32
s.16 Politik gençlik hareketi geleneği - H. Fırat Ezidiler: 72 fermana direnen halk! s.20 Kızıl Bayrak ISSN 1300-3585 Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 33 • 15 Ağustos 2014 • 1 TL IŞİD kapitalist emperyalizmin görünümlerinden biri olurken, kapitalist emperyalizm de, IŞİD şahsında nasıl da barbarlaşğını gösteriyor. Dolayısıyla bölge halkları, IŞİD barbarlığına karşı mücadele ederken, bu belayı bölgeye musallat eden emperyalizmi de hedef almalılar. ABD IŞİD’e savaş mı ilan e? Emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadeleye! s.2 Mamak’ta direnişin bir mevzisi olan Mamak Kültür Sanat Fesvali 11. yılında. Her yıl ilmek ilmek örgütlenen Kültür Sanat Fesvali, bu yıl da işçi, emekçi ve gençlerin sesi soluğu olmak için çalışmalarına başladı. 11. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz! Alnımızda kömür karası, dilimizde direniş ezgisi... s.26 Metal TİS süreci ve öncü metal işçilerinin görevleri! s.12

Kızıl Bayrak 2014-33

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014-33 / 15 Ağustos 2014

Citation preview

Page 1: Kızıl Bayrak 2014-33

s.16Politik gençlik hareketi geleneği - H. Fırat Ezidiler: 72 fermana direnen halk! s.20

Kızıl BayrakISSN

130

0-35

85

Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 33 • 15 Ağustos 2014 • 1 TL

IŞİD kapitalist emperyalizmin görünümlerinden biri olurken, kapitalist emperyalizm de, IŞİD şahsında nasıl da barbarlaştığını gösteriyor. Dolayısıyla bölge halkları, IŞİD barbarlığına karşı mücadele ederken, bu belayı bölgeye musallat eden emperyalizmi de hedef almalılar.

ABD IŞİD’e savaş mı ilan etti?

Emperyalizme vegericiliğe karşı

mücadeleye!

s.2

Mamak’ta direnişin bir mevzisi olan Mamak Kültür Sanat Festivali 11. yılında. Her yıl ilmek ilmek örgütlenen Kültür Sanat Festivali, bu yıl da işçi, emekçi ve gençlerin sesi soluğu olmak için çalışmalarına başladı.

11. Mamak Kültür-SanatFestivali’nde buluşuyoruz!

Alnımızda kömür karası,dilimizde direniş ezgisi...

s.26

Metal TİS süreci veöncü metal işçilerinin görevleri! s.12

Page 2: Kızıl Bayrak 2014-33

ABD uçaklarının geçen günlerde IŞİD mevzilerinebomba atması, öyle bir şekilde yansıtıldı ki, sankiBarack Obama dört yıldır beslediği bu vahşi çeteleresavaş ilan etmiş. Oysa Obama yönetimi ne IŞİD’e karşıne de onunla savaşmak niyetinde. Örneğin IŞİDçeteleri Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u istilaettiğinde, Obama da onun emperyalist yönetimi deolaya tepkisiz kaldılar. Ortaçağ’ı hortlatmak isteyenvahşi çetelerin başlattığı saldırı, ABD tarafından“olağan” bir gelişme kabul edildi.

2003’teki emperyalist işgalden beri Irak’ın havasahasını kontrol eden ABD, IŞİD çetelerininhareketlerini uydularla izlemesine rağmen, Bağdat’takihükümete bilgi vermekten uzak durdu. Musul istilaedildiğinde ise, Obama, ABD’nin Irak’ta yeni bir savaşagirişmeyeceğini ilan ederek, IŞİD’e yeşil ışık yaktı.Obama yönetiminin sergilediği tutum, emperyalistAmerikan rejimi ile bu vahşi çetelerin anlaşmayavardığı kanısını iyice güçlendirdi.

Emperyalistler etnik temizliğe karşı mı?

El Kaide uzantıları olan IŞİD, El Nusra ve türevleri,kontrol altına aldıkları her bölgede, etnik, dinsel veyamezhepsel aidiyetlerinden dolayı insanlarıkatletti/katlediyor. Aleviler, Hıristiyanlar, Şiiler ve diğerküçük azınlıklar, 2011’den beri bu vahşete maruzkalıyorlar. Suriye’de başlayan, oradan Irak’a taşınan buvahşi icraatları yapanlar bölgede Türkiye, SuudiArabistan, Katar üçlüsü tarafından desteklenirken, ABDile diğer batılı emperyalistler de, bu çetelerinfinansmanı, silahlandırılması, eğitilmesi ve lojistikdestek sağlanmasına katkıda bulundular/bulunuyorlar.

Suriye’de etnik temizlik yaparken IŞİD ve ElNusra’yı, ilk dönemde “özgürlük savaşçısı” ilan ettiler.Ancak vahşi katliamlar bizzat failler tarafındanyayınlanınca, bu çeteleri “terör örgütü” ilan ettiler. Bubiçimsel isimlendirmeden öte birey değildi. Zira 80ülkeden devşirilen bu katil sürüleri, halen aynı güçlertarafından destekleniyor.

Musul istilası sonrasında Irak’ta da yaygınlaşanetnik temizlik, emperyalist güçlerden kayda değer birtepki görmedi. Ele geçirdikleri bölgelerde Ortaçağbarbarlığı anlamına gelen şeriatı uygulamaya başlayanIŞİD, kısa sürede binlerce kişiyi katletti, yüz binlercekişiyi de yerinden yurdundan etti. Şiiler, Ezidiler,Hıristiyanlar, Türkmenler ve diğer azınlıklar etniktemizliğe uğratıldılar bu çeteler tarafından.

Hal böyleyken kılını kıpırdatmayan emperyalistlerinazınlıkları korumaktan söz etmeleri, iğrenç birriyakarlıktan, kıyıma uğrayan halklarla alay etmektenbaşka bir anlam taşımıyor. İslamcı katilleri Suriye’yetaşıyan, onları finanse eden, eğiten/donatan,silahlandıran güçler, en az IŞİD kadar etnik temizliktensorumludurlar.

Ezidiler emperyalistlerin umurunda mı?

Barzani’ye bağlı peşmergelerin mevzilerini

korkakça terk edip kaçması üzerine Ezidiler’in yaşadığıbölgeleri istila eden IŞİD çeteleri, vahşeti doruknoktasına ulaştırdılar. Ezidileri toplu kıyıma maruzbırakan, kadınları satan, çocukları ve gençleri diri diritoprağa gömen, toplu katliamlar gerçekleştiren buvahşi çeteler ve onların destekçileri, emperyalistlertarafından herhangi bir yaptırımla karşı karşıyakalmadılar.

Emperyalist Obama yönetimi, IŞİD’in namlularıGüney Kürdistan’a çevirmesi ve başkent Erbil’i istilaedeceği tehdidini savurmasından sonra harekete geçti.ABD uçaklarının IŞİD mevzilerini bombalaması buesnada gerçekleşti. Yani Obama yönetimi ne azınlıklarıkorumak ne Ezidileri kurtarmak için harekete geçti.Erbil’deki Amerikancı Barzani yönetiminin tehditedilmesi, ABD’nin harekete geçme sebebi oldu.

IŞİD mevzilerini bombalayan Obama yönetimi,birden azınlıkların korunması ve insani yardımsöylemine sarıldı. Namlular Erbil’e çevrilene kadarkılını kıpırdatmayanlar, soykırıma uğratılan azınlıklarıbirden hatırlayıverdiler. Bir kez daha görüldü ki, GüneyKürdistan’a 130 asker gönderen Obama için, Amerikanemperyalizminin rezil çıkarlarından başka hiçbir şeyinönemi yoktur.

IŞİD-ABD ortaklığı bozuldu mu?

Irak’ta yeniden savaşa girişmeyeceğini tekrarlayıpduran Obama, bu söylemle IŞİD şeflerine de mesajveriyordu. Bu da ABD ile IŞİD arasında doğrudan veyaişbirlikçiler aracılığıyla kotarılan bir anlaşma olduğunaişaret ediyor. Görünen o ki, Obama yönetimi IŞİD’innamluları Güney Kürdistan’a çevirmesinibeklemiyordu. Rovaja’daki Kürt halkına saldıran IŞİD’een büyük destek ABD uşağı AKP iktidarı ve Körfezşeyhleri tarafından sağlanıyordu. Yani Obamayönetiminin onayına dayalıydı.

IŞİD saldırganlığı geniş bir alana yayılmışken, savaşakatılmayacağını vaaz eden Washington’daki savaşbaronlarının Erbil tehdit edilince sürece dahil olmaları,Obama yönetiminin beklemediği bir gelişmeyle karşıkarşıya kaldığını gözler önüne serdi. Belli ki, IŞİD’inGüney Kürdistan’a saldırması, anlaşmaya dahil değildi.

Bu da, belli bir güce ulaşan IŞİD’in anlaşmayı ihlal ettiğiiçin Obama’nın hışmına uğradığına işaret ediyor.

Erbil’e doğru ilerleyen IŞİD güçlerinin mevzilerinibombalayan Obama yönetimi, halen savaşa dahilolmayacağını söylüyor. Yani IŞİD çeteleri GüneyKürdistan’a saldırmaktan vazgeçerse, ABD için yine birsorun yok. ABD’nin bu sınırlardaki müdahalesi, IŞİD’depropaganda malzemesi sağlamaya da müsaittir.

Son olaylarla ABD-IŞİD ilişkileri kısmen zedelensede, ortaklığın bozulduğu, Obama yönetiminin IŞİD’esavaş ilan ettiği değerlendirmeleri temeldenyoksundur. IŞİD hem Suriye hem Irak’ta ele geçirdiğialanlarda özgürce etnik temizlik yapabilir. Obamayönetiminin buna bir itirazı yok, tersine, yıllardır buvahşete destek veriyor. Göründüğü kadarıyla IŞİD, ABDile vardığı doğrudan veya zımni anlaşmaya uygunhareket ettiği sürece, Obama tarafından rahatsızedilmeyecek. Nitekim IŞİD vahşeti devam ederkenObama ve suç ortakları, Bağdat’ta hükümet darbesiyapmakla meşguller. Yani gündemlerindeki öncelikIŞİD barbarlığına karşı mücadele değil, Bağdat’tahükümet darbesi yapmaktır.

Halklar emperyalizme ve gericiliğe karşımücadele etmeli

Taliban, Usame Bin Ladin, El Kaide, El Nusra gibi,IŞİD de batılı emperyalistlerin, özel şekilde ABD’ninimalatıdır. Bu vahşi çeteleri bölgesel politikalarınıhayata geçirmek için tetikçi olarak kullananemperyalistler, Ortaçağ’dan hortlayan bu barbarlığınbaş sorumlularıdırlar.

IŞİD barbarlığı, kapitalist barbarlığın en iğrençgörünümlerinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla bubarbarlığa karşı mücadele, emperyalistleri veişbirlikçilerini hedef alacak şekilde örülmelidir. IŞİDkapitalist emperyalizmin görünümlerinden biriolurken, kapitalist emperyalizm de, IŞİD şahsında nasılda barbarlaştığını gösteriyor. Dolayısıyla bölge halkları,IŞİD barbarlığına karşı mücadele ederken, bu belayıbölgeye musallat eden emperyalizmi de hedefalmalılar.

ABD emperyalizmiIŞİD’e savaş mı ilan etti?

Page 3: Kızıl Bayrak 2014-33

Cumhurbaşkanlığı seçimsonuçları üzerine

Cumhurbaşkanı seçimleri sonucunda TayyipErdoğan kullanılan oyların yaklaşık yüzde 51’ini alarakcumhurbaşkanı seçildi. Ortaya çıkan bu sonuç şaşırtıcıolmadı. Çünkü bu sonucun alınması için devletimkanları seferber edildi. Bu da dikkate alındığında buancak kıl payı kazanılmış bir zaferdir.

Dahası dikkat çekici biçimde seçimlere katılım oranıoldukça düşük çıktı. Yüzde 30 oranında bir seçmenkitlesi sandığa gitmedi. Bu tablo hesaba katıldığındaTayyip Erdoğan’ın aldığı oy oranı yaklaşık olarak yüzde38 çıkmaktadır. Dolayısıyla AKP önemli bir mevzidekikonumunu korumayı başarmakla birlikte geleceğiaçısından pek de rahat edemeyeceği açıktır.

Öte yandan AKP karşıtı burjuva muhalefetintemsilcisi olarak aday gösterilen Ekmeleddinİhsanoğlu’nun aldığı oy oranı sandığa gitmeyenlerhesaba katılmadığında ancak yüzde 38,6 oldu. Bu orankumaşı Tayyip Erdoğan’dan farksız aday üzerinekurulmuş bir burjuva seçeneğin itibar görmediğinigösterdi. Alınan sonuç, İhsanoğlu’nun adaylığındabirleşen burjuva partilerin 30 Mart’ta aldıkları oyoranları ve sayılarının toplamının oldukça altındadır.Bu durum, düzenin muhalefet partilerinin emekçilereumut vermediğini, burjuva siyasetinde yaşanan“muhalefet krizi”nin devam ettiğini gösteriyor.

Seçimlerde aldığı oy bakımından önceki seçimleregöre mesafe alan tek aday Selahattin Demirtaş vepartisi HDP oldu. CHP’nin MHP ile ortaklaşa İslamcı biradayla karar kılması bu sonucun çıkmasında bir etkenoldu. Diğer bir etken ise HDP’nin, CHP’nin oyaritmetiğine dayalı umut vermeyen pragmatist seçimstratejisinin karşısında doğan boşluğu tutarlı bir sosyal-demokrat söylemle doldurmuş olmasıdır. Böylelikle azda olsa Kürt hareketinin kemik tabanının dışınaçıkılmıştır.

HDP’nin seçim başarısı kuşkusuz parlamenterizmcereyanına yeni bir hız kazandıracak, sandık hayallerinikörükleyecektir. Bu haliyle dünün devrimcileriningiderek bu sosyal-demokrat politik platforma demiratmalarında önemli bir işlev görecektir. Öyle ki alınanbu sonuç yıllardır seçim barajlarını aşmanın hayalinikuran reformizmin yelkenlerini şişirecek, bataklığadaha büyük bir özgüvenle yol almalarınıkolaylaştıracaktır. Bu haliyle de devrimci güçlerüzerindeki tasfiyeci baskı artacaktır. Tam da bunedenle parlamenterizm batağına gömülmüş bulunanliberal-reformist sola karşı etkili bir ideolojik-politikmücadele yürütmek önümüzdeki dönem açısından çokdaha büyük önem kazanmaktadır.

Devrimci perspektifle seçim sandığına baktığımızdaise, reformizmden farklı olarak devrimin imkanlarınıgörüyoruz. HDP’nin aldığı oy oranındaki sıçrama birbaşka açıdan bu imkanların varlığına bir işarettir. Bu,düzen partilerinden uzaklaşmış fakat henüz devrimcibir mecraya da ulaşamamış önemli bir kitlenin varlığınıgöstermektedir. Öte yandan ise sandık başınagitmeyen ya da gidip de geçersiz oy kullananmilyonlarca insanın varlığı düzenden ve partilerindenumudunu kesmiş büyük bir kitlenin olduğunugöstermektedir.

Fakat devrimciler açısından asıl önemlisi sandığındışında, sınıf mücadelesi alanındaki gelişmelerdir. Öyleki bu alanda, bugünkü sandık sonuçlarını anlamsızkılacak çapta güçlü mücadele dinamikleribulunmaktadır. Özellikle işçi sınıfı cephesindenyaşanan büyük hareketlenme gelecek açısından umutvermektedir. Bunun için sınıf devrimcileri dün olduğugibi bundan sonra da, bu umudu büyütmek için emekvermeye devam edeceklerdir.

TÜSİAD, yeniCumhurbaşkanı’nı selamladı

Sermaye örgütü TÜSİAD, yaptığı yazılı biraçıklama ile sermaye devletinin yeni Cumhurbaşkanıolan Tayyip Erdoğan’ı selamladı. TÜSİAD, yapılanseçimlerin ardından sermaye devletini ilk eldentemsil etme yetkisini alan Tayyip Erdoğan’danbeklentilerini de açık bir dille ifade etti.

Kısa seçim övgüsü ile başlayan ve TayyipErdoğan’a başarılar dileği ile devam edenaçıklamada şu mesajlara yer veriliyor: “İş dünyasıolarak yeni Cumhurbaşkanımızdan önceliklibeklentimiz, demokratikleşmenin ve kalkınmanınönünü kesme noktasına ulaşmış olan ağırkutuplaşmanın ve ayrışmanın bertaraf edilmesidir.Yeni Cumhurbaşkanımızın, Anayasa’dan aldığı yetkive sorumluluklarıyla devlet kurumları arasındaazalan ahengin yeniden tesis edilmesi, siyasi partilerarasında nitelikli diyalogun başlatılabilmesikonularında yol gösterici ve uzlaştırmacı bir roloynamasını ümit ediyoruz.”

Açıkça görüldüğü üzere mesajın temel vurgusu,sermayenin çıkarları doğrultusunda devletin “ahenk”içerisinde çalışmalarını sürdürmesine yöneliktir. YeniCumhurbaşkanı’ından öncelikle bu beklenmektedir.Zira hali hazırda yeni operasyonlarla devam edenrejim krizinin ve kurumlar arası çatışmanınsermayenin genel çıkarlarını tehdit etmedensürdürülebilmesi, sermaye çevreleri açısından kritikbir yerde durmaktadır. Yaşanan siyasi krizlerinderinleşmesi ve bunu tamamlayacak olan iktisadi vesosyal sorunlar, sermaye çevrelerini fazlasıylatedirgin etmektedir. Tam da bu nedenle TÜSİADaçıklamasındaki temel vurgu, esasen sermayeninihtiyaç duyduğu bir düzenin sağlanmasına, devletinbu konuda tam bir uyum içerisinde hareketetmesine yöneliktir. Aynı şekilde kalkınmaya dönüktanımlamalar ise sermayenin ihtiyaç duyduğudüzenlemelerin yapılmasına yönelik beklentileriözetlemektedir.

ABD’den seçim üzerineilk değerlendirmeTürkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili

değerlendirme yapan ABD Dışişleri Bakanlığı SözcüYardımcısı Marie Harf, başkent Washington D.C.’dedüzenlediği günlük basın toplantısında, Türkiye’deyapılan cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin sorularıyanıtladı. “Seçim koşullarını nasıl buluyorsunuz”sorusuna karşı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT) raporunu hatırlattı ve seçimlerde adaylararasındaki rekabetin eşit koşullarda geçmediğinisöyledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, AGİT’incumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık üzerineyayınladığı raporun kendilerine de ulaştığını belirtti.Seçimde eşit koşullarda rekabet olmadığını söyleyenMarie Harf, “Raporda Erdoğan’ın başbakanlık resmimakamını kullanmasının ve yanlı medya ilgisininkendisine diğer adaylar üzerinde ciddi bir avantajsağladığına dikkat çekiliyor” dedi.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014-33

Acıların eskimediği Türkiye’de Erdoğan ‘unutun’ diyor!

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından TürkiyeCumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı olan Erdoğan‘yeni Türkiye’nin kuruluşunu ilan etti. Erdoğankendisine oy vermeyenlerin de kazandığını ifadeederken, sadece kendisine oy verenlerin değil, 77milyonun cumhurbaşkanı olacağını söylüyor.

Efendileri tarafından keşfedildiğinden beri ne kadariyi bir siyaset cambazı olduğunu çokça örneküzerinden göstermiş olan Erdoğan, tüm yaşananlarıunutturabileceğini sanmaktadır. “Yeni bir toplumsaluzlaşma sürecini hep birlikte kuralım. Eski tartışmalarıeski Türkiye’de bırakalım. Gerilimleri, çatışmakültürünü eski Türkiye’de bırakalım istiyorum. Bugünküslükleri unutma günü. Zihnimizdeki bariyerlerdensıyrılma, öğretilmiş korkulardan kurtulma günüdür”diyen Erdoğan acılarla yoğrulan toplumsal hafızayısilebileceğini düşünmektedir. Sözlerinin sihrine kendiniinandırdığı anlaşılan Erdoğan işçi ve emekçilerde,Kürtlerde, Alevilerde, kadınlarda, gençlerde de yaptığısihrin etkisi görebileceğini düşünmektedir. Yaptığı‘hokus pokus’ ile yeni Türkiye’yi başlattığını söyleyenErdoğan, yaşanan derin acıların tarifsiz izlerininsilinmeyeceğini elbette bilmektedir.

Kürt halkına “kadında olsa, çocukta olsa” diyen,Haziran Direnişi’nde gencecik insanları katleden, sakatbırakan polislere “emri ben verdim” diyen Erdoğan,bunların unutulmasını istiyor.

Alevilere, Kürtlere her fırsatta hakaret eden,“Gürcü dediler, daha çirkinini söylediler, Ermenidediler” diyerek ezilen uluslara nasıl bir kin beslediğiniaçığa vurmaktan çekinmeyen Erdoğan, bu sözlerininde unutulmasını istiyor.

Kadın düşmanlığı fıtratında olan, onlara kaç çocukyapacağını, kimlerle ve nasıl evlenebileceğini, nasılyaşaması gerektiğini dikte eden Erdoğan, kadındüşmanlığının da unutulabileceğini düşünüyor.

Çiftçiye “ananı da al git”, gençlere “çapulcu” diyen

Erdoğan, sıfırlayabildiği ve sıfırlayamadığı çaldıklarınında unutulmasını istiyor.

Sermaye sınıfının işçi ve emekçiler üzerindekisömürüsünü daha kolay gerçekleştirebilmesi için torbatorba yasalar çıkaran, işçilerin güvencesiz çalışmakoşulları ile Soma Katliamı’nda olduğu gibi işcinayetlerinde öldüğü yaşanmışlıklar içinde Erdoğan,kendisinin Berkin için söylediği gibi “ölmüştürgeçmiştir” denilmesini istiyor. Erdoğancumhurbaşkanlığı sarayından da işçileri “ayak takımı”olarak görmeye devam etmek istiyor.

Erdoğan, emperyalizmin çıkarı için kan gölünedönen Ortadoğu’da yaşananların, IŞİD canilerininelinde salladıkları insan başlarının birer ‘hatırafotoğrafı’ olarak algılanıp, tüm bunların sorumlusuolarak kendisinin görülmeyeceğini düşünüyor.

Tüm bunlar “eski Türkiye’de” kalsın istiyor Erdoğan.Oysa Erdoğan gibilerinin doğrudan sorumlusu olduğukaç “eski Türkiye” geçti bugüne kadar.

İstiklal mahkemeleri, Kürt isyanları, DersimKatliamı, Ermeni Soykırımı, 6-7 Eylül olayları, faşistdarbeler, idamlar, devrimci önderlerin katli, ‘77 1Mayıs Katliamı, Maraş-Çorum-Sivas-Gazi katliamları,kaçırılıp kaybedilen binlerce insan, asit kuyuları, toplumezarlar, yargısız infazlar, işkenceler, hapishanekatliamları, ölüm oruçları-süresiz açlık grevleri... Vedaha bir çoğu... Erdoğan gibi tüm bu yaşananlarınsorumlularının en çok istediği şeydir, insanlık suçlarınınhep yaşandığı dönemde kalması, kimseninhatırlamaması ve hesabını sormaması.

Ancak “eski Türkiye” diye tarihe kilitlenmek istenenyaşanmış tüm bu tarifsiz acılar, bu topraklardayaşayanların canını yakmaya devam etmekte veüzerine her fırsatta yeni acılar eklenmektedir. Budüzenin sorumlusu olanları hiçbir makam hesapvermekten kurtaramayacaktır.

Filistin ve Şengal’edestek eylemleri

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC)çağrısı ile IŞİD ve İsrail’in gerçekleştirdiği katliamlar 7Ağustos’ günü İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri veBursa’da yapılan eylemlerle protesto edildi.

İstanbul’da DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’un çağrısıile Tünel’de bir araya gelen kitle Galatasaray Lisesi’neyürüdü. Basın açıklamasını okuyan DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu, Türk devletininOrtadoğu’da yaşanan katliamlara karşı olan suçortaklığına değindi.

Diğer illerde yapılan basın açıklamalarında da AKPhükümetinin IŞİD ve İsrail’le olan işbirliğine dikkatçekildi.

Taksim’de Şengal ile dayanışma eylemi

HDP, HDK ve çeşitli Kürt dernekleri, IŞİD çetesininRojava ve Şengal’de gerçekleştirdiği katliamı kınamakiçin 9 Ağustos’ta Taksim’de yürüyüş gerçekleştirdi.

Tünel’den Galatasaray Lisesi önüne yürüyenyüzlerce kişi basın açıklaması öncesinde saygıduruşunda bulundu. Eylemde yapılan açıklamada sonbirkaç yıldır Türk sermaye devletinin bu çeteleredestek verdiğine dikkat çekilerek, son günlerdeyaşanan katliamlar hakkında Tayyip Erdoğan’ın hiçbirsöz söylemediğine dikkat çekildi.

HDP Milletvekili Sabahat Tuncel de eylemdekonuşma yaptı.

Çorlu’da ise Heykel Meydanı’nda basın açıklamasıyapıldı.

GOP İşçi Birliği’nden Şengalve Gazze için eylem

Gaziosmanpaşa (GOP) İşçi Birliği üyesi işçiler IŞİD’inRojava ve Şengal’e, İsrail’in ise Filistin’e yöneliksaldırılarını protesto etmek için GOP Meydanı’nda 9Ağustos’ta eylem yaptı.

“Seninleyiz Filistin, seninleyiz Şengal. Emperyalizm-siyonizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!” ozalitiaçan işçiler, sık sık sloganlar attı. Eylemde, ajitasyonkonuşmaları yapılarak, emperyalist-siyonist güçler ilegerici çeteler yok edilmediği ve işçilerin birliği,halkların kardeşliği büyütülmediği müddetçekatliamların devam edeceği belirtildi.

Konuşmanın ardından GaziosmanpaşaMeydanı’nda yapılan basın açıklamasında şunlar ifadeedildi: “Ortadoğu’da Sünni-Şii ve Arap–Kürt çatışmasıörgütleyerek bölgesel hakimiyetlerini arttırmayaçalışıyorlar. Türk sermaye devleti ve hükümeti de buplanların en ileriden destekçiliğini yapıyor. Halklarınbirbirlerini boğazladığı koşullarda servetlerine servetkatmanın planlarını yapıyorlar. Bütün milliyetlerden vemezheplerden işçi ve emekçiler emperyalistlerin veişbirlikçilerinin bu oyunlarına karşı birleşerek sermayeiktidarlarını tarihin çöplüğüne atmalıdır. Onun içinişçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı ile herkesimücadeleye davet ediyoruz.”

Basın metninin okunmasından sonra işçiler GOP’tatrafiğe kapalı cadde üzerinde yürüyüş gerçekleştirerek,eylemlerine son verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 5: Kızıl Bayrak 2014-33

51. Ulusal, 25. Uluslararası Hacı Bektaş Veli AnmaTörenleri için Serçeşme’de buluştuk. Şenliklerden kısabir süre önce Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gösterdikleri…

Seçimi AKP’nin şefi kazandı. Devlet imkanlarınınpervasızca kullanıldığı koşullarda AKP şefi yüzde 50barajını kıl payı aşabilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde emekçiler düzeneduydukları tepkiyi de ortaya koymuş, seçmenlerinyüzde 30’u sandığa gitmemiştir. Bu nedenle Türkiyetarihinin en düşük katılımlı seçimi yaşanmıştır. Yerelseçimlerde başlayan dinci partinin oy düşüşü devametmektedir.

Burjuva muhalefetin temsilcisi olarak adaygösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı oy oranıise sandığa gitmeyenler hesaba katıldığında ancakyüzde 26,6’ya ulaşmaktadır. Bu oran kumaşı TayyipErdoğan’la aynı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’na daemekçilerin itibar etmediğini gösterdi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP adayı SelahattinDemirtaş’ın başarısı ise, çözüm yolu olarakparlamentoyu gösteren reformistlerin hayallerini dahada büyüttü kuşkusuz. Parlamentarizmde karar kılmışolan reformist sol daha şimdiden yüzde 10 Türkiyeseçim barajını aşarak ana muhalefet partisi olmahayallerini kurmaya başlamıştır.

HDP’nin aldığı oy düzen partilerinden uzaklaşmış,fakat henüz devrimci bir mecraya da ulaşamamışönemli bir kitlenin varlığının kanıtıdır. Öte yandan,sandık başına gitmeyen ya da gidip de geçersiz oykullanan milyonlarca insanın varlığı, düzenden vepartilerinden umudunu kesmiş büyük bir kitleninolduğunu açıkça göstermektedir. Günün sorumluluğudüzenden kopan kitleleri devrim davasınakazanmaktır.

Sermaye korunuyor, emeğin toplumsalkesimlerine yönelik

çok yönlü saldırılar sürüyor!

Son bir yıl içinde kapitalizmin egemen olduğudünya ve Türkiye’de acılarımız, açlık ve sefaletimizbüyüdü. Güvencesiz çalışma ayyuka çıktı. Demokratikhak ve özgürlüklerden yoksunluğumuz sürdü. Kirlisavaşlarda on binlerce emekçi yaşamını yitirdi. Yüzbinlerce emekçi sakat kaldı. Kapitalizmin bir şiddet,savaş ve yıkım düzeni olduğu tüm çıplaklığı ile gözlerönüne serildi.

AKP iktidarı, Suriye’ye karşı kaba saldırganlığınısürdürüyor. AKP iktidarı Beşar Esad’ın devrilmesi içinÖzgür Suriye Ordusu çeteleri ile cihatçı katilleridestekliyor, silahlandırıyor, eğitiyor ve himaye ediyor.IŞİD adlı gerici katiller sürüsüne örtülü destek veriyor.Sermaye devletinin bu politikası on binlerce Suriyeliemekçinin canına mal oldu.

Sermaye devletinin tarihi, Alevi işçi ve emekçilereyönelik kanlı katliamlarla doludur. Bu ülkede binlercegizli operasyon yapıldı. Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, 19Aralık cezaevleri katliamlarında yüzlerce emekçi vedevrimci hayatını kaybetti. Alevi-Sünni ayrımını yapayolarak kışkırtan sermaye iktidarı, bunu ilerici, devrimcigüçlere gözdağı vermenin bir imkanı olarak kullandı.Böylece sermaye devleti, kendi varlık temellerineyönelmekte olan tehlikeyi savuşturmayı hedefledi.

