48
ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL:8 SAYI:89 3 HAZRAN 2013 PAZARTESÝ 18 14 2013 Konstantinos Kavafis yl Tanyanlarn dilinden Hekimolu smail LLÜSTRASYON: SALH TEKN 22 BYOGRAF Yeni bir Kafka biyografisi A. Esra Yalazan 06 ÖYKÜ Zamana direnen yazar Irène Némirovsky Ömer Ayhan 26 TASAVVUF Osmanl’nn öncü tasavvuf eseri Ahmet Doru 20 EDEBYAT “Divan Edebiyat” üzerine Turan Karata 46 USTA GÖZÜYLE rfan Külyutmaz ve Recai Güllapdan 04 Alâattin Karaca Tanpnar’dan edebiyat dersleri Herkül Millas Ahmet Kurucan

Kitap Zamanı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kitap Zamanı Sayı: 89 3/6/2013 Türkçenin Evrensel Okurları

Citation preview

Page 1: Kitap Zamanı

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z A Y L I K K Ý T A P E K Ý D Ý R . Y I L : 8 S A Y I : 8 9 3 H A Z � R A N 2 0 1 3 P A Z A R T E S Ý

1814 2013 Konstantinos Kavafis y�l�

Tan�yanlar�n dilinden Hekimo�lu �smail

�LL

ÜS

TR

AS

YO

N:

SA

L�H

TE

K�N

22 B�YOGRAF�

Yeni bir Kafka biyografisi

A. Esra Yalazan

06ÖYKÜ

Zamana direnen yazar

Irène Némirovsky

Ömer Ayhan

26TASAVVUF

Osmanl�’n�n öncü tasavvuf eseri

Ahmet Do�ru

20EDEB�YAT

“Divan Edebiyat�” üzerine

Turan Karata�

46USTA GÖZÜYLE

�rfan Külyutmazve

Recai Güllapdan

04 Alâattin Karaca

Tanp�nar’dan edebiyat dersleri

Herkül MillasAhmet Kurucan

Page 2: Kitap Zamanı
Page 3: Kitap Zamanı

FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK AÞ ADI NA ÝM TÝ YAZ SA HÝ BÝ: ALÝ AK BU LUT GE NEL YA YIN MÜ DÜ RÜ: EK REM DU MAN LI GE NEL YA YIN MÜ DÜR YAR DIM CI SI: MEH MET KA MIÞ GE NEL YA YIN EDÝ TÖ RÜ: ALÝ ÇO LAK EDÝ TÖ R: CAN BAHADIR YÜCE GÖR SEL YÖ NET MEN: FEV ZÝ YA ZI CI SAY FA TA SA RIM: AH MET BÝ ÇER SO RUM LU MÜ DÜR VE YA YIN SA HÝ BÝ NÝN TEM SÝL CÝ SÝ: HAY RÝ BE ÞER REK LAM GRUP BAÞ KA NI: MEL�H KILIÇ REK LAM SA TIÞ D�REKTÖ RÜ: ALÝ DE MÝR HÝ SAR, REKLAM SEK TÖR YÖ NE TÝ CÝ SÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YA YIN TÜ RÜ: YAY GIN SÜ RE LÝ AD RES: ZA MAN GA ZE TE SÝ 34194 YE NÝ BOS NA-ÝS TAN BUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REK LAM TEL: 0212 454 82 47 BAS KI: FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK A.Þ TE SÝS LE RÝ HTTP://KÝ TAP ZA MA NÝ.ZA MAN.COM.TRE-POSTA: KÝ TAP ZA MA NÝ@ZAMAN.COM.TRHER AYIN ÝLK PA ZAR TE SÝ GÜ NÜ YA YIM LA NIR

Mihail Bulga-kov’un, Sabri Gürses çevirisiyle Türkçeye kazan-d�r�lan eseri

Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl� bir oyun yazar�n�n sarmal hikâ-yesi etraf�nda �ekilleniyor.

‘�sveç polisiyesinin kraliçesi’ olarak gösterilen Camilla

Läckberg’in Buz Prenses’ten sonra �imdi de Vaiz’i Do�an Kitap taraf�ndan yay�mland�.

23 39

y�l�na ula�an ve her geçen gün kapsam� büyüyen, Türkçeyle ilgili inan�lmas� zor bir etkinli�e, Türkçe Olimpiyatlar�na Kitap Zaman�’n�n kay�ts�z kalma-mas� gerekti�ini dü�ündük. Art�k bir Türkçe mevsimi

haline gelen haziran ay�nda olimpiyatlara kat�lan ö�rencileri konuk ediyoruz sayfalar�m�zda. Farkl� ülkelerden, farkl� kültürlerden genç arkada�lar�-m�z Türk edebiyat�n�n klasikleri hakk�nda ne dü�ü-nüyor? Bunu merak ettik. Bosnal� Shyejla’n�n, Afgan Ahmad’�n, Makedon Filip’in, Arnavut Ola’n�n temiz bir Türkçeyle yazd��� metinler sizi �a��rtabi-lir. Bu yaz�lar, Türk okullar�nda yeti�en ö�rencile-rin sadece Türkçe ö�renmekle kalmay�p dilimizin kültürüne, klasik eserlerine de a�inal�k kazand�k-lar�n�n en iyi ispat�. Gönüllüler hareketinin açt��� okullar, kültürleraras� etkile�ime benzersiz bir katk� sa�l�yor; sadece dilimizin de�il, edebiyat�m�-z�n da dünyaya aç�lmas�na öncülük ediyor. Renkli kapak dosyam�z�n yan�nda Irène Némirovsky, Kafka, Bulgakov, Kavafis, Tanp�nar, Hekimo�lu �smail, Cahit Zarifo�lu, Edip Cansever ve daha pek çok isimle, dopdolu bir say� oldu. �yi okumalar.

Türkçe mevsimi

Cahit Zarifo�lu’nun Rainer Maria Rilke üzerine haz�rlad���

bitirme tezi, Rilke’nin Roman�nda Motifler ad�yla Almancadan dilimize çevrildi.

Ebubekir Ero�lu, Geçmi�in �çindeki Geçmi�: �i’r-i Kadim Üstüne Deneme adl�

kitab�nda eski �iir konusundaki yüzeysel yakla��mlardan çok farkl� bir bak�� aç�s� ortaya koyuyor.

19

16

Prof. Dr. Ekmeleddin �hsano�lu, Yeni Yüzy�lda �slam Dünyas� (�slam

Konferans� Te�kilat� 1969-2009) adl� kitab�nda çeyrek as�rd�r içinde bulundu�u kurumun tarihini anlat�yor.

Hep Turgut Özal’�n yak�n�nda bulunmu� Ekrem Pakdemirli’nin an�lar�ndan

olu�an Özal’�n Miras� adl� kitap, yak�n siyasi tarihi-mizin bilinmeyenlerini gün yüzüne ç�kar�yor.

30

33Stephen Prince’�n titiz bir ara�t�rmayla kaleme ald��� Sava�ç�n�n

Kameras� adl� çal��ma, büyük Japon yönetmen Akira Kurosawa’n�n dün-yas�na götürüyor okuru.

Tümer Metin’in ya�amöyküsünü anlatt��� Metin Olmak adl� kitapta önemli

bilgiler, ho� anekdotlar, ilginç an�lar var. Eski futbolcuyu tan�yanlar� �a��rtmayacak bir kitap...

38

45

11.

K A PA K 0 8Edebiyat tarihi nas�l kal�pla�t�? 16Sevimli ve huysuz dâhi 24‘So�ukkanl�’ �iir yaz�lar� 28Türkiye’ye akademik bak��lar 32

Nûrusiyâh’�n nuru 34Bakiyesi �iirdir 34Büyürken kirlenmek 36�slam’�n Bat�’ya açt��� yol 37

Hikâyeci adaylar�na yol haritas� 40Bediüzzaman’�n Van günleri 42Gelin diriltelim insanl���! 43Bu hikâyeler bildi�iniz gibi de�il 44

TÜRKÇEN�N EVRENSEL OKURLARI

twitter.com/kitap_zamani facebook.com/kitapzamanicom

Page 4: Kitap Zamanı

ALÂATT�N KARACA

serleri ve mesle�i göz önüne al�nd���nda kar-��m�za birkaç tane Tan-

p�nar ç�k�yor. �lkin �air, sonra roman-c�, denemeci, akademisyen/ara�t�rmac� Tanp�nar ve tabii bir de s�n�fta, kürsüde ö�rencilere ders veren bir hoca olarak Tanp�nar… �air, romanc�, denemeci ve akademisyen Tanp�nar’� eserlerin-den tan�yorduk, hatta Günlükler’inden onun ya�am�na, mizac�na, çe�itli ko-nulardaki dü�üncelerine ili�kin özel bilgilere de vâk�f olduk ama fakülte-deki Tanp�nar nas�ld�; derslerinde na-s�l bir pedagojik yöntem izlerdi, ne-ler anlat�rd�, ö�rencileriyle münasebe-ti, s�n�ftaki davran��lar�… Bunlar� di-�er yönleri kadar bilmiyorduk, hâlâ da tam anlam�yla biliyor say�lmay�z. Bu-nunla beraber, son y�llarda birbiri ar-d�na yay�mlanan –ö�rencilerince tutul-mu�– ders notlar� sayesinde, en az�n-dan bir hoca olarak Tanp�nar’�n ders-lerde ne anlatt���n�, nas�l ders verdi�ini ö�renme imkân� bulduk.

KÜRSÜDE DE �A�RProf. Dr. Abdullah Uçman, Tanp�nar’�n ders notlar�n�n derlenmesinde büyük pay sahibi bir akademisyen. Son ola-rak daha derli toplu ve geni� bir derle-me yapt� ve Tanp�nar’�n ders notlar�n� Edebiyat Dersleri adl� kitapta bir araya getirdi. Tanp�nar’�n ders notlar� üç bö-lümden olu�makta. �lk bölümde Göz-de Halazao�lu’nun, Tanp�nar’�n 1953-54 ders y�l�ndan itibaren birkaç y�l ver-di�i derslerin düzenli ve olabildi�in-ce eksiksiz tutulmu� notlar� yer al�yor. Eser okundu�unda, bu notlar�n dik-katle tutuldu�u ve hocan�n söyledik-lerinin ço�unun kayda geçirildi�i gö-rülüyor. �kinci bölümdeki notlar, Doç. Dr. Ali Fehmi Karamanl�o�lu’na, son bölümdeki notlar da Prof. Dr. Meh-med Çavu�o�lu’na ait. Karamanl�o�-lu ve Çavu�o�lu’nun notlar� Gözde Halazao�lu’nun notlar�na göre daha k�sa ve seçme; onlar Hoca’n�n her de-di�ini not etmemi�ler. Tanp�nar’�n �air ve sanatkâr miza-c�n�n akademik çal��malar�na da yans�-d���n�, özellikle 19. As�r Türk Edebiyat� Tarihi’nde bunun kendini üslupta iyice hissettirdi�ini okuyanlar bilir. Notlar-

dan anla��ld��� kadar�yla kürsüde, ders verirken de zaman zaman Tanp�nar’�n sanatkâr ruhu yans�yor konu�malar�-na… Her �eyden önce kendini ça�r�-��mlara b�rakan bir �air/hoca ile kar��-la��yoruz, ço�u kez yöntemin s�n�rlar�-n�, kronolojik ak���, hatta dersin konu-sunu a��p Divan edebiyat�na, Frans�z ve �ngiliz edebiyatlar�na, bir arketip kaz�s�-na, bir edebiyat karnaval�na –evet belki tam da bu denebilir Tanp�nar’�n dersle-ri için– dönü�üyor dersler. San�r�m bu derslerde ö�renciler, yeni Türk edebi-yat� dura��ndan otobüse binip kimi kez Divan edebiyat�na, Baki’ye, Fuzuli’ye, Ne� ’ye, �eyh Galib’e, kimi kez Fran-s�z edebiyat�na; Baudelaire, Mallarmé, Valery, Verlaine, Rimbaud, Hugo, Bal-zac ve Lamartine’e, �ngiliz edebiyat�-na, Shakespeare’e, sonra yer yer Rus edebiyat�na, Dostoyevski’ye �aira-ne bir yolculuk yap�yorlard�. Dersler-de Tanp�nar’�n sadece edebiyatla s�-n�rl� kalmad���, ö�rencilerine özellik-le müzik, resim, hatta foto�raf ve si-nema sanat�na ili�kin bilgiler aktard�-�� da dikkati çekmekte. Resim, sinema ve foto�raf sanat�na ili�kin �u cümlele-re dikkat: “Biz as�rlarca resim sanat�-n� külliyen lüzumsuz addettik. Resim, gözün istiklâlidir; foto�raf, bir zaman

realiteyi, anlar� yakalad�; sonra renk-li sinema ç�kt�; binlerce tabloyu bir ara-ya getirdi.” Bu çerçevede yer yer ders-lere Dede Efendi’nin, Beethoven’�n, Hoffmann’�n, Wagner’in, Degas’n�n çe�itli eserleriyle konuk oldu�unu gö-rüyoruz. Hele bir yerde, Tev� k Fikret’i anlatt��� derste, söz Dede Efendi’ye, Acema�iran ve Ferahfeza Pe�revi’ne gel-di�inde, “Allah vard�r keman çalarken derler, neyler çalarken de vard�r.” deyip sonra aniden ö�rencilerini Be�ikta�’taki Resim ve Heykel Müzesi’ne, müze mü-dürü Halil Dikmen’den neyle Ferahfezâ Âyini’ni dinlemeye götürmesi var ki, i�te �air/hoca Tanp�nar diyorsunuz. Esas itibariyle neler var bu dersler-de? Büyük oranda Tanzimat edebiya-t�, Nam�k Kemal, Abdülhak Hamid, Ziya Pa�a, Ahmet Mithat Efendi, Re-caizade Mahmut Ekrem… Edebiyat-� Cedide’den Tev� k Fikret, Halit Ziya. Sonraki ku�aktan Yahya Kemal, Ahmet Ha�im, Yakup Kadri, Halide Edip, Re-� k Halit Karay. Daha sonra Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Kemal… Bir derste Sait Faik ve Orhan Kemal’i kar��la�t�r-m�� ki, enfes bir kar��la�t�rma. Tanp�nar’�n bu derslerde kendi-ni ça�r���mlara b�rak�p bir anda ede-bi kar��la�t�rmalara dald���n� ba�-

ta söylemi�tik. Bu kar��la�t�rmalar-da Do�u-Bat� edebiyatlar� iç içe girer, edebi eserler, kimi kez tematik ola-rak, kimi kez etkilenmelerle, kimi kez de imgeler bak�m�ndan kar��la�t�r�-l�r. Bu ba�lamda Tanp�nar’�n Ha�im ve sembolizm konusunu anlatt��� ders-te, Bachelard’�n psikanaliz yöntemin-den hareketle, edebiyatta ate�, su, top-rak ve hava imgelerini, çe�itli �airlerin eserlerini kar��la�t�rmas� müthi� bir ar-ketip ve kar��la�t�rma çal��mas� olarak dikkati çeker. Hoca bu derste su imge-sini Mallarmé’den, Shakespeare’den, Baudelaire’den, Fikret’ten, Yahya Kemal’den, hatta tasavvuf edebiyat�-m�zdan, mitolojiden örnekler vererek kar��la�t�r�r. Böylece yine ders bir imge karnaval�na dönü�ür.

TANPINAR’DAN ���RSEL CÜMLELERDersler yaln�zca edebiyat tarihini kap-samaz Tanp�nar’da, yeri dü�tükçe di�er güzel sanatlar hakk�nda da poetik bil-giler aktar�r. Örne�in bu derslerde �iire, musikiye, mimariye, resme ili�kin poe-tik fragmanlara s�kça rastlan�r: “�iir, di-lin bir ritmin etraf�nda toplanmas�d�r.”, “�air, dili yeni ba�tan yapar.”, “Büyük �air, kendisinden evvelini silen adam-d�r.”, “Can s�k�nt�s� bilhassa modern �i-irde olur, daha evvel olamazd�…”, “Mu-sikinin objesi yok: Ne e�yay� tekrar eder, ne onu tarif eder, ne de onun etraf�nda mânâl� bir �ekilde konu�ur.”, “Musiki maddesiz bir kâinatt�r…”, “Mimari en muhte�emidir sanatlar�n; hislerimizden bir concret âlem yapabilme sanat�d�r.” “�iiri derinle�tirmeliyiz, yoksa folk-lorda kal�r�z.” demi� bir derste, Cemal Süreya’y� müjdelercesine. Sonra “Biz-de buhran yok, individu yok, haz�r kay-naklardan istifade ediyoruz, kolaya ka-ç�yoruz, de�erlerimizi bilmiyoruz.” di-yerek Türk modernle�mesini ele�tirmi�. Bir de ö�rencilerine ders verirken o ko-nuyla ilgili okunmas� gereken kaynak-lar� söylüyor. Do�rusu lisans ö�renci-lerine okunmas�n� önerdi�i kaynaklar� bugünkü pek çok okur-yazar�n okudu-�undan �üpheliyim. Tanp�nar’�n dersleri düz, kronolojik bir çizgide ilerlemeyen, co�rafyadan co�rafyaya, �iirden �iire atlayan, hatta bir imgeler geçidine dönü�en zengin bir sanat karnaval�, evet bir karnaval onun dersleri…

4

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI EDEB�YAT

Tanp�nar’�n dersleri: Edebiyat karnaval�Ahmet Hamdi Tanp�nar’�n ders notlar�n�n derlenmesinde büyük pay sahibi olan Prof. Dr. Abdullah Uçman, son olarak bu konuda daha geni� bir derlemeyi Edebiyat Dersleri ad�yla yay�na haz�rlad�. Ders notlar�nda, �air ve hoca Tanp�nar portresi var kar��m�zda.EDEB�YAT DERSLER�, AHMET HAMD� TANPINAR, HAZ.: ABDULLAH UÇMAN, DERGÂH YAYINLARI, 320 SAYFA, 16 TL

EProf. Dr. Abdullah Uçman

Ahmet Hamdi Tanp�nar

Page 5: Kitap Zamanı
Page 6: Kitap Zamanı

6

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI

ÖMER AYHAN

krayna as�ll� Frans�z ya-zar Irène Némirovs-

ky’nin hayat hikâyesine kay�ts�z kal-mak mümkün de�il. O yüzden trajik ölümüne ve ölümünden sonra sürekli yükselen kariyerine k�saca göz atmak-la ba�layal�m. Yahudi diasporas� tara-f�ndan antisemitist oldu�u gerekçesiy-le ele�tirilen bir yazar tahayyül edin. 1939’da katolikli�i seçmesi, antisemi-tist bir iki dergide ç�kan yaz�lar� tart��-malar� da beraberinde getirmi�. Nite-kim Yahudi kökenli oldu�u için Nazi-lerin kara listesine giren ve özel olarak ‘ilgilenilen’ genç kad�n, önce Frans�zlar taraf�ndan vatanda�l�ktan ç�kar�lacak, ard�ndan Auschwitz’de hayata veda edecektir. Birkaç ay sonra kocas�n�n da ayn� ak�bete u�rad���n�, buna kar��l�k ta�rada gizledi�i çocuklar�n�n hayatta kald���n� dü�ünürsek, Némirovsky’yi seçimleriyle bir kal�ba oturtmak hayli güç. Can Yay�nlar�, yazar�n Pazar Gün-leri ad�yla yay�mlad��� öykülerinde, ki-taba öykülerin dergilerde ilk ne�redili� tarihlerini ekleyerek hay�rl� bir i� yap-m��. Zira on be� öykünün kronolojik dizili�i hem Némirovsky’nin ve tüm Avrupa Yahudilerinin ya�ad��� bask�-y� hem de öykülerdeki de�i�imleri gös-teriyor bize. 1941-42’de ne�redilen son üç öyküde mahlas, üstelik hiçbir riske yer vermemek için erkek adlar� kullan-mak zorunda kalm�� Némirovsky. S�-ralamay� takip edebildi�imize göre ya-zar�n edebi köklerine do�ru bir yolcu-lu�a ç�kmaya haz�r�z.

O ESK�, SICAK, DOST SESYazar�n ilk dönem öyküleri, bende bir tür s�k�nt� ve büyülenmenin ka-r���m� diyebilece�im al���lmad�k bir etki b�rakt�. Her ne kadar Rus duyar-l���n� yans�tt��� söylense de, Ukray-na ve Finlandiya’da geçen öykülerde-ki do�a tasvirleri bir tarafa, tastamam Frans�z duyarl���na sahip bir yazar Némirovsky. Camus ve Sartre’�n f�r-t�na gibi esti�i, edebiyatta gerçeküstü-cülü�ün henüz tamamen gözden dü�-medi�i bir dönemde Balzac’tan Colet-te ve Proust’a uzanan geçmi� zaman-lardan sesleniyor. Öyle bir dünya ki bu, and���m yazarlar�n (Colette’nin yap�-t�nda ilmeklerin belki bir parça daha

gev�ek oldu�u söylenebilir) romanla-r�ndaki güçlü mimarinin ayn� ustal�k-la çat�ld��� o eski, s�cak, güven verici dost sesin büyüleyici yank�s�na kolay-ca yakalan�yor insan. K�l� k�rk yaran ayr�nt� tutkusu, etkileyici sözdizimleri, klasiklere ba�l�l���n� sürdüren okur-lar için rahatlat�c� ve edebiyatta benim gibi geç yirminci yüzy�l ile yirmi birin-ci yüzy�l�n kaotik dünyas�n�n yank�la-r�n� arayan dönekler için biraz da s�-k�nt� veren bir dünya vaat ediyor. Bir öykü kitab�ndan söz ederken roman-c�lar� referans göstermem garip bulu-nabilir. Ama söylenenden çok gizle-nenin öne ç�kt��� ça�da� öykünün ak-sine, bol s�fatla kurulmu� uzun cümle-lerle kar��la��nca Némirovsky’nin gü-zel söz söyleme sanat�na ba�l�l���, re-torik yazma biçimlerini sürdürmek-teki romantik temayülü görülecek-tir. “Oday� sar�, s�cak ve yumu�ak bir gölge kaplam��t�” diyor, cam� indirin-ce, “içeride, iri, a��r ve so�uk damlala-ra dönü�en kardan pulcuklarla yüklü rüzgârlar” peydah oluyor. Némirovsky aile kavram�n� otop-si masas�na yat�rm��ças�na ustal�kla didikledi�i bu soy öykülerde, göz ka-

ma�t�r�c� yetene�ini bir ba�ka olguy-la birle�tiriyor: Dünyay�, hayat�, in-san� çok iyi gözlemledi�ini belli eden cümleleriyle nitelikli edebiyat�n yolla-r�nda ko�abilen bir yazar o: “Gülüm-sedi; dudaklar�n� ha� fçe aralayan bu güvenli, a��r ve nadide gülümseme-yi ne kocas� ne de büyük k�z� biliyor-du.”, “�nsan yüre�ine asla çok yak�n-dan bakmamal�; bu sars�c� ve korkutu-cu olur.”, “�tibara olan susuzlu�un i�-kencesinden geçen bir burjuvayd� o”, “Tüm gücüyle h�çk�r�klar�n� tutuyor-du ama bir çocuk sessizce a�layamaz. Daha sonra ö�renilir bu.”

C�NS�YETS�Z B�R YAZAR�lk iki öyküyü bitirdi�imde, ne mut-lu klasiklerin hasretini çekenlere, al�n size 20. yüzy�lda 19. yüzy�l duyarl���yla yazan, üstelik maharetle yazan bir ya-zar, diyordum. Sonra s�ra üçüncü öy-küye geldi ve gösteri�li, zengin, biraz da yorucu pus birdenbire da��ld�. Te-kinsiz atmosferiyle ça�da� bir gotik öykü diye tan�mlayabilece�im birinci tekil anlat�c�l� “Aino”da, terk edilmi� ev uzun uzad�ya betimlenmiyor, s�fat yüklü cümlelerin terk edili�i metnin

ritmini mükemmel k�l�yordu. Kan�m-ca Némirovsky’nin en önemli özelli-�i cinsiyetsiz bir yazar olu�u. Kad�n-lar kadar erkeklerin dünyas� da usta-ca ve dahas� e�it mesafeyle hayat bu-luyor onun kaleminde. Karakterleri-ni h�rpalay�p önümüze f�rlat�rken �ef-katini eksik etmeyen, bu zor denge-yi tutturabilmi� bir yazar Némirovsky. Bizim edebiyat�m�z�n aksine, anaer-kil bir dünya egemen öykülerde, h�rsl� annelerin bask�s�ndan kaçmak için ç�r-p�nan, gençli�in getirdi�i bir tür bön-lükle hatalar da yapan genç kad�nlar, erkekler. Sava��n deh�etini dile geti-ri�i bile farkl�; “Seyirci”de hayata epi-küryen zevklerin �a��la�t�rd��� bir � l-di�i kuleden bakan karakter, sava-�� insanlardan ziyade güzelim mima-ri �aheserleri yerle bir edece�i için la-netler. Ama sava� kendi güvenli dün-yas�n� yerle bir etti�inde vah�etin bir parças� olacakt�r. Mekân duygusu da çok güçlü Némirovsky’nin. �nsanla mekân� birbirine içkin k�ld��� öyküler-den “Aino”daki ev, unutulmaz bir ‘ka-rakter’. Grotesk bir dünyan�n kap�lar�-n� aralad��� “Büyü”nün as�l büyüsü ise bohem bir ya�am�n anlat�ld��� banliyö evinin unutulmaz ayr�nt�lar�nda gizli.

YEN�DEN D�R�L��Ölmeden önce yay�mlad��� romanla-r�yla ele�tirmenlerin övgülerine maz-har olan Némirovsky’nin, ad�n� geni� kitlelere duyurmas� da bir ba�ka hazin hikâye. Yazar�n k�z� annesinden kalan notlara elli y�ldan uzun süre elini süre-memi�. Ac�n�n görkemli dirili�ini göze ald���nda, notlar�n yan� s�ra romanlar, novellalar ç�km�� pandoran�n kutu-sundan. Vatanda�l�ktan ç�kar�ld��� Fransa’da 60 y�l sonra liste ba�� olan kitaplar� için k�z�, “Bu Nazilerden al�n-m�� bir intikam de�il,” diyor, “sadece annemi yeniden dirilten bir zafer.” Söy-lemeden geçemeyece�im, A. Esra Yala-zan geçen ay Kitap Zaman�’nda yay�mla-nan Proust yaz�s�nda, adeta yazarla ruh-sal bir ba� kuruyor, Proust’un dünyas�n� estetize bir duyarl�kla koyuyordu önü-müze. Némirovsky ile de -�ayet henüz okumad�ysa- böyle bir ba� kurabilece�i-ni hissediyorum. Ebru Erba�’�n ak�c� çe-virisi bizim için bir �ans. Klasik ile mo-derni bir araya getiren bu tuhaf seçki, bi-liniz ki gerçek bir edebiyat �öleni.

Zamana direnen yazar: NémirovskyPazar Günleri, edebiyatseverlerin yazarl��� kadar s�ra d��� haya-t�yla da tan�d��� Frans�z yazar Irène Némirovsky’nin öykülerin-den bir derleme. Farkl� sanat anlay��lar�n�n bulu�tu�u, klasik ile moderni bir araya getiren kitap, gerçek bir edebiyat �öleni.PAZAR GÜNLER�, IRÉNE NÉMIROVSKY, ÇEV.: EBRU ARBA�, CAN YAYINLARI, 360 SAYFA, 23 TL

U

ÖYKÜ

Irène Némirovsky (1903-1942)

Page 7: Kitap Zamanı

Bir sonraki kitabınız...Haziranda, okuyan herkes için

BÜYÜK B

OY

iyi ki kitaplar var...

Page 8: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Gelin tan�� olal�m, i�i kolay k�lal�m

Türkçenin evrensel okurlar�

Ahmad Haroon, Afganistan’daki Türk okulunda 11. s�n�f ö�ren-cisi, be� y�ld�r Türkçe ö�reniyor. Kitap okuma-y� seven Ahmad, bu y�l Türkçe Olimpiyatlar�nda ülkesini konu�ma dal�n-da temsil ediyor.

8

AHMAD HAROON

unus Emre’nin �iirlerinden baz� dörtlüklerle Seçme �iirler kitab�n-

dan be�endi�im yerleri anlatmaya çal��aca��m. Yunus Emre yüzy�llar önce ya�am�� olma-s�na ra�men �iirlerinde kulland��� dili rahatl�kla anl�yoruz. �air, tüm �iirlerinin son dörtlü�ünde kendi ismini söylüyor:

Biçare Yunus’u gör,Derdile hayran olmu�.Onun her bir nefesi�ehd ü �ekere benzer.

Okudu�um kitapta (Karan� l Yay�nlar�, 2012) her �iirin alt�nda anlam� bilinmeyen keli-meler aç�klanm��, rahatl�kla okuyabildim. Dü�-man�n� bile dost gözüyle gören ve dü�manl���, içindeki dü�manl�k duygusuna kar�� kullanma-y� ö�ütleyen Yunus ne güzel demi�:

Biz kimseye kin tutmay�z a�yar dahi dosttur bizeNerde �ss�zl�k var ise mahalle vü �ard�r bizeAd�m�z miskindir, dü�man�m�z kindir bizimBiz kimseye kin tutmay�z kamu âlem birdir bize

Kin tutmak, insanlara dü�man olmak bize za-rar verir. Kalbimizde kötülük olu�turur. �airin de-di�i gibi, kimseye kin beslemeyelim. Yunus, Allah’�

sevdi�i için insanlar� sevmek gerekti�ini dü�ünür:

Ben gelmedim dava için, benim i�im sevi içinDostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim

Gelin tan�� olal�m, i�i kolay k�lal�mSevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz

Bence de Yunus’taki sevgi anlay�-��nca her insan sevilmeli. Özellikle sadece Allah’�n r�zas� do�rultusun-da ya�ayan insanlar... Çünkü Pey-gamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) bizden böyle davranmam�z� istiyor. �air zay�� �klar�n�, güçlü yan-lar�n�, kusurlar�n� çok iyi biliyor. Ben kitaptan �u dersi ç�kard�m: Kendi-mi tan�yarak hareket etmeliyim. �u m�sralardaki gibi:

�lim ilim ilmektir,�lim kendin bilmektir.Sen kendini bilmezsenBu nice okumakt�r.

Bu dizelerde ince bir anlam var. “�lim kendin bil-mektir”; kendimizi bilelim ki bo�una okumayal�m.

Sözünü bilen ki�ininYüzünü a� ede bir söz.

Sözü pi�irip diyenin��ini sa� ede bir söz.

Söz ola kese sava��,Söz ola kestire ba��,Söz ola a�ulu a��,Bal ile ya� ede bir söz…

Bu dörtlüklerde, seçilen söz-cüklerin önemini anl�yoruz. Birin-ci dörtlükteki “pi�irmek” sözcü�ü-nü bu anlam�yla ilk kez gördüm. Buradaki anlam�, sözü dü�ünerek, en güzel �ekilde söylemek. �kinci dörtlükteki “a�u” da zehir anlam�-na geliyor. �air çok güzel bir ben-zetme yapm��: Güzel söz zehri bile ya� ve bal gibi lezzetli hale dönü�-türebilir.

Yunus Emre �iirlerinde insan sevgisinden, bar��tan, gönül k�rmamaktan ve karde�likten söz ediyor. Bu �iirlerde anlat�lanlar�n canl� birer örne�i okuldaki ö�retmenlerim. Onlar da bize hal dilleriyle sevgiyi, bar���, ho�görüyü, gönül k�rmamay� anlat�yor, ö�retiyorlar. Yunus Emre �iirleri bir ülkeye de�il bütün insanl��a sesleniyor, insan� anlat�yor. �iirleri okurken mutlu oluyorsunuz. Umar�m bu kitab� herkes ayn� mutlulukla okur.

Y

Türkçe Olimpiyatlar� 11. kez haziran günlerini dil bayram�na çevirirken, sayfalar�m�zda olimpiyatlara kat�lan ö�rencileri konuk ediyoruz. Farkl� ülkelerden, farkl� kültürlerden genç arkada�lar�m�zdan, Türk edebiyat�n�n kla-siklerinden say�labilecek birer kitap hakk�nda görü�lerini yazmalar�n� istedik. Okuyaca��n�z metinler, tüm dün-yaya yay�lan sevgi okullar�n�n sadece Türkçeyi bir dünya dili haline getirmekle kalmad���n�, Türk edebiyat�n�n da ‘dünyal�’ okur-yazarlar kazand���n� gösteriyor. ��te Türkçenin genç okurlar� ve gelece�in yazar adaylar�…

AFGAN�STAN

Page 9: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

�stanbul ve Prizren: Hat�ralar ve �ehirler

Memleket isterim…

Syhejla Miftari, 1996 Prizren, Arnavutluk do�umlu. “Hayallerini süsleyen” Mehmet Akif Koleji’ne 8. s�n�fta kay-dolmu�. Türkçe Olimpiyatlar�nda oku-lunu ve ülkesini konu�-ma dal�nda temsil ediyor.

Sukejna Valjevac, Zenica, Bosna-Hersek do�umlu. Bosna Sema Sarajevo Koleji’nde lise üçüncü s�n�f ö�rencisi. Üç y�ld�r Türkçe ö�reniyor ve olimpiyatla-ra haz�rlan�yor.

9

SYHEJLA MIFTARI

rhan Pamuk’u ald��� Nobel ödülüyle tan�m��t�m, Türkiye’yi

gururland�rd��� kadar bizleri de gururland�r-m��t�. Birçok ortak de�ere sahip oldu�umuz ülkelerimiz, ayn� zamanda birçok ortak ünlü �ahsiyete de sahiptir; Mehmet Akif Ersoy, �emsettin Sami, Ali �en gibi... Orhan Pamuk’u da öyle görmü�tük biz, bu topraklardan ç�km�� olmasa da... 2009 y�l�nda Mehmet Akif Koleji’nde okumaya ba�lad���mda daha fazla ilgilen-meye karar verdim Türk edebiyat�yla. Bu okulda ö�renimimi sürdürürken Türkiye’ye ilgim ve sevgim de art�yordu. Çok merak ediyordum, özellikle �stanbul’u. Bir tür-lü gitme imkân� bulamam��t�m bu �ehre. 11. Uluslararas� Dil ve Kültür Festivali’ne (Türkçe Olimpiyatlar�) konu�ma kate-gorisinde yar��mac� olarak seçildi�im-de dünyalar benim oldu. Hem 140 ülke-nin kat�ld��� bu inan�lmas� zor organi-zasyonun içinde olacak hem de rüyalar�-

m� süsleyen �ehri, �stanbul’u görüp gezme imkân� bulacakt�m. Hocam, �stanbul: Ha-t�ralar ve �ehir adl� eseri okumam� önerdi-�inde �stanbul’a gitmeden �stanbul’u ya-�ayaca��m akl�ma gelmezdi. Hem �stanbul hem de Orhan Pamuk olunca tereddütsüz okurum demi�tim, büyük bir zevkle.

�STANBUL SOKAKLARINDAKitab� okudukça ben de dola-��yordum yazar�n hat�ralar�n-da ve �stanbul sokaklar�nda. Pamuk’un anla��l�r ve samimi bir �ekilde ifade etti�i duygular ben-de de�i�ik ça�r���mlar uyand�r�-yordu. Ya�ad���m �ehir Prizren’e kar�� bir ilgi, bir vefa duygusu uyar�yordu. �stanbul’a göre kü-çüktü ama �stanbul’dan önce Osmanl� �eh-ri olmu�tu Prizren. Fatih, �stanbul’dan önce gelmi�ti buralara. Ya�an ya�mura ald�r-madan, ben de Orhan Pamuk gibi kendi-mi �ehrimin kuca��na att�m. Milletimizin ad�yla an�lan sert ve �slak arnavutkald�r�m-

lar�nda yürüdüm yoruluncaya dek. Bayrak-l� Camii’nden hamama yöneldim. Ta� köp-rüden geçtim. Sinan Pa�a silüetli kaleyi sey-rettim. Namazgâha kadar yürüdüm ora-dan. Buras�, Fatih’in binlerce ki�iye hutbe-sini okudu�u yerdi. Ö�retmenlerimiz dil derslerinde okudu-

�umuz kitaplarla ilgili soru so-rarlard�. Bu sorulardan biri de, “Okudu�un kitaptan hangi dersi ç�kard�n?” olurdu. �stanbul: Hat�-ralar ve �ehir kitab�ndan çok de-�erli dersler ç�karm��t�m. Gitme-di�im �stanbul’u görmü�, ya�a-m��t�m Orhan Pamuk’la. Bilme-liydik �ehrimizin, kom�ular�m�-z�n, a�açlar�m�z�n, arkada�lar�-m�z�n, okulumuzun, ailemizin ve

hat�ralar�m�z�n k�ymetini. Vefal� olmal�yd�k hayat�m�zdaki herkese ve her �eye kar��. Orhan Pamuk hayat�n� anlat�rken ben de fark ettim zaman�n su gibi akt���n� ve her �eyin ister istemez de�i�ti�ini. Hat�ralar�m-da saklayaca��m ben de hayat�m�, �ehrimi...

SUKEJNA VALJEVAC

ir as�r önce, 1910 y�l�nda, bir ekim sabah�nda, Diyarbak�r’da do�du.

Ona Cahit ad�n� koydular, hep çal��kan ve ve-rimli olsun diye. Osmanl�lar eteklerini yava� yava� toplarken, Cumhuriyet temellerini ku-rarken bu genç, zaman�n keskin di�lileri ara-s�nda ö�ütüle ö�ütüle �airle�ecekti. �iir k�skanç bir sevgilidir; üstüne gül kok-lanmaz, yar sevilmez. Cahit S�tk� �iir yazma-ya lise y�llar�nda ba�lad�. Dü�lerini m�srala-ra dökerken zihnini, ruhunu ve kalbini bize açt�. En samimi duygular�n� bizimle payla�-t�: “Ya�aran gözlerime bak/ Ben yalan söyle-mek bilmem.” Onun için �iir, savunmak veya susturmak de�il, birlikte ke�fetmek ve an-lamakt�. Gözleri farkl� bak�yordu, her �eyde bir yar, bir s�rda� görüyordu, “Kula��n olsa da duyabilsen/ Masan�n da bir türküsü vard�r” derken. �çten, ak�c�, aç�k ve sade üslubuyla Türkçenin ve Türk insan�n�n canl�l���n� ve samimiyetini bize gösteriyor Cahit S�tk�.

ONUN ���RLER�NDE HER �EY� BULDUM�nsanlar içinde insan olmay� severdi, �iirleri de öyleydi, belki de bu yüzden o kadar çok sevil-di. Hayat�, gülü�leri, sevinç ve kederleri, kor-

ku ve ümitleri... Her �eyi buldum ben Cahit S�tk�’n�n �iirlerinde. Ben de bir insan�m niha-yet, der gibiydi. Bazen rüyalarla kol kola ge-zen, oynamaya ve gülmeye can atan bir ço-cuktu, tek kayg�s� kay�p z�pz�plar�n� bulmak-t�: “Ben dünyadan bihaber bir çocu�um” derken bana kendi çocuklu�umu hat�rlatt�... Bazen de onu çaresizlik içinde ve çok yaln�z gördüm, “Bu içinden ç�k�lmaz bir bilmecedir” derken… Otuz Be� Ya�’� okurken gözleri-min önünde bir â��k da oldu: “Ya Rabbi ne güzel sevi�iyorduk/ Dün-yay� a�ktan ibaret sanarak”... Ve nice hat�ra haf�zamda canlan�-yor... Ben Cahit S�tk�’n�n �iirle-rinde Bosnam� gördüm. �air ol-gun ça��nda neredeyse her �ii-rinde ölüm korkusuyla titriyor-du. “Kim bilir nerde, nas�l, kaç ya��nda?/ Bir namazl�k saltana-t�n olacak” dizelerini duyunca daha b�y�klar� bile terlememi� abilerim akl�ma geldi. On-lar bilmemi�ti tabutlar�n�n sava�ta yap�laca-��n�, yar�n öldürüleceklerini, ilk mermi dü�-tü�ü anda bilyelerini b�rak�p Bosna’ya, tü-feklerine sar�lmaya gitmi�lerdi. Bir buz par-ças�, bir b�çak daha gönlüme sapland�, “Ya� otuz be�! Yolun yar�s� eder” dizesini okurken.

Bosna topraklar� gençlerin cesetlerine doy-mu�tu; otuz be�ine girememi�, yolun yar�-s�n� bile bitirememi�lerdi, vah�i kurtlar bir daha gülmelerine izin vermemi�ti çünkü. Biz belki sava�a kat�lmad�k ama bo� Bosnam�z� görünce ac�lar içinde k�vranmak-tay�z: Çok çektik, sükûna ihtiyac�m�z var. Ey Bo�nak gönlüm; ac�dan söz etme, suçlama-larda bulunma, senin hüznün yüce ve güzel,

a��r yükün alt�ndan kalk, ebede emin ad�mlarla yürü, affetmeye yeterince geni� ve unutmaya ye-terince derinsin! Hakk’a �ükür-dür, olsa olsa, gö�üslerden ç�kan her nefes. Otuz Be� Ya�’la zama-n�m� geçirirken kendimi yaln�z hissetmedim, bana ölümü ve sa-va�� hat�rlatan �iirler ac�lar�m� da payla�t�: “Uzun uzun a�layaca��m/ bütün insanlar�n yerine.” Dünya-

n�n kapkara olmad���n�, ku�lar�n hâlâ öte-bildi�ini, zaman�n yaralar� sar�p dindirebil-di�ini, iyi insanlar�n da var oldu�unu bana m�sra m�sra anlatt� Cahit S�tk�. Evet, yeise kap�l�p ümitlerimizi kaybetme-meli, yeni bir dünya kurmal�y�z: “Memleket is-terim/ Ne zengin fakir, ne sen ben fark� olsun/ Ya-�amak, sevmek gibi gönülden olsun.”

O

B

ARNAVUTLUK

BOSNA-HERSEK

Page 10: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Kendimi hasta çocu�un yerine koydum

Mahsa Ahmedi, Afganistan’daki Türk okulunda 11. s�n�f ö�ren-cisi. Be� y�ld�r Türkçe ö�reniyor. Kitap okuma-y� seviyor ve güzel �iir okuyor. Bu y�l Türkçe Olimpiyatlar�nda konu�-ma dal�nda yar���yor.

10

MAHSA AHMEDI

okuzuncu Hariciye Ko�u�u, küçüklü�ünden beri dizin-

den rahats�z olan 16 ya��ndaki bir ço-cu�un duygular�n� anlat�yor. Hasta ço-cuktan ba�ka roman�n di�er kahra-manlar� Nüzhet ve Doktor Rag�p. Has-ta çocuk küçük ama kurdu�u cümleler büyük, olgun bir insan oldu�u izlenimi veriyor. Baca��ndaki yara ki�ili�ini ol-gunla�t�rm��. Bir yerde “A�açlar�n bile s�hhatine imrenirdim.” diyor. Bu çocu-�a çok üzüldüm. Roman�n kahraman� biraz k�skanç, Doktor Rag�p Bey’i k�skan�yor. Sevdi�i k�z olan Nüzhet’le Rag�p’�n evlenece�i-ni dü�ünüyor. Bu yüzden ikisine de çok k�zg�n. Kendi � ziki durumundan ho�lan-m�yor, kitapta çocu�un d�� görünü�üyle ilgili çok bilgi yok. Ama Doktor Rag�p’�n d�� görünü�üyle ilgili bilgi var: Hasta ço-cuk kendisinden daha uzun boylu, sa�-l�kl� ve mutlu oldu�u için Rag�p’tan hiç ho�lanm�yor. Nüzhet’in � ziksel özelli-�iyle ilgili de bilgi yok, oysa onu haya-limde canland�rmak isterdim. Kitap k�sa k�sa bölümlerden olu�-

mu�. Her bölümde hasta çocu�un dik-kati ba�ka bir �eye yo�unla��yor: Heye-can, özgürlük, k�skançl�k... Cümleler de ço�unlukla eksiltili: “Arkadan bir �ehir kaç�yor. Dizlerinde bir kerpeten… Has-tal�k ve tabiat… Çamlar�n aras�nda be-yazl�klar… Bünye! Bünye! Sizin için her �eyden evvel bu. Evimizin sokak kap�s� önünde çocuklar… Birdenbi-re keskin bir ç��l�k…” Yukar�daki cümleler hem eksiltili hem de mutsuzlu�u anlatan cümleler. Bu cümlele-rin alt�n� çiziyor, ertesi gün s�-n�f arkada�lar�mla konu�uyor-duk. Bir karara varamay�nca Türkçe ö�retmenimizin yan�-na gidiyorduk. Ö�retmenimiz her zamanki gülümsemesiyle bi zi dinliyor, �efkatli bir sesle cümlele-ri tek tek aç�kl�yordu. Kitab�n kahrama-n� çocu�a üzüldü�üm cümlelerden biri de �u: “Vücudunun büyük bir parças�n� kaybetmek hayaline bir saniye katlana-m�yorum, içime bayg�nl�klar geliyor, el-lerimle hasta baca�� tutuyorum ve onun ölümünü kendi ölümümden daha deh-�etli buluyorum.”

