354
Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Hükümram Taş Cilt1 Karanlık Kuyu 1. Şamar Oğlanı Oğlan, başını kaldırıp kaleye baktı. Beyaz mermer duvar- ları, iki tarafından akan yedi şelale—dört kuzeyde, üç gü- neyde—yüzünden ıslaktı ve sabahın ilk ışıkları altında ışıldı- yordu. Kalenin duvarlarında gök kuşakları parıldıyor ve dans ediyorlardı. Köylüler, gök kuşaklarının periler tarafından do- 5 MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMAN kunmuş kaliteli kumaşlar olduğuna inanırlardı ve birden fazla aptal, onları tutmaya çabalarken suya yuvarlanıp ölmüştü. Oğlan, durumun böyle olmadığının farkındaydı. Biliyordu ki, gök kuşaklan elle tutulamazlardı ve güneş ışığı ile sudan meydana gelirlerdi. Hem karanlıkta hem de ışıkta var olan şey- ler gerçekti sadece. Gerçek, elle tutulabilir olan şeylere inanması öğretilmişti oğlana. Oğlan, kaleye, iyi ya da kötü pek bir şey hissetmeden baktı; kötü davrarulan köpeklerde görülen umursamaz bir kadercilik vardı sadece bakışlannda. Aslında hayaü boyunca oğlana kötü davranılmamıştı; tabi eğer umursanmamak, kötü davranılmak değilse. Ebeveynlerini ve evini terk etmek ve yeni bir yaşama adım atmak üzereydi ve kendini üzgün, korkmuş ve endişeli hissetmesi gerekirdi. Ancak bunların hiçbiri yoktu onda; sadece uzun yürüyüşten dolayı yorgun düşmüştü, yeni yün çorapları yüzünden de terlemiş ve kaşınıyordu. O ve babası, yüksek dış duvardaki kapının önünde durdu- lar. Kapının ardında bir avlu, avlunun ardında da sarp kaya- lıklara oyulmuş, kaleye çıkan merdiven vardı. Kalenin yüzü batıya dönüktü, İldurel Gölü'ne bakıyordu; sırtını da doğudaki kayalara dayamıştı. En tepedeki kuleleri, doğudan batıya doğru hızla akan ve suları sarp kayalıklardan akarken gök kuşaklarım oluşturan Çekiçtırnağı nehriyle aynı seviyedeydi. Kalenin duvarları beyaz mermerden yapılmıştı—oğlan, bir ziyafette kalenin kesme şekerden yapılmış bir maketini gör- müştü—ve birkaç kat yüksekliğindeydi. Kaç katlı olduğunu sayamıyordu oğlan; zira kale, uçurumun tamamım kaplıyordu. Her taraftaki kuleler, farklı yönlere bakan mazgallı siperler ve gün ışığında parlayan kurşun çerçeveli küçük cam pencereler o kadar çoktu ki, görüntü, oğlamn aklını karıştırmıştı. O şekerden kaleyle oynamak istediğinde, annesi oğlana izin vermişti. An- cak bir sonraki gün, kalenin fareler tarafından yenmiş oldu- ğunu görmüştü oğlan. Şekerden yapılmamış olan ve fareler, hatta ejderhalar tara- fından bile yenilmesi pek mümkün olmayan bu kaleye huşu içinde baktı. Gözüne kalenin bir kanadı çarptı. Bu, dört şelaleye 10 KflHJftUte K.uuu üstten bakan doğudaki kanattı. Tepesinde, diğerlerinin hepsin- den daha büyük bir kule ve onun etrafında da bir balkon vardı. Orası Kral'ın Yolu, demişti babası. Tanrılar tarafından kutsan- mış olan Kral Tamaros, o balkonda yürümeye hakkı olan tek kişiydi. Kral, oradan bütün dünyayı görebiliyor olmalı, diye dü- şündü oğlan. Bütün dünyayı olmasa bile, en azından büyük Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Hükümram Taş Cilt1 Karanlık Kuyu

1.Şamar Oğlanı Oğlan, başını kaldırıp kaleye baktı. Beyaz mermer duvar-ları, iki tarafından akan yedi şelale—dört kuzeyde, üç gü-neyde—yüzünden ıslaktı ve sabahın ilk ışıkları altında ışıldı-yordu. Kalenin duvarlarında gök kuşakları parıldıyor ve dansediyorlardı. Köylüler, gök kuşaklarının periler tarafından do-5

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMANkunmuş kaliteli kumaşlar olduğuna inanırlardı ve birden fazlaaptal, onları tutmaya çabalarken suya yuvarlanıp ölmüştü. Oğlan, durumun böyle olmadığının farkındaydı. Biliyorduki, gök kuşaklan elle tutulamazlardı ve güneş ışığı ile sudanmeydana gelirlerdi. Hem karanlıkta hem de ışıkta var olan şey-ler gerçekti sadece. Gerçek, elle tutulabilir olan şeylere inanmasıöğretilmişti oğlana. Oğlan, kaleye, iyi ya da kötü pek bir şey hissetmeden baktı;kötü davrarulan köpeklerde görülen umursamaz bir kadercilikvardı sadece bakışlannda. Aslında hayaü boyunca oğlana kötüdavranılmamıştı; tabi eğer umursanmamak, kötü davranılmakdeğilse. Ebeveynlerini ve evini terk etmek ve yeni bir yaşamaadım atmak üzereydi ve kendini üzgün, korkmuş ve endişelihissetmesi gerekirdi. Ancak bunların hiçbiri yoktu onda; sadeceuzun yürüyüşten dolayı yorgun düşmüştü, yeni yün çoraplarıyüzünden de terlemiş ve kaşınıyordu. O ve babası, yüksek dış duvardaki kapının önünde durdu-lar. Kapının ardında bir avlu, avlunun ardında da sarp kaya-lıklara oyulmuş, kaleye çıkan merdiven vardı. Kalenin yüzübatıya dönüktü, İldurel Gölü'ne bakıyordu; sırtını da doğudakikayalara dayamıştı. En tepedeki kuleleri, doğudan batıya doğruhızla akan ve suları sarp kayalıklardan akarken gök kuşaklarımoluşturan Çekiçtırnağı nehriyle aynı seviyedeydi. Kalenin duvarları beyaz mermerden yapılmıştı—oğlan, birziyafette kalenin kesme şekerden yapılmış bir maketini gör-müştü—ve birkaç kat yüksekliğindeydi. Kaç katlı olduğunusayamıyordu oğlan; zira kale, uçurumun tamamım kaplıyordu.Her taraftaki kuleler, farklı yönlere bakan mazgallı siperler vegün ışığında parlayan kurşun çerçeveli küçük cam pencereler okadar çoktu ki, görüntü, oğlamn aklını karıştırmıştı. O şekerdenkaleyle oynamak istediğinde, annesi oğlana izin vermişti. An-cak bir sonraki gün, kalenin fareler tarafından yenmiş oldu-ğunu görmüştü oğlan. Şekerden yapılmamış olan ve fareler, hatta ejderhalar tara-fından bile yenilmesi pek mümkün olmayan bu kaleye huşuiçinde baktı. Gözüne kalenin bir kanadı çarptı. Bu, dört şelaleye10

KflHJftUte K.uuuüstten bakan doğudaki kanattı. Tepesinde, diğerlerinin hepsin-den daha büyük bir kule ve onun etrafında da bir balkon vardı.

Orası Kral'ın Yolu, demişti babası. Tanrılar tarafından kutsan-mış olan Kral Tamaros, o balkonda yürümeye hakkı olan tekkişiydi. Kral, oradan bütün dünyayı görebiliyor olmalı, diye dü-şündü oğlan. Bütün dünyayı olmasa bile, en azından büyük

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 2: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Vinnengael şehrinin tamamını. Oğlan bile, sadece sarayın mer-divenlerinde durarak bütün şehri görebiliyordu. Vinnengael, üç kat olarak inşa edilmişti. En alttaki kat, ufkauzanan ve karşı sahili Kral'ın Yolu'ndan bile zorlukla görülengölle aynı seviyedeydi. Şehrin ikinci katı, birinci katın üstüneyükselen uçurumun tepesine kurulmuştu. Üçüncü kat da, ikin-cinin üstündeki başka bir uçurumun tepesine yapılmıştı. Saray,üçüncü kattaydı. Sarayın diğer tarafında, oğlanın ve geniş mer-mer avlunun öte yanında ise Büyücüler Tapınağı vardı. Krallığın kalbini ve beynini oluşturan tapmak ve saray,üçüncü kattaki başlıca yapılardı. Asker kışlaları kuzeyde, sara-yın hemen yanındaydı. Güneyde de, yabancı büyük elçilerinkayalar üzerine yapılmış zarif evleri vardı. Dış kapıdaki muhafızlar, oğlan ve babasının geçmesini bık-kınlıkla izlediler. Oğlan, korkunç dişleri olan büyük parmaklı-ğın altından geçerken ona bakmak için kafasını kaldırdı. Birazkan görmek umuduyla durmak isterdi çünkü Vinnengael'inkahramanlarından biri olan Neyshabur'lu Nathan'm hikâyesiniçok iyi biliyordu — adam, krallığın düşmanlarına karşı savaşır-ken, parmaklığın indirilmesini emrettiğinde parmaklığın altın-daydı ve dişler gürleyerek üstüne inerken yerinden kıpırda-mamıştı. Neyshabur'lu Nathan, birkaç yüzyıl önce, gök kuşak-ları olmasa da şehir ve kale gençken yaşamış ve ölmüştü. Buyüzden de kanının parmaklıktan hâlâ damlıyor olması imkân-sızdı ama oğlan yine de hayal kırıklığına uğramıştı. Babası, oğlanın pelerinini çekiştirip, festival sırasında avalaval etrafına bakman bir ork gibi davranarak ne yapmaya çalış-tığını sordu ve oğlam acele ettirdi.Büyük bir avludan geçip kaleye girince, oğlan tam anla-11

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANmıyla kayboldu. Ancak babası, kralın maiyetindekilerden biriolduğundan yolu çok iyi biliyordu ve oğlanı mermer merdi-venlerden çıkarttı, mermer merdivenlerden indirdi, mermerheykellerin ve mermer sütunların yarandan geçirdi; en sonundabir odaya ulaştıklarında, babası, oğlanı tahta bir sandalyeyeoturttu ve bir uşak çağırdı. Oğlan, kışın yakılan ateşin dumanıyla lekelenmiş yüksektavana ve karşısındaki duvara baktı. Duvarda, üzerine dünya-daki hiçbir köpeğe benzemeyen uzun vücutlu, uzun burunlu,uzun kulaklı köpekler ve yan duran insanlar tarafından avlan-mış ve bedeninde altı tane ok olmasma rağmen yüz ifadesindençok mutluymuş gibi gözüken bir geyik işlenmiş bir halı asılıydı. Odaya, genç sayılabilecek, sinirli, sert bakışlı bir adam gir-di; üzerinde önden düğmeli ve hâkim yakalı, geniş kolları olanzengin görünüşlü bir tunik vardı. Tuniğinin altından gözükenbacakları kalın ve yağlıydı; ayak bilekleri, neredeyse ayaklarıylaaynı genişlikteydi. Çorapları farklı renklerdeydi; tuniğinin kır-mızılı mavili kumaşına uygun olsun diye biri mavi, diğeriysekırmızıydı. Cansız saçları, insanlar arasındaki modaya uygunbir şekilde, arkadan toplanmıştı. Sakalı ya da bıyığı yoktu. Oğlanın babası da benzer bir şekilde giyinmişti ancak onuntuniğinin üzerinde bir de ceket vardı ve renkleri yeşil ve ma-viydi. Oğlanın kıyafetleri de babasınınkilerle aynıydı; sadeceoğlanın üstündeki pelerin ve başlık—sonbaharın sonlarıydı vehava soğuktu—bütün giysilerini kapatıyordu. Adam, oğlanınbabasıyla kısa bir konuşma yaptı ve sonra da bakışlarını oğlanaçevirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 3: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Adı ne demiştiniz?""Gareth, Kâhya." Kâhya burun kıvırdı. "Daha çirkin bir çocuk hiç görme-dim." "Ekselansları ile karşılaştırılınca her çocuk çirkin gözükür,"dedi oğlanın babası. "Haklısınız, efendim," dedi kâhya. "Ama bu, üzerinde özel-likle çalışılmış gibi gözüküyor.""Ekselansları ve oğlum aynı yaştalar, aynı gece doğdular.12

Karanlık, Kuyu.Majesteleri—" "Evet, evet. Majestelerinin isteğini biliyorum," dedi kâhya,Majestelerinin isteklerinin saçmalık olduğunu düşündüğünübelirtmek için gözlerini devirip başparmaklarını kaim deri ke-merine takarak. Kaşlarını çatıp oğlana baktı. "Eh, sanıyorum bukonuda yapılabilecek bir şey yok. Sanki yeterince derdim yok-muş gibi. . . Delikanlının giysilerinin geri kalanı nerde? Onugiydirmemizi beklemiyorsunuzdur, herhalde." "Uşağım onları arkadan getiriyor," dedi oğlanın babası so-ğuk bir sesle. "Onları yol boyunca taşımamızı beklemediğiniz-

den eminim." İki adam, birbirlerine soğuk soğuk baktılar; sonra kâhya ka-lın bacağıyla sivri burunlu ayakkabısını diğer bacağının arka-sına götürdü ve belinden eğilerek selâm verdi. "Hizmetinizde-yim, efendim." Oğlanın babası da, deyim yerindeyse "bacak yaptı"; ceketiyere sürünüp kirlenmesin diye ellerini beline koymuştu. "Hiz-metinizdeyim, efendim." Oğlan, başlığı ve pelerini yüzünden sıcak basmış ve kaşın-tılı bir şekilde duruyor, bedeninde altı ok olan ve çok mutlugözüken geyiğe bakıyordu. "O zaman, benimle gel, Gareth," dedi kâhya boyun eğmişbir ses tonuyla. "Babana güle güle de," dedi duygusuzca. Gareth, nazik bir şekilde eğilerek babasını selâmladı, tıpkıkendisine öğretildiği gibi. Babası, oğlanla aceleyle vedalaştı veMajestelerine hizmet etmek için hızla ayrıldı. Ne baba, ne deoğlan, bu ayrılıştan dolayı üzgün değildi. Oğlan, babasını enson altı ay önce görmüştü zaten. Oğlanın artık sarayın bir men-subu olmasının anlamı, soylu ebeveynlerini eskisinden dahafazla görecek olmasıydı. Kâhya, ağır elini oğlanın omzuna koydu ve oğlanı sarayınodalarından geçerken yönlendirdi. "Bunlar, kraliyet ailesinin özel odaları," diye açıkladı kâhyagür bir sesle. "Bu günden itibaren, senin evin de burası. Prensinşamar oğlanı olarak seçilmek büyük bir onurdur. Bu konudahassas olacağına inanıyorum."13

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN Gareth, o anda hiçbir konuda hassas olabilecek durumdadeğildi; adamın, kendisini mermer zemine bastıran ve omzunuson derece acıtan ağır eli dışında. "Bu göreve gıpta edilir," diyerek devam etti kâhya; keli-meleri, oğlanın üzerine en az eli kadar çok baskı yapıyordu."Birçok iyi delikanlı aday gösterildi; on altı yaşmda, hatta dahabüyük delikanlılar. Çok gıpta edilen bir görevdir bu," diye tek-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 4: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rarladı. Gareth, bunun doğru olduğunu biliyordu. Annesi ve ba-bası, hatta dadısı bile bu gerçeği ona tekrar tekrar söylemişlerdi,ta ki demircinin ellerindeki izler gibi, bu sözler benliğinin birparçası olana kadar. Şamar oğlanı, prense verilen cezaları çe-kerdi çünkü tanrılar tarafından seçilmiş olan prense, öfke doluhiçbir fâni dokunamazdı. Şamar oğlanı, aynı zamanda prensinarkadaşı da olur ve prensle birlikte eğitilirdi. İkisi birlikte bü-yüyeceklerinden, şamar oğlanı ve ailesi böylesine bir düzendendoğal olarak fayda görürdü. Gareth, bu onuru hak etmediğinin de farkındaydı. Babasıbir lord olmasına rağmen pek de önemli bir kişi sayılmazdı.Annesi ise kraliçenin nedimelerinden biriydi. Oğlanın doğu-munun prensle aynı geceye denk gelmesi, onun tavsiye edilme-sindeki tek neden olmuştu. Majesteleri Kraliçe, batıdaki bir krallık olan Dunkarga'dangelmişti. Görünüşe göre, Dunkarga'lı insanlar, yıldızların ha-yatlarını etkilediğine inanıyorlardı. Gareth, bunun saçmalıkolduğunu biliyordu; babası ona bu kadarını söylemişti. Uzak,soğuk soğuk parlayan, ancak toz zerreleri büyüklüğünde olannesnelerin insanlar üzerinde nasıl bir etkisi olabilirdi ki? AmaGareth'in ebeveynleri, Kraliçe Emilla'nın yıldızların kendisi ileilgilendiği konusundaki inancından faydalanmayı bilmişlerdi. Bir şamar oğlanı arandığım duyan Gareth'in annesi, sadeceprensle aynı yıldız altında doğan bir çocuğun prensin kaderinipaylaşmak için uygun olacağım çıtlatmıştı kraliçeye. Kraliçe bufikre kapılmış ve Dunkarga'dan yanında getirmiş olduğu krali-yet astrologunu çağırmıştı. İçinde Gareth'in babasının verdiğiparaların durduğu keseyle oynayan kraliyet astrologu, bunun14

k-flraiA-Ute Kuyudoğru olduğunu belirtmişti ciddiyetle. O gece doğan asil kanlıtek çocuk olan (babası, bundan emin olmak için kontrol etmişti)Gareth de böylece seçilmişti. Dokuz yaşma gelince, Gareth saraydaki yerini alacak veprensin suçlarının cezasını çekmek olan yeni görevine başlaya-caktı. Sarayda yürürlerken, Gareth, annesinin sık sık anlattığıhikâyeyi anımsadı; nedimelerinden birinin doğurmak üzerineolduğunu duyan kraliçe, başka bir çocuğun kendi oğlunu hiçbirşekilde geçememesi için Gareth'in annesinin bacaklarının bağ-lanmasını emretmişti. Şansına, annesinin sancıları durmuştu —kuvvetle muhtemel korkudan—yoksa şu anda sarayın kori-dorlarında yürüyebiliyor olmayacaktı Gareth. Prensin dünyayagelmesinin ardından annesinin sancıları tekrar başlamış ve üçsaat sonra da Gareth doğmuştu. İlk çığlıkları, kutlama için atı-lan havaî fişeklerin patlamaları arasında kaybolmuştu. Gareth'in annesi, doğduğu gece onu bir sütanneye vermişti;böylece, yatması gereken zaman geçtikten sonra, bir nedimeolarak görevine geri dönebilecekti. Oğlan, babasının taşradakimalikânesinde büyümüş, kafalarına göre ya bütün arzularınıyerine getiren ya da kendisini hiç umursamayan hizmetkârlartarafından yetiştirilmişti. Böylece, dört yaşındayken, oğullarını nadiren ziyaret edenebeveynleri, tek çocuklarını şımarık bir velet, bir serseri ve aynıyaşlardaki köylüler kadar pis ve cahil olarak görünce perişanolmuşlardı. Gareth'in babası, kocasına kumaş dokumakta yar-dımcı olmak için emekli olan kendi dadısını göndermişti oğ-luna. Artık dul olan kadın, işi oğullarına bırakmaktan ve bir kez

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 5: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

daha soylu bir eve girmekten memnun olmuştu. Gareth'le ilgilenen kadın, onu okumayı ve yazmayı öğret-miş, sarayda yerini aldığında ihtiyacı olacak terbiyeyi vermişti.Gareth, o anda, annesini ya da babasını özlediğinden daha çoközlüyordu dadısını. Kadın, görevini tamamlamış olduğundan,ailesinin yanma geri gönderilmişti. "Dua eder misiniz, Efendi Gareth?" diye sordu kâhya, biranda."Ederim, efendim," diye yanıtladı Gareth kısık bir sesle;±5

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANbunlar, o ana kadar söylediği ilk kelimelerdi. "O hâlde, şimdi edin, genç efendim. Ekselanslarının sizdenhoşlanması için tanrılara dua edin; keza eğer hoşlanmazsa, Ma-jesteleri sizden kurtulacaktır, yıldızlar ne söylerse söylesin." Gareth, başlığının kıvrımlarının altından, isle lekelenmiştavana baktı tekrar. Tanrılar oralarda bir yerlerdeydi, isin vemermerin ardında bir yerlerde. Gök kuşakları gibi, tanrılara dadokunulamazdı. Onların kendisiyle pek ilgileneceğini sanmı-yordu Gareth. Hem, şu andaki tek duası, eve geri dönmek ola-bilirdi ki bu da ailesini son derece sinirlendirirdi; bu yüzden deGareth, dua etmemenin daha iyi olacağına karar verdi. Saray, Gareth'in aklını son derece karıştırmıştı. Kendinisanki hayatının büyük bir kısmı boyunca burada yürüyormuşgibi hissediyordu ama ana kapıdan gireli daha ancak bir saatolmuştu. Zaman geçtikte sarayı, onun soğuk ve sakin güzelli-ğini, esrarengiz odalarını ve gizli geçitlerini sevecekti ama bu-nun olmasına daha çok vardı; önce ev özleminden kurtulmalı,etrafım iyice öğrenmeliydi ki bu da neredeyse bir yıl alacaktı.Şimdilik, saray çok büyüktü; soğuk ve boş koridorları, hantal,ağır mobilyalarla döşenmiş, çok büyük, soğuk odalara açılan veyanmış tahta kokusunun her şeye sinmiş olduğu bir yerdi sa-dece."Majesteleri burada, oyun odasında," dedi kâhya. İki nöbetçi—prensin muhafızları—büyük bir ahşap kapınınönünde duruyorlardı. Gareth, Kral'in Muhafızları'nı sadecegeçit törenlerinde, uzaktan görmüştü. Parlak metal ve zincirzırh giymiş olan, devasa ve vahşî varlıklar gibi gözüken muha-fızlar, oğlam baştan aşağı aradılar; kadife yeleğinin içine ellerinisokarak, hatta küçük ayakkabılarının bile içine bakarak üze-rinde bir silâh bulmaya çalıştılar. Gareth kıpırdamadı ve uysallıkla bu aşağılamaya katlandı.Uzak bir geçmişte, rakip bir kabile reisi, kraliyetin varisini bı-çaklaması için küçük oğlunu göndermişti."Temiz," diyen muhafız, kapıyı açtı. Kâhya başını salladı ve Gareth'i tekrar omzundan tutarakoyun odasına sürükledi. Eşikten geçerlerken, kâhya eğildi ve16

K.dra\AU\z Kuyusert bir şekilde, "Ekselanslarının hiçbir oyuncağına dokunma.Ekselanslarının kitaplarına bakma. Kıpırdama, burnunu karış-tırma, aval aval bakınma, dalga geçme ya da pencereden dışarıbakma. Seninle konuşulmadan konuşma. Prensin huzurunday-ken oturma ve ona arkam dönme çünkü bu korkunç bir haka-ret. Tuvaleti kullanmak zorunda kalırsan, Ekselanslarından iziniste. Dayak yediğinde, yüksek sesle bağır ve çok ağla ki, Ekse-lansları, bu dayağın canını ne kadar yaktığını fark etsin," diye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 6: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

fısıldadı. Gareth'in o ana kadar üzerinde olan uyuşukluk, umutsuz-luğa dönüşmüştü. Eğer tanrılar o sıralarda yakınlarda olsaydı,Gareth — sarayı terk etmeyi değil, çünkü çıkış yolunu asla bu-lamayacağım düşünüyordu — o anda ölmeyi dileyecekti. Etrafındaki güzelliklere—Loerem'in dört bir yanından gel-miş olan olağanüstü oyuncaklar vardı — bakamadı. Okumayıçok sevmesine ve babasının sahip olduğu iki kitabı — babasınahediye gelmişlerdi ve babası bir kere olsun onlara bakma-mıştı—tekrar tekrar okumuş olmasına karşın, kitaplarla doluraflarla ilgilenmedi. Gareth, Ekselanslarım bile görmedi, çünküşamar oğlanının gözleri yaşlarla dolmuştu ve tek yapabildiği,kâhyanın yanında sendelemek ve oyun odasını dolduran nes-nelerin üzerine düşmemekti.Kâhyanın eli, Gareth'i yere itekledi."Soylu Ekselansları; Dagnarus, Vinnengael Prensi." Gareth, babasının öğrettiklerini hatırlayarak, dizlerinin üze-rine çöktü. Birisinin gelip, tıpkı pazarda bir domuzu inceler gi-bi, kendisine bakacağım hissediyordu."Bizi yalnız bırak," dedi o yaşta bile buyurgan olan bir ses. Gareth, doğal olarak, prensin kendisinden bahsettiğini san-dı. Buna uymaktan son derece mutlu olacaktı. Ayağa kalktı;fırlayıp kaçmaya hazırdı. Ancak bir el —onun eli, prensin eli —kolunu yakaladı ve onu tuttu. Prens, "Bizi yalnız bırakmanı söyledim," diye tekrarlayınca,Gareth, prensin kâhya ile konuştuğunu anladı. "Ama, Ekselansları, bu oğlan hakkında hiçbir şey bilmiyor-sunuz—"1?

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Sana verdiğim bir emri üç kere tekrarlamam için mi zorlu-yorsun beni?" diye soran prensin sesindeki öfke, Gareth'in tit-remesine neden oldu. "Ekselansları nasıl emrederlerse," diyen kâhya, yerlere ka-dar eğilerek selâm verdi ve o şekilde odadan çıktı. Odanın ze-mininin oyuncak atlar, gemiler, arabalar, küçük kalkanlar vemızraklarla dolu olduğu düşünülürse pek de kolay değildi bu.Adam kapıyı kapatınca, Gareth, prensiyle yalnız kaldı. Gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarmdan kurtulan oğlan,prensi gördü ve o anda ondan ölesiye korktu. İki oğlan da aynı boydaydı, ancak büyüdüklerindeDagnarus daha uzun olacaktı. İri kemikli bir oğlandı, oysaGareth daha narindi; bu yüzden de şamar oğlanına kocamangibi gözükmüştü. Prensin kumral saçları—sonbaharda akça-ağaç yapraklarının rengindeydi—gürdü ve o zamanın mo-dasına uygun olarak, yüzünü sarmalayacak şekilde kesilmişti.Mükemmel yapısındaki tek kusur olan burnundaki çiller dı-şında solgun bir teni vardı. İri ve ışıldayan gözleri, altın pırıltıları ile lekelenmiş bir ye-şildi ve parlatılmış altın gibi gözükmelerine neden olan uzunkirpiklerle çevrelenmişti. Üzerindeki yeşil yelek ve çoraplar,saçlarmdaki kızılları ortaya çıkartıyor ve gözlerinin yeşilinivurguluyordu. Yapılıydı ve bir çocuk için oldukça güçlü sayı-lırdı. Yeşil gözler, şamar oğlanını baştan aşağı, kapının dışındaduran muhafızlardan daha fazla inceledi. Gareth, yapmamasıgereken her şeyi biliyordu ama kimse ona ne yapması gerekti-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 7: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ğini söylememişti. Mutsuz, rahatsız, korkmuş, aşağılanmış birşekilde bu sakin, kendine güvenen, güzel oğlanın karşısındasindi ve o harika gözlerden yansıyan yetersizliklerini görerekölmüş olmayı tekrar diledi. "Adın ne, çocuk?" diye sordu Dagnarus. Sesi hâlâ amiraneolmasına karşın az önceki kadar kına değildi. Ağlamaktan dolayı kelimeler boğazmda düğümlendi vecevap veremedi Gareth."Dilsiz ya da sağır mısın, çocuk?" diye sordu prens. Sabır-la

Karavılıiz kluyu.sızlanmıyor ya da alay etmiyordu, tek yaptığı bir cevap almayaçalışmaktı. Gareth, kafasını salladı ve adını söylemeyi başardı. Bütüncesaretiyle başını kaldırdı ve ihtiyatla prense baktı. Elini uzatan Dagnarus, Gareth'in yüzüne dokunup yana-ğını ovaladı. Elini geri çekti, parmaklarına baktı ve bakışlarınıtekrar şamar oğlanına çevirdi."Çıkmıyor," dedi prens. "Hayır, Ek—Ekselansları," diye kekeledi Gareth. "Bununladoğmuşum. Bir lanet." Gareth'in yaşıtı olan diğer çocuklar ya onunla alay etmişler,ya da ondan kaçmışlardı. Dagnarus, ikisini de yapmadı. O, hiç-bir şeyden kaçmazdı. Ve her zaman gerçeğin yüzüne bakardı,ne kadar çirkin olursa olsun."Bir lanet mi?" diye sordu Dagnarus. Yeşil gözler parladı. Prens, Gareth'i, çocuklara uygun birmasanın yanında duran ve çocuklar için yapılmış bir çift is-kemlenin yanına çekti. Masanın üzerinde duran birkaç kitap,tahtadan yapılmış minyatür bir mancınığa—oğlan, tahta blok-lardan oluşmuş bir duvara bezelyeler atıyordu—yer açmak içinkenara itilmişti. Dagnarus, gururla mancınığına baktı.O anda, ikisinin yeri de belirlenmişti. Dagnarus, oturdu. Kendisine söylenenleri hatırlayanGareth, ayakta durmaya devam etti. "Bana şu laneti anlat," diye emretti Dagnarus. Asla bir şeyrica etmez, her şeyi emrederdi. Utanan Gareth, anlatmaya başladı. "Evet, Ekselansları. An-nem—""Neden oturmuyorsun?" diyerek araya girdi prens. "Yapmamam söylendi, Ekselansları," dedi Gareth; lekeliyüzünün yandığını hissediyordu. "Bunu kim söyledi? Şu koca ahmak mı?" Prens, kâhyadanküçümseyerek bahsetmişti. "Umursama onu. Ben hep öyle ya-pıyorum. Şu iskemleye otur." "Emredersiniz, Ekselansları." Korkarak oturdu Gareth."Annem-"1J>

MARGARET W E i S ve TRACY HiCKM AN"Ve bana 'Ekselansları' dememelisin," dedi prens.Gareth, savunmasız bir şekilde baktı. "Bana Dagnarus demelisin," dedi prens. Elini Gareth'inki-nin üstüne koydu ve, "Sen, benim arkadaşım olacaksın," diyeekledi. Gareth o anda oğlam sevdi; hem de hiçbir şeyi ya da hiçkimseyi sevmediği kadar çok. "Şimdi," diyen Dagnarus, arkasına yaslandı ve kollarım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 8: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

göğsünün üstünde kenetleyip, "bana şu laneti anlat," dedi. "Annem beni karnında taşırken olmuş," dedi Gareth. Buhikâye, çok eskiden öğrendiği olaylardan biriydi ve ezbere bili-yordu. Utanarak ve tereddütle konuşmaya başladı ama ilgili birdinleyici bulduğundan, güvenini kazandı ve konuşmasına ra-hat bir şekilde devam etti. "Kraliçenin—yani annenizin—birişini halletmek için pazara gitmiş. Köşede bir dilenci kadın otu-ruyormuş. Yemek alabilmek için annemden para istemiş. An-nemin verecek hiç parası yokmuş; üzerindeki paralar kraliçeyeaitmiş. Annem de bunu söyleyip yürümeye devam edince, di-lenci kadın ona bir lanet okumuş. Annemin karnına çok sert birdarbe indirmişim ve annem de kadının bir cadı olduğunu, onunlanetinin bana vurduğunu anlamış. "Annem, şehir muhafızlarını çağırmış ve onlar da cadıyı tu-tuklamışlar. Kadının elleriyle ayakları bağlanmış ve nehre atıl-mış; kadının uzun bir süre su üstünde kalmasının da onun bircadı olduğunu kanıtladığım söylüyor annem. İnsanlar cadıyıtaşlamışlar ve kadın en sonunda boğulmuş. Ebe, lanetten kur-tulmak için kuşburnu çayı içmesini söylemiş anneme, ama buişe yaramamış. Yüzümde bununla doğmuşum." İri, morumsu bir leke, Gareth'in sol gözünü kaplıyor, ora-dan da alnına ve sol yanağına yayılıyordu. Karışık saçları, al-nını örtecek bir biçimde kesilmişti fakat lekenin gözündeki yada yanağmdaki kısmı gizlenemiyordu. Annesinin ısrarı üzerine, bu lanetten kurtulmak için üze-rinde denenen iksir ve merhemlerin sayışım hatırlayamıyordu.Ve bir kısmı derisini soymuş olmasına rağmen, izi yok etmektehiç işe yaramamışlardı. Yaratıcı bir delikanlı, kumla ovalayarak20

hdaraıtUte KLUİAUçıkarmayı bile denemişti. Şansına, dadısı çığlıklarını duymuş veonu kurtarmak için yetişmişti. "İnsanlar seninle dalga geçiyorlar mı?" diye sordu Dagna-rus lekeye bakarak. Aslında, Gareth, kendisine bakılmasından hoşlanmazdıama prens diğerleri gibi değildi, alay etmiyor ya da komikbulmuyordu. Dagnarus, sadece merak ediyordu."Bazen, Ekselansları," diye itiraf etti Gareth. "Bundan sonra yapmayacaklar," diye belirtti Dagnarus ke-sin bir şekilde. "Onlara yapmamalarını emredeceğim. Eğer biriyaparsa, hemen bana söyle. Onun idam edilmesini sağlayaca-ğım." Prens, gösteriş yapıyordu. Sarayın âdetleri hakkında hiçbirfikri olmayan Gareth bile, dokuz yaşındaki prensin hiç kimseyiöldürtemeyeceğini biliyordu. Ama Gareth, duygulanmış ol-masa da, etkilenmiş ve memnun olmuştu; en azından artık bi-risi için önemliydi. "Teşekkür ederim, Ekselansları, ama bu o kadar da önemlideğil ve ben de kimsenin kafasının kesilmesini istemem, hele kibunun yüzün—""Evet, evet," diyen Dagnarus elini salladı. Oğlanın dikkat süresi kısaydı ve ilgilendiği şeyi çok iyi din-lemesine karşın, sıkıcı bulduğu her konuşmayı sabırsızca ke-serdi." 'Gareth' isminden hoşlanmadım," dedi."Üzgünüm, Ekse — "Prens çenesini kaldırdı ve dik dik baktı. "Dag. . . narus," dedi Gareth. Heceler arasında duraksa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 9: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mıştı çünkü prensin fikrini değiştirmiş olabileceğinden ve ken-disine resmî bir şekilde hitap etmemiş olmasından dolayı kız-masından gerçekten korkmuştu. Dagnarus, gülümsedi. Gülümseme, gözlerindeki altın be-nekleri ortaya çıkarmış ve gözlerinin topaz ve zümrüt gibi par-lamasına neden olmuştu."Ben, sana Leke diyeceğim," dedi.Gareth, başını eğdi. O an, vaftiz edilmek kadar ciddiydi.21

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Görevlerinin ne olduğunu biliyorsun, değil mi, Leke? Benicezalandırmak istediklerinde sen kamçılanacaksın." Prens, o-yuncaklarına döndü ve parmağıyla üzerine bastırarak mancı-nığın kolunun aşağı yukarı hareket etmesini sağladı. "Bunu biliyorsun, değil mi, Leke?" diye tekrarladı. "Bunusana söylediler mi?" "Evet, Dagnarus," diye yanıtladı Gareth; yeni adından birazrahatsız olmuştu. "Sana vuracaklar; çünkü hiçbir fanı, kralına el kaldırmayacüret edemez. Eğer seni döverlerse, benim pişman olacağımı veonlara bir daha karşı gelmeyeceğimi düşünüyorlar. İşte, düşün-dükleri bu." Yüzünü astı; yeşil gözleri kararmıştı. Altın pırıltılar, durgunsuda batan mücevherler gibi kayboldu. Mancınıkla oynayarak,küçük tahta tekerleklerinin üzerinde hareket etmesini sağladı. "İşe yaramaz," dedi, oldukça sert bir ses tonuyla. "Bunusana baştan söylüyorum, Leke. Senin dayak yediğini görmekbeni üzecek, ama onların benim yapmamı istedikleri ve benimasla yapmayacağım şeyler var." Gareth'e bakan yeşil gözler karanlık ve dingindi. "Seni öl-dürecek olsalar bile, Leke." Bu cümle, daha önceki övünmeden farksızdı. Garip, ço-cuksu olmayan bir sesle söylenmişti; masum olmayan, ne söy-lediğinin farkında olan bir sesle. "Eğer istersen gidebilirsin, Leke," diye ekledi Dagnarus.

"Başın derde girmez bu yüzden. Kraliçeye, anneme. . . "—bukelimeyi dudağını kıvırarak söylemişti—". . . seni istemediğimisöylerim. Bir arkadaşa ihtiyacım yok." Gareth odaya baktı ve gördüğü ne o harika oyuncaklar, nekitaplar, ne açık kapının önünde durarak şamar oğlanının Ek-selanslarını boğmadığından emin olmak için nöbet tutan muha-fızlar, ne de Ekselanslannın bütün isteklerini yerine getirmekiçin etraflarında dolanan uşaklar oldu. Gareth'in gördüğü,prensin bir kemik kadar yalın ve çıplak yalnızlığıydı. Kendiyalnızlığını yansıtan bir ayna gibi gördü onu. Üzerindeki ok-larla mutluluk içinde zıplayan geyiği gördü.22

Karanlık. Kuuu "Eğer beni kamçılamak isterlerse, Dagnarus," dedi Garethutanarak, "önce beni yakalamaları gerekecek." Altın mücevherler ışıldadı, yeşil gözler parladı ve prens,kahkahalarla güldü. Kahkahası o kadar gürültülüydü ki, oğ-lanların kavga ettiğini görmek ve Majestelerine en başındanberi bu işe karşı olduğunu söyleyebilmek için koridorda dola-nan kâhya, kafasını kapıdan içeri uzattı. "Seni çağırdık mı? Defol buradan, seni yaşlı bunak!" diye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 10: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bağırdı Dagnarus ve adama bir tahta parçası fırlattı. Cesaretlenen Gareth de adama bir tahta parçası fırlattı. He-defini tutturamamıştı çünkü atışı güçsüzdü ve çekingenlikleyapılmıştı. Dagnarus, daha düzgün bir şekilde ve beceriyle at-mıştı elindekini ve adamı vuramamasmm tek nedeni, kâhyanınkapıyı kapatacak kadar akıllıca davranmış olmasıydı. Dagnarus, kitaplardan birini açtı; büyük, kapağında altınrengi bir yaprak olan, deri ciltli bir kitaptı bu. Sayfaları kuzuderisindendi ve altın yaldızlarla süslenmişti. Kitaba hayranlıklabaktı Gareth. İçindeki resimlerden birine—dadının yatma za-manı hikâyelerindeki ejderhayla savaşan, enfes bir zırh giymişbir şövalye—hayret ve huşu içinde dikti gözlerini. Bu kitabın,eskiden yaşamış kahramanların yaptıklarının kayıtlarını tutanve onları öğretme amacıyla kullanan büyücüler tarafından ya-zılmış olduğunu fark etti. "Bu hikâyeyi okumak ister misin?" diye sordu Gareth öz-lem dolu bir sesle. "Hayır," dedi Dagnarus küçümseyerek. Sabırsız bir edaylakitabı kapatarak, üstüne başka bir cilt koydu. "Bu, bizim kale-miz olacak." Mancımğı önüne koyup, ateş etmeye hazırlandı."Askercilik oynayacağız."23

W 2 ıjpİSsssas^sAst Mübafiz Zamanın başında, bir kelebeğin kanatlarını çırpışının, havaakımlarının sudaki dalgalar gibi genişlemesine yol açtığına vegüçlenerek binlerce kilometre genişliğinde bir şehri yerle bireden bir fırtınaya dönüştüğüne dair bir efsanesi vardır elflerin.Eğer bu efsane doğruysa—ki elfler, bu yaptığı için kelebeğe bü-?2.5

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMANyük saygı duyarlardı—belki de prensin oyuncak mancınığın-dan atılan ve ufacık askerleri ezen bilyelerin sesi de RahibinKalkanı'nın kulaklarına ulaşana kadar büyümüştü; bu yüzdende o savaşın gümbürtüsünü duymuş ve binlerce kişiden akankaran kokusunu almıştı. Adam, yemek için savaşırken süs havuzunun sükûnetinibozan altın pullu balıklara ekmek kırmtılan atarken, savaşı dü-şünüyordu. Kalkan, sükuneti severdi ama ekmek kırıntıları içinsavaşan balıkları izlemekten de keyif alırdı; bu, böylesine sıra-dan bir işi hizmetkârlarına vermek yerine kendisinin yapması-nın tek nedeniydi. Balıklar beslenince, Kalkan, ellerini uzattı. Bir çanak temizsu ve bir havlu taşıyan bir hizmetkâr ileri çıktı. Kalkan, elleriniyıkayarak kırıntılardan temizledi, havluya kurulandı ve başkabir hizmetkâra, "Bu öğleden sonra, sedir koruluğunda misafir-lerim olacak. Kinnoth Evi'nden Sihvyth geldi mi?" diye sordu. Hizmetkâr, başını eğerek selâm verdi. "Evet, Kalkan. Sizinkendisini çağırmanızı bekliyor." "Benimle birlikte, sedir koruluğunda şarap içecek," diyebildirdi Kalkan. "O saatte orada olmasını sağla."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 11: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Hizmetkâr, tekrar eğilerek selâm verdi ve geri geri çekilerekadamın huzurundan ayrıldı. O gün süs havuzunun başındakabul edilen üç soylu, birbirlerine baktılar. Kinnoth Evi'nden—Kalkan'm kendi evi—Sihvyth, o zamana kadar havuzdaki kü-çük balıklardan biriydi. Doğu Ormanı'nm Ast Muhafızı rütbe-sine sahipti—bu rütbe ve unvan, ona Rahip tarafından veril-mişti—ve Kalkan'm kuzeniydi. Ancak Kalkan'in bir sürü ku-zeni ve bir sürü de Ast Muhafızı vardı. Sedir koruluğunda Kal-kan'la birlikte şarap içecek olmak, Sihvyth'in pozisyonunu kü-çük balıktan büyüğe yükseltmişti. Evin sayısız uşaklarından biri olan hizmetkâr, mesajı evindışındaki hizmetkârlardan birine iletti, o da eve henüz girme-miş ancak giriş kapısından sonraki dördüncü terasta bekle-mekte olan Silvvyth'e. Kalkan'la birlikte şarap içme ve dolayı-sıyla da eve girme onuru Silvvyth'e bahşedilmiş olduğundan,hizmetkâr, Sihvyth'ten, kendisine kapıdan sonraki dokuzuncu26

k.araiA,tı.fe Kuuuterasa—eve en yakın teras—kadar eşlik ermesini rica etti. Silvvyth, kabulü ve daha yüksekteki bir terasa gidecek ol-ması ile ilgili haberi sükûnetle karşıladı; ancak içten içe büyükbir mutluluk duyuyordu. Erken yaşlardan itibaren, elflere, baş-kalarını rahatsız etmemeleri ya da gücendirmemeleri için duy-gularını kontrol altında tutmaları öğretilirdi. Bu gelenek, his-settikleri her şeyi açığa vurarak herkese zarar veren insanlarıngözünde elflerin soğuk ve duygusuz gözükmesine neden olur-du. Elfler, sadece yüz ifadesi ile bile bir başkasının hayatınagirmenin ve onu neşeyi ya da üzüntüyü, sevinci ya da umut-suzluğu paylaşmak zorunda bırakmanın yanlış olduğuna ina-nırlardı. Bir elf in sadece en yakın ve en samimi oldukları—ruheşi, meselâ, ya da kişinin asil ebeveynleri—bir hayatı paylaş-manın yükünü kabul etmeyi seçebilirlerdi. Böylesine bir kontrol ve disiplinin nedeni basitti—hayattakalmak. Elfler, üç yüz yıl, hatta daha fazla yaşarlardı. Az sayıdaolan şehirleri çok kalabalıktı. Elfler, maceraperest olmazlardı;evlerinden ve danışmanları olan atalarından nadiren ayrılır-lardı ve bunu da sadece çok önemli bir nedenleri olursa yapar-lardı. Bir yerde iki günden fazla asla kalmayan cücelerin tamanlamıyla tersiydiler. İnsanları çok az anlayan elfler, cüceleridaha da az anlarlardı. Elflerin doğum oranı yüksek, ölüm oranı ise düşüktü (yedibüyük evin bir kısmı ya da tamamının savaşmadığı sürece). Elfaileleri hep bir arada yaşardı, bu yüzden de elf evleri ve elf şe-hirleri kalabalıktı. Bir elf, neredeyse her zaman başka elfleringörme, duyma ve koklama alanı içinde olurdu. Elfler, sadece enkatı disiplin ve kendilerini kontrol sayesinde böylesi bir kala-balık içinde akıl sağlıklarını koruyabiliyorlardı. Bir elf evine giren bir insan, oradaki sakinliğe, sessizliğe vehuzura hayret eder, o tek ve ufak evi belki de otuz elf in—büyükbüyük nine ve dedeler, büyük nine ve dedeler, nine ve dedeler,anne ve babalar, çocuklar, çocukların çocukları, hizmetkârlar,Asil Ata, teyzeler, dayılar ve kuzenler—paylaşıyor olduğunuduyunca dehşete düşerdi. Buna karşılık bir insanın evini ziyareteden bir elf de gürültü, koku ve karmaşadan boğulur ve o evde2?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANyaşayan insanların sayısının azlığına—ebeveynler, bir çocuk ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 12: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

belki de bir ya da iki hizmetkâr—hayret ederdi. Bir elfin mevkii ne kadar yüksekse, evi de o kadar büyükolurdu; ancak evin büyüklüğü, akrabalardan daha büyük birkısmının, hatta Evin Büyükleri'nin ve onların ailelerinin ve zi-yarete gelen asillerin de o evde yaşamasıyla dengelenirdi. Genelolarak, misafirler, nöbetçi kulübesinin yanında yer alan misafirevlerinde kalırlardı; Silwyth de geldiği geceyi orada geçirmişti.Onun ailesinin evi, Kalkan'in şehri olan Lovod'un kuzeyin-deydi. Kalkan'm çağrısına karşılık verebilmek için, Süwyth,bütün gün ve gece boyunca at sürmüş, yolda at değiştirmişti. Dördüncü bahçeden dokuzuncuya çıkan ve kare şeklindekitaşlardan yapılmış olan sayısız basamağı tırmanan Sihvyth,kendisi ve hizmetkâr arasında uygun mesafeyi koruyabilmekiçin heyecanını dizginliyordu. Bahçeler, dağın eğimli yüzüneteraslar hâlinde yapılmıştı. Hafif hafif şırıldayan çeşmelerinçevresinde süs çalıları ve göletleri vardı. Taş kemerler, orkide-ler, güller ve sarmaşıklarla kaplıydı. Patikalar, özenle kesilmişçitlerin arasından ve gölgeli mağaraların içine ilerliyordu. Sonderece güzel olan bu bahçeler, aynı zamanda birkaç işlevselamaca da hizmet ederdi. Misafire, bu bahçelerin sahibi olanadamın, onlara bakmak için gerekli olan iş gücünü tutmak içinyeterli parası olduğundan zengin ve güçlü olduğunu bildiriyorve eve ulaşmak için dağın yamacından yukarıya ilerleyen binbasamaktan çıkmakta olduğunu unutturuyorlardı. Tabi eğereve girmek gibi bir şansı varsa. Kalkan'm çoğu ziyaretçisi, dör-düncü bahçeyi asla geçememişti; birinciden sonraki hiçbir şeyigörmemiş olanlar da vardı. Silvvyth'e büyük bir şeref verilmişti. Bahçelerin aynı zamanda askerî bir işlevi de vardı; evi sal-dırılardan koruyorlardı. Kendisi de bir asker olan Sihvyth, kur-naz bir şekilde bitkiler tarafından gizlenmiş olan ölümcül tu-zakları görememesine karşın orada olduklarını biliyordu. Darmerdivenin—bir kişiden fazlasının aynı anda geçemeyeceğikadar dardı—bahçelerin arasında dolambaçlı bir şekilde ilerle-diğini ve yamaca oyulmuş bu basamakların eve ulaşmak içinkullanılabilecek tek yol olduğunu fark etmişti adam. Dağın ka-22