Dünün Hızır Paşalarına sırtını dayayarak Maraş,Çorum, Sivas başta olmak üzere Alevilere yöneliksaldırı ve katliamlar gerçekleştirenler, bugün yinedinci-Amerikancı AKP iktidarından güç alarak katliamprovalarına girişiyorlar. Alevilere yönelik katliamprovaları ve Cemevlerine yönelik kundaklamagirişimleri, AKP ile devlet yetkililerinin verdiğitalimatların bir sonucudur. Dün de bu aynı politikalarCHP eliyle yürütülüyordu. Bu nedenle Dersim, Maraş,Sivas ve bir çok katliamda rol almış olan düzen solununtemsilcisi olan CHP’den çözüme dair adımlar atmasınıbeklemek, ölüden gözyaşı beklemekle eş değerdir.

Öte yandan, “açılım” adı altında süren aldatmaca,Kürt halkının derdine derman olmuyor, olamaz da.Tarih, emperyalistlerin ve sömürgeci devletlerin Kürtsorununu çözmeyi değil, Kürt halkının mücadelesiniboğmayı amaçladıklarını defalarca göstermiştir.Sermaye iktidarı varlığı, halkların eşitliği ve gönüllübirliğinin sağlanamamasının temel nedenidir. Budüzenin bütün partileri gibi AKP’de halklar karşısındazorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır.

Yârin yanağından gayrı her şeyin paylaşıldığısosyalizmi kurmak için ileri!

Bu topraklarda gerçek bağımsızlık bayrağı, artık işçi

sınıfının ellerindedir. Emperyalist haydutların savaşprogramlarına karşı tek gerçek alternatif, işçilerinbirliği halkların kardeşliği mücadelesidir. Sorunlarımızıancak kendi gücümüz ve mücadelemizle çözebilir,insanca yaşanılır bir geleceği ancak kendi ellerimizlekurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalaklarınsaltanatına son vermekten başka bir seçeneğimizyoktur.

Bir tarafta açlık sınırında ücretlerle çalıştırılan, işsiz,eğitimsiz ve geleceksiz bırakılan milyonlar, diğertarafta her şeye el koyan bir avuç sömürücü asalak!Vampirlerin egemen olduğu sermaye düzeninindemokrasisi işte budur!..

Çözümün yolunu Haziran Direnişi göstermiştir.Çözüm Haziran Direnişi’nin ruhunu kuşanan Greifişçilerinin yoludur. Çözüm Greif işçilerinin “İşgal, grev,direniş” ruhunu kuşanarak yeni Greifler yaratmaktır.Çözüm, Hızır Paşaların sahte demokrasisine, sömürüyeve soyguna, işsizliğe ve yoksulluğa, baskı ve zorbalığakölece boyun eğme dayatmalarına karşı direnmektir.Şimdi birleşmenin, örgütlülüğü pekiştirmenin,mücadeleyi yükseltmenin, birliğimizi güçlendirmenin,yârin yanağından gayrı her şeyin paylaşıldığı sosyalizmikurmak için kararlılıkla mücadele etmenin zamanıdır.

Alevi emekçiler, bugün sorunların gerçek çözümyolunu gösteren, Pir Sultanların, Baba İshakların isyangeleneğini kuşanmış, bu mirası en iyi şekilde temsileden komünistlere ve devrimcilere yüzlerinidönmelidirler.

Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilsin! Zorunlu din dersleri yasaklansın! Katliamların hesabını emekçiler soracak! Kahrolsun sermaye diktatörlüğü! Yaşasın devrim ve sosyalizm! Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Gelin canlar bir olalım, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütelim!

Page 6: Kızıl Bayrak 2014-33

IŞİD’in işgâl ettiği Telafer’den kaçan Türkmenler ileŞiiler Şengal Dağı’na sığındılar. Ezidi Kürtler ŞengalDağı’nı mesken edinmek zorunda kaldılar. PYD/PKK’lisavaşçılar kendilerine ulaşana dek aç, susuz ölümübeklediler. Yoğun çatışmaların yaşandığı Sincarkırsalında binlerce kişinin dağa çıktığı biliniyor.

IŞİD’li katiller sürüsünün Kürdistan’a seferdüzenlemesinde, kentleri, kasabaları ele geçirmesinde,ABD’ye yaslanarak güç gösterisi yapan Mesut Barzanive partisi KDP ile, Talabani’nin önderlik ettiği YNK’nıntutumu belirleyici rol oynadı. Tüm güvenliğini ABD veTürk sermaye devletinin insafına bırakan Irak KürdistanParlamentosu da ortaya çıkan tablonun sorumlularıiçinde yerini aldı.

KCK defalarca ulusal birlik, ulusal ordu temelindeçağrılarda bulundu. Kürdistan’ın kazanımlarının hepberaber korunmasını önerdi. Ancak KCK’nin çağrılarınıBarzani ve Talabani ikilisi dikkate almadı. Aynı ikiliyebağlı güçler Musul’u bir tek mermi sıkmadan IŞİD’eteslim ettiler. Şengal’de halkın gözyaşları arasında ‘bizesilah verin’ sözlerini kulak arkası edip, geriyebakmadan kaçtılar.

Kürdistan’ın sınıfsal farklılıklarıbirliğin engelidir

Görüldüğü kadarıyla hemen hemen bütün Kürtkurumları bu konferansta Kürtler’in ulusal birliğininsağlanabileceği umudunu taşıyorlar. Kimi Kürt aydını,21. yüzyılın ‘Kürt Yüzyılı’ olacağını söylüyor. Ancak, busöylemin bütün Kürt halkının farklı toplumsal kesimleriaçısından farklı bir anlam taşıdığı aşikardır. Bu durumda son derece de normaldir. Çünkü emekçi Kürtlerle,burjuva-feodal Kürtler’in kafasında şekillenen ‘Kürtyüzyılı’ birbirlerinden tamamen farklıdır.

Güney Kürdistan’daki egemen burjuva-feodal sınıfaçısından enerji kaynaklarının üzerindeki ekonomikhegemonyalarının sürmesi hayatidir. Milyonlarca Kürtişçi ve emekçinin sefaleti pahasına olsa da, Kürtburjuva-feodal önderlik açısından yaşamsaldır. GüneyKürdistan’a egemen olan burjuva-feodal sınıfınönceliği ulusal birlik değil, ABD emperyalizminin alimenfaatlerinin, kendi sınıfsal çıkarlarının zarargörmemesidir. Bu temel hassasiyetlerin yön verdiğikoşullarda Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devletedönüşmesi de sorun değildir.

Rojava Kürtleri kendi geleceklerini şekillendirmek,iç savaş koşullarında halkı korumak ve elde edilenözgürlükleri güvence altına almak için demokratiközerkliklerini ilân ettiler. Güney Kürdistan’ınbağımsızlaşması planlarına hayır demeyen Türksermaye devleti ve ABD, tek bir ağızdan Rojava’daböylesi bir yapıyı kabul etmeyeceklerini açıkladılar.Böylece Barzani ve Talabani, Türk sermaye devleti veABD emperyalizmi ile aynı noktada buluştu.

Rojava’da demokratik özerklik Kürt halkınınmücadelesiyle elde edildi. Bu sürece sadece ve sadecePKK destek verdi. Güney Kürdistan yönetimiRojava’daki demokratik özerkliğe karşı düşmanca bir

tutum sergiledi. Nitekim insanî yardımlar için bileGüney Kürdistan yönetimi kapılarını açmadı.

Rojava’yı tamamen farklı değerlendiren Kürthareketlerinin ulusal birliği kurmaları mümkündeğildir. Rojava’yı kendi planları için engel olarak görenGüney Kürdistan yönetimi ile Öcalan’ın demokratikkonfederalizm konseptini savunan Kürt hareketininaynı birliğin içinde yer alması eşyanın tabiatınaaykırıdır.

Ulusal birlik söylemi kapitalizmi aşmayan çözüm arayışının ifadesidir

Ulusal birlik vb. söylemler kapitalizmi aşmayanulusal sorunun çözümünü içeren bir hattın ifadesidir.Oysa kapitalizm ulusal sorunu döne döne yenidenüretir. Filistin deneyimi bu açıdan son dereceöğreticidir. Siyonist İsrail ve ABD emperyalizmi güyaFilistin barışını ve devletleşmesinin önünü açtılar. Tamda bu açılımdan sonra Filistin halkının durumu daha dabeter hale geldi. Hala da Filistin halkına yönelikkatliamlar hız kesmeden sürüyor.

Bugün hala da bir İrlanda sorunu var. Ulusal çitlerleçevrili bir çözüm konusunda bile somut bir adımatılmıyor. Zira sorunların temeli yerli yerinde duruyor.O temel, yüzeysel bazı değişiklikleri sağlasa bilezamanla ulusal özgürlüğü engelleyecek, ulusal sorunuyeniden, yeniden üretecek olan kapitalizminegemenliği sürüyor.

Ulusal birliğin kendi sınırları içinde savunulması, busınırlar içinde bir mücadele yürütülmesi tümüylemeşru bir haktır. Ancak ulusal birlik söyleminin ete-

kemiğe bürünmesi Kürdistan toplumsal kesimlerininsınıfsal ve sosyal farklılıkları ve siyasal tercihleridüşünüldüğünde mümkün değildir. Zira Kürt halkı ikitemel sınıf ve ara sınıflara bölünmüştür. Egemensınıfların Kürtler’den oluşan kesimlerinin çıkarları,tercihi ve iradesi tüm gelişmelerde ortalığa saçılıyor.

Hiçbir toplumsal ya da siyasal sorun tecrit edilerekkendi içinde ele alınamaz. Toplumsal-siyasal sorunlaraynı kurulu düzenin, aynı toplumsal temelin, aynı sınıfegemenliği sisteminin ürettiği sorunlardır. Siyasalözgürlük sorunu, ulusal özgürlük sorunu, kadınözgürlüğü sorunu, din ve vicdan özgürlüğü sorunu,bütün bu sorunlar bir bütündür. Temelde bunlardemokrasi sorunlarıdır. Ama kapitalist düzendedemokrasi mücadelesi, burjuva düzenin temellerinihedef almadan köklü ve kalıcı bir başarıya taşınamaz.Bunun için gerekli olan bir toplumsal devrimprogramıdır.

Kapitalizmde ulusal sorunu kalıcı olarak çözmez,olsa olsa süründürür. Ulusal sorunu geçici olarakhafifletir, ama sorunun esası çözülmeden kalır. Zirakapitalizm dengesiz, ikide bir bunalımlara, sorunlara,çatışmalara yol açar. Döne döne yeniden üretir.

Burjuva toplumda farklı uluslar ve ulusaltopluluklar yer alır. Burjuva sınıf egemenliğikoşullarında, ulusal eşitsizlik, önyargılar, düşmanlık,boğazlaşmalar artarak sürer. Kapitalizm ulusal sorunuçözmez, yalnızca bir süreliğine yatıştırıp denetim altınaalır. Kürt halkına yönelik saldırıların kaynağı, IŞİDterörünün nedeni olan emperyalizm ve sömürgecidevletler tarihin çöplüğüne gömülmedikleri sürece,dar ulusal birlikçi söylem ve politikalarla, bu sorunlarçözülemez.

KCK’nin ulusal birlik çağrısı ve gerçekler!

Page 7: Kızıl Bayrak 2014-33

Meslek liseleri 1940’lı yıllarda, gelişen Türkiyekapitalizmine kalifiye eleman yetiştirmek amacıylakurulmuş, 1950’lerde ise meslek yüksek okullarıaçılmıştır. Sermayenin teknik eleman ihtiyacınıkarşılayan ve müfredatları patronların isteklerigözetilerek hazırlanan bu liselere özellikle işçi veemekçi çocukları yönlendirilmiştir. Meslek liseleri ogünden bu yana, sermaye sınıfı açısından muazzam birsömürü alanı haline gelmiştir. Bırakalım bu okullardanmezun olup kalifiye işçi statüsüne erişmeyi, öğrencilerdaha okul sıralarındayken ‘staj’ adı altında uygulananemek sömürüsüyle, her türlü haktan yoksun olarakçalıştırılmaktadırlar. İşte bu liseleri ‘memleketmeselesi’ haline getiren de budur. Bunun içinpatronlar ‘iplerin’ kendi ellerinde olmasını, böylecekamunun sınırlı denetiminin de ortadan kalkmasınıistemektedirler.

Meslek lisesi öğrencilerinin stajyerlik adı altındasermayeye ucuz işgücü olarak peşkeş çekilmesi sistemtarafından zaten güvenceye alınmıştır. Üsteliköğrencilerin diploma alabilmeleri için bu sömürüçarkından geçmeleri zorunlu kılınmıştır. Nitekimöğrencilerin geleceği patron veya müdürlerin stajdosyasına yazacakları değerlendirmelere görebelirlenmektedir. Bu değerlendirmelerin hangikriterler üzerinden gerçekleştirildiği ise tartışmasızdır.Sömürü koşullarına, baskı ve dayatmalara kim dahaçok biat ederse onun puanı yüksek tutulmaktadır.Böylece staj süresi boyunca bir öğrenci “normal işçi”gibi çalıştırılmakta ve tüm angarya işler onayüklenmektedir. Buna itiraz eden öğrencinin isestajının ‘yanma’ ihtimali hep saklıdır. Ama anlaşılan oki sömürünün bu yoğun hali bile patronları tatminetmemektedir.

Sürekli gelişen ve teknolojik açıdan donanankapitalizmin ihtiyaçları her geçen gün artmakta vefarklılaşmaktadır. Bu açıdan meslek liselerinindönüşümü de gündeme gelmektedir. Özellikle büyük

sermaye gruplarının meslek liselerine daha çokmüdahale etme, hatta doğrudan onları yönetmeisteğiyle yanıp tutuştukları da bilinmektedir. Sermayedevleti geleceğin bu genç işçi kuşağı üzerinde sıkı birdenetim kurmanın taşıdığı önemin bilincindedir. Ziraemek sömürüsü var olduğu sürece, sınıfmücadelesinin de var olacağı ve sınıfın bu gençkuşağının da bu mücadelenin bir parçası halinegelebileceğini en iyi sermaye sınıfı bilmektedir. Bununiçin dizginleri sıkı tutmanın peşindedir. Hatta, güncelbir örnek vererek devam edecek olursak,sermayedarların bu konuyla ilgili adımların atılmasıiçin devleti sürekli ‘sıkıştırdıkları’ somut olarakgörülecektir. Geçtiğimiz günlerde TOBB’a bağlı 365sermaye temsilcisinin, 7. Ticaret ve Sanayi Şurasıtoplantısında yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ataleplerini arz ettikleri ve seçimlerin ardındangerçekleşmesini temenni ettikleri dilekler bu yöndedir.

Ölüm ne yana, şölen ne yana düşer usta?

Ne acı bir tesadüftür ki Gebze’de kurulu bulunanFilli Boya Fabrikası’nda “staj” yaptığı esnada elektirikakımına kapılan meslek lisesi öğrencisi OğuzhanÇalışkan’ın ölümünden iki gün sonra Tayyip Erdoğan’ınbaşkanlığında yapılan o toplantıda, Oğuzhan gibimilyonlarca meslek liseliyi ilgilendiren önemlimeseleler konuşuluyor, aynı zamanda bu kez tesadüfolmadığına emin olduğumuz bir ‘sıkıntı’ dilegetiriliyordu. İş mahkemelerinin patronların aleyhinekarar vermesini eleştiren katılımcılar devleterkanından yeni düzenlemeler yapılmasını istiyorlardı.Yani işten atmalarda, hak gasplarında, iş kazalarındaaklanmak için. Meslek liselerinin bugünkükonumundan tatmin olmayan ve o liselerdekimilyonlarca genç işçiye gözünü diken bir patron,mesleki eğitimin iş dünyasının denetiminebırakılmasını istiyordu. Sonra bir başkası ağzından

salyalar akıtarak yine meslek liselerinin ‘memleketmeselesi’ olduğundan dem vuruyordu. Onun ardındankonuşan, sanayi-eğitim işbirliğinin öneminin altınıçiziyor ve diğerleri de ona alkış tutuyordu. Bu olaydaniki gün önce Gebze’de Oğuzhan ölüm-kalımmücadelesi verirken hastane kapısında bekleyen aileside, onun katillerinin lüks ve klimalı salonlarda buistişareyi yapacağından habersiz ‘azraile’ kızıyorlardı.“Bu kadar erken olur mu?” diye. ‘Kaderlerinden’yakınıyorlardı, dizlerini dövüyorlardı.

Bu iki karşıt dünyada olup bitenlerden bir diğerininhaberi yoktu elbet. Nasıl olsundu? Biri Gebze’deyaşayan emekçi bir ailenin evini tutuşturan yangındı veyalnızca düştüğü yeri yakıyordu. Diğeri ise o lükssalonu dolduran yüzlerce patronun daha fazla nasılkazanırım hesabıydı. Nasıl anlasındı bu bambaşkadünyalardakiler, birbirlerinin derdini? Ama birininsevinci diğerinin kederiydi işte. Eğitiminin bir parçasıolarak ‘staj’ yaptığı fabrikada emeği sömürülenOğuzhan dünyamızdan yitip gideli iki gün olurken,patronların toplantısı da sona eriyordu. Ve her birimutlu mesut ayrılıyordu oradan. Oğuzhan gibi binlerce‘çırağın’ kanının bulaştığı ellerini ovuşturarak...

Meslek liselerinin “geleceği?”

Bahsettiğimiz Sanayi ve Ticaret ŞurasıCumhurbaşkanlığı seçiminin hemen öncesinde yapıldı.Seçim öncesinde hükümete dert yanan patronlardesteklerinin karşılığını elbette istediler. Nitekim seçimsüreci sona erdi. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığıseçiminden ‘zaferle’ çıktı. Şimdi sıra sermayeninihtiyaçlarını bir bir karşılamanın vaktidir. Şura’da sözverdiği gibi, patronların lehine yasal düzenlemelerionaylamak boynunun borcudur onun. Çünkü busistemin “fıtratında” vardır patronların ricalarınıtalimat bilmek. Peki, meslek liseleri özelleştirilirse neolur? Bu sorunun yanıtı bir önceki paragrafta,Oğuzhan’ın hikayesinde. Ama biz yine de birdüşünelim ne olacağını. Şimdi staj adı altındasermayeye ucuz işgücü olarak sunulan milyonlarcameslek liseli bu kez doğrudan ücretli kölelerordusunun bir parçası haline gelir. Hatta belki deöğrenciler ‘eğitimi’ sona erene dek ücretsiz olarakçalıştırılıp kölelik yeniden diriltilir. Ancak bizim bugünde bildiğimiz bir şey var. O da patronlar için bulunmazbir nimet olan meslek liseleri bugün de yarın daemekçi çocukları için sömürü ve ölüm demektir.

Meslek liselerinin “geleceğinden” bahsediyoruz ya,gençlik iki sınıf açısından da “gelecek” anlamınageliyor. Oğuzhan gibi liseliler, kapitalizmin insanöğüten çarklarında can vermesin, patronlar yüzbinlerce öğrencinin emeğini sömürerek semirmesindiye genç işçi çalışmamızı güçlendirme ve bu alandamesafe alma sorumluluğu bizleri bekliyor. Meslekliselerine yönelik özelleştirme saldırılarınıpüskürtmenin yolu liselerde, atölyelerde, fabrikalardadaha çok genç işçiyle buluşmaktan geçiyor.

Meslek lisesi “sömürü” meselesi

Page 8: Kızıl Bayrak 2014-33

Grev hakkı Bakanlar Kurulu kararıyla gasp edilenAfşin-Elbistan B Termik Santrali’ne bağlı ÇöllolarKömür İşletmesi’nde çalışan işçiler, TİS’inimzalanmamasını bahane eden patrona karşı ücretartışı talebiyle fiili eyleme başlamıştı.

6 gün boyunca işbaşı yapmayan işçiler baskı altınaalınarak işletmeden çıkışlarına izin verilmemişti.Patron ikinci bir hamle olarak eylemdeki 120 işçiyiişten çıkarttığını açıklamıştı. İşçilerse yılmadan eylemedevam etmiş, aileleri de şirket önünde destek eylemi

düzenlemişti.İş bırakma eyleminin 6. gününde (13 Ağustos),

işçilerin taleplerine karşılık veren şirketin anlaşmayıkabul etmesiyle eylem sonlandırıldı.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nın yetkili olduğuişletmede sendika temsilcisi olan Basri Koca ve FevziKıllı dışında tüm işçilerin geri alınması ve ücret artışıtalebi kabul edildi. Temsilcilerin işten atılmasınınsendika bürokratları tarafından onaylandığı, işçilerinde bunu kabul ettiği ifade ediliyor.

Çöllolar’da iş bırakmakazanımla bitirildi!

Bandırma’da kurulu bulunan Eti Madenİşletmeleri Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları’ndaçalışan Petrol-İş Sendikası üyesi 200 işçi, çalışmaşartlarının düzeltilmesi için fabrika sahası içerisindeyürüyüş düzenledi. Kötü yemeklere ve dağınıkservislere isyan eden işçiler, idari bina önüneyürüyerek sloganlarla taleplerini dile getirdi. İşçilerdaha sonra fabrika önüne yürüyerek basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Petrol-İş Sendikası Bandırma Şube Başkanı İsmailKayhan, “Ekmeğimiz ile oynayanların ekmeği ile

oynarız. Sözleşme masasında 4 çeşit yemek istedik.Biri çorba olacak dediler, kabul ettik. Ama biznereden bilelim işçilerin çorbasıyla, aşıylaoynadıklarını. Bizler davranış biçimlerinindeğiştirilmesini, idari izinlerin düzenlenmesiniistiyoruz. En önemlisi insanca muamele istiyoruz”ifadelerini kulandı. Kayhan, çalışma koşullarıdüzeltilene dek eylemlerinin süreceğini, servisşartlarında düzelme olmadığı takdirde eve yürüyerekgideceklerini kaydetti.

Etibor işçileri eylemde

Kent Gıda’da sendikayatepki sürüyor

Tek Gıda-İş Genel Merkez yöneticileri, Gebze Şubeyöneticileri ve temsilciler 7 Ağustos’ta işçilere hiçbiraçıklama yapmadan patronla görüşmeye gitti veişçilere danışmadan sözleşmeyi imzaladı.

İşçilere sözleşmenin imzalandığına dair bilgigelmesinin ardından işçiler tepkilerini ortaya koydular.Genel merkez yöneticilerinin gelmesini talep eden vegelene kadar içeri girmeyeceklerini ifade eden işçilere,herhangi birinin gelmeyeceği, boşuna beklememelerisöylendi. Bunun üzerine tepkileri artan işçiler “Sendikaistifa!” sloganı attılar.

İşçilerin tepkisi dindirilmeye çalışıldı ve evlerinedağıtıldı. 8 Ağustos sabah vardiyası ile de işçilerçalışmaya başladılar. Birçok işçi sendikanın işçilerinreferandum ile ortaya koydukları iradeyi tanımamasınave işçilere sözleşme imzalanmadan öncedanışmamalarına tepkili.

Kızıl Bayrak / Gebze

Deva işçilerindenuyarı eylemi

Deva İlaç’ta işçiler direnişlerinin 40. gününü geridebıraktılar. Çerkezköy OSB Deva İlaç Fabrikası’nınönünde direnişlerini sürdüren işçiler 13 Ağustos’tayaptıkları eylemle seslerini İstanbul’da merkezibulunun Deva Holding önüne taşıdılar.

Sendikal faaliyet yürüttükleri nedeniyle iştençıkarılan işçi sayısı 12 olurken, işten atma saldırısıkarşısında direnişlerini sürdüreceklerini söyleyenişçiler, Deva patronunun Petrol-İş Sendikası’nımuhatap almak zorunda olduğunu belirttiler.

Basın açıklaması yapan Petrol-İş Genel Sekreteri AliUfuk Yaşar sendikalı işçilere yönelik baskı ve iştenatmaların sürdüğünü, işyerinde baskıların ve iştenatma saldırısının son bulması için yaptıkları bu eyleminbir uyarı niteliği taşıdığını ifade etti. Yaşar, “bizlerimuhatap almadığınız takdirde iş durdurmasını biliriz”diye konuştu. Açıklama atılan sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / Trakya

Şener Furuncuaçlık grevinde

Ağaç-İş Sendikası’nın örgütlü bulunduğu YıldızEntegre Fabrikası’nda sendika genel merkezininşubeden habersiz toplu sözleşmeyi imzalaması ve yinesendikanın örgütlü bulunduğu Yıldız SuntaFabrikası’nda 47 işçinin işten çıkarılması üzerinedirenişe geçen Ağaç-İş Sendikası'na üye işçilergünlerdir fabrika önünde eylem yapmıştı. Sendika

yönetimi şimdi de açlık grevi yapma kararı aldı.Alınan karar gereği Ağaç-İş Sendikası Kocaeli Şube

Başkanı Şener Furuncu, fabrika yönetimindenkendilerine muhatap bulana kadar ve kent yöneticileriyaşananları duyana kadar açlık grevi yapacağınısöyledi. Şimdilik sadece kendisinin açlık greviyapacağını belirten Şener Furuncu, “Biz fabrikayönetiminden bir muhatap bulmak ve kentyöneticilerinin bizlerin sesini duymasını ve bizlerifabrika yönetimiyle biraraya getirmesini istiyoruz. Birsonuç alana kadar açlık grevim devam edecek” dedi.

Caner Aktan / Kocaeli

Page 9: Kızıl Bayrak 2014-33

İncirlik Üssü’ndecoşkulu işçi eylemi

Türk Harb–İş Sendikası’nın Adana İncirlik, Ankara veİzmir Amerikan Askeri işyerlerinde (39. Hava Üs KanatKomutanlığı, Vinnel Brown and Root PHQ ve AAFES-EUR-Türkiye Satış Bölgesi) Amerikan şirketleri ileyaptığı toplu sözleşmede tıkanma yaşandı.

18 Haziran’da başlayan ve 2014 -2016 yıllarınıkapsayacak olan 24. Dönem Toplu İş Sözleşmeleri’nintıkanması üzerine Adana İncirlik’te bulunan 10. HavaÜs Komutanlığı önünde toplanan işçiler, eylem yaptı.İncirlik Mahallesi E-5 girişine kadar yürüyen işçiler,“Amerika şaşırma, sabrımızı taşırma!”, “Direne direnekazanacağız!” ve “İş, ekmek yoksa barış da yok!”sloganlarını haykırdı. Polis, Amerikan tekellerinikorumak amacıyla işçileri adeta abluka altına aldı.

Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Bayram Bozal,25 Temmuz’a kadar yapılan 12 oturumda 20 maddedeanlaşmaya vardıklarını söyledi.

Mevcut özlük ve ekonomik hakların korunması içintaleplerde bulunduklarına dikkat çeken Bozal şunlarısöyledi: “Ancak işveren tarafı müzakere teamüllerinizorlayan bir yaklaşımla taleplerimize karşılıkvermemiştir. (Patron) Amerika’nın yaşadığı ekonomik

zorluklardan bahsederek, işçilere ABD’deki HavaKuvvetleri işçilerine verilen yüzde 1’lik zammın üzerineçıkamayacaklarını, ayrıca en önemli toplu sözleşmekazanımlarımızdan olan 400’er dolarlık 4 adet refahpayının ödenemeyeceğini, aksi halde işçi tensikatıyapacakları gibi tehditlerle müzakere sürecinitıkamıştır.”

İşçi sayısı 1731’den 911’e düştü

Bozal, konuşmasının devamında şunları söyledi:“Maliyetleri düşürme adına yıllarca tensikat yaptınız.İncirlik’te 1731 olan işçi sayımız bugün 911’edüşürülmüştür. Haksız fesihlerle bugüne kadar sayısızinsanımızın rızkına mani olunmuştur. İş akdi feshinedeniyle ne yazık ki intihar eden arkadaşlarımızolmuştur. Bu yaşananlara yenilerinin eklenmesine, yeniacılar yaşanmasına, yeni haksızlıkların yaşanmasınamüsaade etmeyeceğiz.” Basın açıklamasının ardındanbir süre coşkulu sloganlarına devam eden işçiler,eylemi sona erdirdi.

Mersin Liman işçisinesaldırı!

Mersin Limanı’nda geçen yıl yaptıkları eylemnedeniyle işten atılan ve geçtiğimiz günlerde Yargıtaykararı ile işe iade davalarını kazanan işçilerden HamdinErmiş ve Harun Özkan 11 Temmuz’da Liman-İş’tençıktıktan sonra 2 kişi tarafından darp edildiler.

İşçilerden Harun Özkan’ın aldığı darbelerden dolayıçeşitli yerlerinde morluklar oluştu. MağazalarKarakolu’na şikayette bulunan işçilere destek amaçlıMersin Liman işçileri de karakola gelerekdayanışmalarını gösterdiler.

Saldırı hakkında bilgi aldığımız Harun Özkansaldırganların “Hala davanızdan vazgeçmeyecekmisiniz? Sizi öldürmemiz mi lazım!” sözleriyle tehditettiklerini söyledi.

Mersin Limanı’nda direnişe öncülük eden, gereksendikal bürokrasiye gerekse patronlara karşımücadelede öne çıkan işçilerin özellikle Yargıtaytarafından işlerine geri iade kararından sonra saldırıyauğraması ise oldukça dikkat çekerken, işçiler mücadelekararlılıklarından vazgeçmeyeceklerini ifade ediyorlar.

Kızıl Bayrak / Mersin

Sütaş işçilerine yinejandarma saldırdı!

Bursa’nın Karacabey İlçesi’ndeki Sütaş fabrikasıönünde yaklaşık üç aydır eylemlerini sürdüren Sütaşişçilerine 12 Ağustos sabahı jandarma bir kez dahasaldırdı.

Fabrika önünde oturma eylemi yapan işçiler Bursaİl Jandarma Komutanlığı’na bağlı ekipler tarafındanönce ablukaya alındı. Pankartın kaldırılmasıdayatmasına boyun eğmeyen işçiler, jandarmanınkendisinin kaldırmaya çalışmasına da izin vermedi.

İşçilerin tutumu üzerine saldırıya geçen jandarmapankartı aldı ve işçilere ceza kesti. Fabrika önündenuzaklaştırılan işçiler şikayette bulunmak üzereKaracabey Kaymakamlığı’na gitti.

