28
Aylık süreli yayın, yıl 4 sayı 12. Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet 2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme Bize Güçlü Bir Lider Lazım Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”

Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

Aylık süreli yayın, yıl 4 sayı 12.

Kosova`da Seçimler Üzerine

Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış

Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet

2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme

Bize Güçlü Bir Lider Lazım

Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”

Page 2: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

2 paradigma - temmuz 2014

Kosova`da Seçimler Üzerine............................................................................................4“Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse, halkın siyasi arenada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi yönetmeyi amaçlayan adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman perdeler açılsın!” Esin Muzbeg Kosova’da gerçekleşen seçimleri değerlendirdi. Sayfa 4’te…

Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış..............................................................8Avrupa coğrafyasında “kara delik” misali kalan Batı Balkanlar’ın Avrupa entegrasyon süreçlerindeki önemli gelişmeleri Dr. Erhan Türbedar 8’inci sayfada inceliyor.

Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet......................................................................10Kosova’da dizi izleme şekillerine yönelik çalışmalar yapan Hacettepe Ü. İletişim F. Öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Emek Çaylı ile röportaj 10’uncu sayfada.

2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme ................................18 Kosova’nın ekonomik parametrelerini içeren bir değerlendirmeyi Özay Pinduk gerçekleştirdi. Sayfa 18’de.

Bize Güçlü Bir Lider Lazım........................................................................................................21Lider’lik konusuna eleştirel bir yaklaşım sergileyen “Bize Güçlü Bir Lider Lazım” analizi 21’inci sayfada.

Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”.........................................................................................26Kitap tanıtımı bölümünün konuğu, Peri Gazozu kitabıyla Ercan Kesal. 26’ıncı sayfada

İçindekiler

Page 3: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 3

aradigma’nın yeni sayısı ile birlikteyiz. Bilindiği üzere, Kosova’da kısa süre içer-isinde yerel ve genel seçimler art arda düzenlendi. Seçim dönemleri reel-politiğin

arka plana itildiği, vaatler ve hayallerin ön plana çıktığı dönemlerdir. Dergimizde seçim sonuçlarını da içeren ve seçim dönemini inceley-en bir değerlendirmeye yer verdik.

Öte yandan 2013 yılı genel olarak Batı Balkanlar açısından nasıl geçti ve 2014’teki yansımalarını içeren bir yazı ile ekonomi parametrelerini içeren ayrı bir analiz yer almakta.

Gündelik hayatımızda çok sık karşılaştığımız “Li-der” tanımını eleştirel bir yaklaşımla incelediğimiz analizde Kosova’da lider olmaya çalışanlarla bölgemizdeki liderlik hallerini inceledik. Türk dizilerinin Kosova’da izlenmesini seyirciyi temel alarak inceleyen Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Emek Çaylı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi, bu alana farklı bir paradigmadan bakmanızı sağlayacak nitelikte. Kitap tanıtımı bölümümüzde ise hem tıp dokto-ru, hem yazar, hem senarist hem de sinema oyun-cusu olan çok yönlü bir aydın Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabını inceledik. Dergimizin bu sayısını sizlere sunarken ayrıca bir duyuru da yapmak istiyoruz. Dergiciliğe daha uygun olarak gördüğümüz bir format ile

Paradigma’nın yayın hayatına devam edeceğiz. Bundan böyle dergimiz üç ayda bir yayınlanacak, 100 sayfanın üzerinde olacak ve her sayıda belirli bir konuya odaklanacaktır. Seçilecek konuyla ilgi-li olarak hem röportaj, hem yeni gelişmeler hem de daha analitik bir dille kaleme alınmış makale-ler yer alacaktır.

Basın, eğitim, gençlik, mimari, bilim, edebiyat, sağlık, dernekler, sinema gibi farklı konulara eğilecek olan dergide konunun uzmanı yazarlara yer verilecek, gelişmeler derlenecektir. Eylül ayının son günlerinde çıkacak olan Paradig-ma Sonbahar sayısı “Eğitim” konusunu işleyecek. İlkokul, lise ve üniversite eğitimi konularında kapsamlı bir çalışma yapacak olan dergimiz konuyla ilgili analiz ve makalelerini bize sunmak isteyenlere de çağrıda bulunuyor. Eğitim temalı Paradigma Sonbahar sayısında yer almak isteyen yazarların 1 Eylül tarihine kadar yazılarını bize ulaştırmalarını bekliyoruz.

Ayrıca Ağustos ayı içerisinde genel seçim döne-minde Kosova basınında yayınlanan haberler üzerinden yaptığımız içerik analizi çalışmamızı yayınlayacağız.

Paradigma’nın yeni formatında buluşmak dileğiyle, iyi okumalar dilerim.

Bengi Muzbeg

Paradigma’dan

P

Paradigma

Paradigma Research Center`in süreli yayınıdır. Yayın hakları Paradigma RC`ya aittir.

Genel Yayın Yönetmeni:Bengi Muzbeg

Editörler:Dr. Erhan TürbedarEsin Muzbeg

Haber & Röportaj:Mediha YarımhorozEnis Tabak

Mizanpaj:Hüsamedin Luma

Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126Yıl 4, sayı 12; Temmuz 2014Adres: Shpend Berisha 11 Prizren\KosovaTel: +377 44 201 497 Faks: +381 29 623 [email protected]

Yayına hazırlanış tarihi: 02.07.2014

Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma`nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2014

Page 4: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

4 paradigma - temmuz 2014

Esin Muzbeg

BİRİNCİ PERDE: ERKEN SEÇİME GİDİLİYOR!

8 Haziran 2014 tarihinde düzenlenen erken seçime yaklaşık 3 yıl kadar gecikmeli gidildi. Parlamentonun feshedilmesiyle alelacele yapılan seçimlerin neden erk-en seçim olduğu ve neden erken seçime gecikildiğini hatırlayalım.

Siyasi Partilerin Rafa Kaldırdığı Anlaşma

Erken seçime gidilme konusundaki birinci husus 2011 yılından itibaren büyük siyasi partilerin vardığı bir anlaşma idi. Siyasi partiler, 2011 yılında cumhurbaşkanını seçme krizi çıkınca, bir an önce seçim reformu ve anaya-sa değişikliği yapma ve akabinde 6 ay içinde erken seçime gitme kararı almıştı. Bu karar Batılı diplomatlar tarafından da desteklenmiş hatta seçim reformu ve aka-binde yapılacak seçim 2010 yılındaki parlamenter seçim-lerin gayri meşru havasını değiştireceğine dair beklen-tiler yüksekti. Ancak seçim reformu için başta azınlıklara ayrılan yedek kontanjanlar olmak üzere, seçim bölgeleri ve diğer konularda siyasi partilerin uzlaşmaya varması gerekiyordu. Anayasa değişiklikleri için oluşturulan komisyonun çalışmaları beklendiğinden ağır gitti. 2014 yılının başında tekrar gündeme alınan seçim reformu-nun olamayacağı anlaşılınca erken seçime gidilme kararı alındı.

PDK’da bölünmeler

Başbakan Hashim Thaçi’nin yönettiği Kosova Demokratik Partisi – PDK içindeki bölünmeler ve bazı milletvekillerin-in parti disiplinini bozup genel merkezin talepleri dışında oy kullanması hükümeti iktidarda olmasına rağmen, azınlık hükümeti haline getirdi. Ancak muhalefet de bir türlü ortak hareket edemeyip hükümeti deviremedi. PDK yönetimi, kendinden kopan grupların başka bir parti ile birleşmeden veya iyice teşkilatlanmadan seçime gitme konusunda bir niyet gösterdi. PDK hükümetini baştan beri ‘oy hırsızlığıyla gasp edilmiş iktidar’ olarak gören muhalefet erken seçime gidilme iradesini destekledi. Vetevendosje Hareketi hükümetin düşürülmesi suretiyle erken seçime gitmeyi talep etmesine rağmen, PDK’nın

diğer partilerle oynadığı oyun, sahnelendi. Erken seçime gidildi; ancak hükümete güvensizlik oylamasıyla değil, parlamentonun feshi yoluyla...

Silahlı Kuvvetlerin Kurulamaması Ve Azınlık Sorunu

Üçüncü bir gerekçe olarak da Kosova Silahlı Kuvvetler-inin kurulamaması olarak değerlendirilebilir. Başbakan Hashim Thaçi, seçim startı verince ön plana attığı konulardan biri silahlı kuvvetlerin kurulması idi. An-cak Kosova’nın silahlı kuvvetlerinin kurulması önce-likle bağımsızlık planını çizen Ahtisari Planına aykırı idi. Fakat denetimli bağımsızlık sürecinden çıkan Kosova halkının en yüksek iradesinin Parlamento tarafından temsil edildiği için Parlamentonun alacağı bir kararla Silahlı Kuvvetlerin kurulabileceği düşünülüyordu. An-cak bunun için ikinci bir engeli azınlıklar aslında Sırp vekiller oluşturuyordu. Çünkü Kosova Anayasasına göre azınlıkları ilgilendiren ve hayati önem taşıyan bir konu gündeme geldiği zaman, parlamentodaki azınlıkların da üçte iki (2/3) çoğunluğunun oyu gerekmekteyid. Sırp olmayan azınlıklar bu konuda silahlı kuvvetlerin kurulmasına destek vereceğini açıklamasına rağmen Sırp vekiller karşı çıktı. Ve Parlamento Kosova Silahlı Kuvvetlerinin kurulması için yeterli desteği bulamadı. Başbakan Hashim Thaçi, bu desteği bulamayınca Ko-sova Silahlı Kuvvetlerini kuramayan bir Parlamentonun görevini yapamadığını ileri sürerek, Parlamentonun feshi için bir inisiyatif başlattı. Ve bu konuda anamuhalefet par-tisi Kosova Demokratik Birliği LDK ile anlaştı. LDK’nın da desteğini alan PDK, Meclisi feshetmek suretiyle seçime gitme sürecini garantilemiş oldu.

Parlamentonun Feshi mi Hükümetin Düşürülmesi mi?

İktidar ve muhalefet uzun zaman seçime gitmek için parlamentonun feshi ile hükümetin düşürülmesi konu-sunda bir ikilem yaşadı. İktidardaki PDK’da bölünmelerin ortaya çıkması üzerine, iktidar çoğunluğu kaybetti. An-cak Kosova’nın Geleceği için İttfak AAK’nin hükümeti düşürme girişimine başta Vetevendosje Hareketi ol-mak üzere muhalefet destek vermedi. Vetevendosje ise destek vermemeyi bu hükümetin 2011 yılında düşürülmesi gerektiği teziyle savundu. Kendileri 2011 yılında hükümeti düşürme konusunda destek isterken,

Kosova’da Seçimler Üzerine

Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse, halkın siyasi are-nada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi yönetmeyi amaçlayan

adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman perdeler açılsın!

Page 5: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 5

bulamadıklarını dile getirdiler. Dolayısıyla muhalefet 2011 yılında olduğu gibi 2014 yılında da hükümeti düşürme konusunda biraraya gelemedi. Bu durum en çok hükümetin işine yaradı. Çünkü seçim sürecinde Parlamento faal değilken, hükümet kendi imkanlarını seçim malzemesi yapma konusunda kendini oldukça özgür hissetti.

Özetle söyleyecek olursak, Vetevendosje Hareketi, PDK iktidarına en sert muhalifeti yürütmesine rağmen, AAK tarafından hükümete karşı güvensizlik oylaması gün-deme gelince hareketi siyasi bulup destek vermedi. LDK, siyasi liderlerin 2011 yılında uzlaştığı anlaşmanın uygulanmasını isteyip erken seçimi gündeme getirdiği zaman başta AAK olmak üzere yeterli desteği bulamadı. AAK’nin son dönemde başlattığı güvensizlik oylama girişimi ise başta Vetevendosje olmak üzere destek bulamadı. Hükümet aslında PDK’daki kopmalar nedeni-yle çoğunluk desteğine sahip olmamasına rağmen, mu-halefetin de birlik olamaması nedeniyle iktidarda kaldı. Erken seçime gidilme konusunda uzlaşmaya varılınca, yöntem üzerine tartışmalar başladı. Thaçi, parlmento-nun feshedilmesini önerdi. Muhalefetten aykırı sesler çıksa bile, uzlaşmaya varılamadı. Sırf bir an önce seçime gitmek için partiler parlamentonun feshi konusuda irade gösterdi.

Kosova parlamentosu 7 Mayıs Çarşamba günü yapılan oylama sonucu 90 EVET oy ile feshedildi.

İKİNCİ PERDE: DİKKAT SEÇİM VAR!

Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga, siyasi parti temsilcileri ve Merkez Seçim Komisyonu ile yaptığı istişarelerin ardından erken parlamenter seçimlerin 8 Haziran 2014 tarihinde yapılacağını ilan etti. Jahjaga ayrıca, siyasilere seçimlerin adil ve seçim kampanya süre-cinin onurlu geçmesi için çağrıda bulundu. Uluslararası gözlemcicleri de Kosova’ya davet etti.

Resmi ve Resmi Olmayan Kampanyalar

Hükümet, aslında hükümetteki ana iktidar Kosova Demokratik Partisi, 2013 yılının Kasım ayında düzenle-nen yerel seçimin ardından genel seçim söylemlerine hazırlanmaya başladı. Önce memura zam vaadi, akabinde de ekonomik kalkınma için farklı kaynak arayışlarına ilişkin söylemleri seçim kampanyasının ana temasını oluşturdu. Muhalefet partileri, devletin kaynaklarının parti propagandası için kullanılmaması gerektiği ko-nusunda eleştirilerini dile getirse de hükümet, gerek

özelleştirmelerden işçilere dağıtılan payların bu döneme denk getirilmesi, gerekse yurtdışında çeşitli banka ve fonlarda değerlendirilen özelleştirme ve emekli-lik fonu kaynaklarının, istihdam ve kalkınma fonu için kullanılmasının istenmesi söylemlerine devam etti. Hükümet temel söylemini “Yeni Misyon” olarak adlandırdığı ekonomik atılımla tanımlıyor. Bugüne ka-dar bağımsızlığın ilanı, Sırbistanla müzakereler gibi ağır konuların halledildiği temalarını işleyen PDK, şimdi de ekonomik kalkınma için adımların atılmasına sıra

geldiğini dile getirdi. Muhalefet partileri ise hükümetin bu temel söylemlerini çürütmeye odaklanmış ve PDK’nın aslında yolsuzluk-lar hükümeti olduğunu dillendirmeye çalışmıştı. Ancak kampanyaların yaklaşması ile tüm söylemler birbirine benzemeye başladı. Ana muhalefet partisi LDK, mevcut gidişattan dönüş motosunu kullandı. AAK, “Yeni Misyon” yerine “Yeni Yön” demeyi tercih etti. Vetevendosje ise gidişatın kötülüğünü somut sloganlarla dile getirmeye çalıştı.

