424
Margared Weis ve Tracy Hickman _ Ruhlar Savaşı Cilt3 Yitik Ayın Ejderhaları 1 KAYIP RUHLAR Bir zamanlar Palanthas'ta olan, ama şu anda Nightlund'da bulunan Yüksek Büyücülük Kulesi'nin derin zindanlarında, kudretli baş büyücü Raistlin Majere, büyülü bir Görme Havuzu yaratmıştı. Bu havuzun içine bakarak, dünyada olup biten hadiseleri takip etmeyi ve hatta bazen o hadise- lere şekil vermeyi başarmıştı. Raistlin Majere uzun yıllar önce ölmüş olması- na rağmen, onun büyülü Görme Havuzu hâlâ işe yarıyordu. Kule'yi sha- lafismdsa miras alan büyücü Dalamar, havuzun büyüsünü korumuştu. Ölüler nehrinin ortasındaki bir adadan ibaret olan bu kulede tam anlamıyla esir kalan Dalamar, vücuduyla gidemediği yerleri zihniyle ziyaret etmek için sık sık bu havuzu kullanır olmuştu. Palin Majere şu anda havuzun kenarında duruyor, durgun suyun merkezinde hiç kıpırdamadan yanan ve odadaki tek ışık olan mavi aleve bakıyordu. Dalamar yanında ve yakınındaydı, gözleri kıpırtısız ateşe kenet- lenmişti. İki büyücü, dünyanın herhangi bir yerinde olup biten hadiseleri izleyebilecekleri halde, şimdi çok yakınlarında vuku bulan bir olayı, içlerinde bulundukları Kule'nin en tepesinde yaşanan bir olayı izlemekteydiler. Işık Kalesi'nden Altınay ile Nerakalı Kara Şövalyeler'in lideri Gece 7 Lordu Mina, bir zamanlar Raistlin Majere'e ait olan laboratuarda buluşacak- lardı. Altınay bu garip buluşma noktasına çoktan varmıştı. Laboratuvar soğuk, karanlık ve gölgeliydi. Dalamar kadına bir fener bırakmıştı ama fenerin ışığı cılızdı ve sadece, Krynn'deki bütün fenerler ve bütün mumlar yakılsa bile asla tam anlamıyla aydınlatılamayacak olan karanlığı daha da fazla vurgulamaya yarıyordu. Bu dehşetengiz kulenin ruhu olan karanlığın tam kalbi, geçmişte bir sürü ölüme, acıya ve ıstıraba sahne olan bu daireydi. Bu dairede, Raistlin Majere tanrılara öykünerek yaşam yaratmaya çalışmış, fakat bütünüyle başarısız olup Yaşayan Kimseler olarak bilinen şekli bozuk, zavallı yaratıkları bu dünyaya getirmişti. O yaratıklar ise sefil yaşamlarını, şimdi iki büyücünün içinde bulunduğu bu odada geçirmişlerdi. Mavi Ejderha Efendisi Kitiara o dairede, yani laboratuvarda ölmüştü ve ölümü yaşamı kadar vahşi, kanlı olmuştu. Fanilerin diyanyla ölümsüzlerin diyarı arasında bir geçit olan Cehenneme Açılan Boyutkapısı o dairede duruyordu, uzun zaman önce parçalanmışti ve şimdi farelere ve örümceklere Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Margared Weis & Tracy Hickman - Ruhlar Savaşı 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Margared Weis ve Tracy Hickman _ Ruhlar Savaşı Cilt3 Yitik Ayın Ejderhaları 1KAYIP RUHLAR Bir zamanlar Palanthas'ta olan, ama şu anda Nightlund'da bulunanYüksek Büyücülük Kulesi'nin derin zindanlarında, kudretli baş büyücüRaistlin Majere, büyülü bir Görme Havuzu yaratmıştı. Bu havuzun içinebakarak, dünyada olup biten hadiseleri takip etmeyi ve hatta bazen o hadise-lere şekil vermeyi başarmıştı. Raistlin Majere uzun yıllar önce ölmüş olması-na rağmen, onun büyülü Görme Havuzu hâlâ işe yarıyordu. Kule'yi sha-lafismdsa miras alan büyücü Dalamar, havuzun büyüsünü korumuştu.Ölüler nehrinin ortasındaki bir adadan ibaret olan bu kulede tam anlamıylaesir kalan Dalamar, vücuduyla gidemediği yerleri zihniyle ziyaret etmek içinsık sık bu havuzu kullanır olmuştu. Palin Majere şu anda havuzun kenarında duruyor, durgun suyunmerkezinde hiç kıpırdamadan yanan ve odadaki tek ışık olan mavi alevebakıyordu. Dalamar yanında ve yakınındaydı, gözleri kıpırtısız ateşe kenet-lenmişti. İki büyücü, dünyanın herhangi bir yerinde olup biten hadiseleriizleyebilecekleri halde, şimdi çok yakınlarında vuku bulan bir olayı, içlerindebulundukları Kule'nin en tepesinde yaşanan bir olayı izlemekteydiler.Işık Kalesi'nden Altınay ile Nerakalı Kara Şövalyeler'in lideri Gece7

Lordu Mina, bir zamanlar Raistlin Majere'e ait olan laboratuarda buluşacak-lardı. Altınay bu garip buluşma noktasına çoktan varmıştı. Laboratuvarsoğuk, karanlık ve gölgeliydi. Dalamar kadına bir fener bırakmıştı amafenerin ışığı cılızdı ve sadece, Krynn'deki bütün fenerler ve bütün mumlaryakılsa bile asla tam anlamıyla aydınlatılamayacak olan karanlığı daha dafazla vurgulamaya yarıyordu. Bu dehşetengiz kulenin ruhu olan karanlığıntam kalbi, geçmişte bir sürü ölüme, acıya ve ıstıraba sahne olan bu daireydi. Bu dairede, Raistlin Majere tanrılara öykünerek yaşam yaratmayaçalışmış, fakat bütünüyle başarısız olup Yaşayan Kimseler olarak bilinenşekli bozuk, zavallı yaratıkları bu dünyaya getirmişti. O yaratıklar ise sefilyaşamlarını, şimdi iki büyücünün içinde bulunduğu bu odada geçirmişlerdi.Mavi Ejderha Efendisi Kitiara o dairede, yani laboratuvarda ölmüştü veölümü yaşamı kadar vahşi, kanlı olmuştu. Fanilerin diyanyla ölümsüzlerindiyarı arasında bir geçit olan Cehenneme Açılan Boyutkapısı o dairededuruyordu, uzun zaman önce parçalanmışti ve şimdi farelere ve örümceklere

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yuvalık etmekten başka bir işe yaramıyordu. Altınay bu odanın karanlık tarihini biliyordu. 'Şu anda bunu düşünü-yor olmalı,' diye düşündü Palin, kadının havuzun üzerindeki parlayan görün-tüsüne bakarak. Kadın laboratuarın tam ortasında kollarını kavuşturmuş birhalde duruyordu. Soğuk yüzünden değil korkuyla ürperiyordu. Palin endişe-lendi. Onu tanıdığı bunca yıldır Altınay'ın korktuğunu bir kez olsungördüğünü hatırlamıyordu. Belki de bunun sebebi Altınay'ın şimdi sahip olduğu o garip vücuduydu.Kadın doksan yaşını aşmıştı. Gerçek vücudu yaşlı bir kadının bedeniydi —geçen yıllara rağmen hâlâ güçlü ve sıhhatliydi. Fakat zamanla buruşup kırışmışbir tene, hafifçe kamburlaşan bir sırta ve boğum boğum olmuş, ama hâlânazikçe dokunan parmaklara sahipti. Eski vücuduyla rahattı. Sevginin ve anneolmanın neşesinden, aşkın ve ölümün hüznünü getiren o yılların geçişinden aslakorkmamış ve pişmanlık duymamıştı. O vücut, büyük firtınanın yaşandığıgecede onun elinden alınmış ve kendisine başka bir vücut verilmişti. Bu yenivücut bir yabancıya aitti, genç, güzel, sağlıklı ve yaşam doluydu. Palin'in ömrüboyunca tanıdığı o kadına ait olan sadece bu bedendeki gözlerdi. 'O haklı,' diye düşündü, 'bu vücut ona ait değil. Ödünç alınmış süslübir elbiseden ibaret. Üzerine oturmayan bir elbise.' "Onun yanında olmalıydım," diye mırıldandı Palin. Doğrulup kıpır-dandı ve huzursuzca suyun kenarında volta atmaya başladı. Taştan yapılmışolan bu daire karanlık ve soğuktu. Tek ışık kaynağı, karanlık havuzunortasında kıpırtısız yanan alevdi ve odayı çok az aydınlatıyor, hiç ısıtmıyor-du. "Altınay güçlü gibi görünüyor, ama değil. Vücudu yirmili yaşlarındabirine ait olabilir, ama kalbi, doksan senelik bir yaşam geçirmiş olan bir kadı-8

na ait. Mina'yı tekrar gördüğünde —özellikle de bu haldeyken— geçireceğişok onu öldürebilir." "O açıdan bakarsan, Kara Şövalyeler tarafından kafanın uçurulduğunugördüğü zaman geçireceği şok da onun sağlığı için pek iyi olmaz," diye iğne-leyici bir şekilde cevap verdi Dalamar. "Ki eğer şimdi oraya gidersen görüpgöreceği şey bu olur. Kulenin etrafı askerlerle çevrili. Dışarıda onlardan enaz otuz tane olmalı.""Beni öldüreceklerini düşünmüyorum," dedi Palin.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Öyle mi? Peki ne yapacaklar? Bir köşeye gidip yüzünü duvara dön-meni ve ne kadar kaka bir çocuk olduğunu düşünmem mi söyleyecekler?"diye azarladı Dalamar. •• "Köşelerden söz açılmışken," diye aniden ekledi, sesinde bir değişim-le, "şunu gördün mü?""Ne?" Palin kafasını çevirdi ve ihtiyatla etrafına bakındı. "Burada değil! Orada!" Dalamar havuzun içini işaret etti."Boyutkapısı'nı koruyan ejderhaların gözleri parlıyor." "Tek gördüğüm toz," dedi Palin, birkaç saniye dikkatle baktıktansonra, "ve örümcek ağlarıyla fare pislikleri. Hayal görüyorsun." "Öyle mi?" diye sordu Dalamar. Alaycı ses tonu yumuşamış ve alışıl-madık bir şekilde ciddileşmişti. "Merak ediyorum.""Neyi merak ediyorsun?""Birçok şeyi," dedi Dalamar. Palin, kara elfe dikkatle baktı ama o sıska, asık suratında ve karanlıkgözlerinin ardında titreşen tek bir düşünceyi dahi okuyamadı. Kara cübbesiüzerindeyken Dalamar, dairenin karanlığından ayırt edilemiyordu. Sadecezarif parmaklı elleri görülebiliyordu ve onlarda bir vücuttan yoksun olan ikiel gibi duruyordu. Uzun ömürlü elf tahminen hayatının altın çağındaolmalıydı, ama hüsran dolu hırsının ateşiyle tükenmiş olan vücudu ırkınındaha yaşlılarından birine aitmiş gibi görünüyordu. 'Ona kara çalmamam gerekiyor. Peki o bana bakınca ne görüyorduracaba?' diye sordu Palin kendi kendine. 'Orta yaşlı, pejmürde bir adam.Yüzüm solgun ve yıpranmış. Saçım seyrelmiş ve ağarmakta. Gözlerimdeise, kendisine vaat edilen şeyi bulamayan bir insanın buruk bakışları. 'Amcam tarafından yaratılmış muhteşem bir büyünün hemen kenarın-da duruyorum. Peki ben ne yaptım? Tabii benden bir şeyler beklemiş olanherkesi hayal kırıklığına uğratmaktan başka? Hatta buna kendim biledahilim. Altınay bunlar arasından en yenisi. Onun yanında olmalıydım.Babam gibi bir kahraman, özgürlüğünü ve muhtemelen yaşamım feda etmekanlamına gelse bile onun yanında olurdu. Fakat işte buradayım, bu kuleninbodrum katında sinsice gizleniyorum.'9

/ "Volta atmayı kes, olur mu?" dedi Dalamar sinirle. "Kayacak vehavuzun içine düşeceksin sonunda. Bak şuraya." Heyecanla suyun içiniişaret etti. "Mina geldi." Dalamar sıska ellerini ovuşturdu. "Şimdi bizimavantajımıza olacak bir şeyler görüp işiteceğiz." Palin, hâlâ verdiği karar konusunda tereddüt ederek havuzun kenarın-da durdu. Eğer oradan derhal ayrılır ve büyünün koridorlarında yürürse, hâlâAltınay'a zamanında ulaşıp onu koruyabilirdi. Ama kendini havuzun başın-dan uzaklaştıramıyordu. Havuzun içine dehşet içinde ve büyülenmiş bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

halde bakıyordu. "Bu büyücü karanlığında hiçbir şey göremiyorum," diyordu Mina yük-sek sesle. "Daha fazla ışığa ihtiyacımız var." Dairenin içindeki ışık gitgide daha da parladı, o kadar aydınlık oldu ki,karanlığa alışmış olan gözleri kamaştırdı. "Mina'nın bir büyücü olduğunu bilmiyordum," dedi Palin, elinigözünün üzerine siper ederek. "Büyücü değil," dedi Dalamar kısaca. Palin'e garip bir bakış attı. "Busana bir şey ifade etmiyor mu?"Palin bu soruyu duymazdan geldi ve laboratuardaki konuşmaya odaklandı. "Sen... sen çok güzelsin Anne," dedi Mina yavaşça, huşu içinde. "Tamhayal ettiğim gibi görünüyorsun." Dizlerinin üzerine çöken kız ellerini uzattı. "Gel, öp beni Anne," diyehaykırdı ve gözlerinden yaşlar süzüldü. "Eskiden yaptığın gibi öp beni.Çünkü ben Mina'yım. Senin Mina'n." "Hakikaten de öyleydi, birçok sene için yani," diye mırıldandı Palin,Altınay'ın güçsüz bir şekilde ilerleyip evlatlık çocuğuna sıkı sıkı sarılışınıhüzünlü gözlerle izlerken. "Altınay Mina'yı kıyıya vurmuş bir halde bul-muştu. Tahminine göre feci bir gemi kazasından sağ kurtulmuştu, ama ne birenkaza, ne cesetlere ne de hayatta kalan başka herhangi birinin izine rastlan-madı. Onu Kale'nin yetimhanesine getirdiler. Zeki, cesur, korkusuz olanMina, çocuğu kalbine kazımış olan Altınay da dahil olmak üzere herkesiâdeta büyülüyordu. Derken, on dört yaşına geldiğinde, günün birinde Minakaçıp gidiverdi. Onu aradık, ama hiçbir ize rastlamadık. Hatta hiç kimseneden gittiğini bile tahmin edemedi. Kale'deyken o kadar mutlu görünüyor-du ki... Altınay'ın kalbi o zaman çok kırılmıştı.""Elbette ki, Alnnay onu buldu," dedi Dalamar. "Onu bulması gerekiyordu. "Ne demek istiyorsun?" Palin, Dalamar'a baktı, ama elfın yüz ifadesimuammalıydı.Dalamar omuz silkti, hiçbir şey söylemedi ve tekrar havuzu işaret etti. "Mina," diye fısıldadı Altınay, evlatlık kızını bir bebek gibi sallayarak."Mina! Çocuğum... hepimiz seni bu kadar çok seviyoıken bizi neden terk ettin?"10

"Sana olan sevgim yüzünden gittim, Anne. Çaresizce istediğin o şeyiaramak için sizi terk ettim. Ve onu buldum, Anne! Onu senin için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

buldum "Biricik Annem benim." Mina, Altınay'm titreyen soğuk ellerinikavradı ve dudaklarına bastırdı. "Her ne olduysam ve her ne yaptiysam sırfsenin içindi." "Ben... ben anlayamıyorum, kızım." Altinay Mina'nın ellerini tutmayadevam etti, ama gözleri kara zırha kayıverdi. "Kötülüğün, karanlığın sem-bolünü taşıyorsun... Nereye gittin? Nerelerdeydin? Sana neler oldu?" Mina güldü. Mutluluk ve heyecan ile gözleri parladı. "Nereye gittiğimve nerelerde olduğum önemli değil. Ama yolda başıma neler geldiği —işteduyman gereken asıl bu. • "Bana anlattığın hikâyeleri hatırlıyor musun Anne? Hani tanrıları ara-mak için karanlık yollarda yürüdüğün hikâyeyi? Tanrıları buluşunu ve dünyahalklarının tanrılara tekrar iman etmesini sağlayışını?" "Evet," dedi Altinay. Kadının beti benzi o kadar atmıştı ki, Palin,kendine her neye mâl olursa olsun onun yanında bulunmaya karar verdi. Büyünün sözlerini mırıldanmaya başladı. Fakat ağzından çıkankelimeler, beyninde şekillenen kelimeler değildi. O kelimeler yuvarlakköşeli, yumuşak sözlerdi ve kolayca akıp giderdi. Ama konuştuğu sözlerkalın, sert köşeliydi ve ağzından dışarı sanki zemine düşen taş kalıplar gibidöküldüler. Kendine kızarak duraksadı ve sakinleşip tekrar denemek için kendisinizorladı. Büyüyü bitiyordu, hatta tersten okuyabilecek kadar iyi biliyordu. Zatenkulağına öyle kötü gelmişlerdi ki, tersten okumuş olsa bile fark etmezdi."Bunu bana sen yapıyorsun!" dedi Palin suçlayıcı bir şekilde. Dalamar eğlenmişti. "Ben mi?" Elini salladı. "Eğer istiyorsan Altinay'ınyanına git. Eğer istiyorsan onunla birlikte öl. Seni ben durdurmuyorum.""Peki kim durduruyor? Şu Tek Tanrı mı?" Dalamar onu bir süre sessizce süzdükten sonra kafasını çevirip tekrarhavuzun içine baktı. Ellerini cübbesinin yenleri içinde kavuşturdu. "Geçmişyoktu, Majere. Zaman içinde geriye gittin. Geçmiş yoktu." "Bana tanrıların gittiğini söylemiştin, Anne," dedi Mina. "Tanrılar git-tiği için dünyada yolumuzu bulmak için kendi kendimize güvenmemizgerektiğini söylemiştin. Ama bu hikâyeye inanmamıştım, Anne. "Ah,"—Mina elini Altinay'ın dudaklarına götürüp onu susturdu—"Bana yalan söylediğini düşünmüyorum. Yanılıyordun, hepsi bu.Görüyorsun işte, ben haklıymışım. Bir tanrı olduğunu biliyordum, çünküküçücük bir kızken gemimiz battığında ve denizde yalnız başıma kaldığım-da onun sesini duymuştum. Beni kıyıda bulmuştun, hatırlıyor musun,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Anne?Ama oraya nasıl geldiğimi asla bilemedin, çünkü asla söylemeyeceğime söz11

Ivermiştim. Diğerleri boğuldu, ama ben kurtarıldım. O tanrı beni kurtardı,bana destek oldu ve karanlıkta, yalnızlıktan korktuğumda bana ninnilersöyledi. "Tanrıların olmadığını söylemiştin, Anne. Ama yanıldığını biliyor-dum. Bu yüzden senin yaptığının aynısını yaptım. Tann'yı bulmak ve onusana geri getirmek için gittim. Ve bunu başardım, Anne." Mina, başarısıkarşısında neşe ve gururla kıpkırmızı kesilmişti. Amber renkli gözleri ışıksaçıyordu. "Fırtına mucizesi. O Tek Tanrı idi. Gençliğinin ve güzelliğininmucizesi. O da Tek Tanrı idi, Anne.""Şimdi anlıyor musun, Majere?" dedi Dalamar yavaşça. "Sanırım anlamaya başlıyorum," dedi Palin. Çarpık çurpuk ellerinisıkıca birbirine kenetledi. Oda soğuktu ve parmaklan buz gibi hava yüzün-den sızlıyordu. "Şu anda 'tanrılar yardımcımız olsun,' diye ekleyebilirdim,ama bu biraz yersiz olur tabii.""Sus!" diye kızdı Dalamar. "Duyamıyorum. Ne dedi o?" "Bunu sen istedin demek," diye cevap istedi Altınay, değişmiş olanvücudunu işaret ederek. "Bu ben değilim. Bu senin beni görmek istediğinşekil..." "Memnun olmadın mı?" Mina onu dinlemeyerek, onu dinlemek iste-meyerek konuşmaya devam etti. "Sana anlatacağım ve seni memnun edecekbir çok şey var. Tek Tanrı'nın gücüyle dünyaya şifa mucizesini geri getirdim.Tek Olan'ın takdisiyle elflerin Silvanesti üzerine yükselttiği kalkanı indirdimve hain ejderha Cyan Kanfelaketi'ni öldürdüm. Başka bir canavarımsı yeşilejderha olan Beryl de Tek Tann'nm gücüyle öldürüldü. Yoz ve inançsız ikielf ırkı da yok edildi." "Elf ırkları yok edilmiş!" Dalamar'ın nefesi kesildi, gözleri yandı."Yalan söylüyor! Söylediklerinde samimi olamaz!" "Bunu söylemek bana çok garip geliyor, ama Mina'nın yalan söyle-meyi bildiğini sanmıyorum," dedi Palin. "Ama ölümlerinde kurtuluş bulacaklar," diye vaaz vermeye devam ettiMina. "Ölüm onlan Tek Tann'ya götürecek." "Bu ellerde kan lekesi görüyorum," dedi Altınay, titreyen bir sesle."Binlercesinin kanı! Senin bulduğun bu tanrı feci bir tanrı. Bir karanlık ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kötülük tanrısı!" "Tek Tanrı bana senin böyle hissedeceğini söylemişti, Anne," dediMina sabırla. "Diğer tannlar dünyadan aynldığmda ve yalnız bırakıldığımdüşündüğünde kızmış ve korkmuştun. Kendini ihanete uğramış gibihissediyordun ve bu oldukça doğaldı. Zira gerçeklen de ihanete uğramıştın."Mina'nın sesi sertleşti. "Yanlış bir şekilde inancım sunduğun o tannlarkorkuyla kaçtılar..."12

"Hayır!" diye haykırdı Altınay. Zayıfça ayağa kalktı, geri çekilipMina'dan uzaklaştı ve kendini savunmak ister gibi ellerini kaldırdı. "Hayırçocuk, buna inanmıyorum. Seni dinlemeyeceğim."Mina, Altınay'ın elini kavradı. "Dinleyeceksin, Anne. Dinlemelisin ki, anlayasm. Tanrılar Kaos'tankorkup kaçtılar. Biri hariç hepsi kaçtı. O halkların yaratılmalarında katkısıolan tanrılardan sadece biri onlara sadık kaldı. Sadece tek birinin Her Şeyinve Hiçbir Şeyin Babası'mn dehşetiyle yüzleşecek cesareti vardı. Savaş onuzayıf bıraktı. Dünyada varlık gösteremeyecek kadar zayıf düştü. Onun yeri-ni almak için gelen o garip ejderhalarla savaşamayacak kadar zayıf düştü.Ama halkıyla bir arada olamasa bile onlara yardımcı olacak armağanlarverdi Vahşi büyü diye adlandırdıkları büyü. Senin kalbin gücü diye bildiğiniyileştirme gücü... Bunlar onun armağanlarıydı. Size verdiği armağanlar. "Eğer hediye idiyse, o zaman ölülerin neden bunu ondan çalmayaihtiyaç duydu..." dedi Dalamar yavaşça. "Bak! Bak şuraya!" Sakin suyuişaret etti."Görüyorum," diye nefes verdi Palin. Bir zamanlar Cehennem'e Açılan Boyutkapısı olan şeyi şu anda koru-mayan beş ejderha kafası ürkütücü bir ışıkla parlamaya başladı. Birisi kır-mızı, birisi mavi, birisi yeşil, birisi beyaz ve birisi de siyahtı."Ne kadar da ahmakmışız," diye mırıldandı Palin. "Diz çök," diye Altınay'a emretti Mina, "Tek Gerçek Tann'ya imanlave şükranla dua et. Yarattıklarına sadık kalmış olan Tek Tann'ya—" "Hayır! Bana söylediğin şeylere inanmıyorum!" dedi Altınay, dimdik yerin-de durarak. "Kandırılmışsın çocuğum. Bu Tek Tann'yı tanıyorum Onu çok eski-den beri tanıyorum. Onun numaralarını, yalanlarını ve hilelerini iyi biliyorum."Altınay, beş başlı ejderhaya doğru dönüp baktı. "Yalanlarına inanmıyorum, Takhisis!" diye meydan okurcasınahaykırdı Altınay. "Yüce Paladine ve Mishakal'ın bizi senin merhametine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

terk ettiğine asla inanmayacağım!""Terk etmediler, değil mi?" diye sordu Palin."Hayır," dedi Dalamar. "Terk etmediler." "Sen her zaman olduğun gibisin," diye haykırdı Altınay. "Kendineinanan kullar değil köleler isteyen bir kötülük tanrısı! Asla senin önünde dizçökmeyeceğim! Sana asla hizmet etmeyeceğim!" Beş ejderha kafasının gözlerinde bembeyaz alevler parladı. Palin,Altınay'ın bu feci ısı karşısında yanıp kavruluşunu dehşet içinde izledi. "Çok geç," dedi Dalamar feci bir sakinlikle. "Çok geç. Onun için vebizim için. Pek yakında bizi haklamaya gelecekler. Bunu biliyorsun.""Bu daire gizli—" diye başladı Palin.13

! "Takhisis'ten mi?" Dalamar neşesizce güldü. "Bu dairenin varlığını,daha amcan bana göstermeden evvel o biliyordu. 'Tek Tann'dan' herhangibir şey gizlenebilir mi? Krynn'i çalıp götüren Tek Tann'dan!""Söylediğim gibi, ne kadar da ahmakmışız," dedi Palin. "Gerçeği kendin keşfetmiştin, Majere. Krynn'in geçmişine gitmek içinâleti kullandın, ama sadece Kaos'un mağlup edildiği ana geri dönebildin.Ondan önceki geçmiş ise yoktu. Neden? Çünkü tam o anda Takhisis geçmişi,şimdiyi ve geleceği çaldı. Dünyayı çaldı. Kanıtlar ortadaydı, tabii onlanokuyabilecek kadar zekâmız olsaydı.""O zaman Tasslehoffun gördüğü o gelecek—" "—asla gelmeyecek. O, yaşanmış olması gereken geleceğe doğrusıçrama yaptı ve şu anda yaşanmakta olan geleceğe geldi. Şu gerçekleridüşünüp tart bakalım: Gökte garip görünüşlü bir güneş; daha evvel üç aybulunan yerde tek bir ay; yıldızlann konumlarının oldukça farklı oluşu; gök-lerde daha evvel kimsenin görmemiş olduğu kırmızı bir yıldız; öylecebeliriveren garip ejderhalar. Takhisis dünyayı buraya, evrenin bu kısmınagetirdi, artık her neresi ise. Garip güneş, tek bir ay, yabancı ejderhalar ve TekTann. En güçlü o ve onu durdurabilecek kimse yok." "Tasslehoff dışında," dedi Palin, kenderin üst katlardaki bir odayagizlenmiş olduğunu düşünerek. "Pöh!" Dalamar homurdandı. "Muhtemelen onu şu ana kadar bul-muşlardır. Onu ve gnomu. Onu bulduklarında ise Takhisis ona yapmayı plan-ladığı şeyi yapacak —yani ölmesi için onu geri yollayacak." Palin kapıya baktı. Yukandan bir yerden emir sözleri geldi ve emreitaat etmek için koşturan ayak sesleri duyuldu. "Tasslehoffun burada olmasıgerçeği, Karanlık Kraliçe'nin yanılmaz olmadığını bana kanıtlıyor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bununolacağını önceden görememiş." "Eğer seni mutlu ediyorsa, buna bel bağlayabilirsin," dedi Dalamar. "Buişte hiç umut görmüyorum. Karanlık Kraliçe'nin gücünün kanıtına tanık ol." Karanlık havuzun içinde parıldayan zamanın yansımasını izlemeye devamettiler. Laboratuarda, yaşlı bir kadın yerde yatıyordu. Beyaz saçlan çözülüp o-muzlanna dökülmüştü. Gençliği, güzelliği, gücü ve yaşamı, aımağanlanna burunkıvırdığı için hiddetle dolan ve intikam güden tannça tararından elinden alınmıştı. Mina, ölmek üzere olan kadının yanına diz çöktü. Altınay'ın ellerinikavrayan Mina onlan tekrar dudaklarına götürdü. "Lütfen Anne. Gençliğinisana geri verebilirim. Güzelliğini geri getirebilirim. Hayata en baştanbaşlayabilirsin. Benim yanımda olursun Anne ve ikimiz birlikte Tek Tannadına dünyayı yönetiriz. Tek yapman gereken Tek Tann'ya saygıyla boyuneğmek ve ondan bu iyiliği istemek. Dileğin yerine gelecek."Altınay gözlerini kapadı. Dudaklan kıpırdamıyordu.14

Mina eğilip ona yaklaştı. "Anne," diye korku dolu bir sesle yalvardı."Anne, bunu kendin için yapmayacaksan, benim için yap. Bunu bana olansevgin için yap!" "Dua ediyorum," dedi Altınay. "Paladine ve Mishakal'a inançsızlığınıaifetmeleri için dua ediyorum. Gerçeği bilmem gerekirdi," dedi yavaşça, sonnefesleriyle birlikte sesi zayıflayarak. "Sözlerimi duyması ve yardıma koş-ması için Paladine'a dua ediyorum... Mina aşkına... herkes aşkına..."Altınay yere yığılıp öldü. "Anne," dedi Mina, kaybolmuş bir çocuk kadar şaşkına dönmüş birhalde, "Bütün bunları senin için yapmıştım..." Palin'in gözleri dolup taşan yaşlarla yandı, ama kimin için ağladığın-dan-emin değildi -Bu dünyaya ışığı getiren Altınay için mi, yoksa sevgi dolukalbi karanlık tarafından tuzağa düşürülmüş, kandırılmış, aldatılmış olan oyetim kız için mi?"Paladine onun son duasını duysun," dedi Palin sessizce. "Bu odanın içinde uçabilmek için yarasa kanatlarım olsun," diye lafıyapıştırdı Dalamar. "Ruhu ölüler nehrine katılmaya gitti ve bizim ruh-larımızın da ondan pek geri kalmayacağını tahmin edebiliyorum." Merdivenlerde tangırdayan ayak sesleri duyuldu, çelik kılıçların taşduvarlara çarpış sesleri geldi. Ayak sesleri kapının dışında durdu. "Herhangi birinin bir anahtar bulduğunu sanmıyorum?" diye sordu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

derin, gümbürtülü bir ses. "Bu işten hoşlanmıyorum, Galdar," dedi bir diğeri. "Bu mekân buramburam ölüm ve büyü kokuyor. Haydi buradan defolup gidelim." "Anahtar olmadan içeri giremeyiz, beyim," dedi üçüncü bir ses."Denedik. Başarısız olmamız bizim hatamız değildi." Bir anlık duraksamadan sonra ilk ses, sert bir tonlamayla konuştu."Mina bize emir verdi. Kapıyı kıracağız." Ahşap kapının üzerine darbeler yağmaya başladı. Şövalyeler kapıyayumruklanyla ve kılıçlannm kabzalanyla vurmaya başladılar, amaiçlerinden hiçbiri o kadar da hevesli değildi."Koruma büyüsü ne kadar dayanır?" diye sordu Palin. "Bunlara karşı sınırsız bir süreyle," dedi Dalamar dudak bükerek."Karanlık Majesteleri'ne karşı pek uzun süre dayanmaz." "Bakıyorum da bu konuda oldukça sakinsin," dedi Palin. "Belki deTakhisis'in geri döndüğünü duyduğuna o kadar da üzülmemişsindir." "Hiç gitmediğini söylesen daha doğru olur," diye düzeltti Dalamar hoşbir ironiyle. Palin sabırsız bir hareket yaptı. "Kara cübbe giyerdin. Ona kulluk edi-yordun—"15

( "Hayır, etmiyordum." Dalamar o kadar sessizce konuşmuştu ki, Palinkapıya inen gümbürtülü darbeler ve haykırışlar arasından onu zar zor duya-bildi. "Ben Nuitari'ye kulluk ediyordum. Anneye değil, oğula. Beni bu yüz-den asla affedemedi." "Yine de, eğer Mina'nın söylediğine inanacak olursak, Takhisis ikimizede büyüyü armağan etti —bana vahşi büyüyü, sana da ölülerin büyüsünü.Bunu neden yaptı ki?" "Bizi ahmak yerine koymak için," dedi Dalamar. "Bize gülmek için, kihiç şüphesiz şu anda gülüyordun" Kapıya vuran yumrukların sesi aniden kesildi. Dışarıya bir sessizlikçöktü. Palin bir anlığına onların vazgeçip gittiklerini umut etti. Sonra, sankiyolu açmak için aceleyle kenara çekiliyorlarmış gibi tapırtılar geldi. Başkabir ayak sesi daha duyuldu -bu sesler öncekilerden daha hafifti.Tek bir kişi seslendi. Bu ses, sanki gözyaşlarıyla boğulmuş gibi kısıktı. "Büyücü Dalamar ile konuşuyorum," diye seslendi Mina. "İçerideolduğunu biliyorum. Kapıya koyduğun büyüyü kaldır ki, ikimizi deilgilendiren meseleler hakkında konuşabilelim." Dalamar'ın dudakları hafifçe kıvrıldı. Büyücü cevap vermedi, sadecesessizce ve tepkisizce durdu. "Tek Tanrı sana birçok armağan bahşetti Dalamar, seni güçlü kıldı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hem de her zamankinden daha güçlü." Mina, hiç gelmeyen bir cevabıbekleyerek birkaç saniye durduktan sonra sözlerine devam etti. "Tek Tanrısenden şükran beklemiyor, sadece tüm kalbin ve ruhunla ona hizmet etmeniistiyor. Ölülerin büyüsü senin olacak. Her gün emirlerine itaat etmek içinmilyonlarca ruh sana gelecek. Bu kuleden azat edileceksin, dünyada dolaş-makta serbest olacaksın. Anayurduna geri dönebilirsin, sevdiğin ve özlemi-ni çektiğin ormanlara. Elf halklan kayıp, arayış içinde. Seni liderleri olarakkucaklayacaklar, önünde eğilecekler ve sana benim adıma tapınacaklar."Dalamar'ın gözleri kapandı, sanki acı çekiyormuş gibiydi. Palin, elfin kalbindeki en büyük dileğinin ona teklif edilmiş olduğunufark etti. Bunu kim geri çevirebilirdi ki?Yine de, Dalamar hiçbir şey söylemedi. "Şimdi de sana söylüyorum, Palin," dedi Mina. Palin, kapalı ve büyüylekilitli kapının ardında duran Mina'nın amber renkli gözlerini görebiliyordusanki. "Amcan Raistlin Majere'in, Tek Tann'ya meydan okuyacak kadar gücüve cesareti vardı. Sana, yani onun yeğenine bir bak. Cezadan korkan bir çocukgibi Tek Tanrı'dan saklanıyorsun. Ne kadar da büyük bir hayal kırıklığı oldun.Amcan için, ailen için ve kendin için. Tek Tanrı kalbinin içini görüyor, orada-ki açlığı görüyor. Tek Tann'ya hizmet et, Majere ve amcandan daha kudretli,daha itibarlı, daha saygın ol. Kabul ediyor musun, Majere?"16

"Daha önce gelmiş olsaydın, sana inanabilirdim Mina," diye yanıtladıPalin. "Ruhlann karanlık taraflarına hitap etmek konusunda kendine has biryeteneğin var. Ama o an geçip gitti. Amcam, ruhu her nerede dolaşıyorsa, ben-den utanmıyor. Ailem beni seviyor, her ne kadar o sevgiyi hak edecek çok azşey yapmış olsam bile. Senin şu Tek Tanrı'na gözlerimi açtığı, bu hayattakayda değer hiçbir şey yapmamış olduğumu görmemi sağladığı için teşekkürederim. Sadece sevdim, sevildim ve gerçekten önemli olan tek şey bu." "Oldukça hoş bir düşünce, Majere," diye yanıtladı Mina. "Bunu tür-bene yazdıracağım. Peki ya sen, Kara Elf? Sen kararını verdin mi? Arkadaşınkadar ahmakça davranmayacağına inanıyorum." Dalamar en sonunda konuştu, ama Mina ile değil. Karanlık suyla dolusakin havuzun tam merkezinde yanan mavi aleve doğru konuştu. "Gece göğüne bakıp karanlık ayı gördüğümde, gözlerimin onu göre-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bilen ayrıcalıklı gözler arasında olduğunu bilir ve heyecanlanırdım. TanrıNuitari'nin sesini duyar ve büyülerimi yaparken onun kutsal dokunuşuylamutluluk duyardım. Çok uzun zaman önce, büyü kanımda nefes alır, danseder ve kıvılcımlar saçardı. Şimdi ise yerde yatan cesede üşüşen solucankurtlar gibi parmaklarımdan sürünüp akıyor. Yaşayanlardan korkan vesadece ölü hizmetkârlara güvenen o tanrıya köle olmaktansa, yerde yatan oceset olmayı tercih ederim."Bir el kapıya sertçe vurdu. Kapı ve onu koruyan büyü paramparça oldu. Mina daireye girdi. İçeri tek başına girmişti. Havuzun içinde yananalev fıskiyesi kızın kara zırhında parlıyor, kalbinde ve amber renkli göz-lerinde yanıyordu. Kısa kızıl saçları ışıldıyordu. Kız güçlü, kudretli vehaşmetliydi. Ama Palin, Altınay'a duyduğu keder yüzünden amber renkligözlerin şişmiş ve kızarmış olduğunu, yanaklarında yaş izleri bulunduğunugörebiliyordu. Palin, Karanlık Kraliçe'nin vefasızlığının ne boyutlardaolduğunu işte o anda fark etti. Takhisis'ten hiç şu anda ettiği kadar nefretetmemişti. Kendisine yapmış olduğu ya da yapacağı herhangi bir şey yüzün-den değil, Mina'ya ve onun gibi tüm masumlara yaptığı şeylerden dolayı. Mina'nın Şövalyeleri, kudretli büyücülerden korktuklarından dolayıgölgeli basamaklarda beklediler. Dalamar'in sesi büyü sözleri söylerken yük-seldi, ama o sözler boğuk, anlaşılmaz çıktı ve sesi yavaşça azalıp kesildi.Palin, çaresizce büyü gücünü toplamaya çalıştı. Sihri, ellerinin içinde eriyipgitti ve kırılmış bir kum saatinden akan zerreler gibi parmaklarından döküldü. Mina ikisine de hor gören bir gülümsemeyle baktı. "Büyü olmadan birhiçsiniz. Baksanıza kendine —iki tane yıkılmış, yetersiz, yaşlı adam. TekTann'nın önünde diz çökün. Size büyüyü geri vermesi için ona yalvarın!Yakarışlarınıza cevap verecek."Ne Palin kıpırdadı, ne de Dalamar. İkisi de konuşmadı.17

"Öyle olsun," dedi Mina. Elini kaldırdı. Beş parmağının ucunda alevler yanmaya başladı. Yeşil,mavi, kırmızı, beyaz ateşler ve kırmızı-siyah közler Görme Dairesi'ni aydın-lattı. Alevler iç içe geçip birleşerek büyüyle oluşturulmuş iki mızrak halinialdı. Mina ilk mızrağı Dalamar'a fırlattı. Mızrak, elfin göğsüne saplandı ve onu Görme Dairesi'nin duvarınamıhladı. Elf büyücü bir anlığına, yanan mızrakla deşilmiş bir halde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kıvra-narak duvara asılı durdu. Sonra kafası sarktı ve vücudu gevşeyip yığıldı.Mina duraksadı ve elinde öbür mızrağı tutarak Palin'e baktı."Yalvar," dedi ona. "Hayatın için Tek Tanrı'ya yalvar." Palin'in dudakları sımsıkı kapandı. Bir anlığına feci bir korku hissetti,sonra vücudunu bir acı dalgası kasıp kavurdu. Acı feciydi, o kadar ıstırapvericiydi ki, beraberinde bir lütuf da getiriyordu. Acı, Palin'in hayattaki sondüşüncesinin ölüme duyulan özlem olmasını sağladı. 2GNOMUN ÖNEMİDalamar, Palin'e şöyle demişti, "Gnomun önemini anlıyor musun?"Palın, gnomun önemini o anda anlayamamıştı, Tasslehoff da öyle.Ama kender şimdi anlıyordu. Yüksek Büyücülük Kulesi'ndeki küçük vesıkıcı odada oturuyordu. Bu oda, ilginç olabilecek her türlü şeyden yoksun-du: Hüzünlü masalar, sert sandalyeler ve bir keseye sığmayacak kadar büyükolan birkaç tane cicili bicili süs eşyası. Tas'ın pencereden dışan bakmaktanbaşka yapabileceği bir şey yoktu. Dışarıda ise çok sayıda servi ağacından -kiTas'a soracak olursanız sayılan kesinlikle gereğinden fazlaydı— ve ağaçlararasında dolaşan ölü ruhlardan daha ilginç bir şey mevcut değildi. Ya bunuyapabilir ya da Zamanda Yolculuk Âleti'nin kınhp dağılmış parçacıklarınıtasnif etmekte olan Conundrum'u seyredebilirdi. Zira Tas, gnomun öneminişimdi çok iyi anlıyordu. Uzun zaman önce —fakat Tasslehoff ne kadar uzun zaman önceolduğunu hatırlayamıyordu, zira zaman mevhumu onun için son derece kar-maşık bir şey olup çıkmıştı; zaman öyle bir şeydi ki, içinde ileri sıçrayıpdoğru olmayan bir geleceğe, yani herkesin yapıp yapmak istediği tek şeyinonu ölmesi için geri yollamak olduğu bir geleceğe düşmek söz konusuydu—19

her neyse, uzun zaman önce Tasslehoff Burrtbot kazara, hiç suçu olmadan(pekâlâ, belki biraz olabilir) kendini Cehennem'de buluvermişti. Cehennem'in her türlü dehşetengiz yaratıkların —mesela insanlarasonsuza dek işkence eden iblisler filan gibi— ortalıkta dolaştığı feci birmekân olduğunu sanan Tas, aslında Cehennem'in sıkıcı, hem de had safha-da sıkıcı bir yer olduğunu gördüğünde berbat bir hayal kırıklığı yaşamıştı.İlgisini çeken bir şey olduğu yoktu. İlgisini çekmeyen bir şey de olmuyordu.Asla, hiç kimseye hiçbir şey olmuyordu. Görülecek, ellenecek,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yapılacakhiçbir şey ve gidilecek hiçbir yer yoktu. Bir kender için, orası tam anlamıy-la cehennemdi. Tas'in tek düşüncesi oradan dışarı çıkmak olmuştu. Yanında ZamandaYolculuk Âleti vardı —şu anda yanında olan Zamanda Yolculuk Âleti'nin takendisi. Âlet kırılmıştı —tıpkı şimdi kırık olduğu gibi. Gnomla karşılaşmıştı—şimdi karşısındaki masanın başında oturmakta olan gnoma çok benziyor-du. Gnom âleti tamir etmişti —tıpkı şimdiki gnomun üzerinde uğraşmaktaolduğu gibi. Tek büyük fark, o zaman Tasslehoff gnomun bu âleti tamiretmesini istemişti, ama şimdi istemiyordu. Çünkü Zamanda Yolculuk Âleti tamir edildiğinde, Palin ve Dalamaronu —yani Tasslehoff Burrfoot'u— Her Şeyin ve Hiçbir Şeyin BabasıKaos'un ayağı altında ezip püre edeceği noktaya zaman içinde geri yollaya-caklardı ve o da Nightlund'da dolaşırken gördüğü o hüzünlü hayaletedönüşecekti. "Bu âlete ne yaptın?" diye sinirle homurdandı Conundrum. "Kıymamakinesinden falan mı geçirdin?" Tasslehoff, gnomu görmek zorunda kalmamak için gözlerini kapadı.Ama onu yine de görüyordu. Fındık renginde esmer yüzü ve sanki icat ettiğişeylerden birine (mesela buharla çalışan önden tutturaçlı nargileye, ya dakendinden kurmalı, hareketli şalgam doğrayıcısına) sürekli olarak parmağını

sokuşturuyormuş gibi kafasını üzerinde hoplayıp dikilen tutam tutamsaçlarını zihninde canlandırabiliyordu. Daha da kötüsü Tas, gnomun boncukgibi gözlerindeki zeka parıltısını da görebiliyordu. O parıltıyı daha önce degörmüştü ve şimdi başı dönmeye başlıyordu. 'Bu âlete ne yaptın? Kıymamakinesinden falan mı geçirdin?' Bunlar, daha önceki zamanda gnomunsöylediği sözlerin tıpatıp aynısıydı —ya da çok benzeri. Tasslehoff, baş dönmesini dindirmek için, tepesaçı olan kafasını(sadece orada burada birkaç ağarmış tel mevcuttu) masanın üstünde duranellerine dayadı. O rahatsız edici baş dönmesi, geçip gitmek yerine kafasın-dan midesine doğru döne döne indi ve midesinden vücudunun geri kalan kıs-mına yayıldı.Bir ses konuştu. Daha önceki zamanda, daha önceki mekânda, uzun20

süre önce duyduğu bir sesti bu. Ses acı vericiydi. Midesini burkuyor,beyninin şişip kocaman olmasına ve kafatasına baskı yaparak başına feciağrılar sokmasına sebep oluyordu. Bu sesi daha önce sadece tek bir kez duy-

muştu, ama onu bir kez daha asla ve asla duymak istememişti. Kulaklarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

elleriyle kapatmaya çalıştı, ama Ses onun içindeydi. Hiç yaran olmadı. 'Ölü değilsin,' dedi Ses. Bunlar çok uzun süre önce Sesin ona söylediğisözlerin tıpatıp aynısıydı. 'Buraya yollanmış da değilsin. Aslında burada hiçolmaman gerekiyordu.' "Biliyorum," dedi Tasslehoff, derhal açıklama yapmaya başlayarak."Geçmişten geldim ve başka bir geleceğe gitmiş olmam gerekiyordu—"'Hiç yaşanmamış bir geçmiş. Hiç yaşanmayacak bir gelecek.'"Peki bu... bu benim yüzümden mi?" diye sordu Tas kekeleyerek. Ses güldü ve kahkahası feciydi. Zira çıkan ses, çelik bir kılıcın kırılmasıve verdiği his de sanki kılıcın kırık parçacıklarının tenine batması gibiydi. 'Ahmak olma, kender. Sen bir böceksin. Bir böcekten bile daha küçükbir şeysin. Elimi şöyle bir savurduğumda uçup gidecek olan bir toz zerresi,bir toprak tanesinden ibaretsin. Dünyanın nasıl da kendilerine ait olabile-ceğini görecek kadar zekâları ve görüşleri olmayan kimselerin müdahaleleriolmasaydı, Krynn 'in geleceği şu anda içinde yaşadığın gelecek olacaktı.Eskiden olan her şey yeniden olacak, ama bu sefer benim amaçlarıma uygunbir şekilde. Çok eskiden, birisi bir kulede öldü ve onun ölümü Şövalyeler 'ibir araya getirdi. Şimdi, başka biri başka bir kulede ölüyor ve onun ölümükoca bir ırkı umutsuzluğa itiyor. Çok eskiden, birisi mavi kristalli asanınmucizesiyle yüceltilmişti. Şimdi o asayı taşıyan kimse yine yüceltilecek —beni barındırmak için.' "Altınay'ı kastediyorsun!" diye haykırdı Tasslehoff tatsızca. "Mavikristalli asayı o kullanmıştı. Altınay öldü mü?"Atılan kahkaha kenderin tenini kesip yardı. "Peki ben öldüm mü?" diye haykırdı. "Ölmediğimi söylediğini biliyo-rum, ama kendi ruhumu gördüm." 'Hem ölüsün hem değilsin,' diye yanıtladı Ses, 'ama bunun icabınakısa süre içinde bakılacak' "Vıdı vıdı yapmayı kes!" diye emretti Conundrum. "Sinirimi bozuyor-sun ve sinirim bozulduğunda çalışamam." Tasslehoff'un kafası aniden masanın üzerinden doğrulup kalktı. İşin-den başını kaldırmış kendisine dik bakışlar atmakta olan Conundrum'a boşboş baktı. "Görmüyor musun, burada bir şeyle meşgulüm? Önce homurdanıyor-sun, sonra inliyorsun, sonra kendi kendine söylenmeye başlıyorsun.Dikkatimi dağıtıyorsun."21

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Kusura bakma," dedi Tasslehoff. Conundrum gözlerini devirdi, başını bıkkınlıkla salladı ve ZamandaYolculuk Âleti üzerinde dikkatle çalışma işine geri döndü. "Sanırım buburaya girecek, buraya değil," diye mırılandı gnom. "Evet. Bak gördün mü?Sonra zincir şuraya takılacak ve şöyle dolanacak. Yok yok, bu böyle olmadı.Bunun girmesi gereken yer... Hah, buldum işte. Öncelikle bunu buraya yer-leştirmek gerekli." Conundrum, Zamanda Yolculuk Âleti'nden bir mücevher aldı ve ye-rine oturttu. "Şimdi şu kırmızı zamazingolardan birine daha ihtiyacım var."Mücevherleri didiklemeye başladı. Tas, onları tıpkı diğer gnom Gnimsh'ıngeçmişte yaptığı gibi didiklediğine hüzünle dikkat etti.Hiç yaşanmamış bir geçmiş ve ona ait olan bir gelecek. "Belki de hepsi bir rüyaydı," dedi Tas kendi kendine. "Altınay hakkın-daki o şeyler falan. Sanırım ölmüş olsa anlardım. Sanırım o ölmüş olsaydıkalbimin daraldığını hissederdim ve öyle bir şey hissetmiyorum. Her nekadar burada hava almak epey zor olsa bile." Tasslehoff ayağa kalktı. "Sence de burası çok boğucu değil mi,Conundrum? Bence çok boğucu," diye kendi kendine cevap verdi, ziraConundrum ona biraz olsun ilgi göstermiyordu. "Yüksek Büyücülük Kuleleri her zaman boğucu olmuştur zaten," diyeekledi Tas, konuşmaya devam ederek. Sadece kendi kendine konuşuyor olsabile, kendi sesini duymak, o diğer feci sesi duymaktan kat be kat iyiydi."Bunun sebebi o yarasa kanatlan, sıçan gözleri ve eski, küflü kitaplar.Duvardaki bu çatlaklara bakınca, şöyle hoş bir esinti yakalayacağını sanıyor-sun, ama durum böyle olmuyor tabii. Merak ediyorum da, pencerelerindenbirisini kırmamın Dalamar için bir sakıncası olur mu acaba?" Tasslehoff pencere camına fırlatabileceği bir şeyler bulabilmek içinetrafına bakındı. Küçük masanın üzerinde, bronzdan yapılmış minik bir elfhanımı heykelciği vardı, ki bu hanım ellerinde bir çelenk tutmaktan başka birşey yapıyormuş gibi görünmüyordu. Üzerindeki toz tabakasına bakılacakolursa, yaklaşık yarım asırdır durduğu noktadan kıpırdamamıştı ve bu sebep-le Tas onun biraz tebdil-i mekândan hoşlanabileceğini düşündü. Heykelciğiyerinden kaldırdı ve tam elf hanımını pencereden dışan yolculuğa çıkartmaküzereydi ki, kulenin dışından gelen sesler duydu. Bu sesler kulenin içinden değil de dışından geldiği için şükran duyan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tas, elf hanımını yere doğru indirdi ve pencereden aşağı merakla baktı. Bir Kara Şövalye grubu at sırtında kuleye gelmiş ve yanlarında,üzerinde bir saman yatağı bulunan bir at arabası vagonu getirmişlerdi.Şövalyeler bineklerinden inmeyip atlarının üzerinde kaldılar ve etraflannısarmış olan karanlık ağaçlara rahatsızlıkla bakındılar. Atlar da huzursuzca22

kıpırdanıyordu. Ölülerin ruhlan, ağaçların gövdeleri arasında sefil bir sisbulutu gibi dolanıp duruyordu. Tas bu süvarilerin ruhlan görüp göremediği-ni merak etti. Kendisi görebildiği için üzgündü ve tekrar kendini göreceğin-den korktuğu için ruhlara çok dikkatli bakmıyordu.Hem ölü, hem değil. Omzunun üzerinden arkaya, işinin üzerine eğilip neredeyse iki büklümolmuş olan ve hâlâ kendi kendisine söylenen Conundrum'a baktı. "Vay canına be, etrafta bir sürü Kara Şövalye var," dedi Tas yükseksesle. "Bu Kara Şövalyeler'in burada ne aradığım çok merak ediyorum. Sende merak etmiyor musun, Conundrum?" Gnom homurdandı, ama kafasını işinden kaldınp kendere bakmadı.Âlet hızla eski haline dönüyordu. "Eminim işin biraz bekleyebilir. Birazcık dinlenmek ve buraya gelip şuKara Şövalyeler'e bakmak istemez misin?" diye sordu Tas. "Hayır," dedi Conundrum, tarihteki en kısa gnom cevabım veren kişiolarak kayıtlara geçerek. Tas iç geçirdi. Kender ile gnom, Yüksek Büyücülük Kulesi'ne, Tas'ındaha eski yol arkadaşı ve uzun süredir dostu olan Altınay ile birliktegelmişlerdi —esasen doksan yaşında olan, ama yirmi yaşında bir genç kızınvücuduna ve yüzüne sahip olan bir Altınay ile birlikte tabii. Altınay,Dalamar'a kulede biriyle buluşması gerektiğini söylemişti. Dalamar iseAltınay'ı alıp gitmiş ve Palin'e Tasslehoff ile gnomu beklemeleri için birodaya koymasını söylemişti —yani burası bir bekleme odasıydı. İşte ondansonra Dalamar şöyle demişti, 'Gnomun önemini anlıyor musun?' Palin onlan burada bırakmış ve kapıyı büyücü kilidiyle mühürlemişti.Tas kapının büyücü kilidiyle mühürlendiğini biliyordu, zira onu açmak içinen kaliteli maymuncuk setini kullanmış ve başarısız olmuştu. Babasının sıksık söylediği gibi, 'Maymuncukların işe yaramadığı gün, işin içine büyücü-lerin kanştığı gündür.'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Pencerenin başında duran, bir şeyler bekliyormuş ve bu bekleyişten hiçhoşlanmıyormuş gibi görünen Kara Şövalyeler'e bakan Tasslehoffun aklı-na dank diye bir fikir geldi. Bu fikir o kadar sert bir şekilde dank etti ki, Tasbronz elf hanımı heykelciğini tutmayan elini kaldınp başında bir şişkinlik varmı yok mu diye bakmak zorunda kaldı. Başında bir şişkinlik bulamadı vegnoma doğru dönüp onu gizlice dikizledi (doğru sözün bu olduğunudüşünüyordu). Âlet neredeyse birleşip tek parça haline gelmek üzereydi.Geriye sadece birkaç parçası kalmıştı ve onlar da oldukça küçüktü vemuhtemelen büyük sorun bir çıkartmazlardı. Artık bir 'Planı' olduğu için kendisini çok daha iyi hisseden Tas,pencereden dışanya bakıp aşağıda neler dönmekte olduğunu gözlemleme23

işine geri döndü. Şimdi yapacağı bu işin zevkini gerektiği gibi çıkartabile-ceğini düşünüyordu. Yüksek Büyücülük Kulesi'nden dışan çıkan devasa birminatorun görüntüsüyle karşı karşıya kaldı. Tas, minatordan yaklaşık dörtkat yüksekteydi ve aşağı bakınca minatorun kafasının üzerini tabak gibigörüyordu. Eğer heykelciği pencereden dışan şimdi atarsa, minatorukafasının tepesinden şişleyebilirdi. Bir minatoru kafasından şişleme fikri oldukça haz vericiydi ve Tasbunu yapmayı çok istiyordu. Fakat tam o anda, birkaç tane Kara Şövalyekuleden dışan çıktı. Şövalyeler bir şey taşıyorlardı —üzeri kara bir kefenleörtülmüş bir vücut. Tas aşağı baktı ve burnunu pencere camına o kadar çok bastırdı ki,kıkırdağının çatır çutur ettiğini işitti. Vücudu taşıyan grup kuleden dışan çık-tığında, servi ağaçlannrn arasından bir rüzgâr esti ve kara kefeni havalandınpcesedin yüzünü gözler önüne serdi.TasslehofF, Dalamar'ı tamdı.Tas'ın elleri uyuştu. Heykelcik büyük bir gürültüyle zemine düştü. Conundrum'un kafası hızla doğruldu. "Çifte karbüratörler adına, bununeden yaptın bakayım?" diye sordu. "Bir vidayı düşürmeme sebep oldun!" Daha fazla Kara Şövalye belirdi. Onlar da başka bir ceset taşıyorlardı.Rüzgâr daha da sert esti ve cesedin üzerine gelişigüzel atılmış olan kara kefenkayıp yere düştü. Palin'in ölü yüzü kendere doğnı bakmaktaydı. Gözleri fal taşıgibi açıktı, sabitleşmişti ve boş boş bakıyordu. Cübbesi ise kan revan içindeydi. "Bu benim suçum!" diye haykırdı Tas, suçluluk duygusuyla içi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

parçalanarak. "Eğer yapmam gerektiği gibi ölmek için geri dönseydim, Palinve Dalamar şimdi ölmemiş olurdu." "Duman kokusu alıyorum," dedi Conundrum aniden. Havayı kokladı."Bana yurdumu hatırlatıyor," diye belirtti ve kafasını eğip işine geri döndü. Tas kasvetle pencereden dışan baktı. Kara Şövalyeler, kulenin dibindebir tören ateşi yakmış ve servi ormanından topladıklan kuru dallar ve kütük-lerle onu beslemekteydi. Ağaç dallan çatırdayarak yanmaya başladı. Duman,kulenin taş duvan etrafına zehirli bir sarmaşık gibi kıvnlarak dolandı.Şövalyeler bir cenaze ateşi hazırlıyorlardı. "Conundrum," dedi Tasslehoff, kısık bir sesle, "Zamanda YolculukÂleti'yle işin nasıl gidiyor? Daha tamir edemedin mi?" "Âletler mı? Şimdi âletlere zaman yok," dedi Conundrum, ciddiyetle."Şu zamazingoyu neredeyse tamir ettim sayılır.""İyi," dedi Tasslehoff. Kuleden dışan başka bir Kara Şövalye çıktı. Kızıl saçlan kısa tıraşedilmişti ve Tasslehoff onu tamdı. Onu daha önce görmüştü, fakat neredegördüğünü çıkartamryordu.24

Genç kadın, kollan arasında bir vücut taşıyor, çok yavaş ve vakur birtavırla yürüyordu. Minatordan gelen bir emir haykınşıyla birlikte diğerŞövalyeler işlerini bıraktılar ve kafalarını öne eğip öylece durdular. Genç kadın yavaşça vagona doğru ilerledi. Tas, onun taşıdığı kişininkim olduğunu görmeye çalıştı, ama önü minatorun vücudu tarafından kapan-mıştı. Genç kadm taşıdığı kişiyi nazikçe vagondaki saman yatağının üstünebıraktıktan sonra geri çekildi ve Tasslehoff açıkça gördü. Bu kişinin, muhtemelen yaralanmış bir Kara Şövalye olduğunu farzetmişti. Vagon yatağındaki kişinin çok, çok yaşlı bir kadın olduğunugördüğünde şaşkına döndü. Tas bu yaşlı kadının ölmüş olduğunu derhalanladı. Çok üzüldü ve bu kadının kim olduğunu merak etti. Kızıl saçlı KaraŞövalye'nin bir akrabası falan olmalıydı. Zira genç kız, yaşlı kadının beyazelbisesinin kıvrımlarını düzeltti ve sonra kadının uzun, gür, gümüşi beyazsaçlarını parmaklarıyla usulca geriye doğru taradı."İşte Altınay da benim saçlarımı böyle tarardı, Galdar," dedi kadın. Sesi, durgun havada net bir şekilde yayıldı. Tas'a soracak olursanızgereğinden fazla net bir şekilde. "Alünay." Tas boğazına bir üzüntü yumrusunun takılıp kaldığını his-setti. "Gerçekten de ölmüş. Caramon, Palin... Sevdiğim herkes öldü ve hepsi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

benim suçum. Asıl ölü olması gereken benim." Vagonu çeken at huzursuzca kıpırdandı, sanki gitmek için sabırsız-lanıyormuş gibiydi. Tas kafasını çevirip Conundrum'a baktı. Bir yerleretıkıştınlması gereken sadece iki tane minik mücevher kalmıştı. "Buraya neden geldik, Mina?" diyen minatorun gümbürdeyen sesi netbir şekilde duyuluyordu. "Solanthus'u ele geçirdin, Solamniyahlar'a sert birdarbe indirdin ve onların evlerine, analarının dizinin dibine geri kaçışmasınısağladın. Bütün Solamniya ülkesi şimdi senin oldu. Koca dünya tarihindekimsenin yapmayı başaramadığı bir şeyi basardın—" "Pek değil, Galdar," diye onu düzeltti Mina. "Hâlâ fethetmemiz gerekenSanction var ve orayı Göz Festivali zamanında fethetmeliyiz." "Fest... festival mi?" Minatorun alnı buruş kırış oldu. "Göz Festivali ha.Boynuzlarım adına, o eski kutlamayı neredeyse unutacaktım." Sırıttı. "Sençok gençsin Mina, bunu bilmene bile şaşırdım. Üç ay kaybolduğundanberidir kutlama yapılmıyor." "Altınay bana festivalden söz etmişti," dedi Mina, ölü kadının buruşkınş yanağım usulca okşayarak. "Üç ayın da —kırmızı, beyaz ve siyah— birnoktada birleşip gökten aşağı bakan devasa bir göz şeklini aldığı gecededüzenlendiğini söylemişti. O manzarayı görmek isterdim." "İnsanlar arasında, o gece bir taşkınlık ve eğlence gecesiydi, ya da benböyle duydum. Benim halkım arasında, o geceye saygı ve hürmet duyulur-25

du," diye belirtti Galdar, "zira gökteki o Göz'ün, Sargas'ın gözü olduğunainanırdık, o bizim tanrımız —eski tannmızdı," diye aceleyle ekledi, Mina'yayan gözle hızlı bir bakış atarak. "Yine de, eski bir festivalin Sanction'ı fethet-memizle ne ilgisi var? Üç ay gitti, tanrıların bize bakan gözleri de öyle." "Bir festival olacak, Galdar," dedi Mina. "Yeni Gözün, Tek GözünFestivali. O festivali Huerzyd Tapınağı'nda kutlayacağız." "Huerzyd Tapınağı Sanction'da," diye itiraz etti Galdar. "Sanction'agöre kıtanın öbür tarafındayız, Sanction'ın Solamniya Şövalyeleri'nin sıkıdenetimi altında olduğundan söz etmeye gerek bile yok. Festival ne zamanyapılacak?" "Kararlaştırılmış olan zamanda," dedi Mina. "Totem toplandığında.Kırmızı ejderha göklerden alaşağı edildiğinde." "Ah," diye homurdandı Galdar. "O zaman hemen şimdi Sanction'adoğru yürüyüşe geçmeli ve yanımızda bir ordu götürmeliyiz. Ama biz bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ölümekânda zaman harcıyoruz." Kuleye husumetle baktı. "Eğer bu yaşlıkadının cesedini de yanımızda taşımamız gerekiyorsa, ilerleyişimiz daha dayavaşlayacaktır.'' Cenaze ateşi kükreyip çatırdadı. Alevler kulenin taş duvarlarını yalayıponları kararttı. Galdar'ın etrafında dumanlar dönüp durmaya başladı veminator elini kolunu rahatsızlıkla salladı. Duman pencereden içeri sızdı, Tasise öksürdü ve ağzını eliyle kapadı. "Que-shu prensesi, mavi kristalli asanın taşıyıcısı Altınay'ın cesedini,Yeni Gözün Festivali gecesinde Sanction'da bulunan Huerzyd Tapınağı'nagötürmem emredildi bana. Orada büyük bir mucize gerçekleşecek, Galdar.Yolculuğumuz yavaşlatılmayacak. Her şey emredildiği gibi gerçekleşecek.Bunun icabına Tek Tanrı bakacak." Mina ellerini Altınay'ın cesedi üzerinde havaya kaldırdı ve dua edereksesini yükseltti. Ellerinden turuncumsu san bir ışık yayıldı. Tas ne olduğunugörebilmek için ışığın içine bakmayı denedi, ama ışık sanki gözüne batancam sırçalar gibiydi. Gözlerini yakıyor ve canını acıtıyordu, bu yüzden onlarısımsıkı kapamak zorunda kaldı. Hatta o zaman bile, gözkapaklannın ardın-dan o yoğun ışığı görebiliyordu.Mina'nın duası bitti. Parlak ışık yavaşça soldu ve Tasslehoff gözlerini açtı. Altınay'ın cesedi, altın renkli bir amber tabutun içinde duruyordu,amberin içinde Altınay'ın vücudu bir kez daha gençleşmiş ve güzelleşmişti.Hayattayken giydiği beyaz cübbe üzerindeydi. Gümüşi altın renkli saçlarınıkuş tüyleri süslüyordu —fakat şimdi hepsi amberin içinde sıkışıp kalmışti. Tas, midesindeki bulantı hissinin yükselip boğazına geldiğini hissetti.Boğulur gibi oldu ve destek almak için pencere pervazına tutundu-"Yarattığın bu tabut çok görkemli, Mina," dedi Galdar ve minatorun26

sesi sanki sinirleri bozulmuş gibi çıkıyordu, "ama onunla ne yapmayı plan-lıyorsun? Şu Tek Tann'nın anıtı olarak bu at arabasında ortalıkta dolaştır-mayı mı? Onu halka sergilemeyi falan? Biz rahip değiliz. Biz askeriz vegirmemiz gereken bir savaş var." Mina, Galdar'a sessizlik içinde baktı. O kadar büyük ve feci bir sessiz-likti ki bu, etrafındaki her şeyi, bütün ışığı ve soludukları havayı içine çekti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kızın hiddetinin feci sessizliği, önünde bariz bir şekilde korkup sinenGaldar'ı mahvetti."Özür dilerim, Mina," diye mırıldandı. "Böyle demek istememiştim—" "Seni tanıdığıma şükret, Galdar," dedi Mina. "Hiç düşünmeden,kalbinden geçenleri konuştuğunu biliyorum. Ama bir gün çok ileri gide-ceksin ve o gün seni koruyamayacağım. Bu kadın benim için bir anadandaha öteydi. Tek Tanrı adına yaptığım her şeyi onun için yaptım." Mina tabuta doğru döndü, ellerini amberin üzerine koydu ve eğilipAltmay'ın sakin, durgun yüzüne baktı. "Bana eskiden var olan ama artık varolmayan tanrıları anlatmıştın. Onları aramaya çıktım —sırf senin için!" Mina'nın sesi titriyordu. "Tek Tanrı'yı sana getirdim, Anne. Tek Tanrısana gençliğini ve güzelliğini geri verdi. Buna memnun olacağını sanmıştım.Nerede hata yaptım? Anlayamıyorum." Mina'nın elleri, sanki bir çarşafıdüzeltilmiş gibi amber tabutu okşadı. Kızın sesi sersemlemiş gibi çıkıyordu."Fikrini değiştireceksin, sevgili Annem. Anlayacaksın..." "Mina..." dedi Galdar rahatsızlıkla, "üzgünüm. Bunu bilmiyordum.Affet beni."Mina başıyla onayladı, ama kafasını çevirmedi.Galdar boğazını temizledi. "Kender hakkındaki emirlerin neler?""Kender mi?" diye tekrarladı Mina, minatoru pek duymayarak."Kender ve büyülü âlet. Onların kulede olduklarını söylemiştin." Mina başını kaldırdı. Yanaklarında yaşlar panldıyordu. Yüzü solgunduve amber renkli gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Kender." Dudakları bu sözüşekillendirdi, ama onu yüksek sesle söyleyemedi. Mina kaşlarını çattı. "Evet,elbette, git onu getir. Çabuk ol! Acele et!" "Onun nerede olduğunu biliyor musun, Mina?" diye tereddütle sorduGaldar. "Kule devasa boyutta ve içinde birçok oda var." Mina kafasını kaldırdı, dosdoğru Tas'ın penceresine, dosdoğru Tas'abaktı ve işaret etti. "Conundrum," dedi Tasslehoff, kulağına sanki kendisine değilmiş debambaşka birine —gerçekten feci şekilde korkmuş bambaşka birine— ait-^Ş gibi gelen bir sesle. "Buradan defolup gitmeliyiz. Hemen şimdi!"Pencerenin önünden telaşla uzaklaştı."İşte, bitti," dedi Conundrum, âleti gururla sergileyerek.27

"Çalışacağından emin misin?" diye tedirginlikle sordu Tas.Merdivenlerden gelen ayak seslerini işitebiliyordu, ya da en azından işite-bildiğim sanıyordu. "Elbette," diye kaşlarım çatarak bildirdi Conundrum. "Yepyeni gibisağlam oldu. Bu arada, bu şey eskiden yepyeni iken ne işe yarıyordu?" Tas'm, gnomun sözlerinin ilk kısmında umutla sıçramış olan kalbi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

şimdi batışa geçti. "Ne yaptığını bilmiyorsan çalışacağını nereden biliyorsun?" diyecevap talep etti Tas. Şimdi oldukça net bir şekilde ayak sesleri duyuyordu."Takma kafana. Sadece onu bana ver. Çabuk!" Palin kapıyı büyücü kilidiyle mühürlemişti, ama Palin artık... artıkburada değildi. Tas, büyücü kilidinin de artık burada olmadığını tahmin etti.Ayak sesleri ve hırıltı dolu nefesler işitiyordu. İri ve ağır minatorun merdi-venleri paldır küldür çıkışım aklında canlandırdı. "İlk başta bunun bir patates soyacağı olabileceğim düşünmüştüm,"diyordu Conundrum. Âleti sallayarak zincirini şıngırdattı. "Ama bunun içinbiraz küçük ve hidrolik kaldıracı yok. Sonra bunun bir—" "Zaman içinde yolculuk etmeni sağlayan bir âlet. İşte onunla bu işiyapacağım, Conundrum," dedi Tasslehoff. "Zaman içinde geriye yolculukedeceğim. Seni de yanıma alırdım, ama gittiğim yerden pek hoşlanacağınısanmıyorum, yani Kaos Savaşı'na geri dönüp bir dev tarafından ezilmekten.Görüyorsun ya, sevdiğim herkesin ölmesi benim suçum ve eğer geri gider-sem onlar ölmüş olmayacak. Ben ölmüş olacağım, ama bu sorun değil çünküben zaten öldüm—" "Peynir rendesi," dedi Conundrum, âlete düşünceli düşünceli bakarak."Ya da belki de, birkaç değişiklik yapılırsa bir kıyma makinesi olabilirveya—" "Boş yer," dedi Tasslehoff ve cesaret kazanmak içinde derin bir nefesaldı. "Sadece bana âleti ver yeter. Onu tamir ettiğin için sana teşekkür ede-rim. Seni burada, Yüksek Büyücülük Kulesi'nde, etrafta kızgın bir minatorve bir sürü Kara Şövalye varken yalmz başına bırakmayı hiç istemiyorum,ama dev kafama bastıktan sonra onların artık burada olmaması muhtemeldir.Lütfen âleti bana verir misin?" Ayak sesleri durdu, ama hırıltılı nefesler durmadı. Merdivenler dik vehilekardı. Minator biraz nefeslenmek için durmuştu. "Olta ve ayakkabı asacağı kombinasyonu mu?" diye tahminde bulun-du gnom.Minatorun ayak sesleri tekrar duyulur oldu. Tas pes etti. Birisi ancak bu kadar kibar kalabilirdi. Özellikle de birgnoma karşı. Tas âlete doğru uzandı. "Ver şunu bana!"28

"Onu yine kırmayacaksın, değil mi?" diye sordu Conundrum, âletikenderin ulaşamayacağı bir yerde tutarak. "Onu kırmayacağım!" dedi Tasslehoff sertçe. Bir kez daha ileri atıldı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bu sefer âleti yakalamayı başardı ve hızla çekip gnomun elinden aldı. "Eğerdikkatle izlersen, sana nasıl çalıştığını göstereceğim. Umarım," diye kendikendine mırıldandı. Âleti elinde tutan Tas, kalbinin derinlerinden küçük bir dua okudu."Beni duyabildiğini biliyorum Fizban... belki de beni duyabildiğin haldebenim tarafımdan öyle bir hayal kırıklığına uğradın ki, beni duymak istemi-yordun. Gerçekten üzgünüm Gerçekten, gerçekten üzgünüm." Gözlerindeyaşlar belirdi. "Bütün bu sorunlara sebep olmayı hiç istememiştim. SadeceCaramon'un cenaze töreninde konuşma yapmak ve onun benim için nekadar iyi bir dost olduğunu herkese söylemek istemiştim. Bunun olmasınıasla istemezdim. Asla! Öyleyse, eğer geri dönüp ölmem için bana bir kezdaha yardım edersen, ölü olarak kalacağım. Söz veriyorum." "Hiçbir şey yapmıyor," diye homurdandı Conundrum. "Parçalarıntakılı olduğundan emin misin?" Ayak seslerinin gitgide daha da yüksek geldiğini duyan Tas, âletikafasının üzerine kaldırdı. "Büyünün sözleri. Büyünün sözlerini söylemem gerekli. Sözleri bili-yorum," dedi kender, yutkunarak. "Şöyle... şöyle başlıyor... Zaman seninzamanın... Etrafında dönüp durursun... Hayır, bu doğru olamaz. Yolculukedersin olmalı. Etrafında yolculuk edersin... ve bir şey, bir şey genişliği..." Ayak sesleri şimdi o kadar yaklaşmıştı ki, zeminin sarsıldığını duya-biliyordu. Kenderin alnı boncuk boncuk terlerle doldu. Tekrar yutkundu ve sankikendine yardım edecekmiş gibi âlete baktı. Âlet ona yardım etmediğinde iseonu şöyle bir salladı. "Başta onun nasıl kırılmış olduğunu şimdi anlıyorum," dediConundrum sert bir sesle. "Bu iş uzun sürecek mi? Sanırım birinin geldiğiniduydum." "Başlangıcı sıkı sıkıya tut, böylece kendini en sonda bulacaksın. Hayır,bu yanlış," dedi Tas sefil bir halde. "Hepsi yanlış. Sözleri hatırlayamıyorum!Benim sorunum ne böyle? Eskiden bunu adım gibi bilirdim. Onu ezberim-den okuyabilirdim. Bilirdim, çünkü bunu yapmamı Fizban sağlardı..." O sırada kapı bir gümbürtüyle sarsıldı, sanki ağır bir minator omzukapıya vurmuş gibiydi. Tas, kapının öteki tarafında olup bitenlere kulak asmamak için gözleri-ni kapadı. "Fizban, aklımda baş aşağı duran büyünün sözlerini söylememisağlamıştı. Aydınlık, güneşli bir gündü. Yeşil bir çimenlik arazi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üzerindey-29

dik, masmavi gökyüzü beyaz, pofuduk bulutlarla doluydu ve kuşlar şakı-1yordu, Fizban da şakıyordu, ta ki, ben ona kibarca bunu yapmamasını]söyleyene..."Yankılanan bir gümbürtü daha geldi ve ahşabın çatırtısı duyuldu.Senin zamanın sana aittir.Her ne kadar içinde yolculuk etsen bile.Genişliğini görürsün.Sonsuza dek girdap gibi dönen.Onun akışına engel olma.Başlangıcı ve sonu sıkı sıkıya tut.Onları birbirine doğru çevir.Serbest kalan her şey güvende kalacak.Kaderin kendi alnına yazılmış olacak. Sözler, o bahar günündeki güneş ışığı kadar sıcak bir şekilde!TasslehorFun zihnine doldu. Onların nereden geldiğini bilmiyordu ve durup Ida bunu sorgulayacak değildi.Âlet parlamaya başladı ve mücevherleri ışıklar saçtı. TasslehorFun hissettiği en son şey, bir elin kendi elini kavradığı idi. ITas'ın duyduğu son şey ise Conundrum'un panik içinde haykıran sesiydi, I"Bekle! Bir vidası gevşek kalmış—" Sonra bütün sesler ve hisler, büyünün yarattığı muhteşem, heyecanıverici rüzgârın gürültüsü içinde kayboluverdi.30

3BAŞARISIZLIĞIN CEZASI"Kender gitti, Mina," diye bildirdi Galdar, kuleden dışarı çıkarak. "Gitti mi?" Mina, Altınay'ın cesedini içinde tutan amber tabuttankafasını çevirip minatora baktı. "Ne demek istiyorsun? Bu imkânsız! Nasılolur da kaçar—" Mina ıstırap dolu bir feryat koyverdi. İçini kavuran acıyla iki büklümolan kız, dizleri üzerine çöktü, kollarım birbirine doladı ve tırnakları kendiçıplak tenine ıstırap dalgalan yayarak battı. "Mina!" diye endişeyle haykırdı Galdar. Çaresizce ve kafası kanşmışbir şekilde kızın yanına geldi. "Ne oldu? Yaralandın mı? Söyle bana!"Mina inledi ve cevap veremeyecek bir halde yerde kıvrandı. Galdar etraftaki Şövalyeler'e delip geçen bakışlar attı. "Onu koruyorolmanız gerekirdi! Bunu hangi düşman yaptı?" "Yemin ederim, Galdar!" diye haykırdı birisi. "Kimse ona yaklaşmadıbile—" "Mina," dedi Galdar, kızın üzerine doğru eğilerek, "bana nerenin yara-landığım söyle!"Zangır zangır titreyen Mina, cevap olarak elini kara zırh yeleğine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

atıp31

kalbinin üzerine koydu. "Benim hatam!" Kanayan dudakları arasından nefes nefese konuştu.Istırap içinde dudaklarını ısırıp kanatmıştı. "Benim hatam. Bu... benim cezam." Mina, başı öne eğik, elleri birbirine kavuşmuş bir halde dizlerininüzerinde kaldı. Yüzünden aşağı ter damlacıkları akmaktaydı. İçine dolanürpertiyle titriyordu. "Beni affet!" Boğulur gibi oldu, bu sözleri söylerkenağzı kanla şapırdadı. "Seni hayal kırıklığına uğrattım. Görevimde başansızoldum. Bu bir daha olmayacak, ruhum adına yemin ederim!" İçini parçalayan acı spazmları durdu. Mina ürpererek iç çekti. Vücudugevşedi. Derin nefes alıp vererek, bitkin bir şekilde doğruldu ve ayağa kalktı. Şövalyeler'i etrafında toplanmışlardı. Ne olduğunu merak ediyorlardıve rahatsız olmuşlardı."Tehlike geçti," dedi Galdar onlara. "Görevinizin başına geri dönün." Askerler gittiler, ama arkalarına dönüp de bakmadan edemediler.Galdar, Mina'nın zayıf adımlarına destek oldu. "Sana ne oldu?" diye sordu, kıza endişeyle bakarak. "Cezadan bahset-tin. Seni kim cezalandırdı, ne için?" "Tek Tanrı," dedi Mina. Yüzü terden yol yol olmuş ve çektiği acınınhatırasıyla buruşmuştu, amber renkli gözleri ise grileşmişti. "Görevimdebaşansız oldum. En önemlisi kenderdi. Önce onu yakalamalıydım. Ben..."kanlı dudaklarım yaladı ve yutkundu. "Ben, annemi görmeye o kadar heves-liydim ki, onu unutuverdim. Şimdi kender gitti ve bu benim suçum." "Bunu sana Tek Tanrı im yaptı?" diye tekrarladı Galdar, şaşkınlık,]içinde, sesi hiddetle titreyerek. "Canını bu şekilde Tek Tanrı mı yaktı?" "Bunu hak ettim, Galdar," diye yanıtladı Mina. "Bunu seve seve kabulediyorum. Bana çektirilen acı, Tek Tanrı'nın benim başarısızlığım yüzündençektiği acının yanında hiçbir şey sayılır."Galdar kaşlarım çatıp kafasını salladı. "Haydi ama, Galdar," dedi, azarlayan bir tonlamayla, "çocukken baban'seni kırbaçlamadı mı hiç? Eğitimin sırasında hata yaptığında savaş ustan senidövmedi mi? Baban sana kötü bir niyetle vurmuyordu. Böyle bir ceza seniniyiliğin için gerekliydi." "Aynı şey değil," diye hırladı Galdar. Ordularını görkemle fetihten]fethe koşturan bu genç kızın, dizleri üzerine çökmüş bir şekilde acı içindej

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kıvranışı asla gözünün önünden gitmeyecekti. "Elbette aynı şey," dedi Mina nazikçe. "Hepimiz Tek Tanrı'nın çocuk-]lanyız. Görevimizi başka nasıl öğrenebiliriz?" Galdar'ın verecek cevabı yoktu. Mina, onun sessizliğini onaylamaolarak algıladı."Yanına birkaç adam al ve kulenin her bir odasını arasta Kenderin oj32

odalardan birinde saklanmadığından emin ol. Siz gittiğinizde, biz de bucesetleri yakacağız." "Oraya geri girmek zorunda mıyım Mina?" dedi Galdar, sesi isteksiz-likle kalınlaşarak."Niye ki? Neden korkuyorsun?" diye sordu. "Yaşayan hiçbir şeyden değil," diye yanıtladı, kuleye doğru kaşlarınıçatıp karanlık bir bakış atarak. "Korkma, Galdar," dedi Mina. Büyücülerin, cenaze ateşine doğrusürüklenmekte olan cesetlerine doğru umursamaz bir bakış attı. "Ruhlarısana zarar veremez. Çünkü Tek Tann'ya hizmet etmeye gidiyorlar." Göklerde parlak bir ışık vardı. Uzakta ve saydam olan bu ışık, güneştenbile daha parlaktı ve kıyaslandığında güneş bunun yanında sönük, donukkalıyordu. Dalamar'ın ölümlü gözleri güneşe uzun süre bakamazdı, aksitakdirde kör olurdu. Ama bu güzel, saf ışığa sonsuza dek bakabilirdi ya daöyle olduğunu düşünüyordu. Şimdi olduğu, eskiden olduğu kişiyi önemsiz vedeğersiz bir zerre haline getiren bu ışığa içini sızlatan bir özlemle bakabilirdi. Çok küçük bir çocukken, bir keresinde anayurdunda gece göğünebakıp gümüş ayı görmüştü. Bu ayın, onun uzanamayacağı bir yerde duranbir mücevher olduğunu düşünmüş ve onunla oynamak istemişti. Annebabasından onu kendine getirmelerini istemiş ve onlar bunu yapmayıncahüsranla, hiddetle ağlamıştı. Şimdi de kendini öyle hissediyordu işte.Ağlayabilirdi, ama ne ağlayacak gözleri ne de dökecek yaşı vardı. Parlak vegüzel ışık onun ulaşamayacağı bir yerdeydi. Ona gidiş yolu kapalıydı. Birörümcek ağı kadar ince ama adamant kadar güçlü bir engel önüne dikilmişduruyordu. Her ne kadar denerse denesin o engeli, bir dünyanın etrafınıçevrelemiş olan o hapishane duvarını aşamıyordu bir türlü. Yalnız değildi. Çok sayıda esir içinde yalnızca birisiydi. Ölülerin ruh-ları, muğlak varlıklarının hapishane avlusunda huzursuzca dolaşıyor ve hepside o parlak ışığa özlemle bakıyordu. Hiçbiri ona ulaşamıyordu. "Işık çok güzel," dedi hafif ve büyüleyici bir ses. "Gördüğün şey ötede-ki âlemin, ruhunun uzun yolculuğunun bir sonraki aşamasının ışığı. Seniserbest bırakacağım, oraya gitmene izin vereceğim, ama önce bana

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ihtiyacımolan şeyi getirmelisin." Dalamar buna itaat edecekti. Bu ses her ne istiyorsa onu getirecekti, kibu zindandan kaçabilsin. Sadece büyüyü getirmesi gerekiyordu. YüksekBüyücülük Kulesi'ne baktı ve bu kulenin onunla, daha doğrusu eskidenolduğu kişiyle bir alâkası olduğunu fark etti. Ama şimdi hepsi elinden gitmiş,gende kalmıştı. Kule tam anlamıyla bir büyü deposuydu. Büyünün, eskidenhayatı olan verimsiz kumlar üzerinde altın tozu gibi parladığını görebiliyordu.33

Diğer huzursuz ruhlar, artık eskiden efendisi olan kişiden yoksunkalmış kulenin içine doluşuyordu. Dalamar parlak ışığa baktı ve kalbi özlem-le sızladı. Kulenin içine akmakta olan ruhlar nehrine katıldı. Tam binanın girişine gelmişti ki, bir el uzandı ve onu yakalayıp sıkısıkıya tuttu. Hiddetli ve hüsrana uğramış olan ses ona tısladı, "Dur." "Dur!" diye emretti Mina. "Durun! Cesetleri yakmayın. Fikrimideğiştirdim." Şaşınp kalan Şövalyeler cesetleri bıraktılar ve ölü vücutlar gevşekçeyere yığıldı. Şövalyeler bakıştılar. Mina'yı hiç böyle bocalamış ve tereddüt 1içinde görmemişlerdi. Bundan hoşlanmıyorlardı ve onun cezalandmldığını igörmekten de hiç hoşlanmamışlardı, her ne kadar şu Tek Tann tarafından 1olsa bile. Tek Tann çok uzaktaydı ve onlarla alâkası pek azdı. Mina yan- jlanndaydı ve onlar ona tapıyor, onu örnek alıyorlardı. "İyi fikir Mina," dedi Galdar, kuleden dışan çıkarken. Ölü büyücülere Inefretle baktı. "Akbabalan akbabalara bırak. Kender kulenin içinde değil. 1Her yanı didik didik aradık. Haydi şu lânetli yerden defolup gidelim." Alevler çatırdadı. Dumanlar kulenin etrafında, tıpkı servi ağaçlan 1arasında kıvnlıp dönen kederli ölüler gibi döndü. Yaşayanlar umut dolu bir ibeklenti içinde buradan gitmeye özlem duyuyordu. Ölüler ise, gidecek hiçbir 1yerleri olmadığı için sabırla bekliyordu. Hepsi Mina'nın ne yapmaya niyetli Iolduğunu merak ediyordu. Kız, Dalamar'in cesedinin yanına çömeldi. Bir eliyle boynundaki Imadalyonu kavradı ve diğer elini büyücünün ölümcül yaralarının üzerine 1koydu. Dalamar'm açık gözleri boş boş bakmaktaydı.Mina hafifçe şarkı söylemeye başladı.Uyan sevdiğim, bu sefer uyanBenim ellerimdir ruhunu sarıp alan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Terk et derin karanlığıTerk et sonsuz uykunu ve uyan. Dalamar'ın teni, Mina'nın elinin altında ısındı. Kan deveranı grilyanaklarına renk getirdi, buz gibi kol ve bacaklanm ısıttı. Dudaklan aralandı Ive büyücü sarsılarak, boğulur gibi nefes aldı. Kızın dokunuşuyla titreyip Ikıpırdandı. Cesede yaşam geri gelmişti, gözleri hariç her yerine. Gözler hâlâ 1boş ve donuk bakıyordu. Galdar kaşlarını çatıp hoşnutsuzluk içinde izledi. Şövalyeler hayretle baka-1kaldılar. Bundan önce Mina, ölülerin ruhu için hep dua etmiş, ama hiçbirini haya-1ta geri döndürmemişti. Onlara ölülerin Tek Tann'ya hizmet ettiğini söylerdi hep. 134

"Ayağa kalk," diye emretti Mina.Ölü gözlere sahip olan canlı vücut itaat ederek ayağa kalktı."Vagonun yanına git," diye buyurdu Mina. "Orada emrimi bekle."Elfın gözkapaklan titredi. Vücudu sarsıldı."Vagona git," diye tekrarladı Mina.Büyücünün boş gözleri yavaşça kıpırdanıp Mina'ya baktı. "Bana bu konuda itaat edeceksin," dedi Mina, "her konuda itaat ede-ceğin gibi, yoksa seni yok ederim. Vücudunu değil. Şu et yığınını kaybetmensenin için şu anda hiç önemli değil. Ruhunu yok ederim." Ceset ürperdi ve bir saniye daha tereddüt ettikten sonra vagona doğruhızla ilerledi. Şövalyeler de onun ardından yürüdüler, ama her ne kadariçlerinden birkaçı sırıtmaya başlasa bile, ondan epey uzak durdular.Ayaklanm sürterek yürüyen bu yaratık oldukça acayip görünüyordu. HattaŞövalyeler'den birisi kahkaha bile attı. Dehşete kapılmış ve tiksinmiş olan Galdar bunu hiç de komik bulmu-yordu. Cesetleri akbabalara bırakmak konusunda gayet rahatça konuşmuştuve bunu midesi bulanmadan yapabilirdi —eninde sonunda bunlar büyücüy-dü— ama bu işten hiç hoşlanmamıştı. Bunda ters bir şeyler vardı, fakat ken-disini neyin rahatsız ettiğini ve neden rahatsız ettiğini kestiremiyordu."Mina, bu akıllıca bir iş mi?" diye sordu. Mina onu duymazdan geldi, ikinci büyücüye de aynı şarkıyı söyledi veelini adamın göğsünün üzerine koydu. Ceset doğrulup oturdu."Git vagonun yanındaki arkadaşına katıl," diye buyurdu. Palin gözlerini kırpıştırdı. Yüz hatları bir spazmla buruştu. Kırık dökükparmaklara sahip elleri yavaşça yükselmeye ve ileri doğru uzanmaya başladı,sanki sadece görebildiği bir şeyi yakalayıp kavramaya çalışıyormuş gibiydi."Seni yok ederim," dedi Mina serçe. "Bana itaat edeceksin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Eller yumruk oldu, yüz ıstırapla buruştu. Ölüm acısından çok dahafeciymiş gibi görünen bir acıydı bu."Git," dedi Mina, işaret ederek. Ceset mücadeleyi bıraktı. Kafasını önüne eğdi ve vagona doğru ilerle-di. Bu sefer, Şövalyeler'den hiçbiri gülmedi. Mina, solmuş, rengi atmış ve bitkin düşmüş bir şekilde oturdu. Bugünonun için hüzünlü bir gün olmuştu. Annesi gibi sevdiği kadının ölümü, tan-rısının hiddeti. Omuzlarını düşürdü ve kamburunu çıkarttı. Kendi gücüyleancak ayakta durabiliyor gibiydi. Galdar ona acıdı. Onu rahat ettirmek ve onadestek olmak istiyordu, ama görevi önce geliyordu. "Mina, bu akıllıca bir iş mi?" diye sadece onun duyabileceği kadar hafifbir sesle tekrarladı. "Ansalon boyunca bir tabut taşımak zorunda oluşumuzyeterince kötüydü zaten, ama şimdi bu iki... şeyle yükümüz daha da artmış35

oldu." Onlara ne ad verebileceğini kestirernernişti. "Bunu neden yaptın? Neamaca hizmet ediyor ki?" Kaşlarını çattı. "Adamların sinirlerini bozuyorlar." Amber renkli gözler ona baktı. Yüzü bitkinlik ve kederle solmuştu,ama gözleri hiç donuklaşmamış bir halde berrakça parlıyor ve her zamanolduğu gibi minatorun ruhunu görüyordu."Senin sinirlerini bozuyorlar, Galdar," dedi.Minator homurdandı ve dudağı hafifçe kıvrıldı. Mina bakışlarını, vagonun ucunda oturmuş boş boş bakmakta olancesetlere doğru çevirdi."Bu iki büyücünün kenderle ilgisi var, Galdar." "Onlar esir öyleyse?" dedi Galdar neşelenerek. İşte bu kafasınınkaldırabileceği türden bir şeydi. "Evet Galdar, eğer böyle düşünmek istiyorsan. Onlar esir. Kender ileâleti ele geçirdiğimizde, âletin nasıl işe yaradığını bana anlatacaklar.""Onların başına ek muhafız dikeyim." "Bu gerekli değil," dedi Mina, omuz silkerek. "Onları tutsak değil decanlandırılmış et yığınları olarak düşün." Mina düşünceli gözlerle onlara baktı. "Bunlardan oluşan bir orduya nedersin, Galdar? Emirlere sorgusuz sualsiz itaat eden, korkusuzca savaşan,olağanüstü bir güce sahip olan ve alaşağı edilince tekrar ayağa kalkan asker- ]lerden oluşan bir ordu. Her kumandanın rüyası bu değil midir? Onların ruh-larını esir tutuyoruz," diye devam etti, düşünceler içinde, "ve vücutlarınıölmek üzere savaş meydanına sürüyoruz. Buna ne dersin Galdar?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Galdar'ın aklına söyleyecek bir şey gelmiyordu. Daha doğrusu aklına söy-leyecek çok şey geliyordu. Bundan daha feci, daha rezil bir şey düşünemiyordu. "Atımı getir, Galdar," diye emretti Mina. "Bu hüzün mekânını terketme vaktimiz geldi."Galdar kendine söyleneni yaptı ve bu emre hevesle itaat etti. Atına binen Mina, hüzün dolu kervanın başında yerini aldı. Şövalyelervagonun etrafını sardı ve ölü için bir şeref muhafız birliği oluşturdu.Vagonun sürücüsü kırbacını şaklattı ve iri yük atlan çekmeye başladılar.Vagon ve taşıdığı acayip yük ilerlemeye başladı. Ölülerin ruhları iki yana açılıp Mina'ya yol verdi, ağaçlar da öyle.Yüksek Büyücülük Kulesi'ni çevreleyen gür ve karmaşık ormanın içinde birpatika belirdi. Patika dümdüzdü, zira Mina tabutun sarsılmasını istemiyordu.Sık sık semerinin üzerinde geri dönüp amberden tabuta bakıyordu.Galdar, alışıldığı üzere Mina'nın yanında yerini aldı. İki büyücünün cesetleri, vagonun arka kısmında oturuyor, bacaklarıhavada sallanıyor, kollan gevşekçe sarkıyor ve elleri kucaklanndaKİuruyor-du. Gözleri ise dosdoğru ileri bakıyordu. Galdar bir kez dönüp onlara baktı.36

Yaşayan cesetlerin arkasından vagonun tekerlerine takılmış ipek eşarplar gibisüzülen saydam varlıklar gördü.Bunlar büyücülerin ruhlarıydı.Galdar derhal kafasını çevirdi ve bir daha geri dönüp bakmadı.37

4SKİENİN ÖLÜMÜ Kudretli mavi ejderha Skie'nin mağaralarına ilk girişinden beri nekadar zaman geçtiği hakkında gümüş ejderhanın hiçbir fikri yoktu. Körgümüş ejderha Ayna'nın zamanı kestirebilmesinin hiçbir yolu yoktu, ziragüneşi göremiyordu. O garip ve feci fırtına gününden beri, fırtınanın içinde-ki sesi duyup tanıdığı günden beri güneşi görememişti. Ses, Ayna'ya, önündeeğilip ona tapınmasını emretmiş ve Ayna bunu reddettiğinde ceza olarakgökten bir yıldırım düşüp onu kör etmiş, güzelliğini bozmuştu. O gününüzerinden aylar geçmişti. O zamandan beri dünyada dolaşıyor, insan suretinebürünmüş bir halde etrafta geziniyordu. Zira kör insanlar yürüyebilirdi, amauçamayan kör bir ejderha neredeyse aciz sayılırdı. Mağaranın içinde saklanmakta olan Ayna, geceden başka bir şey

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bilmiyor, gecenin serin gölgelerinden başka bir şey hissetmiyordu. Istırap içindeki mavi ejderhayla birlikte bu inde ne kadar süredir dur-makta olduğu hakkında Ayna'nın hiçbir fikri yoktu. Skie, Tek Tanrı'dan bazışeyler talep edeli beri bir gün veya bir yıl geçmiş olabilirdi. Ayna onlarınkarşılaşmasına istemeden tanık olmuştu.Fırtınadaki sesi duyup tanıyan Ayna, bu garip bilmeceye bir cevap38

arayışı içinde buraya gelmişti. Eğer o ses Takhisis'in sesiydiyse, diğer bütüntanrılar ayrılmışken onun bu dünyada işi neydi? Bu konuda kafa patlatmak-ta olan Ayna, Skie'nin kendisine bilgi sağlayabileceğine karar vermişti. Ayna'nın aklında her zaman Skie'ye dair bazı sorular olmuştu. Sanıl-dığı üzere kendisi gibi bir Krynn ejderhası olan Skie, büyüyerek dünya tari-hindeki diğer bütün mavi ejderhalardan daha iri, daha güçlü ve daha kudretliolmuştu. İddialara göre Skie, kendi ırkına cephe almış ve yücelord ejder-haların yaptığı gibi onları öldürüp yemeye başlamıştı. Ayna sık sık merakederdi: Skie gerçekten kendi ırkına mı cephe almıştı? Yoksa kendi ırkına mıkatılmıştı? Ayna, büyük zorluklarla Skie'nin inini bulmayı başarmış ve içeri gir-mişti. Skie'nin küstahlık ve sadakatsizlik olarak algılanan bazı davranışlarısebebiyle Mina tarafindan cezalandırmışına tanık olmuştu. Skie, Mina'yıöldürmeye çalışmıştı. Ama onu öldürmek için yolladığı şimşek, kızın zırhın-dan geri yansıyıp Skie'nin üzerinde patlamış ve devasa mavi ejderha ölüm-cül şekilde yaralanmıştı. Gerçeği öğrenmek için gözü dönmüş olan Ayna, Skie'yi iyileştirmekiçin elinden geleni yapmış, ama sadece nispeten başarılı olmuştu. Maviyihayatta tutuyordu, ama tannlann çengelleri güçlü silahlardı ve Skie, birejderha olsa bile ölümlüydü.Ayna, sadece ikisi için su getirmek üzere onun başından aynlıyordu. Skie bilincini yitirip duruyordu. Uyanık ve aklı başında olduğu zaman-larda, Ayna mavi ejderhayı Tek Tann —ki artık Ayna bu tannya bir isimverebilirdi— hakkında sorgulama fırsat buluyordu. Bu konuşmalar uzunzaman süreçlerine yayılmış halde gerçekleşiyordu. Zira Skie, pek nadirenuzun süre bilinçli kalmayı başarabiliyordu. "Dünyayı çaldı," demişti Skie bir keresinde, ilk olarak kendine geldiğin-den kısa bir süre sonra. "Onu çaldı ve evrenin bu kısmına taşıdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bunu yap-mayı uzun süredir planlıyordu. Her şey hazırdı. Sadece doğru anı bekliyordu." "O doğru an da Kaos Savaşı sırasında geldi," demişti Ayna. Sonraduraksamış ve sessizce sormuştu; "Kendini nasıl hissediyorsun?""Ölüyorum," diye dobra bir cevap vermişti Skie. "İşte böyle hissediyorum." Eğer Ayna bir insan olsaydı, ölmek üzere olan ejderhayı sondakikalarında teselli etmek için birtakım rahatlatıcı yalanlar söyleyebilirdi.Fakat, her ne kadar insan suretinde dolaşsa bile, Ayna bir insan değildi.Ejderhalar yalan söyleme konusunda beceriksizlerdi, teselli etmek için olsabile. Ayna bu denli yalanların sadece iki ayaklılara teselli getireceğini bilecekkadar bilgeydi. Skie savaşçı bir ejderhaydı. Bir mavi ejderha olduğu için sayısız kezsavaşa uçmuş, düşmanlarından birçoğunu aşağıya düşürüp ölümlerine çakıl-39

malarım sağlamıştı. O ve eski binicisi Kitiara uth Matar, Mızrak Savaşısırasında Ansalon'un yansına dehşet ve yıkım saçmışlardı. KaosSavaşı'ndan sonra, Ansalon'da beliren Malys ve Beryl gibi yabancı yücelordejderhalara karşı yerini korumayı başaran pek az ejderhadan birisi de Skieolmuş ve en sonunda güçlenip onlar arasındaki yerini almıştı. Diğer ejder-haları katletmiş, kendi türünden ejderhaları yiyerek gücünü arttırmış ve kur-banlarının kafataslanndan oluşan korkunç bir totem inşa etmişti. Ayna bu totemi göremiyor, ama yakınlarda olduğunu hissedebiliyordu.Ölüleri duyabiliyor; suçlayıcı, hiddet dolu ve intikam için haykıran sesleriişitebiliyordu. Ayna, Skie'ye karşı hiç sevgi beslemezdi. Eğer savaşta karşı-laşmış olsalardı, Ayna düşmanım mağlup etmek için savaşır ve onunölümünden sevinç duyardı. Üstelik Skie da böyle bir ölümden sevinç duyardı. Yani bir savaşçıolarak ölmekten, pençeleri düşmanının kamyla ıslakken ve ağzında yıldırımtadı varken göklerden düşerek şerefiyle can vermekten. İşte Skie bu şekildeölmek isterdi. Ama bu şekilde değil; kendi ininde kapana kısmış olarak yerdeçaresizce yatarken, hayatı ıstırap dolu nefesler halinde uçup giderken;kudretli kanatlan hareketsizleşmiş dururken ve kanlı pençeleri seğirerek taşzemini tırmıklarken değil. 'Hiçbir ejderha böyle ölmemeli,' diye kendi kendine düşünmüştüAyna. 'Hatta en feci düşmanım bile.' Skie'yi hayata geri döndürmek için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

büyüsünü kullanmış olduğuna pişmandı, ama Ayna'nın şu Tek Tann hakkın-da daha fazla şey bilmesi, gerçeği öğrenmesi gerekliydi. En sonunda düş-manına duyduğu acıma hissinden kendini sıyırmış ve sorular sormayadevam etmişti. Skie'nin cevap vermek için fazla zamanı kalmamıştı. "Takhisis'in dünyayı bu şekilde taşımayı planladığını söylüyorsun," dediAyna, başka bir konuşma sırasında. "Sen de onun planının bir parçasıydın." Skie homurdandı. Ayna, ejderhanın acıyı azaltma çabasıyla devasavücudunu hafifçe kıpırdattığını duyabiliyordu. "Planının en önemli parçası bendim, o dalavereci kaltakla tanıştığım

çağa lanet olsun. Boyut geçitlerini keşfeden bendim. Bizim dünyamız, yanibenim ve benim türümden diğer ejderhaların doğduğu yer, bu dünya gibideğil. Biz dünyamızı kısa ömürlü ve cılız vücutlu yaratıklarla paylaşmıyoruz.Bizimkisi bir ejderha dünyası." Skie bu sözleri, soluklanmak için birçok defa duraksamadan ve acı]içinde homurdanmadan söyleyememişti. Ama hikâyesini anlatmaya karar-lıydı. Sesi zayıftı, fakat Ayna, sanki çok uzaktaki bir fırtınanın gümbürtüsünüişitir gibi, o sesteki hiddeti hâlâ duyabiliyordu. "Kendi dünyamızda istediğimiz gibi dolaşır ve hayatta kalmak için çokşiddetli savaşlar verirdik. Sizin burada gördüğünüz o ejderhalar var ya, hani40

şu Beryl ve Malys, size devasa ve çok güçlü gibi geliyorlar. Ama bizimdünyamıza hakim olan ejderhalara kıyaslanırsa onlar çok küçük ve sefilyaratıklar. Onların bu dünyaya gelmesinin bir sebebi de buydu. Amakonudan konuya atlıyorum. "Dünyamızın havasının kaçmakta olduğunu görebiliyordum, benimtürümden diğerleri de öyle. Bizim ve çocuklarımızın yemekten veya yen-mekten başka bir geleceğimiz yoktu. Ne ilerliyorduk, ne de geriliyorduk. Odünyadan kaçmanın bir yolunu arayan tek ejderha ben değildim, ama başarılıolan ilk ejderha benim. Büyümü kullanarak, kendi dünyamızın çok ötesin-deki başka âlemlere açılan boyut yollarını keşfettim. Bu yollarda yolculuketme konusunda beceri kazandım. Bu yollar sık sık hayatımı kurtardı, çünküher ne zaman Yaşlılardan birisi tarafından tehdit altında bulunsam, sadeceboyut yollarına kendimi fırlatıp kaçmam yeterli oluyordu. "İşte o boyut yollarından birinde dolaşırken Karanlık Majesteleri'nerastladım." Skie konuşurken, sanki Takhisis'i dişleri arasında sıkıp ezmekten

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

memnuniyet duyacakmış gibi dişlerini sıktı. "Daha evvel bir tanrı görmemiş-tim hiç. Daha önce hiç bu kadar muhteşem bir şeye bakmamış, bu denli birkudretin huzurunda bulunmamıştım. Onun önünde eğildim ve kendimi birhizmetkârı olarak ona sundum. Boyutlar arasındaki yollar ilgisini çekmişti.Bu yolların tüm sırlarını ahmaklar gibi sayıp dökecek kadar tutulmamıştımona tabii. Ama kendi işine nasıl yarayabileceğini görebileceği kadar bilgi• vermiştim. "Takhisis beni Krynn adım verdiği kendi dünyasına getirdi. BanaKrynn'de bulunan birçok tanrıdan birisi olduğunu söyledi. 'En güçlüleribenim,' dedi, 've bu sebeple diğerleri benden korkuyor ve sürekli olarakbana karşı komplolar hazırlıyorlar.' Bir gün diğer tanrılara karşı zaferkazanacaktı ve o gün bana çok büyük bir ödül verecekti. Krynn'e ve onunüzerinde, yaşayan cılız vücutlulara hükmedecektim. İşte hizmetlerimkarşılığında bana verilecek olan dünya buydu. Tabii onun yalan söylediğin-den söz etmeye gerek dahi yok." Ayna'nın içini bir hiddet kapladı. Kraliçe Takhisis için görünüşebakılırsa bir incik boncuktan farkı olmayan dünyayı ve üzerinde yaşayancanlıları hiç düşünmeyen ve umursamayan o aşın hırsa karşı bir hiddetduyuyordu. Ayna kendi hiddetini gizli tutmaya dikkat etti. Skie'nin söyleye-ceği her şeyi duymak zorundaydı. Neler yaşandığını öğrenmek zorundaydı.Geçmişi değiştiremezdi, ama geleceği etkilemeyi başarabilirdi. "O zamanlar gençtim," diye devam etti Skie, "ve bizim türümüzüngençleri, Krynn'deki mavi ejderhaların boyutundadır. Kraliçe Takhisis beniKitiara ile eşleştirdi —Karanlık Kraliçe'nin bir gözdesiydi o. Ah, Kitiara..."Skie hatıralarla sessizleşti. Derince iç çekti ve özlem dolu buruk bir41

nefes verdi. "Birlikte girdiğimiz savaşlar görkemliydi, ilk defa, birisinin ha-yatta kalmaktan başka şey için savaşabildiğim öğrenmiştim —şeref için,savaşın heyecanı için, zaferin şanı için. İlk başta bu dünyada yaşayan zayiyaratıkları hor görüyordum: İnsanlar ve diğerlerini. Tanrıların onların varol-masına neden izin verdiğini bir türlü anlayamıyordum. Kısa süre içindeonları büyüleyici yaratıklar olarak görmeye başladım —özellikle de'Kitiara'yı. Cesur, yürekli, kendinden asla şüpheye düşmeyen, ne istediğinitam olarak bilen ve onu yakalamak için hamle yapan bir kadın. Ah, asıl

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ondan nasıl da bir tanrıça olurdu." Skie duraksadı. Acı çekerek aldığı nefesini tuttu. "Onu tekrar göreceğim.Bunu biliyorum. Birlikte savaşacağız... ve bir kez daha zaferin şanına..." "Ve bütün bu zaman zarfında," dedi Ayna, Skie'yi ana konuya ger"döndürerek, "Takhisis için çalıştın. Onu buraya, evrenin bu kısmına getirecek olan yolu hazırladın." "Bunu yaptım. Her şeyi onun için hazırladım. Sadece doğru zam;kollaması gerekiyordu." "Ama Kaos Savaşı'nın yaşanacağını önceden görmüş olamaz herhalde?" Ayna'ntn aklına feci bir düşünce geldi. "Yoksa o da onun çevirdi"dolapların bir sonucu muydu?" Skie tiksinti içinde burnundan soludu. "Takhisis zeki olabilir, amakadar zeki değil. Belki de Kaos'un Gricevher içinde hapsolduğunu bilecekkadar sezgiye sahipti. Eğer öyleyse, ahmağın tekinin onu serbest bırakmasınıbeklemesi gerekiyordu —zira zaman onun için nedir ki, o bir tanrı. Eğer böyleolmadıysa bile başka yollar bulmuştur. Sürekli olarak zaman kolluyordu vegörüldüğü üzere, Kaos Savaşı bu fırsatı onun avucunun içine sundu. Her şey;hazırdı. Dünyadan kaçıyormuş gibi yaptı, desteğini ve gücünü geri çekti vekendisine bel bağlamış olanları çaresiz bıraktı. Bunu yapmak zorundaydı, zirakendisini bekleyen devasa görev için bütün gücüne ihtiyacı olacaktı. "Sonra o an geldi. Kaos'un mağlup edildiği anda serbest kalan enerjiçok büyüktü. Takhisis o enerjiyi kullanıp kendi gücüyle birleştirerek dünyayıyörüngesinden söküp aldı ve sonra, kendi büyümle yarattığım yollarüzerinde onu taşıyıp buraya, evrenin bu kısmına getirip yerleştirdi. Bütünbunlar o kadar çabuk olup bitti ki, dünyadaki hiç kimse bu değişimin farkı-na varmadı. Tanrıların kendileri bile hayatta kalabilmek için umutsuz birsavaş içindeydi, onun planı hakkında hiçbir fikirleri yoktu; nelerdöndüğünün farkına vardıkları zaman ise kendi güçlerini o kadar çok tüket-mişlerdi ki, onu durduramayacak durumdaydılar. "Takhisis dünyayı onları elinden aşırıp götürdü ve onların gözlerindensakladı. Her şey onun planladığı gibi gitmişti. Tanrılarının kutsayışındanyoksun kalan, büyüleri ellerinden alınan dünya halkları karmaşa ve umutsuz-42

luk içinde düştüler. Takhisis de bitkin düşmüştü, o kadar zayıflamıştı ki,neredeyse küçülüp bir hiç olmuştu. Kendisini iyileştirmek ve dinlenmek için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zamana ihtiyacı vardı. Ama endişelenmiyordu. Halklar ne kadar uzun süretanrısız yaşarsa, bir tanrıya o kadar çok ihtiyaç duyarlardı ve o geridöndüğünde, ona o kadar müteşekkir olur ve o kadar rahatlarlardı ki, onunköleleri olurlardı. Sadece küçük bir hesap hatası yaptı.""Malys," dedi Ayna. "Beryl ve geri kalanlar." "Evet. Aniden koyunlarına düşüveren bu yeni oyuncak ilgilerini çek-mişti- Kendi dünyalarında hayatta kalmak için savaşmaktan bıkmış olduklarıiçin bu dünyayı ele geçirmekten memnuniyet duydular. Takhisis onları dur-duramayacak kadar zayıfta. Onlar dünyanın hakimiyetini ellerine geçirirken,çaresiz bir hüsran içinde izlemekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Ozaman bile bana yalan söyledi ve günün birinde, gücünü yeniden topladığın-da o gaspçıları yok edeceğini ve dünyayı bana vereceğini vaat etti. Ona birsüre inanmaya devam ettim, ama yıllar geçti ve Malystryx, Beryl ve gerikalanlar çok daha güçlendiler. Kryrrn ejderhalarını öldürüp onlarla ziyafetçektiler ve totemlerini inşa ettiler, bu sırada Takhisis'ten ses seda çıkmadı. "Bana gelince, bu dünyanın da daha evvel terk ettiğim dünya gibi biryer olmaya doğru gittiğini gördüm. Kitiara ile birlikte savaştığım o günlerineşeyle yad ediyordum. Kendi türümle hiçbir şey yapmak istemiyordum, buyerde yaşayan o beş para etmez sefillerle de yapacak bir şeyim yoktu.Takhisis'e gittim ve ödülümü istedim. " 'Dünya sana kalsın,' dedim. 'Ona hiç ihtiyacım yok. Onu istemiyo-rum. Bana Kitiara'yı geri ver. Onunla birlikte yollarda dolaşacağız. Onunlabirlikte görkem dolu zaferlerin bizi beklediği bir dünya bulacağız.' "Bana bunu yapacağına dair söz verdi. Gri adındaki bir yerde Kitiara'nınruhunu bulacaktım. Gri dediği yeri gördüm. Oraya gittim. Ya da gittiğimisandım." Skie'nin göğsünün derinlerinden bir gümbürtü yükseldi. "Gerikalanını sen de duydun işte. Karanlık Kraliçe'nin yeni dalkavuğu Mina'nındediklerini işittin. Onun bana nasıl ihanete uğradığımı söyleyişine tanık oldun.""Fakat, diğerleri senin gittiğini görmüş..." "Diğerleri, Takhisis onların ne görmesini istediyse onu gördü. TıpkıKaos Savaşı'nın sonunda herkese görmelerini istedikleri şeyi gösterdiği gibi." Skie sessizleşti ve yaptığı hataları kara kara düşündü. Ayna, maviejderhanın acı dolu soluklarını dinledi. Skie'nin saatler ya da günlerle sayılı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ömrü kalmıştı. Ayna'mn bunu bilmesinin hiçbir yolu yoktu. Skie'nin nere-sinden yaralandığını bulamazdı ve Skie da ona söylemiyordu. Ayna, oyaranın kalpten çok ruhta açılmış bir yara olup olmadığını merak etti. Ayna, Skie'nin düşüncelerini dağıtmak için konuyu değiştirdi.Takhisis yeni bir tehditle karşı karşıya kaldı —yücelord ejderhalar.43

"Yücelordlar." Skie burnundan soludu. "Evet, onlar bir sorun teşkijediyordu. Takhisis onların savaşmaya devam edeceğini ve en sonunda bir-1birilerini katledeceğini umuyordu, ama yücelordlar ateşkes antlaşması yap-Itılar. Barış sağlandı. Halklar hallerinden memnun olmaya başladılar!Takhisis, böyle giderse dünya halklarının yücelordlara tapınmaya başlaya-lcağından (ki bazılan başlamıştı bile) ve ona ihtiyaç duymayacaklarından!korkuyordu. Karanlık Kraliçe henüz onlarla savaşabilecek kadar güçlü değil Jdi. Gücünü arttırmanın bir yolunu bulması gerekliydi. Ölülerin ruhlanylJdünyadan ayrılan ve boşa harcanan enerjiyi uzun süre önce fark etmişti ve nJzamandır bundan yakınıyordu zaten. Ölüleri dünyada hapsetmenin bir yolu-Bnu buldu; böylece vahşi büyüyü çalmaları ve ona getirmeleri için ölüleri kul*lanmaya başladı. Geri dönecek kadar güçlendiğine karar verdiğinde ise gerflgeldi, yani fırtına gecesinde." "Evet," dedi Ayna. "Onun sesini duydum. Ordularına katılmam, tanrım Iolarak ona tapınmam için beni çağırdı. Bunu yapabilirdim, ama bir şeylejBbeni durdurdu. Zihnimde olmasa bile, kalbimde o sesi tanıyordum ve bflsebeple cezalandırıldım. Ben—" Ayna durdu. Skie kıpırdanmaya başlamıştı, koca vücudunu mağara Izemininden kaldırmaya çabalıyordu."Ne oldu? Ne yapıyorsun?" "Saklansan iyi olur," dedi Skie, ayağa kalkabilmek için çaresizce debe- Ilenerek. "Malys geliyor.""Malys!" diye tekrarladı Ayna, ödü patlayarak. "Ölmek üzere olduğumu duymuş. Daha önce bana hizmet eden o Ikorkak yaratıklar, bu kutlu haberi derhal ona yetiştirmiş olmalı. Dev akbaba,!!benim totemimi çalmaya geliyor. Aslında ona izin vermeliyim! Zira Takhisisîo totemleri kendi çıkan için gasp etti. Malys her gece en büyük düşmanını}koynuna alıp uyuyor. Haydi o kırmızı canavar gelsin bakalım. Son nefesim-ile ona karşı savaşacağım—" Skie saçmalıyor olabilirdi, ki Ayna onun kesinlikle saçmaladığını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

düşünüyordu, ama mavinin tavsiyesi kulağa mantıklı geliyordu. Körolmasaydı dahi Ayna, ondan her ne kadar nefret edip tiksinse bile, dev kır-mızı ejderhayla dövüşe girmekten kaçınırdı. Ayna, kendi türünden birçokejderhanın onun güçlü çenesinin kıskacına yakalanıp paramparça edildiğini,o feci ateşiyle yanıp kül olduğunu görmüştü. Bu yabancı yaratığa yalnızcakaba güçle üstün gelinemezdi. Krynn'de şimdiye kadar görülmüş en iri ve engüçlü ejderha bile Malystryx'e bir rakip olamazdı.Bir tannça bile onunla yüzleşmeye cesaret edememişti. Ayna insan suretine yeniden büründü. Bu ince ve narin kemikli, yeter-siz kaslı, cılız bedenin içindeyken kendini çok zayıf ve savunmasız hissedi-44

yordu. Yine de, bu dünyada kör bir insan yolunu bulabilirdi. Ayna, el yorda-mıyla Skie'nin dev vücuduna dokunarak onun etrafından dolaşmaya başladı.Ayna geri çekilmeyi, mavinin labirenti andıran inindeki dolambaçlı koridor-larda daha derinlere sıvışmayı planlıyordu. Ayna el yordamıyla etrafı yok-larken eli pürüzsüz ve soğuk bir şeye değdi. Kolundan vücuduna bir ürperti yayıldı. Ayna göremiyordu, ama dokun-duğu şeyin ne olduğunu derhal anlayıverdi —Skie'nin kurbanlarının kafa-taslanndan oluşturduğu totemi. Ürperen Ayna elini geri çekti ve o aceleyleneredeyse dengesini kaybedip yere yığılacaktı. Duvara doğru tökezledi, duvar-dan destek aldı ve adımlarına yön vermek için onu bir kılavuz olarak kullandı. "Bekle," diye karanlık koridorlar arasından tısladı Skie'nin sesi. "Senbana bir iyilik yaptın Gümüş. Beni onun o pis pençesiyle ölmekten kurtardın.Senin sayende, elimde kalan saygınlıkla, kendi yöntemimle ölebileceğim.Ben de karşılığında sana bir iyilik yapacağım. Kendi türünden olan diğerleri-ni —altınlar ve gümüşleri— aradın ve onları bulamadın. Bu doğru mu?" Ayna bunu itiraf etmeye gönülsüzdü, can çekişen bir mavi ejderhayabile. Hiçbir cevap vermeden geçit boyunca el yordamıyla yolunu bularakilerlemeye devam etti. "Korkup kaçmadılar," diye devam etti Skie. "Fırtına gecesindeTakhisis'in sesini duydular. Bazıları onu tanıdı ve bunun ne manaya geldiği-ni anladı. Tanrıları bulma çabasıyla dünyayı terk ettiler." Ayna duraksadı ve kör gözlerini Skie'nin sesinin geldiği yöne doğruçevirdi. Şimdi, Skie'nin ondan çok önce duymuş olduğu şeyi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

duyabiliyordu—devasa kanatların çırpılma sesini. "Bu bir tuzaktı," dedi Skie. "Onlar ayrıldılar ve şimdi geri dönemiyor-lar. Takhisis onları esir tutuyor, tipkı ölülerin ruhlarını esir tuttuğu gibi.""Onları kurtarmak için ne yapılabilir?" diye sordu Ayna. "Sana bildiğim her şeyi söyledim," diye yanıtladı Skie. "Sana olan bor-cum ödendi Gümüş. Acele etsen iyi olur." Ayna elinden geldiğince hızlı hareket edip geçitten aşağı kayarak koş-turdu. Nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu, ama inin daha derinlerinedoğru ilerlemekte olduğunu tahmin ediyordu. Sağ elini duvarda tutup duvarıtakıp etti ve onu hiç bırakmadı. Bu şekilde dışarı çıkan yolu bulabileceğisonucuna vardı. Malys'in keskin ve tiz sesini işittiğinde —o denli iri biryaratıktan böyle bir ses çıkması çok garipti— Ayna duruverdi. Elini sıkıcaduvara dayalı tutan Ayna, düz zemine çöktü ve inin soğuk karanlığınabüründü. Malys'in kendisini duyup da onu aramaya geleceğinden korktuğu•Çin nefes alış verişini bile sessizleştirdi.Ayna, mavi ejderhanın ininde yere sindi ve dehşet içinde sonucu bekledi.45

Skie ölmek üzere olduğunu biliyordu. Kalbi burkuluyor ve göğükafesinin içinde kasılıp duruyordu. Aldığı her nefes için savaş veriyordYere uzanıp dinlenmeye, gözlerini kapamaya ve kendisini anılarına boğmaycan atıyordu. Bir kez daha gök rengindeki kanatlarım çırpmak ve bulutlarasında uçmaya, Kitiara'nın sesini, sert emirlerini ve alaycı kahkahasını b;kez daha işitmeye özlem duyuyordu. Onu şaşmaz bir şekilde savaşın en şiddetli ve en heyecanlı kısmına götüren Kitiara'nın kendinden emin vbecerikli ellerini dizginlerin üzerinde hissetmeyi; silah tangırtılarının ve karikokusunun neşesini bir kez daha duymayı; pençeleri altında yarılan etleri his-]sermeyi; Kitiara'nın, önüne çıkan herkese meydan okuyarak haykırdığısavaş çığlığını işitmeyi; ejderha ahtrlanna geri dönüp yaralannı sardırmayı!her zaman yaptığı gibi Kitiara'nın yanına gelip oturmasını ve savaş hakkın!da konuşmasını beklemeyi özlemişti. Kitiara, sevgisini kazanmaya çalışan ocılız insanlan geride bırakıp ona gelirdi. Ejderha ve binici... ikisi bir takrmdi—ölümcül bir takım. "Demek ki, Skie," dedi bir ses, nefret ettiği bir ses. Malys'in kafası inijgiriş kısmından içeri uzandı ve güneş ışığını kararttı. "Bana yanlış

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bilgi verimisler. Gördüğüm kadanyla henüz ölmemişsin." Skie kendisine geldi. Hayalleri ve anılan o kadar gerçekti ki, asagerçek olmayan şey buydu. "Hayır, ölmedim," diye hırladı. Acıya karşı direnip kendisini ayaktadurmaya zorlarken pençeleri taş zemine saplandı. Malys koca vücudunu Skie'nin inine biraz daha soktu —kafasını vJomuzlarım, ön pençelerini ve boynunu. Kanatlan sırtına kıvnlmış bir şekilde!duruyordu, arka ayaklan ve kuyruğu ise dağ yamacının dışında aşağı doğrajsarkıyordu. Küçük ve acımasız gözleri, Skie'ye hor gören bir bakış attı. Onraboş verdi ve almaya geldiği şeyi aradı —totemini. Totemin inin tamfmerkezinde havada durmakta olduğunu gördü ve gözleri parladı. "Bana aldrnş etme," dedi soğuk bir tavırla. "Sanınm ölmekle!meşguldün. Lütfen sen devam et. Seni rahatsız ermek istemiyorum. Sadecabirlikte geçirdiğimiz zaman için birkaç hatıra toplamaya geldim." Pençesini ileri uzatan Malys, Skie'nin toteminin etrafında büyülü bulağ dokumaya başladı. Skie, totemin içindeki kafataslarının gözlerini görebili-yordu. Kraliçesinin varlığını hissedebiliyordu. Takhisis onu hiç umursamı-yordu. Artık umursamıyordu. Artık Skie'ye ihtiyacı yoktu. Şimdi gözlerinisadece Malys'e dikmişti. Güzel. Skie ikisinin birlikte mutlu olmalarını dili-yordu. Zira ikisi ancak birbirilerine layıktı. Skie'nin titreyen bacaklan artık vücut ağırlığına destek olamadı v«mavi ejderha, ininin zeminine yığılıverdi. Kendisine kızmış, hatta küplerebinmişti. Savaşmalıydı, ona karşı direnmeli, en azından Malys'i yaralayıp46

onun üzerinde kendi izini bırakmalıydı. Ama çok zayıftı, zangır zangır titri-yordu. Kalbi sanki göğsünün içinde patlayacakmış gibi güm güm atıyordu. "Skie, benim biricik mavim!" diyen Kitiara'nın alaycı, kahkaha dolusesini duydu. "Ne? Seni tembel şey, hâlâ uyuyor musun? Uyan! Bugün bizibir savaş bekliyor. Ölümüne savaşacağız. Düşmanlarımız uyumuyor, bundanemin olabilirsin." Skie gözlerini açtı. İşte Kitiara karşısında duruyor, mavi ejderha zırhıgüneş ışığıyla panidıyordu. Kitiara o çarpık gülümsemesini takmdı ve ko-lunu kaldırıp işaret etti. "İşte düşmanın orada, Skie. İçinde bir dövüş daha yapabilecek güçkaldı. Sadece tek bir savaş daha. Ondan sonra dinlenebilirsin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Skie kafasını kaldırdı. Malys'i göremiyordu. Görüş yeteneği hızla onu

terk ediyor, hayatıyla birlikte solup gidiyordu. Fakat Kitiara'yı ve işaret ettiğiyeri görebiliyordu. Derin bir nefes çekti, son nefesini. Bunu iyi yapmalıydı.Nefesi, midesindeki sülfürle karıştı ve Skie soluk verdi. Yıldırım çarptı, cızırdadı ve havayı yardı. Bir gümbürtü mağarayısarstı. Bu ses korkunçtu, ama Skie, Malys'in hiddet ve acıyla haykırdığımduyabiliyordu. Ona ne gibi bir hasar verdiğini göremiyordu, ama kaydadeğer bir darbe indirdiğini tahmin ediyordu. Hiddetten köpüren Malys ona saldırdı. Ustura keskinliğindeki pençeleriSkie'nin pullarının aluna battı, derisini yardı ve böğründe geniş bir yarık açtı.Skie artık hiçbir şey hissetmiyordu; ne acı, ne de korku. Memnun olan mavi ejderha, kafasının inin zeminine devrilmesine izinverdi. "Aferin biricik mavim benim," diye geldi Kitiara'nın sesi. Skie onunelinin boynunun yanma dokunuşunu hissetmekten gurur duydu. "Aferin..." Skie'nin zayıf şimşek saldırısı, vücuduna şok edici, iç gıdıklayıcı birhis yaymak ve sol ön bacağının diz kirişindeki pullu deriden geniş bir etparçası kopartmak dışında Malys'e ciddi bir hasar vermemişti. Malys'in iri,Şişkin vücudundan çok gururu incinmişti. Bu sebeple, ölmek üzere olanSkie'ye vahşice saldırdı, ini kan revan içinde kalana dek mavi ejderhanınderisini tırmıklayıp yardı. En sonunda, hissiz bir cesede zarar vermektenbaşka bir şey yapmadığını fark etti. Hiddetini çıkartmış olan Malys, totemi yerinden sökmeye ve onu^oodlund Dağ Sırası'ndaki yeni ini olan Malys Tepesi'ne taşımak için hazır-lamaya devam etti. Ödülüne şeytani bir zevkle bakan ve çok sayıdaki kurukafayı mem-nuniyetle gözden geçiren Malys, onlara sadece dokunmakla bile gücününartnğını hissedebiliyordu.47

Krynn ejderhalarından hiç hoşlanmazdı. Krynn ejderhaları, dünyanındiğer cılız ırklarından korku ve saygı göre göre şımarmışlardı. Bazen Krynnlicılız bedenlilerin silaha sarılıp ejderhalara karşı koyduğu bir gerçekti. Malys busçatışmaların hikâyelerini Skie'den dinlemiş ve mavi ejderhanın Mızrak Savaşıdiye bilinen bir hadise hakkında, savaşın heyecanı ve ejderha binicisi ile ejder-ha arasında oluşan gönül bağlan hakkında durmadan konuştuğunu duymuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Eğer böylesi çocuksu arbedeleri gerçek savaş addediyorsa, Skie kendadünyasından çok uzun bir süre uzak kalmış demekti. Malys o ejderha binici-jlerinden birkaçıyla karşılaşmıştı ve hayatı boyunca onlar kadar komik başka birişeye rastlamadığını düşünüyordu. Klan içinde hiyerarşiyi oluşturmak için kanlabir savaş yaşanmadan tek bir günün dahi geçmediği kendi dünyasını düşündü. ] Orada hayatta kalmak gündelik bir savaştı zaten, Malys ve diğerlerininbu zengin ve tembel dünyayı bulduklarına sevinmelerinin bir sebebi ddbuydu. O acımasız günleri özlemiyordu, ama o günlere nostaljik bir gözlabakmaya meyilliydi. Tıpkı yaşlı ve deneyimli bir savaşçının geçmişini hatırllaması gibi. O ve kendi türündekiler, bu zayıf Krynn ejderhalarının kendileriiçin değerli bir ders olduğunu düşünüyordu —tabii hayatta kalanların. Krynıjejderhalan onun önünde eğilmiş, ona hizmet edip tapınmaya ant içmişlerdilSonra o garip fırtına gecesi yaşanmıştı. Krynn ejderhalan değişmişti. Malys neyin değişmiş olduğunu taniolarak kestiremiyordu. Kırmızılar, Karalar ve Maviler ona hizmet etmeye!çağrıldıkları zaman gelmeye, onun her türlü istek ve çağnsına itaat etmeyJdevam ediyordu, ama Malys'in içinde onların bir şeyler çevirmekte olduk!lanna dair bir his vardı. Sık sık onlan fısıldaşırken yakalıyor ve her ne zamamortaya çıksa bu muhabbetler derhal kesiliveriyordu. Aynca son zamanlardabirkaç ejderha kaçıp gitmişti. Sırtlarında ejderha binicilerini —Nerakalı KanaŞövalyeler'i— Solanthus'taki Solamniya Şövalyeleri'ne karşı savaşa taşıyanlKrynn ejderhalan hakkında raporlar almıştı. Malys'in, ejderhaların Solamniyalılan öldürmesine bir itirazı yoktulama önce ona danışmalan gerekliydi. Lord Targonne olsaydı öyle yapardı!ama o öldürülmüştü ve onun ölümüyle birlikte Malys'in şimdiye kadar duy-1duğu en rahatsız edici haber de gelmişti —Krynn'de bir tanrının ortaya çık-mış olduğu haberi. Malys o tann hakkında, yani dünyayı evrenin bu kısmına" getirmiş ola»tann hakkında bazı söylentiler duymuştu. Fakat Malys tannya dair hiçbir'işarete rastlamamış, bu sebeple buraya geldikten sonra tanrının gözününkorktuğu ve kaçıp meydanı onlara bıraktığı sonucuna varmıştı. O tararının buesnada gizlenip gücünü toplamakta olduğu Malys'in aklına hiç gelmiyordu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

—buna şaşmamak lazımdı tabii, zira Malys hileden yoksun olan ve sadecekaba kuvvetle yönetilen bir dünyadan gelmişti.48

Malys şu Tek Tanrı ve onun gözdesi —Mina adındaki bir insan kızçocuğu— hakkında raporlar almaya başlamıştı. Malys bunlara pek aldırışetmemişti, bunun büyük bir sebebi, Mina'nın Malys'i rahatsız edecek bir şeyyapmamış olmasıydı. Aslında Mina'nm hareketleri Malys'i memnun bileediyordu. Mina, Silvanesti üzerindeki kalkanı kaldırmış ve bencil, mızmızejderha Cyan Kanfelaketi'ni yok etmişti. Silvanesti elfleri münasip bir şekil-de korkutulmuş ve Kara Şövalyeler'in çizmeleri altında ezilmişti. Malys, kuzeni Beryl'in Qualinesti elflerine saldırmak üzere olduğunuduyduğuna pek memnun kalmamıştı. Malys'in elfleri umursadığından değildi,ama bu hareketler antlaşmayı bozuyordu. Malys, Beryl'e hiç güvenmiyor,onun hırsını ve açgözlülüğünü tekin bulmuyordu. Malys olaya müdahaleetmek ve buna bir son vermek isteyebilirdi, ama Kara Şövalyeler'in eski lideriolan Lord Targonne, durumu kontrol altında tuttuğu konusunda onu teminetmişti. Malys, Targonne'un kendi durumunu bile kontrol altında tutamadığınıise çok geç öğrendi. Beryl, Qualinesti'ye saldırıp orayı yok etmek için uçuşa geçmiş vebaşarılı olmuştu. Qualinesti elfleri şimdi, anayurtlarının enkazından haşarat-lar gibi kaçışıyorlardı. Doğru, Beryl orayı yok ederken can vermişti, ama oher zaman için düşüncesizce hareket eden, aşın duygusal, sinir bozucuahmağın teki olmuştu zaten. Yeşil ejderhanın ölüm haberi, Malys'e Beryl'in tebaasından iki kişitarafından ulaştırılmıştı —yapmaları gerektiği gibi karşısında korkup sinen,ama Malys'e yaran ağızla kıs kıs gülüyormuş gibi görünen iki kırmızı ejder-ha tarafından. Malys o kırmızıların, kuzeninin ölümüne şeytanca gülmelerinden hiçhoşlanmamıştı. Gereken saygıyı göstermemişlerdi ve Malys, Beryl'in ölümühakkında duyduğu haberlerden de hoşlanmamıştı. Onun ölümünde sanki şutanrının parmağı varmış gibiydi. Tamam, Beryl eşekten bozma bir ejderhaolabilirdi, aynı zamanda da çok iri ve güçlü bir yaratıktı ve Malys, hangi şart-lar altında olursa olsun bir avuç dolusu elfin onu ilahi bir yardım almadanalaşağı edebileceğini düşünmüyordu. Ona haberleri veren Krynn ejderhalarından birisi Malys'e, Beryl'in

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

totemini ele geçirme fikrini vermişti. Totemden söz açılmıştı ve kırmızıejderha onunla ne yapacaklarını merak ediyordu. Beryl'in ölümünden sonradahi, totemden güç dalgalan yayılıyordu. Hatta Beryl'in hayatta kalan insangeneralleri arasında, büyüsünü dizginlemenin bir yolunu bulabilirlerse tote-rnı kendi çıkarlarına kullanmak gibi konular dahi tartışılıyordu. insanların pis ellerini, o totem kadar güçlü ve kutsal bir şeye sürmesidüşüncesiyle midesi bulanan Malys, ona sahip çıkmak üzere derhalmağaraya uçmuştu. Totemi kendi inine nakletmek için büyüsünü kullanmış49

ve Beryl'in kurbanlarının kafataslarını kendisine ait olan kafataslarına Ieklemişti. Büyüyü emmiş ve gücün içine dolup taştığını, onu her 1zamankinden daha güçlü ve daha kudretli kıldığını hissetmişti. Derken, Ikudretli Skie'yi öldürdüğüne dair Mina'dan bir rapor geldi. Malys hiç zaman kaybetmedi. Şu tanrı artık fazla oluyordu. Hangi Idelikten dışarı çıktıysa oraya geri girse iyi olurdu. Malys, Skie'nin totemini 1büyüsüyle sardı ve onu taşıyıp götürmeye hazırlandı. Derken duraksadı, iri Imavi ejderhadan arta kalan parçalara baktı ve onun kafasını da toteme ekle-11meyi düşünüp tarttı. "Böyle bir şerefi hak etmiyor," dedi Malys, Skie'nin et ve kemik-i Iterinden oluşan bir parçayı pençesiyle kenara ittirerek. "Deli! İşte o buydu, jÇıldırmıştı. Kafatası muhtemelen lânetlidir." Omzundaki yaraya dik dik baktı. Kanaması durmuştu, ama yanmışjHderisi sızlıyor ve acıyordu. Kaslarında oluşan hasar, ön bacağının kasılması-,»na sebep oluyordu. Fakat bu yara onun uçmasmı engellemeyecekti ve önem-Hli olan da buydu. Kafataslarını büyülü ağının içinde toplamış olan Malys oradan aynl-Hmaya hazırlandı. Gitmeden önce havayı kokladı ve son bir kez etrafınaBbakındı. Geldiğinde garip bir şey, garip bir koku fark etmişti. İlk başta bvMkokunun ne olduğunu ayırt edememişti, ama şimdi ne olduğunu anlıyorduMEjderha kokusu. Krynn ejderhalarından birisinin ve eğer Malys yanılmıyor-Ssa, Krynn'in metalik ejderhalarından birisinin kokuşuydu bu. Malys, Skie'nin cesedinin bulunduğu mağarayı arayıp taradı, ama biri|metalik ejderha izine rastlamadı: Yerde hiçbir altın pul yoktu, duvarlarda isdlgümüş sıyrıklar bulunmuyordu. En sonunda Malys vazgeçti. Yarası ona acil

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

veriyordu. İninin karanlık ve huzurlu sığınağına geri dönmek ve totemin»!inşa etmek istiyordu. Totemin ağ içine sarmalanmış kafataslarını, yaralı olan bacağım kul-Blanmadan sıkı sıkıya tutan Malys, devasa vücudunu ölü mavinin inindejj Idışarı çıkarttı ve doğuya doğru kanat çırptı.50

5GÜMÜŞ VE MAVİ EJDERHA Ayna, Malys'in gittiğinden ve geri dönmeyeceğinden şüphesi kalmayanadek saklanmaya devam etti. Savaşın seslerini işitmiş, hatta habis kırmızı ejder-haya karşı çıkıp onunla savaştığı için Skie ile gurur duymuş ve ölümü karşısın-da ona acımıştı. Ayna, Malys'in hiddet ve acı dolu kükreyişini duymuş veSkie'nin vücudunu paramparça edişini işitmişti. Elinin üzerinden akan sıcakbir sıvı hissettiğinde bunun Skie'nin kanı olduğunu tahmin etti. Fakat şimdi Malys gitmişti ve Ayna ne yapması gerektiğini düşünüptaşınmaktaydı. Ellerini kör gözlerine koydu ve engelli oluşuna lanet okudu.Tek Tann'nın gerçek doğası hakkında önemli bir bilgi edinmişti. Metalik ejder-halara ne olduğunu biliyordu ve her iki konuda da hiçbir şey yapamıyordu. Ayna, yapması gereken bir şey olduğunu fark etti —yiyecek ve su ara-malıydı. Ejder kam kokusu çok keskindi, ama bu esans arasından suyunkokusunu zor da olsa alabiliyordu. Ejderha suretine geri dönmek için

büyüsünü kullandı. Zira ejderha suretindeyken koku alma duyusu, bu cılızmsan vücudunda olduğundan daha iyiydi. Zaten bu değişimi geçirmeyi ipleÇekıy0Idu^ çünkü o zayıf, kanatsız, yumuşak derili ve narin kemikli vücut•Cindeyken kendini bir yere sıkışıp kalmış gibi hissediyordu.51

Ejderha vücuduna büründü ve tıpkı bir insanın rahatça, uzun uzungerinirken yaptığı gibi bu hissin tadını çıkarttı. Zırh gibi pullanyla kendiniçok daha güvende hissediyordu. Dört ayak üzerindeyken iki ayak üzerindeolduğundan daha dengeli hissediyordu ve çok daha net bir şekilde görebili-yor, açık bir alanda millerce aşağısında koşan bir geyiği tespit edebiliyordu. 'Daha doğrusu, bir zamanlar net bir şekilde görebiliyordum,' diyedüzeltti. Koku alma duyusu artık çok daha keskin olduğu için, kısa süre içinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mağaramsı inin içinden akıp geçen yeraltı pınarını bulmayı başardı. Ayna suyu kana kana içti ve susuzluğunu yatıştırdıktan sonra, açlıksancılarını dindirmeyi düşündü. Skie bir dağ keçisi yakalamış ve onu yemefirsatı bulamamıştı. Ayna, midesindeki gurultuları biraz bastırdıktan sonradaha net bir şekilde düşünebilirdi. Skie'nin vücudundan arta kalanların bulunduğu ana mağaraya geridönmemeyi umut ediyordu, ama sezileri ona aradığı keçi etinin o mağaradaolduğunu söylüyordu. Açlık Ayna'yi oraya geri sürükledi. Zemin kanla ıslanmış ve kayganlaşmıştı. Havada kesif bir kan ve ölümkokusu vardı. Belki de Ayna'nın duyulanm körelten buydu ya da dikkatsizdavranmasını sağlayan açlığıydı. Artık sebebi her neyse, mağaranın içindesert ve soğuk bir sesin yankılandığını duyunca tarif edilemez derecedeşaşırdı. "İlk başta bundan senin sorumlu olduğunu düşündüm," dedi bir ejder-1ha, ejderha lisanında konuşarak. "Ama şimdi yanılmış olduğumu anlıyorum.Kudretli Skie'yi alaşağı etmiş olamazsın. Sağa sola çarpmadan mağaranıniçinde yürümeyi bile zar zor başarıyorsun." Ayna, aklına savunma büyüleri getirerek kör kafasını meçhul sese:doğru çevirdi —ki sesinin tınısından ve üzerindeki hafif kükürt kokusundanbunun bir mavi ejderha olduğu anlaşılıyordu. Mavi, Skie'nin inine ana gi-rişten gelmiş olmalıydı. Ayna'nın aklı açlığıyla o kadar meşguldü ki, onunsesini duymamıştı."Skie'yi ben öldürmedim," dedi Ayna."Kim öldürdü o zaman, Takhisis mi?" Ayna, bu ismi duyduğuna şaşırdı, sonra şaşırmaması gerektiğini farkaetti. Fırtınadaki sesi tanıyan tek kişi kendisi değildi. "Öyle de diyebilirsin. Onun ölümüne sebep olan büyülü şimşeği fırla-ltan kişi Mina adındaki kızdı. Kız nefsi müdafaa yaptı. İlk olarak Skie!saldırdı, onun kendine ihanet ettiğini iddia ediyordu.""Elbette ona ihanet etti," dedi mavi. "Ne zaman başka bir şey yaptı ki?"| "Kafam karışti," dedi Ayna. "Mina'dan mı söz ediyoruz, yoksa Takhisisıten mi?"52

"Zaten ikisi de aynı şey, bütün amaç ve sebepleri aynı sayılır. Peki senburada ne yapıyorsun Gümüş ve neden Malys'in leş kokusu havaya hakim?" "Malys, Skie'nin totemini alıp götürdü. Skie ölümcül bir yara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

almıştı,yine de ona meydan okumayı başardı. Sanırım onu yaraladı, ama muhteme-len çok ciddi bir yara değildir. Çok zayıftı. O da cevap olarak Skie'ye bunuyaptı." "Aferin Skie'ye," diye hırladı mavi. "Umarım Malys kangren olur daçürüt gider. Ama ilk soruma cevap vermedin Gümüş. Neden buradasın?""Sorularım vardı," dedi Ayna."Cevaplarını aldın mı bari?" "Aldım," dedi Ayna.t- "O cevaplan duyduğuna şaşırdın mı?""Hayır, pek değil," diye itiraf etti Ayna. "Adın ne? Benimki Ayna." "Ah, Işık Kalesi'nin Muhafızı. Benim adım Ustura. Ben de"—maviduraksadı ve tekrar konuştuğunda sesinde bir keder tınısı vardı—"Ben deQualinesti Mareşali Medan'ın partneriydim. O öldü ve şimdi kendi başımakaldım. Sen bir gümüş olarak Qualinesti'nin yok edilmiş olduğunu bilmekistersin sanırım," diye ekledi Ustura. "Elfler oraya Ölüm Gölü diyor. Zira birzamanlar güzel olan şehirden geriye kalan tek şey o."Ayna şüpheci ve temkinliydi. "Buna inanamam!" "İnan," dedi Ustura sertçe. "Yok edilişini kendi gözlerimle gördüm.Mareşali kurtarmak için çok geç kaldım, ama dev yeşil ejderha Beryl'inölümüne tanık oldum." Sesinde acı bir tatmin tınısı vardı."Hikâyeni dinlemek isterim," dedi Ayna. Mavi kıkırdadı. "Eminim istersin. Cjualinesti elfleri onun geldiğine dairuyarılmıştı ve onun için hazırlardı. Evlerinin çatılarında pusuya yattılar veona binlerce ok attılar. Her bir okun sapma, büyücülerin tılsımlagüçlendirdiği halatlar bağlıydı. Elfler, doğal olarak bunun kendi büyüleriolduğunu sandılar. Ama öyle değildi, onun büyüsüydü.""Takhisis mi?" "Basit bir şekilde hem bir başka rakibinden hem de elflerden kurtulmuşoldu. Binlerce büyülü halat, Beryl'in üzerinde bir ağ oluşturdu ve onu gök-lerden aşağı çekti. Elfler onu, yerde çaresiz bir halde yatarken öldürmeyiplanlıyordu, ama planlan ters tepti. Elfler cücelerle birlikte çalışmış veQualinost'un altma tüneller kazmışlardı. Bu tünelleri kullanarak birçok elfkaçmayı başarmıştı, ama en sonunda o tüneller Qualinost'un yıkımını getir-di. Beryl yere devrildiğinde, muazzam ağırlığı tünellerin çökmesine sebepoldu ve geniş bir yank oluşturdu. Beryl yerin dibine gömüldü. Beyaz KöpükNehri'nin sulan taşıp bu yanğa doluştu, Qualinost'u sel götürdü ve güzelimŞehri devasa bir göle dönüştürdü. Bir Ölüm Gölü'ne."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

53

"Beryl öldü," diye mırıldandı Ayna. "Skie öldü. Qualinesti ülkesi yok Iedildi. Takhisis tek tek düşmanlarından kurtuluyor." "Senin de düşmanlarından Gümüş," dedi Ustura. "Ve benim de. IKendilerine taktıklan isimle bu yücelordlar bizim türümüzden birçoğunu Ikatlettiler. Kraliçemizin onlara karşı zafer kazanmasıyla neşe duymalısın. IOnun hakkında her ne düşünürsen düşün, o bizim dünyamızın tannsı ve Ibizim için savaşıyor." "Kendisinden başka hiç kimse için savaşmaz o," diye cevabı yapıştırdı IAyna. "Her zaman yaptiğı gibi. Bütün bunlar onun kabahati. Eğer Takhisis*dünyayı çalmamış olsaydı, bu yücelordlar bizi asla bulamayacaktı. ÖlmüşJolanlar bugün hayatta olacaktı: ejderhalar, elfler, insanlar ve kenderler. OnlanMiri ejderhalar katletmiş olabilir, ama hepsinin ölümünden nihai olaraldBTakhisis sorumlu, zira bizi buraya o getirdi." "Dünyayı çaldı ha..." diye tekrarladı Ustura. Pençeleriyle kayalan tır^Hmıkladı, kuyruğunu yavaşça ileri geri salladı ve kanatlan huzursuzca kıpır-Bdandı. "Demek yaptığı şey buymuş.""Skie'ye göre evet. Bana böyle söyledi.""Peki neden sana söylesin Gümüş?" diye dudak bükerek sordu UsturaB"Çünkü hayatını kurtarmaya çalıştım." "O bir mavi ejderha, yani en nefret ettiğin düşmanın! Ve sen çıkıp onumhayatını kurtarmaya çalıştın, öyle mi?" diye alay etti Ustura. "Bu kendermasalını yutacak küçük bir ejdercik değilim ben." Ayna mavi ejderhayı göremiyordu, ama nasıl göründüğünü tahmi™edebiliyordu. Deneyimli bir savaşçı olan ejderhanın mavi pullan tertemizparlıyor olmalıydı ve muhtemelen göğsünde ve kafasında hünerlerinin birgöstergesi olarak birkaç yara vardı. "Onu kurtarma sebebim seni bile tatmin edecek kadar soğukkanlıydı,'»diye yanıtladı Ayna. "Sorulanına cevap arayışıyla Skie'ye gelmiştim. Ölüpgitmesine ve bazı cevaplan da "beraberinde mezara götürmesine izin vere-mezdim. İtiraf ediyorum, onu kullandım. Kendimle gurur duymuyorum,ama en azından benim yardımım sayesinde, Malys'e bir darbe indirebilecekkadar yaşamayı başardı ve bunun için bana teşekkür etti." Mavi sessizdi. Ayna, Ustura'nın neler düşündüğünü kestiremiyordu.Pençeleri kayayı tırmıklıyor, kanatlan inin kan kokulu havasını üfürüyor, jjkuyruğu ileri geri sallanıyordu. Ustura savaşmaya karar verirse diye Aynabirkaç büyü hazırlamıştı. O müsabaka hiç de adil olmazdı —deneyimli

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

vesavaşta kıdemli bir mavi, kör bir gümüşe karşı. Ama en azından, Skie gibi,Ayna da ölmeden önce düşmanında bir iz bırakırdı. "Takhisis dünyayı çalmış, demek." Ustura dalgın bir tonlamaylakonuştu. "Bizi buraya getirmiş. Senin dediğin gibi bundan o sorumlu. Fakat54

o bizim eski tannçalanmızdan ve düşmanlarımıza karşı bizim öcümüzüalmak için savaşıyor." "Kendi düşmanlarına karşı," dedi Ayna soğukça. "Yoksa umurundaolmazdı." "Söyle bana Gümüş," diye sordu Ustura, "onun sesini ilk duyduğundaneler hissettin? Kalbinde, ruhunda bir kıpırdanma oldu mu? Bu hadisehakkında hiçbir şey hissetmedin mi yani?" "Hissettim," diye itiraf etti Ayna. "Fırtınada sesi ilk duyduğumda, onunbir tanrının sesi olduğunu anladım ve onu duyduğum için heyecanla doldum.Babasından dayak yiyen bir çocuk yine aynı babaya sıkı sıkı tutunur, amabunun sebebi o babanın çocuğun bildiği tek ebeveyn olmasıdır. Fakat sonrasorular sorumaya başladım ve sorularım beni buraya getirdi." "Sorular,"dedi Ustura, konuyu geçiştirerek. "İyi bir asker asla soru sor-maz. İtaat eder." "Peki o zaman onun ordularına neden katılmadın?" diye cevap beklediAyna. "Eğer ona sorular sormayacaktıysan, neden burada, Skie'nin inindesin?" Ustura'nın verecek cevabı yoktu. Yoksa her şeyi en baştan düşünüptartıyor muydu, ya da hiddetlenmişti ve saldırmayı mı planlıyordu? Aynabunu kestiremiyordu ve aniden bu konuşmadan usandı; yorgun ve açtı.Yemek düşüncesiyle birlikte midesi guruldadı. "Eğer savaşacaksak," dedi Ayna, "bunu yemek yedikten sonra yapmakisterim. Açlıktan ölüyorum ve yanılmıyorsam, bu inde taze keçi eti kokusualıyorum. "Seninle savaşmayacağım," dedi Ustura sabırsızlıkla. "Kör bir rakiplesavaşmanın neresi şerefli? Aradığın keçi sol tarafında, iki pençe uzağında.Eşimin kafatası o totemlerden birinin içinde. Belki de buraya getirilmemişolsaydık o bugün yaşıyor olacaktı. Yine de," diye ekledi mavi huysuzca,kuyruğunu sallayarak, "Takhisis gerçekten benim tanrıçam." Ayna'nın maviye sunacak bir yardımı yoktu. Kendi inanç krizlerineçözüm bulmuştu. Onunki nispeten daha kolay olmuştu, zira onun tülündenhiç kimse asla Takhisis'e tapmamıştı. Onların sevgisi ve sadakati ışığın tan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

rısı Paladine'a karşı olmuştu hep. Paladine oralarda bir yerlerde kayıp çocuklarını arıyor muydu acaba?Metalik ejderhalar fırtınadan sonra tanrıları bulmak için dünyayı terketmişlerdi, yani Skie böyle söylemişti. Görünüşe bakılırsa başarısızolmuşlardı, zira Takhisis hâlâ rakipsizdi. Yine de Ayna, Paladine'm hâlâ varo'duğuna inanıyordu. 'Işık Tanrısı bir yerlerde bizi arıyor. Takhisis biziaranlıkla örtüp onun gözlerinden saklıyor. Denizde kaybolan kazazedelerS1Dı, evren adındaki o engin okyanusu arayıp tarayanlara bir işaret yolla-manın yolunu bulmalıyız.'55

Ayna, keçiyi yemek için kuruldu. Paylaşmayı önermedi. Mavi iyice Ibeslenmiş olmalıydı, zira o avını görebilirdi. Ayna dünyada insan suretinde Idolaşırken yanında bir dilenci kâsesi taşıyor ve yemek artıklarıyla yaşıyordu. IBu, uzun zamandan beri yiyeceği ilk taze etti ve tadını çıkartmaya kararlıy-ldi. Artık, eğer bir yolunu bulabilirse neler yapabileceği hakkında bazı fikir-1leri vardı. Fakat ilk iş olarak, kendine bir dost bulduğunu samyormuş gibilgörünen bu maviden kurtulmalıydı. Maviler sosyal ejderhalardı ve Ustura'nın gitmek için bir acelesi yoktu!Muhabbet etmek için rahatça kuruldu. İlk başta ketum bir ejderha gibi görün-!müştü, ama şimdi sözler ağzından âdeta dökülüyordu. Sanki en sonunda!kalbinden geçenleri anlatabileceği birini bulduğu için rahatlamış gibiydi»Eşinin ölümünü anlattı, Mareşal Medan hakkında hüzün ve gururla konuştu!Gerard adındaki Kara Şövalye ejderha binicisinden bahsetti. Ayna, onu zihJninin yarısıyla dinledi, diğer yansında ise başka bir düşünceyi eviri]!çevirmekteydi. Şansına, yemek yiyor olması onu birkaç homurtu dışında cevap verimekten kurtanyordu. Ayna, açlığım bastırdığı zardan ise Ustura bir kez dahisessizleşti. Ayna, ejderhanın kıpırdandığını işitti ve mavinin en sonunda gitlmeye hazır olduğunu umdu. Ayna yanılıyordu. Ustura, sadece daha rah^t bir şekilde kurulmak içişivücudunu yerleştiriyordu. 'Eğer ondan kurtulamıyorsam,' diye keyifsizce karar verdi Ayna, 'Izaman ondan faydalanırım.'"Ejderha kafatası totemleri hakkında ne bil iy0tsun?" diye sordu Aynaihtiyatla.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Yeterince çok şey," diye hırladı Ustura. "Dediğim gibi, eşimin kafa-tası içlerinden birini süslüyor. Neden sordun?" "Skie totemler hakkında bir şeyler söyledi. îrjed ki"—Skie'nin totemlerve kayıp metalik ejderhalar hakkında söylediği her- şeM açık etmemesi için sarfedeceği cümleyi zihninde toparlaması gerekti—"T^aklİısis'in onları ele geçirdiğive onları kendi amacına yönelik kullandığı hakkını da tır şeyler söyledi.""Bu ne anlama geliyor? Çok üstü kapalı bij tabir," diye belirtti Ustura. "Üzgünüm, ama daha fazla bir şey söyler-ned Zaten bunu söylerkende yan yanya çıldırmış gibiydi. Saçmalamış da »olabilir." "Duyduklanma göre sadece tek bir kişi Tafeiüsis'in zihninde nelerolduğunu biliyor ve o da şu Mina adındaki kıc^ «mi Tek Tann'nın ord*lannrn lideri. Ona katılmış olan birçok ejderha^,4a muştum. Bu Mina'n*Takhisis'in gözdesi olduğunu ve tanrıçanın takdisin taşıdığını söylüyorlaf'Eğer totemlerin gizemini bilen tek bir kişi varse^ 0 jj Mina'dır. Bunun san*pek bir şey ifade edeceğinden değil tabii Gümü^."56

"Tam tersine," dedi Ayna düşünceli bir tavırla, "hayal ettiğinden de çokoey ifade edebilir. Mina'nın çocukluğunu bilirim."Ustura şüpheci bir şekilde burnundan soludu. "Kale'nin Muhafızı benim, unuttun mu?" dedi Ayna. "Kale'dekiyetimlerden biriydi. Onu tanıyordum.""Belki de tanıyordun, ama şimdi seni düşmanı olarak görecektir." "Böyle düşünmen doğal," diye hemfikir oldu Ayna. "Ama bundan sadecebirkaç ay evvel benimle karşılaştı. Ben insan suretindeydim, kör, zayıf ve yal-nızdım. O zaman beni tanıdı ve hayatımı bağışladı. Belki de çocukluğundaberaber yaşadığımız şeyleri hatırlamıştı. O küçükken hep sorular sorardı—" "Seni duygusal zaafi nedeniyle kurtarmış," diye burnundan soluduUstura "İnsanların arasından en iyileri bile buna yemliyor." Ayna hiçbir şey söylemedi ve gülümsemesini dikkatle sakladı. Bir yan-dan ölmüş olan binicisinin yasını tutan ve diğer yandan çocukluğunda biri-lerine duygusal olarak bağlandığı için bir inşam suçlayabilen bir ejderhaduruyordu karşısında. "Yine de bu örnekte, onun buna yenik düşmesi bizim lehimize ola-bilir," diye sözüne devam etti Ustura. Kendine gelmek için çırpındı vekafasından kuyruğunun ucuna kadar bütün vücudunu salladı. "Pekâlâ. Ozaman biz de şu Mina denilen kızla yüzleşir ve neler döndüğünü öğreniriz." " 'Biz' mi dedin?" diye sordu Ayna, hayretler içinde kalarak.Gerçekten yanlış duyduğunu düşünüyordu, ama ejderha lisanındaki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"biz" ve"ben" kelimeleri birbirinden oldukça farklıydı ve kolayca ayırt edilebilirdi. "Dedim ki"—Ustura, sanki Ayna sırf kör değil, aynı zamanda sağırmışgibi sesini yükseltti—"ikimiz birlikte şu Mina'yla yüzleşelim veKraliçemizin planlarım bize anlatmasını isteyelim—" "İmkânsız," dedi Ayna kısaca. Kendisi her ne planlıyorsa, o planıniçinde bir maviyle ortak çalışmak yoktu. "Engelli olduğumu görebiliyorsun." "Görüyorum," dedi Ustura. "Vahim bir sakatlık, ama yapmaya ihtiyacınolan şeyi yapmanı engelleyememiş gibi görünüyor. Buraya geldin, öyle değil mi?" Ayna bunu inkâr edemezdi. "Yaya olarak ve oldukça ağır yolculukettim, yemek ve barınak için dilenmek zorunda kaldım—" "Öyle saçmalıklara ayıracak vaktimiz yok. Dilenmekmiş! Hem deinsanlardan!" Ustura kafasını öyle bir salladı ki, pullan şıngırdadı. "SeninaÇuktan ölmeyi tercih edeceğini sanırdım. Benim sırtımda uçmalısın. Zamankraldı. Dünyada çok ciddi hadiseler oluyor. İnsan hızıyla ortalıkta dolaşacak^Klanımız yok." Ayna ne diyeceğini bilemiyordu. Kör bir gümüş ejderhanın, biravınin sırtında uçması fikri o kadar gülünçtü ki, neredeyse katıla katıla^meşine sebep olacaktı.57

