28

LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa
Page 2: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa
Page 3: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

1

LİSELİ DEV-GENÇ’TEN

Merhaba Dostlar Yoldaşlar!Dünya ölçeğinde gençliğin halkların

potansiyel tepkisini nasıl ateşlediğine tanık olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Tunus ve Mısır pratikleri gençliğin önemini açığa çıkaran bir noktada duruyor. Ancak örgütlü olmayan tepkilerin ise, sonuçta diktatörü devirse de diktatörlüğün/sistemin kendisini hedef almadığı ölçüde başarı şansı söz konu-su olmamaktadır. Bu yüzden maya işlevi üstlenmesi gereken gençliğin bilgi birikim ve pratiği süzüp doğru müda-haleleri yapabilme bakımından kendini geliştirmesi gerekmek-tedir.

Dergimiz özellikle biz liselilerin, birbirimiz-den öğrenerek deneyim zenginliğini arttırması bakımından önemli bir araçtır. Ayrıca dergi çevremizdeki arkadaşlara ulaşmamızda bizlerin önünü açacak ve örgütlü mücadele-nin gerekliliğini kavratmamızı sağlayacak bir işlev taşımaktadır. Daha fazla liseye ve daha fazla sayıda arkadaşa nasıl ulaşabiliriz diye kafa yormamız bir zo-runluluktur. Umut durduğu yerde büyümez. Umut onu büyütecek sıcaklıkta yüreklere ihtiyaç duyar. Bu nedenle yürek, bilek ve bi-linç birlikteliğinde gerçek gücümüzü açığa çıkaracak enerjiyi bulacağız.

Bugün eğitim gün be gün ticarileşiyor. Üniversite kapıları gittikçe bizlere kapatılıyor.

Üniversiteli olsak bile mezun olunca işsizler ordusuna katılmayı bekliyoruz. Liselerimiz-de hem müşteri hem de ucuz iş gücü olarak görülüyor, ona göre muamele görüyoruz. Bizler için yaşam alanı olan okullarımız ser-mayeye peşkeş çekilmek için satılıyor. Okul-lardaki polis idare baskısı gün geçtikçe artıyor. Tüm bu kuşatmalara karşı özgürlüğün sihirli anahtarı olan marksizme/devrimci değerlere

sarılmak zorundayız. Her yerelin kendi sorunları üzerinden taleplerini açığa çıkartmamız gerekmekte-dir. Bir an önce örgütlenip mücadeleyi yükseltmenin yolu da buradan geçer. Tüm emekçiler için hak gasplarının hiç olmadığı ölçüde yoğunlaştığı bir dönemden geçeceğiz. Örgütlü bir gençlik tüm saldırı yasalarını terse çevirecek bir dinamiz-mi yaratabilir.

Bugün genç işsizliği, hiç olmadığı boyutlarda artmış durumda. Örgütlen-

meye de uygun bir zemin mevcut. Geleceğimizi garanti altına almanın yolu liselerde verdiğimiz mücadele ile genel anlamda verilen politik mücadeleyi/emek mücadelesini birleştirmekten geçmektedir. Mücadelenin tohumlarının ekildiği yürekler bulunduğu her alanda mücadeleyi daha üst aşamalara taşıyacak başaklara dönüşecektir.

Haydi yoldaşlar, Dev-Genci Örgütleyelim, Umudu Büyütelim. Tek Yol Devrim…

Page 4: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

2

BİTMEYEN SORUNLAR

Merhaba arkadaşlar!Bu yazıda sizlere; 12 yıllık zorun-

lu eğitimde yaşadığımız sorunları ve okul yaşamından iş yaşamına geçiş döneminden bahsetmek istiyorum. Belki birçoğumuz lise-lerde üniversiteye giriş sınavına (YGS-LYS) hazırlanıyoruz. Aslında sınava hazırlanmakla bitmiyor iş. Liselerde yaşadığımız sorun-lar; eksik eğitim araçları, aile içi sorunlar, arkadaş çevremiz, maddi sorunların hepsi olarak sıralanabilir. Tabii ki hepimiz üniver-siteli olmak isteriz, ama istemekle olmuyor. Öncelikle bizden 12 senelik zorunlu eğitim isteniyor. Bu 12 senede ilk önce okuma-yazma öğreniyoruz sonra istiklal marşını, andımızı ezberliyoruz. Daha o küçücük, bi-linçsiz, saf kişiliklerimize rekabeti, kavgayı, bencilliği aşılıyorlar. 10 yaşına gelmeden zo-runlu din derslerinde duaları ezberliyoruz, adımızı zor söylerken anlamını bilmediğimiz duaları ezberden okuyoruz. Birazcık daha büyüdüğümüzde sınıfı sınavlarla geçtiğimizi öğreniyoruz. Paylaşmayı sadece kopya ver-mek olarak görüyoruz. Daha bilincimiz yeni yeni oturduğunda kendimizi televizyon karşısından alamıyoruz. Televizyonda ne mi öğreniyoruz?

Televizyonda silahı olanın güçlü olduğunu,

aşkın aldatmayla yürüdüğünü, polislerin kah-raman olduğunu, hakkını aramak için eylem yapanların terörist olduğunu ‘öğreniyoruz’. Çizgi filmlerdeki karakterleri ise hep kend-imizle sentezliyoruz, uçmayı deniyoruz, gizli güçlerimizin olduğuna inanıyoruz.

Liseyi dizilerden öğreniyoruz. Lisenin anlamını sigara içmek, sevgili edinmek, kav-ga etmek ve alkol almak olarak öğreniyoruz. Bunları öğrenirken bir de liseli olmak için sınavlara gireceğimizi fark ediyoruz. Tabi bu sınavların ücretli olduğunu, sınav başına 10 tl alındığını öğreniyoruz. Aile-mizin bizi okutmak için harcadığı parayı, öğrendiğimiz toplama-çıkarma işlemlerinde hesaplayamıyoruz. 6. sınıfa geçtiğimizde SBS (Seviye Belirleme Sınavı)’ye hazırlanıyoruz. Liseli olmak için okulda çok çalışıyoruz. Mad-di durumu yüksek olan arkadaşlar dershane denilen kurumlara gidiyorlar. Dershanenin okuldan daha faydalı olduğunu öğreniyoruz. Dershanede öğretmenlerin öğrencilerle daha çok ilgilendiğini duyuyoruz. Sınıflar 15-20 kişilikmiş, okulda 60 kişilik sınıfta öğrenim görürken dershaneler nasıl 20 kişilik oluyor merak ediyoruz. Sonra ailemize dersane-ye gitmek istediğimizi söylüyoruz işte o za-man 20 kişilik sınıfların nasıl oluştuğunu

ailemizin ‘ maddi durumumuz yok ‘ demesiyle anlıyoruz. 12 yaşımıza geldiğimizde zengin-likle-fakirliği sadece dershaneye gidememek olarak algılıyoruz.

SBS sürecini de bu şekilde atlattığımızda ortalamamıza göre lise seçimine geliyor sıra. Liseler de kendi aralarında sınıfsal farklılığa göre ayrılıyor tabii ki, maddi durumumuz iyiyse kolejler, kötü ise düz lise-ler, anadolu liseleri veya meslek liseleri gibi seçenekler çıkıyor karşımıza. Tabii ki seçimimizi

Page 5: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

3

kolejlerden yana kul-lanmak isteriz. Ama hiç-birimizin yıllık 15.000 TL koleje verebilecek parası yok. Bunun doğallığında önümüzde 3 seçenek kalıyor. SBS ortalamamız yüksek ise daha iyi eğitim alabileceğimiz anadolu liseleri var 1. seçenekte. Sistemin mantığıyla der-saneye gitmemiş isek bu seçenek de elenir kendi kendine. Geriye ya düz lise ya da meslek liseleri kalıyor.

Düz liselerde okumak istersek 9.sınıfı bitirdikten sonra seçeceğimiz iş alanına göre 3 bölüme ayrılır. Bu bölümler sayısal, sözel ve eşit ağırlıktır. Düşündüğümüz mesleğe bu bölüm-lerden birini seçerek karar vermemiz gerekir. Daha 15 yaşında bizden meslek alanımızı seçmemizi istemektedir-ler. Herhangi bir sanata yeteneğimizin olup olmadığına bak-mazlar, sadece seçim beklerler.12. sınıfa geçtiğimizde ise bizi zorlu bir maraton bekler. 12. Sınıfta gireceğimiz sınavın sonucuna göre ya üniversiteli oluruz ya da işsizler ordusun-da yeni bir eleman. Tabi bu sınava da girmek büyük bir ayrıcalık oldu. Sınav sistemi değişti, 2 ayrı sınavdan seçimi-mize bağlı toplam 6 sınav türü. YGS kişi başı 40 TL, LYS ise sınav başına 20 TL. Bu da devletin bütçesine yıllık en az 100.000.000 TL demek. Kısacası düz liseler bizim geleceğimizin belirsizliğinden başka bir şey değildir. Düz liseden tek farkı mesleki eğitime önem veren meslek liselerini de kısaca özetlemek isterim.

Meslek liseleri, sistemin ihtiyacına göre kişileri belirli bir meslek alanında yetiştirip ihtiyaç olduğunda o mesleği yapabilecek kişileri rekabet içinde tutmaktır. Örnek verecek olursak meslek lisesinde elektrik bölümü okuduysak ve işe girdiysek verilen maaşa veya iş saatlerine itiraz etme durumun-da bizim işten çıkarılmamız kolaylaşır, çünkü yeni eleman bulma konusunda binlerce kişi hazır olduğu için sorun yaşanmayacaktır.

