278
kutuphaneci - eskikitaplarim.com

kutupyıldızı kitaplığı 1275esgici.net/021_008/Tipi Dindi Mahmut Yesari Roman.pdf · 2017. 2. 5. · TiPİ DİNDİ . Mahmut Yesari . Roman . DO

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

  • kutuphaneci - eskikitaplarim.com

    userYapışkan Notkutupyıldızı kitaplığı 1275

  • TiPİ DİNDİ Mahmut Yesari

    Roman

  • D O

  • - l\nna, benim kadehi m boş duruyor ! Uzun boylu, ince geyik bel l i , siyah zülüfleri ya

    naklarına yapış ık kesik saçl ı , uzun etekl i daracık Sİ· yah kadife kostümü i çinde, süzüle süzü l e do!.::ışan Macar k ız ına yalvarıyoru m :

    - Anna, b i r yudum şarap ver ! Bar ı n arka tarafındaki özel odasında, Anna, Mar·

    usa , Annanın kardeşi J ü l yetta , Ferit H i kmet, Süheyl Münir, saatlerdenberi oturmuş iç iyoruz.

    Odan ın ortas ındaki masanın üstünde, buzlu yemiş kilseleri, viski, şarap, l i kör kadehleri , dolup taş·m ı ş sigara tablalar ı , ağız tarafı havluya sarı l ı şarap bin .. l iğ i yatan kova , sigara paketleri , kibrit kutu lar ı , buru şuk havl u lar, e lbezler i , çöp atı l mış , s ıgaralar bastır ı l m ı ş tabaklar, hepsi birbir ine kar ışmış . . . Kimse kadeh i n i tan ı mıyor, kimse çata l ına, b ıçağına sah ip değil . . . içkinin beyni saran, gözleri buğu land ıran dumanı içinde, e l ler rasgeldiğin i kavrıyor . . .

    Yerde, masan ın, koltukların altında ; k ibr it çöpler i , meyva kabuklar ı , çekirdekler, s igara ezikleri arasında boş soda, rak ı , bira ş işeleri yatıyor . . .

    Anna, Hani şarap verecektin ? - Çok o l mıyacak m ı Macit Bey? - Boğazım kurudu, bir yudum istiyorum.

    Anna, şarapla doldurduğu kadehi veriyor. E l i m i

    - 5 -

  • uzatıyorum. Fakat birden dirseğim k ı r ı l ıverdi ; kadeh yere d üştü, parçalandı :

    - Başka doldur ! Macar kızı , ürkek geri çeki l d i : - i çecek h a l i n y o k . . . - Doldur . . . Bu, son . . .

    Anna, garip garip bakt ı , nedense ısrar etmedi . Yarıs ına kadar doldurduğu bir kadehi e l i le ağzı ma götürüp içirtti :

    B u , son ama . . . - Son . . . - Mersi yok m u ? B a ş ı m göğsüme düşt ü :

    - Mersi, Anna 1

    Genç kad ı n , masaya doğru gitt i , kardeş ine Macarca bir şeyler söyledi , d ı şarı ç ıkt ı . J ü l yetta , hemen yan ıma gel d i . O, kardeşine h i ç benzemiyor; orta boylu, açık sar ış ın . . . Koyu mavi gözleri , uyanık uyanık bakıyor :

    - Neniz var bu gece, Macit Bey ?

    - B ir şeyim yok kızı mı

    Ferit H i kmet, Marusa i l e başladığı yarı a lmanca , yarı rusça konuyu b ı raktı :

    - Sahi . . . Seni bu akşam iyi görmüyorum !

    - Bir şeyim yok . . .

    Ferit H i kmet, e l lerimi yakalad ı :

    - Sabahleyin karar ımız n e idi ? Her şeyi unutacak deği l miydik? Gülecek, eğlenecektik !

    - Daha nası l eğlen i l ir ? Eğer biz d e gülmüyorsak . . .

    M a rusa, b i r topçu onbaşıs ı kadar vücutlü . . . O ka-

    - 6 -

  • dar gen iş omuzlu, o kadar d ik., o kadar sağ lam yapı l ı , o k.adar göster iş l i . . . Kolumdan tutup ka l d ı rmak istedi:

    - H aydi danset, a ç ı l ırsın . . .

    Koltuğun kenarlarına dayanarak ka lkt ım, dizler im tutmuyordu, yere yuvarlan ıverd i m . Hep bir ağızdan çığ l ı k kopard ı lar:

    - Ne o l uyorsun ? . . Kendin i sa l ıverme . . .

    Kol lar ıma g ird i l er, ben i , sa lonun sol köşesindeki kanepeye yatırd ı lar . Başı m dönüyor, gözlerim karar ı yor; kol lar ım; bacaklar ım tutmuyor . . . B ütün ek yerle ..

    r imde b i r i n mel i duygusuzluğu var. Kadehi , e l i mle tutup ağzıma götürüyorum, ayağa ka lkacak olsam, yere yığ ı l ıveriyorum . . . Fakat ası l uyuşturmak istedi ğ i m kafam, vücudümün uykuda b i l e işl iyen makinesi , beyni m durmuyor; h iç içmemiş g i b i bütün sesler i duyuyorum .. bütün hareketleri görüyorum . . .

    lar : O n lar, da ld ığ ımdan emin, yavaş sesle konuşuyor·

    Bu gece, hakikaten fena laşt ı ! .. . Birdenbire bozu l d u ! . . . Az mı içti ?

    J ülyetta , merakl ı merakl ı soruyor: - Annaya m ı kızd ı ? Acaba, bana m ı darıldı?

    Sen, an la , dedi , ç ıkt ı . Ferit H ikmet, a l ay ederek homurdanıyor : - D a rg ı n l ı ğ ı da nereden ç ıkar ıyorsunuz? Çocuk

    ol mayı n ! Annaya k ırg ı n ı m . . . Hem çok kı rgını m . . . Fakat

    bunu anlatmak neye yarar ? B ununla e l i me ne geçer ? .A,nnan ı n , bana hatı rlattığ ı bir acı var . Ben, bu acıyı tatmak i stiyorum . Kızsam da, gücensem de bel l i edemem ki , gene dost görünmeğe, konuşmağa, yüzüne gülmeğe m ecburum !

    -7-

  • D ı ş salondaki caz durdu: Odadaki sesler daha tane tane duyul uyor. Süheyl M ü nir, iç in i çekiyor:

    d ı l - Şirketteki işinden ç ıkard ı lar . Tabii canı s ıkıl-

    Budalalar ! Ç ı karı lmadım, istifa ett i m ! .. Ferit, her şeyin bir tesel l i taraf ın ı bulur : - Tazminat a l mıştı r . iş buluncaya kadar onu

    i dare eder. Ş irkete, üste beş l ira borçl uyum ! Jülyetta, iyi kalb l i k ız; beni koruyor ama, karde

    şinden de korkuyor: - Her gece böyle sarfederse, ol maz. Sizin arka

    daşınız, siz söyleyin. Ama, Annanın yanında değil . . . Daha bir iki gece l i k ömrüm var ! Harcadığ ı m pa

    rayı da bir b i lseler ! Annemden yadigar kalan i r i tek taş l ı zümrüt yüzüğü satt ı m . F i l d iş i tuvalet takımın ı satt ı m, paltomu, pardesümü, neyim varsa, hepsin i , eve ·götürüyorum diye pansiyondan a l d ı m , çarşıya götürüp satt ım . . . Cebimde yetmiş seksen l ira kadar bir para ya var, ya yok . . .

    M arusa, göçmenl ik le baş l ıya rak bi rkaç sene i çin·· de, uzun bir hayata yetecek binbir acıyı, zehir i tatmış, bu beyaz Rus, i lerisini düşünüyor :

    - Bu, çok fena 1 Sonra ne olacak? Ne mi olacak? Kapağın ın i ç tarafında birçok arka

    d

  • Babamı görmiyel i aylar oluyor . . . Belki b ir seneye yakınd ır, g i d i p arayıp sormadım . . . K ızkardeşi m Müzehher, küçük üveykardeşi m Niyazi , ne ha ldeler ? B i l miyorum ki ! Onlara : Çatın ız ın alt ında barınmağa geld im: diyecek olsam acaba nası l hayretle bakarlar? Aran ızda, bana da b i r yer aç ın ; sofran ızda bana da b i r yer verin, derneğe yüzüm o lacak m ı ? D i l i m varacak mı ?

    Marusa, çetref i l türkçesi l e Süheyl Münire soru-yor:

    - Macit Beyin çok parası var, b i l iyorum! Değ i l mi öyle ?

    - Fena kazanmadı 1 - Yalnız ça l ı şmak, kazanmak i l e bu kadar para

    harcanmaz. Babası var, ondan a l ıyor. Göz kapakları mı yar ı açt ım. Süheyl Münir, kol u

    nu savuruyor: - Babası zengin . . . Hem çok zengin . . . Macit,

    .annesinden miras yedi . . . üveyannesi de epey mrıl mülk b ı rakmış, san ıyorum . Kızkardeşi daha evlenmedi , onun parası duruyordur.

    Babam, h iç zengin değ i l . . . Annem on para b ı rakmadı . . . Müzehherin doğduğunu görmeden ölen büyük annemin bana b ı rakt ığ ı ik i dükkan h issesi vardı; işte satıp yediğ im bu . . . Annem; bu mirastan, Müzehhere çeyiz parası ayırmam için bana, nekadar ya lvarmı ştı . . . üveyannem de, orta ha l l i b i r a i l en i n k ız ıyd ı . . .

    J ülyetta, Süheyl Münir in , Ferit H i kmetin e l l erine sarı l ıyor:

    - Art ık isterse de içki vermeyin . . . H a l i m olsa ; k ı m ı l danabi l sem, i çeceği m . Beyn i m i ;

    bu, durmak b i lmiyen, iş lemekten usanmıyan makinen i n zembereği n i bozmak i ç i n i çeceği m i

    D ı ş salonda, caz, kıvrak b i r fokstrota başlamıştı .

    - 9 -

  • Süheyl Münir , birden neş'elen di , ı s l ı k çalarak sıçrıyord u :

    - Macidin, eski huyudur o . . . Sazan birden çarpı l ı r . . . Bu geceye mahsus bir ha l deği l . . . B iraz uyusun açı l ı r !

    Eğer Süheyl Münir, işin içyüzünü b i lmiş olsaydı, böyle söyl iyemez, ağzı ki l it lenird i . Gün lerdenberi ayakta sürünüyorum . . . B i rkaç kadeh içince kötürüm l eşiyo ..

    rum, ko l ları ma, bacaklar ıma inme in iyor . . . Beynime inse ! O vakit kurtu lacağ ı m ! . .

    Ferit Hikmet, kendi kend ine söy l en i r gibi m ı r ı l danıyor :

    · - Açı kta da ka l sa önemi yok . . . Nereden ister-se borç para bu lur ! Onun kred isi açıkt ı r !

    J ü l yetta , uzun uzun göğüs geçiriyor: - Evine gitsin, bi raz d in lensin . . . D in l enmeğe çok ihtiyac ım var. Lakin çok fena,

    ağır şartlar a lt ında eve döneceğim! Babamdan cep harçl ı ğ ı , sigara parası isteyebi lecek miyi m ? Yemek a!·· mak için tabağ ımı uzatırken e l l erim titriyecek l . . Ai le hayat ı ; hep birbirine benziyen ve monoton uzayıp gi·· den gün ler. geceler, beni s ıkmıya cak m ı ?

    Müzehher'in , küçük Niyazin i n refahlar ından, belki de nafaka lar ından ça l mış o lacağı m ! . . . Benim evle ne i lg im var ki . . . On sekizimi bitirmemiştim, evi mden ayr ı l dım . . . Şimdi kı rka yaklaşıyorum . . . Uzun y ı l lar ın örttüğü d iken l i setleri nas ı l y ıkıp aşacağ ı m ?

    Süheyl M ün i r, J ü lyettayı dansa sürüklüyor. Kapı açı l d ı ; Anna göründü . Ferit sinir l i b ir kahkaha attı :

    -- Ne a l ı ngansın Anna l Macidin, sana kır ı l d ığ ı , gücendiği yok . . Boşuna kuruntu ediyorsun . . . Macidin iş leri biraz bozuk; ona, can ı s ık ı l ıyor . . .

    Yeter . . . Bu konuyu fazla kurca lamasa l ar . . . Anna-

    - 1 0 -

  • n ı n yüzünden N esrini kaybetti m . . . Bunu, Nesr in in beni Anna i l e beraber gördüğü anda anlamıştı m . Sel a m ı ma karş ı l ı k vermedi , b irkaç saniye ka ld ı r ımın üstünde kararsız durdu, sonra b i r otomob i l çevird i , koşarak g itt i , atlad ı .

    Ah, b u kad ın lar ! Güç zamanlar ımız ı n e çabuk seziyorlar ! Anna, o gün bana, nekadar soku lmuştu, nekadar şendi , nekadar keyfl iydi 1

    N esrin, otomobi l de, şoföre e l i l e işaretler ediyor, bel irsiz yönler gösteriyordu. Şoför, şaşkın şaşkın baktıktan sonra otomobi l i bütün h ız i le sürdü.

    O gün, iç in iç in sevinmişt i m ! N esrin , beni k ıskan ıyor ! N esrin, beni seviyor !

    O gün, k ıskanç l ı ğ ı n nası l b i r kör si lah olduğunu, o lacağın ı akl ı ma getirmemiştim ! . . O gün, aşk ateşinin, nefret yangı n ı ç ıkarabi leceğin i düşünmemişt im ! .

