Upload
others
View
31
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
KLASIK DÖNEM OSMANLI SIYASI DÜŞÜNCESI: TARIHI TEMELLER VE ANA ILKELER
Klasik Dönem Osmanli Siyasi Düşüncesi :
Tarihi Temeller ve Ana ilkeler
9n üçüncü yüzyılın son çeyre~inde, Anadolu Sel
çuklu Devleti'nin Mo~ol tahakkümü altında otoritesinin
iyice zayıfladı~ı bir ortamda ortaya çıkan beyliklerin en
mütevazılarından birisi olan ve fakat, gerek tarihi ve co~
rafi şartların uygunlu~u gerekse ilk Osmanlı beylerinin
mahir siyasetleri sonucunda, tedricen bir cihan im
paratorlu~una dönüşecek olan Osmanlı Beyli~i'nin hangi
tarihi şartlarda kurulup büyüdü~ü, oluşturdu~u siyasi,
sosyal ve kültürel yap ıların tarihi temelleri vb. hususlar
yüzyılımızın başından beri araştırıcıların ilgisini çek
mekte ve çeşitli tartışmalara konu olmaktadır. 1 Bu vesile
ile Osmanlı kültürünün çeşitli veçheleri de tartışma gün
demine girmektedir. Bu yazımızda biz Osmanlı ların
siyasi düşüncelerinin kaynakları ve bu düşüncenin ni
teliği hususunu incelemeye çalışacağız.
lik olarak şunu belirtmekte fayda var: Osmanlıların
esas itibariyle tevarüs ettikleri tarihi miras ı yeni şartlarda
sürdürmenin dışında, Islam kültür ve düşüncesine orjinal
katkılar yapmadıkları, sadece şerh ve haşiye niteliği ta
şıyan eserler kaleme aldıkları Osmanlllara yöneltilen ten
killerin başında gelir. Bu konuda hakkaniyetli bir de
ğerlendirme olarak Engin Akarlı'nın şu ifadesini
hatırlatalım:
"[15. ve 16. Yüzyıllarını başarılarını anlayabilmek
için, bunların Islam kültür geleneklerinin dingin çerçevesi
içinde gerçekleştiğini, yani çoktandır belli bir olgunluğa
erişmiş bir kültürün yeni bir parıltısı olduğunu görmemiz
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ö!jretim üyesi.
1. Osmanlı Devletinin Kuruluşu meselesi üzerinde pek çok tartışma ya· pılmıştı r. Bütün bu tartışmaları tahlil eden ve dönemin kaynaklarını ele alarak meseleyi yeni baştan ve toplu bir biçimde gündeme getiren yeni· bir çalışma için bkz. Cemal Kafadar, Between Two Worlds· The Constnıction of the Ottoman State, (University of Callfomıa Press, Berkeley-Los Angeles-London, 1995). Konuya ilişkin literatür için bu esere bakılabilir.
Mehmet ÖZ
gerekir. ÇaQın hedefi yeni bir sosyo-kültürel gelişme
başlatmak değil, yaşayan ve üstünlüğü sorgulanmayan
bir geleneği daha da olgunlaştırmaktı. Dönemin tanık ol
duğu sosyo-politik yeniden-örgütlenmelerin de, kültürel
gelişmelerin de rehberi, Islam uygarlı~ının uzun mirasıydı."2
Osmanlı siyasi düşüncesini de bu çerçevede mü
talaa etmek mümkün ve uygun görünüyor. Aşağıda önce
bu düşüncenin dayandığı tarihi temelleri irdeleyeceğiz;
sonra da, temel kavram ve ilkelerinden hareketle bu düşüncenin mahiyetini ortaya koymaya çalışaca~ız. Hiç
şüphesiz siyasi düşüncenin pratikteki yansımaları, pra
tikle ne derece örtüştüğü gibi mes~leler de tartışılmalıdır,
ancak biz burada kendimizi yukarıda çizilen amaÇla sınırlayacağız. Ideal olanı, olması gerekeni tanımlayan
siyasi düşüncenin, gerçekte uygulanan politikalar veya
uygulamalar ile, yere ve zamana göre şu veya bu ölçüde
örtüşmediği ve hatta tezat teşkil etti~i belki de ifade edil
mesi dahi zait addedilebilecek bir bedahettir.
Osmanlı idari uygulamaları gibi siyasi düşüncesi de tarihi olarak büyük ölçüde Islam gelene~ine da
yandırılabili r. Tabii ki bu Islam geleneğin, Islam dininin
evrensel ilkeleri temel olmak üzere, deQişen oranlarda,
bir yandan eski Hint-Iran geleneklerini, öte yandan
kadim Yunan siyasi felsefesi ve Bizans pratiklerini özüm
semiş bir gelenekti.3 1slam medeniyetinin siyaset anlayış ve pratiğine son önemli katkı bozkırdan gelecektir. Türk-
2. 16. Yy.dan 18. Yy.a Çağdaş Kültürün Oluşumu, haz Engin Akarlı ve başkaları, Istanbul 1986, s. 19
3. Islam siyasi dOşo'ncesi hakkındaki literatürO bu makale çerçevesinde layıkıyla ele almamız mOmkün değildir; bu dOşüncenin genel bir de· !jerlendirmesi için bkz. E.I.J. Rosenthal, Ortaçağda lsl~m Siyaset Düşüncesi, çev. Ali Çoksu, lstanbul1996.lsıam siyasi düşüncesinin oluşumu için ayrıca bkz. Harun Han Şirvani, lsıamda Siyasi Düşünce ve Idare Üzerıne Araştırmalar, Çev. Kemal Kuşçu, Ankara 1965; W. Montgomery Watt, fslamic Polftlcal Thought, Edinburgh 1968.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI1, 1999 27
terin Islamiaşması sürecinde Orta Asya Türk-Mogol dev
let anlayışı ve uygulamalarının katkısıyla yeni bir sentezin do!:)du!:)u söylenebilir.4
Osmanlı Devleti bir uc beyli!:)i olarak tarih sahnesine
çıktıktan sonra ve özellikle Orhan Gazi döneminden iti
baren Türk-lslam devlet geleneQi doQrultusunda ku
rumlarını oluşturmaga başlamıştır. Osmanlıların kuruluş
döneminde Bizans'ın tesirinin mahiyeti tartışmalıdır;
ancak Osmanlı Devleti'nin Türk-lslam devlet geleneQine
dayandıQını söylemekle Bizans'ın dotaylı ya da dog
rudan tesirlerini gözardı ediyor değil iz. Esasen Bizans ve
Sasani geleneklerinin dotaylı etkileri, do!:)rudan Bizans
tesirlerini pek önemsameyen F. Köprülü tarafından da
dil~ getirilmişti.5 Sonuç olarak, Osmanlı devlet ve hükümranlık anlayışını ele alırken, bu anlayışın temelde bir
yanıyla Orta Asya Türk geleneğine, di!:)er yanıyla da Ya
kındo!:)u devlet anlayışını özümsemiş Islam devlet ge
leneğine dayandığını söyleyebiliriz.
