62
KONEVİ ANADOLU LİSESİ www.konevianadolulisesi.meb.k12.tr KÜNDEKARİ Ahşabın sanata dönüşümü oryantiring Doğada yön bulma sporu EDEBİ ŞAHSİYETLER Mehmet Akif ERSOY Necip Fazıl KISAKÜREK PROJELERİMİZ Erasmus + TÜBİTAK EMPATİ Anlaşmazlıkların Anahtarı

KÜNDEKARİ oryantiring b u l ma sp o ru Doğada yönkonevianadolulisesi.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/42/01/...K ü l t ü r d ü ze yi yü kse k t o p l u ml a rd a b a rı ş, re

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • KONEVİ ANADOLU LİSESİ

    SAYI 5 SONBAHAR -KIŞ 2018

    www.konevianadolulisesi.meb.k12.tr

    KÜNDEKARİAhşabın sanata

    dönüşümü

    oryantiringDoğada yön bulma sporu

    EDEBİ ŞAHSİYETLERMehmet Akif ERSOY

    Necip Fazıl KISAKÜREK

    PROJELERİMİZErasmus + TÜBİTAK

    EMPATİAnlaşmazlıkların

    Anahtarı

  • DAMLASonbahar / Kış 2018

    Sayı 5

    KONYA / SELÇUKLUKONEVİ ANADOLU LİSESİ

    SAHİBİ: Ömer Faruk ÖZARSLAN, Okul Müdürü

    SORUMLU YAZI İŞLERİ: Turgay KARA, Md. Yrd.

    GENEL YAYIN YÖNETMENİ: Ataner TOKAT, Coğrafya Öğr.

    DERGİ EDİTÖRÜ:

    HÜMEYRA ULUER EDEBİYAT ÖĞRETMENİ

    ESER İNCELEME VE SEÇME KURULU: MD.YRD. T.KARA, EDEBİYAT M.YAVUZ,

    TARİH Ş.ŞEKER, EDEBİYAT H.ULUER

    YAYIN KURULU:Senanur SERTKAYA 10 CŞerife Beyza SARI 10 C

    Hatice ACAR 10 CEsmanur YİĞİT 10 C

    Miyase KURÇEREN 10 C

    Adres: Fatih Işıklar Mah. Malas Cad. Kaygusuz Baba Sokak No 2 42100 Selçuklu / Konya

    Web: http://konevianadolulisesi.meb.k12.trE-posta: [email protected]

    Telefon: 0 332 233 16 16Fax: 0 332 233 96 71 Dergide ki yazıların ve fotoğrafların yasal

    sorumluluğu yazarlarına aittir.

    İÇİNDEKİLER01.Künye ve İçindekiler02.Giriş Yazısı, Okul Müdürü Ömer Faruk Özarslan03.04.Mehmet Akif Ersoy, Merve Özbek05.Ruhumuzun İlacı, Olcay Zorba06.Yabancı Dil Öğrenmenin Önemi, Çiğdem Öztürk07.Almanya Eğitim Sistemi, Ayten Alabay08.Empati, Ataner Tokat09.Konya, Hamdi İnam10.Güzel Bir Başlangıç, Ömer Mustafa Yüksel11.Cumhuriyetin Kuruluşu, Egemen Kuzu12.Cumhuriyet İle Hürriyet, Ali Tahir Altunyaldız13.10 Kasım, Buse Sena Günaydın14.Asla Unutmayacağız, Büşra Nur Alpa15.16.Edebiyat, Dilay Akkaş17.18.19.Necip Fazıl Kısakürek, Miyase Kurçeren20.Esir Şehrin İnsanları, Esma Nur Yiğit21.Şiirler, Abdurrahim Kaldırım22.Nene Hatun, Şerife Beyza Sarı23.Kanuni Sultan Süleyman'ın Vefatı, Ş. Beyza Sarı24.25.Selçuk Üniversitesi, Şerife Beyza Sarı26.Projelerimiz ve Proje Yıldızları27.Röportaj, Emine Ayten Akıncı28.Einstein'den 10 Hayat Dersi29.Hukuk Bölümü Tanıtımı, Hatice Acar30.31.Verimli Ders Çalışma, Esma Nur Yiğit32.33.Teknoloji Hastalıkları, Senanur Sertkaya34.35.36.Oryantiring,Miyase Kurçeren37.38.Sporun Sağlık İçin Faydaları, Miyase Kurçeren39.40.Sağlıklı Beslenme Nedir, Senanur Sertkaya41.42.Aziz Sancar, Hatice Acar43.Merhaba Arkadaşlar, RabiaTuğçe Ekenler44.Bizi Yoran Hayat Şartları, Sevim Kip45.46.Öğrenilmiş Çaresizlik, Esmanur Yiğit47.48.Sosyal Medya Kullanımı, Senanur Sertkaya49.Dünyadan Haberler50.Türkiye'den Haberler51.Eğlence, Şerife Beyza Sarı52.53.54.55.56.57.Etkinlik Fotoğrafları, 58.59.60.Ahmet Taner Kalfazade-Fotoğraflar

    1

  • Değerli Okuyucular,Bir ülkenin ilerlemesi ve kalkınması eğitim alanındaki başarılarına bağlıdır. Toplum yaşamı hızla değişmekte. Bilim ve teknoloji sürekli gelişmektedir. Bu nedenle insanların eğitimi daha da önem kazanmaktadır Okul; bize yaşamımızda gerekli olan bilgi, beceri, iyi alışkanlık ve davranışları kazandırır. Ailemize ve toplumumuza yararlı bireyler olmamızı sağlar. Kendi ulusumuzla birlikle diğer ulusları da sevmeyi öğretir. Okul bizim iyi yurttaş olmamızı sağlar. Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamayı, onlara saygı duymayı öğretir. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, yararlıyı zararlıdan ayırt edebilme bilinci kazandırır. Karar verebilme ve sorunları çözebilme becerilerini geliştirir. Eğitim doğumdan sonra başlar, aile, okul öncesi kurumlar, okullar, iş hayatı ve sonrasında devam eder. Adı geçen ortamlarda kişiler sevgi, saygı, paylaşım, sorumluluk duyguları, işbölümü, sosyal çevre oluşturması açısından geleceğe hazırlanırlar. Tüm çalışmalar sevgi ortamında yapılırsa öğrenmede, eğitimde daha çok başarı sağlanır. Sevgi duygusu, insanın yaşadığı ortamlarda geliştirilir, kazandırılır. Kişinin başarılı olabilmesi için kendisini sevebilmesi, toplumu sevebilmesi, iyi ve kötüsüyle insanlara sevgiyle yaklaşabilmesi, karşılaştığı bütün zorlukları ve güçlükleri sevgi duygusunu yitirmeden yenmesini öğrenmesi gerekir.  Sevginin hâkim olduğu bir ailede yetişen çocuğun yetişkinlik döneminde her bakımdan başarılı, sosyal, kendisi ve çevresi ile barışık olduğu gözlemlenmiştir. Sözlerimin sonunda dergimizin hayata geçirilmesinde emeği geçen öğretmen ve öğrencilerimize teşekkür ederim. Ömer Faruk ÖZARSLAN Okul Müdürü 2

  • MEHMET AKİF ERSOYMERVE ÖZBEK 10-C

    Mehmet Akif Ersoy,20 Aralık 1873'te İstanbul'da doğdu.Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Devleti'ne bağlı Arnavutluk'un İpek kazasına bağlı Şuşise Köyü'nden İstanbul'a gelmiş, annesi Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi'nin kızı olarak Samsun'da doğmuştu.Mehmet Tahir Efendi, oğluna on ebced hesabıyla doğduğu yıl olan 1290'a karşılık gelen Rağıf ismini vermişse de çevresi tarafından Akif olarak çağırıldı.Akif dışında bir de Nuriye adında bir kızları bulunuyordu.Mehmet Akif, İstanbul'da Fatih'in Sarıgüzel semtinin Nasuh Mahallesi'nde doğdu.Çocukluğu Osmanlı Devleti'nin "hasta adam" olarak nitelendirildiği döneme denk geldi.1878 yılında, Akif 4 yaşındayken Fatih'de Emir Buhari Mahalle Mektebine başladı.Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih İbtidaisine geçti.Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı. Babasının yazları Emin Paşa'nın çocuklarına ders vermesi sebebiyle Emin Paşa'nın çocukları ile arkadaşlık kurdu.Mehmet Akif, 1882 yılında ilköğretimini tamamlayarak Fatih Merkez Rüştiyesine başladı.Ayrıca Fatih Caminde Esad Dede'nin İran Edebiyatı derslerine katılıyordu.Lise eğitimine Mülkiyenin idadi bölümünde başladıktan sonra yüksek kısmına geçti.Kısa bir süre sonra evlerinin yanması ve babasının vefatı sebebiyle okula devam edemeyip sivil veterinerlik okulu olan Baytar Mektebine geçti.Şiirle ilgisi bu dönemde başlayan Mehmet Akif, ilk şiirlerini bu dönemde yazmaya başladı. 22 Aralık 1893 tarihinde birincilik ile mezun olmasından sonra Orman ve Ma'adin ve Ziraat Nezare'Baytar Müfettiş Muavini olarak tayin edildi.1895 yılında ilk eseri olan 7 beyitlik gazeli "Kur'an'a Hitab",Servet-i Fünün Gazetesi'nde yayınlanladı.4 yıl boyunca Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da görev yaptı.Bu seyahatlar Mehmet Akif'in düşünce ve yazın hayatını çok etkiledi. 1 Eylül 1898'de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım ile evlendi.Aynı yıllarda Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça,Farsça ve Fransızca'dan yaptığı çevirilen yayınlandı.1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebine Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 1907'de Çiftlik Makinist Okuluna Türkçe öğretmeni olarak atandı.Ardından bir yıl sonra II. Meşrutiyet'in ilan edildiği dönem İstanbul'da Umur-i Baytariye Dairesi Müdür Muavinliğine getirildi.1908-1910 yılları arasında "Sırat'ı Müstakim" dergisinde yazdığı dönem en ünlü şiirleri "Küfe" ve "Seyfi Baba" yayınlandı.

    3

  • Kısa bir süre sonra Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine tayin edilen Mehmet Akif,uzun süre bu kadroda kaldı.1913'te İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi.I. Dünya Savaşı sırasında bu cemiyete bağlı bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya'daki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin'e gönderildi.Ardından Arabistan ve Lübnan'a gitti ve burada batı-doğu ayrımına şahit oldu.İstanbul'a döndükten sonra Darül-Hikmet-i İslamiye'nin başkatipliğine atandı.Milli Mütareke döneminde kurtuluş hareketine destek verdi.Balıkesir'de yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul'daki görevinden alındı.Ankara Hükümeti'nin kurulmasından sonra Burdur Milletvekili olarak meclise girdi. O sırada Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin desteği ile İstiklal Marşı için açılan yarışmaya giren Mehmet Akif Ersoy, 724 şiir arasında yarışmayı kazandı.18 Mart 1921'de kabul edilen şiir,1924 yılında Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek "Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Marşı" olarak ilan edildi.Mehmet Akif Ersoy yarışmada kazandığı 500 lirayı kabul etmeyerek" Türk Ordusu"na armağan etti. Sakarya Zaferi'nden sonra İstanbul'a geldi ardından Mısır'a gitti.1936 yılına kadar Mısır'da Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi.Siroz'a yakalanması üzerine 1935'te Lübnan'a,1936'da Antakya'ya gitti.Hastalığının ilerlemesi üzerine ülkesine döndü ve 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti.Mezarı Edirnekapı Şehitliği'nde bulunmaktadır.

    http://www.haber7.com/yasam/haber/2238400-mehmet-akif-ersoy-kimdir-hayati-ve-bilinmeyenleri

    4

  • Olcay ZORBAT Ü R K D I L I V E E D E B I Y A T I Ö Ğ R E T M E N I

    Okuma, yazılı metinleri duyu organları yoluyla algılayarak, algılananı anlamlandırma ve yorumlama amacıyla zihnin duyu organlarıyla ortaklaşa yaptığı bir etkinliktir. İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliklerin en önemlisidir okumak. İnsanlar öğrendiklerinin %60 ‘nı okuyarak elde ederler. Üstelik okumak, insan için en kolay ve en etkili öğrenme yoludur. Okuma alışkanlığını kişi önce kendisi için edinmelidir. Olayları ve gelişmeleri öğrenen kişinin kendine olan güveni artar, düşünce ufku ve görüş açısı genişler, kelime dağarcığı zenginleşir. Peacut:“Okuma zevkini kazanmayanın öğrenimi yarıda kalmıştır.” diyor. Kültür düzeyi yüksek toplumlarda barış, refah ve huzur vardır. İnsanlar kendi hak ve sorumluluklarının da başkalarının da haklarının bilincindedirler. Victor Hugo: “Bilge kişiler hayatın dertlerine çareyi kitaplarda bulurlar.” Diyerek okumanın önemini çok güzel ifade etmiştir. Günümüzde okuma oranının yüksek olduğu ülkeler gelişmiş ve uygarlaşmış demektir. Ülkelerin geri kalmasının ana nedeni eğitimsizlik ve bilgisizliktir. Uygarlığın temeli kitaptır. Şemsettin Sami : “İnsanlığa başlıca borcumuz: Bıkmaksızın okumak, üşenmeksizin okumaktır.” diyor. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in ilk inen ayeti Alak Suresinin : “Yaratan Rabbinin adıyla oku! ”diye başlayan ilk beş ayetidir. Yüce Allah’ın biz kullarından yapmamızı istediği ilk iş okumamızdır. Toplumda saygın bir kişi olmak, iyi bir meslek sahibi olmak ve gerçek bir dost edinmek için okumayı hayatımızın merkezi haline getirmeli Herbert Spencer!in : “Bir insanın değeri okuduğu kitaplarla ölçülür. ”sözünü her an hatırlamalıyız.

