22
Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 1 MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI? KİTABESİ ÜZERİNDEN YENİDEN DÜŞÜNMEK * Was the Mawlawihane of Manisa Built as a Mawlawihane? Rethinking over its Inscription Cahit TELCİ ** ÖZ Bugüne kadar gerek Manisa gerek Mevlevilik gerekse tasavvufi hareketler üzerine yapılmış olan onlarca çalışmanın ya doğrudan doğruya konusunu oluşturan ya da dolaylı olarak içerisinde yer alan Manisa Mevlevihanesi , 1368 senesinde Saru- han Bey’in torunu ve hiç şüphesiz şehrin en önemli imarcılarından olan İshak Çe- lebi tarafından inşa ettirilmiştir. Yapı aslında şehrin görece dışında olmakla beraber, içerisinde cami ve medresenin de bulunduğu bir külliyenin parçası olarak tasarl an- mıştır. Mevlevihâne, külliyenin diğer öğelerine olan mesafesi göz ardı edilmemesi ve mutlaka ele alınması gereken bir konu olarak değerlendirilmelidir. Başka bir takım sebepler de bulunmakla beraber özellikle ismindeki “Çelebi” unvanı sebebiy- le İshak Bey’in Mevleviliği ve bu yapının da Mevlevihane olması bugüne kadar peşin kabul görmüş, tartışılmamış bir konudur. Konu hakkında Yaklaşık elli yıl kadar önce büyük Türkoloji âlimi Fuad Köprülü’nün bir dipnotta ifade etmiş oldu- ğu yaklaşım, bu arada önemle ifade edilmelidir. Bu çalışma, Evliya Çelebi’nin nak- letmiş olduğu yapı kitabesinde “Mevlevihane” tabirinin geçmiyor ve onun yerine “İshakiye” ifadesinin kullanılmış olmasını merkezine alarak, kitabe dili üzerinden bazı yaklaşımlar sunmayı amaçlamaktadır. Öte taraftan kısmen de Fatih Sultan Mehmed döneminde kaleme alınmış olan yapının vakfiyesinde kullanılan dil üze- ――――――――― * Makalenin Geliş Tarihi: 09 Aralık 2016 Makalenin kabul Tarihi: 02 Ocak 2017 ** Doç. Dr., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, Çiğli/ İZMİR, [email protected]

MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 1

MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?

KİTABESİ ÜZERİNDEN YENİDEN DÜŞÜNMEK*

Was the Mawlawihane of Manisa Built as a Mawlawihane? Rethinking over its Inscription

Cahit TELCİ**

ÖZ

Bugüne kadar gerek Manisa gerek Mevlevilik gerekse tasavvufi hareketler üzerine yapılmış olan onlarca çalışmanın ya doğrudan doğruya konusunu oluşturan ya da dolaylı olarak içerisinde yer alan Manisa Mevlevihanesi, 1368 senesinde Saru-han Bey’in torunu ve hiç şüphesiz şehrin en önemli imarcılarından olan İshak Çe-lebi tarafından inşa ettirilmiştir. Yapı aslında şehrin görece dışında olmakla beraber, içerisinde cami ve medresenin de bulunduğu bir külliyenin parçası olarak tasarlan-mıştır. Mevlevihâne, külliyenin diğer öğelerine olan mesafesi göz ardı edilmemesi ve mutlaka ele alınması gereken bir konu olarak değerlendirilmelidir. Başka bir takım sebepler de bulunmakla beraber özellikle ismindeki “Çelebi” unvanı sebebiy-le İshak Bey’in Mevleviliği ve bu yapının da Mevlevihane olması bugüne kadar peşin kabul görmüş, tartışılmamış bir konudur. Konu hakkında Yaklaşık elli yıl kadar önce büyük Türkoloji âlimi Fuad Köprülü’nün bir dipnotta ifade etmiş oldu-ğu yaklaşım, bu arada önemle ifade edilmelidir. Bu çalışma, Evliya Çelebi’nin nak-letmiş olduğu yapı kitabesinde “Mevlevihane” tabirinin geçmiyor ve onun yerine “İshakiye” ifadesinin kullanılmış olmasını merkezine alarak, kitabe dili üzerinden bazı yaklaşımlar sunmayı amaçlamaktadır. Öte taraftan kısmen de Fatih Sultan Mehmed döneminde kaleme alınmış olan yapının vakfiyesinde kullanılan dil üze-

――――――――― * Makalenin Geliş Tarihi: 09 Aralık 2016 Makalenin kabul Tarihi: 02 Ocak 2017 ** Doç. Dr., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü,

Çiğli/ İZMİR, [email protected]

Page 2: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

2 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

rinden hareket ederek, yapının Mevlevihane olarak değil, İshaki zaviyesi olarak yapılmış olabileceğini, İshak Çelebi’nin adı ile kitabedeki İshakiye ifadesinin karışık-

lığa neden olduğunu ve bu sebeple ayrıntının dikkat çekmediği fikrini esas almakta-

dır. Çalışma, kısmen İshaki tarikatının gelişimi ve Anadolu’daki merkezleri üzerine bazı değerlendirmeleri de içermektedir.

Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi, Kazeruni (İshaki),

ABSTRACT

The Mawlawihane of Manisa, which, directly or indirectly has been the subject of many studies focusing on either Manisa or Mawlawi Mysticism, was built in 1368 by İshak Çelebi, the grandson of Saruhan Begh and, undoubtedly, one of the most important developers of the city. Though located relatively outside of the city, the construction was designed as a part of a complex including a mosque and a madrasa. The distance of The Mawlawihane to the other parts of the complex should be taken into consideration and discussed.

Because of the “Çelebi” title of İshak Begh, his being mawlawi and and the building’s being Mawlawihane has received general acceptance without questioning. It must be noted, however, that Fuad Köprülü, the grand scholar of turcology, referred the building as “Ishakiye” in a footnote in one of his studies about 50 years ago. This study aims to present a new approach through the inscription language by putting the fact at the centre that the term “İshakiye” is used intead of “Mawlawihane” in the inscription recounted by Evliya Çelebi. Based on the foundation records held during the reign of Mehmet II, the study will also survey that the construction may have been built, not as a Mawlawihane, but as an Ishaki zawiya, that the name of Ishak Çelebi and the term İshakiye may have caused a confusion, and for this reason, this detail has been disregarded. Additionally, the development of İshaki cult and some of its centres in Anatolia will be partially addressed.

Keywords: Manisa, Mavlawihane, The Mavlawihane of Manisa, Mawlavi, Kazeruni (İshaki).

Bahse konu Mevlevihane, Saruhanoğlu İshak Çelebi tarafından, içerisinde

cami medrese ve türbenin de dahil olduğu bir imâretin parçası olarak, diğer yapıla-rın konum olarak biraz uzağında ancak hemen yakın tarihlerde yaptırılmıştır. Mani-sa Mevlevihanesi bilindiği gibi son yıllarda yapılan restorasyon sürecinde bir kısım yapısal sorunlar ile beraber ayağa kaldırılmadan önce önemli aksamı ile beraber yıkıntı halini almış bir durumda idi. Yapıyı tarihleyecek kitabesi mevcut değildir.

Page 3: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 3

Kitabesi Evliya Çelebi tarafından metin olarak nakledilmektedir. Sorun da aslında bu nakille beraber başlamaktadır. Evliya’nın naklettiği kitabe şöyledir1:

Emera bi-imâreti hazihi’z-zaviyeti’l-mübareketi’l-İshakiyyeti

el- emiru’l-âdilü’l-muzafferü’l-mansur İshak ibn İlyas

sene seb’in ve seb’a miye

ve âmiruhu el-abdü’l-fakîr illallahi’l-ganî

el-Hac Osman bin Emetullah.

Kitabe metninden de görüldüğü gibi bu metinde Mevlevihane tanımlama-sı geçmez. Ancak, modern araştırmalarda, daha ziyade İshak Çelebi’nin adı ile ilişki-li olduğu düşünülen İshakiye ifadesi kitabede yer alır. Bu küçük çalışmanın amacı kitabede yer alan tabirin İshak Bey’i mi yoksa Anadolu’nun erken tarikatlarından İshakiye’yi mi tanımlıyor olabileceği, böyle yorumlanırsa Mevlevihane hakkında yeni bir fikir geliştirilip geliştirilemeyeceği ya da bu kitabenin nasıl yorumlanması gerektiği konusudur2.

Tekrar etmekte fayda var kitabede Mevlevihane ibaresi geçmez. Kitabede geçen iki kavram bu anlamda üzerinde durulmaya değerdir. Bunlardan birincisi “imâret”dir. Kitabede geçtiği haliyle çok işlevsel bir kavram olmamakla beraber, vakfiyedeki kullanım şekli ile dikkat çekmektedir3. Öteki ise hiç şüphesiz bugüne kadar dikkat çekmeyen “İshakiye” tanımlamasıdır.

