24
Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi

Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi

Page 2: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Dumlupınar Üniv. Merkez Kampüs Kamu Yönetimi Bölümü Binası Tavşanlı Yolu 10. km KÜTAHYA Tel: 0 (274) 265 22 29 Faks: 0 (274) 265 22 30 e-mail: [email protected]

Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi Editör:

Bilal Kemikli Ergin Ögcem

ISBN 978-605-9955-86-7 1. Basım Mayıs 2016 Yayına Hazırlık: EMİN YAYINLARI Fethiye Mah., Kırlangıç Sok. No:2 16140 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 242 28 98, Fax: (0224) 241 25 69 www.eminyayinlari.com

Baskı: Stüdyo Star Ajans Matbaacılık Ltd. Şti Nilüfer Ticaret Merkezi Bursa Sertifika No:15366

Page 3: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

67

Dönemin Genel Özellikleri, XVII. Asırda Kütahya

(Dini-Sosyal ve Tarihi Yapı) Mehdin Çiftçi1

Kütahya’da doğan Sun’ullah Gaybî’nin2 doğum tarihi kesin olarak

bilinememektedir. Ancak İstanbul’da Aksaray Oğlanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi’ye3 intisab ettiği 1059 (1649)’da 25-30 yaşlarında olabi-leceğinden hareketle doğum tarihinin 1034-1039 (1624-1629) yılları arasında olabileceği belirtilmektedir.4 Bazı eserlerinde adını ve künyesini “Sun‘ullah b. Ahmed b. Beşir” ve “Kalburcuzâde Sun‘ullah Gaybî el-Kütahyevî” olarak veren şair, şiirlerinde “Gaybî” mahlasını kullanmıştır. Onun bir mutasavvıf olarak özellikle “Gaybî” mahlasını seçmiş olabile-ceği belirtilmektedir.5 Gaybî’nin risâlelerini istinsah eden müritlerinden Kâşif de onu “Azîzim Sultanım el-Gaybî Hazretleri” olarak zikretmiştir.6

Aslen yörük olma ihtimalinden bahsedilen7, hem ilmiyeye mensup hem de şair ve mutasavvıf yetiştiren bir aileden gelen Gaybî’nin babası Müftî Şeyh Ahmed Efendi (Müftî Derviş), dedesi Beşir Efendi (Çavdar Şeyhi), büyük dedesi ise Pîr Ahmed b. Beşir’dir (Kalburcu Şeyhi, ö.

1 Yrd. Doç. Dr. Mehdin ÇİFTÇİ, D.P.Ü. İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi A.B.D.Öğretim

Üyesi, KÜTAHYA. 2 Bursalı M. Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, İstanbul 1333, s. 137; İsmail H. Uzunçarşılı,

Kütahya Şehri, İstanbul 1932, s. 235; Bilal Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, DİA, XXXVII, 532; Abdurrahman Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî: Hayatı, Fikirleri, Eserleri , İstanbul 2001, s. 17.

3 İbrahim Efendi hakkında detaylı bilgi için bkz. Oğlanlar Şeyhi İbrahim, Müfîd ü Muhtasar: İnceleme-Metin, haz. Bilal Kemikli, İstanbul 2003, s. 21 vd.

4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 17. Doğum tarihi ve yeriyle ilgili tartışmalar hakkında detaylı bilgi için bkz. Sun’ullah-ı Gaybî, Sun’ullah-ı Gaybî Divanı: İnceleme-Metin, haz. Bilal Kemikli, Ankara 2000, s. 5-6.

5 Gaybî, Divan, 3. Adı, mahlası ve künyesi için ayrıca bkz. Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 17.

6 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 17. 7 Gaybî, Divan, 7.

Page 4: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

68

978/1570).8 Babası Müftî Derviş, Ümmî Sinan’ın (Sinan-ı Ümmî, ö. 1067/1657); büyük dedesi Pîr Ahmed ise Sünbüliyye tarikatının pîri Sünbül Sinan’ın halifesidir.9 Onun, Şeyh İlâhî (Ali İlâhî) isminde bir oğlu, Seyyid Ahmed ve Seyyid Osman adlarında iki torunu (Şeyh İlâhî’nin çocukları) ve 1156 (1743) yılında hayatta olan Abdülhay ve Abdüsselâm adlarında iki biraderzâdesi olduğu belirtilmektedir.10

Bir şecere kaydında Gaybî’nin seyyid olduğu kayıtlıdır.11 Ayrıca çe-şitli divanların başlangıcında da seyyid ifadesine rastlandığı belirtilmek-tedir.12 Ancak sözü edilen şecere kaydı ile mezar taşındaki ifadenin, bu ailenin Hz. Peygamber’in soyundan geldiğine delalette yetersiz olduğu, zira hem ilmiye hem de sûfiyeden gelen üyeleriyle aristokrat bir yapıya sahip olan ailenin üyeleri için seyyid denilmesinin de pekâlâ mümkün olabileceği belirtilmiştir.13

Gaybî’nin tahsil hayatı konusunda yeterli bilgi bulunamamaktadır. Ancak hem zengin kültürel özelliklere sahip Kütahya’da doğup büyü-mesi, hem de tasavvuf ve ilmî çevrelere yakın (ehl-i ilm ve’l-irfân) bir aileye mensup olması, Gaybî’nin tahsil hayatında doğrudan etkili ol-muştur. Eserlerindeki içerik zenginliği de bunun bir göstergesidir. Hangi medresede, kimlerden ders okuduğu ve hangi alanlarda uzmanlaştığı gibi konularda kesin bir bilgi bulunamayan Gaybî’nin, muhtemelen tahsilini çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Kütahya’da yaptığı14, büyük bir ihtimalle de zahirî ilimleri Kütahya müftüsü olarak görev yapan babasından aldığı belirtilmiştir.15

8 Uzunçarşılı, Kütahya, 235. Evliya Çelebi, Pir Ahmed Efendi’ye Çavdar Şeyhî dendiğini

belirtmektedir (Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2015, s. 18). Ancak bu bilgi hatalı olmalı-dır. Zira Çavdar Şeyhi olan Pir Ahmed Efendi değil Beşir Efendi’dir. Pir Ahmed Efen-di’nin kabri Porsuk Barajı kenarındadır. II. Selim Kütahya’da sancak beyi iken kabrini zi-yaret ederek buraya bir zaviye ve türbe yaptırmıştır (Uzunçarşılı, Kütahya, 213). Ancak ba-raj inşaatı sırasında sular altında kalmaması için daha yukarı, Kütahya-Eskişehir karayolu-nun soluna, dağın eteklerine aktarılarak bir türbe yapılmıştır. Bu aktarım işiyle Gaybî’nin ahfâdından Gaybî Bey ve Ressam Ahmed Yakuboğlu özellikle ilgilenmişlerdir. Mezar ka-zılıp naaş ortaya çıkınca Yakuboğlu, Ahmed Efendi’nin başından alçı bir portre almıştır. Bu ve benzeri intibalarına göre temsili bir resmini de çizmiştir. Türbe halen ziyaretgâhtır. Bkz. Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 18-19.

9 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 10 Uzunçarşılı, Kütahya, 235-236. Gaybî’nin çocuklarıyla ilgili detaylı bilgi ve tartışmalar için

bkz. Gaybî, Divan, 13-15. 11 Hamza Güner, Kütahyalı Şâirler, İstanbul 1967, s. 149. Ayrıca bkz. Doğan, Kütahyalı

Sunullah Gaybî, 17. 12 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 17. 13 Gaybî, Divan, 7. 14 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 15 Gaybî, Divan, 17-18.

Page 5: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

69

Gaybî, tahsil sürecinden ve melâmet zevkini babasından aldıktan sonra muhtemelen babasının da tavsiyesiyle İstanbul’a gitmiş ve burada Halvetiye ve Melâmiye ricalinin büyüklerinden olan Aksaray Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’ye intisab edip tekmîl-i tarikat eylemiştir. Mürşi-dinin 1065 (1655) tarihinde vefatı üzerine ise memleketi Kütahya’ya dönmüş, burada mensup olduğu Bayramî-Melamî geleneği sebebiyle mutaassıp zümre tarafından zındıklıkla itham edilmesinin de etkisiyle vefatına kadar münzevî bir hayat yaşamıştır.16