Tek Gıda-İş Sendikası, jandarma saldırısına ilişkinyazılı açıklama yaparak şunları ifade etti: “Jandarmagücünü yöneten yetkilileri uyarıyoruz! Siz sermayeninbekçisi değilsiniz. Siz Anayasal hakların bekçisi vekoruyucususunuz. Patronun her aklına estiğindemıntıka temizliği yapar gibi direnişçi işçileri yerindensöküp atamazsınız. Anayasal suç işliyorsunuz.Kanunları istediğiniz gibi eğip, büküp, istediğiniz gibirafa kaldıramazsınız. Hukuk devletinde kurallar dağbaşında da aynı, düzlükte de aynı işlemek zorundadır.Sizler de hukuka uygun davranmak zorundasınız.”

11 Ağustos’ta da Aksaray’daki Sütaş fabrikasıönünde direnişlerini sürdüren işçilere jandarmasaldırmıştı.

Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Şişecamiştiraki olan Soda Kromsan fabrikasında 8 Temmuz’dagrev kararı alınmıştı. Toplu sözleşme görüşmelerigrev başlamadan anlaşma ile sonuçlandı.

Anlaşmaya göre, ücretlere 245 TL ile 250 TLarasında zam yapıldı. Gece vardiyası zammı olarak 90kuruş artış sağlandığı bildirildi.

Şişecam Kimyasallar Grubu’na bağlı Soda SanayiA.Ş., Soda Kromsan Krom Bileşikleri Fabrikası ve SodaSanayi A.Ş. Tuz İşletmesi’ndeki 530 işçi, iki yıl öncekitoplu sözleşme sürecinde de greve çıkmıştı. 18 Mayıs2012’de grev başlamış, grevin 48. günü olan 4Temmuz’da toplu iş sözleşmesi imzalanmıştı.

Soda Kromsan’da anlaşma

Page 10: Kızıl Bayrak 2014-33

Soma Katliamı’nın ardından gözler bir kez dahamaden ocaklarına çevrilmişken son haberZonguldak’tan geldi. Zonguldak’ın DilaverMahallesi’ndeki Erol Civelek’in sahibi olduğu ErciMadencilik Şirketi’ne ait kömür ocağında göçükmeydana gelmişti. 9 işçi 12 saat sonra göçük altındançıkarıldı.

İşçilerin şans eseri hayatta kaldığı bu göçüğünardından işin dikkat çeken tarafı, ocakta çalışanişçilerin de ocağın kaçak olduğunu bilmemeleriydi.Ayrıca ocak sahipleri bilinçli olarak göçüğü saatlercesakladılar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıtarafından yapılan yazılı açıklamada şunlar söylendi:

Bakanlık ocağı 2013’te kapatmış!

“Zonguldak’ta göçük meydana gelen özel madenocağı Bakanlığımızca 2013 Kasım ayında yapılanteftişler sonucu üretim faaliyetleri durdurulan bir işyeridir. Müfettişler bu tarihte yaptıkları inceleme veteftişlerde; Havalandırma, merkezi izleme vetaşınabilir gaz ölçüm cihazlarına ilişkin eksikliklertespit ederek üretimi durdurmuşlardır. İşletmeye de 14bin lira idari para cezası uygulanmıştır. BakanlıkMüfettişleri, durdurmaya esas tespit edilen bueksikliklerin tamamlanması için işletmeye Mayıs 2014tarihine kadar süre vermişlerdir. Bu süre içindeBakanlık müfettişleri, Mart 2014 tarihinde ilgili ocaktakontrol amaçlı tekrar incelemelerde bulunmuş veişverenin durdurma kararına uymayarak üretimedevam ettiği tespit edilmiş ve yine 11 bin lira idari paracezası uygulanmıştır.

İlgili ocak üretimi halen durdurulmuş bir ocaktır.Öte yandan, 9 işçimizin halen mahsur kaldığı göçüğüngece yarısı meydana geldiği ancak işletme yetkililerininkurtarma ekiplerine haber vermediği de tespitedilmiştir. Müfettişlerimiz göçükle ilgili incelemelerinide sürdürmektedir.”

9 işçi göçük altında mahsur kalırken, 10 saat

boyunca bilinçli olarak bu durum saklandı. Türkiye’ninmaden kazalarındaki en uzman tahlisiye ekibinin,göçüğün yaşandığı ocağa sadece 10 kilometreuzaklıkta olduğu düşünülürse bu sorumsuzluksermayenin önceliğini göstermektedir. İşçilerin hayattakalmasından daha önemli olan, ocak sahiplerininkaçak ocak çalıştırdığının açığa çıkması olmakta. Diğertaraftan sigortası düzenli yatırılan işçilerin sendikasızçalıştıkları ocağın kaçak olduğundan haberleri yok.İşçiler bu koşullarda 1200 TL gibi düşük bir ücretleölümle burun buruna çalıştırılmışlar. Mühürlenenküçücük bir dükkanın zabıtaların denetimindenkaçmadığı bilinmektedir. Bu nedenle bu kaçak ocağında devletin denetiminden kaçtığını söylemek mantıklıbir açıklama değildir.

Bu koşullarda maden işçilerininhayatta kalması mucize

Ayrıca işçilerin ayaklarındaki çizmelerin standartmadenci çizmesi değil bildiğimiz normal tarla çizmesiolduğu, işçilerin üzerindeki kıyafetlerin yanmaya,yaralanmaya karşı uygun madenci kıyafeti olmayıpgünlük kıyafetler olduğu, karbonmonoksit ya daoksijen maskeleri ise olmadığı ortaya çıktı. İşçilerinyakınları, madencilerin zaman zaman kasksız dahiçalıştıklarını söylediler.

Yine madenin hava sirkülasyonunu da sağlayacak,ana yolda bir göçme olması halinde alternatif çıkışolarak kullanılacak ikinci bir girişi olmaması, metalolması gereken her şeyin ahşap ve çürük olması daayrı bir sorun.

Kaçak ocakların işçiler için ne kadar tehlikeli olduğuŞırnak’ta yaşanan kaçak ocaklardaki iş cinayetleriyle degündeme gelmişti. Ancak hala denetimi yapılmayan nekadar çok kaçak ocağın olduğu ve buralarda kaçmaden işçisinin ilkel şartlarda çalıştırıldığının tamsayısı bilinmemektedir.

Göçüğün yaşandığı ocakkaçakmış!

‘Soma kazası’ değilSoma Katliamı!

TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbulŞubesi, Soma Katliamı’nın 3. ayında iş “kazalarına”dikkat çekmek için 13 Ağustos’ta TMMOB BeyoğluŞubesi’nde basın toplantısı yaptı.

Türkiye’de çalışmak savaş kadar tehlikeli!

Basın metnini TMMOB Makina Mühendisleri Odasıadına Zafer Güney okudu. Yakın zamandaki en büyükiş cinayetinin üzerinden 3 ay geçtiğini ve Zonguldak’tayaşanan göçüğün yürekleri ağza getirdiğini vurgulayanGüney, iki ayda bir Soma Katliamı’nda kaybedilenkadar insanın iş cinayetlerinde öldüğünü belirtti.Mayıs ayında 113, Haziran ayında 141 ve Temmuzayında 123 kişinin iş cinayetine kurban gittiğini, ILOverilerine göre iş cinayetlerinin 5-6 katı işçinin meslekhastalıkları sebebiyle öldüğünü ifade eden Güney,Türkiye’de çalışmanın savaş kadar tehlikeli olduğunuvurguladı. Yaşanan süreci özetleyen Güney, savcınınortaya attığı “taksir” iddiasının doğru olmadığı davanın“olası kast” suçundan açılması gerektiğini vurguladı.

Güney ayrıca maden ocaklarında ve diğersektörlerde iş cinayetlerinin sona erdirilmesi içintaşeronluk sistemine son verilmesi, iş teftiş sistemininaktifleştirilmesi, iş güvenliği uzmanlarının, tekniknezaretçilerin, işyeri hekimlerinin patrondan bağımsızolmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması, tümmadenlerde kurtarma görevi yapacak donanımlı vetecrübeli ekiplerin bulunması, meslek hastalıklarınıntespit edilebilmesi için önündeki bürokratik engellerinkaldırılması, madenlerin kamu eliyle, işçilerin ve bölgehalkının aktif katılımı ve denetimiyle işletilmesi,sendikal yasaların değiştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Basın metninin okunmasının ardından soru-cevapbölümüyle toplantı sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Kızıl Bayrak 2014-33

Birleşik Metal-İş SendikasıTİS taslağını açıkladı

Birleşik Metal-İş Sendikası, 2014-16 MESS Grup TİSsüreci için hazırladığı taslağı 13 Ağustos’ta Gebze’deyaptığı bir toplantıyla açıkladı.

Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube önünde biraraya gelen yaklaşık 400 işçi toplantının yapılacağısalona kadar sloganlarla bir yürüyüş gerçekleştirdi.Toplantıda ilk olarak Birleşik Metal-İş Gebze ŞubeBaşkanı Necmettin Aydın açılış konuşmasıgerçekleştirdi. Türkiye’de hak arama eylemleriningüçlendiğine vurgu yaptı. Açılış konuşmasınınardından, TİS taslağını açıklamak üzere Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu kürsüye çıktı.Genel olarak işçi sınıfının yaşadığı sorunlara, hakgasplarına değindi.

Ardından taslağın ücret bölümünden başlayarakgerekçeleriyle taslak maddelerini açıkladı. Ücretlerinücret makasını daraltmak amacı ile hazırlandığı dilegetirildi. Talep ise şöyle: Saat ücreti 5,58 TL’nin altındaolan işçiler için saat ücretinin 5,58 TL’yetamamlanması ve 40 kuruş iyileştirme, tamamlamaişlemi gerçekleştikten sonra ‘%5 + 105 kuruş’ ücretzammı talebi taslakta yer alacak. Buna göre, 898 TLnet ücret alanların toplam net zammı -ikramiye hariç-282 TL olacak. Açıklamada, bu bölümde yer alan zamoranının toplamda işçilerin %75’ini ilgilendirdiğisöylendi.

Net 1374 TL civarında ücreti olanlar için 305 lirazam talebi taslağa konulacak. 1374 TL’nin üzerindealanlar için zam oranları kademeli olarak düşecek.Mesela 2000 TL ücret alanlar için 270 TL zam talebitaslakta yer alacak.

2., 3. ve 4. altı ay için de ‘enflasyon + %2’ zamtalebi taslakta yer alacak. Taslakta ayrıca; vergi dilimartışlarının patronlar tarafından karşılanması, bayram,izin, yakacak gibi sosyal ödemelere %30 zam, yasalaraatıf yapan maddelere sınırlılık ve sözleşmemaddelerinin esas alınmasına ilişkin hüküm, 37,5saatlik haftalık çalışma, yıllık izin sürelerininarttırılması, günlük 30 dakika çalışma saatindensayılacak mola hakkı talepleri de yer alıyor. Ücretmakası üzerinde uzunca durularak yapılan taslakaçıklamasında Türk Metal’in taslağına da değinilerek%14’lük zammın 70 kuruşa denk geldiği, yeni girenişçilere ise 45 kuruş zam önerdiklerini ve bunun ucuzişçiliğe Türk Metal’in nasıl destek olduğunun kanıtıolduğu, Türk Metal’in taslağının metal işçilerinintaleplerinden uzak olduğu söylendi.

Sınıf devrimcileri, toplantıda Metal İşçileriBirliği’nin TİS broşürünü ve Metal İşçileri Bülteni’ninson sayısını dağıttı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Ağustos ayı toplantısını gerçekleştiren Metalİşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu’nunaçıklamasını sunuyoruz...

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu (MİBMYK) Ağustos ayı toplantısını gerçekleştirdi. ToplantıdaMESS Grup toplu sözleşme süreci başta olmak üzereişkolundaki gelişmeler, bülten ve siyasal gündem elealındı. Yapılan değerlendirmelerin sonuçlarınıözetleyelim.

MESS Grup TİS süreci değerlendirildi

Türk Metal’in açıkladığı taslak açıklama biçimindende anlaşıldığı üzere bir satış taslağıdır. Bayramarifesinde ve fabrikaların tatile girdiği günün hemenöncesinde açıklanan taslak başta ücretler olmak üzerekesinlikle metal işçilerinin beklentilerini karşılamıyor.Yüzde 14 bir zam talebi “dilene dilene kazanmak”anlayışının bir ifadesidir ki bu, her dönem olduğu gibimetal işçisinin sefaletini perçinleyecek enflasyonoranında zamlarla satışın tamamlanmasından başkabir sonuç vermez. Dahası Türk Metal’in taslağında işcinayetlerinde sorumluluğu işçiye yıkan ve işçiyi iş“kazalarını” saklamaya teşvik eden “kazasızlık ödülü”gibi skandal maddeler de içermektedir. Bu madde debir kez daha Türk Metal yöneticilerinin işçi sınıfına nekadar yabancı olduklarını teyit etmektedir. Toplantıdatüm bu gerçeklerin altı bir kez daha çizilmiştir.

Öte yandan bu satış taslağına yönelik olarakfabrikalardan gelen bilgiler paylaşılmıştır. Göründüğükadarıyla metal işçisi genel olarak bu taslağın bir satıştaslağı olduğu konusunda nettir. Aynı zamanda TürkMetal yönetimine karşı öfke içerisindedirler. Fakatözellikle büyük fabrikaların tatilde olması nedeniyle butepkinin yoğunluğu ve açığa çıkma ihtimali konusundanet şeyler söylemek mümkün değildir. Ancak TürkMetal ve MESS olası tepkilerden korktukları için satışınyolunu düzlemek amacıyla bir dizi tedbir almaktadırlar.Öncü olabilecek işçilerin işten atılması bunlarınbaşında gelmektedir. Öte yandan ise her zamankindendaha erken bir tarihte (25 Ağustos) sözleşmegörüşmelerine başlanacak olması da gösteriyor kimetal işçisi bir oldu bittiyle yüz yüze bırakılmakistenmektedir. Anlaşılan o ki, bir bayram arifesindesatış taslağını açıklayanlar bir sonraki bayramarifesinde de satışa imza atmayı planlamaktadır.

Türk Metal cephesinden bunlar olurken BirleşikMetal-İş cephesinden ise süreç geriden ve edilgenbiçimde takip edilmektedir. Ortada işbirlikçi toplusözleşme düzenini yıkmayı hedefleyen bir iddia vemotivasyondan eser yoktur. Önceki dönemde ortayaçıkan sonuç ve Bosch’daki mücadelenin büyük ölçüdekaybedilmiş olması, bu cephedeki iddialarıtörpülemiştir. Bu halde de sürecin ana aktörü olmakduygu ve iddiasıyla değil, baskı kuran ama çıkacaksonuca da razı olan bir duruş ortaya konulmuştur.Bunun için henüz Birleşik Metal sözleşme taslağınıaçıklamamıştır. Ama açıklasa dahi ve bu taslağın içeriğiTürk Metal’in satış taslağından ne kadar farklı olursa

olsun, bu taslağı geçirebilecek bir mücadele iddiası vemotivasyonu olmadığı için sonuç işbirlikçi sendikaldüzene boyun eğiş olacaktır.

MYK tüm bu bakımlardan mevcut tabloyudeğerlendirdikten sonra, kendi üzerine düşensorumluluk ve görevler üzerinde durmuştur. Metalişçilerinin bu gerçekler ışığında aydınlatılması, ihanetve işbirlikçiliğe karşı öfkenin büyütülmesi ve açığaçıkarılması, satış oyunu ve bu oyuna boyun eğenlerkarşısında devrimci bir sınıf inisiyatifinin örgütlenmesigerektiği belirtilmiştir. Bu bakımdan bir kez dahaGreif’in “İşgal, grev, direniş!” ruhunu metal işçisinetaşıyacak bir tokluk ve kararlılıkla davranılmasıgerektiği belirtilmiştir. Bu çerçevede metal işçisininöfkesini fiili-meşru mücadele çizgisinden örgütlemekve öncü olmanın sorumluluğuna uygun olarak herbakımdan hazırlanmak ihtiyacına işaret edilmiştir.

MYK ayrıca bu görevler çerçevesinde öncekitoplantıdan başlayarak tanımlanan araç ve yöntemlerüzerinde durmuş, yeni somut bir planlama çıkarmıştır.

Mücadele eden işçiler ve ezilen halklarladayanışmaya çağrı

MYK MESS Grup TİS süreci ana başlığının ardındanişkolundaki gelişmeleri değerlendirmiştir. Genel olarakişçi sınıfı cephesindeki hareketlilikte yaşanan gözlegörülür ivmeye dikkat çekilmiş, bunun metal işkolundada benzer bir dinamikle örtüştüğü tespit edilmiştir.Kendi cephemizden bu hareketliliğe, hareketlilikiçerisinde olan sınıf bölüklerine mücadelelerindeyardım etmek, yol göstermek ve devrimci bir temeldegeliştirmek görevlerine işaret edilmiştir.

MYK ayrıca grev ve direnişlerini sürdüren sınıfbölüklerini selamladığını duyurmaktadır.

MYK, emperyalist, siyonist ve gerici güçlerin savaşve saldırılarıyla tehdit edilen halklarla dayanışmanınöneminin de altını çizmiştir. Bu çerçevede Ortadoğu’dahedef haline getirilen halklarla dayanışmayıyükseltmek, yapılan eylem ve etkinliklere etkin birkatılımı örgütlemek görevlerine vurgu yapmıştır.

Bülten planlandı

Toplantıda son olarak bülten değerlendirilmiş, Eylülsayısı planlanmıştır. Yapılan planlamaya göre her türlükatkının 26 Ağustos tarihine kadar iletilmesigerekmektedir.

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu8 Ağustos 2014

MİB MYK Ağustos ayıtoplantısı sonuçları

Page 12: Kızıl Bayrak 2014-33

Metal işkolunda 2014-16 toplu sözleşme taslaklarıaçıklandı. Metal işçileri geçmiş TİS dönemlerinin birbenzerini daha yaşıyorlar. Türk Metal alelacele satışahazırlanıyor, Birleşik Metal-İş ise bu işbirlikçi-ihanetçisözleşme düzenini bozacak bir irade ve cüreti ortayakoyamıyor. Eğer “olağan” seyir izlenirse, sürecinbelirleyeni Türk Metal ve MESS arasında yapılangörüşmeler olacak. Ancak bu “olağanlığı” bozacak biretken var: Öncü/devrimci metal işçilerinin sürecemüdahalesi!

Biriken öfke ve mücadele olanakları

Metal işçileri, karşılarına çıkarılan taslaklarınkendilerini kurtarmayacağının farkında. Zira kölelikkoşulları her geçen gün koyulaşırken ve mahkumedildikleri sefalet koşulları derinleşirken taslaklardaformüle edilen talepler metal işçileri için kayda değeriyileştirmeleri bile ifade etmiyor. Üstelik metal işçileri,bu taleplerle masaya oturanların bunun çok dahaaltına imza atmaktan çekinmeyeceğinden kuşkuduymuyor. Geçmiş TİS dönemlerinin deneyimi buaçıdan onlar için yeterince öğretici. Hazırlanmasürecinde metal işçilerinin doğrudan söz sahibiolmadığı taslakların başka türlü olması dabeklenemezdi.

Fabrikalardan yansıyanlar, bu durum karşısındametal işçilerinde öfke birikimi yaşandığını gösteriyor.İşçiler önlerine konan taslağın açık bir satış taslağıolduğunu iyi biliyorlar. Ancak şimdiye kadar öfkeleriniörgütlü bir tepkiye dönüştürmüş de değiller.

Oysa 2014-16 TİS süreci sınıf hareketi cephesindenfazlasıyla öğretici bir sürecin üzerine denk geliyor. Birönceki TİS döneminde Türk Metal’i bile alanlaraçıkarak MESS’e “tehditler savurmak” zorunda bırakan(ancak bu sayede öfkeyi dizginleyebilir ve satışsözleşmesini imzalayabilirdi) metal işçileri, hem geçmişdeneyimleri, hem de son dönemde sınıf hareketindeyaşanan gelişmeler sayesinde mücadele potansiyelinidaha da güçlendirdi.

Yatağan işçilerinin özelleştirmeye karşı başlattıklarıdireniş, Seyitömer ve daha bir dizi yerde ortaya çıkanmilitan işçi eylemleri, cam işçilerinin ülke gündeminegiren ve yasakla karşılanan grevi, hepsinden önemliside sınıf hareketinde ‘yeninin temsilcisi’ Greif direnişi,ortaya çıkardıkları deneyimler sayesinde metalişçilerine güç katmaktadır. Elbette bu deneyimlerdenöğrenebildikleri, direnişlerin gücünü kuşanabildiklerioranda...

Ayrıca, Haziran Direnişi ile birlikte toplumsalmücadelede açılan yeni dönemin metal işçilerini deetkilemesi kaçınılmazdır. Direnişe sınıfsal kimliği veörgütlü yapısıyla katılmayan işçiler, şu ya da budüzeyde de olsa direnişin atmosferindenetkilenmişlerdir. Taşeron köleliğine ve sendikalbürokrasiye karşı kavga bayrağını yükselten Greifişçilerinin daha ilk günden Haziran Direnişi’niselamlamaları, direnişin işçi sınıfı saflarında da bir etki

yarattığını göstermektedir. Metal işçileri de bu etkidenmuaf değildir.

Öncü/devrimci işçilerin kritik rolü

Tüm bu öfke ve deneyimler birleştiğinde, metalişçilerinin MESS ve uşaklarını ezmelerinin önündeyalnızca tek bir engel olduğu görülmektedir. O dametal işçilerinin taban örgütlenmelerine yaslananmilitan çıkışın eksikliğidir!

Tam da burada öncü/devrimci metal işçilerinefazlasıyla kritik bir rol düşmektedir. Metal işçilerindebiriken öfkenin patlamasını sağlayabilmenin, onuörgütlü bir temel üzerinde şekillendirebilmenin yoluöncü/devrimci metal işçilerinin sürece müdahalesiolacaktır.

Öncü/devrimci işçiler bu sürece anlamlı birmüdahalede bulunamazsa, metal işçilerinde biriken oöfke gerçek bir patlamaya, sınıf hareketinde birikendeneyim metal işçileri için silaha dönüşemeyecektir.Öyle ya, metal işçileri Türk Metal çetesinin ihanetinekarşı eylemli tepkiye geçse bile, öncü/devrimci işçilermüdahale etmediği sürece, bu tepki kendisine bir yolaçamayacaktır. İşçiler Türk Metal kamburundankurtulmak isteyeceklerdir ancak karşılarında buiradelerini kucaklayacak bir güç bulamayacaklardır. Bukendiliğinden çıkış, kendiliğinden sönümlenişemahkum olacaktır. Öncü/devrimci işçiler üzerlerinedüşen sorumluluğu yerine getirebilirlerse, olası biröfke patlaması yalnız işkolunda değil, sınıfıntamamında sarsıcı bir etki yaratmanın olanağınakavuşacaktır. Öncü/devrimci işçilerin sürecemüdahalesi ve bu müdahaleyi taban örgütlülüklerindesomutlayabilmeleri bu nedenle oldukça büyük önemtaşımaktadır. Öncü/devrimci metal işçileri, Greif’inruhunu metal işçileri ile buluşturmalı ve tabanörgütlülüklerine dayalı fiili-meşru mücadeleyi

örgütlemek için seferber olmalıdır.

Satış taslağı mücadeleyle yırtılmalıdır!

Metal işçileri 2014-16 MESS Grup TİS sürecindekarşılarına çıkarılan ve kendi iradelerine yaslanmayantaslakları çöpe atmalıdır. Karşısına çıkarılacak“temsilcilerinizle görüştük”, “dünyaya örnek toplantılaryaptık” vb. söylemlere de prim vermemelidir. İşçiiradesine yaslanarak sözleşme hazırlama ve karar almakonusunda son derece anlamlı bir örneğe sahipler:Greif direnişi! İşçi demokrasisinin gerçek anlamınınyaşamda somutlandığı bu örneğin gerisinde kalanhiçbir tarz ve söylemi meşru kabul etmemeli, bugünkütaslakların geçersizliğini ilan ederek, her kelimesindekendi iradelerini yansıtan bir taslak hazırlanması içinkolları sıvamalıdırlar.

Bunun yanında, sendika bürokratlarının önlerinekoyacağı pasif eylemleri kabul etmemeli, kitlesel vemilitan eylemleri yükseltmelidirler. Sakal bırakma,kokart takma, sıradan/rutin basın açıklamaları gibipasif eylemler işçilerin dinamizmini bastırmak, sürecinsonunda da sendika bürokratlarının “biz eylemlerimiziyaptık” yalanlarına dayanak olmaktan öte bir anlamtaşımamaktadır.

Başta öncü/devrimci işçiler olmak üzere, metalişçileri bu süre boyunca diğer fabrikalardaki sınıfkardeşleriyle sürekli iletişim halinde olmalı, deneyimve görüşlerini paylaşmalı, dayanışmayı ve bağlarınıkuvvetlendirmelidir. Bir fabrikada çakacak kıvılcımadiğer fabrikalardan da yanıt verebilmeli, MESS veuşaklarını bu kavganın ateşiyle yakmalıdır.

Metal işçileri kendisine karşı kurulan ihanetçemberini parlayacak güce fazlasıyla sahiptir. Tekyapması gereken bu ortaoyununa son vermek, masayayumruğunu vurmaktır.

Metal TİS süreci veöncü metal işçilerinin görevleri!

Page 13: Kızıl Bayrak 2014-33

Taslak yetersiz, işbirlikçi sendikal düzeniyıkma iddiası sıfır!

Birleşik Metal-İş Sendikası 2014-16 dönemi MESSgrup toplu iş sözleşme sürecine ilişkin taslağınıkamuoyuna açıkladı. Yapılan açıklamaya göre BirleşikMetal’in taslağında metal işçisinin özel bir dikkatgösterdiği ücret ve sosyal haklar konusunda şu talepleryer alıyor:

- Ücret makasını kapatmak hedefiyle iyileştirmezammı ile birlikte aylık net ücreti 898 TL olan bir metalişçisine ilk 6 ayda net 282 lira, 1374 lira civarındaücreti olan bir metal işçisine net 305 lira, 2 bin lira netücret alan bir işçiye ise yaklaşık 270 lira net ücret artışı

- Enflasyona endeksli zam uygulamasına karşıolunduğu bildirilerek diğer altı aylık dönemlerdeenflasyon+2 puan ücret zammı

- İşçi sirkülasyonu ile toplu sözleşmeyle elde edilenkazanımların sıfırlanmasına dayanak yapılan işe girişücretinin 1179 TL’ye yükseltilmesi

- Sosyal ödemelere yüzde 30’a yakın bir zamTaslakta yer alan ve Birleşik Metal-İş yönetiminin

özellikle altını çizdiği diğer maddeler ise şunlar:- Vergi dilim artışlarının yükünün işverenler

tarafından karşılanması- İş yasalarında kıdem tazminatına atıf yapan

maddelerin ayıklanması, bu konuyla ilgili durumunsözleşmeye açık biçimde yazılması.

- Haftalık çalışma süresinin 37,5 saate düşürülmesi

Metal İşçileri Birliği’nin Birleşik Metal-İş’in butaslağıyla ilgili görüşleri şöyledir:

1. Ücretler bakımından bu talepler kuşkusuz TürkMetal’in yüzde 14’lük zam talebiyle karşılaştırıldığındadaha ileri durmaktadır. Ancak bu haliyle metal işçisininbeklentilerini karşılamaya yetmemektedir.

Çünkü ücret ve sosyal haklar bakımından alınmasıgereken ölçü, yoksulluk sınırı olarak da bilinen insancayaşamaya yeterli ücret düzeyidir. Bu ise yaklaşık 3700TL civarındadır.

Kuşkusuz bugünkü mücadelenin gerçekleridüşünüldüğünde ücretleri bir anda 3700 TL düzeyineyükseltmek “imkansız” gibi görünmektedir. Ancaksınıfın önünü açmak isteyenlerin ve işbirlikçisendikacılardan farklı olarak sınıf sendikacılığıyaptıklarını iddia edenlerin de farkını buradankoymaları gerekir. Bunun için ille de bir anda ücretleri3700 TL’ye yükseltecek bir oran değil ama metalişçisinin yoksulluğunu bir parça hafifletecek, yüreğiniayağa kaldıracak bir zam oranı talep etmeliydiler.

Birleşik Metal-İş’in zam talebi ise, elde edilse dahimetal işçisinin yoksulluğunu azaltmaya bileyetmeyecek, etkisi geçici bir merhemden başka birsonuç yaratmayacaktır.

Anlaşılıyor ki Birleşik Metal-İş yönetimi, bütünmetal işçilerinin sahipleneceği toklukta bir taslaklaortaya çıkmaktan, sorumluluk üstlenmekten uzakdurmaya devam etmektedir.

2. Birleşik Metal-İş yönetimi adına taslağınmaddelerini gerekçelendirirken yapılan vurgular ileortaya çıkan sonuç karşılaştırıldığında, yönetiminsorunu doğru tespit etmekle beraber tok bir çözümiradesi ortaya koyamadığı görülmektedir. Şöyle kiücretlerin düşüklüğüne vurgu yapılmakta ama talepedilen ücret düzeyi oldukça düşük kalmaktadır. Ücretmakasının kapatılması önceliğimiz denilmekte amaortaya konulan talep bu makası kapatmamakta sadecegeçici bir süreliğine ve oldukça az miktardadaraltmaktadır.

Genel Başkan Serdaroğlu’nun taslağı açıklarkenkullandığı “Gerçekçi ol, imkansızı iste” sözünün birkarşılığı yoktur.

3. Vergi, kıdem tazminatı ve çalışma süreleri ile ilgilitalepler yerinde ve ücretler konusundaki yetersizliğindahi üzerini örtebilecek nitelikte taleplerdir. Ancak butaleplerin biraz da süs olsun diye taslaklara konulduğuaçıktır. Çünkü önceki dönemin taslağında da yer alanbu talepler konusunda hemen hiçbir şey yapılmamış,sadece taslağa konulmakla yetinilmişlerdir. Bu kez debundan farklı olacağına dair en küçük bir işaret dahiyoktur. Oysa bu talepler sermayeyi savaşa davetetmekle eş değerdir. Ama bu talepleri ortayakoyanların buna ilişkin herhangi bir niyeti, iddiası ve

planı yoktur. Bu nedenle bu talepleri taslağa koymaksonra da uğruna hiçbir şey yapmamak ciddiyetsizlikgösterir, inandırıcılığı zora sokar.