KRrawlı\z Kuuuyalık yamacmdan tırmanmaya kalkışacak bir ordu, yamaca ya-yılmak zorunda kalacak, kayalar ve gevşek toprak yüzündenzorlanacak ve Kalkan'in usta okçularına kolay bir hedef ola-caktı. Boru çiçeklerinin ağır kokusuyla dolu gölgeli mağaralardanbirinden geçerken, taş zemine gizlenmiş ızgarayı fark ettiSihvyth; hiç kuşkusuz evden bahçeye açılan bir sürü yer altıtünelinden birinin girişiydi bu. Silâhlı askerler gizlice ilerleye-bilir ve herhangi bir yerden yüzeye çıkabilirlerdi. Kalkan çok iyi korunuyordu ve, söylenenlere göre, korun-maya ihtiyacı da vardı. Kinnoth Evi, tehlikeli bir oyun oynu-yordu. Dokuzuncu bahçenin girişine ulaştıklarında, hizmetkâr,bahçenin güzelliğini takdir ermesi ve o güzelliğin, ruhuna işle-mesine fırsat vermesi açısından Silwyth'e olanak sunmak içindurakladı. İyi bir sağlık için gerekli olan dengeyi korumak içinbeden gibi ruhun da beslenmesi gerektiğini bilen Sihvyth, dün-yevî bütün düşünceleri beyninden uzaklaştırdı ve ruhunun, bugüzel bahçede özgürce gezinmesine izin verdi. Hizmetkâr, bahçenin girişinde sessizce durdu ve Silwyth'inçeşitli bitkiler arasında dolanarak ilerleyen patikada yürümesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 13: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bekledi; her bitki topluluğu, ruhun farklı bir bölgesiyle konu-şuyor, her koku, bedenin farklı bir kısmını uyarıyordu. Silwythyürüyüşünü bitirdiğinde, hizmetkâr eğilerek selâm verdi veAsil Misafire içecek bir şey almasını önerdi. Bu, Kalkan'ın nezdinde itibarının yükselmiş olduğununbaşka bir işaretiydi. Şimdiye kadar Silwyth'e en fazla dördüncübahçede bir bardak su verilmişti. Adam bu öneriyi kabul etti;çünkü reddetmek ayıp olacaktı. Hizmetkâr ayrıldı. Sihvyth,nilüferlerle kaplı bir göletin kenarındaki pürüzsüz bir kayanınüzerine oturdu. Ekmek kırıntıları atılmasını uman birkaç balıkyanından geçtiler. Oturduğu yerden, Sibvyth, Kalkan'ın sahip olduğu birkaçevden biri olan bu evi tamamen görebiliyordu. Diğerlerine na-zaran ufak bir ev olmasına karşın bu ev, herkesin dediğine göreKalkan'ın en sevdiğiydi. Adamın asıl evi, Peder ve Valide ço-2J

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANcuklarmı dünyaya getirdiğinden beri Kinnoth Evi tarafındanyönetilen Lovod şehrinde yer alan büyük bir kaleydi. Ev, tahtadan yapılmış, kille güçlendirilmişti; büyük granitparçalarından yapılmış bir taş zemin üzerinde yükseliyordu. Üçkatlı evin tasarımı zarif ve zevkli olmasının yanında işlevseldide. Silâhhane, evin yanma inşa edilmiş ve duvardan geçen birkoridorla eve bağlanmıştı. Evi, granit bir duvar çevreliyordu veeve ulaşmak için tek yol, duvar ve öndeki giriş arasındaki yı-lankavi patikaydı. Şehirdeki kale de benzer şekilde inşa edil-mişti; sadece çok daha büyüktü ve daha çok korunuyordu. Kal-kan ve ailesi, yılın büyük kısmını burada geçiriyorlar, sadecesavaş zamanlarında kalede kalıyorlardı. Sihvyth, eve ve savunmasına uzun uzun bakmamaya özengösterdi. Kendisini izleyen biri—izleniyor olduğundan emin-di—savunmaları nasıl kırabileceğini bulmaya çalışıyor oldu-ğundan şüphelenebilirdi. Sihvyth'in gözleri, eve hak ettiği tak-dir ile baktı ve sonra bahçeye geri döndü. Bu nezaketi ödül-lendirilmişti. Bahçede bir misafir daha vardı—bir bayan. Adam, ruh sakinleştirici yürüyüşü esnasında kadını farketmemişti; kadm, bahçenin farklı bir bölgesinde, kendisinin yü-rüdüğü kısımdan taştan yapılmış bir su yolu içinde sakinceakan bir dere ile ayrılan kısmmdaydı. Derenin üzerinden geçenkemerli bir köprü, bahçenin diğer tarafına uzanıyordu. Hiz-metkâr, adamı köprünün bu tarafına getirmiş, iki misafiri özel-likle birbirlerinden ayrı tutmuştu. Kadm patikalarda geziniyor,çiçeklere hayranlıkla bakıyor, arada sırada birine dokunuyordu.Hizmetçisi de uygun olduğu şekilde aralarındaki mesafeyi ko-ruyarak kadına eşlik ediyordu. Sihvyth, bu tanımadığı kadın gizlice kendisini gözetlediğinisanmasın diye ayağa kalktı ve açığa ilerledi. Hizmetçi, adamıgördü ve hanımının dikkatini adama çekti. Kadın adama doğrubaktı ve eğilerek resmî bir şekilde selâmladı. Sihvyth de birleş-tirdiği ellerini alnına kaldırıp eğilerek selâma karşılık verdi;kadını tanımamış olmasına rağmen, kadının şatafatlı giysisininmodelinden, Doğu Korusu'nun Muhafızları'ndan birinin karısıolduğunu anlamıştı. Bu da, kadını, bir Ast Muhafız olan Sihv-30

Kara\Aİı\z K.uuuyth'ten daha yüksek rütbeli yapıyordu. Kocası, Kalkan'ı ziyaretediyor olmalıydı. Kadının neden kapıdan sonraki dokuzuncu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 14: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bahçede dolaştığını merak etti Sihvyth; evin bahçelerinde gezi-niyor olmalıydı. Hizmetkâr, yasemin çayı ve bir tabak şekerli kuşburnu iledöndü. Aynı anda başka bir hizmetkâr da bir çaydanlık ve birtabak taşıyarak kadının kısmına girdi. Elfler, bir başkasınınönünde, paylaşmayı önermeden yemek yemeyi son derece ter-biyesizce bir hareket olarak addederlerdi. Bu yüzden, insanlarınaksine, elf hizmetkârlar yemek süresince efendilerinin yanındabeklemezler, kendi yemeklerini yemek için çekilirlerdi. Bir elfinbaşka bir elfe yapabileceği en büyük hakaret, o elfin yanında birşeyler yemek ve onu yemeğe davet etmemekti. Trovale veWyval Evleri arasında beş yüz yıl süren büyük savaş, TrovaleEvi'nin efendisinin, Wyval Evi'nin efendisinin yüzüne bakabaka bir nar yemesi yüzünden başlamıştı. Ancak şu durumda, bahçe, birbirlerini tanımayan iki elfineğer isterlerse çekilip tek başlarına yemek yiyebilmelerine ola-nak sağlıyordu. Karar, yüksek rütbesi nedeniyle kadma aitti. Sihvyth'in olduğu tarafa bakan kadm, hizmetçisine bir şeysöyledi. Hizmetçi de köprüyü geçti ve gözlerini yerden kaldır-madan Sihvyth'e yaklaştı. Üç kere eğilerek selâm verdi.

"Asil Yabancı, hammım, bu bahçenin iki göz için fazlasıylagüzel olduğunu ve bir ağzın onun hakkını veremeyeceğini söy-lememi istedi size. Dört göz ve iki ağız, böylesi bir güzellik kar-şısında hissedilenleri daha iyi ifade edebilirmiş. Kendisine katı-larak bahçeyi onurlandırmanızı rica ediyor sizden." "Bahçeyi ve hanımefendiyi onurlandırmaktan gurur duya-rım," diye yanıtladı Silvvyth ve hizmetçinin arkasından ilerleye-rek köprüyü geçti. Diğer tarafa ulaşmca, adam, bir kere eğildi, birkaç adım da-ha attı, tekrar eğildi ve tekrar ilerleyerek kadının on adım uza-ğına kadar geldi. Orada durarak üçüncü kez eğildi ve dikle-şerek, "Ben, Kinnoth Evi'nden Sihvyth, Doğu Ormanı'nın AstMuhafızı. Beni şereflendirdiğiniz için size teşekkür ediyorum.Evim ve ben, hizmetinizdeyiz."31

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Yüksek bir ağaca tünemiş bir guguk kuşuna bakıyordu ka-dın; kuşun anlamsız ötüşü, çeşmeden akan suyun yumuşakmırıltısını bozuyordu. Sihvyth'in sesini duyan kadın, bakışlarınıaşağı indirdi ve adamı görmek için kafasını çevirdi."Ben, Mabreton Evi'nden Leydi Valura." Kadının giysisine işlenmiş olan Mabreton simgesinden bu-nu zaten anlamıştı Silvvyth. Kocası evdeyken kadının nedenburada olduğunu tekrar merak etti. Kadın, hizmetkârların bir göletin yanma koymuş olduğuküçük masaya oturdu. Hizmetkârlar, çaydanlık ve tabaklarıyerleştirip çekildiler. Kadın yerleştikten sonra iskemlesine otu-ran Silvvyth, Mabretonların renklerine bürünmüş iki savaşçınıngölgelerin içinde beklediğini gördü. Hizmetkârlar, savaşçılarada çay götürüyordu; böylece hem çaylarını içip, hem de görev-lerine devam edebileceklerdi. Kadının ne kadar genç ve güzel—Silvvyth'in şimdiye kadargördüğü en güzel kadındı—olduğunu fark eden adam, kocası-nın böyle bir hazinenin başına nöbetçi dikmiş olmasına şaşır-madı. Ağzından çıkan kelimeler, kesinlikle içtendi. "Bahçe gerçekten de güzel, Leydim, ancak Mabretonlarınçiçeğinin eklenmesiyle birlikte güzelliği yüz katma çıktı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 15: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Leydi Valura, nazikçe başını eğdi. Ne orkide kadar yumu-şak olan yanakları kızardı, ne de karanfil dudakları memnuni-yetle kıvrıldı. Kadın iltifatlara alışkındı ve onlardan sıkılmıştı. "Kalkan'la mı görüşeceksiniz, Lord Sihvyth?" diye sorankadın, adamın çay koyması gerektiğini belirtti eliyle. EğerSihvyth'in rütbesi daha yüksek olsaydı, ev sahibi gibi hareketedecek olan kendisi olacaktı."Evet, Leydim. Sedir korusunda Kalkan'la şarap içeceğim."Leydi Valura ince kaşını kaldırıp adama daha saygılı baktı. "Orada, benim kocamla tanışacaksınız. Lord Mabreton dasedir korusunda Kalkan'la birlikte şarap içecek." "Bu durumda, Hanımefendileri dört duvar arasına tıkılmakyerine, günün sıcaklığının ve güzelliğinin tadını çıkarmak içinbahçede dolaşmakla akıllılık etmişler; bu sözlerim, epey kon-forlu ve rahat olduğuna emin olduğum eve bir saygısızlık ola-32

Karüvd-ite, Kuuurak alınmasın." Kadmm dudakları yukarı doğru kıvrılmış ve sıcaklık, yeşilgözlerini parlatmıştı; yeşil yapraklar üzerinde parlayan güneşışığı geldi Sibvyth'in aklına. Çayından bir yudum içip bir parçakuşburnu yiyen kadm, "Başka bir deyişle, Kinnoth Evi'ndenLord Sihvyth, evin içindeki bahçeler yerine kocamı neden dışa-rıdaki bahçelerde beklediğimi merak ediyorsunuz," dedi veSilwyth'in nazik itirazını umursamayarak, "Llywer Evi'ndenAnock'un kızıyım ben," diye ekledi. Silvvyth, anlayışla başını eğdi. Kadının gözlerinin çevresin-deki dövmeden—maskeyi andıran, bir elfin soyunu gösterendövme — anlamış olmalıydı bunu. Kadının güzelliğinden o ka-dar etkilenmişti ki, dövmenin detaylarını incelememişti. Kal-kan'm karısı, Tanath Evi'nden Hira'ydı. Tanath ve Llywer ev-leri, birkaç yüzyıldır aralıklı olarak savaşıyorlardı ve şu andabarış yapmış olmalarına rağmen, hâlâ düşmanlardı. LlyvverEvi'nden bir kadın, Tanath Evi'nden bir kadının evine itibarınızedelemeden giremezdi; Tanath Evi'nden bir kadm da düşma-nını misafir edemezdi. Fakat bu kadar yüksek rütbeli bir soylu-nun karısı da giriş kapısında tutulamayacağından, dokuzuncubahçe uygun görülmüş olmalıydı. Eğer evler tekrar savaşmaya başlarsa, Lord Mabreton kötübir duruma düşebilir, ailesine karşı olan görevi—bu karısınınailesini de kapsıyordu—ve Kalkan'a karşı olan görevi arasındakalabilirdi. Muhtemelen Kalkan da benzeri bir sorunla yüz yü-ze gelirdi. Kalkan, bu durumun farkındaydı ve iki tarafın tekrarsavaşmaya başlamaması için elinden geleni yapıyordu. "Kocam, Kalkan'ı ziyarete geldiğinde ben genellikle evdekalırım. Ancak buraya Glymrae'den geldik. Geçit'ten geçip ko-camın büyük elçi olarak görev alacağı Vinnengael'e gideceğiz.Beni kampta yalnız bırakmak konusunda huzursuz oldu vekendisine eşlik etmem için ısrar etti.""Geçitlerden hiç geçtiniz mi, leydim?" diye sordu Sihvyth."Hayır, lordum. Ya siz?" Görünüşe göre elf de ne büyülü Geçit'ten geçmiş, ne de ün-lü Vinnengael şehrine gitmişti. Ancak ikisinin de duyduğu hi-33

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkâyeler vardı ve bildiklerini paylaştılar. Geçitlerden—Vinnen-gael büyücüleri tarafından yaratılmış olan bu büyülü tüneller,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 16: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

elflerin altı aylık bir yolculuk yerine bir gün içinde şehre ulaş-malarını sağlıyordu—geçmekten konuştular. "Geçit'in içinde olmanın olağanüstü bir deneyim olduğunuduydum," dedi Valura. "Büyücüler, zamanın ve uzayın içinekazılmış bir tünel yerine bir dağın içine kazılmış bir tünel gibigörünmesini sağlamışlar. Mermer kadar pürüzsüz gri duvar-ları, gri bir tavam ve rahatlıkla yürünebilen gri bir zemini var-mış. İçi ne sıcak, ne de soğukmuş. Yolculuk yarım gün sürü-yormuş ve, duyduğuma göre, son derece sıkıcıymış. Ne göre-cek, ne de yapacak hiçbir şey yokmuş. Hayal kırıklığına uğra-dığımı itiraf etmeliyim. Biraz heyecan olur diye ummuştum." Demek Lord Mabreton'la hayat heyecanlı değildi. Ama bel-ki de kadının demek istediği bu değildi. Ne olursa olsun, lordasaygısızlık olarak algılanabilecek bu cümleyi duymamış gibidavrandı Sibvyth. Ancak bir gün işe yarayabilir diye aklının birköşesine yerleştirdi. "Fakat Geçit'in olabildiğince sıradan yapılmış olmasının birnedeni var, Leydi Valura," dedi yumuşakça. "Oradan birçokkez geçmek zorunda olan tüccarları düşünün. Eğer yolculukkorkutucu ya da rahatsız edici olsaydı, bunu yapmak için pekistekli olmazlardı." "Kazanç sağlamak için kişilerin büyük zorluklara katlandı-ğını gördüm, Lord Sibvyth," dedi Leydi Valura. "Ancak, nedemek istediğinizi anlıyorum. Satıcılar, gereksiz yere endişe-lenmeden ayakkabılarını Vinnengael pazarlarına getirebilsinlerdiye heyecanımdan vazgeçeceğim." Sohbetleri, Geçit'ten insanların krallığına döndü. Leydi Va-lura en azından orada biraz heyecan bulacağından emindi, an-cak bulacakları muhtemelen hoşlanacağı türden olmayacaktı.Görgüsüz davranışları, iğrenç adetleri ve kaba tavırları olaninsanlar arasında yaşamanın ne kadar korkunç olabileceği hak-kında hikâyeîer anlattı kadın. "Onlarla olabildiğince az ilişkiye girmeyi düşünüyorum,"dedi Leydi Valura. "Zaten Vinnengael'de yaşamayacağız. Ora-34

kinrniA.Li.fe K\A.\A\A.da kalmayı reddettim. Lord Mabreton, Çekiçtırnağı nehri kıyı-sındaki ormanlık bir alana benim için bir ev yaptırdı; şehirdenolabildiğince uzakta. Lordum, bu evi insanların davranışlarınaartık dayanamaz hâle geldiğinde bir kaçış yeri olarak kul-lanacak." Sihvyth, uygun bir şekilde teselli etti kadını ancak kelime-leri kalpten değildi. Aslında, kadınla aynı şekilde düşünmü-yordu pek. Yolculuk yapmayı seven nadir elflerden biriydikendisi; yeni deneyimler hoşuna giderdi ve harikalarını duy-muş olduğu Vinnengael'e gidebilmek için hiç de az olmayanservetinin büyük bir kısmını verirdi. Ancak evine bağlıydı da.Ailesini izinsiz terk edemezdi; o izni de babası asla vermezdi.Ailesine olan görevleri, bütün kişisel istek ve ihtiyaçların önün-deydi. Fakat Kalkan'a karşı olan görevleri her şeyin üstün-deydi. Babası bile böyle bir emre karşı gelemezdi. Silwyth, Kal-kan'm kendisine verebileceği bütün görevleri kabul edeceğinedair imaları doğru kulaklara söylemişti. Çaydanlıklar kurumuştu. Askerler kılıçlarını kınlarındatangırdatıyor, hanımları ve bu yakışıklı genç yabancı arasındakigörüşmenin yeterince uzamış olduğunu düşündüklerini belirti-yorlardı. Silvvyth de ayrılması gerektiğini fark etmişti. Ayağa kalktı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 17: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

eğildi, yemeğini kendisiyle paylaşma cömertliğini gösterdiğiiçin kadına teşekkür etti. Kadına hizmet edebilmek için yapa-bileceği bir şey olup olmadığını sordu. Olmadığını söyleyenkadın, hafifçe elini sallayarak adamın gitmesine izin verdi.Açıkça, "Beni bir saat eğlendirdin. Artık sıkıcı olduğunu düşü-nüyorum. Beni mutlu edecek kadar çabuk gitmen mümkündeğil," diyordu. Kadını gücendirmeden ona sırtını dönebileceği bir mesa-feye ulaşana kadar geri geri yürüyerek ayrıldı Silvvyth. Köp-rüyü geçti ve bahçeye girmiş olan herkesin yapacağı gibi, kendiiçine bakarak, içindeki evin bahçesini inceleyerek, yaban otla-rını söküp en değerli gördüğü bitkileri sulayarak iki saat ge-çirdi. Oraya, içindeki bahçeye, Leydi Valura'nm güzelliği şere-fine bir çiçek ekti.35

MARGARET W E i S ve TRACY HiCKM AN Gecenin gölgeleri doldu bahçeye. Bir hizmetkâr gelip, Kal-kan'ın sedir korusuna şarap içmek için gittiğini ve Silvvyth'in dekendisine katılmasını istediğini söylediğinde kuşlar uyku şar-kılarını şakımaya, gece açan çiçekler de yapraklarını açıp keskinkokularını yaymaya başlamışlardı. Silwyth, eve uzanan yolda hizmetkârın peşinden ilerledi.Zillerin sesi havayı doldurmuştu; üstlerindeki çatının her köşe-sinde rüzgâr çanları vardı. Elfler, rüzgârı kutsal kabul ederlerdi;büyü, rüzgârdan gelirdi ve bu yüzden de rüzgâr çanlarının,tanrıların sesiyle şarkı söylediğine inanırlardı. Eve giren Sibvyth, kendisini, rütbesine uygun olarak karşı-layan nöbetçilerin yanından geçti. İçeri girince, evin hanımı var-lığından haberdar olana ve içeri girmesine izin verene kadarholde bekledi. Kadın, bunu, adamı görmeye gelmeden yaptı;adam sadece bir Ast Muhafızdı. Adam, kadının sağlığı ve mut-luluğuna yönelik alışılmış sözleri söyledi ve ikisine de yeterlicevabı alınca, Asil Ata Mabedi'ne götürüldü. Her elf malikânesinin bir ata danışmanı olurdu; bu atalar,akrabalarıyla kalmak ve öğüt vermek için Peder ile Valide'ninebedî bahçesinde dinlenmekten vazgeçmeyi kabul etmişlerdi.Peder ve Valide'nin istekleri, Asil Ata tarafından iletildiğinden,öğütleri, ne kadar tatsız olursa olsun, ancak büyük bir tehlikeyigöze alarak dinlenmezdi. Her ev, Asil Ata için bir mabet kurardı. Daha fakir evlerde,mabet basit olabilirdi—bir masa, bir buhurdanlık, küçük birgümüş çan ve hediye olarak masanın üzerinde her zaman tazeçiçekler. Mabet çok ayrıntılı da olabilir, Kalkan'ın evindeki gibibütün bir odayı kaplayabilirdi. Oda, bir zamanlar Asil Ata'nınsahip olduğu eşyalarla doluydu—boyalı paravanlar, el işi yel-pazeler, hatta kadının giysileriyle ayakkabıları ve kadının ensevdiği oyun olan bir mah-jongg takımı. Kadın, öğleden sonra-ları Kalkan'la bir iki oyun oynardı. Sihvyth, varlığını belirtmek için küçük çanı çaldı ve saygıla-rını sundu. Tam ayrılmak üzereydi ki, haşmetli bir suratı olan,Evin renklerinde giyinmiş bir kadının, mabedin arkasmdankendisine baktığını gördü. Huşu içinde, kadının Asil Ata oldu-36

Kara^Uk, Kuuuğunu fark etti. Kendisine bahşedilen bu şeref karşısında şaşıran ve bundanson derece memnun olan Sihvyth, ellerini kalbinin üstünde ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 18: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

vuşturup eğildi ve otuz kalp atışı boyunca o şekilde kaldı; bu,en saygılı resmî selamlamaydı. Kafasını kaldırdığında, AsilAta'nm kendisine beğeni ile baktığını gördü. Kadın gülümsedive kafasını adama doğru eğdi. Sonra da gözden kayboldu. Sibvyth'e eşlik eden hizmetkâr da bunu görmüştü ama el-bette bundan bahsetmedi; hizmetkâr ve misafir boş konuşmalaryapmazlardı. Ancak sedir korusuna vardıklarında, hizmetkâr,olanları Kalkan'm özel uşağının kulağına fısıldadı; o da efendi-sinin kulağına fısıldayınca, adam, Silvvyth'e daha fazla bir il-giyle baktı. Elfler, mümkün olduğunca açık alanlarda yaşamayı tercihederlerdi. Mesken, kişinin hava koşullarından ve düşmanların-dan korunduğu yerdi. Eğer ne havanın, ne de rakip bir evintehdidi yoksa bir elf açık havada çalışır, oynar, sevişir, uyur veyemek yerdi. Bu yüzden de evin dışında, içinde olduğundandaha fazla eşya olurdu. Kalkan'm uyuduğu çardak—geceleriçiçek açan ağaçların altına gizlenmişti — özel ve resmî yemekalanları, mutfaklar, çocuklar için oyun alanları, dokuz misafirkabul odası ve ailenin toplandığı alanlar hep dışarıdaydı; mu-azzam ev-bahçe alanının çeşitli kısımlarına yerleştirilmişti. Bun-ların büyük bir kısmının çevresine gösterişli kafes duvarlarörülmüş ve tepeleri de yapraklarla örtülerek elflerin en şiddetliyağmurlar dışında bütün yağışlardan korunması sağlanmıştı. Kalkan, misafirlerini kabul etmek için kullanacağı alanı çe-şitli koşullara göre seçerdi: saat, toplantının önemi ya da hep-sinden önemlisi, Kalkan'm ziyaretçisine bahşetmeyi uygunbulduğu şeref. Bunların en düşüğü, Evin sıradan işlerini hal-letmek için sabahları kullanılan ve balık havuzunun bulunduğuyerdi. En saygın olan kabul yeri ise sedir koruluğu idi. Sade, zarif ve etkileyici. Koruluğa girdiğinde Sihvyth'inedindiği izlenimler bunlardı. Beş sıra halinde dizilmiş olan se-dir ağaçları, cilalı beyaz kayalardan oluşan bir taraçanm etra-fında bir çember oluşturuyordu; taraçada da yarım daire şek-37

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlinde yerleştirilmiş ve süslü oymalara sahip, hem güzel gözük-meleri hem de hava koşullarına dayanmaları için boyanarakverniklenmiş ahşap iskemleler vardı. Sedir ağaçları, aynı boydaolmaları için yüzyıllar boyunca kesilerek yetiştirilmiş, aynıgövde genişliğine sahip olmaları amacıyla alt dalları budan-mıştı. Dallar ve yaprak, yukarıda geniş bir yeşil şerit; gövdelerve gölgeler ise aşağıda kahverengi bir şerit oluşturuyorlardı. Sihvyth, Kalkan kendisini kabul edene kadar sedir ağaçla-rının en dış sırasının gölgesinde bekledi. Silwyth'in çok bekle-mesi gerekmedi. Hizmetkâr, Silwyth'in gelişini bildirdiktenhemen sonra Kalkan ayağa kalktı ve misafirini karşılamak içinsedir ağaçlarının arasından ilerledi—bu, çok büyük bir onurdu. Sihvyth, Kalkan'a olan saygısını göstermek için, bir elinikalbinin üstüne bastırıp eğilerek selâm verdi. Kalkan, kafasını hafifçe eğerek karşılık verdi bu harekete;kibar bir şekilde, Sihvyth'in rütbesinin ve seviyesinin farkındaolduğunu belirtmiş, hatta biraz daha fazlasıymış gibi davran-mıştı. "Hizmetkâr, Asil Atamız, Leydi Amvvath'm sizi şereflen-dirdiğini söylüyor bana, Ast Muhafız." "Lâyık olmadığım bir şeref, Rahibin Kalkanı," dedi Sihvythalçakgönüllülükle, "Leydi Amvvath, asil anneniz, beni kabul ettive kendisine sunduğum saygılarımdan memnun olmuş gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 19: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gözüktü." "Asil annem, yakışıklı gençlerle her zaman ilgilenir," dediKalkan kıkırdayarak. Sihvyth, bir oğulun saygısız davranışı olarak addedilebile-cek olan bu sözler karşısında dehşete düştü; ancak sonra, gençyaşta dul kalmış olan Leydi Amwath'm bağımsızlığı, politikayakarşı olan keskin zekâsı, başarma tutkusu ve hayattan aldığızevkle tanındığını duyduğunu hatırladı. Kadının yeteneği veçevirdiği dolaplar, oğlunun Rahibin Kalkanı seviyesine yük-selmesini sağlamıştı; bunun anlamı, elf dünyasının en güçlüikinci adamı olduğuydu. Kalkan'm en güçlü adam olmayı iste-diği, herkes tarafından bilinen bir gerçekti.Böyle bir cümleye nasıl cevap vereceğini bilemeyen Silw-32

Knrtt\A.lı\z K-uujuyth, tekrar eğilerek konuşmaktan kurtuldu. Sedir korulu-ğundaki iskemlelerde bir adam daha oturuyordu—Lord Mab-reton, Leydi Valura'nın kocası. Kalkan, koruluğa girerken Silwyth'e eşlik etti. Lord Mab-reton ayağa kalktı. Ast Muhafız, eğilerek Muhafızı selâmladı; oda saygılı bir şekilde selâma karşılık verdi. Silvvyth, kendi lorduolmayan, ülkenin başka bir kısmından gelen Lord Mabreton'uhiç görmemişti. Sihvyth'in lordu, bağlı olduğu muhafız, LordDunath'tı. Ancak, neredeyse iki yüz yetmiş beş yaşında olanLord Dunath, oldukça yaşlıydı. Güçsüz ve yaşlı, bir deri birkemik olan bu adam, bütün vaktini kalemi ve mürekkebi ilegeçiriyor, gençliğinin muhteşem günlerine dair uzun şiirler ya-zıyordu. Sihvyth, güzel karısıyla henüz tanışmış olmamn da arttır-dığı bir merakla inceledi Lord Mabreton'u. Elf evliliklerininçoğu mantık evliliği olur, kimin kiminle evleneceği daha ço-cuklar doğmadan belirlenirdi. Çoğu zaman, evli çift, birbirle-rine gerçekten aşık olurlardı. Sihvyth, bunun Lord ve LeydiMabreton için geçerli olmadığını derhâl anladı. Adam, kadından en az yüz yaş daha büyüktü; bu onunikinci, hatta belki de üçüncü evliliği olmalıydı. Uzun boylu veyapılı bir adamdı; soğuk, donuk gözleri ve başkasının başınagelen felâketler dışında hiçbir şeye gülmeyen bir ağzı vardı.Eskilerin dediği gibi, bol kaslı, boş kafalı; tam güzelliğini sadecebir ganimet olarak gördüğü karısını delice kıskanan bir tip.Sihvyth, anında nefret etti adamdan. Kalkan, beylere oturmalarını rica etti. Lord Mabreton'u so-luna, Silwyth'i de sağma ancak bir boşluk bırakarak oturttuKalkan. İskemleyi boş bırakmak, orada olmayan Lord Dunath'asaygı gösterdiğinin işaretiydi. Hizmetkârlar, dağlarm zirvesinden getirilmiş karla doluçanakların içinde soğutulmuş, beyaz şarapla dolu testiler getir-diler. Aperatiflerle dolu tabaklar geldi — meyveler, ekmekler vebisküviler; hepsi de çok lezzetliydi. Hizmetkârlar, yiyeceklerive şarabı, getirmiş oldukları masaya koydular ve sonra—herzamanki gibi—çekildiler. En genç ve en düşük seviyeli olarak,3J)

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkendisinden daha yaşlı ve yüksek seviyeli olanlara hizmet edenSihvyth oldu. Şarap içilirken iş konuşulmazdı. Sadece belirli konulara izinverilirdi. Bunların arasında evin ve ev sahibinin arazisi ile aile-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 20: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sinin övülmesi vardı; o da misafirlerinin ailelerini överdi. Öv-güler, hikâye anlatma şeklindeydi. Elfler, hikâyeleri tutkulu birşekilde severlerdi; özellikle de atalarının şanlı geçmişlerini an-latan hikâyeleri ve bunları her fırsatta zevkle anlatırlardı. Herelfin amacı, kendinden sonra gelenlerin gururla anlatabileceğikadar cesaretli, onurlu, şerefli bir şey yapmaktı. Lord Mabreton, Leydi Amvvath'm kocasını öldüren katil-lerle savaşırken gösterdiği cesaret hakkındaki o çok bilinen hi-kâyeyi anlatarak başladı. Çok küçük de olsa, bir hikâye anlat-masının istenmesi ihtimaline karşı, gelmeden önce Kalkan'mailesi hakkındaki hikâyeler üzerinde çalışmış olan Sihvyth, ilkolarak bu hikâyeyi seçmiş ama sonra herkes tarafından bilin-mesi ve bu yüzden de anlatılması çok muhtemel olması nede-niyle bundan vazgeçmişti. Sibvyth, başka bir hikâye seçmiş olmaktan ötürü mem-nundu ve kendisininkini içinden tekrar ediyordu. Beyninin ya-rısıyla Lord Mabreton'u dinlerken, adamın korkunç bir hatayaptığını fark etti. Saldırı esnasında annesinin karnında olan Kalkan'ı övmekiçin, iki katili öldürme cesaretini annesine verenin Kalkan oldu-ğunu ima etmişti Lord Mabreton. Zayıf bir kadın, diye bitir-mişti konuşmasını, kendi başına asla o kadar cesaretli davra-namazdı. Kalkan, bu methiye-hikâyeyi kibarlığından dinledi ve LordMabreton'u övmek için seçilmiş olan bir hikâyeyle karşılık ver-di. Kalkan'm sandaletli ayağının, cübbesinin işli eteği altmdaöfkeyle sallandığını sadece Silvvyth gördü. Kalkan, annesiyleçok gurur duyuyordu. Lord Mabreton'un öneminin azaldığınıfark etti Sihvyth. Ne kadar? diye düşündü Sihvyth. Ve bunun bana ne fay-dası olacak?Hikâye anlatma sırası Silvvyth'e geldi. Araştırmasını özenle40

KflraiA,l(.te ktuuuyapmıştı adam. Kendi danışman atasından—uzun zaman önceÖlmüş olan büyük babası — duymuş olduğu hikâyeyi anlattı.Epey ters bir hayalet olan Silvvyth'in büyük babası, mah-jonggoynayarak vakit harcayacak biri değildi. Yaşayanları kıskanırdıve mütemadiyen onların işlerine karışır, ortalama günde üç ke-re tanrıların isteklerini bildirirdi. Peder ve Valide, görünüşegöre, önemsiz ev işleriyle epey ilgileniyorlardı; zira danışmanatanın konuşmak istediği tek konu buydu. Ancak Kalkan veonun evini desteklediğinden, kimsenin kendisini dinlemiyorolmasından ötürü biraz yakındıktan sonra, Silwyth'e bir övgühikâyesi anlatmayı kabul etmişti. Kalkan memnun olmuştu, ancak bunu Silvvyth'ten başkakimse anlayamazdı. Silvvyth'in hikâyesine hiç dikkat etmeyen,şarap yüzünden yarı uyur bir vaziyette iskemlesinde kaykılmış,toplantının törensel kısmının bitmesini ve iş konuşmaya başla-malarını sabırsızlıkla bekleyen kaim kafalı Lord Mabreton'unbir şey anlamayacağı kesindi. Fakat Kalkan'ın ayağı hiç sallan-madı. Silvvyth'in üzerine odaklanmış gözleri de bir kez bile kır-pılmamıştı. Silvvyth hikâyesini bitirince, "Bu hikâyeyi daha önce duy-mamıştım, Ast Muhafız," dedi Kalkan. "Anlattığınız için teşek-kür ederim. Birçok kereler daha anlatacağınızı umuyorum." Silvvyth, bu cümlenin anlamını fark etti ve bunu duymak-tan fazlasıyla memnun oldu; belki de Kalkan'ın maiyetine alı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 21: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

nacaktı. Lord Mabreton, esnedi. Şarabın içilmesi için gerekli olan zamanın geçmesi üzerine,hizmetkârlar gelerek testiyi, kar çanağını ve boş tabakları aldı-lar. Artık iş zamanıydı. Lord Mabreton uyandı. Kalkan, şarabm.götürülmesiyle birlikte yanlarına gelen yardımcısına işaret etti.Yardımcı öne çıkarak Kalkan'a iki tomar verdi; biri koyu yeşil,diğer ise açık yeşil bir kurdeleyle bağlanmıştı. Koyu yeşil, Mu-hafız olan Lord Mabreton'a; açık yeşil de Ast Muhafız olanSilvvyth'e verildi. İki adam da tomarlarını açarak, Rahip'in kendi eliyle ya-zılmış olan emirlerini okudular. Emirler, karmaşık şiirler şek-linde yazılmıştı; anlamlan, süslü ifadeler arasında gizliydi. Ter-41

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANbiyeli bir dikkatle okur gibi yaptı Silwyth. Gerçek emirler, Kal-kan'in ağzından çıkacaktı. Okumayı bitiren Sihvyth, başını kaldırdı. Sedir ağaçlarınadoğru bakan Kalkan'm alnı, düşünceleri nedeniyle derin çizgi-lerle kırışmıştı. Yüz elli yaşındaydı Kalkan; bir elf için olgunlukçağmdaydı. Vahşî ve cesur bir savaşçı, amacına son derece bağ-lı, elindeki gücü seven ve onu elinde tutmaya kararlı biri olarakbilinirdi. Bir yıldır, Rahip'in, Kalkan'ın kendisininkinden dahafazla olan gücünü—çünkü Kalkan'ın emrinde büyük bir orduvardı—kıskandığı hakkında dedikodular dolaşıyordu ortalıkta.Rahip, diğer evler arasında ittifak kurmak için elinden geleniyapıyor, muhtemelen Kalkan'ı devirip yerine sadakatine güve-nebileceği başka birini getirmek için çeşit çeşit komplolar kuru-yordu. Kalkan, düşünceli bakışlarını Sihvyth'e çevirince, adamkarşılık verdi. Alçakgönüllülüğün bir zamam, içindeki gücügöstermenin bir zamam vardı. Belli ki, Kalkan, gördüklerindenmemnun olmuştu çünkü başını bir kez hafifçe salladı. "Lord Mabreton," dedi Kalkan dönerek, "Rahip, HepimizinEfendisi. . . "—bunu dudağını bükerek söylemişti—". . . size,insanların kraliyet şehri Vinnengael'e gitmenizi ve orada büyükelçi olarak görev almanızı emrediyor." Lord Mabreton, kendisini şaşırtmadığı belli olan bu emreuymaktan ne kadar memnun olacağım belirtti. Zaten kendisi,karısı ve maiyeti, yolculuklarına başlamışlardı. Kalkan, Sihvyth'e döndü. "Sen, Ast Muhafız, KinnothEvi'nden Sihvyth, Lord Mabreton'a eşlik edeceksin. Çok şanslı-sınız, genç bayım. Kral Tamaros'un Büyük Kütüphanesindeçalışma isteğiniz kabul edildi." Demek bu karmaşık şiirin anlamı buydu. Özellikle böyle biristeği olmadığı için, Sihvyth'in şiiri anlamamış olması son de-rece doğaldı. Kalkan ve Lord Mabreton'a, böylesi yüce bir top-lulukla birlikte yolculuk etmesine izin verdikleri için en içtenminnetlerini sundu. Kaşlarım çatmasından, Lord Mabreton'un yolculukları es-nasında bir yoldaşları—genç ve yakışıklı bir yoldaş — olacağım42

«.flrflKtUfe Kuyu.ilk defa duyduğu belli oluyordu. Kalkan'a karşı çıkmaya cüretedememesine rağmen memnuniyetsizliğini gizlemeye de çalış-madı—ki bu da başka bir hataydı. İş tamamlanmış olduğundan,diğerlerine çekilebileceklerini gösterircesine ayağa kalktı Kal-kan.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 22: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Lord Mabreton ve Silwyth veda ederek, böylesine kudretlibirinin huzuruna kabul edilmekle kendilerine bahşedilen şerefiçin teşekkür ettiler. Kalkan da kendi iltifatlarını dile getirdi.Silwyth'e doğru dönen Kalkan, belli belirsiz bir şekilde göz ka-paklarını kapattı ve bir kaşını kaldırdı.

