35
Antalya Tabip Odası Dergisi • 14 Mart Özel Sayısı • 2016 30 - 40 - 50 - 55 - 60 - 65 - 70 YILINI DOLDURANLAR HEKİMLİKTE 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun! Aile Hekimliği deneyimi; Özel hastane hekimliğinde işçi/patron dönemi DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’yla söyleşi ne umduk, ne bulduk! 4A mı desek, 4B mi? Hekim Sendikası kurtarıcı olabilir mi?

kutlu olsun!sinirtanimayandoktorlar.org/wp-content/uploads/...Adıvar’lar, Rıza Nur’lar, Refik Say-dam’lar, Hulusi Behçet’ler, Behçet Uz’lar, Nusret Fişek’ler, Türkan

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Antalya Tabip Odası Dergisi • 14 Mart Özel Sayısı • 2016

    30 - 40 - 50 - 55 - 60 - 65 - 70

    YILINI DOLDURANLAR

    HEKİMLİKTE

    14 Mart Tıp Bayram

    ı

    kutlu olsun!

    Aile Hekimliği deneyimi; Özel hastane hekimliğinde

    işçi/patron dönemi

    DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’yla söyleşi

    ne umduk, ne bulduk! 4A mı desek, 4B mi?Hekim Sendikası

    kurtarıcı olabilir mi?

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 20162 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 3

    ...tarihten köşe taşları...

    Ülkemiz zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyor, gerçi kendimi bildim bileli sürekli zor dönemlerden geçeriz. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki sağlık alanındaki yapılan uygulamaları izlemek giderek zorlaşıyor. Ne yazık ki yaşam hakkının korunamadığı ve kent merkezlerinde bile her an ölümle yüz yüze kalabileceğimiz günler yaşıyoruz. Yanı başımızda devam eden savaşın etkisi mesleki kaygıların ötesinde gündemimize giriyor. Doktor odasında, öğle yemeği arasında, nöbette veya konsey yaparken bile ülke ve dünyada olup bitenler ana sohbet konumuz oluyor. Bütün bu kargaşa altında sağlık alanındaki sorunlar giderek katlanılması zor hale geliyor. Öylesine çok işlenmesi gereken konu var ki seçmekte zorlanıyor insan.Bu sayımızda temel sorunlara değinelim istedik. Aile hekimleri ciddi baskı ve dayatmalarla boğuşuyor, onların sesine kulak verdik. Özel hastane hekimleri de hareketli günler geçirdi ve bu konuda da meslektaşlarımızı haberdar edelim istedik. Yine can alıcı sorunumuz tıp eğitimini ele aldık ve akademik özgürlük neden gereklidir sorusuna yanıt aradık. Kamuda çalışan hekimlerimiz için değiştirilmesi gündemde olan 657 sayılı yasayı masaya yatırdık...Sağlık öylesine geniş bir alanı kapsıyor ki duyarsız kalmak olanaklı değil! Dağdaki mermer ocağından bize ne diyemedik...Gergin mesleki ortam bazı arkadaşlarımızı daha fazlasını istemeye sevk ediyor; 10 günü dağlarda motosiklet üstünde geçiren bir arkadaşımız yaşadıklarını paylaştı bizlerle...Özellikle titiz ve özverili çalışmalarından dolayı grafik tasarımcımız sevgili Sefa başta olamak üzere katkı veren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz Yorucu ancak keyifli bir süreç sonunda hazırladığımız dergimizi sizlerin beğenisine sunuyoruz...

    Dr. Ö. Okan Cinemre

    Merhaba

    EDİTÖRDEN

    HEKİM GÜNCESİAntalya Tabip Odası Dergisi

    14 MART 2016TIP BAYRAMI ÖZEL SAYISI

    SAHİBİAntalya Tabip Odası adına

    Dr. Ertan YILMAZ

    YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜDr. Egemen AKTAŞ

    EDİTÖRDr. Ö. Okan CİNEMRE

    YAYIN KURULUProf. Dr. Ertan YILMAZ

    Dr. Egemen AKTAŞDr. Halil DURAN

    Dr. İbrahim ÇELİKDr. Niyazi Nefi KARA

    Dr. Nejat ERGÜNDr. Zekiye ÖZDEMİR

    Dr. Ömür Okan CİNEMREDr. Safa Nihan KEYSAN

    DANIŞMA KURULUDr. Nihan KEYSAN

    Dr. Tolga TEMELDr. Metehan AKBULUT

    Dr. Nursel ŞAHİNDr. Cezmi Çağrı TÜRK

    TASARIM & BASKIODAK DİJİTAL(242) 243 25 19

    ADRESANTALYA TABİP ODASI

    Meltem Mah. 3808 SokakSağlıkçılar Apt. Kat: 3

    Muratpaşa / ANTALYATel: (242) 237 50 75 - 237 11 88

    Faks: (242) 237 37 48

    [email protected]ıl hastaları

    böyle tutuluyordu

    Raşitizm tedavisi için bronzlaştırma yöntemi.

    1855’teki bu ameliyat eter yardımıyla yapıldı.

    Omurga eğriliğini kontrol için skolyoz tedavisi.

    1920’de kullanılan elsiz fizyoterapi yöntemi

    Çocuk felci için çoklu akciğer desteği, 1950

    Protez bacak, 1890

    1918’den bir radyoloji hemşiresi.

    1750’lerdedoğum sandalyesi

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 20164 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 5

    Dr. Ertan YılmazAntalya Tabip Odası Başkanı

    YÖNETİM KURULU’NDAN

    Olumsuzlukların sıradanlaştığı

    günler yaşıyoruz... İsyanımız karanlığın sıradanlaşmasınadır. İsyanımız gericiliğin sıradanlaşmasınadır.

    İsyanımız, emperyalizme ve

    işbirlikçilerinedir. Ve isyanımız karanlığadır!

    Tıbhane-i Amire olarak bilinen Tıbbiyenin açılış tarihi olan 14 Mart 1827 bizim için çok anlamlı bir gün. Hekimbaşı Musta-fa Behçet Efendi ve arkadaşları ta-rafından Tulumbacıbaşı Konağında açılan bu mektep, o ana kadar açıl-mış olan mekteplerin hepsinden farklı. Çağdaş ve bilimsel eğitimin simgesi olan mektepte, tanışan tıbbiyeliler, tıp doktoru olmanın yanında, toplumun ve ülkelerinin ihtiyacı olan her yerde sorumluluk alabildiler.

    Osmanlı’nın son döneminde hasta adamı iyileştirmek için istibdattın karşısında; Çanakkale’de ve diğer tüm cephelerde emperyalizmin karşısında; 1919’da İstanbul’da işgalin karşısında; Sivas’ta man-dacılığın karşısında; Ankara’da ise bağımsızlık savaşının yanında dur-mayı mesleklerinin gereği olarak gördüler. Cumhuriyet ile birlikte ülkenin kalkınması için ne yapılma-sı gerekiyorsa onu yaptılar. Onlar Şanizade Ataullah, Mustafa Behçet Efendiler, İbrahim Temo’lar, Adnan Adıvar’lar, Rıza Nur’lar, Refik Say-dam’lar, Hulusi Behçet’ler, Behçet Uz’lar, Nusret Fişek’ler, Türkan Saylan’lar ve adını sayamadığımız binlerce tıbbiyeli.

    Değerli meslektaşlarım

    Ülkemizde modern tıp eğitiminin başladığı gün olan ve «Tıp Bayra-mı» olarak kutlanan 14 Mart gü-nünün, ülkemizin ve mesleğimizin içinde olduğu ağır koşullar altında bayram olarak kutlanması her yıl biraz daha güçleşiyor.

    İnsanlığa, halkımıza, mesleğimize ve hekimlere, yönelik olarak siste-min reva gördüklerine baktığımızda bayram günümüzde; güzel sözler söylemek ne yazık ki olası değil.

    Hekimlerin her geçen gün gelir-leri azalmakta, çalışma koşulları

    ağırlaşmakta, uygun çalışma ortamlarında iyi ve nitelikli hekim-lik yapabilmek giderek olanaksız-laşmakta, hekimler yaşamlarını sürdürebilmek için ikinci, hatta üçüncü işlerde çalışmak zorunda kalmakta, kısacası yorgun gün-ler-yorgun geceler hayatımızın bir parçası olmaya devam etmekte.

    Değerli meslektaşlarım

    Ülkemizde, zor bir dönemden geçiyor. Siyasette, ekonomide, sokaklarda ve toplumsal yaşamın her alanında gerilim ve kriz giderek tırmanıyor.

    Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları, hekim kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile gene bizi buluyor. Mesleki sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz.

    Dünyamızda ve bölgemizde işgal-ler, savaşlar durmuyor; bombalar, silahlar susmuyor zenginler dün-yayı paylaşamıyor. Kapitalizmin vahşi dişlileri arasında öğütülen emeklerle, emekçilerle; savaşlarla, işgallerle; patlayan bombalarla, yıkılan ümitlerle...

    Değerli meslektaşlarım

    Ölümler üşüştü gündüzlerimize gecelerimize. Her yer ölüm oldu. Ölümler acı, ölümler ağır ve ölüm her zaman erken.... Yetmiyor kelimeler ölümleri anlatmaya... İnsanlarımızın ölümü yüreğimizi yakıyor….

    Şiddetten beslenen çevreler, insa-nımız arasına düşmanlık tohumları ekiyor. Ölümlere karşı yaşamı ve kardeşliği savunmak cesaretini her-kesten önce biz hekimler göster-meliyiz. Halkımızı kutuplaşmalara yönelten her türlü silah kullanımı-nın karşısına cesaretle , «Bir arada yaşam” talebi ile karşı çıkmalı ve

    UMUŞ

    Bütün iyi kitapların sonundabütün gündüzlerin,bütün gecelerin sonundameltemi senden esensoluğu sende olan,yeni bir başlangıç vardır.. Parmağını sürsen elmaya,rengini anlarsın..Gözünle görsen elmayı,sesini duyarsın...Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır.Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

    Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...

    Edip Cansever

    asla bundan vazgeçmemeliyiz. Artık ölüme doymuş ülkemizde kardeşlik baharına hepimizin ihti-yacı var.

    Değerli meslektaşlarım

    Ülkemizde yaşanan olumsuzluklar elbette sadece hekimlik ve sağlık alanı ile sınırlı değil. Ülkemizin havası, suyu, taşı, toprağı, dere-si, ormanı, en önemlisi insanı bir karanlığa sürükleniyor.

    Türkiye’nin her alanda neo-libe-ralizmin yönlendiriciliğinde dönü-şümden geçirildiği, tüm kamusal hizmetlerin sermayeye devredi-lip, kamunun adeta yok edildiği; ormanların, kıyıların, suyumuzun, toprağımızın birilerine peşkeş çekildiği; kentlerin “dönüşüm” adı altında ranta tahvil edildiği; yolsuz-luğun, rüşvetin, her türlü pisliğin ortaya apaçık döküldüğü; baskının, zor kullanımının, zorbalığın tavan yaptığı; torba yasalar, torba dava-larla adeta bir toz bulutu ardında ülkemizin yeniden şekillendirildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ülke tarihinin en acı iş cinayetlerini yaşıyoruz.

    Olumsuzlukların sıradanlaştığı günler yaşıyoruz... İsyanımız karan-lığın sıradanlaşmasınadır. İsyanımız gericiliğin sıradanlaşmasınadır. İs-yanımız, emperyalizme ve işbirlikçi-lerinedir. Ve isyanımız karanlığadır!

    Değerli meslektaşlarım

    Antalya Tabip Odası olarak, dün-yanın, ülkemizin, insanımızın ve üyelerimizin içinde bulunduğu bu günkü koşullarda, bir meslek örgütüne, bir mesleki demokratik kitle örgütüne düşen görevlerin güçlüğü, büyüklüğü ve bunlara kar-şı sorumluluklarının bilincindeyiz. Bizler meslek alanımızla ile ilgili her konuda korkmadan, sinmeden, geri adım atmadan, eğilip bükül-meden doğruyu söylemeye devam edeceğiz.

    Değerli meslektaşlarım

    Hepimiz kendi yaşamını insanlığın hizmetine adamış bir mesleğin uy-gulayıcıları, hekimler olarak, hangi zor koşul altında olursak olalım insan yaşamına saygı göstermeye and içtik.

    Tarihin ilk çağlarından beri bu top-raklarda hekimlik yapıyoruz, bugün de buradayız; hekimlik mesleğinin onurunu korumaya devam edeceğiz.