‘�K� HASTA KADAR B�RB�R�NE YAKIN K�MSE YOKTUR’Kitapta hasta insan� ancak onun gibilerin an-layabilece�i söyleniyor. Peyami Safa �öyle di-yor: “�ki hasta kadar birbirine yak�n hiç kimse yoktur. Hasta olmayanlar bizi ne kadar az an-layacaklar.” Bence de bir hastay� en iyi hasta olan anlayabilir. Roman�n sonunda kahraman ameliyat oluyor. Doktor Rag�p’la Nüzhet ev-

leniyor. Yine de son k�s�mda çocu-�a ne oldu�unu bilmiyoruz. Peya-mi Safa son k�sm� okuyucunun ha-yal gücüne b�rakm��. Okudu�um bask�da bilinme-yen kelimelerin anlamlar� kitab�n arkas�nda aç�klanm��t�; ço�u be-nim daha önce ö�rendi�im keli-meler. Yeni ö�rendiklerimden ba-z�lar� “pansuman”, “hasta bak�-c�”, “koridor”, “ko�u�”, “derece”,

“kerpeten”, “ameliyat”, “mizaç”, “meçhul”, “bedbaht”. Türkçe ö�retmenimiz roman� bize verdi�inde hapishaneyle ilgili oldu�unu dü-�ünmü�tük. “Ko�u�” kelimesinin hastane için kullan�lmas� beni �a��rtm��t�. Dokuzuncu Hariciye Ko�u�u’nu okuyacak-lara tavsiyem, kendilerini o hasta çocu�un yerine koymalar�. Böylece yazar�n ba�ar�s�n� daha iyi anlayacaklard�r.

D

Kürk Mantolu Madonna’da insan ruhu

1994 do�umlu Filip Simeski dört y�ld�r Makedonya Yahya Kemal Koleji’nde ö�renci. Önümüzdeki eylül ay�n-dan itibaren e�itimini ABD’deki Brown Üniversitesi’nde sürdüre-cek. Filip, “Ümitliyim ki gelecekte de Anadolu’nun s�cak kalpli insan� ile ili�ki-lerim bitmeyecek.” diyor.

FILIP SIMESKI

imdiye kadar tesadüf etti�im insanlardan bir tanesi benim

üzerimde belki en büyük tesiri yapm��t�r.” Böyle ba�layan Kürk Mantolu Madon-na, Sabahattin Ali’nin en önemli eserle-rindendir. Bu sözler kitab�n ba� karakteri Raif Efendi’yi anlat�yor. Raif Efendi, içi-ne kapan�k ve melankolik bir insan. Ha-yat� boyunca birçok �eye boyun e�mi�, haks�zl��a u�rad���nda bile kar�� koya-mam��t�r. Kendi hayat�na yön vereme-mi�, ba�kalar�n�n istedi�i bir insan ola-rak hayat�n� sürdürmü�tür. Babas� tara-f�ndan Almanya’ya gönderilir ama ora-da sabunculuk ö�renmek yerine sergi salonlar�na gider, gizlice sevdi�i sanata hayranl�k duyar. Bir gün Berlin’deki ser-gi salonunda bir kad�n sanatç�n�n port-resini görür ve ona â��k olur. Böylece hayat�nda gerçekten ya�ad���n� hissetti-�i tek an�s� gerçekle�ir, Raif Efendi bunu günlü�üne �öyle aktar�r: “Her gün, da-ima ö�leden sonra odaya gidiyor, ko-ridorlardaki resimlere bak�yormu� gibi a��r a��r, fakat büyük bir sab�rs�zl�kla

as�l hede� ne varmak isteyen ad�mlar�-m� zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpm�� gibi önünde durdu�um ‘Kürk Mantolu Madonna’y� seyre dal�-yor, ta kap�lar kapan�ncaya kadar orada bekliyordum.” Raif Efendi, bu portrenin ressam�yla, ünlü Alman sanatç� Maria Puder’le tan���r. Ama babas�-n�n ölümden sonra Türkiye’ye dönmek zorunda kal�r, ayn� zamanda �kinci Dünya Sava�� ba�lar. �leti�im imkânlar� ke-silir, böylelikle Maria ile Raif aras�ndaki ili�ki biter. Raif Bey, Türkiye’de yeni bir hayata ba�lar. Kendisini sevmeyen bir kad�nla evlenir ve bakanl�kta memurluk yapar. Nefret etti�i bir hayat ya�ar. Maria’dan ayr�ld�ktan 10 sene sonra Almanya’da kom�usu olan, Maria’n�n uzak bir akra-bas�yla kar��la��r. Bu Alman kad�n ona Maria’n�n bir k�z do�urdu�unu ve do-�um s�ras�nda öldü�ünü söyler. Raif’in k�z�… Raif Efendi �a��r�r, onun yan�nda-ki tren penceresinden kendi k�z�n�n göz-lerine bakar. Hat�ra defterinin son say-

falar�nda Raif Efendi kendi suçlulu�unu, utanc�n� ve üzüntüsünü anlat�r.

MÜTH�� VE KARMA�IK �NSAN RUHUAtilla Özk�r�ml�, Romanlar�n Dünyas�nda adl� kitab�nda Sabahattin Ali’nin eserini �öyle aç�klam��: “Bir ‘a�k hikâyesi’dir Kürk Manto-

lu Madonna. Tutkulu, ama temiz; ya�ama ba�lay�c�, ama ölüme yazg�l�; umut dolu, ama umutsuz bir a�k öyküsü. Sabahattin Ali’nin ba�ar�s� da burada: Bir duygu ge-li�imini, bir ili�kiyi görünürde ya-l�n, özünde ise kar��t uçlara gidip gelen, yükselip alçalan bir gerili-mi duyurarak anlatmas�nda. Üs-telik olay�n ak���yla de�il, olay� ya-�ayan ki�ilerin iç dünyas� yans�t�-

larak sa�lanan bir gerilim bu.” Yazar�n�n kendi sözleri her �eyi aç�klar: “Dünyan�n en basit, en zavall�, hatta en ahmak adam� bile insan� hayretten hayre-te dü�ürecek ne müthi� ve kar���k bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu ka-dar kaç�yor ve insan dedikleri mahlûku an-la��lmas� ve hakk�nda hüküm verilmesi en kolay �eylerden biri zannediyoruz?”

�“MAKEDONYA

AFGAN�STAN

Page 11: Kitap Zamanı

Düşünce ve fikir dünyamızda nasıl bir başka Mehmet Akif’imiz, bir başka Necip Fazıl’ımız yoksa, bir başka Hekimoğlu İsmail’imiz de yok.

İki nesil arasında eserleri ve konferanslarıyla mekik dokuyan iman davasının yaşayan kalemi Hekimoğlu’nun çileyle örülü adanmışlık hikâyesi.

Dostlarının anıları, akrabalarının izlenimleri ve kendi hatıralarının ışığında Hekimoğlu İsmail, ilk kez yayınlanan fotoğraf albümü ile birlikte DERDİNİ SEVEN ADAM’da.

hanı

ikram

de

iki

den

neler

çok

Işık Yayınları bir Kaynak Kültür Yayın Grubu kuruluşudur. www.isikyayinlari.com

Ömer Tamer Ekinci 10

Page 12: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

Ka�a��, benim kültürüme yak�n

Affedebilmek, sevmek, yeni �eyler ö�renmek

Ola Kafazi, 1996 Elbasan do�umlu, Arnavutluk’un ba�kenti Tiran’da Mehmet Akif K�z Koleji’nde ö�ren-ci. Ö�retmen bir ailenin k�z� olan Ola, ileride anne ve babas� gibi ö�retmen-lik yapmak istiyor. 11. Türkçe Olimpiyatlar�nda ülkesini yazma dal�nda temsil edecek.

Diana Esenkan, 1995 Tokmok, K�rg�zistan do�umlu. 2010 y�l�ndan beri e�itimine Bi�kek’teki K�rg�z-Türk Anadolu Lisesi’nde devam ediyor. “Okula girdikten sonra hayata bak�� aç�m de�i�-ti.” diyen Diana, Türkçe Olimpiyatlar�nda K�rg�zistan’� tan�tmak istiyor.

12

OLA KAFAZ�

ikâye bir milletin kültürü-nü ve al��kanl�klar�n� gösterir.

Seneler geçse bile hikâyeler kaybolmu-yor; her zaman onlar� okuyan veya an-latan ki�iler var. Fakat modern hikâyenin geçmi�i çok eski de�il. Türk edebiya-t�nda modern hikâyeyi ba�latanlar-dan biri Ömer Seyfettin’dir. Onun ünlü hikâyelerinden biri de “Ka�a��”. Hikâye okuyucuya (özellikle çocuklara) yalan söylemenin zararlar�n� gösteriyor ve basit yalanlar�n bile büyük sorunlara yol aça-bilece�ini anlat�yor. Eserde k�saca, karde�i-ne (Hasan) iftira at�p onun ölümünden son-ra vicdan azab�yla yan�p tutu�an bir çocu�un (Ömer) dram� anlat�l�yor. Ömer ve karde�i Hasan, çocukluklar�n� büyük bir çiftlikte ge-çirmi�lerdir. Küçük Ömer ve Hasan en çok atlarla oynamay�, özellikle de onlar� t�mar et-meyi severler. Bunun için �stanbul’dan özel getirtilen ka�a��y� kullan�rlar. Ama bir gün Küçük Ömer çocukluk heyecan�yla ka�a��-y� k�rar ve suçu karde�i Hasan’a atar. Babas� Hasan’a çok k�zar ve “Yalanc�!” der... Hasan ise bu olaydan sonra içine kapan�r ve bir gün hastalan�r. ��te o zaman Ömer için zor gün-

ler ba�lar çünkü abisinden helallik isteyece-�i gün abisi ölür.

BAS�T G�B� GÖZÜKSE DE…Basit bir hikâye gibi gözükse de bize çok önemli bir ders veriyor “Ka�a��”. Küçük bir iftira bile birini öldürebilir. Yalan�n ve ba�ka-lar�n� suçlaman�n zararlar�n� ö�reten etkileyici bir hikâye ve daha nicesini bu eserde buluruz. Ömer Seyfettin okurlar�n�n ço�u bu hikâyeyi bilir, yani bu hikâyeyi okumadan Ömer Seyfettin’i tan�-yamaz çünkü Ömer Seyfettin’in en çok bilinen eseri budur diye duymu�tum. Hikâyede bir yalan ve daha sonra bu yalandan duyu-lan pi�manl�k, i�in i�ten geçmesi konu edilmi�, son pi�manl�k fay-da etmemi�. Ömer Seyfettin’in sade, süse kaçmayan ak�c� üslu-bu, dil ve anlat�m� eserde kendini gösteri-yor. Seyfettin’in her hikâyesinden ç�kar�la-cak bir ders, bir de�er vard�r bence. Ömer Seyfettin, Türk edebiyat�na hikâyeleriyle de�er kazand�rm�� ustalardan biridir. Be-nim dü�ünceme göre okuyucuyu s�kmayan bir dille yazmas� onun hikâyelerinin sevil-mesinin sebebidir.

B�Z�M ARNAVUTLUK’TAK� H�KÂYELER�M�Z…Her ülkenin kendi kültürünü çok güzel an-latan kendi hikâyeleri var. Bu hikâyeler ölümsüzdür. Arnavutluk verdi�i sözü tu-tan insanlarla me�hurdur. Bizim kültürümü-zün bu k�sm�n� gösteren bir hikâye var. Bu hikâyedeki kahraman, öldükten sonra ver-di�i sözü tutabilmek için mezardan ç�kar. Buna benzer çok hikâye var asl�nda.

Türkçe hikâyeleri anlamak bana çok zor gelmedi çünkü Türk ede-biyat�ndaki hikâyeler kültürü-müze yak�n. Türk kültürü benim memleketimde de çok yer al�yor. Bizde Türkçe kelimeler, hikâyeler, deyimler ve atasözleri çok var. Türkçe ö�renince onlar�n anlam�-n� tamamen ö�rendim. Türkçe Olimpiyatlar�na kat�l-d���mda buraya kadar gelece-

�imi hayal etmi�tim ama bu hayallerimin gerçekle�ece�ini dü�ünememi�tim. Ha-yal mi gerçek mi, ne ise ben bunu en gü-zel �ekilde ya�amak istiyorum, hem e�le-nerek hem de çal��arak... Çünkü Mehmet Akif Koleji’ne geldi�imden beri bu olim-piyat ya�ad���m en güzel �ey ve hiç unu-tamayaca��m an�lar�mdan biri.

DIANA ESENKAN

ai ve Siyah roman�nda tek Ah-met Cemil’in hayat� de�il, genel-

likle insana ait ya�am�n resmi verilmi� diye dü�ünüyorum. K�rg�zlar hayatta beyaz ile si-yah�n beraber ya�ad���na inan�r. Halit Ziya U�akl�gil’in roman�nda da Ahmet Cemil’in ya�am� anlat�l�rken mavi ve siyah renkleri-ne yer veriliyor. Burada beyaz ve mavi iyili-�in, mutlulu�un, sevginin, umudun, güven-li ya�am�n; siyah ise zor günlerin, hayattan vazgeçmenin, ba�ar�s�zl���n sembolü. Ama roman�n ilk sayfalar�nda bu renkler Ahmet Cemil’in bak�� aç�s�ndan ba�ka bir anlam ta-��yor. Yani o, gökyüzü gibi mavi, alt�m�zdaki topraklar gibi siyah bir eser yazmak istiyor. Bunu yap�ncaya kadar biz onun hayallerini, çal��malar�n�, Lamia’ya olan sevgisini, gü-zel bir hayata olan güvenini görüyoruz. Son-ra eser yaz�l�p bitiyor, hem Raci’nin hem de eni�tesinin suçundan dolay� Ahmet Cemil’in hayat� tamamen de�i�iyor: �kbal’den ayr�l�-yor, Lamia’yla ba�ka biri evleniyor, Ahmet Cemil eserini yak�yor ve nihayet annesiy-le �ngiltere’ye yol al�yor. O zaman Ahmet Cemil’in gözleriyle siyah bulutlar� ve ya�-murlu gökyüzünü görüyoruz.

TÜRK VE KIRGIZ KÜLTÜRÜ B�RB�R�NE BENZ�YORBen roman� okurken Türk kültürüyle K�rg�z kültürü aras�nda benzerlikler buldum. Ör-ne�in, ailedeki tek erkek çocu�a ait sorum-luluk, kad�nlara ait görevler, bazen de ya-p�lan haks�zl�klar… Bununla beraber baz� kelimelerin benze�mesi de vard�: Muallim-mugalim, bahtiyar-bakt�luu, dökmek-tögüü, olay-okuya gibi… O yüzden roman� okurken çok zorlanmad�m, sadece kelime-lerin parantez içindeki kar��l�k-lar�na bakmak zorunda kal�yor-dum. Romanda baz� olaylar gül-dürücü ise de baz�lar�na çok üzül-düm. Beni etkileyen ise annesi-nin Ahmet Cemil’e “Ne zaman �ehadetname alacaks�n?” sorusu oldu. Büyük bile olsa henüz ya�a-m� ö�renmemi� bir çocu�a böy-le bir soru beklenmeyen bir �ey-dir. Ama er geç Ahmet Cemil büyüklerin ya-�am�na girecekti ve o hayat s�nav�n� geçebildi. Romanda kendimle ilgili bir olay da bul-dum, o da Ahmet Cemil’in Vezneciler civa-r�nda ya�ayan alt� ya��ndaki bir çocu�a ders vermesiydi. Ben de k�sa da olsa ö�retmen olarak çal��m��t�m. �lk dersimde Ahmet Ce-mil gibi nereden ba�layaca��m� bilemiyor-

dum. Söyleyecek kelime bile bulamam��t�m. Halbuki çocuk beni bekliyordu. Ben de haz�r-lad���m alfabe kâ��d�n� önüne koyarak ilk be� tanesini ezberlemesini söyledim ve böyle de-vam etti. Bu anlat�lmaz bir histir: Hem yanl�� bir i� yapmaktan korkuyorsun hem de kendi-ni art�k büyük hissediyorsun. �lk günler zor-du, yani çocuk h�zla yoruluyordu, beni dinli-yormu� gibi görünmesine ra�men ona hiçbir

�ey anlatam�yordum. Ama sonra birbirimize al��t�k. Mai ve Siyah’ta insana ait hem kötü davran��lar hem de hayat�-m�zdaki de�erli hususiyetler ve-rilmi�. Örne�in, Raci ile e�i... Ya-�am�n temelini kuran bir aile-nin Raci için hiçbir de�eri yok-tur. Yapt��� pis i�lere ra�men e�i Raci’yi affetmeye haz�rd�r. Veya Ahmet Cemil ile Hüseyin

Nazmi’nin dostlu�u hayat�n de�erlerine ör-nek olabilir. Babas�n�n vefat�ndan sonra Ah-met Cemil hemen arkada��na gidiyor. Hüse-yin Nazmi’nin tavsiyesi ona güç veriyor. K�sacas� insan olarak ya�amak hepsinden üstündür: Affedebilmek, sevmek, yeni �eyler ö�renmek, insanlara yard�mc� olmak ve hiç de�ilse birini dinleyebilmek…

H

MKIRGIZ�STAN

ARNAVUTLUK

Page 13: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI KAPAK

13

Gül yeti�tirme zaman�

Sonsuz Nur’u anlamak

Tulkin Musoyev, Tacikistan’�n Kabodyon nahiyesinde do�du. Lise ö�renimini Kurgantepe �ehrindeki Mevlana Mü�terek Tacik Türk Lisesi’nde tamamlad�. Üniversite ö�renimini sürdürüyor.

Awais Ahmed Mangrio 17 ya��nda, Pakistan’�n Sindh eyaletinin Hyderabad �ehrinde ya��yor. Khairpur Paktürk Koleji 11. s�n�f ö�rencisi. Be� y�ld�r Türkçe ö�reniyor.

TULKIN MUSOYEV

ir yerde okumu�tum: Haf�zaya i�-lenen hiçbir �ey unutulmaz. Öyle-

ce durur, bir bak�ma isti� enir. �yi bir aray�c�y-san�z nihayetinde bulursunuz. Yani haf�zada-ki bilgiyi ça��r�rsan�z bir süre sonra gelece�i görülür. Hat�rlayamad���m�z ama bildi�imize inand���m�z bilgiler sakl� kalm��, akla gelme-mi� bilgilerdir. Hülasa haf�za hiçbir bilgiyi sil-mez; önemine binaen s�ralamaya koyar. Ra-sim Özdenören de kendi haf�zas�n�n sand�-��nda biriktirdiklerini kullanarak bu k�ymetli eseri ortaya ç�karm��. Gül Yeti�tiren Adam, bir a�k hikâyesi an-latsa da gençlerin çe�itli nedenlerle gündeme gelen durumlar�, e�itimdeki yetersizli�in göz-ler önüne serilmesi, okumayan gençlerin ye-ti�mesi, bir an önce bunun önüne geçilmesi-nin gereklili�i gibi konular� içeriyor. Kay�p bir neslin hazin hikâyesini anlat�rken as�l yap�l-mas� gerekenleri hat�rlat�yor. Eserin ba�kahraman� ‘Gül Yeti�tiren Adam’d�r. Torununun elinden tutar, der-diyle dertlenir, onunla ilgilenir. En önem-li ruhi ihtiyac� olan sevgiyi verir ona. Toru-nu da dedesine, do�ru bildiklerinin dev-rin �artlar�na göre tam da do�ru olmad�-��n�, gül yeti�tirirken dikenlerine tak�lma-

mas� gerekti�ini hat�rlat�r. Torununa pek ilgi göstermedi�i kullu�u, ibadeti ö�retir Gül Yeti�tiren Adam ve onun camide na-maz k�lma iste�iyle 50 senedir yabanc�-s� oldu�u d��ar�ya ç�kar. Torununun dave-tiyle modern zamanlara ça�r�l�r asl�nda ve yabanc� sayd��� bir hayatla kar��la��r. Her yerdeki oteller ve bankalar, pek ars�z, had-siz hesaps�z, modern dünyan�n vazgeçil-mez kö�e ta�lar�… Sonra haya-t�na girip ç�kan isimlerin (Sitare, Çarli, Zelda, Tansel vs.) bu ya-banc� dünyaya ait oldu�unu gö-rür. Peki, kendisi nerede olmal�-d�r? Yeri neresidir? Bunu dü�ü-nür. Akl�na evi gelir. Ev olma-mal�d�r, hele bu vakitten sonra. Zaten bunun imkân� da yoktur. D��ar�da gürül gürül ak�p duran bir dünya, yabanc�s� oldu�u… D��ar�da, yerini arayan bir adam, gülleri se-ven... Gül, peygamberi simgeler. Elinde bir ilaç oldu�unu bilir ‘Gül Yeti�tiren Adam’, onu geçmi�ine götürüp gelece�e ta��yacak olan. Fakat bu ilac� ba�kalar�na, özellikle de yeni nesle nas�l aktaraca��n� bilemez. Öz-denören, kitapta bu dram�n alt�n� çiziyor. Bu kitab�n bana verdi�i ders �u: Zaman asr�m�z�n bulan�k atmosferi içindeki genç-

lerin elinden tutma zaman�d�r. Buna paralel olarak bu güzide eser toplum içindeki ihtiyaç sahiplerinin elinden tutulmas�n�n, gelece�in huzur dolu dünyas� ad�na yap�lan en güzel yat�r�m oldu�unu vurguluyor. Sevgi ve say-g� ba��n�n kurulmas� gerekti�ini, böylelikle toplum içinde karga�aya sebebiyet verecek hareketlerin önünün al�naca��n� ve huzurun bozulmas�n�n önlenece�ini anlat�yor.

Gerçek huzur ve saadet yeni nesillerin terbiyesiyle gerçekle�ir. Bunun için ‘Gül Yeti�tiren Adam’lara ihtiyac�m�z var. Eser, bu yolda �nsanl���n �ftihar Tablo-su Efendimiz’i (sas) örnek alma-m�z, onun büyük �ahsiyetini sev-memiz, tan�mam�z ve onun in-sanl���n huzur ve mutlulu�u için yapt��� ça�r�y� güncelle�tirmemiz için bize yol gösteriyor. Eserin

ba�kahraman� ‘Gül Yeti�tiren Adam’ torunu sayesinde yabanc�s� oldu�u d�� dünyaya ç�-k�yor ve uzun y�llar yapt��� hatan�n fark�na var�yor, toplum içindeki yerini aramaya ba�-l�yor. Yabanc� gördü�ü, sevmedi�i ortamla-r�n asl�nda bir hikmeti oldu�unu, bir gaye için yarat�ld���n� anl�yor. Bence bu eserin hangi dilde yaz�ld���n�n önemi yok; insana insanl��� hat�rlat�yor.

AWAIS AHMED MANGRIO

ethullah Gülen Hocaefendi’nin 13 Ocak 1989 tarihinden itibaren �s-

tanbul Üsküdar Valide Sultan Cami’inde verdi�i, 62 hafta süren cuma vaazlar�ndan derlenerek haz�rlanan Sonsuz Nur’un birin-ci cildinde Peygamberimizin (sav) âlemlere rahmet olu�u ve s�fatlar� ele al�n�yor. Baz� kitaplar var ki, elime ald���mda s�-k�l�r�m, okumak istemem. Ama Fethullah Gülen’in bu eseri daha ilk sayfalar�ndan iti-baren ilgimi çekti. Ya�ad���m�z ça�da bir �eyi anlatmak istiyorsan�z yeni � kirler, yeni �eyler söylemeniz gerekiyor. Kitab� okudu-�umda “Sanki Allah Hocaefendi’yi bunla-r� ifade etmek için seçmi�.” diyorum kendi kendime. �imdiye kadar Efendimiz (sav) ile alâkal� okudu�um kitaplar hep k�ssalar be-yan etti; aç�kças� Efendimiz’in (sav) özellik-lerini böyle ince noktalar�yla bu kadar güzel anlatan kitap elime geçmedi. Sevgili Peygamberimiz (sav) anlat�lma-ya kalk�l�rsa her bir özelli�ine kitaplar yaz�-l�r ki yaz�ld�, yaz�l�yor. Çünkü O, mükem-meldi. Efendimiz (sav) karanl�k bir devir-de, putlara tapan insanlar aras�nda do�du, devrin insan� o kadar cahildi ki a�aca, gü-ne�e, topra�a, aya, y�ld�za kullukta bulunu-

yor, hatta helva ve peynir gibi yenecek nes-nelerden kendi elleriyle yapt�klar� putla-ra bir süre tap�yor ve sonra kar�nlar� ac�k�n-ca bu �eyleri yiyorlard�. K�z çocuklar�n� diri diri topra�a gömüyor, üstelik yapt�klar�n-dan gurur duyuyorlard�. ��te bütün bunlara dur diyecek Efendiler Efendisi’ne (sav) ihti-yaç vard� ki O (sav) insanlara rahmet olarak gönderildi. Nübüvvetten önce bile bir nebi gibi ya�am��t�, o devrin Zeyd bin Amr gibi büyükleri O’nun (sav) peygamber olaca��n� bildirmi�-ti. O (sav) bütün âlemlere rah-met olarak gönderilmi�ti, hem insanlara hem cinlere kulluk yo-lunu göstermekle vazifeliydi. Al-lah Resulü’nün (sav) bu ulvi va-zifeyi yüklendikten sonraki bü-tün hayat� tebli�le geçti. Efendi-miz (sav) hayat�nda hakaret gör-dü, ac� çekti. Geçti�i yollara dikenler serpili-yor, namaz k�larken ba��na i�kembe konu-luyordu. Mekke’den ümidi azal�nca Taif’e gitti, Taif’tekiler daha da kötü ç�kt�, Efendi-mizi (sav) ta�layarak oradan kovdular. Sevgili Peygamberimiz (sav) peygam-berlerde olmas� gereken rabbanilik, hasbi-lik, ihlâs, güzel ö�üt ve tevhide ça�r� gibi bütün özelliklerin en iyisine sahipti. Ona

(sav) vazifesini yapt�ran sadece ve sadece Rabbin r�zas�n� kazanabilmekti. Allah Resulü (sav) hasbi idi, hayat� bo-yunca karn�n� arpa ekme�iyle dahi doyurma-m��t�; bazen günler, aylar geçerdi de O’nun saadet dolu hanesinde yemek pi�mezdi, buna ra�men ne olursa olsun sadaka almazd�. O (sav) son derece mütevaz� idi, yer-de oturup yemek yedi�ini gören bir kad�n,

“Köleler gibi oturmu� yemek yi-yor.” deyince ona, “Benden iyi köle mi olur? Ben Allah’�n köle-siyim.” deyivermi�ti. O (sav) mis-yonuna ba�lad��� zaman ne kadar mütevaz� ise Mekke’nin fethin-de oraya girerken, ondan kat kat daha mütevaz� idi. Kar��s�na ç�kan problemleri kolayca hallederdi, bununla alâkal� Bernand Shaw, “Problemlerin üst üste y���ld���

ça��m�zda, bütün problemleri kahve içme ra-hatl��� içinde çözen Hazreti Muhammed’e ne kadar da muhtac�z.” demi�. Efendimiz (sav) mükemmel bir hayat ya�am��; bu devirde O’nun (sav) yolundan gitmek zorunday�z, bir Müslüman olarak vazifemiz bu. Okumayanlara, Sonsuz Nur’u tavsiye ediyorum.

B

FPAK�STAN

TAC�K�STAN

Page 14: Kitap Zamanı

14

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI B�YOGRAF�

AHMET KURUCAN

ereden ba�lasam bilemi-yorum; Ömer Okçu’yu, nam-� di�er Hekimo�-

lu �smail’i, Minyeli Abdullah’�n yazar�-n�, bana daha s�cak ve daha sevimli ge-len adland�rmayla Hekimo�lu A�abey’i hat�ralar�n dilinden anlatan bir kitab� ta-n�tmak hem zor hem kolay. Zira yaz�-n�n muhtevas� kitap tan�t�m� olsa bile aslolan, kitaba konu edilen zatt�r. Zaten bana nereden ba�lasam dedirten de bu. Zor dedim; çünkü eskilerin tabiriyle müessir ve müsmir, yani etkili ve verim-li bir hayat� var Hekimo�lu A�abey’in. Ömrünün 81 y�l�n� geride b�rakt��� �u günlerde felçli vücuduna ra�men teker-lekli sandalye ile i�ine gidip gelen, gaze-te makalelerine devam eden, kapsama alan� ve etkisi itibar� ile nice 81 y�l ya�a-m�� gibi semereler veren bir insan� an-latmak gerçekten zor. Nitekim bu zor-lu�u onu yak�ndan tan�yan insanlar�n hat�ralar�n� okurken de hissediyorsu-nuz. Kolay dedim; zira öyle malzeme-ler vermi� ki Hekimo�lu A�abey ya�a-d��� hayat içinde, onlarla asl�nda kendi kendini anlat�yor. Mesela, Risale-i Nur davalar�nda verilen hükmü temyiz için kendisinden habersiz sa�a sola ko�tu-ran ve mahkûmiyet karar�n� kald�rt-mak isteyen yak�n çevresinin gayretle-rini duyunca söyledi�i �u söz onun nas�l bir tevekkül insan� oldu�unu anlatma-ya yeter: “‘Yanl�� yapt�n�z!’ Kime güve-nirseniz ona havale olunursunuz. Siz Allah’a güvenecektiniz. Niye Ahmet’e, Mehmet’e güvendiniz? Temyiz yolu bittiyse bitmi�tir. Bir daha tashih-i kara-ra falan gitmeye, cumhuriyet ba�savc�l�-��na kadar gitmeye, bu konuda arkada� aramaya, dost aramaya falan hiç gerek yok, niye arad�n�z ki? Varsa bir cezam�z gider yatar�z, Allah’a güvenin. Böyle ya-parsan�z Allah sizi güvendi�inize hava-le eder, deste�ini çeker sizden.” Fazla söze hacet var m�? Bu söz ve bu söz et-raf�nda �ekillenen uzun bir ömür onun tevhid ve �irk ba�lam�nda durdu�u yeri göstermeye yetmiyor mu? Nitekim bu-nun en ne� s örne�ini Amerika’ya risa-leleri nas�l götürdü�ünün hikâyesinde görebilirsiniz (s. 112-117). Mesela, �brahim Töre Bey’e söyle-dikleri, onun nas�l bir dava adam� ol-du�unu ispatlamaya yetiyor. Kendi-

si binbir maddi s�k�nt� içinde inim inim inlerken yazd��� romanlar piyasa s�-n�rlar�n�n çok üstünde al�c� bulmakta. Ama o bir dostuna �unlar� söylemek-te: “�brahim Bey! Ben bu romanlar� bü-yük yazar olmak için, büyük adam ol-mak için, çok para kazanmak için yaz-mad�m. Bunlar�n hepsi benim inleme-lerimdir. Bu milletin feryad�n� yazmaya gücüm yetmiyor. Ancak inlemeleri ya-zabiliyorum. Umar�z ki feryatlar� yazan büyük yazarlar ç�kar.” Elhak dedi�i olmu� Hekimo�-lu A�abey’in. Do�um tarihi 1932. Her �eyin künde künde üstüne devrildi�i, maddi-manevi ama özellikle manevi alanda binbir k�y�m�n ya�and��� karan-l�k bir dönemin çocu�u olarak öyle ça-l��malara imza atm�� ki, her biri Allah’�n izniyle semere vermi� ve sadece feryat-lar� de�il, o feryatlar� dindirecek yaz�la-

r� da kavlen ve � ilen yazan insanlar or-taya ç�km��, t�pk� kendisi gibi. O, pazar-da tek ba��na kalm�� bir bal��� görünce “�uurlu bir Müslüman gibi yaln�z kal-m��.” demi� hakl� olarak. Boyumu a�an bir söz olacak belki ama aff�na s���narak ifade edeyim, �u anda o bal�klar o ka-dar ço�ald�, o kadar ço�ald� ki, dünyan�n dört bir yan�nda arz-� didar ediyorlar.

YAKIN ÇEVRES�NDEN HATIRALARÖmer Taner Ekinci’nin imzas�n� ta��-yan Derdini Seven Adam, ba�ta o�lu, k�z� ve gelini olmak üzere Hekimo�-lu �smail’i yak�ndan tan�yan insanlar�n hat�ralar�ndan derlenmi�. Böyle bir ça-l��ma olmasayd� muhtemelen sahipleri ile birlikte mezara gidecek bu hat�ralar yak�n tarihin bir kesitine ���k tutuyor. Hat�ralardan iz sürerek mazi, hal ve is-tikbal bütünlü�ü içinde zamana bak�p

de�erlendirmek isteyen bugünün ve gelece�in nesillerine çok önemli mal-zemeler veriyor kitap. Öyle zannediyorum ki, bu malzeme-lerle bir Minyeli Abdullah daha yaz�l�r ve yaz�lmal�d�r. Ehl-i feraset ve erbab-� kalem insanlar�n himmetini bekleyen bu tür bir çal��ma, Yahya Kemal’in ifa-desiyle “gözü mazide olan âti”lerin çok i�ine yarayacakt�r. Mesele, tevazu ve mahviyet f�trat�n�n bir parças� olan fani bir �ahs� yüceltme de�il. Zaten kendisi de böyle bir �eyi arzu etme-yecek ve buna �iddetle kar�� ç�kacak-t�r. Ama ortada “nereden nereye” diye hayret ve hayranl�kla okudu�umuz, iz-ledi�imiz ve benim ya��mdaki insan-lar�n k�smen �ahit oldu�u dopdolu bir hayat var. Bütün bunlar�n gelecek ne-sillere ula�t�r�lmas� çok önemli.

HOCAEFEND�’N�N Z�YARET ETMEK �STED��� DÖRT K���DEN B�R�Kitab�n yazar� Ömer Taner Ekinci, bah-setti�imiz türden de�erlendirme ve yo-rumlara girmemi�; seçti�i çerçeveden hareketle sadece hat�ralar� aktarmak-la yetinmi�. Ben bir ad�m sonras�n� tek-lif ediyorum. Daha aç�k söyleyeyim, b�-rak�n hayat�n�n bütününü, Türdav’la ba�lay�p Tima� ile devam eden tica-ri aç�dan ba�ar�l�, bu milletin de�erle-rine yapt��� hizmet itibar� ile de devasa bir kurulu�ta oynad��� rol bile bir � lme konu olabilecek mahiyette. Ben de duymu�tum, bu kitapta da Hamdullah Öztürk’ün hat�ralar�nda okudum: Hocaefendi’nin, e�er bir gün nasip olur da Türkiye’ye dönerse ziyaret etmek istedi�i dört ki�iden biridir Heki-mo�lu A�abey. Di�er üçünü de merak ediyorsan�z kaydedeyim: Vahdettin Ka-raçorlu, Salih Özcan ve Ahmet Selim. Müslümanlar�n idbar�n�n ikbâle, yani talihsizli�inin talihe dönmesinde kö�e ta�� rolü oynayan, milyonlara ro-man ve sinema diliyle ümit kayna�� olan Minyeli Abdullah’�n yazar� Heki-mo�lu A�abey’in toplumumuzda daha iyi tan�nmas�na yard�mc� olaca��na inand���m, hat�ralar� �ah�slar�n haf�za-lar�ndan al�p toplumun haf�zas�na mal eden, bir solukta okunabilecek sehl-i mümteni bir kitap Derdini Seven Adam. Eme�i geçen herkese te�ekkürler. He-kimo�lu A�abey’e de sa�l�k, s�hhat ve a� yet içinde uzun ömürler…

Derdini seven bir dava adam�Ömer Taner Ekinci’nin haz�rlad��� Derdini Seven Adam, yak�n çevresinden hat�ralarla Hekimo�lu �smail’in hayat�n� gözler önüne seriyor. Bir solukta okunan, dopdolu bir hayat�n birikimi-ni bugünün ve gelece�in nesillerine ula�t�racak bir kitap…DERD�N� SEVEN ADAM, HEK�MO�LU �SMA�L, T�MA� YAYINLARI, 232 SAYFA, 10 TL

N

FOTO

�RAF

: ZAM

AN, S

ELM

AN E

�TÜ

RKLE

R

Hekimo�lu �smail

Page 15: Kitap Zamanı
Page 16: Kitap Zamanı

Geçmi�in içindeki �iirEbubekir Ero�lu, yeni kitab� Geçmi�in �çindeki Geçmi�: �i’r-i Kadim Üstüne Deneme’de eski �iirimizi üç devre üzerinden okuyor. Eser, eski �iir konusundaki genel ve yüzeysel yakla-��mlardan çok farkl� bir bak�� aç�s� ortaya koyuyor. GEÇM���N �Ç�NDEK� GEÇM��, EBUBEK�R ERO�LU, YKY, 176 SAYFA, 15 TL

YILMAZ DA�CIO�LU

bubekir Ero�lu, ça�da� Türk edebiyat�nda gelenek-le özgün ili�kiler kuran �iir-

lerinin yan� s�ra bir sanatç� ve dü�ünce adam� olarak edebiyat�m�z�n bugünü ve dünü üzerine inceleme ve denemeleriy-le de tan�nm��t�r. 1993 y�l�nda ilk bask�s�-n� yapan Modern Türk �iirinin Do�as� ki-tab�nda Türk �iirinin modernle�me süre-cindeki serüvenine dair duyarl� ve içer-den kavray��larla geli�tirilen dikkatleri, konuyla ilgilenenlere oldu�u kadar aka-demi camias�na da katk� sa�layan görü�-ler içermekteydi. Yazar�n son kitab� Geç-mi�in �çindeki Geçmi�: �i’r-i Kadim Üstü-ne Deneme, bir bak�ma Modern Türk �iiri-nin Do�as�’ndaki bak�� aç�s�n�n klasik �i-ire yöneltilmesinden; ba�ka bir deyi�le, ça�da� bir �airin kendi �iirinin de co�raf-yas�n� i�aret eden, uzun süren okumalar-dan, beslenmelerden geçerek olu�an bi-rikimini edebiyat ortam�na aktarmas�n-dan do�mu�tur. Bu yönüyle Ero�lu �iiri-nin anahtarlar�n� da içinde ta��yor.

KAD�M ���R�N B�Ç�MLENMES�“Önsöz”de Türkçenin Anadolu’daki ya-p�lanmas�n� esas alarak �iir-i kadimin eski ça�larda sahip oldu�u biçimlen-meyi izledi�ini belirten Ero�lu, �iirin za-manlar� a�an dolays�z ve gerçek bir ile-ti�im dili olu�unu �u cümlelerle vurgu-luyor: “�iir, hissedildi�i anda, insani ya-k�nl��� yeniden olu�turur ve ‘zaman-d���’ olmaktan ç�kar. Ayn� imgeleme sahip �a-irlerin zamans�z (bir bak�ma ça�da�) ol-du�unu hissedersiniz.” Bu durum aktüel ko�ullara göre de�i�meyen bir �iir özünü akla getirir. Ebubekir Ero�lu’na göre “�i-irin özü ne biçimdedir, ne de içeri�inde; ikisinin bir arada bulundu�u �airin his-sindedir.” Bundan dolay� ruh akrabal�-�� ta��yan bütün �airleri ça�da� saymak gerekir. Bu da geçmi� �iiri ve �airleri za-man d��� sayma anlay���n� reddeden; de-virlere, dönemlere göre de�i�en biçimin alt�nda, de�i�meyen bir özün, en genel anlamda yüzy�llar� a�an bir insan gerçe-�inin yatt��� � krini içerir. Ebubekir Ero�lu, eski �iirimizi üç devre üzerinden okuyor; 1450’ye kadar-ki ilk dönemi “Terennümlerin �afa��n-da”, “Dilde Yeni I��ma” ve “Ledün �lmi, Gönül Dili: �lahiler” ba�l�kl� bölümlerde irdeliyor. Burada önce 1200’lerin son-lar�ndan itibaren Anadolu’da olu�an Türkçe edebiyat�n olu�um ko�ullar�n� tarihsel-siyasal faktörlere de de�inerek ara�t�r�yor. Özellikle “dervi�lerin dilin-

den dökülen manzum parçalar�n” hem bu �iirin hem de Türkiye Türkçesinin yap�lanmas�nda belirleyici oldu�u vur-gusu ve Yunus Emre’nin bundaki kat-k�s�n� i�aret etmesi dikkat çekici. Bu dil ve biçimi tasavvu� bir co�kuya dayand�-ran yazar, hem ilahilerin hem de gazel-lerin lirizminin bir yerde, duygunun gö-nülden ta�mas� noktas�nda birle�ti�ine i�aret ediyor. Dolay�s�yla bugün akade-milerde tekke-tasavvuf edebiyat� olarak kategorize edilen �iirin (her ne kadar bunlar� yazanlar�n amaçlar� �iir söyle-mek olmasa da) asl�nda Divan �iiri ola-rak adland�r�lan ve bazen “din-d���” ni-telemesiyle an�lan �iir için de yap� kuran bir faktör oldu�una dikkati çekiyor. Bu-rada, Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat adl� mevlidi üzerinden söyledi�i “ma’�erî lirizm” kavram�n� örnek gös-termek isteriz. Bu ma�erî lirizm, köylü-yü ve �ehirliyi, e�itimliyi ve e�itimi az olan� ayn� potada bulu�turur. Bu nokta-da Ero�lu’nun özgün yakla��mlar�ndan biri, Nam�k Kemal’den beri eski ede-biyat ele�tirilerinde s�k s�k ileri sürü-len Fars edebiyat�n� model alma konu-sunu önemsemiyor olmas�. Ortak kül-tür havzas�n�n etkile�imleri olarak do-�al kabul etti�i anla��lan bu olgudan zi-yade yazar�n üzerinde durdu�u nok-ta, Hoca Ahmet Yesevi’den itibaren ta-savvu� co�ku ile olu�um halindeki dilin kayna�mas�d�r. Gerçekten de ulusla�-ma sürecinin argümanlar�ndan biri ola-rak Divan edebiyat�n� de�ersizle�tirme amac�yla s�k s�k vurgulanan Arap-Fars edebiyatlar� etkisi günümüze kadar bir yanl���n abart�l� biçimde gündemde tu-tulmas�ndan ibarettir. Ero�lu, Anadolu’da olu�maya ba�-layan Türkçe �iirin ikinci de�i�im nok-tas�n� 1600’lerin ba��nda bulur. 1800’lere kadar devam edecek olan bu süreç “�s-tanbullu” ve “Fehîm Çelebi’den �eyh Galib’e” ba�l�kl� bölümlerde irdeleniyor. Kitab�n “Ad� ‘Divan �iiri’ Olsun” ba�l�k-l� son bölümü, 19. yüzy�l ve sonras�nda �iir-i kadime yakla��mlar üzerinde duru-yor, bugün yerle�mi� bulunan bu adlan-d�rma çerçevesinde eski �iirin alg�lanma-s�na odaklan�yor. Ebubekir Ero�lu’nun yo�un bir oku-ma dikkati gerektiren bu “s�k�” metni, eski �iir konusundaki genel ve yüzeysel yakla��mlardan çok farkl� olarak bir �ai-rin eski ça�lardaki �iiri içerden kavrayan dikkatleri ile örülmü�. Kitap, bu toprak-larda bin y�la yak�n bir zaman diliminde-ki �iirin ufuk aç�c� ve özgün bir de�erlen-dirmesi niteli�ini ta��yor.

