üzerinden Türkiye'ye saldıranların istedikleri türden bir söylemdir." "Ezan okunmasına tahammül edemeyenlerin müezzinin üzerine yürümesi ne kadar yanlışsa, namaz kılmayana karşı zor kullanılması da aynı derecede yanlıştır."

Page 2: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

SABAH

Anayasa paketi: Handikaplar, fırsatlar

Okan Müderrisoğlu

Önceki gün SETA Ankara'da "2016'dan 2017'ye Türkiye" konulu panel vardı. SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran'ın moderatörlüğündeki panelde, Türkiye'nin nabzını ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu, güvenlik boyutunu SETA'dan Murat Yeşiltaş, dış politik süreçleri yine SETA'dan Ufuk Ulutaş anlattı. Ben de ekonomik ve politik yönüyle katkı sunmaya çalıştım. Bugün değinmek istediğim konular, ANAR'ın güncel çalışmasının işaret ettiği hususlar. Ki henüz kamuoyu ile paylaşılmadı da. 20-27 Aralık 2016 tarihleri arasında, 26 ilde, 2.601 kişi ile görüşülerek yapılan saha çalışması dikkate değer ipuçları veriyor... ***

Ülkenin ana sorunu olarak (yüzde 60) "terörün" gösterilmesi şaşırtıcı değil.

"Ekonomi, geçim, istihdam" başlıklarında sorun beyan edenlerin toplam oranı ise yüzde 18'in üzerinde.

Terör meselesinin merkezinde (yüzde 44) "yabancı ülkelerin görülmesi" ise çok önemli. Bu kanaate (yüzde 10) Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelerin eklendiği de hesaba katıldığında vatandaşın coğrafyamızda olup bitenlerin farkında olduğu anlaşılıyor. Analitik sonuçlar, terörle yıldırılmaya çalışılan Türk insanının direncinin yüksek olduğuna işaret ediyor. *** Güncel kanaatler ele alındığında ise...

FETÖ mensuplarının kamudan uzaklaştırılmasına destek oranı yüzde 89'a ulaşıyor.

HDP'li bazı milletvekillerinin, özellikle teröre yardım yataklık nedeni ile tutuklanmasıyüzde 79 oranında toplumda kabul görüyor.

OHAL'in gerekliliğine dair çok yüksek destek oranı nispeten azalmakla birlikte yüzde67 gibi ciddi seviyeyi koruyor. ***

Anayasa paketi ile ilgili veriler, fazlasıyla düşünmeye değer... Paket, henüz Meclis Genel Kurulu'nda ele alınmadığı ve topluma tam olarak mal olmadığı için farkındalık oranları düşük. Bu, kampanya dönemi bakımından da gösterge...

Yeni anayasa paketi hakkında "hiç bilgim yok" diyenlerin oranı yüzde 36,

"Çok az bilgi sahibiyim" diyenler yüzde 28, "Biraz öğrendim ama..." diyenlerin oranı da

yüzde 14. *** Anayasa takvimi göz önüne alındığında, toplumsal tercihleri etkileyecek temel unsurların "güvenlik algısı", "ekonomik istikrar" ve "siyasal yapısal dönüşüm" isteği olduğu açık bir gerçek. Bu durumda vatandaşın cebine dair güncel sinyalleri önemsemek gerekiyor. Bilhassa "para harcarken tedirginim" diyenlerle, ekonomik beklentilerini olumlu yönde ifade etmeyenlerin oranının yüzde 65'in üzerinde seyretmesi ileriye yönelik hassasiyeti de çok net gösteriyor. ***

Ve son husus... "Resmi kurumlara güven." Öngörülebileceği gibi 15 Temmuz darbe

girişiminin önlenmesindeki rolü ile "emniyet teşkilatı" ilk sırada. Polise, mutlak ve kısmen güven beyan edenlerin oranı da yüzde 78.

Gerek Cumhurbaşkanı'nın, darbecilerle TSK'nın vatansever subaylarını ayrıştırmasıgerekse Fırat Kalkanı Harekâtı ve terörle mücadele çabası da askere duyulan güveniyeniden yükseltmiş ve yüzde 78'e yaklaştırmış.

Hükümete duyulan güvenin yüzde 62'ye ulaşması da bir başka husus. Partilerin oy oranlarına gelince... 1 Kasım 2015 seçimlerinin sonuçlarına benzer olduğunu belirtmekle yetinelim.

Page 3: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

STAR

Laikçi Talibanlar veya laikçi DEAŞ’çılar

Mehmet Metiner

Dikkat lütfen, “ laik” değil “ laikçi”…

Laiklik ile laikçilik birbirinden mahiyet itibariyle hem farklı, hem de birbirinin karşıtı…

Laiklik, bütün inanç gruplarına ve yaşam tarzlarına karşı özgürlükçü bir duruş iken, laikçilik ise bir düşünce, inanış ve yaşam tarzının dayatılmasını öngören ideolojik bir sapkınlıktır.

Tıpkı dincilik gibi…

Taliban’ ın veya DEAŞ’ın sapkın din yorumu neyse, laikçilerin laiklik yorumu da öyledir.

“Laikçi Talibanlar” deyimini ilk olarak Taliban üzerinden R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin bugüne benzer tartışmalarla özdeşleştirildiği yıllarda, o tarihte Hürriyet başyazarı olan Oktay Ekşi’yle katıldığımız bir televizyon programında dile getirmiştim.

Bugünkü tartışmaların öznesi değişti sadece.

O gün Taliban üzerinden söylenenler, bugün DEAŞ üzerinden söyleniyor.

Laikliği, devlet eliyle vatandaşlara dayatılması gereken modern bir düşünce/ideoloji ve yaşam tarzı olarak savunan laikçiler, o gün de laikliğin tehlikede olduğunu söyleyerek farklı yaşam tarzlarına ve inanma biçimlerine karşı zehir zemberek suçlamalarda bulunuyorlardı.

28 Şubat zihniyetinin baskıya dönüştüğü o tarihlerde, bunu çok daha yüksek sesle, üsttenci ve dışlayıcı bir dille yapıyorlardı.

Ben de Oktay Ekşi üzerinden, bu şekilde düşünen laikçilere, Talibanlardan bir farklarının olmadığını hatırlatmıştım.

Afganistan’da iktidarda olan Talibanların veya İran’da devlet olan mollaların din üzerinden bir inanç ve yaşam tarzı dayatmaları ile, laiklik

üzerinden birilerinin inanç ve yaşam tarzı dayatmaları arasında mahiyet itibariyle bir fark olmadığını anlatmaya çalışmıştım.

“Laikçi Talibanlar” deyimi de o döneme aittir.

Dincilik ile laikçilik çatışmasında dine ve laikliğe zarar verenler, günümüzde din ve laiklik üzerinden yeni bir çatışma alanı açmaya çalışıyorlar.