Azınlıklar...

Bu seçimde en önemli konulardan birini de azınlık veya Kosova tabiriyle topluluk partilerinin durumu da oluşturdu. Kosova anayasasına göre etnik topluluklar için 20 kontenjanın korunmasına rağmen yedek sandalyeler-in kullanımı bu seçimden itibaren kaldırıldı. Dolayısıyla siyasi partilerin aldıkları oylar kontenjandaki sandalyeler için de sayılacak. Bu durumda Türk topluluğunun sadece 2 milletvekili ile temsil edileceği kesinleşmişti. Kısaca etnik topluluk partilerine değinecek olursak, Türk topluluğu Mahir Yağcılar liderliğindeki Kosova Demokra-tik Türk Partisi (KDTP) ve Arif Bütüç’ün Kosova Türk Ada-let Partisi (KTAP) arasında bir seçim yaptı. KDTP’nin almış

Page 6: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

6 paradigma - temmuz 2014

olduğu oyların üçte birini (1/3) KTAP’nin alması duru-munda 2 Türk kontenjanı iki parti arasında paylaşılacaktı. Ancak Kosova Türk toplumu bölünmeye karşı oy kullandı ve her iki milletvekili de Kosova Türklerinin ana akım par-tisi olan KDTP’de kaldı. Bu sisteme göre diğer azınlıkların da ayrılan kontenjan kadar milletvekili çıkarması bekleniyor. Boşnaklar 4, Goralılar 1 ve Roman toplulukları 3 olmak üzere toplam 10; Sırplar için de 10 kontenjanın kullanımı öngörüldüğü üzere gerçekleşti. İkinci Perdenin Sahneye Konuşu

8 Haziran Parlamento seçiminde toplam 30 siyasi oluşum yarıştı. Bunlardan 18 siyasi parti, 7 vatandaşlık inisiyatifi, 4 koalisyon ve 1 bağımsız aday. 1 Milyon 782 bin 454 Kosova vatandaşının oy kullanma hakkı vardı. Bunun sa-dece 734 bin 216’sı oy kullandı. Nüfusu 1.8 Milyon olan Kosova’nın 1.7 Milyon seçmene sahip olması ilk bakışta garip karşılanıyor. Üstelik Merkez Seçim Komisyonu, ‘mümkün olduğunca’ ölen ve vatandaşlıktan çıkan kişileri seçmen listesinden çıkardığını açıklamıştı. Ancak nüfusa diaspo-radaki Kosova vatandaşlarının kaydedilmediği hesaba katılırsa bu rakam hem kısmen dengelenir hem de %41,5 olan seçime katılım oranı artar. Ancak resmi rakamlar-da bir değişiklik olmaz.

Seçim Sonuçları

Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai sonuçları açıkladı. Beklendiği üzere gayrires-mi sonuçlarda büyük değişiklikler olmadan mevcut başbakanın liderliğindeki Kosova Demokra-tik Partisi PDK, yarışı birinci parti olarak bitirdi. Parlamentoya azınlık kontenjanından giren partilerin ha-ricinde Kosova Demokratik Birliği LDK, Vetevendosje Hareketi VV, Kosova’nın Geleceği için İttifak AAK, Kosova için Başlangıç - Nisma partileri girdi. Mevcut Başbakan Yardımcısı Behgjet Pacolli’nin Yeni Ko-sova İttifakı AKR ise % 5 olan barajı geçemedi.Partilerin aldıkları oylar ve Parlamentoda sandalye dağılımı şöyle: Kosova’daki etnik azınlık partileri ise bu yıl yedek san-dalyeler kullanılamadığı için daha düşük bir temsiliyete sahip oldu. 120 sandalyelik Kosova Parlamentosunda,

azınlıklar için ayrılan garanti 20 sandalye ile temsil edili-yorlar.

Türk Toplumu Açısından Seçim

Türk topluluğu Kosova’daki bu seçimlere iki siyasi parti ile yarışa girmişti. Türk toplumunun ana akım temsilcisi olan Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP), garanti edilmiş sandalyelerin ikisini de elde etti. KDTP Genel Başkanı Ma-hir Yağcılar, “Bu başarı sadece Kosova Demokratik Türk Partisinin başarısı değil toplumsal bir başarıdır. Güçlü bir KDTP, güçlü bir topluma eşdeğerdir. Bu zaferle gücümüze güç, birliğimize birlik kattık. Toplum olarak seçim sonuçları neticesinde bölünmeye dur diyerek, tek çatı altında to-plumsal çıkarımızı korumayı seçtiğimiz açık bir şekilde görülmektedir. Bu da toplum olarak birlik ve beraberliği ne denli istediğimizi açıkça göstermektedir” diye açıklamada bulundu. Yağcılar, yayınladığı mesajında küskünlere de çağrıda bulunarak, “Kosova Demokratik Türk Partisi çatısı Türk toplumunun gerçek adresidir. Kapılarımız herkese

açıktır. Türk Toplumunun çıkarlarının korunması adına görev almak isteyen herkes geleceğimizin bir parçası ola-bilir” dedi.

Kosova Türk Adalet Partisi (KTAP)’nin yerel seçimlere or-anla oldukça düşük oy alması, Türk seçmeninin birlik ve beraberlik istediğini bir kez daha ortaya koydu. Birlik ve beraberlik için ise KDTP, kapılarını açmaya hazır olduğu mesajını verdi. En azından genel başkanın seçim sonrası

% SANDALYE - PDK, 222.181 30.38 37

184.596 25.24 30 99.397 13.59 16

69.793 9.54 11 38.199 5.22 9

- Nisma 37.681 5,15 6 7.424 1.02 2

VAKAT Koalisyonu 6.476 0,89 2

Progresivna Demokratska Stranka

5.973 0,82 1

3.335 0.46 1

Nova Demokratska Stranka 2.837 0.39 1

1960 0.27 1 1.583 0.22 1

Gora için Koalisyon 1193 0,16 1

645 0,09 1

Page 7: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 7

açıklamalarının satır aralarında yer alanlar kapıların küskünlere açılmaya ve birlik ile beraberliği destekleyen-lerin teşvik edilmeye hazır olunduğu okunabilir. Ancak daha önce de küskünlerin KDTP çatısı altına davet edildiği ve daha sonra yine bölünmelerin olduğu gözönünde bu-lundurulursa, kapıyı açmanın ötesinde politika yapma fırsatlarının, muhalefet yapma fırsatlarının da gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Kosova’nın nasıl bir seçim reformu ve anayasa değişikliğine ihtiyacı varsa, Türk toplumunun da kısır döngü politikadan kurtulması için bir reforma ihtiyacı var. ÜÇÜNCÜ PERDE: HÜKÜMETİ KİM KURACAK!

PDK seçimden birinci parti olarak çıktı çıkmasına ancak hazırladığı oyunu sahneye koyamadan muhalefet oyunu bozma girişiminde bulundu.

Başbakan Hashim Thaçi daha ilk sonuçlar gelir gelmez PDK’nın zaferini ilan etti. Thaçi, bağımsızlık nihai bir hedef değil, bir başlangıçtı diye konuşarak, Yeni Misyon ile yola devam edeceklerini ifade etti.

Öte yandan seçim sonuçları henüz resmileşmeden, PDK ile koalisyon ortağı olmayacaklarını ifade eden mu-halefet partileri birlik kurma girişiminde bulundu. Önce Kosova Demokratik Birliği LDK ve Vetevendosje liderleri İsa Mustafa ve Albin Kurti biraraya geldi ve PDK ile koal-isyon ortağı olmayacaklarını dile getirdiler. Ardından da diğer muhalif partileri biraraya geldi ve AAK lideri Ramush Haradinaj’ın Başbakanlığında bir hükümet kurma konu-sunda anlaştıklarını açıkladı. Vetevendosje anlaşmanın bir parçası olmamakla birlikte, dışardan destek verebileceği sinyalini iletti. Böylece LDK, AAK ve NISMA ortak açıklama yaparak, AAK lideri Ramush Haradinaj’ın Başbakan, LDK lideri İsa Mustafa’nın Meclis Başkanı akabinde de Cumhurbaşkanı, NISMA lideri Fatmir Limaj’ın da Başbakan Yardımcısı olması konusunda uzlaştıklarını bildirdiler.

Bu anlaşma PDK’da bir şok etkisi yarattı. Siyaset bilimciler-in bir kısmı anlaşmanın anayasaya aykırı olduğunu dile ge-tirdi. Bir kısmı ise 61 oyu bulan herkes hükümeti kurar ve bu demokratik bir haktır bağlamında yorumladı.

Vetevendosje’nın koalisyonun bir parçası olmamakla birlikte dışardan destek vermek için iki ön şart sunduğu öne sürülüyor. Biri Sırbistan ile müzakerelerin sona erdi-rilmesi; ikincisi ise özelleştirme sürecinin durdurulması. Vetevendosje ile tutumların yakınlaştırılması ve bu konuların yeniden gözden geçirilmesi konusunda bir uzlaşma ortamının yakalanması hedefleniyor. Veteven-

dosje ile diğer muhalefet bloğu adeta bir mekik diploma-sisi yürüttü. Bu satırların yazıldığı dönemde Vetevendosje ile muhalefet bloğu arasında uzlaşmaya yakın sinyaller alınmakta idi.

Vetevendosje’nin ilk sert tavrı Kosova’daki uluslararası diplomatik çevreleri de ayaklandırmıştı. Sırbistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve özelleştirme süreci Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin destek ve teşvik ettiği temel konuların başında geliyor. Batılı diplomatlar Vetevendosje liderleri ile yaptıkları toplantılarda bu süre-cin zarar görmeyeceğine ilişkin tatminkâr cevaplar aldığı izlenimi verdi. Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga’nın ise hükümeti kurma görevini en çok alan partiye mi yoksa hükümeti kurmak için yeterli sayıyı bulacak olan koalisyona mı vermesi gerektiği konusunu Anayasa Mahkemesine sorması ortamı iyice bulanıklaştırdı. KAPANIŞ

Kosova’nın önünde 3 seçenek duruyor!

1. Hükümeti kurma görevinin PDK’ya verilmesi halinde, PDK tüm azınlıkları içine alan ve diğer partilerden en az 4 milletvekili devşirerek zayıf bir hükümet kurabilir.

2. Hükümeti kurma görevinin muhalefete verilmesi halinde ise LDK, AAK ve NİSMA koalisyonunda ve Vetev-endosje desteğinde bir hükümet kurulabilir. Azınlıkların da bir kısmından destek alınır. Ancak Vetevendosje’nin dayatmaları ve partiler arası uyumsuzluklar nedeniyle gene zayıf bir hükümet kurulabilir.

3. Partiler sistemi bloke edip tekrar seçime gidebilir.

Aslında Kosova 2010 yılında yaşanan bir kısır döngüye tekrar girmiş durumda. Hem seçim sistemi hem de Anaya-sa değişikliği gerçekleşmediği sürece bu siyasi dengeler zayıf ve istikrarsız hükümetlerin doğmasına neden olacak. Bu bağlamda düşündüğümüz zaman Kosova’nın önünde aslında iki seçenek duruyor.

1. Zayıf bir hükümet

2. Erken seçim

Seçim ve Anayasa reformu ciddiye alınmadığı sürece bu kısır döngü devam edecek. Çünkü erken seçimin de buna benzer bir sonuç doğurma ihtimali çok yüksek.

Page 8: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

8 paradigma - temmuz 2014

Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış

Dr. Erhan Türbedar

AB’ye bütünleşme süreci ve bölgesel işbirliği bakımından 2013 yılı Batı Balkan ülkeleri için başarılı bir yıl olarak değerlendirilebilir. Daha önceki yıllarda bölgesel işbirliği alanında yaşanan gecikmeler, Batı Balkanlar’da iyi komşuluk ilişkilerinin gelişimini olum-suz etkiliyordu. Günümüzde ise bölge ülkeleri, ortak çıkarların belirlenmesi doğrultusunda gittikçe artan oranda çaba harcıyor olmakla dikkat çekiyor. 25 Ekim 2013’te bakanlar düzeyinde kabul edilen “Yenilik için Batı Balkan Bölgesel Araştırma ve Geliştirme Strateji”, AB’ye üyelik yolunda bölge ül-kelerinin işbirliklerini daha fazla derinleştirmeye istekli olduğuna da işaret ediyor.

2013 yılında yaşanan bazı gelişmeler Batı Balkanlar’da büyük değişimin yaşandığını, bölgedeki sorunların ol-gun ve sorumlu bir şekilde çözülmeye başladığını gösterdi. Özellikle Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki ilişkilileri normalleştirme yönünde sarf ettikleri ça-balar ve elde ettikleri sonuçlar, bölgede yaşanan değişimin iyi bir örneğidir. Yaklaşık iki yıl önce Belgrad ile Priştine’nin Brüksel’de el sıkışacağını tahayyül etmek bile zordu. Bugün ise bir araya gelerek diyaloglarını geliştirdikleri ve kimi konularda çözüm üret-tikleri için her iki taraf övgüyü hak ediyor. Sırbistan ile Kosova yetkililerinin son zamanlarda sergilediği tutum, başarıya imza atmaya hazır olan güvenilir ortaklar var olduğu sürece bölgenin geri kalan sorunlarını, örneğin Makedonya ile Yunanistan arasındaki isim sorununu da çözmenin mümkün olabileceğini gösterdi.

2013 yılında Arnavutluk’ta da bir ilk yaşandı. Boykot kültürüne dayalı oldukça çekişmeli iktidar-muhalefet ilişkisine sahip olan bu ülkede, AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması maksadıyla iktidar ilk defa muhalefeti işbirliğine davet etmiş bulunuyor.

Geçen yılda Batı Balkanlar’da yaşanan bazı gelişmelere halkın verdiği tepkiler, bölge ülkeler-indeki vatandaşların sorunlar ve düşmanlıklardan yorulduğunu; güvenlik, refah ve Avrupa ile Atlantik

kurumlara hızlandırılmış üyeliği sağlayacak olan si-yaset tarzını kabul etmeye hazır olduğunu göstermiştir. Bu yöndeki tespit, başlı başına bölgenin geleceği hakkında daha iyimser ola-bilmeyi mümkün kılıyor.