    Ağrısını, acısını, ıstırabını dindirdi-ğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndür-düğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yana-ğımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki mes-lektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığı-mız güçle hekimlik mesleğimizi icra ediyoruz

    İnsan yaşamına adanmış mesleği-mizden aldığımız yetkiyle hekimlik yapıyoruz.

    Değerli meslektaşlarım

    Ülkemizde yaşananlara karşı; şimdi tam da; karanlığa karşı aydınlığı savunma zamanı.

    Şimdi tam da baskıcı, otoriter yö-netim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi savunma zamanı.

    Şimdi tam da ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne

    karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı savunma zamanı.

    Şimdi adaleti ve eşitliği savunma zamanı.

    Şimdi tam da, bağımsız, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için mü-cadele etme zamanı. Şimdi tam da gericiliğe, neoliberalizme karşı mücadele etme zamanı.

    Şimdi tam da geri adım atmadan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkma zamanı.

    Değerli meslektaşlarım

    Antalya Tabip Odası olarak Tıbbiye-lilik ruhunun verdiği heyecanla, her zaman inatla ve ısrarla hem toplu-mun hem de sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunları, bulduğumuz her ortamda bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz.

    Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere rağmen, korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz.

    Aydınlık bir Türkiye ve aydınlık bir gelecek için; Antalya Tabip Odası olarak bir büyük sorumlulukla ve öznesine insanı koyan bir çalışma anlayışı ile meslek alanımız üze-rinden ülkemiz için, halkımız için, insanımız için doğruları söylemeyi sürdüreceğiz.

    Antalya Tabip Odası olarak son iki yılda olduğu gibi bugün de meslek çıkarlarımızın ülkemizin ve halkımı-zın çıkarları ile örtüştüğünün bilin-ciyle yolumuza devam edeceğiz.

    Her 14 MART’ta olduğu gibi 2016 14 Mart’ında da savaşın, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin dünyamızdan yok edildiği, olumsuzluklarla dolu sağ-lık sistemimizin iyileştirildiği, halkın sağlığının öncelik haline getirildiği, hekim ve sağlık çalışanlarının bu öncelik içerisinde hak ettikleri ko-şullara kavuşturulduğu bir UMUDU paylaşıyor ve “HERŞEYE RAĞMEN” Tıp Bayramınızı kutluyorum.

    Şimdi, yeni bir başlangıç zamanı.

    “Başka bir yaşam, başka bir Türkiye, başka bir dünya” için ümitlerimizi tazeleme zamanı...

    Şimdi mücadele etme zamanı...

    Değerli meslektaşlarım;

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 20166 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 7

    Dr. Egemen AKTAŞAntalya Tabip Odası

    Genel Sekreteri

    ODA’NIN GÜNCESİ

    Neticede hepimiz hekimiz ve gün içinde yapmamız gere-ken asli işlerimiz var. Tabip odasında çalışma yürütmek günlük 24 saati 25, hatta 26 yapmakla mümkün olabiliyor bazen. Zaman zaman yorulduğumuz da oluyor el-bet. Keşke başka insanlar da katıl-sa ve birlikte bu çalışmayı yürütsek diyoruz. Çünkü sağlık alanında çok fazla sorun var ve çözümü için ilk koşul hekimlerin odalarına sahip çıkması…

    Sağlığın en önemli üreticisi hekim-ler tam bir örgütlülüğün içinde bulunabilseler; amasız, fakatsız, halkın sağlık hakkı ve kendi hakları için emek verebilseler…

    İşte en önemli yorgunluk kaynağı, bu çok basit çözümü hayata geçire-memek…

    Ve bütün bu zorlukları zaman geçtikçe güzel anılar olarak hatırla-mamızın en önemli nedeni ise elde ettiğimiz kazanımlar ve meslek-taşlarımız ile paylaştığımız güzel anlar…

    Hekimlerden çok sık duyduğumuz “tabip odası bizim sorunlarımızla ilgilenmiyor” sözünün yerine farklı farklı alanlarda çalışan meslektaş-larımızdan, “tabip odasının yanı-mızda olduğunu biliyoruz” “yapılan

    çalışmaları görüyoruz” ifadelerini duymak mutluluk verici oldu. Bunu sağlamak için yaptığımız en önemli iş yönetim kurulu toplantılarını tüm hekimlere açık olarak yapmak-tı. Aile hekimlerinin haklı ve bedel ödemeyi göze alan mücadelele-rinde yanlarında olmaya çalıştık. Özel hastanelerde çalışan hekim arkadaşlarımızla, yaşanan sorun-lara yönelik çok sayıda toplantı gerçekleştirdik. İlk kez geniş bir katılımla kendi sorunlarına sahip çıkan hekimler yan yana gelebilme-nin gücünü hissetiler. O toplantı-lara katılan birçok arkadaşımızın olumlu görüşleri, iyi ki oda çalışma-sı için emek veriyoruz dememize neden oldu. Bizlerin örgütlüyken güçlü olacağını hissettirdi. Asistan hekimlerden emekli hekimlere kadar birçok toplantı ve etkinlik düzenleyerek buradan elde edilen olumlu sonuçları diğer odaların deneyimleriyle harmanladık.

    Bilişim ve iletişimin etkin kullanı-mını sağlamak için web sayfamızı odamıza yakışır hale getirdik, sosyal medyada da odamıza ait hesaplar oluşturduk.

    Dergimiz Hekim Güncesi’ni görsel ve içerik olarak zenginleştirdik.

    Sağlık alanını ilgilendiren her konuda görüş bildirmek, gerektiği yerde baskı unsuru olmak TTB ka-nununda ifade edilen görevimizdir. Görevi yaşatmak olan bir hekimin halkın sağlığını ve yaşama hakkını savunmasından daha doğal bir şey olamaz. Ülkenin en eğitimli kesimi olan hekimler toplumsal sorum-luluklarından da muaf olamaz. Bu kanunumuzda tanımlanmış olan asli görevlerimizden biridir. Savaş karşıtı olmakta hekimin işidir mar-kette satılan gıdanın sağlıklı olup olmadığını sorgulamakta. Havanın kirliliği de bizi ilgilendirir köydeki çocuğun aşılanması da. Böbrek nakli bekleyen hastada bizimdir, sanayide beli ağrıyan işçide. He-kim hayatın her yerindedir ve hem toplum için hem de kendi haklarını savunmak için siyaset yapar. Bu dönemde de haklı ve meşru zemin-de siyaset yapmaktan çekinmedik.

    Tıp fakültesindeki öğrenci arkadaş-larımız, “hekim olduktan sonra ilk işimiz odamıza üye olmak olacak” diyebiliyorsa ne mutlu bizlere!

    HEKİMLERİN GÜCÜHEKİMLERLE GÜÇLÜ

    İki yılın ardından…

    Antalya Tabip Odası Olağan Seçimsiz Ara Genel Kurul toplantısı 9 Mayıs 2015

    Cumartesi saat 10.00’da Tabip Odası Toplantı Salonunda aşağıdaki gündemlerle yapıldı. Genel Kurul Divan Başkanlığına Dr.

    Arif Bulut olarak seçilirken divan heyetin diğer üyeliklerine Dr. M. Ozan Uzkut ve

    Dr. Metehan Akbulut seçildi. Antalya Tabip Odası faaliyet raporu, kesin hesap

    bilançosu ve tahmini bütçe oybirliği ile ibra edildi. Türkiye, sağlık ortamı, hekimlik,

    örgütlenme ve birlikte mücadele üzerine çok sayıda hekim söz olarak görüşlerini

    ilettiler.

    Cumartesi günleri fazla çalışmaya kaynaklık eden yasal düzenlemelerin ve iş güvencesini

    tamamen ortadan kaldıran, çalışma koşullarını ağırlaştıran, tahammülsüz kılan uygulamalara karşı sendikalar ve derneklerle 20-21-22 Mayıs günleri iş üretmeyeceğimizi Basın açıklaması

    ile duyurduk.

    Aile Hekimleri 9 Mayıs Cumartesi saat 12.00’de odamızda “ Aile Hekimlerinin İş Bırakma Eylemleri” gündemi ile toplandı. İş bırakma eylemi tüm yönleri ile tartışıldı. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde, ASM ve TSM’lerde 20-21-22 Mayıs günlerinde gerçekleşecek eyleme ilişkin neler yapılacağı, sağlık çalışanlarına ve halka nasıl anlatılacağı üzerinde konuşuldu.

    Olağan Ara Genel Kurul

    yapıldı

    Birinci basamak çalışanlarının iş

    bırakacağı basın toplantısıyla duyuruldu

    Birinci Basamak ve Aile Hekimliği Komisyonu Toplantısı

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 20168 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 9

    Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi’nde görev yapan

    göğüs cerrahisi uzmanı Dr. Kamil Furtun’un katledilmesini ve sağlık hizmet

    sunumunda çalışanların uğradıkları şiddeti protesto etmek için Akdeniz

    Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi

    önünde basın açıklamaları yapan Antalya Sağlık Platformu ardından İl Sağlık

    Müdürlüğü’ne siyah çelenk bıraktılar. Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde

    Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz basın açıklamasını okurken,

    İl Sağlık Müdürlüğü önünde Diş Hekimleri Odası Başkanı DT. Hüseyin Tunç açıklama

    yaptı.

    İşyeri hekimleri Antalya Tabip Odası’nda toplanarak yaşadıkları sorunlar ve çözümlerini tartıştı. Antalya Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonunun çağrısıyla yapılan toplantı, Dr. Metehan Akbulut’un komisyon ve kol çalışmaları hakkında yaptığı bilgilendirme ile başladı. Dr. Güzin Sabur ve Dr. Yavuz İpekli’nin alanda yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri konusunda yaptıkları sunumların ardından, toplantıya katılan hekimler görüşlerini ve beklentilerini aktardılar.

    Meslektaşımız Dr. Kamil Furtun’un öldürülmesine tepki gösterildi

    Türk Halk Müziği Koromuz Alanya’da

    konser düzenledi

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Toplantısı

    Şef Erhan Akın yönetimindeki, odamızın Halk Müziği Korosu, Alanya’da meslektaşlarımıza ve sanat severlere dinleti sundular. Etkinliğe Yönetim Kurulumuz adına Dr. Halil DURAN

    katılım sağladı.

    5 Temmuz 2015 Pazar günü Ankara’da yapılacak olan Türk Tabipleri Birliği İşçi

    Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu toplantısı öncesi işyeri hekimleri Antalya Tabip

    Odası’nda bir araya gelerek yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini tartıştı.

    24 Haziran 2015 Çarşamba günü AKM Aspendos Salonunda gerçekleştirilen mezuniyet töreninde mesleğe adım atan meslektaşlarımıza Antalya Tabip Odası olarak, Etik Kitapçığı ve başkanımızın aramıza hoş geldiniz yazısının olduğu dosyanın dağıtımı yapıldı.

    Dereceye giren genç meslektaşlarımıza her yıl olduğu gibi bu yıl da Oda başkanımız Prof.Dr. Ertan YILMAZ hediye çeki sundu

    İşyeri Hekimleri, yaptıkları toplantıda yaşadıkları sorunlar ve çözümler üzerine bir tartışma yürüttü.

    5 Temmuz 2015 Pazar günü Ankara’da yapılan olan Türk Tabipleri Birliği İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği

    Kol toplantısının bilgilendirmesi ve Danıştay’ın kararı değerlendirildi.

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu

    Toplantısı

    Tıp Fakültesi Mezuniyet Töreni

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu

    Toplantısı

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Toplantısı

    ODA’NIN GÜNCESİ

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201610 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 11

    Kamuoyunda duyarlılığı artırmak adına, üyemiz Dr. Serdar Çeliktaş’ın karikatürleriyle katkı sunduğu e-reçetelerden 500.000 adet bastırarak, öncelikli olarak birinci basamak hekimlerine dağıtımını yaptık

    Antalya Tabip Odası Toplantı Salonunda düzenlenen ve A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı

    Fatih Alanyalı ’nın konuşmacı olduğu bilgilendirme toplantısında alanda yaşanan

    pratik sorunlar tüm yönleriyle ele alındı.

    Isparta Valiliği tarafından hukuksuz şekilde sözleşmesi iptal edilen meslektaşımızla dayanışma için TTB’nin düzenlemiş

    olduğu etkinliğe katılım için genel duyuru yapıldı ve katılmak isteyenlere imkânlar sunuldu. Odamız adına

    Yönetim Kurulu üyemiz Dr. İbrahim Çelik katılım sağladı.