* **

DEAŞ’ lı bir dinci ölümcül bir saldırıda bulunuyor, bir bakıyorsunuz fanatik laikçiler tam da bu saldırıyla amaçlanan şeye hizmet etmek için kolları sıvamaya başlıyorlar.

DEAŞ’çı fanatik dincinin silahla yapmaya çalıştığını, bir bakıyorsunuz fanatik bir laikçi sözle yapmaya çalışıyor.

DEAŞ’çı dincinin yaşam tarzları üzerinden gerçekleştirmek istediği alçakça bölücülüğü, bir bakıyorsunuz bağnaz laikçiler söz ve davranışlarıyla derinleştirmeye çalışıyorlar.

Her iki cenahın fanatikleri, ağız birliği etmişçesine toplumsal birliğimizi hedef alan bir yerde kendilerini konumlandırıyorlar.

İlginçtir, Recep Tayyip Erdoğan’ ın özgürlükçü laik anlayışıyla barışık “muhafazakar demokratlık” anlayışını “dinden çıkmak” la suçlayan DEAŞ’çı ideoloji ile, Erdoğan’ ın aynı anlayışını “ laiklikten sapma” olarak değerlendiren laikçi ideoloji aynı yerde buluşuyor.

Her iki ideoloji mensuplarının da ortak düşmanı, Erdoğan ve AK Parti.

DEAŞ, Erdoğan’ ı ölümü hak eden bir “mürted” olarak ilan ederken, laikçi lobi ise Erdoğan’ ı, DEAŞ’ ı koruyup kollayan ve laikliğin canına ot tıkayan bir “düşman” olarak sunuyor.

Sizce de farklı yerlerden ama aynı amaca hizmet eden bu düşmanlık siyaseti düşündürücü değil mi?

Erdoğan’ ın hem dinci DEAŞ’çıların, hem de laikçi Talibanların düşmanı olması, gerçekte nasıl bir oyun planıyla karşı karşıya olduğumuzun en bariz örneğidir.

* **

Page 4: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Kim ki dini, devlet marifetiyle insanlara dayatılması gereken bir ideoloji ve yaşam tarzı olarak görür/gösterirse, dinin kendisine zarar verir.

Hele din ile terörü özdeşleştiren bir yola girerse, dine en büyük kötülüğü yapmış olur.

Kim ki laikliği, devlet üzerinden vatandaşlara dayatılması gereken bir ideoloji ve yaşam tarzı gibi görür/gösterirse, laikliğin kendisine zarar verir.

Hele laiklik üzerinden bir yaşam tarzı terörüne yönelirse, laikliğin canına ot tıkamış olur.

Dini DEAŞ gibi dinci fanatiklerin, laikliği de laikçi yobazların elinden kurtarmamız lazım.

Erdoğan’ ın/AK Parti’nin tam olarak yapmaya çalıştığı şey de işte bu: Farklı yaşam tarzlarını bir arada tutmayı öngören, dinle barışık, demokratik ve özgürlükçü bir laiklik anlayışı.

Bu ülke hepimizin. Ve unutmayalım ki, biz birlikte Türkiye'yiz...

AKŞAM

Cumhuriyet Kutup Partisi...

Markar Esayan

Yılın ilk saatlerinde Reina gece kulübüne yapılan

saldırı, adı üstünde bir terör saldırısıydı.

Muhtemelen yurtdışından gelmiş profesyonel bir

cani tarafından gerçekleştirildi. Saldırıyı DEAŞ

üstlendi ve üstlenirken de hedefin “mürtet” ilan

ettiği AK Parti hükümeti olduğunu açıkladı. Bu

örgütün arkasındaki güçlerin, tüm terör örgütlerini

Türkiye’nin üzerine saldığı da bir gerçek.

Ama ana muhalefet partisi CHP ve ekürisi HDP,

ısrarla bu saldırıya (ben kendimi bildiğimden beri

her yıl sonunda mutat olarak yaşanan) yılbaşı

kutlamaları üzerinde dönen tartışmaların neden

olduğunu ifade ediyorlar.

Yani bildiğiniz 28 Şubat kafası…

Gaziantep’ te bir düğün salonunu hedef alan DEAŞ

saldırısı da mı bu yüzdendi mesela? Düğünler, kına

geceleri üzerinde bir yaşam biçimi tartışması mı

vardı?

İşte bizi bu seviyesizlikte bir tartışmaya çekmeye

çalışıyorlar. Ama bunun neye hizmet ettiğini

anlamadıklarını düşünmek istiyorum ben.

Bu çok pespayece, sorumsuzca bir tutum çünkü.

Ortadoğu’da olan bitenleri, dünyada değişen

düzenin yarattığı sancıları, güç savaşlarını,

Türkiye’nin bağımsız politikalar geliştirdikçe

hedef olması gerçeğini, yedi düvele karşı beka

mücadelesi veren ülkemizin içinde bulunduğu

nazik durumu tamamen sarf-ı nazar edecek ve

yaşanan acıyı Noel Baba tartışmasına

bağlayacaksınız.

El insaf!

Esasen tüm dünyanın içinden geçtiği bir güç

mücadelesinin yarattığı riskler ve terör örgütleriyle

yürütülen vekalet savaşlarına karşı birlik ve

beraberliği artırmamız, önlemler almamız,

güçbirliği yapmamız gereken noktada, CHP ve

HDP ısrarla konuyu “yaşam biçimleri

tehlikede” noktasına çekmeye çalışıyor. Bir

yandan da dirsek temasında oldukları sözde

STK’ lar da kahve kahve, otobüs otobüs gezip

provokasyona uygun iklimlendirme çalışması

yapıyorlar. Savcı Mehmet Selim Kiraz’ ın

katillerine övgüler düzen güruhun “laiklik

tehlikede” kışkırtmasını demokratik hak olduğunu

anlatıyorlar.

Page 5: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Reina’ya saldıran katil ve onun ipini elinde

tutanların da amacı bu değil mi? HDP’yi geçtim,

CHP içinde aklı başında hiçbir yetkili yok mu?

Terör örgütünün amacına uygun şekilde bu

saldırıyı araçsallaştırmanın ülkeye ne büyük bir

kötülük olduğunu gören, bundan rahatsız olan, bu

tamahkâr tutumu eleştiren kişiler çıkmıyor mu

CHP’de?

Mutlaka vardır. Ama seslerini yükseltmeleri, en

azından bu kolaycı tutumun yıkıcılığını genel

başkanlarına anlatmaları gerekiyor.

Batılılara kızıyoruz ama insan Paris saldırısı

sonrasında siyaset, medya, STK’ lar ve akademide

oluşan dayanışmayı görünce imrenmiyor değil.

Mesele ülke olduğunda, hepsi sorumlu davranıyor

ve devletlerine sahip çıkıyorlar. (Aziz milletimizin

asil tutumu bu eleştirinin dışındadır.)