E

Edebiyat tarihi nas�l kal�pla�t�?Emine Tu�cu, alt ba�l��� “Bir Tarihselle�tirme Yakla��m�” olan Osmanl�’n�n Son Döneminde �iir Ele�tirisi adl� kitab�n�n bir �iir ya da ele�tiri tarihi olma iddias� ta��mad���n� ancak Türkiye’de ‘millî edebiyat’ paradigmas�na yaslanan kal�pla�m�� bir edebiyat tarihinin varl���na i�aret etti�ini söylüyor.OSMANLI’NIN SON DÖNEM�NDE ���R ELE�T�R�S�, EM�NE TU�CU, �LET���M YAYINLARI, 215 SAYFA, 17,50 TL

EMRAH PELVANO�LU

i�er ulus edebiyatlar�n�n

oldu�u gibi, Osmanl�-Türk edebiyat�n�n da pozitif bir kurum ve ta-rihsel bir tasavvur olarak tarihi kabaca 19. yüzy�lla ba�lar. Bu ba�lang�ç, tarih-sel bir fenomen olarak modernle�me ile belirlenen bir dizi sorunsal ve krizin tam ortas�nda yer al�r. “�ark Sorunu”nun çerçeveledi�i beka kayg�s� içindeki Os-manl� elitleri de (özellikle Nam�k Kemal gibi önemli ba�lang�ç � gürleri) Rusya ile yap�lan sava�lar�n do�rudan etkiledi�i siyasal/tarihsel ba�lam�n içinde ulusun/milletin ve edebiyat�n kurumsalla�ma-s�n�, berrakla�mas�n� sa�lam��lard�r. Bü-tün bunlar�n ve sonras�n�n, hiç �üphesiz ki Cumhuriyet öncesi ve sonras� çe�it-li modernle�me pratikleri ile do�rudan bir ba�� var. Ancak 19. yüzy�l Osmanl�-Türk modernle�mesini kaç�n�lmaz bir �ekilde Cumhuriyet’e ilerleyen bir süreç olarak tasavvur etmekle, sürecin aç�k-lamas�n� kendi ba�lam� içinde aramak aras�nda da hem niyet hem de yön-tem aç�s�ndan önemli farklar var. Emi-ne Tu�cu’nun, alt ba�l��� “Bir Tarih-selle�tirme Yakla��m�” olan çal��mas� Osmanl�’n�n Son Döneminde �iir Ele�tirisi de, bu ba�lamda hâkim erekselci para-digman�n belirledi�i edebiyat tarihçili�i-nin yaratt��� k�s�r döngüye, �iir ele�tirisi ba�lam�nda müdahil olan bir yap�t. Ça-l��mas�na yazd��� önsözde Tu�cu, “bu kitab�n bir �iir ya da ele�tiri tarihi olma iddias� ta��mad���n� ancak Türkiye’de ‘millî edebiyat’ paradigmas�na yaslanan kal�pla�m�� bir edebiyat tarihinin varl���-na i�aret etti�ini” belirtiyor.

‘YEN� TÜRK EDEB�YATI’Tu�cu’nun “kal�pla�m�� edebiyat tarihi” olarak nitelendirdi�i “yeni Türk edebiya-t�” disiplininin, bast�ramad��� mutlak tasnif arzusunun hükmü alt�nda �ekillenen dö-nemler, genel olarak “kopu�” izle�inin be-lirledi�i öngörülebilir bir ak�� plan� sunar. Bu plan, 20. yüzy�l tarihselli�inin ihtiyaçlar� do�rultusunda �ekillense de büyük oran-da 19. yüzy�l � lolojisinin belirledi�i çizgisel bir hat üzerinde mümkün oldu�unca al-ternatifsiz ilerler. Dönemler aras� ya�anan kopu�lar mekanistik bir neden-sonuç çer-çevesi içinde anlam� belirler ve belirlenen anlam (belki burada tarihyaz�msal bir fail olarak Mehmet Kaplan ve onun önem-li takipçilerini zikretmeliyiz) do�al bir bil-gi kategorisi olu�turarak ö�rencilerin ders notlar�ndaki kli�e �ablonlara do�ru yay�l�r.

Tu�cu’nun çal��mas� ise kopu� iz-le�inin tan�mlad��� yeni Türk edebiya-t� tarihçili�ine, “süreklili�i” ön plana ç�-kararak müdahil oluyor. Tu�cu’ya göre geleneksel Osmanl� �iirinin ele�tiri an-lay���n� belirleyen retorik kaide ve ku-rallar, 19. yüzy�lda ba�layan modern �iir ele�tirisinin de temel dayana��n� olu�-turuyor. Büyük oranda Nam�k Kemal’in çerçevesini çizdi�i “edebiyat-� sahiha” program� (Nam�k Kemal buna “yeni edebiyat” da der), geleneksel retori�e ulusal/millî bir a�� yaparak (her ne ka-dar Tu�cu böyle söylemese de) “Os-manl�” ihtiyaçlar�na uygun yeni reto-rik ayg�tlar belirlemeye çal���yor. Nam�k Kemal’in aray��lar� ile belirlenen kuru-cu failli�inin en önemli sonucu ise onun mektuplar�yla yönlendirdi�i Recaizâde Mahmud Ekrem’in, Talim-i Edebiyat adl� çal��mas�. Tu�cu’ya göre bu kitap sadece Kemal’in yeni edebiyat için ar-zulad��� retorik kaideleri bir araya getir-mekle kalm�yor ayr�ca Servet-i Fünûn �airlerinin de sahiplendi�i bir belagat sistemi kurarak “�iire dönük ele�tirinin” de kurallar�n� koyuyor. Modernle�me öncesi Osmanl� �ii-rindeki geleneksel ya�ant�dan beslenen hâkim metafor örüntüleri yerini (teori-de de olsa) 19. yüzy�l gerçekçili�inin be-lirledi�i i�levsel bir pozitif dünya bilgisi-ne b�raksa da, geleneksel belagat kural-lar�nca kuramsalla�t�r�lan biçim ve içerik bilgisi kullan�lmaya, tart��malara zemin olu�turmaya devam ediyor. Bu zemin üzerinde kurgulanan Talim-i Edebiyat ise tabiat�n uyand�rd��� duygularca belirle-nen romantik gerçekçi bir belagati, hem “ak�lc�” hem de “�airane” bir edebiya-t�n teorisi için temellendirirerek, Servet-i Fünûn �airlerini Tanzimat yazarlar�na ba�l�yor. Kitab�n son bölümü olan “Mil-li Edebiyat�n �n�as�”nda Tu�cu, günümüz edebiyat tarihçili�ini belirleyen hâkim pa-radigman�n, özellikle Ziya Gökalp’in yaz-d��� Türkçülü�ün Esaslar� ile birlikte, o za-mana kadar belirli bir zeminde ilerleyen �iir ele�tirisini büyük oranda kesintiye u�-ratarak yükseldi�ini ortaya koyuyor. An-cak bu yeni dönemin ele�tirel me�ruiye-ti de, yine çok tan�d�k bir ele�tiri nosyo-nunun dönü�ümü ile belirleniyor: Taklit. Geleneksel �iirin bikr-i mânâ aray���, millî edebiyat ile birlikte “ulusal öz” aray���na dönü�erek yeni (ve hâlâ geçerli) bir ele�ti-ri gelene�i ba�lat�yor. Tu�cu’nun bu çal��mas�n�n, Türk edebiyat� tarihçili�ini sorunsalla�t�-racak çal��malar için bir a�ama ol-mas� dile�iyle...

D

16

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI EDEB�YAT

Page 17: Kitap Zamanı
Page 18: Kitap Zamanı

18

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ���R

HERKÜL M�LLAS

ava� s, ça�da� Yu-nan edebiyat�n�n en çok bilinen ve oku-

nan, dünya çap�nda ünlü bir �airidir. Ad� Konstantinos, soyad� ise Türkçe “kavaf” kelimesinden üretilmi� bir kelime. Ai-lesi “Fenerli”, yani �stanbullu. “Fener-li Rumlar” Osmanl� döneminde önemli resmi görevler üstlenmi� kimselerdi, bu s�fatla bilinmeleri bugün de ayn� ismi ta-��yan �stanbul’daki (Haliç’teki) Fener’de ya�am�� olmalar�ndand�r. Kava� s, �skenderiye’de do�du ama bir süre �stanbul’da da ya�ad�. �stanbul’dan ayr�l�rken bir �iir yazm��t�, 1882’de. “Ho�-ça kal, Tarabya, ho�ça kal�n otelin zevkle-ri” diye. Bu �iiri �ngilizce yazm��t�: “Good-bye to Therabya and joys of the hotel…” Gençli�inde Türkçe ba�l�k ta��yan bir ro-mantik �iir de yazd�: “Dünya Güzeli”. Ama daha sonralar� Kava� s �iirlerini yal-n�z Yunanca yazacakt�r. �ngilizce ve Yu-nanca yazd��� ilk �iirlerini, gençlik y�llar�-n�n acemi dönem �iirleri sayacak ve “red-dedecektir”. Ozan�n yay�na lây�k görme-di�i ba�ka �iirleri de var. Bütün bunlar “yay�mlamad���” �iirler kategorisine girer. �airin sahip ç�kt��� �iirleri ancak 154 tane-dir. “Bütün �iirleri” dendi�inde genellikle bu �iirler kastedilir.

KAVAF�S, �STANBUL’DAKava� s, 1863-1933 y�llar�nda, �stanbul, Londra, Atina gibi �ehirlerde ama genel-likle ve çok uzun süre �skenderiye’de ya-�ad�. Babas�n�n ölümünden sonra ticaret �irketleri i� as edince �skenderiye’de bir memur olarak çal��t� ve mütevaz� bir hayat sürdü. Bu y�l do�umunun 150’nci, ölümü-nün 80’inci y�l� oldu�u için �airi sevenler, UNESCO’nun da katk�s�yla bütün dün-yada ad�n� ve eserini an�yorlar. �lginçtir, do�um ve ölüm günü ayn�d�r: 29 Nisan. �stanbul, Kava� s y�l�n� bugünlerde sembolik ve sevindirici bir yay�nla kutla-d�. �airin bütün �iirleri �stos Yay�nlar� ta-raf�ndan yay�mland�. 154 �iiri Yunanca-dan, yani araya ba�ka bir dil girmeden, özenle Türkçeye çeviren, Ari Çokona. Kitab�n ba��nda çevirmenin, �airin hayat hikâyesini ve eserini ayr�nt�l� bir biçimde anlatan bir metni var. Kitab�n sonunda �iirlerin anla��lmas� kolay olmayan yan-lar�n� aç�klayan notlar yer al�yor. Bu yay�n için hem çevirmeni hem de

yay�nc�lar� kutlamak gerek: En anlaml� bir tarihte böylesine itinal�, kapsay�c� bir yay�n� gerçekle�tirdikleri için. 2011 y�l�n-da �stanbul’da Rumlar taraf�ndan kurul-mu� olan �stos Yay�nevi, bu çeviri kita-b�yla bir ilke imza att�: Kava� s’in �iirleri ilk kez “hem�ehrileri” taraf�ndan yay�m-lan�yor. �stanbul, Kava� s’in akrabalar�n� hâlâ bar�nd�ran bir �ehir. Yani bu yay�n yabanc�m�z say�lmaz. �stos Yay�nlar�’n�n varl��� ba�ka bir mesaj da içeriyor: On y�l-lardan sonra Rumlar yeniden �stanbul’da bir yay�nevine sahip oldular. Bu yay�ne-vi Kafavis’in �iirlerini ayn� zamanda Yu-nanca olarak da yay�mlad�.

KAVAF�S NEDEN ÖZEL? Kava� s, ki�ili�i ile hemen dikkati çeken, dizeleriyle hemen göze batan, “o” oldu-�u ilk dizeden belli olan bir �air. Basit, s�-radan, günlük olaylardan söz eden dize-lerdir bunlar. Bu günlük olaylar bazen ta-rihte bilinen veya hayali bir insanla, ba-

zen kendisiyle ilgilidir. Ve �airin gücü de tam bu s�radanl�ktad�r: �iiri, �iirselli�i günlük ya�am�m�zda bulmu�tur; davra-n��lar�m�zda, ahlâk�m�zda, korku ve kay-g�lar�m�zda. �iiri ve “�iirselli�i” özel çev-relerde aramam��t�r; örne�in denizde, baharda, do�ada veya özel insanlarda, örne�in sevenlerde, mücadelelere at�lan-larda, ac� çekenlerde aramad�. Bir bekle-yi�te, bir �a�k�nl�kta, bir tereddütte, çeli�-kili bir kararda buldu �iirini. �iirleri sözde “�iirsel” de�il. Okudu�u-nuzda ilk izlenimde kuru bir dilin anlat-t��� bir hikâyeyi and�r�r �iiri. Sonra yava� yava� her anlat�n�n kolay görünmeyen bir derinlik içerdi�ini sezeriz. �iir de o za-man yüzeye ç�kar. Bu teknik Kava� s’e özgü. Müthi� gerçekçi. Özellikle bu �iirle-rin yaz�ld��� y�llarda böylesine yal�n bir dil pek görülen bir tutum de�ildi. O aç�dan dünya çap�nda öncüdür. Ari Çokonas’�n çevirisinden bir örnek, “Anna Dalasini” ba�l���n� ta��yan çok k�sa bir �iiri:

Okurun da �airi ve �iirini anlamak için bir çaba göstermesi gerekiyor. Bu “ba-sitli�in” ard�ndaki mesaj�, imay�, bazen ironiyi ya da alay� veya dolayl� ele�tiri-yi, k�namay� bulup ç�karmak okurun i�i-dir. Hem okumak kolayd�r Kava� s’i hem de (gerçekten) anlamak zor. Hele kendi-siyle, kendi tutkular�, çekingenlikleri ve kayg�lar�yla ilgili �iirlerini anlamak oku-run empati kurma gücüne ba�l�. �iirlerinde iki tema esast�r: Biri tarihi olaylar, ikincisi “hedonizm”. (Hedonizm Türkçeye farkl� kelimelerle çevrildi: Hedo-nizm için haz, tensel haz, ten, tensel e�-lence, �ehvet; hedonist için ba� döndürü-cü, i�lek, istekli, tatl�, ate�li gibi kelimeler kullan�ld�.) Bir çal��mamda �airin 154 �ii-rinde, her dört �iirden birinde ve belli bir tarihten sonra her üç �iirden birinde “he-donizm/hedonist” kelimelerini kulland�-��n� ama bu kelimelere cinselli�in çok öte-sinde felse� ve etik (ahlâki) bir anlam da verdi�ini yazm��t�m: Kimi za man Yunan-l���n tamamlay�c� bir ö�esi, kimi zaman ise büyük har� erle yaz�lan Sanat’�n temeli ol-maktad�r hedonizm. Bu dürtü � zik üstü bir güç gibi, ya�am� bi çimlendiren bir an-lam kazanmaktad�r, yüksek bir idealdir, dürüsttür, güzeldir, ya�am�n ken disidir. (“Hedonist Kava� s”, Ça�da� Yunan Edebi-yat�, Dünya Kitap, 2005)

ÇE��TL� ÇEV�R�LERKava� s’in yeni kitab�n� �iirseverlere tav-siye ederken �iirlerini Türkçeye kazand�r-m�� öncü çevirmenlere de�inme ihtiyac�-n� duyuyorum. Cevat Çapan yan�lm�yor-sam yolu açanlardan. Helikopter Yay�nlar�’ndan ç�kan çevirilerinde 100 �iir bulunuyor. Alova-Bar�� Pirhasan’�n (Dünya, Can ve Boyut Yay�nlar�) birden çok yay�nlar� var. Özdemir �nce-Herkül Millas çevirileri (Varl�k) yay�mlanmam�� �iirlerle birlikte �airin 229 �iirini içeriyor (unuttu�um çevirmenlerden özür dile-rim!). Bu çe�itli çeviriler okuyucuya farkl� çeviri tekniklerinin ve duyarl�klar�n�n ör-neklerini de gösterecek, Kava� s’in daha iyi tan�nmas�n� sa�layacakt�r.

Kavafis �stanbul’da2013, dünyada Kavafis y�l� olarak kutlan�yor. �stos Yay�nlar�, do�u-munun 150’nci, ölümünün 80’inci y�l�nda büyük Yunan �air Konstantinos Kavafis’in bütün �iirlerini yay�mlad�. Kitaptaki �iirleri Yunancadan Türkçeye Ari Çokona özenli bir çeviriyle aktarm��.BÜTÜN ���RLER�, K. P. KAVAF�S, ÇEV.: AR� ÇOKONA, �STOS YAYINLARI, 246 SAYFA, 24 TL

K Eserleri ve yüksek ahlâk�yla nam salm�� annesi,pek bilge kad�n Anna Dalasini Han�mefendi’yionurland�rmak için yay�nlad��� alt�n mühürlüfermanda çe�itli övgüler s�ralar Aleksios Komninos.�çlerinden birini, güzel, zarif bir cümleyiaktaral�m buraya: “Hiçbir zaman, benimya da senin türünde so�uk ifadeler kullanmad�.”

K. P . Kavafis (1863-1933)

Page 19: Kitap Zamanı

Zarifo�lu’ndan Rilke okumakCahit Zarifo�lu’nun Rainer Maria Rilke üzerine haz�rlad��� bitirme tezi, Rilke’nin Roman�nda Motifler ad�yla Almancadan dilimize kazand�r�ld�. Zarifo�lu, kitapta Alman �airin tek roman� Malte Laurids Brigge’nin Notlar�’n� inceliyor. R�LKE’N�N ROMANINDA MOT�FLER, CAH�T ZAR�FO�LU, BEYAN YAYINLARI, 112 SAYFA, 7 TL

MEHMET ÖZTUNÇ

ilgün Marmara’n�n bir uçuruma bakar gibi bakt��� Sylvia Plath üze-

rine yazd��� tez, bir �airin ‘ruh orta��’ ba�ka bir �aire dokunu�u anlam�nda ilginç bir okuma deneyimidir. Mar-mara ile Plath’�n bu bulu�mas� ken-dine özgü bir hüznü de a��rlar. Bun-dan olsa gerek, Marmara’n�n “Sylvia Plath’�n �airli�inin �ntihar� Ba�lam�n-da Analizi” ba�l�kl� tezini okurken sayfalar�n üzerine gölgeler gelip çö-ker. Her �eye ra�men metnin de hak-k� vard�r ve o gölgelere ra�men metne dönmek zorunda kal�rs�n�z. Cahit Zarifo�lu’nun, Rainer Maria Rilke üzerine haz�rlad��� bitirme ‘tezi’ ister istemez Nilgün Marmara’n�n Sylvia Plath üzerine yazd��� ‘tezi’ akla getiriyor. Ama Zarifo�lu, Rilke’nin �i-irleri de�il, tek roman� Malte Laurids Brigge’nin Notlar� üzerinde duruyor ve romandaki “moti� eri” inceliyor.

RILKE �LE NEDEN �LG�LEND�?Zarifo�lu’nun, roman� ba�lam�nda da olsa Rilke’yi anlatmas�, bir �airin ba�ka bir �airle temas etmesi anlam�nda çok k�ymetlidir. Rilke’ye en çok benzeyen �airimizin Cahit Zario�lu oldu�u ka-n�s�nday�m. Zarifo�lu da bir arkada-��n�n kendisiyle payla�t��� benzer bir görü�ten sonra Rilke ile ilgilendi�ini söylüyor: “Fakültede iken bir arkada-��m benim �iirlerimle Rilke’nin �iirle-ri aras�nda benzerlik oldu�unu söyle-mi�ti. Bu akl�mda kald� ve neden son-ra Rilke’yi okudum.” Zarifo�lu’nun Rilke’ye ‘ilgisi’ salt bir okur düzeyinde kalmam��t�r. Sezai Karakoç’un Dirili� dergisi için Rilke’den bir �iir ve Rilke üzerine yaz�lm�� bir makaleyi Türkçe-ye çevirmi�tir. �air, 1971 y�l�nda �stan-bul Üniversitesi Alman Dili ve Ede-biyat� Bölümü’nde okurken mezuni-yet tezi olarak “Rilke’nin Roman�nda Moti� er” konusunu seçer. Çal��ma-s� dan��man hocalarca “bilimsellikten uzak” oldu�u gerekçesiyle reddedilir. Asl�nda Zarifo�lu’nun ki�ili�i ve ede-biyatla kurdu�u ili�ki hesaba kat�ld�-��nda, tezin akademik bir ciddiyetten çok �airce esinlere aç�k biçimde yaz�l-d��� da dü�ünülebilir. Bu retten sonra Zarifo�lu, tezine baz� dipnotlar ve bir bibliyografya ekleyip tezi tekrar sunar ve tez bu defa kabul edilir. Rasim Öz-denören, Mavera’n�n Cahit Zarifo�-lu özel say�s�nda, “[…] onun tezinde-

ki dü�ünceleri asl�nda Rilke’yi belki en iyi anlayan yorumlard�. Bilahare ara�-t�rma yapm�� gibi kendi cümlelerini ba�kalar�na izafe etmek suretiyle tezi-ni kabul ettirebilmi�ti.” diyor. Zario�lu, tezinde Malte Laurids Brigge’nin Notlar�’n� be� ba�l�k alt�nda incelemi�: “Paris ya da �ehir”, “Büyük �ehir Korkusu”, “Saf Korku”, “Var Olmama Hissi” ve “Ölüm”. Roman-daki Malte’nin ki�ili�i göz önünde bu-lunduruldu�unda Zarifo�lu’nun bu yak�n izleklerle roman� do�ru biçim-de tartt���na tan�kl�k ederiz. Ruh ben-zerli�inin yan� s�ra hayat hikâyesinin benzerli�i de Zarifo�lu’nu Rilke’ye yakla�t�rm��, Malte Laurids Brigge’nin Notlar� gibi otobiyogra� k bir roman�n kilitlerinin Zarifo�lu’nun önünde aç�l-mas�n� sa�lam��t�r.

�A�R�N HAYATINI OKUMAKBilindi�i gibi Malte Laurids Brigge’nin Notlar� otobiyogra� k bir roman. Ril-ke, roman�n�n kahraman� 28 ya��n-daki Malte ile asl�nda kendi haya-t�nda bir yolculu�a ç�k�yor. Öyle ki, Paris’te kald��� evin adresini romanda Malte’nin adresi olarak yaz�yor. Zari-fo�lu, roman�n bu özelli�inden yarar-lanarak Rilke’nin hayat� etraf�nda da okumalar yap�yor. Dönemin karak-teristi�inden olsa gerek, yer yer psi-kanalizin marazi bak���yla da yakla-��yor Rilke’ye. Bu yakla��m ve psika-nalizin argümanlar�, o dönemin oku-ru için olmasa da bugünün okurunu kolay ikna edecek de�erde de�il. Za-rifo�lu, tezine “bilimsel bir hüviyet” kazand�rmak, tezini kabul ettirebil-mek için de bu yakla��ma ba�vurmu� olabilir. Ölümü modern bireye hat�r-latmaktan çok onun bireyin ya�am�n-da anlaml� bir biçimde yer almas� ge-rekti�ine inanan Rilke, “�nsan [….] ölümü hayatla birlikte sevsin.” diyor. Zarifo�lu’nun özellikle “ölüm” ba�-l��� alt�ndaki de�erlendirmeleri tezin en çarp�c� bölümlerinden. Bu bölüm-de Rilke’nin ölüme ‘mistik’ yakla��m�, Zarifo�lu’nun ‘hikmetli’ yorumundan süzülerek de�erlendiriliyor. Zarifo�lu’nun tezi Almancadan Türkçeye Ümit Soylu taraf�ndan çev-rilmi�. Hiç ku�kusuz Zarifo�lu külliya-t�n�n tamamlanmas�, yazar�n foto�ra-f�n�n bütünlü�ü anlam�nda bu çal��ma önemli bir kazan�m. Malte Laurids Brigge’nin Notlar�’n�n bir ba�ka büyük �air Behçet Necatigil taraf�ndan Türk-çeye çevrildi�i notunu da ekleyelim.

N

3 HAZ�RAN 2013KÝ TAP ZA MA NI �NCELEME

19

Yeni Nesil Dostlar...

(a.s.m.)

-

-

-

256

SAYF

A

BOZKIRDAA CENGÂVER VE

-

312

SAYF

A

-

-

288

SAYF

A

9 AY 99 ESMA

-

176

SAYF

A

0212 551 32 25

nesilyayinlari.com

facebook.com/nesilyayinlari

twitter.com/nesilyayinlari

Page 20: Kitap Zamanı

TURAN KARATA�

aç y�l oldu, hat�rlam�-yorum. Ömer Faruk Akün Hoca’n�n “Divan

Edebiyat�” maddesini Türkiye Diyanet Vakf�’n�n �slam Ansiklopedisi’nde okuyun-ca, akl�mdan o eski arzu geçmi�ti: Ke�ke Hoca, bu ku�at�c� incelemeyi kitap olarak ç�karsayd�, demi�tik. “Eski arzu” dedim, çünkü yüksek lisans ve doktorayla u�ra�-t���m y�llarda, Hoca’n�n en k�sas� k�rk elli sayfa tutan makalelerini fotokopi yapt�-r�r, okur, kitap biçiminde ciltletirdik. ��te o zamanki arzumuzdu yukar�daki temenni, biraz da yaz�klanmam�z. Dönüp kitapl�-��ma bak�yorum, “Abdülhak Hâmid’in Bas�l� Eserleri Hakk�nda Yeni Bilgiler”, “Nâm�k Kemal’in Kitap Halindeki Eser-lerinin �lk Ne�irleri”, her ikisi de kitap ça-p�nda bu iki makalenin acemi ciltlerle raf-larda durdu�unu görüyorum. Yine Akün Hoca’n�n MEB �slam Ansiklopedisi’ne yaz-m�� oldu�u “�inâsî”, “Nam�k Kemal” maddelerini de bu ba�lamda anmak gerekir. “Divan Edebiyat�” mad-desine ili�kin unutamad���m bir �ey daha var. Cahil cesa-retimle, söz konusu madde-sinin ansiklopedide ç�kt��� y�l-larda, fakültede birinci s�n�� a-ra “Eski Türk Edebiyat�” der-si okutmu�, Hoca’n�n yazd��� maddeyi kaynak olarak takip etmi�tim. Ö�rencilerle birlik ben de hem malumat�m� tazelemi� hem de yeni bil-gilere kavu�mu�tum. Ansiklopedide 40 sayfa tutan “Divan Edebiyat�” maddesi, �imdi 184 sayfal�k bir kitap olarak önüm-de duruyor. Ne diyelim, dar�s� Akün Hoca’n�n di�er makalelerinin ba��na! Sözün uygun yeri mi, bilemiyorum. F�r-sat dü�tü, bir hususa bir ayraç açay�m iste-rim. Elimizdeki eser vesilesiyle ö�rendim ki, �SAM �imdiye kadar 140 kitap yay�mlam��. Yay�n dünyas�n�n içinde oldu�unu, alan�y-la ilgili ç�kan kitaplar� takip etti�ini varsayan biri için hal böyle ise gerisini siz dü�ünün! Ne yaz�k ki, Kültür Bakanl���, Tarih Kuru-mu, Türk Dil Kurumu, Atatürk Kültür Ku-rumu yay�nlar� için vaziyet daha da kötü görünüyor. Üniversite yay�nlar� için du-rum farkl� m�? Hay�r. Her y�l onlarca kitap ç�karan bu kurumlar�n yay�nlar�ndan ede-biyat, bilim, sanat dünyas� ne kadar haber-dar? Do�ru soru �u: Bu dünyalar�n umu-

runda m� resmi kurum yay�nlar�? Bilhas-sa edebiyat dünyam�zda, yukar�da and���m kurumlar�n epeyce bir para harcayarak ya-y�mlad�klar� dergiler ve kitaplar yank� bul-maz; daha ac�s�, fazla ciddiye al�nmaz. Tan�-t�lmaz, tart���lmaz, okunmaz. Bu “sorun”u, enine boyuna bir dü�ünmenin, irdeleme-nin zaman� gelmedi mi? Elimizdeki esere dönecek olursak, böyle de�erli bir kitaba, daha ku�at�c� bir takdim yaz�s� konulabilirdi. Okuyucu hakl� olarak �unu bekleyebilir: Ansiklopedideki madde, kitap haline getirilirken neler ek-lendi, neler ç�kar�ld�; fazladan neler yap�ld�? Sözgelimi, “�çindekiler” k�sm�n� kim tertip etti? Bölüm ba�l�klar�n�, alt ba�l�klar� Hoca m� koydu, editör mü? �kinci bölümün “Di-van �iirinde Gelenekler-Formaliteler” bi-çimindeki ba�l���nda epeyce de ha� f du-ran ‘formaliteler’ sözcü�ünü Akün Hoca gibi, ciddi bir bilim adam�n�n koymu� ola-bilece�i kabul edilemez; ansiklopediye ba-k�lmam��sa. Halbuki Hoca’n�n, az da olsa,

klasik �iire böyle ‘�ekilci’ ba-k��lar� vard�r. Söylemek bile fazla, “formaliteler” yaftas�, ta-lihsiz bir kelime olmu�tur, söz konusu bahis için. Çünkü bu bahiste anlat�lan mahlas, di-van tertibi, aruz, naz�m �ekille-ri, ka� ye, redif gibi klasik �iiri-mizin mühim mevzular�, keli-menin bugünkü olumsuz an-lam�yla formaliteden ibaretmi� gibi alg�lanabilir. Biliyoruz ki,

öyle de�ildir. Belki Hoca da bunu kastet-medi, çünkü bahsin içinde “usul ve te�ri-fat” diyor. Bir �ey daha, takdimde geçen, oradan da kitab�n arka kapa��na ta��nan ifadey-le Akün Hoca için “Klasik Türk edebiyat�-n�n ya�ayan üstad�” denmi�. �leri bir yar-g� olmam�� m�? Klasik Türk edebiyat� ho-calar�na haks�zl�k edilmi� kanaatimizce. Hoca’n�n alan�nda nevi �ahs�na münha-s�r titiz bir ara�t�rmac� oldu�unda ku�ku yok. Ne var, bu saha modern zamanlar�n edebiyat�d�r. Divan edebiyat�nda en fazla önem-sedi�im bahis adland�rma meselesi. Yeni edebiyat�n yani ‘edebiyat-� cedide’nin zuhuruyla birlikte geçmi� dönemin eser-leri ‘edebiyat-� kadîme’, ‘�i’r-i kudema’, ‘âsâr-� eslâf’ gibi adlarla an�lmaya ba�l�-yor. Beri yanda, yeni de�erlerin kar��s�n-da geçmi�i köhne/eskimi�, de�ersiz gös-termek için ‘havas edebiyat�’, ‘saray ede-

biyat�’, ‘medrese edebiyat�’, ‘ümmet ede-biyat�’ adlar� da kullan�l�yor. Daha in-sa� �lar�n yani kendilerini Osmanl�’ya ait hissedenlerin ‘Osmanl� edebiyat�’, ‘eski edebiyat’, ‘klasik edebiyat’, ‘klasik Türk edebiyat�’ adlar�n� tercih ettiklerini görü-yoruz. Bu isimlerin yan�nda ‘divan ede-biyat�’ ve daha hoyrat� ‘eski divan ede-biyat�’ da var. Bunlar�n içinde en yayg�n olarak kullan�lan� ‘divan edebiyat�’. Fa-kat en do�ru olan� m�? Hay�r, diyor Akün Hoca, “ilmî ve yeterli bir adland�rma de-�il”. Bizce de de�il. Klasik Türk edebiyat� �imdilik en do�ru adland�rma. Kitab�n tümüyle ilgili mülahazalar�-m�z bu yaz�ya s��maz da, iki noktaya de-�inmekle iktifa edelim. Mesela, Hoca klasik �iirimizde vazgeçilmez bir gele-nek olan mahlaslarla ilgili olarak dikka-te �ayan bulgulara ula�m��t�r. Biri �öyle: “Mahlaslar� baz� kategoriler içinde de�er-lendirirken onlara hâkim olan zihniyet ve imalar�n çok daha iyi anla��lmas�n� sa�la-yacakt�r. Bunlar aras�nda psikolojik bir tu-tum ve vasf� aksettirenler hemen dikka-ti çeker: Fevrî, Huzûrî, Hürremî, Gamî, Ne�âtî, Mâtemî, Sürûrî, Figânî, �evkî, Hüznî, Safâî, Nâli�î, Sükûnî, Zârî…” Bir de bize �öyle geldi ki, Akün Hoca, Köprülü hakk�nda söylediklerinde bir tu-tars�zl��a dü�mü�. Ya da bilerek, paradok-sal bir tutumla bir alg�y� düzeltmek isti-yor! Nas�l m�? Kitab�n 19. sayfas�nda M. Fuad Köprülü’ye “Türk edebiyat� tarihinin en yetkili mümessili” s�fat�n� lây�k görü-yor. On be� yirmi sayfa ileride, “M. Fuad Köprülü’nün ara�t�rmalar� ile, XIII. as�r-da divan �iirinin ilk ve gerçek temsilcile-ri san�lm�� olan Hoca Dehhânî ile �eyyad Hamza’n�n daha sonraki devre ait olduk-lar� gerçe�i ortaya ç�kmaktad�r.” diyor! Yakla��k alt� as�r hüküm süren klasik edebiyat�m�z� doyurucu bir biçimle anla-tan Prof. Dr. Ömer Faruk Akün, hiçbir ayr�nt�y� gözden uzak tutmam��. Ula�t��� hiçbir bilgiyi, bulguyu zayi etmemi�. Okuru, söyledikleri kar��s�nda ‘lüzum-suz’ telakkisine dü�ürmüyor. Bu hurda teferruat�, bahse dâhil ederken de�erli bir hale koyuyor. Bununla birlik, Akün Hoca dikkatli bir ö�retici tutumuyla, bu geni� konunun her bir bahsini aç�k aç�k anlatarak hiçbir soruya yer b�rakmaya-cak vaziyette zihnimizi doyuruyor. Alan�n ara�t�rmac�lar� için kitab�n so-nunda yer alan zengin kaynakçay� da haber vermi� olal�m.

20

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI EDEB�YAT

Divan edebiyat� malumat� yenilensin diye…Ömer Faruk Akün’ün Diyanet Vakf�’n�n �slam Ansiklopedisi’ne yazd��� ünlü “Divan Edebiyat�” mad-desi kitapla�t�. Eser, yakla��k 600 y�l devam eden klasik edebiyat�m�z� doyurucu bir biçimde anlat�yor. D�VAN EDEB�YATI, ÖMER FARUK AKÜN, �SAM YAYINLARI, 184 SAYFA, 12 TL

KFuzuli

�eyh Galib

Nedim

Baki

Ömer Faruk Akün

Page 21: Kitap Zamanı
Page 22: Kitap Zamanı

A. ESRA YALAZAN

ayat bitince hikâyesi de biter mi? Bu ba-sit sorunun cevab� ki-

�inin zaman, mekân, inanç ve varo-lu� alg�s�yla ilgili olarak de�i�ebilir. Ben iyi anlat�lm�� hikâyelerle hayat�n ço�al�p zenginle�ti�ini dü�ünenler-denim. Biyogra� okumay� sevmemin tek nedeni bu de�il elbette ama ‘ha-yat hikâyeleri’nin edebiyata olan sar-s�lmaz inanc�m� güçlendirdi�ini söy-lemeliyim. Dikkatli, tutkulu ve merakl� biyog-ra� okuru, az çok bildi�imiz ya�amla-r�n kronolojik ak���ndan, teknik ayr�n-t�lar�ndan ziyade ‘hikâye’nin nas�l aktar�ld���yla ilgilenir. Sona erdi�i san�lan bir öm-rün ‘henüz sonu bilinme-yen yar�m kalm�� bir roman’ misali farkl� yorumlara, ma-ceralara, henüz vâk�f olu-namam�� s�rlara, sürprizle-re aç�k oldu�unu bilir çün-kü. Ve e�er söylendi�i gibi hayat hikâyeleri edebiyattan ay�rt edilemezse, onun dü-�ünsel ve estetik boyutu da ku�kusuz içeri�i kadar önemlidir. Ustal�kla ya-z�lm�� biyogra� lerin bazen yazarlar�n eserlerinden daha uzun ya�ad���n� da hat�rlatmaya lüzum var m�?

HAYATINI KAFKA’YA ADADIHayat�n� Kafka’y� anlamaya, anlat-maya adam�� Reiner Stach’�n yakla-��k 1400 sayfal�k, iki ciltlik biyogra� -sini okumaya ba�lad���mda biraz ürk-tüm. Sadece kitaplar�n hacmi de�il, bir bilim adam�n�n neredeyse k�rk y�-l�n�, sadece 41 y�l ya�ayabilmi� bir ya-zara vakfetmesi, onu edebiyat tarihi-ne hakk�yla miras b�rakmak için yapt�-�� derin kaz� da beni ürpertti do�rusu. Bizde hiç olmad��� içindir belki. Bu çal��man�n Stach’ta vazgeçil-mez bir tutkuya dönü�me sebebini, en az biyogra� kadar çekici ve zihin aç�-c� giri� yaz�s�nda buldum. Bugüne ka-dar Kafka ve eserleri hakk�nda yaz�lm�� yüzlerce akademik çal��man�n neden yetersiz kald���n� ve okurun merak�-n� dindiremedi�ini �u cümlelerden an-lamak mümkün: “Kafka’n�n ya�am�n-da öyle anlar vard�r ki, onlar hakk�nda

hiçbir belgeye sahip de�ilizdir, rivayet-ler ak�nt�s� üzerine gece dü�er. Roman-sal fantezilerle bu eksiklikleri a�man�n ya da üstünü örtmenin ne gibi bir an-lam� olabilirdi? Öte yandan öyle gün-ler var ki, biz onun ya�am�n� neredeyse saat ba�� yeniden yap�land�rabiliyoruz. Geriye kalanlar�n yo�unlu�u hiç de�il-se sahnesel bir yeniden kurgulaman�n tasla��n� olanakl� k�ld���nda, bunlar bi-yogra� k çal��man�n en ne�e verici an� oluyorlar. Dedekti� ik ba�ar�s�n�n ver-di�i bir zevk. Buna ra�men nedir ki bu, ya�am� ‘derinde’, bu derece ezici bir iç-sel yo�unlukla dolu bir insan için?” Stach’�n bahsetti�i ‘ezici içsel yo-�unluk’, Kafka’n�n üniversite, aile,

a�k, memurluk dönemleri-nin ilginç ayr�nt�lar�yla an-lat�labilir mi? Eserleri, 3400 sayfadan olu�an günlükle-ri, mektuplar�, bitmemi� ro-manlar�, vasiyetine ra�men dostu Brod’un yakmad��� el yazmalar� onun iç dünya-s�n� yans�tabilir mi? Ya da arzular�yla hayat pratikle-ri aras�ndaki uyumsuzluk, kendinden uzakla�arak ya-

ratt��� ‘edebi ya�am�’ için feda ettikle-ri, dünyaya, insana kay�ts�zl���n� an-latan cümleleri, babas�yla ya�ad��� ça-t��man�n, ba�ar�s�z evlilik giri�imleri-nin belgeleri onun ‘gündüz dü�leri-ni’ anlamland�rmaya yeter mi? Bütün bunlar yazar� daha yak�ndan görme-mizi sa�lar belki ama ya o ‘içsel de-rinlik’? Yani Kafka’y� Kafka yapan hikâyelerin kendi bilincini, dolay�s�yla ondan etkilenen milyonlarca okurun bilincini nas�l etkiledi�ini anlatma-n�n daha farkl� bir yolu olabilir miy-di? Stach’�n da hat�rlatt��� gibi, “an�n renginin, ça�r���mlar�n�n, sakl� kor-ku ve zevklerin, mimiklerin, jestle-rin, seslerin, gürültülerin, kokular�n” ve görünmesi imkâns�z bütün o “gö-rüntülerin” hayal gücünün deste�iy-le aktar�lmas� tarihi, edebiyat�, bilimi ve gerçekleri kaç�n�lmaz olarak göl-geler ama ayn� zamanda onu büyülü ve “sonsuz” k�lar. Dolay�s�yla ‘empa-ti’ belki bilmemenin ac�s�n� büsbütün yok etmiyor ama okurun zihninde es-tetik bir aç�kl�k yarat�yor hakikaten. San�r�m Kafka hakk�nda ‘büyük’ bir biyogra� yazmaya cesaret ede-

meyenler tam da bu noktada vaz-geçtiler. Onlara hak vermek laz�m. Bir hayat hikâyesinde bilardo toplar� gibi birbirine çarp�p da��lan olaylar aras�nda tarihsel, psikolojik, felse-� ba�lar kurarken edebi bir eser ya-ratmay� arzulayarak bir ömür heba etmek öyle herkesin cesaret edebi-lece�i bir i� de�il. Stach’�n fark� bu i�te. Ya�ad��� sürece ve hatta ölü-münden y�llar sonra bile kim oldu-�u tam anla��lamam��, “her �eyi gö-ren ve hiçbir �eyi unutmayan bir de-han�n”, yaz�y� hayat�n�n “tek gerçek eylemi” haline dönü�türen bir yaza-

r�n, dilini s�k�nt�s�yla örten bir dil us-tas�n�n hayat�na s�zabilme becerisi. Stach, Kafka’n�n çok bilinen eser-lerinden Dönü�üm’ün onun bilincine nas�l yerle�ti�ini gerçeklerden yola ç�-karak anlat�yor. 17 Kas�m 1912, gün-lerden Pazar. Kafka yataktan kalk-mak istemiyor. Sevdi�i kad�n (Feli-ce) ona ilk kez ‘sen’ diye hitap etmi�, buna ra�men o günden beri bekledi-�i cevap gelmemi�. Stach bu tür bilgi-leri aktard�ktan sonra, o sabah� hayal ediyor: “Kafka yatakta yat�yor, bak��-lar�n� odan�n tavan�nda ve duvarlarda gezdiriyordu. So�uktu, d��ar�da gün-lerden beri oldu�u üzere puslu, gri bir kas�m ����� içeriye vuruyordu. Pence-reden eriyen buzlar daml�yordu. Brod taraf�ndan terk edilmi�ti. Felice tara-f�ndan terk edilmi�ti”.