    B i r ay evveldi . B i r ahbap evinde id ik . Nesrin, bir adres yazmak için benden kağ ıt istemişti . Cüzdanımı karıştır ı rken Annanı n resmi düşüverdi. N esrin sordu:

    - Kim bu kad ı n ? - B i r artisttir ... N esrin, sesini çıkarmadı. Yal nız, o gece benimle

    tekrar dansetmedi . B ir hafta sonra, s inemada görmüştüm :

    - M acit Bey, artistinlz n e a l emde? ded i . ·- Hangi artist? Kuru kuru gül üyord u :

    Matmazel Annayı ne çabuk unuttunuz? ismini nereden öğrendiniz? B u da, bana mahsus b i r s ı r . . . Sahi . . . N ereden, k imden öğrendin iz?

    Cevap yok ... ısrar faydasız . . .

    - Siz, samimi deği lsiniz, Macit B ey i

    - 11 -

  • - Neden Nesrin H an ı m ? - B i l mem, bana öyl e gel iyor d a . . . O gece, ateş ia l renkte b i r b luz g iymişt i . Bu b luz.

    tersine çevr i lmiş b i r abajur gibi genç kızın beyaz yüzünü pembe menevişlerle kamaştı rıyord u .

    O gece, sam imi i d i m . Annayı unutmuştu m . Günlerden, hafta lardanberi görmüyordum, semtine b i l e uğrad ığ ım yoktu . Nesrin in şüphesi , bana, gurur veriyor, cesaret imi a rtt ır ıyordu, ağarmıya başl ıyan saçlarımı düşünmüyordum .

    Anna, yan ı m a gel iyor; gözler imi kapad ı m . - Macit B ey ! Cevap vermiyorum . Odadaki ler, acele susturuyorlar: - Sesini ç ı karma, uyudu . . . Anna , e l ler i le baş ı m ı ka l d ı rd ı , dizinin üzerine koy

    du, parmaklar i l e saçlar ımı okşuyor.

    Bu okşayış, beyni mdeki uğu ltuyu d indird i . B u ince parmaklar ı , Nesir inin parmakları san ı yorum. ince pembe dudaklarını açıp, temiz beyaz d işleri n i göstere-· rek gü lüyor. Fakat buna g ü l mek denmez, kahkaha denmez ! . . . Susuzluktan yanm ı ş bir ağza tat l ı , serin b i r pı· nar suyu dökü l üyor . . . Lakin öy le büyü l ü bir kaynaktan dökül üyor ki, i çtikçe insanın içi yan ıyor. iç i yand ıkça da i çmek istiyo r ! . . . Su, a l ev o luyor . . .

    Gözlerimi açsam, omuzlarına döktüğü zaman ince ipek çi lesi g ib i dağ ı lan a ç ı k kumra l saç l ı çocuk, yavru yüzünü göreb i l ecek miyi m ? R üzgar savurunca o ince ipek te l ler kopacak, k ırı lacak d iye yüreğ i m titrerd i ! Çapkın rüzgar, ne de keyfin i ç ıkarır, nazl ı nazl ı dalgalandır ırdı !

    Gözler imi açsam, onun durgun göl rengindeki gözlerine baksam , engin lere dalsam . . .

    - 12 -

  • Gözlerimi açsam, baksam ki beyaz ipek gömleğini. koyu kurşuni eteği n i giymiş, enl i parlak deri keme r in i ince bel ine takm ış,kadife h ırkasını koltuğuna s ık ışt ı rmış, beyaz ipek örme beresi başında, beyaz u zun güderi e ld iven lerini ağ ı r ağır parmaklarına geçiriyor, göl rengi gözlerin in iç i gülerek bana bakıyor !

    - Macit Bey i Kolum k ı mıldamıyor . . . K ı m ı l dasa , Annan ı n e l in i

    iteceği m . Başımı çekmek istedi m ; bütün gayret im boşa ç ı ktı . . .

    Cezandı r çek . . . Hayır, çok çekmiyeceğ im . . . Artık, ben i m iç in her

    şey bitti . . . Yeni bir hayatın başlaması gerektiği bir anda, her şey bitti . . .

    ö l ü m, bütün acı lar ı d indir ir . . . ö lmekten korkmuyorum . . . Daha çok gençken ölümle yüzyüze gelm iştim . Beni hayata, insanlara bağl ıyan ümitlerim, kuruntu larım vard ı r. Şimdi neyim var ? '

    Arkamda düşüneceğim kimsem yok . . . Tekbaşına bir adam ı m ! Anna m ı ağl ıyaca k ? Belki ölümümden, kendisi ne, b i r öğünme ç ı karır . . . Nesrin ' i n ku lağ ına gider ihtima l i , beni Annanın yanında yaşatıyor . . . Böylel i kle Annay ı , Nesrine tercih ett iğ imi anlatıyorum !

    Bu. daha azap . . . Çare yok . . . Kalb imi uyuşturmak iç in kanatma l ıy ım ! Kardeşim Müzehher, ev lenme çağına geld i ; yakında ev bark sahibi o lur . . . Niyazi mektebe gid iyor . . . Babam, onlar ın başında bulundukça be-n i m iç in tasa edecek b i r şey yok . . . i ş imden ç ıkmış ım, parasız ka lmış ım, ne önemi var ? . . .

    H içbi r mecburiyet a lt ında o l m ı yarak, h içbir so rumluluk tanı mıyarak, kend i havasında yaşamak az ını devlet ? Rövelverin tet iğ in i çekmek için beni, hangi kuvvet tutuyor ?

    - 13 -

  • Bu tesel l i yeter sana , Mac it . . . Bu tese l l i yeter sana . . .

    Anna, baş ımı doğru lt . . . Oturmak istiyoru m . Hayır, hay ı r . . . Yat . . . Oturmak i stiyorum ! H iç h a l i n yok ! Şimdi kendime gel i r im. Gene içmek n iyetinde misin? Sana ne? N i ç i n bana böyle fena bakıyorsu n ? Oturmak istiyorum !

    Anna, omuzları mdan tuttu, s ı rtımı kanapeye yasl ıyarak oturttu.

    - Mersi Anna ! . . . b ir hav lu ı s l at da baş ımı scır . . . Anna, koşuyor, b ir havlu a l ıyor, ıs latıyor, başıma

    sararken e l l er i n i geri çekiyor:

    - O h ! Bcış ın ateş g ib i! - O ateş de sönecek . . . An l amadı , gözler in i k ırp ıştırarak bakıyor : - Ne i le? Karar vermek ne iyi ! G ü lüyorum: - lslak havil! i le . . . O da gülüyor :

    Şakacı sen i ! Ann&, garsonu çağ ı r . N e i stiyorsun? Garsonu çağir . . . Kaikamıyorum, yoksa sdncı

    zcıhmet vermezdim. - Oh, pardon ! Kalk ıp koşuyor, kapıdan sesl en iyor : - Peter . . . Peter . . . Peter, upuzun boyi l e kapı n ı n önünde, e l ler ini ka

    vuşturmuş, bekl iyor:

    - 14-

  • Emriniz, Macit Bey ? B i r sise soda getir . . . Peki , Macit Beyi D ur, bitirmed i m . Küçük bir şişe de rakı . . .

    Peterl e Anna, bir ibir lerine bakıyor lar. - Peter, dediğim i yap ! Anna, ağlar g ibi boynunu büküyor: - Rakı içme ! - i çersem açı l ı r ım . . . Peter b i l i r . Peter, baş ı n ı iğiyor: - Peki, Macit Bey.

    Peter ç ıkı nca Anna, yan ı ma oturdu ; acıyor m u , yoksa korkuyor mu, an lamıyorum. Durumunda bir ürkekl ik var:

    - B u gece, sen bir başkasın Macit ! - Değ i l . . . Buraya gelmeden b ira içmiştim, ser-

    sem ett i . Ş imdi soda i l e rakı içersem açı l ı r ım . . .

    O açı l ma lar ı b i l iyorum . ispirto kan ı kızı ştır ıyor, s in ir leri kamçı l ıyor, evvela damarlar, sonra adele�er geri l i p büzülüyor . . . O zaman geziyorum, dolaş ıyorum . g ü l üyorum, konuşuyorum . . . Fakat bu, otomatik b i r hareket . . . Benim emrim, i radem a ltı nda deği l . . .

    Daha iyi 1 Ben kendime sahip, kend ime haki m, kendime mal i k miyim zate n ?

    Çok i çiyorsun, Macit l - Anna, bu gece son . . . - Evet . . . Yarın, yolc u l u k var. Anna, yer inden f ı r l ıyor, parmaklar ı n ı birbirine ge

    çi rerek karşı mda duruyor : Nereye g id iyorsun ?

    Soğuk bir meml ekete . . . Orada görülecek iş im var.

    Çok mu kalacaks ı n ?

    - 16

  • -- - Zannederim . . . Anna, ko l lar ın ı a çıyor, beni arasına a l ıyor, başı

    mı omzuna dayıyor, hıçkı r ı r g ib i sesi burku l uyor: -- Pardon Mac i t . . . Bu gece neye durgunsun,

    ş imdi anlad ı m .

    Ya n ı ma oturuyor, e l l er in in iç inde hapsed iyor: - Gene geleceksin, değ i l mi ? Sana, adresimi

    vereceğim, bana mektup yazacaksın . . . Gönderecek posta bu lursam, yaza r ı m . A ! . . . G ittiğ i n yerde posta yok mu ? Daha yeni g i d iyorum, b i l miyorum ki ... B i r kartın üzerinde bir sel a m yaz, o da yetişi r . Posta bu lursam, h i ç bi rini esi rgemem. Mersi Macit !

    Annanın istediği mektuplar ı göndermek kab i l o l sa, neler yazmam !

    - Arkadaşlar nerede ? - Salona, başka arkadaşlar ın da geldi ler . Dans·

    ediyor lar . Seni uyand ı rmamak için buraya gelmiyorlar !

    - Ki mler var ? - Vahit, Naci , Osman Bey . . . ikisinin ismini bi!.

    m iyorum . . . - Buraya gelslnlerl - Dur, başından havluyu ç ı karayı m . . . Başın ha-

    fif ledi m i? E l i fe a l n ı m ı tutuyor : - Ateşin a za l m ı ş . . . Deminki kadar yanm ıyor . . - Sönecek, demed im m i ? Sönecek( . . Arkamda k i m i düşünüyorum . . . Nesri.

    ne iki sat ır yazamamak, ne acı l . . . Yeni nişan l ı , onun yuvasın ı yıkmak istemem . . . Mes'ut o lmak hakkıdır . . . Ben, ö l meğe karar verd im, k imse karış ıyor mu ? Kim-

    - 16 -

  • senin kar ışt ığ ın ı istiyor muyum ? Kimseye hesap vermeğe borçlu muyum 7. Herkes, kendi hakkına razı olma l ı d ı r .

    Peter, rakı v e soda şişe lerini getird i : - Ayrı bardaklara m ı doldurayı m 7 - Mademki b i l iyorsun ne diye soruyorsun ? Anna, Peterin rakı doldurduğu bardağı a l ı yor, du

    daklar ıma götürmek istiyor. - Onu ver bana, ben, kendim içerim . . . M erak

    etme, ko lumu oynatıyorum . iç in yanmıyor m u Macit? Yan ıyor, Anna l Nası l içiyorsu n ? O ateş de sönecek . . . Soda bardağını ver.

    B i r yudum da soda içiyorum: - Peter, arkadaşlara söyle, buraya gelsinler. - Peki , Macit Bey ! Annaya dönüyorum:

    Seyahate ç ıkacağı m ı arkadaşlara söyleme. - G izl i bir seyahat m ı ?

    - B u gece, kimse b i l memeli . . . Sonra işim bo-zulur. Yarın duysunlar, beis yok! . . Sakın ağzından kaç ı rma . iş im bozu lur, diyorum sana, anladın m ı ?

    t im.

    Anna, darı l d ı : - Ben, seni n iş inin bozulmasını ister miyim 7 - M ersi Anna l

    Tren l e mi gideceksin, vapurla mı 7 - Otomob i l l e ! - Otomob i l l e mi ?

    Anna, e l l erini ç ı rptı , yüzü aydın landı : Oh ! N e ş ık l Ne ş ı k !

    - E l bette, kızım . . . Ş ı k o lduğu i ç i n otomobi l i seç-

    - 17 -F: 2

  • - Yarın seni göremez miyi m ? - Hayır . . . Çok gizl i b i r iş . . . Annan ı n gözleri merakla büyüdü: - Beni korkutuyorsun l - Korkacak b i r şey yok . . . Odanın kapıs ı a ç ı l d ı , e n önde Jü lyetta, rüzgar gi

    bi g irdi: - Oh ! N e iyi Macit Bey, aç ı ld ın ız ya şimdi ? Jü lyettanın arkasından Ahmet Vahit, Osman Ra

    kım, Süheyl Münir, Ali Fas ih, Naci , Ferit H ikmet, Safder, odaya doldular . . .

    Ç ı ğ l ı klar, bağ ırmalar, naralar, z ıplama lar . . . Efendi, dir i l d i . . .

    - Eski tabiatidir, yar ım saat uzandı m ı , a ç ı l ı r . - H aydi , şerefe. H ep birden içiyoruz . . . Ferit H i kmet, d ı şarıya bağ ı r ıyor:

    - Peter, kadeh, çata l , b ıçak, havlu , tabak, şişe meze, ne varsa getir . . .

    Jülyetta, hala e l imde tuttuğum bardağı i şaret edi-yor :

    - · Ne içiyorsunuz? - Soda ! Y üzü gülüyor: - Çok iyi . . . Yüreğiniz ferahl a r . .. Bu kıza karşı kalbimde duyduğum minneti h isset

    tirmeden öleceğime yanıyoru m ! . . . Ne yaz ık ki bu ateş de sönecek . . .