    RUHUMUZUN İLACI

    5

  • ÇİĞDEM ÖZTÜRK

    İ N G İ L İ Z C E ÖĞRE TMEN İ

    Yabancı Dil Öğrenmenin Önemi

    Ülkelerin birbiriyle ilişkilerinin  arttığı, gittikçe küreselleşen dünyamızda yabancı dil öğrenmek artık vazgeçilmez ve aynı zamanda zorunlu hale gelmiştir. Şuan da en az bir yabancı dil öğrenmek ne kadar önemliyse gelecekte de önemli olacaktır. Yabancı dil öğrenmek ve öğretmek sayesinde kendi kültürümüzü, turizmimizi, ülkemizi tanıtacak, kendi dilimizi daha iyi anlayıp daha iyi kullanacağız. Ünlü Alman şairi Goethe’ nin de dediği gibi “ Bir yabancı dil bilen kendi dilini daha iyi anlar ve bilir.”Günümüzde ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucunda, İngilizce neredeyse tüm ülkelerde kullanılan “dünya dili” haline gelmiştir. Bu nedenle ülkemizde de yabancı dil öğretimi daha çok İngilizce öğretimi üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu, üzerinde uzun yıllardan beri titizlikle durulan bir konudur.Bir dili bilmek demek sadece dilbilgisi kurallarını bilmek demek değildir. Bir dili bilmek demek o dili konuşabilmek yazabilmek; iletişim kurabilmek, dinlediğini, okuduğunu anlayabilmek (speaking, writing, reading, listening) demektir.Yabancı dil dersi öğrencilerin dış dünyaya açılan penceresi gibidir. Farklı kültürleri, insanları, ülkeleri tanırlar,kendilerini farklı ve rahat hissederler.Öğrencilerimiz sadece yabancı dil öğrenmekle kalmazlar genel kültürlerini de büyük oranda artırırlar.Öğrencilerimizin yabancı dili iyi öğrenebilmesi için önyargısız bir şekilde amacını bilerek, gerekliliğine inanarak sabırla çalışmaları gerekir.Yabancı dil bilen bireyler yetiştirmek biz dil öğretmenlerinin görevidir.Bu görev yıldan yıla daha iyiye ve güzele doğru gidecektir.Dil bilmek bir ayrıcalıktır.Herkesin bu ayrıcalığı tatması ya da tattırması dileğiyle. 

    An apple a day keeps the doctor away. 

    Easr or west home is the best. 

    Change your plan, keep your dream.  6

  • AYTEN ALABAYİ N G İ L İ Z C E ÖĞRE TMEN İ

    Sevgili Çalışma Arkadaşlarım ve Sevgili Öğrencilerim, Daha düne kadar sizlerle birlikteydim ama şu an görevim gereği Almanya’da bulunuyorum ve sizleri çok özlüyorum. Buraya geleli çok fazla olmadı ama gördüklerimi ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.Almanya'da eğitim sistemi her eyalet için değişebilir. Benim görev yaptığım eyalet Baden- Württemberg. Bir de benim görevim en uzak noktada ve sınır bölgesinde görevli olduğum için de uygulamalar farklı olabiliyor. Okullarda en çok dikkatimi çeken şey sessizlik. Çocukların toprakla oynaması ve fiziksel olarak gelişmesi için özel bölümler yapmışlar.Derste kara tahta ve tebeşir kullanıyorlar. Tahtayı silmek ve temizlemek öğrencilerin görevi. Sınıftaki eşyalar çok değerli çünkü okullar belediyeye ait. Sınıftan çıkarken herkes sandalyesini sıranın üzerine koyup, sınıfı temizleyip çıkıyor. Her sınıfta bir lavabo ve hastanelerde hijyen için kullanılan ilaçlar var. Koridorlarda öğrencilerin kullanması için su sebilleri var. Çok hoşuma gitti.Bunun yanında okullarda binadan sorumlu görevliler var. Bunlara Hausmeister deniyor. Almanya’da öğrencilere şiddet kesinlikle yok, dokunmak yok. Ama kurallar çok keskin ve uymayanlara ise ekstra okulda kalma, fazladan ödev yapma gibi cezalar veriyorlar. Veli ile irtibata geçiyorlar.Olumsuz davranışları hiçbir zaman göz ardı etmiyorlar.Bir de okullarda sosyal pedagog var. Rehber öğretmen değil. Her kurumla bağlantılı dışarıdan gelen bir pedagog. Almanya’da çocuğun davranışları ders başarısından daha önemli. Eğer bir çocuğun davranışlarında problem varsa düşük seviyedeki okullara gönderilir. Notu ne olursa olsun. Önce veliye uyarı yapılır. 3 uyarıdan sonra veli çocuğuyla ilgilenmezse, devlet çocuğu elinden alma hakkına sahip. Bu konuda çok katılar.Bir de hoşuma giden uygulamalardan biri de çalışan anne babaların çocuklarının okulda beklemeleri için görevliler var. Anneleri işten gelene kadar bu görevliler çocukların ödevleriyle ilgileniyor, onlara  yemek yediriyor ve oyun oynatıyorlar.Almanya’da eğitim sistemi karışık ve zor. Baden-Württemberg Eyaleti’nde eskiden çocuğun hangi mesleğe gideceğine sadece öğretmen karar veriyormuş ama son zamanlarda velinin de fikrini almaya başlamışlar. Çünkü haksızlık olmasını engellemek istiyorlar ama yine de sınıf öğretmeninin görüşü çok önemli.Tabi ki ülke ve aile özlemi çok başka. Kültür farkı insanı başta çok zorluyor. Çok ilginç şeyleri özleyebiliyorsunuz.Mesela rahatça konteynıra çöp atmayı. Çünkü burada çöp olayı çok karışık ve çöpleri ayrıştırıyoruz. İstediğiniz zaman çöp atamıyorsunuz.Bir de burada birinin telefonunu fotoğrafını ve ya bilgilerini paylaşmak yasak. Onun için okullarda fotoğraf çekilmiyor. Öğrenciler genellikle okula bisikletle geliyor ama daha ilkokulda uygulamalı olarak trafik eğitimi veriliyor ve ehliyet alıyorlar. Buralardan şimdilik bu kadar.Sevgilerimle.

    7

  • EMPATİATANER TOKAT COĞRAFYA ÖĞRETMENİ

    Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlaması ve karşısındaki kişiye bunu ifade etmesidir.  Kelimenin kökeni Antik Yunancadaki “empatheia” kelimesidir.  Empati deyince ilk akla gelen bu konuyu 1970’li yıllarda ele alan Carl Rogers adlı araştırmacıdır.Günümüzde insanlar benmerkezci yani bencil davrandıkları için karşısındaki insanın duygularını anlamaya çalışmıyor ve bununla da kalmıyor ona daha da zarar veriyor. Kendisinin anlaşılmadığını gören bu kişide karşısında ki kişiye antipati beslemeye başlarken o da artık diğer insanlara empati yapmamaya başlıyor. Böylece toplumda insanlar arasında ayrılıklar derinleşiyor ve insanlar kendi içine dönerek daha da bencil hale geliyor.Bir anne düşünün: Bütün gün ev işlerinden ve çocuklarla ilgilenmekten yorulmuş. Komşusuna dert yanıyor.  Komşusu da ona kendine bir yardımcı tut veya  eşin sana yardım etsin gibi cevaplar veriyor. Arkadaşının ona verdiği sadece akıl oldu ama  o da bunları düşünebilirdi. Aslında bunları anlatırken karşısında ki arkadaşından ne bekliyor? “Seni anlıyorum ve senin için üzülüyorum.”  “Sana nasıl yardımcı olabilirim ve seni nasıl rahatlatabilirim.” gibi karşısındakini anladığını belirten empatik söz ve yaklaşımlar.Okulda da bu gibi durumlar oluyor. Birbirini anlamayan ve karşısındakinin yerine kendisini koymayan idareciler, öğretmenler ve öğrenciler. Tabi bilerek yapılan davranışları kastetmiyorum. İşi ve sorumluluğu çok olan idarecileri anlamaktan, yaptığı işin zorluğu karşısında ezilen öğretmenleri anlamaktan ve ailevi sorunları olan öğrencileri anlamaktan bahsediyorum. Birbirimizi anlamadan, yerine koymadan ve bunu karşısındakine hissettirmeden sorunlarımız içinden çıkılmaz bir hal alır. Bir öğretmen olarak her öğrencinin farklı olduğunun ve çok farklı çevrelere sahip olduğunun bilincinde olarak onları aynı kalıba sokmanın doğru olmadığını düşünüyorum.  Bir hata yapan, ders araç gerecini getirmeyen veya ödevini yapmayan hatta bununda ötesinde üzgün olan bir öğrencinin yerine kendimizi koyarak onu anlamak ve onu kazanmak gerekir diye düşünüyorum. Aslında onunla empati kurduğumuzda onun ruhuna da dokunmuş oluyoruz. Onunla aramızda güven ortamını da sağlamış oluyoruz. Bu durumda bizden ona sadece ruh köprüsü değil bilgi köprüsü de kurulmuş olacaktır. Dersimizi ve bizi sevecek, saygı duyacak verdiğimiz her bilgiyi alacaktır. Aslında eğitim ve öğretim aşamaları tamamlanmış olacaktır. Bir öğretmen verdiklerinin öğrencileri tarafından alınmasından başka ne isteyebilir ki. Aslında burada sadece empati  kurulan değil kuran kişide çok kazançlı olacaktır. Okullarımızda bu empati değerinin değerler eğitimi içine alınması ve rehberlik dersinin içinde etkinliklerle yerini alması gerekir. Çünkü bu değer eğitimle sonradan kazandırılabilmektedir.  Bunu okulda kazanan bir çocuk sokakta ve evde de uygulayacaktır. Yetişkin olunca eşine, çocuklarına, çalışma arkadaşlarına empati ile yaklaşacaktır. Karşımızdakini anlamak onu bize yaklaştırır. Sorunları başlamadan bitirir ve güven ortamı oluşturur.Herkesin birbirini empati ile anladığı bir okul ve toplum diliyorum. 8

  • HAMDI INAM

    KONYA’NIN İLKLERİ: § Konya’da ilk matbaa 1869 yılında Konya Valisi Ahmet Tevfik Paşa zamanında, Aslanlı Kışla civarında kurulmuştur.§ 1870 tarihinde de “Konya” isimli vilayet gazetesi bu matbaada Fransızca ve Türkçe olarak basılmıştır.§ İlk fotoğrafhane 1895 yılında eski Şahin Sineması’nın arkasındaki sokakta Garabet Solakyan tarafından kurulmuştur. Bu fotoğrafhane 1916 yılına kadar aynı yerde faaliyet göstermiştir.§ Konya’ya ilk tren, 1895 yılında Anadolu-Bağdat demiryolunun ulaşmasıyla 1896 yılında fiilen sefere başlamıştır.§ Konya’da ilk idadi (lise) 1899 yılında Nizamiye Medresesi’nin bir bölümünde eğitime başlamıştır.§ Gene ilk Muallim Mektebi de 1912 yılında inşa edilen bugünkü Gazi Lisesi’nde öğrenime başlatılmıştır.§ Atlı tramvay, 1906 yılında Sadrazam Avlonyalı M. Ferit Paşa’nın tavassutu ile Selanik Atlı Tramvayı bir şirket tarafından satın alınarak sefere konmuştur.§ Konya’ya ilk teyyare 1913 tarihinde Fransız Teyyarecilik Cemiyeti tarafından organize edilen Paris-Kahire seferi dolayısıyla gelmiştir.§ Konya’da ilk defa sessiz olarak 1915 yılında gelen sinema, ilk gösterime Sanayi Mektebi Salonlarında başlamıştır.§ İlk elektrik, 1924 yılında Alaeddin Tepesi civarında ufak bir binada üretilmeye başlamıştır.§ Yurdumuzun köy sayısı en fazla ve köy yolu ağı ise en uzun ili Konya’dır.§ KOP (Konya Ovası Projesi), GAP tan sonra en büyük sulama projesidir.§ Anadolu’nun ilk ticaret borsası ve şu anda en büyük ticaret borsası yine Konya’dadır.§ Türkiye’nin en büyük, dünyanın en modern şeker fabrikası olan Çumra Şeker Fabrikası Konya’dadır.§ Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü ve de ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü Konya sınırlarında bulunuyor.§ İlk tramvay 1992’de kullanılmaya başlanmıştır.§ Dünyanın ilk Tarım Anıtı olan İvriz Kaya Kabartması Konya’da bulunmaktadır.