KAFKA-M�LENA MEKTUPLARI�ki koca ciltlik biyogra� ye hâkim olan anlat�m bu de�il elbette. Bilginin ha-yal gücüyle nas�l bulu�tu�unu göste-ren bu tür ifadelerin yan� s�ra 19. yüz-y�lda mektubun kültürel özelli�inin ili�kilerdeki rolüne bak��� da bu bi-yogra� yi farkl� k�lm�� mesela. Dolay�-s�yla okur, Kafka-Milena mektupla�-malar�n�n bilinmeyen yönlerini ö�re-nirken, mektubun o dönemin ente-lektüel ortam�nda ‘ili�kileri’ nas�l ye-niden biçimlendirdi�ine dair bilgiler de edinebiliyor. �yi niyetle, özen ve �efkatle haz�r-lanm�� biyogra� ler size olandan ziya-de ‘Nas�l olabilirdi, neden ba�ka türlü olmad�?’ gibi zor sorular� da dü�ündü-rebilir. �kinci ciltte Kafka-Milena mek-tupla�malar�na dair uzun bölümü-nün sonunda onlardan bir al�nt� yap�-yor Stach: “Milena iki saatlik bir ya�am diye özetliyor so�uk bir biçimde, iki saatlik bir yaz�dan daha fazlad�r. ‘Yaz� daha fakirdir’ diye cevapl�yor Kafka, ‘ama daha berrakt�r’. Böylece ikisinin de özlemini duydu�u bar���n ayn� �ey olmad��� dile getirilmi� olur.” Sonunda ben de böylesine kendi üstüne kapanm��, her türlü ayr�nt�y� gören ama yine de ustal�kla perdele-yen, kederli, huzursuz bir yazar�n ha-yat�n� okumak ne i�imize yarar, diye sordum. Cevab� Stach’�n o basit, ���l-t�l� cümlesindeydi: “Kafka alçakgö-nüllülük ö�retir”.

22

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI B�YOGRAF�

Kafka insana ne ö�retir?Hayat�n� Franz Kafka’y� anlamaya ve anlatmaya adam�� Reiner Stach’�n iki ciltlik Kafka biyogra� si Sezer Duru’nun çevirisiyle dilimizde. Yaz�y� hayat�-n�n “tek gerçek eylemi” haline dönü�türen bir yazar�n, dilini s�k�nt�s�yla örten gizli bir dil ustas�n�n hikâyesini okumak isteyenler için…KAFKA, KARAR YILLARI, REINER STACH, ÇEV.: SEZER DURU, SEL YAYINCILIK, 660 SAYFA, 32 TLKAFKA, KAVRAMA YILLARI, REINER STACH, ÇEV.: SEZER DURU, SEL YAYINCILIK, 720 SAYFA, 32 TL

H

REINER STACH

Franz Kafka

Page 23: Kitap Zamanı

Oyun ve girdapRus edebiyat�n�n komünist düzenle ba�� dertte olan isimlerinden Mihail Bulgakov’un, Sabri Gürses çevirisiyle Türkçeye kazand�r�-lan eseri Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl� bir oyun yazar�n�n sarmal hikâyesi etraf�nda �ekilleniyor.TEATRAL B�R ROMAN, MIHAIL BULGAKOV, ÇEV.: SABR� GÜRSES, EVEREST YAYINLARI, 195 SAYFA, 12,50 TL

MEHMED MEHMEDO�LU

us edebiyat�n�n Ekim 1917 devrimiyle ba��

dertte olan, yeni düzenin de�erlerine kar�� bir türlü “ba�l�l�k yemini” etme-yen ve komünist rejimin sansür giri-�imlerine kar�� ç�kan bir avuç yazar�n-dan biri de Mihail Bulgakov’dur. T�p-k� Vasili Grossman ve �zak Babel gibi onun da ya�am�, yay�mlatamad��� ki-taplar�n gölgesinde geçer. Bu bas-k� ortam�ndan kurtulmak ve yurtd�-��na ç�kmak için say�s�z kez Stalin’e mektup yazar ama iste�i kabul edil-mez. Bulgakov da t�pk� di�er yazar-lar gibi yeni rejimin �iddetli bir ele�-tirisine soyunur. Ama bunu do�rudan yapmak yerine, yeni düzenin simge-si olan birtak�m de�erlere ve bu de-�erler etraf�nda kümelenen kimi çar-p�kl�klara dikkati çekerek yer yer iro-nik metinler kaleme al�r.

T�YATRO, �Ç�NDE UKDE KALDIMihail Bulgakov, t�p ö�renimini bir bak�ma tiyatro için yar�da b�rak�r. An-cak yazd��� oyunlar hiçbir zaman sah-nelenme imkân� bulamaz. Yeni rejim hayat�n her alan�na oldu�u gibi tiyat-roya da müdahale etmektedir çünkü. Sansür giri�imlerine kar�� ç�kar ya-zar. Yeni rejimin de�erlerini methet-meyen oyunlar� kurullarca geri çevri-lir. Bu yüzden, pek ço�u ölümünden sonra yay�mlanan Usta ile Margari-ta ve Köpek Kalbi gibi önemli roman-lar�n�n do�urdu�u yank�ya ra�men Bulgakov, her zaman içinde ukde ka-lan tiyatroya s�kl�kla dönme e�ilimi ta-��r. Bulgakov’un pek çok roman�nda tiyatroya ait kimi tekniklerin izlerini bulmak �a��rt�c� de�ildir. Öte yandan, daha çok Usta ile Margarita’yla tan�n-mas�na ra�men, Kafka’n�n metamor-fozuna benzetilen Köpek Kalbi roma-n�n�n Sovyet rejimiyle ilgili yaz�lm�� en önemli metinlerden biri oldu�unu ha-t�rlatmak gerek. Bulgakov’un Türkçeye yeni çev-rilen eseri Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl� bir oyun yazar�n�n adeta bir sarmal halini alan hikâyesi etraf�nda �ekilleniyor. Maksudov “Siyah Kar” adl� oyunu-nun efsanevi Ba��ms�z Tiyatro’da sahnelenmek üzere seçilmesiy-le kendini bir anda tiyatroculu�un ak�l almaz girdab�nda bulur. Ba��m-s�z Tiyatro’nun iki yönetmeni yap�-

m�n kontrolü için birbiriyle yar���r-ken, oyunun sahnelenme ihtimali her provayla biraz daha azal�r. Önce oyuna masum müdahaleler yap�l�r, sonra da yazardan köklü de�i�iklik-ler istenir. Öte yandan, ne oyun sah-nelenme imkân� bulur ne de yazara oyununu ba�ka bir tiyatroya götür-me izni verilir. Tam bir kaosun içi-ne dü�mü�tür Maksudov ve bu ka-ostan ç�kmas� pek mümkün gözük-memektedir. Tek bir sahnenin pro-vas� dahi günler sürer, günden güne yeni de�i�iklikler için kap�s� çal�n�r, oyun tam bir sürüncemede b�rak�l�r. T�pk� Bulgakov’un ya�am�nda oldu-�u gibi… Ne gitmesine izin verilir ne de kal�p özgürce yazmas�na imkân tan�n�r; oyunlar� sahnelenmese de sahne arkas�nda bir i�le sadece nefes almas�na göz yumulur Bulgakov’un.

YASAKÇI Z�HN�YETE TUTULAN AYNABulgakov, bu roman�nda bir oyun ya-zar� olarak tecrübelerinden yola ç�-k�p dönemin tiyatro dünyas�n�n per-de arkas�n� tüm çarp�c�l���yla görebil-memizi sa�l�yor. Öte yandan, roma-n�n kahraman� Maksudov’un Mihail Bulgakov’un kendisi oldu�una ku�ku yok. Hatta yazar dönemin ünlü tiyat-ro sanatç�lar�n� roman�na birebir ta��-yarak hem dönemin tiyatro anlay���y-la hem de bu anlay��a yön veren daha büyük bir dü�ünce yap�s�yla, ironinin de yard�m�yla çarp��ma imkân� bulu-yor. Yasakç� zihniyetin hangi noktala-ra uzanabilece�ini, edebiyat bir kena-ra, gündelik hayat�n dahi nas�l tanzim edilmeye çal���ld���n� tiyatro dünyas� üzerinden gösteriyor Bulgakov. Teatral Bir Roman hiç �üphesiz Mi-hail Bulgakov’un en önemli eseri de-�il. Fakat bir bütün olarak yazar� anla-mam�za en çok yard�m edecek kitap denebilir. Çünkü bu eser tam da yaza-r�n ilk dönemdeki s�k�nt�lar�na, bir tür-lü sahnelenmeyen oyunlar�na, yeni rejimle ya�ad��� sorunlara ���k tutuyor. Dahas�, dönemin bask�c� ortam�n� böylesine ince bir alayla resmeden ki-tap az bulunur. Bütün ele�tirilerini gö-rünürde tiyatro dünyas� üzerinden ya-par yazar. Ancak dönemin tiyatro dünyas�na yap�lan bu ele�tirilerin as-l�nda yeni rejime yönelik oldu�unu bi-liriz. Hiç �üphesiz bizim bildi�imizi “edebiyat komiserleri” de bilir ve Bulgakov’un bu roman�, ba�ka ro-manlar� gibi ancak ölümünden çok sonra yay�mlan�r.

R

3 HAZ�RAN 2013KÝ TAP ZA MA NI ROMAN

23

WILLIAM,

iyi ki kitaplar var...

Mehmet Nafi Artemel kimdir? (

ekşisözlükten)

dersinde yoklama almamasın

a rağmen salonun

neredeyse

full çektiği; kesif İngiliz

aksanıyla,

Amerikan aksanına alışk

ın olan öğrencilerin

kulağındaki kiri pası a

lıp götüren müthiş kişilik…

son sınavında chelsea

ile fenerbahçe ar

asındaki

yazışmayı sordu.

derse gelen

lerin kişise

l tarihine “d

ersten alkışlan

arak

çıkan hoca’’ olarak

geçmiştir.

derse gelem

eyecek olmasın

ın sebebinin evine

tır çapması o

larak açık

lamış hoca.

“kaldırım mühendisi”

adıyla bir roman

çıkarmış olan boğaziçi

üniversitesi

nin en

kıymetli, en değerli

hocalarından biri.

4

3

Mehmet Nafi Artemel kimdir? (

ekşisözlükten)

dersinde yoklama almamasın

a rağmen salonun

neredeyse

full çektiği; kesif İngiliz

aksanıyla,

Amerikan aksanına alışk

ın olan öğrencilerin

kulağındaki kiri pası a

lıp götüren müthiş kişilik…

son sınavında chelsea

ile fenerbahçe ar

asındaki

yazışmayı sordu.

derse gelen

lerin kişise

l tarihine “d

ersten alkışlan

arak

çıkan hoca’’ olarak

geçmiştir.

derse gelem

eyecek olmasın

ın sebebinin evine

tır çapması o

larak açık

lamış hoca.

“kaldırım mühendisi”

adıyla bir roman

çıkarmış olan boğaziçi

üniversitesi

nin en

kıymetli, en değerli

hocalarından biri.

Page 24: Kitap Zamanı

Sevimli ve huysuz dâhiFrans�z edebiyat�n�n s�ra d��� yazar� Louis-Ferdinand Céline, “yazarçizer tayfas�n�n patronu” ve “tüccar�n önde gideni” dedi�i Gaston Gallimard’�n yay�nevinin hayali editörü Profesör Y yapt��� konu�malarda kendi üslubunun s�rlar�n� veriyor.PROFESÖR Y �LE KONU�MALAR, LOU�S-FERD�NAND CÉL�NE, ÇEV.: AYBERK ERKAY YKY, 104 SAYFA, 12 TL

AL� DEM�RH�SAR

950’lerin edebiyat ve sanat dün-yas�n�n uluslararas� ba�ken-ti Paris’in en büyük ve prestij-

li yay�nevi Gallimard’�n patronu Gaston Gallimard ile gerçekten böyle bir görü�-me yapm�� m�d�r Céline bilmiyoruz; ama edebiyat dünyas�n�n büyük sayg� duydu-�u, ba�ar�, �öhret ve kariyer isteyen her ya-zar�n a�z�na bakt���, Céline’in ise hiç çe-kinmeden “yazarçizer tayfas�n�n patronu” ve “tüccar�n önde gideni” dedi�i Gaston Gallimard’�n ba� ba�a bir görü�melerinde “Siz de bir oynamad�n�z gitti �u oyunu!” demesi üzerine ‘oyun’u oynamaya karar verdi�ini söyler Louis-Ferdinand Céline. Oyunun kurallar�n� biliyordur asl�n-da, ak�ll� adamd�r, bilim kafas� vard�r, ne de olsa doktorluktur mesle�i. Önce rad-yoda mikrofonu kap�p kendinden bah-sedecek, sonra hayat�n� � lme çektire-cek, gazete ve dergilerde boy boy resim-leri bas�lacak; tamamd�r. Fakat ne surat�-na bak�lacak ne de sesi çekilecek biridir. O yüzden en iyisi bir röportajla ba�lamak deyip dosyas�n�n bu büyük yay�nevi tara-f�ndan bas�lmas� için yan�p tutu�an Pro-fesör Y’yi kendisiyle bir “interviyuv” yap-maya ikna eder ve bir parkta bulu�urlar.

CÉLINE ÜSLUBUBu görü�me boyunca dile getirdi�i, ortaya att��� dü�ünceler ve bunlar� dile getirme �ekli Céline’in kendi icad� oldu�unu öne sürdü�ü üslubunun teorisini ve prati�ini gösterir bize. Teori ve pratik dediysek öyle a�dal� cümleler, ciddi tespitlerle de�il; ne-fes almamacas�na bir konu�mayla, döne-rek, tozu topra�a katarak yükselen bir öf-keyle, neredeyse a�z�na geleni söylemey-le, hiç kimseye hiçbir duruma ayr�cal�k ta-n�madan alabildi�ine ac�mas�zca ele�tiriy-le, ne ele�tirisi, düpedüz sövüp saymayla ortaya ç�kan bir üslup. Kitapta birkaç kavramdan bah-sediyor a�z�n� bozarak Céline. “Cila” mesela; yüzeysel, yavan, iç bay�ltan, ci-cili bicili �eylerin, sanat diye anlams�z �eylerin para etti�ini, sahtenin, çakma-n�n yükseldi�ini, gerçek de�erler yeri-ne bu cilal� �eylerin pe�ine dü�üldü�ü-nü söylüyor. Frans�z Akademisi’nde, Goncourt Akademisi’nde madalya, ni-�an da��tan büyük otoritelerin ve bun-lar� toplay�p yakalar�na asanlar�n hep-sinin kulland�klar� ortak üslubun ‘cila-lamak’ oldu�unu öne sürüp hepsine veryans�n ediyor, hakaretler ya�d�r�-yor. Ama bunu tatl� tatl� yap�yor! Ucuz,

s�� bir ba��rt� ça��rt�dan, argodan iba-ret bir sövme de�il bu; sakin sakin, ke-yi� e, zekice, mizahla bütün bu mües-ses nizama, onun kurucular�na, seçkin temsilcilerine, editörlere, reklamc�lara, okurlara, sanatseverlere, hepsine ça-tan, kendisiyle dalga geçen k�zg�n ama sevimli bir küfürbaz�n kendi kendine söylenmesi, say�klamas� sanki. Ayn� kurumlar�n ve ki�ilerin ken-disini yok sayd���n�, görmezden geldi-�ini, zaten ad�n� anan kimse bulunma-mas�n�n da 20. yüzy�l�n en büyük yaza-r� olu�unun kan�t� say�ld���n� muhteme-len kibir zannedilen bir ironiyle söylüyor bize Céline. Sineman�n icat edildi�inden haberi bile olmayan cilac�lar�n yavan üs-luplar�n�n sineman�n imkânlar� kar��s�n-da zavall� bir hale dü�tü�ünü ama ken-disinin konu�ma dilindeki ‘co�ku’yu yaz� diline aktard���n� öne sürüyor ve “bunu ben icat ettim” diyor. Céline’e göre sineman�n defteri-ni dürebilecek yegâne üslup co�kun üs-luptur. Ama bu üslubu k�skananlar onu Frans�zcan�n katili ilan etmi�lerdir. Bu üslubun olmazsa olmaz� da onun sevgi-li üç noktalar�d�r. Onlars�z olmaz. Bunu ele�tirenlere de, metinlerine üç nok-ta koyup duraca��na bir iki kelime koy-mas�n� tavsiye edenlere de k�zar, bol bol ‘sayd�r�r’. Van Gogh do�ru dürüst bir tane kilise resmi çizememi�ken, De-bussy ölçü falan dinlemezken, resimde, müzikte, modada, mimaride, heykelde kurallar çi�nenebiliyorken, kâ��da yaz�ya gelince dur denmesine isyan eder. Gali-ba her haliyle sanat, edebiyat dünyas�n-daki ili�kilerin, kategorilerin, de�erlerin, � gürlerin, kavramlar�n kanl� canl� bir in-sana dönü�mü� halidir Profesör Y; kar��-la�t�klar� andan itibaren giderek artan bir �iddetle h�rpalar Céline Profesör Y’yi. Bu küçük kitaptan anla��lacakt�r ki, Céline nihilist bir tav�rla her �eyi yok say-makta de�ildir. Baz� Türk yazarlar�n san-d��� gibi bitirimhanelerde konu�ulan bir argoyu üslup edinen küfürbaz, i�siz, kav-gac�, alkolik bir sanatç� da de�ildir. �nsan ruhunun üretti�i en yüksek de�erleri or-taya koyan bu topluluktaki sahteliklerden tiksinmi�, oyunu gerekti�i gibi oynamaya zorlanmaktan ama oynamay� becereme-mekten, belki de oyunu oynamamay� seçmekten dolay� s�k��m��, bezmi� biri-nin, gördü�ü duydu�u her �eyi kafas�na takan birinin öfkesidir Céline’inki ve sa-n�ld���ndan çok daha ince, çok daha k�r�l-gan bir ruhun ancak bu hale dönü�türe-bildi�i bir reddedi�tir.

1

Haf�zan�n ad�mlar�Latin Amerika edebiyat�n�n genç ku�ak yazarlar�ndan Alejandro Zambra’n�n dilimizde yay�mlanan üçüncü kita-b� Eve Dönmenin Yollar�, yaln�zl�k ve yazmaya ili�kin dü�ünsel bir tutkunun roman� diye tan�mlanabilir.EVE DÖNMEN�N YOLLARI, ALEJANDRO ZAMBRA, ÇEV.: Ç��DEM ÖZTÜRK, NOTOS K�TAP, 146 SAYFA, 14 TL

�NAN ÇET�N

enelde edebiyatç�lar “yeni” olarak adland�ra-

bilece�imiz edebi bir an-lay���n gökten inmedi�ini bilirler. Ede-biyatç� bilir ki, ça��n�n sundu�u baz� de�i�ikliklerle birlikte yazmay� seçti�i yöntem, biçem, biçim, kurgu, gerçek-lik de de�i�ir. Bu de�i�imi de her yazar kendi bilgisine, dü�üncelerine, dü�ün-sel tutkusuna göre biçimlendirir. Bu k�sa girizgâhtan sonra, Türkçede birer y�l arayla iki roman� yay�mlanan �i-lili yazar Alejandro Zambra’n�n üçüncü roman� Eve Dönmenin Yollar�’na ve ya-zar�n beklentileri k��k�rtan edebi anlay�-��na k�saca de�inece�im. Latin Amerika edebiyat�n�n genç ku�a��ndan olan Ale-jandro Zambra’n�n ilk roman� Bonzai’yi geçen y�l okumu�, be�enmi�tim. Bon-zai bizde örne�ine az rastlanan, asl�nda çok basit bir hikâyeden olu�an bir novel-la. Zambra roman�n giri�inde �öyle di-yor: “Sonunda k�z ölür ve o�lan yaln�z kal�r; gerçi o�lan k�z�n, Emilia’n�n ölü-münden birkaç y�l önce yaln�z kalm��t�. K�z�n ad� Emilia ya da Emilia’yd� diye-lim, o�lan�n ad�ysa Julio, Julio’ydu, hatta hâlâ Julio. Julio ve Emilia. Sonunda Emi-lia ölüyor, Julio ise ölmüyor. Gerisi ede-biyat.” Bu giri� asl�nda Zambra’n�n ede-bi anlay���n� da dolayl� olarak tarif edi-yor. Ömer Türke�’in Radikal Kitap’ta be-lirtti�i gibi, “Sadece bu romanla s�n�r-l� kalmay�p edebiyat prati�ine genelde gönderme yapan önemli bir vurgu.” Ya-zar�n ilk roman�nda i�aret etti�i bu ede-bi anlay��, geçti�imiz günlerde Türkçe-ye kazand�r�lan üçüncü roman� Eve Dön-menin Yollar�’n� da olu�turan anlay��t�r.

GEÇM�� �LE BUGÜN ARASINDABaz� romanlar� okurken bir tarihe, o ta-rihi bar�nd�ran bir zamana ihtiyaç duy-may�z, dolay�s�yla ölçemeyece�imiz gö-receli bir zaman içinde “içsel” veya “d��-sal” olarak adland�rabilece�imiz çe�it-li zamanlara rastlar�z. Eve Dönmenin Yollar�’nda ise yaln�z ya�ayan yazar ada-y� bir anlat�c�n�n, çe�itli süreçlerden kay-naklanan ve söylemsel zaman�n bir par-ças� “geçmi�” ile bugün aras�nda gidip geldi�i bir durak söz konusu. Bu durak, deyi� yerindeyse, metnin ba�r�d�r. Me-tin, ba�r�nda 1985 depreminin ac� ka-y�plar�n�, an��t�rd�klar�n� ve Pinochet diktatörlü�ünde ya�anan zor zamanla-r� ta��yor. Oldukça seyrek bir söyle�i bu roman, ki has söyle�i de seyrektir.

Eve Dönmenin Yollar�’nda asl�nda di-�er konular�n tamamlay�c�s� olan ve ba-�at rol oynayan, yaln�zl�kt�r. Yaln�zl�k bir güç ve gizem olarak tutuluyor ama bir s�k�nt� olarak da ona kar�� sava��l�yor. Dokuz ya��ndayken Raul’un yaln�zl���-na üzülen, yaln�z ya�aman�n bir hastal�k olabilece�ini dü�ünen anlat�c�n�n göz-lemleri kadar, ça�r���mlar yoluyla kur-du�u cümleler de çarp�c�: “Belki de H�-ristiyan demokrat olmakla yaln�z ya�a-man�n hüznü aras�nda bir ba� oldu�una inan�yordum.” Alejandro Zambra, �ili’nin toplum-sal rollerle, politik ve dini kimlikle, sos-yal s�n�� a, elbette ac�yla, diktatörlükle örülü yak�n tarihini ve kimi yarg� ve ön-yarg�lar�n dü�ünsel altyap�s�n� roman�n-da ustaca kullan�yor. Örnek mi, buyrun: “Elimi tuttu ve en güzel bayra��n Arjan-tin bayra�� oldu�unu söyledi. Peki sen-ce en güzeli hangisi, diye sordu, az kal-s�n ABD’ninki diyecektim, ama neyse ki çenemi tuttum, çünkü hemen ard�n-dan ABD bayra��n�n en çirkini oldu�u-nu, onu kesinlikle korkunç buldu�unu söyledi, ben de ona kat�ld���m� söyledim. ABD’nin bayra�� hakikaten i�rençti.”

HAYATI YAZARAK GEÇ�RMEKEve Dönmenin Yollar� ister istemez bizi yazmak sorunsal� üzerine dü�ünmeye de zorluyor ki Alejandro Zambra’n�n edebi-yat anlay���n�n önemli parçalar�ndan bi-rinin de “yazmak sorunsal�” oldu�unu dü�ünüyorum. Ama daha da önemli-si, yaln�zl�k ve yazmakla ilintili diyebili-rim; esas�nda hayata (özellikle deneyim-lerle örülü geçmi�e) ili�kin bir dü�ünsel tutkunun roman� Eve Dönmenin Yollar�. Ku�kusuz ki bu dü�ünsel tutkunun görevi arzular� özgürlü�üne kavu�tur-makt�r. Anlat�c�n�n ba�tan beri geçmi-�in izini sürmesinin alt�nda yatan gerçek ise yazar�n tamamlay�c� ö�eler üstünde-ki merce�idir. Bu mercek, �eylerden ge-riye kalan son iç çeki�in merce�idir, bir-le�menin, biz olman�n. Ya da herkesin do�al olarak yaln�zl���. Bonzai’den sonra Eve Dönmenin Yol-lar� da bana okuma hazz� ya�atan ro-manlardan oldu. Kitaptan bir paragra� a bitiriyorum yaz�m�: “Geç oldu. Yaz�yo-rum. �ehir kendini toparlamaya çal���-yor. (…) Aç�kyüreklilikle yo�un �ekilde ac�y� dü�ünüyorum. Bugün güneyde ölen insanlar�. Dünün yar�n�n ölülerini. Bir de bu, mütevaz� ve küstah, gerekli ve yetersiz tuhaf mesle�i: Hayat� bakarak, yazarak geçirmeyi.”

G

24

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

Page 25: Kitap Zamanı

7’den 70’e herkese hitap eden kitaplar %30 indirimle tüm NT Mağazalarında.

Maddi ManeviKazançlısınız

Page 26: Kitap Zamanı

AHMET DO�RU

on zamanlarda bir Os-manl� modas� kapla-d� ortal���. Osmanl� ye-

me�i, Osmanl� t�bb�, Osmanl� macu-nu, Osmanl� kahvesi, Osmanl� �er-beti, Osmanl� tur�usu… Alâkal� ol-sun olmas�n kapa��nda Osmanl� ke-limesi geçen kitaplar, kitapç� ra� ar�n-da üst s�ralara yerle�iyor. Osmanl�-ya nispet edilen ürünler yok sat�yor. Elhak, iki âlemde de iftihar edece�i-miz bir ecdad�m�z var. Bo�luk içinde-ki insanlar�m�z�n köklerine sar�lma-s� hem f�tratlar�n�n icab� hem de em-niyetli bir liman. Ne var ki meyve-yi, baharat� �ekerle kaynat�rs�n, �er-bet olur. Sebzeyi tuzla, sirkeyle küpe basars�n, tur�u olur. �erbetten, tur�u-dan m� ibarettir Osmanl�’y� Osman-l� yapan de�erler? Günümüz moda-lar�ndan biri de tasavvuf. “Tasavvufa merak sald�m, tasavvuf kitaplar� oku-yorum, tasavvuf felsefesini inceliyo-rum” diyor kime sorsan�z. �slam’�n bu derunî hayat� ‘merak’la m� ya�a-n�r? Velayet burcunun sakinleri, var-d�klar� menzillere ‘felsefesini incele-yerek’ mi ula�m��lar? Aksarayl� �bra-him Efendi, “Tasavvuf kali hale teb-dil eylemekdir bil/ Dahi her söz ki söy-ler âb-� hayvan olma�a derler” nutku-nu niye ifade buyurmu�?” “Meded ve inayet Allah’dan ola. Hele ol resme ehl-i kemâlden bi-rini bulup hizmetine kul olup ey-yamla ve ezmanla yüz serip yol gi-dip kemâl-i marifet tahsil etmek ge-rek ki, âdetullahta �öyle vaki olmu�. Pes talib olan gerekdir ki Resûlullah tarikinin silsilesinde bir kimseye inti-sab edip ondan onlar�n Aleyhisselâm resmî âdetini mümkin oldu�u kadar ayanen mü�ahede ede. Heman ma-nide Resûlullah ve â��klar�na ittiba edip onlardan meded istemektir. La-kin �öyle konulmu� ki, daima yaban-dan i�itip, ya kâ��ttan almal� olunma-ya, hususa ki kâ��ttaki onunla münke-�if olur.” Cemâlî-i Karamanî de Risâle fî Etvâri’s-Sülûk isimli eserinde bunla-r� ifade ediyor ayn� konuda. Yani diyor ki: Ehl-i kemâlden birini bulup gece gündüz yol gidip ondan kemâl tahsil et. Âdetullah böyledir. Resûllullah’�n silsilesinden birine intisap edip onun

(sas) zahirdeki ya�ant�s�n� gözünle gör, mânâs�na ula�mak için medet ta-lep et. D��ar�dan i�itip kitaptan almay-la u�ra�ma. Zira kitapta yazanlar�n s�rr� da ancak bir kemal ehl-i kemâl sayesinde yüzünden nikab�n� kald�r�r. Uzun laf�n k�sas�, “Âdem olmak dilersen âdem ara/ Âdemi bul âdem ile âdem ol.”

FAT�H DEVR� �A�RLER�NDENCemâlî �shak bin Mehmed el-Karamânî. Pek bilinmeyen ger-çek ad�yla Bayezid. Fatih devri �air-lerinden. Yine o devrin me�hur �a-iri �eyhî’nin hem�irezadesi, yani ye�eni. Kesin olmamakla birlik-te Karaman’da dünyaya gelmi�, bir müddet Bursa’n�n havas�n� teneffüs edip suyundan içmi�, Bayezid-i Velî zaman�nda �stanbul’dan son yolculu-�una ç�km��, cesed-i lâti� yle Edirne-kap� d���nda Emir Buharî Tekkesi ci-var�n� mekân tutmu�. Halvetî tarika-t�na mensup olan Cemâlî, �eyh Ha-

bib Karamânî’nin halifesi. Kütüpha-nelerde yazma olarak bekleyen Risâle fî Etvâri’s-Sülûk’u (Seyr ü Sülûk Ma-kamlar�) Okuyan Us Yay�nlar� tara-f�ndan geçti�imiz günlerde okura su-nuldu. Bir yitik eser gün yüzüne ç�k-t�. Osmanl�ca metni ve çevriyaz�s� kar-��l�kl� sayfalarda olarak, Mehmet Sait Toprak’�n tahkik, tetkik ve ne�riyle. Kitab� bir sanat dal� olarak geli�-tiren ve bu sanatta zirveye ç�kan bir milletin mensuplar� olarak öylesine kalitesiz bask�larla kar��la��yoruz ki... Risâle fî Etvâri’s-Sülûk ise bask�s�yla da örnek olacak güzellikte. Elinize al-d���n�zda sanki el yazmas� nüshas�n-dan okuyormu� zevkini veriyor. Ka-pakta Mevlevî �eyhinin semazenler ile selamla�mas�n� gösteren bir minyatür yer al�yor. Minyatürün zemini kahve ve ku�burnuyla boyan�p aherlenmi�, mührelenmi�. Yald�zlarda (en az�ndan minyatürün asl� yap�l�rken) alt�n kul-lan�lm��. S�rt k�sm�nda kitap ismi, ye�il

a��rl�kl� ebru üzerine yine yald�zla ya-z�lm��. Cildin içinde yan kâ��d� olarak da ebru kullan�lm��. Üstelik her biri-nin renk uyumuna mükemmel bir �e-kilde dikkat ederek. Kitap, 17 fas�l ve bir hatime-den olu�uyor. Hareketli bir dili olan Cemâlî, hemen her cümlesinde ayet ve hadislerden nakiller yap�p tercü-me ediyor. Ara ara kelâm-� kibarlar, beyitler s�ral�yor. Tasavvuf ne�vesinin yan� s�ra Osmanl�’n�n yükselme dev-rinin rüzgâr�n� da ta��yor as�rlar son-ras�na. Mehmet Sait Toprak, kitab�n önsöz ve sonuç bölümlerinde yapt�-�� aç�klamalarda Osmanl�’da tasavvuf alan�nda yaz�lm�� ilk derli toplu eser olarak vasfetti�i Risâle fî Etvâri’s-Sülûk için, “Zengin muhteva ile tasavvufun bütün konular�n� erbab�n�n �st�lahlar�-na riayet ederek kullanan Cemâlî’nin hem kendi zaman�nda hem de kendi-sinden sonra yayg�n etki b�rakm�� bir eser olmas� itibariyle ‘toplumsal bellek vesikas�’ olarak önemi haizdir.” diyor.

ZAMANE �EYH�NDEN SAKIN!Cemâlî-i Karamânî (kuddise s�rruh) erbab-� tasavvufun hakikisini bulma-y� ve zamane �eyhi olarak adland�r-d�klar�ndan sak�nmay� tavsiye ediyor: “Zamâne �eyhine i’timad idüb nak-di nesîeye vermeyesiz ve meçhûlünüz olan yola me’mûnü’l-hâl olmayanlar delâletiyle girmeyesiz. Ehl-i tasavvuf zamân�m�zda azd�r ve bu as�rda tasav-vuftan dem uranlar�n kesîrinin kâr u bâr� ilhâd hevâs�nda pervâzd�r. Tevhîd ve ilhâd beynini tefrîka kâdir mür�id bulmak gâyet mü�kil ve �imdiki h�rka-pû�lar sohbeti hirâ�-� cân ü dildir.” Demek ki be� yüz küsur y�l önce de devran ayn�ym��. Hak’tan ayan nesne yok, ama gözsüzlere pinhan. Hazine k�ymetli olunca yol kesici de bol oluyor. �hlâs sahiplerine, Hakk’a ink�yad ile teslim olanlara ise tehlike de yok, gam da. Cemâlî’nin dedi�i gibi, “Bu yolda haramiler çoktur, ima-n� ya�malamak isterler. �nayet, tev� k Allah’tan ola. Amma �ol kimse ki yola gerçeklikle gire ve do�ru dura, niyeti gökçek ola, itikad� ar� ola, tevekkülü berk ola. Allahü Taâlâ öyle kerîmdir ki lütfunu ve fazl�n� ondan deri� etmez. Yâ Mu’în e’�nnâ ve yâ Nâs�r unsurnâ bi-mennike ve ihsânik.”

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI TASAVVUF

26

Öncü bir tasavvuf klasi�iFatih devri �airlerinden Cemâlî el-Karamânî’nin Osmanl�’n�n yüksel-me devrinde kaleme ald���, tasavvuf klasiklerinden Risâle fî Etvâri’s-Sülûk, as�rlar sonra kütüphanelerden ç�kt� ve Okuyan Us Yay�nlar� taraf�ndan Osmanl�ca metni ile çevriyaz�s� bir arada okura sunuldu.

S

R�SALE-� ETVAR’ÜS-SÜLUK, CEMÂLÎ EL-KARAMÂNÎ, HAZ.: MEHMET SA�T TOPRAK, OKUYANUS YAYINLARI, 429 SAYFA, 55 TL

Page 27: Kitap Zamanı

Folklor düzyaz�ya dost�air Mehmet Ayc�’n�n, ad�n� bir türküden alan son dene-me kitab� Çar�aftan Kol Atmak’taki denemelerin ço�unda bir türküyle kar��la��yor, Türkçenin halk dilindeki zarafet ve tazeli�ini yeniden seziyoruz. ÇAR�AFTAN KOL ATMAK, MEHMET AYCI, OKUR K�TAPLI�I, 176 SAYFA, 12,50 TL

AL� ÇOLAK

air Mehmet Ayc�’n�n dene-melerini 2006’da yay�mlad�-

�� Serkisof Ahbab�m Olur’dan beri takip ederim. Tanp�nar’�n söyledi-�i gibi “�iirde sustu�unu” düzyaz�da m� anlat�yor Ayc�? Hay�r, bu kanaatte de�i-lim. �iire farkl�, düzyaz�ya farkl� anlamlar yüklüyor, ikisinde ba�ka ba�ka ki�iler ola-rak kar��m�za ç�k�yor. Onunla kar��la�t�k-ça konu�tuklar�m�zdan hat�rl�yorum, için-de sonsuz bir ‘yazma’ arzusu var. Sanki gelmekte olan tufandan, yang�ndan önce bir �eyleri kurtarmak istiyor, yaz�ya döke-rek onlar� ya�ataca��na inan�yor. Bu yüz-den, Ayc�’n�n yazaca��, yazmakta oldu�u bir �eyler her zaman var ve bunlar, ortaya ç�kmak için birbirini iterek, çekerek sab�r-s�zl�kla okura ula�acaklar� günü bekliyor.

TÜRKÜNÜN ÖZEL YER�Son deneme kitab� Çar�aftan Kol Atmak, daha ad�ndan ba�layarak Ayc�’n�n düz-yaz� dilinin bütün karakteristik özellikle-rini veriyor. Kitap, ad�n� bir türküden al�-yor. “Dama kurdum çatmay�/ Ça��r�n gelsin Fatma’y�/ Fatma’m nerden ö�renmi�/ Çar-�aftan kol atmay�.” Ayc�’n�n denemele-rinde ‘türkü’nün özel, hatta vazgeçilmez bir yeri var. Bu ayr�nt�, onun içinden ç�k�p geldi�i Anadolu hayat�yla; hususi mana-da halk dili ve kültürüyle ba��n�n ne den-li güçlü oldu�unu gösteriyor. Kitab�n ilk denemesi de bir türküye duyulan hay-ranl�kla ba�l�yor: “Ne güzel Tokat türkü-südür; ‘Yola yollad�m seni/ Yollar yorma-s�n seni/ H�z�r elinden tutsun/ Bana yolla-s�n seni’… ‘Yol’dan geçilmeyen, 3 sözcü-�ü yineleme olan, 12 sözcükten olu�an bu dörtlükte ne çok �ey var Allah�m…” Ki-taptaki otuz civar�ndaki denemenin ço-�unda bir türküyle kar��la��yor, Türkçe-nin halk dilindeki zarafet ve tazeli�ini ye-niden seziyoruz. Yazar�n murad� da bu ol-mal�. Halk kültürünün ve dilinin zenginli-�ini fark ettirmek, uzak kald���m�z ve art�k yitirmek tehlikesiyle yüz yüze bulundu-�umuz kültürün lezzetlerini hayat�m�z�n içine ça��rmak… Bunu yaln�z türkülerle yapm�yor yazar, yerel dile ait sözcükleri, k�y�da kö�ede kalm�� deyimleri, deyi�leri, hikâyecikleri yaz�lar�na dahil ediyor. Mehmet Ayc�’n�n denemeleri, benim öteden beri önemsedi�im, köken itibar�y-la ‘yerli’ deneme yaz�c�l���na iyi birer ör-nek te�kil ediyor. Ne demek bu? Bir yö-nüyle sözlü kültürümüzdeki k�ssa ve hikâye anlatma gelene�ine, bir yönüy-le ta Dede Korkut’a Evliya Çelebi usta-m�za, onlardan da Ahmet Mithat Efendi,

Ahmet Rasim, Re� k Halid tarikiyle günü-müze kadar dü�e kalka gelen söz söyle-me biçimine uyan bir deneme dili… Halk hikâyelerinin ve klasik Türk nesrinin mu-sikisini temellük ederek yazmak… Bence bu, Türk denemesini özgün k�lan bir özel-liktir ve Türkçenin sesini ya�atmak konu-sunda bize hayli elveri�li imkânlar sunar. Mehmet Ayc�, sözünü etti�im ustalar�n dilini belli ölçülerde temellük ederek, ko-nu�ma dilinin, sözlü kültürün imkânlar�n� denemeye çekip getirerek kendine mah-sus bir deneme dili olu�turma yolun-da ba�ar�yla yürüyor. Sahip oldu�u zen-gin halk kültürü ve �srarla ‘içeriden’ konu-�an tavr�, onun bu vadide özgün bir mev-ki edinmesini sa�l�yor. Cemal Süreya, o me�hur yaz�s�nda folklorun �iire dü�man oldu�unu söylemi�ti. Ayc�’n�n deneme-lerini okudukça, folklorun �iire de�il ama düzyaz�ya dost oldu�unu görüyorsunuz.

D�LLE OYNAMAKDille oynamay� seviyor Ayc�, okurla hal-le�meyi de. Türküdeki gibi ikide bir “çar-�aftan kol ç�karmay�” ihmal etmeyerek, okurla ba��n� diri tutuyor. “Ey yarenler” diyor, “Aa, yahu nas�l unuturuz…” diyor. “Vay, bu da nereden ç�kt�!” diye hayret-leniyor. S�k s�k kendini yaz�ya dâhil etme al��kanl��� da var. Bir denemesine �öy-le ba�l�yor mesela: “Tohuma dair ne�e-li bir yaz� yazmay� kulu Mehmet Ayc�’ya nasip eden Allah’a hamdolsun…” Bun-lar, yazar�n hareket alan�n� geni�letti�i gibi denemenin yüzünü de güldürüyor. Elbet-te k�vam�nda olmak kayd�yla… ‘K�vam’ meselesine gelmi�ken bir noktay� da i�a-retlemek gerek. Mehmet Ayc�, kendi düz-yaz�s� için bir avantaj olan yazma biçimini kontrollü bir biçimde sürdürürse, bu ede-biyat�m�z, özelde deneme birikimimiz için kazanç olacakt�r. Ayc� yazarken ayn� za-manda e�leniyor, yaz�dan mutluluk ç�kar-may� biliyor. Belki de o mutlulu�un lez-zetiyle yetinmeyi sevdi�i için topu geli�i-ne vurmaktan ho�lan�yor. Bu, onun yaz�-s�na çoklar�nda eksik olan bir do�all�k da vermiyor de�il. Bunlar ‘ölçülü’ olmak kay-d�yla, evet, bir avantaj ve denemeyi tatlan-d�r�yor. Ayc�’n�n denemelerinde bu ‘ölçü’ s�n�rlarda geziniyor. Biraz daha ileri gitse fazlal��a dönü�ecek korkusu ya�at�yor. Bu topraklar�n ya�ama biçimi, saz� ve sözü, a��d� ve sevinci var Ayc�’n�n her sat�-r�nda. Bir bak�ma bizim hikâyemiz… Ya�-l�l�k bir varl�kt�r diyor mesela. Ba�ka hangi dilde, hangi kültürde denir? Türküler, illa ki türküler, “Kara köprü narl�kt�r/ Güzellik bir varl�kt�r.” Ayc�’n�n güzellik yurdundan bize getirece�i çok �ey var daha.

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI DENEME

27

Page 28: Kitap Zamanı

‘So�ukkanl�’ �iir yaz�lar��avkar Alt�nel’in �iir üzerine yaz�lar�n� bir araya getiren So�u�a Aç�lan Kap�, ilk bask�s�ndan on y�l sonra yeniden okura sunuldu. Kitapta Türk ve Bat� �iirine dair de�erlendirmelerin yan� s�ra Alt�nel’in kendi �iir anlay��� hakk�nda notlar� yer al�yor.SO�U�A AÇILAN KAPI, �AVKAR ALTINEL, YAPI KRED� YAYINLARI, 157 SAYFA, 13 TL

CAN BAHADIR YÜCE

zra Pound’un bir düzya-z� metninde söyledi�i gibi, �airin kendisini tan�ma-

y� kitaplar�n� bilmekten daha önem-li k�lan bir sebep her zaman vard�r. �av-kar Alt�nel’in, ilk bask�s�ndan on y�l son-ra yeniden okura sunulan kitab� So�u-�a Aç�lan Kap�, bu gerçe�i akla getiriyor. Hayat�n�n büyük k�sm�n� Bat� ülkelerin-de geçirmi� Alt�nel’in �iir üzerine yaz�la-r�nda s�k s�k ‘eve dönmek’, ‘evden ayr�l��’ kavramlar�na at�f yapmas� bo�una de�il. So�u�a Aç�lan Kap�, ad�yla yaln�z-ca �airin ya�ad��� so�uk iklimleri de-�il, Türk �iiri üzerine ‘so�ukkanl�’ de-�erlendirmelerini de ça�r��t�r�yor. Ki-taptaki yaz�lar� üç düzlemde okumak mümkün: �avkar Alt�nel’in bir �air ola-rak kendi poetikas�n� aç�klad��� bölüm-ler, Bat� �iirini tan�tan sat�rlar ve Türk �iiri üzerine gözlemler.