Biz ise, CHP ve HDP sayesinde “Olağanüstü

hal”i tartışıyoruz. 15 Temmuz’un, yani ülkeyi

işgal etme girişiminin üzerinden daha altı ay

geçmemiş. Tüm terör örgütleri Türkiye’ye savaş

açmış, ekonomi hedef alınmış, Rus Büyükelçisi

Karlov bir FETÖ’cü kripto polis tarafından

kahpece bir suikasta kurban gitmiş, CHP’ li vekil,

OHAL kalkana kadar sakal bırakma eylemi

yapıyor, parti sözcüsü OHAL’ i en mantıksız

argümanlarla acımasızca hedef alıyor.

Ne yani, teslim mi olalım? Mandalara mı maruz

kalalım? Suriye’nin uğradığı sonla mı yüzleşelim?

Andolsun ki diz çökmeyecek, birliğimizi

dayanışmamızı koruyacak, bilakis daha da

artıracağız.

Kutuplaşmadan dem vuran CHP ve HDP’nin

kutuplaşmayı arzu eden, buna uygun strateji güden

hallerini millet yargılayacaktır.

Bu zor günler geçecek, aydınlık yarınlar gelecektir.

Ama bu zor günlerde sorumsuz davranan, yerli ve

milli tutum geliştirmeyen, elini taşın altına

sokmayanları da bu millet o çok sevdikleri

kutuplara gönderecektir.

Belki bu akılsız ve vicdansız savruluşun bir nedeni

de bu korkudur.

AKŞAM

Ekonomide operasyon mu var?

Vedat Bilgin

Ekonomi sadece ekonomik olanla

açıklanamayacak nitelikte olduğu içindir ki daha

kapsayıcı olan ekonomi-politik kavramını tercih

etmek uygun olacaktır. Ekonomik rasyonalite

ekonomik davranışı açıklamaya yetseydi doğrusu

işimiz çok daha kolay olurdu. Bu bakımdan

ekonominin zaman zaman operasyonlara maruz

kalması uluslararası politik mücadelenin

araçlarından biri olması şaşırtıcı sayılmamalıdır.

Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sürecin

iktisadi ve siyasal boyutlarını ortaya koymaya

çalışırken yapısal olanla konjonktürel olan

arasındaki ilişkileri belirlemeye çalışarak,

ekonominin dış ticaret hadleri, yabancı para

ihtiyacı, dış borç ve cari açık ilişkileri üzerinden

bir müdahaleye maruz kalabileceğini bu yönde

yapılan veya yapılacak operasyonlara karşı yeni bir

stratejik tutum belirlenmesi gerektiğinin üzerinde

duruyorum. Nitekim hükümetin açıkladığı bir dizi

Page 6: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

karar ve politikalar bu yöndeki ‘operasyonel

girişimlere’ karşı bir direnç oluşturarak

ekonominin büyümesinin sürdürülebilir olmasına

katkı yapacak uygulamalardır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı dış ticaret

başta olmak üzere bütün kamu alacaklarının,

ihalelerin ve özelleştirme gelirlerinin milli parayla

yapılmasına dönük hamleler, sadece dolardaki

dalgalanmalarla sınırlı kalmayarak, uzun vadede de

etki yapacak yeni bir yaklaşım olarak üzerinde

durulması gereken bir konudur.

IMF neye yarar?

Cumhurbaşkanı’nın ‘ülkemizi yeniden IMF’in

kucağına atmak istiyorlar’ uyarısı tam da bu

bağlam içinde anlamlıdır; çünkü Türkiye IMF

programlarının cenderesinden çıkınca hamle

yapma, üç yüz milyar dolarlık ekonomik

büyüklükten, sekiz yüz milyar dolarlara doğru

yükselme fırsatı elde etmiştir.

Bazıları ‘IMF dediğiniz nedir ki, ihtiyacınız

varsa gidersiniz ekonominizi yeniden

yapılandıracak kredileri verir veya almanızı

sağlar, size bir reçete sunarak ekonominizin

düzelmesine yardım eden bir kurumdur, bunu

bir komplo nesnesi haline getirmemek

gerekir’ diyorlar. IMF, Dünya Bankası, DTÖ gibi

kurumları böyle saf bir şekilde değerlendirmek

oldukça sorunludur, çünkü bu kurumlara müracaat

etmiş bunların reçeteleriyle neredeyse iflas

etmemiş bir ülke ekonomisinden bahsetmek

oldukça güçtür. “IMF ve diğer ikiz kardeşleri

neo-liberal süreçte bütün milli ekonomileri

Batı’ya bağımlı kılıp, Batı hegemonyasının

yoğunlaştırılması amacıyla hareket etmişlerdir.

Türkiye’nin IMF kıskacından çıkmasının

yarattığı öfkeye buradan bakmak anlamlı

olacaktır.”

Dünya ekonomilerinde yaşanan son büyük krizin

etkilerinin Batılı ülkelerin toparlanmasına bir türlü

fırsat vermemesi, şimdilerde dolar fiyatlarındaki

dalgalanmalarla birlikte yine o tartışmayı gündeme

getirmiştir. Yıllardır tekrarlana tekrarlana

neredeyse doğru kabul edilen ‘ekonomi görünmez

ele bırakılsın ki her şey kendiliğinden doğru

dürüst işlesin, ekonomi yolunda gitsin’türünden

bu sloganı henüz kimse unutmamıştır.

Demokrasinin eli ve piyasa

Hatta bu görüşü savunanların

ekonomide ‘düzenleyici bir elin olmaması

gerektiğini’savunurken sık sık demokrasiye

referans vererek bir de demokrasiden söz

etmelerine ne demeli! Bizim ülkemizde siyasal

liberalizm ile ekonomideki neo-liberalizm arasında

var zannedilen bağ aslında gerçekte tamamen

tersine bir şekilde işlemektedir. ‘Neo-liberal

piyasacılık’ anlayışının temelinde ‘birey sadece

sermayeyi kontrol ederek piyasa üzerinde güç

sahibi olan kimselerdir’ anlayışı bulunmaktadır

ki, bu yolla sadece siyasi tercihte bulunan

demokratik sürece katılan insanların tercihleri

değil, pazardaki tüketicilerin bireysel tercih

haklarının da bu güç sahipleri tarafından ortadan

kaldırılması işten bile değildir.

“Demokratik sistemlerde devlet düzenleyici bir

mekanizma olarak, ortaya çıkan dengesizliklere

hem siyasi alanda hem de ekonomik alanda

Page 7: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

müdahale ederek demokrasinin işlevlerini

yerine getirmektedir. Yaşanan sorunların

temelinde dar anlamda neo-liberal ekonomi

politikaları, geniş anlamda neo-liberal

küreselleşme vardır.” Bunların yarattığı krizlerin

derinleşmesi bir dönemin sonunu göstermektedir.

Türkiye bu süreçte demokrasisi güçlendikçe bunu

piyasaya yansıtan bunu yaptıkça da sorun çözme

kabiliyetinin arttığını gören bir ülkedir.

YENİ ŞAFAK

Konu laikliğe nasıl geldi?

