16
Osmanlı’da Cadılar Vampirler ve Büyücüler Evliya Çelebi’nin Anlatımıyla; Osmanlı Devrinde Cadılar, Vampirler, Tılsımlar ve Büyücüler Burhan Cağlar I I University of Toronto, Department of Near and Middle Eastern Civilizations lisansüstü öğrencisi

tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

Osmanlı’da Cadılar Vampirler ve Büyücüler

Evliya Çelebi’nin Anlatımıyla;

Osmanlı Devrinde Cadılar, Vampirler, Tılsımlar ve Büyücüler

Burhan Cağlar I

Tarihvemedeniyet.org II

20 Ekim 2011

I University of Toronto, Department of Near and Middle Eastern Civilizations lisansüstü öğrencisi II http://tarihvemedeniyet.org/2012/10/osmanlida-cadilar-vampirler-ve-buyuculer/

“Bu yazı münasebetiyle Evliya Çelebi’nin eserini günümüz Türkçesine kazandırılmasında büyük

emekler sarf eden, genç yaşta aramızdan ayrılan kıymetli dostum, Yücel Dağlı’yı rahmetle anıyorum.”

Page 2: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

Evliya Çelebi’nin Anlatımıyla; Osmanlı Devrinde Cadılar, Vampirler, Tılsımlar ve Büyücüler

er konuda anlatacak bir hikâyesi olan Evliya Çelebinin elbette “sihir”, “büyü” ve

“cadılar” hakkında da anlatacak bir şeyleri vardır. Seyahati boyunca karşılaştığı pek

çok egzotik hikâyeyi, şahit olduğu tılsım, cadı, büyü, büyücü olaylarını ve

gözlemlediği doğaüstü varlıkları eserinde anlatır. Kendinden önceki tılsım ve efsanelere atıfla

tecrübe ettiği bu hadiseleri yorumlar.

HHatta bilinen en eski “Vampir” hikâyelerinden birini onun

naklettiği, bu yönüyle klasik “Drakula” öykülerine temel teşkil

ettiği konusunda tüm tarihçiler hemfikridir. Evliya Çelebi

Seyahatnamesinin çeşitli bölümlerinde “harikulade hadiseler”

dediği bu olaylara dair pek çok değişik anlatımlar yapar.

Meydanlarda, paşa konaklarında, ziyafet ve şenliklerde şahit

olduğu sihirbazlık, hokkabazlık, madrabazlık gibi gösterilerden

bahsederken bunların “temaşa” – “gösteri” yönünü vurgular.

Fakat Evliya’nın anlattığı 3 farklı Cadı, Büyü, Büyücü olayı vardı ki olayları şahsi tecrübelerine

dayandırarak ve hakikat ile sarmalayarak, şahitler huzurunda ortaya koymaktadır.

Evliya Çelebi deyince aklımıza hep “damdan dama atlarken

donankedi” hikâyesi gelir. Hâlbuki Evliya’nın seyahatnamesinde

daha ne “tantanalı” olaylar vardır da bilinmez. Seyahatname bizde

unutulup gitmişken 1830’lerde Avrupalılarca keşfedilir.

İlk olarak Alman tarihçi Hammer’in dikkatini çeker ve şöhret bulur.

Eserden İngilizce, Almanca, Yunanca, Ermenice dillerinde seçkiler

yayınlanır. Anavatanında ise Evliya sansüre uğrar, sürmen altı edilir.

Tam bir baskısının yapılması için ise 150 yıl beklemek gerekecektir.

***

Page 3: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

Evliya, 17 asır bağlarında yani imparatorluğun en mutantan zamanında İstanbul, Unkapanı’nda

dünyaya gelir. Arapça, Farsça, Rumca, Latince öğrenir, hafız olur, 25 yaşına kadar İstanbul’daki

tahsil hayatı devam eder. Fakat içindeki gezip görmek

tutkusuyla kıvranmaktadır. Evliya bu husuta “Peder

ü mâder ve üstâd, birader kahrından nasıl

kurtulur da cihangeşt olurum” demektedir.