4. Bu taslak Birleşik Metal-İş’in 2010-12 yılındayüksek sesle dillendirdiği “işbirlikçi toplu sözleşmedüzenini yıkmak” iddiasından fazlasıyla uzaklaştığınıgöstermektedir. Çünkü açıklanan bu taslak Türk Metaltaslağının karşısında metal işçisi tarafından bir bayrakgibi yükseltilebilecek yeterlilikte bir taslak olmadığıgibi, genel olarak mücadele hazırlığı ve iddiasıbakımından ortadaki tablo hiç iç açıcı değildir. Netaslak hazırlık sürecinde ne de bugün Birleşik Metal-İşsaflarında bu yönde bir iddia ve motivasyondan sözetmek mümkündür. Bu haliyle de aşağıdan ve özellikleTürk Metal tabanından olağanüstü çıkışlar görülmezse,bu dönemin de yenilgi ve işbirlikçi sendikal düzeneboyun eğişle sonuçlanması kaçınılmazdır.

5. İşbirlikçi toplu sözleşme düzeni karşısındaki buboyun eğiş, Birleşik Metal-İş’in taslağını bir bakımaönemsizleştirmektedir. Çünkü işbirlikçi sendikaldüzene meydan okuma cüret ve cesaretigösteremeyen, bu uğurda saflarını toparlayacak birönderlik kapasitesi-sorumluluğu ortayakoyamayanların kopya sözleşmelere imza atmalarıkaçınılmazdır.

Sonuç olarakTürk Metal’in taslağını ihanet taslağı olarak

değerlendiren Metal İşçileri Birliği, Birleşik Metal-İş’intaslağını işçilerinin beklentileri ve ihtiyaçlarıylakarşılaştırıldığında oldukça yetersiz bulmaktadır.Dahası ve en önemlisi ise Birleşik Metal-İş yönetimicephesinden bu taslağa eşlik eden mücadele iddia vehazırlığı, bu kadarını dahi elde edemeyeceğini, yanitaslağın lafta kalacağını şimdiden göstermektedir. Buhaliyle Birleşik Metal-İş’in, MESS ve Türk Metal’inbirlikte yazıp oynayacakları oyuna ve ihanete boyuneğmesi kaçınılmazdır.

Bu düşüncelerle metal işçilerini, öncelikle buiddiasızlığı ve boyun eğmişlik ruh halini yenmek üzereseferber olmaya, inisiyatif almaya beraberinde isegerçek talepleri içeren bir taslağı hazırlamayaçağırıyoruz.

Metal İşçileri Birliği14 Ağustos 2014

Metal İşçileri Birliği Bülteni’nin Ağustos sayısıÇorlu’da ağırlıklı olarak metal işçilerine ulaştırıldı.Türk Metal çetesinin örgütlü olduğu fabrikalar olanHEMA, Trakya Döküm, BSH, EGO işçileri sendikal çetetarafından tehdit edildikleri için metal bültenini sınırlısayıda aldı. Ancak bülten dağıtımına diğer metalfabrikalarının işçilerinin ilgisi yoğun oldu.

Metal İşçileri Birliği’nin faaliyetlerinden oldukça

rahatsızlık duyan Türk Metal çetesi, MİB imzalı A-3afişlerinin üzerine sprey sıkarak ve stickerlarıkazıyarak hummalı bir çalışma içerisine girdiler.

MİB çalışanları, Metal İşçileri Birliği’nin metalTİS’leri ile ilgili olarak çıkardığı stickerları Çorlu veÇerkezköy’de yaygın olarak kullanıyorlar. Ayrıca MİBimzalı duvar gazetesi kullanıldı ve yazılamalar yapıldı.

Metal İşçileri Birliği / Trakya

Çorlu’da MİB faaliyeti

Page 14: Kızıl Bayrak 2014-33

İzmir’de MİB faaliyetleri

Türk Metal’in satış sözleşmesini açıklamasıylabirlikte mücadele çağrıları 11 Ağustos’ta Çiğli AOSB vebölgedeki demir çelik işçilerine ulaştırıldı.

İlk olarak demir çelik fabrikalarında çalışan işçilerinBalatçık ve Asarlık servis duraklarında dağıtım yapıldı.08.00/16.00 vardiyası işçilerine “MESS Grup TİSsürecini kazanmak için” şiarıyla çıkan taslak ve taleplerbroşürü verildi.

Aynı zamanda Çiğli AOSB’de bulunan MESS GrupTİS kapsamındaki Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğuSchneider fabrikasında 07.00/15.00-15.00/23.00vardiyası işçilerine dağıtım yapıldı.

Yine bir diğer örgütlü fabrika olan ZF Lemförder veİzmir Senkromeç fabrikalarına da MESS’e ve sendikalbürokrasiye karşı ortak mücadele çağrıları ulaştırıldı.MESS Grup TİS broşürü ile Türk-Metal çetesininaçıklamış olduğu satış taslağının teşhirinin yapıldığıbildiriler dağıtıldı.

Senkromeç dağıtımında fabrika temsilciliği yapanbir kaç işçinin engelleme girişimine rağmen işçilerinbroşürleri ilgiyle aldığı gözlemlendi.

Dağıtımlarla Metal İşçileri Birliği’nin alternatiftalepleri Türk Metal ve Birleşik Metal-İş üyesi işçilereulaştırıldı.

Cevher Döküm işçilerine mücadele çağrısı

Türk Metal’in işçi sınıfına ihanetinin devamı olanyeni sözleşme taslağı üzerine hafta boyu çalışma

yürüten Metal İşçileri Birliği bildirilerini Türk Metalüyesi işçilere ulaştırmaya devam ediyor.

Çiğli AOSB’de bulunan MESS Grup TİSkapsamındaki ve Türk Metal’in örgütlü olduğu CevherDöküm fabrikasında 12 Temmuz’da 07.00/15.00 ve15.00/23.00 vardiyası işçilerine dağıtımlar yapıldı.

MESS Grup TİS broşürü ile Türk Metal çetesininaçıklamış olduğu satış taslağının teşhirinin yapıldığıbildirilerin dağıtımına işçiler ilgiyle karşılık verdi.Dağıtım sırasında Türk Metal fabrika baştemsilcisineve çevrede biriken işçilere taslak üzerine MİB’inyaklaşımı ve değerlendirmeleri aktarıldı.

Bu bağlamda Türk Metal taslağının kabuledilemeyeceği ve henüz müdahale etmek için geçkalınmadığı belirtildi. Baştemsilci işçilerle TİStoplantıları yapıldığını ve seçilen temsilcileri Ankara’yagönderdiklerini, taleplerini de sendika merkezineilettiklerini söyleyerek sözleşmeyi savundu. Bununüzerine MİB olarak durumdan haberdar olunduğu veAnkara’daki toplantılardan işçilerin sunduğu hiçbirmaddenin onaylanmadığı, tam tersi genel merkezyönetiminin hazırladığı sözleşmenin onaylandığıbununla birlikte işçilere ‘sadece itaat’ koşulunundayatıldığı vurgulandı. Dağıtım sırasında işçilerin MİBfaaliyetçilerinin konuşmalarını desteklediğigözlemlendi.

MİB faaliyeti kapsamında ayrıca Buca Üç Kuyular,Kozağaç ve Gediz hattı boyunca sabah saatlerinde deişçi servis duraklarında bülten dağıtımları yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Küçükçekmece’deişçi toplantısı

İşçilerin Birliği Derneği, 8 Ağustos’tagerçekleştirdiği işçi toplantısında işçi sağlığı ve işgüvenliği gündemini tartıştı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden MuratÇakır’ın katılımı ile gerçekleşen toplantı canlı biratmosferde geçti. Çakır’ın işçi sağlığı ve iş güvenliği ileilgili genel bir aktarım yapmasının ardından toplantısohbet şeklinde ilerledi. DLB’li meslek lisesiöğrencilerinin de katıldığı toplantıda staj yaptığı FilliBoya fabrikasında iş cinayetine kurban giden mesleklisesi öğrencisi Oğuzhan Çalışkan da anıldı.

Konuşmalarda kapitalizm içerisinde işçi sağlığı ve işgüvenliğinin nasıl patronların kâr hırsına kurbanedildiği üzerinde duruldu. Yakın zamanda yaşananSoma Katliamı üzerinden de yaşanan işçi katliamlarıtartışıldı. Katılımcıların kendi fabrikalarında yaşadıklarıüzerine örnekler vermesi ile ilerleyen toplantıda işçisağlığı ve iş güvenliği hakkının kazanılmasının tekyolunun mücadele etmekten ve örgütlenmektengeçtiği vurgulandı. Ayrıca kapitalist sistem içerisindehiçbir zaman işçi cinayetlerinin ve işçileri sakat bırakangöz göre göre gerçekleşen kazaların gerçek anlamıylason bulamayacağı, bunun ancak sosyalizmlegerçekleşeceği söylendi.

Toplantı, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaİşçilerin Birliği Derneği’nin işçilerin başvurduğu birmerkez haline gelmesi için nelerin yapılabileceğinintartışılmasının ardından sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Batıkent ve Ostim’dedevrimci faaliyet

Ostim-Batıkent İşçi Birliği’nin işçi güvenliği vesağlığı önlemlerinin alınması, taşeronun kaldırılması veesnek çalışmanın yasaklanması talebiyle yürüttüğüçalışmanın bir parçası olarak Ostim Metrosu çıkısındaaçılan stand ile Ostim’li işçiler imza atmaya vegelecekleri için mücadeleye çağrıldı. Standdaki İvedikve Soma katliamlarıyla ilgili fotoğraf sergisi emekçilertarafından oldukça ilgi gördü.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 15: Kızıl Bayrak 2014-33

Kalıp-San işçisi Cafer Kalağ geçtiğimiz günlerdesebepsiz yere işten çıkartılmıştı. İşçilerin Birliği Derneğiile birlikte Kalıp-San önünde basın açıklaması yapanCafer Kalağ, Kalıp-San’daki kölece çalışma koşullarınıve hukuksuzlukları teşhir etmeye devam ediyor.

İşçilerin Birliği Derneği, Kalıp-San fabrikasınınüretim yaptığı Bosch ve Vestel fabrikalarına posta vemail yoluyla mektup yollayarak Kalıp-San’ınhukuksuzluklarını ve kötü çalışma koşullarını aktardı.

Mektupta şunlar ifade edildi:

‘Hak alma mücadelemizin 1. derece muhataplarısınız!’Vestel Ticaret A.Ş. İstanbul Şubesi’ne...Firmanıza fason üretim yapan Kalıp-San Kalıp, Pres

ve Madeni Eşya Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’de keyfi veyasadışı çalışma koşulları uygulanmaktadır.

- Çalışanların fazla mesaileri sigortayabildirilmemektedir.

- Asgari ücretin üstünde maaş alan çalışanlarınsigorta primi asgari ücret üzerinden yatırılmaktadır.

- Gece vardiyasında çalışan işçiler için GeceÇalışması Yönetmeliği uygulanmamaktadır.

- Ağır İşler Yönetmeliği kapsamına giren fabrikaolmasına rağmen ilgili yönetmelik uygulanmamaktadır.

- İşçi sağlığı ve işçi güvenliği önlemlerialınmamakta, sıkça iş kazaları gerçekleşmektedir.

- Kurumsal firma olmakla ve Vestel’e, Bosch’aüretim yapmakla övünen Kalıp-San firması işçi haklarıkonusunda merdiven altı atölye koşullarınıuygulamaktadır.

Bunlar gibi çok fazla sorun Kalıp-San’dayaşanmaktadır.

Derneğimiz üyesi Cafer Kalağ bu sorunlarıngiderilmesini ve insanca yaşamaya yeten ücret artışıistediği için keyfi biçimde bütün hakları gasp edilerekişten çıkarılmıştır.

Kalıp-San firması size üretim yaptığı için buradayaşanılan bütün sorunlarda sizin de sorumluluğunuzvardır. Bunun içindir ki Kalıp-San’da yaşanan sorunlarıngiderilmesi için üzerinize düşen görev vesorumluluklarınızı yerinize getirmeniz gerekmektedir.

Derneğimiz üyesi Cafer Kalağ’ın hak ihlallerininKalıp-San’daki yasadışı-keyfi çalışma koşullarınıngiderilmesini istiyoruz.

Aksi halde hak alma mücadelemizin 1. derecedenmuhataplarından olduğunuz için hukuki ve fiilimücadelemizi size karşı da sürdüreceğimizi bilmeniziisteriz.

İşçilerin Birliği DerneğiKemalpaşa Mah. Erkin Sok. No: 34/1

Küçükçekmece / İSTTel: (0212) 697 71 53

İşçilerin Birliği Derneği Hukuk DanışmanıAv. Ümüs Seğmen

Tel: 0532 701 96 77

Bosch ve Vestel’euyarı mektubu

Yaşasın sınıf dayanışması!Kalıp-San’da haklı talepleri yüzünden, keyfi bir

şekilde işten çıkarılan ve bu haksızlık karşısındadirenişe geçen sınıf kardeşimiz Cafer Kalağ’ı Vestelişçileri olarak selamlıyoruz. Haklı mücadelesi uğruna,sermayenin karşısında boyun eğmeyen sınıfkardeşimiz Cafer Kalağ, Kalıp-San’daki kuralsızçalışma, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve hertürlü baskıya ve kölelik koşullarına karşı direniştedir.

Cafer Kalağ’ın bu onurlu mücadelesi salt başınaonun sorunu değildir. Yaşanan bu zulüm Türkiye işçisınıfının bütünün sırtındaki kamburdur. Onuntalepleri bizim de yani bütün işçi sınıfının talepleridir.Öte taraftan Kalıp-San patronu meğer Vestel’eçalışmaktaymış. Bizim burada Manisa’da yaşadığımızzulmü Cafer ve birçok sınıf kardeşimiz de yaşamaktaZorlu’nun zoruyla boğuşmaktaymış. Biz Vestel işçileriolarak Cafer Kalağ’ın bu direnişini her şeyden öncekendi direnişimiz olarak görüyoruz.

Bu direniş Manisa Vestel fabrikasında çalışan 16bin işçinin ve bildiğimiz kadarıyla Vestel’in yansanayisinde çalışan 40 bin işçinin ortak sorunudur.Cafer Kalağ, Kalıp-San’da bu sorunlarla boğuşurkenbizler de burada Vestel’in kendi fabrikasında aynısorunlarla boğuşuyoruz.

Bir kez daha Cafer Kalağ’ın direnişini buradanManisa’dan selamlarken tüm taleplerin karşılanmasıve Cafer Kalağ’ın işe geri iade edilmesi için biz detüm işçi sınıfını dayanışmaya çağırıyoruz. Zorlular’ıişçi sınıfının zoru yıkacaktır.

Yaşasın sınıf dayanışması!Yaşasın Kalıp-San direnişimiz!Cafer Kalağ işe geri alınsın

Manisa Vestel işçileri

Ege Metal İşçileri Birliği (MİB) 9 Ağustos Cumartesigünü 4. toplantısını yaptı. İlk olarak gündembelirlendi ve açılış siyasal değerlendirmeler yapılarakbaşladı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Ortadoğu’dakisavaşlar ve krizler üzerine tartışıldı.

Ardından MİB MYK Eylül ayı toplantısında alınankararlar değerlendirildi. Ardından Ege MİB genelplanlaması doğrultusunda; TİS süreci üzerineyoğunlaşma sorunu ile sektör ve sendikalardanyansıyanlar, son olarak çalışma tarzımız üzerinesendikalı, TİS kapsamlı fabrikaların analizi, ortakmücadele ve deneyimlerin birleştirilmesi gündemleri

sıralanarak tartışmalara geçildi.Ege MİB, alanında bulunduğu fabrikalar üzerinden

metal işçilerinin genel sorunlarını (örgütsüzlük,taşeronlaşma, işçi sağlığı ve güvenliği vb. konularda)TİS süreçlerini daha detaylı ve işçilerin sözleşmesürelerinde uğrayabilecekleri ihanetlere karşı metalişçilerinin MESS ile sözleşme tarihini, mücadelelerini,deneyimlerini aktarmak amacıyla önümüzdekiaylarda MİB Meclisi toplamasına karar verildi.

Sürmekte olan MESS Grup TİS süreci üzerinefabrikalara müdahale tarzında ne gibi araçlar ve buaraçların nasıl kullanıldığında etkili olabileceği üzerine

uzun uzun tartışıldı. Bununla ilgili yapılabileceklerinlistesi hazırlandı. İlk olarak Türk-Metal taslağı genişbiçimde tartışılarak açıklanan maddeler üzerine haftabaşından itibaren bildiri çıkarılarak MİB broşürleriylebirlikte dağıtılması kararlaştırıldı.

Ardından işçilerin de yoğun olarak kullandıklarısosyal medya üzerinden güncelliği devamlıaktifleştirilecek bir Ege MİB sayfası açılmasına kararverildi.

Son olarak devam eden MESS TİS sürecinde Eylülayı Metal İşçileri Bülteni için MESS kapsamındaçalışan işçilerle röportaj yapılması planlandı. Genelolarak alınan kararlar üzerine görev dağılımı yapıldı.

EGE MİB10 Ağustos 2014

Metal İşçileri Birliği Ege toplantısı

Page 16: Kızıl Bayrak 2014-33

(Gençlik hareketi ve örgütlenmesi üzerine Haziran2014’te yapılmış parti içi bir tartışmanın kayıtlarınınyayınlanabilir bölümleridir...)

‘70’li yılların halkçılığı büyük ölçüde gençlikhareketine dayanıyordu. Bu nedenle biz başındanitibaren çubuğu belirgin bir biçimde sınıf sorununa vedolayısıyla yönelimine büktük. Bu tümüyle doğru birtutumdu ve saflarımızda proleter sınıf bakış açısının budenli kökleşmiş olmasını buna borçluyuz. Ama bizhalkçı bakış ve kimliğe en kapsamlı eleştirilerimiziyönelttiğimiz o aynı dönemde bile, gençlik sorununuve dolayısıyla çalışmasını ne küçümsedik, ne de ihmalettik. Ekim’in daha 6. sayısından itibaren yayınlanan üçbölümlük gençlik hareketi değerlendirmesi bile buönemsemenin bir göstergesidir.

Öte yandan biz, çok sınırlı güç ve olanaklarımızıdaha başından itibaren hemen tümüyle sınıfçalışmasına yönelttiğimiz halde, çıkışımızın yarattığıetki ile gençlik içerisinde de her zaman belli güçleresahip olabildik. Bu güçlerle ilgilendik, kendi içinde çekidüzen vermeye ve onlarla gençlik içerisinde etkimiziarttırmaya çalıştık. Bu sayededir ki gençlik hareketiiçerisinde hep bir sürekliliğimiz oldu. Gençlikyayınımızın halen gençlik hareketi içerisinde en eski vesürekli yayınlardan biri, belki de birincisi olması, bukonuda bir şey anlatmaktadır.

Geride kalmakta olan otuz küsur yıllık tarihseldönem, dünyada ve Türkiye’de genel bir gericilik vesosyal durgunluk dönemi idi. Bu çerçevede Türkiye’detoplumsal mücadelenin sınırlarını ve dolayısıyla uzunyılları bulan kısırlığını biliyoruz. Ama tam da birdönemin aşılmakta olduğu bir geçiş evresinin deiçerisindeyiz. Tam da bu aşamada gençlik alanındafarklı bir çıkış bize önemli imkanlar yaratabilir. Bu sınıfçalışmamızı zayıflatmaz, tersine ona her zamanki gibiek imkanlar da yaratır. Kendi gelişme sürecimizebaktığımızda, gençlik çalışmamızın toplamında sınıfçalışmamızı hiçbir zaman zayıflatmadığını görüyoruz.Tersine, sonradan sınıf çalışması içerisindedeğerlendirebilmek olanağını bulduğumuz birçokkadroyu biz tam da gençlik çalışması içerisindekazandık. Gençlik güçlerimizden sınıf çalışmasınadestek güçler olarak ayrıca yararlandık.

Parti olarak temel önemde bazı üstünlüklerimizvar; ideolojik açıklık ve sağlamlık, devrimci kimlik, sınıfyönelimi, ihtilalci örgüt, bütün bunların ifadesi olaraktasfiyeci solun bozulan ve çürüyen tablosu karşısındatümüyle farklı bir konum, vb. Bunlar gençlik alanındakiyeni adımlarımızı da besleyecek ve güçlendireceküstünlüklerdir. Ayrıca bizler geçmiş gençlik hareketininiçinden geliyoruz, dolayısıyla birikimlerini vedeneyimlerini de en dolaysız bir biçimde temsilediyoruz. Gençlik hareketinin sorunlarını ele alırken

bunun yararını fazlasıyla gördük bugüne kadar, bundanböyle de göreceğiz.

Gençlik her toplumda önemli bir dinamik kesimdir.Bir sınıf ya da kendi içinde homojen bir sosyal katmandeğil, tersine farklı sınıfları dikey olarak kesen birtoplum kategorisidir. Sınıfsal bakımdan heterojen birtoplum kesimi olması gerçeği, beraberinde gençlikiçinde her türden ideoloji ve politika akımının varlığınıgetirmektedir. Bizi doğal olarak alt sınıflar gençliği, bukapsamdaki işçi, emekçi ve öğrenci gençlikilgilendirmektedir. Alt sınıflardan gelen gençlik,özellikle de öğrenci gençlik, bu ülkede toplumsal-siyasal sorunlara büyük ilgi göstermiş, toplumsalmuhalefet içinde etkin bir biçimde yer almıştır.

Gerçekte öğrenci gençliğin toplumsal sorunlara builgisi, hiç de modern sınıf mücadeleleri ile belirlenen‘60’lar sonrası yeni dönem Türkiye’si ile de sınırlıdeğildir. Daha ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındanitibaren, Osmanlı’nın hızlanan çöküş sürecine de bağlıolarak, dönemin öğrenci gençliği toplumsal sorunlarailgi duymuş, bu temelde hızla politize olmuştur.Dönemin Tıbbiye ve Harbiye öğrencileri, çözülmekteolan imparatorluk sorununa ilgi gösteriyorlar ve budurumdan çıkış ve çözüm için yollar arıyorlar, böylecehızla politize oluyor, gizli örgütler kuruyorlardı. Dahahenüz öğrenci iken, daha henüz toplumsal yaşamiçerisinde çok dolaysız olarak yer almadıkları birevrede, bunu yapıyorlardı. Nihayetinde uluslararasısiyasi literatüre “Jön Türk” kavramını katmış birtoplumsal-siyasal kültürden sözediyoruz. Bu ülkegençliğinin güçlü bir politikleşme geleneği var demekistiyorum. Her toplumda bu vardır ama bizde belirginbiçimde güçlü bir damardır demek istiyorum.

Cumhuriyet’ten sonra gençliğin kurulu düzentarafından denetim altına alındığını ve bunun ‘60’lıyıllara kadar da böyle sürdüğünü görüyoruz.1940’larda iktidar tarafından güdümlenen gerici birgençlik hareketi var, Tan Matbaası’nın yakılmasıörneğinde olduğu gibi gerektiğinde sol muhalefetinüzerine sürülebilen. Ama bu bile gençliğin toplumsalsorunlara ilgisinden gerici bir biçimde yararlanmanıngetirdiği bir durumdur. Menderes’e karşı en etkintoplumsal muhalefet öğrenci gençlikten geldi.Menderes’in düşüşünü hızlandıran eylemlilikler debüyük ölçüde gençlik eylemlilikleridir. Ünlü “555K”eylemi de bunun bir örneğidir ve yalnızca üç haftasonra Menderes’in düşüşü ile sonuçlanmıştır.

‘60’lı yıllar Türkiye’de modern sınıflaşmanıngörünür hale geldiği ve giderek sınıf mücadelelerihalinde kendini somutladığı bir evredir. Aynı dönemdehemen tüm dünyada büyük toplumsal çalkantılar vedevrimci kaynaşmalar, bunun da her topluma şu veyabu biçimde bir etkisi var, dolayısıyla Türkiye toplumunada. ‘60’lı yıllar boyunca, Türkiye’de günden güne

güçlenip yayılan bir sosyal uyanış ve sola kitlesel birakış var. Bu ilerici toplumsal gelişmede gençliğin deetkin bir yer tuttuğunu biliyoruz. Bu yeni dönemingençlik hareketi bakımından en belirgin özelliği,mücadeleci gençliğin hızla düzenin denetimi dışınaçıkması, devrime ve sosyalizme yönelmesidir. Bunedenledir ki ‘70’li yılların öne çıkan Türkiyeli veKürdistanlı hemen tüm devrimci örgütleri daha baştangençlik hareketi içinden filizlendiler. Hemen tümününönder kadroları gençlik hareketi içinden geldiler. DenizGezmiş bir bakıma bu dönemin gençlik hareketininbütün bir özeti ve idamının ardından geçmiş kırk yılarağmen bugüne efsaneleşerek kalmış simgesidir.

Bütün bu tarihsel çizgiden çıkan ortak bir sonuç var.Gençliği, özellikle de öğrenci gençliği politize eden veeyleme çeken her zaman genel toplumsal-siyasalsorunlar olmuştur. Dar akademik-demokratiksorunların bunda esasa ilişkin bir rolü yoktur. Öğrencigençlik bu dar alanda politize olamadığı gibi birbakıma kurulu düzene de bağlanıyor. Gençliğinakademik sorunları onu bir parça hareketlendirebilir;ama bu, bu sınırlarda kalırsa, böylece onu gerisin gerikurulu düzene de bağlar. Mesleki gelecek ve kariyerkaygısı önplana geçer. Gençliğin politik kitlehareketleri, tam da onun ülke ve dünya sorunlarınagösterdiği ilgiden kaynaklanmıştır. Başlangıçta şu veyabu özel sorundan başlamış olsa bile, gençlik toplumsorunlarına ilgi gösterebildiği ölçüde politize olmuş,kitlesel gençlik hareketleri de bunun ürünü olmuştur.Dünya ve Türkiye deneyimleri buna açıklıkla tanıklıketmektedir.

Bakınız, son yirmi küsur senedir dar sorunlarüzerinden gençliği hareketlendirmeye yönelik çokçaçabalar oldu. Akademik sorunlar, demokratik sorunlar,öğrenci dernekleri, öğrenci sendikası vb., birçok yoldenendi, ama bütün bunlar ciddi hiçbir sonuçyaratmadı. Gençlik hareketindeki darlık ve kısırlık birtürlü kırılamadı. Oysa Haziran Direnişi gençliğin genişkitleler halinde politize oluşuna sahne oldu. Bunungerisinde ise bir kez daha gençliğin toplumsal-siyasalsorunlara gösterdiği geniş çaplı duyarlılık vardı.Nitekim o zamandan beri de bu aynı politizasyonkendini değişik vesilelerle dışa vuruyor. Gençlik BerkinElvan’ın ölümü üzerine kitlesel eylemlere girişiyor.Gençlik ve liseli gençlik Soma madenci katliamına karşıaynı hareketliliği yaşıyor. Bunlar tümüyle politikolaylardır, etki ve yankıları toplum düzeyindedir. Vegençlik kitlesel olarak tam da böyle olaylara etkintepkiler veriyor.

Sınıfın iktisadi sorunları ve mücadelesine ilişkinbakışı mekanik bir şekilde gençliğin akademiksorunlarına aktarmaktan özellikle kaçınmak gerekir. Biz‘70’li yılların büyük gençlik hareketliliğini içindenyaşadık. Hiç de akademik-demokratik sorunlar

Politik gençlik h

Page 17: Kızıl Bayrak 2014-33

üzerinden değil fakat tümüyle politik sorunlarüzerinden hareketlenen bir gençlik sözkonusuydu ogünün Türkiye’sinde. Tam da toplumsal-siyasalsorunlar gençliği hareketlendiriyor, binlerce-onbinlercesini döne döne sokak gösterilerinesürüklüyordu. Dönemin ilk büyük gençlik eylemleri,1974 yılı sonunda Şahin Aydın ile Kerim Yaman’ın bireray arayla katledilmeleri üzerine patlak vermiştir. Bu ikifaşist cinayet onbinlerce genci eyleme, forumlara,üniversite işgaline ve nihayet işçilerin de geniş biçimdekatıldığı onbinlerce kişilik cenaze törenlerine çekmiştir.Böylece bir anda tümüyle politik bir mecrada gençlikhareketinin önü açılmıştır. Dönemin akademik gibigörünen en önemli istemlerinden biri özel okullarındevletleştirilmesiydi. Fakat bu bile hiç de dar akademikdeğil tümüyle politik bir istemdi.

‘60’lı yılların FKF’si gerçekte politik bir çıkıştır. Onuizleyen Dev-Genç, sol hareketin o günkü özgündurumunun da bir sonucu olarak, bir tür gençlikpartisidir. Toplumsal sorunlara ilgisi, yönelimi bu kadargüçlü ve yoğundur demek istiyorum. Özetle dönemingençlik hareketi, çıkışında da, vardığı noktada dapolitik nitelikte bir hareketidir. Çıkışı FKF, vardığı yerDev-Genç’tir. Her iki durumda da sözkonusu olan açıkpolitik kimlikli gençlik örgütleridir.

1960’lı yılların hemen başında işçi hareketindekicanlanma, TİP’in kuruluşu ve sonraki gelişmesi, Yöndergisinin aydın kesimler üzerindeki etkisi, yaygınlaşantoplumsal hareketliliklerin yarattığı genel atmosfer, soluyanış ve sola kitlesel kayış, bu arada dünyadaki büyükolayların, sürmekte olan genel devrimci dalganınkaçınılmaz etkisi, bütün bunlar gençlik üzerinde deyankısını buldu. 1966’dan itibaren Fikir Kulüplerioluştu ve hızla TİP’in etkisi altına girdi. Daha doğrusubu örgütler daha baştan TİP’li gençlerin inisiyatifi ilekuruldu. Ama başlangıçta FKF hala da dar bir elityapıdır, henüz tabandan gelen kitlesel bir gençlikhareketine dayanmamaktadır.

Bunu yoldaşlardan birinin sorusunu yanıtlamak içinde söylemiş oluyorum. Bazı genç yoldaşlar, Dev-Genç,gençliğin kitle mücadelesinin içinden çıkan bir özörgütlenme idi, diyorlarmış. Oysa durum gerçekte hiçde böyle değildir. Dev-Genç FKF’nin sonraki gelişimi ileortaya çıktı. FKF ise başlangıçta dar bir elit örgüttür ve‘68’deki kitlesel patlamaya kadarki durumu budur.Çeşitli üniversitelerde politik kimlikli gençlerin kurduğuFikir Kulüpleri’nin sonradan ülke çapındafederasyonlaşmasıdır FKF. Ama bu gençler Vietnamsavaşı ile dayanışma örgütlüyorlar, bildirilerindemevcut hükümeti kapitalistlerin hükümeti olaraksuçluyorlar, dolaysız bir sosyalist dil kullanıyorlardı. Buda açık bir politik kimlik anlamına geliyordu.