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı tarihi içerisinde zirve şahsiyetlerden biri olan Gaybî hakkında ne edebî ne de önemli tasavvuf kaynaklarında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedeni, dönemin resmî anlayışı içerisinde zındıklıkla itham edilen bir grubun içerisinde bulun-masıdır.17 Risâle-i Halvetiyye ve Bayramiyye’nin giriş cümleleri, onun Kütahya’da mülhidlik ve zındıklıkla itham edildiğini göstermektedir. O bu nedenle hayatının sonlarına doğru yazdığı bazı risâleleri mevcut yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak için kaleme almıştır.18 Kütahya’da kaldığı süre içerisinde özellikle Bayramî-Melâmî (Hamzavî) çizgide eser-ler telif etmiştir. Bazı risâlelerinde dinî ilimlere dair önemli eserleri kay-nak olarak kullanması, onun iyi bir eğitim aldığına işaret olarak göste-rilmiştir.19 Eserlerindeki ifadeler ile Arapça’dan Türkçe’ye yaptığı ter-cümeler, onun Arapça ve Farsça’ya; eserlerinde mutasavvıflarla kelamcı-ların fikirlerini büyük bir vukûfiyetle karşılaştırması ise kelamî konulara hâkim olduğuna delil olarak gösterilmiştir.20 Türk tasavvuf şiirinin önemli temsilcilerinden biri olan Gaybî, Yunus Emre takipçileri arasın-da da sayılmış21, hatta Türkçe’ye hâkimiyeti açısından şeyhi İbrahim Efendi’den daha üstün görülmüştür.22 Gaybî’nin arûza hâkimiyeti ise problemli görülmektedir.23 Bir kısmını hece, çoğunluğunu ise aruz vez-niyle yazdığı şiirlerinde tasavvufun temel konularından olan tecelli, devir nazariyesi ve insan-ı kâmil düşüncesini işlemiştir.24 16 Uzunçarşılı, Kütahya, 235. Bayramî Melâmîleri’nden olan Gaybî’nin Osmanlı iktidarına

bakışı için bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler: 15-17. Yüzyıllar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Şubat 2013, s. 313. Bu dönemde Bayramî Melâmîleri’nin zındık ve mülhidlikle suçlanmalarıyla ilgili detaylı bilgi için bkz. a.mlf., a.g.e, 296 vd.

17 Gaybî, Divan, s. XXVIII (giri ş). 18 Uzunçarşılı, Kütahya, 238; Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 19 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 20 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 19. 21 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,

Ankara 1991, s. 348. Ayrıca bkz. Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 22 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 29. 23 Uzunçarşılı, Kütahya, 235; Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 29. 24 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532.

Page 6: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

70

Bütün eserleri tasavvufî muhtevalı olan Gaybî’nin25 Divan, Sohbet-nâme, Tarîku’l-hak fî teveccühi’l-mutlak, Rûhu’l-hakîka, Bîatnâme, Risâle-i Halvetiyye ve Bayramiyye, Mekârimü’l-ahlak fî tarîki’l-uşşâk, Akâidnâme, Risâle-i İlm ü amel ve Risâle-i Esmâ adlarında eserleri bulunmaktadır. Hüdâ Rabbim manzumesi ile Mes’ele-i sülûk, Risâle fî Halli’d-devrân ve Risâle-i Redd-i hulûl ve ittihâd adlı risalelerin Gaybî’ye aidiyeti kesin de-ğildir. Ona nisbet edilen Tuhfetü’l-uşşâk adlı eser ise Niyazî-i Mısrî’ye aittir.26

Gaybî, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi yoluyla Bayramî-Melâmî, Kütahya’daki Balıklı Tekkesi’nin kurucusu ve babasının pîrdaşı Musli-huddin Efendi yoluyla da Halvetî tarikatına mensuptur. Bazı mecmua-larda Gaybî Dede ve Gaybî Baba şeklinde anılarak Bektaşî-meşrep, bazı-larında Hurûfî diye gösterilmesinin ise yanlış olduğu, zira kendisinin Risâle-i Esmâ’da tarikat silsilelerini “silsile-i Muhammediye” şeklinde tanımladığı, Halvetî ve Bayramî-Melâmî silsilesini ise “silsiletü’z-zeheb” olarak nitelendirdiği belirtilmiştir.27 Gaybî, bir tarikat kurarak değil, kaleme aldığı eserleriyle etkili olan bir sûfîdir. Melâmîler arasında özel-likle Divan28 ve Sohbetnâme adlı eserleri okunmaktadır. Kütahya’da Hüdâ Rabbim manzumesi oldukça meşhurdur.29

Gaybînin vefat tarihi kesin olarak bilinememektedir. Ancak son eseri Risâle-i Esmâ’yı 1087 (1676)’da telif etmesi sebebiyle bu tarihten sonra vefat ettiği kabul edilmektedir.30 Kabri Kütahya’daki Musalla Mezarlığı’ndadır.

Bu kısa girişten sonra şimdi de Gaybî’nin yaşadığı dönemin temel özelliklerine geçelim. 25 Gaybî, Divan, s. XXVIII (giri ş). 26 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532-533. 27 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. 28 Rahmetli Mehmet Dumlu Efendi’nin Divan’ın hemen her şiirini ezbere bildiği, tasavvufî

yorumlarında bu şiirleri referans olarak kullandığı, Divan’ın tasavvufî içeriğini şerh ettiği ve Divan’ının günümüz Türkiye’sine tanıtılmasında onun ve ihvanının büyük katkısı oldu-ğu belirtilmektedir. Bkz. Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 29-30.

29 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 29-30. Kütahya’daki mahalle mekteplerinde bu manzu-menin ezberletildiği, yine türbesinin yakınında bulunan bir öğrenci yurdunun yıllarca Hüdâ Rabbim adını taşıdığı belirtilmektedir. Bkz. a.mlf., a.ge., a.y. Kütahya’da sonradan kurulan ve kabrinin de bulunduğu mahalleye Gaybî Efendi adı verilmiş ve bu isim halen kullanıl-maktadır.

30 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532. Uzunçarşılı da Gaybî’nin vefat tarihinin kesin olarak bilinemediğini ancak onun Rûhu’l-hakîka adlı eserini 1072 (1661) senesinde yazdığını ve daha sonra da 1076 (1665)’te Yâr Ali b. Siyâvuş’un Makâsıdü’l-‘ayniyye’sini İstanbul’a gidip Süleymaniye medresesinde yazdığını (tercüme ettiğini) ve bu nedenle vefat tarihinin bu tarihlerden sonra olduğunu belirtmektedir (bkz. Kütahya, 235). Ancak Gaybî’nin eserle-rinde İstanbul’a gittiğinden bahsetmediği ve adı geçen eserin tercümesinin de Abdülmecid Sivâsî’ye ait olduğu belirtilmektedir (bkz. Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532).

Page 7: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

71

I. DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ Çocukluğunu Kütahya’da tasavvufî bir muhit içerisinde geçiren

Sun‘ullah-ı Gaybî’nin hayatının dönüm noktasını İstanbul’daki Aksaray Oğlanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi’ye intisab etmesi oluşturur. O hem İstanbul’un sosyo-kültürel ortamından, hem de mürşidi İbrahim Efendi’nin Bayramî-Melamî düşüncesinden yararlanarak dinî-tasavvufî muhtevalı önemli eserler kaleme almıştır. Bir mütefekkirin, doğduğu toplumun siyasî, sosyal ve kültürel ortamından etkilenmesi kadar doğal bir şey olamaz. Sun‘ullah-ı Gaybî’nin yaşadığı devrin de bu yönlerden ana hatlarıyla tanıtılması, onun sanatının oluşmasında, kişisel kabiliye-tiyle birlikte önemli yer tutan diğer şartları daha yakından tanıma fırsa-tı verecektir.31

A. Siyasî ve İdarî Durum Gaybî’nin yaşadığı dönem 1615 yılından başlatılıp 1676 veya sonra-

sına kadar sürdürülmektedir. Buna göre onun, Osmanlı padişahlarından I. Ahmed (görev süresi: 1603-1617), I. Mustafa (1617-1618, 1622-1623), Genç [II.] Osman (1618-1622), IV. Murad (1623-1640), I. İbrahim (1640-1648) ve IV. Mehmed [Avcı] (1648-1687) dönemlerinde yaşadığı-nı söyleyebiliriz. Biz daha kapsamlı olması açısından yaşadığı dönem olan XVII. asrın genel özelliklerini vermek istiyoruz:

XVII. Asır, Osmanlı Devleti’nin coğrafî olarak en geniş alana yayıl-dığı, izlerini üç kıtada hissettirdiği bir dönem olmasına rağmen devletin siyasi, ekonomik ve sosyal yönlerden sarsıldığı bunalımlı bir devirdir. Devlet, bir önceki asırda birçok yönden genişleyici görünüme sahip iken bu yüzyılda farklı yönlerden bir duraklamanın içerisine girmiş, geçen asırlardaki büyük hamle ve hâkimiyet temposunu kaybetmiştir. Bu dönemdeki bütün heybetine rağmen, güçsüz ve dirayetsiz padişahların yönetimindeki Osmanlı devletinin hızla ilerleyen Avrupa karşısında idarî ve malî sisteminde bir yenilenme gerçekleştirilememesi ve merkezî otoritenin sağlanamaması sonucu huzursuzluk ve düzen bozukluğu baş göstermiştir. Önceki asırlarda başlamış olan isyanlar (özellikle Celâlî İsyanlar) ve siyasi çekişmeler, devletin bütün yerleşim alanlarında his-sedilmektedir. Boş ve işsiz insan yığınlarının kaba kuvvetiyle ortaya çıkan olaylar, halkın can, mal ve namus güvenliğini tehlikeye atmış, dirlik ve düzen bozulmuştur. Bu nedenle Anadolu’da göçler yaşanmış-