Aydın Ünal

İstanbul'da bir eğlence mekanına yapılan alçakça saldırı, okuduklarından, dinlediklerinden etkilenmiş, asosyal, içe kapanık bir psikopatın “dur şu yılbaşı kutlayanları cezalandırayım” diyerek gerçekleştirdiği manyakça bir saldırı değil. Saldırganın arkasında bir örgüt, hem de DAEŞ'i bile aşan bir örgüt olduğu besbelli. Saldırganın istihbarat toplaması, Kalaşnikof silahı bu kadar ustaca kullanması, üst üste defalarca şarjör değiştirmesi, mekandan kılık değiştirip çıkması ve hiç iz bırakmadan sırra kadem basması bir örgüt tarafından sıkı yetiştirildiğini gösteriyor. Saldırı için seçilen mekan ve zaman da son derece sembolik. Türkiye'de her yılbaşı öncesinde kutlamalara ilişkin tartışmalar olur. Gazeteler manşet atarlar, duvarlara ilanlar asılır, hutbelerde nasihatler verilir, dernekler, vakıflar, örgütler tavsiye niteliğinde uyarılar yaparlar, konu televizyonlarda tartışılır... Ancak, kimse kimseye saldırmadı, saldırmaz. Eğlenenler yine eğlenir, protesto edenler de ışığı erkenden söndürüp yatarlar.

Üstelik, Beşiktaş ve Kayseri'de PKK'nın kanlı saldırılarından, Rus Büyükelçiye suikasttan sonra, Türkiye'nin apaçık saldırı altında olduğu böyle bir süreçte, hiç kimse, yılbaşı gecesi bir eğlence mekanına yapılan saldırıdan farklı manalar çıkarmaz. İyi de, o zaman olay nasıl oldu da laiklik tartışmasına geldi? Nasıl oldu da “yaşam tarzlarının, laikliğin, tercihlerin, farklılıkların, modernizmin, özgürlüklerin tehdit altında olduğu” kaygısı ortaya çıktı? Misal, Reina saldırısını PKK gerçekleştirmiş ve üstlenmiş olsaydı, yine laiklik tartışması yapılır mıydı? Daha saldırganın eşkali, kimliği, örgütü ortaya çıkmadan, saldırıyı “laikliğe tehdit” olarak sunmak, “fırsatçılık” deyip geçiştirilebilir mi? Bir masanın etrafında oturup, saldırının mekanını, zamanını ve taşeron örgütü kurgulayanlar, hiç kuşku yok ki, saldırı sonrasında da bir “laiklik” tartışmasının çıkmasını tasarlamışlar. Ne var ki, mevcut ortamda, yani her hafta kanlı bir eylemin yapıldığı, Türkiye'nin saldırı altında olduğunun 79 milyon tarafından görüldüğü bir ortamda, Reina saldırısının ardından bu algıyı, bu mesajı adrese ulaştırabilmek mümkün değil. İşte orada, devreye başka araçlar giriyor. Gözü dönmüş saldırgan kan akıtarak örgütlü terör eyleminin sadece yarısını gerçekleştiriyor; eylemin diğer yarısını ise, saldırıdan sonra devreye giren o araçlar ifa ediyorlar. Kimdir bu araçlar? Saldırıdan sonra laiklik tartışmasını, yaşam tarzları, farklılıklar tartışmasını açarak, terör eylemini tamamlayanlar kimler?

Page 8: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Üstü kapalı yazmaya hiç gerek yok: Daha ilk andan itibaren, CHP milletvekilleri attıkları sosyal medya mesajlarıyla konuyu laikliğe getirdiler. Doğan Medyası, Hürriyet ve CNNTürk, ilk anlardan itibaren konuyu laiklik üzerinden konuşmaya başladılar. Dünyaya verilen İngilizce mesajlar laiklik etrafında döndü. Sosyal medyadaki provokatör hesaplar ve sahte hesaplar aynı anda hep bir ağızdan “laikliğe saldırıyı” vurguladılar; yetmedi, Alevi-Sünni ayrımını bile kaşıdılar. Şehit Savcımız Mehmet Selim Kiraz'ın DHKP-C'li katillerine övgüler düzen Cumhuriyet Gazetesi Stajyeri ve Halkevleri üyesi şahıs, Reina saldırısını fırsat görerek, kahvehanelerde ayrımcı, kışkırtıcı, şiddete çağıran bir bildiri okudu. Gözaltına alınan DHKP-C sempatizanı genç kıza, CHP'nin milletvekilleri, üst yönetimi, hatta CHP Genel Başkanı, “laikliği savunanı gözaltına aldınız” diyerek çok güçlü şekilde sahip çıktılar. Kanlı bir saldırının, arkasında tarifsiz acılar bırakan bir saldırının, toplumun fay hatlarını kaşıyan, tahrik edici, ayrıştırıcı, parçalayıcı bir tartışmaya dönüşmesi ilginç değil mi? Türkiye'nin en eski siyasi partisinin ve en büyük medya grubunun, terör eylemini, tam da tasarlandığı, tam da kurgulandığı gibi, adrese teslim eden araçlar olması dikkat çekici değil mi? Ne yazık ki bu ilk defa olmuyor. 27 Mayıs darbesinin taşlarının döşenmesinden 12 Eylül'e bahane oluşturan anarşiye; PKK'nın doğup büyümesinden Fetullah Gülen'in yeşertilmesine kadar bir çok tatsız olayda CHP'nin ve bugün Aydın Doğan medyası olarak tezahür eden uzaktan kumandalı medyanın etkin rolü var. Bu rolü tartışmadığımız, sorgulamadığımız müddetçe, Türkiye tatsızlıklara sahne olmaya devam edecek. İçeriden destekçi

bulduğu müddetçe terör can almayı, kan akıtmayı sürdürecek. Teröre karşı tek yürek olabildiğimiz, acılar üzerinden ayrıştırmaya dur dediğimiz, saldırılardan sonra daha da kucaklaştığımız gün, inanın, terör bu ülkeden kendiliğinden defolup gidecek. Terör örgütleri ve eylemleri arasında ayrım yapan; acılar üzerinden ayrışmayı kışkırtan, terörün mesajını adresine teslim eden, hiç kusura bakmasın, terörün parçasıdır.

MİLLİYET

Ekonominin “özel” tarafı ne yapmalı?

Cemil Ertem

Dünkü yazımızda, Türkiye’nin içinde bulunduğu

kritik dönemde kamu bürokrasisinin önemine

değinmiştik. Peki, bu dönemde özel kesim ne

yapmalı? Aşağıda bu soruya cevap vermeye

çalıştık.

Türkiye ekonomisinin ve ekonomik

potansiyelinin hiç de hak etmediği art niyetli algı

operasyonlarına, öteden beri, uğradığını

biliyoruz. Türkiye ekonomisindeki asıl sorunları

görmezden gelen, ancak hiç olmayacak

meseleleri kriz diye anlatan geniş, hayli de

örgütlü bir kesim var. Bu kesimin Türkiye’deki

bütün terör olaylarından sonra iç ve dış basında

Türkiye’de ekonominin çöktüğünü anlatmaya

başlaması da bu kesimin örgütlü gücünü

nereden aldığını bize anlatıyor.