Kısacası ucuz iş gücü yaratma durumudur. Aslında bu durumu bize daha lisedeyken aşılamaktadırlar. Staj denilen sömürü mekanizması bizi gelecekteki iş ortamına hazırlar. Staj, meslek liselerinde okuyanlar için kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Mesleki ve Teknik Eğitim Yönetmeliği’nin 59. maddesine göre Anadolu Teknik Lisesi’nde öğrenim gören tüm öğrencilerin 300 saat staj görme zorunluluğu vardır. Yani 300 saat zo-runlu sömürü. Bununla da kalmıyor tabi. Staj-larda aylık verilen ücret bizim yol paramıza bile yetmiyor. Bizi düşünerek yaptıkları sig-orta da sadece iş kazalarını kapsıyor. Bir de üstüne üstlük mesleğimizi öğreneceğimiz yerde farklı işleri yaptırıyorlar bizlere. Staj yerlerinde öğrendiğimiz şeyler çay demle-mek, paspas yapmak, bulaşık yıkamak. Bir de üstüne üstlük patron tarafından yaptığımız işin beğenilmemesi üzerine yediğimiz küfür-ler ve hakaretlerdir. Evet, stajımız bittiğinde öğrendiğimiz şeyler bunlarla sınırlıdır. Meslek liseleri aslında kişinin mesleki anlamda ken-dini tanıyabileceği bir eğitim aracıdır. Fakat bu eğitim aracını kimin, ne için kullandığını yani işin arka planını görmek gerekiyor. Eğitim sistemindeki bütün bu sorunların çözümü biz Liseli DEV-GENÇ’lilerin om-zundaki yüklerden bir tanesidir…

Ahmet ÇAKIR

Page 6: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

4

MAHALLEMİN İNSANLARI

Bana kaldı temizlemek, kirli kaldırımların nefsiniKırık bir süpürge elimde, tertemiz yapmalıyım hepsini

Yarısı yenmiş kek toplarından geçilmez buradaGötürmek için inlerine karıncalar oradaOnuncu kattan yol ortasına bir poşet iniyor, gümm!-Yapma be hanım abla, tertemiz etmiştim bugünAcıyan var mı başkasına, inanmam cani dünyaEmeğe saygı gösterilmez burası fani dünyaUlağı oldum mahallenin, bakmadılar çocuk yaşımaGün boyu çalıştığım oldu, bakmadılar gözyaşımaYapmadığım suçlar yüzünden, nice payımı aldımAldım elime yırtık bir çuval. Döndüm dolandımKim nereye çekerse oraya gittim, bir sağa bir sola…Bir bilinmezlik duygusu bende, kim derdime çare

olaTüm pislik başımdaydı, hastalık bırakmadı peşimiKendi kendimi göremezken mecbur yaptım işimiTek dostum yalnızlık oldu, fena sayılmazdı aramızSevgi asla bulunmazdı ki yoktu hiç paramızÇalışmaktı tek bildiğim, ne sevmek ne âşık olmaktıBenden istenilen ‘getir, götür, çalış, didin’i bilmektiNe okul tanıdım hayatımda, ne öğrenci olmayı bil-

dimLiseli gençlerin kahkahalarına ne kadar imrenirdimHer kızın yanında bir delikanlı… Tek gezen

kalmamıştıKötü kaderimde benim, kardeşim bile olmamıştıAma annem babam çok, Allah eksik etmesin onlarıEllerinden az mı çektim, mahallemin insanlarıUzaktan bakmaya alışkındım, nefesini tek hissettiğim

ölümBazen gözüm dalar ağlardım, niçin bülbül hastası

gülünBir yardım eli uzansın istedim devletimden‘Hayat boyu tek bıraktı, bari bugün tutsun elimden’Diye çıktım yola, aslında hiç ümidim yoktuLise yolu göründü bana gözlerim ışıl ışıl olduBıraksalar ağlayacaktım, ağlasam ne olurdu sankiSanki hayatında daha önce gülmüştü bu faniİlk gün coşkusu içimde yaz güneşi kadar canlıKeder toprağından gelen ben ilk kez böyle heyecanlıÇarparak gelen ses derinlerden, umudumun kanlı cam kırıkları

Page 7: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

5

Bu ne karanlık yas havası böyle, nerede cümbüşler gelin alayları

Her yerde olduğu gibi burası da dışarıdan güzel

İçine hapsedince seni, tüm ümitler uçar gider

Hesabımda hep gülmek vardı, kör talih hiçbir şey olmuyor

Beklediğim mutluluk kapısı bir türlü aralanmıyor

Müdür kapısıydı açılan, eskimiş titrek ellerimle

—Sınıfa git bekle, dedi yorgun surat ifadesiyle

Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisiKimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisiHoca ayağa kaldırdı beni:—Tanıt oğlum kendini—Anlatsam roman olur, dedim –Adım KarabereliBir kahkaha koptu sınıfta, herkes gülüyordu bana—Bu ne biçim isim böyle, bereliymiş hem de karaUmrumda değil benim, istediğiniz kadar geçin dalgaKimi görsem aynı soru okulda;—Sen yenisin galiba

Aslı ŞENOCAK

Page 8: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

6

Okullarda güvenlik adı altında öğrencilere dayatılan yönetmelik safsataları, gün

geçtikçe tüm Türkiye genelinde iyice et-kisini göstermekte. Örneğin biz OKMEYDA-NI DEV-GENÇ olarak bulunduğumuz Halil Rıfat Paşa Lisesi’nde (Kaptan Paşa Lisesi) yaşanan güvenlik kamerası ve okul pencere-lerine yapılması istenen demir parmaklıklar durumun ne kadar ciddi olduğunu ortaya koyuyor. Olayın gün yüzüne çıkması Şişli belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün okulu-muza gelmesiyle başladı. Okul temsilciliğini biz Dev-Gençliler almıştık. Sarıgül gelmeden önce okulun rehberlik servisinden çağırıldık ve belediye başkanının okulumuza geleceği, öğrenciler olarak ne istediğimiz soruldu. Biz de bunun üzerine diğer sınıf temsilcileriyle bir toplantı yapıp neler istediğimizi netleştirdik. Bizim listemizde; boş kütüphanemizin kitap, sıra ve masa ile doldurulması, en alt kattaki sığınağın konferans salonuna dönüştürülmesi

ve spor salonunun daha nitelikli hale getiril-mesi vardı. Okul rehberlik servisi de bu talep-lerin doğru olduğunu, Sarıgül geldiğinde de bu taleplerin ona bizim tarafımızdan söylen-mesi gerektiğini belirtti. Belediye başkanı geldiğinde ise bu iş hiç de konuşulan gibi olmadı. Sarıgül için öğretmenler odasında bir kahvaltı hazırlandı, önce girmek iste-dik fakat yemek yiyor bahanesiyle içeri alınmadık. Bir süre daha böyle oyalandıktan sonra odaya girmeyi başardık ama bu sefer de başkanın gittiğini gördük. Bunun üzerine temsilci arkadaşımız idare ile görüşmeye gitti ve idare tarafından verilen cevap şöyle oldu “biz sizin yerinize söyledik size gerek kalmadı.” Bu olay üzerinden bir gün geçtik-ten sonra iki öğrencinin sınıfları gezerek el-lerindeki formlara bir şeyler yazdırdığını gördük. Öğrencilere ellerindekilerinin ne olduğunu sorduk, onlar da bize isteklerin yazılması için hazırlanan formlar olduğunu söylediler. Formlarda isim, soy isim, sınıf ve numara bölümleri hemen altında ise istekler kısmı vardı. Yani bir yandan da öğrencileri fişleme derdine düşmüşlerdi. Fakat şöyle bir sorun daha vardı. Formlarla gezen öğrenciler bir yandan da tahtaya formlara ne yazılması gerektiğini yazıyorlardı. Tahtada yazılan maddeler şöyle:1. kapıda bulunan güvenliğe kulübe, 2. ilk iki katın pencerelerine demir parmaklık, 3.güvenlik kamerası. Açıkçası söylenmek istenen şuydu; “biz okulunuzu ce-zaevine çeviriyoruz, siz de öğrenciler olarak bunu kâğıt üzerinde onaylayın” İşte bu du-

HALİL RIFAT PAŞA LİSESİ ÖZELİNDEKİ GÜVENLİK

UYGULAMALARI FAŞİZMİN KANITIDIR!

Page 9: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

7

rum, olayın boyutunu gözler önüne seriyor. Amaç güvenlik değil okulun bir cezaevi formatına sokulmasıdır. Bu kararlar alınmadan 1 ay önce de okulun kapısına eski bir polis emeklisi güvenlik görevlisi koyuldu. Yani anlayacağınız önce gardiyanı aldılar, sonra da cezaevi temel-lerini attılar. Kapıdaki güvenlik ise tek başına bir sorun, gerek öğrencilere olan tavrı gerekse her sabah ve okul çıkışında kapıya gelen polislerle olan samimiyeti durumu kısaca özetliyor.

Kendi okulumuz özelinde gelişen bu durum aslında sadece bize has bir sorun değil, sistemin sorunudur ve Türkiye’nin her yerinde yaşanmaktadır. Yaşanan bu örnekler faşizmin eğitimin neresinde durduğunu apaçık gösteriyor. Faşizm, burada güvenlik maskesiyle gizlenip gerekli bir prosedür, olmazsa olmaz bir ihtiyaçmış gibi gösteriliyor. İşte böyle bir durumda devrimci öğrenciler nerede durulmasını ve neler yapılması gerektiğini iyi bilmelidir. Biz Dev-Gençliler, sınıfları tek tek dolaşıp yazılması istenen demir parmaklık ve güvenlik kameraları maddelerini yazdırmadık. Çünkü biz biliyoruz ki bu uygulamalar demokratik değildir ve demokrasinin hiçbir yerinde barınamazlar. Demokratik lise mücadelemizde özgür eğitimin önüne koyul-mak istenen taşı kaldırmak bizim görevimizdir. Bugün eğitimin üzerinde gezen faşizmin kara bulutları sadece okul içini değil, dışını da etkiler. Okullar devletin ideolojisini dayatmasındaki en büyük silahtır ve böylece faşist birey yetiştirmede en etkin rolü oynar. Bunun aksine bizler de devrimci kültürü ne kadar çok yayıp insanlara benimsetirsek o güzel, görkemli final olan sosyalizme yani kurtuluşa yani insanca yaşama daha yaklaşmış oluruz. Bugün gençlik bir boş vermişlik içindedir. Bizler bu uyumuş gençliği alanlara dolduracak öncüler olacağız çünkü biz devrimciyiz… Kokuşmuş düzeni yıkmak için savaşmak bizim görevimizdir Che’nin de dediği gibi ‘’devrimcinin görevi devrim yapmaktır’’…

TEK YOL DEVRİM!OKULLAR CEZAEVİ DEĞİLDİR!MAHKÛM DEĞİL ÖĞRENCİYİZ!

OKMEYDANI LİSELİ DEV-GENÇ

Gelişini önceden sezerim seninDalgalar dövüyorsa kıyıları

Açılmaya zorluyorsa kapılarYıkılıyorsa bahçenin duvarları,

Ve çatıdaki tıkırtılar…Bir gidip bir geliyorsa ışıklarYitiyorsa yarına dair umutlar,

Peşinden gelen damlalarla birlikte.Bir dalıp bir çıkıyorsa

Gözümden akan uykularKulağımı hırpalıyorsaIşık nameli şarkılar

Bu ne korkunç sestir böyleHiç susmak bilmiyor rüzgâr.

Cemre Kaynar

RÜZGÂR

Page 10: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

8

Sizce Türkiye’de eğitim veren okullar ne durumda? Okulun senelik masraflarını

kim karşılıyor? Devlet öğrenciye nasıl bir eğitim ortamı sundu? Bu soruları kendinize hiç sordunuz mu?

Okullarda her sene aidat adı altında para toplanmaktadır ve tüm öğrenciler bundan şikayetçidir. Aidatın amacı okulun temizlik, onarım, elektrik, su, kütüphane, spor, klima … parasını öğrenciden çıkartmaktır.

-Sizce bu kadar şeyin parası kimden çıkıyor? Devletten mi?