――――――――― 1 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 9. Kitap, haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff,

İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005, s. 42. 2 Manisa Mevlevihanesi hakkında bugüne kadar yapılmış çalışmaların hemen hiç birisi bu meseleye

dikkat çekmez. 3 Feridun Emecen bu kavramı etraflıca ele almıştır. Bkz. “Saruhanoğulları ve Mevlevilik”., Ekrem

Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, İstanbul 1995, s. 291 vd; Kavram hakkında ayrıca bkz. Ayşe Budak, “İmaret Kavramı Üzerinden Erken Osmanlı Ters T Planlı Zaviyeleri İle Aşhanelerin (1) İlişkisi: Osmanlı Aşhanelerinin Kökenine Dair Düşünceler (2)”, METU JFA, 2016/1, ss. 21-23; Öte taraftan kitabede ifadesini bulan “imâret” kavramı acaba bizim genel geçer olarak bildiğimiz “imâret” müessesesi anlamında mı kullanılmıştır? sorusunu sormakta da fayda var. Manisa Mevlevihanesi kitabesinde kullanılan “imâret” tabiri eğer “haza” işaret zamirinin ardından kullanılmış olsa idi, bahse konu yapının “İshakiye Zaviyesi İmâreti” olarak tanımlanması mümkün olabilirdi. Ancak kitabedeki

“haza” işaret zamiri “imâret” ifadesinden sonra kullanılmıştır. “Emera bi-imâreti hazihi’z-

zaviyeti’l-…” O halde kitabesi üzerinden baktığımızda bu yapıyı imâret olarak değil, bir zaviye olarak kabul etmekten başka çaremiz yoktur. Metindeki şekliyle “imâret” tabirini dönemin cami, medrese, türbe, hamam hatta çeşme gibi bir çok yapısında görürüz. Çok bilinen bir yapı olarak Edirne Üç Şerefeli Cami kitabesinde benzer ifade vardır. “Emera bi-imâreti haze’l-cami’-şerif …” Bkz. Doktor Rifat Osman (Tosyavizade), Edirne Evkaf-ı İslamiye Tarihi Birinci Cild Camiler ve Mescidler, haz. Ülkü (Ayan) Özsoy, Ankara 1999, s. 57: Kayseri Örnekleri için bkz. Halil Edhem, Kayseriyye Şehri, Mebâni-i İslamiye ve Kitabeleri Selçûkî Tarihinden bir Kıt’a, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1334, (Huand Camii Kitabesi )s. 64, 65, (Hacı Kılıç Camii Kitabesi), s. 89, (Hacı Kılıç Medresesi Kitabesi), s. 90, (Sahabiye Medresesi Kitabesi), s. 98. “İmâret” kavramının Han, Türbe, Hamam ve Çeşme kitabesinde kullanımı için bkz. İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) Anadolu Türk Tarihi Vesikalarından Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Pazar, Amasya vilayet Kaza ve Nahiye Merkezlerindeki Kitabeler, İstanbul: Maarif

Page 4: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

4 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

Aslında yaklaşık yarım asır önce Fuad Köprülü, geniş bir dipnot ile tam da bizim ele aldığımız meseleye değinmiş idi. Ancak aradan geçen bunca zaman içeri-sinde Manisa Mevlevihanesi birçok çalışmanın ya ana konusunu ya da tali konusu-nu oluşturmakla beraber bu mesele bir daha gündeme gelmemiş, üzerinde olumlu ya da olumsuz bir kanaat serdedilmemiştir4.

Mevlevihane hakkında Nuran Tezcan 1994 yılında hayli uzun bir çalışma kaleme almış, ancak bu tartışmaya hiç yer vermemiştir5. Hemen aynı tarihlerde Hakkı Acun da Mevlevihane hakkında müstakil bir makale kaleme almış, fakat o da böyle bir konuya işaret etmemiştir6. Mevlevilik ile ilgili çalışmalarda erken dönem Mevleviliğinin yayılma sahalarından birisi olarak Saruhanoğulları sahası hiç tartışıl-maksızın yer bulmaktadır7.

I. XIV-XV. Yüzyıl Kitabe Formları

XIV-XV. yüzyıllara ait kitabe metinlerine bakıldığı zaman, hâkim olan ifade kalıpları emera, ammera, nenâ, enşee, şeyyede, ittefeka, kad vaka’a, kad fâvaka gibi fiil kiple-riyle başlar. Ardından haza kalıbıyla bir ism-i işaret ve onunla beraber de yapının adı (cami, mescid, medrese, zaviye, köprü, çeşme vs.) yer alır. Bu kısım yapı için kulla-nılacak sıfat ile son bulur (mübarek, şerif vs.), “ammera bi imâreti’l-zâviyeti’l mübârek”, “emere bi imâreti’l-haza’l-medreseti’l-mübarek”, “enşee haza’l-mescidi’l-mübarek” gibi. Yapının adı ve sıfatından sonra, döneme işaret eden neredeyse standart hale gelen bir ifadeye yer verilir: “fi eyyami’d-devleti”. Bundan sonra da

Vekaleti Yayınları, 1927, (Şeyh Şehabeddin Çeşmesi) s. 16. (Paşa Hamamı), s. 25, (Hacı Çıkrık Türbesi) s. 62, (Han Kitabesi) s. 66-67. Dolayısıyla bu yapıları imâret olarak niteleyemeyeceğimize göre, bahsimiz olan yapıyı da kitabesi üzerinden hareket edersek “imâret” olarak tanımlamak zordur. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi asıl önemli olan, İshak Bey’in külliyesine ait ancak elimizdeki nüshası Fatih döneminde tanzim edilen vakfiyenin bu yapıyı çok açık bir şekilde “sadırîn, varidin, fukara ve mesâkîn” tarafından “imâret” şeklinde tanımasıdır. Dolayısıyla yapıyı bir imâret olarak tavsif eden ve aynı zamanda mevlevihâne olarak kaydeden ilk kaynağın 1462 senesinde hazırlanmış olan vakfiye olduğu ifade edilmelidir. Feridun Emecen, XVIII. yüzyil başlarında cami imamı ve mütevelli arasında yaşanan, İstanbul’a kadar intikal eden tartışmanın yapının aynı zamanda “imaret” olarak tanımlanmış olmasından kaynaklandığını ifade etmektedir. Bkz. Feridun Emecen, “Mevlevilik”, s. 291 vd.

4 Köprülü bu yazısında, özetle, kitabede “Mevlevihane” lafzının geçmemiş olmasını bunun yerine “İshakiye” ibaresinin yer almasının dikkate değer olduğunu belirtir. Bunun yanında dönemin zaviye ve medreselerinin, bunları anlatan kaynaklarda kurucularının ismi ile anıldığını, fakat banilere ait kitabelerde böylesi bir adlandırmanın kesinlikle bulunmadığını tespit eder. Bu sebeple Mevlevihanenin muhtemelen İshaki dervişleri için yapılmış olduğunu ve Mevlevîlere intikalinin ise sonradan gerçekleştiğini yazar. Bkz. Fuad Köprülü, “Abu İshak Kazrûnî ve Anadolu’da İshaki Dervişleri”, çev. Cemal Köprülü, TTK Belleten, C. XXXIII/130 (Ankara 1969), s. 229; Ali Uzay Peker ve Kenan Bilici, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi, Mimarlık ve Sanat, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2006, s. 401’de Mevlevihanenin “Eski Mevlevihane”, “İshak Bey Mevlevihanesi”, “İshakiye Zaviyesi”, “Mevlevihane İmareti” isimleriyle de anıldığını ifade eder.

5 Nuran Tezcan, “Manisa Mevlevihanesi”, Osmanlı Araştırmaları, XIV, İstanbul 1994, ss. 185-193. 6 Hakkı Acun, “Manisa Mevlevîhânesi”, IX. Vakıf Haftası Kitabı 2-4 Aralık 1991, Ankara: Vakıflar

Genel Müdürlüğü Yayınları, 1992, ss. 109-124. 7 Barihüda Tanrıkorur, “Mevlevîlik”, TDV İA, XXIX, s. 469.

Page 5: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 5

sıfatlarıyla beraber zamanın ve mıntıkanın hükümdarının ismi yer alır. Genellikle son unsur da yapım tarihidir8.

Bahsimiz olan yapıdaki ifade biçiminde olduğu gibi, yaptıran kişinin ismi-nin sonuna “-iye” eki getirilerek yapıldığı dönem tanımlanamaz. Dönemin kitabele-rinde kitabenin hangi dönemde ya da kim tarafından yapıldığını ifade eden kısım neredeyse bir klişe halindedir. Yapının kim ya da hangi sultan, bey tarafından yaptı-rıldığı, yapının adını ifade eden işaret ifadesinden (haze’l-mescid, emere’l-mescid) sonra çoklukla, “fi eyyam” kalıbının ardından ifade edilir. “Fi eyyâmi’d-devleti…”

Kitabelerde ism-i işaret kelimesinden sonra yapının ne olduğu (hamam, mescid, cami, zâviye, çeşme) yer alır. Zaviye gibi farklı tarikatlara tahsis edilebilecek

olan yapılar ise bu tarikat adıyla beraber verilir. (Zaviye-i Ahmediye, Mevleviyye,

Rifaiyye gibi).

Buradan hareket edersek, Mevlevihane kitabesinde yer alan “İshakiye” ibâresini İshak Bey ile ilişkilendirmek zordur. Zira burada da “fi eyyâm” kalıbı kullanılmadan hemen İshak Bey’in adı da “el- emiru’l-âdilü’l- muzafferü’l- Mansur İshak ibn İlyas” tanımlaması ile ifade edilmektedir.

Erken dönem Mevlevîhane kitabeleri ile bu kitabelerde kullanılan üslup konusuna da bakmak gerekir. XIV. hatta XV. yüzyıl zaviyelerinin kitabelerinde karşılaştığımız temel kavramlardan birisi yukarıda değerlendirmeye çalıştığımız “imâret” kavramıdır. Zaviye/İmaret ve hatta “mescid” kavramları, bu yüzyıllar için sonraki dönemlerde birbirinden görece daha kolay tefrik edebildiğimiz ölçüde ay-rılmış ve berrak değildir. Kavramlar ve dolayısıyla da kurumlar arasında yer yer geçişkenlikler bulunduğu anlaşılmaktadır.

XIV. yüzyılın ortalarında “Mevlevihane” ibâresi kitabelerde yer almakta mıdır? Bugün elimizde bulunan en erken Mevlevihane kitabesi hemen hemen Ma-nisa Mevlevihanesi’nin tarihiyle yakın zamanlara H. 746-M. 1345-46 yıllarına ve Eretna yönetimi altında inşa edilmiş olan Niğde-Bor Mevlevihanesi’ne aittir. Kitabe metni şöyledir9:

Ammere hazihi’l-imâretel’l-mübarekete’l-Mevleviyyete fi eyyami’d- devleti’s-Sultan

ü’l-a’zâm şehinşahu’l-muazzam sultanü’s-selâtinü’l-arab ve’l-acem Ebu’l-Feth Muhammed

İbn Eretna hallede mülkehu alâ yed-i ez’âf-ı ibâdillâh Sultan Şah el-Mevlevi senete sittîn ve seb’amie

――――――――― 8 Ali Yardım, Alanya Kitabeleri, Tesbit, Tescil Tasnif ve Değerlendirme, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti

Yayınları, 2002, ss. 32-44. 9 Mehmet Özkarcı, “Niğde Bor’da Eretnaoğullarına Ait İki Kitabe”, Atatürk Üniversitesi Güzel

Sanatlar Enstitüsü Dergisi, II (1994), ss. 105-114.