Batı Balkan ülkelerinin AB’ye bütünleşme süreci bakımından da 2013 yılı önemli bir kırılma noktası olarak hatırlanacaktır. Son

yıllarda AB’nin finansal ve ekonomik krizle çok fa-zla meşgul olduğu, bunun ise AB vatandaşlarını ve yöneticilerini, Birliğin genişlemesi hususunda daha

ihtiyatlı olmaya sevk ettiği doğrudur. Buna rağmen 2013 yılında böl-genin AB’ye bütünleşme sürecinde önemli adımlar atıldı. 1 Temmuz 2013’te Hırvatistan’ın AB üyeliğine alınmış olması dışında, Karadağ AB ile müzakere süre-cinde önemli me-safeler katetmiş, Sırbistan’la ise Ocak 2014’te üyelik müzak-

erelerinin başlatılması kararlaştırılmış, 2014’te hem Karadağ hem de Sırbistan’ın AB’ye üyelik süreçlerini hızlandırmaları bekleniyor.

5 AB üyesi ülke Kosova’nın bağımsızlığını tanımamış olmasına rağmen, 2013’te Brüksel ile Priştine

Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki ilişkilileri normalleştirme yönünde

sarf ettikleri çabalar ve elde et-tikleri sonuçlar, bölgede yaşanan

değişimin iyi bir örneğidir. Yaklaşık iki yıl önce Belgrad ile Priştine’nin Brüksel’de el sıkışacağını tahayyül

etmek bile zordu.

Page 9: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 9

arasında İstikrar ve Katılım Anlaşması müzakereleri de başlatılmış, böylece Kosova da AB’ye üyelik süre-cinde önemli resmi adımı atmıştır.

16 Ekim 2013’te Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan son ilerleme raporları da, nerdeyse tüm bölge ülkelerinin AB’ye üyelik yolunda önemli adımlar attığına ışık tutuyor. Gelinen noktada bölgenin tamamı AB ile bütünleşme sürecine dahil olmuş, bölgedeki tüm yöneticiler ise AB üyeliğini alternatifi olma-yan tek seçenek olarak kabul etmiş gözüküyor.

Elbette, AB’ye katılım bir hediye olmayacak ve gerçekleşecek olan reform-lara bağlı kalacaktır. Diğer taraftan AB üyeliği sadece kazanımlar elde etmek değil, yükümlülükleri paylaşmak anlamına da geli-yor. Bu nedenle bölge ülkeleri AB üyeliği için iyi hazırlanmış olması gerekiyor. Nitekim geçmişten çıkartılan derslerden hareketle, Brüksel, en zor

konuları en başta müzakereye açmak kaydıyla üyelik kurallarını zorlaştırmış bulunuyor. Yine de, bölge ül-kelerinin AB üyeliğine bağlılığı ve bu yolda elde ede-cekleri sonuçlar, Birliğe gelecekteki üyeliklerinin en güçlü güvencesi olacaktır.

“Avrupa ve Atlantik kurumlara bütünleşme” ifadesin-den okunabildiği gibi, AB ile NATO’ya üyelik birbiri-yle bağlantılı konulardır. Teknik olarak bir ülke NATO dışında kalarak da AB üyesi olabiliyor, ancak siyasi yönden AB üyelerinin NATO’ya katılımları da arzu ediliyor. 2014’te İngiltere yeni NATO zirvesine ev sahipliği yapacak. Bu zirvede nelerin yaşanacağı ve NATO genişlemesinde yeni dalganın gerçekleşip

gerçekleşmeyeceği henüz net değildir. NATO Balkanlar’da demokrasi ve istikrarın daha fazla kök salmasına katkı sağlayan bir ittifaktır. Bu nedenle, İngiltere’deki zirvede en azından Karadağ’ın NATO üyeliğine kabul edilmesi ümit ediliyor.

İkili ilişkilerdeki düzelme ve NATO ile AB’ye bütünleşme süreçleri, Batı Balkanlar’da bölgesel işbirliğinin

daha fazla geliştirilmesi bakımından da önem-lidir. Başarılı bir bölgesel işbirliği, ilgili bölgedeki ak-törlerin tamamının işbirliği girişimlerine katılımını gerektirir. Belgrad ile Priştine arasındaki diyalog ise, 2013’te Kosova’nın Balkanlar’daki bölge-sel işbirliği girişimlerine

katılımını artırmıştır. Şöyle ki Kosova Bölgesel İşbirliği Konseyi’nin (RCC) katılımcıları arasına dâhil edildi. Yakın bir gelecekte ise Kosova’nın Güneydoğu Avru-pa İşbirliği Süreci (SEECP), Bölgesel Kamu İdaresi Oku-lu (RESPA), Göç, İltica ve Mülteciler Bölgesel Girişimi

(MARRI) ile Güvenlik İşbirliği Merkezi - RACVIAC’ın toplantılarına katılmaya başlaması da bekleniyor.

21 Kasım 2013’te Güneydoğu Avrupa Yatırım Komitesi’nin (SEEIC) bakanlar düzeyindeki toplantısında “Güneydoğu Avrupa 2020 Stratejisi: Avrupa Perspektifinde İş İmkânları ve Refah” isimli belgenin kabul edildiğinin altı çizilmelidir. Bu bel-geyle Batı Balkanlar’daki bölgesel işbirliğinde yeni bir sayfanın açması bekleniyor. Güneydoğu Avrupa 2020 Stratejisi’nde belirtilen tedbirlerin uygulanmasıyla Batı Balkanlar’ın ekonomik kalkınmasına yönelik önemli katkıların sağlanacağına inanılıyor.

AB üyeliği sadece kazanımlar elde etmek değil, yükümlülükleri paylaşmak anlamına da geliyor.

Bu nedenle bölge ülkeleri AB üyeliği için iyi hazırlanmış olması

gerekiyor.

Page 10: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

Esin Muzbeg – Gökşen Uysal

Biz yıllardır hep Kosova’dan Türkiye’ye bakıyoruz. Türkiye’yi bir şekilde tanımlamaya, algılamaya, ve konumlandırmaya çalışıyoruz. Türkiye’den Kosova’ya baktığınız zaman siz ne görüyorsunuz? Buradaki gerek Türk toplumu gerekse diğer etnik toplulukları açısından nasıl bir izlenim edindiniz?

E.Ç. Bu geniş kapsamlı soruya, geniş kapsamlı bir cevap vermekle başlamak lazım. Benim sadece bir vatandaş olarak sade bir yurtdışı olarak neler gördüğümün yanı sıra bir de sosyolojik ve siyaset bilimi perspektifiyle neler gördüğümü anlatmak daha fazla işimize yarayacak olur. İlk olarak göze ça-rpanlar arasında elbette ki çok yoğun bir genç nüfus, heyecanlı ve genç bir ülke oluyor. Ama tabi ki daha derinlere doğru gittiğimizde, yoğun olarak burayı da etkisi altına alan neoliberal iktisat politikalarını görü-yoruz. Tüketim toplumu söylemimiz vardır ya, hani buranın koşullarında çok klasik anlamda bir tüketim toplumu bağlamında değerlendirebileceğimiz şeylerin dışında bir şeyler var. Burada tüketim top-lumundan söz ediyor olmamız için ciddi anlamda bir sanayileşmiş, kapita-list olgunluğa ulaşmış, artı değer birikimi yoğun bir toplum ve bunun yoğun olarak tüketime doğru evrildiği koşullardan söz etmemiz gerekiyor ama şu anda burada sanki bir post kapitalizm ortamı gibi düşünebileceğimiz, yani sanayileşme imkanları tamamen ellerinden alınmış, üretemeyen, üretemeden tüketmekle yüzleşmek durumunda kalan bir toplum koşullarıyla karşı karşıya olduğunu görüyoruz.

Fabrikaları kapatılmış, kendi üretim alanları, üstelik sadece sanayi de değil tarım alanları açısından da bir

sorunla karşı karşıyayız. Köylülerin topraklarını çok ekip dikmediği koşullardan söz ediyoruz. Dolayısıyla

gayri maddileşmiş bir emek kavramı etrafında düşünebileceğimiz yani materyal bir üretim olmaksızın doğrudan hizmet sektörü üzerinden kendisini döndürmeye çalışan bir ekonomi ve bu ekonominin koşulları içe-risinde tüketim toplumu ol-maya çalışan bir toplumla karşı karşıya olduğumuzu

düşünüyorum. Dolayısıyla da bu anlamda neoliberal politikaların aslında bir ucuna eklenmeden de bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Çünkü gelişmiş ka-pitalist toplumlarda da sanayileşmesini tamamlamış, olgunlaşmış toplumların bir sonraki evresi kendi sanayi ağlarını kendi ülkelerinin dışında başka ül-kelere taşıyarak kendi ülkelerini tamamen hizmet ve tüketim toplumu gibi bir şeye dönüştürmüş olmak olarak açıklayabildiğimiz bir durum söz konusu... Burada da aslında bir yönüyle o anlamda neoliberal

10 paradigma - temmuz 2014

Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet

Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yar.Doç.Dr. Emek Çaylı ile söyleşi....

Emek, Kosova’da Türk dizileri üzerine bir çalışma yürütüyor. Akşama doğru yağmur bastırsa da, biz güneşli bir Prizren öğleninde sohbete daldık. Konu temelde Türk dizileri idi. Ama bu konuya daha geniş bir

pencereden bakmaya çalıştık.

...şu anda burada sanki bir post kapi-talizm ortamı gibi düşünebileceğimiz, yani sanayileşme imkanları tamamen

ellerinden alınmış, üretemeyen, üre-temeden tüketmekle yüzleşmek duru-munda kalan bir toplum koşullarıyla

karşı karşıya olduğunu görüyoruz.

Page 11: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 11

politikalara eklemlenmeyi oradan yakalayabiliyoruz. Dolayısıyla bir güvencesizlik bir belirsizlik toplumu gibi bir şeyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Çünkü tamamen hizmet sektöründe düşük ücretle çalışmak zorunda kalan bir emek sektörüyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Genel olarak işin iktisadi yönü benim çok gözüme çarptığı için önce buradan başlamış olduk.

Özellikle sadece tüketime yönelik bir toplumla sınırlı olmaktan kaynaklı, yoğun genç nüfusun emek süre-cine çok dahil edilemiyor olması sorunu, bu anlamda çok yüksek işsizlik sorunu, işsizlik sorununun yanı sıra çalışanların da belirsizlik ve güvencesizlik sorunuyla karşı karşıya bırakılıyor olmaları ve dolayısıyla bu belirsizliğin bir kaygı toplumu yaratmasıyla karşı karşıya olduğumuzu gördüğümü söyleyebilirim.

İkinci olarak iktisadi olanın yanı sıra bir ulus devlet kimliği inşası sürecinden geçen tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu bir sorun olarak ciddi bir risk faktörü olarak milliyetçilik sorununu ben bir tarafta kafamda tahayyül ettim. Burada çok farklı gruplar bir arada yaşıyor. Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Goralılar bir arada yaşıyorlar ama burada kurucu bir kimlik olarak Arnavut kimliğinin ön plana çıktığını görüyoruz. Bir şeyler daha başında doğru bir şekilde kurulursa iler-de yaşanacak olası sorunları da travmaları da en aza indirmiş oluruz diye düşünüyorum. Milliyetçiliğe dair Tanıl Bora’nın söylediği çok güzel bir söz var. Milliyetçi-lik insanın medenileşme ve özgürleşme potansiyelini basınç altında tutarak geriletir ve açığa çıkmasını engeller. Bu aslında çok anlamlı bir şey. Buradan yola çıktığımız zaman Tanıl Bora’nın medenileşme potansiyelinden kastettiği şey bildiğimiz anlamda tipik ilerlemeci, uygarlaşmacı bir söylem değil bila-kis medeni sözcüğünün etimolojisini de anlayarak kavrayabileceğimiz bir şey. Medeni dediğimizde Medine’yi anlıyoruz. Kentleşme, yurttaşlık bilinci, sorumluğu gibi bir şey anlıyorsak eğer dolayısıyla da bireylerin birer politik yurttaş olarak kendilerini var edebilmeleri ve özgür kılabilmelerinde milliyetçilik ciddi bir tehdit oluşturur. Dolayısıyla bunun üze-rinde biraz düşünülmesi, müzakere edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Genç ve oluşum aşamasında bir şeyleri rayına oturt-ma aşamasında olan bir süreçten eğer söz ediyorsak benim dikkatimi çeken noktalardan biri de özellikle milliyetçilikle birlikte bir antipolitika tehdidi bugün bütün demokratik olduğunu iddia eden ülkelerin

yurttaşlarının karşı karşıya olduğu bir sorundur. Türkiye’de de yaşadığımız bir sorundur. Antipolitika dediğimiz mesele çok ciddi bir sorun. Antipoliti-kadan kastettiğimiz şey ise politikanın yurttaşla olan bağını yitirmesi, yurttaşları ile olan bağını koparması ve tamamen teknik bir şeye dönüştürülmesi yani siyasetin teknikleşmesi, bireyleşmesi dediğimiz bir sorun.

Oysa biliyoruz ki politika dediğimiz zaman demokrasinin inşa edildiği coğrafyalara Antik Yunan’a gideriz, politika aslında polis kavramından türemiş ve kentli olmak, yurttaş olmak anlamına ge-lir; dolayısıyla yurttaşı politikadan hiçbir şekilde ayrı düşünmememiz gerekir. Ama bugün siyasetin ta-mamen uzman kişilerin tekelinde, çizgisel, kişilerden yurttaşlara doğrudan tek taraflı aktarılan bir etkinlik olduğu bir yere doğru gidiyoruz. Böyle bir ortamda da kaçınılmaz olarak faşizim ve milliyetçilik yükselişe geçiyor. Bugün baktığımızda birçok Avrupa ülke-sinde mesela Fransa’da milliyetçi partilerin çok güçlü durumda olması, Yunanistan’da çok yakın zamanda faşist hareketlerin çok ciddi bir tehdit oluşturması, şiddet eylemlerine varmaları, çünkü eleştirel yurttaşın siyasetin olanaklarına katılmadığı yerde tamamen milliyetçilik ve faşizmin ihtiyaç duyduğu nüvelerin açığa çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir risk yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde görül-meye başladıysa buna karşı bir politik katılıma, poli-tik yurttaşlığa dair bir şeylerin yapılması gerektiği de ortadadır. Benim buradaki siyasal atmosfere dair ilk aklıma gelenler milliyetçilik, antipolitika, neoliberal politikalar gibi özetleyebileceğim meseleler...