Silvvyth ve Lord Mabreton, beyaz taşların üzerine ilerleye-rek sedir ağaçlarına doğru çekildiler ve uygun bir mesafeyeulaştıklarında, karşı tarafı gücendirmeden döndüler. Bahçelerden geçmek için hizmetkârlardan birini takip eder-lerken, Lord Mabreton'un ağzından çıkan ilk kaba sözcükler,"Sanıyorum sizin evinize dönüp hazırlanabilmeniz için yol-culuğa çıkışımızı ertelemek zorundayız, efendim," oldu. Sihvyth sinirlenmişti; bu ses tonu bir köylüyle konuşurkenkullanılabilirdi, başka bir lordla değil. Öfkesini göstermemesigerektiğini biliyordu. Lord Mabreton, Kalkan'ı verdiği emirlerideğiştirmesi için ikna edebilme umuduyla kendisini bir tartış-maya çekmeye çalışıyor olabilirdi. "Az eşyayla yolculuk yapmaya alışkınım. Yolculuk için ih-tiyacım olan her şey yanımda. Gecikmenize neden olmayaca-ğım, lordum," diye yanıtlayan Sihvyth, gevşek bir taşa basarakdengesini kaybetti ve yere düştü. Utanmış bir şekilde, hızla ayağa fırladı Silvvyth. Yürümeyedevam etmeye çalıştı ancak bileğini burkmuştu ve ağırlığınıüzerine veremiyordu. Acıdan dudağını ısırarak, taş bir bankınüzerine oturdu. "Ne yaptınız kendinize böyle?" diye sordu Lord Mabretondurup, ters ters bakarak. "Sadece bileğim burkuldu, lordum," dedi Silvvyth. "Lütfen,siz yolunuza devam edin. Acı geçene kadar ben biraz buradakalacağım.""Bağırsaklarına ok yemiş adamların daha az yaygara ko-43

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANpardıklarını gördüm," diyerek dudak büktü Lord Mabreton."Şimdi de bir sakatla uğraşmak zorundayız. Sizden ayrılıyo-rum, efendim. Umuyorum ki başınıza daha fazla talihsizlikgelmez!" Adam, kendi kendine homurdanıp çiçekleri ezerek yolunadevam etti. Sihvyth, bankta oturarak arkada kaldı. İlgili ve endişeli hiz-metkârlar, sakatlanmış bileğini yıkaması için içine okaliptüsyağı konmuş sıcak su ve sargı bezi getirdiler. Ciddiyetle getiri-lenleri kullanan adam, bankta oturarak beklemeye devam etti.Orada bir saat boyunca, karanlık çökene kadar oturacaktı. Eğerişaretleri yanlış anladıysa, bundan bir zarar gelmezdi.Sihvyth tam bileğini sarmıştı ki, Kalkan geldi. "Gevşek bir taşa basarak kaydığınızı duydum, lordum,"dedi Kalkan. "Bu durumunuzun nedeni olmaktan dolayı üzgü-nüm. Yol derhal tamir edilecek, ilgili kişi de uygun bir şekildecezalandırılacaktır." "Benim yüzümden cezalandırılmamalı, lordum," diye itirazetti Sihvyth alçakgönüllülükle. "Taş gevşek değildi. Benim ha-tamdı. Yola dikkat etmiyordum." Kalkan, sevincini uygun bir şekilde saklayamadığı için ala-cakaranlığın çökmüş olmasından son derece memnun olanSihvyth'in yanma oturdu. "Eh, bu kazanın olması bir şans," dedi Kalkan, sesinde gü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 23: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lümsemenin hafif bir iziyle. "Seninle özel olarak konuşabilmekiçin bir fırsat bulmayı istiyordum ben de. Senin hakkında araş-tırmalar yaptım, Ast Muhafız. Senin zekâ sahibi bir erkek oldu-ğunu söylüyorlar."Sihvyth, oturduğu yerde eğilerek selâm verdi. "Senin anlayışlı, sağduyulu ve kıvrak zekâlı bir erkek oldu-ğunu ben de görebiliyorum," diye ekledi Kalkan sertçe. "Ayrıcasenin insanlarla iyi anlaştığın da bildirildi."Adam, konuşması için teşvik edercesine Sihvyth'e baktı. "Ailemin evlerinden biri, Tromek ve Vinnengael sınırındabulunuyor, lordum. Malikânemizin yakınlarında bir insan köyüvar. O çevrede yaşayan insanlar ve elfler arasında az da olsa bir44

KflrflevLte Kuuuilişki var; insanlardan bazıları ailem için çalışıyor. İşçi olarak,elbette; eve girmelerine izin verilmiyor." Kalkan, anlayışla başını salladı. Böylesi hantal, kaotik birgüç, bir elf evinin dikkatle ayarlanmış sükûnetini bozardı. "Gerçek şu ki, lordum..." diye başlayan Sihvyth duraksadı.İtirafını yapıp yapmamakta kararsızdı, zira bu itiraf onu ya güç-lü lordunun gözlerinde yükseltecek ya da tamamen yerin dibi-ne geçirecekti. "Rahatça konuş, Ast Muhafız," diyen Kalkan, adamı cesa-retlendirdi. "Bu arada, unuttuğum için özür diliyorum, ayakbileğin canını yakıyor mu?" Kalkanın sesinde bir sinsilik vardı. "Pek değil, lordum," diye yanıtlayan Sihvyth, karanlık yüzhatlarını gizlediği için artık gülümseyebiliyordu. "Rahatça ko-nuşmamı istediğinize göre, lordum, insanlarla birlikte olmaktankeyif aldığımı size söylemek zorundayım. Bir sürü hatalarınınolduğu bir gerçek: incelikten uzaklar, kötü kokuyorlar, doğayakarşı duyarsızlar, çok fazla ve çok gürültülü gülüyorlar. Ancakenerjilerini takdir ettiğimi fark ettim. Onlarla birlikte olmak ak-lımı harekete geçiriyor, düşünmeye ve yaratmaya yönlendiri-yor. Sıklıkla, kendimi bu balık havuzu gibi hissediyorum, lor-dum. Düşüncelerim sakin ve hareketsiz, en dipte dolanıyor,sadece beslenme vakti geldiğinde yukarı çıkıyor. İnsanlar, hızlaakan bir nehir gibiler; içine dalıyorum ve savrulup yuvarlan-manın verdiği zindeliği hissediyorum." Silvvyth durdu, kendisinden korkmuştu. Kendi heyecanınakapılmıştı. Bir Ast Muhafızın hissettiklerini duymak istemezdiKalkan. Sihvyth, başını eğdi ve ellerini kucağında birleştirerek,azarlanmayı bekledi. "Evet," dedi Kalkan. "Haklıymışım. Bu iş için en doğruadam sensin." "Lordum?" Başını kaldırıp bakan Sihvyth, memnun ve se-vinçliydi. Ast Muhafıza ciddî, etkili bir şekilde, gecenin gölgelerinidelip geçen bir bakışla bakarak, "Mevcut politik durum hak-kında ne biliyorsun?" diye sordu Kalkan. "Rahip ve benimaramdaki sorunlar hakkında?"45

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMAN "Sizin Rahip'e sadık olduğunuzu biliyorum, efendim, veRahip de size Kalkan'ı olarak güveniyor," dedi Silwyth. "Aynı zamanda bir diplomatsın da," dedi Kalkan yüzünüekşiterek. "Benim düşünceme göre, Rahip, benim gücümün birkısmını ele geçirerek kendisininkini arttırmaya çalışıyor, Ast

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 24: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Muhafız. Emirler yayımlamak ve arazi anlaşmazlıklarıyla evli-lik sözleşmeleri hakkında karar vermekten memnun olmak ye-rine, vergi toplama ve daha da kötüsü savaş açma konularındada söz sahibi olmayı isteyerek geleneklere karşı geliyor. "Şimdiye kadar. . ."—Kalkan, elini Sihvyth'in koluna koy-du; bu, büyük bir şeref olduğundan Sihvyth'in bedeninin titre-mesine neden oldu—". . . Rahip, kendi askerlerinin Geçit girişinikorumak için görevlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü bil-dirdi bana. Geçit'in girişini, Geçit kurulduğundan beri koruyanbizim evimizin, Kinnoth Evi'nin askerleri, başka bir yerde gö-revlendirileceklermiş." Sihvyth şaşkına dönmüştü. Rahibin Kalkan'dan böylesi biristekte bulunacak kadar cüretli olabileceğine inanmak çok zor-du. Bu, büyük bir hakaretti. Silvvyth, neden savaşmaya baş-lamadıklarını merak etti. "Rahip, emrini geri çekti; verdikten çok kısa bir süre sonrahem de." Kalkan, Sihvyth'in dile getirmemiş olduğu düşünce-sini yanıtlâ*mıştı. "Çok ileri gitmiş olduğunu fark etti. Ancakfikirden vazgeçmedi. Bugün burada tanışmış olduğun LordMabreton, Rahip'in ellerinden biri. "Sen de," diyen Kalkan, Sihvyth'in kolunu sıktı, "benimelim olacaksın." "Lordum, böyle bir şerefi hak etmiyorum," diyen Sihvyth,uygun cevabı verdi. "Hak ediyorsun, Sihvyth," dedi Kalkan; adını kullanarakmuhafızı daha da onurlandırmıştı. "Uzun bir süredir seni izli-yor, böyle bir görev vermek için bekliyordum.""Yüce efendim, benim ne yapmamı istiyorsunuz?" "Lord Mabreton ve diğer elf büyük elçilerinin görevi, Ra-hip'in Geçit'i kontrol etme hakkına sahip olduğu konusundaKral Tamaros'u ikna etmek. Kral Tamaros, bir insan olarak zeki46

hcaravılık, Kuuubiri. Elf meseleleri olduğunu bildiği bu işlere karışmak isteme-yecektir. Rahip, Kral Tamaros'u kandırarak Geçit'in elf girişininkorunması için insan askerler göndermesini sağlamaya çalışı-yor. Kendini kaybeden Silvvyth, beklenmedik şekilde yüksek birsesle, "Rahip delirdi mi?" diye sordu. Kalkan'm bakışı, Silwyth'e sesini alçaltmasıru tavsiye etti.

Hizmetkârlar gönderilmişlerdi ama Kalkan'm ev halkının birkısmının casus olduğu neredeyse kesindi ve bunlar, gölgelerdegizlice dolanıyor olabilirlerdi. Kalkan onların kim olduğunubiliyordu elbette. Onları izliyor, bilgi sızdırmalarını önlüyordu.Ancak yine de sağduyulu davranmakta yarar vardı. "Hayır, aslında Rahip çok kurnaz," dedi Kalkan. "EğerTamaros, bir elf savaşının Vinnengael'e tehdit oluşturacağınainanırsa — mesela kendisine savaş açmak için birliklerimi Ge-çit'ten göndermek istediğimi düşünürse—insan askerlere girişikorumalarını emretmekten başka seçeneği kalmaz. Senin, be-nim ve Kinnoth Evi halkının geçmesine izin verilmez ve tüc-carlarımız mallarını satmak için Vinnengael'e gidemezlerse,kasalarımız boşalır ve Rahip, bizi zayıflatmak isteyenin insanlarolduğunu itibarını zedelemeden söyleyebilir.""Rahip, insanlarla savaşmak mı istiyor, lordum?" "Kinnoth Evi'nin insanlarla savaştığını görmek istiyor, AstMuhafız. Evimiz güçsüzleştiğinde, şu anda bizim olan gücü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 25: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

eline geçirebilir." "Peki, insan ordularının iki ev arasındaki farkı nasıl anla-masını bekliyor, lordum?" "Kesinlikle," dedi kalkan. "İnsanlar, pireler gibidir. Bir kereevine girdiklerinde, onlardan kurtulmak çok zordur. Rahip,bunu görmüyor. O, burnunun ucundan ilerisini göremeyen biradam." "Benden istediğiniz nedir, lordum?" diye sordu Silvvythheyecanla. "Doğal olarak, resmî bir görevin olmayacak. Bir araştırmacıolarak gidiyorsun ve kendini bu şekilde tanıtacaksın. Tamarosda bir araştırmacı; seni kabul edecek, kalesinin içinde olan bü-47

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANyük kütüphanesine giriş izni verecek. Onun gözüne gir,Sibvyth. İyi bir arkadaş ol, güvenini kazan. Ve eğer karşına Kra-lın maiyetine girme şansı çıkarsa, iki elinle birden sarıl. Bu sa-yede Rahip'in temsilcilerinin yaptıklarından ve söyledikle-rinden beni haberdar edebilir, şans ve yeteneğinle onlara karşıgelebilecek bir pozisyona yükselebilirsin." "Güveninizi kazanmış olmaktan dolayı duyduğum sevinç,lordum, ifade edemeyeceğim kadar büyük," diyen Sihvyth,ayağa kalktı ve neredeyse alnı dizlerine değecek kadar eğilerekselâm verdi. "Evet, sevincinin ilaç gibi olduğunu görüyorum. Burkul-muş bir bileği iyileştirdi." Kalkan, gülümsedi. Ayağa kalkarak,kolunu Sihvyth'e uzattı. "Gel, Ast Muhafız. Bileğinin canını çokacıttığını tahmin edebiliyorum. Kolumu kabul et. Sana eve ka-dar eşlik edeceğim. Sanırım birkaç gün topallayacaksın." "Haklısınız, lordum. Ağrı, dayanılmaz derecede. Lord haz-retlerine yardımları için teşekkür ediyorum." Kalkan'm yardımıyla, Ast Muhafız topallayarak bahçedengeçti ve eve girdi. Kalkan'ın eşi, geceyi geçirmesi için ona biryaygı verdi. Sibvyth, ertesi gün Vinnengael şehrine uzanan Geçit'in giri-şinde Lord Mabreton ve Leydi Valura'ya katıldığında hâlâ to-pallıyordu.42

Ok<™ Dersi Saraydaki yaşam, hayatının büyük bir kısmını ebeveynleri-nin evinin boş odalarında dolanarak, köylü çocukların oyunla-rım pencereden kıskançlık içinde izleyerek ya da Dadı'ya yü-nünü sarmasında yardım ederek geçirmiş olan Gareth'in bildiğiyaşamdan çok farklıydı. Gareth, değişen koşulları anlamaya ve+9

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANonlara uyum sağlamaya çalışırken haftalar geçti. Ne yapması yada nasıl davranması gerektiğini kimsenin ona açıklamamasıyüzünden çok sorun yaşıyordu. Tıpkı bir bitkinin güneş ışığınıemmesi gibi, onun da her şeyi almasını bekliyorlardı. İşte bu yüzden, genellikle efendisinin değil kendisinin ha-taları yüzünden dayak yiyordu. Normalde öfkeli ve asi bir öğ-renci olan Dagnarus, Gareth'in gelişinin ilk günlerinde son de-rece sakin davranmıştı. Prensin uzun süredir çektirdiği öğret-meni Evaristo, bir şamar oğlanı edinme fikrinin büyük bir ba-şarı olduğunu düşündü. Dagnarus'un tavırları iyileşmişti çün-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 26: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kü yeni küçük arkadaşının incindiğini görmek istemiyordu.Evaristo buna inanıyordu ve fikrini Majestelerine de söyledi. Budüşünceden vazgeçmeleri—Gareth de dahil—zaman aldı.İlk birkaç gece, prensin kocaman yatak odasının ufak yük-lüğünde tek başına yatan Gareth, ağlayarak uykuya daldı. Onasaraya uygun davranmayı öğretmek için atılan dayaklardantutulmuş ve ağrılar içinde, evini ve Dadı'yı ölecek kadar çoközledi. Ev sıkıcı ve boştu, neşeden yoksun ve soğuktu ama ta-nıdıktı. Orada, kendisinden ne beklendiğini biliyordu.Çok bir şey değildi bu. O, daha bir çocuktu.Sarayda ise Gareth bir çocuk değildi. Bir yetişkin olarak ka-bul ediliyordu; sadece daha ufak yapılıydı. Bir yetişkin gibidavranması bekleniyordu, bir çocuk gibi değil. Adil olmak ge-rekirse, kâhya ve öğretmenin attığı dayaklar, Gareth'e eziyetetmek amacında değildi. Ona yardım etmek, dokuz yaşınday-ken en kısa süre içinde yetişkin olgunluğuna erişmesini sağla-mak içindi.Gareth, geldiğinin sabahı ilk dayağını yedi.Şamar oğlanının görevleri arasında, her sabah Majesteleriuyanırken onun yanında olmak vardı. Evdeyken, Gareth iste-diği kadar uyumaya alışmıştı—yatakta ne kadar çok vakit geçi-rirse, hizmetçiler o kadar az ilgilenmek zorunda kalıyorduonunla. Olmayacak bir saatte sıcak yatağından çıkartılmayı sonderece zalimce bulurdu Gareth. Prens Dagnarus ise yatmayısevmezdi. Günü kaçırmamak için erken kalkar, geceyi kaçır-mamak için geç yatardı.50

K.QrfliA.Ute Kuuu Kitaptan kalenin duvarlarına bezelye atarak geçen uzun ge-ce, günün heyecan ve gerilimiyle birleşince, Gareth, ancak uşak-ları Majestelerinin yatak odasına çağıran zil çalarken uya-nabildi. Uşaklardan biri, elinin tersiyle Gareth'in çıplak kalça-sına vurarak, oğlanı uykusundan uyandırdı. Uşak, giysilerinioğlanın üzerine attı. O kadar hızlı giyinmek zorunda kalmıştıki, iç çamaşırları, yün çoraplarının altında toplandı ve tuniğinide ters giydi. Uşak, oğlanı kâhyaya gönderdi; o da uyku ser-semi çocuğu silkerek kendine getirmeye çalıştı ve alelaceleprensin yatak odasına soktu. Gareth, uşakların yanında durdu ve Majestelerinin sıcak çi-kolata içip şekerli çörekler yiyerek yatağında kahvaltı etmesiniizledi; koku, oğlana çok güzel geliyordu çünkü bir önceki gü-nün heyecanı içinde kimsenin aklına Gareth'i beslemek gelme-mişti. Sessiz yatak odasında oğlanın midesi guruldaymca, uşak-lardan biri arkasını döndü ve hayret verici bir hızla, Gareth'inkafasına vurdu. Acıdan gözlerini kırpışüran Gareth, çikolata kokusunu al-mamaya çalıştı. Dikkatini dağıtmak için yatak odasını incele-meye başladı; ağır kadife perdelerle çevrelenmiş kocaman, ah-şap, oymalı bir yatak, giysilerle dolu tahta kutular ve gardı-

roplar, bir sıra halinde dizilmiş ve prense ait sivri burunluayakkabılar, Kraliçenin kendi elleriyle işlediği söylenen gob-lenler vardı. Dagnarus, yastıklardan oluşmuş bir yığma dayanmış otu-ruyordu. Yatağın karşısında, üzerine ailenin sembolü olan, altınipliklerle güneşi tutan iki grifon işlenmiş kadife bir sancak var-dı. Prens, şekerli çöreklerini hızla, ama temiz ve zarif bir şekildeyedi ve çikolatasını içti. Yüzüyle ellerinin yıkanmasına ve saçı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 27: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

nın taranmasına izin verdi. Sonra yatağından çıktı.Bütün çabasına rağmen, Gareth'in üstüne uyku bastırdı.Çene kemiklerini çatırdatarak esnedi. Kâhya soğukkanlılıkla döndü ve oğlanın suratına bir tokatindirerek, çocuğun gardıroba kadar yuvarlanmasına neden ol-du.Prens, şamar oğlanına baktı ve sonra bakışlarını uzaklaş-5i

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANtirdi. Çürüyen ve acıyan yanağını tutan Gareth, bu zalimliğiiçin kâhyayı azarlamasını umdu ama oğlanın ümitleri parça-landı. Dagnarus, hiçbir şey söylemeden, yatak odasındaki tu-valete geçti. Nehre olan yakınlığı nedeniyle, sarayda temiz su vardı veustaca yapılmış su dolapları ve kanallar vasıtasıyla bütün sarayıdolaşıyordu. Daha önce böyle bir şey görmemişti Gareth. Kendievindeyken, hep evin dışındaki tuvaleti kullanmıştı ve birininatıklarını saray duvarları içinde boşaltmasının pis ve yakışıksızolduğunu düşünmeden edemiyordu. Çocuk, bu duyguyu yen-mekte oldukça zorlandı ve sarayda geçirdiği ilk gece epey sı-kıntı yaşadı, ta ki avlunun duvarlarından birinin arkasında bu-lunan hizmetçi tuvaletini kullanmak için gizlice kaçabileceğinikeşfedene kadar. Majesteleri döndü ve uşakların kendisini giydirmeye de-vam etmelerine izin verdi. Gareth, yanlış yapmaktan çekindi-ğinden nefes almaya bile korkarak, etrafı köpeklerle çevrili birtavşan gibi sessiz kaldı. Dagnarus, giyindikten sonra, erken kalkan bir insan olanKral Tamaros'a saygılarını sunmak için odadan ayrıldı. Gareth,yüklüğe geri itildi, bir uşak tarafından kendisine atılan şekerliçöreği yedi ve ufak bir bardak süt içti. Oradan da Majestelerinibeklemesi için oyun odasına götürüldü. Kısa bir süre sonra Dagnarus geldi. "Eh, tanrıya şükür, bit-ti," dedi mancınığın başına hevesle otururken. "Her sabah ba-bama günaydın demenin nasıl tatsız bir iş olduğunu bile-mezsin." Gareth, iskemlesini prense yakınlaştırdı; Majestelerinin ya-nağmdaki çürüğü görmesini ve biraz üzülmesini umuyordu.Ama hayal kırıklığına uğradı. Dagnarus'un dikkati, tamamensavaş makinesi üzerindeydi. Gareth, meraklanmıştı. "Neden? Sana kötü mü davranı-yor?" "Sen ne kadar salaksın!" diye bağırdı Dagnarus, Gareth'eküçümseyerek bakarak. "Elbette bana kötü davranmıyor. Ba-bam kimseye kötü davranmaz, bunu hak etseler bile. Sıkıcı,

50.

K.flKfleuUte KUİAUhepsi bu. Her gün aynı şey. O ve abim, yapabilecekleri bir sürüilginç şey olmasına rağmen, kitapları, kâğıtları ve danışmanlarıile birlikte bir anlaşma üzerinde konuşarak ya da bir vergi hak-kında düşünerek bütün gün o odada oturuyorlar." "Babam diyor ki, Vinnengael, dünyanın merkeziymiş," de-di Gareth; ancak bunun gerçekte ne anlama geldiği hakkındapek bir fikri yoktu. "Sanırım babanın idare etmek için yapmasıgereken çok iş var." "O işi başkalarına bırakabilir," dedi Dagnarus. "Hem, o bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 28: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kral." Mancınıktan sıkılan prens, huysuz bir şekilde onu birkenara itti. Oyun odasının içinde dolandı, kitap okuma fikrinedudak kıvırdı ve Gareth'i, odanın dörtte birini kaplayan büyükkum havuzunun yanma çekti. Kurşundan yapılmış küçük as-kerlerini, kutunun bir kenarında sıraya dizmeye başladı prens."Otur, Leke. Karşı ordunun generali olacaksın." "Bir keresinde, bir geçit töreni sırasında ağabeyini gör-müştüm," dedi Gareth, kum havuzunun diğer tarafında itaat-kâr bir şekilde yerini alırken, ancak karşı ordu ile ne yapacağıkonusunda hiçbir fikri yoktu. Ufak kurşun askerlere şaşkınlıklabaktı, onlara dokunmaktan korkuyordu. Çok kırılgan gözükü-yorlardı. "Senden epey büyük, değil mi?" "On iki yaş," dedi Dagnarus. "Aslında, o benim yarı abim,"dedi ve umursamazca ekledi, "benden nefret ediyor.""Ne?" Kafasını kaldırıp bakan Gareth şaşırmıştı."Bu doğru. Benden nefret ediyor. Beni kıskanıyor.""Neden?""Çünkü babam beni daha çok seviyor." Gareth, prense inandı. O sırada, eğer prens ona kalenin te-mellerinden ayrılarak uçacağını ve şelalelerin arasında gezine-ceğini söyleseydi, Gareth buna da inanırdı. Kâhya, kapıyı sonuna kadar açtı. "Majesteleri, öğretmeni-niz, Evaristo, teşrif ettiler."Dagnarus, yüzünü astı, gözlerini yuvarladı ve içini çekti. "İçeri gönder," dedi prens, askerlerini dizmeye devamederken.Burnunu çeken Gareth, "Bana çok sert vurdu," dedi kâh-53

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANyaya ters ters bakarak; biraz sempati kazanmayı umuyordu. "O, yaşlı bir hıyar. Annem ondan kurtulduğunda çok mut-lu olacağım. Sana vurmasma gelince... "—Dagnarus omuzları-nı silkti—". . . hak etmiştin. Benim huzurumda asla esnememe-lisin, Leke. Çok saygısızca."

Gareth, yakınmalarını yuttu. "Öğretmenin nasıl biri?" diyesordu, konuyu değiştirerek. "Sert mi?" "Peh! Yumuşak bir salak o. Eğitim zaten bir zaman kaybı. Osersem Evaristo'dan öğrendiklerimin on katını, Yüzbaşı Ar-got'tan öğrendim. Genelde o geldiğinde burada olmam bile."Dagnarus, başını askerlerinden kaldırdı. "Buradayım çünküeğer burada olmazsam..." durdu, kaşlarını çattı ve parmağıylaaskerleri devirdi. "Eğer burada olmazsan, beni döverler," dedi Gareth; pren-sin merhameti olduğunu düşündüğü bu davranıştan dolayıduygulanmıştı. "O yüzden değil!" dedi Dagnarus. "Dayak yemek senin gö-revin. Sadece. . ." Kaşlarını çatarak, bakışlarını askerleri üze-rinde sabitledi. "Seni göndermelerini istemiyorum," dedi kısıkbir sesle.

"Saygıdeğer Büyücü Evaristo," diye bildirdi kâhya. Dagnarus, kaşlarını çattı. Gareth, endişeyle baktı, bununyeni bir işkence olmasından korkuyordu. Gözleri gülümseyengenç bir adamın odaya girdiğini görünce, korkuları dağıldı. Evaristo, otuz yaşındaydı ancak ince suraü ve neşeli ifadesi,daha genç gözükmesine neden oluyordu. Cemiyetinin kıyafe-tini giymiş—Bilgi Cemiyeti'nin kahverengi cübbesi—boynuna

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 29: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

da cemiyetinin simgesini takmışü—altın bir anahtar. Cübbesi-nin üzerinde sadece büyücülerin takabildiği ve onları kalabalıkiçinde ayıran kırmızı bir fular vardı. Birkaç büyük kitap taşı-yordu. Evaristo, prensi görmekten dolayı son derece şaşırmış gi-biydi. "Majesteleri, burada bulunmanız çok güzel bir sürpriz,"dedi Evaristo. "Bu şerefi neye borçluyum?"Dagnarus, yeşil gözleri parlayarak ters ters baktı. Kendi-54

Karanlık KMAUsiyle dalga geçilmesinden hoşlanmadığı belliydi. Ayağa fırlaya-rak, öğretmenine diklendi."Benimle böyle konuşamazsın! Ben, senin prensinim." "Sen, derslerine hiç önem vermeyen cahil bir küçük çocuk-sun ve büyüyüp cahil bir adam olacaksın," dedi Evaristo sa-kince. Dagnarus'un öfkeden kıpkırmızı olmuş yüzünü görmez-den gelerek, Gareth'e gülümsedi. "Ve bu da şamar oğlanı ol-malı.""Adım Gareth/'dedi oğlan ve eğilerek selâm verdi. "Gelişin şimdiden bir fark yarattı, Gareth," dedi Evaristo,kitaplarım masaya koyup iskemleleri yerleştirirken. "Majeste-leri derse katılmayalı uzun zaman olmuştu." Evaristo, iskemleleri yerleştirdiğinden, Dagnarus'un du-daklarmdaki hafif, alaylı gülümsemeyi görmedi. Ancak Garethbu ifadeyi kaçırmamıştı ve manasım derhal anladı. Dagnarus'ubir günden daha kısa bir süredir tanıyor olmasına karşm,Gareth, prensi Evaristo'dan daha iyi anlıyordu. Dagnarus'unbugün burada olmasının nedeni, yeni arkadaşının başarısız ola-rak nitelendirilip atılmamasını sağlamakü. Gareth açısından, dayak yemek karşılığında eğitim görmekuygun bir alışverişti. Okumayı ve yazmayı öğrenmek, evdekendisini en mutlu eden işlerdi ve evle ilgili anıları, uyamncaçok net hatırlanan ancak gün içinde kaybolan rüyalar gibi şim-diden silinmeye başlamışta. Bilgili ve sabırlı bir adam olan Evaristo, öğrenmek isteyenbir öğrenci için mükemmel bir öğretmendi. Adam, o ilk gün,Gareth'le bir saat ilgilendi—o sırada Dagnarus masamn bacak-larım tekmeledi ya da tüy kalemi ile nadir kitapların sayfala-rına, ellerinde devasa kılıçlarla birbirlerine saldıran askerlerinresimlerini çizdi. Sonunda, iyice sıkılan prens, iskemlesinden kalktı ve pen-cereye giderek avluda talim yapan askerleri izledi. Talim bitti-ğinde, gevşemiş kiremitleri aşağıya atıp parçalara ayrılmalarımizleyerek ve pencerenin altında dikkatsizce yürüyenleri korku-tarak oyalandı.Kendisini takdir eden birini bulmaktan memnun olan55

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANEvaristo, prense pek ilgi göstermedi. İlk utangaçlığı geçtiktensonra, Gareth, öğretmeninin onayını kazanmak için çabalamayabaşlamıştı. Gareth, kendisine verilen bütün metinleri okudu; Dadı'nınuyurken kendisini rahatsız etmesin diye vermiş olduğu okumakitaplarından başladı, bir önceki gün imrenerek baktığı kitaplabitirdi. Kitap, Kütüphaneci olarak bilinen, Bilgi Cemiyeti'nin başı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 30: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

tarafından, genç prensin eğitiminde kullanılmak üzere yazıl-mıştı. Dünyada yaşayan bütün ırklar hakkında detaylı bilgi ve-ren bir dizi kitaptan biriydi. Gareth'in o gün okuduğu ırk,orklardı. Ayak işlerini yapmaları için pazara çıktıkları zaman erkekhizmetkârlara eşlik etmesine izin verildiği günlere görmüştüorkları. Orklar, deniz kenarında ya da büyüklüğünden dolayıdeniz gibi med-cezir olayı yaşanan İldurel Gölü'nün kıyısındayaşarlardı. Denizci bir ırk olan orklar, gölde ve gerçek bir okya-nus olan Ayrkis Denizi'nde yüzen tekneler yaparlardı.Vinnengael'de çok az ork yaşardı; onların ana vatanı daha gü-neydeydi ama gerçek ana vatanlarının deniz olduğu da söyle-nebilirdi. Orklar, heybetli göğüsleri ve kalın boyunları, kollan ve kal-çaları ile insanlardan daha uzunlardı. Pantolon ile açık yakalıve uzun, dökümlü kollu gömlekten oluşan giysileri bol ve rahatolurdu. En soğuk, fırtınalı havalarda bile nadiren pelerin kulla-nırlardı; çünkü derileri kalındı ve soğuk geçirmezdi. Orklarmçoğu—hem erkekler, hem de dişiler—denizciydi. Orklarm anavatanı, deniz kenarına inşa edilmiş köyler ve şehirlerden olu-şurdu; orklar iç kısımlarda yaşamazlardı. Kendilerine göre es-naf ve balıkçı olan orklar, başkalarına göre korsandı, insanlar veelfler tarafından anlayışı kıt ve salak olarak nitelendirilirlerdi. Gareth'in orklara olan ilgisi, prens ve öğretmeninin önündeokumaktan duyduğu utangaçlığı bastırdı. Oğlan, ilk olarakorklarm ana vatanını haritada buldu, sonra da orklarmQuash'Gaat ve Kallka gibi garip isimli şehirlerini telaffuz et-mekte biraz zorlanarak onların tarihini okumaya başladı. Bü-5£>

KRravıUk. KUİAUyülenmiş bir şekilde okumaya devam etti; ta ki birisinin gözle-rini üzerine diktiğini fark edene kadar. Gareth, kafasım kaldırıp baktığında, Dagnarus'un pencere-den dönmüş olduğunu gördü. Oğlana o kadar düşmanca bakı-yordu ki, Gareth'in ağzından akan kelimeler, sanki prens ağ-zına bir tıpa takmış gibi, bir anda kesildi. Ortalık bir anda sessizleşince, "Majesteleri," dedi Evaristo,"Gareth, metni gayet iyi okudu ama biraz zorlamyor. Belki desiz doğrusunu okumak istersiniz." Dagnarus, Evaristo'ya o kadar büyük bir nefretle dolu ola-rak baktı ki, eğer prens, öğretmeninin kafasımn o anda kesilme-sini emretseydi, Gareth hiç şaşırmazdı. Evaristo, rahatsız ol-mamıştı."Majesteleri?" Dagnarus'un sırtı dikleşti. Öğretmenine sırtını dönerekpencereden bakmaya başladı. "Okumak istemiyorum," dedi buz gibi bir sesle. Ensesi kı-zarmıştı; saçlarının dumanlı kırmızı rengiyle kontrast oluşturanpembe kırmızı bir renkti bu. "Pekâlâ, Majesteleri," dedi Evaristo. "Gareth, lütfen devamet." Heyecanlanıp şaşıran Gareth, prensin kendisinden nefretedeceğinden korkarak, başım kitaba doğru eğdi ve kelimelerinçok zor olduğu etkisi verecek şekilde bir şeyler mırıldandı. De-vam edemeyecekti. Evaristo, hafifçe gülümsedi ve güzel bir uykunun hafızasınıtazeleyebileceğim söyledi. Ork kitabını bir kenara koyanEvaristo, büyüdüğünde ne olmak istediğini sordu Gareth'e.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 31: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Oğlan, bu konuyu hiç düşünmemişti. Kitap olayından do-layı o kadar sarsılmıştı ki, yanıt veremedi ve ellerine bakmayadevam etti. "Sanıyorum, baban, VValraith Lordu," dedi Evaristo. "Belkide malikânenin efendisi olmaktan başka bir şey istemiyorsun-dur." "Malikâne annemin ve başkasına miras kalacak," dedi Ga-reth kafasını kaldırmadan. "O ölünce, kuzenlerden birine gide-57

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANcek." Bunun ne anlama geldiğinden tam olarak emin değildi. Tekbildiği, annesinin ve babasının, bunun hiç de adil olmadığı ko-nusunda mütemadiyen yakmdıklan ve bundan kurtulmak içinservetlerinin kayda değer bir kısmını avukatlara vermiş olduk-larıydı. "Anlıyorum. Demek saraya getirilmenin nedeni bu. Eh, ohâlde, bunun karşılığında bir şey edinmen lazım, bir meslek.Statüne uygun bir şey, elbette. Belki de bizden biri olmayı dü-şünebilirsin, Gareth," diye konuştu Evaristo. "Bir büyücü. Büyüiçin gerekli yeteneğin varsa tabi." Bunun üzerine, Dagnarus, hızla arkasına döndü ve yeşilgözlerini oğlanın üzerine dikti. Gareth, onay almak için prense bakü ancak prensin bununasıl karşılayacağından pek de emin değildi. Bu yüzden, Dag-narus'un kafasını sallayarak, "Kabul et!" dercesine ağzını oy-nattığını görünce çok şaşırdı. "Bunu her şeyden daha çok isterim, Saygıdeğer Büyücü,"dedi Gareth ve hızla ekledi, "ancak Majestelerini terk etmeye-ceğim." Evaristo, tekrar Dagnarus'a baktı; aralarındaki bağı gör-mekten memnun olmuş gibiydi. "Endişelenme, Gareth. Bir bü-yücünün resmî eğitimi, on iki yaşma gelene kadar başlamaz. Oyaşa ulaşınca, çırak olarak Tapmağa girmelisin. Ancak o zama-nın gelmesine daha çok var."Konuyla ilgili başka bir şey söylenmedi. Evaristo gittikten sonra kum havuzuna dönen Dagnarus,"Demek büyücü olacaksın," dedi. "Eğer Majestelerinin benden istediği buysa," diye yanıtladıGareth uysallıkla. "Bu. Ama eğer büyücü olacaksan, Evaristo'dan, şu yaşlı ge-veze sersemden daha akıllı olacağına dair bana söz vermelisin!"diyen Dagnarus, bıkkın bir şekilde kum havuzunun yanma çö-meldi. Oyuncak askerler, en ince detayına kadar boyanmıştı. On-lara dokunmak için cesaretini toplayan Gareth, minyatür bir58

KdflrflitUte KMÂU.savaş arabasını eline aldı ve tekerleklerinin gerçekten döndü-ğünü gördü."Eskiden büyülüydüler," dedi Dagnarus, bir anda. "Gerçekten mi?" diye soran Gareth, neredeyse savaş araba-sını düşürüyordu. "Evet. 'İleri,' dediğimde, askerler topluca yürümeye baş-larlardı ve atlar da savaş arabalarını çekerdi. Onları dayım yap-tı—annemin abisi. O, Dunkarga'da bir sihirbaz. Ama Evaristo,efsunu kaldırdı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 32: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Neden?" Hayal kırıklığına uğrayan Gareth, ufak askerlerinkum havuzunun içinde yürüdüğünü, küçük savaş arabasınınhızla hareket ettiğini gözünde canlandırmaya çalıştı. "Büyünün ciddî bir şey olduğunu söylüyor. Küçük çocuk-ları eğlendirmek için değilmiş. Onunla oynamamalıymışız. O,yaşlı bir oyunbozan; tıpkı diğer rahipler gibi." "Eğer büyücüler hakkında hissettiklerin buysa, neden be-nim de onlardan biri olmamı istiyorsun?" diye sordu Gareth. "Çünkü, sen, benim büyücüm olacaksın," dedi Dagnarus."Benim için, diğer büyücüleri gözaltında tutacaksın ve bana çokgüçlü olacak gibi gözükenleri bildireceksin. Biliyorsun, bü-yücüler çok güçlüdürler. Bütün o büyüleri yüzünden, ben deonlardan biri olmayı düşünüyordum ama aynı zamanda hembüyücü hem de Kral olamam. Senin bir büyücü olman dahaiyi." Gareth, daha önce sarayda bulunmamıştı ama tabiri caizse,saray çocuğuydu. Kraliyet ailesi ve onlarla ilgili dedikodularlaentrikalar, onun ebeveynlerinin besiniydi. Dokuz yaşında ol-masına karşm, Gareth, Dagnarus'un taç giymek için ikinci sı-rada olduğunu, ağabeyi Helmos'un asıl veliaht olduğunu vebabası Kral Tamaros'un yerini alacağını biliyordu. Tamaros,çok yaşayan bir aileden geldiğinden—annesi, doksanıncı yaşımgörmüştü—ölümünün yakın bir gelecekte olması beklenmi-yordu. Sadece ciddî bir şanssızlık durumunda Dagnarus tacınsahibi olur, demişti Gareth'in ebeveynleri.Bunu tekrarlamayacak kadar zekiydi oğlan.Onun yerine, "Ne zaman Kral olursun sence?" diye sordu53

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANGareth."Hazır olduğumda," diye yanıtladı Dagnarus. Savaş arabasını ve sürücüsünü, ordusunun başına koyarakittirdi ve hızla kum tepesinden aşağıya, minyatür ordunun üze-rine doğru gönderdi. Uşaklar akşam yemeğini getirene kadar kum havuzundaoynadılar. Oğlan ve prens, akşam yemeklerini oyun odasında yediler.Basit bir yemekti bu, çünkü genç midelerin zengin yemeklerisindiremediği bilinirdi. Tavşan yahnisi, kendisininkini sarım-saklı yapan Dadı'nınki kadar güzel değildi. Gareth, bundanprense bahsetti ve o da bunu, aşçıya talimat vermesi için kâh-yaya bildireceğini söyledi. Tabaklarını ekmekle sıyırdılar. Ye-mekten sonra, kâhya içeri girerek, Majestelerinin oklunu gör-mek ve şamar oğlanı ile tanışmak istediğini söyledi. Dagnarus, suratım astı fakat hiçbir şey söylemedi. Saçınıntaranmasına ve ağzının silinmesine müsaade etmesine karşın,kum havuzunun etrafında emeklemekten dizleri kirlenmiş olançoraplarının değiştirilmesine karşı çıktı. O ve Gareth —bu aradaGareth Kraliçeyle tanışma fikrinden dolayı neredeyse acınacakderecede korkmuştu—Majestelerinin odasına kadar koridor-larda kâhyaya eşlik ettiler. Koridorda neredeyse ölüm kadar sessiz duran bir dizi zırhlışövalyenin yanından geçerlerken, Gareth, "Ya benden hoşlan-mazsa?" diye fısıldadı Dagnarus'a. O kadar korkmuşken bile, Gareth, esas duruşta durmanınve hiç hareket etmemenin, baştan aşağı zırhlı oldukları da gözönünde bulundurulursa, bu şövalyeler için ne kadar rahatsızlıkverici olduğunu düşündü. Nefes aldıklarını bile görmemişti ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 33: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

o ağır miğferlerin içinde boğulmuş olabileceklerini düşünerekendişelenip, bunu prense söyledi. "Ne kadar da safsın!" dedi Dagnarus, Gareth'in koluna vu-rarak. "Zırhların içi boş. Sadece gösteriş için oradalar. İçlerindeşövalye falan yok." Kıkırdamak için duraksadıktan sonra, "An-nemin senden hoşlanmayacağını da nereden çıkarttın?" diyesordu.&>0

K.aravılı\z KUİAU "Kâhya, benim çirkin olduğumu söyledi," diye cevapladıGareth."Öyle mi?" Dagnarus, sinirlenmiş gözüküyordu. "Ya annen, benim uygun bir arkadaş olmadığımı düşü-nürse?" "Endişelenme, Leke. Ben senden hoşlanıyorum ve önemliolan da sadece bu." Kâhyanın, kadınların kısmına girmeye izni yoktu, bu yüz-den de oğlanları Giysi Hanımına teslim etti. Sert bakışlı kadın,prense reverans yaptıktan sonra Gareth'i ciddî ve onaylamazbir edayla inceledi ve onları Kraliçeye götürdü. Oymalı, yaldızlı kenarları olan bir kapıdan geçerek, inanıl-maz güzellikteki odalara doğru yürüdüler. En azından bu,Gareth'in düşüncesiydi. Daha sonraki yıllarda mobilyalarınşatafatlı ve zevksiz olduğunu anlayacaktı. Her tarafa yayılmışolan parfüm kokusu oğlanın başını döndürdü. Üç kere hapşırdıve Hanım, her biri için kafasına bir kere vurdu. Koku, parlak birışık yayarak yatak odalarını aydınlatan yağ lambalarından geli-yordu. Dışarıda gündüz olmasına karşın perdeler kapalıydı.Güneş ışığının gözlerini acıttığını ve tenine zarar verdiğim dü-şünüyordu Majesteleri. Oğlan ve prens, goblenlerle süslenmiş ve yağ lambaların-dan gelen ışıkla aydınlatılmış — bu, muazzam bir zenginliğingöstergesiydi; çünkü yağ Vinnengael'de bulunmaz, balina yağıve kehribar ticareti yapan orklann diyarından getirilirdi—altıdış odadan geçtiler. Majesteleri, Gareth'in açık kapıdan görebildiği kadarıyla,oturma odasında oturuyordu. Kadm yalnız uyuyordu; Kralınyatak odası, sarayın başka bir kısmındaydı ama iki oda, özel birgeçitle birbirlerine bağlanıyordu. Gareth'in kendi ebeveynleride birlikte uyumuyorlardı; o yüzden bu durum oğlam şaşırt-madı. Doğrusu, Gareth, sadece fakirlerin birlikte uyuduklarını,çünkü daha iyisine paralarının yetmediğini düşünüyordu. Kraliçe Emillia, tuvalet masasının basma oturmuş, kendi-sine eşlik eden kadınlardan biri oğlununkiyle aym renkteki ka-lın telli ve gür olan saçlarını tararken aynadan kendisini seyre-ği

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANdiyordu. İlk bakışta, "hoş" olarak nitelendirilebilirdi. İkinci kezbakınca, kusurlu yönleri belli oluyordu. Sahip olduğu güzelliğiarttırmak için nasıl giyinmesi gerektiğini biliyordu kadm; amarenkli gözlerinin çok yakın, Gareth'in aklına goblendeki av kö-peklerini getiren burnunun çok uzun olduğu gerçeği reddedi-lemezdi. Dudakları, mütemadiyen cennet elması yemesine kar-şın, buruşmaya meyilliydi. Eğer o dudaklar somurtacaklarınagülselerdi, eğer o gözlerdeki ışık tutkudan ziyade zekâdan kay-naklansaydı, yüzü çok daha güzel gözükecekti. Ancak şu hâldekadının yüzü, tek bir nokta oluşturmak için bir araya sı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 34: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kışnrılmış, burnunun ucunda bitiyor gibi gözüküyordu. Sadece kendisini düşünen kadm, her şeyde ve herkeste ku-sur bulurdu; iki şey dışında: köpeği ve oğlu. Sevgisini ikisi ara-sında eşit olarak bölüştürmüştü ve ikisine de aynı şekilde dav-ranıyordu. Bakımlarını başkalarına bırakmıştı; sadece temiz vederli toplu, tok ve fırçalanmış olduklarında, ısıracak gibi gö-zükmediklerinde onlarla ilgileniyordu. Destekçileri—ki Kraliçenin bile destekçileri vardı, bir sa-rayda güç sahibi olan herkesin destekçisi olurdu; elflerin söyle-diği gibi, şans rüzgârları seneler boyunca aynı yönden esebilirancak bir gece içinde yön değiştirip evinizi başınıza yıkabi-lirdi—kadının sinirli ve ters olmasının çok normal olduğunusöylüyorlardı. Emillia, kocasının kendisini sevmediğinin far-kındaydı. Adam, kendisinden hoşlanmıyordu bile. Onlarınkipolitik bir evlilikti ve kadının Dunkarga'da önemsiz bir Kralolan babasının mütemadiyen yarattığı sıkıntıdan, bu durum,halk arasında söylendiği şekliyle, bir ork anlaşması gibi geliyorolmalıydı Kral Tamaros'a. Dagnarus'un annesine olan benzerliği, sadece gür kızıl saç-larıydı. Oğlan, yakışıklılığını babasının tarafından almıştı; as-lında, büyük babasının taç giydiğinde yapılmış olan resmininhayat kazanmış hâliydi."Cicim," dedi Kraliçe ve öpmesi için yanağını oğluna doğruuzattı. Emillia, Dagnarus'a doğrudan bakmamış, çocuğun ayna-daki yansımasını görmüştü. Oğluyla konuştuğu süre boyunca,£2

Karavd.ı)z Kuuubir eşarp ile süslenecek olan saçım nasıl yapacağım göstermişti

hizmetçisine. Sadece yirmi beş yaşındaydı ve neredeyse yetmişyaşında olan bir adamla evliydi. Dagnarus'un annesini evlatlara yakışır bir sevgi ile öpmesi,nedimelerin inlemesine ve oğlam "tatlı" çocuk olarak nitelen-dirmelerine neden oldu. Görünüşe göre Kraliçenin saçı, kadım memnun edecek birşekilde yapılmamıştı. Ortadan ayrılmamışti ve başını ağrıtı-yordu. Öfke içinde nedimelerim kovdu ve salak olduklarımhaykırdı; en sonunda da oğluyla ilgilenmek için döndü. Saçla-rını parmakları ile düzeltti, tuniğini çekiştirdi, kemeriyle oynadıve o sırada vahşî bir şekilde oğlanlara havlamakta olan köpe-ğini severmiş gibi sevdi oğlunu. Gareth, adım duyduğunda, köpeğe bakıyordu. Dagnarus,Gareth'i bileğinden tuttu ve öne çekti. Giysi Hammı, nefesinioğlamn ensesine doğru vererek, omuzlarına bastırdı ama oğlanne yapması gerektiğini öğrenmişti. Majestelerinin önünde diz-lerinin üstüne çöktü ve kadın, onunla konuşmaya tenezzüledene kadar başı öne eğik bir halde durdu."Neye benzediğini bir görelim, çocuk," dedi Kraliçe.Gareth, kafasını kaldırdı. Majestelerinin gözleri fal taşı gibi açıldı. Dehşet içinde in-ledi ve düşercesine iskemlesine oturdu. Oğlunu kolundan ya-kalayarak yüzü lekeli oğlandan uzaklaştırdı ve iz bulaşıcı ola-bilirmişçesine oğlunu korudu. Utanan Gareth, yüzünü elleriyle örttü ve yerdeki halının veonun altındaki mermer zeminin altına geçebilmeyi umdu. "Hayır! Bu olamaz! Neden bana söylenmedi?" diye bağırdıKraliçe.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 35: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kraliçenin nedimeleri, yardım etmek için su, şarap ve tüy-den yelpazeler taşıyarak Majestelerinin etrafına doluştular.Gareth, hiçbir şey görememesine karşın, Kraliçenin etrafındakikadınların eteklerinin hışırtısını duyabiliyor, parfümlerini kok-layabiliyordu. Aralarından biri, Kraliçeye hizmet için çırpmır-ken oğlana çarptı. Bir diğeri, elindeki yasük kılıfıyla Gareth'eyaklaştı; amacı, onu oğlanın zararlı kafasına geçirmekti. Gareth,63