Page 6: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

6 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

Kitabe metninden de anlaşılıyor ki dönemin Mevlevihanelerinin kitabele-rinde “Mevlevihane” adlandırması kullanılmaktadır. Ancak yukarıda ifade edildiği gibi Manisa’da bu ibare yer almaz. Tam da bu kavramın yer alması gereken kısımda “İshakiye” tanımlamasına yer verilir.

Benzer şekilde erken dönem Tokat zaviyelerinden Rifai tekkesi kitabesi de hemen aynı formdadır:

Emere bi-imâreti’l- mübarereketi’l-Ahmediyyei’r-Rifâiyye10

Kısaca Mevlevihanenin inşa sürecine de değinmek gerekir. Hakkı Acun, İshak Çelebi Külliyesi’ni ele alırken Mevlevihaneden bahsetmez11. Muhtemelen külliyenin geri kalan aksamı ile arasındaki mesafe dolayısıyla burayı külliye dışında değerlendirir. Ancak yapıyı müstakil bir makalesinde ele alır12. Çalışmasında, İshak Çelebi’nin vakfiyesinin kaybolması üzerine cami için Fatih döneminde 1462 tari-hinde yeni bir vakfiye tanzim edildiğinden bahisle, Mevlevihanenin bu vakfiye ile beraber vakıf içerisinde mütâlâa edilmeye başlandığını belirtir. Son yıllarda kaleme alınan ve mimari birikim üzerinden Manisa şehrindeki yapılanmayı yorumlamaya çalışan çalışmasında Sema Gündüz Küskü haklı olarak Mevlevihaneyi de külliyenin bir cüzü olarak değerlendirir13.

İshak Çelebi’nin külliye olarak kabul edilen cami medrese ve hamamdan oluşan yapılarından cami 1366, medrese 1378 tarihini taşımaktadır. Mevlevihane ise 1368-69 tarihlidir. İshak Çelebi, caminin bugün bulunduğu alanda 1366 yılında cami inşaatını bitirdikten sonra görece uzak bir mesafede Mevlevihane olarak kabul edilen bu yapıyı yapmış ve dönüp camiye bitişik olarak medreseyi inşa etmiştir. En iyi ihtimalle cami ve zaviye inşaatı aynı dönemde başlamış, cami iki yıl önce tamam-lanmıştır. Bu sıralama hayli garip durmakla beraber, kitabeler üzerinden yapılacak olan bir değerlendirme ile bu yaklaşımın dışına çıkılamaz. Ancak bir gariplik olduğu aşikârdır. Neden camiden sonra ya da cami inşaatı sürerken aynı yerde değil de daha uzak bir noktada14 bir zaviye tesis edilmesi yoluna gidilmiştir?

――――――――― 10 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1939, s. 7. 11 Hakkı Acun, “Manisa İshak Çelebi Külliyesi”, Vakıflar Dergisi, XIX (1985), ss. 127-146. 12 Hakkı Acun, “Manisa Mevlevihanesi”, ss. 109-124. 13 Sema Gündüz Küskü, “Türk Dönemi Manisa Kenti ve Düşündürdükleri”, Turkish Studies -

International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Vol. 9/10 (2014) s. 640.

14 Fatih döneminde tanzim edilmiş olan vakfiye bu manada önemli bir bilgi içerir ve şehir ile zaviye-

yi birbiyle “zâhir” kavramı etrafında ilişkilendirir. “…el-imâreti’l-kâyine fi’z-zâhir tilke’l-beldeti’l-mezkûre”. Aslında “zâhir” Selçuklu çağında surların dışında iskân edilen, ancak hukuken şehre dâ-hil olan yerler için kullanılan bir kavramdı. (Tuncer Baykara, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadî Tarihi XI-XIV. Yüzyıllar, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000, s. 93.) 1462 tarihli vakfiyenin ha-zırlanmış olduğu dönemde Manisa’da şehir muhtemelen Ulu Cami mıntıkasından aşağıda Sarayın bulunduğu alanın da tamamını içermekte idi. Dolayısıyla bu tarihlerde şehrin bir tarafının “zâhir” kavramı ile tanımlanması önemlidir. Öte taraftan “Mevlevihane” olarak tanımlanan yapının şehrin zâhiri olarak adlandırılan alanda bulunduğunun belirtilmesi de dikkat çekicidir. Bu vakfiye, gerek Ulu Camiyi gerekse bitişiğindeki medreseyi “Manisa beldesinde” “kâinine fi beldeti Manisa” olarak

Page 7: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 7

Feridun Emecen, Saruhanoğulları’nın Mevleviliği konusunu ele almış oldu-ğu çalışmasında15 konuyu 1575 tarihli mufassal defterde16 yer alan bilgilerden hare-ketle izah etmektedir. Bu defterde yer alan derkenarlar Manisa Mevlevihanesi konu-sunda önemli veriler sunmaktadır. Zira Fatih dönemine ait Arapça vakfiyenin sureti bu defterde yer almaktadır.

Fatih dönemine ait olup, vakıf mürtezikalarından İmam Mehmed ile müte-velli arasında yaşanan sorunlar dolayısıyla bu deftere göçürülen vakfiyede, Mevlevi-hane hakkında kullanılan ifadeler ilginçtir. Vakfiye dua kısmından sonra yapıyı “beldenin (Manisa) zâhirinde bulunan imâret” olarak tanımlarken, sanki bir de izahat vermek istercesine “sadırîn vâridîn, fukara ve mesâkin” tarafından Mevlevihane olarak isimlendirildiğini ifade etmektedir17.

Bu ifadenin önemi yine aynı defterde yer alan arzda da vurgulanmıştır. İs-hak Çelebi vakfının mütevellisinin cami imamının gizlice İstanbul’a gönderdiği kaydedilen arzlarında ifadesini bulan, burasının Mevlevihane olmadığı iddiasını reddetmekte ise de kendi elinde bulunmakla beraber deftere de derc ettirilen ve Fatih zamanında 1462 senesi Mart ayında tanzim edilen vakfiyenin bahse konu yapıyı “sadırîn vâridîn fukara ve mesâkin tarafından Mevlevihane olarak adlandırılan imâret” olarak kaydetmesini izah edebilmek zordur. Bu vakfiyeyi tanzim edenler yapıyı tanımlarken çok dikkatli bir dil kullanmışlardır. Gerek yapının yerini gerekse ne olduğunu özenle seçilmiş olduğu anlaşılan ifadeler ile tarif etmişlerdir.

tanımlamaktadır. Hal böyle olunca 1462 senesinde şehrin bâtınının Ulu Cami tarafına kadar uzan-dığı da ifade edilebilir.

15 Feridun Emecen, “Saruhanoğulları ve Mevlevîlik”, s. 291. 16 TKGM, KK, TD 544, vr. 10b 17 Defter-i Evkaf-ı Liva-i Saruhan (Metin ve İnceleme), haz. M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, Ankara: Tapu

Kadastro Genel Müdürlüğü Yayınları, 2014, s. 499.

Page 8: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

8 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

Öte taraftan yine mütevellinin arzında imamın ifadelerinin gerçeği yansıt-madığını ve bu yapının Mevlevihane olduğu açık ifadeler ile yazmaktansa son dere-cede muğlak bir yaklaşım ile “iki üç yüz seneden beru Mevlevihane olduğu muhakkak iken Mevlevihane değildir deyü…” şeklinde bir ifade kullanmış olması da son derecede ma-nidardır. Bahse konu mütevellinin arzı şöyledir18:

Saâdetlü devletlü merhametli Sultanım hazretleri sağ olsun

Arz-ı hal-i dâileri oldur ki Manisada merhum İshak Çelebi bir câmi’-i şerif ve bir Mevlevihane bina edüb ve bu ikisine vaz’ eylediği vakfiyesi hâlâ yedi-mizde mevcud olduğundan mâadâ vakfiye-i mezkurenin aynı sicill-i Manisada dahi müseccel iken câmi’-i şerif-i mezkûrun mürtezikasından İmam Mehmed mezkûr Mevlevihane matbahının ihracâtı sarf olmayub kendisi muhaddes olan

vazifesini mücerred almak içün iki-üç yüz seneden beru Mevlevihane

olduğu muhakkak iken Mevlevihane değildir deyü medine-i mezburede ezi-yet ve taciz etdiğinden gayri hâlâ der-i devletde dahi Mevlevihane değildir deyu hafiyyeten hilâf-ı inha ferman aldım demesiyle mürâhim-i aliyyelerinden rica olu-nur ki vakfiye-i mamulün bihaya nazar olundukdan sonra merkum İmam Mu-hammed hilâf-ı vâki muaraza ve rencideden men’ olunub ve vakfiye-i mezburede olan tasrihât defterhâne-i âmireye dahi kayd olunub şerh verilmek üzere hükm-i şerif sadaka ve ihsan buyurulmak bâbında merhamet-i aliyyeleri rica olunur bâki emr u ferman saâdetlü sultanım hazretlerinindir

Bende Şeyh Mehmed el-mütevelli

İşbu suret-i vakfiye defterhâne-i âmirede kaydı mahalline hıfz olunmak ve iktiza etdikce der kenar olunur suret verilmek ve buyruldu 23 ZA sene 115.

Konu dönemin Şer’iye Sicilinde de yer almaktadır. 16 Zilhicce 1115 (21. 04. 1704) tarihli kayıtta Mevlevihanenin şeyhi ve vakfın mütevellisi olan Şeyh

――――――――― 18 Defter-i Evkaf-ı Liva-i Saruhan, ss. 298-299.

Page 9: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 9

Mehmed İstanbul’a arz-ı hal göndererek cami imamı olan Mehmed’in kendisi için şart-ı vâkıf tarafından tayin olunan taamiye ile yetinmediğinden bahisle gallenin Mevlevihaneye vakfedilmemiş olduğunu iddia etmektedir19:

Mütevellinin 1704 tarihli bu ifadelerinden hareket edersek ve iki-üç yüz yıl kadar önceye gidersek bu yapının Mevlevihane olarak kullanılmaya başlanması sürecini takriben 1450’li yıllar, belki de vakfiyesinin tanzim edildiği 1462 civarına kadar götürmek mümkün olabilir mi?