Sosyal ve Kültürel alandan da bahsedebilir misiniz?

E.Ç. Melankoli beni en çok yakalayan kavramlardan biri oldu. Melankolik bir toplumla karşı karşıya olduğumu düşünüyorum. Melankoliden benim kastettiğim şey oldukça ideal, ekonomik anlam-da sosyokültürel anlamda çok ideal bir toplumu yakalayıp refah içinde yaşayıp bunları teker teker yitirmiş bir toplumla karşı karşıya olmak ve onun bu toplum bireyleri arasında yarattığı melanko-lik duygusu... Benim görüşme yaptığım kişiler, ben kendilerine sormadan hep kendileri anlattılar: “Biz ne güzel yaşıyorduk”. Hep şikayetçiler, onlara siyasal anlamda ya da sosyal anlamda sormadan kendileri kendilerine anlatmaya başlıyorlar. Savaş sürecinden önce belki siyasal anlamda baskılara uğruyorduk belki bir takım tehditler altında yaşıyorduk ama

Page 12: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

12 paradigma - temmuz 2014

daha refah bir toplum olarak yaşıyorduk, hayatımızı sürdürüyorduk. Şimdi tamamen yoğun olarak emek sömürüsüne dayanan bir toplum içinde yaşıyoruz, çok çalışıyoruz ama iyi yaşamıyoruz. Es-kiden de anne ve babalarımız çalışıyorlardı yoğun mu çalışıyorlardı belki evet yoğun çalışıyorlardı ama en azından o belirsizlik ve güvencesizlik yoktu. Daha geleceğe ilişkin öngörüde bulunabilen hay-atlar yaşıyorduk. Maaşlarımız belliydi, o maaşlarla yaşayabileceğimiz yaşam koşulları belliydi. Tatile çıkabiliyorduk iyi hayat-lar yaşayabiliyorduk. Şimdi günde 10-12 saat çalışıyoruz sadece karnımızı doyuracak kadar kazanıyoruz. Hatta acaba karnımızı doyurabili-yor muyuz o kısmını da soru işaretleriyle bırakıyoruz. O yüzden de geçmişe yöne-lik bir geçmişte eksileri bir kenara bırakırsak artılarının çok fazla olduğu hayatlar yaşıyorduk yorumlarını ben çok alıyorum, böyle bir şeyle karşılaştığımı söyleyebilirim.

Türk dizileriyle ilgili burada bir çalışmayı yapıyorsunuz. Bu alandaki ilk bulgularınız neler? Diziler toplumda izlendiğine göre, burada bir yer bulması ve bir etkisi söz konusu... Bizim topluma ilişkin ilk gördüğünüz şey ne? Türk dizileri neden izleniyor? Bir etkisi var mı? Bir kabul-lenme, bir özdeşleşme var mı?

E.Ç. Aslında bu popüler kültür ürünleriyle kurulan etkileşime dair iki farklı tezden söz edebiliriz. Bir tarafta kültürel emperyalizm tezleri bir tarafta da kül-türler arası iletişim alanındaki tezler. Kültürel emper-yalizm tezleri özellikle 80’li yıllarda çok yoğun olarak dayanılan tezlerdi. Çünkü özellikle Anglosakson dün-yadan dünyanın geriye kalan ülkelerine yoğun bir kültür pazarlaması söz konusuydu. Bu gerek filmler olsun, gerek diziler olsun, gerek beslenme biçimleri şeklinde de söyleyebiliyoruz. Dolayısıyla 80’li yıllarda hep mesela Amerika kaynaklı dizileri dünyanın farklı ülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı dünyanın birçok ül-kesinde insanlar evlerinde izliyorlardı, ondan sonra fast food kültürü hızla yayılmaya başlıyordu ve bu-nun karşısında da akademik çevreler bir kültürel emperyalizm sorunuyla karşı karşıya olduğumuza dair çözümlemeler yapıyorlardı. Amerikan yaşam tarzının farklı ülkelere empoze edilmeye çalışıldığına

yönelik eleştiriler getiriyorlardı. Alt metinlerde bu dizilerin bilinçli olarak ya da olmayarak insanlara Amerikan yaşam tarzının propagandasını yaptığını, yaşam tarzını empoze ettiğine ilişkin eleştiriler ge-tiriliyordu.

Ama tabi bu tartışmalar elbette ki karşı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir tür spekülatif tartışmalardı bunlar. Spekülatif tartışmalardan daha bir takım am-pirik dayanakları olan tartışmalara doğru bir evrilme olduğunu söyleyebiliriz.

70’lerin sonlarında izleyici araştırmaları alanı oldukça alana giderek seyirciye te-mas ederek kendini kur-maya başladı. Dolayısıyla da izleyiciler acaba televizyon karşısında pasif birer alıcı mıdırlar; manipüle edilir ve kolay kandırılabilir kitlel-er midirler? Yoksa kendi algılama haritaları olan, ken-di kültürel kodları içerisin-den karşılaştıkları farklı kül-türel kodları süzgeçlerden geçiren aktif izleyiciler

midirler acaba diye sorular sorulmaya başlandı ve ampirik çalışmalar hız kazandı. Bu sefer izleyicilere temas ederek çalışmalar yapılmaya başlandı. Yani on-lar hakkında onlara gitmeden onlarla konuşmadan spekülasyonlar üzerinden tezler üretmek yerine on-larla konuşarak, onları anlamaya çalışarak çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalarda kültürel emperyalizm tezlerin sorunlu tezler olduğunu ortaya koymaya başladılar. Çünkü izleyicilerin kendi anlamlandırma haritaları var, kendi yaşadıkları kültürel bağlam içerisinden alımlarla karşılaştıkları metinleri dolayısıyla izleyi-ciler aslında birer okuyucudurlar yani sadece edilgin birer alıcı değildirler. Onlar aynı zamanda metin-lerin okuyucusudurlar. Dolayısıyla okuyuculuğa yapılan vurguda şu anlama geldi okumak aktif bir eylemdir kişinin aktif olarak katıldığı dahil olduğu bir eylemdir. Dolayısıyla da eğer izleyiciler birer oku-yucularsa doğrudan kültürlerin empoze edildiği boş birer levha değillerdir. İzleyiciler kendi birikimlerine göre okur dönüştürebilme, okuyabilme, yorum-layabilme, müzakere edebilme potansiyelleri vardır. Dolayısıyla bu anlamda farklı okuma biçimleri üze-rinden giden eleştirel okumanın farklı biçimlerine ilişkin tezleri ortaya koydular. Üç farklı okuma biçim-

80’li yıllarda hep mesela Amerika kaynaklı dizileri dünyanın farklı ülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı

dünyanın birçok ülkesinde insanlar evlerinde izliyorlardı, ondan sonra fast food kültürü hızla yayılmaya

başlıyordu ve bunun karşısında da akademik çevreler bir kültürel em-peryalizm sorunuyla karşı karşıya olduğumuza dair çözümlemeler

yapıyorlardı.

Page 13: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

den söz ettiler mesela: izleyiciler ya egemen okuma etkinliği içerisine girerler ya müzakereci okuma ya da muhalif okuma yaparlar. Yani egemen okuma biçimi dediğimiz zaman bir kültürel kodun alıcı tarafından o kültürel kodları okuyan kişi tarafından olduğu gibi her hangi bir sorgulamaya uğramaksızın alınması ve kabul edilmesi, diğer tarafta okuyu-cunun karşılaştığı metinle müzakere içine girdiği ama metnin ona verdiği kodları nihayetinde kabul ederek müzakere içine girdiği okuma pratikleri, bir diğeri de tamamen muhalif ‘opositional reading’ dediğimiz tamamen kendi karşıt okuma pratiklerini devreye sokarak metinle tartıştığı, metni eleştirdiği, olumsuzladığı okuma biçimleri. Dolayısıyla da dizilerin okuma biçimin-den söz ederken bunların birinin hakim olduğundan söz etmiyoruz. Her üçünün de okuyucu tarafından farklı durumlarda devreye sokulabildiğini görebiliyo-ruz.Burada yaptığınız görüşmelerde şu ana kadar edindiğiniz izlenim ne? Türk dizilerinin algılanması nasıl bir boyutta, uyumlu kodlar var mı? Muhaliflikler var mı? Evrensel kodlar üzerine bir gidiş var mı? Yoksa

Amerikan dizileriyle kıyasladığımız zaman Türk dizile-rinin burada ki yeri neden var veya neden belli bir po-zisyonda tutuluyor?

E.Ç. Aslında Amerikan dizilerinin izlenmesine dair pratiklerde burada Türk dizilerinin farklı etnik grup-lar tarafından izlenmesine dair pratiklerde örtüşen ve ayrışan noktalardan söz etmek gerekiyor. Mesela örtüşen noktalardan söz ederken Dallas dizisinin Danimarkalı izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine dair bir araştırma yapılıyor… Amerikan dizilerini Danimarkalı izleyiciler ironik bir haz duygusu üzerinden izliyorlar yani bir yandan kendi kültürel

çevreleriyle uyuşmaz olan noktaları çok iyi görüyor-lar ve eleştiriyorlar. Bizde kesinlikle böyle bir ilişki biçimi yok. Böyle bir di-yalog söz konusu olamaz gibi eleştirel okuma üzerin-den bir yandan okuyorlar bir yandan da o diyalogları

o dizilerde yaşanan şeyleri izlemekten ironik bir haz alıyorlar. Yani burada bir ironi söz konusu oluyor yani eleştirel bir mesafeyi koruyan bir yerden okuyorlar.

Biraz da şöyle bir şey var mıdır? Diziyi izlerken o dizinin

paradigma - temmuz 2014 13

…bizim toplumumuzda kadına yöne-lik şiddet Türkiye’deki kadar ciddi bir sorun değil neyse ki diyerek o dizileri

izlemeye devam ediyorlar.

Page 14: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

14 paradigma - temmuz 2014

yarattığı atmosfer çerçevesinde bu topluma yani bu toplumun kodlarına bazı davranış biçimleri aykırı gelse de onu o mentalite içerisinde doğru kabul edip ve karakterlerden aynı davranışları beklemek.

E.Ç. Aynen öyle. O ironiyi devreye soktuklarını ben şuradan görüyorum. Mesela benim yaptığım görüşmelerde şu konu çok dile getiriliyor. Türk dizilerinde kadınların çok yoğun olarak uğradığı şiddet. Genç yaşta evlenmeye zorlanmaları, sürekli ağlayan, sürekli isyan eden kadınlar, sürekli bir aile baskısı içinde yaşayan kadınlar.... Mesela benim görüşme yaptığım birçok kişi bizim toplumumuz-da kadına yönelik şiddet Türkiye’deki kadar ciddi bir sorun değil neyse ki di-yerek o dizileri izlemeye de-vam ediyorlar. Dolayısıyla o eleştirel mesafeyi koru-yarak diziyi izlemiş oluyor-lar. Diğer tarafta mesela kadın izleyicileri üzerine yapılmış araştırmalar da çok fikir veriyor bize. Arkası yarın dizileri bir dönem çok izleniyordu. Pembe diziler olarak adlandırılan o da mesela Anglosak-son dünyasının çok ilgisini çeken bir meseleydi. Niye kadınlar çok pembe dizileri izliyorlar, ne bu-luyorlar gibi soruları çok sormuşlardı. 80’li yıllarda bu anlamda çok araştırma yapılmış. Mesela bu araştırmalarda kadınların bu dizileri izlerken bir bekleyiş hazzı yaşadıklarına ilişkin bir şey söylüyor-lar. Yani dizilerde dizi karakteri olan kadınlar sürekli ızdırap içerisindeler ama sürekli bir yandan da o günü bekliyorlar, o bekleyiş onları hayatta tutuyor. Bir gün bütün o sorunlar çözülecek, bir gün her şey çok güzel olacak, sabretmeliyim diyen ve bir yandan gözü yaşlı kadınlar. Pembe dizilerde de bu çok vardır. Dolayısıyla bu bekleyiş hazzına dair şeyleri şahsen yaptığım görüşmelerde de yakaladım. Mesela “Öyle bir geçer zaman ki” dizisi burada çok izlenmiş. “Öyle bir geçer zaman ki” dizisinde Cemile hanım çok acılar çekmiş, çok sorunlar yaşamış, sürekli onların üstesinden gelmiş, sürekli inmiş-çıkmış nihayetinde ama bir şekilde o mutluluğu yakalayacağını izleyici de inanıyor ve o bekleyiş hazzıyla o diziyi izliyorlar.Bu aynı zamanda biraz da kadının aslında bu duru-mun devam etmesini olumlamıyor mu?

Tabiki… Şöyle bir şeyi de veriyor diziler. Kadınların

karşılaştıkları sorunların aslında toplumsal sorun-lar olduğunun göz ardı edilip tamamen kişisel-bireysel sorunlar ve kişisel olan çözüldüğü zaman sanki bu sorunlar toplum nezdinde çözülecekmiş gibi algı yaratıyor elbette ki. Toplumsal ve siyasala yönelik bir çözümlemeden bireyleri koparıp tama-men kişisel düzeyde sorunları algılayıp sorunların çözülebilirliğine dair değerlendirme yapmalarına tabi ki yöneltici bir yönü oluyor. Çünkü burada görüşme yaptığım kadınlar kendi hayatlarına dair paralellik kurduklarını söylüyorlar. Dizileri izler-

ken dizilerde kadınların karşılaştıkları sorunların nasıl çözdüklerini görü-yoruz; bize de fikir veri-yor bu, ailevi sorunlarla karşılaştıkları zaman neler yapıyorlar, nasıl çözüyor-lar bize bayağı fikir veriyor, yol gösteriyor gibi şeyleri söylüyorlar. Diğer tarafta da şöyle bir yönü var. Diziler televizyonun kendisinin işlevi aslında. Televizyona

dair teorilerde hep şu söylenir: Televizyon bir kaçış aracıdır, gündelik hayatın sıkıntılarından, rutininden olanaksızlıklarından bir kaçış aracı... Burada benim yaptığım görüşmelerde birkaç kişi şunu söyledi: Savaş sonrası ciddi bir ekonomik buhran içerisinde çok sosyalleşme olanakları daha kısıtlı hale gelmiş çünkü paranın olmaması demek daha az dışarıya çıkmak demek, daha az para harcamak, daha az tatile gitmek gibi şeyleri de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bu rutin hayatın içerisinde onlara en renkli bir kapı açan şeylerden biri televizyon haline geliyor ve televizyon içerisinde de en çok diziler kendi hayatlarından ki bu rutinin, sıkıntıların bir nevi ertelenmesi diyelim, unutulması değil, askıya alınması ve bir nevi terapiye girip çıkmak gibi bir şeye dönüşüyor diyebiliriz.