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkendi annesinin, şanssız çocuğun derhâl odadan çıkartılmasınıbağırdığını duydu."Hayır, çıkartılmayacak," dedi Dagnarus. Annesinin kavrayışından kurtulan prens, uzanarak,Gareth'in eline gelen ilk parçasını yakaladı; ki bu da oğlanınsaçlarıydı. Dagnarus, oğlanı ayağa kaldırdı. Gareth'in yüzüutançla yanıyordu. Başını kaldırmadı. Dagnarus, arkadaşınıngevşek elini tuttu ve kelepçelermiş gibi kendi ellerinin arasınaaldı. "Leke, benim şamar oğlanım, Anne," dedi Dagnarus. "On-dan hoşlandım ve onu yaramda tutacağım." Kraliçe, nedimelerinin kendisini hapsetmiş olan kollarınınarasından baktı. "Dagnarus! Sen. . .emin misin? Ona. . .ona bir bak!" Kadın,elini Gareth'e doğru salladı ama oğlana bakmaktan hala kaçmı-yordu."Bunu alacağım, Anne," dedi Dagnarus. "Bunu istiyorum." Bu, oğlanm annesine söylemesi gereken tek şeydi, her za-man. Bunu istiyorum. Kraliçe, lekeli yanağını tenine değdirmemesi koşuluyla,Gareth'in elini öpmesine izin verdi. Gareth'in annesi, neşe için-de, lekenin pudra ile kapatılmasını önerdi. Bu fikir, Kraliçeninçok hoşuna gitti ve korkunç bir an boyunca, Gareth, bunu ya-pacaklarını düşündü ama Dagnarus, onu kurtarmak için tekrararaya girdi. "Bu iz, onun yüzüne tanrılar tarafından konmuş," dediDagnarus. Bütün masumiyetiyle, "Onlara saygısızlık eder gibigözükerek, onları aşağılamak istemezsin, değil mi, Anne?" diyedevam etti. Kraliçenin kirpikleri titredi. Vinnengael'deki çoğu moderninsan gibi, Kraliçe Emilla da çok uzakta olduğunu düşündüğütanrıları pek önemsemezdi. Ona ve sarayın çoğu üyesine göre,Saygıdeğer Büyücüler daha yakındı ve güçleri de daha belir-gindi; herkes onları görebilir ve onlardan yararlanabilirdi. Buyüzden de halk, yardım için tanrılardan ziyade büyücülere veonların büyülerine güveniyordu. Kral Tamaros ise bir istis-£>4

Karavılık, Kuuunaydi- Dindar bir adam olan Tamaros'un inancı güçlüydü vegörünüşe göre tanrılar da bunu takdir ediyordu; zira Tamarosve—onun vasıtasıyla—Vinnengael'in tamamı kutsanmıştı. Ancak Kraliçe Emilla tanrıları ne kadar önemsemese de, oğ-lunun en azından onlara inanıyor gibi gözükmesinde ısrar et-mişti. Emilla, keskin zekâlı oğluna karşı gelemezdi. Oğlan, ka-dını köşeye sıkıştırmışta ve kadının, baş ağrısından yakınmakve güçsüz bir sesle yatağına döneceğini söylemekten başka ya-pabileceği bir şey yoktu. Nedimeler, bir kısmı Majestelerinin alnını serinletmek için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 36: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

soğuk su, bir kısmı da gözlerini rahatlatmak için ısırgan otumerhemi getirmek için dört bir tarafa dağıldılar. Gareth'in an-nesi bakışlarını şükranla yukarı kaldırdı, sonra da Majesteleri-nin bileklerini ovalamak için lavanta suyu bulmak amacıylakoştururken oğlunu yolundan ittirdi. Dagnarus, kibar bir şekilde, annesine kısa sürede iyileşme-sini ümit ettiğini söyledi ve Gareth'le birlikte odadan ayrıldı.Dagnarus'un dudaklarında bir gülümseme vardı ve sanki ar-kadaşını yanından almayı deneyeceklermiş gibi sıkıca yapış-mışta Gareth'in bileğine. Gareth'e gelince, kendisini lânetleyenin tanrılar değil deyaşlı bir dilenci kadm olduğunu söylemek dilinin ucuna kadargelmişti. Ancak sessiz kaldı. Dagnarus'a güvenmeyi her şeyionun kararma bırakmayı hızla öğreniyordu.65

Kansan İplikler Öğretmen Evaristo, üç yıl önce, o zamanlar altı yaşındaolan genç prensi eğitmek için atandığında, talihin yüzlerinegüldüğünü düşünerek karısıyla bayram etmişti. Hırslı biradamdı Evaristo, rahatına düşkündü, şehirdeki sıcak evindemutluydu ve çocuklarına iyi bir hayat sağlamayı istivordu.CJ-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANEvaristo, bunların olmamasının neye benzediğini çok iyi bili-yordu. Dalon'Ren sokaklarında beş parasız ve cehalet içinde bü-yüyen Evaristo, eskiden—Loerem' de aşağılanarak söylendiğişekliyle—bir kaçak büyücüydü; tanrılar tarafından ortalıktabırakılmış büyü parçalarını alan ve onları kullanan gezgin birsihirbaz. Loerem'de yaşayan birçok kaçak büyücü vardı; bunla-rın yaptıkları büyülerin gücü de farklı farklıydı. Büyü, tıpkı gü-neş ya da hava, su ya da toprak gibi isteyen ve yeteneği olanher erkek ve kadın tarafından kullanılabilirdi. Bazıları, büyüyapmakta diğerlerine göre daha başarılıydı; bazı kişilerin dahaiyi duvar ustası ya da lavta virtüözü olması gibi. Bazılarınınbüyüye karşı gerçek bir yeteneği olurdu ve bazıları da sadeceamatörce uğraşırdı. Evaristo yetenekliydi. Büyü, onun ve ailesinin yaşamınısürdürmesinde çok işe yaramıştı; Dalon'Ren, o zamanlar çok azkanun ve çok daha az sayıda kanun uygulayıcı bulunan bir şe-hirdi. Büyü, Evaristo'nun, diğer oğlanların yumruklarıyla ka-zandığı saygıyı görmesini sağlamıştı. Evaristo, ormanda gezinip yolculara saldıran hırsız büyü-cülerden biri olabilirdi ama sonra, Kral Tamaros'un himayesin-deki Vinnengael kilisesi büyü kullanarak geçimini sağlayanlararasında bir düzen kurmaya girişmişti. Bu, ciddî bir direnişle karşılaşmıştı. Kilisenin bütün büyü-cüleri tutuklayacağına ve onları ya kiliseye katılmak zorundabırakacağına ya da sanatlarını kullanmalarını yasaklayacağınadair dedikodular çıkmıştı. Kaçak büyücülerin pek çoğu dağlarakaçmış, geri kalanlar da—on altı yaşındaki Evaristo gibi—dö-vüşmeye hazırlanmıştı. Ancak, o zamanlar Saygıdeğer YüksekBüyücü Dominaa tarafından idare edilen kilise akıllıca dav-ranmıştı. Dominaa, yetenekli büyücüleri tutuklamaya ya dakorkutmaya kalkmamalan, onların yeteneklerini kilisenin enginbüyü gücüne katabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapma-ları emriyle göndermişti rahiplerini.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 37: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

O zamana kadar büyünün kırıntılarıyla yaşayan Evaristo'yagörkemli bir ziyafet gösterilmiş, hayal bile edemediği muhte-&>2

Karanlık, KUMUşem bir güç tattırılmıştı. Katılmayı derhal kabul eden oğlan,kilisenin rahibiyle birlikte Vinnengael'e dönen beş kişiden bi-riydi. Dalon'Ren sokaklarında sürterek geçen tehlikeli bir hayat-tan sonra Evaristo'nun savaş büyücüsü saflarına katılacağı dü-şünülebilirdi. İlk başta kendisi de öyle düşünmüştü ancak ruhu,raflar dolusu kitapları bulunan, sesin ve zamanın olmadığı kü-tüphaneyi keşfetmişti. Ruhu orada kalmak istiyordu ve Evaris-to da ruhunun isteğini yerine getirmişti. Bilgi Cemiyeti'ne ka-bul edilmiş ve o kadar başarılı olmuştu ki, hızla yükseldi. Birgün Kütüphaneci — Cemiyetin Başkam — olacağından bahsedili-yordu. Genç prensin öğretmeni olma fırsatı ortaya çıktiğmda, ken-disini hedefine doğrudan ulaştıracak yola adım attığını düşün-müştü. Prensin aşağılamaları ve kötü davramşları ile geçen üçyılın sonunda, Evaristo, artık yolda ilerlerken bir işaret levha-sını kaçırmış olduğunu düşünüyordu. "Dagnarus zeki bir çocuk. Ödevlerini yapamıyor değil. Ya-zık! Yazık!" dedi Evaristo karısına öğle yemeklerini yerlerken. "Zavallı oğlan; bu, onun suçu değil. Ondan daha terbiyelisokak kedileri gördüm," dedi karısı, fırında pişirdiği kuzu etiniservis ederken. Yemek pişirmeyi severdi kadın ve bu işi bazıbaşka ev hanımlarının yaptığı gibi hizmetçilere bırakmazdı. "Çoğu zaman derslere gelmiyor," diyerek devam ettiEvaristo konuşmaya. "Geldiği zaman da —ki bu da Kraliçe, heraltı ayda bir oğlunun eğitimiyle ilgilenmeyi kafasına koydu-ğunda oluyor ve oğlan da bundan kaçamıyor—bana karşı çokkaba davranıyor. Söyleniyor, masayı tekmeliyor, penceredendışarı bakıyor, kitapları karıştırıyor. Elbette ki ona dokunamı-yorum bile. Hoş, onu dövmenin işe yarayacağını da düşünmü-yorum. Kuzu çok güzel olmuş, hayatım.""Ağabeyine pek benzemiyor," diye belirtti karısı. "Çok doğru," diyen Evaristo içini çekti ve ekmeğini, etinsuyuna batırdı. "Helmos bir bilgin ve belki de sorunun bir kıs-mı da budur." Kimsenin duyabilecek kadar yakın olmadı-ğından emin olmak için, sokağı gören pencereden dışarı bakan6J

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANEvaristo, karısına yaklaşarak kısık bir sesle, "Dagnarus'un çokiyi öğrendiği tek ders, ki o dersi de annesinin dizinin dibindeöğrendi, üvey kardeşini hor görmek. Helmos ne ise, Dagnarusda onun tam tersi—oğlan, buna çoktan karar vermiş." "Babası olan Kralın—tanrılar onu kutsasm—oğluyla dahaçok ilgileneceğini düşünürsün aslında." "Kral Tamaros, erken kalkıyor ve geç yatıyor; yine de dev-let işlerinin bir kısmıyla ilgilenemiyor," dedi Evaristo. "O, bilgebir adam, büyük bir yönetici; dünyaya barış, Vinnengael'e zen-ginlik getirdi ama sadece tanrılar mükemmeldir, sevgilim. Sa-

dece tanrılar, sevilmeyi hak etmeyeni sevebilir, en azmdan bizeböyle öğretildi. Bazen, tanrıların bile Kraliçeyi sevmekte zorla-nıp zorlanmadıklarını düşünüyorum." "Sus, sevgilim! Bu kadar yüksek sesle söyleme," diye uya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 38: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ran kadın, kalkıp panjurları kapatmaya gitti. "Kralın kalbi, ilkkarısıyla birlikte gömülmüş olabilir; ama bu, ikincisinin çocu-ğunu sevmeyeceği anlamına gelmez. Tanrılar aşkına, Dagnarusda onun kanından." "Tamaros, çocuğun üstüne titriyor. Çocuğa tapıyor. Amaonu sevmiyor. Ve Dagnarus da bunu biliyor." "Zavallı çocuk," dedi kadın kafasını sallayarak. "Zavallı ço-cuk. Biraz daha kuzu ister misin, sevgilim?" Umutsuzluğa kapılan Evaristo'nun aklına şamar oğlanınıkullanmak gelmişti. Öğretmen, hayaller içinde değildi. Kendi-sinden aşağıda birinin cezalandırılmaması için Dagnarus'un biranda derslerine önem vereceğini düşünmemişti. Ama yapabi-lirdi de; çünkü Dagnarus hiçbir şeyde arkada kalmayı sevmi-yordu. Evaristo, eğitimi bir yarışma haline sokmak için Gareth'ikullandı ve Dagnarus, öğretmeninin plânını neredeyse anındaanlamış olmasına karşın, şamar oğlanının bir şeyde kendisin-den daha iyi olduğunu görerek sinirlendi. Dagnarus, her daki-kasından nefret etmesine karşın deliler gibi çalıştı ve bu aradazavallı Gareth'in sinirlerini bozdu—çünkü oğlan, prensin ki-taplar gibi kendisinden de nefret etmesinden korkuyordu.Dagnarus'un çalışma odasında bulunmaya dayanamayıp kaç-7-0

klardiA-Ufe KUİÂUtığı günlerde rahatlıyordu Gareth. Dövülmek, acı vermesine karşın, prensin yeşil gözlerininalev alev yanan bakışları altında kızarmaktan çok daha iyiydi.Gareth, Evaristo'nun kendisini dövmesini önemsemiyordu; za-ten adam da bunu isteksizce ve sadece Gareth şamar oğlanı ol-duğu için yapıyordu; ki zaten bunu yapması da bekleniyordu.Evaristo, Gareth'in bacaklarında ve kalçasında iz bırakmayaözen gösteriyor, bu izler de daha sonra Dagnarus'a göste-riliyordu; kendisini kötü hissetmesi için. Ancak bunlar istenilenetkiyi asla yapmamışlardı. Özgür geçen gününden sonra, "Kazancının karşılığını veri-yor olduğunu görmek güzel, Leke," diyordu Dagnarus. Sonrada, "Sana bir iyilik yapıyorum ben," diye ekliyordu yeşil gözle-rinde altın rengi bir parıltıyla. "Eğer her üç ayda bir dövülmez-sen, kâhya bir israf olduğunu düşünür ve seni kovar." Kâhya. En azından, Evaristo, oğlanı dövmek zorunda kal-dığında üzülüyordu ve her seferinde özür diliyordu. Oysa kâh-ya özür dilemiyordu ve Gareth'i dövünce üzülmüyordu da.Tam tersine, bundan zevk alıyor gibiydi. Dagnarus, adamdannefret ediyor ve her zaman onu utandıracak ya da aşağılayacakbir şey ya söylüyor, ya da yapıyordu. Kâhya, prense vurmayacüret edemezdi ama bütün sinirini Gareth'ten çıkartabiliyordu. Dagnarus'un hakkını vermek gerekiyordu; dayakların güngeçtikçe sertleştiğini görünce—adam bir keresinde Gareth'inburnunu kırmıştı—prens, adama eziyet etmeyi bıraktı ve gön-derilmesi için uğraşmaya başladı. Bu, Kraliçe Emillia kendi va-tanı olan Dunkarga'dan gelmiş olan adamdan hoşlandığı için,biraz zaman aldı. Ancak Dagnarus, her zamanki gibi istediğiniyaptırdı. Yeni bir kâhya aranmaya başladı ve bu arayış, adıSihvyth olan bir elfle sonlandı. Silwyth, eğitimini ilerletmek için birkaç ay önce gelmiştiVinnengael'e. Yüz yaşına yakındı; bu da otuz yaşlarında birinsana denk sayılırdı. Dagnarus ve Gareth, elfin atanmasıylailgili dedikodular duymuşlar ve bundan hiç hoşlanmamışlardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 39: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Adamı daha önceden sarayda görmüşlerdi. Soğuk, içine kapa-nık, nazik, hatasız ve çok disiplinliydi, bütün elfler gibi. SonJ±

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANderece sıkıcı gözüküyordu. Onun seçilmesinin nedeni de zaten bu sıkıcı özellikleriydi.Prensin karıştığı talihsiz bir olay neticesinde, Sihvyth, Kraliçe

değil Kral tarafından seçilmişti. Saraya önemli bir ziyaretçi gelmişti, Zamanın KoruyucularıManastırı'ndan bir keşiş. Keşişler, Loerem'de en çok saygı du-yulan kişilerdi. Hayatlarını, tarihi bedenlerine yazmaya adarlar,bütün olayları vücutlarına dövme yaparak kaydederlerdi. Öl-düklerinde, bedenleri, olayların bir kaydı olarak manastırdakalırdı. Dünyadaki her ırk tarafından kutsal kabul edilen keşiş-ler, ziyaret ettikleri her krallıkta şereflendirilirlerdi. Kral Tama-ros ve keşiş, sarayda gezerlerken bir köşeyi dönünce, top oy-namakta olan Dagnarus ve Gareth'e rastlamışlardı. Dagnarus'un vuruşuyla birlikte iple bağlanmış bir bez yu-mağından oluşan top, keşişin kulağını sıyırarak geçmiş, nere-deyse adamın başına çarpmıştı. Dagnarus, çok ileri gittiğini fark etmişti. İstediği zaman çoksevimli olabiliyordu ve kibar bir şekilde keşişten özür dilemişti. Üzerine Toprak Ejderhası'run yeşil bedeni işlenmiş bir cüb-be giyen—Zamanın Koruyucuları arasında yüksek rütbeli ol-duğunu gösteriyordu bu—keşiş, olaya çok yumuşak yaklaş-mıştı. "Çocuklar, her zaman çocuktur; prens olsalar bile," an-lamında bir şeyler söylemişti. Kral Tamaros da özür dilemişti.Ancak misafiriyle birlikte uzaklaşırken durumdan oldukçahoşnutsuz görünüyordu. Ertesi gün, Sihvyth, Prensin YatakOdası Sorumlusu olarak atanmıştı. Oğlanlar, SilvvythTe ilk olarak, günlük dersleri bittiğindetanıştılar. Adam, Kralın kendi kâhyası eşliğinde içeri girdi-ğinde, hizmetkârlar, akşam yemeği yedikleri tabakları toparlı-yorlardı. Soluk ve duygusuz bir yüzü olan Sihvyth, uzun boy-luydu ve dik duruyordu. Geleneksel elf kıyafetleri vardı üs-tünde—bacaklarını kapatan (elfler, çoraplı olsa bile bacaklarınaçıkta olmasının son derece uygunsuz olduğunu düşünürlerdi)ve ayak bileklerinde daralan ipek bir pantolon. Onun üstünede, kuşlar ve çiçeklerle bezenmiş uzun bir ipek tunik giymişti.Badem şeklindeki gözleri koyu kahveydi; simsiyah saçlarını,72

Karanlık Kuuuensesinden toplamıştı. Eğilerek prense selâm verdi ama bu selâm bir köleninki gibideğildi. Bu, bir eşitin, bir beyefendinin başka bir beyefendiyeverdiği selâmdı. Dagnarus, bunu derhal fark etti ve sinirlendi."Bu adamla işimizi hemen bitireceğiz," der gibi baktı Gareth'e. Gareth, içini çekti. Elfin kolları, ince olmasına karşın kas-lıydı. Kralın kâhyası uzun takdim merasimini gerçekleştirdi. Ön-ce, bütün isimlerini ve unvanlarını uzun uzun kullanarak, pren-si takdim etti. Sonra da elfi, elfin evini, babasını, büyük babasınıve büyük babasının babasmı tanıttı kâhya. "Buraya gelmeden önce kimin hizmetindeydin?" diye sor-du Dagnarus, sanki bir seyis adayıyla görüşüyor gibi gö-rünmesine neden olan tavırlarla.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 40: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kralın kâhyası, paylarcasına sesler çıkarttı ancak prens onuumursamadı. "Peder ve Valide'ye hizmet ediyorum, Majesteleri," diyeyanıtladı elf. "Onlardan sonra Rahip'e ve Rahibin Kalkanı'na.Ondan sonra da—" "Bundan bahsetmiyorum," diyerek araya girdi Dagnarus."Kimin hizmetinde olduğunu soruyorum. Vinnengael'e gelme-den önce kimin hizmetkârıydın?" "Ben bir hizmetkâr değilim, Majesteleri. Doğu Ormanı'nınAst Muhafızıyım; bu da Majestelerinin sarayındaki bir kontadenk bir rütbe." "Kont mu?" Dagnarus şaşırmıştı. Elfin yalan söylediğinidüşündü. "O zaman neden kâhyam olmak istiyorsun?" "Babanız, Kral Tamaros'a çok saygı duyuyorum," diye ya-nıtladı Sihvyth; Kralın ismini söylerken başını eğerek selâm ver-mişti. "Ona ve oğluna herhangi bir şekilde hizmet etmektenmemnunum." Bu, gerçek bir cevap değildi ama prensin alabileceği tek ce-vaptı; bu kadarı belliydi. Elflerin, gerçek amaçlarını sır olaraksaklamakta yetenekli olduğu bilinirdi. "Bana Dagnarus diyeceksin," dedi prens, bu bilgiyi sindir-mek için kısa bir süre duraksadıktan sonra. "Ve bu da Leke."73

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN"Şamar oğlanı," dedi Kralın kâhyası, burnunu çekerek. Sihvyth, yorum yapmadı. Her birine başını eğerek selâmverip isimlerini tekrarladı. Kralın kâhyası duyamayacak kadar uzaklaştıktan sonra,"Sen, ona Leke diyemezsin," diyerek devam etti Dagnarus ko-nuşmaya. "Ona, sadece ben bu şekilde seslenebilirim. Sen, onaGareth diyeceksin." Dagnarus, "sen" kelimesini, epey aşağılayıcı bir tavırla vur-gulamıştı. Gareth, prensin kötü davranışları yüzünden kızardı.Hafifçe selâm veren Sihvyth, düzeltmeyi kabul etti. Dudağı alayla kıvrılmış olan Dagnarus, arkasını döndü.Elfin hakkından gelmek kolay olmuştu. Önlerinde uzanan bir öğleden sonra olan oğlanlar, ayrılmakamacıyla yürümeye başladılar; Dagnarus, köpeklerinden birineavlanmayı öğretmesi için Kralın muhafızlarından birini ayar-lamışta."Nereye gidiyorsunuz, Ekselansları?" diye sordu Sihvyth.Dagnarus, yavru bir köpeğe kemik atar gibi, adama bir par-ça bilgi verdi. "Köpeğin eğitimi beklemeli, Ekselansları," dedi Sihvyth,saygılı bir şekilde. "Majesteleri, bu öğleden sonra ziyaretçilerinikabul edecek. Siz de hazır bulunmalısınız. En güzel giysileriniziçıkarttırdım." "Komik olma," diye alay etti Dagnarus. "İnlemekten, tartış-maktan ve osurmaktan başka hiçbir şey bilmeyen bir grup çift-çiyi dinleyerek öğleden sonramı harcamamı bekleyemezsinbenden." "Ağabeyiniz, Helmos da orada olacak," dedi Sihvyth. Sankitekrar düşünüyor gibiydi. "Ama belki de, Ekselanslarının ka-tılmayı isteyebileceğini düşünerek hata ettim. Görüyorum ki,krallığın idaresiyle ilgilenmek için daha çok gençsiniz. Muhte-melen konuşmalar sizin anlayış seviyenizi aşacaktır. Elbiseleri-nizi kaldırtacağım."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 41: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Tam elf ayrılırken, "Bekle!" diye emretti Dagnarus sinirlibir şekilde. "Kralın siyasetini etkileyecek hiçbir şey yapamaya-cakken, neden onun işleriyle ilgileneyim ki?"T*

Karanlık, Ku.uu "Yapamaz mısınız, Ekselansları?" diye sordu Sihvyth, siyahfaşlarından birini yukarı kaldırarak. Adamın ne demek istediğini derhal anlayan Dagnarus, çar-pılmışa döndü. Eğer prens, Sihvyth'ten öncekinin atılması içinuğraşmış olmasaydı, Sihvyth şu anda orada olmayacaktı; bu birgerçekti. Birkaç kelimeyle, Sihvyth, Dagnarus için yeni bir oyunalanı açmıştı: saray entrikaları ve siyaset. Prensin yanakları,memnuniyet ve beklenti ile kızardı; köpek unutulmuştu. "Orada olacağım," dedi Dagnarus. Bir an tereddüt ettiktensonra, "Kralın iznine ihtiyacım var mı?" "Ekselanslarının kabule katılması için gereken izni almışdurumdayım," dedi Silvvyth. Dagnarus, elfin buna cesaret etmiş olmasına ve kararım tah-min edebilmesine öfkelenmeye meyilliydi ama olağan dışı birkontrolle, hiddetini yuttu."Leke, git ve bugün gelemeyeceğimi Argot'a söyle."Prens, yatak odasına gitmek için Sihvyth'le birlikte ayrıldı. Gareth de görevini yerine getirmeye gitti; avlanmaktan kur-tulmuş olduğuna memnundu. Oğlan, askerlerden hoşlanmıyor,onların kaba ve biraz da korkunç olduğunu düşünüyordu. Amaadamlar, Dagnarus savaş atlarına binmek için onlara yalvara-cak kadar büyüdüğünden beri onun arkadaşlarıydılar ve Dag-narus da bulabildiği her boş saatim onlarla geçiriyordu. Dokuz yaşmda bir veledin—prens olsa bile—ayaklarının al-tında dolaşıyor olmasını usandırıcı bulup bulmadığını soru-yordu herkes Komutan Argot'a. İlk başlarda öyle olmuştu. Ufakçocuk sadece bir baş belası değildi; Argot, aynı zamanda pren-sin yaralanabileceği ve ölebileceği, böylelikle de kariyerim vemuhtemelen de hayatım sonlandırabileceği korkusuyla yaşı-yordu. Argot, Dagnarus'u kışlanın etrafında takılmaktan vaz-geçirebilmek için olabildiğince diplomatik bir şekilde elindengeleni yapmıştı. En sonunda, başarılı bir komutan ve iyi bir adam olanArgot, bunun kaybedeceği bir savaş olduğunu anlamıştı. Pren-si—kirli ve at kokarak—saraya taşıdıkça, prens geri dönüyordu.Askerler, prensin etraflarında olmasına alışmaya başlamışlardı.J-5

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANOnun ilgisinden memnun oluyorlar ve bu oğlanı bir askeryapmak istiyorlardı. Özellikle de ağabeyinin askeri meseleleretahammül edemediği hakkındaki dedikodular bu konudakihırslarını kamçılıyordu. Argot, konuyu tarüşmak için Krallaözel olarak görüşmek istemişti. Komutan, konuya doğrudangirmişti: eğer Dagnarus silah kullanacak ve at sürecekse, eği-tilmeliydi. Eğer oğlunun yarı çıplak bir hâlde kocaman bir aygıra bin-diğini, askerlerin onun için özel olarak yaptığı küçük kılıcı sa-vurduğunu ve savaş naraları attığını görseydi, Kraliçe Emilliabir ay yataktan çıkmazdı. Saray mensupları hakkında her türlüdedikoduyu taşıyan dalkavuk nedimeler, oğlunun boş zaman-larında ne yaptığım Majestelerine söylemediler. Bunun nedeni,Emilla'mn, öfkesini, duymak istemediği haberleri getirenlerden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 42: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

çıkartmak gibi kötü bir huyunun olmasıydı. Tajparos'un, genç oğlunu askerlik konusunda cesaretlen-dirmesinin nedeni ise açıktı. İkinci oğul—Kral olamayacak olanoğul—yapacak bir şey bulmalıydı. Bütün hayati boyunca muh-temelen bir prens olacak bir adamın önünde iki yol vardı: bü-yücü ya da asker olmak. Dagnarus'un bir bilgin olmayacağı belliydi. O yüzden as-kerlik tek seçenekti. Tamaros, iki oğlunun Vinnengael'i birlikteyöneteceği günleri hayal etmişti; biri bilgili ve adil bir Kral, di-ğeri de halkın güvenilir koruyucusu olarak. Evaristo'nun karısına söylediği gibi, sadece tanrılar mü-kemmeldi. Gareth, sarayı epey iyi öğrenmişti—yani, özel kısımları.Herkesin girdiği kısımlarda hiç işi yoktu ve o tarafa nadirengidiyordu. Kral ve Kraliçenin ziyaretçilerini kabul ettikleri oda-lara bir kez gitmişti ve hiç sevmemişti. Babası gibi saray men-supları fısıldayıp mırıldanarak ya da yüksek sesle gülerek birarada duruyor, Kralın gözüne girmek için bir fırsat arıyorlardı. Dagnarus ve Gareth, özel kısımlarında gezinmekte ser-bestlerdi ve oğlanlar, sarayın bu kısmım herkesten daha iyi bil-mekle övünürlerdi; sadece kendilerinin bildiklerine inandıklarıbirkaç gizli geçit keşfetmişlerdi. Aslında bu geçitler kalenin sa-J-b

Karanlık, Kuuuyunmasının parçalarıydı ve kalede yaşayanlar tarafından çokiyi biliniyorlardı. Oğlanlar, askercilik oynamak ve soyunanhizmetçileri gizlice izlemek için bu dar koridorları ve gizli kapı-ları kullanıyorlardı. Bu koridorlardan biri, sarayın üst katlarından avluya, ora-dan da kışlaya gidiyordu. Gareth, prensin köpeğini kucağınaalmış, kulaklarının arkasım kaşıyan Argot'u orada buldu. Gareth, o öğleden sonra prensin avlanmaya çıkamayacağınısöyledi komutana. Argot kafasını salladı ve tek kelime bile et-meden köpeği başka bir askere verdi; o da hayvanı ahıra gerigötürerek serbest bıraktı. Neşeyle arkadaşlarına katılan köpek,fare yakalamak için fırladı. Gareth, diğer askerler kadar kaba, sert ve görgüsüz olma-yan Argot'tan hoşlanıyordu. Yirmi sekiz yaşındaki adam, ko-mutan olmak için çok gençti ama iyi eğitilmişti, kumanda et-meye uygundu. Argot, görevlerini ciddiyetle yerine getirir, na-diren gülümser, söyleyecek bir şeyi yoksa asla konuşmazdı.Prensin neden gelemediği sormadı ama Gareth, haberleri söy-lemek için sabırsızlanıyordu. "Ekselansları, Kral kabul toplantısına katılacak," dedi, ha-berin öneminden şişmiş bir hâlde. "Hıhh," diye homurdandı bir asker; bu, bedenindeki sayısızsavaş yarası yüzünden boğum boğum olmuş yaşlı bir ağacabenzeyen tecrübeli bir askerdi. "Kral, bu oğlanı da kitap oku-yan kahrolası bir tezgâhtara çevirecek; tıpkı abisi gibi." Argot adama sert sert baktı. "Lafına dikkat et, Barr. Küçükkaplar çok su tutar ve çatlayıp içindekileri döktüklerini herkesbilir." Gareth, saf saf, komutanın yakında duran bir su kovasın-dan bahsettiğini düşündü; bu yüzden de adamın sözlerimönemsemedi. "Bütün saray biliyor bunu," diye mırıldandı asker ama ra-hatsızlanmış bir şekilde ters ters oğlana baktı. Oğlan, adamıgücendirmek için ne yapmış olduğunu anlamamıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 43: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Askerin, prensi küçük gördüğünü düşünerek, "Dagnarus,kitap okumayı sevmez," dedi Gareth.y-y-

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Barr'ı umursama; dün gece gözünü şişiren bir hizmetçi kızyüzünden sinirleri bozuk," diyen Argot, umulmadık bir bi-çimde devam etti konuşmasına, "Bugün hiç işim yok ve atımmda hareket etmesi lazım. Ekselansları gelemeyeceğine göre, bel-ki de sen ata binmeyi öğrenmek istersin, Gareth." Oğlan şaşırmış ve çok mutlu olmuştu. Olayı hatırlayıp,Argot'un dikkatini dağıtmaya, Barr'ın talihsiz sözlerini unut-turmaya çalıştığını anlaması için yıllar geçmesi gerekecekti. Osırada, Gareth, Argot'un olağanüstü bir biçimde nazik davran-dığını düşündü. Komutan, iri savaş atını ahırdan çıkarttı ve atınsırtına bir battaniye serdi. Gareth'i kaldırarak ata oturttu ve oğ-lana, bacakları ile sıkıca tutunmasını söyledi. Dizginleri Argottuttu. Gareth, kendisine çok yüksek, neredeyse korkutucu ve he-yecan verici olarak gözüken şeyin üstünden aşağı baktı. Ürkekbir şekilde uzanarak, arın gri benekli boynunu okşadı. At,Argot'un—zırhlı—ağırlığına alışkındı; çocuk, kulakları etra-fında vızıldayan sinekler gibiydi onun için. Bıkkın bir şekildeGareth'e baktıktan sonra başını sallayarak, bir elma alabilmeumuduyla burnunu sürttü Argot'a. Argot, atı, ahırın önündeki avluya götürdü. Yavaşça yürü-düler ve geçen her dakika ile birlikte, Gareth'in korkusu azaldı.Ellerini, atın gri yelesine doladı ve topuklarıyla atın böğrünevurmaya bile cesaret etti—hafif bir şekilde; at, muhtemelen his-setmemişti bile. Ama o sırada oğlan, kendisini bir savaşçı olarakgörüyordu. Argot, on dakika boyunca atı avluda yürüttü. Kısa bir süresonra Gareth'in sırtı ağrımaya başlamış, poposu acımıştı amahiç yakınmadı; krallıktaki bütün gümüşler verilseydi bile inmekistemiyordu. Argot, ata iyi bindiğini söyleyerek oğlanı övdü ve tam ken-disi daha "at" diyemezken babasının ona ata binmeyi öğretti-ğini anlatıyordu ki, nefes nefese bir asker, komutana seslenerekavluya girdi."Buradayım!" diyen Argot, kolunu salladı."Komutan," diye bağırdı asker, selâm vermek için. "Sha-7*

Karavd.Oa \cuı\ukur'u yakaladık!" Argot, durdu; at da öyle. Argot, bir kelime ile olduğu yerdekalmasını emredince, at, sırtındaki oğlanla birlikte, avluda hiçhareket etmeden durdu; Argot da askerle konuşmaya gitti. "Bir iblis gibi dövüştü, efendim," diyerek devam etti ko-nuşmaya asker. "Hanuit kolunu kaybedebilir. Onu, şifacıyataşıdılar.""Ya Shakur?" diye sordu Argot. "öldü mü?" "Hayır, Komutan." Asker, sırıttı. "Ama Hanuit öcünü aldıondan. Sizin emirlerinize uyduk ve o piçi canlı yakaladık. Şimdiburaya getiriyorlar." Bir asker birliği, zırhları şangırdayıp takırdayarak, avluyagirdi. Askerlerden ikisi, kolları arkasında kirişlerle bağlanmışbir adamı taşıyorlardı aralarında. Gareth, adamın yüz hatlarınıseçemiyordu zira adamın yüzü kanla kaplıydı. Gareth'in göre-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 44: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bildiği yegâne şey, korkunç bir yaranın üzerindeki simsiyah vehain bakışlı gözlerdi. Adam, hala iki gözü olduğu için şanslısayılırdı. Sağdaki, kılıç darbesinden kıl payı kurtulmuştu. Ya-nağı, elmacık kemiği boyunca açılmıştı; burnu neredeyse ikiyebölünmüştü. Yara, sol yanağından çenesine kadar ilerliyor, ke-mik ve kıkırdağı gözler önüne seriyordu. Ortalama bir boya ve cüsseye sahip bir adamdı ama aşırıgüçlü olmalıydı. Kolları kaslı, baldırları Gareth'in bedenindendaha genişti. Kasları, tendonları ve damarları, güneş yanığı te-ninin altında ağaç dalları gibiydi. Saçları, askerler arasında mo-da olduğu gibi neredeyse kazınmıştı; bu hem bitlerle daha ko-lay başa çıkılmasını, hem de ağır miğferlerin altında serin kal-malarını sağlıyordu. Kaşları, kısa kesilmiş sakalı gibi siyahtı.Kirli yüzü, ahlaksız bir yaşamın izlerini taşıyordu. Uysallıkla ilerlemiyordu; ayaklarını yere basıp hareket et-meyi reddederek, her adımda kendisini yakalayanlarla müca-dele ediyordu. Kollarının derisi yüzülmüş, kanıyordu. Vücudu,terden parlıyordu. Onu sürükleyen adamlar da terlemiş, ada-mın karana bulanmış ve harcadıklan çabadan yorulmuş gibigözüküyorlardı.Ancak adamı komutanlarının önüne getirdiklerinde, sertJ3

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANbir zafer havası vardı üzerlerinde. Mahkûm, mücadele etmeyikesti. Yara yüzünden iğrenç gözüken bir edayla Argot'a bak-maya başladı. Mahkûmun etrafında, kan kokusunu almış olan sinekleruçuşuyordu. Gareth, korkmuş ve tiksinmiş, ancak aynı zaman-da da korkunç bir şekilde meraklanmıştı. Yarısı koşarak kaç-mak istiyor, diğer yarısı ise istemiyordu; ki bu iyiydi çünkühiçbir yere gidemezdi. Yardım almadan attan inemezdi veArgot da çocuğun orada olduğunu unutmuştu. "Shakur," dedi Argot sert bir sesle, "hırsızlık, yalancılık vefirarla suçlanıyorsun. Mazeretlerini söylemeni istemeyeceğimçünkü sadece yalan söylersin ve şehrin sekiz kilometre dışındayakalanman da firar ettiğini kanıtlıyor. Yine de, konuşmanaizin veriyorum."Shakur, güldü ve Argot'un yüzüne tükürdü. Shakur'u tutan askerlerden biri, adamın midesine bir yum-ruk atarak adamın iki büklüm olmasına neden oldu. Diğeri bı-çağını çekti, Shakur'un saçlarından tutarak adamın kafasınıkaldırdı ve boynunu açığa çıkarttı. "İzin verin, Hanuit'in başladığı şeyi bitireyim, Komutan,"diye yalvardı asker, bıçağını sallayarak. "Hayır!" Argot, kararlıydı. "Sadece Kral, bir adamı ölümcezasına çarptırabilir. Bu alçağı, Kralın vereceği kararı bekle-mesi için zindana götürün. Şifacılardan biri de yüzüne baksın." Argot, topukları üzerinde döndü; iğrendiğini göstermekiçin adama sırtını çevirdi. Asker, hayıflanarak, bıçağını keme-rindeki kınına geri soktu. Shakur'un kolları kasıldı; adam, homurdandı ve titredi.Kollarını arkasında tutan kirişler, ipek iplikler gibi koptu. Birelinin tersiyle askerlerden birini, yumruğuyla da diğerini yeredevirdi. Shakur, doğrudan Gareth'e baktı.Firari, oğlam istemiyordu. Onun istediği attı. Korkan Gareth, cesaretten ziyade panikle, adama bir tekmeattı. Ancak çocuk, Shakur için küçük bir sıkıntıdan başka bir şeydeğildi, oğlanı bacağından yakalayan Shakur, Gareth'i atın sır-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 45: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

tından aldı ve arkaya doğru fırlattı.20

KUYR\AXİ\Z KUİÂU. Eğer Gareth, sert zemine düşmüş olsaydı, şamar oğlanı ola-rak gecen güderi/ boynunun kırılmasıyla sonlamrdı. Ancakoğlan ot yığınının üstüne düştü. Bedeni, çürük odun parçalarınıezdi arna ot yığını, düşüşünü yavaşlatmıştı. Sersemlemiş venefesi kesilmiş, korkudan ödü patlamış ve ölmemiş olduğunahayret eder bir hâlde, düştüğü yerde yatmaya devam etti. Shakur, atın sırtına atladı ve topuklarını, hayvanın böğrünegömdü. Komutanın atı, savaşlara katılmış bir hayvandı ve ta-nımadığı bir sürücüyle nasıl başa çıkması gerektiğini biliyordu.Argot, özel bir ıslık çaldı. At, şaha kalkma emrini duydu—bu,bir savaşçının atma öğrettiği ilk emirlerden biriydi—ve isten-meyen sürücüyü üzerinden atmak için arka ayaklarının üze-rinde yükseldi. Shakur, kollarım atın boynuna dolayarak—neredeyse hay-vanı boğuyordu—yerinde kalmak için çabaladı. Ancak at, buharekete karşı hazırlıklıydı. Başını öne eğerek, arka ayaklarıylaçifte attı. Sonra da başını sallayıp dişlerini birbirine vurarak tek-rar şaha kalktı ve sonunda, adamı üstünden atmayı başardı. Shakur, sırt üstü yere düştü ve çiftelerden kurtulmak içinanında bir top gibi büzüldü. Argot'un başka bir emir ıslığı—pek de aceleyle verilmemiş bir emirdi bu—Shakur'u çiğnen-mekten kurtardı. At, Argot'un yanma geldi ve ön ayaklarım yere vurup tersters bakarak orada kaldı. O zamana kadar her taraftan askerlerkoşarak gelmişlerdi. Birkaç tanesi, mücadeleden dolayı en so-nunda bayılmış olan Shakur'u çekerek uzaklaştırdı. Diğer as-kerler de yere yığılmış olan arkadaşlarına ilgi gösterdi; adam-lardan biri, Shakur'un yumruğu yüzünden üç gün baygın yattı. Argot, Gareth'e şöyle bir baktı. Oğlanın sağ ve nefes alıyorolduğunu görünce, savaşçı, atıyla ilgilenmeye gitti. Argot, hay-vanının hiç zarar görmediğinden emin olduktan sonra, atı ahıragötürmesini emretti seyislerden birine. Bundan sonra da oğ-lanla ilgilenmek için ilerledi. Gareth, bu gecikme yüzünden adama hiç gücenmedi. At,değerli bir hayvandı. Kendisi, sadece bir oğlandı, bir şamar oğ-lanı. Sanki bunların hepsi kendisinin suçuymuş gibi utanan ve21

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkendisini suçlu hisseden Gareth, oturmaya çalıştı. Argot, kafasını salladı ve oğlana yatmasını emretti. Eğile-rek, oğlanın bedeninde kırık kemik olup olmadığına baktı. "Kafan acıyor mu? Kulaklarında çınlama var mı?" diye sor-du, oğlanın gözlerinin içine bakarak. "Benden bir tane mi görü-yorsun? Adın ne?" "Evet, efendim," dedi çocuk, adamın sesindeki sevecenlik-ten dolayı gözyaşlarını yutmaya çalışırken. "Gareth, efendim." "İyi olacaksın," diyen Argot, gülümsedi. Oğlanın ayağakalkmasına yardım etti ve üstündeki otları silkeledi. "Yaptığınçok cesurcaydı, evlat. O piçi tekmelemek. . . Bacağım koparta-bilirdi." "Cesur olmaya çalışmadım, efendim," dedi Gareth; etra-fında duran ve kendisine bakan askerlerin arasında ağlamamakiçin kendisini zor tutuyordu. "Sadece korkmuştum." "Eh, evlat," dedi Argot, "cesaretin ne olduğunu sanıyor-il

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 46: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sun?" Elini, oğlamn omzuna koydu. "Seni iyi bir asker yapabili-riz.""Sağ olun, efendim, ama olmamayı tercih ederim," dedi .Gareth ciddiyetle.Argot güldü ve oğlamn sırtına vurdu."Sen, yürekli bir çocuksun. Seni arkadaşı olarak seçmekleprens iyi bir iş yapmış. İstediğin zaman prensle birlikte gelebi-lirsin; böylece binicilik derslerimize devam ederiz." Gareth, nazik bir şekilde adama teşekkür etti ancak kendikendine, bir daha asla atların yamna yaklaşmamaya söz verdi.Sinirli bir şekilde, Shakur'a ne olacağım sordu. "Eğer tanrılar adillerse, zindanda çürür ve sıçanlar tarafın-dan yenir," dedi Argot. Bu olaydan sonra, Gareth, topallayarak—bacakları tutul-muştu—saraya döndü ve yaralarım sarmak ve tek başına ağla-mak için karanlık dolabına saklandı. Sibvyth, oğlanı orada bul-du. Elf, tek kelime bile etmeden, Gareth'in giysilerini çıkarttı,yaralarım temizledi, birkaç kıymık çıkarttı ve çocuğun kirli yü-zünü yıkadı.Dagnarus, kapıda belirdi. Sihvyth, karanlığın içine geri çe-22