"Eğer benimle gelmezsen," diye ekledi Ustura, Ayna'nm karar verimekte güçlük çektiğini görerek, "seni öldürmek zorunda kalacağım. Skie'niıJsana verdiği bazı bilgileri gayet rahat anlatıyorsun, ama geri kalan kısmagelince acayip ve kaçamak konuşuyorsun. Sanırım Skie sana, senin banianlatmaya gönüllü olduğundan daha fazlasını söyledi. Bu sebeple, ya belnimle geleceksin ve ben gözümü senin üzerinden ayırmayacağım ya da o biliginin seninle birlikte yok olmasını sağlayacağım." Ayna, kör olmasından o anda nefret ettiği kadar nefret etmemişti hi ç.Yapılacak en soylu işin maviye meydan okumak ve kısa ama şiddetli bilsavaş sonucunda ölmek olduğunu düşündü. Öyle bir ölüm şerefli olurdıaama mantıklı olmazdı. Ayna, bildiği kadarıyla, Krynn üzerinde dost altın vjgümüş ejderhaların ayrılışı ve Tek Tamı tarafından tuzağa düşürülüp esmedilişi hakkında bilgi sahibi olan iki kişiden birisiydi. Bunu bilen diğer kişide Mina'ydı ve Ayna onun kendine herhangi bir şey söyleyeceğini pek sanlmasa da, onunla konuşmadan bundan emin olamazdı."Bana pek az seçenek bırakıyorsun," dedi Ayna. "Niyetim de buydu zaten," diye yanıtladı Ustura. Kendini beğenmiş b«şekilde konuşmamıştı, sadece açık sözlüydü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ayna şeklini değiştirdi, güçlü ve kuvvetli ejderha vücudunu terk edimzayıf ve narin insan suretine büründü. Kale mistiklerinin beyaz cübbesinigiymiş gümüş saçlı, genç bir adam şeklini almıştı. Feci şekilde yaralanmışgözlerinin üzerinde ise kara bir eşarp bağlanmıştı. İnsan ayaklan üzerinde yavaşça ilerledi ve insan elleriyle etrafı yok4ladı. Birbirine dolaşan ayakları mağaradaki her bir kaya çıkıntısına takıldı.Skie'nin kanına basıp kayarak dizleri üzerine çöktü ve cılız derisini kesti,Ayna sadece tek bir şey için şükrediyordu —o da Ustura'nın yüzündekiacıma dolu bakışı görmek zorunda olmayışıydı. Mavi, bir askerdi ve Ayna ile hiç alay etmedi. Hatta Ustura, Ayna'nıaadımlarına pençesiyle destek oldu ve geniş sırtına tırmanmasına yardım etti. Skie'nin kötü muameleye uğramış cesedinin yattığı mağarada ölümkokusu keskindi. Hem mavi hem de gümüş, orayı terk ettiklerine memnunoldular. Mağaranın çıkış yerine tüneyen Ustura temiz havayı derin derinsoludu, kanatlarını açtı ve bulutlara yükseldi. Ayna, mavinin yelesine sıkıcatutundu ve bacaklarını Ustura'nın böğrüne bastırdı. "Sıkı tutun," diye uyardı Ustura. Havada daha da yükseldi ve geniş biryay çizerek pike yaptı. Ayna, Ustura'nın ne planladığını tahmin edebiliyor-du ve kendisine emredildiği gibi sıkıca tutundu. Ayna, Ustura'nın ciğerlerinin şiştiğini ve dışarı nefes verdiğini hissetti.Kükürt kokusu duydu ve şimşeğin çatırtısıyla cızırtısını işitti. Bir patlama vekırılıp düşen bir kayanın sesi geldi, sonra uçurumdan aşağı heyelan halinde58

çöken tonlarca kayanın, şimşeklerin gümbürtüsü arasından kükreyerekc5küşünü işitti. Ustura başka bir nefes patlaması yarattı ve bu sefer Ayna'yabütün dağ çöküp moloz yığını halini alıyormuş gibi geldi. "İşte Skie diye bilinen Khellendros böyle göçüp gidiyor," dedi Ustura."O cesur bir savaşçıydı ve binicisine sadıktı, tıpkı binicisinin ona sadık olduğugibi. Umarım biz dünyadan ayrılırken bu sözler hepimiz için söylenebilir." Ölüye karşı görevini yerine getiren Ustura kanatlarını son bir selâmlatitretti, sonra manevra yaptı ve başka bir yöne doğru hızla uçuşa geçti. Ayna,ensesini ısıtan güneşin sıcaklığına bakarak doğuya doğru uçtuklarım anladı.Rüzgârın yüzüne sertçe çarpışını hissederek Ustura'nın yelesine sıkıca tutun-du. Güzün gelişiyle birlikte, yeşil kadifeden bir kumaşa benzeyen kırlar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üzerinde kırmızı ve altın rengine bürünen ağaçlan hayalinde canlandırdı.Zihninde, dorukları mevsimin ilk karlanyla örtülmüş olan mor-gri dağlangördü. Çok aşağılarda, mavi göller ve yılan gibi kıvnlan nehirler, onlarınortasında altın renkli bir leke halindeki bir köy, güz hasadı buğdayım taşıyanköylüler vardı. Ya da etrafında tarlalanyla gri renkli bir leke halinde duran birmalikâne."Neden ağlıyorsun Gümüş?" diye sordu Ustura. Ayna'dan bir cevap çıkmadı. Ustura, bir kez daha düşündü ve sorusunutekrarlamadı.59

6ZİHİNDEKİ TAŞTAN KALE Dişi Aslan olarak bilinen Yaban Elti, kocasını gitgide artan bir endişeyfeizliyordu. Ana Kraliçe'nin ölümünün ve elf başkenti Qualinost'un yıkımınınhaberlerini alalı beri iki hata geçmişti. O zamandan beridir genç Qualinesti kraiGilthas, kimseyle pek konuşmamıştı —ne onunla, ne Planchet'le, ne de yan-larındaki diğer herhangi biriyle. Kendi başına uyuyor, battaniyesine sanlfyatıyor ve Dişi Aslan ne zaman onu teselli etmek istese, ona sırtını dönüyorduYalnız başına yemek yiyor ve yediği de çok az miktarda oluyordu. Derisi sankieriyip kemiklerinden dökülecekmiş gibiydi ve kilo kaybına tahammülü deyoktu. Kendi başına, sessizce, kara kara düşünerek at sürüyordu. Yüzü solgundu, sert ve sıkı çizgilerle doluydu. Yas tutmuyordu. Dehşetverici haberleri duydukları günden beri hiç ağlamamıştı. Ağzını sadece Wbir soruyu sormak için açıyordu: Buluşma noktasına ne kadar kaldığını. 1 Dişi Aslan, Gilthas'ın zorunlu bir şekilde Qualinesti halkına krall*ettiği gençlik zamanındaki o eski hastalıklı günlerine geri dönmekte olmasın-dan korkuyordu. O zamanlarda unvan açısından kral ve fiiliyatta esir olduğuiçin derin bir depresyona girmiş ve bu da onu uyuşuk, ilgisiz yapmıştj-Günlerini çoğunlukla yatağında uyuyarak ve rüyalarının dehşetlerini gerçe"60

.^yanınkilere tercih ederek geçirmişti. Neredeyse boğulmak üzere olduğukaranlık sularda mücadele ederek bu depresyondan kurtulmuştu. İyi bir kralImuştu. Gücünü, Kara Şövalyeler'in zorbalığına karşı savaşan ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

karısıtarafından yönetilen isyankârlara yardım etmek için kullanmıştı. Fakatkazandığı her şeyi kaybetmiş gibi görünüyordu. Sevgili annesinin ölümü veelf başkentinin yıkım haberleriyle kaybolup gitmişti. Planchet de aynı korkulan paylaşıyordu. Majesteleri'nin koruması veözel uşağı olan Planchet de tıpkı Dişi Aslan gibi, Gilthas'm o kâbustanuyanıp kendini seven ve umursayan kimseler araşma geri dönmesinde roloynamıştı. "Kendisini suçluyor," dedi Planchet'in yanında at sürmekte olan DişiAslan. İkisi de korumalarının ortasında at süren ve dalgın gözlerini ileridekiyola kenetlemiş bir halde duran kralın yalnız suretine endişeyle baktı."Annesini orada ölüme terk ettiği için kendisini suçluyor. Şehrin yok olması-na sebebiyet veren ve yüzlerce hayata mal olan o planı yaptığı için kendisi-ni suçluyor. Beryl'in o plan sayesinde öldüğünü anlayamıyor bir türlü." "Ama feci bir bedel karşılığında," dedi Planchet. "Halkının bir dahaQualinost'a dönemeyeceğini biliyor. Beryl ölmüş olabilir, ama orduları yokedilmedi. Doğru, çoğu ortalıktan kayboldu, ama raporlara bakılırsa geridekalanlar güzel yurdumuzu yakıp yağmalamaya devam ediyormuş." "Yanan şeyin yerine yenisi koyulabilir. Yıkılan şey yeniden inşaedilebilir. Silvanestililer rüyayla savaşmak için anayurtlarına geri döndüler,"dedi Dişi Aslan. "Ve yurtlarını geri aldılar. Biz de aynısını yapabiliriz." "Bundan o kadar emin değilim," diye yanıtladı Planchet, gözleri kralı-na kenetlenmiş bir halde. "Silvanestililer rüyayla savaştılar, ama bakın buonları nereye getirdi —dış dünyadan daha da fazla korkmaya ve kendilerinikalkanın içinde dış dünyadan tecrit etme teşebbüsüne. Bunun sonucu dafelâket oldu.""Oualinestililerin sağduyusu daha kuvvetlidir," diye ısrar etti Dişi Aslan. Planchet başım olumsuz anlamda salladı. Kadınla tartışmak istemediğiiçin konuyu kapattı. Sessizlik içinde birkaç mil gittiler, sonra Planchet konuş-tu, "Gilthas'ın esas sorununun ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?" Dişi Aslan uzun bir süre hiçbir şey söylemedi, sonra hafifçe cevapverdi, "Evet, sanırım biliyorum.""Ölenlerin arasında olmadığı için kendisini suçluyor," dedi Planchet.Gözleri yaşlarla dolan Dişi Aslan başıyla onayladı. Her ne kadar hayattan nefret etse bile Gilthas'm şu anda yaşamayadevam etmesi gerekiyordu. Kendisi için değil, halkı için. Son zamanlarda bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

acıVa katlanmanın mantıklı bir şey olup olmadığım merak etmeye bile61

başlamıştı. Hiç kimse için dünyanın hiçbir yerinde umut göremiyordu. Onlbu hayata sadece incecik bir ip bağlı tutuyordu; yani annesine verdiği söâLaurana'ya, Çhıalinesti'den kaçmayı başaran ve onu Toz Bozkırlan'mn sınailarmda bekleyen mültecilere liderlik edeceği sözünü vermişti. Ölüye verilmflbir söz tutulması gereken bir sözdü. I Her ne kadar bir nehrin önünden geçmemiş olsalar bile Gilthas bir nehlgörüyor ve sular üzerine kapandığında bulacağı huzuru hayal ediyordu. Gilthas karısının kendisi için üzüldüğünü ve endişelendiğini biliyordjOnu itip içine kapandığı, dünyadan saklandığı taş duvarlı kaleye sığındığı «?ona kırıldığını biliyor ya da bundan şüpheleniyordu. Kapıları açıp onu içflalmak isterdi, ama bunun için çaba sarf etmesi gerekliydi. Sığındığı korunaBköşeyi terk etmesi, güneş ışığına çıkması, belleğin avlusunu geçmesi, kapaBkilidini açması gerekiyordu ki, onun şefkatini kabul edebilsin. Bu şefkati hâetmiyordu. Bunu kaldıramazdı. Henüz değil, belki de asla. Gilthas kendisini suçluyordu. Planı felâketle sonuçlanmıştı. PlajOualinesti'nin ve onu savunanların yıkımını getirmişti. Planı annesiniölümüne sebep olmuştu. Mültecilerle yüz yüze gelmekten kaçmıyordu. Onıibir katil olduğunu düşünüyorlardı herhalde —ve bunu yapmakta hak*olurlardı. Onun bir korkak olduğunu da düşünebilirlerdi —ve bunda da haflılardı. Kendisi kaçmış ve halkını ölüme terk etmişti. Hatta belki de onlOualinesti'nin yıkımı için kasten bir tezgâh hazırlamakla suçluyorlardı. Ne 1olsa o yan-insandı. Depresyondayken, hiçbir şey inanmayacağı kadar uçan Vjsabartılı değildi. Mültecilerle doğrudan yüzleşmekten kaçınmak için bir sözcü gönde»meyi düşündü. "Tam senin gibi bir korkağa yakışır işte," dedi Gilthas kendisinidudağını bükerek. "Diğerlerinden kaçtığın gibi bu sorumluluktan da kaçmak" Onlarla yüzleşecekti. Onların hiddet ve acısıyla hâk ettiği üzere sessiz»içinde yüzleşecekti. Tahttan feragat edecek ve her şeyi Senato'ya devredecek-ti. Onlar başka bir hükümdar seçecekti. O ise, annesinin ve halkının cesetlerininbulunduğu Ölüm Gölü'ne geri dönecekti ve bütün acıları son bulacaktı. İşte günler boyunca kendi başına at sürerken genç kralın zihnin*

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dönen kasvetli düşünceler bunlardı. İleri doğru bakan gözleri sadece tek »varış noktasını arıyordu —Qualinost mültecilerinin, yani Thorbardı»cücelerinin yiğit yardımları sayesinde elf topraklarının altma kazılan tüneli*kullanarak kaçmayı başaran elflerin toplandığı buluşma noktasını. Oradayapması gerekeni yapacaktı. Verdiği sözü tutacak ve sonra ayrılmakta serbe*olacaktı... sonsuza dek. I Bu düşünceler içinde kaybolmuş olan Gilthas, karısının ona seslendirni işitti.62

Dişi Aslan'ın iki sesi vardı —birisi, Gilthas'ın deyimiyle, eşinin sesi,diğeri ise askerî kumandan sesi. Bu ses değişimini farkında olmadan gerçek-leştiriyordu, uzun süre önce Gilthas bu gerçeği ona belirtene kadar da hiçfarkına varmamıştı. Eşinin sesi nazik ve sevgi doluydu. Kumandan sesi ise,Gilthas'ın deyimiyle, küçük ağaçlan devirebilecek kadar keskindi. Eşinin nazik ve sevgi dolu sesine karşı kulaklarını tıkadı, zira sevgiyihak ettiğini hiç sanmıyordu. Kimsenin sevgisini hak etmiyordu. Ama okraldı ve kumandan sesini duymazdan gelemezdi. Kadının ses tonundan,kötü haberler getirdiğini anlayabiliyordu."Evet, ne oldu?" dedi ve buz gibi bir tavır takınarak dönüp ona baktı. "Bir rapor aldım... birkaç rapor aldım." Dişi Aslan duraksadı ve derinbir nefes aldı. Ona bunu söylemekten nefret ediyordu, ama başka seçeneğiyoktu. O kraldı. "Beryl'in, dağılıp yok olduğunu düşündüğümüz ordularıtekrar bir araya toplanmışlar. Bunun mümkün olabileceğini hiç sanmıyor-duk, ama şimdi görünüşe bakılırsa yeni bir liderleri var. Samuval adında biradam. O bir Kara Şövalye ve yeni bir Gece Lordu'nu takip ediyor, Minaadındaki bir insan kızı." Gilthas sessizlik içinde karısına baktı. Zihninin bir kısmıyla bu bilgiyiduydu, anladı ve sindirdi. Diğer kısmı ise zindan hücresinin karanlık köşe-sine daha da fazla sokuldu. "Bu Samuval, Tek Tanrı olarak bilinen bir tanrıya hizmet ettiğini iddiaediyor. Askerlerine verdiği mesaj şöyle: 'Tek Tanrı Qualinesti'yi elflerinelinden aldı ve bu topraklan insanlara, yani buranın hakkıyla sahibi olanlaravermeye niyetli. Şimdi, bedava toprak isteyen herkesin sözleşmeli olarakYüzbaşı Samuval'm hizmetine girmesi gerekiyor.' Tahmin edebildiğin gibiordusu devasa boyutta. İnsan ırkına mensup ne kadar başıboş ve hiçbir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bal-taya sap olamamış varsa, bizim güzel yurdumuzdan pay almaya hevesli.Yürüyüşe geçmişler, Gilthas," diye sonuca bağladı Dişi Aslan. "İyi silahlı,iyi tedarikliler ve Qualinesti'yi zapt etmek için hızla ilerliyorlar. Fazlazamanımız yok. Halkımızı uyarmamız gerek.""Ya sonra ne yapacağız?" diye sordu Gilthas. Dişi Aslan, sanki kapalı bir kapının ardından konuşuyormuş gibi°°ğuk çıkan bu sesi tanımıyordu. "Esas planımızı takip edeceğiz," dedi. "Toz Bozkırlan'ndan geçip^ılvanesti'ye gideceğiz. Fakat hesapladığımızdan daha hızlı hareket etmekorundayız. Mültecileri uyarmalan için atlı ulaklar yollayacağım—" "Hayır," dedi Gilthas. "Onlara söyleyen kişi ben olmalıyım. Eğergerekirse gece gündüz at sürerim." "Kocacığım..." Dişi Aslan'ın sesi değişip kansının nazik ve sevgi dolusesuıe dönüştü. "Sağlığın—"63

Gilthas, kadının sözlerini dudaklarından çıkmadan susturan bir bakılattı, döndü ve atını mahmuzladı. Aniden hareket edişi korumalarını şaşırttlOna yetişmek için atlarını hızlandırmaları gerekti.Derinden iç geçiren Dişi Aslan onları takip etti. Gilthas'in, elf mülteciler için buluşma noktası olarak seçtiği yer YeJDeniz sahilindeydi. Thorbardin'e, eğer elfler saldırıya uğrarlarsa cüceler»mültecilerin yardıma koşabileceği kadar yakın, ama cüceleri rahatsı!etmeyecek kadar uzaktı. Cüceler, orman seven elflerin güçlü yeraltı kaleajThorbardin'de yaşamayı akıllarından bile geçirmeyeceğini zihinlerine!biliyorlardı. Kalplerinde emin oldukları şey ise, Ansalon'daki herkesionların kalesine gıptayla bakıyor olduğu ve ellerinden gelse Thorbardinlfethedecekleriydi. Elfler aynı zamanda, ejderha Onysablet'in öfkesini uyandırmamak içjde dikkatli davranmak zorundaydı. Ejderha, eskiden adı Yeni Sahil ol»topraklan himayesi altına almıştı. Toprakların şimdiki adı ise Yeni Bataklaidi. Zira ejderha, menfur büyülerini kullanarak bu bölgeyi tehlikeli bir batalalığa dönüştürmüştü. Gilthas sadece onun arazisinden geçmemek için TelBozkırlan'nı aşmayı deneyecekti. Geniş bir tarafsız bölge olan bozkırla»barbar kabileleri mesken tutmuştu. Barbarlar kendi içlerine kapanık bir hakiçölde yaşıyor ve sınırlan dışında kalan ve kendileriyle çok az ilgilene^

dünyayla hiç ilgilenmiyordu. Mülteciler ağır bir şekilde, birkaç haftadan uzun bir sürede buluşnanoktasına varmayı başardılar. Elflerin bir kısmı gruplar halinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yolculu!ediyor, cücelerin toprak yiyen solucanlanyla açtıklan tünellerden sel halindiçıkıyordu. Dişi Aslan'm isyan birliklerinin yardımıyla ormanlardan kaçma»başaran diğerleri ise tek başlarına ya da yanlarında bir iki kişiyle geliyord»Hepsi de yuvalarını, mallarını, tarlalarını, ekinlerini, gür ormanlarını, hoşkokulu bahçelerini ve parlak Güneş Kulesi'yle süslü güzel Qualinost şehrinigeride bırakmışlardı. Elfler biricik anayurtlanna geri dönmeyi başarabileceklerindeneminlerdi. Bu topraklar her zaman için Qualinesti elflerine ait olmuştu ya daonlara öyle geliyordu. Tarihe baktıklarında, bu diyara sahip olmadıklan bşzaman bulamıyorlardı. Hatta içler acısı Kardeşkatli Savaşı'ndan sonra elf ıık-lan bölünüp Qualinesti ve Silvanesti olmak üzere iki büyük elf ırkını oluş-turduğunda bile, Qualinestililer kendilerine ait olan topraklarda yaşamayadevam etmişlerdi. Bu geçici bir taşınmaydı. İçlerinden birçoğu, Mızrak Savaşı sırasın^anayurtlarından kaçmak zorunda kalmış olduklarını hatırlıyordu. O savaşta8sonra hayatta kalmayı başarmış ve yurtlarına geri dönüp, orayı öncekindende daha güçlü bir hale getirmişlerdi. İnsan ordulan gelip giderdi. Ejderh64

lip giderdi, ama Qualinesti milleti hep baki kalacaktı. Yangınların boğucuA manian kısa süre içinde dağılıp uçacaktı. Yeşil filizler, kara küllerin arasm-•m fışkıracaktı. Yeniden inşa edip yeniden ekeceklerdi. Daha önce yap-ışlardı ve bir kez daha yapacaklardı. Elfler bundan o kadar emindi ve Quaîinost şehrinin savunucularına okadar çok güveniyordu ki, mülteci kamplarında ilk başta kasvetli olan atmos-fer yerini neredeyse neşeye bırakmıştı. Doğru, acı verici kayıplar vardı, zira Beryl açık arazide yakaladığı herelfı katletmenin zevkini tatmıştı. Mültecilerden bazıları ejderha tarafındanöldürülmüştü. Bazıları insan yağması sırasında sakatlanmıştı ya da NerakalıKara Şövalyeler tarafından yakalanıp tartaklanmış ve işkence görmüştü.Ama, elflerin yıkım ve soykırımla yüz yüze olduğu düşünülecek olursa ölü-lerin sayısı şaşırtıcı derecede azdı. Genç krallarının planı ve cüce ırkınınyardımlan sayesinde Qualinesti milleti hayatta kalmayı başarmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Artıkgeleceğe bakıyorlardı ve o gelecek Qualinesti'de yaşanacaktı. Başka tür-lüsünü akıllannda canlandıramıyorlardı. Elfler arasında bilge olanlar hâlâ endişeli ve huzursuzdu, zira her şeyino kadar da iyi gitmediğine dair bazı işaretler görüyorlardı. Qualinestisavunucularından neden hiçbir haber alamamışlardı? Şehrin içinde, süratlemülteci kampına haber iletmeye hazır bekleyen bir sürü Hız Koşucusu vardı.Şimdiye kadar iyi ya da kötü haberlerle buraya varmış olmalan gerekirdi.Ulaklann gelmemiş olması, bazılan için oldukça rahatsız ediciydi. Diğerleriise omuzlarını silkip bunu boşveriyordu. İnsanlann söylediği üzere, "Hiç haber gelmemesi iyi haberdir," ya dagnomlann deyimiyle, "hiçbir patlama olmaması, doğru yönde atılan bir adımdemektir." Elfler çadırlarını Yeni Deniz'in kumlu sahillerine kurmuşlardı. Çocuk-lar hafifçe kıyıya vuran dalgalar arasında oyun oynayıp kumdan kaleleryapıyordu. Gece vakti çalı çırpı ateşleri yakıyor, alevlerin sürekli olarakdeğişen renklerini izliyor ve elflerin yurtlarını terk etmek zorunda kaldığıdiğer zamanlar hakkında hikâyeler anlatıyorlardı —ki bu hikâyelerin hepsimutlu sonla bitiyordu. Mevsim çok güzel geçiyordu, günler yılm bu geç vaktinde alışılmadıkw şekilde sıcak oluyordu Deniz suyu, sadece güz aylarında ve kışın haber-ci olan firtına zamanlarında görüldüğü gibi derin, mavi-siyah rengindeydi.Ağaçlar meyvelerle doluydu ve bol miktarda yiyecek vardı. Elfler içip yıkan-mak için temiz su dereleri bulmuşlardı. Elf askerleri gece gündüz halkınaşında durup muhafızlık ediyordu. Cüce savaşçılar ise ormanlarda§ozcülük yapıyor, bir gözlerini elfler üzerinde tutuyor ve diğer gözleriyle isti-acı ordulan kolluyorlardı. Mülteciler Gilthas'ı bekliyorlardı, gelip onlara65

Iejderhanın mağlup edildiğini ve hep beraber yurtlarına dönebilecekleri^söylemesini bekliyorlardı. "Kralım," dedi elf muhafızlardan biri, Gilthas'ın yanına doğru at süj IIrek, "mülteci kampına varmamıza birkaç saat kala size haber vermediistemiştiniz. Kamp yeri ileride." Elf işaret etti. "Şu tepelerin ardında."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"O zaman burada duracağız," dedi Gilthas, atının dizginlerini çekere!Kafasını kaldırdı ve donuk güneşin neredeyse tam tepede parladı^gökyüzüne baktı. "Alacakaranlık vaktinde tekrar yola çıkacağız." "Neden duruyoruz, kocacığım?" diye sordu Dişi Aslan, tam zamanındayanlarına gelip Gilthas'ın talimatlarını duyarak. "Halkımıza ulaşmak için nere-deyse boynumuzu kırıyorduk, şimdi yaklaştığımız zaman neden duruyoruz?» "Vereceğim haberler sadece karanlık vaktinde verilebilir," dedi, atın-dan inerek ve kadına bakmayarak. "Kederimizin üzerine ne güneşin ne deayın ışığı parlamayacak. Yıldızların soğuk ışığından bile nefret ediyorum.Eğer elimden gelse onları gökten söküp alırdım." "Gilthas—" diye başladı kadın, ama Gilthas yüzünü ondan çevirdi veyürüyüp uzaklaşarak ağaçların arasında kayboldu. Dişi Aslan'dan gelen bir işaret üzerine, koruması Gilthas'a eşlik etti.Muhafız saygılı bir şekilde araya mesafe koydu, ama onu koruyabilecekkadar da yakın durdu. "Onu kaybediyorum, Planchet," dedi kadın, sesinde acı ve hüzünle,"ne yapmam gerektiğini, onu nasıl geri kazanabileceğimi bilmiyorum." ' "Onu sevmeye devanı edin," diye tavsiye etti Planchet. "Yapabileceğiniztek şey bu. Geri kalanım yapmak ona düşüyor." Gilthas ve maiyetindekiler, elf mülteci kampına akşamın ilk saatlerindegirdiler. Sahilde ateşler yanıyordu. Elf çocuklar neşeyle oyun oynuyor, alev-lerin arasında gölgeler raks ediyordu. Onlar için bu bir tatil, büyük bir mace-raydı. Karanlık tünellerde, kaba sesli ve korkunç görüntülü cücelerle geçi-rilen geceler şimdi onlar için uzak bir hatıraydı. Okuldaki dersler askıya alın-mıştı, günlük angaryaları ertelenmişti. Gilthas çocukların oynayışım izledi veonlara neler söylemek zorunda olduğunu düşündü. Tatil bu gece bitiyordu.Sabahleyin hepsi acı bir mücadeleye, hayatları için verecekleri mücadeleyebaşlayacaklardı. Ateşin etrafında neşeyle koşturan bu çocukların kim bilir kaç tanesiçöle yenik düşecek, sıcağa ve susuzluğa mağlup olacak ya da TozBozkırları'nda dolaştığı söylenen şeytani yaratıklara av olacaktı? Halkında!1kim bilir kaç kişi daha ölecekti? Bir ırk olarak hayatta kalmayı başarabite'çekler miydi, yoksa bu ebediyen Qualinesti halkının son yürüyüşü olarak fl"bilinecekti?66

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kamp yerine, trampet temposu olmadan yaya olarak girdi. Onunerişini görenler krallarını karşılarında gördüklerine şaşırdılar —tabii onutanıyıp krallan olduğunu bilenler. Gilthas o kadar değişmişti ki, birçoğu onutanıyamamıştı. Zayıflayıp bir deri bir kemik kalmış, yüzü solup yıpranmış olanGilthas, insan ırkından kalan özelliklerinin hepsini neredeyse kaybetmişsayılırdı- Narin elf kemik yapısı daha belirginleşmiş, daha çok ön plana çık-jfljşu. Bazıları onun eski çağlardaki elf krallarının, Silvanos ve Kith-Kanan'm bir sureti olduğunu huşuyla fısıldıyordu. Kamp yeri boyunca yürüdü ve iri bir meydan ateşinin yandığı merkezedoğru ilerledi. Maiyetindeki muhafızlar, Dişi Aslan'dan gelen bir emir üzeri-ne geride kaldılar. Gilthas'ın söyleyeceği şeyleri yalnız başına söylemesigerekiyordu. Elfler onun yüzünü görünce gülmeyi, hikâye anlatmayı, raks etmeyikestiler ve çocukları susturdular. Krallarının sessizce ve yalnız başına araları-na geldiği haberi kamp yerine yayıldıkça elfler Gilthas'ın etrafında top-landılar. Senato liderleri aceleyle onu karşılamaya geldiler, onlara onumuntazam bir seremoniyle karşılama fırsatı vermediği için sinirle tavuk gibigıdaklıyorlardı. Gilthas'ın yüzünü gördüklerinde —kamp ateşi ışığında ölügibiydi— gıdaklamayı kestiler, karşılama konuşmalarını unuttular veendişeli bir sabırla onun sözlerini dinlemek için beklediler. Art arda kıyıya vuran, birbirileriyle kıyıya kadar yarışıp geri dönen dal-gaların müziği eşliğinde Gilthas Qualinesti'nin yıkım hikâyesini anlattı.Haberleri net bir şekilde, sakince ve hissizce anlattı. Annesinin ölümündenbahsetti. Kendi yurtlan olmayan bir ülkeyi korurken ölen cüceler ve insan-lardan övgüyle söz etti. Ejderhanın ölümünü anlattı. Elfler, Ana Kraliçe ve şimdi kesinlikle ölmüş olan yalanlan içinağladılar. Yaşlan sessizce yüzlerinden aşağı süzüldü. Sıradaki haberlerikaçırmamak için yüksek sesle, hıçkırarak ağlamadılar.Sıradaki haber dehşet vericiydi. Gilthas yeni liderin emrindeki ordulardan bahsetti. Yeni bir tanndanbahsetti, o tannmn anayurtlarını elflerin elinden aldığını ve daha şimdiden

kuzeyden ülkeye doluşmakta olan insanlara vereceğini iddia ettiğini anlattı.Mültecilerin varlığından haberdar olan ordunun, onlan yakalamak ve yok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmek için hızla ilerlediğini bildirdi. Tek umutlarının Silvanesti'ye ulaşmaya çalışmak olduğunu söyledi.Kalkan düşmüştü. Kuzenleri onlan ülkelerine kabul edecekti. FakatSilvanesti'ye ulaşmak için elflerin Toz Bozkırlan'ndan geçmesi gerekecekti. "Şimdilik," demek zorunda kaldı Gilthas, "yuvaya dönüş olmayacak,oelki de loızenlerirnizin yardımıyla, yurdumuza geri dönüp düşmam geri67

püskürtmeye ve bizden çaldıkları şeyi geri almaya yetecek büyüklükte bidordu oluşturabiliriz. Ama her ne kadar bunu umut etmemiz gerekse bile, Jumut şimdi çok uzakta. İlk düşüncemiz ırkımızın hayatta kalmasını düşürJmek olmalı. Gideceğimiz yol zorlu olacak. Kalbimizde tek bir amaç ve tenbir ülküyle o yolu hep beraber yürümeliyiz. Eğer içimizden birisi pes ederse!hepimiz yok oluruz. "Hile ve hainlik sonucunda sizin başınıza kral olarak geçirildim. O işiJaslını şimdi biliyorsunuz. Bu hikâyeyi yıllardır aranızda fısıldaşıyorsunuazaten. Bana Kukla Kral diyordunuz." Konuşurken Vali Palthanion'a bir bakış attı. Valinin yüzünde hüzünlJbir maske vardı, ama aslında gözleri bir o yana bir bu yana bakıp duruyor vihalkın nasıl tepki verdiğini görmeye çalışıyordu. "O rolde kakaydım en iyisini yapmış olurdum," diye devam enGilthas, senatörden kafasını çevirip tekrar halkına bakarak. "Hükümdarını!olmaya çalıştım ve başarısız oldum. Qualinesti'nin yıkımına sebep olanbenim planımdı, ülkemizi istilaya karşı savunmasız bırakan da benirçiplanımdı." Sessizlik sağlamak için elini kaldırdı, zira elfler kendi aralarında mınlldanmaya başlamışlardı. "Güçlü bir krala ihtiyacınız var," dedi Gilthas, haykırmaktan dolay*kısılmaya başlamış olan sesini yükselterek. "Tehlikenin içinde size öncülülledecek ve o tehlikeyi sağ salim atlatmanızı sağlayacak kadar cesur ve bilgabir hükümdara. O kişi ben değilim. Şu andan itibaren tahttan çekilmiş;bulunuyorum ve tüm kraliyet hak ve yetkilerimden vazgeçiyorum. Yerim»kral atama işini Senato'ya bırakıyorum. Bana bunca yıldır gösterdiğini»bütün ilgi ve sevginiz için hepinize teşekkül- ediyorum. Sizin için daha iyişeyler yapabilmiş olmayı dilerdim. Size layık olabilmeyi dilerdim." Oradan gitmek istiyordu, ama halk etrafına kapanmıştı ve her ne kadaa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kaçmaya ihtiyaç duysa da, kalabalığı zorla yanp yolunu açmak istemiyordu.Orada bekleyip Senato'nun söyleyeceği şeyi dinlemek zorundaydı. Başınaöne eğik tuttu, kinlerini, hiddetlerini ve suçlayıcı ifadelerini görmek!istemediğinden dolayı halkının yüzlerine bakmadı. Oradan gitmesine izin)verilene kadar bekleyecekti. Elflerin nutku tutulmuştu. Bir anda hazmedemeyecekleri kadar fazl^şey oluvermişti. Bir zamanlar şehirlerinin olduğu yerde duran bir ölüm gölü,arkalarında koca bir düşman ordusu, önlerinde belirsiz bir geleceğe doğruyapılacak tehlikeli bir yolculuk, krallarının tahttan çekilişi... Senatörler}şaşkına dönmüşlerdi. Dehşete düşüp afallayan senatörler birbirilerine bak-tılar ve içlerinden birinin ilk sözü etmesini beklediler.O ilk söz Palthanion'a ait oldu. Kurnaz ve dalavereci senatör, bu felaketi68

kendi hırsını tatmin etmek için bir firsat olarak görüyordu. Elflerden birkaçınabüyük bir kütük çekmelerini emretti. Kütüğün üzerine çıktı ve ellerini çırpıpvüksek sesle haykırarak elfleri sessizliğe çağırdı. Aslında bu tamamen gerek-^ bir talimattı, zira bir bebeğin ağlaması bile sessizliği bölmüyordu. "Neler hissettiğinizi biliyorum, kardeşlerim," diye belirtti vali çınlayanbir ses tonuyla, "Halkımızı mahveden trajediyi duyduğuma ben de çokşaşırdım ve üzüldüm. Korkmayın. Emin ellerdesiniz. Yeni bir kral ilan edilenekadar liderlik dizginlerim ben alacağım." Palthanion sıska parmağını Gilthas'a doğru uzattı. "Bu genç adamıntahttan çekilmesi gayet doğru bir işti, zira bu trajediyi başımıza getiren de takendisi —o ve onun iplerini çekenler. Kukla Kral. Evet, işte bu onu tanım-lıyor. Eskiden Gilthas, bilge ve deneyimli kimselerin kendine yol gösterme-sine izin verirdi. Tavsiye almak için bana gelirdi ve ben de ona tavsiye ver-mekten mutluluk ve gurur duyardım. Ama onun ailesinde bana karşı tezgâh-lar hazırlayanlar vardı. Her ne kadar sürekli olarak benim nüfuzumu zedele-meye çalışmış olsalar bile isim vermiyorum, zira ölüler hakkında kötü sözsöylemek yanlıştır.".... Palthanion çektiği nutka ısınmıştı. "Kuklanın iplerini çekenler arasındakin duyup nefret ettiğimiz Mareşal Medan da vardı —ki yıkımımızın gerçek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mimarı odur, zira oğlanın aklım o çeldi, tıpkı annesinin aklım çeldiği gibi—" Bir öfke —şiddetli bir öfke— dalgası Gilthas'rn kendisini kilitlemişolduğu kale zindanına bir mavi ejderhanın şimşeği gibi çarptı. Palthanion'undurduğu kütüğün üzerine sıçrayan Gilthas, senatörün çenesine öyle bir yum-ruk indirdi ki, elf dönerek bir tur attı. Vali, güzelim konuşmasını yarıdakeserek kumların üzerine sırt üstü yığıldı. Gilthas hiçbir şey söylemedi. Etrafına bakmadı. Kütükten aşağı sıçradıve kalabalığı ite kaka yolunu açmaya başladı. Palthanion doğrulup oturdu. Dönen başım sallayarak kınlan dişinitükürdü ve tükürükler saçarak işaret etmeye başladı. "Gördünüz! Gördünüzişte! Ne yaptığım gördünüz! Onu tutuklayın! Tutuklayın—""Gilthas," diye konuştu bir ses kalabalığın arasından."Gilthas," dedi başka bir ses ve başka birisi, ve başka birisi daha. Elfler onun ismini tekrarlamıyordu. İsmini çılgınlar gibi haykrrrmyor-lardı. Her elf onun ismini sakince, sessizce söylüyordu. Sanki kendilerine birsom sorulmuş da cevap veriyorlarmış gibi. Ama kalabalık arasında art ardatekrarlanan isim, kıyıya vuran dalgaların sessiz gücünü taşıyordu. Yaşlılaronun admı söylüyordu, gençler onun adım söylüyordu. Hatta iki tane senatör,Palthanion'un yerden kalkmasına yardım ederken onun adını söylüyordu.Şaşıran ve hayretlere düşen Gilthas kafasını kaldırdı ve etrafına bakındı."Anlamıyorsunuz—" diye başladı.69

"Anlıyoruz," dedi elflerden biri. Yüzü solgundu ve keder çizgileriydidoluydu. "Siz de öyle, Majesteleri. Siz bizim acımızı ve kalp sancımızı anlıJyorsunuz. İşte bu yüzden kralımızsınız." "İşte bu yüzden hep kralımrzdınız," dedi bir başkası, kollarında bebek]tutan bir kadın. "Gerçek kralımız. Bizim için gizliden gizliye yaptığınız işleribiliyoruz." "Eğer siz olmasaydınız, Beryl bizim güzel şehrimizde zevkleniyorolurdu," dedi bir üçüncüsü. "Burada karşınızda duran bizler ölmüş olurduk.1 "Düşmanlarımız şu an için zafer kazanmış olabilir," dedi bir diğeri]"ama sevdiğimiz bu milletin anısına sıkı sıkıya tutunursak, bu millet asla yoMolmaz. Günün birinde, geri dönüp orayı geri alacağız. O gün bize siz liderliiediyor olacaksınız Majesteleri." Gilthas konuşamıyordu. Acısını paylaşan halkına baktığında kendirjden utandı ve aklı başına geldi. Onların takdirini hak ettiğine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

inanmıyordu -Mhenüz hak etmiyordu. Ama deneyecekti. Hayatının geri kalan kısmını dene-yerek geçirecekti. Vali Palthanion tükürükler saçarak oflayıp pufladı ve sesini duyurmayaçalıştı, ama kimse ona kulak asmadı. Diğer senatörler Gilthas'ın etrafınadoluşmuşlardı. Palthanion onlara hiddetle dik dik baktı, sonra bir elfın koluniyakalayıp hafifçe fısıldadı, "Beryl'i mağlup etme planı en başından beri bandaitti zaten. Elbette ki, bunun meyvesini toplaması için Majesteleri'ne iziniverdim. Aramızdaki bu küçük tartışmaya gelince, bu sadece bir yanlış anla-maydı, bir baba ile oğlun arasında sık sık olduğu türden. Zira o benim içün

bir oğul gibi, kalbimde o kadar kıymetli." Dişi Aslan, kalbi kocasıyla görüşüp konuşamayacak kadar coşmuş bilhalde kamp yerinin dışında kaldı. Gilthas'ın onu arayıp bulacağını biliyordu!Suyun kenarına, denizin yanına ikisi için yere serdiği çarşafın üzerindeyatarken, kumda ayak sesleri duydu, sonra Gilthas'ın elinin yanağınıokşadığını hissetti.Kolunu adama doladı ve onu yanına çekti."Beni affedebilir misin, bir tanem?" diye sordu, Gilthas iç çekip uzanarak! "Bir eş olmanın tanımı bu değil midir zaten?" diye gülümseyerek!sordu kadın. Gilthas cevap vermedi. Gözleri kapalıydı. Daha şimdiden uykuyadalmıştı. Dişi Aslan battaniyeyi üzerine çekti, başını göğsüne koydu ve uyuyanakadar Gilthas'ın kalp atışlarını dinledi.Güneş erken doğacaktı ve doğduğunda kan kırmızısı olacaktı.70

7BEKLENMEDİK BİR YOLCULUK Zamanda Yolculuk Âleti harekete geçtikten sonra TasslehofFBurrfootsadece iki şeyin farkındaydı: Bölünmez nitelikte bir karanlık ve sol kulağınındibinde feryat eden Conundrum. Bu sırada gnom onun (TasslehofFun) solelini o kadar sıkı kavramıştı ki, Tasslehoff neredeyse parmaklarım hissede-mez olmuştu. Tas'ın geri kalan kısmı da bir şey hissetmiyordu, altında hiçbirŞey, üstünde hiçbir şey, yanında hiçbir şey yoktu —tabii Conundrumharicinde. Tas, baş aşağı mı durduğunu, düz mü olduğunu, yoksa ikisi arasın-daki ilginç bir kombinasyon halinde mi olduğunu kestiremiyordu. Bu eğlence durumu aşın derecede uzun sürdü, o kadar uzun sürdü ki,Tas bundan biraz sıkılmaya başladı. Birisi, zifiri karanlığa biraz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

değişiklikisteyebileceğini düşünmeden ancak o kadar bakabilirdi zaten. Zamanın veuzayın içinde yolculuk etmek bile (tabii eğer yaptıkları şey buysa, zira Tas bukonudan tam anlamıyla emin sayılmazdı) uzun bir süreden sonra sıkıcıolmaya başlıyordu. En sonunda, bir devin kafanıza basıp sizi ezmesinin, birgnornun kulağınızın dibinde sürekli olarak çığlık atmasından (gnomlarınnatırı sayılır derecede ciğer kapasitesi vardı hani) ve elinizi bileğinizdenkoparacak gibi sıkmasından daha iyi olacağına karar veriyorsunuz.71

Bu durum uzun bir süre devam ettikten sonra Tasslehoff MConundrum çakılıp yumuşak, kaygan, keskin bir şekilde çamur ve çam iğrJsi kokan bir şeye çarptılar. Hiç de yumuşak olmayan bu iniş, kenderin ca»sıkıntısına son verdi ve gnomun feryatlarını kesti. Tasslehoff sırt üstü yatıp, muhtemelen alabileceği son birkaç nefesi eksoluyabilmek için çaba sarf etti. Kaos'un devasa ayağının üzerinde y%selmiş olduğunu görmeyi umarak kafasını kaldırıp baktı. Tas'm bu durunakaçınılmaz bir şekilde onunla birlikte püre olacak olan Conundrum'a anlata,bilmek için sadece birkaç saniyesi vardı."Kahramanlar gibi öleceğiz," dedi Tasslehoff, ciğerine aldığı ilk nefesi^"Ne?" diye haykırdı Conundrum, ciğerine çektiği ilk nefesle."Kahramanlar gibi öleceğiz," diye tekrarladı Tasslehoff.Derken, aniden, ölmeyeceklerini anlayıverdi. Hem kendini hem de gnomu yaklaşan ölüme hazırlama işiyle meşgulolan Tasslehoff, etrafına alıcı gözüyle bakmamıştı. Görebileceği tek şeyinKaos'un ayağının çirkin tabanı olduğunu düşünüyordu. Ama şimdi, daha iyibakma zamanı bulduğunda, kafasının üzerinde bir ayak tabanı değil, yağmurfırtınası sebebiyle damlalar saçan bir çam ağacının iğnelerini gördü. Tasslehoff başmda bir şişkinlik olup olmadığını anlamak için kafasınıyokladı, zira geçmiş deneyimlerinden biliyordu ki, başında oluşan bir şişkin-lik, son derece olağanüstü şeyler görmesine sebep olabilirdi. Fakat o şeylagenelde uçuşan yıldızlar olurdu, yağmur damlaları akıtan çam iğneleri değil.Zaten şişkinlik falan da bulamadı. Conundrum'un derin bir nefes daha aldığını işiten ve hiç şüphesizbunun kulak tırmalayıcı feryatlardan birine hazırlık olduğunu anlayanTasslehoff elini buyurgan bir tavırla kaldırdı."Sus," diye sertçe fısıldadı. "Bir şey duydum galiba." Şimdi doğrusunu söylemek gerekirse, Tasslehoff un bir şey duyduğufalan yoktu. Şey, aslında vardı; çam iğnelerinden damlayan yağmurun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sesiniduyuyordu, ama ses tonuyla ima ettiğinin aksine, tehlikeye dair herhangi birşey işitmemişti. Sadece gnomun feryatlarını kesmek için rol yapmıştı. Neyazık ki, günahkarlara sıkça olduğu üzere, hatasının cezasını derhal gördü.Zira tehlikeye dair bir şeyler duyma rolü yaptığı anda gerçekten de tehlikeyedair bir şeyler duydu —çeliğin çeliğe çarpma sesi ve ardından gelen cızırtdolu patlama. Bir kahraman olarak Tas'ın edindiği deneyimlere göre, sadece iki ş^bu sesleri çıkartabilirdi: Kılıca vuran kılıçlar ve herhangi bir şeyin üzerindepatlayan ateştopları. Sonra duyduğu şey ise daha fazla feryat figân oldu, fakat bu sefer şük^ki, Conundrum'dan germiyorlardı. Feryat sesleri belli bir mesafe uzaktay"172

belirgin bir şekilde can çekişen goblin tınısına sahiplerdi; bu düşünce yan-^ş goblin saçlarının mide bulandırıcı kokusuyla da pekiştirilmiş oluyordu.Feryat sesi derhal kesildi, sonra gürültüler duyuldu, sanki üzerinden sulardamlayan çam iğneleriyle dolu bir ormanda koşturan iri vücutlar gibi.Bunların daha fazla goblin olabileceğini düşünen ve bunun goblinlerin (özel-likle de üzerinde ateştopu patlamış olanlann) arasına dalmak için uygunsuzbir zaman olduğunu fark eden Tasslehoff, aşağı sarkmış korunaklı bir çamağacı dalının altına sindi ve Conundrum'u da yanına çekiştirdi. "Neredeyiz?" diye cevap istedi Conundrum, içinde yattıkları çamurdankafasını kaldırarak. "Buraya nasıl geldik? Ne zaman geri döneceğiz?" Hepsi de mükemmel derecede sağlam ve mantıklı sorulardı.'Meselenin dosdoğru özüne inmek konusunda,' diye düşündü Tas, 'gnom-lardan iyisini bulamazsın.' "Kusura bakma," dedi Tas, ıslak çam iğneleri arasından etrafı dikiz-leyerek ve neler dönmekte olduğunu görmeye çalışarak. Sesler gitgide artı-yordu, ki bu da onların yaklaştığı anlamına geliyordu. "Ama sorularındanhiçbirinin cevabım bilmiyorum." Conundrum'un ağzı bir karış açık kaldı. Çenesi öyle bir açıldı ki, gerikapandığında üzerinde çamur vardı. "Bilmiyorum demekle ne kastediyor-sun?" derken nefesi kesildi. Sinirden küplere biniyordu. "Bizi buraya sengetirdin." "Hayır," dedi Tas vakarla, "Ben getirmedim. Bizi buraya bu getirdi."Elinde tuttuğu Zamanda Yolculuk Âleti'ni gösterdi. "Hem de bunu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yapma-ması gerekirken."

Conundrum'un derin bir nefes daha aldığım gören Tas, gnoma buz gibibir bakış attı. "Demek ki, onu tamir edememişsin." Nefes Conundrum'un ağzından dışarı bir hırıltı halinde çıktı. Âletebaktı, olmayan şemalar ve kullanım talimatları hakkında bir şeyler mırıl-dandı ve çamura bulanmış elini uzattı. "Ver onu bana. Şöyle bir bakayım." "Hayır, teşekkür ederim," dedi Tasslehoff, âleti bir kesesine tıkıştırıpkesenin ağzını kapatarak. "Sanırım bende kalsa daha iyi olacak... Şimdi sus!"Çam ağacı daimin arasından bakmak için geri dönen Tas, parmağım dudağı-na koydu. "Burada olduğumuzu çaktırma." Boşver Dağı'mn iç kesimleri hariç hiçbir yer görmemiş olan çoğu gno-nıun aksine, Conundrum birçok maceraya atılmış ve çok gezip görmüş olan°v gnomdu, ki o maceraların birçoğundan en ufak bir haz bile almamıştı.Maceralar sinir bozucu ve can sıkıcı şeylerdi. Kişinin işlerini bölüyordu.Attıa çok önemli bir ders almıştı —maceralardan canlı kurtulmanın en iyiy°lu, karanlık ve rahatsız bir yerde gizlenmek ve çenesini kapalı tutmaktı.tŞte bunu yapmakta oldukça başarılıydı.73

Conundrum saklanmakta o kadar iyiydi ki, bu işlerde hiç de iyiolmayan Tasslehoff, ormandan dışan çıkan iki inşam karşılamak için neşe vejcoşkuyla haykırarak yerinden kalkmaya yeltendiğinde, gnom dehşetten]doğan bir güçle kenderi yakaladı ve geri çekti. "Tüm yanıcı maddeler adına, ne yaptığım sanıyorsun sen?" dediConundrum soluk soluğa. "Onlar, ilk başta düşündüğüm gibi yanmış goblinler değil," diye tartıştjTas, işaret ederek. "O adam bir Solamniya Şövalyesi. Bunu zırhında™anladım. Diğeri ise bir büyücü. Bunu da cübbesine bakıp anlıyorum Sadecagidip merhaba diyecek ve kendimi tanıtacağım." "Eğer yolculuklarım sırasında öğrendiğim tek bir şey varsa," dediConundrum, boğulur gibi fisıldayarak, "o da, kılıç taşıyan ya da büyücdcübbesi giyen birilerine asla kendini tanıtmamandır. En iyisi bırak onlar yoJluna gitsin, sen de yoluna git.""Bir şey mi söyledin?" dedi garip büyücü, yol arkadaşına doğru dönerek."Hayır," dedi Şövalye, kılıcım kaldırıp etrafına dikkatle bakarak. "Pekâlâ, birisi bir şey söyledi," dedi büyücü sertçe. "Belirgin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bir şelkilde konuşma sesi duydum." "Kendi kalbimin atışından başka hiçbir şey duyamıyorum." ŞövalyJduraksayıp dinledikten sonra kafasını sağa sola salladı. "Hayır, hiçbir şeyiduyamıyorum. Nasıl bir sesti? Goblin sesi gibi mi?""Hayır," dedi büyücü, gölgelerin içine dikkatle bakarak. Görünüşüne bakılırsa adam Solamniyalıydı, zira gözünün önünde»çekmek için örgü yaptığı uzun ve san saçlan vardı. Gözleri mavi, keskin vayoğundu. Cübbesi ilk giydiğinde muhtemelen kırmızıydı, ama şimdi öyle*]sine çamurla lekelenmiş, dumanla kararmış ve kana bulanmıştı ki, yağmurh»günün gri ışığında belirsiz bir renge bürünmüştü. Cübbenin kenar ve yenfkısımlannda alto yaldızlı bir şerit süsün panltısı görülebiliyordu. "Şuna bak!" diyen Tasslehoff un nefesi kesildi. Neredeyse heyecanda»bayılacaktı. "Raistlin'in asasını taşıyor!""Oldukça garip," diyordu büyücü, "kender sesi gibiydi." Tasslehoff kendi eliyle ağzım kapadı. Conundrum ise tatsızca kafasınısalladı. "Bir savaş alanının ortasında kenderin işi ne?" diye gülümseyerdisordu Şövalye. "Bir kenderin herhangi bir yerde işi nedir?" diye sordu büyücü hor görerek^"onlarla karşılaşacak kadar bahtsız olanların başına belâ açmaktan başka tabii?'"Çok doğru," diyerek mahzunca iç geçirdi Conundrum. "Çok kaba," diye söylendi Tasslehoff. "Belki de gidip kendimi onlaratanıtmasam daha iyi olur."74

"Duyduğun goblinler değilse hiç fark etmez," dedi Şövalye. Omzununverinden bir bakış attı. "Sence onları durdurduk mu?" Şövalye'nin üzerinde bir Taç Şövalyesi zırhı vardı. Tas onu ilk baştasjj bir adam sandı, zira Şövalye'nin saçlan epey ağarmıştı. Fakat onu birüre inceleyince, Tas bu Şövalye'nin ilk bakışta göründüğünden çok dahanç olduğunu fark etti. Onun yaşlı görünmesini sağlayan gözleriydi —göz-lerinde hüzünlü bir hava ve o kadar genç birinde olmaması gereken bir yıl-ginhk vardı. "Onları şu an için durdurduk," dedi büyücü. Bir ağacın dip kısmınaçöktü ve asasını koruyucu bir şekilde kollan arasına aldı. Bu asa, gayet de Raistlin'in asasıydı.Tasslehoff, altın ejderha pençesininiçindeki kristal küreli o asayı epey iyi tanıyordu. Ona dokunmak için ileriuzandığı ve eline feci şekilde darbe yediği birçok zamanı hatırladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ve birçok kez Raistlin'in asaya o şekilde sanlısını da gördüm," dediTas yavaşça kendi kendisine. "Yine de o büyücü kesinlikle Raistlin değil.Belki de Raistlin'in asasını çalmıştır. Eğer öyleyse, Raistlin hırsızın kimolduğunu öğrenmek isteyebilir."Eski kender deyiminde dendiği üzere, Tas 'kulağım dört açıp' dinledi. "Düşmanımız şimdi artık kılıcından ve benim büyümden epey korku-yor," diyordu büyücü. "Ne yazık ki, goblinler kendi kumandanlarından çokdaha fazla korkarlar. Kırbaç, kısa süre içinde onlan peşimize düşmeye iknaedecektir." "Yeniden toplanmalan zamanlarını alacaktır." Şövalye ağacın altınaçömeldi. Yerden bir avuç dolusu ıslak çam iğnesi aldı ve kana bulanmışkılıcını silmeye başladı. "Dinlenmemize ve sonra da dostlarımıza erişmeninbir yolunu bulabilmemize, ya da onların bizi bulmasına yetecek kadar zamanalır. Hiç şüphesiz şu anda onlar da bizi anyondur." "Seni anyorlardır, Huma," dedi büyücü, buruk bir gülümsemeyle.Ağaca sırtını yasladı ve bitkinlikle gözlerini kapadı. "Benim için etrafa pekde dikkatli bakınmıyorlardır." Şövalye bu cümle karşısında rahatsız olmuş gibiydi. Ciddi bir yüzifadesiyle kılıcını temizleme işine yoğunlaştı ve inatçı bir lekeyi sertçe ovuş-turdu. "Onlan anlamalısın, Magius—" diye başladı. "Huma..." diye tekrarladı Tas. "Magius..." ikisine bakü ve hayretler içinde§°z kırpıştırdı. Sonra başını eğip Zamanda Yolculuk Âleti'ne baktı. "Acaba...?""Onlan gayet iyi anlıyorum Huma," diye cevapladı Magius. "Ortalamabtf Solamniya Şövalyesi, süt annesinin onu korkutup gece sessiz olmasınıSaglamak amacıyla büyücüler hakkında anlattığı bütün o karanlık hikâyelere^anan cahil ve batıl inançlı ahmağın tekidir. Bunun sonucunda ise, benimarnP yerinin ortasında çınlçıplak zıplayıp hoplamamı, saçma sapan laflar75

söyleyip asamı şöyle bir sallayarak onu bir semendere çevirmemi beklejSöylemiş olayım, bunu yapamayacağımdan değil hani," diye devam etiMagius kaşlarını çatıp samimi bir şekilde gülümseyerek. "Ve bunu yapmayıaklımdan geçirmediğimi de sanma sakın. Beş dakikalarını bir semende!olarak geçirmek, çoğu için ilginç bir değişiklik olacaktır. Başka hiçbir işiyaramasa bile, zihinlerini biraz geliştirir." "Hayatımı bir semender olarak geçirmek isteyeceğimi hiç sanrnıyjrum," dedi Huma. "Sadece sen farklısın dostum," dedi Magius, ses tonu yumuşayaraHElini ileri uzattı ve Şövalye'nin bileğine koydu. "Yeni fikirlerden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

korkmayorsun. Anlamadığın şeylerden korkmuyorsun. Bir çocukken bile benimarkadaşım olmaktan korkmamıştın." "Onlara büyücüler hakkında daha iyi şeyler düşünmeyi öğreteceksilMagius," dedi Huma, elini dostunun elinin üzerine koyarak. "Büyüye Mbüyü kullananlara saygıyla yaklaşmayı öğreteceksin onlara." "Ben öğretmeyeceğim," dedi Magius soğukça, "çünkü benim hakkınıda ne düşündüklerini gerçekten umursamıyorum. Onların örümcek kafalı,

çağ dışı ve modası geçmiş düşüncelerini değiştirebilecek bir kişi varsa o dasensin. Bunu çabuk yapsan iyi olur, Huma," diye de ekledi, alaycı ses tonuciddileşerek. "Karanlık Kraliçe'nin gücü günbegün artıyor. Büyük ordularkuruyor. Sayısız melun yaratık onun bayrağı altında toplanıyor. Bu goblinlerdaha önce bir Şövalye bölüğüne saldırmaya asla cüret edemezdi, ama busabah nasıl da şiddetle saldırdıklarını gördün. Onların korktuğu şeyin kırbaçdeğil de, başansız olurlarsa Karanlık Kraliçe'nin gazabına uğramakolduğunu düşünmeye başlıyorum." "Yine de başaramayacak. Başaramaması gerekli, Magius," dedi Huma."O ve onun şeytani ejderhaları bu dünyadan kovulmalı, Cehennem'e geriyollanmalı. Zira eğer mağlup edilmezse, biz de bu sefil goblinleıin yaşadığıhayatı yaşayacak ve hayatımızı korku içinde sürdüreceğiz." Huma iç geçinive kafasını salladı. "Fakat itiraf etmeliyim ki, sevgili dostum, bunun nasılmümkün olabileceğini bilmiyorum. Onun ordularını saymak imkânsız, güç-leri çok fazla—" "Ama onu gerçekten de mağlup ediyorsunuz!" diye haykırdıTasslehoff, artık kendini daha fazla tutmayı beceremeyerek. Kendisin'Conundrum'un çılgınca kavrayan ellerinden kurtaran Tas ayağa kalktı veçam ağaçlarının altından dışarı fırladı. Huma da sıçrayarak kalktı ve tek bir hızlı hareketle kılıcını çek";Magius, ejderha pençesinin sıkıca tuttuğu kristalle süslü olan asasını ilöjdoğu uzattı ve kenderin örümceğimsi aksandan dolayı anladığı üzere, büfsözleri söylemeye başladı.76

Kendisinin bir semendere dönüşmeden önce muhtemelen pek fazlamanı olmadığını bilen Tasslehoff konuşma hızını arttırdı. "Bir kahramanlar ordusu kuruyorsun ve Karanlık Kraliçe'yle savaşı-orsun ve ölecek olsan bile, Huma, ki sen de ölüyorsun Magius —bu aradabuna gerçekten de üzgünüm— bütün kötü ejderhaları Cehennem'e geri yol-lamayı başarı— ulp" O "ulp" sesiyle birlikte aynı anda birkaç şey oldu. İki tane

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

iri, kıllı ve0js kokulu goblin eli Conundrum'u yakaladı, bu arada ağzından salyalar akı-tan başka bir san derili goblin ise TasslehofFu kavradı. Kender bıçağını çekme, Conundrum ise içine nefes çekme zamanıbulamadan önce asanın ucundan parlak bir şimşek çatalı fırladı veConundrum'u yakalamış olan goblinin üzerinde patladı. Huma ise Tas'ı çe-kiştirip götürmeye çalışan goblini kılıcıyla şişledi. "Daha fazla goblin geliyor," dedi Huma sertçe. "Buradan sıvışsan iyiolur, kender." Paytak goblin ayaklarının ağaçlar arasından koşturuşu duyulabiliyor-du, gırtlaklarından çıkan sesleri iğrenç hınltılara dönüşmüştü ve ölüm vaatediyordu. Huma ile Magius sırt sırta durdular. Huma'nın elinde kılıcı vardıve Magius da asasını doğrultmuştu. "Endişelenmeyin!" diye haykırdı Tasslehoff. "Bıçağım yanımda. Onunadı Tavşankatili." Bir kesesini açtı ve eşyalanm didikleyip bıçağım aramayabaşladı. "Ona bu ismi Caramon taktı. Onu tanımıyorsunuz—" "Sen deli misin?" diye ona haykırdı Conundrum, sesi BoşverDağı'ndaki öğle düdüğü gibi çıkarak, ki o düdük her kime sorarsanız sorunasla öğle vaktinde çalmazdı. Tasslehoff'un omzuna bir el dokundu. Kulağına bir ses fısıldadı."Şimdi değil. Henüz zamanı gelmedi." "Afedersin anlamadım?" Tasslehoff kimin konuştuğunu görmek içindöndü.Ve yine döndü, ve yine döndü... Sonra kıpırtısız bir şekilde durdu ve dünya dönmeye başladı, dört bu-yanı girdaplar halinde uçuşan bir renk cümbüşü halini aldı. Tasslehoff başaşağı mı durduğunu düz mü durduğunu kestiremedi ve Conundrum yanındaÇığlıklar atmaya başladı. Derken her taraf çok, ama çok karanlık oluverdi. O karanlığın, dönüşün ve çığlıkların ortasında, Tasslehoff'un aklındaek bir düşünce, tek bir önemli düşünce vardı. O kadar önemli bir düşüncey-1 ki, bütün beyniyle ona sıkı sıkıya tutunmaya dikkat etti."Geçmişi buldum..."77

TANRININ GELİŞİ Solamniya'nın kırlarına yağmur yağıyordu. Şövalyeler Solanthusşehrinde Mina'nın ordusuna feci bir yolla yenildiğinden beri yağmur kesintisizyağmaktaydı. Şehrin kaybedilişinin ardından Mina, hayatta kalan Şövalyeleribundan sonra Sanction şehrini almayı planladığı konusunda uyarmıştı. Aynızamanda Solamniyahlann yenilmesine sebep olan Tek Tann'nın gücünü dedüşünüp taşınmalarını söylemişti. Bunu yaptıktan sonra, Tek Tann'nın haberi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ni yaymalan için onlara güvenle uzaklaşmalarını emretmişti. Şövalyeler'in, şehirlerini fetheden kişinin emrine asık suratla itaatetmekten başka pek fazla seçenekleri yoktu. Yağmur altında günlerce atsürdüler ve Solanthus'un yaklaşık elli mil doğusunda olan Lord UlricbMalikânesi'ne doğru gittiler. Yağmur soğuktu ve her şeyi sınlsıklam bırak1'yordu. Şövalyeler ve yetersiz birliklerinden hayatta kalanlar sınlsıklamolmuş, çamura bulanmış halde soğuktan titriyordu. Beraberlerinde götürdük'leri yaralılar kısa süre içinde ateşlendi ve birçoğu öldü. Taç Şövalyesi Lord Nigel da ölüler arasındaydı. Gelecek bir tarih16'akrabalannın onun naaşım oradan çıkartıp aile mezarlığına münasip bir ¥'kilde defnedebileceğim umarak onu taştan bir höyüğün altına gömmüşlerdi78

rerard, ağır taşlan cesedin üzerine yerleştirme işine yardım ederken, LordMigel'ın ruhunun da Solamniya Şövalyeleri'ni mağlup eden orduya —ölülerrdusuna— katılıp katılmadığını merak etmeden yapamadı. Lord Nigel ha-lttayken, kanının son damlasını döker de yine Şövalyelik kurumuna ihanetetmezdi. Ama ölüyken, onlann düşmanı olup çıkabilirdi. Gerard, diğer Solamniya Şövalyeleri'nin ruhlarının o korkunç ruhlarnehriyle birlikte akıp gittiğini görmüştü. Ölülerin başka bir seçeneğiolmadığını, onlann hizmet etmek zorunda bırakılan askerler olduklarını tah-min ediyordu. Ama kime ya da neye hizmet ediyorlardı? Mina'ya mı? Yoksadaha güçlü birine ya da bir şeye mi? Lord Ulrich'in malikânesi sade bir plan doğrultusunda inşa edilmişti.Üzerinde durduğu topraklardan elde edilmiş taşlardan yapılan bu bina, kare«eklinde kuleler ve kaim duvarlanyla büyük ve dayanıklıydı. Lord Ulrich,geldikleri konusunda hanımını bilgilendirmesi için önden bir haberci yol-lamıştı ve onlan yanan ateşler, yerlerde taze hasırotlan, sıcak ekmekler vebaharatlı şaraplar bekliyordu. Şövalyeler yiyip içtiler, kemiklerini ısıttılar veelbiselerini kuruttular. Sonra, bunun ardından ne yapmalan gerektiğini karar-laştırmaya çalışmak için divan toplantısı yaptılar. Yapacaklan ilk iş gün gibi ortadaydı —Neraka Şövalyeleri'ninSolanthus'u aldığı ve şimdi de Sanction üzerine yürüyüşe geçme tehdidindebulunduğu konusunda şehri uyarmak için Sanction'a aceleyle atlı habercilergöndermek. Solanthus'un düşüşünden önce, Şövalyeler bu düşünceyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

alayederlerdi. Nerakalı Kara Şövalyeler, aylardır hiçbir basan elde edemedenSanction'ı kuşatma altoda tutuyordu zaten. Solamniyalılar limanların açıkkalmasını ve erzak tedarikini güvence altına almışlardı. Bu sebeple, kuşatmaaltındaki vatandaşlar pek iyi yaşıyor olmasa da açlıktan ölecek durumdadeğillerdi. Solamniyalılar bir keresinde kuşatmayı yaracak gibi olmuş, amagarip bir şanssızlık eseri geri püskürtülmüşlerdi. Kuşatma sürüyor, denge koru-nuyor ve her iki taraf da diğerine karşı herhangi bir gelişme kaydedemiyordu. Ama bu durum, Solanthus'un ölü ruhlardan, canlı ejderhalardan, Minaadındaki bir kızdan ve Tek Tann'dan oluşan bir ordu karşısında düşüşündenönceydi. Bütün bunlar, malikânenin geniş salonunda yankılanan büyük çaplıkısmalara ve münazaralarda büyük rol oynadı. Geniş ve dörtgen şeklindeoır daire olan salonun duvarlan, üzerlerinde Ölçü'nün metninden ilham alı-narak resmedilmiş sahne tasvirleri bulunan muhteşem duvar ldlimleriyle süs-üydü. Kalın, balmumundan mumlar salonu ışıkla dolduruyordu. Yeterikadar sandalye olmaması sebebiyle Şövalyeler, iri ve oymalı bir ahşapmasanın önünde oturan liderlerinin etrafında toplanıp ayakta durdular.Her Şövalye'ye söz hakkı verildi. Gül Şövalyesi ve Şövalyeler79

Divanı'nın başı olan Lord Tasgall, hepsini sabırlı bir sessizlik içinde dinledi —ihatta sözleri son derece rahatsızlık verici olan Odila'yı bile. "Bir tanrı tarafından mağlup edildik," dedi kadın, Şövalyeler'e. Onlasise kıpırdanıp mırıldanarak birbirilerine kuşkulu bakışlar attılar. "Krynn'deki!başka hangi güç ölülerin ruhlarını üzerimize salabilir?""Nekromansörler," diye önerdi Lord Ulrich. "Nekromansörler ölülerin cesetlerini diriltir," diye belirtti Odilgj"Canlılara karşı savaşmaları için yerdeki iskeletleri kaldırırlar. Asla ölülerinjruhları üzerinde bir güçleri olmamıştır." Diğer Şövalyeler asık suratlı, pejmürde ve neşesiz bir haldeydileaMağlup edilmiş gibi görünüyor ve hissediyorlardı. Odila ise tam aksinadinçleşmiş, kutsanmış gibiydi. Islak siyah saçları ateş ışığında parıldıyor vitanrıdan söz ederken gözlerinde kıvılcımlar beliriyordu. "Peki ya Lord Soth gibi Ölüm Şövalyeleri'ne ne demeli?" diye tartıştıLord Ulrich. Tombul Lord Ulrich, o uzun ve moral bozucu yolculuk sırasınj

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

da hatırı sayılır derecede kilo kaybetmişti. Ağzının kenarından gevşek deriştisarkıyordu. Genellikle neşeli olan yüzü ciddi, parlak gözleri ise pusluydu. 1 "Benim görüşümü kanıtlıyorsunuz, lordum," diye soğukkanlılıkllyanıtladı Odila. "Soth tannlar tarafından lanetlenmişti. Sadece bir tanrının;öyle gücü vardır. Bu tanrı da çok güçlü." Hiddetli haykırışlar ve kınamalar arasından kendini duyurabilmek içilsesini yükseltti. "Bunu kendi gözlerinizle gördünüz! Başka hangi kuvvetruhlardan oluşan lejyonlar yaratıp ejderhaları kendisine tabi kılabilir? Onlarıgördünüz! Onlan Solanthus surları üzerinde gördünüz —kırmızı, beyaz,,kara, yeşil ve mavileri. Onlar Beryl'in hizmetinde bulunmuyorlardı. OnlarMalys'in ya da diğer herhangi bir yücelord ejderhanın hizmetinde dedeğillerdi. Hepsi Mina'nm emrindeydi ve Mina da Tek Tann'nın emrinde.": Odila'nın sözleri haykırışlar ve yuhalamalarla bastırıldı, ama bu sadec^fzırhlarında zayıf bir nokta bulduğu anlamına geliyordu. Hiçbirisi onunsöylediği tek bir sözü bile inkâr edemiyordu. Saçları ağarmış yaşlı Şövalye Lord Tasgal dimdik durarak, sert bir yüzifadesi ve tüm heybetiyle düzenin sağlanması için art arda bağırdı ve kılıcınınkabzasını masaya vurdu. En sonunda düzen sağlandı. Lord Tasgall, iki tane Skara renkli gür saç örgüsü bulunan kafasını meydan okurcasına geriye atmışve yüzü kıpkırmızı kesilmiş bir halde hâlâ ayakta duran Odila'ya baktı. 1 "Peki öneriniz nedir—" diye başladı ve diğer Şövalyeler'den birisiıslıkladığında, Lord Şövalye delip geçen bir bakışla onu susturdu. "Biz imana yakın insanlarız," dedi Odila. "Her zaman imana yakı0insanlar olmuşuzdur. İnanıyorum ki, bu tanrı bizimle konuşmaya çalışıyor vebiz de onu dinlemeli—"80

Şövalyeler hiddetle kükrediler ve birçoğu yumruklarını salladı."Ölüm getiren bir tanrı!" diye haykırdı savaşta kardeşini kaybetmişolan birisi- "Peki ya eski tanrılara ne demeli?" diye haykırdı Odila. "Onlar datfrvnn'irı üzerine bir alev dağı fırlatmışlardı!" Şövalyeler'in bazıları buna karşı söyleyecek hiçbir söz bulamayarakustu. Diğerleri ise bağırıp çağırmaya devam etti. "Afet'ten sonra birçok Solamniyalı imanını kaybetmişti," diye devametti Odila. "Tanrıların bizi terk ettiğini iddia etmişlerdi. Sonra Mızrak Savaşısırasında bir de öğrendik ki, aslında tanrıları biz terk etmişiz. Kaos

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gavaşı'ndan sonra uyanıp da tanrıların kayıp olduğunu anlayınca tekrar biziterk ettiler diye bağırıp çağırdık. Belki bu sefer de öyle olmamıştır. Belki deMina bize gerçeği getiren ikinci bir Altmay'dır. Araştırmadan, sorular sor-madan nasıl bilebiliriz?" 'Hakikaten de nasıl?' diye kendi kendisine sordu Gerard, aklında birplanın tohumlan filizlenmeye başlayarak. Her ne kadar onu omuzlarındankavrayıp dişleri takırdayana dek sarsmak istese de Odila'yı takdir etmedenedemedi. Söylenmesi gerekeni söyleyecek cesaret yalnızca onda mevcuttu.Bunları yumruk dövüşü başlatmayacak bir şekilde söyleyecek kadar tatlı dilliolmaması çok kötüydü tabii. Onun düşüncesine katılan ve karşı olanların tartışmalarıyla birliktebütün salon karmaşaya boğuldu ve Lord Tasgall kılıcının kabzasmı öyle birşiddetle vurdu ki, ahşap masadan kıymık parçaları uçuştu. Bu münakaşalargecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti ve en sonunda göz önündebulundurulması için iki öneri ortaya çıktı. Küçük ama yüksek sesli bir grup,yaralarını sarmak ve güçlerini toplamak üzere, Şövalyeler'in hâlâ sıkıcakoruduğu Ergoth'a gitmek istiyordu. Bu plan birçoğu tarafından destekgördü, ta ki, birisi çıkıp da eğer Sanction düşerse, şimdiden başlayıp sonsuzadek güç toplasalar bile kaybettikleri şeyleri geri alacak kadar güçlü olama-yacaklarını belirtene kadar. Diğer öneri ise Şövalyeler'in Sanction'a gitmesi ve savaş durumunda-ta o şehri savunmakta olan Şövalyeler'e destek olmasıydı. 'Ama,' diyetanıştı bir azınlık grup, 'Sanction'a gitmeye niyetli olduklarım nasıl bilebili-112 • Bu kız çocuğu neden bütün planlarını açık etsin ki? Bir numara, birtU2ak-' Böylece enine boyuna tartıştılar. Hiçbirisi Tek Tanrı hakkında bir şeyEylemedi. Divan kendi içinde ikiye bölünmüştü. Lord Ulrich Sanction'a gitmeTartarıydı. Eski konsey üyesi Lord Nigel'm yerine geçmiş olan Lordegfried ise Ergothluydu ve Şövalyeler'in oraya geri çeldlmesinin daha iyi0 acağını savunuyordu.81

1 Gerard, yanında duran Odila'ya göz attı. Kadın düşünceli ve oldujMsessizdi, gözleri ise karanlık ve buğuluydu. Görünüşe bakılırsa belirtece»;başka bir savı, söyleyecek başka bir şeyi yoktu. Gerard'ın, düşük

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çeneli gflkadının sessiz kalmasının kötüye alamet olduğunu anlaması gerekirdi. AMo da kendi düşüncelerine ve planlanna öylesine dalıp gitmişti ki, kadın™ilk başından ne başarmayı beklemiş olduğunu merak etmenin ötesinde Mpek bir ilgi gösteremedi. Yiyecek bir şeyler isteyip istemediğini sormak jfltekrar dönüp ona baktığında kadının gitmiş olduğunu gördü. Lord Tasgall ayağa kalktı ve divanın iki öneriyi de göz önünde bul%duracağını ilan etti. Sonra üçü bu meseleyi özel olarak tartışmak üzere çekildi Kendi planının karar verme işine yardımcı olabileceğini düşünenGerard, hâlâ tartışmakta olan arkadaşlarının yanından ayrıldı ve LordŞövalyeler'i aramaya çıktı. Onları, bir zamanlar eski tanrılardan birisi olanve Solamniya Şövalyeleri tarafından takip edilen Kiri-Jolith'e adanmış eskibir dua salonuna kapanmış bir halde buldu. Lord Ulrich'fn hizmetindeki yaverler kapının önünde nöbet tutuyordu,Gerard onlara, divana sunması gerektiği çok acil bir mesele olduğunu söyle-di ve sonra, iki saat boyunca ayakta durmuş olmanın verdiği yorgunlukla,Lord Şövalyeler'in keyfinin gelmesini beklemek için dua salonunun dışın-daki banka minnettarlıkla oturdu. En sonunda muhafız yanına geldi ve Şövalyeler'in onunla şimdigörüşeceğini söyledi. Gerard eski dua salonuna girerken, konseyin çoktan birkarara varmış olduğunu fark etti. Lord Ulrich'fn yüzündeki gülümsemedendolayı, bu kararın Sanction'a gitmek olduğunu tahmin etti. Lord Siegffied, alçak sesle Lord Tasgall ile fikir alışverişinde bulunurkenGerard bir süre daha bekletildi. Gerard eski dua salonunu ilgiyle inceledi.Duvarlar kabaca kesilmiş taşlardan meydana gelmişti, zemin ise yıllardır kul-lanıldığı için aşınıp pürüzsüzleşmiş olan ahşap parkelerle döşeliydi. Duasalonu, aile fertleri ve hizmetkârlar için tasarlanmış özel bir mabet olduğu içinküçüktü. En önde bir kürsü duruyordu. Gerard, Kiri-Jolith'in rölyef halindeoyulmuş sembolünü —bir bufalo kafası— zar zor seçebiliyordu. Gerard, onca yıl önce, yani Lord Şövalye, leydi eşi, çocukları, m*yetindekiler ve hizmetkârlarla birlikte tanrılarına ibadet etmek için bu mekâ^geldikleri zamanlarda bu dua salonunun nasıl göründüğünü aklında canlandır-maya çalıştı. Tavandan parlak renkli flamalar sarkıyor olmalıydı. Rahip""muhtemelen sert, savaşçı tipli birisi— en önde yerini alır ve Ölçü'den bazı p8'ragraflar okumaya, veya Şövalyelik'in kurucusu olan Vinas Solamnus

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hakkı11'da bir hikâye anlatmaya hazırlanırdı. Tanrının varlığı bu dua salonunun içi11*hissedilebilirdi. Tanrının kullan bu varlıkla huzur bulur ve günlük yaşamla1*güçlenmiş, enerjiyle dolmuş bir halde devam etmeye hazır olurlardı.82

Şimdi, feci şekilde ihtiyaç duyulurken ise onun varlığı mevcut değildi. "Sizi şimdi dinleyeceğiz, Sör Gerard," dedi Lord Tasgall, biraz sabırsızlık-la. Gerard ise kendisine ikinci kez hitap edilmiş olduğunu afallayarak fark etti."Affınıza sığınırım, lordlanm," dedi Gerard, eğilip reverans yaparak. Yaklaşıp konuşması için kendisine izin verilen Gerard da tam olarakbunu yapıp ana hatlanyla planını anlattı. Üç Şövalye sessizlik içinde, hislerihakkında hiçbir işaret göstermeden dinledi. Gerard sözlerini şöyle bağladı,"gn azından size bir sorunun cevabını bulabilirim lordlanm —şu Minagerçekten Sanction'a yürümeye niyetli mi, yoksa bu, bizi esas amacımızdansaptırmak için tasarladığı bir numara mı?" "Alacağın risk çok büyük," diye gözlemledi Lord Siegfried, kaşlarınıçatarak. "Risk ne kadar büyükse, kazanç da o kadar büyük olur," diye gülüm-seyerek özlü bir sözü nakletti Lord Ulrich. "Eğer öyle olsaydı, bunu göze alırdım lordum," dedi Gerard, omuzsilkerek, "ama aslında o kadar da büyük bir tehlike içinde olmayacağım.Biliyorsunuz ki, Kara Şövalyeler tarafından tanınıyorum. Hikâyemi sorgula-mak için pek az sebepleri olabilir." "Casus kullanma işini pek onaylamıyorum," diye belirtti Lord Siegfried,"Şövalyelerimizden birinin o denli küçük düşürücü bir kılığa bürünmesindenise hiç hoşlanmıyorum. Ölçü bunu men ediyor." "Ölçü birçok şeyi men ediyor," dedi Lord Tasgall tatsızca. "Ben şah-sen, uzak geçmişten günümüze kadar gelen kurallar yerine sağduyuyabaşvurmayı yeğlerim. Size bunu yapmanızı emretmiyorum, Sör Gerard, amaeğer gönüllüyseniz—""Gönüllüyüm, lordum," dedi Gerard hevesle. "—öyleyse bize tahmin edilemeyecek derecede yardımınızın dokuna-bileceğine inanıyorum. Divan, Şövalyeler'in şehre destek olmak üzereSanction'a at sürmesine karar kıldı. Bu Mina'nın gerçekten de saldırmayaniyetli olduğundan eminim ve bu sebeple gecikmemeliyiz. Yine de, bunundoğrulandığını işitmekten ve Mina'nın şehri zaptetmek için yaptığı herhangibir planı öğrenmekten memnuniyet duyanm. Ejderhalarla olsa bile yolunu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zor bulacak, zira orduların güvenle saklından saklanabileceği bir sürü yeraltısığınağı mevcut." "Aynca, onun kendi ordulan da ejderha korkusuna karşı dayanıksızolabilir," diye belirtti Lord Ulrich. "Bize karşı ejderhalan kullanabilir veunun sonucunda kendi askerlerinin dehşetle savaş meydanından kaçışınıÇaresizlik içinde izleyebilir." 'Ölüler dehşet içinde kaçışmaz,' diye düşündü Gerard, ama buuŞüncesini kendine sakladı. Şövalyeler'in sert yüzlerine ve daha da sert83

ifadelerine bakınca, onların da bu gerçeği en az kendisi kadar iyi anladıljlarını fark etti. "Size iyi şanslar dilerim, Sör Gerard," dedi Lord Tasgall, el sıkışmaiçin ayağa kalkarken. Lord Ulrich de içten bir şekilde tokalaştı. Lord Siegfried ise sert ve cidfdiydi. Bunu onaylamadığı besbelliydi, fakat bu konuda daha fazla tartışma^ve elini sıkmasa bile Gerard'a iyi şans diledi. "Bu plan hakkında kimseye bir şey söylemeyeceğiz, beyler," dedi LorJTasgall, diğerlerine bakarak. Bu konuda uzlaşma sağlandıktan sonra Gerard tam ayrılmak üzereydi kiyaver içeri daldı ve bir habercinin acil bir haberle gelmiş olduğunu belirtti. I Bunun Gerard'in planını suya düşürme ihtimâli olduğu için Lotj}Tasgall ona kalmasını işaret etti. Haberci içeri girdi. Gerard, Lord Warren'ıtflyani bir önceki görev yeri olan Solace'ı korumakla görevli Solamniya birliğikumandanının maiyetinden genç bir habercinin içeri girdiğini görünce telaşakapıldı. Kötü haber geleceğini sezen Gerard gerginleşti. Genç adam çamurabulanmıştı, giysileri ise yolculukla yıpranmıştı. İlerledi ve Lord Tasgall'mönüne gelip durdu. Eğilip reverans yaptıktan sonra mühürlü bir parşömenkutusu uzattı. Lord Tasgall kutuyu açıp parşömeni çıkarttı ve okumaya başladı. Ywifadesi belirgin bir şekilde değişti ve kaşları yukarı kalktı. Hayretler içindekafasını kaldırıp baktı."Bunun içinde ne yazdığını biliyor musun?" diye sordu Lord Tasgall "Evet, lordum," diye yanıtladı haberci. "Mesajın kaybolması duru-munda onu size iletebilmek için ezberlemiştim." "O zaman dediğini yap bakalım," dedi Lord Tasgall, masanın üzerinedayanarak. "Bu beylerin duymasını istiyorum. Kendim de duymak istiyo-rum," diye hafif bir sesle ekledi, "zira okuduğum şeye inanmakta güçlük

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çekiyorum." "Lordlanm," dedi haberci, onlara doğru dönerek, "üç hafta önce ejder-ha Beryl, Oualinesti elf milletine saldırdı." Şövalyeler başlarıyla onayladılar. Hiçbiri buna şaşırmamıştı. Böyle btsaldırının olacağı önceden tahmin edilmişti zaten. Haberci nefes almak veşimdi söyleyeceği şeyi düşünüp tartmak için duraksadı. Qualinesti'deki dost-larının başına ne geldiğini öğrenmek için sabırsızlık krizi geçiren Gerard,adamın boğazına sarılıp da her şeyi anlatmasını sağlamamak için yumruk-larını sıkmak zorunda kaldı. "Lordum Warren, bu saldırıda Qualinost şehrinin tamamen yok edildiği'ni esefle bildiriyor. Eğer aldığımız raporlara inanacak olursak, Qualinost Ansa-lon üzerinden silinmiş. Şehrin üzerini büyük bir göl kaplıyormuş."84

Şövalyeler hayretler içinde bakakaldılar. "Elfler düşmanlarını da beraberlerinde götürmeyi başardılar. Yücelordejderha Beryl öldü.""Muhteşem bir haber!" dedi Lord Ulrich. "Belki de gerçekten bir tanrı vardır," dedi Lord Siegfried, kimseninölmediği, başarısız bir espri yaparak. Gerard hışımla odayı aştı. Afallayıp kalan habercinin yakasına yapışanferard, neredeyse genç adamın ayağını yerden kesecekti. "Elflere ne oldu,lanet olası? Ana Kraliçe'ye, genç krala? Onlara ne oldu? Başlarına ne geldi?""Lütfen beyim—" diye haykırdı haberci sinirle. Gerard boğulmak üzere olan genç adamı bıraktı. "Sizden özür dilerimbeyim, lordlanm," dedi keskin ses tonunu alçaltarak. "Ama bildiğiniz üzerekısa süre önce Qualinesti'deydim ve bu kimseleri oldukça önemsiyorum." "Kesinlikle sizi anlıyoruz, Sör Gerard," dedi Lord Tasgall. "Kral vekraliyet ailesi hakkındaki haberlerin nedir?" "Sağ kurtulup Solace'a varmayı başaranların dediğine bakılırsa AnaKraliçe, ejderhayla yapılan savaşta ölmüş," dedi haberci, Gerard'a güvensiz-likle bakıp ondan uzak durarak. "Bir kahraman ilan edildi. Kralın sağ salimkaçtığı ve ejderhanın gazabından kurtulmayı başaran halkıyla birleşmeküzere olduğu söyleniyor." ?"En azından, ejderha öldüğüne göre elfler artık Qualinesti'ye geridönebilir," dedi Gerard, kalbinde bir sızıyla.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Korkarım ki, bu olamaz lordum," diye ciddiyetle yanıtladı haberci."Ejderha ölmüş ve orduları dağılmış bile olsa, bundan kısa süre sonra yenibir kumandan gelip kontrolü ele geçirdi. O bir Neraka Şövalyesi veSolanthus saldırısında bulunmuş olduğunu iddia ediyor. Beryl'in orduların-dan arta kalanları toplayıp Qualinesti'yi istila etti. Kendisine katılan herkesehazineler ve bedava toprak vaat ettiği için binlercesi onun bayrağı altındatoplandı.""Solace'tan ne haber?" diye sordu Lord Tasgall endişeyle. "Şu an için güvendeyiz, Liman serbest. Şehri ellerinde tutan Berylordulan yerlerini terk ettiler ve elf ülkesini yağmalamaya katılmak için güne-ye yollandılar. Ama lordumun inancı odur ki, kendisine Samuval diyen şuadam, Qualinesti üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdıktan sonra gözleriniAbanasinya'ya dikecek. Bu sebeple lordum takviye birlikleri talep ediyor..." Haberci duraksadı ve tek tek Lord Şövalyeler'e baktı. Hiçbiri adamınyalvarış dolu bakışlarıyla yüzleşmedi. Birbirilerine baktıktan sonra kafalarınıgeri çevirdiler. Gönderebilecekleri takviye birlikleri yoktu. Gerard öylesine sarsılmıştı ki, Samuval ismini ilk başta tanımadı veonun kendine Mina'nın kamp yerinde eşlik eden kişi olduğunu hatrrlaya-85

7madı. Bunu ancak Solanthus yolunda hatırlayabilecekti. Şimdi te»düşünebildiği, dev ejderhaya karşı savaşırken ölen Laurana ve hem dostu?hem de düşmanı olan Kara Şövalye kumandanı Mareşal Medan idi. Doğr^Solamniyalılar ondan asla bahsetmeyecek ve onu asla bir kahraman addet,meyeceklerdi. Ama Gerard'm tahminince, eğer Laurana ölmüşse, yiğitmareşal ondan önce gitmiş olmalıydı.Gerard'm düşünceleri, şimdi halkını sürgüne çıkarmak zorunda olaj;genç krala gitti. Gilthas, bu denli feci bir sorumluluğun üzerine yüklenmesiiçin çok gençti, genç ve deneyimsizdi. Bu görevi yerine getirebilir miydi?Her ne kadar yaşlı ve deneyimli olursa olsun, herhangi biri bu görevi yerinegetirebilir miydi?"Sör Gerard...""Evet lordum." "Gidebilirsiniz. Bu gece ayrılmanızı tavsiye ederim. Bütün bu karmaşaiçinde kimse sizin ortadan kayboluşunuzu sorgulamayı akıl etmez. İhti-yacınız olan herhangi bir şey var mı?" "Mesajlarımı taşıyacak olan kişiyle ilgili bazı düzenlemeler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yapmamgerekli lordum." Gerard'm artık hüzünlenmek gibi bir lüksü yoktu. Gününbirinde, ölenlerin intikamını alma fırsatı bulacağım umut ediyordu. Amaşimdi, onlara katılmayacağından emin olmak zorundaydı. "O iş halledildik-ten sonra derhal yola çıkmaya hazırım." "Yaverim Richard Kent, genç ama aklı başmda birisidir ve usta birbinicidir," dedi Lord Tasgall. "Onu size haberci olarak tayin edeceğim. Busizi tatmin eder mi?""Evet, lordum," dedi Gerard. Richard çağrıldı. Gerard bu genç adamı daha önce de görmüş ve iyi birizlenim edinmişti. İkisi kısa süre içinde Richard'ın Gerard'dan haber almakiçin bekleyeceği yeri ve nasıl iletişim kuracaklarını kararlaştırmışlardı.Gerard, Şövalyeler Divanı'nı selâmladı ve ayrıldı. Kiri-Jolith mabedini terk eden Gerard, sırılsıklam olmuş avluya çıktıve gözlerine kaçan yağmurdan korunmak için kafasını önüne eğdi. ilkdüşüncesi Odila'yı bulmak ve nasıl olduğunu öğrenmekti. İkinci ve daha iyidüşüncesi, Odila'yı kendi haline bırakması konusunda onu ikna etti. Nereyegittiği ve ne planladığı hakkında sorular soracaktı ve Gerard'a kimseyesöylememesi emredilmişti. Ona yalan söylemektense, onunla hiç konuşma-manın çok daha kolay olacağına karar verdi. Odila'yla ya da diğer herhangi biriyle karşılaşma olasılığından kaça-mak için dolambaçlı bir yol çizerek ihtiyacı olan şeyleri toplamaya gi*Zırhını almadı, hatta kılıcını da. Mutfağa gidip semer kesesine yem*tıkıştırdı, biraz su ve kuruması için ocağın önüne konulmuş olan bir pelerin186

, pelerinin bazı yerleri hâlâ nemliydi ve yoğun bir şekilde fırında pişmişa i k koyun kokuyordu. Ama onun için idealdi. Üzerinde sadece pantolonulS gömleği olan Gerard, pelerine sarındı ve ahırlara yöneldi.Kendisini bekleyen uzun bir yolculuk vardı —uzun, ıslak ve yalnız biryolculuk-87

9TOZ BOZKIRLARI Ansalon'un kuzeyini sırılsıklam eden ve Solamniya Şövalyeleri'nisefil bir hale düşüren o yağmuru, Toz Bozkırları'ndaki yolculuklarına henüzbaşlamakta olan Qualinesti elfleri memnuniyetle kabul ederlerdi. Qualinestielfleri her zaman güneşi yüceltmişlerdi. Kuleleri Güneş Kulesi'ydi;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

krallarıise Güneş Sözcüsü. Güneş ışığı, karanlığı ve gecenin dehşetlerini kovar,güllere hayat verir ve evlerini "ısıtırdı. Elfler, Kaos Savaşı'ndan sonra belir-miş olan bu yeni güneşi dahi seviyordu, zira ışığı her ne kadar donuk, zayıfve hatta bazen hastalıklı görünse bile, ülkelerine hayat getirmeye devamediyordu.Toz Bozkırlan'nda güneş hayat değil ölüm getiriyordu. Daha evvel hiçbir elf güneşe lanet etmemişti. Şimdi, boş ve sert birdiyarda, bu güneşin garip ve dik dik bakan gözü altında —ki o göz artıkdonuk ve hastalıklı değil, bir tannçanın intikamla yanan vahşi ve acımasızgözü gibiydi— yaptıklan birkaç günlük yolculuğun ardından elfler güneştennefret etmeye ve her sabah garaz dolu bir hiddetle doğduğunda ona kasve'dolu lanetler yağdırmaya başladılar.Elfler yolculuklarına hazırlanmak için ellerinden geleni yapmışlar*'88

ma ulaklar haricinde hiçbiri anayurtlarından bu kadar uzağa yolculukrnıemiŞti ve ne'er beklemeleri gerektiği hakkında hiçbir fikirleri yoktu,cilvanestili Alhana Yıldızmeltemi ile iletişimi sağlayan ulaklar bile TozBozkırlan'nı hiç aşmamıştı. Onların rotaları, yücelord ejderha Onysablet'inbataklık diyarı olan kuzeyden geçiyordu. Gilthas aslında bu güzergâhı izle-meyi düşünmüş, ama bu fikirden neredeyse derhal vazgeçmişti. Bir ya da ikielf ejderha veya ona hizmet eden şeytani yaratıklar tarafından tespit edilme-den bataklıkları gizlice aşmayı başarabilirken, koca bir elf toplumu onundikkatinden kaçamazdı. Ulaklar, ejderha bu topraklardaki kontrolünügenişlettikçe bataklığın çok daha karanlık ve tehlikeli bir yer halini aldığınıve şu günlerde içeri girmeye cesaret eden pek az kişinin canlı olarak dışarıçıktığım rapor ediyordu. Direnişçi elfler —çoğunluğu bina dışında yaşamaya alışık olan YabanElfleriydi— halkın neyle yüzleşeceği hakkında daha iyi fikir sahibiydi.İçlerinden hiçbiri çöle çıkmaya cesaret etmiş olmasa dahi, hayatlarının çokhızlı yol almaya dayalı olabileceğini ve hayattayken değerli ama ölüykendeğersiz olan nesnelerle yüklerini ağırlaştırmamalan gerektiğini biliyorlardı. Mültecilerin büyük bir kısmı bu zorlu dersi henüz almamıştı.Qualinesti elfieri yurtlarından kaçmış, cüce tünelleri içinden tehlikeli yolcu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

luklar yapmış ya da gece vaktinde ağaçların örtüsü altında yol almışlardı.Yine de birçoğu; ipek giysiler, kaim yün cübbeler, mücevherler ve mücevhe-rat kutuları, aile tarihlerini ihtiva eden defterler, çocuklar için oyuncaklar, bezbebekler ve her çeşit aile yadigârım içeren bohçalar ve kutular getirmeyibaşarmışlardı. Bu nesneler geçmişlerinden hoş birer anıydı ve gelecek içinumutlarını simgeliyordu. Karısının tavsiyesine uyan Gilthas, aile yadigarlarını, mücevherlerinive tarihlerini geride bırakmalan konusunda halkı ikna etmeye çalıştı. Herkişinin taşıyabileceği kadar fazla su ve bir haftalık yolculuğa yetecek kadaryiyecek taşıması konusunda ısrar etti. Eğer bu, bir elf genç kızının danspabuçlarım taşıyamayacağı anlamına gelecekse, o zaman öyle olacaktı.Birçoğu bu eleştiriyi aşın derecede sert buldu ve sürekli olarak homurdampsöylendi. Birisi arkadan çekilerek götürülebilecek kızaklar yapma fikriyleçıkageldi ve elfler kısa süre içinde eşyalarım içlerine koymak için ağaç dal-larını birleştirmeye başladılar. Gilthas onlan izlerken kafasını salladı. "Onlan hazinelerini terk etmeye asla zorlayamazsın, aşkım," dedi DişiAslan. "Bunu deneme, yoksa senden nefret ederler." "Ama çölü asla aşamazlar!" Gilthas, evindeki eşyalann çoğunuoeraberinde getirmiş olan —ki buna küçük ve gösterişli bir duvar saati deaahildi— bir elf lordunu işaret etti. "Bunu anlamıyorlar mı?""Hayır," dedi Dişi Aslan dobra dobra, "ama anlayacaklar. Her kişi89

geçmişini geride bırakmak veya geçmişi boynunda asılıyken ölmek arasındabir seçim yapmak zorunda kalacak. Kralları bile bu kralı onların yerine vereJmez." İleri doğru uzanan kadın, elini kocasının elinin üzerine koydu. "Bumjhatırla Gilthas, bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edenler var. Kendini bunutMla yüzleşmeye hazırlamalısın." Kadın, mavi ufuk çizgisine doğru sert, çetin, kurak, kızıl-turuncu bSdeniz gibi akan rüzgâr yemiş kayalar üzerinde yürüyüp uzaklaşırken Gilthasonu seyretti. Sıcak güneş altında harelenen topraklara geri dönüp bakan,Gilthas, halkının ağır ağır ardından geldiğini gördü. Kayalardan yükselen ısı,hareleriyle şekilleri bozulan elf halkı, onun gözlerinde dalgalanıyor,»izlerken uzayıp geriliyor gibiydi. Zorluk çekenlere yardım etmeleri için eg

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

güçlüleri grubun arkasına yerleştirmiş, Yaban Elflerini de kanatları koru»makla görevlendirmişti. Yolculuğun ilk birkaç gününde, Qualinesti'yi yağmalayan insan ordu-lannın saldırısına uğramaktan korkmuştu. Ama çölde yolculuk ettikten sonragüvende olduklarını kısa süre içinde anlamıştı —güvendeydiler, zira aklıbaşında hiç kimse onları çölde takip etmek için enerjisini harcamazdı.'Bırakalım onları çöl öldürsün,' derdi düşmanları, ki bu hakikaten de pekmuhtemel görünüyordu."Bunu başaramayacağız," diye fark etti Gilthas. Elfler çölde nasıl giyinileceğim bilmiyordu. Sıcak sebebiyle giysileriniçıkartmış ve birçoğu feci şekilde güneş yanığı olmuştu. Yapılan o kızaklarartık faydalı bir amaca hizmet ediyordu —yürüyemeyecek kadar kötü yan-mış veya hastalanmış olanları taşımaya. Isı, güç ve enerjiyi öyle bir emiyor-du ki, elflerin ayaklan kayıyor ve bakışları öne düşüyordu. Dişi Aslan'ın tah-min ettiği gibi, elfler kendilerini geçmişlerinden yoksun bırakmayabaşladılar. Kayalar üzerinde hiçbir işaret bırakmıyor olsalar da, geridebırakılan bohçalar ve bitkin kollarla kızaklardan aşağı atılıp kınlan sandık-lardan geçtikleri yollar tayin edilebiliyordu. Tempolan yavaşü —cesaret kıracak derecede yavaş. Haritalara bakılır-sa, Silvanesti'ye giden eski Kral Yolu'ndan arta kalanlara varmak için dahaiki yüz elli mil aşmalan gerekiyordu. Günde sadece birkaç mil gitmeyibaşaran elfler daha yolu yanlayamadan çok önce hem yiyeceklerini hem desularını tüketeceklerdi. Gilthas çöllerde su bulunabilecek bazı yerlerolduğunu işitmişti, ama bu yerler haritada belirtilmemişti ve o da onlan nasıltespit edebileceğini bilmiyordu. Tek bir umudu vardı —bu tehlikeli yolculuğa çıkmaya cesaret etmesi-ni sağlayan tek bir umut. Bu tehditkâr, ıssız topraklan kendilerine yurt ediH'miş olan Bozkırhalkı'nı bulması gerekliydi. Onların yardımı olmadaQualinesti milleti yok olurdu.90

Gilthas safdillik edip Toz Bozkırları'nda yolculuk etmenin Ansalon'unAoeî kısımlarında yolculuk etmeye benzeyeceğini sanmıştı, yani bir ya da.. • günlük yolculuktan sonra köyler veya kasabalar bulunabileceğim düşün-üştü. Duntol adındaki bir yerde Bozkırhalkı'nın bir köyü olduğunu işit-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

misti- Haritaya göre Duntol, Thorbardin'in doğusunda kalıyordu. ElflerJ0ğuya gitmiş, doğan güneşe doğru yolculuk etmiş, fakat bir köye dair hiçbir? rastlamamışlardı. Panldayan kızıl kayalarla dolu bomboş ve enginarazide etrafına bakman Gilthas, her bir yöne doğru millerce ötesini göre-biliyordu. Ama daha fazla kayadan başka bir şeyden eser yoktu. Halk çok fazla su içiyordu. Gilthas, su tulumlarının Yaban Elfleritarafından toplanıp pay edilmesini emretti. Aynı şey yiyecekler için de geçer-liydi: Kıymetli sularını yitiren elfler hiddetlenip korkuya kapılmayabaşladılar. Bazıları kavga ediyor, diğerleri ise yaşlı gözlerle yalvarıp yakan-yordu. Gilthas'ın sert ve katı olması gerekliydi. Böylece bazı elfler güneşesövmeyi bırakıp krallarına lanet okumaya başladılar. Gilthas'ın şansma—kişansının yaver gittiği tek konu buydu— Vali Palthanion öylesine feci şekildegüneş yanığı olmuştu ki, sorun çıkartamayacak kadar hastaydı. "Sular bittiğinde, atlan kesebilir ve onların kanıyla birkaç gün yaşaya-biliriz," dedi Dişi Aslan."Peki atlar ölünce ne olur?" diye sordu Gilthas.Kadm omuz silkti. Ertesi gün, güneş yanığı kurbanlarından ikisi öldü. Elfler onlarıgömemedi, zira ellerinde kayaları kınp kazabilecek hiçbir alet yoktu.Cesetlerin üzerlerini örtmek için, rüzgâr yemiş kayalar üstünden toplaya-bilecekleri taşlar da yoktu. En sonunda onları yün pelerinlere sarmaladılar vekayaların arasındaki derin oyukların içlerine sarkıttılar. Alev alev yanan güneşin altmda dolaşmaktan dolayı içi geçmiş olanGilthas, ölülerin yasım tutanlarm ağıtlarmı dinliyordu. Oyuğun içine baktı veen dibin ne kadar hoş bir şekilde serin olduğunu sersemlemiş bir halde meraketti. Derken koluna birisinin dokunduğunu hissetti."Misafirlerimiz var," dedi Dişi Aslan, kuzeyi işaret ederek. Gilthas elini gözlerine siper edip şiddetli parıltı arasından görmeyeÇalıştı. Uzakta, ısıyla harelenip dalgalanan üç tane atlıyı görebiliyordu,detayları ayırt edemiyordu —atlılar şekilsiz, karanlık suretler halindeydi,atlıların kendisine yaklaştığım görebilmek için gözleri sulanana kadar baktı,j*ma kıpırdamıyorlardı. Kollarım sallayıp kurumuş boğazı hırpalanmcayaadar haykırdı, ama atlılar durdukları yerde duruyordu. Daha fazla zaman kaybetmek istemeyen Gilthas, halkına yürümeyeHlama emri verdi.Şimdi bizi gözetleyenler de yola koyuldu," dedi Dişi Aslan.91

"Ama bize doğru değil," dedi Gilthas hayal kınklığıyla. Atlılar, elflere paralel olarak ilerliyor, arada sırada kayalar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

arasın*kayboluyor, ama sonra tekrar beliriyordu. Orada olduklarını bilmeleriniizlendiklerini bilmelerini sağlıyorlardı. Garip atlılar tehditkâr bir şekildionlara yaklaşmıyordu, ama tehdit etmeye de ihtiyaçları yoktu. Eğer elfleri bjjdüşman olarak görüyorduysalar, o zaman alev alev yanan güneş, ihtiyaç d^yacaklan tek silah olurdu. Çocukların feryatları, hasta ve ölmek üzere olanların iniltilerini işit^Gilthas, artık buna daha fazla tahammül edemedi."Onlarla konuşacaksın," dedi Dişi Aslan, susuzluktan sesi çatlayarak. Gilthas başıyla onayladı. Onun da boğazı, sözleri boşa harcamayacakkadar kurumuştu. "Eğer onlar Bozkırhalkı'ysa, kendi bölgelerinden geçen yabancılarakarşı hiç sevgileri yoktur," diye uyardı. "Seni öldürebilirler." Gilthas tekrar başıyla onayladı ve kadının elini kavrayıp dudaklarınagötürerek öptü. Arını çevirdi ve kuzeye, o garip atlılara doğru ilerlemeyebaşladı. Dişi Aslan yürüyüşün durmasını emretti ve elfler kayaların üzerineçöküverdiler. Bazıları genç krallarının atıyla uzaklaşmasını izledi, ama çoğuona ya da kendilerine ne olduğunu umursamayacak kadar yorgun ve sıkkına Garip atlılar, Gilthas'ı karşılamak için atlarını ileri koşturmadılar, amauzaklaşmadılar da. Onun kendilerine gelmesini beklediler. Hâlâ pek azdetayı seçebiliyordu ve biraz daha yaklaşınca bunun sebebini anladı.Yabancılar kendilerini tepeden tırnağa beyaz giysilere sarmışlardı, bunlaronları güneşten ve ısıdan koruyordu. Aynı zamanda atlıların bellerinde kılıçtaşıdığını da görebiliyordu. Kafalarına sardıkları kumaşın kıvrımlannın gölgeleri arasından güneşekarşı kısılmış karanlık gözler Gilthas'a bakıyordu. O gözler, soğuk ve his-sizdi, arkalarındaki düşüncelere dair hiçbir işaret vermiyorlardı. Atlılardan biri bineğini mahmuzladı ve kendisinin lider olduğunubelirtecek şekilde öne çıktı. Gilthas bunu fark etti, ama hâlâ diğerlerindenbiraz daha uzakta duran atlıya bakmaya devam ediyordu. O atlı, aşın dere-cede uzun boyluydu ve diğerlerinin başları üzerinde bir kule gibi yükseli-yordu. Gilthas, sebebini kestiremese bile, içgüdüleri ona buradaki liderin ouzun boylu atlı olduğunu söylüyordu.En öndeki atlı kılıcını çekti, önünde tuttu ve emir sözleri haykırdı. I Gilthas bu sözleri anlayamadı. Fakat atlının yaptığı hareket ne dernekistediğini anlatıyordu, böylece Gilthas durdu. Hiç silah taşımadığını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

göster-mek için güneş yanığı olmuş ellerini havaya kaldırdı. "Bin'on du'auth" dedi, çatlamış dudakları arasından elindengeldiğince iyi konuşmaya çalışarak, "size selâmlarımı sunarım."92

Yabancı adam, kralın kulağında anlar gibi vızıldayan, hepsi aynı sözmüş., • çlican ve hiçbiri bir anlam ifade etmeyen bir sürü sözle cevap verdi.^ "Kusura bakma," dedi Gilthas, kızarıp Ortak Lisan'a dönerek, "ama sizinrlilinizden bildiğim tek şey bu." Konuşmak acı veriyordu ve boğazı ağnyordu. Kılıcını sallayan yabancı, atını mahmuzladı ve dosdoğru Gilthas'ın?j/erine dörtnala sürdü. Kral ne kıpırdadı ne de ürküp sindi. Kılıç hiçbir zararvermeden kafasının üzerinden ıslık çalarak geçti. Yabacı atını döndürdü,dörtnala geri koşturdu, usta bir binicilik yeteneği sergileyerek atı durdurdu vehavaya kumlar kaldırdı. Konuşmak üzereydi, ama uzun boylu adam bir emir şeklinde elinikaldırdı. Atını ileri sürerken Gilthas'a takdir dolu bakışlar attı." "Cesaretin var," dedi Ortak Lisan'da konuşarak. "Hayır," diye yanıtladı Gilthas, "sadece kıpırdayamayacak kadaryorgunum." Uzun boylu adam buna güldü, ama kahkahası kısa sürdü ve anidenkesildi. Yol arkadaşına kılıcını kınına sokmasını işaret ettikten sonra tekrarGilthas'a doğru döndü. "Verimli ülkelerinde yaşamalan gereken elfler, neden verimli ülkeleri-ni terk edip de bizimkini istila ediyor?" Gilthas kendini, adamın belinde taşıdığı su tulumuna bakar bir haldebuldu; su tulumu şişkindi ve etrafında boncuk boncuk serin su damlacıklanvardı. Gözlerini zorla tulumdan ayırdı ve tekrar yabancıya baktı. "Diyarınızı istila etmiyoruz," dedi, kurumuş dudaklarım yalayarak. "Onuaşmaya çalışıyoruz. Kuzenlerimizin ülkesi Silvanesri'ye yolculuk ediyoruz." "Toz Bozkırlan'na yerleşmeyi planlamıyorsunuz yani?" diye sorduuzun boylu adam. Sözlerini boşa harcamıyor, sadece gerekeni söylüyordu,ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla. Gilthas onun hiç kimseye karşı hiçbirşeyi harcamayacak tipte biri olduğunu tahmin etti, ki buna halden anlamakda dahildi. "Güven bana, bunu planlamıyoruz," dedi Gilthas içtenlikle. "Bizleryeşil ağaçların ve çağlayarak akan soğuk suların halkıyız." Bu sözlerisöylerken içini öyle bir sıla özlemi kapladı ki, ağlayabilirdi. Fakat dökecekgözyaşı yoktu. Güneş onlan kurutmuştu. "Ormanlarımıza geri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dönmeliyiz,^si takdirde öleceğiz." "Neden yeşil ülkenizden ve soğuk sularınızdan kaçıyorsunuz?" diyes°rdu uzun boylu adam. Gilthas semerinin üzerinde sallandı. Konuşmaya devam edebilmekjÇin boğazını ıslatmaya çalışmak için durmak zorundaydı. Başansız oldu.S°zleri kaba bir fısıltı halinde çıktı."Ejderha Beryl ülkemize saldırdı. Ejderha öldü, ama başkent Oualinost da93

savaşta yok edildi. Onu savunurken birçok elf, insan ve cüce can verdi. ŞWülkemizi Kara Şövalyeler istila ediyor. Toptan kökümüzü kazımayı istiyorlgjOnlara savaşacak kadar güçlü değiliz, bu sebeple kaçmak zorundayız—" Gilthas'ın bundan sonra bildiği tek şey, sırt üstü yerde yatarak gadd^güneşin hiç kırpmadığı gözüne bakmakta olduğuydu. Cübbesine santim^olan uzun boylu adam rahat bir şekilde yanına çömelmişti ve jBarkadaşlarından birisi Gilthas'ın dudaklarına su damlatıyordu. Uzun boylu adam kafasını salladı. "Hangisinin daha büyük olduğu^bilmiyorum —elflerin cesareti mi, yoksa cahilliği mi. Uygun kıyafet^olmadan güneşin alnında yolculuk etmek..." Tekrar kafasını salladı. Gilthas doğrulup oturmak için debelendi. Kendisine su vermekte olajadam onu yere geri itti. "Eğer yanılmıyorsam," diye devam etti uzun boylu adanv^BLauralanthalasa ile Tanis Yarımelf in oğlu Gilthas'sın."Gilthas hayretler içinde bakakaldı. "Bunu nasıl bildin?" "Ben Gezgin," dedi uzun boylu adam, "Nehiryeli ve Altınay'moğluyum. Bunlar benim yoldaşlarım." Onların isimlerini vermedi. Görünüşebakılırsa kendilerini tanıtıp tanıtmama seçimini onlara bırakmıştı, ki adamlarbunu yapmaya pek de hevesli görünmüyorlardı. Kesinlikle az konuşan kişi-lerdi. "Size yardım edeceğiz," diye ekledi, "sadece buradan daha hızlı geçipgitmenize yardım etmek için olsa bile." Bu teklif pek de nazikçe değildi, ama Gilthas kendisine sunulanı kabuletti ve bunun için minnettardı. "Bilgin olsun diye söylüyorum," diye devam etti Gezgin, "kurtu-luşunuzu anneme borçlusunuz. Beni sizi aramak için o yolladı." Gilthas bunu biraz olsun anlayamamıştı, sadece Altınay'm onlaruıiçinde bulunduğu zor durumu hayalinde görmüş olduğunu varsayabilirdi. "Annen... nasıl?" diye sordu, keçi kokulu ve ılık olan, ama ona enkaliteli şaraptan dahi daha güzel gelen su damlacıklarının tadını çıkartarak."Ölü," dedi Gezgin, bozkırların uzaklarına doğru bakarak. Gilthas bu hissiyatsız tonlama karşısında afalladı. Teselli edici birkaçsöz mırıldanmak üzereydi, ama uzun boylu adam sözünü kesti. "Dünden evvelki gece annemin ruhu bana geldi ve güneye yolculuk eti*mi söyledi. Nedenini bilmiyordum ve o da söylememişti. Bu yolculukta

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

onu1cesedim bulabileceğimi düşünmüştüm, çünkü kendisinin gömülmeden yatuğu11söylemiş, ama nerede olduğunu söyleyemeden önce ruhu kaybolup gitmişti"Gilthas yine üzüntü dolu sözler gevelemeye başladı, amaGezgin onu»sözlerine hiç aldırış etmedi. "Bunun yerine," dedi Gezgin sessizce, "seni ve halkını buldum. Be11"de annemi nasıl bulabileceğimi biliyorsundur?"94

Gilthas bir cevap veremeden önce Gezgin devam etti. "Ejderhanınaldınsına uğramadan önce Kale'den kaçtığını işittim, ama nereye gittiğinikimse bilmiyor. Bir çeşit deliliğin, muhtemelen yaşlılarda görülen bunaklığınetkisi altında olduğunu söylediler. Ruhunu gördüğüm zaman bana hiç de delieibi gelmedi. Bir esir gibiydi." Gilthas, Altınay olmasa bile —ruhlar ve gömülmemiş cesetler hakkın-daki muhabbetine bakılırsa— oğlunun kesinlikle deli olduğunu düşündü,yine de Gezgin'in gördüğü hayal hayatlarını kurtarmıştı ve Gilthas buna iti-j-az edemezdi. Sadece Altınay'm nerede bulunduğuna ya da yaşayıp yaşa-madığına dair hiçbir fikri olmadığım söyleyerek cevap verdi. Kalbine bir sızısaplandı, zira yeni oluşmuş bir gölün en dibinde gömülmemiş bir halde yatankendi annesi aklına gelmişti. Üzerine büyük bir zayıflık ve uyuşukluk çöktü.Dudaklarında serin suyun tadıyla burada günler boyunca öylece yatabilmeyidilerdi. Fakat halkım düşünmek zorundaydı. Yatıp kalmak için duyduğuarzulara karşı direnen Gilthas sendeleyerek ayağa kalktı."Duntol'a varmaya çalışıyorduk," dedi. Gezgin de onunla birlikte ayağa kalktı. "Çok güneydesiniz. Burayayakın bir vaha bulacaksınız. Yolculuğunuza devam etmeden önce halkınorada birkaç gün dinlenip güç toplayabilir. Yiyecek ve malzeme tedariketmeleri için yoldaşlarımı Duntol'a yollayacağım." '"'Bunun karşılığında ödeyecek paramız yok," diye başladı Gilthas.Gezgin'in yüzünün hiddetle karardığını görünce söyleyeceği sözleri yutu-verdi. "Size karşılığım ödemenin bir yolunu bulacağız," diye beceriksizcetoparlamaya çalıştı. "Diyarımızı terk edin," diye sertçe tekrarladı Gezgin. "Ejderha kuzeyedoğru daha fazla toprak ele geçirdiği için kaynaklarımız son derece daraldı." "Niyetimiz de bu zaten," dedi Gilthas bitkinlikle. "Dediğim gibi,Silvanesti'ye yolculuk ediyoruz." Gezgin ona uzun uzun baktı, daha fazla konuşacakrmş gibiydi, ama

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sonra görünüşe bakılırsa bunu yapmamaya karar verdi. Yoldaşlarına doğrudöndü ve onlarla Bozkırhalkı'nın lisanında konuştu. Gilthas, Gezgin'in az°nce dilinin ucuna gelen şeyin ne olduğunu merak etti, ama sadece ayaktadurabilmeye yoğunlaşırken bu merakı uçup gidiverdi. Atına su verdikleriniöğrendiğinde onlara minnettar kaldı. Gezgin'in iki yoldaşı dörtnala uzaklaştı. Gezgin ise Gilthas ile birlikte«sürmeyi teklif etti."Açık tenlerinizi güneşten korumak ve ısıyı dışarıda tutmak için nasılStyınmeniz gerektiğini göstereceğim," dedi Gezgin. "Gecenin ve sabahınrken saatlerinin serinliğinde yolculuk etmeli, günün sıcağında ise uyu-ahsınız. Halkım hastalarınızla ilgilenecek ve güneşten korunmak için tente95

yapmayı öğretecek. Size eski Kral Yolu'na kadar kılavuzluk edeceğiıJoradan Silvanesti'ye varacaksınız. O yoldan gidip diyanmızı terk edecek vJbir daha geri dönmeyeceksiniz." "Neden dönüp dolaşıp bunu söylüyorsun?" diye cevap istedi GilthaJ"Alınmanı istemiyorum Gezgin, ama bunun gibi bir yerde yaşamayı isteyJcek aklı başında bir kimse düşünemiyorum. Cehennem bile daha boş ve dahaıssız olamaz." Gilthas sert çıkışının bozlar adamını kızdırdığından korktu ve özadilemek üzereydi, derken Gezgin'in yüzünü örten kumaşın ardından boğukbir kahkaha gibi çıkan bir ses işitti. Gilthas Nehiryeli'ni hayal meyal hatır-lıyor, onu Altınay ile birlikte uzun süre önce anne babasını ziyarete geldiğj

zamandan tanıyordu. Ama o anda aniden o uzun boylu, sert yüzlü avcıyıhatırladı. "Çölün kendine has bir güzelliği vardır," dedi Gezgin. "Yağmuun$ardından çiçekler açar ve havayı hoş kokularla doldurur. Göğün mavisinekarşı kayaların kızıllığı, süzülen bulutların hafifçe dalgalanan kumlarüzerinde gölgeler bırakması, dönüp duran kum hortumları, yuvarlanan ku-rumuş çalı toplan ve keskin adaçayı kokusu. Uzaklaştığım zaman bunlarıözlüyorum. Tıpkı senin sürekli olarak sular damlatan yaprak örtüsünü, dur-madan yağan yağmuru, ayağına dolanan sarmaşıklan ve ciğerlerine dolantoprak kokusunu özlediğin gibi." "Görünüşe bakılırsa birinin Cehennem'i diğerinin Cennet'i," dediGilthas gülümseyerek. "Cennet'in sana kalsın Gezgin ve bunun için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mem-nunum. Ben de ağaçlanma ve serin sulanma döneyim.""Umanm dönersin," dedi Gezgin, "ama buna bel bağlama.""Neden?" diye endişe içinde sordu Gilthas. "Ne biliyorsun?" "Kesin olarak hiçbir şey," dedi Gezgin. Atını kontrol ettikten sonraGilthas'a doğru döndü. "Bunu söyleyip söylememek arasında ikiye bölün-müştüm. Bu günlerde söylentiler rüzgârdaki kavak tohumlan gibi yayılıyor.""Yine de, bu söylentiye inandığın belli," dedi Gilthas. Gezgin'den ses seda çıkmayınca Gilthas ekledi, "Her ne olmuşsa olsunSilvanesti'ye gitmeye niyetliyiz. Seni temin ederim ki, aşmamız için kalmakzorunda olduğumuz zaman dışında bu çölde daha uzun süre durmayı plan-lamıyoruz." Gezgin kumların ötesinde duran elf kalabalığına baktı; hayat verenyağmur olmaksızın kayalann arasında yerden bitmiş parlak canlı beneklergibiydiler. "Söylentilere göre Silvanesti Kara Şövalyeler'e düşmüş." Gezgiftkoyu gözlerini Gilthas'a doğru çevirdi. "Bu konuda hiçbir şey işitmedin mi?"Hayır," diye yanıtladı Gilthas. "İşitmedim."96

"Sana daha fazla detay verebilmek isterdim, ama halkınızın bize sır-açmadığını söylemem gereksiz herhalde. Buna inanıyor musun?"Gilthas olumsuz anlamda kafasını sallasa da morali çöküverdi. Buhancının ve halkının önünde kendinden emin bir şekilde konuşabilirdi.y jojfl gerçeği, birçok haftadır, yani Qualinost'un çöküşünden beridir? wn Silvanesti kraliçesi Alhana Yıldızmeltemi'nden hiçbir haber ala-S mışti- Alhana Yıldızmeltemi, Silvanesti'ye yeniden girmek, etrafınıvreleyen kalkanı kırmak için sıkı bir savaş başlatmaktaydı. Gilthas'ın en duyduğu haber kalkanın düştüğü ve kraliçenin kuvvetlerinin eskinayuruarma girmek üzere hudutta hazır beklediğiydi. Alhana'nın ulak-lannın onu bulmakta zorlandığı söylenebilirdi, zira Gilthas yolculukhalindeydi. Ama Silvanesti Koşucu Ulakları kartallarla, şahinlerle ve gözlerikeskin olan bütün hayvanlarla dosttu. Eğer onu bulmak isteselerdi, bunuyapabilirlerdi. Alhana hiçbir ulak göndermemişti ve bu, muhtemelen sebebi-ni açıklıyordu. İşte omuzlarına binen başka bir yük daha Eğer bu gerçekse, tehlikedenkaçmıyor, dosdoğru tehlikenin kucağına gidiyorlardı. Yine de çölde kalamazlardı. 'En azından, eğer öleceksem bir ağacın gölgesi altında öleyim,' diyedüşündü Gilthas. Semerinde doğruldu. "Bu bilgi için sana teşekkür ederim Gezgin.Önceden uyarılan önceden tedbir alır. Şimdi, yardımın geleceğini halkımabildirmekte gecikmemeliyim. Kral Yolu'na varmamız kaç günümüzü alır?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Bu cesaretinize bağlı," dedi Gezgin. Gilthas, adamın yüzünü sarankumaşın kıvrımlarından dolayı dudaklarım göremiyordu, ama koyu renkligözlerinin bir gülümsemeyle ısındığını fark etti. "Eğer bütün halkın seningibiyse, yolculuğun uzun süreceğini hiç sanmam." Gilthas bu iltifat karşısında müteşekkir kaldı. Bunu hak etmiş olmayıdiliyordu. Zira cesaret olarak algılanan şey, sadece bitkinliği olabilirdi.97

10HAPİSHANEYE SIZMAK M Gerard Solanthus'a yayan girmeyi planlıyordu. Atını, şehirden iki miluzaktaki bir kervansarayda ahırlara bıraktı —ki o kervansarayı ona gençRichard tavsiye etmişti. Sıcak bir yemek yani yediği şey için söylenebileceken iyi söz buydu) fırsatını değerlendiren Gerard, yerel dedikodulara kulaimisafiri oldu. Kendisinin bir paralı asker olduğunu ve büyük şehirde iş olupolmadığını merak ettiğini söyledi. Solamniya Şövalyeleri'nin uğradığı felaket niteliğindeki bozgun veşehrin Neraka Şövalyeleri tarafından zaptedilişi konusunda duyması ge^'kenden de fazlası kendisine derhal anlatıldı. Solanthus'un birkaç hafta öncedüşüşünden beri pek fazla yolcu gelmemişti, ama hanın sahibi olan hanııtişlerin yakında açılacağı konusunda umutluydu. Solanthus'tan gelen haberligöre vatandaşlar, birçoğunun korktuğu gibi işkence görüp sürüler halin*katledilmiyor, aksine iyi muamele edilyor ve sanki hiçbir şey olmamış g1"günlük yaşamlarına devam etmeleri konusunda teşvik ediliyorlardı. Ah, tabii ki birkaç kişi hapse tıkılmıştı, ama onlar da muhtemelen bur1hak etmişlerdi. Şövalyeler'in başındaki kişi —ki onun bir genç kız d\owsöyleniyordu— kelle uçurmuyor, insanlara onları koruyup sakınmak 'v98

imiş °lan ye™ ^tann hakkında vaazlar veriyordu. Paladine'ın eski tapı-^ Sının temizlenip restore edilmesini ve bu yeni tanrıya adanmasını emrede-11 k kadar ileri dahi gitmişti. Şehrin içinde dolaşıp hastalan iyileştiriyor veska mucizeler sergiliyordu. Solanthus halkı ona hayran olmaya başlamıştı. Uzun süre önce kapanmış olan, Solanthus ile Palanthas arasındakiticaret yollan artık yemden açılmış, bu da tüccarlan mutlu etmişti. "Her şeyerağmen," diye belirtti hancı, "işler daha kötü olabilirdi."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Etrafta kötü ejderhaların olduğunu duydum," dedi Gerard, bayatekmeğini kıvamlı et suyuna bandırarak. Zira ikisini de yenilir yutulur halegetirmenin tek yolu buydu. "Ve bundan da kötüsü." Sesini alçalttı. "Solanthus'ta ölülerin yürüdüğünü duydum!" Kadın burnunu çekti. Bu konuda o da bir şeyler duymuştu, ama ken-esi o ejderhalardan hiçbirini görmemiş ve hiçbir hayalet bu kervansarayaeelip yemek istememişti. Kendi esprisine gülen kadın, basma geleceklerdenhabersiz olan bir diğer konuğun sindirim sistemini altüst etmek için hızlauzaklaştı. Böylece Gerard'ı, yemeğinin geri kalan kısmıyla kervansarayınköpeğini beslemesi ve duyduğu şeyleri düşünmesi için yalnız bırakmış oldu. Bu konunun aslını biliyordu. Kırmızı ve mavi ejderhaların şehrinüzerinde uçuşunu izlemiş, şehir surlarının etrafim saran ölülerin ruhlarım dagörmüştü. Ölüm körfezinin ötesinden ona bakan boş gözlerden, açık ağız-lardan,"ileri uzanan kemikli parmaklarla dolu ince ellerden oluşan o orduyuher ne zaman düşünse hâlâ ensesindeki tüyler diken diken oluyordu. Hayır,bu oldukça gerçekti. Anlatılması güç, ama gerçek. Solanthus halkının çok iyi muamele gördüğünü duyduğuna hayretetmişti, ama görünüşe bakılırsa Mina'yı bağırlanna bastıklarını duyduğuna okadar da şaşırmamıştı. Kara Şövalyeler'in etkileyici lideriyle sadece kısa birgörüşme yapmış olmasına rağmen onun görüntüsü net bir şekilde aklınday-dı; devirdiği amber renkli gözlerini görebiliyor, sesinin tınısını duyabiliyor,konuştuğu her sözü hatırlayabiliyordu. Solanthuslulara iyi davranıyor olmasıgerçeği, Gerard'ın görevini daha kolay mı kılıyordu, yoksa daha zor mu?Bunu uzun uzadıya düşündü ve en sonunda anlamasının tek yolunun gidipkendi gözleriyle görmek olduğu sonucuna vardı. Yemeği ve atam bir haftalık ahır bakımı için para ödeyen Gerard,^olanthus'a doğru yaya olarak yola koyuldu.Şehir surlarının görüş sahasına girdiğinde hemen şehre giriş yapmadı.görebileceği, ama görünmeyeceği bir korunun içine oturdu. Şehir hakkında•pha fazla bilgiye ihtiyacı vardı ve o bilgiyi de belli bir türe mensup kişiler-en edinmesi gerekiyordu. Yaklaşık yirmi dakika kadar orada oturduktan^ ana kapıdaki kale burçlarından birisi açıldı ve birkaç tane küçük vücut,99

sanki arkadan itiliyormuş gibi dışarı fırlatıldı. Küçük vücutlar yerden kalktılar, sanki bu alışılmadık bir şevdeğilmişçesine üzerlerindeki tozlan temizlediler ve hepsi el sıkıştıktan soru»aynlıp kendi yollanna koyuldular.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Küçük vücutlardan birisi Gerard'ın oldukça yakınından geçti. Gerardseslendi ve bunu dostane bir hareketle pekiştirdi. Böylece, bir kendere aitolan o küçük vücut derhal sohbet etmek üzere onun yanma doğru seğirtti. Bunu yapmasına değecek bir davası olduğunu kendisine hatırlatanGerard dişini sıktı, kendere dostça gülümsedi ve onu yanma oturması içjj,çağırdı. "Goatweed Tangleknot," dedi kender, kendini takdim ederek. "Amanaman, sen çok çirkinsin yahu," diye neşeyle ekledi, Gerard'ın çiçek bozuğuyüzüne bakıp mısır şansı, inatçı saçlarını hayranlıkla süzerek. "Senmuhtemelen şimdiye kadar tanıştığım en çirkin insanlardan birisin." Ölçü, ülkesi uğruna büyük bir fedakârlıkta bulunan herkesin ölümdensonra ödüllendirileceğini vaat ederdi. Gerard, bu deneyimin kendisine her-hangi bir cennet sarayında başlı başına bir kral dairesi kazandırması gerek-tiği sonucuna vardı. Dişlerini sıktı ve Mayıs Balosu Kraliçesi ödülünükazanamayacağını zaten bildiğini kendisine söyledi. "Ve oldukça mavi gözlerin var," dedi Goatvveed. "Eğer tabirime aldınşetmezsen, rahatsız edecek derecede mavi gözler bunlar. Keselerimin içindene olduğunu görmek ister misin?" Daha Gerard cevap veremeden önce, kender çok sayıdaki keselerininiçindekileri yere boşalttı ve neşeyle onlan tasnif etmeye başladı. "Solanthus'tan yeni aynldm," dedi Gerard, Goarvveed'in bir zamanlarbahtsız bir tenekeciye ait olan bir çekice nasıl rastladığı hakkında anlatmayabaşladığı hikâyeyi yanda keserek. "İçerisi nasıl? Kara Şövalyeler tarafındanele geçirildiğini duydum, öyle mi?" Goatvveed neşeyle başını sallayıp onayladı. "Her zamankinden farksız.Zemin yükseliyor ve bizi dışan atıyor. Tabii artık öncelikle bizi eskidenMistiklerin, ondan da evvel kadim bir tanrının tapmağı falan olan şu yeregötürüyorlar. Işık Kalesi'nden bir grup Mistik getirdiler ve onlarla konuştu-lar. Sana diyeyim ki, bunu izlemek çok eğlenceliydi! Önlerinde şövalye gibigiyinmiş bir kız çocuğu duruyordu. Çok garip gözleri vardı. Çok garip. Hattasenin gözlerinden de garip. Mistiklerin önünde durdu ve onlara TeKTann'dan söz etti, sonra da onlara amberden bir tabutun içine konulmagüzel bir hanım gösterdi ve onlara Tek Tann'mn bir mucize gerçekleştiği'ona gençliğini ve güzelliğini geri verdiğini, üstüne üstlük Tek Tann'nın btfmucize daha gerçekleştirip o hoş hanımı hayata döndüreceğini söyledi."Mistikler o hoş hanıma baktılar ve bazdan ağlamaya başladı. K&

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

100

uğu, Mistiklere şu Tek Tann hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyip• i mediklerini sordu ve istediklerini söyleyenler bir yöne götürüldü,' temliklerini söyleyenler ayrı bir yöne, ki bu sonunculara adı Yıldızustası1 da buna benzer bir şey olan yaşlı adamın teki de dahildi. Sonra kız çocuğul-7m yanımıza geldi ve bir sürü sora sordu. Bunun ardından Kıynn'e gelenyeni tanrıdan bize söz etti ve bize bu yeni tanrıya tapınıp ona hizmet etmekister miyiz diye sordu.""Peki siz ne dediniz?" Gerard meraklanmıştı. "Ben elbette ki 'evet' dedim," dedi Goatweed, Gerard'ın aksinibekleyebilmesine hayret ederek. "Bunu dememek kabalık olurdu, değil mi?gu yeni tann ta buraya kadar gelme zahmetine falan giriştikten sonra, bizimde ona cesaret vermek için elimizden geleni yapmamız gerekmez mi?" "Hakkında hiçbir şey bilmediğin bir tannya tapınmanın tehlikeli ola-bileceğini düşünmüyor musun?" "Ah, ben bu tann hakkında çok şey biliyorum ki," diye onu temin ettiGoatweed. "En azından, önemli görünen kısmım. Bu tann kenderlerden çokhoşlanıyormuş, kız bize böyle söyledi. Hem de epey çok hoşlamyormuş. Okadar çok ki, bu tann özellikle çok önemli bir kenderi arıyormuş. Eğeriçimizden herhangi biri bu kenderi bulursa, onu kıza getirmeliymişiz ve o dabize büyük bir ödül verecekmiş. Hepimiz bunu yapacağımıza dair söz verdikve ben de işte bunu yapmak için yola koyuldum. Şu kenderi bulmak için.Senin onu görmüş olma şansın var mı?" "Günlerdir gördüğüm ilk kender sensin," dedi Gerard 'Ve umarım sonun-cusu olursun,' içinden ekledi. "Şehre kapıyı kullanmadan girmeyi nasıl başa—" "Onun adı," dedi Goatvveed, kendi görevine kapılıp gitmiş bir halde,"Tasslehoff Burrfoot ve o—""Hı?" diye haykırdı Gerard, şaşkına dönerek. "Ne dedin sen?" "Ne zaman? Solanthus hakkında bir şey söyledim, kız hakkında bir şeysöyledim, şu yeni tann hakkında bir şey söyledim—" "Kender. Hani şu özel kender. Onun adının Burrfoot olduğunusöyledin, değil mi? Tasslehoff Burrfoot?" "Esas Tasslehoff Burrfoot," diye düzeltti Goatweed. "Buradaki 'Esas'kelimesi çok önemli, çünkü herhangi bir Tasslehoff Burrfoot olamazmış." "Hayır, sanırım olamaz," dedi Gerard, kendisini Solace'takikahramanlar Türbesi'ne kilitlemeyi başararak bütün bu macerayı başlatan o

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kenderi düşünerek. "Buna karşın, emin olmak için," diye sözüne devam etti Goatvveed,bulduğumuz bütün Tasslehoff Burrfoot'lan şu kız çocuğu bir göz atabilsin'ye Sanction'a götürmemiz gerekiyor."'Yani Solanthus demeye çalışıyorsun," dedi Gerard.101

Goatvveed kırık, mavi bir cam parçasını incelemekle meşguldü. OjJyukarı kaldırıp hevesle sordu, "Sence bu bir safir mi?" "Hayır," dedi Gerard. "O kırık, mavi bir cam parçası. Şu Burrfoot'ttSanction'a götürmeniz gerektiğini söyledin. Demek istediğin Solanthus i*herhalde. Bu kız çocuğu ve ordusu Solanthus'talar, Sanction'da değil." "Sanction mı dedim?" Goatvveed kafasını kaşıdı. Biraz düşündüktensonra başını sallayıp onayladı. "Evet, Sanction dedim ve Sanction'ı kastet.tim. Bu kız bize uzun süre Solanthus'ta kalmayacağını söyledi. O ve ordusuhep beraber Sanction'a doğru yola koyulacaklarmış, ki şu yeni tann oradakocaman bir tapınak kurduracakmış ve kızın Burrfoot'u görmek istediği y^de Sanction'mış."'İşte bu, sorularımdan birisini cevaplıyor,' diye düşündü Gerard. "Bence bu bir safir," diye ekledi Goatvveed ve kırık cam parçasınkesesinin içine geri bıraktı. "Ben eskiden bir Tasslehoff Burrfoot ile tanışmıştım—" diye çekin-genlikle konuşmaya başladı Gerard. "Öyle mi?" Goatvveed ayağa fırladı ve heyecanla Gerard'm etrafındadönmeye başladı. "Nerede o? Onu nasıl bulurum?" "Onu uzun bir süredir görmedim," dedi Gerard, kendere sakinleşmesi-ni işaret ederek. "Sadece şu Burrfoot'u bu kadar özel kılan şeyin ne olduğunumerak ediyorum." "Kızın bunu söylediğini sanmıyorum, ama yanılıyor da olabilirim.Korkarım ki, tam o noktada biraz içim geçmiş. Kız bizi orada çok uzun birsüre oturttu ve içimizden biri kalkıp gitmeye çalıştığında askerlerden birisikılıçla üzerimize yürüdü —ki bu, kulağa geldiği kadar heyecan verici bir şeydeğil. Senin sorun neydi?"Gerard sabırla sorusunu tekrarladı. Goatvveed kaşlarını çattı, ki bu zihinsel işlemlere yardımcı olmasıylatanınan bir hareketti, sonra şöyle dedi, "Hatırlayabildiğim tek şey onun TekTann için çok önemli olduğu. Eğer sen şu Tasslehoff adındaki dostunu göre-cek olursan, ona Tek Tann'nın kendisini aradığını söyler misin? Ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

lütfenbenden de söz et." "Sözüm olsun," dedi Gerard. "Şimdi sen de bana bir iyilik yapabilirsinFarz et ki, bir kişinin Solanthus'a ön kapıdan girmemek için çok geçerli busebebi var, o kişinin içeri girebileceği diğer yol neresi?" Goatvveed kurnazca Gerard'a göz gezdirdi. "Senin boyuna yakın birkişi mi?""Yaklaşık olarak," dedi Gerard, omuz silkerek. "Peki bu bilginin senin boyutunda birisi için bedeli ne olacak?" dıyesordu Goatvveed.102

Gerard bunun olacağını önceden tahmin etmiş ve Lord Ulrich'in malikâ-jnden aldığı çeşit çeşit ilginç ve garip nesne ihtiva eden bir bohça getirmişti.neS "İstediğini seç," dedi. Gerard bu dediğine derhal pişman oldu. Zira Goatweed telaşa0ılrnışn, kararsızlıktan muzdaripti ve en sonunda paslı bir demir kapan veuâu kopmuş eski bir çizme arasında bölünüp kalmıştı."İkisini de al," dedi Gerard. Gerard'ın cömertliğine hayran kalan Goatvveed, birisinin dikkatekmeden Solanthus'a sızabileceği bir sürü yol tarif etti. Ne yazık ki,Liderin verdiği tarifler yardımcı olmaktan çok kafa karıştırıcıydı, zira sıkSık henüz anlatmadığı bir yol hakkında unuttuğu bazı detaylan vermek içinkonuda ileri sıçnyor ya da on beş dakika önce anlattığı bir yol hakkındakibazı bilgileri düzeltmek için eski konuya geri dönüyordu. En sonunda Gerard Goatvveed'i köşeye sıkıştırdı ve hepsinin üzerindendetaylı olarak geçmesini sağladı —ki bu işlem, Gerard'ı Goatweed'i gırtlak-lamaya tehlikeli bir şekilde yaklaştıran, zaman alıcı ve sinir bozucu bir işlem-di. En sonunda Gerard üç ayn noktayı aklına yazmıştı; bir tanesi ihtiyacınıen iyi karşılayacağını düşündüğü yoldu, diğer ikisi ise yedek yollardı.Goatvveed, Gerard'dan asla ve asla gizli giriş bölgelerinin yerini kimseyeaçık etmeyeceğine dair san saçlan üzerine yemin etmesini istedi. Gerard daöyle yaptı. Bu sırada Goatvveed'in de aynı yeminde bulunup bulunmadığınımerak etti ve yüksek ihtimâlle bu yemini etmiş olduğunu düşündü. Bundan sonra işin zor kısmı gelip çattı. Şu ana kadar kardeş veya belkide kuzen değillerse bile sıkı dostlar olduklanna kanaat getiren kenderi başın-dan atması gerekiyordu. Sadık Goatweed, günlerinin geri kalanında Gerard

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ile birlikte yolculuk etmeye oldukça hazırdı. Gerard bunun kendisine uya-cağını, ama burada uzun bir süre takılacağını, belki de biraz kestireceğinisöyledi. Goatvveed onu beklemekte özgürdü. Kenderin huzursuzca kıpırdandığı ve Gerard'ın değerli herhangi birŞeyini kaybetmemek için tek gözü açık bir halde horladığı on beş dakikageçti. En sonunda Goatvveed bu sıkıntıya daha fazla tahammül edemedi.Hazinesini topladı ve aynldı, tabii birkaç kez geri dönüp, eğer 'Esas'Tasslehoff Burrfoot'u görürse, onu dosdoğru Tek Tann'ya yollaması ve°dülü de dostu olan Goatvveed'in alacağını söylemesini tembihledi. Gerardsoz verdi ve kenderi en sonunda başından savmayı başardı. Karanlık çökenekadar beklemesi gereken birkaç saat vardı ve Gerard bu zamanı Mina'nın^slehoff Burrfoot'tan ne istediğini anlamaya çalışarak geçirdi. Gerard, Mina'nm kenderlere karşı büyük bir sevgi beslediğini hiç san-yordu. Muhtemelen kızın peşinde olduğu şey, kenderin taşıdığı büyülüdamanda Yolculuk Âleti'ydi.103

T "Bu da demek oluyor ki," dedi Gerard kendi kendisine, "eğer o kibulunabilirse, onu bulan kişiler biz olmalıyız." Kendisine TasslehoffBurrföot diyen her türlü kendere dikkat etmelejjo kenderi yakalayıp güvenle saklamaları, hepsinden önemlisi onun Ka^Şövalyeler'in eline geçmesine izin vermemeleri konusunda SolarnruyaŞövalyeleri'ne bilgi vermeyi aklının bir kenarına yazdı. Bundan soı^gecenin çökmesini bekledi.104

I IÖLÜM HAPİSHANESİ Gerard, dikkat çekmeden şehre sızmakta hiç zorlanmadı. İlk tercihi olanyol kapanmış olmasına rağmen —görünüşe bakılırsa Kara Şövalyeler bütün"sıçan deliklerini" kapamaya uğraşıyordu— ikinci girişi henüz bulama-mışlardı. Yeminine sadık kalan Gerard, giriş mahalinin yerini asla açıklamadı. Solanthus sokakları karanlık ve boştu. Hancıya bakılırsa, şehirde sokağaçıkma yasağı uygulanıyordu. Devriyeler sokaklarda geziniyor ve Gerard onlar-dan sakınmak için eğilip gizlenmek, gölgeli bir kapı aralığına sıvışmak, arasokaklardaki çöp yığınlarının arkasına sinmek zorunda kalıyordu. Devriyelerden saklanmaya uğraşan ve sokakları pek iyi bilmeyenGerard, şehrin içinde yaklaşık iki saat boyunca dolandıktan sonra aradığı şeyibuldu —yani hapishane binasının duvarlarını. Bir kapı aralığına sokulup etrafı gözetledi ve içeri sızmayı nasıl başara-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

cağını düşünüp taşındı. Planının zayıf noktası hep bu olmuştu zaten,hapishaneye sızmak, hapishaneden dışarı sızmak kadar zordu. Bir devriye birliği, beraberinde sokağa çıkma yasağını çiğneyen birkaç'Siyle birlikte avluya girdi. Gerard, bütün tavernaların Kara Şövalyeler'iniriyle kapatılmış olduğunu öğrenmişti. Bir taverna sahibi, ettiği zararı105

?karşılama çabasıyla, birkaç müdavime kapılarını gizlice açmıştı. Bu gi2[jparti gürültülü bir hal alınca devriyelerin dikkatini çekmişti, böylece müşte,riler ve mal sahibi hapse atılıyordu. Tutuklulardan birisi avazı çıktığınca şarkı çiğniyordu. Taverna sahibiellerini büktü ve ekmek teknesini elinden alırlarsa ailesini nasıl besleyebileceği,ni bilmek istediğini söyledi. Diğer bir tutuklu ise kaldırıma kusmaktaydı. Dev-riyeler, ellerinden geldiğince çabuk bir şekilde can sıkıcı yüklerinden kurtulmakistiyorlardı. Bu sebeple gardiyana seslenerek kapıyı sertçe yumrukladılar. Gardiyan geldi, ama hiç hoşnut görünmüyordu. Hapishanehücrelerinin ağzma kadar dolduğunu ve başkasını alacak yerinin kalmadığımsöyleyerek itiraz etti. Gardiyanla devriye birliğinin lideri bu konuda tartışır-larken Gerard kapı aralığından dışarı süzüldü, hızla sokağı aştı ve tutuklulargrubunun arkasında yerini aldı.Pelerininin başlığını kafasına geçirip omuzlarını kambur etti ve diğer-lerine elinden geldiğince sokuldu. Tutuklulardan birisi ona bakıp gözlerinikırpıştırdı. Gerard nefesini tuttu, ama adam ona bir süre baktıktan sonrasarhoşça sırıttı, kafasını Gerard'm omzuna dayadı ve gözyaşlarına boğuldu.Devriye birliğinin lideri, gardiyanı, basıp gitmekle ve tutuklulansokağın ortasında bırakmakla tehdit etti ve görevinin engellendiğini üstlerinekesinlikle rapor edeceğini de ekledi. Gözü korkan gardiyan hapishanekapısını açtı ve hapishane muhafızlarını çağırdı. Tutuklular teslim edildi vedevriye birliği uzaklaştı.Muhafızlar, Gerard ile diğerlerini hücrelere götürdü.Gardiyan göründüğü anda tutuklular haykırmaya başladılar, gardiyanise onlara hiç aldırış etmedi. Tutuklularını onlan içinde barındırabilecek olanhücrelere ittiren gardiyan ve muhafızlar tüm hızlarıyla uzaklaştılar. Gerard'ı içine tıktıkları hücre öyle sıkış tıkıştı ki, ezilmekten korktuğuiçin oturamadı. Yandaki hücreler de aynı derecede berbat haldeydi; bazılanerkeklerle, bazılan kadınlarla" doluydu ve bütün esirler serbest

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bırakılmakiçin haykırıyordu. Yıkanmamış vücutların, kusmuk ve dışkıların yaydığı leşkoku dayanılmazdı. Kusacak gibi olan Gerard eliyle burnunu ve ağzınıkapadı, çaresizce ve başarısızca kokuyu parmaklarıyla süzmeye çalıştı. Gerard vücut güruhu arasında ite kaka yolunu açıp hücrenin arka tarafı-na doğru ilerledi ve dolup taşmış olan yemek artığı kovasından elindengeldiğince uzaklaşü. Planladığı şey için kendisinin ve giysilerinin çok fazlatemiz görünebileceğinden korkmuştu, ama artık bu konuda endişelenmesigerekmiyordu. Burada iki saat geçirdikten sonra pis koku ona da bulaşacaktıve o kokudan bir daha kurtulabileceğinden de şüpheliydi. Kendisini kusrtıa-maya ikna etmekle geçirdiği kısa bir sürenin ardından yandaki hücrenin —geniş ve ferah bir hücreydi— görünüş itibarıyla bomboş olduğunu fark etti.106

Hücre ahbaplarından birisinin kaburgalarını dirseğiyle dürten Gerard,ş parmağıyla o yönü işaret etti."Neden içimizden bazılarını oraya koymuyorlar?" diye sordu."Eğer istersen oraya gidebilirsin," dedi mahkum, karanlık bir bakıştarak. "Ben burada kalacağım.""Ama orası boş," diye itiraz etti Gerard. "Hayır, değil. Sadece onları göremiyorsun, o kadar, ki bu da iyi birv" Adam yüzünü buruşturdu. "Onlara gündüz gözüyle bakmak yeterinceIcötü zaten."Onlar ne?" diye sordu Gerard, meraklanarak. "Büyücüler," diye homurdandı adam. "En azından, eskiden büyücüler-ıııiş. Şimdi ne olduklarından emin değilim.""Neden? Neleri var?" "Göreceksin," diye haber verdi adam nahoşça. "Şimdi bırak da birazuyuyayım, olur mu?" Yere çöküp bağdaş kuran adam gözlerini kapadı. Gerard kendisinin debiraz dinlenmeye çalışması gerektiğini düşündü, fakat mahzun bir şekildebunun imkânsız olduğunu tahmin etti. Birkaç saat sonra uyanıp da güneş ışığının yarık şeklindeki pencereler-den içeri sızmaya çalıştığını görünce hoş bir şekilde şaşkınlığa uğradı.Uykusunu silkeleyip atmak için gözlerini ovuşturan Gerard, yan hücrede barı-

nanlara ilgiyle baktı. Büyücüleri bu kadar korku verici kılan şeyin ne olduğunumerak ediyordu. Şaşırıp kalan Gerard, yüzünü iki hücreyi birbirinden ayıran parmaklık-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

lara bastırdı."Palin?" diye boğuk bir sesle sordu Gerard. "Sen misin?" Doğruyu söylemek gerekirse bundan emin değildi. Büyücü, Palin gibigörünüyordu. Ama eğer bu Palin idiyse bile, genelde titiz olan büyücü haf-talardır ne yıkanmış, ne tıraş olmuş, ne saçını taramış, ne de dış görünüşüneherhangi bir özen göstermişti. Bir hücre suntası üzerinde oturuyor, bomboşgözleriyle boşluğa bakıyordu ve yüzü ifadeden yoksundu. Başka bir büyücü, başka bir sunta üzerinde oturmaktaydı. Bu büyücübir elfti ve o kadar sıskaydı ki, bir ceset dahi olabilirdi. Saçları esmerdi, kiÇoğunlukla sansın olan elfler için alışılmadık bir durumdu bu. Derisi isekemik beyazıydı. Başlangıçta muhtemelen kara olan, ama şimdi pislik veozla griye dönmüş bir cübbe vardı üzerinde. Elf de Palin gibi kıpırtısız veCansız duruyordu ve yüzünde o aynı ifadesiz bakış vardı. Gerard tekrar Palin'in ismini söyledi. Hücre arkadaşı olan mahkum-arın öksürükleri, hırıltıları, haykırışları ve şikayetleri arasından kendisiniuyurabilmek için bu sefer biraz daha yüksek sesle söylemişti. Tekrar seslen-107

nıek üzereydi ki, ensesinde bir kaşıntı hissetti."Lanet olasıca pireler," diye söylendi, elini ensesine atarak.Büyücü kafasını kaldırıp baktı. "Palin! Burada ne işin var? Sana ne oldu? Yaralı mısın? Bu pirele^lanet olsun!" Gerard şiddetle ensesini kaşıdı ve elbisesi içinde kıpırdanriM Palin uzun bir süre boyunca sanki bir şeyler yapıp bir şeyler daj^söylemesini bekliyormuşçasına Gerard'a baktı. Gerard sadece az evvel sor.duğu sorulan tekrarlayınca, Palin gözlerini çevirdi ve bir kez daha hiçljğebakmaya başladı. Gerard birkaç kez daha denedi, ama en sonunda pes etti ve onjkaşındıran haşarattan kurtulmaya yoğunlaştı. En sonunda başarmıştı ya fabaşardığını sanıyordu, zira kaşıntı hissi geçmişti."O ikisine ne oldu?" diye hücre arkadaşına sordu Gerard. "Bilmem," diye geldi cevap. "Ben buraya getirildiğimde böyleydilerve bu da üç gün önceydi. Her gün birisi gelip onlara yemekle su veriyor veyiyip içmelerini sağlıyor. Bütün gün öylece oturuyorlar. Adamın tüyleriniürpertiyor, değil mi?" 'Evet,' diye düşündü Gerard, 'gerçekten de öyle.' Palin'e ne olduğunumerak ediyordu. Cübbesinde gördüğü kurumuş kan lekesine benzer şeyler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sebebiyle Gerard, büyücünün bilincini kaybedene kadar dövüldüğü veyaişkence gördüğü sonucuna vardı. Kalbi acıma duygusuyla ağırlaşan Gerard,boş boş boynunu kaşıdıktan sonra kafasını çevirdi. Şimdi Palin'e yardımetmek için hiçbir şey yapamazdı, ama eğer her şey planladığı gibi giderse,gelecekte bir şeyler yapabilirdi. Hücrede yere çömeldi ve oldukça pis görünen saman döşeğiyle arasın-daki mesafeyi korudu. Pireleri oradan kaptığına hiç şüphesi yoktu."Eh, bu bir zaman kaybıydı," diye belirtti Dalaman Elfin ruhu, hapishanenin tek penceresinin yanında süzülüyordu.Yaşamak zorunda bırakıldığı bu alacakaranlık dünyasında -yani ne ölülere,ne de canlılara ait olan dünyada— bile, taş duvarlann içinde kendisini boğu-luyormuş gibi hissediyordu. En azından temiz havayı içine çekermiş g*'yapmayı rahatlatıcı buluyordu. "Ne başarmaya çalışıyordun ki?" diye sordu kara elf. "Sanırım bir şak3yapmaya çalışmıyordun." "Hayır, şaka falan değil," dedi Palin'in ruhu sessizce. "Bilmen ger»0;yorsa söyleyeyim, o adamla iletişim kurabilmeyi, onunla konuşabilin6)"umuyordum." "Pöh!" diye burnundan soludu Dalamar. "Daha akıllı olduğunu satfyordum. Biz onun umurunda değiliz. Hiçbirinin. Hem bu arada, kim o?108

"Adı Gerard. O bir Solamniya Şövalyesi. Onu Oualinesti'den tanıyorum.. ^adaştık... şey, belki de arkadaş değildik. Benden hoşlandığını sanmıyo-Solamniyalılann büyücüler hakkında neler hissettiklerini bilirsin ve kabulgljyim ki, ben de pek hoş bir arkadaş olmadım. Yine de" —Palin iç geçir-enin ne demek olduğunu hatırladı—"Onunla belki de iletişim kurabileceğimiHisündüm, tıpkı babamın benimle iletişim kurabildiği gibi.""Baban seni seviyordu ve sana aktarması gereken önemli bir haberivardı," dedi Dalamar. "Aynca, Caramon oldukça net bir şekilde ölüydü. Bizdegife en azmc^an olmadığımızı düşünüyorum. Belki de bununla bir alâkasıvardır. Hem onun senin için ne yapabileceğini umut ediyordun ki?"Palin sessiz kaldı.•"Haydi ama," dedi Dalamar. "Birbirimizden sır saklayacak durumdadeğiliz-" 'Eğer öyleyse,' diye düşündü Palin, 'sen yalnız başına çıktığın o gezin-tilerde ne yapıyorsun peki? Doğanın tadını çıkartmak için çam ağaçlarınınaltında gezindiğini falan söyleyeyim deme sakın. Peki sen nereye gidiyorsunve neden?' Ölümden döndürüldüklerinden sonra büyücülerin ruhları uzun süre

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

boyunca eskiden içinde yaşadıkları vücutlara bağlı kaldı, tıpkı duvara zincir-lenen bir mahkum gibi. Huzursuz olan, hayata geri dönmenin bir yolunuarayan Dalamar, o zincirleri kendilerinin yarattığını anlayan ilk kişi oldu.Belki de tamamen ölmemiş olmalarından dolayı büyücülerin ruhları, ölülernehrine yakalanmış ruhlar gibi Takhisis'e köle olmamıştı. Dalamar, vücut ileruhu birbirine bağlayan o zinciri kopartmayı başarabiliyordu. Palin'esöylediğine bakılırsa ruhu hapisten kurtulmuş, Solanthus'u terk etmişti.Fakat Dalamar nereye gittiğini söylememişti. Yine de ayrılabilecek olması-na rağmen, büyücü her zaman geri dönmek zorunda kalıyordu. Ruhlar bedenlerine, tıpkı bir cimrinin hazine sandığına düşkün olduğukadar düşkün olmaya meyilliydi. Palin, diğer esir ruhların mahzun dünyası-na sızmayı denemiş, yokluğunda vücudunun basma bir şey geleceğindenkorkmuştu. Hızla geri döndüğünde, vücudunu hâlâ oracıkta oturup boşluğabakar bir halde bulmuştu. Memnun olması gerektiğini anlamıştı ve ruhununb'r kısmı memnundu da, ama diğer bir kısmı acı bir hayal kırıklığına"gramıştı. Bundan sonra vücudunu hiç terk etmedi. Ölü ruhlara katılamıyor-> hiçbiri onu görmemiş ve duymamıştı. Yine aynı sebepten dolayı, can-llann yanında olmaktan da hoşlanmıyordu. Dalamar, asla uzun süreliğine olmasa bile sık sık vücudunu terk edi-u- Palin, Dalamar'm Mina ile buluştuğundan ve hayatını geri almak için, n|a pazarlık yapmaya çalıştığından emindi. Bunu ispatlayamıyordu, amayle °lduğundan şüphesi yoktu.109