Diziler gündeme geldiği zaman sanırım hep şunu söylüyorlar; ki ben de birçok kişiden duydum: Türkçeyi nerden öğrendin? Dizilerden! Dizilerin böyle bir etkisi de olabilir mi; veya sizin şu ana kadar gördüğünüzde var mı? Burada somut olarak gözükebilen, dizilerin ne tip etkileriyle karşılaştınız? Belli kodların transfer edil-mesi gibi bir işlev de görüyor mu? Mesela daha önceler-de bizim buradaki toplumda tespih çekme alışkanlığı pek yoktu, sadece camilerde ya da evde namazını kılan insanlar tespih çekerdi. Fakat şu an Türkiye’deki ka-

Şöyle bir şeyi de veriyor diziler. Kadınların karşılaştıkları sorunların

aslında toplumsal sorunlar olduğunun göz ardı edilip tamamen kişisel-bireysel sorunlar ve kişisel olan

çözüldüğü zaman sanki bu sorunlar toplum nezdinde çözülecekmiş gibi

algı yaratıyor elbette ki.

Page 15: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

dar yaygın olmasa da var. Diyelim ki dizilerde belli bir kabadayı tiplemesi var ve bu kabadayı tespih sallıyor; kendini bu tipleme ile özdeşleştiren de tespih sallama-ya başlayabiliyor. Bu tip kodların transferi söz konusu olabiliyor mu; yoksa daha sınırlı etkileşimler midir söz konusu olan?

Bu etkiler meselesini iletişim kuramında çok anarız. Kültürel göstergelerde yetiştirme çözümlemesi... Orda mesela rezonans etki teorisi vardır Dizilerin insanların üzerindeki etkileri yıllarca çok konuşulup tartışılmış bir mesele ve bu konuda hakikatten etki araştırmaları vardır.

Erken dönem etki araştırmaları çok yapay ortam-larda yapılmış ve daha sonraki araştırmalarca yanlış tarafları ortaya çıkartılan araştırmalardı. Medyanın etkilerine maruz kaldıklarında insanlar, etki - tepki düzeyinde gözlemlenebilir davranış değişiklikleri ortaya koyarlar diyen bir takım yaklaşımlar mevcut-tur. Bunu kanıtlamak için de insanları labovatuar ortamlarına toplayıp birtakım filmler izlettirip ondan sonra bir takım anketler yaparak işte bakın ne kadar etkilendiler diyen bir takım çalışmalar yaptılar. Ancak daha sonra bu tür etki-tepki analizlerinin özellikle sosyolojik meselelerde oldukça yanıltıcı olduğunu hiçbir toplumsal meselenin bu kadar somut neden-sonuç ilişkisinde anlaşılmayacağını, daha karmaşık süreçlerin gözünde bulundurulması gerektiği or-taya kondu. Dolayısıyla da aslında biz uzun va-

dede bir takım içeriklere maruz kalmanın, bir takım davranışlar olmasa da, tutumlarda ve algılarda bir takım tesirleri olabileceğini elbette ki göz önünde bulundurmalıyız.

Ama rezonans etki dediğimiz şeyi düşündüğümde sizin söylediğiniz konuyu anlamlandırabiliriz. Re-zonans etki dediğimizde bireyin kendi gündelik hayatında kendi kişisel hayatında tesis ettiği kül-türel kodlarla medyadan aldığı kültürel kodlar çok fazla çakışıyorsa uyum sağlıyorsa bunlar çok çabuk etkileşime girip çok çabuk görülebilir. Sadece algı ve tutumlarda değil, davranışlara da tesir edebilen, görünebilir, saptanabilir davranış değişikliklerini de algılayabileceğimiz şeylere elbette yol açabilir.

Mesela Gardner ve arkadaşları şiddet eğilimli yer-lerde yaşayan kişilerin suç eğilimli yoksul yerlerde yaşayan kişilerin medyatik şiddet içeriklerinden daha fazla etkilenebildiklerini ortaya koyuyor. Bunun yansıra şunu da araştırmalarında söylüyorlar. Suçtan ve şiddetten çok uzak toplumlarda yaşayan kişilerde medyadaki şiddet ve suç içeriklerini gerçekmiş gibi algılayarak gerçeklik algılarında bozulmaya uğrayacak denli farklı çarpıtılmış bir gerçek algısına dönüştürebiliyorlar yani izledikleri şeylerden et-kilendikleri zaman. Bu ikisini de göz önünde bu-lundurarak düşünmek gerekiyor. Şimdi medya içeriklerini insanlarla etkileşime girerken tek yönlü düşünmememiz gerekiyor. Bir insanın etkileşimde

paradigma - temmuz 2014 15

Page 16: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

16 paradigma - temmuz 2014

olduğu tek iletişim aracı televizyon ise tek kültür-lenme, bilgilenme aracı televizyon ise elbette ki te-levizyonla girdiği ilişkide tek yönlü bir etkilenmenin daha etkili olduğunu düşünebiliriz. Ama mesela sen neden Kurtlar Vadisini izlediğin zaman Polat Alemdar gibi giyinmezsin? Ya da bir başkası neden giyinmez diye bir soruyu sorduğumuz zaman işte o karmaşık süreçlerin esas o zaman devreye girdiğini görüyoruz. Belki kabadayı ruh haline yatkın ya da sempati ilişkisi hali hazırda kurmuş olan ya da özel-likle ergenlik çağındaki çocuklarda bu etkileşimin daha fazla olduğunu görüyoruz. Polat Alemdar gibi giyinme dolayısıyla bireyin kendi bağlamı buna ola-nak sunduğu sürece o etkinin bir rezonans etkiye dönüştüğünden söz etmemiz gerekiyor. O etkiye hazır olarak medya metinleri ile karşılaştığı zaman zaten çok çabuk bir şekilde davranışlarında gözle-nebilir farklılıklar görebiliyoruz.

Peki bir bağlantı kurabilir miyiz? Mesela sinema sek-törü, dizi sektörü daha genel anlamda medyanın tamamı, ekonomik anlamda da bir şeyleri teşvik edi-yor mu? Mesela Muhteşem Yüzyıl dizisinde Osmanlı takıları ve Osmanlı tarzı yemek seti 10-15 yıl önce olmayan bir şeyler şimdi yeniden canlandırıldı. Sa-dece bir diziyle bağlı değil tabi bir yaşam tarzı olarak medya tarafından da desteklenen ve sektörün diğer alanlarına da etkisi olan bir olgudan söz ediyoruz. O anlamda Kosova’ya da yansımasını gördünüz mü?

Tabi ki belli coğrafyalarla sınırlı değil. Dizi adı üze-rinde bir sektör diyorsak, hakikatten endüstrileşmiş bir sektörden söz ediyorsak bunun çok farklı çıktılarının da devrede olduğunu elbette ki görmek durumunda kalıyoruz. Nasıl ki çizgi filmlerinin bir sek-töre dönüştüğünden söz ediyorsak çocuklar sadece çizgi film izlemekle kalmıyorlar. O çizgi film karakter-lerin çantalarını kullanıyorlar, kalemlerini alıyorlar, oyuncaklarını alıyorlar. Dolayısıyla bu bütünlüklü bir endüstriye dönüşmüş olarak algılanıyor. Film sek-törü de bu şekilde. Spirderman’i çizgi roman olarak tüketmenin yanı sıra film sektörü içerisinden tüket-meye başladığımızda o artık oyuncaklarıyla farklı bir bütünlüklü bir sektörün parçaları bileşenleri haline gelmiş oluyor. Dizide bir sektör olduğu için kaçınılmaz olarak böyle bir şeye dönüşebiliyor. Biz mesela yıllarca Amerikan dizilerinde konfleks yiyen insanları izledik ve hani Türkiye’de konfleks diye bir şey hayatımıza hakikaten girdi. Marketlerde konfleks reyonları ve bir dönem hakikaten konfleks yemeye özenme durumları ciddi anlamda yaşanmıştır. Dizi-

lerden yola çıkarak böyle bir etkileşim olmuştur. Geçenlerde konflekslerin içinde çok ciddi anlamda genetiği değiştirilmiş malzemeler olduğu da ortaya çıktı keşke çok fazla hayatımıza girmeseymiş dedik... Ama mesela ben bunların geçici hevesler olduğunu da bir yandan düşünüyorum. Bir yandan geçici etkileşimler olduğunu, konfleks hiçbir zaman bizle-rin hayatında geleneksel Türk kahvaltısı yerini elbette ki almadı. Bir süre denemiş, tüketmiş olabiliriz ama yine kahvaltılarımızda bildiğimiz şekilde yaşamımızı sürdürmeye devam ettik. Hürrem yüzükleri, Hürrem kolyeleri dediğimiz şeyin de böyle bir gelip-geçici hevesler olduğunu düşünebiliriz. Kalıcı değişim ve dönüşümler olarak ben düşünmüyorum. Sadece şöyle bir bağlantısını kurabiliriz mesela dizilerin Ortadoğu izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine dair bir araştırma var. Bu araştırmada coğrafi yakınlığın ve kültürel yakınlığın önemini ortaya koyuyor. Yani Ortadoğu halklarıyla Türkiye’nin kültürel coğrafi yakınlığı diye somut bir şey söz konusu... Bu yakınlık nedeniyle ilgili ve aşina olunanın izlenebilir olması dizilerde karşılarına çıkıyor olması ama bu kültürel coğrafi yakınlığın yanı sıra Ortadoğu izleyicilerinin aynı zamanda eleştirel bir gözle Türk dizilerini izle-diklerini de araştırma ortaya koyuyor. Bu araştırma Eylem Yanardağoğlu’nun araştırması... Tunuslu iz-leyicilerle yapılmış bir araştırma, mesela Arap izleyi-ciler aynı zamanda Türk dizilerindeki bu entrikaları, bu yoğun aşk ilişkilerini çok eleştirerek izliyorlarmış. Yaptığı bu görüşmelerde bunu da ortaya çıkarıyor. Nasıl bir Müslüman ülke bu? Böyle hayat mı olur? Ne biçim ilişkiler bunlar diyerek bu eleştirel mesafeyi koruyarak izlediklerini de ortaya koyuyor. Ama diğer taraftan araştırma, geçmişteki Osmanlıdan miras alınan ve bugünlere taşınan kültürel yakınlık ve aynı zamanda coğrafi yakınlığın da alımlamada et-kili olduğunu ortaya koyuyor. Burası için de benzer bir şey tabi ki söyleyebiliriz. Kosova, Türkiye ile hem coğrafi yakınlık hem de kültürel yakınlık içinde olan bir coğrafya. Osmanlı mirasının temel alındığı bir yakınlıktan da elbette söz edebiliriz. O yüzden de Hürrem’e bu kadar birden bire yoğun ilginin bu tür bir yakınlık ilişkisinden de kaynaklandığını bir yan-dan düşünmek ve göz ününde bulundurmak gereki-yor.

Bir yandan Türk dizilerinden bahsediyoruz ve buradaki medyada belli bir alan kapsamış durumda, istikrarlı bir şekilde devam ediyor, öte yandan toplum olarak bir Amerikan dizisi seyretme alışkanlığı da var ve bu da aynı şekilde devam ediyor. Belki de Türk dizilerinden

Page 17: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

daha fazla izleniyor. Kısmen Anglosakson ülkelerin yakın zamana kadar burada dizileri vardı hala da de-vam ediyor. Bir de bu eski Yugoslavya’dan kalan eski sinemayı takip etme alışkanlığı var. Özellikle Sırpçayı hala bilen kesim. Dolayısıyla burada birkaç eksen kesişmiş oluyor. Yaptığınız görüşmelerde bununla il-gili bir değerlendirme yapanlarla karşılaştınız mı? Türk dizilerinin ya da Türk sinemasının yanında bahse konu diğer eksenlerle nasıl bir etkileşim söz konusu?

Sanırım bu coğrafyaya uydu gelmeden önce de toplumun Tük sinemasıyla çok ilişki içinde olduğunu görüyoruz. Sadece Türkler değil Arna-vutlarla yaptığım görüşmelerde de yoğun olarak video kasetler alıp Türk filmlerini izlediklerini ve Türk sinemasını özellikle Yeşilçam sinemasına çok aşına olduklarını gördüm. Diğer tarafta bugünkü yeni Türk sinemasıyla bağlarının koptuğunu da gördüm. Mesela Türkiye’den aklınıza ilk gelen ünlü film oyuncuları dediğim zaman hemen akıllara Kadir İnanır, Türkan Şoray geliyor. Yeni Türk sineması dendiği zaman akıllarına sadece Recep İvedik ve benzeri komedi aşırı popüler, akıllara bu geliyor ve yeni Türk sineması dediğim zamanda akıllarına Kenan İmirzalıoğlu geliyor. Eskiden si-nema oyunculuğu diye bir şey vardı ama bugün dizi oyuncuları filmlerde oynadığı için öyle bir karışıklık da var. O yüzden bugünkü Türk sinemasından kimler geliyor aklınıza dediğim zaman biraz zorlayıp Kenan İmirzalıoğlu geliyor ya da Özcan Deniz diyorlar... Dolayısıyla eskiden Türk filmlerinin sahip olduğu Türkiye’nin kültürel yaşamıyla bağ kurma işlerini yoğun olarak Türk dizileri sağlamış oluyor. O zaman-larda yapıldığı gibi bugünde DVD’ler alınıp izlene-bilir. Yeni Türk sineması rahatlıkla izlenebilir, aslında isteseler bunu yapabilirler nasıl ki eskiden burada video kaseti kiralayan dükkanlar varmış ve o yüzden zaten oralardan kiralayıp izlerlermiş. Eskiden olduğu kadar ilgilenilmiyor. Hemen alalım izleyelim ilgisi yok. Film dendiği zaman hep Amerikan, İngiliz, An-glosakson coğrafya ile ilişki içerisindeler. Yeşilçamın üstlendiği rölü bugün Türk dizileri üstleniyor. Şöyle bir ikircikli halle karşı karşıya kaldım. Burada somut örneğini verecek olursam, mesela bir yandan görüşme yaptığım kişilere diyorum ki yapımcılar size gelseler, bize siz senaryo verin, konu verin biz çekelim deseler, hangi konunun işlenmesini, ne