KnrRvd-ite, Kuyu.kildi. "Eh, Leke," dedi prens sert bir sesle, "benden ayrı, macera-lar yaşadığını duydum." Gareth, prensin öfkeli olduğunu düşündü. Kafasını öneeğerek, üzgün olduğunu, böyle bir şeyin olmasını hiç istemedi-ğini, bir daha karşısına hiç macera çıkmamasını bütün kalbiyleumduğunu söyledi; ki bunların ikisi de kesinlikle doğruydu. Dagnarus, Gareth'i şaşırtarak, kahkahalar atmaya başladı.Çok mutluydu ve odaya girip arkadaşına sarılarak, Gareth'iirkiltti. "Argot, bana bütün hikâyeyi anlattı, Leke. Senine gururduyuyorum. Görmüş olmayı çok isterdim!" Prens, açık bir kıs-kançlıkla bakıyordu oğlana. "Kendimizi ikiye bölemememiz veaynı anda iki yerde birden olamamamız çok kötü." Gareth, bunun çok kötü olduğu konusunda prense katıldıve Ekselanslarının, toplantıdan hoşlanıp hoşlanmadığım sordu. "Hayır," dedi Dagnarus; asla yerinde duramadığından,ufak odayı arşınlıyordu. "Sıkıcı ve aptalcaydı. Babamın bunanasıl katlandığını anlayamıyorum. O zavallıların, Kralın karar-ları hakkında sızlanıp yakınmalarım dinlemek. . . Hatta biri,Kralın yüzüne karşı, babamın kötü bir kanun çıkarttığım söy-leme cesaretinde bile bulundu.""Peki Kral ne yaptı?" diye sordu Gareth, çok şaşırmıştı. "O salağı dinledi ve konuyu düşüneceğini söyledi. Ben ol-saydım, adamı saray merdivenlerinde kamçılatırdım," dediDagnarus sinirle. "Ben Kral olduğumda, istediğim şeyler kanunolacak ve kimse onları eleştirmeye cüret edemeyecek." Gareth'in yanına, yatağa oturdu; yeşil gözleri, Silwyth'inrafa yerleştirmiş olduğu yağ lambasının ışığı altında heyecanlaparlıyordu. "Ve başka ne öğrendim, biliyor musun, Leke?" diye sorduDagnarus. "Bir Kralın eğitimli olması gerekmiyor! Danışman-ları var, Leke! Bilmesi gereken her şeyi söyleyen insanlar." Eli-ni/ Gareth'in omzuna koydu. "Benim danışmanım sen ola-caksın, Leke, bu yüzden de çok çalışman lâzım."Üç gün sonra, Shakur'un kaçtığı haberini aldılar.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 47: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

23

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Gareth, bunu duyduktan sonra günler boyunca, mantıksızbir korku içinde yaşadı; mahkûmun, kendisinden intikam al-mak için geri döneceğini düşünüyordu. Sayısız geceler bo- jyunca, oğlan, adamın elinde bıçağıyla boğazını kesmek üzereolduğunu hayal ederek, soğuk terler içinde uyandı. Oğlan, korkusunu anlatınca, "Aptal olma, Leke," dediDagnarus, aşağılayarak. "O adam artık çok uzaklarda. Nedensenin yüzünden tekrar zindana atılmayı göze alsın ki?" Bu mantıklıydı; Gareth, zamanla Shakur yüzünden endişe-lenmeyi bıraktı. Evaristo'ya gelince, prensi bir bilgine dönüş-türme (böylece zengin olma) umutları parçalanmıştı. Ekselans-ları, o günden sonra nadiren çalışma odasına uğradı ve en so-nunda, Evaristo, bir işe yaramadığını görerek, şamar oğlanınıdövmekten vazgeçti.24

Kralla Görüşme Gareth'in macerasından bir hafta sonra, Silwyth, çocuğuher zamankinden daha erken uyandırdı. "Ne var?" diye homurdandı Gareth, sabahın ayazında tit-rerken. Duvarları ve zemini taş olan saray, en sıcak günlerdebile serin olurdu ve şu anda kışın ortasmdaydılar; rüzgâr, bera-25

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANberinde karı da taşıyarak, dağların zirvelerinden esiyordu. I"Neden şimdi kalkmam gerekiyor?""Kralla görüşeceksin," dedi Sibvyth. Oğlan, bir anda, çıplak ayaklarıyla bastığı taş zeminden da-ha soğuk kesildi ve derhâl ayıldı.Titremeye başlayan Gareth, "O. . . o, beni kovacak," dedidişleri takırdarken. "Aptal olma," dedi Sihvyth. "Senin cesur davranışını duy-muş ve seni şereflendirmek istiyor. Kahvaltını yap." "Aç değilim." Gareth, bir lokma bile yiyemeyecek durum-daydı. "Ve çok da cesur değildim," diye ekledi, Sibvyth, yünçoraplarını çocuğa giydirmeye hazırlanırken. "Majestelerine bunu söylemeyeceğini umuyorum," diye tem-bihledi Silwyth. ,ı "Ah, hayır!" diye bağırdı Gareth, bunu düşünmekten bilekorkmuştu. "Ona bir şey söylemem gerekmiyor, değil mi?" "Sen ne bir dilsizsin, çocuk, ne de bir barbar. Medenî bir in-< Isan gibi sohbet edeceksin." Kralla sohbet etmek! Böylesi bir şeyi hayal bile edemezdi.Eğer Kralın, kafasını kestirmeyi düşündüğünü söyleselerdi biledaha çok korkamazdı."Hareket etmeyi kes," diye emretti Sibvyth, sert bir şekilde."Ne hakkında konuşacağım?" diye sordu Gareth titreyerek. "Konuşmayı, Majesteleri idare edecek; sana sorular soracakve sen de cevap vereceksin. Seninle konuşana kadar hiçbir şeysöyleme. Nazik ve kibar cevaplar ver ama lafı uzatma. Anlaşı-labilir bir şekilde, kafanı yukarda tutarak konuş. Geçen gün,Veliaht Prens Helmos çalışma odasına geldiğinde yaptığın gibiayaklarına bakıp mırıldanma. "İçeri girerken eğilerek selâm ver, sonra dik dur. Eğer Ma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 48: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

jesteleri seni yanma çağırırsa, iki adım yaklaş, tekrar eğil ve ol-duğun yerde kal. Bir gözün, Ekselanslarında olsun. Yanlış birşey yaparsan, Dagnarus seni uyaracak."Neşelenen Gareth, "O da benimle mi olacak?" diye sordu."Elbette. Sabah ziyaretinde prense eşlik edeceksin."Oğlan oldukça rahatlamıştı. Büyük Salon'da resmî bir top-26>

tcaravAık Kuuulantıya katılacağını düşünmüş, elleriyle ağızlarını örterek bir-birlerine fısıldayan saraylıların önünde Kralla konuşacak olmafikriyle dehşete kapılmıştı. Eğer Dagnarus yanında olursa, firarîmahkûmlardan Dagnarus'un babası olan Kralla konuşmayakadar her şeyle başa çıkabileceğini düşündü Gareth. Gareth, artık kendini çok daha iyi hissediyordu; acıkmıştıama Sihvyth, yediklerini güzel tuniğinin üzerine döker endişe-siyle bir şeyler yemesine izin vermedi. Ancak, midesinin garipsesler çıkartmaması için, oğlanın biraz süt içmesine müsaadeetti. Bir bezi önlük gibi kullanıp, oğlanı damlatmaması içinuyardıktan sonra, bardağı Gareth'in dudaklarına tuttu. Gareth, uyanırken prensin yanındaydı. Dagnarus, arkada-şına gülümsedi; ona bahşedilmiş olan bu şereften memnun ol-'muştu. Her zaman prensin etrafında dolanarak isteklerini ye-rine getiren hizmetkârlar, şamar oğlanına karşı daha saygılı-lardı. Oğlan, o şaşkınlığının içinde, bu görüşmenin, mevkiiniyükseltmiş olduğunu anladı. Babasımn çalışma odasına giden Dagnarus'a eşlik ederken,bu yeni keşfettiği cesareti, yumuşak deri ayakkabılarından akıpgider gibiydi. Prens, oğlanın korkusuna güldü. "Babam senden memnun," dedi. "Endişelenme. Aslında, okimseyi korkutamaz.""Yaptığım şeyi nasıl duymuş?" diye sordu Gareth. Dagnarus, omuzlarım silkti. "Krallıkta olan her şeyi duy-mayı nasıl başarıyorsa öyle. Dinliyor." Gareth, bunu düşündü. Kral Tamaros'un sarayında, krallı-ğında ve dünyada olan biten her şeyden haberi olduğu gerçekti.Sadece Ejderha Dağı'ndaki keşişler ve her şeyi gören tanrılar,daha çok şey bilirlerdi. Aslında, Komutan Argot, Shakur'unyakalanışının öyküsünü arkadaşlarına anlatmış ve Gareth'incesaretinden de etkilendiğinden, hikâyesine oğlam da eklemişti.Onun arkadaşları da öyküyü yaymışlar, Kralın gözüne girmeyeçalışan nedimlerden biri de, prensin arkadaşımn ne kadar cesurolduğunu—elbette, asıl cesur olamn prens olduğunu ima ede-rek—Majestelerine anlatmıştı.Gece, kar yağmıştı — çiftçileri memnun eden türden çok ve8?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANıslak bir kar—ve sabah da bulutlu ve soğuktu. Dışarıda gününgri olması, kalenin taş duvarları arasındaki günün kasvetli ol-ması anlamına geliyordu; zira, olası saldırganları engellemekiçin uzun ve dar yapılmış olan pencereler, en güneşli günlerdebile içeriye fazla ışık girmesine izin vermiyordu. Oğlanların önünde, elinde yanan bir meşale taşıyan bir hiz-metkâr yürüyordu. Kale sessizdi; kaim duvarlar gürültüyü bas-tırıyordu ve kalede yaşayanların çoğu daha uyanmamıştı bile.Elbette ki hizmetçiler ayaktaydı ve sesleri her zaman duyulanfarelerden daha sessiz bir şekilde ortalıkta koşuşturuyorlardı.Majestelerinin, yatak odasında kendisine eşlik etmesine izin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 49: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

verdiği birkaç lord, kahvaltı etmeye gitmişti. Kraliçe ve maiye-tinin uyanmasına ise daha saatler vardı. Prens ve oğlan, sıralanmış duran zırhların önünden geçti-ler. Meşalenin ışığı, zırhların gölgesini duvara yansıttı; ateş,metal miğferlerin üzerinde parladı. Meşalenin alevi hareketederken, gölgeler de hareket etti ve Gareth'in şaşkın bakışlarıaltında duvarlardan bir alev ve karanlık ordusu çıktı. İrkilenoğlan dehşete düşmüş bir halde sinerken, Dagnarus, kahkaha-larla gülüp, gölge şövalyeleri Sibvyth'e gösterdi. Prensin kah-kahası, Tapmakta gülmüş gibi, saygısızcaydı. Meşalenin ışığı, önlerinde ilerlemeye devam etti ve ışık çe-kildiği anda gölgeler de kayboldu. Karanlık ordu yok olmuştu.Zırhlar, sadece zırhtılar—tozla kaplı ve paslanmaya başlamış. İkili, Kraliçenin kısmından geçtiler. Gareth, burayı, yoğunparfüm kokusu yüzünden, kör olsa bile bulabilirdi. Sonra daKralın kısmına girdiler. Oğlan, kalenin bu kesiminde daha öncehiç bulunmamıştı. Huşu içinde olmasına karşın, oğlan burada kendisini daharahat hissetmişti; bunun başlıca nedeni de koridorların dahaaydınlık olması ve deri, mürekkep ve parşömen kokmasıydı.Aralık duran bir kapıdan içeri bakan oğlan, büyük kütüphaneyigördü. "Ağzını açıp şaşkın şaşkın bakmayı kes, Gareth. Köylü gibigözüküyorsun," diyen Sihvyth, eliyle oğlanın omzunu sıktı.Gareth, ağzını hemen kapattı ama içten içe şaşkınca bakm-SS

Karanlık. KUİAU ya devam etti. Hayatı boyunca hiç bu kadar çok kitap gör-ememişti; koskoca odalar, raflarla doldurulup, Kralın kitaplarınıbarındırmak için kütüphaneye döndürülmüştü. Sadece Büyü-cüler Tapınağı'ndaki koleksiyon daha büyüktü. Yaklaşmakta olan görüşme yüzünden sinirleri gerilmiş olanGareth, odanın önünden geçerken yavaşlayıp özlemle içeri bak-maktan kendini alamadı. Hizmetkâr, kalenin bu kısmına girer-ken mumları söndürmüştü; çünkü, Kraliyet Kütüphanesi'ninyakınlarında ateşle dolaşmaya kesinlikle izin verilmiyordu. Erken olmasına karşın, öğrenciler odanın ortasındaki uzunmasalara oturmuş, başlarını kitaplara gömmüşlerdi. Sabah gü-neşi henüz odaya ulaşmamıştı ancak öğrenciler, taş-ışık—yu-muşak, sarı bir ışıkla parlayana kadar büyüyle ısıtılan pürüz-süz, yuvarlak, nehir taşları — sayesinde rahatça okuyabiliyor-lardı. Taşlar, ayaklar üzerine yerleştirilmiş olduğundan kolay-lıkla taşınabiliyordu. Gareth, etkilenmişti. Büyücüler, dünyadantaşın içine büyü aktarımını içeren bu büyüyü yapmak için çokpara isterlerdi. Kendi ailesinin de bir taş-ışığı vardı ve sadeceçok özel durumlarda yakılırdı. Burada, en azından yirmi tanevardı ve her gün yakılıyorlardı. İnsanlar baskın olmasına karşın, odada her ırktan kişi vardı.Gri sakallı bir cüce gören Gareth şaşırdı; cüceler, araştırmacıolmazlardı. Çok az sayıda cüce, kendi dilini okuyup yazabilirdi;diğer dilleri anlayanlar ise daha da azdı. Cüce, başka bir kitabıalmak için ayağa kalkınca, Gareth, cücenin bacaklarından biri-nin diğerine göre daha kısa olduğunu gördü. O, Atsızlar'danbiriydi; ata binemeyen ve bu yüzden de kabilesine yük olan bircüce. Atsızlar, kabilelerinin iyiliği için yerleşik bir şekilde ya-şamayı seçip fedakârlıkta bulunurlar, demircilik ve ticaretleuğraşırlardı. Yaptıkları fedakârlık nedeniyle halkları tarafındansaygı görmelerine karşın, Atsızlar'a acmırdı. Bu cüce, kendi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 50: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

halkı arasında yüksek bir mevkie sahipti. İnsan dilini öğren-mesi ve büyücülerin, cüceler hakkındaki bilgilerini genişletmesiiçin Kral Tamaros tarafından Vinnengael'e davet edilmişti. "Hadi, gel, Leke," dedi Dagnarus sinirli bir edayla. "Neyebakıyorsun öyle? Sadece kitap var orada."23

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN İki oğlan, Kral Tamaros'un çalışma odasına girdi. Burası, ikiyüzden fazla odası bulunan sarayda, Kralın en sevdiği odaydı.Bu, Gareth'in saraya ilk geldiği gün gördüğü, kuledeki, büyükpencereleri olan, Kral'm Yolu olarak bilinen balkonun çevrele-diği odaydı. Gareth, Tamaros'un odayı neden sevdiğini arılayabiliyordu.Kitaplarla doluydu. Kaleden yukarı doğru uzanan, kare tabanlıyüksek bir kulede bulunan odada dört pencere—büyük, kareşeklinde, dört ana yöne bakan pencereler—vardı. Manzara, heryönden muhteşemdi; kuzeyde dağlar, güneyde ovalar, doğudaÇekiçtırnağı nehri, batıda ise İldurel Gölü vardı. Oğlan, dünya-nın bu kadar büyük olduğunu hiç fark etmemişti. Manzara, oğlanın hayal kırıklığını biraz olsun azalttı. Oda-da sadece bir kişi vardı ve o da Dagnarus'un üvey kardeşi, Hel-mos'tu. "Babam nerede?" diye sordu Dagnarus. "Neden burada Jdeğil? Benim arkadaşım, Gareth'le tanışacaktı." Gareth, veliaht prensi daha önce görmüştü ama bunlar hepuzaktandı; bir geçit töreninde ata binerken, balkonda dururkenya da koridorda yanlarından geçerken. Helmos'un oyun oda-sına geldiği tek gün, Gareth, adama bakamayacak kadar heye-canlanmış ve utanmıştı. İki kardeş, birbirlerine benzemiyorlardı. Aralarındaki yaşfarkını da düşününce, bu pek şaşırtıcı değildi ama durum, bun-dan daha derindeydi. İlgi alanları ve zevkleri tamamen farklıy-dı; ve her oğulda da babalarının izi olmasına karşın, her biri,diğerini reddeden hatlar almış gibiydi. Dagnarus, babasının sertağzına ve güçlü çenesine sahipti; Helmos ise babasının, insanıniçine işleyen gözlerini ve sakin, sıcak gülümsemesini almıştı. "Majesteleri, son derece önemli bir konuyla ilgilenmeye git-ti," dedi Helmos, uğraştığı işten başını kaldırarak, "Üzüntü-sünü ve bu görüşmenin başka bir zaman tekrarlanması isteğiniiletti sizlere." Domuz mesaneleri havayla doldurularak, top gibi oyna-maları için küçük çocuklara verilirdi. Bir iğneyle delindikle-rinde ise, mesaneler anında sönerlerdi. Gareth, bunun nasıl birJO

Karanlık. Kuuuhis olduğunu şimdi anlıyordu: heyecan, korku ve beklenti,içinden uçup gitmişti. Kaşlarını çatan Dagnarus, sinirlendi. Bunu istiyordu ve is-tekleriyle kendisinin arasına girecek kadar önemli hiçbir şeydüşünemiyordu."Olamaz. Babam nerede?" diye sordu. "Elf büyük elçileriyle görüşüyor," dedi Helmos sakin birşekilde. "Bu sabah, çok önemli haberlerle birlikte Geçit'ten gel-diler. Majestelerini rahatsız edemeyiz." Dagnarus, inatçı bir şekilde duruyor, sanki koşup toplantıyıbölecekmiş gibi gözüküyordu. Silwyth, dilini şaklattı. Helmos,ciddiyetle oğlana baktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 51: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Lütfen, Dagnarus," diye fısıldadı Gareth; yüzü o kadar kı-zarmıştı ki, kanının kulaklarından akmamasına hayret edi-yordu. "Önemli değil. Umursamıyorum. Gerçekten. Majestele-riyle başka bir zaman tanışırım." Yirmi iki yaşındaki Helmos, merhametli, duygulu bir er-kekti. Mütevazı tavırlarının altını göremeyen birçok insan,onun zayıf bir adam olduğunu düşünürdü. Kardeşi de onlar-dan biriydi. Helmos, Gareth'in hayal kırıklığını, mutsuzluğunu ve utan-cını gördü; inatçı Dagnarus, oğlanın durumunu daha da kötü-leştiriyordu. "Benimle konuşmanın, babamızla konuşmak kadar harikaolmadığını biliyorum," diyen Helmos, "ama Gareth'in cesareti-nin hikâyesini ben de dinlemek isterim," diye devam etti. Helmos, oğlana gülümsedi; adamın içindeki iyilikten gelenbir gülümsemeydi bu ve kasvetli günü, güneşten daha çok ay-dınlatmıştı. Gareth'i bir iskemleye oturttu ve kendisi de, sankişamar oğlanı eşitiymiş gibi, çocuğun karşısına oturdu. Helmos,Gareth'in yüzündeki lânetli lekeden hiç bahsetmedi. Ancakgözlerini kaçırmadı da. Lekeyi, gördü, kabullendi ve sonra daonun hakkında düşünmedi. Gareth'in bakışları, Helmos'un okumakta olduğu kitaba ta-kıldı; oğlan, şaşkınlık içinde, kitabın yabancı bir dilde yazılmışolduğunu fark etti. Helmos'un akıcı bir biçimde elf ve cüce di-5>ı

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANlini konuştuğunu duyduğunu hatırladı. Ayrıca çeşitli insan leh-çelerini de biliyor ve ork dilinden de biraz anlıyordu. Dagnarus, Gareth'in arkasına yerleşti ve arkadaşını parma-ğıyla dürterek konuşmaya başlamasını sağladı. İlk başlarda,Gareth, gözlerini kaldırmaktan korkarak masaya baktı ve tuni-ğinin yüksek yakasının içine doğru konuştu. Helmos, oğlanıdikkatle dinledi, zekice sorular sordu. Oğlanın anlattıklarıylailgilendiğini gösterince, oğlan karşısındakinin kim olduğunuunutmuş ve adamla rahat bir şekilde konuşmaya başlamıştı. "Ve sen kaçmadın, firarî doğrudan senin üstüne geldiğindebile," dedi Helmos, oğlana onaylayarak bakarken. "Aslmca kaçamazdım, Ekselansları," dedi Gareth, doğruyusöyleyerek. "Atın üzerindeydim. Ve çok iri bir attı, Ekselans-ları," diye ekledi. "Aşağı atlayabilirdin," diye belirtti Helmos. "Kalmayı vedüşmanınla yüzleşmeyi seçtin." "Adamı tekmeledi," dedi Dagnarus, arkadaşını takdire şa-yan bir sadakatle destekleyerek. "Ve onu yumruklarıyla döv-dü." Gareth, kafasını salladı. "Onu tekmelediğimi hatırlamıyo-rum. Yaptıysam bile, sadece korkudandır. Derler ki, eğer aslan,fareyi köşe sıkıştırırsa, fare, aslanla dövüşürmüş." "O zaman diyebiliriz ki, bu sefer, aslan, fareyle dövüştü,"dedi Helmos. Gareth, adamın ne demek istediğini ilk başta anlamadı amaadamın mavi gözlerini ve gülümseyen sıcaklığını görünce, ilti-fatı fark etti. Adamın gülümseyişi, oğlanın içine işlemişti.Gareth, kendini hiç bu kadar mutlu, gururlu, kabul edilmiş his-setmemişti. Bundan daha fazla mutlu olabileceğini düşünmü-yordu ama bir sonraki an, oldu. "Gareth," diyen Helmos, sanki dokuz yaşında bir çocukladeğil de bir yetişkinle konuşuyor gibiydi, "Hâkimiyet Efendisi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 52: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

olarak aday gösterilme şerefine nail oldum. Sınavdan geçmekiçin Tapmağa girmemden önce gerçekleştirilecek olan ziyafetekatılacak olanları davet etme ayrıcalığına sahibim. Prens Dag-narus, doğal olarak katılacak ve ben, senin de orada olmanı is-5>2

KRrttvd.ı\z KUİAİAHyorum," diyen adam, her zamanki alçakgönüllülüğüyle ek-ledi, "tabi, eğer gelmek istersen." Haftalardır sarayda bundan başka bir şey konuşulmu-yordu. Hâkimiyet Efendisi olmak büyük bir onurdu, sahip ol-mak için kişinin bütün bir ömrü boyunca çalışacağı türden bironur. Kıskananların, Helmos'un sadece Kralın oğlu olması yü-zünden seçilmiş olduğu dedikodusunu yayması beklenebilirdi.Fakat en kıskanç nedimler bile veliaht prensin böylesi büyükbir şerefe nail olması hakkında dedikodu yapamazdı. Bununnedeni ise basitti; aday olması, seçileceği anlamına gelmiyordu.Helmos, onur, cesaret, bilgi ve irfan konusunda çok sert sınav-lardan geçmek zorundaydı. Diğer Hâkimiyet Efendileri, bu sı-navları değerlendirecekler ve uygun olup olmadığına karar ve-receklerdi. Ancak Helmos'un sınavı geçemeyeceğinden şüphe-lenen çok az kişi vardı. Kral Tamaros, gururluydu. Ziyafet, çok şatafatlı olacaktı;şimdiye kadar kimsenin görmediği bir ziyafet. Hiçbir fedakâr-lıktan kaçınılmamıştı. Gareth'in ebeveynleri de katılacaktı amaoğullarını da götürmeyi hiç düşünmemişlerdi. Gareth, Dagna-rus'un kendisine birkaç tatlı aşıracağmı ummuştu. Bu, onun tekisteğiydi. Şimdiyse, masada bir yer veriliyordu kendisine. Gareth, veliaht prense boş boş baktı, kendisine verilen buşereften dolayı aptallaşmıştı. Bastırılmış gerilim, heyecan vehepsinden de ötesi, adamın anlayış ve merhameti, çocuğuniçinde kaynadı ve gözlerinden aktı. Helmos, çocuğun ağladığını fark etmemiş gibi davrandı.Dagnarus'la köpeği hakkında konuşmaya başlayan veliahtprens, kendisini toplaması ve burnunu, yenine silmesi içinGareth'e zaman verdi. Dagnarus, bir süre boyunca köpeğini ve onun yetenekleriniövdü. Kardeşler arasındaki nazik konuşma, kısa bir süre içinkesildikten sonra, Helmos, "Kralın kabul toplantısına katıl-maktan hoşlandın mı?" diye sordu. Zararsız bir soruydu bu; Helmos, hiçbir şey ima etmek is-tememişti ama Dagnarus gerildi ve ağabeyine şüpheyle baktı."Hoşlandım," dedi Dagnarus meydan okurcasına, sanki93

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANHelmos'u aksini söylemeye kışkırtıyor gibiydi. "Niye ki? Hoş-lanmayacağımı mı düşündün? Orada hiçbir işimin olmadığınımı düşünüyorsun?" diyerek diklendi. Ekşi bir gülümsemeyle, "Senin için sıkıcı olabileceğini dü-şünmüştüm," diye yanıtladı Helmos. "Bazen bana bile öyle ge-liyor. Bazılarının sözü asla bitmiyor." Dagnarus rahatlamıştı ancak çocuğun gergin duruşu de-vam etti —tıpkı düşman sandığının aslında dost olduğunu an-layan bir köpek gibi. "Evet, bir kısmı son derece aptaldı," dedi sözünü sakınma-dan. "Babamın onlarla nasıl uğraştığını anlayamıyorum. Bazıla-rının orada olmak için bir nedeni bile yoktu. Babamız bazen çokyumuşak oluyor." Dagnarus, olayı hatırlayarak yüzünü asmış,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 53: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ellerini arkasında kavuşturmuş bir şekilde ayakta duruyordu. "Öyle mi?" diye soran Helmos, ilgilenmişti. "Neden böyledüşünüyorsun?" "Treviniciler hakkındaki o olay," diye yanıtladı Dagnarus."Kraliyet arazisine izinsiz girenler. Suç onların. Saçma iddiala-rını dinleyerek onlara güvenen babam yanlış yaptı.""Sen ne yapardın?" diye sordu Helmos. "Onları uzaklaştırmak için ordumu gönderirdim," diye ya-nıtladı Dagnarus, omuzlarını silkerek. "Treviniciler, nereden geçtiklerini bilmiyorlardı," dediHelmos sakince. "Onlar savaşçı bir halk ve bizim niyetimiziyanlış anlayarak, kendilerini savunmak için savaşırlardı. İkitaraftan da pek çok kişi ölürdü. Babamızm konuşmak için on-ları buraya çağırması, krallığa ait topraklarda kamp yaptıklarınıanlatması ve savaşmadan geri çekilmelerini söylemesi çok dahaiyi oldu."

"Onun güçsüz olduğunu düşündüler," dedi Dagnarus sa-bırsızca. "Giderlerken dudak büktüklerini ve güldüklerini gör-düm." Kaşları, daha da çok çatıldı. "Bizim babamıza gülüyor-lardı. Onların hepsi barbar. Tek anlayacakları, silâhlar ve güç." "Eğer gitmezlerse, babamız onlarla tekrar konuşur. En ni-hayetinde, onun emirlerini anlayacak ve saygı duyacaklardır."Dagnarus, burnunu çekti. "Onunla dalga geçecekler ve ver-94

K.araiA,lı\z K-uiAujjgi emirlere gülecekler. Kralın hayvanlarım pişirip, Kralınhaçlarını kesecekler. Ve onları durdurmak için hiçbir şey yap-madığımızı gören daha birçoğu gelecek. Kraliyet arazilerinin,isteyen herkese açık olduğunu ilân etseniz çok daha iyi olur." Bu sözler karşısında kaşları çatılan Helmos, "Bunları kimsöylüyor?" diye sordu. Dokuz yaşında olmasına karşın, annesinin sütünden ent-rika kurmayı almıştı Dagnarus. Omuzlarım silkti ve doğal birşekilde, "Ah, duydum işte. Kim olduğunu hatırlamıyorum,"dedi. Helmos, tartışmaktan hoşlanmazdı. Trevinicilerden konuş-maya devam ederek, konuyu değiştirdi ve Pecvvae olarak bili-nen bir grup insansı ile olan garip ortak yaşamlarından bah-setti. Helmos, konuyu uzatarak, Dagnarus'un sakinleşmesinibekledi ve konuşmasını, Pecvvae yapımı olağanüstü ve büyülü,turkuvaz bir mücevheri göstererek bitirdi. Dagnarus ve Gareth, gök mavisi taşlı yüzüğü heyecanla in-celeyip, ne gibi büyüler yapabileceğini merak ederken, Helmos,bütün bu süre boyunca odanın bir köşesinde göze çarpmadanbeklemekte olan Sihvyth'e baktı. Silvvyth, işareti anlamıştı. Yanlarına yaklaşarak selâm verdive ders saatinin yaklaşmakta olduğunu Dagnarus'a hatırlattı.Dagnarus ve Helmos, mesafeli bir şekilde birbirlerine iyi günlerdilediler. Gareth, nazik ilgisi için Helmos'a teşekkür edebilecekve dünyada hiçbir şeyin, kendisini ziyafete katılmaktan dahamutlu edemeyeceğini söyleyebilecek kadar toplanmıştı.Helmos, kitabına dönmeden önce gülümsedi. Dagnarus ve Gareth, sessiz Silwyth'in refakatinde odadançıktılar. Kraliyet Kütüphanesi'nin önünden tekrar geçtiler veGareth, kitaplara özlemle baktı. Dagnarus, hiç ilgi göstermedi. Derin düşüncelere dalmış,kaşları çatılmıştı. Zırhlı şövalyelerin oluşturduğu sıraya gel-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 54: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

diklerinde, "Silvvyth, eğer barbarların kendi arazisinde oldu-ğunu öğrenseydi, Rahibin Kalkara ne yapardı?" diye sordu. "Kalkan, her birini kılıçtan geçirtirdi," diye yanıtladı Sil-vvyth, sakin bir şekilde.5)5

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Ama neden?" diye sordu Gareth, olağanüstü bir cesaretlekonuşuyordu. Taparcasına sevebileceği bir kahraman bulmuştukendine ve Helmos'u savunması gerektiğini düşünüyordu. "Nezararları var ki? Kral, sadece birkaç geyik ve yaşlı ağaç kaybe-der. Majestelerinin binlerce geyiği ve milyonlarca ağacı var." "Konu bu değil," dedi Silwyth. "Trevinicilerin hiçbir önemiyok. Ekselanslarının veliaht prense söyledikleri doğruydu. Di-ğer krallar bunu görecek ve 'Ah, eğer barbarlar bunu yasalaraaykırı olarak yapmış ve bundan dolayı cezalandırılmıyorlarsa,neden ben de aynısını yapmamayım?' diyecekler." "Kesinlikle," dedi Dagnarus, muzafferane bir şekilde. "Eva-risto'yla eğlenceli bir gün geçir, Leke." Tırabzandan kayan oğlan, Sihvyth onu yakalayamadanmerdivenlerden inmişti. Oyun odasında öğretmen ile yalnız kalan Gareth, ziyaretinien ince ayrıntısına kadar Evaristo'ya anlattı; iki prens arasın-daki tartışmadan da bahsetti. "Majesteleri, bu barbarlara merhametli davranmakla en iyi-sini yapıyor," dedi Evaristo. "Helmos'un da bilge bir şekildesöylemiş olduğu gibi, diğer türlü, çok yaşam kaybedilirdi." "Sihvyth, Dagnarus'a dedi ki, bu, diğer kralların bizi zayıfgörmesine ve bizden yararlanmaya kalkmasına neden olur-muş," dedi Gareth. "Dedi ki, elfler, Trevinicileri kılıçtan geçi-rirlermiş." "Şüphesiz, örnek teşkil etmeleri için," dedi Evaristo burunkıvırarak. Ne Sihvyth'ten, ne de elfin genç prens üzerindekietkisinden hoşlanmıyordu. "Bu, tipik bir elf düşüncesi. Onlar,savaşmayı seven bir halk ve şeref hakkında katı fikirleri var.Kafaya indirilen bir kılıç darbesinden başka bir şeye saygıduymuyorlar. Majestelerinin kararı, bilgelik dolu. Bu karanyüzünden herkes ona saygı duymalı. Beklenmeyen ya da hakedilmeyen bir durumda merhamet göstermek, gücün gösterge-sidir, zayıflığın değil." "Bana, Hâkimiyet Efendileri'nden bahset," diye yalvardıGareth. "Dönüşüm Merasimini anlat."Genç öğrencisinin, bugünkü ders için seçmiş olduğu çarpımJth

KaravıUk. K.uuutablosuna ilgi gösteremeyecek kadar heyecanlı olduğunu görengvaristo, oğlanın dileğini yerine getirdi. "Hâkimiyet Efendilerinin yaratılma nedenini anlayabilmekiçin, öncelikle büyülü Geçitlerin neden ve nasıl yaratıldığınıanlamalısın," dedi Evaristo. "Bunun hakkında herhangi bir şeybiliyor musun, Gareth?" "Dadım, bir keresinde beni, elf evlerinden birinde çalışanbir arkadaşına götürmüştü. Elflerin topraklarına giden Geçidingirişini görmüştüm ama içine girmedim. Dadım dedi ki, Geçit-leri tanrılar yaratmış ve bilge ve iyi olduğu ve halkların birbir-leriyle iyi geçinmesini sağlamaya çalıştığı için onları KralTamaros'a ödül olarak vermişler. Dört tane Geçit var: biri elfdiyarına, biri cüce diyarına, biri de ork diyarma açılıyor. So-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 55: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

nuncusu ise Tapmakta ve o da tanrılara gidiyor." Öğretmenininkaşlarının çatıldığını gören Gareth, tereddüt etti. "Bu doğru,değil mi?" "Dört Geçit olduğu konusunda haklısın. Ama bazı yanlışla-rını düzeltmek zorunda kalacağım gibi gözüküyor. Bu hikâye-lerin nasıl başladığını merak ediyorum," diye homurdandıEvaristo. "Kral Tamaros, otuz beş yaşındaydı ve tanrıların inayetiyle,Yüksek Kral olmuştu; yani daha düşük seviyeli kralların kra-lıydı. Sadece bu da değil, o kadar genç olmasına karşın, bütünLoerem'de, Vinnengael'in gelmiş geçmiş en büyük kralı olarakgörülüyordu." Gareth, dikkatle dinlediğini göstermek için başını salladı.Oğlanın ilgisinden memnun olan Evaristo, en sevdiği öyküler-den biri olan bu hikâyeyi anlatmaya devam etti. "Tamaros, insanların krallıklarını—Dunkarganlar ve Nim-ranlar—birleştirmeyi başardı ki bu daha önce hiç yapılamamış-tı. Bunu savaşarak değil, barış içinde süren görüşmelerle yaptı.Herkesin yararlandığı yollar inşa etti ve ticaret yolları açtı. Tica-retin, eskiden birbirleriyle savaşan insan krallıklarını müttefikhâline getirdiğini gören Tamaros, diğer ırklarla yapılacak tica-retin bütün kıtayı birleştirmeye yardımcı olacağını düşünü-yordu.5J-

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Ama neden?" diye sordu Gareth, olağanüstü bir cesaretle )konuşuyordu. Taparcasma sevebileceği bir kahraman bulmuştu |kendine ve Helmos'u savunması gerektiğini düşünüyordu. "Nezararları var ki? Kral, sadece birkaç geyik ve yaşlı ağaç kaybe- jder. Majestelerinin binlerce geyiği ve milyonlarca ağacı var." "Konu bu değil," dedi Sihvyth. "Trevinicilerin hiçbir önemiyok. Ekselanslarının veliaht prense söyledikleri doğruydu. Di-ğer krallar bunu görecek ve 'Ah, eğer barbarlar bunu yasalaraaykırı olarak yapmış ve bundan dolayı cezalandırılmıyorlarsa,neden ben de aynısını yapmamayım?' diyecekler." "Kesinlikle," dedi Dagnarus, muzafferane bir şekilde. "Eva- |risto'yla eğlenceli bir gün geçir, Leke." Tırabzandan kayan oğlan, Silwyth onu yakalayamadanmerdivenlerden inmişti. Oyun odasında Öğretmen ile yalnız kalan Gareth, ziyaretini -en ince ayrıntısına kadar Evaristo'ya anlattı; iki prens arasın-daki tartışmadan da bahsetti. "Majesteleri, bu barbarlara merhametli davranmakla en iyi- Jsini yapıyor," dedi Evaristo. "Helmos'un da bilge bir şekildesöylemiş olduğu gibi, diğer türlü, çok yaşam kaybedilirdi." "Sibvyth, Dagnarus'a dedi ki, bu, diğer kralların bizi zayıfgörmesine ve bizden yararlanmaya kalkmasına neden olur-muş," dedi Gareth. "Dedi ki, elfler, Trevinicileri kılıçtan geçi-rirlermiş." "Şüphesiz, örnek teşkil etmeleri için," dedi Evaristo burunkıvırarak. Ne Sihvyth'ten, ne de elfin genç prens üzerindekietkisinden hoşlanmıyordu. "Bu, tipik bir elf düşüncesi. Onlar,savaşmayı seven bir halk ve şeref hakkında katı fikirleri var.Kafaya indirilen bir kılıç darbesinden başka bir şeye saygıduymuyorlar. Majestelerinin kararı, bilgelik dolu. Bu karanyüzünden herkes ona saygı duymalı. Beklenmeyen ya da hakedilmeyen bir durumda merhamet göstermek, gücün gösterge-sidir, zayıflığın değil."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 56: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Bana, Hâkimiyet Efendüeri'nden bahset," diye yalvardıGareth. "Dönüşüm Merasimini anlat."Genç öğrencisinin, bugünkü ders için seçmiş olduğu çarpım36

KaraiA,Ufe Kuuu.tablosuna ilgi gösteremeyecek kadar heyecanlı olduğunu görengvaristo, oğlanın dileğini yerine getirdi. "Hâkimiyet Efendilerinin yaratılma nedenini anlayabilmekiçin, öncelikle büyülü Geçitlerin neden ve nasıl yaratıldığınıanlamalısın," dedi Evaristo. "Bunun hakkında herhangi bir şeybiliyor musun, Gareth?" "Dadım, bir keresinde beni, elf evlerinden birinde çalışanbir arkadaşma götürmüştü. Elflerin topraklarına giden Geçidingirişini görmüştüm ama içine girmedim. Dadım dedi ki, Geçit-leri tanrılar yaratmış ve bilge ve iyi olduğu ve halkların birbir-leriyle iyi geçinmesini sağlamaya çalıştığı için onları KralTamaros'a ödül olarak vermişler. Dört tane Geçit var: biri elfdiyarına, biri cüce diyarına, biri de ork diyarma açılıyor. So-nuncusu ise Tapmakta ve o da tanrılara gidiyor." Öğretmenininkaşlarının çatıldığını gören Gareth, tereddüt etti. "Bu doğru,değil mi?" "Dört Geçit olduğu konusunda haklısın. Ama bazı yanlışla-rını düzeltmek zorunda kalacağım gibi gözüküyor. Bu hikâye-lerin nasıl başladığını merak ediyorum," diye homurdandıEvaristo. "Kral Tamaros, otuz beş yaşındaydı ve tanrıların inayetiyle,Yüksek Kral olmuştu; yani daha düşük seviyeli kralların kra-lıydı. Sadece bu da değil, o kadar genç olmasına karşın, bütünLoerem'de, Vinnengael'in gelmiş geçmiş en büyük kralı olarakgörülüyordu." Gareth, dikkatle dinlediğini göstermek için başmı salladı.Oğlanın ilgisinden memnun olan Evaristo, en sevdiği öyküler-den biri olan bu hikâyeyi anlatmaya devam etti. "Tamaros, insanların krallıklarını—Dunkarganlar ve Nim-ranlar—birleştirmeyi başardı ki bu daha önce hiç yapılamamış-tı. Bunu savaşarak değil, barış içinde süren görüşmelerle yaptı.Herkesin yararlandığı yollar inşa etti ve ticaret yollan açtı. Tica-retin, eskiden birbirleriyle savaşan insan krallıklarını müttefikhâline getirdiğini gören Tamaros, diğer ırklarla yapılacak tica-retin bütün kıtayı birleştirmeye yardımcı olacağını düşünü-yordu.9?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Ama kıta fazlasıyla büyüktü. Bir cücenin, Atsızların Şehriolan Saumel'den Vinnengael'e ulaşabilmesi için bir yıl sürenzorlu bir yolculuğa katlanması gerekiyordu. Elfler için de buneredeyse aynı süreyi alıyordu ve tehlikeli bir yoldu, zira insantopraklarından geçmeleri gerekiyordu. Orklar ve gemileri isedenizde, tehlikeli fırtınalar ve değişken rüzgârlarla boğuşarakhaftalar geçirmek zorundaydılar. Bu yüzden de çok az insan birelf, cüce ya da ork görmüş, çok az insan onları tanımıştı. Dola-yısıyla da kimse onlara güvenmiyordu. "Tamaros, Büyücü Cemiyetlerinin başlarını çağırdı ve on-lardan, kişilerin ana vatanlarındaki belirli bir noktadan Vinnen-gael'e büyü yoluyla nakledilebilecekleri bir yol bulmalarını is-tedi. İnsanları da Vinnengael'den diğer ırkların yurtlarına gön-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 57: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

derebilmelilerdi. "Cevap, elbette, Geçitlerdi. Fikir, Kethüda olan büyük bü-yücü Petra Petar'dan çıktı. Arazinin bakımı ve denetimi, ekinle-rin büyütülmesi, havanın kontrol edilmesi ve yolların inşasın-dan sorumlu olan onun cemiyetiydi. O ve adamları, çok yolcu-luk ederlerdi ve o da zaten yolculuğu kolaylaştıracak bir yön-tem düşünüyordu. Geçitler hakkındaki fikrini Tamaros'a sun-du. Tamaros, fikirden memnun kaldı ve büyücülere, onları ya-ratmak için çalışmalarını emretti. "Geçitler, bir gecede yaratılmadı, Gareth," diyen Evaristo,içini çekerek, gözlerini uzaklara dikti. "Benim Cemiyetimin ba-şı, diğer Cemiyetlerin başları gibi, çalışmaya başlamıştı. Ben,onun yardımcılarından biriydim—düşük seviyeliydim o za-manlar, zurnanın son deliği diyebilirsin—ve bazı geceler, geceyarılarına kadar çalıştım. Zira bize verilen görev, böylesi Geçit-lerin yaratılması hakkında ipuçları bulmak için eski yazılarıaraştırmaktı." "Peki, nasıl yaratılıyormuş?" diyerek araya girdi Garethheyecanla. "Evladım, evladım," diye payladı Evaristo. Matematik ki-tabının en son kısmını açarak, denklemi iki sayfayı kaplayaraküçüncüye geçen bir problemi gösterdi. "Bu denklemi anlayabi-liyor musun?"JS

htaruv^lık KUMU "Hayu-/ Usta," dedi Gareth, yılmış gözükerek. Daha henüzrpirn tablosunda altıyı bitirmiş, yedinin katlarıyla boğuşu-yordu. "Geçitleri yaratmakta kullanılan büyü, çok, çok daha kar-maşık- Onu anlatmaya başlayamam bile." Kasvetli bir şekilde, "Büyüdüğümde anlayacağım," dediGareth. Evaristo, hafifçe gülümsedi. "Biz büyükler, bunu çok söy-lüyoruz, değil mi? Eh, bunu sana nasıl anlatabilirim ki? Taş us-talarının mermeri delmek için kullandıkları matkabı gördün,değil mi? Bütün büyülerin bir araya geldiğini, taş ustasının aletigibi gittikçe hızlanarak döndüğünü düşün; ta ki katı maddeyidelip, dünyamn maddî ve dünyevî kısmında bir delik açanakadar döndüler." "Bir delik," dedi Gareth düşünceli bir şekilde. "Ama bu. . .bu Boşluk değil mi?" Sesini kısmış, o korkunç kelimeyi, endişelibir sesle söylemişti. "Sus, Gareth!" diyen Evaristo, kaşlarını çattı. "O kelimeyibu kadar umursamazca söyleme! Elbette ki Boşluk büyüsü de-ğildü Sanki Saygıdeğer Büyücü, öyle kötü bir şeye izin verirmişgibi. . . Boşluk yok eder, yaratmaz. Ah, nerede kalmıştım?" Ka-fası son derece karışmış gibi gözüküyordu adam. "Hâkimiyet Efendilerinden bahsediyordunuz bana, Usta,"dedi Gareth uysalca. Evaristo'nun yüzü aydınlandı. "Evet, öyle yapıyordum. Bu,konuşmak için çok daha uygun bir konu. Kral Tamaros, Geçit-lerin yaratılmasının barış getirme olasılığının yanında, şiddetlisavaşlara da sebebiyet verebileceğini fark etmeye başlamıştı.Elfler, amacımızdan şüphelenmeye başlamışlardı bile. Geçitle-rin yaratılmasının tek nedeninin, insanların elf topraklarına ko-laylıkla girerek kontrolü ele geçirmesi olduğuna inanıyorlardı.Tamaros, Geçitlerin sadece barışçıl amaçlarla kullanılacağınaRahip'i inandırmak için iki yıl harcadı. Geçitlerin kapılarına her