Böylece Evliya’nın 70 yılı aşkın ömrünün 51 yılın

geçireceği bir diyardan başka bir diyara uzanan, 257

şehir, 7 iklim 18 padişahlık tutan gezisi başlar.

Bu süre zarfında evlenmeye ise vakit bulamaz. Gezip

gördüklerini, başından geçen olayları ve kendisine

anlatılanları akıcı dili ve ilgi çekici üslubuyla

“Seyahatname” adını verdiği eserinde yazıya döker.

10 cilt 4 bin sayfalık eser bütün dünya tarihinin en

ilginç kaynaklarından biridir.

Evliya Seyahatnamesinde, Dünya’da 12 büyük şehir olduğundan söz eder ve sayar, Viyana, Prag Kösece Paris, Edirne, Bursa, Kahire, Halep, Şam ve tabi ki İstanbul.

Yine, Hazerfen Ahmet Çelebi’nin kanat takarak Galata Kulesi’nden Üsküdar Doğancılar meydanına uçuşunu yazan tek kaynak odur. Legari Hasan Çelebi‘nin yaptığı roketle fezaya doğru yolculuğu da bir tek Evliya’nın eserinde geçmektedir..

“Seyahat ya Resulullah.”

Evliya Çelebi, seyahatlerinin sebebini gördüğü bir rüyaya bağlar. Bu rüyaya göre İstanbul’da Yemiş İskelesi civarındaki Ahi Çelebi Camii’nde kalabalık bir cemaatle birlikte Hz. Muhammed’I görür.

Tam bu sırada heyecana kapılır ve “Şefaat ya Resulullah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulullah” der. Bunun üzerine Hz. Peygamber tebessüm ederek Evliya Çelebi’ye şefaatide, seyahati de müjdeler. Böylece seyyahatlerinin bahanesi bu rüya olur.

Bunların yansıra iyi biri dil bilimci olarak kendi döneminin Türkçesini, gittiği yerlerde konuşulan Türkçenin ağızlarını bize aktarmaya çalışmıştır. Mesela Kayseri’de köylülerin o dönemde daha yeni yeni moda olmaya başlayan kahveye bakışlarını onların şivesini hiç bozmadan nakleder; “Gıllı gıçlı şaarlılar kayfe örpürdetirler”…

Page 4: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

Cadılar Savaşa Tutuşuyor

Evliya Çelebi, hicri 1076 şevvalinin 20. gecesi Hatukay Çerkez

diyarının 300 küsur haneli Pedsi köyünde cadıların gökyüzündeki

savaşına şahit olur. Zifiri karalık bir gecede yıldırımlar aniden

kıyametler gibi kopmaya başlar. Ortalık Çerkez kadınların nakış

işleyebilecekleri kadar aydınlanır.

Durumdaki harkuladeliği sezen Evliya civardaki Çerkezlere sorup,

“vallahi yılda bir defa böyle karakoncolos gecesi olur, Çerkez

oburları (cadıları) ile Abaza oburları göklere uçup ceng-i azim

eder, vuruşurlar” cevabını alır. Sonrada dışarı çıkıp korkmadan

seyr-i temaşa etmesi tavsiye edilir.

Yetmiş, Seksen kişiyle birlikte dışarı çıkan Evliya, büyük ağaçlar,

küpler tekneler, hasırlar araba tekerleri, fırın söykeleri ve daha nice benzer eşyalara binmiş

Abaza cadılarıyla, at ve sığır leşlerine, deve ölülerine binmiş, ellerinde yılanlar, at deve kelleleri

olan Çerkez cadılarının savaşa tutuştuğunu hayerler

içerisinde görür.