    Anna, e l indeki kadehi gösteriyor: - Ama, rakı i le . . . Jü lyettan ı n kaşlar ı çat ı l ıyor; kardeşine h i ddetle

    bakıyor : - işte bu o l madı ! G ü l üyoru m :

    � 18-

  • - Ben istedim . . . Başka türl ü kendime gelemem . .. Kadeh l er kal kıyor; kol lar i leri , geri uzan ıyor: - Yaşas ın çocuklar . . . Hepimizin şerefine . . . ikinci yudum rakı, ciğerler imi kezzap g ibi dağl ıyor.

    Soda bardağına sarı l ıyorum . . . Yüreğim, biraz serin led i , ya ln ız beynimin iç inde kası rga lar dönmeğe başlad ı . Damarlar ım ger i l iyor. iyi l eş iyorum . Ayağa ka lkmağı deniyorum ; d iz ler im oynuyor . . . B i r hamlede dir i ld im, ka lktı m, ayaktayı m . . . Masaya yaklaş ıyorum :

    - Bana, biraz armut keser mis in iz ?

    Ferit H ikmet, derha l e l ine çata l b ıçak a l ıyor, b i r gfüson etiketi le soyuyor, parça lara ayırıyor :

    - Başka bir emriniz?

    Ç ı lg ın lar gibi gü lüyoruz. Kahkahalar ımızdan, odan ı n tava n ı , duvarları in l iyor, büyük kırmızı abajur sa l lanıyor . . .

    Barda ğ ı m ı ka l d ı rıyorum : - Şerefe b i r daha 1 itiraz yok l Kadehler ka l kıyor; kol lar i leri , geri uza

    nıyor:

    rum:

    Yaşası n çocuklar . . . Şerefe . . . Va l lahi b i z ölecek insanlar değ i l iz ! B iz öl meyiz, korkmayın . . .

    Omuzlar ı m ı ka ld ı r ıyor, bardağı ağzıma götürüyo-

    - K i m korkuyor ki ! Kapıya yakın duran Safder, yan ı ma geldi; - Macit Bey, dün, sen i n eski apartı man sahibe

    si Madam istelyano'yu görd ü m ! B e n , bu kad ı ndan h iç hazzetmem ! Bana b i r fena

    ! ığ ı dokunmadı; fakat üst dudağındaki uzun kıvrık kı l l ı kara et be�i , gözüme i l i şince, tüylerim d iken d i ken olur :

    - _19 -

  • - Gene ne var ? N e istiyor? --. Sen in namına bir mektup gelmiş ! B i r haftadır

    duruyormuş 1 Ne münasebet i Ben oradan ç ıka l ı , senesi yak··

    taşıyor. B i lmem va l l a h i . . . Bana; senin iç in: Gelsin, a l

    s ın , ded i . Bu sabah yolum düşmüştü, uğrarl ım. Cebinden bir zarf ç ıkard ı , verdi :

    Unutu l masın . . . Tekrar, ne zaman gönderece-ğ i m l

    Teşekür ederim, zahmet etmişsin ! Kim bi l i r , adresi değiştirdiğimi yazmağı unut

    tuğum hangi arkadaştan, hangi dosttan

    Zarfın üzerine bakıyorum, yazı b i r kad ın yazısına benziyor . . . Fakat tan ıyamı yorum 1 . . Acaba kimden ? Yazıs ın ı b i l e unutacak kadar haf ızamdan si l i nmiş o l a n b u kadın ı merak ediyorum .

    Arkadaşlar, zarfı açrl'.amı önlüyorlar: - Şimdi s ırası mı ? . . B ı rak, sonra okursun . Alay d a ed iyorlar: - istersen kalem kağıt da getire l im; otur, ce·

    vap yaz . Mektubu cebime koyuyorum ; fakat e l imi zarftan

    çekemiyorum 1 Acaba kimden ? B i rçok şeyler konuşuluyor . N e soruyorlar, ne söy-

    l üyorlar, b i l miyoru m ! J ü lyetta, farkına vard ı: - B ı rakın , Macit Bey, mektubu okusun . .. Ferit Hikmet, daima uysal , daima nazik: - Okusun . . . O kusun . . . Ahmet Vahit, iri gövdesini sağa sola döndüre ·

    rek; ({r» leri «ğ» ye çevir ip: Küçükbeyin bu kadar merak edişine bakı l ı rsa

  • bu a le la de bir mektup değ i l . . . ded i , namedir, bu . .. Muhakkak bir named i r !

    G ü lümsedi m : - Benim de tahminim öyle ! Ahmet Vahidin sesi , büsbütün gürleşti : - Alenen okunmasın ı teklif ediyoum l

    N e yersiz ve çirkin tekl i f ! Lakin rak ı , beyn imi, gittikçe uyuşturuyor:

    - Belki gizl i 1 - isimleri okuması n ! Reye koyuyoru m . . . Ka

    bul eden ler, e l l er ini ka ld ırs ın .

    Herkes bir işaret bekl iyormuş! B ütün e l ler kalktı; ya ln ız Anna, bi raz ağ ı r davrand ı .

    Zarfı açacağ ı m zaman, Ahmet Vahit e l imden kap-- ,

    t ı : - D ur, ben çakı i l e muntazam surette a çar ım.

    Sen, zarfla beraber içindeki kağ ıd ı da yırtars ın 1 - Okumıyacak, hemen vereceksin 1 Yeleğin in cebinden ince bir n ikel çakı çıkardı,

    zarfı açıyor : - Bir göz gezdireceğim . - O l maz, doğru değ i l . . .

    Zarfı geri veriyor. içindeki kağ ı d ı ağ ır ağır aç ı -yorum. B ir göz atıyorum :

    «Ağabey, Ağz ım a ç ı k, duruyorum ! - Ne oldun ? N e var7 okus.:mal

    D i l i m tutuk, kekel emek istiyorum. Boğazıma s ı msıkı b ir e l yapışmış, sesim çı kmıyor:

    «A{4cbey, « Bey babam hasta . Ağ ır hasta . Sana, bunlar ı , gö

    receğimiz geldi de, eve gel , diye yazmıyorum, çok a-

    - 21 -

  • ğ ı r hasta . . . Seni görmek istiyor . Kaç gündür , seni sa-yıkl ı yor . . . »

    Parmaklar ı m gevşiyor, kağ ıt uçuyor . . Arkadaşlardan biri kapıyor. Ahmet Vahit, boğulacak gibi gülüyor :

    - Vay, pek dokundu . . . Eski tan ıdıklar ındfln birinden bir tehdit o l ma l ı 1

    Kağ ı dı kapan Süheyl M ün irmiş , çünkü crıun sesini duyuyorum :

    «Ağabey, «Beybabam hasta. Ağı r hasta . . . Sana, bunu, gö

    receğimiz geldi de, eve gel , d iye yazm;yorum . r-ıey-babam, çok ağ ır hasta . . . Seni görmek istiyor. Kaç gündür, seni sayıkl ıyor . . . Ağabey, pek yaln ız ka ld ık. Korkuyoruz. B izi, yal n ı z bı rakma . . . Al lah 2şkına, bir iki gece için olsun gel . . . »

    Süheyl Münir in sesi , ağ ır ağ ı r sünüyor. Kağıd ı . ağ ır ağır kat l ıyor, durgun durgun, bana Lızatıyor

    Salondaki caz, sanki bu odada ça l ı nıyor . . . D avulun tokmaklar ı , sanki davul a deği l de, bu odanın wvan ına, duvarlarına vuruluyor. . . Trampetin değrrnklori , masa üzerinde duran kadehleri , ş işeleri C·'.>Şturcvor, çın c ın öttürüyor . . .

    Odadakil erin hepsi gözgöze gelmekte korkuyorlar g ib i : fakat herkes bir ibirine bakıyor . . .

    Peter, kapıda göründü. Onu, k im r;ağırd ı ? .

    Peter, cebinden defterin i ç ıkarıyor . Ayrı ayrı he· saplar yapıyor. Ka leminin kurşunu ne kadar sert, kağ ı d ı y ırtacak . . . Ne fena ses ç ıkarıyor . . .

    Süheyl Münir, Safderin kula ğ ı na f ıs ı ld ıyor : - Hep senin patavatsızl ı ğ ı n . . . Böyl3 yerde, �)u

    vakitte mektup, haber getir i l i r mi ? Safder, boynunu, dudakların ı büküy,'.'lr:

    -. 22-

  • - N e b i l irdim a efendim, keramete m ı ıhtc.ıç l B i l m iyordum . . .

    S üheyl M ünirin çok can ı s ık ık ; dişlerini gıcırda-tıyor. Safderi kolundan çekti :

    - N eyi b i l miyordun ? B ı rak, devam etme! önündeki yarım kadehi bir nefeste içiyor: - Sen, hep böylesindir . N e garip l B u geceye gel inciye, hatta bu saate, şu

    dakikaya kadar, sokağın seslerini bu odadan i lk defa o larak duyuyorum . . . Bekçinin düdüğü ç ın l ıyor . . . Nalç@l ı b ir kundura, ka ld ır ımlarda ötüyor . . .

    Etrafı mdaki insan çemberi gevşeyiverdi . . . Naci , Ahmet Vahit, kayboluverdi ler. Ali Fasih le Osman Rakım, yaklaşıyorlar:

    B u kadar üzü lecek bir şey yok l Al i Fasih , baş ın ı sa l l ıyor : - Nası l yazacağın ı b i lmez, sinir lerine kapı l ı r,

    n ihayet kad ındır ! Osman Rakım, tamaml ıyor: - Çocuktur, sen de çocuk o lma ! i l k şaşkın lrğ ı m geçmeğe başl ıyor. Sussa lar, hat

    ta a laya şakaya vursalar belki ben de kendimi kaptıracağ ım. Bu tese l l i l er , haki katin büyüklüğünü, acı l ığ ı n ı bana anlatıyor . . .

    Ferit Hikmet, Süheyl Münir, tekrar ediyorlar: Belki de bir muzipliktir .

    - Çoktandır eve uğramad ı n ga l i ba ?

    . A l i Fasih, vakitsiz ağarm ı ş saçlar ın ı parmaklaJi le tarar gibi arkaya itiyor, gözlüğünü düzeltiyor:

    - M ektubu, Madam lstelyanonun apart ımanına göndermiş ler ! Macit, sen, oradan ç ı ka l ı ne kadar oldu?

    iyi hat ı rl ıyorum: Sekiz ay o ldu 1

    23 -

  • - Gördün m ü ya, sen de çok i lgisiz, ihmalcisin . . . B u gece, bu mektupla neş'eni kaç ırmakla kız· kardeşin, senden güzel b ir öç a l m ı ş o ldu . . . Aferin, harnm kızı m !

    Müzehher, kin gütmez, ö ç a l maz, şaka yapmaz, unutur, affeder. Keşke öyl e o lsa . . . Bazan öyle iç doğuşlar var ki uzaktaki bir hastanın nabzı , insanın ken · di nabzında atıyor . . . iç, yan ı l m ıyo r !

    Peter, kapıdan yarı göründ ü : - Madam Anna, sizi patron çağ ı r ıyor . . . Anna, bana dönüyor: - Şimdi gel i r im. Eteği ayaklarına dolaşarak odadan çıkıyor . . . Ma

    rusa da onunla beraber ç ıkt ı ; kap ı n ı n önünde Ferit H ikmete, gelmesini işaret ediyor.

    Odanın ortasındaki masanın üstünde, buzlu yemiş kaseleri viski, şarap, l ikör kadehl eri dolup taşmış sigara tabla lar ı , ağ ı z tarafı havluya sarı l ı arap b in l iğ i yatan kova, sigara ı:ı.aketleri, kibrit kutular ı , buruşuk havlu lar, e l bezleri, çöp atı lm ı ş, sigara lar bastır ı l m ı ş tabaklar hepsi bir ibir ine karışmış . . . yal n ı z kadehl ere uzanan el yok . . .

    M asanın üstü, bana boşa l mış, toplanmış gibi gel iyor . . .

    Art ık J ülyetta, koyu mavi gözlerini bana çevirmiyor . . . B i r ara dönecek oldu, f ikrini değiştird i . . . Kapıya doğru yürüd ü . Kapıdan ç ıkarken h ıçkır ır g ibi omuzları sars ı l ıyordu . Yoksa bana mı öyle geldi ?

    Jü lyeta, senin iyi ka lbin yan ı l maz, kızım ı B enim !çime doğan, senin de mi içine doğuyor ?

    Süheyl Münir, hesabın ı görüyor : - Vakit çok geç oldu, çocuklar .. . Yar ın, erken

    kalkacağ ı m . . . Haydi , cümlenize geceniz hayır olsun . . .

    -24-

  • O da gitti . A l i Fasih, rakı bardağ ın ı uzatıyor: - Çek . . . - Can ı m istemiyor . . . Osman Rakım düşüncel i : - Pek üstüne varma !

    D emek ki , beni zayıf görüyor ! Ha lbuki ben, taş g ibiyim . . . iğne batı rsalar duymıyacağım; ateşe atsa l a r, yaksa lar, gene b i r şey duymıyacağım . . .

    Bardağ ı a l ıyorum: - içel i m çocuklar . . . - içe l i m çocuklar . . . Osman Rakım, i lave ediyor:

    Yavaş yavaş biz de gidel i m . - Siz de m i gidiyorsunuz? - Hep beraber ç ıkarız.