FKF’nin kitleselleşmesi ‘68 patlaması ile birliktedir.Dünyadaki ‘68 olaylarının Türkiye’de de gençlik

kitlelerine yansıması, büyük üniversite işgalleri ilebirliktedir. Ama FKF burada örgütlü, bilinçli politik birgüç olarak hazırdır, bu noktaya özellikle dikkat etmekgerekir. Patlak veren işgal hareketlerini hızla kendidenetimi altına alması ve buradan giderekkitleselleşmesi tam da bu sayededir. Yani Dev-Genç’inkitleselleşmesi, Haziran 1968 olaylarının sonrasıdır. Vebundan sonra artık Dev-Genç şahsında politik kitleselbir gençlik hareketi sözkonusudur.

Dolayısıyla Dev-Genç, daha baştan gençlikhareketinin kitlesel dinamizminden çıkmış bir gençlikörgütü değildir. Başlangıçta politize olmuş aydıngençlik gruplarının oluşturduğu dar bir yapıdırsözkonusu olan. Kitlesel bir hareketlenme olmadığısürece bu yapının sınırları bellidir. Bir ideolojik tutumuvardır, bir politik mesajı vardır, ama bir kitlehareketinin ürünü, temsilcisi ve dolayısıyla taşıyıcısıdeğildir henüz. Kitle hareketlerinin taşıyıcısı olması ‘68olayları ile birliktedir. Bu tür bir patlamayı hem bizzatörgütleyenler arasındadır, hem de böyle bir patlamayıtoparlayıp, kendi yönetimine alıp bir yere götürmebaşarısını gösterebilen bir örgüttür.

‘70’li yılları ise zaten içinden yaşadık. Başlangıçtayine devrimci bir öncü gruptuk ve çok dargörünüyorduk. ‘71 Devrimci Hareketi’nin etkisi altındaşekillenen çeşitli gençlik gruplarının sınırlı sayıdasempatizanlarıydık. 1974 öğrenim yılı başında durumhala da kabaca böyleydi. Ama çok geçmeden kendimizikitlesel bir gençlik hareketinin önünde bulduk.Başlangıçta, örneğin Şahin Aydın’ın öldürülmesiniprotesto olayında, bir forum çağrısı yaparken bile nekadar insanı katacağımızdan emin değildik. Ama İTÜ’de

çağrıyı yaptığımızda, sınıfların kitlesel olarakboşaldığını biraz da şaşırarak gördük. Forumsonrasında bir grup devrimci olarak belediyeotobüsüyle İstanbul Üniversitesi işgaline gidecektik.Ama forumdan çıkan binlerce öğrencinin kendiliğindenbizi takip ettiğini yine şaşırarak gördük ve bir andabinlerce kişilik bir yürüyüş kortejine dönüştük,Dolmabahçe üzerinden Karaköy’e akan... Öylesinegüçlü bir hareketti ki sözkonusu olan, 15-16Haziran’dan sonra devlet bir kez daha köprüleri açmak,boğaz köprüsü ve vapur trafiğini durdurmak zorundakalmıştı. Zira benzer protestolar başta Yıldız Teknik veİstanbul Üniversitesi olmak üzere öteki okullarda daaynı kitlesellikte yaşanmıştı.

‘70’li yılların gençlik hareketi çıkışından itibarentümüyle politik bir gençlik hareketiydi. Akademik-demokratik sorunların burada sözü edilebilir bir rolüyoktu. Hızla politize olan bir toplumsal ortamsözkonusuydu ve işçilerin yanısıra ilk hareketlenenleröğrenciler olmuştu. Aynı yoğun politizasyon karşı-devrim cephesi için de geçerliydi. MHP güdümündekifaşist Ülkü Ocakları, MSP güdümündeki dinci AkıncılarDerneği, bunun örnekleridir. İkisi de kendince kitleselve ikisi de karşı devrimin hizmetinde tepeden tırnağapolitik gençlik örgütleriydi. Neydi bu politik gençlikörgütlerinin motivasyon kaynağı? Gerici faşist ya dadinci ideoloji üzerinden gene toplumsal-siyasalsorunlar!

Akademik sorunlar ise sözkonusu olduğu ölçüdetoplumsal sorunların içinde gündeme gelmiştir.Örneğin ‘68 işgallerinde eğitim sorunu kuşkusuzgündemde var, ama genel toplumsal sorunlarla bağı ve

areketi geleneğiH. Fırat

Page 18: Kızıl Bayrak 2014-33

bütünlüğü içinde. Eğitim sorunundan sözedilirkenemperyalizme bağımlılıktan, çarpık kapitalizmdensözediliyor. İşçi sınıfının, emekçilerin, yoksullarınihmalinden sözediliyor, zengin-fakir ayrımındansözediliyor. Sorun genel toplumsal bağlamında yerinibuluyor, demek istiyorum. Yani bir fabrikadaki dar birekonomik sorun gibi, çalışma koşulları, ücretler,ikramiyeler sorunu gibi darbir sınır içinde kalmıyor.

‘70’li yıllarda ortaya çıkankitlesel gençlik örgütleribaşlangıçta birleşikörgütlerdi. Devrimci hareketparçalıydı ama o sıralarhenüz örgütlü güç olarakortada yoktu. Zira ‘71Devrimci Hareketi’nden artakalan kadrolar henüzzindanlardaydı. Böyle birdönemde, önemli ölçüde buakımlarının etkisi altındakidevrimci gençler birleşikörgütler kurdular. Ankara’daAYÖD, İstanbul’da İYÖKDbunun ifadesiydi.

Bu kitlesel gençlikörgütleri yasal açıdandernek formu üzerindenkurulmuş olsalar bile, kiderneklerin politika yapmalarının yasak olduğu birdönemdi, tümüyle politik bir gençlik hareketinintaşıyıcısı oldular. Parçalanma ve giderek her bir siyasalyapının kendi gençlik örgütünü kurmaya yönelmesiise sonradan geldi. ‘74 affını izleyen bir-iki yıl içindeparti ve örgütler toparlanıp şekillendikleri ölçüde,örgütsel bakımdan birleşik bir yapıda bulunan gençlikhareketi de parçalanmaya başladı. Dönemin verimlikitle hareketi koşullarında her bir önemli siyasal grupbinlerce, onbinlerce kişiyi etrafına toplayabildiği için,bunun verdiği bir kolaycılıkla gençlik içinde de kendibaşına hareket etmeye ve kendi kitlesel gençlikörgütünü kurmaya yöneldi. Bu son derece sağlıksız,dar görüşlü, grupçu ve tekkeci bir zihniyetinyansımasıydı ama hissedilir kitle desteği bu kaba zaafıgizleyebiliyordu. Dönemin önplandaki başlıca siyasalakımlarının denetimindeki gençlik örgütleri, yapıları,programları, şiarları, isimleri ve pratikleriyle tümüylebirer politik gençlik örgütü idiler.

Sözkonusu parçalanmanın dönemin gençlikhareketi üzerindeki etkisi son derece yıkıcı olmuştur.Ama ben burada bundan çok, gerek birleşik örgütleringerekse parçalanma sonrası örgütlerin, tümüylepolitik nitelikte kitle örgütleri oldukları gerçeğine,böylece de Türkiye’nin politik gençlik hareketigeleneğine dikkati çekmeye çalışıyorum.

Bu tarihsel çizgide uzun süreli bir kırılma 12Eylül’den sonra yaşandı. 12 Eylül sonrası yalnızcabizde değil tüm dünyada bir genel gericilik dönemidir.Dünyada neoliberal akımların, her biçimiyle gericiliğinönplana çıktığı, Ortadoğu’da gerici dinci akımların güçkazandığı, bütün bunların öteki yüzü olarak toplumsalmücadelenin gerilediği, devrim dalgasının düştüğü,Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki yıkılışla birliktesosyalizmin büyük itibar kaybettiği bir dönemde,gençlik hareketi de bunun sonuçlarıyla yüzyüzekalacaktı. Kaldı ki bizde faşist 12 Eylül rejimi, gençliğive gençlik hareketini özellikle hedef almıştı. Bunun biryanı örgütlü gençlik hareketini ezmek, öteki yanı isegençliği her yolla denetim altına almak, bunun içinher yolu ve yöntemi kullanmak oldu. Bunda büyük

başarı sağlandığını, gençliğin bin bir yolla uyuşturulupyozlaştırıldığını, apolitik, toplum sorunlarına ilgisiz birgençlik kuşağı yaratıldığını biliyoruz. Sözkonusukırılma böyle yaşandı.

Kuşkusuz ‘80’li yılların sonuna doğru ve solakımların yeniden toparlanmasına da bağlı olarak,gençliği yeniden politize etmeye yönelik çeşitli

çabalar da güç kazandı. ‘80’lerinsonunda bazı önemli ilk girişimleroldu, fakat bunlar anlamlı bir sonuçyaratmadı. ‘90’lı yılların ortasındabir takım yollarla mevcut durumyeniden zorlandı, fakat yine anlamlısonuçlar yaratılamadı. Dikkat ediniz,bu aynı yıllar aynı zamanda geneltoplumsal mücadelede canlanmaişaretlerinin ortaya çıktığı yıllardır.‘89’da İşçi Baharı’nı, ‘90’da madencifırtınası ile kamu çalışanlarıhareketindeki ilk önemli canlanmayıhatırlayınız. ‘90’ların ortası iseçeşitli biçimleriyle sınıfhareketliliğine, bazı yoksulsemtlerde patlamalara varanhareketliliklere ve nihayet ‘95 ve‘96’daki güçlü 1 Mayıslar’a sahneoldu. Bu aynı dönemlerde öğrencigençlik içinden de çıkışlarzorlanmıştır. Fakat bunlar da

anlamlı sonuçlar yaratamamış, gençlik hareketindekidarlık ve kısırlık bir türlü aşılamamıştır.

Bu gericilikle belirlenen bir tarihsel dönemingençlik hareketine de kaçınılmaz yansımasıydı. Amaişte bu dönemi geride bırakacak bir geçiş sürecininiçindeyiz. Yeni dönemin belirtileri gitgide çoğalıyor vebunun sonuçları kendini gençlik cephesinde degösterecektir. Bizde Haziran Direnişi başlı başına buyeni dönemin güçlü bir işareti olmuştur. Genel kitlehareketi ve özellikle de gençlik hareketi yönünden.Sorun bu yeni döneme hazırlıktır. Her cephede olduğugibi gençlik hareketi cephesinde de. Gençlikörgütlenmesini yeni bir gözle ele alış da bu hazırlığınbir parçasıdır.

Bugünün Türkiye’sinde sosyalizm iddialı reformistsol gençlik örgütleri var, Kolektifler, ÖğrenciMuhalefeti, şimdi FKF adını alan TKP Gençliği, EmekGençliği vb. gibi. PKK çizgisinde Kürt ulusal gençlikörgütleri var. Burjuva çizgide ulusalcı gençlikörgütlenmeleri var, İP’in TGB’si gibi. Ama ciddi birdevrimci gençlik örgütü yok, bu alanda halen belirginbir boşluk var. Bu boşluğu sınıf devrimciliği çizgisindenesinlenen ama kendini buna daraltmayan, gençlikhareketi bünyesindeki genel devrimci eğilimikucaklamaya çalışan bir gençlik örgütlenmesidoldurabilir ancak. Böyle bir gençlik örgütü devrimciçizgide kitlesel bir gençlik hareketi geliştirmeyi ve tamda bu çaba içinde onun örgütsel formu haline gelmeyihedeflemelidir.

‘60’lı yılların dar FKF’si, bir yandan Vietnamlıdevrimcilerle dayanışmasını ilan ederken, öte yandanmevcut Adalet Partisi hükümetini kapitalistlerinhükümeti diye suçlayan siyasal metinler yayınlıyordu.Bu çok dolaysız bir politik tutum ve dildir. 1960’larTürkiye’sinde, yani geçiş süreci içindeki bir toplumda.FKF’nin çok geçmeden Dev-Genç şahsında militan vekitlesel karakter kazandığını, Dev-Genç’in ise açık birdevrimcilik iddiası ile dönemin gençlik hareketinikucakladığını biliyoruz. O günden bu yana Türkiye,kapitalist ilişkilerin belirgin bir biçimde oturduğu birtoplum haline geldi. Artık bu toplumda proletarya ve

burjuvazi var. Egemen sermaye sınıfı ile onunkarşısında güçlü bir emek ordusu var. Bu toplumdasermayeye karşı işçi sınıfından yana olmak zaten budüzene karşı olup olmamak sorunudur. BugününTürkiye’sinde devrimci olmak ancak emeğin yanındave sermayenin karşısında olmakla olanaklıdır. Bunungerisindeki her tutum son tahlilde düzen içi birkonumu anlatır, bu anlama gelir.

Politik bir gençlik örgütünün nitelenmesinde vedolayısıyla isimlendirilmesinde devrimcilik tanımı enasgari noktadır. Bugünün gençlik mücadelelerindedevrimcilik asgari nokta ve temel kimliktir. Bunu sol yada sekter, daraltıcı bir isimlendirme olarak görmek,ilkin bu ülkenin gençlik hareketi tarihini anlamamakdemektir. İkinci olarak bugünün Türkiye’sinin sınıfilişkileri gerçeğini gözden kaçırmak demektir. Ciddi birdevrimci gençlik hareketi ve örgütlenmesinin temelşiarlarından biri, belki de birincisi, tam da “Düzenekarşı devrim!” olmalıdır.

Biz kurulu düzene karşı devrimci bir gençlikhareketi geliştirmek istiyoruz. Her biçimiyle bütün birgençlik hareketini kucaklamak diye bir sorunumuz vedolayısıyla hedefimiz olamaz. Bu toplumdaki sınıflargerçeğini unutmak demektir. Kitlesel olmak iddiasıtaşıyan bir gençlik örgütü kendini açıkça devrimciolarak tanımlarsa bu onu bazı güçleri kucaklamaktanalıkoyar kaygısı tümüyle yersizdir. Biz işçi sınıfına veöteki emekçi katmanlara mensup ya da hiç değilsebunların davasına yakınlık duyan gençlik kesimlerinikucaklamak ve harekete geçirmekle yükümlüyüz. Biznesnel toplumsal konumlarıyla devrimden çıkarı olanve dolayısıyla devrime akma potansiyeli taşıyangençlik kesimlerini hedeflemeliyiz.

Devrimci bir parti olarak biz burjuva katmanlardangelen gençlik kesimlerinden ne bekleyebiliriz ki?Sorun bunlardan belli sınırlı güçlerin devrime katılıpkatılmaması olanağı değildir. Bu her zaman olmuşturve olacaktır. Ama bu özel olgu bize genel sınıflargerçeğini hiçbir biçimde unutturmamalıdır. Hiçbirzaman kendi ilkelerimizi, siyasetimizi, temelistemlerimizi burjuva katmanların sınırlarına vedolayısıyla beklentilerine uyarlayamayız. Bunu buülkede yapan yeterince reformist parti ve grup var,bırakalım onlar yapmaya devam etsinler. Biz isetersine, bilinçli bir tutumla, gençlik içerisinde sınıfsaltemellere dayalı ideolojik-politik bir ayrışmayızorlamalı ve hedeflemeliyiz.

Parti olarak her zaman devrimci gençliğin birleşikörgütlenmesini savunduk. ‘60’lı yılların Dev-Genç’i ile‘70’li yılların başlangıç dönemindeki birleşik gençlikörgütlerini bunun olumlu örnekleri olarak öneçıkardık. Bu konuyu 2004 yılında bir kez daha ikibölümlük özel bir değerlendirme ile solun gündeminetaşımaya çalıştık. Fakat bu çaba herhangi bir karşılıkgörmedi. Bir ara belki Genç Sen bunun kısmen de olsabir olanağı olabilir diye düşündük, ama ondan da birsonuç çıkmadı. Solun bilinen tablosu düşünüldüğündebu şaşırtıcı da değildir. Ama bu tablo karşısındaçaresizce durup bekleyecek de değiliz. Hele degençliğin hızla politize olduğu bir dönemde.

Bu durumda, gençlik hareketinin devrimci gelişmeihtiyaçlarına yanıt veren araçlar neyse, onları kendibakış ve inisiyatifimizle yaratmakla yükümlüyüz.Önemli olan sözkonusu nesnel ihtiyacın anlamını vemantığını doğru kavramak, ilkelerde ve izlenecekpolitik çizgide olduğu kadar örgütsel yapılanma veişleyişte de bunun gereklerine uygundavranabilmektir.

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Ağustos 2014tarihli 294. sayısından alınmıştır)

Ciddi bir devrimci gençlikörgütü yok, bu alanda halenbelirgin bir boşluk var. Buboşluğu sınıf devrimciliğiçizgisinden esinlenen amakendini buna daraltmayan,gençlik hareketi bünyesindekigenel devrimci eğilimikucaklamaya çalışan birgençlik örgütlenmesidoldurabilir ancak.

Page 19: Kızıl Bayrak 2014-33

Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olanEzidiler, IŞİD çetelerinin saldırıları sonucunda büyükkatliamlarla yüz yüze kaldılar. Çetelerin saldırılarısonucu 3 bini aşkın Ezidi hayatını kaybederken, onbinlerce Ezidi yaşadıkları toprakları bırakarak, göçetmek zorunda kaldı. Dağlara sığınan Ezidiler’in birkısmı açlık ve susuzluk sebebiyle hayatlarınıkaybettiler.

Ezidiler’in trajedisi dünyanın temel gündemleriarasına girdi. Çeşitli basın ve yayın organları“(Y)Ezidiler kimdir?” başlığıyla Ezidi halkını diniözellikleri ile tanıtmaya çalıştı. Ancak Ezidiler, dini veetnik yönlerinin haricinde acı dolu bir geçmişe sahip.Ezidiler’in kendi söylemleri ile Ezidi tarihinde 72ferman/katliam yaşandı. 73. fermanla yüz yüze olanEzidiler’in katliamlarla dolu tarihi yüzyıllar öncesinedayanıyor.

Dini köklerini Zerdüştlük’ten alan ve Ezidi inanışı,Zerdüştlüğün de etkilediği Yahudilik, Hıristiyanlık veMüslümanlığın yanı sıra tasavvuf felsefesinden izlerinbulunduğu bir din. Aleviler gibi birçok karalamayamaruz kalan Ezidi inancı, “ateşe tapanlar”, “şeytanatapanlar” gibi söylemlerle birçok önyargıya maruzkaldı. Bir başka ötekileştirme politikası olarak, adıkalleşlikle anılan Emevi Sultanı Yezid ilebağdaştırılmaya çalışıldı.

Çevreye kapalı bir halk olan Ezidiler, otorite altınaalınması gereken, “şüpheli” bir topluluk olarakgörüldü. Egemen güçler, bahsettiğimiz yaygınönyargıları kullanarak, Ezidi halkını ya semavi dinlerekatmaya ya da katliamlarla yok etmeye çalıştı. Sözde“laik” Türkiye Cumhuriyeti’nde “dinsiz” olarak görülenve nüfus cüzdanlarının din hanesi boş bırakılanEzidiler Osmanlı döneminde aynı Aleviler gibi “katlivacip” sayılan halklar arasına girdi. ÖzellikleOsmanlı’nın ismi Ezidiler için katliamla eşdeğer bir halaldı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun sayısız katliamınamaruz kalan Ezidiler, 1655 yılında Musul’a giden EvliyaÇelebi tarafından “Allahsız Araplar ve Kürtler” olaraktanımlanır. Evliya Çelebi’nin anlatımına göre IV. Muraddöneminde Diyarbakır Valisi olan Silahtar MelekAhmed Paşa, Sincar’da yaşayan Ezidilere saldırır. 1639ve 1640 yıllarında gerçekleşen saldırılar neticesindemağaralara sığınan Ezidiler top ateşiyle katledilir.Katliamla birlikte 13 bin Ezidi’nin öldürüldüğü ve 12bin Ezidi’nin ise esir alındığı söylenir.

18. yüzyılda Ezidi köyleri Osmanlı valileritarafından sayısız kez yağmalanır. 1733 yılındayaşanan ve birçok kaynak tarafından doğrulanan biryağma seferinde Bağdat Valisi Ahmed Paşa’nıngönderdiği ordu, Sincar’a ve birçok Ezidi köyünesaldırarak, Ezidi mallarını talan etti ve yağmaladı.Sincar’da şu günlerde olduğu gibi Ezidi kadın veçocukları köleleştirildi. Erkekler kılıçtan geçirildi ve300’ünün kafası kesilerek İstanbul’a gönderildi.Defalarca tekrar edilen yağma ve katliamlara karşıEzidiler, dağlara çekilerek kahramanca direndi.

19. yüzyılda da hız kesmeyen katliamlarla birlikteasimilasyon politikası devreye sokuldu. Çeşitli

sömürgeci güçler tarafından hedefe alınanMezopotamya’da otoritesini sağlamlaştırmak isteyenOsmanlı İmparatorluğu katliam fermanlarınısürdürdü. Ezidiler ise Musul’da konsolosluklarıbulunan Avrupalı devletlerle iyi geçinmeye çalışarak,bazı haklarını korumaya devam ettiler. Ordulareşliğinde gerçekleştirilen zorla İslamlaştırmapolitikaları ise istisnalar dışında başarısızlıklasonuçlandı.

Zorla din değiştirme politikalarının bir başka yüzüise zorunlu askerlik uygulamaları oldu. Diğer Kürtaşiretleri gibi devlete asker vermeleri istenen Ezidihalkı, bu dayatmayı kabul etmedi. 19. yüzyıl boyuncasüren askerlik dayatması bazen vergiler yoluylaötelenebildi ancak, bazı zamanlarda ise katliamlar içinbahane oldu. Ezidi inancındaki katı kurallar askerliğineredeyse imkansız hale getiriyordu. Ezidi öndegelenlerinin bu durumu güzelce anlatmalarına karşınOsmanlı devleti, diğer azınlıklara verdiği haklarıEzidiler’e vermeye yanaşmadı.

Özellikle Sultan Abdülhamid “dinsiz ve sapık”olarak nitelendirdiği Ezidiler’e, Müslüman olmadıklarıtakdirde askerliğin yanında ödenmemiş iki yıllık vergiborcunu peşin ödemelerini dayattı. Sultan, yaşlı Ezidibeylerine zorla askeri üniforma giydirdi, üstelik deEzidi inancında yasak olan mavi renkte üniformaları.Bu olay Ezidi halkının direncini daha da körükledi.Abdülhamid’in görevlendirdiği Ömer Vehbi Paşa, birkez daha İslam’ı dayattığı halkın bunu kabul etmemesiüzerine Laleş’te bulunan Şeyh Adil tapınağını kapattı,Melek Tavus heykellerine el koydu. Bazı Ezidi aşiretlerivahşi uygulamalar neticesinde İslam’ı kabul ederken,direnişi seçen büyük çoğunluk ise bir kez dahakatledildi.

Ezidiler, Müslüman Kürtler tarafından birçok defasaldırıya uğradılar. Ezidiler’e yönelik en kanlıkatliamlardan biri de Osmanlı’ya isyan eden BedirhanBey tarafından gerçekleştirildi. Botan’da isyanbayrağını açan Bedirhan Bey, Kurban Bayramı’ndatopladığı yüzlerce Ezidiyi zorla İslamlaştırmak istemiş,

Ezidiler’in bunu kabul etmemesi üzerine 400 Ezidi’yikendi elleriyle keserek “kurban” etmişti.

Kürdistan’ın, I. Emperyalist Paylaşım Savaşısonucunda 4 parçaya bölünmesiyle birlikte farklıbirçok ülkede varlığını devam ettirmek zorunda kalanEzidiler, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de zulümgörmeye devam ettiler. “Laik” cumhuriyet Ezidiler’i,dinen tanımadığı gibi önyargılı söylemler günümüzekadar devam etti. Ezidiler cumhuriyet ile birlikte hemKürt oldukları için hem de Ezidi oldukları için zulümgörmeye başladılar. Türkleştirme politikalarının yanısıra PKK öncülüğünde başlayan isyan Türkiye’deyaşayan Ezidiler’e yönelik yeni bir saldırı dalgasınınönünü açtı. Kürt isyanına karşı devletin koruculukdayatmasıyla karşılaşan Ezidiler, bu onursuzdayatmayı kabul etmediler. Devlet, Ezidiler’inköylerine ve mal varlıklarına el koyarak, binlerce kişiyizorla yerinden etti. 2007 yılında yapılan biraraştırmaya göre Türkiye’de 377 Ezidi kaldığıbelirlendi.

Irak topraklarında kalan Ezidiler ise Irak devletitarafından katledilmeye devam etti. Emperyalizminyarattığı el Kaide ve türevi çetelerin saldırısı iseEzidiler’in dile getirdiği 72 fermanın devamıniteliğinde oldu. El Kaide çetesi Ezidiler’in yaşadığıyerlere birçok kez intihar saldırısı düzenledi. 2007yılında Kataniye kentindeki Ezidi mahallesine 4 petroltankeri ile gerçekleştirilen saldırı neticesinde 200’üaşkın Ezidi hayatını kaybetti. Bombalı saldırılarilerleyen yıllarda da devam etti.

Birkaç ay önce Musul’u ele geçiren IŞİD çetesininsaldırıları ise adeta bir soykırıma dönüştü. Ezidilerbinlerce yıllık kutsal topraklarından göç etmekzorunda kaldı. 72 fermanı kabul etmeyen Ezidi halkıise bir kez daha direnişi seçerek, silaha sarılıyor.Osmanlı döneminde görülen toplu katliamlar ve kafakesmeler ucu bucağı dehşet olan kapitalizmtarafından tekrar hortlatıldı. Soykırımın eşiğinde olanhalkların kurtuluş yolu emperyalizme ve onun yerliişbirlikçilerine karşı direnmekten geçiyor.

Ezidiler: 72 fermana direnen halkM. Ak

Page 20: Kızıl Bayrak 2014-33

ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya yönelikpolitikalarının bir parçası olarak İsrail’in Filistin veLübnan’da hayata geçirdiği siyonist saldırılar iç ve dışpolitikada burjuva iktidarlar için birer duygusömürüsü malzemesine dönüştürüldü. Birbiriyleyarışa girmiş gibi ardı ardına timsah gözyaşları dökensermaye devletleri alttan alta destek verdikleri bukatliamları lanetleyen mesajlar yayınlarken dökülenkanı oluk oluk arttırmaya devam ettiler. Tüm sermayedevletleri gibi Türkiye de bu ikiyüzlü politikadanpayını alıp en iyi uygulayanlardan olmuştu ve olmayadevam etmektedir. ABD’nin Ortadoğu jandarmalığınıkimseye bırakmayan AKP hükümeti Filistin veLübnan’da ölenlerin ardından timsah gözyaşlarıdökmeye başlamış, İsrail’i aşırı güç kullanmaklasuçlayan açıklamalarda bulunmuştu. Ancak bugünIŞİD’e karşı kamuoyu etkisi düşük birkaç vekilinağzında göstermelik duran birkaç laf dışında esaslı birkınama açıklaması bulunmamaktadır. ÖldürülenMüslüman çocuklar için her fırsatta ağlamayı kendinerol bilen AKP şefleri, söz konusu Ezidi çocuklarolduğunda bu göstermelik gözyaşlarını dahi acabaneden akıtamıyor?

Onların derdi dün de bugün de, toplumda İsrail’ekarşı oluşan tepkinin hedefi olmaktan kurtulmak vebu tepkiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktanibaretti. Dinci-gerici AKP iktidarının bugün katledilenEzidi çocukları için suskunları oynadığını görmekbizleri şaşırtmıyor. Bu suskunluğun ardında yatandinci-gerici AKP’nin cihatçı IŞİD’in yancısı olmasıdır.Halklara kan kusturan IŞİD çetesine her türlü maddive askeri desteği kasa kasa, TIR TIR sağlamasıdır.Müslümanlara yönelik ağlaklığın piyasa değerininyüksek olduğu iç politika arenasında dini azınlıklarayönelik hassasiyetin çok da para etmediğini gören vehesaplarını buna göre yapan burjuva siyasetinin enaşağılık bir yansımasının AKP nezdinde kendini açığavurmasıdır. “AKP denildiğinde, Türkiye’nin din eksenlipolitika yapan gericiliğinin bütün bir bloku, dinselgericilik cephesinin tümü, bir dinsel gericilikkoalisyonu düşünülmelidir. Bunlar yıllardır Türk büyükburjuvazisinin sözde liberal-laik kesimleriyle de biruyuşum içinde oldular, çıkarları uyuştuğu ve bunungerektirdiği değişim tercihleri üst üste bindiği için...Ama gelinen yerde artık sorun alanları dışa vurmayabaşlıyor.”[1]

Müslümanlık demagojisinin kısa tarihçesi

Dahası onlar, toplumun derinliklerindeki şovenizmibu sorunlar üzerinden istismar ederek, bir politik güçhaline gelmeye, bunu da iktisadi avantajlaradönüştürmeye çalışıyorlar. Nitekim Refah Partisi veAKP şahsında burjuvazinin bazı grupları bunu dinüzerinden yaptılar ve son on yılda bunun yararınıfazlası ile gördüler. H. Fırat

AKP şefi Erdoğan daha önce Mısır’da 17 yaşındavurulan Esma için canlı yayında milyonların gözleriönünde ağlamıştı. Her gözyaşını bir oy teminatı olarak

gören AKP şefinin elindeki mendili adeta bu acıklısahnenin dekorunu tamamlıyordu. Ilımlı İslam’ınpaketinden yeni çıkmış bu liderinin din kardeşi içinvicdanlara oynayan bu görüntüsü muhteşem birkurgudan ibaretti. Bu yaşların aktığı gözlerin aitolduğu kişiliksiz burjuva şefi ve vekilleri de siyonistİsrail’i de cihatçı IŞİD’i de dünden bugünedestekleyerek körükleyen halkların sömürücüsü vekan emicisi ABD’nin kiralık siyasetçileri olmaya devamettiler.