31 Gaybî, Divan, s. XVII (giriş).

Page 8: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

72

tır.32 Saray kadını entrikaları bu yüzyılda alabildiğine artmış, tahta çı-kan padişahların yaşlarının küçük olması, sarayda bir vâlide sultanlar hâkimiyetinin kurulmasına sebep olmuştur. Siyasi otoritesini bütünüy-le sağlayamayan vezirlerin çokluğu ve bunun sonucunda sık sık değişti-rilmeleri; benzer bir durumun Şeyhülislamlar için de geçerli olması, dönemin diğer problemlerinden bazılarıdır.33 XVII. asırdaki idarî, ikti-sadî ve ilmî hayattaki bu problemlere çözüm sadedinde kânun-ı kadîm denilen eski sisteme dönülmesini öğütleyen birçok ıslahat layıhası da hazırlanmıştır.34

Bu asrın bir diğer önemli özelliği, devletin uluslararası ilişkilerde de hep kayıplar yaşamasıdır. Asır boyunca sadece Avusturya ve İran’la önemli ilişkilere girilmesine rağmen her iki cephede de başarılı oluna-maması da bunun bir göstergesidir.35

Osmanlı devletinin içine düştüğü bu durumu düzeltmek için IV. Murad, Veziriazam Köprülü Mehmed Paşa ve oğlu Fazıl Ahmed Paşa gibi kişilerin gayretleriyle devlet biraz ferahlama yaşasa da alınan ted-birler, problemleri çözmeye yeterli olamamıştır.36

B. İktisadî Hayat XVII. asrın özellikle ilk yıllarındaki saltanat değişiklikleri, yeniçeri

isyanları ve seferlere yapılan masraflar, devletin malî sistemini bozmuş-tur. Devlet de önlem olarak tımar sistemine son verip yerine ateşli silah-larla donatılmış ücretli ordu sistemine geçmiştir. Böylece daha önce uygulanan ürünle ödemeye dayalı vergi sistemi kaldırılıp daha çok nakdî vergilere bağlı olan bir maliye ve merkezî hazine sistemine geçil-miştir. Bu dönemde Osmanlı akçesi yerine Batı Avrupa paraları piyasa-ya hâkim olmuş ve Osmanlı ekonomisi de zamanla Avrupa sistemine tabi hale gelmiştir. Uzun ve maliyeti yüksek savaşların ve Anadolu’daki kargaşaların yükü altında ezilen Osmanlı devleti, böylece kaynaklarının önemli bir kısmını tüketmiştir.37 Bu durum karşısında, özellikle IV. Mu-

32 Bu dönemdeki olaylarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik

ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları, Ankara 1999, s. 455 vd. 33 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2009, s. 119-121.

Ayrıca bkz. Gaybî, Divan, s. XVII-XXI (giri ş); Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Ta-savvuf: Sûfiler, Devlet ve Ulemâ (XVII. Yüzyıl), Osav Yayınları, İstanbul, Mayıs 2007, s. 40; Mustafa Güneş-Kadir Güler, Kütahyalı Gaybî Sun‘ullah ve Şiirleri , Kütahya 2003, s. 7.

34 Mehmet İpşirli, “Islahat”, DİA, XIX, 171. 35 Gaybî, Divan, s. XVIII (giriş). 36 Mustafa Güneş-Kadir Güler, Kütahyalı Gaybî Sun‘ullah ve Şiirleri , Kütahya 2003, s. 8. 37 Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihine Toplu Bir Bakış”, Osmanlı, ed. Güler Eren, I, Yeni Türki-

ye Yayınları, Ankara 1999, s. 110. Ayrıca bkz. Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf,

Page 9: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

73

rad döneminde tasarrufa yönelik alınan önlemler ile Tarhuncu Ahmed Paşa ve Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlıklarında alınan sıkı ted-birler sayesinde maliye teşkilatında kısmî bir rahatlama olmuştur.38

XVII. asırda Osmanlı ekonomisindeki bozulmanın en büyük sebe-binin Coğrafî Keşifler olduğu, bu keşifler öncesinde Avrupa devletlerine olan ihracatının ithalatından daha fazla olduğu halde keşifler sonrasın-da durumun değiştiği, keşfedilen Amerika ülkelerinden elde edilen ve Avrupa’ya sevk edilen kıymetli madenlerin, çeşitli yollarla Osmanlı piyasasına girmesinin de enflasyona yol açtığı belirtilmiştir.39

C. İlmî, Kültürel ve Edebi Hayat XVII. asırda yaşamış önemli müelliflerden Koçi Bey ve Kâtip Çele-

bi’nin eserleri ile bu dönemde kaleme alınıp müellifleri belli olmayan Kitab-ı Müstetâb, Kitabu mesâlihu’l-müslimîn ve menâfi‘u’l-mü’minîn ve Hırzü’l-mülûk adlı eserlerde bu dönemde ilmiye teşkilatıyla ilgili prob-lemler özetle aşağıdaki şekilde sıralanmıştır (müelliflerin birleştikleri ortak noktalar şunlardır)40:

1. Ulemâ çocuklarına teşvik ve taltif unsuru olarak verilen imti-yazlar, sonraları istismar edilmiş, medreselerde yıllarca okuya-rak belli seviyeye gelen talebenin ulaştığı noktaya mevâlizâdeler çalışmadan rahatça ulaşabilmişlerdir. Bu da ilmin itibarına ve çalışmanın önemine gölge düşürmüştür.

2. Ulemanın birtakım teşrifat ve protokol kaideleri içinde boğulup kalması, onları ilimden uzaklaştırmış; eser telifi ve ilim mücade-lesi ihmal edilmiştir.

3. Medrese programlarında çeşitli mülahazalarla yapılan değişik-likler, derslerin zayıflamasına ve aklî ilimlerin giderek kalkma-sına yol açmış, bu durum hem medreselerin hem de talebenin seviyesini düşürmüştür.

4. Sık sık vuku bulan görevden almalar (aziller), ulemayı adeta sindirmiş, hak ve doğruyu söyleyemez hale getirmiştir.

5. Ulemanın lüks ve israfa düşkün olması, onları normal olmayan yollardan rahat ve çok para kazanmaya sevk etmiştir.

6. Mülâzemet sistemi bozulmuştur.

45.

38 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 45. 39 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı,

Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007, s. 77. 40 Mehmet İpşirli, “Osmanlı İlmiye Mesleği Hakkında Gözlemler (XVI-XVII. Asırlar)”,

Osmanlı Araştırmaları, VII-VIII, İstanbul 1988, s. 278-285.

Page 10: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

74

XVII. asır, her ne kadar huzursuzluk, karışıklık ve isyanlarla dolu olsa da XVI. asırdan devralınan kültürün olgunluk semereleri bu dö-nemde devşirilmiştir. Osmanlı devletinde hemen her alandaki buhran ve ilmî durgunluk, kültürel ve edebî hayatta, özellikle de edebiyat, mi-mari, mûsikî gibi alanlarda görülmemiş, aksine bu alanlarda verimlilik sağlanmış ve ilerlemeler kaydedilmiştir.41 Bu ilerleme ve yükselişte, ge-çen asırlarda atılan temeller ile ulaşılan seviyenin sağlamlığı etkili ol-muştur.42

XVI. asırdaki edebî seviye XVII. asırda da muhafaza edilmiş, edebî türlerin hemen tamamında mükemmel eserler kaleme alınmıştır. Bu dönemde Klasik Türk şiiri teknik, ahenk ve zariflik bakımından biraz daha oturmuş, güzelleşmiş ve adeta yerlileşmiştir. Acem şairlerinin kısmî etkisi bir yana, bu dönemdeki birçok sanatkâr, daha önceki dö-nemlerde olduğu gibi İran şairlerini örnek almak yerine artık kendi kla-siklerine yönelmiştir. Kaside alanında Nefî (ö. 1045/1635); gazelde Yahya Efendi (ö. 1053/1643); hikemî tarzı Türk şiirinde Nâbî ile mes-nevî edebiyatına yeni konular getiren Nevîzâde Ataî (ö. 1045/1635); önemli divan şairlerinden İbrahim Efendi ve Niyazî-i Mısrî bu yüzyılda yaşamıştır.43 Dönemin hükümdarlarından I. Ahmed, II. Osman, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Ahmed ve II. Mustafa da şiirde yetenekli padi-şahlardır.44 Bu dönemde hem saz şiiri ve hem de tekke şiiri alanında önemli şahsiyetler yetişmiştir. Kuloğlu, Kâtibî, Kayıkçı Mustafa, Âşık Ömer, Gevherî ve Karacaoğlan dönemin önde gelen saz şairlerindendir. Aziz Mahmud Hüdâyî (ö. 1628), Adlî (1617), Zâkirî (1622), Hüseyin Lâmekânî (ö. 1624), Derviş Osman (ö. 1627), Oğlan Şeyh İbrahim (ö. 1655), Elmalılı Sinan Ümmî (ö. 1657) ve Niyazî-i Mısrî (ö. 1693) döne-min önde gelen tekke şairlerindendir.45

Adeta bir kültür tarihi olan ve dil, tarih, coğrafya, sosyoloji, folklor ve edebiyat bakımından zengin malzeme içeren on ciltlik Seya-hatnâme’siyle Evliya Çelebi; tarih, coğrafya, bibliyografya, sosyoloji, ahlak gibi alanlarda yazdığı eserlerle ilim tarihi açısından oldukça önem-li olan Kâtip Çelebi; sade ve akıcı üsluplarıyla dönemin hadiselerini bize ulaştıran tarihçiler Peçevî ve Nâimâ ile Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi

41 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 47. Ayrıca bkz. Güneş-Güler, Kütahyalı Gaybî

Sun‘ullah ve Şiirleri , 9. 42 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi: Destanlar Devrinden Zamanımıza

Kadar, II, Ankara 1971, s. 649. Ayrıca bkz. Gaybî, Divan, s. XXIV (giriş). 43 Gaybî, Divan, s. XXV (giriş); Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 28. 44 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 48-49. 45 Gaybî, Divan, XXVI-XXVII (giri ş).