Büyüyen Islam cemaatinin siyasi ve idari meseleleri
başlangıçtan itibaren Kur'an ve sünnet esas alınarak çözümlenmeye çalışıldı ; tabiatıyla yeni fethadilen ülkelerin
şartları ve pratikleri de Islami çerçevede yeni yorumlara
tabi tutuldu. Islam siyasi literatürü, ise, lbn Mukafta'nın
meşhur Kallle ve Dlmne'yi Pehlevi dilinden Arapça'ya
çevirmesinin ardından büyük ölçüde eski Iran siyaset ve
na.sihat literatürü ve bir ölçüde de eski Yuna.n siyaset
eserlerinin etkisiyle gelişmiştir. Farabi, Maverdi, Gazzali
gibi düşünürler ideal bir _y~netimin temel ilkelerini belirlerken bir yandan da yaşanan gerçekli!:)i göze almak
zorunda idiler.6
Türkleıirı merkezi Islam dünyasına nüfuzlan sonunda
kurulan Büyük Selçuklu Imparatorluğu döneminde Iran kültür ve geleneklerinin etkisi, Karahanlılar'a oranla çok
daha belirgin bir şekilde hissedildi. Islam tarihinin en
önemli siyaset-nıimalerinden birisi, bu dönemde Büyük
Selçuklu vezirli!:)i yapan Iran asıllı Nizamülmülk ta-
4. B. Lewis, "IslAm devlet müessese ve telakl<ieri üzerinde bozkır ahalisinin tesırı·, çev. Salih Tu!), Islam TetJcikleri Enstitüsü Dergisi, 1112-4 (1960), ss. 209·230; W. Fletcher, "Turco-Mongolian Monarchic Tradition in Jhe Ottoman Empire•, Harvard Ukranian Studies, lll-IV (1979-80), ss. 236·251 . Konu hakkında Kutadgu Bilig esas alı·
narak yapılan bir de!jerfendlmıe Için bkz. H. lnalcık, "Kotadgu Bilig'de TOrk ve Iran Siyaset Nazariye ve Gelenekten•, Reşit Rahmeti Arat Için, Ankara 1966, ss. 259-271. Ayrıca bkz. H. lnalcık, ''Osmanlılarda Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle Ilgisi",. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XIV/1(1959), ss. 69-95.
5. Bizans Müessesalerinin Osmsnlt Müesseselarine Te'siri Hakkmds Bszt Mülshazalar, Istanbul, Ötükan Yayınları 1981.
6. B~z. 3 numaralı dlpnottaki eser1er.
28
MEHMET ÖZ
rafından kaleme alınmıştır. Bu gelenek ve anlay ış Ana
dolu Selçukluları devrinde de sürdürüldü.
Beylikler döneminden başlayarak Anadolu sahas ında
başlangıçta tercüme veya telif-tercüme karışımı eserler yoluyla bir takım siyaset-nameler yazılmaya başlandı. Eski Anadolu Türkçesinin örneklerinden birisi olan ve telifi bir tercüme karakterindeki Kenzü'I-Kübera ve Mehekkü'I-Uiema7 adlı eserde klasik Islam siyasi dü
şüncesinin tipik bir örneQini görmekteyiz. Marzuban• name'nin yanında yine Islam siyasi literatürünün iyi bilinen örneklerinden biri olan Kabus-name de bu dö
nemde birkaç kez Türkçeye çevrilmiştir ve bunlardan birısı Mercimek Ahmed tarafından ll. Murad'a sunulmuştur. 8 Bu eserler, klasik Islam siyasi düşüncesinin Osmanlı topraklarında tanınmasında muhakkak etkili olmuşlardır. Kenzü'I-Kübera'da devletin gerekliliQi, padişahlann Allah' ın yeryüzündeki gölgesi oluşu, taşımaları gereken nitelikler, reayaya iyi davranmak gerekti!:)i, toplumu oluşturan unsurların kendi yerlerinde bulunması gerekti!:)i gibi temaları örnek gös
terebiliriz. Ancak biz do!:)rudan doQruya Osmanlı hizmetinde bulunan ve Osmanlı devletinin klasik döneminde yazılan eserler vasıtasıyla Osmanlı siyasi düşüncesini de!:)erlendirmeyi daha uygun buluyoruz.