Diğer yandan, Türk ordusunun İran ve Irak sınırınaasker ve malzeme yığınağının, GOP kapsamında ABDile yapılmış gizli piyonluk anlaşmaları çerçevesindekomşu halklara karşı olduğunu, Türk sermaye devletive hükümetinin, emperyalizmin suçlarına dahaileriden ortaklığa yıllar boyu hazırlandığını en gürsesle hatırlatmak gerekiyor. AKP şefi Erdoğan’ın 2009Davos toplantısında İsrail’i “One minut!” diye“azarlayarak” İslam dünyasının “Müslümankahramanı” olarak iyi sükse yaptığı düşünülürse taşlardaha da yerli yerine oturuyor. İsrail’e karşı fiili tavırkısırlığına güzel bir maske olmuştu bu çıkış.Buzdağının görünen yüzü budur. Şimdi görünmeyenyüzüne bakalım:

İncirlik ve ABD-Türkiye ilişkilerine tescillenmiştarihi rezaletler ışığında İsrail’e askeri mühimmatsevkiyatını yapanın yine Türkiye olduğu bilinmektedir.Aynı AKP hükümetinin tüm bu sözde eleştirilerinerağmen Türkiye ile İsrail arasındaki askeri, ekonomikve siyasal ilişkiler de normal seyrine devametmektedir. Çeşitli demeçlerde Gazze’ye yöneliksaldırıları kınayan AKP’li vekillerin derdinin degerçekten Filistin ve Lübnan halkına destek sunmakolmadığı gün gibi açıktır. Kendini Büyük Ortadoğu

Projesi’nin eşbaşkanı ilan eden Tayyip, ABD’nin buhegemonya projesinin Türkiye ayağında güzel birmodel uygulaması olarak AKP’nin hakkını vermektedirdoğrusu. ABD bu imparatorluk projesine başlarkeniktidara gelen AKP, Davutoğlu’nun “küreselhegemonyaya yaslanarak bölgede güç olma” savınauygun biçimde bu projeye yeni-Osmanlıcı bir takımhayallerle yedeklenmeye çalışarak kime dost kimedüşman olduğunu çok iyi gösterdi. Türkiye’nin Patriot“talebi” sürecini hatırlayalım. AKP şeflerinin (önceNATO’yu reddeden, sonra tamamen inkârcı bir şekildebirden NATO savunmasına girişen) çelişkili ifadeleririyakarlıklarının gün yüzüne en çok çıktığı dönemlerdi.Sözün özü, Suriye’deki kirli savaşta bir NATO ülkesiolarak Türk sermaye devleti başından beri taşeronlukve tetikçilik rolünü kimseye kaptırmadı.

Söz konusu “Müslümanlık demagojisi” olduğundaağlak kesilen AKP’nin riyakârlığında bir diğerkilometre taşı sayılacak vaka ise Muhammed Mursi veMüslüman Kardeşler’in (İhvan yönetimi) halk isyanıyladevrilmesiydi. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere,Ankara’daki dinci-Amerikancı şefleri bu dönem nasılda sarsılmıştı. Umutsuzca çıkar ortağı İhvancılar’ısavunmaya çalışan AKP şefi Erdoğan o zamanki biraçıklamasında bakalım ne diyordu: “Hiçbir şiddetolayına karışmayan sivil halkın üzerine ateş açılmasıve keskin nişancılar vasıtasıyla sivil halkın hedefalınması ağır bir suç teşkil etmektedir…”

Sivil halkların üzerine ateş açılması kuşkusuz kiağır bir suçtur. “Bayram değil, seyran değil, eniştembeni niye öptü” misali sormak gerekir; AKP şefleriezilen halkları neden laf ebeliğine malzeme yaptı? Onbinlerin isyanıyla devrilen İhvan diktatörlüğüne kendicephesinden hizmet etmek dışında bir anlam

Müslümanlara ağlak,Ezidilere muğlâk AKP politikası

K. Ehram

Page 21: Kızıl Bayrak 2014-33

taşımayan bu sözler, sözde halkların savunuculuğunasoyunan AKP’nin ikiyüzlü politikasının birdışavurumudur. Çünkü bu lafları eden ırkçı ve dinciAKP, Lazkiye kırsalında işgal ettikleri Alevi köylerindekiinsanların kafalarını kesen, Rojava’da Kürt halkına karşıvahşi katliamlar yapan cihatçı katillerin hamisi vedestekçisidir. Cihatçı katillerin yancısı ve eğiticisikonumunda olan AKP iktidarının, Mısır’daki olaylar içingözyaşı dökmesinin ne anlama geldiği hal böyleykenancak Suriye’de çocukların kafasını kesenleringerçeğinde gizlidir. Gezi Direnişi sırasında gençlerikatleden polisi “kahraman” ilan eden Tayyip ilemüritlerinin Mısır’daki olaylar karşısında da Filistinkarşısında da “ahlaki bir tutum” almaları beklenemez.

AKP’nin Rojava korkusu,Ezidi suskunluğu ve ötesi

Bir yandan “çözüm süreci” ile de Kürt halkı vehareketini oyalama konusunda hız kaybetmeyen AKPiktidarının diğer yanda Rojava konusundaki politikasıırkçı-inkarcı çizginin dış politikadaki dışavurumu olmuşve cihatçı çeteleri Rojava’nın üstüne salarak Kürthalkına olan düşmanlığını dünden bugünekanıtlamıştır.

“Tayyip Erdoğan 2005 yılında Diyarbakır’dakonuşmuş, tarihsel haksızlıklardan süzetmiş, buhaksızlıkları gidereceklerini, sorunu çözeceklerini vebunu da ‘Demokratik Cumhuriyet’ formu içindeyapacaklarını söylemişti. Bu sözlerin ardından şovençevrelerden gelen direnç karşısında AKP resmi çizgiye,o inkârcı çizgiye gerisin geri hızla dönmüştü.”[2] Rojavasınırında Kürt halkının kazanımlarını sönümlendirmekiçin elinden geleni yapan dinci-gerici iktidar, Kürtsorununa çözüm üretmediği gibi Kürt halkı baştaolmak üzere Ortadoğu halklarının geleceğini karartmaçabalarını sürdürürken bir yandan Müslüman kitlesineşov yapmayı ihmal etmedi. Ancak söz konusu IŞİDkatliamları olunca ve katliamın hedefindekiler Ezidilerve Rojava’da direnen Kürt halkları olunca AKP’ninkendi bataklığı içinde boğulan AKP’nin kirli siyasetineambalaj olarak kullanabileceği bir konu, dinsömürüsünden dem vurarak göz boyayabileceği birpolitika alanı kalmadı.

Kısacası denize düşen AKP bu sefer sarılacak yılanbulamayınca işi suskunluğa ve pişkinliğe vurdurdu.Ezidi kıyımına yönelik tek bir laf etmekten kaçınanAKP’nin söylem diline dikkat etmek AKP politikasınınne kadar ucuz olduğunu göstermeye yeter. Çorbasınasinek konsa “terör” demekten çekinmeyecek kadarnefret söylemine sarılan AKP’nin dili her nasılsa IŞİDbarbarlarının vahşetine terör demeye varmıyor. Herbaşı sıkıştığında İslamiyet manevrasına sarılarakbugünlere kadar gelen AKP söz konusu Ezidiler oluncakapalı kapılar ardındaki ırkçı-gerici nefretinisuskunluğu ile enikonu açık ediyor.

Liderler ne zaman “barış”tan söz etse…

Ezidiler’den Süryaniler’e kadar ezilen, yok sayılan,tüm azınlık dinlerin ezilen halklarına karşı gerçekyüzünü her fırsatta gösteren AKP hükümetininEzidiler’i henüz kendine malzeme edememişolmasından şikayetçi değiliz. Suratındaki gülümsemeile ağladığını gizleyen palyaçonun tersine bunlarsuratlarındaki tebessümü gözyaşlarıyla saklayanlardır.“Savaş doğar onların barışından ve anlar halk savaşıngeldiğini, liderler söz edince barıştan.”[3]

Ezilen halkların gerçek dostları yine El Halil’denNasıra’ya, Hayfa’dan Gazze’ye direnen Filistin

halklarıdır! Halklar üzerine oynanan bu kirli oyundakitek temiz alan, AKP başta olmak üzere sömürücü-ırkçıyalanların dışında kalan tek gerçek Rojava’dan Şengal’edirenen ve savaşan Ezidi ve Kürt halklarınınkardeşliğidir! Kapitalist emperyalist barbarlığın vesömürünün hedefindeki işçi ve emekçi yığınlarınınekmekleri kadar temiz ve sınıf çıkarından başka çıkargözetmeyen mücadelesidir! Emperyalizmi alt etmeninyolu da işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarıylamücadelenin yükseltilmesinden geçmektedir. Buradatüm ezilen halkların dıştaki sömürücülerle mücadelesikadar içteki sömürücülere karşı gözlerini kapamamasıönem taşımaktadır. “Emperyalizmle bağlarıkoparmadan, ezilen ulusların burjuvazisi devrilmedenve iktidar, bu ulusların emekçi yığınlarının elinegeçmeden, ezilen ulusların kurtuluşu düşünülemez.“[4]

Ellerinden kan damlayanların gözlerinden timsahgözyaşlarından başka bir şey damlamaz! Bu riyakârkatillerle masaya oturan halkların payına düşen şeybarış değil, kıyımdır. Başka yerde aramaya gerek yok;kalıcı ve gerçek çözümün de barışın da anahtarı ezilenhalkların elindedir! Sosyalizm saflarında burjuvaziyekarşı verilecek devrimci sınıf savaşında birleşen halklarbu cellatların sonu olacak ve tüm insanlık için tarihsayfasında yepyeni, beyaz bir sayfa açacaktır. Bukatillerin varlığı yeryüzünden silininceye dek Afrika veOrtadoğu başta olmak üzere dünyanın ezilenyarısındaki halklara ve dünyanın her yerindesömürülen emekçilere rahat uyku yok. Uykularımızıbozanların kâbusu olacağız, çocuk katillerinden hesabıdevrim mahkemelerinde soracağız. Bugün sandıklarınarkasına saklanan cellâtların parlamentodaki yüzü AKPiktidarı fazla sevinmesin; bakalım o sandıklarıyaktığımız gün neyin arkasına saklanacak…

Kaynaklar:1 - H. Fırat, “Düzen Cephesi ve Rejim Krizi”, TKİP IV.

Kongresi, 4 Haziran 2011.2- H. Fırat, “Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar-1”, 6

Eylül 2009.http://www.tkip.org3 - Bertolt Brecht, Alman Savaş Okuma Kitabından,

Çev. A. Kadir, G. Aktaş.4 - J.V. Stalin, Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun, Akt.

H. Fırat, Bağımsızlık ve Devrim, II. Bölüm, EksenYayıncılık, 1998, s. 31-63

Paris’te Ezidi veFilistin halklarıyla

dayanışma eylemleri9 Ağustos’ta Paris’in üç bölgesinde savaş ve

katliamların gölgesindeki halklarla dayanışmaeylemleri gerçekleştirildi.

Katliamlara karşı birlik ve mücadele

İlk eylem Fransa Ezidi derneklerinin çağrısıylaTrocadero’da gerçekleşti. İnsan HaklarıMeydanı’nda bir araya gelen yaklaşık 500 kişi IŞİDçetesini ve katliamlarını lanetleyerek uluslararasıdayanışma çağrısı yaptı.

Süryani, Keldani ve Ermeni kurumlarının dadestek sunduğu eylemdeki konuşmalardaMezopotamya coğrafyasında binlerce yıldırkatliamlara ve asimilasyon politikalarınadirenmeye çalışan Asuri-Süryani-Keldani Kürt veErmeni halkın son yıllarda Irak’ta terörist gruplarınhedefi olduğu vurgulandı. Katliamlara karşı birlikve mücadele çağrıları yapıldı.

“İsrail yanlısı tutuma son ver!”

İkinci eylem, ‘Filistin ve İsrail Halkları ArasındaKalıcı Barış Kolektifi’nin çağrısıyla Denfert-Rocherau’da, aralarında Fransız Komünist Partisi,Sol Cephe, Yeni Antikapitalist Parti (NPA) veCGT’nin de olduğu 40’a yakın kurum tarafındanörgütlendi. 8 bine yakın işçi ve emekçinin katıldığıeylemde pankart, döviz ve flamalarla Denfert-Rocherau’dan İnvalides’e yürüyüş gerçekleştirildi.

Yürüyüş boyunca siyonist İsrail ordusununFilistin halkına yönelik katliamları protesto edildi,saldırıların durdurulması, ablukanın kaldırılması,İsrail’e boykot, Filistin halkıyla dayanışma çağrılarıyapıldı. Fransız devletinin İsrail yanlısı tutumunason vermesi talep edildi.

Musul, Şengal, Mahmur, Kerkük veRojava direniyor

Üçüncü eylem için Fransa Kürt DernekleriFederasyonu’nun (FEYKA) çağrısıyla Gare deL’Est’te toplanıldı. Binlerce Kürdistanlının birarayageldiği eylemde IŞİD çetelerinin katliamlarılanetlendi.

Gare de L’Est’ten hareket eden kitle, Jaures,Colonel Fabien, Belleville güzergahındanRepublique Meydanı’na ulaştı. Yürüyüş boyuncaöfkeli sloganlar ve ajitasyon konuşmaları eşliğindeIŞİD çeteleri ve katliamları lanetlenerek YPG, HPG,YJA-Star ve peşmergenin direnişi selamlandı,Musul, Şengal, Mahmur, Kerkük ve Rojavahalklarıyla dayanışma çağrıları yapıldı. IŞİDçetesine destek veren ülkelere yaptırımuygulanması talep edildi. RepubliqueMeydanı’ndaki dayanışma konuşmalarınınardından eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak / Paris

Page 22: Kızıl Bayrak 2014-33

FrankfurtAlmanya’daki Ezidi derneklerinin çağrısıyla 9

Ağustos’ta Frankfurt’ta bir araya gelen binlerce kişiIŞİD canilerinin vahşi katliamlarını protesto mitingigerçekleştirdi. Frankfurt Tren Garı’nda bir araya gelenkitle, burada yapılan kısa konuşmaların ardındankortejler oluşturarak yürüyüşe geçti.

Polisin ablukaya aldığı yürüyüşte kitle öfkelisloganlar ve ajitasyon konuşmaları eşliğinde IŞİDçetelerini ve katliamlarını lanetleyerek uluslararasıdayanışma çağrısı yaptı. Yaklaşık iki kilometrelikyürüyüş boyunca kitlenin coşkusu ve öfkesi hiçdinmedi. Bazı Alman sol grup ve partilerin de katılımgösterdiği yürüyüşe Türkiyeli gruplardan BİR-KAR veATİK, bayrak ve flamalarıyla katıldı.

Yürüyüşte BİR-KAR adına dağıtılan “Emperyalizme,sömürgeciliğe ve gericiliğe karsı, halkların birleşikdevrimci direnişini büyütmeye!” şiarlı bildiriler ilgiylekarşılandı. Yürüyüş, temsili katliam gösterisi vekonuşmalarla sona erdi.

BielefeldCihatçı IŞİD çetesini protesto eylemlerinden

biri de 10 Ağustos’ta Bielefeld’degerçekleştirildi. Eyleme, başta Ezidi Kürtlerolmak üzere, Almanya’nın birçok şehrindengelen yaklaşık 10 bin kişi katıldı. Eylemekatılanların büyük çoğunluğunu oluşturangençler ve kadınlar sloganlarıyla yürüyüşecanlılık kattılar.

Eylem için kitle önce Radrennbahn’datoplandı. Burada kısa konuşmalar yapıldı.Konuşmaların ardından şehir merkezine doğruyürüyüşe geçildi. Yürüyüş esnasında öfkeyüklü sloganlar atıldı.

Eyleme Türkiyeli ve Almanya’dan ilerici vedevrimci kurumlardan BİR-KAR, ÖDP, DİDF,Alevi dernekleri, Die Linke, MLPD, otonomcuanti-faşistler, Yeşiller katıldı.

Yürüyüş çevreden ilgiyle izlendi. Eylemiprovoke etme girişimi ise engellendi.

Herford’da IŞİD’ciler saldırdı7 Ağustos’ta Bielefeld’e yakın bir kasaba olan

Herford’da bir Ezidinin restoranına IŞİD elemanlarısaldırmıştı. Saldırının nedeni restoranda asılı olan IŞİDkarşıtı bir eylem afişiydi. Bu saldırıda işyeri sahibi veoğlu yaralandı. Olaya tanık olan ve müdahale edeninsanlar oldu ve bir IŞİD’li yaşanan kavga sırasındaöldürüldü. Saldırıyı duyan Ezidi gençleri derhal olayın

yaşandığı yere gidip eylem düzenlediler.Herford’da, IŞİD terörü 9 Ağustos’ta 2 bin kişinin

katıldığı eylemle protesto edildi.

HamburgHamburg’da YEK-KOM ve Ezidi Kürtlerin çağrısıyla 9

Ağustos’ta IŞİD çetesinin Şengal’de yaptığı katliamıprotesto amaçlı bir yürüyüş yapıldı.

ALTONA Bahnhof’unun önünden başlayanyürüyüşe, en başta Ezidi Kürtler, demokratik

kurumlardan YEK-KOM, ATİK, AGİF, ADHK, AleviDerneği, DİDF, Zerlä Devrämcä; partilerden MLPDbayrak ve flamaları ile katıldı.

Yürüyüşte en önde Öcalan’nın büyük boy birposteri, PKK, PYD, HPG bayrakları ve Şengal’deacımasızca katledilen çocuk ve kadınların posterleritaşındı.

Yürüyüşe katılan yaklaşık 2 bin 500 kişininçoğunluğunu Ezidi Kürtleri ve Kuzey Kürdistanlılaroluşturuyordu. Özelikle gençlerin yoğun bir katılımıvardı. Yaklaşık 5 km süren yürüyüş boyunca öfkelisloganlar atıldı.Miting alanında önce, Şengal’de katledilen kadın veçocukların anısına saygı duruşu yapıldı. Ardından, DieLinke Milletvekili Cansu Özdemir IŞİD çetesininkatliamlarını kınayan bir konuşma yaptı.

Mitingde Ezidi Kürtleri adına yapılan konuşmada daŞengal’de yaşananlar ayrıntılı olarak anlatıldı.

Mitinge katılarak destek veren BİR-KAR,“Emperyalizme, sömürgeciliğe ve gericiliğe karşıhalkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye şiarlıAlmanca ve Türkçe bildirilerin dağıtımını yaptı.

Kızıl Bayrak / Almanya

Almanya’da Ezidilerle dayanışma eylemleri

İngiltere’nin başkenti Londra ve Güney Afrika’nınCape Town kentinde on binlerce kişi Gazze içinyürüdü.

Savaşı Durdurun Koalisyonu’nun Londra’dadüzenlediği yürüyüş şehrin merkezindeki OxfordCircus’tan başladı ve ABD Büyükelçiliği önünden

Hyde Park’a kadar devam etti.Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde de on

binlerce kişi Filistin için yürüdü. Apertheid rejimininsona ermesinden bu yana şehirde yapılan en büyükeylem olarak nitelenen yürüyüş Filistin İçin UlusalKoalisyon isimli grup tarafından örgütlendi.

Londra’da on binler Gazze için yürüdü

9 Ağustos 2014 / Hamburg9 Ağustos 2014 / Frankfurt

Page 23: Kızıl Bayrak 2014-33

Filistin üşüyor,Akan kanın boşalttığı damar soğudukça Filistin

üşüyor.Filistinliler direniyor,Gazze’nin dört köşeli haritası bombardıman

altındaykenBatı Şeria da susmuyor yakıyor geceyi, Han Yunus

roket olup yağıyor.Ne savaş gemileriNe izli mermileriYok onları katleden bizzat işgalcilerin fikri…Öldüren savaş makinesinin bitmeyen saldırı fikriFakat bu da yetmez bir direnişçiyi bitirmeye.Onları öldüren kurtuluşsuzluk,Kuşatılmış topraklarda son nefesiyle direnenlerin

önünde sahteözgürlük savunucuları var

Yanılsamalarla bir başka katil el uzatmakta gelecekiçin,

İşte busessizlik öldürür bir halkı...

Eğer katil ilan edilirse mazlum,katille el sıkışanlar olursa kurtarıcı…

İşte o zaman direnmek düşer gerçeğe. Filistinler bunun için direniyor.Verilen her evladın ardından bir çocuk daha

büyüyor,Kobane’de, Şengal’de, Gazze’de yeni Filistinler

doğuyor!Susuzlukla çarpışan,Son mermiyi ıskalamayan

direnişlerle gelecekgeliyor!

Ve bir temenniden öte geleceğin sözü görülüyor, Gazze’den tüm dünyaya seslenen,Ölümün tebessümü oluyor bu sözzafer şarkılarına yakışacak kızıl tonuyla...

Yarın koşullar dahaiyi olacak!..

Kara operasyonu öncesi işgal ordusunun hazırlıkgörüntüleri vardı... Görüntülerde rütbeli bir İsrail katili,diğer askerlere bağırıyordu: “Neden buradaolduğunuzu size anlatmak istiyorum. Sizler bunun içineğitim aldınız. İsrail Devleti’ni korumak; bize veailelerimize ateş eden Hamas’sız bir İsrail’inözgürlüğünü sağlamak. Yaptığımız şeye inanıyorum veülkemizde özgür yaşamak hakkımız. Bu bir slogandeğil, bu bir doğru.”

Özgürlüğü çalanların elinde koca yalanı büyürkensavaş gösterdi, özgürlük için savaşanın gücünü. Kikıyaslanamaz ölüm eken kuşları, dev deniz zırhlıları,dakikada yüzlerce fırlayan ölüm bilyeleri. Direnişçilerişgal ordusu karşısında neredeyse hançerle çıktılar.Lakin yüreği ve bilinci özgür olanlar zırhları deldi,uçakları indirdi, katilleri bir bir devirdi.

İşgalin özel birliklerinden Golani Tugayı’nın, 13askeri öldürüldü, başkomutanı ağır yaralandı. Siyonisteen ağır yaraydı bu. Matematik ve fizik kurallarını yenendireniş yeraltından çıkan kardelenler oldu. Tünellere

düşman işgal ordusu biçare savaştı. Sözde saldırıyagelenler ancak bombaladıkları sokaklarda ölençocuklar için dans ettiler. Yanan mahallelerdenyükselen dumanı sevinçle karşılarken dahi rahatdeğildiler. Her an çalacak sirenle sığınacak yerarayanlar, her an bir direnişçi kurşununu yemektenkorkanlar baştan kaybettikleri savaşta bunun içinkatliama oynadılar. Bir ambulans ya da hastane, BMokulu ya da kentin elektrik alt yapısı...

Katliamla beslenen evladının da kanını içer!

Resmi olmayan ama hep bilinen gerçekler vardır.Gerçektir fakat teyit edecek mekanizmanız yoktur.Siyonist İsrail’in işgal için, propaganda için neleryapabileceğini bilenler de Hanibal Protokolü’nü böylebilir. Hanibal Protokolü, İsrail ordusunun kendiaskerinin de hayatını kaybetme riskini göze alarakkayıp askeri bulmak için sivilleri vurması anlamınageliyor.

Gözünü kırpmadan BM okuluna sığınan çocuklarıvuranların “düşmanın elinde esir asker yerine bir ölüasker daha” olmasıdır aslında Hanibal Protokolü.

Direniş esir aldı teğmen Hadar Goldin’i. Bir işgalkomutanı esir olduğu bilinmeden tüm dünya izlediRefah’ın bombalarla dümdüz edilmesini. Katliamcılariçin bile çok yoğun bombalamanın nedenine anlamverilmedi. Neredeyse vurulmamış bina, bombadüşmeyen sokak kalmadı Refah’ta. Ve kaçırılanGodin’in öldüğü resmileşti! Filistinlileri katledenlerkendi evlatlarının kanını da içtiler. Kanla beslenensiyonist düzen ABD’deki efendilerinden aldığı silahlarlayıktı Gazze’yi. Ve nice ölümle gururlandı efendileryarattıkları tahribat teknolojisinden. Düşünün öyle birbombaya sahiptiler ki vücutları parçalıyordu.Doktorlar, Gazze’de Amerikalılar tarafından ‘denenen’DIME (Yoğun Ağırlaştırılmış Metal Patlayıcı) adlı yenitip bir bombadan kaynaklanan yaralanmalararastladıklarını vurguluyordu.

Bu bomba eğer yere 2 metre yükseklikte patlarsavücut ikiye ayrılıyor, 8 metredeyse bacaklar kopuyor vebinlerce iğne deliği açılmış gibi yanıklar oluşuyordu.DIME, 10 metreye kadar saçılan volfram, kobalt, nikelveya demir alaşımından oluşan küçük karbon

taneciklerinden meydana geliyordu. İnsanlık gerigiderken can almak için teknoloji ve bilim zamanınilerisine götürülüyordu. Yetmiyordu ellerindekiklasikler. Ve şimdi ateşkes görüntüsü altında açıklıyorkatillerin burjuva sanayicileri. Çatışma satışpazarlarımıza reklam oldu diye. İsrail’in savaşsanayisinde işçiler şimdi 24 saat nöbet sistemiylevardiyada. Siyoniste cephane burjuvaziye kâr için...

Direnmedik, yenmek için yüklendik!

Ama bir şafakla işgal ordusu sınıra çekiliyordu yaişte. Ne insansız hava araçları ne DIME bombalarıyetmemişti. Üç-beş tünel patlatıp çekiliyordu. Zirayenemedikleri özgürlük tutkusuydu. İlmek ilmekdirenişi ören ve zaferle taçlandıranlar, bugün özgür,yarın eşit bir dünya özlemi taşıyanlardı, binlercekomutanı olan savaşta geri çekilme emri olmayanlardı.

Direnişin bir komutanı sesleniyordu: “Gençlerimiztaş atmasın diye çeyrek milyon el bombamız var dahaaskeri gücümüzü göstermedik sayısını tahayyüledemeyeceğiniz askerimiz var halkımıza bayramyaşatacağız.”

FHKC komutanı da and içiyordu tüm Filistin için:“Halkımız çok bedel ödedi ve sunduğu adil koşullarısağlamadan direnişin sesi asla susmayacak!”

Bu irade İsrail’in dayatmalı ateşkesini elinin tersiyleitip karşı saldırıya geçen cüret oldu. Bugün katilleremasada ambargoyu yumuşatma sözü söyleten teslimbayrağı bu yüklenmenin ürünüydü.

Susmayan direnişin sesi tüm kent yıkılmışkenayakta kalan bir duvarda yazılıydı. Filistin nasıldireniyor diyenlere anımsatma: “Yarın koşullar daha iyiolacak!”

Bu söz bir rüya değil! Direniş yalanla avutmazkendini, gerçeği bilinçle karıp tek zafer yoluna döker.Dün Filistin sapanı olanlar, her bir özgür çocuktan taşgeneralleri yaratanlar, bugün de savaşta, direniyor,yükleniyor. Koşullar daha mı adil hayır ama direniş içindaha özgür! Teslim alınamazsan eğer akan kanınbedeli geleceğe taşınır. Yiten ömür değer katar yarına.Ve evet yarın direniş için koşullar daha iyi olacak...

“Yarın koşullar daha iyi olacak!”T. Kor

Page 24: Kızıl Bayrak 2014-33

IŞİD projesi ve Kürtler

Dünya, kapitalist emperyalizmin ürettiği, vahşikatillerden oluşan IŞİD gerçeği ile tanıştı. Jeopolitikhesaplaşma ve Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesiplanına bağlı olarak batılı emperyalistler veişbirlikçileri tarafından imal edilen IŞİD, bölgehalklarının başına sarılan vahim bir beladır.

Bir yönüyle aşırı bir İslami karakterle sunulan, diğertaraftan ise tüm Ortadoğu coğrafyasında temelemperyalist hedefler için tam bir kıyım makinesiolarak çalışan IŞİD, emperyalist-Siyonist güçlerin aktiftetikçisidir. Nitekim eski ABD Dışişleri Bakanı HillaryClinton, yeni çıkan kitabında, IŞİD’e dönüşen cihtaçıterör örgütünü kendilerinin kurduğunu itiraf ediyor.

Başını ABD’nin çektiği emperyalist kamp, son 10yılda Ortadoğu’da yaşadığı fiyaskolardan dolayı,savaşta konsept değişikliğine karar verdi. IŞİD gerçeği,bu konsept değişikliğinin vahşi görünümünden başkabir şey değildir.

Bu yönelim, maşaların tetikçi olarak kullanılmasınıesas alıyor. Yani işbirlikçiler bilerek veya bilmeyerekABD adına savaşacaklar; tıpkı IŞİD gibi... Aslında dünyahalkaları bu tür deneyimlere pek de yabancı değil, ziraAfganistan ve birçok ülkede bu kirli yöntemlerkullanıldı. Ama ilk defa IŞİD kadar vahşi bir kıyımmakinesi oluşturuldu.

Emperyalistler deneyimlerinden, yenilgilerinden,zaferlerinden dersler çıkarmış, yeni hedefleri için dahakirli yöntemler kullanmaya, daha acımasız cellatlarabel bağlamaya başlamışlardır.

Dünyanın adeta tek sahibi gibi fütursuzca davrananABD emperyalizmi hem içte hem de dışta halklarnezdinde teşhir olan katliamcı imajını gizlemek veunutturabilmek için “vekalet savaşları” döneminibaşlattı.

Aslında biz bunu Suriye krizinin bir evresinde çoknet görmüş olduk. Kararlı ve saldırgan bir tutum içindeolan ABD emperyalizmi, gerek diğer emperyalistgüçlerin çıkar çatışmaları, gerekse de halklarnezdindeki yıpranmışlık sebebiyle savaşa doğrudankatılmadı. Ancak cihatçı teröristleri her açıdandestekledi. Yani ABD emperyalizmi hedeflerineulaşmak için vahşi, kural tanımaz tetikçi oluşumlaroluşturup kullanıyor. Tıpkı Libya, Irak ve Suriye’deolduğu gibi...

Suriye savaşının sanki bağrından doğmuş gibi lanseedilen bu vahşi çete, şeriatçı söylemle Ortadoğuhalklarının karşısına dikildi. Öyle bir grup ki, kendisinedestek vermeyen herkesi kıyımdan geçiren katliamcıbir organizasyondur. Şeriat söylemi ile vahşette sınırtanımayan bu çete, çevresinde toparladığı unsurları dabu safsatayla etkilemekte ve dünyanın her tarafındantetikçi devşirmektedir. Türkiye’den beş bin tetikçininbu çeteye katıldığı söyleniyor.

Türk egemen sınıflarının, özellikle dinci-gerici AKPiktidarının, ilk günden beri bu vahşi çeteye çok yönlüdestek verdiği bilinmektedir. Öyle ki, işi, MİTeskortluğundaki TIR filolarıyla IŞİD’e silah taşımanoktasına vardırdı AKP iktidarı.