"Eğer bilmen gerekiyorsa söyleyeyim." dedi Palin, "Gerard'ı be^öldürmesi için ikna etmeye çalışacaktım." "Asla işe yaramaz," dedi Dalamar. "Bunu şimdiye kadar düşünme^olduğumu mu sanıyorsun?" "İşe yarayabilir," diye ısrar etti Palin. "Vücut yaşıyor. Aldığı^yaralar iyileştirildi. Vücudu öldürmek bizi tutan bağı kopartabilir." "Takhisis de bir kez daha bizi hayat denilen şu saçmalığa geri döndürür.Sebebini anlayamadın mı? Neden Kraliçemiz bizi, tıpkı bir zamanlar sha.lafimn Yaşayan Kimseler diye tabir ettiği o zavallı sefilleri koruyup beslediggibi koruyup besliyor? Nasıl onlar onun deneyi idiyse, biz de Kraliçe'njjdeneyiyiz. Deneyin başarılı olup olmadığına karar vereceği zaman gelecek.Buna o karar verecek, biz değil. Denemediğimi mi sanıyorsun?"Bu sonuncuyu acı acı söylemesi Palin'in şüphelerini doğruladı. "İlk olarak," dedi Palin, "Takhisis benim kraliçem değil, bu yüzdendüşüncelerine beni dahil etme. İkincisi deney demekle ne

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kastediyorsun?Bizi Zamanda Yolculuk Aleti'ni kullanmamız için burada tutuyor, tabii elinegeçirirse." V"Başlangıçta bu doğruydu. Ama öyle iyi iş çıkardık —tabiri caizse,iyiye yol aldık— ki aklında başka fikirler var. Ayağa kaldırılıp işe yaraya-bilecekken neden iyi et ve kemikleri çürümek üzere yerde bıraksın ki? Dahaşimdiden bir ruhlar ordusuna sahip. Onlann yanına bir de cesetler ordusuekleyerek güçlerini arttırmayı planlıyor.""Oldukça emin gibisin.""Eminim," dedi Dalamar. "Bunu bana kuşlar söyledi de denilebilir.""Buna son vermemiz için bir sebep daha," dedi Palin sertçe. "Ben—"Dalamar'ın ruhu ani bir hareket yaparak hızla vücudunun yanına gendöndü."Ziyaretçilerimiz geliyor," diye uyardı. Muhafızlar, bileklerindeki iplerle birbirilerine bağlanmış olan birkaç

kenderle birlikte hücrelere daldılar. Muhafızlar kenderleri, diğer mahkum-ların gürültülü eğlenceleri arasında hücrelerin önünden geçirdi. Derken alay-lar ve hakaretler aniden kesildi. Hapishane suskunlaşıp sessizleşti. Mina hücre sıralarının arasında yürüyordu. Ne sola ne de sağa bakı-yor, parmaklıkların arkasındakilere hiç aldırış etmiyordu. Mahkumları11bazıları ona korkuyla baktı, bazıları ondan ürküp geri çekildi. Diğerleri fsessiz bir şekilde yalvararak ellerini ona doğru uzattı. Mina ise hiçbir»16aldırış etmedi. uİki büyücünün vücutlarının hapsedilmiş olduğu hücrenin önünde dura1Mina ipi tuttu ve birbirine bağlanmış kenderleri öne çekti.,"Hepsi kendisinin Tasslehoff Burrfoot olduğunu iddia ediyor," d6*110

ces'etlere konuşarak. "Bunlardan birisi benim aradığım kender mi? Onu seçe-• musunuz?''biliyor ]Dalamar'ın cesedi başını sağa sola sallayarak yanıt verdi. "Palin Majere?" diye sordu. "Bu kenderlerden herhangi birisini tanı-yor musun?" Palin tek bir bakışta onların hiçbirinin Tasslehoff olmadığım anladı,jma cevap vermeyi reddetti. Eğer Mina kenderi eline geçirdiğini sanıyor-juysa, öyle olmadığım anlamak için zaman harcasmdı. Hiçbir şey yapmadanöylece oturdu.Mina onun bu cüretkârlık gösterisinden hiç hoşlanmamıştı. "Cevap ver bana," diye emretti. "Parlak ışığı, ötedeki âlemleri görüyor

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

musun?"Palin onları görüyordu. Onun sürekli umudu, sürekli işkencesiydiler. "Eğer özgür kalmak istiyorsan, ruhunun bu dünyayı terk etme dileğininyerine gelmesini istiyorsan, bana cevap vereceksin."Yine cevap vermeyince Mina elini boynundaki madalyona attı. "Söylesene!" diye ona tısladı Dalamar. "Ne önemi var ki? Kenderlerinüzerini ararlarsa, Zamanda Yolculuk Aleti'ni bulamayınca gerçeği anlarlarzaten. Başkaldırım hakikaten önemli olan bir şeye sakla."Palin'in cesedi kafasını iki yana salladı. Mina madalyonu bıraktı. Kendilerinin Esas TasslehoffBurrfoot olduğukonusunda itiraz etmekte olan kenderler oradan uzaklaştırıldı. Onların gidişini izleyen Palin, Tasslehoffun —gerçek olanının— bukadar uzun süre yakalanmaktan nasıl kurtulduğunu merak etti. Mina ileTannsının sinirleri gitgide bozulmaktaydı. Tasslehoff ve elindeki âlet, Kraliçe'nin geceleyin şöyle okkalı bir uykuçekmesini engelleyen tahtakurulanydı. Her ne kadar güçlenmiş olursa olsun,kender bulunmaması gereken bir yerde ve zamanda serbestçe dolaştığısürece tehlikeye açık olduğunu bilmesi sürekli olarak içini kemiriyorolmalıydı. Eğer ona bir şey olursa —hangi kender yaşlanana kadar yaşayabilir?p— Karanlık Majesteleri'nin büyük entrika ve planlan yok olacaktı. Burahatlatıcı bir düşünce olabilirdi, ama Krynn ve üzerinde yaşayan halkların03 yok olacağı düşünülünce pek de öyle olmuyordu."Hayatta kalmak için bir sebep daha," diye öfkeyle belirtti Dalamar,«ın'in düşüncelerine cevaben. "Ölüler nehrine katılınca, boğulacak ve son-ŞUza kadar gelgitin insafına kalacaksın, tıpkı şimdi orada bulunan zavallı ruh-gibi. Senin de keşfettiğin gibi, hâlâ bir parça özgür irademiz var.peydeki hata, Takhisis'in hâlâ düzeltmesi gereken hata işte bu. Bilirsin,a özgürlük kavramından hoşlanmamışım Kendi başımıza düşünüp111

hareket etme yeteneğimiz, her zaman için onun en büyük düşmanı olmuştaBizi bundan alıkoymanın bir yolunu bulamadığı sürece, gücümüze sıkı sıktutunmamız gerekli. Fırsatımız önümüze çıkacak, onu yakalamak için haz»,olmalıyız." 'Fırsatımız mı, yoksa senin fırsatın mı?' diye merak etti Palj^Dalamar'm dedikleriyle yan yanya eğlenmiş, yarı yarıya ona hiddetlenmişjjve bu konuyu düşününce kendinden utandı. 'Her zaman olduğu gibi,' diye düşündü, 'ben kıçımın üstünde oturupkendime acırken, benim bencil, hırslı meslektaşım etrafta gezinip işig,.çeviriyordu. Artık değil. Ben de ikinci bir Dalamar kadar bencil ve hırslı ola-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

cağım. Yabancı bir asırda kaybolmuş olabilirim, ellerim tutmuyor, ayaklarımtökezliyor olabilir, kimse benim dilimi konuşmuyor ve hepsi sağır, ahmak vezifiri kör de olabilir. Ama bir şekilde, bir yolla, beni gören, duyan ve anlayanbirisini bulacağım. 'Deneyin başarısız olacak, Takhisis,' diye ant içti Palin. 'Bunu deneyinta kendisi sağlayacak.'112

12TANRININ HUZURUNDA Gerard'm hücrede geçirdiği gün, hayatındaki en kötü gündü. Kokuyaalışacağını ummuştu, ama bu imkânsızdı ve nefes almanın buna katlanmayagerçekten de değip değmeyeceğini düşünürken bulmuştu kendisini.Muhafizlar içeri yemek fırlatmış ve içmeleri için su kovalan getirmişti, amasuyun tadı da o pis koku gibiydi ve Gerard içerken öğürüyordu. Pek de zekigörünmeyen gündüz gardiyanının, gece gardiyanından daha bezgin ve dahakafası karışık olduğunu —tabii bu mümkünse— fark edince nahoş bir şe-ki'de memnun oldu. Öğleden sonra Gerard yanlış bir hesap yaptığını, planının düşündüğüfâdar iyi olmadığını ve hayatının geri kalan kısmım bu hücrede geçirmesininKuvvetle muhtemel olduğunu düşünmeye başladı. Mina, yanında kenderler-e birlikte hücreler dairesine girdiğinde Gerard şaşınp kaldı. Görmek istediği

n son kişi oydu. Kız gidene kadar yüzünü gizledi ve yere çömelip durdu.Birkaç saat daha geçmişti, başka kimse gelmeyecekmiş gibi görünüyorduGerard görevi hakkında tekrar düşünmeye başlamıştı. Ya başka birisiımezse? Sandığı kadar akıllı olmadığım düşünmeye başlamıştı ki, moralimy* ölçüde düzelten bir ses duydu —çeliğin tangırtısı, bir kılıcın çınlayış sesi.113

Hapishane muhafızları kılıç değil, sopa taşırdı. Gerard ayağa fijL,Hapishane hücrelerine iki tane Nerakah Kara Şövalye girdi. Miğferle^'siperliklerini (muhtemelen kokudan korunmak için) kapalı tutuyorlardı, ygkazak üzerine göğüs zırhlarını geçirmişlerdi, çizmeleri ve pantolonları (Wdendi. Kılıçlan kınlarında duruyordu, ama elleri kabzalarının üzerindeydi Mahkumlar hemen gürültü yapmaya başladı. Bazıları serbest biracımak istiyor, diğerleri ise kendilerini tutuklamakla yapılan feci hata konus^da birileriyle konuşmak için yalvanyordu. Kara Şövalyeler onlara hiç ai^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmedi. İki büyücünün bu gürültü patırtıdan habersiz bir şekilde duvarabakarak oturmakta olduğu hücreye doğru yöneldiler. İleri atılan Gerard kolunu parmaklıklar arasından çıkartıp Kara Şövalyefe,den birinin giysisinin kol kısmını kavramayı başardı. Adam hızla döndü, yoldaş,ise kılıcını çekti ve eğer çabucak geri çekmeseydi Gerard elini kaybedebilirdi. "Yüzbaşı Samuval!" diye haykırdı Gerard. "Yüzbaşı Samuval'ıgörmeliyim." Şövalyenin gözleri, miğferinin gölgeleri arasında parlayan ışıkla,gibiydi. Gerard'ı daha iyi görebilmek için siperliğini yukan kaldırdı."Yüzbaşı Samuval'ı nereden tanıyorsun?" diye sordu. "Ben sizden biriyim!" dedi Gerard çaresizce. "Solamniyalılar beniyakalayıp buraya tıktılar. Bu yeri işleten o koca ayıyı beni serbest bırakmasıiçin ikna etmeye çalışıyorum, ama beni dinlemiyor. Sadece YüzbaşıSamuval'ı buraya getirin, olur mu? O beni tanıyacaktır." Şövalye bir süre daha Gerard'a baktıktan sonra siperliğini kapattı vebüyücüleri banndıran hücreye yürüdü. Gerard, bu adamın gidip birilerinehaber vereceğini, onu burada leş kokudan ölmeye terk etmeyeceğini uımııetmekten başka hiçbir şey yapamazdı. Kara Şövalyeler, Palin ile yanındaki büyücüyü hücreden dışan çıkart-tılar. Büyücüler önlerinden geçerken, onlarla hiçbir alâkalan olmasını iste-meyen mahkumlar geri çekildi. Büyücüler gittikten sonra bir saatten fazla süre geçti. Gerard bu süreyiŞövalye'nin birilerine haber verip vermeyeceğini merak ederek geçil»Yüzbaşı Samuval'ın isminin Şövalye'yi harekete geçmeye teşvik edeceği"1umut ediyordu. Kılıçların tangırdayışı Şövalyeler'in geri geldiğini belirtti. KasK"kesilmiş mahkumlarını hücrelerindeki yataklarına geri bıraktılar. Geı#Kara Şövalye'yle bir kez daha konuşmaya çalışmak için ileri a*1'Mahkumlar hücre parmaklıklarına vuruyor ve muhafızlara haykınyor^'ki, gürültü patırtı aniden duruverdi, hatta içlerinden bazdan haykınşla11*kadar hızlı yuttu ki, boğulacak gibi oldu.Hücrelere bir minator girmişti. Sert kıllı kahverengi kürkünün ar^114

bakan zeki gözleriyle çok daha haşin görünen boğa yüzlü hayvan adamkadar uzun boyluydu ki, keskin boynuzlarını alçak tavana sürtmemek için° fasını öne eğerek yürümek zorunda kalıyordu. Kaslı göğsünü açıktakan den bir yelek giymişti. Sayısız silahla donanmıştı, ki bunlarar rard'm iki eliyle dahi kaldırabileceğinden şüphe ettiği ağır bir kılıç da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

, ^jj(ji. Gerard, minatorun kendisini görmeye geldiğini tahmin etti ve endişei duysun* yoksa minnet mi etsin kestiremedi. Minator onun bulunduğu hücreye yaklaşırken, diğer mahkumlar 'eneriye en önce kim gidecek' yarışı yaptılar. Gerard hücrenin en ön kısmındatek basma kalmıştı. Minatorun adını çılgınlar gibi hatırlamaya çalışıyor, fakatbecernıiyordu. "Şükürler olsun, beyim," dedi, rol yaparak. "Burada çürüyüp gideceği-mi düşünmeye başlamıştım. Yüzbaşı Samuval nerede?" "Neredeyse orada," diye gümbürdedi minator. Küçük, boğa gözleriGerard'a kenetlenerek. "Ondan ne istiyorsun?" "Bana kefalet etmesini istiyorum," dedi Gerard. "Beni hatırlayacaktır,bundan eminim. Siz de beni hatırlayabilirsiniz, beyim. Solanthus saldırısın-dan hemen önce sizin kampınızdaydım. Yanımda bir esir vardı —dişi birSolamniya Şövalyesi. "Hatırlıyorum," dedi minator. Gözleri kısıldı. "Solamniyalı kaçtı vebunun için yardım aldı. Senin yardımını." "Hayır, beyim, hayır!" diye itiraz etti Gerard, alınmış bir tavırla. "Herşeyi yanlış anlamışsınız! Ona her kim yardım ettiyse, o ben değildim.Gittiğini anladığımda peşine düştüm. Onu yakaladım da, ama o sıradaSolaınniyahlann hatlarına çok yalandık. Kadın haykırdı ve ben sesinikesemeden önce"—eliyle boğaz kesme işareti yaptı—"Solamniyalılar geliponu kurtardılar. Beni esir aldılar ve o zamandan beri de buradayım." "Adamlarımız, savaştan sonra herhangi bir Şövalye'nin esir tutuluptutulmadığını kontrol etmişti," dedi minator. "Onlara o zaman söylemeye çalıştım," dedi Gerard, incinmiş bir eday-la- "O zamandan beri de söylemeye çalışıyorum! Kimse bana inanmıyor!" Minator cevap olarak hiçbir şey söylemedi, sadece ona bakarak öylecedurdu. Gerard'ın, bu hayvan adamın boynuzlarının altındaki kafasındanneler geçtiğini bilmesinin hiçbir yolu yoktu. "Bakın beyim," dedi Gerard, sinirlenerek, "eğer hikâyem doğruo!masaydı bu leş kokulu delikte olur muydum?" Minator, Gerard'a bir süre daha baktı. Topuğunun üzerinde döndü ve6ardıyanla konuşmak için koridorun sonuna doğru yürüdü. Gerard,° Çıyanın kendisine baktığım, kafasını salladığını ve çaresizce ellerini^an kaldırdığım gördü.115

"Salm onu," diye emretti minator. Gardiyan, emre itaat etmek için aceleyle koşturdu. Anahtarı kMdeliğine sokup hücre kapısını açtı. Gerard, hücre arkadaşlanndan gelen kuf^ve tehditlerin mırıltısı eşliğinde dışarı çıktı. Umurunda değildi. O anda Wturup minatoru kucaklayabilirdi, ama vereceği tepkinin rahatlama değil de

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dargınlık olması gerektiğini düşündü. Kendisi de birkaç küfür savurdu Vegardiyana dik dik baktı. Minator ağır ellerinden birisini Gerard'ın omzuna attı. O el dostane biredayla orada durmuyordu. Minatorun tırnaklan Gerard'ın omzuna acı vere-cek şekilde battı."Seni Mina'ya götüreceğim," dedi minator. "Gecenin Lordu Mina'ya saygılarımı sunmayı planlıyordum," dediGerard, "ama onun huzuruna bu halde çıkamam. Bana yıkanıp temizlenmemve yakışık alır giysiler bulmam için biraz zaman verirseniz—" "Seni olduğun gibi görecek," dedi minator ve aklına sonradan gelen birdüşünceyle ekledi, "zaten hepimizi olduğumuz gibi görüyor." Korktuğu şey de tam olarak bu olan Gerard'ın, Mina ile görüşmekonusunda en ufak bir isteği yoktu. Şövalyelik giysilerini geri alıp(Solamniyahlann onun eşyalarını tıktığı depoyu biliyordu) kalabalığa kanş-mayı, diğer Şövalye ve askerlerle birlikte kışlalarda takılmayı, en son dediko-dulan işitip kime ne emirler verildiğini öğrenmeyi ve en sonunda gidipraporunu sunmayı amaçlıyordu. Fakat hiçbir faydası yoktu. Minator (ki Gerard'ın en nihayet hatırladığıüzere adı Galdar idi) Gerard'ı önüne katıp hapishaneden dışan çıkarttı. Gerarddışan çıkarken Palin'e son bir bakış attı, ama büyücü hiç kıpırdamadı. Kafasını sallayan ve içinde bir ürperti hasıl olduğunu hisseden Gerard,Solanthus sokaklarında minatora eşlik etti. Eğer Mina'nın planlarını bilen bir kişi varsa, o da Galdar olmalıydı.Fakat minator pek konuşkan bir tip değildi. Gerard bir iki kez Sanction'dan sözaçtı, ama minator sadece soğuk, karanlık ve dik bir bakışla cevap verdi. Gerardbundan vazgeçti ve Solanthus'taki günlük hayattan görebileceği şeyleri görme-ye yoğunlaştı. İnsanlar sokaktaydı ve günlük işlerine bakıyorlardı. Ama bum1korkulu ve aceleci bir havayla yapıyor, çok sayıdaki devriye birlikleriyle goZgöze gelmek istemedikleri için kafalarını önlerine eğik tutuyorlardı. Bütün tavernalar kapanmış ve kapılan, üzerlerine gerilen kara vlkumaş şeridiyle resmi olarak mühürlenmişti. Gerard, 'cesaretin bir cüceispirtosu testisinin dibinde bulunacağı' konusundaki deyişi hayatı boyun0işitmişti ve tavernaların bu sebepten dolayı kapatıldığını tahmin etti. Ay"1kara kumaş diğer bazı dükkânların üzerine de gerilmişti —özellikle burmalzemeleri dükkânlan ve silah satan dükkânlar.116

Gerard'm mahkemeye çıkartılmış olduğu Büyük Salon'un görüş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hasına girdiler. İster istemez anılan aklında canlandı, özellikle de Odila^andaki anılan. Kadın onun en yakın dostu, aslında tek gerçek arkadaşıy-! zjj-a Gerard kendisine kolayca dost edinebilecek tipte biri değildi. Şimdi,Odila'ya h°Şca kal demediği, en azından planladığı şeyi ona çıtlatmadığı içinkendisini kötü hissediyordu. Galdar, Gerard'ı Büyük Salon'un yanından geçirdi. Bina asker veŞövalye kaynıyordu; görünüşe bakılırsa kışla olarak kullanılmaktaydı.fierard burada duracaklarını düşünmüştü, ama Galdar onu salonun yakın-lannda duran eski tapmaklara götürdü. Bu tapınaklar daha önceleri Şövalyeler'in en çok değer verdiği tan-rılara adanmıştı —yani Paladine ve Kiri-Jolith'e. Kiri-Jolith tapınağı ikisiarsında daha eski ve hafifçe daha geniş olanıydı, zira Kiri-Jolith,Solamniyalılann özel hamisi olarak bilinirdi. Beyaz mermerden yapılmışPaladine Tapmağı ise, sade ama zarif tasanmıyla gözleri çeliyordu. Ön kıs-mını dört tane beyaz sütun süslüyordu. Dalgalara benzemeleri için yuvarlakhale getirilen mermer taşlar sütunlu girişten aşağı uzanıyordu. İki tapınak, bir avlu ve gül bahçesiyle birbirine bağlanmıştı. BuradaŞövalyelik'in sembolü olan beyaz güller yetişiyordu. Tannlantı ve akabinderahiplerin gidişi ardından, Solamniyahlar tapınaklan korumuş ve gülbahçelerine bakmışlardı. Şövalyeler bu tapınaklan çalışmak ve meditasyonyapmak için kullanıyordu. Solanthus vatandaşlan ise bu yerleri barış vehuzur sığmaklan olarak görüyordu ve sık sık aileleriyle burada dolaşırkengörülebilirlerdi. "Şu Tek Tann'mn bunlara gözünü dikmesi şaşırtıcı değil tabii," dediGerard kendi kendine. "Eğer ben de kainatta dolaşıp kendime bir yuvaarasaydım, anında buraya taşınırdım." Paladine tapınağının dış kapısının etrafında çok sayıda vatandaş biraraya toplanmış durmaktaydı. Kapılar kapalıydı ve kalabalık sanki içerikabul edilmeyi bekliyormuş gibi görünüyordu. "Neler oluyor, beyim?" diye sordu Gerard. "Bütün bu insanlar buradane anyor? Saldın tehdidi oluşturmuyorlar, değil mi?" Minatorun boğa burunlu yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. Galdarneredeyse kahkaha atacaktı. "Bu insanlar Tek Tann hakkında bir şeyler din-emeye geldiler. Mina her gün bunun gibi kalabalıklara konuşuyor. HastalanEleştiriyor ve başka mucizeler sergiliyor. Solanthus'un birçok sakinini tapı-naİm içinde ibadet ederken bulabilirsin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

. Gerard'ın buna cevaben ne söyleyebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.ma gelen her şey başını belâya sokacaktı ve bu yüzden çenesini kapalıu- Gül bahçesinden geçiyorlardı ki, amberden yansıyan parlak güneş ışığı117

gözünü çeldi. Gözünü kırpıştırıp baktı, sonra o kadar ani bir şekilde durdu Wsiniri bozulan Galdar nerdeyse kolunu çekip kopartacaktı. "Bekle!" diye haykırdı Gerard afallamış bir halde. "Bir dakika bekle,**İşaret etti. "Nedir bu?" "Altınay'm tabutu," dedi Galdar. "Bir zamanlar Işık KalesiMistikleri'nin başıydı. Aynı zamanda Mina'nın annesiydi —üvey annesi"diye eklemeden edemedi. "Çok, çok yaşlı bir kadındı. Dediklerine göre doksanın üzerinde. Baksana ona. Tekrar genç ve güzel. Tek Tann kendisine sadıkolanlan işte böyle ödüllendiriyor." "Eğer o ölüyse ona büyük iyilik yapmış demektir," diye mırıldandıGerard, amberin içine hapsolmuş vücuda bakarken yüreği sızlayarak,Altınay'ı net bir şekilde hatırlıyordu; gümüş ay ışıklanyla örülmüş gibi görü-nen güzel, altın renkli saçlan; güçlü, müşfik, kayıp ve arayış içindeki yüzühâlâ aklındaydı. Amberin altında görünen yüzü kimsenin, hiç kimsenin yüzüdeğildi artık. Gümüş-altın saçlan şimdi amber rengindeydi. Beyaz cübbeside amberdi. Diğer bütün böcekler gibi, o da reçinenin içinde hapsolmuştu. "Ona tekrar yaşam bahşedilecek," dedi Galdar. "Tek Tann büyük birmucize sergileyeceğini vaat etti." Gerard, Galdar'ın sesinde garip bir tonlama hissetti ve şaşırmış bir şe-kilde minatora baktı. Hoşnutsuzluk muydu? Buna inanmak zordu, ama yinede Gerard minator ırkı hakkında bildiklerini düşündü, onlann eski tannSargonnas'rn —ki kendisi de bir minatordu— dindar takipçileri olduğunuduymuştu hep. Belki de Galdar'ın şu Tek Tann konusunda başka düşüncelerivardı. Gerard bunu, daha sonra kendi çıkarına kullanabileceği bir bilgi olarakbir kenara not etti. Minator, Gerard'ı ittirdi ve Gerard yürümeye devam etmek zorundakaldı. Giderken dönüp tabuta tekrar baktı. Vatandaşların birçoğu amber tabu-tun etrafında duruyor, içeride yatan cesede ağızlan bir kanş açık bir şekildebakıyor, ahlayıp ofluyordu. Bazılan dizleri üzerine çökmüş dua etmekteydi.Gerard oraya bakmak için kafasını çevirmeye devam etti, nereye gitmekteolduğunu unuttu ve tapınağın basamaklarına takıldı. Galdar ona

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hırladı veGerard aklını kendi işinde tutmazsa kendisinin de bir tabutun içinekonacağını fark etti. Üstelik Tek Tann'nın onun için bir mucize sergileme51de pek muhtemel değildi. Tapınak kapılan Galdar için açıldı ve dışanda bekleyenleri büyük buhayal kırıklığına uğratacak şekilde onun ardından kapandı."Mina!" diye haykınp ismini tekrarladılar. "Mina! Mina!" Tapmağın içi gölgeli ve serindi. Buzlu cam pencereleri aşıp içer1^aydınlatmak için çaba harcıyormuş gibi görünen donuk güneş ışınla*1zeminde, üzerlerinde çapraz kara çizgiler bulunan mavi, beyaz, yeşil ve t$'118

benekler oluşturuyordu. Sunak beyaz kadife bir kumaşla kaplanmıştı ve111 da tek bir kişi diz çökmüş duruyordu. Dingin tapınaktaki ayak seslerini° n kız kafasını kaldırdı ve omzunun üzerinden geriye baktı.^ "Dualarını bozduğum için özür dilerim, Mina," dedi Galdar, dinginnağm içMe ürkütücü bir şekilde yankılanan hafif bir sesle, "ama buerflli bir mesele. Bu adamı hapishane hücrelerinde buldum. Onu hatır-LabÜirsin. O—" "Sor Gerard," dedi Mina. Ayağa kalkıp sunaktan uzaklaştı vekezdeki sırava doğru ilerledi. "Gerard uth Mondar. O genç SolamniyaŞövalyesini bize sen getirmiştin. Adı Odila'ydı. O kaçtı. Gerard'in hikâyesi hazırdı, ama dili damağına sıkıca yapışıverdi. Oamber rengi gözleri asla unutacağını düşünmemişti, ama derinliklerineyakalanan her kişiye yapabildikleri güçlü büyüyü unutmuştu Kızın onunhakkındaki her şeyi, aynidüdanndan beri yaptığı her şeyi ve tam olarakneden burada olduğunu bildiği gibi bir hisse kapıldı. Ona yalan söyleyebilir-di ama zamanım boşa harcamış olurdu. Yine de, her ne kadar beyhude yere olsa bile, denemek zorundaydı.Kekeleyerek ve sesinin kayış ve falakadan kurtulmak için yalan söyleyensuçlu bir çocuk gibi çıktığını düşünerek hikâyesini anlattı. Mina onu ciddi bir ilgiyle dinledi. Gerard en sonunda ona hizmetetmesi için kendisine izin verilmesini umduğunu söyledi ve tam o anda dahaönceki kumandam Mareşal Medan'ın Qualinesti savaşında ölmüş olduğuaklına geldi."Mareşal ve Ana Kraliçe Laurana için üzülüyorsun," dedi Mina.Gerard afallamış bir halde ona bakakaldı. Kız gülümsedi ve amber renkli gözleri parladı. "Onlar için üzülme,ikisi de, tıpkı hayattayken farkında olmadan Tek Tann'ya hizmet ettiklerigibi, ölümlerinde de ona hizmet ediyorlar. İstesek de istemesek de hepimizTek Tann'ya hizmet ederiz. Yine de ona isteyerek hizmet edenler için ödüldaha büyüktür. Sen Tek Tann'ya hizmet ediyor musun, Gerard?" Mina ona yaklaştı. Amber renkli gözlerin nazarında kendisini küçük ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

önemsiz olarak gördü ve Gerard aniden kızı gururlandıracak, onun gözünegirebilecek bir şeyler yapmak istedi. Bunu Tek Tann'ya hizmet etmeye ant içerek yapabilirdi. Ama hiçbir°nuda olmasa bile, bu konuda gerçeği söylemeliydi. Sunağa bakıp tapı-ağın sessizliğini dinledi ve tam o anda bir tanrının huzurunda bulunduğunutonnnrn onun yüreğinin derinlerini gördüğünü kesin bir şekilde anladı. 'Ben... ben şu Tek Tann hakkında pek az şey biliyorum," diye kekele-aÇarnak bir tavırla. "İstediğiniz cevabı veremem Hanımım. Üzgünüm."Öğrenmek ister misin?" diye sordu ona.119

Onun hizmetine girmek için tek söylemesi gereken şey "evet" idi. j\~işin doğrusu, Gerard bu Tek Tanrı hakkında hiçbir şey öğrenmek isterrmj1du. Şimdiye kadar tanrılar olmadan gayet iyi yaşamıştı ve bu tanrının W,runda kendisini hiç de rahat hissetmiyordu. Kendi kendisine anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı. Fakat Mina OM,duymak istediği şeyi duymuş gibi görünüyordu. Gülümsedi. "Pekâlâ. Seni hizmetime kabul ediyorum, Gerard uth Mondar. TuTanrı da seni hizmetine kabul ediyor."Bunun üzerine minator siniri bozularak gümbürtü dolu bir sesle hırlan. "Galdar senin bir casus olduğunu düşünüyor," dedi Mina. "Sg.'öldürmek istiyor. Eğer bir casussan söyleyeyim, saklayacak hiçbir şeyim ya\Sana planlarımı açıkça anlatırım. İki gün içinde Palanthas'tan gelen, asker veŞövalyeler'den oluşan bir ordu bize katılacak ve saflarımıza beş bin kişi ^eklenmiş olacak. O orduyla ve ruhlar ordusuyla birlikte Sanction'a yüriiye.ceğiz ve orayı fethedeceğiz. Ondan sonra Ansalon'un bütün kuzey kesiminkontrol edecek ve bütün kıtaya hükmetme yolunda büyük bir adım daha atrnuolacağız. Herhangi bir sorun var mı?"Gerard zayıfça itiraz etmeye çalıştı. "Hanımım, ben bir—" Mina ondan başını çevirdi. "Kapıları aç, Galdar," diye emretti, "insanlar-la şimdi konuşacağım." Kafasını çevirip Gerard'a bakarak ekledi, "Vaazı dinle-mek için burada kalsanız iyi olur, Sör Gerard. Sözlerimi faydalı bulabilirsiniz." Gerard razı olmaktan başka bir şey yapamadı. Gözünün ucuylaGaldar'a baktı ve minatorun ona dik dik baktığım gördü. Galdar onun neolduğunu net bir şekilde biliyordu. Gerard, minatorun gözünden kaçmayadikkat etmeliydi. Görevini tamamlamış olduğu için memnun olması gerek-tiğini düşünüyordu. Zira Mina'nın planlarım öğrenmişti —her zamandoğruyu söylediği kesindi— ve sadece bu hikâyeyi doğrulayacak birordunun Palanthas'tan geldiğini görmek için bir iki gün beklemesi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gereki-yordu. Fakat artık görevini- düşünmüyordu. Mina onun ruhunu öldürmüştü.hem de vücudunu öldüreceği kadar etkili bir şekilde.Bir tanrıya karşı savaşıyoruz. Ne yaptığımızın ne önemi var ki? Galdar tapmak kapılarım sonuna kadar açtı ve insanlar içeri doluştuMina'nın önünde diz çökerek kendilerine dokunması, onları ve çocukların1iyileştirmesi, acılarım dindirmesi için ona yalvardılar. Gerard gözünü Gala"üzerinde tuttu. Minator bir süre izledikten sonra dışarı çıktı. Gerard da kapıdan dışarı sıvışmaktaydı ki, bir Şövalye birliğinin $$'divenleri tırmandığım gördü. Yanlarında bir esirleri vardı ve bu esir zırhı*bakılacak olursa bir Solamniya Şövalyesi'ydi. Esirin elleri yay kirişleny,bağlanmıştı, ama kadın kafasmı dimdik yukanda tutuyor ve yüzünde sert"kararlılıkla ilerliyordu.120

Gerard o yüzü ve o yüzde bulunan ifadeyi tanıyordu. Yavaşça inledi,?flceyle küfret ve hızla geri çekilip en derin gölgeler arasına sıvıştı. Sankih slJyla kendisinden geçmiş gibi elleriyle yüzünü kapadı. "Bu Solamniyah'yı şehre girmeye çalışırken yakaladık, Mina," dedişövalyeler'den birisi."Cesur biriymiş," dedi bir diğeri. "Zırhı ve kılıcıyla dosdoğru önkapıya geldi." "Kılıcını dövüş yapılmadan teslim etti," diye ekledi ilki. "Hepsininolduğu gibi ahmak ve korkak." "Ben korkak değilim," dedi Odila vakarla. "Dövüşmemeyi seçtim.Buraya kendi irademle geldim." "Onu serbest bırakın," dedi Mina, soğuk ve sert bir sesle. "Düşmanımızolabilir, ama o bir Şövalye ve kendisine saygılı davranılmasını hak ediyor,sıradan bir hırsız gibi değil!" Azarlanan Şövalyeler hızla Odila'nın kollarındaki bağlan çözdüler.Gerard, Odila etrafına bakımp onu görür ve ele verir diye korkarak gölgelerarasına kaçmıştı. Kısa süre içinde bu endişesini üzerinden attı. Odila'nın göz-leri Mina'dan başkasını görmüyordu. "Neden beni görmek için bunca yolu tepip, bu kadar çok riske girdin,Odila?" diye kibarca sordu Mina.Odila dizleri üzerine çöktü ve kızın ellerini kavradı."Tek Tann'ya hizmet etmek istiyorum," dedi.Mina eğilip Odila'nın alnım öptü."Tek Tann senden razı oldu." Mina göğsünde taşıdığı madalyonu çıkarttı ve onu Odila'nın boynunataktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sen benim rahibemsin, Odila," dedi Mina. "Şimdi ayağa kalk ve TekTann'nın kutsayışını kabul et." Odila, gözleri büyük bir coşkuyla parlayarak ayağa kalktı. Sunağınönüne yürüyüp ibadet eden diğer kişilere katıldı ve diz çöküp Tek Tann'yadua etti. Gerard, ağzında acı bir tatla dışan çıktı."Şimdi, Cehennem adına ne halt edeceğim?" diye düşündü.121

13DİN DEĞİŞTİREN Nerakah Kara Şövalyeler'in ana grubu içinde kaybolmuş olan Gerard,bir devriye görevine tahsis edilmişti. Her gün o ve onun küçük asker grubuSolanthus'un kendilerine verilen bölümünü dolaşıyor ve halkı denetim altın-da tutuyordu. Görevi zor değildi. Mina'nın kumandası altındaki KaraŞövalyeler, toplumun kendilerine sorun çıkartabilecek her türlü ferdini

ablukaya almakta çabuk davranıyordu. Gerard onların çoğunu hapishanedegörmüştü. Geri kalanlara gelince, Solanthus halkı şok içinde gibi görünüyordu.Hadiselerin yeni ve felaket niteliğinde değişimiyle afallayıp kalmışlardı. Birgün önce Solamniya'daki tek özgür şehirde yaşarken, bir sonraki gün şehirlerien nefret ettikleri düşman tarafından işgal edilmişti. Kaldıramayacaklan kadarfazla şey, kaldıramayacakları kadar hızlı bir şekilde olup bitmişti. Zamaniçinde örgütlenip olup tehlikeli bir hale gelebilirlerdi.Ya da gelemezlerdi. Her zaman dindar olan Solamniyalılar, tanrılarının yokluğu için üzün-tü duyuyorlardı. Hayatlarında bir boşluk ve eksiklik hisseden bu insanla*duyacakları şeye inanmayı planlamasalar bile şu Tek Tanrı hakkında ba#122

vler dinlemeye ilgiliydiler. Şöyle bir deyiş vardır; 'Elfler tanrılarına layıkMak İÇ'11 Ç^Ş'P Çabalar, insanlar ise tanrılarının kendilerine layık olmasını° kler' Solanthus vatandaşları da doğal olarak şüpheciydiler. Her gün hastalar ve yaralılar Paladine tapınağına, şimdiki adıyla Tekfann tapmağına ya getiriliyor ya da kendi ayağıyla geliyordu. Mucizeler içinrada bekleyenler uzun bir kuyruk oluşturuyordu, mucizeleri izlemek içinhekleyenlerin kuyruğu daha da uzundu. Mina'nın onlara dediğine göre, çok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zaklardaki Silvanesti elfleri Tek Tanrı'ya boyun eğmiş ve ona sadakat ye-mini etmişlerdi. Bunun tam tersine, mucizelere inananlar ile onların sadecenumara olduğunu iddia edenler birbirilerine ters düştükçe Solanthuslu insan-lar yumruklaşmaya başlamıştı. İki günlük devriye görevinden sonrafierard'a sokaklarda dolaşmayı bırakması (ki sokaklarda hiçbir şey olmu-yordu) ve tapınakta çıkan kavgaları ayırması emredilmişti. Gerard'ın şimdiye kadar tanrılara ibadet etme konusunda gerçek birseçeneği olmamıştı, bu yüzden o da bu konuya fazla kafa yormamıştı.Tannlann varlığı veya yokluğu onun anne babası için pek fark yaratmıyor-du. Tanrılar ayrıldıktan sonra hayatlarında yaşanan tek değişiklik, bir günönce yemek sofrasında dua ederken bir gün sonra etmemeye başlamışolmalarıydı. Şimdi Gerard bu konuda düşünmek zorunda kalıyor ve kalbininderinliklerinde kendisini o kavgaları çıkaran insanların yerine koyabiliyordu.0 da birisine yumruğu basmak istiyordu. Gerard, raporunu kervansarayda bekleyen Richard'a yolladı. Edindiğitüm bilgileri Şövalyeler Divanı'na rapor etti ve Mina'nın Sanction'a yürü-meye niyetli olduğunu doğruladı. Palanthas'tan gelmesi beklenen takviye birlikleri de hesaba katılırsa,Mina'nın emrinde beş binin üzerinde asker ve Şövalye vardı. Bu küçük birorduydu; yine de bu sayının iki katı fazlasına karşı bir seneden uzun bir süredayanmayı başarmış o surlu şehri bu orduyla fethetmeyi planlıyordu. Gerardbu düşünceye gülüp geçebilirdi, tabii Mina Solanthus şehrini —zaptedile-mez nitelikte olduğu düşünülen bir şehri— bu sayının çok daha azıyla almışolmasaydı. Solanthus'u ejderhalar ve ruhlar ordusunu kullanarak almıştı veSanction'ı fethetmek için ejderhalar ile ruhlar ordusunu kullanmaktanbahsediyordu. Ölülerle savaştığı gecenin dehşetini hatırlayan Gerard, hiçbir5eym onlara karşı duramayacağından emindi. Her ne kadar düşüncesini sor-muŞ olmasalar bile Şövalyeler Divanı'na da aynısını söyledi.Görevi bitmiş olduğu için şimdi Solanthus'ı terk edebilir ve Solamniyavovalyeliği'nin kanatları altma geri dönebilirdi. Fakat yine de kalmıştı. Hem^ hayatını riske atarak kaldığını tahmin ediyordu, zira Galdar onun bir casus^ğunu düşünüyordu. Eğer bu doğruysa bile, kimse ona pek aldırış etmi-0r> kimse onu izlemiyordu. Hareketleri hiç kısıtlanmamıştı. İstediği her yere123

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gidebiliyor, istediği herkesle konuşabiliyordu. Mina'nın yakın çevresi*kabul edilmiyordu, ama bununla hiçbir şey kaybettiği yoktu, zira Mina hi*sır saklamıyormuş gibiydi. Onun ve Tek Tanrı'nm ne yapmayı planladığasoran herkese açıkça anlatıyordu. Gerard, bu denli mükemmel bir özgüvenietkileyici olduğu sonucuna varmak zorunda kalmıştı. Kendisine, Mina ile ordularının gerçekten de şehirden dışarı çıkaM

doğuya yönelip yönelmeyeceğini görmek için kalacağını söyleyeni,Solanthus'ta kalmıştı. Aslında Odila sebebiyle buradaydı ve tapınakta görevaldığı gün, bunu en sonunda kendisine itiraf ettiği gün oldu. Gerard tapmak merdivenlerinin dibinde mevzilendi. BuradanMina'nın konuşmasını dinlemek için toplanmış olan kalabalığı dikka^gözetleyebilirdi. Adamlarını ise avlunun etrafındaki aralıklara yerleştirdisilahlı askerlerin görüntüsünün çoğu baş belâsının gözünü korkutacağındanemindi. Solanthus'ta onu tanıyabilecek kimseler olduğu için miğferini başı-na geçirdi. Şövalyeleri, minatorun öncülüğünde Mina'nın etrafım sardılar, onukendisine zarar vermek isteyenlerden korudukları kadar, ona öldüresiyetapanlardan da koruyorlardı. Konuşması bitince Mina kalabalık arasındayürüdü, çocukları yerden kaldırıp kollan araşma aldı, hastalan iyileştirdi veonlara Tek Tanrı'yi anlattı. Şüpheciler izleyip alay ederken ona inananlarağlayıp kendilerini Mina'nın ayaklarının dibine atmaya çalıştılar. Gerard'ınadamları birkaç kavgayı ayırdılar ve dövüşen kimseleri zaten kalabalık olanhapishaneye götürdüler. Mina'nın adımları yavaşladığında, minator öne çıktı ve halkın durul-ması için haykırdı. Hâlâ kendi mucizeleri için bekleyen insanlar inleyip sız-landılar, ama minator onlara yarın gelmelerini söyledi. "Bir saniye bekle, Galdar," dedi Mina, sesi net bir şekilde gürültününüzerine çıkarak. "Solanthus halkına verecek iyi haberlerim var." "Sessizlik!" diye haykırdı Galdar, ama bu çabası gereksizdi. Kalabalıkderhal sustu ve kızın sözlerini duymak için kulak kesildi. "Solanthus halkı," diye haykırdı Mina. "Yücelord EjderhaKhellendros'un—aynı zamanda Skie olarak da bilinir— öldüğüne dair ya"bir rapor aldım. Sadece bundan birkaç gün önce size yücelord ejderişBeryl'in ve Cyan Kanfelaketi diye bilinen şeytani ejderhanın da öldüğün11söylemiştim." Mina kollarını kaldırdı ve gözlerini göklere çevirdi. "Onların yeö"'gisinde, Tek Tann'nın gücüne tanık olun!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Khellendros ölmüş mü?" Böylesine hayret verici bir haberkarşısın*ne tepki vereceklerini görmek için herkes yanındakine dönüpbakarafısıltılar kalabalık arasında yayıldı.124

jÇhellendros, Palanthas vatandaşlarından haraç alarak, insanları ve«ma yapılan çelik akışım hizaya sokmak için Kara Şövalyeler'i kulla-k u21111 sure k^im Solamniya milletine hüküm sürmüştü. ŞimdiJllendros ölmüştü."Peki şu Tek Tanrı ne zaman Malys'in peşine düşecekmiş?" diye haykırdıGerard, o birisinin kendisi olduğunu dehşet içinde fark etti. gu sözleri haykıracağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Onları durdura-adan önce ağzından fışkırmışlardı. Ahmakça davrandığı için kendisineküfretti, zira istediği son şey ilgiyi üzerine çekmekti. Miğferinin siperliğinihızla kapattı ve sanki konuşan kişiyi arıyormuş gibi dik dik etrafına bakındı.Fakat Mina'yı kandıramadı. Kızın amber bakışları, Gerard'ın siperliğiningöz boşluğunu hatasız bir netlikle delip geçiyordu. "Sanction'ı aldıktan sonra," dedi Mina sakince, "Malys'in icabına ogunan bakacağım." Kalabalığın tezahüratı karşısında göklere doğru bir hareket yaptı veövgülerinin kendisine değil Tek Tann'ya ait olduğunu işaret etti. Ondansonra döndü ve tekrar tapınağın içine girip kayboldu. Gerard'ın yüzü o kadar kızarmıştı ki, kafasındaki çelik miğferin eriyipde kulaklanna akmamasmm bir mucize olduğunu düşündü. Minatorun sertelinin her an ensesine yapışmasını bekliyordu ve birisi omzuna dokun-duğunda neredeyse zırhının içinden dışan fırlayacaktı."Gerard?" diye şaşırmış bir ses geldi. "O zırhın içindeki sen misin?" "Odila!" diye rahatlayarak nefes verdi. Ona vursun mu yoksa sanlsınmı kestiremiyordu. "Demek Kara Şövalyelik işine geri dönmüşsün," dedi. "İki aynkasadan ödeme almanın oldukça iyi bir yaşam sağlayacağım kabul etmekzorundayım, ama kafan kanşmıyor mu yahu? Yazı tura falan mı atıyorsun?'Bu sabah hangi zırhı giysem? Yazı gelişe Kara Şövalye, tura gelirseSolamniya—'" "Sesini keser misin lütfen," diye hırladı Gerard. Kadının kolunukavradı, onlan dinleyen herhangi birinin olup olmadığım kontrol etmek içinetafına bakındı ve sonra onu gül bahçesinin daha münzevi bir kısmına çek-tirdi. "Görünüşe bakılırsa yeni bir din bulmuş olman o saplan espriayışından hiçbir şey götürmemiş." Miğferini sertçe çekip çıkarttı ve ona dik dik baktı. "Neden buradaolduğumu gayet iyi biliyorsun."Kadın kaşlarını çatıp ona baktı. "Benim peşimden germedin, değil mi?"Hayır," diye yanıtladı, ki bu yeterince doğruydu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"iyi," dedi, yüzü normale dönerek.125

"Ama şimdi sözünü etmişken—" diye başladı Gerard.Kadının kaşları yeniden çaüldı. "Beni dinle, Odila," dedi ciddiyetle, "Şövalyeler Divanı'nın emr^ıgeldim. Mina'mn Sanction'a saldın tehdidinin gerçek olup olmadığaöğrenmem için beni yolladılar—""Gerçek," dedi Odila sakince."Bunu şimdi biliyorum," dedi Gerard. "Bilgi toplama görevindeyi^,, "Ben de öyle," dedi kadın, Gerard'ın sözünü keserek, "ve benim gör»vim seninkinden çok daha önemli. Sen buraya düşman hakkında bilgi e(^mek için geldin. Kapı deliklerinden dinlemek, düşmanın kaç askerinin vekackuşatma makinesinin olduğunu saymak için geldin." Duraksadı ve bakışlan tapınağa kaydı. "Ben ise bu tanrı hakkında bikedinmeye geldim."Gerard nahoş bir ses çıkarttı. Odila tekrar ona baktı. "Sadece rahatsızlık veriyor diye, Gerard, bizSolamniyahlar bunu reddedemeyiz. Gül Lordu'na değil de şu yetim ki?çocuğuna geldi diye bu tanrıyı inkâr edemeyiz. Sorular sormak zorundayız.Sadece soru sorarsak cevap alabiliriz.""Peki sen neler öğrendin?" diye gönülsüzce sordu Gerard. "Mina, Işık Kalesi'nde Altınay tarafından yetiştirildi. Evet, bunu duy-duğuma ben de şaşırdım. Altmay, Mina'ya kadim tanrıların hikâyelerinianlattı. Onun —yani Altınay'ın— nasıl da taunların bilgisini, onların hiddet-le dünyayı terk ettiğini sanan Ansalon halkına geri getirdiğini anlattı. Altınayonlara insanoğlunu terk edenin tannlar olmadığını, asıl tanrıları terk edenininsanlar olduğunu anlattı. Mina ona şu anda yaşanan şeyin de bu olup ola-mayacağını sordu, ama Altınay ona bu sefer tannlann gerçekten gittiğini,onlar Kaûs'un gazabmdan dünyayı kurtarmak için aynlmadan önce Paladineve diğer tannlarla konuşan kişilerin bulunduğunu söyledi. "Mina buna inanmadı. Yüreğinin derinliklerinde Altınay'ınyanıldığını, bu dünyada bir tannnın olduğunu biliyordu. Tıpkı bir zamanla'Altınay'ın tannlan bulduğu gibi, şimdi de o tannyı bulmak Mina'ya kalı-yordu. Mina kaçıp tannlan aramaya başladı, her zaman kalbini onların sesi-ni duymak için açık tuttu ve günün birinde o sesi duydu. "Mina, üç yılım Tek Tann'nın huzurunda geçirip, Tek Tann'nın bu dün)3için, bizim için yaptığı planlan ve bu planlan nasıl harekete geçireceğini öğren-di. Zamanı geldiğinde ve Mina kendine verilen görevin yükünü taşıyabilecek ^dar güçlendiğinde, bize liderlik etmesi ve Tek Tann'yı anlatması için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gönderildi "Bu, Mina hakkındaki bazı sorulan cevaplandınyor," dedi Ger^"peki ya Tek Tann? Şimdiye kadar gördüğüm tek şey şu tannnın ölüleri sboğaz ettiği oldu."126

"Mina'ya bunu sordum," dedi Odila, Gerard ile birlikte ölü ruhlararsl savaştıkları geceyi hatırlayınca yüzü ciddileşerek. "Mina, ölülerin ruh-nU1 Tek Tann'ya kendi istekleriyle, sevinçle hizmet ettiğini söylüyor.Gevdikleri dünyada yaşayanlar arasında kalmaktan memnunlar."Gerard burnundan soludu. "Bana pek memnun gibi görünmediler." "Ölüler canlılara zarar vermiyor," dedi Odila sertçe. "Tehditkârörünüyorlarsa bile, bunun sebebi sadece Tek Tann'nın bilgisini bize getir-meye hevesli olmalan." "Yani bu, insanın din değiştirmesine sebep mi?" dedi Gerard. "Ruhlarbize Tek Tann hakkında vaaz verirken, Mina ile askerleri Solanthus'a kırmızıejderhalarla giriyor. Bunu yaparken birkaç yüz kişiyi de öldürüyorlar, ama(ahnıinimce bu da dini yayma hareketinin bir parçası. Tek Tann için dahafazla ruh." "Mina'mn sergilediği iyileştirme mucizelerini gördün," dedi Odila, netve sabit bir bakışla. "Uzun süredir bu dünyaya dehşet saçan iki yücelordejderhanın ölüm haberini verdiğini de duydun. Bu dünyada bir tann var.Senin bu alayların ve yorumların da bu gerçeği değiştirmeyecek." Gerard'ın göğsüne suçlayıcı bir tavırla parmağını bastırdı."Korkuyorsun. Belki de kendi kaderini kontrol edemediğini anlayacağındankorkuyorsun. Tek Tann'nın senin için ve hepimiz için bir planı olduğunuöğrenmekten korkuyorsun." "Şu Tek Tann'nın bir kölesi olduğumu öğrenmekten korktuğumu söyle-meye çalışıyorsan, haklısın!" diye karşılık verdi Gerard. "Kendi kararlarımıkendim veririm. Onlan benim için hiçbir tannnın vermesini istemiyorum." "Bu zamana kadar bunu yeterince iyi bir şekilde yaptın zaten," dediOdila iğneleyici bir tonla. "Benim ne düşündüğümü biliyor musun?" diye karşılık verdi Gerard.Parmağını kadının göğsüne öyle bir bastırdı ki, Odila bir adım gerilemekzorunda kaldı. "Bence sen kendi hayatını mahvettin ve bu tannnın gelip herŞeyi düzelteceğini umuyorsun." Odila ona bakakaldı, sonra topuğu üzerinde döndü ve uzaklaşıp git-meye davrandı. Gerard onun arkasından ileri atıldı ve kolunu kavradı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Özür dilerim, Odila Bunu söylemeye hiç hakkım yoktu. Sadece sinirliy-™fl> çünkü bunu anlamıyorum. Hiçbirini. Ve, evet haklısın. Bu beni korkutuyor." Odila kafasını çevirmedi, yüzü adama dönük değildi, ama Gerard'ınelinden kurtulmaya da çalışmadı. "ikimiz de burada müşkül bir durumdayız," dedi Gerard, sesini alçal-^k- "İkimiz de tehlike altındayız. Kavga edemeyiz. Dost muyuz?"Kadının kolunu bıraktı ve elini uzattı."Dostuz," dedi Odila gönülsüzce, el sıkışmak için dönerek. "Ama127

tehlike altında olduğumuzu düşünmüyorum. Hatta bütün Solamniya ordus^nun buraya elini kolunu sallayarak girebileceğine ve Mina'nın onlara ku^açacağına içtenlikle inanıyorum.""Ve iki elinde de birer kılıç tutarak," diye sessizce mırıldandı Gerard"Ne dedin?"Önemli bir şey değil, benim için yapabileceğin bir şey var. Bir iyilik—-.»"Mina'ya karşı casusluk etmem," diye sertçe belirtti Odila. "Yo, yo, öyle bir şey değil," dedi Gerard. "Zindanlarda bir dostun^gördüm. Adı Palin Majere. Kendisi bir büyücüdür. Pek iyi görünmüyorduben de Mina'nın onu... şey... iyileştirip iyileştiremeyeceğini merak ediyor.dum. Ona benim bir şey söylediğimi sakın söyleme," diye aceleyle ekledi."Sadece onu gördüğünü ve şey düşündüğünü... yani diyorum ki, hepsi seninfikrinmiş gibi görünmeli..." "Anlıyorum," dedi Odila, gülümseyerek. "Mina'nın tanrısal güçleresahip olduğuna gerçekten de inanıyorsun. Bu, bunu kanıtlıyor." "Evet, pekâlâ, belki de," dedi Gerard, başka bir tartışmaya girmek iste-meyerek. "Ah, bir şey daha var. Mina'nın Tasslehoff Burrfoot'u, yani be-nimle birlikte dolaşan kenderi aradığını işittim. Onu hatırladın mı?" "Elbette," Odila'nın gözleri aniden tetikte ve dikkatli bir bakışlaGerard'ın yüzünü inceledi. "Neden? Onu gördün mü?" "Bak, Tek Tanrı'nın neden Tasslehoff Burrfoot'u aradığını sormamgerekli. Bu bir çeşit şaka mı?"'Tam tersine," dedi Odila. "Bu kenderin burada bulunmaması gerekiyor.""Bir kender ne zamandan beri bir yerde bulunması gerekiyor ki?""Ben ciddiyim. Bu çok ciddi bir mesele, Gerard. Onu gördün mü?" "Hayır," dedi Gerard, ona yalan söylemek zorunda kalmadığı içinmüteşekkir olarak. "Palin hakkında dediğimi hatırla, olur mu? Palin Majere.Hapishanede.""Hatırlayacağım. Sen de kendere bakın.""Yapacağım. Nerede buluşabiliriz?""Ben her zaman buradayım," dedi Odila, tapınağı işaret ederek. "Evet, sanırım öylesin. Sen... hmm...şu Tek Tann'ya dua falan ediyor

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

musun?" diye sordu Gerard rahatsızlıkla."Evet," dedi Odila."Peki dualarına cevap aldın mı?" "Sen buradasın, değil mi?" dedi Odila. Şaka yapmıyordu, gayet cid-diydi. Gülümseyip elini sallayarak tapmağa doğru geri yürümeye başladı. Söyleyecek söz bulamayan Gerard'ın ağzı bir karış açık kaldı wsonunda ses çıkartabildi. "Ben buraya..." diye onun arkasından haykır*"Ben öyle... Sen yapmadın... Senin tanrın yapmadı... Ah, ne yaran var ki-128

nu11 gu günlük yetecek kadar kafasının karıştığını düşünen Gerard topuğu-jjzerinde döndü ve uzaklaştı. Minator Galdar, derin bir tartışmaya dalmış iki Solamniyalıyı gördü,n/sinin de casus olduğundan emin olan Galdar, konuşmalarından bir şeylerTyjnayı umut ederek yavaş yavaş bulunduklan yere sokuldu. Bir insanhrinde bir minator olmanın getirdiği dezavantaj ise çevreye karışıp ken-esini gizleyememesiydi. İkisi, Altınay'ın amber tabutunun yanında duru-ordu ve taburu bir siper olarak kullanan Galdar onlara yaklaştı. Duyabildiğit k şey kısık sesli bir mırıltıydı, ta ki, muhabbetin bir yerinde kendilerini kap-mp seslerini yükseltene kadar. Dişi Solamniyahmn suçlayıcı bir tonlamayla, "Korkuyorsun," dediği-ni duydu. "Belki de kendi kaderini kontrol edemediğini anlayacağındankorkuyorsun. Tek Tann'mn senin için ve hepimiz için bir plam olduğunuöğrenmekten korkuyorsun." "Şu Tek Tann'mn bir kölesi olduğumu öğrenmekten korktuğumu söyle-meye çalışıyorsan, haklısın!" diye cevap verdi Şövalye kızgınlıkla. "Kendi karar-larımı kendim veririm. Onlan benim için hiçbir tanrının vermesini istemiyorum." Bu noktada sesleri tekrar alçaldı. O anda siyaset değil de teoloji tartışı-yor olsalar bile, Galdar'in içi hâlâ rahat değildi. Galdar, birisi tapmağa, diğeride karargâhına geri dönmek üzere birbirilerinden aynldıktan uzun süre son-rasına kadar tabutun gölgeleri arasında bekledi. Şövalye'nin yüzü hiddet vehüsranla kıpkırmızı kesilmişti. Yürürken kendi kendine söyleniyordu vedüşüncelerine o kadar dalmıştı ki, devasa minatorun bir metre ötesindengeçtiği halde onu fark etmemişti. Solamniyalılar ve minatorlann her zaman birçok ortak yönleri bulun-muştur —yani ortak yönleri, ortak olmayan yönlerinden fazladır, fakat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yinede tarih boyunca bu iki ırkı birbirinden ayıran şey de o, "olmayan" kısmıdır.Hem Solamniyalılar, hem de minatorlar kişisel şeref üzerinde dururlar. İki ırkda görev ve sadakate değer verir, ikisi de cesareti takdir ederler. Aynca ikiside, tapınacak tannlan olduğu zaman kendi tannlanna saygı duyarlardı. İki13110 da şeref, sadakat ve cesaret tannlanydı, gerçi birisi ışığın tarafında,%n de karanlığın tarafında savaşıyordu.Ya da gerçekten öyle miydi? Tannlardan birisi olan Kiri-Jolith'inasanların tarafında; diğeri Sargonnas'ın ise minatorlann tarafında savaştığı°ylenernez miydi? Onlan ayıran gün ışığı ve gece gölgesi değil de ırklanydı? Büyük Solamniya Şövalyesi Huma'mn dostu olan meşhur minator uı hikâyesini hem insanlar hem de minatorlar anlatırdı.. Ama içlerinden birisi boynuzlara, boğa burnuna ve kürke sahip olduğu;irinin ise yumuşak bir derisi ve yüzünde burun dediği cılız bir et parçası129

olduğu için Kaz ile Huma'nın arasındaki dostluk anormal olarak değ^lendirilmişti. İki ırka da asırlar boyunca birbirilerinden nefret etmeleri ve bir^rilerine güvenmemeleri öğretilmişti. Şimdi aralarındaki uçurum o kadar deringeniş ve yozlaşmış bir haldeydi ki, her iki ırk da bu uçurumu aşamıyordu. 1 Tanrıların yokluğunda iki ırk da kötüye gitmişti. Galdar mina^anayurdunda garip şeyler döndüğü konusunda söylentiler işitmişti—cinayethainlik ve düzenbazlık söylentileri. Solamniyalılara gelince, şu modernçağda çok az genç adam ve kadın, Şövalyelik'in zorluklarına, katı kurallan.na ve sorumluluklanna katlanmayı seçiyordu. Sayılan azalmaktaydı, köşeyesıkışmışlardı ve şimdi yeni bir düşmanlan vardı —yeni bir tann. Galdar, Mina'da kendi arayışının son noktasını görmüştü. Mina'dagörev aşkını, şerefi, sadakati ve cesareti görmüştü —eskiden kalma özellik.lerdi bunlar. Yine de Mina'nın söylediği ve yaptığı bazı şeyler Galdar'ıhuzursuz etmeye başlamıştı. Bunlardan en başta geleni, iki büyücünün fecişekilde yeniden hayata döndürülüşüydü. Galdar büyücülerden hiç hoşlanmazdı. O ikisinin işkence görmesinimidesi kalkmadan izleyebilir, onlan kendi eliyle öldürebilir ve bu konuüzerinde bir kez daha düşünmeyebilirdi. Ama yaşamsız vücutlarının akılsızköleler olarak kullanılması, Galdar'ın mide boşluğunda tiksinti dolu bir hisduymasına yol açmıştı. Ayaklanın yere sürterek yürüyen iki cesede,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

midesiağzına gelmeden bakmayı başaramıyordu. Daha da kötüsü Tek Tann'nın kender için Mina'ya verdiği cezaydı.Mina'nın Tek Tann adına yaptığı fedakârlıktan, katlandığı acılan,işkenceleri, bitkinliği, susuzluğu ve açlığı hatırlayan ve onu o şekilde acı çe-kerken gören Galdar küplere binmişti. Galdar, Mina'ya saygı duyuyordu. Mina'ya sadıktı. Mina'ya karşısorumluydu. Ama şu Tek Tann konusunda bazı şüpheler duymaya başlıyordu. Solamniyalı'nın sözleri Galdar'ın zihninde yankılandı. Şu TekTanrı 'nın bir kölesi olduğumu öğrenmekten korktuğumu söylemeye çalışı-yorsan, haklisini Kendi kararlarımı kendim veririm. Onları benim için hiçbstanrının vermesini istemiyorum. Galdar, kendini Tek Tann'nın ya da herhangi bir tanrının iradesikarşısında köle olarak düşünmekten hoşlanmıyordu. Daha da önemlisiMina'yı bu Tek Tann'nın kölesi olarak, tanrının emrini yerine getirme*başansız olursa kırbaçlanacak bir köle olarak görmekten hiç hoşlanmıyordu Galdar uzun zaman önce yapması gereken şeyi yapmaya karar ve»1Şu tek Tann hakkında daha fazla şey öğrenmeliydi. Bu konuda Mina rkonuşamazdı, ama o dişi Solamniyalıyla konuşabilirdi.Hem belki de, hırsız kender ile minator demircinin meşhurhikâyesiithafen söylenen özdeyişteki gibi,'bir taşla iki kuş vurmuş' olurdu.130

14TEK TANRI'YA İMAN Palanthas'tan gelen binin üzerinde Şövalye ve asker Solanthus şehrinegiriş yaptı. İçeri girişleri muzafferaneydi. Kara Şövalyeler'in armalarınıtaşıyan bayraklar ve bazı Şövalyeler'in özel sancakları rüzgârda dalgalanı-yordu. Palanthas'ta hizmet veren Kara Şövalyeler zenginleşmişti, zira her nekadar haraçların çoğu eski ejderha lordu Khellendros'a ve daha da fazlasıeski Gece Lordu Targonne'a gitmiş olsa bile, yüksek rütbeü PalanthasŞövalyeleri kendilerine de iyi bir pay almışlardı. Her ne kadar kendisini yeniGece Lordu ilan eden kişi —ki o bir genç kızdı— hakkında kulaklarına çalı-nan söylentiler sebebiyle biraz endişeli olsalar da moralleri iyiydi. Bu subaylar, doğru dürüst düşünebilen deneyimli bir askerin, bir orduyusavaşa götürmekten çok Mayıs direğinin etrafında dans etmeyi düşlemesigereken bir kız çocuğundan nasıl olup da emir alabileceğini bir türlü anlayamı-yordu. Bunu Solanthus'a yolculukları sırasında tartışmış ve özel olarak kendibarında, bu sahnenin arkasında gizlenmiş gizli birinin olduğu sonucuna^dılar —bu kişi de muhtemelen, Mina'nın yanından asla fazla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ayrılmayan şu, ator olabilirdi. Gerçek lider o olmalıydı. Bu kız bir vitrindi, zira insanlar asla"Miatoru izlemezdi. Küçük bir kızı da savaşta takip edecek pek az insanın131

olduğunu belirten birkaç kişi de çıkmıştı. Ama diğerleri bilmiş bir tavırla, k^bazı numaralar sergilediği, cahilleri eğlendirmek ve kendi adına savaşmaları içjj,onları kandırmak üzere bazı gözbağlan yaptığını söylemişlerdi. Kimse onun başarısına karşı tartışamazdı ve işe yaradıkları sürece ftillüzyonlan bozmaya hiç niyetleri yoktu. Tabii, zeki insanlar olduklan içj»onları kandıramayacaktı. Tıpkı kendilerinden öncekiler gibi, Palanthas Şövalyeliği'nin subayla*da Mina'yla sert bir kabadayılıkla, dış görünüşte soğukkanlı durmaya, artiaiçten içe gülmeye hazırlanarak tanışmışlardı. Ama dışanya yüzleri solmuş Vesarsılmış, sessizleşip boyun eğmiş bir halde çıkmışlardı. Hepsi de gözlerinehapsolup kalmışlardı. Gerard, sadık davranarak onların sayılarını Şövalyelik Makamı'nabildirmek için gizli bir mesaj yazdı. Bu, şimdiye kadar yolladığı en önemlirapor olacaktı, zira Mina'nın Sanction'a saldırmayı planladığını ve kısasürede yola çıkmaya niyetli olduğunu doğruluyordu. Şehirdeki bütün demir-ciler ve silahçılar canla başla uğraşıp gece gündüz çalışıyor, eski silahlan vezırhları onarıp yenilerini yapıyorlardı. Ordusu yavaş ilerleyecekti. Ormanlardan ve otlaklardan geçmek, sonrada Sanction'ın etrafını çevreleyen dağları aşmak haftalarını, belki de aylarımalacaktı. Hazırlıkları izleyen ve ordunun uzun soluklu yürüyüşünü düşünenGerard bir saldın planı geliştirdi ve bunu da raporuna ekledi. Planın uygula-maya konulacağı konusunda pek az umudu vardı, zira onun planı gizliliklesavaşma, ağır yol alan ordunun kanatlanna vurma, hızlıca saldınp ortadankaybolma ve en umulmadık anda tekrar saldırma gibi taktikler içeriyordu. Çhıalinesti Yaban Elfleri, diye yazdı, işte bu yöntemle o ülkeyi işgaleden Kara Şövalyeler 'e büyük zarar vermeyi başarmıştı. Bunun Şövalyeliktarafından kabul gören bir savaşma şekli olmadığının farkındayım, zirakesinlikle yiğit, şerefli ve hatta adil bir yöntem değil. Yine de, sadece düş-manın sayılarını azaltmak konusunda değil, aynı zamanda askerlerin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

moralini çökertme konusunda da çok etkili. Lord Tasgall sağduyulu bir adamdı ve Gerard, onun Ölçü'yü bir kenarabırakıp bu plana uyabileceğini düşünüyordu. Ne yazık ki, Gerard bu mesajı,kendinden daha fazla bilgi gelip gelmediğini kontrol etmek için haftada birkervansaraya dönme talimatı almış olan Richard'a ulaştınnanm hiçbir y0-lunu bulamadı. Gerard artık gece gündüz izleniyordu ve bu konuda kimin suçlanacaghakkında yeterince fikir sahibiydi. Mina değil. Minator Galdar. Gerard, minatorun onun Odila'yla yaptığı konuşmaya kulak mis3olduğunu çok geç fark etmişti. Gerard o gece, Galdar'm kendisini izletti

te olduğunu anlamıştı.132

]-Ier nereye giderse gitsin, minatorun boynuzlarının kalabalığın arasın-yukan uzandığını görebiliyordu. Kendisine verilen odayı terk ettiğinde,üna'nın Şövalyeleri'nden birisini sokakta gezinirken bulmuştu. Ertesi gün? e devriye birliğinin üyelerinden birisi gizemli bir şekilde hastalanmış ve' tine bir başkası konulmuştu. Gerard gruba yeni dahil olan adamınflaldar'rn casuslarından biri olduğu konusunda hiç şüphe duymuyordu. Kendinden başka kimseyi suçlayamazdı. Burada takılıp kalmak yerine«olanthus'u günler önce terk etmiş olmalıydı. Şimdi sadece kendini tehli-keye atmakla kalmamış, aynı zamanda tamamlamak için gönderildiği göre-y de tehlikeye atmıştı. Sonraki iki gün içinde Gerard görevlerini yerine getirmeye devam etti.Her zaman olduğu gibi tapınağa gitti. Konuştukları günden beri Odila'yı hiçgörmemişti ve bugün onu Mina'nın yanında dururken gördüğüne epey şaşır-mıştı. Odila, Gerard'ı bulana kadar kalabalığı taradı. Küçük bir işaret verdi,hafifçe onu çağırdı. Mina ayrıldığında ve destekçileriyle aylaklar dağıldığın-da, Gerard dışarıda kalıp bekledi. Odila tapmaktan dışan çıktı. Hafifçe kafasını salladı ve Gerard'a onun-la konuşmaması gerektiğini belirttikten sonra ona hiç bakmadan yanındangeçip gitti. Gerard'ın yanından geçerken fısıldadı, "Bu gece, gece yansından birsaat önce tapınağa gel." Gerard sıkıntıyla yatağının üzerinde oturuyor ve Odila'nın karar-laştırdığı zamanın gelmesini bekliyordu. Bu zamanı, şu anda üstlerinin eline

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

geçmiş olması gereken mesajı içeren parşömen kutusuna hüsranla bakarakgeçirdi. Gerard'ın odası, eskiden Solamniya Şövalyeleri'ni barındıran bina-daydı. İlk başta diğer iki Şövalye tarafından kullanılan bir odaya yerleşti-rilmiş, ama sonra Kara Şövalyeler'den kazandığı paranın bir kısmım kulla-narak kendisine özel bir oda almıştı. Bu oda, aslmda ilk kattaki penceresiz birdepodan farksızdı. Havada asılı kalmış kokuya bakılırsa, eskiden soğandeposu olarak kullanıldığı belliydi. Huzursuzlaşan Gerard odayı terk etmekten memnundu. Sokaklardaacıkça dolaştı, sadece çizmesinin kayışını kopçalamak için duraksadı veyomdaki bir kapı aralığından sıvışan bir gölge gördü. Yürümeye devamederken arkasından atılan hafif adım seslerini işitti. Gerard bir anlığına, hızla arkasını dönme ve gölgesiyle yüzleşme dürtüsü^Setti. Bu dürtüye karşı direndi ve yürümeye devam etti. Dosdoğru tapmağa •Çeri girdi ve binanın köşesindeki taş sırada kendisine bir yer buldu., Tapmağın içi karanlıktı, sunağın üzerinde duran beş tane mum tarafın-aydınlatılmıştı. Dışarıda, gökyüzü bulutluydu. Gerard havada yağmur133

kokusu aldı ve birkaç saniye içinde ilk damlalar çiselemeye başl^Kendisini takip eden kişinin sırılsıklam olmasını umut etti. Mumların ateşi, fırtınanın içeri dolan ani bir esintisiyle titreri;Tapınağın arka kapısından içeri cübbeli bir suret girdi. Sunağın önWduraksayan kadın, ellerini mumların etrafına koyarak sönmeleri*-engelledikten sonra döndü ve sıralar arasında yürümeye başladı. GeraMkadının mum ışığına karşı yürüyen suretini görebiliyordu ve her ne kad^yüzünü seçemese bile, dik duruşundan ve başını hafifçe yana eğmiş oluşu,.dan dolayı onun Odila olduğunu anladı. Kadın gelip yanına oturdu ve yana doğru kayıp Gerard'a sokulduGerard taş sıranın üzerinde kıpırdandı ve kadına yaklaştı. İkisi tapınakta y^.nızdı, ama seslerini kısık tuttular."Bilmen gerekir diye söylüyorum, takip ediliyorum," dedi Gerard. Endişeye kapılan Odila dönüp ona baktı. Yüzü, mum ışığıyla aydın-lanan karanlıkta donuk görünüyordu. Gözleri ise gölge noktacıklarıydı.Kadın elini uzatıp Gerard'ın elini aradı ve sıkıca tuttu. Gerard, kadının hemondan destek istemesi, hem de elinin soğuk olup zangır zangır titremesikarşısında şaşkına dönmüştü."Odila, ne oldu? Sorun ne?" diye sordu. "Büyücü dostun Palin'e ne olduğunu öğrendim," dedi boğulur gibi birsesle, sanki nefes almakta zorluk çekiyormuş gibi. "Galdar bana

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

anlattı." Odila omuzlarını dikleştirdi. Ona doğru döndü ve gözlerinin içinebaktı. "Gerard, ahmakça davrandım! Ahmağın tekiyim!""O zaman iki ettik demektir," dedi, beceriksizce kadının elini okşayarak. Kadının kaskatı kesilmiş bir halde titrediğini, onun dokunuşuyla sakin-leşmemiş olduğunu hissetti. Gerard'ın sözlerini duymamış gibiydi ve konuş-tuğunda sesi boğuk çıktı. "Bana yol gösterecek, beni koruyacak ve bana destek olacak bir tanrıbulmayı umarak buraya geldim. Ama bunun yerine bulduğum şey—" Sustuve aniden şöyle dedi. "Gerard, Palın ölü.""Şaşırmadım," dedi Gerard, iç geçirerek. "Pek iyi görünmüyordu—""Hayır, Gerard!" Odila kafasını salladı. "Onu gördüğünde de ölüydü.' "Ölü değildi," diye itiraz etti Gerard. "Şiltesinin üzerinde oturuyorduOndan sonra ayağa kalkıp yürüdüğünü de gördüm." "Ben de sana onun ölü olduğunu söylüyorum," dedi kadın, dönüpGerard'a bakarak. "Bana inanmadığın için seni suçlamıyorum. Buna ben*inanmadım. Ama... Galdar beni onu görmeye götürdü..."Gerard şüpheyle ona baktı."Sarhoş musun?""Keşke olsaydım!" diye yanıtladı Odila, ani ve saldırgan bir hiddet'134

ca dünyada, gördüğüm şeyi bana unutturmaya yetecek kadar cüce ispir-' olduğu1111 sanmıyorum. Gayet ayığım, Gerard. Buna yemin ederim."t0 Gerard ona dikkatle baktı. Kadının gözleri odaklıydı, sesi titrese bile0 ve sözleri tutarlıydı.n "Sana inanıyorum," dedi yavaşça, "ama anlayamıyorum. Onu otu-rken, kalkarken ve yürürken gördüğümde Palin nasıl ölü olabilir?" "O ve diğer büyücü Yüksek Büyücülük Kulesi'nde öldürülmüş,raldar oradaymış. Bana bütün hikâyeyi anlattı. Onlar ölmüşler, sonra Mina., galdar, aradıklan kenderin Kule'nin içinde olduğunu anlamışlar. Onubulmaya gitmiş, ama kaybetmişler. Tek Tanrı, kenderi kaybettiği içinMina'yı cezalandırmış. Mina büyücülerin yardımına ihtiyacı olduğunu«jöylerfliş ve... ve o... onlara hayatlarını geri vermiş." "Vermişse bile, bundan pek memnun kalmış gibi görünmüyorlardı,"dedi Gerard, Palin'in boş gözlerini ve dalgın bakışlarını düşünerek. "Bunun bir sebebi var," diye karşılık verdi Odila, yankılanan bir sesle."Onlara hayatlarını geri verdi, ama ruhlarını geri vermedi. Tek Tann onlarınruhlannı esir tutuyor. Kendi başlarına düşünüp hareket edecek iradeleri yok.Kukladan başka bir şey değiller ve ipleri de Tek Tann'nın ellerinde. Galdardiyor ki, kender yakalandığında büyücüler onunla ve taşıdığı âletle nasılilgileneceklerini bileceklermiş."- "Peki doğruyu söylediğini düşünüyor musun?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Biliyorum. Dostun Palin'i görmeye gittim. Bedeni yaşıyor, ama göz-lerinde hiç hayat yok. İkisi de ceset, Gerard. Yürüyen cesetler. Kendiiradeleri yok. Mina onlara ne yapmalarını söylerse onu yapıyorlar. İkisinin deorada öylece oturup boşluğa bakması sana da garip gelmemiş miydi?""Onlar büyücü," diye mazeret gösterircesine, zayıfça cevap verdi Gerard. Şimdi geriye bakıp o zamanı hatırladığında, bir şeylerin yanlış olduğunutahmin ermemiş olmasına şaştı. Bu düşünceyle birlikte midesi bulandı. Odila dudaklarını ıslattı. "Başka bir şey daha var," dedi, sesini ancakbir nefes halinde duyulacak kadar alçaltarak. Gerard'ın onu duymak içindikkatle dinlemesi gerekti. "Galdar bana, Tek Tann'nın bu durumdan çokmemnun olduğunu ve Mina'ya ölüleri savaşta kullanmasını emrettiğini söy-ledi. Sadece ruhlar değil, Gerard. Cesetlere de yaşam vermesi bekleniyor."Gerard donakalıp ona baktı. "Mina'nın Sanction'a saçmalık derecesinde küçük bir orduyla saldır-ıyı planlaması hiç sorun değil," diye amansızca sözüne devam etti Odila.Askerlerinden hiçbiri ölmeyecek ve eğer ölürlerse, Mina onlan tekrar ayağaka|dırıp savaşa geri yollayacak—"R 'Odila," dedi Gerard, endişeli bir sesle, "burayı terk etmeliyiz, ikimiz de.^da kalmak istemiyorsun, değil mi?" diye sordu aniden, emin olamayarak.135

"Hayır," diye vurgulu bir şekilde cevap verdi kadın. "Hayır, bunu öğ^dikten sonra değil. Tek Tanrı hakkında bilgi edinmek istediğim için pişmanın"Neden istedin?" diye sordu Gerard.Kadın kafasını salladı. "Anlamazsın.""Anlayabilirim. Neden anlamayacağımı düşünüyorsun ki?" "Sen o kadar... kendine bağlısın ki. Başka hiç kimseye veya hiçbir şey»ihtiyaç duymuyorsun. Kendi zihnini biliyorsun. Kim olduğunu biliyorsun» "Mısır ekmeği," dedi, kadının ona taktığı küçük düşürücü lakabı hatu.layarak. Kadının gülümsemesini sağlamayı ummuştu, ama Odila onu duy.muş gibi görünmüyordu. Bu şekilde duygulan hakkında konuşmak Gera^için hiç kolay değildi. "Ben de cevaplar anyorum," dedi beceriksizce, "tıpigsenin gibi. Herkes gibi. Senin de dediğin gibi, cevaplan bulabilmemiz içj,sorular sormamız gerekli." Tapınağın dışım, her gün ibadete gelenlerin top.landığı basamaklan işaret etti. "Burada bulunan insanlann yansının derdi de

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bu. Hepsi aç köpekler gibi. Bir şeylere inanmaya o kadar açlar ki, kendile-rine sunulan ilk şeyi, zehirli olabileceğini düşünmeden kapıp yutuveriyorlar." "Ben de yuttum," dedi Odila, iç geçirerek. "Eski günlerde herkesinsahip olduğunu iddia ettiği o şeye sahip olmak istedim. Tek Tann'nın ha-yatımı düzelteceğini umduğumu söylediğinde haklıydın. Her şeyi daha iyiyapacak, yalnızlığı ve korkuyu alıp götürecekti—" İçini bu kadar açtığı içinutanarak duraksadı. "Eski tannların dahi bunu yaptığını sanmıyorum, en azından banasöylenen buydu," dedi Gerard. "Paladine, kesinlikle Huma'mn bütün sorun-larını çözmemişti. Daha da beteri, sırtına daha fazla yük bmdirmişti." "Huma'mn yaptığı şeyi yapmayı kendi iradesiyle seçtiğine," dediOdila yavaşça, "ve Paladine'ın ona bunu yapacak gücü verdiğine inan-mazsan tabii." Duraksadı ve sonra nahoş bir umutsuzlukla ekledi. "Bu tan-rıya karşı hiçbir şey yapamayız, Gerard. Bu tanrının zihnini gördüm! BuTanrının sahip olduğu büyük gücü gördüm. Böylesine kudretli bir tann nasıldurdurulabilir?"Odila yüzünü elleriyle kapadı. "Ben her şeyi mahvettim. Seni de tehlikenin içine sürükledi1"Solanthus'ta kalma sebebini biliyorum, bu yüzden inkâr etmeye sakın ça''§'ma. Günler önce aynlabilirdin. Aynlmalıydın. Benim adıma endişe duy-duğun için burada kaldın." "Şimdi hiçbir şeyin önemi yok, çünkü ikimiz de buradan gideceğidedi Gerard kararlılıkla. "Yarın, askerler şehirden çıkarken Mina ve GaPkendi işleriyle meşgul olacaklar. Öylesine bir koşturmaca olacak ki, bı^eksikliğimizi kimse fark etmeyecek." ."Buradan çıkmak istiyorum," dedi Odila, vurgulu bir sesle. <^136

ga kalktı- "Şimdi gidelim. Bu berbat mekânda bir dakika daha geçirmek^ Ijyorum. Herkes uyuyor. Kimse benim gittiğimi anlamayacaktır. Seninagâhına geri gidecek—" "Burayı ayrı ayrı terk etmeliyiz. Takip ediliyorum. İlk sen çıkacaksın,. „ de etrafı gözetleyeceğim." Odila, içinden gelen ani bir hisle elini uzattı ve Gerard'ın elini sıkıcayj-adi- "Benim için yaptıklarına müteşekkirim, Gerard. Gerçek ve sadık birdostsun-""Haydi git," dedi. "Çabuk ol. Ben etrafı gözetleyeceğim." Adamın elini son bir kez sıkıp bırakan Odila tapınak kapısına doğruyürümeye başladı. Kapı asla kilitlenmezdi, zira Tek Tann'ya ibadet edenler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

w zaman, gece ya da gündüz tapınağa gelmeye teşvik ediliyordu. Odilakapıları sabırsızlıkla itti ve kapılar iyi yağlanmış menteşeleriyle sessizceaçıldı. Gerard tam takip etmek üzereydi ki, sunaktan gelen bir ses işitti. Hızla0 yöne baktı ama hiçbir şey göremedi. Mumların ateşleri hâlâ yanmaktaydı.Kimse içeri girmemişti. Hâlâ sunağa bakıyordu ki, Odila'nın boğulur gibiolduğunu işitti. Gerard elini kılıcına atarak hızla döndü. Bir muhafız tarafındanalıkoyulmuş olmasını bekleyen gerard, Odila'nın kapı eşiğinde yalnız başı-na durduğunu görünce şaşırdı. "Şimdi sorun ne?" Kadının yanına gitmeye devam edemiyordu. Gerard'ıtakip eden kimse onu izliyor olmahydı. "Şu lanet olası kapıdan dışan çıkacakmısın?" Odila dönüp ona baktı. Yüzü karanlığın içinde öyle beyaz bir şekilde par-lıyordu ki, Gerard'ın aklına rahatsızlık verecek şekilde ölülerin ruhlarını getirdi. Kadın, dingin gecenin içinde yankılanan sert bir fısıltıyla konuşu."Buradan gidemem!" Gerard sessizce küfrü bastı. Kılıcım sıkıca tutarak ve başkası tarafındangörülmemeyi umarak duvara doğru yanaştı. Kapının yanma yaklaşanGerard, dik dik Odila'ya baktı. "Buradan gitmem demekle neyi kastediyorsun?" diye kısık ve sinirlibir tonlamayla cevap istedi. "Buraya gelmek için kellemi tehlikeye attım vesensiz şuradan şuraya gitmem. Seni sırtımda taşımam gerekse dahi—" "Sana, gitmem demedim!" dedi Odila, nefes nefese kalmış bir halde.'Gidemem dedim!" Ellerini ileri uzatmış bir halde kapıya doğru bir adım attı. Kapıya yak-tıkça, hareketleri ağırlaştı. Sanki bir nehirde yürüyormuş, çağlayan birr^tıya k^ ilerlemeye çalışıyormuş gibiydi. En sonunda, durdu vebasını salladı.'Ben... yapamıyorum!" dedi, boğulur gibi bir sesle.137

Gerard kafası karışmış bir halde baktı. Odila'nın elinden geleni yaı^besbelliydi. Bir şeylerin onu gitmekten alıkoyduğu barizdi. Gerard'ın bakışlan, kadının dehşet içindeki yüzünden boynuiAı.madalyona kaydı.Madalyonu işaret etti. "Madalyon! Çıkart onu!" Odila elini madalyona doğru kaldırdı ve acı dolu bir haykırışla r»,inaklarını geri indirdi. Gerard, kadının boynundan koparıp almaya niyetlenerek madaly0akavradı. Üzerinde patlayan bir şok darbesi, Gerard'ın kapılara doğt,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sendelemesini sağladı. Eli yanan ve zonklamakta olan Gerard çaresi^Odila'ya baktı. Odila da çaresizce ona bakıyordu."Anlayamıyorum—" diye başladı kadın."Oysa," diye hafif bir ses geldi, "cevap apaçık ortada." Eli kılıcının kabzasında olan Gerard hızla döndüğünde, Mina'nın kapıeşiğinde durduğunu gördü. "Gitmek istiyorum," dedi Odila, sesini sert ve metin tutabilmek içinbüyük bir çaba sarfederek. "Beni bırakmak zorundasın. İsteğim dışında beniburada zorla tutamazsın.""Seni burada ben tutmuyorum, Odila," dedi Mina. Odila tekrar kapıdan geçmeye çalıştı. Dişlerini sıktı ve her kasını gerdi"Yalan söylüyorsun!" diye haykırdı. "Bana bir çeşit şeytani büyü yaptın!" "Ben büyücü değilim," dedi Mina, ellerini havaya kaldırarak. "Bunubiliyorsun. Seni bu mekâna bağlayan şeyin ne olduğunu da biliyorsun."Odila sertçe, olumsuz anlamda başını salladı."İmanın," dedi Mina.Odila kafası karışarak bakakaldı. "İnanmıyorum—" "İnanıyorsun. Tek Tann'ya inanıyorsun. Bunu kendin söyledin ya. 'Butanrının zihnini gördüm. Bu tanrının sahip olduğu büyük gücü gördüm.' TekTann'ya iman ediyorsun, Odila ve karşılığında da Tek Tann senin hizmeti»talep ediyor.""İman hiç kimseyi esir etmemelidir," dedi Gerard hiddetle. Mina gözlerini ona çevirdi ve Gerard, o amber renkli gözlerin derin-liklerinde donup kalan binlerce kişinin suretini gördü. Yeterince uzun sur£bakarsa, kendisini de orada göreceği gibi feci bir hisse kapıldı. "Bana sadık bir hizmetkân tanımla," dedi Mina. "Ya da şöyle diyeli"1'sadık bir Şövalye'yi. Düzen'ine sadık olan bir Şövalye'yi. 'Sadık' olara*-addedilmek için ne yapmalıdır?" , Gerard inatla sessiz durdu, ama bu önemli değildi, zira Mina ke"sorusunu cevaplamaya başladı.138

ces tonu coşkuluydu ve gözleri içsel bir ateşle parlıyordu. "Sadık birtkâr, efendisinin kendisinden istediği görevleri sorgusuz sualsiz yerineWz. gunun karşılığında, efendisi onu giydirip doyurur ve tehlikelerdenge gğer hizmetkâr vefasızlık ederse, efendisine başkaldınrsa ceza-^ A nhr. Üstlerine görevle bağlanmış olan sadık bir Şövalye için de durum'^ ledir Eğer görevinde başarısız olur veya otoriteye başkaldınrsa, ona ne9 Yeminini bozduğu için cezalandırılır. Solamniyalılar bile böyle birE alye'yi cezalandırır, değil mi, Sör Gerard?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

'Sadık hizmetkâr o,' diye fark etti Gerard. 'Sadık Şövalye de o ve buonu tehlikeli, belki de şimdiye kadar Kıynn'de yaşamış en tehlikeli kişiyapıyor-'Kızın düşüncesinde bir hata vardı. Gerard bunu kalbinin derinlerindehir yerde biliyordu, ama sebebini anlayamıyordu. O amber renkli gözlerebakarken bunu yapamıyordu.Mina ona tatlı tatlı gülümsedi. Gerard hiçbir cevap veremediği için,Mina tartışmayı kazandığını sandı ve amber renkli gözlerini Odila'ya geriçevirdi. "Tek Tann'ya olan imanını inkâr et, Odila," dedi Mina ona, "sonra git-mekte serbestsin.""Bunu yapamayacağımı biliyorsun," dedi Odila. "O zaman Tek Tann'nın sadık hizmetkârı görevini yapmak için bura-da kalacak. Odana geri dön, Odila, saat geç oldu. Dinlenmeye ihtiyacın ola-cak, zira yarın, Sanction'rn düşüşünü getirecek savaşa hazırlanmak içinyapacağımız çok iş var."Odila başını eğip reverans yaptıktan sonra, itaatle harekete geçti."Odila!" diye seslenme riskini göze aldı Gerard.Kadın yürümeye devam etti ve dönüp ona bakmadı. Mina onun gidişini izledikten sonra Gerard'a doğru döndü."Sanction'a zaferle girerken sizi Şövalyelerimiz arasında görebilecek miyiz,Sor Gerard? Yoksa sizi bekleyen başka görevleriniz mi var? Eğer işiniz varsagidebilirsiniz. Benim ve Tek Tann'nın kutsayışı sizinle olsun." 'Biliyor!" diye fark etti Gerard. 'Bir casus olduğumu biliyor, amahiçbir şey yapmıyor. Hatta gitmem için bana bir şans bile tanıyor! Neden^ni tutuklatmıyor? İşkence falan yaptırtmıyor? Öldürtmüyor?' Aniden kızınKendisini öldürtmesini diledi. Ölüm bile, kızın kendisini kullandığını, kendiesi olduğunu düşünmesine izin verdiğini, ama her zaman için her ne^Parsa yapsın Tek Tann'nın iradesine göre hareket ettiğini zihninin derin-IUderinde bilmekten daha iyiydi., Sizinle geleceğim," dedi Gerard sertçe ve onun yanından hızla geçip"P^a yürüdü.139

Tapınağın basamakları üzerinde durdu, karanlığın içine baktı ve yflubir sesle bildirdi. "Odama geri gidiyorum! Bana yetişmeye çalış, olur mu?»Odasına giren Gerard bir mum yaktı, masasının başına gitti ve uzu,,,.

-A !„.*. u„ı i. J..-J.. T^..*..,„. „„*. **:„„> , lh\süre parşömen kutusuna bakarak durdu. Kutuyu açtı, Mina'nın ordugyenmek için detaylı bir şekilde açıkladığı planı içeren kağıdı çıkarttı. &ağır, acı acı kağıdı küçük parçalara böldü. Bundan sonra bütün W.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

parçalarım tek tek mum ateşinde yaktı.140

ısTOPAL İLE KÖR Mina'nın ordusu ertesi gün Solanthus'u terk etti. Ordunun tamamı yolaçıkmadı, zira muhtemelen kendisine düşman olabilecek bir şehri işgal altın-da tutmaya yetecek kadar askeri geride bırakması gerekiyordu. Ona teza-hürat yapıp iyi dileklerini sunmak ve hediyeler vermek için dışan çıkanSolanthuslulann sayısı düşünülecek olursa şehrin düşmanlığı büyük ölçüdeuydurmaydı. Vermek istedikleri hediyeler o kadar çoktu ki, eğer Minamüsaade etmiş olsaydı, Altmay'ın amber tabutunu taşıyan koca yükbabasını tıklım tıklım doldurabilirlerdi. Bunun yerine Mina onlarahediyeleri Tek Tanrı adına fakirlere vermelerim söyledi. Solanthus halkı iseSözlerinde yaşlarla onun ismini kutsadılar.Gerard da ağlayabilirdi, ama başka sebeplerden dolayı. Bütün geceyie yapması gerektiğini düşünerek, gitse mi kalsa mı diye kafa patlatarakSeçırrnişti. En sonunda orduyla kalıp onlarla birlikte Sanction'a gitmeyerar verdi. Kendisine bunun sebebini Odila olduğunu söyledi., Odila da orduyla birlikte yola çıkmıştı. Altmay'ın amber içinei PSedilmiş cesedi ve kendi bedenlerine hapsedilmiş iki büyücünün ceset-le birlikte yük arabasının üzerinde oturuyordu. Sefil ve korkunç cesetlere141

göz atan Gerard, boş gözleriyle dalgın dalgın bakan Palin'i ilk gördüğü aonlar hakkındaki gerçeği nasıl olup da anlayamadığını merak etti. Yük arakyanından geçerken Odila kafasını çevirip Gerard'a bakmadı. Ama Galdar nefret dolu karanlık gözleriyle ona baktı. Gerard (].,bakışa karşılık verdi. Onun Mina'nm ordusuna eşlik ediyor olması minatr,"öyle bir hiddetlendirmişti ki, Gerard bu kararı vermekle doğru bir iş yaptjs.hissetti. Kapılardan dışan çıktı. Mina'dan mümkün olduğunca uzak duracıama hâlâ ordusunun bir parçası olabilecek kadar geride yerini aldığında ylundan çekilmek için acele eden iki dilenciyi neredeyse atıyla ezecekti. "Kusura bakmayın beyler," dedi Gerard, atının dizginlerini çeken"ikinizden biri yaralandı mı?" Dilencilerden birisi, boz saçlan ve diken diken boz sakallan olan yaca bir insandı. Yüzü kınşıklıklar içindeydi ve güneşten yanıp esmerleşme.Gözleri canlı ve parlak maviydi, yeni yapılmış çelik rengindeydi. Topallayıp

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bastona dayanıyor olsa bile, onda bir asker havası ve tavn vardı. Bunun sebe-bi ise, bir çeşit askerî üniformanın solmuş, paçavraya dönmüş kalıntılarımandıran giysiler giymiş olmasıydı. Diğer dilenci kördü, yaralı gözleri bantla kapanmıştı. Bir elini, yoldakendisine kılavuzluk eden yoldaşının omzuna koyup yürüyordu. Bu adamın,güneş ışığında gümüş renginde parlayan beyaz saçlan vardı. Gençti, didilenciden çok daha genç. Gerard'ın sesini duyunca görmeyen bakışlarınıyukan doğru kaldırdı."Hayır, beyim," dedi ilk dilenci sertçe. "Sadece bizi ürküttünüz, hepsi bu."Bu ordu nereye gidiyor böyle?" diye sordu ikinci dilenci. "Sanction'a," dedi Gerard. "Tavsiyeme kulak verin, beyler, Tek Tanntapınağından uzak durun. Sizi iyileştirebilecek olsalar dahi, buna değeceğin-den şüpheliyim." Her iki dilenciye de birkaç sikke fırlatan Gerard atının başını döndürdü,yoldan aşağı dörtnala ilerledi ve kısa süre içinde ordunun kaldırdığı tozbıtunun içinde kaybolup gitti. Solanthus vatandaşlan Mina görüş mesafelerinden çıkana ka*izledikten sonra şehirlerine geri döndüler. Artık kız gittiği için bu şehir oru*solgun ve boş görünüyordu."Mina Sanction'a yürüyor," dedi kör dilenci. "Bu, geçen gece aldığımız bilgiyi doğruluyor," dedi topal dilenci.ynereye gitsek, aynı şeyi duyuyoruz. Mina Sanction'a yürüyor. Şwo&>sonunda tatmin oldun mu bari?""Evet, Ustura, tatmin oldum," diye yanıtladı kör adam.142

"Zaman1 geldi de geçiyordu," diye homurdandı Ustura, Gerard'ın ken-verdiği sikkeleri kör adamın ayaklarının dibine fırlatarak. "Artık dilen-d's j^ı Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım."^e "Ama, senin de gördüğün üzere, büründüğümüz bu kılık bize iste-?'miz Vere gidip, hırsızlardan tut Şövalyeler'e ve soylu kimselere kadardietf°iz nerk£sle konuşma fırsatı veriyor," dedi Ayna ılımlı bir sesle.î*"msenin göründüğümüzden başka bir şey olduğumuz hakkında bir fikrik şimdiki soru şu; ne yapacağız? Mina'yla şimdi mi yüzleşeceğiz?" "Peki ona ne diyeceksin Gümüş?" Ustura sesini alaycı bir tınıyla yükselt-• "Güzel altın ejderhalar neredeler, ah neredeler? Nerede, ah nerede olabilirler?" Ustura'nın hedefe bu kadar yaklaşmış olmasından hiç hoşlanmayanAyna sessiz kaldı. "Ben bekleyelim, derim," diye devam etti Ustura. "OnunlaSanction'da yüzleşelim." "Yani, Sanction Kraliçene yenik düşene kadar bekleyelim, demekistiyorsun," diye belirtti Ayna soğuk bir tavırla.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sanırım onu sen durduracaksın Gümüş? Tek başına ve kör bir haldemi?" Ustura burnundan soludu. "Sanction'a yalnız ve kör bir şekilde girmemi istiyorsun demek," dediAyna. "Merak etme, başına bir şey gelmesine izin vermeyeceğim. Skie sana,senin açık ettiğinden çok daha fazlasını anlattı. Mina ile konuştuğun zamanben de orada bulunmaya niyetliyim." "O zaman sana o parayı yerden almanı tavsiye ederim, zira ona ihti-yacımız olacak," dedi Ayna. "Bu zamana kadar epey işimize yarayan bukılığımız, Sanction'da bize daha çok yardımcı olacak. Mina ile konuşmakiçin, onun karşısına mucize görmeye çıkan iki kişiden daha iyi bir mazeretolabilir mi?" Ayna, Ustura'nın yüzündeki ifadeyi göremiyor, ama hayal edebiliyor-du —ilk başta itiraz dolu bir tavır, sonra Ayna'nın dediği şeyin mantıklıolduğunu fark edince asılan bir surat.Sinirle yerden alman sikkelerin sürtünme sesini duydu."Bunu çok eğlenceli buluyorsun galiba Gümüş," dedi Ustura. "Haklısın," diye karşılık verdi Ayna. "Hiç bu kadar eğlendiğimi hatır-lamıyorum."143

16BEKLENMEDİK BİR BULUŞMA Kender ile gnom, bir kasırganın içinden dışarı doğru savrulan yaprak-lar gibi yere doğru süzüldüler. Daha doğrusu yere doğru süzülen kişi —cıvılcıvıl renkli elbiseleriyle— kenderdi. Gnom sertçe zemine çakıldı ve bununsonucunda birkaç kalp durdurucu saniye boyunca nefesi kesildi. Nefesininkesilmesi aynı zamanda gnomun feryatlarının da kesilmesine yol açtı, kikendilerini bir anda buluverdikleri mekân göz önünde bulundurulacak olur-sa bu yadsınamaz derecede iyi bir şeydi. Tam olarak nerede olduklarını bildiklerinden de değildi hanıTasslehofFun etrafına bakarken anladığı tek şey nerede olmadığıydı, zirahayaümn şu devresine kadar hiç bulunmadığı bir yerdeydi. Oldukça parl*bir şekilde cilalanmış olan devasa mermer sütunlarla dolu bir koridor»ayakta duruyordu —Conundrum ise yerde yatmaktaydı. Koridor seyr*serpiştirilen meşalelerle aydınlatılmıştı ve meşalelerin turuncu ışığı koridorhafif, ürkütücü bir loşluk sağlıyordu. Meşaleler net bir şekilde yanry0^çünkü havada biraz olsun kıpırtı yoktu. Işık, koridorun kasvetini dağıtma

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yaramıyor, sadece gölgeleri tezatla daha da karanlık kılmaya yarıyordu-Tas can kulağıyla etrafi dinlese bile hiçbir yerden ne bir fısıltı, ne de144

eliyordu. Tas da hiçbir ses çıkartmadı ve gnomun ayağa kalkmasınaSS Hım ederken onu da susturdu. Tas hayatının büyük bir kısmını maceralar-j geçirmişti ve bulunduğu koridorlan iyi tanırdı. Hiç şüphesiz, bu koridordaanın sessiz, çok sessiz olmasını isteyeceği türden boğucu bir hava vardı."Goblinler!" Conundrum'un ağzından çıkan ilk söz oldu."Hayır, goblinler değil," dedi Tasslehoff, güven verme kastı gütmediğissiz bir tonlamayla. Tam tersine, neşeyle ekleyerek gnomun korkusunurlaha da körükledi, "Muhtemelen burada goblinlerden daha beter şeyler var," "Ne demek istiyorsun?" diye hırıltıyla soludu Conundrum ve telaşlaelini saçına attı. "Goblinlerden daha betermiş! Goblinlerden daha beter neolabilir ki? Bu arada, neredeyiz biz?" •''Pekâlâ, goblinlerden beter olan bir sürü şey var," diye fısıldadı Tas,biraz düşündükten sonra. "Mesela ejderanlar. Ve ejderhalar. Ve baykuşayıları. Trapspringer Amca ile baykuş ayısı hakkındaki hikâyeyi sana anlat-mış mıydım hiç? Her şey şöyle başladı—" Ve her şey, Conundrum'un yumruğunu sıkıp TasslehofFun midesinevurmasıyla sona erdi. "Baykuş ayılanymış! Baykuş ayıları veya senin lanet akrabalarınkimin umurunda? Sana kuzenim Strontiumdoksan hakkında saçlarını döke-cek hikâyeler anlatabilirim. Hatta dişlerini de. Bizi buraya neden getirdin veburası neresi?" Tasslehoff tekrar konuşmayı başarabildiğinde, "Ben bizi hiçbir yeregetirmedim," diye karşılık verdi. Aniden ve sert bir şekilde mideye yumrukyemek bir kişiyi sinirlendirmeye yeterdi. "Bizi buraya âlet getirdi ve'burasının' neresi olduğunu senden daha iyi bildiğim de yok. Ben— ŞşştjBirisi geliyor." 'Karanlık ve boğucu bir koridordayken, her zaman için gelen kişiyi,ona sizi görme fırsatı vermeden önce görmek iyi bir şeydir.' TrapspringerAmca'nın yeğenine her zaman tekrarladığı özdeyiş işte buydu ve Tas, bunungenel olarak iyi bir taktik olduğunu anlamıştı. Her şey bir yana, karanlığıniçinden dışarı firlayıp o kişiye büyük bir sürpriz yapma olanağı tanıyordu.Tasslehoff, Conundrum'un gömleğinin yakasını kavradı ve gnomu kara mer-mer sütunlardan birisinin arkasına çekiştirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Koridorda yalnız bir suret yürüyordu. Bu suret kara cübbe giymişti, ya°ndorun karanlığı ya da kara mermer duvarlar sebebiyle kolayca seçilmi-y°i"du. Suret, meşalelerden birisinin altından geçtiğinde Tasslehoff onu ilke|a lvice görme fırsatı buldu. Karanlığın içinde, suretin oldukça loş ve göl-ge ı halini görmeyi basarsa da TasslehofFun içine, bu kişiyi tanıdığı gibi°**P, midesini burkan (muhtemelen yediği yumruk yüzündendi) bir hisgdu. gu suretjjj yavaş ve duraksayan yürüyüşünde, taşıdığı asaya dayanış145

şeklinde ve taşıdığı asanın yaydığı hafif beyaz ışıkta ona tanıdık gelen wşeyler vardı."Raistlin!" diye nefes verdi Tasslehorf, hayretler içinde. Bu ismi çok daha yüksek bir sesle tekrarlamak, bunun ardıncaneşeyle bağınp çağırmak, uzun zamandır görmediği ve ölü olduğunu satıfeeski dostuna şöyle sıkı sıkıya sarılmak için ileri atılmak üzereydi. Bir el omzunu kavradı ve bir ses yavaşça şöyle dedi, "Hayır, onu rahatbırak." "Ama o benim dostum," dedi Tas, Conundrum'a. "Tabii benim başKbir gnom dostumu katlettiği zamanı saymazsak." Conundrum'un gözleri fal taşı gibi açıldı. Endişeyle Tas'ı kavrayıver.di. "Senin şu dostun. Gnomlan... k-k-katletmeyi bir âdet haline getirmemiştitdeğil mi?" Tas bu soruyu kaçırdı, çünkü Conundrum'a bakmaktaydı. Gnomun bireliyle giysisinin yenini, diğeriyle ise yakasını kavramış olduğuna dikkat etti,Bu, iki el ediyordu ve Tas'ın bildiği kadanyla gnomlann sadece iki eli olur-du. Bu da demek oluyordu ki, Tas'ın omzunu sıkıca kavrayan başka bir eldaha vardı. Tasslehorf kendisim kimin kavradığını görebilmek için çırpınıpdurdu, ama arkasında durduklan sütunun gölgesi çok karanlıktı ve ardınabakınca gördüğü tek şey daha da fazla karanlıktan ibaretti. Tas öteki ele —omzundaki ele— bakmak için döndü, ama el oradadeğildi. Ya da en azından; hissedebildiği için oradaydı, fakat göremediği içinorada değildi. Bunu çok garip bulan Tasslehorf, tekrar dönüp Raistlin'e baktı. Raistlin'iadı gibi bilen Tas, büyücünün kenderlere pek de dostça yaklaşmadığı zaman-lar olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Aynca, Raistlin'in hakikaten gnom-lan katlettiği de bir gerçekti. Daha doğrusu, Zamanda Yolculuk Âleti'ni tamirettiği için bir gnomu katletmişti. Tas'ın yanındaki âleti, ama yanındaki gnomu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

değil. Raistlin'in şu anda üzerinde kara cübbe vardı ve o zaman da kara cübbegiyerdi. Tasslehorf, her ne kadar bazen Conundrum'u sinir bozucu bulsa da.gnomun katledildiğini görmek istemiyordu. Conundrum'un iyiliği için sessizkalmaya ve Raistlin'in önüne sıçramamaya karar verdi. Tabii o sıkı kucaklaş-madan da feragat etmek durumundaydı. Raistlin, kender ile gnomun çok yakınından geçti. Bereket K>Conundrum'un korkudan nefesi kesilmişti. Kahramanca bir gayret sarf edeTasslehorf sessizliğini korudu, fakat bunun ona neye mal olduğunu yalnı^kayıp tannlar bilebilirdi. Omzunda duran, ama orada olmayan eltarafinda»takdir edilircesine omzu sıkılarak ödüllendirildi —ki bu ödül, bu şartlar alö"dayken kendisini gerektiği kadar iyi hissetmesini sağlamamıştı.Raistlin görünüşe bakılırsa düşüncelere dalmıştı. Zira kafası önu"146

eğ^yürüyüşü ise yavaş ve dalgındı. Öksürmek için bir kez duraksadı. Buverici öksürük krizi onu öylesine zayıflattı ki, duvara yaslanmak zorundaa°ldı Boğulur gibi oldu ve nefesi tıkandı, yüzü ölü gibi bembeyaz kesildi.daklannda kan lekeleri görüldü. Tas endişeye kapıldı. Daha evvelstiin'in böyle nöbetlere tutulduğunu görmüş, ama asla bu kadar kötüsünej^ olmamıştı. "Caramon'un onun için hazırladığı bir çayı vardı," dedi Tas, ileri atıl-ca davranarak.El onu geri çekti. Raistlin kafasını kaldırdı ve altın renkli gözleri meşale ışığında parladı.Koridorun başına, sonuna, sağına, soluna bakındı. "Kim konuştu?" dedi fısıltılı sesiyle. "O ismi kim söyledi? Caramonismini? Kim konuştu, diyorum?" El, TasslehofFun omzunu sertçe sıktı. Fakat kenderin elin uyarısına hiçihtiyacı yoktu. Raistlin o kadar garip görünüyordu ve yüz ifadesi o kadarfeciydi ki, kender her ne olursa olsun sessizliğini korurdu. "Kimse," dedi Raistlin, en sonunda hırıltılı bir nefes almayı başararak."Hayal görmeye başladım." Cübbesinin kara kadife yeniyle alnını sildi ve acıacı gülümsedi. "Belki de konuşan benim suçlu vicdanımdır. Caramon öldü.Hepsi öldü, Kan Denizi'nde boğuldular. Ejderha küresini kullanıpaynldığımda ve onları kaderleriyle baş başa bıraktığımda hepsi şok geçirdi-ler. Zayıfça davranıp onların sonunu paylaşmadığım için hayrete düştüler." Gücünü toplayan Raistlin duvardan uzaklaştı. Asasıyla dengesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sağladı, ama hemen yürümeye devam etmedi. Belki de hâlâ çok zayıftı. "Caramon'un yüzündeki ifadeyi görebiliyorum. Saçma sapanzınltılannı işitebiliyorum." Raistlin sesinin tonunu yükseltip genzindenkonuştu. "Ama... Raist—" Dişlerini sıktı ve tekrar gülümsedi. Oldukçanahoş bir gülümsemeydi bu. "Ve Tanis, o bencil ikiyüzlü herif! Sevgiliablamla yaşadığı o yasadışı aşk onu bütün dostlarına ihanet etmeye itti veyme de sadakatsiz davranmakla beni suçlayacak yüzü kendinde buldu!Hepsinin —Altınay'ın, Nehiryeli'nin, Tanis'in, kardeşimin— bana bön bönbakışını görebiliyorum."Sesi yine taklitle değişti. "En azından kardeşini kurtar..." Ses acı mono-°guna devam etti. "Onu ne için kurtaracakmışım? Bir bahçe süsü olsun diye'• Hırsı onu en son tavladığı kızm yatağından başka bir yere götürmüyor.ayatım boyunca, benim ellerimi bağlayıp ayaklarımı zincirleyen kelepçe-r°Wu o. Hapishane hücremden çıkıp zincirlerimi yanımda götürmemi iste-sen de aynı şey..."Yürümeye, koridor boyunca yavaşça ilerlemeye devam etti.Şey, Conundrum," diye fısıldadı Tasslehoff, "Onun dostum olduğunu147

söyledim, ama Raistlin'i sevmek için çok çaba sarfetmek gerekir. Bazen bu ™mete girmeye değer mi, merak ediyorum. Caramon ve Kan Denizi 'nde bos,lan diğerleri hakkında konuşuyor, ama onlar boğulmadı. Hepsi de deniz elfljtarafından kurtarıldı. Bunu biliyorum, çünkü Caramon bütün hikâyeyi ba*anlattı. Raistlin de onların boğulmadığını biliyor, çünkü hepsim tekrar görm%Ama eğer onların boğulduğunu düşünüyorsa, o zaman onların boğulmadın,,,henüz bilmediği kesin, ki bu da demek oluyor ki; şu anda onların boğulduğadüşündüğü ve boğulmadıklarını öğrendiği zaman arasında bir yerde bulunçBu da demek oluyor ki," diye devam etti Tas, heyecanlanmış ve hayrete düşMbir halde, "geçmişin başka bir kısmını daha buldum." Bunu duyan Conundrum, kendere şüpheyle baktı ve birkaç adım &.riledi. "Kuzenim Strontiumdoksan ile tanışmadın, değil mi?" Tas, tam o şerefe nail olamadığını belirtmek üzereydi ki, koridorda bazıayak sesleri yankılandı. Bu ayak sesleri, arada sırada öksürmekten vecübbesinin hışırtısından gayri pek ses çıkartmayan büyücüye ait değildi. Buayak sesleri büyük ve heybetliydi, gümbür gümbürdü ve koridoru gürültüyledolduruyordu. TasslehofFun omzunda olmayan o el onu gölgelerin daha da derinle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

rine doğru çekti ve yenilenmiş bir baskıyla ona sessiz kalmasını tembih etti.Buhar gücüyle çalışan pistonlar söz konusu olmadıkça hayatta kalmak içingayet gelişmiş içgüdülere sahip olan gnom, kendini duvara öyle bir yasladıki, ilkel bir kabilenin sanatsal çalışmalarından birisi olarak algılanabilirdi. Ayak sesleri kadar iri olan bir adam koridoru sesle, hareketle ve yaşam-la doldurdu. Uzun boylu ve kaslıydı. Onu hiç yavaşlatmadığı içi»anatomisinin bir parçası gibi görülen ağır ve şaşalı bir zırh kuşanmıştı.Kolunun altında bir Ejderha Yüceefendisi'nin boynuzlu miğferini taşıyordu.Belinde ise devasa bir kılıç tangırdamaktaydı. Aklında bitmemiş bir işle biryerlere doğru gitmekte olduğu barizdi, zira hızlı, kararlı adımlarla yürüyor vene sola, ne de sağa bakıyordu. Bu sebeple, adamın geçişiyle ezilmemek içinduvara yaslanmak zorunda kalan Raistlin'e bindirmesine ramak kaldı. Ejderha Yüceefendisi büyücüyü gördü ve onun varlığını fark ettiğin1sadece keskin bir bakışla belirtti. Raistlin başım önüne eğ di. Ejde*Yüceefendisi yoluna devam etti. Raistlin de kendi yoluna devam etmek ıçınharekete geçti, ama Yüceefendi aniden durdu ve topuğu üzerinde döndü."Majere," diye gümbürdedi sesi.Raistlin durdu ve döndü. "Lordum Ariakas.""Burayı, Neraka'yı nasıl buluyorsun? Dairen rahat mı?" . "Evet, lordum. Basit ihtiyaçlarım için gayet elverişli," diye yani"3Raistlin. Asasının ucundaki küre çok hafif bir şekilde ışıldadı. "Sorduğu11için teşekkür ederim."148

Ariakas kaşlarını çattı. Raistlin'in cevabı kibar ve itaatkârdı, bir• A rha Yüceefendisinin görmeyi hak ettiği saygıya sahipti. Ariakas incelik-dikkat eden bir adam değildi, ama görünüşe bakılırsa o bile, büyücününİti dolu sesindeki alaycı tonlamayı fark etmişti. Fakat Yüceefendi, birA mı ses tonu yüzünden azarlayamazdı, bu yüzden konuşmasına devam etti.a "Ablan Kitiara sana iyi davranmam gerektiğim söylüyor," dediAriakas kabaca. "Buradaki mevkiin için ona şükran duymalısın.""Ablama çok şey borçluyum," diye yanıtladı Raistlin."Bana daha fazlasını borçlusun," dedi Ariakas sertçe."Hakikaten öyle," dedi Raistlin, tekrar eğilip reverans yaparak.Ariakan'ın memnun kalmadığı barizdi. "Soğukkanlı birisin. Çoğu• atı ben onlarla konuşurken sinip korkar. Seni hiçbir şey etkilemez mi?""Beni bir şeyin etkilemesi mi gerekli, lordum?" diye karşılık verdiRaistlin. "Kraliçemiz adına," diye haykırdı Ariakas, elini kılıcının kabzasına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

atarak, "bu sözlerin için kelleni uçurabilirim!" "Bunu deneyebilirsiniz, lordum," dedi Raistlin. Tekrar reverans yaptı, busefer öncekinden daha fazla eğildi. "Affedin beni, beyim, sözlerimle kulağagelen şeyi kast etmedim. Elbette ki, sizi etkileyici buluyorum. Bu şehrinmuhteşemliğini de etkileyici buluyorum. Ama etkilendiğim, korktuğumanlamına gelmez. Korkak insanları takdir etmezsiniz, değil mi lordum?""Hayır," dedi Ariakas, Raistlin'e dikkatle bakarak. "Haklısın. Etmem.""Beni takdir etmenizi isterim, lordum," dedi Raistlin. Ariakas, büyücüye bakmaya devam etti. Sonra Yüceefendi anidenkahkahaya boğuldu. Kahkahası devasaydı. Koridor boyunca gümbürdeyipyankılandı ve gnomu duvara mıhladı. Tasslehoff kendisini bu kahkahakarşısında afallamış hissetti, sanki kafasına kocaman bir taşla vurulmuş gibi.Raistlin hafifçe yüzünü buruşturdu, ama tavrını korudu. "Seni henüz takdir etmiyorum, büyücü," dedi Ariakas, tekrar kendinegeldiği zaman. "Ama günün birinde, Majere, kendini kanıtladığında, belki deederim." Gülmeye devam ederek topuğunun üzerinde döndü ve koridor boyun-ca yürüyerek yoluna devam etti. Adamın ayak sesleri kesildiğinde ve ortalık tekrar sessizleştiğinde,Raistlin hafifçe konuştu, "Günün birinde, kendimi kanıtladığım zaman lor-Un\ beni takdir etmekten fazlasını yapacaksınız. Benden korkacaksınız." Raistlin dönüp uzaklaştı ve Tasslehoff, omzunu tutmayan kişinin kimugunu görmeye çalışmak için döndü ve döndü ve dönmeye devam etti...149

kk

30

TANRILARIN TOPLANTISI Krynn tanrıları, dünya kendilerinden çalınıp götürüldüğünden beribirçok defa yaptıkları gibi, divanda buluştular. Işık tanrıları, karanlık tan-nlanmn karşısında duruyordu, tıpkı günle gecenin birbirine zıt oluşu gibi.Tarafsızlık tanrıları ise aralarında eşit şekilde bölünmüştü. Tanrıların çocuk-tan, her zaman olduğu gibi bir arada durmaktaydı.Geçmişte, bu divan oturumları, yükselen sinirleri yatıştırmak ve çök-müş moralleri biraz yükseltmekten gayri pek bir şey başaramamıştı. Bütüntannlar tek tek öne çıkıp, yaptıklan başarısız arayışlan anlatıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bunlarınbirçoğu, her bir tann ve tannçanın kaybolan şeyi bulmak için yaptığı yolcu-'uklardı. Varlık boyutlan arasında yapılan bu yolculukların bazılan uzun veehlikeliydi, ama hepsi de başansızlıkla sonuçlanıyordu. Her şeyi gören,utün zamanlarda ve bütün diyarlarda var olan Zivilyn bile dünyayı bulmayıSaramamıştı. Krynn ile üzerinde yaşayan halkların gelecekte gideceklerif° u görebiliyordu, ama o yolda şimdi hayaletler ve 'olmuş olabilecekler'unuyordu. xarmıar hüzünle dünyayı sonsuza dek kaybettikleri hükmüneVannak üzereydiler.153

Her biri konuştuktan sonra, Paladine tüm parlaklığıyla karşılar^belirdi. "İyi haberler getirdim," dedi. "Bir sesin bana seslendiğini işittjdünyanın çocuklarından birisine ait bir sesti bu. Onun duası göklerde yanı

landı ve tınısını işitmek kulağa çok hoş geliyordu. Halklarımızın bize ihtivcı var, çünkü tıpkı şüphelendiğimiz gibi, Kraliçe Takhisis şu anda hiçbir rai/bi olmadan dünyayı yönetiyor. "Peki o dünya nerede?" diye cevap istedi Sargonnas. Tüm karanlık tannlan arasında en çok hiddetlenen ve en çok alman oydu. Çünkü KraljcTakhisis onun eşiydi ve kendini iki katıyla ihanete uğramış hissediyor"Bize söyle de derhal oraya gidip ona fazlasıyla hak ettiği cezayı verelim» "Bilmiyorum," diye yanıtladı Paladine. "Altmay'ın sesi birdenkesiliverdi. Ölüm onu aldı ve Takhisis onun ruhunu esir tutuyor. Yine dedünyanın var olduğunu biliyoruz.' Onu aramaya devam etmeliyiz." Nuitari öne çıktı. Karanlık büyünün tanrısı olan Nuitari kapkara giyjj.misti. Donuk bir aya benzeyen yüzü balmumu kadar beyazdı."Huzura çıkmayı dileyen bir ruh var," dedi."Buna kefil oluyor musun?" diye sordu Paladine."Oluyorum," diye yanıtladı Nuitari."Ben de." Kırmızı cübbesiyle Lunitari öne çıktı."Ben de." Gümüş renkli cübbesiyle Solinari de öne çıktı. "Pekâlâ, bu ruhu dinleyeceğiz," diye kabul etti Paladine. "Ruh huzuragelsin." Ruh içeri girdi ve aralarında yerini aldı. Paladine onu görünce kaşlarınıçattı, ışığın ve karanlığın diğer tanrılarının çoğu da öyle yaptı. Zira içlerindenhiçbiri, bir zamanlar tanrı olmaya çalışmış olan bu ruha güvenmiyordu. "Raistlin Majere'in söyleyeceği hiçbir şeyi duymak istemiyorum,"diye hırlayarak belirtti Sargonnas ve Divan'ı terk etmek için döndü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Diğerleri de homurdanarak onunla hemfikir oldular —birisi hariç hepsi"Sanırım onu dinlememiz gerekiyor," dedi Mishakal. Diğer tanrılar dönüp şaşkınlıkla ona baktılar, zira o Paladine'ın eşiydi'sevecen bir şifa ve merhamet tanrıçasıydı. Bu adamın, kendisini seven ve ken-disine güvenenlere verdiği zararı, acıyı ve sıkıntıyı çoğu kişiden iyi biliyordu- "Suçunun bedelini ödemişti," diye devam etti Mishakal," 'affedilmişti." "Peki öyleyse neden onun ruhu diğerleriyle birlikte gitmedi?" *;cevap istedi Sargonnas. "Burada kalmasının nedeni, tabii zayıflığım'2'^faydalanmaktan gayrı?" "Neden ruhun burada kalıyor, Raistlin Majere," diye sordu Paladasertçe, "hem de ayrılmakta serbestken?"154

"Çünkü varlığımın yansı kayıp," diye yanıtladı Raistlin, tanrıyla yüzleşip rini gözlerine dikerek. "Bu dünyaya kardeşim ile ben birlikte geldik veI0"1 Agy birlikte aynlacağız. Hayatımızın çoğunda birbirimizden ayrı yürüdük.lusu bendim. Eğer başarabilirsem, ölümde ayrı yürümeyeceğiz." "Sadakatin takdire değer," dedi Paladine soğuk bir tavırla, "biraz?igfliş olsa bile. Ama bizimle ne gibi bir işin olduğunu anlamıyorum."^ "Dünyayı buldum," dedi Raistlin. Sargonnas burnundan soludu. Diğer tanrılar ise endişeli bir sessizlikicinde Raistlin'e baktılar."Alünay'ın duasını sen de mi işittin?" diye sordu Paladine. "Hayır," diye yamtladı Raistlin. "Onu işitmem beklenemezdi, değilj7 F^at başka bir şey duydum —büyü sözleri söyleyen bir ses. Tanıdığımmuhtemelen başka hiç kimsenin tanıyamayacağı sözler. O sözlerisöyleyen sesi de tanıdım. Bir kendere aitti; TasslehoffBurrfbot.""Bu imkânsız," dedi Paladine. "TasslehoffBurrfbot öldü." "Öldü ve ölmedi, ama bu konuya sonra geleceğim," dedi Raistlin."Ruhu şu anda askıya alınmış durumda." Zivilyn'e döndü. "Olması gerekengelecekte, kenderin ruhu ölümünden sonra nereye gitti?""Dostu Flint Fireforge'a katıldı," dedi Zivilyn çabucak. "Peki ruhu hâlâ orada mı? Yoksa somurtkan cüce hâlâ orada onu mubekliyor?"Zivilyn tereddüt etti ve sonra şöyle dedi, "Flint yalnız." "Bunu daha önce fark etmemiş olman ne yazık," diye Zivilyn'e hırladıSargonnas. Minator tanrı, bakışlarını Raistlin'e çevirdi. "Var sayalım şu lanetkender gerçekten hayatta. Büyü sözleriyle ne işi vardı peki? Asla sizbüyücülerden hoşlanmamışımdır, ama en azından kenderleri büyüden uzaktutacak kadar sağduyunuz vardı. Senin şu hikâyen dünkü balık gibi kokuyor." "Konuştuğu büyü sözlerine gelince," diye yanıtladı Raistlin, minatortanrının alaylarından hiç etkilenmeyerek, "o sözler ona eski bir dostu olan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Fizban tararından öğretilmişti. Zamanda Yolculuk Âleti'ni ona verirken." Karanlık tanrıları bir yaygara koparttılar. Büyü tanrıları huzursuzgörünüyordu. "Gri Cevhertaşı ırklarının hiçbirine zaman içinde yolculuk etme fırsatıanmaması konusunda uzun süre önce hükme varılmıştı," dedi LunitariÇıayıcı bir sesle. "Bu konuda bize danışılmış olması gerekiyordu.""Doğruyu söylemek gerekirse, ona âleti verdim," dedi Paladine müş-. w gülümsemeyle. "Ona saygılarını sunmak için dostu CaramonaJere'in cenazesine katılmak istiyordu. Oldukça mantıklı bir şekilde,m°n'dan çok uzun süre önce öleceği sonucuna varan Tasslehoff,^de konuşma yapmak üzere geleceğe gidebilmek için âleti benden155

istemişti. Bunun soylu ve cömert bir istek olduğunu düşündüm ve bu set,le ona izin verdim." "Bunun iyi ya da kötü olduğunu siz bilirsiniz, Yüce Kişi," (jRaistlin. "Tasslehoff un bir kez zaman içinde ileri gittiğini doğrulayabılij^fakat hedefi şaşırdı ve cenazeye çok geç vardı. Bunu tekrar yapmJdüşünerek geri geldi. Bundan sonra olana gelince; bu söyleyecekler^sadece tahminden ibaret, fakat kenderleri tanıdığımıza göre, sanırım hepi^öne süreceğim dayanak noktasının gayet mantıklı olduğu konusunda he^.fikir olabiliriz. "Bir şey oldu, sonra başka bir şey bunu takip etti ve TasslehojKaos'un ayağı altında ezileceği ana kadar Caramon'un cenazesine gitmeyiunuttu. Tam o anda, yani hayatının geri kalan birkaç saniyesinde, Tasslehoffbitirmediği o işi hatırladı. Âleti çalıştırdı ve o da onu zaman içinde ileri taş1(j,Niyetlendiği gibi geleceğe ulaştı. Fakat farklı bir geleceğe. Oldukça garip birşans eseri kender dünyayı buldu ve ben de kenderi buldum." Uzun süre kimse konuşmadı. Büyü tanrıları birbirilerine bakındılar.Düşünceleri mükemmel bir mutabakat içindeydi."Öyleyse bizi oraya götür," dedi bilgi kitabının bekçisi Gilean. "Bunu tavsiye etmem," diye karşılık verdi Raistlin. "Kraliçe Takhisis şuanda fevkalade güçlü. Tetikte. Siz daha çok uzaktayken geldiğinizi öğrenebilir,üstelik sizi karşılamak için hazırlık da yaptı. Eğer şimdi, zayıf ve onunlayüzleşmeye hazırlanmamış bir halde geri dönerseniz, hepinizi yok edebilir." Sargonnas göğsünün derinlerinden homurdandı. Hiddetinin güm-bürtüsü evrende yankılandı. Diğer tanrılar, kendi doğalarına göre ya horgörüyor ya şüphe duyuyor ya da bunu ağırbaşlılıkla karşılıyordu. "Başka bir sorununuz daha var," diye devam etti Raistlin. "Dünyanınhalkları en büyük ihtiyaç anında onları terk ettiğinize inanıyor. Eğer dünyayaşimdi girerseniz, sizi hoş karşılayacak pek fazla kişi bulamazsınız."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Benim halkım onlan terk etmediğimi biliyor!" diye haykırdıSargonnas, yumruğunu sıkarak. Raistlin hiçbir cevap vermeden eğilip reverans yaptı. Bakışlarını.oldukça rahatsız görünen Paladine üzerinde tuttu. "Söylediğin şeyde doğruluk payı var," dedi Paladine en sonun»"Afet'ten sonra harkların bize nasıl yüz çevirdiğini gördük. Bizi geri kal"1etmeye hazır olmaları için iki yüz yıl geçmesi gerekti. Takhisis bunu büiy0Halkların güvensizliğini ve hiddetini bize karşı memnuniyetle kullanır. l'Po zaman yaptığımız gibi yavaşça ve ihtiyatla ilerlemeliyiz.""Bir plan tavsiye etmem mümkünse," dedi Raistlin. Aklındaki fikri detaylarıyla anlattı. Tanrılar dinledi, yani çoğu ^Raistlin sözlerini bitirdiğinde Paladine etrafina bakındı.156

"Me diyorsunuz?""Onaylıyoruz," dedi büyünün tanrıları, hepsi tek bir sesle konuşarak."Ben onaylamıyorum," dedi Sargonnas hiddetle.piğer tanrılar sessiz kaldı. Bazıları şüpheliydi, bazıları ise bunu tasvip^yordu. Raistlin tek tek hepsine baktıktan sonra sessizce şöyle dedi. "Bunu dü-.. -jp taşınmak ve kendi aranızda tartışmak için sonsuza dek süreniz yok. Hattakbü" saniyeniz bile olmayabilir. Tehlikeyi göremiyor olmanız mümkün mü?""Bir kenderden mi?" diyerek güldü Sargonnas. "Bir kenderden," dedi Nuitari. "Burrfoot ölmüş olması gereken zaman-da ölmediği için, onun ölüm anı zamanda asılı kalmış durumda." Solinari kuzenin sözlerine kaldığı yerden devam etti ve sanki hepsi tek birgırtlaktan çıkıyormuş gibi duyuldu. "Eğer kender ait olmadığı bir zaman vemekânda ölürse, Kaos'u mağlup edemeyecek. Her Şeyin ve Hiçbir Şeyin Babasızafer kazanacak, bizi ve dünyayı yok etme tehdidini de yerine getirmiş olacak." "Kenderin bulunması ve kendi ölüm zamamyla mekânına geridöndürülmesi gerekli," diye ekledi Lunitari, sert bir sesle. "TasslehoffBurrfoot ölmesi gereken yer ve zamanda ölmeli, yoksa hepimiz yok oluruz." Birbirinden ayrı ve farklı olan, ama yine de tek bir sesmiş gibi çıkan üçses suskunlaştı. Raistlin tekrar etrafına bakındı. "Bunu gitmeme izin olarak alabilirmiyim?"Sargonnas mırıldanıp homurdandı, ama en sonunda sessizleşti.Diğer tanrılar Paladine'a baktılar.En sonunda başını sallayıp onay verdi."Öyleyse size elveda diyorum," dedi Raistlin. Büyücü ayrıldığında Sargonnas, Paladine ile yüzleşti. "Akılsızlık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üzerineakılsızlık yığıyorsun," diye ithamla belirtti minator. "Önce güçlü bir büyülü âletibir kenderin eline veriyorsun, sonra bu kaçık büyücüyü Takhisis ile savaşmayayolluyorsun. Eğer sonumuz gelirse, onu getiren kişi sen olacaksın" "Sevgiyle yapılan hiçbir şey akılsızlık değildir," diye karşılık verdiFaladine. "Büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olsak bile, şimdi umudumuzVar" Zivilyn'e döndü. "Ne görüyorsun?"Zivilyn kainata baktı."Hiçbir şey," diye yanıtladı. "Karanlık haricinde hiçbir şey."157

2ÇÖLÜN ŞARKISI Mina'nın ordusu Sanction'a yönelerek doğuya doğru gitmekteydi.Hava serin ve temizdi, ordu hızla ilerliyor ve hiçbir direnişle karşılaşmıyor-du. Mavi ejderhalar üzerlerinde uçuyor, yürüyüş halindeki orduyu koruyorve ilerideki topraklara gözcülük ediyordu. Rotalarının üzerinde bulunanlar.bu fetih ordusunun yolunda durduklarını duydukları anda korkuyla tir tirtitriyordu. Birçoğu dağlara kaçmıştı. Kaçamayanlar veya gidecek hiçbir yenolmayanlar ise korkuyla yıkımı bekliyordu. Korkulan yersiz çıktı. Ordu, köylerin içinden ve tarlaların üzerindengeçip kasabaların dışına kamp kuruyordu. Mina, askerlerini sıkı bir denetimaltında tutmaktaydı. Kaba kuvvet kullanarak elde edebilecekleri erzaklan paravererek alıyorlardı. Bazen ise, çok yoksullaşmış bir ev veya kasabaya getr/'ve elİerindekileri onlara veriyorlardı. Yerle bir edebilecekleri malikâne ve şa°"lara dokunmadılar. Yollarının üzerindeki her yerde, Mina insanlaraTanîi'yı anlatıyordu. Yaptıkları her şeyi, Tek Tanrı adına yapıyorlardı. Mina, asilzadeler ve sıradan kişilerle, köylü ve çiftçilerle, derrurclhancılarla, ozan ve tenekecilerle, soylu lordlar ve hanımlarla konuşuyoHastalan iyileştiriyor, açlara yiyecek, mutsuzlara huzur veriyordu. 0°158

. f^lann onları nasıl terk ettiğini, bu yabancı ejderhaların gazabınakıt) gittiğini anlatıyordu. Ama bu yeni tanrı, yani Tek Tanrı onlan koru-J!Îiçin buradaydı.Odila çoğunlukla Mina'nın yanındaydı. Bu söylevlerde hiç rol almı-sadece izleyip dinliyor ve boynunda asılı duran madalyona dokunuyor-

J görünüşe bakılırsa, ona dokunmak artık kendisine acı vermiyordu.Gerard arkada, her zaman ön saflarda Mina'nın yanında duran mina-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

jan mümkün olduğunca uzakta at sürmekteydi. Gerard, Galdar'a ken-Hsini rahat bırakmasının emredildiğini tahmin ediyordu. Yine de bir "kaza"I a ihtimâli hâlâ mevcuttu. Eğer zehirli bir yılan Gerard' in uyku tulumu-un içine girerse veya kırık bir ağaç dalı kafasının üzerine düşerse, Galdardunlar içuı suçlanamazdı ya. Şartlar sebebiyle karşılaşmak durumundaİcaldıklan o nadir zamanlarda, Gerard, kendisinin sadece Mina'nın isteğiüzerine hayatta kaldığını minatorun gözlerindeki bakıştan anlayabilmişti. Ne yazık ki, geride at sürmesi, Gerard'ın, Altınay'ın tabutunu ve ikibüyücüyü taşıyan at arabasını koruyanlar arasında bulunması anlamınageliyordu. Onlara bakarken Gerard'ın aklına, "canlıdan çok ölüye benziyor,"deyimi geliyordu ve onlara sık sık bakmaktaydı. Bunu yapmaktan hiçhoşlanmıyor, onların görüntüsüne tahammül edemiyordu. Arabanın arkasın-da oturan, yolun çıkmalarıyla vücutları ileri geri savrulan, kollan ve bacak-lan sarkmış bir halde sallanan, başlan önlerine düşmüş cesetler. Onlara herbakışında midesi bulanarak oradan uzaklaşıyor ve onlarla bir daha hiçbirilişkisinin olmayacağına dair yemin ediyordu. Ertesi gün ise etkilenmiş vetiksinmiş bir halde tekrar onlara bakmak için geri gidiyordu. Mina'nın ordusu, ardında yangın, duman ve kan değil, Mina'nın ayak-lan dibine çelenkler bırakıp Tek Tann'ya övgüler sunan neşeli güruhlarbırakarak Sanction'a doğru ilerlemekteydi.Bir başka grup da doğuya gidiyor ve sadece birkaç yüz mil arayla,neredeyse Mina'nın ordusuna paralel olarak ilerliyordu. Onların ilerleyişiordununkinden daha yavaş, daha düzensizdi ve üzerinde yolculuk ettikleri°praklar da o kadar misafirperver değildi. Mina'nın üzerinde parlayıp ışıl-ayan güneş, Toz Bozkırlan'nda güçlükle ilerleyen ve kuzenleri1 vanestililerin, kendileri için güvenli bir sığınak olacağım umduklan ülke-ne doğru giden Qualinesti elflerini yakıp kavuruyordu. Gilthas, her günz&n ile Bozkırhalkı'na şükrediyordu, zira onların yardımı olmasaydı tekdahi çölü canlı aşamazdı.Bozkrrhalkı, elflere üzerlerini örten, günün sıcağım, dışanda tutupJp* gecelerde vücut sıcaklığım koruyan giysiler vermişti. Bozkrrhalkı,e Yiyecek de vermişti, ki Gilthas onların bu yiyecekleri güçlükle elde159

edebildiğini tahmin ediyordu. Onlara bu konuda her ne zaman soru sçwBozkırhalkı, ya onu duymazdan geliyor, ya da ona öyle soğuk bir bakış

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

^yorlardı ki, Gilthas eğer soru sormaya devam ederse onlara hakaret etn!olacağını anlıyordu. Elflere, sabahın ve gecenin serin saatlerinde yolCU] '|etmeyi, öğleden sonranın cehennem sıcağında bir yer bulup sığınmayı öSfmislerdi. En sonunda Gezgin ile yoldaşları, elflere eşlik ve rehberlik etm?,'önermişlerdi. Elflerin geri kalanı farkında olmasa bile Gilthas biliyordu l-Gezgin'in bunu yapmakta iki yönlü bir amacı vardı. Bir tanesi hayırseVelikten ileri geliyordu —elflerin çölü sağ salim aştıklarından emin OITMDiğeri ise kendi amacına yönelikti —elflerin çölü aştığından emin olmak Bol pantolonlar ve uzun tunikler giyip, üzerlerine gündüz vakti çölgüneşinden ve gece vakti çöl ayazından koruyan birçok katlı ince yünlflUsaran elfler, Bozkırhalkı'na benzemeye başlamıştı. Gözlerini yakan kumlar.dan korunmak için yüzlerini örtüyor ve narin derilerini açıkta bırakmıyor.lardı. Doğaya saygı duyarak doğanın içinde yaşamış olan elfler kısa sûreiçinde çöle uyum sağladılar ve halklarından daha fazla kişiyi kaybetmedilerÇölü asla sevmeyeceklerdi, ama onu anlamaya ve usullerine saygı duymayabaşlamışlardı. Gilthas, elflerin bu zorlu hayata ne kadar da çabuk uyum sağladığıngören Gezgin'in huzursuz olduğunun farkındaydı. Gilthas, elflerin ormanlarıve bahçeleri seven bir halk olduğunu, miller boyunca uzanmış sonsuz kum-ları bölen kırmızı ve turuncu renkli kayalara bakınca Bozkırhalkı'nıgördüğü güzellikleri değil, sadece ölüm gördüğünü bozkırh adama anlatmakiçin elinden geleni yapıyordu. Bir gece, uzun yolculuklarının sonuna yaklaştıkları sırada, elfler şaftan önceki karanlık saatlerde bir vahaya geldiler. Gezgin, elflerin bu gece veertesi gün boyunca burada dinlenebileceği, susuzluklarını giderebileceği veyorucu yolculuğa çıkmadan önce güçlerini toplayabileceğinde karar kıldı.Elfler kamp kurup gözcüler diktikten sonra kendilerini uykuya verdiler. Gilthas da uyumaya çalışti. Uzun yürüyüşten bitkin düşmüştü, amagözüne uyku girmiyordu. Kendisini kuşatmış olan depresyondan büyük birmücadele vererek kurtulmuştu. İşe yarama ve halkına karşı sorumlu olm»ihtiyacı faydalı olmuştu. Hâlâ birçok endişesi ve korkusu vardı ve bunla1"18

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

büyük bir kısmım da Silvanesti'de nasıl karşılanacakları teşkil ediyor*1Huzursuz bir halde bu meseleleri düşünürken, uyumakta olan kansınuyandırmamaya dikkat ederek yatağmdan kalkti. Gökteki sayısız W&bakmak için gece karanlığında yürüyüşe çıktı. Bu kadar çok yıldız olduğu"hiç bilmezdi. Onların sayısıyla hayrete düşmüş, hatta korkuya kapıl1™5Gezgin onu bulduğunda bu halde yıldızlara bakmaktaydı."Uyuyor olmalıydın," dedi Gezgin.160

gesi sertti, havadan sudan muhabbet etmiyor, bir emir veriyordu.... gs'm onunla ilk karşılaştığı günden beri hiç değişmemişti. Sessiz,kun biriydi ve bir el işareti işini görebilecekken asla konuşmuyordu. Yüzü'\ kayalan gibiydi, koyu kırışıklıklarla dolu keskin hatlara sahipti. Asla kahka-^ atmıyor, gülümsüyordu ve o gülümseyişi sadece koyu renkli gözlerindeydi. Gilthas başını salladı. "Vücudum uykuya hasret duyuyor, ama zihnimbunu engelliyor.""Belki de seni uyutmayan seslerdir," dedi Gezgin. "O seslerden daha evvel de söz ettiğini duymuştum," diye meraklaanıtladı Gilthas. "Çölün sesleri. Dinledim, ama onları duyamıyorum." "Onları şu anda duyabiliyorum," dedi Gezgin. "Kayalar arasındansüzülen rüzgârın iç çekişi ve kumların fısıltısı. Gecenin sessizliğinde bile,bizim yıldızların sesi olduğunu bildiğimiz bir ses mevcuttur. Siz kendi ülke-nizde yıldızlan göremezsiniz, ya da görseniz bile onlar ağaç dallanylayakalanıp hapsedilir. Burada"—Gezgin elini savurarak bir ufuktan diğerufka kadar uzanan yıldızlarla dolu engin kubbeyi işaret etti—"yıldızlarözgürdür ve şarkılarının sesi yüksektir." "Kayalar üzerindeki rüzgârı duyuyorum," dedi Gilthas, "ama bana,aralanmış dişler arasından fısıltı halinde çıkan bir ölüm nefesi gibi geliyor.Yine de," diye ekledi, duraksayıp etrafına bakınarak, "artık bu topraklardayolculuk ermiş olduğuma göre, kabul etmeliyim ki, sizin gecelerinizin birgüzelliği var. Yıldızlar o kadar yakın ve sayısız ki, bazen onların şarkısınıgerçekten duyabileceğimi düşünüyorum." Omuz silkti. "Tabii eğer kendimionların arasında bu denli küçük ve önemsiz görmezsem." "Seni gerçekten rahatsız eden şey işte bu, Gilthas," dedi Gezgin, eliniuzatıp Gilthas'in göğsüne, kalbinin üstüne dokunarak. "Siz elfler üzerindeyaşadığınız diyara hükmedersiniz. Evlerinizin duvarlarını ağaçlar oluştururve size barınak olur. Orkideler ve güller sizin emrinizle yetişir. Ama çöle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hükmedilemez. Çöl boyunduruk altına alınamaz. Çöl sizi hiç umursamaz vesizin için sadece tek bir şey yapar. Çöl her zaman burada olacak. Sizindiyarınız değişir. Ağaçlar ölür ve ormanlar yanar, ama çöl sonsuza dek varolacaktır. Bizim yurdumuz her zaman vardı ve her zaman var olacak. Bizesunduğu armağan işte bu, güvencenin armağanı." "Dünyamızın asla değişmeyeceğim sanmıştık," dedi Gilthas sessizce,'anılmışız. Dilerim ki, sizin kaderiniz daha iyi olur." Çadırına geri dönen Gilthas, bitkinliğinin kendisine galip geldiğini his-• Karısı uyanmadı, ama onun geri döndüğünün farkındaydı, zira kollarım, ı ve onu kendisine doğru çekti. Gilthas, kansının kalbinin kendi göğsüneCa dayanmış bir halde atışını dinledi ve rahatlayıp uyudu.rakat Gezgin uyumadı. Kafasını kaldınp yıldızlara baktı ve genç elfm161

sözlerini düşündü. Yıldızların şarkısı, onu ilk duyduğu zamandan berid-Gezgin'e ilk defa kederli ve uyumsuz geliyordu. Elfler ağır ve emin adımlarla ilerleyerek yolculuklarına devam ettileDerken bir sabah Dişi Aslan kocasını sarsarak uyandırdı. "Ne?" diye sordu Gilthas, korkuyla sıçrayıp uyanarak. "Ne oloV)Sorun ne?" "Bir değişiklik olarak, bu sefer hiçbir sorun yok," dedi, dağınık, altttrenkli bukleleri arasından ona bakıp gülümseyerek. Havayı kokladı. "^ekokusu alıyorsun?" "Kum," dedi Gilthas, her zaman tozla tıkanmış gibi hissettiği burnunuovuşturarak. "Neden ki? Sen ne kokusu alıyorsun?" "Su," dedi Dişi Aslan. "Bir vahanın çamurlu suyu değil, hızla, çağla.yarak akan soğuk bir suyun kokusu. Yakınlarda bir nehir var..." Gözleriyaşlarla doldu ve sesi çatladı. "Başardık kocacığım. Toz Bozkırlan'nı aştık!" Bu bir nehirdi, fakat Qualinestililerin daha evvel hiç görmediği türdenbir nehir. Elfler nehrin kıyılannda toplandı ve kan kırmızısı akan sularakorkuyla baktı. Bozkırhalkı, suyun temiz ve lekesiz olduğu, kırmızı renginde suyun üzerinden aktığı kızıl kayalardan kaynaklandığı konusunda onlarıtemin etti. Elfler yine de tereddüt edebilirdi, ama çocuklar ebeveynlerininellerinden kurtulup ileri koştular, dev kavak ve söğüt ağaçlarının kökleriarasından çağlayarak akan suya şapırtılar saçarak atladılar. Kısa süre sonraQualinesti milletinden geri kalanlar neşeyle gülmekte ve Torath Nehri'nin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

içinde sular sıçratarak eğlenmekteydi. "Burada sizden ayrılacağız," dedi Gezgin. "Nehir bu noktadan geçe-bilirsiniz. Öteki tarafta, sadece birkaç mil gittikten sonra, sizi Silvanesti'yegötürecek olan Kral Yolu'ndan arta kalanlara varacaksınız. Nehri o yolunyanından birçok mil boyunca akıp gider, yani bol miktarda suyunuz olacakBolca yiyecek de bulacaksınız, zira nehrin etrafında yetişen ağaçlar yılın buvaktinde meyve verir. Gezgin, elini Gilthas'a uzattı. "Sana iyi şans ve yolculuğunuzun sonun-da basan dilerim. Ve dilerim ki, günün birinde yıldızların şarkısını duyasın "Onların şarkısı asla senin için susmasın, dostum," dedi Gilthasadamın elini içtenlikle sıkarak. "Senin ve halkının bize yaptığı iyilikler iÇ1asla yeterince teşekkür edemem—" Konuşmayı kesti, çünkü Gezgin'in arkasından konuşmakta]/ -Gerekli olan her şeyi söylemiş olan bozkır adamı, yoldaşlarına işaret verdionlara çöle doğru liderlik etti. „ ,, "Garip bir halk," dedi Dişi Aslan. "Kabalar, görgüsüzler ve kayalara $.lar, ki bu asla anlayamayacağım bir şey. Ama onları takdir ettiğimi fark ettim-162

"Ben de onları takdir ediyorum," dedi Gilthas. "Hayatlarımızı kur-Hılar, Qualinesti milletini kurtardılar. Umarım bizim için yaptıkları iyilik-asla pişman olmaları gerekmez.""Neden pişman olsunlar ki?" dedi Dişi Aslan, şaşırarak. "Bilmiyorum, aşkım," diye yanıtladı Gilthas. "Açıklayamam. Sadeceiındebirhisvar." Dönüp nehre doğru ilerledi ve kansım kendisinin ardından endişeyle,aslanlıkla bakar bir halde bıraktı.163

3YALAN Alhana Yıldızmeltemi, hâlâ bazı büyülü güçleri, en azmdan sürgün-deki elf kraliçesine güvenli bir barınak oluşturmaları için ağaçlara hükmet-meye yetecek kadar güçleri kalmış olan elfler tarafından kendisi için hazır-lanan sığmağın içinde yalnız başına oturmaktaydı. Anlaşıldığı üzere, elflerirıbüyülerini kullanmalarına gerek yoktu. Zira her zaman elfleri sevmiş olanağaçlar, kraliçelerim yıkılacak derecede kederli ve bitkin görünce kendikendilerine dallarmı bülanüştü. Dallan savunmacı bir edayla onun üzerineeğilmiş, yapraklan ise yağmuru ve rüzgân dışarıda tutmak için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

birbirinedolanmıştı. Çimler ona döşek olacak şekilde gür, yumuşak bir halı oluştur-muştu ve kuşlar, onun acısını dindirmek için hafifçe şakıyordu. Akşam vaktiydi, Alhana'nın hareketli hayatında nadiren yaşadığı ses-siz zamanlardan birisiydi. Şimdi hareketli zamanlar yaşanıyordu, çu1"*Alhana ile yaban diyarda yaşayan kuvvetleri, Kara Şövalyeler'e karşı vukaç taktiğinde bir savaş yürütüyordu; esir kamplanna alan ediyor, er^gemilerine saldınyor, tehlike altındaki elfleri lcurtarmak için şehre cüretibaştanlar düzenliyorlardı. Fakat o anda, her yer huzurlu gibiydi. AkŞ3*]yemeği servis edilmişti ve onun emrindeki Silvanesti elfleri geceyi geçin11164

? yerleşmekteydi. O anda kimsenin ona ihtiyacı yoktu, kimse daha fazla'\f haYanna ma' 0lacak> £lana f32!3 elf kanının akmasına sebebiyet verecek£ irnler yaPmasını ondan istemiyordu. Alhana bazen rüyasında bir kanS hrinin içinde yüzdüğünü görüyordu, boğulmak dışında asla kurtulamadığıJj kâbustu bu. pazıları Nerakalı Kara Şövalyeler'in, Alhana Yıldızmeltemi'ne bir iyi-t'k yap1™? olduğunu söyleyebilirdi —ki bazı elfler bunu söylüyordu. O eski-, n bir kara elfti. Silvanesti ile kuzenleri Qualinesti arasında bir banş sağla-ma girişiminde bulunmaya ve kavga içindeki iki krallığı birleştirmekamacıyla bir Qualinestiliyle evlenmeye cüret ettiği için yurdundan sürgünedilmişti- Şimdi, en sorunlu zamanlarında, Alhana Yıldızmeltemi halkı tarafm-(jan tekrar kabul edilmişti. Hakkındaki sürgün hükmü, Kara Şövalyeler'inbaşkent Silvanost'u işgalini tamamlaması ardından hayatta kalmayı başarmışAile Reisleri tarafından resmi olarak kaldırılmıştı. Alhana'nm halkı şimdiona kucak açıyordu. Ayağının dibinde diz çöküyor ve "yanlış anlaşılma" içinpişman olduklarını yüksek sesle dile getiriyordu. Ona suikast düzenlemeyeçalışmış olmaları hiç sorun değildi. Hemen bir sonraki nefeslerinde ona şöyleyalvanyorlardı, "Kurtar bizi! Kraliçe Alhana, kurtar bizi!" Şamar hem ona, hem de halkına kızgındı. Silvanestililer KaraŞövalyeler'i şehirlerine davet etmiş ve Alhana Yıldızmeltemi'ni geri çevir-mişlerdi. Bundan henüz birkaç hafta önce, Kara Şövalyeler'in lideri olaninsan kız çocuğu Mina'nın önünde diz çökmekteydiler. SilvanestililerMina'nm hainliği konusunda uyarılmışlardı, ama kızın Tek Tanrı adına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sergilediği mucizelerle gözleri âdeta kör olmuştu. Şamar —mucizeler olsunya da olmasın— insanlara güvenmekle ahmaklık ettikleri konusunda onlarıuyaran kişiler arasındaydı. Kara Şövalyeler onlara karşı cephe aldığında,köle kampları ve hapishaneler kurduğunda ve kendilerine karşı çıkan herke-si öldürmeye başladığında, elflerin hepsi de şaşkına dönüp şok geçirmiş vedehşete düşmüştü. Şamar, Silvanesti'nin en sonunda Alhana Yıldızmeltemi'ne, onu lanet-ledikleri halde halkına sadık kalıp onlar için savaşmış olan tek kişiye yenidenhürmet etmeye başladığını görünce acı acı tatmin olmuştu. Fakat kraliçesinintepkisinden; bağışlayıcı, yüce gönüllü ve sabırlı cevabından pek memnunalmamıştı. Şamar hepsinin, onun gözüne girebilmek için yerlere kapanıpsüründüğünü görmeyi dilerdi. "Onları cezalandıramam, Şamar," demişti Alhana ona, sürgün hük-unün kaldırıldığı akşam. Artık anayurduna—Nerakalı Kara Şövalyeler'inuküm sürdüğü ve geri almak için savaşmak zorunda kalacağı anayur-tla-— gerj dönmekte serbestti. "Nedenini biliyorsun."165

Nedenini biliyordu; Alhana yaptığı her şeyi oğlu ve Silvanesti K™olan Silvanoshei için yapıyordu. Samar'a sorulacak olursa o hayırsız kevlattı. Kara Şövalyeler'in Silvanost şehrine kabul edilmesinden sorumı,olan kişi Silvanoshei idi. O insan kız Mina'ya âşık olan SilvanosheiSilvanesti halkının yıkım sebebiydi. Yine de halk ona tapıyor ve onu hâlâ kralları olarak görüyorduSilvanoshei sebebiyle annesini izliyorlardı. Silvanoshei yüzünden Şamar ktehlikeli yolculuğa çıkmak, Silvanesti'nin kadim tarihindeki en urnutsu?zamanda kraliçesini terk etmek ve onun oğlunun peşinden koca Ansalon'üdolaşmak zorunda kalmıştı. Bunu pek az kişi biliyordu, fakat Silvanesti KralıSilvanoshei, Şamar ile diğer elflerin onu Kara Şövalyeler'den kurtarmak iç^hayatlarını tehlikeye attığı gece kaçıp gitmişti. Onun kaçtığını pek az kişi biliyordu, zira Alhana bunu hem kendisinehem de halkına itiraf etmeyi reddediyordu. Onun kaçtığı gece onların yanın-da bulunan elfler bu gerçeği biliyordu, ama Alhana bunu gizli tutmalan içinonlara yemin ettirmişti. Uzun zamandır ona sadık olan ve onu seven elfler isebunu seve seve kabul etmişlerdi. Şimdi Alhana, Silvanoshei hastaymış veiyileşene kadar karantina altında tutulması gerekliymiş gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

davranıyordu. Bu arada, Alhana onun geri döneceğinden emindi. "Bir köşeye çe-kilmiş somurtuyordur," demişti Samar'a. "Bu deli aşkından kurtulacak vekendisine gelecektir. Bana ve halkına geri dönecektir." Şamar buna inanmıyordu. Bunu, at nalı izlerini delil göstererekAlhana'ya ispatlamaya çalışmıştı. Elfler o gece yanlannda hiç atgetirmemişti. Bu hayvan büyülüydü ve Silvanoshei için gönderilmişti. Geridönmeyecekti. Ne o zaman, ne de hiçbir zaman. Alhana ilk başta onu dinle-meyi dahi reddetmiş, bu konuda konuşmasını yasaklamıştı. Ama günlergeçtikçe ve Silvanoshei geri dönmedikçe, kınlan kalbiyle Samar'ın haklıolabileceğini kabullenmek zorunda kalmıştı. Şamar uzun haftalar önce yola koyulmuştu. Bu sırada Alhana,Silvanoshei kendiylemiş, hastaymış ve çadırında kalmak zorundaymış gibi

davrandı. Hatta onun çadınyla ilgilenecek ve onu ziyaret eder gibi yapacakkadar dahi ileri gitmişti. Oğlunun boş yatağına oturup, sanki oradaymış g*1onunla konuşuyordu. Geri dönecekti ve döndüğü zaman sanki hiç gitmemişgibi, her şeyi hazırlamış bir halde annesini kendisini beklerken bulacaktı. Çardağının içinde yalnız başına oturan Alhana, Samar'dan gelen enson mesajı tekrar tekrar okudu. Bu mesaj kendine bir atmaca tarafino311taşınmıştı, zira bu kuşlar uzun süredir ikisi arasında haber taşımakta)"11-Şamar kelimeleri boş yere harcamayacak birisi olduğu için mesaj kısay^Endişe içindeki anneye neşe ve hüzün, kraliçeye ise yılgınlık ve ümitsiziveriyordu.166