Page 11: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

75

(ö. 1067/1657), Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi, Sarı Abdullah Efendi (ö. 1070/1660), Sun‘ullah-ı Gaybî ve Abdurrahman Abdi Paşa (ö. 1102/ 1691) bu asrın önemli nesir yazarlarındandır.46

Bu asırda hem mimarî hem de musikî alanında önemli temsilciler yetişmiştir. Bu yüzyılın başlarında, mimaride klasik Osmanlı üslubu, aynı zamanda bir mûsikişinas olan Sedefkâr Mehmed Ağa’nın inşa etti-ği ve dönemin cami mimarisinde en önemli eseri olarak kabul edilen Sultan Ahmed Camii (1617) ile adeta son sözünü söylemiştir.47 Yeni Camii, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü ve İncili Köşk de bu dönemde inşa edilen diğer önemli mimari eserlerdendir.48

Bu asırda musikîde de önemli gelişmeler olmuştur. IV. Murad ve V. Mehmed başta olmak üzere bazı padişahların mûsikîşinasları himaye etmeleri sebebiyle İstanbul mûsikîde en büyük merkez olma yolunda-dır. Hâfız Post (Tanbûrî Mehmed Efendi, ö. 1694) ve onun talebesi ünlü mûsikîşinas Itrî Efendi (Derviş Mustafa, ö. 1711) dönemin önemli şah-siyetlerindendir.49 Dinî Türk mûsikîsi eserlerinin güftelerini içeren yazmaların en eskileri XVII. asırdan kalma olup bu dönemdeki eserlerin çoğu zamanımıza kadar ulaşmıştır.50

D. Tasavvufî Hayat XVI. asrın sonlarında başlayan medrese-tekke tartışmaları bu asırda

artarak devam etmiştir. Bu dönemde sosyal ve siyasî arenada yaşanan buhranların da etkisiyle düşünce hayatında taassup ve katı bir hoşgörü-süzlük hâkimdir. Kendisi de bir mutasavvıf olan Gaybî de bu ortamdan etkilenmiştir. Bu devirde, Osmanlı toplumu içerisinde saygın bir zemi-ne sahip olan tasavvufî ekollerin ulemâ ile olan ilişkilerinde de bir zayıf-lama olmuştur. Dönemin düşünce tarihine damgasını vuracak şekilde önem arz eden Kadızâdeliler (Fakılar) ve Sivasîler arasındaki tartışmala-rın temelinde ise dönemin siyasal ve ekonomik durumunun önemli rol oynadığı belirtilmiştir.51

Bu dönemde Anadolu’da tarikatlar, farklı yerlerde kurulan kol ve

46 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 49. 47 Osmanlı mimari dönemleriyle ilgili detaylı bilgi için bkz. Semavi Eyice, “Osmanlı Devri

Türk Mimarisi”, Osmanlı, X, ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 79 vd.

48 Gaybî, Divan, s. XXV(giriş); Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 47. 49 Nuri Özcan, “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Dînî Mûsikî”, Osmanlı, X, ed.

Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 727-730. Ayrıca bkz. Gaybî, Divan, s. XXV (giri ş).

50 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 48. 51 Gaybî, Divan, s. XXI-XXII (giri ş).

Page 12: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

76

şûbelerinin de etkisiyle, daha da yayılmış ve bağlıları daha geniş kitlele-re ulaşmıştır.52 Yaygınlık ve etkinliği bakımından bu coğrafyada faaliyet gösteren tarîkatların başında Halvetiyye53 gelmektedir. Bunu Mevleviy-ye, Bayramiyye, Celvetiyye, Nakşibendiyye, Kâdiriyye ve Bektâşiyye izlemiştir. Bazı tarikatların etkisi ve yaygınlığı ise yerelle sınırlı kalmış-tır. Nitekim Semerkandiyye, Zeyniyye ve Kübreviyye tarîkatlarının sadece Bursa’da, Şâzeliyye’nin ise Urfa’da temsil edildiği belirtilmekte-dir.54 Aziz Mahmud Hüdâyî’nin kurduğu Celvetiyye Tarikatı da bu asırda ortaya çıkmıştır. Mevleviyye tarikatı İstanbul’da bu yüzyılda etkin ve yaygın olarak temsil edilmiş, idareci kadroların yakın münase-betleri sebebiyle âdeta bir devlet tarikatı haline gelmiştir. Kâdiriyye Tarîkatı da bu yüzyılda İstanbul’a girebilmiştir. Devlet adamlarının tekke inşâ etmek için âdeta bir yarış içerisinde olmalarının da etkisiyle tekkelerin sayısı bu dönemde hızla artmıştır. Tekkeler edebiyat, mûsikî ve hat sanatının en büyük hâmîsi olmuş, birçok mutasavvıf bu alanlarla ilgilenmiştir. Fikirleriyle İbn Arabî ve Mevlana’nın; şiir ve şiirde işlenen tema açısından ise Yunus Emre’nin bu dönem sûfileri üzerinde ciddi etkisi vardır.55 Musikî ve zikrin dinî sınırları aşıp aşmadığı şeklindeki tartışmalar ise toplumda gerginliği arttırmıştır.56

Dönemin genel bir özetinden sonra şimdi de Kütahya’nın bu asır-daki dinî-sosyal ve tarihî yapısıyla ilgili ayrıntılara geçelim.

II. XVII. ASIRDA KÜTAHYA (DİNÎ-SOSYAL VE TARİHÎ YAPI) Yerleşim tarihi antik dönemlere kadar inen Kütahya şehri, tarihte

Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar (Doğu Roma İmparatorluğu), Selçuklular (Anadolu Selçuklu), Germiyanoğul-ları ve son olarak Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Bilindiği üzere, son Germiyan hükümdarı II. Yakub Bey’in vasiyeti ile Kütahya Osmanlılara geçmiş ve daha sonra bir sancak haline getirilmiş, 855 (1451)’de ise Ana-dolu Beylerbeyiliği’nin merkezi olmuştur.57 1825 yılına kadar idarî tak-

52 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 53. 53 Tasavvuf tarihinde en çok kol ve şubeye sahip olması itibariyle Halvetiyye’ye “tarîkat

fabrikası” denmiştir. Bkz. Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 53. 54 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 53. 55 Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 26. 56 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 12. 57 Mustafa Çetin Varlık, “Kütahya”, DİA, XXVI, 580-581. Kütahya, Osmanlı idari yapısı

içerisinde Anadolu eyaletinin idare merkezi olduğundan eyalet yöneticisi olan paşa burada oturmaktaydı. Bkz. Atilla Batur v.dğr., Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kütahya’da Sosyal Ha-yat, III/2, Kütahya Belediyesi Kütahya Kültür ve Tarihini Araştırma Merkezi Yayınları,

Page 13: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

77

simatını koruyan Anadolu eyaleti bu tarihte değişikliğe uğramış ve Kü-tahya merkez olmak üzere Afyon, Sultanönü (Eskişehir) ve Ankara’dan ibaren küçük bir idarî birim haline gelmiştir. Bir süre sonra Afyon da eyaletten ayrılmış, nihayet 1841’de Kütahya, Kocaeli, Bolu, Eskişehir, Karesi, Karahisar-ı Sâhib (Ayfon) sancakları ile Hüdavendigâr vilayeti teşekkül etmiş, daha sonra Kütahya da müstakil sancak olmuştur.58

A. Demografik Yapı (Nüfus ve Yerleşim) Kütahya’daki mahallelerin bir kısmının Germiyanoğulları veya da-

ha da eski olarak Selçuklular devrinde kurulduğu bilinmektedir. Bu ma-hallelerin çoğu, Anadolu’daki diğer Türk şehirlerinde olduğu gibi zaviye, mescid, cami, imaret gibi kurumların etrafında oluşmuştur. Mahalle sayısı ise dönem, genişleme veya gelişmelere göre değişmiştir. İhtiyaca göre yeni mahalleler ortaya çıktığı gibi, farklı sebeplerden dolayı bazı mahallelerin ortadan kalktığı veya birleştiği de görülmektedir. Arşivler-deki tahrir veya mevkûfât kayıtlarından oluşturulan tablolara baktığı-mızda XVI. asırda (1512, 1530 ve 1570’ler) mevcut olan bazı mahallele-rin, XVII. asırdaki kayıtlarda (1650 ve 1675’ler) yer almadığı veya XVII. asırdaki kayıtlarda yer alıp da XVI. asırda bulunmayan bazı mahallele-rin olduğu görülmektedir. XVII. asırdaki bazı sayım dönemlerinde oluş-turulan arşiv kayıtlarına göre Kütahya mahalleleri ve buralarda oturan