Böyle olduğu takdirde yapının inşa edilmiş olduğu dönem ile bu tarih ara-sındaki yaklaşık doksan yıllık süreyi de tanımlamak gerekir. Yapı ister bugüne kadar yazıldığı gibi Mevlevihane isterse İshaki zaviyesi olsun, inşa edilmiş olduğu 1368 ile elimizdeki en erken vakfiye suretinin tarihi 1462 arasındaki doksan yıllık evreyi mevsuk delillerle tanımlayabilmemiz mümkün değildir. Süreci başlatan kitabe, yapı-yı İshaki zaviyesi olarak kaydederken, tamamlayan Fatih’in vakfiyesi ise “belde-i mezkûre (Manisa) zâhirinde Mevlevihane olarak adlandırılan imâret” olarak ifade etmektedir. Her halükârda 1390 senesinde, Osmanlı fethine kadar İshaki dervişle-rinin burada barındığı varsayılabilir ki inşasından sonra takriben yirmi yıl süre ile İshaki dervişlerine mahsus bir imâret olarak kullanılmış olmalıdır. Eğer bu erken dönemlerde Osmanlı topraklarında Mevleviler için bilinçli bir rezerv varsa, o tak-dirde 1390 sonrasında buraya hemen Mevlevilerin yerleşmiş olduğunu varsaymak doğru olmayabilir20.

II. Ana Hatları ile Kazeruniye:

Köprülü’nün ifadesiyle İslam tarihindeki en erken tarikatlardan olan Kazerûnilik, İran’ın Fars kesiminde Kazerûn şehrinde ortaya çıkmıştır21. Kurucusu olan Ebu İshak’tan (H. 963-1034) başka, tarikat tamamı bu aileye mensup olan dört şeyh tarafından sürdürülmüştür22. Ortaya çıktığı coğrafya itibariyle daha ziyade Hindistan coğrafyasında etkin olduğu anlaşılmaktadır. Kazerûn’da bulunan merkez

――――――――― 19 MŞS, 170, s. 53: “Mevlevihaneye vârid ve sâdır ve fukara-i mesâkîn içün vakf-ı meşrut eylediği galleyi bu şart-ı

vâkıf mucebince sarf ederken mezbûr Mehmed galle-i merkume Mevlevihaneye meşrut vakf de-

ğildir deyu hilâf-ı şart-ı vâkıf bir tarikle emr-i şerîf ihdâs etmekle Mevlevihane fukarası-

na zulm ve teaddi eyledüğin bildirüb merkum imam Mehmed ve sâirlerinin…” 20 Ahmet Yaşar Ocak, 1400’lere kadar Osmanlı topraklarında Mevlevi dervişlerine rastlamadığımızı

hatta Anadolu Selçukluları zamanında varlığından haberdar olduğumuz diğer tarikatlara da rastlamadığımızı ifade eder. Bunun sebeplerinden birincisinin Osmanlıların henüz Mevlevilerin dikkatini çekecek cesamette olmaması olabileceğini, ikinci sebebin ise Osmanlı topraklarının her yerinde bu dönemlerde Mevleviler gibi yüksek hayat standartları gözetmeyen, çoklukla bekâr gençlerden meydana gelen Horasan Melâmetiliğine bağlı Rum abdalları olarak da bilinen Yesevî, Haydari, Vefâî dervişlerinden oluşan Kalenderilerin var olduğunu ifade eder. Ona göre dönemin Osmanlı sultanları da bu kişilere büyük saygı gösteriyorlardı. Bu dönemlerde Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad, Abdal Mehmed gibi tanınmış şahsiyetlere mukabil, Osmanlı topraklarında ne bir Mevlevihane ne de bir Mevlevi dervişinin ismine rastlamadığımızı da ilave eder. Bkz. Ahmet Yaşar Ocak, “Türkiye Tarihinde Merkezi İktidar ve Mevleviler (XIII-XVIII. Yüzyıllar) Meselesine Kısa Bir Bakış”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2, Konya 1996, s. 20

21 Arberry, A.J., “The Biography of Shaikh Abu Ishâq al-Kâzaruni”, Oriens, III (1950),ss. 163-182. 22 Hamid Algar, “Kazerûniyye”, DİA, XXV, s. 146

Page 10: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

10 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

zaviyede bir kısmı evli bir kısmı ise bekâr olan iki yüzden fazla dervişin bulunduğu-nu, gelen kimselerin üç gün boyunca misafir edildiğini, et, buğday ve yağdan yapıla-rak yufka ile yenilen bir yemeğin (Herise) ikram edildiğini, Hind ve Çin ahalilerinin Ebu İshak’a hürmetleri olduğunu İbn Battuta ifade etmektedir23.

Dönemin bütün tarikatlarında olduğu gibi Kazerûnilerin de “idare ile prens-lerle her türlü iktidar sahipleri ile sıkı ilişkilerden kaçınmak gerekir”24 prensibine uydukları, en azından teorik olarak ifade edilebilir. Şeriata bağlılıkları bilinen Kazerûnilerin de koyu bir zühd hareketini benimsedikleri, hatta bu yolda şeyhlerine itaat ederek ot yedikleri ve başlarına sardıkları sarıklarını sokaklardan topladıkları çaputlardan yaptıkları, Kazerûni’nin hayvanla (inekle) konuşmak ya da okuyup üflediği bir ça-naktaki suyu karın ağrısı çeken bir hastasına içirmesi örneğindeki gibi özellikleri, Firdevsü’l-mürşidiye’de ifade edilmektedir25. Tarikatın özelliklerinden birisi de hanlar ve misafirhaneler kurmak olduğu ifade edilebilir26.

Tarikat, Şah İsmail’in 1503 senesinde Kazerûn şehrini alıp 4.000 yerlisini öldürünceye ve zaviye dağılıncaya kadar devam etmiştir. Hamid Algar, Şah İsmail’in dergâhtaki faaliyetleri sona erdirmesini mezheb taassubuyla değil, tarikat erbabının servet edinme ve teşkilatlanma kabiliyeti ile izah edilebileceğini ifade etmektedir. Dergâhın serveti büyük kısmıyla denizlerde fırtınaya tutulan denizcilerin Ebu İs-hak’a adak adamaları ve böylece fırtınalardan kurtulabileceklerine olan inanç ile yakından ilgilidir. Özellikle Çin denizinden geçen Kazerûni tüccarların fırtınalarda Ebu İshak’a adakta bulunduklarını ve bu adaklarını bir kâğıda da yazdıklarını, kıyıya sağ salim ulaşınca Kazerûn zaviyesinden gelen bir temsilcinin gemide şeyhe adanan adakları topladığını ifade eder27. Öte taraftan bu dervişlerin tarikat dışından da bağış toplayan çok sayıda görevlilerinin olduğu söylenebilir28. Erken dönem Kazerûni zaviyelerinin liman şehirlerinde bulunması, bu konuyla ilgili olmalıdır29.

Kazerûni dervişlerinin bizzat silahla cihad özelliği bilinmektedir30. Ebu İs-hak’ın hayatta olduğu dönemlerde kafirlerle savaş için her yıl dervişler göndermekte olduğu, vefatından sonra gidilen seferlere şeyhin tabl ve aleminin de götürüldüğü Firdevsü’l-mürşidiye’de nakledilmektedir31. Başlangıçta tamamen askerî nitelikli iken,

――――――――― 23 Ebu Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnamesi,II, çev. A. Sait Aykut,

İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 298. 24 Fritz Meier, “Sufilik ve (İslam) Kültürünün Sona Erişi”, çev. Ahmet Arslan, AÜ DTCFD, 26/2

(Ocak-Haziran 1970), s. 207. “Kazaruni Şiraz'ı ziyaretinde, kendisine itaatlerini bildirmek için gelen bütün o şahısları görünce şöyle diyerek Tanrı'ya dönmüştür: "Tanrım! bana ne şöhret bahşetmişsin. Oysa biliyorsun ki benim tek amacım Seninle meşgul olmaktır. Bütün bu şahısları gözümden uzaklaştır.”

25 Fritz Meier, a.g.m., s. 208, 214. 26 Fritz Meier, a.g.m., s. 214. 27 Hamid Algar, a.g.m., s. 146; J. Spencer Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford: Oxford

University Press, 1998, s. 236. 28 Fritz Meier, a.g.m., s. 214. 29 J. Spencer Trimingham, a.g.e., s. 236. 30 Kazerûnilerden başka İslam’a gaza faaliyetleri içerisinde bizzat savaşarak hizmet etme itiyadında

olan sufilerden de haberdarız. Bkz. Fritz Meier, a.g.m., s. 212. 31 Mahmud b. Osman, Firdevsü’l-mürşidiye fi Esrari’l-samedâniye, nşr. İrec Afşar, Tahran 1333, s. 183.

Page 11: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 11

IX. yüzyılla beraber bu özelliğini yavaş yavaş kaybeden ve XI. yüzyılda sufi vasıflar ile ön plana çıkmaya başlayan ribatlarda yaşayan dervişlerin, savaşmak üzere her yıl Bizans topraklarına geliyor32 olmaları sonucu tarikatın Anadolu’ya ulaştığı kabul edilmektedir. Daha Ebu İshak’ın hayatta bulunduğu yıllarda tarikatın ribatlarının sayısı altmış civarında idi. Öte taraftan dervişliğin şiârlarından birisi de gezgin ol-mak, seyahat etmek, sefere çıkmak olarak ifade edilebilir33. “Seyahat ediniz: Çünkü akan su temiz olur, kalırsa bozulur, kirlenir” prensibi dönemin dervişleri için bir düstur olmuştur.

III. Anadolu’da Kazeruni Zaviyeleri:

1340’lı yıllarda Haleb’de bir zaviyeleri bulunan ve daha ziyade İshakiyye ve Mürşidiyye olarak tanınan tarikatın, Ebu İshak’ın her yıl Bizans’a karşı savaşmak üzere gönderdiği dervişleri vasıtasıyla Anadolu’ya ulaştığı kabul edilmektedir34. Fuad Köprülü “Kâfirlerle cihad ve dinî propaganda prensipini müntesibleri için en esasî umde olarak kabul eden bu misyoner tarikat” ifadesini de kullanarak, tarikatın Moğol istilasını takiben XIII. asrın ikinci yarısında Anadolu’da bulunduğu kanaatindedir35. Böyle olmakla beraber İshakilerin bu dönemde Anadolu ve yakın coğrafyadaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi sahibi değiliz. Köprülü’nün bu bağlamda asıl dikkat çeken savı, tarikatın Batı Anadolu beylikler sahasında faaliyet gösterdiği iddiası olarak ifade edilmelidir. Manisa Mevlevihanesi kitabesindeki ibare, onu böylesi bir kanaate sevk eden unsurlardan bir tanesidir. Köprülü, muhtemelen bu konuyu kaleme ala-bilecek bir fırsatı yakalayamamış olmalıdır. Öte taraftan 1400 senesinde Bursa’da kendilerine zaviye inşa edebilecek nitelikte bir Kazerûni topluluğunun olması da gözlerden ırak tutulmamalıdır.