-HAYIR! Tabi ki biz öğrencilerden çıkıyor!-Bu konuda okul yönetimi ne yapıyor? -Devlet ve öğrenci arasında bankacılık

oynuyor. Daha geçen gün öğrencilerinden dönem-

lik 50 TL okul aidatı toplayacağını söyle-yen okul yönetimi bu paranın ödenmemesi üzerine ‘ilginç’ bir öneride bulundu. “Bayram harçlıklarını harcamayın, aidat için saklayın.” Okul yönetimi artık öğrencinin cebindeki harçlığa bile göz dikti.

Devlet okullarının özel okuldan hiçbir farkı kalmadı. Paralı bir eğitimi savunan sis-tem parası olmayan okuyamaz koşulunu

biz öğrencilere sunmuştur. Peki parası ol-mayan veli çocuğunu ne ile okutacak? Daha çocuğu 1.sınıftayken sürüyle para har-cayan veli, çocuğu sınava gireceği zaman dershanelere,özel derslere kim bilir ne kadar harcayacak. Okullar eğitim kurumundan çıkmış, bir sermaye yatağına dönüşmüştür.

Ve bununla birlikte artık öyle duruma geldik ki sınavı kazanarak bir okula gitmek-te fayda etmiyor. Gittiğiniz devlet okuluna kayıt yaptırırken bile öğrenciden veya ailesin-den har(a)ç alınıyor. Bize sunulan okulun adı Parasız Devlet Okulu!

Peki toplanılan bu kadar para nereye gidi-yor? Yoksa masa başındakiler biz öğrenciden aldıkları para ile çocuğuna gemicik mi alıyor?

Bazı insanlar ise kendi koltuğunun der-dine düşmüş, eğitime ayırması gerekilen par-alarla oy toplamak için tonlarca kömür alıp dağıtıyorlar. Okullarda öğrencileri sömüre-rek kömüre verilen paranın acısını da öyle çıkartıyorlar. Yani devlet okula vermesi gereken desteği vermediğinden kömürler bizim paramızla alınmakta ve bu masa başı adamları da bizim paramızla iktidara gelmek-

tedirler.Öğrencinin parasıyla yapılan

şeyleri zaten devletin kendisinin sunması gerekir. Sözde eğitim destekçisi olan devlet bir boş araziye bina dikerek içini bizim paramızla faaliyete sokuyor. Ama şunu bilmeliler ki ;

OKULLAR TİCARETHANE, ÖĞRENCİLER MÜŞTERİ DEĞİLDİR!

HATAY LİSELİ DEV-GENÇ

HARÇLIKLARI AİDAT İÇİN SAKLAYIN!

Page 11: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

9

Çalışma bakanlığı müsteşarı Birol Aydemir, endüstri meslek liselerini özel sektöre

devredeceklerini açıkladı. AKP’li bürokrat şöyle konuştu: “Meslek liselerindeki teçhizatın yenilenmesi ve okul saatinden sonra sanayi ve ticaret odalarının açacağı kurslara; meslek liselerinin işverene, özel sektöre devri için pi-lot proje olarak bakıyoruz.”

Koç Üniversitesi ve TÜSİAD’ın kurduğu Ekonomik Araştırma Forumu’nda konuşan Aydemir, şöyle devam etti: “Devletin artık meslek liselerinden çıkması lazım. Sanayici ‘Aradığım elemanı bulamıyorum.’ diyor. Bu projeyle sanayici aradığı elemanı meslek li-sesinde yetiştirecek. Her yıl 200 bin kişinin kurs göreceği ve 5 yıl sürecek proje sonunda 1 milyon kişi iş sahibi olabilecek. Kursu bitiren sınava tabi tutulacak. Fireler dışında bu pro-jenin yüzde 90 istihdama dönüşmesini ve 900 bin kişinin ara eleman olarak sanayide işe başlamasını hedefliyoruz” dedi.

Peki, ne anlama geliyor bütün bunlar? ABD ve Avrupa Emperyalistlerinin Çin

ile rekabet edebilmeleri için nitelikli ucuz iş gücüne sahip, ara eleman sıkıntısı olmayan bir ekonomiye ihtiyaçları var. Ancak kendi ülkele-rinde sendikal örgütlenmenin gelişmiş olması, işçi ücretlerinin de yüksek olması nitelikli ucuz iş gücüne sahip ve ara eleman sıkıntısı yaşamayan ülkelerle bir blok oluşturmasını gerektiriyor. Türkiye’de bugün, sendikal örgütlülük düzeyi düşüktür, işçi ücretleri 200 Dolar civarındadır ve Türkiye nitelikli ve daha da ucuza çalışabilecek işgücüne sahiptir ve bu nitelikleriyle emperyalizmin kendisine biçtiği rol için biçilmiş kaf-tan durumundadır.

Türkiye’nin nitelikli işgücü ve ara eleman ihtiyacını meslek liseleri karşılar. Meslek liselerinin özelleşmesi

demek; meslek liselerinin emperyalist tekel-lere peşkeş çekilmesi demektir. Emperyaliz-min buradaki amacı hiçbir aracı olmadan, tamamen kendi ihtiyaçlarına yönelik eleman yetiştirmektir. Çünkü emperyalizm bu süreçte hata yapmak istemiyor, bunun için de eleman yetiştirme sürecinde bu kadar ince eleyip sık dokuyor, kontrolü elinde tutmak istiyor.

Soruna bir de meslek lisesi öğrencisi pence-resinden bakalım. Meslek liselerinde eğitim şartları oldukça zor. Öğrenciler alan dışı ders-lerin yanında, ağır bir staj sömürüsü altında, hemen hemen bedavaya, kölelik koşulları altında çalıştırılıyor. Bir de son saldırıyla be-raber bu zincire kurslarda ekleniyor. Öğrenciye öğrencilik değil, kölelik dayatılıyor.

Arkadaşlar;Bu süreçte bizlere düşen örgütlenmek

yaşamın içinde kök salmak, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini her alanda büyüt-mektir. Emperyalizmin bu saldırısına en iyi yanıt verilecek yer okullar, yanıt verecek olan ise Devrimci Gençliktir. Örgütlenelim, karşı duralım, hesap soralım.Meslek Liselerini Emperyalizme Peşkeş Çektirmeyeceğiz! Talana, Soyguna, Sömürüye Karşı DEV-GENÇ Saflarına!

Ufuk AKÖREN

MESLEK LİSELERİ ÖZELLEŞİYOR

Page 12: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

10

Bizler bugünün yani; kapitalizmin talan ettiği emperyalizmin girmediği delik

bırakmadığı faşizm zehrinin yayılmadığı yeri kalmayan dünyanın; alt yapı ve ekonomisini emperyalizme teslim etmiş bütün emek-leri kapitalizm ve emperyalizm tarafından sömürülen ve demokrasisini oligarşinin kan ve irin kokan faşist kuvvetine bırakmış Türkiye’sinde yaşayan ve her ne kadar demokratik denilse de –Türkiye’nin demok-rasisi belli- ‘’anti-demokratik eğitim’’ gören ve bu kokuşmuş düzene karşı mücadele eden liseli gençliğiz!

Durum her ne olursa olsun “Demokratik Eğitim” mücadelemizi sürdürmeliyiz. Eğitim kurumlarının faşist birer kurum haline ge-tirilmelerine karşı büyük bir inanç, kararlılık ve azimle mücadele vermeliyiz.

Demokratik isteklerin net bir biçimde ele alınması ve bu isteklerin hayata geçirilmesi için örgütlü mücadelenin verilmesi gerek-mektedir. Bugün bizlere düşen ise bu örgütlü mücadelenin yapı taşı ve öncüleri olmaktır!

Liseli DEV-GENÇ, gençliği ilgilendiren ve gençliğin gerçek sorunlarını en doğru biçimde tespit etmiş ve bu sorunlara ilişkin talepleri en doğru teorik ve pratik yöntem-lerle hayata geçirmiştir.

Peki, nedir bu sorunlar ve onlara ilişkin ta-lepler:

-Liseli gençliği gerici-şoven ve faşist ide-oloji ile yetiştirmeyi hedefleyen müfredatın değiştirilmesi. Bilimsellikten uzak her türlü ders materyallerinin yerine bilimsel ezbere dayalı olmayan araç ve gereçlerin konulması.

-Demokratik lise sisteminin kurulması. Baskı ve disiplin sisteminin kaldırılması, özgürce düşünme araştırma ve üretmek olanaklarının yaratılması, sanat ve kültür faaliyetlerinin tüm olanaklarıyla sansürlen-meden öğrencilerin kullanımına açılması, öğrencilerin örgütlenme özgürlüğünün

sağlanarak öğrenci temsilciliklerinin kurulması ve bu temsilciliklerin yönetimde söz sahibi olması.

-Liselerdeki “Fen-Anadolu-Düz-Meslek” sınıflandırılmasının kaldırılması ve herkes-in yeteneğine göre poli teknik eğitime tabi tutulması

-Meslek liselerindeki emek sömürüsünün ve staj saçmalığının kaldırılması

-Eğitimde hak eşitliğinin sağlanarak tüm özel, paralı eğitime son verilmesi, özel der-sanelerin kaldırılıp bunun yerine parasız özel olamayan dershanelerin açılması

-Eğitim kurumlarındaki tüm faşist idare-lerin dağıtılarak, demokratik eğitimden yana demokrat idare haline getirilmesi.

-İdare - polis işbirliğine son verilmesi.Ve bunlara eklenebilecek birçok talebi

gerçekleştirmek için devrimci-demokrat öğrenciler öncülük etmeli, öğrenci kitlelerini harekete geçirmeli, yani örgütlü bir mücadele verilmelidir.

Oligarşinin ve emperyalizmin saldırılarına teorik birikimimizi kuvvetlendirip, geliştirdiğimiz sağlam pratiklerle karşı koymalı, onlara karşı kararlı bir mücadele biçimi sergilemeliyiz!

‘’Süreç net, düşman belli ve görev açıktır. Devrimcilerin görevi halka ulaşmak ve onların sesi olmaktır. Biz DEV-GENÇlilerin görevi önce okullarla örgütlenip eğitim so-rununa çözüm üretmek ve aynı zamanda da halkımızın sorunlarına çareler bulmak olacaktır. Halkımıza çaresiz olmadıklarını göstermemiz gerekmektedir. Geleceğimizi kazanmak için bugün bir şeyler yapmamız gerekmektedir, yarın geç kalınmış olabilir…’’ (Liseli DEV-GENÇ dergisi, sayı:6, S:20)

(*)Öğrencinin Özgürlüğü Kendi Ellerind-edir/Devrimci Hareket Yayınlar /Sayfa:11

OKMEYDANILİSELİ DEV-GENÇ

ÖĞRENCİ ARKADAŞ; İNSANLIK, MÜCADELEYLE ÖZGÜRLEŞECEK; SOSYALİZM DENEN GÖRKEMLİ

FİNAL İÇİN, SENDE EMEK HARCAMALISIN

Page 13: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

11

Okul süreci hepimizin yaşamında önemli bir yere sahiptir. Kendi ayaklarımızın

üzerinde durabilmek, kısacası geleceğimizi sağlam temeller üzerinde kurabilmek umudu ile uzun bir eğitim-öğretim sürecinden geçeriz. Bu çerçevede ailelerimiz tüm zor-luklar karşısında büyük maddi ve manevi zorluklara göğüs gererek bizlere destek olurlar. Çoğu zaman bizlerden daha çok sıkılır, heyecanlanır ve de umutlanırlar. Ne var ki içinde bulunduğumuz gerçekler ve ülkemizdeki eğitim-öğretim modeli hepimiz için ileride büyük bir hayal kırıklığı, umut-suzluk olarak karşımıza çıkar.