Kütahya 2002, s. XIII (giriş). 1393’te I. Bayezid tarafından kurulan Anadolu Beylerbeyiliği (Eyaleti)’nin merkezi önceleri Ankara iken Fatih Sultan Mehmed zamanında Menteşe Bey-liği’nin Osmanlı hâkimiyetine alınmasından sonra 1451’de Kütahya’ya nakledilmiştir. Bkz. Varlık, “Anadolu Eyaleti”, DİA, III, 143. Osmanlı imparatorluğunda temel idarî birim san-caktır. Sancakların birleşmesinden beylerbeyilik veya eyalet denilen büyük idarî birimler meydana gelmekteydi. Bkz. Mustafa Çetin Varlık, “Kütahya’nın Şehzâde Sancağı Olarak İdaresi”, Türklük Araştırmaları Dergisi, V [1989], s. 315. Beylerbeyi, eyaletin askerî ve idarî amiri olup emri altındaki görevlilerle birlikte eyaleti yönetmekteydi. Bkz. Mehmet İp-şirli, “Beylerbeyi”, DİA, VI, 69. Paşa sancağının yöneticisi olarak beylerbeyinin herhangi bir sancak beyinden farkı yoktu. Sancakbeyi de sancağının en büyük yöneticisidir. En er-ken devirlerden itibaren Osmanlı padişahları bir bölgeye başlıca iki idareci göndermişler-dir. Bunlar, yürütme kuvvetini yerine getiren “bey (beylerbeyi-sancakbeyi)” ve yargı kuv-vetini temsil eden “kadı”dır. Bey, kadının hükmü olmadan hiç kimseyi cezalandıramadığı gibi, kadı da beyin kuvvetine dayanmadan hükmünü uygulayamamaktaydı. Osmanlıda ye-tişkin şehzâdeler, ileride padişah olacakları ümidiyle devlet idaresi hakkında bir çeşit staj görmek için sancakbeyiliğine gönderilirlerdi. Sancağa çıkan şehzâdelere “Çelebî Sultan” denirdi. Bkz. Varlık, “Kütahya’nın Şehzâde Sancağı Olarak İdaresi”, 315-322. XVI. Yüz-yılda Kütahya, Anadolu Beylerbeyiliği’nin merkezi olup ancak Şehzâde Bayezid (1550-1558) ve Şehzâde Selim (II. Selim, Sarı Selim)’in (1562-1566) valilikleri sırasında şehzâde sancağıdır. Bkz. M. Tayyib Gökbilgin, “Kütahya”, İA, VI, Ankara 1977, s. 1121; Varlık, “Kütahya’nın Şehzâde Sancağı Olarak İdaresi”, 315.

58 Varlık, “Anadolu Eyaleti”, 144.

Page 14: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

78

vergiye tabi hane sayıları aşağıdaki şekildedir59:

Mahalleler 1650’ler60 167561

Hane Hane

Ahi Erbasan 12 23

Ahi Evren 14 25

Ahi İzzeddin 6 5

Ahi Mustafa 10 17

Balıklı 8 15

Bezirci(ler) 8 8

Bolad Bey 6 6

Bölücek 6 24

Börekçiler 8 16

Büyük Orta 14 19

Cedid 8 13

Cemaleddin 10 19

Çerçi 1662 5963

Çukur 4 8

Dibek (Sufi Hasan) 6 13

Dükkâncikler 4 7

Efendi Bola (Ahi Arslan) 8 12

Gönen 4 7

Hacı Ahmed 6 11

Hacı İbrahim 8 13

Hacı İlyas 4 2

Hisar - 30

İshak Fakih 10 19

Kadı Şeyh 8 14

Küçük Orta 10 18

Lala 8 15

Lala Hüseyin Paşa 12 61

Ma‘ruf (Mu‘arrif) 12 15

Meydan 20 52

59 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 8-11. 60 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Kamil Kepeci (KK), Mevkûfat, nr. 2645, s. 2-4’ten

naklen bkz. Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 9-11. 61 BOA, KK, Mevkûfât, nr. 2693 (h. 1086), s. 2-4’ten naklen bkz. Batur v.dğr., Kütahya’da

Sosyal Hayat, III/1, s. 9-11. 62 “Çerçi-i müslüman” ve “Çerçi-i kefere” olarak ikiye ayrılan mahallede, bu tarihte 6 müslü-

man ve 10 gayri müslim hanesi mevcuttur. Bkz. Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 9.

63 Yine ikiye ayrılan mahallede, bu sayımda 23 müslüman, 26 gayri müslim hanesi bulunmak-tadır. Bkz. Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 9.

Page 15: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

79

Paşam (Sultan) 6 12

Pirler 4 7

Saray - 17

Servi 6 9

Sultanbağı 12 14

Şehreküstü 10 32

Bu dönem arşiv kayıtları incelendiğinde Kütahya mahallelerinde çe-

şitli zümrelere mensup insanların yaşadığı ve Müslümanlar, Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin aynı şehirde komşu mahalle ve evleri paylaş-tıkları görülmektedir. XVI. yüzyılda din ve etnik mensubiyete göre isimlendirildiği anlaşılan Rumiyân, Ermeniyân, Yahudiyân mahalleleri-nin sonraki devirlerde artık kullanılmadığı ve bu zümrelerin muhteme-len şehrin fizikî gelişiminin de etkisiyle diğer mahallelerle bütünleştiği belirtilmektedir.64 XVI. asırda Kütahya kazasında Kütahya şehri dışında hiçbir gayri müslim yerleşmesi yoktu.65 XVI. yüzyıl Kütahya’sında Müslüman Türkler’den başka Hristiyanlığın iki mezhebine tabi Ermeni-ler (bir kısmı Katolik, bir kısmı ise Ortodoks) ve Rumlar (Ortodoks mezhebine bağlı) ile Yahudiler bulunmaktaydı.66 XX. yüzyıla kadar gayri müslimler içinde nüfusça en kalabalık olanlar Ermenilerdi.67 Rum-lar ise ikinci sıradaydı. Ancak XX. asrın başlarında durum tersine dön-müş, Rumların sayısı Ermenilerin iki misline yaklaşmıştı.68 Gayri müs-lim unsurlar içerisinde Yahudiler en az nüfusa sahipti. XVI. yüzyılda Kütahya’nın sosyal yapısı içerisinde görülen Yahudi topluluğuna XVII. yüzyıldan itibaren rastlanmamaktadır.69 Nitekim Gaybî’nin yaşadığı devrin sonlarına doğru 1671-72’de Kütahya’ya gelen Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre, bu dönemde, birçoğunun ismi bugün de kullanılan 34 Müslüman, 3 Rum ve 3 Ermeni mahallesi vardı. Daha önce var olan Yahudi nüfusu ise ya göç ya da vefat sebebiyle hiç kalmamıştı.70

B. İktisadî Durum Kütahya önemli bir yol kavşağı üzerinde bulunduğundan, Germi-

yanoğulları döneminde olduğu gibi Osmanlı devrinde de ticarî bakım-dan oldukça hareketli bir merkez durumundaydı. XVI. asırda burada 64 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 11-13. 65 Varlık, “Kütahya”, s. 583. 66 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/2, s. XIV (giriş). 67 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 70, 77. 68 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 77. 69 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 79. 70 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 14.

Page 16: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

80

“Büyük Bedesten” (Gedik Ahmed Paşa vakıflarından) ve “Küçük Bedes-ten” (Timurtaş Paşa vakıflarından) bulunmaktaydı.71 Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre XVII. asırda şehirde on yedi han ve bu hanlardan biri olan Kapan Hanı’nın çevresinde 200 ocak mevcuttu.72

Tarihî bulgulara göre Frigler döneminden beri bir seramik merkezi olan Kütahya’da ekonomik faaliyetler arasında çinicilik özel bir yer tu-tar.73 XVI. Yüzyılda Osmanlı-Türk keramik ve çini sanatının en önemli merkezi İznik idi. Bu dönem, Kütahya çini ve keramik sanatının bir duraklama devri olarak görülür. XVI. yüzyıl Kütahya çini ve keramik atölyeleri, faaliyetlerini yavaşlatmış iseler de üretilen çini ve keramikler başta İstanbul’daki eserler olmak üzere imparatorluğun diğer merkezle-rinde tüketilmiştir.74 XVI. yüzyıl sonlarına doğru İznik keramik ve çini-lerinin faaliyetleri yavaşlamış ve XVII. yüzyıldan itibaren Anadolu ve İstanbul’un keramik ve çini ihtiyacını Kütahya atölyeleri karşılamıştır. XVII. yüzyıl sonunda ise Kütahya atölyeleri, tek ve rakipsiz kuruluşlar olarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. XVIII. yüzyılda da Kütahya çini atölyeleri faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Bu dönemde, Anadolu mer-kezlerinin çini ve keramik ihtiyaçlarının tek üretim merkezi Kütahya olmuş ve buradaki çini ve keramikler ihraç edilir duruma gelmiştir.75

C. Asayiş Arşiv kayıtlarına göre Kütahya sancağı dâhilindeki şehir merkezleri

asayiş açısından, kırsal kesimden daha güvenlidir. Bu kayıtlara bakıldı-ğında, Kütahya ve civarında çeşitli adlar altında eşkiyalık yapan grupla-ra rastlandığı, dışarıdan gelen devlet görevlilerinin de bu eşkıyaların hedefi olduğu görülmektedir. Asayişi ihlal edenler, gruplar halinde hare-ket eden eşkıyalar olabildiği gibi bireysel olarak hareket eden haydutlar da olabilmekteydi.76

966-967 (1559-1560) yıllarında medreseli hareketinden (suhte is- 71 Bedesten, kalın taş duvarlı, demir kapılı, geceleri bekçilerle beklenen günümüzdeki kapalı

çarşı gibi mekânlardır. Bkz. Mehmet Ali Ünal, Paradigma Osmanlı Tarih Sözlüğü, Para-digma Yayıncılık, İstanbul Ekim 2011, s. 102-103. Adı geçen bedestenlerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Mustafa Çetin Varlık, XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağı, Erzurum 1980, s. 182-184.