Temel Ilke ve Kavramlar:
Devletin ve Saltanatın Gereklilik ve Mahiyeti
Halil Inatcık Tursun Bey'in fikirleri çerçevesinde Osmanlı siyaset ve toplum anlayış'ını gayet özlü bir biçimde ortaya koymuştu.9 Tursun Bey'in yanısıra Lütfi Paşa, KınalızMe Ali, Gelibolu Mustafa Ali ve Katip Çelebi gibi
7. kemal Yavuz, Şeyhoğlu Kenzü'I·Kübera ve Mehekkü'I-Uiema (Inceleme-Metin-Indeks), Ankara 1991.
8. llyaso!jlu Mercimek Ahmed, Kabusniime, 2 cill, haz. Attila özkınmlı, Tercoman 1001 Temel Eser dizisi.
9. H. lnalcık, "Osmanlı Hakukuna Giriş-örfi Sultani Hukuk ve Fatıh'in Kanunla rı' A.Ü. Siyasal Bilgt1er Fakültesi Dergisi, Xlll/2 (1958), ss. 102-126, daha ziyade ss. 125·126; ayn ı yazar, "Osmanlı Padişahı",
SBFO, XIIV4 (1958), ss. 68·79; aynı yazar, "Tursun Beğ, Historian of Mehmed the Conqueror's nme•, WLKM, 69, 1977, ss. 55-71 . ·Tursun Bey'in Tarih-i Ebu't-Feth adlı eserinin Mertol Tulum neşrinden yaranandık (Istanbul 1977). Siyasetnarnelerin niteliği ve bonlarda yer elan konularla Osmanlı SiyasetnAmeleri hakkında bkz. A. Sım
Levend" Siyaset-nameleı", Türk Dili Araşttrrnalart Ytlltğt·Belleten, 1962, Ankara 1963, ss. 167·194; Ahmet Uğur, Osmanlı Si· yasetnameleri, Kayseri 1988. Osmanlı siyAsi düşüncesinin temelleri, ana konuları ve meseleleri hakkında özlü bir de!jer1endimıe şurada bulunabilir. A. Yaşar OCak, 'Düşünce Hayatı (XIV.-XVII. Yüzyıllar)", Osmanlt devleti ve Medaniyeti Tarihi, (editör) E. lhsanoğlu, 2. Cilt, lstanbul1998, ss. 164·173.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEAACH VOL: 12, NO 1, 1999
KLASIK DÖNEM OSMANLI SIYASI DÜŞÜNCESI: TARIHI TEMELLER VE ANA ILKELER
önde gelen Osmanlı yazarlarının eserlerinden de ya
rarlanarak meseleyi daha etraflıca irdelemeye ça
lışacağız.10
Tursun Bey devletin kökenine dair fikirlerini, Hace
Nasıruddin TOsl, (öl. 1273)'nin Ahlak-ı Nisıri11 ve
Farabi (öl. 950)nin ei-Medinetü'I-Fadıla 12 adlı eser
lerinden naklen ortaya koymuştur. Yine Celaleddin Dev
vani'nin Ahlak-ı Celali adlı eseri de Osmanlı siyasi dü
şünce eserlerinin en yoğun biçimde yararlandığı
kaynaklardan birisidir. 13 Tursun Bey, devrinin
telakkilerine uygun olarak insanlar arasındaki nizarnı ko
rumak ve her insanı kendi kabiliyetine uygun bir mevkide tut-. ..... mak için bir padişahın şart olduğu görüşünden hareket eder:
iderler ki, peygamberdür. Ve illa, ya'ni bu tedbir ol mertebede
olmazsa belki mücerred tavr-ı akl üzere nizam -ı alem-i zahir
içün, mesela tavr-ı Cengiz Han gibi olursa, sebebine izafet ider
ler, siyaset-i sultani ve yasağ-ı padişahi dirler ki , örfümüzce ana
örf dirler."
Esaseı:ı her devirde bir peygambere gerek yoktur,
çünkü bir peygamber ilahi mesajı getirdikten sonra o
mesaj geçerliliğini sürdürür, ancak insanların düzenli bir
hayat sürmesi için her zaman bir padişahın vücuduna ih
tiyaç vardır. 16 Yine Tursun Bey'in siyaset-i sultan/ veya
yasa{j-t p~dişahl kavramına yaptığı vurgu da önemlidir;
bu bağlamda Cengiz Han'a atıfta bulunması ise, örfı hu
kukun seküler kaynaklara dayandığmın farkında ol- ·
duğunu göstermesi bakımından, bu önemi bir kat daha "Ve bu nev-i şerif, bunca kemalat ile, Fail-i muhtar arttırmaktadır.
ihtiyariyle müdeni bi't-tab vakı ' ol muştur; ya'ni emr-.i inti'aşında
ve ahkam-ı ma'aşında ictima'i -ki ana temeddün dirler ki, ör
fümüzce ana şehr ve köy ve oba dinilür- Anı tabi'atten ister, ve
nice istemeye ki yardımlaşmak içün birbirine muhtiiçdur."14
Kısaca, insanlar meden1 tabiatlıdır ve topluluk ha
linde yaşamaları gereklidir; bu topluluğun düzenini sağ
layacak bir otoriteye ihtiyaç vardır. Zira, eğer insanlar ta
biatları gereği bırakılsalar pek çok düşmanlıklar
meydana gelir ve düzenin devamının şartı olan yar
dımlaşma gerçekleşemez. 15 Işte bu yüzden tedblr ge
reklidir; tedblr ise kaynağı itibariyle siyaset-i ilah/ (şeriat)
ve siyaset-i sultani (yasa{j-t padişahl veya ört) olmak
üzere iki çeşittir:
"Ve eğer şöyle ki bu tedbir ber-vefk-i vücüb ve ka'ide-i hik
met olursa- -ana ehl-i hikmet siyaset-i Ilahi dirler ve vazı'ına
namus dirler. Ve ehl-i şer'ana şeriat dirler, ve vazı 'ına şiiri'ıtlak
10. Kınalızade Ali, Ahlak,ı Al<li, Bulak 1248, 3. ciit; Lütfi Paşa, "Asalname-i Vezir Lütfi Paşa", yay. Ahmet Uğur, Islam ilimleri Enstitüsü Dergisi, IV (1980), ss. 243-258; Andreas Tietze (yay.), Mustafa Ali's Counsel for Sultans ol1581, 2 cilt. Viyana 1979-1982; Katip Çelebi, "DOsturü'l-ame[ li lslahi'l-halel", Kavanin-i Al-i Osman (Ayrı Ali Elendi) ile birlikte, Istanbul 1280, ss. 119-139.