£n sonunda izini buldum. Abanisinya 'dan bir gemiye binip kuzeye,inrrıniya ya gittniŞ- Ondan sonra şu dişiyi bulmak için Solanthus 'a yolcu-ir etini?' ama kız çoktan ordusuyla birlikte doğruya yönelmiş. Silvanoshei£ onu takip ediyor.1 Başka haberler de duydum. Oualinost şehri tamamen yok edilmiş,n lalinost'tan arta kalanların üzerini artık bir ölüm gölü kaplıyor. Karaç~valyeler şimdi kırsal kesimleri yağmalıyor, toprakları ellerine geçiripi ndü^rine mâl ediyor. Laurana 'nın oğlu Gilthas da dahil olmak üzerehirçok Oualinestilinin kaçtığı söyleniyor, ama nerede oldukları veya başlan-ıl ne geldiği bilinmiyor. Savaştan sağ kurtulan birisiyle konuştum ve bana[jnıranalanthalasa 'nın savaşta hayatını kaybettiğinin kesin olduğunu söyle-di Aynı şekilde, yüzlerce Qualinestili ve onlarla birlikte savaşan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Thorbardincüceleri ile insanların da. Hepsi kahramanca öldüler. Şeytani ejderha BerylouOğlunuzun izini sürüyorum. Elimden gelince tekrar rapor vereceğim.Sadık hizmetkârınız,Şamar Alhana, Laurana'nın ve savaşta yitirilen herkesin ruhuna bir dua fısıl-dadı. Bu dua eski tannlar içindi, aynlıp giden ve artık onu duymayacak olantannlar için. Hiçbir anlamlan olmadığını bildiği halde, söylediği güzel sözlerkederini hafifletti. Sürgün Qualinestili elfleri için de dua okudu ve kaçtıklanhakkındaki söylentinin doğru olmasını umut etti. Sonra, oğlu için duyduğuendişe aklındaki diğer bütün düşünceleri silip süpürdü. "Şu kız sana ne gibi bir cadı büyüsü yaptı, oğlum?" dedi usulca,Samar'ın mesajını yazdığı dosya kağıdını boş boş düzleyerek. "Ne gibi pisbir cadı büyüsü..." Çardağının dışından bir ses geldi ve onun adını söyledi. Bu ses onunseçkin muhafızlarından birine, zorlu ve tehlikeli zamanlarda kendisine uzunsüre boyunca hizmet etmiş olan bir kadına aitti. Alhana onu metin, kendisinehakim, asla duygularım açık etmeyen birisi olarak tanırdı ve şimdi, kadınınsesinde bir titreme duyan kraliçe endişeye kapılmıştı.Alhana'mn içini her türden korkular sanverdi. Sakince tepki vermek'Ç'n metin olmalıydı. Elindeki kağıdı buruşturan Alhana, onu kombinezo-unun göğüs kısırıma ulaştırdıktan sonra kendisini koruyan asma yaprak-^n altından geçerek kadmm karşısına çıktı. Kadının yanında yabancı birgördü, onun tanımadığı biriydi bu. Yoksa tanıyor muydu? Ya da sadece unutmuş muydu? Alhana ona•Kkatle baktı. Bu genç adamı tanıdığını fark etti. Yüz hatlarını ve hüzünle,167

ilgiyle, kendi sorumluluğuna ayna tutan acı bir sorumlulukla dolu olan o pgleri tanıyordu. Kim olduğunu çıkartamıyordu, bunun sebebi de muhterneLüzerindeki yabancı kıyafetti —çölde dolaşan barbarların giydiği tarzda u^ve vücudu saran bir cübbe.Cevap almak için muhafızına baktı. "Gözcüler ona rastlamış, kraliçem," dedi kadın. "Adını vermiyor, an,saygıdeğer eşiniz Porthios tarafından sizinle akraba olduğunu iddia ediy0rBütün bu yün katmanlarının altındaki bu elf bir Qualinestili. Topraklanmışsilahlı olarak girmedi. Olduğunu iddia ettiği kişi olabileceği için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

onu si&getirdik." "Sizi tanıyorum, beyim," dedi Alhana. "Affedin beni, isminizi çıkar.tamıyorum." "Bunu anlayabilirim," diye gülümseyerek cevap verdi. "Birbirimizdenuzun yıllar ve nice çilelerle ayrılmışız. Yine de"—sesi yumuşadı, gözlerindetakdirle dolu içten bir bakış belirdi—"Sizi hatırlıyorum, yani halkı tarafindanhaksızca esir edilmiş olan o yüce hanımı." Alhana neşeyle haykırdı ve kendini onun kollarına attı. Daha onasarılırken, genç adamın kaybettiği annesini ve onun bir daha asla oğlunasanlamayacak olduğunu hatırladı. Alhana onu, Laurana'nm yerine şefkatleöptü ve genç adama bakmak için geri çekildi. "Sözünü ettiğin o çileler seni yılların gerektirdiğinden daha fazla yaş-landırmış. Solostaran Hanedanı'ndan Gilthas, seni sağ ve iyi gördüğüme çoksevindim, zira halkın hakkındaki kötü haberleri henüz işittim. Duyduğumşeyin söylenti ve dedikodu olduğunu ve doğru çıkmayacağını umut ediyor-dum, ama heyhat, gerçeği gözlerinde görebiliyorum." "Eğer annemin öldüğünü ve Qualinost'un yok edildiğini işittiyseniz, ozaman gerçeği işitmişsiniz, demektir," dedi Gilthas. "Buna ne kadar üzüldüğümü anlatamam," dedi Alhana, genç adamınelini elleri arasına alıp sıkıca tutarak. "Lütfen içeri buyur, orada daha rahatedersin, zira yolculukla geçen birçok haftanın bitkinliğini görüyorum sende. Gilthas, Alhana'ya eşlik ederek çardağın içine girdi. Kendisine sunulanyemeği yedi, fakat Alhana, genç adamın açlıktan çok nezaket icabı yediğimgörebiliyordu. Suyu ise gizleyemediği bir iştahla, sanki hiç doyamıyor-muşçasına, uzun uzun ve kana kana içti. , "Bu suyun tadının bana ne kadar hoş geldiğini asla bilemezsiniz," de*gülümseyerek. Sonra etrafina bakındı. "Kuzenim Silvanoshei'le tanışma ı"''satım ne zaman bulacağım? O ve ben hiç tanışmamıştık. Ogreler tarafind^katledildiğine dair çıkan feci söylentiyi işitmiş ve bunun doğu olmadığaişittiğimize çok sevinmiştik. Onu kucaklamaya can atıyorum.""Silvanoshei'in iyi olmadığım söylemekten esef duyuyorum, Gilth168

,. Ajhana. "Silvanost'u zapteden Kara Şövalyeler tarafından feci şekildeklandı ve kaçıp hayatını zar zor kurtarabildi. Şifacılann gözetimi altındataV^,1da duruyor ve yanına kimsenin girmesine izin verilmiyor."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ça 0u yalanı o kadar çok söylemişti ki, artık onu sesi titremeden söyle-vi başarabiliyordu. Genç adamın gözlerine bakıp asla duraksamadan111 uşi11^1 başarabilmişti. Gilthas ona inandı, çünkü yüzünde endişe dolu biryaş belirdi."Bunu duyduğuma üzüldüm. Lütfen acil şifa dileğimi kabul edin." Alhana gülümsedi ve konuyu değiştirdi. "Uzun ve tehlikeli yollardaevahat ettiniz. Yolculuğunuz zor ve tehlikeli geçmiş olmalı. Senin için nevapabilirim> Yeğenim? Sana böyle hitap edebilir miyim, her ne kadar sadecevlilik yoluyla halan sayılsam dahi?" "Bundan şeref duyarım," dedi Gilthas, samimi bir sesle. "Şimdi ailem-den kalan tek kişi sizsiniz. Siz ve Silvanoshei." Alhana'nın gözleri aniden yaşlarla doldu. Şu anda, Silvanoshei'i kaybet-miş olduğu için, Gilthas da onun ailesinden kalan en son kişiydi. Alhana gençadamın elini sıkıca tuttu ve Gilthas da onun elini tuttu. Genç adam ona babasıolan Tanis Yanmelf i hatırlattı. Adamın hatırası ona kuvvet veriyordu. Ziraberaber geçirdikleri zamanlar tehlikeyle dolu olsa da düşmanlarını mağlupetmeyi ve kısa bir süre için dahi olsa huzur içinde yaşamayı başarmışlardı. "Sizden büyük bir iyilik istemek için geldim, Alhana Hala," dedi, onametanetle bakarak. "Halkımı kabul etmenizi diliyorum."Alhana şaşkınlıkla, hiçbir şey anlamayarak ona baktı. Gilthas batıyı işaret etti. "Buradan üç günlük mesafe ötede, Silvanestisınırlarında, Qualinesti'den kaçan bin kadar sürgün elf, kuzenlerimizin toprak-larına giriş yapmak için sizden izin beklemekte. Yurdumuz yok edildi. Artıkdüşman işgali altında. Onlarla dövüşecek sayıda değiliz. Günün birinde," dedive çenesi yukarı kalkıp gözleri gururla parıldadı, "oraya geri dönecek, KaraŞövalyeler'i topraklarımızdan dışarı sürecek ve bize ait olanı geri alacağız."Ama o gün, bugün değil," diye devam etti, gözlerindeki ışık solarakve yermi gölgelere bırakarak. "Yarın da değil. Toz Bozkırlan'nı aştık. O feciMekânı yurtlan olarak addeden insanlar olmasaydı, orada ölüp gitmiş olur-ulc- Bitkin ve çaresiz durumdayız. Çocuklarımız teselli için bize bakıyor,. a onlara verebilecek tesellimiz yok. Sürgündeyiz ve gidecek hiçbir ye->2 yok. Size, uzun zaman önce bizden aynlmış olan kişiye tevazuyla geri°nüyor ve bizi kabul etmesini diliyoruz."? Alhana ona uzun uzun baktı. Az önce gözlerini yakan yaşlar, şimdi olsüzce yanaklarından aşağı süzülüyordu,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

soru ^ 'Ç™ ağlıyorsunuz," dedi Gilthas kırık dökük. "Sizin başınıza bumü aÇtığrm için üzgünüm."169

"Hepimiz için ağlıyorum, Gilthas," dedi Alhana. "Anayurtla,.kaybeden Qualinesti halkı için ve yurdu uğruna savaşmakta olan Silvane 1halkı için. Bu ormanlarda barış ve sığınacak bir çatı bulamayacaks^zavallı yeğenim. Bizi hayatta kalmak için savaşırken bulacaksınız. Yola ÇİL'tığınızda bunu bilmiyordun, değil mi?"Gilthas kafasını olumsuz anlamda salladı."Şimdi biliyor musun?" "Biliyorum," dedi. "Haberleri Bozkırhalkı'ndan öğrendim. Abartm,olmalarını ummuştum—" "Bundan şüpheliyim. Onlar, uzağı gören ve dobra konuşan insanlarSana neler yaşandığını anlatacağım, ondan sonra bize katılmak isteyinistemediğine karar verebilirsin." Gilthas konuşacaktı, Ama Alhana bir elini kaldırıp onu susturdu. "Benjbir dinle, Yeğenim." Bir anlığına tereddüt etti, içsel bir çekişme yaşadıktansonra şöyle konuştu, "Halkımdan bazılarının oğlumun, Kara Şövalyeler'inij.deri olan şu insan kız Mina tarafından büyülendiğini işiteceksin. Onun ölüm-cül büyüsüne kapılan tek Silvanestili o değil. O kız, sokaklarda dolaşırken,halkımız onu yüceltmek için şarkılar söyledi. Şifa mucizeleri sergiledi, amabunun bir bedeli vardı —para değil, ruh olarak. Tek Tanrı, işkence edip,köleleştirmek ve yiyip bitirmek için elflerin ruhlarına sahip olmak istiyordu. ŞuTek Tanrı bir sevgi tanrısı değil. Aksine hile, intikam ve acı tannsı. TekTann'ya hizmet eden elfler alınıp götürüldü. Tek Tann'ya hizmet etmeyi red-deden elfler ise katledildi veya Kara Şövalyeler tarafindan esir alındı. "Silvanost şehri tamamıyla Kara Şövalyeler'in kontrolü altında. Birliktehenüz kontrol sahasını genişletecek kadar büyük değil, böylece ormanın içindevarlığımızı sürdürmeyi başarıyoruz. Bu feci düşmana karşı savaşmak için eli-mizden geleni yapıyoruz ve halkımızdan yüzlercesini işkence ve ölümden kur-tardık. Esir kamplarına baskın yapıp köleleri serbest bırakıyoruz. Devriye bir-liklerini canlarından bezdiriyoruz. Okçularımızdan o kadar çok korkuyorlar kihiçbir Kara Şövalye şehir surlarının dışına adım atmaya cesaret edemiyorBütün bunları yapıyoruz, ama yeterli olmuyor. Şehri geri almak için gerek'1sayıdan yoksunuz ve her gün Kara Şövalyeler tahkimatlarını güçlendiriyor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Öyleyse, bizim savaşçılarımız memnuniyetle karşılanacak bir takvj'olur," dedi Gilthas sessizce. Alhana başım önüne eğdi ve kafasını olumsuz anlamda salladı. "Hay1 •dedi, mahcup bir halde. "Sizden bunu nasıl isteyebiliriz? Silvanestililer bubu yıllar boyunca sana ve halkına saygısızca, kindarca davrandı. Hayatla^bizim ülkemiz için vermenizi nasıl isteyebiliriz?""Unutuyorsunuz ki," dedi Gilthas, "bizim artık bir ülkemiz ıŞehrimiz harabe halinde. Sizin topraklarınızda hüküm sürengüçler170

k^je de hüküm sürüyor." Yumruğunu sıktı ve gözleri çakmak çakmak#7 .^ak edilen cezalarını vermeye hevesliyiz. Sizin ülkenizi geri alacağız,ja bizimkini geri almak için güçlerimizi birleştireceğiz."^üzü alev alev yanan Gilthas ileri doğru eğildi. "Görentıa? Bu durum, eski yaralarımızı sarmamız ve iki ırkı bir kez daha bir-ldu-;0 Yüzü alev alev yanan Gilthas ileri doğru eğildi. "Göremiyor musun,Ajlıana«mıemiz için gereken itici güç olabilir.""Çok gençsin," dedi Alhana. "Eski yaraların içten içe işlediğini ve tam. ıue vurarak onu hasta edip çürüttüğünü bilemeyecek kadar gençsin.Aranuzda, birimizin yükselmesindense hepimizin çökmesini isteyen kişilerldueunu bilmiyorsun. Halklarımızı birleştirmeyi denedim. Başarısız oldumbenim başarısızlığımın sonucu da bu oldu. Sanırım artık çok geç. Sanırımhalkımızı hiçbir şey kurtaramaz."Gilthas ona dehşetle baktı, kadının sözlerinden rahatsız olduğu apaçıktı. Alhana elini onun elinin üzerine koydu. "Belki yanıhyorumdur. Belki desenin gencecik gözlerin daha net görüyordur. Halkını güvenle ormana getir.Sonra da Silvanesti halkının karşısına çıkıp onlara zor durumda olduğunuzuanlatman ve sizi ülkelerine kabul etmelerini onlardan rica etmen gerekli." "Rica etmem mi? Yoksa yalvarmam mı?" Gilthas ayağa kalktı, yüzifadesi soğuktu. "Silvanesti'ye dilenciler olarak gelmedik." "Bak, görüyor musun?" dedi Alhana hüzünle. "Hastalık sana dabulaşmış. Daha şimdiden aceleyle sonuçlar çıkartıyorsun. Silvanesti halkınasorman gerek, çünkü onlara sormak politik bir hareket. Bütün söylemek iste-diğim buydu." Kadın iç geçirdi. "Gençlerimizin aklını zehirliyoruz ve busebeple iyiye gitme umutlarımız yok oluyor." "Hüzünlüsünüz, bitkinsiniz ve oğlunuz için endişe duyuyorsunuz. Oiyileştiğinde, o ve ben— Alhana," dedi Gilthas endişeyle, zira kadın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bir min-derin üzerine çökmüş ve acı acı ağlamaya başlamışti. "Ne oldu? BiriniÇağırayım mı? Hanımlarınızdan birisini?""Kiryn," dedi Alhana, boğulur gibi bir sesle. "Kiryn'i çağır."Gilthas, Kiryn denilen bu kişinin kim olduğu hakkında hiçbir fikre^ip değildi, ama eğilerek çardağın içinden çıktı ve muhafızlardan birisineS1 verdi. Muhafız ise bir ulak yolladı. Gilthas çardağın içine geri girdi, bu'Ç'Parçalayan kederi dindirmek için ne yapabileceğini veya söyleyebileceği-K bilemeyerek huzursuzca durdu... *cer> genç bir elf girdi. İlk olarak, soğukkanlılığım kazanmak içincadele veren Alhana'ya baktı, sonra Gilthas'a doğru döndü. Kiryn'in^ hiddetle kıpkırmızı kesilmişti."Kimsin sen? Ne dedin—" Hayır, Kiryn!" Alhana yaşlarla ıslanmış yüzünü kaldırdı. "O hiçbiryaPmadı. Bu benim yeğenim Gilthas, Qualinesti'nin Güneş Sözcüsü."171

"Affınıza sığınırım, Majesteleri," dedi Kiryn, eğilip reverans yap^,"Bunu bilmemin hiçbir yolu yoktu. Kraliçemi bu halde görünce—?" "Anlıyorum," dedi Gilthas. "Alhana Hala, eğer istemeden size bu ^acı verecek bir şey söylediysem veya yaptıysam—" "Anlat ona, Kiryn," diye emretti Alhana, kısık ve kulağa feci geWses tonuyla. "Ona gerçeği anlat. Bilmeye hakkı var... ve bilmesi gerekli." * "Kraliçem," dedi Kiryn, Gilthas'a kararsızlıkla bakarak, "bundan em-misiniz?" Alhana, sanki onları bu dünyaya tamamen kapamaktan memnun 0ıçakmış gibi gözlerini kapadı. "Halkını çölü aşarak buraya getirmiş. Yar^istemek üzere bize gelmişler, zira başkentleri yok edilmiş ve ülkeleri ^Şövalyeler tarafından mahvedilmiş." "Yüce E'li!" diye haykırdı Kiryn, hayretten artık onlarla olmayan tam,Paladine'a veya elflerin ona taktığı isimle E'li'ye haykırarak. "Anlat ona," dedi Alhana, yüzünü onlardan çevirip ellen arasına gön,.müş bir halde tutarak. Kiryn, Gilthas'a kendisine yaklaşmasını işaret etti. "Size diğer pek az kişi-nin bildiği ve bilenlerin bu konuda gizlilik yemini ettiği bir şeyi anlatacağım, Ma-jesteleri. Kuzenim, Silvanoshei yaralı değil. Çadırının içinde yatmıyor. O gitti." "Gitti mi?" Gilthas'm aklı karışmıştı. "Nereye gitti? Yakalandı mı? Esirmi alındı?" "Evet," dedi Kiryn ciddiyetle, "ama sizin kastettiğiniz manada değilKara Şövalyeler'in lideri olan Mina adındaki bir insan kızı saplantı haline

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

getirdi. Ona katılmak için bizden kaçtığma inanıyoruz." "inanıyor musunuz?" diye tekrarladı Gilthas. "Bunu kesin olarakbilmiyor musunuz?" Kiryn çaresizce omuz silkti. "Kesin olarak hiçbir şey bilmiyoruz. Onu,kendisini infaz edecek olan Kara Şövalyeler'den kurtardık. Tam yabanlıkaraziye kaçıyorduk ki, büyülü bir uyku sardı bizi. UyandığımızdaSilvanoshei gitmişti. At nalı izlerine rastladık. Nal izlerini takip etmeyeçalıştık, ama işaretler Than-Thalas Nehri'ne gidiyordu. Nehrin yukarısını*aşağısını aradığımız halde daha fazla ize rastlayamadık. Sanki atın kanatlanvarmış gibiydi." Alhana, boğuk bir sesle konuştu. "En güvenilir dostum ve danış-manımı oğlumun ardından, onu bulup geri getirmesi için yollad'111Silvanesti halkına bu konuda hiçbir şey söylemedim. Senden de kimseye t»şey söylememem rica ediyorum." Gilthas rahatsız olmuş gibiydi. "Anlamıyorum. Onun ortadan ka-boluşunu neden bir sır olarak saklıyorsunuz?"Alhana başını kaldırdı. Gözleri kederiyle şişmiş ve kan çanağına o°172

.. ,Ü "Çünkü Silvanesti halkı onu kalplerine aldı. O, onların kralı ve onlarnu tâkiP ediyorlar, beni kendi nzalanyla takip etmezler. Yaptığım her\°i onun adıyla yapıyorum."$ ' "Yani, sizin yükünüzü paylaşması gereken oğlunuz bir kızın peşindenmrUrken, siz burada zor kararlan verip tehlikeyle yüzleşiyorsunuz," diyertçe konuşmaya başladı Gilthas. "Onu eleştirme!" diye parladı Alhana. "Neler çektiğini nereden bili-rsun? Bu kız bir cadı. Onu büyüledi. Oğlum ne yaptığını bilmiyor." "Silvanoshei, Mina'yla tanışmak gibi bir şanssızlık yaşayana kadar iyi• İcraldı," dedi Kiryn savunucu bir edayla. "Halk onu sevip saymaya, siarnıştı. Bu büyü bozulduğunda iyi bir kral olacak." "Gerçeği bilmen gerektiğini düşündüm, Gilthas," dedi Alhana sertçe,"tasıman gereken sorumlulukların ve vermen gereken kararların olduğu için.Senden sadece Kiryn'in yaptığı şeyi yapmanı, dileğime saygı duymanı ve bukonuda kimseye bir şey söylememeni istiyorum. Tıpkı bizim yaptığımızgibi, sen de Silvanoshei buradaymış gibi davran." Ses tonu soğuktu, yakanş doluydu. Gilthas onun acısını dindirmek veyükünü hafifletmek için varını yoğunu verirdi. Ama, onun az önce dediğigibi, kendisi de birçok yük taşıyordu. Sorumluluklan vardı ve o sorumluluk-lar halkına karşıydı. "Şimdiye kadar Qualinesti halkına hiç yalan söylemedim, Alhana Hala,"dedi, elinden geldiğince kibar bir sesle. "Şimdi söylemeye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başlamayacağım.Benim sözümle yurtlarını terk ettiler, beni takip edip çöle çıktılar. Kendi hayat-tan ve çocuklarının hayatlarını benim ellerime bıraktılar. Bana güveniyorlarve ben de o güvene ihanet etmeyeceğim. Sizin için, yani sevdiğim ve saydığımbirisi için bile." Alhana yumruklanm iki yanında sıkarak ayağa kalktı. "Eğer bunuyaparsan, uğruna çalıştığım her şeyi yok edersin. Gidip şimdi KaraŞövalyeler'e teslim olsak da aynı kapıya çıkar." Yumruklarını açtı ve Gilthaskadının ellerinin titrediğini gördü. "Bana biraz zaman ver, Yeğenim. Bütünistediğim bu. Oğlum yakında geri dönecek. Bunu biliyorum!" Gilthas bakışlarım kadından ayınp Kiryn'e çevirdi ve genç elfe uzun"zun, dikkatle baktı. Kiryn hiçbir şey söylemedi, ama gözlerinde bir panltıbelirmişti. Rahatsız olduğu barizdi.Alhana, Gilthas'ın içinde olduğu ikilemi gördü."O, dilinin ucuna kadar gelen acı sözleri söylemeyecek kadar nazik,bar ve benim acıma önem veriyor," dedi kendi kendisine. "Eğer yapa-"seydi bana şunlan söylerdi; Bu benim hatam değil. Yanlış yapan ben deği-? °u senin oğlunun suçu. Silvanoshei halkını yarı yolda bıraktı. Onun^a* izlerini takip etmeyeceğim.'"173

Alhana Gilthas'a hiddetlenmişti, başından aşağı kaynar sular indiğianda onu hem kıskanıyor, hem de onunla gurur duyuyordu. Ar^Laurana'ya gıpta etti, yaşadığı telaşa, acıya ve umutsuzluğa bir son vJ1kutlu bir sessizlik getiren ölümüne gıpta etti. Laurana kahraman olaJölmüştü, halkını ve yurdunu kurtarmak için savaşırken şehit olm^Ardında^ gurur duyabileceği bir miras, şeref duyabileceği bir oğul bırakm^"Doğru olanı yapmaya çalıştım," dedi Alhana kendi kendisine, ıswiçinde, "ama her şey feci şekilde yanlış sonuçlandı." Sevgili kocası Porthios ortadan kaybolmuştu ve öldüğü sanılıyorGelecek için tek umudu olan oğlu, o gelecekle yalnız başına yüzleşn^üzere onu bırakıp kaçmıştı. Kendisine onun büyülendiğini söyleyip ^bilirdi, ama kalbinin derinlerinde bunun böyle olmadığını biliyordu. Ço^şımarıktı, bencildi ve Alhana'nın şimdiye kadar kontrol etmeye cesaretedemediği o duygularla yön değiştirmeye meyilliydi. Kocasına karş,başansız olmuştu, oğluna karşı başarısız olmuştu. Gururu bunu kendisine iti.raf etmesini engellemişti. Gurur onun çöküşü olacaktı. Halkı ona cephe aldığında gururu incin-misti. Kalkana saldırmasına ve kendisini istemeyen o diyara girmeye çalış.masına da gururu sebep olmuştu. Şimdi de gururu, onu halkına yalan söyle-meye zorluyordu. Hem Şamar, hem de Kiryn buna karşı çıkmıştı. İkisi de onu gerçeği

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

söylemeye teşvik etmişti, ama Alhana'nın gururu buna cesaret etmesiniengellemişti. Kraliçe olarak gururu değil, anne olarak gururu. Halkının onaacımasını kaldıramazdı. Diğer bütün sebeplerin üstünde, yalan söylemesininesas sebebi buydu. Silvanoshei'in geri döneceğini, hatalı olduğunu itiraf edip af dileyeceği-ni ummuştu. Eğer bu olsaydı, onun başarısızlığını görmezden gelebilirdiŞimdi, Samar'm, Silvanoshei'in ona asla geri dönmeyeceği, kendi iradesiylegelmeyeceği hakkında yazdığı mektuptan sonra bunu anlamıştı. Samar'ın onu.hatalı bir okul çocuğu gibi sürükleyerek geri getirmesi gerekecekti. Kafasını kaldırdığında Gilthas'ın, halden anlayan, ciddi bir yüz ifade-siyle kendisine baktığını gördü. O anda, aynı babasıydı. Tanis Yanmelf <*•Alhana içsel bir savaş verip gururuna karşı mücadele ederken ona afifadeyle bakardı- __cek'"Sırrınızı saklayacağım, Alhana Hala," dedi Gilthas. Ses tonu sog*,yaptığı şeyden memnun olmadığı barizdi. "Elimden geldiğince uzun bir su*"Teşekkür ederim, Gilthas," dedi kadın minnettar bir şekilde ve «^nettar olmak zorunda kaldığı için utanarak. Ah şu gururu! Şu lanet ogururu. "Silvanoshei geri dönecek. Zor durumda olduğumuzu işi*|geri gelecek. Belki de daha şimdiden dönüş yolundadır."174

Elini göğsüne, Samar'ın bunun tam aksini söyleyen mektubunaLat*-.lı. Yalan söylemek kolay, o kadar kolay bir hal almıştı ki.?'Umarım öyledir," dedi Gilthas kasvetle. jCadının elini aldı ve saygıyla öptü. "Derdiniz için üzgünüm, AlhanaÜ la Derdinize dert kattığım için de üzgünüm. Ama eğer bu hadise, iki mil-ı ritı yeniden birleşmesini sağlarsa, bir gün geçmişteki kalp kırıklıklarına ve. nŞ1]<hklara bakıp, buna değdiğini söyleriz." Kadm gülümseye çalıştı, ama dudaklarının kaskatı duruşu ağzının•eğirmesini sağladı. Hiçbir şey söylemedi ve böylece sessizlik içinde birbi-rlerinden ayrıldılar. "Onunla git," dedi Alhana, geride kalan Kiryn'e. "Onun ve halkınındoş karşılanmasını sağla.""Majesteleri—" diye rahatsızlıkla konuşmaya başladı Kiryn. "Ne diyeceğini biliyorum, Kiryn. Bunu söyleme. Her şey yoluna gire-cek. Göreceksin." İkisi de gittikten sonra, Alhana çardağın kapı eşiğinde durdu veGilthas'ı düşündü. "Ne hoş rüyalar," dedi usulca. "Gençliğin rüyaları. Bir zamanlar benimde hoş rüyalarım vardı. Şimdi, tıpkı hoş elbiselerim gibi, onlan dapaçavradan bezler halinde üzerimde taşıyorum. Dilerim ki, seninkiler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üzer-ine daha iyi uysun, Gilthas ve daha uzun ömürlü olsunlar."175

4BEKLEYİŞ VE YİNE BEKLEYİŞ Silvanost'taki Kara Şövalyeler'in lideri olan General Dogah'ın dakendine ait sorunlan vardı. Kara Şövalyeler gözcü olarak mavi ejderhalankullanıyorlardı. Ejderhalar gür ve karmaşık ormanlar üzerindeki göklerdedevriye geziyordu. Ejderhalar yerde en ufak bir hareket görürse dalışa geçi-yor ve şimşek nefesleriyle ormanlık arazinin tümünü yakıp yıkıyorlardı. Bu ejderha gözcüler, çölde büyük bir topluluğun olduğunu görmüştü,ama onların Qualinesti elfleri olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktuGözcüler onlann, yücelord ejderha Sable'dan kaçan barbarlar, yan'Bozkırhalkı olduğunu sanıyordu. General Dogah bu göç hakkında ne yap-ması gerektiğini düşünüp durmaktaydı. Bozkırhalkı konusunda kendisineverilmiş hiçbir emir yoktu. Güçleri sınırlıydı ve Silvanost üzerindenhakimiyeti en iyi ihtimâlle sallantıda sayılırdı. Mina'ya, durumu anlatan *?emirlerini beklediğini belirten acil mesajı götürmesi için ejderha sırtındahaberci yolladı. .,,, Haberci, Mina'nın yerini saptamakta biraz güçlük çekmişti, && ,olarak Solanthus'a uçmuş ve kızın ordusunun oradan aynlıp SancO°doğru yürüyüşe geçtiğini öğrenmişti.176

Uçuşla geçen bir başka günün ardından haberci onu bulmuş, aldığı kısaöz cevapla birlikte hızla geri uçmuştu.General DogahŞunlar Bozkırhalkı değil. Qualinestili sürgün elfler. Onları yok edin.fek Tanrı adına,Mina Dogah bunu yapmaları için ejderha süvarilerini yollamış, fakat geçenlasa süre içinde Qualinestililerin ortadan kaybolduğunu öğrenmişti. Hiçbirverde onlardan herhangi bir ize rastlanmıyordu. Bu raporu aldığında acı acıIcüfretmişti, z^ bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Qualinestililer, Silvanestiormanlarına kaçmayı başarmışlardı ve artık ulaşamayacağı bir yerdeydiler. Devriyelerine saldıracak ve tedarik gemilerine yanan oklar atacak dahafazla elf vardı artık. Dertlerine ek olarak, ejderhalar, topraklarını çaldıklarıiçin uzun süredir Şövalyelere hiddetli olan ogrelerin Silvanesti'nin Blöde'ebitişik olan kuzey sınırına yığıldığını ve karşılık olarak biraz elf toprağı zapt

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmeyi umdukları hakkında raporlar getirmeye başlamıştı. Daha da kötüsü, Dogah moral sorunları yaşamaktaydı. Mina onlarıbüyüleyip transa sokmak için yanlarında olduğu sürece, askerler onundavasına baş koymuş, kendilerini adamışlardı ve onu büyük bir istekle takipediyorlardı. Ama Mina ayrılah haftalar olmuştu. Askerler ile onlara kuman-da ederi Şövalyeler, her bir gölgenin içinde düşmanların gizlendiği —kiSilvanesti gölgelerle dolu bir ülkeydi— garip ve kendilerine düşman olan birdiyarda tecrit olmuşlardı. Gökten ok yağıp onları öldürüyordu. Hatta bitkiörtüsü bile onları öldürmeye gayret ediyormuş gibiydi. Ağaç kökleri ayak-

lama takılıyor, ölü dallar kafalarına düşüyor ve ormanlar onları asla geridönemeyecekleri karmakarışık yerlere çekiyordu. Geçen şu son hafta içinde, tek bir malzeme gemisi dahi nehirde yüzmeyibaşaramamıştı. Nehre çıkma girişiminde bulunanlara ise elfler ateş açıyordu.Askerlerin, elflerin yediklerinden gayrı yiyecekleri yoktu ve hiçbir insan uzunsure boyunca yaprak ve otlarla hayatta kalamazdı. Ete aç olan insanlar avlan-mak için ormanlara girmeye cesaret edemiyordu, zira kısa süre içinde keşfet-ler* üzere, ormandaki her yaratık elfler için casusluk yapıyordu.Kara Şövalyeler'in kudreti karşısında ürküp sinmiş gibi görünenvanost şehri elfleri, gitgide cesaret bulmaya başlamıştı. Dogah'ın hiçbirrr1™ şehir içinde tek başına dışan çıkmaya cesaret edemiyordu, aksiaırde bir arka sokakta ölü olarak bulunmayı göze almış olurlardı. Adamlarv edip söylenmeye başlamıştı.177

Dogah, daha fazla elfe işkence edilmesini emretmişti, ama böylesı \.-eğlence, askerlerini sadece bir süreliğine oyalayabilirdi. Hiçbir firar olmadaiçin şanslıydı. Fakat onun da bildiği üzere, bunun sebebi sadakat değ,?adamların elflerden ve onlan koruyan ormandan, kaçmaya çalışamaya^kadar çok korkmalarıydı. Şimdi, ormanda bulunanlara bin elfin daha katıldığı haberiyle birlikisyankâr homurtular gök gürültüsü kadar yükselmişti. Öyle ki, Dogah arhîonlan duymazdan gelemezdi. Kendisi bile şüphe etmeye başlamıştı zatenKendisini, onun amber renkli gözlerinden güven verici bir şekilde yansırkengörmediği zaman, Mina'ya olan güveni azalmaya başlamıştı. Mina'ya bir acil mesaj daha yolladı. Onlan yok etmek için elindengeleni yapmasına rağmen Qualinestililerin elinden kaçtığını, morallerin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

düşük olduğunu ve bu durumu değiştirecek bir şeyler yapılmadığı takdirdeSilvanesti'den çekilmek veya isyanla yüzleşmekten başka hiçbir seçeneğininkalmayacağını belirtti. Kara sakallı ve bu günlerde karamsar, asık yüzlü olan kısa ve bodurDogah, karargâhında tek başına oturuyor, (şu günlerde kendi muhafızlarınadahi pek güvenmiyordu) daha sert bir içki olmuş olmasını tüm kalbiyledilediği elf şarabından içiyor ve Mina'nın cevabını bekliyordu. Qualinestililer, uzun süredir uzak kaldıklan kuzenleri Silvanestililertarafından soğuk bir şekilde karşılanarak ormana girdiler. Kuzenler, kibarcaöpüşüp selâmlaştıktan sonra Qualinesti elflerinin ellerine mızraklar ve oklartutuşturuldu. Eğer Silvanesti'ye taşınacaklardıysa, bu uğurda savaşmayahazırlansalar iyi olurdu. Qualinestililer bunu kabul etmekten memnuniyet duydular. Bunu,kendi ülkelerini zapteden ve şu anda talan etmekte olan kişilerden intikamalma firsatı olarak görüyorlardı."Ne zaman saldırıyoruz?" diye hevesle soruyorlardı. Silvanestililerden gelen cevap ise, "Pek yakında," oluyordu. "Doğruzamanı bekliyoruz." "Doğru zamanı mı bekliyoruz?" diye kocasına sordu Dişi Aslan. "Hangi'doğru zamanı' bekliyor muşuz? Ulaklar ve casuslarla konuştum. Silvanost takısılıp kalan Kara Şövalyeler'den sayıca üstünüz. Moralleri, deniz kazası g^'miş ve tam takım savaş zırhı kuşanmış bir cücenin batacağından daha hızlı birşekilde çökmekte. Onlara saldırma fırsatı şimdi karşımızda!" İkisi, kendileri için hazırlanan barınağın —çağıldayan bir çayın yarUda, örülen söğüt dallarından yapılmış bir kafesin— içinde konuşmaköy •Yerleri çok dar ve sıkışıktı, ama elflerin çoğundan daha şanslıydılar- **(Gilthas'ın asil soyu sayesinde) kendilerine ait bir yerleri ve bir ne178

hrerniyetleri vardı. Elflerin çoğu canlı ağaçların büyük dalları üzerinde,< ağaçların oyulmuş kovuklarında, mağaraların içinde veya sadece yıldız-0 n altında, çimenlerin üzerinde uyuyordu. Ooıalinestililer bundan hiç.. yetçi değildi. Çölde yaptıkları yolculuğun ardından, taze kokulu çam•pelerinin üzerinde yarmaktan ve yağan yağmurun hafif şıpırtısını dinle-.gk uyumaktan başka bir şey istemiyorlardı zaten. "Bana bilmediğim bir şey söylemiyorsun," dedi Gilthas, asık bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

surat-. j^alkı arasında daha yaygın olan bir giyim tarzına geri dönmüştü —uzun,kemerli bir tunik, yünlü bir gömlek ve orman renklerinde uzun çorap. Amaçölde üzerine kuşandığı giysileri titizce katlayıp bir kenara kaldırmıştı. "Yine de bazı sorunlar var. Silvanestililer ülke sathına yayılmış birhaldeler. Bazılan Kara Şövalyeler'in tedarik hatlarını engellemek için nehirkıyısına konuşlanmış durumda. Diğerleri ise, şehri terk etmeye cesareti olanher türlü devriye birliğinin geri dönmemesini sağlamak için Silvanost şehriyakınlarında pusuya yatıyor. Bazılan ise sınır çizgilerine yayılmış vaziyette..." "Rüzgâr, atmacalar ve sincaplar mesaj taşıyabilir," diye karşılık verdiDişi Aslan. "Eğer emirler şimdi yollansa, Silvanesti halkının büyük kısmı bu-harla içinde Silvanesti dışında bir araya toplanabilir. Günler geçip gidiyor vehâlâ emir çıkmadı. Ormanın içinde gizlenip beklemek zorundayız. Neyi bek-liyoruz?" Gilthas neyi beklediklerini biliyordu, ama buna cevap veremedi.Sessizliğini korudu ve kansrmn hiddetten köpürmesine izin vermek zorundakaldı. "Eğer bu firsatı kaçırırsak başımıza neler geleceğini biliyoruz! KaosSavaşı sırasında Kara Şövalyeler bizim yurdumuzu işte böyle ele geçirmişti.Eğer şimdi harekete geçmezsek, aynısı Silvanesti'ye de olacak. Ordulan geridetutan senin şu kuzenin Silvanoshei, değil mi? O çok genç. Muhtemelenanlamıyordur. Onunla konuşmalısın Gilthas, ona anlatmalısın—" Kocasını gayet iyi tanıyordu. Yüzüne şöyle bir bakınca sözleri ağzın-da düğümlenip kaldı. Dişi aslan gözlerini kısıp ona baktı. "Ne oldu, Gilthas Sorun ne?Silvanoshei ile ilgili bir şey, değil mi?" Gilthas ona esefle baktı. "Bu kadar mı saydamım yani? Krallar esraren-8>zlik ve gizemle örtülü olmalıdır." "Kocacığım," dedi Dişi Aslan, kahkahasını zaptedemeyerek, "Sen*cak kristal bir kadeh kadar esrarengiz ve gizemli olabilirsin. İçinde gizliuttuğun gerçeği herkes görebilir.""Gerçek..." Gilthas yüzünü buruşturdu. "Gerçek şu ki, canım,vanoshei halkına, bırak savaşta önderlik ermeyi, üç tekerlekli bisiklet^Şinda dahi önderlik edemez. Buralarda değil, Silvanesti'nin yakınlarında179

değil. Alhana'ya kimseye bir şey söylemeyeceğime dair söz verdim, ama ^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hafta geçti ve bana öyle görünüyor ki, yalan söyleme zamanı sona ^Fakat,"—Gilthas kafasını salladı—"korkanın ki, gerçekler yarardan Ço,zarara yol açacak. Silvanestililer şu anda Alhana'yı sadece oğlu adına konutuğu için takip ediyor. Bazıları hâlâ ondan şüphe ediyor ve onu bir 'kara elfolarak görüyor. Eğer gerçeği, yani kendilerine yalan söylediğini öğrenirlersekorkarım ki, bir daha asla ona inanmaz, onu dinlemezler."Dişi Aslan, kocasının gözlerinin içine baktı. "Böylece geriye sen kal,.yorsun, Gilthas." Şimdi gülme sırası Gılthas'taydı. "Onların hakir gördüğü her şey bendemevcut, bir tanem. İnsan kanma sahip bir Oualinestili. Bern takip etmezler.""O halde, halkına gerçeği söylemesi için Alhana'yı ikna etmelisin." "Bunu yapabileceğini sanmıyorum. Yalam o kadar uzun süredirsöylüyor ki, bu yalan onun için gerçek halini almış." "Öyleyse ne yapacağız?" diye cevap bekledi Dişi Aslan. "Ağaçlarlabirlikte kök salana kadar ormanda mı yaşayacağız? Biz Oualinestililer KaraŞövalyeler'e saldırabilir—" "Hayır, bir tanem," dedi Gilthas sertçe. "Silvanestililer yurtlarınagirmemize izin verdiler, bu kadarı doğru, ama yine de bize şüpheyle bakı-yorlar Anayurtlarını gasp etmek için buraya geldiğimizi düşünenler var.Oualinesti'nin Silvanost'a saldırması—" "Oualinestililer Silvanost 'a saldırmayacak. Qualinestililer Silvanost'uniçinde bulunan Kara Şövalyeler'e saldıracak," diye tartıştı Dişi Aslan. "Silvanestililer buna böyle bakmayacaktır. Bunu sen de en az benimkadar iyi biliyorsun.""O zaman öylece oturup hiçbir şey yapmayacağız.""Başka ne yapabileceğimizi bilmiyorum," dedi Gilthas somurtarak."Halkını birleştirip bir araya toplayabilecek olan tek kişi ayartılıp kaçınlaŞimdi, elfleri yönetmek için geriye kalan kişiler ise bir kara elf ve yan-insanolan bir kral." . •"Yine de, er ya da geç birisi başa geçmeli," dedi Dişi Aslan, bunutakip etmeliyiz." , "Peki o birisi onları nereye götürecek?" diye can sıkıntısıyla soru"Gilthas, "tabii yok oluşumuz dışında?" General Dogah birkaç fıçı şarap içmişti. Sorunları gün be gün artıy01'du Mazgallı siperlerde muhafızlık yapmakla görevlendirilen altı askeri en^lere itaat etmeyi reddetmişti. Subayları onları kamçıyla tehdit etmiş ve onda ona saldırmışlardı. Adamı feci şekilde tartaklamış ve Silvanost sok*lannda izlerini kaybettirmeyi umarak firar etmişlerdi. Geri kalanlara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ı"180

diye onları ipte sallandırmaya niyetlenen Dogah, firarilerin peşine°Lrler takmıştı.*" Elfler onu, ipi boşa harcamaktan kurtarmışlardı. Altı kişinin cesetleri, ye yollanmıştı. Her biri feci, vahşi bir şekilde can vermişti. Bir tanesinin- erinde, Ortak Lisan'da karalanmış bir not bulunmuştu; 'Tek Tanrı 'ya birarrnağan-' O gece Dogah, Mina'ya başka bir mesaj daha göndermiş ve ya takviyeh'rlikleri, ya da geri çekilme izni göndermesi için ona yalvarmıştı. Fakat ne-eve gen çekilebileceği hakkında hiçbir fikri olmadığını kara kara düşün-mekteydi. Her ne yöne baksa düşman görüyordu.En nihayet iki gün sonra ulak geri dönmüştü.General DogahYerinizi koruyun. Yardım yolda.Tek Tanrı adına.MinaBu, pek rahatlancı değildi. Dogah, her gün ihtiyatla Silvanost surlarına tırmanıyor, kuzeye, gü-neye, doğuya ve batıya bakıyordu. Elfler oradaydı, etrafını sarmışlardı. Hergün, elflerin saldırmasını bekliyordu.Günler geçiyor ve elfler hiçbir şey yapmıyordu.181

5ÇİT LABİRENTİ TasslehoffBurrfoot, o anda kendisini son derece zorlanmış, yıpranmışhissediyor, başı dönüyor ve midesi bulanıyordu. Bu üç hissin arasından başdönmesi ağır basıyordu ve doğru dürüst düşünmekte zorluk çekiyordu. Düz,ahşap zemin ve sağlam, sert yeryüzü eskiden onun için sıradan şeyler gibigörünürdü, ama şimdi Tasslehoff ayaklarının altında duracak bir zemini,yeryüzünü veya herhangi bir karı yüzeyi sevgiyle, hüzünle ve özlemle hatır-lar olmuştu. Aynı zamanda ayaklarının, münasip olduğu üzere ayak yerinegeçmesini ve sürekli olarak yaptıkları gibi kendilerini kafa zannetmemeleri-ni de özlemle istemekteydi, zira her ne zaman kafasını eğip onlara baksaonları yukarıda buluyordu. O anda Tasslehoff un başına gelen tek iyi ŞeV>Conundrum'un çığlık çığlığa bağırmaktan boğazını yıpratmış olması veşimdi sadece zayıf viyaklamalar çıkartabilmesiydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tas bütün bunların Zamanda Yolculuk Âleti'nin suçu olduğu1111düşünüyordu. Şu çılgınlar gibi dönüp durma ve zamanın çeşitli noktalan113düşme işinin sonsuza kadar sürüp sürmeyeceğini hüzünle merak etti ve D1düşünceyle birlikte cesareti kırıldı. Ondan sonra, âletin onu er ya da gP<182

s'un ayaklan altında ezilmesi gereken yere geri götürmesi gerektiğini-ündü, ki bu da hiç parlak bir düşünce değildi.Bunun gibi düşünceler sürekli olarak zaman içinde dönüp duranfasında uçuşmaktaydı. Baş dönmesi hesaba katılırsa onları elindenÇiğince iyi bir şekilde düşünmeye çalışıyordu ki, aklına yeni bir fikir^ ıji. Belki de kulağında duyduğu sesin ve omzunda hissettiği elin sahibi bunsuz girdap konusunda bir şeyler yapabilirdi. Tekrar yere indikleri andaar gücüyle o elin sahibini görmeye çalışacağına karar verdi. Ki bunu yaptı da. Ayaklarının altında sert zemini (alı o muhteşem zemin!)hissettiği anda (oldukça sarsak bir şekilde) hızla döndü ve arkasına baktı. Conundrum'u ve Conundrum'un elini gördü, ama bu yanlış eldi.Etrafta başka kimse yoktu ve Tas derhal bunun sebebini anladı. O ve gnom,vangınla kömürleşip kararmış bir tarlaya benzeyen bir arazinin üzerinde dur-maktaydı. Belli bir mesafe ötede, kristal binalar akşamın son parıltılarınıyakalıyor ve güneşin solan ışıklan onlan boyarken turuncu, mor ve altınrenginde ışıldıyorlardı. Her ne kadar bitkileri yakıp kavuran ateşler epey birsüre önce sönmüş olsa bile, havada hâlâ yangın kokusu vardı. Sesler duya-biliyordu, ama çok uzaktaydılar. Uzaklardan bir yerden bir flütün hoş ve tizsesi geliyordu. Tasslehoff daha önce burada bulunmuş olduğu gibi garip bir hissekapıldı. Ya da belki de daha sonradan önce burada bulunmuştu. Bütün buzaman içinde sıçramalardan sonra artık hiçbir şeyden emin olamıyordu. Bu yertanıdık görünüyordu ve kendisine buranın neresi olduğunu söyleyebilecek biri-ni aramaya çıkmak üzereydi ki, Conundrum hınltıyla soluyup nefesini tuttu."Çit Labirenti!" Tasslehoff aşağıya ve yana baktı ve Conundrum'un haklı olduğunufark etti. Kırmızı ejderhalar onu alevli nefesleriyle yok ettikten sonra ÇitLabirenti'nden arta kalan şeyin üzerinde durmaktaydılar. Yapraklardanoluşan duvarlar yanıp kül olmuştu. Onlann arasında dolanıp dönerek uzananpatikalar—üzerinde yürüyenleri labirentin daha derinlerine götüren yollar—

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Çinlçıplak kalmıştı. Labirent, artık bir labirent değildi. Tas yolların gidişatınınetçe görebiliyordu, beyaz patikalar siyahlar arasında belirgin bir şekildegörünüyordu. Her kıvnmı, dönemeci, sarmal virajı, uzun yolu ve çıkmazsokağı görebiliyordu. Çit Labirenti'nin kalbine giden ve oradan geri çıkanyolu görebiliyordu. Gümüş merdiven çıplak, apaçık duruyordu. Şimdi onunyukarı ve hiçbir yere doğru yükseldiğini görebiliyordu ve onun en tepesin-Jfcn aşağı atlayıp duman ve alevlerin içine dalışını midesi ağzına gelerekhatırladı. "Amanın!" diye fısıldadı Conundrum ve Tas, Çit Labirenti'nin hari-^mı çıkartma işinin gnomun Yaşam Araştırması olduğunu hatırladı.183

"Conundrum," dedi Tas sıkkınlıkla. "Ben—""Her şeyi görebiliyorsun," dedi gnom."Biliyorum," dedi Tas, gnomun kafasını sıvazlayarak. "Ve ben—" "Bir ucundan diğer ucuna yürüyebilirim," dedi Conundrum, "ve ^ıkaybolmam." "Belki de kendine başka bir çalışma sahası bulabilirsin," diye örıerd'Tas, yardımcı olmak isteyerek. "Fakat ben olsam büyülü âletleri tamir etmeişinden uzak dururdum—" "Mükemmel bir şey!" diye nefes verdi Conundrum. Gözleri sevincgözyaşlarıyla doldu."Ne?" diye sordu Tas, şaşırıp kalarak. "Mükemmel olan ne?" "Parşömenim nerede?" diye sordu Conundrum. "Mürekkep şişem vefırçam nerede?""Benim mürekkep şişem yok ki—" Conundrum ona dik dik baktı. "Peki ne işe yararsın sen? Boşver," diyeekledi huysuzca. "Ah ha! Kömür! İşe yarar." Yanmış zemine çöktü. Kahverengi cübbesinin kenarını yere serdikömürleşmiş bir çubuk aldı ve yanmış Çit Labirenti'nin haritasını yavaşça,zahmetli bir şekilde kumaşın üzerine çizmeye başladı. "Böylesi çok daha kolay," diye kendi kendine mırıldandı. "Bunu dahaönce neden akıl etmediğimi bilmiyorum." Tasslehoffo tanıdık eh omzunda hissetti. Zamanda Yolculuk Aleti'rünmücevherleri, batan güneşin ışığını yansıtarak altın ve mor renginde ışıl-damaya başladı. "Hoşça kal Conundrum," diye seslendi Tas, Çit Labirenti'nin patikalarıgözünün önünde girdap gibi dönmeye başlarken.Gnom kafasını kaldırıp bakmadı. Haritasına konsantre olmaktaydı.184

6GARİP YOLCU Garip yolcu, Yeni Deniz'i aştığı gemiyi Güney Easrvvilde'daki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

küçük birlimanda terk etti. Kaptan bu gizemli yolcudan kurtulduğu için rahatlamıştı veyolcunun huysuz atından kurtulduğu için daha da fazla rahatlamışü. Yolcuhakkında ne kaptan, ne de mürettebattan birisi herhangi bir şey biliyordu.Hiçbirisi onun pelerinin kapüşonu içinde gizlediği yüzünü görememişti.Onun bu denli münzevi oluşu, yolcularının doğası hakkında mürette-bat arasında bir çok tahmine yol açmıştı, bu tahminlerin çoğu abartılı vetepsi yanlıştı. Bazıları bu yolcunun erkek kılığına girmiş bir kadın olduğunuta™ıın ediyordu, zira kamarot bir keresinde—söylediğine bakılırsa— onun^"f ve narin yapılı elini şöyle bir görmeyi başarmıştı. Diğerleri onun birveŞit büyücü olduğundan şüpheleniyordu, ki buna inanmak için büyücülerinaŞııkh pelerinler giydiği ve her zaman gizemli, güvenilmez olduğundanŞka bir sebepleri yoktu. Sadece bir denizci onun bir elf olduğunu sandığını"tnıiş ve gemideki insanların onun ırkından birisini hoş karşılamaya-&1111 bildiği için yüzünü gizlediğini savunmuştu,sim && denizciler bu fikirle alay ettiler ve bu muhabbet akşam yemeği^a geçtiğinden, ellerindeki peksimetleri adamın kafasına fırlattılar.185

Ntu.Adam bunun üzerine bahse girdi ve diğer hepsi de onunla iddiayaYolculuğun sonunda, güçlü bir rüzgâr, atım iskele tahtasından aindirirken yolcunun başlığım geri uçurup da onun hakikaten bir elf oldu^, ^gözler önüne serdiğinde adam zengin oldu, tabii nispeten zengin. Kimse elfe, kendisini Ansalon'un bu bölümüne neyin getirdiksorma zahmetine girmedi. Ellin nereden geldiği ve nereye gittiği denizciU;'umurunda değildi. Sadece onu gemilerinden indirdikleri için çok mutluya11lar. Deniz elflerinin —söylentilere göre yuvalarını derin sulara kuru,,"elflerin— onlan hayatlarının geri kalan kısmını deniz altında yaşamaya iWetmek için karada hapis olan kuzenlerinden herhangi birisini taşıyan bigemiyi batıracağı denizciler arasında gayet iyi bilinirdi. Silvanoshei'e gelince; karaya ayak bastıktan sonra bir daha arkasın,dönüp bakmadı. Gemiyi ya da denicileri hiç umursamıyordu, her ne kadaronu Yeni Deniz üzerinde hakikaten hatırı sayılır bir süratle taşımış olsalar daDenize açıldıkları günden itibaren rüzgâr oldukça güçlü esmiş ve hiçkesilmemişti. Hiçbir Artına olmamışü —ki mevsim sonunda bu bir mucizesayılırdı. Yine de, gemi her ne kadar hızlı giderse gitsin, Silvanoshei için.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yeterince hızlı değildi. Karaya ilk ayak bastığında çok neşelenmişti, zira Mina'nın üzerindeyürüdüğü topraklara çıkmıştı. Her adım onu o sevdiği yüze, o taptığı sesedaha da yaklaştırıyordu. Kızın nerede olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu,ama at bunu biliyordu. Mina'nın onun için yolladığı kendi atıydı bu.Silvanoshei kıyıya ayak bastığı anda Tilkiateşi'nin sırtına bindi ve öyle birhızla uzaklaştılar ki, karaya çıktıkları küçük limanın adını dahi öğrenemedi. Kuzeybatıya doğru yolculuk ediyorlardı. Silvanoshei, elinden gelseydigece gündüz gitmek isterdi, ama at (her ne kadar mucizevi olsa bile) ölüm-lüydü ve yemek yiyip dinlenmesi gerekiyordu. Tabii Silvanoshei'in de öyleİlk başta dinlenmekle geçirdikleri zamanı çok görüyordu, ama yaptığıfedakârlık için ödüllendirildi. Silvanoshei gemiden ayrıldığı gece, kısa süreönce terk ettiği liman kasabasına giden bir tüccar kervanıyla karşılaştı. Birçok insan şans eseri yolda karşılaştıkları yalnız bir eltten sakınırdı, ar»tüccarlar her kişiyi potansiyel bir müşteri olarak görürdü ve bu sebeple (keneler-ler hariç) hiçbir ırka karşı önyargılı olmamaya meyilliydiler. Elf sikkeleri *insanlarınki kadar iyi (ya da çoğunlukla daha iyi) olduğundan giysileri yolcul*izleriyle lekelenmiş olsa bile epey kaliteli görünen elfi yemeklerini onlarla p^laşması için içtenlikle davet ettiler. Silvanoshei bunu kibirle reddetmek uz*36'di —kendi başına oturup o amber gözlerin hayalini kurmaktan başka bu r-istemiyordu— ki içlerinden birisinin "Mina," adım söylediğini işitti. "Misafirperverliğiniz için size teşekkür ederim hanımlar ve bey 'dedi Silvanoshei, hızla ilerleyip çatır çatır yanan kamp ateşlerinin yanına186

i. Hatta ona teneke tabakta sundukları güvenilmez yahniyi dahi kabul$. pakat yemeği yemedi, çaktırmadan arkasındaki çalıların arasına döktü.Hâlâ gemide giydiği pelerini üzerindeydi, zira yılın bu zamanında soğuktu. Fakat başlığını açtı ve insanlar onun yakışıklı yüzü, şarap rengi? leri büyüleyici gülümsemesi, hoş, melodik sesi karşısında beğeniyleİf Idu Yahnisini çabucak yiyip bitirdiğini gören kadınlardan birisi ona dahaL& yemek ikram etti. "Geçen senenin şilteleri kadar incesin," dedi kadın, bir tabağı doldu-^ ki Silvanoshei bunu kibarca reddetti. " 'Mina' isminden söz etmiştiniz," dedi Silvanoshei, kalbi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çılgınlar gibiimasına rağmen havadan sudan konuşuyormuş gibi yapmaya çalışarak. "O'simde birisini tanıyorum. Onun bir elf hanımı olma ihtimâli var mı?" Bunun üzerine hepsi içtenlikle güldüler. "Elf hanımları bugünlerde zırhgiymiyorsa yok," dedi birisi. "Ben zırh giyen bir elf hanımı hakkında bir hikâye duymuştum," diyeitiraz etti bir diğeri. Tartışma seven birine benziyordu. "Büyükbabamın onunhakkında bir şarkı söylediğini hatırlıyorum. Mızrak Savaşı günlerindenkalma bir şarkı." "Pöh! Senin büyükbaban yaşlı bir ayyaştı be," dedi bir üçüncüsü."Hiçbir yere gitmedi, sadece Flotsam'ın barlarında yaşayıp öldü." "Yine de o haklı," dedi tüccarların eşlerinden birisi. "Büyük savaşta yeralan bir elf hanımı vardı. Adı Loony-tarry idi." "Lunitari eski büyü tannçasıydı, canım," dedi onun arkadaşı, tüccareşlerinden bir diğeri, kadını dirseğiyle dürterek. "Hani şu çekip giden ve bizio dev, canavar ejderhaların merhametine terk eden tanrılardan birisi." "Hayır, öyle olmadığından eminim," dedi ilk kadın, alınmış bir halde."0 Loony-tarry idi ve o pis yaratıklardan birisini 'ejderhamaması' adındakibir gnom aletiyle öldürmüştü. O silaha bu isim verilmişti, çünkü onu hay-

vanın gırtlağından aşağı saplamıştı. Dilerim ki, onun gibi başka birisi dahagelir de şu yeni ejderhalara aynısını yapar." "Pekâlâ, duyduğuma bakılırsa şu Mina da aynen bunu yapmayı plan-j'yorrnuş zaten," dedi ilk tüccar, birbirilerine huysuzca homurdanmakta olan*> kadın arasında barış sağlamaya çalışarak. "Onu gördünüz mü?" diye sordu Silvanoshei, yüreği ağzına gelerek.Şu Mina'yı gördünüz mü?"Hayır, ama geçtiğimiz kasabalarda herkes onu konuşuyor." l'Nerede o?" diye sordu Silvanoshei. "Yakınlarda mı?"y 'Sanction'a doğru yola koyulmuş. Onu gözden kaçırman imkânsız., mda Kara Şövalyeler'den bir orduyla birlikte gidiyor," diye aksi bir tavır-yanıtladı tartışmayı seven adam.187

"Bunu yanlış anlamayın, genç beyim," dedi tüccar eşlerinden biri. "u.kara zırh giyebilir, ama duyduklanmıza bakılırsa, kalbi saf alündanmış." "Her gittiğimiz yerde onun iyileştirdiği bir çocuğa veya av .kaldırdığı bir sakata rastlıyoruz," dedi kadının arkadaşı. "Sanction kuşatmasını kaldıracak," diye ekledi tüccar, "ve j,'limanımızı geri verecek. Ondan sonra, mallanmızı satmak için koca kıt^6yansım dolaşmayı bırakacağız." "Peki içinizden hiçbirisi bunun yanlış olduğunu düşünmüyor mu>

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

diye hiddetle sordu tartışmacı adam. "Bizim Solamniya Şövalyelerin,;Sanction'dalar, onu ellerinde tutmaya çalışıyorlar ve siz kalkmış düşm^lanmızın liderine övgüler yağdınyorsunuz." Bu hararetli bir tartışmaya sebep oldu ve en sonunda grubun çoğ^luğu, hangi taraf limanlan deniz taşımacılığına açacaksa onun tarafını tuttuğusonucuna vardı. Solamniyalılar Sanction kuşatmasını kaldırmaya çalışmış Vebaşansız olmuşlardı. Bir de şu Mina'nın ve Kara Şövalyeleri'nin neler yapa.bildiğini görsünlerdi bakalım. Mina'nın kendisini böyle bir tehlikeye atacağını düşünerek şok geçirenve dehşete kapılan Silvanoshei, oradan sessizce uzaklaştı ve gecenin yansıboyunca onun için endişe duyarak uykusuz kaldı. Sanction'a saldırmamalıy-dı! Böylesine tehlikeli bir şeyi yapmaktan vazgeçmeye ikna edilmeliydi. Şafağın ilk ışıklanyla uyanıp yola koyuldu. Atı mahmuzlamasına hiçgerek yoktu. Tilkiateşi de, hanımına geri dönmek için en az binicisi kadarhevesliydi. İkisi sınırlarını zorlayarak yollarına devam ettiler; "Mina" ismi atınher bir nal sesiyle, Silvanoshei'in her bir kalp atişıyla birlikte yankılanıyordu. Tüccar kervanı, Silvanoshei ile karşılaşmalarından üç gün sonra limankasabasına vardı. Kocalanm kamp kurmalan için bırakan iki kadın pazaryerini gezmeye çıktı. Orada, tezgâhların önünde gezinen ve yeni gelenherkese bir şeyler soran başkabir elf onlan durdurdu. Kadınlardan birisinin belirttiği üzere bu elf, "bumu havada" bir elfti veonlarla, içlerinden birisinin deyimiyle, "sanki köpeğin tasma atılmış birşeylermiş gibi" konuşuyordu. Yine de elfm parasını seve seve aldılar ve bunun karşılığında onabilmek istediği şeyi söylediler. Evet, yolda soylu bir beyefendi gibi giyinmiş genç bir elfe 1*';lamışlardı. Kibar, iyi söz söylemesini bilen bir adamdı o. "Bazıları g*değil," dedi tüccar kadın, imalı bir bakışla. Onun nereye gittiğini söylediğihatırlayamıyordu, ama Sanction hakkında konuştuklarını ammsayabiliyorc!uEvet, Sanction'a gidiyor olması muhtemeldi, ama bu konuda pek bir Şbilmediği için onun aya gidiyor olması dahi imkân dahilindeydi. gert yüzlü, soğuk tavırlı yaşlı elf onlara paralarını ödedi ve aynlıpafloshei ile aynı yöne doğru yola koyuldu.İki kadın da derhal bundan ne çıkartacaklarını anladılar. "O genç adam bunun oğluydu ve evden kaçtı," dedi ilk kadın, bilgeceifasını sallayarak. "Onu suçlamıyorum," dedi ikincisi, elfin arkasından öfkeyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bakarak,t ^dar ekşimiş suratlı yaşlı bir herif ki.""Keşke onu yanlış yöne gönderseydim," dedi ilk kadın. "Ona faydasıolurdu-" "En iyi olduğunu düşündüğün şeyi yaptın, canım," dedi kadının dostu,taç tane gümüş sikke kazandıklarına bakmak için kafasını ileri uzatarak.ugöyle dışarlıklı kimselerin meselelerine karışmak bize düşmez." İkisi kol kola girip, elfin parasını harcamak için en yakındaki tavernayayollandılar.189

?İNANCIN MAHKUMLARI Mina'nın ordusu aman vermeden, sebatla Sanction'a doğru ilerliyordu.Yürüyüşlerine hiç engellenmeden devam ediyor ve yolda hiçbir direnişlekarşılaşmıyorlardı. Mina lejyonlanyla birlikte at sürmüyor, onların önündengidiyor, şehirlere, köylere ve kasabalara girip mucizelerini sergiliyor, TekTann'mn bilgisini yayıyor ve tüm kenderleri bir araya topluyordu. Birçoğubu sonuncusunun ne için olduğunu merak ediyordu. Çoğu kenderleriöldürmeye niyetli olduğunu sanıyordu (ki buna pek azı üzülürdü) ama Minaonları yalnızca sorguya çekiyor ve kendisine Tasslehoff Burrfoot diyen belir-li bir kenderi soruşturuyordu. Birçok Tasslehoff ona kendisini takdim ediyordu, ama içlerindenhiçbirisi Esas Tasslehoff Burrfoot değildi. Hepsi sorguya çekildikten som3Mina kenderleri serbest bırakıp onları kendi yollarına yolluyor ve ŞlBurrfbot'u bulana cömert bir ödül vaat ediyordu. Her gün kamp yerine sürüler halinde kenderler geliyor, ödülü w®"umuduyla yanlarında her çeşit ve her tarzda Tasslehoff BuiTfootlar getiny0du. Bu Tasslehofflara yalnızca kenderler değil, köpekler, domuzlar, bir e?ve aşın derecede öfkeli, akşamdan kalmış bir cüce de dahildi. Kolları bac190

. ğlı bir şekilde, onun kendisini takma bir sakalla gizlemeye çalışan Esasl^1 |en0rT Burrfoot olduğunu iddia eden on tane kender tarafından sürük-^erek kanlP yerine getirilmişti.'etl golamniyalı, Throtlu, Easwilde'lı insanlar ve kenderler de, tıpkınesti elfleri kadar Mina'nın büyüsüne kapılmışlardı. Kasabadan içeri* j;sinde ona şüpheyle bakıyor ve aynlırken onu dualarla, şarkılarlaoluyorlardı. Şato üstüne şato, kasaba üstüne kasaba Mina'nın cazibesineU^ik düşüyordu, gücüne değil.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gerard, Solamniya Şövalyeleri'nin saldıracağını umut etmeyi uzun süre• nCe kesmişti. Lord Tasgall'ın, Mina'yı yolda durdurmaktansa bütün güçleriniSanction'da yoğunlaştırmaya niyetli olduğunu tahmin edebiliyordu. Gerardnlara zamanlarını boşa harcadıklarını söyleyebilirdi tabii. Gitgide daha fazlaerkek ve kadın onun bayrağı altına geçip Tek Tann'ya tapınmaya başladıkçaMina'nın ordusu her geçen gün daha da büyüyordu. Subayların belirlediğiyürüyüş temposunun hızlı olmasına ve askerlerin şafak vaktinde kalkıp geceçökene kadar yolculuk etmek zorunda kalmasına rağmen moraller yüksekti. Buyürüyüşte daha çok bir düğün alayı havası vardı; savaşa, kıyıma ve ölümeyürümekten çok, neşeli bir kutlama töreni için hevesle ilerliyor gibiydiler. Gerard hâlâ Odila'yı pek fazla göremiyordu. Kadın, Mina'nınheyetinde yolculuk ediyor ve çoğunlukla ordunun ana kolundan uzakta olu-yordu. Gerard, onun kendi rızasıyla mı, yoksa zorunlu olarak mı gittiğinikestiremiyordu, zira Odila onunla irtibata geçmekten dikkatle sakınmaktay-dı. Gerard, Odila'nın bunu kendi iyiliği için yaptığını biliyordu, ama konuşa-cak başka kimsesi yoktu ve —her ne kadar karanlık, kötümser olsalar bile—düşüncelerini anlayabilecek biriyle paylaşma firsatı bulabilmek için o riskigöze alabileceğini hissediyordu. Bir gün Gerard'ın derin düşünceleri minator Galdar tarafındanbölünüverdi. Gerard'ın arka tarafta at sürdüğünü keşfeden minator, onaŞövalyelerin geri kalan kısmıyla birlikte ön saflardaki yerini almasını kısa ve°z bir şekilde emretti. Gerard'ın itaat etmekten başka seçeneği yoktu veyürüyüşün geri kalan kısmını minatorun dikkatli gözetimi altında geçirdi.Galdar'ın neden onu öldürmediği Gerard için bir muammaydı, amaj^en Galdar'ın kendisi başlı başına bir muamma sayılırdı. Gerard, Galdar'ın"oncuk gözlerini sık sık üzerinde hissediyordu, ama o gözlerdeki bakışlar,5üPheci oldukları kadar kötü niyetli değillerdi.I Gerard içine kapanık duruyor, "yoldaşlarının" arkadaşlık kurma gi-Şirılerini tersçe reddetmeye devam ediyordu. Kara Şövalyeler'in neşelivasını paylaşamazdı ve kaç tane Solamniyalının bağırsaklarını deşecekleriti-!'3 ^ Solamniyalı kellesini mızraktan ucuna takacaklan hakkında yap-^n muhabbetlere katılamazdı.191

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Somurtkan sessizliği ve içine kapanık doğası sebebiyle Gerard usüre içinde "dost" Şövalyeler tarafından pek az sevilen suratsız, yaban' u5kişi olarak ün yaptı. Umurunda değildi. Yalnız bırakılmaktan memnun' *duyuyordu. Ya da belki de o kadar da yalnız değildi. Her ne zaman kendi basordudan açılsa, kafasını kaldırıp baktığında Galdar'ın kendisini bir gölge -,atakip ettiğini görüyordu. Günler haftalara dönüştü. Ordu Easrvvilde'dan geçip Throt'un etraf.dan kuzeye doğru kıvrıldı ve Throtyl Yanğı'nın içinden Khalkist Dağlanvgiriş yaptı. Bundan sonra da Sanction'a doğru güneye döndü. Kalabalıtnüfuslu yerleri geride bıraktıklarında Mina ordusunun yanma geri döndü vartık Gerard'dan çok Mina'yla ilgilenmeye başlayan —ki Gerard bummüteşekkirdi— Galdar ile birlikte öncü olarak at sürdü. Odila da geri dönmüştü, ama arkada, amber tabutu taşıyan vagonunüzerinde gidiyordu. Gerard onunla konuşmanın bir yolunu bulmak isterdiama gözden kaçmayı umut ederek geride kaldığında Galdar onu buldurtmuşve saflarda yerini almaşım emretmişti. Dağ sıralarının ufukta belirdiği gün gelip çattı. İlk başta koyu mavi birleke olarak görünüyorlardı, ki Gerard onları koyu mavi fırtına bulutlan zan-netti. Ordu yaklaştıkça, dağların zirvelerinden yükselen duman bulutlarınıgörmeye başladı. Kıyametin Efendileri olarak bilinen ve Sanction'ın muha-fızları olan aktif volkanlarla dağlarına bakıyordu. "Az zaman kaldı," diye düşündü ve bekleyip izleyen Sanctionsavunucuları için kalbi bir sızıyla doldu. Kendilerinden emin olacaklardı,savunmalarının dayanacağına inanacaklardı. Şimdiye kadar bir yıl dayan-mışlardı; neden farklı bir şey beklesinlerdi ki? Gerard, Solanthus'a saldıran dehşetengiz ölüler ordusu hakkındakihikâyeleri duyup duymadıklarını merak etti. Duymuşlarsa bile, bunainanacaklar mıydı? Gerard bundan şüpheliydi. Kendisi de olsa bu tip masal-lara inanmazdı. Hatta üzerinde düşündükçe, şimdi dahi inanıp inanmadığın-dan emin değildi. Bütün savaş, sanki hummalı bir kâbus gibi gerçekdışı bitkopukluk içindeydi. Ölüler ordusu Mina'yla birlikte yürüyormuydu? Gerardbazen onları görmeye çalışıyordu, ama eğer ölüler onlarla birlikteyse bile, Wmüttefikler sessizce, kimseye görünmeden yolculuk ediyordu. Mina'mn ordusu Khalkistler'in eteklerine girdi ve onları Kıya1112'Efendileri'nin arasından uzanan geçide götürecek olan yolu tırmanrn^!başladı. Bir vadide Mina yürüyüşü durdurdu ve onlara birkaç gün burakalacaklarım söyledi. Yapması gereken bir yolculuk olduğunu belirtt'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

onun yokluğunda ordunun dağların içinden geçmek için hazırlanma81192

nrU verdi. Herkese silahlanın ve zırhlarını iyi korumaları, savaşa hazır tut-111 lan emredildi. Demirci, ocağını kurdu ve çıraklanyla birlikte o günleri111 ir edip yeni silahlar yaparak geçirdi. Taze et getirmeleri için avcı gruplarıvolla0*-^ İlk günde daha henüz kampı kurmuşlardı ki, elf esir yakalandı. Ordunun kanatlarını koruyan ve düşmandan herhangi bir işaret tespitmCk için bölgeyi tarayan gözcü süvarilerden birkaçı tarafından kamp ye-^e sürüklendi. Gerard demircide kılıcının onarımını yaptırıyor ve kısa süre sonra okılıçla şişlenebilecek olan bir düşmanın şimdi canla başla onu tamir etmeyekısmasının garip olduğunu düşünüyordu. Mina'nın yokluğunu fırsat bilipOdila'y1 kendisiyle birlikte kaçmaya ikna etmeye çalışmaya kararlıydı. Eğerkadın bunu reddederse, yaklaşan düşmanın haberini vermek için Sanction'akendi başına at sürecekti. Bunu nasıl başaracağı, Galdar'ı nasıl atlatacağıveya Sanction'a vardığında şehri kuşatmış olan düşman güruhunu nasıl aşa-cağı hakkında hiçbir fikri yoktu, ama bu konuyla sonra ilgilenmeye kararverdi. Beklemekten sıkılan, kasvetli düşünceleriyle yorulan Gerard bir kar-gaşanın seslerini işitti ve neler döndüğünü görmek için o tarafa doğru gitti. Elf, huysuz mizaçlı, kırmızı bir atın üzerinde oturuyordu. Hiç kimsehayvanın yanına yaklaşamıyordu. Elfrn kendisi dahi bineğin üzerinde huzur-suz gibi görünüyordu, zira hayvanı sakinleştirmeye çalışmak için elini uzat-tığında, at kafasını hızla savurdu ve onu ısırmaya çalıştı. Elf elini süratle geriçekti ve ata dokunmak için daha fazla harekette bulunmadı. Elfrn etrafında bir kalabalık toplanmıştı. Görünüşe bakılırsa bazdanonu tanıyordu, zira onunla alay etmeye, dalga geçerek önünde eğilip reve-rans yapmaya ve "Silvanesti Kralı'm" kabaca kahkaha atarak selamlamayabaşladılar. Üzerinde bir krala uyabilecek halis elbiseler vardı, fakat kaliteliyünden yapılmış pelerini yolculuğun lekeleriyle doluydu, ipekten uzunçorabı yırtılmış ve altın nakışlı ceketi yıpranmış, aşınmıştı. Kalabalık, Mina aralarında yürürken her zaman yaptığı gibi iki yana açıldı.Kra görünce hem atın, hem de sürücüsünün gözleri pür dikkat ona

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kenetlendi. At kişneyip kafasını salladı. Mina, Tilkiateşi'nin yanına geldi, kafasınıboynuna yasladı ve elini burnunun üzerinde gezdirdi. At da kafasını onun°mzuna koydu ve gözlerini kapadı. Yolculuğu bitmişti, görevini yapmıştı,^aya dönmüştü ve halinden memnundu. Mina atı okşadı ve kafasını""Mınp elfe baktı. "Mina," dedi genç adam ve kızın ismi, onu konuşurken kalbindekiJ^nla kıpkırmızıydı. Atın sırtından aşağı kaydı ve kızın önünde durdu.^ffla, beni çağırdın. Buradayım."193

arn Elfin sesinde öylesine bir ıstırap ve aşk vardı ki, Gerard genç %uadına utandı. Aşkının karşılık bulmadığı barizdi. Mina elfe hiç aldırış e^"di ve cömertçe atla ilgilenmeye devam etti. Adamı hiç önemsemeyişj g^den kaçmadı. Mina'nın Şövalyeleri birbirilerine bakıp sırıttılar. Açık sac ıespriler fısıldandı. Bir adam yüksek sesle güldü, ama Mina amber renkli sa7lerini onun üzerine çevirince kahkahası aniden kesiliverdi. Yüzü kıpkırm,-,kesilen adam kafasını eğdi ve sessizce oradan uzaklaştı. Mina en sonunda elfin varlığını kabul etti. "Hoş geldiniz, Majesteleri. Sia,gelişiniz için her şey hazırlandı. Benimkinin hemen yanında sizin için bir çad,kurulda Tam zamanında geldiniz. Kısa süre içinde o kutsal şehri Tek Tann adınafethetmek üzere Sanction'a yürüyoruz. Zaferimize tanık olacaksınız." "Sanction'a gidemezsin, Mina!" dedi elf. "Çok tehlikeli..." Sözlerikesiliverdi. Etrafına, kara zırhlı insan kalabalığına bakan elf, düşmanlannmkamp yerine girmiş olduğunu daha yeni fark etmişti. Mina onun rahatsızlığını fark etti ve buna anlayış gösterdi. Kalabalığasert bir bakış atarak şakalara bir son verdi ve kahkahaları susturdu. "Silvanesti ülkesi elflerinin kralının benim konuğum olduğu tüm ordutarafından bilinsin. Ona, bana gösterdiğiniz saygıyı göstereceksiniz. İçiniz-den herkesi onun güvenliği ve iyiliğinden sorumlu tutuyorum." Mina'nın bakışları birini arıyormuş gibi kamp yerinde dolaştı ve,Gerard'ı aşın derecede rahatsız edecek şekilde, onu bulunca durdu."Sör Gerard, öne çıkın," diye emretti Mina. Kamptaki bütün adam ve kadınların kendisine baktığının farkında olanGerard, midesini soğuk bir bulantı sararken yüzüne sıcak kanın hücum ettiği-ni hissetti. Neden öne çıkartıldığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Fakat itaat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmekten başka bir seçeneği de yoktu.Selâm verdi ve sessizce durup bekledi. "Sör Gerard," dedi Mina ciddiyetle, "Sizi elf kralı için özel korumaolarak tayin ediyorum. Onunla ilgilenmek ve rahatını sağlamak sizin sorum-luluğunuzda. Sizi seçiyorum, çünkü elflerle olmak konusunda hatırı sayılırbir deneyiminiz var. Hatırladığım kadarıyla, bize gelmeden önceQualinesti'de hizmet veriyordunuz." Gerard konuşamıyordu, her şeyden önce Mina'nın feci zekası karşısın-da şaşkına dönmüştü. Kızın düşmanı olduğunu açık etmişti, ona karşı casus-luk yapmaya gelen bir Solamniya Şövalyesiydi. Kız bunu biliyordu. °ıSolamniya Şövalyesi olduğu için de ordu içinde genç elf kralının hayataemanet edebileceği tek kişi de oydu. Bir esiri korumak için başka bir esir seÇ-Eşi benzeri olmayan bir düşünce olsa da, Gerard konusunda işe yarayacak1, "Üzgünüm, ama korkarım ki, bu görev sizi Sanction savaşının dışı11tutacaktır, Sör Gerard," diye devam etti Mina. "Majesteleri'nin öyle194

tılikeye maruz bırakılması hiç iyi olmaz, bu yüzden siz yük kervanıyla bir-'irfe geride kalacaksınız. Ama sizin için başka savaşlar olacaktır, Sör Gerard.Jundan eminim." Gerard tekrar selâm vermekten başka hiçbir şey yapamazdı. Minakasım döndü ve yürüyerek uzaklaştı. Elf, keyifsiz ve soluk bir yüzle onunrtlından bakakaldı. Ordudan birçok kişi ona bakmak ve şimdi Mina gittiği• m elfle dağa geçmeye devam etmek için orada kaldı. Hatta bazıları büs-bütün terbiyesizleşmeye başladı. "Haydi gel," dedi Gerard. Elfin dürtülmeden hareket etmeyeceğinianladığı için kolunu kavradı ve onu sürükleyerek götürdü. Gerard, elfi kampven içinden geçirip Mina'nın çadırını kurduğu alana götürdü. Onunkininhsa bir mesafe ötesine başka bir çadır daha dikilmişti. Çadır boştu, bu garipmisafirin gelişini bekliyordu. "İsmin nedir?" diye huysuzca sordu Gerard, hayatını daha da karmaşıkbir hale sokan bu elfe karşı pek de sevecen hisler beslemeyerek. Elf ilk başta onu duymadı, etrafına bakınmaya devam edip Mina'yıbulmaya çalıştı.Gerard yine, bu sefer sesini yükselterek sordu. "Adım Silvanoshei," diye yanıtladı elf. Akıcı bir şekilde Ortak Lisankonuşuyordu, fakat aksanı o kadar ağdalıydı ki, ne dediğini anlamak zordu.Elf dosdoğru Gerard'a baktı ve kendisinden sorumlu tutulduğu andan beri ilk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

defa onu gördü."Seni tanımıyorum. Silvanesti'deyken onunla birlikte değildin, değil mi?" "O" demekle kimi kastettiğini açıklamasına gerek yoktu. Gerard bugenç adam için koca dünyada sadece tek bir tane "o" olduğunu açıkça göre-biliyordu."Hayır," dedi Gerard kısaca. "Değildim." "Şimdi nereye gitti. Ne yapıyor?" diye sordu Silvanoshei, tekrar etrafı-na bakınarak. "Ne zaman geri dönecek?" Mina'nın cadın ve korumaları ana kamp yerinden uzakta, münzevi birhalde duruyordu. Kamp yerinin gürültüsü onların arkasında solup gitmişti.Gösteri sona ermiş, Şövalyeler ve askerler savaş hazırlıklarına geri dönmüşlerdi."Sen gerçekten de Silvanesti elfierinin kralı mısın?" diye sordu Gerard. "Evet," dedi Silvanoshei dalgınlıkla, aklı arayışıyla meşgul bir halde."Öyleyim.""O zaman burada ne halt ediyorsun?" diye dobra dobra sordu Gerard. O anda Silvanoshei, Mina'yı gördü. Çok uzaktaydı, vadi boyuncahhaateşi'nin üzerinde dörtnala gezinmekteydi. İkisi yalnız ve mutlu bir şe-*ude, çılgm bir boş vermişlikle rüzgârla yarış ediyorlardı. Genç adamın göz-ündeki acıyı gören Gerard kendi sorusunun cevabım kendisi verdi.195

"Ne dedin?" diye sordu Silvanoshei, iç geçirip dönerek. Mina göjj.mesafesinden çıkmıştı. "Seni duyamadım da." "Yokluğunuzda halkınızı kim yönetiyor, Majesteleri?" diye suçlavıbir tavırla sordu Gerard. Halkından kaçmayan, onlar için çok şeyini Weden başka bir elf kralını —Gilthas'ı— düşünüyordu. "Annem," dedi Silvanoshei, omuz silkerek. "Her zaman istediği buy^zaten." "Anneniz mi yönetiyor," dedi Gerard kuşkuyla, "yoksa Nerakalı Ka^Şövalyeler mi? Silvanesti'yi zaptettiklerini duymuştum." "Annem onlarla savaşır," dedi Silvanoshei. "Savaşmaktan zevk alıy0rHer zaman zevk almıştır, bilirsin. Savaş ve tehlike. O bunlar için yaşty0rBense nefret ediyorum. Halkımız ölüyor, acı çekiyor. Onun için ölüyorlar.Hep onun için öldüler. O onların kanını içiyor ve bu onun güzel kalmasınısağlıyor. Ama beni zehirledi."

Gerard şaşkınlık içinde ona baktı. Elf Ortak Lisan'da konuşmuşolmasına rağmen, ne dediği hakkında Gerard'm hiçbir fikri yoktu. Elfe sora-bilirdi, ama tam o anda Mina'nınkinin yanına kurulmuş olan çadırdan dışarı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Odila çıkıverdi. Gerard'ı gördüğü anda durdu, mahcup olan kadının yüzükızardı ve hrzla dönüp uzaklaştı. "Size biraz sıcak su getireceğim, Majesteleri," diye önerdi Gerard,gözünü kadından ayırmayarak. "Yolun kirini üzerinizden atıp temizlenmekistersiniz. Ayrıca size yiyecek, içecek getireceğim. İhtiyacınız var gibigörünüyorsunuz." Bu kadarı doğruydu. Elfler her zaman zayıf olmuşlardı, ama bu gençelf bir deri bir kemikti. Görünüşe bakılırsa aşkla yaşamaya çalışıyordu.Gerard'ın hiddeti dinmeye başladı. Hepsi gibi esir olan bu genç adam içinüzülmeye başlıyordu. "Nasıl istersen," dedi Silvanoshei, hiç umursamadan. "Sence Mina nezaman geri döner?" "Pek yalanda, Majesteleri," dedi Gerard, neredeyse genç adamı çadırıniçine itekleyerek. "Pek yalanda. Dinlenmeniz gerekli." Kendisini —en azından o an için— üzerindeki sorumluluktan kurtaranGerard, kamp yeri boyunca yürümekte olan Odila'nın peşinden aceleyiseğirtti.Ona yetiştiğinde ise kısık bir sesle, "Benden kaçıyorsun," dedi. "Senin iyiliğin için," diye yamtladı kadın, yürümeye devam edere"Gitmeliydin, haberi Sanction'daki Şövalyelere götürmeliydin." "Bunu yapmayı planlıyordum." Başparmağıyla omzunun üzenfl ugeriyi işaret etti. "Şimdi şu aşk sarhoşu genç elfın sorumluluğuna şatoOnun koruması olarak görevlendirildim."196

Odüa durup ona baktı. "Gerçekten mi?""Gerçekten?""Mina'nın fikri miydi?""Başka kimin olabilir ki?""Ne kadar zekice," diye belirtti Odila, yoluna devam ederek. "Ben de tam olarak bunu düşündüm," dedi Gerard. "Onunla ne yap-yj planladığını bilmiyorsundur herhalde, değil mi? Ona romantik açıdanmeyilli olduğunu sanmıyorum." "Elbette değil," dedi Odila. "Onun hakkındaki her şeyi bana anlattı. Şuanda öyle görünmeyebilir ama, onda elf ırkının güçlü ve karizmatik bir lide-j 0]abilecek potansiyel mevcut. Mina bu tehdidi gördü ve bunu ortadankaldırmak için harekete geçti. Elflerin politik işleri hakkında pek fazla şeybilmiyorum, ama Silvanestililerin onun haricinde hiç kimseyi gönüllü olarakizlemeyeceğini tahmin edebiliyorum." "Onu neden öldürmüyor ki?" diye sordu Gerard. "Ölüm, ona şu andayaptığı şeyden çok daha merhametli olurdu." "Ölümü onu bir şehit yapar, halkına uğruna savaşacakları bir davaverir. Şimdi öylece oturup parmaklarını oynatmaktan ve onun geri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dönmesi-ni beklemekten başka hiçbir şey yapmıyorlar. Bak, Galdar bizi izliyor," dedianiden. "Yalnız başıma gitmeliyim. Benimle gelme.""Ama nereye gidiyorsun?" Kadın ona bakmadı. "İki büyücüye yiyecek götürmek ve onları yeme-ye zorlamak benim işim." "Odila," dedi Gerard, kadım tutup durdurarak, "hâlâ şu Tek Tann'nmgücüne inanıyorsun, değil mi?""Evet," dedi kadm, adama hızla cüretkâr bir bakış atarak."Bunun şeytani bir güç olduğunu bilsen bile mi?" "Hastalan iyileştiren, yüzlerce kişiye barış ve huzur getiren bir şeytanigüç," diye karşılık verdi Odila."Ve ölüleri korkunç bir şekilde hayata döndüren!" "Bu sadece bir tanrının yapabileceği bir şey." Odila dosdoğru onunlayüzleşti. "Bu tanrıya inanıyorum, Gerard ve dahası, sen de inanıyorsun.Burada olmanın esas sebebi bu." Gerard ters bir cevap yapıştırmaya çalıştı, ama bunu yapamadığım farkettl- Kalbindeki sesin ona söylemeye çalıştığı şey bu muydu? Kendi irade-Slyle mi buradaydı, yoksa o da sadece bir esir miydi?Adamın hiçbir cevap veremediğini gören Odila döndü ve uzaklaştı. Gerard sıkkın bir şekilde sessiz durdu ve kadının kalabalık kamp yerib°yunca ilerleyişini izledi.197

8KARA GÜL ŞÖVALYESİ Bu seferki yolculuk kısa sürmüştü. Tas dönüp durmaktan daha henüzusanmaya başlamıştı ki, aniden vücudunun doğru yeri doğru tarafta geldi veiki ayağının üzerinde sabit bir şekilde durdu. Zaman, bir kez daha durdu.Rahatlayarak nefes verdi ve etrafına bakındı. Çit Labirenti gitmişti. Conundrum da öyle. Tas bir zamanlar güzel birgül bahçesiymiş gibi görünen bir yerde duruyordu. Bahçe artık güzel değil-di, zira içindeki her şey ölmüştü. Bir zamanlar kırmızı olan kurumuş gülgoncaları artık hüzün kadar karaydı. Başlan, solmuş kahverengi olan sapları-na doğru bükülmüştü. Yıllardır kıştan başka hiçbir şey görmemiş ölü yapık-lar, harap olmuş bir taş duvann dibinde yığın halinde duruyordu. Kırık taşlar'dan yapılmış bir yol, ölü bahçeden dışan çıkıp, duvarlan uzun süre önce sön-müş olan alevlerle karanp kömürleşmiş bir malikâneye kadar uzanıyor*1'Malikânenin etrafını uzun servi ağaçlan çevrelemişti, kocaman dallan güfl$

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ışığının tüm izlerini engelliyordu. Böylece eğer gece çökerse, sadece güngölgelerini daha derinleştirmeye yarardı. Tasslehoff hayatı boyunca kendini bu kadar hüzünlü hissetmeSsebep olan başka bir yer daha görmediğini düşündü.198

"Sen burada ne yapıyorsun?"fCenderin üzerine bir gölge çöküverdi. Bir ses konuşmuştu, boğuk vegyk bir ses. Kadim bir zırh kuşanmış olan bir Şövalye önünde dikiliyordu.c"valye ölüydü. Asırlardır ölüydü. Zırhın içindeki vücut çok uzun süre önceirüyüp gitmişti. Artık vücudu, zırhı, eti ve kemiği, kası ve sinirleriydi,amanla sönükleşip kararmış, savaşın ateşiyle kömürleşmiş, kurbanlannıntalUyla lekelenmişti. Sonsuz bir karanlığın içindeki tek ışık olan kırmızı göz-l fi miğferinin siperliğindeki yarıktan görülebiliyordu. Kırmızı gözlerTasslehoffun üzerine alevler gibi sıçradı. Bakışları acı veriyordu ve kenderürküp sindi. Tasslehoff önünde duran hortlağa baktı ve içine oldukça nahoş bir hisdoğdu. Hatırlamak istemediği kadar feci olduğu için unuttuğu bir histi bu.Ağzı, dilini yakan acı bir tatla doldu. Kalbi, sanki kaçmaya çalışıyor-mıışçasına göğsünün içinde sıçnyor, ama kaçamıyordu. Midesi ise kıvnlıpbir top halini almıştı ve saklanacak yer anyordu. Soruya cevap vermeye çalıştı, ama sözler ağzından çıkmıyordu. Buşövalyeyi tanıyordu. Bir ölüm şövalyesi, Lord Soth, kendere korkunun nedemek olduğunu öğreten kişi, ki bu, TasslehofFun biraz olsun hoşlanmadığıbir histi. Aklına Lord Soth'un belki de kendisini hatırlamayacağı gibi bir fikirgeldi ve Tas, Lord Soth'un kendisini hatırlamamasının iyi bir şey olabile-ceğini düşündü, zira son karşılaşmalan hiç de dostane geçmemişti. Budüşüncesi, kenderin canını ayaz kış rüzgân gibi acıtan sözlerle birliktedağılıp gidiverdi."Kendimi tekrarlamayı sevmem. Sen burada ne yapıyorsun?" Bu som Tas'a hayatı boyunca birçok kez sorulmuştu, fakat neredeysehiç bu anlamda somlmamıştı. Çoğunlukla som şöyle olurdu: "Sen burada neyapıyorsun?" ki söylenildiği tonlamaya bakılınca, Tas burada her ne yapı-yorsa, onu başka bir yerde yaparsa soruyu soran kişinin memnun olacağıanlamı çıkardı. Bazen de som şöyle olurdu, "Burada ne yapıyorsun?" ki bu% her ne yapıyorsa onu yapmayı derhal kesmesi demek oluyordu. Fakat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Lord Soth vurguyu "sen" kelimesinde yapmıştı, bu da soruyu, "Sen buradane yapıyorsun?" haline getirmişti, yani dosdoğru TasslehofFa hitap ediyor-flu- Bu da onu tanımış olduğu anlamına geliyordu. Tasslehoff cevap vermek için birkaç girişimde bulundu ve hiçbirindeaşarı kaydedemedi, zira ağzından çıkan tek şey gurultuydu, sözler değil. "Sana iki kez bir som sordum," dedi ölüm şövalyesi. "Her ne kadar bu%adaki zamanım sonsuz olsa da, sabrım öyle değil." Cevap vermeye çalışıyorum, beyim," diye uysalca yanıtladı Tas,^a sözlerin içimde burkulup kalmasını sağlıyorsunuz. Bunun kibarca199

olmadığım biliyorum, ama sizin sorunuzu cevaplamadan önce size bir s0sormam gerekli. 'Burada' demekle tam olarak neyi kastediyorsun^Giysisinin koluyla alnındaki terleri sildi ve o kırmızı gözler haricinde lwhangi bir yere bakmaya çalıştı. "Ben birçok 'burada'larda bulundum ve s^'burada'nızın' nerede olduğu konusunda biraz kafam karışık." Soth'un kırmızı gözleri Tasslehoff tan ayrılıp kenderin kaskatkesilmiş parmaklan arasında duran Zamanda Yolculuk Âleti'ne kaydı. Tvölüm şövalyesinin bakışlarını takip etti.

"Ah, şey, bu," dedi Tas, yutkunarak. "Ne hoş değil mi? Ona en sonşey ... en son yolculuğumda rastladım da. Birisi düşürmüş olmalı. Onu gerjvermeyi planlıyorum. Onu bulduğum için ne kadar şanslıyım değil mi? Eğ^sakıncası yoksa onu başka bir yere koyacağım—" Keselerinden birisiniaçmaya çalıştı, ama elleri titremeyi bir türlü kesmiyordu. "Merak etme," dedi Soth. "Onu senden almayacağım. Beni zamaniçinde geri taşıyabilecek bir âlete ihtiyacım yok. Tabii eğer"—duraksadı vekırmızı gözler gölgelendi—"tabii eğer yaptığım şeyi yapmamam için benigeri götürmeyecekse. Belki de o zaman işime yarayabilir." Tas, eğer onu almak isterse Lord Soth'u asla durduramayacağını gayetiyi biliyordu, ama bunu denemeye kararlıydı. Tasslehoff un cesareti arttı; busadece korku hissetmeme olgusundan kaynaklanan bir gözü karalık değil,gerçekten cesaretti. El yordamıyla kemerinde duran bıçağı Tavşan Katili'niarayıp buldu. Küçük bıçağının bir ölüm şövalyesine karşı ne kadar işe yara-yacağım bilmiyordu, ama Tas bir Mızrak Kahramanıydı. Denemeliydi.Bereket ki, cesareti sınanmadı. "Ama ne işe yarayacak ki?" dedi Lord Soth. "Eğer bunu yapmak tekrarelimde olsaydı, sonuç yine aynı olurdu. Aynı kararları verir, aynı rezil fiilisergilerdim. Çünkü eskiden böyle bir adamdım ben." Kırmızı gözler panldadı. "Ama bildiğim şeyi bilerek geri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dönebilirsem,o zaman yapacağım şeyler değişirdi. Fakat ruhlarımız asla geriye gidemez.Sadece ilerleyebilirler, ki bazılarımızın bunu yapmaya dahi izni yok. Hayatın—ve ölümün— bize öğreteceği acı dersleri öğrenmeden olmaz." Zaten soğuk olan sesi daha da soğuklaştı. Öyle ki, Tas terlemeyi bırak-tı ve ürpeımeye başladı."Ve artık bize bunu yapma şansı tanınmıyor."tehdi' Kırmızı gözler yine panldadı. "Sorunu cevaplayayım kender, Beşa11Çağ'dasın, yani sözde 'Ölümlüler Çağı'nda'." Miğferli kafa kıpırdandı. fcf"jkaldırdı. Üzerindeki yıpranmış pelerin onun hareketiyle hafifçe salındı. ,zamanlar meskenim, ama şimdi hapishanem olan yerin bahçesinde dunıyors7 .'?"Beni öldürecek misin?" diye sordu Tas, bunun sebebi kendisin1altoda hissetmesinden çok ondan beklenecek tarzda bir soru olmasıy"1-200

, .^ sizi tehdit edebilmesi için sizin farkınızda olması gerekirdi ve Tas, bumevt lordun onunla, solmuş çiçek saplarından ve kurumuş gül yaprak-ndan daha az ilgilendiği gibi bir izlenime kapılmıştı."Seni neden öldüreyim ki, kender?" diye sordu Soth. "Neden zahmetedeyıffl/ı?" Tas bu konuyu enine boyuna düşündü. İşin gerçeği, Soth'un onu

türmesi için sadece bir tane esaslı sebep bulabildi. "Siz bir ölüm şövalyesisiniz lordum," dedi Tas, "İnsanları öldürmeksizin mesleğiniz değil mi?" "Ölüm benim mesleğim değildi," diye yanıtladı Soth, ses tonundanksun bir şekilde. "Ölüm benim neşemdi ve ölüm benim ıstırabımdı.Bedenim öldü, ama ruhum hâlâ hayatta. Kor halinde, kıpkırmızı bir demirnarçası tenini dağlarken, bir işkence kurbanı nasıl ıstırap çekerse, ben de hermjn aynı acıyı duyuyorum. Ruhum, hiddetimle, utancımla, suçumladağlanıyor. Bunu sonlandırmayı denedim, ıstırabı kana boğmayı, hırsımıkörükleyerek acıyı dindirmeyi denedim Acının sona ereceği vaat edilmiştibana. Eğer tannçamın amacına ulaşmasına yardım edersem, ödülümün banaverileceği vaat edilmişti. Acım sona erecek ve ruhum serbest bırakılacaktı.Bu vaatler yerine getirilmedi." Kırmızı gözler, TasslehofFu süzdükten sonra solmuş, kararmış güllerüzerinde huzursuzca dolaştı. "Bir zamanlar tutkuyla, garazla, zevk için öldürürdüm. Artık değil.Artık bunların Mçbirinin benim için bir anlamı yok. Hiçbirisi acımı dindir-meye yaramadı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ayrıca," diye ekledi Soth, kayıtsız bir tavırla, "sana gelecek olursak,neden seni öldürme zahmetine gireyim ki? Sen zaten öldün. Dördüncü Çağ'da, Dördüncü Çağ'in son saniyesinde öldün. İşte bu yüzden neden buradaolduğunu sordum. Tanrıların bile nerede saklı olduğunu göremediği bu yerinasıl buldun?" "Demek ki, gerçekten ölüyüm," dedi Tas kendi kendisine, hafifçe içSeçirerek. "Sanırım bu her şeyi açıklıyor."

Lord Soth ile ortak bir yönlerinin bulunmasının ne kadar da garip«duğunu düşünüyordu ki, bir ses, yaşayan bir ses duyuldu, "Lordum! Lordkoth! Sizinle görüşmek istiyorum!"Kenderin ağzı üzerine bir el kapanıverdi. Başka bir güçlü el onaolandı ve Tas aniden kendisini hafif kara pelerininin kıvrımları içine sar-«anrruş bir halde buldu. Sanki gece karanlığı bir surete bürünmüş deasının üzerine çökmüş gibiydi. Hiçbir şey göremiyordu. Konuşamıyor veI 2or nefes alıyordu, zira o güçlü el ağzıyla burnunu kapamıştı. Kokusunubildiğitek şey —ki bu da oldukça garipti— gül yapraklarıydı.201

Tas bu kaba davranışa şiddetle itiraz edebilirdi, ama o yaşayan $e .Lord Soth'a seslenmiş olduğunu fark etti ve aniden kendisini sessiz tu^bir elin varlığından memnuniyet duydu. Zira bazen, her ne kadar se^kalmaya niyetli olsa da, kelimelerin henüz onları durduramadan önce a&f'dan dışan fışkırma eğilimi vardı. Tas, nefes alabilmek için burnunu serbest bırakabilme amacıyla bin,kıpırdandı, ki —ölü ya da diri— vücudunun bunu yapmaya ihtiyacı vanjBunu da başarıyla tamamladıktan sonra kıpırtısız bir şekilde durdu. Lord Soth, bu çağrıya derhal cevap vermedi. Daha evvel onunla fctanışmamış ve onu hiç görmemiş olsa bile, kendisine seslenen kişiyi Soth (i,tanımıştı. Onu tanıyordu, zira ikisi de aynı zincirle esir edilmişlerdi ve ayn,efendiye hizmet ediyorlardı. Kızın ona neden geldiğini, kendisinden neisteyeceğim biliyordu, fakat vereceği cevabın ne olacağını kestiremiyor(juYine de, cevabının ne olmasını istediğini biliyor, ama bunu yapacak cesaretibulabileceğinden şüphe ediyordu. Cesaret. Acı acı gülümsedi. Eskiden kendisinin hiçbir şeyden kork-madığını sanırdı. Zaman geçtikçe, her şeyden korktuğunu fark etmişti. Hayatımkorku içinde yaşamıştı; başarısızlık korkusuyla, zayıflık korkusuyla, onugerçekten tanırlarsa insanların kendisini hor göreceği korkusuyla. En

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çok da,taparcasına âşık olduğu adamın, sandığı gibi bir fazilet ve cesaret timsali değilde sıradan bir insan olduğunu anlarsa, karısının kendisini hor göreceği korkusu. Tanrılar ona, Afet'in önüne geçebileceğini haber vermişlerdi. Istar'adoğru at sürerken, Kralrahip'in yoldan çıkmış takipçileri olan elf kadınlardanoluşan bir grupla karşılaşmıştı. Ona karısı hakkında yalanlar uydurmuş,kadının kendisine sadık kalmadığını ve karnında taşıdığı çocuğun ondanolmadığım söylemişlerdi. Korkusu, onların bu hikâyelerine inanmasınasebep olmuş ve Soth, kurtuluşuna gidebilecek olan yoldan geri dönmüştüKarısının itiraz edip masum olduğunu söyleyişine karşı kulaklarını sağıreden korkusuydu. Gerçekten sevdiği kişiyi katletmesine sebep olan şey <3ekorkusuydu. Bunu düşünerek, defalarca hatırlamak üzere lanetlendiği şeyi tekrarhatırlayarak öylece durdu. Bir kez daha çiçekler açan bahçesinde duruyordu. Soth'un işleri onunyerine yapması için kiraladığı bahçıvana güvenmeyen karısı güllerle kendielleriyle ilgileniyordu. Adam kadının ellerine endişeyle baktı, açık renkli temçizilmiş, kan damlalanyla lekelenmişti. "Buna değer mi?" diye sordu kadına. "Bu güller sana bu kadar acverirken." "Acı sadece bir anlık," dedi kadın ona. "Ama güzelliklerinin neş6günlerce sürüyor."202

'Yine de kışın ayaz nefesiyle solup ölüyorlar."sey^T'Ama onların hatırası kalıyor, aşkım ve bu da bana neşe veriyor."p^eşe değil,' diye düşündü. 'Neşe değil, ıstırap veriyor. Onun gülüm-kahkahasının hatırası. Hayatı solup giderken, kendi ellerim tarafm-ondan alınırken gözlerindeki hüznün hatırası. Onun lanetinin hatırası.""" 'peki bu bir lanet miydi? O zaman öyle olduğunu sanırdım, ama şimdi-ak ediyorum. Belki de, onun beni kutsayışıydı.'111 ölü gül bahçesini terk etti ve asırlardır yerinde duran, ölümün ve korku-n bir anıtı olan malikâneye girdi. Çağların tozuyla, maddesiz vücudunu aslatatsız etmeyen tozlarla kaplı olan koltuğuna oturdu. O koltukta oturup öylecehakti tıpkı zemindeki kan lekesine saatler boyunca baktığı gibi.Karısı oraya düşmüştü.Karısı orada ölmüştü. Onun yoldan sapmasına sebep olan ve bir hayat değil de ıstırap ve piş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

manlık dolu bir varoluş yaşamaya mahkum edilen elf kadınlarının ruhlarılafından kendisine tekrar tekrar söylenen o şarkıyı asırlar boyunca dinle-mek zorunda kalmıştı. Beşinci Çağ başladığından beri onların seslerini duy-mamıştı. Ne kadar yıl geçtiğini bilmiyordu, zira zamanın onun için hiçbiranlamı yoktu. O sesler Dördüncü Çağ'ın bir parçasıydı ve Dördüncü Çağ'da kalmışlardı.En sonunda bağışlanmışlardı ve gitmelerine izin verilmişti. O da bağışlanmayı dilemişti, ama bu isteği reddedilmişti. Bu retkarşısında hiddete kapılmıştı ve kraliçesi bunu yapacağını biliyordu. İşte,kapana kısılmasına sebebiyet veren şey de hiddeti olmuştu. Böylece Takhisisonu tuzağına düşürüp esir etmiş ve o sefil varoluşuna devam etmesi, onunçağnsını beklemesi için Soth'u buraya getirmişti.Çağrı gelmişti. En nihayet. Yaşayan birisinin ayak sesleri onu bu karanlık düşüncelerinden ayırdı.Karanlık Majesteleri'nin elçisine bakmak için kafasını kaldırdı ve zırhlarabürünmüş bir çocuk gördü, yani ilk düşüncesi bu oldu. Derken, çocuksandığı o kişinin kadınlık çağına yaklaşmış bir kız olduğunu gördü. Bu kız°na, kısa bir süre için de olsa ıstırabını dindirebilmiş tek kişi olan Kitiara'yıhatırlattı. Kitiara hayatı boyunca korku nedir bilmemişti, kafasını kaldırıp da^oth'un onu almaya geldiğini gördüğü zaman haricinde. İşte o zaman, o*;nŞet dolu gözlere baktığında, Soth kendisinin ne olduğunu anlamıştı,^tıara en azından ona bu kadarını vermişti. Kitiara artık girmişti, ruhu her nereye gitmesi gerekiyorsa orayafinişti. Bu bir başkası mı olacaktı? Onu baştan çıkartmaya gelen bir başkaKitiara mı?Önünde duran kızın amber renkli gözlerine balonca, 'Hayır,' diye fark203

etti. Bu kız, yaptığı her şeyi kendi sebeplerinden dolayı yapan, kendisibaşka kimseye hizmet etmemiş olan Kitiara değildi. Bu kız yaptığı her ^şan için yapıyordu —tanrının şanı için. Kitiara, amaçlarına ulaşmak için ^isteyerek bir şeyini feda etmemişti. Bu kız her şeyini feda etmiş, içini bos ımış ve tanrının doldurması için kendisini boş bir kap haline getirmişti Soth, amber gözlerin içine sıkıca hapsolmuş olan binlerce canlısuretini gördü. Ilık amberin onun da üzerine aktığını, bir diğer böcektibaret olan kendisini de yakalayıp hapsetmeye çalıştığını hissetti. Miğferli kafasım salladı. "Zahmet etme, Mina," dedi kıza. "Çok f^ı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

şey biliyorum. Gerçeği biliyorum." "Peki neymiş o gerçek?" diye sordu Mina. Amber gözler onu tekrayakalamaya çalıştı. Bu çocuk, kadın olmak üzere olan bu kız çoCUmvazgeçecek tipte birisi değildi. "Efendin seni kullanacak ve terk edecek," dedi Soth. "Sana ihanet ede-cek, kendisine hizmet eden herkese yaptığı gibi. Bilirsin, onu çok eskidenberi tanıyorum."

Soth, kraliçesinin hiddetlendiğini hissetti, ama bunu duymazdan gelmeyiseçti. 'Artık olmaz,' dedi ona. 'Bunu artık bana karşı kullanamazsın,' Mina kızmamıştı. Onun bu cevabına üzülmüş gibiydi. "Seni kendisiyleberaber buraya getirmek için bunca derde katlandıktan sonra onun hakkındanasıl böyle konuşabilirsin? Sen böyle bir şerefe layık görülmüş tek kişisin.Geri kalanların hepsi..." Elini savurarak hayaletlerinden arınmış olandairenin içini işaret etti ya da en azından kıza öyle görünüyordu. Ama Sothiçin, bu daire hayaletlerle doluydu. "Geri kalanların hepsi hiçliğe gönderildi.Bu dünyada kalma imtiyazı sadece sana gösterildi." "Hiçlik, öyle mi? Eskiden buna inanırdım. Bir zamanlar karanlıktankorkardım ve böylece Kraliçe beni esir tutmaya devam ederdi. Şimdi işinaslını biliyorum. Ölüm, hiçlik değildir. Ölüm, yolculuğuna devam etmesiiçin ruhu serbest bırakır." Onun cehaletine acıyan Mina gülümsedi. "Kandırılan kişi esas sensinÖlülerin ruhları hiçbir yere gitmedi. Sisin içinde kayboldular, yok oldular.unutuldular. Tek Tanrı şimdi, ölülerin ruhlarım kendi kanatlan altına ahy01ve onlara bu dünyada kalma, bu dünyanın iyiliği için bir şeyler yapma şans1tanıyor." "Yani tanrının iyiliği için, demeye çalışıyorsun," dedi SotSandalyesinde kıpırdandı, ki bu ona hiçbir rahatlık getirmedi. "Diyelirö &dünyada kalma imtiyazı için şu tannya minnettar oldum. Bu tannyı eskıdberi tanıdığım için, bu minnetin somut bir şeye dönüşmesini isteyeceg1biliyorum. Benden ne istiyor?" ."Birkaç gün içinde, yaşayanların ve ölülerin ordulan Sanction'ı z»204

jc Şehir benim gücüme yenik düşecek. Mma abartmıyor, sadece biregi dile getiriyordu, o kadar. "Ondan sonra Tek Tanrı büyük bir mucize* -leyecek. Uzun zamandır yapmayı planladığı üzere dünyaya girecek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve ölümlü, hem ölümsüz âlemde bulunacak. Her iki diyarda da varke, ğynda, dünyayı fethedecek. Dünyayı elfler gibi böceklerden arındıracak° kendisini Krynn'in hakimi ilan edecek. Yaşayanların ordusunun kuman-f ben olacağım. Tek Tanrı, ölülerin ordusunun kumandanı olmanı teklifforsana."Bana bunu 'teklif mi ediyor?" diye sordu Soth."Teklif ediyor. Evet, elbette," dedi Mina."O zaman, teklifini reddedersem bana gücenmez herhalde," dedi Soth. ".Gücenmez," diye yanıtladı Mina, "ama, senin için yaptığı bunca şey-jen sonra ona nankörlük etmen karşısında çok üzülür." "Benim için yaptığı bunca şeyden sonra." Soth gülümsedi. "Demekbeni buraya bunun için getirdi. Bir köle ordusunu yöneten bir köle olmamiçin. Bu cömert teklife cevabım, 'hayır.' "Bir hata yaptın, kraliçem," diye seslendi Soth, onun sinip beklediğinibildiği gölgelere doğru konuşarak. "Pençelerini üzerimde tutabilmek içinhiddetimi kullandın ve benden yine yararlanabilmek için beni buraya sürük-ledin. Ama beni çok uzun bir süre tek başıma bıraktın. Bir kez daha karanınsesini duyabildiğim sessizliğin içinde çok uzun süre bıraktın. Beni, ışığımhaline gelen karanlığa terk ettin, zira bir kez daha karımın o güzel yüzünügörebiliyordum. Kendimi görebiliyordum ve gördüğüm şey de, korkusutarafından tükenen bir adamdı. İşte bundan sonra senin de ne olduğunuanladım. "Senin için savaşüm, Kraliçe Takhisis. Senin davanın benim davamolduğuna inanmıştım. Sessizlik bana, korkumu körükleyen kişinin senolduğunu, etrafımda içinden asla kaçamadığım bir alev çemberi yükselteninsen olduğunu öğretti. O ateşler artık söndü, kraliçem. Etrafımda küllerdenbaşka hiçbir şey yok şimdi." "Dikkatli olun, lordum," dedi Mina ve ses tonu tehlikeliydi. "Eğer°unu reddederseniz, tanrının gazabını göze alırsınız."Lord Soth ayağa kalktı ve taş zemin üzerindeki bir lekeyi işaret etti. "Şunu görüyor musun?"' _ "Hiçbir şey görmüyorum," dedi Mina, umursamaz bir bakış atarak,Soğuk, gri taştan başka hiçbir şey yok.""Bense bir kan gölü görüyorum," dedi Lord Soth. "Sevgili karımında kendi kanı içinde yattığım görüyorum. Korkum beni, tanrıların bana/^duğu lütfü görmekten alıkoyduğu için ölüp gidenlerin kanını görüyorum.an lekesine uzun süre bakmak zorunda kaldım ve uzun süre ondan nefret205

ettim. Şimdi onun üzerinde diz çöküyorum," dedi, dizlerini büküpkoyarak, "Onun ve benim korkum yüzünden ölen herkesin kanı üzerine]çöküyorum. Ona karşı yaptığım yanlışı affetmesi için kanma yalvarıy0rı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hepsine beni affetmeleri için yalvanyorum." "Senin için af olamaz," dedi Mina sertçe. "Sen lanetlendin. Tek Taruhunu sonsuz acının ve ıstırabın karanlığına atacak. Seçtiğin şey bu WK "Seçtiğim şey ölüm," dedi Lord Soth. Göğüs levhasının alnna eısoktu ve oradan bir gül çıkarttı. Gül uzun süre önce ölmüştü, ama canlı rehiç sormamıştı. Gül, kansının dudaklan gibi, kamının kanı gibi kıpkıımızdi. "Eğer ölüm sonsuz bir ıstırap getirecekse, o zaman bunu uygun bir Ceolarak kabul ederim." Lord Soth, Mina'yı kendi ruhunun kırmızı alevinden yansırken gördü"Tanrın benim üzerindeki hükmünü kaybetti. Artık korkmuyorum." Mina'nın amber renkli gözleri hiddetle sertleşti. Topuğu üzerindedönen genç kız, onu soğuk zeminin üzerine diz çökmüş, başını öne eğmişkırmızı gülün dikenlerini ve buruşmuş yapraklannı kavramış bir haldebırakıp gitti. Mina'nın ayak sesleri malikânenin içinde yankılandı, Soth'undiz çöktüğü zemini, kömürleşmiş ve kınlmış yapraklan, kararmış sütunlansalladı. Acı, fiziksel bir acı hissetti ve eline hayretle baktı. O lânetli zırh git-mişti. Solmuş gülün dikenleri tenine batmıştı. Taçyapraklanndan daha kır-mızı olan minik bir kan damlası derisinin üzerinde parlıyordu. Üzerindeki bir kiriş kınldı ve gümbürtüyle yanına düştü. Parçalanankalasın üzerinden havaya ahşap kıymıklar saçıldı ve tenine battı. Yaralarınınverdiği acı karşısında dişlerini sıktı. Bu, onu kontrol altında tutmak içinKaranlık Kraliçe'nin yaptığı en son, çaresiz girişimdi. Ölümlü bedeni kendi-sine geri verilmişti.Kraliçe asla bilemezdi, ama cehaletiyle ona son bir lütufta bulunmuştu. Takhisis gölgelerin arasında gizlenmiş duruyordu. Zaferinden emindi,korkusunun bir kez daha onu esir etmesini ve Soth'un hata yaptığını söyle-yerek haykırmasını, onu bağışlaması için kendisine yalvanp yakarmasın'bekliyordu. Soth, gülü dudaklarına götürdü. Gülün taç yapraklarını öptükten sor*onlan, gri taş zemini kıpkırmızı etmiş olan kan lekesinin üzerine serpiş1'J!Birçok boş yıl boyunca teni olmuş olan miğferi kafasından çıkartıp aGöğüs levhasını koparırcasına çıkarttı ve kendisinden çok uzağa savuröyle ki, levha zırh duvara çarpıp tangırdayarak yere düştü.,,eılbin1!#•

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

İntikam dolu bir el tarafından atılan başka bir kalas daha çoktu.-ona çarptı, vücudunu ezip onu yere devirdi. Kam gürül gürül akıyor,kansının kanıyla kanşıyordu. Soth haykırmadı. Ölüm acısı bir ıstırap0-206

süre içinde bitecek bir ıstırap. Kansı için, kendisi yüzünden kansınml"8 yjj çektiği acı için bu acıya tahammül edecekti.^ iCansı onu beklemiyordu. Kendi yolculuğunu uzun zaman önce yap-ve kollan arasında oğullarını da götürmüştü. Soth, onların ardından tek^a, kayıp, yalnız ve arayış içinde yola koyulacaktı. Bu kadar kötülük yaptığı o iki kişiyi asla bulamayabilirdi, ama sonsuz-du onlan aramaya adayacaktı.Ve o arayışla, günahlanndan annacaktı. ylina, gül bahçesini hızla aştı. Yüzü, mermerden yontulmuş bir heykel•^ öfkeli ve soğuktu. Dargaard Kalesi'nin yıkımına bakmak için arkasınıdonrnedi. Karanlık bir yerden gizlice izleyen Tasslehoff, kızın gittiğini gördü.Sina'nın nereye gittiğini göremedi, zira tam o anda büyük bina yıkıldı,havaya toz bulutlan ve moloz parçalan saçarak gök gürültüsüne benzer birsesle çöktü. Gül bahçesinin üzerine devasa bir kaya düştü. Tas, kendisinin okayanın altında olmadığını anladığında aşın derecede şaşırdı, zira kaya tamolarak az önce durduğu yere düşmüştü. Ama Tasslehoff, bir kuş tüyü gibi,yıkımın ve ölümün rüzgârlanyla süzülmüş, enkazın üzerine, bulutsuz,güneşli bir gökyüzünün ayaz mavisine doğru yükselmişti.207

SANCTİON SALDIRISI Sanction şehri aylardır kuşatma altındaydı. Kara Şövalyeler ellerinde-ki her şeyi onun üzerine salıyordu. Sanction surlarının gölgesi altında.surların her iki tarafında da sayısız insan sebepsiz yere ölmüştü, zira kuşat-ma bir türlü kınlamıyordu. Mina'nın ordusu görünür olduğunda, Sanction'msavunucuları güldü. Acınacak derecede az sayıdaki bir ordu neyi değiştire-bilirdi ki? Fakat uzun süre gülemediler. Sanction şehri, ruhlar ordusuna sadece birgün içinde yenik düştü. Ölülerin ilerleyişini hiçbir şey durduramadı. KıyaWet'nEfendileri'nden ağır ağır akan sıcak lav dereleri canlıları kontrol altın atutarken, ölüler için hiçbir engel teşkil etmiyordu. Kara Şövalye ordular»'sık sık üzerine hücum edip başarısız olduğu, yeni inşa edilmiş ^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

güçlendirilmiş tahkimatlar şimdi beyhudeliğin bir anıtı olarak durmaktay ^Huzursuz ruhlardan oluşan kesif, gri sis bulutu dağlann yamaçlarından aş»?süzüldü, yükselen bir gelgit dalgası gibi vadileri doldurdu ve tahkimatüzerinden sel gibi taşıp aktı. Dehşet verici ölüler karşısmda, hem kuSaaltındakiler, hem de kuşatanlar kaçışülar.208

jylina'nın tünelcilerinin, şehre açılan cümle kapılarına hasar vermeyea gurları yarmaya hiç ihtiyacı yoktu. Askerlerinin sadece, paniğe kapılmışV vuflucu'arm kapıları içeriden açmasını beklemeleri gerekiyordu. Ölülerdenf can savunucular kısa süre içinde onların saflanyla karşılaştılar. Hayaletıutunun içinde gizlenmiş olan Mina'nın Şövalyeleri, canlılan hiç acı-adan katlettiler. Galdar kumandasındaki ordu, şehrin içinde savaşmak için?jjflle kapılarından hücum ederek girdiler. Mina kendi savaşını Sanction'ın etrafındaki alçak tepelerde verdi ve endüşmanları kadar dehşete kapılmış olan kuşatmacı ordunun içine düştüğüoanik durumunu dindirmek için elinden geleni yaptı. Aralarında at sürdü,kaçmalarını engelledi ve onlara savaşa geri dönmelerini söyledi. Savaş alanının her yerinde gibi görünüyordu, kendisine her neredejjjtiyaç duyulursa, doru atıyla dörtnala oraya koşturuyordu. Kendi güvenliği-ni umursamadan at sürüyor, sık sık muhafızlarını geride bırakıyor, muhafız-lar ise ona yetişebilmek için çılgınlar gibi küheylanlarını mahmuzluyordu. Gerard bu savaşta yer almadı. Mina, sözüne sadık kalarak onu ve esiriolan elf kralını, şehre yukarıdan bakan bir çıkıntının üzerine yerleştirmişti. Gerard ile dört Kara Şövalye, elfle birlikte Altınay'ın tabutunu ve iki61ü büyücüyü taşıyan vagona muhafızlık etmekteydi. Odila da bu vagonunyanındaydı. Aynı Gerard gibi, kadının da gözleri, dahil olamadığı savaşakenetlenmişti. Hüsrana uğrayan, dost Şövalyelerine yardım etmek için hiçbirşey yapamayan Gerard, durmaktan nefret ettiği o yüksek yerden savaşı takipetti. Mina donuk, hafif bir ışıkla parlıyor, bu yüzden savaş alanının herneresinde belirse bir birleşme sancağı gibi görünüyordu. "Vadiyi saran bu garip sis de ne böyle?" diye sordu Silvanoshei, atınınüzerinden aşağı merakla bakarak. "O garip sis, bir sis değil, Majesteleri. O ölü ruhlardan oluşan bir ordu,"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

diye sertçe yanıtladı Gerard. "Ölüler bile ona tapıyor," dedi Silvanoshei. "Onun için savaşmayageliyorlar."Gerard, iki ölü büyücünün vücutlarını taşıyan vagona baktı. Palin'inNhunun da o savaş alanında olup, Mina için savaşıp savaşmadığını meraketh. Palin'in ona ne kadar "taptığını" tahmin edebiliyordu. Bu gerçeği, bu aşk^hoşu genç elfe belirtebilirdi, ama sessizliğini korudu. Zaten genç adam0nu dinlemezdi. Gerard, atının üzerinde acı bir sessizlik içinde durdu.. An be an daha da kesifleşen ruhlar sisinin içinden savaş gürültüsü ve.^ feryatları yükseliyordu. Gerard aniden bütün bunları kana bulanmış birs bulutu arasından gördü ve her ne kadar hiçbir şey yapamayacağım ve bupŞuni sırasında öleceğini daha en başından bilse bile, o umutsuz savaşa'taıak için atını aşağı sürmeye karar verdi.209

"Gerard!" diye seslendi Odila. "Beni durduramazsın!" diye hiddetle haykırdı ve bundan sonrabulutu biraz dağıldığında, kadının onu durdurmaya çalışmadığını gördü n "Suyarmaya çalışıyordu. Mina'mn dört Şövalyesi, ki elfi koruyor olmaları gerekiyordu, atlar,mahmuzlayıp etrafinı sardı. Maksadını nasıl olup da anladıktan hakkında hiçbir fikri yoktu, amkılıcını çekti, savaşma fırsatı bulduğu için oldukça memnundu. Adamlar,ilk sözleri Gerard'ı şaşırttı. "Uzaklaş, Gerard," dedi birisi, Clorant adındaki adam. "Bu senisavaşın değil. Sana hiçbir zarar vermek istemiyoruz." "Benim savaşım, sizi lanet olasıca piçler—" diye söze başladı GerardFakat meydan okuma sözleri bir kekelemeyle son buldu. Adamlar ona bakmıyordu. Nefret dolu gözleri onun arkasına, elfekenetlenmişti. Gerard, elf kralı kamp yerine girdiğinde ona atılan alaycı veaşağılayıcı laflan hatırladı. Omzunun üzerinden geriye baktı. Silvanosheisilahsızdı. Bu dördü karşısında savunmasız olurdu. "Sivri kulağın başına gelecek şey seni ilgilendirmez, Gerard," dediClorant. Ses tonu husumet doluydu ve adam feci şekilde ciddiydi. "Atimsürüp uzaklaş ve arkam dönüp bakma." Gerard'ın kendisine hakim olması, hiddetini bastırması, kendisini sa-kince ve mantıklı bir şekilde düşünmeye zorlaması gerekti. Bu sırada,kalbindeki gerçekleri gördüğü için Mina'ya lanetler yağdırdı. "Siz çocuklar kendinizi şaşırmışsınız," dedi Gerard. Sesinin umur-samaz çıkması için elinden geleni yaparak, atım yavaşça ilerleterek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Clorantile genç elfin arasına getirdi. Gerard işaret etti. "Savaş o tarafta. Arkanızda." "Mina ile başın belâya girmeyecek, Gerard," diye söz verdi Clorant."Hikâyemizi çok önceden düşünüp taşındık. Dağlarda pusuya yatmış bir düş-man devriyesi tarafindan saldınya uğradığımızı söyleyeceğiz. Onlan savuştur-duğumuzu, ama o kargaşa içinde elfin öldürüldüğünü söyleyeceğiz." "Buraya birkaç ceset sürükleyeceğiz," diye ekledi bir diğer1"Kendimizi biraz kana bulayıp gerçekçi görünmesini sağlayacağız." "İçinizden herhangi birini kana bulamaktan memnuniyet duyarımdedi Gerard, "ama iş bu raddeye varmayacak. Elf buna değmez. Kimse) -karşı bir tehdit oluşturmuyor." "Mina'ya karşı bir tehdit oluşturuyor," dedi Clorant.Silvanesti'deyken onu öldürmeye çalışmıştı. Tek Tann, Mina'yı bize gegetirdi, ama bir dahaki sefere bu piç herif başarabilir." "Eğer hakikaten onu öldürmeye çalıştıysa, bırak da onun icabına Mbaksın," dedi Gerard.210

"Onun hile ve aldatmacalarının ötesini göremiyor," dedi Clorant. "Onu^sinden korumamız gerekli."" 'O kıskanç bir âşık,' diye fark etti Gerard. 'Clorant da Mina'ya âşık.oSi ona âşık. Bu elfı öldürmek istemelerinin esas sebebi bu işte.' "Bana bir kılıç ver. Kendi savaşımı verebilirim," diye ilan ettiçivanoshei, Gerard'ın yanına at sürerek. Elf, ona kibirli ve hor gören birkış attı. "Benim için onlarla savaşmana ihtiyacım yok." "Seni genç ahmak," diye ağzının kenarıyla hırladı Gerard. "Kapanenj, bırak da bu işle ben ilgileneyim!" Yüksek sesle şöyle dedi, "Mina bana onu korumamı emretti ve buna itaatetmekle yükümlüyüm. İtaat etmek için ant içmiştim, sizler de öyle. Buralardaşeref dediğimiz bir kavram var. Belki siz çocuklar da bunu işitmişsinizdir?" "Şerefmiş!" Clorant yere tükürdü. "Lanet olası bir Solamniyah gibikonuşuyorsun. Bir seçim hakkın var, Gerard. Ya uzaklaşıp elffn işinibitirmemize izin verirsin, ki bu durumda senin başının hiçbir belâyagirmemesini sağlarız ya da hikâyemizi kanıtlamak için savaş alanındabırakacağımı cesetlerden birisi olursun. Merak etme," diye dudak büktü."Mina'ya 'şerefinle' öldüğünü söyleriz." Gerard onların üzerine gelmesini beklemedi. Clorant'in sözlerinibitirmesini dahi beklemeden atını ona doğru sürdü. Kılıçları tam "şerefsözüyle birlikte birbirine çarpıp çınladı. "Ben bu piçle ilgilenirim," diye haykırdı Clorant. "Geri kalanınız elfihaklasın!" Clorant'ı, Gerard ile ilgilenmesi için bırakan diğer üçü, elfe doğru dört-nala at sürdü. Gerard, Silvanoshei'in Elfçe bir şeyler haykırdığını,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Şövalyelerden bmsinin küfrettiğini ve bunun ardından gelen çarpma vetangırdama sesini duydu. Yan tarafa şöyle bir bakma riskini göze alanGerard, şaşırarak gördü ki, ellerinden başka silahı olmayan Silvanoshei zırhlıŞövalyelerden birisinin üzerine atılmış, onu atının üzerinden düşürmüş veyere devirmişti. İkisi, Şövalye'nin gevşek duran kılıcına ulaşmak için yerdeboğuşmaktaydı. Şövalyenin arkadaşları, elfe darbe indirme firsatı kolluyor,dostlarına vurma riskini göze alamadıkları için iki rakibin etrafında dairelerdiyordu. Gerard'ın da kendi sorunları vardı. At sırtında silahlı bir rakiple savaş-mak ve düşmanını bineğinin üzerinden düşürmek için darbeler savurmak,'Ç kullanan iki adam arasında yapılan hamle oyunlarına benzemiyordu.Atlar burunlarından soludu ve zemini toynaklarıyla çiğnedi. C lorant ile^d birbirilerinin etrafında daireler çizdiler, kılıçlarını çılgınlar gibi savur-j? ,ar' iplerinin vücudundan görebildikleri her yere darbeler indirdiler,•kişi de pek ilerleme kaydedemedi. Gerard'ın yumruğu Clorant'ın çe-211

nesine setçe indi ve kılıcı adamın üst kolundaki zincir zırhı yarıp geGerard yaralanmamıştı, ama dezavantajlı duruma düşen kişi oydu. Gerard'elfı kurtarmasını engellemek için, Clorant'ın sadece kendisini savunUp ^meşgul etmesi yeterliydi. Gerard'in attığı başka bir bakış ona, Silvanoshei'in atından düş^.Şövalyenin kılıcını kapmayı başarmış olduğunu gösterdi. Savunmacı bir tav*takınan Silvanoshei, hâlâ at sırtında duran ve hâlâ silahlı olan düşmanlar^sert bakışlar atıyordu. Yerdeki Şövalye ise hızla ayağa kalkmaktaydı. Şövalyelerden birisi, kılıcmı kaldırarak atını dörtnala Silvanoshei'jnüzerine sürdü. Aşağı doğru yapacağı bir kesme darbesiyle eltin kafasıuçurmak niyetindeydi. Çaresiz kalan Gerard, Clorant'a arkasını dönmekzorunda kaldı. Gerard kendisini saldırıya açık bırakıyordu, ama eğer elf,nhayatını kurtarmak istiyorsa bundan başka bir seçeneği yoktu. Gerard atınıöyle bir mahmuzladı ki, ürken hayvan ileri doğru sıçradı. Gerard'in niyetiiki rakibin arasından dörtnala geçmek ve kendisini elfle saldırganın arasınayerleştirmekti. Clorant, Gerard'a arkasından vurdu. Kılıcı Gerard'ın miğferine çarpıp'tank' ederek kulaklarının çınlamasına ve zihninin bulanmasına sebep oldu.Derken Clorant, Gerard'ın yanma gelmişti. Güneş ışığında bir kılıç panldadı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Durdurun şunu!" diye haykırdı bir kadın, sesi hiddetle titreyerek. "TekTanrı adına, bu deliliği durdurun!" Elfm üzerine doğru koşturmakta olan Şövalye, dizginlere öyle birasıldı ki, hayvan şaha kalktı ve ikisi de tam manasıyla dik konuma geldiler.Gerard'ın kendi küheylanının dizginlerine çabucak asılması gerekti, aksitakdirde şaha kalkmış debelenen hayvana bodoslama çarpacaktı. Clorant'ınnefesini tuttuğunu, atını zaptetmeye çalıştığını işitti. Gerard kılıcını indirdi ve kimin konuştuğunu görmek için etrafabakandı. Clorant'ın fal taşı gibi açık gözlerine ve suçluluk dolu yüz ifadesinebalonca, onun bu sesin Mina'ya ait olduğunu sanmış olduğunu anladı.Sadece Odila'nın bu işi halledebilecek cesareti olduğunu umabilirdi. Yüzü öfkeden mosmor olmuş, cübbesi ayak bileklerinin etrafindauçuşan Odila, hızla yürüdü ve kana, tere bulanmış ölümcül arbedenin tanıortasına dalıverdi. Kılıçlardan birisini çıplak eliyle kenara itti. Alev alev yanan gözleriyle etrafına dik bakışlar atan kadın, gözlem1'dosdoğru Clorant'a dikti. "Bütün bunların anlamı ne? Mina'nın, bu elfe ken;dişine gösterdiğiniz saygıyı göstermeniz gerektiği hakkında verdiği erduymadınız mı?" Odila hepsine tek tek dik bakışlar attı ve Gerard'ı da hatutmadı. "Silahlarınızı kaldırın! Hepiniz!" k Büyük bir risk alıyordu. Bu adamlar onu gerçek bir ruhban olarak;Tann'nın bir temsilcisi olarak, yani Mina kadar kutsal birisi olarak go^t212

mıydı? Yoksa ona kendilerinden farklı olmayan bir mürit gözüyle mi'Çorlardı?Adamlar tereddüt edip birbirilerine kuşkulu bakışlar attılar. Gerard ses-. ligini korudu ve en az diğerleri kadar suçlu, mahcup görünmeye çalıştı.cife uyarıcı nitelikte bir bakış attı, ama Silvanosehi'nin sessiz kalacak kadargduyusu vardi- Nefes nefese kalmıştı, soluk almakta güçlük çekiyordu vejLjflanlannı ihtiyatla izliyordu. Odila'nm bakışları sertleşti, gözleri kısıldı. "Tek Tann adına, silahını•ndir." diye tekrar emretti ve bu sefer Clorant'ı işaret etti, "yoksa hoşnutsuz-luğumdan dolayı, kılıç tutan elin kuruyup yok olur ve kolundan düşer!" "Bundan Mina'ya söz edecek misin?" diye sordu Clorant, somurtarak.."Yaptığınız şeyi, bilmeden, Mina'yı korumak için yapmışolduğunuzun farkındayım," dedi Odila, sesi yumuşayarak. "Onu koru-manıza hiç gerek yok. Tek Tann, Mina'yı avcunun içinde tutuyor. Mina içinve hepimiz için en iyisinin ne olduğunu Tek Tann bilir. Bu elf, sadece Tek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tann irade ettiği için yaşıyor." Odila, Sanction'ı işaret etti. "Savaşa geridönün. Gerçek düşmanınız orada, aşağıda duruyor." "Mina'ya söyleyecek misin?" diye ısrar etti Clorant ve ses tonundakorku tınısı vardı. "Ben söylemeyeceğim," dedi Odila, "ama siz söyleyeceksiniz. Ne yap-tığınızı ona itiraf edecek ve ondan af dileyeceksiniz." Clorant kılıcını indirdi ve bir saniye daha tereddüt ettikten sonra silahıkınına soktu. Dostlarına da aynısını yapmalarını işaret etti. Elfe son bir nefretdolu bakış attıktan sonra, atım döndürdü ve yamaçtan aşağı dörtnala koştu-rarak Sanction'a doğru ilerledi. Dostlan da onun arkasından at sürdü. Rahatlayarak kocaman bir nefes veren Gerard semerinden kayarakatından aşağı indi. "İyi misin?" diye Silvanoshei'e sordu, onu inceleyerek. Giysilerininüzerinde birkaç kan lekesi gördü, ama ciddi bir yarası yoktu. Silvanoshei ondan uzaklaştı ve ona şüpheyle baktı. "Sen —yani birKara Şövalye— hayatımı kurtarmak için kendi hayatım tehlikeye attın.Kendi yoldaşlarınla savaştın. Neden?" Gerard ona gerçeği söyleyemezdi. "Bunu senin için yapmadım," dedi^e. "Bunu Mina için yaptım. Bana seni korumamı emretmişti, hatırladın mı?"Silvanoshei'in yüzü yumuşadı. "Bak bu mantıklı geliyor. Teşekkür ederim.""Mina'ya teşekkür et," diye kabaca söylendi Gerard. Kaskatı bir halde, acı veren hareketlerle Odila'nm yanma topalladı.v> numaraydı," dedi kasık sesle. "Çok iyi bir gösteriydi. Fakat merak edi-tonım da —eğer Clorant blöfünü yutmasaydı ne olurdu acaba? Bir anlığınaatmayacağım sandım da. Peki o zaman ne yapacaktın?"213

"Çok garip," dedi Odila. Bakışları dalgındı, sesi yumuşak vdüşünceliydi. "O tehdidi ettiğim anda, onu yerine getirecek gücürn/olduğunu biliyordum. Onun elini kurutabilirdim. Bunu yapabilirdim.""Odila—" diye itiraz etmeye davrandı Gerard. "Bana inanıp inanmaman sorun değil," dedi Odila tatsızca, "f,Tann'yı hiçbir şey durduramaz."Boynunda asılı duran madalyonu sıkıca kavradı ve vagona doğru geri"Tek Olan'ı hiçbir şey durduramaz," diye tekrarladı Odila. "Hiçbir şey.214

10HAYALETLER ŞEHRİ Hiçbir direnişle karşılaşmadan Sanction'ın Batı Kapısı'ndan içeri giripTersaneciler Sokağı boyunca muzaffer bir tavırla ilerleyen galip ordununöncü kolunda bulunan Gerard şehre bakıyor ve hayaletlerden başka hiçbirşey göremiyordu; geçmişin hayaletleri, şimdinin hayaletleri,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bereketli gün-lerin hayaletleri, savaşın hayaletleri. Sanction hakkında duyduğu şeyleri hatırladı, Sanction'a gönderilmeyi"mut ettiğini Caramon Majere'le konuştuğu zamanı hatırladı —sanki bunuyaşayan kendisi değilmiş de bir başkasıymış gibi. 'Gerçek bir savaşınyaşandığı bir yer,' demişti orası için ya da bunu dememişse bile, böyledüşünmüştü. Geçmişteki kendi hayaletine baktı ve kendisini, haline ne^an şükretmesi gerektiğini anlayacak kadar sağduyusu olmayan acemi bir°8'an çocuğu olarak gördü.Caramon hakkımda kim bilir neler düşünmüştür?' Ahmakça™Şİarından birisini hatırlayan Gerard'ın yüzü kızardı. Caramon Majere'rÇok savaşa katılmıştı. Şan şöhretin ardındaki gerçeği biliyordu —yaşlı birT1™*! hatıralanndaki bir duvarın üzerine asılı duran kan lekeli, paslı birIcfan başka bir şey değildi. Sanction'ı savunmuş olan kimselerin ceset-215

lerinin yanından at sürerken, Gerard savaşın şanının esasında ne olduğagördü: gözleri kopartıp almak için dalış yapan leşçi kuşlar, iğrenç vraltju "la havayı dolduran sinekler, el arabalarını cesetlerle doldurup onları to ımezarlara atan ölü gömücülerin kahkahalan ve alayları. Savaş, Ölüm'ün yanına sokulmaya cüret eden bir hırsızdı. O SOvıasilzadenin saygınlığını çalıyor, onu çıplak bırakıyor, bir çukurun içine .yor ve kokuyu önlemek için ise üzerini kireçle örtüyordu. Gerard, sadece bir şeye minnettardı: Ölüler rahat bırakılmıştı. Savaş,sonunda —zırhı kanla kaplanmış, kendisinin burnu bile kanamamış olan^Mina, ölülerin gömülmesi için aceleyle kazılan hendeklerden birisinin yan,na diz çöktü ve onların ruhu için dua etti. Kan revan içindeki cesetlerin ayağakalkmasını, silahlarını kapmasını ve Mina'nın emriyle saflar oluşturmasınıbekleyen Gerard, mide burkan bir dehşet içinde onu izledi. Berekettir ki bu yaşanmadı. Mina, ruhlan Tek Tann'ya emanet etti ve hep-sine Tek Tann'ya iyi hizmet etmelerini söyledi. Gerard, kendisinden pek uzak-ta bulunmayan Odila'ya baktı. Kadın kafasını öne eğmiş, ellerini kenetlernişti Gerard ona kızdı ve ona kızdığı için kendisine de kızdı. Odila gerçeğisöylemekten başka hiçbir şey yapmamıştı. Bu Tek Tanrı her şeyi görüyordu,her şeyi biliyordu ve her şeyden güçlüydü. Tek'i durdurmak için yapabile-cekleri hiçbir şey yoktu. Gerçekle yüzleşmek istememişti, hepsi bu. Yenilgiyikabul etmek istememişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ölüler için yapılan tören bittiğinde, Mina atına bindi ve büyük orandaterk edilmiş olan şehre girdi. Mızrak Savaşı sırasında Sanction, Karanlıklar Kraliçesi'ne adanmışaskeri bir kamp, onun orduları için bir baş karargâh halindeydi. EjderanlarLuerkhisis Tapınağı'nda yaratılmıştı. Lord Ariakas karargâhını Sanction'akurmuştu; askerlerini burada eğitiyor, kölelerini burada tutuyor ve esirlerineburada işkence ediyordu. Ansalon'un birçok yerine yıkım getiren Kaos Savaşı ve tanrıların ayrılışı.Sanction'a bereket getirmişti. İlk başta, Sanction şehrinin yok edilmesi ve hiçkimse tarafindan yönetilmemesi gerekli gibi görünüyordu, zira KıyametinEfendileri'nden akan lav nehirlerinin tüm şehri kaplaması tehlikesi söz konusuy-du. Sanction'ı dağların gazabından kurtarmak için Hogan Bight adında bir adamçıkageldi. Asla açıklamadığı güçlü büyüler kullanan Bight, lavların akış yönün"değiştirdi ve şehre uzun süredir hükmeden kötü kimseleri dışan attı. Tüccarlar vedaha iyi bir hayat yaşamak isteyen herkes içeri davet edildi ve iskelelere yeni n*lar gelmeye başladığında Sanction neredeyse bir gecede kalkınıverdi. Şehrin zenginliğine göz koyan ve limanlarına ihtiyaç duyan K*Şövalyeler, Sanction'ı tekrar kontrolleri altına almak istiyorlardı ve a>bunu başarmışlardı.216

Oualinesti yok edilmiş, Silvanesti işgal edilmiş ve Solamniya onun..^lÜ altına girmişken, Ansalon üzerinde Mina'nın kontrolü altında bulun-van yer^erm' haki"1 olunmaya değmeyecek yerler olduğu gayet rahat^ îeiıebilirdi. Tam bir daire çizip Sanction'a, yani efsanesinin ilk başladığıE geri gelmişti. jylina'nın şehirleri üzerine yürüyüşe geçtiği konusunda uyarılannCtion vatandaşları —ki kuşatmayı o kadar da büyük bir zorluk yaşa-adan atlatmışlardı— yaklaşan Kara Şövalye ordusu hakkındaki söylentileri, ^uş ve köle edileceklerinden, evlerinin yağmalanacağından, kızlarınıncavüze uğrayacağından, oğullarının acımasız fatihler tarafından öldürüle-eğinden korktular ve, ya teknelerine binip denize açıldılar ya da at ara-balarına atlayıp dağlara kaçtılar. Sadece birkaçı geride kalmıştı; şehri terk edecek durumları olmayanfakirler; eli ayağı tutmayanlar, yaşlılar, hastalar; kenderler (doğaları sonucu);ve hiçbir tanrıyı umursamayan, hiçbir devlete ve kendilerininki hariç hiçbir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

davaya sadık olmayan fırsatçılar. Bu kimseler, ordunun şehre girişini izlemekiçin sokaklarda sıra oluşturmuştu, yüzlerindeki ifadeler ise, soğuk bir du-yarsızlıktan, heves dolu bir bekleyişe kadar uzanan bir yelpaze halindeydi. Fakirlere gelince; hayatları zaten o kadar sefildi ki, korkacak hiçbirşeyleri yoktu. Fırsatçılara gelince, hepsi de gözlerini, Palanthas'tan burayasıkı bir güvenlikle getirilen iki devasa, ahşap, demir destekli sandığa dik-mişlerdi. Kara Şövalyeler'in hazinesinin çoğu buradaydı, rahmetli LordTargonne'un açgözlülükle istiflemiş olduğu hazineydi bu. Bu zenginliklerşimdi Mina için savaşan herkese paylaştırılacaktı, yani böyle bir söylentidolaşıyordu. 'Dini coşkuyu çelik sikke keseleriyle pekiştirmek —akıllıca birhamle,' diye düşündü Gerard, 've Mina'nın, askerlerinin ruhlanyla beraberkalplerini de kazanmasını sağlayacak bir hareket.' Ordu, Tersaneciler Yolu'ndan geçip geniş bir pazar yerine çıktı.Gerard'ın, eskiden burayı ziyaret etmiş olan Şövalye arkadaşlarından birisinegöre buraya Souk Pazarı deniliyordu ve mekân genelde öyle bir kalabalıkoluyordu ki, insan, yürümek şöyle dursun, nefes alacak yeri zar zor bula-mıyordu. Bu şimdi geçerli değildi tabii. Etrafta bulunan kişiler, terk edilmiş2gâhlan yağmalamak için kargaşadan yararlanan birkaç cüretkâr hayduttanibaretti.Bu merkezi konumda orduya dur emri veren Mina, şehri hükmü altınaa ışme geçti. Depolan, tavernaları, büyü malzemeleri satan mağazalarınıeteci dükkânlarını ele geçirmeleri için güvenilir subaylar komutasında. arızlar yolladı. Minator Galdar komutasında başka bir muhafız birliğini' Şehir valisi olan Gizemli Hogan Bight'm yaşadığı heybetli saraya gön-217

derdi. Muhafızlara, eğer işbirliği yaparsa onu tutuklayıp canlı 0ıgetirmeleri, eğer yapmazsa onu öldürmeleri emredilmişti. Fakat R/^Bight gizemini korudu, zira Galdar geri döndüğünde, adamın hiçbir y ^bulunamadığını ve hiç kimsenin onu en son zaman gördüğünü Kat \madiğini haber verdi. "Saray bomboş ve senin yerleşip yaşaman için ideal bir mekân, îvj^ „dedi Galdar. "Orayı senin gelişine hazırlamaları için adamlara emir vereyim m> "Saray askerî baş karargâh olacak," dedi Mina, "benim yerleşip yayacağım yer değil. Tek Tanrı büyük saraylarda yaşamıyor, ben de yaşam '

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yacağım." Amber tabutun içinde Altınay'm vücudunu taşıyan vagona babAltınay'ın vücudu solmamış, çürümemişti. Amberin içinde donup kain,,olan kadın sonsuz bir gençliğe, sonsuz bir güzelliğe sahip gibi görünüyorduBu vagona, tören alayı içinde saygın bir yer ayrılmıştı, Mina'nın heıtıerarkasından, etrafında onun Şövalyelerinden oluşan bir şeref muhafızı tabu-ruyla birlikte şehre girmişti. "Eskiden Huerzyd Tapınağı diye bilinen, ama şimdi Yürek Tapmamadını almış olan mekânda yaşayacağım. Tapınağın içinde kalan bütünMistikleri alıkoyun. Onları güvenli bir yere yerleştirin, tabii kendi güvenlik-leri için. Onlara saygılı davranın ve kendileriyle tanışmayı iple çektiğimi söy-leyin. Alünay'ın vücudunu tapınağa götürecek ve tabutu sunağın önüne yer-leştirmek üzere içeri taşıyacaksınız. Kendini yuvanda hissedeceksin, Anne,'dedi Mina hafifçe, amberin içine hapsolmuş kadının durgun ve soğukyüzüne doğru. Galdar kendisine verilen bu görevden o kadar da memnun olmuş gibigörünmüyordu. Fakat Mina'yı sorgulamadı. Vagon ile şeref muhafızları,pazar yerinden dışarı çıktı ve şehrin kuzey kesiminde bulunan tapınağadoğru yola koyuldu. Huysuz atının üzerinde oturan Mina, emirleri dağıtma işine başladıŞövalyeleri etrafında toplandı. Hepsi de hizmet etmeye hevesliydi, ondangelecek bir bakışın, bir sözün veya bir gülümsemenin beklentisi içindeydiAdamlar ve atların arasında kalıp ezilmek istemeyen Gerard geride durduElfle ne yapması gerektiğini öğrenmesi lazımdı, ama acelesi yok*11Düşünecek ve bir sonraki hareketine karar verecek zamanbulabildiğinde'memnundu. Odila'ya olanlardan biraz olsun hoşlanmıyordu. Solup çüruyeller hakkında söylediği sözler onu korkutmuştu. Madalyonlu ya da mayonsuz, onu buradan dışarı çıkartmanın bir yolunu bulacaktı, hatta kaiasbir şeyle vurup sırrında taşıması gerekse bile. ., {Gerard, aniden şu Tek Tann'yla savaşmak içinbir şey—herhangişey— yapma konusunda azimli bir kararlılık hissetti, her ne kadar ona o218

cinden daha fazla zarar veremeyecek olsa bile. Tek bir an iğnesi pek birlf r veremezdi, ama eğer yüzlerce, binlerce an olursa... Bunun gibi sürüler- kaçan ejderhalar hakkında hikâyeler duymuştu. Bir yolu olmalıydı—^n "Hey, Gerard," diye seslendi birisi. "Esirini kaybetmişsin."Gerard irkilerek kendisine geldi. Elf artık yanında değildi... ^joshei'in kaçmaya çalışacağı konusunda Gerard'ın hiçbir korkusu —va umudu— yoktu. Onu nerede araması gerektiğini gayet iyi biliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

fLıioshei atını ileri gitmeye zorluyor, Mina'nın etrafına doluşmuş olanlahlı Ş°varye çemberini yararak yolunu açmaya çalışıyordu. Her ikisine de sessizce lanetler yağdıran Gerard atını mahmuzladı.ama'nın etrafındaki Şövalyeler, elfm farkına varmışlardı ve onun geçmesi-• jcaSıtlı olarak engelliyorlardı. Silvanoshei dişlerini sıktı ve azimle, inatlakendi yolunda ilerlemeye devam etti. Kendi atı Silvanoshei'in atı tarafındanittirilen Şövalyelerden birisi dönüp ona baktı. Bu Şövalye Clorant idi, yüzüberelenmiş ve şişmişti, dudaklan kanlıydı.Yüzünde bir ekşime belirirkenyarık dudağı geriye doğru çekildi. Silvanoshei önce tereddüt, etti sonra itti-rerek yolunu açtı. Clorant dizginlerine sertçe asılıp atının kafasını geriyejoğru çekti. Sinirlenen hayvan Silvanoshei'in atma doğru ileri atıldı; ki elfrnati da dişlerini gösterdi. O kanşıklıktan yararlanan Clorant, onu bineğindendüşürmeye çalışarak Silvanoshei'i ittirdi. Silvanoshei ise semerine sıkıcatutunmayı başardı ve ittirerek adama karşılık verdi. Gerard bu arbede araşma kendi atım sokup elfe yetişti ve yarımdangeçerken Clorant'ın kolunu dürttü. "Mina'nın sözünü kesmek için uygun bir zaman değil bu, Majesteleri,"dedi Gerard elfe, ses tonunu kısık tutarak. "Belki daha sonra." Silvanoshei'inatının dizginlerine doğru uzandı. "Sör Gerard," diye seslendi Mina. "Yanıma gelin. Majesteleri'ni deberaberinizde getirin. Geri kalanlarınız yolu açsın." Mina'nın emriyle birlikte Clorant, Gerard ile Silvanoshei geçebilsin%e atını yavaş yavaş geri çekmek zorunda kaldı. Clorant'ın karanlık, sert»akışları onlan takip etti. Emirlerini almak için ileri doğru at süren Gerard, o"akışlann ensesini gıdıkladığım hissedebiliyordu. Gerard miğferini çıkartıp Mina'yı selâmladı. Clorant ile girdiği dövüşebebiyle Gerard'ın yüzü morarmıştı ve saçı kurumuş kanla matlaşmıştı.akat savaşın ardından, diğer Şövalyelerin çoğu da ona benzer, hatta dahaotu durumdaydı. Gerard, Mina'nın buna dikkat etmemesini umuyordu.I Onu fark etmemiş olabilirdi, fakat gömleği kesilip açılmış, kanla leke-T^Ş olarak ve yolculuk pelerini toza toprağa bulanmış olan Silvanoshei'efllkkatie baktı.Sör Gerard," dedi Mina ciddiyetle, "Majestleri'ni savaşm dışında tutup219

güvenle korumanız için size emanet etmiştim, ikinizi de yara bere içincıkana bulanmış bir halde görüyorum. İçinizden birisi ciddi bir yara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

aldı rrn?»Ve"Hayır, Hanımım," diye yanıtladı Gerard. Diğer Şövalyelerinin yaptığı gibi ona Mina diye hitap ermeyidediyordu. Bu isim, tıpkı şap ve baldan yapılmış bir ilaç gibi, ağızda <jtatlı, sonra acı bir tat bırakıyordu. Clorant ve Şövalye arkadaşlarıyla yam ?*lan dövüş hakkında başka bir şey söylemedi. Silvanoshei de öyle p,"yaralanmadığı konusunda onu temin ettikten sonra sessiz kaldı. BeklevŞövalye kalabalığı arasında hiç kimse konuşmadı. Orada burada, atın birihuzursuz bir Şövalyenin altında kıpırdandı. Şimdiye kadar Mina'nm tfiŞövalyeleri o dövüşten haberdar olmuşlardı. Hatta belki onlar da bu komnlonun içindeydi. "Emirleriniz nelerdir, Hanımım?" diye sordu Gerard, meseleyi kapatmayı umarak."Bekleyebilirler. Neler oldu?" diye ısrar etti Mina. "Hiç yoktan bir Solamniya devriye birliği çıkageldi, Hanımım," dediGerard güçlü bir sesle. Dosdoğru amber gözlerin içine baktı. "Sanırım stok

vagonumuzu ele geçirmeyi umuyorlardı. Onları geri püskürttük." "Majesteleri de onlarla savaştı mı?" diye sordu Mina, dudaklarındayarım bir gülümsemeyle. "Onun bir elf olduğunu gördüklerinde, onu kurtarmaya çalıştılar,Hanımım.""Kurtarılmak istemiyordum," diye ekledi Silvanoshei.Gerard dudaklarını sıktı. Bu son cümle yeterince doğruydu.Mina genç elfe soğuk bir bakış attı ve ilgisini tekrar Gerard'a çevirdi."Hiç ceset görmedim." "Solamniyalılan tanırsınız, Hanımım," diye yanıtladı. "Nasıl korkakolduklarını bilirsiniz. Kılıçlarımızı onlara doğru salladık ve onlar da kaçtılar. "Solamniyalılan gerçekten de tanırım," diye yanıtladı Mina, "ve sizininandığınızın aksine, Sör Gerard, onlara büyük saygı duyanm." Mina'nın amber bakışlan Şövalyelerin üzerinde dolaştı ve hiç hatası?şekilde, kavgaya dahil olan dört adamı tek tek seçti. Bakışlarını en uzunClorant'm üzerinde tuttu, adam ise önce ona karşılık vermeye çalıştı, arnasonra korkuyla sindi. En sonunda, amber renkli gözlerini Silvanoshei'sıcak reçinenin içine hapsolmuş olan bir diğer böceğe doğru çevirdi. "Sör Gerard," dedi Mina, "Şehir Muhafızı Karargâhı'nı nerede buMduğunu biliyor musunuz?" "Hayır, Hanımım," dedi Gerard. "Daha önce hiç Sanction'da buWmamıştım. Ama yerini bulabileceğimden hiç şüphem yok.""Orada güvenli hapishane hücrelerini bulacaksın. Majesteleri tf220

elere götürecek ve içlerinden birisine kilitlenmesini sağlayacaksın.hatıl1111 yerinde olmasına dikkat et. Bu sizin kendi güvenliğiniz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

için,Pf jeSteleri," diye ekledi Mina. "Birileri sizi yine 'kurtarmaya' çalışabilir vedahaki sefere bu kadar yiğit bir muhafızınız olmayabilir."Gerard, Silvanoshei'e baktı, sonra başını çevirdi. Görüntüsü acı doluy-jQZm sözleri, elfın boğazma saplanmış bir hançer gibiydi. Elfın yüzün-vj yaşam çekilip gitmişti. Hatta dudakları bile rengini kaybetmişti. GençHamın m080101" kesilen yüzünde, hayat dolu olan tek yer yanan gözleriydi."Mina," dedi sessizce, çaresizce. "Tek bir şeyi bilmem gerekli. BeniL:C sevdin mi? Yoksa sadece beni kullanıyor muydun?""Sör Gerard," dedi Mina, arkasını dönerek. "Emirlerinizi aldınız."'"Evet, Hanımefendi," dedi Gerard. Dizginleri elfın elinden aldı ve atıgötürmeye davrandı. "Mina," diye yalvardı Silvanoshei. "En azından bu kadarını hak edi-yorum. Gerçeği bilmeyi."Mina dönüp omzunun üzerinden ona baktı."Sevgim, hayatım Tek Tann'dır."Gerard elfın atım çekerek görürdü. Şehir Muhafızı Karargâhı'nın, Batı Kapısı'nın birkaç sokak güneyindeolduğu anlaşıldı. İkili, ordu şehre girdiğinde terk edilmiş olan, ama şimdihızla Tek Tann ordusunun askerleriyle dolan sokaklar arasında sessizce atsürmekteydi. Birilerini çiğnememek için, Gerard'in yola dikkat etmesigerekliydi ve yavaş ilerliyorlardı. Arkasını dönüp endişeyle Silvanoshei'ebaktı, yüzünün taş gibi kaskatı olduğunu, çenesini sıktığım ve kafasını eğip,eyer kayışım sıkıca tutmaktan tebeşir beyazı rengini almış olan ellerine bak-tığını gördü."Kadınlar." Gerard homurdandı. "Hepimizin başına geliyor işte."Silvanoshei acı acı gülümsedi ve başını iki yana salladı. 'Pekâlâ, o haklı,' diye kendi kendine kabul etti Gerard. "Hiçbirimizinaşk meşk işlerine bir tann dahil olmuyor.' Batı Kapısı 'ndan geçtiler. Gerard'in aklına, o karmaşa sırasında elfiebirlikte oradan kaçmayı başarabilecekleri gibi bir fikir geldi, ama bunu der-Ja< aklından çıkarttı. Yollar Mina'nın askerleriyle doluydu ve çok daha^lası şehrin dışmdaki çayırlıklarda duruyordu. Yanından geçtikleri heruam, Silvanoshei'e karanlık, kaşları çatık bir bakış savuruyordu. Birden^lası tehdit sözleri söylemişti. 'Mina haklı,' diye karar verdi Gerard. 'Genç adam için en güvenli yergemden hapishane olacaktır. Tabii Sanction'da, Silvanoshei için güven-v Yer olması söz konusuysa.'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