72 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16. Bu dönemdeki kervansaray ve hanlarla ilgili detaylı bilgi için bkz. Varlık, XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağı, 185-186.

73 Varlık, “Kütahya”, 582. 74 Faruk Şahin, “Kütahya’da Çinili Eserler”, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan:

Kütahya, İstanbul 1981-1982, s. 138. 75 Şahin, “Kütahya’da Çinili Eserler”, 138-139. Çini sanatı hakkında detaylı bilgi için bkz. Şerare Yetkin, “Çini”, DİA, VIII, s. 329-335.

76 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/2, s. XIV-XV (giri ş).

Page 17: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

81

yanları) etkilenen Kütahya’nın XVII. yüzyıl başlarında Celâlî saldırıla-rına da hedef olduğu ve Celâlî eşkıya reislerinden Deli Hasan’ın, Kütah-ya Kalesi’ne sığınan Hafız Ahmed Paşa’yı ele geçirmek için şehri üç gün muhasara altında tuttuğu belirtilmektedir.77

Kütahya’nın XVII. asırdaki asayiş durumuyla ilgili mühimme ka-yıtlarında da bazı bilgiler mevcuttur. Divan-ı Hümâyûn’da tutulan Kü-tahya ile ilgili bu hükümler içerisinde eşkıyalıkla ilgili problemler birinci sırada yer almaktadır. Bunların çoğu gasp, hırsızlık, ev basma, adam öldürme, adam kaçırma, haksız yere alıkoyma gibi olaylardan oluşur. Eşkıyalıkla ilgili hükümler arasında, yukarıdakiler kadar olmasa da, medrese öğrencileri (suhteler) ve konar-göçer Türkmen aşiretlerinin işlediği suçlar da bulunmaktadır.78 Bu dönemdeki mühimme kayıtların-da devlet adamlarının yaptığı usulsüzlüklere de rastlanmaktadır. Devre çıkmak bahanesiyle görevi suiistimal etmek ve halktan haksız yere fazla vergi almak, en çok rastlanan usulsüzlüklerdendir.79

Dönemin mühimme kayıtları arasında, hayır amaçlı kurulan vakıf-larla ilgili bazı problemler de bulunmaktadır. Örneğin Yakup Çavuş’un yaptırdığı cami ve mektebin hocası olan Karamanlızâde Mustafa, ken-disine verilen altı akçelik ücreti beğenmeyip eski berata göre on iki akçe talep etmiştir. Bunun üzerine vakıf zarar görmeden olayın çözülmesi için Divan’dan hüküm yazılmıştır. Genellikle alacak-verecek meselele-rinden oluşan şahıslar arasındaki anlaşmazlıklar da dönemin mühimme defterlerinde yer alan problemlerdendir.80

Mühimme defterlerinde dönemin dinî meseleleriyle ilgili hükümler de bulunmaktadır. Örneğin Kütahya sancağında görev yapan kadılara gönderilen 1019 (1610) tarihli bir hükümde şeyhülislamın seccade ve halılara Kâbe’nin resminin işlenmesinin caiz olmadığına dair verdiği fetva uyarınca bölgedeki halı ve seccade zanaatkârlarının Kâbe’nin res-mini nakşetmemeleri, aksi durumda ise cezalandırılacakları emredilmiş-tir. 1089 (1678) tarihli başka bir hükümde ise Kula’da gayri müslim halkın ürettikleri içki ve cami yanında kurdukları meyhane hakkında müslüman halkın yaptığı şikâyet üzerine konunun çözülmesi emredil-

77 Varlık, “Kütahya”, 580-581. 78 Süleyman Polat, 17. Yüzyılda Mühimme Defterlerine Göre Kütahya, Dumlupınar Üniv.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi), Kütahya 2005, s. 195-196.

79 Polat, Kütahya, 198. XVII. asırda Kütahya ve çevresinde taşra görevlilerinin usulsüzlükle-riyle ilgili ayrıca bkz. a.mlf., “XVII. Yüzyılda Kütahya ve Çevresinde Yöneten-Yönetilen İlişkisi”, Bilig: Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, yaz 2012, sy. 62, s. 247-268.

80 Polat, Kütahya, 201-202.

Page 18: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

82

miştir.81

D. İlmî, Edebî ve Tasavvufî Hayat Germiyanoğlu beyliğinin merkezi ve bir şehzade şehri olan Kütah-

ya, diğer birçok yönünün yanında ilmî ve edebî hayat açısından da önemli zenginliklere sahiptir. Abdülhalim Germiyânî (ö. 1645 sonrası), Hıbrî Ali (ö. 1682’den sonra), Kethüdâzâde (ö. 1709), Ünsî Abdüllatif (ö. 1664) Kütahya’da yetişip çeşitli konularda eserler kaleme alan XVII. asır âlimlerinden bazılarıdır.82 Dönemin diğer önemli Kütahya meşâhiri ve uleması arasında Abdullah Ahmed Efendi (Tabib, ö. 1697), Ahmed b. Mehmed (hattât, ö. ?), Ahmed Paşa (Osman Paşazâde, ö. 1683 sonrası), Ârif Efendi (ö. 1683 sonrası), Evliya Çelebi, Fariğ Abdurrahim (şair, ö. 1668), Fenayî Ali Efendi (ö. 1745), Gaybî Efendi, Mahvî Ahmed Çelebi (şair, ö. 1645), Madrup Yusuf Efendi (kadı, ö. 1709), Mehmet Dede (Mevlevî Şeyhi ve hattat, ö. 1688), Visâlî Mehmed Efendi (müderris ve kadı, ö. 1646) ve Yahya Efendi (müfti, ö. 1739) bulunmaktadır.83

Kütahya, asırla boyunca Anadolu’nun önemli bir idare, ilim ve kül-tür merkezi olduğu için burada birçok vakıf müessesesi de kurulmuş-tur.84 Zengin bir vakıf şehri olan Kütahya’da, tüm asırlar dikkate alındı-ğında bugüne kadar 700 adet vakıf tespit edilmiştir.85 Osmanlı devleti-nin her yıl Haremeyn-i Şerîfeyn’e (Mekke ve Medine) düzenli olarak gönderdiği Surre alayları ile Medine-i Münevvere’deki vakıflara Kütah-ya’dan da önemli maddi yardımlar yapılmıştır. Arşivlerdeki Evkaf-ı Hümâyûn Defteleri’ne göre bu yardımların XVII. asırda da devam ettiği anlaşılmaktadır.86

Kütahya şehri, Türkler tarafından fethedilmesinden itibaren tasav-vuf kültürü ve geleneği açısından da önemli bir yere sahiptir. Kütah-ya’da başta Mevlevîlik ve Halvetîlik olmak üzere tarikatların şehrin sosyal yapısı üzerinde ciddi etkileri bulunmaktadır. Nitekim Mevlevîli-ğin yayılmasını sağlayan önde gelen Mevlevî şeyhlerinden Celaleddin Ergun Çelebi (ö. 897/1492), Halvetî meşâyihinden Şeyh Muslihuddin Efendi (ö. 1072/1661) ve Rufâî Hasan Baba (ö. 1258/1842) Kütahya’da

81 Polat, Kütahya, 203-204. 82 Gaybî, Divan, 17. 83 Uzunçarşılı, Kütahya, 208-275. 84 Gökbilgin, “Kütahya”, 1125. 85 Batur v.dğr., Kütahya’da Sosyal Hayat, III/1, s. 3. 86 Cevdet Dadaş-Atilla Batur, Osmanlı Arşivi Belgelerinde Kütahya [1043-1342/1633-1923],

I, Kütahya Belediyesi Kütahya Kültür ve Tarihini Araştırma Merkezi Yayınları, Kütahya 1999, s. 85-89.