11. TOs1 ve eseri için bkz. H. z. Ülken, Islam Felsefesi, Ankara 1967, ss. 131 -138.
12. Farabi Için bkz. A. Adnan Adıvar, "Farabi", isıarn Ansiklopedisi. EIMedinetü'I-Fazıla'nın çevirisi için bkz. Ahmet Arslan, (çev.), Ebu Nasr ei-Farabl, ei-MedinetO'I-Fazıla, Kültür Bakanlığı Ankara 1990.
13. Bu düşünürlerin fikirlerinin genel bir değerlendirmesi ve Islam siyasi düşünce geleneğindeki yerleri için Rosenthal'in yukarıda anılan eserine bakılma lıdır.
14. Tursun Beğ, Tarih-i Ebu'I-Feth, haz. Mertol Tulum, istanbul 1977, s. 12 Krş: Nizamülmülk, Siyasetname, yay. M.A. Köymen, Ankara 1982, s. 11; lbn Haldun, Mukaddime, haz. S. Uludağ, c. ı, istanbul 1982, s. 271 vd.
15. Tursun Beğ, aynı yer.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI1, 1999
Padişahların düzendeki merkezi rolü bütün ya
zarlarca vurgulanır. Mesela Mustafa Al1, sultanların işleri ehil ve layık olanlara vermesi ve vekillerin halinden ha
berdar olmamanın sual gününde özür kabul edil
meyeceğini belirtir.17 Kadı ve şair Veysi de Hi b-name
adlı . eserinde padişahın önemini şöyle belirtir.
"padişahlar alemin kalbidir, ka/b ki müstakimü'l-ahval ol
mayub hadd-i itidalden münharif ola, beher-hal beden ·
ihtilal-pezir olur. "18
Bütün bu fikirler her toplumda mutlak otoriteye s.ahip
bir idarecinin varlığı gereğini ispata yöneliktir ve bu yö
nüyle kliisik Islam yazarlarının görüşleri doğ
rultusundadır. Bu idarecinin koruduğu değerler ise sos
yal nizarn ve adalet altında emniyetin sağlanması idi.19
Nizam-ı alem
Devlet düzeni ve padişahın vücudu kavramlarını. bir
likte mütalaa etmemiz gereken bir kavram da nizam-t
alem tabiridir. Dünyanın düzeni anlamındaki bu kavram
ile Osmanlılar esas itibariyle kendi ülkelerindeki kamu
düzenini kastetmişlerdir .. 16. Yüzyıl sonlarından itibaren
gözlemlenan değişiklikleri, bozulma ve karışıklık olarak
yorumlayan Osmanlı yazarları bu hususu "nizam-ı aleme
ihtiliil ve reaya ve berayaya · infial gelmesi" biçiminde
16. Tursun Beğ, ss. 12-13
17. Counsel for Sultans (Nushatü's-Selatin), s. 91 vd.
18. Veysi, Hab-name, Kahira 1252, s. s. 19. Tursun ·Bey, s. 15-18. Bu görüşleri Farabi, Tusi, Dewanı gibi klasik
yazartarda işlenmiş bir biçimde görmekteyiz. Bkz. Rosenthal, aynı eser.
29
ifade ettiler.20 Fatih Kanunnamesinde saltanat ma
kamına geçen hanedan mensubunun "nizam-ı alem" için
kardeşlerini katietmesinin meşru sayılması da burada
kastedilen düzenin Osmanlı ülkesinin düzeni oldugunu
açıkça gösterir. Bu kavram gerek yukarıda bahsedilen
devlet (veya mülk) ve padişahlık kurumları ile gerekse
aşagıda ele alacagımız dört unsura dayalı toplum düzeni
ile birlikte degerlendirilmiştir. Dünyanın düzeninin sag
lanması açısından hükümdarıo §dil olması, amanetierin
ehline verilmesi birinci derecede önemli faktörler ad
dedilir.21
Düzendeki degişiklikterin kargaşa, bozulma veya çü
rüme (Osmanlıların tabirleriyle fetret ve ihtii~Q olarak de
gerlendirilmesi de Osmanlı siyasi düşüncesindeki temel
bir anlayışı yansıtmaktadır. Burada alemin ezeli ve ebedi
yani degişmez bir düzeni oldugu en azından zimmen
varsayı l ıyor gibidir. Geçmişte var oldugu sanılan ideal bir
düzende-bu ister batılıların altın çagı , ister Müs
lümanların asr-ı saadeti, isterse Osmanlıların selAlin-i
maziye devri olsun meydana gelen degişmeleri olumlu
görmek mümkün olamazdı. Osmanlı yazartarının bu tür
baglamlarda Kur'an-ı Kerim'deki "Bir kavim kendi halet-i
ruhiyesini degiştirmedikçe Allah onların halini degiştirip
bozmaz" maalindeki ayete (Ra'd, 13/1 1) atıfta bu
lunmaları da bunun bir göstergesidir. Ancak bazı ya
zarların degişiklikleri olagan karşıladıgını ve toplurndaki
bozulma ve karışı klıkların her devirde görülebildigini yaz
dıgını da eklemeliyiz. Aşagıda ele alacagımız kanun-i
kadim kavramına atfedilen ehemmiyeti de nizam-1 ale·
min bu niteligi ışıgında dogru degerlendirebiliriz.