    Hayır . . . Daha otururuz. Yarın iş imiz var, kardeş i m i Peki , s i z d e g i d i n . Beraber gideceğiz!

    O da boşa ld ı . . . Beni yalnız b ı raktılar . . . Ya l n ızl ıktan m ı korkacağı m ? Ben, ya l n ı z yaşamağa a l ış ı k adam ı m . Beni ya ln ızl ık la mı korkutacaklar?

    E l i m , gayri ihtiyari cebime gidiyor, mektubu ç ıkarıyorum :

    «Ağabey . . . Pek yalnız kaldık . . . Korkuyoruz . . . B izi yaln ız b ı rakma ! »

    Evde çocuklar ya l n ız! Be lki büsbütün ya ln ız, kimsesiz ka l d ı lar !

    Kap ıya doğru koşmak istiyorum:

    - Peter . . . Peter . . . Şapka m ı . . . Hesabımı . . . Peter. . . Peter. . . Peter . . •

    -25-

  • Gözlerim birdenbire karard ı , ayağım bir şeye ta .

    k ı l dı , kapkara b i r boşluğun içine düşüverdim . . . *

    **

    Madam Eleni , odamın kapıs ın ı yavaşca açıyor, elektr ik düğmesini çeviriyor :

    - Uyandınız mı ? Yatc:kta, hafifçe doğruluyorum:

    - N e var Madam?

    Madam E l enide, her günkü, her sabahki azarl ı yan ha l den eser yok . . . Dudakların ı , tatl ısert b i r gülüşle süslemiş ! özür d i ler gibi el lerini uğuşturuyor:

    - Kahvenizi getireyim mi ? Gece, sabahleyin, erken kalkacağım, dediniz de onun için . . .

    Madam Eleniye böyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum . . . Benim namıma, arkadaşlardan biri söy lemiş olacak . . . Peki , ama niç in ? . B i r iş im gücüm yok ki . . . Acaba g�ce, birine söz mü verdi m ?

    Sabah karan l ı ğında kimse i l e buluşulmazl

    Odcıdaki eşyalardan medet umar gibi etraf ıma bakın ıyorum. Ceket, şez longun üzerine atı l m ı ş . . . Pantalon, karyolanın ucunda, buruş buruş duruyor . . . Gömleğin yaka i l iğ i kopmuş . . . D emek ki koparmı şı m !

    Dün gece, beynimi durdurmıya, makinenin zembereğin i bozmıya muvaffak o lmuşu m !

    M adam E l en i n i n erken uyandırd ı ğ ı iyi ·o l d u . Kafam ı n sersem l i ğ i geçmeden b i r iki kadeh içeri m , sonrası kolay . . .

    Annanı n ; « ş ı k !» d iye e l ç ı rptı ğ ı otomobil yo l cu· luğu var: . . B el ediyeni n sarı otomob i l i le seyahat . . .

    Başımın ateşi sönecek, iç imin ateşi sönecek ! Ateşi , ateşle söndüreceğim 1

    - Madamcığım, sana zahmet . . . Ceketimin yan

    -. 26-

  • cebinde bozukluklar o lacak . . . E l l i kuruş kadar ç ıkar; bana, bir küçük şişe rakı a l d ı rt . . .

    Madam E leni gözlerini açmış, a l ı k a l ık yüzüme bakıyor:

    - Erken erken, bu ne rakıs ı Macit B ey? Daha dükkanlar aç ı lmadı 1

    - Caddedeki mezeci , gece gündüz açıktır. Ma-r ikayı gönderiver. Zahmet olacak ama . . .

    Madam E leninin pek uysa l l ığ ı üzerinde: - Ne zahmeti 7 Şimdi a ld ır ı r ım. Ah, her gün böyle o lsa . . . Fena deği l , tatl ı l ı kla ,

    bir ibir imize k ı r ı l madan, gücenmeden �yr ı l m ı ş olacağız.

    Madam Eleni, sofaya ç ıkt ı . Karyolan ın ayakucunda duran panta lonu çektim, ayaklarıma geçird i m , yataktan f ı r lad ı m . . .

    B i rdenbire baş ı m döndü, sendeledim, şezlonga çıarp'l; ı m . B i leğimdeki saate bakıyordum . . . Daha alt ı buçuk ! Dün gece Harikl iyaya uğrayıp saati vermeyi unutmuşum . . . B i razdan Marika i l e gönderir im. Komedinin üst sağ gözünün anahtar ın ı buldum, açt ım.

    Brovniğimi muayene ediyorum. Mükemmel iş l iyor . . . D ı şarıda bir ayak sesi var. Küçük bir d a l g ı n l ı k

    her şeyi bozabi l i r . Gözü hemen kapatıyorum !

    Madam Eleni , kapıya vuruyor:

    tirece k l Söyledim Macit Bey, Marika, şimd i gitt i , ge-

    M ersi madamcığ ım. B i r şey değ i l . . .

    Madam Eleni , kapıyı aç ıp içeri girmed i , çeki l i p gitti .

    N e garip yarabbi 1 B u sabah M adam E l enin huyu değişmiş i. Beni rahat b ı rakıyor, gel i p konuşmuyor.

    - 27 -

  • Marikayı hemen gönderiyor, rakı içmemekliği m içinde öğüt vermiyor. Sesi nazik, tatl ı ! . . Her sabahki gibi kap ı lar ı gürü ltü i l e açıp kapamıyor; hatta ayakların ı n

    ucuna basarak yürüyor, sessiz sessiz gezin iyor !

    Sazan ta l ih, insana son günlerinde gülermiş ! B enim de bu kadarcık bir son günlüğüm olsun!

    Aynaya bakıyorum, sağ şakağımda bir ezik kızartısı var. Ben, b ir yerde düşmüş o lacağ ım ama; nerede?

    - Madam E l eni. . . Madam Eteni . . . - B uyurunuz, Macit Beyi

    B ugün ç ı l d ı racağı m ! Madam E l eni , sanki benim emirlerimi yerine getirmek için, sofada, kapın ın d ı şarısında, e l pençe divan duruyor . . .

    - N e istediniz, Macit Bey. Tıraş olacaksanız, s ıcak su getireyim mi?

    lstemiye istem iye g ü lüyorum . . . Bugünkü yolculuk için, bu kadar tuval et d e fazla ! G ideceğim yerde, kalenderliğimi hoş görürler!

    -· istemem . . . Gece, ben, saat kaçta geldim?

    Madam E l eni, d urdu, yutkundu, parmaklarını oy· natmıya başlad ı ; kaşlar ını kal d ırarak bana baktı :

    - Siz, çok fena idiniz . . . iki arkadaşınız, sizi bu raya getirdi bıraktı lar.

    Bu bi lg i bende yok ! H i ç hatı r lamıyorum ! Kimler, madamcığ ı m ?

    - B i ri, saçları bembeyaz o lmuş. . . G özlük ko-yuyor . . .

    Tan ıd ım, Al i Fasih o l acak . . . Madam Eleni, devam ediyor: - ötekisi, daha biraz uzun boyl.u, şişman. Du

    run, ismini buldum; Osman Rakım B ey . . .

    -28-

  • Osman Rakımla Al i Fasih i iyi ama, ne m ünasebet? Onlarla beraber deği ld im; nerede buluştu m ?

    - Osman Bey, sizin iç in; yarın i ş i var, erken kal d ı r ın dedi .

    Bu da bende yok ! . Düşündükçe kafamın içindeki boşlu k ,genişl iyor . . . Madam Eleninin bakışlar ın ı beğenmiyoru m ! N e demek, ne an latmak istiyor, b i lmiyorum ki 1 Herhalde, b ir şey var. . . Kağ ı da, bir paket arkas ına belki not etmişimdir . Ceplerimi kar ıştı rsam bir ipucu yakalar ı m .

    Madam Eleni , kaybolan, s i l inen b i r hayal g i b i odadan ç ı kt ı .

    Ceketim i n ceplerini arıyoru m . . . Sağ cebimde, alt ın s igara tabakası duruyor . . . Neye Annaya vermemiş im . . . B i r ara, kanapeye uzandımdı . . . Sonra ?

    Sonrası yok . . . Boşluk . . . Ceketin sol cebinde mendi l i n yan ı nda buruşmuş

    bir kağıt var . . . B i r mektuba benziyor ! H emen açıyo rum:

    «Ağabey, « Beybabam hasta . . . » D izlerim k ı r ı l ıverdi . Şezlonga çöktüm . . . Şimdi

    f i l im tamamlan ıyor . . . Osman Rakımın Madam Eleniye, n iç in, beni erken kal d ı rmas ı n ı tembih ettiğini an l ı yorum!

    Süheyl Münir, Ferit H i kmet, Marusa, Ahmet Vah it, Jülyetta, Safder, Anna, b irer birer gözümün önüne gel iyorlar.

    Süheyl M ün i rin sesini duyuyorum: «Ağabey, «Beybabam hasta . . . Ağ ı r hasta . . . » Peter, defteri n i çıkardı ; herkes hesap g örüyor . . .

    O danı n ortasındaki masanın üstünde buzlu yemiş ka ·

    - 29 -

  • seleri, viski, şarap, l ikör kadehl eri, dolup taşmış sigara tabla lar ı , ağız tarafına havlu sar ı l ı şarap binl iği yatan kova, sigara paketleri, kibrit kutu lar ı , buruşuk havlu lar, e lbezleri , çöp atı l mış, sigara bastı r ı l mış ki r l i tabakalar, hepsi birden s ır o l uverdi ler. M asan ı n üstü, bomboş . . .

    Süheyl Münirin sesi ağ ır ağ ı r sönüyor. Sa londaki caz, sanki bu odada çal ın ıyor . . . D avulun tokmaklar ı bu odan ı n tavanına, duvarlar ına vuruluyor . . . Trampetin değnekleri, görünmiyen kadehleri , şişeleri çoşturuyor, ç ı n ç ı n öttürüyor . . . Peterin ka leminin kurşunu ne kadar sert; kağıdı y ırtacak gibi . . .

    Annayı patron çağırdı . . . Arkadaşlar da birer birer ç ı kt ı lar . . . Oda, boşa l ıverdi . Bekçinin düdüğü ç ın l ıyor . . . Kap ı dan çıkarken Jülyettan ı n omuzları h ı çkı r ı r gibi sars ı l ıyordu . . .

    Yerimden fır lad ı m . . . Evde çocuklar, ya l n ı zl ı ktan korkuyorlar . .. B elki de büsbütün yaln ız ka ldı lar .

    Mektubu bir nefeste okudum : «Ağabey, « B eybabam hasta . . . Sana, bunu, göreceg ımız

    geldi , bize gel, d iye yazmıyorum. Hem çok ağ ı r has� ta . . . Seni görmek istiyor . Kaç gündenberi seni sayı kl ıyor . . . Ağabey, pek yal n ız ka l d ı k . . . Korkuyoruz. B i7.i yaln ız bı rakma . . . Al lah aşkına, bir i ki gece için olsun gel .

    « O n beş gün evvel , Beybabamı, N iyaziye emanet ettim, sizi aramıya çıkt ım. Şirkete uğradım; gelmiyor ! dedi ler. Gazetel erde çal ışan bir arkadaşın ız vard ı . Te· sadüfen onu gördüm. Sordum; bi l miyorum, çoktandır gördüğüm yok! dedi .

    «Beybabam tuhaflaşt ı , ağabey. Yaln ız seni , deği l ; b u son günlerde, bütün tan ı d ıklar ın ı , eskiden yeniden,

    -30-

  • sevdiği sevmediği bütün b i l d iklerin i , h ıs ı m akraba, eş dost, kimler varsa, hepsini görmek istiyor, ayrı ayr ı soruyor . . . Sokak kapıs ı ça l ınacak, d iye yüreğim titriyor. B eybabam, uykusunun arasında bi le, kapı n ı n ç ıngıra ğ ı n ı duyuyor; k i m geld i ? diye soruyor.

    «Şirkete b ir kağ ıt b ıraktım; gelirse, ver i r iz ! dediler. Beybaba m ı ; ağabeyim, hafta iç inde gelecek ! diye

    oya l ad ı m . . . Geçen gece, sizi rüyasında görmüş; M acit ga l iba hasta 1 Çehresi bana pek sarı göründü. Hasta o l masa, ka lka r gel i rd i 1 d iye tutturdu, saatlerce ağladı . . . Pek şaşırd ım, ağabey !

    « B i r hafta geçti , gelmedin . . . B eybabam ı n hastal ığ ı ağ ı r laşıyor. Tekrar şi rkete uğrad ı m . istifa ettiğini söyledi ler. Dondum ka l d ı m . B ize b i r adres b ı rakmışt ın ; kağıt lar ımı karışt ırdım, o adresi buldum, b u mektubu yazıyorum.

    « Ku l u n kölen o layım, ağabey, bizi bekletme, gel , emi ? B i r gün, b ir gececik, b ir saatçik olsun g el , uğra, hastan ın gön l ün ü a l ...

    « Korkuyoru m ağabey . . • Niyazi d e pek korkak o l du . . . N eden bi l mem, evimize uğrıyan da yok artık . . .

    Ya l n ızl ıktan buna l d ı k .. . Eskidenberi evimize gel ip gi .. den doktorlar da uğramaz, hastamız o lduğunu b i l d ik� feri halde, aramaz, sormaz o ldu lar. Çağ ı rdığ ı mız zaman da pek nazla gel iyorlar . . . Onlar ın d i l lerinden birşey anlamıyorum. Fakat yüzlerinden, pek ümits iz görüyorum . . . Sen, bir kaç gün baş ımızda bulunsan, ne iyi o laca k ! . . . Sana yalvarıyorum ağabey, bizi kı rmazs ın deği l m i ? Beybabamın, gözü hep kapıda, seni arıyor . . . »

    Mektup yazı l a l ı dokuz gün olmuş . . . Dokuz gün geçmiş i Çocuklar, bu dokuz günü nası l geçirdiler ?