Page 19: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

83

yaşayan önemli tarikat büyüklerindendir.87 Kütahya ve çevresinde uzun yıllar canlı bir tasavvufî hayat yaşanmış ve burada tekke ve zâviyeler hem sayı hem de hizmet alanları açısından çok zengin bir durumdadır. Bunun sebepleri arasında; Kütahya’nın bir beylik ve eyalet merkezi ol-ması, coğrafî konum olarak ticaret kervanlarının yolları üzerinde bu-lunması ve uzun yıllar Bizans’a komşu olan uç beyliklerden biri olması gösterilmektedir.88

Kanunî döneminde Kütahya’daki tekke sayısının 30’dan fazla oldu-ğu ve bu sayının 1320 (1902)’lerde 37 olarak tespit edildiği belirtilmiş-tir.89 Evliya Çelebi de XVII. asrın sonlarında Kütahya’daki 32 caminin 22’sinin zâviyelerdeki mescidler olduğunu ve şehir içinde bulunan zavi-yelerin aynı zamanda birer mescid olarak da kullanıldığını belirtmiştir.90 Gaybî’nin eserlerini istinsah eden müridi Kâşif’in Biatnâme’de kullandığı “Sultanım Azîzim Gaybî Hazretleri tekyesinde otururken…” ifadesinin Gaybî’nin Kütahya’da faal bir tekkesinin olduğuna veya bu tekkenin evi olabileceğine işaret olarak görülmüştür.91

E. Mimari Eserler Gaybî’nin yaşadığı devrin sonlarına doğru 1671-72’de Kütahya’ya

gelen Evliya Çelebi, Kütahya’da kültürel ve sosyal hayatın canlılığına işaret eden önemli bilgiler vermektedir. Buna göre şehirde 7000 ev, 77 saray, 32 cami (bunların 11’inde Cuma namazı kılınabiliyor, diğerleri ise mescid idi), 7 medrese, 70 sıbyan mektebi, 40 sebil, 30 çeşme, 17 han ve 9 hamam bulunmaktaydı.92 Şimdi bu yapılarla ilgili ayrıntılara geçe-lim.

1. Medreseler XV ve XVI. asır Kütahya medreseleriyle ilgili daha önce yaptığımız

bir çalışmada İstanbul, Bursa ve Edirne gibi Osmanlı’nın önemli mer-kezleri dışındaki diğer illerde yer alan medreseler gibi Kütahya medrese-lerinin seviyelerinin de genellikle düşük olduğunu, buradaki medresele-rin en yükseğinin ellili derece seviyesinde olduğunu, diğer medreselerin ise genellikle medrese sisteminde en alt basamak olan yirmili veya otuz-

87 Gaybî, Divan, 16-17. 88 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 13. 89 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, a.y. 90 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 14. 91 Doğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî, 13. 92 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 12-19. Ayrıca bkz. Uzunçarşılı, Kütahya, 13-16; Doğan,

Kütahyalı Sunullah Gaybî, 12.

Page 20: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

84

lu derecede olduğunu tespit etmiştik.93 Aynı durumun genel olarak XVII. asır için de geçerli olduğu anlaşılmaktadır.

Kütahya ilmî ve edebî yönden zengin bir birikime sahip olsa da bu-rada tarihi gelişim içerisinde kayda değer medrese sayısının az olduğu görülmektedir. XVI. asır kayıtlarına göre burada vakfiyeleriyle birlikte 9 medrese tespit edilebilmiştir.94 Evliya Çelebi ise Gaybînin yaşadığı dö-nemde Kütahya’da 7 medrese (Germiyanoğlu, Rüstem Paşa, Monlâ Vâhid Paşa, İshâk Fakîh, Karagöz Paşa, Şeyh Paşa ve Halîliyye medrese-leri) ve 70 sıbyan mektebi (mekteb-i sıbyân-ı ebcedhân) bulunduğunu belirtmektedir.95

Yaptığımız araştırmalara göre bu dönemde yeni inşa edilen eğitim kurumu olarak sadece bir yapı bulunmaktadır. O da XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Şengül Camii’ne eklenen bir mekteptir.96

2. Mescid ve Camiler Evliya Çelebi, XVII. asrın sonlarında Kütahya’da 32 cami-mescid

(mihrab) bulunduğunu, bunlardan 11’inde cuma namazı kılınabildiğini, 21’inin ise zaviyelerdeki mescidler olduğunu belirtmektedir. Onun adını verdiği ve Cuma namazı da kılınabilen meşhur camiler şunlardır: Ulu Câmii, Sultân Keyhusrev Şâh Câmii, Karagöz Paşa Camii, Kara Mustafâ Bey Câmii (Hisâr Bey Câmii), Takyeciler Câmii, Germiyanoğlu Câmii, İshâk Fakîh Câmii (Tabakhâne Câmii), Hüseyin Paşa Câmii, Sultân-ı Germiyan Süleymân Hân Câmii, Beğ Câmii, Emîr Şeyh Tekyesi Câmii.97

Seyahatnâme’de geçen bu asırdaki mescidlerden bazıları ise şunlar-dır: Hızırlık Mescidi, Bölükçüler Mahallesi Mescidi, Gûnân Mahallesi Mescîdi, Ahi Mustafâ mescidleri (iki adet), Paşa mahallesi mescidi ve Sultân bağında adları bilinmeyen iki zâviyedeki mescid. Yine Seyahat-name’deki bilgilere göre bunlar dışında otuz yedi mahallede birer mes-cid ile çarşıda birçok mescid; bütün medrese, han ve tekkelerde ise birer zaviye mescidi bulunmaktaydı.98

XVII. asır, Kütahya’da cami ve mescidlerin imarı açısından en dur-

93 Mehdin Çiftçi, “Dönemin Temel Özellikleri”, Ahterî ve Dönemi Sempozyumu (7-9 Kasım

2013 Kütahya, Yayımlanmamış tebliğ), s. 14. 94 Ara Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Arma-ğan: Kütahya, İstanbul 1981-1982, s. 421.

95 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 15-16; Uzunçarşılı, Kütahya, 15. Ayrıca bkz. Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 421.

96 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 414. 97 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 14-15. 98 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 15.

Page 21: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

85

gun devre olarak görülmektedir. Bu nedenle bu dönem, cami ve mescid-ler bakımından kısır bir dönem olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde sadece bazı yapılar onarılmış ve genişletilmiş, mescidlerden bazıları ise camiye çevrilmiştir.99 XVII. asırda onarım yapılan, genişletilen veya camiye çevrilen mescid ve camilerle ilgili bilgiler aşağıdaki şekildedir:

Balıklı Camii Minaresi ve Minberi: Cami, ilk olarak Hezar Dinarî tarafından Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zama-nında 1237 tarihinde inşa edilmiştir. 1381-82 yıllarında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Özbek Subaşı tarafından onarılmıştır. 1642-43 tarihinde ise Salih Mehmed adında kimliği hakkında bilgi sahibi olamadığımız bir kişi, hem minare hem de minber inşa ederek bu mes-cidi (Hezar Dinarî Mescidi’ni) camiye çevirmiştir. Bu esnada başka bir değişiklik olup olmadığı ise bilinmemektedir.100

Hatuniye Camii’nin Onarılması ve Minare Eklenmesi: XVI. asrın sonlarında (1573-74 tarihlerinde) inşa edildiği tahmin edilen cami, Kü-tahya’da başka onarımlar da yaptırmış olan Balıklı Tekkesi şeyhi Mus-lihuddin Efendi’nin kız kardeşi Rabia Hatun tarafından XVII. asrın or-talarında onarılmış ve yapıya minare eklenmiştir.101

Sâdettin (Saâdet) Camii’nin Genişletilmesi: Hezar Dinarî tarafın-dan XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen bu cami, 1697-1699 yılların-da Anadolu Valisi olan Beylerbeyi Ömer Paşa tarafından genişletilip yeniden yaptırılmıştır (ahşap olarak).102

Özbek Mescidi: Kesin olmamakla birlikte Özbek mescidinin ilk şek-linin 1699’da inşa edildiği belirtilmektedir.103

3. Tekke ve Zâviyeler XVI. asır kayıtlarına göre Kütahya’da 18 zaviye bulunmaktaydı.

Hamza Güner de Kütahya’da 18 tekkenin adını saymaktadır. Bunların çoğu XIX. asır içinde şekillenmiş ve mahalle aralarında oluşmuş küçük zaviyelerdir.104 Ancak Evliya Çelebi, XVII. asırda Kütahya’da Mev-levîhâne tekkesi, Nalınlı Şeyh tekkesi, Abdülkâdir Cîlânî tekkesi, Şeyh Pâsîn (Yasin?) tekkesi, Hızırlık tekkesi ve Âl-i Abâ Bektaşiyân tekkesi adında 6 tekke saymaktadır.105

99 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 407 ve 414. 100 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 215-220. 101 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 260-263. 102 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 270-274. 103 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 265-266, 407. 104 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 424. 105 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16.