    KONYA’NIN ENLERİ: § Buğday, şeker pancarı, havuç, kuru fasulye ve tavuk yumurtası üretiminde Türkiye’de 1. sıradadır.§ Konya, Çatalhöyük en eski şehir yerleşmesidir.§ Yüzölçümü ile Türkiye’nin en büyük şehridir.§ Alaeddin Kavşağı, yaklaşık 1250 metre uzunluğuyla dünyanın en büyük dönel kavşağı olarak biliniyor.§ İl ve devlet yolu uzunluğu açısından birinci sıradadır.§ Türkiye’nin en büyük, dünyanın üçüncü büyük alüminyum fabrikası da Konya’dadır.§ Zafer Meydanı’na yaptırılan, 20 floresan lambanın kullanıldığı, 4 metre çapındaki Türkiye’nin en büyük yer saati olarak nitelendirilen saati Konya’dadır.§ Konya, toplam tarım alanı bakımından Türkiye birincisidir.§ Mesleki eğitimde hem okul sayısı ile hem de öğrenci sayısı ile Türkiye’de 5. sıradadır.§ 39 adet Küçük Sanayi Sitesi ile Türkiye’de 1. sıradadır. 9 OSB ile de Türkiye’de 3. sıradadır.§ Arpa, kırmızı et, koyun sütü üretiminde ve koyun sayısında Türkiye’de 2. sıradadır.§ Konya, 35 bin civarında firmasıyla küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ) başkenti olarak bilinmektedir.§ Türkiye’deki otomotiv yan sanayi firmalarının yüzde 30’u Konya’da bulunmaktadır.§ Konya hızlı treni ile Türkiye’nin ilk 3 şehri arasındadır.§ Mevlana Müzesi, en fazla ziyaret edilen 3. müze olup, Konya müze sayısı ve müze ziyaretçisi bakımından Türkiye’de 2. sıradadır.§ Türkiye’nin en büyük “Bilim Merkezi” Konya’dadır.

    Coğrafya Öğretmeni

    http://www.konyadaneyapilir.com/konya-hakkinda-bunlari-biliyor-musunuz/ http://www.konya.gov.tr/kurumlar/konya.gov.tr/dosyalar/listeler/SOSYOEKONOMIKRAPOR.pdf 9

  • GÜZEL BİR BAŞLANGIÇÖmer Mustafa Yüksel 10-B

    Kolay kazanılmayan bir şey her zaman kıymetlidir. Türk Milleti de bu güzel vatanı kolay kazanmadı. Bu tarihin önemi o kadar büyük ki , kurulan yeni bir devlet, yeni bir yönetim biçimi ve geleceğe özgürce bakan gözler… 29 Ekim 1923 bizim için, Türk Milleti için çok önemli bir gün olup, vatanımız için yeni bir başlangıçtır. Değişen yönetim biçimimiz ve kurulan yeni ülkemiz tarihimiz için yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Biz de Türk gençleri olarak bugünün kıymetini bilmeliyiz ve geleceği bu bilinçle karşılamalıyız. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Ey Türk Gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” Biz Türk gençleri de bunun bilincinde olmalı ve 29 Ekim’i verdiği bu gurur ve coşkuyla kutlamalıyız. Cumhuriyet Bayramı’na gösterilmesi gereken saygı ve vefa her Türk gencinin borcudur. Ayrıca bu gösterilmesi gereken vefanın her Türk genci tarafından bilinmesi gerekir. 29 Ekim bayramlar arasında sevgi ve saygıyı en çok hak eden milli bayramlarımızın başında geliyor. Değişen sistemimiz güzel ülkemizin yarınlara daha iyi hazırlanacağının teminatıdır. Biz tarihi köklü ve süregelen en şanlı tarihe sahibiz. 29 Ekim’ de bu büyük tarihin incilerinden olup, Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Türk bayrağı, uğruna en çok can verilen bayraktır. Biz bu günlere kolay gelmedik ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her insanın bu vatanın değerini bilmeli ve bunun bilincinde çalışmalıdır.29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız her zaman kutlu olsun.

    10

  • CUMHURİYETİN KURULUŞU Aylardan kasım idi. Düşman donanması ata yadigarı İstanbul'a demir atmıştı. Güzelim Boğaz, bacalarından kara dumanlar çıkan kibirli ve gösterişli demir yığınlarıyla dolup taşmıştı. Ülke elden gidiyordu. Düşman zamanla yurdun dört bir yanını istila etmişti. Ecnebi topraklarından getirdikleri çamurla, cesaretle harmanlanmış ülkenin sokaklarını kirletiyorlardı. Evinin önünde sek sek oynayan Fatma'nın, kaldırımlarda misket yuvarlayan Hasan'ın oyununu bozmuşlardı. Ta ki bir Fransız istimbotunun içinde Galata Rıhtımı’na doğru ilerlerken bir yiğidin ağzından: ’’Geldikleri gibi giderler!’’ sözünün çıkması hala bir umudun olduğunun göstergesiydi. İşte Cumhuriyetin kurulması bu kıvılcımla başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, yıkılacak olan bir devletin küllerinden doğmasını sağlamıştı. 1919’da Karadeniz'in hırçın sularının eşlik etmesiyle Samsun’a varıp orada halkı bilinçlendirip ayaklandırarak düşmanı ülkeden atmak istiyordu. Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak gibi silah arkadaşlarıyla büyük bir bağımsızlık savaşı vererek bu isteğini gerçekleştirmişti. Önce Türkiye Büyük Millet Meclisini sonra da 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ederek ülkemizin temellerini atmıştır. Mustafa Kemal Atatürk: ’’Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz.’’ diyerek bizlere cumhuriyeti emanet etmiştir. Bizim görevimiz bunca zorluklarla kurulan devleti ilelebet yaşatmaktır. Unutmayalım ki; ‘’Muhtaç olduğumuz bu kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.’’

    Egemen Kuzu 10-D11

  • CUMHURİYET İLE HÜRRİYET

    Cumhuriyet ile hürriyet,Bizlere atamızdan emanet,Küllerinden doğdu bir millet,

    Kurulmuştur muktedir bir devlet.

    Şanlı Türk bayrağı sen de dalgalan,Boşa mı sana dökülen bunca kan,

    Tek bir kişi bile kalmadanUğruna verildi bunca can.

    Şanlı Türk milletinindir hürriyet,İstiklal namütenahi ehemmiyet,Cumhuriyet sürecektir ilelebet,

    İstiklal müdafaa edilecektir elbet.

    Anadolu’da koca bir muvaffakiyet,Sakarya’da içtimada bir millet,

    Anadolu’da behemehal cumhuriyet,Millet demiştir “Ya ölüm , ya da hürriyet”

    Ali Tahir Altunyaldız 10/D12

  • 10 KASIM Mustafa Kemal vatanına ve ulusuna çok yüce duygularla bağlı, vatan savunmasını her şeyin üzerinde tutan, millet sevgisi tutku derecesinde olan, yaşarken ve öldükten sonra da maddi ve manevi tüm varlığını ulusuna adayan bir devlet adamıydı. Atatürk güçlü bir kişiliğe sahipti. Disiplinli ve ilkeli devlet adamlığının yanı sıra, sevgi dolu, yardımsever bir insandı. Yurdunu ve ulusunu gelecek tüm zararlardan korumaya çalışırdı. Yurt ve ulus en kutsal değerlerindendi. Yaşamı boyunca hiçbir zorluktan yılmamış, hep başarma güdüsüyle çalışmıştır. Atatürk sayesinde, sahip olduğumuz cumhuriyet içerisinde özgürce yaşamakta ve düşüncelerimizi ifade edebilmekteyiz. Ayrıca Atatürk sayesinde hiçbir devlete bağlı olmadan ve hiçbir devletin esaretinde olmadan yaşamanın ve çalışabilmenin gururunu yaşamaktayız. Atatürk’ü anlamak onun benimsediği düşünceleri uygulamakla olur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu yeni bir devre geçişin imzasıdır. Ülkenin her karışı yabancılar tarafından kuşatılmış iken özgürlüğüne düşkün Türk milletine liderlik yapan Atatürk, milletimizin tutsak yaşayamayacağını bilerek öncülük yapıp ülkemizi mucize bir şekilde bağımsızlığına kavuşturmuştur. Atatürk devrimleri günümüzde birçok ülkede örnek gösteriliyor. Bağımsızlığını kazanamamış birçok ülkeye Atatürk devrimleri, örnek teşkil etmiştir. Ulu önderimiz, Atamız’ın bize emek verdiği bu yolda ; daimi hedefimiz onun ilkelerini koruyup devrimlerini sonsuza dek yaşatmak olacaktır. BUSE SENA GÜNAYDIN 10-B

    13

  • ASLA UNUTMAYACAĞIZBüşra Nur ALPA 10 /B

    Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım 1938. Türk milleti için çok büyük kayıp yılı. Binlerce insan, Türk milletinin kurucusu, lideri, vatan sevdalısı olan Mustafa Kemal’e veda etmiştir. Bir milletin yeniden doğuşunu, başka ülkelere yem olmayışını, tam bağımsızlığını sağlayan büyük bir kahramandır Mustafa Kemal. Onun sayesinde bugünlere gelmiştir bu güzel vatan, bu güzel Cumhuriyet’imiz. O, milleti için her türlü zorluğa göğüs germiş; kendisine yapılan tehditlere, zorbalıklara rağmen vatan aşkından vazgeçmemiş ve milli mücadeleyi başarıya ulaştırmış eşsiz bir insandır. Savaşın en zor şartlarında bile yenilmemeyi, kararlılığı, sabırlı olmayı, umutlu olmayı öğretmiştir o güzel insan bize. Mustafa Kemal’i her yıl özlemle anmakta ve ona olan sevgimiz yıllar geçtikçe daha da katlanmaktadır. O, dünyaya yüzyılda bir gelmiş liderdir. Dehası, ileri görüşlülüğü sayesinde yüce Türk milletini hep korumuş, mala ve mülke değer vermemiş bir insandır. Ömrünün son zamanlarında bile vatan kaygısı ile göç etmiştir bu dünyadan. Malını milletine bağışlamış ve asıl zenginliğin insanın manevi şahsiyetinde olması gerektiğini söylemiştir. Atatürk sayesinde, sahip olduğumuz cumhuriyet içerisinde özgürce yaşamakta ve düşüncelerimizi ifade edebilmekteyiz. Ayrıca Atatürk sayesinde başka bir devlete bağlı olmadan ve hiçbir devletin esareti altında olmadan yaşamanın ve çalışabilmenin gururunu yaşamaktayız. O, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, tam bağımsızlığımızın kazanılması için her türlü zorluğa göğüs geren bir insandır. Ülkesi için yenilikler yapmış ve ülkesinin çağdaş uygarlıklar seviyesine ulaşması için çok çaba harcamıştır. Türk milletine bu büyük şeref duygusunu tattırmış olan Atatürk ve silah arkadaşlarını ömrümüz boyunca saygıyla anacağız. Atamızın bıraktığı bu cennet vatanı tüm gücümüzle müdafaa edeceğiz. Onu minnetle anıyoruz. Rahat uyu Türk milletinin baş kahramanı, Türk milletinin hiç unutmayacağı ve unutturmayacağı Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

    14

  • ŞİİR VE HAYATDILAY AKKAŞ, EDEBIYAT ÖĞRETMENI

    Bilinmezlere açtığınızda gözünüzü ,gözünüz bilmediklerini gördüğünde başlarsınız yaşamaya….Uzun ince bir yolda gidersiniz ,sonra nice gündüz nice geceler daha…Yol, yollara dönüşür; birden çok hayat birden çok renk çıkar karşınıza.Bir nehir olur akar, engelleyemezsiniz akışı, ta ki bilemediğiniz diyardan yine  olabirliğini  hayal edebildiğiniz bir mekana bilet verilene dek elinize. Tuhaftır ,ne akışını değiştirmek mümkündür hayatın; ne de son yolculuğun biletinden vazgeçmek…Şakacı kahramanlar! Siz öyle cesurca bakmayın gözlerime . Belli ki her halinizle  insansınız.  Çünkü ruh taşıyor ,yüreğinizi aklınıza kardeş ediyorsunuz ve  siz dünya üzerindeki yaşam senfonisine 26:45 dogu meridyenlerinden katılıyorsunuz;  Anadoluca sesler gönderiyorsunuz karşılık beklemeksizin… Beklentisiz her sunum en cömert teşekkürlere gebe bu alemde. İlahi irade imdada yetişti bakın. Güzel duygularınıza karşılık  tertemiz şiirleri söyleyebilmeyi ikram etti size ve bana şiirlerle yolculuk yapma şansı veriyor bir kez daha… Her renkten duyguyu şiirlerle anlatma yetisi kazandırıyor yaşam size. Farklı  saatlerde farklı boyutlarda ses ediyor gönlünüzün derinliklerin, insan taraflarına… Mevlevi Sofrası oluyor  kimi zaman Mevlanaca  çağrı yapıyor:"Gel ne olursun ol yine gel ;umutsuzluk dergahı değildir bizim dergahımız" diyor umuda yolculuğa başlıyorsunuz ve birden çile şairi sözü alıyor; Seni korkutacak geçtiğin yollar Arkandan gelecek hep ayak sesim Sarıp vücudunu hayali kollar Enseni yakacak ateş nefesim diyerek çile  yolculuğu hazır ol mesajını veriyor.Aşk çilenin sesini duyar da durur mu?    Alır sazı eline ,türlü türlü şaşırtmacalarla karşınıza geçer.Mavi gözlü bir dev olur ,minnacık bir kadın sever Hikmetli bir söz eder şair; Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev Dev gibi sevgilere Mezar bile olamaz Bahçesinde hanımeli ebruli hanım eli açan ev Can dan  gelen mısralara karışık kafanızı dağıtmaya yeter cinstendir oysa;Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin Bunu da öğren sevdiğin kadar sevilirsin Peki ya mutlu aşk yoktur dizelerini nasıl susturursunuz  içinizde? Deliye sormuşlar ;aşk nedir ,deli kahkaha atarak öyle bir cevap vermiş ki ;ben neden deli oldum .İçiniz yanar bu duyduklarınızdan  ,bir dağ esintisi ,bir serinlik isterken siz toprağı altın belleyen bir Anadolu insanı  gelir gözlerinizin önüne ,gören gönlüyle .Toprak ,su kadar aziz ,ekmek kadar mübarektir Veysel için Bütün kusurlarım toprak gizliyor, Merhem çalıp yaralarım düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sadık yârim kara topraktır