    Antalya Tabip Odası delegelerinden Dr. Ertan Yılmaz, Dr. Can Ertürk, Dr. Okan Cinemre, Dr. Ali Satılmış, Ankara’da gerçekleşen kongreye katılım sağladılar.

    Toplantıda; Aile Hekimleri’nin genel sorunları, cumartesi nöbetleri ve hukuksal durum, meslek örgütü,

    dernek ve sendikalarla ilişkiler, Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün tutumu ve ceza puanlarının iptali konuları görüşüldü.

    Antalya Tabip Odası, SES ve Dev Sağlık-İş hak kayıplarına karşı itirazlarını dile getirmek, emeklerinin karşılığını istemek, ek ödemelerin de emekliliğe yansımasını sağlamak amacıyla taleplerini içeren bir basın açıklaması yaptı. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi A Blok önünde toplanan sağlık çalışanları adına basın açıklamasını Genel Sekreterimiz Dr. Egemen AKTAŞ yaptı.

    e- Reçete küp notlar bastırılarak dağıtıldı

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu,

    “İşyerinde Pratik Sorunlar” konulu seminer düzenledi

    Aile hekimliğinden atılan meslektaşımıza destek66.Türk Tabipleri Birliği Büyük Kongresine katılım

    Birinci Basamak ve Aile Hekimliği Komisyonu

    Toplantısı

    Hükümet ve Memur-Sen’nin birlikte oluşturup çalışanlara dayattığı “Toplu Satış Sözleşmesi”

    ile ücretlerimizin erimesine tepki gösterildi

    Meslektaşlarımız Dr.A. Sezai Doğan ve Dr.Özben Şaldıran’ın hasta yakını tarafından şiddete maruz kalmasına karşı öncelikli olarak odamız avukatı Av.Münip Ermiş hukuksal girişimleri başlattı. Sağlık alanında çalışanların örgütleriyle biraraya getirerek 16 Nolu ASM önünde basın açıklaması gerçekleştirdik. Basın açıklamasını Odamız Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İbrahim ÇELİK; Antalya Diş Hekimleri Odası, Türk Hemşireler Derneği, SES, TAHUD, ANTAHED, Türk Sağlık-Sen, Genel Sağlık İş ile Birlik ve Dayanışma Sendikası üyelerinin adına okudu.

    Hasta yakını tarafından şiddete uğrayan meslektaşlarımızın yanındaydık

    ODA’NIN GÜNCESİ

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201612 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 13

    10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da meydana gelen katliamı protesto etmek

    için hekimler ve diğer sağlık çalışanları Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi önünde

    saat 09.30’da toplanarak grev duyurusunu yaptılar. Ardından saat 10.00’da Antalya

    Eğitim Araştırma Hastanesi önünde Antalya Tabip Odası, SES, Türk Hemşireler Derneği

    ve diğer demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla bir basın açıklaması yapıldı.

    Basın açıklamasını Yönetim kurulumuz Dr. Nihan KEYSAN okudu. Basın açıklaması

    sonrası yürüyüşe geçen yüzlerce kişi, Aydın Kanza Parkı’na ulaştı. Cumhuriyet

    Meydanı’ndaki katılımcılara oda başkanımız Prof.Dr. Ertan Yılmaz konuşma yaptı.

    Barış talebiyle düzenlenen miting öncesinde Ankara Gar Meydanı’ndaki

    terör saldırısında kaybettiklerimiz anıldı

    Ankara’da Barış Mitingi‘ne yapılan bombalı saldırıda hayatını kaybedenler Antalya’da karanfillerle anıldı. KESK, DİSK, TMMOB ve Antalya Tabip Odası  tarafından Antalya Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen anma etkinliğine yüzlerce kişi katıldı.

    21 Ekim 2015 Çarşamba günü Akdeniz Üniversitesi Atatürk Konferans Salonunda Tıp Fakültesi 1. Sınıf öğrencilerinin “Beyaz önlük giyme” törenine Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz ve birçok meslektaşımız katıldı. Törenden sonra Antalya Tabip Odası adına “Hoşgeldiniz Partisi” adıyla Döner ikramı gerçekleştirildi. Etkinliğe öğrenciler, yakınları ve öğretim üyeleriyle 900 kişi civarında bir katılım oldu. Etkinliğe katılan öğrenciler ve öğretim üyeleri memnuniyetlerini dile getirerek Antalya Tabip Odası’na teşekkür ettiler.

    Ankara’da barış mitingine yapılan saldırıya tepkimizi göstermek için ortak eylem düzenlendi

    Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine beyaz önlük giydirme töreninde döner ekmek dağıtımı yapıldı

    Antalya ili için kat sayı önerisini TTB’ye iletmek üzere Özel Hastane yöneticileriyle toplantı yapıldı.

    22 Kasım 2015 Pazar Ankara’da gerçekleştirilecek TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kol Toplantısı

    öncesi, başta 2016 yılı işyeri hekimliği asgari ücret tarifesi üzerine görüş oluşturmak ve alanda

    yaşanan güncel gelişmeleri görüşmek üzere Antalya Tabip Odası’nda İşyeri Hekimleri toplantısı yapıldı.

    Toplantıya katılan meslektaşlarımız İşyeri Hekimliği Asgari Ücretleri belirlenirken, ücretin tehlike

    sınıflarına göre değil önceki dönemde olduğu tek tip tarife olması konusunda görüş belirttiler.

    Özel Hastanelerde çalışan Meslektaşlarımıza dayatılan “taşeron çalışma” zorunluluğuna karşı Odamız da, 03.11.2015, 09.11.2015, 01.12.2015, 28.12.2015 tarihlerinde Özel Hekimlik Komisyonu toplantıları gerçekleştirildi. Yapılan toplantılara Hukuk danışmanımız Avukat Münip Ermiş ve Mali Müşavirimiz Kenan Çetinkaya’da katılarak meslektaşlarımıza bilgilendirmelerde bulundu. Yoğun katılımlı geçen toplantılar sonucundan özel hastane başhekimliklerine uyarıcı nitelikte yazılar yazıldı. Ayrıca 09.11.2015 Tarihli basınında davetli olduğu toplantıda odamız adına basın açıklamasını Yönetim Kurulu üyemiz Dr. Halil DURAN okudu. Basın açıklaması odamız eski başkanlarından Milletvekili Dr.Mustafa AKAYDIN ve eski yönetim kurulu üyelerimizden Milletvekili Dr. N. Nefi KARA’nın katılımıyla gerçekleştirildi.

    Antalya ili katsayı toplantısı yapıldı

    İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyon Toplantısı

    Özel hastanelerin sözleşme dayatmalarına karşı Özel Hekimlik Komisyonu’nca basın açıklaması yapıldı

    ODA’NIN GÜNCESİ

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201614 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 15

    Ege Tabip Odaları Toplantısıev sahipliğimizde gerçekleştirildi

    Samsun’da öldürülen meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir için basın açıklaması yapıldı

    Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü’ne ziyaret

    Rektör Yardımcısı’na hayırlı olsun ziyareti

    Antalya Tabip Odası’nın ev sahipliğinde 14 Kasım 2015’te Ege Tabip Odaları bölge toplantısı Antalya’da yapıldı. TTB-MK’dan Dr. Raşit Tükel, Dr. Fatih Sürenkök ve Dr. Şeyhmus Gökalp’in de katıldığı toplantıda

    Antalya, Aydın, Burdur-Isparta, Denizli, İzmir ve Muğla Tabip odaları temsilcileri yer aldı. Odamız üyelerinden Dr. İlker Belek ve Dr. Naci İŞOĞLU’nun sunum gerçekleştirdiler. Toplantı sonrası sonuç

    bildirgesinde vurgulanan konu, her alanda mücadele etmemizin ve bir arada durmamızın zorunluluğu idi. Dedik ki; “Bizler, Ege Tabip Odaları ve Türk Tabipler Birliği temsilcileri olarak, Suruç’ta, Ankara’da, Paris’te,

    Beyrut’ta kaybettiğimiz tüm insanları saygıyla anıyor, terörü bir kez daha lanetliyoruz. Ve hekimlerimizden ve örgütümüzden aldığımız güçle hem mesleki alanda sınıfsal mücadelemizi kararlılıkla ve inatla

    sürdüreceğimizi, hem de yaşama hakkımızı, insanca yaşama hakkımızı, şiddetten korunma ve yarınlara inanma hakkımızı savunmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz…”

    Hastanede birlikte çalıştığı kadın sağlık çalışanına yönelik şiddeti önlemeye çalışırken, 19 Kasım 2015 Perşembe günü Samsun’da öldürülen kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. Aynur Dağdemir’i anmak, kadına ve sağlıkçıya yönelik şiddeti protesto etmek için 24 Kasım 2015 Salı günü saat 08.30’da Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi A Blok önünde toplanıldı. Meslektaşlarımız, Yönetim Kurulu Üyelerimiz ve Antalya Diş Hekimleri Odası Başkanı Dt. Dr. Hüseyin Tunç’un katılımlarıyla “KADINA VE SAĞLIKÇIYA YÖNELİK ŞİDDET SONA ERSİN!” pankartı arkasında toplanarak saygı duruşunda bulunuldu. Açıklamayı Antalya Tabip Odası ve TTB Kadın Hekimlik Kolu ve Kadın Sağlığı Kolu üyesi Dr. Hafize Öztürk Türkmen okudu.

    17 Aralık 2015 Tarihinde Antalya Tabip Odası olarak Yönetim Kurulu başkanımız Prof.Dr. Ertan YILMAZ, TTB Merkez konseyi Onur Kurulu üyesi Prof.Dr. Taha KARAMAN ve yönetim kurulu üyemiz Dr. İbrahim

    Çelik;  Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü görevine atanan Prof. Dr. Mustafa Ünal’a makamında hayırlı olsun ziyaretlerinde bulundu. Gerçekleşen ziyarette Tıp Eğitimi ve Tıp Fakültesi Öğrenci, Asistan ve

    Öğretim üyeleri sorunları, talepler ve çözüm önerileri hakkında görüşmeler yapıldı. Öğrencilere yönelik faaliyetler ve 14 Mart 2016 Tıp Bayramı etkinliklerinin Üniversite ve Tabip Odası ile birlikte yapılması

    konusunda fikir birliği oluştu.

    Yönetim kurulu Başkanımız Prof.Dr. Ertan YILMAZ ve Yönetim kurulu üyemiz Dr. İbrahim ÇELİK ile beraber Antalya Aile Hekimliği Derneği Antalya Şubesi yöneticileriyle birlikte Akdeniz Üniversitesi Rektör yardımcılığı görevine atanan Prof.Dr. Erol Gürpınar’a hayırlı olsun ziyareti yaptı. Burada Aile Hekimlerinin

    sorunları gündeme getirildi. Yapılan görüşmede Aile Hekimliği Derneği ve Tabip Odası olarak Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Erol GÜRPINAR’a yeni görevinde başarı dilekleri sunularak Aile hekimlerinin sahada yaşadığı sorunlar, mezuniyet sonrası eğitimler ve başka bir takım sorunlar çözümü önerileri görüşüldü.

    ODA’NIN GÜNCESİ

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201616 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 17

    Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İntörn doktorlarına Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. İlker Belek ile birlikte Antalya Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Egemen Aktaş ve Yönetim Kurulu üyemiz Dr. Nihan Keysan’ın katıldığı toplantılar düzenlendi. Toplantılarda meslek örgütümüzün doğal üyeleri olan İntörn Doktor arkadaşlarımıza, mesleki değerlerimizin ve halkın sağlığının korunmasında Tabip Odalarının faaliyetleri ve önemi ile alanda yaptığı çalışmalar üzerine bilgiler verildi.

    Antalya Tıp Öğrenci Kolu’nun öncülüğünde; Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi öğrencilerinin ortaklaşa düzenlediği “Meslek örgütleri üzerinde baskı” konulu panel 30 Aralık Çarşamba

    Günün saat 13.00’da odamızda gerçekleştirildi. Panelde konuşmacı olarak ATO Hukuk Danışmanı Avukat Münip Ermiş ile TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin DEMİREZEN katılım sağladı.