‘YA�ANMI�LIK’ POET�KASIAlt�nel’in �iir anlay��� bir tür ‘ya�anm��-l�k poetikas�’ olarak tan�mlanabilir. “Ro-mantizmin temelinde yatan ki�isel hayat ve deney anlay���n� hiçbir zaman gerçek-ten benimseyememi�” Türk �iiriyle he-sapla�mas� da bu yüzden. Alt�nel’in yak-la��m�, öykülemeye dayanan yal�n �iirinin kaynaklar�n� da anlamam�z� sa�l�yor. �lk yap�t� Kraliçe Viktorya’n�n Dü�ü’nün bir �iir kitab� kadar bir öykü kitab� da oldu-�unu söylemesinin yan�nda, �u sözleri de aç�klay�c�: “Söz konusu olan, �iirin dilinin ‘ar�la�mas�’ de�il, gerçek dünyayla gerçek bir ili�ki kurabilmesi.” Ya�anm��l�k poe-tikas�ndan, hayat deneyinden kastedilen, görmü� geçirmi� olmak de�il; dünya-y� kendine özgü biçimde alg�layabilmek. Uzun y�llar yurtd���nda ya�am�� bir �air olarak Alt�nel’in, yak�nl�k duydu�u �airle-ri ‘eve dönmek’ kavram� etraf�nda ele al-d��� sat�rlar geni� bir de�erlendirmeyi hak ediyor asl�nda, özetlemekle yetinece�im: T. S. Eliot’�n ve Yahya Kemal’in (ilk ba-k��ta ‘eve dönen adam’ gibi görünse de) eve dönemeyenler oldu�unu söylüyor Alt�nel. Philip Larkin ise eve dönmenin imkâns�zl��� de�il, “evden ayr�lman�n ka-ç�n�lmazl���” ile tan�mlan�yor. Bu bölüm-de beni �a��rtan, Alt�nel’in roman� “ger-çekten büyük olan tür” diye tan�mlama-s� oldu. Faulkner, her romanc�n�n asl�n-da ba�ar�s�z bir �air oldu�unu söylemi�ti ki edebiyat tarihi bunun örnekleriyle do-ludur. �avkar Alt�nel ise tam tersine, as-l�nda hep yazmak istedi�i türün roman oldu�unu söylüyor. Larkin’in de �iirle te-

selli bulamad���n�, hep roman yazmak is-tedi�ini unutmayal�m. �avkar Alt�nel’in Bat�l� �airler üzeri-ne yapt��� okumalar, kitab�n en ö�reti-ci bölümü. Byron, Shelley ve Keats gibi genç Romantiklerin sonunda ülkele-rinden uzakta ölmelerine yol açan bü-tün o yolculuklar�n birer rastlant� olma-d���n� anlatan sat�rlar, üzerinde durul-may� hak ediyor. William Butler Yeats’e dair �u parlak gözlemi de anmadan geçmeyelim: “Onun büyük bir �iir us-tas� oldu�u su götürmezse de, bunun büyük bir �air olmakla ayn� �ey olup olmad��� tart���labilir.” Bugün kimse-nin hat�rlamad��� W. H. Davies’i an-latt��� yaz�s�nda ise �avkar Alt�nel’den hep okumay� istedi�im türde cümleler-den biri var: “Türk okurlar� aras�nda da temiz, saf, duru bir �iirin özlemini du-yanlar, Hececiler’i, Cahit Külebi’yi, Me-tin Alt�ok’u sevenler Davies’i kendileri-ne yak�n bulacaklard�r.”

YAHYA KEMAL’DE ORYANTAL�ZM VAR MI?Kitab�n Türk �iirine ili�kin okumala-r� içeren sayfalar�nda ton biraz de�i�i-yor. Kendi anlat�mc� �iirinin atalar� ola-rak, Bat� kökenli bir “öykücüler” bö-lümlemesi yap�yor Alt�nel: Yahya Ke-mal, Nâz�m Hikmet, Cahit S�tk�, Or-han Veli, Edip Cansever. Öte taraf-ta ise kökleri “Do�u’nun büyük �iiri-ne uzanan”lar: Ahmet Ha�im, Turgut Uyar, Hilmi Yavuz… Bu ayr�m tart��ma-ya aç�k. Kitaptaki en cesur savlar, Yahya Kemal’in kurdu�u “�iirli Do�u” imaj�na ve pek dile getirilmeyen “rüya ve hül-ya oryantalizmi”ne dair. �iirde köklü-lük ve bütünlük de�il �a��rt�c�l�k arayan Ha�im’inse, san�ld���n�n aksine, kul-land��� eski kelimeler yüzünden de�il �iir anlay��� dolay�s�yla eskidi�ini söylü-yor Alt�nel. �iirde “anlams�zl�k”tan yana olan �lhan Berk’in, Alt�nel’e göre ba�-ka bir anlamda “bo� ve anlams�z” poe-tikas� da sert ele�tirilerden pay�n� al�yor. Elbette bunlar�n Türk �iirinin bütüncül bir resmini verdi�ini dü�ünmek yanl�� olur. Örne�in, ‘hayat deneyi’ denilecek-se ilk hat�rlanmas� gereken Necatigil’in bu ba�lamda ad� geçmiyor. Kitapta an�l-mayan Attila �lhan, asl�nda en ‘anla-t�mc�’ �airlerimizden de�il mi? Metin Elo�lu’nu nereye koyaca��z? �avkar Alt�nel’in toptan yarg�lad��� 80 �iirine ac�mas�z ele�tirileri ise ba�ka bir yerde kulland��� �u cümleyi akla getiriyor: “Bütün genellemeler gibi bu genelleme-nin de tüm gerçe�i yans�tmad���n�, yans�-tamayaca��n� unutmamak gerekir.”

E

Gününü yakan bir �iirDevrim Dirlikyapan, Ölümü Gömdüm, Geliyorum ad�n� ta��yan kitab�nda Edip Cansever �iirini dramatik monolog türünün imkânlar� bak�m�ndan çözümlüyor. Yazar, Cansever’in �iirine ele�tirileri görmezden gelen bir sevgiyle yakla�m��.ÖLÜMÜ GÖMDÜM GEL�YORUM, DEVR�M D�RL�KYAPAN, MET�S K�TAP, 224 SAYFA, 17 TL

AL� GAL�P YENER

ce Ayhan’�n “sivil �iir” dedi�i ve Sezai Kara-koç d���ndaki temsilci-

leri itibar�yla Türk �iirinde poetika-n�n pozitivist ve bir bak�ma dinsel ola-na kar��t ucunda duran �kinci Yeni �i-irinin önemli adlar�ndan biri Edip Cansever’dir. Cansever’in �iiri üzeri-ne yap�lan bir doktora çal��mas� kitap-la�t�. Devrim Dirlikyapan, “Edip Can-sever �iirinde Varolma Biçimleri” alt ba�l���n� ta��yan Ölümü Gömdüm, Geli-yorum adl� eserde, �airin 17 �iir kitab�n-dan uzun �iirleri içeren yedisini dra-matik monolog türünün imkânlar� ba-k�m�ndan çözümlüyor. �airin belli va-rolu� problemati�inden yola ç�kt��� ve çok say�da özgün karakterle draman�n imkânlar�ndan yararland��� bu yedi ki-tap, �iirinin omurgas�n� olu�turur. Ya-zar, her kitaba bir bölüm ay�rarak bu �iirde düzyaz� ile tiyatronun katk�s� ba�lam�nda dramatik yap�y� ve anlat�-c�lar�n konumunu ele al�yor. Dirlikyapan; Rimbaud, Rilke, Kafka, Eliot, Beckett gibi edebiyatç�larla Brue-gel, Picasso ve Chagall gibi ressamlar�n yo�un etkileri çerçevesinde Cansever’in �iir maceras�n�n izini sürüyor.

DRAMAT�K MONOLOG NED�R?Giri� bölümünde dramatik monolog türünün ne oldu�u tart���l�yor. Ara�-t�rmac� E. A. Howe’a göre, drama-tik monolo�u lirik �iirden ay�ran te-mel özellikler, anlat� gibi romansal ni-telikler ve dramatik ö�edir. Drama-tik monologda konu�ma, konu�mac�-ya ait olarak alg�lan�r. Bu, lirik �iirdeki ben’i okurun �airle özde�le�tirmesin-den farkl� bir durumdur. Bu türde bir yandan �airle konu�mac�, öte yandan ise okurla konu�mac� aras�nda apaç�k bir mesafe vard�r. K. Hamburger adl� bir ara�t�rmac� ise lirik �iir ile kurma-ca aras�nda bir tür olarak gördü�ü bu yap�ya “rol �iiri” der. Türün esas özel-li�i, �airden farkl�l��� ad, unvan, mes-lek, cinsiyet gibi özelliklerle ay�rt edi-len bir karakterin konu�mas�na dayal� olmas�d�r. Türkçe �iirde bir ya da daha çok karakterin konu�mas�na yer veren �airler aras�nda A. H. Tarhan, Tev� k Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Nâz�m Hikmet say�labilir. (s. 22-24) Edip Cansever’in dramatik �iirle-rinin yukar�da zikredilen �airlerin �i-irlerinden temel fark�, zaman zaman kendi sesine yer verse de, karakterle-

rini toplumda marjinal olarak bilinen kesimlerden seçmesi, böylece �air ile anlat�c� aras�na oldu�u kadar, anlat�-c� ile okur aras�na da bir mesafe koy-mas�d�r. Onun �iirinde dramatik mo-nolog, �airin çok say�da karakterin se-sini yans�tarak -ki bu konu�ma rit-mi onun �iirine Garip ak�m�ndan ta��-nan neredeyse tek özelliktir- modern dünyan�n çe�itli rollere bölünüp ya-�amak zorunda kalan insan�n� metne ta��ma gayreti çerçevesinde önem ka-zan�r (s. 31). Ahmet Oktay’a göre ise Cansever’in �iirinin temel kaynakla-r�, Anglosakson �iiri ile yenilikçi, varo-lu�çu edebiyat ve özellikle T. S. Eliot’�n yap�tlar�d�r. Bu etkiler alt�nda çok sesli bir �iir geli�tirmeye çal��an Edip Can-sever, mitoloji ya da tarihe de�il, top-lumsal hayattaki çeli�kilere dayal� bir �iir kurmu�tur. Oktay �airin Kan�’nda (2001) bu �iiri, �air dünyay� de�i�tirile-mez olarak alg�lad���, s�n�f gerçekli�i-nin d���nda marjinal karakterler yarat-t��� ve dünyay� sadece yorumlamakla kald��� için hakl� olarak ele�tirir.

�A�R�N TOPLUMSALDAN KAÇI�IDevrim Dirlikyapan, “Kim ne derse de-sin ben bugünü yak�yorum/ yeniden do�-mak için ç�kard���m yang�ndan” diyen Cansever’in �iirine, Ahmet Oktay’�n ele�tirilerine kulak t�kayarak ele�tirisiz bir sevgiyle yakla�m��. Eliot’ta karak-terlerin ya�ad�klar� ikilemlerden dini inanç yoluyla kurtulabilece�i � kri var-ken, Cansever’in dramatik monolog-lar�n�n temelinde küllerinden yeniden do�arak kendini yenileyen Anka ku-�unun, Phoenix’in de�i�im sürecinin bulundu�unu söylüyor ve bu k�yasla-ma ile kitab� kapat�yor yazar. �kinci Yeni �iirinde Cansever örne�inde ol-du�u gibi neden genel anlamda din d���, pozitivist ö�elerin bask�n oldu�u, neden H�ristiyan-Yahudi edebi gele-ne�inin Cansever �iirini etkisi alt�na al-d��� konusunu; �iirde marjinal ki�ilik-lere yer verilirken toplumun tinsel ha-yat�na dair � gürlerin ve toplumsal me-selelerin tamamen d��lanmas� yakla��-m�n� hiç sorgulam�yor. Bence Edip Cansever’in �iiri, cumhuriyetin kurucu otoriter modernle�mesinin edebi alan-da b�rakt��� kal�c� hasar�n somutla�t��� bir örnektir. Cansever’in kendini top-lumsal hayat�n manevi ikliminden izo-le ederek Phoenix imgesinin ve alkolle beraber dü�ünmenin ac� verici soyut-lu�una s���nd��� bir �iir yazd���n� söy-lemek durumunday�m.

E

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ELE�T�R�

28

Page 29: Kitap Zamanı
Page 30: Kitap Zamanı

30

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI DÜ�ÜNCE

CELÂL FEDA�

ark�nda m�y�z, bilemiyo-rum… Fark edilmesi güç ol-

masa da dünya hengâmesi içinde ko-layca gözden kaçan bir �eyden söz edi-yoruz: ��lerin kaderi, o i�leri çekip çevi-ren insanlar�n kaderine ba�lanm��t�r. Bir i�, birilerinin elinde döner durur. Az�c�k sa�a, az�c�k sola gider gelir. Belki biraz bir yöne kayarak ilerledi�i de olur ama gene ayn� döngü ba�lar sonra. Bunlar olurken bir belgisiz zamir gibi biri gelmi�, bir bel-gisiz zamir gibi olan bir ba�kas� gitmi�tir. ��ler ayn� �ekilde yerinde kalm��, belki bir milim yerinden oynamam��t�r. Geçenlerde bak�ma b�rakt���m oto-mobilimin tamircisi arad�. Anlatt���-na göre bir vida, motorun da oturtuldu-�u ana metal gövdeyle öyle kayna�m�� ki zinhar yerinden oynam�yor. “Kesece-�iz,” dedi, “ba�ka çaresi yok.” “�yi” dedik, “sevenleri böyle ay�ral�m madem.” Ak-�ama iyi haberi verdi usta. Bir ba�ka usta ak�l vermi�. Bir yeni icat varm��. Kimyasal bir �ey. Püskürtüldü�ünde, eksi bilmem kaç derecelik bir so�ukluk oluyormu�. So�uktan donan vida ve ma�uku çaresiz gev�eyiveriyormu�. Hep beraber sevin-dik… Buraya kadar söylediklerime ba-k�p da birazdan söz açaca��m Yeni Yüzy�l-da �slam Dünyas� kitab�n� vulgarize ede-rek anlatt���m san�ls�n istemem. Biz me-seleleri büyük küçük diye ay�r�r�z ve için-den ç�k�lmaz hale getiririz. Asl�nda bü-yük ya da küçük i� yoktur ve i�lerin do-�as� de�i�mez. Kayna�m�� viday� Mec-nun ile ma�uku hikâyesi üzerinden anla-yamay�z, anlatamay�z. Çocukluk olur bu. Ak�l, kullan�lmas� gereken her nerede kullan�lmad�ysa ac�lar do�urarak kendi-ni hat�rlat�r. ��lerin kaderiyse, o i�leri çe-kip çeviren insanlar�n kaderine ba�lan-m��t�r. Ad� usta olan birinin “kesece�iz, çare yok” dedi�ini bir ba�kas� donan�m� ve meseleye bak���yla kolayca çözüve-rir. Zamanlar� da dostlar� da onlara yar-d�m eder. Elbette as�l yard�mc� yazg�lar�-d�r. Yeni Yüzy�lda �slam Dünyas� mesele-sine Ekmeleddin �hsano�lu Hoca’n�n ki-�ili�inde durarak girmekte yarar var.

AKADEM�K HAYATA EL EZHER’DE BA�LADIEkmeleddin �hsano�lu, sadece �slam dünyas�nda de�il her dinden, �rk-tan, çevreden insanlarca tüm dün-yada ad� sayg�yla an�lan biri. Gör-

dü�ü takdirler, ald��� ödüller, verilen fahri doktoralar ilgili herkesin malu-mu. �stanbul Üniversitesi Bilim Ta-rihi kürsüsündeki hocal���n�, ö�ren-cilerine g�pta ederek dinlemi�li�im var. Kahire’de do�mu�, akademik hayata El Ezher’de ba�lam��, Ankara Üniversitesi’nde doktoras�n� yapt�k-tan sonra �ngiltere’de doktora sonra-s� çal��malarda bulunmu�. Bu kadar biyogra� k bilgi bile onun Türkiye, �slam dünyas� ve Bat� aras�nda kritik bir yerde konumlanaca��n� göster-meye yetiyor. Nitekim kendileri, yir-mi küsur y�l öncesinde göreve ba�-lad��� �slam Konferans� Te�kilat�’n�n 2005 y�l�nda “seçim”le göreve ge-len ilk genel sekreteridir. Bu görevi-ni bugün de yürütmektedir. Bunun hiç kolay bir �ey olmad���n� bilhas-sa vurgulamak isterim. Yirminci yüz-y�lda aralar�nda uzla�� yollar� bulma konusunda en s�k�nt�l� olanlar Müs-lümanlar olmu�tur. Halifeli�in kal-d�r�lmas�yla zaten horlanan tespi-hin imamesi de kopar�lm�� ve tane-ler oraya buraya savrulmu�tur. “Her tespih tanesi kendi kaderini bir ba�-

kas� olmadan duymak ac�s�n� ya�a-m��t�r” diyebilseydik ke�ke. Öyle de olmam��t�r. �slam ülkeleri re� eksif dü�üncelere mahkûm kalm��, Müs-lümanlara has müstesna bilgelik-ler, gayretler, vizyonlar, ac�lar y���n-la�t�r�lan ümmetten al�nm��t�r. �s-lam umdelerini karikatürize ederek tüm dünyaya yeni bir �eymi� gibi su-nan sosyalizmin yapt��� tahribat� an-latmak apayr� bir bahis ister. Kapita-lizm her ça�da vard�, olacak da. Sos-yalizm, bugün aç�kça görülmektedir ki neredeyse sadece �slam’a kastet-mi�tir. �slam ülkelerinde diktatörler do�urmu�tur. 21. yüzy�l�n ba��nda Arap toplumlar�nda ya�ananlar or-tada… Müstesna ac�lar� çekenler bir-birlerini anlayabilirler. Müslümanla-r�n kendilerine has ac�lar� çekmele-ri gerekiyor. Bunun için siyasetçiye, tacire, entelektüele vazifeler dü�ü-yor. Semt pazarlar�n�n da��lma saat-lerinde tezgâhta arta kalanlar�, güç-leri ancak onu almaya yetti�i için sa-t�n almaya gayret eden kad�nlar va-zifeleri nezaket ve zarafetle, eksiksiz yerine getiriyor çünkü.

�SLAM KONFERANSI TE�K�LATI’NIN ÇEYREK YÜZYILIVazifesini yerine getirenlere has bir za-rafet ve nezaket çe�idi vard�r. �hsano�-lu vazifesini yerine getirmenin zarafet ve nezaketine sahip olanlardan. Kaderi onu bir büyük sorumlulu�a haz�rlam��. Çeyrek as�rd�r da bu sorumlulu�u ta��-ma gayreti içinde olmu�. �lk bask�s� �ngi-lizce yap�lan Yeni Yüzy�lda �slam Dünyas� (�slam Konferans� Te�kilat� 1969-2009) ki-tab�, çeyrek as�rd�r içinde bulundu�u bir kurumun tarihi olman�n ötesine geçmi� durumda. �slam dünyas�n�n geçti�imiz yüzy�l�n� can al�c� noktalar�ndan görmek isteyenler bu kitaptan istifade edecek-lerdir. Ancak ku�kusuz en çok istifade edecekler önümüzdeki yüzy�l için sunu-lan vizyona bakmak isteyenler olacakt�r: “�üphesiz �slam dünyas�n�n gelece�i ge-ni� ölçüde, iyi yöneti�imle ilgili prensip-lerin benimsenip uygulanmas�na ve ço-�ulcu demokratik sistemlerin yerle�me-sine ba�l� olarak belirlenecek. Tabiat�y-la bunlar� yapmak kolay olmayacak; ye-nilmez bir kararl�l��� ve muhtemelen bir-den fazla neslin geçmesini gerektire-cek.” Bu cümlelerinden de anla��laca�� gibi �hsano�lu duygusall��a, hamasete kitab� boyunca yer vermiyor. Vazife yap-t��� y�llar içinde dünyada ve �slam ülke-lerinde olanlar� en yal�n haliyle ve nef-sine bir pay b�rakmadan anlat�yor. Ha-lifeli�in kald�r�lmas�n�n dünyada yank�-lar� ne oldu, ne gibi giri�imlerle bu ek-siklik giderilmeye çal���ld�, önce bunlar� anlat�yor. Te�kilat�n k�rk y�l� geçen tari-hi için yakla��m tarz�ysa, zarafet ve ne-zaket timsali. Sorunlar�, çeki�meleri ba�-ka bir gözle görüyor. Bu yüzden de onca önemli i� yapmas�na ra�men yorgun gö-rünmüyor. Kitab� okuyunca, dünyay� ça-t��ma halinde görmeyen bir gözün olan çat��malara ne derece etkili ve kal�c� yo-rumlar getirebilece�ini görmek �a��rt�c� geliyor bu yüzden. Günlerimiz ki�isel dünyalar�ndaki zavall�l�klar� insan�m�z�n meselesi haline getirmek isteyen kimi siyasilerin heze-yanlar�yla geçerken, nas�l oluyor da tö-kezlemiyoruz, diyen biri varsa, ona Ek-meleddin �hsano�lu’nun gayretindeki zarafet ve nezaketi göstermek isterim. Yeni Yüzy�lda �slam Dünyas� bu dedikle-rimizin görülebilmesi için dikkatlice okunmas� gereken bir kitap. Çünkü i�le-rin kaderi, onlar� çekip çeviren insanla-r�n kaderine de ba�lanm��t�r.

Nadir i�ler, nadir insanlarProf. Dr. Ekmeleddin �hsano�lu’nun �lk bask�s� �ngilizce yap�lan Yeni Yüzy�lda �slam Dünyas� (�slam Konferans� Te�kilat� 1969-2009) kitab�, çeyrek as�rd�r içinde bulundu�u bir kurumun tarihi olman�n ötesinde, �slam dünyas�n�n geçti�imiz yüzy�l�n� can al�c� noktalar�yla anlat�yor.YEN� YÜZYILDA �SLAM DÜNYASI, EKMELEDD�N �HSANO�LU, T�MA� YAYINLARI, 416 SAYFA, 25 TL

F

Ekmeleddin �hsano�lu

FOTO

�RAF

: ZAM

AN, A

L� Ü

NAL

Page 31: Kitap Zamanı

Bütün KitapçılardaYitik Hazine Yayınları bir Kaynak Kültür Yayın Grubu kuruluşudur. www.yitikhazine.com

Cihat Göktepe24,5x22 cm / 112 syf. / 19Ciltli / Fotoğraflı

Page 32: Kitap Zamanı

Türkiye’ye akademik bak��lar Modern menk�be: Frans�z devrimiAhmet T. Kuru ve Alfred Stepan’�n editörlü�ünde haz�rlanan Türkiye’de Demokrasi, �slâm ve Laiklik adl� kitap, yak�n tarihimizde öne ç�kan meseleleri ve ya�anan de�i�imi siyaset bilimi, tarih ve hukuk penceresinden, akademik bir bak��la ortaya koyuyor.

Frans�z tarihçi François Furet, Devrim’in Yorumu adl� kitab�nda Frans�z devrimini inceliyor ve asl�nda devrimin gerçekten tarihsel bir olay ola-rak ele al�namad���n� söylüyor. Kitap, Türkiye’de ink�lâp tarihinin yeni-den yaz�lmas� için te�vik edici bir teorik katk� olarak da okunabilir.

TÜRK�YE’DE DEMOKRAS�, �SLÂM VE LA�KL�K, AHMET T. KURU-ALFRED STEPAN, ÇEV.: HANDE TATO�LU, B�LG� ÜN�. YAY., 228 SAYFA, 22 TL

DEVR�M’�N YORUMU, FRANÇOIS FURET, ÇEV.: AHMET KUYA�, DO�U BATI YAYINLARI, 300 SAYFA, 15 TL

A. YAVUZ ALTUN

hmet T. Kuru ve Alf-red Stepan’�n editörlü-�ünü yapt��� Democracy,

Islam and Secularism in Turkey (�ubat, 2012) isimli kitap, geçti�imiz günler-de Türkiye’de Demokrasi, �slâm ve Laik-lik ad�yla dilimizde yay�mland�. Kitap-ta, Türkiye’de son y�llarda tart��t���m�z pek çok konuya dair, farkl� kalemler-den makaleler yer al�yorsa da, bir bütün olarak dü�ünüldü�ünde Osmanl�’dan Cumhuriyet’e geçi� esnas�nda ya�anan “komplikasyonlar�n” siyaset bilimi, ta-rih ve hukuk çerçevesinde incelendi-�ini görmek mümkün. Bu konular bir çe�it “komplikasyon” olarak okunabi-lir, zira modernle�me projelerini tepe-den inmeci bir biçimde “gerçekle�tiren toplumlardaki hastal�klar, Türkiye’de de gözle görülür düzeyde. Kitaptaki maka-leler, sadece bu ar�zalar üzerine yo�un-la�may�p 2000’li y�llarda tart���lan dö-nü�ümün temel meselelerinin köken-lerine dair bir okuma yapmay� hedef-lemi�. Türkiye’ye “d��ar�dan” bakan bir gözün, 2000’lerdeki kabuk de�i�tirme-nin sebeplerini kavrayabilmesi aç�s�n-dan hayli i�levsel bir taraf� var bu oku-man�n. “�çeriden” bakanlar için derin-likli, orijinal tespitlerle dolu akademik makaleler, “anlat�lan sizin hikâyeniz” kabilinden birer bak�� denemesi.

HAN�O�LU’NDAN ÖZBUDUN’AYazarlar� ve makalelerini �öyle bir lis-telemek bile kitap hakk�nda doyu-rucu bir bilgi verecektir. Columbia Üniversitesi’nden Karen Barkey, uzma-n� oldu�u ve hakk�nda hayli parlak bir de kitap yazd��� “Osmanl�’da farkl�l�k-lar” konusunu i�liyor ve çözümlerin bu-güne nas�l uygulanabilece�ini tart���yor. �ükrü Hanio�lu, Kemalizm’in tarihî kökenlerini ara�t�r�rken, Atatürk’ün hiçbir zaman “ideoloji” olarak i�aret-lemedi�i Kemalizmin ortaya ç�k�� ko-�ullar�n� irdeliyor. Prof. Ergun Özbu-dun, iki makalesinin ilkinde Türkiye’yi “ço�ulcu toplum, tekçi devlet” formülü ile resmederken, ikincisinde Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin tarihsel ro-lünü ve 2007’de ç�kard��� siyasi kri-zi anlat�yor. Ahmet T. Kuru ve Alf-red Stepan’�n ortak makaleleri, Türki-ye, Fransa ve Senegal örnekleri üzerin-den laikli�in “ideal tip” olarak kurgu-lanmas�n� inceliyor. Kuru’nun “d��lay�-c� laiklik” tezi, önemli bir noktay�, Fran-s�z tipi laikli�in toplumsal dokuya tepe-

den müdahaleci tarz�n� ve Türkiye’de bunun daha ileri uygulamalar�n� konu ediniyor. Ümit Cizre’nin asker-sivil ili�-kilerinin AK Parti dönemindeki dönü-�ümünü anlatt��� makalesi, 2013’ten bak�nca geride kald� sand���m�z “asker sorunu”nu ele al�yor. Bunun yan� s�ra, Ahmet T. Kuru’nun bir di�er makale-si, askerî vesayetin hikâyesi paralelin-de �slamc�l�k, Kürtçülük ve komünizm korkular�n�n toplumsal görünümleri-ni anlat�yor. Son iki makaleden ilki, AB Karma Komisyonu eski e�ba�kan� Joost Lagendijk’�n, Türkiye’nin Avrupa Bir-li�i maceras�n� AK Parti’li y�llar içinde sorgulad��� ve bu ba�lamda 2000’li y�l-lar�n meselelerini ortaya koydu�u ma-kale. �kincisi ise Yale Üniversitesi’nden Stathis N. Kalyvas’�n, Avrupa’daki H�-ristiyan Demokrat Partilerin ortaya ç�-k�� �artlar�n� AK Parti prati�i ile birlikte analiz etti�i metin.

TÜRK�YE’DEK� DÖNÜ�ÜMÜ OKUMAKTürkiye’nin son on y�l� üzerine içeri-de ve d��ar�da çok say�da akademik ki-tap, makale, gazete/dergi analizi ya-z�ld�. Buradaki dönü�üm, “eski dev-let modeli”nin sona ermesi ve toplu-ma dayanan yeni bir modelin ortaya ç�k��� olarak okundu ço�unlukla. Hat-ta bu yönüyle “Arap Bahar�”na örnek bile gösterildi. Ancak teori ile prati�in yer yer örtü�medi�ini, dönü�ümün ak-törlerinin yeterince tahlil edilmedi�ini ve Türkiye’deki sivil toplumun hakk�y-la incelenmedi�ini söylemek mümkün. 1980’lere kadar tamamen kapal� kap�-lar ard�nda kalan toplumsal zümrelerin, bu tarihten itibaren de travmatik bir bi-çimde “görünür” olduklar�n� dü�ünür-sek, meselenin sosyo-psikolojik boyut-lar�n� da hesaba katmak gerekli. Özel-likle Türkiye’nin “darbeler tarihi” bu türlü analizlerde arka planda kal�yor ve darbeler kar��s�nda toplumun ya�ad�k-lar�na pek de�inilmiyor. Tanzimat’tan beri hemen her meseleyi konu�an bir “entelijansiya”ya ra�men demokrasi-nin kurumla�amamas� da Türkiye’nin temel meseleleri aras�nda yer al�yor. Üs-telik bu ‘konu�ma’ hali prati�e yans�t�-lamad��� ölçüde toplumsal aç�dan çö-zümsüzlü�e hizmet ediyor. Kitap, bu eksikli�i kapatma ad�na önemli tespitlerle dolu. Yukar�da s�rala-d���m makalelerin kendilerine özgü metotlar�, Türkiye çal��malar�na kafa yoranlara farkl� bak�� aç�lar� sunman�n ötesinde, gelece�e dair öngörüde bu-lunmak için veri sa�l�yor.

SÜREYYA SU

odern devletlerin birço�unun kuru-

lu�u devrimlere da-yand�r�l�r ve bu durum ba��ndan itiba-ren modern devletlerin do�as�nda bir sorun olu�turur. Fransa ve Türkiye gibi ülkelerde devrime bak�� tarz� toplumla-r� bölen bir konu olmu�tur. Kimisi için devrim ulusun kimli�ini bulmas�, kimi-si için ise kimli�in bozulmas� ve reddi-dir. Dolay�s�yla kurulu�u devrime da-yand�r�lan devletler, toplumlar� çerçevesi çizilmi� bir kal�p içinde bütünle�tirmeye çal���rken ayn� zamanda devrime kar�� olanlar ve olmayanlar �eklinde bölmek-ten de geri durmaz. Böylece her devrim daha ba�lang�çta kendi kahramanlar�n�n bile ba��n� yer. Nitekim Frans�z Devri-mi, 1789’dan itibaren on y�l kendi kuy-ru�unu �s�ran bir canavar haline gelmi�, ard�ndan izleyen yirmi y�l da bütün Av-rupa monar�ilerini sarsan y�k�c� bir etki yapm��t�r. �lginçtir, hemen hemen ayn� dönemde birkaç y�l arayla gerçekle�en, ABD’nin ba��ms�zl���yla sonuçlanan Amerikan Devrimi ya da tarihin ilk köle isyan� olan Haiti Devrimi toplumlar üze-rinde bu kadar etkili olmam��t�r.

SEVG�–NEFRET ARASINDA FRANSIZ DEVR�M�Frans�z Devrimi’nde, her birinin kar-��tlar� ve taraftarlar� olan birçok dö-nem, yöntem ve � kir birbirleriyle ça-t���p durmu�tur. Bunlardan hangisi-nin kal�c� kabul edilip resmi tarihe al�-naca��n� saptamak bitmek bilmez bir polemik konusu olmu�tur. Frans�z ta-rihçi François Furet, Devrim’in Yorumu adl� kitab�nda Frans�z Devrimi tarihinin bir kökler anlat�s�, yani bir kimlik söyle-mi haline gelerek 1789’da ve onu izle-yen y�llarda meydana gelen olaylar� bir ibadet ya da nefret nesnesi gibi ele al-man�n ötesinde gerçekten tarihsel bi-rer olay olarak de�erlendirilemedi�i-ni yaz�yor. Bu yüzden Frans�z Devrimi üzerine hem resmi ve hukuki hem de tarihsel gerçeklere uygun bir yorumun yap�labilmesi oldukça zordur. Ayr�ca Devrim’in ar�zalar�n� ve neden oldu�u sorunlar� her giderme çabas� da “dev-rime kar�� devrim” anlay���n�n bir teza-hürü oldu�u için (bugünkü Fransa’n�n be�inci Cumhuriyet oldu�unu unut-mayal�m) herkesin üzerinde mutaba-kata vard��� bir “toplumsal sözle�me” yap�lamam��t�r. Oysa Amerikal�lar 1787 Anayasas�’na ba�tan beri ba�l� kalm��, �ngilizler ise demokrasinin muhafazas�

için 1215’deki Magna Carta’dan ba�ka bir anayasa yapmaya gereksinim duy-mam��lard�r. Frans�z Devrim tarihinde bu sürek-li anayasa yenileme ve Devrim’i yinele-me olgusundaki ar�zay� Marx, Hegel’den daha iyi farketmi� ve hicvetmi�tir. Hegel’in Zihnin Fenomenolojisi’ndeki Frans�z Devrimi’ne hayranl���n yerine Marx, Louis Bonapart’�n 18 Brumaire’i adl� kitab�nda alayc� bir bak�� sergiler: “Hegel, bir yerde bütün büyük tarihsel olaylar�n ve �ahsiyetlerin adeta bir ikin-ci kez daha yinelendiklerine dikkat çeker. Ancak �unu eklemeyi unutur: �lk kez bir trajedi olarak, ikinci kez ise soytar�l�k ola-rak”. Gerçekten de Frans�z Devrimi in-san haklar� ve halklar�n özgürlük müca-delesi gibi argümanlarla yüceltilmeye ça-l���l�p Avrupa Ruhu’nun kendini gerçek-le�tirmesi gibi felse� olarak kavramsal-la�t�r�lsa da trajik boyutlar� göz ard� edi-lemeyecek ölçüde büyüktür.

�K� M�LYON �NSAN ÖLDÜDevrim’i izleyen yirmi y�lda yakla��k iki milyon insan�n ölmesini, bir yandan “�n-san Haklar� Bildirisi” yay�mlan�rken di-�er yandan çekmecelerinin dibinden kü-çük dua kitab� ç�kt��� için insanlar�n �üp-heli diye damgalanmas�n�, giyotini Dev-rim ko�ullar�n�n kaç�n�lmaz sonuçlar� olarak mazur görmek mümkün müdür? E�er öyleyse Napoleon’un Hitler olarak, Robespierre’in Stalin olarak, Danton’un Lenin olarak dünya sahnesine tekrar gel-mi� oldu�unu ve bu yüzden yapt�klar�n�n da mazur görülebilece�ini söylemek mümkündür. Devrim’i bir bütün olarak günah�yla sevab�yla de�erlendirmek mi gerekir, yoksa “�nsan Haklar�”n�n geli�i-minin önemli bir u�ra�� olarak yücelt-mek mi? San�r�m en do�rusu insanl�k ta-rihinin en çok �iddete ve trajediye sahne olmu� ulusçuluklar döneminin milad� olarak de�erlendirmektir. Böylece dev-rimle kurulmu� birçok ulus-devletin do-�as�n� anlamak mümkün olabilir. Fran-çois Furet, “Kendilerini bir devrimle ku-rulmu� olarak tan�mlayan toplumlar, özellikle de bunun çok yak�n bir zaman-da gerçekle�mi� olmas� halinde, ça�da� tarihlerini yazmakta özel bir güçlük çe-kerler.” diyor. Furet’nin kitab� Frans�z Devrim tarihini oldu�u kadar, Türkiye Devrim tarihini tart��mak için de oldukça ufuk aç�c� ele�tirel ve teorik yakla��mlar içeren önemli bir çal��ma. Bu bak�mdan, Türkiye ink�lâp tarihinin ele�tirisi ve ye-niden yaz�lmas� için te�vik edici bir teorik katk� olarak da okunabilir.

A M

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI DÜ�ÜNCE

32

Page 33: Kitap Zamanı

Yak�n tarihle yüzle�menin kitab�Ekrem Pakdemirli’nin an�lar�ndan olu�an Özal’�n Miras� adl� kitap, yak�n siyasi tarihimizin bilinmeyenlerini gün yüzüne ç�kar�yor. Hep Turgut Özal’�n yak�n�nda bulunmu� olan Pakdemirli’nin anlatt�klar� Türkiye’nin nereden nereye geldi�ini görmek için önemli bir kaynak.ANILARIYLA EKREM PAKDEM�RL� - ÖZAL’IN M�RASI, TURGAY YAVUZ, UFUK YAYINLARI, 263 SAYFA, 15 TL

MURAT TOKAY

n ba�ta �u uyar�y� ya-pay�m: Özal’�n Mira-s� bir Turgut Özal kitab�

de�il; Ekrem Pakdemirli’nin an�lar�n-dan olu�uyor. Türkiye’nin son 30 y�-l�nda siyaset sahnesinde bir isim olan Pakdemirli, hat�ralar�n� anlatarak bir bak�ma tarihe not dü�mü�. Anlatarak diyorum, çünkü kitap Pakdemirli’nin Turgay Yavuz’un sorular�na verdi�i cevaplardan müte�ekkil. Bizde an� ve biyogra� yazma gele-ne�i zay�f. Oysa siyasilerin, askerlerin, gazetecilerin an�lar�n� yazmas� tarihte karanl�k kalan birçok noktay� ayd�nla-tabiliyor. Bu konuda ilk akla gelen iki kitab� anabiliriz. Hasan Cemal’in kale-me ald��� Kimse K�zmas�n Kendimi Yaz-d�m ve Cumhuriyet’i Çok Sevmi�tim bu türün en ba�ar�l� örneklerindendi. Ha-san Cemal’in hat�ralar�n� anlatt��� ki-taplar “Türk Baasç�l���”n� yazacak ta-rihçiler için önemli ayr�nt�lar içeriyor-du. Ekrem Pakdemirli’nin kitab� da Özal dönemi üzerine çal��acak ara�t�r-mac�lara birçok yeni veri sunuyor. Me-sela merhum Özal’�n ölümünden k�sa bir süre önce Süleyman Demirel ta-raf�ndan Yüce Divan’a götürülmekle tehdit edildi�ini ö�reniyoruz (umar�m çok geç olmadan Süleyman Demirel de an�lar�n� yazar). Yine Özal’�n askeri birli�e �ortla denetlemeyi “TSK, Suri-ye ordusuna benzemesin” diye yapt�-��n�... Ekrem Pakdemirli’ye “tavsiye ve vasiyet” olarak “Mesut Y�lmaz bu gi-di�le partiyi kapatt�racak, senin buna engel olman laz�m.” dedi�ini…

ZEH�RLEND���NE �NANIYORPakdemirli kitapta Özal’�n zehirlene-rek öldürüldü�üne inand���n� söylü-yor. An�lar�nda ba�ka ilginç iddiala-ra da yer veriyor. Bunlardan en dikkat çekeni Emin Çöla�an’�n Devlet Plan-lama Te�kilat�’nda uzman yard�mc�s� olarak çal���rken ‘gizli’ belgeleri para kar��l��� Cumhuriyet gazetesine satt��� iddias�. Bir ba�ka ilginç iddia: “�lk bü-yük hayali ihracatç�”n�n Yahya Demi-rel oldu�unu ileri sürüyor Pakdemirli. Özal’�n Miras� Pakdemirli’nin ço-cukluk ve gençlik y�llar�n� anlatma-s�yla ba�l�yor. 1933 y�l�nda Manisa’da yokluklar içinde do�an Pakdemirli dört ya��ndan itibaren maddi durumu iyi olan akrabalar�n�n yan�na veriliyor ve üniversiteye ba�layaca�� y�la ka-dar bu ailede kal�yor. 1957’de ODTÜ

Makine Mühendisli�i bölümüne gi-riyor. 1963’te okulu birincilikle biti-riyor ve diplomas�n� Ba�bakan �smet �nönü’den al�yor. Erdal �nönü’nün tekli� yle de ODTÜ’de � zik bölümün-de asistan olarak göreve ba�l�yor. Bu süreçte burs kazanarak Londra’ya yüksek lisans yapmaya gidiyor. Haya-t�n�n en önemli duraklar�ndan biri �n-giltere. Çünkü “Londra’da ilk dostum dedi�i” Yusuf Bozkurt Özal vas�tas�y-la Turgut Özal’la bu ülkede tan���yor. Türkiye’ye döndükten sonra (1967) ODTÜ’de yard�mc� profesör unva-n�yla hocal�k yap�yor. O s�rada Turgut Özal, Devlet Planlama Te�kilat�’n�n ba��ndad�r. Daha sonra ANAP’�n çe-kirde�ini olu�turacak kadro Özal’�n DPT’deki çal��ma arkada�lar�d�r. Ek-rem Pakdemirli de Özal’�n dan��ma-n� olarak göreve ba�lar. Ölümüne ka-dar da onun yan�ndad�r. ANAP ikti-dar�nda bakanl�k, ba�bakan yard�mc�-l��� gibi kritik görevler üstlenir. Kitapta Pakdemirli’nin renkli bir �ah-siyet olarak portresini okuyoruz. Dört dil bilen, uçak ve gemi kaptanl��� ya-pan, ziraattan anlayan, Londra’da üni-versitede cuma namaz� k�ld�r�p hut-be okuyan bir Anadolu insan� ç�k�-yor kar��m�za. Teknisyenli�i, ziraatç�l�-��, bürokratl���, parlamenterli�i ve dev-let adaml��� ile Cumhuriyet tarihinde iz b�rakan bir ki�ilik Pakdemirli. Kendi ifadesiyle bir “denge profesörü”.

‘MESUT YILMAZ ASKERDEN EM�R ALMI�TI’Özal’�n Miras�’nda Pakdemirli yak�n tarihe ���k tutmakla kalm�yor, önem-li isimlere dair analizler de yap�yor. Necmettin Erbakan’dan Süleyman Demirel’e, Mesut Y�lmaz’dan Tan-su Çiller’e, Sak�p Sabanc�’dan Vehbi Koç’a kadar birçok isim hakk�nda ha-t�ralar�n� aktar�p dü�üncelerini payla��-yor. O bölümden kimi ba�l�klar �öyle: “Çiller derin devleti aktive etti”, “8 y�l-l�k kesintisiz e�itimin yasala�mas� için Mesut Y�lmaz askerlerden emir alm��-t�”, “Demirel’in tayin etti�i rektörle-rin ço�u masondu”, “Tayyip Erdo�an, Korkut Özal’�n ba�arm�� halidir”. Ekrem Pakdemirli’nin an�lar�n� okurken Türkiye’nin nereden nereye geldi�ini daha iyi fark edeceksiniz. Yokluklarla, kavgalarla, darbelerle, yüksek en� asyonla geçen y�llara do�-ru bir yolculuk yapacak ve yak�n ta-rihle yüzle�eceksiniz. Bu yüzle�me-den kazançl� ç�kacaks�n�z, bundan emin olabilirsiniz.