Tam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden

bir gürültü ortalığı kaplar. havadan yere keçe, sırık,

küp, Tekne, kapı gibi eşya parçalarıyla, araba

tekerleri, en nihayet at, insan ve sair hayvan uzuvları

yağmaktadır. 7 Abaza oburu ve 7 Çerkez oburuyla

sarmaşıp yere düşerce, Çerkez cadıları hemen 2 Abaza

cadıyı kanlarını emerek öldürür ve ölülerini ateşe

atarlar. Horozların ötmesiyle biten savaşın ardından

oburlar (Cadılar)da giderler.

Evliya böyle hikâyelere dair gayet “münkir” olduğunu fakat kendisiyle birlikte bilcümle

zevatında bunu görüp hayretler içinde kaldıklarını belirterek, ahalinin de 40 – 50 yıldan beridir

bu denli şedid bir “karakoncolos gecesi” görülmediklerini söyler.

Page 5: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

İnsan Kanı İçen “Ölü” Cadılar (Zombiler)

Evliya Çelebi anlatılanlara göre bu diyarda karakancolos

gecelerinde ortaya çıkan ve insan kanı içen cadılar

olduğunu da yazar. Halkın Evliya’ya anlattığına göre,

bazı gecelerde cadılar musallat oldukları kişinin kanını

içip hasta etmektedirler.

Eğer kanı içilenin kimsesi yoksa yatağa düşer ve ölür.

Varsa, hasta yakınları bir “cadıcı” ile mezarlıkları

dolanıp cadının çıktığı, toprağı eşilmiş mezarı ararlar.

Bulup, mezarı kazıdıklarında adamın kanını içtiğinden

gözleri kan çanağı misali “pörtlemiş” cadı leşi teşhis

edilir.

Bu halde, cadı hemen mezardan çıkarılarak “göbeğine” uzunca böğürtlen kazığı çakılır.

Hayattaki başka bir cadının ruhu bu bene de hulul etmesin (geçmesin) diye de ateşte yakılır.

Allah’ın emriyle cadının sihri batıl olup, kanı emilen adam tez vakitte şifa bulur.

İnsan Kanı İçen “Yaşayan” Cadılar (Vampirler)

Yine Evliya Çelebi’nin anlatılanlardan

naklettiğine bu diyarlarda yaşayan cadılarda

vardır ki halkın arasında gezer de bilinmez.

Fakat vakti zamanı gelip kudurunca, tuttuğu

birinin kulağı arkasından kanını emer. Adam

gün be gün hasta olur. Derhal akrabaları bir

“cadı üstadı” bulup köy, kasabai şehir şehir

dolanıp gözleri kan içmekten kan çanağına

dönmüş cadıyı aralar ki yakalayıp zincire vuralar.

3 gün 3 gece zincire vurulan cadı, yaptığını ve cadılığını itiraf ettiğinde hemen yatırılıp göbeğine

böğürtlen kazığı çakılır. Çıkan kan, kanı emilmiş adamın yüzüne gözüne sürülünce hasta derhal

Page 6: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

şifa bulur. Cadının leşi de ateşe atılıp yakılır. Bu cadılık derdi taundan (vebadan) fenadır,

Moskof, Leh, Çek taraflarında hayli yaygınadır vesselam.

***

Dr. Stefanos Yerasimos, Evliyâ Çelebi’nin Kafkaslara dair bu anlatısında egzotizminin izlerini

aramaktadır. Yerasimos’a göre Osmanlıların Kafkaslardaki hâkimiyetinin kısa sürmüş olması ve

yöreye fazla ilgi göstermeyişleri burayı Osmanlılar için egzotik bir iklime büründürmüştür. Bu

nedenle Yerasimos, “havalarda atlarla uçuşan cadılar” , “cesetlere saplanan kazıklar”,

“zincire vurulan vampir hikâyeleri” Evliyâ’nın egzotik bir coğrafyaya doğaüstü mit ve

efsaneleri yerleştirme ihtiyacından doğmuş

olabileceğini sorgular.