Adalet
Osmanlı yönetim felsefesinin temel kavramlarından
biri ve belki de en önemlisi adalet kavramıdır. Tabii bu
Osmanlı'ya özgü bir kavram degil, gelenekten alınan bir
kavramdır. Bugün "Adalet mülkün temelidir şeklinde
• özellikle mahkemelerde görüyoruz ama mahkemelere
has bir özderiş degildir bu; bir yönetim felsefesidir. Esa
sen nlzam-1 ~/em de ancak adaletle saglanabilirdi. Bu
20. Mehmet öz, Osmanli'da Ç(JzOime ve Gelenekçi Yorumcu/arı, ls· tanbul 1997, çeşitli sayfalar.
21. Bkz. M. lpşirli, "Hasan KAfi ei·Akhlsari ve Devlet DOzenine Alt eseri:
30
UsüiQ'f·Hikem li Nizı\m'I·Arem", IÜEF Tarih Dergisi, 10.11 (1979-80), 251 vd.
MEHMET ÖZ
temel kavram bir daire biçiminde izah edilir. Buna Os
manlı literatüründe 'daire-i adliye' denir, yani 'adalet da
iresi ', 'adalet çemberi'. Adalet olursa mülk ayakta durur.
Bunun zıddı ise zulümdür. Koçi Bey'in de zikrettigi bir
veeize bunu şöyle belirtir.22 "Küfr ile dünya durur, zulmile
durmaz." Yani, kafir bir devlet bile varlıgını sürdürabilir
yeter ki adaletli olsun, ama zalim bir devlet müslüman da
olsa ayakta duramaz.
Tursun Bey adaletin öneminden bahsederken ada
letin eşkıya arasında dahi gerekli bir ilke olduguna şu
söz.lerle de!)iniyor:
"Ve dimişlerdür ki, temamet:i tevayif·i muhtelife adle muh·
tacdur. Mesela, uQrılar ve yol basıcular ve erbab·ı müşatarat ve
gayrühum aralarında bir mümtaz şahs olup, "eddi kOIIe zl
hakkın hakkahO" (Her hak sahibine hakkını ver.) emrini ikamet
etmeyince bir gün işleri muntazam olmaz."23
Kellle ve Dimne'nin Arapça'ya çevrilmesinden sonra
Islami dönem siyaset-namelerinde de görülen ve daire-i
adiiye olarak adlandırılan bu formülü Kınalızade' nin
Ahlak-ı Alii'sinde şu şekilde buluyoruz:24
Adidir mCıcib-i salah-ı cihan; cihan bir baQdır dıvarı devlet;
devletin nazımı şeriattır; şeriata haris olamaz illa melik; melik
zapteylamaz illa leşker; leşkeri cem' edemez illa mal; malı cem'
eyleyen reayadıf, resyayı kul eder padişah-ı aleme adi.
Özetle şu ifade edilmektedir: Adalet dünyanın kur
tuluşunu saglar; dünya, duvarı devlet olan bir bagdır;
devleti düzenlanyen şeriattır; hükümdar olmadan şeriat
korunamaz; askersiz hükümdar duruma hakim olamaz;