    Tıp Öğrenci Kolu, “Meslek Örgütleri Üzerindeki Baskı” konulu panel düzenledi

    İntörn doktorlar gruplar halinde

    odamızda geldiler

    ODA’NIN GÜNCESİ

    15 günde bir düzenli olarak sürdürülmesi planlanan film

    gösterimlerimizin ilki 25 Aralık 2015 Cuma akşamı saat 19.30

    Karaf Sinema Kulübünde yapıldı. Etkinlik sinema yazarı Tuncer Çetinkaya söyleşisi ile

    birlikte, Karaf Bistro Kaleiçi’nde gerçekleştirildi.

    Birinci Basamak ve Aile Hekimliği komisyonun düzenledi sunumlu toplantıda Sporcu Lisansları ve Aile hekimlerinin sahada karşılaştıkları sorunlar konuşuldu ve Spor

    Hekimliği Uzmanı Dr. Ayşen Türk sunum gerçekleştirdi.

    Karaf Sinema Klubü ile ortak

    film günleri

    Sporcu lisanslarıyla ilgili sahada karşılaşılan sorunlar konulu bilgilendirme toplantısı

    İşyeri Hekimliği Komisyonu’ndan “Mesleki Deri Hastalıkları Eğitimi”

    Antalya Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu, “Meslekle İlgili Deri Hastalıkları” başlıklı bir eğitim düzenledi. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları

    Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkan Alpsoy’un konuşmacı olduğu eğitim Antalya Tabip Odası Toplantı Salonunda

    gerçekleştirildi.

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201618 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 19

    Bu yıl 3 bin adet bastırdığımız masa takvimlerimizin dağıtımını yapıyoruz.

    Antalya Tabip Odası Türk Halk Müziği koromuz, Şef Erhan Akın yönetiminde 24 Ocak 2016 Pazar günü saat 20.00’da Kepez Erdem Beyazıt Kültür Merkezi’nde “Yeni Yıl Konseri” gerçekleştirdi. Yaklaşık 3 saat kadar süren konsere ilgi yoğun oldu. Meslektaşlarımız ve yakınları, salonu doldurdu.

    Türk Halk Müziği Korosu’ndanYENİ YIL KONSERİ

    2016 Yılı Masa Takvimlerimiz

    Antalya Tıp Öğrenci Kolu’nun öncülüğünde; Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi öğrencilerinin ortaklaşa düzenlediği “Meslek örgütleri üzerinde baskı” konulu panel 30 Aralık Çarşamba

    Günün saat 13.00’da odamızda gerçekleştirildi. Panelde konuşmacı olarak ATO Hukuk Danışmanı Avukat Münip Ermiş ile TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin DEMİREZEN katılım sağladı.

    KATILIMCI KURULUŞLARAntalya Tabip Odası,TMMOBDisk Akdeniz Bölge TemsilciliğiKESK Antalya Şubeler PlatformuAntalya Veteriner Hekimler OdasıAkdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği

    Tabip Odası ve Antalya Barosu Kadın Komisyonu’nun “Kadın Cinayetleri” konulu ortak çalışması

    “Akademisyenler Susturulamaz, Düşünce Özgürdür, İfade Özgürlüğü Yasaklanamaz”

    konulu ortak basın açıklaması

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201620 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 21

    1980 darbesinden sonra Ke-nan Evren’in ‘’ bir dok-tor benim teğmenimden nasıl fazla maaş alır’’ sözüyle başlayan ve daha sonra ‘’doktor efendi devri bitti’’ ile devam eden, basının önünde hasta-ne koridorlarında hekimleri küçük düşüren bir anlayışla biz hekimler yeni bir tarihsel süreç yaşayamaya başladık. Hekimler üzerinde; yaşam biçimleri, muayenehaneleri, bıçak paraları, çok paracı oldukları gibi bir algı operasyonu yaratıldı. Uygula-nan popülist politikaların ilk durağı sağlık sistemi ve hekimler oldu.

    2003 yılına geldiğimizde Dünya Bankası’nın finansmanıyla aile he-kimliği sistemi tartışılmaya ve 2005 yılında da ilk aile hekimliği denemesi Düzce’deki pilot uygulamayla baş-ladı. 2010 yılında ise bütün ülkeye yaygınlaştırıldı.

    O dönemde TTB başta olmak üzere bazı demokratik kitle örgütleri, birinci basamak sağlık hizmetlerinin taşeronlaştırdığı ve koruyucu sağlık hizmetlerinde sorunlar yaşanacağı gerekçesiyle aile hekimliği sistemi-nin uygulanmasına karşı çıktılar.

    Ancak birinci basamakta çalışan hekimlerce çekici olan yönü neydi biliyor musunuz? Özellikle pilot il-

    lerde aile hekimlerine ödenen üç kat fazla maaşlar ve aile hekimine kayıtlı olan ‘’bizim’’ hastalarımız. Öde-nen yüksek maaş ve ödeneklerden dolayı hastanelerde çalışan uzman hekimlerden dahi başvurular oldu ve bakanlık buna sınırlama getirmek zorunda kaldı.

    Yüksek maaşlar alacağımız, sağlık ocağı sistemine göre daha az yoru-lacağımız, birinci basamak sağlık hizmetlerini daha rahat verebile-ceğimiz duygusu bizi sürece ikna etti. Kronik hastalıkların takibi ve önlenmesi, periyodik muayeneler, aşılama ve en önemlisi tanıdığımız

    bildiğimiz bir hasta grubuna birinci basamak sağlık hizmetlerini verece-ğimiz fikri cazip gibi görünüyordu. Sağlık raporları, adli nöbetler ve misafir hastalarda bizim sorunumuz olmayacaktı…

    Ancak kazın ayağı hiç de öyle olma-dı. Umduklarımız ve bulduklarımızın ayrıntılarına bakarsak;

    1) Koruyucu sağlık hizmetleri: En temel sorun aile hekimliğinin bir poliklinik hizmeti olarak kurgulan-masıdır. Hekimler poliklinik dışına çıkamamakta, ancak tüm koruyucu sağlık hizmetlerinden sorumlu tu-tulmaktadır. Kişilerin kendisinin yap-madığı ya da yapma imkânı olma-dığı iş ve işlemlerden bir sözleşme yapılarak sorumlu hale getirilmesi yasal olabilir ancak hukuki değildir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin iş yükü hesaplanmasındaki yeri ciddiye alınmamaktadır.

    2) Adli tıp hizmetleri: Konuyla ilgili çok sayıda hukuksuz uygulama, görevlendirme mevcuttur. İdare aleyhinde verilen mahkeme kararla-rına rağmen aile hekimleri üzerinde-ki baskı ve görevlendirmeler devam etmektedir.

    3) Hasta sorumluluğu: Aile he-

    Aile Hekimliği deneyimi; ne umduk, ne bulduk!

    Dr. İhsan ALBOĞAKaş Merkez Aile Sağlığı Merkezi

    2005 yılında Düzce’de büyük umutlarla

    başlayan aile hekimliği serüveni, 2016 yılında 81 ile yayılan bir kabusa

    dönüştü.

    TIP GÜNCESİ

    Ne yazık ki bütün bunlardan sonra

    görünen o ki ileride bizi daha kötü günler

    beklemektedir.

    ODA’NIN GÜNCESİ

    Kışlahan Otel’de, Kas ve İskelet Sistemi Hastalıklarının Önlenmesi Eğitimi gerçekleştirildi. TTB tarafından kredilendirme yapılan eğitimde, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehtap Türkay ile TTB İşyeri hekimliği Eğitimcileri Dr. Arif Müezzinoğlu ve Dr. Bülent Aslanhan sunum yaptı, Eğitime 30’a yakın meslektaşımız katılım sağladı.

    Kas ve İskelet Sistemi Hastalıklarının Önlenmesi Eğitimi

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201622 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 23

    kimliği ile ilgili yasa ve yönetme-liklerde kişinin kendi aile hekimini seçme hakkı tanınmışken, kişilere aile hekimliğinden gelecek davet-lere uyması ile ilgili bir sorumluluk verilmemiştir. Bir aile hekimine bağlı olan kişi hizmet almak istemezse aile hekimleri ceza almamak için tutanak tutma, şahit bulma vb gibi sorunlarla boğuşmakta ve baskı görmektedir.

    4) Nöbet Uygulamaları: İlk önce hastane acil nöbetleri ile başla-yan, daha sonrada ASM’lerde (Aile Sağlığı Merkezi) cumartesi günleri tutulması istenen nöbet uygula-maları bütün ulusal ve uluslar arası yasalara rağmen dayatılmaktadır. Aile hekimlerinin bu konuda ciddi di-renç göstermesi ve bakanlığın inadı devam etmektedir. Bakanlık ASM’le-ri 7/24 açık tutma gayretine ve aile hekimleri de buna direnç gösterme-ye devam etmektedir. Bu konuda kazanılmış sayısız dava mevcuttur.

    5) Genel Sağlık Raporu Uygulama-ları: Sürücü sağlık raporları, işe giriş raporları, okula giriş, halk oyunları, akli meleke, silah raporları gibi rapor uygulamalarında kargaşa devam et-mektedir. Bu tür raporların çoğu ileri tetkik tedavi ve uzman muayenesi gerektirirken bir algı operasyonu ve günlük yönetmeliklerle aile hekim-lerince yapılması istenmektedir. Bu konuyla ilgili ciddi yasal sorunlar mevcuttur.

    6) Yazılı ve görsel basında itibar-sızlaştırma çabaları, algı yönetimi ve motivasyon kaybı.

    7) Yaşanan sorunlarda muhatap bulamama, çözüm üretememe, destek ve koordinasyon eksikliği

    8) İdari, mülki, adli konularda yalnız bırakılma

    9) Tükenmişlik, şiddet ve mob-bing: Tükenmişlik sorunu günden güne artıyor ve çoğu hekim istifanın eşiğine gelmiş durumdadır. Özellikle sağlıkta şiddetle ilgili oluşturulan beyaz kod uygulamasının şiddeti ön-lemede hiç etkisi olmamıştır. Üstelik şiddet olayları günden güne tırman-maktadır. Bakanlık bununla ilgili yasal düzenleme yapmak bir yana oluşturduğu yanıltıcı algı yönetimle-

    riyle şiddeti körüklemektedir.

    10) Denetleme ve denetleyen bireylerle yaşanan sorunlar: Yasal olmayan denetlemeler yapılmakta-dır. TSM (Toplum Sağlığı Merkezi) ve ASM arasındaki ilişkinin net belir-tilmemiş olması çatışmalara neden olmaktadır.

    11) Aile Sağlığı Merkezi İşleyişinde yaşanan sorunlar: Sanal ASM’ler-deki yüksek kira ve giderler sorun olmaktadır. Kamu ASM’lerinde de işleyiş, yönetim ve mali konularda sorunlar yaşanmaktadır.

    12) SGK uygulamalarındaki sorun-lar

    13) Aile Hekiminin statüsü ile ilgili sorunlar: Yapılan yönetimsel denet-lemelerde ve ceza uygulamalarında aile hekimlerinin duruma göre bazen özel, bazen kamu görevlisi olarak adlandırılıp, bu durumun da bir baskı unsuru olarak kullanılabilmektedir.

    14) HSM (Halk Sağlığı Merkezi), İSM (İşçi Sağlığı Merkezi), TSM (Toplum Sağlığı Merkezi) ilişkile-rindeki sorunlar.

    15) Sivil Toplum Kuruluşları, mes-lek odaları, sendika, dernek ve üst kuruluşları ile iletişim kurmakta zorluk çekilmesi.

    16) Aile sağlığı çalışanları (Ebe,-hemşire) ile yaşanan sorunlar.

    17) Aile hekimliği birimlerinin da-ğılımı, bağlı nüfus sayısı sorunları, mobil hizmet sorunları.

    18) Tek hekimli birimlerin hizmet verirken yaşadığı sorunlar

    19) Ölüm belgesi düzenleme işlemleri: Temelde kanunlarla belediyelere verilmiş olan bu görev, dayatma ve zorlamalarla aile hekim-lerine yaptırılmaya çalışılmaktadır. Aile hekimi görev tanımında da bulunmamaktadır.

    20) İzin ve rapor sorunları: Özellik-le tek hekimli ASM’ler başta olmak üzere diğerlerinde de izinlerle ilgili sorunlar devam etmektedir. Yerinize hekim bulamazsanız hastalık rapo-runda dahi ücret kesintisi yapılmak-tadır.

    21) Mali konular: Hekim tam bir es-naf mantığıyla SGK, stopaj, elektrik, telefon, maaş ödemeleri, kiralarla uğraşmaktadır.