Ancak Dr. Başak Öztürk Bitik, söz konusu eser

Seyahatnâme olunca “egzotizm” seçeneğine

kolaylıkla evet demenin çok da mümkün

olmadığını belirterek; Evliyâ’nın şahit olduğunu

söylediği ikinci cadı vakası, Osmanlılar için pek

de egzotik olamayan bir mekânda, Bulgaristan’ın

bir köyünde gerçekleşitiğinin altını çizer.

Büyücü Kadın ve Karakoncolos

Evliya Çelebi, Rumeli’de (Bulgaristan’da) Çalıkkavak köyünde, bir “kefere” hanesinde

konaklamakta ve ateş karşısında istirahat etmektedir. Kapıdan içeri saçı başı dağınık, çirkin

yüzlü, yaşlı bir acuze kadın girer. Çekinmeden gelip ateşim başına oturur ve kendi lisanında

küfürler savurmaya başlar.

Evliya, önce dışarıdaki adamlarının kadını kızdırmış olabileceğini düşünür ve çağırtıp sual

ettiğinde, “haşa bir şeyden haberimiz yoktur” cevabını alır. Sonra bu acuzenin etrafına kızlı

erkekli 7 çocuk gelip onlar dahi ateşin etrafını saralar ve hep birlikte “çağıl” “çağıl” Bulgarca

konuşmaya başlarlar. Evliya ise “ne garip temaşadır” diyerek bunları seyre koyulur.

Gece yarısı olunca çıkan gürültü ve patırtılar Evliya’yı uykusundan hoplatır. Evliya, acuze

kadının kapıyı açıp içeri girdiğini ve ocaktan aldığı bir avuç külü fercine sürdüğünü görür. Sonra

küle bir efsun okuyarak ocak başında yatan bu 7 çocuğun üzerine saçar. Yedisi birden iri

Page 7: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

piliçlere dönüşerek “civ”, “civ”, “civ“ demeye başlarlar. Hemen elinde kalan külleri kendi

başına serpince o an büyük bir tavuğa olup “guruk”, “guruk” diyerek kapıdan çıkarı çıkar.

Piliçler dahi ardı sıra çıkarlar.

O an evliya, “Bre oğlan” diye feryat ettiğinde, adamları hemen koşup gelirler ve burnundan kan

boşladığını görürler. Evliya ise onlara, “bu ne haldir bre, dışarı çıkın bakın hele bir

kütürtdür kopuyor” der.

Dışarı çıkan adamlar görürler ki, tavuk ve piliçler atlar arasında gezinmekte, atlar ise birbirleri

üzerine yarışıp kendilerini helak etmektedirler. Köydeki “kefereler” ise durumdan haberdar olup,

gelip hemen atları bağlarlar. Cadı ve tavuklar ise bir tarafa gider.

Bundan sonrasını Evliya’nın adamı şöyle anlattır; “Bir baktık ki bir kefere, zekerini çıkarmış

tavukların üzerine sepe sepe işemektedir. O an sekiz tavuk benî âdem (insan) olup biri yine o

ihtiyar acuze oldu ve o işeyen kefere ve sair kefereler acuze kadını, çocukları kollarından tutup

döve döve ve bir tarafa götürdüler. Ardı sıra gidip baktık ki meğer vardıkları yer kilise imiş.

Hatunu papaza teslim edip papaz okuyup üfleyerek ‘afaroz-u mandolos’ eyledi.”

Evliya anlatısına şöyle devam eder; - Bu olay üzerine adamlarım yemin verdiler. ‘Antepli

Müezzin Mehmet Efendi ve adamları, Mataracıbaşı ve adamları hepsi bu olayı görüp tavuğun

insan olduğuna şahit oldular’ dediler.

O gece sabaha kadar korkumdan veya kanımın

hareketinden burnumun kanı dinmedi. Ta vakit

sabah olduğunda kandan kurtuldum. Sonra

müezzin ve mataracının adamlarını çağırıp

sordum -Vallahi akşam tavukların üzerine o

Bulgar kefere işeyince tavuklar adam oldu.

İsterseniz işeyen herifi getirelim.- dediler. Ben

de ‘canım, haydi getirin.’ dedim.