mal olmadan hükümdar asker toplayamaz; malı top
layacak olan halktır; halkı padişaha kul eden ise ada
lettir. Daha özet versiyonlarından hareketle adalet da
iresinin birbirine baglı temel kavramlarını şöyle ifade
etmek gerekir: Mülk (devlet, egemenlik, hükümdarlık) -
Asker - Hazine - Reaya - Adalet. Bu baglamda, iktidar ile
adalet arasında karşılıklı bir bagımlılık mevcuttu ve ik
tidarın keyfi bir şekilde kullanılması gayrı meşru ad
dedilirdi.25
22. Koç/ Bey Risalesi, yay. A.K. Aks Ot, Istanbul 1939, s. 42.
23. Tursun Bey. s. 18
24. c. lll, s. 49 25. Bkz. H. lnalcık, "State and ldeology under Sultan Siileyman r , The
Middle East and the Balkans under the Ottoman Empfre·Essays on Economy and Soclety, Bloomlngton 1993, s. 71
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 1, 1999
KLASIK DÖNEM OSMANLI SIYASI DÜŞÜNCESI: TARIHI TEMELLER VE ANA ILKELER
Erkan-ı Erbaa (Dört Direk)
.Klasik Islam siyaset felsefesinin temel kav
ramlarından birisi de toplumu oluşturdu~u varsayılan
dört ana sınıfın temel fonksiyonlarını ve bunların birbirleri
ile münasebetini izah eden eriain-t erbaa (bazen anasır-ı
erbaa) kavramıdır. Mesela Dewanl bedeni mizacın dört
unsuruna karşılık toplumda mevcut dört sınıftan, yani
ilim ehli, savaşçılar, tüccar-esnaf-zanaatkarlar ve çift
çilerden bahseder. Ancak bu dört sınıfın karş ıhkh yar
dırnlaşması ile oluşari denge siyasi hayatın güvenli~ini
sa~layabilir. 26
.. Böyle bir toplum tasawuru her sınıfın kendi mev
kiinde tutulmasını, herkesin kendi işiyle meşgul olup baş
kasının alanına geçmemesini gerektiriyordu; herhangi bir
meslek grubuna kanuna aykırı bir şekilde hariçten ec
nebi girmesi nizam-1 alemin bozulmasının sebepleri ara
sında sayılırdı. Mesela, Lütfi Paşa'ya göre, mansıp sa
hipleri tüccarlık ve esnaflık ile u~raşmamalıdır. Aynı
· şekilde ata ve dededen sipahizade olmayanlar sipahi ya
pılmamahdır. Çünkü bu yol açılırsa herkes sipahi olmak
ister ve raiyyet kalmaz. Bu ise toplumun nizarnının altüst
olmasına yol açar.(s.248). Açıkça görülüyor ki Paşa top
lum düzeni için, erkan-t erbaa yani dört direk olarak ad
landırılan sınıf mensuplarının (asker, ulema, tüccar ve
esnaf ve reaya) kendi yerlerinde kalmalarını sa
vunmuştur.27
Erkan-t erbaa teorisinin bir özelli~i de, tabiatta var
olan dört temel unsur olan su, ateş, toprak ve havanın
toplumu oluşturan unsurlara benzetilmesidir. Dewanl ve
benzerlerini izleyen Kınalızade Ali bunları şöyle eşleştirir:
1) U lema, kadı lar, katipler, muhasebeciler, tabibler, şa
irler, müneccimler vb.den oluşan ehl-i kalem su kar
şıhğıdır. Su vücudun hayatı için nasıl gerekliysa ilim de
insanların ruhu için öyle gereklidir; 2) Düşmaniara karşı
ülkeyi koruyan kumandan ve askerlerin oluşturdu~u kılıç
erbabı ise ateş gibidir; 3) Tüccar ve zanaatkarlar hava gi
bidir, halkın ihtiyaçlarını karşılarlar; 4) Insanların yi
yeceklerini karşılayan çiftçiler ise toprak gibidir, cümlenin
menfaati bunlardan hasıl olur. Insan vücudunun sa~h~ı
açısından da toplum açısından da dört unsur dengeli bir
26. Rosenthal, s. 318.
27. KöprOiü bu anlayışın Sasanilerden miras kaldığına işaret eder; Bizans Müesseselerinin, s. 168-170, not 308.
şekilde bir arada bulunmalıdır, aksi takdirde hastalıklar
zuhur eder.28
Katip Çelebi ise devleti insana benzeterek devletlerin
ömrü ile insanların ömürleri arasında paralellik kurar ve
lbn Haldun etkisinin açıkça görüldüğü bu yorumunda
güçlü bedene sahip kişilerin olgunluk ve yaşhlık çağının
uzun sürmesine benzer bir şekilde güçlü devletlerin ol
gunluk ve çöküş dönemlerinin uzun olduğundan bah
sede~9. Yazar ayrıca dört sınıfı insan vücudunda bu
lunan dört unsura benzetir: Ulema bedendeki kana,
asker bal_g~ma, tüccar safraya ve reaya ise sevdaya
denktir. Bunların fonksiyonlarını ayrıntıh bir şekilde açık
layan Katip Çelebi bedendeki dört h1ltın birbirinden ya
rarlanması gibi dÖrt toplum sın ıfının da birbirinden ya
rarlanmasıyla toplum ve devlet düzeninin sa~hk buldu~unu ve bu unsurların dengeli bir şekilde bu
lunması gerekti~ini belirtir:
"Bu ahiat-ı erbaa kesr ü inkisar ile biri birinden müntefi' olub
mizac-ı beden sıhhat buldul)u gibi esnaf-i erbaa dahi medeni
bi't-tab olmak hasebiyle biri birinden müntefi' olub nizam-i
cem'iyet ve mizac-ı devlet sıhhat bulmuşdur. Ve ahiat- ı erbaa
itidal üzere olmak vacibdir ta ki mizac-ı beden muhteli ol
mı ya.'.ao
Kanun-i kadim
Bir başka temel kavram kanun-i kadim kavramıdır.
Osmanlı yönetim sisteminde iki temel kavram çok mer
kezi bir yer tutar. Şeriat ve kanun. Burada söz konusu
olan kanun hükümdarın yasama hakk.ının bir ürünüdür,
fakat. bunun kökeni gelen~e dayanır. Bir başka deyişle
bu, öteden beri, uygulanan kuralların ka
nunlaştırılmasıdır. Buna şartlara göre yeni bir . şekil ve
riliyor ama bu temelde gelenekten gelir, örtten gelir.
Buna da kanun-i kadim denir ve Osmanh literatüründe
. şöyle açıklanır: Kadim oldur ki ne zaman başlad1~ın1
kimse hat1rlamaz. 31
28. Ahlak-ı Alai, c. lll, s. 7-8. Ayrıca bkz. Tadaşi Suzuki, "Osmanlılarda Organik bir Yapı Olarak Toplum GörOşün.On Gelişmesi-Osmanlı Sosyal Düşünce Tarihinin Bir Yönü" ODTO Gelişme Dergisi 14(4), 1987, ss. 374-3n.
29. Oüstur, ss. 122-123. Katip· Çelebi'nin bu konudaki görüşleri Suzuki'nin önceki notta anılan makalesinde etraflıca incelenmiştir.