    22) Ülkenin doğu ve güneydoğu bölgesindeki sorunlar: Gözümüzün önünde bir savaş yaşanmaktadır. Bölge halkının sağlığa ulaşma hakkı gasp edilmiş, sağlık çalışanları ha-yatını kaybetmeye başlamış, hasta-nelerde rehin alınmış, ambulanslara ateş açılmıştır. ASM’ ler karakollara dönüştürülmeye başlamıştır. Sağlık çalışanları can korkusundan işlerini yapamaz hale gelmiştir.

    Ne yazık ki bütün bunlardan sonra

    Sağlık çalışanları can korkusundan

    işlerini yapamaz hale gelmiştir.

    görünen o ki ileride bizi daha kötü günler beklemektedir. Bakanlığın son dönemlerde gündemde tuttuğu; ASM’leri 7/24 açık tutacağız, butik ASM’ler yapacağız, evlere kadar hizmet götüreceğiz, yabancı doktor-lar alacağız ile devam eden bir süreç yaşanmaktadır.

    Bakanlığın 2015 Nisan ayından beri 20 puan nöbete gitmeme cezası ve

    ‘’sözleşme fesihleri yaparım” sözü ile sopa gösterme tavrı devam etmektedir. Yeni bir yasal düzenle-meden bahsedilmekte ise de bunun kesinlikle bizim lehimize hükümler içermeyeceği aşikardır.

    Bundan sonrası Türkiye’de eylem anlamında ilkleri gerçekleştiren aile hekimlerinin birlikte hareket ederek bu gidişata dur demeleri gerekmek-

    tedir. Sağlık Bakanlığı; aile hekimle-rinin, TTB ve sağlık alanındaki diğer örgütlerin görüşünü almaya zor-lanmalıdır. Yasa ve yönetmeliklerin buna göre çıkarılması için gereken bütün baskılar yapılmalıdır.

    Bunun için gerekli eylem birlikteliğini yakalamış olan aile hekimleri Türki-ye’nin geleceği için bir umuttur.

    Haber: Mesude Erşan / İnfografik: Hicabi Demirci09 Eylül 2012 Hürriyet Pazar

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201624 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 25

    Hekimlerin mesleklerini serbest icra etmeleri için en doğal hakkı olan muayene-haneleri kapatılmaya çalışıldı ve yeni muayenehane açmaları da en-gellendi. Birçok uzmanlık alanında hekimler kamu ya da özel hastane arasında tercih yapmak durumun-da bırakıldı.

    Bu gidişat sürdüğünde; Kamu Has-taneleri Birliği kanunuyla oluşturu-lan kamu-özel sektör ortaklığı ile birlikte, yeniden düzenlenecek 657 sayılı devlet memurları kanunu sonrasında, gelecekte hekimlerin neredeyse tümü özel sağlık sektörü çalışanı olacaklar.

    Sağlıkta Dönüşüm Programının uygulayıcıları ve özel sağlık sek-törünün temsilcileri baştan beri toplam giderleri içerisindeki hekim

    giderlerinin çok fazla olduğunu ve bunun en alt sınırlara çekilmesi gerektiğini, çekeceklerini çeşitli vesilelerle dile getirdiler. Hatta Sağlık Bakanlığı ile Özel Hastan-eler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) konuyla ilgili bir muta-bakat dahi imzalamıştır.

    Süreç içerisinde özel sağlık sek-törü temsilcileri hekimlere çalışan olmadıklarını, aralarındaki ilişkinin bir “iş ortaklığı” olduğunu vurgula-salar da birçok hastanede hekimler ücretleri tam olarak ve zamanında ödenmeyen, yasal hakları dahi ver-ilmeden işine son verilen “iş ortağı” konumunda çalıştılar.

    Hekimlerin bir bölümü çalıştıkları kurumun beklentileri doğrultusunda maaşlı işçi durumundayken, bir kısmı ise çoğu

    tek kişilik şirket pozisyonunda patron/çalışan olarak hastaneler-le hizmet anlaşmaları yapmıştır. Özellikle zincir hastanelerde çalışan hekimlerde ise; hem işçi olarak kadrolu hem de aynı zamanda primleri için fatura kesme yükümlülüğü altında bir çalışma biçimi sürdürülmüştü.

    04.04.2015 tarihinde yayınlanan 6645 Sayılı Yasanın Ek 10. Maddesi uzunca bir süredir devam eden hekimlerin hak ettikleri ücretler karşılığında serbest meslek mak-buzu ya da fatura kesmesi olayına yeni bir boyut getirildi. Böylece hekimlerin Anayasa ile güvencelen-miş iş kanunu esaslarına dayalı çalışma hakkı tamamen ortadan kaldırarak, modern kölelik olarak tanımlanan taşeron çalışma biçi-

    TIP GÜNCESİ

    Özel hastane hekimliğinde işçi/patron dönemi

    4A mı desek, 4B mi?

    Ülkemizde 1980’lerden itibaren devam eden sağlık hizmetlerini uluslararası

    sermaye piyasasına açma politikaları, 2002 yılından itibaren Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında

    uygulanmaya başladı ve devletin tüm olanakları özel sağlık sektörü lehine

    kullanılırken, hekimler sürekli gelir ve hak kayıpları ile karşı karşıya kaldı.

    minde çalışmalarının yasal kılıfı oluşturulmuştur.

    Bu kanunla sağlık sermayesi bugüne dek yaptığı gibi siyasi iktidarın yasa yapma olanaklarını kullanarak hekimlerin görüşlerini dahi sormadan oldu bitti ile torba yasaların içinde geçirilen düzenle-meler yapmaktadır. Işte bu siyasete karşı hekimler de kendi siyasetlerini oluşturmalıdırlar.

    Her ne kadar 6645 sayılı yasanın ek maddesi SGK ödemeleri konusunu düzenleyen bir madde gibi gözükse de, esas olarak hekimlerin doğru-dan çalışan olarak haklarını tama-men ortadan kaldıran özelliğe sahiptir.

    Yine dikkat çeken bir nokta ise; yasa sadece SGK sözleşmeli özel sağlık kurumlarını kapsar gözükse de, özünde hekimlik mesleğinin icrasına, tüm hekimlerin çalışma biçimlerine doğrudan müdahale etmektedir. Genelgenin yayınlan-masından sonra SGK sözleşmesi olmayan hastanelerin de hekimleri bu tür bir çalışmaya zorlaması bunun açık göstergesidir.

    Hekimlere zorlama ve kaotik bir

    yasalayla 4a kapsamından 4b kapsamına alınması sonucunda İş sözleşmesinin yerine geçecek olan hizmet alım sözleşmesi ile hekim çalışan olmaktan çıkarak çalışan olmaktan kaynaklanan her türlü ekonomik ve politik gücü (örgü-tlenme, emeğini savunma hakkı, özlük hakları vb.) kaybederken, işvereninin üstlenmesi gereken

    birçok mali yükümlülüğü de

    doğrudan kendi yüklenmiş olacak-tır.

    • Kıdem tazminat hakkı• Yıllık İzinler, resmi tatiller• Hastalık hallerinde istirahat• Analık durumu• Örgütlenme hakkı• İş sağlığı ve güvenliğine bağlı

    haklar• Zorunlu mesleki sorumluluk

    sigortası• İşçilik alacakları vb.• İşe geri dönüş hakkı• Emeklilik süresi ve maaşı vb

    Birçok haktan mahrum kalan hekim, tek kişilik bir patron/işçi pozisyonunda çalışacaktır. Bu kuralları hep bir tarafın koyduğu, muhatabının ise kendinden iste-nilene razı bırakıldığı bir çalışma demektir. İşverenin insafı ve iyi niyeti ne kadarsa o kadar devam eden, iş kanununa değil borçlar kanununa tabi olunan bir çalışma ilişkisi kurulmaktadır.

    Sonuç olarak;

    Özel sağlık hizmeti sunucuları; hekimler üzerindeki politik ve ekonomik hegemonyasını güçlendi-rirken, çalışanın oluşturacağı sigor-ta ve vergi vs yükümlülüklerinden kurtuluyor.

    SGK; sorunlu uygulamayı yasal düzenlemeyle ortadan kaldırıp, işin

    vasfı ve hizmetin ver-ildiği yer değişmem-esine rağmen çalışan lehine durumu gör-mezden gelerek ben Bağkur’dan primimi toplar gerisiyle ilgilen-mem diyor.

    Maliye Bakanlığı; gider kalemi ol-mayan doğrudan belgelendirilmiş

    gelirden vergisini toplamış oluyor. Sağlık Bakanlığı’na gelince; Her

    zamanki gibi, hizmetin yürütülme-sinde sorun çıkmadığı sürece yine hiçbir şeyle ilgilenmeyecektir. On-

    lardan hekimi gözeten bir tavır beklemek hoş bir hayal

    olarak kalacak…

    Dr. Tolga Temel

    Özel sağlık hizmeti sunucuları; hekimler

    üzerindeki politik ve ekonomik

    hegemonyasını güçlendirirken,

    çalışanın oluşturacağı sigorta ve vergi vs

    yükümlülüklerinden kurtuluyor.

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201626 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 27

    Nisan 2015’te Bülent Ecevit Üniversitesi

    Senatosu, Tıp Fakültesi Hastanesindeki acil servis

    hizmetlerine ilişkin Acil Servis Yönergesi hazırladı.

    Yönergede, acil tıp öğretim üyesi veya araştırma

    görevlisi yetersizliği halinde klinisyen branşlardan

    öğretim üyelerinin dahili ve cerrahi branş acil

    havuz nöbetine dahil edileceği düzenlendi ve

    nöbet uygulaması başlatıldı. Türk Tabipleri Birliği

    ve Tıpta Uzmanlık Derneklerinin verdiği destek

    ile Tıp Fakültesi Öğretim üyeleri adına Zonguldak

    İdari Mahkemesinde yönergenin ilgili hükmünün

    ve acil servis nöbet uygulamasının iptali için

    dava açıldı. Davanın sonunda Mahkeme yönerge

    hükmünü ve nöbet uygulamasını iptal edildi.

    Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı, aile hekimliği, kamu ve özel hastaneler, muayenehaneler dahil özel

    sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların sağlık da dahil kişisel bilgilerini merkezi olarak toplayacak bir

    sistem kurdu.

    17 Kasım 2012 tarihinde ‘Sağlık Net 2 Veri Gönderimi’ başlıklı bir genelge göndererek muayenehane ve özel sağlık kuruluşları da dahil olmak üzere sağlık hizmeti

    verilen her yerden hastaların bilgilerini merkezi sistemle kendisine göndermelerini istedi.

    TTB tarafından bu uygulamanın değiştirilmesi

    istenmiş, kabul edilmemesi üzerine Genelge’ye karşı Danıştay’da iptal davası açılmıştır. Danıştay 15. Dairesi 12.6.2014 günü E. 2013/2084 sayı ile bu uygulamanın yürütmesinin durdurulmasına karar

    verdi. Kararda Sağlık Bakanlığının kamu ve özel sağlık kuruluşlarından özel hayatın gizliliği kapsamındaki

    bilgileri toplamasının hukuki dayanağının bulunmadığı tespit edildi. Bu kapsamda Bakanlığın

    ileri sürdüğü 663 sayılı KHK’da, Aile Hekimliği Kanunu’nda ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel

    Yasasında yer alan hükümlerin böyle bir uygulamaya dayanak oluşturamayacağı saptandı.

    Türk Tabipleri Birliği, 21.07.2010 tarihinde çıkarılan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali

    Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin Tebliğin bazı hükümlerinin iptali için dava açmıştı.

    Danıştay 15. Dairesinde görülen davada aile hekimlerinin primlerinin tamamını kendilerinin

    ödeyeceğine ilişkin bölüm hukuka aykırı bulunarak iptal edildi. Kararda özetle; daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlara atıfla aile hekimlerinin “diğer kamu görevlileri”

    kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda sigorta primlerinin tamamının

    kendileri tarafından ödenmesine ilişkin düzenlemenin hukuka aykırı olduğu belirtildi.

    Kararda ayrıca kamu görevlisi olarak çalışırken aile hekimliğine geçen ya da kamu personeli

    olmaksızın doğrudan aile hekimliği sözleşmesi imzalayan aile hekimleri arasında sigorta primleri

    açısından bir ayrıma gidilemeyeceğini bunun hakkaniyet ve eşitlik ilkesine aykırı olacağı ifade edildi. Mahkeme aile hekimlerinin primlerinin yarısının kendileri diğer yarısının ise sözleşme

    ilişkisi ile bağlı olduğu kurum tarafından ödenmesi gerektiği sonucuna vardı.