Türkiye ekonomisinin çökmesini bekleyen bu

güce Türkiye’nin vereceği cevap aynı zamanda

teröre verilecek cevap anlamına da gelecektir.

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği

gibi, kamu kesiminden başlayan ama iş

Page 9: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

çevrelerinin ısrarla sürdüreceği yeni bir çıkışa

ihtiyaç vardır.

15 Temmuz’dan sonra iş dünyası hem örgütlü

yapılarıyla hem de bireysel olarak tüm dünyada,

özellikle gelişmiş ülkelerin başkentlerinde

Türkiye’nin potansiyelini ve 15 Temmuz’un

gerçek yüzünü anlattı. Bu, Türkiye tarihi için bir

ilkti. Çünkü Türkiye’de sermaye kesiminin

itirazsız böyle bir ortak paydada buluşması ve

farklı sermaye kesimlerinin burada bir ortak dil

oluşturması, bana sermaye için geç ama yerinde

bir “milli farkındalık mı” sorusunu sordurdu.

Şimdi küreselleşmenin bu aşamasında bu

gerçekçi değil diyenler çıkabilir ama küresel

krizin geldiği şu aşamada, yalnız Türkiye’de

değil tüm dünyadaki sermaye gücünün,

arkasında devletin yol açıcılığı olmadan yeniden

yüzmeye başlaması mümkün değil. Belki de

şöyle daha doğru söyleyebiliriz;

başta ABD olmak üzere, Batı’da konumlu

sermayenin yeniden yüzmeye ihtiyacı var ama

Türkiye gibi kendi sınırlarını zorlayan ülkelerde

ise sermaye birikiminin, daha fazla dışa

açılmaya, daha fazla yeni pazarlara ulaşmaya

ve dünyanın en yerinde örgütlenmeye ihtiyacı

var.

Liderler ve ekonomi

Bu açıdan şimdilerde dünyanın yönünü

belirleyen tüm ülkelerde işbaşında olan ya da

işbaşına gelen liderler bu yeni durumun liderleri.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü konuşmasında

hem kamu tarafına hem de özel sektöre

önümüzdeki dönemin işaretlerini verdi.

Geçen gün ABD’nin yeni Başkanı Donald

Trump, Amerikalı otomotiv devi General

Motors’un (GM) Meksika’daki üretim

faaliyetlerini eleştirdi. Trump, GM’nin Meksika’da

üretim yapmasını daha az vergi ödeme saikine

bağladı ve “Ya ABD’de üretim yap ya da hatırı

sayılır bir sınır vergisi öde” diye GM’yi fırçaladı.

Trump, bundan bir süre önce de ABD’nin

savunma sanayii tekelleri olan Lockheed Martin

ve Boeing’i hedef almıştı. Bütün bunlardan

sonra, ABD’nin en büyük ikinci otomotiv devi

olan Ford 1.6 milyar dolarlık Meksika yatırımını

iptal etti. Ford, yaptığı açıklamada, bu yatırımı

ABD’nin Michigan eyaletine kaydırdıklarını ve

burada 700 milyonluk yatırımla 700 nitelikli

istihdam sağlayacaklarının altını çizdi. Peki,

Trump ne yapmak istiyor ve daha da önemlisi

hepsi birer küresel güç olan bu dev tekeller

Trump’ın sözlerini neden dinlemeye başladılar.

Trump, ABD’nin -Fed faiz artırsa da indirse de-

bu şekilde ayağa kalkamayacağını biliyor, daha

doğrusu, Trump’ı işbaşına getiren akıl ABD’den

başlayarak küresel sermayeyi yeniden dizayn

ediyor. Trump, iddia edilenin aksine, tesadüfen

seçilen bir başkan değildir. Zaten ABD’de hiç bir

başkan tesadüf ve şansa bağlı olarak işbaşına

gelmez. Olan ve olacak olan şudur; önümüzdeki

dönem, devletlerin önünü açtığı, yönlendirdiği,

desteklediği bir sermaye yapılanmasına sahne

olacak. Ne yazık ki Adam Smith’i bir müddet rafa

kaldıracağız. Ama bu madalyonun bir de ters

tarafı var: Devletin desteği ve yönlendirmesi tek

taraflı olmaz.

Özel kesimin de devletlerin cari iç ve dış

politikasına uygun hareket etmesi gerekiyor.

Kısacası, Trump’ın sözlerini dinleyen ABD’li

küresel şirketler kendi çıkarlarının gereğini

yapıyorlar ama bu çıkarlar da ABD’nin ulusal

çıkarlarıyla örtüşüyor.

Ne yapmalısınız?

Peki, Türkiye’deki özel kesim özellikle büyük

sermaye çevreleri için bu durum geçerli değil

mi? Geçerli tabii hatta ABD’den ve dünyadaki

bütün ülkelerden daha da geçerli. Özellikle iş

dünyası şu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın

işaret ettiği bütün noktaları, onun vizyonunu çok

iyi analiz etmeli ve arkasında durmalı.

Güney Kore’ye bir baksınlar; şimdi ABD’li

teknoloji devlerine meydan okuyan küresel G.

Page 10: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Kore devleri nasıl ortaya çıktı bunu da iyi

incelesinler.

Bir örnekle bitireyim; TÜSİAD, bir süredir

Türkiye’nin AB ile ilişkileri düzeltmesi gerektiğini

söyleyip duruyor. Eh, biz dış ticarette AB’ye 18

milyar dolar fazla veriyoruz. İktisaden haklılar.

Ama biraz sabretseler siyasi iradenin de çok

farklı bir yolunun olmadığını görecekler. İşte AB,

Türkiye ile GB tadilatı için masaya oturuyor.

Türkiye, GB’nin bu halinden zarar etmiyor

muydu? Sanayici zarar etmiyor muydu? İşte

düzeliyor, öteki meseleler de düzelecek. Siz, bu

ülke iyi olursa iyi olduğunuzu, en çok da

Erdoğan dönemlerinde misliyle büyüdüğünüzü

unutmayın... Ayrıca, sürüden ayrılanı kurt kapar,

tesislerinizi, sermayenizi kurtlara kaptırmayın...