İlkokuldan başlayarak üniversite çağına ka-dar yaşanan süreçte harcanan onca emek biz-lere sistemin sert bir tokadı olarak geri döner. Geriye dönüp baktığımızda, katkı paraları, li-seye hazırlık aşamasında dershanelere yöne-lik harcanan paralar ve asıl olarak en büyük sorunumuz olan ÖSS’ye hazırlık sürecinde yapılan masraflar ve bütün bunların sonu-cunda beklentilerimizin karşılanamaması, hepimiz için her şeyin sonu gibi görünmeye başlar. Oysa ki ne umutlarla başlanır her şeye. Kalemi elimize alıp ilk harfi öğrenip, dok-tor, öğretmen olma isteği ile okula gitmek ve derslere o umutlarla sarılmak hepimizin ilkokul anılarındandır. Daha sonrasında sistemin bizlere dayattığı anti-bilimsel, ezberci eğitim modeli robotlaştırılmış, tektipleştirilmiş bir gençlik yaratır ki, bu da ha-yalleri parçalayan bir işlev görür.

“Üniversiteler bilim yuvasıdır, fikirlerin özgürce tartışıldığı kurumlardır” sözleri çok sık duyulur. Fakat bu, baskıcı uygulamaları gizlemek amacıyla kullanılan ince bir ciladan başka bir şey değildir. Çok zor yollardan geçerek bir gün üniversiteli

olduğumuzda bir kitap yüzünden okuldan atılmaya kadar va-ran uygulamalara, eli satırlı, bıçaklı faşistlerin tehdit ve saldırılarına maruz kalan biz gençler ve bütün bunlara tiyatro izler gibi bakan sistemin yönlendirmelerine kapılmış kesimler… Okul bittikten sonra ise bir iş bulurum ve kendi emeğimle geçinirim umuduyla alınan diplomalar ve sonrasında gidilen her kapıda “İş yok!” diye geri çevrilen diplomalı işsizler ordusu olan bizler. Okul sıralarında senelerce dirsek çürütmenin bedeli de sonrasında ellerimizde üstü yazılı bir kâğıt parçası ve kapı kapı dolaşmak… Bir düşünün ki elektronik bölümünde bir tornavidanın nasıl tutulacağını, inşaat bölümünde yapı projesi çizmeyi öğretmeyen bir eğitim sis-temi. Kafası gereksiz bilgilerle doldurulmuş bir gençlik yaratıp daha sonra eline bir kâğıt parçası vererek o kişinin iş bulmasını isteyen bir sistem.

Dostlar, sistemin bizlere vaat ettiği gelecek-sizlik ve hüsranla biten düşlerden başka bir şey değildir. İşin acı tarafı gün geçtikçe çoğalan diplomalı işsizler ordusu ve bu kirli sistemin hala bizi baskı altında tutması. Fakat tüm bu çarpıklıklar kader değildir. İstediğimiz gibi bir geleceği yaratmak ellerimizdedir.

Necdet ÇELİK

OKUL YAŞAMI VE BİZLERİ BEKLEYEN SIKINTILAR

Page 14: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

12

DEV-GENÇ GENÇLİĞİN GELECEĞİNİ ELİNE ALMA

MÜCADELESİDİRDostlar!

Emperyalizmin derinlemesine sö-mürdüğü ve faşizmin doğrudan işlediği baskı, zulüm ve yasakların her geçen gün arttığı bir ülkede yaşamaktayız. Düşünen ve sorgulayan her bireyin fişlendiği, gençliğin düşünmesinin ve politika üretmesinin teh-dit olarak algılandığı her türden muhalefete tahammülsüzlüğün giderek arttığını gör-mekteyiz. Süreç biz Devrimci Gençleri halkımızı boyunduruk altında bırakan em-peryalizme ve oligarşiye karşı mücadele etmeye çağırıyor! Okullarda, sokakta, hayatın her alanında faşizme karşı gençleri Devrimci Gençlik saflarında mücadele et-meye çağırıyoruz!

Emperyalizm kaderimiz değildir. Sömürüye dayanan bu düzeni değiştirmek ellerimizdedir. Örgütlü bir güç ile ulaşamayacağımız hiçbir hedef yoktur. Özgürlüğümüz için mücadele etmeli ve geleceğimizin bizim adımıza belirlenmesini engellemeliyiz. Özgürlüğümüz kendi elle-rimizdedir. Bunun için Devrimci Gençlik mücadelesini yükseltelim!

Dostlar!Devrimci gençlik örgütlenmesi eşit,

parasız, bilimsel, anadilde bir eğitimin müm-kün olduğunu bilir ve bu doğrultuda mü-cadele eder. Öğrenciler devlet okullarındaki araç gereç eksiklikleri, eğitimin özel sek-töre sunulması ve öğrencilerin dersanelere mecbur bırakılması sebebiyle eşit koşullarda eğitim alamıyor. Kentlerin varoşlarında

ve büyükşehirlerin dışında kalan bölgelerde araç gereç eksiklikleri ve atanmayan öğretmenler gençlerin eğitim hakkını fiili olarak engel-liyor. Eşit bir eğitim tüm öğrenci arkadaşlarımızın hakkıdır. Bu-nun için mücadele etmeye de-vam edeceğiz!

Devlet baskı ve zulme yöne-lik şekillendiriliyor, silah ve polise harcanan bütçe eğitimden çalınıyor. Bu da devletin eğitime, bilime ne denli önem verdiğinin göstergesidir. Eğitim gi-derleri toplanan yük-sek vergilere rağmen emekçi halkın üzerine yıkılmaya çalışılıyor. Bizler fabrikada, sokakta, tarlada çalışan emekçi anne ve babalarımızın emeğinin sömü-rülmesine izin vermeyeceğ iz . Eğitim parasız olmalıdır. Ve bu mümkündür. Parasız bir eğitim için mücadele etmeye devam edeceğiz!

Sistem, kendi devamı için, bugünkü eğitim sistemi ile sorgulamayan ve düşünmeyen

Page 15: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

13

DEV-GENÇ GENÇLİĞİN GELECEĞİNİ ELİNE ALMA

MÜCADELESİDİRbireyler yetiştirme çabasındadır. Dog-matik ve gerici içeriklerle doldurulan felsefe derslerinin ve zorunlu olarak veri-

len din derslerinin, derslerimizin bilimsel değerlerden u-

zaklaştırılmasını bu kapsam-

da görüyoruz. Ne yapılmaya

çalışıldığının far-kındayız ve bizler

bu kuşatmaya tes-lim olmayacağız.

Tek tip ve bireysel düşüncelerle boğulmuş

bireyler olmayacağız. Egemenlerin bizlere

biçtiği kalıpları red-dediyoruz. Devrimci

Gençlik düşünmenin ve sorgulamanın manifestosu-

dur! Özgür ve bilimsel bir eğitim için mücadeleye de-

vam edeceğiz!Anadil düşünme, öğrenme

ve algılama süreçlerinin en önemli aracıdır. Özellikle çocuk-

luk çağında dilde yaşanabilecek bir sakatlanma düşünce dünyasını

bir bütün halinde sakatlayabilir. Bu nedenle anadilde eğitim önemlidir.

Dillerin ve kültürlerin yok sayılmasını kabul etmiyor ve insanların özlük

haklarından biri olan anadili konuşma

ve anadilde eğitim alma hakkını savunu-yoruz. Anadilde bir eğitim mümkündür. Bunun için mücadeleye devam edeceğiz!

Okullarda ana özneyi oluşturan öğrencilerin fikirlerinin karar ve yönetmelik-lerde yok sayılmasını kabul etmiyoruz. Yetki ve karar aşamalarında taraf olmak ve söz söylemek istiyoruz. Demokratik bir eğitimin gerekliliklerinden biri de öğrenci iradesinin görmezden gelinmemesidir. Demokratik lise mücadelesine devam edeceğiz!

Sistemin elemeci ve rekabetçi kültürüne ve bunun yansımalarından olan sınavlara karşı sistemli ve bütünlüklü bir mücadele gereklidir. Yüksek öğrenim bir lütuf ,bir çile haline gelmemeli ve öğrenciler yetenekli oldukları alanlarda eğitim alabilmelidir. Sınavların savunulacak hiçbir yanı yoktur. Sınav meselesi dahilinde öğrencilerin der-saneler mecbur bırakılması insanlık suçu-dur. Suçlulardan hesabı bizler soracağız!

Gerçekçiyiz ve imkansızı istiyoruz!Geri bırakılmış ülkemizde sömürü ve

zulüm çarkını ancak bizler kırabiliriz. Geleceğimiz, özgürlüğümüz için mücadele etmeliyiz. Bizlerden önce bu mücadele uğruna hayatını kaybeden yoldaşlarımızdan devraldığımız bayrağı ileriye taşıyacak ve onların mirasını devrim ile taçlandıracağız. Artık söz söyleme ve irade gösterme vak-tidir. Devrimci Gençlik saflarında örgütle-nerek özgürlük mücadelesini büyütelim!

DEV-GENÇ’TE ÖRGÜTLEN UMUDU BÜYÜT!

Page 16: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

14

Sabahın 6.30’unda çalar saat zır zır ötme-ye başladı. Yorganı yüzüne kadar örtmüş

bir vaziyette bilmem kaçıncı rüyasını gören genç oğlan zilin sesiyle irkilerek uyandı. O birkaç saliselik uyanma sırasında aklından yığınlarca olay geçti. Neler yoktu ki? Gece gördüğü rüya, geçen gün gittiği sinema, dünkü dershane sınavı, bugüne yapması gereken ödevler, okuldaki sınavları, iki ay son-raki proje ödevi… Klasik öğrenci dertleri gibi geliyor, öyle de zaten. Bunda şaşılacak hiçbir şey yok! Yani demek istediğim bir öğrencinin sabahın köründe kalkıp, okula gidip, akşama doğru dönmesi; yolculuk sırasında otobüsün adım atamayacak ölçüde dolu olması, eve gelip yorgun argın ödevlere başlaması, son-ra çözülmesi gereken testler, ardından ertesi günkü konulara hazırlık, dershane bilgile-rini tekrarlaması… Bunlar öğrenci hayatının olmazsa olmazlarıdır. Çocukların meslek eğitimi için kendilerini okul ve dersevine adaması(!) gerçekten olağan durumlar.