E

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI HATIRA

33

etkilesimyayinlari.com

0212 551 32 25

SÛFÎ -

288

SAYF

A

-

-

-

-

eseri…184

SAYF

A

-

-

352

SAYF

A

PENDNAME

--

416

SAYF

A

Page 34: Kitap Zamanı

SAB�T KEMAL BAYILDIRAN

ûrusiyâh, Ercan Y�lmaz’�n dördüncü �iir kitab�. Daha

ilk kitab�nda Hüsn ü A�k’a, Hallac’a göndermelerde bulunan Y�lmaz, son ki-tab� Nûrusiyâh’ta ba�tan sona tasavvufa gark olmu�, Hüsn ü A�k’tan ald��� k�v�l-c�mla sabâ de�il ama ‘a�k’ ate� kesilmi�. Ercan Y�lmaz, Hilmi Yavuz’dan ödünç al�rsak, ça�da� bir �air olarak hem Bat�’y� hem Do�u’yu temellük etmi�. Bir yandan Homeros, Nerval, Aragon; bir yandan Yunus Emre, Nâilî onun �iirinin gülistan�na renk ve koku vermektedir. Bir �airimiz, “Yahya Kemal’in �i-iri kapal�, Ha�im’inki aç�kt�r; Yahya Kemal’den yola ç�k�p �iir yazmaya kal-kan bo�ulur, Ha�im’den el alan ka-natlan�r.” mealinde sözler söylemi�ti. Bunu Hilmi Yavuz için de söyleyebili-riz. Hilmi Yavuz �iiri ufuk aç�c� oldu�u için ondan el alan birçok �air bo�ulma-dan �iir adas�na ç�kabilmi�tir. Bunlar-dan V. B. Bayr�l ve Ercan Y�lmaz �iirsel birikim ve güç yönünden öne ç�kmak-tad�rlar. Ercan Y�lmaz’�n Hilmi Hoca’ya göndermeleri bir yana, ‘dünyaya bak�-��’ gibi bir genelleme yapmasam da ‘�ii-re bak���’ Hoca’n�nkiyle bire bir örtü�ü-yor; Y�lmaz, Tanzimat’la damar� kesilen �iirimize en doruktan, Galib Dede’den ba�lan�yor. �eyh Galib, sebk-i hindi de-nilen tarz�yla imge kurma bak�m�ndan sembolistlere en yak�n duran �airimiz-dir. Bilindi�i gibi, sembolistler imge ku-rarken istiarede benzeyen ve kendisine benzetilen aras�ndaki aray� çok açm��, böylece okurun imgelemini harekete geçirmi�lerdir. Galib Dede’nin “k�v�l-c�m taneleri ekmek” gibi bir mecaz� ra-hatl�kla XXI. yüzy�l �iirine yak��t�r�labilir. Toplumumuzda heterodoksi iktidar olamam��sa da �iirde iktidar� elinde tut-mu�tur. Çünkü �iirin dilini onlar incelt-mi�lerdir. Ortodoksiye mensup �airlerin heterodoksiden nemalanmalar�n�n te-melinde, onlar�n �iirlerindeki müthi� dil yatar. O co�kun, ta�k�n anlat�m�n söz-cük evlendirmelerindeki yarat�c�l�k, �a-irlere yeni ufuklar açmaktad�r. Sîne hâhem �erha �erha ez � râkTâ bigûyem �erh-i derd-i i�tiyâk

(��tiyâk derdini �erhedebilmem için, ayr�l�k ac�lar�yle �erha �erhâ olmu� bir kalb isterim)

Yukar�daki beyit Mesnevi’nin üçün-cü beytidir, Mevlana içindeki ‘i�tiyâk’�

dillendirebilmek için binlerce beyit ya-zarken yerle�ik de�erleri çi�ner ge-çer. �lerlerken önüne ard�na bakmayan Mevlana’y� bu tavr�, pek çok su� �air ye-ti�tirmi� Do�u’nun en tepesine ç�kar�r. Ercan Y�lmaz Nûrusiyâh’ta bu ‘i�tiyâk’� anlatmakla kalm�yor, okura da geçiriyor. Y�lmaz’�n �iirinin zevkine, �iire ya-banc� olmayan her okur varabilir. Ama Do�u �iirini, Türkçenin �iirini yak�n-dan bilen okurun ya�ayaca�� haz daha büyüktür. Çünkü onun �iiri ‘kültür’ �i-iridir; her dizesi bir ça�r���m, bir gön-dermedir. “Ezelden Â�inân�m” �iiri-nin tad�na varmak için Mehmet Âkif’in güftesinden �erif �çli’nin besteledi-�i hüseyni �ark�y� bilmek �art de�il-dir belki, ama ayn� �iirde geçen “ak�a-m�n ebedi k�z�na” dizesini D�ranas’�n “Köpük”üne gönderme diye okursa-n�z hazz�n�z çok daha geni�ler. Kitab� okurken �airin al�nt�lar�, göndermele-ri ba��m� döndürdü do�rusu. Onun �iir gülistan�na bütün büyük �airlerin bu-lutlar� ya�mur bo�altm��. �lk okuyu�-ta �u dostlarla kar��la�t�m: Asaf Halet Çelebi, Sezai Karakoç, �eyh Galib, Yu-nus, Aragon, Fuzuli, Homeros, Neca-tigil, Hilmi Yavuz, Yahya Kemal, Tan-p�nar, Âkif, Attar, Özdemir Asaf. Yeni okumalarla perdenin ard�ndaki dostla-r� da görebilece�imi san�yorum!

DÜNYAYA �Ç GÖZÜYLE BAKMAKErcan Y�lmaz “Mi�katü’l Envar” �iirinde, �mam Gazali’nin ayn� ad� ta��yan (Nur-lar�n Kandili) kitab�na gönderme yapar-ken, kendisinin de dünyaya iç gözle/kalb gözüyle bakt���n� anlatm�� oluyor. O Gazali ki hem medresede hem de tekkede kabul görmü�tür. �air bu kitab�-n�n bütününde 12+2 dize biçimini kul-lanm��. �lk ba�ta olu�turdu�u �iirsel ge-rilimi son iki dizede (‘beyit’ de diyebiliriz bunlara!) bir patlamayla sonland�r�yor. �airin dili üzerinde de durmak gere-kir. �lk kitab�nda ‘da�’ ve ‘göl’ sözcük-lerini öne ç�karan Ercan Y�lmaz, bu ki-tab�nda Do�u’nun mutlak güzellik tim-sali, �iirimizin tükenmeyen güzelli�i olan “gül”ü öne ç�kar�yor. Sözcüklerin imlâs�nda da gelene�e tak�l�yor. Sözcük seçiminde sözcü�ün Türkçe kökenlisini de�il de �iirin istedi�i sözcü�ü seçiyor. Fark�nday�m, bu yaz� ‘kitap tan�t�m�’ format�n�n çok d���nda oldu. Ama güzel �iirler kar��s�nda ‘mest ü harab’ olmu� bir ki�inin sat�rlar� olarak okursan�z, ba-���lama yetiniz harekete geçer. Hem �air hem �iir ate�gededir.

N

Nûrusiyâh’�n nuruErcan Y�lmaz, Tima� Yay�nlar�’ndan ç�kan, dördüncü �iir kitab� Nûrusiyâh’la selamlad� �iir okurlar�n�… Genç �air, �eyh Galib’den Asaf Halet’e, Fuzuli’den Yahya Kemal’e, Necatigil’den Aragon’a geni� bir göndermeler a��nda kuruyor �iirini.NÛRUS�YÂH, ERCAN YILMAZ, T�MA� YAYINLARI, 56 SAYFA, 7,50 TL

Bakiyesi �iirdirBakiye, Kemal Varol’un yay�mlanm�� üç �iir kitab� Yas Yüzükleri, Kin Divan� ve Temmuzun On Sekizi’ni bir araya getiriyor. Farkl� tarihlerde yay�mlanm�� kitaplar� bulu�turmas�na ra�men kendi içinde bütünlüklü bir yap�t...BAK�YE - TOPLU ���RLER, KEMAL VAROL, SEL YAYINCILIK, 192 SAYFA, 12 TL

SERDAR ÇEL�K

akiye, Sel Yay�nlar�’ndan ç�kan ve Kemal Varol’un

yay�mlanm�� üç kitab�n� bir araya ge-tiren, ad�ndan da anla��laca�� üze-re bir “toplam-kalan” kitap. �airin ilk kitab� Yas Yüzükleri’nin “ev” ve “git-mek” metaforlar� üzerine, ikinci kita-b� Kin Divan�’n�n “dönü�” temas� et-raf�nda, üçüncü kitab�n�n ise “ben”e odakl� yaz�ld��� söylenebilir. Tema aç�s�ndan ne kadar ayr� dursalar da �i-irlerin toplam� incelendi�inde birbi-rinin devam� olduklar� görülüyor. Dil aç�s�ndan görülen farkl�l�klar� hariç tutmak gerekiyor tabii. Bakiye’nin ilk kitab� Yas Yüzükle-ri, eve odakl� ve merkezinde vicdan, anne, baba, yaln�zl�k, gitmek, ken-dilik hali gibi temalar bulunan �i-irlerden olu�uyor. Kitab�n ilk �iiri “Küfrân” yaln�zca Yas Yüzükleri’nin de�il, belki Bakiye’nin de en dik-kati çeken �iiri. “Küfrân” Yas Yüzükleri’nin ana izle�ini olu�turdu-�u gibi, bu �iirin sonraki iki kitab�n da ortaya ç�kma nedeni gibi görün-dü�ünü söylemek yerinde olur. �ii-rin ilk bölümü �öyle ba�l�yor: “H�ç-k�r�klarla ak�am� kar��layan bir aldan�� gibi/ Babam�n incinmi� sesine çökerdi.”

BABANIN SES�Son dize dikkatle incelendi�inde �i-iri yazan ki�inin sesini fark ederiz. O ses, baban�n sesidir. Sonraki bölüm-lerde ise �air, baban�n sesini devral�r ve birinci a��zdan konu�maya ba�-lar. Onun zihninden kendine, geç-mi�ine, karde�lerine, ya�ad��� ve ya-�att��� travmalara yol al�r. �iirde-ki gerilimin oda��nda yer alan du-rumun da bu çat��mal� gelgitler ol-du�u söylenebilir. Bütün bu travma-tik ruh haline ra�men, yine de Yas Yüzükleri’ndeki ev metaforu hem bir tür korunakl�l�k imgesine hem de �airin vicdan�yla hesapla�t��� yere dönü�ür. “Babam neden bizden önce kalkard� sofradan” dizesi, �iirdeki an-lat�c� sesin vicdan�ndaki yaran�n im-gesi olarak göze çarpar ve �airin iç hesapla�mas�n�n da kap�lar�n� açar. Nitekim takip eden bütün �iirlerde, hep bu gecikmi� hesapla�may� fark ederiz. Sofradan geç kalkan baba imgesi oldukça dikkat çekicidir bu nedenle. Bu noktada �airin döndü�ü yer, hem babayla hesapla��lan hem de onu anlayan kendi zihnidir. Yas

Yüzükleri için tek ba��na ev odakl� bir gerilimden bahsediyor demek yeter-siz olur. �deolojik, siyasal, söylemsel bir ayr��ma da görülür �iirlerde. “Ev” ve “gitmek” metaforlar� üze-rinden anlat�ya dönü�en ve evden ç�-k���n vicdani bir gerilim üzerine ku-ruldu�u birinci kitab�n ard�ndan, Kin Divan�’yla “eve dönü�”ü mu�tular �air: “Onca zaman sonra/ Herkesin ya-lan�n saçlar�n� ok�ad��� yere geldim.” Fakat burada özellikle belirtmek ge-rekir ki, ne Yas Yüzükleri’ndeki “ev-den ayr�l��” tam bir ayr�lmad�r ne de Kin Divan�’ndaki “dönü�” gerçek an-lamda bir dönü�tür. Bu kitapta yer yer �airin ilk kitab�na atfen dizeler görürüz, “herkesin veda hevesiyle top-ra�a imrendi�i yerde” dizesinin yer al-d��� �iirde mesela, bir hevesle gitme-nin arzu edildi�i yer, �airin ilk kita-b�ndaki vicdani yaran�n oda��ndaki gerilimdir, denilebilir. Yas Yüzükleri’ndeki “gitmek” me-taforu, ikinci kitab�n da atmosferini belirler. “Veda” eden bir ruh halinde rastlad���m�z Yas Yüzükleri’ndeki �iir ki�isi, Kin Divan�’nda bunun neden-lerini sorgulayan anlat�c� olarak kar-��m�za ç�kar: “Ne yapsam, ne yapsam/ Yine de hep, âh/ Dü�man�m�n teni çek-ti beni.” Kin Divan�’n�n dil aç�s�ndan di�er iki kitaptan farkl� bir yerde dur-du�u söylenebilir.

KEND� �Ç�NDE BÜTÜNLÜKLÜ B�R K�TAPNas�l ki ikinci kitab�n izlerine birin-ci kitapta rastl�yorsak, üçüncü kitab�n izlerine de bir önceki kitapta rastl�yo-ruz. Dolay�s�yla Bakiye üç kitab�n top-lam� olmas�na ra�men kendi içinde bütünlüklü bir �iirdir, denilebilir. Ni-tekim Temmuzun On Sekizi kitab�ndaki birçok �iirin foneti�i Kin Divan�’ndaki baz� �iirlerin foneti�ine oldukça ya-k�nd�r: “Bir kad�n� sevdim orada/ Uza-d� saçlar�, görmedim/ Her har� sa�d�m/ Alk��lar ald�m �ehirden ç�karken/ Erkek-ler ayan da, her kad�n�n kalbi s�r/ Ne-den, bilmedim.” Yukar�daki �iirin Tem-muzun On Sekizi kitab�ndaki XVII bö-lümü �iiriyle olan söylemsel benzerli-�i Bakiye’nin tutarl�l���na örnek veri-lebilir: “Bitti derken, dindi derken, ku-rudu derken/ Her gece yeniden avaz avaz ç�kt� sesim:/ Sen varaca��na vard�n da/ Ben neden hâlâ yolday�m dedim.” Bakiye’de Kemal Varol �iiri, baba-n�n zihninden ba�lay�p �airin zihni-ne, oradan da “ben’e” ula�an bir �iir-dir, denilebilir.

B

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ���R

34

Page 35: Kitap Zamanı

Set olarak almak isteyenler için özel kutulu…

OSMANLI ASKERÎOSMANLI

ERKEN

iyi ki kitaplar var...

Tarih bu sayfalarda yaşıyor...

timas.com.tr facebook.com/timasyayingrubu twitter.com/timasyayingrubu

Barut öncesi zamanlardan atom bombasına uzanan dünyadaki en önemli savaşların silah - taktik ve stratejilerini, özel hazırlanmış tamamı renkli illüstrasyon ve haritaları ile keşfetmek için, özel koleksiyon

baskısıyla görsel bir tarih şöleni sunan seri: Dünya Savaş Tarihi…

“Olağanüstü… Mükemmel yapılmış bir tarih araştırması ve en önemli savaşların ustalıkla hazırlanmış görselleri bir arada.”

New York Times

Tüm kitapçılarda özel indirim

ve taksit imkanı ile…

Ne zaman savaşıp ne zaman durması gerektiğini bilenler,

zafere ulaşır… Sun Tzu – Savaş Sanatı’nın yazarı

Tüm kitapçılarda özel indirim

ve taksit imkanı ile…

Tarih bu sayfalarda yaşıyor...

Barut öncesi zamanlardan atom bombasına uzanan dünyadaki en önemli savaşların silah - taktik ve stratejilerini, özel hazırlanmış tamamı renkli illüstrasyon ve haritaları ile keşfetmek için, özel koleksiyon

baskısıyla görsel bir tarih şöleni sunan seri: Dünya Savaş Tarihi…

“Olağanüstü… Mükemmel yapılmış bir tarih araştırması ve en önemli savaşların ustalıkla hazırlanmış görselleri bir arada.”

New York Times

Ne zaman savaşıp ne zaman durması gerektiğini bilenler,

zafere ulaşır… Sun Tzu – Savaş Sanatı’nın yazarı

Page 36: Kitap Zamanı

Foto�ra� ar, �ehir ve de�i�imAntropolog Meltem Ulu, De�i�en �stanbul’un Tan�klar�: Dü�ün ve Aile Foto�raflar� adl� kitab�nda bir araya getirdi�i foto�raf ve röportajlarla, dü�ünler, evlilik ve aile hikâyeleri üzerinden �stanbul’da kültürün ve ya�am�n de�i�imini inceliyor.DÜ�ÜN VE A�LE FOTO�RAFLARI, MELTEM ULU, K�TAP YAYINEV�, 184 SAYFA, 15 TL

AY�E BA�AK

oto�raf, icad�ndan bu-güne, ya�anan toplum-sal de�i�imleri izleme-

yi kolayla�t�rmas� aç�s�ndan sos-yal bilimlerin pek çok alan�n�n oda��nda yer al�yor. Bireysel ha-f�zan�n foto�ra� a görsellik kaza-nan birikimleri, kültürel haf�za-y� besleyen önemli kaynaklardan biri. Her ne kadar foto�raf�n sade-ce kurgulanm�� bir ân� temsil etti-�i dü�ünülse, gerçekli�i ve dura-�anl��� tart���lsa da özellikle son yüzy�lda toplumun de�i�imini iz-leyicisine onun kadar sunabilen bir araç zor bulunur. Antropolog Meltem Ulu, De�i�en �stanbul’un Tan�klar�: Dü�ün ve Aile Foto�ra� ar� ad�yla kitapla�an dokto-ra çal��mas�nda, bireysel ve kolek-tif haf�zan�n birbirini nas�l etkiledi-�ini �stanbul ve dü�ün foto�ra� a-r� üzerinden inceliyor. Ulu, dü�ün ve aile foto�ra� ar�n� bireysel ve ko-lektif haf�zan�n bulu�tu�u, her ikisi-ni de yans�tan bir alan olarak ele al-m��. Foto�raf�n kültürel haf�zaya tu-tulan bir ayna i�levi gördü�ünü vur-gulayan yazar, geçmi� ile bugün aras�nda kurdu�u ili�kide dü�ün fo-to�ra� ar�n� kimlik, toplumsal ko-num ve sosyal tabaka aç�s�ndan in-celemi�. Foto�raf�n olu�tu�u ko�ul-lar�n (yönetim, moda, ideoloji, tek-noloji, ritüel, zaman, poz vb.) de�i-�imini izlemi�. Tezini güçlendirmek için farkl� ya� gruplar�ndan ki�ilerle röportajlar gerçekle�tirmi�. Onlar-dan ald��� cevaplar ile foto�rafta gö-rüneni kar��la�t�rm��.

KÜLTÜREL HAFIZANIN OLU�UMUYazar, toplumsal de�i�imi, bu de�i�imlerin foto�rafla kaydedil-mesini, artan foto�raf ihtiyac�n�n de�i�imi yayg�n hale getirmesini sa�lamas�n� ve yap�lan bütün ka-y�tlar�n kültürel haf�zan�n olu�u-munda ad�m ad�m oynad��� rolü incelemi� ve bu esnada aileyi s�-radan insan ile ait olunan kültü-rün büyük anlat�s�n�n kesi�ti�i alan olarak ele alm��. Ulu, de�i-�imin izlerini ararken de�i�me-yen taraf� da irdelemi�. �nsan-lar�n neden foto�raf çektirdi�i ve saklad��� üzerine sorular sor-mu�. Foto�rafa bakarken hat�rla-

nan geçmi�in öznelli�i ile foto�-raf�n gerçekli�ini k�yaslam��.

FOTO�RAFA NE KADAR GÜVEN�L�R? Foto�raf h�zla geçen zamana kar-�� bireyin özel anlar�n� geni�leten, ya�ananlar�n b�rakt��� izleri belirgin k�lan bir araç. Ayn� zamanda çekil-di�i günün, tarihin bir parças� ha-line gelebiliyor, günün de�erleri-ni, estetik anlay���n�, al��kanl�klar�n� ve bugüne uzanan kültürel de�i�imi yans�tabiliyor. Ama gerçekli�i üze-rine tart��malar da bitmiyor. Özel-likle dü�ün gibi, günlük dertlerin ve rutinin d���na ç�k�lan, her �eyin daha özenli oldu�u durumlara ili�-kin foto�ra� ar ister istemez gerçek-lik sorununu akla getiriyor. Foto�ra-f�n üretildi�i ko�ullar�n de�i�ebilirli-�i, insanlar�n ideal an sand�klar� �e-yin öznelli�i bir �ehrin dönü�ümü-nün ancak çok küçük bir bölümünü ifade edebilir. Hatta daha majör et-kenlerle ya�anan de�i�im dalgalar�-n�n vurdu�u k�y�lardan sadece biri olarak görülebilir.

DÜ�ÜN FOTO�RAFLARI VE RENKL� H�KÂYELERKitap, �stanbul’a dair bir kültür ça-l��mas� olarak hem bireyi hem de toplumu ilgilendiren ortak duygu ve yakla��mlar� ortaya ç�kar�yor, bu aç�dan önemli. Bir doktora tezi ol-du�undan sistematik bir çerçevede ilerliyor. Ancak hem konusu hem de zengin görsel içeri�i ve anlat�-m�yla bu alana özel ilgi duymayan, s�radan okuyucuya da hitap edi-yor. �stanbul’un çe�itli dönemle-rinden dü�ün foto�ra� ar� ve renk-li dü�ün hikâyeleri gerçekten ilgi çekici. Kitab�n bütününde dü�ün-dürücü buldu�um husus ise foto�-ra� ar�n çok büyük oranda e�itimli, ço�unlukla orta ve üst gelir gru-bundan ki�i ve ailelere ait olmas�, çal��ma grubu olarak son derece homojen bir kitlenin seçilmesi. Fo-to�ra� ar geni� bir zaman dilimine yay�ld���ndan bu durumu foto�ra-f�n ula��labilirli�i, yayg�nla�mas�, ekonomik durum veya sosyal s�n�f ile aç�klamak pek mümkün görün-müyor. Bu da ister istemez seçilen hedef kitlenin �stanbul’daki de�i-�imi kolektif aç�dan ne derece do�-ru yans�tabilece�i sorusunu akla getiriyor.

F

Büyürken kirlenmekOkuyucunun daha çok denemeleriyle tan�d��� Nihat Da�l�, Her�ey Büyürken Oldu adl� yeni kitab�nda öykü ve anlat� diye tan�mlanabilecek metinlerini bir araya getiriyor. Kitaptaki metinlerin ortak temas� çocukluk ve a�k.HER�EY BÜYÜRKEN OLDU, N�HAT DA�LI, SÜTUN YAYINLARI, 168 SAYFA, 7,90 TL

�SA DARAKÇI

nceymi�, ah k�r�labilirmi�/…/ çocuklu�a sark�t�lan bu cam/ merdiven” diyordu V. B. Bay-

r�l, “Merdiven” �iirinde. Nas�l bir ço-cukluk ya�arsak ya�ayal�m, koca koca adamlar oldu�umuzda ço�u zaman kibre, ac�ya, kedere veya dünyan�n varl���m�zla kaim oldu�u zann�na ka-p�ld���m�z anlarda uzaklardan gülüm-seyen bir çocuk, hangimizi sa� ��a ça-��rmaz ki? �nsan�n özünde hep olan, üzeri küllenen alt�n vakitlerdir sanki onlar; ‘yitik cennet’imizdir, y�llar geç-tikçe aramaya devam etti�imiz. Daha çok denemeleriyle tan�d���-m�z Nihat Da�l�, Her�ey Büyürken Oldu adl� yap�t�n�n önsözünde belirtti�i gibi, yazarken tan�mlayamad���, “yay�nlan-d���nda öykü ve anlat� olarak kar��la-nan” metinlerinde gerçek ile kurgu aras�ndaki çocuklu�una uzat�yor mer-diveni bu kez. Nihat Da�l� okurlar�-n�n iyi bildi�i “sokaklar� dolduran bir dil”le de�il; naif, nüfuz edilmesi zor bir dille yap�yor bunu.

BÜYÜMEN�N KAÇINILMAZLI�IBir söyle�isinde, “Çocuklu�uma dair ha-t�rlad���m �eyler; giri�, geli�me ve so-nuç k�sm� olan bir ‘bütün’ü olu�turam�-yor.” diyen yazar, kitab�n ilk bölümünde köyle s�n�rl�, ilçenin neredeyse dünyan�n uzak bir kö�esi bellendi�i, ninenin anlat-t��� masallarla süslü çocuklu�undan ha-t�rlad�klar�n� kurgu ile tamamlayarak fo-to�raf�n bütününe ula�maya çal���yor. Öykü ki�ileri neredeyse masallardan ç�k-ma kahramanlar… Oyuncak at�na binen çocuk, nereye sorusuna “solmu� tek bir yüz kalmay�ncaya, bütün ovalar� çiçek bas�ncaya kadar” cevab�n� verir. Kitaba ad�n� veren “Her�ey Büyürken Oldu”da nine, anlat�c� k�za bir gün büyümek tre-nine binmenin kaç�n�lmazl���ndan bah-seder. Kahramansa büyümekten, büyür-ken kirlenmekten kaçmaktad�r. Çocuk-luktan diplomaya ve i� sahibi olup evlen-meye uzanan ya�am�nda anlay�verir bu trene bindi�ini ve art�k geri dönü� olma-d���n�: “Çocuklu�undan bo�alan tara� a-r�na yeni kahramanlar dolu�ur: Mücade-le, daha çok kazanma, bir numara olma h�rs�.” Sonunda bu treni ta�a tutan anla-t�c�yla içimiz burkulurken ta�a tutmad�-��m�z trenleri hat�rlar�z. Ba�ka bir öykü-de, Anadolu’nun uzak kö�esinde, “silah-lar�ndan ba�ka �eyi olmayanlar�n sustur-may� bildi�i” zor bir co�rafyada bir de-

denin derdi insanlar�n kavgalar�na son vermektir. Çe�mesi ayr�, camisi ayr� kö-yün tek ortak noktas� olan okulu gibi bir-le�tiricidir dede. Bunun için zahmet çe-ker, yol teper. Dedenin cenazesinin an-lat�ld��� ba�ka bir öyküde, “Hac� Musta-fa ile Nofa”da, cenazeye ülkenin bat�s�n-dan do�usuna say�s�z insan�n kat�lmas�, dedenin bar�� elçisi gibi çal��mas�n�n se-meresidir. Bu ça��n h�za tutkun, her �e-yin h�zl�ca olmas�n� isteyen çocuklar�n�n yan�nda onunki, gelecek nesillere anlat�-lacak hikâyeler do�uran, üzerinde dü�ü-nülmü� bir hayatt�r. 2003’te Irak’�n i�gali öncesi kaleme al�nan “Yaban�l Yürek Bir Gün” öyküsü ise i�galin gerekçelerine Nobelli �ngiliz oyun yazar� ve aktivist Harold Pinter’�n a�z�ndan ele�tiriler getiriyor. Nobel ko-nu�mas�nda ‘büyük birader’in özgürlük vaadiyle dünyan�n neresine gittiyse ora-y� eskisinden beter hale getirdi�ini uzun uzun anlatan Pinter’�n öyküde ABD’nin bütün bahaneleri tükendikten sonra sa-r�ld��� ‘özgürlük â���� halklar� esaretten kurtarma’ palavras�n� ele�tirirken söyle-dikleri do�rusu ilginç: “Özgürlükten nef-ret eden halklar�n nas�l bir �ey oldu�unu merak ettim.” Bunun kar��t� olarak iyi bir üniversite bitirmi�, muhtemelen parlak bir gelecek kendisini beklerken kara göz-lü, siyah derili insanlara “almak için de�il, vermek için sefere ç�km��” ve orada can vermi�, “insan insan�n kurdudur” dü-�üncesini hayat�yla yalanlayanlar� konu edinen “Ya�ayan Ölü”, ba�ka türlü bir dünyan�n mümkün olabilece�inin i�areti.

A�KA VE ÇOCUKLU�A ÇA�RI“A�k�n Ma�lubu” ad�n� ta��yan ikin-ci bölümde a�k�n halleri, kalp ile kafa-n�n bitmeyen çeli�kisi, a�k�n asl�nda “ik-tidardan dü�me; ba�kas�na yer açma, kendini verme hali” oldu�u dile getiril-mi�. A�k�n konu edildi�i bu sat�rlarda ad�nda ‘a�k’ kelimesi bulunan kitapla-r�n piyasay� kaplad��� günümüz iyi özet-lenmi�: “Art�k a�k yok, gürültüsü var sa-dece”. “Hüznün Küçük Karde�i”, öykü-den çok aforizmay� ça�r��t�ran yap�s�yla okunmas� güç bir metin. Bir seferde de-�il parça parça, hazmederek, üzerinde dü�ünülerek okunmay� hak ediyor. �lhan Berk, “Son Yerine” �iirinde, “bütün çocuklar�n uyuyu�u uyan��� iyi/ zulmün her türlüsü kötü” demi�ti. Nihat Da�l� bu metinlerinde ‘�iddete odun ta��mayan, ba�kas� üzerinde iktidar kurmayan’ diliyle bizi a�ka ve çocuklu-�a ça��r�yor.

�“

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ANLATI-ARA�TIRMA

36

Page 37: Kitap Zamanı

�slam’�n Bat�’ya açt��� yol20. yüzy�l�n en önemli do�ubilimcilerinden olan ve Müslümanlara önyarg�s�z bak���yla bilinen W. Montgomery Watt’�n �slam’�n Ortaça� Avrupa’s� Üzerindeki Etkisi adl� kitab�, 1970’te Paris’te verilen bir dizi konferans�n metinlerini içeriyor.�SLAM’IN ORTAÇA� AVRUPASI ÜZER�NDEK� ETK�S�, W. MONTGOMERY WATT, ÇEV.: ÜM�T HÜSREV YOLSAL, B�LGESU YAYINCILIK, 144 SAYFA, 12,50

CEM MERT

0. yüzy�l�n en önemli do�ubilimcilerinden biri

olan W. Montgomery Watt’�n �slam’�n Ortaça� Avrupa’s� Üze-rindeki Etkisi isimli kitab� Bilgesu Ya-y�nlar� taraf�ndan dilimize kazand�r�ld�. Kitap, Watt’�n 1970’te Paris’te verdi-�i bir dizi konferans�n metinlerini içe-riyor. �slam kültürünün de�i�ik alan-lar�na dair yazd��� kitap ve makalele-riyle tan�nan Watt, özellikle erken dö-nem �slam tarihi ve H�ristiyanl�k-�slam ili�kileri konular�nda uzmand�. Müs-lümanlar� Avrupa’ya sald�ran barbar-lar olarak görmeyip daha ziyade ba�a-r�lar�yla yeryüzünün büyük bölümün-de itibar kazanan bir uygarl���n temsil-cileri olarak kabul etmesi, Watt’�n kita-b�n� ilgi çekici k�l�yor.

MÜSLÜMANLARIN B�L�ME KATKISIWatt’a göre Müslümanlar tarihleri bo-yunca ba�ka toplumlar�n kültür, felse-fe ve bilimini tan�man�n, incelemenin gerekli oldu�una cesurca inanm��lar-d�. 7. yüzy�lda Irak’�, Suriye’yi ve M�s�r’� fethettiklerinde buralardaki çe�itli merkezlerde Yunan bilim ve felsefesi-nin çal���ld���n� görünce de ayn� tav-r� sergilediler. Henüz Emevi halifele-ri devrinde bile devlet i�lerine yarayan birkaç Yunanca eser Arapçaya çevril-mi�ti. Fakat büyük tercüme devri Ab-basilerle, bilhassa 9. yüzy�lda Beyt-ül Hikme’yi kuran Memun’un hüküm-darl��� döneminde ba�lad�. 10. yüzy�-la gelindi�inde matematik, mant�k ve t�p üzerine birçok önemli eserin tercü-mesi yap�lm��t�. Kindî, Aristoteles’in felse� dü�ünceleriyle ilgilenmi�, Fara-bi ise Aristoteles yorumlar�yla üne ka-vu�mu�tu. Bu dönemde �slam dünya-s�nda âlimlerin ve eserlerinin serbest-çe dola�abildi�i kuvvetli bir kültür bir-li�i vard�. Farabi’nin ölümünden 30 y�l kadar sonra �slam topraklar�n�n do�u s�n�rlar�nda bulunan Türklerin ya�ad�-�� bölgede �bni Sina do�du. �bni Sina, �slam felsefecilerinin en büyüklerin-den biri, ayn� zamanda önde gelen bir hekimdi. Müslümanlar Sümer, Akad, M�s�r gibi eski kültürlerin binlerce y�l-l�k deneyimlerinin ta��y�c�s� olmala-r�n�n yan�nda, Yunan bilim ve felse-fesini geli�tirip mükemmelle�tirdiler. Kendileri bulmad�larsa da rakamlar�n kullan�m�n� ö�rettiler ve aritmeti�in kurucusu oldular, cebiri bir bilim ha-

line getirip analitik geometrinin teme-lini att�lar, trigonometriyi ke�fettiler, gökbilim alan�nda çok say�da gözlem-de bulundular, t�bb� geli�tirdiler, kim-yay� ve mant�k ilmini sistemle�tirdiler. �slam kültürü erken dönemde Bat�’ya üç yolla girdi. Bunlar �span-ya ve Sicilya fetihleri ile Haçl� seferle-ridir. Müslümanlar�n 8. yüzy�lda ba�-layan �spanya ve Sicilya’daki mevcudi-yetleri belirli bir kültür payla��m�na ya da Avrupal�lar�n �slam kültürünün bir-çok özelli�ini benimsemesine öncülük etti. Bununla beraber bu kültürel ya-y�lma ku�kusuz Müslümanlar�n tica-ret alan�ndaki beceri ve enerjileriyle de desteklendi, ticari faaliyet bir anlamda maddi kültür payla��m�na vesile oldu. Yemek ve müzik zevklerinin inceli�i ve kitaplarla içli d��l� ya�amlar�n�n çekici-li�i �slam kültürünün Avrupa’da yay�l-mas�n� h�zland�rd�. Her ne kadar Av-rupal�lar benimsedikleri �eylerin ço�u-nun �slami karakterde oldu�unun çok az fark�ndaysalar da incelikli ya�am ve ona e�lik eden edebiyat, Avrupa’n�n hayal gücünü ve özellikle Latin insan�-n�n �iir yetene�ini harekete geçirmi�tir.

RÖNESANS’A G�DEN YOL11. yüzy�l sonlar�na kadar Bat� Avrupa-l�lar�n Müslümanlara kar�� hissettikleri, bir yanda derin korku öte yanda ise üs-tünlü�ün kabul edilmesiyle birlikte çeli-�ik ruh halleridir. Bu süreçteki iki tarih-sel geli�menin sonuçlar� Bat�’y� 16. yüz-y�la kadar sürecek olan erken Rönesans dönemine getirmi�tir: Birincisi yeniden fetih dedikleri �spanya ve Sicilya’n�n ka-zan�lmas�, di�eri ise Haçl� seferleri. 1085’te Toledo, 1091’de Sicilya geri al�nd�. 1099’da Kudüs’ün dü�mesiyle birlikte hissettikleri korku önemli ölçü-de azald�. Böylece Avrupal�lar�n dikkati Müslümanlar�n dü�ünsel kültürlerinde takdir ettikleri �eylere yöneldi. 12. yüz-y�lda bilim ve felsefeyle ilgilenen Avru-pal� dü�ünürler Müslümanlardan ne denli çok �ey ö�renmeleri gerekti�ini anlad�lar ve bu disiplinlerdeki Arapça yap�tlar� ara�t�rmaya, bunlar�n önde ge-lenlerini Latinceye çevirmeye ba�lad�-lar. Bu Rönesans’a giden uzun yolun ba�lang�c�yd�. Watt kitab�nda “Araplar-la ve Müslümanlarla iyi ili�kiler ad�na bütün borcumuzu kabul etmemiz gere-kir. Bu borcun üzerini örtmeye çal��mak ve onu inkâr etmek yersiz bir gururun i�aretidir.” diyerek hakikati dile getirip kendi borcunu ödüyor.

2

Kemalizmin paltosundan ç�kmakDo�an Gürp�nar, Türkiye’de Ayd�n�n K�sa Tarihi adl� kitab�nda Türkiye’de entelektüellerin “Kemalizmin paltosu”ndan ç�kt��� tezini savunuyor. Yazar, Türkiye’nin ayd�n yeti�tirme konu-sunda neden yetersiz kald��� sorusuna cevap ar�yor.TÜRK�YE’DE AYDININ KISA TAR�H�, DO�AN GÜRPINAR, ETK�LE��M YAYINLARI, 352 SAYFA, 15 TL

SAK�NE KORKMAZ

o�an Gürp�nar, Tür-kiye’de Ayd�n�n K�sa

Tarihi adl� kitab�n-da, Dostoyevski’nin edebiyat ba�la-m�nda Gogol için söyledi�i cümleyi Türkiye’de ayd�n�n tarihi ba�lam�nda kullan�yor: Türkiye ayd�n�, Kemaliz-min paltosundan ç�km��t�r! Gürp�nar, bununla da yetinmiyor, sadece ayd�-n�n de�il ideolojinin de Kemalizmin paltosundan ç�kt���n�, yani merkezi-ne Kemalizmi koyarak �ekillendi�i-ni belirtiyor. Bu yüzden Türkiye ayd�-n�n�n bir soykütü�ü ç�kar�lacaksa Ke-malizmin referans al�nmas�n�n zorun-lu oldu�u görülüyor. Türkiye’de Ayd�-n�n K�sa Tarihi de dolay�s�yla merkezi-ne Kemalizm’i al�yor. Gürp�nar’�n bu tercihi hem tez hem de böyle bir çal��-may� yap�sal incelemeye tabi tutmak bak�m�ndan elveri�li bir yöntem ola-rak ilgi çekici.

‘YEN� ENTELEKTÜEL TAR�H’ ÇALI�MALARIGürp�nar’a göre Türkiye’de Ayd�-n�n K�sa Tarihi “bir � kirler deme-ti ya da y���nt�s� sunmay� de�il, bel-li bir temay� süreç içinde takip etme-yi” amaçl�yor. ‘Yeni entelektüel ta-rih’ çal��malar� diye bilinen akade-mik çal��malar, � kirlerin içeri�inden çok biçimleriyle ilgilenen çal��ma-lard�r. Gürp�nar, kavramlar� ve alg�-lar� at�fta bulundu�u varsay�lan ger-çeklikle birlikte ele alman�n ve dola-y�s�yla sosyolojik gerçeklikle � kirle-ri birbiriyle bütünle�mi� olarak kav-raman�n gereklili�ine de�indikten sonra çal��mas�n� bu ba�lamda in�a edece�ini söylüyor. Anla��ld��� ka-dar�yla Gürp�nar, ‘yeni entelektü-el tarih’ çal��malar�ndan kronolojik olarak ilerleyen deskriptif, yani tas-vir edici bir tarih yerine, belirli bir iz-le�i tart��an çal��malar� kastetmek-tedir. Ama deskriptif tarih miad�-n� doldurmu� olmas�na ra�men, ki-tapta yer yer özgün, yer yer geçer-li referanslarla öne sürülen tespitler bulunmakla birlikte, büyük ölçüde deskriptif bir yakla��m söz konusu: Cumhuriyet’in kurulu�u ve Cumhu-riyet Halk Partisi’nin bugününe ili�-kin bölümde veya Rus bürokratla-r�n anlat�ld��� sayfalarda oldu�u gibi. �unu da belirtmeliyim, deskriptif anlat�m çal��may� niteliksizle�tirmi-yor; aksine, geni� tarama yelpaze-

si ve temadan sapmayan ilerleyi�iy-le siyasi veya ideolojik tarihimize bir katk� sa�l�yor. Örne�in, Atatürk’ün çevresindeki bürokratlardan Kad-ro hareketine, Köy Enstitüleri’nden Halkevlerine, ideolojik meseleleri olan önemli kimliklerin kümele�ti-�i dergilerden kültür politikalar�n�n arka plan�na kadar varan kronolojik nakillerden özellikle genç ku�aklar�n çok yararlanaca�� dü�ünülebilir. Gürp�nar’�n bir kez daha önümü-ze serdi�i ve Türkiye ayd�n�n�n çizgi-sini önemli ölçüde etkileyen bir sonuç var kitapta: Kemalizmin bir dünya gö-rü�ü üretememi� olmas�. Enerjisini dönem dönem komünizme, dönem dönem muhafazakârl�kla mücadele-ye ve farkl�l�klar�n tas� yesine harca-m�� CHP Kemalizminin, bizzat ken-di varl���n� (ki bu devletin varl��� de-mektir ayn� zamanda) korumak üze-rine kurdu�u bürokratik vesayetin d�-��nda dünya görü�ü üretmek gibi bir meselesi olmam��t�r.

NEDEN AYDIN YET��M�YOR?Gürp�nar, �erif Mardin’in Din ve �de-oloji kitab�nda “Kemalizm, Türk insa-n�n�n ya�am�na anlam katacak bir içe-rik sunamad�.” biçiminde dile getirdi-�i o çok önemli tespitini bir kez daha gözler önüne seriyor: Yazara göre, “entelektüelli�e özenen ve tarihçi-dilbilimci-� lozof payesini kazananla-r�n ba��nda 1930’larda birden kendi-ni ba�bilimci ve ba�tarihçi ilan eden Mustafa Kemal Atatürk gelmekte-dir” (s. 173). Bu yakla��mla Gürp�nar, ayn� zamanda verili ideolojik ortamda Türkiye’nin entelektüel/ayd�n yeti�tir-me konusunda neden yetersiz kald�-��n�n da anahtar�n� m� vermek istiyor? Galiba öyle! Ama bütün olumlu yön-lerine ra�men Türkiye’de Ayd�n�n K�sa Tarihi’nin bir ayd�n soykütü�ü ç�kar-makta tam anlam�yla ba�ar�l� olama-d���n� belirtmek gerekir. Son olarak, Gürp�nar’�n baz� de-�erlendirmelerinin akademik nitelik-ten ziyade polemik üslubuyla yap�ld�-��n� söylemeliyim: Örne�in, Murat Belge gibi sayg�n bir entelektüel, Oray E�in’in yakla��m� ile ve E�in’e de bir paye kazand�rarak m� de�erlendiril-meliydi? Yine Orhan Pamuk’un ente-lektüel tarihimizde nerede durdu�u “ulusalc�l���n gözünde bir numaral� nefret ikonu” oldu�u biçiminde mi belirtilmeliydi?

D

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI DÜ�ÜNCE-TAR�H

37

Page 38: Kitap Zamanı

38

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI S�NEMA

�stanbul Bilgi Üniver-sitesi’nde Avrupa Kültür Tarihi dersleri veren Levent Y�lmaz, kitab�n�n ismini iki bin y�l önce ya�am�� Yunan

tarihçi Plutarkhos’tan ödünç alm��. Tabii ki ‘usta’s�ndan farkl� olarak geçmi�in de�il gü-nümüzün ‘paralel hayatlar�’na çeviriyor ba-k���n�. Egemen Ba���, Ya�ar Kemal, Cemal Kafadar, Teoman, Nilüfer Göle, Ali Birinci, Kür�at Bumin ve Ülkü Tamer gibi isimlerin e�lenceli ve biraz da sivri dilli portrelerini çi-ziyor. Yazar, arada bir kah�r oklar�n� okuyu-cuya do�ru çevirmeyi de ihmal etmiyor.

Hiç �üphe yok ki Ashâb-� Kirâm hazretleri aras�nda Âi�e Validemiz, ilmi derin-li�i itibar�yla en ön s�rada yer al�r. Özellikle nübüvvet

kürsüsünün dibine oturdu�u andan iti-baren, ba�kalar�n�n muttali olamayaca�� birçok konuyu bizzat Allah Resûlü’ne arz edip t�kan�kl�klar�n aç�lmas�na vesile olan en önemli isimdi. �lim ve �ffet Timsali Haz-reti Ai�e adl� kitapta mü’minlerin annesi, pek çok yönüyle ele al�n�yor...

D�� politikada Arap dün-yas�na liderlik ya da ‘model ülke’ olma iddiam�z bulunsa da, i�in do�rusu ça�da� ya da klasik Arap edebiyat�na

çok yak�n oldu�umuz söylenemez. Bu ko-nudaki antoloji çal��malar� da hayli az. Prof. Dr. Rahmi Er, bu alandaki aç��� kapatmak ad�na dikkat çekici bir çal��maya imza at�yor. Yirmi üç Arap �airin toplam k�rk dört �iiri-ne ve on alt� öykü yazar�n�n toplam on yedi öyküsüne yer verilen eserde, modern Arap edebiyat�n�n �iir ve öykü ba�lam�nda geli�i-minin arka plan� da de�erlendiriliyor.

Yak�n tarihe dair kayda de-�er eserleriyle tan�nan M. Ertu�rul Düzda�, bu kez dikkat çekici bir konu-yu ele al�yor. Günümüzde

futbol maçlar� vesilesiyle gündeme gelen ‘Türkiye’de �rkç�l�k var m�, yok mu?’ tart��-malar�na dair ku�at�c� bir yakla��m sergili-yor yazar. Kitapta, “�slamc�l�k, Türkçülük ve Bat�c�l�k cereyanlar�, neden, nas�l ve ne za-man ba�lad�? �lk kavmiyet (�rkç�l�k) müna-ka�alar�, ilk �rkç� sözler, yaz�lar ve dernek-ler hangileri? Müsbet ve men� milliyetçi-lik nedir?” sorular� etraf�nda yak�n tarihin önemli �ahsiyetlerinin görü� ve yaz�lar�n�n da bulundu�u tart��malar var kitapta.