TAKVİM

İki ateş arasında

Ergün Diler

"DOST ya da düşman yok! Sadece ajandamız var" derler İngilizler... Bize uzaktır bu tanım. DUYGUSAL bir millet olduğumuz için asla ve kat'a onlar gibi düşünemeyiz. Düşünmemiz de gerekmiyor... Ama ANGLO SAKSON'lar farklıdır. Rus komutanın geçtiğimiz hafta kulağıma eğilip söylediği sözü hiç unutmuyorum. "Anglo-Sakson'la düşman olmak dünyanın en kötü şeyidir. Ancak daha kötü olan, onlarla dost olmaktır..." Benim bir gazeteci olarak bir devlete yakın ya da uzak olmam söz konusu bile olamaz. Bu toprakların çocuklarıyız. Burada beni yalnız bırakmayacak çok insan olduğunu bilecek kadar da aklım vardır. Ama YAZI başka bir şeydir. Sorumluluktur ve doğruları paylaşmaktır. Bu millet de bunu fazlasıyla hak eder. Ben böyle bakarım. Doğrulardan ayrılmadan yazabildiğim kadar yazmaya çaba gösteriyorum. FARKLI ve YENİ ŞEYLER paylaştığımı biliyorum. Bir de benim gibi bağımsız ve bağlantısızsanız işiniz hem kolay hem de çok zordur.

Ne yaparsanız yapın herkesi memnun edemezsiniz. Birileri kesinlikle SALDIRACAKTIR. Ama bilirler! Kolay kolay pabuç bırakmam. Herkesle ilgili yazacağım çok şey vardır. Hem de sıra dışı şeyler. Her yerde bulamayacağınız şeyler... Belki de bu nedenle yazılarımda İSİMLERE girmiyorum. YAZARAK BİTİREMEYECEĞİM İÇİN! Bilemiyorum... Ama bu ülkede hiç ummadığınız kadar GÖREVLİ vardır. Kimi inançları, kimi milliyetçiliği kimi ait olduğu mahalleyi kullanır gelir. Belki onlar da bilmiyordur neden geldiğini. Ama çoğunu biz biliriz! Onları gönderenler de bilir! Kaç zamandır Türkiye'deki ABD İngiliz kavgasından söz ediyorum. Bu bir hayal değil ki! İsimlerle, kurumlarla, organizasyonlarla operasyonlarla ortada binlerce örnek var. Amacı ANKARA'yı tokatlamak olanlar, bu kavganın görülmesini istemiyor. Elbette operasyonlar bizim ülkemizde yapılıyor. Bizim çocuklarımız ölüyor. Ama bu, kavgayı kimlerin yaptığı gerçeğini değiştirmez. Amerikalılar'ı bir operasyonda görmek kolaydır. Fil gibidirler. Gelirler, sesi de görüntüyü de alırsınız! Ama İngilizler üç değişik el kullanır. Parmak izi bırakmaz! Sonunda beklediğin PASTA onların masasına gider. Şaşırıp kalırsınız! Bunu söylüyorum. Alınıyorlar! Garip! Ve içimizdeki GÖREVLİLER, gerçekle milletin buluşmasını hiç ama hiç istemez... Sıradan insanlar bilmeyebilir! Ama buralarda ABD'ye de İngilizler'e de yakın çok adres vardır. Diğerleri de vardır ama büyük oyuncu bunlardır. İngiltere, Türkiye üzerinden İSLAM'ı kontrol etmiştir. ABD silahıyla tankıyla topuyla gelse de bunu ele geçirememiştir. Orta Doğu'ya bakın! Liderlere bakın! İngiltere'deki okullara ve banka hesaplarına bakın! Şirketlerini neden Londra'da kurduklarına bakın! Sadece tespit yapıyorum eleştirmiyorum. Budur! OSMANLI'yı yıkan ve İSLAM coğrafyası ile aramıza sınırı çeken bunlardır. Gidemedik oralara. Biz Araplar'a sırtımızı dönerken onlar başkentlerinde semt isimlerini değiştirdi! Araplar'a sundu! Son aylara bakın! Son yıllara bakın! 6-7 yılda

Page 11: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

200 terör saldırısı oldu! Pek çoğu BÜYÜK! Son İSTANBUL saldırılarına odaklanın! Birileri bir şey söylüyor! Kime? Neden? Düşünmek zorundayız! ŞABLONLARLA gideceksek, bize gerek yok! Üç cümle ile anlatalım her şeyi... Ama hayat bu topraklarda o kadar kolay değil ki! Hiç olmadı... Ankara'nın göbeğinde Rus Büyükelçi KARLOV bir polis tarafından öldürüldü. Kaçma şansı vardı kaçmadı. Ölümü bekledi! Cebinden FETÖ'cü kartvizit çıktı. CIA böylesine parmak izi bırakıp cinayet işliyorsa, dükkanı kapatmalıydı. BUNU KABUL ETSEK, uzay boşluğunda yıllarca araç dolaştırıp YERYÜZÜNE İNDİREN, TELEFONDAN GÖRÜNTÜLÜ KONUŞMA İMKANI SUNAN, ARADIĞIN HER ŞEYİ ANINDA BULMA ŞANSI TANIYAN, 500 KİŞİYİ 25 SAAT HAVADA UÇURAN BİR akla, ayıp etmiş olurduk! Biri SAHTE BAYRAK operasyonuyla bizim düşüncelerimize hükmediyordu. Bir de MUHAKEME ETMEYİ SEVMEDİĞİMİZİ biliyorlardı... Beşiktaş ve Kayseri saldırılarına bakın! Araçlarla bombalarlar geldiler evlatlarımızı vurdular... İstanbul Atatürk Havalimanı'nda 40 dakika yerli yabancı masum insanları taradılar. Sonra 15 Temmuz'u yaptılar. İşte yeni yıla girerken de REİNA KATLİAMINI... Yine söylüyorum. Reina özellikle seçilmiş bir hedefti. Sahibi de bilmez ama İNGİLİZLER'in önem verdiği bir mekandı... Saldırıyı CIA gerçekleştirdi. Katil bize gösterildiği kadarıyla ORTA ASYA'dan geliyordu. İŞ birlikçilerini şimdilik bilmiyoruz. Boğaz'da o kadar kolay saldırı gerçekleştirilecek yer varken neden REİNA'yı seçtiler! Bir nedeni olmalıydı! ZORDU çünkü. Ama oradan vazgeçmediler... O mekan sadece TÜRKLER'i değil ORTA DOĞU'yu da kapsıyordu... Araplar'ı yani... Ölenlere bakın anlarsınız... Peki son birkaç yılda 200 saldırı yaşamış bir devlet bir millet olarak yanımızda kimi bulduk? İNGİLTERE var mıydı mesela? Bakın taziyelere mesajlara görebilecek misiniz? Zor görürsünüz! Polislerimiz askerlerimiz şehit