hakkında diziler olsun istersiniz? Diyorlar ki biz burada çok acılar yaşadık, savaşı yaşadık, burada yaşananları anlatan diziler istiyoruz mesela... Bu coğrafyada savaş döneminde neler yaşandı; savaşa bizi götüren süreçler nelerdi; biz bunları da izlemek istiyoruz, bizim hayatımızda bunlar var diyorlar. Bir yandan bunu söylüyorlar diğer tarafta da ben zor-luyorum, kurcalıyorum, peki diyorum şöyle bir nok-tada bulmaz mısınız kendinizi: Biz kendi hayatımızda yeterince acılar yaşadık, şiddeti yaşadık, yeterince sıkıntılar yaşıyoruz; gerçek hayatımızın tekrarını dizil-erde verirlerse biz izlemeyiz demez misiniz acaba? Böyle dediğim zaman da işin rengi değişmeye başlıyor ve diyorlar ki mesela bir başka Boşnak dizi-

si “Mavi Kelebek” dizisini örnek verdiler: Biz dizilerde şiddet görmek istemiyoruz, biz dizilerde acı çeken in-sanlar görmek istemiyor-uz. Bu diziyi izleyemedik, çok korkunçtu dediler. Bir yandan gerçek hayatta yaşadıkları acıları da an-

latan diziler olsa fena olmaz diyorlar bir yandan da biz gerçek hayatta yeterince acılar yaşıyoruz ve dizilerde bunu kaldıramıyoruz. Şiddet olmasın, si-lah olmasın, ölen insanları görmek istemiyoruz di-yorlar. Dolayısıyla ben şunu düşünüyorum şiddeti anlatmanın farklı yollarının bulunabilesi şart. Spot 5 İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan travmaların, tra-jedilerin o şiddeti yeniden üreterek değil de başka estetik formlarda dile getirilerek anlatılması gereki-yor. Savaşın şiddetini, acısını anlatabilmek için işte vurulan, kanlar içinde yatan insanları göstermeye ihtiyacımız yok bizim, işte burada da estetiğin politik gücü devreye giriyor yani estetiğin politize edilmesi ve şiddeti yeniden retmeden bir şekilde o travmaları, o acıları anlatan bir dilin bulunabilmesi ve bunların da işte popüler kültürün içerisinde kendisine alan bulabilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir noktadan son-ra bu dizilerde bir doyma noktasına ulaşacak gibi bir öngörüm var. Bu kadar kim kimi sevdi, kim kimi ayırdı, kim kimden çocuk sahibi oldu tarzı içerikle-rinde bir noktadan sonra doyma noktasına ulaşacağı aşikar gibi geliyor bana. Şimdiden benim görüşme yaptığım kişilerde, dizilerde neler olacağını artık tahmin ediyoruz, bıkmaya başladık gibi şeyler söyle-meye başlıyor. O yüzden de biraz daha sofistike ve estetiğin politik gücünü ortaya koyabilecek ve ger-çek hayatla temas edebilecek içeriklerde dizilerin olması gerekiyor diye söyleyebiliriz.

paradigma - temmuz 2014 17

İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan travmaların, trajedilerin o şiddeti

yeniden üreterek değil de başka estetik formlarda dile getirilerek anlatılması

gerekiyor.

Page 18: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

Özay Pinduk

2012 yılında küresel ekonomide toparlanmanın başlaması, 2013 yılında da devam etmiş ve 2013 yılı içe-resinde gelişmekte olan ekonomilerde makroekonomik göstergeler beklenenin altında kalsa bile göstergelerde artış yaşanmıştır. 2013 yılında küresel ekonomi yaklaşık % 3 oranında büyümüştür.

Özellikle, 2013 yılında Euro bölgesinde yaşanan olum-suz gelişmeler ülke ekonomilerinin daralmasına veya az da olsa artmasına, işsizliğin artmasına ve tüketimin azalmasına neden olmuştur. Euro bölge ekonomileri ve başta gelişmiş ekonomiler olan Çin ve Hindistan ile bir-likte gelişmekte olan ülke ekonomileri makroekonomik göstergelerinde olumlu artışlar yaşanması, 2014 yılında küresel ekonominin de yaklaşık % 3,7 oranında artacağı tahmin edilmektedir.

Bölge ülkelerine baktığımızda, 2013 yılında bölge ülke ekonomileri pozitif büyüme göstermişlerdir. Makedon-ya %2,2 , Karadağ %1,5 , Arnavutluk %1,7 ve Sırbistan %2 oranında büyümüştür. Hırvatistan ve Bosna Hersek ekonomileri ise 2013 yılında kısmen durgunluktan çıkmış ve çok az büyüyebilmişlerdir.

Kosova ekonomisi, 2013 yılında özellikle ihracat alanında gerçekleştirdiği gelişmeler, yabancı yatırımların de-vam ederek artması, yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdiği para miktarındaki artışlar, mali ve finans sek-törlerindeki olumlu artışlar ekonominin yaklaşık % 3,1 oranında artmasına neden olmuştur.

Kosova’nın 2012 yılı enflasyon oranı %2,5 iken 2013 yılında enflasyon %1,8 oranında gerçekleşmiştir. Özellikle üretim

sektöründe üretim ve taşıma masrafları açısından 2013 yılında akaryakıt ve enerji fiyatlarının kısmen istikrarlı olması üretim fiyatlarını da olumlu yönde etkilemiş ve üretim sektöründe fiyatlar genel seviyesi küresel ekono-mi bağlamında durgunluğunu korumuştur. Fiyatlar genel seviyesinde sektörlere göre en büyük artışlar; alkol ve tütünde %7,2 , giyimde % 2,9 , gıda ve alkolsüz içecekler % 2,1 artmıştır.

Kosova ekonomisinin geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da karşılaştığı en önemli sıkıntılar arasında yük-sek dış ticaret açığı ve işsizlik oranıdır. Çeşitli kaynaklarda 2013 yılı işsizlik oranı %31 olarak ifade edilse de işsizlik yaklaşık %35 - 40 arasındadır. 2013 yılı sonu toplam dış bor 1 milyar 590 milyon Euro değerinde gerçekleşmiştir. Yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdiği resmi para miktarında da geçen yıla göre %2,5 artmış ve 620,8 mil-yon Euro olmuştur. 2013 yılında bankacılık sek-

töründe artışlar yaşanmış ve 2013 yılı sonunda ti-cari bankaların toplam varlıkları geçen yıla göre % 8 oranında artarak 3,06 milyar Euro değerinde gerçekleşmiştir.

2013 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranında %1’lik artış yaşanmış ve dış ticarette kısmen de olsa olumlu yönde gelişmeler olmuştur. 2013 yılı ihracat oranı geçen yıla göre %6,4

artarak 293,9 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı ithalatı geçen yıla göre %2,2 azalarak 2,450 mil-yon Euro olmuştur.

2013 yılında Kosova’nın en fazla ihracat yaptığı ülkeler arasında İtalya, Arnavutluk ve Hindistan yer almaktadır. İhracatta bir önceki yıla göre İtalya’ya %4,2 , Arnavutluk’a %9 ve Hindistan’a %26,3 oranında daha fazla ihracat gerçekleştirilmiştir.

18 paradigma - temmuz 2014

Göstergeler 2013 Büyüme (%) 3,1

35-40 1,8

1,5

Euro) 620,8

258,5

293,9

2,4

2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme

Page 19: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu *:T.C. Ekonomi Bakanlığı

KOSOVA’NIN 2012 - 2013 OCAK - ARALIK İHRACATI (‘000) €

paradigma - temmuz 2014 19

2012 2013 %

1 71.351 74.364 4,2 2 Arnavutluk 40.179 43.800 9 3 Hindistan 22.920 28.953 26,3 4 Makedonya 26.342 26.162 -0,6 5 16.627 17.401 4,6 6 14.918 14.334 -3,9 7 Almanya 14.880 10.990 -26,1 8

Türkiye 11.376

*(7.095) 7.395

*(7.490) -34,9

*(5,5) 9 15.133 7.209 -52,3

10 Avusturya 4.362 6.328 45

238.088 236.936 -0,4 TOPLAM 276.100 293.919 6,4

2012 2013 %

1 278.379 285.233 2,4 2 Almanya 303.722 252.831 -16,7 3 213.353 228.599 7,1 4

Türkiye 199.837

*(198.328) 204.691

*(210.914) 2,4

*(6,3) 5 Makedonya 286.123 185.185 -35,2 6 Çin 159.683 179.590 12,4 7 Yunanistan 109.005 145.977 33,9 8 Arnavutluk 109.824 110.463 0,5 9 Bosna Hersek 85.286 8 3.536 -2

10 72.013 7 3.356 1,8

1.817.225 1.749.461 -3,7 TOPLAM 2 .507.609 2.450.363 -2,2

Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu *:T.C. Ekonomi Bakanlığı

Page 20: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

2013 yılı Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) miktarı geçen yıla göre %13 artmış ve 258,5 milyon Euro değerinde gerçekleşmiştir. DYY içerisinde birinci sırada 86,6 milyon Euro ile Türkiye, ikinci sırada 41,7 milyon Euro ile Almanya yer almaktadır.

Sonuç olarak 2014 yılında Kosova Hükümeti, yatırımları

artırmak ve yeni yatırımların teşviki ile işsizliğin azaltılması ve ihracatın artmasına yönelik Prizren, Yakova ve Mitro-vica bölgelerinde Serbest Ekonomi Bölgeleri kurulması ve yapılacak yeni yatırımlar için yatırım miktarı ve çalıştırılacak işçi sayısına göre çeşitli yıllarda vergi muafi-yeti uygulamaları Kosova’ya gelecek yeni yatırımcılar açısından önemli bir gelişme olarak ifade edilebilir.

20 paradigma - temmuz 2014

En fazla ithalat yapılan ülkeler ise sırasıyla Sırbistan, Almanya, İtalya ve Türkiye’dir. İthalatta geçen yıla göre Sırbistan’dan % 2,4 , İtalya’dan % 7,1 ve Türkiye’den de T.C. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre %6,3 daha fazla itha-lat gerçekleştirilirken, Almanya’dan %16,7 daha az ithalat yapılmıştır.

No ÜLKELER Milyon € 1 86.8 2 41.7 3 ALMANYA 21.7 4 ARNAVUTLUK 20.5 5 ABD 12.5 6 AVUSTURYA 10.7 7 8.7 8 SLOVENYA 7.0 9 5.9

10 5.7 221.2 TOPLAM 258.5

Page 21: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

Bengi Muzbeg

Temsili demokrasi uygulamasında henüz emekleme yıllarını yaşayan Kosova’da art arda yerel ve genel seçim-ler düzenlendi. Cumhurbaşkanının isminin zarftan çıktığı, “üst düzey yetkililerin” Iphone üzerinden sms’lerle birilerini seçtirdiği, bazı yerleşim yerlerinde oy kullan-ma hakkı olan kişi sayısından daha fazla oy kullanıldığı, diplomatik temsilcilerin bile partiler arasında pazarlık konusu olduğu emekleyen bir demokrasi denemesi Kosova. Devlet inşa sürecini geç yaşayan deneyimsiz bir bölgenin aniden “sandık her şeyi gösterir” mantığı ile karşılaşmasının doğal sonuçları bunlar. Demokratik sistemler hakkında az buçuk bir şeyler okuyanlar, sandığın demokratik sistemlerde bir-çok mekanizmadan sadece birini oluşturduğunu, kuv-vetler ayrılığı diye temel bir ilkenin varlığının önemini, çoğunluğun seçimleri kazandı diye azınlığın haklarını ihlal etme hakkını kazanmadığı gibi konuları bilmekte-dir. Şu anda ileri demokrasi diye addedilen veya bölgede gelişmekte olan demokrasi diye sınıflandırılan bulunan ülkelerde de Kosova’dakine benzer süreçler yaşanmıştır. Önce yeterli bir demokratik geçmişe sahip olmadığımız vurgusunu yaptıktan sonra bu yazıda Kosova’da art arda gerçekleşen seçimlerde sürükleyici rol üstlenen liderlere değineceğiz. Daha sonra yakın tarihte Lider-merkezli sis-temlerin yaşadığı deneyimler ve yeni demokratik yöne-limler hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız.

Kosova’da iktidar partisi PDK; son seçimlere hem Müs-lüman muhafazakarları temsil ettiğini iddia eden Partia Drejtesise (PD) hem eskiden PD’nin üyesi olup sonradan küsüp/ayrılıp parti adına da “Muhafazakar” kelimesini yerleştirip “gerçek muhafazakar” olduklarını ilan eden Partia Konservatore e Kosoves partisini; hem de Kosova Arnavut-Demohrıstiyan Partisi’yle seçim öncesi koalisyon yapıp seçimlere katıldı. Koalisyona milliyetçi tabanlı Le-vizja per Bashkim hareketi de katıldı. Bazılarına göre PDK Lideri Hashim Thaçi sayesinde bazılarına göre ise koa-lisyon oluşturduğu için “PDK ve PDK’ya eklemlenmiş si-yasi oluşumlar” seçimlerden birinci olarak çıktı. Başbakan

Thaçi’nin silah arkadaşlarından Fatmir Limaj’ın PDK’nın kalelerinden biri olan Malişevo Belediyesi ve etrafında Nisma hareketini başlatması, buna yine Thaçi’nin yakın çalışma arkadaşlarından olan Meclis Başkanı Jakup Krasniqi’nin destek vermesi, Prizren’de PDK’ya karşı takındığı tutumla bilinen Zafir Berisha’nın yerel seçim-lerdeki oy artışı ve Vetvendosje Hareketi’nin fantastik fikirler yerine daha yere basan politikalar üretmesi PDK’yı zorlayan temel gelişmeleri oluşturdu. PDK’da liderlik du-rumuna baktığımızda ise Hajredin Kuçi, Enver Hoxhaj ve Thaçi’den sonra en fazla oy alan “gizemli” Kadri Veseli gibi

isimlerin bulunduğu PDK’da şimdilik tek lider Thaçi.

Öte yandan yerel seçimlerde Priştine hariç, Kosova genel-inde başarısız olan Vete-vendosje Hareketi, Priştine modelini bu kısa sürede uygulayabildiği kadarı ile diğer şehirlerdeki örgütleme-lerinde uygulamaya çalıştı.

Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti her ne kadar ön plana çıksa da VV için bütün tutum ve davranışları ile tek lider Albin Kurti. 2010 yılında düzenlenen genel seçimlerde ilk defa genel seçimlere katılan Vetevendos-je Hareketi, liderleri Kurti’nin Karadağ’daki evini seçim kampanyası için sattığı basında uzun süre konuşulmuş, finansi yetersizlik konusu parti mensubu dolar milyo-neri Florin Krasniqi ile bağlantı kurulmaya çalışılmıştı. Bilindiği üzere 2010 yılındaki seçimlerde %5’lik seçim barajını geçemeyen FER bir süre sonra Vetevendosje’ye katılmıştı. Vetevendosje adına başarı sağlayan kişilerin bir çoğu FER kökenli. Buna Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti de dahil. VV’nin içinde eğitimli, liberal görüşlü, demokratik ilkelerden haberdar bir şehirliler ile, UÇK’da yer almış, pek eğitim görmemiş, siyasi görüşü nerdeyse PDK karşıtlığı düzeyinde olan farklı bir grubun çatışma durumları mevcut. VV’de şimdilik tek lider olarak gözüken Albin Kurti’nin, partide disiplini sağlayamaması ve bu iki grubu koordine edememesi durumunda yeni liderciklerin ortaya çıkması kısa zamanda gerçekleşebilir.

Giderek yok olma sürecinde bulunan AAK’de ise si-yasi analizden ve algı yönetimi tekniklerinden yoksun Ramush Haradinaj Dukagjini bölgesindeki liderliğini de kaybetmeye yakın. İnsanların hassas olduğu din

paradigma - temmuz 2014 21

Kosova’dan dünyaya, yakın tarihten günümüze liderlik algılamalarına ve liderlerin marifetlerine yönelik bir değerlendirme

“Bize Güçlü Bir Lider Lazım”

Basına sızan ses kayıtlarında Thaçi, Fatmir Limaj adına çalışanlar için “köpek” kelimesini, Meclis Başkanı

Jakup Krasniqi’nin ismini Slavlaştırıp Jakupovski tanımlamasını kullandığı

herkes tarafından dinlendi.

Page 22: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

22 paradigma - temmuz 2014

hakkındaki açıklamaları siyasi basiretsizliğinin açık bir göstergesi. Son yerel seçimlerde Yakova ve İpek Beledi-yesini kaybetmeleri teorinin pratiğe yansımasının somut göstergesi. Ardian Gjini, Besnik Tahiri, Donika Kadaj Bu-jupi gibi öne çıkmaya çalışan isimlerin bulunduğu par-tide kesin ve değişmez lider Ramush Haradinaj.

LDK, romantik şair İbrahim Rugova’nın vefatından sonra hala romantizmini yaşamaya devam ediyor. 1990 öncesi Priştine Üniversitesi ekolünde yetişmiş, ihtiyarlar heyeti görünümündeki bu parti kısa sürede yenilenme hareke-tine girmezse “zaman aşımına” uğraması kaçınılmaz gibi gözüküyor. Liderler konusunu incelediğimiz bu yazıda ise LDK’da lider ne Isa Mustafa, ne Fatmir Sejdiu. Aslen Malişevo’nun bir köyünden gelme ama Prizren-lilerden daha fazla Prizrenli görünmeye çalışan Eqrem Kryeziu’nun “ironi” dolu açıklamaları artık destekçilerine gına getirmiş olmalı ki son seçimlerde Kryeziu’yu sandığa gömdüler. Kryeziu’da LDK’daki görevlerinden istifa etti. Lutfi Haziri bir ara bu hedefe doğru yönelir gibi olsa da, “ihtiyar kurtlar” bu hevesli arkadaşı Gilan Belediye Başkanlığı ile “onurlandırmayı” uygun gördü. Yani LDK’da lider yok değil, var; ama yaşamıyor.

Behgjet Pacolli (AKR), Fer-id Agani (PD) ve azınlık topluluğu partileri gerek siyasi tutumları gerek lider-lerin partiye hakimiyet konusundaki yetersizliklerinden dolayı, lider tanımına uymayan temsiller görünümünde kalmaktan kurtulamıyorlar.

Kosova’da gerçekleşen seçimlerde yaratılan atmosferi inceleme amaçlı olarak üstte biraz Kosova’daki durumu değerlendirmeye çalıştım. Yazının asıl amacı “lider” ko-nusuna odaklanmak; günlük hayatta “lider” algılanışı ile yakın tarihimizde yaşananlar arasında bir bağlantı kur-ma, dolayısıyla küçük ölçekli Kosova’ya bu analiz düzeyi-ni taşımak.

***

İsterseniz öncelikle “Lider” nedir, kime denir konusuna bakalım. Sonra geniş bir coğrafyadan örnekler verip, halk arasında sık sık duyduğumuz “lider eksikliği” “bir lid-er gelse de kurtulsak” gibi gelişi güzel kullanılan stereo-tipleri yeniden düşünmeye yeltenelim.

Lider tanımı hem sözlüklerde hem de halk arasında devamlı olumlu bir “tanım” olarak kullanılmaktadır. Li-dersiz toplumların felakete sürükleneceği öngörüle-

rini yapanlara sokakta, kahvehanede, gündelik hayatın çeşitli ortamlarında sık sık rastlarız. Veya bir yerde iki kişi kalsa bile birinin komutan-yönetici-lider, adını ne ko-yarsak koyalım hiyerarşik bir düzenin oluşturulmasının zaruri olduğu yönünde bilgiler bize çocuk yaşımızdan iti-baren aktarılmıştır. Demem o ki, aydınlanma ile beraber kutsanan aklın üstünlüğü ve rasyonel düşünceye da-yanan pozitivist mantık bize devamlı “ideal” yönetim sis-temleri sunmuş, daha 7 yaşımızda okula alarak bu düzeni içselleştirici bilgilerle beynimizi “zenginleştirmiştir”.

İsterseniz günümüzde “lider” kavramının sözlüklerde veya kolay ulaşılır olan, (her ne kadar sunduğu bilgiler tartışmalı olsa da) ve yaygın bir şekilde başvurulan Viki-pedi gibi bilgi kaynaklarına bakalım.

Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili

bulunduğu küme veya top-lumun tutum, davranış ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gös-teren kimse, lider, şef” olarak tanımlamakta.

Sözcük ve kavramlara yaptığı açıklamalar konu-sunda uzun süre istişareler g e r ç e k l e ş t i r d i k l e r i n i bildiğimiz ve titiz

çalışmalarıyla ön plana çıkan TDK dil uzmanlarının, lider tanımının özelliklerini verirken, olumlu veya olumsuz bir intiba uyandırmamaya özen gösterdiği ilk okunuşta anlaşılmaktadır.

Vikipedi ise lider tanımına ABD’vari bir iyimserlikle yaklaşmaktadır. İyimser açıklamaları ve akla yapılan kutsamaları özellikle kalın olarak belirttim.

Vikipedi’ye göre lider ya da önder, mensup olduğu halkın toplumuna yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygu-lamalarla taşıyan kişiye denir. Lider; elindeki gücü kul-lanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının ardında durmasını bilir.

Lider, insanın başkalarından aldığı bilgilerle bilgili olabildiğini, ancak sadece kendi aklı ile akıllı olabildiğini bilir. Bu nedenle çevresine danışır ancak son kararı hep kendisi verir, şüphesiz tüm sorumluluğu alarak.

Temel yaklaşım olarak; çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etki-

Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu küme veya toplumun tutum, davranış

ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gösteren kimse, lider, şef”

olarak tanımlamakta.

Page 23: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 23

leyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. İnsanları dinler ve anlamak için özel çaba sarf eder. Çevresindeki herke-sin en iyi yanlarını geliştirmelerine olanak sağlayacak olumlu değişim ve sürekli öğrenme ortamları sağlar. Sahip olduğu güçlü sosyal değerler sayesinde çevre-sinde yarattığı “karizma” sahip olduğu örnek kişilik ve tutarlı davranışları, diğer insanlar için etkin bir rol modeli olmasına yol açar.

ABD’lilerin Hollywood tarzı “her şey yolunda” mantığını irdelemeyi bırakıp, bize yakın olan Avrupa, Balkanlar ve Ortadoğu’da liderliğin nasıl algılandığını araştırmak daha anlamlı gözüküyor.

Soğuk Savaş süresince, ABD destekli çeşitli liderlerle veya kurumlarla Ortadoğu ülkeleri kontrol altında tu-tuldu. Yöntem genellikle SSCB’nin Doğu Avrupa ül-keleri için uyguladığı modele uymaktaydı. Yani halkın çoğunluğunun desteklemediği, tamamen Moskova’ya – Ortadoğu örneğinde Washington’a bağlı liderlerle buraları yönetme tekniği uzun süre işe yaradı. Soğuk Savaş bitip de bu düzen işlevsiz kalınca ABD tarafından desteklenen bu liderler yine hegemon güç tarafından tahttan edildi.

Bu yazıda tüm ayrıntılara yer vermek imkansız ama meraklısı Hüsnü Mübarek’in, Saddam Hüseyin’in iktidara nasıl geldikleri ve nasıl gittiklerine bakacaktır. Suriye’de

ise Hafız Esad dönemi daha çok SSCB tarafından desteklenmiş, başkan olabilmesi için bir gecede yaş sınırı indirilip Devlet Başkanı olabilen oğul Beşar Esad’ı ise zor günler bekliyor. Mısır, Irak, Suriye’nin durumu içler acısı. Ayrıntılarına inmeden genel olarak büyük güçler tarafından (ister SSCB ister ABD olsun durum fark etmi-yor) oluşturulan bu liderlerin özellikle kendi halklarına pek de faydaları dokunduğu söylenemez. Peki du-rum neden böyle. Sistemin eksik olduğu bir anlayışta lidere tapınma er veya geç bu gibi acıları yaşatıyor. Çünkü lider her zaman kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır.

***

Soğuk Savaş döneminde Balkanlar’daki liderlere baktığımızda ise Romanya’da Çavuşevsku, Bulgaristan’da Todor Zivkov, Arnavutluk’ta Enver Hoxha, Yugoslavya’da da Josip Broz Tito’nun olduğunu görüyoruz. Arnavutluk’ta özellikle 1990’dan sonra değişen rejimle beraber ora-da yaşayanların aktardıkları bilgiler, insanı gerçekten dehşete düşürüyor. Ama lider mantığına bakarsanız, mutlaka şöyle bir cevap alacaksanız: “Uzaktan bakmak

Page 24: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

24 paradigma - temmuz 2014

kolay, o dönemde ulusal çıkarımız adına öyle davranmamız gerekiyordu”.

Bu cümle sadece Arnavutluk için geçerli değil, bir çu-val inciri berbat ettiğini ve kendi halkını mahveden her lider buna benzer açıklamalar yapmıştır, yapmaktadır. Suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalardır. Romanya’da SSCB desteği ile uzun süre Romanya’ya liderlik yapan Nikola ve eşi Elena Çavusevsku’nun sıradan askerler tarafından kelepçelenmesi herkesin hafızasında her halde. Yeni nesil youtube’dan bakabilir. Tarih boyunca her za-man olagelmiştir. Bir gün tek parmağınızla hareket ettirdiğiniz bir ordunun er düzeyindeki görevlileri size kelepçe takabilir. Miloşeviç’in Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilip, Lahey’deki ha-pishanede son günlerini yaşamak zorunda kalmasını unutmayalım. Günümüzün muktediri, yarının hükümlüsü olabilir)

Bulgaristan lideri Todor Zivkov 80’lerin ortalarında başta Türkler olmak üzere 1 milyondan fazla azınlık men-subunun ismini ve hatta mezar taşlarındaki isimler-ini değiştirme girişiminde bulunmuş, o da 90’lı yıllara girerken SSCB’ye hizmetteki görevinin son günlerini

yaşamıştı. Bilindiği üzere bugün Bulgaristan Meclisi ve hükümetinde Hak ve Özgürlükler hareketi üyeleri mevcut. Devasa lider Zivkov, 1954 - 1989 arasında Bul-gar Komünist Partisi Merkez Komitesi birinci sekreteri ve 1971 - 1989 arasında Bulgaristan başbakanı iken, bugün zalimlikleriyle anılan, Bulgarların bile desteklemediği bir şahsiyet görünümünde.

Yugoslavya ise bu 3 ülkeden ayrılan bir lidere sahipti. Öncelikle kurtuluş savaşını pek de SSCB’nin desteği olmadan gerçekleştirebildiği için SSCB’nin uydusu olmamış, 1948’de Stalin’e rest çekmiş, bu karşı çıkışın

ardından zaten çok istekli olan Batı dünyası ile ilişkiler geliştirilmişti. İçte Özyönetim, dışta Bağlantısızlık politikası yürütülmüş, Tito’nun ölümünden (ve mutlaka tarihi konjöktür gereği) son-ra da bu sistem dağılmıştı. Bahsettiğimiz bu liderlerin kendi halklarına olumlu veya

olumsuz düzenlemeleri olmuştur. Herkes kendi ideolo-jik bakış açısına göre, iyiydi veya kötüydü gibi algılara sahip olabilir. Ancak kesin olan şudur. Lider her zaman kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu

her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedy-alar olacaktır.

Avrupa’ya geldiğimizde ise, Avrupalı liderleri İkinci Dünya Savaşı’ndan önce arama durumunda kalıyoruz. Önce-likle savaş öncesine bakalım, bu durum bize savaş sonrasında lider yokluğu için önemli bilgiler verecek. Almanya’da Vikipedi’nin tabiriyle “mensup olduğu halkın toplumuna yarar sağlayan” değişimi yönetmek için ortaya çıkan Adolf Hitler, İtalya’da Benitto Musolini, İngiltere’de Winston Churhil, Fransa’da Charles de Gaulle vardı. Yani Avrupa’nın nüfus olarak büyük ve etkili ülkelerinin tamamında güçlü liderler vardı. Dönem liderler dönemi idi. İşte bu güçlü lider-lerle Avrupa, 100 milyondan fazla ask-erin katıldığı, bütün bilim adamlarının savaşa hizmet etmeye zorlandığı, sanatın yok edildiği, 40-50 Milyon insanın öldüğü (Kosova’nın nüfusunun 20-25 katı) ve bir ırkı topyekûn yok etmeye yeltenecek kadar gaddarlığı

…protesto gösterisi düzenleme, eleştirme, karşı çıkma hakları da sis-

teme düşman olarak değil, sistemi güçlendiren unsurlar olarak

benimsenmiştir.