    15

  • diyerek ateşi toprakla söndürür, şifa yollarını hatırlatır size .Gönlü şairlere verdiniz ya ; sözlerine uyar gidersiniz.Ağır ağır çıkarken merdivenler, suların sarardığını görürsünüz de bu çok üzmez sizi oysa güzel insanlar asil atlarına binip gitmiş yüreğinizi de beraberlerinde götürmüşlerdir; anneniz babanız kardeşiniz dostunuz…Gözünüz bakakaldığında arkalarından size düşen yine sarı sayfalardaki şiirlerle konuşmaktır.Annem benden çok çekti  ama sanıyorum bundan hoşlanıyor diyor bir yazar. Bu defa o asil annenize sesleniyorsunuz şairle bir: Anneciğim bilmem farkında mısın?Söylenmemiş en mübarek, en aziz duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın?Gönlünüzde olan böylesi kanatlanınca birden bir dosta rastlarsınız bir yerlerde  hayat yolculuğunda dost yüreğiniz sızlar. ANILAR  arasında ayak izini bırakan  tek varlık kimi zaman en ağır  yaraları alsak da onlardan dost gülü koyarız hançerin adını vefasız olmamak için güzel bir şiir de onlara göndeririz. Sanırdım gündüzde onlarla gecem İçimde ümitti dost bildiklerim Ne zaman yıkılıp yere düştüysem Bırakıp gitti dost bildiklerim Bir sokak kenarına ilişir gözünüz . İbrahimce sesi geliyordur şairin canı yanmıştır . Cevahirine oyuncak araba alamayan kara bıyıklı baba Süleyman’ ın haline Baba bana bir oyuncak araba alsana Alsana be Süleyman Canına can parçana bir oyuncak araba alamayacaksan eğer yuh olsun sanaAğlayan gözleriyle cevabı yine şair söyletir Cevahir'e "Hayatta ben en çok babamı sevdim."Mutlu olursunuz; hazmı her ne kadar zor olsa da bu su sofradaki ikramların, selam edersiniz  sofranın  hizmetçilerine. Hocamızın çamuru elbisemizin süsüdür diyen atalarımız gibi … Sen ki gönüllerde yaşayan sevda masalı oldun, sen yalnız sen öğretmenim dersiniz bir öğrencinin dilinden. Ve atalarımız ,atalarımıza selam edersiniz değer ürettikleri için: Hepinize sevgilerle çoşkulu selamlar Şehitlerimiz bile sizi selamlar İçtiğiniz ıstıraplar size kımızdır Bu acılar mazimize selamımızdırMevlana’yla çağrıldık sofraya , daldık hayat denizine . Gelin dostlar bir olalım İşi kolay kılalım sevelim sevilelim Bu dünya kimseye kalmaz Ve çağrıya uyup gittik gördük ki ;Yaratılanı Yaradandan ötürü seviyor o.Asırlar öncesinden evrensel bir ruh üflüyor zamana .Kim bilir kolay kılınmayacak işlerden ,sevgisizlikten haberdardı o. Ne dersiniz ?Yunus dünyadan gider oldu .Sözlerimde biter oldu .Kalakaldım.Mevlana ‘yla selam verdim,Yunusça bir sevgiye  gönderiyorum size… Miskin yunus sözler sözün Yaş dolmuş iki gözün Bizi bilmeyen ne bilsin Bilenlere selam olsun

    16

  • NECİP FAZIL KISAKÜREKMIYASE KURÇEREN 10-C

    Maraşlı bir ailenin tek çocuğu olan Necip Fazıl,26 Mayıs 1904 yılında dünyaya geldi.Ailesinin verdiği isim ile Ahmet Necip'in babası kendisi doğduğu sırada hukuk fakültesinde öğrenciydi.Daha sonraki yıllarda Bursa'da âzâ mülazımlığı,Gebze savcılığı ve Kadıköy hakimliği görevlerinde bulunan hukukçu Abdülbaki Fazıl Bey;annesi,Girit ensarlarından bir ailenin kızı olan Mediha Hanım'dır.3-4 yaşlarında okumayı dedesinden öğrenen Necip Fazıl'ın çocukluğu Çemberlitaş'ta geçmiştir.Okumaya olan tutkusunu ise babaannesine borçludur.Sıkıntılı çocukluk geçiren Necip Fazıl,pek çok farklı okulda ilkokul eğitimi almıştır.Annesinin vereme yakalanması ile Heybeli'ye taşınmışlar ve onun için Heybeliada Numune Mektebinin ardından Bahriye Mektebi yılları başlamıştır.

    Şairlerle dolu bir bahriye mektebi... İlk yayıncılık faaliyetine burada başlayan Necip Fazıl,1916 yılında Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye-i Şâhâne imtihanlarına girdi ve üç yıl boyunca Bahriye Mektebinde eğitim gördü.Burada Yahya Kemal Beyatlı,Ahmet Hamdi Akseki,Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi simalardan eğitim aldı.Bahriye Mektebinde o sıralar kendisi kadar değerli bir isim olan Nazım Hikmet iki sınıf üstte eğitim görmekteydi.İlk yayıncılık faaliyetine tek nüsha elle yazılmış haftalık Nihai dergisi ile başlamıştır. Necip Fazıl'ın yabancı dil kabiliyeti bu sıralar gelişti.Lord Byron,Oscar Wilde,Shakespeare gibi batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okuma imkanı buldu.Ahmet Necip ismi burada şimdi bizlerin bildiği Necip Fazıl halini aldı.İstanbul'un işgali sırasında annesi ile Erzurum'a giden Fazıl,okulu yarım bırakmış ve o sıralar genç yaştaki babasını kaybetmiştir.

    17

  • Darulfünun ve ilk şiirler... 1921 yılına gelindiğinde Darulfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kaybolmuştur.Burada Ahmet Haşim,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Faruk Nafiz,Ahmet Kutsi dönemin edebiyatçıları ile tanışma fırsatı bulmuştur.İlk şiirleri Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua'da yayınlanmıştır.1924 yılında Maarif Vekâletinin açtığı sınavda gösterdiği başarı sonucu Avrupa'ya gönderilecek öğrenci grubunun içinde yer almıştır. Paris yılları ve Kaldırımlar... Paris'e eğitim görmek üzere ayak basan Necip Fazıl,Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümüne girdi.Bohem hayat tarzı ile okula adım atmayı başaramayan Necip Fazıl burada kumara olan ilgisi ile zor günler geçirmiştir.Paris sokaklarında yaşadığı bohem ruh hali ona" Kaldırımlar"ı yazdıracaktır.Eğitimine devam etmemesi ile bursu kesilen Fazıl,yurda dönmek zorunda kalacaktır. Yeniden İstanbul ve ilk şiir kitabı Örümcek Ağı... Paris'teki ruh hali Necip Fazıl'ın İstanbul'da devam edeceği yıllara da sirayet etmeye devam edecektir.1925 yılında ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı" ve 1928'de ise ikinci kitabı "Kaldırımlar"ı yayınlamıştır.Şiirleri beklenmedik şekilde ilgi görmüş ve dönemin aydınlarından büyük övgüler almıştır.Falih Rıfkı ve Yakup Kadri gibi önemli isimlerle bir arada oldu. Bu yıllarda yeni bir meslek olan bankacılık alanında çalışmaya başlamıştır.Bir Hollanda bankası olan"Bahr-i Sefit Bankası"nda başladığı bankacılığa Osmanlı Bankası'nda devam etti.Kısa sürede Ceyhan,İstanbul,Giresun şubelerinde çalışmıştır.1929 yılında Ankara İş Bankasına "Umum Muhasebe Şefi" olarak girmiş ve burada 9 yıl çalışmıştır. 1931-1933 yılları arasında askerlik görevini yerine getiren Necip Fazıl,sonrasında Ankara'ya dönmüş ve üçüncü şiir kitabını yayınlamıştır."Ben ve Ötesi" onu şöhretin zirvesini yaşatacaktır.Bu sırada dergilerdeki yazılarını topladığı "Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil" adlı kitabı yayınlamıştır. Abdülhakim Arvasi ile bambaşka bir Necip Fazıl... 1934 yılı Necip Fazıl için büyük dönüşümün yılı oldu.Bu senede Nakşi Şeyhi Abdülhakim Arvasi hazretleri ile tanışan Necip Fazıl'ın şiirlerinde de bu dönüşümün izleri tasavvufi içerik ile kendini göstermiştir.Önceleri bunalım,bohem ve mistik sıkıntılardan hasıl olan şiirlerinin içeriği uhreviyata ve tasavvufa kapı açtı.Büyük dönüşümü sonrası yayınladığı ilk eser Tohum adlı tiyatro oyunu oldu.İslamcılık ve Türklük vurgusunun ön planda olduğu eser,Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan sahnelense de halkın ilgisini yakalayamadı. 1936'da bir kültür-sanat dergisi olan "Ağaç Mecmuası"nı çıkarmaya başladı.İlk sayısı 14 Mart 1936'da Ankara'da çıkarılan dergi,ilk altı sayıdan sonra İstanbul'da çıkarılmaya başladı.Dergi,spirütalist özelliklere sahipti ve Ahmet Hamdi Tanpınar,Cahit Sıtkı Tarancı gibi önemli edebiyatçılardan katkı sağlanmaktaydı.1937 yılında tamamladığı "Bir Adam Yaratmak" adlı piyesi ilk defa 1937-38 tiyatro sezonunda,İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye kondu ve büyük ilgi yarattı.

    18

  • Fatma Neslihan Hanımla evlendi 1941 yılında Neslihan Balaban ile evlendi.Bu evlilikten Mehmet (1943),Ömer (1944),Ayşe (1948),Osman (1950) ve Zeynep (1954) isimli beş çocuğu oldu.1942 kışında askerlik yapmak üzere 45 gün için Erzurum'a gönderildi.Askerde iken siyasi bir yazı kaleme alması nedeniyle mahkum oldu ve ilk kez hapis cezası aldı; Sultanahmet Cezaevinde hapis yattı.Ve Büyük Doğu yayın hayatına başlar... Necip Fazıl Kısakürek, 1943 yılından itibaren siyasal tavrını ve Türk modernleşmesine eleştirisini ortaya koyan faaliyetlerine başlamıştır.Muhalefet anlayışını ifade eden araç, 17 Eylül 1943 günü ilk sayısını çıkardığı "Büyük Doğu" dergisidir.Büyük Doğu, o dönemde çıkarılan tek İslamcı dergidir.Başlangıçta dönemin ünlü isimlerinin yazılarının da yer aldığı dergide daha sonra değişik adlarla Necip Fazıl'ın yazdığı yazılar egemen olmuştur.Büyük Doğu dergisi 1943 yılından itibaren sayısız defa yayınlanan muhtelif yazılar nedeniyle kapandı,açıldı. Büyük Doğu Cemiyeti... Sanatçı, 28 Haziran 1949'da Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurdu.1950'de derneğin ilk şubesi Kayseri'de açıldı.Necip Fazıl,Kayseri'deki açılıştan İstanbul'a döndükten sonra bir yazısı nedeniyle tutklandı; "Türklüğe hakaret davası"nda verilmiş beraat kararı Nisan ayında temyiz mahkemesi tarafından bozdurulunca eşi Neslihan Hanım ile birlikte hapse girdi.1950 genel seçimlerinden sonra seçimden zaferle çıkan Demokrat Parti'nin çıkardığı Af Kanunu ile hapishaneden tahliye edilen ilk kişi olarak [18] 15 Temmuz'da serbest kaldı.18 Ağustos 1950'de Büyük Doğu'yu yeniden çıkarmaya başladı.Necip Fazıl, dergide Adnan Menderes'e açık mektuplar yayınlayarak partiyi İslam ekseninde geliştirmesini önermekteydi.O yıl Büyük Doğu Cemiyeti'nin Tavşanlı, Kütahya, Afyon, Soma,Malatya,Diyarbakır şubelerini açtı. 1960 sonrası Necip Fazıl... Birçok suçtan birçok ceza evinde yatan Necip Fazıl,1963-1964'te Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konferanslar verdi.1973 yılında hacca gitti.O yıl oğlu Mehmet'e "Büyük Doğu Yayınevi"ni kurdurdu."Esselâm" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserlerinin düzenli yayına başladı.23 Kasım 1975'te Millî Türk Talebe Birliği tarafından Mücadelesinin 40. yılı münasebetiyle bir "jübile" tertiplendi.1976'da,dergi-kitap şeklinde,1980 yılına kadar 13 sayı sürecek "Rapor"ları 1978'de de "Son Devre" "Büyük Doğu" dergisini çıkardı.26 Mayıs 1980'de Türk Edebiyat Vakfı tarafından "Şairler Sultanı" ve 1982 yılında yayınlanan "Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu" isimli eseri münasebetiyle de "Yılın Fikir ve Sanat Adamı" seçildi. Çilehaneye veda... Necip Fazıl Kısakürek 25 Mayıs 1983 günü çilehane dediği bu dünayaya veda etti.79 yaşında vefat eden büyük şair ardında bir çok eser ve nesillere önder olacak bir fikir dünyası bıraktı.Üstad Necip Fazıl'ın cenazesi Eyüp Sultan Mezarlığına defnedildi.