Genç arkadaşımıza dönelim. Yataktan oflaya poflaya kalktı. Uyku sersemliğiyle yüzünü yıkadı, üstünü giydi, kahvaltı sayılmayacak bir öğün için sofraya oturdu.5 dakikada yemeğini yedi ve çantasını hazırlamak için odasına döndü. Kitapları yerleştirirken, gözü bir anda 3 sene önceki OKS sınavından çıkınca ailesiyle çektirdiği fotoğrafa takıldı. Uzun süredir orada duruyordu fakat unutmuştu. Aslında robot gibi yaşıyordu. Odasına geli-yor, ders çalışıyor, yemek yiyor, yatıp uyuyor, okula gidiyordu. Birkaç yıl önce hayallerini gerçekleştirdiği için çok mutluydu. Liseye de umutlarla başlamıştı, artık çok soru çöz-mek gerekmeyecekti… Tabi ki her liseli gibi yanılmıştı. Yine koşuşturmalar, yine ağır ders trafiği, yine yalnızca sınav için çalışmak…

Otobüste giderken bunları düşünüyordu. Gözü de otobüsün tavanındaki durakları gös-teren ekrandaydı. Saate bakıyordu.’5 dakika kaldı. Hadi ama kaptan bas şu gaza.’Okula gitmek için isteksiz olurdu ancak dersevine

giderken acelesi olurdu. Çünkü dersevine, oku-la kıyasla daha yüksek miktarda para ödemişti ve ne olursa olsun ailesinin parasının boşa git-mesini istemiyordu. Ayrıca orda daha kaliteli eğitim alıyordu. Okulun gösterdiği konularla dersevindekiler arasında dağlar vardı.’Tek or-tak noktaları var: İkisi de beni hayat için değil sınav için hazırlıyor.’Nefret ediyordu bu işten ama elinden de bir şey gelmiyordu işte.

Koşa koşa dersevine yetişti. Burada öğretmenler daha iyi davranıyorlardı. Konuları birkaç kez anlatıyorlar, daha iyi ortamda eğitim veriyorlardı.’Parayı veren düdüğü çalar.’Yoğun bir ders gününden sonra akşama doğru evine döndü.

Yemek, ders, uyku.Okula giderken de sinirliydi. Arkadaşları

denecek insanlar yalnızca çalışmış olmak için çalışıyorlardı. Ne kadar da birliktelikten uzak bir ortam. Herkes yalnız kendi menfaatini düşünüyor, tek bir şey için: YGS/LYS sınavı!

Bir gün sabrı kalmadı.’Ben ölesiye çalışırken başkaları kopyayla, başka hilelerle beni geçe-biliyor. Devletin sınavında bile kopya çekili-yor. Çekenler cezalandırılmıyor.’

Yani bir insanın niteliği ne kadar çalıştığıyla ilgili değil, kişiliğiyle ilgiliydi. Ama sadece düşünmek insanları kurtarmaz, değil mi?

Dershane sınavında… Saat 14.30.Zil çaldı ve sınav başladı. Pencereden dışarı göz attı. İnsanlar hızlıca bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Ne ka-dar da karmaşık bir dünya değil mi? Herkes bir şeyler başarmaya çalışır, emeğinin karşılığını en tepedeki alır. Aslında bu insanların çoğu bencil-liklerinden dolayı insani duygularını kaybetme eğilimindedirler. Sözde toplum için çalışıyorlardı değil mi? İşte bu koskoca bir yalan! Herkes ken-disi için zaman harcar. Kendi geleceği için, kendi çıkarları için, kendi soydaşları için…Önümdeki bu sınav da öyle.Bu sınav benim yeteneklerimi geliştirmem için, kariyer yapmam için değil; en iyileri seçip diğerlerini ‘Bir dahaki sınava artık!’ deyip başından atmak için…Ha tabi ekonomik boyutunu atlamamak gerekir.Öyle olmasa bu

SADECE DÜŞÜN ÇOCUK

Page 17: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

15

kadar zahmete niçin girilirdi? Öğrencilerin ge-lecekleri için mi, toplumsal kalkınma için mi, yolumuzu kendimizin çizmesi için mi, iyi bir üniversite için mi, yüksek gelirli bir meslek sa-hibi olmamız için mi?...HAYIR!

Elbette üniversite yarışında binlerce, mil-yonlarca genç yarışacak. Zaten elit bir kesim yükseköğrenim yapabildiği için derslerden bozguna uğramış gençler birkaç yıllarını ya da gençliklerinin en güzel zamanlarında fedakârlık yapıp(!) sınava hazırlanmak adına özel dersevlerine gidiyorlar. Yetmezmiş gibi okul müfredatı ile sınav konuları birbirinden ayrı olunca hükümet özel yerleri teşvik etmiş oluyor. Peki ya gidemeyecek durumda olanlar, ya zar zor geçinenler? Ya gidip de kazanama-yanlar, ya dershanelerde gençliğini harcayıp o kadar çalışmanın karşılığını alamayanlar? Bunlara ne gerek varmış, milyonlar içinden elit kesim çekilip alındı ya(!)

Genç arkadaşımız kağıdına döndü. Saat 14.43.’Bu sınavla bitmeyecek ki. Büyük kapanışa(YGS-LYS)’e kadar daha onlar-ca sınav var. Hepsi de yalnız iki sınav için. Aslında tüm lise hayatım,hayır hayır, tüm öğretim hayatım bunun için değil miydi?’

Birdenbire bir öfke kapladı vücudunu.

Ne olduğu belirsiz bir şeydi ancak genç arkadaşımızın beyninde şimşekler çaktı birdenbire. Kendisi yaşam için bir etken değil bir edilgendi sadece, tıpkı diğerleri gibi. Sadece bir piyondu aslında…Herkes kafasını sınava gömmüştü.Yanındaki kız matematiğin bilmem kaçıncı sorusunda trig-onometriyle uğraşıyordu.Bir öndeki sıradaki oğlan Türkçenin paragraf sorularından bi-rinde demir atmış, uzun uzun düşünüyordu.Yanındaki üst sınıftan bir genç fen bilimle-rinde elektrik sorusuyla uğraşıyordu.

‘Sınavlar benim yeteneklerimi geliştirmeyip sadece elemeye yarayan büyük sınava çözüm mü? Hayır. Peki diğerleri için, imkânı olma-yanlar için? Yine hayır! Çözüm ne o halde?’

Aklından birçok şey geçti. Kalemini bıraktı. Sınav kâğıdını alıp kalktı. Kâğıdını, başını kitabından henüz kaldıran öğretmenine ver-di. Verirken öğretmeninin şaşkın bakışlarıyla karşılaştı.’Ne önemi var ki?’

Dışarı çıktığında derin bir nefes aldı. Sonra kalabalığa dikkat etmeden bir yoldan git-meye başladı. Yürürken yüzünde bir gülüm-seme vardı…

Aslında bu hepimizin öyküsü değil mi?Ezgi YOLBİLİR

Page 18: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

16

Bu sözün altını doldurmak için çok laf etmeye, diller dökmeye gerek yok. Ka-

pitalizm tarafından kaçınılmaz ölümlerin yaşatıldığını devamlı görüyoruz. Tuzla’da ter-sanelerde, Zonguldak’ta maden ocaklarında ve daha nice yerlerde…

Tekstil sektöründe çalışan kot taşlama işçileri de buna başka bir örnek. Üzeri-mize giydiğimiz kot pantolonları beyazlat-mak, eskimiş görüntüsü vermek için çalışan işçilerin bu iş yüzünden öldüklerini biliyor muydunuz? Bu öldüren iş kolunda çalışan işçilerin hayatlarının kaç para ettiğini kim biliyor? Kapitalizm öldürüyor peki kim kazanıyor?

Tekstil sektörü dünyadaki kapitalist şirketlerin rekabetinin en vahşi sürdürüldüğü sektörlerin başında geliyor. Özellikle bu sek-tör Türkiye’de çocukları ve gençleri güven-cesiz ve sigortasız çalıştırması ile sömürünün temel ilkelerini uygulamakta. Aralarında ‘Kot taşlama’ işçilerinin de yer aldığı bu işçiler gerçek anlamda insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyorlar.

Öldüren hastalık silikozis !!!Kot taşlama; kotların beyazlatılması,

eskimiş görüntüsünün verilmesi için, kumun hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutulması işlemine verilen ad. Bu uygulama esnasında solunan hava akciğerlerde ‘silikozis’ hastalığına yol açıyor. Bu hastalık slika içeren kumun veya tozun solunmasına bağlı olarak çıkan bir hastalık. Bu hastalık aynı zamanda akciğerlerdeki savunma mekanizmasını da zayıflatıyor ve verem riskini arttırıyor. Solu-nan toza karşı vücut savunmasının verdiği cevaba bağlı olarak akciğerlerde fibrozis de-nilen bir katılaşma meydana geliyor. Belli bir dönem sonrasında hastalanmış olan işçi işten ayrılsa bile bu hastalık ilerliyor. Ve sonuç olarak hastalık; ölümle sonuçlanıyor.

Bugün tıpkı dün olduğu gibi sistem, emeği ile yaşayanları ölümle yüz yüze bırakıyor. ‘Torba Yasa’nın geçirilmesi ile kayıt dışı çalıştırılan işçiler kayıt dışı kalmaya devam edecekler. Ve bu tasarı ile silikozis hastası işçilere 100-300 TL arasında özürlü aylığı bağlanması öngörülüyor. Verilen bu maaş da

işçinin ölümü ile kesilerek bir sosyal güvenlik yasası olmak-tan çıkıp, sistemin emekçinin kanını emdiği başka bir yasa haline dönüşüyor.

Yani tekrar tekrar görülü-yor ki kapitalizm doymu-yor ve katliamlarına devam ediyor. İnsanlık dışı olan bu sistemden güçlerimizi birleştirerek kurtulmalıyız. Zira KOTLAR BEYAZLIYOR HAYATLAR KARARIYOR!!!

Ozan ÇAMÖZÜ

KAPİTALİZM ÖLDÜRÜR!

Page 19: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

17

Kiler Holding’in Avrupa’nın en yüksek gökdeleni olarak inşa ettiği Sapphire;

işçilerin emeğinden, alın terinden çalarak yükseldi ve şimdi tüm emekçi İstanbul halkına tepeden bakıyor. İstanbul’un iş merkezle-rinden Levent’te inşası tamamlanmak üzere olan gökdelenin işçileri kötü şartlar altında çalıştırıldıkları ve paralarını alamadıkları için 35 gündür oturma eylemi yapıyorlar. Liseli Dev-Genç olarak bizler de yılbaşı günü Sap-phire işçilerinin bu hak arama mücadelesine destek olmaya gittik ve işçilerin sorunlarını dinledik. 35 günlük bu mücadele sonun-da Sapphire emekçileri kazandılar ve Kiler Grubu ile yapılan görüşmeleri sonucunda ödemelerinin yapılacağı açıklandı. İşçiler “Sap-phire Gökdeleni önündeki direnişimiz bugün bitse de mü-cadelemiz bitmeyecek. Bundan sonra da tüm sınıf yoldaşlarımızla dayanışarak, omuz omuza vererek mücade-lemizi sürdüreceğiz.” dedi.