221

Şehir muhafızları ya muhafız evinden kaçmış ya da öldürülmüş]Mina kendi Şövalyelerinden birisini iş başına geçirmişti. Şöy ıSilvanoshei'e ilgisizce baktı ve Gerard'm bu genç adamı özel koruma al^da tutma konusunda yaptığı ısrarları sabırsızlıkla dinledi. Şövalye bas ^inağını hücreye doğru salladı. Kısa bir arayıştan sonra anahtarlar bulunn Gerard, dikkat çekmemeyi umarak esirini hücrenin en karanlık k"sine kadar götürdü."Bu konuda üzgünüm, Majesteleri," dedi Gerard. Silvanoshei omuz silkti ve yatak yerine geçen taş bir bloğun üzerioturdu. Gerard hücre kapısını kapadı ve kilitledi. Anahtarın döndüğünü işiten Silvanoshei kafasını kaldırdı. "Hayatın,kurtardığın için sana teşekkür etmeliyim." "İddiaya varım şimdi sizi öldürmelerine izin vermiş olmamı diliy0rsunuzdur," dedi Gerard, kendisini elfın yerine koyarak. "Onların kılıçlan çok daha az acı verirdi," diye kabul etti Silvanosheidonuk bir gülümseme belirtisiyle. Gerard etrafına bakındı. Hücrelerin olduğu katta yalnız ikisi vardı"Majesteleri," dedi sessizce. "Kaçmanıza yardım edebilirim. Şimdi değil -öncelikle yapmam gereken başka bir iş var. Ama yalanda." "Teşekkür ederim, beyim. Ama kendinizi boş yere tehlikeye atmışolursunuz. Kaçamam." "Majesteleri," dedi Gerard, sesi sertleşerek, "onu gördünüz, duydunuz.Onunla olmak için hiçbir şansınız yok! Sizi sevmiyor. Baştan aşağı şu... şutanrısına kaptırmış kendisini." "Sadece onun değil. Benim de tanrım," dedi, ürkütücü bir sakinliklekonuşarak. "Tek Tanrı, Mina ile birlikte olacağımızı vaat etti bana.""Buna hâlâ inanıyor musunuz?" "Hayır," dedi Silvanoshei, bir süre sonra. Bu söz sanki burkularak için-den sökülüp alınmış gibiydi. "Hayır, inanmıyorum.""O zaman hazır olun. Sizi almak için geri geleceğim."Silvanoshei kafasını olumsuz anlamda salladı. "Majesteleri," dedi Gerard, tepesi atarak, "Mina'nın sizi buraya, y^krallığınızdan uzaklara getirmesinin esas sebebini biliyor musunuzHalkınızın sizden başka hiç kimseyi takip etmeyeceğini bilıy0Silvanestililer öylece oturup sizin onlara geri dönmenizi bekliyor. Geri dowonların kralı olun, onun korktuğu kral olun!" j "Krallan olmak için geri döneyim." Silvanoshei'in dudağı kıvrıldı-anneme geri döneyim, demek istiyorsunuz. Alçaklığa, utanca, göz yaşlan113azarlamalara geri döneyim. Bunu yapmaktansa hayatımın geri kalan s*

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

boyunca bu hücrede otururum —ki biz elfler uzun, çok uzun süre yasarız-222

"gak, lanet olsun, eğer söz konusu kişi yalnızca sen olsaydın, burada..^jp gitmene izin verirdim," dedi Gerard sertçe. "Ama onların kralısın,Ç - a ya da beğenme. Halkını düşünmek zorundasın."^ "Zorundayım," dedi Silvanoshei. "Düşüneceğim." Ayağa kalkıp Gerard'a doğru yürüdü ve bir yandan parmağmdaki bir-rjğü çıkarttı. "Mina'nın dediği gibi, sen bir Solamniya Şövalyesisin, değilK,} jvjeden buradasın? Mina'ya karşı casusluk etmek için mi?"Gerard ters ters bakarak omuz silkti ve cevap vermedi. "Bunu itiraf etmek zorunda değilsin," dedi Silvanoshei. "Mina bununin kalbinde görmüştü. Seni bu yüzden bana muhafız yaptı. Eğer banajırn etmek istediğin konusunda ciddiysen—""Ciddiyim, Majesteleri," dedi Gerard. "O zaman bunu al," Silvanoshei, hücre parmaklıkları arasından parıldayanmv\ bir yüzük uzattı. "Oralarda bir yerde —eminim ki çok yakınlarda— bir elfsavaşçı bulacaksın. Adı Şamar. Beni yurduma geri götürmek için annem tarafın-dan yollandı. Ona bu yüzüğü ver. Bunu tanıyacaktır, zira çocukluğumdan beri(akarım. Yüzüğü nasıl bulduğunu sorarsa, ona cesedimden aldığını söyle.""Majesteleri—"Silvanoshei yüzüğü ona doğru ittirdi. "Al şunu. Ona öldüğümü söyle." "Neden yalan söyleyeyim? Ve o neden bana inansın?" diye sorduGerard, tereddüt ederek. "Çünkü sana inanmak isteyecek," dedi Silvanoshei. "Sen de bunuyaparak beni serbest bırakmış olacaksın."Gerard, bir çocuğun parmağına uyacak kadar küçük olan safir yüzüğü aldı."Şu Şamar denilen adamı nasıl bulacağım?" "Sana bir şarkı öğreteceğim," dedi Silvanoshei. "Eski bir elf çocukşarkısı. Annem beni tehlikeye karşı uyarmak istediğinde bunu bir işaretolarak kullanırdı. At sürerken şarkıyı söyle. Şamar bunu duyacaktır ve senin—yani bir insanın— nasıl olup da bu şarkıyı bildiğini fazlasıyla merak ede-cektir. Seni bulacaktır.""Ondan sonra da boğazımı kesecektir—" "Önce seni sorgulamak ister," dedi Silvanoshei. "Şamar şerefli biradamdır. Eğer ona doğruyu söylersen, seni de şerefli bir adam olarak görür." "Dilerim bunu yeniden düşünürsünüz, Majesteleri," dedi Gerard. Here kadar ona acısa bile, bu genç adamdan hoşlanmaya başlıyordu.Silvanoshei kafasını iki yana salladı.Pekâlâ," dedi Gerard, iç geçirerek. "Şarkı nasıl bir şeymiş?"I Silvanoshei şarkıyı Gerard'a öğretti. Sözler basitti, melodisi ise hüzün-J, u- Bir çocuğa saymayı öğretmek için yazılmış bir şarkıydı. " 'Her

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ikie beş parmak. Bir atta dört bacak.'"223

Son dizeyi asla unutmayacağını biliyordu.'Bir, yalnız başına, tektir ve hep tek kalacak.'"İÜ.Sİ2]Silvanoshei taştan yatağa geri döndü, üzerine uzandı ve sırtını dö™"Samar'a öldüğümü söyle," diye yavaşça tekrarladı "Eğer burahatlatacaksa, Sör Şövalye, bilin ki, bir yalan söylemiş olmayacaksınız. Q224

ESİR KUŞU SALIVERMEK

Gerard hapishaneden dışarı çıktığında gece çökmüştü. Sokağın başınave sonuna baktı, hatta gayet rahat bir tavırla hapishanenin arkasından dolaştıve kapı aralığına sinmiş bekleyen veya gölgeler arasında saklanan birisinibulamadı. "Fırsat bu fırsat," diye mırıldandı. "Kapılardan dışarı at sürüp kamp'Mran askerlerin karmaşası içinde kendimi kaybettirebilirim. Samar'ı bulurve orada yeni bir başlangıç yapanm. İşte yapacağım şey bu. Şimdi aynlmakroantıklı. Doğru görünüyor. Evet, kesinlikle yapacağım şey bu."Bunları kendisine söylerken, seçebileceği en iyi yolun bu olduğunu üst^te kendisine tekrarlarken bile, bunu yapmayacağını gayet iyi biliyordu.ldlP Samar'ı bulacaktı, bunu yapmalıydı —Silvanoshei'e söz vermişti veutmayı düşündüğü bir sözdü, her ne kadar genç adama verdiği sözlerinn kalan kısmına sadık kalmayı planlamasa bile... ilk olarak Odila'yla konuşması gerekliydi. Sebebi, elbette ki, onu ken-y e gelmeye ikna edeceğini ummasıydı. Şu Tek Tann hakkında gayet^gümanlar bulmuştu ve onlan kullanmaya niyetliydi.225

Yürek Tapınağı, Afet'ten önce inşa edilmiş, kadim bir binaya pIşık tanrılarına adanmış olan bu tapınak, Grishnor Dağı'nın alt ete3konuşlandırılmıştı ve söylendiğine göre Sanction'daki en eski biı 3mavrimuhtemelen Sanction henüz küçük bir balıkçı kasabasından ibaretkenedilmişti. Tapınak hakkında çeşitli söylentiler ve efsaneler yaygındı- Wsöylentiler arasında, tapınağın ilk temel taşının, bir bahtsızlık eseri o^karaya oturan Kralrahip tarafından koyulmuş olduğu da vardı. Burada kıv S'vuran Kralrahip, hayatta kaldığı için Paladine'a şükranlarım sunmuufMinnettarlığını göstermek için de tanrılara bir tapınak inşa etmişti. Afet'ten sonraki zamanlarda, yani insanların tanrılara olan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hiddetlentapınaklara saldırıp onları yok ederek çıkardığı günlerde, bu tapmak da diğeleriyle aynı kaderi paylaşabilirdi. Fakat bu tapmak hiç hasar görmeden ayakta kalmıştı, söylentiye göre bunun büyük bir sebebi, o Kralrahip'in ruhununburada kalması ve tanrılara sunduğu övgüye zarar verilmesini engellemesindi. Tapmak ihmalden muzdaripti, ama hepsi bu kadardı. Kaos Savaşı'm takip eden yıllarda, intikam güden ruh oradan ayrılmışolmalıydı, zira Işık Kalesi Mistikleri bu tapmağa hiçbir hayaletle karşılaş-madan taşınmışlardı. Beyaz mermerden yapılmış küçük, kare şeklinde, gösterişsiz bir binaolan tapmağın çatısı, dik bir eğimle ağaçların arasına kadar uzanıyordu.Tavanın altında merkezi bir sunak dairesi vardı —tapınağın en geniş ve enönemli odası da burasıydı. Diğer odalar sunağın etrafını çevreliyor ve oodaya destek oluyordu. Rahipler için yatak odaları, bir kütüphane ve benzenodalar. İki adet çift kanatlı kapı ön cepheden tapmağa açılıyordu. Kalabalık sokaklar arasında yaya olarak daha hızlı ilerleyeceğine kararveren Gerard, atım Batı Kapısı yakınlarındaki bir hanm ahırına bıraktı vekuzeye, şehirden tecrit edilmiş bir halde tepe yamacmda bulunan ve şehreyukarıdan bakan tapmağa doğru ilerledi. Tapmağm önüne toplanmış, Mina'nın Tek Tann'nın mucizelerihakkında anlattığı hikâyeleri dinleyen birkaç kişi buldu. Yaşlı bir kadınkaşlarını aşın derecede çatmıştı, ama geri kalanların çoğu meraklı gibigörünüyordu. Tapınak hem içeriden, hem de dışarıdan gelen ışıklarla aydınlanmış11İri ikili kapılar sonuna kadar açıldı. Galdar'ın talimatları altında, Şövalye^1Altmay'm amber tabutunu sunak odasına taşıyordu. Minatorun kafası kola)"ca görünebiliyordu, boynuzlan ve boğa bumu, duvarlardaki yuvalara yeleştirilmiş olan meşalelerin alevlerinin üzerinde bir siluet halindeydi. M"1'bu işlemi dikkatle izledi, tabutun dikkatle taşındığından, Şövalyelerini11 okarşı ağırbaşlı ve saygılı davrandığından emin olmak için sık sık Şöva;alayma doğru baktı.226

Gece karanlığıyla etrafı sarılmış bir ağacın gölgeleri arasında durupfi gözetleyen ve Odila'yı görebilmeyi umut eden Gerard, amber tabutun2 vaşça ve görkemli bir resmiyetle tapmağın içine taşmışını izledi. Galdar'ın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

rtçe birini azarladığını duydu ve Mina'nın o tarafa bakmak için derhalyasını çevirdiğini gördü. Mina o kadar endişelenmişti ki, teşvikle doluoUşnıasının sözlerini unutmuştu ve nerede kaldığını düşünmek için bellibir süreye ihtiyaç duydu. Gerard, Odila'yla konuşmak için bundan daha iyi bir zamanı istese debulamazdı. Galdar cenaze töreninin detaylarını denetliyor; Mina ise insanları^ne davet ediyordu. Mina'nın bavullarım taşıyan bir Şövalye grubu tapmağadoğru ilerlerken, Gerard onların ardından sıraya girdi. Şövalyelerin keyfi yerindeydi, Mina'nın tapmaklarım ellerindenalmasının iyi yürekli Mistiklere karşı yapılmış iyi bir espri olduğu hakkındakonuşup gülüşüyorlardı. Gerard bunda komik bir şey göremiyordu ve eğerkulak misafiri olursa Mina'nın bu muhabbetten hoşlanacağından da şüpheliydi. Şövalyeler, çifte kapıların diğerinden içeri girip Mina'nın özel dairele-rine doğru ilerlediler. Parlayan mum ışığını fark edince sol tarafında duranaçık bir kapıdan içeri bakan Gerard, Odila'nm sunağın önünde durduğunu,amber tabutun birkaç ahşap ayaklığın üzerine yerleştirilmesi konusunda ta-limatlar verdiğini gördü. Gerard, Odila'yı yalnız basma yakalamayı umut ederek gölgeler arasındakaldı. Şövalyeler, yükleriyle birlikte yavaşça içeri girdiler. Onu yerine yerleş-tirirken homurtular, iniltiler, bir cıyaklama ve bir de küfür duyuldu. Adamlardanbirisi tabutu tuttuğu kenarı erken bırakmış ve diğer adamın parmaklarının ezilme-sine sebep olmuştu. Odila sertçe azarladı. Galdar hırlayarak tehdit etti. Adamlaritip dürttüler ve kristalimsi tabut kısa süre içinde yerine yerleştirildi. Sunağın üzerinde, muhtemelen Odila'nm elleri tarafından oraya yer-leştirilmiş olan yüzlerce beyaz mum yanmaktaydı. Mumların alevleri amberüzerinden öyle bir yansıyordu ki, Altınay sanki binlerce minik alevin tamortasında yatıyormuş gibi görünüyordu. Işık, balmumuyla kaplı yüzünüaydınlatıyordu. Gerard'ın hatırladığından daha huzurlu gibi görünüyordu,tabii böyle bir şey mümkünse. Belki de, Mina'nın dediği gibi, Altınay evinedönmekten memnundu.Gerard gömleğinin yeniyle alnını sildi. Mumlar inanılmaz derecede ısıyayıyordu. Sunak odasının arka tarafında bir oturma sırası buldu. DuvaraÇarpmasını önlemek için silahını tutarak elinden geldiğince sessiz hareket

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

P«- Mumların alevlerine bakmış olduğu için etrafını pek iyi göremiyordu ve"isine çarptı. Gerard tam özür dilemek üzereydi ki, yanında duran kişininalin olduğunu ürpererek fark etti. Büyücü kıpırtısız bir şekilde bankın üze-n(fe oturuyor ve gözlerini hiç kırpmadan mumların alevlerine bakıyordu.227

Büyücünün gevşek koluna dokunmak, ısısını yitirmemiş bir cesede Hkunmak gibiydi. Midesinin ağzına geldiğini hisseden Gerard hızla başta L°~oturma sırasına geçti. Oturdu ve minatorun gitmesini sabırsızlıkla bekled'"Tabutun etrafına muhafız dikeceğim," diye belirtti Galdar.Gerard bir küfür mırıldandı. Bunu hiç hesaba katmamıştı. "Gerek yok," dedi Odila. "Mina sunağın önünde ibadet etmeye geıcek ve yalnız bırakılacağı konusunda emir verdi." Gerard daha rahat nefes alır oldu, derken nefesi tamamen kesilivercj'Minator kapıdan yarı yarıya dışarı çıkmıştı ki, duraksadı ve sunak odasını bişey ararcasına taradı. Gerard olduğu yerde donakaldı ve çılgınlar gibi minatorların gecegörüşüne sahip olup olmadığını hatırlamaya çalıştı. Gerard'»Galdar kendisini görmüş gibi geldi, çünkü boncuk şeklindeki boğa gözleridosdoğru ona bakıyordu. Galdar'ın kendisine seslenmesini gergince beklediama minator bir süre daha inceledikten sonra dışarı çıktı. Gerard, artık yüzünden aşağı akıp çenesinden damlayan boncuk bon-cuk terleri sildi. Yavaşça ve ihtiyatla oturma sıralarının üzerinde kayarakilerledi ve sunağın önüne doğru yürüdü. Sessiz olmaya çalıştı, ama deri gıcır-dadı ve metal tangırdadı. Odila mum ışığıyla aydınlanmıştı. Yüzü yarı yarıya ona dönüktü veGerard, kadının ne kadar da zayıflayıp güçten düşmüş olduğunu görünceendişeye kapıldı. Haftalar boyunca vagonun üzerinde yolculuk etmek veMina'nın sıkıcı nutuklarım dinleyip büyücülere zorla yemek yedirmek,kadının sıkı adalelerini gevşeMeştirmişti. Muhtemelen hâlâ kılıcını kulla-nabilirdi, fakat sağlıklı ve savaşta deneyimli bir rakip karşısında iki raunttanuzun süre ayakta kalamazdı. Artık gülmüyor ve pek fazla konuşmuyor, sadece sessizlik içindegörevlerini yapıyordu. Gerard daha önce bu tanrıdan pek hoşlanmazdı. Amaşimdi Tek Tann'dan açık açık nefret etmeye başlamıştı. Ne tip bir tann birkişinin neşesini çalar ve kahkahadan rahatsız olurdu ki? Gerard'm herhangibir şekilde alâkası olmasını isteyeceği türden bir tann değil. Odila'yla konuş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mak için buraya geldiğine memnundu, onu bu işi bırakmaya ve kendisiylebirlikte oradan kaçmaya ikna edebileceğini umuyordu. Ama o umut içine doğduğu anda ölüp gidiverdi. Mumların üzerinedoğru eğilmiş olan Odila'nın yüzüne bir kez baktı ve zamanım boşa har-cadığım anladı. Aniden aklına, bir kuşu tuzağa düşürmek için kullanılan eski bir avÇ1numarası geldi. Bir kazığa bağlı olan uzun ve ince bir ipin üzerine arab»1olarak yemişler bağlanırdı. Kuş gelip o yemişleri tek tek yerdi ve aynı zam3"da ipi de yutardı. Kuş ipin sonuna geldiğinde uçup gitmeye çalışırdı, arna aro*ip hayvanın vücudunun içine dolanmış olurdu ve hayvan kaçamazdı.228

Odila, o ölümcül ipin üzerine bağlanmış olan yemişleri tek tek yutmuştu.onUncusu ise mucize gerçekleştirme gücüydü. Tek Tanrı'ya bağlı durum-ı vdıve sadsce bu mucize —bir karşıt mucize— onu serbest bırakabilirdi.Pekâlâ, belki de o çeşit mucizelerden birisi de dostluktu."Odila," diye başladı."Ne istiyorsun, Gerard?" diye sordu kadın, dönüp bakmadan."Seninle konuşmam gerekli," dedi. "Lütfen, sadece bir dakika. Uzunsürmez."Odila, amber tabutun yakınındaki bir banka oturdu. Gerard daha geri-lerde, ışıktan ve ısıdan daha uzakta otursalardı daha mutlu olurdu, ama Odilaverinden kıpırdamayacaktı. Gergin ve meşgul olan kadın sık sık kapıyadoğru bakışlar atıyordu, bunlar yan yarıya endişe, yarı yarıya beklenti dolubakışlardı. "Odila, beni dinle," dedi Gerard. "Sanction'dan ayrılıyorum. Bu gece.Buraya bunu söylemek ve seni de benimle birlikte gelmeye ikna etmeyeçalışmak için geldim." "Hayır," dedi kadın, kapıya bakarak. "Şimdi ayrılamam. Mina gelme-den önce burada yapmam gereken çok iş var." "Benimle pikniğe çıkmanı istemiyorum senden!" dedi, tepesi atanGerard. "Bu gece, benimle birlikte bu yerden kaçmanı istiyorum! İçeri girenve dışan çıkan askerler yüzünden bütün şehir kargaşa içinde. Hiç kimse nelerdöndüğünü bilmiyor. Belli bir düzen kurulana kadar saatler geçecektir. Şimdiburayı terk etmek için mükemmel bir zaman." "Öyleyse git," dedi kadın, omuz silkerek. "Zaten seni etrafımdaistemiyorum." Kadm ayağa kalkmaya davrandı. Gerard, onun kolunu kavradı, bileği-ni sıkıca tuttu ve kadının acıyla yüzünü buruşturduğunu gördü. "Beni etrafında istemiyorsun, çünkü sana eskiden olduğun kişiyi hatır-latıyorum. Şu Tek Tann'dan hoşlanmıyorsun. Yaşadığın değişiklikten benim

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gibi sen de hoşlanmıyorsun. Bunu kendine neden yapıyorsun?" "Çünkü, Gerard," dedi Odila bezgince, sanki aynı tartışmayı defalarcayaşamış gibi, "Tek Tann bir tann. Bizimle ilgilenmek ve bize kılavuzluketmek için bu dünyaya gelmiş olan bir tann." "Nereye kılavuzluk edecek peki? Uçurumun kenanna mı?" diye cevapistedi Gerard. "Kaos Savaşı'ndan sonra, Altınay kılavuz olarak kalbini din-edı. Sevgi, ilgi, şefkat, hakikat ve şeref, ışık tannlanyla birlikte bu dünyayıerk etmedi. Hepimizin içinde mevcut bu kavramlar. Bizim kılavuzlarımız'Şte bunlar ya da bunlar olmalı." "Ölümüyle birlikte, Altınay Tek Tann'ya döndü," dedi Odila, amberinvuıde duran durgun, sakin simaya bakarak.229

Eğer "Öyle mi?" diye sordu Gerard sertçe. "Bu konuda şüpheliyim r>Altmay Tek Tann'yı gerçekten benimsediyse, neden Tek Tann onu haya,!1bırakıp bütün dünyaya mucizesini haykırmasına izin vermedi peki? ]\fe,Tek Tann, onun sesini ölümle kesme ve onu amber bir hücreye tıkma [yyacı hissetti?" "Mina, onun serbest bırakılacağını söylüyor," dedi Odila, savunmavçekilerek. "Yeni Gözün Gecesi'nde Tek Tann, Altmay'ı ölümden döndür ^cek ve dünyaya hükmetmek için vücuda bürünecek." Gerard kadının elini bırakıp onun gitmesine izin verdi. "Demek benimle gelmeyeceksin?" Odila kafasını olumsuz anlamda salladı. "Hayır Gerard, gelmeye-ceğim. Anlamadığını biliyorum. Ben senin kadar güçlü değilim. Karanlık birormanın içinde bir başımayım ve korkuyorum. Bir kılavuzum olmasındanmemnunum. O kılavuz mükemmel değil mi? Ben de mükemmel değilimzaten. Hoşça kal, Gerard. Dostum olduğun ve beni önemsediğin için sanateşekkür ederim. Yolculuğun güvenli geçsin, seni kutsa—""Tek Tann mı?" dedi sertçe. "Hayır, teşekkür ederim."Arkasını döndü ve sunak odasından dışan çıktı. Gerard'ın gittiği ilk yer, tezgâh ve dükkânlarının yerine küçük birçadırkent kurulmuş olan eski Souk Pazan'nda bulunan merkezi ordu kuman-da odası oldu. Ordu kasasının içindekiler burada dağıtılıyordu. Kuyrukta yerini alan Gerard, Kara Şövalyeler'in çeliğini almaktan tat-min duydu. Bunu hak etmişti, buna hiç şüphe yoktu ve Lord Ulrich'inmalikânesine, ya da Şövalyeler birliklerini nerede pekiştiriyorsa oraya git-mek için paraya ihtiyacı olacaktı. Ödemesini aldıktan sonra Batı Kapısı'na ve özgürlüğüne doğru ilerle-di. Odila'yı aklından uzaklaştırdı ve onu aklına getirmesi için kendisine izin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

vermeyi reddetti. Zırhının büyük kısmını—kol desteklerini, baldır lev-halarını ve zincir yeleğini— çıkarttı, ama göğüs plakasını ve miğferini tak-maya devam etti. İkisi de rahatsızlık veriyordu, ama Galdar'ın er ya da geçkendisim gölge gibi takip etmekten usanabileceği ve onu basitçe sırtındanbıçaklayabileceği ihtimâlini düşünmek zorundaydı. Batı Kapısı'nın iki kulesinin büyük gövdeleri, şehrin etrafını saran lavhendeğinin kırmızı ışığının önünde kapkara renkte yükseliyordu. Kapı|arkapanmıştı Muhafızlar, Gerard'ı iyice inceleyip —zafer haberini Jelek'e ver-mek için yola koyulan bir ulak olduğu hakkındaki— hikâyesini dinlemedekapılan açmadılar. Muhafızlar ona iyi bir yolculuk diledikten sonra &kapılarından birisini açarak atının dışan çıkmasına izin verdiler.Arkasını dönüp baktığında Sanction surlarının üzerinde sıra halinde Ğ»230

leri gören Gerard, bir kez daha Mina'nın lideriiğine ve askerleri arasındaP" jjsiplin sağlama becerisine derin ve gönülsüz bir hayranlık duydu.Atı kapılar arasından geçerken Gerard kendi kendisine, "Burada, &. t^r gün gücü ve nüfuzu daha da büyüyecek," diye sıkıntılı bir şekildeelirttı İlerisinde liman ve kapkara bir şekilde uzanan Yeni Deniz vardı.^ ction'm havasında sürekli olarak asılı duran sülfür ve duman kokusuA ndan, denizden esip gelen tuzlu hava kokusu hoş bir rahatlama getirdi,îf eki onunla nasıl savaşacağız?""Savaşamazsınız."İri bir suret yolunu kesmişti. Gerard bu sesi tanıdı, atı da minatorkuşunu tanıdı. At burnundan soluyup şaha kalktı ve Gerard hayvanınırtuıda kalmaya çabalarken iki elini de kullandı, ki çılgınlar gibi uğraştığı bubirkaç saniye içinde minatoru çiğneyip geçme veya dörtnala uzaklaşıp onutoprağın üzerinde bırakma fırsatını kaçırdı. Minator yaklaştı. Hayvanımsı yüzü, Sanction gecesini sürekli bir şafak vak-tine çeviren lavların ışığıyla hafifçe aydınlanmıştı. Galdar atın yularını kavradı. Gerard kılıcını çekti. Bunun en son karşılaşmaları olacağı hakkındahiçbir şüphesi yoktu ve bunun nasıl sonuçlanacağı hakkında da pek fazlaşüphe duymuyordu. Galdar'ın bir keresinde bir adamı devasa kılıcının tek birdarbesiyle ikiye bölüşü hakkında hikâyeler duymuştu. Minatorun kolların-daki şişkin adalelere ve kıllı göğsündeki sıkı kaslara attığı tek bir bakış, onabu hikâyelerin doğruluğunu kanıtlamaya yetti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Bak, Galdar," dedi Gerard, konuşmak üzere olan minatorun sözünüağzına tıkarak, "Yeterince dini nutuk dinledim ve gece gündüz takipedilmekten usandım. Buraya Mina'ya karşı casusluk etmek için gönderilmişbir Solamniya Şövalyesi olduğumu biliyorsun. Senin bildiğini biliyorum, oyüzden buna burada son verelim—" "Seninle dövüşmek isterdim, Solamniyalı," dedi Galdar ve ses tonusoğuktu. "Seni öldürmeyi de isterdim, ama bu bana yasaklandı." "Bu kadarını tahmin etmiştim," dedi Gerard, kılıcını indirerek."Nedenini sorabilir miyim?""Ona hizmet ediyorsun. Onun emirlerini yerine getiriyorsun." "Bak şimdi Galdar, Mina'nın emirlerini yerine getirmek için yola°yulmadığımı ikimiz de biliyoruz—" diye söze başladı Gerard, derken^ı karışarak durdu. Burada durmuş kendi ölümü için tartışıyordu., "O derken Mina'yı kastetmemiştim," dedi Galdar. "Tek Tann'yı'etmiştim. İsminin ne olduğunu öğrenmeyi hiç düşünmedin mi?" 'Tek Tann'nın ismini mi?" Gerard, bu sohbetten gitgide daha da fazla0I ,atsız olmaya başlamışü. "Hayır. Dürüst olmak gerekirse, isminin neu&«ıu sinek pisliği kadar—"231

"Takhisis," dedi Galdar."—umursamadım," dedi Gerard ve sessizleşti. Yolda, karanlığın içinde, atının üzerinde öylece oturup bunun hmantıklı geldiğini düşündü. Lanet olası, feci, berbat bir şekilde kulağa ma ^lı geliyordu. Minatora inanıp inanmadığını sormaya hiç gerek yoktu, okalbinin derinliklerinde, zaten en başından beri bu gerçekten şüphelenmiş^"Bana bunu neden söylüyorsun?" diye cevap istedi. "Seni öldürmeme izin yok," dedi Galdar suratsızca, "ama cesaretini kbilirim. Planlarını biliyorum. O sefil elf kralından halkına, gelip onu kurtarmaiiçin yalvaran bir mesajı taşıyorsun. Mina neden elfi hapishaneye götürmek iseni seçti sanıyorsun, tabii onun 'ulağı' olman dışında? Onun halkını buravgetirmeni istiyor. Bütün elf ırkını getirmeni. Solamniya Şövalyeleri'ni VaıVonlardan arta kalanları— getirmeni. Yeni Gözün Gecesi'nde Kraliçe Takhisis';ihtişamına tanık olmaları için hepsini buraya getirmeni istiyor." Minator atın yularını bıraktı. "Haydi sür atını Solamniyah. Kalbindeher ne tür zafer ve şan şöhret hayali varsa ona doğru sür atını ve bil ki, bütüno hayallerin külden başka bir şey değil. Kaderini Takhisis kontrol ediyoryaptığın her şeyi onun için yapıyorsun. Tıpkı benim gibi." Gerard'a iğneleyici bir şekilde selâm veren minator döndü ve Sanctionsurlarına doğru geri yürüdü. Gerard kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Kıyametin Efendileri'ndenyükselen duman bulutlan, yıldızlan ve ayı perdeliyordu. Gece,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gökyüzündekaranlıktı, yerde ise ateşle hafifçe aydınlanmıştı. Takhisis'in onu oralardanbir yerlerden izlediği doğru muydu? Düşündüğü ve planladığı her şeyibildiği doğru muydu? "Geri dönmeliyim," diye düşündü Gerard, içi ürpererek. "Odila'yıuyarmalıyım." Atının kafasım döndürmeye davrandı, derken durdu. "Belkide Takhisis bunu yapmamı istiyordur. Eğer geri dönersem, belki de Şamar ilekonuşma şansımı kaçırmamı sağlayacaktır. Odila'ya yardım etmek içinhiçbir şey yapamam. Yoluma devam edeceğim." Atının kafasını öbür tarafa çevirdi ve sonra yine durdu. "Takhisis benimelfle konuşmamı istiyor. Galdar bu kadarını söyledi. Belki de konuşma-malıyım! Ne yapacağımı nasıl bileceğim? Herhangi bir şeyi değiştirir mi?'Gerard atım durdurdu. "Galdar haklıydı," dedi acı acı. "Karnıma basit, sıradan, alışıldık bukılıç saplasaydı bana iyilik etmiş olurdu. Şimdi saplayıp içimde bıraktığı »•">zehirli ve kendimi ondan asla kurtaramam. Şimdi ne yapacağım? Ne^/"1bilirim ki?"Sadece tek bir cevabı vardı, Odila'ya verdiği cevap.Kalbinin sesini takip etmeliydi.232

12YENİ GÖZ Galdar, Batı Kapısı'na doğru geri yürürken, kendinden olması gerek-tiği kadar memnun olmadığını fark edince hayal kırıklığına uğradı.Kendisine bulaşan hastalığı, özgüven sahibi, kararlı Solamniyalı'ya bulaştır-mayı ummuştu. Yapmaya çalıştığı şeyi başarmıştı —Solamniyahnın yüzün-deki kızgın, hüsran dolu ifade bunun kanıtıydı. Ama Galdar, kazandığı zafer-le tatmin olamadığını anladı.Ne ummuştu? Solamniyahnın onun yanıldığını kanıtlamasını mı? "Pöh!" diye homurdandı Galdar. "Hepimizle aynı ipe dolanmış haldeve kurtuluş yolu yok. Şimdi de yok ve asla olmayacak. Ölümde bile." Sürekli olarak sızlamaya başlamış olan sağ kolunu ovaladı ve bu ona o^dar çok acı veriyordu ki, onu tekrar kaybetmeyi dilediğini fark etti. Birimanlar o koluyla, Mina'nın ona geri verdiği koluyla gurur duyardı. Kızın,'ek Tanrı adına sergilediği ilk mucizeydi bu. Şimdi ise, o kolu kesip kopart-mak gibi garip bir düşünceyle birlikte kılıcına elini atarken buldu kendisini.Elbette bunu yapmayacaktı. Mina ona kızardı ve daha da kötüsü kalbi kırılır,j^ülürdü. Kızm hiddetine göğüs gerebilirdi, daha evvel o hiddetin kamçısını•üssetmişti. Ama onu incitecek hiçbir şey yapamazdı. Takhisis'e duyduğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

233

bastırılmış hiddetin ve gücenmenin büyük bir sebebi, tanrıçanın kendimdeğil Mina'ya, her şeyini, hatta hayatını dahi tanrıçası için feda etmiş olan ekıza karşı davranışıydı. Mina ödüllendirilmişti. Düşmanlarına karşı zafer kazanmış, kendisi*mucizeler sergileme gücü bahşedilmişti. Ama Galdar, Takhisis'i eskiden betanırdı. Minator ırkı, minator tanrısı Sargas'm —ya da diğer ırkların onçağırdığı üzere Sargonnas'ın— eşi olan tanrıça hakkında asla pek iyi şeyudüşünmezdi. Sargas, Kaos'a karşı savaşmak için acı sona dek halkının yanlnda kalmıştı ve —efsaneye göre— minator ırkını kurtarmak için kendisin'feda etmişti. Takhisis kendisini herhangi bir şey için feda etmeyi asla aklınadahi getirmezdi. Sadece kendisi için fedakârlıkların yapılmasını bekler vegüvenilmez lütufiarmrn bir karşılığı olarak bunu talep ederdi. Belki de Mina için aklından geçenler de böyleydi. Galdar, Takhisis'inYeni Gözün Gecesi'nde sergileyeceği "büyük mucize" konusunda Mina'nınsürekli olarak konuşmasını dinlerken huzursuzlanmaya başlamıştı. Takhisisasla karşılıksız olarak bir şey vermemişti. Galdar'ın bunu bilmesi için, tan-rıçanın hoşnutsuzluğunun kolunda zonklayan acısını hissetmesi yeterliydi.Mina ona o kadar güveniyordu, o kadar saftı ki. Takhisis'in hilekarlığını, hainve kinci doğasını asla anlayamazdı. İşte Mina'run seçilmesinin sebebi de buydu elbet. Bu ve Altınay'uıbiriciği olması. Takhisis herhangi birisine, özellikle de geçmişte onuengellemiş olan Altınay'a acı çektirme şansım kaçırmazdı. 'Bütün bunları Mina'ya anlatabilirim,' diye düşündü Galdar tapmağagirdiğinde. Ona söyleyebilirim, ama beni duymaz. Şu günlerde sadece tek birsesi duyuyor. Yürek Tapınağı, artık Tek Tanrı tapınağıydı. Takhisis bu isim değişik-liğine ne kadar da seviniyor olmalıydı! Birçok tanrıdan biri olarak geçirdiğisonsuz bir sürenin ardından, şimdi tekti ve en güçlüydü.Galdar boynuzlu kafasını üzüntüyle salladı. Tapınağın içi boştu. Galdar ilk olarak Mina'nın dairesine gitti. Kızınher ne kadar savaşla geçen bir günün ardından bitkin düşmüş olması gereksede Galdar onu orada bulmayı beklemiyordu. Nerede olduğunu biliyordu.Mina en sonunda yatağına gitmeye karar verdiğinde, her şeyin onun içi"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hazırlanmış olduğundan emin olmak istedi. Eskiden Tarikat'ın başına, muhtemelen Mina'nın vaazını kaşlarımçatarak izleyen o yaşlı ahmağa ait olan odaya bakındı. Galdar her şeyin hazırolduğunu gördü. Her şey onun rahatı için düzenlenmişti. Silahlan ve zırh1oradaydı, bir sehpanın üzerine dikkatle yerleştirilmiş duruyorlardı. Seneyıldızı parlatılmış, silahın ve zırhın üzerindeki kan lekeleri temizlenmiş11-Çizmelerindeki topraklar ve kan da silinmişti. Yatağın yanındaki bir korno234

. üzerinde bir tepsi dolusu yemek duruyordu. Karanlıkta yolunu aydın-da jjye bir mum yakılmıştı. Hatta içlerinden birisi kalaydan bir kupanın' e geç açan kır çiçeklerinden koymayı bile akıl etmişti. Odadaki her şey,terlerinin ona duyduğu sevgi ve sadakatin bir kanıtıydı.^ Ona duydukları. Galdar onun bunu fark edip etmediğini merak etti.rlarrJar onun *&a' ^na İÇ"1 savaşıyordu. Başa geçip onları savaşa götürürken,'V j onun ismini haykınyordu. Zaferde de onun ismini haykınyorlardı.Mina... Mina..."Tek Tanrı" diye haykırmıyorlardı. "Takhisis," diye haykırmıyorlardı. "Ve iddiaya varım ki, bundan hoşlanmıyorsundur," dedi Galdar karan-lığa doğru-Bir tanrı, bir ölümlüyü kıskanabilir miydi?'Bu tann kıskanabilir,' diye düşündü Galdar ve aniden içine bir korkudüştü. Galdar sunak odasına girdi ve sunağın üzerinde parlayan mumlarınışığına uyum gösteren gözlerini acı içinde kırpıştırdı. Mina tek başınaydı,sunağın önüne diz çökmüş, dua ediyordu. Kızın, sanki talimatlar alıyormuşgibi mırıldanıp duran, sonra tekrar mırıldanan sesini duyabiliyordu. Diğer Solamniyalı, rahibeliğe dönen dişi Şövalye, bir oturma sırasınınözerine uzanmış uyuyordu. Sert yatağının üzerinde derin bir uyku çekmek-teydi. Mina'nın pelerini ise üzerine örtülmüştü. Galdar onun ismini aslahatırlayamıyordu. Amber tabutunun içindeki Altınay da uyuyordu. İki büyücü, daireninarka tarafında bırakıldıkları yerde oturmaktaydı. Mum ışığında gölgeli duran

suretlerini görebiliyordu. Bakışları hızla üzerlerine iliştikten sonra Mina'yageri döndü. O sefil büyücülerin görüntüsü ona dehşet veriyor, ensesindekitüylerin diken diken olmasına sebep oluyor ve içine ürpertiler sahyordu. Belki günün birinde kendi cesedi de orada bir yerde oturup, hiçbir şeyebakmayarak, hiçbir şey yapmayarak Takhisis'in emirlerini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bekleyecekti. Galdar sunağa doğru yürüdü. Mina'ya olan saygısından dolayı sessizcehareket etmeye çalıştı, ama minatorlar sessiz hareketler için tasarlanmış bir"k değildi. Dizi bir banka çarptı, kılıcı bacağına vurup tangırdadı. Galdar'a''tonları gümbürdüyor gibi geliyordu. Dişi Solamniyalı huzursuzca kıpırdandı, ama uyanmayacak kadar^rin bir uyku içindeydi.Mina onu duymadı.Kızın yanına giden Galdar sessizce konuştu, "Mina." Kız kafasını kaldırıp bakmadı., Galdar bir süre bekledikten sonra tekrar, "Mina," dedi ve usulca elini^m omzuna koydu.235

bastırılmış hiddetin ve gücenmenin büyük bir sebebi, tanrıçanın kendiSj

değil Mina'ya, her şeyini, hatta hayatını dahi tanrıçası için feda etmiş olan6kıza karşı davranışıydı. Mina ödüllendirilmişti. Düşmanlarına karşı zafer kazanmış, kendisinmucizeler sergileme gücü bahşedilmişti. Ama Galdar, Takhisis'i eskiden beritanırdı. Minator ırkı, minator tanrısı Sargas'm —ya da diğer ırkların onçağırdığı üzere Sargonnas'ın— eşi olan tannça hakkında asla pek iyi şeyjdüşünmezdi. Sargas, Kaos'a karşı savaşmak için acı sona dek halkının yanjnda kalmıştı ve —efsaneye göre— minator ırkını kurtarmak için kendisinifeda etmişti. Takhisis kendisini herhangi bir şey için feda etmeyi asla aklınadahi getirmezdi. Sadece kendisi için fedakârlıkların yapılmasını bekler vegüvenilmez lütuflannın bir karşılığı olarak bunu talep ederdi. Belki de Mina için aklından geçenler de böyleydi. Galdar, Takhisis'inYeni Gözün Gecesi'nde sergileyeceği "büyük mucize" konusunda Mina'nınsürekli olarak konuşmasmı dinlerken huzursuzlanmaya başlamıştı. Takhisisasla karşılıksız olarak bir şey vermemişti. Galdar'ın bunu bilmesi için, tan-rıçanın hoşnutsuzluğunun kolunda zonklayan acısını hissetmesi yeterliydi.Mina ona o kadar güveniyordu, o kadar saftı ki. Takhisis'in hilekarlığını, hainve kinci doğasını asla anlayamazdı. İşte Mina'nın seçilmesinin sebebi de buydu elbet. Bu ve Altmay'ınbiriciği olması. Takhisis herhangi birisine, özellikle de geçmişte onuengellemiş olan Altınay'a acı çektirme şansını kaçırmazdı. 'Bütün bunlan Mina'ya anlatabilirim,' diye düşündü Galdar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tapmağagirdiğinde. Ona söyleyebilirim, ama beni duymaz. Şu günlerde sadece tek birsesi duyuyor. Yürek Tapmağı, artık Tek Tann tapmağıydı. Takhisis bu isim değişik-liğine ne kadar da seviniyor olmalıydı! Birçok tanndan biri olarak geçirdiğisonsuz bir sürenin ardından, şimdi tekti ve en güçlüydü.Galdar boynuzlu kafasını üzüntüyle salladı. Tapmağın içi boştu. Galdar ilk olarak Mina'nın dairesine gitti. Kızınher ne kadar savaşla geçen bir günün ardından bitkin düşmüş olması gereksede Galdar onu orada bulmayı beklemiyordu. Nerede olduğunu biliyordu.Mina en sonunda yatağma gitmeye karar verdiğinde, her şeyin onun içinhazırlanmış olduğundan emin olmak istedi. Eskiden Tarikat'm basma, muhtemelen Mina'nm vaazını kaşların1çatarak izleyen o yaşlı ahmağa ait olan odaya bakındı. Galdar her şeyin hazıfolduğunu gördü. Her şey onun rahatı için düzenlenmişti. Silahlan ve zırh'oradaydı, bir sehpanın üzerine dikkatle yerleştirilmiş duruyorlardı. Seneyıldızı parlatılmış, silahm ve zırhın üzerindeki kan lekeleri temizlenmiş ıÇizmelerindeki topraklar ve kan da silinmişti. Yatağın yanındaki bir kotn°234

. Üzerinde bir tepsi dolusu yemek duruyordu. Karanlıkta yolunu aydın-n diye bir mum yakılmıştı. Hatta içlerinden birisi kalaydan bir kupanın'3 e aeç açan kır çiçeklerinden koymayı bile akıl etmişti. Odadaki her şey,terlerinin ona duyduğu sevgi ve sadakatin bir kanıtıydı.^ Ona duydukları. Galdar onun bunu fark edip etmediğini merak etti.Marnla1" onun için, Mina için savaşıyordu. Başa geçip onlan savaşa götürürken,i 0nun ismini haykırıyordu. Zaferde de onun ismini haykınyorlardı.Mina... Mina ..."Tek Tanrı" diye haykırmıyorlardı. "Takhisis," diye haykırmıyorlardı."Ve iddiaya varım ki, bundan hoşlanmıyorsundur," dedi Galdar karan-ca doğru.Bir tanrı, bir ölümlüyü kıskanabilir miydi?'Bu tanrı kıskanabilir,' diye düşündü Galdar ve aniden içine bir korkudüştü. Galdar sunak odasına girdi ve sunağın üzerinde parlayan mumlarınışığına uyum gösteren gözlerini acı içinde kırpıştırdı. Mina tek başınaydı,sunağın önüne diz çökmüş, dua ediyordu. Kızın, sanki talimatlar alıyormuşgibi mırıldanıp duran, sonra tekrar mırıldanan sesini duyabiliyordu. Diğer Solamniyalı, rahibeliğe dönen dişi Şövalye, bir oturma sırasınınüzerine uzanmış uyuyordu. Sert yatağının üzerinde derin bir uyku çekmek-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

teydi. Mina'nın pelerini ise üzerine örtülmüştü. Galdar onun ismini aslahatırlayamıyordu. Amber tabutunun içindeki Altmay da uyuyordu. İki büyücü, daireninarka tarafında bırakıldıkları yerde oturmaktaydı. Mum ışığında gölgeli duransuretlerini görebiliyordu. Bakışları hızla üzerlerine iliştikten sonra Mina'yageri döndü. O sefil büyücülerin görüntüsü ona dehşet veriyor, ensesindekitüylerin diken diken olmasına sebep oluyor ve içine ürpertiler salıyordu. Belki günün birinde kendi cesedi de orada bir yerde oturup, hiçbir şeyebakmayarak, hiçbir şey yapmayarak Takhisis'in emirlerini bekleyecekti. Galdar sunağa doğru yürüdü. Mina'ya olan saygısından dolayı sessizcehareket etmeye çalıştı, ama minatorlar sessiz hareketler için tasarlanmış bir?* değildi. Dizi bir banka çarptı, kılıcı bacağına vurup tangırdadı. Galdar'a''tonları gümbürdüyor gibi geliyordu. Dişi Solamniyalı huzursuzca kıpırdandı, ama uyanmayacak kadarderin bir uyku içindeydi.Mina onu duymadı.Kızın yanına giden Galdar sessizce konuştu, "Mina." Kız kafasını kaldırıp bakmadı., Galdar bir süre bekledikten sonra tekrar, "Mina," dedi ve usulca elini^ omzuna koydu.235

İşte şimdi döndü ve baktı. Yüzü donuktu ve bitkinlikle doluydu, pışıltısı azalmış olan amber renkli gözlerinin etrafını yorgunluk dair ^kaplamıştı."Gidip yatmalısın," dedi Galdar ona."Henüz değil," dedi kız. "Savaş meydanının her yerindeydin," diye ısrar etti. "Sana yetişerndim. Her nereye baksam seni orada görüyordum. Dövüşüyor, dua ediy0rcjeDinlenmeye ihtiyacın var. Yarın ve takip eden günlerde şehir tahkir™güçlendirmek için yapılacak çok işimiz olacak. Solamniyalılar bize saH 'cak. Hatta şu anda bile casuslan onları uyarmak için at sürmekte, o,,,gitmesine izin verdim," diye hırladı Galdar, "senin emrettiğin üzere, Sarunmbu bir hataydı. Elf kralıyla işbirliği içinde. Solamniyalılar elflerle bir çesıtanlaşma yapacak ve iki ırkın gücüyle üzerimize saldıracak.""Kuvvetle muhtemel," dedi Mina. Elini Galdar'a doğru uzattı. Minator onun ayağa kalkmasına yardımetme şerefine nail oldu. Galdar'ın elini —sağ elini— kendi eline aldı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kafasını kaldınp gözlerinin içine baktı."Her şey yolunda, Galdar. Ne yaptığımı biliyorum. İnançlı ol.""Sana inanıyorum, Mina," dedi Galdar. Mina ona hayal kırıklığıyla dolu bir bakış attı. Minatorun elini bıraktı veona arkasını dönüp yüzünü sunağa verdi. Kızın bakışı ve sessizliği yaptığı tekazardı ve tabii Galdar'ın kolunda aniden hasıl olan, mide burkucu acı. Minatordudaklarını sıkıca birbirine bastırdı, kolunu ovuşturdu ve inatla bekledi. "Sana daha fazla ihtiyacım yok, Galdar," dedi Mina. "Yatağına gide-bilirsin." "Sen uyumadan uyumam, Mina. Bunu biliyorsun. Ya da birliktegeçirdiğimiz bunca zamanın ardından, bunu bilmen gerekir." Kızın kafası önüne eğilmişti. Galdar, kızm yüzünde mum ışığıyla ikidamla yaşın parladığını ve yanaklarından aşağı süzüldüğünü görünce şaşkın-lığa uğradı. Kız her iki yanağım da hızla siliverdi. "Biliyorum, Galdar," dedi, sert olmaya çalışan ama başarısızlı&>uğrayan boğuk bir sesle, "ve sadakatini takdir ediyorum. Sadece ?•Duraksadı, derken arkasını dönüp ona baktı ve neredeyse utangaç bir şekil*şöyle dedi, "Burada benimle birlikte bekler misin?""Neyi bekler miyim, Mina?""Bir mucizeyi." .. Mina ellerini buyurucu bir tavırla havaya kaldırdı. Alevler yütekabardı, daha da parlak ve sıcak bir hal aldı. Kavurucu bir ısı d3^*Galdar'ın yüzüne çarptı, nefesinin kesilmesine ve elini kaldınp ağzına setmesine sebep oldu.236

Odaya bir nefes dolup alevleri körükledi ve daha güçlü, daha yüksekîldlde yanmalarını sağladı. Sunağın arkasında, Mistikler için kutsal olanelerle süslü sancaklar ve duvar kilimleri duruyordu. Ateşler duvar ki-lerinin saçaklarını yaladı ve kumaşlar alev aldı. Isı yoğun bir şekilde arttı. Sunağın ve Altınay'ın amber tabutunun(rtfıni dönüp duran dumanlar sardı. Solamniyah boğulur gibi olup öksür-6 eve başladı ve uyamverdi. Korku dolu bir şaşkınlık içinde baktı ve sıçra-mak ayağa kalktı."Mina," diye haykırdı kadın. "Buradan dışarı çıkmalıyız!" Alevler, sancaklardan dik tavanı destekleyen ahşap kalaslara hızlaıcradı. Galdar daha önce bu kadar hızla yayılan bir yangın görmemişti, sankiahşap ve duvarlar yağa bulanmış gibiydi. "Eğer mucizen bu tapınağı yakıp kül etmekse, o zaman Solamniyahhaklı demektir," diye böğürdü Galdar, alevlerin kükreyişleri arasından."Tavan çökmeden önce buradan dışarı çıkmalıyız." "Tehlike içinde değiliz," dedi Mina sakince. "Tek Tann'nın iradesi bizikoruyor. Onun gücüne tanık olun, hayran kalın ve ihtişamını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hissedin." Devasa ahşap tavan kirişleri artık tutuşmuşlardı. Her an kırılıp ufalan-maya ve kafalarına çökmeye başlayabilirlerdi. Galdar tam Mina'yı tutupsürükleyerek dışarı çıkartmak üzereydi ki, alevlerin kirişleri tamamıylayalayıp yuttuğunu katıksız bir şaşkınlık içinde fark etti. Onlardan geriyehiçbir şey kalmamıştı. Hiçbir köz aşağı süzülmüyor, hiçbir yanan kerestebaşlarından aşağı kıvılcımlar saçarak yağmıyordu. Kutsal ateş, ahşabı, tavanıve çatının yapımında kullanılan her türlü maddeyi yalayıp yutmuştu. Alevlerher şeyi yakıp yok ettikten sonra sönüverdi. Artık tapmağın tavanından geriye hiçbir şey, küller bile kalmamıştı.Galdar, ışıklarla parıldayan gece göğüne baktı. iki büyücünün cesetleri, oturma sıralanmn üzerinde hiçbir şeyi görme-den ve umursamadan öylece durmaktaydı. Alevler içinde yanıp yok olsalar"ile hiçbir bir ses çıkartamaz, hiçbir itiraz kelimesi edemez, kendilerini kur-mak için hiçbir şey yapamazlardı. Mina'dan gelen keskin bir emir sözüyleinikte, büyücülerin cesetleri ayağa kalkıp sunağa doğru yürümeye başladı.' ^eye gittiklerini görmeden yürüyen cesetler, Mina onlara durmalarınıiıredince —Altınay'ın amber tabutunun önünde— duruverdiler ve bir kez^ıa boşluğa bakarak öylece ayakta dikildiler. "izleyin!" dedi Mina yavaşça. "Mucize başlıyor.", Galdar uzun hayatı boyunca, özellikle de hayatının Mina ile geçen«u zarfında birçok muhteşem ve feci şey görmüştü. Ama bunun bir ben-nı daha önce hiç görmemişti, bu yüzden şok geçirmiş bir halde bakakaldı.Gece göğünü yüz binlerce ruh kapladı. Ellerinin, yüzlerinin, saydam237

uzuvlarının oluşturduğu hayaletimsi sis bulutu yıldızların önüneGaldar, donakalmış, hayretlere gark olmuş bir halde, ölülerin ellerinde einha kafataslan taşıdığını gördü. Ölülerin ruhları ilk kafatasını az önce tavanın durduğu kararmışbölümden aşağı indirip zemine, sunağın önüne saygıyla ve usulca bırafo ı Kafatası devasaydı, bir altın ejderhaya aitti —Galdar bunu kem*yapışık kalmış olan ve titreşen mum ışığında hastalıklı bir şekilde parlavbirkaç altın puldan anladı. Sunak odasının geniş olmasına rağmen, kafat^onu kaplamıştı. Ölüler başka bir kafatası daha getirdi, bu seferki bir kırmızı ejderhaya amÖlüler, kırmızı ejderhanın kafatasını altın ejderhanınkinin yanına yerleştirdi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Dışarıdan haykırışlar ve feryatlar yükseldi. Alevleri gören insanlakoşarak Tapmağa gelmişlerdi. Ejderha kafataslarının, yüzlercesinin, ölülerikollan arasında karanlık gece göğünden aşağı helezonlar halinde inenmuhteşem ve korkunç kafataslarının görüntüsüne şok içinde bakarlarkenhaykırışlar kesildi. Ölüler sistemli bir şekilde kafataslarını üst üste koyarak bir yığın halinegetirdiler. En iri olanları bir kaide oluşturacak şekilde en alta koydular vedaha küçük ejderha kafataslarını üst üste yığmaya devam ettiler. Kafatasıyığını yükseldikçe yükseldi ve dik çatılı tavanın yüksekliğine erişti. Galdar'in ağzı kurudu. Gözleri yandı, boğazı daraldı ve minator konuş-makta güçlük çekti."Bu yücelord ejderhalardan birisinin kafatası totemi!" diye haykırdı. "Doğrusunu söylemek gerekirse, yücelord ejderhalardan üçünün,"diye düzeltti Mina. Totemin boyu yükseldi, şimdi en uzun ağaçlardan bile daha uzundu veölüler hâlâ yeni kafataslan getirip toteme eklemeye devam ediyordu. "Bu Yeşil Ejder Beryllinthranox, Mavi Ejder Khellendros ve KırmızıEjder Malystryx'rn totemi. Malystryx'in diğer ikisinin totemini çaldığı gibiölüler de onunkini çaldılar." Galdar'ın midesi burkuldu. Dizlerinin bağı çözüldü. Ayakta durmayadevam edebilmek için sunağın kenarına tutunmak zorunda kaldı. Dehşe'Lkapılmıştı ve korkusunu itiraf etmekten hiç utanç duymadı. "Malys'in totemini mi çaldın? Ejderha küplere binecektir, M1IlJ;Totemi kimin aldığını öğrenecektir ve senin peşine düşüp buraya gelecek™"Biliyorum," dedi Mina sakince. "Plan da bu zaten." "Seni öldürecek, Mina!" Galdar'ın nefesi kesildi. "Hepimizi öl*j£cek. Bu feci ejderhayı bilirim. Kimse onun karşısında duramaz. Kendi tudekiler bile ondan korkuyor.""Bak, Galdar," dedi Mina hafifçe.238

Galdar isteksiz bakışlarını, şimdi neredeyse tamamlanmış olan kafatasıSıııına çevirdi. Küçük bir beyaz ejderhaya ait olan en son kafatası da en te-eye yerleştirildi. Ölüler sanki çıkarttıkları işe bakarmış gibi bir süre daharada kaldı. Dağ yamacından aşağı doğru ayaz bir rüzgâr esti, ruhları sishulutu tutamlan haline getirdi ve hepsini bir anda dağıtıverdi. Ölü ejderhaların gözleri, boş göz yuvalarının içinden parlamaya başladı,fialdar'a sanki sesler duyuyormuş gibi geldi, bir zafer şarkısıyla yükselen.^izlerce ses. Totemin üzerinde gölgeli bir suret belirdi ve kıskanç

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bir edayla ken-disini totemin etrafina doladı. Gölgeli suret daha net, daha belirgin bir hal almayahaşladı- Totemin temel kısmının etrafina kıvrılmış devasa bir kuyruk, totemi sar-

malayan dev bir ejderhanın vücudu görünür oldu. Totemin üzerinden beş kafayükseldi. Beş kafa tek bir vücuda ve o vücut da toteme bağlıydı. Ama yine de bu vücut maddeden yoksundu. Beş kafa korku vericiydi,ama gerçek değillerdi, üzerinde durduklan ölü ejderhaların kafataslan kadargerçek değillerdi. Ölü ejderhaların gözleri parlakça ışıldıyordu. Işık neredeysegözleri kör edecek cinstendi ve aniden bir mızrak gibi göğe yükseldi. Totemin ışığı gökyüzünde parladı ve orada, gökten aşağı bakan tek birgöz belirdi. Tannçanın gözü.Öylece duran bembeyaz göz, hiç kırpışmadan onlara bakıyordu.Beş başlı ejderhanın vücudu daha belirginleşti, maddeselliği ve gücü arttı. "Totemin gücü Tek Tann'yı besliyor, tıpkı eskiden Malys'i beslediğigibi," dedi Mina. "Her geçen saniye, Tek Tann dünyaya girmeye, ölüm-lülerle ölümsüzler dünyasını birleştirmeye daha da yaklaşıyor. Yeni GözFestivali Gecesi'nde, Tek Tann bir paradoks halini alacak, ölümlü bir suretebürünecek ve o sureti ölümsüz kılacak. O anda, göklerde ve yerde olan herşeye hakim olacak. Yaşayanlan ve ölüleri yönetecek. Zaferi kesinleşecek vegalibiyeti nihayete erecek." Ölümlü bir surete bürünecek. Galdar, Altınay'ın vücudunu Ansalonboyunca taşıyıp, dağların üzerinden aşınp, vadiler arasından neden geçirmişolduklarını işte o anda anlayıverdi. Takhisis'in en son intikamı. Hayatı boyunca ona karşı savaşmış olanbınsinin vücuduna girecekti ve güvenen, masum, saf kimseleri ayartmak,büyülemek, tuzağa düşürmek için o vücudu kullanacaktı. Tapınağın dışındaki kimselerin heyecanla yükselen gürültüsünü işite-miyor, göklerdeki yeni aym görüntüsüyle çıkan uğultuyu ve yaygarayıuyabiliyordu. "Mina! Mina!" haykınşlan yükseldi. KK onlara cevap verecek, ona sunduklan sevginin, soğuk ve ayaz^eden çok farklı olan ışığı ve sıcaklığında mutlu olacaktı. Onlara bunun.. 'ann'nın marifeti olduğunu söyleyecekti, ama kimse buna aldınşdeyecekti.239

"Mina... Mina..." Yıkılmış tapınağın kapısından dışarı çıktı. Galdar, o görünür olduğ,da tezahüratın şiddetle yükseldiğini, dağlann yamaçlarına çarpıp gökleryankılandığını işitti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Göklerde. Galdar soluk ejderhanın, totemin üzerinde salınan, gücünü em'tüketen beş başına baktı. Tek göz yanıyordu ve Galdar o anda kendisinin btanrıçaya, Mina'nın olduğundan ve olabileceğinden çok daha yakın bulunduğunu hissetti.Güvenen, masum, saf. Galdar yatağına gitmek, uyumak ve bütün bunları karanlık bir boş-luğun içinde unutmak istiyordu. Bu gece kendi-kuralını bozacaktı. Mina ken-disine tapmanlarla birlikteydi ve ona hiç ihtiyacı yoktu. Tam oradan ayrılmaküzereydi ki, bir inilti duydu. Solamniyalı dişi yere çömelip sinmişti, üzerinde kıvrılıp savrulancanavara şaşkına dönmüş bir halde bakıyordu.O da gerçeği görmüştü. "Çok geç," dedi Galdar, onun yanından geçip yatağına doğru giderken."Çok geç. Hepimiz için."240

13HUZURSUZ RUHLAR İki büyücünün cesedi, kendilerine durmaları emredilen yerde, yanişimdi Tek Tanrı Tapınağı haline gelmiş olan eski Yürek Tapınağı'nın içinde-ki amber tabutun yanında dikilmekteydi. Büyücülerden sadece bir tanesininmhu totemin inşasını izleyebildi. Dalamar'ın ruhu kafataslarrnı taşıyan ölü-lerin gelişiyle birlikte oradan ayrılmıştı. Palin, Kraliçe Takhisis'in yükselengücünün bir anıtı olan totemin giderek büyüyüşünü izledi. Dalamar'ın ne-rc> e gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Kara elfin ruhu sık sık gider ve bura-to olduğundan daha çok vücudundan ayrılırdı.Palin hâlâ herhangi bir süre için vücudundan ayrılma işini rahatsız ediciP uyordu, ama şu son birkaç günde daha uzaklara açılmaya cesaret etmişti.1T§ıde daha da endişeye kapılıyordu, çünkü Takhisis'in zaferle dünyayav^Ceği zamanın çok yakın olduğunu anlamıştı —bütün ölülerin anlamışlduğugibi.^ Palin, totemin büyümesini ve onunla beraber Takhisis'in gücünün art-L ^ izledi. Takhisis birçok surete bürünebilirdi, ama ejderhalarla uğraşırkenL^ ejderha suretini tercih ederdi. Çok güçlü ve kudretli bir vücudun üzerinde,111 ayrı renk ve türden olan beş ejderha kafası. Kırmızı ejderhanın kafası241

vahşi, saldırgandı. Burun deliklerinden alev tütüyordu. Mavi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ejderhanın Wnarin, güzel ve ölümcüldü. Ustura keskinliğindeki dişleri arasında şirr^ı f'çatırdıyordu. Kara ejderhanın kafası kurnazdı, sinsiydi ve ağzından zehirli birdamlıyordu. Beyaz ejderhanın kafası gaddardı, kurnazdı ve etrafa kemikle^ Hduran bir soğuk yayıyordu. Yeşil ejderhanın kafası ise hilekar ve zekiydi A !"ağzının içinden zehirli gazlar çıkıyordu. İşte ölümsüz düzlemdeki Takhisis buydu; ölülerin korkunç bir dehiçinde hizmet ettiği Takhisis, Palin'in nefret edip tiksindiği, ama elij'olmadan ona tapınmak istediği Takhisis. Zira beş ejderhanın gözlerinin ardıda bir tanrının zihni mevcuttu, sonsuzluğun enginliğini kavrayabilecek, sırm*olasılıkları görüp anlayabilecek, aynı zamanda yükselen denizlerdeki her Kdamlayı, ıssız bir çölün tüm kum taneciklerini sayabilecek güçte bir zihin Ölü ejderhaların etrafında dönen, ölü ejderhaların övgülerini alanKaranlık Kraliçe'nin görüntüsü Palin'in kaldıramayacağı kadar fazlaydıRuhunu bedeninden ayırdı ve huzursuzca karanlığa karıştı. Hayatındaki alışkanlıkları terk etmekte zorlanıyordu, bu sebeple ruhhalindeyken Sanction sokaklarında, sanki yaşayan vücuduyla yürür gibigezinirdi. Binaların içinden geçebilecekken etraflarından dolaşıyordu. Fizikselnesneler bir ruh için engel değildi, ama yine de önünü kesiyorlardı. Duvarlarıniçinden geçmek —doğa kanunlarına tamamıyla aykırı olan bir şeyi yapmak—hayatla olan, daha doğrusu fiziksel hayatla olan tüm bağını kaybetmişolduğunu kabullenmek demekti. Bunu yapamazdı, henüz başaramazdı. Şehir halkı mucizeyi görmek için, kısa süre önce Tek Tann Tapınağıolarak ilan edilen yere doğru koştururken, Palin'in ruh bedeni, insanlarla doluptaşmış olan sokaklar arasında rahatça dolaşamıyordu. Eğer hayatta olsa venefes alsaydı, Palin bu güruhla birlikte sürüklenir veya ayaklar altında ezilirdi,tıpkı sokağın ortasında çırpınmakta olan şu iki dilenci gibi.Topal olanınınkoltuk değneği yere düşmüştü. Kör olan diğer adam ise bastonunu kaybetmiştive el yordamıyla çaresizce yeri yokluyor, onu bulmaya çalışıyordu. Palin içgüdüsel olarak onlara yardım ermek için harekete geçti, ta ökendisinin ne olduğunu ve edebileceği hiçbir yardımın olmadığını hatır-layana kadar. Süzülerek onlara yaklaşan Palin, kör adamın kendisine tanıdıgeldiğini fark etti —gümüş renkli saçları, beyaz cübbesi... Özellikle gümu>renkli saçları. Adamın, görüş yeteneğini alıp götüren feci yarayı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

örtm*üzere bandajlanmış olan yüzünü göremiyordu. Palin bu kör adamı taniydu, ama bir türlü nereden tanıdığını çıkartamıyordu. Bu adam bu konu"dışındaydı, olmaması gereken bir yerdeydi. Palin'in aklına Işık kgeliverdi ve aniden bu adamı daha önce nerede görmüş olduğunu hatırYani esasında bir insan olmayan bu adamı. ,Ruh dünyasındaki gözlerini kullanan Palin, iki dilencinin esas242

rini gördü. Ölümsüz dünyada var olan ve bu sebeple, her ne kadar ölümlü' ^yada başka suretlere bürünseler bile asla, gizlenilemeyecek olan gerçekjerjeriydi bunlar. Eskiden Işık Kalesi'nin muhafızı olan gümüş bir ejder-. a_-yani Ayna— bir mavi ejderhayla kanat kanada duruyordu.Palin umut etmenin nasıl bir şey olduğunu hatırladı. Dalamar'ın ruhu da o gece gezintideydi. Kara elf, kendi vücudundan,palin'in yaptığından daha uzaklara açılmaya cesaret edebiliyordu. Palin'in aksinenalarnar, hiçbir fiziksel engelin yolunu kesmesine izin vermiyordu. Dağlar onuniçin, bulutlar kadar maddesizdi. Malys'in ininin sert kayalarının içinden geçti,labirente benzer daireleri, göz kırpar veya nefes alır gibi kolayca aştı. " Dalamar, daha önceki ziyaretlerinden alışmış olduğu üzere, dev kır-uuzı ejderhayı uyurken buldu. Fakat bu sefer arada bir fark vardı. Daha önce-ki ziyaretlerinde, dünyanın en yüce hakimi olduğundan ve kendisine meydanokumaya cüret edebilecek kadar güçlü bir şeyin bulunmadığından emin olanbu kırmızı ejderha, derin ve huzurlu bir uyku çekiyordu. Fakat şimdiuykusunda rahatsızdı. İri ayaklan seğiriyor, gözleri kapalı kapaklarının ardın-da ileri geri hareket ediyor, burun delikleri şişip kabanyordu. Ağzından aşağısalyalar damladı ve göğsünün derinlerinden gümbürtü dolu bir hırıltı geldi.Rüya görüyordu —görünüşe bakılırsa, gayet nahoş bir rüya.Uyandığında karşılaşacağı kâbusun yanında bu solda sıfır kalırdı."En Yüce ve Görkemli Majesteleri," dedi Dalamar. Malys bir gözünü açtı, ki uykusunun huzur dolu olmadığının bir diğerbelirtisiydi bu. Dalamar'ın genelde ona birkaç kez seslenmesi, hatta onuuyandırması için hizmetkârlarından birisini çağırması gerekirdi."Ne istiyorsun?" diye hırladı. "Siz uyurken dünyada olup biten hadiselerden sizi haberdar etmekistiyorum.""Evet, devam et," dedi Malys, diğer gözünü de açarak."Toteminiz nerede, Majesteleri?" diye soğukkanlılıkla sordu Dalamar. Malys, kafatası koleksiyonuna, Beryl ve Khellendros da dahil olmak^ere kazandığı birçok zaferden elde ettiği ganimetlere güvenle bakmak?^ere devasa kafasını çevirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gözleri genişledi. Nefesi cızırdayan bir tıslama halinde çıktı. Bütünjk&n titremesini sağlayacak bir şiddetle arka ayaklan üzerine kalktı vebasını sağa sola çevirdi. "Nerede?" diye böğürdü, kuyruğunu kamçı gibi savurarak. GranitVartar bu darbelerle birlikte çatladı, tavandan aşağı sarkıtlar çöktü ve kır-«,,' Pullannın üzerine çarpıp paramparça oldu. Hiçbirine aldınş etmedi,^ız nerede? Onu kim çaldı? Söyle bana!"243

"Size söylerim," dedi Dalamar, ejderhanın hiddetine aldırış etmeyereızira kendisine hiçbir zarar veremezdi. "Ama karşılığında bir şey istiyorum,, "Her zaman zeki bir pazarlıkçı olmuşsundur!" diye tısladı, dişle^'arasından parlak bir alev çıkartarak. "Şu anda içinde bulunduğum hazin durumun farkındasınız," (jedDalamar, hayaletimsi suretini gösterebilmek için elini ileri uzatarak. "Estoteminizi geri alır ve onu haksız yere sizden alan kişiyi mağlup edersen]?ruhumu canlı vücuduma geri göndermeniz için büyünüzü kullanmanızı ricaediyorum.""Kabul," dedi Malys, pençeli ayağı aniden seğirerek. Kafası öne doğrueğildi. "Kim aldı?""Mina." "Mina mı?" diye tekrarladı Malys, şaşırıp kalarak. "Mina da kimmiş veneden totemimi aldı? Onu nasıl aldı? Hiçbir hırsız kokusu almıyorumiKimse inime girmemiş! Hiçbir hırsız onu buradan götüremez!" "Hatta bir hırsız ordusu dahi yapamaz bunu," diye hemfikir olduDalamar. "Ama ölülerden oluşan bir ordu yapabilir ve yaptı da." "Mina..." Malys bu ismi nefretle tısladı. "Şimdi hatırladım. Ruhlardanoluşan bir orduya kumanda ettiğini işitmiştim. Ne saçmalık!" "O 'saçmalık' siz uyurken toteminizi çaldı, Majesteleri ve onuSanction'da, eskiden Yürek Tapmağı olan, ama şimdi Tek Tanrı Tapınağıolarak bilinen yerde yeniden inşa etti." "Yine şu sözde Tek Tanrı," diye hırladı Malys. "Bu Tek Tamı sinirle-rimi bozmaya başlıyor." "Tek Tanrı sinirlerinizi bozmaktan çok daha fazlasını yapabilir,Majesteleri," dedi Dalamar soğukkanlılıkla. "Bu Tek Tanrı, CyanKanfelaketi'nin, kuzeniniz BeryFin, mavi Khellendros'un —yani sizdensonra Krynn'deki en kudretli üç ejderhanın— yok edilişinden sorumlu. BuTek Tanrı, Silvanesu'nin çöküşünü, Qualinost'un yıkımını ve Solanthus'takıSolamniya Şövalyeleri'nin mağlubiyetini sağladı, şimdi ise Sanction'da birzafer kazandı. Onun kesin zaferinin önünde bir tek siz duruyorsunuz." Malys dik dik bakıyordu, sessizdi, kara kara düşünüyordu. Dalamarsert konuşmuştu ve Malys her ne kadar bunları duymaktan hoşlanmasa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bile.gerçeği reddedemiyordu."Totemimi çalıyor. Neden?" diye sordu Malys, somurtarak."Uzun süredir sizin toteminiz değildi zaten," diye yanıtladı Dalan1"Tek Tanrı, bir zamanlar kendisine tapınmış olan ölü ejderhaların ruhla11kendi tarafına çeviriyordu. Onların ruhlarının gücünü kendi kudretini arumak için kullanıyordu. Kuzeninizin ve Khellendros'un totemlerini çalma^JTek Tann'mn ekmeğine yağ sürmüş oldunuz. Ölü ejderhaların ruhların1 o8.244

M güçlü bir hale getirdiniz. Bu tanrıçayı hafife almayın. Her ne kadar bujjjnyaya ilk geldiğinde zayıflamış ve yok olmanın eşiğine gelmiş olsa bile,?jc(inü geri kazandı ve şimdi de, uzun süredir gözünü dikmiş olduğu şeye elLymak için harekete geçmiş durumda." "Sanki şu tanrıçayı tanıyormuş gibi konuşuyorsun," dedi Malys,rvjamar'a küçümser bir gözle bakarak. "Onu tanıyorum," dedi Dalamar, "siz de onu tanıyorsunuz —ismenyani- Ac*ı Takhisis." "Evet, ismini duymuştum," dedi Malys, pençesini 'git işine' dercesine savu-jjıjalc "Baba Kaos ile yapılan savaş sırasında dünyayı terk ettiğini duymuştum." "Dünyayı terk etmedi," dedi Dalamar. "Onu çaldı ve Khellendros'unyardımıyla, uzun zamandır yapmayı planladığı üzere buraya getirdi. Bu(jünyanın aniden evrenin bu kısmında belirdiğini durup düşünmediniz midiç? Bunu hiç merak etmediniz mi?" "Hayır, neden merak edeyim ki?" diye hiddetle yanıtladı Malys. "Eğeraç bir adamın eline yemek geçerse, bunu sorgulamaz, sadece yer!" "Fazlasıyla iyi yediniz, Majesteleri," diye hemfikir oldu Dalamar."Yemekten sonra çöpü dışarı atmamış olmanız ne yazık. Ölü ejderhalarınmhlan, kraliçelerini tanıdılar ve onun istediği her şeyi yaparlar. Düşmanınızsizden feci derecede üstün, Majesteleri." "Ölü ejderhaların dişleri olmaz," diye dudak büktü Malys."Şampiyonu olarak bir çocuk seçen ve gücünü kazanmak için ölü ruhlara belbağlayan zayıf bir tann var karşımda. Totemimi geri alacağım ve şu tannyaölümcül bir darbe indireceğim." "Majesteleri Sanction'a ne zaman saldırmayı planlıyor?" diye sorduDalamar."Hazır olduğumda," diye hırladı Malys. "Şimdi beni yalnız bırak." Dalamar reverans yaptı. "Majesteleri verdiği sözü unutmayacak —ruhumu bedenime geri koyma sözünü. Büsbütün bir kişiyken size çok dahafazla yardımcı olabilirim."Malys pençesini salladı. "Verdiğim sözleri unutmam ben. Şimdi git."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gözlerini kapadı ve devasa kafasının yavaşça zemine inmesini sağladı. Dalamar'ı kandıramamıştı. Her ne kadar umursamaz görünmeyeÇalışsa da, Malys varlığının derinlerine kadar sarsılmıştı. Uyku numarasıyapabilirdi, ama içinde, hiddetinin alevleri parlak ve hararetli bir şekildeyanıyordu. Elinden geleni yaptığı —yani en azından burada— konusunda tatminolan Dalamar oradan aynldı.Totem, ateşle mahvedilmiş Tapınağm içinde gitgide büyümüştü.245

Mirıa'nın Şövalyeleri ve askerleri ona tezahürat yapıp ismini haykınyorl^Takhisis'in gölgesi totemin üzerine salınıyordu, ama onu pek az kişi gör 'biliyordu. Zaten ona bakmıyorlardı. Mina'yı görüyorlardı ve umurların^olan tek şey de buydu. Sanction'ın şimdi neredeyse tamamen boşalmış olan sokaklar^Ayna, elinden düşürmüş olduğu dilenci sopasını el yordamıyla arıyordu. "Ne oluyor?" diye sordu, kendisine sessizce sopasını uzatan yoldaş^"Neler dönüyor. Kargaşa sesleri ve güçlü bir haykırış duyuyorum." "Bu Takhisis," dedi Ustura. "Onu görebiliyorum. Kendisini gösterdiSoyumdan birçoğu göklerde daire çiziyor, onun ismini haykırıyor. Ölü ejder-halar ona sesleniyor. Onların arasında eşimin sesini de duyuyorum. Kırrruamavi, beyaz, kara, yeşil, yaşayan, ölü —hepsi ona sadakat yemini ediyorBen burada konuşurken onun gücü artıyor.""Onlara katılacak mısın?" diye sordu Ayna. "Kudretli Skie'nin ininde söylediğin şeyler üzerine uzun süredirdüşünüyordum," dedi Ustura yavaşça. "Eğer Takhisis olmasaydı bu dünyayımahveden felaketlerin hiçbirinin yaşanmamış olacağı hakkındaki sözlerini.Palctdine'dan ve diğer sözde ışık tanrılarından nefret eder, tiksinirdirn. Onunismine lanet okurdum ve şampiyonlarından birisini öldürme şansı bulursam,

bu fırsatı değerlendir ve kendimle gurur duyardım. Kraliçemizin rakipsiz birŞekilde hükmedeceği güne özlem duyardım. "Şimdi o gün geldi çattı ve ben buna üzülüyorum. Bizi hiç umur-samıyor." Ustura biraz duraksadıktan sonra şöyle dedi. "Gülümsediğinigörüyorum Gümüş. 'Umursamak' kelimesinin yanlış kelime olduğunudüşünüyorsun. Sana katılıyorum. Karanlık Kraliçe'yi takip eden bizler,umursayan bireyler olarak bilinmeyiz. Saygı. İşte istediğim kelime buydu.Takhisis'in kendisine hizmet edenlere saygısı yok. Onun için bir değerikalmayana kadar onları kullanıyor, sonra da bir kenara fırlatıp atıyor. Hayır,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Takhisis'e hizmet etmeyeceğini." "Ama aktif olarak ona karşı mücadele edecek mi?" diye fısıldadıtanıdık bir ses Ayna'mn kulağına. "Eğer ona kefil olursan, onun ve seninyardımlarınıza ihtiyacım olabilir." "Palin?" Ayna memnuniyetle sesin geldiği tarafa doğru döndü. Elmsesin kaynağına doğru uzattı, ama elini kavrayan sıcak bir el hissedemedi- "Seni göremiyor ve sana dokunamıyorum, ama seni duyabiliyor11"1'Palin," dedi Ayna. "Ve sesin bile çok uzaktan, öteden geliyor, sanki geruŞvadinin öteki tarafından konuşuyormuşsun gibi." -Su "Öyle zaten," dedi Palin. "Yine de, belki birlikte o vadiyi aşabilm2- ?totemi yok etmeme yardımcı olmanızı istiyorum."246

palamar'ın ruhu, diğer nehirlerin denize doğru akması gibi Tekjfi Tapınağı'na doğru akan ruhlar nehrine katıldı. Ruhu, diğerlerine hiçetmedi ve sıradaki amacı üzerinde yoğunlaştı. Diğer ruhlar da ona3, 0s etmiyordu. Konuşsaydı dahi onu duymazlardı. Onu görmüyorlardı.e dece tek bir ses duyup, tek bir yüz görüyorlardı.Tapınağa varan Dalamar, ejderha kafataslanndan oluşan totemingncla dönen ruhlardan ayrıldı. Göğe yükselen devasa anıt millerce uzak-görülebiliyordu ya da ona huşu ve hayranlıkla bakan, Mina'nın, nefret^eri kırmızı ejderha Malys'e karşı kazandığı zaferini kutlayan kişilerJöyle söylüyordu. Dalamar toteme şöyle bir baktı. Etkileyici olduğunu kabul etmeliydi.Ondan sonra zihnini daha acil sorunlara odakladı. Tapınak kapılarınınönünde muhafızlar duruyordu. Somut bir bedene sahip kimsenin içeri girme-sine izin verilmiyordu. Ruhu, muhafızların yanından süzülerek sunak odası-na girdi. Vücudunun güvende olduğundan emin oldu ve bu gece Palin'inruhunun seyahate çıkmış olduğunu şaşırarak fark etti. Palin'in vücudundan ayrılışı o kadar alışılmadık bir hadiseydi ki, işininaciliyetine rağmen Dalamar, Onun nereye gitmiş olabileceğini, büyücününruhunun ne işler kanştırdığını düşünmek için biraz duraksadı. Dalamarendişelenmemişti. Palin'in, bir kase yulaf lapası ne kadar olabilirse o kadarüçkağıtçı olduğunu düşünüyordu. "Yine de," diye kendisine hatırlattı Dalamar, "o Raistlin'in yeğeni veyulaf lapası her ne kadar dolgun ve buruşuk olsa da, aynı zamanda koyu veyapışkandır. Yumuşak yüzeyinin altında çok fazla şeyi gizliyor olabilir." Ruhlar, suyla ıslanmış bir ahşaptan yükselen duman kadar kesif birşekilde, çılgın bir coşkuyla totemin etrafında dönüyordu. Dalamar'rn baktığıher saniyede önünden milyonlarca yüz geçip gidiyordu. Yoluna devam etti

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve planının ikinci safhasına başladı. Mina, mumla aydınlanmış sunağın önünde yalnız başına duruyordu.Sırtını toteme vermiş bir halde, dikkatle alevlerin içine bakıyordu. İri mina-tor yakınlardaydı. Mina her nereye giderse, minator da oraya giderdi. "Mina, çok yorgunsun," diye yalvardı Galdar. "Zar zor ayakta duru-yorsun. Yatağına gidip yatmalısın. Yarın... yarının ne getireceğini kimbilebilir ki? Dinlenmelisin." "Senin yattığını sanıyordum, Galdar," dedi Mina.k. 'Yattım," diye hırladı minator. "Uyuyamadım. Seni burada bulacağımı""'yordum." Burada olmayı seviyorum," dedi Mina dalgın bir sesle. "Tek Tann'yaj^n olmayı. Onun kutsal varlığım hissedebiliyorum. Beni kollarına sarıyorEdişiyle birlikte göğe yükseltiyor."247

Mina bakışlarını yukarıya, tapınağın tavanı yok edildiği iÇmgörülebilen gece göğüne doğru kaldırdı. "Onunlayken içim ısınıyor, Qh^Onun kollarında ısınıyorum, seviliyorum, besleniyorum, giydiriliyorum ygüvendeyim. Bu dünyaya geri döndüğümde ise üşüyorum, açım ^susuzum. Orada, yukarıda olmayı bu kadar çok isterken burada olmak benjj!için bir ceza Galdar." Galdar boğazından yükselen bir gurultu çıkarttı. Eğer şüphesi vardıySabile, onlan yüksek sesle dile getirmemesi gerektiğini biliyordu. Sadece şöyiededi, "Yine de burada, aşağıdayken, Mina, Tek Tanrı için yapman ge^bir görevin var. Eğer yorgunluktan bitap düşersen o görevi yapamazsın." Mina elini uzattı ve minatorun kolunun üzerine koydu. "HaklısıGaldar. Bencillik ediyorum. Yatağıma gideceğim ve hatta sabahın geç vak-tine kadar uyuyacağım." Mina dönüp toteme baktı. Amber gözleri, sanki hâlâ alevlere bakryor.muş gibi parlıyordu. "Muhteşem, değil mi?" Daha fazlasmı da söyleyebilirdi, ama Dalamar onun görüş hizasınagirdi ve eğilip reverans yaptı. "Bir dakikalık vaktini almak istiyorum, Mina," dedi Dalamar, tekrareğilip reverans yaparak. "Git ve odamm hazırlandığından emin ol, Galdar," diye emretti Mina."Merak etme. Kısa süre içinde geleceğim." Galdar'ın hayvanımsı gözleri, Dalamar'ın ruhunun durduğu yerdeeyleşti. Dalamar, minatorun kendisini görüp göremediğini kestiremedi.Görebildiğini sanmıyordu, ama Galdar'ın onun ruhunun orada olduğunubildiğini hissediyordu. Minatorun bumu, sanki çürümüş bir şeyin kokusunualmış gibi kırıştı. Derken homurtu dolu bir şekilde burnundan soluyan Galdararkasını döndü ve sunak odasını terk etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ne istiyorsun?" diye Dalamar'a sordu Mina. Ses tonu sakin,soğukkanlıydı. "Kenderin taşıdığı büyülü âletten haber mi getirdin?" "Ne yazık ki hayır, Mina," dedi Dalamar, "ama başka bilgiler getirdimKötü haberlerim var. Malys, totemini çalanın sen olduğundan haberdar."Hakikaten öyle," dedi Mina, hafifçe gülümseyerek. "Malys onu geri almaya gelecek, Mina. Ejderha küplere bindi. Şu" lseni gücüne karşı bir tehdit olarak görüyor." . "Bunu bana neden söylüyorsun, büyücü?" diye sordu mina. "Be"güvenliğim için endişelenmediğin kesin." ,]a "Hayır Mina, endişelenmiyorum," dedi Dalamar soğukkanlı ."Ama eğer sana bir şey olursa diye kendim için endişeleniyorum. M3^mağlup etmene yardım edeceğim. O ejderhaya karşı savaşmak İÇ"1büyücünün yardımına ihtiyacın var."248

"Peki bu hazin haldeyken bana nasıl yardım edeceksin?" diye sorduMjna, eğlenerek. "Ruhumu bedenime iade et. Krynn tarihindeki en kudretli büyücülerdenbjriyim. Sana yapabileceğim yardım paha biçilmez nitelikte olacaktır. Ölülerjçin bir liderin yok. Lord Soth'u ikna etmeye çalıştın, ama başarısız oldun."Amber renkli gözler parladı. Kız hiç hoşnut değildi. "Evet, bunu işittim," dedi Dalamar. "Ruhum dünyayı dolaşır. Yaşananhadiseler hakkında çok fazla şey biliyorum. İşine yarayabilirim. Ölülere li-jgrlik eden kişi olabilirim. Kenderi arayıp o âleti sana getirebilirim. Burrfootbeni tanıyor ve bana güveniyor. Zamanda Yolculuk Âleti hakkında çalış-malar yaptım. Sana onu nasıl kullanacağını öğretebilirim. Ejderhanınbüyüsüyle savaşmana yardım etmek için büyümü kullanabilirim. Bunlarınhepsini senin için yapabilirim —ama sadece yaşayan bir adam olarak." Dalamar kendisini amber renkli gözlerden yansırken gördü —birtutam hava gibiydi, örümcek ağı kadar bile maddesi yoktu. "Eğer isteseydim, bütün bunları ve daha fazlasını benim içinyapardın," dedi Mina, "yaşayan bir adam olarak değil, yaşayan bir cesetolarak." Başını kibirle havaya kaldırdı. "Malys'e karşı edeceğin yardımagelince, senin yardımına ihtiyacım yok. Tek tanrı beni destekliyor ve yanım-da savaşıyor. Başkasına ihtiyacım yok." "Gitmeden önce beni dinle, Mina," diye ısrar etti Dalamar, kızaarkasını dönerken. "Gençliğimde, senin Tek Tann'na, bir âşığm sevgilisinekaçacağı gibi kaçtım. Bana sarıldı, beni okşadı ve günün birinde dünyayıyöneteceğimize söz verdi, o ve ben. Ona inandım, güvendim. Güvenimeihanet etti. Onun işine yaramaz hale geldiğimde, beni düşmanlarımın karşısı-na atıp gitti. Aynısını sana da yapacak, Mina. O gün geldiğinde, benimgücüme ve kudretime sahip bir müttefike ihtiyacın olacak. Yaşayan bir müt-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tefike, bir cesede değil." Mina duraksadı ve dönüp ona baktı. Yüzünde düşünceli bir bakışvardı. "Belki de söylediğin şeylerde bir gerçeklik payı vardır, büyücü."

Dalamar onu ihtiyatla izledi, aniden değişen bu yüze hiç güvenmiyor-du. "Olduğuna seni temin edebilirim." "Tek Tann'ya olan inancın karşısında ihanete uğradın. O da aynı şeyisenin için söyleyebilir, Karanlık Dalamar. Âşıklar sık sık kavga ederler, kısasüre içinde unutulan, ikisinin de bir daha hatırlamadığı, saçma sapan kavgalar." "Ben hatırlıyorum," dedi Dalamar. "Onun ihaneti yüzünden, sevdiğim vedeğer verdiğim her şeyi kaybettim. O kadar kolay unutacağımı mı sandın?" "Sevdiğin ve değer verdiğin her şeyi onun üzerinde tuttuğunu söyleye-bilir sana," dedi Mina, "asıl terk edilenin kendisi olduğunu. Yine de, bunca^mandan sonra, kimin hatalı olduğu önemli değil. Senin sevgine değer249

Mina bakışlarını yukarıya, tapmağın tavanı yok edildiği jç^görülebilen gece göğüne doğru kaldırdı. "Onurdayken içim ısınıyor, QJ^Onun kollarında ısınıyorum, seviliyorum, besleniyorum, giydiriliyor^ rgüvendeyim. Bu dünyaya geri döndüğümde ise üşüyorum, açm, Vesusuzum. Orada, yukanda olmayı bu kadar çok isterken burada olmak be ^için bir ceza Galdar." Galdar boğazından yükselen bir gurultu çıkarttı. Eğer şüphesi vard,bile, onları yüksek sesle dile getirmemesi gerektiğini biliyordu. Sadece şö ıdedi, "Yine de burada, aşağıdayken, Mina, Tek Tanrı için yapman gere/ebir görevin var. Eğer yorgunluktan bitap düşersen o görevi yapamazsın " Mina elini uzattı ve minatorun kolunun üzerine koydu. "Haklls,Galdar. Bencillik ediyorum. Yatağıma gideceğim ve hatta sabahın geç V3L'tine kadar uyuyacağım." Mina dönüp toteme baktı. Amber gözleri, sanki hâlâ alevlere bakıv0r.muş gibi parlıyordu. "Muhteşem, değil mi?" Daha fazlasını da söyleyebilirdi, ama Dalamar onun görüş hizasınagirdi ve eğilip reverans yaptı. "Bir dakikalık vaktini almak istiyorum, Mina," dedi Dalamar, tekrareğilip reverans yaparak. "Git ve odamın hazırlandığından emin ol, Galdar," diye emretti Mina."Merak etme. Kısa süre içinde geleceğim." Galdar'ın hayvanımsı gözleri, Dalamar'ın ruhunun durduğu yerde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

eyleşti. Dalamar, minatorun kendisini görüp göremediğini kestiremedi.Görebildiğini sanmıyordu, ama Galdar'm onun ruhunun orada olduğunubildiğini hissediyordu. Minatorun bumu, sanki çürümüş bir şeyin kokusunualmış gibi kırıştı. Derken homurtu dolu bir şekilde burnundan soluyan Galdararkasını döndü ve sunak odasını terk etti. "Ne istiyorsun?" diye Dalamar'a sordu Mina. Ses tonu sakin,soğukkanlıydı. "Kenderin'taşıdığı büyülü âletten haber mi getirdin?" "Ne yazık ki hayır, Mina," dedi Dalamar, "ama başka bilgiler getirdimKötü haberlerim var. Malys, totemini çalanın sen olduğundan haberdar.'"Hakikaten öyle," dedi Mina, hafifçe gülümseyerek. "Malys onu geri almaya gelecek, Mina. Ejderha küplere bindi. Şin™1seni gücüne karşı bir tehdit olarak görüyor." "Bunu bana neden söylüyorsun, büyücü?" diye sordu mina. "Beni'güvenliğim için endişelenmediğin kesin." "Hayır Mina, endişelenmiyorum," dedi Dalamar soğukkanlı!' ',,"Ama eğer sana bir şey olursa diye kendim için endişeleniyorum. MWmağlup etmene yardım edeceğim. O ejderhaya karşı savaşmak İÇ"1büyücünün yardımına ihtiyacın var."248

"Peki bu hazin haldeyken bana nasıl yardım edeceksin?" diye sordu0ina, eğlenerek. "Ruhumu bedenime iade et. Krynn tarihindeki en kudretli büyücülerdenbiriyim- Sana yapabileceğim yardım paha biçilmez nitelikte olacaktır. Ölüler. JJJ bir liderin yok. Lord Soth'u ikna etmeye çalıştın, ama başarısız oldun."Amber renkli gözler parladı. Kız hiç hoşnut değildi. "Evet, bunu işittim," dedi Dalamar. "Ruhum dünyayı dolaşır. Yaşananhadiseler hakkında çok fazla şey biliyorum. İşine yarayabilirim. Ölülere li-derlik eden kişi olabilirim. Kenderi arayıp o âleti sana getirebilirim. Burrfootbeni tanıyor ve bana güveniyor. Zamanda Yolculuk Âleti hakkında çalış-malar yaptım. Sana onu nasıl kullanacağını öğretebilirim. Ejderhanınbliyüsüyle savaşmana yardım etmek için büyümü kullanabilirim. Bunlarınhepsini senin için yapabilirim —ama sadece yaşayan bir adam olarak." Dalamar kendisini amber renkli gözlerden yansırken gördü —birtutam hava gibiydi, örümcek ağı kadar bile maddesi yoktu. "Eğer isteseydim, bütün bunları ve daha fazlasını benim içinyapardın," dedi Mina, "yaşayan bir adam olarak değil, yaşayan bir cesetolarak." Başını kibirle havaya kaldırdı. "Malys'e karşı edeceğin yardımagelince, senin yardımına ihtiyacım yok. Tek tamı beni destekliyor ve yanım-da savaşıyor. Başkasına ihtiyacım yok." "Gitmeden önce beni dinle, Mina," diye ısrar etti Dalamar, kızaarkasını dönerken. "Gençliğimde, senin Tek Tanrı 'na, bir âşığın sevgilisine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kaçacağı gibi kaçtım. Bana sarıldı, beni okşadı ve günün birinde dünyayıyöneteceğimize söz verdi, o ve ben. Ona inandım, güvendim. Güvenimeihanet etti. Onun işine yaramaz hale geldiğimde, beni düşmanlarımın karşısı-na atıp gitti. Aynısını sana da yapacak, Mina. O gün geldiğinde, benimgücüme ve kudretime sahip bir müttefike ihtiyacın olacak. Yaşayan bir müt-tefike, bir cesede değil." Mina duraksadı ve dönüp ona baktı. Yüzünde düşünceli bir bakışvardı. "Belki de söylediğin şeylerde bir gerçeklik payı vardır, büyücü." Dalamar onu ihtiyatla izledi, aniden değişen bu yüze hiç güvenmiyor-du. "Olduğuna seni temin edebilirim." "Tek Tann'ya olan inancın karşısında ihanete uğradın. O da aynı şeyisenin için söyleyebilir, Karanlık Dalamar. Âşıklar sık sık kavga ederler, kısasure içinde unutulan, ikisinin de bir daha hatırlamadığı, saçma sapan kavgalar." "Ben hatırlıyorum," dedi Dalamar. "Onun ihaneti yüzünden, sevdiğim veeğer verdiğim her şeyi kaybettim. O kadar kolay unutacağımı mı sandın?""Sevdiğin ve değer verdiğin her şeyi onun üzerinde tuttuğunu söyleye-1Ur sana," dedi Mina, "asıl terk edilenin kendisi olduğunu. Yine de, bunca^mandan sonra, kimin hatalı olduğu önemli değil. Senin sevgine değer249

veriyor. Seni hâlâ sevdiğini kanıtlamak için kaybettiğin her şeyi ve daj,fazlasını sana geri verebilir.""Ne karşılığında?" diye sordu Dalamar tedbirli bir şekilde.

"Sevginin teminatını vermen.""Ve?...""Küçük bir iyilik.""Peki bu 'küçük' iyilik neymiş?""Dostun, Palin Majere—""O benim dostum değil." "Öyleyse bu daha kolay olacak," dedi Mina. "Büyücü ahbabın TekTann'ya komplo düzenliyor. Elbette ki, onun komplolarından ve tezgâh-larından haberi var. Onları engellemekte hiç güçlük çekmez, ama bu gün-lerde zihninde birçok şey var ve senin yardımından memnun olacaktır.""Ne yapmam gerekli?" diye sordu Dalamar. Mina omuz sükti. "Pek fazla bir şey değil. Sadece o harekete geçmeküzereyken haber vereceksin. Hepsi bu kadar. Ondan sonra konuyla oilgilenecek.""Ve karşılığında?" "Hayatın sana geri verilecek. İstediğin her şeyi alacaksın, ki bunaölüler ordusunun liderliği de dahil, eğer istediğin buysa tabii. Buna ekolarak..." Mina ona gülümsedi, amber gözlerinin içi gülüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Evet? Ek olarak?""Büyün sana geri verilecek." "Benim büyüm," diye vurguladı Dalamar. "Ölülerden ödünç alıp banaborç verdiği büyüyü istemiyorum. Bir zamanlar içimde var olan büyüyüistiyorum!""Tanrıların büyüsünü istiyorsun. Buna söz veriyor." Dalamar, Takhisis'in ona verdiği tüm sözleri düşündü ve tutmadığı tümsözleri. Bunu çok istiyordu. Buna inanmak istiyordu."Yapacağım," dedi yavaşça.250

1

YÜZÜK VE PELERİN Qualinesti elfleri Silvanesti'ye geldiğinden beri günler, haftalargeçmişti. Gilthas ne kadar süredir burada olduklarını kestiremiyordu, çünküzaman kavramından yoksun olan ormanın içinde her gün bir diğerine kanşıpgidiyordu. Halkı her ne kadar bir günün, zamanın ipek kumaşından sökülüpyumuşak, yeşil çimlerin üzerine düşmesiyle hoşnut olsa bile, Gilthas bunuyapamıyordu. Gitgide sinirleri bozuluyordu. Alhana, hâlâ SilvanosheiÇadırmın içinde iyileşiyormuş gibi davranıyordu. Halkına ondan bahsediyor,neler dediğini, neler yediğini ve nasıl da yavaş yavaş iyileştiğini anlatıyordu."ilthas bu yalanlan şok içinde dinledi, ama bir süre sonra, Alhana'nın daon'ara inandığı sonucuna vardı. Yalanlardan oluşan ipliklerle bir battaniyeorrnüştü ve o battaniyeyi soğuk gerçeklerden korunmak için kullanıyordu. Silvanestililer onu dinliyor ve hiçbir soru sormuyordu —ki bu da,"öıas'ın kavrayamadığı başka bir şeydi.„ "Biz Silvanestililer değişimden hoşlanmayız," diye açıkladı Kiryn,Fas'ın sinir bozukluğuna cevaben. "Büyücülerimiz mevsimlerin değişi-. j durdurdu, çünkü baharın yeşil renginin solup yok olmasına dayanamı-^ Bunu anlayamayacağınızı biliyorum, Gilthas. İnsan kanınız kaynı-251

yor, yerinde durmanızı engelliyor. Siz saniyeleri sayıyorsunuz, çünkükısalar ve hemen geçip gidiyorlar. İnsan tarafınız değişimden haz duyuy0 !! "Yine de değişim yaşanıyor!" dedi Gilthas, ileri geri volta atara!,"Silvanestililer onu istese de istemese de." "Evet, değişimi biz de yaşadık," dedi Kiryn, hüzünlü bir gülüm,,meyle. "Değişimin şiddetli seli, sevdiğimiz bir çok şeyi silip süpürdü. Şj^j"sular daha sakin, yüzeyde salınmaktan memnunuz. Belki de sessiz bir kıylvvururuz, kimsenin bir daha bizi bulup, ilişip, zarar veremeyeceği bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kryıya» "Kara Şövalyeler çaresiz durumda," dedi Gilthas. "Sayıca azlar, yjVeçekleri kalmadı. Moralleri düşük. Şimdi saldırmalıyrz!" "Sonucu ne olacak?" diye sordu Kiryn, omuz silkerek. "Dediğiniz giyKara Şövalyeler çaresiz durumda. Savaşmadan teslim olmayacaklarHalkımızdan birçoğu ölecek.""Ve düşmandan birçoğu da ölecek," dedi Gilthas, sabırsızlıkla. "Bir insanın ölümü bir karıncayı ezmek gibi —geriye kalanların sayısıçok fazla ve daha da fazlası gelecek. Bir elfın ölümü ise kudretli bir meşeağacının devrilmesi gibi. Yerini yeni birinin alması yüzlerce yıl sürecek, tabiialabilirse. Daha şimdiden birçoğumuz öldü. Çok azımız kaldı ve o da çokkıymetli. Nasıl harcayabiliriz?" "Ya Silvanestililer, Silvanoshei hakkındaki gerçeği öğrenirse?" diyesertçe sordu Gilthas. "O zaman ne olur?" Kiryn, asla değişmeyen ormanın yeşil yapraklarına baktı. "Biliyorlar,Gilthas," dedi sessizce. "Biliyorlar. Dediğim gibi, değişimden hoşlanmıyor-lar. Her dem baharmış gibi davranmak daha kolay." En sonunda Gilthas, Silvanestililer için endişelenmeyi bıraktı ve kendihalkı için endişelenmeye başladı. Qualinesti halkı, kendi içinde hiziplerebölünmeye başlamıştı ve ne yazık ki, bunlardan biri karısı tarafındanyönetiliyordu. Dişi Aslan, bedeli her ne olursa olsun intikam almak istiyor-du. O ve onun gibiler, Silvanesti onlara katılsa da katılmasa da Silvanost'takıinsanlarla savaşmak, onları şehirden atmak istiyordu. Koşullar her ne olursaolsun, Qualinestililerin kuzenlerinin baş şehrine saldıramayacağını bir kezdaha belirtmek Gilthas'ın üzerine düşmüştü. Bundan hiçbir iyi sonucun ç#'mayacağını savundu. İki ırk arasında acı bir bölünmeyle geçen daha fazla y1getirecekti. Bunu o kadar net bir şekilde görebiliyordu ki, diğerlerinin nas>bu kadar kör olabildiğini merak ediyordu. , "Asıl kör olan sensin," dedi Dişi Aslan hiddetle. "Hiç şüphe ySürekli olarak kendi zihninin içindeki karanlığa bakıyorsun!" Kadın onu terk etti, çadırlanndan ayrıldı ve kendi Yaban Elfi asker»11yanında yaşamaya başladı. Gilthas ettikleri bu kavgaya üzülüyordu "252

.^diklerinden beri ilk defa kavga etmişlerdi— ama her şeyden önce kraldı,6 yei dolu bir koca değil. Her ne kadar pes etmek istese de, bunu yapamıyorS yicdanıyla düşününce onun istediğini yapmasına izin veremiyordu. Qualinestili başka bir hizip de Silvanesti yaşam tarzıyla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ayartılıyordu.Yaralı ve kederli yürekleriyle, onlara anayurtlarının ormanlarını hatırlatan bu.^gl ormanın içinde sanki rüyadaymış gibi yaşamaktan memnunlardı. Buhizbin lideri olan Senatör Palthanion, Silvanestililere sanki bir köleymiş gibidalkavukluk ediyor, Gilthas'ın yarı yarıya insan olması sebebiyle^ualjnesti'nin yasal kralı olmadığını ve asla olamayacağını fısıldıyorduplaklarına. Gilthas, tüm insanlar gibi dengesiz ve sağı solu belirsiz biriydive ona güvenilemezdi. Eğer Senatör Palthanion'un sadakati ve yılmazceSareti olmasaydı, Qualinesti halkı asla çölden canlı kurtulmayı başara-mazdı ve şöyle ve böyle. Qualinestililerin bazıları bunun doğru olmadığını biliyordu ve birçoğuİnallarını savundu, ama geri kalanları, her ne kadar Gilthas'ın cesaretinitakdir etseler de, onun gittiğini gördüklerine pek üzülmezlerdi. O geçmişti,acıydı, açık yaranın ta kendisiydi. Onlar iyileşmeye başlamak istiyordu.Silvanestililere gelince, onlar da Gilthas'a güvenmiyordu ve Palthanion'un"fısıldadığı şeylerin de buna bir faydası dokunmuyordu. Gilthas kendisini bir bataklığın içine girmiş gibi hissediyordu. Acı veri-ci bir şekilde, inatla, milim milim, isimsiz bir felakete doğru emilip duruyor-du. Debelenmeleri daha da derine batmasına sebep oluyor, haykırışlarınıkimse işitmiyordu. Son öyle yavaş yaklaşıyordu ki, başka kimse onun farkm-daymış gibi görünmüyordu. Sadece kendisi görebiliyordu. Eşitlik durumu devam ediyordu. Kara Şövalyeler dışarı çıkmaya kork-tuktan için Silvanost'ta saklanıyordu. Elfler ise harekete geçmeye korktuk-lan için ormanda gizleniyordu. Gilthas bu günlerde ormanda yalnız başına dolaşmayı âdet edinmişti.Kasvet dolu düşünceleri için yanında hiçbir arkadaş istemiyordu, hattananchet'i bile yanından göndermişti. Hayvani bir haykırış duyunca kafasınıyukan kaldırdı ve kanı heyecanla ısınıverdi. Üzerinde bir binici taşıyan birgnffon, ağaçların üzerinde daireler çiziyor, konmak için güvenli bir nokta^yordu. İyi ya da kötü, bir değişim yaklaşıyordu. Gilthas ormanın içinde aceleyle ilerleyip Alhana'nın kampını kurduğuyere, Silvanesti ile Blöde arasındaki sınırdan yaklaşık otuz mil güneyde bulu-ra mevkiye gitti. Silvanesti kuvvetlerinin büyük çoğunluğu, başkent•' vanost'tan kaçan veya kurtarılan kişiler ve Qualinesti mültecileriyle bir-*te bu bölgede bulunmaktaydı. Diğer elf birlikleri Thon-Thalas Nehri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

. yunca konuşlandırılmıştı ve daha fazlası Silvanost'u çevreleyen Kanlı^lar'da gizleniyordu. Elf birlikleri, her ne kadar dağılmış olsalar da,253

rüzgârı, orman ve hava yaratıklarını, bir gruptan diğerine hızla mesaj ta$lvulakları kullanarak sürekli irtibat halinde kalıyordu. Gilthas kamp yerinden çok uzaklaşmıştı ve belli bir süredir gein-yoldan geri dönmekteydi. Kamp yerine vardığında Alhana'yı, tanımadı», ıfelfle birlikte buldu. Bu elf bir savaşçı gibi giyinmişti ve rüzgâr yemiş yüz^"yolculuğun lekeleriyle dolu olan kıyafetlerine bakılırsa birçok aydır yoU-,6'daydı. Gilthas, Alhana'nın sesindeki sıcaklığa ve tavnndaki heyec~bakarak bu elfın onun için özel birisi olduğunu anladı. Daha Gilthas kedişini takdim edemeden önce, Alhana ile bu garip elf, kadının bannağıngirip ortadan kayboldular.Gilthas'ı gören Kiryn ona işaret etti."Şamar geri döndü.""Şamar... Silvanoshei'i aramaya çıkan savaşçı mı?"Kiryn başıyla onayladı. "Peki Silvanoshei'den ne haber?" Gilthas, Alhana'nın çadırına doğrubaktı."Şamar yalnız döndü," dedi Kiryn. Alhana'nın barınağının içinden ıstırap dolu bir feryat koptu. Bu feryathızla bastırıldı ve tekrarlanmadı. Dışarıda gerginlik içinde bekleyenler bir-birileriyle bakışıp kafalarım salladılar. Küçük açık alanda hatm sayılır birkalabalık toplandı. Elfler saygılı bir sessizlik içinde bekliyordu, ama yine dehaberleri kendi kulaklarıyla duymaya kararlı bir şekilde bekliyorlardı. Alhana, yanında korumacı bir tavırla duran Samar'ın eşliğinde onlarlakonuşmak için dışarı çıktı. Şamar, Gilthas'a Mareşal Medan'ı hatırlattı, kiikisi tarafından da takdir görmeyecek bir benzerlikti bu. Şamar yaşlı bir elfti,muhtemelen Alhana'nın kocası Porthios'la aynı yaştaydı. Yıllar boyu sürgün

ve savaşın izleri, elf yüzünün kemik yapısına kazınmış, yüz hatlanm granitgibi, keskinleştirmiş ve sertleştirmişti. Düşündüğü ya da hissettiği şeylerhakkında hiçbir ipucu vermemek için duygularının ateşine nasıl set çeke-ceğini öğrenmişti. Karanlık gözlerinde, sadece Alhana'ya baktığında sıcakbir kıvılcım beliriyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Alhana'nın gür siyah saçlarla çevrelenmiş olan yüzü normalde donuktubir zambağın saf beyaz rengine sahipti. Şimdi ise teni tamamen renksizdi, san»saydam gibi görünüyordu. Konuşmaya çalıştı, ama başaramadı. Ürperdi, sar*kemiklerini tek tek kınyorlarmış gibi acıyla sarsıldı. Şamar destek olmak iÇkolunu uzattı, ama Alhana onu kenara itti. Yüzü sertleşip kaskatı bir metaItakındı. Kendisine hakim oldu ve sessiz izleyicilerle yüzleşti. "Sözlerimi rüzgâra ve çağlayan suya teslim ediyorum,"' dedi A1" '"Onlan halkıma iletmeleri için. Sözlerimi ormanın hayvanlarına ve g°£kuşlarına teslim ediyorum. Onlan halkıma iletmeleri için. Burada bul254

hepiniz gidin ve sözlerimi halkıma, kuzenlerimiz Çualinesti'ye iletin."fışlan Gilthas üzerinde eyleşti, ama sadece bir anlığına. "Bu adamı tanıyorsunuz —güvenilir kumandanım ve sadık dostumcanlar. Uzun haftalar evvel onu bir göreve yolladım. O görevden çok önem-li haberlerle birlikte geri döndü." Alhana duraksayıp dudaklarını ıslattı.«'ganıar'ın bana söylediği şeyleri anlatarak size bir itirafta bulunmalıyım.Kralınız Silvanoshei'in çadırının içinde olduğunu söylediğimde, yalansöylüyordum. Bu yalanı neden söylediğimi öğrenmek istiyorsanız, sadeceetrafınıza bakmanız yeterlidir. Halkımızı bir arada, birlik içinde tutabilmekve kuzenlerimizi de birlik içinde yanımızda tutabilmek için yalan söyledim.0 yalan sayesinde, feci şekilde zayıflamış olabileceğimiz halde güçlüyüz.Önümüzde uzanan şeyler için güçlü olmamız gerekecek."Alhana duraksadı ve ürperti dolu bir nefes çekti. "Şimdi size söylediğim şey gerçek. Silvanost savaşından kısa bir süresonra, Silvanoshei Kara Şövalyeler tarafından esir alındı. Onu kurtarmayaçalıştık, ama geceleyin elimizden alınıp götürüldü. Başına ne geldiğiniöğrenmesi için Samar'ı yolladım. Şamar onu bulmuş. Kralımız Silvanoshei,Sanction'da esir tutuluyormuş." Elfler, sanki söğüt dallan arasından esen rüzgârın nefesi gibi hafifsesler çıkarttılar, ama hiçbir şey söylemediler."Hikâyesini anlatması için Samar'a izin vereceğim." Şamar halkla konuşurken bile Alhana'ya dikkat etti. Gücünün tükendiğianda ona yardımcı olmaya hazır bir şekilde kraliçesinin yanında durdu. "Bir Solamniya Şövalyesiyle, cesur ve şerefli bir adamla tanıştım."Samar'ın karanlık gözleri kalabalığın üzerinde dolaştı. "Beni tanıyanlar,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bunun yüksek bir övgü olduğunu bilirler. Bu Şövalye, Silvanoshei'i hapistegörmüş ve kendi hayatını tehlikeye atarak onunla konuşmuş. Şövalye,Silvanoshei'in pelerinini ve bu yüzüğü taşıyordu." Alhana herkes görebilsin diye yüzüğü havaya kaldırdı. "Bu yüzükoğluma ait. Bunu tanıyorum. Daha bir çocukken babası vermişti ona. Şamarda onu tanımış." Elfler önce yüzüğe sonra Alhana'ya baktılar, yüz ifadeleri sıkkındı,^yn'in yanında duran birkaç subay ileri çıkması için onu dirsekleyip dürttüler.Kiryn yaklaşü. "Konuşmama izin var mı, yüce Kraliçem?" "Var, Kuzen," dedi Alhana, ona tabiri caizse meydan okur gibi birÖVlrla bakarak, "konuşabilirsin, ama dinlemeye söz veremem.""Affedin beni, Alhana Yıldızmeltemi," dedi Kiryn saygıyla, "Şamar^bl büyük ve şanlı bir İrişinin sözlerinden şüphe ettiğim için, fakat bu insan%eye güvenebileceğimizi nereden bileceğiz? Belki de bu bir tuzaktır."Alhana rahatladı. Görünüşe bakılırsa duymayı beklediği soru bu değildi.255

"Bırakalım da Qualinesti hükümdarı, Solostaran Hanedanı'nın Evl^Gilthas öne çıksın." Bu işin kendisiyle ne alâkası olduğunu merak eden Gilthas kalabalıkarasından ileri çıkıp Alhana'nın önünde reverans yaptı. Samar'ın senbakışları Gilthas üzerinde eyleşti, ki Gilthas kendisini bir terazide tartılıyamuş gibi hissetti. Genç kralın, Samar'ın nazarında kazanan mı kaybeden m'olduğunu anlamasının hiçbir yolu yoktu. "Majesteleri," dedi Şamar, "Qualinesti'deyken, Gerard uth Mondaradındaki bir Solamniyalı ile tanıştınız mı?""Evet tanıştım," dedi Gilthas, endişelenerek."Onu cesur ve şerefli birisi olarak görür müsünüz?" "Görürüm," dedi Gilthas. "Bütün bunlar ve daha da fazlasıKonuştuğunuz Şövalye o mu?" "Sör Gerard, Qualinesti Kralı'nın ve ülkeden hayatta kalanların bizimtopraklarımızın güvenli sığınağına varmaya çalışacağını işittiğini söylemişti.Kaybınız için derin bir hüzün duyduğunu, ama sizin sağ olduğunuza çoksevindiğini belirtmişti. Sizin onu hatırlayacağınızı söylemişti." "Bu Şövalyeyi tanırım. Cesaretini biliyorum ve şerefine kefil olabili-rim. Onun sözüne güvenmekle doğru bir iş yaparsınız. Gerard uth Mondar,Oualinesti'ye garip şartlar altında gelmişti, ama o ülkeyi Kraliçe AnaLauranalanthalasa'nın takdisiyle birlikte gerçek bir dost olarak terk etti.Onunki, annemin bahşettiği en son takdislerden birisiydi." "Hem Şamar, hem de Gilthas bu Şövalye'nin şerefine kefil oluyorsa, ozaman ona karşı söyleyeceğim başka bir söz yoktur," dedi Kiryn. Reveransyapıp kalabalık dairesinin arasındaki yerine geri döndü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Yüzden fazla elf bir araya toplanmıştı. Sessizlerdi, hiçbir şey söylemi-yor, ama bakışıyorlardı. Sessizlikleri çok şey anlatıyordu. Alhana devamedebilirdi ve etti de. "Şamar başka bilgiler de getirdi. Artık şu Tek Tann'ya bir isim vere-biliriz. Tek Tanrı barış ve sevgi adı altında bize geldi, ama bunun, bizi tuza-ğa düşürüp yok etmek için yaptığı aşağılık bir plan olduğu ortaya çıktı. Şu11"1bunun sebebini de biliyoruz. Tek Tann'nın ismi çok kadim bir isim. T*Tanrı, Takhisis'in ta kendisi." Durgun bir suya atılan çakıl taşı gibi, bu şaşırtıcı haberin dalgacıkla11elfler arasında hareler halinde yayıldı. "Bu feci mucizenin nasıl olduğunu açıklayamam," diye devam eAlhana, söylediği her sözle birlikte sesi daha da güçlü ve heybetli çıkar*Elfler artık onunlaydı, onların tam desteğine sahipti. İnsan Şövalye hakWdaki tüm sorular unutulmuş, kadim bir düşmanın kara kanatlarını11 8 jgesinde kalmıştı. "Ama bilmemiz gerekmiyor. En sonunda düşmanırruz3256

m verebiliyoruz ve bu, mağlup edebileceğimiz bir düşman, çünkü|S miste onu mağluP etmiştik.i "Solamniya Şövalyesi Gerard, Şövalyeler Divanı'na bu haberi taşı-t" diye ekledi Şamar. "Solamniyalılar, Sanction'a saldırmak için bir orduîuyormuş. Kralımızı kurtarmamız için biz elflerin de bu birliğin bir' fçasi olması gerektiğini belirtiyor. Ne diyorsunuz?"P Elfler ağaçların dallarının sallanmasını sağlayacak bir güçlehaykırdılar. Bu gürültü patırtıyı duyan daha fazla elf olay mahaline koştu-«ırak ge^i ve onlar da seslerini yükseltti. Dişi Aslan da, ardında YabanFlfleri'yle çıkageldi. Yüzü aydınlanmıştı, gözleri parlıyordu. "Duyduğum bu şey de ne?" diye haykırdı, atından aşağı kayıp Gilthas'ınvaıuna doğru koşturarak. "Doğru mu? En sonunda savaşa giriyor muyuz?" Gilthas ona cevap vermedi, ama kadın buna dikkat etmeyecek kadarçok heyecanlanmıştı. Kocasına arkasını dönüp Silvanesti askerlerinden biri-sine sordu. Bundan evvel asla bir Yaban Elfı'yle konuşmaya tenezzül etmez-lerdi, ama şimdi kadının hevesli sorularını neşeyle cevapladılar. Alhana'nın subayları onun ve Samar'ın etrafında toplanıp öneriler sun-maya, planlar yapmaya, Sanction'a hangi güzergâhlarda, ne kadar hızk birşekilde ulaşabilecekleri ve kimlerin gitmesine izin verilip kimlerin geridebırakılacağı konusunda tartışmaya başladılar. Sadece Gilthas sessizce durdu ve kargaşayı dinledi. En sonunda konuş-tuğunda, kendi sesini duydu, sesindeki insansı tınıyı, elflerin seslerindendaha derin ve kaba olan o tınıyı işitti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Saldırmalıyız," dedi, "ama hedefimiz Sanction olmamalı. HedefimizSilvanost'tur. Ancak o şehir güvence altına alındıktan sonra gözlerimizi ku-zeye çevirebiliriz. Daha önce değil." Elfler ona, sanki gözü dönüp bütün hediyeleri parçalayan bir düğündavetlisiymiş gibi hayret dolu bir hoşnutsuzluk içinde baktılar. Ona aldırış*n tek elf Şamar idi. "Oualinesti Kralı'nı dinleyelim," diye emretti, sesini hiddetli uğultularkından yükselterek. '"Takhisis'i geçmişte mağlup ettiğimiz doğrudur," dedi Gilthas, ken-dini dik bakışlarla izleyenlere, "ama Paladine'm, Mishakal'ın ve diğer ışıkolarının yardımlarını almıştık. Şimdi Takhisis Tek Tanrı, tek başına ve en»flü. Onu mağlup etmek kolay olmayacaktır.. Anayurdumuzdan yüzlerce mil uzaklara yolculuk edip, kendi toprak-sızı düşmanlarımızın ellerinde bırakmak zorunda kalacağız. Bir insan«ne saldırıp kazanmaları için insanlarla birlikte bir savaşa katılacağız.I,^karşılığını alamayacağımız bir şey için fedakârlıklarda bulunacağız.ısıs'e karşı yapılan bu savaşa katılmamamız gerektiğini söylemiyorum,"257

*diye ekledi Gilthas. "Annem, hepinizin bildiği gibi, insanlar araşİnsan şehirlerini ve insan hayatlarını kurtarmak için cenk etti. Kim ^dişine teşekkür dahi etmediği fedakârlıklarda bulundu. Takhisis 'iSen'n İt-rine karşı yapılacak bu harp, savaşmaya değeceğine inandığım W ^Sadece geri dönebileceğimiz bir anayurdumuz olduğundan emin ^ ^tavsiye ediyorum. Qualinesti'yi kaybettik. Silvanesti'yi de kaybetmOnun heyecanlı sözlerini duyan Dişi Aslan'ın yüz ifadesi vı^'Gelip onun yanında durdu. "Kocam haklı," dedi. "Genç kralı kurtarmak için bir birlik gö Hden önce Silvanost'a saldırıp şehri güvence altına almamız gerekli" e' Silvanestililer onlara husumet dolu gözlerle baktılar. Bir yarım ibir Yaban elfi. Dışarlıklılar, yabancılar. Onlar kimdi ki, Silvanesti'yev&Qualinesti'ye ne yapmaları gerektiğini söylüyorlardı? Vali ?a\*.Alhana'nın yanında duruyor, kadının kulağına fısıldıyor, şüphesiz ki"kukla krala" aldırış etmemesini söylüyordu. Gilthas aralarından bir mfık bulmuştu —Şamar. "Kuzenlerimizin kralı bilgece konuşuyor, Majesteleri," dedi Sarm-"Onun sözlerine kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Eğer Sanctutyürürsek, arkamızı döndüğümüzde saldmp bizi öldürebilecek bir düşnnbırakmış oluruz ardımızda."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Kara Şövalyeler, bir kavanozun içine sıkışan anlar gibi Silvanosısıkışıp kalmış durumdalar," diye yanıtladı Alhana. "Kaçamayacak dutun]etrafta vızıldayıp duruyorlar. Mina'nın Silvanost'taki Kara Şövalyeler,takviye göndermeye hiç niyeti yok. Eğer bunu yapacak olsaydı şimdi).kadar yapardı. Onlan daha geniş bir birliğin kuşatmış olduğu izlenimi!yaratacak bir grubu geride bırakacağım. Zaferle geri döndüğümüzde, t*Kara Şövalyeler'in icabına bakacağız, oğlum ve ben," diye gururla ekledi"Alhana," diye başladı Şamar. Kadın ona bir bakış attı, menekşe renkli gözleri şarap kadar koyu«soğuktu.Şamar daha fazla bir şey söylemedi. Reverans yapıp kral'Çes"arkasında yerini aldı. Gilthas'a bakmadı, Alhana da onabakmıyordu- Mverilmiş, dava kapanmışü. Silvanesti ile Qualinestililer onun etrafında toplanmış, kadının ermbekliyorlardı. İki millet en sonunda birleşmişti, Sanction'a yürüme Kdaki kararlılıklanyla bir araya gelmişlerdi. Dişi Aslan, kocasınaendişeli bir bakış attıktan sonra teselli edercesine onun elini kavradı. -da, Alhana Yıldızmeltemi'yle fikir alışverişinde bulunmak için hız13Neden göremiyorlardı? Onlan kör eden neydi?'Takhisis. Bu onun marifeti,' dedi Gilthas kendi kendisi258

kinsiz olarak yönetme konusunda serbest olduğu için sevginin tatlı|Vl r e geçirdi, onu zehirle karıştırdı ve hem anasına, hem de oğlunaEjriı11 e.. anoshei'in Mina'ya olan sevgisi bir saplantıya dönüşüyor.-çjjtü- , 0ğluna olan sevgisi ise düşüncelerini bulanıklaştinyor. Peki buna$0^ n, saVaşabiliriz? Sevgimiz —yani ona karşı en iyi silahımız— dahitafi1 naS • j^n bir tanrıya karşı nasıl savaşabiliriz?'259

diye ekledi Gilthas. "Annem, hepinizin bildiği gibi, insanlar arasında savİnsan şehirlerini ve insan hayatlarını kurtarmak için cenk etti. Kimsenin ı'dişine teşekkür dahi etmediği fedakârlıklarda bulundu. Takhisis ile birli?"rine karşı yapılacak bu harp, savaşmaya değeceğine inandığım bir ham?Sadece geri dönebileceğimiz bir anayurdumuz olduğundan emin olmgftavsiye ediyorum. Qualinesti'yi kaybettik. Silvanesti'yi de kaybetmeye!^1 Onun heyecanlı sözlerini duyan Dişi Aslan'ın yüz ifadesi yumuşakGelip onun yanında durdu. "Kocam haklı," dedi. "Genç kralı kurtarmak için bir birlik göndermden önce Silvanost'a saldmp şehri güvence altına almamız gerekli." Silvanestililer onlara husumet dolu gözlerle baktılar. Bir yarım insan vbir Yaban elfi. Dışarlıklılar, yabancılar. Onlar kimdi ki, Silvanesti'ye ve ha^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Qualinesti'ye ne yapmaları gerektiğini söylüyorlardı? Vali PalthanionAlhana'nın yanında duruyor, kadının kulağına fısıldıyor, şüphesiz ki, ona"kukla krala" aldırış etmemesini söylüyordu. Gilthas aralarından bir mütte-fik bulmuştu —Şamar. "Kuzenlerimizin kralı bilgece konuşuyor, Majesteleri," dedi Şamar"Onun sözlerine kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Eğer Sanction'ayürürsek, arkamızı döndüğümüzde saldırıp bizi öldürebilecek bir düşmanbırakmış oluruz ardımızda." "Kara Şövalyeler, bir kavanozun içine sıkışan anlar gibi Silvanost'tasıkışıp kalmış durumdalar," diye yanıtladı Alhana. "Kaçamayacak durumdaetrafta vızıldayıp duruyorlar. Mina'nın Silvanost'taki Kara Şövalyeler'etakviye göndermeye hiç niyeti yok. Eğer bunu yapacak olsaydı şimdiyekadar yapardı. Onlan daha geniş bir birliğin kuşatmış olduğu izleniminiyaratacak bir grubu geride bırakacağım. Zaferle geri döndüğümüzde, buKara Şövalyeler'in icabına bakacağız, oğlum ve ben," diye gururla ekledi."Alhana," diye başladı Şamar. Kadın ona bir bakış attı, menekşe renkli gözleri şarap kadar koyu vesoğuktu. Şamar daha fazla bir şey söylemedi. Reverans yapıp kraliçesin"1arkasında yerini aldı. Gilthas'a bakmadı, Alhana da ona bakmıyordu. Kar»verilmiş, dava kapanmıştı. Silvanesti ile Qualinestililer onun etrafında toplanmış, kadının emirte1"1bekliyorlardı. İki millet en sonunda birleşmişti, Sanction'a yürüme konusundaki kararlılıklanyla bir araya gelmişlerdi. Dişi Aslan, kocasına bir an'hendişeli bir bakış attıktan sonra teselli edercesine onunelini kavradı. Sonra0da, Alhana Yıldızmeltemi'yle fikir alışverişinde bulunmak içinhızla seğir»-Neden göremiyorlardı? Onlan kör eden neydi?'Takhisis. Bu onun marifeti,' dedi Gilthas kendi kendisine. ™258

y3yı rakipsiz olarak yönetme konusunda serbest olduğu için sevginin tatlıKirini eline geçirdi, onu zehirle karıştırdı ve hem anasına, hem de oğluna^îdi- Silvanoshei'in Mina'ya olan sevgisi bir saplantıya dönüşüyor.Aİhana'nın °§^una °lan sevgisi ise düşüncelerini bulanıklaştmyor. Peki bunairtirsı nasu savaşabiliriz? Sevgimiz —yani ona karşı en iyi silahımız— dahiı kelsnnıişken bir tanrıya karşı nasıl savaşabiliriz?'259

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ISBİR KRALIN KURTARILIŞI Elfler hayalci ve uyuşuk olabilirdi, gündüz ışığıyla geçen bütün saat-lerini bir gülün taçyapraklannı açışını izleyerek veya gecelerini yıldızlarınaltında sessizce, can kulağıyla dinleyip öylece oturarak geçirebilirlerdi. Amaharekete geçirildiklerinde elfler, hızlı düşünme ve hareket etme, çabucakkarar verip onlan uygulamaya koyma konusundaki yetenekleriyle, her türlüengeli aşmalarını sağlayan kararlılık ve azimleriyle, kendilerini izleyeninsanları hayretlere düşürebilirlerdi. Alhana veya Şamar ondan sonraki birkaç gün içinde uyudularsa bile,Gilthas bunu ne zaman yaptıklarım kestiremiyordu. Kadının ağaç barınağı-na gelip giden insan güruhlarının ne gündüz ne gece ardı arkası kesilmiyor'du. Kendisi de onlardan birisiydi, zira halkının hükümdarı olarak büM1önemli kararlara o da dahil oluyordu. Fakat, Alhana her ne kadar onu *kendi fikrini paylaşmaya teşvik etmek için nazikçe özen gösterse daW.Gilthas pek az konuşuyordu. Fikrinin onlar için değerli olmadığını gayet ıfbiliyordu. Ayrıca, geçmeleri gereken topraklar hakkında o kadar az bılg1

vardı ki, pek yardımı dokunmazdı. ...Silvanesti ve Qualinestililerin, bir zamanlar toplum dışı biri, bir kara260

fl ^lhana'yı lider olarak kabul etmeye ne kadar hazır olduğunu görmek0 şaşırtmıştı. Kadının planının ana hatlarını anlatışını dinledikten sonra0 şaşkınlığı sona ermişti. Aşmalan gereken dağlık arazileri çok iyi bili*du, zira birçok yıldır kendi birliklerini o topraklardan geçirmişti. Herlu her gey^ patikasını, her mağarayı biliyordu. Savaşı ve savaşın zorluk-Lıyla dehşetini de biliyordu. Hiçbir Silvanesti kumandanının, aşmalan gereken topraklar, savaşmakorunda kalabilecekleri birlikler hakkında bu kadar geniş bilgisi yoktu vekısa süre içinde, en inatçı olanları bile Alhana'nm üstün bilgilerine saygı gös-terip ona sadakat yemini ettiler. Hatta Yaban Elfleri'ne liderlik edecek olannjşi Aslan bile etkilenmişti. Alhana'nın yolculuk planı dahiceydi. Elfler kuzeye, düşmanları olanperelerin topraklan Blöde'e gireceklerdi. Bu, intihar niteliğinde gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

görünebilirdi, ama birçok yıl evvel Porthios, Khalkist dağ mevziinin ikiyebölünmüş olduğunu ve yüksek tepelerin, vadi sıralanyla merkezde bulunangeçitleri gizlemekte olduğunu keşfetmişti. O vadilerin içinden geçecek olanelfler, kanatlarını korumak için dağlan kullanabilecekti. Bu rota uzun ve yoru-cu olacaktı, ama elf ordusu hafifçe ve hrzla yolculuk edecekti. Ogreler onlarınorada olduğunu anlamadan önce Blöde'ü sağ salim aşmayı umuyorlardı. Arkalarında demirci atölyeleri ve ağır yüklü stok vagonlan taşımakzorunda olan insan ordularının aksine elfler, levha veya zincir zırh giymez,ağır kılıçlar ve kalkanlar taşımazlardı. Elfler ok ve yaya güvenir, elf okçu-lannrn ün saldığı o becerilerinden yararlanırlardı. Böylece elf ordusu, insanbenzerlerinden çok daha uzun mesafeler kat edebilirdi. Elflerin hızlı yolcu-luk etmesi gerekecekti, çünkü sadece birkaç hafta içinde kış karlan yağmayave geçitleri kapamaya başlayacaktı. Her ne kadar Alhana'nın savaş planını takdir etse de, Gilthas'ın vücu-dunun her bir hücresi bunun yanlış olduğunu haykmyordu ona. Samar'ındediği gibi, düşmanı arkalarında kontrol sahibi bir şekilde bırakarak dos-doğru ilerlemeye baslamamalan gerekliydi. Gilthas öylesine umutsuz vehuzursuz olmaya başlamıştı ki, toplantılara gitmeyi kesmesi gerektiğinianladı. Fakat yine de, Qualinesti halkının temsil edilmesi gerekliydi. Birçokyddır dostu olan, kansıyla birlikte, Gilthas'ı güçsüzleştiren ve onu tüketmeye?^layan depresyondan kurtulmasına yardım eden adama çevirdi bakışlarım."Planchet," dedi Gilthas, bir sabah, "Seni hizmetimden azat ediyorum." "Majesteleri!" diye başladı Planchet, dehşete kapılıp şaşkına dönmüşbu" halde. "Canınızı sıkacak bir şey mi dedim veya yaptım? Eğer öyleyse,^Çekten özür dilerim—" "Hayır, dostum," dedi Gilthas, kalbinden gelen, yani diplomasininr"tıü olmayan bir gülümsemeyle. Uzun süredir yanında bulunmuş olan261

adamın omzuna bir kolunu attı. "Bu kelimeyi kullandığım için itiraz etn,sakın. Sana 'dostum,' diyorum ve bunu kastediyorum. Danışman ve a/hocası da diyorum ve bunları kastediyorum. Baba ve müşavir diyonm,bunları da kastediyorum. Sen benim için bütün bunlar oldun, Planchet. Ser/gücün ve bilge tavsiyelerin olmasaydı, bugün burada olamayacap]n.söylersem hiç de abartmış sayılmam." "Majesteleri," diye itiraz etti Planchet, boğuk bir sesle. "Böyle W

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

övgüyü hak etmiyorum. Ben sadece bahçıvandım. Büyüyüp güçlenen ağasizinkiydi—""—senin özenli ilgin sayesinde." "Ve Majesteleri'nden ayrılmam gerekmesinin sebebi bu mu yani?"diye sessizce sordu Planchet. "Evet, çünkü şimdi başkalarıyla ilgilenip onlara göz kulak olma vak-tidir. Qualinestililerin bir askeri lidere ihtiyacı var. Halkımız Sanction'a git-mek için tantana yapıyor. Onların generali sen olmalısın. Dişi AslanKagonestililere liderlik ediyor. Sen de Qualinestililere liderlik edeceksinBunu benim için yapar mısın?"Planchet tereddüt içindeydi, sıkkındı. "Planchet," dedi Gilthas, "Vali Palthanion daha şimdiden kendisini bumevkiye getirmek için kıvranmaya başladı bile. Eğer bu göreve seni atarsam,homurdanıp sızlanacaktır, ama beni durdurmayı başaramayacaktır. Askerimeseleler hakkında hiçbir şey bilmiyor ve sen ise yılların deneyimine sahipkıdemli birisin. Silvanestililer tarafından seviliyor ve güveniliyorsun. Lütfen,halkımızın iyiliği adına, bunu benim için yap." "Evet, Majesteleri," diye derhal yanıtladı Planchet. "Elbette. Banainandığınız için size teşekkür ederim ve buna layık olmaya çalışacağım.Majesteleri'nin seçilen bu yolu tasvip etmediğini biliyorum, ama bu yolundoğru olduğuna inanıyorum. Takhisis'i mağlup edip onu dünyadan sürdük-ten sonra kara kanatların gölgesi kalkacak, ışık üzerimizde parlayacak vedüşmanı her iki ülkemizden de dışan atacağız."

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun, Planchet?" diye sordu Gilthas,kasvetli bir tonlamayla. "Benim şüphelerim var. Takhisis'i mağlup edebili-riz, ama onu besleyen o şeyi mağlup edemeyiz —yani insanların kalbindekikaranlığı. Bu yüzden ülkelerimizi elinde tutan düşmanları dışan sürmek.anayurdumuzu güvence altında alıp güçlendirmek ve daha sonra dünyay3açılmak akıllıca olacaktır."Planchet hiçbir şey söylemedi, utanmış görünüyordu. . , "Düşüncelerini söyle, dostum," dedi Gilthas, gülümseyerek. "Şımgeneralimsin. Eğer yanılıyorsam bana söylemekle yükümlüsün." ..."Sadece şunu söyleyeceğim, Majesteleri: Geçmişte elflere buy262

ajlar getiren, müttefikimiz olabilecek kimseler tarafından bile yanlışlasıl'P güven görmememize sebep olan şey, bu tecrit politikasının ta ken-idir- Eğer bu savaşta insanların yanında yer alırsak, bu onlara, büyükr riyanın bir parçası olduğumuzu kanıtlayacaktır. Bize onların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

saygısını veiki de dostluğunu kazandıracaktır." "Başka bir deyişle," dedi Gilthas, yarım ağızla gülümseyerek, "Ben her^an yatağımda yatıp şiir yazıyordum—""Hayır, Majesteleri," dedi Planchet, şok geçirmiş bir halde. "Asla bunukastetme—" "Ne kastettiğini biliyorum, sevgili dostum ve umarım haklısındır.Simdi, kısa süre içinde toplanacak olan bir sonraki askeri konferansta bulun-man istenecek. Seni general yapma kararımdan Alhana Yıldızmeltemi'ne,ÖZ ettim ve o bunu onaylıyor. Her ne karar verirsen, benim adıma veriyorolacaksın." "Güveniniz için size teşekkür ederim, Majesteleri," dedi Planchet."Ama siz ne yapacaksınız? Bizimle yola çıkacak mısınız, yoksa geride mikalacaksınız?" "Senin de gayet iyi bildiğin üzere, ben bir savaşçı değilim, sevgili dos-tum. Kılıç konusunda sahip olduğum pek az becerimi de sana borçluyum.Halkımızdan bazıları, bakmaları gereken çocukları olanlar, zayıf ve yaşlı olan-lar yolculuk edemeyecek. Onlarla birlikte geride kalmayı düşünüyorum." "Yine de, Majesteleri, sanıyorum ki, Vah Palthanion da bizimle yolakoyuluyor. Gizli gizli Alhana'nın güvenini kazanmaya teşebbüs edebileceği-ni bir düşünün. Nefret edip hor gördüğü bir ırk olan insanlarla yapılacak hertürlü müzakerede yer almayı talep edecektir." "Evet," dedi Gilthas bıkkınlıkla. "Biliyorum. En iyisi şimdi gitPlanchet. Konferans kısa süre içinde toplanacak ve Alhana herkesin katılımkonusunda dakik olmasını istiyor." "Evet, Majesteleri," dedi Planchet ve genç krala son bir endişe dolubakış attıktan sonra ayrıldı. Elfler, herhangi birinin hayal edebileceğinden çok daha kısa bir süre içindey°la çıkmaya hazır hale geldiler. Kuzeye yapılacak uzun yolculuğa katılamaya-j*k olanlara göz kulak olmaları için yurt savunmasına yönelik bir grubu geride. "aktılar, ama bu birlik küçüktü, çünkü üzerlerinde bulundukları ülke onların enVı savunucusuydu —elfieri seven ağaçlar onları koruyacaktı, hayvanlar onlanyanp mesajlarını taşıyacaktı ve mağaralar onlan saklayacaktı.Bir elf ordusunun Silvanost'u kuşatmış bulunduğu izlenimini yarat-... 'Çin geride bir küçük birlik daha bıraktılar. Bu küçük birlik, üzerineŞen rolü o kadar iyi oynuyordu ki, nefret etmeye başladığı bu şehrin surları263

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

içine tıkılıp kalmış olan General Dogah'm, düşmanın yola koyulup gv .olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Kara Şövalyeler zaferle ele geçirdikşehrin içinde hapis kalıp kendilerini bu kadere terk eden Mina'ya lân fr'yağdırmaktaydı. Kirathlar sınırlan korumak için geride kalmıştı. Uzun süredir, kalkardında bıraktığı boz renkli, çorak topraklarda dolaşıyorlardı. Şimdi, lrij^1yeşil filizlerin tozların ve çürümüş toprakların arasından meydan okurcasyükseldiğini gördükleri için neşe doluydular. Kirathlar bunu, ilk başta kalka 3altında, sonra da Kara Şövalyeler'in ezen çizmeleri altında neredeyse ölüp v ıolacak hale gelen halkları ve anayurtları için iyi bir işaret olarak alıyorlardı Gilthas geride kalmaya karar vermişti. Yola çıkıştan iki gün önce Kirvnonu buldu.Elfin endişeli yüzünü gören Gilthas içten içe göğüs geçirdi. "Silvanesti'de kalma planınızı işittim," dedi Kiryn. "Bence fikrinizideğiştirip bizimle gelmelisiniz.""Neden?" diye sordu Gilthas."Halkınızın çıkarlarını korumak için."Gilthas hiçbir şey söylemedi ve onu bakışıyla sorguladı.Kiryn kıpkırmızı kesildi. "Bu bilgiyi güvenilir bir kaynaktan aldım." "Verdiğin bir sözü bozmam istemem," dedi Gilthas. "Casuslardan hiçhazzetmem." "Hiçbir söz vermedim. Sanırım Şamar bunu size söylememi istiyor-du," dedi Kiryn. "Khalkist Dağlan'nın içinden geçeceğimizi biliyorsunuz,peki Sanction'a nasıl girmeyi planladığımızı biliyor musunuz?""O bölge hakkında pek az şey biliyorum—" diye başladı Gilthas. "Kara cücelerle ittifak yapacağız. Ordumuzu onların yeraltı tünel-lerinden geçireceğiz. Onlara yüklü bir meblağ ödenecek.""Neyle?" diye sordu Gilthas. Kiryn yapraklarla kaplr olan orman zeminine baktı. "Qualinesti'dengetirmiş olduğunuz parayla." "O para bana ait değil," dedi Gilthas keskince. "O, Qualinesti halkınınhazinesi. Elimizde kalan son para.""Vali Palthanion onu Alhana'ya teklif etti ve o da bunu kabul etti." "Eğer itiraz edersem sorun çıkar. Bu uğursuz yolculuğa katılmam budurumu değiştirmeyecektir." "Hayır, ama şimdi en yüksek rütbeli devlet memuru olanPalthanion'un hazine üzerinde yetkisi var. Eğer gelirseniz, halkınızın emane'tini kendiniz üstlenmiş olursunuz. Onu kullanmak zorunda kalabilirs11*'Başka bir yolu olabilir. Ama verilecek karar size ait olur.""Demek iş bu raddeye geldi," diye mınldandı Gilthas, Kiryn gittiği11264

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

((ojZi kurtarması için karanlığa para ödüyoruz. Karanlığın bir parçasıIradan önce daha ne kadar karanlığa batacağız?" Yolculuğun başladığı gün Silvanesti halkı, sevgili ormanlarını, kuzeyebaka11 yaşsız gözlerle terk etti. Şarkı söylemeden, borular öttürmeden, zillerçalmadan, sessizlik içinde yolculuk ediyorlardı. Zira Kara Şövalyeler'inonların ayrıldığını fark etmemesi, ogrelerin ise onların geldiğinden haberdarolmaması gerekliydi. Elfler, göklerde daireler çizen mavi ejderhalarmijj^atli gözlerinden sakınmak için ağaçların gölgeleri arasında yolculukediyorlardı. Silvanesti sınırını geçtiklerinde, Gilthas arkasına dönüp güneş ışığındagümüş renkle parlayan yapraklara bakmak için duraksadı. Yapraklar,ormanın hududunu teşkil eden boz renkli, çürümüş topraklara —ki bu,kalkanın bir kalmtısıydı— belirgin bir tezat oluşturuyordu. Kalbinde, sankibir kez sının aştı mı bir daha asla geri dönemeyeceği gibi karamsar bir hislebirlikte uzun süre baktı. Silvanesti ordusunun gidişi üzerinden bir hafta geçmişti. KirathlardanRolan, sınır çizgisi üzerinde günlük devriye yürüyüşünü yapmaktaydı.Bakışlarını zemine odaklamışken, doğanın kalkanın yarattığı kötülüğe karşıbir savaş verdiğini kalbi neşeyle dolarak fark etti. Kalkanın ölümcül büyüsü gitmiş olmasına rağmen, şeytani büyüsütarafından yaratılan yıkım hâlâ mevcuttu. Kalkanın değdiği her türlü bitkiveya ağaç ölmüştü, böylece Silvanesti sınırlan korkunç, gri bir ölümşeridiyle çizilmişti. Fakat şimdi Rolan, solmuş yapraklar ve kurumuş dallardan oluşan grikefenin altında, topraktan dışan muzaffer bir edayla yükselen küçük yeşil fi-lizler görüyordu. Henüz onların ne olduğunu kestiremiyordu: Çimen saplanmı, kır çiçekleri mi, ya da dev bir meşeye veya alev renginde bir akasyayadönüşecek olan ilk cesur filizler mi? 'Belki de,' diye düşündü gülümseyerek,'daha evvel yetiştirmiş olduğum tamdık, gösterişsiz bir bitkiden ibarettir —bir karahindiba veya kedinanesi ya da rüyçiçeği. Büyüyüp her neyedönüşürse dönüşsün, Rolan bunu seviyordu. Ölümün arasından filizlenenyeşil yaşam belirtisi, hem onun için, hem de halkı için iyiye işaretti. Dikkatle, nazikçe gri tabakayı bitkinin üzerine geri örttü. Şimdi bozrenkli kefeni, genç ve narin filizleri zalim güneş ışığından koruyan bir örtü°larak görüyordu. Yoluna devam etmek üzereydi ki, esintiyle birlikte gelen^p bir koku aldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tehlikeyi sezen Rolan ayağa kalktı. Tuhaf kokunun ne olduğunu anla-j^ya çalışarak havayı kokladı. Daha önce hiç böyle bir koku almamıştı;teskin, hayvani bir kokuydu bu. Uzaktan gelen sesler duydu ve bunların265

kınlan ağaç yapraklarının çatırtısı, bitki örtüsünün çiğnenme sesi ?olduğunu anladı. Sesler daha yüksek ve belirgin bir hal aldı ve bütün bun]dan yüksek bir şekilde, hepsinden daha meşum olan sesler geldi- iyatmacanın uyan çığlığı, ürkek bir tavşanın feryadı, kaçan bir geyiğin parr-,içinde inleyişi. Pis hayvan kokusu keskinleşti, burun sızlatıcı, mide bulandıncı bir h ıaldı. Bu, etoburların kokuşuydu. Kılıcını çeken Rolan, parmaklarını dudaulanna götürdü ve dost kirathlan tehlikeye karşı uyarmak için tiz, keskin biıslık çaldı. Ağaçlann arasından üç devasa minator fırladı. Boynuzlan dallar,koparttı, yollarını kesen çalıların üzerine sabırsızlıkla savurduktan baltalanağaç dallannda yarıklar açtı. Minatorlar, Rolan'ı gördüklerinde durdular.Hayvani gözlerinde karanlık, ifadesiz bir bakışla ona baktılar.Rolan kılıcım kaldırdı ve saldınya hazırlandı. Etrafım boğa kokusu sardı ve güçlü, kollar onu kavradı. Bıçağmkulağının hemen altına batışım hissem; sonra, bıçak boğazını keserken hızlıkeskin bir acı... Elfi öldüren minator, cesedi yere bıraktı ve hançerindeki kam temizle-di. Minatorun yoldaşlan başlanyla onayladılar. Bir iş daha başanyla tamam-lanmıştı. Arkalarından gelenler için bir patika açarak ormanın içinde yolları-na devam ettiler.Arkalarından gelen yüzlercesi, binlercesi için. Minator birlikleri sınıra yığıldı. Boyalı yelkenleriyle ve kölelerle dolukadırgalanyla birlikte minator donanması Thon-Thalas sulannda yol alıyor,güneye, yani Başkent Silvanost'a doğru ilerliyor, General Dogah'a kendisinesöz verilmiş olan takviye birliklerini taşıyordu. O gün, tıpkı Rolan gibi, birçok kirath can verdi. Bazılanmn kendile-rine saldıranlarla savaşmaya fırsatı oldu, ama çoğu bu şansı yakalayamadı.Çoğu tamamen hazırlıksız yakalandı. Kıratlılardan Rolan'rn cesedi, âşık olduğu ormanın zemininde yatmak-taydı. Kanı, ölümün gri kefeninin altma sızdı ve küçük yeşil filizleri boğdu.266

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

16ODİLANIN DUASI.MINAN1N ARMAĞANI Gece vaktinde, totemi oluşturan ölü ejderhaların kafataslanndakigözler parlıyordu. Beş başlı ejderhanın hayaletimsi sureti totemin üzerindesalınıyor, kendisine bakanları hayretlere sürüklüyordu. Gece vaktinde, hük-mettiği karanlığın içinde, Kraliçe Takhisis güçlüydü ve saltanat sürüyordu.Ama, güneş ışığıyla birlikte sureti soluklaşıp kayboldu. Ölü ejderhaların göz-leri ve sunağın üzerindeki mumlar hızla parlayıp söndü. Böylece geriyesadece yükselen duman hareleri, kararmış fitiller ve erimiş balmumu kaldı. Karanlıkta muhteşem ve kudretli görünen totem, gündüz vaktinde birkafatası yığınından ibaretti —bu iğrenç bir görüntüydü, zira pullar ve çürümüşet Parçalan hâlâ kemiklerin üzerine yapışık durmaktaydı. Gündüz vaktindeWern5 onu Malys'in büyük kudretinin bir eseri olarak görenler için —zira tote-^ >nşa eden yücelord ejderha oydu—gösterişsiz bir andaç niteliğindeydi. Herkesin dudağındaki soru, Malys'in saldırıp saldırmayacağı değil, ne za-311 saldıracağıydı. Ejderhanın gelişinin korkusu bütün şehre yayılmıştı. Toplu fi-^ korkan Galdar, Batı Kapısı'nın kapanmasını emretti. Mina'nın Şövalyeleri,* karşısında umursamaz bir tavır sergilemekle birlikte korkuya kapılmışlardı.267

Her gün şehir sokaklarında dolaşan Mina, kendisini görenlerin Vlerindeki korkulan dindiriyordu. Her gece Tek Tann'nın kudreti hakk, Hkonuşuyor, insanlar ise onu dinliyor ve Tek Tann'nın kendilerini ejderhankurtaracağından emin olarak tezahürat yapıyordu. Ama Mina yanlarım 'aynldığmda, sesinin tınısı artık duyulmadığında, kızıl kanatlann gölcT"Sanction üzerine ayaz bir ürperti salıyor, insanlar göklere dehşete bakıyor ' Mina korkmuyordu. Galdar, kendisi endişelense bile kızm cesaretihayran kalmıştı. Kızın cesareti, Takhisis'e olan inancına dayanıyordu vGaldar, tanrıçanın öyle bir inancı hak etmediğini biliyordu. Tek umuduTakhisis'in Mina'ya ihtiyaç duyması ve onu kolayca feda etmeye gönülsü'olmasıydı. Bir anlığına kızm güvende olacağına kendisini inandınyor, bjrsaniye sonra ise Takhisis'in, yararlı olma konusunda haddini aşan rakibindenkurtulmak için bunu bir fırsat olarak kullanacağından emin oluyordu. Galdar'm korkularını arttıran şey, Mina'nın Malys'i yenmek için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tasar-ladığı planı ona anlatmayı reddetmesiydi. Kızla bu konuda konuşmayaçalıştı, ona Qualinost'u hatırlattı. Orada ejderha yok edilmişti, ama koca birşehir de onunla birlikte yok olmuştu. Mina, elini güven verici bir şekilde minatorun koluna koydu."Qualinost'ta yaşanan şey Sanction'da yaşanmayacak Galdar. Tek Tanrı,elflerden ve onlann milletinden nefret ediyordu, onların yok edildiğinigörmek istiyordu. Tek Tann Sanction'dan memnun. Hem fiziksel hem deruhsal âlemde var olmak üzere, dünyaya buradan girmeyi planlıyor. Sanctionve halkı güvende olacak, bunu Tek Tann sağlayacak.""Peki ama stratejin ne, Mina?" diye ısrar etti Galdar. "Planın ne?" "Tek Tann'ya güvenmek Galdar," dedi Mina ve minatorun bu kadany-la yetinmesi gerekti, zira Mina daha fazla bir şey söylemeyecekti. Gelecek konusunda Odila'mn da endişeleri vardı. Endişeliydi, kafasıkanşmışü ve aklı başından gitmişti. Ruhlar totemi inşa ettiğinden ve TekTann'nın Kraliçe Takhisis olduğunu anladığından beri, Odila kendisimyaşayan-ölü büyücülerden birisi gibi hissediyordu. Vücudu yiyip içiy*yürüyüp dolaşıyor ve görevlerini yerine getiriyordu, ama kendisi o vücuduniçinde değildi. Sanki vücudunun dışmda duruyor ve ona umursamaz birtavırla bakıyordu. Bu sırada, ruhunun fırtına yemiş karanlığının içinde el yor-damıyla cevaplar, sebepler anyordu. Tek Tann'ya dua edemez olmuştu. Artık edemiyordu. Tek Tann Mkim ve ne olduğunu öğrendiğinden beri ona seslenemiyordu. Yine de ettıgdualan özlüyordu. Kendisini Başka Birisi'nin, adımlanna kılavuzluk edeceve onu acılarından uzaklaştınp neşe dolu bir mutluluğa götürecek olan Bı tBir Varlığın ellerine bıraktığı zaman bulduğu teselliyi özlüyordu. Tek ı31"268

«jjla'nın adımlarına kılavuzluk edip onu huzura erdirmemişti. Tek Tanrıu telaşa, korkuya ve yılgınlığa götürmüştü.Odila birçok defa elini boynundaki madalyona atmış ve onu kopartıpıkartmaya hazırlanmıştı. Parmaklan madalyonun üzerine her kapanışındaketalin sıcaklığını hissediyordu. Tek Tann'nın ona bahşettiği, damarlarındauan gücü, elf kralını öldürmek isteyenleri durdurmasını sağlayan o kudreti. atırİ!yordu. Eli madalyonun üzerinden düşüyor ve gevşek bir şekilde sarkıpifalıyordu. Bir sabah, güneşin kızıl ışınlarının, Kıyametin Efendileri'ninüzerinde sürekli olarak asılı duran bulutlara kasvetli bir parıltı verişini izleyenndila inancını sınava tabi tutmaya karar verdi. Odila, ejderha kafataslarının yanındaki sunağın önünde diz çöktü.Odada ölüm, çürüme ve erimiş balmumu kokusu hakimdi. Mumların ısısı,ovandaki açık bölümden esen ve kafataslarının dişleri arasından geçerken

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ürkütücü bir şekilde ıslık çalan hava akımına tezat oluşturuyordu. Sıcaktanterleyen Odila'mn vücudu ürperiyordu. Bu korkunç mekândan kaçıp gitmeyiçok istiyordu, ama üşümüş tenine değen madalyon sıcaktı. "Kraliçe Takhisis, bana yardım et," diye dua etti ve bu ismi söylediğianda içinde hasıl olan ürpertiye engel olamadı. "Bütün hayatım boyuncabana, senin hiçbir canlı varlığı umursamayan, hepimizi emirlerine itaatetmesi gereken köleler olarak gören gaddar bir tanrıça olduğun öğretildi.Bana, senin hırslı ve bencil bir tanrı olduğun, şeref, şefkat, merhamet vesevgi gibi, değer verdiğim tüm prensiplerle alay edip onları küçümsediğinöğretildi. Doğan sebebiyle, sana inanmamam ve hizmet etmemem gerekli.Ama yine de..." Odila gözlerini yukarı kaldırıp göklere baktı. "Sen bir tanrısın. Gücüneşahit oldum. O gücün içimde uyandırdığı heyecanı hissettim. Sana inanma-mayı nasıl seçebilirim? Belki de..." Odila tereddüt etti, kendisinden eminolamıyordu. "Belki de yanlış tanıtıldın. Yanlış anlaşıldın. Belki de bizi gerçek-len umursuyorsundur. Bunu kendim için değil, sana inançla ve sadakatlefemet eden birisi için istiyorum. Mina korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya.Malys ile tek başına savaşmaya niyetli olduğundan eminim. Senin onunyanında savaşacağına tüm kalbiyle inanıyor. Sana şaşmaz bir şekilde güveniy-* Onun için korkuyorum, Kraliçe Takhisis. Korkularımın yersiz olduğunu,^ka hiç kimseyi önemsemesen bile, onu önemsediğini göster bana."Gergince bekledi, ama hiçbir ses konuşmadı. Hiçbir görüntü belirme-'• kumların alevleri, sunak odası içinden esip geçen ayaz rüzgârla birlikte. eŞti- Büyücülerin cesetleri tapmak sıralarının üzerinde oturuyor ve göz-JJnı hiç kırpmadan alevlerin içine bakıyordu. Yine de Odila'mn yüreği fe-,.. arruş, şüphesinin yükü hafiflemişti. Nedenini bilmiyordu ve tam bunuEmekteydi ki, sunağın yanında birinin durduğunu fark etti.269

'amr, Yüzlerce mumun parlak ışığıyla gözleri kamaşan Odila, orada duj-kim olduğunu göremiyordu. "Galdar?" dedi, en nihayet minatorun iri siluetini seçerek. "İçeri gırcr~.ni görmedim veya duymadım. Dualarıma dalıp gitmiştim." Odila, minatorun kendisini duyup duymamış olduğunu ve inançsın -için onu azarlayıp azarlamayacağını rahatsızlık içinde merak etti.Galdar, hiçbir şey söylemeden öylece duruyordu. "Benden istediğin bir şey mi var, Galdar?" diye sordu Odila.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Minat0bundan önce Odila'dan herhangi bir şey istememişti. Her zaman orıdarşüpheleniyor ve ona kızıyormuş gibi görünüyordu."Bunu görmeni istiyorum," dedi minator. Galdar'in ellerinde, keten kumaşa sarılmış ve iplerle bağlanmış bjrnesne vardı. Keten kumaş bir zamanlar beyazdı, fakat şimdi suyla, çamurlaçimenle ve toprakla öyle bir lekelenmişti ki, rengi solmuş ve kirli bir kahverengi halini almıştı. İpler kesilmiş, kumaş çıkartılmıştı. Fakat ikisi de becerik-siz bir biçimde nesnenin üzerine geri sanlmış gibi görünüyordu. Galdar, nesneyi sunağın üzerine bıraktı. Nesne uzundu ve pek de ağırbir şeymiş gibi durmuyordu. Kumaş, içinde duran şeyi gizlemekteydi. "Bu Mina'ya geldi," diye devam etti. "Yüzbaşı Samuval yollamış.Kumaşı aç ve içindekine bak." Odila ona dokunmadı. "Eğer bu Mina'ya gelmiş bir hediyeyse, onubenim açmam—" "Aç, dedim!" diye sert bir sesle emretti Galdar. "Bunun uygun olupolmadığını öğrenmek istiyorum." Odila itirazını sürdürebilirdi, ama Galdar'ın onun duasına kulak misa-firi olduğundan artık emindi ve bunu yapmaya razı olmazsa, minatorun olan-lan Mina'ya anlatacağından korkuyordu. Odila, ihtiyatla, heyecandantitreyen ellerle ipin boğumlarını çekip açtı ve kumaş parçalarını sıyırdıOldukça nahoş bir şekilde, ölülerin vücutlarını sarmalamak için kullanılansarım bezlerini hatırladı. Kumaşın altında yatan şeyi gördüğünde hayreti daha da arttı. Hayret vehuşu duydu. "Bu şey, Samuval'in, olduğunu iddia ettiği şey mi?" diye cevap ısteûGaldar. "Bu bir ejderhamızrağı mı?"Dili tutulmuş olan Odila, hiçbir şey söylemeden başıyla onayladı-"Emin misin? Daha evvel bunlardan birini görmüş muydun?" 'sordu Galdar. . "Hayır, gömıemiştim," diye itiraf etti kadın, tekrar konuşabildıg111"Ama bu meşhur mızrakların hikâyelerini ta küçüklüğümden beri duyanöjhikâyeleri hep sevmişimdir. Benim Şövalye olmamı sağlayan şey de onlar270