    19

  • ESMA NUR YIĞIT 10 C

    ESİR ŞEHRİN İNSANLARI

    K E M A L T A H İR

    KONU Kitabın kahramanı Paşazade Kamil Bey’in, Avrupa’da yaşarken İçine düştüğü ekonomik sıkıntılar nedeniyle ana vatana dönmek zorunda kalması, kimliğini hatırlayıp milli mücadeleye katılması ve sonrasındaki yaşanan olaylar romanının konusunu teşkil etmektedir. KİŞİLER:-Kamil Bey: Romanın ana kahramanıdır.-Nermin Hanım: Kamil Bey'in eşidir.-Fuat Bey: Kamil Bey'in okul arkadaşı ve yakın dostudur.-Ayşe: Küçük yaşına rağmen bir genç kız gibi girişken, hoş sohbet ve bilgili bir kızdır.-İhsan Bey: Kamil Bey’in Galatasaray Lise’ sinden sınıf arkadaşıdır.-Nedime Hanım: İhsan Bey’in eşidir.-Ahmet Bey: Kamil Bey’in Galatasaray Lise’ sinden sınıf arkadaşıdır.-Niyazi Ağabey: Kamil Bey ve arkadaşlarına milli mücadeleye katılmaları için destek veren kişidir.-Ramiz Efendi: Mütareke’ den sonra Anadolu’ya yardım etmek için çalışan bir yedek subaydır.-Fatma Hanım: Ramiz Efendi’nin cesur ve vatansever karısıdır. 20

    ESERİN ÖZETİİspanya’da yaşayan Kamil Bey, yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle İstanbul’a gelir. Kamil ve ailesi Batı anlayışına oldukça hâkim olmalarına rağmen kendi kültürlerine oldukça yabancı kalmışlardır.İstanbul’a eşi Nermin Hanım ve kızları Ayşe ile yerleşen Kamil Bey, İstanbul’da babasından kalan bir köşkü yeniden yaptırarak oraya ailece yerleşir. Burada Nedime Hanım’ın Karadayı isminde bir gazetesi vardır. Kamil Bey de burada çalışmaya başlar. Bu arada Kamil Bey, Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı olan Ahmet ile de karşılaşır . Ahmet ondan yardım ister. Gazete aracılığı ile Anadolu ile haberleşme sağlanır. Bu gelişmeler ve çalışmalarla birlikte Kamil de ülkesindeki gelişmelerle ilgilenmeye başlar.Düşman askerlerinin gelecekte yapacağı saldırıyı öğrenen ve bu saldırı planlarını ele geçiren Nedime Hanım bu saldırıyı Anadolu’ya haber vermek ister. Bu işi Kamil Bey üstlenirr ve saldırı planları ile birlikte yola çıkar fakat dost gibi görünen Niyazi İstanbul Hükümetinin ve düşmanların ajanlığını yapmıştır. Kamil Bey’i de ele verdiği için Kamil Bey yolculuk sırasında yakalanır.Pek çok kez sorguya çekilen Kamil Bey Nedime Hanım’ı ele verecek bir şey söylemez. Kendisinin Paşa oğlu olduğundan dolayı bir zarar görmeyeceğini, tek yapması gerekenin Nedime Hanım’ın ismini vermek olduğunu bilmesine hatta bunun doğrudan kendisine söylenmesine rağmen bunu bir alçaklık olarak görür ve kabul etmez. Eşi Nermin Hanım ve kızı Ayşe bu durumdan haberdar olur ve oldukça şaşırırlar. Fakat Kamil Bey artık eski Kamil Bey değildir. O artık ülkesine ve milli mücadeleye duyarlı birisidir. Burada büyük bir değişim gösteren Kamil Bey ,kendisine İstanbul’da elçilikte görev alma işi vaadine rağmen kimseyi ele verecek bir şey söylemez.

  • BAŞKA BİR EKİM

    21

    (1)Sonbahardan bir ten,

    İlkbahardan soluk çizgiler,

    Başka bir zaman bu,Yaşanan Sonbahar.

    Kırmızı,  sarı benekler,Pembe, kırmızı güller.Yalnızların tek dostu

    Ilık esen yeller.

    ABDURRAHİM KALDIRIM 12 B

    (2)Sıcak bir yatak bulsam,Girsem içine yatsam,Farkına varmadan

    zamanın.Nefes almaktan yorulan

    Ciğerlerimi uyutsam.Ben yorgun değildim

    eskidenYaşamak için,

    Nefes almaktan ağrıyor ciğerlerim.

    (3)

    Güllerin yaprak dökmesi...Dokundukça güllere

    Yaprak döküyorlardı.O an anladımAslında hepsiGül değil de

    Yalnız dikendi.

  • NENE HATUNŞ E R İ F E B E Y Z A S A R I 1 0 C

    Erzurum'un kuzeydoğusundaki kent merkezine 25 kilometre mesafede yer alan Çeperli köyünde 1857 yılında doğan Nene Hatun, 16 yaşındayken Erzurumlu Mehmed Efendi ile evlenerek Erzurum Taşmescit Mahallesi'ne gelin gitti. Kahraman Türk kadını Nene Hatun, Osmanlı tarihinin "93 Harbi" olarak adlandırılan en önemli savaşlarından 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına 22 yaşında gencecik bir kadın olmasına rağmen "Bu bebeği bana Allah verdi, ona Allah bakar" diyerek bebeğini beşikte bırakıp Erzurum halkıyla cepheye koştu. Genç yaşta gösterdiği büyük kahramanlıkla gönüllerde taht kuran, Türk kadınının kahramanlığının simgesi olan Nene Hatun'un bugün de dillerden düşmeyen bu cesareti nesilden nesle aktarılıyor NATO Orduları Başkomutanı Amerikalı General Matthew Ridgway'ın Erzurum'da Nene Hatun'u cesaretinden dolayı ziyaret ederek elini öpmesi, kahraman Türk kadınının vatanı için tüm fedakarlığı yapabileceğini gösteren Nene Hatun isminin çok daha fazla tanınıp bilinmesini sağladı. Cumhuriyet döneminde "Kırkgöz" soyadını alan Nene Hatun'un dördü erkek, ikisi kız altı çocuğu dünyaya geldi. İlk çocuğu Nazım'ı ve sonradan doğan iki oğlunu 1. Dünya Savaşı'nda şehit veren Nene Hatun, yakalandığı soğuk algınlığı ve zatürre nedeniyle kaldırıldığı Numune Hastanesinde 22 Mayıs 1955'te vefat etti. Hayatının son günlerinde 8 Mayıs 1955'te "yılın annesi" seçilen kahraman Türk kadını Nene Hatun'un mezarı, Erzurum'da kahramanca mücadele ettiği Aziziye Tabyaları'nda bulunuyor.

    www.hurriyet.com, m.haberler.com, www.istanbultarih.com 22

  • KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN VEFATIŞ E R I F E B E Y Z A S A R I 1 0 C

    Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında hasta olduğu halde on üçüncü ve son seferi olan Zigetvar üzerine sefere çıktı. Bu sırada yetmiş üç yaşındaydı ve hükümdarlığının kırk altıncı yılındaydı. Zigetvar şehri etrafı surlarla ve nehirle çevrili üç kısımdan oluşuyordu. Bu yüzden hemen netice alınamadı. Kuşatmanın son gününe yaklaşıldığında hastalığı iyice artan hükümdar 6-7 Eylül 1566 gecesi sabaha doğru vefat etti. Hükümdarın vefatının ertesi günü Zigetvar alındı ancak yine de durum çok tehlikeli bir hal arz ediyordu. Düşmanın ve yeniçerilerin bu durumu öğrenmesi çok vahim sonuçlar ortaya çıkarabilirdi. Düşmanın öğrenmesi bu durumdan yararlanma ihtimalini arttırır, yeniçeriler ise üzüntü ile kontrol edilemez bir kalabalığa dönüşebilirlerdi. Sokullu Mehmet Paşa bu konuda bütün siyasi dehasını kullandı. Padişahın ölümü vezirlerde dahil herkesten gizlendi. Öldüğünü sadece padişahın yakınında bulunan kişiler biliyorlardı. Sokullu Mehmet Paşa ilk olarak Kütahya Sancakbeyi Şehzade Selim'e haber gönderdi. Haberi götüren Hasan Çavuş, Halep Beylerbeyliğine tayin olunan bir paşaya tebliğe gittiğini, giderken de Şehzade Selim'e fethi müjdeleyen mektubu vereceğini zannediyordu. Sokullu Mehmet Paşa diğer taraftan yazısı padişahın yazısına çok benzeyen silahtar Cafer Ağa'ya padişahın ağzından hatt-ı hümayunlar yazdırıyordu. Bu arada padişahın cenazesini otağ-ı hümayun içerisinde yıkattı ve padişahın ölümünü bilen on iki kişiyle cenaze namazı kılındı. Padişahın iç organları çıkarılıp oraya defnedilmiş (daha sonra oraya da ayrıca bir türbe yapılacaktır) cesedi ise mumyalanıp tabuta konularak tahtın altına gizlenmiştir. Sonradan durumdan vezirlerde haberdar edildi. Fethin ertesi günü ise fetih şenlikleri düzenlendi. Hatta padişahın cuma namazını Zigetvar şehrinin camiye çevrilen kilisesinde kılınacağı duyuruldu. Cuma günü ise hükümdarın rahatsızlığının arttığı, dolayısı ile namaza katılamayacağı ilan edildi.

    Padişahın öldüğüne dair söylentileri kesmek için ertesi gün divan toplantısı yapılacağı ilan edilerek söylentilerin önü kesildi. Ertesi gün söylenildiği gibi divan toplantısı yapıldı. Fakat divanda konuşulan konu askerin bu durumu öğrenmemesi için neler yapılabileceği idi. Yeniçeri ağası otağ-ı hümayuna gidip padişahla görüşmüş gibi yaparak yeniçerileri kalenin tamir işi için görevlendirdi. Bir kısım askerlerde civarı küçük kalelerin fethine gönderilerek karargahın etrafından askerler uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Ancak her geçen gün şüpheler artıyordu. Nihayet kırk üç gün sonra Şehzade Selim'in, Belgrat'a geldiği haberi alındı ve ordu Belgrat'a doğru hareket ettirildi. Bu arada padişahın ölümü hala gizleniyordu. Padişaha benzeyen hizmetlilerden birisi hasta görünümünde padişahın arabasına bindirilmişti. Bu kişi sağa sola selam vererek durumu idare ediyordu. Askerler padişahın sağ olduğuna iyice kanaat ettiler. Sokullu Mehmet Paşa'da ara sıra padişahın yanına sokularak güya bir şeyler arz ediyordu. Tehlike bölgesi geçilip Belgrat'a iyice yaklaşılınca Sokullu Mehmet Paşa hafızlardan Kur'an okumaya başlamalarını istedi. Askerler birdenbire donup kaldılar. Kırk altı yıldır başlarında olan hükümdarın ölmesi onları şoka sokmuştu. Sokullu Mehmet Paşa'nın askeri teskin edici konuşması ile kendilerine geldiler ve gözyaşları içerisinde tekrar yola koyuldular. Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümü dahiyane bir şekilde kırk sekiz gün gizlenmiş böylece ortaya çıkabilecek vahim sonuçların önüne geçilmiştir.