İşçiler ücretlerini aldıktan sonra bir basın açıklaması yaparak “Direnen işçiler kazanırlar demiştik, direndik ve kazandık” dedi. Ve işçiler adına konuşan Taner Akyol şunları söyledi. “35 gündür süren direnişimizi zaferle taçlandırmış olmanın ve gasp edi-len haklarımızı geri almanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ancak biz sorunun yalnızca Sap-phire’ le sınırlı olmadığını, tüm şantiyelerde benzer sorunların yaşandığını biliyoruz. İş kazaları sonucu meydana gelen her 3 ölüm-den 1’ i inşaat sektöründe yaşanıyor. Bu ölümle sonuçlanan kazaların yüzde 45’i Sap-phire işçisi Serkan Çetin’in ölümünde olduğu gibi, yüksekten düşme şeklinde gerçekleşiyor. Bu cinayetler ailelerine verilen 3-5 kuruş

para ile ört bas ediliyor, çoğu zaman ölen işçi kusurlu ilan ediliyor, asıl sorumlular asla cezalandırılmıyor.”, dedi ve aslında bunları söyleyerek kapitalist sistemin ne kadar insanı değil parayı tanrılaştıran, değer yargılarının bir emekçininkinden ne kadar farklı olduğunu belli eden bir sistem olduğunu söyledi.

Sorunlarını dinlemiş olduğumuz Sap-phire işçileri ile gerçekleştirdiğimiz röpor-tajlarda da işçilerin kararlı, bilinçli ve taviz vermeyen tavırları, “Gerekirse ölene kadar bu haklı direnişimize devam ederiz.” sözleri işçi sınıfı için örnek olması açısından da biz-leri umutlandırdı. Ve işçiler adına konuşan Taner Akyol şunlarla devam etti, “Bu nedenle

35 gündür kararlılıkla s ü r d ü r d ü ğ ü m ü z direnişimizin yalnızca Sapphire’de çalışan işçiler için değil, tüm inşaat işçileri için büyük önem taşıdığını düşünüyoruz. İşçiler artık sömürüye ve kötü çalışma koşullarına karşı ses-siz kalmamalıdır. Biz

işçiler, bir araya gelmez, mücadele etmezsek sermayedarların emeğimize yönelik saldırıları daha da artarak devam edecektir.”, dedi.

Türkiye’de insanların haklarını arama bi-lincinin sistem tarafından bilinçli bir şekilde silindiği şu günlerde; Halkın umudu gençler olarak tekel işçisinin, maden işçilerinin, me-tal işçilerinin, tersane işçilerinin ve “Sapphire” gökdeleninde çalışan işçilerin tüm engellere rağmen vermiş oldukları örnek direnişi sa-hipleniyor ve destekliyoruz…

Zafer direnen emekçinin olacak!!!

LİSELİ DEV-GENÇ

İSTANBUL SAPPHİRE İŞÇİSİNİ EZEREK YÜKSELDİ

Page 20: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

18

FAŞİZM VE GENÇLİK

Derin iktisadi buhranlar, kapitalizmin yaşamakta olduğu keskin krizler, emekçi

kitlelerin devrimcileşmesi, egemen sermay-enin kurallarını ve güvenliliğini sağlamak için faşizme sarılmasına sebep oldu. Faşizm sınıfsal nitelik bakımından güçsüz bir te-oriye sahiptir. İktidarda bulunan faşizm ka-pitalizmin en gerici, en şoven ve terörist diktatörlüğüdür.

Faşizm ve işçi sınıfı isimli kitapta bakın faşizmin sınıfsallığı hakkında neler söyleniyor: “Faşizm Otto Bouer’in ileri sürdüğü gibi ‘her iki sınıfın, proletarya ve burjuvazinin üzerinde duran’ bir devlet iktidarı biçimi değildir ya da İngiliz Sosyalist Brailsfard’ın dediği gibi ‘dev-let cihazını ele geçiren, başkaldırmış küçük burjuvazi’ de değildir. Faşizm ‘finans kapi-talin iktidarının ta kendisidir. İşçi sınıfıyla, köylünün ve aydınların devrimci kesimiyle teröristçe hesaplaşmasının örgütlenmesidir.“

Faşizmin iktidara gelişi bir devrim değildir. Bir burjuva hükümetinin yerine diğerinin gelmesi de değildir. Burjuva sınıfının bur-juva demokrasisinden burjuvanın terörcü diktatörlüğüne geçmesidir.

Faşizm ideolojisinde üç temel dayanak vardır. Bunlara milliyetçilik, militarizm ve şovenizimdir. Bu üç olgu faşizmde birbirin-den ayrı düşünülemez aynı zamanda bunlar ırkçılığı da yanına çekmekte ve körüklemek-tedir. İtalyan faşizmi önceleri Afrikalılara sonra Slavlara sonra da Yahudilere karşı ırkçı bir tavır izlerken alman faşizmi farklı ırklara karşı sıralı bir şekilde değil başından itibaren düşmancadır.

Faşizm İtalya, Almanya ya da diğer ülkelerde devamlı katı bir lider disiplinine dayanır ve buna ihtiyacı da vardır. Karşıt görüşlere faşizmde yok edilmesi gereken düşmanlar gözüyle bakılır ve bu sayede devrimci kitlelere saldırısını kendince meşrulaştırmıştır.

Faşizm iktidara geliş aşamasında devamlı ikiyüzlü bir politika izlemektedir. Örneğin alman faşizmin iktidara gelişine devrim ve

isimlerinde sosyalist kelimesini barındırışı Almanya’nın köklü proletarya hareketinden taban kazanmaya çalışmasıdır ama ne yaptığı devrimdir ne de kendileri sosyalist. Yine al-man faşizminde Hitler yeri geldiğinde bu ülke köylülerin ülkesi olacak demiştir ama köylüleri daha sonrasında köleleştirmişlerdir. Faşist ülkeler kendilerini anti-kapitalist olarak da nitelendirmiş ama daha sonrasında kapi-talist ve emperyalist bir yolda ilerlemişlerdir. Alman faşizmi aynı zamanda Sovyetlere karşı bir güç olması için kapitalist devletlerce devamlı desteklenmiştir. Faşizm anti-ka-pitalist olmaktan çok anti-devrimci ve anti-komünist bir çaba içerisindedir. Faşizm burjuvazinin silahıdır. Faşizm kapitalizmin çöküşüyle yükselen bir durum olmasına rağmen izlediği zulme ve terörizme dayalı politika kapitalizmin parçalanması durumu-na sebep olmaktadır.

Şimdi gençlerin faşizme neden yöneldiği sorusuna cevap arayalım. Gençler gelişim evresinde sabırsızdır. Bu nedenle ulaşabileceğine inandığı şeylere biran önce ulaşmak ister. Eğitimsiz, bilinçsiz ve kayıp gençlik diyerek nitelendirdiğimiz gençler ise şiddete olağanüstü bir biçimde sarılmaktadır. Örneğin Kartal Endüstri Meslek Lisesi’nde bir öğrencinin silahla okula girip sınıftaki bir kız öğrenciyi dışarı çıkarmak istemesi, buna mani olmaya çalışan öğretmeni vurarak öldürme-si, kız öğrenciyi ağır yaralaması bilinçsiz ve amaçsız bir gencin neler yapabileceğini bize göstermektedir.

Küçük yaştaki ya da ergenlik çağındaki çocuklar eğer şiddetin bir güç olduğunu çevreden ya da evlerinden gördükleri ve özümsedikleri zaman, engellenmemek hor görülmemek, ezilen değil de ezen olmak için şiddete sahip gücün yanında yer alırlar. Örneğin alman faşizminde yaşayan bir alman genci olduğunuzu düşünün kitleleri çeşitli yol-larla kandırıp yükselmiş bir güç var. Otokrasi ve disiplini kullanarak insanları düşünmeye

Page 21: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

19

İlk kitapta okuduğumuz big bang, dünyanın oluşumu, tek hücreli ve çok hücrelilerin

oluşum evresinin yanı sıra artık ikinci ki-tapta bunların incelenmesinin tezlerini okuyacağız.

Çekirdeksiz ilkel hücreden üst düzeyde gelişmiş hücreye “geçişin” öyküsünü, suda oluşan ve yaşamını sürdüren tek ve çok hücrelilerin karaları istila etme süreçlerini, sonraları herhangi bir hücrenin mikroskop-la incelendiğinde onun sadece bir protein torbasından ibaret olmayıp, karmaşık yapılı bir organizma olduğunu anlayacağız. Yani dünyadaki her şeyin, canlı ya da cansız, gök-ten inmediğini okuyacağız.

Hatta ilk kitapta tek hücreli canlıların atlattığı birçok tehlikeden sonra bu sefer ilk soluyan tek hücreli canlı meydana geliyor ve canlıların çoğu oksijen zehirlenmesinden

yok oluyorlar. Aralarından sadece çok azı bu felaketi atlatmayı başarıyor ve hayatın o za-mana kadar biriktirip getirdiği değerli dene-yimlerden yararlanarak bir sonra ki döneme geçebildi. Sanki kötü bir ruh, gezegeni bir ze-hir bulutu ile sarıp sarmalamıştı.

Yeryüzü bir “tiyatro sahnesi” değildir. Çevre üzerinde hayat oyununun “oynandığı” edilgen bir sahneden başka bir şey değildir. Hayatın ortaya çıkması yeryüzünü temelden değişikliğe uğratmıştı. Bu değişmelerde dö-nerek hayatın kendisine etki ettiler ve seçilen gelişme rotasının yönünü belirlediler.

Dinozorların Sessiz Gecesi 2. kitabında ken-dinizin ve dünyanın geçmişini okuyacaksınız. Tüm seriyi okumanızı şiddetle tavsiye ediyo-rum arkadaşlar.

Eylül İNCE

DİNAZORLARIN SESSİZ GECESİ 2

değil itaat etmeye zorluyor. Şiddeti halklar üzerinde bir güç olarak kullanıyor. Alman halkı yapıcı bir güç olduğuna inanıyor. Tek bir toplum adına yapıcı ama toplumlar nezdinde yıkıcı bir güç. İlkin katılmak istemeyenler daha sonra ötekileştiği için boyun eğme yo-luna gidiyorlar. Bir alman genci olarak gerekli politik bilinçten yoksunsan alman faşizmine boyun eğiyorsun. Seni de bilinçlendirebilse-lerdi sen de faşizmin yanında değil karşısında olurdun.