Odila elini uzattı ve parmaklarını soğuk, pürüzsüz metalin üzerindeeZdirdi. Mızrak, mumların san alevlerinden ayrı ve uzakta gibi görünengümüşi bir ışıkla panldıyordu. 'Tüm evrendeki ışıklar söndürülmüş bile olsa,' diye düşündü Odila,'hatta güneşin, ayın ve yıldızların ışığı bile, bu mızrağın ışığı parlamayadevam eder.'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Yüzbaşı Samuval, böyle bir hazineyi nereden bulmuş?" diye sordu Odila"Bir yerlerdeki eski bir türbeden," dedi Galdar. "Sanırım, Solace'ta.""Kahramanlar Türbesi olamaz, değil mi?" Odila'nın nefesi kesildi.Elini mızraktan hızla çeken kadın, Galdar'a dehşet içinde baktı. "Bilmiyorum," dedi Galdar, omuz silkerek. "Türbenin adının neolduğunu belirtmedi. O türbenin ona kötü şans getirdiğini söyledi. Zira yerlihalk onu ve adamlarını içeride yakaladığında üzerlerine öyle bir saldırmış ki,kaçıp hayatını zor kurtarabilmiş. Hatta bir kender grubu tarafından pusuyadüşürülmüş. Bu, beraberinde getirmeyi başarabildiği hazinelerden bir tanesi.Onu iyi dilekleri ve saygılanyla Mina'ya yolladı."Odila iç geçirdi ve tekrar mızrağa baktı. "Onu ölülerden çaldı," dedi Galdar, kaşlarını çatarak. "Bunun kötüşans getirdiğini kendisi söyledi. Sanırım bunu Mina'ya vermemeliyiz."Odila cevap veremeden önce, karanlığın içinden başka bir ses konuştu."Ölülerin artık bu mızrağa ihtiyacı var mı, Galdar?" "Hayır, Mina," dedi minator, onunla yüzleşmek için dönerken."İhtiyaçları yok." Mızrağın ışığı, Mina'mn amber renkli gözlerinde parıldadı. Kız,mızrağa dokundu ve onu kavradı. Odila, Mina'mn silaha dokunduğunugörünce ürküp sindi, zira meşhur ejderhamızraklanm sadece ışığın tarafındasavaşanların kullanabileceğini ve onlara dokunan diğer herkesin tanrılartarafından cezalandırılacağını iddia edenler vardı. Mina mızrağı sıkıca kavradı. Silahı sunağın üzerinden alıp havayakaldırdı ve ona hayranlıkla baktı. "Güzel bir silah," dedi. "Neredeyse 'benim için yaratılmış' diyesimgeliyor." Bakışlarım Odila'ya çevirdi. Amber gözler, tıpkı Odila'nın boy-nunda asılı duran madalyon gibi sımsıcaktı. "Bir duaya icabet edildi."Mızrağı sunağın üzerine geri bırakan Mina, saygıyla önünde diz çöktü."Bu büyük lütuf için Tek Tann'ya şükranlarımızı sunacağız." Galdar ayakta kaldı, bakışları hâlâ sertti. Odila sunağın önünde dizÇöktü ve yanağından aşağı yaşlar süzülüverdi. Duasına cevap verdiği için,^•na adına tanrıya minnettardı. Fakat gözyaşlan, bulduğu bir şey için değil,^ybettiği bir şey içindi. Mina mızrağı kavrayabilmiş, sunağın üzerindenkırabilmiş ve elinde tutabilmişti.271

Odila kafasını eğdi ve gözyaşlarının arasından kendi ellerine bau,Ejderhamızrağına dokunmuş olan parmak uçları yanıp su toplamıştı ve gJ'bir sızlıyorlardı ki, Odila bu acıdan bir daha kurtulup kurtulamayacak6merak etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

272

17GÖNÜLLÜ Sanction'a yine gece çökmüştü. Gece, şehir sakinleri için bir rahatlamazamanı olup çıkmıştı, çünkü bir günü daha sağ salim atlattıklan anlamınageliyordu. Dışan çıkıp onlara Tek Tann'yı anlatan, cesaretinin bir kısmınıonlara bahşettiği konuşmalar yapan Mina'yı onlara getiren şey de geceydi.Zira kızın huzurundayken, cesaretleri artıyor ve yücelord ejderhayla savaş-maya hazır oluyorlardı. Asırlardır Kıyametin Efendileri'nin gölgeleri altında yaşamış olanSanction Şehri, kelimenin tam manasıyla ateş-geçirmezdi. Binalar, çatılan da•khil olmak üzere taştan yapılmıştı, zira diğer her türlü madde —samandan^ örtüleri gibi— şimdiye kadar çoktan yanıp gitmiş olurdu. Doğru, ejder-113 nefesinin granit kayalan eritme gücü olduğu söylenirdi, ama buna karşı,söylentiyi yayan kişinin abartmış olduğunu ummaktan başka yapabilecek-^ hiçbir şey yoktu.Her asker süratle okçuluk eğitimi almaktaydı, çünkü karşılarında buWı iri bir hedef varken en beceriksiz acemi dahi kaçırmayı başaramazdı. a,ys'in üzerine büyük kayalar fırlatma umuduyla surlann tepesineSınıklar çıkarttılar ve balistalanyla havaya atış talimleri yaptılar. Bu273

görevler tamamlandıktan sonra hazır olduklarını hissettiler ve içlerinncesur olanları şu işi bitirmek üzere bir an önce gelmesi için Malys'e me^okudu. Yine de, ertesi sabah dehşet getirecek olsa bile, gece çökmğüıybir günü daha atlattıklarında hepsi rahatlamışta. Sanction sokaklarında hâlâ bir insan kılığında dolaşmak zorunda olmavi ejderha Ustura, hazırlıkları deneyimli bir askerin keskin dikkatiyle j2?ndi ve hepsini detaylı bir şekilde Ayna'ya anlattı. Bu arada, gördükleri araşdan onayladığı ve onaylamadığı şeyleri de belirtti. Ayna ise totemle, totemneye benzediğiyle ve şehrin neresinde olduğuyla daha çok ilgiliydi. Ustu?sözde keşfe çıkmıştı, fakat askerler arasında zamanını boşa harcıyordu. "Ne düşündüğünü biliyorum," dedi Ustura, bir mancınığın kusursuz talimini anlatırken aniden durarak. "Bunların hiçbirinin bir şey değiştirmeyeceği.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ni düşünüyorsun. O büyük, kırmızı kancığa karşı Mçbirinin bir etkisi olmaya-cağını düşünüyorsun. Pekâlâ, haklısın. Ve," diye ekledi, "yanılıyorsun." "Nasıl yanılıyor muşum?" diye sordu Ayna. "Şehirler bundan önce deMalys'e karşı savunma aracı olarak mancınıklar kullanmıştı. Okçular ve oklar.kahramanlar ve ahmaklar da kullanmışlardı, ama hiçbiri hayatta kalamadı.""Ama hiçbirinin yanında bir tanrı yoktu," diye belirtti Ustura. Ayna gerginleşti. Paladine'a sadık bir gümüş ejderha olan Ayna, uzunsüredir Ustura'nm eskiden sadık olduğu tannya, yani Kraliçe Takhisis'e geridöneceğinden korkmaktaydı. Ayna'nın sözlerine dikkatle devam etmesigerekiyordu. "O zaman, Palin'in totemi yok etmesine yardım etme konusun-da yaptığımız planı bir kenara bırakmamız gerektiğini mi söylüyorsun?" "İlle de öyle yapalım, demiyorum," dedi Ustura, kaçamak bir şekilde."Belki de bir kez daha düşünmemiz yeterli olacaktır. Nereye gidiyorsun?" "Tapmağa," dedi Ayna. İnsan suretindeki kör gümüş ejderha,Ustura'nm kendisine yön gösteren elini silkeleyip üzerinden attı ve yolunubastonuyla yoklayarak kendi başına yürümeye başladı. "Sen benim gözle-rim olmayacağına göre, toteme kendi başıma bir göz atacağım." "Bu delilik!" diye itiraz etti Ustura, sahte topallamasıyla onun peşindengiderek. Ayna koltuk değneklerinin kaldırım taşlarının üzerine vuruşunuduyabiliyordu. "Mina'nın daha önce seni yol üstünde dilenci halinlegördüğünü ve derhal Işık Kalesi'nin Muhafızı olduğunu anladığı111söylemiştin. Kız sana aşina, hem insan suretinde, hem de gerçek suretinde Ayna yaralı gözlerinin üzerine sardığı bandajı düzeltti ve yüzünü öre ecek şekilde bez parçasını aşağı çekti. "Bu, göze almam gereken bir tehlike. Özellikle de sen kararından c .dığına göre." Ustura hiçbir şey söylemedi. Ayna, artık yamnda kaldırıma v»koltuk değneğinin sesini duymuyordu ve oraya yalnız basma gidene274

rJisündü. Tapınağın nerede olduğu hakkında pek az fikri vardı.Sadece, onunuj-e yukarıdan bakan bir tepenin üzerinde olduğunu biliyordu, o kadar.' 'Öyleyse,' diye düşündü, 'eğer yokuş yukarı yürürsem, eninde sonun-da onu bulurum.' Ustura'nın rahatsız edici sesinin kulağına fısıldadığını duyunca şaşırdı."Bekle, dur. Yanlışlıkla çıkmaz yola girdin. Eğer gitme konusunda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ısrar-ı.ysan sana kılavuzluk ederim.""Totemi yok etmeme yardım edecek misin?" diye cevap istedi Ayna. "Bu konu üzerinde düşünmem gerekli," dedi Ustura. "Eğer gidecekseksimdi gitmeliyiz, zira şu anda tapmak büyük ihtimâlle boştur." İkisi, labirenti andıran sokaklar arasında yollarını buldular. Ayna,Ustura'nın kendisine kılavuzluk etmesine müteşekkirdi, zira kör gümüşejderha asla kendi başına yolu bulamazdı. 'Eğer Ustura taraf değiştirmeye kalkarsa Palin ile ben ne yapacağız?'diye merakla düşündü Ayna. 'Bir tanrıçayı yok etmeye çalışan kör bir gümüşve ölü bir büyücü. Pekâlâ, başka hiçbir şey yapamasak bile, belki deTakhisis'in gülmekten karnına ağrılar sokmayı başarabiliriz.' Kalabalık insanların gürültüsü, Ayna'ya tapınağa yaklaştıklarımsöylüyordu. İşte Mina oradaydı, onlara Tek Tann'nın mucizelerinden vemuhteşemliğinden bahsediyordu. Ayna, onun epey inandırıcı olduğunukabul etmek zorundaydı. Kendisi de her zaman Mina'nın sesinden hoşlan-mıştı zaten. Çocukluğunda bile, Mina'nın ses tonu olgun, tatlı ve hoştu. Onu dinlerken, Kale'deki o günlere, Mina ile Altınay'ı birlikte izlediğio günlere geri döndü —yaşlı kadın, hayatının gün batımındaydı; çocuk iseşafak vakti gibi aydınlıktı. Fakat şimdi Ayna, karanlık sebebiyle Mina'yıgöremiyordu, ki bu karanlık kör gözlerinden kaynaklanmıyordu. Ustura onu kalabalığın arasından geçirdi. İkisi, ilgi çekmemek için ses-sizce ilerlediler ve artık ejderha kafataslanndan oluşmuş totemle birlikte biranıt haline gelmiş olan yıkılmış tapınağa girdiler."Yalnız mıyız?" diye sordu Ayna."İki büyücünün cesetleri bir köşede oturuyor.""Bana onları anlat," dedi Ayna, yüreğinde bir sızıyla. "Neye benziyorlar?" "Kendi cenazelerinde doğrultup oturtulan cesetlere benziyorlar," dediUstura soğukça. "Tüm söyleyeceğim bu. Onları göremediğine şükretmelisin.""Peki ya ruhları?" "Onlardan hiçbir iz göremiyorum. Bu da, oldukça iyi bir şey. Ölü ya da^> büyücülerden hiç hoşlanmam. Onların işlerimize burunlarını sokmaları-a ihtiyacımız yok. Tamam, geldik. Şu anda totemin önünde duruyorsun.Ilnı uzatsan kafataslanna dokunabilirsin, eğer istersen tabii."Ayna'nın hiçbir şeye dokunmaya niyeti yoktu. Totemin önünde dur-275

duğunun kendisine söylenmesine ihtiyacı da yoktu. Totemin büyüsü giy-dü, yoğundu —bir tanrının büyüsüydü bu. Ayna, totem tarafından hem çj~ediliyor, hem de ondan tiksiniyordu."Totem nasıl görünüyor?" diye sordu hafifçe. "Kardeşlerimizin kafatasları, garip bir piramit şeklinde üst

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üste yerleştirilmiş duruyor," diye yanıtladı Ustura. "Daha iri olanların kafata^'küçük olanları destekliyor. Ölülerin gözleri, göz çukurlarının içinde yanıy0r'Bu yığının arasında eşimin kafatası da var. Onun hayat ateşinin karanlığmiçinde alev alev yandığını hissedebiliyorum." "Ben de, totemin içinde barınan tanrının gücünü hissedebiliyonmj"dedi Ayna. "Palin haklıydı. Burası onun geçeceği kapı. En sonundaTakhisis'in dünyaya giriş yapacağı Boyutkapısı işte bu." "Ben derim ki, bırakalım gelsin," dedi Ustura. "Bunu gördükten sonradiyorum ki; eğer Malystryx'i mağlup etmek için onun yardımı gerekiyorsabırakalım Takhisis gelsin!" Ayna, her ne kadar onlar göremese de titreşen mumları, mumlarınısısını hissediyordu. Tıpkı Ustura gibi, o da kendi hiddetinin ve intikamözleminin ateşini hissedebiliyordu. Ayna'nm Malys'ten nefret etmek içinkendine özel sebepleri vardı. Malys, Kenderyurdu'nu yok etmişti, Altmay'ınsevgili kocası Nehiryeli'ni ve ikisinin kızını öldürmüştü. Malys yüzlercekişiyi katletmiş ve binlercesini yerinden edip yurdundan dışarı sürmüştü.Onlar canlarını kurtarmak için kaçarken, kendi gaddar eğlencesi için hepsinedehşet salmıştı. Malys'in katledip yediği ejderhaların kemiklerinden inşaettiği totemin önünde duran Ayna, Ustura'nın haklı olup olmadığını düşün-meye başlamıştı. Ustura ona yaklaştı ve kulağına fısıldadı. "Takhisis'in bazı yanlışlan ola-bilir, bunu açıkça kabul ediyorum. Ama o bir tamı ve bizim tanrımız, bizimdünyamıza ait ve yanımızda olan tek tanrı o. Bunu kabul etmek zorundasın."Ayna hiçbir şeyi kabul etmedi. "Onları göremiyorsun," diye acımasızca devam etti Ustura, "ama ototemin içinde gümüş ejderhaların kafatasları da var. Hem de çok fazlaOnların intikamını almak istemiyor musun?" "Onları görmeye ihtiyacım yok," dedi Ayna. "Seslerini duyabiliyorum-Her birinin ölüm çığlıklarını işitebiliyorum. Onları seven eşlerinin feryat-larım ve asla doğuramayacaklan çocuklarının haykırışlarını duyabiliyorum;Malys'e karşı nefretim en az seninki kadar güçlü. Diyorsun ki; dünyayı o feclmusibetten kurtarmak için, 'Takhisis'in Zaferi' adındaki o acı ilacı yuwPboğulmalıyım, öyle mi?" Ustura omuz silkti. "O bizim tanrımız," diye tekrarladı. "Bi^1dünyamızın tanrısı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

276

Feci bir seçim. Ayna sert sıraya oturdu ve ne yapması gerektiğine kararp^eye çalıştı. Düşüncelere dalıp giden gümüş, nerede bulunduğunu, yaniı-jsrııanlanmn kamp yerinin tam ortasında durmakta olduğunu Unutuverdi.tjstura'nın dirseği böğrüne battı."Yalnız değiliz," diye hafifçe uyardı Mavi."Kim geldi? Mina mı?" diye sordu Ayna. "Hayır, kızın yanından asla uzaklaşmayan minator. Bunun kötü bircjör olduğunu sana söylemiştim. Hayır, sakın kıpırdama. Artık çok geç.gölgeler içindeyiz. Belki bizi fark etmezler. Ayrıca," diye soğukkanlılıklaekledi Mavi, "bir şeyler öğrenebiliriz." Galdar, sunak odasına girdiğinde, hakikaten de iki dilencinin farkınavarmadı. En azından, onları hemen fark etmedi. Aklı kendi endişeleriylemeşguldü. Galdar, Mina'nın planını biliyordu, daha doğrusu bildiğinidüşünüyordu. Yanılmış olmayı umuyordu, ama umudu pek güçlü değildi.Muhtemelen bunun sebebi, Mina'yı çok iyi tanıyor olmasıydı.Mina'yı tanıması ve onu sevmesi. Galdar, hayatı boyunca, ünlü Solamniyalı cengâver Huma'nm birdostu olan Kaz adındaki meşhur minator kahramanın efsanelerini duymuştu.Kaz, Huma'nm Kraliçe Takhisis'e karşı yaptığı savaşta onun yanında yeralmıştı. Minator, birçok defa hayatını Huma için tehlikeye atmıştı ve Kaz,Huma'nm ölümü için hayatı boyunca keder duymuştu. Kaz, savaşta yanlıştarafta olmasma rağmen, Galdar'm bildiği tek şey, onun cesareti ve savaşta-ki yiğitliği için kendi halkı tarafından yüceltildiğiydi. Bir minator yiğit birsavaşçıyı takdir ederdi, hangi tarafta savaşırsa savaşsın. Bir insanla dostluk kurma işine gelince; bunu pek az minator anlaya-bilirdi. Doğru, Huma yiğit bir savaşçıydı (bir insan için tabii). Bu parantezher zaman eklenirdi. Minator efsanelerinde, asıl kahraman Kaz idi. Onunbirçok defa Huma'nm hayatını kurtardığı, bunlar sonucunda Huma'nmyürekli minatora minnettar kaldığı ve onun da lütfedip insamn teşekkürleri-ni kabul ettiği anlatılırdı hep. Galdar hep bu efsanelere inanmıştı, ama artık bu konuda farklı düşün-ceye başlıyordu. Belki de işin doğrusu şöyleydi; Kaz, Huma'nm yanında,fttf onu sevdiği için savaşmıştı. Tıpkı Galdar'm Mina'yı sevdiği gibi. Şu"banlarda garip bir şey vardı. İçinizi ısıtıp kalbinize yerleşiveriyorlardı. Cılız vücutları çıtkırıldım ve narindi, ama minatorlann kana bulanmış are-nasında ayakta kalan son kahraman kadar sert ve dayanıklı da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olabiliyorlardı. Ah şu insanlar! Mağlup edildiklerini asla anlamaz, yere devrilip°lmeleri gerekirken ayağa kalkıp savaşmaya devam ederlerdi. Ömürleri acı-nacak derecede kısaydı, ama hayatlarını bir dava veya inanç uğruna feda277

etmeye veya hiç tanımadıkları birisinin hayatını kurtarmak için yanan K-kulenin içine koşturmak gibi ahmakça bir şey yapmaya her zaman hazrria J* Minatorlar da cesur bir ırktı, ama onlar daha ihtiyatlı davranır, na 'lannı harcamadan önce her zaman bedelini hesaplarlardı. Galdar, Mina'ne planladığını biliyordu ve her ne kadar bunu düşünmek kalbini sızlatsa Hkızı bu yüzden seviyordu. Sunağın önüne diz çöken Galdar, onu durdun/bilmesinin herhangi bir yolu varsa Mina'nın tek başına savaşa gitmevceğine ant içti. Tek Tanrı'ya dua etmedi. Galdar, onun kim olduğm,öğrendiğinden beri Tek Tann'a dua etmiyordu. Bu konuda Mina'ya tek bkelime dahi söylemiyordu —bu sırrını mezara götürecekti— ama KralicTakhisis'e, hain ve şerefsiz olduğunu düşündüğü bir tanrıçaya asla duaetmeyecekti. Yeminini kendi kendisine etti. Duası bittiğinde, sunağın önünde dimdik ayağa kalktı. DışarıdaMina'nın kendisini dinleyen kalabalığa Malys'ten korkmalarına gerekolmadığını söylediğini duyabiliyordu. Tek Tanrı onları kesinlikle koruyacak-tı. Galdar bürün bunları daha önce de dinlemişti. Artık dinlemiyorduMina'nın sesini, onun sevgili sesini duyuyordu, ama hepsi bu kadardı. Onudinleyenlerin çoğunun duyduğu tek şeyin de bu olduğunu tahmin ediyordu. Galdar, Mina'nın gelmesini beklerken sunağın önünde huzursuzcagezinmekteydi ki, dilencileri gördü. Sunak odası gündüz vaktinde kalabalıkolurdu. Zira çoğunlukla askerlerden oluşan Sanction sakinleri, Tek Tann'yadua etmeye, toteme hayran hayran bakmaya veya Mina'yı şöyle bir görüpona dokunmaya ve onun takdisini dilenmeye gelirlerdi. Gece vaktinde onudinlemeye, kendilerini onun cesaret örtüsünün altına gizlemeye çıkarlardı.Bundan sonra ise ya görev yerlerine ya da yataklarına giderlerdi. Gece vak-tinde sunak odasına pek az kişi ibadete gelirdi, ki Galdar'ın şu anda buradaolmasının bir sebebi de buydu. Bu gece, kör bir adam ve topal bir dilenci, sunağın yakınındaki birsıranın üzerinde oturmaktaydı. Galdar'ın dilencilerle hiç işi olmazdı. Hiçbirminatorun olmazdı ya. Bir minator açlıktan ölse bile, bir ekmek kabuğu içindilenmeyi düşünmezdi. Galdar bu ikisinin Sanction'da ne aradığın1anlayamıyor ve neden birçoğunun yaptığım yapıp kaçmamış olduklarınımerak ediyordu. Onlara daha dikkatli baktı. Bu ikisini diğer dilencilerden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ayıran bir şeyvardı. Galdar bunun ne olduğunu tam olarak kesriremiyordu —sessiz birözgüven veya beceri. İçinde, bu ikisinin sıradan dilenciler olmadığı gibi bir ^vardı ve tam onlara birkaç soru sormak üzereydi ki, Mina tapınağa geri döno Kız yüceltilmişti, tanrı tarafından kendisine dokunulmuştu. Amrenkli gözleri parlıyordu. Sunağa yaklaşan Mina, diz çöktü. Neredeyse ayta duramayacak kadar yorgundu, zira bu halk toplantıları sırasında278

, nU öne koyuyor, her şeyini kendisini dinleyenlere veriyor ve kendisinebir şey ayırmıyordu. Galdar, o garip dilencileri unuttu ve derhal Mina'nınÎU gitti." "Sana biraz şarap ve yiyecek bir şeyler getireyim," diye önerdi. "Hayır, Galdar, hiçbir şeye ihtiyacım yok, teşekkür ederim," diyemtladı Mina ve derince iç geçirdi. Bitkin görünüyordu. Ellerini kenetleyip Tek Tanrı'ya dua etti ve şükranlarını sundu. Sonra, ye-lerffKİŞ ve dinçleşmiş bir şekilde ayağa kalktı. "Sadece biraz yorgunum, hepsihu Bu gece büyük bir kalabalık vardı. Tek Tanrı birçok takipçi kazanıyor." Galdar ona, 'Seni takip ediyorlar, Mina, Tek Tanrı'yi değil,' diyebilir-| ama sessizliğini korudu. Galdar, geçmişte ona böyle şeyler söylemiş veMina kendisine aşın derecede hiddetlenmişti. Onu sinirlendirmeyi gözealnıak istemiyordu, şimdi olmazdı. "Bana söyleyecek bir şeyin mi var, Galdar?" diye sordu Mina. Fitili eri-miş balmumuna gömülmüş olan bir mumu yerinden çıkartmak için ileri uzandı. Galdar düşüncelerini topladı. Söyleyeceği şeyleri dikkatle söylemesigerekiyordu. Çünkü Mina'nın kalbini kırmak istemiyordu. "Kalbinde olanı konuş," diye teşvik etti kız. "Uzun süredir sıkkınsın.Yükünü benimle paylaşarak azalt." "Benim yüküm sensin, Mina," dedi Galdar, kızın dediğini yapıp kalbi-ni açmaya karar vererek. "Malys ile ejderha sırtında nasıl savaşmayı plan-ladığım biliyorum. Ejderhamızrağın var ve Tek Tann'nm sana bir ejderhasağlayacağını düşünüyorum. Onunla yüzleşmek için tek başına uçmayı plan-lıyorsun. Bunu yapmana izin veremem, Mina. Ne demek üzere olduğu bili-yorum." Kızın itirazını önlemek için elini kaldırdı. "Yalnız olmayacaksın.Tek Tanrı senin yanında savaşacak. Ama bırak yanında birisi daha olsun,Mina. Bırak yanında ben de olayım." "Mızrakla talim yapıyorum," dedi Mina. Elini açtı ve kızanp su

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

toplamış olan avucunu gösterdi. "On atıştan dokuzunda hedefi on ikidenvurabiliyorum." "Sabit duran bir hedefi vurmak, hareket eden bir ejderhayı vurmaktanÇok farklıdır," diye hırladı Galdar. "Gök savaşlarında iki ejderha binicisiyleŞaşmak en etkili yöntemdir, birisi düşmanı ön taraftan meşgul ederken,^geri arka taraftan saldırır. Bu taktiğin akıllıca olduğunu anlayabiliyorsun,değilrni?" "Anlıyorum, Galdar," dedi Mina. "Doğru, savaşı zihnimde tasarlayıpr^yordum ve iki ejderha binicisinin iyi olacağını biliyorum." Kız gülümsedi,a|dar'a onun ne kadar genç olduğunu hatırlatan yaramaz bir gülümsemeydiBin tane ejderha binicisi çok daha iyi olurdu, Galdar, öyle değil mi?"Minator hiçbir şey söylemedi, sadece kaşlarını çatarak alevlere baktı.279

Mina'nın lafı nereye getirdiğini biliyordu ve bu noktadan sonra W,oraya çekmesini engelleyemezdi. "Bin tane ejderha binicisi daha iyi olurdu, ama nereden bulacağız? ttinsan hem de ejderhaları?" Mina totemi işaret etti. 'Tek Tanrı bu totemi kutsalsırada onu kutlayan o ejderhaları, totemin üzerinde daireler çizişlerini verTanrı'ya ilahiler söyleyişlerini hatırlıyor musun? Hatırlıyor musun, Galdar?'"Hatırlıyorum." "Peki şimdi neredeler? Kırmızılar, Yeşiller, Maviler ve Karalar ner Hşimdi? Gittiler. Kaçtılar. Saklanıyorlar. Onlardan Malys ile savaşmak j'uçmalarını istememden korkuyorlar ve ben de onları suçlayamıyorurtı""Pöh! Hepsi korkak," dedi Galdar. Arkasından gelen bir ses duydu ve dönüp baktı. Dilencileri unutmuşuOnlara dikkatle baktı, ama ikisinden biri konuştuysa bile, şimdi ses dah'çıkartacakmış gibi görünmüyordu. Topal dilenci zemine bakıyordu. Kördilencinin ise yüzü öyle bir bandajlanmıştı ki, konuşmak bir kenara dursunbir ağzı olup olmadığını görmek dahi mümkün değildi. Odada onlardanbaşka bulunan tek varlıklar büyücülerdi ve Galdar'ın onlara bakmasınagerek yoktu. Büyücüler, birisi onları dürtmeden asla hareket etmezlerdi. "Seninle bir anlaşma yapacağım, Galdar," dedi Mina. "Eğer seni gönül-lü olarak savaşa taşıyacak bir ejderha bulabilirsen, benim yanımda uçabilirsin."Galdar homurdandı. "Bunun imkânsız olduğunu biliyorsun, Mina" "Tek Tanrı için hiçbir şey imkânsız değildir, Galdar," dedi Mina, nazikbir şekilde azarlayarak. Tekrar sunağın önünde diz çöktü ve ellerini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

birleştir-di. Kafasını kaldırıp Galdar'a baktı ve ekledi, "Dualarımda bana katıl." "Ben duamı çoktan ettim, Mina," dedi Galdar ciddiyetle. "İlgilenmemgereken görevlerim var. Biraz dinlenmeye çalış, olur mu?""Dinleneceğim," dedi kız. "Yarın büyük bir gün olacak."Galdar ürkmüş bir halde ona baktı. "Malys yarın mı gelecek, Mina?""Yarın gelecek." Galdar iç çekti ve dışarı çıktı. Gece, diğerlerine huzur getirebilirdi, amaona getirmiyordu. Onun için gece, sadece sabahı getiriyordu. Ayna, Ustura'nın insan vücudunun huzursuzca kıpırdandığım hissetti.Ayna başım önüne eğmiş oturuyor, Mina'nın kendisim görmemesine dikkatediyordu. Fakat ayağa sıçrayarak ziller çalıp tefle dans etse dahi kızın onufark etmeyeceğini düşünüyordu. Kız, Tek Tann'sıyla birlikteydi. Şu anda, buölümlü düzlemde olanları hiç umursamıyor, hiçbir şeye aldırış etmiyor"11Yine de, Ayna başını önüne eğik tuttu. Ayna, aynı anda hem endişelenmiş, hem de rahatlamıştı. Belki dcevap buydu.280

"Galdar'ın aradığı ejderha olmak istersin, değil mi?" diye sessizces0rdu Ayna."İsterim," dedi Ustura. "Göze alacağın tehlikenin farkındasın herhalde," dedi Ayna. "Malys'injjahlan korkunçtur: Bilge kişilerin iddia ettiği üzere, sadece korkusu biletender milletini çılgına çevirdi. Alevli nefesinin, Kıyametin Efendileri'ninpeşlerinden bile daha hararetli olduğu söyleniyor." "Bütün bunları biliyorum," diye karşılık verdi Ustura, "ve daha fazlasını.Minator başka bir ejderha bulamayacak. Hepsi de ödlekler. Disiplinleri yok.gğitimleri yok. Eski günlerdeki gibi değil." Ayna gülümsedi ve gülümsemesinin bandajlar altına gizlendiğinememnun oldu. "Git, öyleyse," dedi. "Minatorun peşinden git ve ona onun yanındasavaşacağını söyle."Ustura sessizleşmişti. Ayna onun şaşkınlığını hissedebiliyordu. "Seni terk edemem," dedi Ustura, biraz duraksadıktan sonra. "Bensizne yaparsın?" "İdare ederim. İçinden gelen şey cesur, soylu ve cömert bir hareket Bunungibi silahlar ona karşı en güçlü silahlarımız." Ayna, 'O' derken Malys'i kastet-miyordu, ama kullandığı zamire açıklık getirmek için bir sebep göremedi. "Emin misin?" diye sordu Ustura. Bariz bir şekilde aklı çelinmişti."Seni gözetip koruyacak hiç kimsen olmayacak."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ben bir ejder eniği değilim," diye karşılık verdi Ayna. "Göremiyorolabilirim, ama görüşten yoksunluğum büyüme engel teşkil ermiyor. Üze-rine düşeni, hatta daha fazlasını yaptın. Seni tanıdığıma memnunum, Usturave kararın için sana saygı duyuyorum. En iyisi minatorun peşinden git. İki-nizin plan yapması gerekli ve o planlan yapmak için fazla zamanınız yok." Ustura ayağa kalktı. Ayna onu duyabiliyor, yanında hareket ettiğinihissedebiliyordu. Mavi'nin eli Ayna'nın omzuna dokundu, belki de son defa. "Her zaman senin türünden nefret etmişimdir Gümüş. Bunun içinüzgünüm, zira anladığım üzere, bildiğimizden çok ortak noktamız var.""Biz ejderhayız," dedi Ayna basitçe. "Krynn ejderhaları.""Evet," dedi Ustura. "Keşke bunu daha önce fark etmiş olsaydık." Omzundaki el kalktı, sıcak teması gitti. Ayna o temasın eksikliğini his-setti. Hızla uzaklaşan ayak seslerini duydu ve gülümseyerek kafasını salladı.Deri uzandı, el yordamıyla arayarak Ustura'nın bir kenara fırlatmış olduğukoltuk değneğini buldu. "Tek Tanrı için başka bir mucize daha," dedi Ayna hoşnutsuzca. Koltukdeğneğini aldı ve oturma sırasının altına gizledi.O bunu yaparken Mina'nın sesi yükseldi.281

"Benimle ol, tanrım," diye coşkuyla dua ediyordu kız, "ve beni, k>nimle birlikte savaşanlan bu şeytani düşman karşısında şanlı bir zafere tas,» "Bu duaya katılmayı nasıl reddedebilirim?" diye sessizce kendirisordu Ayna. "Biz Krynn ejderhalarıyız ve her ne kadar ona karşı savaşaolsak da, Takhisis bizim tanrıçamız. Palin'in benden istediği şeyi nasıl yaüabilirim? Özellikle de şimdi yalnız kalmışken?" Galdar etrafı gezip şehrin savunma hatlarını ve Sanction savunucu.larının ne halde olduğunu kontrol etti. Her şeyi beklediği gibi bulduSavunma hatlan olabildiğince iyiydi, savunucular ise tedirgin ve huzursundu. Galdar morallerini yükseltmek için söyleyebileceği her şeyi söyledi, amao Mina değildi. Onların yüreklerini coşturamıyordu, özellikle de kendiyüreği toprağın içinde debelenirken. Mina'ya, Malys'e karşı onun yanında savaşma konusunda cesur sözlersöylemişti. Malys geldiğinde onu çaresizce zeminden izleyenler arasındaolacağını kesin şekilde bildiği için cesur sözler sarfetmişti. Kafasını yanayatınp gökleri taradı. Kıyametin Efendileri'nden yükselen duman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bulutlanharicinde gece göğü berraktı. "Onu şaşırtmayı ne kadar çok isterdim," dedi yıldızlara. "Orada onunyanında olmayı ne kadar çok isterdim." Ama imkânsızı istiyordu. Hoşlanmadığı, güvenmediği, dua edemediğitanrıçadan bir mucize bekliyordu. Galdar o kadar dalgındı ki, takip edildiğini anlaması biraz zaman aldı—hem de olması gerektiğinden daha uzun bir zaman. Bu o kadar garip birhadiseydi ki, bir anlığına şaşırıp kaldı. Onu kim takip ediyordu ve niye takipediyordu? Gerard'dan şüphelenebilirdi, ama Solamniya ŞövalyesiSanction'dan uzun süre önce ayrılmıştı ve şu anda muhtemelen, onlara karşıayaklanmaları için Şövalyeler'i teşvik etmekteydi. Dişi Solamniyalı da dahilolmak üzere Sanction'daki diğer herkes Mina'ya sadıktı. Aniden, Mina'nınonu takip ettirip ettirmediğini, artık kendisine güvenip güvenmediğini meraketti. Bu düşünce midesine kramplar soktu. Gerçeği öğrenmeye karar verdi. Temiz havaya ihtiyaç duyduğu konusunda yüksek sesle bir şeylermırıldanan Galdar, gecenin bu vaktinde karanlık, sessiz ve tenha olan tapı-nak bahçelerine doğru ilerledi. Kendisini takip eden her kimdiyse, ya bu işte hiç iyi değildi ya &Galdar'ın kendisini fark etmesini istiyordu. Adımlan, bir hırsız veya kiralıkkatilinkilerin olması gerektiği gibi sinsi ve sessiz değildi. Adım seslerin*askeri bir tun vardı —cesur, ölçülü, kararlı adımlar. Ağaçlıklı bir bölgeye gelen Galdar hızla kenara çekildi ve kendisi^1'bir ağacm gövdesinin ardma gizledi. Ayak sesleri durdu. Galdar, kendisi282

<jp eden kişiye izini kaybettirdiğinden emindi ve adamın dosdoğru.^yüp karşısına geldiğini görünce hayretler içinde kaldı.' Adam elini kaldırıp selâmladı. Galdar içgüdüsel olarak selâma karşılık vermeye davrandı. Derken, dikdik bakarak durdu ve elini kılıcının kabzasına attı. "Ne istiyorsun? Neden bir hırsız gibi sinsice beni takipjjyorsun?"Adama daha dikkatli bakan Galdar, onu tanıdı ve ondan tiksindi."Seni pis dilenci! Benden uzak dur, pislik. Sana verecek bir kuruş param—" Minator duraksadı, gözleri kısıldı. Kabzayı daha sıkı kavradı ve kılıcınıvarl yanya kınından çıkarttı. "Sen az önce sakat değil miydin? Koltukdeğneğin nerede?" "Onu bıraktım," dedi dilenci, "çünkü artık ona ihtiyacım yok.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Sizdenhiçbir şey istemiyorum, beyim," diye ekledi, saygılı bir tonlamayla. "Sizesunabileceğim bir şey var." "Her ne sunacaksan, onu istemiyorum. Senin gibilerle hiç işim olmaz.Defol ve bir daha beni rahatsız erme, yoksa seni hapse tıktırırım." Galdar,adamı kenara ittirmek için elini uzattı. Gecenin gölgeleri panldamaya, şekilleri bozulmaya başladı. Ağaç dal-lan çatırdadı. Yapraklar, çalı çırpı parçalan ve küçük dallar minatorun üze-rine bir yağmur gibi yağdı. Galdar'ın eli, zırh gibi sert ve katı bir yüzeyedokundu, ama bu zırh soğuk çelikten değildi. Sıcaktı, canlıydı. Nefesi kesilen Galdar geriye doğru tökezledi ve hayret dolu bakışlannıyukan kaldırdı. Gözleri, bir mavi ejderhanın gözlerine temas etti. Galdar bir şeyler mınldandı, ki neler gevelediğinden kendisi bile emindeğildi. Mavi ejderha derin bir nefes aldı, nefesini büyük bir tatmin ve rahatla-mayla dışan saldı. Kanatlarını yelpaze gibi salladı, gerinerek kendisini rahat-lattı ve tekrar iç çekti. "O sıkışık insan suretinden nasıl da nefret ederim.""Nereden...? Ne...?" Galdar kekelemeye devam etti. "Önemsiz," dedi ejderha. "Adım Ustura. Tapınakta kumandanınla yap-ağınız konuşmaya kulak misafiri oldum. Sana, eğer seni Malys'e karşıavaşa taşıyacak bir ejderha bulabilirsen onun yanında savaşa katılabileceği-111 söyledi. Eğer gerçekten söylediğin şeyi kastettiysen savaşçı; eğer söz-lerindeki cesarete gerçekten sahipsen, senin bineğin olurum." "Dediğim şeyi kastettim," diye hırladı Galdar. Hâlâ şaşkınlığından kur-ulmaya çalışıyordu. "Ama bunu neden yapıyorsun? Tüm soydaşların kaçtıe asıl mantıklı olan onlann yaptığıydı." "Ben Mareşal Medan'a bağlanmış olan ejderhayım"—ejderha durdue sözlerini sert bir vakarla düzeltti—"bağlanmış olan ejderha idim. OnuPr mısın?"283

"Tanırdım," dedi Galdar. "Jelek'te Lord Tagonne'la görü§mgeldiğinde onunla tanışmıştım. Ondan etkilenmiştim. Akıllı, cesur ve Se ^ebir adamdı. Eski ekolden gelen yiğit bir Şövalye'ydi." "O zaman bunu neden yaptığımı da anlarsın," dedi Ustura, bagururla savurarak. "Onun adına, onun anısına savaşıyorum. En başmdan Kkonuda anlaşalım." "Teklifini kabul ediyorum, Ustura," dedi Galdar, ruhu neşevidolarken. "Ben kumandanımın şanı için savaşıyorum. Sen de kendi kunıadanının anısı için savaşıyorsun. Bu savaşı, asırlar boyunca uğuruna sark

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yakılacak bir savaş yapacağız!" "Şarkı söylemekten hiç hoşlanmamışımdır," dedi Ustura nahoşça"Mareşal de öyle. O kırmızı canavarı öldürdükten sonra, gerisi benim içinfark etmez. Sence bize ne zaman saldıracak?""Mina yarın diyor," dedi Galdar."O zaman yarın hazır olacağım," dedi Ustura.284

18YENİ GÜNÜN ŞAFAĞI Şafaktan önceki erken vakitlerde Sanction Şehri bir depremle sarsıldı.Dalgalanan zemin, uyuyanlan yataklarından düşürdü, çanak çömleklerinyerlere devrilmesine ve bütün köpeklerin şehir sokaklarında havlayarak koş-turmasına sebep oldu. Deprem, zaten gergin olan sinirleri iyice sarstı. Daha zemin sarsılmayı kesmeden önce, tapınağın dışında kalabalıkgruplar toplanmaya başladı. Hiçbir resmi açıklama yapılmamış ve hiçbiremir verilmemiş olmasına karşın, söylentiler iyiden iyiye yayılmıştı veSanction'daki bütün askerlerle Şövalyeler, bugünün Malys'in saldıracağıgün olduğunu biliyordu. Görev başında olmayanlar (hatta görevde olanlannbazılan) kışlalarını ve mevkilerini terk edip tapınağa üşüştüler. Mina'yıgörmeye, sesini işitmeye duydukları açlıkla tapınağa koşturdular. Her şeyinV* olacağına, bugün zafer kazanacaklarına dair kızın kendilerine güvenceVenşini duymaya açlardı. Güneş dağların ardından yükseldiğinde Mina tapınaktan dışan çıktı.a|kın karşısına çıktığı zaman genellikle kalabalıktan güçlü bir tezahüratgelirdi. Ama bugün yükselmedi; herkes sessizce, huşu içinde onadalmıştı.285

Mina, donmuş denizler kadar kara olan, parlak bir zırh kuşanmıştı Rtaktığı miğfer boynuzluydu ve siyah siperliğinin kenarlan altın yaldızlıydı r-?alevhasının üzerine beş başlı bir ejderha tasviri işlenmişti. Güneşin ilk ls f*zırhın üzerine vurduğunda, ejderha ürkütücü bir şekilde parlamaya başladı r^

ki, onu görenlerin bazılan ejderhanın kırmızı olduğunu düşündü, bazılan molduğunu sandı, bazılan ise yeşil olduğuna yemin edebilirdi. Kalabalık arasından bazılan, bu zırhın meşhur Mızrak Savaşı' HTakhisis adına savaşan Ejderha Yüceefendileri tarafından kuşanılan zırhıdan olduğunu heyecanlı seslerle fısıldaştı. Mina, eldivenli elinde, güneş ışığı üzerine vurdukça metali alev al

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yanıyormuş gibi görünen bir silah tutuyordu. Silahı muzaffer bir edayla gösdoğru kaldırdı. Bunun üzerine kalabalıktan bir tezahürat yükseldi. Uzun uzun ve yükseksesle, "Mina, Mina!" diye haykırdılar. Bu tezahüratlar dağların yamaçlarınaçarpıp yankılandı ve sanki bir deprem daha oluyormuşçasına zemini sarsarakovalar üzerinde gök gürültüsü gibi yayıldı.

Mina, elinde mızrakla bir dizinin üzerine çöktü, insanlar duasında ona ka-tılırken tezahüratlar dindi. Bazılan Tek Tann'ya, çoğu ise Mina'ya dua ediyordu. Ayağa kalkan Mina, yüzünü toteme döndü. Mızrağı, yanında duran birTek Tamı rahibesine verdi. Bu rahibe beyaz cübbeye bürünmüştü ve onunTek Tann'ya dua eden eski bir Solamniya Şövalyesi olduğu, duası karşılığın-da ejderharmzrağının kendisine bahsedildiği ve onun da silahı Mina'yaverdiği kalabalık arasında fısıldamhnaktaydı. Solamniyalı, mızrağı sertçetutuyordu, ama sanki canı yanıyormuş gibi yüzü buruşmuştu ve haykırma-mak için sık sık dudağım ısınyordu. Mina, totemin kaidesini oluşturan iki devasa ejderha kafatasının üzer-lerine ellerini yerleştirdi. Hiç kimsenin anlayamadığı sözler haykırdıktansonra bir adım geriledi ve kollarını göğe doğru kaldırdı. Totemin üzerinden bir varlık yükseldi. Bu varlık, devasa bir ejderhagörünümüne sahipti ve toteme yakın duranlar dehşete kapılarak birkaç adımgerilediler. Ejderhanın kahverengi pullu derisi; kafatasının, boynunun ve vücu-dunun üzerine gerilmişti. Parşömen kadar saydam olan derisinin altındakiiskeleti görülebiliyordu: boyun ve omurgasındaki diskler; kocaman gög115kafesindeki iri kaburgalar; devasa bacaklanndaki kalın ve ağır kemiklekanatlan, kuyruğu ve ayaklanndaki daha ince kemikler. Kirişler ve kerniWebir arada tutan tendonlar da görülebiliyordu. Kalbi ve damarlan yoktu, z«bu ejderhanın kanı büyüden, atan kalbi ise intikam ve nefretten oluşuyorBu, mumyalasmış bir ejderhaydı, bir cesetti.Muazzam bir genişliğe sahip kanatlarındaki zanmsıtabaka kurumu?v286

-sele gibi sertleşmişti. Kanatların gölgesi Sancüon'ın üzerini örttü, güneş-jdannın önünü kesti ve yeni günün şafağını aniden geceye dönüştürdü. Başlarının üzerinde duran bu çürümüş cesedin görüntüsü o kadar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

feci veerençti ki, Mina için yükselen tezahüratlar bir anda kesildi ve haykıranların^gazlarına düğümlenip kaldı. Yaratığın üzerinden ölümün leş kokusu yayılı-yordu ve o kötü koku, ejderha korkusundan bile daha feci olan umutsuzluğuberaberinde getiriyordu. Zira korku, bir kişiyi cesarete sevk edebilirken, umut-suzluk kalplerdeki tüm ümitleri çalıp götürürdü. Çoğu ona bakmaya tahammüledemiyor, başlarını öne eğmiş bir halde duruyordu. Hepsi de, acı dolu, korkuverici olan kendi ölümlerini akıllarında canlandırıyordu.Feryatlarını duyan Mina onlara acıdı ve hepsine kendi gücünden güç verdi. Şarkı söylemeye başladı. Birçok defa işittikleri bir şarkıydı bu, amaşimdi yeni bir mana içeriyordu.Toplanan karanlık ruhlarımızı alıyorBizi buz gibi örtüsüyle sarıyorBir Hanım 'in hükmettiği boşluğun derinlerindeKaderimiz onun ellerindeSavaşçılar, yukarıdaki karanlığı düşleyinVe hissedin o haz dolu kurtuluşunuGecenin Yoldaşı 'nın ve onun menzilindeYer alanlara duyduğu olanca aşkının. Şarkısı, insanların korkularını dindirdi, umutsuzluklarını hafifletti.Askerler tekrar Mina'nın ismini haykırdılar, onun kendileriyle gurur duy-masını sağlayacaklarına ant içtiler. Mina onlara huzurundan çekilme izniverdi, hepsine görevlerini cesaretle ve Tek Tann'ya inanarak yapmalarınısöyledi. Kalabalık, dudaklarında Mina'nın ismiyle dağıldı. Mina, bütün bu zaman zarfinda mızrağı tutmakta olan rahibeye doğrudöndü ve mızrağı ondan aldı.Odila elini hızla geri çekti ve arkasında gizledi.Mina miğferinin siperliğini kaldırdı. "Bir bakayım," dedi. "Hayır, Mina," diye mırıldandı Odila, gözlerini kırpıştırıp yaşlarındökülmesine engel olarak. "Seni zahmete sokmak istemem—" Mina, Odila'nın elini tuttu ve çekerek ışığa getirdi. Avuç içi, sanki bira'ev çukuruna sokulmuş gibi kan içinde kalmış ve kararmıştı. Odila'nın elini tutan Mina dudaklarını elin üzerine bastırdı. Derisi'yüeşti, fakat yara feci izler bırakti. Odila, Mina'yı öptü ve kısık bir sesle iyi^ns diledi.287

Mızrağı elinde tutan Mina kafasını kaldırıp ölüm ejderhasına baktı v"Hazırım," dedi. Ölümsüz bir elin görüntüsü totemden dışarı uzandı. Mina, elin avuCü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

na çıktı ve el onu nazikçe yerden kaldırıp güvenle havada taşıdı. Tanrıçanı"eli, Mina'yı ağaç tepelerinden ve üst üste istiflenmiş ölü ejderhaların wataslarından daha yükseğe çıkarttı. El, ölüm ejderhasının yanında durdu. Mjn.elin üzerinden dışarıya adımını attı, semeri ve gözle görülebilen dizginU;olmayan ceset ejderhanın sırtına bindi. Doğu ufkunda, Sanction'a doğru hızla uçan başka bir ejderha belirdiİnsanlar bunun Malys olduğunu sanarak korkuyla feryat ettiler. Mina, 01%ejderhasının üzerinde rahatça oturdu, izledi ve bekledi. Ejderha görüş mesafesine girdiğinde, korku haykırışları çılgın tezahürat-lara dönüştü. "Galdar" ismi ağızdan ağza dolaştı. Minatorun doğan güneşinönünde siluet halinde duran boynuzlu kafasını görmemek imkânsızdı. Galdar'ın elinde, genellikle atlı hücumlara karşı savunma amacınayönelik, zemine fırlatılan türden devasa bir kargı vardı. Kargının ağırlığaonun için hiçbir şey değildi. Galdar kargıyı, Mina'nın zarif ejderhamızrağırutaşıdığı kadar rahatça taşıyordu. Diğer elinde ise, bineğinin, yani mavi ejder-ha Ustura'nm dizginlerini tutuyordu. Galdar kargıyı kaldırdı ve meydan okurcasına salladı, sonra da sesiniyükseltip kükreyerek bir minator savaş çığlığı attı. Bu kadim bir savaşçığlığıydı; sözleri, Sargas'a savaşçının yanında bulunması, cenk sırasındaölürse vücudunu alması ve başarısız olursa onu cezalandırmasını söylüyor-du. Galdar, haykırırken bu sözlerin nereden geldiğini anlayamadı, ama busavaş çığlığım çocukken duymuş olduğunu tahmin etti. Bu sözlerin ağzındançıktığım duyduğuna şaşırmıştı, ama duruma uyuyorlardı ve Galdar bunlansöylediğine memnundu. Mina onu selâmlamak için siperliğini kaldırdı. Kemik beyazı olan teni,kara renkli miğferle belirgin bir zıtlık oluşturuyordu. Gözleri heyecanla par-lıyordu. Galdar kendini amberden bir aynada gördü ve ilk defa, o gözlerinerimiş altınının içinde kısıp kalan bir böcek değildi. Kendisiydi, onun dostu,sadık yoldaşıydı. Galdar o anda ağlayabilirdi. Belki de ağladı. Öyleyse bile,savaş arzusu, o yaşlan kendisini utandırmadan önce yakıp kurutmuştu."Bugün savaşa yalnız başına gitmeyeceksin, Mina!" diye kükredi Galdar. "Seni görmek kalbimi neşeyle dolduruyor, Galdar," diye haykır"1Mina. "Bu, Tek Tann'mn bir mucizesi. Bugün göreceğimiz mucizelerin ilg-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ama sonuncusu değil." Mavi ejderha dişlerini gösterdi, birbirine geçmiş dişlerinin arasın"311yıldırım kıvılcımları parladı.Belki de Mina haklıydı. Bu hadise Galdar'a gerçekten de mucize g1288

.. -jpüyordu, hem de eski hikayelerdeki kadar muhteşem bir mucize.* Mina siperliğini indirdi. Ceset ejderhaya dokundu; yaratık kafasınıIjjjjip kanatlarım çırpmak suretiyle gökyüzüne yükseldi ve Mina'yı bulut- nıı üzerine taşıdı. Mavi Ejderha, emrini görmek için kafasını çeviripraldar'a baktı. Galdar onu takip edeceklerini işaret etti. Sanction Şehri'nin boyutları gitgide küçüldü. İnsanlar bir saniye önce^.jjk, kara noktacıklar halindeyken, bir saniye sonra tamamen ortadan kay-doldu- Mavi Ejderha soğuk, berrak gökyüzünde daha yükseğe çıktıkça,faldar'ın altındaki dünya küçülmeye devam etti. Her taraf sessizdi, derin bir sSizlik ve huzur hakimdi. Galdar sadece ejderhanın kanatlarından çıkanacırtıyı işitebiliyordu; derken, ejderha bir termal hava akımının sunduğuavantajı kullanarak bulutlar arasında rahatça süzülmeye başladığında o ses deyok oldu. Dünyadaki tüm sesler kesilmişti. Öyle ki, Galdar, dünyada kalan sonjld kişi kendisi ve Mina'ymış gibi hissetti. Yeryüzündeki insanlar, Mina gözden kaybolana kadar izlediler.Birçoğu bundan sonra da izlemeye devam etti ve boyunları ağrıyıp gözleriyanana kadar gökyüzüne baktı. Subaylar emirler yağdırmaya, kalabalık isedağılmaya başladı. Görevli olanlar görev yerlerine yollandılar ve kendilerinesurlardaki yerlerini almaları emredildi. Hâlâ çok sayıda insan, tapınağınetrafına doluşmaya, gördükleri şeyler hakkında, Malys'in kolayca mağlupedileceği ve Mina ile Tek Tanrı Şövalyeleri'nin bugünden itibaren Ansalon'ahükmedeceği konusunda heyecanla konuşmaya devam ediyordu. Ayna toteme sokuldu ve Palin'in ruhunun kendisine katılmasını bekle-di. Gümüşün uzun süre beklemesi gerekmedi. "Mavi ejderha nerede?" diye derhal sordu Palin, Ustura'mn yokluğuy-la endişeye kapılarak. Gümüş, Palin'in sözlerim net bir şekilde duydu. O kadar net duydu ki,0 sözlerin canlı biri tarafından söylendiğine inanabilirdi; tabii sözlerde, teninesürtünen bir örümceğinki gibi garip bir his olmasaydı. "Ustura'mn nereye gittiğini görmen için kafanı kaldırıp göğe bakman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yeterli," dedi Ayna. "Kendi yoluna gitti, kendi savaşını veriyor. Bizi de kendibaşımıza bıraktı —artık her ne olacaksa." "Ne demek istiyorsun? Konuyu ikinci kez düşünmeye mi başladınyoksa?" 'Bu, ejderhaların doğasmda var," dedi Ayna. "Biz, siz insanların yap-9 gibi meselelere balıklama atlamayız. Evet, bu konuyu ikinci, üçüncü veatta dördüncü kez düşündüm."Bu, şaka kaldıracak bir konu değil," dedi Palin.289

Mızrağı elinde tutan Mina kafasını kaldırıp ölüm ejderhasına baktı"Hazırım," dedi. Ölümsüz bir elin görüntüsü totemden dışarı uzandı. Mina, elin avucna çıktı ve el onu nazikçe yerden kaldırıp güvenle havada taşıdı. Tanrıçaneli, Mina'yı ağaç tepelerinden ve üst üste istiflenmiş ölü ejderhaların Wtaslarından daha yükseğe çıkarttı. El, ölüm ejderhasının yanında durdu. Mjr,"elin üzerinden dışarıya adımını attı, semeri ve gözle görülebilen dizgini •olmayan ceset ejderhanın sırtına bindi. Doğu ufkunda, Sanction'a doğru hızla uçan başka bir ejderha belirdiİnsanlar bunun Malys olduğunu sanarak korkuyla feryat ettiler. Mina, ölürriejderhasının üzerinde rahatça oturdu, izledi ve bekledi. Ejderha görüş mesafesine girdiğinde, korku haykırışları çılgın tezahürat-lara dönüştü. "Galdar" ismi ağızdan ağza dolaştı. Minatorun doğan güneşinönünde siluet halinde duran boynuzlu kafasını görmemek imkânsızdı. Galdar'ın elinde, genellikle atlı hücumlara karşı savunma amacınayönelik, zemine fırlatılan türden devasa bir kargı vardı. Kargının ağırlığıonun için hiçbir şey değildi. Galdar kargıyı, Mina'mn zarif ejderhamızrağınıtaşıdığı kadar rahatça taşıyordu. Diğer elinde ise, bineğinin, yani mavi ejder-ha Ustura'nın dizginlerini tutuyordu. Galdar kargıyı kaldırdı ve meydan okurcasına salladı, sonra da sesiniyükseltip kükreyerek bir minator savaş çığlığı attı. Bu kadim bir savaşçığlığıydı; sözleri, Sargas'a savaşçının yanında bulunması, cenk sırasındaölürse vücudunu alması ve başarısız olursa onu cezalandırmasını söylüyor-du. Galdar, haykırırken bu sözlerin nereden geldiğini anlayamadı, ama busavaş çığlığını çocukken duymuş olduğunu tahmin etti. Bu sözlerin ağzındançıktığını duyduğuna şaşırmıştı, ama duruma uyuyorlardı ve Galdar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bunlansöylediğine memnundu. Mina onu selâmlamak için siperliğini kaldırdı. Kemik beyazı olan teni,kara renkli miğferle belirgin bir zıtlık oluşturuyordu. Gözleri heyecanla par-lıyordu. Galdar kendini amberden bir aynada gördü ve ilk defa, o gözlerinerimiş altınının içinde kısıp kalan bir böcek değildi. Kendisiydi, onun dostu,sadık yoldaşıydı. Galdar o anda ağlayabilirdi. Belki de ağladı. Öyleyse bile,savaş arzusu, o yaşlan kendisini utandırmadan önce yakıp kurutmuştu."Bugün savaşa yalnız başına gitmeyeceksin, Mina!" diye kükredi Galdar. "Seni görmek kalbimi neşeyle dolduruyor, Galdar," diye haykırdıMina. "Bu, Tek Tanrı'nın bir mucizesi. Bugün göreceğimiz mucizelerin ılöıama sonuncusu değil." Mavi ejderha dişlerini gösterdi, birbirine geçmiş dişlerinin arasın^311yıldırım kıvılcımları parladı.Belki de Mina haklıydı. Bu hadise Galdar'a gerçekten de mucize gı288

„ -jjüyordu, hem de eski hikayelerdeki kadar muhteşem bir mucize.i Mina siperliğini indirdi. Ceset ejderhaya dokundu; yaratık kafasını? jjnp kanatlarını çırpmak suretiyle gökyüzüne yükseldi ve Mina'yı bulut-nn üzerine taşıdı. Mavi Ejderha, emrini görmek için kafasını çevirip' ıjar'a baktı. Galdar onu takip edeceklerini işaret etti. Sanction Şehri'nin boyutları gitgide küçüldü. İnsanlar bir saniye önceHicük, kara noktacıklar halindeyken, bir saniye sonra tamamen ortadan kay-Udu. Mavi Ejderha soğuk, berrak gökyüzünde daha yükseğe çıktıkça,raldar'ın altındaki dünya küçülmeye devam etti. Her taraf sessizdi, derin bireşsizlik ve huzur hakimdi. Galdar sadece ejderhanın kanatlarından çıkangıcırtıyı işitebiliyordu; derken, ejderha bir termal hava akımının sunduğuavantajı kullanarak bulutlar arasında rahatça süzülmeye başladığında o ses deyok oldu. Dünyadaki tüm sesler kesilmişti. Öyle ki, Galdar, dünyada kalan sonjjy kişi kendisi ve Mina'ymış gibi hissetti. Yeryüzündeki insanlar, Mina gözden kaybolana kadar izlediler.Birçoğu bundan sonra da izlemeye devam etti ve boyunları ağrıyıp gözleriyanana kadar gökyüzüne baktı. Subaylar emirler yağdırmaya, kalabalık isedağılmaya başladı. Görevli olanlar görev yerlerine yollandılar ve kendilerinesıırlardaki yerlerini almaları emredildi. Hâlâ çok sayıda insan, tapınağınetrafına doluşmaya, gördükleri şeyler hakkında, Malys'in kolayca

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mağlupedileceği ve Mina ile Tek Tanrı Şövalyeleri'nin bugünden itibaren Ansalon'ahükmedeceği konusunda heyecanla konuşmaya devam ediyordu. Ayna toteme sokuldu ve Palin'in ruhunun kendisine katılmasını bekle-di. Gümüşün uzun süre beklemesi gerekmedi. "Mavi ejderha nerede?" diye derhal sordu Palin, Ustura'nın yokluğuy-la endişeye kapılarak. Gümüş, Palin'in sözlerini net bir şekilde duydu. O kadar net duydu ki,o sözlerin canlı biri tarafından söylendiğine inanabilirdi; tabii sözlerde, teninesürtünen bir örümceğinki gibi garip bir his olmasaydı. "Ustura'nın nereye gittiğini görmen için kafanı kaldırıp göğe bakmanyeterli," dedi Ayna. "Kendi yoluna gitti, kendi savaşını veriyor. Bizi de kendibaşımıza bıraktı —artık her ne olacaksa." "Ne demek istiyorsun? Konuyu ikinci kez düşünmeye mi başladmyoksa?"„ "Bu, ejderhaların doğasmda var," dedi Ayna. "Biz, siz insanların yap-s1 gibi meselelere balıklama atlamayız. Evet, bu konuyu ikinci, üçüncü ve03 dördüncü kez düşündüm."' "Bu, şaka kaldıracak bir konu değil," dedi Palin.289

"Çok doğru," dedi Ayna. "Yapmayı teklif ettiğin şeyin sonuddüşünüp tarttın mı? Totemi yok etmenin, özellikle de onu tam M ,saldırırken yok etmenin neye yol açacağını biliyor musun?" "Bildiğim şu; totemi yok etmek için elimize geçecek tek firsat hdedi Palin. "Takhisis tüm ilgisini Malys'e vermiş durumda, Sanction'H idiğer herkes gibi. Eğer bu ihtimâli kaçırırsak, bir daha yakalayamayız ""Peki ya totemi yok ederek Malys'e zafer kazandınrsak?" "Malys ölümlü. Sonsuza dek yaşamayacak. Ama Takhisis yaşayac Lİtiraf etmeliyim ki," diye devam etti Palin, "totemi yok etmenin ne »vsonuçlar doğuracağını bilmiyorum. Ama bunu biliyorum: Her gün, her saather saniye, Krynn'deki ölü ruhlar tarafından etrafım sarılıyor. Sayılanhaddi hesabı yok. Çektikleri ıstırap anlatılamaz derecede, zira asla dindiril?meyecek bir açlık tarafından çekiliyorlar. Onlara tutmaya hiç niyetli olrnadığsözler veriyor, ama yine de onlar bir gün kendilerini serbest bırakacağıumuduyla onun emirlerini yerine getiriyorlar. O gün asla gelmeyecek AynaBunu sen de, ben de biliyoruz. Eğer totemi yok etmenin, onun dünyaya gir-işini engelleme şansı varsa, bu şansı değerlendirmemiz gerekli." "Bu, Malys tarafından canlı canlı yakılmamız manasına gelse bile mi?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

diye sordu Ayna."Bu manaya gelse bile," dedi Palin. "Beni biraz rahat bırak," dedi Ayna. "Bunu baştan düşünüp tartmamgerekli." "Çok uzun süre düşünme," diye tembihledi Palin. "Zira ejderhalardüşünürken dünya onların altoda hareket ediyor." Ayna sorunuyla boğuşarak yalnız başına durdu. Palin'in sözleri onaeski günleri, ışık ejderhalarının inlerinin içinde hallerinden memnun, uyuk-ladığı ve dünyada patlak veren savaşlara aldırış etmediği o eski günleri hatır-latmak içindi. Işık ejderhaları kötülük hakkında kendilerini beğenmiş ve bil-giç bir şekilde konuşuyorlardı: 'Kötülük kendi kendini yok eder, iyilik isekendi kendini kurtarır,' diyorlardı. Böyle konuşup böyle uyumuşlardı veKaranlık Kraliçe onların yumurtalarını çalıp çocuklarını yok etmişti. Rüzgâr değişip kuzeyden esmeye başladı. Ayna havayı kokladı ve hatılama belirgin bir şekilde kan ve sülfür kokusu aldı.Malys.Hâlâ çok uzaklardaydı, ama geliyordu. Karanlığın hapishanesinde kilitli kalmış olan Ayna, etrafındaki ınsların yaklaşan savaş hakkında atıp tutmakta olduğunu işitti. Kalbinde onlkarşı acıma duygusu buldu. Üzerlerine doğru kanat çırpmakta olan oehakkında hiçbir fikirleri yoktu. Hem de hiç. -.Ayna el yordamıyla yolunu bularak totemin yanından geçti ve tapu1290

öneldi- Ağır hareket ediyor, adım atmadan önce bastonunu yere vurmakorunda kalıyor, yanlışlıkla bastonuyla insanların bacaklarını dürtüyor,»açlara çarpıyor, tökezleyerek yolunu kaybedip çiçek bahçelerine dalıyor-JU Askerler ona küfürler savurdu. Hatta birisi onu tekmeledi. Yükselen?jjjeşi sol tarafına almıştı ve tapınağa doğru ilerlediğinden emindi, amacjmdiye kadar oraya varmış olması gerekliydi. Yoldan saptığından korktu.7^ dağın yamacına tırmanmış —ya da dışına çıkmış— olabilirdi. Acizliğine lanet okudu ve olduğu yerde durup sesleri, seslerin verebile-eği ipuçlarını dinledi. Derken ileri doğru uzatmış olduğu eline bir el dokundu. "Beyim, kaybolmuş ve yolunuzu şaşırmış gibi görünüyorsunuz. Sizeyardımcı olabilir miyim?" Bu ses bir kadına aitti ve sanki ağlamış gibi boğuk, kısık bir tınısı vardı.Ayna'nın eline dokunuşu sert ve güçlüydü. Kadının avucundaki nasırlanhissedince şaşırdı, zira bu nasırlar kılıç kullanan birinin ellerinde bulunancinstendi. Bu, dişi bir Kara Şövalye olmalıydı. Kadının onunla ilgilenme

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zahmetine girmesi garipti. Fakat, kadının kullandığı Solamniya aksanını farketmişti. Belki de sebebi buydu. Eski erdemler, tıpkı eski elbiseler gibi rahat-tı ve onlardan ayrılmak zordu. "Teşekkür ederim Kızım," dedi alçakgönüllülükle, dilenci rolünüoynayarak. "Beni tapmağa kadar götürebilirsen iyi olur, tavsiyeye ihtiyacımvar da." "İşte o konuda aynı durumdayız, beyim," dedi kadın. Ayna'nın kolunagirdi ve yavaşça adımlarına yön verdi. "Zira ben de sıkıntılıyım." Ayna, kadının kederini sesinden duyabiliyor, titreyen elinden hissede-biliyordu. "Paylaşılan yük, yatıya bölünen yüktür," dedi nazikçe. "Her ne kadargöremesem bile, dinleyebilirim." Ayna bir yandan konuşurken, devasa kanatların çırpılış seslerini ejder-ha ruhuyla duyabiliyordu. Malys'in pis kokusu daha da artmıştı. Kararınıvermek zorundaydı. Bu muhabbeti sonlandınp kendi acil meselelerine dönebilirdi, ama"Unu yapmamayı seçti. Gümüş ejderha, bu dünyada uzun süre yaşamıştı,tesadüflere inanmıyordu. Şans eseri gibi görünen bu karşılaşma bir tesadüfdeğildi. Kadm, merhamet duygusuyla onun yardımına koşmuştu. Ayna onun"zühtüsü ve acısı karşısında duygulanmıştı. Tapınağa girdiler. Ayna, aradığı şeyi bulana kadar el yordamıyla etrafıyokladı."Burada duralım," dedi. "Sunağa varmadık," dedi kadm. "Dokunduğunuz şey bir tabut. Sunak^ileride."291

"Biliyorum," dedi Ayna, "ama burada kalmayı tercih ederim. Ben-eski bir arkadaşımdı da." ^"Altınay mı?" Kadın şaşırmıştı, şüphelenmişti. "Arkadaşınız mı?""Onu görmek için çok uzun bir yoldan geldim," dedi. Palin'in sesi ona hafifçe, uyarı niteliğinde fısıldadı. "Ayna, ne yapıynsun sen? Bu kadına güvenemezsin. Adı Odila. Eskiden bir Solamn;vŞövalyesi'ydi, ama karanlık tarafından ele geçirildi." "Onunla birkaç dakika kalacağım. Tüm istediğim bu," diye yanıtlar!Ayna yavaşça. "Onunla istediğiniz kadar kalabilirsiniz, beyim," dedi Odila, Ayna'nmsözlerini kendi üzerine alınarak. "Fakat Malys gelene kadar kısa birzamanımız var.""Tek Tann'ya inanıyor musun?" diye sordu Ayna."Evet," dedi Odila, meydan okurcasına. "Siz inanmıyor musunuz?" "Takhisis'e inanıyorum," dedi Ayna. "Ona hürmet ediyorum, amahizmet etmiyorum." "Bu nasıl mümkün olabilir ki?" diye sordu Odila. "Eğer Takhisis'einanıp ona hürmet ediyorsanız, aynı zamanda hizmet ediyor olmanız

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gerekli." "Cevabım bir hikâye şeklinde olacak. Öldüğü zaman Altınay ile bir-likte miydin?" Hayır," dedi Odila. Sesi yumuşamıştı. "Onun yanında Mina'dan başkakimse yoktu." "Yine de o hadiseye tanık olanlar vardı. Palin Majere adındaki birbüyücü, ikisi arasında geçen konuşmayı görüp duydu, ki o konuşma sırasın-da Takhisis kendisini Altınay'a açık etmişti. Altınay uzun zamandır onun başdüşmanlarından birisidir. Ona yüreğin gücünü, iyileştirme, inşa etme, yarat-ma kudretini verenin kendisi olduğunu söylemek Takhisis'e ne kadar da tatlıgelmiştir. Takhisis, Altınay'a yüreğin gücünün ışıktan değil karanlıktan filiz-lendiğini söyledi. Altınay'ı kendisini izlemeye ikna etmeyi umdu. Tannça,Altınay'a yaşam, gençlik ve güzellik vaat etti. Bütün bunlar sadece onun

hizmeti, kendisine tapınması karşılığında ona verilecekti. "Altınay bu teklifi reddetti. Dünyaya bu kadar çok acı ve hüzün getirenbir tanrıçaya tapınmayı reddetti ve Takhisis hiddetlendi. Altınay'a yıllarınyükünü geri verdi, onu yaşlı, zayıf, ölüme yakın bir hale soktu. Altınay m-Takhisis'in savaşı kazandığını ve sonsuza kadar 'tek tanrı' olacağını biler*umutsuzluk içinde ölmesini umuyordu. Ama Altınay'ın ölmeden önceki söz-leri bir duaydı.""Takhisis'e mi?" Odila şaşırıp kalmıştı. "Paladine'a," dedi Ayna. "İnancım kaybetmiş olduğu için tanrısınıkendisini atfetmesini dilediği bir dua, inancını tekrar ilan ettiği bir dua.292

"Ama cevap alamayacağını bildiği halde neden Paladine'a dua etti ki?" "Altmay cevap almak için dua etmemişti. Cevaplan zaten biliyordu.pajadine'ın bilgeliğini ve öğretisindeki doğrulan uzun süredir ruhunda taşı-v0rdu zaten. Bu sebeple, onu bir kez daha göremeyecek, sesini duyamaya-cak veya takdisini alamayacak olsa bile, Paladine onunlaydı, her zamanolduğu gibi. Takhsis'in yalan söylediğini anlamıştı. Altınay'ın yaptığı iyilik-ieri; karanlık asla kendisine mâl edemezdi. Paladine'ın mucizeleri hepolmaya devam edecekti, çünkü o Altmay'ı asla terk etmemişti. Her zamanonunlaydı, her zaman onun bir paçasıydı." "Benim için çok geç," dedi Odila, umutsuzlukla. "Ben kurtuluşun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ötesindeydim. Bak şimdi! Şuna dokun." Adamın elini kavrayan Odila par-maklarını avucuna koydu. "Yaralar. Taze yaralar. Kutsanmış ejderhamızrağıtarafından açıldılar. Cezalandınlıyorum." "Seni kim cezalandınyor, Kızım?" diye nazikçe sordu Ayna. "KraliçeTakhisis mi? Yoksa kalbindeki gerçekler mi?"Odila'nm cevabı yoktu. Ayna derince iç geçirdi, zihni ferahlamıştı. Cevabını almıştı ve ne yap-ması gerektiğini biliyordu."Hazırım," dedi Palin'e.293

19MALYS Galdar ile Mina, yan yana olmasa bile, beraberce uçuyorlardı. Maviejderha Ustura, ölüm ejderhasıyla arasındaki mesafeyi koruyordu. 0çürümüş cesedin yanına gitmiyordu ve ondan tiksindiğini gizlemek için hiçde çaba göstermiyordu. Galdar, mavinin bu davramşı karşısında Mina'nınalınacağından korktu, ama kızın buna dikkat dahi etmiyor gibi göründüğünüfark etti. En sonunda, Mina'nın kendisini bekleyen savaştan başka hiçbir şe-ye dikkat etmediğini anladı. Savaşın dışındaki her şeyi zihninden atmalıydı. Galdar'a gelince; ölümünün önünde uzandığından emin olduğu halde,hayati boyunca kendini hiç bu kadar mutlu ve huzurlu hissetmemişti. Tekkollu bir sakat olduğu, eski pençe lideri olan ve ölümü ardından yası tutul-mayan Emst Magit gibi pisliklerin çizmelerini yalamak zorunda kaldığı oeski günlerini düşündü. Galdar, kendisini bu gurur dolu ana getiren zamanpatikasının uzun yollarını hatırladı. Mina'yla, kendisini o acı kaderden kur'

taran, kolunu ona geri veren ve bunu yaparak hayatını bahşeden kişiyle omuzomuza savaşüğı uzun yollan. Tek umursadığı şey, Mina'yı kurtarmak 1Ç1kendi hayatım feda edebilmekti.Gökyüzünde yükseldiler, Galdar'ın daha önce ejderha sırtında Ç'294

r

yıldan çok daha yükseğe çıktılar. Berekettir ki, yükseklik korkusuylaj'netlenmiş olanlardan değildi. Ejderha sırtında uçmaktan hoşlanmasa bile,j0 bundan hoşlanan bir minator doğmamıştır henüz—uçuştan korkmu-şu. İki ejderha, Kıyametin Efendileri'nin zirvelerinin yükseklerindegülüyordu. Galdar büyülenmiş bir halde aşağıya baktı ve dağların alevli,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

lapkırmızı iç kesimlerinin, kayaların oluşturduğu derin çukurlar içinde kay-ylp fokurdadığını gördü. Ejderhalar, dağların tepelerinden tüten buharfutlarının içinden geçiyor, Malys'i ilk olarak görmeyi ve gafil avlamaavantajını ellerine geçirmeyi umarak etraflarını kolluyorlardı. Biri gafil avlandı, ama bu kendileri oldu. Galdar, Mina ve ejderhalarufuk çizgisine bakmaktaydı ki, Mina aniden haykırdı ve aşağıyı işaret etti.ftlalys bulutları kullanarak onların ihtiyatlı gözlerinden sakınmıştı.Meredeyse hemen altlanndaydı ve hızla Sanction'a doğru uçuyordu. Galdar bundan önce kırmızı ejderhalar görmüş, her seferinde onlarınirilikleri ve güçlerine hayran kalmıştı. Malystryx ile kıyaslandığında,Krynn'in kırmızı ejderhaları cüce kalıyordu. Dev kafasıyla, Galdar'ı ve maviejderhasını tek bir lokmada yutabilirdi. Pençeleri, dağlan köklerinden söke-cek kadar iri ve dağ zirveleri kadar keskindi. O zirveleri kuyruğuylaparçalayıp dümdüz edebilir ve onlan toz yığınlan haline getirebilirdi. Galdar,ejderhaya boğazı kurumuş bir halde, kargısını parmaklarını acıtacak dere-cede sıkı sıkıya tutarak, şaşkınlıkla baktı. Galdar aniden Malys'in midesinden yükselen alevleri hayal etti. Buejderalevi, bir saniye içinde taşı eritebilir, deriyi ve kemikleri yok edebilir,denizleri kaynatabilirdi. Ustura'ya onun peşine takılmasını emretmeküzereydi. Ama ejderha eski bir savaşçıydı ve işini iyi —muhtemelenGaldar'dan daha iyi— biliyordu. Ustura hızla ve sessizce kanatlarını katladıve düşmanının üzerine doğru dalışa geçti. Ölüm ejderhası, Ustura'nın hızına yetişti ve onu geçti. Mina siperliği-ni indirdi. Galdar kızın yüzünü göremiyordu, ama onu o kadar iyi tanıyorduW, görmesi gerekmiyordu. Onu hayalinde canlandırabiliyordu: Beti benziatrruş, yüzünün rengi solmuş olmalıydı. Artık o ve ölüm ejderhası, Galdar'mÇok önüne geçmişti. Galdar küfretti ve onlara yetişmesi için, sanki bir atsürüyormuş gibi Ustura'yı mahmuzladı. Ustura, minatorun tekmelerini his-sethıedi ve teşvik edilmeye ihtiyacı da yoktu. Geride bırakılmayacaktı. Ejderha öyle hızlı uçtu ki, acı veren rüzgâr Galdar'ın gözlerini yaşarttıVe göz kapaklarım kapanmaya zorladı. Her ne kadar uğraşırsa uğraşsın,^da sırada attığı küçük bakışlar dışında onlan açmayı başaramadı. DüşmekÇil zaman bulamadan rüzgârla savrulup giden gözyaşlan arasından Malys'i^ızı bir gölge halinde görüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ustura hız kesmedi. Galdar'ın gözlerine çarpan rüzgâra rağmen, bu295

çılgın uçuş heyecan vericiydi; tıpkı savaşın ilk şiddetli saldırısının heyverici olduğu gibi. Galdar kargısını sıkıca kavradı ve sabitledi. Ustura'nın H ^doğru Malys'in üzerine çullanacağını, bir geminin diğerine pruvadan yara°S~girmesi gibi ona saldıracağını düşünüyordu. Her ne kadar bu saldın ölü?demek olsa da, Galdar bunu hiç umursamıyordu, kendisi hakkında hiçbir enn ?*şeşi yoktu. Garip bir soğukkanlılık gelmişti üzerine. Korku duymuyordu Alüm saçmak, bu hayvanı katletmek istiyordu. Başka hiçbir şey önemli de&ilH Ejderhamızrağını sıkıca kavramış olan Mina'mn da aklında aynı Ak •olup olmadığım merak etti. Kendisiyle Mina'yı, kan ve alevler içinde cverirken aklında canlandırdı ve kalbi coşkuyla doldu. Malystryx'in hedefi Sanction'dı. Şehir görüş mesafesine girmiştiKudretinin dehşetini daha yeni hissetmeye başlamış olan böcekten boanşehir sakinlerim görebiliyordu. Malys havadan gelecek bir saldırıdan korkmuyordu, zira kimsenin —hatta şu Mina'mn bile— onunla ejderha sırtındasavaşacak kadar delirmiş olabileceğini düşünmüyordu. Hiçbir sebeptendeğil, sadece parlak mavi göğün manzarasını izlemek için kafasını kaldırıpbakan Malys, üzerine doğru dalışa geçmiş ejderha binicilerim görüncehayretten ruhunun derinliklerine kadar sarsıldı. Bir anlığına öyle şaşırmıştı ki, duyularından şüphe etti. Bu şaşkınlıkanı, neredeyse hayatının son am olup çıkacaktı, zira düşmanları öylesine anibir şekilde üzerine çullandı ki, dev kırmızının nefesi kesildi. Yana doğru yap-uğı içgüdüsel bir hareket onu kurtardı ve saldırganların yolundan çekilmesi-ni sağladı. Saldıran ejderhalar duramayacak kadar hızlı uçmaktaydı. Onunyanından hızla geçtiler ve tekrar yükselmeye başladılar. İkisi de bir diğer

saldırı için daire çizerek yükseldi. Malys gözünü onlar üzerinde tuttu, ama onları yok etmek için hemenharekete geçmedi. İhtiyatla, dikkatle durdu ve şimdi ne yapacaklannıgörmeyi bekledi. Boşu boşuna zahmete girmesine hiç gerek yoktu. Sadece,Krynn üzerinde yaşamış olan diğer tüm ejderhalardan daha iyi kullandığıejderkorkusunun bu sefil, aşağı seviyeli ejderhaları sarmasını ve kuyruklannıkısıp kaçmalarım sağlamasını bekledi. Hele bir ona arkalarını dönsünler.hepsini yok edecekti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Malys bekledi, mavi ejderhanın uçuşunda tereddüt edişini, rmnat01sürücüsünün de onun ardına korkuyla sinişini neşeyle izledi. O ikisinin Mtehdit oluşturmadığından emin olan Malys, tüm ilgisini diğer ejderhaya vıbinicisine çevirdi. Diğer ejderhanın yana doğru yaptığı kıvrılın'hareketinden sonra durmadığım, tam tersine dosdoğru üzerine gelmeolduğunu görünce endişelendi. Malys, korkusunun bu ejderhaya ne;işlemediğini aniden anlayıverdi. O kadar fazla ejderha cesedi görmüşbir tane daha görünce ne olduğunu tamdı.296

Demek şu Tek Tanrı ölüleri diriltebiliyordu. Malys, etkilenmekten çokrahatsız olmuştu, zira şimdi savaş stratejisini baştan düşünmesi gerekliydi.Gıcırdayarak hareket eden, etlerini solucanlar kemirmiş olan bu acayipcanavar, dehşetle mağlup edilemezdi ve acıya boyun eğmezdi. Zaten ölüy-jü, onu nasıl öldürecekti? Bu iş, umduğundan daha fazla zaman alacaktı. "Önce ölülerin ruhlarını beni soymak için kullanıyorsun," diye kükre-mi Malys. "Şimdi de bu çürümüş, mumyalaşmış fosili karşıma çıkartıyorsun.gen ve senin şu küçük, çaresiz tanrın ne yapmamı bekliyorsunuz? Çığlıkatmamı mı? Bayılmamı mı? Ne canlılardan, ne de ölülerden korkarım. Herilci cinsten de yiyip beslendim ve az sonra seni de yiyeceğim!" Malys düşmanlarını dikkatle izledi ve bir yandan bir sonraki saldırısınıtasarlarken, diğer yandan düşmanlarının ne yapacağını tahmin etmeye çalıştı.Mavi ejderhayı boş verdi, zira yaratık acınacak haldeydi. Onun korkusununburam buram yayılan kokusunu duyabiliyordu ve binicisinin de ondan aşağıkalır yanı yoktu. Ama ölü ejderhanın binicisi farklıydı. Malys, Mina'nınönünde yükseldi ve insan kızın, yüzleştiği düşmanın gücünü iyice görmesi-ni sağladı. Bu savaşı kazanması imkânsızdı. Hiçbir tanrı onu kurtaramazdı. Malys çenesini açtı, alevden salyaların ağzından akmasına ve keskindişlerinin etrafında birikintiler oluşturmasına izin verdi. Kanla kahverengilekelenmiş olan pençelerini gerdi. Bunlar, bir keresinde, bir altın ejderhanınpullarını yarıp deşen ve atmaya devam eden kalbi kurbanından söküp almışolan pençelerdi. Bir kırmızı ejderhanın kafatasını çatlatabilecek veya boy-nunu kırıp aşağı çakılmasını, sürücüsünün ise hızla yaklaşan ölümü karşısın-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

da haykırmaktan başka bir şey yapamayacak bir durumda kalmasını sağlaya-bilecek olan iri kuyruğunu salladı. Şimdiye kadar Malys'in dehşetine pek az ölümlü karşı koymayıbaşarabilmişti ve görünüşe bakılırsa Mina bunu başaramıyordu. Mumyacanavarın sırtında donakalmış bir halde oturuyordu. Başını dik tutmayaçalışıyordu, ama gördüğü şeyin uyandırdığı dehşet duygusu sanki onu ezi-yordu. Zira Mina sinip büzüştü. Sonra, sanki ölümünün yaklaştığını biliyor-muş ve ona bakmaya dayanamıyormuş gibi başını önüne eğdi. Malys memnun oldu ve rahatladı. Ağzını açtı ve nefes aldı. Bu nefes,edesinde sülfürle karışıp dışarı alev püskürtmesini sağlayacak, ceset ejder-hadan arta kalanları yakıp kavuracak ve sözde Tek Tann'nın hizmetkârını^Şayan bir meşaleye dönüştürecekti. Mina başını korkudan eğmemişti. Başını dua etmek için önüne eğmişti6 tanrısı onu terk ermedi. Mina kafasını kaldırıp dosdoğru Malys'e baktı.mde ejderhamızrağını tutuyordu.Mızrak gümüş bir ışıkla parladı; silahın kendisi kadar keskin bir ışıktı297

bu. Yoğun ışık, dosdoğru panltının içine bakmakta olan Malys'in gözleri •yaktı. Bir anlığına kör olan ejderhanın alevli nefesi boğazında kaldı ve Mak,'alevlerin çoğunu yuttu. Saldırısı kesilen kırmızı ejderha, gözlerini kırpış^ve göz kamaştıran ışıktan kurtulmaya çalıştı."Tek Tanrı için!" diye haykırdı Mina. Galdar işlerinin bittiğini biliyordu. İşlerinin bitmiş olmasını umut ediyordu. Tam manasıyla, kendi dehşeti içinde boğulmasını sağlayacak şekildeuzuvlarının bağını çözen korkuyu bitirmesi için huzurlu ölümün gelmesineözlem duyuyordu. Altında, Ustura'nın titrediğini, Mavi'nin vücudununsarsıntılarla art arda kasıldığım hissedebiliyordu. Derken Mina, Takhisis'e seslendi ve tanrıça ona cevap verdiEjderhamızrağı, yanan bir yıldız gibi parladı. Galdar'ın içine gömüldüğükaranlığın arasından gümüşi bir ışık huzmesi hızla uçtu, korkusunu damar-larına, tendonlanna ve beynine yönlendirdi. Ustura kükreyerek meydanokudu ve Galdar da sesini yükseltip ona eşlik etti. Mina, mızrakla işaret verdi ve Galdar kızın ne kastettiğini anladı. Tekrardosdoğru hücum etmeyecekler, bunun yerine başka bir dalış denemesi yapıpMalys'e yukarıdan saldıracaklardı. Kibirli kırmızı ejderha, uçuşunu yavaşlat-mıştı. Kendisine gelemeden önce manevra yapıp üzerine saldıracaklardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

İki ejderha hızlarını alıp dalışa geçtiler. Malys kudretli kanatlarındanönce birisini, sonra diğerini çırptı ve aniden üzerlerine doğru ölümcül birazimle uçmaya başladı. Ağzı kocaman açıldı. Ustura, Kırmızı'nın saldırısını talimin etmişti. Mavi yön değiştirip yanadoğru kaçti ve alev nefesinden kaçınmak için geriye doğru kanat çırptı —kialev saldırısı o kadar yalandı ki, karın kısmındaki pullan alazladı. Galdar'ın boynuzlarının altındaki dünya fini fini dönüyor ve mina-torun midesi çalkalanıyordu. Kendisini semere bağlı futan koşum takım-lannda baş aşağı sarkmış duran minator, bir eliyle eyer kayışını, diğeriylesilahım sıkı sıkıya futtu. Bu koşum takımı, insan biniciler için yapılmıştı, birminator için değil. Galdar, kayışların onun ağırlığım kaldırabileceğini ancakumut edebilirdi. Ustura havada yuvarlanarak dönüşünü tamamladı. Galdar tekrar dikduruma gelmiş, dünya da olması gereken yere, yani aşağıya geri dönmüştü.Mina'nın ne halde olduğunu görmek için hızla başım yukan kaldırıp baktı-Bir anlığına onu göremedi ve kalbi korkudan duracak gibi oldu."Mina!" diye haykırdı."Altımızda!" diye seslendi Ustura. Kız çok altlanndaydı. Şimdi iki ejderha arasında kalmış olan Malys ude altmda, yere yalan uçuyordu.298

Malys ilgisini maviye çevirmişti. Kanatlarını tembelce çırptı ve bir^3 dosdoğru üzerlerine uçmaya başladı. Ustura kaçmak için döndü ve^atlarını çılgınlar gibi çırptı. "Uç, kahrolası!" diye hırladı Galdar, fakat Ustura'nın bu iri kırmızıejderhayla arayı açmak için bütün gücünü kullandığını görebiliyordu. Galdar omzunun üzerinden arkaya baktığında, bu yansın umutsuzolduğunu, daha başlamadan kaybedilmiş olduğunu gördü. Ustura'nın nefesikesildi- Kanatlan piston gibi çalışıyordu. Ejderhanın vücudundaki kaslar şişipsişip iniyordu. Malys'in soluklan dahi hızlanmamıştı, sanki uçmak için hiççaba sarfetmiyormuş gibiydi. Ağzı bir kez daha açıldı ve sivri dişleri panldadı.havinin belkemiğini kırmaya, binicisini üzerinden düşürüp binlerce metresağıdaki kayaların üzerine doğru ölümüne yollamaya niyetliydi.Galdar kargısını sıkıca kavradı."Başaramayacağız!" diye haykırdı Ustura'ya. "Dön ve üzerine saldır!" Mavi ejderha manevra yaparak döndü. Galdar, Malys'in gözlerininiçine baktı. Silahı ejderhanın boğazından aşağı saplamaya hazırlanarakkargısını daha sıkıca kavradı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Malys'in ağzı açıldı, ama Maviyi ısırmak yerine nefesi kesilmiş kalmıştı. Mina, uçarak Malys'in altına gelmiş, taşıdığı ejderhamızrağınıKırmızı'nın göbeğine saplamıştı. Mızrak, kırmızı pulların dış katmanınıyanp geçmiş ve ejderhanın göbeğinde bir delik açmıştı. Malys'in nefesi, acıdan çok şaşkınlıktan kesilmişti; zira mızrak ciddibir zarar vermiş sayılmazdı. Bu şok ve daha da kötüsü, kendisine yapılanhakaret onu hiddetlendirdi. Havada baş aşağı döndü, pençeleriyle ileri uzandıve dişlerini gıcırdattı. Ölüm ejderhası, manevra yapma konusunda becerikli çıkmıştı. Hızlauçarken, kırmızı ejderhanın çılgınlar gibi savurduğu pençelerinden uzak dur-mak için başını eğip sağa sola kaçtı. Ölüm ejderhası dalışa geçti. Galdar'ınmavi ejderhası yükseldikten sonra başka bir saldın için hız aldı. Malys bu çatışmadan usanmaya başlamıştı, savaş artık kendisi için bireğlence değildi. İstediği zaman belli bir amaç için çaba sarfedebilirdi veŞundi kanatlanru iyice açıp hızlanmak istiyordu. Şu cesedi yakalayacak,Çürümüş kemiklerini tek tek birbirinden ayıracak, derisini yüzecek ve onutoPrağa düşürüp ezecekti. Aynı şeyi binicisi için de yapacaktı. Galdar, daha önce hiç bu kadar hızlı hareket eden bir şey görmemişti.Ustura ile birlikte Malys'in peşinden uçtular, ama ona yetişmeyi, Mina'yı0'düırneden önce yetişmeyi umut dahi edemezlerdi.Malys nefes verip alev kustu. Galdar meydan okurcasına haykırdı ve mavinin böğrünü mahmuz-ach- Mina'yı kurtaramayacak olabilirdi, ama intikamını alacaktı.299

Ejderhanın alev kustuğunu işiten ölüm ejderhası başını eğdi, burnaşağı çevirip kanatlarını iki yana doğru genişçe açtı. Alev küresi karrnHpatlayıp kanatlarına yayıldı. Galdar hiddetle kükredi, ama kükreyiş} ndolu bir haykırışa dönüştü. Ejderhamızrağı, alevler arasından parlıyordu. Mina mızrağı kaldırdı veolduğunu Galdar'a göstermek için silahı salladı. Ölüm ejderhasının köseler^kanatlan ve vücudu, kızı alevlerden korumuştu. Fakat bu manevranın bir beri ıvardı. Cesedin kösele kanatlan tutuşmuştu. Duman bulutlan yılan gibi kıvrılanı!havada süzülüyordu. Ceset ejderha, her ne kadar acı hissetmese veya ölmese bilkanatlarının zarlan olmadan havada kalması imkânsızdı. Kanatlanndan arta kalan kemik yığınlan üzerinde alevler dansederken, ölüm ejderhası irtifa kaybetmeye başladı. "Mina!" diye haykırdı Galdar, içini burkan bir ıstırapla. Onu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kurtar-ması imkânsızdı.Kanatlan alevlerle yanıp gitmiş olan ejderha döne döne düşüyordu. Düşmanının işinin bittiğinden emin olan Malys, ilgisini Galdar'a geriçevirdi. Minator kendi canını umursamıyordu. Artık umursamıyordu. "Takhisis," diye dua etti. "Ben önemli değilim. Mina'yı kurtar. Onukurtar. Her şeyini senin için feda etti. Onun hayatını bağışla!" Bu duaya cevaben, üçüncü bir ejderha belirdi. Bu ejderha ne ölüydü nede diri. Ejderhanın gölgeli, maddeden yoksun beş başı, ölüm ejderhasınıniçine aktı. Bizzat tannçanın kendisi gelip savaşa katılmıştı. Ölüm ejderhasının köselemsi kanatlan ürkütücü bir ışıkla parlamayabaşladı. Alevler yanmaya devam ederken, ceset ejderha, zemine çok az birmesafe kala ölümcül çakılısından kurtuldu. Galdar neşeyle haykırdı ve Malys'in ilgisini Mina'dan ayınp üzerineçekmeyi umarak kargısını sağa sola salladı."Saldır!" diye kükredi. Ustura'nın böyle bir teşvike ihtiyacı yoktu. Çoktan dik bir şekildedalışa geçmişti bile. Mavi ejderha ağzını açıp dişlerini gösterdi. Galdar,ejderhanın karnından gelen bir gümbürtü hissetti ve mavinin dişleri arasın-dan bir şimşek çıktı. Şimşek çatalı, Malys'in kafasına düştü ve çatırdayıpcrzırdadı. Bunun ardından yaşanan beyin sarsıcı infilak, neredeyse Galdar'msemerinden düşmesine neden olacaktı. Elektrik vücudunda gezinirken Malys düzensiz aralıklarla sarsıldı-Galdar bir anlığına bu elektrik şokunun onun işini bitirdiğini düşündü veyüreği heyecanla ağzına geldi. Şimşek dağıldı. Malys, burnuna yumru15yiyen bir dövüşçü gibi sersemlemiş bir halde başım salladı, sonra gernuPağzını açtı ve üzerlerine saldırdı."Beni ona yaklaştır!" diye haykırdı Galdar.300

Ustura emredileni yaptı. Malys'in kafasına doğru dalışa geçti. Galdar,Lj-gisını bütün gücüyle ejderhanın gözüne sapladı. Kargının, ejderhanın göz.yeğini deştiğini, gözün kızardığını ve ejderhanın çılgınlar gibi göz kır-ıştırdığım gördü.Ejderhaya başka bir şey olmamıştı ve bu darbesi Galdar'a pahalıya pat-latniŞt1-Ustura'nm hareketi onları ejderhaya o kadar yaklaştırmıştı ki, Malys'inanabileceği mesafenin ötesine çıkamazlardı. Galdar'ın darbesi, umduğu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mun aksine, Malys'i savaş dışı bırakmamıştı. Malys'in gözüne saplanmışduran iri kargı çok cılız görünüyordu. Malys onu, Galdar'ın gözüne kaçan birl^ıpiği hissedeceğinden fazla hissetmiyordu. Kırmızı ejderhanın kafası yukarı kalktı. Malys üzerlerine atılıp ağzınıkapadı. Galdar'ın kendini kurtarmak için tek bir şansı vardı. Kendisini semerinüzerinden fırlattı, Ustura'nın boynuna sarıldı ve sıkı sıkıya tutundu. Malys,dişlerini mavi ejderhanın vücuduna geçirdi ve semer kırmızı ejderhanınağzının içinde kayboldu. Ustura'nın böğründen aşağı kanlar aktı. Mavi ejderha, saldırganlasavaşmak için debelenirken, ön ve arka bacaklarını savururken, kuyruğuylakamçı gibi vururken acı ve hiddetle haykırdı. Mavinin sıcak kanıyla yıkan-mış olan Galdar, Ustura'nın boynuna tutunmaya devam etti. Malys, aynı bir köpeğin bir fareyi ağzında sallaması gibi, belkemiğinikırmak için Ustura'yı sağa sola savurdu. Galdar, kınlan kemiklerin midebulandmcı çatırtısını duydu ve Ustura dehşet verici bir sesle çığlık attı. Mina, kafasını kaldınp balonca, mavi ejderhanın Malys'in dişleri arası-na kısılıp kalmış olduğunu gördü. Galdar'ı göremediğinden dolayı onunölmüş olduğunu sandı. Kalbi acıyla doldu. Kendisine hizmet edenler arasın-da, onun için en değerli olam Galdar idi. Mina, ejderhamn karnındaki yarayıaçıkça görebiliyordu. Alevin turuncu-kırmızı rengine sahip pullan parlak,koyu kırmızı bir kan şeridi lekelemişti. Yine de, yara ölümcül değildi. Ölüm ejderhasının kanatlan tutuşmuş kağıt parçalan gibiydi ve alevlervücuduna yayılıyordu. Mina, kısa süre içinde alevden bir ejderhanınberinde oturuyor olacaktı. Isıyı hissediyordu, ama bu küçük bir rahatsızlık-tan ibaretti. Sadece düşmanım görüyordu. O düşmana galebe çalmak için neyapması gerektiğini de görebiliyordu. "Takhisis, benimle birlikte savaş!" diye haykırdı ve mızrağını

aldırarak gökleri işaret etti. Mina bir ses duydu; on dört yaşındayken kendisini çağıran sesti bu. OSesi arayıp bulmak için yuvasından kaçmıştı.301

"Seninleyim," dedi Takhisis. Tanrıça kollarını iki yana açtı ve kollan ejderha kanatlanna dönüşüdi. Ölüm ejderhasının yanan kanatlan, tannçanın çırptığı kanatlan/rüzgânyla dolarak onlan yükseltti. Gitgide daha da hızlı uçmaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başladıl ^Hızla esip geçen rüzgâr, ejderhanın üzerindeki ateşleri körükledi ve onlaöyle bir savurdu ki, Mina'nın etrafını alevden diller sardı. Zırhı onu alevleden korurdu, ama ısıdan koruyamazdı. Tannçanın ruhuyla güçlenmiş olaMina, yanan hararetli metalin derisini kavuruşunu hissetmedi. Zaferi kazanmış olmalan gerektiğini net bir şekilde görebiliyordu. Kırmızı ejderhan»,yaralı kamı gitgide yaklaştı. Malys'in kanı, Mina'nın yukan doğru çevirdiğiyüzüne damladı.Derken, aniden, Takhisis gidiverdi. Hızla esip geçen ayaz rüzgâr nefesini kesip boğulur gibi olmasına yolaçtığında, Mina tannçasının yokluğunu hissetti. Artık, alevler içinde yanmkül olan ejderhanm üzerinde yapayalnızdı. Tannçası onu terk ermişti veMina bunun nedenini bilmiyordu.'Belki de,' diye düşündü çılgınlar gibi, 'bu bir sınavdır.' Mina'nın Tek Tann'yı ilk bulduğu ve onun hizmetkân olmayı dilediğizaman, Takhisis onu bunun gibi birçok sınava tabi tutmuştu. O sınavlarınhepsi de zor geçmiş, sadakatini kanıyla, sözleriyle ve hareketleriyle kanıtla-masını gerektirmişti; fakat hiçbiri bunun kadar zor olmamıştı. Bu seferkisınavdan sağ kurtulamayacaktı, ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi, zira Minaöldüğünde, yine tannçasıyla birlikte olacaktı. Mina, artık alev alev yanan bir ejderha haline gelmiş olan ölüm ejder-hasının uçmaya devam etmesini irade etti. Ya Mina'nın iradesi ya da ejder-hanın kendi vücut devinimi, kırmızı ejderhayla aralarındaki son birkaçmetreyi de kapatmasını sağladı. Yanan ejderha, Malys'in vücuduna muazzam bir kuvvetle çarptı.Alevler o kadar sıcaktı ki, yaradan damlayan kanlar kaynayıp kabarcıklarçıkartmaya başladı. Ejderhamızrağını havaya kaldıran Mina, silahı bütün gücüyle ejder-hanın kamına sapladı. Mızrak, zayıflamış pullan deşerek geçti ve ejderhanınderisinde bir yara açtı. Alevlere ve kana boğulmuş olan Mina, mızrağa sıkı sıkıya tutundu venazarında kıymetli görünebilmek için tannçasına dua etti. Malys acı içindeydi. Daha önce hiç tatmadığı bu acı o kadar feciydiağzında sıkı sıkıya tuttuğu mavi ejderhayı salıverdi. Böğürtüleri kulaklarımalıyordu. Galdar bu sesi kesebilmek için kulaklarım tıkayabilmeyi dileFakat buna katlanmak zorunda kaldı, zira kıpırdamaya cüret edemiy0

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

302

J0İ takdirde tutunduğu yerden kayar ve ölümüne doğru çakılırdı. O veTjstura, helezonlar çizerek düşmekteydiler. Az önce Galdar'ın altındaküçücük görünen Kıyametin Efendileri şimdi önünde heyula gibi yükseli-yordu. Dağlık arazinin çıkıntılı kayaları, kemikleri kıracak cinsten bir inişyapmalarına sebep olacaktı. Ustura ölümcül bir yara almıştı, ama hâlâ hayattaydı ve inanılmaz bircesaret örneği sergileyerek, hâlâ kendisine hakim olmak için büyük bir çabasarf ediyordu. Ustura, sonunun geldiğini bilmesine rağmen binicisini kurtar-mak için çabalıyordu. Galdar ona yardım etmek için elinden geleni yapıyor-du; yani ona sıkıca tutunuyor ve tapırdamamaya çalışıyordu. Ejderhanın herkanat çırpışı ıstırap verici olmalıydı, zira Ustura acıyla boğulur gibi oluyor vezangır zangır titriyordu. Yine de aşağı doğru yavaşça inmeyi başanyordu.Gitgide bulamklaşan gözleriyle, iniş yapabileceği açık bir alan aradı. Can çekişen ejderhanın boynuna sıkıca tutunan Galdar kafasınıkaldırıp baktığında, Mina'nın alevden kanatlar üzerinde oturduğunu gördü.Alevler ejderhamızrağının üzerinde dans ediyordu. Yanan ejderha, Malys'ebir şahmerdan gibi çarpıyor, üst üste karnına vuruyordu. Mina, ejder-hamızrağını az önce açmış olduğu yaraya sapladı ve Malys'in karnı yarılarakaçıldı. Ejderhanın vücudundan muazzam bir şekilde kara kanlar fışkırdı. Galdar, keder ve umutsuzluk içinde, "Mina!" diye haykırdı, fakatMalys'ten yükselen dehşetengiz bir kükreyiş, minatorun bu sözünü bastırdı. Malys ölüm çığlığı attı. Bu ölüm çığlığını iyi biliyordu, çünkü onubirçok defa duymuştu. Omurgasını paramparça ettiğinde onu maviden duy-muştu. Şimdi sıra ona gelmişti. Ölüm çığlığı, acı ve hiddetle boğazındanyukarı doğru yükseldi. Mina, ejderhanın kanıyla körleşmiş ve tanrısı tarafından terk edilmişolmasına rağmen, ejderhamızrağına sıkı sıkıya tutundu. Mızrağı, ölümcülyaranın daha da derinlerine doğru itti ve Malys'in kalbine kadar gömdü. Kırmızı ejderha o anda öldü ve havada kalakaldı. Cesedi hızla gökler-den aşağı düştü ve Kıyametin Efendileri'nin kayalarının üzerine çataldı.Kendisini öldüren kişiyi de beraberinde götürdü.303

20

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

KÖR EDEN IŞIK Sanction savunucuları kendilerini öylesine kaptırmış, öylesine heye-canlanmışlardı ki, Malys, devasa kırmızı vücuduyla bulutlan yanp aşağıçakıldığında bir tezahürat koparttılar. Ejderha korkusunun; umutlan söndüren, hayalleri paramparça eden veşehirdeki herkesi kendi ölümünün dehşetengiz görüntüsüyle yüz yüzegetiren bir sel gibi Sanction'ı basmasıyla birlikte, tezahüratlan kesildi vecesaretleri kınldı. Ejderhanın parlak kırmızı pullarına atış yapmalan gerekenokçular, yaylarını bir kenara fırlatıp yüzükoyun yere kapaklandılar ve korku-dan titreyip inleyerek yerde yattılar. Mancınıkların başında duran adamlararkalarına bakmadan görev yerlerinden kaçtılar. Mazgallı siperlere çıkan merdivenler, dehşete kapılmış askerlerle öylebir dolmuştu ki, hiç kimse ne aşağı inebiliyor ne de yukan çıkabiliyor11;Askerler dostlarını harcamak pahasına kendilerini kurtarabilmek için gözlendönmüş bir halde debelenirken kavgalar patlak verdi. Bazılan korkudan öylebir delirdi ki, kendilerini surlardan aşağı attılar. Korkularını zaptetm^başaranlar ise diğerlerini sakinleştirmeye çalıştılar, ama sayılan o kadar azki, pek bir fark yaratamadılar. Paniğe kapılmış adamlarının kaçışma8304

yellemeye çalışan bir subay kendi kılıcıyla alaşağı edildi ve cesedi o kar-^a içinde ayaklar altında çiğnendi." Taş surlar ve demir parmaklıklar bir engel teşkil etmiyordu. Batı,/gpisı'nın yakınlarındaki bir muhafız evinde esir olan Silvanoshei, yankaraIılık hücresindeki yatağında yatmış, Mina'yı düşlerken, aniden korkunun?-ini burktuğunu hissetti. Unutulduğunu biliyordu, ama Silvanoshei onu bir0x unutamıyordu. Bütün gecelerini, kızın onun hücre kapısından içeri giripgçniiş yaşamının karanlık ve karmaşık patikalarında bir kez daha onunlabirlikte yürüyeceğini umutsuzca düşleyerek geçirmişti. Gardiyan, Silvanoshei'e günlük yiyecek istihkakını vermek içinhücreler bölümüne inmişti ki, Malys'in ejderha korkusu tüm şehri sardı.Gardiyanın görevi zahmetli ve sıkıcıydı; bu görevleri esirlere işkence ederekrenklendirmekten hoşlanıyordu. Elf kolay bir hedefti ve her ne kadarSilvanoshei'e fiziksel olarak zarar vermesi yasaklanmış olsa da, ona sözler-le işkence edebilirdi, ediyordu da. Silvanoshei'in hiçbir zaman ona cevapveya tepki vermemesi, gardiyanı yıldırmadı —ki gardiyan, söylediği

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sözlerinelf üzerinde harap edici bir etki bıraktığını sanıyordu. İşin aslı, Silvanosheiadamın söylediği sözleri nadiren duyuyordu. Onun sesi diğer birçok sestenyalnızca biriydi: Annesinin, Samar'ın, kayıp babasının ve ona birçok sözverip hiçbirini tutmamış olan o varlığın sesleri. Gardiyanınki gibi gerçeksesler, ruhunda yankılanan bu sesler kadar yüksek çıkmıyordu, hücresiniistilâ etmiş olan sıçanların sesinden farklı değildi. Ejderha korkusu Silvanoshei'in içini burktu, boğazını düğümledi,nefesini kesip onu boğdu. Dehşet, onu son günlerde yaşamaya başladığıhayal dünyasından silkeleyerek uyandırdı ve gerçek dünyanın sert zemininedüşürdü. Silvanoshei yere sinip kaldı, kıpırdamaya korkuyordu. "Mina, kurtar bizi!" diye inledi gardiyan, kapı eşiğinde korkudantitreyerek. Silvanoshei'e doğru atıldı ve kolunu kavrayıp öyle bir sıktı ki, elfneredeyse felç geçirecekti. Gardiyan salya sümük ağlamaya başladı ve sanki ağabeyini bulmuş birÇocuk gibi Silvanoshei'e turundu."Ne oluyor?" diye haykırdı Silvanoshei. "Ejderha! Malys," diye konuşmayı başarabildi gardiyan. Dişleri öyleöirtakırdıyorduki, zar zor konuşabiliyordu. "Geldi. Hepimiz öleceğiz! Mina,

«utar bizi!" "Mina!" diye fısıldadı Silvanoshei. Bu kelime, onu esir eden korkuprangasını kırdı. "Mina'nın bu işle ne ilgisi var?""Ejderhayla savaşacak," diye mırıldandı gardiyan, ellerini burkarak. Hapishane bir anda kargaşaya boğuldu; muhafızlar kaçıştı ve esirlerÇ|glıklar atarak, haykınp durarak, bu dehşetten kaçma çabasıyla kendilerini305

çılgınlar gibi demir parmaklıkların üzerine savurdu. Silvanoshei, bir zamanlar gardiyanı olan, ama şimdi titreyen ve -,layan bir et yığınına dönüşen adamı kenara itti. Hücre kapısı açık duruyoj./"Silvanoshei koridor boyunca koşturdu. Hücredeki adamlar kendiU; •serbest bırakması için ona yalvardılar, ama elf onlara hiç aldırış etmedi Dışarı çıktığında, yıkanmamış vücutların ve fare pisliğinin leş e-.kokusuyla kirlenmemiş teiniz havayı derince içine çekti. Mavi gökyüzünbaktı ve kırmızı ejderhayı gördü —göklerde asılı duran iri, şişkin Kcanavardı bu. Elfin hevesli, arayış dolu bakışları, ilgisizce Malys'i es gecfSilvanoshei gökleri taradı ve en sonunda Mina'yı tespit etti. Keskin elf 05,leriyle çoğu kişiden daha iyi görebilirdi. Güneş ışığında gümüş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

renginde p^.layan küçük noktacığı seçebiliyordu. Silvanoshei göklere bakarak, sokağın ortasında durdu. İnsanlar koştu-rarak yanından geçiyor, panikten bilinçlerini yitirmiş bir halde ona çarpıy0rve onu itip kakıyordu. Bunlara hiç aldırış etmedi, kendisine uzanan elleriiterek uzaklaştırdı, ayakta durmak ve gözlerini o küçük ışık parıltısı üzerindesabit tutmak için mücadele etti. Malys göründüğünde, Palin ölü olmanın bir faydası olduğunu öğrendi.Sanction ahalisini kaosa sürükleyen ejderha korkusunun onun üzerindehiçbir etkisi olmamıştı. Büyük kırmızı ejderhaya, hiçbir şey hissetmeden,öylece bakabiliyordu. Ruhu totemin yakınlarında havada süzülmekteydi. Ölü ejderhalaragözlerinde alevlerin parladığını gördü, intikam çığlıklarının göklere yükselipTakhisis'e eriştiğini duydu. Palin kendisinden şüpheye düşmedi. Kendisinibekleyen görev önünde apaçık duruyordu. Takhisis'in durdurulması, ya daen azından yavaşlatılması, gücünün azaltılması gerekiyordu. Gücününbüyük bir kısmım, maddi âlem ile ruhlar âlemini birleştirmek üzere dünyayagiriş kapısı olarak kullanmayı tasarladığı toteme yüklemişti. Eğer başarılıolursa, tek başına saltanat sürecekti. Ruh olsun ya da ölümlü olsun, hiç kimseonunla savaşabilecek kadar güçlü olmayacaktı. Palin'in yanında duran Ayna, "Haklıydın," dedi, "koca şehir korkudanaklım yitirdi." "Pek yakında geçecektir—" diye başladı Palin, ama aniden sözunukesiverdi.Dalamar'ın ruhu, ejderha kafalarının arkasından çıkıverdi. "Savaş, locadan izlenince daha güzel görünüyor," dedi D^3"!"Bildiğin üzere, ayakların yok, Majere. Yere bağlı değilsin. İkimiz ^7?'rahat rahat bulutlar arasında oturabilir; her hamleyi ve savuşturmayı izleyekanın yağmur gibi aşağı dökülüşünü görebiliriz. Neden bana katıfmıyorsUI^306

"Savaşın sonucuyla pek ilgilenmiyorum," dedi Palin. "Her kimkazanırsa kazansın, biz kaybetmeye mahkumuz.""Kendi adına konuş," dedi Dalamar. Dalamar'ın ruhu, Ayna'ya, Palin'i rahatsız edecek derecede olağandışıbir merakla bakmaktaydı. Dalamar, hem adamı, hem de gümüş ejderhayı görüyor olabilir miydi?planlarını tahmin etmiş olabilir miydi? Planlanndan haberdarsa, onlara engelolmaya mı çalışacaktı, yoksa kendi çevirdiği dolaplarla mı meşguldü?palanıar'ın bir şeyler karıştırdığı konusunda, Palin'in hiç şüphesi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yoktu.Palin asla Dalamar'a tamamen güvenmemişti ve şu son birkaç gün içindeondan daha da sakınır olmuştu. "Savaş iyi gidiyor," diye devam etti Dalamar, ruhunun bakışlarınıAyna'nın üzerinde tutarak. "Malys'in iyiden iyiye meşgul olduğu kesin.İnsanlar sakinleşiyor. Ejderha korkusu hafiflemeye başladı. Konusuaçılmışken, şu kör dilenci dostun, ejderha korkusuna hatırı sayılır derecedebağışık gibi görünüyor. Bunun nedeni ne acaba?" Dalamar'ın söylediği doğruydu. Ejderha korkusu hafiflemekteydi.Kendilerini yerlere fırlatıp 'hepimiz öleceğiz!' diye haykıran askerler, kendi-lerinden utanmaya ve doğrulup oturmaya başlamıştı. 'Bu işi yapmak istiyorsak hemen harekete geçmeliyiz,' dedi Palinkendi kendine, 'Dalamar bize karşı ne gibi bir tehlike oluşturabilir ki? Onlarıdurdurmak için hiçbir şey yapamaz. Tıpkı benim gibi, onun da büyüsü yok." Dağların üzerinden kükreyiş dolu bir böğürtü yankılandı. Sokaklardakiinsanlar yukarı baktılar ve haykırmaya, gökyüzünü işaret etmeye başladılar. "Bir ejderha kan akıttı," dedi Ayna, yüzünü göklere doğru çevirerek."Fakat bunu kimin yaptığını kestirmek güç." Dalamar'ın ruhu havada asılı kaldı. Ruhunun gözleri, sanki onların göz-lerinin derinlerini araştınyormuş gibi baktı. Derken, aniden, ortadan kayboldu. "Bu işin sonucunun onun için bir önemi olduğu kesin," dedi Palin."Kimin tarafinda olduğunu merak ediyorum.""Eğer bir yolunu bulabilirse, her iki tarafla olur," dedi Ayna."Senin esas suretini görmüş olabilir mi, ne dersin?" diye sordu Palin. "Sanırım, ondan saklanmayı başardım," dedi Ayna. "Ama büyümüyapmaya başladığımda ondan gizlenmeye devam edemem. Benim ne0İduğumu görür.""Öyleyse, savaşm onu meşgul edecek kadar ilginç geçmesini umutedelim,"dedi Palin. "Yanında kazantaşı ve kehribar var mı...? Ah, afedersin,^utmuşum," diye ekledi, Ayna'nın gülümsediğini görünce. "Ejderhalarınuyü yapmak için bu gibi malzemelere ihtiyacı yoktur."Artık savaş başlamış olduğundan totemin büyüsü yoğunlaşmıştı.307

Kafataslarmdaki gözler öylesine yoğun bir hiddetle yanıyordu ki, wzeminden göğe kadar parlıyordu. Tek göz, yani Yeni Göz, güneş ışığında b'lbembeyaz ışıldıyordu. Totemin büyüsü güçlüydü, ölüleri kendisine çekiy0 Gdu. Özlemleri ve ıstırapları tanrıça tarafından körüklenen ölülerin ruhla *totemin etrafında sefil bir girdap halinde dönüyordu. Palin, kurtuluşun ötesinde kaybolmuş olan şeye duyduğu özlemiacısını hissetti. "Büyünü yaptığında," dedi Ayna'ya, büyü hasretiyle içi sızlarken"ölüler etrafını saracak, zira seninki çalabilecekleri cinsten bir büyü. Onların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

görüntüsü dehşet verici, cesaret kırıcı—" "Demek kör olmamın en azından bir avantajı varmış," diye belirttiAyna ve büyüyü yapmaya başladı. Krynn'deki tüm ölümlü varlıklar arasında ejderhalar, büyü yapmayeteneğiyle birlikte doğarlardı. Büyü onlann doğasında vardı, tıpkı kanları veparlak pullan gibi ejderhalann bir parçasıydı. Büyüleri içlerinden gelirdi. Ayna, kadim ejderha lisanında büyünün sözlerini söyledi. Bir insangırtlağından çıktıklan için bu sözler, gümüş ejderhanın duymaya alıştığı zen-gin tınıya ve gümbürtü dolu ihtişama sahip değillerdi; kulağa cılız ve zayıfgeliyorlardı. Gür de olsa, zayıf da olsa, bu sözler işe yarayacaktı. Büyününilk kıpırtılan kanında alevlenmeye başladı. Dumanı andıran eller pullarım çekiştirdi, kanatlannı yırtarcasına açtı veyüzünü okşadı. Ölülerin ruhlan artık onun olduğu şeyi —gümüş ejderhayı—görebiliyorlardı. Ayna'nın vücudunda nabız gibi attığını hissettikleri büyüyüçalmak için gözleri dönmüş bir halde etrafını sardılar. Ruhlar solgun elleriyleejderhaya uzandılar ve ona yalvardılar. Ruhlar ona sanldılar ve üzerindenuçuşan yırtık pırtık eşarplar gibi ona dolandılar. Ölüler ona hiçbir zarar vere-mezdi. Onlar, tıpkı pul pireleri gibi rahatsız ediciydi, fakat pul pireleri, cansıkıcı bir kaşıntıya yol açmaktan başka bir şey yapamazdı. Pul pirelerininumutsuzlukla haykıran, yalvanp yakaran sesleri yoktu. O seslerdeki umut-suzluğu işiten Ayna, az önce söylediği şeyin doğru olduğunu anladı. Körolmasında bir avantaj vardı; ölülerin yüzlerini görmek zorunda kalmıyordu. Sihir onda doğuştan mevcut olduğu halde büyüsüne konsantre olmaagerekliydi ve bunu yapmakta zorlanıyordu. Ruhların parmaklan pullarını tır-mıklıyor, sesleri kulaklarında vızıldıyordu. Ayna sadece tek bir ses üzerinde yoğunlaşmaya çalıştı: Kendi sesi.Kendi lisanındaki sözlere yoğunlaştı ve o kelimelerin melodisini rahatlatıcı»ferahlatıcı buldu. Büyü içinde yanıyor, kanını kaynatıyordu. Sözleri söylet1'ellerini açtı ve büyüyü saldı.Dalamar, büyücü arkadaşının bir şeyler kanştırdığmdan şüphelendi?308

jjaide, Palin'in bir tehdit oluşturmadığına karar vermişti. Nasıl oluşturabilir-^ ki? Büyü söz konusu olduğunda Palin de en az Dalamar kadar kudretsiz-di Doğru, Dalamar bunun kendisini durdurmasına izin vermeyecekti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Öyle(,ir entrika çevirmişti ki, ekmek her ne şekilde yere düşerse düşsün yağlı^rnı üste gelecekti. Yine de, o kör dilencide garip bir şeyler vardı. Muhtemelen o adam birbüyücüydü ya da büyücü olmaya özenen biriydi. Belki de Palin ikisinin birlik-te çalışabileceklerini düşünmüştü, fakat birleştirdikleri şapkalarından ne çeşitbir sihirli tavşan çıkartabilecekleri tartışmaya açıktı. Bir lavşan çıkartmayıbaşarsalar bile, ölülerin ruhları onu ellerinden kapıp paramparça ederdi. Tatmin olan Dalamar, Malys ile Mina arasındaki büyük müsabakayabirinci elden tanık olmaya giderken, Palin ile kör dilenci dostunu karanlığıniçinde gevezelik etmeye bırakmanın yeterince güvenli olduğuna karar verdi.Palamar hangi tarafın kazanacağıyla pek ilgilenmiyordu. Savaşı, oynadığıbütün bahisleri gizleyen bir kumarbazın soğuk, duygusuz ilgisiyle izledi. Malys, ceset ejderhanın üzerine ateş kustu ve ejderhanın kösele kanat-lan alevler içinde kaldı. Malys zafer kazandığını sanarak kahkaha attı. "Henüz kazandığım sanma," diye kırmızı ejderhaya tavsiye ettiDalamar, sözlerinde haklıydı da. Takhisis savaş alanında boy gösterdi. Elini uzatıp ölüm ejderhasınadokundu. Ruhu, yanan cesedin içine aktı ve şampiyonu olan Mina'yı kurtardı. O anda, Dalamar'm ruhu, bazı sözler tekrarlayan bir ses işitti. Bu söz-leri anlayamıyordu, ama bunun ejderha lisanı olduğunu fark etti vekelimelerin ahenkli ritminden bunların büyü sözleri olduğunu anlayarakendişeye kapıldı. Ruhu savaş alanından ayrıldı ve tapınağa doğru süzüldü.Parlak bir ışık patlaması gördü ve bir hata —belki de ölümcül bir hata yap-mış olabileceğini derhal anladı. Karanlık Dalamar, tıpkı bir zamanlar amcayı yanlış değerlendirdiğigibi, yeğeni de yanlış değerlendirmişti. Dalamar, Palin'in ne planladığını biranda anlayıverdi. Dalamar, kör dilenciyi tanıdı; diğer tüm gümüşler gizemli bir şekildeortadan kaybolduktan sonra dünyada kalmaya cesaret eden birkaç gümüşejderhadan biri olan Işık Kalesi Muhafızı Ayna'ydı bu. Ölülerin Ayna'nınetrafını sardığım, yaptığı büyüyü çalıp beslenmeye çalıştıklarını gördü, amaejderha onlar için zor bir lokmaydı. Ölüler büyünün bir kısmım emmeyi^Sarabilirdi, ama Ayna'nın büyüsüne ciddi bir şekilde engel olamayacak-pdı. Dalamar, ikisinin neler karıştırdığını derhal anladı, sanki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tezgâhı onlar-a birlikte planlamış gibi bundan emin oldu. Dalamar kafasını çevirip savaşa baktı. Bu, Takhisis'in zafer amydı,nun dünyasını ele geçirmek için dünyaya gelip yerleşen bu ejderhadan309

Kafataslarrndaki gözler öylesine yoğun bir hiddetle yanıyordu ki5 tot zeminden göğe kadar parlıyordu. Tek göz, yani Yeni Göz, güneş ışığında b'lbembeyaz ışıldıyordu. Totemin büyüsü güçlüydü, ölüleri kendisine çekiy 6du. Özlemleri ve ıstırapları tanrıça tarafından körüklenen ölülerin ruhlatotemin etrafında sefil bir girdap halinde dönüyordu. Palin, kurtuluşun ötesinde kaybolmuş olan şeye duyduğu özlem'acısını hissetti. "Büyünü yaptığında," dedi Ayna'ya, büyü hasretiyle içi sızlarken"ölüler etrafını saracak, zira seninki çalabilecekleri cinsten bir büyü. Onlarıngörüntüsü dehşet verici, cesaret kinci—" "Demek kör olmamın en azından bir avantajı varmış," diye belirttiAyna ve büyüyü yapmaya başladı. Krynn'deki tüm ölümlü varlıklar arasında ejderhalar, büyü yapmayeteneğiyle birlikte doğarlardı. Büyü onlann doğasında vardı, tıpkı kanlan veparlak pullan gibi ejderhaların bir parçasıydı. Büyüleri içlerinden gelirdi. Ayna, kadim ejderha lisanmda büyünün sözlerini söyledi. Bir insangırtlağından çıktıklan için bu sözler, gümüş ejderhanın duymaya alıştığı zen-gin tınıya ve gümbürtü dolu ihtişama sahip değillerdi; kulağa cılız ve zayıfgeliyorlardı. Gür de olsa, zayıf da olsa, bu sözler işe yarayacaktı. Büyününilk kıpırtılan kanında alevlenmeye başladı. Dumanı andıran eller pullannı çekiştirdi, kanatlarını yırtarcasına açtı veyüzünü okşadı. Ölülerin ruhlan artık onun olduğu şeyi —gümüş ejderhayı—görebiliyorlardı. Ayna'mn vücudunda nabız gibi attığını hissettikleri büyüyüçalmak için gözleri dönmüş bir halde etrafinı sardılar. Ruhlar solgun elleriyleejderhaya uzandılar ve ona yalvardılar. Ruhlar ona sanldılar ve üzerindenuçuşan yırtık pırtık eşarplar gibi ona dolandılar. Ölüler ona hiçbir zarar vere-mezdi. Onlar, tıpkı pul pireleri gibi rahatsız ediciydi, fakat pul pireleri, cansıkıcı bir kaşıntıya yol açmaktan başka bir şey yapamazdı. Pul pirelerininumutsuzlukla haykıran, yalvanp yakaran sesleri yoktu. O seslerdeki umut-suzluğu işiten Ayna, az önce söylediği şeyin doğru olduğunu anladı. Körolmasında bir avantaj vardı; ölülerin yüzlerini görmek zorunda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kalmıyordu. Sihir onda doğuştan mevcut olduğu halde büyüsüne konsantre olmasıgerekliydi ve bunu yapmakta zorlamyordu. Ruhlann parmaklan pullannı tır-mıklıyor, sesleri kulaklarında vızıldıyordu. Ayna sadece tek bir ses üzerinde yoğunlaşmaya çalıştı: Kendi sesi.Kendi lisanmdaki sözlere yoğunlaştı ve o kelimelerin melodisini rahatlatıcı,ferahlatıcı buldu. Büyü içinde yanıyor, kanını kaynatıyordu. Sözleri söylettlellerini açtı ve büyüyü saldı.Dalamar, büyücü arkadaşının bir şeyler kanştırdığından şüphelen L308

halde, Palin'in bir tehdit oluşturmadığına karar vermişti. Nasıl oluşturabilir-JJ id? Büyü söz konusu olduğunda Palin de en az Dalamar kadar kudretsiz-.j Doğru, Dalamar bunun kendisini durdurmasına izin vermeyecekti. Öylehif entrika çevirmişti ki, ekmek her ne şekilde yere düşerse düşsün yağlıjjjsıru üste gelecekti. Yine de, o kör dilencide garip bir şeyler vardı. Muhtemelen o adam birbüyücüydü ya da büyücü olmaya özenen biriydi. Belki de Palin ikisinin birlik-te çalışabileceklerini düşünmüştü, fakat birleştirdikleri şapkalarından ne çeşitbir sihirli tavşan çıkartabilecekleri tartışmaya açıktı. Bir tavşan çıkartmayıbaşarsalar bile, ölülerin ruhları onu ellerinden kapıp paramparça ederdi. Tatmin olan Dalamar, Malys ile Mina arasındaki büyük müsabakayabirinci elden tanık olmaya giderken, Palin ile kör dilenci dostunu karanlığıniçinde gevezelik etmeye bırakmanın yeterince güvenli olduğuna karar verdi,palamar hangi tarafın kazanacağıyla pek ilgilenmiyordu. Savaşı, oynadığıbütün bahisleri gizleyen bir kumarbazın soğuk, duygusuz ilgisiyle izledi. Malys, ceset ejderhanın üzerine ateş kustu ve ejderhanın kösele kanat-lan alevler içinde kaldı. Malys zafer kazandığını sanarak kahkaha attı. "Henüz kazandığını sanma," diye kırmızı ejderhaya tavsiye ettiDalamar, sözlerinde haklıydı da. Takhisis savaş alanında boy gösterdi. Elini uzatıp ölüm ejderhasınadokundu. Ruhu, yanan cesedin içine aktı ve şampiyonu olan Mina'yı kurtardı. O anda, Dalamar'rn ruhu, bazı sözler tekrarlayan bir ses işitti. Bu söz-leri anlayamıyordu, ama bunun ejderha lisanı olduğunu fark etti vekelimelerin ahenkli ritminden bunların büyü sözleri olduğunu anlayarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

endişeye kapıldı. Ruhu savaş alanından ayrıldı ve tapınağa doğru süzüldü.Parlak bir ışık patlaması gördü ve bir hata —belki de ölümcül bir hata— yap-mış olabileceğini derhal anladı. Karanlık Dalamar, tıpkı bir zamanlar amcayı yanlış değerlendirdiğigibi, yeğeni de yanlış değerlendirmişti. Dalamar, Palin'in ne planladığını biranda anlayıverdi. Dalamar, kör dilenciyi tamdı; diğer tüm gümüşler gizemli bir şekildeortadan kaybolduktan sonra dünyada kalmaya cesaret eden birkaç gümüşejderhadan biri olan Işık Kalesi Muhafızı Ayna'ydı bu. Ölülerin Ayna'mnetrafını sardığını, yaptığı büyüyü çalıp beslenmeye çalıştıklarım gördü, amaejderha onlar için zor bir lokmaydı. Ölüler büyünün bir kısmım emmeyi^Sarabilirdi, ama Ayna'mn büyüsüne ciddi bir şekilde engel olamayacak-ardı. Dalamar, ikisinin neler karıştırdığını derhal anladı, sanki tezgâhı onlar-a birlikte planlamış gibi bundan emin oldu. Dalamar kafasım çevirip savaşa baktı. Bu, Takhisis'in zafer anıydı,nUn dünyasını ele geçirmek için dünyaya gelip yerleşen bu ejderhadan309

intikamını alacağı an gelip çatmıştı. Karanlık Kraliçe bunca zamandır, içteiçe köpürdüğü halde Malys'in alaylarını ve aşağılamalarım, sessizlik içinHdinlemek zorunda kalmıştı. Malys'in, onun hizmetkârlarını öldürüşünü vonların gücünü çalışını seyretmişti —ki o güç kendine ait olmalıydı. En sonunda Takhisis, Malys'e meydan okuyabilecek ve ölü ejderhalann ruhlarını Malys'ten çalıp götürecek kadar güçlenmişti, ki artık ölüejderhalar, kraliçeleri olarak kendisine tapmıyor ve güçlerini ona veriyor-lardı. Krynn ejderhalarının ruhları, onun emrine amadeydi. Takhisis, kendi dünyasını tamamen ve mutlak şekilde yönetmek içinönünde duran son engeli yok edeceği bu am uzun zamandır kolluyor, bununiçin çalışıyor ve bekliyordu. Önündeki düşmana odaklanmış olan Takhisisarkasından sinsizce sokulan tehlikeden habersizdi. Dalamar, Takhisis'i uyarabilirdi. Kara elfın söyleyeceği tek birkelimeyle Takhisis hızla geri dönüp totemini korurdu. Aksini yapmayı gözealamazdı. Dünyaya giriş yapacağı kapıyı inşa etmek için canla başlaçalışmıştı ve o kapmın yüzüne kapanmasına izin vermezdi. Malys ile başkabir zaman savaşırdı ve eğer Mina'yı kaybederse onunla savaşması için ken-disine başka şampiyonlar seçebilirdi.Dalamar tereddüt etti. Doğru, Takhisis kendisine büyük bir ödül teklif etmişti —

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

vücudunageri döndürüleceği ve bununla beraber büyünün kendisine bahşedileceğivaat edilmişti. Dalamar ruhuyla önceye uzandı ve geçmişine, elinde kalan tek şeyolan hatırasına dokundu: Büyünün hatırasına. Büyü uğruna her şeyi yapar,her şeyi söyler; herkesi aldatır, yok ederdi. Takhisis'in huzurunda kendisini küçük düşürme düşüncesi onutiksindiriyordu. Yıllar önce, büyü onun hükmündeyken, Karanlık Kraliçe'yekarşı açıkça cüretkârlık göstermişti. Oğlu Nuitari, annesine hiç sevgi besle-mezdi ve kendisine tapmanlan her zaman ondan korurdu. Artık Nuitari git-mişti. Büyünün karanlık tanrısının, hizmetkârına cömertçe sunduğu güç degitmişti. Dalamar'm artık kendini Karanlık Kraliçe önünde küçük düşürmesigerekiyordu ve Takhisis'in ona karşı kazandığı zaferin ardından o denlicömert olmayacağım biliyordu. Yine de, büyüsü için bunu dahi yapabilip Takhisis dünyanın üzerine tünemiş, oldukça önemsediği savaşı &*e~mekteydi. Şampiyonu savaşı kazanmak üzereydi. Mina, elinde parılday311ejderhamızrağıyla birlikte dosdoğru Malys'in üzerine uçtu. Dalamar toprağın üzerinde diz çöktü, kafasını öne eğdi ve kibri kiri"111*bir halde konuştu, "Majesteleri..."310

Ayna büyüyü göremese bile onu hissedip duyabiliyordu. Büyü, par-^ak uçlarından cızırdayıp çatırdayan çatallı şimşekler halinde fışkınyordu.uava kükürt kokuyordu. Parlayan şimşekleri zihin gözüyle görebiliyor,şimşeklerin kafataslarmdan birine çarpınca dans ederek bir diğerine; biraltının kafatasmdan bir kırmızınmkine sıçradığım hayalinde canlandırıyordu.şimşekler, parlak, alevden bir zincir oluşturarak birbirine değen kafataslangerinde dolaşıyor olmalıydı."Büyü yapıldı mı?" diye haykırdı Ayna."Yapıldı," dedi Palin, huşuyla izlerken. Ayna'nın bu manzarayı görebilmesini dilerdi. Şimşekler cızırdayıpfaks ediyordu. Mavi-beyaz şimşek çatallan bir kafatasmdan diğerine öylehızlı sıçnyordu ki, hiçbir göz onları takip edemezdi. Üzerine şimşek çarpanher kafatası, sanki fosfora batırılmış gibi mavi-beyaz renkle parlamayabaşladı. Gök gürültüsü ve infilak sesleri zemini ve totemi sarstı. Totem güçle doldu, büyü havada titreşti. Ölülerin sesleri kesildi ve can-lıların haykıran, çığlık atan sesleri feci bir gürültü halinde yükseldi. Ayaklaryerleri çiğnedi, bazıları toteme doğru koşuyor, bazıları ise totemden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kaçıyordu. Palin, Ayna'nın büyüyü yapışım izlerken, kendisi için artık bir manataşımayan, fakat ruhuna kazınmış olan büyü sözlerini söyledi. Vücuduhareketsiz, umursamaz bir şekilde tapmaktaki bir bankın üzerinde oturuyor-du. Coşup taşmış olan ruhu ise, kafatasmdan kafatasma sıçrayan ve hepsiniateşe veren şimşekleri izliyordu. Büyü yankılanıp vızıldadı ve gitgide daha da güçlendi. Sıcak beyaz ateş,parlak bir şekilde yandı. Yoğun ısı, totemin etrafına toplanmış olanları geripüskürttü. Ejderhaların kafataslan, artık beyaz alevlerden gözlere sahipti.Göklerde gümbürtüler koptu. Yeni Göz onlara öfkeyle baktı. İçlerinden turuncu, kırmızı şimşekler saçan kaim ve kesif kara bulutlar,kaynayıp kabararak köpürdü. Bu fırtınanın kalbinden aşağı yağan yıkımŞimşekleri, yerden toz bulutlan yükseltti ve ağaçlan köklerinden söktü. Şakırşakır dolu yağdı ve zemini dövdü. "Elinden geleni ardmda koyma bakalım, Takhisis," diye haykırdıPalin, firtmanın kükreyen, hiddetli sesine doğru. "Çok geç kaldın." Kara bulutlar, Sanction'ın üzerini karanlıkla, yağmurla ve doluyla birörtü gibi kapladı. Toternin üzerinde güçlü bir rüzgâr esti. Şiddetli yağmursele dönüşüp şehri bastı ve büyüyü sona erdirmek için çaresizce uğraştı. Bu yağmur, ateşe atılan yağ gibiydi. Rüzgâr alevleri körüklüyordu.%ia yangını göremese bile kavurucu ısıyı hissedebiliyordu. Geriye doğruJ*ezleyip banklara takılarak sunağa doğru düştü. El yordamıyla etrafı yok-ken soğuk ve yumuşak bir yüzeye dokundu. Bunun Altınay'ın tabutu311

olduğunu anladı ve kadının soğukkanlı, güven verici sesini duyar gibj 0ı,Ayna, tabutun yanına sindi, fakat ısı daha da şiddetli bir hal aldı. Elini ko Umaçı bir tavırla tabutun üzerine koydu. Totemin merkezinde bir alev topu belirdi, dünyaya düşmüş kaym u-yıldız gibi parladı. Yıldız ışığı kadar parlak ve beyaz bir ışık, ejderhala ^gözlerini aydınlatmaya başladı. Işık, hiçbir canlının ona bakamayarak a<\lerini kapamak zorunda kalacakları kadar parlaklaştı. Ateş topu, güç ve yoğunluk kazandı. Saf bir şekilde, ısı yayarak yannIşıltısı o kadar göz kamaştırıcıydı ki, Ayna kör gözleriyle bile onu seçebilyor, infilak ederek göklere yükselen mavi-beyaz alevleri ve alevlerin oluoturduğu taçyapraklanm görebiliyordu. Yağmurun büyülü yangına karshiçbir etkisi olmamıştı. Tanrıçanın hiddetinin rüzgârı onu söndürememişti

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Işık, yangının tam kalbinde bembeyaz yandı. Ejderha kafataslanparamparça oldu. Totem ileri geri salındıktan sonra kendi üzerine yıkılarakdağıldı ve yok oldu. Yeni Göz, alevlerin bembeyaz kalbine dik dik bakıyordu. Kan kırmızısıGöz, bakmaya devam etmek için mücadele etti, ama acı dayanılmazdı.Göz kırpıştı.Göz yitip gitti. Ayna'nın etrafını bir karanlık sardı, ama artık ona lanet okumuyordu,zira bu karanlık, yaratılmış olduğu karanlık gibi kutlu, güvenli ve huzur veri-ciydi. Titreyen eli, tabutun pürüzsüz, soğuk yüzeyi üzerinde gezindi.Parçalanan cam sesini andıran bir şangırtı geldi ve Ayna, tabutun yüzeyindeçatlaklar oluştuğunu, bu çatlakların bahar güneşinde eriyen kış buzlan gibiamberin üzerine yayıldığını hissetti. Tabut kırıldı ve amber parçalan Ayna'nın üzerine yağdı. Eline, rüzgâr-da savrulup dağılan küller gibi yumuşak bir şeyin dokunduğunu hissetti."Hoşça kal, sevgili dostum," dedi Ayna. "Kör dilenci!" diye kükredi gök gümbürtüsü gibi bir ses. "Kör dilenciyiöldürün! Totemi o yok etti! Malys bizi öldürecek! Maİys hepimizi öldürecek.' Sesler hiddetle yükseldi. Zemini çiğneyen ayak sesleri duyuldu. Üze-rine yumruklar yağmaya başladı.Ayna'nın kafasına bir taş çarptı... sonra bir tane daha. Palin totemin çöküşünü coşkuyla izledi. Tabutun yok oluşunu gördü veher ne kadar Altınay'ın ruhunu seçemese bile, kadının vücudunun artık ötutulmayacağım, artık Takhisis'in kölesi olmayacağını bildiği için ne^doldu. j Ama hesap vermek için çağnlacaktı. Yaptığının bedelini ödesağlanacaktı. Bundan kurtulamaz, saklanamazdı, zira her ne kadar gözü312

leşrniş olsa bile Takhisis hâlâ efendisiydi. Dünyadaki varlığı yok edilmemiş,sadece azaltılmıştı. Palin hâlâ bir köleydi. Her nereye saklanırsa saklansın,Taknisis'in köpekleri onun kokusunu alacak ve gelip onu avlayacaklardı. Kaderini kabullenerek, totemin enkazının yanında, sefil bir et yığınındanibaret olan vücudunun yanında bekledi. Köpeklerin germesi uzun sürmedi. Dalamar, yanan kafataslarının yıkıntıları arasında şekillenerekbeliriverdi. "Bunu yapmamalıydın, Palin. Araya girmemeliydin. Ruhun yokluğa,sonsuz karanlığa karışacak." "Ona hizmetin için sana vereceği ödül neydi?" diye sordu Palin."Hayatın mı? Hayır"—kendi sorusunu kendisi cevapladı—"hayatını pek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

umursamazsın. Sana büyüyü geri verdi." "Büyü benim hayatımdır," dedi Dalamar. "Büyü aşktır. Büyü ailedir.Büyü eştir. Büyü çocuktur." Tapınağın içinde, Palin'in vücudu sert bankın üzerinde oturuyor,odanın içinden esip geçen fırtına rüzgârlanyla birlikte ürkekçe ve çaresizcetitreşen mum ışıklarına boş boş bakıyordu. "Ne acıdır ki," dedi, gelgit sulan kıyıdan çekilirken ruhu solmayabaşladığında, "başından beri bilmem gereken şeyi ancak sonunda öğreniyorum.""Sonsuz karanlık," diye tekrarladı Dalamar."Hayır," dedi Palin hafifçe, "zira bulutların ötesinde, güneş ışıldıyor." Kaba eller Ayna'yı tuttu. Hiddetli, panik içindeki sesler kulağında çın-ladı. Aynı anda o kadar çok ses vardı ki, onları anlaması mümkün değildi.Onu tartaklıyor, bir oraya bir buraya itiştiriyor, bir yandan da acı acıhaykırarak ona ne yapacaklarım tartışıyorlardı. Bazılan onu asmak, bazılanise hemen oracıkta lime lime etmek istiyordu. Gümüş ejderha, her an bu cılız insan suretinden silkinip kurtulabilir vegerçek vücuduna bürünebilirdi. Kör bile olsa, kendisini bu kalabalığa karşısavunabilirdi. Gümüş kanatlar haline dönüşecek olan kollarını iki yana açtıve kafasını kaldırdı. Üzerine bir tehlike kapanıyor olsa bile yüreği neşeyledoldu. Bir saniye sonra kendisi olacaktı, karanlığın ortasında gümüş gümüşparlayacak, fırtınanın rüzgârlarında kanat çırpacaktı. Bileklerine kelepçeler takıldı. Neredeyse kahkahayı basacaktı, zira insanyapımı hiçbir demir onu zaptedemezdi. Onlan üzerinden silkelemeye çalıştı,^a kelepçeler üzerinden düşmedi ve Ayna, onların demirden yapılmamış°'duğunu fark etti. Kelepçeler Takhisis'in korkusundan yapılmışlardı ve onlan"'teğine takan da tannçanın ta kendisiydi. Ayna her ne kadar uğraşırsa uğraşsınŞekil değiştiremiyordu. Bu insan vücuduna zincirlenmiş, iki ayaklı suretineağalanmış, kör ve yalnız başına bırakılmış bir halde ölecekti.313

Ayna, kendisini ablukaya alanlardan kaçmak istedi, ama debelenme lsadece onların daha da şiddetle işkence etmesine yol açtı. Üzerine taşlar vyumruklar yağıyordu. Acı bütün vücudunu sardı. Üst üste darbeler alıy0rcj.Yere yığılıverdi. Acıdan kendisinden geçmiş bir halde hayal görür gibi, buyurucu bu-sesin konuştuğunu işitti. Bu ses güçlüydü ve kargaşayı bastırdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Geri basın!" diye emretti Odila. Sesi soğuktu, sertti ve kendisine itaatedilmesine alışkın bir tınıya sahipti. "Onu yalnız bırakın, yoksa Tek Tann'nmgazabma uğrarsınız!" "Totemi yok etmek için bir çeşit büyü yaptı!" diye haykırdı bir adam"Onu gördüm!" "Aynı kaybolmasına sebep oldu!" diye haykırdı bir diğeri. "Hepirruzinsonunu getirecek kötü ve doğaüstü bir şeyler yaptı!" Bu suçlama yağmuruna diğer sesler de katildi ve hepsi de onunölümünü istedi. "Onun kullandığı büyü Tek Tann'nın büyüsüydü," dedi Odila onlara."Sizi ejderhadan kurtardığı için dizlerinizin üzerine çöküp Tek Tann'yaşükretmeniz gerektiği yerde, zavallı bir dilenciyi tartaklıyorsunuz!"Kadının güçlü, yaralı elleri Ayna'yı kavradı ve onu yerden kaldırdı. "Yürüyebilir misin?" diye ona fısıldadı, kısık ve endişeli bir sesle."Yürüyebilirsen, denemelisin.""Yürüyebilirim," dedi kadına. Gözlerinin etrafına sarmalamış olduğu bandajların arasından ince vesıcak bir kan şeridi süzüldü. Kafasındaki acı dinmişti, ama kendisini ıslakhissediyor, üşüyor ve başı dönüyordu. Sendeleyerek ayağa kalktı. Kadın kol-larım ona dolayarak Ayna'nın sarsak adımlarına destek oldu."Neler oluyor?" diye sordu Ayna. "Kalabalık şu an için geride duruyor. Hepsi de benim gücümühissediyor ve bundan korkuyor. Ne de olsa, Tek Tanrı adına konuşuyorum."Odila'nın sesi sanki bunu komik bulmuş gibi kayıtsız ve neşe doluydu."Sana teşekkür etmek istiyorum," dedi kadın, sesi yumuşayarak. "Asıl körolan bendim. Gözlerimi sen açtın." "Onun peşinden gidelim," diye haykırdı birisi. "Bizi durduran ne ki? 0Mina değil! O sadece hain bir Solamniyah." Odila, Ayna'yı bıraktı ve onun önüne geçip savunmacı bir edayla di-kildi. Ayna, güruhun ileri atılırken kopardığı gürültüyü duydu. "Elinde kılıç değil, sopa tutan, hain bir Solamniyah," dedi Odila, ejder-haya. Ahşabın kırılma sesini duydu ve Odila'nın banklardan birisini par<?a"ladığını tahmin etti. "Onları elimden geldiğince uzun bir süre geride tucağım. Sunağın arkasına geç. Orada gizli bir kapı bulacaksın—"314

"Arka kapıya falan ihtiyacım yok," dedi Ayna. "Sen benim gözlerimolacaksın, Odila. Ben de senin kanatların olacağım." "Ne—" diye konuşmaya başladı kadın, ama nefesi kesiliverdi. Ayna,onun sopayı yere düşürdüğünü duydu. Ayna kollarını iki yana açtı. Korkusu uçup gitmişti. KaranlıkKraliçe'nin onun üzerinde hiçbir etkisi yoktu. O parlak ışığı bir kez

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dahagörebiliyordu. O ışık, totemi yakıp yok ettiği gibi, Ayna'yı esir edenkelepçeleri de yakıp yok etmişti. Cılız ve çıtkırıldım, küçük ve dar olan insanvücudu en sonunda değişim geçirdi. Kalbi büyüyüp genişledi, kanı iri damar-ları arasında deveran edip güçlü, pençeli bacaklarını ve gümüş pullu, devasavücudunu besledi. Kuyruğu sunağa çarpıp onu paramparça ederek mumlarınyere devrilip erimiş balmumundan bir birikinti oluşturmasına yol açtı. Kör bir dilenciyi öldürmek için hücuma geçmiş olan güruh, kör birejderhadan kaçmak için bir anda kargaşaya düştü. "Ne yazık ki, semer yok, Sayın Şövalye," dedi Odila'ya. "Sıkı tutun-manız gerekecek. Yeleme futunun. Nereye gittiğimizi bana söyleyebilmeniziçin başıma doğru eğilmeniz gerekecek. Peki ya Palin ne olacak?" diye sorduAyna, Odila yelesini tutup kendisini çekerek sırtına çıkarken. "Onu dayanımıza alabilir miyiz?""Vücudu burada değil," diye bildirdi Odila. "Ben de bundan korkmuştum," dedi Ayna sessizce. "Peki ya diğeri,yani Dalamar?""O burada," dedi Odila. "Tek başına oturuyor. Elleri kanla lekelenmiş."Ayna kanatlarını çırptı."Sıkı tutun!" diye haykırdı."Tutunuyorum," dedi Odila. "Hem de sıkı sıkı." Üzerinde beş başlı ejderhanın tasviri olan madalyona elini attı.Madalyon, Odila'nm yaralı parmaklarını yaktı. Bu acı, ejderhamızrağınadokunduğunda hissettiği iç kavurucu acıyla kıyaslandığında zayıf kalıyordu.Madalyonu kavrayan Odila sertçe asılıp onu boynundan koparttı. Gümüş ejderha büyük bir sıçrayış yaptı. Kanatlarını fırtınanın rüzgâr-lıyla doldurdu ve kendisini göklere taşıması için o rüzgârları kullandı. Odila madalyonu dudaklarına götürüp öptükten sonra parmaklarınıaÇü ve madalyon elinden düştü. Madalyon döne döne, Malys'in ölüm anıtın-^n geri kalan toz toprak yığının üzerine düştü. Mina'nrn takipçileri nefes kesen bir savaşa tanık olmaktaydı. Malys'inu?üşünü gördüklerinde tezahürata başladılar. Mina'nrn da düşmanıyla bir-^e alevlerin içine düştüğünü gördüklerinde ise dehşetle nefesleri kesildi.Onun, daha evvel yapmış olduğu gibi alevler içinden yükselmesini315

çaresizlik içinde beklediler. Dağın üzerinden dumanlar yükseldi, amberaberinde Mina'yı getirmedi. Silvanoshei de olanları diğerleriyle birlikte izlemişti. Yürümevbaşladı. Tapınağa gidecekti. Orada kendisine haberleri anlatacak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

birilerinbulabilirdi. Yürürken, kanı ısınıp tutulmuş kaslan gevşerken, sadece hayattolmakla kalmadığını, aynı zamanda özgür olduğunu fark etti. İnsanlar şok geçirmiş, şaşırmış bir halde sokaklarda koşturuyorduBazıları amaçsızca dolanıyor, ne yapacaklarını bilemeden ortalıkta geziniyor, birilerinin gelip onlara ne yapmaları gerektiğini söylemesini bekliyorduBazıları savaşı anlatıyor, onu tekrar yaşıyor, gördükleri şeyleri üst üste tekrar!lıyor ve olanlara inanmaya çalışıyordu. İnsanlar ay hakkında, ayın ortadankaybolduğu ve böylece Tek Tann'nın da —tabii Tek Tanrı gerçekten varolduysa—gittiği hakkında konuşuyordu. Artık Mina da yoktu. Hiç kim^Silvanoshei'e aldırış etmiyordu. Herkes kendi derdine öyle bir düşmüştü kikimse bir elfı umursamıyordu. 'Sanction'dan öylece çıkıp gidebilirim,' dedi Silvanoshei kendikendine, 've kimse beni durdurmak için parmağını dahi kıpırdatmaz.' Fakat Sanction'ı terk etmek gibi bir düşüncesi yoktu. Mina'nın başınane geldiğinden emin olmadan şehri terk edemezdi. Tapınağa vardığında,totemin etrafına büyük bir kalabalığın toplanmış olduğunu gördü ve onlarakatıldı. İnsanlar, bir zamanlar Kraliçe Takhisis'in ihtişamının gözler önüneserildiği yerde duran kül yığınına ümitsizlikle bakmaktaydı. Silvanoshei, küllerin içine baktı ve ne olduğunu, neye dönüşmüş ola-bileceğini gördü. Kendisini bu noktaya getiren hadiseleri, asla huzurla uyuyamayan ve hepbakınıp duran ruhuyla gördü. Ogrelerin saldırdığı o feci geceyi hatırladı.Kendisini gördü —annesine ve ona zorla dayattığı hayata duyduğu nefretle veannesinin ogrelerin ellerinde öleceğini düşündüğü zaman hissettiği korku vesuçluluk duygusuyla aklını yitirmiş olduğunu. Onu kurtarmak için karanlığıniçinde koşturuşunu ve halkını kurtaran kişinin kendisi olacağını düşündüğüzaman hissettiği gururu hatırladı. Yere yığılıp bilincini yitirmesine sebep olanşimşeği hatırladı. Kendisini yamaçtan aşağı düşerken gördü ve o zaman ölüm-lü gözleriyle görmeyi başaramadığı şeyi şimdi fark etti; tanrıçanın karanlıkelinin aşağı uzanıp onun içeri girmesi için kalkanı kaldırışını açıkça gördü. Karanlığın içine bakarken, karanlığın da kendisine baktığını gördü vebundan önce Karanlık Kraliçe'nin gözlerine, kendi gözünü kırpmadan-yüzünü çevirmeden pek çok defa bakmış olduğunu fark etti. Bir araya geldikleri ilk gece Mina'nın ona söylediği sözleri, saçma'olarak nitelendirip bir kenara fırlattığı, değersiz, anlamsız sandığı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sözletekrar işitti.316

Sevdiğin ben değilim, içimde gördüğün tanrı. Annesinin özlemini duyduğu her şey ona sunulmuştu. Annesiçjlvanesti'yi yönetmek istemişti ve o Silvanesti Kralı olmuştu. Annesi, halkıgafından sevilmeyi arzulamıştı, Silvanoshei ise halkı tarafından sevilmişti,gıi annesinden aldığı intikamdı ve kendisine çok tatlı gelmişti. Ama bujjjtikamın sadece bir parçasıydı, intikamın en hoş kısmı ise, elde ettiği tümşeyleri bir kalemde silip atması olmuştu. Yapacağı başka hiçbir şey annesinil,u kadar incitemezdi. Eğer tanrıça onu kullandıysa, bunun sebebi, Silvanoshei'nin ruhunungözlerinin derinlerine bakıp onun tek gözünü kırptığını görmesiydi. 21ÖLEN VE ÖLMEK ÜZERE OLAN Ustura'nın gücü tükendiğinde hâlâ havadaydılar. Artık kanatlarını çır-pamıyordu ve kontrolsuz bir şekilde, döne döne aşağı çakılmaya başladı.Galdar, yukan doğru bir bıçak gibi uzanan keskin çıkıntılı, sivri kayalarındehşet verici görüntüsünü aklında canlandırdı. Ustura, çam ağaçlarındanoluşan küçük bir koruya kafa üstü çakıldı. Kalp durdurucu bir süre için Galdar'ın görebildiği tek şey, turuncu ka-yalardan, yeşil ağaçlardan, mavi ejderha pullarından ve kırmızı kandanoluşan bulanık bir renk cümbüşü oldu. Gözlerini sımsıkı kapadı, iri vücu-dunun tüm gücüyle ejderhaya tutundu ve başını ejderhanın boynuna gömdü.Sağa sola çarpıp sarsılan Galdar, dalların ve kemiklerin yarılıp kırılma ses-lerini duydu, çam iğnelerinin keskin esansıyla taze kanın demir karışın11kokusunu duyup tattı. Kafasına çarpan bir dal neredeyse boynuzlarındanbirisini paramparça edecekti. Bir diğer dal ise omzuna sertçe vurouParamparça olan dallar bacaklarına ve kollarına battı.Aniden, beklenmedik bir şekilde, sertçe zemine çakılarak durdular. Galdar uzun bir süre boyunca, nefes almaya çalışmaktan ve halayatta oluşuna hayret etmekten başka bir şey yapamadan öylece o*318

Vücudunun her bir yeri ağrıyordu. Ciddi bir şekilde yaralanıp yaralanmadığıkonusunda hiçbir fikri yoktu. Dikkatle hareket etti. Keskin, iç kavurucu biracı hissetmeyince, hiçbir kemiğinin kırılmamış olduğu sonucuna vardı.Burnundan kan damlıyor, kulaklan çınlıyor ve başı zonkluyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ustura'nıntitreyerek nefes verdiğini işitti. Ejderhanın kafası ve paramparça olmuş vücudunun üst kısmı, ağır-lığıyla kınlıp devrilen çam ağaçlanmn üzerinde yatıyordu. Onu kıstırmış0lan dalların arasından bükülerek kendisini kurtaran Galdar, ejderhanınsırtından aşağı kaydı. Mavi ejderhanın, çam ağacı gövdelerinden yapılmış iribir tabutta yatmakta olduğu gibi garip bir izlenime kapıldı. Ejderhanın altkısmı —kırık kanatlan ve kuyruğu— ardında kan lekesi bırakarak kayalarÜzerinde uzanıyordu. Galdar, Malys'in cesedini görebilmek için hızla etrafına bakındı. Onubelli bir mesafe ötede gördü, zira Malys'in cesedini tespit etmek gayet kolay-dı. Ölümüyle birlikte en son dağını oluşturmuştu —kanlı et parçalanndanoluşan parlak kırmızı bir yığın. Dumanlar ve ateş Galdar'ın gözüne takıldı.Ateş, ölüm ejderhasını yakıp kül etmiş ve alevler çam korusuna sıçramıştı.Vadinin daha aşağısında Sanction uzanıyordu, ama Galdar şehri göremiyor-du. Aşağıda karanlık fırtına bulutlan kümelenmişti. Durduğu yerde güneşparlıyordu, o kadar parlaktı ki, Yeni Göz'ün ışığını çalmış gibiydi, ziraGaldar onu göremiyordu. Onu aramakla zaman kaybetmedi. Asıl kaygısı Mina içindi. Endişedenaklını kaçırmak üzereydi ve derhal onu aramaya çıkmaktan başka bir şeyistemiyordu. Ama minator, hayatını bu kahraman ejderhaya borçluydu.Galdar'ın yapabileceği tek şey onun yanında kalmaktı. Hiç kimse, ne mina-torlar ne de ejderhalar, yalnız başına ölmemeliydi. Ustura hâlâ hayattaydı, hâlâ nefes alıyordu, ama soluklan acı dolu vesıkışıktı. Ağzından kanlar akıyordu. Gözleri donuklaşmaya başlıyordu, amaGaldar'ı gördüğünde parladılar."O..." Mavi ejderha kendi kanında boğulur gibi oldu ve devam edemedi."Malys öldü," dedi Galdar, gümbürtü dolu, derin bir sesle. "Savaştığınq'Çin sana teşekkür ederim. Uzun süre boyunca hatırlanacak şanlı bir zaferkazandık. Bir kahraman olarak ölüyorsun. Hatırana hürmet edip seni yücelte-^ğim; çocuklarım, onların çocuklan ve onlardan sonrakiler de böyle yapacak."Galdar'ın çocuğu yoktu ve çocuk yapması da pek muhtemel değildi.Söylediği bu sözler, yiğitçe savaşıp şerefiyle ölen bir savaşçı için söylenenkadim övgü sözleriydi. Yine de Galdar bu sözleri yüreğinin derinlerindetossederek söyledi, zira bu son birkaç saniyenin ölmekte olan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ejderhaya neenli feci bir acı verdiğini tahmin edebiliyordu.Mavi ejderha bir kez daha titredi ve vücudu gevşekleşti.319