Tarikat, XV. yüzyılla beraber, muhtemelen farklı tarikatlar içerişinde eri-miştir36. Théodore Spandouyn Cantacasin eserinde, Osmanlı coğrafyasında etkin olan tarikatlar arasında Dynamie, Calender ve Torlaqui yanında, “Seque” olarak nite-lendirdiği İshakileri de ifade eder37. Onun anlatısına nazaran İshakilerden bazıları

――――――――― 32 Fuad Köprülü, “Ribat”, Vakıflar Dergisi, II, Ankara 1942, s. 273; İsmail Yiğit, “Ribat”, DİA,

XXXV, s. 78. 33 Tahsin Yazıcı, “Derviş”, DİA, IX, s. 189. 34 Algar, a.g.m., s. 147. 35 Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1984, ss. 96-97;

Fuat Köprülü’den naklederek Kazeruni dervişlerini birer derviş-asker misyonerler olarak niteleyen ve Anadolu’da XIV. yüzyılda geliştiklerini ifade eden bir çalışma için bkz. İrene Melikof, La Geste de Melik Dānişmend, Etude Critique du Danişmendname, Tome: 1, Paris: Librairie Adrien Maisonneuve, 1960, s. 140.

36 Ali Üremiş, Köprülü’den naklen (Fuad Köprülü, “Abu İshak Kazrûnî”, s. 232) tarikatın Mevlevilik tarafından ortadan silindiği kanaatindedir, bkz. Ali Üremiş, “Türkiye Selçuklularında Bazı Sünnî Tasavvuf Hareketleri”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 28 (2010), s. 322. Köprülü ise tarikatın daha ziyade Zeyniye veya Nakşbendiye tarikatları içerisinde erimiş olması ihtimalini ifade eder (Fuad Köprülü, “Abu İshak Kazrûnî”, s. 231). Öte taraftan tarikatın Konya örneğinde Mevlevilerle olduğu gibi, diğer tarikatlarla mücadelelerine de değinir (Fuad Köprülü, “Abu İshak Kazrûnî”, s. 232).

37 Théodore Spandouyn Cantacasin, Petit Traicte de l'Origine des Turcqz,, nşr. Ch. Schefer, Paris, 1896, s. 219.

Page 12: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

12 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

saçlarını ve sakallarını uzatırken, bazıları ise sakallarını ve saçlarını tıraş edip kendi-lerine mahsus sancaklar taşımaktadırlar38. XVI. yüzyıl başlarında kaleme alınan Vahidi’nin eserinde39 bu gruptan bahsedilmiyor olması, bu tarihlere ulaşmadıkları-nın bir delili olarak da ifade edilebilir.

Bursa Ebu İshak Camii

(Türkiyede Vakıf Abideler ve Eski Eserler III’den)

Anadolu’da bugüne kadar varlığından haberdar olduğumuz en erken İshaki zaviyesi, 1400 senesinde Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da Ebu İshak alemdârları adına inşa ettirilmiştir40. Bundan sonra Konya’da41 Karamanoğlu II. Mehmed tarafından 1418 senesinde inşa ettirilen bir diğer İshaki zaviyesinden ha-berdarız42. Öte taraftan Evliya Çelebi Edirne’de43 bir zaviyeden bahsediyorsa da

――――――――― 38 Cantacasin, Petit Traicte, s. 222 39 Vahidi’s Menakib-i Hvoca-i Cihân ve Netice-i Cân, Ahmet T. Karamustafa, Harvard: Harvard

University Press, 1993. 40 Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2012,

ss. 80-94; Kitabesi için bkz; İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Erzurum Tarihi, İstanbul: Ercan Matbaası, 1960, s. 394; Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi’mârîsi’nin İlk Devri, Ertuğrul, Osman, Orhan Gaaziler Hüdavendigâr ve Yıldırım Bâyezid 630-805 (1230-1402), İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1989, ss. 393-397; Abdülhamit Tüfekçioğlu, Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde Yazı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, s. 381; Türkiyede Vakıf Abideler ve Eski Eserler III, Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1983, ss. 51-55.

41 1483 yılında tanzim edilen vakıf defterinde Şeyh “Mürşid-i âfâk Şeyh Ebu İshak-ı Kâzerûni” olarak kaydedilmiştir. Bkz. M. Akif Erdoğru, “Murad Çelebi Defteri 1483 Yılında Karaman Vilayetinde Vakıflar II”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XVIII/2 (Aralık 2003), s. 99.

42 Haşim Karpuz, “Konya”, DİA, XXVI, 191; Kitabesi için bkz. İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Konya: Yeni Kitap Basımevi, 1964, s. 914

43 Edirne’de bir İshaki zaviyesinin varlığından bahseden kişi Evliya Çelebi’dir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 305 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizin, haz.

Page 13: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 13

kuruluşuna dair bilgimiz yoktur. Halk arasında Ebu İshak’ın mezarı olarak da kabul edilen, anlaşıldığı kadarıyla erken dönemlerde bazı Kazerûnî dervişlerinin konakla-dığı bir zaviye de Erzurum’da bulunmaktadır44. Evliya Çelebi Ebu İshak’ın mezarı-nın Erzurum’da olduğunu ifade etmektedir45. Elbette bu doğru değildir. Burası Ebu İshak’ın gazi dervişleri/alemdârları ya da onlardan birisi adına inşa edilmiş olmalı-dır. Yine Evliya, Hınıs taraflarında “Ziyaret-i Kozlu Baba” olarak bahsedilen kişinin de Ebu İshak hulefâsından ve mecâzibûn sultandan ulu kimse olduğunu ve beş vakit namazını Erzurum’da Ebu İshak ile kılıp geri döndüğünü ifade eder46.

Erzurum’da Ebu İshak’a ait olduğuna İnanılan Türbe

( www.erzurumsevdası.com erişim: 7.12.2016)

Hakkında fazla bilgi olmamakla beraber, Ebu İshak Alemdarı Tekkesi ola-rak bilinen bir yapı da 1980 senesine kadar Kayseri’de bulunmakta idi. Bursa’daki gibi Ebu İshakhâne olarak da adlandırılan tekke “Yoğun Burç’un güneyinde Kiçikapı’ya

Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 254; Edirne’de XVII. Yüzyılda Ebu İshak Şeyhi nisbesi ile tanımlanan “Mehmed b. Sadık” isimli bir şeyhten haberdarız. Bk. F. Th. Dıjkema, The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne, Leiden: E. J. Brill, 1977, ss. 74-75.

44 Fatih Bayram, Zâviye-Khankâhs And Religious Orders In The Province of Karaman: The Seljukid, Karamanoğlu And The Ottoman Periods, 1200-1512, Ankara: Ph.D. Dissertation, Department of History Bilkent University, 2008, ss. 23-25.

45 Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Bursa-Bolu-Trabzon-Erzurum-Azerbaycan-Kafkasya-Kırım-Girit, 2. Cilt, I. Kitap, haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 19, 65, 249.

46 Evliya Çelebi Seyahatnamesi 5. Kitap Topkapı Sarayı 307 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizin, haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, İbrahim Sezgin, İstanbul 2007, s. 26; Fritz Meier, Die Vite Des Şcheich Abû İshâk al-Kāzārûnî, In der Persische Bearbeitung Von Mahmud b. Utman, Leipzig: E. J. Brill, 1948, s. 68.

Page 14: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

14 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

giden caddenin sol tarafında eski mahalle içinde bulunmakta idi. 1980 yılında belediye tarafın-dan etrafındaki evlerle beraber yıktırılmıştır”47.

Osman Turan, tasavvufun gelişmesi sonucu Ahlat taraflarında bir takım zaviyeler kurulduğundan bahisle, Yakut’tan naklen burada kurulan zaviyelerden en eskisinin Ebu İshak Kâzerûni’ye nispetle kurulduğunu ifade etmektedir. Bundan hareketle de tarikatın Osmanlılar arasında yüksek bir itibarının olduğunu ve onların fetihlerinde de önemli bir yeri olduğunu vurgular. Tarikatın Anadolu’da sanıldığı gibi XIV. yüzyılda değil, hiç olmazsa XIII. yüzyılda mevcut olduğunu, hatta XII. yüzyılda Sökmen ve Saltuklu illerinde yayıldığını ifade eder48.

Bugüne kadar Bursa, Konya, Erzurum, Edirne, Kayseri ve Amasya’da49 mevcudiyetlerinden haberdar olduğumuz İshakilere ait Manisa’da bir zaviyenin varlığı, yukarıda ifade edildiği gibi Köprülü’nün dipnotu dışında tespit edebildiğim kadarıyla ifade edilmemiştir. Üzerine yazılmış olan birçok çalışmada haklı olarak Mevlevihane olarak ifade edilmekte olduğu için, zaviyenin İshaki dervişleri adına yaptırılmış olabileceği konusu dikkat çekmemiştir. Bunun bir başka sebebi de, bah-simiz olan yapının İshak Çelebi tarafından yaptırılmış olması ve Evliya’nın nakletti-ği kitabe içerisinde yer alan “İshakiye” ibaresinin, yaptıran Bey’in adı ile ilişkilendi-rilmesi olmasıdır.

Mevlevihane olarak adlandırma konusuna gelince, muhtemelen zaviye İshaki dervişleri için inşa edildikten kısa süre sonra, bu dervişler ya da tarikat zavi-yeyi terk etmiş, onların yerini Mevleviler almış olmalıdır. Aslında bahsimiz olan konunun mütemmim bir cüzü de bu yapının Mevlevîler tarafından kullanılmaya başlanması süreci olmalıdır. Daha doğrusu 1462 tarihli vakfiyede ifadesini bulduğu üzere, imâretin nasıl olup da “sadırîn, varidin, fukara ve mesâkin” tarafından Mevlevi-hane olarak isimlendirildiğidir? Ya da burada Köprülü’nün ifadesiyle İshakilerin diğer tarikatlarla mücadeleleri ve Konya’da Mevlevilerle olan münasebetlerine ben-zer bir rekabetten50 bahsetmek mümkün müdür?