    Sağlık Bakanlığı’nın, 05.02.2015 günlü “e-Nabız

    Projesi” konulu Genelgesi’nin yürütmesinin

    durdurulması ve iptali istemiyle Türk Tabipleri

    Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği’nin birlikte açtığı

    davada, Genelge’nin yasal bir dayanağı olmadığı

    belirtilerek yürütmenin durdurulmasına karar verildi.

    Danıştay 15. Dairesi kararında, Anayasa’nın 20.

    maddesinde kişisel verilen korunmasına ilişkin

    usul ve esasların ancak kanunla düzenleneceğinin

    belirtildiği, mevcut yasalarımızda ise Sağlık

    Bakanlığı’na kişisel verileri işleme konusunda

    verilmiş bir yetkinin bulunmadığı, bu durumun

    “Sağlık Net 2 Veri Gönderimi” konulu Genelge ile

    ilgili davada da Daire tarafından belirlendiği ifade edildi.

    Kararda ayrıca, kişisel veri toplanmasıyla ilgili olarak

    Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’na

    yetki veren iki yasa kuralının iptaliyle ilgili Anayasa

    Mahkemesi kararına atıf yapılarak; bu yasal

    düzenlemelerin “özel hayatın ve kişisel verilerin

    korunması hakkına sınırlama getirilirken sınırlama

    aracının sınırlama amacına uygun ve orantılı olarak

    kullanılmasını temin edecek güvencelere yer

    verilmemesinin ölçülülük ilkesine aykırı düştüğü”

    gerekçesiyle iptal edildiği hatırlatıldı.

    Sosyal Güvenlik Kurumu özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin sözleşmelerine sağlık kuruluşu ile birlikte müteselsil sorumlu olacaklarına ilişkin hüküm konulmasına yönelik talebi kaldırdı. Bu durumda meslektaşlarımızın sözleşme imzalama gereği ortadan kalktı. Özel sağlık kuruluşlarının da bugüne dek hekimlerin imzalamış olduğu sözleşmeleri de iptal etmeleri gerekiyor.

    Danıştay 8. Dairesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın son yıllarda çıkartılan yasalarla ortadan kalktığını iddia ettiği işyeri hekimlerinin tabip odası onayı alması zorunluluğunun halen devam ettiğine karar verirken, aynı zamanda Türk Tabipleri Birliği’nin asgari ücret belirleme yetkisi bulunduğuna da hükmetti.

    Kararda işyeri hekimlerine çalışma onayı verilmesi konusunda; 6009 sayılı Yasa ile değişik 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 5.maddesi ile tabip odaları yönetim kurullarına verilen yetkiyi yürürlükten kaldıran bir düzenleme içermediği, Çalışma Bakanlığı ile TTB’nin işyeri hekimleri hakkında yapacağı değerlendirmelerin birbirinden farklı hususlara ilişkin olduğu belirtildi.Bu kararda ayrıca TTB’nin üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak ve hekimler arasında rekabet yaratılarak sağlık hizmeti sunumunda niteliğin düşmesinin önüne geçilmesini sağlamak amacıyla asgari ücret tespit edebileceğinde kuşku bulunmadığı, hizmetin gereği gibi ifa edilebilmesi ve kamu yararı açısından zorunluluk olduğu vurgulanmakta; bu belirlemenin, hekimler ile işveren arasında asgari ücretin altında olmamak şartıyla serbestçe ücret belirlenmesine engel oluşturmadığı ifade edildi.

    Tarafımızdan açılan dava sonucunda

    Antalya 3.İdare Mahkemesi, Atatürk

    Devlet Hastanesi Başhekimliği’nin “ölüm

    belgesinin doldurulmasından primer hekimi

    yani hastayı tedavi eden hekimin sorumlu

    olduğuna ilişkin yayınladığı iç sirküyü” iptal etti.

    Atatürk Devlet Hastanesi hekimi, mesai

    aramaksızın tedavi ettiği hasta yaşamını

    kaybettiği anda ölüm belgesini doldurma,

    imzalama sorumluluğu ve görevi

    yüklemekteydi. Yani hekim, mesaisi ve

    nöbetine bakılmaksızın ölüm olayında

    hastaneye gelecek ve muayenesini yaparak rapor verecekti.

    İdare Mahkemesi gerekçesini ölüm

    belgesinin düzenlenmesinde, o anda

    serviste bulunan, mesaide bulunan görevli

    hekimle, nöbetçi hekimi kılan Yataklı

    Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin

    82.maddesine dayandırdı.

    Sağlık Bakanlığı tarafından çıkartılan Yönetmelik’teki eş durumu mazeretinden yararlanmayla ilgili olarak hekimlere yönelik kısıtlamanın yürütmesi, Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı dava sonucunda durduruldu. Türk Tabipleri Birliği tarafından Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 4.4.2015 tarihli değişikliklerinin iptali için açılan davada, Danıştay 16. Daire, Yönetmeliğin 20. maddesinin son fıkrasındaki “Stratejik personelin yer değiştirme taleplerinde bu maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi ile beşinci fıkrası uygulanmaz” hükmünün yürütmesinin durdurulmasına karar verdi.

    Hukuki kazanımlarımızHUKUK GÜNCESİ

    Üniversitede Acil Tıp Nöbeti Hakkında Yargı Kararı

    Danıştay, “Sağlık Net 2” veri gönderimini durdurdu

    Aile Hekimleri Zorunlu Mali Sorumluluk

    Sigortası

    e-Nabız Projesinin yürütmesi durduruldu

    SGK Özel Hekimlere Müteselsil Sorumluluk

    Maddesini Kaldırdı

    Danıştay: TTB çalışma onayı verir, asgari ücreti de belirler Tedavi ya

    pan hekim, ölüm belgesini

    doldurmak zorunda değil

    Eş durumu mazeretinde hekimlere iyi haber

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201628 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 29

    Barış için akademisyenler grubu öncülüğünde “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiri 11 Ocak’ta 89 üniversiteden 1128 akademisyen ve araştırmacının imzasıyla yayınlandı. Bildiri yayın-landığında ODTÜ üzerinde süre-giden baskı, yıldırma ve tehditler güncelliğini koruyordu. Hemen ardından gelen bu olay iktidar tarafından kin, nefret ve topyekün linç operasyonları için uygun zemin olarak görüldü. Cumhurbaşkanının ısrarlı açıklamaları ve hedef göster-meleri ile toplam 42 üniversitede farklı biçimlerde baskı ve tehditler başladı. Önemli mevkilerden “aydın müsveddeleri”, “gereği yapılacak-tır” açıklamaları arka arkaya geldi. Soruşturmalar, gözaltılar, görevden almalar, suç duyuruları yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Birçok üniversite yönetimi resmi web site-sinde, devletin operasyonlarını des-teklediklerine dair vurgu ve bildiriyi “teröre destek” olarak tanımlayan tepki açıklamaları yayınladı. Medya aracılığı ile yaratılan ideolojik hava topluma yayıldı. Birçok benzer olayda olduğu gibi iktidarın popü-lizmine ve ideolojik manipülasyo-nuna uygun zemin oluştu.

    Yaşananlar şaşırtıcı mıydı? Artık hiçbir şey şaşırtmıyor…Henüz bel-leklerimizden kaybolmayan bir ta-rihte “Aydınlar Dilekçesi” adı altın-da 1984 yılında 1383 kişi tarafından imzalı dilekçe yayınlanmış ve “nete-kim” Kenan Evren “Ne yapayım ben öyle aydını? Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez ki” de-mişti. “Aydınlar Dilekçesi”ne imza koyduğu için yargılanan ve beraat eden eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan bugün yaşananların cunta dönemine göre daha vahim olduğunu belirtiyor “böyle bir linç ortamı yaratılmamıştı, gözaltı, arama yapılmamıştı, yargılama demokrası gösterisi gibiydi” diyor.

    Bildiri metni içerik veya ifade biçimi olarak sorunlu olabilir, hem bi-çimsel hem düşünsel açıdan hiç katılmadığımız kısımlar da olabilir. Özellikle barış adına yapılan bu girişimin tarafsız bakış açısı içer-mediği, “kürt siyasi iradesi”nin yol haritasının takip edilmesinin istenmesi ile açıkça taraf olduğu aydın tavrı adına kabul edilemez görünebilir. Ancak, bildiri ve sonrası olayların farklı boyutları ile ele alınması gerekiyor. Kanımca en

    asgari boyutu düşünce özgürlüğü penceresinden bakmaktır. Bu bakış en temel çağdaş yaklaşımların en genel kabulu ile bile muktedirlerin baskılarını reddetmeyi gerektirir. Voltaire’in ünlü sözü ile “düşünce-lerinize katılmıyorum ama onları savunmanız için hayatımı verebili-rim” diyebilmek için asgari düzeyde liberal olmak yeterlidir. Devletin nasıl davranması gerektiği ile ilgili Thomas Hobbes’in herşeyin doğru-sunu bizim için yapan canavar dev-leti temsil eden Leviathanı’nı veya Makyavel’in iktidarı sürdürmek için her yol doğrudur diyen iki yüzlü devletini referans alabilirsiniz. Ama bu durumda tarihin akışının gerisine düştüğünüzü bilmelisiniz. Çünkü krallıkların yıkıldığı dönem-lerden felsefenin hayatı değiştir-mek için kullanıldığı zaman kesitle-rine geçeli çok oldu dünyanın başka coğrafyalarında. Üniversitelerin kuruluşu ilk kez 1088 yılında Bolog-na’da, bizde 1933’te İstanbul’da…Ancak üniversiteleri de idealize et-memek lazım. Üniversitelerin kendi içinden ve yönetimlerden bildiriye gelen tepkiler durumun vahametini gösteriyor. Üniversiteler neoliberal politikalar ve “Bologna Sürecine

    AkademisyendenAK-ADAM-İSYANA*

    EĞİTİM GÜNCESİ

    Dr. Akın Yıldız

    “İnsanlar konuştukları şeylerden değil sustukları şeylerden de sorumludurlar.” Uğur Mumcu

    Uyumlaştırma” ile zaten özgür ve bağımsız bilim üretim işlevlerinden uzaklaştırılmaktaydı. Bilim ve araş-tırmaya ilgi azalmakta, gelir getirici faaliyetler erdem haline gelmekte, teknopark ve innovasyon adı altın-da üniversiteler piyasa zihniyetine teslim edilmekteydi. Geriye kalan ama sesi fazlaca çıkan azınlık bilim insanlarının susturulması, bas-kılanması için bu bildiri bir milat oldu. Medrese düzenine uygun hoca ve öğrenci sistemi, özellikle Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ile ivme kazanmış, önce cemaat sonra yandaş “islam” soslu bilim karşıtı kişilerle gerici kadrolaşma oluşmuştu. Mobbinglerin sıra-danlaştığı üniversitelerde, düşük kalitede tezler ve araştırmalarla üniversite kadroları “bilim” yerine “ilim”i tercih eden sahte hocalarla doldurulmuştu.

    Olaya, iktidarın bu ve benzeri durumları ideolojik yönlendirme, yandaşları konsolide etme, yeni taraftar kazanma amaçlı psikolojik müdahaleleri olarak bakmak ayrı bir konudur. Yıllardır bunun çok çeşitli örneklerini gördük, yaşadık,

    maalesef yaşayacak gibi görünüyoruz. Aydın ve

    bilim insanı düşman-lığının dozu giderek

    artıyor, yeni aydın, yeni gazeteci, yeni

    üniversite hocası, yeni bilim insa-

    nı kadroları (!) yetiştiriliyor,

    yerleşti-riliyor.