    23

  • KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

    Ş E R İ F E B E Y Z A S A R I 1 0 C

    REKTÖR: Prof. Dr. Mustafa ŞAHİNTARİHÇE Konya'da üniversite açılması konusu ilk olarak 1955 yılında TBMM'de hazırlanan bir kanun tasarısı ile gündeme gelirken, milletvekillerinin yarısından fazlası tarafından imzalanan tasarı, talihsiz bir şekilde Milli Eğitim Komisyonu'ndan geçememiştir. 1962'de MEB'e bağlı olarak açılan Selçuk Eğitim Enstitüsü ve Yüksek İslâm Enstitüsü ile üniversiteye sahip olma yolunda ilk ciddi adım atılmıştır. Bu ilk adımın güçlendirilerek geliştirilmesi için 1968’de Konya'da Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği kurulmuş ve nihayet duyulan yakın ilgi, gösterilen üstün gayretler sonucu bugünkü Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nin nüvesini teşkil eden Mühendislik-Mimarlık Yüksekokulu kurulmuştur. Binası, dersliği, personeli ve bütçesi olmadığı halde Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği'nin gayretleri ile 1970-1971 eğitim-öğretim yılında Çocuk Esirgeme Kurumuna ait bir binada (Gazi Lisesi yanı) hizmet vermeye başlayan bu yüksekokul, 5 Temmuz 1971 tarih ve 1418 sayılı kanunun 9’uncu maddesine istinaden Konya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi unvanını almıştır. Üniversitenin kuruluşuna hazırlık safhası teşkil eden bu üç okuldan daha etkin bir üniversiteye geçiş süreci ise 1975 yılında gerçekleşmiştir. 11 Nisan 1975’te yürürlüğe giren “4 Üniversitenin Kurulması ile İlgili 1873 Sayılı Kanunla” yurdumuzda dört üniversitenin kurulması öngörülmüş ve Selçuk Üniversitesi de bu kanuna istinaden kurulmuştur. 1976-1977 eğitim-öğretim yılında Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi olmak üzere 2 fakülte, 7 bölüm, 327 öğrenci ve 2 kadrolu öğretim üyesi ile faaliyete geçen Selçuk Üniversitesi, 1982 yılına kadar kayda değer bir gelişme gösterememiştir. Selçuk Üniversitesi için atılım yılı 1982 olmuştur. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile ilk etapta üniversitenin çekirdeğini oluşturan Fen ve Edebiyat Fakülteleri birleştirilerek Fen-Edebiyat Fakültesi'ne, Selçuk Yüksek Öğretmen Okulu'nun Eğitim Fakültesi'ne, Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisi'nin, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'ne, Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nün İlâhiyat Fakültesi'ne dönüştürülmesine karar verilmiştir. Ayrıca Hukuk, Tıp, Ziraat ve Veteriner Fakülteleri ile Sağlık, Fen ve Sosyal Bilimler Enstitüleri'nin kurulmuş, Yabancı Diller Yüksekokulu kaldırılarak Konya Meslek Yüksekokulu'na dönüştürülmüş, Niğde'de Niğde Meslek Yüksekokulu kurulmuş, Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu, Kız Sanat Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmüş, Niğde Eğitim Enstitüsü Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmüştür. Selçuk Üniversitesi, “41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname” ile bir anda 8 fakülte, 4 yüksekokul ve 3 enstitü seviyesine ulaşmıştır. 2000’li yılların sonuna kadar bilimsel alan başta olmak üzere fiziki, sosyal, kültürel ve sportif alanlarda hızlı bir yükseliş yaşayan Selçuk Üniversitesi’nin 2011 yılı itibariyle bünyesindeki fakülte sayısı 24’e yükselmiştir. Ancak 2011 yılı aralık ayında Bakanlar Kurulu kararı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün onayıyla Selçuk Üniversitesi Meram yerleşkelerinde bulunan Meram Tıp Fakültesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi Konya’daki ikinci devlet üniversitesi olan Konya Üniversitesi’ne bağlanmıştır. 26 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Seydişehir Ahmet Cengiz Mühendislik Fakültesi, Seydişehir Meslek Yüksekokulu, Seydişehir Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Ereğli Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Ereğli Eğitim Fakültesi ile Konya Ereğli Kemal Akman Meslek Yüksekokulu, Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne bağlanmıştır. Bugün bünyesinde 23 fakülte, 6 enstitü, 6 yüksekokul, 22 meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuarı bulunan Selçuk Üniversitesi, 70.000'i aşkın öğrencisi ile Türkiye’nin en büyük eğitim kurulları arasında yer almaktadır.

    24

  • FAKÜLTELERAkşehir İktisadi ve İdari

    Bilimler FakültesiAkşehir Mühendislik ve

    Mimarlık FakültesiBeyşehir Ali Akkanat

    İşletme FakültesiBeyşehir Ali Akkanat

    Turizm FakültesiDiş Hekimliği Fakültesi

    Eczacılık FakültesiEdebiyat Fakültesi

    Eğitim FakültesiFen Fakültesi

    Güzel Sanatlar FakültesiHemşirelik Fakültesi

    Hukuk Fakültesiİktisadi ve İdari Bilimler

    Fakültesiİletişim Fakültesi

    İslami İlimler FakültesiMimarlık Fakültesi

    Mühendislik FakültesiSağlık Bilimleri Fakültesi

    Sanat ve Tasarım FakültesiSpor Bilimleri Fakültesi

    Teknoloji FakültesiTıp Fakültesi

    Turizm FakültesiVeteriner Fakültesi

    Ziraat Fakültesi

    MİSYON Bilimsel düşünceyi temel

    alan, kurumsallaşmış, rekabet üstünlüğü için girişimci ve yenilikçi atılımlarla sosyal

    sorumluluk sahibi ve çevreye duyarlı bir anlayışla adil ve

    güvenilir bir üniversite olarak farkındalık yaratan bireyler yetiştirmek; sürdürülebilir

    kalkınma odaklı araştırmalar gerçekleştirmek ve bütün

    hizmetlerinde sürekli toplum yararını gözetmektir.

    VİZYON Dünya çapında üniversite

    olmayı amaçlayan, öğrencilerin tercih ettiği ve mezunları tercih

    edilen, sürekli değişimi hedefleyen bir üniversite

    olmaktır.TEMEL DEĞERLER

    Selçuk Üniversitesi ulusal ve uluslararası düzeyde stratejik

    amaç ve hedeflerini gerçekleştirirken aşağıdaki ilke

    ve değerlere bağlıdır:- Bilimsel anlamda özgür

    - Kurumsal anlamda özerk- Şeffaf ve hesap verebilen- Katılımcı ve farklılıklara

    saygılı- Paydaşlarıyla sürekli iş birliği

    içinde- Rekabetçi

    - Kalite odaklı- Öğrenci odaklı

    25

  • PROJELERİMİZ

    GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI PROJESİ

    KÜNDEKARİ

    SAYFA 5

    TÜBİTAK 4006 BİLİM FUARI

    SAYFA 7

    TÜBİTAK 4004 PROJESİWEB 2.0 ARAÇLARI

    SAYFA 6

    ERASMUS + KA101 PROJEMİZ

    SAYFA 8

    ERASMUS +KA229 PROJEMİZ

    SAYFA 10

    ERASMUS +KA201 PROJEMİZ

    SAYFA 9

    E-TWINNING PROJEMİZ

    SAYFA 11

    SELÇUKLU BELEDİYESİ4.DESTEK PROGRAMI

    ORYANTİRİNG

    TÜBİTAK ARAŞTIRMA PROJESİ YARIŞMASI

    SAYFA 12

    ALPHANMAT

    OLCAYZORBA

    MEDİHASAK

    HÜMEYRAULUER

    SERAP BÖCÜ

    AYŞEATALAY

    ŞERİFEYILMAZ

    ÇİĞDEMÖZTÜRK

    CANANENSARİOĞLU

    RECEPSARI

    ŞENERŞEKER

    YELİZERKÖK

    NİLGÜNKOÇ

    SUADEANDUSE

    NEJLA BİLTEKİN

    ATANERTOKAT

    Aramızdan Ayrılan Öğretmenlerimiz

    Ayten ALABAY & Hatice YILMAZ

    T E Ş E K K Ü R L E R

    PROJE YILDIZI ÖĞRETMENLERİMİZ

    26

  • 10 C Sınıfından Miyase Kurçeren’in Coğrafya Öğretmenimiz Ayten Akıncı ile yaptığı röportaj: Soru: Hangi yıl öğretmenliğe nerede başladınız ve bu okula ne zaman geldiniz?Cevap: 14 Eylül 1977 tarihinde Konya Karma Ortaokulunda göreve başladım. 1981-1982 öğretim yılında şimdiki adı Konya Lisesi olan Gazi Lisesinde görev yaptım.1982-1983 öğretim yılında Merkez Lisesine yani bugünkü okulumuza geldim. Daha sonra okulumuzun adı 60. Yıl Lisesi daha sonra Selçuklu Lisesi ve Konevi Anadolu Lisesi oldu.Soru: İlk göreve başladığınız öğrenciler, öğretmenler ve idareciler ile şu ankiler arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?Cevap: İlk göreve başladığım öğrencilerim çok daha saygılı, çok daha çalışkan, söz dinleyen öğrencilerdi. Öğretmenlere çok değer verirlerdi. Öğretmenlerin söylediği bütün sözleri, bilgileri can kulağı ile dinlerlerdi. Kesinlikle itiraz edilmezdi. Velilerde aynı şekilde öğretmenlerin yanında olurlardı. Hatta "Hocam eti senin kemiği benim. “Öğrencim size emanet." derdi. Bugün ise tam tersine “Niye benim kızıma ya da oğluma kızıyorsun?" diyebiliyor. Hâlbuki öğretmenin yanında olsa öğrenciyi daha kolay eğitebiliriz.Teknoloji gelişmiş olmasına rağmen öğrenciler teknolojiyi eğitim ve öğretimde olumlu yönde kullanmıyorlar. Teknolojiyi bilgi alanlarında kullansalar bugün daha iyi bir öğrenci profili ile karşılaşırız. Bugünkü öğrencilerimiz kitap okumuyorlar. Hâlbuki eski öğrencilerimiz daha çok kitap okuyorlardı. Bu da bugünkü öğrencilerimizin kötü bir yönüdür.İlk idarecilerimiz çok daha disiplinli babacan insanlardı. Öğretmenlerin her türlü sıkıntılarıyla ilgilenir, onların derslerde daha başarılı olması için ellerinden geleni yaparlardı. Kılık-kıyafet bakımından öğrenci ve öğretmenler için daha katı kurallar vardı. Bugünkü kadar serbestlik yoktu. Örneğin; kızların saçları eğer uzunsa 2 örgü olur, kesinlikle salınmazdı.Soru: Okulumuzda nasıl değişiklikler oldu?Cevap: Okulumuzda açılışından bu yana çok büyük gelişmeler olmuştur. Ortaokul ve lise olarak başlayan okulumuzda bugün sadece lise öğrenimini yapılmaktadır. Kredili sistem olarak bir ara eğitim-öğretim vermiştir. Daha sonra Süper Lise olarak çok başarılı bir dönem verdi. Daha sonra Anadolu Lisesi olarak başarılı bir dönem yaşadık. Şimdi tekrar normal lise olarak devam ediyoruz.Soru: Öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?Cevap: Öğrencilerime şuan tavsiyelerimden en önemlisi saygılı olmak. Büyüklerine, öğretmenlerine ve arkadaşlarına karşı saygılı olmaktır. Bugünün en büyük eksikliği olarak saygıyı görüyorum. Çünkü özellikle 9. Sınıfların buna ihtiyacı var. 9. sınıfların bir an önce kendilerine çeki düzen vermelerini bekliyorum.Öğrencilerimizin en çok kitap okumalarını, kendilerini yetiştirmelerini, kendilerini üniversiteye hazırlamalarını istiyorum. Yani kısaca saygılı olmak, kitap okumak ve azimle çalışmak, çalışmak, çalışmak tavsiyemdir.Soru: Unutamadığınız bir anınız var mı?Cevap: Anılarım çok fazlasıyla var. Ama ilk aklıma gelenlerden bir tanesini anlatayım. Okulla Kıbrıs gezisi yapmıştım. Girne’de Dorana otelde 2 gece konakladık. Yemekler açık büfeydi. Yemeklerimizi alıyorduk. Öğrencilerimizden biri iki tabak doldurmuş önümde duruyordu. Beni görünce;-Hocam iki tabak aldım. Âmâ daha alacağımız bitmedi, bir tabak daha mı almalıyım? Diye sordu.Anladım ki öğrencim açık büfeyi bilmiyor.-Yavrum yiyeceğin kadar al. Önce bak ne yemek istiyorsan onu al dedim. Öğrencim;-Hocam bende hepsini almak zorundayım sandım dedi. Hepimiz güldük.Soru: Emekli olunca hedefleriniz nelerdir?Cevap: Gezmeyi çok sevdiğim için emekli olunca gezmeye devam edeceğim. Kırgızistan-Kazakistan gibi Türk Cumhuriyetlerine ve Avrupa ülkelerine gitmeyi düşünüyorum. Yine yurt gezilerine devam edeceğim. Ön Asya ülkelerine gitmeyi düşünüyorum.