Paralel hayat portreleri

Mü’minlerin annesi Hazreti Ai�e

Günümüz Arap edebiyat�

Irkç�l���n kökenleri

PARALEL HAYATLAR, LEVENT YILMAZ, DO�AN K�TAP, 276 SAYFA, 22 TL

HAZRET� A��E, ÜM�T KESMEZ, MU�TU YAYINLARI, 194 SAYFA, 6 TL

ÇA�DA� ARAP EDEB�YATI SEÇK�S�, PROF. DR. RAHM� ER, VAD� YAYINLARI, 320 SAYFA, 18 TL

YAKIN TAR�H�M�ZDE IRKÇILIK, M. ERTU�RUL DÜZDA�, KAPI YAYINLARI, 335 SAYFA, 18 TL

GÜNSEL� I�IK

anatç� topluma örnek olmal� m�?” �eklinde formüle edilip bitmez tükenmez tart��mala-

r�n � tilini ate�leyen meselenin temelinde-ki önemli bir nokta �u: Sanatç� içinde bu-lundu�u ça��, ortam� ya�amaz. Burada bir yanl�� anlamaya yol açmamak için ‘d���n-da’ ve ‘ötesinde’ kelimeleri aras�ndaki far-k� vurgulamakta fayda var. Sanatç� için-de bulundu�u ça��n ve ortam�n sadece ‘d���nda’ ya��yorsa bunun ‘savrulmak’tan pek fark� olmayabilir. Ancak sanat -mo-dern zihinler kabullenmekte zorlansa bile- ilk insan topluluklar�ndan itibaren yeryüzüne ‘kutsal’la kol kola indi�inden, rotas� da ister istemez ‘öte’lere do�rudur. Sanatla u�ra�an ki�inin, yani sanatç�n�n ya�ad��� yerin de öteler olaca��n� söyle-mek fazla olur bundan sonra. Bu girizgâh� niye yapt�k? Yan�m�zda yöremizde a�ina oldu�umuz “Toplum beni anlam�yor” tarz�nda �ikâyet eden-ler �öyle dursun, gerçekten anla��lma sorunu ya�ayan bir ustan�n hakk�n� tes-lim etmeye çal��t���m�z için. Usta: Japon yönetmen Akira Kurosawa. Bir dönem Japon seyircisinin gözdesi olan, sonra ülkenin de�i�en �artlar� içinde ço�u kez arkaik bulunan, ele�tirilen, bir zaman sonraysa Bat� taraf�ndan ke�fedilen ve bu ke�i� e birlikte bamba�ka ba�lamlar-da yorumlanmaya çal���lan Kurosawa... Göreceksiniz ki okudu�umuz hikâye bi-raz da kendi hikâyemiz...

PARÇALANMI� B�R DÜNYANIN F�LMLER�Kurosawa, 1910 do�umlu. Hayat�, bat�-l�la�ma hamlelerini gerçekle�tiren Me-iji döneminin ard�ndan sava�larla ge-çen, toplumsal anlamda Bat� kar��tl��� ha-reketlerini, teknolojik anlamdaysa h�z-l� bir geli�meyi kapsayan bir zaman dili-mine tekabül ediyor. Süregelen tart��ma-lar, Bat�’n�n tekni�ini almakla Japonya’y� Japonya yapan de�erlerin de�i�ip de�i�-meyece�i üzerine. Haliyle Kurosawa’n�n � lmlerinde arada kalm��, toplumsal, kül-türel ve ekonomik çat��malarla savrulmu� karakterler görmek �a��rt�c� de�il. Keiko McDonald bunu, “Kurosawa’n�n � lmle-ri, parçalanm�� bir dünyaya dair ac� dolu bir fark�ndal�kla ba�lar.” diye tarif ediyor. Kurosawa 1940’larda ba�l�yor � lm yapmaya; sineman�n taht�n�n bütün dünyada sa�lam oldu�u, ülke sinemala-r�n�n izleyicide kar��l�k buldu�u dönem.

Kendi toplumunun zihin yap�s�ndan beslenen, buna kar��l�k bir auteur oldu-�unu kan�tlayacak ki�isel dokunu�lar�-n� daha ilk örneklerde gösterdi�i � lm-ler yap�yor. Ancak bu verimli dönem, 1960’larla birlikte yerini ‘duraklama dönemi’ne b�rak�yor. Sineman�n tah-t� sallan�yor her yerde oldu�u gibi, te-levizyon seyircileri kendine çekiyor. Se-yircinin ilgisi sadece sinemadan televiz-yona kaym�� de�il ayr�ca; Kurosawa’n�n anlatt�klar�, anlat�m tarz� eskisi gibi ka-bul görmüyor. Sade seyirci mi, pek çok yönetmen de aç�k aç�k Kurosawa’y� ‘modas� geçmi�’ buldu�unu söylüyor. Sektörün ekonomik dinamikleri de�i-�irken maddi aç�dan da s�k�nt�ya giren Kurosawa’n�n bunal�m�, � lmlerindeki, ne olursa olsun hep en kötünün, umut-suzlu�un, ölümün k�y�s�na kadar gidip de geri dönmeyi seçen karakterler gibi olmuyor maalesef; büyük usta bilekleri-ni kesmeye kadar vard�r�yor i�i. (Bu ara-da kendisini ele�tiren yönetmenlerin birço�u daha sonra ayn� biçimde sektö-rün azizli�ine u�ray�nca halden anlay�p ele�tirilerini geri al�yorlar.) Zaman içindeyse bir ba�ka anlam kat-man� kar��l�yor Kurosawa’y�; sinema gele-ne�inde ‘western’ olan Hollywood, ken-dine benzer bir �eyler görmenin sevin-ciyle yakla��yor ustaya. Malum, Rüyalar (Dreams / 1990) � lmi Steven Spielberg’in deste�iyle Warner Bros. taraf�ndan çekil-di, Martin Scorsese de � lmde bir karakteri canland�rd�. Hollywood’un Kurosawa’y�

kendine benzer bulmas�n�n sebebi hem görsel hem de anlat� olarak a�inal�k-tan kaynaklan�yor. Ancak tabii ki ‘west and the rest’ kodlu Bat� zihninin �skala-d��� bir �ey var. Onu da Sava�ç�n�n Ka-meras� adl� kitab�nda Stephen Prince ti-tiz bir ara�t�rma ve hakkaniyetle teslim ediyor: Western � lmlerindeki kovboylar ile Kurosawa’n�n samuraylar� bamba�ka dünyalar�n insanlar�.

S�NEMADA DO�U-BATI FARKIKovboy her ko�ulda bütün ba�lardan azadedir; at�n� günbat�m�na do�ru sürer ve gider. Samuraysa eninde sonunda ku-rallar� ve hiyerar�isi gayet kat� olan bir top-lumsal sistem içinde, ait oldu�u yerdedir. Prince, “Westernler, toplumu tarihin iler-lemeci gidi�at�n�n ete kemi�e bürünmü� hali olarak tarif eder.” diyor. Yani kovboy gelir ve toplumun ilerlemesinin önündeki engelleri kendi bildi�i yöntemlerle yok eder, sonra da çekip gider. Kovboyun i�i kolayd�r; kimseye hesap vermez, �iddet kullan�r. Samuray içinse �iddet sonuç elde etme biçimi olamaz, ayn� zamanda çepe-çevre sar�ld��� kurallar ve k�s�tlamalar için-de hareket etmek zorunda olmas� elini kolunu ba�lar. Daha avamca bir ifadeyle: Samuray�n s�rt�nda yumurta küfesi vard�r! Bu da asl�nda bütün bir Do�u ve Bat� me-deniyeti/zihniyeti aras�ndaki farkt�r, Prince’�n isabetli adland�rmas�yla Kurosawa’n�n neden ‘sava�ç�’ ve sinema-s�n�n neden ‘ba�ka’ oldu�unu anlamak için de geçilmesi gereken ilk e�iktir.

Sava�ç�n�n Kameras� adl� çal��ma, büyük Japon yönetmen Akira Kurosawa’n�n dünyas�na götürüyor okuru. Stephen Prince’�n titiz bir ara�t�rmayla kaleme ald��� kitap �u gerçe�i gözler önüne seriyor: Western � lmlerindeki kovboylar ile Kurosawa’n�n samuraylar� bamba�ka dünyalar�n insanlar�.

Dü�ler diyar�nda bir sava�ç�

SAVA�ÇININ KAMERASI, STEPHEN PRINCE, ÇEV.: AHMET ERGENÇ, KABALCI YAYINLARI, 322 SAYFA, 40 TL

S“

Akira Kurosawa

Page 39: Kitap Zamanı

39

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI POL�S�YE

YAVUZ ULUTÜRK

ok satan romanlar�n kli�esidir, �u kadar ülkede �u kadar dilde

kitaplar� yay�mlanan, kitaplar� �u kadar satan diye devam eden cümleler... Söz konusu polisiyeyse, hele bir de �sveç po-lisiyesiyse durum biraz de�i�iyor. Evet, bu girizgâhtan sonra söyleyebiliriz art�k: Kitap-lar� 30 ülkede, 25 dilde yay�mlanan, 2011’de sadece ülkesinde 4 milyon satan “�sveç po-lisiyesinin kraliçesi” Camilla Läckberg’in ro-man� Vaiz (Predikanten) Türkçede. Läckberg’in bir yazarl�k kursu sonra-s�nda kaleme ald��� ilk roman� Buz Prenses (2002) geçti�imiz y�l Türkçede yay�mlan-m��t�. Yazar�n do�um yeri olan �sveç’in ta-til kasabas� Fjällbacka’da geçen roman, se-kiz kitapl�k “Fjällbacka Serisi”nin de ba�lan-g�c�. Vaiz ise yazar�n ikinci kitab�… Serinin ilk kitab�nda, ölü bulunan Ale-xandra Wijkner vakas� ve bu vakayla po-lis gibi ilgilenen biyogra� yazar� Erica ön plandayd�. Elbette kasaba �skandinav po-lisiyesinin vazgeçilmezi kar, buz ve so�uk-lar�n pençesindeydi… Serinin ikinci kitab� Vaiz’de ise tatil beldesi Fjällbacka, kavurucu s�caklara teslim oluyor. Fakat kahramanlar�-m�z ayn�. Hamile olan Erica bu romanda bi-raz pasif, ön planda ise Patrik var. Gelelim roman�n konusuna... Vaiz’de olaylar, hayalperest bir çocu�un Fjällbacka’n�n tarihî bölgesi Kungsklyftan Yar���’nda genç bir kad�n�n cesedini bul-mas�yla ba�l�yor. Olay yerine gelen polis-ler, cesetle birlikte pek çok kemikle kar��la��-yor. Erica’n�n hamileli�i nedeniyle y�ll�k izin-de olan Patrik, vakaya bakmas� için göreve

ça�r�l�yor. Patrik ve ekibi bir yandan cesedin kimli�ini ara�t�r�rken, di�er yandan da ke-miklerin sahibini bulmaya çal���yor. K�sa sü-rede cesedin bir turiste ait oldu�u ortaya ç�-k�yor ve ülkesiyle temasa geçiliyor. Kemik-lerin de yirmi dört y�l önce kaybolan ve bir daha haber al�namayan iki genç k�za ait ol-du�u anla��l�yor. Tam bu s�rada 17 ya��ndaki Jenny’nin kaybolmas�, üzerine bir ba�ka genç k�z�n da sald�r�ya u�ramas�yla i�in rengi ve boyutu de�i�iyor… Tüm bunlara yirmi dört y�l önceki iki cinayetin perde arkas�, garip bir intihar, kasabadaki iki aile aras�ndaki dü�-manl�k da eklenince roman daha esrarengiz hale geliyor. Vaizin s�rr� da kitaba kals�n… Sayg�n polisiye yazarlar�na verilen Grand Prix de Littérature Policière Ödülü sahi-bi Läckberg’in romanlar� salt polisiye kur-gudan ibaret de�il. Gerek Buz Prenses gerek Vaiz’de kar��m�za ç�kan alt metinler çok bo-yutlu. Bunlardan en çok öne ç�kan, kasaban�n

sayg�n ve köklü Hult ailesindeki ili�kiler a��… Bir di�eri ise ilk romanda daha ayr�nt�l� i�le-nen, Erica’n�n k�z karde�i Anna’n�n kocas�n-dan gördü�ü �iddet. Romanda genç k�zlar�n ebeveynleriyle ya�ad��� sorunlardan pedo� li-ye kadar pek çok mesele yer al�yor.

‘BU SADECE AMER�KAN F�LMLER�NDE OLUR’Läckberg romanda Amerikan polisiyele-riyle de yer yer dalga geçmeyi ihmal etmi-yor. Ölü bulunan kad�ndan sonra kaybolan Jenny’nin anne ve babas� karakola gelip du-rumu bildiriyor. Fakat korku ve merak için-de, k�zlar�n�n aranmaya ba�lamas� için ger-çekten yirmi dört saat geçmesinin �art olup olmad���n� soruyorlar. Ald�klar� cevap �u: “Yirmi dört saat beklemeyece�iz; bu, sade-ce Amerikan � lmlerinde olur.” Gelgelelim ilerleyen sayfalarda, olay yerinde bulunan kemikler üzerinde yap�lan toprak analizin-de tespit edilen gübrenin cinsine, markas�na ve sat�c�s�na, oradan kimlere sat�� yap�ld���-na kadar uzanan detaylar ABD polisiyelerini aratmayacak cinsten kli�eler… Vaiz, serinin ikinci kitab� oldu�u için birincisinden ba��ms�z okunabilir mi? Evet, okunabilir. Ama polisiyeyi tatilde deniz kenar�nda s�k�nt�dan okunan, e�-lencelik bir tür olarak görenlerden de�il-seniz önce Buz Prenses’i okuyun. Karak-terleri en ba��ndan tan�mak iyi bir karar olabilir. Serideki karakterlerin özellikleri için yazar�n resmî internet sitesinde de ol-dukça faydal� bilgiler var. Erica’n�n favori � lminin Notting Hill, Patrik’inkinin ise Ola�an �üpheliler oldu�unu ö�renmek -ikisini de defalarca izledim- benim için ilginç bir ayr�nt�yd�.

‘�sveç polisiyesinin kraliçesi’ olarak tan�mlanan Camilla Läckberg’in sekiz kitapl�k “Fjällbacka Serisi”ni yay�mlamaya ba�layan Do�an Kitap, Buz Prenses’ten sonra �imdi de Vaiz’i Türkçeye kazand�rd�.

‘S�cak’ bir �sveç polisiyesi

VA�Z, CAMILLA LÄCKBERG, ÇEV.: EL�F GÜNAY, DO�AN K�TAP, 422 SAYFA, 25 TL

Ç

Camilla Läckberg

Almanya’da ya�ayan Akif Pirinçci’nin 1989 y�l�n-da en iyi polisiye roman ödülü kazanan kitab� Fe-lidae, bir kez daha Türk-

çede. Avrupa’n�n en pahal� animasyo-nuna da konu olan Felidae’nin ba�karak-teri bir kedi. Romanda, Francis ve sahi-bi Gustav’�n ta��nd��� mahallede i�lenen seri kedi cinayetleri Francis’in a�z�ndan anlat�l�yor. Hatta bu seri cinayetlerin çö-zümünde dedekti� i�i de kedimiz üstle-niyor. Roman�n sürpriz sonu ise okuru dünyay� ve insanl��� sorgulamaya itiyor.

Peyami Safa’n�n yay�nev-leri aras�nda uzun y�llar-d�r süren telif davas� gali-ba en çok yazar�n Cingöz Recai serisine zarar ver-

di. Hayli zamand�r temini mümkün ol-mayan Türk edebiyat�n�n en ünlü poli-siye kahraman� Cingöz Recai’nin ma-ceralar� Damla Yay�nevi’nden yeni bas-k�larla okura sunuldu. Sherlock Holmes �stanbul’da, Esrarl� Kö�k, Mi�o’nun De-� nesi, Tiyatro Bask�n� ve Elmaslar �çinde adl� kitaplar Cingöz Recai’leri yeniden okumak isteyenler ve ilk defa tan��acak-lar için iyi bir f�rsat olabilir.

Yazd��� 175 roman�n 160’a yak�n� sinemaya uyarla-nan, King Kong, Willi-am Tell gibi karakterlerin de sahibi Edgar Wallace’�n

Gizemli Ev roman� yay�mland�. Roman-da bir yabanc�, editör ile görü�mek için Londra’da küçük bir yay�nevinin o� si-ne gider. Editörün yüzü bir örtüyle tama-men sar�lm��t�r. Bu s�rada gizli polis �e� T. B. Smith’in evinden biraz uzakta ya�ayan milyoner Bay Farrington’�n kap�s�nda iki adam ölü bulundu�unda art�k �antaj ba�-lant�lar�n�n ortaya ç�kmas� yak�nd�r.

Tüm dünyada dördün-cü roman� Da Vinci �ifre-si (2003) ile ad�n� duyuran Dan Brown’�n alt�nc� ro-man� Cehennem, 12 ülke

ile ayn� anda Türkiye’de okurlarla bulu�tu. Daha roman ç�kmadan duyurular� yap�ld�, merakl�s� için romandan bir bölüm aylar öncesinden yay�mland�. Daha önceki romanlardan da tan�d�-��m�z Harvard Üniversitesi “simgebilim” profesörü Robert Langdon bu romanda da ba�rolde. Floransa’dan �stanbul’a uza-nan gizemli bir serüveni konu alan roma-n�n ön kapa��nda Floransa’daki Santa Ma-ria del Fiore Bazilikas�’na yer verilirken arka

kapakta Ayasofya yer al�yor. Dan Brown, Cehennem ad�n� verdi�i roman�n� Dante’nin �lahi Komedya’s�n�n üç bölümünden biri olan “Cehennem”den il-hamla kaleme alm��. 576 sayfal�k roman�n son 150 sayfas� �stanbul’da geçiyor, haliyle olaylar�n dü�ümü Ayasofya’da çözülüyor.Roman�n konusuna gelecek olursak: Ro-bert Langdon ba��ndan vurulmu� bir hal-de hastane odas�nda gözlerini açar. Bu-raya nas�l geldi�ini hat�rlamayan profe-sör, camdan gördü�ü manzara kar��s�n-da altüst olur. Evinden binlerce kilomet-re uzakta, Floransa’dad�r. Üstelik sürekli ayn� kâbusu görmektedir: Kan k�rm�z�s� bir nehrin kar��s�ndan kendisine seslenen bir

kad�n ve topra�a ba� a�a�� gömülü, can çe-ki�en bedenler... Simgebilim profesörü bir anda ipuçlar�n� Dante’nin cehennemin-de bulur. Çözmesi gereken korkunç bir senaryonun içindedir art�k. Floransa’n�n tarihî sokaklar�ndan Venedik’in bazilika-lar�na uzanan semboller zinciri Langdon’� �stanbul’da Ayasofya’ya kadar sürükler. Romanda anlat�lan �stanbul’u ol-dukça oryantalist buldu�umu söyleme-liyim… Bir de kitab�n kapal� kap�lar ar-d�nda, son derece titiz bir çeviri süreci ol-du�unu okumu�tuk. Roman� Türkçeye çevirenler “abdest” için Dil Derne�i’nin kulland��� sevimsiz “aptes” kelimesini tercih etmeseler daha iyi olurmu�.

Kedi dedektif Francis

Cingöz Recai ile maceraya devam

Gizemli ev etraf�nda entrikalarCehennemin kap�lar� �stanbul’da

FELIDAE, AK�F P�R�NÇC�, ÇEV.: SELAHATT�N D�L�DÜZGÜN, AYLAK K�TAP, 292 SAYFA, 20 TL

SHERLOCK HOLMES �STANBUL’DA, C�NGÖZ RECA�, DAMLA YAYINEV�, 143 SAYFA, 7,50 TL

G�ZEML� EV, EDGAR WALLACE, ÇEV.: MERYEM KUTLU YILDIZ, ALTIN B�LEK YAYINLARI, 224 SAYFA, 16 TL

CEHENNEM, DAN BROWN, ÇEV.: PETEK DEM�R - �PEK DEM�R, ALTIN K�TAPLAR, 576 SAYFA, 28 TL

Jack London’�n daha önce Cinayet �irketi ad�y-la yay�mlanan eseri, �t-haki Yay�nlar� taraf�n-dan Suikast Bürosu ad�y-

la yeniden Türkçeye çevrildi. Roman-da kitaba ad�n� veren bir büro var. Ta-lep üzerine adam öldüren bu büro ge-len i�leri bir kurul vas�tas�yla ara�t�r�r. �ayet öldürülmesi istenen adam�n ölü-mü toplum yarar�naysa cinayet karar� al�n�r. Suikast Bürosu, eylem ve serüve-nin a��r bast��� felse� bir roman.

Suikast Bürosu yeniden…SU�KAST BÜROSU, JACK LONDON, ÇEV.: �NC� KATIRCI, �THAK� YAYINLARI, 200 SAYFA, 14 TL

Page 40: Kitap Zamanı

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI GENÇL�K

40

Güzellik ile A�k, �eyh Galib’in 17. yüzy�lda ka-leme ald��� me�hur Hüsn ü A�k adl� mesnevisinin özgün uyarlamas�. Ta-

savvu� ve sembolik özellikleri ile ede-biyat�m�zda önemli bir yere sahip olan eserde, A�k â��k oldu�u Güzellik’e (Hüsn) kavu�mak için çe�itli imtihan-lardan geçer. Sonunda da kavu�ur. Gö-rünü�te bir a�k hikâyesi etraf�nda iler-leyen olaylar asl�nda Mutlak Güzellik’e ula�mak isteyen insan�n bu yolda kar-��la�abilece�i s�k�nt�lar� anlat�r.

Dünyaya hâkim olmak is-teyen ‘siyah giysili’ kötü adamlar zehirli bir mik-rop geli�tirir. Bu mikro-bun yay�lmas� tüm insan-

l���n sonu demektir. Neyse ki Çin’de bir da� köyünde ya�ayan ya�l� Kung-Fu us-tas�, bu mikrobu yok edecek bir ilaç ya-par. Ama ilac�n Çin’den al�n�p Ajanlar Merkezi’ne getirilmesi gerekmektedir. Ancak ‘siyah giysili’ adamlar da bu ilac�n pe�indedir. Bu görevi de sadece bir ki�i ba�arabilir, o da Ajan Bilbo’dur.

�çinizde pijama giymi� bir e�ek ya da altm�� iki-den tav�an göreniniz var m�? Tilkilerle tavuk-lar�n niye anla�amad�k-

lar�n�, leyleklerin kurduklar� gizli ti-caret örgütünü, Sinek Meclisi’ni, Tav-�anlar ve Havuçlar Federasyonu’nu bilmiyorsan�z bu kitab� mutlaka oku-mal�s�n�z. H. Salih Zengin’in yazd��� Bir Miyav �ki Hav Hav’da, daha önce görüp geçti�imiz veya görmedi�imiz hayvanlar�n dünyas�na ince espriler-le yol bulacaks�n�z.

Siz de matematikten çok çekenlerden, bir türlü sevemedim diyen-lerden misiniz? O halde bu kitap tam size göre…

Yapay Zeka Nas�l Olu�turulur? serisi-nin �thaki Yay�nlar� taraf�ndan okura sunulan ilk kitab� “Matematik Üze-rine �lgi Çekici 34 Ba�l�k” alt ba�l���-n� ta��yor. Fakat kitapta 35 ba�l�k var! Lise düzeyinde tüm matematik küs-künlerine hitap eden kitapta ba�l�k-lardan baz�lar� �öyle: “Daireden kare nas�l yap�l�r? Da Vinci �ifresi nas�l çö-zülür? K�r�lmaz bir �ifre nas�l yap�l�r?”

A�k ile Güzellik’in yolculu�u

Ajan Bilbo i� ba��nda!

Hayvanlar âlemine yolculuk

Matematik küskünleri için…

GÜZELL�K �LE A�K, �EYH GAL�B, HAZ.: GÜLBAHAR RENÇBER, ZAMBAK YAYINLARI, 144 SAYFA

AJAN B�LBO, BANU BOZDEM�R, RES.: BEYZA TÜKEL, KEL�ME YAYINLARI, 46 SAYFA, 6 TL

B�R M�YAV �K� HAV HAV, H. SAL�H ZENG�N, VENÜSYA YAYINLARI, RES.: CEM KIZILTU�, 96 SAYFA

YAPAY ZEKA NASIL OLU�TURULUR? RICHARD ELWES, ÇEV.: Z. Ç��DEM ÖZCAN, �THAK� YAY., 20 TL

MUSA GÜNER

azmak seçmektir. Önce yazmay�, ard�ndan ne

(türde) yazaca��n�, son-ra hangi kelimelerle yaza-

ca��n� seçmek… Galiba sanat yeti-si de seçme kabiliyetiyle do�ru oran-t�l� geli�iyor. Diyelim yazmay� seçtiniz, türün hikâye olmas�na karar verdiniz ama neyi nas�l yazaca��n�z konusunda tereddüttesiniz. O zaman bir yazar�n k�lavuzlu�una ihtiyac�n�z var demek-tir. �ster bir hikâyecinin dizinin dibin-de ondan bir �ey kapmaya çal���n, is-terseniz size k�lavuzluk edecek kitap-lar� aray�n... ��te burada sözümüz ki-taplardan k�lavuz edinmek isteyenle-re. Y�llard�r hikâye sanat� üzerine kafa yoran, bu türdeki Gönül Atölyesi ve Kalp Atlas� kitaplar�n�n yazar� �emset-tin Yapar, Ya�mur dergisinde yay�m-lad��� ‘hikâye mektuplar�’n� kitapla�-t�rd�. Genç Hikâyeciye Tavsiyeler ad�y-la yay�mlanan kitap, hikâye yolunu se-çenlere k�lavuz niteli�inde.

H�KÂYEN�N MATEMAT���Kitab�n her bölümü yeni bir bilgi ö�-retiyor. Yaz�lm�� eserlerin hangi yön-lerine dikkat edilece�ini, yazma edi-minin zihinsel olarak nas�l olu�tu�u-nu, bunun kaleme gelirken nas�l �ekil-lendi�ini anlat�yor. Kitap mektup bi-çiminde oldu�undan, sözü döndürüp dola�t�rmadan do�rudan muhatab�na sesleniyor: Odaklan, �a��rt, duyulara seslen, merak uyand�r, çat��ma olu�-tur, anlatma, göster! Bunlar bir an-lamda hikâyenin matemati�i. Hangi hesaplarla gidilece�i, yazma yolculu-�unda ihtiyaç duyulabilecek az�klar… �emsettin Yapar’�n kitab�n�n bel-ki de en önemli özelli�i temel bir uy-gulamay� tavsiye ederek ba�lamas�. Önsözde yazar, hikâyeci aday�na her bölümü bitirdikten sonra bir metin yazmas�n� öneriyor. Bunun okumay� bir ‘verim’e dönü�türecek önemli bir ad�m oldu�u dü�üncesinde: “Yazma-dan di�er mektuba geçmeme karar-l�l���, okuma i�tah�n� k�sa yoldan ve-rime dönü�türebilir.” Genç Hikâyeciye Tavsiyeler sadece teorik bir kitap de-�il. Yazar her bölümde, tavsiye etti�i bilgiyi teorik olmaktan ç�kar�yor, bir paragra� a örneklendiriyor, somut-la�t�r�yor, görülmesi gereken detay-

lar� yorumlayarak okura gösteriyor. Bu da okur aç�s�ndan mesafe kat et-tiren bir pratik demek. Uygulama-lar ve okurun yazarak ilerlemesi Genç Hikâyeciye Tavsiyeler’i k�sa sürede okunup bitirilecek bir eser olman�n ötesine ta��yor. Bütün tavsiyelere uyan bir yazar aday� kitab� bitirdi�inde hikâyeci olacak m�? Bu sorunun cevab�n� Yapar yine ki-tab�nda veriyor: “Bu kitap bir anahtar-d�r. Hikâye yazarl���na davet eden bir demo program gibi yani. Unutulma-mal�, yazma yetene�ine s�n�r çizilemez. Yöntem ve teknikler –söylemeye bile gerek yok– bunlarla s�n�rl� de�il elbette. Sonsuz çe�itlilikte hikâye yolu vard�r. Bizim çabam�z, bu yollara girmeye çe-kinen genç kalemlere destek olmakt�r, �ema metinler ortaya koyarak yetenek-leri k�s�rla�t�rmak de�ildir. Ama unu-tulmamal�d�r ki taklit –ba�lang�ç için– iyi bir yoldur. Bilinçli çabalarla destek-lenirse özgünlük, ard�ndan gelecektir.” Bütün i� o anahtarla kap�y� açmak-ta. Anahtar� çeviren, gerçek dünyan�n

görüntülerinden olu�an koskoca ve renkli hikâye dünyas�na ad�m atacak. Belki bu dünyadan dev�irece�i me-tinlerle �ahit oldu�u, zihninde ya�at-t��� güzellikleri okura aktaracak. Tabii kendi seçti�i renkler, kelimeler ve ay-r�nt�larla… Hikâyecinin bizim ad�m�za yapt��� bu seçimler onu ya büyük sa-natç� yapacak ya da s�radan bir yaz�c�. “�nsan ba�kas�ndan tavsiye alarak hikâyeci olmaz. Bu do�ru. Yazmak, herkesin yaln�z ç�kaca�� bir yolculuk-tur, itekleyerek yürünmez, evet. Ama her genç yazar�n bu yolda baz� tavsiye-lere ihtiyac� vard�r.” Yazar�n bu sözleri tavsiyeleri nas�l anlamak gerekti�ini or-taya koyuyor. Okurun omzuna dosta-ne bir dokunu� gibi. Çünkü kitaptaki-ler üstten bakan, yazar aday�n� küçüm-seyen, onun umudunu k�ran ve vere-nin bu konuyu asl�nda ne kadar iyi bil-di�ini göstererek muhatab�n� ezen tav-siyeler de�il. Aksine, genç yeteneklerle birlikte yürüme, birlikte yol alma ad�m�. Öyleyse yola ç�kmak isteyenler, buyrun anahtar� çevirmeye…

Gönül Atölyesi ve Kalp Atlas� kitaplar�n�n yazar� �emsettin Yapar, Ya�mur dergisinde yay�mlad��� ‘hikâye mektuplar�’n� kitapla�t�rd�. Genç Hikâyeciye Tavsiyeler ad�yla yay�mlanan kitap, hikâye yolunu seçenlere k�lavuz niteli�inde.

Hikâyeci adaylar�na yol haritas�

GENÇ H�KÂYEC�YE TAVS�YELER, �EMSETT�N YAPAR, SÜTUN YAYINLARI, 120 SAYFA, 7,50 TL

Y

�emsettin Yapar

Page 41: Kitap Zamanı
Page 42: Kitap Zamanı

Edebiyat tarihimizin önemli �ahsiyetlerinden �emseddin Sâmi’nin 125 y�l önce Emsâl ad�y-la kaleme ald��� eser,

“Vecize-Özdeyi�” türünün seçkin ör-neklerinden. Do�u-Bat� � lozof ve � -kir adamlar�n�n hikmetli sözlerinden olu�an eserde, farkl� hayatlardan süzü-lüp gelen yakla��k üç bin vecize ve özlü söz yer al�yor. Baz� konularda yap�lan bilgilendirici aç�klamalar ile meseleye ayr� bir zenginlik kazand�ran �emsed-din Sami’nin bu klasik eseri yeniden okurla bulu�uyor.

Demokrat Parti’nin kurucu-lar�ndan Re� k Koraltan’�n hat�ralar�ndan olu�an eser, gazeteci Kamil Maman’�n gayretleriyle okura ula�-

t�. 27 May�s 1960 �htilali öncesi TBMM Ba�kan� olan Koraltan’�n k�z� Ayhan Timurta�’a yazd�rd��� notlar, yak�n tari-himizin bilinmeyen kap�lar�n� aral�yor. Y�llar önce Co�kun Ertep�nar’�n haz�r-lad��� Bir Politikac�n�n An�lar� ile benzer-likler içeren eser, Maman’�n titiz ara�t�r-malar�yla birinci elden yeni bilgiler orta-ya koymay� ba�ar�yor.

Ço�unlu�u, ‘Bar�� �çin Sa-nat Giri�imi’ adl� internet sitesinde yer alan �iirlerden olu�an �ki Dilde Bar�� �iirle-ri Antolojisi, Türkçe ve Kürt-

çe ‘karde�lik’ �iirlerinin birbirine çevrilme-siyle olu�turulmu�. Aralar�nda Ahmet Tel-li, Azad Ziya Eren, Kemal Burkay, Can Yücel, Cemal Süreya, Enver Gökçe, Faz�l Hüsnü Da�larca, Küçük �skender, Ülkü Tamer ve �eref Birsel gibi �airlerin �iirleri-nin yer ald��� bu eser ayn� umudun iki dil-de ifadesi niteli�inde…

�sviçreli yazar Rolf Dobelli’nin yakla��k iki y�l önce dünya ‘çoksatan-lar’ listelerini i�gal eden ki�isel geli�im kitab� Ha-

tas�z Dü�ünme Sanat� nihayet Türkçede. Özetle, günümüz insan�na karar verme a�amas�nda hangi kriterlere neden sa-hip olmas� gerekti�ini sal�k veren kitap, böyle yapmad��� takdirde kar��la�aca-�� olas� sonuçlar� vurgulamay� da ihmal etmiyor. Klasik ki�isel geli�im kitapla-r�ndan farkl� bir yol izleyen Dobelli’nin s�rr� biraz da burada sakl�.

Emsalsiz özdeyi�ler

Refik Koraltan’�n kaleminden

Karde� �iirler antolojisi

Dü�ün ama hatas�z olsun!

EMSÂL, �EMSEDD�N SÂM�, HAZ.: �BRAH�M ÖZTÜRKÇÜ, SEL�S K�TAPLAR, 280 SAYFA, 18 TL

DEMOKRATLAR, REF�K KORALTAN, HAZIRLAYAN: KAM�L MAMAN, T�MA�, 240 SAYFA, 14.50 TL

�K� D�LDE BARI� ���RLER�, HAZ.: MAZHAR KARA, ARYA YAY., 528 SAYFA, 22 TL

HATASIZ DÜ�ÜNME SANATI, ROLF DOBELLI, ÇEV.: ITIR ARDA, NTV YAYINLARI, 196 SAYFA, 17 TL

N�HAT DA�LI

arihçe-i Hayat’ta geçen mekân ve �ehirler, zaman içinde kendilerinin ötesinde

kar��l�klar edinmi�tir. Barla, Kastamonu ve Emirda� Lâhikalar�, bu kitaplar� olu�-turan mektuplar, mektuplar�n muhatap ve yazanlar� zaman içinde ba�ka anlam-lara kavu�mu�tur. Mesela Van ve Barla, mesela Horhor Medresesi ve Çam Da�� farkl� ça�r���mlar demektir. �ahdamar Yay�nlar�’ndan ç�kan, Ayhan I��k imzal� Üstad Bediüzzaman’�n Van Hayat� adl� ki-tab� okuyunca bu durum benim için bi-raz daha netlik kazand�. Bediüzzaman’�, ya�ad��� mekânlardan ayr� okuyama-y�z. Çocuklu�undan vefat�na kadar ta-kip edildi�inde, mekândan mekâna ge-çi�lerinde evreler ya�ad��� anla��lacakt�r. Eski ve Yeni Said hallerinde ‘mekân’ ve ‘zaman’�n tesiri vard�r mesela.

MEKÂNIN ETK�S�Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler’de �u tespitte bulunur: “Bir inanc�n, ona ba�-l� olanlar�n kaderinden ayr� tutulabile-ce�ine inanm�yorum. Bana öyle geli-yor ki, dinlerin halklar üzerindeki etki-si fazlaca abart�l�rken, tersine halklar�n dinler üzerine olan etkisi dikkate al�n-m�yor.” Bu tespit, mekân ve sosyolojiye dikkati çekiyor; mekân ve sosyolojinin kuruculu�u üzerinde dü�ünmeye… �n-san�n, do�du�u mekân ve �artlar tara-f�ndan �ekillendi�i tezi Durkheim sos-yolojisinin temeli say�l�r. Bu uzun bir tart��ma ama Mekân�n Poetikas�’nda in-san� do�du�u eve bir kez daha bakt�ran Gaston Bachelard’a selam gönderme-mek olmaz. Nihayette �bn Haldun’un dedi�ine geliyoruz, “Co�rafya kader-dir!” �nsan mekâna do�ar ve do�du-�u mekâna maruz kalarak var olur. Dahas�, insan mekândan d��ar� ç�ka-maz; mekândan mekâna gidi�leri dahi mekân içinde gerçekle�ir. Maalouf’un tespitini uyarlarsak; bir özne olarak gö-rülen insan�n mekân üzerindeki tesiri abart�l�rken, mekân�n insan üzerindeki etkisi gözden kaç�r�l�yor. Bediüzzaman’�n Van sayfas�na yo-�unla�an kitap bunu dü�ündürür-ken bir daha bu konuda yaz�lm�� ça-l��malara bakma gere�i duydum. Bediüzzaman’�n do�du�u zamana, ço-cuklu�una, Bitlis’e, oradan Mardin’e var���na, Van’a geli�ine, Tahir Pa�a’n�n kona��ndaki okumalar�na ve yapt��� tart��malara bak�nca, çok önemsedi�i Medresetü’z-Zehra’n�n nas�l bir haki-

kat içerdi�ini fark ettim. Bediüzzaman hep bir özne olarak varm�� mekânlara, vard��� yerlerde dikkat çeken biri ol-mu�. Ancak sadece a��z kesilen biri de�ildir. Yaln�zca vermemi�, alm��t�r da… Kar��la�t��� yeni durumlar�n ken-disi için ayet/i�aret oldu�unun fark�n-dad�r. Mardin bir �ey söylemi�tir ken-disine; yerelden merkeze do�ru yürü-yen biri olmu�. Van’da, ‘merkez’in çok önemli bir temsilcisinin kona��nda ül-kenin hecelemeye ba�lad��� tart��ma-lara yakalanm��. �slam insan ve toplum için referans olmaktan ç�kmaya, Frans�z Devrimi’nden kök olan yeni referanslar edinilmeye ba�lam��. Bediüzzaman bu yeni duruma eski usûllerle cevap verile-meyece�ini görmü�, �slam’�n referans-l���n� diri tutmak ad�na yeni okuma-lar yapm��t�r. Bu yüzden kald��� kona-��n kütüphanesinden ayr�lmam��, yeni dünyan�n dili olan fen bilimlerini çöz-meye çal��m��t�r. Vard��� kanaat �udur: Ak�l ve kalb ayr��mamal�, bulu�mal�-d�r. Kalbi diri tutan okumalar�n yan�n-da akl� besleyen okumalar da olmal�-d�r. Dolay�s�yla fen bilimlerine s�rt dö-nen bir din e�itimiyle daha fazla ya�a-namaz. Bu yüzden Medresetü’z-Zehra bir mecburiyettir.

BED�ÜZZAMAN VAN’DA NE YAPTI?Üstad Bediüzzaman’�n Van Hayat�, Van’daki hayat�n Bediüzzaman’a neyi ta��d���na de�il, Bediüzzaman’�n Van’da ne yapt���na dikkati çekiyor. Kitap be� bölümden olu�uyor. Birinci bölümün ba�l���: “Bediüzzaman’�n Van’a Te�ri� , Van’daki Dostlar� ve Talebeleri”. Bu bö-lümde Bediüzzaman’�n kimlerin hayat�n� etkiledi�ini, kimleri ba�ka türlü bir özne haline getirdi�ini görüyoruz. Kimlerin hikâyesini nas�l bir k�r�lmadan geçirdi�i-ni… �kinci bölümde, �ah�slar�n anlat�-m�yla Bediüzzaman’�n Van’da kald��� mekânlar tasvir ediliyor. Van Kalesi’nde, Tarihçe-i Hayat’ta bir ya�anm��l�k içinde anlat�lan ma�ara, Nur�in Camii, Erek Da�� hat�ralarla anlat�l�yor. Kitab�n üçün-cü bölümünde, Bediüzzaman’�n Van’daki hayat�n�n meyvesi olan Medresetü’z-Zehra faaliyetleri s�ralan-m��. Bediüzzaman’�n Van’da kaleme al-d��� eserler kitab�n dördüncü bölümü-nün konusu. K�z�l �’caz, Münazarat ve Muhakemat gibi Bediüzzaman’�n ilk dö-nem eserleriyle ilgili bilgiler… Kitab�n son bölümü ise Van’dan sürgüne ayr�l-m��; “Bediüzzaman niçin ve neden sür-gün edildi, nereye, nas�l gönderildi?” so-rular�n�n cevab� veriliyor bu sayfalarda.

42

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI R�SALE-� NUR

Bediüzzaman’�n Van günleriAyhan I��k, Üstad Bediüzzaman’�n Van Hayat� adl� kitab�nda, Bediüzzaman Said Nursi’nin Van günlerini anlat�yor. Üstad’�n hayat�nda mekândan mekâna de�i�en evreler dü�ünüldü�ünde, Van hayat�n� bilmek Bediüzzaman’� anlamak için büyük önem ta��yor.ÜSTAD BED�ÜZZAMAN’IN VAN HAYATI, AYHAN I�IK, �AHDAMAR YAYINLARI, 199 SAYFA, 7,90 TL

T

Page 43: Kitap Zamanı

Elaz��’da yay�mlanan edebi-yat dergisi Bizim Külliye’nin yay�n yönetmeni Naz�m Pa-yam, Ses ve Yaz’� ‘�ehrine’ it-haf ediyor. Harput sevdal�-

s� yazar�n kalemine kulak verelim: “Ben’den ba�ka hiçbir �eyi ciddiye alm�yor insan. Balko-na mahkûm çocuklar, geçkin bekârlar, bir ba-��na b�rak�lm�� ihtiyarlar, rezil yoksulluk ve yer-siz yurtsuz hain ihtiras, sinsice zevklendiriyor onu. Küçük hesaplardan dolay� huzur vericile-rini, huzur verecekleri hayat�n kör kuyusuna it-mekten çekinmiyor.” Payam, denemelerinde ya�ad��� co�rafyan�n seslerini ku�anarak ve �i-irden beslenerek okura zevkli bir sofra sunuyor.

�lk bask�s� 2004 y�l�nda ya-y�mlanan, Metin Önal Mengü�o�lu’nun verim-li eseri Vahiy ve Sanat yeni bask�s�yla okurla bir kez

daha bulu�uyor. Mengü�o�lu, kitab�nda bir yandan hayat�n�n ilk dönemlerinden bugü-ne sanat dallar�yla tan��ma sürecine öte yan-dan vahiy-sanat ili�kisi çerçevesinde sanat�n Kur’an’da nas�l tarif edildi�i meselesine yo-�unla��yor. Vahiy ve Sanat sanat, sanat fel-sefesi, sanat�n biçimleri gibi konularda ilahi vahiyden yola ç�karak getirdi�i aç�klamalarla bu konu hakk�nda önemli tespitler sunuyor.

Zaman konusundaki ga� e-timizin bu kadar artt��� bir ça�da birinin bizi uyarma-s� hiç de fena olmaz do�ru-su. Adem Turan bu uyar�-

y� olabilecek en dostane tarzda yap�yor. Za-man konusunda bir duyarl�k olu�turmak için sorular haz�rlayan Turan’�n soru�tur-mas�na kat�lan �air ve yazarlar da zaman-dan yana hayli dertli! Bu çal��ma, en az�ndan bize “Memleketin �airleri, yazarlar�, k�sacas� söz ve kalem ehli zaman konusunda ne hal-de, ne yoldad�r?” sorusunun cevab�n� veriyor.