30. Oüstur, ss. 125-126.
31. Kavram, özellikle 17. Asır nasihat literatürünün geçmişin bozukluklarını yorumlarken kullandığı merkezi bir kavramdır. Bozulmalar hep kanun-i kadimin ihmal veya terk edilmesine bağlanı r. Krş. Öz, Osmanlt'da Çözülme, çeşitli yerler.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI1, 1999 31
Gelibolulu Mustafa Aıı hakkındaki monografisinde
C.H. Fleischer, 16. Yüzyılda Osmanlı bürokral-aydınları
arasında yaygın ve kuvetli bir kanun bilincinin varlı~ına
işaret etmektedir. Bu kişiler özellikle de~ersiz veya hak
sahibi olmayan kişilerin bir takım görevlere getirilmesini
eleştirirken sık sık kanun-i kadim kavramına baş vu
rurıar.32 Mustaf~ Ali'nin Nushatü's-Selstin adlı eserinin
ikinci bab ı ''fi zamanma hilaf-t kavanin zuhur iden ihtilal-i
mevfür"a hasredilmiştir.33 Burada yazar kanuna aykırı gördüğü uygulamaları somut örneklerle açıklar. 17. Yüz
yılda yazılan Koçi Bey Alsalesi ve benzeri eserlerde de
kadim kanunların ihmalinin ne gibi bozukluklara yol aç
tı~ı uzun uzun anlatılır. Bu eserler arasında yalnız Kitabu
Mesalihi'I-Müslimin ve Menafi'i'I-Mü'minfn'de bu kavrama
itiraz edilmekte ve zamanın geçmesiyle kanunlarda da
de~işiklikler olabilece~i belirtilmektedir.
"Evvelden alıgelmemişdir dimek faide virmez, ol
zaman bu zamana uymaz ( ... ) her husus zamanına göre
olmak evladır."34
Esasen yukarıda da belirtti~imiz gibi, örfı kanunlar
sultanların yasama hakkının bir tezahürüdür ve Yavuz
Sultan Selim'e atfedilen bir ifade buna işaret etmektedir.
Bu da Kltibu Mesilih yazarının fikirlerinin Osmanlı
tarihinin gerçekli~i ba~lamındaki yerini ortaya koymak
tadır. Çald ıran seteri için izin istemesi üzerine ulemanın
meseleyi kanunlara göre inceleme talebi karşısında şu
itiraz ı yapar. 35
Kim bu kanun-u kavaid-ü s~biy
Gökten inmiş Hak kelamı hod de~ül
Ne RasOiün sünnetidir bi-hilaf
Ne bu guft-ü gOde vardur ihtilaf
Kendi devrinde ne ihdas etse şah
Ol anun kanunudur bi-iştibah
Burada açık bir şekilde, bu bahsedilen kanunların ne
Tanrı kelamı ne de Peygamberin sünneti oldu~u. pa
dişahın kendi devrinde ihdas etti~i şeylerin kanun oldu~u
• vurgulanmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Osmanlı sultanları
geleneklere, , kanun-i kadime önem vermekle beraber
32. Tarihçi Mustafa Ali-Bir Osmanlı Aydm ve BOrokratt, çev. Ayta Ortaç, lstanbul1996, ss. 199 vd.
33. Counse/ (Nushat), s. 163 (transllterasyon.) 34. Yaşar Yücel, Osmant1 Devlet Teşkilatma Dair Kaynaklar, Ankara
1988, ss. 46-47 35. A. Auğur, Osmanli Siyaset-name/eri, s. 106, not 49.
32
MEHMET ÖZ
şartlara göre bu gelenek ve kanunlarda değişiklikler yap
maktan geri kalmamışlardır. 17. yüzyıl nasihat-name ya
zarlarınıt'l kanun-i kadim kavramına gere~inden fazla
ehemmiyet aıtetmeleri ise sadece onların gelenekçili~ine
atfediiG1(ilecek bi~ husus de~ildir; bu konuda yapılan
bazı a~uştırınalarcta da c~'kkat çekildiği üzere, bu :utum
bir ölçüde, bazı elit gruplarının kanun-i kadimden sa
pılması yüzünden menfaat ve imtiyazlarının haleldar ol
masından kaynaklanmış olmalıdır.36
Emanetleri Ehline Vermek
Osmanlı yönetim felsefesinin bir başka önemli ilkesi
de amanetierin ehline verilmesidir. Adalet ilkesi gibi
amanetierin ehline verilmesi de evrensel bir ilkedir; bun
lar aynı zariıanda Kur'an'! Kerim'den kaynaklanan il
kelerdir. Kur'an' ı Kerim'de .bunların ikisiyle de alakah
ayetler vardır. (Mealen 'Gerçekten Allah, size emanetleri
ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman adaletle hüküm vermenizi emreder' (Nisa, 4/58)
Emanetin ehline verilmesi, devletin yükseliş ve gelişmesi
bakımından çok önemli bir kavramdır.
Lütfi Paşa'ya göre, Vaziriazam kul taifesine tedbirli
ve zabıt kimseleri a~a. akıl ve idrak ehli olanları katip
tayin etmelidir; çünkü kul mazbut alamayınca vezir rahat
edemez (s. 24) Devlet idaresinde bulunanlar için rüş
vetin "maraz-ı bl-ilac" oldu~unu belirten Paşa, buna
karşı kanaatkarliğı tavsiye eder. Bir başka hususda ve
ziriazamın gerek ehl-i divanın gereksEl ulamanın me
seleleriyle yakından ilgilenmesi 've erbab-t menastb' ın , yani devlet, görevlilerinin hiyerarşisini bilmesi gere~idir
(s. 246-47)
Mustafa Ali de bu mesele üstünde özellikle durur.
Ona göre düzendeki bozulmanın en önemli sebebi aşağı
kimselerin (edani) yüksek makamlara getirilmesidir. Li
yakat ve ehliyet esas alınmalı , rüşvet ve kayırma ile hak
etmeyen kişiler mansıplara getirilmemelidir. Yazar, ka
nuna aykırı bozulmaların birkaç yolla vuku bulduğunu
belirttikten sonra ilk olarak bir çok kişinin ehliyet ve li-
36. R. Murphey, "Mustafa Ali and the Politics of Cultural Despair" In· ternational Journal of Middle east Studies, 21 (1989), ss. 243·255; R. Abou Hadj, "The Ottoman Nasihatname as a Oiscourse over Mo· rality', Melanges Prefesseur Robert Mantran-Revue D'Histoire Magrebhin:ı, 47-48(1987), ss. 17·30. Ancak, çöküş teorisini tamamen im· paralorluğun özellikle kAtipler sımtının-veya başka gurupların-kendi kendini koruma güdüsüyle açıklamak doğru de~lldir. Bkz. D.A. Ho· ward, "Ottoman Historiography and the Literatura of 'Decline' of the Sixt~enth -;ıd S~vent&;;',lt,'ı Centuries• Jouma/ of Asian History, 22 (19CP~, S. ;Y1.