    Televizyon yorumcuları, köşe ya-zarları rahatça bazı üniversitelerin kapatılması gerektiğini söyleyerek hedef gösterebiliyorlar. Günümüz Türkiye’sinde her türlü sistem eleştirisi teröre hizmet etmiş ola-biliyor. Nükleer santrale, HES’lere hayır dediğinizde ülkenin gelişmesi istemiyorsunuz, laik eğitim istedi-ğinizde din düşmanlığı, yoksulluk derinleşiyor diyorsanız komünist kışkırtma, kan dökülmesin diyorsa-nız teröristlerle işbirliği yapmış olu-yorsunuz. Oysa, gerçek bilim insanı doğal olarak çevresini aydınlatır ve Foucoult’nun tanımladığı gibi spe-sifik bilgisini, o bilginin ait olduğu alanda iktidara karşı kullanır. Gele-neksel anlamıyla aydın ise, evrensel gerçekler için halka öncülük etme, aydınlatma işlevini kendisine yükle-miş gerekirse bedel ödemeye hazır kişidir. İnsanlığın sorgulamaya ve düşüncesini ifade etmek için müca-deleye başladığı antik zamanlardan başlayarak felsefe ve bilimdeki tüm önemli adımlarda iktidarlar tara-fından baskı veya şiddete maruz kaldığını biliyoruz. Sokrates 2500 yıl önce gençleri iktidara karşı kışkırttığı için hapse atılmıştı. İslam dünyasında bugün göklere çıkarı-lan, Kindi ve İbni Rüşd’ün eserleri yakılmıştı. Giordano Bruno, 1600 yılında dini görüşe aykırı olarak sonsuz evrenden ve başka geze-genlerden söz etmiş, görüşünden taviz vermemiş ve engisizyon tarafından yakılarak öldürülmüştü. Modern bilimin doğuşunu borçlu olduğumuz Galileo Galilei de aynı zamanlarda aynı yazgıyı paylaşmış,

    güneş merkezli gezegen sistemini savunduğu için kilise tarafından suçlanmış ve hayatının son yıllarını ev hapsinde geçirmişti. Bu örnekler üniversitelere faşist baskılar bağ-lamında Nazi Almanyası, senatör McCarthy dönemi ABD’si ve bizde 12 Eylül sonrası 1402’lik hocalara kadar uzatılabilir, sayılamayacak kadar çok örnek verilebilir. Ancak henüz 16 yıl önce Edward Said’in Filistin’de İsrail tarafına taş attığı iddia edilerek yayınlanan fotoğrafı ve sonrasında Said’in öğretim üyesi olduğu Colombia Üniversitesinin rektörünün verdiği tepki çok çar-pıcı bir örnektir. Rektör Cole, “Bir üniversite için, siyaseten egemen ideolojinin pasifleştirici etkisinden korkmadan görüşlerini ifade etme özgürlüğüne sahip bireylerin söy-lem özgürlüğünü korumaktan daha temel bir şey yoktur.” demiş ve batı liberal felsefesinin kurucularından J. S. Mill’in şu sözünü örnek olarak vermişti: “Eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi sus-turmasını haklı buluyorsanız, gün gelip de o tek kişi iktidarı ele geçir-diğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz…”

    Özgür bir toplum için, organikleş-miş “aydın”dan (bu türün organiği iyi olmuyor), “homo academicus a’la turca” türü (kısa sürede evrim geçirebiliyor, her kalıba girebilen yeni bir tür) bilim insanlarından ve tabii ki baskıcı her tür yönetimden kurtulmayı hedeflemeliyiz.

    *Ak-adam-isyan sözcüğü Ahmet İnam’dan alıntıdır.

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201630 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 31

    lirlerinin arttırılması zorunluluğu, araştırmanın da eğitimin de önüne geçerek birinci önceliğe yerleşmiş durumdadır. Bazen açıkça ifade edilen bazen üstü örtülmeye çalı-şılan gündem nasıl daha fazla para kazanılacağıdır. Araştırma ve yayın yapma faaliyeti eğitimden sonra ikinci öncelik olarak bildirilse de, akademik yükselmenin neredeyse sadece yapılan yayınlarla ilintilen-diği bir ortamda, öğrenci eğitiminin öncelikli olmayacağını da kolayca tahmin edebiliriz.

    Performansa dayalı döner serma-ye sisteminin, sağlık hizmetlerini metalaştıran, hastayı hizmet alan müşteri konumuna indirgeyen özelliği, hekim-hasta ilişkisinin insancıl yönü ve moral değerleri ile örtüşmemekte; aksine hekim-lik algısının değersizleşmesine, hekim-hasta arasındaki güvene dayalı ilişkinin bozulmasına yol açmaktadır. Bu durum ustasını örnek alan hekim adaylarını ve uzmanlık öğrencilerini de etkile-mektedir. Akademik ortamda da, araştırmalar ve hekimlik uygula-malarıyla ilgili ciddi etik sorunlar vardır. Sağlık hizmetlerinin işleyişi-ne piyasa dinamikleri karışmış, ekip ruhu, dayanışma, birlikte iş üretme çabaları yerini hastanelerin ve he-kimlerin birbirleriyle yarış halinde daha fazla performans üzerinden daha fazla para kazanma kaygısına bırakmıştır. Cerrahi tedavi endikas-yonlarında genişleme, girişimsel işlem sayısında artış, ekibin içinde yer almasına rağmen perfor-mansla ücretlendirilmeyen sağ-lık çalışanları varlığı nedeniyle çalışma barışının bozulması, özellikle araştırma görev-lilerinin artan iş yükü, hem yılgınlık hem de emeklerinin karşılığının görmezden gelinme-si ciddi sorunlar olarak sürekli gündemdedir. Öğrencilerimize ve asistanlarımıza; hastaları-mızı müşteri olarak görmeyi, dayanışmamayı, örgütlenme-meyi öneren bir sistem içinde bireysel kurtuluş yolları araya-rak köleleşmeyi karşı konu-lamaz bir zorunluluk olarak sunuyoruz. Yoksulluğu ve

    sağlıkta eşitsizlikleri görmezden gelmeyi kabullendiriyoruz. Mes-leğimizi ancak yüksek teknolojinin sağladığı güçle, ünvanlarımızı kullanarak ve meslektaşlarımızla rekabette fark yaratarak yapabile-ceğimizi gösteriyoruz ne yazık ki.

    Nicelik ve nitelik açısından sağlık insan gücünün, ulusal sağlık siste-minin ve toplumun özgün gereksi-nimlerine ve taleplerine yanıt vere-

    bilecek biçimde planlanması tüm dünyada kabul görmüş ilkelerdir. Ancak ülkemizde açılan onlarca tıp fakültesi ve eğitim araştırma has-taneleri sadece nicelik oluşturmak ve sağlık piyasasına hekim yetiştir-mek için kullanılmaktadır. Yerince olgu göremeyen, gerekli cerrahi de-neyimi kazanamadan uzman olan birçok hekim memleketin farklı yerlerinde görevlendirilmektedir. Bilgi ve deneyim eksikliği ile görev başına geçen hekime, yaşayabilmek için performans yapması gerektiği öğütlenmektedir. Bunun sonucun-da kaçınılmaz olarak oluşan tıbbi ve etik sorunların suçu yine hekim-de aranmaktadır. Malpraktis yasa-ları ile hukuksal, SGK ödemelerin-deki kesintiler ile mali baskı altında hekimlik yapabilmek ülkemize özgü bir mucizedir.

    Tıp fakülteleri ve eğitim hastane-lerindeki akademisyenler olarak; kamusal sağlık hizmetlerinin korunması sorumluluğu ile hareket etmeli, mesleğimizin her alanına işleyen ticarileşmeyi ve bunun da-yattığı anlayışı, bu anlayışın sağlık alanında ve tıp eğitiminde yarattığı tahribatı, değer kayıplarını öğrenci-lerimize, topluma anlatmalıyız. Tıp öğrencilerinin ve asistanların eğiti-mine buradan başlarsak gelecekte kendimizi ve sevdiklerimizi güvenle emanet edebileceğimiz hekimler yetiştirmiş oluruz.

    Bilgi ve deneyim eksikliği ile görev

    başına geçen hekime, yaşayabilmek

    için performans yapması gerektiği öğütlenmektedir. Bunun sonucunda kaçınılmaz olarak

    oluşan tıbbi ve etik sorunların

    suçu yine hekimde aranmaktadır.

    Sağlık hizmetlerinde finans-manla sunumun ayrılması, devletin kamusal sorum-luluklarından çekilmesi ve özel sağlık hizmet sunucularına kaynak aktarılması “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın” temel başlıklarıdır. Son 15 yılda hızla hayata geçirilen bu süreç tıp eğitimini de derinden etkilemiştir.

    Hekimlerin yetiştirildiği üniversi-telerde ve uzmanlık eğitimlerinin verildiği eğitim hastanelerinde akademik ortam ve bilimsel araş-tırmalara olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın yansımaları ciddi bir nitelik sorunu ortaya çıkarmıştır. Bunun en önemli nedenleri; üni-versitelere ayrılan kamusal kay-nakların giderek sınırlandırılması ve hızla genişleyen sağlık alanına bolca hekim yetiştirme arzusudur.

    Bu dönemde tıp fakültesi hasta-neleri de kamu hastaneleri gibi yönetim biçimi olarak işletmelere dönüştürüldü. Sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında toplandı, taşınmazları yağmalandı, kaynak-ları kamusal alan dışına aktarıldı. Özel sektörde dahil olmak üzere sağlık hizmeti sunucularının Sosyal Güvenlik Kurumu‘ndan hizmet aldıkları bir model oluşturuldu. Ancak Özel hastaneler hastalardan doğrudan hizmet başına nakit para (yasal bıçak parası) alarak gelir elde ederken, üniversite hastaneleri ise kendi yağlarıyla kavrulmaya, kendi kaynaklarını yaratmaya yöneltildi.

    Tıp fakültelerinde birinci önceliğin eğitim, ikinci önceliğin araştırma ve üçüncü önceliğin hizmet olduğu bilinmektedir. Ancak üniversite hastanelerinin döner sermaye ge-

    Sağlıkta dönüşüm projesi sayesinde dönüşen(!) tıp eğitimi…

    EĞİTİM GÜNCESİ

    Dr. Nursel ŞAHİN

    Üniversite hastanelerinin döner sermaye

    gelirlerinin arttırılması zorunluluğu,

    araştırmanın da eğitimin de önüne

    geçmiştir.

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201632 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 33

    bu engelden de kurtulmuş olacak-lar. Ve bunu da kendilerinin parçalı hale getirdiği istihdamı tekleştir-meye gitme gerekçesini sunarak yapmak istiyorlar.

    Düzenleme ile bizi bekleyenler;

    • 657 sayılı yasa kaldırılıyor. Tüm çalışanlar (taşeron, sözleşmeli, memur vb.) tek statüde kamu çalışanı olarak tanımlanıyor. Tüm çalışanların güvencesiz olarak yıllık sözleşmeli istihdamı ön-görülüyor. (Hakim, savcı,  emni-yet, silahlı kuvvetler, üst düzey bürokratlar hariç) İş güvencesi kaldırılarak; işten atılmamak adına siyasilerin, hükümetin her istediğini yapan, itiraz etmeyen, yaptığı iş hakkında karar hakkı neredeyse ortadan kaldırılan kapı kulları yaratılmak istenmektedir. Yani kapımızı çalan; iş ve ekmekle hizaya çekilme ve terbiye edilme dönemidir.

    • Döner sermaye uygulamasından bildiğimiz, performans gelirle-rinin temel maaş ödemesindeki kalemlerden biri olması planlan-maktadır. Performans kriterinin aynı zamanda özlük hakkı tes-piti, terfi ve tayinlerde belirleyici olması öngörülmektedir. 

    • Belirlenmiş çalışma saati, iş tarifi, tanımlanmış mekânda çalışma yerine esnek çalışma esasları getirilmektedir. Biz sağlık çalışan-ları hastane yöneticiliğinin, genel sekreterliğin geçici görevlendir-me yetkileri ile uyguladığı esnek çalışmaya kısmen aşinayız. An-cak yapılacak düzenleme ile çalış-ma yaşamının tamamen esnek-leşmesi planlanmaktadır. Eğer karşı çıkmazsak; artık evde dahi iş düşünen ve çalışan, meslek ve iş tanımı dışında idarecinin verdiği her işi yapan, kölelik koşullarında bir çalışma biçimi hayatlarımızı teslim alacaktır.

    • Aylık maaş ve sigorta primlerin-de tasarrufa gidilmesi planıyla kamusal emekliliğin zamanla ortadan kaldırılması düşünül-mektedir. Kaldı ki 1999 ve 2008 yılında çıkarılan yasalarla emekli-lik haklarımızın nasıl gasp edildi-ğini yaşayarak gördük. Kamusal emeklilik zorlaştırılarak bireysel emeklilik şirketleri güçlendirilmiş olacak ve bu alan piyasanın haki-miyetine geçecektir.