olurken kimse yanımızda değildi... Ama REİNA saldırısından sonra çok az görülecek bir şey oldu! Ne mi? Bizim görevlilerin düşünemeyeceği bir şey! Kraliçe Elizabeth, Reina katliamından sonra taziye mesajı gönderdi. Hep yapması gerekeni şimdi yapıyordu! Ne diyordu Kraliçe? "İstanbul'daki feci saldırıya Prens Philip ile birlikte çok üzüldük" Reina ne zaman siyaseten hayatımıza girmişti? ERGENEKON DAVALARINDA! Oktay Yıldırım eski bir askerdi ve ismi ÜMRANİYE'deki bombalarla yan yana getiriliyordu! O günleri hatırlayın! At izi it izini karışmıştı... Biri REİNA'ya bizim bilmediğimiz bir anlam yüklüyordu. Muhtemelen sahibi de bunu bilmiyordu. Ama KRALİÇE, Philip ile birlikte üzülüyordu! Reina katliamından önce de "İngilizler'in yakın olduğu kişi ve kurumlar muhtemelen hedef olacak" diye yazdım. Hatırlayın... Bundan bir süre önce, yani 9 ARALIK 2016'da İNGİLİZ GİZLİ SERVİSİ MI6'ın DİREKTÖRÜ Alex YOUNGER şunları söylüyordu: "Ajanlarımız DEAŞ'ın içine sızdı. Böylelikle saldırıların hepsi önlendi. Bu büyük bir başarı..." Haklıydı! Bir istihbaratçı olarak tehlikenin içine giriyor ve saldırının yönünü değiştiriyordu! Gururluydu! Peki REİNA saldırısından sonra İnglizler konuştu mu? EVET KONUŞTU! Ne zaman? 3 OCAK 2017'de... Yani Reina saldırısından iki gün sonra! Ne dedi? "DEAŞ'ın hedefinde İngiltere var. Büyük saldırılar planlıyorlar. Büyükelçiliklere saldırı yapılabilir... Tehlikedeyiz..." Yani MI6'in direktörünün söylediklerini önceden yazmışım. Kavganın tanımını yapmışım. Mücadeleyi anlatmışım. "TÜRK DIŞ POLİTİKASI NEDENİYLE bizler de hedefiz" notu düşmüşüm... Şimdi İngilizler "Biz de hedefiz!" diyor! Ben de bunu anlatmaya çalışıyorum... Neden?

Page 12: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Çünkü AMERİKA'nın istediği şeyleri yapmayan bir ANKARA var! Çünkü FETÖ ile Türkiye'yi dizayn etmek istediler. CIA'nın arkasındaki AKIL Ankara'nın kendi çizdiği yolda yürümesinden rahatsız. "Yolun sonunda ne yapar eder İngilizler bu vagona biner" diye düşünüyorlar. Öyledir de... Bunu yapacak akılları vardır. Bu nedenle acıyı biz çeksek de, bizim kanımızı dökseler de kavga ANADOLU üzerindedir ve İngiltere ile ABD arasındadır. Bunu anlamak istemeyenler var mıdır? Ahmaksa vardır! Buna benim yapacağım bir şey yok. Bu ülkenin çocuğu olarak kavgayı da dengeyi de çıkarlarımızı da geleceğimizi de düşünmek zorundayız... Bu kadar saldırı altında olan başka bir ülke yok! Karşımızdakiler DEAŞ ile PKK ile YPG ile FETÖ ile geliyor... Hepimiz biliyoruz ki arkada devletler var... Hani İngilizler DEAŞ'a sızmıştı! Niye panik var şimdi! Çünkü savaşın büyüklüğünü onlar çok iyi biliyor. 100 yıl önce sınırlarını çizdikleri coğrafyayı bırakmak istemiyorlar. Rakipleri birinci derecede ABD... Bunu da iyi biliyorlar... İki taraf da bizi yanına alarak yürümek istiyor. Ve bizi saldırılarla sarsıyorlar. Korkutup rotamızdan çıkartarak yanlarına çekmek için... TERÖR bu nedenle var! Şimdi bunları bırakıp Reina'yı kana bulayan katile ve ilişkilerine baktığımızda "SALDIRI EMRİNİ İSTANBUL EMİRİ HOCA AKA VERMİŞ" diyecekseniz, ben sizi tutmayayım! Aklınızı alın oraya asılı bırakın! Gerçek bu değil. Bunlar kullanılsa da değil. KÜRESEL POLİTİKA ÜRETEN İKİ MERKEZ VAR DÜNYADA! Londra ve Washington... Özellikle Orta Doğu İngilizler'in çok iyi bildiği bir yer. Kavga bunlar arasında. Bizi de bombalarla canlı bombalarla suikastlarla yanlarına çekmeye çalışıyorlar... Onların istediği politikaya yönlendirmeye uğraşıyorlar. Dün burada "MHP de saldırı altında" diye eklemiştim. EVET! Ne oldu? GENEL BAŞKAN YARDIMCISI istifa etti... Bu iki kanadın kavgasının izleri dünyanın her yerinde vardır. Burada olmaması düşünülemez... Her kurumda vardır! Kavga büyüyecek... ABD kaybettiğini düşünerek gelecek, İngilizler de oyun kurarak... Ben tespit yapıyorum sadece... Orta Doğu'yu alan dünyayı alır. Bu

nedenle biz olmadan hesap yapamıyorlar... Canımızı yakarak, karşılarındakine mesaj verecekler... Yorgun düşürüp, yanlarına almak için! Reina'ya dönelim. Caninin olay öncesi bol bol fotoğraf ve görüntüsü var! Olay sonrası bildiğim kadarıyla yok. NEREYE KAÇTI? KİM KAÇIRDI? NASIL BECERDİ? HOCA AKA mı yaptı? Komik olmayalım; değil elbette! CIA bizim üzerimizden İngilizler'e vurdu! İngilizler bunu anladı! Şimdi sıra içerideki İngilizler'de! İngiliz medyasına bakın! SULTAN, PADİŞAH, DİKTATÖR yaptıkları Erdoğan'ın yanındalar bu kez. Olmaya çalışıyorlar. Ankara'yı kolundan tutup yanlarına almak için... Bizi sevdikleri için değil! Medyaları kampanya başlattı TÜRKİYE EKLERİ veriyorlar... Akıl alır gibi değil... İşte böyledir bu işler... TÜRKİYE ÇOK DEĞERLİ BİR ELMAS'tır! Hem vuracaklar hem de ERDOĞAN'ı ve Türkiye'yi yanlarında görmek isteyecekler. Oyun böylesine kanlı ve acımasız... İKİ ATEŞ ARASINDAYIZ... Elbette bizi kalbimizden vuramazlar. Bunu bilelim... İhtiyaçları var. Ama bacaklarımızı hedef almaya devam edeceklerdir... ABD'yi karşımızda görürüz ama İngilizler'i, ABD maskesiyle... Buna dikkat edelim... Ki DOĞRU ADIM ATALIM...

YENİ AKİT

“Hayat tarzı.. Hayat tarzı..” Paranoyak iseniz, biz ne yapalım?

Ali Karahasanoğlu

Kendileri dindar insanların hayat tarzlarına en iğrenç şekilde, en acımasız derecede müdahale ettiler.

Üniversite öğrencisine yüksek öğrenimi, “Ancak başınızı açarsanız var” dediler.

Page 13: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Çünkü “başı açıkların hayat tarzı”nı dayatıyorlardı..

“Başı açık”lardan başka hiç kimseye, hayat hakkı tanımıyorlardı..