Page 22: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

86

Seyahatnâme’de adı geçmeyen ancak bu dönemde Halvetî tekkesi olarak kullanılmaya başlanan tekkelerden biri de Balıklı Tekkesi’dir. Şeyh Muslihuddin Efendi’den (ö. 1072/1661) dolayı “Muslihuddin Tek-kesi” de denen ve bir ara “Şeyh Bahşî Mescidi” olarak da tanınan bu yapı, XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Yapı, Şeyh Muslihuddin Efendi tarafından XVII. asrın ilk çeyreği içinde Hal-vetî Tekkesi olarak kullanılmaya başlamıştır.106

4. Türbeler Türbeler bakımından Kütahya mimari açıdan fazla zengin olma-

makla birlikte, burada dikkat çekici yapılara rastlanmaktadır. Ayrıca hemen her sokakta türbe adı verilen ve ziyaret yerleri olan mezarlar bulunmaktadır.107

Tespit edebildiğimiz bu asırdaki bazı mezarlık ve türbeler şunlardır: Ahî İzzettin Türbesi: Kitabesindeki kayıtlara göre yapının 1071

(1660-61) tarihli olduğu belirtilmektedir.108 Musalla Mezarlığı: Bugün yenilenen türbenin etrafındaki mezar

taşlarında 1129, 1172, 1174, 1205 tarihleri (hicri) yer almaktadır (1716-1791 tarihleri arası). Türbenin dibindeki bir mezar taşında da 1085 (1674-75) tarihi kayıtlıdır. Bu taşlara bakılarak buranın XVII. asrın son-larından itibaren kullanılmış olduğu belirtilmektedir.109

Sun‘ullah-ı Gaybî Türbesi: 1671-72’de Kütahya’ya gelen Evliya Çe-lebi’nin böyle bir yapıdan bahsetmemesi, yapının en erken XVII. yüzyı-lın sonları ile XVIII. yüzyılın başlarında Gaybî’nin ölümünden sonra artan şöhreti üzerine inşa edildiğini göstermektedir.110 Kabrin Kütah-ya’da Musalla mezarlığında daha önce etrafı açık bir kümbet altında olduğu, 1339 (1921) yılında Tavşanlı Askerlik Şubesi reisi Binbaşı İbra-him Bey tarafından kabrinin üzerine sanduka yaptırıldığı ve son zaman-larda da Gaybî’nin kardeşinin torunlarından terzi Gaybî tarafından da-ha iyi bir hale getirildiği belirtilmektedir.111

Evliya Çelebi bu asırda Kütahya’ya yaptığı ziyarette buradaki med-fûn büyük zatların adlarını da vermektedir. Onun adını verdiği zevât şunlardır: Hızırlı Şeyh Sultân ve Ahi Evran Sultân (Sultan Bağı mezarlı-

106 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 341-347. Ayrıca bkz. a.mlf., “Balıklı Tekke-

si”, DİA, V, 17. 107 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 425. 108 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, a.y. 109 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 366, 426. 110 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 365-367. 111 Uzunçarşılı, Kütahya, 235.

Page 23: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ, XVII. ASIRDA KÜTAHYA

87

ğı içerisinde); Acem Sultân ve Güzelim Sultân (Taşoluk Mahallesi’nde); Ergun Çelebi hazretleri (Ahi Mustafâ Mahallesi’nde); eş-Şeyh Ahmed; musannif, müfessir, muhaddis ve Lügat-ı Ahterî mü’ellifi Ahterî Efendi (Pîrler Mahallesi’nde); eş-Şeyh Ahmed Kalburcu (Çavdarlı Şeyh. Kütah-ya yakınındaki Kalburcu Köyü’nde), Kütahya mollası el-Mevlâ Ya‘kûb (Balıklı hamamı yakınında); Pîrler Sultân ( (Karadonlu Sultân); eş-Şeyh Seyyid Nûreddîn Sultân (Şâm Mahallesi’nde); Germiyanoğlu Sultân Ya‘kûb (İshâk Fakîh İmâreti’nde); Mollâ Vâhid Paşa hazretleri (Vahid Paşa Medresesi’nde), Küçük Dede (Lâleli Çeşme Mahallesi yakınında), Mollâ Firâkî Efendi (Sarây Câmii mezarlığında)112; Ahi Evran Sultân (kendi mahallesinde); eş-Şeyh Hazret-i Hacı Bayram Sultân (Meydân Mahallesi mezarlığında); eş-Şeyh İshâk Fakîh (kendi câmii hazîresinde); Hızırlık Sultân; Kütahya fatihi Hezârdînâr Sultân; Hüsrev ü Şîrîn mü’ellifi şair Şeyhî (el-Mevlâ Şeyh Efendi. Kütahya yakınındaki Tonlu Bınarı Köyü’nde). Evliya Çelebi, Kütahya içinde daha nice büyük evli-yanın da medfun olduğunu belirtmektedir.113

5. Hamamlar Evliya çelebi, XVII. asırda Kütahya’da 9 hamam olduğunu belirt-

mektir. Saydığı hamamlar arasında Rüstem Paşa Hamamı (Balıklı Ha-mamı), Germiyan Hamamı, Kadıasker Hamamı, Şengül Hamamı, Ke-mer Hamamı ve Hüseyin Paşa Hamamı bulunmaktadır.114 Onun adını verdiği hamamlardan biri olan Şengül Hamamı’nın XVI. yüzyılın sonla-rında inşa edildiği tahmin edilmektedir.115 Yine Evliya Çelebi bu dö-nemde 23 saray hamamı olduğunu kaydetmektedir.116 Bu saray hamam-larının ise saray ve konakların özel hamamları olduğu belirtilmiştir.117

6. Hanlar Evliya Çelebi, XVII. asırda Kütahya’da 17 adet han olduğunu ve

bunlardan her birinin kale gibi olduğunu belirtmektedir. Bu dönemde adını saydığı hanlar arasında Kapan Hanı, Çâşnigirbaşı Hanı, Bolvadanlı Hanı, Bostân Efendi Hanı, Osmân Paşa Hanı, Rüstem Paşa Hanı, Serdâr

112 Evliya Çelebi, Molla Firâkî’nin kendi akrabalarından olduğunu, o dönemde babasının

Kütahya’daki evinde ikamet ettiğini, dört dil bildiğini ve divan’ından başka 43 müdevven eseri bulunduğunu belirtmektedir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 18.

113 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, a.y. 114 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16. 115 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 432. 116 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16. 117 Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, 429-430.

Page 24: Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemiisamveri.org/pdfdrg/D247035/2016/2016_CIFTCIM.pdf4 Kemikli, “Sun‘ullah Gaybî”, 532; Do ğan, Kütahyalı Sunullah Gaybî

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ

88

Hanı ve Acem Hanı bulunmaktadır.118

7. Diğer Yapılar (imaret, sebil-çeşme, çarşı, dükkân, bedesten, kilise) Evliya Çelebi bu dönemde fakir ve zenginlere düzenli olarak iki

öğün yemek verilen iki imaret ile kırk sebîl, kırk sekiz kaynak suyu gö-zesi ve otuz çeşme bulunduğunu belirtmektedir. Yine bu dönemde şehir içinde iki bedestenden bahseden Evliya Çelebi, tüm çarşıda sekiz yüz altmış dükkân bulunduğunu, özellikle ayakkabıcılar (haffâflar) çarşısı-nın tertipli ve işlek (mamûr) olduğunu belirtmektedir. Onun verdiği bilgilere göre bu dönemde Kütahya şehrinde üç Ermeni ve iki Rum kili-sesi de bulunmaktaydı.119

F. Kütahya Şehrinin XVII. Asırdaki Diğer Özellikleri Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre bu dönemde Kütahya, ma-

mur halde olan birçok köy ve kasabadan oluşmaktadır. Binlerce eski bi-naları olan Kütahya’da şehir merkezindeki çarşı ve evler yokuş yukarı olup yollar dar ve caddeler (şâhrâhlar) kaldırımsızdır. Bütün evlerin yüzleri kuzeye dönük olduğundan havası güzeldir. Kütahya suları gayet güzel olup hazmı kolaylaştırır. Yaylak bir yer olan Kütahya’nın bağları yoktur, ancak bahçeleri çoktur. Üzümü olsa da lezzetli değildir. Yirmi dört çeşit armut ve yedi çeşit kirazı bulunmaktadır. Bu dönemde Kü-tahya paçası meşhur olup beyaz, berrak ve lezizdir. Halkı gam ve keder-den uzak, zevkine düşkün, dost canlısı, fukarayı seven, yiğit ve güçlü yapılıdır. Kadınları gâyet mü’eddebâne gezerler. Yiyecek ve içecek ga-yet ucuz olup örneğin bir vukiyye hâs ve beyâz ekmek bir kuş gözü ak-çe; bir vukıyye koyun eti iki akçe; sığır eti bir akçe, ciğer ise üç akçe-dir.120

Bu dönemde Yoncalı kaplıcasının suyu da meşhurdur. Kütahya halkı kiraz mevsiminde buraya gelip beş-on gün bu kaplıcada kalır. Bu suyun yetmiş çeşit faydasından bahsedilir ki özellikle cüzzâm ve beras (leke hastalığı) gibi hastalıklara iyi geldiği belirtilir. Yoncalı’nın dört bir yanındaki köylerden getirilen yiyecek ve içeceklerle buralarda pazar da kurulur.121

118 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16. Ayrıca bkz. Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mima-

risi”, 434. 119 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 16-17. 120 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 17. 121 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 18-19.