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 58: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ırkın da muhafız koyabileceğine dair sözler verdi. GeçitlerinKoruyucusu'ndan izin almadan, hiçbir insanın Geçitleri kul-lanmayacağını da vaat etti.33

MARGARET WEİS ve TKACY HİCKMAN "Bütün bu sözleri vermişti ama, sözlerin tutulacağından na-sıl emin olabilirdi? Yüzlerce insan, kullanım iznini almak içinyaygara kopartmaya başlamıştı ve daha Geçitler yapılmamıştıbile. Kral Tamaros, bu insanların bir kısmının onurlu amaçları-nın olduğunu biliyordu ama birçoğu da hergele ve üçkâğıt-çıydı. Kralımız, Geçitlere girenlerin, kontrolümüzden çıktıktansonra da kanunlarımıza uyacağını nasıl garanti edecekti? "Büyük bir sorunla karşılaştığında hep yaptığı gibi, KralTamaros, tanrılara döndü. Sarayını terk etti ve oruç tutup duaetmek için Tapmağa gitti. Küçük bir hücrenin taş zeminindeyatıp hiçbir şey yemeden, sadece su içerek, Tapmakta dokuzgün ve dokuz gece kaldı. O zaman ona hizmet etme şerefineerişenlerden biriydim ben de," dedi Evaristo. "Basit bir cübbe, büyücü olmadığı için ve başka türlü de as-la davranmayacağmdan en düşük seviyeli çırağmkinden biledaha basit bir cübbe giymiş hali, hâlâ gözlerimin önünde. Uzun;saçları omuzlarına dökülüyordu. Tıraşlı değildi—ki bu onuniçin olağan dışı bir durumdur—ve sakalı, mum ışığında parlı-yordu. Oruç, onu kurutmamış, yüzünün güzel şeklini ortayaçıkartmıştı. Getirmiş olduğum su testisini yanına, yere koydum.Onunla konuştum ve onun için yapabileceğim bir şey olup ol-madığım sordum. "Beni ne gördü ne de duydu; o sırada tanrılarla birlikte ol-duğunu anladım. Sessizce çekildim. Ertesi gün, Tamaros, Tapı-nağı terk etti ve tanrıların dileğini açıkladı. "Geçitleri kullanmaları için on insan seçilecekti. Bu on kişi,diğer ırklar arasındaki büyük elçilerimiz olacaktı. Diğer ırklararasında yaşayacaklar ve onların adetlerini öğreneceklerdi. Ge-çitlerden geçen diğer insanlardan sorumlu olacaklar ve kendile-rinden sonra gelenlere göz kulak olacaklardı." "Hâkimiyet Efendileri," diye bağırdı Gareth, bir anda anla-yarak. "Evet ve bu görev, ilk vazifeleriydi," dedi Evaristo. "O za-mandan beri güçleri büyüdü, sorumlulukları da. Kral Tamaros,bu onura en uygun olan kişileri bulmak için insan krallıklarınıaraştırdı. Hâkimiyet Efendileri için yüksek standartlar belir-±00

KRrRvıUk. K-uuuledi—kişinin iyi eğitimli olması gerekiyordu; kendi dilindenbaşka en az iki dil daha konuşabilmeliydi; zayıfları koruyabil-mek için dövüşmeyi bilmeliydi; diplomasi konusunda yete-nekli/ sevecen ve merhametli, güçlü ve cesur olmalıydı. "Nihayet on aday seçildiğinde, Kral Tamaros, onları tanrı-lara takdim etti. İşte o zaman, ilk defa, Dönüşüm—Zırh Muci-zesi— vuku buldu ve Kral Tamaros, seçimlerini akıllıca yaptı-ğını ve tanrıları memnun ettiğini öğrendi." "Dönüşüm'ü görebileceğim, değil mi, Evaristo?" diye sorduGareth heyecanla; ayinin dini yönleriyle pek ilgili değildi. "Tanrıların izniyle, göreceksin," diye yanıtladı Evaristo cid-diyetle ve hafifçe azarlayarak. "Bu, çok önemli bir ayin, Gareth.Dönüşüm, zihne ve bedene çok büyük zararlar verir. Adaylar-dan biri sağ kalamadı ve sunağın önünde can verdi. Zırh ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 59: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kadının bedeni, bir olmuşlardı ve ayrılamadılar." "Bunun anlamı, tanrıların ondan hoşnut olmadığı mı, Us-ta?" diye sordu Gareth. "İlk başta, bazıları, nedenin bu olduğunu düşündü. AmaSaygıdeğer Yüksek Büyücü, tanrıların hanımefendiye kutsalzırhı vermiş olduğuna işaret etti. Hanımefendinin ruhunun,tanrıların hediyesini kabul ettiğine ancak fanî bedeninin onutaşıyabilecek kadar güçlü olmadığına hükmedildi. Kadın, düş-tüğü yere, sunağın önüne gömüldü. O zamandan beri bütünadaylar, onun dinlendiği yerin üzerinde diz çökerler ve duala-rına onu da eklerler. Bazıları, onu On Birinci Hâkimiyet Efen-disi olarak kabul eder ve ona Hayaletlerin Efendisi der." Gareth, gözlerini fal taşı gibi açmış, endişeyle kıvranıyordu."Bu, Helmos'a olmayacak, değil mi, Saygıdeğer Büyücü?" "Olmaması için tanrılara dua ediyoruz," diye yanıtladıEvaristo ciddiyetle. Sonra, oğlarun solgun ve mutsuz olduğunugörünce, "Helmos, genç, güçlü ve son derece uygun. Bu ezayakendisini hazırlamak için Tapmakta bir hafta geçirecek ve YediHazırlık olarak bilinen görevleri yerine getirecek. İyi olacaktır." Gareth, geceleri her zaman dua ederdi çünkü dadısı, duaetmediği için ayılar tarafmdan yenen oğlanın hikâyesini anlat-nuşü ona. Ama genelde aceleyle dua eder, böylece soğuk taş101

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKM ANzeminde uzun süre diz çökmek zorunda kalmazdı. O gece,Gareth, dualarına Helmos'u da ekledi ve tanrılara, ona dikkatetmelerini özellikle söyledi. Gareth, yeni bulduğu bu kahramanından Dagnarus'a bah-setmedi. Dagnarus'la, konuyu o açmadığı sürece—ki bunu na-diren yapıyordu—Helmos hakkında hiç konuşmadı. İçgüdü,çocuk sezgisi ya da sadece bu geçen birkaç ayda Gareth'inDagnarus'u çok iyi tanımış olması, şamar oğlanının sadece birtek kahramanının olması gerektiğini anlamasını sağlamıştı ve okahraman da Dagnarus'tu.102

Veliaht Prens / Hayaletlerin Efendisi Evaristo, Dagnarus'u öğrenci olarak kaybetmekten dolayıçok fazla üzülmemişti. Öğretmen, ilk başta, görevini başara-mamasından dolayı sadece kraliyet ailesiyle değil, kendi üstle-riyle de başının derde girmesinden endişelenmiş, hatta kork-muştu. Ancak zaman geçip de hiç kimse onu suçlamaymca,103

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANEvaristo rahatladı ve elinde kalan tek öğrenciye, Gareth'e Öğ-retmenin keyfini çıkarttı. Üstleri, neler yapmış olduğu konusunda rapor vermesini is-tediklerinde, Evaristo, başarısızlığını dürüst bir şekilde belirtti.Ancak, suçu prensin kâhyası olan Sihvyth'e atmaya dikkat etti.Prensin derslerden kaçmasından, elfin sorumlu olduğu ka- -naatine varmıştı öğretmen. Elfin, genç prens için uygun bir akılhocası olmadığını belirterek, bu görevden alınmasını önerdi. Ertesi gün, kaleye gitmek için hazırlanırken, konuyu karı-sıyla konuştu. "Bu akıllıca mıydı, sevgilim?" diye sordu karısı. "Sağgörülübir davranış mı bu? Bu elfi o göreve getirme kararını, kralınkendisi verdi."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 60: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Siyasî çıkarlarıma göre davranıyorum," diye yanıtladıEvaristo. "Sibvyth aleyhine bir söz söylediğimde, Kütüphane-cinin yüzünü görmelisin. Kadının rengi o kadar soluyor ki, bo- >gazı kesilmiş sanırsın. Durum, çok hassas. Elfler arasındaki güçdengesinde bir değişim olmuş. Ayrıntıları pek bilmiyorum—elflerde siyaset her zaman çok karmaşık ve kanlıdır; kusmaktankorktuğun için onlar hakkında konuşulanları dinlemek iste-mezsin. Ama, anladığım kadarıyla, neredeyse yüz yıl kadarHâkimiyet sürmüş olan bundan önceki Rahibin Kalkanı, yeniKalkan tarafından, muhtemelen Vinnengael'den Kar-Khitai'yeuzanan Geçidin açılmasına izin vermiş olduğu için, azledilmiş.Eski Kalkan, öldürülmeyi istemiş ve bu isteği kabul edilmiş—""Ne korkunç!" diye bağırdı kadın. "Söylemiştim sana, sevgilim, elf siyaseti." Evaristo, içiniçekti. "Her neyse, şimdiki Kalkan, Geçidin elf topraklarındakalan kısmını kapatma tehdidini savuruyor. Büyük elçiler, Kralve Kalkan arasında gidip geliyor. Elbette, bunların hepsi ticarîimtiyazlar için. Kendi kapılarını kapatmaya elflerin hiç niyetiyok. Mallarını pazara getiren elf tüccarlarına uygulanan vergiyeitiraz ediyorlar. Hepsi bu.""Yani o zavallı elf, bir vergi yüzünden mi ölmüş?" diyesordu kadın dehşetle."Hayır, hayır. Bu sadece olayın bir kısmı. Danışman ata ile104

Kara\Aİı\z Kuyuİdli bir şey sanırım—biliyorsun, şu aile hayaleti. Şimdiki Kal-kan'111 danışman atası, ona, eski Kalkan'a meydan okumasınınu ne söylemiş." "Danışman görevi yapan hayaletler mi, sevgilim?" Kadın,gittikçe daha çok sasıtıyordu. Evaristo, karısına şefkatle gülümsedi. "Görüyorum ki, elförf ve adetleri konusunda sana bir ders vermem gerekiyor, sev-gilim. Her elf malikânesi, evin hayaletine bağlıdır. AncakGareth'le olan dersime geç kaldım. Çok tatlı bir çocuk o; yumu-şak başlı ve hassas. Mükemmel bir büyücü olacak. Onun prensebu kadar yakın arkadaş olmamasını dileyeceğim neredeyse.Ancak, Gareth, henüz çok genç ve Dagnarus'un onun üzerin-deki etkisi, hiç şüphesiz, zaman içinde azalacak. Gareth'inHelmos'a hayran olması, beni anlatılamaz ölçüde memnun edi-yor. O, çok daha iyi bir örnek." "Öyle olduğundan eminim ama bunun kâhyayla ne alakasıvar?" Evaristo, kadını duymadı. Kapıdan çıkmak üzereydi. Ka-dın, adamın peşinden gitti. "Sihvyth'ten bahsediyorduk," diyerek, nazikçe adamı sı-kıştırdı. "Ah, evet. Affedersin, sevgilim, dikkatim dağılmış." Eva-risto, durdu ve başlığını taktı. Dışarıda, sulusepken kar yağı-yordu. "Kral, herhangi bir şekilde, elfleri gücendirmek iste-mediğinden, Sihvyth'in kâhya olarak yeri sağlam ancak adam,dersleri kırması ve askerlerle birlikte olması için genç prensikışkırtıyor." Evaristo, karısını, yanağından öptü. "Hiç kimse,elfe karşı bir söz söylemeyi göze alamaz ve bu yüzden kimse,beni, prense karşı olan görevimi yerine getirmemekle suçlaya-maz; çünkü eğer yaparlarsa, şimdiye kadar gizlice söylediğimbu sözleri, herkese söylerim." "Bundan hoşlanmadım, Evaristo," dedi kadın, sevgi dolutavırlarla oyalanırken. "Elflerin zehir olsun, bıçak olsun, her yo-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 61: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

la başvurduğunu herkes bilir. Hiçbir iş buna değmez; saraydaolsa bile. Başka bir görev istediğini söyle Kütüphaneciye.""İlgin için teşekkür ederim, aşkım. Ancak hiçbir iş, bu ka-±05

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANdar çok para kazandırmıyor. Ayrıca, ben tehlikede değilim."Evaristo, ekşi ekşi gülümsedi. "Sihvyth, kazandı. Prensin üze-rindeki etkisi çok sağlam. Bir tehdit değilim ben. Hem zaten, hiçkimse, Helmos'un Dönüşüm'ü dışında bir şey düşünmüyor." "Bizim için iyi yerler ayarlamayı unutmadın, değil mi, sev-gilim?" diye sordu kadm kaygıyla. "Unutmadım." Evaristo, dışarı çıkmayı olabildiğince gecik-tirmek için biraz daha oyalandı. "Helmos'un Gareth'i ziyafetedavet ettiğini sana söylemiş miydim? Veliaht prensimiz o kadarcömert, o kadar asil bir erkek ki! Gareth, o kadar heyecanlandıki, dün ona verebildiğim tek ödev, Hâkimiyet Efendilerinin ta-rihini okuması oldu. Bunun onu sakinleştirdiğini söyleyebili-rim. Bu kadar ilginç bir konunun, uyku getirecek kadar sıkıcıbir şekilde yazılmış olmasına inanmak çok güç. Ama SeptimusGrubb, böyle biri. Ah, neyse, artık gitmeliyim." Pelerinine iyice sarman Evaristo, dışarıdaki fırtınaya göğüsgererek, kaygan kaldırım taşlarının üzerine ilerledi.***** Yaklaşmakta olan ayinden dolayı heyecanlanan tek kişi Ga-reth değildi. Yirmi beş yıldır bir Hâkimiyet Efendisi seçilme-mişti. Son törene tanık olanlar, hatıraları yüzünden epey popü-ler olmuşlardı ve başka konulardan neredeyse hiç bahsetmiyor-lardı. Saray terzileri, yeni giysilere olan ihtiyacı karşılayabilmekiçin gece gündüz çalışıyorlardı. Şehir de bu vesileyle süslene-cekti. Kodamanlar ve misafirler, dünyamn dört bir yanmdanVinnengael'e geliyorlardı; bunların arasında Ejderha Dağı'nda-ki Zamanın Koruyucuları Manastırı'ndan keşişler de vardı. Binalar tamir ediliyor ve boyanıyor, caddeler süpürülüyor,çiçekler ekiliyordu. Dönüşüm Günü'nde dükkânlar kapalı ola-caktı, meyhaneler de; ancak bu, Hancılar Loncası ve VinnengaelBaşkam arasındaki şiddetli tartışmadan sonra sağlanmıştı.Hancılar, tezahürat ve alkışlamayla geçen zor bir günden sonrabütün misafirlerin susayacağım söyleyerek, meyhanelerin açıkkalmasını istemişlerdi. Başkan, yarısı sarhoş olmadığında bile, o1D&>

Kdrüvdıte, Ku.\Au.kalabalığın heyecanını kontrol etmenin yeterince zor olacağınıbelirtmişti. En sonunda, hancılar, kayıplarını tazmin ermek içinher odanın ücretine yarım metelik eklemek ve ertesi gün deyarım saat erken açmak koşuluyla dükkânlarını kapatmayı ka-bul etmişlerdi. Vinnengael'deki herkes heyecana kapılmıştı; saygıdeğerbüyücüler dışında. Evaristo'nun Gareth'in aklına sokmaya ça-lıştığı gibi, Hâkimiyet Efendisi'ne Dönüşüm, kutsal ve çokönemli bir merasimdi ve büyük ciddiyetle ele alınmalıydı. Ziya-fetten sonraki gün, Helmos, Yedi Hazırlığa başlamak için Tapı-nağa girecekti. O süre boyunca Tapmak, Şifacılar Salonu dı-şında, ziyaretçilere kapatılacaktı. Diğer Hâkimiyet Efendileri, yedi hazırlık sınavında yap-tıkları üzerine sınanacağı, sorgulanacağı ve değerlendirileceğiTapmakta, Helmos'a eşlik edeceklerdi. Eğer herhangi bir nok-tada, Hâkimiyet Efendilerinden biri, adayda bir kusur görürse,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 62: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

endişelerini Kral Tamaros'a iletecek, o da adaylığı tekrar göz-den geçirecekti. Hâkimiyet Efendilerinin, Helmos'tan emin ol-dukları söyleniyordu. Onun aday gösterilmesine itiraz etme dü-şüncesi yoktu; kimse onun başarısız olmasından korkmuyordu. Evaristo, Gareth'in Yedi Hazırlık hakkındaki sorularını ya-nıtlamayı, bu bilgilerin gizli ve büyücüler için kutsal olduğunu,ve eğer oğlan, ileride büyücü olmak için uygun bulunursa bun-ları öğrenebileceğini söyleyerek reddetti. Helmos aday gösterildiğinde, sadece beş Hâkimiyet Efendi-si vardı. Gücün Efendisi, Cesaretin Efendisi, Bilginin Efendisi,Onurun Efendisi ve Adaletin Efendisi. Boş olan mevkiler, Şö-valyeliğin Efendisi, Kahramanlığın Efendisi, DiplomasininEfendisi, Düşüncenin Efendisi ve Hayvanların Efendisi'ydi. On görevi ve bu onura ulaşanların isimlerini Gareth'e ez-berlettikten sonra, "Her Hâkimiyet Efendisi'ne tanrılar tarafın-dan büyülü bir armağan bahşedilir; bu armağan, onun, görevle-rini daha başarılı bir şekilde yerine getirmesini sağlar," dediEvaristo. Gareth, bunun gerçekten de bu şekilde olduğunu biliyordu;zira, bir keresinde dadısıyla birlikte pazarda dolaşırken, Gücün±oy-

MARGARET W E 1 S ve TRACY HİCKMANEfendisi'nin, bir köpeğin üzerine devrilmiş olan tuğlalarla dolubir arabayı kaldırdığını görmüştü. Adam, elleri ve—dadıya gö-re—tanrıların armağanından başka hiçbir şey kullanmamıştı.Oğlan, tuniğinde Hâkimiyet Efendilerinin işareti—altm bir kurstaşıyan iki mavi grifon—olan adama huşuyla bakmıştı. "Sanırım Cesaretin Efendisi de cesurdur." Gareth, Kramme-lerden Leydi Mary ile hiç tanışmamış olmasına karşın, onunyiğitliklerine ilişkin hikâyeleri duymuştu. "Sadece cesur değil," dedi Evaristo, "aynı zamanda başka-larının içinde cesaret uyandırma yeteneğine de sahip." "Peki ya diğerleri? Bilginin Efendisi ne yapıyor? Bilinmesigereken her şeyi biliyor mu?" "Bu, onu bir tanrı yapardı. Hayır, Gareth, Bilginin Efendisi,karşısındakinin kalbinde ne olduğunu ve gerçek niyetini göre-biliyor. Hayvanlarm Efendisi, hayvanlarla konuşabilme yetisinesahip." Listeyi tekrar gözden geçiren oğlan, "Neden Savaşm Efen-disi yok?" diye sordu. "Bir Hâkimiyet Efendisi'nin görevi barışı desteklemektir,Gareth," dedi Evaristo, gülümseyerek. "Bir Savaşın Efendisi'neihtiyacımız yok." "Dagnarus, çok üzülecek," dedi Gareth. "Bir HâkimiyetEfendisi olma zamanı geldiğinde, Savaşm Efendisi olmayı plân-lıyordu." Evaristo'nun gülümsemesi kayboldu. Son derece sert bak-maya başladı. Listeyi oğlanın elinden çekip alan öğretmen, Ta-pınaktan getirmiş olduğu evrak çantasının içine tıktı. "Hadi,Gareth, Hâkimiyet Efendileri üzerine yeterince zaman harcadıkve cüceleri ihmal ettik. Atsızlar hakkında neler öğrendiğini an-lat bana."***** O gece, Helmos onuruna bir ziyafet verildi. Yiyecek boldu.Şarap akü. Nedimler, hayranlıklarını anlattılar. Kral, gurur-landı. Önemsenmediğini düşünen Kraliçe, huysuzlaşıp so-±02

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 63: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANEvaristo rahatladı ve elinde kalan tek öğrenciye, Gareth'e öğ-retmenin keyfini çıkarttı. Üstleri, neler yapmış olduğu konusunda rapor vermesini is-tediklerinde, Evaristo, başarısızlığını dürüst bir şekilde belirtti.Ancak, suçu prensin kâhyası olan Sihvyth'e atmaya dikkat etti.Prensin derslerden kaçmasından, elfin sorumlu olduğu ka-naatine varmıştı öğretmen. Elfin, genç prens için uygun bir akılhocası olmadığını belirterek, bu görevden alınmasını önerdi. Ertesi gün, kaleye gitmek için hazırlanırken, konuyu karı-sıyla konuştu. "Bu akıllıca mıydı, sevgilim?" diye sordu karısı. "Sağgörülübir davranış mı bu? Bu elfi o göreve getirme kararını, kralınkendisi verdi." "Siyasî çıkarlarıma göre davranıyorum," diye yanıtladıEvaristo. "Sihvyth aleyhine bir söz söylediğimde, Kütüphane-cinin yüzünü görmelisin. Kadının rengi o kadar soluyor ki, bo-ğazı kesilmiş sanırsın. Durum, çok hassas. Elfler arasındaki güçdengesinde bir değişim olmuş. Ayrıntıları pek bilmiyorum—elflerde siyaset her zaman çok karmaşık ve kanlıdır; kusmaktankorktuğun için onlar hakkında konuşulanları dinlemek iste-mezsin. Ama, anladığım kadarıyla, neredeyse yüz yıl kadarHâkimiyet sürmüş olan bundan önceki Rahibin Kalkanı, yeniKalkan tarafından, muhtemelen Vinnengael'den Kar-Khitai'yeuzanan Geçidin açılmasına izin vermiş olduğu için, azledilmiş.Eski Kalkan, öldürülmeyi istemiş ve bu isteği kabul edilmiş—""Ne korkunç!" diye bağırdı kadm. "Söylemiştim sana, sevgilim, elf siyaseti." Evaristo, içiniçekti. "Her neyse, şimdiki Kalkan, Geçidin elf topraklarındakalan kısmını kapatma tehdidini savuruyor. Büyük elçiler, Kralve Kalkan arasında gidip geliyor. Elbette, bunların hepsi ticarî

imtiyazlar için. Kendi kapılarını kapatmaya elflerin hiç niyetiyok. Mallanm pazara getiren elf tüccarlarına uygulanan vergiyeitiraz ediyorlar. Hepsi bu." "Yani o zavallı elf, bir vergi yüzünden mi ölmüş?" diyesordu kadın dehşetle."Hayır, hayır. Bu sadece olayın bir kısmı. Danışman ata ile104

KRravû.ı'fZ. Kuuu•ı erili bir şey sanırım—biliyorsun, şu aile hayaleti. Şimdiki Kal-Lan'm danışman atası, ona, eski Kalkan'a meydan okumasınınüne söylemiş." "Danışman görevi yapan hayaletler mi, sevgilim?" Kadm,gittikçe daha çok şaşırıyordu. Evaristo, karısına şefkatle gülümsedi. "Görüyorum ki, elfgrf ve adetleri konusunda sana bir ders vermem gerekiyor, sev-gilim. Her elf malikânesi, evin hayaletine bağlıdır. AncakGareth'le olan dersime geç kaldım. Çok tatlı bir çocuk o; yumu-şak başlı ve hassas. Mükemmel bir büyücü olacak. Onun prensebu kadar yakın arkadaş olmamasını dileyeceğim neredeyse.Ancak, Gareth, henüz çok genç ve Dagnarus'un onun üzerin-deki etkisi, hiç şüphesiz, zaman içinde azalacak. Gareth'inHelmos'a hayran olması, beni anlatılamaz ölçüde memnun edi-yor. O, çok daha iyi bir örnek." "Öyle olduğundan eminim ama bunun kâhyayla ne alakasıvar?" ' Evaristo, kadını duymadı. Kapıdan çıkmak üzereydi. Ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 64: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dın, adamın peşinden gitti. "Silvvyth'ten bahsediyorduk," diyerek, nazikçe adamı sı-kıştırdı. "Ah, evet. Affedersin, sevgilim, dikkatim dağılmış." Eva-risto, durdu ve başlığını taktı. Dışarıda, sulusepken kar yağı-yordu. "Kral, herhangi bir şekilde, elfleri gücendirmek iste-mediğinden, Sihvyth'in kâhya olarak yeri sağlam ancak adam,dersleri kırması ve askerlerle birlikte olması için genç prensikışkırtıyor." Evaristo, karısını, yanağından öptü. "Hiç kimse,elfe karşı bir söz söylemeyi göze alamaz ve bu yüzden kimse,beni, prense karşı olan görevimi yerine getirmemekle suçlaya-maz; çünkü eğer yaparlarsa, şimdiye kadar gizlice söylediğimbu sözleri, herkese söylerim." "Bundan hoşlanmadım, Evaristo," dedi kadın, sevgi dolutavırlarla oyalanırken. "Elflerin zehir olsun, bıçak olsun, her yo-la başvurduğunu herkes bilir. Hiçbir iş buna değmez; saraydaolsa bile. Başka bir görev istediğini söyle Kütüphaneciye.""İlgin için teşekkür ederim, aşkım. Ancak hiçbir iş, bu ka-±05

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANdar çok para kazandırmıyor. Ayrıca, ben tehlikede değilim."Evaristo, ekşi ekşi gülümsedi. "Silvvyth, kazandı. Prensin üze-rindeki etkisi çok sağlam. Bir tehdit değilim ben. Hem zaten, hiçkimse, Helmos'un Dönüşüm'ü dışında bir şey düşünmüyor." "Bizim için iyi yerler ayarlamayı unutmadın, değil mi, sev-gilim?" diye sordu kadın kaygıyla. "Unutmadım." Evaristo, dışarı çıkmayı olabildiğince gecik-tirmek için biraz daha oyalandı. "Helmos'un Gareth'i ziyafetedavet ettiğini sana söylemiş miydim? Veliaht prensimiz o kadarcömert, o kadar asil bir erkek ki! Gareth, o kadar heyecanlandıki, dün ona verebildiğim tek ödev, Hâkimiyet Efendilerinin ta-rihini okuması oldu. Bunun onu sakinleştirdiğini söyleyebili-rim. Bu kadar ilginç bir konunun, uyku getirecek kadar sıkıcıbir şekilde yazılmış olmasına inanmak çok güç. Ama SeptimusGrubb, böyle biri. Ah, neyse, artık gitmeliyim." Pelerinine iyice sarınan Evaristo, dışarıdaki fırtınaya göğüsgererek, kaygan kaldırım taşlarının üzerine ilerledi. Yaklaşmakta olan ayinden dolayı heyecanlanan tek kişi Ga-reth değildi. Yirmi beş yıldır bir Hâkimiyet Efendisi seçilme-mişti. Son törene tanık olanlar, hatıraları yüzünden epey popü-ler olmuşlardı ve başka konulardan neredeyse hiç bahsetmiyor-lardı. Saray terzileri, yeni giysilere olan ihtiyacı karşılayabilmekiçin gece gündüz çalışıyorlardı. Şehir de bu vesileyle süslene-cekti. Kodamanlar ve misafirler, dünyanın dört bir yanındanVinnengael'e geliyorlardı; bunların arasında Ejderha Dağı'nda-ki Zamanın Koruyucuları Manastırı'ndan keşişler de vardı. Binalar tamir ediliyor ve boyanıyor, caddeler süpürülüyor,çiçekler ekiliyordu. Dönüşüm Günü'nde dükkânlar kapalı ola-caktı, meyhaneler de; ancak bu, Hancılar Loncası ve VinnengaelBaşkanı arasındaki şiddetli tartışmadan sonra sağlanmıştı.Hancılar, tezahürat ve alkışlamayla geçen zor bir günden sonrabütün misafirlerin susayacağım söyleyerek, meyhanelerin açıkkalmasını istemişlerdi. Başkan, yarısı sarhoş olmadığında bile, o±0<h

K&ravdüz hCuuukalabalığım heyecanını kontrol etmenin yeterince zor olacağınıbelirtmişti- En sonunda, hancılar, kayıplarını tazmin etmek için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 65: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

her odanın ücretine yarım metelik eklemek ve ertesi gün deyarım saat erken açmak koşuluyla dükkânlarını kapatmayı ka-bul etmişlerdi. Vinnengael'deki herkes heyecana kapılmıştı; saygıdeğerbüyücüler dışında. Evaristo'nun Gareth'in aklına sokmaya ça-lıştığı gibi, Hâkimiyet Efendisi'ne Dönüşüm, kutsal ve çokönemli bir merasimdi ve büyük ciddiyetle ele alınmalıydı. Ziya-fetten sonraki gün, Helmos, Yedi Hazırlığa başlamak için Tapı-nağa girecekti. O süre boyunca Tapmak, Şifacılar Salonu dı-şında, ziyaretçilere kapatılacaktı. Diğer Hâkimiyet Efendileri, yedi hazırlık sınavında yap-ükları üzerine sınanacağı, sorgulanacağı ve değerlendirileceğiTapmakta, Helmos'a eşlik edeceklerdi. Eğer herhangi bir nok-tada, Hâkimiyet Efendilerinden biri, adayda bir kusur görürse,endişelerini Kral Tamaros'a iletecek, o da adaylığı tekrar göz-den geçirecekti. Hâkimiyet Efendilerinin, Helmos'tan emin ol-dukları söyleniyordu. Onun aday gösterilmesine itiraz etme dü-şüncesi yoktu; kimse onun başarısız olmasından korkmuyordu. Evaristo, Gareth'in Yedi Hazırlık hakkındaki sorularını ya-nıtlamayı, bu bilgilerin gizli ve büyücüler için kutsal olduğunu,ve eğer oğlan, ileride büyücü olmak için uygun bulunursa bun-ları öğrenebileceğini söyleyerek reddetti. Helmos aday gösterildiğinde, sadece beş Hâkimiyet Efendi-si vardı. Gücün Efendisi, Cesaretin Efendisi, Bilginin Efendisi,Onurun Efendisi ve Adaletin Efendisi. Boş olan mevkiler, Şö-valyeliğin Efendisi, Kahramanlığın Efendisi, DiplomasininEfendisi, Düşüncenin Efendisi ve Hayvanların Efendisi'ydi. On görevi ve bu onura ulaşanların isimlerini Gareth'e ez-berlettikten sonra, "Her Hâkimiyet Efendisi'ne tanrılar tarafın-dan büyülü bir armağan bahşedilir; bu armağan, onun, görevle-rini daha başarılı bir şekilde yerine getirmesini sağlar," dediEvaristo. Gareth, bunun gerçekten de bu şekilde olduğunu biliyordu;zira, bir keresinde dadısıyla birlikte pazarda dolaşırken, Gücün±oy-

MARGARET W E 1 S ve TRACY HİCKMANEfendisi'nin, bir köpeğin üzerine devrilmiş olan tuğlalarla dolubir arabayı kaldırdığını görmüştü. Adam, elleri ve—dadıya gö-re—tanrıların armağanmdan başka hiçbir şey kullanmamıştı.Oğlan, tuniğinde Hâkimiyet Efendilerinin işareti—altın bir kurstaşıyan iki mavi grifon—olan adama huşuyla bakmıştı. "Sanırım Cesaretin Efendisi de cesurdur." Gareth, Kramme-lerden Leydi Mary ile hiç tanışmamış olmasına karşm, onunyiğitliklerine ilişkin hikâyeleri duymuştu. "Sadece cesur değil," dedi Evaristo, "aynı zamanda başka-larının içinde cesaret uyandırma yeteneğine de sahip." "Peki ya diğerleri? Bilginin Efendisi ne yapıyor? Bilinmesigereken her şeyi biliyor mu?" "Bu, onu bir tanrı yapardı. Hayır, Gareth, Bilginin Efendisi,karşısındakinin kalbinde ne olduğunu ve gerçek niyetini göre-biliyor. Hayvanların Efendisi, hayvanlarla konuşabilme yetisinesahip." Listeyi tekrar gözden geçiren oğlan, "Neden Savaşın Efen-disi yok?" diye sordu. "Bir Hâkimiyet Efendisi'nin görevi barışı desteklemektir,Gareth," dedi Evaristo, gülümseyerek. "Bir Savaşm Efendisi'neihtiyacımız yok." "Dagnarus, çok üzülecek," dedi Gareth. "Bir Hâkimiyet

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 66: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Efendisi olma zamanı geldiğinde, Savaşm Efendisi olmayı plân-lıyordu." Evaristo'nun gülümsemesi kayboldu. Son derece sert bak-maya başladı. Listeyi oğlanın elinden çekip alan öğretmen, Ta-pmaktan getirmiş olduğu evrak çantasının içine tıktı. "Hadi,Gareth, Hâkimiyet Efendileri üzerine yeterince zaman harcadıkve cüceleri ihmal ettik. Atsızlar hakkında neler öğrendiğini an-lat bana." O gece, Helmos onuruna bir ziyafet verildi. Yiyecek boldu.Şarap aktı. Nedimler, hayranlıklarını anlattılar. Kral, gurur-landı. Önemsenmediğim düşünen Kraliçe, huysuzlaşıp so-102

KRravıL\z KMAUmurttu. Büyülenmiş olan Gareth, heyecandan hiçbir şey yiye-medi- Bütün geceyi, parlıyor gibi gözüken kahramanına hayran, ayran bakarak geçirdi. Etrafındakilerden ayrı duran Helmos,«anki şimdiden Tapmakta, tanrılarla birlikteymiş gibiydi. Dagnarus, sıkıldı; ya da en azından öyle gözüktü. İki oğlanyatmaya gönderildiklerinde—parti, tam eğlenceli olmaya baş-lamıştı—Dagnarus, Silvvyth'in elinden kurtularak, ağabeyinebakmak için kısa bir süre durdu."Ben de buna sahip olacağım," dedi."Tanrılar izin verirse," dedi Silvvyth. Dagnarus, adama, yeşil gözleriyle yakıcı bir şekilde baktı vegülümsedi. Ekselanslarını yatırdıktan sonra, Silvvyth, saraydaki oda-sında, gecenin geç saatlerine kadar oturdu; o odada boğuldu-ğunu hissediyordu çünkü pencereler, duvarlara açılmış inceyarıklardan başka bir şey değildi. Elf, ormandaki yatağım özlü-yor, evinin gevrek, serin, çam kokulu havasını teneffüs etmeyiistiyordu. Havasızlıktan boğulduğunu gördüğü kâbuslardandolayı birçok gece uyanmıştı. Kalede yaşayanların büyük bir kısmı mesut bir şekilde sar-hoş olmuştu ve gecenin bu geç saatinde prensle ilgilenmesinibüyük ihtimalle kimse istemeyecekti. Silvvyth de bu boşluktanyararlanmaya karar verdi, mürekkep ve fırçasını aldı ve Kal-kan'a göndermek üzere bir şiir yazdı. Şiir, uzun ve simgelerle—şelalelerdeki gök kuşakları, sarayın üzerinde süzülen kartallar,gölün yüzeyine çıkan gümüş rengi balıklar—doluydu. Bunuokuyan insanlar—elf dilini anlamayı başarabilenler—sıkıntıdanuyuyakalırlardı. Kalkan okuduğunda ise, çiçeklerin, dalların veyaprakların altını görüp şiirin köküne inecek, gerçek manasımanlayacaktı. Emretmiş olduğunuz gibi, kendime, Kralın ailesi içinde bir yeredindim. Küçük oğlunun kâhyasıyım. Dokuz yaşındaki oğlan tutkulu;çabuk öğreniyor ancak çalışmayı sevmiyor; korkusuz, inatçı, yakışıklı.Bu, tehlikeli bir bileşim; özellikle de bir insan için. Gelecekte, bize fay-dalı olabilir. Bir engereği efsunlar gibi yaklaşıyorum ona. Müzik çal-•u>3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANdığı ve efsun tuttuğu sürece, uysal olacaktır. Eğer müzik susarsa, ayı-lıp saldıracaktır. Lord Mabreton'a gelince. .. Tam olarak sizin istediğiniz gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 67: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dav-ranıyor. Onun grubuyla insanların ilişkisi hızla kötüleşiyor. LeydiMabreton, Çekiçtırnağı nehri kıyısındaki şehirden uzak evinde inzi-vaya çekilmiş olarak yaşıyor. Saraya daha hiç gelmedi; ki bunun içinminnettar olmalıyız. Onun güzelliğine yazılacak olan şarkılar, bireşek olan kocasını anırtmaya başlardı yoksa. Kralın büyük oğlu, Helmos, bir Hâkimiyet Efendisi olacak. Ra-hiv'in etkisi zayıflıyor. Harekete geçmeye hazır olmalıyız. Son fırça darbesini de vurduktan sonra, Silwyth, kendievinden olan ve kendisiyle birlikte Vinnengael'e gelen hizmet-kârını çağırdı. Silvvyth, şiiri katlayıp kemikten bir kutunun içinekoyarak hizmetkâra verdi. "Bunu Rahibin Kalkanı'na götür. Bu da Geçidi kullanmakiçin ihtiyacın olan para ile benim verdiğim geçiş izni. Kalkan'ın-kilerden başka hiçbir göz, bunu okumamalı. Kalkan'in düşman-ları—insan ya da elf—tarafından yakalanma tehlikesi içine gi-rersen, önce bu dokümanı, sonra da kendini yok edeceksin." Hizmetkâr, anladığını ve kendisine verilen görevi kabul et-tiğini belirtmek için eğilerek selâm verdi. Kutuyu, tuniğininiçine, tam kalbinin üstüne yerleştirdi. Tekrar eğilerek selâmverdikten sonra da ayrıldı. Görevini tamamlamış olan Sihvyth, yatağına gitmedi. Şuanda kale muhafızları dışında bomboş olan avluya bakan pen-cerenin yamnda durdu. Devriye gezen askerleri izleyen Sihvyth, savaş, benim içinçok iyi olurdu, diye düşündü. Geçitten gelen ilk insan askerler,Rahip'in düşmesini ve Kalkan'm yükselmesini sağlayacak. VeKalkan yükseldiğinde, ben de yükseleceğim. Elfin daracık pencerelerinden içeri süzülmeye çalışan gü-neş, kendi evindeki yatağından izlediği gün doğuşunu hatırlattıadama. Gözyaşları, Sihvyth'in gözlerine doldu; adam, hiç utanma-dan ağladı.110

YODOD Göl Ertesi gün, Helmos, Yedi Hazırlık için Tapmağa girdi. Ada-mın tapmakta geçirdiği iki hafta, Gareth'in hayatındaki en uzungünler oldu. Silwyth'in Prens Dagnarus'a, ağabeyi olan VeliahtPrens Helmos'un bir Hâkimiyet Efendisi olmak üzere Hâkimi-yet Efendileri Konseyi tarafından, aleyhte hiç oy almadan se-111

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANçilmiş olduğunu söylediği gün ise, Gareth'in yaşadığı en güzelgünlerden biriydi; Dagnarus'un keyfinin kötü olmasının vejhiçbir neden yokken Gareth'i yumruklayıp oğlanın dudağınıyarmasının bir önemi yoktu. Dönüşüm ayininin olduğu günün sabahı, Gareth, dahaSihvyth onu çağırmadan uyanmış, hatta ebeveynlerinin almışolduğu yeni giysileri giymişti bile. Bu, ilklerin günüydü. Oğl milk defa Dönüşüm Mucizesi'ni görecek ve ilk defa BüyücültTapmağı'na girecekti; üstündeki de ilk kısa tuniğiydi. Kısa tu-niğini, renkli çoraplarının üstüne giyen Gareth, kendisini birseksen boyunda hissediyordu. Silwyth, oğlana pelerinini giy-dirdi ve başlığının altındaki saçlarını düzeltti. Dagnarus, son derece aksi ve geçimsizdi o gün. Genelde enerken uyanan o olur, yatağının etrafında dururken uykuyla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 68: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gözlerini kırpıştıran ve esnediklerini gizlemeye çalışan görevlilordlara sataşırdı. O gün, Dagnarus geç saatlere kadar uyudu;ya da uyurmuş gibi yapü. Süslü giysileri içindeki lordlar, dur-madan kıpırdanıp gittikçe sinirlenerek, güneşin doğmasını iz-lediler. Gareth, başlamasma daha en az altı saat olmasına kar-şın, töreni kaçıracağından korkarak panik olmuştu. Sihvyth, olayı ele aldı. Pencereleri açarak, içeri temiz havave olağanüstü şafağın ışığının girmesini sağladı. Gökyüzünüyaran, parlak kırmızı, mor, turuncu ve altın rengi şeritlere hay-ranlıkla bakan Gareth, bunu iyi bir işaret olarak kabul ederek,Helmos adına heyecanlandı. Sihvyth, yatak perdelerini açarken, "Ekselansları zili çalı-yor, beyler. Onunla ilgilenmemiz lazım," dedi. Aslında, tam tersine, Ekselansları zili çalmıyordu. Küçükgümüş zil, komodinin üzerinde duruyordu; Dagnarus, Silwy-th'e ters ters baktı. "Günaydın, Ekselansları," dedi kâhya. "Size güzel bir gündiliyorum. Bugün çok uyudunuz; hiç şüphesiz, asil ağabeyiniziçin duyduğunuz heyecan yüzünden. İftihar edilesi bir durumbu, Ekselansları. Başka bir prens, ağabeyine gösterilen bu ilgiyikıskanabilirdi. Sadece gerçekten büyük bir prens, ağabeyinesunulan bu şerefin kendisine de yarayacağını bilebilir."112

KflrflıtUte fcuiAupagnarus'un hakkını vermek gerekirse, Silwyth belirtene. r pjelmos'u gerçekten kıskandığını fark etmemişti. Bu duy- çok doğaldı. Dagnarus şımartılan, küçük ve sevimli olandı.