"Görevimi yaptım," diye nefes verdi ve öldü. Galdar başını kaldırdı ve dağların yamaçlarında yankılanan bir kederçığlığı attı —bu, ona sunduğu en son, yakışık alır övgü olacaktı. Bunm,ardından, en nihayet kalbindeki sızıyı takip etmek ve Mina'nın basma negeldiğini öğrenmek için serbestti. 'Endişelenmem yersiz,' dedi kendi kendisine. 'Mina'nın zehirden kur-tulduğunu, yanan cenaze ateşinden büsbütün ve yaralanmamış bir halde çüç-tığını gördüm. Tek Tann, Mina'yı seviyor. Belki de daha evvel hiçbir ölümlüyüsevmediği kadar seviyor onu. Takhisis gözdesini korur, ona kol kanat gerer.' Galdar, bunu kendi kendisine tekrar tekrar söyledi, yine de endişesidinmedi. Ejderhanın cesedinin etrafındaki pürüzlü kayaların üzerini taradı. Kanlı etparçaları geniş bir alana saçılmış, kayalar Malys'in pis kanıyla kayganlaşrruştıMina'yı kendisine doğru yürürken görmeyi, gözlerindeki o yüce parıltıyıgörmeyi diledi. Ama ejderhanın çakıldığı çıkıntılı kaya katmanı üzerinde hiçbirşey hareket etmiyordu. Onun gelişiyle havadaki kuşlar kaçışmış, yerdeki hay-vanlar ise deliklerine saklanmışü. Kayalar arasından içler ürpertici bir ıslık sesiçıkartarak esip geçen şiddetli ve hiddetli rüzgâr haricinde, her taraf sessizdi. Kan ve et parçalan olmadan da kayalann üzerinde yürümek zordu.Tırmanış çok yavaş geçiyordu, özellikle de yaptığı her hareketle birlikte birbaşka yarasının verdiği acıyı hissettiği için. Galdar kargısını buldu. Silahkana bulanmış ve demir kısmı kınlmıştı. Galdar onu bulduğuna sevinmişti,çünkü onu bir hatıra olarak Mina'ya hediye edecekti. Canla başla aramasına rağmen onu bulamıyordu. Arada sırada"Mina!" diye kükrüyor, bu isim dağ yamaçlarına çarpıp yankılanarak bin katdaha güçlü bir şekilde kendisine geri geliyordu, ama hiçbir cevap çıkmıyor-du. Yankılar azalarak sessizliğe dönüştü. İç içe geçmiş kayalara tırmanıpüzerlerinden aşan Galdar en sonunda Malys'in cesedine ulaştı. Devasa kırmızı ejderhanın kalıntılarına bakan Galdar, hiçbir şey his-setmedi; ne neşe, ne de ne zafer. Sadece bitkinlik, keder ve içlerinden her-hangi birisinin bu karşılaşmadan sağ çıkıp çıkmamış olduğunun merakı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Belki de Mina kurtulamadı," dedi içinden gelen ve ürpermesine sebepolan bir ses.Tekrar, "Mina!" diye seslendi ve cevap olarak bir inilti duydu.Malys'in kırmızı pullarla kaplı, kana bulanmış böğrü hareket etti. Telaşlanan Galdar, kırık kargısını kaldırdı. Ejderhanın kafasına dikkat-le baktı. Kafası kayalar üzerinde yana yatık duruyor, bu sebeple sadece tekgözü görünüyordu. O göz ise donuk bir şekilde göklere bakıyordu. Boynubükülmüş ve kınlmış olan Malys'in hayatta olması imkânsızdı.İnilti tekrar duyuldu ve zayıf bir ses, "Galdar!" diye seslendi.320

Galdar neşeyle haykırarak kargısını yere attı ve ileri koştu. Ejderhanıngöbeğinin altında, üzeri kanla kaplanmış olan ve zayıfça hareket eden bir elÖldü. Ejderha, Mina'nın üzerine düşmüş, onu altında ezmişti. Galdar, omzunu hızla soğumakta olan yağ kütlesine dayadı ve ittirdi,ejderhanın cesedi ağırdı, birkaç yüz ton ağırlığındaydı. Galdar, koca dağıyerinden kaldırmaya çalışsaydı da aynıydı. Şimdi endişeden gözü dönmüştü işte, zira Mina'nın sesi çok zayıftı.Ejderhanın yarılıp açılmış olan göbeğine ellerini koydu. Dışan sakatatlardöküldü; koku dayanılmaz derecede berbattı. Galdar ağzını kapadı ve nefes

almamaya çalıştı. "Bunu zar zor kaldırabiliyorum, Mina," diye kıza seslendi. "Dışansürünerek çıkmalısın. Acele et. Uzun süre havada tutamam." Cevap olarak bir şeyler duydu ama kızın sesi boğuk çıktığından nedediğini anlayamadı. Dişlerini sıkıp dizlerini büktü, derince bir nefes aldı vegürleyerek, tüm gücüyle et parçasını havaya kaldırdı. Yerin eşelendiğini işit-ti ve acı dolu bir nefes sesiyle boğuk bir haykınş duydu. Kaslan acıyıp yanı-yordu, kollan titremeye başlamıştı. Daha fazla dayanamazdı. Son bir kezuyan niteliğinde haykırarak et yığınını yere bıraktı ve kokuşmuş pisliğinortasında nefes nefese kalmış bir halde durdu. Kafasını eğip baktığında,Mina'nın ayaklannın dibinde yattığını gördü. Galdar, Mina'nın bir bebeğin doğumunu kutsamaya davet edildiğizamanı hatırladı. Galdar orada bulunmak istememişti, ama Mina kendisineısrar etmiş ve Galdar elbette, ona itaat ermişti. Başını eğmiş, Mina'ya bakanGaldar, kana bulanmış, narin ve savunmasız bebeği net bir şekilde hatırladı. "Mina," dedi çaresizce, ona dokunmaya korkarak, "neren yaralı?Bunun senin kanın mı, ejderhanın kam mı olduğunu kestiremiyorum." Kız gözlerini açtı. Amber gözler kanlanmıştı, kıpkırmızı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kesilmişti.Mina elini uzatıp Galdar'ın kolunu kavradı. Bu hareketi ona acı vermişti. Kızboğulur gibi olup ürpermesine rağmen minatora tutunmayı başardı. "Tek Tann'ya dua et, Galdar," dedi, sesi neredeyse bir fısıltı halindeÇıkarak. "Bir şey yaptım... onu gücendirecek bir şey... Ondan... beniYetmesini dile..." Kızın gözleri kapandı, kafası yana devrildi ve eli, minatorun kolundan^ğı kaydı. Kalbi korkudan durmak üzere olan Galdar, nabzını kontrolj-taek için elini kızın boynuna attı. Nabzı hissedince rahatlayarak kocamanblr nefes verdi., Mina'yı kollarının arasına alarak kaldırdı. Kız, tıpkı Galdar'ın hatır-^'ğı o yeni doğmuş bebek kadar hafifti."Seni koca kancık!" diye hırladı Galdar. Kastettiği ölü ejderha değildi.321

Galdar küçük, sıcak ve kuru bir mağara buldu. Mağara o kadar kuCf,tü ki, minator içeride dimdik duramıyordu ve mağaraya girmek içömelmesi gerekmişti. Mina'yı içeri taşıyan Galdar, onu nazikçe yere yat^Kızın bilinci yerine gelmemişti ve Galdar, korkmasına rağmen kendisi 'bunun iyi bir şey olduğunu, zira aksi takdirde kızın acı çekerek ölecegsöylüyordu. Mağaraya girdikten sonra kızın yaralarını yakından incelemeye za^buldu. Mina'nın zırhını çıkarttı ve dışarıya, toprağın üzerine fırlattı. Ki?aldığı yaralar feciydi. Bacak kemiğinin ucu etinden dışarı fırlamıştı, bacaöise kanlıydı, mosmordu ve acayip bir şekilde şişkindi. Bir kolunun artık kolbenzer bir hali kalmamıştı, daha ziyade bir kasap dükkânının deposunda asıl.duran et parçalarını andırıyordu. Nefesi dardı ve boğazına düğümlenip kah-yordu. Aldığı her soluk için savaş veriyordu ve Galdar birçok defa, kızın birnefes daha alacak gücünün kalmadığından korktu. Teni alev alev yanıyorduama Mina, ölümü getiren soğukla titriyordu. Galdar artık kendi yaralarının acısını hissetmiyordu. Yaptığı her anihareketle birlikte keskin bir acı ona bu yaralan hatırlatıyor ve Galdar buacının nereden geldiğini merak ederek şaşınyordu. Sadece Mina için yaşı-yor, sadece Mina'yı düşünüyordu. Mağaradan az ötede bir akar su buldu,miğferini temizleyip suyla doldurdu ve Mina'ya götürdü.Serin suyla kızın yüzünü ovdu ve dudaklarını ıslattı, ama Mina suyuiçemedi. Su, kızın kana bulanmış çenesinden aşağı aktı. Bu kayalıklı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yüksekarazide, kızın acılarım azaltacak veya ateşini dindirecek bitkileri bulamazdı.Yanında sargı bezi yoktu. İlk yardım konusunda kabaca bir askeri eğitimivardı, ama tüm bildiği bu kadardı ve bu kadannın faydası dokunmuyordu.Parçalanmış olan bacağı kesmeliydi, ama bunu bir türlü yapamıyordu. Birsavaşçının sakat olarak yaşamasının ne demek olduğunu çok iyi biliyordu.Ölmesi daha iyiydi. .Ejderhanın mağlup edildiği o zafer dolu andaölmesi. Düşmanına galebe çalmış bir savaşçı olarak ölmesi. Ölecekti de.Galdar'ın onu kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kan kaybındanyaşam gücünün solup gitmesini izlemekten başka, yalnız başına ölmesindiye onun yarımda olmaktan başka yapabileceği hiçbir şey yoktu. Mağaranın içini karanlık bastı. Galdar, Mina'yı sıcak tutmak ıç,nmağara girişine bir ateş yaktı ve mağarayı bir daha terk etmedi. M"baygındı, ateşi yüksekti, anlamsız sözler sayıklıyor, haykırıyor, inliy°rGaldar onun acı çekişini görmeye tahammül edemiyordu ve eli, kızın acıçabucak dindirmek için birçok defa hançerine uzandı, ama-Galdar bunher defasında vazgeçti. Kız bilincini tekrar kazanabilirdi ve Galdar onakahraman olarak öldüğünü ve onu her zaman sevip yücelteceğim söy16istiyordu.322

Mina'nın soluklan düzensizleşmeye başladı, fakat kız mücadele etme-e devam etti. Hayatta kalmak için tüm gayretiyle çabalıyordu. Bazen kızın»özleri açılıyor ve o gözlerdeki ıstırabı gören Galdar'ın yüreği paramparçajuyordu. Sonra gözleri, minatoru tanıdığına dair hiçbir ipucu vermedentekrar kapanıyor ve kız mücadelesine devam ediyordu.Galdar elini uzatıp kızın alnındaki soğuk terleri sildi. "Bırak kendini, Mina," dedi ona, göz kapaklarında yaşlar parıldarken,«pusmamın —yani şimdiye kadar Krynn'de yaşamış olan en iri, en kudretliejderhayı— alaşağı ettin. Tüm milletler ve halklar sana hürmet edecek. Çağlarboyunca senin zaferine şarkılar yakacaklar. Senin türben, Ansalon'da inşaedilmiş en büyük türbe olacak. Türbeni ziyaret edip sana hürmetlerini sunmakiçin dünyanın dört bir yanından insanlar gelecek. Ejderhamızrağını yanına yer-leştirecek ve ejderhanın devasa kafatasını ayak ucuna koyacağım." Bu anlattığı şeyleri zihninde net bir şekilde görebiliyordu. Mina'nıncesaretinin hikâyesi onu duyan herkesi derinden etkileyecekti. Şifacısıyla,savaşçısıyla, genç erkek ve kadınlar, kendilerini insanlığın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

iyiliğine hizmetetmeye adamak için onun türbesine geleceklerdi. Onun karanlığın yolların-da yürümüş olduğu unutulacaktı. Ölümüyle birlikte ismi aklanmış olacaktı. Yine de Mina mücadeleye devam etti. Vücudu seğirip kasılıyordu,çığlık atmaktan boğazı tahriş olmuştu. Galdar buna tahammül edemedi. "Onu serbest bırak," diye dua etti, neyaptığını veya ne dediğini bilmeden, sadece Mina'yı düşünerek. "Onunlaişin bitti! Onu serbest bırak!""Demek onu sakladığın yer burası," dedi bir ses. Galdar hızla hançerini çekip ayağa kalktı ve mağaradan dışarı çıktı.Ateş gece görüşünü engelliyordu. Çatırdayan alevlerin ötesindeki her şeykaranlıktı. Ateşin ışığında dikilmiş dururken mükemmel bir hedefti ve buyüzden hızla harekete geçti. Çok uzaklaşmadı, zira Mina'yı asla terk etmeye-cekti; bıraktı kendisine ne yaparlarsa yapsın. Gözlerini kırpıştırarak gölgelerin ötesini görebilmeye çalıştı. Ayak ses-ten, zırh tangırtısı veya çelik çınlayışı duymamıştı. Bu her kimdiyse onunyanına gizlice sokulmuştu ve bu hiç de iyiye işaret değildi. Hançerini, ateşin'Sığını yansıtmayacak bir şekilde tutmaya dikkat etti. "O ölmek üzere," dedi, karanlığın içinde duran kişiye. "Yaşayacak^^ zamanı kalmadı. Ölümüne hürmet et ve sonuna kadar onun yanındaalmama izin ver. Aramızda her ne sorun varsa, bunu daha sonra halledebi-™lz- Sana şeref sözü veriyorum." "Haklısın, Galdar," dedi ses. "Aramızda her ne sorun varsa, onu dahanraki bir tarihte halledeceğiz. Sana büyük bir armağan bahşettim, sen isen'm takdisime hainlikle karşılık verdin."323

Galdar'ın boğazı daraldı. Hançeri, aniden hissizleşen elinden kaydayağının altındaki kayaların üzerine düşüp tangırdadı. Sesin sahibinin sin, 5ateşin ışığım karartıyor, yıldız ışıklarının izini siliyordu. Galdar, yüzünü o~ 'leriyle göremiyordu, zira bunun için onun madde bedeniyle dünyaya girr,,si gerekirdi. Ama onu ruhunun gözleriyle görebiliyordu. Güzeldi, Galdar'hayatında şimdiye kadar gördüğü en güzel şeydi. Yine de, güzelliği Galdar'etkilemedi, zira bir tırpan gibi soğuk ve keskin bir güzellikti bu. Galdar'dayüzünü çevirdi ve mağaranın girişine doğru yürüdü.e Galdar, büyük bir çaba sarfederek titreyen uzuvlarım hareket ettirmev'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başardı. O yüze bakmaya, derinliklerinde sonsuzluğu barındıran o gözlerigöz göze gelmeye cüret edemiyordu. Onunla savaşabileceği bir silahı yoktuBu dünyada öyle bir silah mevcut değildi. Elinde yalnızca, Mina'ya olarsevgisi vardı ve belki de, ileri atılıp mağara ile Kraliçe Takhisis'in arasınagirmesi için ona cesaret veren şey buydu. "Geçemezsin," dedi Galdar, sözler boğazından zorla kopartılıp çıkmışgibiydi. "Onu rahat bırak! Ondan vazgeç! Yapmasını istediğin şeyi yaptıhem de senin yardımın olmadan. Onu terk ettin. Bırak öyle kalsın." "Cezalandırılmayı hak ediyor," diye karşılık verdi Takhisis, soğuk vehor gören bir sesle. "Büyücü Palin'in hain olduğunu, beni yok etmek içingizlice dolaplar çevirdiğini bilmesi gerekirdi. Neredeyse bunu başaracaktıda. Totemi yok etti. Dünyada var olmak için kendime seçmiş olduğum ölüm-lü vücudu da yok etti. Mina'nın özensizliği yüzünden, uğruna çalıştığım herşeyi neredeyse kaybedecektim. Cezalandırılmayı hak ediyor! Ölümü veölümden de beterini hak ediyor! Yine de"—Takhisis'in sesi yumuşadı—"merhamet edeceğim, cömert davranacağım." Galdar'ın kalbi korkudan neredeyse duracaktı. Boncuk boncuk terli-yor ve titriyordu, ama yerinden kıpırdamadı."Ona ihtiyacın var," dedi Galdar sertçe. "Onu kurtarmanın tek sebebi

bu." Boynuzlu kafasını sağa "sola salladı. "Şu anda huzurlu ya da kısa süreiçinde huzura kavuşacak. Onu almana izin vermeyeceğim."Takhisis yaklaştı. "Hayatta kalmana sadece tek bir sebepten dolayı izin veriyorum, mina'tor: Bunu yapmamı Mina istediği için. Şu anda, ruhu etten kabuğundan çe-kilip alınırken dahi, sana karşı merhametli olmam için bana yalvarıyorŞimdilik onun isteklerini yerine getirip onu şımartıyorum. Fakat artık sanaihtiyacı kalmadığını anlayacağı gün gelip çatacak elbet. Aramızda olansorunlar işte o zaman halledilecek." Tanrıçanın eli, minatoru boynundaki gür kıllardan kavrayıp °havaya kaldırdı ve umursamaz bir şekilde kenara fırlattı. Galdar keski"yaların üzerine sertçe düştü ve hiddetle, hüsranla, hıçkıra hıçkıra ağlaya324

0rada yatıp kaldı. Sol elini sertçe kayalara vurdu, çürüyüp kanayana dekte|<rar tekrar kayaları yumrukladı. Kraliçe Takhisis mağaraya girdi ve Galdar onun yumuşakça, tatlı tatlı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

aldandığını duydu, "Çocuğum... Benim sevgili evladım... Seni affediyorum..."325

22LABİRENTİN İÇİNDE Gerard, Kraliçe Takhisis'in geri dönüşünün haberiyle birlikte, elindengeldiğince hızlı bir şekilde Şövalyeler Divanı'na varmaya karar vermişti.Karanlık Kraliçe'nin, totemini inşa edip Sanction'ı güvence altına aldıktansonra, tüm dünyayı ele geçirmek için hızla harekete geçeceğini tahmin ede-biliyordu ve bu yüzden kaybedecek vakti yoktu. Gerard, elf Samar'ı hiç zorluk çekmeden bulmuştu. Silvanoshei'in tah-min ettiği gibi, her ne kadar ayrı ırklara mensup olsalar da, ikisi de deneyimlisavaşçılardı ve birkaç gergin dakikanın ardından, ikisinin de şüphelen vegüvensizlikleri dinmişti. Gerard, yüzüğü ve Silvanoshei'in mesajını teslimetmiş, ama genç elf kralının sözlerini Samar'a nakletme konusunda kesin bıdürüstlük sergilememişti. Gerard, Silvanoshei'in sadece kendi kalbinin esiolduğunu Samar'a söylememiş; onu, Mina'ya meydan okuyan ve bu yü2cezalandırılan bir kahraman olarak betimlemişti. Gerard'in planı, Sanc ızaptetme ve Takhisis'in yükselişini durdurma girişimlerinde elflennSolamniya Şövalyeleri'ne katılmasını içeriyordu. . , u. Gerard, elflerin genç krallarını kurtarmak isteyeceklerinden emher ne kadar Samar'ın Silvanoshei'den pek hoşlanmadığı iz»en326

sapılmış olsa da, Clorant ile dostlarına karşı yapılan savaşta Silvanoshei'ingösterdiği cesaretin gerçek hikâyesini anlatarak asık suratlı savaşçıyı etkile-meyi başarmıştı. Şamar, bu konuyu Alhana Yıldızmeltemi'ne bildireceğineS5Z verdi. Kadının bu planı kabul edeceği konusunda hiç şüphesi yoktu. İkisi,birbirleriyle savaş meydanında müttefik olarak karşılaşmaya ant içerekaynldılar. Gerard, Samar'a veda ettikten sonra atını sahile doğru sürdü. Kıyıya çarpanilgalara tepeden bakan bir uçurumun kenarına gitti, kendisini Takhisis'in birf^ara Şövalyesi olarak gösteren kara zırhı üzerinden çıkarttı ve zırhın parçalarınıtek tek okyanusa firlattı. Şafak öncesi ışığında, dalgaların kara renkli zırhı kaldırıpçıkıntılı kayalara çarpışını izlemekten çok büyük bir haz aldı. "Al senin olsun, Cehennem'e kadar yolun var," dedi Gerard. Üzerindesadece deri pantolon ve iyiden iyiye yıpranmış yünlü bir gömlekle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

atına binipbatıya doğru yola koyuldu. Ilıman hava koşullarında ve iyi yollarda yolculuk ederek LordUlrich'in malikânesine on gün içinde varmayı umut ediyordu. Gerard kısasüre içinde planını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı ve malikâneyeon yıl içinde varabilmeyi umut eder oldu; zira tam o noktada her şey garipbir şekilde ters gitmeye başladı. Atı, kimsenin bir nalbandın varlığından dahihaberdar olmadığı ıssız bir bölgede bir nalım düşürdü. Gerard'ın bir nalbantbulmak için rotasından ayrılıp atını yürüterek millerce yol gitmesi gerekti.Bulduğu nalbant ise öyle yavaş çalıştı ki, Gerard gayri ihtiyari, adamın öncemadeni çıkartıp sonra işlemediğinden şüphelendi. Atına nal taktırıp semer üzerinde tekrar yola koyulamadan önce günlergeçmişti ki, Gerard kaybolmuş olduğunu fark etti. Gökyüzü bulutlu vekapalıydı. Ne güneşi ne de yıldızlan görebiliyordu ve hangi yöne gitmekteolduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bu topraklarda nüfus seyrekti. Yaşayanbirini görmeden saatler boyunca at sürdüğü oluyordu. Yön sorabileceği bi-rilerine rastladığı zaman ise, bu topraklardaki herkes aniden ahmaklaşıyor-nıuş gibiydi, zira kendisine hangi yolda gitmesi söylenirse söylensin, o yol* sonunda, ya içinden geçilmesi imkânsız bir ormana çıkıyor ya da aşılmasımümkün olmayan bir nehrin önünde son buluyordu. Gerard kendini o feci rüyalardan birinde gibi hissetmeye başlıyordu;hani şu, ulaşmaya çalıştığınız yeri gayet iyi bildiğiniz, ama oraya asla ulaşa-madığınız kâbuslar. İlk başta sinirleri yıpranmış, hüsrana uğramıştı, ama gün-* ve günler boyunca dolanıp durduktan sonra tedirginleşmeye başladı.Galdar'ın zehirli kılıcı, Gerard'm karnına saplanmış kalmıştı. "Kararlan ben mi veriyorum, yoksa Takhisis mi?" diye sordu kendi-me- "Her hareketimi o mu belirliyor. Onun çaldığı kavalla mı dans ediyo-^yoksa?"327

Sürekli olarak yağan yağmurlarla sırılsıklam oldu, esen soğuk riWlarla üşüdü. Son birkaç gecedir dışarıda uyumak zorunda kalmıştı ve u*kendisine yola devam etmekte ne fayda olduğunu sormaya başlamıştı turukta küçük bir kasabanın parlayan ışıklarını gördü. Gerard bir ke'vansaraya rastladı. Bakılacak bir yanı olmayan kervansaray, en azındabaşının üzerinde bir çatı olmasını sağlayacak; sıcak yemek, soğuk içec ıbulmasına ve —umduğu üzere— bilgi edinmesine yarayacaktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Atını ahıra götürüp kaşağıladı ve hayvanın beslenmesini, rahat ettirilmesini sağladı. Bu işi hallettikten sonra, kervansaraya girdi. Saat pet,olmuştu, hancı yatağına gitmişti ve uyandınldığı için gayet aksiydi. Gerard',ortak salona götürüp zemini işaret etti. Şövalye, battaniyesini yere sererkenhancıya kasabanın adını sordu. Adam esneyip kaşındıktan sonra huysuzca söylendi, "Kasabanın adıTyburn. Palanthas'a giden yol üzerinde." Gerard'ın uykusu huzursuz geçti. Rüyalannda, bir evin içinde gezinipduruyor, kapıyı anyor, ama bulamıyordu. Sabah olmadan çok önce uyanıptavana bakarak öylece yattı ve şu anda tam anlamıyla kaybolmuş olduğunufark etti. İçinden bir ses, hanemin kasabanın adı ve konumu konusunda yalansöylediğini söylüyordu, fakat neden yalan söyleyeceği de Gerard için birmuammaydı —tabii artık tanıştığı herkesin yalan söylediğinden şüphelen-meye başlamış olması olasılığı dışında. Kahvaltı etmek için aşağı indi. Eğreti şekilde tutturulmuş bir sandal-yeye oturdu ve bulaşıkhane kızlarından birisinin "yulaf lapası" olarak nite-lendirdiği isimsiz bir kütleyi çatalıyla dürtükledi. Gerard'm bütün iştahıkaçmıştı. Başı hafif hafif zonklayarak ağrıyordu. Bir önceki gün hedefsiz birşekilde at sürmekten başka bir şey yapmamış olmasına rağmen hiç enerjisikalmamıştı. Bunu bugün de yapma veya battaniyesine geri dönme seçenek-lerine sahipti. Yulaf lapasını kenara iten Gerard, kirli pencerenin yanına gitti,camın üzerindeki isin bir kısmım eliyle ovalayarak sildi ve dışarı baktı.Çiseleyen yağmur dinmemişti."Güneşin er ya da geç yine parlaması gerekli," diye mırıldandı Gerard."Buna sakın bel bağlama," dedi bir ses. Gerard etrafına bakındı. Handa kendisi haricinde tek bir kişi vardı ve oda bir büyücüydü; en azından Gerard onun bir büyücü olduğunu düşündü.zira adam kızıl-kahverengi —yani kurumuş kan renginde— bir cübbegiymişti ve sırtında kara, başlıklı bir pelerin vardı. Büyücü, kuytu bir köşede-iri taş şöminede yanan ateşe elinden geldiğince yaklaşmış bir halde otur;maktaydı. Ya hastaydı ya da Gerard'a öyle geliyordu, zira büyücü sürek)olarak öksürüyordu; kamından geliyormuş gibi duyulan feci bir öksürükbu. Gerard içeri ilk girişinde onu fark etmişti, ama bir büyücü olduğunu31328

dolayı bu gezgini kendi haline bırakmayı tercih etmişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gerard, odanın öbür tarafından sesinin duyulacağı kadar yüksek seslekonuşmuş olduğunu sanmıyordu, ama görünüşe bakılırsa bu han, konforkonusundaki açığını iyi akustiğiyle kapamaktaydı. Büyücüyü kibar bir yanıtla tersleyebilir veya onu duymamış gibi yapa-bilirdi, ikincisini yapmaya karar verdi. Birileriyle ahbaplık edecek ruh halinesahip değildi, özellikle de ahbaplık edeceği kişi verem hastalığının sonsaflıalanndaymış gibi görünüyorsa. Pencereden dışan bakmaya devametmek için arkasını döndü. "Güneşe hükmediyor," dedi büyücü. Sesi zayıftı, Gerard'ın ürkütücübir şekilde ilginç bulduğu fısıltıh bir tınısı vardı. "Fakat artık ayahükmedemiyor." Kahkaha olabilecek bir ses çıkarttı, ama kahkahası biröksürük kriziyle kesiliverdi. "Eğer durdurulmazsa, pek yakında yıldızlara dahükmedecek." Bu sohbeti rahatsız edici bulan Gerard arkasını döndü. "Benimle mikonuşuyorsunuz, beyim?" Büyücü konuşmak için ağzını açtı, ama başka bir öksürük krizine tutul-du. Dudaklarına bir mendil bastırdı, titrek bir nefes aldı. "Hayır," dedihınltıyla, sinirlenmiş bir tonlamayla, "kan tükürmekten zevk aldığım içinkonuşuyorum. Konuşmak benim için hiç kolay değil ya, nefesimi buna har-cıyorum işte." Başlığının gölgesi büyücünün yüzünü gizlemişti. Gerard etrafınabakındı. Bulaşıkçı kız, dumanla dolu mutfağa girip gözden kaybolmuştu.Gerard ile büyücü odada yalnızlardı. Gerard, adamın yüzünü görmeye kararvererek ona yaklaştı. "Elbette ki, Takhisis'i kastediyorum," diye devam etti büyücü.Cübbesinin ceplerini kanştırdı. Küçük, bez bir kese çıkartıp şömine pervazı-na koydu ve odaya keskin bir koku yayıldı. "Takhisis!" Gerard hayretler içinde kalmıştı. "Bunu nasıl bildiniz?"diye sordu kısık bir sesle ve büyücünün yanına gelip durdu. "Onu çok eskiden beri tanınm," dedi büyücü, kadife kadar yumuşak°lan fısıltıh sesiyle. "Gerçekten çok eskiden beri." Yine öksürdü ve eliyle'Şaret etti. "Çaydanlığı getir ve şu maşrapaya biraz sıcak su koy." Gerard yerinden kıpırdamadı. Adamın eline bakıyordu; teni altın ton-lanndaydı ve şöminenin ışığında, güneş altındaki balık pullan gibi parlıyordu. "Ahmak olduğun yetmiyormuş gibi, bir de sağır mısın, Sör Şövalye?"d'ye sordu büyücü.Gerard kaşlarım çattı; kendisine emir verilmesinden ve hakaretilmesinden hiç hoşlanmamıştı; özellikle de tamamen yabancı olduğu biri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

^findan. Bu büyücüye soğukça iyi sabahlar dileyip dışan çıkmak istiyor-329

du. Fakat büyücünün sohbeti ilgisini çekmişti. Hem, istediği zaman kap^udışan çıkabilirdi. Çaydanlığı maşayla tutarak kaldıran Gerard sıcak suyu döktü. Büyüc,-kesesinin içindekileri maşrapaya boca etti. Karışımın kokusu keskinn-'Gerard'm burnunu tiksintiyle kırıştırmasına sebep oldu. Büyücü, çaym'içmeden önce, iyice demlenmesini ve suyun soğumasını bekledi.Gerard bir sandalye bulup büyücünün yanına çekti. "Nerede olduğumu biliyor musunuz, beyim? Günlerdir ne güneşin, neyıldızların ne de bir pusulanın yardımı olmaksızın at sürüyorum. Sorduğumherkes bana farklı bir şey söylüyor. Hancı, bana bu yolun Palanthas'a git.tiğini söylüyor. Bu doğru mu?" Büyücü cevap vermeden önce çayını yudumladı. Başlığını yüzününüzerine çekmiş durduğu için yüzü gölgeler içindeydi. Gerard, biraz garipolan keskin, parlak gözler gördüğünü sandı, ama sıradışı olan şeyin neolduğunu kestiremedi. "Bir bakıma doğru söylüyor," dedi büyücü. "Yol Palanthas'a gidiyor—eninde sonunda. Ama birisi çıkıp da doğuya ve batıya giden tüm yolların—eninde sonunda— Palanthas'a çıkacağını söyleyebilir. Seni şu anda dahaçok ilgilendirmesi gereken şey, bu yolun Jelek'e gidip gitmediğidir." "Jelek ha!" diye haykırdı Gerard. Jelek —Kara Şövalyeler'in başkarargâhı. Endişesinin kendisini ele verebileceğini fark eden Gerard,omzunu silkerek bunu örtmeye çalıştı. "Demek Jelek'e gidiyor. Bu benineden ilgilendirsin ki?" "Çünkü tam şu anda, yirmi Kara Şövalye ve birkaç yüz piyade asker,Tyburn'ün dışmda kamp kurmuş durumda. Mina'nın çağrısı üzerine,Sanction'a gidiyorlar." "Bırak nerede kamp kuracaklarsa kursunlar," dedi Gerard soğukça."Onlardan hiç korkum yok." "Seni burada bulduklarında tutuklayacaklardır," dedi büyücü, çayınıyudumlamaya devam ederek."Beni tutuklamak mı? Neden?" Büyücü başını kaldırıp ona baktı. Gerard, yine adamın gözlerinde ganpbir şeyler olduğu izlerumine kapıldı. "Neden mi? Çünkü alnının üzerine altın harflerle 'SolamniyaŞövalyesi' yazıyor da ondan.""Saçmalık," dedi Gerard gülerek, "ben sadece gezgin bir tüccarun-^- "Satacak malı olmayan bir tüccar. Askeri bir tavra ve kısa kesjK1saçlara sahip olan bir tüccar. Bir asker edasıyla kılıç taşıyan, yürürken ölçu'uadımlar atan ve eğitimli bir savaş atına binen bir tüccar." Büyücü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

horn01dandı. "Altı yaşındaki bir kız çocuğunu bile kandıramazsın."330

Çayını yudumlamaya devam etti. "Yine de, neden buraya gelsinler ki?" diye sordu Gerard, onu ciddiyealmadan. Fakat gerginliği gitgide artmaktaydı. "Hancı, seni gördüğü anda bir Solamniya Şövalyesi olduğunu anladı."güyücü çayını bitirdi ve boş maşrapayı şömine pervazının üzerine koydu.Öksürüğü kayda değer derecede azalmıştı. "Mutfaktaki sessizliği fark ettinmi? Kara Şövalyeler bu mekâna sıklıkla gelir. Hancıyı satın almış durum-dalar. Senin burada olduğunu onlara ihbar etmeye gitti. Seni ele vermesikarşılığında yüklü bir ücret alacak." Gerard, aniden garip bir şekilde sessizleşmiş olan mutfağa baktı.Yüksek sesle hancıyı çağırdı.Hiçbir cevap çıkmadı. Gerard odayı hışımla aşıp mutfak bölümüne açılan tahta kapıyı açıver-di. Bulaşıkçı kızı ürküttü ve kız, feryat edip arka kapıdan dışarı kaçmaksuretiyle Gerard'ın korkularını doğrulamış oldu.Gerard ortak salona geri döndü. "Haklıymışsın," dedi. "Piç herif kaçıp gitmiş ve bulaşıkçı kız da sankiboğazını kesecekmişim gibi çığlık attı. Gitsem iyi olacak." Elini uzattı. "Sizeteşekkür ermek istiyorum, beyim. Üzgünüm, ne size isminizi sordum, ne dekendi ismimi söyledim..." Büyücü, adamın uzattığı elini görmezden geldi. Şöminenin bacasınadayadığı ahşap asasına tutundu ve ayağa kalkmak için ondan destek aldı."Benimle gel," diye emretti büyücü. "Uyarınız için size teşekkür ederim, beyim," dedi Gerard sertçe, "amaderhal burayı terk—" "Kaçamazsın," dedi büyücü. "Çok yakındalar. Şafak vaktinde yolakoyuldular ve birkaç dakikaya kalmaz burada olurlar. Sadece tek bir şansmvar. Benimle gel." Kristal bir küreyi kavramış olan bir ejderha pençesiyle süslü asasınadayanan büyücü, üst kata çıkan merdivenlere doğru başı çekti. Hareketleri,cılız görünümünü yalanlayacak şekilde hızlı ve akıcıydı. Tuhaf cübbesi ayakbileklerinin etrafında hışırdıyordu. Gerard, bir an daha tereddüt etti vebakıştan pencereye kaydı. Yol bomboştu. Herhangi bir ordunun, trampet-lerin, uygun adım marş eden askerlerin seslerini duymuyordu. 'Bu büyücü kim oluyor ki, ona güveneyim? Sadece ne düşündüğümü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bilir gibi gözüküyor diye, sadece Takhisis hakkında konuştu diye...' Büyücü, merdivenlerin başmda duraksadı ve Gerard'a doğru döndü,^arip gözleri, gölgelerin arasından panldadı. "Bir kere kalbinin sesini takip etmekten bahsetmiştin. Şu anda^binden ne geçiyor, Sör Şövalye?"331

Gerard, dili tutulmuş bir halde bakakaldı."Evet?" dedi büyücü sabırsızlıkla. "Kalbinden ne geçiyor?" "Umutsuzluk ve şüphe," dedi Gerard en sonunda, sesi titreyer u"kuşku, korku..." "Hepsi onun işi," dedi büyücü. "Bu gölgeler var oldukça, güneşi bdaha asla göremeyeceksin." Döndü ve merdivenleri tırmanmaya devam ett'

Gerard şimdi sesler duyuyordu; emirler haykıran adamların, tangıdayan zırh takımlarının ve çınlayan çeliğin seslerini. Merdivenlere doğnkoşturdu. Aşağı kat, mutfak bölümü, yemek odası ve Gerard'ın geceyi geçirdiğigeniş bir ortak salondan oluşuyordu. Üst kat ise, daha iyi para ödeyen müş-terilere tahsis edilmiş ayrı odalardan ve hancının kapatıp sürgülediği özeldairesinden meydana gelmişti. Büyücü dosdoğru bu kapıya yürüdü. Kulbu çevirdi, ama kapı banamısın demedi, sonra kilide asasının kristalini değdirdi. Işık parlayarakGerard'ı yarı yanya kör etti; Şövalye saniyeler boyunca gözlerini kırpıştırıpmavi yıldızlar görerek öylece durdu. Görüş yeteneğini geri kazandığındabüyücünün kapıyı itip açüğını ve kilidin üzerinden duman hareleri tüttüğünügördü."Hey, oraya giremezsin—" diye başladı Gerard. Büyücü ona soğuk bir bakış attı. "Bana kardeşimi hatırlatmaya başlı-yorsun, Sör Şövalye. Her ne kadar kardeşimi sevsem de, sinirlerimi öldüre-siye bozduğunu söyleyebileceğim zamanlar olmuştur. Ölümden sözaçılmışken, seninki pek uzak değil." Büyücü odanın içini asasıyla işaret etti."O ahşap sandığı aç. Hayır, onu değil. Köşede duranı. Kilitli değil." Gerard pes etti. Deyişteki gibi, 'battı balık yan giderdi.' Hancınınodasına girdi ve büyücünün işaret ettiği iri ahşap sandığın yanına diz çöktü.Kapağı kaldırdı ve envai çeşit bıçakla hançerden, bir çizme tekinden, bir çifteldivenden ve zırh parçalarından: Kayışlar, kopçalar, apoletler, göğüs zırhın-dan ve miğferlerden oluşan bir yığına baktı. Zırhların hepsi karaydı, bazılanKara Şövalyeler'in nişanlanyla süslüydü. "Ev sahibimiz, müşterilerinden çalacak kadar adi biriymiş," dedibüyücü. "İhtiyacın olan her şeyi al."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gerard sandığın kapağını 'güm' diye bıraktı. Ayağa kalkıp geri çekil'di. "Hayır," dedi. "Onlardan birinin kılığına girmek elindeki tek şans. Eminim ki, oradapek fazla bir şey yok, ama onları atlatabilecek kadarını bir araya getirebilirsin^"O lanet olası zırhın koca bir takımını üzerimden çıkartıp atmıştın1-"",, "Sadece duygusal bir budala bu kadar ahmakça davranabilirdi zaten'diye lafı yapıştırdı büyücü, "ve bunu yapüğını duyduğuma hiç şaşırmadıi"-332

Özerine elinden geldiğince zırh giy. Sana kara pelerinimi ödünç veririm,iğrendiğim üzere, o pelerin bir çok günahı örtebiliyor." "Tebdil-i kıyafet içinde olsam bile, bu bir şeyi değiştirmez ki," dedigerard. Kaçmaktan, kılık değiştirmekten, yalan söylemekten bıkmıştı."Hancının onlara benden bahsettiğin söylemiştin." "O ahmağın teki. Senin kıvrak bir zekân ve iyi laf yapan bir ağzın var."güyücü omuz silkti. "Bu numara işe yaramayabilir. Hâlâ asılma olasılığınvar. Ama yine de denemeye değer gibi görünüyor." Gerard bir süre daha tereddüt etti. Kaçmaktan bıkmış olabilirdi, amayaşamaktan henüz bıkmamıştı. Büyücünün planı kulağa gayet iyi geliyordu,ûerard'ın, Mareşal Medan'ın kendisine hediye ettiği kılıcım tanırlardı. Atıhâlâ Kara Şövalyeler'in kayışlarını taşıyordu ve çizmeleri de KaraŞövalyeler tarafından giyilen çizmelere benziyordu. Gitgide kendisini, sürekli olarak arka taraftan kaçmaya çalışıp hep öntarafta çıktığı feci bir tuzağın içindeymiş gibi hissetmeye başlayan Gerard,üzerine uyabileceğini düşündüğü zırh parçalarını aldı ve derhal onları vücu-dunun değişik bölümlerine kopçalamaya başladı. Bazıları çok büyük,bazdan ise acı verecek derecede küçüktü. Tamamen giyindiğinde, zırhkuşanmış bir palyaço gibi görünüyordu. Yine de, üzerini örteceği karapelerinle birlikte bu işten paçayı sıyırabilirdi."Al işte giydim," dedi Gerard arkasını dönerek. "Peki nasıl—"Büyücü gitmişti. Vaat ettiği kara pelerin ise yerde duruyordu. Gerard odanın içinde etrafına bakındı. Büyücünün odayı terk ettiğiniduymamıştı, derken adamın sessizce hareket edebildiğini hatırladı. Gerard'ınaklı şüpheyle doldu, ama bütün kuşkularım üzerinden silkeledi. O garipbüyücünün onun yanında mı, yoksa ona karşı mı olduğu şu anda pek önem-li değildi; adam işine yaramıştı. Gerard kara pelerini yerden alıp omzuna attı ve aceleyle ev sahibininodasından dışan çıktı. Merdivenlerin başına geldiğinde pencereden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dışanbaktı ve dışanda bir asker bMiğinin durduğunu gördü. İçinden gelen kaçıpgizlenme dürtüsüne karşı direndi. Merdivenlerden aşağı tangır tungur inerekkervansarayın kapısından dışan çıktı. Ellerinde uzun saplı baltalar taşıyan ikiasker, içeri girme aceleleriyle onu ittirip kaktılar. "Hey!" diye hiddetle haykırdı Gerard. "Beni neredeyse yere düşüre-cektiniz yahu! Bunun anlamı ne?" Yüzleri kızaran iki asker durdu. Birisi elini alnına götürüp asker selâmıVer"di. "Affınıza sığınırım, Sör Şövalye, ama acelemiz var. Bu handa saklan-makta olan bir Solamniyalı'yı tutuklamak için gönderildik. Belki de onu gör-^üşsünüzdür. Üzerinde bir gömlek ve deri pantolon varmış ve kendisini bir^Ccar olarak tanıtmaya çalışıyormuş."333

"Onun hakkında tüm bildiğiniz bu mu?" diye sordu Gerarn"Görünüşü nasılmış? Boyu kaçmış? Saçının rengi neymiş?" Askerler sabırsızlıkla omuz silktiler. "Bunun ne önemi var ki, beyin,.?O içeride. Hancı bize onu içeride bulabileceğimizi söyledi." "O içeride idi" dedi Gerard. "Onukaçırdınız." Başını sallayarakiş^g.etti. "Şu yöne doğru atıyla gideli on beş dakika olmadı." "Atıyla kaçmış!" Askerin ağzı bir karış açıldı. "Neden onu durdurmadınız?" "Onu durdurmak konusunda hiçbir emir almamıştım," dedi Gera™soğuk bir sesle. "Piç herif benim meselem değil. Eğer acele ederseniz, onuyakalayabilirsiniz. Ha, bu arada, o uzun boylu, yakışıklı bir adam. Yirmi besyaşlarında, kuzguni siyah saçlan ve uzun kapkara bıyığı var. Orada öküz gibidurup ne yüzüme bakıyorsunuz yahu? Derhal düşün peşine." Askerler, ona selâm verme zahmetine dahi girmeden, kendi kendilerinesöylenerek kapıdan dışan çıkıp sokak boyunca koşturdular. Gerard iç geçirdi vegerginlikle dudaklarını ısırdı. Hayatını kurtaran büyücüye minnettar olmasıgerektiğini düşündü, ama değildi. Daha fazla yalan söyleme, yanlış tarif verme,aldatma, her zaman tetikte olmak zorunda kalma, hep yakalanmanın korkusuylayaşama fikriyle morali çöküverdi. Bunları yapıp yapamayacağım cidden meraketmekteydi. Ne de olsa, asılmak çok daha kolay olurda Miğferini çıkartıp ellerini san saçlarının arasına daldırdı. Kara pelerinağırdı. Sucuk gibi terlemişti, ama pelerini çıkartmaya cüret edemiyordu.Üstüne üstlük, pelerin bir garip kokuyordu —ona, hiç hoş kokmayan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başkabir maddeyle kanşık gül yaprağı esansım hatırlatan bir koku. Gerard, şimdine yapması gerektiğini düşünerek kapı eşiğinde durdu. Askerler bir grup esiri götürmekteydi. Gerard o zavallı sefil esirlere,kendisinin de onlardan biri olmuş olabileceğini düşünmekten gayri pek ilgigöstermedi. 'Yapabileceğim en iyi şey,' diye karar verdi, 'bu kargaşa içinde atimi sürüpgözden kaybolmak. Eğer birisi beni durdurursa, önemli bir mesajla önemli biryere giden bir haberci olduğumu iddia etme şansım her zaman mevcut' Sokağa adımım attı. Kafasını kaldınp gökyüzüne baktığında, yağmu-run kesildiğini ve bulutların dağıldığım haz dolu bir şaşkınlık içinde fark etti.Güneş panldıyordu. Halinden memnun olan bir tekenin melemesine benzeyen garip bir ses,arkasını dönüp bakmasını sağladı.Bir çift parlak göz, bir ağız tıkacının üzerinden ona bakıyordu. t>"gözler Tasslehoff Burrfoot'un gözleriydi ve meleme ise, Tasslen0Burrfoot'un sevimli, neşeli melemesiydi.Esas Tasslehoff Burrfoot'un.334

23TÜM KENDERLf RİN BİRBİRİNEBENZEMEDİĞİNİN KANITI Tasslehoff un burada, hemen gözünün önünde durduğunu görmek,Gerard'da bir mavi ejderha şimşeğinin etkisini yaratmıştı; onu şaşkına çevir-miş, felce uğratmış, herhangi bir şey düşünüp yapmasını engellemişti. O kadarhayrete düşmüştü ki, öylece bakakaldı. Dünyadaki herkes —ki buna bir tannçada dahildi— Tasslehoff Burrfoot'u arıyordu ve onu Gerard bulmuştu. Daha doğrusu, kenderi bu Kara Şövalye taburu bulmuştu. Tasslehoff,bir koyun sürüsü gibi Sanction'a götürülen birkaç düzine kenderin arasın-daydı. İçlerinden her birisi Tasslehoff Burrfoot olduğunu iddia ediyordu. NeYazık ki, içlerinden birisi gerçekten de oydu. Tasslehoff ağız tıkacına rağmen melemeye devam ediyordu ve şimdi eliniallamak için elinden geleni yapmaktaydı. Bu alışılmadık sesi işiten muhafız-lardan birisi arkasını döndü. Gerard çabucak miğferini başına geçirdi —bunuyaparken de neredeyse burnunu doğrayacaktı, zira miğfer çok küçüktü. "O sesi her kim çıkartıyorsa, hemen kessin!" diye haykırdı muhafız.Tasslehoff un üzerine atıldı —o anda nereye gittiğine aldırış etmeyen—tender, ayak bileklerindeki zincirlere takıldı ve tökezleyerek sokağın ortası-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

335

na düşüverdi. Tasslehoffun düşüşü, ayaklarından ona zincirle bağh 0jdiğer iki kenderin de tökezlemesine sebep oldu. Bunu, aksi takdirde tekdibve sıkıcı olacak yürüyüş sırasında yaşayacakları eğlenceli bir mola olaravdeğerlendiren diğer kenderler de kendi ayaklarını kaydırdılar ve bunun sor^cunda, kırk kadar kenderden oluşan esir sırası derhal kargaşaya boğuldu. Ellerinde gürzler taşıyan iki muhafız, kargaşayı düzene sokmak içinaralarına daldı. Gerard hızla uzaklaştı, daha kötü bir şeyler olmadan burayıterk etmek istediğinden neredeyse koşacaktı. Beyninde karmaşık düşünceleruğulduyordu, bu sebeple nereye gittiğinin pek farkında olmadan, sersem-lemiş bir halde ilerliyordu. İnsanlara bindirip özür diledi. Bir çukura basarakbileğini burktu ve bir su birikintisine düşmeyi kıl payı atlattı. En sonunda göl.geli bir ara sokak buldu ve sokağın içine süzüldü. Birkaç derin nefes aldıSerin hava tere bulanmış alnını okşuyordu ve en nihayet, biraz soluklanıpzihnindeki karmaşayı çözebilecekti. Takhisis, Tasslehoffu istiyordu, onu Sanction'da istiyordu. Gerard'ınonun planlarının önüne geçme şansı vardı ve bunu yapmakla kalbinin sesinidinlemiş olacağını biliyordu. Kuşkunun gölgesi dağılıverdi. Bir planıntohumlan daha şimdiden aklında filizlenmeye başlamıştı. İçinden büyücüye teşekkür edip iyi dileklerini sunan Gerard, planınıyürürlüğe koymak için harekete geçti. Planına, kendi boyuna, kilosuna ve —şanslıysa— ölçülerine uygun bir Şövalye bulmak da dahildi. Kara Şövalyeler ve piyadeleri, Tyburn kasabasının içinde ve etrafındakamp kurdular ve geceyi geçirmek için iyice yerleştiler. Kumandan ile su-bayları kervansaraya el koydular, ki yiyecekleri yenmez halde ve odalan pis-lik içinde olan bu binaya el koymak büyük bir zafer sayılmazdı. Bira hakkın-da söylenebilecek tek iyi şey ise, insanı hoş bir şekilde çakırkeyif ettiği vesorunlarını unutmasına yardımcı olduğuydu. Kara Şövalyeler'in kumandanı su gibi bira içiyordu. İçkiye boğmakistediği birçok sorunu vardı, ki bunlardan ilki ve en önemlisi yeni üstü olanMfna'ydı. Kumandan, Lord Targonne'dan hiç hoşlanmamıştı —zira Targonne,ezilmiş bir bakır sikkeyi dahi emrindeki askerlerin herhangi birini umur-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sadığından daha çok umursayan, kıt görüşlü bir adamdı. Targonne, KaraŞövalyeler'in gelişmesi için hiçbir şey yapmamış, bunun yerine kendi kasasınıdoldurma işine yoğunlaşmıştı. Jelek'te kimse, Targonne'un yasını tutmamı?olmalarına rağmen, Mina'nın başa geçmesinden de hiç haz duymamışlardı- Doğru, Mina Kara Şövalyeler'in davasında ilerlemesini sağlıyolduama öylesine hızlı bir şekilde ilerliyordu ki, çoğunu tozunu yutmak uz*ardında bırakıyordu. Kumandan, onun Sanction'ı fethettiğini duyduğun336

w

aşınp kalmıştı. Bunu tasvip ettiğinden de emin değildi hani. KaraŞövalyeler hem o şehri, hem Solanthus'u, hem de Solamniyah lordlar Şehripalanthas'ı ellerinde tutmayı nasıl başaracaklardı? O kahrolası Mina, fethettiği yerleri korumaya hiç özen göstermiyordu,gfzak hatlarının daralmasını, askerlerin asın derecede çok çalıştırılma™'İlıkların ayaklanma tehlikesini hiç umursamıyordu. Kumandan, Mina'ya bütün bunlan açıklayan mektuplar göndermiş,onayavaşlamasını, ordularını güçlendirmesini, kazandığı zaferleri pekiştirmesitavsiye etmişti. Mina başka bir şeyi daha unutmuştu —yücelord ejderha Malys.pumandan, ejderhaya gönül ahcı mektuplar yolluyor, Kara Şövalyeler'in oramhükümranlığında gözü olmadığı, zaptettikleri her yeri onun adına fethettiklerikonusunda onu temin ediyordu. Ama hiçbir cevap gelmiyordu.mı Derken, birkaç gün önce Mina'dan bir emir gelmişti. Emre göre>jelek'ten çıkması ve elfler ile Solamniyalılar'dan oluşan bir ordudan gelecekmuhtemel bir saldırıya karşı Sanction'ı savunmak için birliklerini güneyegötürmesi gerekiyordu. Derhal yola koyulması ve bu sırada karşılaştığa1"1her kenderi bir araya toplayıp beraberinde getirmesi bekleniyordu. Ha bu arada, Mina, Malys'rn Sanction'a saldırmasının pek muhtemelolduğunu düşünüyordu. Bu yüzden, kumandanın aynı zamanda bun# dahazırlıklı olması gerekliydi. Kumandan, kendisine verilen emirleri tekrar okurken, ilk yi1™okuyuşunda yaşadığı şaşkınlığı ve hiddeti şimdi dahi yaşıyordu. İçinden buemirlere itaatsizlik etmek geliyordu, ama mesajı ileten haberci, Mina'nu1 veTek Tann'sının elinin çok uzaklara uzanabileceğini gayet açık bir dille belirt-mişti. Haberci, ne yapılması gerektiğini Mina'dan daha iyi bildiğini sanandiğer kumandanların başlarına gelenlerden birkaç örnek vermişti; ki "körneği merhum Lord Targonne olmuştu. Böylece, kumandan kendisiniSanction'a giden yol üzerinde, sefil bir handa oturup ılık bira

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

içerken bul-muştu —ki biranın tadının at sidiğine benzediğini söylemek, ona hiç J1^etmediği bir övgüde bulunmak oîurdu. Bugün, kötü başlayıp daha da kötüye gitmişti. Kenderlerin zincirleriniDirbirilerine dolaştırıp düğüm ederek—ki o düğümü açmak saatler almıştı—"alan yavaşlattığı yetmemiş, birde kumandanın başına, onların gelişiyle bir-^ ortalıktan sıvışan Solamniyah bir casus çıkmıştı. Şansına, ellerindeCasusun eşgali vardı. Uzun kara saçları ve bıyığı olan adamı tutuklamakSayet kolay olmalıydı. Kumandan, sorunlarını biraya boğmaktaydı ki, kafasını kaldırıp bak-ıda Mina'nın başka bir habercisinin kapıdan içeri girdiğini göndü.fandan, elindeki bira maşrapasını adamın kafasına fırlatabilmek için tümbetini verirdi.337

Haberci, gelip tam önünde durdu. Kumandan ona dik dik baktımasasına oturması için onu davet etmedi. Hafif şeyler giymesi gereken tüm haberciler gibi, bu adam da kara dzırh giymiş ve üzerine kalın, siyah bir pelerin örtmüştü. Miğferini çikan,koltuğunu altına koydu ve selâm verdi. p"Tek Tann'nın adıyla geldim." Kumandan bira kupasının içine doğru burnundan soludu. "Tek Tanşimdi benden ne istiyor? Yoksa Mina Buz Duvan'm mı fethetti? Buradan sonraoraya mı gitmem gerekiyormuş?" Haberci, san saçlara, çiçekbozuğu bir yüze ve etkileyici, mavi gözleresahip olan çirkin bir adamdı. O mavi gözler, şimdi bariz bir şaşkınlık içindekumandana bakıyordu.""Boş ver gitsin." Kumandan iç geçirdi. "Mesajım ilet ve buradan git" "Mina, birkaç kender esir yakalamış olduğunuzdan haberdar olduBildiğiniz gibi, o belirli bir kenderi arıyor." "Burrfoot. Biliyorum," dedi kumandan "Orada kırk küsur Burrfoot'umvar. İstediğini seçebilirsin." "izninizle bunu yapacağım, beyim," dedi haberci saygıyla. "BuBurrfoot'u tamyorum. Acilen yakalanması gerektiği için, Mina beni, onun daesirlerin arasında olup olmadığına bakmak üzere sizin esirlerinizi teftiş etme-ye yolladı. Eğer aralanndaysa, onu derhal Sanction'a götürmem gerekiyor." Kumandan, kafasını kaldırıp umutla baktı. "Kırkım birden alıpgötürmek istemezsin, değil mi?"Haberci başını olumsuz anlamda salladı. "Tahmin etmiştim zaten. Pekâlâ. Gidip o lanet hırsızı arayabilirsin."Aklına bir fikir geldi. "Peki, eğer onu bulursan geri kalanını ne

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yapmamgerekiyor?" "Bu konuda hiçbir emir almadım, beyim," dedi haberci, "ama sanınmonları salıverebilirsiniz." "Onları sahvere..." Kumandan, haberciye daha dikkatli baktı"Kolundaki kan mı? Yaralandın mı sen?""Hayır, beyim," dedi haberci. "Yolda haydutların saldırısına uğradım da."Nerede? Bir devriye birliği yollayayım," dedi kumandan."Zahmete gerek yok, beyim," dedi haberci. "Ben sorunu hallettim. "Anlıyorum," dedi kumandan, bir yandan deri zırhın üzerinde delekesi gördüğünü düşünürken. Omuz silkti; bu onun sorunu değildi- W *£Burrfoot'a bir balan, öyleyse. Sen, oradaki. Bu adama derhal, kenderlen ,tuttuğumuz kümesi göster. Ona ihtiyaç duyduğu her konuda yardımMaşrapasını kaldırıp ekledi, "başarınıza içiyorum, beyim."Haberci, kumandana teşekkür etti ve ayrıldı.338

Kumandan kendisine bir bira daha söyledi. Kenderlere ne yapacağınıdüşünüp taşınmaya başladı. Onlan, askerlerine hedef talimi yaptırmak içinsıraya dizmeyi düşünüyordu ki, kapının önünde bir kargaşa yaşandığınıduydu ve içeri başka bir habercinin girdiğini gördü. İçten içe inleyen kumandan, bu yeni gelen baş belâsına gidipCehennem'de kavrulmasım söylemek üzereydi ki, adam kara şapkasınıçıkarttı ve kumandan onun güvenilir casuslarından birisi olduğunu gördü.Ona kendisine yaklaşmasını işaret etti."Haberler ne?" diye sordu. "Sesini alçak tut.""Beyim, Sanction'dan henüz geldim!" "Sana sesini alçak tutmam söyledim. İşlerimizi herkesin bilmesi gerek-mez," diye hırladı kumandan. "Önemli değil, beyim. Söylentiler hızla yayılıyor. Sabaha kalmazherkes öğrenir. Malys öldü. Mina ejderhayı öldürdü." Meyhanedeki kalabalık bir anda sessizleşti, hepsi de konuşamayacakkadar afallamıştı ve hepsi de bu haberleri hazmetmeye, kendileri için nesonuçlar doğuracağım düşünmeye çalışıyordu. "Dahası var," dedi casus, boşluğu sesiyle doldurarak. "Mina'nın daöldüğü söyleniyor." "O zaman yetkili kim?" diye cevap istedi kumandan, birasını unutupayağa kalkarak."Hiç kimse, beyim," dedi casus. "Şehir kaos içinde." "Bak sen şu işe." Kumandan kıs kıs güldü. "Belki de Mina yanıl-mamıştır ve dualar gerçekten de kabul oluyor. Beyler," dedi, subaylarına vepersoneline bakarak, "bu gece bize uyku yok. Sanction'a at sürüyoruz." 'Biri gitti,' dedi Gerard kendi kendisine, kumandanın yaverinin ardın-dan yürürken. 'Biri kaldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

'En kolay kısmı da değil hani,' diye düşündü kasvetle. Yan sarhoş birKara Şövalye kumandanını kandırmak, kendisini bekleyen görevle —kocabir sürünün arasından bir kenderi çekip çıkartma göreviyle—"tarşılaştınldığında goblin oyuncağı gibi kalırdı. Gerard sadece, son dereceakıllı olan Kara Şövalyeler'in, kenderlerin ağızlarım tıkalı tuttuğunu umutedebilirdi. "İşte buradalar," dedi yaver, bir feneri yukarı kaldırarak. "OnlanElesin içinde tutuyoruz. Daha kolay oluyor." Isınmak için bir araya sokulan bebekler gibi sıkış tepiş duran kenderler^yordu. Gece havası soğuktu ve içlerinden pek azının bir pelerini veya^aza karşı korunacak herhangi bir şeyi mevcuttu. Örtünecek şeyleri olanlarn|an dostlanyla paylaşıyordu. İstirahat halindeyken yüzleri buruş kınş ve339

solgundu. Kumandanın onlara vererek yemek harcamadığı barizdi ve rahatolup olmadıklarını umursadığı yoktu. Kenderlerin kelepçeleri hâlâ bağlıydı, prangaları hâlâ ayaklarındaydve —Gerard iyice rahatlayarak nefesini bıraktı— ağız tıkaçları hâlâ duruyordu. Birkaç asker onlara muhafızlık ediyordu. Gerard beş muhafız saydve göremediği daha fazla askerin de olabileceğinden şüphelendi. Parlak ışığı gören kenderler başlarını kaldırıp uykulu uykulu göz kır-pıştırdılar ve ağız tıkaçlarına rağmen esnediler. "Ayağa kalkın, haşareler," diye emretti Şövalye. Askerlerden ikisikümese daldı ve kenderleri tekmeleyerek kendilerine getirdi. "Ayağa kalkınve uslu durun. Işığa doğru dönün. Bu beyefendi sizin pis yüzlerinizi görmekistiyor." Gerard, kalabalığın arasından Tasslehoff u derhal tespit etti. Sıranınsonlarında bir yerlerdeydi, ağzı açık bir halde etrafına bakmıyor ve kelepçelieliyle başını kaşıyordu. Gerard'ın her kenderi tek tek incelermiş gibi yapmasıgerekti ve bunu yaparken gözünü Tas'in üzerinde tuttu. 'Yaşlı görünüyor,' diye aniden fark etti Gerard. 'Bunu daha önce hiçfark etmemiştim.' Tas'm tepesaçı hâlâ gür ve uzundu. Fakat saçına yer yer ak düştüğügörülebiliyordu ve yüzündeki kırışıklıklar güçlü ışıkta net bir şekilde ortayaçıkıyordu. Yine de, gözleri hâlâ panldıyordu, hayat dolu bir havası vardı veyaşanan hadiseyi her zamanki ilgisi, yoğun merakıyla izlemekteydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gerard, kendini işi ağırdan almaya zorlayarak kender sırasının önündeyürüdü. Tas'ın kendisini yine tanıyıp neşeyle yaygara kopartacağındankorkan Gerard, yüzünü örtmek için deri bir miğfer takmıştı. Fakat bunumarası işe yaramadı, zira Tasslehoff, miğferin göz boşluklarından içeriattığı tek bir merak dolu bakışla Gerard' in parlak mavi gözlerini gördü veağzı kulaklarına vardı. Ağız tıkacı sebebiyle konuşamıyordu, ama neşesiniifade etmek için kıpırdandı. Tas'ın önüne gelip duran Gerard, kendere sertçe baktı. Tas ise —Gerard'ı çıldırtarak— bariz bir şekilde göz kırptı ve ağız tıkacının izinverdiğince sırıttı. Gerard, kenderin tepesaçını kavradı ve sertçe asıldı."Beni tanımıyorsun," diye hırladı, miğferinin boşluğundan. Ağzı tıkalı olan Tas, "Tabiikitanımıyorum," diye homurdandıktansonra ekledi, "senigördüğümeçokşaşrrdımbuncazamannerelerdeydin—" Gerard doğruldu. "Aradığım kender bu," dedi yüksek sesle, Tas mtepesaçına tekrar asılarak."Bu mu?" Yaver şaşırmıştı. "Emin misin?" "Kesinlikle," dedi Gerard. "Kumandanınız mükemmel bir iş çıka1*-Mina'nın bundan son derece memnun kalacağından emin olabilirs^'340

perhal kenderi benim nezaretimde serbest bırakın. Onun tüm sorumlu-luğunu üzerime alacağım.""Bilmiyorum ki..." yaver tereddüt etti. "Kumandanın, eğer onu bulursam alabileceğimi söyledi," diye adamahatırlattı Gerard. "Onu buldum. Şimdi kenderi salıver bakalım.""Gidip kumandanı getireyim," dedi yaver. "Pekâlâ, eğer onu rahatsız etmek istiyorsan git. Bana rahatı epeyyerindeymiş gibi geldi," dedi Gerard omuz silkerek. Numarası işe yaramadı. Yaver, izin almadan tuvalete dahi gitmeyen osadık, kuralcı kimselerdendi. Yaver hızla uzaklaştı. Gerard kenderlerle bir-likte kümesin içinde durdu ve ne yapması gerektiğini düşündü. "Elimi fazla açık oynadım," diye mırıldandı Gerard. "Kumandankenderin çok değerli olduğuna karar verirse, ödüle konmak için onu kendisialıkoymak isteyecektir. Kahretsin! Bunu neden hiç düşünmedim ki?" Bu sırada Tasslehoff, ağız tıkacım gevşetmeyi başarmıştı. Tıkacı okadar rahatça ağzından düşürmüştü ki, Gerard, Tas'in onu sadece eğlenceolsun diye ağzında tutmuş olduğu sonucuna vardı. "Seni tanımıyorum," dedi Tasslehoff yüksek sesle ve ikisini de astıra-cağı garanti olan işbirlikçi bir edayla bir kez daha göz kırpti. "İsmin ne?""Kes sesini," diye azarladı Gerard, ağzının köşesinden."Bu isimde bir kuzenim vardı," dedi Tas, düşünceli düşünceli.Gerard, ağız tıkacını sıkıca yerine taktı. Kendisini izlemekte olan iki muhafıza baktı. Hızlı davranması lâzımdı,onlara haykırma veya gürültü patırtı koparma şansım tanımamalıydı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Çokeski bir hile olan, yere saçılmış çelik sikkeler görme numarası işe yaraya-bilirdi. Nefesini tutup hayret içinde bakarak yeri işaret etmek, iki muhafız neolduğuna bakmaya gelince de kafalarına vurup onları bayıltmak üzereydi ki,arkasında bir kargaşa koptu. Yolun üzerinde meşale ışıklan parladı. İnsanlar haykınp etrafta koştur-

maya başladı. Kapılar sertçe çarparak kapandı. Gerard'ın panik içindeki ilkdüşüncesi, kimliğinin ortaya çıktığı ve tüm ordunun onu yakalamak içinseferber olduğuydu. Kılıcını çekmişti ki, askerlerin kendisine doğru koş-madığını fark etti. Onun tam aksi istikametine, kervansaraya doğru koştu-ruyorlardı. İki muhafız, onunla ilgilenmeyi tamamen bırakmış, etrafabakmıyor, mırıldanıyor ve neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Gerard rahat bir nefes aldı. Bu alarm durumunun onunla bir alâkasıyoktu. Kendisini olduğu yerde durup beklemeye zorladı.Yaver geri dönmedi. Gerard sabırsızlıkla homurdandı."Gidip neler döndüğünü öğrenin," diye emretti.Bir muhafız derhal koşmaya başladı. Karşılaştığı ilk inşam durdurup341

konuştuktan sonra döndü ve paldır küldür yanlarına geri geldi. "Malys ölmüş!" diye haykırdı. "Şu Mina denilen kız da öyle! Sanctiokargaşa içindeymiş. Derhal oraya doğru yola koyuluyoruz.""Malys ölmüş mü?" Gerard'ın ağzı bir karış açıldı. " Ve Mina, öyle mr?»"Söylentilere göre öyle." Gerard bir süre afallamış bir halde kalakaldıktan sonra kendine geUBirçok yıldır orduda hizmet vermişti ve söylentilerin gayet güvenilme2olduğunu biliyordu. Bu doğru olabilirdi —ki doğru olmasını umuyordu-^ama olmayabilirdi de. Doğru olmadığını farz ederek hareket etmeliydi. "Hepsi tamam, ama yine de kendere ihtiyacım var," dedi inatla"Kumandanın yaveri nerede?" "Az önce konuştuğum oydu." Muhafiz kemerine elini atıp bir şeyaradı. Bir anahtar halkası çıkartıp Gerard'a fırlattı. "Kender mi istiyorsun?Al, hepsi senin olsun." "Hepsini istemiyorum!" diye haykırdı Gerard dehşete kapılmış birhalde; fakat o zamana kadar iki muhafiz, yolda toplanmakta olan askergüruhuna katılmak için koşturarak uzaklaşmışlardı. Gerard arkasını dönüp baktığında, kenderlerin her birinin kendisinesırıtmakta olduğunu gördü. Kenderleri serbest bırakmak kolay olmadı. Anahtarların Gerard'daolduğunu gören kenderler, ta Flotsam'dan duyulmuş olabilecek bir yaygarakopartarak etrafım sardılar ve kelepçeli ellerini ona doğru uzattılar.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kenderlerin hepsi de Gerard'dan ilk olarak kendi kelepçelerini çözmesiniistiyordu. Tantana o kadar feciydi ki, geriye doğru sendeleyen Gerardneredeyse düşüp TasslehofFu kargaşa içinde kaybedecekti. Tasslehoff, meleyip elini sallayarak, diğerlerini ite kaka yolunu açarakkender güruhunun en önüne geldi. Gerard, Tas'ın gömleğini sıkıca kavradık-tan sonra, kenderin ellerinde ve ayaklarmdaki zincirlerin kilitlerini açmayabaşladı. Diğer kenderler, neler olduğunu öğrenmeye çalışarak etrafında debe-lendiler ve birkaç kez zincirleri çekip Gerard'ın elinden aldılar. Gerardküfredip haykırdı, tehditler savurdu ve hatta birkaçını itip kakmak zorundakaldı. Bütün kenderler bunları dostane şakalar olarak algıladı. En sonunda—nasıl yaptığım bilmiyordu ama— TasslehofFu serbest bırakmayı başardı-Bunun ardından anahtarları kenderlerin tam ortasına fırlattı; kenderler iseneşeyle anahtarların üzerine aüldı. Gerard, saçı başı karışmış, giysileri dağılmış ve samanla kaplanfl11*olan TasslehofFu kavradı ve onu çekerek götürmeye başladı. Bir yanû31Tas'a bakıyor, diğer yandan askerler arasında çıkan kargaşayı kolluyordu- Tas, ağız tıkacını kopartırcasına çıkarttı. "Bunu çıkartmayı unuttu"'diye belirtti.342

"Hayır, unutmadım," dedi Gerard. "Seni gördüğüme çok sevindim!" dedi Tas, Gerard'ın elini sıkıp^çağını aşırarak. "Neler yapıyordun bakayım? Nerelerdeydin? Bana her.eyi anlatman gerekecek, ama şimdi değil tabii. Zamanımız yok." Tas aniden durdu ve kesesinin içini didik didik aramaya başladı."Gitmemiz gerekli." "Haklısın, konuşmaya ayıracak vaktimiz yok." Gerard bıçağını geri aldı,jas'ın kolunu kavradı ve onu çekerek götürmeye başladı. "Atım ahırda—" "Ah, ata ayıracak vaktimiz de yok," dedi Tasslehoff, çırpınıp Gerard'ınelinden bir yılanbalığı kadar rahatça kurtularak. "Şövalyeler Divanı'nazamanında varmak istiyorsak tabii. Bildiğin gibi elfler yola çıktı ve başlanfeci bir belâya girmek üzere ve —eh, anlatması çok uzun zaman alacak bazışeyler olmakta. Kısacası atım geride bırakmak zorunda kalacaksın. Fakat ogüvende olacaktır." Tas bir nesne çıkarttı ve onu ay ışığına turta Nesnenin yüzeyindemücevherler parladı ve Gerard bunun Zamanda Yolculuk Âleti olduğunu anladı."Onunla ne yapıyorsun?" diye sordu tedirginlikle. "Şövalyeler Divanı'na gitmek için bunu kullanacağız. En azından, onun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bizi götüreceğini düşündüğüm yer orası. Şu son birkaç gündür oldukça garipşeyler yapıyordu. Gezip gördüğüm yerleri duysan kulaklarına inana—""Ben gelmiyorum," dedi Gerard, geri çekilerek. "Ah, evet, geliyorsun," dedi Tasslehoff. Başını yukarı aşağı öyle bir salladıki, tepesaçı savrularak burnuna fiske atü. "Benimle gelmek zorundasın, çünkübana inanmazlar. Ben sadece bir kenderim. Fakat Raistlin, sana inanacaklarınısöylüyor. Onlara Takhisis'i, elfleri ve olan biten her şeyi anlattığında—" "Raistlin mi?" diye tekrarladı Gerard, Tas'a yetişmek için çılgınlar gibiçaba sarf ederek. "Raistlin Kim?" "Raistlin Majere. Caramon'un kardeşi. Bu sabah kervansarayda onunla ta-nıştın ya. Muhtemelen sana karşı sert ve alaycı davranmıştır, değil mi? Biliyor-dum." Tas iç geçirip kafasını sağa sola salladı. "Aldırış etme. Raistlin insanlarla hep™ şekilde konuşur. Adamın üslubu böyle. Zamanla alışırsın. Hepimiz alıştık." Gerard'ın kolundaki tüyler diken diken oldu. Sırtından yukan doğru biruıperti yayıldı. Caramon'un, kardeşi hakkında anlattığı hikâyeleri hatırladı"-kırmızı cübbe, çay, kristalli asa, büyücünün sivri dili... "Saçmalamayı kes bakayım," dedi Gerard, kararlı bir tonlamayla."Raistlin Majere öldü!" "Ben de öldüm," dedi Tasslehoff Burrfoot, kafasını kaldınp Gerard'aSuümseyerek "Bunun gibi küçük bir şeyin seni durdurmasına izin veremezsin." Tas ileri uzanıp Şövalye'nin elini tuttu. Mücevherler panldadı ve dünyaerard'ın ayaklarının altından kayıverdi.343

24KARAR Gerard'ın gençliğinde, bir arkadaşı eğlence olsun diye bir salıncak yap-mıştı. Arkadaşı, düzleştirilmiş bir tahta parçasının kenarlarına iki ip bağlamışve ipleri yüksek bir ağaç dalına düğümlemişti. Çocuk, bundan sonra Gerard'ısalıncağa oturmaya ikna etmiş ve kalası kendi etrafında arka arkaya döndüre-rek iplerin birbirine dolanmasını sağlamıştı. İplerin iyice kıvnldığı noktada,çocuk salıncağı ileri doğru itmiş ve elinden bırakmıştı. Gerard kendi etrafm-da fıldır fıldır dönmeye başlamış ve salıncaktan düştüğünde ise yüzükoyunçimlere çakılmıştı. Gerard, Zamanda Yolculuk Aleti'yle de tam olarak aynı hissi alıyordu,tabii onu yüzükoyun yere fırlatmaması kayda değer bir istisnaydı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Aslındabunu da yapmış olabilirdi, zira ayaklan çimlere değdiği anda, düz mü, başaşağı mı, kafasının üzerinde mi, yoksa ayaklarının üzerinde mi durduğunubilemedi. Sarhoş bir gnom gibi yalpaladı, gözlerini kırpıştırdı, nefes almayave bilincim toplamaya çalıştı. Yanında yalpalamakta olan kender de afal"lamış görünüyordu. "Bunu her ne kadar çok yapmış olsam da," dedi Tasslehoff, gömleğin111pis koluyla alnını silerek, "bir türlü alışamadım gitti."344

"Neredeyiz?" diye cevap istedi Gerard, dünya fıldır fıldır dönmeyikestiğinde. "Şövalyeler Divam'nın huzurunda bulunmamız gerekiyordu" dediTasslehoff, şüpheyle. "Gitmek istediğimiz yer orasıydı, aklımdan geçirdiğimdüşünce de buydu. Ama doğru Şövalyeler Divam'nda olup olmadığımız dabaşka bir soru tabii. Huma'nın Şövalyeler Divam'nda bile olabiliriz. Âlet buaralar çok garip şeyler yapıyordu da." Kafasını sağa sola sallayıp etrafınabakındı. "Gözüne tanıdık gelen bir şey var mı?" İkisi, hasat edileli üzerinden epey zaman geçmiş bir buğday tarlasınınkenarında bulunan, gür ağaçlarla dolu bir araziye gelmişlerdi. Gerard yinekaybolduğunu düşündü ve bu sefer onu kaybeden bir kenderdi. Bir dahabulunması konusunda hiç ümidi yoktu ve tam bunu söylemek üzereydi ki,bir şatoyu veya malikâneyi anımsatan iri bir taş bina gördü. Gerard, mazgal-lı siperlerin üzerinde dalgalanan sancağa odaklanabilmek için gözlerini kıstı. "Lord Ulrich'in sancağına benziyor," dedi Gerard, şaşkınlıkla. Etrafınadaha dikkatle baktı ve bu araziyi tanıdığını düşündü. "Bu Ulrich Malikânesiolabilir," dedi ihtiyatla."Orası gitmemiz gereken yer mi?" diye sordu Tas. "En son orada bulunduğumda, Şövalyeler Divanı'nı oradan yürütülü-yordu," dedi Gerard. "Aferin," dedi Tasslehoff, âleti okşayarak. Onu kayıtsız bir tavırlakesesinin içine geri bıraktı ve beklentiyle Gerard'a baktı."Acele etmeliyiz," dedi. "Hadiseler olup bitiyor." "Evet, biliyorum," dedi Gerard, "ama onlara öylece göktendüştüğümüzü söyleyemeyiz." Göğe doğru tedirgin bir bakış attı."Neden ki?" Tas hayal kırıklığına uğramıştı. "Çok güzel bir hikâye." "Kimse bize inanmaz da ondan," diye belirtti Gerard. "Ben bileinandığımdan emin değilim." Bu meseleyi biraz düşündü. "OnlaraSanction'dan buraya at sürdüğümüzü ve atımın sakatlandığını, bu sebepleyürümek zorunda kaldığımızı söyleyeceğiz. Kaptın mı?" "Bu, gökten düşmek kadar heyecan verici bir şey değil," dedi Tas

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

veGerard'ın kaşlarının çatılıp alnının ortasında buluştuğunu görünce, "amaöyle diyorsan, öyle olsun," diye çabucak ekledi. "Atın ismi ne?" diye sordu, ekin anızlarını ayaklarının altında ezerektarlada yürümeye başladıklarında. "Ne atı?" diye mırıldandı Gerard. Sert zeminde olduğu halde —kibuna şükrediyordu— zihninin içinde dönüp durmaya devam edendüşüncelerine dalıp gitmişti."Senin atının," dedi Tas. "Hani şu sakatlanan.""Atım sakatlanmadı ki... Ha, o at. Onun ismi yok."345

"Ama bir ismi olmalı," dedi Tas sertçe. "Bütün atların ismi vardır. Onaben bir isim koyabilirim, değil mi?" "Evet," dedi Gerard düşünmeden konuşarak. Tek istediği, o g^büyücünün ve tam o mekânda, tam o zamanda, tesadüfen, yüksek ihtimâlle ka_zara, kenderi buluşunun bilmecesini çözmek için kenderin çenesini kapamaktı Bir millik yürüyüşün ardından malikâneye geldiler. Şövalyeler bumalikâneyi bir askeri kampa dönüştürmüşlerdi.Güneş ışığı, kargıların çeli^başlarından yansıyordu. Aşçı ve demirci ateşlerinden yükselen dumanlargökyüzünü lekelemişti. Yeşil çimler, yüzlerce ayak tarafından çiğnenmiş veŞövalyelerin renkli, çizgili çadırlarıyla beneklenmişti. Palanthas'tanEaswüde'a kadar Şövalyeler'in arazilerini temsil eden sancaklar, serin güzrüzgânyla dalgalanıyordu. Çekiç sesleri, metalin metale vururken çıkarttığıçınlamalar yankılanıyordu. Şövalyeler savaşa girmeye hazırlanıyordu. Solanthus'un düşüşünden sonra, Şövalyeler yurtlarını savunmak içinçağrı yapmışlardı. Çağrıya yanıt gelmişti. Şövalyeler ve heyetleri, GüneyErgoth gibi uzak yerlerden gelmişti. Yoksullaşmış olan bazı Şövalyeler yayaolarak gelmiş, beraberlerinde ise şerefleri ve yurtlarını savunma arzusundanbaşka hiçbir şey getirmemişlerdi. Zengin Şövalyeler kendi askerlerini ve dahafazla asker kiralamak için çelikle dolu hazine sandıklarını getirmişlerdi. "Gül Şövalyesi ve Şövalyeler Divanı'nın başı olan Lord Tasgall'a gidi-yoruz," dedi Gerard. "Saygılı ol, Burrfoot. Lord Tasgall, saçmalığa müsamahagöstermez." "Bunu pek az kişi yapıyor zaten," dedi Tas hüzünle. "Eğer daha fazlainsan yapsaydı, bu dünyanın çok daha iyi bir yer olacağını düşünüyorum. Habu arada, arına bir isim düşündüm.""Öyle mi?" dedi Gerard boş boş, kendere aldırış etmeden.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Düğünçiçeği," dedi Tasslehoff. "Raporum budur," dedi Gerard. "Tek Tanrı'nın bir ismi ve yüzü var.Daha doğrusu, beş tane yüzü. Kraliçe Takhisis. Bu mucizeyi nasıl başardığınıbilmiyorum.""Ben biliyorum," diye söze daldı Tasslehoff, ayağa sıçrayarak.Gerard, kenderi kırkıncı defa sandalyesine geri etti. "Şimdi değil," dedi, kırkıncı defa. Konuşmaya devam etti. "Kadim düş-manımız geri döndü. Göklerde tek başına, rakipsiz bir şekilde duruyor. Fakatbu dünyada, onu mağlup etmek için canlarını vermeye gönüllü kimseler var. Gerard, Şamar ile tanışmasını anlatarak devam etti, savaşçının elflennSanction'a saldırmak için Şövalyeler ile ittifak yapacağına dair söz verdığ1'ni söyledi.Üç lord birbirilerine baktılar. Şövalyeler'in, Sanction'a yürümeden346

5nce Solanthus'u geri almaya girişip girişmemesi konusunda liderler arasın-da bir sürü hararetli tartışma yaşanmıştı. Artık, Gerard'ın haberleriyle, kararIcesinlikle Sanction'a büyük bir saldın düzenleme yönünde alınacaktı. "Elflerin çoktan harekete geçmiş olduğunu belirten bir resmi bildiri aldık,"dedi Lord Tasgall. "Silvanesti'den gelen yol uzun ve tehlikelerle dolu—" "Elfler saldırıya uğrayacak!" Tasslehoff tekrar sandalyesinden ayağıfırladı. "Sana saçmalık hakkında söylediğim şeyi hatırla!" dedi Gerard sertçe,kenderi tekrar geri itip oturtturarak. "Arkadaşının söyleyecek bir şeyi mi var, Gerard?" diye sordu LordUlrich."Evet," dedi Tasslehoff, ayağa kalkarak. "Hayır," dedi Gerard. "Mesele şu ki, onun her zaman söyleyecek birşeyleri vardır, ama anlattıklarının hiçbirisi dinlememiz gereken şeyler değil." "Elflerin Sanction'a varmayı başaracağına dair ne bir garantimiz var,"diye devam etti Lord Tasgall, "ne de ne zaman varacaklarını tahmin ede-biliyoruz. Bu sırada, Sanction'dan aldığımız raporlara bakılırsa, şehir kar-gaşa içindeymiş. Casuslarımız, Mina'nın ortadan kaybolduğunu ve KaraŞövalyeler'in liderlik kavgasına düşmüş olduğunu doğruluyor. Eğergeçmişteki hadiselere dayanacak olursak, birisi onun yerine yükselecektir,tabii şu ana kadar yükselmediyse. Uzun süre lidersiz kalmayacaklardır." "En azından," dedi Lord Ulrich, "Malys konusunda endişelenmemizegerek yok. Şu Mina denilen kız, hiçbirimizin yapmaya cesaret

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

edemediğişeyi başarmış. Malys ile savaşmış ve onu öldürmüş." Gümüş kadehinikaldırdı. "Ona içiyorum. Mina'ya! Cesaretine." Şarabı gürültüyle yuttu. Ondan başka kimse kadeh kaldırmadı.Diğerleri utanmış görünüyordu. Gül Şövalyesi sert bakışlarını, —kızarmışyüzü ve peltek konuşmasına bakılacak olursa— şimdiye kadar haddindenfazla şarap içmiş olan Lord Ulrich'e kenetledi."Mina yardım aldı, lordum," dedi Gerard ciddiyetle. "Tanrıçanın ismini de söyleyebilirsin," dedi Lord Siegfried sert bir ton-lamayla. "Takhisis." Lord Tasgall'ın canı sıkılmış gibiydi. "Sör Gerard'ın güvenilirliğinisorguladığımdan değil, ama duyduklarıma inana—""Buna inanın, lordum," dedi Odila, salona girerek. Kadın zayıflamıştı, yüzü solgundu, beyaz cübbesi çamura bulanmış ve^nla kaplanmıştı. Görünüşüne bakılırsa, uzun yoldan gelmiş ve az uyuyup92 yemek yemişti. Gerard'ın bakışları kadının boynuna, bir zamanlar inanç madal-yonunun asılı durduğu yere gitti. Yeri bomboştu.347

Gerard rahatlayarak ona gülümsedi. Odila da ona karşılık verH-Kadının gülümsemesi kendisine ait olan o gülümsemeydi ve Gerard burmgördüğüne minnettardı. Bu gülümseme belki biraz gergindi ve kesini^tanıştıkları zaman olduğu kadar kendinden emin ve güvenli değildi -—yi^de ona aitti. "Lordlanm," dedi kadın, "Size, Sör Gerard'ın verdiği bilgiyi doğm.layabilecek birisini getirdim. Adı Ayna ve kendisi Sanction'dan kaçmamayardım etti." Lordlar, Odila'nın huzura getirdiği adama bariz bir hayretle baktılarGözleri, onu kör bırakmış olan yaranın üzerini yarım yamalak örten bandaj-larla sargılıydı. Yürüdüğü yolu tartmak için değneğini kullanarak yürüyorduEngelli olmasına rağmen, son derece özgüven dolu bir havası vardıGerard'ın içine, bu adamı sanki daha önce bir yerde görmüş olduğu gibi birhis doğdu. Gül Lordu, kendini elbette ki göremeyen kör adama resmi bir şekildereverans yaptı. Odila, Ayna'ya bir şeyler fısıldadı ve o da başım saygıylaeğdi. Lord Tasgall tüm ilgisini Odila'ya çevirdi. Ona ifadesiz bir yüzle, sertçebaktı. "Bize bir firari olarak geldiniz, Şövalye Hanım," dedi. "Şu Minadenilen kıza katılıp ona hizmet ettiğiniz ve onun emirlerini yerinegetirdiğiniz rapor edildi. Tek Tann'ya inanıyorsunuz ve Tek Tanrı adınamucizeler sergilediniz, ki o tanrının eski düşmanımız Kraliçe

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Takhisisolduğunu öğrendik. İnancınızdan döndüğünüz için mi buradasınız. Birzamanlar hizmet ettiğiniz Tek Tann'ya olan imanınızdan vazgeçtiğinizi miiddia ediyorsunuz? Size neden inanalım? Casustan başka bir şeyolmadığınızı neden düşünmeyelim?" Gerard, kadının lehine konuşmaya başlayacak gibi oldu. Odila elinionun koluna koydu ve Gerard sustu. Söyleyeceği hiçbir şeyin işe yaramaya-cağım, hatta çok büyük zarar getirebileceğini fark etti. Odila, lordlann önünde bir dizinin üzerine çöktü. Onların önünde dizçökmesine rağmen, başını öne eğmedi. Dosdoğru onlara bakıyordu. "Benden utanç ve pişmanlık bekliyorsanız, lordlanm, hayal kırıklığınauğrayacaksınız. Ben bir firariyim. Bunu reddetmiyorum. Firar etmenin ceza-sı ölümdür ve bu cezayı hak ettiğimi kabul ediyorum. Kendimi savunmakadına, yalnızca hepimizin aradığı bir şeyi aramak için gittiğimi söylüyorum-Benimkiden daha büyük bir kudreti, bana yol gösterecek, teselli verecek vebu sonsuz evrende yalmz başıma olmadığımı göstertecek bir kudreti arry°r'dum. Öyle bir kudreti buldum, lordlanm. Bizim tanrımız olan KralıÇeTakhisis bize geri döndü. Dikkat edin 'bizim' tannmız diyorum, çünkübizim tannmız. Bunu inkâr edemeyiz.348

"Yine de gidip onunla savaşmanız gerektiğini söylüyorum, lordlanm.pünyayı hızla ele geçiren karanlığın yayılmasına dur demek için savaş-maksınız. Ama onunla savaşmak için, kendinizi inancınızın silahıyla donat-manız, ona karşı çıktığınız halde hürmet etmeniz gerekli. Işığı takip edenlerkaranlığın varlığını da kabul etmelidir, aksi takdirde ışık diye bir şey olmaz." Lord Tasgall, yüzünde sıkkın bir ifadeyle ona baktı. Lord Siegfried ver^ord Ulrich, gözlerini Odila üzerinde tutarak, hafifçe konuşmaktaydılar. "Eğer bir pişmanlık gösterisi yapmış olsaydınız, Hanımım, size inan-mazdım," dedi Lord Tasgall en sonunda. "Dediğiniz şey üzerine düşünüptaşınmam gerekli. Kalkın Odila. Cezanıza gelince, buna Divan karar vere-cek. Korkarım ki, bu süre zarfında hapis tutulmanız—" "Onu hapse atmayın, lordum," dedi Gerard. "Eğer Sanction'a saldıra-caksak, toplayabildiğimiz tüm deneyimli savaşçılara ihtiyacımız olacak. Onubenim sorumluluğumda serbest bırakın... Tıpkı onun beni, Solanthus'tamahkeme için karşınıza getirmiş olduğu gibi, ben de onu sağ salim mahke-meye getireceğimi size garanti ederim.""Bu sizin için uygun mu, Odila?" diye sordu Gül Lordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Evet, lordum." Kadın, Gerard'a gülümsedi ve alçak sesle ona fısıl-dadı, "Sanırım, birbirimize kelepçeyle bağlanmak kaderimizde var." "Lordlanm, eğer Sanction'a gidecekseniz, altın ve gümüş ejderhalarınyardımına ihtiyaç duyabilirsiniz," diye belirtti Tasslehoff, ayağa sıçrayarak."Artık Malys öldüğü için, bütün kırmızı ejderhalar, mavi ejderhalar, siyahlarve yeşiller Sanction'm savunmasına gelecekler—" "Sanırım kenderi odadan çıkartsamz iyi olur, Sör Gerard," dedi GülŞövalyesi. "Çünkü altm ve gümüş ejderhalar gerçekten gelirler," diye omzununüzerinden arkaya doğru haykırdı Tasslehoff, Gerard'm elleri arasında çır-pınırken. "Artık totem yok edildi, anlasanıza yahu! Onları gidip kendimgetirmekten memnuniyet duyarım. Benim büyülü bir âletim var—" 'Tas, sessiz ol bakayım!" dedi Gerard, elinden balık gibi kayıp durankenderi zaptedebilmek için harcadığı çabayla yüzü kıpkırmızı kesilmiş bir halde. "Bekleyin!" diye haykırdı kör adam. Geldiğinden beri ettiği ilk söz buydu.Öylesine sessizce duruyordu ki, salondaki herkes onun varkğını unutmuştu. Ayna, önüne çıkan her şeye asasıyla sabırsızca vurup kenara iterekönderin sesine doğru ilerledi. "Onu dışarı çıkartmayın. Bırakın onunlakonuşayım." Gül Şövalyesi, Divan'a müdahale edilmesi karşısında kaşlarım çattı,^a adam kördü ve Ölçü'nün; körlere, sakatlara, sağırlara ve dilsizlere elden8elen en büyük saygı ve nezaketle yaklaşılması konusundaki emirleri katıydı."Elbette ki, bu kişiyle konuşabilirsiniz, beyim. Fakat feci şekilde yaralı349

ve görüşten yoksun olduğunuzu gördüğüm için, size onun sadece bir kendeolduğunu belirtmenin doğru olacağını düşünüyorum." "Onun bir kender olduğunun gayet farkındayım, lordum," dedi Aynagülümseyerek. "Bu, beni onunla konuşmaya daha da heveslendiriy0r'Kanımca, kenderler Krynn'deki en bilge halktır." Lord Ulrich, bu garip düşünce karşısında kahkaha attı ve LOHTasgall'dan azar dolu bir bakış daha yedi. Kör adam elini uzatıp yokladı. "Buradayım, beyim," dedi Tas, Ayna'nın elini yakalayıp sıkarak. "BenTasslehoff Burrfoot. Esas Tasslehoff Burrfoot. Size bunu söylüyorum, çün]^son günlerde ortalıkta birçok ben dolaşıyor, ama içlerinden tek gerçek olanıbenim. Yani demek istediğim, diğerleri de gerçek, ama onlar gerçekten ben

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

değiller. Yani anlayacağınız, onlar kendileriler ve ben de kendimim." "Anlıyorum," dedi kör adam ciddiyetle. "Bana Ayna derler ve ben degerçekte bir gümüş ejderhayım." Lord TasgalPın kaşlan kelleşmeye yüz tutmuş saçlarına kadar kalktı.Lord Ulrich içtiği şarabı püskürttü. Lord Siegfried ise homurdandı. Odilaonay verircesine Gerard'a gülümsedi ve keyifle başını salladı. "Gümüş ve altın ejderhaların nerede esir tutulduklarım bildiğini misöylüyorsun?" diye sordu Ayna, Şövalyeler'e hiç aldırış etmeden. "Evet, biliyorum," diye söze başladı Tasslehoff, derken aniden durdu.Az önce 'Krynn'deki en bilge halka,' mensup biri olarak adlandmldığı için,kendisini doğruyu söylemek zorunda hissetti. "Yani, âlet biliyor." ZamandaYolculuk Âleti'ni sakladığı kesesini okşadı. "Eğer isterseniz, sizi orayagötürebilirim," diye önerdi, pek umut beslemeden."Seninle gelmeyi çok isterim," dedi Ayna. "İster misin?" Tasslehoff önce şaşırdı, sonra heyecanlandı. "İstersindemek! Bu muhteşem. Haydi gidelim! Hemen şimdi!" Kesesini karıştırmayabaşladı. "Sırtına binebilir miyim? Uçan ejderhalara bayılırım da. Eskiden birejderha tanıyordum. Adı galiba Khirsah ya da öyle bir şeydi. Flint ile benisırtına aldı ve biz bir savaşa katıldık, muhteşem bir şeydi." Eski günlere dalıp giden Tas, kesesini karıştırmayı bıraktı. "Sana bütünhikâyeyi baştan anlatayım. Mızrak Savaşı zamanıydı—" "Başka bir zaman," diye kibarca sözünü kesti Ayna. "Hızlı olmamızşart. Dediğin gibi, elfler tehlikede." "Ah, evet." Tas kendisine geldi. "Onu unutmuşum." Bir kez dahakesesini karıştırmaya başladı. Âleti çıkartan Tas, Ayna'nın elini tuttu-Kender, âleti kafasının üzerine kaldırdı ve büyü sözlerini ezberinden omaya başladı. ,, Tas, şaşkına dönmüş Şövalyelere el sallayarak, "Sanctıongörüşürüz!" diye haykırdı;350

Kender ve Ayna, sanki birisinin yağmur altında unuttuğu yağlı boyatablolanymış gibi ışıldamaya başladılar. Tamamen ortadan kaybolmadan birsaniye önce, Ayna ileri uzandı ve o anda Gerard'ın elini tutmak için uzananOdila'nın elini yakaladı.Göz açıp kapayıncaya kadar, dördü birden gözden kayboldular."Lanet olsun!" diye haykırdı Gül Lordu."Şükürler olsun," diyerek burnunu çekti Lord Siegfried.351

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

25VADİDE YOLCULUK Kuzeye doğru ilerleyen elf ordusu iyi yol kat etmişti. Askerler erkenkalkıyor ve geç uyuyordu. Elfler, yüklerini hafifletip kalplerini neşeyle doldu-ran şarkılarla ve eski günlerin hikayeleriyle yürüyüşlerini hızlandırıyorlardı. Gilthas, Silvanesti şarkılarının ve hikâyelerinin çoğunu yeni duyuyor-du ve onları dinlemekten memnundu. Aynı şekilde, Qualinesti hikayeleriyleşarkılarını da kuzenleri yeni duyuyordu; fakat Silvanestililer bunlardan pekhaz almıyordu, zira şarkıların ve hikâyelerin çoğu Qualinestililerin insanlarve cüceler gibi aşağı ırklarla olan ilişkilerini konu alıyordu. Silvanestililerkibarca dinliyor ve şarkıya olmasa bile söyleyene övgüler sunuyorlardı.Silvanestililerin söylemediği tek şarkı Lorac ile rüyanın sarkışıydı. Dişi Aslan onlarla birlikte yolculuk ettiğinde, Yaban Elflen'nınşarkılarından söyledi. Ölüleri nehirler üzerinde süzülmeye salmak, *#?tepelerinde yan çıplak bir halde vahşi hayat yaşamak hakkındaki bu şarkılar,hem Oualinestilileri hem de Silvanestilileri şok etmekte gayet başanlıydı, bu daYaban Elfleri'ni epey ilgilendiriyordu. Fakat Dişi aslan ile halkı onların arası;na nadiren karışıyordu. Dişi Aslan, Yaban Elfleri'yle birlikte gözcü görevgörüyor, ordunun kanatlarını sürpriz saldırılara karşı koruyor ve ordunun ar352

gövdesinin önünden gidip seçilebilecek en iyi yollar için izcilik yapıyorlardı. Alhana sanki gençleşmiş gibi görünüyordu. Gilthas, ilk karşılaş-malarında onun güzel bir kadın olduğunu, fakat tıpkı geç açan bir gül gibi,güzelliğinin üzerinde kırağı taneleri olduğunu düşünmüştü. Şimdi isecihana, güz mevsiminin parlak güneş ışığında yürüyordu. Oğlunu kurtar-ıuak için yola çıkmıştı ve atını gururla sürebiliyordu, zira Silvanoshei'inaklının başına geldiğine inanıyordu. Oğlu esir tutuluyordu ve şu insan kızaolan neredeyse ölümcül saplantısı yüzünden kendini bu zor duruma sokmuş0lsa bile, annesinin kalbi hikâyenin o kısmını unutmaya gayet hazırdı. Şamar unutamıyordu, ama sessizliğini korudu. Eğer Sör Gerard'ın onaSilvanoshei hakkında söylediği şeyler doğruysa, belki de yaşadığı bu zorludeneyim, o genç ahmağın büyüyüp bilge biri, krallığına layık biri olmasını sağ-layabilirdi. Alhana'nın iyiliği için, Şamar bunun doğru olmasını ümit

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ediyordu. Gilthas'ın da kendine has kuşkulan vardı. Yola çıktıktan sonra karan-lık korkularını ve içine doğan kötü hisleri üzerinden atabileceğini ummuştu.Gündüz vakti bunu yapmayı başarabiliyordu. Şarkıların yardımı dokunuyor-du. Yiğitliğin ve cesaretin şarkıları ona eskiden, feci zorluklan aşıp karanlığıdefeden kahramanlar olduğunu, elf halkının bundan daha büyük sıkıntılarakatlandığını ve sırf hayatta kalmayı başarmakla kalmayıp aynı zamanda refa-ha kavuşmuş olduğunu hatırlatıyordu. Ne var ki, gece vaktinde uyumayaçalışırken ve kansının kendisine sanlan kollarını özlerken, kara kanatlarüzerinde dolaşıyor, yıldızlan gölgeliyordu. Onu endişelendiren bir mesele vardı; o da, Silvanesti'den hiçbir haberalamamış olmalanydı. Kuşkusuz, rotalan bir ulağın takip etmekte zor-lanacağı cinstendi, zira Alhana ulaklara onlan tam olarak nerede bulabile-ceklerini söyleyememişti. Her ne kadar tüm sincaplar onların haberini vere-bilecek olsa da, diğerlerine kılavuzluk edebilmeleri için kendi ulaklarını yol-lamıştı. Zaman geçiyor ve hiçbir haber alınamıyordu. Hiçbir yeni ulakgelmiyor ve Alhana'nın kendi ulaklan da geri dönmüyordu. Gilthas bu konuyu Alhana'ya açtı. Alhana ise keskin bir dille, ulaklarınancak gelmeleri gerektiği zaman geleceklerini ve bu konuda endişelenerekuykusuz kalmaya veya enerji harcamaya değmeyeceğini söyledi. Elfler kuzeye doğru şaşılacak bir hızla ilerleyip miller aştılar ve kısasüre içinde Khalkist Dağlan'nın güney kesiminden içeri girdiler. Ogretopraklarına giren sının çok uzun süre önce aşmış, ama kadim düşmanların-ın hiçbir işaret görememişlerdi. Görünüşe bakılırsa, stratejileri —yaniağların sırtlarından geçip vadiler arasında gizlenme taktikleri— işe yanyor-™i- Hava güzeldi, bulutsuz ve güneşli olan serin günler yaşanıyordu. Kış,Şiddetli kar ve ayazmı geri çekmişti. Yolda hiçbir terslik çıkmamış, içlerinden^Çbiri ciddi bir şekilde hastalanmamıştı.353

Yolculuklarının bu kısmı o kadar kolay geçmişti ki, eğer tanrılar ortal^],da olsaydı, elflerin yüzüne güldükleri söylenebilirdi. Gilthas rahatlamabaşlamış, güneşin, bazı geceler yağıp etrafi kaplayan karları eritip yok ettiği gflykorkularını eritmesi için kendini salıvermişti. Uzun günün yolculuğu ve temi'dağ havası uykusunu getiriyordu. Uzun ve derin uyuyor, tamamen dinlenmiş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olarak uyanıyordu. Hatta, eski bir insan atasözü olan, "Gelmeyen haber iyi ^berdir," özdeyişini kendisine hatırlatıp teselli bulabiliyordu. Derken, Gilthas'ın hayatı boyunca, tüm detaylarıyla hatırlayacağı birgün geldi, çünkü o gün Ansalon elflerinin hayatı sonsuza dek değişti. Herhangi bir gün gibi başlamıştı. Elfler şafağın ilk gri ışıklarıylauyandı. Gayet hızlı bir şekilde uyku tulumlarını toplayan elfler, güneş henüzdağ zirvelerini aşmadan önce yola koyulmuştu. Kahvaltılarını yürürken etti-ler. Yemek, bitki örtüsünün seyrek olduğu dağlık kesimde zor bulunuyorduama bunu önceden tahmin etmiş olan elfler çıkınlarını kurutulmuş meyve vesöğüş etle doldurmuşlardı. Sanction'dan hâlâ yüz millerce uzaktaydılar ama hepsi, birkaç haftaiçinde bitecekmiş gibi görünen yolculuklarının sonu hakkında güvenlekonuşuyordu. Şafak vakti muhteşemdi. Qualinesti elfleri, güneşi karşılamakiçin dini şarkılarını söylediler ve o sabah Silvanesti de onlara katıldı. Güneşve yürüyüş, gecenin ayazını alıp götürdü. Gilthas günün ve dağların güzel-liğine hayran kalmıştı. Dağlardayken kendini bir türlü yuvasındahissedemiyordu, ki bunu hiçbir elf yapamazdı, ama dağların yalın görke-minden etkileniyor ve bundan huşu duyuyordu. Derken, arkasından at nallarının gümbürtüsü geldi. O günden sonra herne zaman nal sesi duysa, bu kader gününü hatırlayacaktı. Bir binici, atınısınırlarını zorlayarak koşturuyordu, ki bu kayalıklı dar patikalarda alışıl-madık bir şeydi. Elfler yürümeye devam etti, ama birçoğu omuzlarınınüzerinden arkaya merak dolu bakışlar attı. Dişi Aslan göründü, güneş altın şansı saçlarını öyle bir aydınlatıyorduki, kadın sanki alevler içindeymiş gibi görünüyordu. Gilthas bunu da sonsuzadek hatırlayacaktı. Kalbi aniden korkuyla dolan Gilthas, atının dizginine asıldı. Onu tanı-yor, yüzündeki o sert ifadeyi gayet iyi biliyordu. Kadın, Gilthas'ın yanındangeçti ve safların en başına doğru gitti. Ona hiçbir şey söylemedi, ama yanın-dan dörtnala geçerken ona bir bakış attı. Bu bakış, Gilthas'ın onun ardındanatını mahmuzlaması için yeterli bir sepebti. Atın üzerinde iki kişi olduğunyeni görmüştü. Dişi Aslan'ın arkasında, Silvanesti ulaklarının yeşil, alacakıyafetlerinden giymiş bir kadm oturuyordu. Dişi Aslan'ın çılgınlar gibi ko?turduğu atı, dar patikadaki bir köşeyi dönüp gözden kaybolana kaGilthas'ın tüm görebildiği bu kadardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

354

Onun peşinden atını sürdü. Elfler dört bir yana kaçışmak ya da çiğ-nenmek arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. Gilthas, kendine bakan«aşkın gözleri ve kaygı dolu yüzleri görebildi. Haykıran, neler olduğunusoran sesler duydu, ama bu sözler hızla akıp gidiyordu ve Gilthas duruphiçbirine cevap vermedi. Korkusuyla körüklenerek çılgınlar gibi atını sürdü. Onlara yetiştiğinde, Alhana'nın, kaba Silvanesti lehçesiyle kendisinedurması için seslenen Dişi Aslan'a şaşkınlık içinde bakmak üzere atınınbaşını döndürüşünü gördü. Dişi Aslan hızla koşturan hayvanı durduramadanönce, ulak atın sırtından kayarak aşağı indi. Ulak, bir adım attı ve yere yığıldı.Dişi Aslan da atının üzerinden aşağı kaydı ve yere yığılıp kalmış olan ulağınyanında diz çöktü. Alhana, yanında Şamar ile birlikte aceleyle yanlarınageldi. Gilthas da onlara katıldı ve Silvanesti kumandanlanyla birlikte önsaflarda at sürmekte olan Planchet'e gelmesini işaret etti."Su," diye emretti Alhana. "Su getirin." Ulak konuşmaya çalıştı, ama Dişi Aslan, kadın bir şeyler içene kadarkonuşmasına izin vermeyecekti. Gilthas korktuğu üzere, ulağın yaralanmışolmadığını, sadece bitkinlik ve susuzluktan bitap düşmüş olduğunu gördü.Şamar kendi su tulumunu sundu ve Dişi Aslan, suyu küçük damlalar halindeulağın dudaklarına döktü, bir yandan da güven verici sözlerle onucesaretlendirdi. "Bırakın konuşayım!" dedi kadın, nefesi kesilerek. "Dinleyin beni,Kraliçe Alhana! Kötü haberler... getirdim..." Bu hadise insanlar arasında olsaydı, yere düşen ulağın etrafında bir ka-labalık toplanır, ellerinden geldiğince duyup görebilmek için kulaklarını vegözlerini dört açarlardı. Elfler insanlardan daha saygılıydı. Kargaşa ve telaş-tan dolayı, bu ulağın taşıdığı haberlerin muhtemelen kötü olduğunu tahminediyorlardı, ama bilmeleri gerektiği kadarının kendilerine söylenmesinisabırla bekleyerek mesafelerini korudular. "Silvanesti istilâ edildi," dedi ulak. Güçsüz, sersemlemiş bir şekildekonuşuyordu. "Sayılarının haddi hesabı yok. Nehirden aşağı gemilerlegeldiler ve balıkçı köylerini yakıp yağmaladılar. O kadar çok gemi var ki. Hiçkimse onları durduramadı. Silvanesti'ye girdiler ve Kara Şövalyeler bile

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

onlardan korktu, hatta bazıları kaçtı. Ama artık müttefEk oldular...""Ogreler mi?" diye sordu Alhana, duyduklarına inanamayarak.

Alhana, Gilthas'a, hepsine arkasını döndü ve yürüyüp uzaklaştıPeşinden gelmek isteyen Şamar'ı bile kabaca reddetti."Beni yalnız bırak," diye emretti. Dişi Aslan, ulağın üzerine eğilip ona biraz daha su içirdi. Gilthasuyuşup kalmıştı, hiçbir şey hissetmiyordu. Bu haberler hazmedemeyece&jkadar büyüktü. Orada durup bu haberlerin mahiyetini kavramaya çalışırkenulağın ayaklarının çürümüş ve kanlanmış olduğunu gördü. Çizmeleri yıprakmıştı ve ulak son milleri çıplak ayak koşmuştu. Halkı için hiçbir şeyhissedemiyordu, ama ulağın çektiği acı ve gösterdiği kahramanlık Gilthas'ıngözünü yaşlarla doldurdu. Hiddetle göz kırpıştırarak yaşları engellediKedere yenik düşemezdi, şimdi olmazdı. Alhana ile konuşmaya kararlı birşekilde hızla yürümeye başladı. Şamar, Gilthas'ın geldiğini gördü ve onu durdurmak için bir hareketyaptı. Gilthas Samar'a öyle bir baktı ki, adam onu durdurmayı deneyeceği-ni, ama başarmakta epey zorlanacağını anladı. Şamar, bir anlık tereddüttensonra geri çekildi."Kraliçe Alhana," dedi Gilthas. Kadın, yaşlarla dolu yüzünü kaldırdı. "Sakın böbürleneyim deme,"dedi, kısık ve feci bir sesle. "Kimin haklı, kimin haksız olduğunu konuşmanın sırası değil şimdi,"dedi Gilthas sessizce. "Eğer, benim önerdiğim gibi Silvanost'u kuşatmak içinorada kalmış olsaydık, şu anda muhtemelen hepimiz ya ölmüş ya da mina-tör kadırgalarında köle olmuş olurduk." Elini nazikçe kadının koluna koydu,kadının buz gibi olduğunu ve zangır zangır titrediğini hissedince şaşkınadöndü. "Şu anda ordumuz güçlü ve bir arada. Düşmanlarımızın ordularınınülkeye yerleşmesi biraz zaman alacaktır. Geri dönüp saldırabilir, onları gafilavlayabiliriz—" "Hayır," dedi Alhana. Kollarını kendi vücuduna sardı, büyük bir çabaharcayarak dişlerinin takırdamasını ve vücudunun titremesini durdurdu."Hayır, Sanction'a doğru yola devam edeceğiz. Anlamıyor musun? Eğerinsan ordularının Sanction'ı fethetmesine yardımcı olursak, anayurdumuzugeri almamıza ve istilacıları defetmemize yardımcı olmak boyunlarınınborcu olacak." "Neden olsun ki?" diye sertçe sordu. "İnsanlar bizim uğrumuza neden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ölsünler?" "Çünkü Sanction'ı almak için yapacakları savaşta onlara yardım ede-ceğiz!" diye belirtti Alhana. "Eğer oğlunuz Sanction surları içinde esir tutuluyor olmasaydı, bunuyapıyor olur muyduk peki?" diye cevap istedi Gilthas.Alhana'nın teni, yanaldan, dudakları tek bir renkteydi: Kül rengi»356

jCadınm hayatta olan tek yeri koyu renkli gözleri gibiydi ve onlar da gölge-lerle lekelenmişti.

"Biz Silvanesrililer Sanction'a gidiyoruz," dedi kadın. Ona bakmıyor-du. Sanki dağlann ötesini görüp kayıp anayurdunu izleyebiliyormuşçasınagüneye bakıyordu. "Siz Oualinestililer istediğinizi yapabilirsiniz." Ona arkasını dönen Alhana, Şamar ile konuştu. "Halkımızı topla.Onlarla konuşmam gerekli."Kadın vakarla, omuzlarını yukanda tutarak yürüyüp uzaklaştı. Gilthas, kraliçesinin peşinden gitmeye davranan Samar'dan, "Bunutasvip ediyor musun?" diye cevap istedi. Şamar, Gilthas'a sanki suratına elinin tersiyle indirdiği bir darbe gibietki yaratan bir bakış attı ve Gilthas bunu sormakla hata yapmış olduğunuanladı. Alhana, Samar'ın kraliçesi ve kumandanıydı. Ölürdü de onun verdiğiherhangi bir karan sorgulamazdı. Gilthas kendisini şimdiye kadar hiç bukadar hüsran içinde ve çaresiz hissetmemişti. Hiçbir patlama noktası bula-mayan, ama sürekli olarak büyümeye devam eden bir hiddetle doluydu. "Yurdumuz kalmadı," dedi, Planchet'e doğru dönerek. "Yurdumuzkalmadı artık. Bizler, sürgündeki, ülkesi olmayan halklarız. Bunu nedengöremiyor? Bunu neden anlayamıyor?" "Sanırım anlıyor," dedi Planchet. "Ona göre, Sanction'a saldırmakbunun çözümü.""Yanlış çözüm," dedi Gilthas. Elf şifacılar gelip ulağı muayene ettiler, yaralanna bitkiler ve iksirlerlepansuman yaptılar ve Yaban Elfı'ni alıp götürdüler. Dişi Aslan, Gilthas'ınyanına geldi."Ne yapıyoruz?" "Sanction'a yürüyoruz," dedi Gilthas acı acı. "Ulak, halkımız hakkın-da bir haber verdi mi?" "Silvanesti'den kaçmayı başardıkları ve Toz Bozkırlan'na geridöndüklerine dair bazı söylentiler olduğunu söyledi." "Ki orada onlar kesinlikle hoş karşılanmayacaklar" Gilthas derince içgeçirdi. "Bozkırhalkı bu konuda bizi uyarmıştı." Endişeler içinde öylece durdu. Halkına dönmeyi çılgınlar gibi istiyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

du ve hissettiği hiddetin kendisine karşı olduğunu yeni yeni anlamıştı. Bukötü yazgılı sefere çıkmak yerine, içgüdülerini dinleyip halkıyla kalmışolmalıydı. "Ben de hatalıydım. Sana karşı çıkmıştım. Üzgünüm, kocacığım," dedi^İŞİ Aslan pişmanlıkla. "Ama kendini cezalandırma. İstilâyı durduramazdın." "En azından şimdi halkımızla birlikte olurdum," dedi acı acı. "Başkatoçbir şey yapamasam bile, sıkıntılarını paylaşırdım."357

Ne yapması gerektiğini düşündü. Geri dönmeyi çok istiyordu, ama yzor ve tehlikeliydi, ayrıca şartlara bakılırsa, bunu tek basma asla başa^mazdı. Eğer Qualinesti savaşçılarını alırsa, Alhana'nın birliklerini büyüuölçüde tüketmiş olurdu. Askerler arasında görüş ayrılıklarının oluşmasınsağlayabilirdi, zira Silvanestililerin bazdan kesinlikle yurtlarına geri dönmevisterlerdi. Fakat şu anda eiflerin, diğer tüm zamanlardan daha fazla birlikiçinde olması gerekiyordu. Arka taraftan bir haykınş geldi ve bunu, saflar arasından yükselendiğer haykınşlar takip etti. Alhana konuşmasını yanda kesti ve dönüp baktıArtık haykınşlar dört bir yandan yükseliyor, bir çığın içindeki kayalar gibjgümbürdeyerek üzerlerine kapanıyordu."Ogreler!""Hangi yönde?" diye seslendi Dişi Aslan, izcilerinden birisine."Her yönde!" diye seslenerek işaret etti izci. Elflerin rotası onlan, etrafı yüksek uçurumlarla çevrili, küçük, dar birkoyağa getirmişti. Şu anda ise, o uçurumlar hareketle dolmuştu. Tepeciklerinüzerinde binlerce iri, heyula gibi suret belirdi. Ogreler, elfleri yukandan izli-yor ve katliamı başlatma emrinin gelmesini sessizlik içinde bekliyorlardı.358

26HÜKÜM Krynn tanrıları bir kez daha konseyde toplanmıştı. Işık tanrıları, gününgeceye zıt oluşu gibi karanlık tannlarmın karşısında duruyordu ve nötrlüktanrıları her iki grubun arasına eşit olarak dağılmıştı. Büyü tanrıları bir ara-daydı ve üçünün ortasında Raistlin Majere duruyordu.Paladine başıyla izin verdi ve Raistlin bir adım öne çıktı.Reverans yaptı ve basitçe şöyle dedi, "Başarılı oldum." Tanrılar ona söyleyecek bir şey bulamadan şaşkınlık içinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

baktılar;tabii birbirilerine gülümseyen, düşünceleri mükemmel bir uyum içinde olanbüyü tanrıları haricinde.En nihayet Paladine, "Bu nasıl başarıldı?" diye sordu. "Görevim kolay değildi," dedi Raistlin. "Kaos dalgalan evrende girdapgibi dönüp duruyor. Büyü düzensiz ve ağır. Üzerine elimi atar atmaz par-ttıaklanmdan akıp gidiyor. Kender, âleti kullandığında, onu yakalamayı vekaos rüzgârlarının daha hafif estiği geçmişe geri götürmeyi başardım. Büyüilerimden kayıp gitmeden ve onu kaybetmeden önce, Tas'ı nerede olduğunubayabileceği bir süre boyunca geçmişte tutmayı başarabildim. Fakat onuterede arayacağımı biliyordum. Böylece, âleti bir kez daha kullandığında359

ben hazırdım. Onu ikimizin de hatırladığı bir zamana götürdüm ve beni fark etmeye başladı. En sonunda, onu günümüze getirdim. Geçmiş ve şimdi, artık bir-birine bağlandı. Sadece birini takip etmeniz yeterli, o sizi diğerine götürecektir""Ne görüyorsun?" diye sordu Zivilyn'e sordu Paladine. "Dünyayı görüyorum," dedi Zivilyn usulca, gözleri yaşlarla buğuianarak. "Geçmişi, şimdiyi ve geleceği görüyorum.""Hangi geleceği?" diye sordu Mishakal."Dünyanın şu anda üzerinde yürüdüğü yolu," diye yanıtladı Zivilyn "Öyleyse, onu değiştirmek mümkün değil, öyle mi?" diye sorduMishakal. "Elbette ki, mümkün,'' dedi Raistlin alayla. "Hepimizin yok olmaihtimâli hâlâ mevcut." "O lanet olası kenderin henüz ölmediğini mi söylemeye çalışıyorsun?"diye hırladı Sargonnas. "Ölmedi. Kraliçe Takhisis'in gücü çok büyüdü. Onu mağlup etmeumudunuz olması için, Tasslehoffun Zamanda Yolculuk Aleti'yle yapmasıgereken önemli bir görevi daha var. Eğer bu görevi başarırsa—""—ölmek üzere geri gönderilmesi gerekli," dedi Sargonnas. "Seçim hakkı ona sunulacak," diye düzeltti Paladine. "Geri gitmeyezorlanmayacak ve kendi isteği dışında geçmişe döndürülmeyecek.Krynn'deki tüm canlılar gibi onun da özgür iradesi var. Bizim çıkarlanmızauyuyor diye, onun bu hakkını çiğneyenleyiz." "Çıkarlanmıza uyuyormuş!" diye kükredi Sargonnas. "Hepimizi yokedebilir!" "Eğer inancımız uğruna atıldığımız tehlike buysa," dedi Paladine, "ozaman öyle olsun. Senin kraliçen, Sargonnas, özgür iradeyi hor görürdü.Kölelere hükmetmeyi daha kolay bulurdu. Bu konuda ona karşı çıkmıştın.Senin minatorlann, kendilerini köle yapan bir tanrıya ibadet ederler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

miydi?Kendi kaderlerine karar verme haklarını, şeref ve şanlanyla yaşama haklarınıreddeden bir tanrıya inanırlar mıydı?" "Hayır, ama benim minatorlanm sağduyuludur. Onlar beyinsiz kender-ler değiller," diye homurdandı Sargonnas, ama bunu ancak kendi kürkünesöyleyebilmişti. "Her neyse, bu, bizi bir sonraki soruyu sormaya itiyor. Bukenderin hepimizin ölümüne sebep olmadığım var sayarsak"—Paladine ahiddetli bir bakış attı—"ona, hepimize ihanet eden ve ismini bir daha aslazikretmeyeceğim o tanrıçaya ne gibi bir ceza vereceğiz?""Sadece tek bir ceza olabilir," dedi Gilean, elini kitabının üzerine koyarakPaladine etrafına bakındı. "Hepimiz anlaştık mı?""Denge sağlandığı sürece," dedi terazilerin bekçisi olan Hiddukel.Paladine tüm tanrılara tek tek baktı. Hepsi, ona başlarını sallayaraK360

onay verdi. En sonunda eşine, biricik Mishakal'ına baktı. Mishakal onay ver-medi. Başını önüne eğmiş duruyordu."Bunun olması şart," dedi Paladine hafifçe. Mishakal gözlerini kaldırdı ve Paladine'ın gözlerine uzun uzun,sevgiyle baktı. Sonra, yüzünden göz yaşlan süzülürken başıyla onay verdi.Paladine elini kitabın üzerine koydu ve, "Öyle olsun," dedi.

361

27TASSLEHOFF BURRFOOT TasslehofFun hayatında birçok muhteşem an olmuştu. Kabul edileceğiüzere hayatında çok kötü anlar da olmuştu, ama o muhteşem anlar öylegüçlü bir şekilde parlıyordu ki, onların ısısı hüzünlü anlara baskın çıkıyor,hafızasının derinlerine doğru gömülmelerini sağlıyordu. Kötü zamanlan aslaunutmayacaktı, ama artık onların onu incitecek güçlen yoktu. SadeceTasslehofFu biraz hüzünlendiriyorlardı, o kadar. Şu an, o muhteşem anlardan biriydi işte, daha önce yaşadıklarının hep-sinden daha muhteşemdi ve gitgide güzelleşiyor, her geçen saniye,öncekinden daha da güçlü bir şekilde parlıyordu. Tas, artık uzay ve zaman içinde yolculuk yapmaya alışkındı ve aıeonu gelişigüzel bir yere her fırlatışında başının dönmesine ve yönunu şaşmasına rağmen, bu hissin —gündelik yaşama pek uymasa bile— Ç<* n y^can verici bir değişiklik olduğuna karar vermışü. Bu sefer, yere m^™'süre sendeleyip durduktan ve heyecan vencı o an içinde kusup ^™ L,cağını merak ettikten sonra, baş dönmesi azaldı ve Tas etrafına oaı^çevresinde olan şeylere dikkat etmeyi başardı. lduGördüğü ilk şey, hemen yanında duran devasa bir gümüş ejderna362

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ejderhanın gözleri, üzerlerinden bir çizgi halinde geçen feci bir yaraylaİcapanmıştı ve Tas bunun, Şövalyeler Divanı'nda kendisiyle konuşan köradam olduğunu anladı. Görünüşe bakılırsa, tıpkı Tas gibi, ejderha da zamaniçinde yolculuğun etkisini çabuk atlatmıştı; zira kanatlarını yelpaze gibi sal-lıyor, kafasını bir o yana bir bu yana çeviriyor, havayı kokluyor ve etrafı din-liyordu. Ya zaman içinde yolculuk ejderhalan rahatsız etmiyordu ya da körolmak baş dönmesini engelliyordu. Tas bunlardan hangisinin geçerliolduğunu merak etti ve ortalık durulduğunda bunu ejderhaya sormayı aklınınbir köşesine not etti. Diğer iki yol arkadaşının durumları o kadar iyi değildi. Gerard, bu yolcu-luğu ilk yapışında hiç beğenmemişti, bu yüzden ikinci yapışını da beğenmeme-si doğal karşılanabilirdi. Nefes nefese kalmış bir halde ayakta sallanıyordu. Odila'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve kadının nefesi kesilmişti. Onabakan Tas, bir zamanlar cebinde bulmuş olduğu zavallı bir balığı hatırladı.Balığın oraya nasıl girdiği hakkında hiçbir fikri yoktu tabii, fakat birisininonu kaybettiğini hayal meyal hatırlıyor gibiydi. Tas, sonra balığı suya koy-mayı başarmış ve balık da bir süre sersem sersem durduktan sonra hızla u-zaklaşmıştı. Odila da şu anda tıpkı o balık gibi görünüyordu. "Neredeyiz?" dedi kadın nefes nefese, bembeyaz kesilmiş elleriyleGerard'a sıkı sıkı tutunarak.Gerard dik dik kendere baktı. Hepsi dik dik kendere baktı. "Tam olarak olmamız gerektiği yerde," dedi Tas, kendisinden emin birsesle. "Karanlık Kraliçe'nin, altın ve gümüş ejderhalan esir tuttuğu yerde."Âleti elinde sıkıca tutarken hafifçe, "Umanm!" diye ekledi, ki o kadar dahafifçe ekleyemediği için bu söz çok yüksek çıktı ve işleri biraz berbat etti. Tas daha önce bunun gibi bir yerde hiç bulunmamıştı. Dört bir yanın-da göz alabildiğince uzanan gri kayalar vardı ve gri kayalardan başka hiçbirşey yoktu. Keskin gri kayalar, yumuşak gri kayalar, devasa gri kayalar veküçük gri kayalar. Gri kayalardan oluşan dağlar ve yine aynı çeşit gri ka-yalardan oluşan vadiler. Kafasının üzerindeki gökyüzü kapkaraydı, şimdiyekadar gördüğü en kara şeydi. Tek bir yıldız bile olmamasına rağmen, Tas'ınözeri soğuk, beyaz bir ışıkla aydınlanmıştı. Gri kayaların ötesinde, ufukta bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

buz duvan panldıyordu. "Ayağımın altındaki kayalann kokusunu alıyorum," dedi Ayna, "vebitki örtüsü kokusu duymuyorum, bu sebeple, geldiğimiz arazinin ıssız venahoş bir yer olduğunu tahmin ediyorum. Hiçbir şeye ait ses işitmiyorum:Ne kıyıya vuran dalgaların sesi, ne ağaçlar arasından esen rüzgârın sesi, ne^r kuşun, ne de bir hayvanın sesi. Bu yerin ıssız ve korkunç olduğunuGediyorum.""İşte, burayı özetledin," dedi Gerard, elinin tersiyle alnındaki teri363

silerken. "Yaptığın bu betimlemeye, gökyüzünün zift karası olduğunu, günefalan görünmediği halde ışık olduğunu; mekânın bir trol kıçından soğul-olduğunu ve arazinin buz kütlelerinden oluşmuş bir duvara benzeyen frşeyle çevrilmiş olduğunu da eklersen, burası hakkında söylenebilecek heşeyi söylemiş olursun." "Belirtmediği şey ise," diye belirtmeden edemedi Tas, "ışık o buzduvarının her çeşit renkle parlamasına sebep—" "Sanki birçok renge sahip bir ejderhanın pullan gibi mi?" diye sorduAyna. "Aynen öyle!" diye haykırdı Tas, heyecan içinde. "Sen deyince farkettim de, burası aynı dediğin gibi. Burası, soğuk ve nahoş bir şekilde hoşÖzellikle de her ne zaman baksan renklerin değişmesi, buz yüzeyinde dansetmesi...""Ah, kes sesini be!" diye emretti Gerard. Tas iç geçirdi. Her ne kadar insanlardan hoşlansa bile, onlarla birliktedolaşmak, yolculuğun zevkini büyük ölçüde çalıp götürüyordu. Soğuk ısıran cinstendi. Odila ürperdi ve cübbesini daha sıkı bir şekildeetrafında topladı. Gerard buzdan duvann yanına doğru ilerledi. Duvaradokunmadı, ama onu baştan aşağı süzdü. Hançerini çekti ve ucunu duvarasapladı. Hançerin keskin yeri paramparça oldu. Gerard küfrederek bıçağı elin-den bıraktı, elini acıyla geri çekti ve hızla koltuk altına soktu. "O kadar soğuk ki, bıçağı kırdı! Buz gibi soğuğun, metalin üzerindengeçip kemiklerimin iliğine işlediğim hissedebiliyorum. Elim uyuştu." "Burada uzun süre hayatta kalamayız," dedi Odila. "Biz insanlarsoğuktan ölebiliriz, kenderler de öyle. Ejderha adına konuşamam tabii." Tas, kendisini de dahil etmiş olduğu için ona teşekkür edercesinegülümsedi. "Beni soracak olursanız," dedi Ayna, "benim türüm soğuk kanlıdır.Kanım ağırlaşıp pıhtılaşacak. Kısa süre içinde uçma ve hatta düzgün

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

düşün-me kabiliyetimi kaybedeceğim." "Aynca senin haricinde," dedi Gerard huysuzca, üzerinde durduklarııssız araziye bakınarak, "tek bir ejderha dahi göremiyorum." Tasslehoff, ayaz havayı kendisinin de hissettiğim, soğuğun ayak ve elparmaklarının uçlarında oldukça nahoş hisler bıraktığını kabul etmek zorun-da kaldı. Eskiden sahip olduğu kürklü yeleği özlemle hatırladı ve o yeleği0başına ne geldiğini merak etti. Aynı zamanda, ejderhaların da başına ngeldiğini merak etti, zira burasının kendisine onlan bulacağı söylene11 yolduğundan kesinlikle emindi —pekâlâ, nispeten emindi. Birkaç gri kayan1altına baktı, ama şansı yaver gitmedi.364

"Bizi geri götürsen iyi olur, Tas," dedi Odila, takırdayan dişleri arasın-dan konuşabildiği kadarıyla. "Bizi geri götüremez," dedi Ayna ve ejderhanın sesi garip bir şekildehoşnuttu. "Bu mekân, ejderhalar için bir hapishane olarak yaratılmış.Kanundaki büyüyü dondurdu. Âletin büyüsünün çalışacağından şüpheliyim.""Buraya tıkıldık kaldık!" dedi Gerard sertçe. "Donarak öleceğiz!" Tasslehoff ayağa kalktı. Bu muhteşem bir andı, tabii kabul edeceğiüzere, her ne kadar görüntüsü ve hissi muhteşem bir anmış gibi olmasa dahi(ayak parmaklan tamamen hissizleşmişti de) Tas ne yaptığını biliyordu. "Bak bakayım sen buraya," dedi sertçe, Gerard'a dik dik bakarak. "Senve ben, birlikte birçok badire atlattık. Eğer ben olmasaydım, sen bugün dur-duğun yerde duruyor olamazdın. Hal böyleyken," diye ekledi çabucak,Gerard cevap yetiştiremeden önce, "beni takip et." Cesur bir kararlılıkla, nereye gideceği hakkında en ufak bir fikri dahiolmadığı halde yola koyulmaya hazır bir tavırla döndü.Bir ses kulağına hafif ama net bir şekilde fısıldadı, "Tepenin ardında." "Tepenin ardında," dedi Tasslehoff. Gördüğü ilk gri kaya çıkıntısınıişaret etti ve o yöne doğru yürümeye başladı."Onun peşinden gitsek mi?" diye sordu Odila."Onu kaybetmeyi göze alamayız," dedi Gerard. Tas, gri taşlara paldır küldür tırmanmaya başladı. Küçük kayalarınayağının altından kayıp takırdayarak aşağı yuvarlanmasına sebep oldu ve bukayalar, onun ardından tırmanma girişiminde bulunmakta olan Odila ileGerard'a ciddi bir engel teşkil etti. Kafasını çevirip arkaya bakan Tas,Ayna'nın yerinden kıpırdamamış olduğunu gördü. Gümüş ejderha, inmiş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olduğu yerde duruyor ve muhtemelen kanını sıcak tutabilmek için kanat-larını yelpaze gibi sallayıp kuyruğunu oynatıyordu. "Onun gözleri kör," dedi Tasslehoff, suçluluk duygusuyla. "Biz ise onutek başına geride bıraktık. Merak etme, Ayna!" diye seslendi. "Seni almayageleceğiz." Ayna cevap olarak bir şeyler söyledi, ama Tas onun ne dediğini tamolarak duyamadı, zira yuvarlanan kayalardan kaçmaya çalışan Odila ileGerard çok gürültü çıkarıyordu. Fakat Tas'a sanki duyduğu şey şöyleymişgibi geldi, "Bu anın ihtişamı sana ait, kender. Ben burada bekliyorum." "İşte ejderhaların sevdiğim bir yönü de bu," dedi Tas kendi kendisine,Eşeyle içi ısınarak. "Her zaman anlayışlılar."Tepeye tırmanıp aşağı baktı ve nefesi kesiliverdi. Aşağıda göz alabildiğine ejderhalar uzanıyordu. Tasslehoff bundan°nce bu kadar çok ejderhayı bir arada görmemişti hiç. Hatta dünyada bultadar çok altın ve gümüş ejderhanın olabileceğini hayal bile etmemişti.365

Ejderhalar soğuğun etkisiyle uyuşuk bir uyku halindeydi. Isınmak içinbirbirilerine sokulmuş, başlarını ve boyunlarını iç içe geçirmiş, vücutlarımyan yana vermiş, kanatlarını katlamış ve kuyruklarını ya kendi bedenlerin»ya da ejderha kardeşlerine dolamışlardı. Buz duvann üzerinde alaycı bir şe-kilde gökkuşaklarının raksetmesini sağlayan o garip ışık, ejderhaların renk-lerini çalmış, onları etraflarım saran kaya tepeleri kadar gri bir hale getirmişti"Onlar ölü mü?" diye sordu Tas, yüreği ağzına gelerek. "Hayır," dedi o ses kulağına, "derin uykudalar. Uykuları onlan ölmek-ten koruyor.""Onlan nasıl uyandıracağım?""Buz duvannı çökertmelisin.""Bunu nasıl yapabilirim ki? Gerard bunu denedi ve bıçağı paramparça oldu.""Gereken şey bir silah değil." Tas bu meseleyi düşünüp tarttıktan sonra şüpheyle, "Bunu yapabilirmiyim?" diye sordu."Bilmem," dedi ses. "Yapabilir misin?" "Bu müthiş bir şey!" diye haykırdı Gerard. Tepenin zirvesine çıkmıştıve şimdi Tasslehoff un yarımda duruyordu. "Şuna bir baksana!" Odila hiçbir şey söylemedi. Aşağıdaki ejderhalara bakarak uzun süreöylece kaldı, sonra döndü ve tepe aşağı koşturmaya başladı. "Gidip Ayna'yasöyleyeceğim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sanırım o biliyor," dedi Tasslehoff, sonra da kibarca ekledi, "Af eder-siniz, ama yapmam gereken bir şey var." "Ah, hayır. Hiçbir yere gitmiyorsun!" diye haykırdı Gerard veTasslehoff un yakasına yapışmaya çalıştı.Kaçırdı. Tasslehoff süratle, elinden geldiğince hızlı bir şekilde depara kalktı.Tırmanış ayaklarının ısınmasını sağlamışü. Ayak parmaklarım hissedebili-yor —ki koşmak için onlar şarttı— ve daha önce hiç koşmadığı kadar hızlıkoşuyordu. Sanki ayağı zeminin üzerinden kayıp geçiyormuş gibiydi.Yuvarlanıp düşmesine sebep olabilecek gevşek bir kayaya adımını atsa bile,ayağı sorun çıkacak kadar uzun süre o kayanın üzerinde kalmıyordu.Tepeden aşağı doğru uçmakta olduğu da söylenebilirdi. Kendisini koşmaya kaptırmıştı. Rüzgâr yüzüne çarpıyor ve gözleriniyakıyordu. Ağzı sonuna kadar açılmıştı. Kanında kıvılcımlar saçan soğukhavayı büyük nefesler halinde içine çekiyordu. Haykınşlar işitiyor, ama Wsözler koşuşun yarattığı rüzgânn arasından ona hiçbir şey ifade etmiyordu'Durmayı düşünmeden, durmasının hiçbir yolu olmadan koştu. Dosdoğrubuz duvarının üzerine koştu.Çılgınlar gibi heyecanlanmış olan Tas başım geriye attı. Ağzını sonu»366

kadar açtı ve yüksek sesle, hiçbir manası olmayan ama kesinlikle kendisiniiyi hissetmesini sağlayan bir "Yaaaa" koyverdi. Kollan iki yana genişçeuzanmış, ağzı sonuna kadar açılmış bir şekilde, parlayan buz duvannabodoslama çarptı. Üzerine gökkuşağından taneler yağdı. Yoğun, gümüşi bir ışıkla par-

layan bu taneler, Tas'ın yukan doğru kaldırmış olduğu yüzüne çaptı. Eskidenbir buz duvan olan, ama şimdi bir su perdesine dönüşen şeyin içinde hızlakoşturdu ve kontrolden çıkmış bir halde koşmaya, çılgınlar gibi koşmayadevam etti. Derken, önünde, neredeyse ayağının dibinde, gri kayalar anidenson buldu ve ötesi karanlıktan başka hiçbir şey olmayan bir uçurum belirdi. Tas, durmaya ve dengesini sağlamaya çalışarak kollarını salladı.Ayaklarını durdurmak için mücadele etti, ama ayaklannın sanki kendiiradeleri varmış gibiydi ve Tas, uçurumun kenarından aşağı düşeceğini kesinbir şekilde anlamıştı.'Son anım, ama muhteşem bir an,' diye düşündü. Düşmeye başladı ve etrafında uçuşan gümüş kanatlar gördü. Birpençenin kendisini yakasından kavradığını hissetti (ki bu onun için yeni birhis değildi, zira her zaman birileri onun yakasına yapışırdı). Ama bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

seferkifarklıydı. Bu seferki, şimdiye kadar yaşadığı en hoş yakalanmaydı.Sonsuzluğun üzerinde asılı kalmış bir halde duruyordu. Nefes almaya çalıştı, ama başanlı olamadı. Başı dönmüş ve afallamıştı.Kafasını geriye doğru eğdiğinde, bir gümüş edjerhanın pençeleri arasındasallanmakta olduğunu gördü; gümüş ejderha kör gözlerini kenderin olduğutarafa çevirmişti. "İyi ki haykırmaya devam ettin," dedi Ayna, "ve iyi ki Gerard, başınınbelâda olduğunu görüp beni zamanında uyarmayı başardı." "Serbest kaldılar mı?" diye gergince sordu Tas. "Diğer ejderhalaryani?" "Serbest kaldılar," dedi Ayna. Ejderha, hafifçe yön değiştirdi ve Tas'ınşu anda boşlukta süzülen, gri kayalardan oluşmuş devasa bir adadan ibaretolarak gördüğü kütleye geri döndü. "Sen ve diğer ejderhalar ne yapacaksınız?" diye sordu Tas, artık sertzemin üzerinde uçmakta olduğu için kendisini daha iyi hissetmeye başlayarak."Konuşacağız," dedi Ayna."Konuşacaksınız, öyle mi?" diye inledi Tasslehoff. "Merak etme," dedi Ayna. "Zamanın geçtiğinin farkındayız. Ama her-hangi bir karar vermeden önce sorulması ve cevaplanması gereken bazı soru-lar var." Sesi yumuşadı. "Birçok kişi, düşüncesizce hareket ederek mahvede-^eyeceğimiz kadar çok şeyini bu uğurda feda etti."Bu cümle Tas'ın kulağına hiç hoş gelmemişti. Kendisini aşın derecede367

kötü hissetmesine sebep olmuştu ve Ayna'ya ne kastettiğini sormak üzerey-di, fakat ejderha, kenderi yere doğru indiriyordu. Gerard, TasslehofPuyakaladı ve ona sarıldıktan sonra kenderi yere bıraktı. Tas nefes almaya çahş.ma işine yoğunlaştı. Buz duvan yok olduğu için hava artık daha sıcaktıKanatların çırpıldığını ve birbirilerine kendi kadim üsanlannda seslenenejderhaların derin, pes seslerini duydu. Tas, gri kayaların üzerine oturdu ve nefesinin düzene girmesinikalbinin onun koşmayı bıraktığını ve çılgınlar gibi atmaya devam etmesinegerek olmadığını anlamasını bekledi. Odila, ejderhaya kılavuzluk etmek içinAyna'yla gitti ve Tas az sonra, dostlanyla karşılaşan gümüş ejderhanınneşeyle yükselen sesini duydu. Gerard geride kalmıştı. Her zaman yapt^gibi etrafta dolaşıp oraya buraya bakınmıyordu. Yüzünde oldukça tuhaf bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ifadeyle Tas'a bakıyordu.'Belki de kamı ağnyordur,' diye düşündü Tas. Tasslehoffise konuşmaya yetecek kadar nefes alamadığı için, bir süredüşünmeyi tercih etti."Bu işe hiç bu yönden bakmamıştım," dedi kendi kendisine."Ne dedin?" diye sordu Gerard, kender ile yüz yüze gelebilmek içinyere çömelerek. Tas karannı vermişti. Artık konuşabilecek haldeydi ve konuştuğundane diyeceğini biliyordu. "Geri döneceğim." "Hepimiz geri döneceğiz," diye belirtti Gerard ve ejderhaların olduğuyere doğru sinirli sinirli bakarak ekledi, "yani, eninde sonunda." "Hayır bunu kastetmedim," dedi Tas, boğazında düğümlenen bir yum-ruyla sorun yaşayarak. "Ölmek için geri döneceğimi söylüyordum."Gülümseyip omuz silkti. "Bildiğin gibi, zaten ölüyüm, bu yüzden geri dönüpölmek büyük bir değişiklik olmayacak.""Bundan emin misin, Tas?" diye sordu Gerard, kendere soğukkanlı birciddiyetle bakarak. Tas başıyla onayladı. " 'Birçok kişi birçok şeyini feda etti...' İşteAyna'nın dediği buydu. Dünyanın uçurumuna doğru koşarken bunudüşündüm. 'Eğer burada, ölürsem,' dedim kendi kendime, 'yani bulunma-mam gereken bir yerde ölürsem, her şey benimle birlikte ölüp gider.' Vederken ne oldu biliyor musun, Gerard? Korkuya kapıldım! Daha önce hiçkorkuya kapılmamıştım." Kafasını sağa sola salladı. "Yani bunun gibi bskorkuya.""Oradan düşmek herkesi korkuturdu zaten," dedi Gerard. "Korktuğum şey düşmek değildi," dedi Tas. "Korktum, çünkü eğerölseydim, hepsinin benim suçum olacağını biliyordum. Tarih boyuncabirçok kişinin yaptığı tüm o fedakârlıklar boşa gidecekti: Hurnat1111'368

]Vlagius'un, Sturm Brightblade'in, Laurana'nın, Raistlin'in..." Duraksadı vesonra hafifçe ekledi, "Hatta Lorth Soth'un. Tabii asla adlarını dahi bilmeye-ceğim diğer bir sürü kişinin de. Onların çektiği tüm acılar boşa gidecekti.Meşeleri ve zaferleri unutulacaktı."Tasslehoff işaret etti. "Şu kızıl yıldızı görüyor musun? Hani şurada duranı?""Evet," dedi Gerard. "Onu gördüm." "Kenderler bana, Beşinci Çağ'daki halkların, Flint Fireforge'un biryıldızda yaşadığına inandıklarını söyledi. İnsanlar eski günlerin ihtişamınıhatırlasın ve umutlan olsun diye demirhanenin alevlerini canlı tutuyormuş.Sence bu doğru mudur?" Gerard, o yıldızın sadece bir yıldız olduğunu ve bir cücenin asla biryıldızda yaşamasının mümkün olmayacağını düşündüğünü söylemek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

üzereydi, derken Tas'ın yüzünü gördü ve fikrini değiştirdi."Evet, bence bu doğrudur." Tas gülümsedi. Ayağa kalkıp üzerindeki tozları silkeledi, kendisineşöyle bir baktı, kıyafetlerini ve keselerini düzeltti. Ne de olsa, eğer Kaos'unayağı altında ezilecekse, düzgün görünmeliydi. "O kızıl yıldız, ziyaret edeceğim ilk yıldız olacak. Flint beni gördüğüne

sevinecek. Sanırım şu anda yalnızlık çekiyordur.""Şimdi mi gidiyorsun?"diye sordu Gerard. "En iyi zaman şimdiki zamandır," dedi Tas neşeyle. "Bu bir zaman-yolculuğu esprisiydi," diye ekledi, Gerard'a ters ters bakarak. "Biz zaman-yolculuğu eden kişiler, hep böyle zaman-yolculuğu şakaları yaparız. Yanibuna gülmen gerekirdi." "Sanırım gülecek havamda değilim," dedi Gerard. Elini Tas'ın omzu-na koydu. "Ayna haklıydı. Sen bilge birisin, belki de tanıdığım en bilgekişisin ve kesinlikle tanıdıklarım içinde en cesur olanı sensin. Seni selâmlı-yorum, Tasslehoff Burrfoot." Gerard kılıcım çekip kendere selâm verdi, gerçek bir Şövalyenin birdiğerine verdiği kadim selâmdı bu.Muhteşem bir an."Hoşça kal," dedi Tasslehoff. "Keselerin asla boşalmasın." Kendi kesesinin içine elini atan Tas, Zamanda Yolculuk Âleti'ni buldu.Ona hayranlıkla baktı, elini daha önce gördüğü zaman parladığından dahaSüçlü bir şekilde ışıldayan mücevherlerin üzerinde gezdirdi. Onu sevgiyle°kşadı, sonra kızıl yıldıza bakarak, "Hazırım," dedi. "Ejderhalar en nihayet bir karara vardı. Krynn'e geri dönmeye hazır-%" dedi Odila. "Bizim de onlarla gitmemizi istiyorlar. Kenderi yine kay-betoıedin, değil mi?"369

Gerard burnunu ve gözlerini silerken, Tasslehoff Burrfoot'u kaybetmeyi içtenlikle dilemiş olduğu tüm o zamanlan düşünerek gülümsedi. "Kayıp değil," dedi Gerard, Odila'run elini tutmak için ileri uzanırken"Artık değil."Tam o anda, karanlığın içinden tiz bir ses konuştu. "Hey, Gerard, neredeyse unutuyordum! Solace'a geri döndüğündetürbemin kilidini tamir et, olur mu? Kınlmıştı da."370

BUZ VE ALEV VADİSİ Ogreler hemen saldırmadılar. Pusularını iyi kurmuşlardı. Elfler vadinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

içinde kapana kısılıp kalmışlardı, ileri gitmeleri ve geri çekilmelerine olanakyoktu. Hiçbir yere gidemezlerdi. Ogreler saldırıyı istedikleri zaman başlata-bilirlerdi ve o an için beklemeyi seçiyorlardı. Ogreler, elflerin o anda savaş yapmaya hazır olduklarını düşünüyor-lardı. Elflerin cesaretle kanı kaynıyor olmalıydı. Düşmanları o kadar ani vebeklenmedik bir şekilde karşılarına çıkmıştı ki, elflerin korkuya kapılacakzamanlan olmamıştı. Ama ogreler bıraktılar gün geçsin ve gece çoksun.Bıraktılar, elfler battaniyelerinin üzerinde gözlerini dahi kırpmadan yatsınlarve etraflarında yaktıkları kamp ateşlerine baksınlar. Bıraktılar, düşmanlarınınsayılarını hesaplasınlar ve o sayılarla korkulan da katlansın. Bir sonrakigünün şafağında, elflerin midesi burkulacak, elleri titreyecekti ve tümcesaretlerini kaybetmiş olacaklardı. Elfler derhal düşman saldınsını geri püskürtmek için harekete geçti.Disiplinli bir şekilde, panik yapmadan hareket ettiler ve çam ağaçlarının,Çalıların, kayalann arkasına gizlendiler. Elf okçular, kendilerine yüksek yer-ler buldular, hedeflerini seçtiler, dikkatle nişan aldılar ve atış emrinin çık-371

masını beklediler. Her okçunun yeterince ok stoku vardı, ama o oklar kısasüre içinde harcanacak ve daha fazlası bulunmayacaktı. Her atışın hedefi bui_ması gerekiyordu, fakat okçular, ellerindeki tüm okları harcasalar da, düşmansayılarını azaltamayacaklarını biliyorlardı. Elfler hazırdı. Ogreler saldırmıyordu. Düşmanın stratejisini anlayanŞamar, elflerin yerlerinde kalmalarını emretti. Elfler yemek yeyip uyumayaçalıştılar, fakat pek başarılı olamadılar. Ogrelerin çürümüş ete benzeyen piskokusu yedikleri yemeğe siniyordu. Yaktıkları ateşlerin ışıkları, kapalı gözkapaklannın altından sızıyordu. Alhana aralannda dolaşıyor, onlarlakonuşuyor, korkularını dindirmek ve cesaretlerini arttırmak için onlara eskigünlerin hikâyelerini anlatıyordu. Gilthas da aynısını yapıyor, halkıylakonuşup moralleri yükseltiyor, kendisinin inanmadığı, hiçbir mantıklı kişinininanmayacağı sözler söylüyordu. Yine de, bu sözler halkı ve gariptir kiGilthas'ı rahatlatıyormuş gibi görünüyordu. Bunun sebebini anlayamıyordu,zira düşmanının yıldızların sayısını aşan kamp ateşlerini görmesi için sadece

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etrafına bakması yeterliydi. İğneleyici bir şekilde, umudun her zaman ayak-ta kalan son adam olduğunu düşündü. Gilthas'ın en çok teselli etmek istediği kişi, teselli olmayı reddediyor-du. Dişi Aslan, elf ulağı kamp yerine getirişinin ardından kısa bir süre sonraaynlmıştı. Gilthas'ın kendisine haykıran sesini duymazdan gelerek atıyladörtnala uzaklaşmıştı. Gilthas kamp yerinde onu aradı, ama kimse, hattakadının kendi halkından olanlar dahi onu görmemişti. Onu, en sonunda,karanlık çöktükten uzun bir süre sonra buldu. Kadın, ana kamp yerinden çokuzaklarda bir kayanın üzerine oturmuştu ve gece karanlığına bakıyordu.Gilthas, kadının onun yaklaştığını işittiğini biliyordu —zira Dişi Aslan, onmetre ötede ağaçlar arasında hareket eden bir serçeyi dahi duyardı— amadönüp Gilthas'a bakmadı. Ona tehlikeye atıldığını ya da bir ogre istilâcısına kendisini hedef ettiği-ni söylemesine gerek yoktu. Dişi Aslan, bunu Gilthas'tan iyi biliyordu."Ulaklarından kaçı kayıp?"diye sordu kadına. "Benim hatam!" dedi kadın acı acı. "Benim başansızlığım! Bizi butehlikeden korumak için bir şeyler görmüş, bir şeyler duymuş olmanıgerekirdi!" Dağ zirvelerine doğru elini savurdu. "Şunlara bir baksana.Binlerce! Ayaklarıyla zemini sarsan, ağaçlan parçalayıp kıymıklara ayıran vesıcak öküz pisliği gibi kokan ogreler. Ben ise onlan ne gördüm, ne de duy-dum! Kör, sağır, dilsiz olsaydım ve burnum kesilmiş olsaydı da aynı şeydi- Biraz duraksadıktan sonra sertçe ekledi, "Yirmi tanesi kayıp- Hepsisadık ve güvenilir dostlanmdı.""Kimse seni suçlamıyor," dedi Gilthas."Ben kendimi suçluyorum ama!" dedi Dişi Aslan, boğulur gibi bir sesle-372

"Şamar, bazı ogrelerin büyü konusunda güçlenmiş olduğunu söylüyor.Bizim büyümüzü engelleyen ve bozulmasını sağlayan hangi güçse, ogrelereiltimas geçiyor. Hareketleri büyüyle örtülmüştü. Bunu tespit etmektebaşarısız olduğun için kimse seni suçlayamaz." Dişi Aslan yüzünü ona doğru çevirdi. Kadının saçları kabarık vedağınıktı, yüzüne bukleler halinde düşüyordu. Gözünden aşağı kayandamlaların izleri yanaklarında duruyordu. Gözleri alev alev yanıyordu. "Bana teselli vermeye çalıştığın için sana teşekkür ederim, kocacığım,ama bulduğum tek teselli, başarısızlığımın benimle birlikte ölüp gömülecekolması."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gilthas'ın yüreği parçalandı. Söyleyecek söz bulamıyordu. Kollarınıkadına uzattı ve Dişi Aslan, Gilthas'ın kollarına atılıp onu tutkuyla öptü."Seni seviyorum!" diye fısıldadı kırık dökük. "Seni çok seviyorum!" "Ben de seni seviyorum," dedi Gilthas. "Sen benim hayatımsın ve eğerbu hayat şu anda bitecekse, sen bu ana dahil olduğun için kendimi kutsanmışhissediyorum." Tüm gece boyunca kamp yerinin çok uzağında, Dişi Aslan'ın yanındakaldı ve ikisi birlikte, asla geri dönemeyecek olanları beklediler. Ogreler şafaktan önce, gökyüzü yaklaşan sabahın rengiyle aydınlanırkensaldırdılar. Elfler hazırdı. Hiçbiri uyuyamamıştı. Hepsi de, öğle vaktini görecekkadar uzun yaşayamayacaklarını kalplerinin derinlerinde biliyorlardı. Heyula gibi ogreler, saldırıyı uçurumlardan aşağı kayalar yuvarlayarakbaşlattılar. Kayaların boyu devasaydı, neredeyse evler kadar büyüktü. Bu da,tanrıçanın büyüsüne bir diğer kanıttı, zira ogreler her ne kadar iri, ortalamaüç metre boyunda ve kaslı olsa bile, en güçlü ogre dahi o devasa kayalarıyerinden söküp dağın yamacından aşağı yuvarlayamazdı. Ogre büyücülerin,kendilerine Kraliçe Takhisis'ten bir armağan olan büyünün sözlerinisöylediği duyulabiliyordu. İri kayalar, vadinin içine yuvarlandı ve çıkıntıların arasına gizlenmişolan elflerin yerlerini terk edip kaçmasına, elf okçuların hayatlarını kurtar-mak için aşağı atlamasına sebep oldu. Kayalar altında ezilenlerin ölümÇığlıkları dağlar arasında yankılandı ve buna cevaben ogrelerin neşe doluhaykırışları duyuldu. Hiddete veya paniğe kapılan birkaç elf okçusu, düşman atış menzilinegirmeden kirişlerini gevşeterek ok harcadı. Şamar bunu yapanlan hiddetleazarladı ve ondan gelecek talimatı beklemeleri konusundaki emrini yineledi.Gilthas bir okçu değildi. Kılıcını kavradı ve amansız bir tavırla hücumunbaşlamasını bekledi. Silahıyla pek usta değildi, ama gelişme gösteriyordu —yani Planchet kendisine böyle söylemişti— ve kendisiyle beraber en azından373

birkaç düşmanı haklayıp anne babasının ruhlarını gururlandıracak kadar iyisavaşmayı umut ediyordu.Gilthas bu sabah garip bir şekilde annesinin varlığından haberdardıİçinde, annesi hemen onun yanında duruyormuş gibi bir his vardı, hatta onun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sesini duyduğunu ve dokunuşunu hissettiğini sandı. Bu his o kadar yoğundu kiannesinin yanında durup durmadığını görmek için dönüp baktı. Gördüğü kişiise, kendisine gülümseyen Dişi Aslan oldu. Burada, hayatlarının sonunda, bir-likte savaşacak ve ölümde de, tıpkı hayatta olduğu gibi yan yana yatacaklardıDağ tepeleri ogrelerle kapkara olmuştu. Mızraklarını kaldırıp salla-yarak elflere sonlarını açıkça gösterdiler, sonra dağlardan aşağı gümbürde-yerek inen bir haykırış kopardılar. Elfler silahlarını sıkıca kavrayıp hücumun başlamasını beklediler.Gilthas ile Dişi Aslan, Kraliçe Alhana'nın etrafında toplanmış olan hemQualinestili, hem de Silvanestili elf sancaktarlardan oluşan kumandagurubunun arasında duruyorlardı. 'En sonunda birleştik, bunu ancak soykırımın eşiğinde, iş işten geçtik-ten sonra yapabildik.' Gilthas bu acı düşünceyi derhal aklından uzaklaştırdı.Olan olmuştu artık. Yollarını açmış olan ogreler amansız bir şekilde dağ yamaçlarındanaşağı inmeye başladı, sayılan o kadar büyüktü ki, tüm dağ yamacını karart-tılar. 'Tüm ogre milleti burada olmalı,' diye düşündü Gilthas. Uzanıp Dişi Aslan'ın elini kavradı. Ruhunu sevgiyle dolduracaktı vebırakacaktı o sevgi onu ruhların gittiği yere götürsün. Şamar atış için hazırlanılmasını emretti. Elf okçular, yaylarını geripnişan aldılar. Şamar elini kaldırdı, ama indirmedi. "Bekleyin!" diye haykırdı. Daha net bir şekilde görmeye çalışarak göz-lerini kıstı. "Bu nedir, kraliçem? Hayal mi görmeye başladım yoksa?" Alhana, savaş alanını görebileceği ve savaşa kumanda edebileceği —tabii bu nasıl olacaksa— yüksek bir tepenin üzerinde duruyordu. Sakindi, herzamanki gibi güzeldi. Hatta, daha güzeldi; soğuk ve ölümcül. Gözlerininüzerine ellerini siper edip doğuya, dağ zirvelerinin üzerine henüz yükselmişolan güneşe doğru baktı. "Dağ zirvesinin etrafındaki birlikler yavaşladı,"diye soğukkanlılıkla bildirdi. Sesinde hiçbir duygu yoktu, ne neşe, ne deumutsuzluk. "Hatta bazıları geri dönüyor.""Bir şey onları korkutmuş olmalı," diye haykırdı Dişi Aslan-Bakışlarını gökyüzüne doğru kaldırıp işaret etti. "Orada! Yüce E'lil Orada!'Üzerlerine ışık parladı. O kadar kuvvetli bir ışıktı ki, sanki güneşiyakalayıp parlak ışınlarını vadinin içine çekiyor ve tüm gölgeleri yok edi-yordu. İlk başta Gilthas, bir çeşit mucizenin güneşi elflerin yardımınagetirdiğini sandı, ama derken bu ışığın yansıyan bir ışık olduğunu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

fark etti—374

bir altın ejderin karın kısmındaki pullardan yansıyan güneş ışığıydı bu! Altın ejderha aşağı doğru dalışa geçti ve dağın ogrelerle kaynayanyamacına doğru uçtu. Işıl ışıl parlayan görkemli ejderhayı gören düşmansafları bölündü ve ogreler kargaşaya boğuldu. Dehşetle çılgına dönen ogre-ler, panik halinde kaçarken dağ yamacından yukarı, aşağı, hatta yana doğrukoşturdular. Ejderha, dağ yamacına alevli bir nefes kustu. Korkunun ipleriyle bir-birilerine düğümlenmiş olan ogreler yüzer yüzer öldüler. Istırap doluhaykırışları kayalar arasında yankılandı. Bu çığlıklar o kadar dehşet vericiy-di ki, elflerin bazıları bu sesi duymamak için kulaklarını tıkadı. Altın ejderha dağın üzerinde uçtu. Daha küçük olan gümüş ejderhalaronun ardından uçuyor, kaçan ogrelerin kanını, kalplerini ve derilerini don-duran ölümcül kırağı nefeslerini püskürtüyordu. Kayalar gibi kaskatı vesoğuk olan vücutlar tek tek yere düşüyor, dağ yamacından vadiye yuvar-lanıyordu. Saldırıya daha fazla altın ejderha katıldı, öyle ki, gökyüzü ejder-haların pullarının panltısıyla sanki alev alev yanıyordu. Kapana kısılmış düş-manlarının üzerine zevkle hücum etmekte olan ogre ordusu şimdi tüm hızıy-la geri çekiliyordu. Ejderhalar ise onları takip ettiler, saklanmaya çalıştıklarıher yerde onları buldular ve katlettiler. Ogreler, elf ordusunun kellesini uçurup kalbini sökmeleri gereken busavaşa binlerce kişi yollamışlardı. Ogre titanların kumandası altında birleşen,disiplinli bir savaş birliği halinde eğitilmiş olan ogreler, elflerin izini kurnazbir sabırla takip etmiş ve onların bu vadiye girmesini beklemişlerdi. Ogreler o günkü savaşta çok fazla kayıp verdiler, ama, daha sonralarıbazı elflerin ve insanların iddia ettiğinin aksine, ırkları yok edilmedi. Ogrelerbu topraklan tanıyor, ejderhalar gidene kadar içinde saklanacakları mağa-raları nerede bulabileceklerini biliyorlardı. Karanlığın içinde gizlenerekyaralarım sardılar, elflere lanet okudular ve intikam yemini ettiler. Ogrelerşimdi minator ırkıyla sıkı bir ittifak içindeydi. Kuzey adalarında sıkışıpkalmış, kabarık nüfusu okyanuslara taşmakta olan minatorlar, uzun süredirAnsalon kıtasına genişlemek için tam kıvamına gelmiş bir alan olarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gözdikmişlerdi. Ogreler mağlup edilmiş olsalar da, minatorlarla olan sıkı ittifak-larını koruyacaklardı. Hesaplaşma günü gelecekti. Vadiye hışımla dalmış ve elfleri kapana kıstırmış olan ogreler, şimdi hiddet-ten çılgına dönmüş, eğitimlerini unutmuşlardı ve sadece katliam peşindeydiler.Elfler bu ogreleri rahatlıkla saf dışı ettiler ve savaş kısa süre içinde bitti. Ogreler busavaş alanına Buz ve Alev Vadisi adını taktılar ve burasının lânetli bir yer°lduğunu ilan ettiler. Bundan sonra hiçbir ogre, bu vadiye adımını atmayacaktı.375

Savaşın gidişatı o kadar hızlı değişti ki, Gilthas güvende olduklarımölümün sopayla ve mızrakla üzerlerine saldırmadığını hemen kavrayamadı'Elfler tezahürat yapıyor, başlarının üzerinde daireler çizen, parlak pullanından güneş ışıklan yansıyan ejderhaları selâmlamak için neşe dolu ilahilersöylüyordu. İki gümüş ejderha, ana gruptan ayrıldı. Konabilecekleri düz ve açık biralan arayarak alçaktan uçup daireler çizdiler. Alhana, Şamar ve Gilthas onlankarşılamak için harekete geçtiler. Gilthas, Alhana'ya hayranlıkla baktıKendisi korkudan aniden azat oluşunun, aniden hayatın ve umudun gerigelişinin etkisiyle titriyordu, ama Alhana şansın dönüşünü, tıpkı kesinyıkımıyla yüzleştiği gibi özgüven ve soğukkanlılıkla izliyordu. Gümüşler yere kondu —bir tanesi kesin ve zarif hareketlerle, diğeri iseyumurtasından yeni çıkmış genç bir ejderha gibi beceriksizce iniş yaptı.Gilthas buna şaşırdı, derken ikinci ejderhanın sakat olduğunu, gözlerininyaralı ve biçimsizleşmiş olduğunu gördü. Kör ejderha, bir Solamniya Şövalyesi olan binicisinin kılavuzluğuylauçmuştu. Kadının kapkara, örgülü saçları parlak miğferinin altından uzanıpsalınıyordu. Kadın, kraliçeyi selâmladı, ama ejderhadan aşağı inmedi.Kılıcım elinde tutarak, diğer ejderhaların ogre ordusundan arta kalanlanavlayışını izleyerek ejderhanın semerinde oturdu. Diğer ejderhanın binicisiolan erkek şövalye elini salladı."Şamar!" diye haykırdı. "Bu o Şövalye, Gerard!" diye bağırdı Şamar, şaşkınlık içinde alışıldıksoğukkanlı tavrım kaybederek. "Onu nerede görsem tanırım," diye ekledi,Gerard onlara doğru koşarken. "Kendisi, hayatınızda görüp görebileceğiniz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

en çirkin insandır, Majesteleri.""Yine de, onu görmek bana çok güzel geliyor," dedi Alhana. Gilthas, gözyaşlarını her ne kadar kadının yüzünde göremese bile, sestonunun o yaşlarla titrediğim duydu ve Alhana'yı daha iyi anladı. Dışı buzgibiydi, ama içi alev alev yanıyordu. Gilthas'ı görünce Gerard'ın yüzü aydınlandı ve Gerard, QualinestiKralı'nı selâmlamak için aceleyle seğirtti. Gilthas başım yana doğru hafifçeeğerek işaret verdi. Gerard onun ne kastettiğini anladı ve Alhana'ya baktı.Koşarken aniden durdu ve kendinden geçmiş bir ifadeyle kadına bakakaldı.Gerard kadının güzelliğinden görgü kurallarını hatırlayamayacak kadarbüyülenmiş, ağzı bir kanş açık kalmış halde ona bakıyordu."Sör Gerard," dedi Alhana. "Sizi görmek ne hoş." Gerard, bir kraliçenin huzurunda bulunduğunu, ancak kadının sesııuduyunca hatırlayabildi. Hızla bir dizinin üzerine çöktü ve başım eğeıreverans yaptı.376

"Hizmetinizdeyim, Hanımefendi." Alhana elini uzattı. "Lütfen kalkın, Sör Gerard. Asıl sizin karşınızda dizçökmesi gereken kişi benim, zira halkımı mutlak bir yıkımdan kurtardınız." "Hayır, Hanımefendi, ben kurtarmadım," dedi Gerard, kıpkırmızıkesilerek ve bir insanın görünebileceği en çirkin halde görünerek.