Gençliğin faşizme yönelmesinin sebepleri-nin başında; sosyal demokrasinin devrimci olması gereken işçi ya da öğrenci gençleri mücadeleden uzaklaştırması faşizme doğal bir zemin kazandırmaya çalışması, devrim-ci ve işçi kesimin gereken bilinci gençlere kazandırmamış olması, gençlerin özel menfaat ve talepleri nedeniyle mücadele-ye gereken önemin verilmemesidir. Bizler devrimci kitleler olarak ülkemizdeki gençleri bilinçlendiremediysek, eğitemediysek on-lara ulaşamadıysak onlar ya kapitalizmin

sömürü zombileri ya da faşizmin elinde birer silah olurlar. Küçük yaştan itibaren devletin propaganda kanalları çocuklara ve gençlere kendi çıkarları doğrultusunda eğitim vermek-tedir. Yani zihnin şekillendiği yıllarda gerici bilgilerle ve yalanlarla şekillendirmektedir genç beyinleri. Onlar üzerinde nasıl daha çok kar sağlayacağının hesabını yapar. Bizler gençleri bu kapitalizmin mıknatıslarından kurtarmalıyız. Onlara hakları olan ve bu hakları için mücadele etmeleri gereken özgür bireyler olduklarını söylemeliyiz. Onların kayıp gençler olmalarına göz yummamalıyız, insan hayatının kapitalistlerce hibe edile-meyecek kadar değerli olduğunu söylemeli-yiz. Faşizmin gençleri kullanmasını engel-leyecek olanlar bizleriz. Liberaller ya da sosyal demokratlar değil. Biz devrimci gençlere düşen bu görev zor bir görev ama eğer daha iyi bir dünya istiyorsak bu görevi başarmalıyız.

Kaya SEZER

Page 22: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

20

YENİ SÖMÜRGECİLİK ÜZERİNE

Yeni sömürgecilik 1945 yılı sonrasında doğmuş bir kavramdır. Yeni sömürge-

cilikte izlenen temel olgu sömürüdeki değişimdir. Klasik sömürü de sömüren güç, yabancı topraklara kendi asker-i gücü, onu temsil eden bayrağıyla girme ve orayı işgal etme metodunu izler. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında yaşanan olaylar ve bu olaylar sonuncunda çıkarılan dersler sömürü biçiminin değişmesi gerektiğini or-taya koydu. Emperyalist tekeller sömürü ülkelerindeki yandaşları aracılığıyla üretim sürecine doğrudan dahil olup; oradaki üretim çarkının bir dişlisi haline geldi. Bu şekilde sömürü kendini saklamış olurken biryandan da sömürü biçimi açısından çeşit arttı.’’Salt nakit sermaye ihracı, eşitsiz değişim gibi yöntemlerle sürdürülen sömürünün ye-rine, teknoloji ihracı, teknik bilgi, teknik ele-man vb. olguların kiralanması gibi yöntem-ler alırken sömürü gizlenmiş içsel bir yapıya bürünmüştür.

YENİ SÖMÜRGECİLİK İLİŞKİSİNİ ZORUNLU HALE GETİREN İKİ TEMEL

UNSUR VARDIRBirinci olarak, 2. Emperyalist Paylaşım

Savaşı döneminde neredeyse dünyanın yarısının ya sosyalist sisteme geçmiş olması ya da ulusal kurtuluş savaşlarının ve sınıf mücadelesinin altına girmiş olmasıdır. Bu çemberin her an genişleme riski olduğu ve sosyalist sistemin kuvvetli bir çekim odağına sahip olması, normal işgalin toplumu güçlendirip, kurtuluş hareketlerinin kuvvet-lenmesi yönünde etki yaptığı görüldü. Ceza-yir ve Vietnam gibi pek çok ülkenin verdikleri kurtuluş mücadelesini kazanması emperyalist işgalin biçim değiştirmesinin zorunlu hale getirdiğini kanıtladı.

İkinci olarak, emperyalist-kapitalist sis-temin içindeki üretim güçlerinin gelişim

düzeyi, sermayenin tek bir çatı altında yoğunlaşması yani tekelleşmesini sağlamış, dolayısıyla tekellere kolaylıkla kendi egemen-liklerini gizleyerek işbirlikçileri aracılığıyla sürdürebilme olanağı sağlamıştır. Aynı za-manda bu durum yerel iktidarları ele geçirme ve belirleme anlamına da geliyor demektir.

Sovyetler Birliği, 2. Dünya Savaşının son bulmasında ve Nazilerin yenilgiye uğratılmasında etkin bir rol oynamış ancak kendiside savaştan nasibini almıştır. Bu duru-mun normale getirilmesi uzun yıllar almıştır. ABD ise darbe almadan ve askeri gücünü kuvvetlendirmiş olarak sahnedeki yerini alırken: Daha hızlı davranarak geliştirdiği sömürgecilik biçimleriyle iktidarı biçim-leyip belirleme ve anti-komünizm düşüncesi üzerinde çok sert ilişkiler geliştirme şansı bulmuştur. Örnek olarak: Gladio vb. yapılar verilebilir.

MARSHALL YARDIMLARI‘’Marshall Yardımları, özünde bu tür bir

politikanın yani direkt Amerika’nın lehine ve çıkarlarıyla bağlantılı Dünya ölçeğinde geniş kapsamlı müdahalenin finansmanından başka bir şey değildi.’’(Emperyalizm ve Yeni Sömürgecilik. Sayfa:10)

Parçalanmış Avrupa’nın yeniden inşası için kolları sıvayan ABD, bir yandan da yeni sömürge uzun sürecek bir yapılanmanın temelini atıyordu. Yeni sömürge ülkelerdeki oligarşik sistemin temeli bu dönemlerde atılmıştır. Kendi ülkemiz özelinde oligarşik sistemin şekillenmesinin tarihine baktığımız zaman, emperyalizmle işbirliği içersinde bu-lunarak gelişen Burjuvazinin gelişimine tanık oluruz. Bu tarihsel değişimde fark edilen diğer bir durum ise, sınırlı sayıdaki burjuva gruplarının kendi ekonomik gücünü aşan bir düzeyde, siyasal bir ağırlığa ve belirleyiciliğe sahip olmasıydı. Koç, Sabancı gibi bur-

Page 23: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

21

juva/tekel gruplarının sahip olduğu gücün arkasında, doğrudan ABD’nin geliştirdiği egemenlik noktalarıyla başından beri ilişki içersinde olduğu yatmaktadır. ABD ilk ola-rak bunlarla iletişim içine geçiyor denilebilir. Yani ilk seçtiği üzerinden ilk olarak ülkeye ulaştığı ilişki kurduğu kesimler her zaman ayrı bir konumda duruyor. Kaldı ki bu ke-simler Kemalizm zamanında da ayrıcalıklara sahip olan kesimlerdir. Bu gruplar emper-yalizmin temsilciliğine soyunuyor da diye-biliriz. 1945 sonraları gelişen bu durum Yeni Sömürgeciliğin bir resmi olarak gösterilebi-lir.

ÜLKEMİZDE YENİ SÖMÜRGECİLİKFarklı ülkelerde başka zaman ve dönem-

lerde boy gösteren yeni sömürgeciliğin, ülkemizde de tam olarak ciddi gelişim gös-terip tam şeklini alması ’80 sonrasında, özel-liklede 24 Ocak kararlarının hayata geçmesi ile birlikte olmuştur.24 Ocak karalarını bir cümle ile anlatmak gerekirse, Türki-ye tarihinde sermayeye gün doğmuş emekçilere ise baskı ve hak gaspları başlamıştır.

Bilindiği gibi o dönemlerde Türkiye’de ‘’İthal İkameci’’ modelde ilerleyen bir sanayileşme tarzı ve ürün çeşitliliği vardı. İthal İkameci Sanayileşme sözlük anlamı ile: ‘’içe dönük sanayileşme; yurt dışından ithal edilmek durumunda olan malların yurt içinde üretilmesini sağlayarak dışarıya bağımlılıktan kurtulmak suretiyle sanayileşmeyi öngören politikadır’’(Kaynak: economist.com) Bu durum em-peryalizmin kimyasıyla her ne ka-dar çelişiyor da olsa değiştirilmez değildi. Tam tersine kolaylaştırıyor küçük/cılız burjuvaziyi koruyordu. Zaten bu anlamda da emperyalist tekellerin politikasıyla Türkiye ithal ikameci model birbirlerine karşı değillerdi. Maden kanunlarının çıkarılması ve yabancı sermayeye yapılan kolaylıkların çoğalması gibi durumlarla ilişkili olan süreç, Türkiye’nin hızla bir ‘’Latin Amerika

ülkesi’’ konumuna gelmesiyle örtüşüyordu. 24 Ocak karalarının hayata geçirilmesiyle, yani o korumacı tavrın ortadan yok olmasıyla birlikte ülkenin Dünya sektörüne/rekabeti-ne açılması ile evrim tamamlanmış oldu. O dönemde zaten İthal İkameci sistemin top-lumda belli bir yer ettiği ülke sayısı azdı. Örneğin Arjantin, Türkiye’nin o kendine has şartlarıyla karşılaştırılabilecek bir ülkeydi. Bu nedenle ’80 sonrasındaki modele geçiş evresinde zorlanan iki ülke vardı: Arjantin ve Türkiye. Diğer ülkelerin hemen hemen hepsi az sayıda üretim çeşitliliğine sahip olması bu bunalımı azda olsa yaşamış fakat Türkiye Ve Arjantin gibi yüksek boyutta olmamıştır.

Yeni Sömürgecilik kavramının doğru bir biçimde algılanması, 1950lerden 1980’lere uzanan sürecin değişim durumunun iyi anlaşılmasından geçer.

Umut SARIDEMİR

Page 24: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

22

KAPİTALİZM ve SINIF SAVAŞLARI – I

Yıllar boyu bir eko-politikal düzen ola-rak hayatlarımızı işgal eden; kimimizin

yakından tanıdığı, kimimizin duyduğunda yüzünü ekşiten, kimimizin iyi bildiği, kimi-mizin iyi bildiğini sandığı o nam-ı değer görüş karşımızda: Kapitalizm!

Bu yazıyı yazarken konunun çok uzaklara gitmeyeceğini umuyordum fakat onu bul, şunu araştır derken konu gittikçe derinleşiyor. Yani capitalism’i tam anlamıyla anlatmak istersek rahatça birkaç kitap oluşturabiliriz. Benim deyineceğim noktalar, görüşün ana hatları ve detaylarının küçücük bir öze-tidir. Yine belirtmek isterim ki burada ağır konulara girmeyeceğim, yalnızca sermayeci düzeni yakından tanımak isteyenler için tanımlamalar yapacağım. Yine de neye karşı olduğumuzu bilmeliyiz, verilecek olan sınıf savaşı buna göre şekillenecektir.