Ancak Helmos, sevilen çocuktu. Kral Tamaros, öldüğü güne kadar tek sevdiği, gerçek karısıolarak kabul ettiği kadından olan tek çocuğunu sevdiği kadarvemiyordu Dagnarus'u. Ancak merhametli bir insan oldu-ğundan, küçük oğlunu sevemediği için kendisini suçlu hissedi-yordu. Dagnarus'u sevmek istiyor, bunun için çok çaba harcı-yordu. Çabaları, en sonunda hoşgörü şeklini almıştı. Tamaros,Dagnarus'u asla azarlamıyor ya da onu tersleyip istediği şey-lerden mahrum etmiyordu; en çok istediği şey dışmda—baba-sının gerçek sevgisi. Dagnarus, bir su değirmenine zincirlenmişeşeğin hemen önünde sallanan havuç gibi önünde duran sev-giyi kazanmak için çabalıyordu. Hatası kendisine gösterilince, Dagnarus, tutumunu değiş-tirdi. Bir an içinde, somurtan bir çocuktan kibar bir prense dö-nüştü. Lordlardan, onları beklettiği için özür diledi ve giysile-rini değiştirmek istediklerini bildiğini söyleyerek, onları o güniçin hizmetinden affetti. Lordlar, oradan ayrılmaktan memnun-dular ve oğlana iyi bir gün dileyip, hediyeler vererek gittiler.Gareth, kaldı. Dagnarus, kalmasını istediğini gösterecek şekildebakmıştı oğlana. Dagnarus da kısa tunik giyecekti; bu, oğlanı memnun etti.Diğer erkek çocuklarının aksine, Dagnarus, giyinip süslenmeyiseverdi. İyi giysilerin güzelliğini arttırdığım biliyordu ve iyigörünmenin, kendisine başkaları üzerinde güç kazandırdığı-nın—oldukça küçük olan yaşma karşın—farkındaydı. Yemek yiyip giyinirken, iki oğlan, o gün olacakları tartıştı-lar ve sorularıyla Silwyth'in başının etini yediler. "Neden babam bir Hâkimiyet Efendisi değil, Silvvyth?" diyesordu Dagnarus. "Babanız, Hâkimiyet Efendisi yaratma gücü bahşedilerek,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 69: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bütün insanlardan daha yüce bir şerefe nail edilmiştir. Böylesibir hediyeyi kendisinin üzerinde kullanması, tıpkı sizin kendikendinize hediye almamz gibi yakışıksız olurdu."113

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN Sihvyth, Dagnarus'un başına altın bir halka yerleştirdi vebabasıyla annesinin yanma gitmesi vaktinin geldiğini söyledi. Tam çıkmak üzerelerken, "Neden hiç elf Hâkimiyet Efen-dişi yok, Sihvyth?" diye sordu Dagnarus. "Bu, çok güzel bir soru, Ekselansları," dedi Sihvyth. Ne yy.zü, ne de sesinde herhangi bir duygu yoktu. Ancak her za-manki sakinliği, hiddet ile ısındı; koyu, çekik gözlerinde biralev yandı. "Bazı insanların aynı soruyu Majestelerine sordu-ğundan eminim." Dagnarus ve Gareth bakıştılar ancak ne bu garip cümleyi nede ne anlama gelebileceğini tartışacak vakitleri yoktu; Silvvyth,görevlerini yerine getirmesi için prensi götürdü. Gareth de aile-sinin yanına gitti. Oğlanı kısa tuniğinin içinde görünce, annesi bir çığlık attıve bebeğini kaybettiğini söyledi.***** Büyücüler Tapmağı, sarayla aynı seviyede bulunan devasabir yapıydı. Geniş ve kare şekilli bir açık alan, Tapmak ile sarayıbirbirinden ayırıyordu. Göletler ve fıskiyeler, taş vazolardaağaçlar ve çiçeklerle süslenmiş olan Tapmak, Şifacılar Salonu,büyücü olmak üzere eğitilen öğrencilerin yurtlarının ve ders-liklerinin bulunduğu Üniversite ve on Yüksek Büyücü ile onla-rın yazıcıları, sekreterleri ve hizmetkârlarının odaları da dahilolmak üzere birçok binadan oluşan ve geniş bir alan kaplayanbir siteydi. Tapmağın merkezinde, yüksek kubbeli bir çatısı olan ko-caman bir amfiteatr vardı. Amfiteatr, çeşitli amaçlar için kulla-nılıyordu. Dinî törenler orada gerçekleştiriliyordu. Loncalarınbaşkanları iş konuşmak için ayda bir orada toplanıyorlardı. İn-sanlar, oraya gelerek, ettikleri dualarm gerçekleştirilmesi içintanrılarla yalvarıyor, sunaklara çiçekler bırakıyor ve mumlaryakıyorlardı. Dönüşüm Ayini de orada yapılacaktı. Ebeveynleriyle birlikte saraydan çıkan Gareth, normaldeboş olmasına karşın şu an tıklım tıklım olan alana bakü. Vin-114

KarflıtUte KUMUael'de yaşayan herkes oradaydı; zira üçüncü seviyenint ilan, olayı kutlamak amacıyla sonuna kadar açılmış ve bi-• d seviyede, su kenarında yaşayanlarla ikinci seviyede, Pazar esinde yaşayanların kraliyet şehrine girmesine izin veril-isti. Dunkarga'dan, sadece geçit törenini izlemek için değil,Helmos'un şerefine kurulmuş olan panayırda mallarını satmakiçin de bir sürü kişi gelmişti. Komutan Argot, savaş atını eşkin sürerek geçti. Adam daatı da haşin gözüküyorlardı; o ve askerleri on binlerce kişiyikontrol altında tutmakla görevliydiler. Askerler, saraydan Ta-pınağa kadar kol kola dizilmişler, kraliyet ailesinden birinigörmek için debelenen insanların önünde etten bir duvar oluş-turmuşlardı. Askerlerin geri kalam da saray merdivenlerindeüçgen şekilli bir düzen içinde duruyorlardı. Ellerinde bronzdaniri kalkanlar vardı. Kalabalığın azıtması durumunda, askerler,bronz bir kama gibi, karmaşayı kolaylıkla yarabileceklerdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 70: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gareth'in ailesi de geçit törenine katılacağı için, diğer soy-lularla birlikte yerlerini aldılar. Majestelerinin kâhyası, onları,mevkilerine ve statülerine göre sıraya diziyordu. Gareth'in ai-lesi öne yakındı; bu durum, oğlan için uygun olmasına karşın,babasını rahatsız etti. Mevki ne kadar yüksek olursa, sıranın okadar arkasında oluyorlardı. Bu da tapmak merdivenlerine da-ha erken ulaşacakları anlamına geliyordu ve bu yüzden Garethde törenin geri kalanım rahatça izleyebilecekti. Aslında, kimse önde olmak istemiyordu. Kâhya, tartışarak,ikna ederek, kandırarak, diklenerek ve sesini kısarcasma bağı-rarak zor anlar yaşadı. En sonunda tam sıralanmışlardı ki, soy-lulardan biri kendisini aşağılanmış olarak gördüğünü belirtti.Kâhya, onu arkaya kaydırma hatasını yaptı ve diğerleri de yer-lerinin değiştirilmesini istediler. Gareth, tartışmaya hiç dikkat etmedi. Bir yandan KomutanArgot'u izliyor, bir yandan da o atı sürdüğü günü düşünü-yordu. Komutan, bağırarak, orklarla ilgili bir şeyler söylediadamlarına. Askerlerin birkaç tanesi kafasını salladı; hepsi en-dişeli gözüküyordu. Gareth, orkların sorun yaratmasından kor-karak paniğe kapıldı ancak çevresine bakmdıktan sonra, etrafta115

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMANhiç ork olmadığını fark etti. Bu çok garipti; çünkü orklar, kut-lamaları ve geçit törenlerini çok severlerdi ve her zaman, ağız-lan açık bir halde olanları izleyerek, kalabalığın içinde olur-lardı. Argot, adamlarıyla konuşmak için atının üzerinden aşağıyadoğru eğilince, Gareth, dikkatle ne söylediğini dinledi. Dagna-rus, askerlerle ilgili her şeyle ilgilendiğinden, olup biteni öğ-renmek isteyecekti. "Bir şey yapmayı plânladıklarını düşünmüyorsunuz, değilmi?" diye bağırdı Argot, gürültüde sesini duyurabilmek için. "Hayır, Komutan!" diye gürledi teğmenlerinden biri, yakla-şarak. "Samanları, alâmetlerin kötü olduğunu söyledi." Sert bir şekilde gülümsedi Argot. "Ne olmuş? Güneydenkuzeye uçması gereken bir ördek sürüsü kuzeyden güneye miuçmuş?" Asker, kıkırdadı. "Onun gibi bir şey, Komutan. Bugün gü-neşin doğuşunu gördünüz mü, efendim?" "Evet, maalesef," dedi Argot. "İki gecedir yatağıma gire-medim. Çok güzel olduğunu itiraf etmek zorundayım; tanrılar,bu olayı kutsuyorlardı." "Eh, orklar, onun son derece korkutucu olduğunu düşün-müşler," dedi teğmen. "İldurel Gölü, kıpkırmızı oldu—ateş kır-mızısı. Sabah balık avlamaya çıkmış olan orklar, su alev almışgibi bağırıp ulumaya başladılar ve kendilerini kurtarmaları içinkıyıdakilere yalvardılar. Ancak kırmızılık gidene kadar, hiçbirork, suya kürek indirmedi. Lânetli olduklarını söyleyerek, yaka-ladıkları balıkları göle attılar. Şimdi de hepsi, titreyerek evle-rinde oturuyor." "Tanrılara şükür," dedi Argot, rahatlayarak. "En azındanbugün onları düşünmeyeceğiz." Diğer krizle ilgilenmek için atını sürdü—kadının biri, çığlıkçığlığa, mücevherlerinin çalındığını söylüyordu. Öncelik olayının—Gareth'in babasının istemediği bir şe-kilde—çözülmesiyle birlikte, sıradaki yerlerini tekrar aldılar. Soylular, tezahüratlar arasında yürüdüler. İnsanların gülen/neşe içindeki suratları, askerlerin aksi ve sert suratlarıyla tezat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 71: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

±±&>

k.flrfliA,Lte K.u\Auoluşturuyordu. İnsanlar mutluydu; o sırada hayat, Vinnengael'de iyiydi,c kirlere Kilise tarafından bakılıyordu, zengin orta sınıf isefgi ödemesine karşın bundan yakınmıyordu. Zenginler deenel mutluluğa katkıda bulunuyorlar ve kendi rahatlarına ba-kıyorlardı. Soyluların arkasından, diğer ırkların büyük elçileri geli-rju_elfler ve bir cüce, hiç ork yoktu. Kötü alâmet yüzünden,ork büyük elçi bile yürüyüşe katılması için ikna edilememişti.Gareth, Kral Tamaros'un iyi niyetli ve sakinleştirici bir mesajgönderdiğini daha sonra duyacaktı. Büyük elçilerin geçişindensonra, heyecanı arttırmak için kortejde bir boşluk bırakılmıştı.Kalabalık heyecandan nefessiz kalarak, derin bir sessizliğe gö-mülmüştü. O sırada, Gareth'in ailesi, Tapmak merdivenlerine ulaş-mıştı. Lonca başkanları, ufak lordlar, arazi sahibi soylular vebüyük elçiler, merdivenlerde sıralanarak, Kralın gelişini bekle-meye başladılar. Borazanlar kraliyet ailesinin geçişini belirtmek için çalındı.Önce kraliyet sancaktarları geldi; onların ardından da çalgılarıgüneşin ışında parlayan borazancılar. Onlardan sonra, on Yük-sek Büyücü çıktı; rahiplerin ayinler sırasında kullandığı çeşitlirenklerdeki cübbelerini, beyaz kumaş üzerine altın işlemeli el-biselerinin üzerine giymişlerdi. Büyücülerden sonra, diğer insan krallıklarının kralları gel-di; atların çektiği arabalara binmişler, kendi şövalyelerinin eşli-ğinde ilerliyorlardı. Onların ardında Kraliçe ve maiyeti vardı;kadın, devasa dört adam tarafından taşman bir tahtırevan için-deydi. Etrafında, bu günün beklentisiyle yetiştirilmiş olan gül-lerin yapraklarım serpen soylu nedimeler vardı. Kraliçenin ba-bası, Dunkarga Kralı Olgaf, davet edilmiş olmasına karşın, tö-rene katılmayı reddetmişti; bu, sarayda öfke dalgalarının ya-yılmasına neden olan bir hakaretti. Gareth, Kraliçenin tahtırevanına dikkatle baktı; çünküDagnarus, genelde orada, annesinin yamnda sürerdi atını. An-cak, prensin alışılmış yeri boştu ve Gareth, prensin törene ka-±±J-

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANturnayı reddetmiş olmasından korkarak endişelendi. Sonra, Ma-jestelerini selâmlayan (gönülsüz) tezahüratlar kesildi ve yerin,mırıltılara bıraktı. Dagnarus, annesinin tahtırevanının arkasından, onun vearkasındaki Kralın maiyetiyle arasında mesafe bırakarak iler-ledi. Prens, gül yapraklanyla kaplı yolda tek basma, kalabalığael sallayarak yürüdü. Kızıl saçları, güneşin altında alev gibi par-lıyordu ve eğer orada olsalardı, orkların kaçmasına neden olur-du. Dimdik yürüyen oğlan, yaşma göre o kadar yakışıklıydı ki,kadınlar, güvercinlerin çıkardıklarını andıran, garip sesler çı-karttılar. Prensin ardından, muhteşem küheylânlara binmiş olan beşHâkimiyet Efendisi geldi. Her biri için farklı olan ve sahibininkarakterinden bir şeyi temsil eden zırhları, cilalanmış gümüşgibi o kadar parlıyordu ki, bakmak neredeyse acı veriyordu. Hâkimiyet Efendileri, prensin şövalyelerinden biri tarafın-,dan çekilen Helmos'un atma eşlik ettiler. Bu görüntü, Gareth'in'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 72: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

içini ani bir acıyla doldurdu; zira sürücüsüz bir at, ancak biraskerin cenaze töreninde olurdu ve oğlan, korkunç bir an bo-yunca, Helmos'a bir şey olduğunu sandı. Sonra mantık üstüngeldi. Oğlan durumun böyle olmadığını anladı hemen. Aksiolsaydı, at siyah kumaşlarla kaplanmış olacaktı. Oysa hayvançiçeklerle süslenmiş, tören bittiğinde sahibini zafer içinde taşı-maya hazırlanmıştı. Helmos Tapınakta, kutsal bir inzivadaydı; ayin başlayanakadar dua etmekle meşgul olacaktı, Helmos'un atından sonra, tören zırhlarını giymiş olan Kra-lın yirmi şövalyesi, siyah atlar üzerinde ve ellerinde kalkanla-rıyla geldiler. Kral Tamaros, dört beyaz at tarafından çekilen altın ve gü-müş bir araba içinde geldi. Arabayı kendisi sürüyor, savaş atla-rını ustalık ve kolaylıkla idare ediyordu. Kalabalık tarafındanşans getirsin diye atılan bahar çiçeklerinin ardında neredeysegörünmez hâle gelmişti. Geçtiği yollar çiçeklerle kaplandı; çi-çeklerin kokuları, günler boyunca havada kaldı.Tamaros, Tapmağın basamaklarına varınca arabasından in-112

klörflıtUte KUİÂU,. gaSamaklara sıralanmış olan büyücüler, adam geçerken eği-lerek selâm verdiler. Kraliçe Emillia, onu sevimli bir şekildertoerek karşıladı; bu, halkm hoşuna gitmişti. Dagnarus'un baba-sını eğilerek selâmlaması ise halkı daha çok memnun etti. EnSaygıdeğer Yüksek Büyücü, Tapınağın içine giren kraliyet aile-sine eşlik etti. Onları, Hâkimiyet Efendileri takip etti; kalabalı-ğın geri kalanı da seviyelerine göre içeri girdiler. O kadar çokkişi vardı ki, Gareth, oturacak bir yer bulamayacaklarını dü-şündü; ama babası, onların yerlerinin ayrılmış olduğunu söy-ledi. Aslında, halk arasından dikkatlice seçilmiş birkaç kişininde töreni izlemesine yetecek kadar yer bile vardı. En sonunda, Gareth, Tapmağa girmeyi başardı. Parlak, sı-cak gün ışığından karanlık, serin gölgelerin içine girince, oğlanbir an için kör oldu ve hatta üşüdü; çünkü kalın giysilerininiçinde terlemişti ve bu serin yerde, teri, titremesine yol açtı. Dı-şarıda, geçit töreninin eğlence ve heyecanını tatmıştı. İçerideher şey sessizdi. Büyük kapıların gürültüyle kapanmasıyla bir-likte, kalabalığın gürültüsü dışarıda kaldı ve oğlan, ayinin nekadar ciddî ve önemli olduğunu idrak etti. Etrafındaki insanlarağır başlı ve sessizdi; konuşsalar bile, bunu fısıldayarak yapı-yorlardı. Oğlan, kendini sinirli, ezilmiş ve boğulur gibi hissetti. Hayaletlerin Efendisi'nin hikâyesi aklına gelen Gareth, etra-fına korkuyla bakındı; kadının da orada olup olmadığını meraketmişti. Hâkimiyet Efendisi'ne Dönüşüm Ayini, Büyücüler Tapı-nağı'nın büyük amfiteatrında gerçekleştiriliyordu. Bu, Gare-th'in amfiteatrda ilk bulunuşuydu; huşu ve şaşkınlık içindeydi.Amfiteatr, bir pusulayı andıracak şekilde inşa edilmiş; dört anayön, temsil ettiği temel öğeye adanmıştı. Kuzey, bütün insanbüyüsü, o kaynaktan aktığı için insanlar açısından en önemliöğe olan Toprak'ti. Tanrılara adanmış olan sunak da amfiteatrınkuzey ucunda duruyordu. insanlar, yarı karanlıkta birbirlerinin üzerlerine çıkarak vefısıltıyla özür dileyerek, hızla yerlerine yerleştiler. Geçit töreni-nin neşesi, hâlâ bazılarının üzerindeydi; Gareth, soyluların ara-sından bastırılmış gülmeler duydu. Sıradan insanların bulun-115

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 73: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANduğu balkon ise heyecan içindeydi—daha iyi görebilmek içi^birbirlerini sıkıştırırken, huşu, hayret ve iyi niyetli şikâyetleri*dolu sesler yükseliyordu. Ancak en sonunda, Tapmağın içirdiağır başlı atmosferi, onlara yukarından bakan tanrıların cömertyüzleri ile birleşerek, kalabalığı etkilemeye başladı. İnsanlarsessizleşerek sustular. Kraliçe Emillia ve Dagnarus, Majestelerinin şövalyelerinineşliğinde içeri girdiler. En öndeki protokol sırasında bulunanyerlerini aldılar. Oturacakları yer, bir platformun üzerinde bu-lunan sunağa bakıyordu. Gareth, Dagnarus'u görebilmek için ayağa kalktı. Prens,solgun ve alışılmadık bir şekilde ağır başlı gözüküyordu; butörenin saygı uyandıran doğası, en sonunda onu da etkilemişti.Kalabalığın gözlerini üstünde hisseden oğlan, başını dikleştirdi;sakin bir vakarla, ümit dolu yüzlerden oluşan denize bakınca,kalabalığın arasında takdir dolu mırıltılar dalgalandı. Gareth'inannesi, oğlanın tuniğini çekti ve yerine oturup düzgün dav-'ranmasmı söyledi. İsteksizce oturan Gareth, annesine doğruyaklaşıp, önünde oturanların omuzlarının arasından bakınca,prensi kolaylıkla görebildiğini keşfetti. On Yüksek Büyücü ve En Saygıdeğer Yüksek Büyücü içerigirdiler ve yüzleri kalabalığa dönük olarak, sunağın iki tarafınasıralanan yüksek sırtlı, oymalı tahta iskemlelerde yerlerini al-dılar. Onlardan sonra içeri giren Hâkimiyet Efendileri, sunağınçevresinde şeref muhafızları olarak sıralandılar. En son, KralTamaros geldi ve sunağın yanma, En Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü'nün karşısına oturdu. Herkes hazırdı. Kalabalık sessizleşmişti. Hiç kimse öksür-medi, hiçbir çocuk ağlamadı. Büyük bir sihirbaz olanAmrah'Linli Yüksek Büyücü Reinholt, ayağa kalktı. KralTamaros'u eğilerek selâmladı ve kısık, ciddî bir sesle konuştu."Adayı buraya getirin." Hâkimiyet Efendilerinden ikisi yerlerinden ayrıldılar ve ar-kalarında duran, derin gölgeler arasında gizlenen hücreye yü-rüdüler.Bir kapının açılmasıyla, içeriye ışık süzüldü. Işığın önünde±0.0

KUYR\AIÛZ KUUUran karanlık şekil, Helmos'tu. Adam, karanlıkta fazla kal-adr sunaktaki mumlar, ileri doğru bir adım attığı anda adamıjırjattı. Hâkimiyet Efendileri, adamın arkasındaki kapıyıkapattılar. O kapı, Helmos'un Yedi Hazırlığını tamamlamış ol-, gu ve geceyi geçirdiği kutsal Tanrıların Geçidi'ni barındıranTapmağın iç kısımlarına açılıyordu.Helmos, öne çıktı ve kalabalık, sanki tek bir kişiymişçesineinledi. Adam, hep alımlı olmuştu ancak dua etmekle geçen günler,kendisine tanınan bu şansı onurlandırma fırsatıyla—bundanbahsedebildiği günden beri en büyük amacıydı—birleşince, onuışıldar bir hâle getirmişti. Düz, beyaz cübbe içinde, Tapınağıniçinin ağır karanlığını kaldırarak güneşi getirmiş gibi gözüken,içinden gelen bir ışıkla parlıyordu. Helmos heyecanlı değildi;korkmuyordu da. Hatta insanların arasında bile değildi, tanrı-larla birlikte yürüyordu. Orada bulunanlar, adam için, Ta-pmakta yaşayan ve kalabalığın gelmesiyle birlikte yerlerindençıkmış olmalarına karşın deliklerini bulabilmek için dolanırken

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 74: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

çıkarttıkları sesler duyulabilen (ve bazen de hissedilebilen) fa-relerden farksızlardı. Şeref muhafızları, sunağın önündeki yerine kadar Helmos'aeşlik ettiler. Süslemeleri olmayan mermer sunağın üstü, şu andaen kaliteli ketenden beyaz bir örtüyle — annesi, bu şerefli gününgeleceğini umarak, loğusa yatağında dikmişti örtüyü — örtül-müştü. Sunağın önünde duran Helmos, ellerini uzatü. Sağ eliy-le babasının elini tuttu, sol elini de örtünün üzerine koydu. Oanda, her iki ebeveyni de onunla birlikteydi. Gareth'in annesi, oğlunun elini yakaladı ve sıkıca tuttu.Kadın sessizce ağlıyordu; tıpkı amfiteatrda bulunan hemenhemen herkes gibi. Oğlanın babası da gözlerini sildi ve kolunu,karısıyla çocuğuna doladı. O an için, şimdiye kadar oldukların-dan ya da bundan sonra olacaklarından daha fazla bir aile gi-biydiler.Kral Tamaros, etkilenerek başını eğdi. Kraliçe Emillia, yüksek sesle hıçkırdı ve Dagnarus'a sarıldı.Oğlan, dimdik oturdu ve kadına bakmayı ya da onu dikkate121

MARGARET WE i S ve TRACY HiCKMANalmayı reddetti. Yüzünü buruşturarak, bakışlarını ağabeyi üze-rinde kenetledi. Gareth, prensin ruhunun kıskançlık içinde alevalev yandığını anlamıştı.Helmos, başını kaldırdı. Sunaktan geriye doğru çekildi."Ben hazırım, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü," dedi. İki Hâkimiyet Efendisi ileri çıkarak, beyaz kumaşı sunağınüzerinden kaldırdılar ve saygı içinde katlayarak, tutması içinbüyücülerden birine verdiler. Yüksek Büyücü, sunağın arka-sında duran iskemleye oturdu. İki büyücü, saf altın çubuklarasarılmış, kaliteli kuzu derisinden bir parşömen getirdi. Deriyiaçarak, Yüksek Büyücü'nün önüne serdiler. Bir kalem ve küçükbir hokka kuzu kanı verdiler. Adam, kalemi kana batırdı veparşömenin üzerinde tuttu. Zamanı geldiğinde, Yüksek Bü-yücü, tanrıların varlığı ile dolacak ve Helmos'un bir HâkimiyetEfendisi olarak alacağı unvanı—Şövalyeliğin Efendisi, AdaletinEfendisi, ya da artık tanrıların onun için seçeceği her ne ise—parşömene yazacaktı. Yüksek Büyücü hazır olunca, "Dönüşüm Mucizesi başla-sın," dedi. Helmos, sunağın önünde diz çöktü. Kral Tamaros, öne çı-karak iki elini birden oğlunun eğik kafasının üzerine koydu vetanrılardan, bu adamı kutsamalarım, ona, bir Hâkimiyet Efen-disi'ne sunulan bilgelik ve gücü bahşetmelerini istedi. Bunakarşılık olarak da Tamaros, hayatım başkalarına hizmete ada-maya, eğer gerekirse hayatım vermeye razı olup olmadığınısordu Helmos'a. "Eğer tanrılar isterse, razıyım," diye yanıtladı Helmos basitbir şekilde.Tamaros, sunaktan uzaklaştı. Helmos döndü ve kalabalığa baktı. Bakışları, amfiteatrındumanlı karanlığının içine odaklanmıştı. Ruhunun nereye bak-tığım kimse bilmiyordu. Adam, ellerini göğsünün üzerinde ka-vuşturarak, bekledi. İnsanlar, kendilerinden geçmiş bir halde, merak içinde ba-kıyorlardı. Gareth, ufacık bir hareketinin bile olumsuz bir etkiyaratmasından korkarak nefesini tuttu. Mucize'nin nasıl bir şey122

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 75: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

KRrd\Aİı\z KUMU , gunu duymuştu ancak hiç kimse ya da hiçbir şey, onu, bi-° dan tanık olacağı şeye hazırlamamıştı. Bunu yapabilmeleriJZŞüPheliydİ Zaten-"Zırh Mucizesi başlıyor," diye bildirdi Yüksek Büyücü.Bir acı spazmı, Helmos'un yüzünü çarpıttı.

Oturduğu yerde hareket edip görmeye çalışan Gareth, fısıl-dayarak, "Neler oluyor?" diye sordu çıldırmışçasına. "Ayakları," dedi babası, oğlunun tamyamadığı bir sesle."Ayaklarına bak, Gareth." Helmos'un çıplak ayakları ve bacakları, sunağın mermerikadar beyazlamışlardı. Daha doğrusu, mermer olmuşlardı.Adam, taşa dönüşüyordu.Oğlan, ürperdi. "Onu öldürüyor!" diye haykırdı Gareth."Hayır," dedi babası. "Mucize, bu." "Bakma, Gareth!" diye tısladı annesi ısrarcı bir şekilde. Ka-dın, kendi elleriyle de gözlerini kapattı ama oğlan, kadının par-maklarının arasından baktığını fark etti. Gareth, gözlerini kapatmak istiyordu, zira Helmos'un acı-sını izlemek korkunçtu. Ancak kahramaruna duyduğu saygıdandolayı Gareth gözlerim açık tutmayı sürdürdü. Eğer Helmos buacıya dayanabiliyorsa, çocuk da onun acı çekmesini seyretme-nin verdiği acıya katlanabilirdi. Solumalar, mırıldanmalar ve halktan insanların bulunduğubalkondan yükselen dehşet içinde bir, "Tanrılar yardımcısı ol-sun!" nidası, kalabalığın arasında dolandı. Gareth, bakışlarını bir an için Helmos'tan ayırdı ve bu daDagnarus'a bakmak içindi. Oğlan çok solgundu ama gözleri fal taşı gibi açılmışü. Ha-reketsiz oturuyordu. Helmos, bütün bu süre boyunca babasına bakarak sevgidengüç aldı. Tamaros ne geri çekildi ne de bakışlarını kaçırdı. Tan-rılara olan inancı sarsılmadan, oğluna güven verircesine gü-lümsedi ve ona, bu acıya dayanması için ihtiyacı olan desteğisağladı. Bir dakikadan daha kısa bir süre içinde bitmişti amaGareth'e sanki birkaç yaşam boyu sürmüş gibi geldi.Genç adamın bedeni, cübbesinin altında tamamen soğuk,123

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANsert ve hareketsiz, beyaz mermere dönüşmüştü. Bu yüzden deTapmağın altında bulunan Sonsuzluk Salonu'ndaki tabutla-rında yatan kral ve kraliçelerin, soylu şövalyelerle eşlerinin vesaygıdeğer büyücülerin heykellerine benziyordu. Taş gözler, Tamaros'a bakmaya devam etti. Helmos'un gör-düğü son şey, babasının gülümsemeye devam etmesine karşıngözyaşlarıyla lekelenmiş, sevgi dolu yüzü olmuştu. Tamaros ayağa kalkarak yürüdü ve elini, bir zamanlar oğluolan soğuk heykelin üzerine koydu. "Ah, Toprak ve Deniz'in, Ateş ve Hava'nm tanrıları, kulu-nuzu kutsayın."Tamaros geri çekildi. Helmos'un taş heykeli, parlamaya başladı; önce turuncu,sonra da erimiş magma gibi kırmızı bir ışıkla. Işık, Tapmağıaydınlattı. Taş heykelden yükselen ısı, ilk sıralarda oturanlarkafalarını çevirmek zorunda kalana kadar arttı. Dagnarus ise hiç etkilenmemiş gibi görünüyordu. O, törenbaşladığından beri hareket etmemişti. Dudakları hafifçe ara-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 76: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

landı; gördüklerinin hepsini sindiriyor, var oluşunun bir par-çası hâline getiriyordu. Taştan gelen ışık gittikçe daha parlak bir hâl aldı. Artık göz-leri rahatsız eden mavi-beyaz bir ışıkla parlıyordu. Gareth, göz-lerini kırpıştırıp gözyaşlarını sildi ama izlemeye devam etti.Akkor kaya, şekil değiştirmeye başladı. Nasıl bir demirci, en kaliteli, en dayanıklı metalden zırhyapıyorsa, tanrılar da bir Hâkimiyet Efendisi'nin zırhını aynışekilde, adayın en iyi ve en güçlü kısımlarından yapıyorlardı.Bir Hâkimiyet Efendisi'nin zırhı, kalbinden ve ruhundan şekil-lendiriliyordu. Tanrılar, bedeni korumak için, bedenin içindeolanı kullanıyor ve zırha şekil veriyorlardı. O andan sonra Hâ-kimiyet Efendisi'nin tek yapması gereken, kendisini korumasıiçin zırhını çağırmak oluyordu. Zırh büyülüydü; tanrıların hediyesiydi. Dolayısıyla da za-rar görmüyor, sıradan silâhlardan etkilenmiyordu. Her Hâki-miyet Efendisi'nin zırhı emsalsiz ve diğer Hâkimiyet Efendile-rininkilerden farklıydı çünkü zırh, onların içindeki farkı güç-124

Karavdık, Kuyuurden yaratılmıştı. gvaristo, bu durumu, "Güçlerden yapılıyor ve en zayıf kı-mları koruyor—ta ki bu zayıflıklar da bir güç haline geleneHek " diye açıklayacaktı daha sonra. Parlaklık, sanki güneş ışığı binlerce aynadan yansıyormuşgibiydi- İzleyenlerin gözlerini kamaştırarak, onları körleştirdi.Gareth, gözlerim kapatmak zorunda kaldı ama ışık, göz ka-paklarından içeri sızıyordu; kendi damarlarının oluşturduğukırmızı ağın arasından sarı sarı parladığını gördü.Ve sonra, ışık söndü. Bundan sonra görebildi. Zırh Mucizesi tamamlanmıştı. Muhteşem güzellikteki birmiğfer, Helmos'un başını kaplıyordu. Miğferin kenarları, birkuğunun gümüş kanatları; sorgucu ise zarif kuğunun boynu vegururlu başı şeklindeydi. Helmos'un eli hareket etti ve yüzüne gitti. İzleyenler, hepbirlikte iç çektiler çünkü bu, adamın yaşadığının işaretiydi—ilkişareti. Tamaros, izleyenlerin arasında son derece rahatlamışgözükmeyen tek kişiydi. Onun inancı asla sarsılmamıştı. Helmos, parlayan miğferinin siperliğini kaldırarak, huşuiçindeki yüzünü açtı. Bulunmuş olduğu o kutsal âlemden aşağıinip sıradan dünyaya geri döndüğünü idrak ettiği sırada, baba-sının gururla dolu suratım gördü. Adamın hususu, neşeye dö-nüştü. El sıkıştılar. İzleyiciler, rahatlamış olarak, gümbürttilü birşekilde tezahürat ettiler. Tezahüratları, yüksek kubbeli tavan-dan yansıdı, mumların titremesine neden oldu ve bir depremdalgası gibi sunağa vurdu. Kral Tamaros, Helmos'u insanlara takdim edince, sağır edi-ci bir başka gürültü koptu. Gareth, elleri acıyana kadar al-kışladı; babası, sesi kısılana kadar bağırdı ve annesi de diğerbütün leydiler gibi mendilini salladı—Tapmakta beyaz kuşlarkanat çırpıyormuş gibi gözüküyordu. Kral Tamaros elini kaldırınca gürültü kesildi. İnsanlar, yer-lerine oturdular zira ayinin ikinci kısmı başlamak üzereydi.Kral ve Helmos, yüzlerini Yüksek Büyücü'nün oturmakta ol-duğu sunağa döndüler. O, kutlamaya katılmamıştı, diğer büyü-±QS

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 77: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANcüler de; tanrılarla olan birlikteliklerine dalmışlardı. Yüksek Büyücü, gözlerini kapatmış bir hâlde oturuyorduİzleyiciler kıpırdandılar, öksürdüler ve fısıldadılar ve en so-nunda, bir kez daha saygı dolu bir sessizliğe büründüler amaasıl gösteri sona ermiş olduğundan, bu sessizlikte biraz sabır-sızlık da vardı. Artık sadece unvanın resmî olarak açıklanmasıkalmıştı, ki çoğunluk, bunun Adaletin Efendisi olacağım düşü-nüyordu. Herkes, yeni Hâkimiyet Efendisi'nin şerefine verilenpartilere katılmak istiyordu. Gözleri sıkıca kapalı olan Yüksek Büyücü, elini uzattı. Yük-sek Büyücü'nün kalemim kuzu kamna batırmasına diğer büyü-cülerden biri yardım etti. Yüksek Büyücü, kalemi, derinin üs-tüne koydu. Elini sabit tutarak, tanrıların onu idare etmesineizin verdi. Gareth, kalemden akan kırmızı harfleri görebili-yordu ancak onları okuyamayacak kadar uzaktaydı; zaten bu-lunduğu yerden onları okuyamazdı da, çünkü tersten görü-yordu. Fakat o ve diğer herkes, Yüksek Büyücü'ye yardım edenbüyücünün kanla yazılan kelimelere bakakaldığını, bariz birşekilde irkildiğini ve gayri ihtiyari bir şekilde bir adım geriledi-ğini gördü. Diğer büyücüler de görmek için boyunlarım uzattılar vesarsılmış, tedirgin olmuş gibi gözüktüler; ya birbirlerine ya daKrala bakıyorlardı. Tamaros'un yeri de, Gareth'inki gibiydi;kelimeleri baş aşağı görüyor ve ne olduklarını çıkartamıyordu.Adam, büyücülerin gerginliğini hissetti ve gördü. Bütün izleyi-ciler hissedebiliyordu; şüphe içinde ve ters bir şeyler olduğunuhissederek mırıldanmaya başladılar. Kral Tamaros, sunağınbaşında, oğlunun yanında durmaya devam etti fakat asıl iste-diği, diğer tarafa geçmek ve herkesi bu kadar alt üst eden şeyinne olduğunu görmekti. Yüksek Büyücü, huzur kaçırıcı bir şey yazdığından tama-men habersizdi. Gözlerini açtı, Kral Tamaros ve Helmos'a gü-lümsedi ve sonra, kendinden epey emin bir şekilde önündekideriye baktı. Onun şaşkınlığı ve dehşeti, salonda bulunan her-kes tarafından görülmüştü. Daha sonra bazıları, onun ne yazdı-ğının bilincinde olması gerektiğini fısıldadılar; hatta bazıları,±26

k.arfliA,Ule KUİAU bunu politik amaçlar güderek özellikle yazdığını söyleye-ni kadar ileri gittiler. "Eğer öyleyse, dört dörtlük bir aktör olmalı," dedi dahaonra Evaristo acı bir sesle Gareth'e. "Bütün vücudundan kanınekilruesini sağlayabilecek kadar yetenekli olmalı; çünkü o ka-dar solgunlaşmıştı ki, eğer Hayaletlerin Efendisi gerçekten ora-daysa/ yeni bir arkadaş bulduğunu düşünmüştür." Kendisini toparlayan Yüksek Büyücü ayağa kalktı ve, ön-celikle Tamaros'a bakıp—bu, etkili ve manalı bir bakıştı —oku-ması için parşömeni Krala verdi. Sonra da, neredeyse meydanokuyan bir ses tonuyla, yüksek sesle okudu. "Vinnengael'in halkına yeni Hâkimiyet Efendilerini takdimetmek, benim için bir vazifedir. . . " — aslında "şereftir" demesigerekirdi ama, bunu son anda değiştirecek kadar akıllı biradamdı — "... tanrılar tarafından seçilmiş olan, Kederlerin Efen-disi."Kederlerin Efendisi. Dehşete düşen Gareth'in aklına, orklar ve onların kötü alâ-metleri—alevler içindeki deniz—geldi. O günden sonra, orklara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 78: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ve onların inançlarına daha çok saygı duydu. İzleyiciler sert sert mırıldandılar. Bundan hoşlanmamış-lardı, ne anlama geldiğinin açıklanmasını istiyorlardı. Gareth'inbabası kaşlarını çatmış, yanında oturan adamla konuşuyordu.Gareth'in annesi de mendiliyle yelpazelenerek, kendi yanındaoturan kadınla, adeta nefes almadan konuşmaya koyulmuştu.Gareth, tepkisini görmek için Dagnarus'a baktı ama o sıradaSilwyth, prensle konuşmak için eğilmiş ve arkadaşının görün-tüsünü kapatmıştı. Kral Tamaros çok sinirlenmişti; öfkesi, çatıkkaşlarından, yumruğundan, vahşî bir baykuş gibi sırtım kam-burlaştırmış duruşundan belliydi. Savunmacı bir ses tonuyla, "Bu, tanrıların isteği," diye de-vam etti Yüksek Büyücü konuşmaya. Sert bir sesle, "Onlarınisteğini, sadece kendi başımıza geleceklerin sorumluğunu kabuledersek sorgulayabiliriz," diye ekledi. "Evet, ama bunun anlamı ne?" diye sordu Kral; Yüksek Bü-yücü'ye değil, tanrılara öfkelenmişti. Kralın ümitleri suya düş-12?

MARGARET WEİS ve TRACY HiCKM ANmüş, gururu yaralanmıştı. Baba, korkuyordu. Yüksek Büyücü, soruyu yanıtlamadan önce düşündü. O ce-vabını düşünürken, Gareth, herkesin unutmuş gibi gözüktüğükişiye baktı: Helmos'a. O, bütün bu kargaşanın içinde hareketsiz ve sakin bir şe-kilde, ışıklar saçarak duruyordu; belki de hâlâ tanrılarla bera-berdi. Diğerlerinin hissettiği korku, ona ilişmemişti. Zırhı, onuoklar ve kılıç darbelerinin daha fazlasından koruyordu. Parla-yan zırh, onun inancının dışa vuran göstergesiydi ve parıltısıhiç azalmamıştı. Tanrıların ne demek istediğini ve neyi amaçla-dığım biliyordu. Bunu kendisinin bilmesi de yeterliydi. Dünya-nın geri kalanı, cevabı zaman içinde bulacaktı. Ya da bulamaya-caktı. "İnanıyorum ki, Yüce Majesteleri, tanrıların burada bizesöylediği. . . "—Yüksek Büyücü tereddütle, yolunu el yorda-mıyla bulmaya çalışarak konuştu—". . . oğlunuz, Helmos, in-sanların kederlerini üzerine alacak, onların acılarını kendi acısıyapacak, onlarla kötülük arasında duracak olan HâkimiyetEfendisi olacak." Yumuşak bir inleme, Tapınağı doldurdu. Helmos, hafifçe,belli belirsiz, bir kez başını salladı. Evet, Yüksek Büyücü doğruanlamıştı. Kral Tamaros sersemlemiş gibiydi ama sonra yüzü kızardı.Utanmıştı. Helmos'a döndü. "Beni affet, oğlum." Tamaros, bakışlarını göğe çevirdi."Tanrılar, beni affedin! Bir an için, inancım sarsıldı. Ama sizanlarsınız, siz bilgesiniz, siz her şeyi bilirsiniz. Ben, bir baba-yım." Hiç utanmadan ağladı ve Tapmakta bir tek kuru göz kal-mamasına neden oldu. Gareth'in annesi de ağlıyor, bir yandanda avucunda tuttuğu Gareth'in elini oğlanın canını acıtacakkadar çok sıkıyordu. Babası, burnunu çekti ve Tamaros'un nehissettiğini biliyormuş gibi baktı. Gareth'in ebeveynleri, o anda,onu şimdiye kadar sevmedikleri kadar çok seviyorlardı. Oğlanda onları sevdi. Her şey geçtikten sonra kendilerine gelecek-lerdi. Ancak o an için, büyü oradaydı.122

K-flrfliA.Lk klu.uıx

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 79: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ağlamaların ortasında, Dagnarus yerinden kalktı ve sah-yaklaştı. Büyücülerin yukarı kalkan kaşlarının farkındaimadan ilerledi ve Helmos'un önünde durdu. Prens, eliniuzattı."Seni ilk tebrik eden olmama izin ver, ağabey," dedi net birsesle. Törenin plânlanmış bir parçası değildi bu; büyücülerin te-dirgin bakışlarından belli oluyordu. Fakat Dagnarus'un keli-meleri ve hareketleri, o sırada bütün dünyaya karşı sevgi hisse-den Kral Tamaros'u memnun etti. Dagnarus güzel bir çocuktuve sunağın ışığı altında, kızıl saçları alev gibi parlıyordu. Saygı-lıydı ve ağabeyine hayrandı; onun yaşındaki bir çocuktan bek-lenecek bir şekilde, saygıyla bakıyordu ona. Helmos, kardeşinin elini tuttu. Kral Tamaros, bir eliniDagnarus'un başına, diğerini de Helmos'un omzuna koyarak,ikisini, akrabalık bağlarıyla birleştirdi. Yüksek Büyücü, hafifçe başını yana eğdi. Büyücülerden bi-ri, sessizce öne çıkarak parşömeni hızla katladı ve sunaktan al-dı. Bunun üzerine rahatlayan Yüksek Büyücü, gülümsemeyebaşladı ve kalabalığı kutsadı. Helmos, kalabalığın tezahüratları arasında ayrıldı amfite-atrdan. Harikulade kuğu zırhımn içinde, gururlu bir şekilde,güllerle kaplı caddede atım sürdü.Kederlerin Efendisi.12?