Page 25: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 25

olumlulaştırmaya çalışan bir savaşı yaşadı. Faşist ide-olojideki Hitler, Musollini veya daha sonra Franco bir yana, İngiliz lider Churchil savaş esnasında tarihe peçete anlaşması olarak geçen anlaşma ile ülkelerdeki etkinlik alanını SSCB lideri Stalin’le bölüşüyor, ABD tarihte sadece 2 defa kullanılan atom bombalarını kullanıyordu. Liderler, hangi ideolojide olurlarsa olsunlar, gaddarlık konusunda sınır tanımıyorlardı. Sonuç 40-50 milyon ölü, 300 milyona yakın evsiz, Yahudi soykırımı, kısaca Avrupa’nın intiharı… ve şimdi bütün bu liderlerin açıklamalarına baksanız hepsinin ve “entelektüel” tarihçilerinin kullandığı ortak nokta şu cümlelerle özetlenebilir. Uzaktan bakmak kolay, o dönemde ulusal çıkarımız adına öyle davranmak gerekiyordu. Çünkü lider her zaman kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile za-manla değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkelerinde lider kalmadığını görmekteyiz. İşte yukarıda bahsettiğimiz rakamlar, ölümler, atom bombası saçmalığı gibi insanlık adına yaşanan dehşet olaylar Avrupalıların gelinen noktayı etraflıca analiz etmelerine sebep olmuştur. Al-man felsefeciler, Fransız sosyologlar, İngiliz siyaset ve dilbilimcileri, İtalyan aydınlar arasında yapılan teferruatlı istişarelerden sonra toplumları yönlendiren ve “hep de haklı olan” liderlerin hareketleri sonucu Avrupa; tarihi-nin en büyük “intiharını” gerçekleştirmişti. Dolayısıyla öne çıkan çözüm literatüre kuvvetler ayrılığı olarak geçen yasama, yürütme, yargı arasındaki dengeydi. Bütün bu yaşananlardan sonra isimlerin önemli olmadığına dair düşünceler gelişmiş, sivil toplumun, protesto hakkının, basının denetleyici görevinin önemine vurgu yapılmıştır. Avrupa; liderlerin nelere sebep olabileceğini çok acı bir deneyimle yaşayıp, kişiye değil sisteme olan güveni desteklemeye başlamıştır. Çünkü kimse eninde sonunda herkes gibi olan bir kişinin ne zaman olumlu, ne zaman olumsuz, ne zaman çılgınca hareketlerde bulunacağını kestiremez. Ama farklı erkler arasında bölündürülmüş kuvvetler ayrılığı ile olumlu bir sistem oluşturulabileceği düşüncesi gelişmiştir. Bunun dışında protesto gösterisi düzenleme, eleştirme, karşı çıkma hakları da sisteme düşman olarak değil, sistemi güçlendiren unsurlar olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla Avrupa İkinci Dün-ya Savaşı’ndan sonra kendi sistemlerinde liderlere yer vermemiştir. Yeni Avrupa düzeninin eksiksiz olduğunu kimse iddia etmiyor, ancak arayış içinde olan bir düzenin şu aşamada neleri aştığını görebilmek adına da çok çok

önemli bir örneği teşkil ediyor.:

Avusturya ve Fransa’da yaşanan ırkçı-milliyetçi çıkışların yanı sıra, yine Fransa’da şahin kanadın temsilcisi Sarkozy’nin biraz sertleşmesi, kurulmuş anlamlı den-genin önemini bir kez daha gösterdi. Sarkozy, hayal-lerindeki çılgın fikirleri gerçekleştiremeden uzaklaşmak zorunda kaldı. Avrupa’da da her yerde olduğu gibi oportünist düşünce yapıları var ve hayallerindeki sis-tem için çaba harcıyorlar. Belki de ilerde onlar galip gelir. İşte o zaman yeni kıyımlara, ölümlere, soykırımlara hazır olmamız gerekiyor. Çünkü bu düşünce yapısı düzeni

sistem de değil, liderde görmektedir. Lider ise her zaman kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatma-ya devam edecektir. Liderliğin doğasında

bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır.

Son olarak hem coğrafi, hem tarih açısından yakın olan hem de doğrudan yaşattığı kıyımlar bakımından is-terseniz Miloşeviç’i ele alalım. Miloşeviç tam anlamıyla bir liderdi. Muhalefeti, sanatçıları, üniversiteleri aydınları susturmuş daha da kötüsü, kendisini destekleyecek üni-versite, (sözde) sanatçı ve (sözde) aydın kesim yaratmıştı. Kimse sözünden çıkmıyordu. Hırvatistan, Bosna-Hersek ve en son Kosova’da yaşanan katliamlar Miloşeviç’i yıldırmıyor, gazeteler, televizyonlar ona alkış tutuyordu. Nobel Barış Ödülüne bile aday gösterildi. Olağanüstü bir ironiye sebep olabilecek bir tarihte, 1 Nisan 2001’de tutuklandı, daha sonra Lahey Uluslararası savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edildi ve 11 Mart 2006’da hücre-sinde öldü. Bu “devasa lideri” bırakın dünya, Sırplar bile umursamadı. Nereye defnedileceği bile tartışmalara se-bep oldu.

***

Kosova’da “lider eksikliği var”, “halkı liderler yönetmeli” “lidersiz toplum başsız tavuk gibidir” “güçlü lider has-reti” “adam gibi lider (kadınlarda sanki bir sorun varmış gibi)” çok sık duyduğum cümleler bana bu liderlerin “ma-rifetlerini” hatırlattı. Elbette ki verdiğim örnekler Kosova ile kıyaslanamayacak düzeydeki örnekler. Ancak tarih boyunca duygudan yoksun büyük ölüm makinelerini biz küçük insancıklar yaratmadık mı ?

Bu arada Kosova’nın ilk UNMIK yetkililerinden olan

Bernard Kouchner, hırçın Sarkozy’nin savaş yanlısı beceriksiz Dışişleri

bakanı olarak tarihteki yerini aldı.

Page 26: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

“Ne Alakası Var Baba”

26 paradigma - temmuz 2014

Bengi Muzbeg

Okuduğum kitaplardan bazılarının “önemli” gördüğüm kısımlarının altını çizerim. Hoşuma gitmeyen ama oku-mak zorunda olduğum kitapların altını hiç çizmem. Bir de çok hoşuma giden ancak altını çizmeye kıyamadığım kitaplarım var. Çizmekle, çizememe arasında bocalar dururum. Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabı işte bu kitaplardan biri. Bunun için kitabın başları pek çizilmiş değil, sonrasında kendimi tutamayıp “önemli” notlar alınmış, tarafımdan.

Kesal, Peri Gazozu adlı kitabında aslında kendisinin ailesi-yle beraber yaşadığı çocukluk yıllarıyla bizi Avanos’a götürüyor. Sonra Siyasal’daki eğitimi, Ankara hayatı ve arkasından Ege Tıp’tan doktor çıkması. Daha son-ra mecburi görev için gittiği bölgelerin ve İç Anadolu bölgesinin manzaralarını bize sunuyor.

Babasıyla olan ilişkisinden başlayalım. Kesal, gen-çlik yıllarında babasının dikkat çektiği, kendisinin umursamadığı bazı uyarıları bizimle paylaşıyor. Paylaştığı bu hatıralar, babasının “ilginç” uyarıları ve Kesal’ın “Ne alakası var baba” tepkileri ile bitiyor.Ancak son hatırasını paylaşırken artık yaşı biraz ilerlemiş, doktor olmuş, iş bulmuştur. İşten ayrılıp ayrı bir muay-enehane açma konusunda babasına danışmaktadır. Okuyalım birlikte….

- Baba sence ne yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım? Ne dersin?- Sen ne yaparsan iyi yaparsın oğlum. Sana güveni-yorum. … Sen bilirsin.Kısa bir süre sonra kaybettim babamı… İçim yandı… Yıllarca itiraz cümlelerim olan kelimeleri asıl şimdi söyle-meliydim….- Ah babam... Ne alakası var Allah aşkına… Ne bili-yorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine…

Kesal kitabında deneyimlerinden bahsediyor. Ailesi ile yaşadıklarını, ülkücü fikirlerle geçen bir lise çağından son-ra siyasalda solcu bir öğrenci olarak karşılaştıkları, siyase-tin zorbalığı, bir doktor olarak “görünmeyen” İç Anadolu yobazlığı var kitapta. Birey olamayan toplumların kolektif yaşamlarının baskıcı doğasını, namus algısının kadınların üzerine bir kambur olarak yüklenmesi ile mübah hale gelen/getirilen her türlü sapıklığın tanıklığını paylaşıyor bizlerle. Ama bütün olan bitenlere rağmen karamsar bir kitap değil. Kesal nihayetinde “Bu dünyada hala rüzgarlar

esiyor ve onlar sizin terinizi kuruturlar. Mutlaka kurutur-lar…” diyor. Yaşananlarla, yaptıklarımızla yüzleşmek eğer bir erdem ise; işte bu erdeme davet ediyor Kesal bizi. Tanık ederek; vicdanı ile muhasebeye davet ediyor herke-si. Çok fazla bir mertebe değil, unvan yok, kazanç yok, ama en önemli değer olan (modernleşen dünyada pek de rağbet görmeyen) insan olmaya davet ediyor bizleri. Daha doğru bir ifade ile “vicdanlı bir insan” olmaya….

Kitaptan fazla detay vermeden Kesal’ın Radikal gaze-tesinde okuduğum röportajından bir değerlendirmeyi aktarayım. Kesal görüp tanık olmak ve vicdanlı birer in-san olmanın erdemine vurgu yaparak, günlük işlerle uğraşıp 24 saat boyunca beyni odaklayacak başka konu-lar bulmanın kolay olduğunu, ancak insanın “eğer bitik değilse insan” bir şeyleri görüp, yüzleşip hesaplaşması gerektiğini vurguluyor. Nihayetinde: “Bazı şeyler insana geri dönülmez yollar çizer. Bir sarsıntı, bir kırılma olur hayatımızda ve sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz” diye bitiriyor. Bize de galiba her ne kadar acı verse de herkesin hayatında “bir sarsıntı, bir kırılma yaşamasını” dilemek kalıyor. Yoksa fotosentez yapan bir bitkiden farkımız mı olur.

Ercan Kesal Kimdir:

İlk ve orta öğrenimini Avanos’ta, lise öğrenimini Nevşehir’de tamamladı. 1976-77 yıllarında Ankara Üni-versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, 1977-78 yıllarında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okuduktan sonra 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden me-zun oldu.1984-89 yıllarında Ankara - Keskin Devlet Has-tanesi, Ankara - Bala ve köylerinde Sağlık Ocağı hekimliği, Sağlık Merkezi Başhekimliği ve Sağlık Grup Başkanlığı yaptı. Türkiye’deki sağlık sistemindeki aksaklıkları biz-zat görme imkanı bulduğu Keskin ve Bala ilçelerinde,

Bu sayıda kitap tanıtımı bölümünde çok yönlü bir aydın ve sanatçının, Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabını inceledik.

Page 27: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai

paradigma - temmuz 2014 27

sorunların çözümünün Sosyalizasyon Sistemi ve Koruy-ucu Hekimlikte olduğunu tespit etti.

Çağdaş Dil Derneği, Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği, AIDS’le Savaşım Derneği, Klinik Mikrobiyolo-ji Derneği, Mülkiyeliler Birliği Vakfı, Şizofreni Dostlar Derneği gibi çok sayıda vakıf ve derneğin kuruluşunda yer aldı. 1995 yılında, Paris’e gitti ve Sorbon’da aldığı eğitimin yanı sıra Paris’te bulunduğu sürece şizofrenlerin reha-bilitasyonu ve Gündüz Hastanesi’ni de inceleme fırsatı buldu.. Eylül Psikiyatri Merkezi’nin kuruluşunda birlikte yer aldığı arkadaşlarıyla, Şizofreni Dostları Derneği’nin ilk adımlarının da atıldığı bu bir yıl sonunda Türkiye’ye dönen Dr.Ercan Kesal, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji dalında “Şizofreni ve Psikoz Hastalarının Rehabilitasyon ve Readaptasyon Süreçlerinde Türkiye’de ve Dünya’da Gerçekleştirilen Model Örnekleri” tezi ile Yüksek Lisans (Master) Eğitimini bitirdi.

2002 yılının ilk yarı döneminde Yön FM’de hazırlayıp sunduğu “Mahalle Meydanı” isimli program sırasında sıkça gündeme getirilen ve çözüm aranan arazi-tapu sorununu çözmek için bir araya gelenlerle Tapu Alma Girişimi’ni kurdu. Dr.Ercan Kesal Tapu Alma Girişimi’nin başkanlığını yürütüyor. Program daha sonra “Söyle İstanbul” ve “Siya-set Saati” adıyla dinleyicileriyle buluşmaya devam etti.

Dr. Ercan Kesal halen TC Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bil-imler Enstitüsü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Doktora Programına devam etmektedir.

Kesal’ın Sinema Merakı:Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak filmiyle oyunculuğa adım attı.

Bir Zamanlar Anadolu’da filminde Ebru ve Nuri Bilge Ceylan’la birlikte yazdığı senaryo; 2011 yılında Asia Pa-cific Screen Ödülleri’nde “En İyi Senaryo” dalında ödüle aday gösterildi

FilmografiBen O Değilim : Tayfun Pirselimoğlu - 2013Hükümet Kadın 2 : Sermiyan Midyat - 2013Ben de Özledim : Onur Ünlü - 2013Sen Aydınlatırsın Geceyi : Onur Ünlü - 2013Yozgat Blues : Mahmut Fazıl Coşkun - 2013Hükümet Kadın : Sermiyan Midyat - 2012Küf : Ali Aydın - 2012Bir Zamanlar Anadolu’da : Nuri Bilge Ceylan - 2011Albatrosun Yolculuğu : Cengis Temuçin Asiltürk - 2010Vavien : Yağmur Taylan\Durul Taylan - 2009Üç Maymun : Nuri Bilge Ceylan : 2008Uzak : Nuri Bilge Ceylan – 2002

Ödülleri:20. Altın Koza Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Yozgat BluesSlovakya Art Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Küf32. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Yozgat Blues44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, En iyi yardımcı erkek oyuncu performansı, Bir Zamanlar Anadolu’da44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, Mahmut Tali Öngören en iyi senaryo, Bir Zamanlar Anadolu’da1. Yeşilçam Film Akademisi ödülleri, 2011, En iyi senaryo, Bir Zamanlar Anadolu’da14. Sadri Alışık Ödülleri, 2009, En iyi yardımcı erkek oyun-cu, Üç Maymun2009 Yeşilçam Ödülleri, 2009, En iyi senaryo, Üç Maymun.

Page 28: Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 ... · Seçim Sonuçları Merkez Seçim Komisyonu göreli uzun bir sürenin ardından 26 Haz-iran 2014 tarihinde nihai