Gelen Bulgar gülerek; ‘Sultanım, o karı başka

soydur, yılda bir kere kış geceleri öyle

karakoncolos olurdu ama bu yıl tavuk oldu, kimseye zararı yoktur.’ deyip gitti.

Page 8: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

“İşte bu hakir mezkûr Çalıkkavak’ta böyle bir temaşaya şahadet edip aklım başımdan gide yazdı

ve Çalıkkavak balkanı’nın hâl-i ahvâl-i pûr-melâli böyledir, Hudâ hıfz ide” diyerek anlatıyı

noktalar.

Kırım Dönüşü Tatar Büyüsü

Harap viran köyler beldeler geçip,

yılan, çıyan ve kargalara mesken yıkık

kaleler aşan Evliya Çelebi ve

beraberindekiler bu kez Tatar

vilayetinden İstanbul’a dönmektedir.

Yolda, artık çarşı, pazar, dükkân ve

hamamları kalmamış bir zamanların

mâmur şehirlerinden geçeler. Bir su

değirmeninden başka ne han ne hamam ne bağ ne de bahçelere rastlarlar.

Hâlbuki der Evliya “zaman-i kadimde bu vilayetler âbâd idi, ammâ şimdi harab olup akçe ve pul

ve bâğ u bâğçe ve çârsû-yı bazar ve hân u hammâm ve dahi kilise dahi kalmamıştır. Ahali ise ne

kâfirdir ne müselmân.” Dedikten sonra, “Bu kalelerin bazıları zamanında değerli mücevherlerle

süslenerek yapılmışlarsa da Tatar eline girdikden sonra sual ne lâzım, cevâhir mi kalır? ” diye

serzenişte bulunur.

Evliya ve beraberindekiler, İstanbul yolunda Azak’tan doğru ilerleyip Kuban nehrini geçmek

zorundadırlar. Gemi olmadığından nehrin

kenarına varıp çadır kurmak isterler, fakat

soğuktan donmuş toprağa çadır kazıklarının

girmesi bile mümkün olmaz.

Bu esnada dehşetli bir rüzgâr esmeye başlar.

Çadırları havaya savurup arabaları baş aşağı

eder, atlar öteye beriye koşuşup ortalık bir

anda “hercümerç” olur. Yanlarındaki “Kırım

gazileri “eyvah” çekip “sihre uğradık” diye feryâd-ı figan ederken Mehmed Paşa mahiyetine

Page 9: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

“muavvizeteyn” surelerini (Felak ve Nas)

okumalarını emreder ve nihayet rüzgâr sükûnet

buldur. Devamını Evliya’dan dileyelim;

Ardından bir köse Kalmuk Tatarı çıka geldi ve

Paşa’ya: “Paşa bana zararının dokunmayacağına

yemin ver” dedi. Paşa da Kuran’a el vurup yemi etti.

Bunun üzerine Kalmuk:

‘Sultanım, sizin başınıza rüzgârı, kızıl kıyameti

koparan, bu kadar arabaları, çadırları yere vuran

bendim ki marifetimi size izâr edeyim istedim. İmdi,

eğer bu nehri aşmak niyetindeyseniz, bana bir at, bir kürk ve yüz kuruş verin. Yine kızıl kıyamet

koparıp ve bu suyu dondurup, buz hâline koyayım. Cümleniz selametle karşıya geçip,

maksadınıza nail olasız” dedi.

Bîçare Mehmet Paşa, ‘Bre medet, öyle olsun hadi!’ deyip, Kalmuk’un istedikleri verdirtti.

Kalmuk, atını alıp, bir tarafa bağladı ve orman içine doğru yürüdü.

Kalmuk Tatarı’nın Sihirleri

Adamım ardından ormanın içine gizlice süzülen Evliya Çelebi

Kalmuk’un yaptıklarını gizlendiği yerden hayretle izliyordu.

Kalmuk Tatarı bir ağacın dibinde def-i hacet edip kıçını yukarı

çevirip kar üstünde taklalar atarak bir takım hareketler yaptı.