Mevlevîlerin Manisa’daki etkinlikleri, şehrin şehzade sancağı olarak seçilmiş olmasıyla ilgili bir keyfiyet olarak da değerlendirilmelidir. Hiç şüphesiz saltanatı döneminde Osmanlı topraklarında Edirne’de bir Mevlevihanenin açılmasına51 ve bu sayede Osmanlı coğrafyasında Mevlevilerin kurumsal anlamda varlıklarını ilk defa göstermelerine imkân sağlayan II. Murad’ın, tahttan feragat ederek Manisa’ya çekildiği dönemde, tarikat mensupları benzer örgütlenmeyi sağlayabilmek amacıyla

――――――――― 47 Mehmet Çayırdağ, Kayseri Tarihi Araştırmaları, Kayseri: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları,

2001, s. 360; Kayseri Ansiklopedisi, II, İstanbul: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2010, s. 74. 48 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1993, s. 122. 49 Fritz Meier, age,s. 68. 50 Fuad Köprülü, “Abu İshak Kazrûnî..”, s. 231. 51 N. Çiçek Akçıl, “Günümüze Ulaşamayan Bir Tekke: Edirne’de Muradiye Mevlevihanesi”, Sanat

Tarihi Yıllığı, XXI (2012), ss.1-21.

Page 15: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 15

O’nu takip etmiş olmalıdırlar52. Yine gerek Fatih’in 1451 senesi başına kadar devam eden şehzâdeliği, gerekse II. Bayezid’in şehzadeleri olan Şehzade Korkud ve Şeh-zade Abdullah’ın Manisa’da ikametleri sürecinde, Osmanlı coğrafyasında bir etki alanı açmaya çalışan Mevlevilerin, şehirden uzak olduklarını varsaymak mümkün değildir. Bu süreçte, Çelebilik makamında bulunan (1460-1509) Cemalettin Çele-bi’nin etkin olduğu da ifade edilmelidir. Cemâleddin Çelebi döneminde Osmanlıla-rın Konya’yı almasının ötesinde, bu dönemin Mevleviliğin Osmanlı topraklarında kökleşip teşkilatlanma dönemi olduğu da kabul edilmelidir. Elbette bu sürecin önemli figürlerinin başında, hiç şüphesiz II. Bayezid gelmektedir. Barihüda Tanrıkorur’un ifadelerinde anlamını bulduğu üzere, bu dönemde Mevlevilik, impa-ratorluk içerisinde sadece neşv ü nema bulan değil, aynı zamanda korunup gözeti-len kurumlardan bir tanesi olmuştur. “… yapılan hukuki ve idari düzenlemeler sırasında Mevleviliğe bir imparatorluk kurumu statüsü kazandırılmış ve sağlıklı bir maddi yapıya kavu-şabilmesi için de vergi muafiyeti getirilerek vakıflar tahsis edilip düzenli nakdi yardım gibi imti-yazlar tanınmıştır. Bu bağlamda tarikata vakfedilen iskân alanlarından toplanan avarız-ı divâniyye ve tekâlif-i örfiyye çelebilik makamına bırakılmış. Ayrıca Konya'daki Türbe-i Celâliyye mahallesinden merkezi yönetimin topladığı adet-i ağnam türbe vakfına, bâd-ı heva ile resm-i arus vergileri de Konya Mevlevi âsitânesine verilmiştir. Bunların yanı sıra devlet yılın belli

dönemlerinde Mevlevi dergâhlarına maddi yardımda bulunmaya başlamıştır”53

IV. Tartışma ve Sonuç

I. Öncelikle konu hakkında doğrudan ya da dolaylı olarak bilgi veren he-men bütün metinlerde, İshak Çelebi’nin ismindeki “Çelebi” nisbesi dolayısıyla Mevlevilik ile irtibatlı bulunduğu bilgisi yer almaktadır. Ancak mıntıkada Mevlevili-ğin neşv ü nema bulması konusu, o kadar da belirgin olarak durmuyor. Çokça ifade edildiği gibi, Ulu Ârif Çelebi’nin Türkmen Beyleri ile olan münasebetleri, Aydın, Menteşe, Germiyan sahalarına ziyaretler yaptığı yıllarda -ki daha Veled Çelebi’nin hayatta olduğu 1312 senesinden önceki yıllar olmalıdır-, henüz Saruhan sahasında Türkler hâkim olmamışlardı. Özellikle Aydın ve Germiyan sahalarında manevi etkilerinin yoğunlaştığı esnada, Saruhanoğlu sahasının da Mevlevilerin faaliyet alan-larından olduğunu ifade eden Feridun Emecen, Mevleviliğin Manisa’da 1330’lu yıllardan biraz önce tesirini hissettirmeye başlamış olması gerektiğini ifade eder54.

O, Saruhan’da bu tesirin daha ziyade Âbid Çelebi’nin Moğollar tarafından Uç Bey-lerini Anadolu Valisi Timurtaş’a bağlamak amacıyla uç bölgelere gönderilmiş olması süreci ile ilişkilendirmektedir. Böyle olduğu halde, yaklaşık kırk yıllık sürede mıntı-kada Mevleviliğin bahse konu olan Mevlevihane cesametinde bir yapı ile ortaya çıkmış olmaları çok da mantıklı görünmüyor. Hattızatında Âbid Çelebi’nin Saruhan tarafına geldiğiyle ilgili olarak da kaynaklarda bir açıklık bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, en azından İshak Çelebi’nin Mevleviliği konusu daha belirgin bir

――――――――― 52 II. Murad’ın sufi çevreler ile iyi ilişkilerinin olduğu konusunda bkz. Halil İnalcık, “Murad II”,

DİA, XXXI, s. 171. 53 Barihüda Tanrıkorur, agm., s. 469. 54 Emecen, “Saruhanoğulları ve Mevlevilik”, s. 287.

Page 16: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

16 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

zemine oturmadan, bahse konu yapının kesinlikle bir Mevlevihane olduğu fikri yeniden değerlendirilmelidir. Şayet, gerçekten Mevlevihane ise, Ergun Çelebi’nin ölümüyle (1373) beraber teşekkül ettiği kabul edilen Kütahya Erguniye zaviyesin-den daha önce kurulduğunu da kabul etmek gerekir. Öte taraftan bir mesele de, İshak Çelebi’nin Mevleviliği kabul etmiş olduğuna dair delillerden olarak kabul

edilen “Çelebi” nisbesinin, Ulu Cami kitabesinde kitabesinde kullanılmış olmasına karşın, Mevlevihane olarak yapıldığı iddia edilen bu yapının kitabesinde yer almıyor olmasıdır. Mevleviliği benimsemiş olduğunu neredeyse hiç tartışmadığımız, hatta daha temelsiz bazı iddialara nazaran Çelebiler soyu ile de irtibatlandırılan İshak Çelebi, eğer böylesine bir âli yapıyı Mevlevihane olarak inşa ettirmiş olsaydı, kanaa-timce Mevleviliğinin simgesi olarak ileri sürülen “Çelebi” unvanını, kitabede hiç şüphesiz kullanırdı. Külliye içerisindeki medrese kitabesinde de bu unvan kullanıl-mamıştır.

II. Mevlevilerin Osmanlı topraklarında henüz zaviye tesis edemedikleri dö-nemlerde ve mıntıkada Osmanlı yönetiminin tesis edildiği 1390 sonrasında, tıpkı Kütahya’da olduğu gibi, eğer bu tarihlerde Mevlevihane’de Mevlevi meşayıhı hiz-met etmekte idiler ise bir şekilde buradan ayrılmış oldukları da varsayılabilir. Dola-yısıyla, Mevlevihane 1368’de gerçekten Mevleviler için tesis edilmiş bile olsa, uzun-ca bir süre burada neşv ü nema bulmadıkları kabul edilmelidir. Feridun Emecen, “Mevlevihanenin Osmanlılara intikal edişinden itibaren tedricen etkisini yitirdiği ve buranın imâret fonksiyonunun ön plana geçtiği” kanaatini ifade etmektedir55

III. Mevlevilik tarihinin önemli eserlerinden olan ve takriben 1353 civarın-da kaleme alınan Eflâki’nin Menakibü’l-Arifin’inde, Saruhan ya da Manisa bahsi yer almaz. Dönemin hemen bütün önemli Mevlevi muhitlerinden bahseden ve 1360 senesinde vefat eden Eflaki’nin56 Mevlevi etkisinin artık kendisini hissettirmekte olması gerektiği Saruhan’dan bahsetmemesi, hayli dikkat çekicidir. Elbette bu arada Menakıbü’l-Arifin’in 1350’li yılların ilk yarısında hazırlandığını, bu tarihlerde beylik makamında el-an İlyas Bey’in bulunduğunu, İshak Çelebi’nin ise takriben 135857 civarında bey olacağını da hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Ancak her hâlükârda İshak Çelebi’nin Mevleviliği benimseme ya da Mevleviliğin o muhitte etkin olma süreci çözümlenmiş değildir.

IV. Banisi olan İshak Bey’in ismi ile orta zamanların bilinen ilk tarikatların-dan olan İshakiye’nin isim olarak karıştığı aşikârdır. XVIII. yüzyılın bazı evrakında bahse konu külliyenin bir cüzü olan medresenin “İshakiye Medresesi” olarak ta-nımlandığını biliyoruz58. Buna rağmen dönemin kitabe formundan hareketle, bu yapının büyük ihtimalle İshaki dervişleri için inşa edildiği anlaşılıyor. Çünkü böylesi

――――――――― 55 Feridun Emecen, “Saruhanoğulları ve Mevlevilik”, s. 293. 56 Şams al- din Ahmed al-Aflakî al Arifî, Manakib al-Arifîn, I, haz. Tahsin Yazıcı, Ankara: Türk Tarih

Kurumu Yayınları, 1976, s. 10. 57 İshak Çelebi’nin bu tarihte mi yoksa İlyas Bey’e ait 1362-63 tarihli para dolayısıyla bu tarihlerde mi

tahta geçmiş olabileceği tartışması için bkz. Feridun Emecen, “Saruhanoğulları”, DİA, XXXVI, 171.