    RÖPORTAJ

    27

    E. Ayten AkıncıCoğrafya Öğretmenimiz

  • Einstein'den 10 Hayat Dersi 1- Merakınızın peşinden gidinSizin merakınızı çeken nedir? Neyi en çok merak ediyorsunuz? Benim merak ettiğim neden bazı insanların başarılı olup bazılarının olamadığıdır. Bu yüzden yıllarca başarı üzerine çalıştım. Merakınızın peşinden giderseniz başarıya ulaşırsınız.2- Azim paha biçilmezdirBelirlediğiniz yolun sonuna ulaşacak kadar sabırlı mısınız? Posta pullarının gideceği yere varasıya kadar mektuba yapışıp kalmasından ötürü çok değerli olduğu söylenir. Posta pulu gibi olun ve başladığınız işi bitirin.3- Bugüne odaklanınİki atı aynı anda süremezsiniz. Bir şeyler yapabilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız. Şimdiye odaklanın ve bütün enerjinizi şu anda yaptığınız işe verin.4- Hayal gücü güç verirHayal gücünüz geleceğinizi belirler. Einstein şöyle der: ‘Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil’. Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaşmasına izin vermeyin.5- Hata yapınHata yapmaktan korkmayın. Eğer nasıl okuyacağınızı bilirseniz hatalar sizi daha iyi bir konuma getirebilir. Başarılı olmak istiyorsanız yaptığınız hataları üçe katlayın.6- Anı yaşayınGeleceği ayarlamanın tek yolu olabildiğiniz kadar şimdide olmaktır. Şu anda dünü ya da yarını değiştiremezsiniz. Önemli olan tek an şimdidir.7- Değer yaratınZamanınızı başarılı olmak için harcamayın, değerler yaratın. Eğer değerli olursanız başarı kendiliğinden gelecektir.8- Farklı sonuçlar beklemeyinHer gün aynı rutinde yaşayarak farklı görünmeyi bekleyemezsiniz. Hayatınızın değişmesini istiyorsanız kendinizi değiştirmelisiniz.9- Bilgi deneyimden gelirBir konuyu tartışabilirsiniz ama bu size sadece felsefi bir anlayış kazandırır. Bir konuyu bilmek istiyorsanız onu deneyimlemelisiniz.10- Kuralları öğrenin, daha iyi oynayınYapmanız gereken iki şey var. Birincisi oynadığınız oyunun kurallarını öğrenmek. İkincisi ise oyunu herkesten iyi oynamayı istemek. Bu iki şeyi yaparsanız başarı sizinle olur!

    28

  • HUKUK BÖLÜMÜ TANITIMI

    Toplumda bireylerin birbirleri ve devletle veya devletlerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen yasaların uygulanması sırasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümü konusunda çalışacak hukukçular yetiştirilir. Hukuk fakültesini bitirenler, genellikle hakim, savcı ve avukat unvanı ile çalışmaktadırlar. Programın Amacı: Hukuk programının amacı, toplumda bireylerin birbirleri ile ve devletle veya devletlerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen yasaların uygulanması sırasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkların çözümü konusunda çalışacak hukukçuları yetiştirmek ve bu alanda araştırma yapmaktır. Programda Okutulan Belli Başlı Dersler: Hukuk programında hukuk felsefesi ve sosyolojisi, Türk hukuk tarihi, anayasa hukuku, Roma özel hukuku, medeni hukuk, idare hukuku, devletler umumi hukuku, İslam hukuku, borçlar hukuku, ceza hukuku, ticaret hukuku ve vergi hukuku gibi meslek dersleri verilir. Gereken Nitelikler: Hukuk fakültesinde başarılı olabilmek için öğrencinin lisede aldığı felsefe, mantık, sosyoloji, kompozisyon ve Türkçe derslerinde başarılı olması beklenir. Hukuk fakültesi mezunları hangi alanda çalışırlarsa çalışsınlar üstün bir akademik yeteneğe, ikna gücüne, sağlam bir mantık ve seziye sahip olmalıdırlar. Hukuk fakültesine girmek isteyenler hukukun, sorumluluğu çok fazla olan bir meslek alanı olduğunu, sürekli çalışma, okuma ve araştırma gerektirdiğini öncelikle kabul etmelidirler. Sabır ve anlayış da bu alanda başarı için gerekli niteliklerdir.Mezunların Kazandıkları Ünvan ve Yaptıkları İşler: Hukuk fakültesinde 4 yıllık lisans programını tamamlayanlar daha sonra yaptıkları stajın konusuna göre genellikle “Hakim”, “Savcı” ve “Avukat” ünvanları ile çalışmaktadırlar. Bir kısmı da “Danışman” olarak görev yapar. Hakim mahkemede, vatandaşlar arasında çıkan anlaşmazlıkların hukuk kuralları çerçevesinde çözülmesine çalışır. Hakim veya savcı olabilmek için bir hukuk fakültesini bitirdikten sonra mahkemelerde staj yapmak gereklidir. Hakim veya savcı olmak isteyen bir kimse hukuk fakültesini bitirdikten sonra Adalet Bakanlığına başvurur. İsteklilerin ihtiyaçtan fazla olması halinde stajyer atamalarında hukuk diplomasının derecesine bakılır. Aynı dereceye sahip olanlar arasında önce başvuranlar sonrakilere, doktora yapmış olanlar hepsine tercih edilir. Stajyerlik dönemini bitirenlerin atanacakları yer kura ile belirlenir Hakimlere ve savcılara, kendi yasaları hükümlerince bazı maddi ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu ayrıcalıklar, iki yılda bir ilerleme (diğer memurlar 3 yılda bir derece ilerlemesi yapar), maaşlarının yarıdan fazlası kadar tazminattır. Hakimlerin, görevleri gereği, siyasal etkilerden uzak tutulmaları ve kendilerini güvenlikte hissetmeleri için bazı önlemler alınmıştır. Sözgelişi, kendileri istemedikçe, hastalık veya yüz kızartıcı bir suç işlemiş olma durumları dışında, Anayasa’da gösterilen yaştan önce işten çıkarılamazlar, emekliye ayrılamazlar. Avukatlık genellikle serbest yürütülen bir meslektir. Avukatlar insanların hukuki sorunlarıyla uğraşırlar. Avukat kendisine başvuranın şikayetini dinler, gerekirse davanın açılması için yol gösterir, savunmayı hazırlar ve mahkemede yargıca yazılı ya da sözlü olarak sunar, davayı kovuşturur, gerekirse olay yerine gidip keşif yapan mahkeme heyetine katılır. Avukat olmak isteyen bir kimsenin hukuk fakültesini bitirdikten sonra bir yıl staj yapması gerekir. Staj süresinin yarısı mahkemelerde, yarısı tecrübeli bir avukatın yanında geçer. Eğitimini başarı ile tamamlayan bir avukat bir yazıhane açarak dava kabul etmeye başlayabilir. Bazı avukatlar kamu kuruluşlarında ve özel kuruluşlarda avukat veya hukuk müşaviri olarak görev alırlar. Her avukat, avukatlık mesleğini yürütmek için meslek üyelerinin çalışmalarını denetleyen bir kuruluş olan Türkiye Barolar Birliğine kaydolmak zorundadır. Avukatlık mesleğinde iş bulma olanağı; bulunulan bölgenin ekonomik ve toplumsal koşullarına ve avukatın yeteneklerine bağlıdır. Bunun dışında, hukuk fakültesini bitirenler hukuk danışmanlığı, müfettişlik, hariciye meslek memurluğu gibi mesleklerde de iş bulabilmektedirler.

    29

    HATİCE ACAR 10 C

  • NASIL DAHA VERIMLI DERS ÇALIŞABILIRIM?

    ESMA NUR YİĞİT 10 /C

    Çalışmam gerekiyor, biliyorum ama çalışamıyorum.” “Kitap önümde. Ben kitaba bakıyorum, kitap bana.” “Dersin başına oturmak hiç içimden gelmiyor.” Bunlar zaman zaman bir çoğunuzun düşündüğü, hissettiği şeyler. Bunların üstesinden gelebilirsin. Yeter ki kararlı ol. Kendini kontrol et.Planlı çalışmak, her şeye zaman ayırmak bizi daha başarılı kılar. Bunun için;.

    1- Bir Amaç BelirleyinizBir amacınız olmalıdır. Bu amaçlar, kısa, orta ve uzun olabilir. (Matematik sınavında 90 almak, Sınıfı takdirle bitirmek, Üniversite sınavında Diş Hekimliğini kazanmak gibi.)  

    2- Planlı ÇalışınızPlan çeşitlerine gelince;Yıllık Planı: Bir yılda öğrencinin sınavları, ödev tarihlerini, toplantıları ve bireyin gereksinim duyduğu durumları içermelidir.Haftalık Plan: Bir hafta boyunca tüm görevleri planlamak için hazırlanır.Günlük Plan: · Uykudan kalkılan saat  · Kahvaltının bitiş saati  · Okula geliş gidiş saati  · Yemek için verilen aralar · Öğrenme için ayrılan süre  · Dinlenme, gezme, spor, TV. izleme, arkadaşlarla beraber olmak için belirlenen süre.  · Tekrar yapmak için ayrılan süreler  · Ev ödevlerine ayrılan süreler · Uykuda geçen süre

    3- Zamanınızı Etkin Şekilde DeğerlendirinizBir ders ya da konu içinde ayrılacak süre öğrenciden öğrenciye değişir. Her öğrenci zamanı kendine göre ayarlamalıdır. Bir saat çalıştıktan sonra araya 5-10 dakikalık dinlenme koymak yararlı olur. Bu sayede bir saatlik çalışma sonunda dağılan dikkat ve azalan verim tekrar kazanılır.

    4- Çalışma Ortamınızı SeçinizÖncelikle çalışma ortamını düzenle. Düzenli bir çalışma ortamı öğrenmeyi kolaylaştırır ve ayrılan zamanın en verimli şekilde kullanılmasına olanak tanır. Çalışma ortamını (kendi odan ya da evde düzenleyeceğin bir çalışma köşesi) dikkatini dağıtacak nesnelerden arındır. Dikkatinin gözle kulak arasında bölünmesine engel olmak için TV, teyp, tablo, poster gibi eşyaları kaldır. Çalıştığın yerin havasının temiz, ısısının normal ve aydınlatmasının iyi olmasına özen göster. Masanı düzenli tut. Ders araç gereçlerini önceden hazırla. Çalışmaya başlamadan önce yiyecek, su, tuvalet, giyim ihtiyaçlarını gider. 

    5- Ders Çalışırken Aynı Anda Birden Fazla İş YapmayınızTelevizyon izleyerek ya da müzik dinleyerek çalışmak. İki işi birlikte yapmaya çalışanları,   ‘eli işte gözü oynaşta’ terimi çok güzel anlatır. İlgi bölündükçe kalite kaybına uğrar. Ders çalışmaya yoğunlaşmak onunla baş başa olmayı gerektirir. 

    30

  • 6- Not TutunuzNot tutarken de;-Anlatılanlar öğretmenin ağzından çıktığı gibi değil, anlaşıldığı gibi yazılmalıdır.-Öğretmenin anlattığı konunun ana fikri ve anlamları kavranıncaya kadar beklenilmelidir.-Zamanın çoğu yazmakla değil, dinlemekle, fikirleri kavramaya çalışmakla geçmelidir.-Konu; grafik, şekil, istatistik vb. bilgilere dayalı olarak anlatılıyorsa notlar arasına bunlarda alınmalıdır.-Önemli fikir ve paragrafların aynen yazılmasında fayda vardır.-Yazıların düzgün ve okunaklı olmasına önem verilmelidir. Önce müsvedde yapma, sonra temize çekilme yoluna gidilmelidir.

    7- Etkili ve Verimli OkuyunuzOkuma, öğrenmenin en temel yoludur. Öğrenmede hızlı okuma önemli ve gereklidir. Hızlı okumayla hem okunanlar daha iyi anlaşılır, hem de zamandan kazanılır. Okuma hızı lise öğrencileri için yaklaşık 200 - 250 sözcüktür.

    8- Tekrarlar Yaparak Unutmayı ÖnleyinizÖğrenilenler zamanla unutulabilir. İnsan beyni öğrendiklerinin %80 ini ilk bir saate unutur. Unutmayı önlemenin iki yolu vardır. Bunlardan biri öğrenilen bilgileri yeri geldikçe kullanmak, diğeri de aralıklı olarak tekrar etmektir.