Kapitalist Literatür’e baktığımızda ka-pitalizm genel anlamda, özel girişim ve ser-best piyasa ekonomisine dayanan iktisadi

sistem anlamına gelir. Marksist teoride ise; temel emekçilerin, üretim araçlarını ellerin-de bulunduranlar tarafından sömürülmesi yoluyla sistemli bir biçimde artı değer elde edilmesine ve bu artı değerlerin önemli bir bölümünün ek sermaye haline getirilerek yeni bir artı değere dönüştürülmesine dayanan, iç çelişkilerden ötürü yıkılmaya mahkûm poli-tik, ekonomik, toplumsal rejimdir. Kapital yani sermaye, üretim sürecinde gerekli du-yulan toprak, makine, madenler gibi üretim araçları ile paradan oluşur. Bu düzende doğal olarak işletmeler özel kişilerin elinde toplanmıştır. Üretim süreci sonunda elde e-dilen gelir yani ‘kar’ kapitalizmin çekirdeğini oluşturur. Karın oluşabilmesi için belli başlı iki ana unsurun sürece dâhil edilmesi gere-kir: Birincisi, sermaye sahibi olan liberal bur-juvazi (yani sermayeci), ikincisi sermayeciye ait üretim araçlarını kullanan ve toplumsal sınıflaşmanın en altında olan proletarya (yani işçiler).

İşçilerin ürettikleri, sermaye sahipleri tarafından satılır. Bu şekildeki ürünlere ‘meta’ denir. Üretim sonucunda işçilerin ürettik-leri, hammadde masrafları ve diğer giderler karşılandıktan sonra kapitaliste kalan kısma kar denir. Karın kaynağı nedir öyleyse? Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki kar, satış sürecinde değil üretim sürecinde ortaya çıkar. Bunu açıklığa kavuşturalım. Emek gücünü sa-tan proleter, kapitalist için çalıştığı işgücünün bir bölümünde kendisine ödenen ücretin karşılığı olan değeri yaratırken, geri kalan sürede sermaye sahibi yani kapitalist için üretim yapar. Kolay bir örnekle açıklayalım. Örneğin, günde 8 saat çalışan ve bin lira ücret alan bir işçi; işgücünün ilk 4 saatinde kendi-sine ödenen bin liraya karşılık gelen üretimi yapar. Kalan 4 saatte ürettiği değer sermaye sahibine kalır. Ücretinin üzerinde yarattığı bu değere ‘artı değer’ denir. Üretim süreçleri

Page 25: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

23

içinde üretilen mala kendi değerinden daha çok değer ka-tabilen tek öğe ‘emek gücü’dür. Bu bağlamda; sermaye sahi-binin tek kar kaynağı, kapita-listlerin inanmamızı istediğinin aksine arz ve talep değil pro-leterin ürettiği artı değerdir.

Kar, kapitalizmin kaynağı demiştik. Böylece olayları birbirine bağlayabiliriz. İşçinin emek gücü olmasaydı veya işçi sömürüsü olmasaydı kar olmazdı, kar olmayınca sermaye olmazdı, dolayısıyla kapitalizm beslenemezdi.

Ayrıca emeğin yoğunluğu daha öncekinin üstüne çıkarılırsa, yani saatte bir kun-dura üreten bir işçi iki kundura üretmeye zorlanırsa, 8–9 saatlik üretim süreci içinde 13-16 saat-te üretilebilen bir değer yaratılabilir. Emeğin yoğunlaştırılmasıyla toplam artı değer yani kar artmış olur. Değişik seviyelerdeki işçilerin emek güçlerinin değerleri çok farklıdır. Vasıflı işçinin emek gücünü yüksek olmasının se-bebi şudur: Vasıflı işçinin yetiştirilmesi, eğitilmesi ve bu vasfını koruyabilmesi için fiziksel bakımı vasıfsız işçiye oranla daha çok emek harcanmasını gerektirir. Dolayısıyla mübadele değeri çalışma süresiyle orantılı ve daha yüksektir.

Şimdi de kapitalistin ana kaynağına yani sermayeye göz atalım. Sermaye (kapital) nedir? Herhangi bir mülk, artı değer yarat-mak için kullanıldığı sürece sermaye olur. Yani işçilerin emek gücünden oluşan artı değerin üretiminde kullanılan her mülke sermaye (kapital) denir. Kapitalist, oluşan sermayenin bir kısmını kendi çıkarları için harcarken diğer kısmı ile yeni sermayeler oluşturmaktadır. Böylece yeni işçiler alabilir, yani emek gücüne sahip olur, devamında yeni karlar elde edebilir. Sermayenin bu şekilde sonsuza dek birikimini önleyen iki önemli unsur vardır: Biri, bizim de iyi bildiğimiz üzere, mevcut yetersizlik ve sömürüden fi-lizlenen sınıf kavgalarıdır. Diğeri, sermaye

birikiminin önünü kesen ve kapitalin bir kısmını yok edebilen ekonomik buhranlardır. Bu buhranların anlamı şudur: Haddini aşan üretim fazlası!

Feodalizmde üretim fazlası herkes için bi-raz daha fazla yiyecek anlamına gelirdi. Ka-pitalist toplumda ise üretim fazlası; malın satılamaması, işçilerin işten çıkarılması ve üretimin kısıtlanması demektir.

Diğer bir önemli unsur rekabettir. Ka-pitalistler giderleri azaltmaya, insan yerine makine kullanmaya çalışırken diğer yandan işçi ücretlerini azaltarak toplam talebin de azalmasına sebep olur. Kapitalizmin Tarihi

18.yüzyılda gerçekleşen Endüstri Devri-mi, toplu üretimi hızlandırdı. Makine kullanımı yaygınlaştı. İnsan yerine maki-ne gücü kullanılır hale geldi. Bir zamanlar bütün Avrupa’ya hakim olan merkantilizm geçerliliğini yitirdi. Yerine, bireye önem veren, serbest piyasayı destekleyen liberalizm geçti. Bu arada devletin ticaretten ve sanayiden elini çekmesini öngören anlayış hızla yayıldı. Ekonomideki devlet denetiminin minimu-ma indirilmesini isteyen ve ‘laissez-faire’ de-nilen (bırakınız yapsınlar) görüş benimsendi. Böylece kapitalizm, liberalizmin bağrından

Page 26: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa

24

kopup gelerek bir dünya ekonomik rejimi haline geldi.

19. yüzyılda İngiltere dünyanın ilk sanayileşmiş ve doğal olarak Kapitalist Devrim’i yaşayan ilk ülke konumundaydı. Burjuvazinin, aristokrasiye ve dine karşı başlattığı savaşta yoksul köylü ve işçileri kullanması onu zafere ulaştırdı. Başta devrim-ci özellik gösteren burjuvazi, iktidarı eline geçirince monarşizmden bile daha baskıcı ve tutucu bir tavır sergiledi.1789 Fransız Devri-mi buna iyi bir örnek olur sanırım.

Bundan yüz yıl sonra Karl Marks ve Frie-drich Engels’in örgütlediği Uluslararası İşçiler Derneği (I.Enternasyonal) 23 Eylül 1864’te kurularak işçi hakları ve sendikal mücadele ile ilgili çalışmalara başladı. Ancak kurumun ömrü uzun sürmedi.

Yine kapitalizmin kurulduğu yıllarda devrimci bir akım olan sosyal-demokrasi, daha sonraları kendi içinde bölünmeye gitti. Tutucu-muhafazakâr tarafın galip gelmesiyle sosyalist öğretiden uzaklaşarak, sağ ideolojiy-le dolayısıyla kapitalizmle etkileşime girdi.

Kapitalizmi politikaya uygulamak kolay oldu. Demokrasi sözcüğünün başına kapita-lizmin baş tacı olan ‘liberal’ ifadesi getirilerek ‘Liberal-Demokrasi’ doğdu. Serbest piyasa, bireysellik, özel mülkiyet, devletin yalnız gerekli zamanlarda ekonomiye müdahalesi ve sözde sosyal adalet ve özgür seçim hakkı sloganlarıyla kapitalizmi insanlara servis etti. Parlamentoların çoğu da afiyetle yedi!

Günümüzde kapitalist ülkelerde karma ekonomi uygulanır. Yani belirli yerde devlet müdahalesini gerektiren ancak özünde libe-ralizm bulunduran sistem. Bu tür yerlerde devlet, bütçe ve vergiler gibi mali yöntemler ile parasal düzenlemeler kullanarak enflasyon ve durgunluğun zararlı etkilerini azaltmaya çalışır.

Kapitalizmin TürleriModern sermayeciliğin iki ardıllı türü

vardır: Rekabetçi kapitalizm ve tekelci kapi-talizm.

Yukarıda anlattığımız üzere rekabetçi kapi-talizm, sürekli bir yarış halindedir. Şirketler, kurumlar, kapitalistler birbirlerini ezip en tepeye çıkmak için uğraşır dururlar. Bu

karmaşa esnasında öne çıkan bir ya da birkaç firma olur. Bunlar zamanla sektörü hâkimi-yet altına alırlar. Büyük firmaların işletilmesi küçüğüne göre daha ekonomiktir, böylece büyüklük hızlı gelişmenin temel nedeni olacaktır. Rekabet edemeyen küçük firma-lar ya kapandılar ya da büyükler tarafından yutuldular. Üretimin büyük firmalara geçmesi, sermayenin azınlık oluşturan grup tarafından sahiplenmesi… Bunun sonucu olarak rekabetin yerini tekelcilik aldı. Aşırı büyüyen firmalar, güçlerini arttırmak için diğer ülkelerin(geri kalmış ülkelerin) potan-siyeline ihtiyaç duydular. Böylece kapitalizm ve tabi ki liberal burjuvazi sınır dışına uzandı. Bu noktada kapitalizm; bir üst aşamaya yani emperyalizm’e evrildi.

V.Lenin, emperyalizmin ihtiyacının meta değil sermaye olduğuna dikkat çekti. Kapita-list düzendeki gelişmeleri yakından inceleyen Lenin, Marks’tan sonra eko-politiğe önemli bir katkı yaparak emperyalizmin 5 önemli ekonomik özelliğini belirtti:

Sermaye ve üretimin yoğunlaşması ekono-mide tekellerin önemini arttırmıştır.

Banka sermayesi ve endüstri sermayesi birleşmiş ve ortaya finans-kapital çıkmıştır.

Endüstri ürünlerinin ihracı yerine serma-yenin ihracı önemli bir yer kazandı.

Uluslararası tekeller kuruldu ve dünya bu tekeller arasında paylaşıldı.

Dünyanın, büyük ülkeler tarafından paylaşılması tamamlandı.

Buraya kadar kapitalizmin belli başlı düzenini, işleyişini, etkisini, türlerini göster-meye çalıştım. Eylemin oluşması için önce söylemi öğrenmek ve öğretmek zorundayız. Vahşi sermayenin iç yüzünü bilmek demek, mücadelemizde ona karşı daha iyi cephe al-mak demektir. Şimdilik bir nokta koyuyo-rum. Kendinize iyi bakın!Kaynaklar: Marksizm Nedir(Emile BURNS)Emperyalizm; Kapitalizmin En Yüksek Aşaması (V.LENİN)Kapitalizm-Marksizm(Temel Britannica) Sosyalizmin Alfabesi(Leo HUBERMAN)

Engin İNCEEFE

Page 27: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa
Page 28: LİSELİ DEV-GENÇ’TEN - devrimci-genclik.org · surat ifadesiyle Sınıf dediğin sıcak bir yuva, kardeş dolu içerisi Kimi mavi kimi yeşil gözlü, uzun boylu kimisi Hoca ayağa