ABD emperyalizmi bu projeyi Türk sermaye devleti,

İsrail, körfez şeyhleri ve Barzani yönetimindenbağımsız planlamamıştır. Dikkatle bakılırsa tüm buülkelerin IŞİD’in bu vahşi hortlamasından çıkarlarıvardır. Irak’ın 3 parçaya bölünmesi ve her biriningüdümlü hale getirilmesi gerekmektedir.

Bu planın önünde temel bazı engellerbulunmaktadır. Suriye gerçeği ve onun müttefiki İranve en önemlisi de Rojava gerçeği ve PKK.

Hem ABD’nin ve hem de onun müttefiklerinin(başta Türkiye) yaşadıkları derin yenilginin etkileri,Suriye gerçeği konusunda yeni bir yol seçmeyeyöneltmiştir. Her ne kadar şimdilik bu vahşiörgütlenme Irak bölgesinde duruyorsa da, esasyönelimi Suriye ve sonraki adımda, Lübnan olacaktır.Rojava gerçeği, tüm hedeflerin önünde engeloluşturuyor ve emperyalistlerin işine gelmiyor. ZatenTürkiye buna başından beri lanet okuyor ve boğmakiçin tüm çabasını sunuyor. Nitekim cihatçı çeteleriRojava’ya ilk saldırtan ve sınırları açan da Türk devletive AKP iktidarıdır.

IŞİD, Suriye yenilgisini kapatmanın, dikkatleridağıtmanın bir aracı olduğu gibi, esas olarak Suriyerejimine karşı uyarlanmış yeni bir projedir.Emperyalistlerin bu hedeflerine engel teşkil eden çokönemli yapılardan biri de Rojava gerçeği ve modelidir.Bu nedenle öncelikle Kürt özgürlük hareketininmerkezlerinden biri haline gelen ve Türk sermayedevletini de bir hayli rahatsız eden Rojava gerçeğininyıkılması, mutlak hedefleridir. Çünkü Rojava sadecebulunduğu yer itibariyle değil, Kuzey Kürdistan vediğer parçalar için de örnek olabilecek noktayagelmiştir. Belki bu örnek halk örgütlenmesininOrtadoğu halklarına yayabileceği bağımsızlık veözgürlük ateşi, emperyalistlerle işbirlikçilerini tedirginediyor.

Türk sermaye devletinin çözüm sürecine eğilimligibi gözükmesi ve göstermelik manevralar yapmasıbaşka türlü tarif edilemez. Hem inkar hem çözümkonsepti kendi içinde zaten bir çelişki ve aldatmacadır.

Söylenenlerin en temel ispatı Musul işgali ilebaşlayan ve Kürtler için kutsal olan Ezidilerin Şengalbölgesinden sürülmesini hedefleyen saldırı ve yaşanandramdır. Barzani hükümetinin çelişkili yaklaşımı, baştaABD ve diğer emperyalist güçlerin derin sessizliği bugerçeği gözler önüne seriyor.

Sayıları 50 bini aşan, dağa sığınmış ve birsoykırımla karşı karşıya olan Ezidilerin yaşadıkları budram anlarında, dünyadaki ve Türkiye’deki sessizlik çokdikkat çekicidir.

Birçok TV kanalında IŞİD taşeronu olarak bilinenİHH’nın Gazze’ye yardımı 7 Ağustos günü geniş birkampanyayla başlatılması da çok dikkat çekicidir.

Bir yanda Siyonist İsrail rejimi, bir yanda IŞİD vegerici destekçileri... Gelinen yerde,emperyalist/Siyonist planlara ve onların tetikçiliğiniyapan vahşi IŞİD’e karşı, halkların kardeşliğine dayalıbir direnişin geliştirilmesi bölgenin geleceği açısındankritik önem taşımaya başlamıştır.

H. İnanç

ABD’de poliscinayetine öfke

Missouri Eyaleti’nde siyahi gencinkatledilmesinin ardından başta Ferguson olmaküzere bir dizi bölgede eylem ve çatışmalar devamediyor.

Öfkenin yer yer yağma olarak da yansıdığıçatışmalarda polis terör estiriyor.

5. eylem gününde (13 Ağustos) gece saatlerindeyine Ferguson sokakları kuşatma altındaydı. Polisözellikle SWAT timleri de dahil olmak üzere tümkolluk gücüyle sokakları kapattı. Otomatik silahlarve keskin nişancılarla sokaklarda nöbet tutuldu.Yaklaşan eylemcilere silah doğrultularak tehditediliyor. Eylemcilerin toplanması karşısındaysayoğun gaz kullanılarak saldırılar gerçekleştirildi.

Eylemde polis helikopterinin tacizi üzerine ateşaçılarak bölgeden uzaklaştırıldı. Kitlenin militan vekararlı duruşu polis saldırılarını etkisiz bırakıyor.

Ölen gencin ardından teslim işareti olarak iki elinhavaya kaldırılması sembol oldu. Eylemciler poliskarşısında ellerini havaya kaldırıp “Teslim! AteşEtme!” sloganıyla polis cinayetini protesto ediyor.

Basın sansür için polisin hedefi

Polisse eylemlere yönelik saldırganlığınımedyaya yönelik sansür politikasıyla sürdürüyor.Akşamki eylem sırasında bölgedeki tüm basınemekçileri “Kameraları kapatıp bölgeyi terk edin”diyerek zorla uzaklaştırıldı. Canlı yayına ve fotoğrafçekimine ısrar edenlerse gözaltına alındı. Polissaldırısında 10 gözaltı ve 1 yaralı olduğu aktarıldı.

Eylem sonrası polis müdürü “çok müthiş biritidal sergilemek için elden gelen her şeyi yaptık”diyerek gerçeği çarpıttı.

Missouri Valisi açıklama yaparak Ferguson’daki“olayın” eyaleti ve ABD’yi temsil etmediğini, polisesaygı duyarken barışçı toplantı ve medya hakkına dasaygı duyduklarını söyledi. Polis şiddetinimeşrulaştıran açıklamada eylemcilere ve basınemekçilerine saldırıya değinilerek tutum dengeligösterilmeye çalışıldı.

Eyalet valisi ve ABD Başkanı’nınbilgilendirilmesinin ardından polis şefinin sonaçıklamasında “uygulamaları gözden geçirebiliriz”denerek saldırganlıkta geri adım atılacağı sinyalleriverildi.

Page 25: Kızıl Bayrak 2014-33

Arjantin’de matbaaişçilerinden işgal!

Arjantin’de kurulu bulunan Donnelley matbaasıişçiler tarafından işgal edildi. Fabrikanın kapatılmasınakarşı işgal başlatan işçiler üretimi sürdürüyorlar.

İşten çıkarmaya karşı işgal

Donnelley uluslarası alanda faaliyet gösteren birAmerikan matbaa şirketi ve 400 çalışanı var. PTS’iniçinde bulunduğu çalışanlardan patronlar oldukça“mustarip.” Şirketin avukatı yaptığı açıklamada,işçilerin piyasanın üzerinde maaş aldıklarını ve sondönemde şirket yönetimin zorunlu gördüğü işçiçıkarmalarına karşı geldiklerini söyledi. Patronlarfabrikayı kapatıp, işçilerin direncinin kırılmasınıhedefliyor.

Buna benzer bir hamleyi, Amerikalı otomobilşirketi LEAR da yapmış, siyasi olarak dirençli 200 işçiyiçıkarmıştı ve direnen işçilere grev kırıcı, patron yanlısıişçiler ve devletin kolluk güçleriyle saldırmışlardı.Ortaya çıkan ve yükselen ekonomik kriz döneminde,örgütlü işçi sınıfına karşı siyasetin bir hamlesi olarakda Donnelley firması, işçilerine haber vermeden 12Ağustos günü fabrikayı kapattı.

İşçiler ise yanlarına PTS’in iki milletvekilini dealarak fabrika kapısına dayandılar ve işgal başlattılar.Şirketin fabrikayı ancak aynı maaş ve koşullar olursatekrar açabileceğini, eğer fabrikayı hala iflas olarakgöstermek isterlerse, kendilerinin üretime devamedeceklerini açıkladılar.

Donnelley mücadelesinin patlak vermesine neden

olan olay ise, geçen yıl 200 milyon dolardan daha fazlakar eden şirketin, Buenos Aires’in kuzey kesimindekimatbaasından 123 işçiyi çıkarma talebidir. Bu 123 işçi,matbaanın en aktif kesimini oluşturuyor. BuenosAires’in kuzey kesimi bir endüstri bölgesi ve büyükfabrikaları içinde barındırıyor.

Gestamp ve LEAR işçilerin mücadelesindeDonnelley işçileri grev gözcülerinin en önündekendilerine yer bulmuşlardı. Bu dönemde, tümişçilerin katıldığı geniş toplantılarda işçilerle siyasimücadele konuşuldu ve ortak kararlar alındı.Fabrikadaki işçilerin birliği derin siyasi toplantılar ilesağlamlaştırıldı.

Patron hamlesi boşa çıkarıldı

İşyeri bu direnci kırabilmek için, gelen siparişleribaşka matbaalarına yöneltmeye başladı ve ciroyudüşürmeye çalıştı. Böylelikle 123 işçiyi iştençıkartabilmek için bir bahane bulmak istedi.

Buna karşı, son haftalarda işçiler tarafındanmücadele planı ortaya konuldu. İşten atılma ilekarşılaşılması durumunda tüm fabrikalarda grevegidilmesi için işkolundaki sendika ile görüşmeleryapıldı ve destek istendi. Bunun yanında, Donnelleypatronun işleri verdiği taşeron işyerlerinde işçilerbildiler dağıttı, kamyonların giriş ve çıkışlarını blokeetti. Çeşitli fabrikalardaki işçi temsilcikleriyle ortaktoplantılar yapılarak patronun hamlesi boşa çıkarıldı.

Yoksul çocuklarınınfıtratında yoksulluk var

Kapitalist sistemin neden olduğu sosyal adaletsizlikABD’de yapılan bir çalışmayla bir kez daha tescillenmişoldu. Johns Hopkins Üniversitesi tarafından Baltimorebölgesinden 800’e yakın çocuk üzerinden yapılan birçalışma, servet ve sefalet arasındaki uçurumun yoksulçocuklarının ‘kaderi’ olduğunu gösterdi.

Sosyolog Karl Alexander ve araştırmacı dostlarıDoris Entwisle ve Linda Olsın 1982’den beri düzenliolarak 790 çocuğun gelişimini takip ettiler. Çalışmagruplarında en az ayrıcalığa ve avantaja sahip olançocuklara yer verdiler. Bu araştırmanın sonucuna göreyoksul bir yaşam süren çocuklardan sadece 33 tanesibüyüdüğünde ailesine nazaran daha iyi bir hayatkurmayı başardı.

Yoksullukta da siyah beyaz eşitsizliği

Araştırmaya konu olan yoksul çocuklarındanhemen hemen hiçbiri üniversiteye gidemezkenbeyazların daha iyi ücret ödeyen işler bulabildiği degözlemlendi. 28 yaşına geldiklerinde %45’i inşaat yada sanayi işkollarında çalışan gençlerin %15’i siyahiiken kadınlar bu oranın içinde yer bile almadı. Ayrıca,aynı işi yapan beyazların siyahilerin iki katı fazla parakazandığı da gözlemlendi.

Yoksulluğun sebebi olan bu sistem kadınları daseçeneksiz bırakıyor. Tek kurtuluş umudu olarak yoksulkadınlar evliliği görüyorlar. Ancak kadınlar arasında dabeyaz olmak avantaj sağlıyor. Ailesi yoksul olan siyahibir kadın durumu iyi bir beyaz erkek bulupevlenebilirse nispeten kurtulabiliyor. Fakat siyahikadınların düzenli birliktelik yaşama oranları dahadüşük görünüyor.

Her ne kadar beyazlar siyahlardan daha kolay işbuluyor gibi görünseler de, bu, kapitalist sisteminacımasız çarklarından kurtuldukları anlamına gelmiyor.Çalışma grubunda takip edilen beyazların %41’ininhoşnutsuz olduğu ortaya çıkıyor. Uyuşturucu, alkol,sigara bağımlılığı gibi konularda beyazlar yine önde.Ayrıca işi gücü olsa da suç işlemekten gerikalmayanların oranı %41. Siyahilerde bu oran %49.

Bu araştırmanın ortaya çıkardığı, yoksullarınçocuklarının da yoksul bir hayat süreceği, bueşitsizliğin en çok ezileninin de yine ezilen ulus ve cinsolduğudur. Esasında kapitalizmin neden olduğu sınıfsaleşitsizlikleri gözlemlemek için bir ABD üniversitesininbunu kendine iş edinmesine gerek yok. Johns HopkinsÜniversitesi’nin tescil ettiği gerçekler tümacımasızlığıyla bu dünyada anbean yaşanmaktadır.Servet ve sefalet arasındaki uçurumun sebebi olan budüzende yoksulluğa mahkum edilenlerin bu hayatşartlarından kurtulabilmesinin yegane yolu kendilerinikurtuluşa götürecek toplumsal koşulları yaratmasıylamümkündür. Bunun adı da sosyalizmdir.

ABD Irak’ta binlerce sivilin karşı karşıya olduğudurumu değerlendirmek ve ilave insani yardımseçeneklerini değerlendireceklerini söyleyerek 130kadar ek askeri gücünü Irak’a sevk etti.

ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel askerlerin Erbilcivarındaki bölgeye ulaştığını belirtti. Askerlerin savaşamacıyla bölgede kalıcı bir konuşlanma içingönderilmediğini kaydeden Hagel, askerleringörevinin “değerlendirmek” olduğunu ifade etti.

Fakat Hagel, “Bu ayakkabılarımızı karaya

koyduğumuz bir operasyon değil. Fakat bundan birazdaha az şeyler yapmaya devam ediyoruz veedeceğiz” sözleriyle de aynı zamanda yapılacak olanaskeri operasyonların gözlemler sonucundaşekilleneceğini de ifade etmiş oldu.

ABD’nin yanı sıra İngiltere’nin de savaşhelikopterlerini bölgeye göndererek Ezidilere“yardım” etmeyi planladığı belirtiliyor.

Avustralya’nın da yakın zamanda operasyonlarakatılmasının beklendiği ifade ediliyor.

ABD Irak’a 130 asker sevk etti!

Page 26: Kızıl Bayrak 2014-33

30-31 Ağustos tarihlerinde yapılacak 11. MamakKültür Sanat Festivali ilgili olarak yaptığımız röportajıpaylaşıyoruz.

- Mamak Kültür Sanat Festivali’ni 11. yılda hangişiar ve politik içerik ile yapıyorsunuz?

- Bu yıl festivalin on birincisini örgütlüyoruz. Bu,Mamak açısından önemli bir deneyim ve birikim.Emekçilerin kültür-sanat dalları ile buluşmakta güçlükçektiğini düşünürsek böyle bir çalışmanın değerinidaha iyi anlayabiliriz. Bu festivaller aracılığı ile işçi veemekçiler belki de hiç görmedikleri sanat dallarınıizleme ve bizzat bunu yapabilme imkanına sahipolabiliyorlar. Aslında biz bu festivali örgütleyen İşçiKültür Evi çalışanları olarak bile bunu bizzat yaşıyoruz.Aramızda bu festival aracılığı ile müzik, tiyatro vb.sanat dalları ile ilgilenenler var. Bu örnek bile festivalinasgari başarısının kanıtıdır.

Öncelikle şunu belirtmek önemli olacaktır. Biz“sanatçı” değiliz. Birçoğumuz bu mahallelerde oturangenel olarak işçi ve emekçileriz. Kimimiz belediye işçisi,kimimiz metal işçisi, kimimiz işsiz kadın, kimimiz işsizgenç vb. dolayısıyla bu düzenin saldırılarından bizzatnasibimizi alıyoruz. Sermaye iktidarının bize yönelikbütün saldırıları ve bunun yanı sıra işçi ve emekçilerolarak yaşadığımız bütün kavgalar festivalimizinkonusu oluyor. En açık örneklerinden biri geçen seneyaşanan Haziran Direnişi’dir. Ya da yıllar önce yaşanan14 günlük su kesintisi... Ya da önümüze çeşitlimakyajlarla çıkan partilerin katıldığı seçim oyunu...Yani festivalimiz politik gündemlere işçi ve emekçilerinbulunduğu yerden bakıyor ve Mamak’ta bir alternatifolmak için elinden geleni yapıyor.

Bu yıl -seçim gündemini saymazsak- biz işçi veemekçilerin yaşamında ölüm-kalım meselesidiyebileceğimiz sorunlar yaşandı ve hala yaşanıyor.Patronların iktidarı ve onların devleti işçiler için onlarıyaşamından edecek saldırılarda bulunuyor. Busaldırının adı taşeronlaştırma! Ve bunun bir sonucuolarak iş cinayetleri. Dünyanın gündemine oturan birfacia yaşadı. Soma... Bu cinayet yüzünden yüzlerceçocuk babasız, kadın kocasız ve çocuksuz kaldı. Bucinayeti ve başkaca birçok katliam diyebileceğimiz işcinayetini bu yıl festivalimizin temel gündemi halinegetirdik. Festivalin şiarını ise “Alnımızda kömür karası,dilimizde direniş ezgisi” olarak belirledik. Tabiikatliamlar ve genel saldırılar karşısında bir de işçi veemekçilerin direnişi söz konusu. “Bu daha başlangıç,mücadeleye devam!” sloganı üzerinden çok geçmediki, sarsıcı Greif direnişi yaşandı. Haberleri şöyle birgözden geçirdiğiniz zaman birçok yerde işçi eylemleri,grevleri ve direnişleri ile karşılaşıyorsunuz. Geçtiğimizyıl tam da onuncu festivale denk gelen sokakdirenişleri ile mücadeleyi büyütme çağrısınıdillendirmiştik. Bu yıl da, direnişi bir adım öteyetaşımaya, örgütlenmeye çağırıyor.

Tabii bu direnişler sadece bu topraklarda değil,dünyanın dört tarafına yayılmış durumda. Yanıbaşımızda yine gündemde Ortadoğu var. Suriye’yeemperyalist müdahalenin üzerinden çok geçmedi,Rojava’da bir direniş başladı. Sömürücü güçlere karşı

direnişi seçen Suriye halkı ve Kürt halkına yönelikazgınca saldırının ardından Filistin üzerine yağdırılanbombaları izledik. Ardından emperyalistlerinbeslemesi IŞİD çıktı gündeme. Irak’ta, Şengal’de,Mahmur ve Rojava’da Kürt halkı üzerinde estirdiğiterör dalgası bir kez daha direniş duvarına çarptı.Festivalimizde çeşitli vesilelerle bu sorunları da işçi veemekçilere hatırlatıp eşitlik, özgürlük ve insanca biryaşam çağrısını büyüteceğiz. İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği şiarını ete-kemiğe büründürmeyeçalışacağız.

Ayrıca festivalimiz geçtiğimiz yıllarda peş peşesaldırılarla karşılaştı. Baskınlarla, gözaltı, tutuklamaterörüyle karşılaştık. Geçtiğimiz günlerde davalardanbirisi sonuçlandı ve 2 yoldaşımız tutuklandı. Bizlerimücadeleden uzaklaştırmaya, çalışma alanımızıdaraltmaya çalışanlara yanıtımızı çalışmalarımızıgüçlendirerek verdik. Festivalimizin 11.’sini yaparakveriyoruz. Her geçen gün biraz daha büyüyor, attığımızadımları sağlamlaştırıyoruz.

Sermaye devleti saldırılarını kimi zaman bombalarıkimi zaman operasyonları, tutuklamaları ile yapıyor.Kimi zaman insanları yozlaştırarak kimi zaman din adıaltında yapıyor. Kadını-erkeği, genci-yaşlısıylaegemenliği altına almaya çalışıyor. Festivalimiz önçalışması, festivaldeki tüm etkinliklerimiz tüm busaldırılara karşı direnişi büyütme ve örgütlenme çağrısıyapacak.

Emekçilerin, gençlerin katkılarını almayıamaçlıyoruz

- Bu yıl ki etkinlikler nelerdir?- Bu yıl geçen sene olduğu gibi bir haftaya yayılan

etkinlikler yapılacak. En genel ve kapsamlı etkinlikler30-31 Ağustos günlerinde yapılacak. Bunun yanı sırabir nevi hazırlık ve çağrı kapsamında ön etkinliklerkurguladık. 30-31’inden önceki hafta içi forumlar,söyleşiler, film-belgesel gösterimleri ve müzikdinletileri yapılacak. Emekçi kadınlar, gençler,sanatçılar ve taraftar grupları bir hafta boyunca parktaetkinlikler düzenleyecek. 30 Ağustos Cumartesi günü,Caner Gülsüm, PSAKD Ankara Şube 2 Temmuz Sanat

Topluluğu Semah Ekibi, Grup REDRO, MİKE MüzikTopluluğu, Tulum-Gitar Karadeniz Ezgileri yer alacak.31 Ağustos Pazar günü Özgür Bayram, BurhanMerevan Akşahin, Şoreş, Tiyaroj sahne alacak.

Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gündemlerle ilgiliöykü, şiir, resim ve fotoğraf sergisi açacağız. İşçilerin,emekçilerin, gençlerin katkılarını bu cepheden dealmayı amaçlıyoruz.

Festivalin ön çalışmasıkomite tarafından örgütleniyor

- Festivalin çalışmasını ve duyurusunu emekçilerenasıl ulaştırıyorsunuz?

- Her yıl festivalin gelenekselleşmiş bir çalışmapratiği var. Binlerce evin tek tek kapısını çalıyoruz.Binlerce afiş kullanıyoruz. Ayrıca Ankara’nınmerkezindeki demokratik kitle örgütlerine de bugündemi taşıyoruz. Emekçilerle birebir temas kurarakgündemlerimizi anlatıyoruz. Anlatmaya devamedeceğiz. Mamak’ın farklı yerlerine pankartlarasacağız. Sosyal medya da bu açıdan oldukça önemli.Sosyal medyadan da çağrılarımızı yapıyoruz.

Festivalin ön çalışmasında her yıl olduğu gibi bu yılda bölgedeki emekçilerin içinde bulunduğu komitetarafından örgütleniyor. Örgütlenmesini hep beraberkolektif bir şekilde yapıyoruz. Haftada birkaç keztoplantı alıp bütün festival gündemlerini tartışıyoruz.

Direniş ezgisiyle geleceğe yürüyoruz!

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?- Alnımızda kömür karası, dilimizde direniş ezgisiyle

geleceğe yürüyoruz. Kültür-Sanat Fesitvali HazırlıkKomitesi ve İşçi Kültür Evleri olarak sermayeninsaldırılarına karşı direnişi büyütme ve örgütlenmeçağrısını bir kez daha yineliyoruz. Tüm işçi, emekçi veezilen halkları mücadelemizi desteklemeye,festivalimize güç katmaya davet ediyoruz.

Ayrıca Kızıl Bayrak gazetesinin 20. yılını kutluyoruz.İşçi ve emekçilerin sesi olduğu için teşekkür ediyor veçalışmalarında başarılar diliyoruz.

Kızıl Bayrak / Ankara

Festivalimiz saldırılara karşı direnişi büyütme ve örgütlenme çağrısıdır!

Page 27: Kızıl Bayrak 2014-33

Şarkı söylemek, enstrüman çalmak zenginlerin işimi? Peki, tiyatro yalnızca sahnelerde seyirlik; heykeller,resimler de sadece müzelik mi? Ya şiirler, kapaklarınardına sığacak kadar kitabi mi? Sanat bir avuçasalağın elinde tutsak edilmişken, bizim türkülerimiz,kalemlerimiz, fırçalarımız da susturulamaz ya! Yoksabir işçinin eline yakışmaz mı sanatın inceliği?

Tam aksine tüm güzellikler bize yaraşır. İşte buyüzden bizler elimizin nasırı, alnımızda kömürünkarasıyla insana ve sanata dair ne varsa koydukçıkınımıza ve tüm hünerlerimizi serdik dost sofrasına...Tek servetimiz bu ve mirasımız kalacak yarına. Emeğin,sanatın tüm zincirlerini kırıp onu özgürleştireceği güneinananlara...

Bu yıl yüreğimiz kaldı göçük altında Soma’da.Binlerce işçi kardeşimizle öldük biz de fabrikalarda.Ama düştüğümüz yerden bir türkü yükseldi, bir ağıtyakıldı, bir şiir yazıldı, kömür karası bir tablo çizildi.Bakın şimdi hepsi dillendiriliyor, sergileniyorMamak’ta, bir park alanında.

Yangın yerine döndü evlerimiz Ortadoğu’da.Yumruğumuzda sıkılı taş ulaşmasa da Ankara’dansavaş meydanlarına, seslerimiz ulaştı evladını yitirenOrtadoğulu bir kadının kulağına. Onun kara kapkaragökyüzü yırtıp mavi kıvılcımlar yaratan zılgıtı daburada, yanı başımızda.

Biz dünyanın bütün ezilenleri, sömürülenleri,bağlamamızı, gitarımızı, kalemimizi, fırçamızı kuşanıpyine düşeceğiz sanatın ardına. Unutma sen yokken, biryanımız eksik olacak. Sen varsan, daha gür çıkacaksesimiz. Alkış tutan eline, türkülerimize eşlik edendiline, kavgamıza kardeş yüreğine ihtiyacımız var.“Haydi sen de çıkar göğüs kafesinden yüreğini,güneşten düşen şu ateşe fırlat. Yüreğini yüreklerimizinyanına at!”

Alnımızda kömür karası,dilimizde direniş ezgisi...

Devrimci kültür-sanat mücadelemizi

engelleyemeyecekler!Mamak İşçi Kültür Evi, bu sömürü sisteminin

temellerine yönelen işçi sınıfının devrimciprogramını kendisine rehber edinen ve bumücadelenin bir parçası olarak, işçi sınıfının kendikültür-sanatını yaratma ve kültür sanat alanında birmevzi olma iddiası ile yola çıktı. Bu iddiaya uygunolarak, yaptıkları çalışmalarla, etkinliklerle,eylemlerle ve festivallerle bugüne ulaştı ve bir mevziyarattı.

İşte bu çalışmaların, devlette yarattığı korkununbir göstergesi olarak operasyonlar devreye sokuldu.Kültür-sanatı, bir grup asalağın tekelinden çıkararakişçi ve emekçilerle buluşturmak için düzenlenenfestivalin çalışmalarına katılanlar ve destek verenlergözaltına alındı, tutuklandı.

Bugün yine bu saldırılarla karşı karşıyayız. Son biray içerisinde, İşçi Kültür Evi çalışanı yoldaşlarımızEvrim Erdoğdu ve Özgür Karagöl tutuklanarakcezaevine konuldu. Evrim Erdoğdu İzmir ŞakranKadın Hapishanesinde, Özgür Karagöl ise Sincan 1No’lu F Tipi hapishanesinde tutsaklar. Gerekçeolarak “yasadışı örgüt üyesi olma” gösterilmiştir.

Sermaye devleti uydurma gerekçelerle bir kezdaha yalanlara ve karalamalara başvurmuştur.İşçilerin emekçilerin iktidar mücadelesinin birparçası olan kültür evlerimizi ve festivalimizi yasadışıgibi göstererek, bizi yalnızlaştırmaya çalışmaktadır.Bizler biliyoruz ki yoldaşlarımızın tutuklanmalarınınasıl nedeni, çalışanı oldukları Mamak İşçi Kültür Eviçalışmaları ve kültür-sanat festivalidir. İnsanca biryaşam isteyen işçilere, emekçilere, gençlere,devrimciler üzerinden bir kez daha gözdağıvermektir. Düşlediğimiz dünyanın kültürünübugünden var etmeye çalışan devrimcileri yıldırmakistemeleridir.

Ancak nafile! Kültür evlerimizi bassalar da, bizleritutuklasalar da devrimci kültür-sanat mücadelemiziengelleyemeyecekler. Gündüzlerindesömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, özgür,eşit bir dünya yaratma mücadelemizin önünegeçemeyecekler.

Sermaye düzeninin tüm kirli savaşlarına,saldırılarına, baskı ve zulmüne karşı her yıl olduğugibi bu yıl da festivalimizi binlerce işçi ve emekçininyüreklerinin coşkusuyla zafere ulaştıracağız.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları

Mamak 11. Kültür Sanat

Festivali’nde buluşuyoruz!

Mamak’ta direnişin bir mevzisi olan Mamak

Kültür Sanat Festivali 11. yılında. Her yıl ilmek ilmek

örgütlenen Kültür Sanat Festivali, bu yıl da işçi

emekçi ve gençlerin sesi soluğu olmak için

çalışmalarına başladı. “Alnımızda kömür karası,

dilimizde direniş ezgileri” şiarı ile Soma’da ve daha

pek çok işçi cinayetinde yitirdiğimiz işçilere ve

direnen halklara atfen gerçekleştirilecek olan 11.

Kültür Sanat Festiveli’nde yine türkülerimiz,

şiirlerimiz, söyleşilerimiz, semahlarımız ve direnişçi

işçi kürsüsü ile mücadele mevzimize bir halka daha

ekleyeceğiz. Öncesinde film gösterimleri, söyleşi-

forumlar, müzik dinletileri ve emekçi kadın-gençlik

etkinlikleri ile başlayacak olan festival programı 30-

31 Ağustos günlerinde yapılacak konserlerle son

bulacak. Ayrıca şiir-öykü-resim-fotoğraf sergileri de

festival günlerinde yer alacak.

Baskılarla gözaltı ve tutuklama terörü ile devam

eden festivalimiz bu yıl da mücadeleyi güçlendirecek

ve direniş mevzisi olarak çalışmalarına devam

edeceğiz.

30 Ağustos Cumartesi

1- Caner Gülsüm2- PSAKD Ankara Şube 2 Temmuz Sanat

Topluluğu Semah Ekibi3- Grup REDRO4- MİKE Müzik Topluluğu

5- Tulum-Gitar Karadeniz Ezgileri

31 Ağustos Pazar1- Özgür Bayram2- Burhan Merevan Akşahin

3- ŞOREŞ 4- Tiyaroj

11. Mamak Kültür Sanat FestivaliHazırlık Komitesi

Page 28: Kızıl Bayrak 2014-33

Ankara OSTİM’deki bir enjeksiyon atölyesindeçalışan DGB’liler, Oğuzhan Çalışkan’ın Filli Boya’dastajyer işçi olarak çalışırken katledilmesinin ardındangönderdikleri mesajda, her an Oğuzhan’la aynı kaderipaylaşmakla yüz yüze bırakıldıklarını belirttiler.