    31

  • TEKNOLOJİ HASTALIKLARI VE BU HASTALIKLARDAN KORUNMA YOLLARI

    Teknolojik ürünler hayatımızı kolaylaştırsa da, oluşturdukları manyetik kirlilikle sindirim sistemindeki sorunlardan kansere kadar pek çok sağlık sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Uzmanlara göre; elektromanyetik kirlenmeden tümüyle korunamasak bile alacağımız basit önlemlerle oluşabilecek zararları en aza indirmemiz mümkün.Cep telefonunu elimizden düşürmüyor, zamandan tasarruf etmek için mikrodalga fırınlarda ısıttığımız besinlerle karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Tüm gün bilgisayar karşısında kalmamız yetmiyormuş gibi, evimizde de sanal alemde dolaşmaktan ve televizyon izlemekten kendimizi alamıyoruz... Oysa, adeta bağımlısı olduğumuz bu teknolojik ürünler yaydıkları elektro manyetik sinyallere sağlığımızı tehdit edebiliyor! Uzmanlara göre; kalp krizinin 20'li yaşlara düşmesi, bağışıklık sisteminin çökmesi, sık sık hastalıklara maruz kalma, beyin kanamalarındaki artışlar ve kanser vakalarında görülen tırmanışta elektromanyetik kirlenme de önemli bir rol oynuyor.

    ADALE SPAZMIHayatında bilgisayar olup da baş-boyun-omuz ve sırt ağrıları çekmeyen var mı! Bilgisayarların karşısında saatlerce oturanlarda sık görülen sorunlardan biri adale spazmı. Boynun her iki ön bölgesinde, ense kökünde, başın arka kısmında, her iki omuz ve kürek kemiğinin iç yan yüzlerinde bazen ele gelen, yumak gibi hissedilen adale toplanması görülüyor. Kas spazmı adalenin hareketiyle artan ağrıya neden oluyor. Klima, egzersizden uzak yaşam gibi faktörler birleşince adale spazmı kronikleşiyor. Uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, artan şiddette ağrılar ortaya çıkıyor. Bilgisayarı kullanırken yanlış vücut duruşu da adale spazmını tetikliyor. Bilgisayar kullananlarda ayrıca, el bileğinde sinir sıkışması (karpal tünel sendromu), başparmak ve el bileğinde tendon iltihaplanması, omuz ve dirsekte tendon iltihaplanması gibi sorunlara da rastlanıyor.

    BİLGİSAYARA BAKMA SENDROMUTeknolojiden en fazla zarar gören organlardan biri de gözler. Uzun süre bilgisayar ekranına bakmaya bağlı, gözlerde kuruma meydana geliyor. Ağrı, yorgunluk, rahatsızlık, kızarıklık, bulanık görme, çift görme, batma, göz içinde yabancı cisim hissi, çapaklanma, akıntı, kapakların birbirine yapışması, kaşınma, yanma, devamlı veya aralıklı gözyaşı akıntısı, ışığa hassasiyet gibi belirtiler gösterebiliyor. Aslında baş-boyun-omuz ve sırt ağrılarının da zemininde aynı sendrom var. Bilgisayara bakma sendromunun en önemli nedeni göz kuruması. Bilgisayarla çalışma sonrasında gözlerde kuruluk ve buna bağlı yanmayla ağırlık hissi olur. Göz yüzeyindeki kuruluğu telafi etmek üzere refleks bir göz yaşarması da meydana gelebilir. Göz yüzeyinde kuru noktalar oluşmasının temel nedeni ekran karşısında göz kırpma hızının düşmesi. Baş ağrısı, odaklanma güçlüğü, ışığa karşı gözlerin hassaslaşması, göz yorgunluğunun sonuçları.

    32

  • ÖNLEMLERNasıl korunmalı? Aklınızda bulunsun, konuşmasanız bile cihazınız sürekli sinyal alışverişi yapacağı için elektromanyetik dalgaya her zaman maruz kalıyorsunuz. Bu yüzden cep telefonunu bedeninizden mümkün olduğunca uzakta tutmayı ihmal etmeyin. Cep telefonu kullanımını da günde en fazla 10 dakikayla sınırlayın. Konuşurken telefonu kulağınıza götürmek yerine, Bluetooth teknolojili kablosuz kulaklıklar ya da kablolu versiyonlar kullanın. Telefonu açmadan kulağınıza götürmeyin. Cihazınızı kalp, karaciğer ve böbrek gibi organların yakınında tutmamaya çalışın. Uyuduğunuz odada, özellikle de yatağın başucunda cep telefonu bulundurmayın. Bilgisayar kullanımını mümkün olduğu kadar azaltın ve sık sık cihazınızdan uzaklaşın. Ayrıca tüm elektromanyetik cihazlara yapıştırılan ve manyetik alan etkisini azaltan stickerlar kullanın.Senanur SERTKAYA 10 C

    https://www.forumalevv.com/soru-lar-ve-cevap-lar/538968-teknoloji-hastaliklari-ve-bunlardan-korunma-yollari-nelerdir.htmlhttp://www.hurriyet.com.tr/kelebek/teknolojik-hastaliklar-7521906

    33

  • ORYANTİRİNGMIYASE KURÇEREN 10 C

    Oryantiring (Orienteering) Nedir :Oryantiring (Koşarak Yürüyerek Hedef Bulma) her türlü arazide yapılabilen, katılımcıların kontrol noktalarını harita ve pusula yardımı ile en kısa zamanda ziyaret etmeye çalıştığı bir doğa sporudur.Koşarken düşünebilmek, kaybolmadan ilerlemek, araziyi iyi okuyabilmeyi, haritayı üç boyutlu düşünmeyi gerektiriyor. Ve bütün bunları kalbiniz hızlıyken yapacaksınız. Boşuna demiyorlar “Orienteering koşarken satranç oynamaktır” diye.Bir doğa sporu olarak yediden yetmişe kadar her kesime hitap eden Oryantiring ayrıca bütün ailenin birlikte yapabileceği bir aile sporudur.Oryantiringi benzerlerinden ayıran en önemli unsur koşarken takip edilecek bir liderin veya işaretlenmiş bir parkurun olmamasıdır. Bulunulan yerden gidilecek yere ulaşmak için her sporcuya göre değişen sonsuz sayıda farklı seçenek bulunmaktadır.Sporcuların hem kendi özelliklerini, hem diğer sporcuları, hem de içinde bulundukları arazinin özelliklerini dikkate alarak en doğru kararı en kısa süre içinde vermeleri, bir başka ifade ile atletik kapasitelerine ek olarak mutlaka zihin yeteneklerini kullanmaları gerekmektedir.Oryantiringin bu özelliği yarışmacılar arasındaki fiziksel özellik farkını ortadan kaldırmakta, yarışmanın başında neredeyse tüm sporcuları eşit hale getirmektedir.TarihçeOryantiring kelimesi, İngilizce orienteering kelimesi aracılığıyla, İsveççe orientering kelimesinden dilimize geçmiştir. Oryantiring, 20. yy.ın başında İskandinavya'da bir spor halini aldı. İlk resmi faaliyet 1918'de İsveç'te Albay Ernst Killander tarafından yapıldı. O tarihten sonra ilgi hızla arttı ve ülkedeki en yaygın sporlardan biri halini aldı. Uluslararası Oryantiring Federasyonu 1961 yılında kuruldu. Oryantiring günümüzde pek çok ülkeye yayılmış bir kitle sporudur. İsveç'teki O-ringen faaliyeti her yıl onbinlerce sporcuyu bir araya getirmektedir. (McNeill, 1996) Türkiye'de oryantiring, 1970'lerden beri silahlı kuvvetlere bağlı kurumlar ve diğer kamu kurumları bünyesinde yapılmaktadır. 1999'da İstanbul ve Ankara'da halka açık oryantiring grupları kurulmuş ve faaliyete başlamıştır. Türkiye'de resmi örgütlenme çalışması 2001 yılında başlamış ve 03.04.2002 tarihli yazı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Dağcılık Federasyonu'na bağlı Oryantiring Asbaşkanlığı kurulmuştur. 01.07.2002 tarihli Bakan oluru ile 1 As Başkan ve 3 yönetim kurulu üyesi atanası yapılmıştır. Asbaşkanlık 2004 yılında İzcilik Federasyonu'na bağlanmıştır. 2006 yılında bir Oryantiring Federasyonu kurulması kararı alınmış olup, 28 Mart 2006 tarihinde İzcilik Federasyonu'nundan ayrılan Oryantiring As Başkanlığı, kurulan Oryantiring Federasyonu ile ayrı bir federasyon olmuştur.21 Eylül 2006 tarihinde idari ve mali yönden özerk olarak Türkiye Oryantiring Federasyonu oluştur. 14 Mart 2007 tarihinde birinci genel kurulunu yaparak Federasyon Başkanlığına Nevzat VAROL seçilmiştir.

    34

  • Kurallar -Hedef BayrağıOryantiringde sporcular kendilerine verilen yarışma bölgesinin haritasında belirtilmiş hedeflere (kontrol noktaları) sırasıyla ve en kısa sürede ulaşmaya çalışırlar. Kontrol noktalarında turuncu-beyaz bayraklar bulunur. Yarışmacılar bayrağın yanındaki zımbayı ellerindeki fişe (kontrol kartı) basarak kontrol noktasına ulaştıklarını kanıtlarlar. Bazı yarışmalarda zımba ve kontrol kartı yerine elektronik bir sistem de kullanılmaktadır. İki hedef arasında hangi yolu izleyeceğine yarışmacı kendi karar verir. Amaç hedefleri en kısa sürede tamamlamaktır. Tüm hedeflere ulaşamayanlar genellikle diskalifiye edilir. Yarışmacıların birbirini izlememesi için genellikle birkaç dakika arayla çıkış verilir. Yarışmacılar parkur boyunca karşılaşsalar dahi birbirlerini izlemeleri yasaktır. -AraçlarHarita: Oryantiring haritası, topografik haritanın üzerine bitki örtüsü, kayalar, küçük çukur ve tümsekler, kuru dere ve sel yatakları, su kanalları, elektrik telleri, evler vb. unsurların işaretlenmesiyle oluşturulur. Ölçek genellikle 1:5.000 – 1:25.000 aralığında olur. Eşyükselti eğrileri, arazideki ayrıntıların görülmesine imkân verecek şekilde 5 ila 25 metre sıklığında çizilir. Harita, yarışmayı düzenleyenler tarafından hazırlanarak sporculara yarışma öncesinde verilir.Kontrol kartı: Kontrol noktalarına gittiklerini kanıtlamaları için sporculara yarışma öncesinde verilir. Yarışmacılar kontrol noktalarındaki zımbaları bu karta basar.Pusula: Haritanın doğru yorumlanması ve kerteriz alma amacıyla yaygın olarak kullanılmakla birlikte zorunlu değildir. Gerek tecrübeli gerekse acemi sprocuların sadece harita ile oryantiring yapması mümkündür. Oryantiring pusulaları haritayla birlikte kullanılabilmesi için şeffaf tabanlı yapılırlar. Parmak pusulası tek elde harita ile taşınabilmesi için parmağa takılabilen pusula tipidir.Giyim: Kolay kuruyan sentetik kumaşlar tercih edilir. Kolların ve özellikle bacakların çalı ve dikenlerden korunması için uzun kollu tişört ve pantolon giyilir. Böylece doğada bulunan kene gibi zararlı böceklerin ısırmasına karşı da koruma sağlanır. Çalı ve dikenlerden daha iyi korunmak için tozluk da kullanılabilir.Ayakkabılar: Koşuya uygun ve zemini iyi tutan herhangi bir spor ayakkabısı kullanılabilir. Oryantiring için özel üretilen çivili ayakkabılar da bulunmaktadır

    35

  • Oryantiring türleriUluslararası Oryantiring Federasyonu’nun kabul ettiği dört oryantiring disiplini vardır:Koşu En yaygın oryantiring branşıdır. Yürüyerek veya koşarak yapılabilir.Dağ bisikleti: Kuralları koşu oryantiringine benzer. Mesafeler çoğu kez daha uzun, harita ölçeği daha büyüktür. Yarışmacılar haritalarını gidona tuttururlar.Kayak: Kuzey disiplini kayağıyla yapılır.Patika: Özellikle engellilere yönelik, hız unsurunun geri plana itilip harita okuma unsurunun vurgulandığı oryantiring branşıdır. Tekerlekli sandalye ile katılan bir sporcu ile koşabilen bir sporcu eşit koşullarda yarışabilir.Bunlar dışında, yapıldığı araziye, kurallarına, zamana göre pek çok oryantiring türü vardır:Skor oryantiringi: Amaç, belirlenen sürede azami sayıda hedef bulmaktır. Zaman dolduğunda takım ya da bireylerin bulduğu hedef sayısına göre puan değerlendirmesi yapılır.Bayrak oryantiringi: Takımlar halinde yapılır. Her yarışmacı bulması gereken hedefe ulaştığında aynı takımdan başka bir sporcu sonraki hedefi bulmak için çıkar.Gece oryantiringi: Karanlıkta, kafa lambası gibi bir aydınlatma aracı ile yapılır.Park oryantiringi: Şehir içindeki park, kampüs vb. yeşil alanlardayapılır. Şehir içi oryantiring yarışmaları İstanbul’daki Kapalıçarşı gibi labirentimsi mekânlarda da yapılabilmektedir. Bu tür yarışmalar oryantiring meraklılarına farklı bir deneyim sunduğu gibi, bu doğa sporunu şehir içine taşıyarak daha popüler hale getirmekte ve kitlelere tanıtmaktadır.Macera yarışları: Oryantiring, macera yarışlarının önemli bir ögesidir. Bu anlamda macera yarışların