    -.31 -

  • G öğsümden bir h ı r ı ltı koptu; gözpına r l ar ıma kızg ı n şiş ler saplanıyor . . .

    Kapıya vuruluyor. Kim acaba ? ürkek ürkek duruyorum . Marika, e l inde rakı ş işesi le g irdi:

    - B uyurunuz Macit Bey i Size, beyaz peynir a l d ı m, seversiniz!

    Osman Rakımla Ali Fasih söylemiş o lacaklar . M adam E len inin, nezaketini, i l tifatını , uysal lığını; Marikan ı n mahzun duruşunu, şikayet etmeden iş görüşünü, hepsini şimdi anl ıyorum . . .

    ö lümün, mesafe tan ı mıyan soğuk ve ağ ı r eli, Madam Eleni i le Marikayı terbiye edivermiş ! Hayat, ebedt olsa, insanlar, daha sal dı rgan, daha küstah, daha saygısız, daha az insan o l acaklar . Belki de insanl ık larını hiç hatır lamıyacaklar 1

    Marika, ş işeyi, lavabonu n üzerine b ıraktı; mıhlanmış gibi durdu. Gözlerinde is l i b ir donukluk vardı . B i rdenbire iki e l ile yüzünü kapad ı , h ı çkıra h ı çkıra ağl amıya başladı . . .

    O danın içinde, parı lt ıs ı göri lmeyen bir şi mşek çakmıştı sanki. . . Damarlarım yandı; gözlerimden s ızarak d erimi yaka yaka i nen yaşl ar ı durd uram ı yorum . . .

    B oğazımdaki kurul u k geçti; içimde bir fera h l ı k d uyuyorum.

    Baba m ı , acaba göremiyecek miyim ? . . . M üzehher; bizi bekl etme! d iyar ı

    Ayağa ka l kt ım, gardropta tek ka lan yedek esvnb ı m ı a l ı rken Marikaya baktım . Vücudü sars ı la sars ı la ağl ıyordu . Onu, sağ omuzundan tuttum . B ir şey mi söylemek, yoksa susturmak mı istiyordum ? B u , bence meçh u l d ü . Beyni mi n içine soğu k bir demir iğne saplanmışt ı .

    -32-

  • Genç kız, h ı çkır ıyord u . Başım, onun sol omuzuna düştü . S ı kı şan, darlaşan göğsüm genişl iyerek, açı larak ağl ıyordum . . . Sanki kızkardeşim M üzehheri n omuzuna baş ı m ı dayamış ağ l ıyordum . . .

    insanları, fe laketler dağ ıtıyor, felaketler yakınlaşt ır ıp bir leştiriyor . .

    Yaşla dolu gözleri min önüne, N iyazin i n hayali d ik i ld i !

    Evde çocuklar, ya ln ız . . . Be lki büsbütün ya ln ız ka ld ı lar . . . Ya lnızlıktan korkuyorlar . . . O n lar ı bekletmemel i . . .

    Marikan ın çenesinden tuttum, yüzünü yüzüme doğru çektim, ka lbimin bütün minneti l e kızkardeşimi öper g ib i yanaklarından öptüm�

    - Teşekkür ederim, yavrum ! Gözlerimi s i l mel iyim . . . Kendimi ümitsizl i ğe kap

    t ı rmanı n sırası , zamanı değ i l . . .

    G iyindim; brovniği arka cebime koyarken, gülmekten kendimi a lamadım. Eşyalar ın kıymet ve önemleri , b i rkaç daki ka içinde bu kadar değ işiyor, demek !

    Art ı k ben, tamami!e şahsından sorumlu o lan bir adam değ i l i m . . . Ağlamak, hakkım deği l . . . Sevmek, aş ık o lmak hakkım değ i l . . . Barlarda sabahlamak, meyhanelerde s ızmak, işsiz dolaşmak, serser i l iğe vurmak hakk ım değ i l . . . ö lmemeğe çabal ıyacağırn . . . ö l memeğe, yaşamıya mecburu m !

    Evde, çocuklar, ya l n ız . . . Korkuyorlar . . . . Ben, ş imdi, bütün haklar ın ı kaybetmiş, bütün

    haklarından vazgeçmiye mecbur bir insanım ! . . . Müşterek hayatta, haklar da ortak; onda, M üzehherin de hcıkkı var, N iyazinin de hakkı var.

    D ü n gece, herşey gözümden s i l inmişti, herşey bitmişti !

    .._ 33 -F . 3

  • Hayırı Şimdi yen i b ir hayat başl ıyor . . . K ı rkına yaklaştığ ı m halde, büsbütün yabancısı o lduğum bir hayatın içine g i receğ i m . . .

    Gözlerim kurudu, ağlam ıyorum; iç imde ağ lamak isteği de yok . . .

    Yen i bir hayatı n eşiğ indeyim! . . . Neler göreceğ i m ? Nelerle karşı laşacağı m ? . . . B i l miyorum! . . . B i l i rsem, ne olacak? Saatin yel kova n ı n ı tutup geriye a labilecek miyim ? H iç durmadan akıp g i den zaman sel in i durdurabi lecek, önüne geçeb i l ecek miyim ? . . . Dün, bugün olamıyacak. . . M azi o l mıya mahküm bir yar ın var . . .

    Zayıf o lup, insanlara, kendimi ezdirmek f ı rsatı nı vermemel iyim! . . .

    Gökyüzü kapanık . . . Havada boğucu bir sıkıntı var . . . B i raz yağsa, serpiştirse, bu s ık ınt ı dağ ı l acak . . . Uğultulu b ir rüzgar, bu l ut kümelerini del i de l i savuruyor . . .

    Hem üşüyor, hem terl iyorum . . . B i ri gelecekmiş de, geç ka lmış , gelemiyormuş! gibi bekleme ürpert i ler i le yüreği m titriyor. Rüzgar beynimin i çinde uğulduyor . . .

    Sokaklar, bana bu sabahki kadar hazin , kir l i , pis, pasakl ı görünmemişti . . . Kapı önlerine b ı rakı l m ı ş ağızlar ına kadar dol u pas l ı , yamru yumru tenekeler; kald ı r ı mlara, sokak orta larına atı l mış, çöpler aras ında s ırtı yara l ı , s ıska aç köpekler dolaşıyorlar! . . . Bir kapı n ı n dibinde, y ırt ı k paçavra esvapları vücutlerini örtmlyen ç ıplak iki çocuk, birbi r lerine sokul arak kıvrı l m ı ş yatıyor lar . . .

    Bun ları evden mi atmış lar acaba ? Yoksa h i ç mi evleri o l mam ı ş ? B u çocukları sokağa atanların yüreğ i , zava l l ı lar ın başlar ı n ı koydukları taştan daha mı katı ! .

    - 34 -

  • B iri , daha pek çocuk! iğ i ld im, baktım, mış ı l , mış ı l , uyuyor . . . Senin suçun, güna h ı n ne?

    Bazı insanlar ın günahlar ı , dünyaya gel miş o lmalar ıd ı r . B ütün ömürlerince çektikleri ya ln ız bu günahların ı n cezas ıd ı r .

    Ben, bu manzaralar ın yabancı s ı değ i l i m . Şurada, bur.ada sabah l a d ı ğ ı m geceler, apartımana, pansiyona dönerken, daha ne iç acıs ı o lanlar ın ı görmiye a l ış ı -· ğ ı m . Lakin bugüne gel inceye kadar, kapı d ipl erine k ıvr ı l m ı ş uyukl ıyan çocuklardan birinin üstüne i ğ i l i p bakmamıştı m .

    Çocuğun, ne de seviml i yüzü var . Göğsümde bir şey t ıkand ı , nefesi m darlaştı ; N iyazi akl ıma gel ivermişti !

    N e i lgisiz şeyler düşünüyorum . . . Sokaklar yavaş yavaş uyan ıyor . . . Sütçüler maha l l e ara lar ında ses dokuyorlar . . . B i r çatana düdüğü, siste ka l m ı ş gibi uzun uzun ötüyor . . . Tramvaylar ın da çanları s ıklaştı . . .

    Caddeye çıkınca, köşe başındaki tütüncünün önünde gayri ihtiyari durdum. D ükkan sahibi , ne istediğimi sormaya l üzum görmüyor, b ir soda açıyor, b ir bardağa doldurup uzatıyor. itiraz etmeyi hat ı r ıma bi le getirmiyorum, sodayı içiyorum . Tütüncü, b i r paket si· gara i le b ir de gazete veriyor:

    - Akşama mı hesap göreceksin iz? Akl ı m başıma gel iyor . . . Hala m ı ? Kimbi l i r, art ık

    ne zaman uğrarı m ? Borcumu ödeyip yürüyorum . . . Tramvaylar, a k

    şam üstleri gibi ka l a ba l ı k . . . Epey bekledikten sonra Beyazıt tramvayı geldi . G üçl ükle atladim . . .

    Sabah tramvaylar ı , daha ruh s ık ıc ı . . . Kimse i le göz göze gelmek istemiyorum. Çünkü herkeste, ça l ı ş· maya, didinmeye mecbur, mahkum insan lar ın işe hazır lanma titizl iğ i , h ı rçın l ı ğ ı var . . .

    - 35 -

  • Ah, bu her şeyi Tanrıya b ı rakan i nsanlar ın sessiz şikayetleri . . . Hepsi , erken yetişmek, işe erken başl amak iç in telaş ediyor . . .

    Haklar ı var; yorgunluk s in i r leri uyuşturur. H ınçlar ın ı , işten alacaklar ! Yan ı başımda, koyu neft i , havı dökük pardesüsünün yakasın ı ka l d ı rmış, kupkuru bir c:ıdam, h iç durmadan, ara vermeden boğuk boğuk öksürüyor:

    - O h ! Can ı ma yetti val l ah i ! Arkadaşı , ko lundan tuttu, arabanın içerisine doğ

    ru çekti : - Sabah ayazında durma . . . - içeride yer var mı sanki ? - Var, yok; b i r deneyel i m . . . H asta olacaksın ! Kupkuru adam, pardesüsünün ka l k ı k yakası iç in

    de büzü l dü, dar omuzlar ı n ı ka l d ı rd ı : - Hasta değ i l i m d e . . . Bugün yataktan zor ka l k

    t ı m . . . B i r f incan süt, boğaz ımdcm aşağı inmedi . . . B u ay, i ki kere iz in a l d ı m . . . Yol veri r l er, d iye tekrar ız ın istemeğe korkuyorum . . . Yatak gözümde tütüyor . . . Ha-n i , Al lah gayret veriyor da dolaşıyorum . . .

    Evet, Al lah gayret veriyor . . . Bu gayret, verd iği acı ların, sefa letlerin karş ı l ı ğ ı , sadakası m ı acaba ?

    Al lah, gayret veriyor . . . Ya, bundan da mahrum etse, bu IQtfunu da esi rgese . . . Yol yakın laştı kça çarpıntım artıyor . . . Evi, ne halde bulacağ ı m ? Ne yapıyorla r ? Fazla düşünmeme! i . . . Düşünmek, doğru değ i l . . . Benim iç in, bütün ol muş, ol acak olayları o l d u klcırı g ib i kabu l etmekten başka çare yeki

    B eyazıt'ta tramvaydan ind im. Kend i kendime şaş ıyorum. Çok içt iğ im gecelerin sabahı , şakaklarım zonklar, beyni m uğuldardı. Bugün, başı mda ne ağrı , ne de ağ ır l ı k var . D izlerim de titremiyor . . .

    - 36 -

  • Allah gayret veriyor . . . Sokağın baş ına gel ince durdum. S ı ra evler ara

    sında, bizim evin boyasız cumbası da görünüyor . . . Topuklarıma ses ç ıkartmadan yürüyorum . . . D iş ler im kil it lenmiş, çenem kıs ı lmış . . . Ad ı m ı sorsalar, söyl iyem iyeceğ im . . .

    Sağ ı mızdaki evin küçük oğlu, çantasını sal l ıya sa l l ıya mektebe gid iyor . . . Karş ı laştığ ımız zaman, şaşalar gibi o ldu, d i kkatl i d ikkatl i bana bakt ı , döndü, eve doğru koştu . . .

    Benden mi korktu ? Mahal leye bu kadar yabancı mıyı m ? Yüzüm çok mu korkunç ? Köşedeki evi n hizmetçisi , kapın ı n önünü süpürüyor; başın ı ka l d ı rd ı , beni gördü, hemen içeri g irdi .

    Bu yol, beni s ı kıyor . . . Acele yürüyüp geçmek istiyorum . . . Ayaklarım , bir ibirine dolaşıyor, sendelemekten de korkuyorum . . .

    Çocuğun dönüp tekrar girdiği sağ ımızdaki evin önünden geçerken nezle l i bir ses burnundan homurdan ıyor:

    - Ay, küçükbey, bu semtleri de bi l irmiym i ş ! Nası l o l muş t a , evin yolunu unutmamış . . . Şaşma l ı . . .

    Pas l ı bir kad ı n ses i , cevap veriyor: - Ayol , efendi , o , eski mirasyed i ! Ta.dı dama

    ğ ında ka l m ı ş bir kere . . . Dert, eziyet çekmeden hazıra konacak . . .

    Evimizin önündeyim. Ç ı ngırağa e l imi uzatamıyorum. Köşedeki evin hizmetçisi tekrar kapıda göründü, beyaz başörtü lü, bir kad ı n başı daha uzanmış, parmaklar i le beni g österiyorlar.