OSTİM’den DGB’lilerin mesajı şöyle:

Kapitalizm katletmeyedevam ediyor!Bizler OSTİM’de enjeksiyon atölyesinde çalışan bir

grup DGB’liyiz. Yaz dönemi işçi sınıfı ile kaynaşabilmekiçin, işçiler için sömürü cehennemlerinden birisi olanOSTİM’de işe başladık. Patronun kâr etmesi için hergün çalışma saatlerinin dışında mesaiye kalıyor, esnekçalışma saatleriyle çalışmaya devam ediyoruz.

Bizler biliyoruz ki, geçen günlerde patronların kârhırsı için katledilen Oğuzhan Çalışkan bir kaderinkurbanı değildir. Bir tesadüf sonucu da ölmemiştir.Alınmayan önlemler, fazla çalışma saatleri ve bunadayalı yorgunluk adeta Oğuzhan’ın katledilmesine

davetiye çıkartmıştır. Daha geçtiğimiz yıllarda OSTİMve İvedik’te gerçekleşen patlamada katledilenlerin,Soma’da katledilenlerin acısı soğumamışken sürekli işcinayeti haberleri ile uyanıyoruz. Ortadoğu’da katledenIŞİD çeteleriyle, Filistin halkını bombalayan İsrailSiyonizmi ile bu iş cinayetlerinin çok da farkı yoktur.İsrail’in attığı bombalar fabrikalarımızda yaşananpatlamalarla çok da farklı değildir. IŞİD’in kestiğikafalarla, kafasını prese sıkıştıran gencecik bedenlerçok da farklı değildir. Hepsi de bir kısım asalağın kârhırsı için katledilmektedir.

Bizler, OSTİM’de çalışan DGB’liler olarak biliyoruzki, Oğuzhan’ın başına gelenler yarın bizlerin de başınagelebilir. Çünkü aynı koşullarda bizler de çalışıyoruz. Bunedenle tek seçeneğimiz örgütlenmek ve haklarımıziçin birlikte mücadele etmektir. Yeni Oğuzhanlar’ınolmaması için artık geride durma değil, mücadeleyedaha önden katılma vaktidir. Hesap sormak içinörgütlü mücadeleyi güçlendirelim, DGB’deörgütlenelim.

OSTİM’den DGB’liler

DGB Ortadoğu’yu tartıştıİstanbul Devrimci Gençlik Birliği, Filistin’de

yaşanan katliamı, Rojava’daki İD terörünü ve bunlarlabirlikte emperyalizmin dünya genelinde yaşadığıbunalımı tartıştı.

Ortadoğu’nun tarihine dair yapılan sunumda İsraildevletinin ortaya çıkışı, ulusal bağımsızlıkmücadeleleri ve Arap-İsrail çatışmaları ele alınırken,ABD ve SSCB’nin Ortadoğu’daki çatışmalardakirolünden ve 1970’lerdeki dünya kapitalizmininyaşadığı krizin etkisiyle Ortadoğu’da değişen güç

dengelerinden bahsedildi. ABD’nin Ortadoğuülkelerindeki SSCB nüfuzunu kırabilmek için özelolarak dinci gericiliği geliştirdiğine dikkat çekildi.

Emperyalizme ve işbirlikçi Türkiye burjuvazisinedair neler yapılabileceği üzerine tartışmalarla birlikte,DGB’nin gençliğin anti-emperyalist mücadeleyeçekilmesi konusunda neler yapabileceği ele alındı.Tartışmanın sonucunda pratik bir takım faaliyetlerinyanı sıra Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği ve FHKCtemsilcileri ile iletişime geçip neler yapılabileceğiüzerine konuşulması planlandı.

İstanbul Devrimci Gençlik Birliği

DGB’lilerhesap sormaya çağırdı!

Ankara’da Devrim Okuluçağrısı

Ankara Devrimci Liseliler Birliği, 14-26 Ağustostarihleri arasında yapılacak Devrim Okulu hazırlıklarıkapsamında Kızılay’ın birçok noktasına afiş yaptı.

Dikmen’de ise Devrim Okulları’na hazırlıkkapsamında bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda,yaklaşmakta olan Devrim Okulları’na yönelik nasıl birfaaliyet yürütülmesi gerektiği tartışıldı. Bunun sonucuolarak Dikmen’de stand açıldı. Liselilerin Sesi dergisi veKızıl Bayrak gazetesi gençliğe ve emekçilere ulaştırıldı.Standda ayrıca 30-31 Ağustos tarihlerindegerçekleşecek 11. Mamak İşçi Kültür SanatFestivali’nin çağrısı yapıldı.

Ankara DGB ve DLB’liler, Filli Boya fabrikasındakatledilen Oğuzhan Çalışkan’ın hesabını sormayaçağırdı. Mamak’ın birçok bölgesine “OğuzhanÇalışkan’ın katili sermayedir!”, “Katillerden hesapsormak için DGB saflarına!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Düzene karşı devrim!” şiarlı DLB ve DGByazılamaları yapıldı.

Liseliler Sesi / Ankara

Oğuzhan içinDLB’den eylem

Devrimci Liseliler Birliği Bostancı’da bulunan FilliBoya Genel Merkezi önünde 11 Ağustos’ta eylemyaptı. DLB, Filli Boya’da staj yapan ve 15 Temmuz’dageçirdiği iş kazası sonucunda yaşamını yitiren OğuzhanÇalışkan’ın hesabını soracağını haykırdı.

FSM Hastanesi durağında buluşan DLB’liler veeyleme desteğe gelen sınıf devrimcileri, Bostancıyönüne doğru yol keserek, Filli Boya Genel Merkeziönüne yürüdü. DLB adına okunan basın açıklamasındastaj adı altında yaşanan sömürü koşulları şu sözlerleanlatıldı: “Bizleri okuduğumuz okulda müşteri gibigören, her şeye boyun eğen geleceğin işçileri olarakyetiştiren sistem daha okurken bizleri staj adı altındasömürmeye başlıyor. Meslek liselerini memleketmeselesine çeviren patronların derdi çok açıktır; okulsıralarında emeğimizi sömürmek!

Meslek liseli öğrencileri, asgari ücretin üçte biriücretlere çalıştırılıyor, çoğu yerde bu ücret dahiverilmiyor. 4+4+4 eğitim sistemiyle de çocuksömürüsünün önüne açarak meslek liselerindeyaşanan sömürü yasallaştırıldı ve olağanlaştırıldı. İşiöğrenmesi gereken, herhangi bir iş yapması yasakolan stajyer öğrenciler patronlar tarafından ucuzköleler olarak görülmekte ve bir işçi gibiçalıştırılmaktadır.”

Oğuzhan’ın katillerinin hesabını soracaklarını,unutturulup üzerinin örtülmesine izinvermeyeceklerini belirten DLB, “Soma’dan Oğuzhan’apatronlardan, sermaye devletinden, sömürüdüzeninden hesap sormak için tüm liseli gençliğiBerkin Elvan, Erdal Eren, Deniz Gezmiş olup geleceğiiçin savaşmaya çağırıyoruz” sözleriyle açıklamayı sonaerdirdi.

Açıklamanın ardından DLB’nin eylemlerininsüreceği ifade edildi. Eylem atılan sloganlarla bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Kızıl Bayrak 2014-33

“Gerçek sınıf haberlerini yayınlıyor”Ben çözümün devrimde olduğunu düşünen

insanlardanım. Kurtuluşumuzun da sosyalizmdeolduğuna inanıyorum. Kapitalizm karşısında sosyalizm,kurtuluşun tek alternatifidir. Bizim, işçi sınıfı olarak busüreçte politikleşmemiz ve taraf olmamız gerekiyor.Sermaye düzeni bizi sömürebilmek ve kendi yasalarınamahkum etmek için elinden geleni yapıyor. Görsel veyazılı medya da bunlardandır.

Sermaye tarafında olanlar bize hiçbir şey veremez.Ancak bize bizim tarafımızda olan sınıf devrimcileriöncülük edebilir. Sınıf devrimcilerinin yanında,devrimci saflarda olmayı doğru buluyorum. Onlarınyazmış olduklarını takip ediyorum. Yıllardır Kızıl Bayrakokuyorum. Sermaye düzeninin ne kadar kirli,kokuşmuş ve çürümüş olduğunu Kızıl Bayrak’tanokuyorum. Biz işçilerin birçok fabrikada ve sokaktakimücadelelerini, sermaye medyası hiç bahsetmezken,Kızıl Bayrak sınıf devrimciliğinin gereklerini yerinegetirerek gerçek sınıf haberlerini yayınlıyor.

Dostlar, arkadaşlar doğruları okumak ve politik birbilince sahip olmak ve bu doğrultuda devrimcisosyalist saflarda örgütlenmek için işçi sınıfının sesiKızıl Bayrak’ı okuyalım, okutalım. Devrimci saflarıgüçlendirip bu bozuk sermaye düzenine karşımücadele edelim.

Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!Kızıl Bayrak okuyun, okutun!

Mamak’tan bir işçi

* * *

“Yalnız olmadığımızı gösteriyor”Kızıl Bayrak’ı çok sık okuma imkanı bulamıyorum.

Çalışma koşullarımla alakalı. Ama diğer politikyayınlarla arasındaki farkı görüyorum. Acemi değil.Tarz ve içerik olarak daha profesyonal. İşçi yazılarıdaha çok dikkatimi çekiyor. Yazılarda düzeni teşhirediyor ve bunun yanısıra çözüm önerisi de sunuyor.İşçi sınıfının gündemlerini yoğun işlemesi önemlibence. Yayının da ötesinde, devrimci örgütlerin artıkbirbirini eleştirmekten ziyade birleştirici olmaları

gerekiyor. Gazetenin dili ile onun taşıyıcısı olanlarınparalleliği olduğunu görüyorum. Bu gazete bizeTürkiye’nin her yanından işçi eylemlerinin haberleriniduyuruyor. Bu yazıları okumak çok etkileyici ve bizeyalnız olmadığımızı gösteriyor.

Bu gazetenin çıkması için emeği geçenlerin elinesağlık.

Mamak’tan bir emekçi kadın

* * *

“Gazete insanların gözlerininaçılması için yol gösteriyor”Kızıl Bayrak ile Gezi Direnişi’nde tanıştım. Bu

nedenle aklıma ilk direnişler, gazeteyi getirendevrimciler geliyor. Gezi Direnişi’ndeki mücadelecitavır geliyor. Gazeteyi getiren arkadaşlarla sitemizinçardağında yapılan söyleşiler geliyor. Gazetede eksiklikolarak karikatürlerle bir şey anlatıldığını pekgörmedim. Bunun dikkat çekeceğine inanıyorum.Sinema, spor, kültürel şeylerle ilgili sayfa ayrılabilir. Bugazete insanların gözlerinin açılması için yol gösteriyor.Televizyon kanallarında göstermedikleri es geçtikleridirenişleri, haberleri görebiliyorsun. Çevremiz sağdüşünceye yakın. Sohbet aralarında insanlara gösteripgazeteye ısındırabilirim. Ama kendi siyasi tarihimizindaha iyi anlatılması lazım. Hangi harekettengeliyorsunuz, devrimi ne ile yapacaksınız bunlarıbilmek istiyorum.

Sincan’dan emekçi bir kadın

* * *

Benim ve bizim için Kızıl BayrakKızıl Bayrak’ın benim örgütlenme sürecimdeki payı

büyük. Üniversiteye ilk başladığım yılın yaz aylarındaBİR-KAR’lı bir yoldaşımızın benim reformist biroluşumdan etkilenerek savunduğum görüşe ‘sen kısavadeli ve geçici çözümlerden yana mısın yoksa uzunvadeli ama kalıcı çözümlerden yana mısın?’ sorusuylabaşladı örgütlenme sürecim. Daha sonra dakizilbayrak.org’u girip araştırmamı istedi. Ben de ertesisabah internete girip nerden çürütebilirimyoldaşımızın fikirlerini diye incelemeye başladım.Övünmek gibi olmasın ama hemen duvara tosladım.Yoldaşımızın evimize gelip ne diyeceğini meraklabekledim. Özellikle Kürt sorununu tartışan birçevreden gelmem nedeniyle Kızıl Bayrak’nın Kürtsorunu konusundaki yazıları beni tam anlamıylaetkilemişti.

Bunu kısa bir giriş sayalım. Evet gazetemizTürkiye’deki en temel sorunlara bakış anlamındatartışılmaz bir üstünlüğe sahip bizim için. Gücüburadan geliyor. Teoriye biraz ilgi duyan bir insanıörgütlemiştir bizim gazetemiz. Fakat gazetemizineksiklikleri mevcuttur. Bazen yazılarımız gereksizuzatmalar ve yinelemelerle, bazen insanlara yabancıterimlerin fazlalığıyla emekçilere uzak gelebiliyor. Sınıfdevrimcilerine pratik adımlar attırmada yeterince roloynayamayabiliyor. Bunda hepimizin payı var. Bizleryazı yazmayı yeterince önemsemiyoruz. Sorunlarıişlemeyi, mücadeleyi örgütlemeyi gazete üzerindenyapmayı tam bilmiyoruz. Bunların birçok nedeni var.Başka bir şekilde de tartışılmalıdır bunlar. Amaöncelikle yapmamız gereken gazeteyi baştan aşağıokumak ve tartışmak, ona eleştirel gözle bakmak,ondan faaliyet için yararlanmak, gazeteyi kitlelereulaştırmak ve onlardan da katkı alabilmek için dahafazla uğraşmalıyız. Gazeteyi örgütleme aracı olarakkullanmamız gerektiğini hiç unutmamalıyız.

Ankara’dan bir sınıf devrimcisi

Emekçilerin anlatımıyla Kızıl Bayrak...

Merhaba Kızıl Bayrak,merhaba dava klavuzumuz…

Her örgüt, bir sınıfı temsil etme iddasıylamücadele sahnesinde yer alır. Kimileri, tiyatralyeteneklerini gösterir, kimileri dişe diş, sonu gelmezsevdalara-kavgalara adarlar kendilerini. Aynı zamandaher örgüt, temsil ettiği ya da ettiğini söylediği kitleyeseslenmek için çeşitli araçlar geliştirir. Evet KızılBayrak bir araçtır; yüce amaca giderken kullanılanonurlu bir araç. Bir kitle örgütleyicisi, bir kolektiförgütleyici, dürüst ve kararlı bir yol gösterici, iddialıbir eğitimci. Bir gazetede tüm bu özelliklerin varlığı,ona yüklenen misyonun büyüklüğünün ve başka bir

dünyaya olan iddialı inancın netliğinin göstergesidir.Evet onurlu ve zorlu kavgamızda yirmi yıldır

gönderdeki bayrağımızdır Kızıl Bayrak. Elimizdendüşmeyen silah, dilimizden düşmeyen ideal veideolojidir. Lakin yetmez “Kızıl Bayrak yukarı, dahadaha yukarı”.

Postal öperken birileri, birileri uçurtmacılıkoynarken, yasak ve yasallık duvarlarının diplerineçömelirken birileri, birileri “bana dokunmayan yılan”ıbin yaşatırken, çarmıha gerilirken birilerinin düşleri.Çıkıp sehpasını tekmeledi birileri. Savaşmanınşavaşmak olduğunu haykırmak gerektiği zamangelmişti. Bir bayrak yükseldi göndere, yırtıp göğünrahmini. Boşluktan doğmadı kuşkusuz. Tükenişten;tükenişle birlikte tükenmeyerek çıkıp girdi çetin

savaşa. Artık; dava daha inançlı, yol daha aydınlık,kavga daha kızıl. Ve kan ırmak olsa da artıkeğilmeyecek başlar. Habip olacak, Alaattin olacakdövüş.

Göreceğiz yoldaşlar, göreceğiz o güzel günleri.“Motorları maviliklere süreceğiz” yoldaşlar, sürmesekde göreceğiz. Hani ölsek, göremeyecek olsak dabizimkiler görecek; biz göreceğiz. Çünkü zaferinbayrağıdır elimizde dalgalanan. Savaşın savaş olduğugünden beri zafer bu kadar net olmamıştı hiç. Yeter kiyılmayalım “dönen dönsün”, biz dönmeyelim.Bayrağımıza sarılalım. Davamıza adanalım…

Şan olsun bayrağımıza!Şan olsun davamıza!

Esenyurt’tan bir metal işçisi

Page 30: Kızıl Bayrak 2014-33

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi ülkelerince,Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi veBunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa KonseyiSözleşmesi, diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi imzalandı.İlk olarak Mayıs 2011’de Avrupa Konseyi ülkelerinceİstanbul’da imzaya açılan bu sözleşmeye Türkiye’nin dearalarında olduğu 13 ülke tarafından imza konuldu.Türkiye dışında Avusturya, Almanya, Yunanistan,İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya,İsveç, Slovakya ve Lüksemburg sözleşmeyi imzalayandiğer ülkeler.

Sözleşmede kadına yönelik şiddet konusununeğitim müfredatına dahil edilmesi, özel sektör vemedyanın teşvik edilmesi, tazminat, zorla evliliklerinfeshi, ısrarlı takibin cezalandırılması, zorla evlendirmeve kadın sünneti yasağı, sözde “namus” adına işlenenşiddet uygulamaları ile ilgili yeni düzenlemelermevcut. Bunların yanısıra LGBTİ bireylere de korumasağlanması sözleşmede yer alırken, ikincilmağduriyetlerde yani mağdur edilen kadınların veyayakınlarının kamu görevlileri tarafından tekrar mağduredilmesi, sözleşme kapsamında tazminat sebebi olarakgörülüyor. Sözleşmede ayrıca, toplumsal cinsiyetedayalı bir şiddet tehlikesi halinde kadınlara mültecistatüsü verilmesi ve şiddet görme ihtimali olan kadının“geri gönderilmeyeceği” de yasal olarak düzenleniyor.

Ayrıca İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde taraflarıntemsilcileri vasıtasıyla komisyon üyelerininseçileceğini, “GREVIO” adı verilen bir komitenin,başvuru mekanizması şeklinde çalışacağı ifade ediliyor.Bir anlamda AİHM benzeri bir oluşumla şiddetmağduru kadınların hak arayabileceği bir mekanizmagetiriliyor.

Sorunun kaynağı hedeflenmedençözüm üretilemez!

Kuşkusuz İstanbul Sözleşmesi ile kadına yönelikşiddeti önleme adına uluslararası düzeyde getirilen buhukuksal düzenlemeler kendi sınırları içinde anlamlıdır.Ancak asla yeterli ve sorun çözücü değildir. Zira kadınayönelik şiddet konuya ilişkin yeterli yasal düzenlemeeksiklikleri yüzünden yaşanmıyor. Temelinde özelmülkiyete dayalı sömürü sistemi olan kadın sorunununen temel boyutu şiddettir. Bu nedenle sorunun

kaynağı ve nedenleri doğru tanımlanmadan doğru,sonuç alıcı çözümler üretilemez.

Şimdiye kadar kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıklamücadele ile ilgili çeşitli yasalar, uluslararasısözleşmeler hep oldu. Ancak sorunun kaynağınıhedeflemeden ne kadar ileri hak tanımları yasalarageçse de sorun döne döne kendini yeniden üretecektir.Çünkü şiddeti besleyen sömürü üzerine kurulu budüzen yerinde durmaktadır.

Türkiye ise sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olmaklaövünüyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenurİslam, “Türkiye, sözleşmenin uluslararası geçerlilikkazanmasını beklemeden harekete geçen ve 20 Mart2012 tarihinde yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanun’dasözleşme hükümlerine de yer veren ilk ülke olmuştur”diye övünüyor. Bu aslında demek istediğimizi yeterinceaçık ortaya koyuyor. Zira Türkiye’de resmi verileregöre, aile içi şiddet olaylarında 2009’da 171, 2010’da177, 2011’de163, 2012’de 155 ve 2013’te 214 kadınöldürüldü. İmzalanan sözleşmeler, yapılan hukuksaldüzenlemeler bu gerçeği değiştirmiyor. İstanbulSözleşmesi’nin yürürlüğe gireceği tarihlerde BülentArınç şahsında mevcut iktidar kadınların toplum içindekahkaha atmalarını iffetsizlik olarak kodlamıştı. Biryandan sürekli kadına yönelik şiddeti artıracak gerici-ataerkil kültür beslenirken ikiyüzlüce uluslararasısözleşmelere imza atılarak sorunu çözücü rollerinegiriyorlar.

Türkiye’de yasaların çıkarılması ve uluslararasısözleşmelere taraf olunması bir şey ifade etmiyor,hatta uygulanmıyor. Türkiye mahkemelerinden çıkansonuçlara bakıldığında, Yonca G. örneğinde olduğugibi, şiddetin mağduru kadının suçlu hale getirildiğiörnekler çoktur. Şiddet gördüğünü ve aldatıldığınısöyleyerek boşanma davası açan Yonca G.’nin, davayabakan Ankara 5’inci Aile Mahkemesi’nce ev işleriniyapmadığı gerekçesiyle eşine 7 bin TL tazminatödemeye mahkum edildi. Türkiye’de tecavüzcülere iyihal indirimi yapılır, şiddet gören kadın kocasının evinegönderilir, tayt giydiği için öldürülen kadının katilinetahrik indirimi yapılır vb. Böyle bir ülkede sözleşmeimzalamaktan daha kolay ne olabilir ki? Özcesisermaye yargısı, kadına yönelik şiddetimeşrulaştırmaya devam etmeye devam edecektir. Bunedenle böylesi sözleşmelerin mevcut düzende birkarşılığı yoktur.

Gerçek olan şudur ki; kurulu düzeni tümkurumlarıyla yıkmadan kalıcı sonuçlarbeklenmemelidir. Kadının kurtuluşu, şiddetinkökünden kurutulması ancak toplumsal bir devrimleve sosyalizmle mümkündür.

İşçi ve emekçi kadınlar bu bilinçle örgütlenmelidir.Çünkü örgütlülükten gelen güçle kadınlar toplumsalyaşamda karşılaştıkları şiddete karşı mücadelede biradım öne geçecektir.

Kadına yönelik şiddete karşıörgütlü mücadeleye!

Kadın örgütleri savaş ortamında kadına yönelikşiddet, taciz ve tecavüz olaylarını kınamak için 7Ağustos’ta Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesiönünde eylem yaptı.

“Rojava sınırında işlenen tecavüz suçu cezasızkalmasın!” pankartı açan kadınlar sık sık sloganlarattı. Sloganların ardından Deniz Bayram basın metniniokudu. 16 Temmuz’da Rojava-Cizre sınırındanTürkiye’ye geçmeye çalışan bir kadının Katran SınırKarakolu’na bağlı askerlerin tecavüzüne uğradığının

belirtildiği basın metni şöyle devam etti: “Son birkaçay içerisinde Cizre-Rojova sınırında ayaklarına ateşaçılan biri hamile iki kadının ayakları parçalandı.Saada Darwich adlı Rojavalı kadın çocuklarının gözleriönünde sınırda katledildi. Katran Sınır BölüğüKomutanlığı’nın denetiminde olan sınırda Rojavalılarıhedef alan bu insanlık dışı uygulamalar derhal sonbulmak zorunda. Bu uygulamaların sınırı geçmekisteyen kadınların bedenlerine yönelmesine, busindirme ve savaş politikasına derhal son verilmelidir.”

Kadınlardan sınırdaki saldırılara protesto

Page 31: Kızıl Bayrak 2014-33

İsrail bombalıyor, Mekorotsuyunu gasp ediyor!

İsrail’in ulusal su şirketi Mekorot, İsrail’in suihtiyacını karşılamak için Ramallah’ın yeraltı sukaynaklarını kullanıyor. Bu sınırda tanımladığındaoldukça normal davrandığı düşünülen bu şirketinyönetimi, siyonist politikaların sonucu olarak Filistinhalkına karşı tam bir savaş mekanizması halinegeliyor. Şirket, Filistinliler’in Ramallah Dağı’ndakiakiferde toplanan yeraltı sularını kullanmasınısınırlayarak, Filistinliler’in su ihtiyacınınkarşılanmasını engelliyor. Filistinliler için günlük 70litre su çıkarılan kaynaktan Mekorot 300 litre sualıyor.

Mekorot ayrıca Filistinliler’den gasp ettiği suyuyasadışı İsrail yerleşimleri ve kasabalara aktarıyor.

Gazze’ye yönelik bombardımanlarda altyapı vesu kaynakları da hedef alındığı için ciddi su kriziyaşanırken, Mekorot bu akiferlerden adil paylaşımilkesini de çiğniyor.

Mekorot tek başına Filistin topraklarındakaynakları sömürmekle yetinmiyor. Dünya çapındabir dizi su kaynağını özelleştirerek ele geçiriyor, birdizi kapitalist şirketle İsrail’de ortak yatırımyönetiyor. Siyonizm’in hizmetinde büyüyen bukapitalist işletmenin ayrımcı tutumu karşısındaArjantin, Hollanda ve Portekiz’de işbirliğigörüşmeleri ve bir dizi ortaklık iptal edildi. Filistinhalkına destek için boykot çağrılarının yarattığıbasınçla Mekorot’un önemli işbirlikleri iptal edilmişoldu.

Aralık ayı içerisinde Hollandalı Vitens şirketi,Mekorot ile ortaklığını sonlandırdığını duyurdu.Vitens açıklamasında, Mekorot’un, Batı Şeria’dakiYahudi yerleşim alanına su dağıtımı yapmasınedeniyle böyle bir karar aldığını açıkladı. AyrıcaHollandalı danışmanlık ve mühendislik bürosu RoyalHaskoning DHV de İsrail’deki bir su arıtma projesineverdiği desteği sonlandırdı.

Dünyanın en büyük emeklilik fonlarından birisiolan Hollanda merkezli PGGM de Mekorot’unsadece su kaynaklarını gasp etmediğine dikkatçekerek yasadışı yerleşim yerlerini finanse etmesinedeniyle İsrailli 5 bankadaki hisselerini geri çekti.

Gazze katliamının öncesine dayanan bu iptallerMekorot’u sınırlandırdı ancak gaspı engellemedi.

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/33 * 15 Ağustos 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Küresel ısınmaya karşıönlem aldatmacası

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir süredir küreselısınma sorununu yoğun bir şekilde gündemine almışdurumda. Mayıs ayında gerçekleştirilen İklimDeğişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon KuruluToplantısı’nın ardından küresel ısınmaya karşı “kamuspotu” hazırlayan bakanlık yerel yönetimlerin önünede küresel ısınma sorununu koymuş durumda.Uluslararası firmalarla ortak hazırlanan “Şehirler İçinİklim Değişikliğine Uyum Destek Paketi” geçtiğimizgünlerde yayınlandı. Ayrıca “küresel ısınmaya karşı 30basit önlem” önerisi ile küresel ısınmaya karşı destekçağrısı yapılıyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı küresel ısınma ile ilgiligerçekleştirdiği her türlü çalışma ve toplantıdasorumluluğu işçi ve emekçilere yüklemekte vesorunun böyle küçük önlemlerle çözülebileceği algısınıoluşturmaya çalışmaktadır. Israrla bütün çalışmalardasorunun asıl kaynağı ve çözüm yollarının üzerindenatlanmaktadır. Örneğin “küresel ısınmaya karşı 30basit önlem” listesinde “Yemek pişirirken, sukaynatırken, tencerenizin kapağını kapalı tutun.”,“Çamaşır ve bulaşık makinenizi sadece tamdolduğunda çalıştırın.”, “Mümkün olduğuncayürümeyi, bisiklete binmeyi ya da toplu taşımaaraçlarını tercih ederek, otomobil kullandığınız süreyiazaltın.”, “Bir ağaç dikin.”, “Ormanları koruyun.” gibiönlemler sıralanmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı rant ve kâr uğruna herkarış ormanı talan eden, su rezervlerini yok edenprojelere imza atarken “bir ağaç dikin”, “ormanlarıkoruyun”, “musluklarınızın damlamasını engelleyin”gibi önlemler sıralaması büyük bir ikiyüzlülükörneğidir. Ayrıca küresel ısınmaya karşı önlem olaraksıralananlar yapılsa bile küresel ısınma sorunununçözülemeyeceği açık bir şekilde ortadadır.

Asıl sorumlu kapitalizmdir!

Bilimsel araştırmalar küresel iklim değişikliklerinin

ana sorumlusunun enerji sektörü olduğunu ortayakoymaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli(IPCC) raporunda da insan kaynaklı küresel ısınmanınüçte ikisinden 90 kapitalist tekelin sorumlu olduğubelirtilmektedir. Ancak bu verilerin hiçbirisi Çevre veŞehircilik Bakanlığı’nın küresel ısınma ile ilgiligerçekleştirdiği çalışmalarda kullanılmamaktadır.Kuşkusuz ki bu gerçeklerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığıiçin veri olarak kabul edilmemesi şaşırtıcı değildir.Sonuçta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve sermayedevletinin tüm temsilcileri küresel ısınmanınsorumlusu olan kapitalist tekellerin ihtiyaçları veçıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler.

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce küreselısınmanın temel sorumlularının kapitalist tekellerolduğunu ancak üzerindeki sorumluluğu atmak vesuçluyu başka yerde aramak için kabul etmektedir. 7Mayıs’ta gerçekleşen İklim Değişikliği ve HavaYönetimi Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda Güllüce,iklim değişikliği konusunda sorumlu olarak “gelişmişülkeler”i göstermiş ve şöyle demiştir:

“Türkiye dünyayı kirletmede çok az yer işgaletmektedir, gerek hava, gerek su ve diğer alanlardabiz çok iyi bir konumdayız. Gelişmiş ülkeler heminsanlığı hem dünyayı çok kötü tükettiler. Bugün dünyainsanlığının şikayetçi olduğu konularda bizim katkıpayımız önemsenmeyecek kadar azdır.”

Güllüce, sorumluluğu “gelişmiş ülkelere” atıp,çözümü de “basit önlemler”le işçi ve emekçilerinsırtına yükleye dursun Dünya İklim Raporu, küreselısınmanın geldiği boyutu ve tehdidi açık bir şekildeortaya koymaktadır. Rapor küresel ısınma ile birlikteinsanların yeterli gıdaya ve suya erişiminin de imkansızhale geleceğini, pek çok canlı neslinin etkileneceğiniortaya koymaktadır. İnsanlığı tehdit eden bu büyüktehdidin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın iddia ettiğigibi “basit önlemler”le çözülemeyeceği ortadadır. Bubüyük tehdit ancak doğanın ve insanlığın en büyükdüşmanı kapitalist sömürü sistemi yıkıldığı zaman sonaerebilecektir.

Page 32: Kızıl Bayrak 2014-33