JÖURNAL OF ISL!' .. ~IC RESEARCH VOL: 12, NO 1. 1999
.,
KLASIK DÖNEM OSMANLI SIYASI DÜŞÜNCESI: TARIHI TEMELLER VE ANA ILKELER
yakatıerinin çok üzerinde mevki ve mansıplara göz dik
mesini gösterir ve bunun sonucunda hak sahiplerinde
yani layık kişilerde huzurun kalmadı!)ını , de!)ersiz ki
şilerin ise mal ve para saçarak zorbalı!)a başladı!)ın ı belirtir.37
Yukarıda belirtildiıli üzere, padişahlı!)ın düzenini sa!)
layan temel unsurlar olarak adalet ve amanetierin ehline
verilmesini ön plana çıkaran Bosna Akhisartı Hasan Kafi
de, bozulmaların temelinde mansıpların ehil olmayanlara
veri lmesinin yattı!) ı nı belirtir.38
. Reaya
Adalet kavramında reayaya adil davranmanın devlet
düzeninin temelini teşkil etti!)i yeterince vurgulanmıştır.
Esasen halk padişaha Tanrının bir emanetidir. Ancak
reayaya bakışı sadece adalet kavramının ışı!)ında de!)il
aynı zamanda erkan-ı erbaa anlayışı çerçevesinde de
gerlendirmek gerekir. Bu açıdan bakıldı!)ında reaya
kendi görevi olan üretimle u!)raşmalı ve yönetici sınıfa
geçmeye çalışmamalıdır; yani toplum düzenindeki yerini
bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Bu davranış tarzı , yö
neten-yönetilen ilişkisinde statüye ve onun gös
tergelerine büyük önem atfeden Osmanlı siyaset an
lay ışına göre giyim-kuşama da yansımalıdı r.
Mesela, Lütfi Paşa'ya göre, reayaya kal-
dıramayacağından fazla yük yüklenmemelidir. Paşa, ay
rıca , reayadan biri hizmetleri karşılı!)ında sipahi veya da
nişmend olsa bile akrabasının yine raiyyet kalması
gerekti!)ini savunur. Aslında reayaya fazla yüz ver
memelidir. Malı çok olabilir, buna bir şey denemez;
ancak ''libasda ve esb8bda ve atda ve emiakde sipahi
gibi tezyin ettirmemek" gerekir.39 Görülüyor ki bu gö
rüş ler tamamen statüye önem veren bir anlayışın yan
sımalarıdır.
37. Counseı (Nushat), c. ı. s. 96-97, 163 vd.
38. lpşirh, ss. 255-256
39. "Asal-nAme-i Vezir.", s. 252.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT : 12, SAYI1 , 1999
Burada esas aldığımiz eserinin girişinden sonraki ilk tasiını reayaya a~ıran Katip Çelebi, insan organizması ile toplum sınıfları arasında kurdu!)u benzerlikte hazineyi mideye·ben·zetir. Mide hazırndan bir müddet sonra karın ·açlık hissetmesin diye sevda denilen bir madde salgılar; sevd~ makamında olan reaya da, hazinenin gı -
'· -dası olan mal hazineye ulaşmadı!)ı zaman malını dö-kerek hazinenin boş kalmaması için çalışır. Özellikle rüşvetin ve Celali zulmünün halk üzerindeki olumsuz etkileri üstünde duran Katip Çelebi, oluşan ortamda reayanın hazinenin ihtiyacını karşılamayacak derecede takatten düştüğü kanaatindedir.40
Sonuç
Sonuç olarak şunlar söylenebilir: Osmanlı siyasi düşüncesinin ürünlerinin, yararlandıkları Islam siyaset kitapları kadar parlak bir felsefi derinli!)e sahip olmadıkları genelde kabul edilen bir husustur. Bu, Osmanlı siyasi düşüncesinin felsefi olmaktan ziyade pratik ve pragmatik olmasına bağlanabilir.41
Osmanlı devlet anlayışı temelde toplum nizarnının
devamı için bir padişahın 'gereklili!)i ve bu padişahın ülkeyi, Islam dininin esaslarına ve-en azından teorik olarak- bu çerçeveye uygun olarak tedvin edilen örfi kanunlara uygun olarak, adaletle yönetmesi fikrine dayanır. Yine nizamın devamı için toplum tabakalarının kendi Iş
Ieriyie meşgul olması ve tabakalar arasında kanun ve
kurallara aykırı geçişlerin olmaması şarttı. Tabiatıyle bu teorik görüşlerin uygulanmaya aynen yansıyıp yansımaması bir başka meselesidir.
Siyasi düşünce ile ilgili olarak söylenebilecek bir
başka husus ise bu konuda yazanların eserlerini belirli ideolojik ve mesleki kaygılardan arınmış olarak yazmadıklarıdır. Özellikle 17. yüzyılda yazılan ıslahata yönelik eserlerde bu durum daha belirgin bir şekilde tezahür eder. Ancak bu konu ayrıca degeriendirilmesi gereken bir husustur.
40. Düstur, s. 126
41 . A.Y. Ocak "Düşünce Hayatı", s. 164
--33