"Yardımınıza koşan ejderhalardı. Ben sadece onlarla birlikte geldim ve..."Bir şeyler daha ekleyecek gibi oldu, ama fikrini değiştirdi. Gilthas'a doğru dönen Gerard yerlere kadar eğilip reverans yaptı. "Sizisağ salim gördüğüm için çok mutluyum, Majesteleri." Sesi yumuşadı."Saygıdeğer annenizin ölüm haberini aldığım için derin bir keder duyuyorum." "Teşekkür ederim, Sör Gerard," dedi Gilthas, Şövalye'nin elini kavra-yarak. "Yollarımızın bir kez daha kesişmiş olmasını oldukça garip buluyo-rum —garip, ama talihli." Gerard, ne yapacağım bilemeyerek, derin mavi gözleri birinden diğe-rine kayarak, arayış içinde etrafına bakınarak durdu. "Sör Gerard," dedi Alhana, "söyleyecek başka bir şeyiniz daha var.Lütfen, korkmadan konuşun. Size büyük bir minnet borcumuz var." "Hayır yok, Majesteleri," dedi Gerard. Konuşması ve tavrı beceriksiz-di —ki insanlar elflerin gözüne hep böyle görünürdü— ama sesi ciddi vesamimiydi. "Bunu düşünmenizi istemem. İşte bu yüzden konuşmakta tered-düt ediyorum, yine de"—güneşe doğru baktı—"zaman geçiyor, ama biz hâlâ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

burada duruyoruz. Nakledeceğim kötü haberler var ve bu haberleri verecekolmaktan nefret ediyorum." "Eğer minatorlann anayurdumuzu zaptedişinden bahsediyorsanız,bundan haberdar edilmiş olduğumuzu söylemeliyim," dedi Alhana. Gerard ona bakakaldı. Ağzı konuşacakmış gibi açıldıysa da, tekrarkapanıverdi. "Belki sana yardımcı olabilirim," dedi. "Bizden, Samar'm verdiği sözütutmamızı ve Sanction'a saldırmak için sizinle birlikte yolculuk etmemiziistiyorsunuz. Bizi kurtarmaya gelmiş olduğunuzdan dolayı, bizim kendimizibunu yapmak zorunda hissedeceğimizden korkuyorsunuz." "Lord Tasgall, benden, eğer yurdunuz uğruna savaşmak için geri dö-nerseniz Şövalyeler'in bunu anlayışla karşılayacağı konusunda sizi teminetmemi istiyor, Hanımım," dedi Gerard. "Sadece çok büyük bir ihtiyaç içindeolduğumuzu söyleyebilirim. Sanction hem ölüler, hem de canlılar ordusutarafından korunuyor. Kraliçe Takhisis'in hem ölümlü, hem de ölümsüzdünyaya hükmetmeyi planladığından korkuyoruz. Eğer gerçekleşir ve kraliçebaşarılı olursa, karanlık hepimizi saracak. Şayet onu durdurmak istiyorsak,Hanımım, yardımınıza ve cesur savaşçılarınıza ihtiyacımız var. Ejderhalar sizioraya taşıyacaklarını söylediler, zira onlar da savaşa katılacaklar."377

"Haber alabildiniz mi? Oğlum Silvanoshei hâlâ hayatta mı?" diyesordu Alhana, beti benzi atarak. "Bilmiyorum, Hanımım," diye kaçamak bir cevap verdi Gerard"Hayatta olduğunu umuyor ve hayatta olduğuna inanıyorum." Alhana başıyla onayladı ve Gilthas'a doğru dönüp kendisinden bek-lenmeyecek bir şey söyledi. "Cevabımın ne olması gerektiğini biliyorsunYeğenim. Oğlum bir esir. Onu kurtarmak için gücüm dahilindeki her şeyiyaparım." Alhana'nın yanakları donuk bir kızarıklıkla yanıyordu. "Ama,halkının kralı olarak, düşüncelerini dile getirme hakkına sahipsin." Gilthas bundan memnun olabilir, haklı çıktığı için keyiflenebilirdi. Amabütün geceyi uyanık geçirmişti; kendisini sadece ölü gibi yorgun hissediyordu. "Sör Gerard, eğer Şövalyelerin Sanction'ı almasına yardım edersek,Şövalyelerin de anayurdumuzu geri almamız konusunda bize yardım etmesi-ni bekleyebilir miyiz?" "Bu Şövalyeler Divanı'na kalmış, Majesteleri," diye rahatsızlıklayanıtladı Gerard. Verdiği cevabın yeterli olmadığım anlamış gibi, kendinden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

emin bir şekilde ekledi, "diğer Şövalyelerin ne yapacağım bilmiyorum,Majesteleri, ama ben sizin davanıza kendimi seve seve adarım." "Bunun için size teşekkür ederim, beyim," dedi Gilthas ve Alhana'yadoğru döndü. "Başta bu yolculuğa karşıydım ve bunu hiç gizlemedim.Yaşanacağım tahmin ettiğim felâket yaşandı. Şimdi, yurdu olmayan sürgün-lerden ibaretiz. Fakat bu yiğit Şövalye'nin belirttiği üzere, eğer Samar'ınŞövalyeler'e savaşta yardım edeceğimize dair verdiği sözden dönecek olur-sak, Kraliçe Takhisis zafer kazanacak. Yapacağı ilk iş bizi yok etmek,kökümüzü tamamen kazımak olacaktır. Hemfıkirim. Sanction'a yürümekzorundayız." "Cevabımızı duydunuz, Sör Gerard," diye bildirdi Alhana. "Biz —Oualinesti ve Silvanesti milletleri— artık biriz ve Kraliçe Takhisis ile ordularınıyok etmek için yapılacak savaşta diğer özgür halkların yanında yer alacağız." Gerard duruma uygun sözler söyledi. Bariz bir şekilde rahatlamıştı veartık yola koyulmak için hevesliydi. Ejderhalar gökte daireler çiziyor, kanat-larının gölgesi zemin üzerinde zarifçe salmıyordu. Elfler, ejderhaları neşedolu tezahüratlarla, göz yaşlarıyla ve hayır dualarıyla selâmladılar, ejderhalarise gururla dimdik tuttukları başlarım selâmlara eğip cevap verdiler. Gümüş ve altın ejderhalar, birer ikişer vadinin içine pike yapmayabaşladılar. Elf savaşçılar ejderhaların sırtlarına, sıkışabildikleri kadarsıkışarak bindiler. İşte elfler, Huma zamanında savaşa bu şekilde gitmişle™1-Mızrak Savaşı zamanında da bu şekilde harbe gitmişlerdi. Havada tarmkokusu vardı. Elfler tekrar şarkı söylemeye başladı; artık eiflerden kahra-manlık sarkılan, zafer şarkıları yükseliyordu.378

Bir altın ejderhanın üzerinde oturan Alhana başı çekti. Kılıcını havayakaldırarak bir elf savaş çığlığı attı. Şamar kılıcını kaldmp ona katıldı. Altınejderha, Silvanesti Kraliçesi'ni göğe taşıdı ve dağların üzerinden batıya,Sanction'a doğru uçmaya başladı. Binici tarafından yönlendirilen kör gümüşejderha da göğe yükseldi. Gilthas, ölülerle törelere uygun şekilde ilgilenildiğinden, onları göme-cek vakit ve anayurtlarına döndürülmelerinin hiçbir yolu olmadığı içinnaaşlarının ejderha ateşiyle yakıldığından emin olmak üzere en sonuna kadarvadide kalmaya gönüllü oldu. Kansı da onunla birlikte kaldı. "Şövalyeler yardımımıza gelmeyecek, değil mi?" dedi Dişi Aslananiden, son ejderha onları alıp götürmek için hazır bir şekilde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

önlerindedururken. "Şövalyeler gelmeyecek," dedi Gilthas. "Biz onlar için öleceğiz veonlar bize övgü şarkıları söyleyecekler, ama savaş kazanıldığında onlaryuvalarına dönecekler. Bizim için ölmeye gelmeyecekler." Gilthas, Dişi Aslan ve geride kalan son Qualinesti savaşçıları göğeyükseldiler. Elflerin şarkıları gürdü, coşkuluydu ve vadiyi ezgiyle dolduru-yordu. Derken geriye sadece yanıklar kaldı. Sonra onlar da silinip giderekarkalarında yalnızca sessizlik ve duman bıraktılar.379

29DUERGHAST TAPINAĞI Galdar, Sanction'a zaferle dönüşünden beri Mina'yı görmemişti. Kalbide vücudu gibi yaralıydı ve yaralarını çadırında kalmak için bir bahaneolarak kullanıyor, herhangi biriyle görüşüp konuşmayı reddediyordu. Hâlâhayatta olduğu için epey şaşırmışü, zira Takhisis'in kendinden nefret etmekiçin geçerli sebepleri vardı ve o, kendisine cephe alanlara karşı merhametlidavranan bir tanrıça değildi. Malys'in cesedinin yanında köz olmuş bir etyığını halinde yatmıyor olmasında Mina'nın rol oynadığım tahmin ediyordu. Galdar, Takhisis ile Mina arasında geçen konuşmayı dinlemek için oradakalmamıştı. O kadar hiddetliydi ki, bütün dağı çıplak elleriyle yerinden ede-bilirdi ve yardımı dokunacağına Mina'ya zarar verebileceğinden korkan Galdar,gidip bir köşede yalnız başına hiddetiyle köpürmek için oradan uzaklaşmıştı. Omağaraya, sırf Mina'nın kendisine seslendiğini duyduğu için dönmüştü. 3 Onu sağ salim bulduğuna hiç şaşırmamıştı, bunun aksini beklememiştizaten. Çürümüş, kanlı elini ovalayarak —hiddetini kayalardan çıkartmıştıda— ona sessizlik içinde bakıp kızın konuşmasını beklemişti. Kızın amber gözleri soğuk ve sertti. Galdar kendisini hâlâ o gözleriniçinde donmuş, sıkışıp kalmış küçük bir yaratık gibi görüyordu.380

"Beni ölüme terk edecektin," demişti kız, suçlayıcı bir tonla. "Evet," diye yanıtlamıştı sertçe. "Bir köle olarak yaşamaktansa, şanıntazeyken ölmen daha iyidir." "O bizim tanrımız, Galdar. Eğer bana hizmet edersen, ona hizmet etmişolursun." "Sana hizmet ediyorum," demişti Galdar ve bu, o konuşmanın sonu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olmuştu. Mina onu huzurundan kovabilirdi. Hatta onu öldürebilirdi de. Bunlar yeri-ne, Kıyametin Efendileri'nden aşağı doğru inen uzun patikada yürümeye başla-mıştı. Galdar onun peşinden yürümüştü. Kız onunla sadece bir kez daha konuş-muştu ve bu da, yaralarını iyileştirmeyi teklif etmek içindi. Galdar bu teklifi geriçevirmişti. Sanction'a sessizce girmiş ve o zamandan beri konuşmamışlardı. Mina'nın dönüşüyle yaşanan neşe muazzam olmuştu. Halk, onunöldüğünden emin olanlar ve hayatta olduğundan emin olanlar şeklinde ikiyeayrılmıştı. Gerginlik ve korku öylesine yüksekti ki, bu iki grup yumruklaş-maya başlamıştı. Mina'nın Şövalyeleri kendi aralarında tartışmayabaşlamışlardı, kumandanlan incir çekirdeğini doldurmayacak konularda lafdalaşı yapıyordu. Sokaklarda söylentiler geziniyor, yalanlar gerçekleredönüşüyor ve gerçekler tekrar sulanıp yalan oluyordu. Mina, geridöndüğünde anarşi ve karmaşayla dolu bir şehir bulmuştu. Düzeni sağlamakiçin gerekli olan tek şey onun sesinin çınlayışıydı. O belirdiğinde kapılardan "Mina!" diye neşe dolu bir haykırış yük-selmişti. "Mina!" Bu isim, düğün canlan gibi neşeyle, çılgınlar gibi tüm şehirde çın-lamıştı ve Mina neredeyse, onun hayatta olduğunu gördüklerine ne kadarsevindiklerini söyleyen insanlar arasında ezilip boğulacaktı. Eğer Galdar,hiçbir şey söylemeden onu yerinden kaldınp herkes onu görsün diye güçlüomuzlarının üzerine oturtmuş olmasaydı, Mina sevgiden ölebilirdi. Galdar, onların tezahürat yaptığı, takip ettikleri, itaat ettikleri kişininMina olduğunu belirtebilirdi. Ama Galdar hiçbir şey söylemedi, Mina dahiçbir şey söylemedi. Galdar totemin yıkılışının, toteme saldıran ve bununkarşılığında Mina'nın yiğit askerlerinin saldınsma uğrayıp kör edilen gümüşejderhanın ortaya çıkışının hikâyesini duymuştu. Gümüş ejderhayla birlikolan Solamniyalı rahibenin kalleşlik ve hainlik ederek ejderhayla birlikteuçup gidişinin haberini almıştı. Karyolasında yatıp yaralarını iyileştiren Galdar, bir mavi ejderhaolduğu sonradan ortaya çıkan o sakat dilenciyi ilk gördüğü zamanı hatırladı.Yanında gümüş saçlı, kör bir adam vardı. Galdar bunu düşünüp hayret etti. Enkazı görmeye gitmişti. Eskiden yüzlerce ejderhanın kafataslan olankül yığınına dokunulmamış, yığın kaldınlmamıştı. Mina onun yanına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

git-381

miyordu. Sunak odasına bir daha adımını atmamıştı. Tapınaktaki odasınageri dönmemiş, eşyalarını gizli bir yere taşırmıştı. Sunak odasındaki mumlar erimiş, havada uçuşan tozlarla pis, g^ ^renge bürünmüş geniş bir balmumu birikintisi haline gelmişti. Banklar tersdönmüş, bazılan alevlerden kapkara olmuştu. Büyünün ve dumanın rayihasıhâlâ kesif bir şekilde mevcuttu. Zemin, bir çizmenin tabanını delebilecekkadar kesin olan kırık amber parçalarıyla kaplıydı. Hiç kimse, eskiden ambertabutun içinde hapis kalmış, şimdi ise bir kül yığınına dönüşmüş olan kadınınruhunun bulunduğu rivayet edilen tapmağa girmeye cüret edemiyordu. Galdar küllere doğru bakarak, "En azından içimizden biri kaçmayıbaşardı," demiş ve asker selâmı vermişti. Aynı şekilde, büyücülerden birinin cesedi gitmişti. Palin Majere'inbasma ne geldiğim kimse bilmiyordu. Bazılan, kapkara elbise giymiş birsuretin onu taşıyıp götürdüğünü iddia ediyordu, bazılan ise büyücüDalamar'ın onu çıplak elleriyle paramparça ettiğine yemin ediyordu.Mina'nın emri üzerine, Palin'i arama çalışmalan başlatılmış, ama cesedibulunamamıştı ve en sonunda Mina arayışın bırakılmasını emretmişti. Büyücü Dalamar'ın vücudu terk edilmiş tapmakta kalmıştı, karanlığabakıyordu, görünüşe bakılırsa unutulmuştu ve elleri kanla lekeliydi. Bir haber daha vardı. Gardiyan, Malys'in saldınsı sırasında çıkan kar-maşa sırasında elf beyi Silvanoshei'in hücresinden kaçtığını ve yenidenyakalanmadığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. Elfın hâlâ şehirde olduğudüşünülüyordu, böylece onu elden kaçırmamak için çıkış noktalannagözcüler dikmişlerdi, ama kimse onu görmemişti."O Sanction'da," demişti Mina. "Bundan emin olabilirsiniz." "Onu bulacağım," diye ant içmişti gardiyan, "ve onu bulduğumda dos-doğru sana getireceğim, Mina." "Onunla uğraşamayacak kadar meşgulüm," demişti Mina keskince."Onu bulursan, öldür. Görevini yerine getirdi." Günler geçmiş, düzen sağlanmıştı. Elf bulunamamıştı ve kimse onuarama zahmetine de girmiyordu. Şimdi söylentilere göre Mina, uzun süredirenkaz halinde duran kadim Duerghast Tapınağı'nı yeniden inşa ettirip restoreettiriyordu. Bir ay içinde, tapınakta, kimin adma olduğu gizli tutulan büyükbir tören düzenleyecekti. Krynn tarihindeki en büyük an olacaktı: Uzun sürekutlanıp hatırlanacak bir an. Sanction'daki herkes, Mina'nın tannlıkla ödül-lendirileceğini söylüyordu. Galdar, bu söylentiyi duyduğu gün derinden iç geçirdi. İşte o

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gün, Mi"aonu görmeye geldi. "Galdar," diye seslendi kız, minatorun çadırının önünden. "İçeri gu"6'bilir miyim?"382

Galdar homurdanarak onayladı ve Mina içeri girdi. Mina kilo vermişti —yanında Galdar olmayınca, kimse onu yemek yem-eye ikna edemiyordu. Görünüşe bakılırsa, kimse onu uyumaya da teşviketmiyordu, zira yıpranmış, bitkin görünüyordu. Gözlerini sık sık kırpıştırı-yordu, parmaklan amaçsızca deri zırhının kopçalarını çekiştiriyordu.Yanaklanndaki telaşlı, ateşi çıkmış gibi duran kızarıklık haricinde teni solgun-du. Kızın kızıl saçları, Galdar'ın şimdiye dek hiç görmediği kadar uzundu,bukleleri kulaklarının üzerinde huysuzca kıvrılıyor ve alnına dökülüyordu.Galdar onu selâmlamak için ayağa kalkmadı, yatağında oturmaya devam etti. "Sağlığın iyi olmadığı için çadırında kaldığını söylüyorlar," dedi Mina,onu dikkatle inceleyerek. * "Gittikçe iyileşiyorum," dedi minator, kızın amber gözlerine bakmayıreddederek."Görevinin başına dönebilecek durumda mısın?""Bunu sen istersen," dedi 'sen' sözüne vurgu yaparak. "İstiyorum." Mina çadırın içinde volta atmaya başladı ve Galdar onuendişeli, rahatsız gördüğüne şaşırdı. "Ortalıkta dolaşan söylentileri duymuş-sundur. Hani benim tanrı olmam hakkındaki söylentiler.""Duydum. Dur tahmin edeyim, Karanlık Majeste bundan memnun değil." "Dünyaya zaferle girdiğinde, Galdar, insanların kime tapınacağıkonusunda hiçbir şüphe olmayacak. Bu sadece..." Mina duraksadı, açık-layamıyordu ya da belki de, bu açıklamayı kabul etmek istemiyordu. "Suçlusu sen değilsin, Mina," dedi Galdar, yumuşayıp ona merhametederek. "Sen burada, dünyadasın. Sen insanların görüp dokunabileceği birşeysin. Mucizeler sergiliyorsun.""Bunu hep onun adına yapıyorum," diye ısrar etti Mina. "Yine de onların senin ismini haykırmasını asla engellemedin," diyegözlemledi Galdar. "Asla onlara Tek Tanrı diye haykırmalarını söylemedin.Her zaman 'Mina, Mina.' " Kız bir süre suskun kaldıktan sonra sessizce konuştu, "Onlanengellemedim çünkü bundan hoşlanıyorum, Galdar. Bunun önüne geçemi-yorum. Seslerindeki sevgiyi duyabiliyor, gözlerindeki sevgiyi görebiliyo-rum. Onların sevgisi kendimi her şeyi başaracak gibi hissetmemi, mucizelergerçekleştirecek gibi..." Sesi kesildi. Sanki bir anda neler söylemekte olduğunun farkına varmış

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gibiydi.Mucizeler gerçekleştirecek gibi. "Anlıyorum," dedi Mina yavaşça. "Şimdi neden cezalandırıldığımıanladım işte. Tek Tann'nın beni affettiğine hayret ediyorum. Fakat, bunutelafi edeceğim."383

'O seni terk etti, Mina!' diye ona haykırmak istedi Galdar. 'Eğer ölsey-din, uşaklığını yapacak başka birini bulurdu. Ama ölmedin. O da, bu yüzden"sınav" ve "ceza" masallarıyla koşa koşa sana geldi.' Bu sözler dilinin ucunda yanıyordu, ama ağzını kapalı tuttu, çünkü eğerbu sözleri söyleseydi Mina hiddetlenirdi. Belki de sonsuza dek ona sırtrnıdönerdi ve şu anda kızın tek dostu, önünde uzanan yolu görebilen tek kişjGaldar'dı. Sözlerini yuttu, ama bu sözler bir yumru halinde boğazına takıldı "Eski Duerghast Tapmağı'nı restore ettiğin konusunda duyduğum şusöylentilerin aslı nedir?" diye sordu Galdar, konuyu değiştirerek. Mina'nın yüzü aydınlandı. Amber gözleri, eski kişiliğinden kalma birışıltıyla parladı. "Törenin yapılacağı yer orası, Galdar. Tek Tanrı'nın kudretiniaşikâr edeceği yer. Tören arenada düzenlenecek ve muhteşem olacak, Galdar!Herkes orada olacak ve Tek Tann'ya tapınacak —düşmanları da dahil." Galdar'ın yuttuğu sözleri karnım ağrıtıyordu. Tekrar midesi bulanmayabaşladı ve yatağının üzerinde oturmaya devam edip hiçbir şey söylemedi.Ona bakamıyor, bakışlarına karşılık veremiyor, kendini amberin içine kısılıpkalmış küçücük bir yaratık olarak görmeye tahammül edemiyordu. Minaonun yanına gelip eline dokundu. Galdar ise yüzünü ona çevirmedi. "Galdar, seni incittiğimi biliyorum. Hiddetinin esasında korku —benim için duyduğun korku— olduğunu da biliyorum." Kızın parmaklanminatorun elinin üzerine kapandı. "Beni gerçekten önemseyen tek kişisendin, Galdar. Beni, yani Mina'yı. Diğerlerinin tek umursadığı onlar içinyapabileceğim şeyler. Tipli çocuklar gibi benim elime bakıyorlar ve tıpkıçocuklara olduğu gibi onlara öncülük ve kılavuzluk etmem gerekiyor "Onlara bel bağlayamam. Ama sana bel bağlayabilirim, Galdar.Benimle birlikte mutlak bir ölüme uçtun ve hiç korkmadım Sana şimdi ihti-yacım var. Senin gücüne ve cesaretine ihtiyacım var. Artık bana kızma." Kızduraksadı ve "artık ona kızma," dedi. Galdar'ın düşünceleri, Mina'nın gök gümbürtüsünden bir müjdeciyle,alevlerin içinden doğarak fırtınanın içinden çıkıp geldiği geceye kaydı. Eline,bu eline, onun hediyesi olan eline dokunduğu zaman hissettiği heyecanıhatırladı. Onunla birçok anısı vardı, her biri bir diğeriyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

birleşiyor ve ikisinibirbirine bağlayan altın bir zincir oluşturuyordu. Başını kaldırıp ona baktı veonun bir insan olduğunu, küçük, narin olduğunu gördü ve aniden onun admamuazzam bir korkuya kapıldı.O kadar korktu ki, onun iyiliği için yalan bile söyleyebilirdi."Özür dilerim, Mina," dedi kabaca. "Benim kızdığım—" Duraksadı. "Takhisis," diyecekti, ama onun ismini ağzma almakistemiyordu. Sözlerini toparladı. "Benim kızdığım Tek Tann'ydı. Şimdianlıyorum, Mina. Özrümü kabul et."384

Kız gülümsedi ve elini bıraktı. "Teşekkür ederim, Galdar. Tapınağıgörmek için benimle gelmelisin. Törene hazırlamak için yapılacak çok iş var,ama sunağı ışıklandırdım ve—"Borular öttü. Gümbürtü dolu trampet sesleri kızın sözlerini bastırdı. "Bu da ne?" diye sordu Mina, çadır cebine doğru yürüyüp rahatsızlık-la dışarı baktı. "Ne yaptıklarım sanıyor bunlar?" "Bu silah başı çağrısı, Mina," dedi Galdar, endişelenerek. Aceleylekılıcım kavradı. "Saldırıya uğramış olmalıyız." "Bu imkânsız," diye karşılık verdi Mina. "Tek Tanrı, her şeyi görür,duyar, bilir. Uyarılmış olmam gerekirdi..." "Yine de," diye belirtti Galdar, sinirlenerek, "bu gerçekten de silah başıçağrısı." "Bunun için zamanım yok," dedi kız, rahatsızlıkla. "Tapınakta yapıla-cak çok iş var."Trampet sesleri daha ısrarcı bir şekilde gitgide arttı. "Sanırım bununla ilgilenmem gerekecek." Hışımla çadırdan dışarıçıktı ve aceleyle yürüdü, rahatsızlığı barizdi. Galdar kılıcım sırtına astı, zırh olarak kullandığı dolgulu deri yeleğinikaptı ve yürürken kopçalarım bağlayarak kızın peşinden seğirtti. Sokaklar kargaşaya boğulmuştu. Bazıları, sadece bakarak nelerolduğunu görebilecekmiş gibi surların olduğu tarafa doğru bön bön bakıyor-du, bazılan ise haykınyor ve en az kendileri kadar şaşırmış olan insanlardancevap istiyordu. Ağırbaşlı olanlar, gidip neler döndüğünü öğrenmeden öncesilah kuşanmanın mantıklı olacağını düşünerek silahlarını almak içinkarargâha koşturuyordu. Galdar, paniğe boğulmuş sokaklarda yolunu yararak açü. İnsanlara yolaçmalan için böğürdü. Emrine uymayanlan tek tek seçip güçlü kollanylakenara fırlattı. Mina onu yakından takip ediyordu ve onu gören insanlar teza-hürat yapıp ismini haykınyordu."Mina! Mina!" Arkasına bakan Galdar, onun hâlâ bu kesintiden rahatsız olduğunu, hâlâbunun hiç önemli bir şey olmadığım düşündüğünü görebiliyordu. Baü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kapısı'na vardılar. Tam iri kapılar gümbürtüyle kapanıyordu ki, Galdar kendigözcülerinden birini gördü —surların dışında yere konan bir mavi ejderhaydıbu. Ejderha binicisi, cümle kapısından sorumlu olan Şövalye'yle konuşuyordu. "Sorun nedir? Neler oluyor?" diye cevap istedi Mina, kalabalığı ite kakayolunu açıp subayın yanına gelerek. "Neden alarm verdiniz? Emri kim verdi?" Şövalye ve ejderha binicisi aynı anda Mina'ya doğru döndü. İkisi deaynı anda konuşmaya başladı. Askerler ve Şövalyeler etrafına doluşup kendiislerini duyurmaya çalışarak kargaşayı körüklediler.385

"Solamniya Şövalyeleri'nin başını çektiği bir ordu Sanction'a doğ^geliyor, Mina," dedi ejderha binicisi, nefes almaya çalışarak. "Şövalyeler'^yanında enlerden oluşan bir ordu var, hem Qualinesti hem de Silvanesti san-cakları dalgalandırıyorlar." Mina, cümle kapısından sorumlu olan Şövalye'ye sinirli bir bakış attı"Sen de bunun için alarm verip panik yaratıyorsun, öyle mi? Görevindenalındın. Galdar, bu adamı kırbaçlanır." Mina dudağı alayla kıvrılarak ejder-ha binicisine doğru döndü. "Bu ordu ne kadar uzakta? Kaç haftalık yürüyüş,leri var?" "Mina," dedi ejderha binicisi, yutkunarak. "Yürümüyorlar. Ejderhalarabinmişler. Altın ve gümüş ejderhalar. Yüzlercesi—" "Altın ejderhalar!" diye haykırdı bir adam ve Galdar onu durdura-madan önce, sersem adam hızla koşmaya, bu haberleri panik dolu bir seslehaykırmaya başladı. Birkaç dakika içinde bu haber tüm şehre yayılacaktı. Mina, ejderha binicisine bakakalmıştı. Yüzünden ve vücudundan kançekilmiş gibiydi. Ölmek üzereyken şu anda olduğundan daha fazla canlıgörünmüştü. Yığılıp kalacağından korkan Galdar, ona destek olmak için eliniuzattı ama kız, minatorun elini ittirdi. "İmkânsız," dedi solgun dudakları arasından. "Altın ve gümüş ejder-halar, bu dünyadan, bir daha asla geri dönmemek üzere ayrıldılar." "Söylediğin şeyin aksini savunmaktan esef duyuyorum, Mina," dediejderha binicisi, tereddüt ederek, "ama onlan kendi gözümle gördüm. Biz"—surların dışını, nefes nefese kaldığı için böğrü şişip inen, kanatlan ve başıbitkinlikle yere doğru sarkan mavi ejderhasının durduğu yeri işaret etti—"hazırlıksız yakalandık, neredeyse öldürülecektik. Canımızı zor

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kurtardık."Mina'mn Şövalyeleri, tedirginlikle onun etrafında toplandılar."Mina, emirlerin neler?""Ne buyurursun, Mina?" Kızın solgun dudakları kıpırdadı, ama kendi kendisine konuştu."Hemen harekete geçmeliyim. Tören bekleyemez.""Ejderhalar ne kadar uzakta?" diye sordu Galdar, ejderha binicisine. Adam korku dolu gözlerle gökyüzüne baktı. "Hemen ardımdaydılar.Onlan henüz görememiş olmanıza dahi şaşırdım—" "Mina," dedi Galdar, "bir emir yolla. Kırmızı ve mavi ejderhalan çağır-Malys'in eski hizmetkârlarının birçoğu hâlâ yakınlarda. Onlan savaşa çağır!'"Gelmezler," dedi ejderha binicisi.Mina bakışlarını ona çevirdi. "Nedenmiş o?" Baş parmağını omzunun üzerinden geriye doğru sallayarak kendi maviejderhasını işaret etti. "Kendi türlerine karşı savaşmayacaklar. Belki dansonra, eski düşmanlıklar yeniden geri dönecektir, ama şimdi değil. Yalnız12-386

"Ne yapacağız, Mina?" Şövalyeler, sert ve korkuyla dolu seslerlecevap bekliyordu. "Emirlerin nelerdir?" Mina cevap vermedi. Dalgın bakışlarıyla sessiz durdu. Onları duy-muyor, başka bir sesi dinliyordu. Galdar onun kimin sesini duyduğunu gayet iyi biliyordu ve bu seferMina'mn kendisinin sesini duyması gerektiği sonucuna vardı. Kızın kolunukavrayan Galdar onu sarstı. "Ne düşündüğünü biliyorum, ama biz o düşündüğün şeyi yapamayız,Mina," dedi Galdar. "Bu saldırıya karşı ayakta duramayız! Sırf ejderhakorkusu dahi birçok askerimizi saf dışı edecek ve savaşamaz hale getirecek-tir. Surlar, alevden hendek —bunlar ejderhaları durdurmaz."»?"Ölüler ordusuna sahibiz—" "Pöh!" diye homurdandı Galdar. "Altın ejderhalar, Tek Tanrı'nınhapsettiği ölü insanların, ölü goblinlerin ya da diğer sefil yaratıkların ruh-larından korkmazlar. Solamniyalılara gelince, daha önce ölülerlesavaşmışlardı ve bu sefer o dehşetle yüzleşmeye hazırlıklı olmalılar." "Öyleyse ne yapmamızı tavsiye edersin, Galdar?" diye soğuk bir seslesordu Mina. "Kazanamayacağımızdan bu denli emin olduğuna göre." "Buradan defolup gitmemizi tavsiye ederim," dedi Galdar dobra dobrave kızın Şövalyeleri minatorun düşüncesine katıldıklarını yüksek sesle belirt-tiler. "Eğer şimdi yola çıkarsak, şehri tahliye edebilir ve dağlara kaçabiliriz.Burası an kovanı gibi tünellerle dolu. Kıyametin Efendileri bizi daha önce koru-muştu ve şimdi yine koruyacaktır. Jelek'e veya Neraka'ya geri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çekilebiliriz." "Geri çekilmek mi?" Mina ona dik dik baktı elini minatorun sertkıskacından kurtarmaya çalıştı. "Sırf bu sözleri söylediğin için dahi bir hainsayılırsın!" Galdar, kızın kolunu sert bir kararlılıkla tutmaya devam etti. "BırakSolamniyahlar Sanction'ı alsınlar, Mina. Bu şehri onların elinden bir kerealdık, bunu bir kez daha yapabiliriz. Hâlâ Solamniya bize ait. Solanthusbizim, Palanthas da öyle." "Hayır, değil," dedi Mina, minatorun elinden kurtulmak için debe-lenerek "Ordularımızın büyük bölümüne buraya doğru yürüyüşe geçmelerini,Tek Tanrı'nın ihtişamına tanık olmaları için Sanction'a gelmelerini emrettim."Galdar, konuşmak için ağzını açtıysa da hemen kapayıverdi."Ejderhaların olacağını düşünmemiştim!" diye haykırdı Mina. Galdar, kendisinin kızın gözlerinde gitgide daha da küçülen bir yaratıkolarak gördü ve kızın kolunu kavrayan elini gevşetti."Geri çekilmeyeceğiz," diye ilan etti kız."Mina—"387

"Beni dinleyin, hepiniz." Tek bir bakışıyla onları bir araya topladı ve 0küçük yaratıklann hepsi de, onun amber gözlerinde donup kaldı. "Her nepahasına olursa olsun bu şehri elimizde tutmalıyız. Tören bittiğinde ve TekTanrı bu dünyaya girdiğinde, Krynn'deki hiçbir kuvvet ona karşı durmayıbaşaramayacak. O hepsini yok edecek." Subayları ona bakakalmıştı, hiçbiri hareket etmiyordu. Bazıları ürkereksindi ve bakışlarını göğe doğru kaldırdı. Galdar, bir korku dalgasının midesiniburktuğunu hissetti —bu ejderha korkusuydu, uzaktaydı, ama hızla yaklaşıyordu."Pekâlâ, ne bekliyorsunuz?" diye sordu Mina. "Görev yerlerinize dönün." Hiçbiri kıpırdamadı. Hiçbiri tezahürat yapmadı. Hiçbiri onun isminisöylemedi. "Emirlerinizi duydunuz!" diye haykırdı Mina, boğuk bir sesle."Galdar, benimle gel." Oradan gitmek için arkasını döndü. Şövalyeleri kıpırdamadı.Vücutlanyla Mina'nın önünü kesmişlerdi. Mina silah taşımıyordu. Yanınasilah almak aklına dahi gelmemişti. "Galdar," dedi Mina. "Beni her kim durdurmaya çalışırsa gözünü kırp-madan öldür."Galdar elini kılıcının kabzasına götürdü.Şövalyeler, bir bir yana çekilip yol açtılar.Mina ölüm kadar soğuk bir yüzle aralarından geçti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Galdar, kızın peşine takılarak. "Tapınağa. Yapacak çok şeyimiz ve onlan yapmak için çok azzamanımız var." "Mina," dedi minator kızın kulağına. Sesi alçak ve uyancıydı. "Onlanbununla yüzleşmek için bir başlarına bırakamazsın. Senin aşkına, altın ejder-halarla dahi savaşacak cesareti kendilerinde bulurlar, ama sen buradaolmazsan—"Mina durdu. "Benim aşkıma savaşmıyorlar!" Sesi titriyordu. "Tek Tann içinsavaşıyorlar!" Şövalyelerine bakmak için arkasını döndü. "Sözlerimi iyiduyun. Bu savaşı Tek Tann için veriyorsunuz. Bu şehri Tek Tann adına tut-malısınız. Her kim düşmandan kaçarsa, Tek Tann'nın gazabıyla karşılaşır." Şövalyeleri başlarını eğip arkalanın döndüler. Görevlerinin başına,eskiden yaptıklan gibi gururla girmiyorlardı. Somurtarak, başlan önüne eğikbir halde yürüyorlardı."Bunlann derdi ne?" diye sordu Mina, sinirlenmiş, aklı kanşmış bir halde. "Bir zamanlar seni sevgiyle takip ediyorlardı, Mina. Şimdi sanakamçılanan köpeğin edeceği gibi itaat ediyorlar —yani kamçıdan korkakorka," dedi Galdar. "İstediğin bu mu?388

Mina dudağını ısırdı. Kararından dönecekmiş gibi görünüyordu veGaldar, Mina'nın kulağına fısıldayan o sese kulak vermeyi reddetmesini, şe-refli bir yol olduğunu, doğru olduğunu bildiği şeyi yapmasını umut etti. Buncazamandır kendisine sadık kalmış olan adamlarına sadık kalmasını diledi. Mina dişlerini sıktı. Amber gözleri sertleşti. "Bırak aşağılık köpeklerkaçsın. Onlara ihtiyacım yok. Benim Tek Tann'm var. Törene hazırlanmakiçin tapmağa gidiyorum. Geliyor musun?" diye sordu Galdar'a. "Yoksa sende mi kaçacaksın?" Amber gözlere bakıyor ve artık kendisini orada göremiyordu. Artık hiçkimseyi göremiyordu, kızın gözleri bomboştu. Kız, minatorun cevabını beklemeden yürümeye başladı. Onun ken-disini takip edip etmediğine bakmadı bile. Öyle ya da böyle, umurundadeğildi. Galdar tereddüt etti. Batı Kapısı'na baktı ve Şövalyeler'in bir arayatoplanmış, kısık seslerle konuşmakta olduklarını gördü. Bir savaş stratejisitasarladıklarından şüpheliydi. Yüzlerce altın ve gümüş ejderhanın Sanction'adoğru uçtuğu haberi hızla yayılırken, sokaklardan feryatlar ve çığlıklarladolu bir gürültü yükseldi. Hiç kimse sokaklara hakim olan dehşeti yatıştır-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

maya çalışmıyordu. O anda herkes kendi canını düşünüyordu ve akıllarındatek bir düşünce vardı —hayatta kalabilmek. Pek yakında, insanlar vahşiyaratıklara dönüşüp kendi postlarını kurtarmak için ısırıp tırmıklayaraksavaştıkça isyanlar patlak verecekti. Panikten gözleri dönmüşken, daha düş-manlarının orduları gelmeden önce kendi kendilerini öldürebilirlerdi. 'Eğer surlarda kalırsam, birkaç adamı bir araya toplayabilirim,' diyedüşündü Galdar. 'Korkusunu yenecek ve benimle birlikte savaşacak birileri-ni bulabilirim. Hem ölebilirim de. Şerefimle ölebilirim.' Mina'nın yürüyüşünü izledi. Kız yalnız başınaydı, tabii üzerindeuçuşan, etrafını saran, kendisini seven, takdir eden ve umursayan herkestenonu kesip ayıran gölgeli, beş başlı suret dışında. "Seni koca kancık!" diye söylendi Galdar. "Benden öyle kolay kurtu-lamayacaksın."Kılıcını sıkıca kavrayıp Mina'nın ardından seğirtti. Mina, Galdar'a onu önemseyen tek kişinin kendisi olduğunusöylediğinde yanılmıştı. Onu önemseyen, hatta çok önemseyen birisi dahavardı. Silvanoshei, artık panik halinde sokakları doldurmuş olan kalabalığıite kaka yolunu açarak ve onu gözden kaybetmemeye çalışarak Mina'nınardından aceleyle seğirtti.

Sırf Mina'dan bir haber duyabilmek için Sanction'da kalmıştı.Mina'nın hayatta olduğunu duyduğunda Silvanoshei'in hissettiği neşe çok389

içtendi, fakat kızın geri dönüşü onu bir kez daha tehlikeye sokuyordu. İnsan-lar bir anda Sanction'da bir elf görmüş olduklarını hatırlamaya başlamışlardı Saklanmak zorunda kaldı. Bir kender, Silvanoshei'e, Sanction'ın altın-daki iç içe geçmiş tünel sistemini büyük bir yardımseverlikle göstermiştiElfler yeraltında yaşamaktan nefret ederdi ve Silvanoshei, temiz hava almayaduyduğu ihtiyaçla yüzeye çıkmak zorunda kalmadan tünellerde sadece kısabir süre kalabiliyordu. Hayatta kalabilmek için yemek çalıyordu, yüzünüörtüp elf yüz hatlarını gizlemek için başlıklı bir pelerin ve eşarp aşırmıştı. Mina ile konuşma firsatı bulmayı umut ederek, totemin yıkıntılarıarasında gizlice gezmiyordu, ama onu asla orada görememişti. Korkuyakapılmıştı. Mina'mn şehri terk etmiş veya hastalanmış olmasından endişe-leniyordu. Derken doğru olma ihtimâli bulunan bir dedikoduya kulak misa-firi oldu; söylentiye göre Mina, Yürek Tapınağı'ndan taşınıp

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Sanction'ındışında bulunan yıkılmış Duerghast Tapmağıma yerleşmişti. Akli dengesi bozuk bir mezhebin sahte bir tanrının anısına inşa etmişolduğu tapmak, insan kurbanların, tezahürat yapan seyirci kalabalığınıneğlencesi için katledildiği arenasıyla kötü bir şöhrete sahipti. Mızrak Savaşısırasında, Lord Ariakas bu tapmağa el koymuş, zindanlarım esirlere işkenceedip ıstırap çektirmek için kullanmıştı. Tapınağın şeytani bir namı vardı ve son günlerde, yani Hogan Bightzamamnda onu tamamen yerle bir etme konusu tartışılmıştı. Depremler,duvarlarda devasa çatlakların oluşmasma sebep olmuş, binanın yapısını öylebir zayıflatmıştı ki, insanlar onun yanma gitmeye dahi korkuyordu. Sanctionvatandaşlan, binanın yıkımını Kıyametin Efendileri'nin tamamlamasındakarar kılmıştı. Derken, Mina'mn tapmağı yemden inşa ettirme, onu Tek Tann'yaadanmış bir mabede dönüştürme planlarının haberi geldi. Duerghast Tapmağı, Sanction'm etrafını çeviren lav hendeğinin ötekitarafındaydı. Tapmağa, hendeğin üzerinden köprüyle aşmadan, kara yoluylaerişilemiyordu. 'Bu sebeple,' diye mantık yürüttü Silvanoshei, 'Mina tapı-nağa tünellerden birini kullanarak girmek zorunda kalacaktır.' Tünel siste-mini boylu boyunca dolaştı, yolunu bir iki kez kaybetti ve en sonunda aradığışeyi buldu —şehrin güney kısmındaki perde surun altından geçen bir tünel. Silvanoshei tam bu tüneli keşfetmeyi planlıyordu ki, bir alarm sesi yük-seldi. Ejderha ile binicisinin kafasının üzerinden geçip Batı Kapısı'nın dışı-na konduğunu gördü. Mina'mn duruma el koymaya geleceğim tahmin edenSilvanoshei, Mina'yı görmeye hevesli olan insan kalabalığının arasınakanşıp kendini gizledi. Onu sadece bir kez görebilmeyi umut ederek, cesaretedebildiği kadar yaklaştı.Derken onu gördü. Etrafını saran Şövalyeleriyle birlikte ejderha bını-390

cisiyle konuşuyordu. Aniden bir adam, grubun arasından koptu, SolamniyaŞövalyeleri'nin bindiği altın ve gümüş ejderhaların şehre yaklaştığınıhaykırarak kalabalığa karıştı. İnsanlar küfredip lanetler yağdırdı, birbirileriniitip kakmaya başladı. Silvanoshei, öyle bir sertçe itildi ki neredeyse yeredevrilecekti. Bu sırada, gözlerini kızın üzerinde tutmak için mücadele etti. Şövalyelerin ve ejderhaların haberi, Silvanoshei'e pek bir şey ifade

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmiyordu. Sadece, bunun Mina'yı nasıl etkileyeceğini düşünüyordu. Savaşıonun yöneteceğinden emindi ve onunla konuşma fırsatı bulamamaktankorkuyordu. Mina'nın arkasını dönüp uzaklaştığını ve askerlerini terk ettiği-ni görünce aşırı derecede şaşırdı.Askerlerin kaybı, ona lütuf oldu.<Kızın sesini netçe duydu. "Törene hazırlanmak için tapınağa gidiyorum."En nihayet, belki de onunla konuşmanın bir yolunu bulabilecekti. Silvanoshei, hesaplarının doğru olduğunu ve tünelin alev hendeğininaltından geçip Duerghast Tapınağı'na açıldığını umut ederek tünele girdi.Tünel tavanının kısmen çökmüş olduğunu görünce az kalsın tüm umutlanyok oluyordu. Kaya parçalan ve toprak yığınlarının yanından geçip yolunadevam etti ve en sonunda yüzeye çıkan bir merdiven buldu. Merdiveni hrzla tırmandı, fakat en tepesine yaklaşınca yavaşlayacakkadar sağduyusu vardı. Ahşap bir zemin kapısı, tünel girişini dışandaki kişi-lerden gizliyordu. Kapıyı ittirdiğinde, eli çürümüş ahşabın içinden geçti.Üzerine toprak ve kıymıklar yağdı. Kapıdaki delikten kafasını çıkartarakihtiyatla dışan baktı. Parlak güneş ışığı gözlerini neredeyse kör etti.Silvanoshei gözlerini kırpıştırdı ve ışığa uyum sağlamalarını bekledi.Duerghast Tapınağı kısa bir mesafe ötede duruyordu. Tapınağa varmak için, açık bir alanı aşması gerekiyordu. Sanctionsurlanndan görülebilirdi. Silvanoshei, herhangi bir kimsenin onu göreceğin-den ve görse de ona ilgi göstereceğinden şüpheliydi. Ne de olsa, bütün gözlergökyüzüne çevrilmiş olmalıydı. Silvanoshei delikten dışan bir solucan gibi çıktı, açık zemini koştu-rarak aştı ve kendini tapınağın dış duvarının gölgeleri arasına gizledi.Tapınağın, kara granit bloklardan yapılmış olan perde duvan dörtgen şek-linde inşa edilmişti. Ön girişi iki gözcü kulesi koruyordu. Silvanoshei, binayayapışmış bir halde duvarın etrafında daire çizerek içeri giriş için bir yol aradı.Kulelerden birine geldi ve orada, duvarın iki ucuna yerleştirilmiş iki tanekapı buldu. Kaldıraçlar tarafından kontrol edilen ağır demir plakalar kapı görevigörüyordu. Demir kapılar, her ne kadar pasla kaplanmış olsalar da, yerlerindeduruyorlardı ve muhtemelen tapınağın geri kalan kısmı çöktüğünde bilesağlam kalacaklardı. Oradan içeri giremezdi, ama dış duvann çöküp moloz391

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yığını haline gelmiş olan bir kısmından girebilirdi. Tırmanış zor olacaktı amao çevik biriydi. Bunu başarabileceğinden emindi. Duvara doğru yürümeye başladı, derken durdu ve gölgeler arasındadonakaldı. Gözünün ucuna bir hareket takılmıştı. Duerghast Tapınağı'na başka biri daha gelmişti. Tapınağın önünde biradam durmuş, binaya bakıyordu. Adam, açık alanda duruyordu ve güneşışığı onu tamamen aydınlatıyordu. Silvanoshei'in onu görememesi içmancak kör olması gerekirdi. Yine de, köşeyi döndüğü zaman orada kimseninolmadığına yemin edebilirdi. Görünüşüne bakılırsa, adam bir savaşçı değildi. Oldukça uzundu, orta-lama uzunluğun üstündeydi. Kılıç taşımıyordu ve omzuna asılı duran bir yayyoktu. Kahverengi yün pantolon, yeşilli mavili bir tunik ve uzun deri çizme-ler giymişti. Kahverengi başlıklı pelerini yüzünü ve omuzlarını örttüğünden,Silvanoshei adamın yüzünü göremiyordu. Silvanoshei hiddetten köpürdü. Bu ahmak herif burada ne yapıyorduböyle? Görünüşe bakılırsa, tatile çıkmış bir kender gibi bön bön tapınağabakmaktan gayrı hiçbir şey. Adamın silahı yoktu, yani bir tehlike arz etmi-yordu, yine de Silvanoshei ona kendisini göstermeye gönülsüzdü.Silvanoshei, Mina ile konuşmaya kararlıydı, ayrıca bu adam bir çeşitmuhafız olabilirdi. Ya da belki de, bu yabancı da onunla konuşmak için bek-liyordu, zira bir şeyi bekliyormuş gibi bir hali vardı. Silvanoshei adamın gitmesini diledi. Zaman hızla geçiyordu ve içerigirmesi gerekliydi. Mina ile konuşması gerekliydi. Fakat adam hiç kıpır-damıyordu. En sonunda, Silvanoshei artık daha fazla bekleyemeyeceğine kararverdi. Hızlı bir koşucuydu, eğer bu yabancı kendisini takip etmeye çalışırsaonu atlatabilir ve adam neler olduğunu anlayamadan önce kendisini tapı-nağın sahası içinde kaybettirebilirdi. Silvanoshei depara kalkıp koşmayahazırlanarak derin bir nefes aldı.Adam başını çevirdi, başlığını açtı ve dosdoğru Silvanoshei'e baktı.Adam bir elfti. Silvanoshei dona kalmış bir halde, hiç kıpırdamadan ona baktı. Bir aniçin Samar'ın kendisini bulduğundan korktu, ama bu adamın Şamarolmadığını derhal anladı. Bu elf, ilk bakışta genç, Silvanoshei kadar genç görünüyordu.Vücudunda gençliğin kuvveti, esnekliği ve zarafeti vardı. Ama adama attığıikinci bakış, Silvanoshei'ye bunu tekrar düşünmesini söyledi. Elfın yüzüzamanın izleriyle lekelenmemişti, yine de yüz ifadesinde gençliğe aitolmayan bir ciddiyet mevcuttu; gençliğin umutlarından, coşkusundan ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

neşe dolu beklentilerinden eser yoktu. Gözleri genç birinin gözleri gibi P&392

pmldı, ama o pınltı hüzünle gölgelenip soluklaşmıştı. Silvanoshei, adamınkendisini tamdığı gibi garip bir hisse kapıldı, ama kendisi bu garip elfi hiçtanımıyordu. Elf, Silvanoshei'e baktıktan sonra gözlerini ondan ayırıp tapınağadoğru geri çevirdi. Silvanoshei, elfın ilgisini başka yere vermesini fırsat bilerek duvardakiaçık alana doğru depara kalktı. Bir gözünü, hiç kıpırdamayan elfin üzerindetutarak hızla tırmanan Silvanoshei, duvarın öbür tarafina geçip aşağı atladı.Moloz yığınma geri baktığında elfin hâlâ orada durup beklemekte olduğunugördü. Bu yabancıyı aklından uzaklaştıran Silvanoshei, harabe halindeki tapı-nağa*girdi ve Mina'yı aramaya başladı.393

30MİNA AŞKİNA Mina, Sanction'ın kalabalık sokakları arasında yolunu ite kaka açtı.Hareketleri, görünce ona dokunmak için bir gelgit dalgası gibi üzerine çul-lanan insanlar tarafından engelleniyordu. Ejderhaların gelişinden korkarakona yakarıyorlardı. Kendilerini kurtarması için ona yalvanyorlardı."Mina, Mina!" diye haykınyorlardı ve Mina bu gürültüden nefret ediyordu. Gürültüyü duymamaya, onlara aldırış etmemeye, kendisini kavrayıpsıkı sıkıya tutan ellerinden kurtulmaya çalıştı, ama attığı her adımla, etrafinıdaha da kalabalık bir şekilde sanyor, ismini haykırıyor ve sanki korkuyakarşı etkili bir duaymış gibi gözleri dönmüş bir halde tekrarlıyorlardı. Onun ismini söyleyen başka bir ses daha vardı. Takhisis'in yüksek veısrarcı sesi ona acele etmesini söylüyordu. Tören tamamlandığında, Takhisisdünyaya girip ruhlar alemiyle madde âlemi birleştirdiğinde, Karanlık Kraliçeistediği her surete bürünebilir ve o surette düşmanlarıyla savaşabilirdi. Ondan sonra, bırakacaktı o pis altınlar ve ödlek gümüşler, Takhisis'indönüşebileceği beş başlı canavara saldırsınlar. Bırakacaktı, Şövalyeler veelflerin o cılız ordusu, onun emriyle yerlerinden kalkan ölüler güruhuylasavaşsınlar. lij

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

394

Takhisis, o sefil büyücü ve oyuncağı olan kör gümüşün, metalik ejder-haları serbest bırakmış olmasından memnundu. İlk başta hiddetten köpür-müştü, ama daha sonra, sakinleştiğinde, Kıynn'deki tek tanrının kendisiolduğunu hatırlamıştı. Her şey onun lehineydi, hatta düşmanlannınentrikaları bile. Ne yaparlarsa yapsınlar, ona hiçbir zarar veremezlerdi. Attıkları her okkendi yıkımlarını getirecek, kendi kalplerine saplanacaktı. Bıraktı saldırsın-lar. Bu sefer hepsini yok edecekti —Şövalyeler'i, elfleri, ejderhaları— onlarıtamamen ortadan kaldıracak, yeryüzünden silecek, bir daha asla ona karşıayaklanamayacak şekilde ezecekti. Ondan sonra ruhlarını ele geçirip onlarıköle edecekti. Hayattayken ona karşı savaşanlar, ölümlerinde sonsuza kadarona hizmet edecekti. Bunu başarmak için Takhisis'in dünyada olması gerekiyordu. Ruhanîâlemdeki kapıya hükmediyor, ama maddiyat alemindeki kapıyı açamryordu.Mina'ya bunun için ihtiyacı vardı. Takhisis, Mina'yı bu görev için seçiphazırlamıştı. Mina'nın yolunu açmış, düşmanlarını ortadan kaldırmıştı.Takhisis, hırsla istediği bu emele ulaşmaya çok yaklaşmıştı. Dünyanın en sonanda elinden alınmasından korkmuyordu. Kontrol ondaydı. Başka kimse onameydan okumuyordu. Fakat sabırsızdı. Nihai zaferiyle sonuçlanacak olansavaşı başlatmak için sabırsızlanıyordu. Mina'yı acele etmesi için sıkıştırıyordu. 'Eğer yolundan çekilmez-lerde,' diye emretti, 'şu sefilleri öldür.' Mina bir kılıcı kavrayıp havaya kaldırdı. Artık insanları görmüyordu. Açıkağızlar görüyor, kendisine tutunan eller hissediyordu. Yaşayanlar etrafını sarmış,onu çekiştiriyor, çığlıklar atıp mırıldanıyor, dudaklarını tenine bastırıyordu. "Mina, Mina!" diye haykırryorlardı. Derken bu haykırışları çığlıklaradönüştü ve elleri üzerinden çekildi. Sokak boşaldı. Mina, ancak Galdar'ın dehşet içindeki kükreyişiniduyup kılıcıyla ellerindeki kan lekelerini ve sokakta yatan cesetleri görüncene yapmış olduğunu anlayabildi. "Bana acele etmemi emrediyor," dedi Mina, "onlar da yolumdan çekil-miyordu.""Artık yolundan çekildiler," dedi Galdar. Mina yerde yatan cesetlere baktı. Bazılarını tanıyordu. Hemen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

oracıkta,Sanction kuşatmasından beri onunla birlikte olan bir asker vardı. Asker, birkan gölünün içinde yatıyordu. Mina'nın kılıcı onu deşip geçmişti. Adamınkendisine canını bağışlaması için yalvardığını hayal meyal hatırlıyordu. Ölülerin üzerinden aşıp geçen Mina yoluna devam etti. Kılıcı elindetuttu, fakat o tip bir silah kullanma konusunda hiç yeteneği yoktu ve onubeceriksizce, eli kanla yapış yapış olmuş bir halde tutuyordu.395

"Önümden yürü, Galdar," diye emretti. "Yolu aç." "Nereye gittiğimizi bilmiyorum, Mina. Tapınağın enkazı surun dışındasıvı alev hendeğinin öteki tararında duruyor. Buradan oraya nasıl ulaşacağız?" Mina kılıçla işaret etti. "Bu sokakta kal ve perde duvarı takip et.Duerghast Tapınağı'nın dosdoğru karşısında bir kule var. Kulenin içinde,surun ve hendeğin altından geçip tapmağa açılan bir tünel var."Çılgınlar gibi koşarak yola devam ettiler."Acele et," diye emir verdi Takhisis.Mina itaat etti. Dağların üzerinde yükseklerden uçan ilk düşman ejderhalar görünür oldu.Ejderha korkusunun ilk dalgalan Sanction savunucularını etkilemeye başladı.Güneş ışığı altın ve gümüş pullar üzerinde panldıyor, ejderha binicilerininzırhlarından yansıyıp ışıldıyordu. Bu kadar çok ışık ejderhası, insanlar ve elflerindavasına yardım etmek için sadece geçmişteki büyük savaşlarda bir arayagelmişti. Ejderhalar uzun saflar halinde uçuyorlardı —daha hızlı olan gümüşleröndeydi, daha iri ve hantal olan altınlar ise onların ardından geliyordu. Garip bir sis bulutu, surların üzerinden akmaya, sokaklara ve bulvarlarabir sel gibi taşmaya başladı. Galdar, böylesine güneşli bir günde aniden sis yük-selmesinin garip olduğunu düşündü. Derken, bir anda, bu sis bulutunungözlere, ellere ve ağızlara sahip olduğunu gördü. Ölülerin ruhlan savaşaçağnlmıştı. Galdar ürpertici sisin içinden yukanya, mavi gökyüzüne baktı. Gü-neş ışığı, bir gümüş ejderhanın karın kısmından yansıyıp parladı, ışık öyle par-laktı ki, sis bulutunu sıcak bir yaz günündeki güneş ışığı gibi delip geçiyordu. Ruhlar bu ışıktan kaçıp saklanacak gölgeler aradılar. Ara sokaklaragirdiler veya yüksek surların gölgelerine sığındılar. Ejderhalar'ın, ölü insanların, ölü goblinlerin ve ölü elflerin ruhlarından

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

korkusu yoktu. Galdar, altın ejderhaların püskürttüğü alevlerin surlardaki adamlanyakıp kül edişini, zırhlarını eritip derilerine işlemesine sebep oluşunu ve zırhiçindeki adamların ıstırap içinde haykırarak can verişini aklında canlandırdı.Bu görüntü oldukça netti ve zihnini doldurmuştu, öyle ki, neredeyse yanmışet kokusunu duyup ölüm çığlıklarını işitebiliyordu. Elleri titremeye başladı,ağzı kurudu. "Ejderha korkusu," dedi kendisine üst üste. "Ejderha korkusu.Geçecek. Bırak geçip gitsin." Mina'nın ne durumda olduğunu görmek için arkasını dönüp baktı.Kızın beti benzi atmıştı, ama kendine hakimdi. Boş amber gözleri dosdoğruileri kenetlenmişti; ne gökyüzüne ne de katıksız bir panik içinde adamlarınkendilerini aşağı atmaya başlamış olduğu surlara bakıyordu.396

Gümüşler kafalarının üzerinde süzülüyor, hızla, alçaktan uçuyordu. Builk sıraydı ve ejderhalar saldırmadı. Şehri kolaçan ederken korku salıyor vepaniğe yol açıyorlardı. Parlak kanatların gölgeleri sokaklar üzerinde dolaştıve insanların dehşet içinde kaçışmasına yol açtı. Orada burada, bazılarıkorkularına hakim olup dehşeti atlatmayı başardı. Bir balista atış yaptı.Birkaç okçu, şanslı bir atış yapmayı deneyerek oklarım yay çizecek şekildefırlattı. Çoğunlukla, adamlar surların gölgelerine sığınıp nefes nefese kalmışbir halde bu şeyin geçip gitmesini, sadece geçip gitmesini bekliyordu. Halkın üzerine kapanan korku dalgası Mina'nm işine yaramıştı.Sokaklara doluşmuş olan insanlar evlerine veya dükkânlarına kaçıp saklan-mışlardı, ama saklanacak bir yer yoktu, zira altınların alevleri taşlan erite-bilirdi. En azından sokakları boşaltmışlardı. Mina ile Galdar hızla ilerledi. Sanction'ın perde suru üzerindeki muhafız kulelerinden birine gelenMina, kulenin taban kısmındaki bir kapıyı hızla çekerek açtı. Kulede pekfazla insan yoktu, zira savunucularının büyük kısmı kaçmıştı. Geride kalan-lar ise, kapının 'güm' diye açıldığım duyduklarında, kafalarını döner merdi-venin boşluğuna uzatıp korkuyla aşağı baktılar. Birisi, çatlayan bir sesle,"Orada kim var?" diye sordu. Mina cevap vermeye tenezzül etmedi ve askerler de aşağı inip kimingeldiğim öğrenmeye cüret edemedi. Galdar, mazgallı siperlerin daha

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

uzağı-na kaçan askerlerin ayak seslerini işitti. Galdar, duvardan bir meşale kaptı ve bir gaz yağı leğeninin içindekiağır ağır yanan fitille onu tutuşturdu. Mina, meşaleyi onun elinden kaptı venemli, taş merdivenlerden aşağı doğru başı çekti. Merdivenlerin dibindekikaranlık boş bir duvar gibi görünüyordu, fakat Mina, hiç tereddüt etmedeniçinden geçti. Bu duvar ya bir gözbağıydı ya da Karanlık Kraliçe taşı erit-mişti. Galdar hangisinin doğru olduğunu bilmiyordu ve sormak gibi birniyeti de yoktu. Dişlerini sıktı ve kafasını taşa çarpıp yarmayı bekleyerekkızın ardından hışımla içeri daldı. Ağır bir şekilde kükürt kokan, karanlık bir tünele girdi. Duvarlar ılıktı.Mina çok öne geçip arayı açmışti ve Galdar'm ona yetişmek için aceleermesi gerekti. Bu tünel insanlar için yapılmıştı, minatorlar için değil.Omuzlarım kambur ederek ve boynuzlarım öne eğerek koşmak zorundakaldı. Isı arttı. Lav hendeğinin hemen altından geçmekte olduklarım tahminetti. Tünel çok eski gibi duruyordu. Burayı kimin ve neden inşa etmişolduğunu merak etti, asla cevabım alamayacağı sorulardı bunlar. Tünel bir diğer duvarla son buldu. Galdar, Mina'nın bu duvardan daöylece geçip gitmediğini görünce rahatladı. Kız küçük bir kapıdan içeri girdi.Minator da dar kapıdan sıkışarak geçti ve kendisini bir zindan hücresinde buldu.

Işığı gören sıçanlar viyaklayıp çığlık atarak kaçışmaya çalıştı. Zemin,397

harap olmuş duvarların çatlak ve oyuklarına doluşan böceklerle kaynıyordu.Hücre kapısı, tek bir paslı menteşe üzerinde duruyordu. Mina, hücreyi terk etti ve bir koridora çıktı. Galdar, ana koridorabağlanan diğer odalan şöyle bir gördü ve nerede olduğunu anladı —Duerghast Tapınağı'ndaydı. Bu tapınak hakkında duymuş olduğu şeyleri hatırlayan minator, budairelerin, bir zamanlar ejderordusunun esirlerinin "sorguya çekildiği"işkence odalan olduğunu tahmin etti. Meşale ışığı uzaktaki gölgeleri aydın-latmıyordu, ki Galdar bunun için minnettardı. Bu mekândan nefret ediyor, derhal çıkıp gitmek istiyordu. Burası hariçher yere gidebilirdi, hatta her ne kadar altm ejderhalarla kaynamasımuhtemel olsa bile, yukandaki şehirde olmayı bile tercih ederdi. Ölenlerinçığlıklan bu karanlık koridorlarda yankılanıyordu, duvarlar ise gözyaşlanylave kanla hâlâ ıslaktı. Mina, ne sağına, ne soluna bakıyordu. Meşalesinin ışığı, yukan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

doğruuzanan bir merdiveni aydınlattı. O merdiveni çıkan Galdar, kendisiniölümünden kurtulmak için tırnaklanyla sürünüyormuş gibi hissetti. Zeminkata, tapınağın ana kısmına vardılar. Duvarlarda çatlaklar açılmıştı ve Galdar bu çatlaklardan sızan bir temizhava akımını yakalamayı başardı. Alev hendeği sebebiyle sülfür kokmasına rağ-men, buradaki koku, aşağıda olduğundan çok daha iyiydi. Derin bir nefes aldı. Çatlaklardan toz bulutlarını aydınlatan güneş ışığı huzmeleri süzülü-yordu. Galdar meşaleyi söndürmeye davrandıysa da Mina onu durdurdu."Yanık tut," dedi ona. "Gittiğimiz yerde ona ihtiyacımız olacak." "Nereye gidiyoruz?" diye sordu minator, kızın cevabının sunak odasıolacağından korkarak."Arenaya." Tereddüt etmeden, hızla yürüyen Mina, yıkıntılar arasında başı çekti.Galdar, moloz yığınlarının temizlenip kenara atılmış ve tıkanmış olan kori-dorlann açılmış olduğuna dikkat etti."Bunu kendin mi yaptın, Mina?" diye sordu Galdar, hayretler içinde."Yardım aldım," diye yanıtladı kız.O yardımın kimden geldiğini tahmin etti ve sorduğuna pişman oldu. İnsanlann aksine Galdar, bir tapmağın bünyesinde, halkın kansporlarını izlemeye geldiği bir açık hava arenası olduğunu duyunca hiç iğren-memişti. Bu tür müsabakalar, minator kültürünün bir parçasıydı; aileler arasıkan davalarından, askeri çatışmalara ve hatta yeni imparatorun seçilmesinekadar her türlü meselede karan belirleyen unsurdu. İnsanlann bu mü-sabakaları barbarlık saymasına şaşırmıştı. Ona sorulacak olursa, asıl insanlar-ın kendilerini kaptırdıklan kin ve hainlik dolu politik entrikalar barbarcaydı.398

Arenanın üzeri açıktı ve Sanction'ın en yüksek surlarından görülebili-yordu. Galdar daha önceleri, bunun insan topraklarında gördüğü tek arena ol-duğunu ilgiyle aklının bir kenarına not etmişti. Arena, dağın yamacına inşa edil-mişti. Zemini, yer seviyesinin altındaydı ve kumla doldurulmuştu. Dağın yama-cı oyularak oluşturulmuş sıra sıra tribünler zeminin etrafında bir yan daire oluş-turuyordu. Arena, minator ölçülerine göre küçüktü ve bir yıkıntı, çöküntü ha-lindeydi. Tribünlerde geniş çatlaklar açılmıştı ve zeminde iri delikler mevcuttu. Galdar, arenaya açılan geniş bir antre bölümüne gelene kadar, tozlukoridorlarda Mina'yı takip etti. Mina antre bölümünü aştı. Galdar onu takip

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etti ve tozlu gün ışığından zifiri karanlığa çıkıverdi. Bir anda durdu, gözlerini kırpıştırdı. Aniden kör olduğundan korku-yordu. Lav hendeğinden yayılan sülfür kokusu da dahil olmak üzere, açıkhavanın tanıdık rayihasını alabiliyor, yüzüne çarpan rüzgârı hissedebiliyor-du. Yüzüne vuran güneşin ısısını da hissedebilmesi gerekirdi, zira sadecebirkaç saniye önce, tavandaki çatlaklar arasından güneş ışığını ve mavigökyüzünü görebilmişti. Kafasını kaldırıp baktığında yıldızsız, bulutsuz vekaranlık bir gece göğü gördü. Vücudu baştan ayağa ürperdi ve Galdar isteristemez bir adım geriledi. Mina onun elini kavradı. "Korkma," dedi hafifçe. "Tek Tann'nın huzu-runda duruyorsun." Onunla son karşılaşmalarını göz önünde bulunduran Galdar,Takhisis'in huzurunda durmayı hiç de güven verici bulmadı. Hatta buradangitmek için her zamankinden daha da kararlıydı. Buraya gelmekle bir hatayapmıştı. Buraya Mina'yı sevdiği için gelmişti, Takhisis'i sevdiği için değil.Buraya ait değildi ve burada istenmiyordu.Merdivenler zemin kattan arenaya iniyordu. Mina onun elini bıraktı. Acele içindeydi, Galdar'ın kendisini takip ede-ceğinden emin olduğu için derhal merdivenleri inmeye başlamıştı. Kızasöyleyeceği veda sözleri Galdar'ın boğazına düğümlendi. Bir şeylerideğiştirebilecek sözler olduğundan da değildi hani. Mina, az sonra yapacağışey için Galdar'dan nefret edecek, ona kin duyacaktı ve söyleyeceği hiçbirşey bunu değiştirmezdi. Orayı terk etmek, ejderhalar ve ölüm anlamına gelsebile güneş ışığına geri dönmek üzere arkasını döndüğüne, Mina'mn ürkerekhaykırdığını işitti. Kızın güvenliğinden korktuğu için içgüdüsel olarak hareket edenGaldar, kılıcını çekti ve merdivenlerden aşağı paldır küldür indi. "Burada ne yapıyorsun, Silvanoshei? Gölgeler arasında bir katil gibidolanmak da neyin nesi?" diye sordu Mina. Kızın sesi soğuktu, ama çatlıyordu. Titreyen eliyle tuttuğu meşaleninışığı salınıyordu. Hazırlıksız yakalanmış, gafil avlanmıştı.399

Galdar, Mina'ya kara sevdalı olan elf kralını tanıdı. Elfın yüzü ölü gibisolgundu. Zayıf ve bitkindi, kaliteli elbiseleri paçavralara dönmüştü. Fakatartık o mahvolmuş, çaresiz havası yoktu. Sakin ve soğukkanlıydı, hattaMina'dan daha soğukkanlı. "Katil" kelimesi ve genç adamın garip soğukkanlılığı, Galdar'ın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kılıcını havaya kaldırmasına sebep oldu. Kılıcı genç adamın kafasına indiriponu ikiye bölecekti, fakat Mina onu durdurdu. "Hayır, Galdar," dedi Mina ve sesi küçümseme doluydu. "Bana karşıbir tehdit oluşturmuyor. Bana zarar veremez. Onun pis kanıyla, üzerinde dur-duğumuz bu kutsal toprağı lekelemeye değmez." "Öyleyse, defol git, pislik," dedi Galdar, isteksizce silahını indirerek."Mina sana o sefil hayatını bahşediyor. Git ve canını kurtar." "Bir şeyi söylemeden gitmem," dedi Silvanoshei, sakin bir ağır-başlılıkla. "Üzgünüm, Mina. Başına gelenler için üzgünüm." "Benim için mi üzgünsün?" Mina ona dudak bükerek baktı. "Asılkendin için üzül. Tek Tann'mn tuzağına düştün. Elfler, tamamen, büsbütünve kesin bir şekilde yok edilecek. Zaten binlercesi benim kudretime yenikdüştü ve bana karşı çıkan herkes yok edilene kadar binlercesi daha ölecek.Senin yüzünden, zayıflığın yüzünden, halkının kökü kazınacak ve sen kalk-mış benim için üzülüyorsun, öyle mi?" "Evet," dedi Silvanoshei. 'Tuzağa düşen tek kişi ben değildim. Eğer dahagüçlü olabilseydim, seni kurtarabilirdim, ama olamadım. Bunun için üzgünüm." Mina ona bakakaldı, amber gözleri sanki onu sıkıp öldürecekmiş gibielfın etrafını sardı.Silvanoshei, gözleri hüzünle dolu bir halde dimdik durdu. Mina küçümseyerek yüzünü ondan çevirdi. "Getir onu," diye Galdar'aemretti. "Değer verdiği her şeyin sonuna tanık olacak.""Mina, bırak onu öldüreyim—" diye başladı Galdar. "Her zaman bana karşı gelmen şart mı?" diye sordu Mina, hışımlaminatora doğru dönerek. "Sana onu getirmeni söyledim. Korkma. Şahit olantek kişi o olmayacak. Tek Tanrı'nın tüm düşmanları onun zaferini görecek-ler. Buna sen de dahilsin, Galdar."Arkasını döndü ve arenaya açılan kapıdan geçti.Galdar'ın sırtındaki tüyler ürperdi, elleri terden sırılsıklam oldu. "Kaç," dedi elfe, beklenmedik bir şekilde. "Seni durdurmayacağım.Haydi git, buradan kaçıp kurtul." Silvanoshei kafasını sağa sola salladı. "Tıpkı senin gibi ben de kalıyo-rum, ikimiz de aynı sebepten burada kalıyoruz." Galdar homurdandı. Tereddüt içinde kapı eşiğinde durdu, fakat elfinhaklı olduğunu biliyordu. İkisi de aynı sebepten dolayı burada kalıyorlardı.400

Galdar, dişlerini sıkarak kapıdan geçti ve arenaya girdi. Elf kralınınkendini takip edip etmediğini görmek için arkasına bakan Galdar,Silvanoshei'in yanında başka bir elfin daha olduğunu görünce hayrete

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

düştü.'Kahretsin, burası elf kaynıyor!' diye düşündü Galdar. Elf, bakışlarını Galdar'a kenetlemişti. Minator ise aniden, yüzü genç,bakışları yaşlı olan bu elfin, zihninden geçen düşünceleri ve kalbinde yatanhisleri okuyabildiği gibi sinir bozucu bir hisse kapıldı. Galdar bundan hoşlanmamıştı. Yeni gelen bu elfe hiç güvenmiyordu vetereddüt içindeydi. Geri gidip onunla ilgilense mi ilgilenmese mi kararveremedi.Elf dimdik duruyor, onu bekliyordu. Tek Tanrı 'nın tüm düşmanları onun zaferine tanık olmak için buradaolacak. Yeni gelen bu elfin o düşmanlardan birisi olduğunu düşünen Galdar,omuz silkti ve arenaya girdi. Mina'yı değil, Mina'nın meşalesinin ışığınıtakip etmek zorunda kaldı, zira kızı karanlıkta göremiyordu.401

31SANCTÎON SAVAŞI Gümüş ejderhalar Sanction üzerinde alçaktan uçuyor, ölümcül nefessilahlarım kullanma zahmetine dahi girmiyor, düşmanı silip süpürmek içinsadece yaydıkları korkuya güveniyorlardı. Gerard daha önce de ejderhasırtında yolculuk etmişti, ama hiç savaşa uçmamıştı ve sert zeminde durmakvarken, bir insanın neden ejderha sırlında uçup da boynunu kırma tehlikesi-ni göze alacağım sık sık merak etmişti. Ama artık, Sanction'ın savunma hat-larının üzerine yaptıkları süratli dalışın heyecanım tattıktan sonra, Gerard,yerdeki savaşm kargaşasına, tantanasına ve şiddetine bir daha asla geri döne-meyeceğini anladı. Gümüş ejderhasıyla birlikte, şehrin bahtsız savunucularının üzerinedoğru dalış yaparken bir Solamniya savaş çığlığı attı; onların kendisini duya-cağından değil, sadece uçuşun katıksız heyecanından ve düşmanının panikiçinde haykırarak kaçıştığım görünce duyduğu neşeden kaynaklanıyordu.Etrafındaki diğer tüm Şövalyeler de haykınp bağırıyordu. Allın ejderhalarınsırtında oturan elf okçular, üzerlerinde daireler çizen parlak ölümden gözlendönmüş bir halde kaçmaya çalışan asker yığınlarının üzerine ok yağdırdılar-Ölüler nehri Gerard'ın etrafım sardı. Onu durdurmaya, buz gibi kol-402

lanyla sarıp sarmalamaya, nehrin derinlerine batınp kör etmeye çalışıyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

lardı. Ama artık ölüler ordusunun lideri yoktu. Onlara emir verecek, onlarıyönlendirecek kimse yoktu. Altın ve gümüş ejderhalann kanatlan, ruhlarnehrini yanp geçti, tıpkı güneş ışınlarının nehir kıyısındaki sabah pusunudağıtışı gibi onu dağıttı. Gerard, ruhların kavramak için uzanan ellerinin veyalvarırcasına açılan ağızlarının etrafında girdap gibi döndüğünü gördü.Artık dehşet uyandırmıyorlardı. Yalnızca acıma uyandınyorlardı. Kafasını çevirip kendisini bekleyen göreve baktı ve ölüler ortadankayboldu. Savunucuların büyük çoğunluğu surlardan silinip süpürüldüğünde,ejderhalar Sanction'ın etrafını çevreleyen vadilere kondular. Ejderhalannsırtında yolculuk eden elf ve insan savaşçılar da yere indiler. Gerard ile diğerejderha binicileri göklerde devriye gezerken, yerdeki askerler saflar oluştur-dular ve şehre doğru yürüyüşe geçtiler. Silvanestililer ve Qualinestilüer, bayraklanm vadinin merkezindekiküçük bir tepenin üzerine diktiler. Alhana, Sanction saldınsında bizzat başıçekmeyi dilerdi, ama Silvanesti'nin ismen lideriydi; saldınyı yönlendirecekemirleri vermek üzere geride kalmak konusunda Samar'ın fikrine gönül-

süzce razı oldu. "Oğlumu kurtaran kişi ben olmalıyım," dedi Samar'a. "Onu hapistençıkaran kişi ben olmalıyım.""Kraliçem—" "Söyleyeceğin şeyi söyleme, Şamar," diye emretti Alhana."Silvanoshei'i sağ salim bulacağız. Bulacağız, dedim.""Peki, Majesteleri." Kadım tepenin başında yalnız bıraktı. Yırtık pırtık bayraklarının rengikafasının üzerinde solgun bir gökkuşağı oluşturuyordu. Gilthas yüzü ona doğru dönük bir şekilde duruyordu. O da, Alhana gibisavaşçılarının arasında bulunmayı dilerdi, ama beceriksiz ve deneyimsiz birkılıç adamının hem kendisi hem de etrafında bulunacak kadar bahtsız olandiğerleri için tehlikeli olacağını biliyordu. Gilthas, kansrnın savaş için hücumageçişini izledi. Savrulan gür, kıvırcık saçlarından ve her zaman için Kagonestilisavaşçılanyla birlikte ordunun en başında bulunmasından, onu binlerce kişilikbir kalabalığın arasından seçebiliyordu. Kagonestiler kadim savaş çığlıklarınıatıyor, kılıçlarını savuruyor, surlar ardında saklanmaktan vazgeçmeleri vedışan çıkıp savaşmalan için düşmanlarına meydan okuyorlardı. Gilthas, kansı için endişelendi. Her zaman onun için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

endişelenirdi, amabu endişelerini ona anlatmaması veya onu güvende olması için yanında tut-maya çalışmaması gerektiğini gayet iyi biliyordu. Kadın bunu bir hakaret403

olarak algılardı ve bunda haklıydı da. O bir savaşçıydı, bir savaşçının yüreğine,içgüdülerine ve cesaretine sahipti. Öldürülmesi kolay değildi. Gilthas'ın kalbiona uzandı ve Dişi Aslan, sanki kocasının sevgisinin kendisine dokunduğunuhissetmiş gibi, başını çevirip kılıcını kaldırdı ve ona selâm verdi. Gilthas elini sallayarak karşılık verdiyse de Dişi Aslan onu görmedi.Yüzünü savaşa geri çevirmişti. Gilthas, artık savaşın sonucunu beklemektenbaşka hiçbir şey yapamazdı. Solamniya Şövalyeleri'nin başında, bir gümüş ejderhanın sırtında olanLord Tasgall vardı. Hâlâ Solanthus'ta aldığı yenilginin acısını duyuyordu.Şehre zaferle girdiğinde Mina'nın surun perde duvarları üzerinden onlarasöylediği alaycı sözleri hatırlayan Tasgall, onu bir duvarın üzerinde görmeyidört gözle bekliyordu —tabii o duvarın üzerinde kafası bir mızrağa saplan-mış olarak. Düşmanın bir kısmı ejderha korkusunu atlatmayı başarmıştı ve birsavunma hattı kuruyordu. Okçular, mazgallı siperlerdeki yerlerini aldılar veLord Tasgall'ı taşıyan gümüş ejderhaya yaylım atışı başlattılar. Bu yaylımatışını fark eden bir altın ejderha o yöne doğru nefes verdi ve tüm oklar yanıpkül oldu. Lord Tasgall, gümüş ejderhasını Sanction'ın kalbine sürdü. Vadideki ordular, şehri koruyan lav hendeğine doğru yürüyüşe geçti-ler. Gümüş ejderhalar hendeğin üzerine ayaz nefeslerini üflediler ve lavınkuruyup sertleşerek kapkara kayalara dönüşmesini sağladılar. Göğe buhar

bulutlan yükseldi ve birkaç asker onlara kulelerin üzerinden ateş ederken,şehre yaklaşan orduya siper sağladı. Elf okçular atış yapmak için durdular ve düşmanı üst üste ok yağmu-runa tuttular. Bu ok atışı tarafından korunan Lord Ulrich, askerleriyle birlik-te surlara doğru hücuma geçti. Hâlâ işe yarar durumda olan birkaç mancınık,havaya bir iki kaya fırlattı, ama panik yüzünden aceleyle ateş ettikleri içindoğru nişan alamamışlardı. Kayalar hiçbir zarar veremeden yuvarlandı.Askerler surlara kancalı ipler fırlattı ve tırmanmaya başladı. Birkaç cüretkâr elf okçu grubu, kendilerini alçaktan uçan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ejderhalarınsırtlarından aşağı bıraktı ve Sanction'daki evlerin çatılarına atladı. Durduklarıyüksek yerlerden, savunuculara arkadan ateş açarak yıkımı arttırdılar. Yanlarında, cümle kapılarını parçalayıp açmak üzere şahmerdangetirme imkânları olmamıştı, fakat anlaşıldığı üzere, buna hiç gerek yoktu-Bir altın ejderha, Batı Kapısı'nın önüne kondu ve mazgallı siperlerden ken-disine atılan oklara hiç aldırış etmeden, kapıların üzerine ateş nefesini saldı.Kapılar alev alev yanıp köz oldu. İnsanlar ve elfler, muzaffer bir haykırışlaSanction'a hücum ettiler.Ordu şehre girdikten sonra savaş daha yoğun bir hal aldı, zira artık404

mutlak bir ölümle yüz yüze olan savunucular, ejderha korkularım unutupcanla başla savaşmaya başlamıştı. Ejderhalar, kendi birliklerine zarar vermekorkusundan dolayı pek yardımcı olamıyordu. Yine de, Gerard kısa sürede zafer kazanacaklarını tahmin ediyordu.Savaşa katılmak için, ejderhasına kendisini yere indirmesini emretmeküzereydi ki, Odila'nın ona seslendiğini duydu. Kör gümüş ejderha Ayna, saldırıya katılamayacağı için, Odila ile bir-likte gözcülük yapma ve orduyu ihtiyaç duyulan yerlere yönlendirme görevi-ni gönüllü olarak üstlenmişti. Gerard'a seslenen Odila kuzeyi işaret ediyor-du. Kara zırhlı Neraka Şövalyeleri'nden ve piyade askerlerden oluşan büyükbir birlik, şehirden kaçmayı başarmış, Kıyametin Efendileri'ne doğru geriçekiliyordu. Panik içinde kaçışmıyor, düzensiz saflar halinde ilerliyorlardı. Kaçmalarına izin vermek istemeyen, dağlara erişip yeraltına sak-landıktan sonra dışarı çıkarılmalarının imkânsız olduğunu bilen Gerard,onların önünü kesmek için kendi ejderhasına uçmasını emretti. Dağ geçit-lerinin birinden gelen bir metal ışıltısı gözüne ilişti. Doğudaki dağlardan başka bir ordu geliyordu. Bu askerler sıkı birdüzen halinde yürüyor, dağın yamacından aşağıya devasa, ölümcül, parlakbir yılan gibi iniyorlardı. Gerard, bu mesafeden dahi bu ordunun kimlerden oluştuğunu anladı —bubir ejderan ordusuydu. Sırtlarından uzanan kanatlan görebiliyordu, ki o kanatlarsayesinde yollarına çıkan her türlü engeli kolayca aşabiliyorlardı. Güneş ışığı ağırzırhlarından yansıyor, miğferlerinde ve pullu derilerinde parlıyordu. Ejderanlar, Sanction'ı düşmandan kurtarmaya geliyordu. Sayılanbinden fazlaydı. Kaçan Kara Şövalye ordusu, kendilerine doğru gelen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ejde-ranlan gördü ve öylesine büyük bir tezahürat kopardı ki, Gerard onlan hava-da durduğu yerden dahi duyabildi. Geri çekilen Kara Şövalye ordusuhareketlendi, yeniden bir araya gelip yeni müttefikleriyle birlikte saldırmakiçin dönmeye başladı. Ejderanlar hızla ilerliyor, dağların yamaçlanndan aşağı hücum ediyor-du. Kısa süre içinde Sanction surlarının üzerinden aşacaklardı ve şehrin içinegirdikten sonra ejderhalar, sokaklarda savaşan Şövalyeler ve elflere zararverme korkusundan dolayı onlan durdurmak için hiçbir şey yapamayacaktı. Gerard'ın gümüş ejderhası saldırmaya hazırlanıyordu ki, hayretleriçinde bakakalmış olan Gerard, haykırarak ejderhaya durmasını emretti. Zekice bir manevra yapan ejderanlar, sadece birkaç saniye önce onlandostlan olarak selâmlamış olan Kara Şövalyeler'i şaşkına çevirerek saflanarasına daldılar. Ejderanlar, deneyimli Şövalyeler'in işini kısa sürede hallettiler. Gerardsavaşı izlerken Şövalye birliği bu saldın karşısında dağıldı ve yok oldu.405

Ejderanlar, bu işi tamamladıktan sonra tekrar düzenli saflar halinde bir arayatoplandılar ve Sanction'a doğru yürüyüşe geçtiler. Gerard'ın neler döndüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Ejderanlarm,Solamniyalılar ve elflerin müttefiki olması mümkün müydü? Onların yürüyü-şünü durdurmaya mı çalışsın, yoksa şehre girmelerine izin mi versin kestireme-di. Sağduyusu bu fikirlerin ilkine, kalbi ise ikincisine destek veriyordu. Karar verme hakkı onun elinden alındı, zira bir saniye sonra, Sanctionşehri; hücum eden ejderanlarm yılankavi safları; üzerinde durduğu ejder-hanın gümüş kanatları, kafası ve yelesi gözlerinin önünden kayboluverdi. Bir kez daha, büyünün koridorlarında yapılan bir yolculuğun başdöndürücü, iç kaldırıcı hissini tattı. Gerard kendisini, karanlık gece göğünün altında, sert bir taş bankınüzerinde oturmuş bir halde, soğuk, beyaz bir ışıkla aydınlanan arenayabakarken buldu. İlk başta ışığın kaynağını göremedi, derken, bu ışığın are-naya dolup taşan sayısız ölünün ruhundan yayıldığını fark edip ürperdi.Sanki kendisi ve tüm arena engin, hırçın bir ölüm okyanusunun üzerinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yüzüyormuş gibiydi. Gerard etrafına bakındığında Odila'nın ağzı bir karış açılmış bir haldebaktığını gördü. Lord Tasgall ile Lord Ulrich'in yan yana, Lord Siegfried'inde belli bir mesafe ötelerinde oturduğunu gördü. Alhana Yıldızmeltemi ileŞamar oturmuş, hiddet ve hayret içinde bakıyorlardı. Gilthas da, eşi DişiAslan ve Planchet ile birlikte ordaydı. Dost düşman buradaydı. Yüzbaşı Samuval tribünde oturuyor, korkuyakapılmış ve kafası karışmış görünüyordu. İki ejderan vardı; birisi boynunaaltın zincir takmış olan iri bir bozak, diğeri ise tam takım savaş kıyafetigiymiş bir sivaktı. Bozak sert görünüyordu, sivak ise tedirgin gibiydi. O ka-labalık savaşın içinden birden fazla kişi çekilip alınmıştı. Hücum eden kan-dan yüzleri kıpkırmızı olmuş ve kanla lekelenmiş bir halde, hayretler içindeetraflarına bakıyorlardı. Büyücü Dalamar'ın cesedi de buradaydı, bir bankınüzerine oturmuş boş boş bakıyordu. Ölü büyücü hiç ses çıkartmıyordu, yaşayanlar da öyle. Gerard ağzınıaçtı ve Odila'ya seslenmeye çalıştı, fakat sesinin çıkmadığını fark etti.Görülmeyen bir el dilini dolaştırmış ve onu oturduğu yere öyle bir ittirmiştiki, o elin isteği dışında hiçbir yere kıpırdayamıyordu. Sadece görmesi iste-nilen şeyi görüyordu, başka bir şeyi değil. Aklına ölmüş olduğu, belki de sırtından okla vurulmuş ve ölülerin top-landığı bu mekâna getirilmiş olduğu gibi garip bir düşünce geldiyse dekorkusu dindi. Kalbinin attığını, nabzının kulaklarında zonkladığını hissede-biliyordu. Ellerini sıkıp yumruk yapabiliyor, parmaklarını tenine batırmca406

acıyı hissedebiliyordu. Ayağını yere sürüyebiliyordu. Dehşeti hissedebiliyor-du ve ölmemiş olduğunu anladı. O bir esirdi; buraya feci olduğunu tahminedebildiği bir sebepten dolayı, kendi iradesi dışında getirilmişti. Ölüler gibi sessiz ve kıpırtısız duran canlılar, ürkütücü bir ışıkla aydın-lanmış olan arenaya bakmaya zorlanıyordu. Bir ejderha sureti belirdi. Tek bir boyundan beş ayrı saydam, kütlesizkafa korkunç bir şekilde uzanıyordu. Devasa kanatlan arenanın üstünükaplayan bir sayvan oluşturuyor ve tüm umutlan söndürüyordu. İri kuyruğu,kanatların dehşetengiz gölgeleri arasında oturanların etrafını sarmıştı. On

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tane göz, dört bir yöne, ileriye ve geriye bakıyor, arenadaki tüm yüreklerigörüyor ve içlerindeki karanlığı anyordu. Beş ağız açlıkla açılıp kapanıyor,karanlığı buluyor ve onunla besleniyordu. Beş ağız açıldı ve dinleyenlerin kulak zarlarını patlatan sessiz bir çağn-da bulundu; öyle ki, dinleyenler acıya karşı dişlerini sıktılar ve gözyaşlarınadirendiler.Bu çağn üzerine, Mina arenaya girdi. Neraka Şövalyeleri'nin kara zırhlarından giymişti. Zırh, o ürkütücüışıkla parlamryor, ejderhanın kanatlarının karanlığına uyum gösteriyordu.Kızın kafasında miğfer yoktu ve yüzü bir hayalet gibi bembeyaz parlıyordu.Elinde bir ejderhamızrağı vardı. Onun ardında, neredeyse gölgeler arasındakaybolmuş bir halde, sadık muhafızı olan minator duruyordu. Mina, tribünlerdeki sessiz kalabalığa yüzünü çevirdi. Bakışlanyla hemölüleri hem canlılan kuşattı."Ben Mina," diye haykırdı. "Tek Tann'nın seçilmişi." Sanki duymaya alışmış olduğu tezahüratlan bekliyormuş gibi durak-sadı. Hiçbiri konuşmadı; ne ölüler, ne de canlılar. Sesleri kendilerinden çalın-mış bir halde, sessizlik içinde izlediler. "Şunu bilin ki," diye konuşmasına devam etti Mina, soğuk ve buyuru-cu bir sesle. "Tek Tann, şu anda ve her zaman Tek Tann'dır. Onun ardındanbaşka kimse gelmeyecek. Şu anda ve sonsuza kadar Tek Tann'ya tapınacak-sınız. Şu anda ve sonsuza kadar Tek Tann'ya hizmet edeceksiniz, ölü ya dadiri. Sadakatle hizmet edenler ödüllendirilecek. İsyan edenler ise ceza-landınlacak. Bugün, Tek Tann gücünü açığa çıkartacak. Bugün, Tek Tannmadde bedeniyle dünyaya girecek ve ölümsüz âlemle ölümlü âlemi bir-leştirecek. İkisi arasında istediği gibi gidip gelmekte özgür olan Tek Tann,her iki âleme de hükmedecek." Mina ejderhamızrağını kaldırdı. Bir zamanlar gözlere çok güzel görü-nen parlak gümüş mızrak, artık soğuk ve solgun bir renkle parlıyordu, ucuise kanla lekelenmişti."Bunu Tek Tann'nın gücünün bir kanıtı olarak sunuyorum. Elimde407

uttuğum şey meşhur ejderhamızraklanndan birisi. Bir zamanlar TekTann'nın düşmanlarının silahı olan ejderhamızrağı, artık onun silahı halinegeldi. Ejderha Malystryx bu ejderhamızrağıyla, Tek Tann'nın iradesiyleöldürüldü. Tek Tann hiçbir şeyden korkmuyor. Bunun göstergesi olarak bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ejderhamızrağını kıracağım." Mızrağı iki eliyle sıkıca tutan Mina onu büktüğü bacağına sertçe indir-di. Mızrak, sanki uzun süre önce solup kurumuş bir kamış gibi tam ortadankınldı. Mina, silahın parçalarını küçümseyici bir tavırla omzunun üzerindengeriye Mattı. Mızrağın kırık parçalan bir anlığına meydan okurcasına par-ladı. Ejderhanın beş başı üzerlerine ateş kustu ve nefesi kırık parçalan yakıpkavurdu. Işıklan azaldı ve tamamen solup gitti.Ölüler ve yaşayanlar sessizlik içinde izlediler.Galdar da sessizlik içinde izliyordu. Mina'nın arkasında durup onu koruyordu, zira o garip elf karanlığıniçinde bir yerlerde gizlenmekteydi ve o sefil Silvanoshei de cabasıydı. Galdarikincisinden pek korkmuyordu, ama kimsenin kendisini aşamayacağıkonusunda kararlıydı. Kimse Mina'yı, bu zafer anında rahatsız edemeyecekti. 'Bu onun zafer anı olacak,' diyordu kendisine. 'Ona hürmet edilecek.Takhisis ona daha azını layık göremez,' diye üst üste telkinde bulunsa da,korkusu içini kemirip duruyordu. Galdar, Kraliçe Takhisis'in esas kudretine ilk defa şahit oluyordu.Arenanın, günlük hayatlanndan çekilip esir alınmış ve onun ölümlü âlemezaferle girişini izlemek için buraya getirilmiş kimselerle doluşunu huşuiçinde izledi. Tannçanın, geniş kanatlanyla umut ışığını karartan, dünyayasonsuz bir gece getiren ejderha suretine korku ve hayranlıkla baktı. Derken, onu hafife almış olduğunu anladı ve ruhu tannçanın huzurun-da diz çöktü. O isyankâr bir köleydi, ahmakça haddini aşmaya yeltenmiş bü-küldü. Dersini almıştı. Her zaman köle olarak kalacaktı, hatta ölümündensonra bile. Bu kaderi kabul ediyordu, zira burada, tüm ihtişamı ve kudretiyleyükselen Karanlık Kraliçe'nin huzurunda dururken, kendisinin başka hiçbirşeye layık olmadığını anladı. Ama Mina öyle değildi. Mina bir köle olmak için değil, hükmetmekiçin doğmuştu. Kendini kanıtlamış, sadakatini ispatlamıştı. Kan ve alevdengeçmiş ve asla ürkmemiş, bükülmez inancında asla tereddüde düşmemişti.Takhisis, Galdar'a ne isterse yapabilir, hatta onun ruhunu bile yok edebilirdi.Mina hürmet gördüğü ve ödüllendirildiği sürece, Galdar halinden memnunolurdu. "Tek Tann'nın düşmanlan mağlup edildi," diye haykırdı Mina."Silahlan yok edildi. Hiç kimse onun dünyaya zaferle girişini durduramaz.'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

408

Mina ellerini kaldırdı ve amber gözleri ejderhaya doğru yükseldi."Majesteleri, size tapındım ve kulluk ettim. Hayatımı size hizmet etmeyeadamaya ant içtim ve burada o andı yerine getirmeye hazırım. Benim hatamyüzünden Altınay'ın vücudunu, içine gireceğiniz vücudu kaybettiniz. Kendivücudumu size sunuyorum. Canımı alın. Beni içinde barınacağınız kabukolarak kullanın. Böylece, imanım kanıtlanmış olacak!" Afallayıp kalan Galdar'm nefesi kesildi. Bu deliliği durdurmak,Mina'ya engel olmak istiyordu, ama kükreyerek itiraz ettiği halde, sözlerikimsenin duymadığı sessiz bir çığlık halinde çıktı.Beş ejderha başı Mina'ya baktı. "Fedakârlığını kabul ediyorum," dedi Kraliçe Takhisis.• Galdar ileri atılmak istedi, ama durduğu yerde kalakaldı. Kolunukaldırmaya çalıştı, ama kıpırdatamadı. Karanlık tarafından sımsıkı bağlan-mış olan minator, hayatı boyunca sevdiği ve saygı duyduğu tek şeyin yokedilişini izlemekten başka bir şey yapamayacaktı. Kara renkli, korkunç, şimşeklerle yüklü bulutlar KıyametinEfendileri'nin üzerinden yükseldi. Bulutlar Ejderha Kraliçe'nin etrafındatoplandı ve görüntüsünü bulanrklaştırdı. Bulutlar dönüp çalkalandı veGaldar'ı acı verecek bir güçle savurup dizleri üzerine çökmesine sebep olanbir rüzgâr oluşturdu.Mina'nın duası, Mina'nın inancı, hapishane kapısının kilidini açmıştı. Fırtına bulutlan, beş ejderha tarafından çekilen bir savaş arabasınadönüştü. Savaş arabasının üzerinde ise kadın suretine bürünmüş olan KraliçeTakhisis duruyor ve dizginleri tutuyordu. Kadın çok güzeldi, güzelliği korkunçtu ve izleyene dehşet veriyordu. Yüzüsoğuktu; tıpkı insanın aldığı nefesin ciğerlerinde buza dönüştüğü engin, donmuşgüney topraklan gibiydi. Gözleri bir cenaze ateşi sunağının alevleri gibiydi.Tırnaklan pençelerdi, saçlan ise bir cesedin uzun, dağınık saçlanydı. Zırhı karaalevdendi. Yanında ebediyete kadar kanla lekelenmiş kalacak olan bir kılıç vardı,ruhlan vücutlarından kesip ayırmak için kullandığı kılıçtı bu. Savaş arabası havada asılı kaldı. Beş ejderhanın kanatlan yelpaze gibisalınıyor, onu havada tutuyordu. Takhisis, savaş arabasından indi ve arenazeminine doğru süzüldü. Yıldınm çatallan üzerinde yürürken, firtına bulut-lan onun peşinden bir pelerin gibi savruluyordu. Takhisis, Mina'ya doğru ilerledi. Beş ejderha da kafalannı kaldırdı vebir zafer çığlığı attı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Galdar hareket edemiyordu, onu kurtaramayacaktı. Rüzgâr öylesinegüçlü bir şekilde üzerine esiyordu ki, kafasını dahi kaldıramıyordu. Mina'yahaykırdı, ama sesi şiddetli rüzgâr tarafından alınıp götürüldü ve haykınşınıkimse işitmedi.409

Mina heyecanla gülümsedi. "Kraliçem," diye fısıldadı.Takhisis, pençeli elini uzattıMina, ürküp sinmeden, öylece durdu. Takhisis, onun kalbine sahip olmak üzere Mina'ya doğru uzandı.Takhisis ruhunu ondan alıp yokluğa fırlatmak için uzandı. Mina'nın vücu-dunu kendi ölümsüz varlığıyla doldurmak için uzandı.Takhisis ileri uzandı, ama Mina'ya dokunamadı. Mina şaşırmış, aklı karışmış bir halde bakakaldı. Vücudu zangır zangırtitremeye başladı. Elini Kraliçe'sine uzattı, ama ona dokunamadı. Takhisis dik dik bakıyordu. Alevden gözleri, hiddetinin dehşet vericiışığıyla arenayı dolduruyordu."İtaatsiz çocuk!" diye haykırdı. "Bana karşı gelmeye nasıl cüret edersin?" "Karşı gelmiyorum!" Mina'nın nefesi kesilmişti, titriyordu. "Sizeyemin ederim—""O sana karşı gelmiyor. Ben geliyorum," dedi bir ses.O garip elf, Galdar'ın yanından yürüyüp geçti. Karanlık Kraliçe'nin hiddetinin uluyan rüzgârı elfin etrafını sarıp üze-rine çarptı. Yıldırımları elfin üzerinde patladı ve onu yakmaya çalıştı. Gökgürültüsü gümbürdedi ve onu yıkmaya çalıştı. Elf, esen rüzgârla iki büklümoldu, ama yürümeye devam etti. Üzerine çarpan yıldırımlarla yere düştü,ama her seferinde ayağa kalkıp yürümeye devam etti. Etkilenmeden, kork-madan Karanlıklar Kraliçesi'nin önüne gelip durdu. "Paladine! Sevgili kardeşim!" Takhisis bu sözleri tükürürcesinesöylemişti. "Demek kaybettiğin dünyanı buldun." Omuz silkti. "Çok geçkaldın. Beni durduramazsın." Eğlenmiş bir halde elini tribünlere doğru savurdu. "Kendine oturacak biryel bul. Konuğum ol. Geldiğine sevindim. Artık zaferime tanık olabilirsin." "Yanılıyorsun kız kardeş," dedi elf, çınlayan, gümüşî sesiyle. "Senidurdurabiliriz. Seni nasıl durdurabileceğimizi biliyorsun. Bu, kitapta yazılı.Hepimiz bunu kabul ettik." Karanlık Kraliçe'nin gözlerindeki alevler titreşti. Pençeli parmaklanseğirdi. Bir anlığına billur güzelliği, şüphe ve endişeyle lekelendi. Sadece biranlığına. Sonra, şüpheleri kayboldu ve güzelliği geri geldi.Takhisis gülümsedi. "Bunu bana yapamazsın kardeşim," dedi Takhisis, ona küçümseyen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gözlerle bakarak. "Büyük ve yüce Paladine asla o fedakârlığı yapmaz.""Beni yanlış değerlendirdin kız kardeş. Çoktan yaptım." Elf, elini belindeki bir kesenin içine attı ve küçük bir bıçak çıkarttı; bubıçak eskiden tanıdığı bir kendere ait olan bıçaktı.Paladine, bıçakla avucunun içini yardı.410

Yaradan kan sızdı ve arena zeminine damladı."Denge sağlanmalı," dedi. "Artık ölümlüyüm. Sen de öyle." Fırtına bulutlan, ejderhalar, yıldırımlar, savaş arabası; hepsi bir andakayboldu. Güneş gökyüzünde panl panl parlıyordu. Arenadaki tribünleraniden boşalmıştı, tabii tannlar haricinde. Onlar bir mahkeme salonundaki gibi oturuyorlardı. Işığın tarafında beştann vardı: Nazik iyileştirme tannsı Mishakal; Solamniya Şövalyeleri'ningözdesi Kiri-Jolith; Paladine'ın dostu olan ve Öte'den gelen Majere; denizintannsı Habakkuk ve müziğiyle yüreklere huzur veren Branchala. Karanlığın tarafında da beş tann vardı: eşinin çöküşünü hiç etkilen-meden izlemekte olan intikam tannsı Sargonnas; hastalık tannsı Morgion;eskiden kendi küresi olan diyara izinsiz girilmesine hiddetlenen namevt tan-nsı Chemosh; sevgili oğlu Ariakan'ın ölümünden Takhisis'i sorumlu tutanZeboim ve dengenin sağlanmasından başka hiçbir şeyi umursamayanHiddukel. Bu iki grubun ortasında altı tann duruyordu: kitabı elinde tutan Gilean;doğa tannsı Sirrion; eşi olan ticaret tannsı Shinare; dünyanın yaratıcısıReorx; ormanların tannçası Chislev ve bir kez daha geçmişi, şimdiyi ve gele-ceği görmeye başlamış olan Zivilyn. Üç kardeş, Solinari, Nuitari ve Lunitari, her zaman olduğu gibi birarada duruyorlardı.Işığın tarafındaki bir koltuk boştu.Karanlığın tarafındaki bir koltuk da boştu. Takhisis hepsine lanet okudu. Hiddetle çığlık attı. Artık beş değil, tekbir sesle haykınyordu ve sesi bir ölümlüye aitti. Bir zamanlar güneşi dahikavurmuş olan gözlerindeki alevler, şimdi tek bir nefesle söndürülebilecekbir mum ateşine dönmüştü. Etinin ve kemiğinin ağırlığı onu ölümsüz âlem-den aşağı çekiyordu. Nabzı kulaklannda gürültülü bir şekilde yankılanıyor-du, kalbinin her atışı, bir gün o nabzın duracağım ve ölümü tadacağını onasöylüyordu. Nefes almak zorundaydı, yoksa boğulurdu. Bir nefesten sonrabir diğerini almak için çaba sarf etmesi gerekiyordu. Asla tatmadığı açlık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hissini ve bu zayıf, cılız vücudun getirdiği tüm diğer acılan hissediyordu. Birzamanlar evreni baştan sona dolaşmış ve yıldızlar arasında yürümüş olanTakhisis, artık üzerinde durup yürümek zorunda olduğu iki ayağına tiksin-tiyle bakıyordu. Tozla kaplanmış olan ve hiddetle yanan gözlerini yukan kaldıranTakhisis, Mina'yı gördü. Önünde duran kız gençti, güçlüydü, güzeldi. "Bunu sen yaptın," diye köpürdü Takhisis. "Benim yıkımımı getirmekiçin onlarla işbirliği yaptın. Onların senin ismini haykırmasını istiyordun,benimkini değil!"411

Takhisis kılıcını çekti ve Mina'nın üzerine atıldı. "Ölümlü olabilirim,ama hâlâ öldürebilirim!" Galdar boğazını parçalayacak şekilde kükredi. Darbeyi durdurmak içinileri sıçradı, vücuduyla ona kalkan olmak için Mina'nın önüne geçti ve kızıkorumak için kılıcını kaldırdı. Karanlık Kraliçe'nin kılıcı bir yay çizerek aşağı indi. Silah, Galdar'ınkılıç tutan kolunu yardı ve omzunun altından kesip koparttı. Minatorun kolu, eh, kılıcı ayağının dibine düştü ve kendi kanından oluşan,giderek genişleyen bir kan birikintisinin içinde durdu. Galdar dizleri üzerineçöktü, bilincini yitirmesini sağlayacak olan acı ve hayrete karşı direndi. Karanlık Kraliçe kılıcım kaldırdı ve Mina'nın başının üzerinde hazırtuttu. Mina hafifçe, "Affet beni," dedi ve darbeyi almaya hazır bir şekildedurdu. Yaşam gücü tükenmekte olan Galdar, çaresizce ileri sıçramak üzerey-di ki, bir şey ona arkadan çarptı. Galdar bulamklaşan gözleriyle yukarı bak-tığında, Silvanoshei'i gördü. Elf kralı, elinde ejderhamızrağının kırık parçasını tutuyordu. Istırabınınve vicdan azabının verdiği tüm güçle, korkusunun ve aşkının gücüylemızrağı fırlattı.Mızrak, Takhisis'e çarptı ve göğsüne saplanıp kaldı. Takhisis, şok geçirmiş bir halde kafasını eğip tenine gömülmüş olanmızrağa baktı. Parmaklan, feci yaradan sızan parlak, koyu kana dokundu.Sendeledi ve düşmeye başladı. Mina, kederden ve sevgiden gözü dönmüş bir haykırışla ileri atıldı.Ölmek üzere olan kraliçeyi yakalayıp kollan arasında tuttu. "Beni terk etme, Anne," diye haykırdı Mina. "Beni burada bir başıma

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bırakma!" Takhisis ona aldınş etmedi. Gözleri Paladine'a kenetlenmişti ve ogözlerde sonsuz, ebedi bir hiddet yanıyordu. "Ben her şeyimi kaybetmiş olabilirim, ama sen de kaybettin. O kadar çoksevdiğin bu dünya asla eskisi gibi olamaz. En azından bu kadarını yapmayıbaşardım." Kraliçenin dudaklarında kanlar köpürdü. Öksürdü, son bir kez nefesalmak için mücadele verdi. "Günün birinde ölümün acısını tadacaksın. Dahada beteri, Kardeşim"—Takhisis, gözleri gölgelerle bulanıklaşırken alayla, acıacı gülümsedi—"yaşamın acısını tadacaksın." Nefesi kanla fokurdadı. Vücudu sarsıldı ve elleri gevşedi. Kafası, Mina'nınkendisini kucaklayan kollarına geriye düştü. Gözleri sabitlenmiş bir halde, uzunsüre boyunca hükmettiği ve artık hükmedemeyeceği geceye bakakaldı.412

Mina, ölü kraliçeyi göğsüne bastırdı ve ağlayarak onu kundaktaki birbebek gibi salladı. Geri kalanların tümü; Galdar, garip elf, tanrılar, sessizdi,afallamışlardı. Çıkan tek ses Mina'nın iç parçalayan hıçkırıklarıydı.Dudakları bembeyaz kesilmiş, yüzü kül rengine dönmüş olan Silvanoshei,kızm omzuna elini koydu."Mina, seni öldürecekti. Ona izin veremezdim..." Mina yaşlarla mahvolmuş yüzünü kaldırdı. Amber gözleri hararetliy-di, sıvı gibi akışkandı ve bakışları elfin yüzüyle temas edince canını yaktı. "Ölmek istiyordum. Seve seve, memnuniyetle ölürdüm, zira onahizmet etmiş olarak ölmüş olurdum. Ama yaşıyorum, o gitti ve kimsemkalmadı. Kimsem kalmadı!"Kraliçesinin kanıyla ıslanmış olan eli Takhisis'in kılıcını kavradı. Paladine araya girmeye, onu durdurmaya çalıştı. Görünmeyen bir eldengesini bozdu ve tökezleyip kumun içine düşmesine sebep oldu.Göklerden bir ses gümbürdedi."İntikamımızı alacağız, Ölümlü," dedi Sargonnas.Mina, kılıcı Silvanoshei'in karnına sapladı.Nefesi kesilen genç elf, hayretler içinde bakakaldı. "Mina..." Solgun dudakları bu ismi şekillendirdi. Sesi çıkmıyordu.Yüzü acıyla buruşmuştu. Mina, hiddetle, sert bir ifadeyle kılıcı bastırıp daha da derinlere sapladı.Elfi uzun bir süre boyunca kılıçla şişlenmiş bir halde tuttu, bu sırada onabaktı ve amber gözleri onun etrafinda katılaştı. Elfin öldüğünden emin olanMina kılıcı çekip serbest bıraktı. Silvanoshei, kanıyla lekelenmiş kılıçtan kurtulduğu anda kaydı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kumların üzerine yığıldı. Kanlı kılıcı sıkıca tutan Mina, arena zemininden yavaşça ayağa kalk-makta olan Paladine'a doğru ilerledi. Mina, Paladine'a dik dik baktı ve onuamber gözleriyle hapsetti. Takhisis'in kılıcını elfin ayağının dibine fırlattı. "Ölümün acısını günün birinde hissedeceksin. Ama henüz değil. Şimdideğil. Kraliçem böyle diledi ve ben de onun son dileğine itaat edeceğim. Amaşunu bil, pislik. Gördüğüm her elfin yüzünde senin simanı göreceğim. Kıydığımher elf canı sana ait olacak ve birçok can alacağım... onun intikamı için." Mina, Paladine'ın yüzüne tükürdü. Tanrılara doğru döndü ve onlarameydan okurcasına baktı. Sonra kraliçesinin cesedinin yanma diz çöktü.Soğuk alnını öptü. Cesedi kollarına alıp kaldıran Mina, Takhisis'in ölüvücudunu Duerghast Tapınağı'ndan dışarı taşıdı. Arenada, Mina'nın uzaklaşan ayak sesleri haricinde çıt çıkmıyordu.Galdar, güneş ışığıyla ısınmış olan kumlara başını koydu. Çok yorgundu,413

fakat artık dinlenebilirdi, zira Mina güvendeydi. En sonunda güvendeydi. Galdar gözlerini kapadı ve karanlığın içinde uzun bir yolculuğa çıktı.Çok uzağa girmemişti ki, yolu birden kesiliverdi. Galdar kafasını kaldırıp baktığında devasa bir minator gördü. Minator,büyük kırmızı ejderhanın ölüp gittiği o dağ kadar uzundu. Boynuzlan yıldız-lara değiyordu ve kürkü kuzguni siyahtı. Saf, soğuk gümüşten işlemelerlesüslü olan deri bir urba giymişti. "Sargas!" diye fısıldadı Galdar. Kanayan kopuk kolunu kavrayarakdizleri üzerine çöktü ve kafasını önüne eğdi. Boynuzlan zemine değdi. "Ayağa kalk, Galdar," dedi tann, sesi evrende gümbür gümbür yankıla-narak. "Senden memnunum. İhtiyaç anında, yüzünü bana çevirdin." "Teşekkür ederim, yüce Sargas," dedi Galdar, ayağa kalkmaya cüretedemeden, ürkekçe başını kaldırarak. "İmanın karşılığında, sana hayatını geri veriyorum," dedi Sargas."Hayatını ve kılıç tutan kolunu bahşediyorum." "Kolumu istemiyorum, yüce Sargas," diye yalvardı Galdar. Acısı göğüskafesinde alev alev yanıyordu. "Hayatımı kabul ediyorum ve onu sana hizmetetmek için yaşayacağım, ama kolum kopup gitti ve onu geri istemiyorum." Sargas bundan hiç memnun olmamıştı. "Minator ırkı, kendisini yıl-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

lardır bağlamış olan prangalan en sonunda üzerinden silkeleyip attı. Uzunzamandır hapis kaldığımız adalardan dışan çıkıyoruz ve bu kıtada hakkımızolan yeri almaya geliyoruz. Senin gibi yiğit savaşçılara ihtiyacım var, Galdar.Sağlam olmalan gerekli, sakat değil." "Sana müteşekkirim, yüce Sargas," dedi Galdar alçakgönüllülükle, "ama,eğer senin için o kadar önemli değilse, sol elimle savaşmayı da öğrenebilirim." Galdar gerginleşti, tanrının gazabına uğramayı korku içinde bekledi.Hiçbir şey işitmeyen Galdar, kısaca yukan bakmaya cüret etti. Sargas gülümsüyordu. Gülümseyişi gönülsüzdü, ama yine de birgülümsemeydi. "İstediğin gibi olsun, Galdar. Kendi kaderine karar vermek-te özgürsün." Galdar uzunca ve derince iç çekti. "İşte bunun için, yüce Sargas," dedi,"sana gerçekten müteşekkirim." Galdar gözlerini kırpıştırdı ve burnunu ıslak kumdan kaldırdı. Neredeolduğunu hatırlayamadı, günün ortasında neden orada yatıp uyuduğunukestiremedi. Mina'mn ona ihtiyacı olacaktı. Onu burada tembellik yaparkenbulursa kızardı. Ayağa sıçradı ve içgüdüsel olarak belindeki kılıca davrandı. Kılıcı yoktu. Kılıcı tutacak eli de yoktu. Kopmuş kolu, ayağınındibinde, kumun üzerinde duruyordu. Kolunun olduğu yere, kumun üzerinde-ki kanlara baktı ve her şeyi hatırladı.414

Kopuk sağ kolu haricinde Galdar'ın sağlığı yerindeydi. Kolun kopmuşolan yeri et bağlamıştı. Tanrıya teşekkür etmek için arkasını döndü, ama tanrıgitmişti. Bütün tannlar gitmişti. Arenada elf kralının cesedi ve genç bir yüzleihtiyar gözlere sahip olan o garip elften başka kime kalmamıştı. Yavaşça, hantalca, sol eliyle kılıcını yerden aldı. Kemerini kaydırıp sağtarafına geçirdi ve beceriksizce yaptığı birkaç denemeden sonra, en nihayetkılıcı kınına sokmayı başardı. Silah oradayken kendisini düzgün ve rahat his-setmiyordu. Fakat buna alışacaktı. Bu sefer buna alışacaktı. Hava hatırladığı kadar sıcak değildi. Güneş dağın arka tarafına geçmişve yaklaşan gecenin gölgelerini salmaya başlamıştı. Eğer kızı bulmak isti-yorsa acele etmesi gerekecekti. Hâlâ biraz gün ışığı varken orayı terk etmesigerekliydi. "Sen sadık bir dostsun Galdar," dedi Paladine, minator hızla yanındanyürüyüp geçerken. Galdar homurdandı ve yoluna devam etti. Kızın ayak izlerinden ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kraliçesinin kanından oluşan çizgiyi takip etti.Mina aşkına.415

32ÖLÜMLÜLER ÇAĞİ Sanction şehri için yapılan savaş uzun sürmedi. Gece çöktüğünde şehirteslim olmuştu. Muhtemelen çok daha erken teslim olurdu, ama bu karanvermeye gönüllü olan birisi çıkmamıştı. Kara Şövalyeler ve askerleri, beyhude yere Mina'nın isminihaykırdılar. Kız onlara cevap vermedi, yardımlarına koşmadı ve onlar dakızın gelmeyeceğini en sonunda anladılar. Bazıları buruk, bazıları hiddetliy-di. Hepsi kendilerini ihanete uğramış gibi hissediyorlardı. Savaştan sağ kur-tulurlarsa ya idam ya da esir edileceklerini bilen birkaç Şövalye savaşmayadevam etti. Çoğu, yaklaşan düşman tarafından tuzağa düşürüldüğü veya kö-şeye sıkıştınldığı için savaştı. Bazıları Galdar'ın tavsiyesine uyup Kıyametin Efendileri'nin içindekimağaralara sığınmaya çalışt; ki bunlar, ejderan ordusuyla karşılaşan gruptu.Kendilerine müttefik bulduklarını sanan Kara Şövalyeler, düşmanın ilerle-yişini durdurmaya, dönüp şehri geri almaya hazırlandılar. Ejderanlar onlarasaldırdığında düştükleri hayret çok büyüktü, ama kısa ömürlü oldu. Bu garip ejderanlann kim olduğu ve neden elflerle Solamniyahlarınyardımına koştukları asla bilinmeyecekti. Ejderan ordusu, Sanction'a girme-416

di. Ejderanlar, Kara Şövalyeler'in sancaklarının söküldüğünü ve yerlerineQualinesti, Silvanesti ve Solamniya bayraklarının çekildiğini görene kadarşehrin dışında mevkilerini korudular. Üzerinde zırh ve boynunda altın zincir olan iri bir bozak ejderanı,yanında ejderan yüksek kumandanlarının koşum takımlarına bürünmüş birsivak ile öne çıktı. Sivak, ejderan askerlerine hazırol emri verdi. Sivak ilebozak, dalgalanan bayraklara selâm verdi, ejderanlar da selâmlamak içinkılıçlarını kalkanlarına vurdular. Sivak yürüyüşe geçme emrini verdi veejderanlar çark edip dağlara doğru yürüyüşe geçtiler. Birisi, bir grup ejderanın Teyr şehrini kontrol altına aldığını bir yerler-den duymuş olduğunu hatırlıyordu ve bu ejderanlann Kara Şövalyeler'denhiç hoşlanmadığı söyleniyordu. Bu doğru olsa bile, Teyr, Sanction'dan çokuzaktaydı ve ejderanlann bu kritik zamanda nasıl şehre ulaştıklarım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kimsekestiremiyordu. Ejderanlan bir daha kimse göremediği için, bu gizem aslaçözülemedi. Sanction zaferi kazanıldığında, altın ve gümüş ejderhaların birçoğuayrıldı, Ejder Adalan'na veya yuvalarını her nereye kurdularsa oraya gitti.Her ejderha, ayrılmadan önce totemin küllerinden bir parça aldı. Külleri,Ejder Adalan'nda münasip bir törenle yakmak için yanlarına alıyorlardı.Altınlar ve gümüşler; kırmızıların, mavilerin, beyazların, yeşillerin vesiyahların külleri diğerleriyle karışmış olduğu halde, totemin tüm kalın-tılarını aldılar. Çünkü hepsi Krynn ejderhalarıydı. "Peki ya siz ne yapacaksınız, beyim?" diye Ayna'ya sordu Gerard."Işık Kalesi'ne geri gidecek misiniz?" Gerard, Odila ve Ayna, Sanction'ın Bati Kapısı'nın dışında durmuş,savaş sonrasındaki şafak vaktinde güneşin doğuşunu izliyorlardı. Güneşindoğuşu görkemliydi. Canlı kırmızı ve turuncu ışık huzmeleri, solup gidengeceye üstün gelirken mora çalıyor ve daha da derinleşip kara rengebürünüyordu. Gümüş ejderha, sanki görebiliyormuş gibi yüzünü güneşedoğru dönmüştü —ve belki de ruhuyla güneşi görebiliyordu. Kör başınıGerard'in sesinin geldiği tarafa doğru çevirdi. "Kale'nin artık benim muhafızlığıma ihtiyacı yok. Mishakal o tapınağasahip çıkacak. Bana gelince, rehberimle birlikte güçlerimizi birleştirmekararı aldık."Gerard, şaşkınlıkla Odila'ya baktı, kadın ise başıyla onayladı. "Şövalyelik kurumundan ayrılıyorum," dedi. "Lord Tasgall istifamıkabul etti. En iyisi bu, Gerard. Şövalyeler beni aralarında görmekten pekmemnun olmazlar." "Peki ne yapacaksın?" diye sordu Gerard. Birlikte çok şey ya-şamışlardı ve kadından bu kadar kısa bir süre içinde ayrılmayı ummuyordu.417

"Kraliçe Takhisis gitmiş olabilir," dedi Odila sıkkınlıkla, "ama karan-lık hâlâ mevcut. Minatorlar Silvanesti'yi ele geçirdi. Aldıkları o toprakla ye-tinmeyip başka ülkelere de göz dikebilirler. Ayna ile ben güçlerimizi bir-leştirmeye karar verdik." Gümüş ejderhanın boynunu okşadı. "Kör bir ejder-ha ve bir zamanlar kör olan bir insan —sence de çok sıkı bir takım değil mi?" Gerard gülümsedi. "Eğer Silvanesti'ye gideceksiniz tekrar karşılaşa-biliriz. Şövalyelik ile elfler arasında bir ittifak oluşturmaya çalışacağım."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Şövalyeler Divanı'nın, ülkelerini geri almaları için elflere yardım etmeyikabul edeceğine gerçekten inanıyor musun?" diye şüpheyle sordu Odila. "Bilmiyorum," dedi Gerard, omuz silkerek, "ama onların bu konudadüşünmelerini sağlayacağımdan adım gibi eminim. Fakat ilk olarak, tamam-lamam gereken bir görevim var. Solace'taki bir türbede kırık bir kilit var.Onu tamir edeceğime söz verdim." Aralarında rahatsız edici bir sessizlik oldu. Söyleyecek o kadar çok şeyvardı ki, şu anda hiçbiri söylenemezdi. Ayna kanatlarım yelpaze gibi salladı,gitmeye hevesli olduğu barizdi. Odila işareti aldı."Uğurlar olsun, Mısırekmeği," dedi sırıtarak."Şükürler olsun," dedi Gerard, kadının sırıtışına karşılık vererek. Odila ona yaklaştı ve yanağına bir öpücük kondurdu. "Eğer bir dahaderenin birinde çıplak yıkanmaya karar verirsen bana mutlaka haber ver." Odila gümüş ejderhanın sırtına bindi. Ejderha, kafasını eğerek selâmverdi, kanatlarını çırptı ve zarifçe havaya yükseldi. Odila el salladı. Gerard da el salladı. Boyutlarının gitgide küçülmelerini izledi ve ikisi görüşmesafesinden çıkrıktan sonra dahi uzun süre orada durup arkalarından baktı.O gün başka bir veda daha edildi. Sonsuza kadar sürecek bir vedaydı bu. Paladine arenada, Silvanoshei'in cesedinin yarımda diz çöktü veSilvanoshei'in açık kalmış olan gözlerini kapadı. Genç elfın yüzündeki kanısildi ve kollarını bacaklarını hizaya soktu. Paladine yorgundu. Bu ölümlübedene, bu ölümlü bedenin acılarına, sancılarına ve ihtiyaçlarına alışık değil-di. Duygularının enginliğine ve yoğunluğuna da alışkın değildi: Ne acımayave kedere ne de hiddete ve korkuya. Ölü elf kralının yüzüne bakan Paladine,gençliğin ve gelecek günlerin umudunun kaybolduğunu, ziyan olduğunugördü. Sarfettiği çabanın yorgunluğuyla duraksadı, akımdaki teri sildi vekalbinde böylesine bir hüzün ve ağırlık varken nasıl devam edebileceğinimerak etti. Yalnız başına nasıl devam edeceğini merak etti. Omzunda nazik bir dokunuş hisseden Paladine dönüp baktığında, ışıksaçan, güzel bir tannça gördü. Tannça ona gülümsüyordu, amagülümsemesinde hüzün, gözlerinde ise dökmediği yaşların oluşturduğugökkuşaklan vardı.418

"Genç adamın naaşım annesine ben götürürüm," diye önerdi MishakaljKJmn olumune tanık olmadı, değil mi?" diye sordu Paladine. "En azından, bundan muaf tutuldu. Takhisis tarafından buraya zorlagetirilmiş olan herkesi serbest bıraktık. Alhana, oğlunun ölümünü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

görmedi " "Ona, oğlunun," dedi Paladine sessizce, "bir kahraman olaraköldüğünü söyle.""Söyleyeceğim, bir tanem." Bembeyaz kuş tüyleri kadar yumuşak bir öpücük Paladine'ın dudak-larına kondu. "Yalnız değilsin," dedi Mishakal ona. "Her zaman senin yanında ola-cağım, kocacığım, bir tanem." •Paladine bunun böyle olmasını çok istiyordu, bunun böyle olmasınıdiliyordu. Ama ikisi arasında bir uçurum vardı ve Paladine, her geçensaniyeyle birlikte o uçurumun daha da büyüdüğünü görebiliyordu Kadınkıyıda duruyordu, kendisi ise dalgalar arasında çırpınıyor ve her dalga onudaha uzağa taşıyordu."Ölülerin ruhlarına ne oldu?" diye sordu. "Özgürler," dedi kadın. Sesi o kadar uzaktan geliyordu ki Paladine onuzar zor duyabiliyordu. "Yolculuklarına devam etmek için özgürler.""Gün gelecek ben de onlara katılacağım, sevdiğim.""O gün geldiğinde, seni bekliyor olacağım," diye söz verdi kadın. Sılvanosheı'ın vücudu, gümüşi bir ışık bulutuyla taşınarak ortadankayboldu. Paladine, uzun bir süre boyunca, karanlığın içinde, yalnız başına durduSonra yalnız başına arenadan çıktı ve yalnız başına dünyada dolaştı. Tanrıların çocukları; Nuitari, Lunitari, Solinari, eski Yürek Tapınağı'nagirdiler. Buyucu Dalamar'ın cesedi bir bankın üzerinde oturuyor ve boş boşbakıyordu. Büyü tannlan, karanlık ve terk edilmiş sunağın önünde yerlerinialdılar."Büyücü Raistlin Majere huzura çıksın." Raıstlın, tapınağın karanlığından ve yıkıntıların arasından belirdi Karakadife cübbesımn etekleri, Altınay'm vücudunu esir tutan tabutun lânetlikalıntılarına kimse dokunmaya cüret edemediği için hâlâ tapınağın zeminineduran amber parçalarını etrafa dağıttı. Raistlin üzerlerinde yürüdü, amberiayaklarının altında ezdi.Raistlin, kollarının arasında beyaz kefene sarılmış bir ceset taşıyordu."Ruhun özgür bırakıldı," dedi Solinari sertçe. "İkiz kardeşin seni bek-liyor. Dünyayı terk etmeye söz vermiştin. Bu sözünü tutmalısın."419

"Burada kalmak gibi bir niyetim yok," diye yanıtladı Raistlin."Kardeşim bekliyor, eski yol arkadaşlarım da öyle.""Seni affettiler mi?" "Ya da ben onları affettim," diye kendinden emin bir tavırla karşılıkverdi Raistlin. "Bu mesele dostlar arasında ve sizi ilgilendirmez." Kollarının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

arasında tuttuğu vücuda baktı. "Ama bu ilgilendirir." Raistlin, yeğeninin cesedini tanrıların ayaklarının dibine bıraktı. Sonrabaşlığını geriye atarak üç kardeşe baktı. "Sizden, hepinizden son bir iyilik istiyorum," dedi Raistlin. "Palin'ehayatını geri verin. Ailesini geri verin.""Bunu neden yapacakmışız?" diye cevap istedi Lunitari. "Adımlan, benim bir zamanlar yürümüş olduğum yola saptı," dediRaistlin. "En sonunda hatasını gördü, ama o hatayı düzeltecek kadar yaşaya-madı. Eğer ona hayatını geri verirseniz, saptığı yoldan geri dönüp yuvasınagiden yolu bulabilir.""Yani senin yapamadığını yapabilir," dedi Lunitari hafifçe."Benim yapamadığımı yapabilir," dedi Raistlin. "Kardeşlerim?" Lunitari, Solinari ile Nuitari'ye doğdu döndü. "Bunane diyorsunuz?" "Ben, karara bağlanması gereken başka bir konu daha var diyorum,"dedi Nuitari. "Büyücü Dalamar huzura çıksın." Elfm cesedi bankın üzerinde kıpırtısız oturuyordu. Büyücünün ruhu isecesedinin arkasında ayakta duruyordu. Dalamar, ihtiyatla, tedirginlikle tan-rılara yaklaştı."Bize ihanet ettin," diye itham etti Nuitari. "Takhisis'in tarafına geçtin," dedi Lunitari, "ve biz neredeyse dünyayadönmek için elimize geçen tek şansı kaybediyorduk." "Kulumuz Palin'e ihanet ettin," dedi Solinari sertçe. "Takhisis'inemriyle onu katlettin." Dalamar, parıltılar içindeki bir tanrıdan diğerine baktı ve konuştuğuzaman, ruhunun sesi hafif, buruktu. "Beni nasıl anlayabilirsiniz ki? Her şeyikaybetmenin nasıl bir his olduğun nasıl bilebilirsiniz?""Belki de," dedi Lunitari, "sandığından çok daha iyi biliyoruzdur."Dalamar sessiz kaldı ve cevap vermedi. "Onun hakkındaki hüküm nedir?" diye sordu Lunitari. "Hayatı onageri verilecek mi?" "Bana büyümü geri vermediğiniz takdirde," diye lafa karıştı Dalamar,"zahmet etmeyin." "Bence vermeyelim," dedi Solinari. "Kara sanatlarını icra etmek içinölüleri kullandı. Merhametimizi hak etmiyor."420

"Bence verelim," dedi Nuitari soğukça. "Eğer Palin'e hayatını geri

verip ona büyüyü bahşederseniz, aynısını Dalamar için de yapmalısınız.Denge sağlanmalı.""Sen ne dersin, Kuzen?" diye Lunitari'ye sordu Solinari."Benim hükmümü kabul edecek misiniz?" diye sordu tanrıça.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Solinari ile Nuitari birbirilerine baktıktan sonra başlarıyla onay verdiler. "Hükmüm şudur. Dalamar'a hayatı ve büyüsü geri verilecek, amaYüksek Büyücülük Kulesi'ni terk etmeli. Bundan böyle oraya girmesiyasaklanacak. Yaşayanların dünyasına geri gidip onların arasında yaşamakzorunda bırakılacak. Palin Majere'e de hayatı geri verilecek. Eğer isterse onabüyüyü de bahşederiz. Bu şartlar ikiniz için de uygun mu, Kuzenlerim?"* "Benim için uygun," dedi Nuitari."Benim için de öyle," dedi Solinari."Peki senin için uygun mu, Dalamar?" diye sordu Lunitari. Dalamar istediği şeyi almıştı ve umurunda olan tek şey buydu. Gerikalan kurallara gelince, dünyaya geri dönebilirdi. Günün birinde, belki de,dünyaya hükmederdi."Öyle, Hanımım,"dedi."Bu şartlar senin için uygun mu, Raistlin Majere?" diye sordu Lunitari.Raistlin başlıklı başını eğdi. "O zaman iki talep de onaylandı. Size hayat veriyor ve büyüyübahşediyoruz." "Size teşekkür ederim, lordlanm ve hanımım," dedi Dalamar, eğiliptekrar reverans yaparak. Bakışları bir süre, onu mükemmel bir şekildeanlayan Nuitari'nin üzerinde kaldı. Raistlin yeğeninin cesedinin yanına diz çöktü. Beyaz kefeni kaldırdı.Palin'in gözleri açılıverdi. Şaşkınlık ve hayretle etrafına bakındı, sonrabakışları amcasına kenetlendi. Palin'in şaşkınlığı daha da arttı. "Amca!" nefesi kesildi. Doğrulup oturan Palin, amcasının elini tutmakiçin uzandı. Parmakları —ete kemiğe sahip eli— ölü olan Raistlin'in ha-yaletinin içinden geçti. Palin kendi eline baktı ve hayatta olduğunu anladı. Elleri, uzun, zarifparmaklarıyla amcasının ellerine çok benziyordu ve Palin o parmaklan kıpır-databiliyordu, eli emirlerine itaat ediyordu. "Teşekkür ederim," dedi Palin, kafasını kaldırıp etrafındaki ışık saçantanrıları görerek. "Teşekkür ederim, Amca." Biraz duraksadıktan sonradevam etti. "Bir keresinde Krynn'de yaşamış en büyük büyücü olacağımıkehanet etmiştin. Sanırım bu dediğin doğru çıkmayacak." "Daha öğrenecek çok şeyimiz var, Yeğenim," diye yanıtladı Raistlin."Gerçekten neyin önemli olduğu hakkında öğrenecek bir çok şey var. Hoşça421

kal. Kardeşim ve dostlarım beni bekliyor." Gülümsedi. "Tanis, her zamankigibi, yola koyulmak için sabırsızlanıyor da." Palin önünde uzanan bir ölüler nehri gördü. Bu nehir, yaşayanlardan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

oluşan kıyıların arasından sakince, yavaşça akıyordu. Güne ışığı nehrinüzerinde parlıyor, yıldızların ışığı ise sonsuz derinliklerinde titreşiyordu. Ölü-lerin ruhları ileriye, sonsuzluğun kıyılarına vuran dalgalarla dolu bir denizebakıyordu. Bu deniz, her birini yeni yolculuklara taşıyacak olan denizdi.Caramon Majere kıyıda durmuş, ikiz kardeşini bekliyordu. Raistlin ikizine katıldı. Kardeşler ellerini kaldırıp veda ettikten sonranehre adımlarını attılar ve nehrin sonsuz denize doğru akan gümüşi sulanüzerinde süzülmeye başladılar. Dalamar'ın ruhu ise vücudunun içine süzüldü. Büyüsü ruhuna doldu.Damarlarında kanı, kanında ise büyü alev alev yandı ve içten, coşkun bir se-vinç tattı. Kafasını kaldınp gökyüzüne baktı. Eski donuk ay yitip gitmişti. Artık gökleri iki ay aydınlatıyordu, birisigümüş, diğeri ise kırmızı bir ışıkla. Dalamar, huşu ve minnet içinde izlerken,iki ay birleşip ışık saçan bir göze dönüştü. Kara ay ise gözün bebeği olaraktam merkezden bakıyordu. "Demek sana da hayatını geri verdiler," dedi Palin, gölgeler arasındançıkagelerek."Ve büyüyü," diye karşılık verdi Dalamar.Palin gülümsedi. "Nereye gideceksin?" "Bilmiyorum," dedi Dalamar, kayıtsız bir tavırla. "Koca dünyaönümde. Yüksek Büyücülük Kulesi'den taşınmaya niyetliyim. Orada yete-rince uzun bir süre hapis kaldım. Peki sen nereye gideceksin?" Dudaklanhafifçe kıvnldı. "Sevgili karına geri dönecek misin?" "Eğer Usha beni kabul ederse," dedi Palin, hüzünlü bir ses tonu ve yüzifadesiyle. "Ondan dileyecek bir sürü özrüm var." "Çok uzun sürmesin. Tarikatlar'ın tekrar bir araya gelmesi konusunu tartış-mak için kısa süre içinde buluşmalıyız," dedi Dalamar. "Yapılacak işler var.""O işleri yapacak başkalan bulunur," dedi Palin. Dalamar ona bakakaldı, bir anda gerçeği anlayıvermişti. "Solinari sanabüyüyü sundu ve sen de onu reddettin!" "Büyü yüzünden birçok kıymetli şeyi bir kenara attım," dedi Palin."Evliliğimi. Hayatımı. Buna değmediğini fark ettim." 'Seni ahmak!" Bu sözler Dalamar'ın dilinin ucuna kadar gelmişti, ama on-lan yüksek sesle söylemeyip kendisine sakladı. Nereye gideceği hakkında hiçbirfikri yoktu ve gideceği yere vardığında onu karşılayacak hiç kimse olmayacaktı. Dalamar kafasını kaldınp üç aya baktı. "Belki günün birinde seni veUsha'yı ziyarete gelirim," dedi, bunu asla yapmayacağını bildiği

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

halde.422

"Seni ağırlamaktan şeref duyarız," diye karşılık verdi Palin, kara elfibir daha asla göremeyeceğinden emin olduğu halde."Gitsem iyi olur," dedi Dalamar. ."Benim de gitmem gerek," dedi Palin. "Solace'a kadar yolum uzun." "Seni büyünün patikalarından hızlıca oraya götürebilirim," diye öner-di Dalamar. "Hayır, teşekkür ederim," dedi Palin, yarım ağızla gülümseyerek."Yürümeye alışsam iyi olur. Hoşça kal, Karanlık Dalamar.""Hoşça kal, Palin Majere." Dalamar büyü sözleri söyledi, dudaklarında kaliteli şarap gibi kabarcıklarbıraktığını hissetti ve büyüyü kana kana içti. Bir anda ortadan kayboldu. •Palin düşünceler içinde, sessizce, yalnız basma durdu. Sonra kafasınıkaldırdı ve artık onun için biri gümüş biri kırmızı renkteki iki aydan ibaretolan aylara baktı. Gülümsedi, düşünceleri yuvasına kaydı ve ayaklarını da yuvasınınyönüne doğru çevirdi. Solamniya Şövalyeleri, birliklerini Sanction'ın mazgallı siperlerinekonuşlandırdılar, derhal Batı Kapısı'mn onarmaya ve Sanction'ın surlarındaaçılmış olan delikleri kapatmaya başladılar. Şövalye safları ve elf birlikleriarasındaki izciler, Mina'yı aramaya gönderildi. Göklerde uçan gümüş ejder-halar ona bakındı, ama kimse onu bulamadı. Ejderhalar, Jelek ilePalanthas'tan Sanction'a doğru yürüyen düşman birliklerinin haberini verdi-ler. Sanction'ın düştüğünü er ya da geç öğreneceklerdi, peki nasıl tepki vere-ceklerdi? Gerisingeri dönüp yurtlarına mı kaçacaklardı, yoksa şehri gerialmak için yola devam mı edeceklerdi? Tanrısal gücünden mahrum kalmışolan Mina onlara liderlik etmek için geri mi dönecekti, yoksa bir yerlerdesaklanmaya devam edip yaralarını mı saracaktı? Kraliçe Takhisis'in cesedinin nereye gömüldüğünü kimse bilmeyecek-ti —tabii eğer gömüldüyse. Yıllar boyunca, karanlığın tarafında yürüyenlerbu türbeyi arayacaklardı; zira huzursuz ruhunun, onun dinlence yerini bulan-lara armağanlar vereceğiyle ilgili efsaneler türeyecekti. En hayret verici şey ise, Duerghast Tapınağı Mucizesi diye bilinenhadiseydi. Sanction'm, Ansalon'un ve dünyanın her kesiminden varlıklar,Karanlık Kraliçe tarafından günlük hayatlarından beklenmedik bir şekildealıkonulmuş ve onun dünyaya zaferle girişine tanık olmak için Duerghast

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tapmağı'na getirilmişti. Fakat bunun yerine, yeni bir çağm başlangıcmatanık olmuşlardı. Kraliçe Takhisis'in ölümüne bizzat tanık olmuş olanlar, duyup gördük-leri şeyleri asla unutmamış, damganın teni yakması gibi bu hatıranın ruhlan-423

na kazındığını hissetmişlerdi. Hayret ve acı ilk başta içleri kavuran cinsten-di, ama vücut ve zihin kendi kendilerini iyileştirdikçe acı yavaş yavaş azaldı. İlk başta, bazıları bu acıyı özlüyordu, zira o olmadığı zaman bütün bun-ların yaşandığının kanıtı neydi? Bunu gerçek kılmak, bunun gerçek olduğun-dan emin olmak için, bazıları gördükleri şeyleri yüksek sesle anlattılar.Diğerleri ise düşüncelerini derinlere gömüp bastırdılar ve o hadise hakkındabir daha hiç konuşmadılar. Krynn'de diğer çağların başlangıçlarına —Gri Cevher'in kaotik yol-culuklarına, İstar'm çöküşüne, Afet'e— tanık olanlar gibi, onlar daMucize'nin hikâyesini gelecek nesillere aktardılar. Krynn'de yaşayan gele-cek nesiller için Beşinci Çağ, Kaos'un mağlubiyet anında dünyanın çalın-masıyla başlayacaktı. Ama Beşinci Çağ, Kitabın Hükmü'nün bir tanrınıntanrılığını elinden aldığı ve bir diğerinin fedakârlığını kabul ettiği gündenitibaren Ölümlüler Çağı diye adlandırılacaktı. Silvanoshei, Solace'taki Kahramanlar Türbesi'ne yerleştirilecekti.Burası onun gömüleceği en son yer olmayacaktı. Yasım tutan annesi AlhanaYıldızmeltemi, onu günün birinde yurdu olan Silvanesti'ye götürmeyi umutediyordu, ama o gün çok uzaklardaydı. Minator ırkı, bölgeye asker ve tedarikyığmış ve en sonunda eskilerin o güzelim topraklarına yerleşmişti. Yüzbaşı Samuval ile paralı askerleri, Qualinesti elflerinin topraklarınıyağmalamaya devam ediyordu. Kara Şövalyeler, hayatta kalan ve o toprak-ların kendilerine ait olduğunu iddia eden az sayıdaki elfi, ya dışarı sürüyor yada öldürüyordu. Elfler artık sürgündeydi. İki ırktan arta kalanlar nereye gidipne yapacakları hakkında tartışma içindeydi. Sürgün elfler, Sanction'ın dışındaki vadiye kamp kurmuştu, ama ora-dayken yuvalarında gibi değillerdi ve Sanction'ın yeni hakimleri olanSolamniya Şövalyeleri de kibarca onlara başka bir yere taşınmayı düşün-melerini söylüyordu. Şövalyeler Dîvanı, minatorlan Silvanesti'den dışarıatmak için elflere ittifak kurma konusunu tartıştı, ama Olçü'yle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dayanarakbazı sorular ileri sürüldü ve bu meselenin çözümü için bilginlere başvuruldu;ki bilginlerin, önlerindeki on veya yirmi yıl içinde kesinlikle bir karara var-maları bekleniyordu. Alhana Yıldızmeltemi'ne Silvanesti hükümdarlığı teklif edildi, amakeder içinde olan Alhana bunu reddetti. Kendisi yerine Gilthas'ın yönetmesi-ni önerdi. Qualinestililer bunu istiyordu, yani çoğu. Silvanestililer istemiyor-du, ama aday gösterebilecekleri başka bir kişi yoktu. İki tarafın temsilcileriSilvanoshei'in cenazesine gittiğinde, tartışma halindeki iki ırk tekrar biraraya geldi.Silvanoshei'in naaşım, Kahramanlar Türbesi'ne bir altın ejderha taşıdı.424

Gerard uth Mondar'ın önderliğinde gümüş ejderhalara binen SolamniyaŞövalyeleri, altın ejderhanın etrafında bir şeref muhafızı birliği oluşturdu.Alhana oğlunıurnaaşına eşlik etti, kuzeni Gilthas da öyle. Gilthas, tartışmaları ve entrikaları geride bıraktığına hiç de üzgündeğildi. Geri dönebilecek gücü kendisinde bulup bulamayacağını merakediyordu. Elf ırklarının kralı olmak istemiyordu. Kendisinin doğru kişiolduğuna inanmıyordu. Sürgündeki bir halkı, yurtsuz bir halka liderlikermenin sorumluluğunu istemiyordu. Türbenin dışında duran Gilthas, bir elf alayının, Silvanoshei'in altınyaldızlı bir kefene sanlı naaşım geçici dinlenme yerine taşıyışını izledi.Vücudu mermerden bir tabutun içine yatınldı ve üzeri çiçeklerle örtüldü.Kırik ejderhamızrağının parçalan ellerine yerleştirildi. Bu türbe, Altınay'ın sonsuza kadar dinleneceği yer olacaktı. Onun külleri,Nehiryeli'nin küllerine kanşnnldı ve ikisi en sonunda birbirilerine kavuştular. Yolculuk lekeleriyle kaplı kahverengi-yeşil kıyafetler giymiş bir elf,gelip Gilthas'in yanında durdu. Hiçbir şey söylemedi, ama Altınay ileNehiryeli'nin küllerinin içeri taşınışım ciddiyetle, saygıyla izledi."Hoşça kalırı, sadık dostlarım," dedi hafifçe.Gilthas ona doğru döndü. "Sizinle konuşma şerefine nail olduğum için çok memnunum, E'li—"diye başladı Gilthas.Elf onu durdurdu. "Artık benim adım bu değil.""Peki size ne diye hitap etmeliyim, beyim?" diye sordu Gilthas. "Bir zamanlar birçok ismim vardı," dedi elf. "Elfler arasında E'li.İnsanlar arasında Paladine. Hatta Fizban. İtiraf etmeliyim ki, en çok sevdiğimsonuncusuydu. Artık hiçbiri benim değil. Kendime yeni bir isim

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

seçtim.""Ve o isim—" Gilthas duraksadı."Valthonis," dedi elf. " 'Sürgün' mü?" diye ismi tercüme etti Gilthas, şaşkınlıkla. Aniden herşeyi anlayıverdi. Konuşmaya çalıştı, ama kırık dökük mınldanmaktanfazlasını başaramadı, "demek bizim kaderimizi paylaşıyorsunuz." Valthonis bir elini Gilthas'ın omzuna koydu. "Halkına geri dön,Gilthas. İkisi de, yani hem Silvanesti hem Qualinesti senin halkın. Onlantekrar bütün bir halk haline getir. İşte o zaman, sürgündeki bir halk olsanızve kendinize ait bir yurdunuz olmasa bile bir millet olursunuz."Gilthas başım olumsuz anlamda salladı. "Seni bekleyen görev kolay değil," dedi Valthonis. "Diğerlerinin ayır-mak için çaba sarf ettiği şeyi birleştirmek için çok sıkı ve zorlu bir çalışmabekliyor seni. Başansızlıklarla sınanacaksın, ama asla umudunu yitirme.Eğer umudunu yitirirsen yenilgiyi tadarsın."425

"Benimle olacak mısınız?" diye sordu Gilthas. Valthonis başını sağa sola salladı. "Tıpkı senin gibi, tıpkı herkes gibi,benim de kendi yolumda yürümem gerekli. Yine de, zaman zaman yol-lanınız kesişebilir." "Teşekkür ederim, beyim," dedi Gilthas, elfın elini sıkı sıkıya tutarak."Dediğinizi yapacağım. Halkıma geri döneceğim. Tüm halkıma." Derince içgeçirdi ve esefle gülümsedi. "Hatta Senatör Palthanion'a bile." Gerard türbenin girişinde durmuş, cenaze üyelerinin en sonuncusununda aynlmasını bekliyordu. Tören bitmiş, gece çökmüştü. İzlemek için biraraya toplanan kalabalık dağılmaya başlamıştı. Bazılan, Usha, Palin ve kızkardeşleri Laura ile Dezra'nın birleşip yas tutanlara teselli verdiği, onlaragülümseyerek iyi yiyecekler ve Ansalon'daki en iyi birayı ikram ettiği SonYuva Hanı'na gitti. Gerard orada dururken, çok uzun süre önce TasslehofFun türbeniniçinden haykıran sesini ilk duyduğu zamandan bu güne kadar yaşananlandüşündü. Dünya değişmişti, fakat bir bakıma değişmemişti. Artık göklerde bir yerine üç ay vardı. Fakat sabahleyin doğan güneş,Beşinci Çağ'ı aydınlatan güneşin aynısıydı. İnsanlar göğe baktıklarında tan-nlann takımyıldızlannı tekrar görebiliyor ve onlan çocuklarına gösterebili-yordu. Ama o takımyıldızlar bir zamanlar olduklan gibi değillerdi. Değişikyıldızlardan oluşuyorlardı ve göklerde farklı yerlerde duruyorlardı. İki tane-si görünmüyordu ve asla görünemeyecekti. Bir daha asla Krynn üzerindeparlamayacaklardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ölümlüler Çağı," dedi Gerard kendi kendisine. Bu tabirin yeni birönemi, yeni bir anlamı vardı artık. Türbenin içine baktı ve orada son bir kişinin kalmış olduğunu gördü—arenada gördüğü o garip elf. Gerard saygıyla, sabırla bekledi. Bu kederli elfeihtiyaç duyduğu tüm zamanı vermeye kararlıydı. Elf sessizce duasını etti, sonra son bir kez sevgiyle veda ettikten sonraGerard'in yanına geldi."Kilidi tamir ettin mi?" diye sordu, gülümseyerek. "Ettim, beyim," dedi Gerard. Arkasındaki türbe kapısını kapadı. Kilidin'klik' sesini duydu. Derhal aynlmadı. O da veda etmeyi hiç istemiyordu. "Beyim, bir şeyi merak ediyorum." Gerard duraksadı, sonra içindengeldiği gibi konuşmaya başladı. "Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum amaTasslehoff—yani o... yapması gereken şeyi yaptı mı?" "Ölmesi gereken yer ve zamanda ölüp ölmediğini mi soruyorsun?"diye sordu elf. "Kaos'u yenip yenmediğini. Demek istediğin bu mu?""Evet, beyim," dedi Gerard. "Demek istediğim buydu."426

Elf, cevap olarak kafasını kaldırdı ve gece göğüne baktı. "Bir zaman-lar göklerde kızıl bir yıldız vardı. Hatırlar mısın?""Evet, beyim.""Şimdi onu bir ara bakalım. Görebiliyor musun?""Hayır, beyim," dedi Gerard, gökleri taradıktan sonra. "Ona ne oldu?" "Demirhanenin ateşi söndü. Flint alevleri söndürdü, zira artık kendi-sine ihtiyaç kalmadığını biliyordu.""Demek ki, Tasslehoff onu buldu," dedi Gerard. "Tasslehoff onu buldu. O, Flint ve yol arkadaşları tekrar bir aradalar,"dedi elf. "Flint, Tanis, Tasslehoff, Tika, Sturm, Altınay ve Nehiıyeli. SadeceRaistlin'i bekliyorlar ve o da onlara kısa süre içinde katılacak, zira ikiziCarâmon o olmadan bir yere gitmeyi aklından dahi geçirmez.""Nereye gidiyorlar, beyim?" diye sordu Gerard."Ruhlarının yolculuğunun bir sonraki aşamasına," dedi elf."Onlara iyilikler dilerim," dedi Gerard. Son Kahramanlar Türbesi'nden ayrıldı, elfe veda etti ve anahtarıcebine attıktan sonra Son Yuva Ham'na yöneldi. Hanın pencerelerindensızan sıcak ışık yolunu aydınlatıyordu.427

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)