    Ç ıng ı rağı çekerken, parmaklarım elektrik teline dokunmuş gibi bütün vücudum ispazmozlar geçir i yor . . .

    - 37 -

  • Taş l ı kta bir ter l i k sesi surunuyor . . . Kapın ı n tek kanadı yarı açı l d ı . Sarı , irin yüzlü bir i htiyar kadın , beni tepeden tı rnağa süzüyor.

    Ensemden belkemiğime soğuk bir demir şiş sapl andı ; dondum, k ı m ı ldanam ı yorum . . . Acaba başka yere mi taş ınd ı lar?

    Cumbanın penceresi sürü l d ü . Baş ımı ka ld ırd ı m ; M üzehher sarkmış bakıyor :

    - Ağabeyim . . . Ç ı ğ l ı k içeriden aksediyor : - Ağabeyim geldi , N iyazi . . . Ağabeyim geldi . . . Kapı n ı n önünde duran sarı i rin yüz lü ihtiyar ka-

    d ı n geri çeki l d i : - Buyurunuz, beyefend i . Eşikten a d ı m ı m ı atarken omuzlarımda iki g ü l l e

    ağ ır l ığ ı duyuyorum, bel im bükü lüyor. ihtiyar kadın, iğ i l i p beni etekledikten sonra doğrul d u . Başörtüsünün uci l e gözlerini s i l iyor .

    - Başınız sağolsun, beyefendi ev lad ı m . Cenabı Hak, geride ka lanlara uzun ömürler ihsan eylesin . . . Eh, takd i r ne ise, o, o luyor . . .

    M erdivenlerden gürültü i l e koşarak iniyor lar : - Ağabeyim gel m i ş ! M üzehher, boynuma atı l ıyor . . . E l lerime sıcak bir

    yüz, terl i saçlar dokunuyor, N iyazinin başı . . . üç kardeş, biribirimize sar ı l d ı k . üçümüzün de vücudu, ateşler içinde . . . üçümüz de t irt ir titriyoruz . . .

    Yapışkan b i r ses, sarı i r in yüzlü i htiyar kad ı n ı n sesi , kulaklarımızın d ib inde m ı r ı ldan ıyor :

    - Art ı k bunlar rahmet l i den kalan hatıra lar . . . A l l ah ayırmasın . . . Kaç gündür gözl eri yolda, sizi bekl iyorlard ı , beyefendi evladım . . .

    i laçl ı kağ ıda sinek yapışmış g ibi bu kad ı n ı n sesi,

    - 38 -

  • kulakları m ı n zarlarına yapışarak vız ı ld ıyor . . . B i r kol umla M üzehheri bir kolumla N iyaziyi kavradım, sol daki odaya doğru yürüdüm.

    Müzehher, bi rden si lkind i : - Yukarı gel , ağabey . . . M üzehherin ağzından çıkan ses, ne ıs l ık , ne de

    k ıs ık b ir ç ı ğ l ı kt ı . O , ka lbini d iş lerine geçirmiş, koparıvermişti . . . Taşl ı kta vızı l dıyan yapışkan sesten, Müzehherin de tüylerinin ürperdiğini anlad ı m !

    Yukarı katta, Müzehherin odasın.a girmişti k . Müzehher, kapıyı hiddetle kapadı . ince kaşlar ın ın arası buruşmuş, dudakları titriyordu :

    Ooof l Nedir bu çektiğimiz? - Kim bu kad ı n M üzehher ? - Sütha lamız Ayşe Han ı m ! Bu isim, bana, pek yabancı gelmiyor; durgun dur

    gun bakıyorum. Müzehher, öfkesini yenmek ister g ibi yumrukla

    r ın ı s ı kıyor: - Beybabamın Yakacıktaki sütn inesinin toru-

    nu . . . Eskidenberi bize gel i r, giderd i . . . B i r haftad ır bu-rada . . . B izim için bir dakika rahat, huzur yok . . . Her şeye karışıyor . . . Bir düz iye akı 1 öğretiyor . . .

    Kendimi, oyun başladıktan neden sonra, rol ünü öğrenmeden sahneye girmiş aktörlere benzetiyorum . . . Karşı l aştı ğ ı m sükun, beni şaşırtt ı .

    - N e gündü ? Nasıl o ld u ? D iye soramıyorum . M atemlerin kalbi dağl ıyan s ı

    cağ ı geçmiş araya hadiselerin soğuk havası girmiş . . . Zaman, yaralar ın üzerine ağ ını sarmıya başlamış . . .

    B u ince ağın tel lerine dokunmıya gelmez! Pencerenin kenarındaki koltuğa yavaşça kendimi

    b ı rakı m . N iyazi yanı ma geldi , sol omuzuma baş ın ı dayadı .

    - 39 -

  • M üzehher, yerden bir minder çekip, ayakl a r ı m ı n d ibine oturdu; çenesi dizlerime d okunuyor:

    - Nasihat dinlemekten b ı ktı m . . . insan, biraz da kendini d in lemek istiyor !

    Kendini d i n l emek mi ? Zava l l ı Müzehher ! H ayat, seni ne çabuk yordu; yüreğini ne çabuk zehirle d o l durdu da art ı k çevrenden kaçmak, iç ine çeki l mek istiyorsun ? B u , daha pek mevsimsiz, daha pek erken, k ız ım!

    Sarı , irin yüzlü ihtiyar kad ı n ı n yapışkan sesi , kulaklar ımı rahatsız etmiyor. M üzehhere, kendini d i nl emek f ı rsat ın ı vermemiş! .

    Kendini d in lemekten ziyade, ağlaman ı tercih ederim, M üzehher !

    Pencereden gelen ış ık , M üzehherin yüzüne vuruyor: Çenesini dizlerime sürerek kırık k ı r ık konuşan, çukura batmış gözleri kızarı k, avurtları çökük, so lgun benizl i kız; benim, sekiz ay evvel burada b ı rakt ı ğ ı m M üzehher deği l ! . . . Sekiz ay evvel bu odada oturan, gülen, konuşan M üzehher, toz pembe yanakl ı , koyu pembe dudak l ı , siyah parlak göz lü , ayd ı n l ı k yüzl ü b ir genç k ız , daha on yedisini bitirmemiş bir çocuktu !

    M üzehher, günlerden, haftal ardan, bel ki d e aylatdanberi içine dolan dertleri , bir nefeste boşaltmak istiyor gibiydi :

    - Yalnız bu değ i l ki ağabey . . . Daha ne bi l mediğ imiz, tan ı mad ı ğ ı mız, yüzlerin i görmediğimiz, annemin, beybabamın sağ l ı ğ ı nda isimlerini b i le duymadığ ı mız uzak, yakın akraba lar . . . Hepsi , bir türl ü üzüntu veriyor . . . Gelin, sizi bizim eve götüre l im, birkaç gün hava a l ı r ferahlarsın ı z ! diyen mi ? B izi yanlarına takıp sokak sokak gezdirmek istiyenler mi? Bana, sözlerini geçiremiyenler. N iyaziyi kışkırtmalar, ne akla, hayale gelmedik tuhaf l ı klar . . . Maksatları ne? Anl ıyamıyorum

    - 40 -

  • ki . . . N iyazi uyacak olsa, hemen hatırlatıyorum : Ağabeyimize mektup yazd ı m ; gelecek! d iyoru m ! B i l iyorum ki sen, muhakkak geleceksin !

    Ka l bim, göğsüme sığmıyor : - M uhakkak geleceğimden emindiniz, öyl e mi ? N iyazi , koyu kumral saç l ı baş ın ı koltuğumun ara-

    s ına saki ıyor: - El bette geleceksin . . . B izi kime b ı rakacaksın ?

    N iyazinin baş ı n ı , iki e l imle bağrıma bastırıyoru m : - Sizi nas ı l b ı rakır ım, yavrum ? Müzehherin söylemek i htiyacı durmuyor '.

    - Hasta o lmandan şüphelenmiye başlamı şt ım, ağabey . . . Başka şeyden değ i l , ondan korkuyordum . . . Her yere başvuracak, sokaklara düşüp arıyacaktım !

    B u , solgun benizl i , tüy gibi k ız ın, cesaretine oül üyord u m :

    - Sen mi Müzehher ? Müzehher, gülmüyor; kuvvetinden o kadar emin

    ki a lay edi lmesine kızacağı yerde, omuz s i l kiyor: - Her şeyi göze a lmı şt ım . . . Sen i arıyacak, t �u-

    lacakt ım . . . - Demek, ya l n ı z l ı ktan o kadar buna l d ınız . M üzehherin soluk yanaklar ında bit ateş yandı : - B izi tesel l iye gelen h ı s ı m akraba lara, e>hbap-

    lar ımıza , tan ı d ı klar ımıza ; hayır, siz, Macit ağabeyimi tan ı mıyorsunuz, d iyecektim !

    Omuzlarım yine düştü: - Hepsi, herkes a leyhimde bulunuyorlar deği i

    m i ? M üzehher, gözlerini indirdi :

    - N e d iye a l eyhinde bulunacaklar ? Hem söyletir miyim h i ç ? Ben doğrudan doğruya söylenmeyen dokuna ki ı sözlere kızıyorum !

    - 4 1

  • Zava l l ı M üzehher! Onlar ın hesabı na utan ıyor ? Eve yaklaşı rken, sağ ı mızdaki komşu karı koca, n e diyorlardı ? Karş ı mızda, köşedeki evin hizmetçisi , büyük han ı m ı , bana nas ı l bakıyorlard ı ?

    Anlamıyorum; niçin bana kızıyorlar ? . Neden aleyhimde bul unuyorlar ? . Ben, kime fena l ı k ettim ? . Ai lemin, bana muhtaç o lmadığ ı zamanlarda , keyfimce yaşad ı ğ ı m mı kabcıhat ? Aileme yük o lsaydım, onlar ın sırt ından geçinseyd im, o vakit makbule mi geçecekti ? .

    Bana karşı yükselen bütün kinin, nefretin esas ı şu :

    - N için, a i lenden uzak yaşad ı n ? Kümes hayvanları g ib i , başka lar ın ın yem ı n ı ye,

    suyunu iç; akşam oldu mu, topl u olarak kümese g i r ve ayni tünekte tünel

    Her borç, vadesinde ödenir . . . - B ı rak, M üzehher, söylesi n l er . . . M üzehher, cevap verecekti , kap ı d ışarıdan tık ır

    datı lmadan aç ı l mı şt ı . Evvela reze tutmuyor, rüzgar a çtı , zannettim. Sütha la Ayşe Hanım, el inde bir fincan kahve i l e girdi , önüne bakarak i l er ledi , f incan ı uzattı :

    - Safa geldiniz, efendim. Kahveyi verdikten sonra geri çeki l d i . M üzehh erin

    karyolas ı n ı n ayakucuna diz çöktü; dudaklarında acır g ib i , utan ır gibi bi r gü lümseyiş vard ı :

    Çok değişmişsiniz, beyefendi evla d ı m . . . Sizi , kapı da gördüğüm zaman, ne ya lan, söyl iyeyim, b irdenb ire tan ıya madı m ! B ı yıkların ız olsa, nur iç inde yats ın , rahmetl iyi hatır latacaks ın ız !

    M üzehher, gözleri le gözlerimi a rıyord u . Ben de acır, utan ı r gibi gü lümsed i m ! Sütha la Ayşe Hanım, büyük peder merhumun konağ ı n ı , babamı n gençl iğ ini , annemin güzel l iğ in i , üveyannemin zarafetini , benim

    - 42 -

  • M üzehherin , hele Niyazinin anl ıyam ıyacağımız bir d i l l e s ı ra l ayıp döküyordu .

    Sokak kapıs ı , acı acı ça l ın d ı . M üzehher, bir s ıçrayışta yerinden f ı rlad ı . Süthala Ayşe Hanım, h iç telaş göstermiyordu.

    N iyaziye bakt ı m . Kapı ça l ı n ış lar ı , insanı vakitl i vakitsiz uykusundan uyandıran, dal g ı n l ı ğ ından s ı çratan bu ç ın layış lar, çocuğun sin ir lerini bozmuş . . . Hemen ku lak kabartt ı . Yüzü mosmor kesi ld i :

    - Ağabey, yine geld i l er ! - Kimler gel d i , N iyazi ? Niyaz i , el i l e sofayı , merdiven tarafı n ı gösteriyor-

    d u : - Ablamın sesini duymuyor musun ? Aşağıdan Müzehherin sert, titiz sesi gel iyor. Fa

    kat söylediklerini ben anl ıya m ı yorum. i lg i lenişinden, N iyazide kulak dolgunluğu var :

    - Kimler geldi N iyazi ? Çocuk, hem can ı sıkkın, hem korkak dudak bükü-

    verdi : - Eşya a lan lar gel d i , ağabey ! - N e eşyası a lanlar ? N iyazi, b i lgisiz l iğ ime hayret ediyordu . Soruma,

    dudaklar ın ın değişmeyen yarı a c ı r gibi , yar ı utanır gibi gü lüşi le Sütha la Ayşe Han ı m cevap verd i :

    Koltukçu lar, beyefendi evlad ı m . - Ne münasebet !

    B u söz, b ir kere ağzımdan kaçmış bulundu . Durumu bi lmiyorum ki . . . Acaba pot mu k ı rdım ? Yoksa M üzehher evvelce çağırdı da, ş imd i , beni geldi d iye savmak m ı istiyor?