Kızlarımıza “hayat tarzı” dayatıyorlardı da, erkeklerimizi boş mu bırakıyorlardı?

Ne mümkün!

Erkeklere de “Bir sürprizimiz var!” diyerek kafayı çıkartıp, “Liseye İmam Hatipte başladı iseniz, yüksek öğrenimi unutun. Artık hukukçu da olamazsınız, doktor da olamazsınız, mühendis de olamazsınız. İsterseniz ağzınız ile kuş tutun, bu mesleklerin hepsini unutacaksınız” dediler..

Laikçilerin bu dayatmasına karşı çıkar yol ararken, 1970’lerdeki, “Fark dersleri vererek, lise mezunu sayılma ve lise diploması ile üniversiteye girme” akla geldi..

Laikçiler bu yolu da kapattı.

“Fark dersi vererek alınan diploma değil, örgün eğitimde okunulan İmam Hatipin diploması geçerli” dediler..

“Hayat tarzı dayatması”ndaki vicdansızlıklarını katmerleştirdiler..

Laikçi kardeşlerimiz, bunların hiçbirisini “hayat tarzına müdahale” olarak görmüyorlardı..

“Ama sizin bu yaptığınız, hayat tarzımıza müdahale. İnancımıza müdahale” dediysek de..

“Zıt Erenköy” dediler..

Devam ettiler:

“Cumhuriyet bu kardeşim, uyacaksın.. Boru mu bu.. Ya uyacaksın.. Ya da

üniversiteyi de o meslekleri de unutacaksın” dediler..

Başka bir şey demediler!..

Şimdi gelmişler..

Düşüncemizi açıklamamıza..

“İçki kötü bir şeydir, içmeseniz!?” dememize..

“Yılbaşı eğlenceleri, kültür emperyalizminin bir dayatmasıdır. Biraz uzak dursanız” açıklamalarımıza..

Hop oturup hop kalkıyorlar..

Kalkarken öyle zıplıyorlar ki...

Uzay aracına falan gerek kalmadan, şıppadanak Ay’a, Mars’a, Merkür’e gidecek kadar enerji boşaltıyorlar..

Durun arkadaşlar, bir nefeslenin.

Panik yapmayın..

Biz size sadece kendi görüşümüzü açıklıyoruz..

Sizin yaptığınız gibi, “Herhangi bir tarihte meyhaneye gittiğinizi tespit edersek, üniversiteyi unutun..” demiyoruz. (İHL ile meyhaneyi kıyaslamak tabii ki çok vahim.. Ama bu acımasız çelişkiyi, başka nasıl anlatabilirim ki?)

Sizin 28 Şubat sürecinde yaptığınızı kendimize uyarlayıp, “Yılbaşı eğlenceleri sizin vazgeçilmeziniz ise.. Üniversitelerde hukuk, tıp, mühendislik fakültelerine gitmeyi unutun.. Sizlere barlarda görev verebiliriz, başka iş yaptıramayız” demiyoruz.

Page 14: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

“Girdiğiniz imtihanda, yeterli puan alıyorsanız, hukukçu da olursunuz, doktor da, mühendis de.. Yeter ki, puanı tutturun. Yılbaşında eğlenmeniz, mini etek giymeniz, başınızı açmanız, hayat tarzınızın farklı olması.. Aldığınız puanı silmemize sebep olmaz” diyoruz..

Ama yine yaranamıyoruz..

Adamlar paranoyak olmuşlar.

“Hey kardeş. İçki içmesen? Bak sağlığın da pek iyi değil” deyince..

“Benim hayat tarzımı tehdit ediyorsun. Ne hakkın var, benim hayat tarzıma müdahale etmeye” diye başlıyorlar.

Susturabliirsen, sustur..

Sana müdahale eden yok.

Sana zorla bir şey yaptırmaya kalkan yok.

“Ya bu ya da şu” diyen yok..

“Bunu yaparsan, üniversitede okuma hakkın yok” diyen yok..

Topu topu söylenen, “Bunu içersen, sağlığın bozulur. Hem dinimizde de, içki haram! Yine de sen bilirsin, yani!”

Açın ekranları..

Açın gazete sayfalarını..

Hep aynı terane..

Söyledikleri özet olarak şu:

“Bu terörist saldırı çok farklı.. Diğerlerinin hepsinden farklı olarak, son saldırı ‘hayat tarzı’na müdahale.. İşte bu kabul edilemez!”

Dersiniz ki, “Terörist kimlik tespiti yapmış.. Hayat tarzı farklı olanları tek tek belirleyip, itirazlarını incelemiş.. Sonuçta hayat tarzı farklı olanları infaz etmiş..

Hayat tarzı öldürülmeyi gerektirmeyenlere(!) de, ‘Sizler evinize gidin’ demiş..”

Var mı böyle bir şey?

Yok..

Kapıdaki polisten tutun..

İşleri gereği orda bulunanlar da aynı saldırıda öldüler..

Bilmiyoruz, belki hayat tarzı Reina’da her gün eğlenmeyi pek doğru görmeyenlerden kaç kişi, o saldırıda ölmüştür..

Arkadaşını kıramadığı için... “Bir bakayım” diyerek.. Veya bir başka gerekçe ile o mekanda olup, ölenler listesine girenler yok mudur?

Tabii ki vardır..

Ama

Paranoyak olmuşlar..

“Bu saldırı bize.. Bizim hayat tarzımıza.. Artık bizi yaşatmayacaklar” diyorlar..

Tir tir titriyorlar..

Korkmayın arkadaşlar..

Titremeyin..

Bu ülkede sizlere yapılacak şey, en fazlası en fazlası, “Titreyin, kendinize dönün” demekten ibarettir..

Yoksa..

Page 15: Köşe Yazıları – 05/01/2017images.akparti.org.tr/upload/tbmmgrup/5ocakkoseyazilari.pdf · yaptı." İster laik, ister dindar kim bir baúkasının yaúam biçimine müdahale

Köşe Yazıları – 05/01/2017

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

“Yılbaşında eğlendiniz, alnı size bomba..

İçki içtiniz, alın size kurşun..

Namaz kılmadınız, alın size kezzap..

vs.. vs..” şeklinde bir müeyyidelendirme hiç kimsenin hakkı da değil, yetkisi de..

Herkes, kendi yolunda gider..

Kendi düşüncesini açıklar..

Kendi istediği şekilde, başkasına zararlı olmayacak şekilde hayatını idame ettirir..

Bu anlamda, başkasına müdahale de etmez..

Anladınız mı, paranoyak arkadaşlar..

“Hayat tarzımız.. Hayat tarzımız..” diyerek..

Cevap veremediğiniz eleştirilerin altında ezilip, “Bize niye müdahale ediyorsunuz” diyerek, sanki fiziki bir müdahale varmış gibi, sağa sola sataşan çaresiz arkadaşlar..

Anladınız ise, sorun yok.

Anlamadınız ise..

Marş marş, bir psikoloğa!