58 BOA. Ali Emiri-III. Ahmed. nr. 19020, 1037, 2341.

Page 17: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 17

bir tanımlama biçimi XIV. yüzyıl için vaki değildir. Bu noktada çözülmesi gereken konu, yapının ne zaman Mevlevilere intikal ettiği konusudur. Bu dönemin XV. yüzyılın ortalarında ya da en geç tarikatın Osmanlı topraklarında daha bir ayrıcalıklı konuma yükseldiği dönem olarak yukarıda da vurguladığımız II. Bayezid dönemi olması gerektiği aşikârdır. Manisa şehri için düşündüğümüzde, başlangıçta II. Murad’ın Manisa’ya çekildiği tarihlerde kendisine Edirne’de bir Mevlevihâne tesis ettiren Mevlevîlerin, onu takib ederek Manisa’ya da gelmiş olmaları makul görün-mektedir. Ardından Fatih’in burada geçirdiği şehzadelik yıllarında ya da en geç II. Bayezid’in çocukları Korkud ve Şehzade Abdullah’ın Manisa’daki görev dönemle-rinde, Mevlevîler bu alanı da değerlendirmek, şehzade şehrinde kendileri için bir zaviye kurmak istemiş olmalıdırlar. Belki de bu sıralarda boş bulunan yapıya yer-leşme izni almış olmalıdırlar. Yapının “sadırîn, varidin, fukara ve mesâkîn” arasında Mevlevihane olarak adlandırılması, bu yıllarda gerçekleşmiş olmalıdır.

V. Bu adlandırma meselesinin bir tarafında da “imâret” kavramı bulun-maktadır. Yukarıda ifade etmiş idik. Kitabesi üzerinden hareket edersek bu yapıyı imâret olarak da tanımlayabilmek mümkün değildir. Zira “imâret” ifadesi kitabede düşündüğümüz müessese anlamında değil, inşa, imar etmek anlamında kullanmak-tadır. Yukarıda vakfiye metni üzerinden bu konu izah edilmeye çalışılmış idi. Yapı-nın açıkça imâret olarak adlandırılması konusu ise yine meselenin önemli bir yönü-nü oluşturan Fatih dönemine ait vakfiye ile başlamaktadır. Zira vakfiye, bu yapıyı açıkça “sadırîn, varidin, fukara ve mesâkîn” tarafından mevlevihane olarak isimlendiri-len ve şehrin zâhirinde bulunan imâret olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla yapı hakkında gerek Mevlevihane gerekse İmâret tanımlamalarımız yapının inşa tarihin-den yaklaşık yüz yıl sonraya ait olan metne dayanmaktadır.

VI. Yukarıda vurguladığımız gibi Ulu Cami külliyesi için tartışma konula-rından bir tanesi de bütün mimari unsurlar aynı yerde, birbiriyle ilintili iken Mevle-vihane’nin neden uzakta olduğudur. Eğer bu yapının Mevleviler için değil, görece sünni çevreler ile farklılığı olan İshaki dervişleri için yaptırıldığını öngörürsek, bu takdirde yapının cami ve medrese ile aralarında mesafe bulunması, daha izah edile-bilir bir konu olacaktır. Sünni çevreler ile bu çevreden bazı yönleri ile ayrılan grup-ların aynı alanı paylaşmalarının zorluğu takdir edilmelidir59. Yukarıda Kazerûniye

――――――――― 59 Tam da bu noktada kaynaklar ile ispatlanabilmesi, en azından şimdilik mümkün olmayan bir

spekülasyon geliştirmek de mümkündür. Şöyle ki; esasında İran’da gelişen Kazerûni tarikatı cihat amacıyla Bizans’a karşı savaşmak üzere Anadolu’ya dervişler göndermekte olduğuna dair Speros Vryonis tarafından Dânişmend-nâme’ye dayandırılarak ifade edilen ve Firdevsü’l-mürşidiye’de ifadesini bulan anlatı gerçek ise, pekâlâ Anadolu’da Bizans’ın önemli kalelerinden olan Manisa Kalesi’nin 1313’te fethedildikten sonra, yaklaşık elli yıl boyunca meskûn mahal olarak kullanılmış, kaledeki bu iskân Ulucami külliyesinin inşasından bir müddet önce, takriben 1330-40’lı yıllarda külliye civarına doğru taşmıştır. İshak Çelebi, bu inşa faaliyetleri esnasında fetih yıllarında kendilerine yararlılıkları dokunan İshakî dervişleri için de külliyenin esas alanının biraz uzağında, elli yıldan beri ya kalede ya da Mevlevihanenin bulunduğu alanda, yaşamakta bulundukları yerde onlar için bir zâviye tesis edilmiştir. Hatta spekülasyonu bir adım daha ileri götürürsek, 1390 yılında Yıldırım Bayezid mıntıkayı sulhen teslim alınca, Bursa’ya dönerken artık hâmisiz kalmış olan İshaki dervişlerinin de onunla beraber Bursa’ya gitmiş ve 1400 senesinde de onlar için Bursa’daki

Page 18: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

18 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

faslında ifade edildiği gibi, bu gruplarda hâkim olan koyu zühd anlayışı ve dış görü-nüşlerini özellikle dağınık bir hale getirme özelliği ile dergâhları için sadaka/bağış toplama ya da dilenme anlayışı, onları genel geçer Müslüman kesimlerle farklılaştırı-yor olmalıdır.

VII. Vakıf mürtezikası İmam Mehmed, XVIII. yüzyılın hemen başlarında İstanbul’a arzlar göndererek, buranın Mevlevihane olmadığını ifade etmektedir. Bunun üzerine mütevelli, cevaben, yapının en azından iki-üç yüz yıldan beri Mevlevihane olduğunu ve bunun delilinin de ibraz ettiği 1462 tarihli vakfiye sure-tinden anlaşıldığını ifade etmektedir. Emecen, bu tartışmanın yapının aynı zamanda bir “imâret” olarak tanımlanmış olmasından kaynaklandığını yazmaktadır. Barihüda Tanrıkorur da vakfiyeden hareketle, bu yapının kuruluş amacının zaviye-imâret olduğunu bir yönüyle öğrencilere ve gelen geçen yolculara hizmet, öte taraftan da Mevleviliğin öğretilmesi ve faaliyetlerinin icra edilmesi olduğunu ifade etmektedir60.

Ancak, mütevellinin yapının Mevlevihane olduğunu vakfiyesinden hareketle ifade ederken kullandığı “iki-üç yüz yıldan beri” tanımlaması son derecede ilginçtir. Zira iki-üç yüz yıl öncesi, yukarıda ifade ettiğimiz XV. yüzyılın ortalarına işaret etmekte-dir. Özetle 1700 yılında vakfın mütevellisinin bilgisine göre de bu yapı, II. Murad’ın Manisa’ya çekilmiş olduğu tarihten sonra Mevlevihane olarak kullanılmaya başlan-mış olmalıdır. Bu bilgi, tartışma konumuz bağlamında son derecede önemli bir veri sağlamaktadır. Vakfın mütevellisi, 1700’lerin hemen başında, eğer bu yapı bir mevlevihanedir diyerek tartışmayı bitirmiyor ve kendi bilgisine göre bir başlangıç tarihi tespit ediyorsa, bu hiç de yabana atılacak bir bilgi olmamalıdır.

VIII. Eğer yapının İshaki zaviyesi olarak kurulmuş olduğunu kabul eder-sek, bu takdirde Anadolu’da kurulan İshaki zaviyelerinin sırasını da tashih etmek gerekecektir. Buna göre, ilk İshaki zaviyesi olarak 1400 yılında Bursa’da inşa edilen zaviyeden önce, Manisa’da inşa edilen yapıyı kabul etmemiz gerekecek. Üçüncü yapı ise, Karamanoğlu Mehmed b. Alaaddin Bey tarafından Konya’da inşa edilmiş olan yapıdır.

IX. Bu yaklaşımlar büyük oranda kitabe metninden, vakfiyede yapının tak-dim edilişinden ve XVIII. yüzyılın hemen başlarında yaşanan tartışmanın günümü-ze ulaştırdığı kayıtlardan hareketle olgunlaştırılmıştır. İshak Çelebi’nin Mevleviliği konusu daha belirgin bir zemîne oturmadan, 1368’de inşa edilen yapının Mevlevi-hane olduğunu söyleyebilmek zordur. Yapının Mevlevihaneliği hakkında, en azın-dan 1462 tarihli vakfiyeye kadar bir şey söylemek mümkün değildir. Yaklaşık dok-san yıllık bu sürecin 1368-1390 döneminde, yapının kanaatimce İshaki kimliği etkin olmalıdır. Bu tarihten sonra II. Murad’ın burada kaldığı 1445 senesine kadar olan

zaviyeyi inşa ettirmiş olduğunu ifade edebiliriz. Böyle bakarsak yapının 1390 sonrasında metruk halde bulunduğu varsayılabilir. Zaviyenin bu metruk dönemi, kanaatimce II. Murad’ın Manisa yılları esnasında, Edirne’de kendisini tanıyan ve bir Mevlevihane tesisi için izin almayı başaran Mevlevilerin Manisa’da da bir zaviye istemeleri üzerine, bu metruk zaviyenin onlara tahsisi dönemine kadar sürmüş olmalıdır.

60 Bârihüdâ Tanrıkorur, Türkiye Mevlevîhanelerinin Mimari Özellikleri, C. 1 Metin, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2000, s. 77.

Page 19: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 19

dönem hakkında iki kanaat serdedilebilir. Yukarıda ifade ettiğim gibi, Manisa’nın Osmanlıların kontrolüne geçmesinin ve Saruhanoğullarının şehirdeki hâkimiyetleri-nin bitmesinin ardından, hâmisiz kalan İshaki dervişleri, Yıldırım Bayezid’in isteği üzerine, onunla beraber Bursa’ya gitmiş olabilirler ya da Manisa’daki zâviyelerinde yaşamaya devam etmişlerdir. Eğer İshaki dervişleri buradan ayrılmış ise zaviyeleri metruk kalmıştır. Eğer gerçekten bir faraziye olarak ifade ettiğim, Yıldırım ile Bur-sa’ya gitme yaklaşımı vaki olmamış ise, zaviyelerinde yaşamaya devam etmişlerdir. Ancak her hâlükârda Mevleviler bu süreçte ya boşalmış olan zaviyeye yerleştirilmiş-lerdir ya da İshakiler ile bir rekabete girişerek zâviyeyi kendilerine tahsis ettirmişler-dir. Bu hadise ile 1462 tarihli vakfiye arasında, yapının “Mevlevihane” olarak ta-nınması ve isimelendirilmesi için belli bir süre mutlaka geçmiş olmalıdır. Bu sebeple hadisenin Fatih’ten önce, II. Murad’ın burada bulunduğu süreçte yaşanmış olması mantıklı görünmektedir.

KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri:

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Ali Emiri-III. Ahmed., nr. 19020, 1037, 2341.

Kaynaklar ve Araştırmalar

ACUN, Hakkı, “Manisa Mevlevihanesi”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1992, ss. 109-124.

___________, “Manisa İshak Çelebi Külliyesi”, Vakıflar Dergisi, XIX (1985), ss. 127-146.

AKÇIL, N. Çiçek, “Günümüze Ulaşamayan Bir Tekke: Edirne’de Muradiye Mevlevihanesi”, Sanat Tarihi Yıllığı, XXI (İstanbul 2012), ss.1-21.

ALGAR, H., “Kâzarûnî”, EI2, IV, s. 851-852

ARBERRY, A.J., “The Biograph of Shaikh Abu Ishaq al-Kâzarûnî”, Oriens, III (1950), ss. 163-182.

AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mi’mârîsi’nin İlk Devri, Ertuğrul, Osman, Orhan Gaaziler Hüdavendigâr ve Yıldırım Bâyezid 630-805 (1230-1402), İstanbul: İstan-bul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1989

BAYRAM, Fatih, Zâviye-Khankâhs and Religious Orders in the Provınce of Karaman: The Seljukıd, Karamanoğlu and the Ottoman Periods 1200-1512, (Ph.D. Dissertation) Ankara: Department of History Bilkent University, 2008.

BAYKARA, Tuncer, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadî Tarihi XI-XIV. Yüzyıllar, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000.

BUDAK, Ayşe, “İmaret Kavramı Üzerinden Erken Osmanlı Ters T Planlı Zaviye-leri İle Aşhanelerin (1) İlişkisi: Osmanlı Aşhanelerinin Kökenine Dair Dü-şünceler (2)”, METU JFA, 2016/1, ss. 21-36.

Page 20: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

20 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

CANTACASIN, Théodore Spandouyn, Petit Traicte de l'Origine des Turcqz, nşr. Ch. SCHEFER, Paris, 1896.

ÇAYIRDAĞ, Mehmet, Kayseri Tarihi Araştırmaları, Kayseri: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2001.

DIJKEMA, F. Th., The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne, Leiden: E. J. Brill, 1977.

Defter-i Evkaf-ı Liva-i Saruhan (Metin ve İnceleme), Haz. M. Akif ERDOĞRU, Ömer BIYIK, Ankara: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, 2014.

Doktor Rifat Osman (Tosyavizade), Edirne Evkaf-ı İslamiye Tarihi Birinci Cild Camiler ve Mescidler, haz. Ülkü (AYAN) ÖZSOY, Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1999.

Ebu Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnamesi, çev. A. Sait AYKUT, II, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000.

EMECEN, Feridun, “Saruhanoğulları ve Mevlevîlik”, Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1995, ss. 282-297.

______________, “Saruhanoğulları” DİA, XXVI, ss. 170-173.

ERDOĞRU, M. Akif, “Murad Çelebi Defteri: 1483 Yılında Karaman Vilayetinde Vakıflar II”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XVIII/2 (Aralık 2003), ss. 99-140.

ERGİN, Osman, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1939.

ERZİ, Adnan, “Bursa’da İshaki Dervişlerine Mahsus Zaviyenin Vakfiyesi”, Vakıf-lar Dergisi, II (1942), ss. 423-430.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 9. Kitap, haz. Yücel DAĞLI, Seyit Ali KAHRAMAN, Robert DANKOFF, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi 5. Kitap Topkapı Sarayı 307 Numaralı Yazmanın Transkripsi-yonu-Dizin, haz. Yücel DAĞLI, Seyit Ali KAHRAMAN, İbrahim SEZGİN, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 305 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizin, haz. Seyit Ali KAHRAMAN, Yücel DAĞLI, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.

GÖKÇEN, İbrahim, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, İstanbul: Marifet Bası-mevi, 1946.

Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Bursa-Bolu-Trabzon-Erzurum-Azerbaycan-Kafkasya-Kırım-Girit, 2. Cilt, I. Kitap, haz. Yücel DAĞLI, Seyit Ali KAHRAMAN, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.

Page 21: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Manisa Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Olarak mı Yapıldı? Kitabesi Üzerinden Yeniden Düşünmek

Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15 21

Halil Edhem, Kayseriyye Şehri, Mebâni-i İslamiye ve Kitabeleri Selçûkî Tarihinden Bir Kıt’a, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1334.

İNALCIK, Halil, “ Murad II”, DİA, XXXI, ss. 164-172.

İsmail Hakkı (UZUNÇARŞILI), Anadolu Türk Tarihi Vesikalarından Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Pazar, Amasya vilayet Kaza ve Nahiye Merkezlerindeki Kitabeler, İs-tanbul: Maarif Vekaleti, 1927.

KARA, Mustafa, “Anadolu’ya İlk Gelen Tarikatlardan Biri: Kazeruniye ve Bur-sa’daki Dergâhı”, Tarih ve Toplum, 93 (Eylül 1991), ss. 23-29.

______________, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa: Bursa Büyükşehir Beledi-yesi Yayınları, 2012.

KARPUZ, Haşim, “Konya”, DİA, XXVI, ss. 189-193.

Kayseri Ansiklopedisi, II, İstanbul: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2010.

KONYALI, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul: Ercan Matbaası, 1960.

______________, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya: Yeni Kitap Basıme-vi, 1964.

KÖPRÜLÜ, Fuad, “Abu İshak Kâzerunî ve Anadolu’da İshaki Dervişleri”, TTK Belleten, XXXIII/130 (1969), ss. 225-236.

______________, “ Ribat”, Vakıflar Dergisi, II, Ankara 1942, ss. 267-278.

______________, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayın-ları, 1984.

KÜSKÜ, Sema Gündüz, “Türk Dönemi Manisa Kenti ve Düşündürdükleri”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 9/10 (2014), ss. 633-653.

MEIER, Fritz, Die Vite Des Şcheich Abû İshâk al-Kāzārûnî, In der Persische Bearbeitung Von Mahmud b. Utman, Leipzig: E. J. Brill, 1948.

______________, “Sufilik ve (İslam) Kültürünün Sona Erişi”, çev. Ahmet Arslan, AÜ DTCFD, 26/2 (Ocak-Haziran 1970), ss. 197-218.

MELIKOF, İrene, La Geste de Melik Dānişmend, Etude Critique du Danişmendname, Tome: 1, Paris: Librairie Adrien Maisonneuve, 1960.

Mahmud b. Utman, Die Vita Des Scheich Abû Ishâq al Kâzarûnî (Firdevsü’l-Mürşidiyye fî Esrâri’s-samediyye) , ed. Fritz MEIER, Leipzig: E. J. Brill, 1948.

Mahmud b. Osman, Firdevsü’l-mürşidiye fi Esrari’l-samedâniye, nşr. İrec AFŞAR, Tah-ran, 1333.

OCAK, Ahmet Yaşar, “Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, XII (1978), ss. 247-270.

Page 22: MANİSA MEVLEVÎHÂNESİ MEVLEVÎHÂNE OLARAK MI YAPILDI?isamveri.org/pdfdrg/D03784/2017_15/2017_15_TELCIC.pdf · Anahtar Kelimeler: Manisa, Mevlevihane, Manisa Mevlevihanesi, Mevle-vi,

Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Cahit TELCİ

22 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 15

______________, “Türkiye Tarihinde Merkezi İktidar ve Mevleviler (XIII-XVIII. Yüzyıllar) Meselesine Kısa Bir Bakış”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2, Konya 1996, ss. 17-22.

ORAL, M. Zeki, "Konya'da Ebu Ishak Kazeruni Zaviyesi", Anıt, l/7 (Konya 1949), ss. 3-8.

ORAL, M. Zeki, "Konya'da Ebu Ishak Kazeruni Zaviyesi, Anıt, 1/8, (Konya 1949), ss. 12-14.

ÖZKARCI, Mehmet, “Niğde Bor’da Eretnaoğullarına Ait İki Kitabe”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, II (1994), ss. 105-114.

PEKER, Ali Uzay ve Kenan BİLİCİ, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi, Mimar-lık ve Sanat, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2006.

Şams al-din Ahmed al-Aflakî al Arifî, Manakib al-Arifîn, I. haz. Tahsin YAZICI, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1976.

TANRIKORUR, Barihüda, “Mevleviyye”, DİA, XXIX, ss. 468-475.

______________, Türkiye Mevlevîhanelerinin Mimari Özellikleri, C. 1 Metin, Konya: Selçuk Üniversitesi SBE. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2000.

TEZCAN, Nuran, “Manisa Mevlevihanesi”, Osmanlı Araştırmaları, XIV, İstanbul 1994, ss. 185-193.

TÜFEKÇİOĞLU, Abdülhamit, Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde Yazı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001.

Türkiyede Vakıf Abideler ve Eski Eserler III, Ankara 1983.

TRIMINGHAM, J. Spencer, The Sufi Orders in Islam, Oxford: Oxford University Press, 1998.

TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul: Boğaziçi Yayın-ları, 1993.

ULUÇAY, Çağatay, Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar I, İstanbul: Manisa Halkevi Yayınları, 1940.

ÜREMİŞ, Ali, “Türkiye Selçuklularında Bazı Sünnî Tasavvuf Hareketleri”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 28 (2010), ss. 295-328.

Vahidi’s Menakib-i Hvoca-i Cihân ve Netice-i Cân, Ahmet T. KARAMUSTAFA, Harvard: Harvard University Press, 1993.

YARDIM, Ali, Alanya Kitabeleri, Tesbit, Tescil Tasnif ve Değerlendirme, İstanbul: İstan-bul Fetih Cemiyeti, 2002.

YAZICI, Tahsin “Derviş”, DİA, IX, ss. 188-190.

YİĞİT, İsmail, “Ribat”, DİA, XXXV, ss. 76-79.