    Telaşla aşağı indim. Müzehher , taşl ıkta, e l lerini , kol ları n ı sinir l i s inir l i oynatarak, bir i uzun boylu , yağız

    - 43 -

  • esmer; bir i t ıknaz, sarış ı n , ik i adama meram anlatmı ya ça l ış ıyord u :

    - S i z i çağ ı rmad ı k efendim, yan l ı ş ı n ız olacak! Yağız esmerin in d i l i Eğ in l iye ça l ı yordu : - B i l iyoruz, hanımefendi , kerem et . . . B i r kere

    maksadı mız ı anlata l ı m . H ı rçın b i r sesl e bağ ı rd ı m : - Ne var Müzehher ?

    Sesimden ko�ktum ve bu anda evdeki mevki i m i . haki miyetimi kendim de h issett im; Müzehher, bana döndükçe, d i l i dolaş ıyordu :

    - Satı l ı k eşya, kitap, öteberi var m ı ? diyorlar . Yok, d iyorum. Hayır ; i l le göre l i m , d i ye ı srar ediyorlar . G e l , sen söyle bar i , ağabey !

    Kapıya yaklaşt ı m : - Yan l ı ş efendim, yan l ı ş . . . Yağız esmeri, kasketini ç ıkararak kapıdan i çeri

    g ird i : - Hoş geld in iz, sefa lar getirdiniz beyefend i . . .

    Merhum peder beyefendiyi biz babamız gib i severd i k . . Çok muhterem zattı . Neme lazım, çok iy i l iğ in i gördük . Sayesinde, b iz de üç beş kuruş kazandık . . .

    Bu ne garip, başın sağolsuna gel i ş ! Fazla tekl i f · siz leşmelerine mani o lmak iç in kaşlar ımı çatarak selamla d ı m :

    - Teşekkür eder im. Tı knaz sar ış ın , beni m cidd iyetimle a lay eder gib i

    y ı l ı ş ı k y ı l ı ş ı k söze karıştı :

    - Merhum beybabamız, bir çok kitaplar, antika lar var, d iyordu . . . El yazıs ı kitaplar . M ushafı şerifl er, Dela i l i hayratlar olursa sizin iç in de, bizim için de iyidir . . . Bir görsek beyim !

    B u sayd ıklar ı şeylerin bir in i , bu yaşa geld im, da-

    - 44 -

  • ha ben görmed i m . M evcud iyet lerinden haber i m b i le yok. Bun lar nereden b i l iyorlar?

    M üzehhere bakt ım; baş ın ı iğerek tasd i k etti . Yarı ara l ı k duran sokak kapıs ından ik i karalt ı g ir ·

    d i , onlar ı ik i g ölge daha takip ett i . G i renlerin k i m i şap ka ç ı karıyor, kimi el i l e se lam veriyordu . Yen i gelenler de münakaşa n ı n yabancıs ı deği ld i ler:

    - Eski Saksonya takımlar ı , çini tabaklar, kaseler var m ı ?

    - Oda takı m ı , karyo l a tak ımı , sa ir mobi l ya o l -sun . . . B i r görel i m .

    Sabrı m, tahammü lüm taşmışt ı : - Rica ederim, k im çağırd ı ? içlerinden zayıf, uzun boylu , haf if, k ı r saçlı b i r i ,

    el ler i arkas ında karşımda durdu :

    - Merhumun ölümünden hemen sonra, han ı mefendiye; b ir emir leri var m ı ? d iye müracaat etmişti k . B ize; b iraderim gelmeden b i r şey yapamam, dedi lerd i . Ş i m d i , bunun iç in rahatsız ed iyoruz!

    Ağzı m aç ık bakıyordu m : - Geldiğimi evden mi haber verd i ler ? Uzun boylu, hafif k ı r saç l ı adam, h i ç çekinmeden

    rahatça : - Karşı köşenizdeki evi n h izmetçis i , demin dük

    kan ı n önünden geçiyordu . Ondan duyduk . Ben, eve gelel i daha ancak bir saat oluyor. De

    mek kapı önünde, beni merakla süzmelerin i n , beni par makla göstermeler in in sebebi varmış!

    Uzun boylu , haf if k ır saç l ı adam, baş ın ı sağa sola çevirerek, g irecek oda arıyor:

    - B i r göre l i m , baka l ı m . . . B ı rakırsam, yürüyecek odaları b irer bi rer açacak,

    eşya ları e lden geçirerek, f i at b içecek . . . B iraz yumu-

    - 45 -

  • şak yüz bulursa hama l lar ı getir ip beğendiği eşya lar ı yükleyip götürecek . . .

    H epsine, kibarca kapıyı işaret ed iyoru m : - Bugün zahmet etmişsiniz . . . Başka zaman . .

    icabederse, ben, s ize haber gönderir im. Yağ ız esmer i , ayak d i riyor: - Bir kere geld i k beyim . . . Daha, hiç siftah et

    meden kapı n ızı ça l d ı k . . . Belki kısmetti r . . . K ısmeti tepme, iki yana da yazı k o l u r ! Bak, şurada, şu kadar esnafız . . . Karta l ı n kanadı incindi deği l ya . . .

    Ceketini omuzuna atmış b i r palabıyık, i leri atı l d ı : - Belki b u gel işte uğur vard ı r . Sen in de, bizim

    de cıyak kademi mizi bir deniye l i m . i leride pişman o l mayız.

    Uzun boylu, zayıf , k ı r saç l ı adam, gururlu ve emreder bir tavır la d uruyordu:

    - Bir kere görmekl e mal ın ız ı kapıp gitmeyiz. Kan ı m beynime sıçrad ı ; gittim, sokak kapıs ın ı

    açarak yol gösterdim: - B uyurun, rica ederim . . . B izi fazla meşgul et

    tiniz artık . . . Sesim, kamçı gibi çatl ı yord u . Geride duran lar ·

    dan birisi mır ı ldanarak yürüdü. - B iz, böyle nazlananları çok gördü k ! ö bürleri de kasketlerini düzelterek, omuzlar ına

    vurdukları ceketlerini çekerek meydan okur gib i ko l la· rını sal l ıya sa l l ıya çık ıyorlard ı .

    Sokakta tehdit savuruyorlar:

    cak . . . Kime naz ed iyor ki ? Eninde sonunda sata-

    Bu ağ ızlar ı çok iş itti k ! Kendi ziyan eder. Rahmetl i beybaban ı n ömrü vefa etseydi de,

    keşki bütün mal ları o, satsayd ı ! . . .

    - 46 -

  • - Müsl üman adamdı , b ı rak . . . Arka larından kapıyı şiddetle kapa d ı m . Sinirlerim,

    geri lip boşan ıyordu . E l ime bir iskemle, testi , çerçeve, masa, bir şey geçse, k ı r ıp parçal ıyacaktım . . .

    Vücudüm, sap ı r sap ı r titriyordu . M üzehheri n , Niyazinin, mazlum, masum, uysa l yüzlerinden birini ol sun görmek, ferahlanmak istiyordum. Döndüm; süthala Ayşe Hanım, karş ımda elpençe divan durmuş, dudc.:klarında acır gibi , utan ı r gibi bi r gül ümseyişle bana bakıyor:

    - Beyefendi evlad ı m ; bunlar esnaft ı r lar, darı ltm ıya gel mez . . . Eh, Al lah muhtaç etmesin , dünyanın bin tür lü hali var . Deve bir akçeye, deve bin akçeye, demişler . . . Cenabı Hak, e l lerine düşürmesin . . . Günün birinde, başın ız dara geliveri r de satmak isterseniz, rığız birliği ederler, mal lar ın ız ı yok pahasına kapatı r lar . . . Ne oldum, dememeli ; ne olacağım demeli ! D üşmez ka lkmaz bir Al lah . . .

    Biraz evvel k ı rmak, parça lamak istediğim iskem-le, testi , masa, çerçeve gibi şeylere acıyord u m !

    Merdiven başına gittim, bağ ı r d ı m : - Niyazi , şapkamı geti r ! M üzehher, korkak korkak soruyor: - N ereye gidiyorsun, ağabey? Onun korkusunu anl ıyor ve hak veriyoru m : - Sigara a lacağ ım, M üzehher. M üzehher, suçlu suçlu baş ı n ı iğiyor : - Niyazi a ls ın . Niyazi , ablas ın ın , kısa eteği a rkasından çık ıverdi : - Ben a l ı r ı m , ağabey i Halbuki ben, onu, yukarıda bi liyordum. Ya ln ızl ık

    korkusu, çocuğu, nekadar ati k u ya n ı k yapmış ! Niyazi, kapıyı açıp sokağa f ı r l ıyor . Arkasından

    sesleniyorum:

    - 47 -

  • - N iyazi, dur, para vereyim . . . Onu unuttun ! M üzehher, kurduğu düzenden emin ve memnun

    bir ev kad ı n ı guru r i l e gü lümsüyor: - Bakkal , defte�e yazar ı Sar ı i r in yüzl ü sütha l a n ı n sesi, kulaklarımda yap ı ş

    yapış vızı l d ıyor: - Çocuğa iki kere zahmet o lacak ! . . Bakka l lar

    tütünle rakıyı borca yazmazlar . . . *

    * *

    Kaç gecenin uykusuzluğu, serseml iğ i , yorgun s i -n i r lerimi damla damla eritiyor . . . H i ç de i ştahım yok . . . Küçük bir şişe rakı i l e belki avunurum . . .

    Akşam, geç vakit. N iyaziyi sokağa göndere mem . . . Şapkamı giyip ç ıkt ım. Sokak, tenha, sessiz . . . Pencerelerde ı ş ı klar tektük k ırpış ıyor lar . . . Ne ö l ü maha l l e, yarabbi !

    Dalg ın yürürken farkına varmamışım. Köşeyi saparken gözüm tak ı ldı . I ş ı ksız pencerelerde, her an sokağı gözetl iyen merakl ı gözler ı ş ı l d ıyor . . .

    Maha l l e ö lü değ i l , yaşıyormuş! . . Mezarl ardan ç ı k a n fosforlar g i b i . . .

    Mahal lenin dedikodu mevzuu benim . . . Durgun bir havuza atı l mış bi r yem gibi , beni paylaşamıyorlar . . . Bütün gözler, beni a rıyor . . .

    Bakka l dan rakı a l d ı ğ ı m ı gören biri beyaz saka l l ı , bir i kesik beyaz bıyıkl ı i ki bey, durdular; d i k d i k bana baktıktan sonra yürüdüler.

    B eyaz saka l l ı bey, ağır işitiyor olacak ki , arkadrı ş ı , ku lağına iğ i l ip e l in i de siper ederek bağ ı r ıyor :

    - Gördünüz mü, hayı r l ı evlad ı ! Böylesi dostlar başına . . . Kime çekmiş bu katı r ? Oturup, rahmet l in in ruhuna bir gececi k olsun «Yasin» okusana . . . Küçükbey, keyif çatacak . . .

    - 48 -

  • Beyaz saka l l ı beyin, baş ın ı sa l l ıyarak söyled ikle · r ini duyamıyorum, öteki devam ediyor:

    - Ku ldan çekinmiyorsun, Al lahtan kork bari . . K ı rk ı ç ı kmadan rahmetl in in evi , meyhaneye döndü . . . Bugün, refika söyledi de şaşt ım, parmağı m ağzımda ka ldı . . . Gel i r gel mez, koltukçular ı çağı rıyor . . . Yüz surat, kasap sünger i le ıt i l inmiş l Ayağın ın tozi le mezada başl ıyor . . . Ne çok b i lmiş teres ! . . Ko ltukçulara, yüksekten atarak kafa tutmuş . . . Onda ucuzcu g·özü yok . . . Koltukçu Fahri Efendiye : Ayağı n ı denk al ! dedim. Bu herif, sana bir mad ik oynar m ı , oynar! N e kurt ol Haylazl ı kta p işmiş iyice . . . Antikacı Mustafa Efend i , fazla umuyor . . .

    Ayakları m ı n ucuna basarak a rkalarından yürüyorum. Beyaz kesi k b ıy ık l ı bey, beyaz saka l l ı beyin yavaş sesle söylediği sözü tasdik ediyor :

    - Evet. . . Evet . . . Rahmetl i pederi , sakin, uysa l adamcağızd ı . Yüzü tutmaz, öyle çekişe çekişe pazar-1 ık edemez, hemen kesişird i . B unda, o hacı gözü yok . . . Antikacı Mustafa Efendiyi görürseniz, ku lağı -· nı bükün . . . Kuru lu tezgah ı , çoluğu çocuğu var. Müslüman adamdır . . . Bunca senel i k ahpabımızdır da . . . Başına bir çorap örü lmesin . . .

    Mahal le ha lk ın ın , birden gayrete, insafa gel işine şaşıyorum. Koltukçulara, beni m eve geldiğimi saati saatine haber veriş neden ? Ara larında orta ki ı k mı var ? . . On ay ol uyor, iyi hatı r ımda, solumuzdaki evde oturan dul kad ı n ı n ha l ı lar ın ı iki paraya kapatı p sonra Bedestende ateş pahas ına satan bu koltukçular deği l miyd i ? Karş ımızdaki evin, küçük k ızı hastayken satı lan eşya rezi l l iği gün lerce mahal lede çal kanmad ı mıyd ı ?

    Benim bi ld iğim bu kadar. . . B i l med i klerim de, kimb i l i r nekadard ı r ?

    - 49 -F . 4

  • - B iz yandık ! . . Ş imdi yanmak s ırası onun . . . O da yansın.

    Aynı derdi çeken insanlar, toplanıp, başbaşa verip ara ları nda anlaşarak kend i dert lerine çare aramıyorlar, çare aramayı düşünmüyorlar da, dertte, üzüntüde eşit l ik arıyorlar 1

    Yar ın , ben i m de böyle düşünmiyeceğ im ne mal u m ? Fakirin, yoksulun, tesel l i tarafı cömert olacağ ı n ı pek a k l ı m kesmiyo r !