Daha önce Balkan Sava��n-da Kad�nlar�m�z ile Yenile�-me Sürecinde Türk Kad�n� eserlerini yay�mlayan aka-demisyen �e� ka Kurnaz,

bu alandaki bo�lu�u doldurmaya devam ediyor. Osmanl� Kad�n�n Yükseli�i adl� eser, 1908 ile 1918 y�llar� aras� ya�anan II. Me�-rutiyet döneminde kad�nlar�n edebiyat ve sosyal hayattaki durumlar�n� inceliyor. Kad�nlar�n o döneme çok �ey borçlu ol-du�unu savunan çal��ma, Me�rutiyet’in Cumhuriyet’e nas�l bir deneyim ve biri-kim aktard���n� ortaya koyuyor.

Harput’ta ses ve yaz

Sanat�n ilahi kaynaklar�

�airin zamanla imtihan�

Me�rutiyet ve kad�n hareketleri

SES VE YAZ, NAZIM PAYAM, ÖTÜKEN NE�R�YAT, 160 SAYFA, 11 TL

VAH�Y VE SANAT, MET�N ÖNAL MENGÜ�O�LU, OKUR K�TAPLI�I, 360 SAYFA, 17 TL

BE� VAK�T YAZAR, ADEM TURAN, BEYAN YAYINLARI, 208 SAYFA, 11 TL

OSMANLI KADINININ YÜKSEL���, �EF�KA KURNAZ, ÖTÜKEN NE�R�YAT, 375 SAYFA, 26 TL

YUSUF GÜNDÜZ

arip bir ça�da ya��yoruz. Bir yanda sinirleri al�nm��,

� kirsiz, re� ekssiz insan-lar; di�er yanda her arzusunu çat��arak elde edece�ini dü�ünen heyecanl� kim-seler. Konu�mak bir yana, insan�n insa-na tahammülü yok. Taraftar� oldu�u ta-k�m u�runa birbirini do�rayan canavar-lar geziyor ortal�kta. Birbirimizi k�r�yor, üzüyoruz ufac�k bahanelerle. �nsan�n kalbi kald�rm�yor art�k haberlerde anla-t�lan hikâyeleri. Ne oldu bize? �dlal edilmi� bir ça��n ifsad edilmi� nesilleri bizler miyiz yoksa? �irazesini kaybetmi� bir ça�da kendi çizgimizi ara-yacak m�y�z, yoksa serseri may�nlar gibi dola�acak m�y�z as�l� kald���m�z bo�luk-ta? Zaman geçip, biz ilerledikçe ya�a-d�klar�m�z bir ilerlemenin habercisi ola-bilir mi? Böylesi olumsuz bir tablo içinde ya�ay�p karamsarl��a kap�lmak müm-kün elbette. Art�k kli�e hale gelmi�; “�n-sanl�k ölmü� karde�im!” sözü ile geçi�ti-rebilirdik bu tabloyu. Tabii “Hadi insan-l��� diriltelim!” diyen birilerinin sesini bir yerlerden duyuyor olmasayd�k. Kar-de�lik Zaman� bu müjdeli hayk�r��� geti-riyor 14 as�r öncesinden. Dünyada ya�a-yan her bir insan�n s�rf insanl�k payda-s�nda sayg� ve sevgi içerisinde ya�ayabi-lece�i müjdesini... K�rk bo�umlu desise-leri kalbimizden ç�kar�p atarak hem de. Hilal Kara ve Abdullah Kara’n�n ka-

leme ald��� Karde�lik Zaman� yaz�n�n giri�inde anlatt���m�z karanl�k tab-

lonun sona erece�inin müjdesi asl�nda. �nsanlar�n birbiri-

ni sevdi�i, inançlar�na ve farkl�l�klar�na

sayg� duy-d u -

�u güvenilir bir ça��n özlemiyle geçmi-�e dürbün tutuyor kitap. “Dünyan�n bü-tün problemlerinin halli Asr-� Saadet’te gizlidir.” dü�üncesinin de somut bir ör-ne�i oluyor ayn� zamanda. Karde�lik Za-man� nebevî çizginin, sahabe karde�li-�inin günümüze mesaj tutan bir anlat�-m�. Karde�li�in, birbirini sevmenin, hu-zur içinde ya�aman�n zor olmad���n�n ispat� olan zamanlardan günümüze bi-rer mesaj ta��yor her bir sayfa. Halledile-mez zannetti�imiz, önyarg�lar�m�zla be-zedi�imiz onca dü�manl��� silkeleyip at-mak için zihnimizden bir f�rsat sunuyor bu çal��ma. Karanl�k bir dünyan�n geç-mi�te nas�l ayd�nland���n�n izlerini sü-rüyor, bize geçmi�ten bir ders sunuyor.

ONLAR VÜCUDUN ORGANLARI G�B�D�R“Müminleri her zaman birbirine mer-hamet eder, birbirlerini sever ve birbi-rinin yard�m�na ko�ar halde görürsün. Onlar, biri rahats�z oldu�unda di�er-leri uykusuz kalarak veya ate�lenerek birbirlerinin ac�s�n� hisseden vücudun organlar� gibidirler.” hadisi ile bir re-sim çiziliyor daha giri� k�sm�nda zih-nimize. �man�m�z� sorgulatan bu ha-dis bizi hizaya çekiyor adeta. Allah Resulü’nün (s.a.v.) geçmi� ümmetler-den verdi�i örneklerle bizi ba�ka bir kalp iklimine götürüyor kitap. Hassas-la�t�r�yor, rikkat sahibi yap�yor. Sat�n ald��� arazide buldu�u alt�nlar� arsa-n�n eski sahibine götüren adam�n hali �a��rt�yor bizi. Eski sahibin de o alt�n� kabul etmemesi üzerine hâkime gidil-mesi günümüz ‘ak�ll�’ insan�n�n zavi-yesinden anla��labilir mi? Karde�lik Zaman� üç bölümden olu-�an bir kitap. �lk bölümün ad� “Karde�-lik �lkeleri”. Kitab�n önsözünden son-sözüne kadar ya�anm�� örnekler mer-keze al�nd��� için s�k�c� bir nasihate ma-

ruz kalmayacaks�n�z. Kar-

de�lik ilkeleri sevgi ile ba�l�yor. “Birbiri-ni sevenlere muhabbetim vacip oldu.”, “Allah’a imandan sonra en büyük ak�l-l�l�k insanlara duyulan sevgidir. Dün-yada iken sevgi ile dolu olan ki�ilere, cennette yüksek dereceler verilecek-tir.” hadisleri bize sevmek için hat�r� say�l�r sebepler sunuyor elbette. Kita-b�n en geni� ba�l��� olan bu bölüm ‘say-g�’ ile devam ediyor. Sözün büyüklere b�rak�lmas�, küçüklere merhamet edil-mesi, iyilik edilmesi gibi hasletlerle bu bölüm bize sadece �slami de�il insani bir ders de veriyor. Bu bölümde Asr-� Saadet’ten al�nt�lanan ya�anm��l�klar-la dünya nizam� ad�na hat�r� say�l�r bir çerçeve de kurulmu� oluyor. Ecel an�n-da bile fedakârl�k yap�p karde�ini dü-�ünen, hicret sonras�nda her �eylerini dü�ünmeden payla�an sahabenin hali tüm uzuvlar�m�z� geçerek gelip kalbi-mizin orta yerine kuruluyor. Karde�lik Zaman�’nda birinci bölüm kadar kapsaml� olmasa da iki bölüm daha yer al�yor. Kitab�n ikinci bölümün-de �slam’daki karde�lik hukukundan bahsediliyor. Can emniyeti, mal emni-yeti gibi hukuki hak ve meseleler yer al�-yor bu bölümde. Dünyan�n hangi k�s-taslarla huzura kavu�aca��n�n sistema-tik hali dökülüyor adeta önümüze. Kar-de�lik adab�n�n anlat�ld��� son bölüm-de ise karde�li�in sürdürülebilir hâale gelmesi için ilahi tedbirleri görüyoruz. “Tebrik Etmek”, “Takdir Etmek”, “Te-�ekkür Etmek” bu ba�l�klardan baz�lar�. Karde�lik Zaman� bozulan bir ça� için nebevî bir reçete denilebilir. Huzur ve sükûna muhtaç insanl���n kurtulu� vesilesi bu kitapta anlat�lanlardan ba�ka bir �ey de�il asl�nda. Basit ama ger-çek.

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI D�N

Gelin diriltelim insanl���!Hilal Kara ve Abdullah Kara’n�n kaleme ald��� Karde�lik Zaman� adl� kitap, insanlar�n birbirini sevdi�i, inançlar�na ve farkl�l�klar�na sayg� duydu�u güvenilir bir ça��n özlemi içinde geçmi�e götürüyor okuru.KARDE�L�K ZAMANI, H�LAL KARA-ABDULLAH KARA, I�IK YAYINLARI, 272 SAYFA, 11 TL

G

�LLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTU� 43

Page 44: Kitap Zamanı

MUSA GÜNER

mrah Bilge Merdivan’�n Bildi�in Gibi De�il adl� ki-tab� ra� ardaki yerini ald�.

Kitaptaki metinlere Ya�mur dergisinden a�inay�z. Ak�c� ve rahat bir dille yaz�lm�� hikâyeler bunlar. Hayat�n içinden, ya�a-yan kahramanlar� anlat�yor yazar. Her yerde görebilece�imiz dikkat çekici, ya-�ayan bireyler olarak kar��m�zda hikâye ki�ileri. �lk hikâyedeki, doktorun verdi-�i diyete bir türlü uyamayan hikâye ki�i-si, onun bu huyunu bilen mahalleli, “se-nin göbe�e güvendik dükkân açt�k” der gibi konu�an lokantac� hep tan�d�k insan-lar. Hikâye ki�ilerinin hepsi gözlemle, ha-yat�n içinden seçilmi�, üzerine mercek tu-tularak görünür hale getirilmi�… Gerçe�e uygun ama ayr�nt�lar� biraz abart�l� anla-t�m metinlere mizahi bir karakter kazan-d�r�yor, okuma zevkini art�r�yor.

H�KÂYE/ÖYKÜ AYRIMI VAR MI?�lk bak��ta üsluptaki ak�c�l�k dikkati çeki-yor. Neden böyle diye dü�ündü�ümde, kimi yazarlar taraf�ndan ‘hikâye’ ile ‘öykü’ aras�nda var oldu�u söylenen ayr�m akl�-ma geliyor. Bu ayr�mdan söz edenler ge-nelde konuyu ‘öykü’ lehine ba�lar ve bir ‘yaz�n’ eme�i verilerek olu�turulmu�, ‘an-latan de�il gösteren’ metinleri ‘öykü’ diye adland�rmay� ye�ler. Bu aç�dan bakan-lar ‘hikâye’yi daha avama uygun, daha geleneksel, ‘gösteren de�il anlatan’ ola-rak niteler. Ve söz ‘hikâye’nin ha� fsendi-�i bir imâyla sona erer. Ben gelenekselli-�in hiç de olumsuzlanacak bir �ey olma-d���n�, avaml�k diye nitelenen durumun ise okura yak�nl�k oldu�unu dü�ünüyo-

rum. Anlatmak ise her zaman bilge bir in-sandan tatl� sözler duymak benim gözüm-de. ‘A�z�ndan bal damlayan’ birini dinle-mek, anlat�c�n�n olaya katt��� yorumu his-setmek, vurgularla, tonlarla anlat�lan ya-�ant�ya ortak olmak çok güzel bir �ey. Ya-z�l� metinlerde de bir anlat�c�n�n varl���n� hissetmek okurda böyle bir duygu olu�tu-ruyor. Modern öyküde ‘postmodern’ bir unsur olarak görülen bu durum metinle-ri daha okunur k�l�yor, gerçeklik duygusu-nu güçlendiriyor. Bu anlamda Bildi�in Gibi De�il bir ‘hikâye’ kitab�. Do�rusu kitab� okuyan dostlar�mla hikâyeler hakk�nda konu�urken sadece mizah yönüne dikkat çekmelerini kitaba ve yazar�na haks�zl�k olarak görüyorum. Bazen böyle oluyor, ilk tespit ve herkes taraf�ndan telaffuz edilen bir özellik di-�er ayr�nt�lar�n önüne geçiyor. Bildi-�in Gibi De�il’de mizah var, tamam ama bu, anlat�m� renklendirmek için ba�vu-

rulan bir araç sadece. Hayat�n içinde-ki ince ayr�nt�y� yakalayan yazar, bunlar� biraz parlatarak tasvir etmi�. Gaye komik hikâyeler anlatarak okuru güldürmek ya da dil cambazl�klar�na ba�vurarak gü-lümsetmek de�il amac�. O hikâyelerini anlat�yor, anlat�m�n cazibesini art�rmak için de yer yer mizaha ba�vuruyor. Em-rah Bilge Merdivan’�n kitab�n� ‘mizah’ kelimesiyle etiketleyip okurun alg�s�n� s�-n�rlamamak gerek. Kitapta as�l, metinle-rin ‘hikâye’li�ine bakmal� öncelikle.

‘KADININ ADI’ YOKKitapta iki metin hariç, hissetti�imiz/fark etti�imiz bir anlat�c� var. Okur, anlat�c�-n�n iklimine girip gerçek insanlar aras�n-da ya�amaya ba�l�yor. “Da��n Arkas�” hikâyesine geldi�imizde ise farkl� bir ton-da konu�uyor anlat�c�. Yazar bu metin-de üslubu de�i�tiriyor. Sembollerle dolu, alegorik bir anlat�ma geçiyor. Bu bilinç-le yap�lm��, okuru uyand�rmak için bir gi-ri�imse ho� olmu� ama atlanm�� bir du-rum ise kitap bütünlü�ünü bozmas� an-lam�nda ele�tiriyi hak ediyor. Söz ele�tiri-den aç�lm��ken �unu da söylemeden ge-çemeyece�im, bu güzel kitapta ke�ke ‘ka-d�n�n ad�’ olsayd�. Hikâyelerde a��rl�kl� olarak erkek kahramanlar yer al�yor, ka-d�nlar daha çok bir erke�in ‘han�m�’ ola-rak tan�mlan�yor. Ama ���k kad�n�n üze-rindeyken, bak��� kad�n�n üzerine çevir-mi�ken art�k onun kendine ait bir varl���-n�n olmas� gerekir. Bu, metinlerin zemini-ni biraz daha sa�lamla�t�r�rd�. Bildi�in Gibi De�il’de hayatla ve bilginin iç içe oldu�u hikâyeler yazm�� Emrah Bil-ge Merdivan. Hayat bilgiyi her an yeniden do�uruyor, ço�alt�yor.

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI H�KÂYE

44

Emrah Bilge Merdivan, Bildi�in Gibi De�il adl� kitab�nda hayat�n içinden hikâye ki�ilerini anlat�yor. Yazar, üslubun çekicili�ini art�rmak için yer yer mizaha da ba�vurmu� metinlerinde.

Bu hikâyeler bildi�iniz gibi de�il

B�LD���N G�B� DE��L, EMRAH B�LGE MERD�VAN, SÜTUN YAYINLARI, 112 SAYFA, 5,90 TL

“Sadece ayna tuttum, yoksa haddim de�il 200 ki�iyi yazmak.” diyen Hüseyin Gökçe, 59 y�l-l�k hayat�nda tan�d�-

�� ünlülere dair dü�üncelerini anlat�-yor. Gazeteci-yazar Gökçe, be� ba�-l�kta toplad��� kitab�nda politika, kültür-sanat, i�, medya ve sahne dün-yas�ndan 200 isimle ilgili hat�ralar�n�, onlarla ilgili dikkat çekici anekdotlar� aktar�rken genel bir çerçevede portre-lerini de ortaya koyuyor.

Gazeteci–yazar Kemal Ar-kun, tarihe ‘1915 Olay-lar�’ olarak geçen dö-nemde Ermeni grupla-r�n yapt��� katliama ma-

ruz kalan bölgelerden toplad��� a��t-lar� bir araya getirmi�. Daha önce Os-manl� padi�ahlar�n�n hayatlar�n� birer kitapla anlatan tarihçi yazar Arkun, 1915 y�l�na dair belgeler, foto�ra� ar ve bölgeden derlenen a��tlarla döne-min ‘olaylar�n�n’ nas�l geli�ti�ine dair bir tablo ortaya koyuyor.

Me�hur Mo�ol istilas�n�n son uzant�lar�ndan say�lan Timur’un Anadolu’ya ka-dar varan yolculu�undan çok geni� bir co�rafya et-

kilendi. Halklar kadar âlim ve yazarlar da bu ‘zulümden’ nasibini ald�. Bunlardan biri olan 15. yüzy�l tarihçilerinden �bni Arab�ah, Bozk�rdan Gelen Bela adl� ese-rinden bu bozgunu anlat�yor. Kitab�n as�l ad� olan Acâibu’l-Makdûr fî Nevâib-i Ti-mur, ‘Timur’un Yol Açt��� Felaketler Ko-nusunda Kaderin Cilveleri’ olarak çevri-lebilir. Dolay�s�yla �bni Arab�ah’�n eseri öfkeyle kaleme ald���n� belirtelim.

200 ünlünün portresi

Bir mezalimin sesleri

Timur’dan kaçarken…

DEFTER�MDEK� ÜNLÜLER�N 200’Ü, HÜSEY�N GÖKÇE, HAN YAY., 400 SAYFA, 20 TL

ERMEN� MEZAL�M�NE A�ITLAR, KEMAL ARKUN, AKADEM�SYEN YAYINCILIK, 505 SAYFA

ACÂ�BU’L MAKDÛR, �BN� ARAB�AH, SELENGE YAYINCILIK, 480 SAYFA, 35 TL

Yusuf Çopur, Daha Va-kit Var’dan sonra Bir Uzak Dü�’te de insan ruhunun ç�kmazlar�n�, sönmeyen umutlar�n�, çeli�kilerini ve

b�çak yaras� gibi iz b�rakan terk edilmi�li-�i özgün bir dille, ak�c� bir üslupla yaz�yor. Babalar�n�n ölümünden sonra annelerinin de kendilerini terk etmesiyle kimsesiz ka-lan, ayr� ailelerin yan�na verilen ve gittikle-ri hiçbir yere s��amayan iki karde�… Fark-l� yerlere savrulsalar da, farkl� kaderlerle bu-lu�salar da geçmi�leri Hüseyin ile Ömer’in pe�lerini hiç b�rakmaz. Yoksulluk ve yaln�z-l�k, hayatlar�n�n ayr�lmaz bir parças� olur.

Annesiz bir dü�B�R UZAK DÜ�, YUSUF ÇOPUR, KIRMIZI KED� YAYINLARI, 160 SAYFA, 12 TL

E

Emrah Bilge Merdivan

Türkçede, bir asra ya-k�n zamand�r, yeni mef-humlar için kelime tü-retmekten ziyade, bir-tak�m ideolojik saikler-

le giri�ilen tas� ye gayretleri söz ko-nusu. Bu yüzden de belirli aral�klar-la onlar�n yerine yeni kelimeler orta-ya at�l�yor. �. Alparslan Yasa, Türkçe-nin Ist�lah Meselesi adl� kitab�nda bir nevi ‘fetret devri’ ya�ayan Türkçenin, özellikle bir asra yakla�an de�i�im ve dönü�üm sürecine dair dikkatli bir de�erlendirme ortaya koyuyor.

Y�llarca Yap� Kredi Ya-y�nlar�’nda yöneticilik ya-pan Selçuk Altun, yakla-��k on y�ld�r roman ve de-nemeleriyle de edebiyat

dünyas�n�n içinde yer almaya devam edi-yor. Altun’un, ilki 2006’da ba�layan “Ki-tap �çin” deneme serisinin üçüncüsün-de de edebiyat ile güzel sanatlar için bol miktarda aforizma, al�nt� ve k�sa notlar-dan mürekkep maddeler yer al�yor. Bu üçüncü kitap, Altun’un Cumhuriyet kitap eki için sekiz y�ld�r kaleme ald��� üçüncü bin maddeden olu�uyor.

�ark�lar bazen gerçe-�i söyler, t�pk� “Sen mev-simler gibisin, de�i�irsin sevgilim”de oldu�u gibi. Erol Erdo�an, mevsimle-

rin ‘insan’ zaman�nda gezdiriyor kalemi-ni. �nsan�n f�trat üzerine yarat�l��� dünya-n�n farkl�l�klar üzerine kuruldu�u anlam�-na gelir. Onun için insan mevsimler gibi rengârenk tir. Yer yer denemenin ustalar�-na göz k�rpan �nsan Mevsimi’ndeki “Güz”, “K��”, “Bahar”, “Yaz”, “Çocuk”, “Kedi”, “Oruç”, “�stanbul”, “�nsan” ba�l�kl� do-kuz bölümde k�rk dört yaz� yer al�yor.

Türkçenin ideolojik sapmalar�Kitap için maddelerMevsimlerden insanTÜRKÇEN�N ISTILAH MESELES�, �. ALPARSLAN YASA, KURTUBA YAYINLARI, 524 SAYFA, 25 TL

K�TAP �Ç�N 3, SELÇUK ALTUN, SEL YAYINCILIK, 292 SAYFA, 20 TL

�NSAN MEVS�M�, EROL ERDO�AN, �Z YAYINCILIK, 172 SAYFA, 12 TL

Page 45: Kitap Zamanı

S�fatlar�ndan biri de ‘Server-i Enbiya’ olan Pey-gamber Efendimiz’i (s.a.v.) en güzel anlatan ayetlerden biri de “Andolsun, size içi-

nizden öyle bir peygamber gelmi�tir ki, si-zin s�k�nt�ya u�raman�z ona çok a��r, çok zor gelir. O size çok dü�kün, müminlere pek �efkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)Efendimiz’in (s.a.v.) hayat�nda sadelik ve ümmetine duydu�u merhamet, her an�nda, sosyal hayat�n içinde bir pusula vazifesi gö-rür aray��ta olanlar için... Ahmet Gökdemir, ‘�çimizden bir Peygamber’in ya�ad��� haya-t�, tav�rlar�, sözleri, ahlâk� aktar�yor.

Ara�t�rma hayat�n�n önem-li bir bölümünü �bnü’l Arabî ve eserlerine adayan Doç. Dr. Ekrem Demirli okuma-lar�na devam ediyor. Ba�ta

Fususu’l-Hikem ve Fütuhat-� Mekkiyye olmak üzere Ekberî gelene�in sistemle�tirilmesinde rol oynayan mutasavv�� ar�n eserlerini tercü-me eden ve bu sebeple Türkiye’de �bnü’l- Arabi dendi�inde akla gelen ilk isimlerden olan Demirli’nin eserinde �eyhü’l-Ekber’in nazariyesinin temel unsurlar�n� te�kil eden varl�k, bilgi ve insan görü�leri hakk�nda ka-leme ald��� makaleler yer al�yor.

Varolu�un Tan�klar�’nda duyarl�klar�, medeniyeti-mizin her alandaki aç�l�m� olan dünya görü�ü ile bulu-�an baz� �air, yazar ve su� -

lerin eserleri ile ilgili, ba�ta Hece dergisi ol-mak üzere çe�itli edebiyat dergilerinde ya-y�mlanan ve bildiri olarak sunulan yaz�-lar yer al�yor. Bu yaz�lar�, söz konusu �air ve yazarlar�n hakikat alg�lar�, varl�k tasav-vurlar� ve ya�ad�klar� tecrübelere ili�kin ilk elden yorumlar� üzerine geli�tirilmi� ikin-ci bir yorum olarak okumak da mümkün.

Her bir hikâyesiyle ba�-ka dünyalar sunan Gence-li Nizami’nin hiç eskimeyen eseri Yedi Sûret / Heft Pey-ker, bir kez daha okur kar-

��s�na ç�k�yor. Eseri, Farsça asl�ndan Meh-med Emin Yümni çevirmi�. Yarad�l���n tüm zenginli�ini ve maharetini ebedile�tirmek isteyen Nizami, insan hallerinin en yücesi olan a�ktan ba�layarak, insan davran��lar�-na kendi rengini veren iyi niyete kadar bü-tün bir hayat�n zenginli�ini, insan�n en gü-zel hali olan ebedi duyarl���ndan hiçbir �ey yitirmeden hikâyeler anlat�yor.

�çinizden bir peygamber…

�bnü’l Arabî’nin dünyas�

Sufilerin izinden

Yedi pencere yedi suret

�Ç�M�ZDEN B�R PEYGAMBER, AHMET GÖKDEM�R, NES� YAYINLARI, 256 SAYFA, 12 TL

�BNܒL ARABΠMETAF�Z���, EKREM DEM�RL�, SUF� K�TAP, 424 SAYFA, 23.50 TL

VAROLU�UN TANIKLARI, TURAN KOÇ, HECE YAYINLARI, 334 SAYFA, 20 TL

YED� SÛRET, GENCEL� N�ZAM�, ÇEV.: MEHMED EM�N YÜMN�, BÜYÜYEN AY YAYINLARI, 584 SAYFA, 28 TL

AHMET ÇAKIR

ig TV yorumcusu, Be�ik-ta� ve Fenerbahçe’de oy-

nam�� eski milli futbolcu Tümer Metin’in Metin Olmak adl� öz-ya�amöyküsü, insan� beklentileri ko-nusunda yan�ltmayan türden bir kitap. Yani Tümer Metin’i futbolculu�u döne-minden tan�yorsan�z onun böyle bir ki-tap yazaca��n� da tahmin edebilirsiniz. Kitab�n ola�and���, �a��rt�c�, çok etkile-yici � lan gibi biraz abart�l� ifadelerle an-lat�labilecek bir yan� yok. Bugüne kadar ya�ad�klar�n� sade bir dille aktarm�� Tü-mer Metin. Bunlar�n bir bölümünü spor dünyas�n� izleyen ki�iler gibi bizler de biliyoruz. Elbette ki bilmediklerimiz de var, onlar� da kitaptan ö�reniyoruz.

YOLUN BA�INDA FUTBOLU BIRAKMAYI DÜ�ÜNMÜ�Zonguldak do�umlu olan Tümer Metin bu kentin tak�m�nda futbola ba�l�yor. Ya-k�n ilçelerde pi�ip geri döndükten sonra transfer önerileri geliyor ve o sezon bu-günkü ad�yla Süper Lig’de oynayacak olan Vanspor’a transferi i�i son dakikada yat�yor! Bu durum Tümer Metin’de cid-di bir y�k�ma yol aç�yor, Alanya’da tatil-de bulunan ailesinin yan�na giderken ka-fas�nda futbolu b�rakmak bile var. Ney-se ki sezonun ba�lamas�ndan sadece bir-kaç maç sonra Samsunsporlu oluyor ve Tümer’i “Metin” olduracak süreç i�liyor; ad�n� daha s�k duymaya ba�l�yoruz. O ya�larda da yetene�ini göster-mi� olmas�na kar��n Tümer’in genç mil-li tak�mlarda hiç yer alamay��� geçmi�-te futbolumuzun nas�l bir ‘sald�m çay�ra, mevlam kay�ra’ anlay���yla yönetildi�ini ortaya koyuyor. Ho� bugün de duru-mun çok farkl� oldu�u söylenemez ama hiç de�ilse yetenekli futbolcular� bulup ç�karacak mekanizmalar�n daha iyi i�-ledi�ini kabul edebiliriz. Ziyan olup gi-denler için yapacak bir �ey yok!

AYKIRI OLMA, ORTALAMA OL!Sonraki y�llarda onu ba�ar�l� futbolunun yan�nda ayk�r� ki�ili�iyle de tan�d�k. As-l�na bakarsan�z ayk�r�l�k denilebilecek bir �ey yapt��� da söylenemezdi ama kendi-ne göre bir hiyerar�isi olan futbol dünya-s�nda de�i�ik duru�u dikkati çekiyordu. Allah’tan ba�ka kimseye hesap verme-yece�i yolundaki hayat felsefesini koluna dövme olarak i�letmesi pek al��k�n oldu-

�umuz bir durum de�ildi. Futbolun için-deki baz� kesimler bunu kendilerine kar-�� bir meydan okuma olarak görüp Tü-mer Metin’i ‘cezaland�rma’ derdine dü�-tüler. Bu, bir bak�ma Tümer Metin’in dur-duk yerde ba��na i� açmas� anlam�na da gelebilirdi. Nitekim onun çocukluk ido-lü olan ve posterini odas�na ast��� Metin Tekin, böyle ayk�r� gitmemesi, ortalama biri olmas� yolunda uyar�da bulunur. Me-tin Tekin de benzer s�k�nt�lar ya�am�� ve böyle bir senteze varm��t�r. Elbette ki ki�i-likli davranmaktan vazgeçmek söz konu-su de�ildir ama yok yere hedef olmama ak�ll�l���n� da göstermek gerekir. Be�ikta�’�n çubuklu formas�n� giy-mek de Tümer Metin’in en büyük ha-yallerinden biridir. Bunu gerçekle�ti-rir ama günün birinde ayr�lmak zorun-da kal�r. Fenerbahçe’ye geçi�inin ba�-ka bir yerde anlat�lmam�� ilginç öyküsü var kitapta... Milli Tak�m serüveni, Fatih Terim’le aras�ndaki güçlü ba��n olu�ma-s�, askerlik sorunu nedeniyle yurtd���nda oynama durumu, Yunanistan’da önce Larissa’da, son olarak da Kerkyra’da yer al��� ve nokta... Sakatl�klardan do�an s�-k�nt�lar, gurbet yaln�zl��� ve orada edini-len dostlar, Aziz Y�ld�r�m’�n her i�e na-s�l kar��t���n�n öyküsü gibi çok renkli an�lar... Üstelik Tümer Metin’in bunlar� çok vakit geçirmeden yazm�� olmas� da önemli. Çünkü bizde böyle bir gelenek yok. Örne�in, Hakan �ükür’le ilgili bile

do�ru dürüst bir kitap yaz�lmad� henüz. Tümer Metin’in kitab�nda �a��rt�-c� birtak�m eksikler ve aksakl�klar da yok de�il. Önsözü yazan �brahim Alt�nsay’�n da belirtti�i gibi, 2005’teki �sviçre maç�n-da olup bitenler bu kadarla geçi�tirilme-meliydi. Bu bölüm kitapta 1 sayfa bile de�il, oysa en az 10 sayfal�k, hatta ba�-l� ba��na bir kitap yaz�lacak olayd�r o... Bu gönüllü �skan�n nedenini anlamak zor de�il ama Tümer Metin’in atlad��� ba�-ka �eyler de var. Örne�in, 2008 Avru-pa �ampiyonas� elemelerinde Atina’da Yunanistan’� 4-1 yenmi�tik. 25 Mart 2007’deki bu maçta Tümer Metin tak�-m�m�z�n üçüncü golünü atm��t� ki sadece o gol bile uzun uzun anlat�labilecek nite-likteydi. Kitapta o maçla ilgili tek kelime bile yok! �nanmak mümkün de�il. Öyle san�yorum ki, Tümer Metin de bu sat�r-lar� okuduktan sonra ‘nas�l atlam���m!’ diye �a��racakt�r, derecesini bilemem!

YAZARLIK BA�KA B�R ��!2008 Avrupa �ampiyonas�’nda Çek Cumhuriyeti’ni 2-0 geriden gelip 3-2 yendi�imiz maç� anlat�rken de Nihat Kahveci’ye galibiyet golünü att�r�p nokta-y� koyuyor Tümer Metin. Oysa maç�n son dakikalar�nda kalecimiz Volkan Demirel oyundan at�lm�� ve Tuncay �anl� kaleye geçmek zorunda kalm��t�. Gerçek yazar-lar as�l anlat�lmas� gereken noktan�n bu oldu�unu bilirler. Tümer Metin’in de ki-tap için bir yazardan yard�m almas� çok daha iyi olurdu. Nitekim önsözde �bra-him Alt�nsay’�n övdü�ü ve gerçekten de muhte�em bir kitap olan Kaptan’da Mar-cel Desailly bunu yapm��t�r. Bunun uta-n�lacak ya da kaç�n�lacak bir yan� yok, öy-lesi daha iyi oluyor. Ayr�ca kitab�n editör-lük çal��mas� da zay�f… Bir de kitapta kullan�lan foto�ra� arla ilgili sorun var. Büyük bir bölümü son derece gereksiz, daha önce gazetelerde defalarca gördü�ümüz türden foto�ra� ar bunlar. Üstelik bask�s� da kötü. Kitaba hiçbir �ey katm�yor. 64, 65, 66. sayfalarda BJK-FB maçlar�ndan üç foto�raf var; üçü de anlams�z, anlat�ms�z. Buna kar��l�k as�l merak edilen Yunanistan serüveniyle ilgili sadece bir tek foto�raf bulunuyor ki-tapta. Daha dengeli bir da��l�mla i�levsel nitelikteki foto�ra� ar kullan�lmal�yd�. Ki-tap bu aç�lardan biraz aceleye gelmi� gibi. Mutlaka yeni bask�lar� olacakt�r. Bu ar�zalar giderilirse ortaya daha s�k� bir ça-l��ma ç�kar ve kal�c� olur.

45

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SPOR

Tümer Metin olmak zorTümer Metin’in kendi ya�amöyküsünü anlatt��� Metin Olmak adl� kitapta önemli bilgiler, ho� anekdotlar, ilginç an�lar var. Ancak �a��rt�c� baz� �skalar�n yan�nda, kitapta yay�nc�l�k aç�s�ndan gözden geçirilmesi gereken noktalar bulunuyor. MET�N OLMAK, TÜMER MET�N, DO�AN K�TAP, 192 SAYFA, 15 TL

LFO

TO�R

AF: Z

AMAN

, KÜ

R�AT

BAY

HAN

Tümer Metin

Page 46: Kitap Zamanı

ziz muhiblerim, bundan nice sene-

ler evvel kaleme alm�� oldu�um bir

mekaale-i dürr ü güherimde �iir mevzuuna da dokanarak zamâne �airlerinin âsâr�ndan pek hazet-medi�imi, âcilen �iir ihtiyâc�m zuhur etti�inde esasen divân �air-lerini tercihi mutad edinmekli�im mâlum olmakla beraber, o esnada bir �iir mecmûas�na eri�mek imkân�m yo� ise iki dakkada güzelce oturup bizzat kendi �ah-s�m olarak bir gazel m�ktaar�nca te�e’ür eyledikten bade âsâr-� nefîsemi bizzat in�âd ile ihtiyâc� defeyleyip bilahire imhâ etti�imi tahrir buyurmu� idim idi. Ne �iirler idi onlar ah efendim; nazar de�mesin deyu kâffesini imha etmeseydim, imdi ortal�k �air mukallidleri ile dolar m� idi aceba?

“KÖTÜ ���RLER ANTOLOJ�S�”�mdi, bir vak�ttan beridir sütun ve him kom�um mevkiindeki �rfan Külyutmaz Beyefendi’nin en birin-ci (primus inter pares) muhibbi vaziyetindeki bir muharrir-�airimizin, “Kötü �iirler Antolojisi” nâm�yla bir k�t’a mekaale dercetti-�ini eyi haber alan menbâlardan istifsar etdim. Deyor ki muhassa-lan: “Efendim neyçün bir berbat �iirler güldestesi mevcut de�ildir; mevcut de�ildir çünkü böyle bir güldeste tertîb etmek cesaret ister. Esasen bu kudsî vaziyfeyi bizzat kendim yapar idim fekat bu vakta de�in kâfi m�ktarda dü�man pey-dahlad���m cihetle art�k böyle teh-likeli mevzu’larla o�ra�mama fik-rindeyim.” Bak�n�z muhterem dâvâ ve silâh arkada�lar�m benim; hakiy-kat vakt-� merhûnu gelicek nas�l da �ems gibi tecellî edeyor! �rfan Bey’in kazatac� muhibbi yerden gö�e hakl�d�r zirâ ortal�k berbad �airden ve anlar�n birbirinden berbad e�’ar�ndan geçilmeyor. Netekim bizzat kendisi dahi bu gibi kötü �iirlerden birkaç

manzûme nümûne göstermi� bulunayor; bâhusus bu nümûnelerden biri hakk�nda bir te�ehhüd m�kdaar� tereddüd geçirmedim disem yalan olur. Demi� ki �air, “Lamba, ç�ra, mum/ Hepsine son/ Nur içinde yat/ Edison” Filhakiyka mânâs�z gibi duruyor ise de �iirin mecazlar� fevkalâde derin ve mânidard�r ve necîb milletimiz takriyben bir as�rdan beridir “Edison cennete girer mi; girerse hangi kö�kte otu-rur” veya “Edison’un cennete duhûlü ile bizden birinin yeri daral�r m�?” yollu feylesofâne mülâhazalar yörütüb durmakta-d�r. ��te mezkûr m�srâlar, bu mes’ele-i azîmi ihtivâ eden arîz ü amîk bir ifadeyi muhtevî buluna-yor ki Helmi Bey’in, bu güzelim esere neyçün burun k�v�rd���n� bilemedim idi.

KÂ�IDA YAZIKTIRBöyle bir güldeste tertîb etmek mü�kül de�ildir efendiler; son k�rk senede ne�rolunan �iir kitap-lar�ndan nisbeten eli-yüzü düz-gün olanlar�n� c�mb�zla ay�klad�k-tan bâde kalan bakiyyeyi cümle-ten bu güldesteye idhal etmek pek basittir ve edebiyat�m�za da böyük bir hizmet olacakt�r lâkin bu kadar kötü �iiri istiâb etmek içün üç-be� yüz cildlik ansiklope-di kutrunda ne�riyatta bulunmak iktizâ eder ki kâ��da yaz�kt�r, mat-baa makinelerine yaz�kt�r ve dahi mürekkebe yaz�kt�r. Öyle ise, �u fukara milletin çolu�unu-çocu�unu, yetimini-garibân�n� �iire te�vik etmekten derhal vazgeçiniz efendiler. Madem ki eyi �iir yaz�lamayor veya –kendim deyhu söylemeyo-rum- Recai Güllapdan Beyefendi’nin âsâr-� nefîsesi �iir vâdisinde hât�ra gelmeyor, öyle ise gençleri �iirden nefret ettirmek içün kötü �iirleri tâlim ettirmek yolu tercih olunsa gerekdir. Netiyce itibariyle bu gibi ak�l-lar, benden �u millete bir nevî tuhfe olsundur vesselâm.

46

3 HAZ�RAN 2013 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI USTA GÖZÜYLE

aan�mdam muazzez

karilerim, ipti-dada Allah’�n

selam� üzerinizde olsun, deyerekden lak�rd�-

ma ba�layorum. Efendim, muhterem ba�vekili-miz Receb Tayyib Beyefendi’nin, fi tarihinde mer’î olub da bilâhire zannedeyorum mer’iyyetden kal-d�r�lan “Men’-i Müskirat Kanunu”nu tekraren ihyâ etmek maksadiylen bir kanun �sdar�na karar vermi� oldu�unu, yakinle-rimden istimâ etmi� bulunayo-rum. Evvelemirde hemen arz edeyim ki, bu mühim bir mes’eledir ve muhterem ba�veki-limizin bu mevzudaki karar�nda fevkalhâd isâbet vard�r. Baz� cühelâ ve süfelâ, idâme-i hayat bâb�nda mai�etini te’min edeme-yib de millî me�rubat�m�z oldu�u betahsis ve bilhassa muhterem ba�vekilimiz taraf�ndan tebli� ve ilân edilen ayran yerine rak�, �arab, vodka, bira gibi müskirata müracaat ederekden teselli bul-maya çal��makdad�r. Reca edeyo-rum, müteselli olman�n yolu bu mudur? Muhalefet yapman�n âdab ve usulü, sokaklarda alâ-mele’innas, k�yak kafa ile memle-ket idaresi hakk�nda, affedersiniz, zart zurt ahkâm kesmek midir? Edeb yahû!

“�ÂR�BÜ’L LEYL � VE’N NEHÂRIM BEN”Hay�r ve binlerce def’a hay�r! Lâkin bir mevzu var ki, bendenizi zihnen fevkalhâd me�gul edeyor. Muhterem ba�vekilimiz, Arabça bir terkib olan “�âribü’l leyl i ve’n nehâr” taâbirini kullanm��d�r ki, bu elyevm “gece gündüz kafay� çeken” mânâs�ndad�r. Muazzez karda��m Hilmi Bey’den evvel ‘�air-i âzâm’ s�fat�na lây�k görülen Abdülhak Hâmid Beyefendi’nin, bu taâbirin geçti�i harikulâde bir beyti vard�r: �âribü’l leyl i ve’n nehâr�m benKarlar alt�nda nevbahar�m ben

Efendim, Hâmid Beyefendi, zannedeyorum 1890’l� tarihlerde, Londra Sefareti’nde müste�ar iken ak�amlar� mesai hitâm�nda, o senelerde genç bir sefaret kâtibi olan Esad Cemal ile [bilahire “Paker” soyad�n� alm��d�r] pub’lara, gece kulüblerine, �indiki gençlerin taâbiriylen ‘âlemlere akarlar’ veya ‘tak�l�rlar’ imi�! Bendeniz bunu Esad Cemal Paker Beyefendi’nin K�rk Y�ll�k Hariciye Hat�ralar�m serlevhas� ile ne�retdi-�i ve fevkâlhad müstefid olarakdan k�raat etdi�im kitab�ndan ö�ren-mi� bulunayorum. ‘�âir-i âzam’ Abdülhak Hâmid Beyefendi, o senelerde, muhteme-len elli ya�lar�nda olmak itibariyle saçlar� a�arm�� olmak icâb edeyor. “Karlar alt�nda” lak�rd�s� saçlar�n�n beyazl���na telmihde bulunayor olsa gerekdir. “Karlar alt�nda nevbahar”dan maksad ise �übhe-siz, “Siz benim saçlar�m�n a�ard�-��na bakmay�n�z. Ben bir ilkbahar kadar tazeyim.” olmak iktizâ ede-yor. Hâmid burada hakiki bir �âir-i âzam’a yak��an poetique zarafet göstererekden kendisi ile k�� ve bahar aras�nda bir metaphorique münasebet kurayor!

BA�VEK�L�M�Z BUNA NE DEYECEK?Pek eyi de, �indi ne olacak? Kendisini, muhterem ba�vekilimizin ifadesiyle “�âribü’l leyl i ve’n nehâr” ilân eden Abdülhak Hâmid Beyefendi hakk�nda nas�l bir mua-mele yapaca��z? �stimâ etdi�ime göre, ta�ra devlet üniversitelerinden birinde Hâmid’e fahrî doktora veri-lecek imi�! Karabük Üniversitesi Sultan Abdülhamid Han hazretleri-ne fahrî doktora tevcih etdi ya, dedi�im gibi, bir ba�ka üniversite niçin Hâmid’e doktora vermesin? Vermesine versin de, muhterem ba�vekilimiz buna ne deyecek? Efendim, bu ay da bu kadar. Telâk�y gelecek aya in�allah. O vakde kadar, zât�n�za ho�ca bak�-n�z, Rabbime emânet olunuz muazzez kaarilerim. Au Revoir, canlar�m benim…

Bak�n�z muhterem dâvâ ve silâh arkada�lar�m benim; hakiykat vakt-� merhûnu gelicek nas�l da �ems gibi tecellî edeyor! �rfan Bey’in kazatac� muhibbi yerden gö�e hakl�d�r zirâ ortal�k berbad �airden ve anlar�n birbirinden berbad e�’ar�ndan geçilmeyor.

Kendisini, ba�vekilimizin ifadesiyle “�âribü’l leyl i ve’n nehâr” ilân eden Abdülhak Hâmid Beyefendi hakk�nda nas�l bir muamele yapaca��z? �stimâ etdi�ime göre, ta�ra devlet üniversitelerinden bir-inde Hâmid’e fahrî doktora verilecek imi�!

‘�âribü’l leyl i ve’n nehâr’ ve �air-i âzâm Abdülhak Hâmid Beyefendi’ye dair

Edison cennete girerse kim d��arda kalacak?

C ARE CAÝ

GÜL LAP DAN�RFAN

KÜLYUTMAZ

Page 47: Kitap Zamanı
Page 48: Kitap Zamanı