    Ancak 657’nin birden tamamen ortadan kaldırılması karşısında temel bir engel bulunmaktadır. Bu

    da Anayasanın 128. Maddesidir. 128. Madde diyor ki; “Genel İdare esas-larına göre yürütülen Kamu Hiz-metleri memurlar ve diğer kamu görevlileri aracılığı ile yürütülür”. Yani devlete sen genel idare esasla-rına göre bir faaliyet yürütüyorsan ‘memur çalıştırmak zorundasın’ diyor. Bu nedenle kamuda; sözleş-meli personel alt işveren aracılığı ile taşeron çalıştırma şeklinde, esnek ve performansa dayalı ücret-lendirme ise parça parça ve yıllara yayılarak uygulandı. Şimdi ise Ana-yasa değişikliğinin hemen ardından 657 sayılı yasanın dayanağı birden ortadan kaldırılabilecek. O yüzden ‘kamuda köklü bir değişiklik yapıla-cak’ denilmektedir.

    Bütün bunların karşısında biz sağlık emekçilerine düşen; kölece çalış-maya kapıyı açmamak, açtırmamak için kapıda hep birlikte tek yürek barikat olmaktır.  Güvencesiz çalış-ma esaretine teslim olmamak için bugün, hemen; dayanışmayı, birbi-rimize güveni yeniden tesis etmeli, örgütlü gücümüze güvenerek ortak mücadele etmeliyiz. Çocuklarımız ve kendimiz için karanlığa teslim olmayalım. Çünkü bu yaşam, bu memleket, bizim…

    Bugün ülkemizde yaşadığımız ortam insana; zalimliğin, zul-mün, sömürünün bir sonu var mı diye sordurtuyor. Gözümüzün önünde her geçen gün daha kötü olaylar cereyan ediyor. Mesleği insanı sağlıklı kılmak, iyileştirmek olan biz sağlık emekçilerinin aklı, vicdanı yaşananları kabul edemiyor.

    Ama en kötüsü yapılan onca kötülüğe alışmak, alıştırılmak. Ve böylelikle insanlık denen o büyük değerin yok edilerek mevcut kötü-lük düzenin sürdürülmesi.

    On dört yıldır iktidar olan AKP; yapacağı hak gasplarını zamana yayarak uygulama kurnazlığını gösteriyor. AKP; toplumu, emekçi-leri, yapılanlara zamanla alıştırıp, kanıksatarak politikalarını haya-ta geçirirken; kitleleri etkileyip, mücadeleye sevk etme noktasında sendikalar, meslek odalarını da etkisizleştirmek istiyor.

    ‘Sağlıkta Dönüşüm’ programının yıllar içinde hayata geçirilmesinin sonucu olarak biz sağlık emekçileri; arkadaşlarımızla yan yana gelecek zaman kalmayacak kadar yoğun çalışır olduk. Sağlığı insan odaklı hizmet olmaktan çıkarıp, para mer-kezli hizmete dönüştüren perfor-mans uygulamasıyla birbirimizden koparılmamız, rekabete sevk edil-memiz, iş-meslek tanımımızın fiili olarak kaldırılarak mesleklerimizin değersizleştirilmesiyle birlikte siya-

    si-idari baskı ve  şiddet  ortamında çalışır hale getirildik.

    Peki bugün yaşadığımız çalışma koşullarından daha kötüsü olabilir mi? Ne yazık ki evet!

    657 sayılı devlet memurları ka-nununu kaldırarak elimizde kısmi olarak kalmış olan; iş güvencesi, kamusal emeklilik, temel maaş sistemi, haftalık belirlenmiş ça-lışma süresi ve yasalarda yer alan görev-iş tanımı, gibi haklarımızı da elimizden almayı hedefliyor-lar. Yani; bedenimizin, zihnimizin, insanlığımızın daha fazla sömürül-düğü bir çalışma yaşamı kapımızı çalıyor.

    Uzun yıllardır hükümet program-larında yer alan bu uygulamayı gerçekleştirmek için adımlarını hız-landırdılar. AKP Hükümetinin 2016 eylem planında kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına uygun dü-zenlemelerden bahsedilmektedir. Düzenlemenin henüz bütünlüklü, madde madde paylaşımı yapılma-mış da olsa, hükümet programında yazılanlar, yetkililerin konuşmaları ve kamuoyuna sızan kulis bilgile-rinden neler getireceği (götürece-ği) hemen hemen bellidir. Kamu istihdamının (her ne kadar parçalı da olsa) iş güvenceli olarak devamı, kamu hizmetlerinin tamamen özel-leştirilmesinin önünde engel olarak duruyordu. İşte 657 sayılı yasayı ve özellikle iş güvencesini kaldırarak

    EMEĞİN GÜNCESİ

    Güvencesiz çalışma esaretine teslim olmayalım!

    657 sayılı kanun kaldırılıyor!

    Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)

    Antalya Şube Başkanı

    Mustafa KILINÇ

  • HEKİM GÜNCESİ • MART 201634 HEKİM GÜNCESİ • MART 2016 35

    Sağlık alanında biz kapitalizmin bu iki temel dinamiğini iç içe yaşıyo-ruz. Sağlık hizmetlerinin piyasa-laşması, metalaşmasına eş anlı biçimde hızlı bir proleterleştirme sürecini yaşıyoruz. Bu işçileştirme sürecinin temel niteliği de güven-cesiz çalışma ve emeğin değersiz-leştirilmesi olarak öne çıkıyor.

    Bu sadece sağlık alanına da özgü bir durum değildir. Korkut Bo-ratav’ın ifadeleriyle, “avukatlar, doktorlar, eczacılar, mühendisler, grafikerler, tasarımcılar, bilgisayar-cılar, öğretmenler, öğretim üyeleri, hızla “ara sınıf” olma özelliklerini yitirerek işçi sınıfına dahil olmak-tadırlar” ve güvencesizleştirmenin, vasıfsızlaştırmanın eşlik ettiği bu proleterleşme sürecine karşı ilk kitlesel tepkilerini, dolayımlı bir biçimde de olsa Haziran İsyanı’nda görünür kılmışlardı.

    Bu olgu Türkiye’ye özgü bir olgu da değil. Arap Baharı olarak adlandı-rılan isyanlarda, özellikle de Tunus ve Mısır’da üniversite mezunu işsizlerin, yani işçi sınıfına yeni katılmış daha yüksek vasıflı kesim-lerin öfkeleri belirleyici olmuştu. Özellikle 2009 sonrası, yani kapita-lizmin küresel krizinin ardından bu toplumsal kesimler dünyanın dört bir yanında, yine Boratav hocanın ifadesiyle, “kaybedenler kitlesi”ne dönüşmüştü. Wall Street Eylemle-rinden Öfkeliler hareketine kadar pek çok olgu bu saptamayı destek-liyor.

    Kısacası, sadece bizim ülkemizde sadece hekimleri ilgilendiren bir olgu ile karşı karşıya değiliz. Dünya-nın dört bir yanında, farklı işkol-larında vasıflı emeğin tepkileriyle karşı karşıya kaldığımızda bilmeliyiz ki “Anlatılan senin hikayendir.”

    AKP dönemi ve Sağlıkta Dönü-şüm Progra-mı’nın getir-diği sistemde sağlık emeği nereye oturdu? Bu süreçte hekim emeğinin durumunu nasıl tarif ediyorsunuz?

    Sermaye açısından bakarsak sağlık hizmeti alanı; her zaman müşterisi olan, karın kolaylıkla realize edile-ceği, talebi hiçbir zaman ortadan kalkmayacak bir hizmet olarak görüldüğü açık. Özellikle kapitaliz-min neoliberal döneminde, küresel sermayenin sağlık alanını silah ve enerji sektöründen sonra en karlı yatırım yapılacak üçüncü büyük sektör olarak gördüğü biliniyor.

    Sermayenin bu iştahına Türkiye’yi

    yönetenler de kayıtsız kalmadı ve sağlık hizmetlerini hızla piya-salaştırma yoluna girdi. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlığın alınır-satılır bir meta haline getiril-mesi, kamusal sigortanın kapsamı-nın giderek daraltılması yetmedi, piyasanın genişletilmesi için de çaba harcandı. Koruyucu sağlık hizmetlerinin ortadan kaldırılması, hizmetin niteliğinin düşmesi, halk sağlığı alanının altının boşaltılması, sağlık hizmeti talebinin gerçek dışı biçimde kışkırtılması, genel olarak “sağlıklı olma” halinin ortadan kaldırılması piyasayı genişleten faktörler oldu.

    Tüm bunlarla piyasayı genişletir-ken, karlılığı artırmak için de emek gücünün değersizleştirilmesi şarttı. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de taşeron düzeninin hastanelerden kurulmaya başlaması ve hastane-lerin bu kölece çalıştırma biçiminin kaleleri haline gelmesi tesadüf de-ğildi. Metalaşan bir hizmetin daha karlı olması, değersizleştirilmiş bir emek gücü tarafından üretilmesine bağlıydı.

    İşte biz Devrimci Sağlık İş olarak tam da bu sürece müdahale etmek adına bu dönemde taşerona karşı mücadeleyi temel olarak aldık. Ancak taşerona karşı mücadeleyi yürütürken bir an için aklımız-dan şu iki noktayı hiç çıkarmadık: Birincisi, bu süreç hastanelerde hastabakıcıdan, temizlik görevli-sinden hekimine kadar tüm sağlık emekçilerini etkileyen bir süreç olarak yaşanacak. İkincisi, bu süreç hizmete alanları da olumsuz etkile-yecek. Nitekim hekimin hem sahibi hem çalışanı olduğu poliklinikler,

    hekimin kendi adına sözleşme imzaladığı işyeri hekimlikleri

    ya da “hekime inisiyatif” bırakan özel hasta-

    ne hekimliği bir nostalji haline getirildi. Özel hastanelerde düzenli öden-mesinde bile

    sorun yaşanan ücretlerle çalışan,

    işyeri hekimliği için OSGB’lerle sözleşme imzalamak zorunda

    Koruyucu sağlık hizmetlerinin ortadan kaldırılması, hizmetin

    niteliğinin düşmesi, halk sağlığı alanının altının

    boşaltılması, sağlık hizmeti talebinin gerçek dışı biçimde kışkırtılması,

    genel olarak “sağlıklı olma” halinin ortadan kaldırılması piyasayı

    genişleten faktörler oldu.

    Devrimci Sağlık İş hakkında kısa bir bilgi verip DİSK’te bir sağlık sendikasının anlamı üzerine gö-rüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

    Sendikamız Devrimci Sağlık-İş 1974 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’n-de işçi statüsünde çalışan sağlık emekçileri tarafından, ödenme-yen ücretler ve sosyal haklar için verilen mücadeleler temelinde kurulmuştur. Kısa süre içinde çeşitli hastanelerde örgütlenen ve bü-yüyen sendikamız DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfedarasyonu) içerisinde de etkili görevler üstlen-miştir.

    DİSK’te sağlık sendikasının ne anlama geldiğini anlatmak için

    belki de 186 yıl öncesinde yapılan bir tespite referans vermek isterim. “Burjuvazi, şimdiye dek hep saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla ba-kılan bütün mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçisi durumuna getirdi”

    Bu tespitler 19’uncu yüzyıldan, Marx ve Engels’in kaleme aldığı Komünist Manifesto’dan. İşçi-leştirme, tıpkı metalaştırma gibi kapitalizmin, sermaye birikiminin sürekliliğinin olmazsa olmazıdır. 19’uncu yüzyıldaki bu tespitler, 21’inci yüzyıla gelindiğinde çok daha çıplak bir gerçek olarak karşı-mıza çıkar.

    EMEĞİN GÜNCESİ

    Sağlık hizmetlerinin sunumunda hekim emeğinin durumu ve özlük haklarımız her dönem gündemin başına oturuyor. İşte bu anda, tabip odalarımızda “hekim sendikaları” talepleri yankılanıyor. Hekim Sendikası isteği çok farklı çalışma biçimlerine bölünmüş hekimler için tek başına kurtarıcı olabilir mi acaba? Meslek temelli sendikanın yasal olarak mümkün olmadığını da düşünürsek… peki ne yapmalı? Nereden bakmalı ve işe nasıl başlanmalı? Ülkemizde sağlık alanında kararlı ve etkili bir örgütlenme yürüten Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’ na sorduk.

    Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’yla söyleşi

    Hekim Sendikası kurtarıcı olabilir mi?

  • HEKİM GÜNCESİ �