Sonra ellerini yere koyup ayaklarını havaya kaldırıp, necasetini

alnına sürerek bir müddet bu şekilde durdu.

Birden doğu, batı ve kuzey taraflarından kara bulutlar toplaşıp,

gök gürlemesi ve şimşek ile bir büyük rüzgâr koptu. Kalmuk Büyücüsü, necasetinin etrafında üç

dört defa dönüp, eliyle parçalar alıp havaya savurdukça yıldırımlar çakıp kıyametler kopar oldu.

Bu sırada askerler, Paşa’nın emriyle toplaşıp buz kesen nehirden karşıya geçmeye başlamışlardı.

Fakat Dîvân efendisi ve mutaassıp birkaç zât ise sihir tesiriyle oluşan bu buzdan geçmeye

reddetmişlerdi. Paşanın, geçmelerini emretmesiyle yine de Felak, Nas sureleri ve esmâü’l-

Page 10: tarihvemedeniyet.orgtarihvemedeniyet.org/documents/Ornek Makale 2.docx · Web viewTam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan

hüsnâları okuyarak geçmeye koyuldular. Ancak

okudukları dualar sihri bozduğundan buz delindi ve bir

kısmı suya düşüp boğuldu.

Bu sırada hızla koşup gelen Kalmuklu büyücü ise sihrini

bozdukları için başındaki kalpağını yere vurup feryat ü

figan bağırarak Paşa’ya ve buz üstündekilere “Arapça”

okumadan hızlı hızlı geçmelerini tembih etti.

Üç Hikâyenin Düşündürdükleri

Pertev Naili Boratav’a Halk geleneğinde, birtakım tabiatüstü halleriyle insanların yaşamına etki

eden esrarlı varlıklara inanıldığına, fakat bu varlıklar nedense hiçbir zaman iki kişi bir arada iken

belirmeyip; insana hep yalnız olduğu zamanlarda, çeşitli kılıklarda göründüğüne işaret eder.

Ancak, Dr. Başak Öztürk Bitik bu durumun Evliya Çelebi anlatıları için pek de geçerli

olmadığını belirtmekle birlikte üç hikâyede de kendisine bir seyirci grubunun eşlik ettiğinin altını

çizer.

Evliya’nın anlatısında, zincirlere vurulmuş cadının; “Fülân kişinin kanın ben içtim” şeklinde

itirafa mecbur kalması, yahut acuze kadının sihrinin sadece “gark-gurk” sesleri çıkaran bir

tavuğa dönüşmekten ibaret olması, ya da havaya sözünü geçirse bile bir Osmanlı paşası

karşısında korkan Karluk’lu büyücünün Paşaya “Bana zararın dokunmaz değil mi?” sorusunu

sorması, aslında onların insan karşısındaki acziyetini ve güçsüzlüğünü alaycı bir dille

vurgulamaktadır. Bu olağan üstü varlıkların insana zarar veremedikleri gibi bilakis hep kendileri

zarar görmüştür.

Bibliyografya:Aycibin, Zeynep. “Osmanlı Devleti’nde Cadılar Üzerine Bir Değerlendirme.” Ankara Üniversitesi Dergisi 24 (2008): 55-70. ; Bitik, Başak Öztürk. “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesinde Cadı, Obur, Büyücü Anlatıları ve Kurgudaki İşlevleri.”, Millî Folklor 92 (2011): 64-79. ; Dülger, Elif. “Evliya Çelebi Seyahatnamesi`ndeki Büyü, Sihir ve Falın Halkbilimi Açısından Değerlendirilmesi.” Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, (2006).; Evliyâ Çelebi b.Derviş Mehemmed Zilli. Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi C.1-5.Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı. YKY 2001. Gemici, Nurettin. “Evliyâ Çelebi Seyâhatnamesi’nde Hz. Peyamber ve Medine.” İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 22 (2010): 245-266; illustrasyon: Murat Palta, http://www.behance.net/muratpalta