    Fakirden, sefa l etten, yoksul luktan gözleri kararanlar, renkler a rasında çok fark görmezler. Kar an i ık, bütün ış ıklar ın, renklerin düşmanıd ı r .

    Ko ltukçular ı hemen i çeri a lıp, fazla eşyaları mezat etseymişim; o zaman d a :

    - Küçükbeyin eğ lencesi iç in acele para lazım . . . iki eksik, üç fazla düşünür mü ? . . Açl ı ğ ı ndan ölmedin ya, be adam, bi raz naza çek . . . Yetim hakkı bu l . . Yetim hakkı çiğnenir mi ?

    Diyecekleri muhakkak . . . Ç ı ngırağa daha dokunmadan kapı a ç ı l d ı . Süthala

    Ayşe Han ı m, e l inde idare lambasi l e bekl iyor: - Ayaklar ın ız ın sesinden tan ı d ı m , beyefendi ev

    lad ım . . . Şaşmıyorum, tabii görmeye başl ıyorum. Tabii

    görmeye, tabii bulmıya kendimi a l ı ştı rmaktan başka yol , çare, kurtu l uş yok ! . .

    Yemek odasına girip b i r kadeh a l mak istedi m . Süthcı la Ayşe H a n ı m, a ğ ı r ha l inden umulmıyan b i r çabuklukla yol umu kesti :

    - Kerim efendi , yatsıyı kı l ıyor . . . - Kerim Efendi de k im? Tan ı mayış ımı ayıp ladı , dudaklar ın ı ıs ı rd ı : - Sultansel iml i Kerim Efen d i . N u r içinde yatsı n

    - 5 0 -

  • rahmetl i büyük beyefendinin ağalarındandır . Tan ı m ıyor musunuz, beyefendi evla d ı m ? Rahmetl i beybaban ız, her kurban, onun etini ayırtır, şayet gelmiyecek o lursa evine gönderird i .

    Gayet tabii buluyor, tabii d in l iyoru m : - Gece, burada mı kalacak? Sarı irin yüzl ü ihtiyar kadın, yarı acır, yarı uta n ı r

    g i b i gül ümsüyordu : - H er akşam, yatsıya doğru Sultansel imden bu·

    raya gel iyor. - H er akşam m ı ? - H atim indiriyor, beyefendi evla d ı m . . . B u kadın ın , benim sinir lerimi kurmak, germek ve

    koparmak için, bu kayıtsız, sakin ha l i yetiyordu . Fakat dişimi sıkıyor, sabrediyoru m . Sonuna kadar din l iyece· ğim.

    Sütha la Ayşe Hanım, devamla :

    - Kerim Efendin in Su ltanselim'de aktar dükkanı vardır . Akşam ezanında dükkanı kapıyor, yuruye yürüye gel iyor . . . D erviş, ermiş adamdır . . . Yolda « Evrat» çeke çeke yürüdüğü için tramvaylara f i lan binmez. Yatsıyı kı l d ı ktan sonra Kelamı Kad i m'i a l ıp hatmin i indiriyor. Sabah eza n i l e de ka l kıp Su ltansel i m 'e g id i yor . . .

    Eğer sabır denilen şey, maddi b i r parça, b i r taş, demir olsayd ı , k ıs ı lan dişlerimin arasında kopar, parça lanır lard ı :

    - Çocuklar, akşam yemeklerini nerede yiyorlar? - A, i lahi beyefendi evlad ı m . . . Yavrucakların

    bir şey yiyip içtikleri var mı ? ö n l erine ne konulsa ; iç imiz a l m ıyor ! diyorlar .

    Çocukların hakkı var . Evin havası , yemek i çmek hevesi , yaşamak i ştihası vermiyor ! .. Hang·i çatlaktan

    - 61 -

  • sızd ı ğ ı an laş ı lamayan bir Qünlük, servi kokusu, ev i n iç in i bürümüş . . .

    - M isafir odas ına yatı rsayd ı n ı z ? Sütha la Ayşe Han ı m, yarı ac ır, yarı utanır g ib i

    gülümsüyordu :

    - Orada yatı p kalkıyordu ama, beyefendi evladım, biraz evvel , siz dışarıda iken Eyüp'te rahmet l i büyük han ı mefendinin ç ı ra k çıkardığı ka l falardan Nuruniga r ka l fa gel d i .

    Bu, eski konak döküntülerinin bir ini bi lmem, tan ı mam . . . Onlar ın da, benimle y ı l d ızlar ın ın bar ış ık o l madığ ına eminim . . .

    B i r evde ö lüm havası eserse, geçmiş hakim oluyor . Rahmetl i ninelerin, dedelerin ruhlar ı da, cariye, ağa gibi tür lü tür lü şeki l lere bürünerek eve gi riyorlar. Eve, onlar hakim . . . Bu, sinsi baskın ın önüne geçi l m i yor . . .

    Savaşmaya mecburum . . . B u çatı alt ında M üzehher, N iyazi bul undukça, uğraşmaya, karşı koymaya mecburu m . . . Kuvvetlerimi yavaş yavaş topluyoru m :

    - Zannedersem yukarı katta yatabi l i r ! Süthalan ın e n üst katta işgal ettiği odayı anlat

    mak istiyorum . Sarı i r i n yüzlü ihtiyar kadın, ay ıpladı , dudakları

    n ı ı s ı rd ı : - i lahi beyefendi evlad ı m . N urunigar kalfa, bü

    yük depremden beri yukarı katlarda yatmaz . . .

    O n lar daha kuvvetl i . . . Büsbütün cesaretim kır ı lacak. . . B ir d e mora l im bozul ursa, büsbütün y ıkı l ır ım . . . Bozgundan korkuyorum ! Fazla bir şey sormadan merdivenden ç ıkıyorum .

    M üzehher, sofada, sessiz sessiz dolaşıyor . . . M isafirlerimiz var, M üzehher !

    - 52 -

  • M üzehher, gül müyor, h iddet de etmiyor: Can ı n s ı k ı l masın, diye gel ir gelmez söyleme -

    miştim . Akşam yemeklerini nerede yiyeceğiz?

    M üzehher, çukura batmış, k ızar ı k gözlerini gözlerime d ikti ; bir saniye, bir an, bana bakt ı ; sonra da ld ı . . . Gözleri , artık beni görmüyor . . . O , kendi içine bakıyor ! . . Pek karanl ı k şeyler görüyor o lma l ı ; ben, göz bebeklerine vuran a kislerinden korktum l Ben de sofra ar ıyorum ! G ün lerdenberi evde sofra kuru lmad ığ ın ı , bugün, telaş i çinde bana küçük tepsi i l e ç ıkar ı lan öğle yemeğinde a n l ama l ı id im; sahanda yumurta, peynir , zeytin, tereyağı . . .

    M üzehher l e N iyazin in pek ac;k ır lar, gözleri karar ı r da yemek yemek akı l l ar ı na gel i rse, demek ki hep bu öğle yemeği gibi yar ı çerezle safra bast ı rmakl;:ı ömürleri geçiyo r !

    B i r a i l e ocağı y ı kı l ınca, evvela ortadan sofra ka l kıyor . . . Tütmiyen ocakta, yemek pişer mi ?

    - S iz, yemek yemiyecek misiniz? D iye sormuştum ; Müzehher, N iyaziye baktıktan

    sonra cevap verdi : - B iz, sabahleyin kuvvetl i kahva ltı ett ik ! . .

    G özlerimi bürüyen sis yavaş yavaş dağ ı l ıyor . . .

    Kendi evimizde göçmeniz! ö l ü kokusu a lan kar-· galar, bizim, akl ı m ıza geti rmek istemed iğimiz gerçeği kafamıza vuruyorlar.

    Ana baba ocağı mız, yanmış, y ık ı l m ıştı r . B iz, üç kardeş, onun çöküntüs9 i le, onun kü l l eri üzerinde b i r yuva kuramayız . . . Karga lar, etrafımızda eşiniyor, baykuşlar yanı baş ı mızda tünemiş u l uyorlar . . . Biz , burada art ı k nası l barı n ı r ız? Yangın yerine sofra kuru l u r mu ?

    - 53 -

  • Onlar, bize soğuk davran ı yor lar ! Doğru, burada onların bizden fazla işleri var . . .

    Arka cebime saklad ığ ım rakı şişesin i ç ıkarmağa utanıyorum:

    - B u h a l , nekadar d evam edecek ? Müzehher, yüzüne ayna tutulmuş gib i gözlerini

    kırpıştı rd ı , uyan d ı : - Seni belkiyorum , a ğabeyi

    Ayni şeyleri düşünüyormuşuz ! . . . Zava l l ı MüzGh-· her ! Hayatın onyedinci bahar ın ı taşıyan başından bu ka ranl ık, soğuk macera m ı geçecekti ? Sen, çiçekl i , nazl ı rüya l ara dalacak, kuşlar gibi şakıyacaktın !

    - Neye mahzun mahzun düşündün öyle, ağabey ! iç im hasta . . . Yorgun yorgun güldüm : - N e yapmal ı b i lmem ki . . . Müzehherin oda kapı s ı araland ı ; N iyazi entarisi-

    ni g·iymiş, çıplak ayak bize bakıyor: - Sofada mı oturacaks ın ız? Ah, ben, Niyaziyi unutmuştum : - Korktun mu, Niyazi ? Müzehher, başın ı doğrulttu : - Neye korksun ? Çocuk mu o ? H em korkacak

    ne var ? Böy l e söyleme M üzehher ! Sen, bu sözl eri söy

    lerken kendi kendin e kuwet vermek, kendi dayan ı k l ı l ığ ı n ı beslemek istiyorsun sanıyoru m .

    N iyazi, yutkundu, baş ın ı kaş ıdı : - Hiç uykum yok d a . . . Konuşurken ağzı esner gibi aç ı l ıyor, arada bir

    kapanan gözlerinden uyku a kıyor. Anneniz, babanız o lsaydı, s iz , bu ya lanları söyliyeb i l i r miydiniz ? Söyle meğe l üzum görür müydünüz? M etin, cesur olmanın s ı rr ın ı ne çabuk öğrenmişsiniz!

    - 54 -

  • Al lah gayret veriyor . . . M erdivende b i r ter l i k sesi sürünüyor . . . Benim de

    kulaklar ım açı l d ı , sütha l a Ayşe Han ı m ın ter l ikl erin i n sesin i tan ıyorum.

    - Hep beraber otururuz, M üzehher. M üzehherin ku laklar ı hassas . . . Merdiven taraf ına

    b.aktı : - Otura l ı m ağabey i Odaya girince kapıyı kapamağı kafi görmedi , ki

    lit ledi : - Sana ya ln ızl ı ktan korkuyoruz, diye yazmış

    t ım . . . Meğer o , bizim için bir saadetmiş ! . . .

    D izdize oturuyoruz. M üzehher, iç in i çekiyor : - En korkacağ ı mız ı zannettiğimiz şeyden, ö lüm

    den korkmad ı k ağabey i ö l ü ned i r ? . . . Nas ı l ö lünür? Görmemiştim , b i l miyıoırdu m . . . Beybabam, yatakta ,

    balmumu gibi , kendi ıs ıs ı i l e eriyordu . . . Ne ter, ne ter-d i , görseydi n ! .. ö lü münden b i r hafta evveldi , iyi l eşiverdi ; bize: Çocuklar, sokağa çık ınca, size bakın , neler a lacağ ı m ı diyordu . . . B u iyi l ik, can l ı l ı ğ ı bi rkaç gün sürdü . . . Yavaş yavaş sönmeğe başlad ı . . . Gözlerinin kanı çeki ld i , aklar ı , sarard ı . . . Sol gözü kaydı . . . Ağ . z ı açı l d ı , d işleri k ıs ı l d ı . . . Alt dudağı titriyordu . . . Sa · baha karşı i d i ; N iyazi i l e ben, başucunda durmuş, bekl iyorduk . . . O kadar söz söyledik, bir ine cevap vermed i . . . Hava a l mak istiyordu, havaya i htiyacı vard ı . . . Son nefesini verdi , ruhunu tes l i m etti ! d iyorlar . Buna i nanmıyordum . . . Uzun, derin b ir nefes aldı , o kadar . . . Havayı içt i sanki 1 . . .

    Müzehher, e l in i çenesine dayamış, gözlerini uzak, çok uzak, tahminden, tasavvurdan uzak bir noktaya dikmiş, söylediklerini aynen tekrar görüyor, yahut sadece gördüklerini söylüyordu:

    - 55 -

  • - Gözleri ken d i l iğ in den kapanmıştı . . . G örseydin ağabey, uyuyor sanırd ın . . . Rengi hiç sol mamışt ı . . . N iyaz i de, bende, hem ağladık, hem öptük . . .

    ö lü l erin havaya hasret g ittiklerini , bu yaşta, çocuklar, nası l o luyor da b i l iyorlar N için, neden b i ls inler? B u yaşta çocuklara cenaze gösteri l mez, ö l üler in yüzü öptürü lmezdi ; onlar ı akraba, komşu evler ine kaç ır ı r lard ı .

    Ben, çocukluğumda, komşu luk hakk ın ın , akrabal ık hakkı kadar büyük o l duğunu duymuştu m ! .

    Müzehheri n sesi , gözlerinin d a l d ı ğ ı uzakl ı k lardan gel iyor g ib iyd i :

    - Çenesi düşüverd i . . . Komşu han ı mlardan b i r i söylemişti : Hanım k ı z ı