Yıldız Kardeşleri Helmos'un dönüşümünden kısa bir süre sonra, kraliyet ai-lesi, Dagnarus'un onuncu doğum gününü kutladı. Prensin do-ğum günü, büyük bir şenlikle kutlanmasına rağmen, bunun,geçmiş yıllardaki kadar görkemli olmadığını söylemişti Ga-reth'e. Elf havaî fişek gösterileri yoktu. Elfler, bu yıl Dagnarus'a131

MARGARET VVEİS ve TRACY H i C K M A Nhediye de göndermemişlerdi; cücelerin ve orkların her zamangönderdikleri hediyeler de yoktu. Büyük elçileri, partiye katıl»mamıştı. Kral Tamaros, Helmos ve Kralın diğer danışmanları gitykasvetli ve fazlasıyla meşgul gözüküyordu. Ziyafetin—yaldızabulanmış buzağı kellesi, kuzu çevirme ve diğer yemeklerdenoluşuyordu—ortasında salona bir uşak girdi. Krala yaklaşanuşak, kulağına bir şeyler fısıldadı. Kral Tamaros huzursuzlan-mıştı. Ayağa kalkıp, Helmos ve danışmanlarından ikisine işaretetti ve eğilerek, Dagnarus'u yanağından öptü."Hediyemi ahırda bulacaksın, oğul," dedi Kral. "Teşekkür ederim, Baba," dedi Dagnarus gözleri parlaya-rak. Tamaros ve maiyeti ayrıldı. Onlar gidince, geri kalanlordlar koşarak kapıya gittiler ve neler olduğunu öğrenmek içinaceleyle ayrıldılar. Kraliçe Emillia, kendi deyimiyle bu "saygısızlık" yüzündensinirlenmişti ve Kralın ayrılışından sonra, Majestelerinin ben-cilliğinden yakınan kulak tırmalayıcı bir sesle konuşarak, parti-nin seslerini bastırdı. Geri dönen soylulardan biri, diğer ırkların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 80: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ve Dunkarga kralının büyük elçilerinin o gece sarayı terk etmetehditleri yüzünden Kralın ayrılmak zorunda kaldığını Majes-telerine söyledi. Kral Tamaros, onları yatıştırmaya çalışmak içingitmişti. Kraliçe Emillia'nın, bunun ciddî olduğunu anlayacak kadarzekâsı vardı, özellikle de babasının da bu işin içinde olması yü-

zünden. Bu nedenle, yanında oturanlan rahatlatarak, şikâyetetmeyi kesti kadın. Gareth, babasının bu ani ve nezaketsiz ayrılışı yüzündenDagnarus'un bozulacağını düşünmüştü ancak tam tersine,prensin keyfi yerindeydi. Dagnarus, neşe içinde konuşuyordu;ahırdaki harika hediyenin ne olduğunu söylemesi için lord-lardan birini sıkıştırmış ve bir balya küflü saman olduğu ceva-bını alınca, son derece üzülmüş gibi davranmıştı. Konuşma arasında, Gareth, "Bu büyük elçiler hakkındakişey de ne demek oluyor?" diye sordu.132

k.ar«iA,Ufe K.uiju "Savaş demek," dedi Dagnarus, ateşin ışığmda gözleri kır-^2! kırmızı parlayarak."Savaş!" Gareth, dehşete düşmüştü. Daha çok şey sormak istiyordu ama Dagnarus'un başı çoklabalıktı. Nedimlerden oluşan bir güruh masaya yaklaşarak, ^yelerini sundular; her biri, kendi hediyesinin ne kadar pa-ava mâl olduğunu ve diğer hediyelerden ne kadar daha de-ğerli olduğunu prensin bilmesini sağladı. Kısa bir süre sonra• glör ve ozanların dans ederek içeri girmesiyle, oğlanlarınkonuşmak için hiç fırsatı kalmadı. Ertesi sabah da prense soru sormak için vakit bulamadıGareth. Dagnarus, güne başlamak ve yeni atını görmek heve-siyle dolu olduğundan, güneş doğmadan önce uyanmıştı.Gareth, isteksizce, bir önceki gece yüzünden sersemlemiş birşekilde kalktı. Başı ağrıyordu. Kralın masasında sadece en ka-liteli şaraplar sunulmuştu ve oğlanlara sulandırılmış olarak ve-rilmesine rağmen, yine de sertlerdi. Gareth, Dagnarus'un oda-sına girince tamamen uyandı. Odadaki lordlar, kısık sesle hepbir ağızdan konuşuyorlar, sakin, ifadesiz yüzü, ancak pencere-nin dışındaki bulutsuz gökyüzü kadar duygu yüklü olanSihvyth'e soru soran gözlerle bakıyorlardı. "Büyük elçilerden n'aber?" diye sordu Dagnarus, çikolataiçerek oturduğu yatağından. "Bu sabah hâlâ Vinnengael'deler, Ekselansları," diye cevapverdi lordlardan biri. Gareth, hepsinin adını asla öğrenmemişti;oğlan için, bir grup yüzden başka bir şey değillerdi, tıpkı birziyafetteki hamur tatlıları gibi—hepsi farklı olmasına karşın,aynı şekerli hamurdan yapılmış olurlardı. "Deniyor ki, Kral;saygıdeğer babanız, onları gitmemeye ikna etmek için bütüngece uğraşmış." "En zor ikna edilenler, elfler olmuş," diyen bir başkası,Silwyth'in olduğu tarafa doğru eğilerek, "Atfınızla, efendim,"dedi. Prensin giysilerini çıkartmakta olan Silvvyth, başını hafifçeeğerek kabul ettiğini belirtti ama lorda bakmadı. Dagnarus,Silvvyth'e baktı ve hafifçe gülümsedi. Silwyth'in badem gözleri133

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 81: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANprensinkilere takıldı ve Gareth, olanlar hakkında Dagnarus'unkâhyasından öğrendikleri sayesinde, bu dedikoducu asillerderdaha çok şey bildiğini tahmin etti. Gareth, prense soru sorabilmeyi umdu ama dersten önceonu görmek istediğinde, prens, görkemli bir aygır olan hediye-sine bakmak için ahıra gitmişti. Prensin oyun odası, artık Gareth'in oyun odası olmuştu-aslında çalışma odası. İçeri giren Evaristo da biraz dağılmış gibigözüküyordu. Nezaketen prensin partisine çağırılmıştı amaSihvyth ayarlamayı öyle yapmıştı ki, öğretmen en düşük sevi-yeli masada oturmuştu. Evaristo, bu hiç beklemediği davet kar-şısında çok mutlu olduğundan, alınmamıştı. Işıkta gözlerinikısmasına karşın adam keyifliydi ve masaya yerleşerek, o gün-kü dersin ilk kitabını açtı. Öğretmen artık Dagnarus'u ara-mıyordu. Eğer prens gelseydi, çok şaşırırdı. "Usta," dedi Gareth endişeyle, "Dagnarus, bir savaş olaca-ğını söylüyor. Bu doğru mu?" Evaristo şaşırdı; yetişkinler, büyüklerin meselesi olduğudüşünülen işlere çocukların ilgi göstermesinde her zaman şaşı-rırlardı. Ancak adam, böyle sorulara doğru yanıtlar verilmesigerektiğine inanırdı. Çocuklarla yüksekten bakan bir tavırlakonuşmaz ya da onları nahoş konulardan korumaya çalış-mazdı. Kelimelerini dikkatle seçmek için duraksadı. "Kral Tamaros, irfan sahibi bir adam," dedi Evaristo en so-nunda. "Bu durumda bilgeliğin, budalalığın üstünden gelme-sini umuyoruz.""Kimin budalalığı?" diye sordu Gareth. Evaristo, dikkatliydi. Ne kadarını anlayabileceğini düşüne-rek oğlanı inceledi."Prens Dagnarus bunu seninle konuştu mu, Gareth?" "Daha değil, ama yapacak," diye yanıtladı oğlan, ki bu dadoğruydu. Dagnarus, arkadaşına her şeyi anlatırdı. "O Kralolduğunda, ben de onun danışmanı olacağım. Ve o da benimdeneyimli olmamı istiyor." Evaristo, öfkeli bir şekilde içini çekti ama hoşnutsuzluğuöğrencisine karşı değildi. "Ekselanslarının böyle konuşmama-134

\-mrav\luz K.u\Audilerdim. Onun ağabeyine bir kötülük yapmak istediğini aCak insanlar; zira küçük oğlun Kral olması için büyüğünbasına bir şey gelmesi lazım. Elbette, onun böyle bir şey yap-mayı istemediğinden eminim ama onu tanımayanlar böyle dü-şünmeyecektir."Gareth, onu tanıdığı için, sessiz kaldı. "Pekâlâ, Gareth," dedi Evaristo, "neler olduğunu sana an-latacağım. Doğruyu söyleyeceğim ancak eğer bazı insanlar, ne-ler söylediğimi öğrenirlerse, başım ciddî belâya girer." Saray entrikaları. Yemeği tuzlar, şarabı sulandırır, meyve-leri şekerlendirirdi. Gareth, buraya ilk geldiği günden beri bu-nu biliyordu. Ciddî bir şekilde, bunları hiç kimseye söyleme-yeceğine dair Evaristo'ya söz verdi —tabi Dagnarus dışında.Oğlan, bundan bahsetmesi gerektiğine inanıyordu. "Ekselanslarının, benim söyleyeceğim şeyleri zaten bildi-ğine eminim," diye yanıtladı Evaristo, ekşi bir ses tonuyla."Budalalık, Kraliçe Emillia'nın babası, Dunkarga Kralı Olgafyüzünden başladı. Olgaf, açgözlü, hırslı ve hoşnutsuz bir kral-lığın, açgözlü, hırslı ve hoşnutsuz kralı. Dunkarga halkı, zen-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 82: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ginliği, güzelliği ve gücü nedeniyle Vinnengael'i her zamankıskanmışlardır ve bunların kendilerinin olmasını istemişlerdir.Eğer çalışsalardı, hepsi onların da olabilirdi ama onlar, çalışmakistemiyorlar. İstiyorlar ki, biri onlara bunları versin. "Geçitleri istiyorlar," dedi. "Aslında, istedikleri Geçitlerinsorumluluğu değil, sunduğu zenginlikler. Senin de bildiğin gi-bi, her şeyi biz yaptığımız için, Geçitlerden ticaret amacıyla ge-çirilen her maldan Vinnengael bir yüzde alıyor. Bu haklı bir şey,zira Geçitlerin bakımını sağlamak ve onları korumak, girenlerive çıkanları denetlemek, oldukça masraflı. Uyguladığımız üc-retlendirme adil ve tüccarlar o kadar karlı çalışıyorlar ki, bunuödemekten memnunlar. Kimse ücretten ya da vergiden şikâyetetmiyor. Kral Olgaf, bunu sorun hâline getirmeyecek kadar zekiancak onun için, sorunun kaynağı bu.""O zaman, Dunkarga fakir bir ülke mi?" diye sordu Gareth. "Eğer öylelerse, bu onların suçu," diye yanıtladı Evaristosertçe. "Kral Tamaros, servetini daha fakir olan komşusuyla±35

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMANpaylaşmaya hazırdı. Dunkarga'lı tüccarların Vinnengael pa_zarlarına mâl getirmesi için, onlara uyguladığı vergiyi nere-deyse sıfıra düşürdü. Cüce, elf ve ork tüccarları, mallarını sat-maya Dunkarga'ya gitmeleri için teşvik etti. Çok azı gitti vegidenler de az kaldı. Dunkarga, diğer ırklara misafirperverlikgöstermedi. İki elf dayak yedi; bir cüce, şehirden kovuldu. Do-landırıcılık yaptığını iddia ederek bir orku neredeyse asıyor-lardı. Kral Olgaf, ne bunu durdurmak için bir şey yaptı ne dehalkının tehditkâr davranışlarını değiştirmeye çalıştı çünkübunlar, kendi davranışlarının bir yansımasıydı. O, tohum ek-meden ekin almak istiyor. "Olgaf'm en iyi yaptığı iş, sorun çıkartmak. Diğerlerinin ba-şına belâ olmaya harcadığı enerjinin onda birini kendi krallı-ğına yardımcı olmaya harcasaydı, Dunkarga .çok güçlü olurdu." Evaristo içini çekip başını salladı, ellerini göğsünün üs-tünde kavuşturdu ve Vinnengael'in doğu smınnda bulunanDunkarga'ya doğru haşin bir şekilde baktı. "O, yaşlı ve akıllı birsırtlan, onun için bunu söyleyebilirim. Zayıflığa karşı hassas birburnu var; en çok zararı vermek için nereye ve nasıl saldıraca-ğını biliyor. "Önce, Vinnengael'in efsanevî zenginliklerinin bir kısmınaulaşmanın en kolay ve en çabuk yolunun, kızının Kraliçe olmasıolduğuna karar verdi. Nedimlerini bu teklifle saraya ilk gön-derdiği zamanı hatırlıyorum. Kral Tamaros, onları geri gön-derdi. Kral, Helmos'un annesi olan ilk karışım çok seviyordu. "Heyhat," Evaristo, üzgün ve dalgın bir şekilde devam ettikonuşmaya, "tanrıların bir elleriyle verdiklerini diğer elleriylealmaları, hayatın bir gerçeği. Bir kaza, saçma bir kaza, Kraliçe-nin hayatına son verdi. Sürdüğü atın önüne çıkan bir yılan, atıkorkutmuş. Kadın, eğerden düşmüş. Boynu kırılmış. Şifacılar,onu kurtarmak için hiçbir şey yapamadılar. "Kral Olgaf, Tamaros'u tekrar evlenmesi için ikna ermekamacıyla entrikalar çevirmeye başladığında, Kraliçe Portia ölelibir yıl bile olmamıştı. Eh, en sonunda amacına ulaştı. Kızı, şim-di Kraliçe ama bu, ona çok bir şey kazandırmadı."Bu yüzden de, Olgaf sinirlendi ve insanların gözünde±3&

KRYRvd.ı\z KUİAU.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 83: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

karga'nm yermi yükseltmek için elinden geleni yaptı. Vekötü ruhlu, dar görüşlü salak için bunu başarmanın tek yolunengael'i yıkmak. Dolayısıyla, fırsatını her bulduğundaaros'un yaptıklarına zarar veriyor; bunu da elflerin, cücele-. ve orklann akıllarına kuşku tohumları ekerek ya da zatenda 0jan şüpheleri alevlendirerek yapıyor. Bu olanlar, tama-men Olgaf'ın eseri. Hâkimiyet Efendisi olması için bir elfiönermiş."Gareth'in aklına, Dagnarus'un Sihvyth'e sorduğu soru —Neden hiç elf Hâkimiyet Efendisi yok?—ve Silvvyth'in cevabı—Bu,çok güzel bir soru, Ekselansları. Bazı insanların aynı soruyu Majes-telerine sorduğundan eminim — geldi. "Tamaros, elflere, tanrıların kendisine onlar üzerinde birgüç vermediği anlattı. Elfler adma tanrılarla görüşmek kendi-sine düşmezdi. Elflerin iç işlerine karışıyormuş gibi gözükmekistemiyordu—bunların, elflerin duymaktan memnun olacağışeyler olduğunu sanırsın. Ancak Olgaf, Tamaros'un sözleriniçarpıttı. Tamaros'un elfler adma tanrılarla görüşmeyi bilgeliklereddetmiş olmasını, sanki tanrıların elflere bu hediye vermesineengel oluyormuş gibi görünmesine neden oldu.""Kral ne yapacak?" "Bilmiyorum, Gareth," dedi Evaristo. "Dikkatini çekerim,elfler henüz savaş ilan etmedi. Ve Majestelerinin, en önemli bü-yük elçi olan Lord Mabreton'u sarayda kalmaya ikna etmiş ol-ması çok güzel bir işaret." "O zaman, sence savaş olmayacak mı?" diye sordu Garethumutla."Tanrılar izin verirse, hayır," dedi Evaristo.*****

ra.

"Tanrılar izin verirse, evet," dedi Dagnarus, yemekten son-

Kızarmış ve terlemişti, yara bere içindeydi ve at gibi koku-yordu ama Gareth, prensi hiç daha keyifli görmemişti. Henüzsavaş hakkında konuşmak istemiyordu ancak Gareth'in aklında137

MARGARET W E i S ve TRACY HiCKMANsadece bu konu vardı. Dagnarus, atını anlatmakla ilgiliydi, şi^diye dek doğmuş en güzel at olduğunu iddia ediyordu. "Cücelerin atlarından ve herkes bilir ki, onların atları dün.

yadaki en iyi ve en güçlü atlardır. Elbette, bu at, insanları taşj.yabilmesi için cücelerin midillilerinden daha büyük aınaDunner diyor ki, önemli olan atın kalbi ve kanı ve bunlar dacücelerden geliyor.""Dunner?" diye soran Gareth'e isim tanıdık gelmişti. "Kraliyet Kütüphanesi'nde gördüğümüz cüceyi hatırlıyormusun? Hani şu kitap okuyan? İşte o, Dunner. Atsızlardan biri,yani ata binemiyor. Ama atların etrafında olmaktan hoşlanıyorve çalışmayı bitirdiğinde, zamanın çoğunu ahırda geçiriyor. Busabah da oradaydı, özellikle benim aümı görmek için gelmişçünkü onun harika bir hayvan olduğunu duymuş." Dagnarus,gururla ışıldıyordu. "Dunner, atımı, bir savaş atı olarak, cücelerin kendi atlarınıeğittiği gibi eğitmem için bana yardım edecek. Ve bana, at sir-todayken ok atmayı öğretecek. Askerlerimizden hiçbiri bunu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 84: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yapamıyor, Argot bile. Cüceler, düşmanlarının üzerine ok yağ-dırabiliyorlar ve düşman savaşabilecek kadar yaklaşmadanyüzlercesini öldürebiliyorlar. Ve midillileri, tek bir ıslıkla, heryöne dönebiliyor. Hiç dinlenmeden kilometrelerce yolculukyapabiliyorlar. Bir cüce şefi, bir keresinde, sadece tek bir at de-ğiştirerek, bir gün ve gecede üç yüz kilometre yol gitmiş. Buşekilde dünyaya hâkim olmayı plânlıyorlar." "Öyle mi?" Gareth, korkmuştu. Kendisini, etrafı düşman-larla çevrilmiş olarak hayal etti. "Dunner öyle söylüyor." Dagnarus, göz kırptı. "Ona karşıçıkmadım ama elbette, biz daha iyiyiz. Yine de, Savaşın Efen-disi olduğum zaman, şövalyelerimin at sırtmdayken ok atmayıöğrenmelerini sağlayacağım. Buna hemen başlayacağım. Bununiçin çalışmaya yani. Dunner diyor ki, eyer üzerinde kalmak içinsadece bacaklarımın gücünü kullanarak at sürmeyi öğrenme-liymişim. Bu şekilde, yayı tutmak için ellerim serbest kalacak." Gareth, arkadaşına hayranlıkla baktı. "Buna cesaret edebilirmisin?"±32

KflrfliA,Lte Kuuu"Elbette!" dedi Dagnarus, ve sıradan bir şekilde devam etti,gün denedim. Kendi atımın üzerinde değil, o daha eğitil-di ama ahırdaki midillilerden birinin üzerinde. Altı kere,. tüm ama Dunner, yeteneğim olduğunu ve kısa bir süredeSileceğimi söylüyor. Son sefer, üç dakika boyunca atınüzerinde kalmayı başardım." Gareth, sadece başını sallayabildi. Aklı doluydu ve hâlâ en-dişeliydi- "Evaristo, savaş olmayacağını söylüyor. Baban, kal-maları ve konuşmaya devam etmeleri için elfleri ikna etmiş." "Evaristo, sadece saray dedikodularım biliyor," dediDagnarus tatsızca. "Savaş tehdidi savuranlar artık sadece elflerdeğil, cüceler ve orklar da başladılar.""Ne?" Gareth, şok olmuştu. "Ne zaman? Bu nasıl oldu?""Görünüşe göre biri—kim olduğunu bilen yok—cüce veork büyük elçilerine, Kralın cüceler ve orklara karşı yürütüleceksavaşta Vinnengael'e yardım etmeleri karşılığında elflere imti-yaz tanıyacağını söyleyen imzasız mektuplar göndermiş. Şuanda bir cüce ordusu, Geçit'in onların topraklarına açılan kapı-sının önünde kamp kurmuş durumda ve onu zapt etmekle teh-dit ediyorlar bizi. Açık kalması için asker gönderdik. Orklar dabugün Vinnengael'de isyan çıkardılar. Duymadın mı?""Hayır, hiçbir şey duymadım," dedi Gareth mutsuzca."Eğer arada bir burnunu kitapların içinden çıkartırsan, birşeyler koklamayı başarabilirsin," dedi Dagnarus ve etrafınabaktı. "Biraz daha yahni ver, Sihvyth. Açlıktan ölüyorum." Sessiz bir şekilde, elf, pencerenin olabildiğince yakınındakiher zamanki yerinden öne çıktı. Tencereden yahni aldı ve ta-bağı prensin önüne koydu. Gareth, içini çekti. Derslerini asmak, Atsız cücelerle ko-nuşmak ve midillilere binmek, prens için uygundu ama şamaroğlanının böyle bir lüksü yoktu. Ancak Gareth, hiçbir şey söy-lemedi. Dagnarus asla anlayamazdı.İşini yapan Silvvyth, pencerenin yanındaki yerine döndü."Askerler, isyanı bastırdılar," dedi prens. "Ama birkaç ka-fayı kırmadan değil—Argot'un dediği bu. Askerler, şehirdedevriye geziyorlar. Ve biz de, Geçitlerin bizim tarafımızdaki ka-13J

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 85: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANpılarıru kapattık. Argot diyor ki, sabah uyanıp, cüce vç.

orklardan oluşan bir ordunun saldırdığını görmek istemezmiş.* "Baban, elflerle birleşip savaşa girecek mi?" diye sordı,Gareth. "Saçmalama. Babamı tanıyorsun," dedi Dagnarus küçüm-seyerek. "Böyle bir şeyi ne olursa olsun yapmaz. Ancak bu jlginç bir fikir..." Ağzındaki kuzu etini çiğneyerek, düşünceli birşekilde duraksadı. "Ama eğer babanın, Kralın böyle sinsi bir şey yapmayaca-ğını biz biliyorsak, cüceler ve orklarm da aynı şeyi biliyor ol-ması lazım," dedi Gareth, kısa bir süre düşündükten sonra. Aniden, "İyi beslenen bir köpek, kendisine verileni uysal-lıkla yer," dedi Sihvyth, pencerenin kenarından. "Aç köpek,yemek veren eli ısırır. Bu, bir elf atasözüdür." "Ne demek istedi?" diye sordu Gareth fısıldayarak. "Ba-bana aç köpek mi diyor?" "Kim bilir?" diye yanıtladı Dagnarus. Dikkat etmemişti."Elflerin her şey için bir atasözü vardır." Mutsuz bir şekilde, "Gerçekten de savaş olacağına inanıyormusun?" diye sorarak ısrar etti Gareth. "Babam, savaşmaktan başka ne yapabilir?" Dagnarus, yah-ninin kalanını ekmekte sıyırdı. "Geçitlerin kapalı kalmasına izinveremez. Ticaret zayıflar. Tüccarlar ayaklanır. Dunner,Vinnengael'in bütün ekonomisin çökebileceğini ve Dunkargakadar fakirleşebileceğimizi söylüyor." "Ama bu bir yalan," dedi Gareth, şaşırmış bir halde. "Kral,onlara bunun bir yalan olduğunu söyler ve onlar da anlarlar." "Sen anlamıyorsun, Leke," dedi Dagnarus, arkadaşına mer-hametli bir şekilde acıyarak bakarken. "Sihvyth, bana her şeyiaçıkladı. Onlar, anlamak istemiyorlar." Prens, omzunun üzerinden elfe baktı. "Sana bu öğledensonra ihtiyacım olmayacak, Sihvyth. Burada kalıp Leke'yle oy-nayacağım." Gareth, şaşırmıştı; Dagnarus, aylardır oyun odasında oyunoynamamıştı. Neredeyse bir şey söyleyecekti ama Dagnarus,başını çevirerek, arkadaşına göz kırptı. Gareth, sessiz kaldı.140

\-caravılı\z K,uuu gilwyth, akşam yemeği zamanında—prens, o gece anne-yle yemek yiyecekti—giyinmesinde yardım etmek için geridöneceğini söyledi ve selâm vererek odadan ayrıldı. Yetişkinlerin dünyasının deliliklerinden aklını uzaklaştıra-bilmeyi umarak, "Ne oynamak istiyorsun?" diye sordu Gareth. "Hiçbir şey," dedi Dagnarus. "Kral, Helmos ve diğer Hâ-kimiyet Efendileri, şu anda büyük elçilerle birlikte." Gareth'inelini tuttu. "Benimle gel. Ne konuştuklarını dinleyebileceğimizbir yer buldum."Gareth, geri çekildi. "Sen deli misin? Ya yakalanırsak?" "Peh! Bana hiçbir şey yapamazlar," diye yanıtladıDagnarus. "Sana yapamazlar ama beni öldürürler!" diye itiraz ettiGareth. "Hayır, yapamazlar. Onlara izin vermem. Hem, yakalan-mayacağız. Bu, harika bir saklanma yeri. Kız gibi davranma,Leke!" Elbette, Gareth, kendisine "kız" denmesine izin veremezdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 86: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kralı gizli gizli izlemeye cüret etmek, Gareth'in dizlerinin tit-remesine ve içinin ürpermesine neden oldu ama düşününce, bupek de kötü bir his değildi. Oyun odasmda sıkıcı, yalnız bir öğ-leden sonra daha geçirmekten daha iyiydi."Geleceğim," dedi cesaretle."Aferin!" diyen Dagnarus, memnun olmuştu.141

Atsızlardan Danner Kral, büyük elçilerden, güneş zirveye çıktıktan bir saat son-ra kendisiyle görüşmelerini istemişti. Zaman gelmişti ve cücegeç kalmıştı. Dunner, acele etmedi. Sarayda, cücelerin büyükelçisi olarak tanınıyor olmasına karşm, aslında Dunner büyükelçi değildi. O, büyük elçinin danışmanıydı; Cüce kabilelerinin143

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANsözde lideri, Şef Kabile Şefi Rolf Hızlıyele tarafından Vinnen.gael'e gönderilmişti. (Sözde, çünkü cücelerin kendi kabilelerineolan sadakatleri, bütün kabilelere olan sadakatlerinden öncegelirdi ve ancak kendi kabile şefleri tarafından kabul edildiktensonra Şef Kabile Şefi'nin kararlarına uyarlardı.) Gerçek büyük elçi, Geçitten dün gelmişti ve bugün gide-cekti—eğer savaş ilan edilirse hemen. O durumda, Dunner dagidecekti. Ana vatanına dönmekten minnettar olması gerekti-ğini düşündü ki bir bakıma öyleydi. Bir bakıma da değildi. Dunner, kalenin koridorlarında yavaş yavaş, topallayarakilerledi; çarpık bacağı çok ağrıyordu. Fırtına kopmadan öncedayanılmaz hâle gelen ağrıya bakılırsa, yarın ve ondan sonrakigün yağmur yağacaktı. Cüce, geç kalmış olmayı umursarnı-yordu. Cüce büyük elçi—Begaf Toynakgümbürtüsü adlı vahşîbir kabile reisi—kesinlikle geç kalacaktı. Güneş batmadan öncekaleye gelmesi bekleniyordu ama kesin zamanı tartışmalıydı. Cücelerin zaman konusunda gevşek bir anlayışları vardı.İnsanların ve elflerin, saatler ve dakikalarla ilgili takıntılarınıanlayamazlardı. Bir cüce, günü üçe bölerdi—güneşin doğuşu,tepeye varışı ve batışı. Günü, bu olaylar belirlerdi ve onları ta-kip etmesinin tek nedeni, güneş doğduğunda uyamp kampıtoplaması, güneş tepeye vardığında atını dinlendirmek için kısabir mola vermesi ve güneş battığında da kamp kurup uyuma-sıydı. Düzenli bir yemek vakti olmazdı. Aslında cüceler, kendideyimleriyle, "aç olduklarını anlamak için saatin kaç olduğunabakan," insanları ve elfleri küçümserlerdi. Bir cüce, midesi nezaman yemek yemesini söylerse o zaman yemek yerdi. Geceyegelince, sadece uyuduğun bir zamanda saati bilmenin ne an-lamı vardı ki? Dunner, insanların zamanına göre yaşamayı öğrenmek zo-runda kalmıştı; bunun en önemli nedeni de, sadece bu şekildeyiyecek bir şeyler bulabilmesiydi. Kaleye ilk geldiğinde nere-deyse açlıktan ölecekti. Öğleden sonranın ortasında kalede do-yurucu yemek arayan bir cücenin şansı yoktu. Öğle yemeğinintabaklarım temizlemek ve akşam yemeğine hazırlık yapmaklameşgul olan aşçı, cüceye bir tabak yahniden fazla bir şey ver-144

K.dravıU\z KLuuu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 87: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

emişti- Dunner da, midesini, kalenin bazıları su, bazılarıysaüvüyle çalışan saatlerine uygun davranmaya eğitirken, ceple-rde ekmek ve peynir taşımıştı."İşte, Dunner! Selâm, Dunner!" Dunner, koridorda koşan genç prens Dagnarus'u ve arka-daşı olan şamar oğlanını (başka bir garip insan kavramı) gör-mek için başını çevirdi. Prens, arkadaşça elini salladı ama dur-madı. Şamar oğlanı—Dunner, oğlanın adını bilmiyordu — daşaşkınlıkla elini salladı ve prensin peşinden ilerledi. Dunner, o sabah prensin birkaç kez atından kötü bir şekildedüştüğünü görmüştü. Cüce, oğlanın koridorda kolaylıkla koş-masını izledi ve prensin gençliğini ve esnekliğini kıskandı. Ço-cukken attan bir kez düşmesi, Dunner'm bir binici olarak gün-lerini bitirmişti. Dürüst olmak gerekirse, sol bacağındaki ke-miklerini parçalayan düşüş, adamın cüce olarak günlerini bi-tirmiş sayılırdı. Kırıkla, cücelerin tarzında ilgilenilmişti—bacak,pamuklu kumaşla sıkı sıkı sarılmış ve kendi kendisine iyileş-mesi için bırakılmıştı. İyileşme sürecinde, Dunner, seyyar birsedye—annesinin atının arkasına bağlanmış olan iki tahta değ-nek arasmda bir parça branda—ile taşınmıştı. Değnekler, hare-ket ettikçe yere çarparak zıplamış, çocuğa ıstırap çektirmişti. Kumaş çözüldüğünde, kemikler birbirine kaynadı ancakyanlış kaynadığından, Dunner, çarpık bir bacağa sahip oldu; birseferde birkaç kilometreden daha uzun bir süre at süremeye-cekti. Kabile şefi, Dunner'm kabileyi yavaşlatacağına karar ve-rerek, Dunner'ı Atsızlardan biri olarak ilan etti. Dunner'm ebe-veynleri, çocuğu Atsızların Şehri'ne götürdüler ve çoğu okumayazma bilmeyen cüceler dış dünya ile ilişki kurmak zorundakaldıklarında onların yerine mektup yazan profesyonel bir ya-zıcıya— omurgasmda kırık olan bir cüce—çırak olarak verdiler. Dunner, bir daha ebeveynlerini görmedi. Kabile, arada sı-rada Atsızların Şehri'ne geldi ama ebeveynleri onu aramaya hiçzahmet etmediler; o da ailesini aramadı. Atsızlar, yaptıkları iş-ta" yüzünden alenen şereflendirilseler de, aslında aileleri içinbir utanç, kabileleri için bir mahcubiyettiler. Eğer kabilesinedönmüş olsaydı, onu soğuk bir nezaketle karşılarlardı; tıpkı bir14-5

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANorku ya da saygı duyulan bir insanı karşılayacakları gibi. Dunner, nazik bir kadın olan ve evde dolaşabilmek için te-kerlekleri olan bir iskemle kullanan—kadın, bunu elleriyle ha.rikalar yaratan orklardan almıştı—yazıcıya, zaman geçtikçebağlandı. Yazıcı, ailesini özlemekten ve tek bir yerde hapjskalmaktan, hiç ayrılamamaktan dolayı öleceğini düşündüğü i^birkaç yalnız gününde oğlana son derece yumuşak davran-mıştı. Oğlan, aslında ölmeyi umuyordu ama bedeni, inatla sağkaldı. Zaman içinde, kaderine razı olmayı öğrendi; yoksa, yazıcı-nın dediği gibi, deli cücelerden biri olacaktı. Bu söz, Dunner'ıetkiledi çünkü deli cüceleri görmüştü ve asla o acıklı ve tiksin-dirici duruma düşmemeye karar verdi. Atsızların Şehri'ndebirkaç deli cüce yaşıyordu. Diğer cücelerin yaklaşmadığı delicüceler, paçavralar içindelerdi. Yemek çalarak ve artıklarla sa-katat yiyerek yaşıyorlardı. Cüce toplumuna hiçbir faydalanyoktu, bu nedenle de çok aşağı görülüyorlardı; mahkûm edil-miş suçlulardan bile daha aşağılardı, onlar en azından demirmadenlerinde gönüllü olarak çalışarak suçlarının karşılığınıödüyorlardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 88: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dunner, güneş her doğduğunda kanında yanan o bir mi-dillinin sırtına atlama ve atım yeni güne doğru sürme arzusuylayaşamayı öğrendi. Biçimsiz bacağının acısına katlanırken, buarzuya karşı dişini sıkmayı biliyordu artık. Ne arzu, ne de acıhiç geçmedi. Hayattan hiçbir zaman zevk alamayacaktı ama enazından, halkına yararlı olabilmek için yaşamaya katlanabilirdi. Onu, yaptığı iş kurtarmıştı. Çabuk öğrenen bir öğrenci ol-duğunu gösterdi. Kısa bir süre sonra, öğretmeninden daha iyiFringresece—cücelerin dili—okuyup yazmaya başladı. Yaşlı bircüce olan kadın, bu talihsiz durumundan Ölerek kurtulmayıdilediğinden, işleri Dunner'a devretmekten memnundu. ArtıkFringresece yazabildiğinden ve göğsündeki boşluk hissini dol-durmak istediğinden, bunun en iyi yolunun kafasını bilgiyledoldurmak olduğuna karar verdi oğlan. Atsızlar ve orklarlaticaret yapan birkaç cüce tüccar için yazı yazdı. Çoğu cüce, tekihtiyaçları olan anlaşma ve takas yapabilecek kadar orkça bili-14 &

hCarav&ık KUMUrdu. Ancak Dunner, anlaşmaların aslında olabileceğinden\ ha az kâri1 olduğunu gördü sıklıkla; bunun başlıca nedeni de,{isterilerle kendi tarzlarında ilgilenen orklarm dillerini anla-mıyor olmalarıydı. Dunner, sadece ork dili değil, onların âdetleri üzerine de ça-1 smaya başladı. Mesela, ayın en küçük hâline geldiği gecedeorklarla anlaşma yapılmaması gerektiğini öğrendi. Çünkü bir0rk, ay ışığında yapılan anlaşmaların, sadece o ay varken ge-çerli olduğuna inamrdı. Ay gittiğinde, ork, anlaşmayı bozabile-ceğini düşünür, mallarını alır—parasını ödemiş olsanız bile—vediğer ay döngüsünde onları satardı. Dunner, orklarla yeni ayvarken anlaşma yapmayı ve malları olabildiğince çabuk sat-mayı öğrendi. Ya da ork tüccarlar yelken açana dek malları sak-lamayı. Çok geçmeden, Dunner, yeteneklerini öven ve kârlarım art-tırdığı dedikodusunu yayan cüce tüccarlar arasmda çok aranırbir hâle geldi. Orklar, ciğerlerini patlatırcasına dolandırıldığımhaykırarak peşlerinde dolaşan biri yerine, kendilerini anlayanbir cüceyle iş yapmayı tercih ediyorlardı. Yaşlı yazıcı en sonunda öldü. Bu, kadının ruhunun bir kur-dun bedenine girdiği ve sonsuza dek özgürce dolaşacağı anla-mına geliyordu; dolayısıyla Dunner, onun için yas tutmadı.Onu kıskandı ama üzülmedi. İşi devraldıktan kısa bir süre son-ra, insan kral, Geçitlerden bahsetmek için cüce topraklarına bü-yük elçiler gönderdi. Elbette, cücelerin Şef Kabile Şefi, ya-kınlarda bir yerlerde değildi ve bir karar veremezdi. Onun yok-luğu, gelecekleri zamanı önceden bildirmiş olan ve Şef KabileŞefinin kendilerini karşılayacağını uman insanları sinirlendirdi.Söyledikleri gün, ne Şef Kabile Şefi ne de cücelerin herhangi biriiçin hiçbir şey ifade etmemişti. İnsanları sakinleştirmek için, cüceler Dunner'ı çağırdılar. O,bilgiyi alacak ve Şef Kabile Şefine birkaç yıl içinde—ne zamangelirse - bildirecekti. Bunu kabul etmekten başka bir seçenekleri yoktu insanla-rın. Dunner, insan dilini hiç bilmiyordu ama insanlardan biribiraz cücece, bir başka insan da biraz orkça biliyordu. Dunner,14/

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANçabuk öğrenen biriydi ve insanlar gittiğinde, hem onlar hem dı>

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 89: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

onların dili hakkında epey şey öğrenmişti. Geçitlerin son dereceyararlı olacağını da anlamıştı; sadece cücelerin çantalarını şişj.rip sandıklarını doldurmakla kalmayacak, aynı zamanda cüce-lerin kaderlerine—Loerem'in tamamına hâkim olmak—ulaş.malarına da yardımcı olacaktı. Dunner, konuyu, Atsızların Şehri'ndeki cüce tüccarlara gö-türdü. Şef Kabile Şefi onaylayana kadar, kesinlikle geçici olarak,Geçit'i inşa etmeyi kabul etmeleri için zorladı onları. Bu sayedediye ısrar etti Dunner, Geçit denenebilir ve karar verebilmesiiçin gerekli bütün bilgiler Şef Kabile Şefine sunulabilirdi. Bundan önce de cüce tüccarlar, insan ve elf topraklarına git-mişlerdi ama yolculuk yıllar sürüyordu ve hatırı sayılır miktar-da para kazanmalarına karşın—cücelerin işlediği metal eşyalarçok değerliydi—ettikleri kâr, harcanan zaman ve emeği zorluk-la karşılıyordu; bir de karşılaştıkları tehlikeler vardı. Geçit,"Vinnengael'e olan uzaklığı bir yıldan bir güne düşürecekti. Cü-celer, harcamaların yarısını bile yapmadan, malları için aynıyüksek ücretleri isteyebileceklerdi. Edilen kârlar, genç taylar-dan daha yükseğe fırlayacaktı. Cüce tüccarlar, Geçidin yapılmasını derhal kabul ettiler. İn-san büyücüler geldiğinde, onlarla cüceler arasında, yer seçimive sadece birbirlerinin âdetlerini anlamamaktan dolayı büyüksavaşlara dönüşebilecek küçük tatsızlıklarda anlaşma sağla-maktan sorumlu cüce Dunner'di. Geçit tamamlanıp, ilk cücearabaları Vinnengael'e doğru yola çıktığında, büyücüler, Dun-ner'a kendileriyle gelmesini teklif ettiler; onu, bu işin halledil-mesi sağlayan cüce olarak Kral Tamaros'a takdim edeceklerdi. Tamaros, devam eden görüşmelere yardım etmesi için,Dunner'a kalede yaşamasını önerdi. Atsızlar, mantıksız insan-larla iş yapabilmeleri için kendilerinden birinin Vinnengael'deyaşaması gerektiğini kabul ettiler ve Dunner da en mantıklı se-çimdi. Daha mutsuz olabileceğini hiç düşünmemişti. Ama buşekilde yaşamayı da zamanla öğrendi. Artık Vinnengael'de yıllardır yaşıyordu ve hapishanesine-kaleyi bu şekilde görüyordu — giren sadece iki ışık vardı. İlki14 2

KRYR]Aİl\Z Ku\AU•vük Kütüphane olmuştu. Diğer topraklar ve halklar hak-da okumak, onların tarihlerini, âdetlerim ve sırlarım öğren-ip bacağındaki ve kalbindeki acıyı unutmasında yardımcı, uŞtu Dunner'a. İkincisi de genç prensti. Dunner, çocukların yamnda hiç olmamıştı. Atsızlar, nadi-en ve kendi aralarında evlenirlerdi ve çocukları olursa, o daAtsızlardan sayılırdı. Çocuk, bir kabileye katılmaya çalışabilirdive muhtemelen reddedilirdi. Dunner, hiç evlenmeyenlerdendi.Kendi büyük mutsuzluğunu, en az kendisi kadar mutsuz birdısi cüceyle paylaşmaya gerek görmemişti. Hiçbir çocuk onuaramamış, ona hayran olmamış, onun hikâyelerini dinlememiş,ondan bir şey öğrenmek istememişti. Ve sonra, atım eğitmekisteyen ve bunu bir insan gibi yapmaya çalışan Dagnarus'lakarşılaşmıştı. Prens ve arkadaşının koridordan koşarak ilerlemesini izle-yen Dunner, nereye gittiklerini merak etti. Yaramazlık yapmayagidiyorlardı, elbette. Tamaros'un küçük oğlunu kontrol edeme-diğini herkes biliyordu; annesi olan Emillia ise bunu denemeyebile çalışmıyordu. Prensle başa çıkabilen tek kişi, elf kâhya-sıydı — Dunner, o adamın sinsi ve hilekâr bir piç olduğunu dü-şünüyordu ama zaten, ona göre, bir at sineği ne kadar işe ya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 90: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rarsa, bir elf de ancak o kadar işe yarardı. Dunner, herkesi sava-şın eşiğine getiren o imzasız mektubu elfin gönderdiğindenşüpheleniyordu. Ama cüce, elfin kimsenin kendisine bakmadı-ğını düşündüğü zamanlarda gülümsediğini görmesinden kay-naklanan bu şüphesini kanıtlayamıyordu. Saraydaki diğer her-kes, Kral Olgaf'ı suçluyordu. Dunner'a göre, Olgaf bunu düşü-nebilecek kadar zeki değildi. Dagnarus'a gelince, Dunner, oğlamn içinde çürümekte olaniyi potansiyeli—tıpkı karanlık bir köşede unutulmuş bir fıçıdolusu elma gibi — görebiliyordu. Eh, ileride prense ne olursaolsun, Dunner, en azından onun at sürmeyi bilen bir insan ol-masını sağlayacaktı. Onu neredeyse Kraliçenin kısmına sokacak olan yanlış birdönüş yaptıktan sonra—ki Dunner, buradan kendisine acı ve-ren bir hızla kaçtı —daha da geç kalmıştı. Kalede hep yolunu14J)

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANkaybediyordu; önüne çıkan her duvar, tıpkı diğer duvarlıbenzediğinden, hiçbir binayı öğrenemiyordu. En sonunda konseyin toplandığı odaya vardığında, cücebüyük elçinin henüz gelmemiş olduğunu öğrendi—bu durumkimseyi şaşırtmamıştı. Dunner, cüce ve maiyetini bulmak içi^Tamaros'un en azından birini gönderip göndermediğini kontroletti. Bunun yapılmış olduğunu öğrenince, kısa bacaklı bir is-kemle bulan Dunner, minnettar bir şekilde oturdu. Kral Tamaros, odada değildi. Herhangi biriyle özel olarakkonuşup diğerlerini gücendirmemek için, Kral, herkes bir arayagelene kadar odaya gelmeyecekti. Ancak büyük oğlu Helmos,babası gelene kadar ev sahipliği yapıyordu. Helmos, o anda,cücelerin geç kalmış olmasına sinirlenen Lord Mabreton'u ya-tıştırmaya çalışıyordu. Dunner'ı gören Helmos, nazik bir şekilde izin istedi ve gü-lümseyerek Dunner'a yaklaştı. Dunner, saygı belirtisi olarakayağa kalkmaya yeltendi ama Helmos, kafasını salladı. "Hayır, dostum. Yerinde kal. Aramızda resmiyete gerekyok. Seni görmek güzel. Gelebildiğine sevindim." "Çağırılmış olmaktan dolayı memnunum, Ekselansları,"dedi Dunner. Helmos'u severdi, hem de yaşamı boyunca sevebileceğiherkes ve her şeyden—yazmak dışında—daha fazla. İki adam,artık bir cüce — herhangi bir cüce—gelmiş olduğuna göre, artıktoplantıya başlamaları gerektiğini elf dilinde bağırarak belirtenLord Mabreton'u duymazdan gelerek, içtenlikle el sıkıştılar. Helmos'a dikkatlice ve yakından bakan Dunner, gördüğümanzara karşısında üzülmeden edemedi. "Nişanımzm sizemutluluk getirmesini dilerim, lordum." Prens, bitkin gözüküyordu. Bu son birkaç gün içinde çok azuyumuş gibiydi —tabi eğer uyuduysa. Ayrıca sersemlemiş veşaşırmış gibiydi. O ve babası, sırtlarından vurulmuşlardı; hiçbeklenmedik bir darbeydi bu. Tam elflerle sorunlarmı çözmeküzereyken, herkesle savaşmanın eşiğine gelmişlerdi. Kederlerin Efendisi. İnsan ya da değil, genç bir adamınomuzlarına yüklenebilecek en korkunç yüktü bu. Dunner, pren-±50

K-OrdiA-Ufe Kuuuarlak umutlarının üzerini bulutlarla kaplayan o büyü-sfî f\ kalenin avlusunda tekmeleyebilirdi. Dunner'ın arkadaş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 91: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dan bir diğeri olan Evaristo'nun, Helmos'a bu unvam ve- lerin tanrılar olduğunu söylemesi de işe yaramamıştı,n nner, buna azıcık bile inanmamıştı. Dunner, daha henüz bir kken, bacağım iyileştirmeleri ve tekrar at sürebilmesiniağlamaları için tanrılara defalarca dua etmiş ve sonunda, on-lara inanmaktan vazgeçmişti. En azından, nişandan bahsetmek, genç adamın solgun, bit-kinlik ve endişeden grileşmiş yüzünü gülümsetmiş ve gözleriniparlatmışta. "Teşekkür ederim, Dunner. Bu, çocukluğumuzdan beri is-tediğim bir şeydi. Daha on yaşındayken, Anna'ya evlenme tek-lif etmiştim." Güzel konulardan bahsetmesi için prensi teşvik etmeye ça-lışarak, "Peki, onun cevabı ne olmuştu?" diye sordu Dunner. "Bütün oğlanlardan nefret ettiğini söylemişti," diye yanıt-layan Helmos, olayı hatırlayarak gülümsedi. "Sonra da bir so-payla bana vurmuştu.""Bahse girerim, bu sefer sana vurmamıştır," dedi cüce. "Hayır, vurmadı," dedi Helmos, kahkaha atarak. Kahka-haları duyan Lord Mabreton cücenin bir tür politik avantaj ka-zandığım düşünmüş ve ters ters onlara doğru bakmıştı."Düğün ne zaman?" "Bir ay içinde," diyen Helmos, daha da hüzünlendi. Odadabir aşağı bir yukarı yürüyerek kızgınlığım herkese gösteren elflorda gözünün kenarıyla baktı. "Tanrılar kısmet ederse." Bunun anlamı, eğer Vinnengael savaşa girmezse nikahınolacağıydı. "Şükürler olsun ki, nikah töreni kutsal ve özel," diye eklediHelmos, yüzünü ekşiterek. "Büyük törenlerden artık bıktım." Tam o sırada, ork büyük elçisi—Vinnengael'de yaşayanorkların şefi—geldi. Dunner, onu görmeden çok önce kokusunualmıştı; buraya, balık teknesinden gelmiş olmalıydı. Cüce bü-yük elçi, orktan hemen sonra, çağırılmış olmaktan dolayı sonderece öfkeli bir şekilde ters ters bakarak girdi içeri. At kokusu,15İ

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANbalık kokusuna karıştı. Lâmbalarda yanan kokulu yağlar, n,-kokuyu da bastırmaya çalışmalarına karşın pek başarılı olamadılar. Helmos, ork ve cüceyi, kendi dillerinde selâmladı. Kan.tanı—orklar, şeflerine kaptan derlerdi—daha önceki ziyaretle,rinden tanıyordu ve ona, nazik bir şekilde, avlarının nasıl gitti-ğini sordu. Orkun verdiği cevap, hiç iyi değil olmuştu. Arnazaten her zaman bunu söylerlerdi zira balıkların az olması, ya.kalayıp pazara götürdükleri balıkların fiyatını arttırabileceklerianlamına geliyordu. Dunner, cüce büyük elçiye saygılarını sundu; tam büyükelçi kendi çadırmdaymış gibi yere tükürecekken, onu bir is-kemleye doğru çekti ve yanında bir sürü muhafız getirmiş ol-masının çok uygunsuz—insan krala hakaret niteliğinde—oldu-ğunu çıtlattı. Dunner, muhafızların sayısının dörde düşürülmesi, onlarında konseyin toplandığı odanın en arkasında oturması konu-sunda tam büyük elçiyle anlaşmıştı ki, endişeli bir uşak içerigirdi, doğrudan Helmos'a gitti ve kısık sesle bir şeyler söyledi.Helmos, önce korkmuş gibi gözüktü, sonra da ciddileşti. Uşağabazı emirler verdi ve misafirlerinden ayrılmak için izin isteyipkendi yokluğunda bir şeyler içmelerim rica ederek, hızla odayı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 92: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

terk etti. Odada bulunan herkes, bunun kuşku uyandırdığını ve aşa-ğılandıklarını düşünmeye başladıklarını yüksek sesle söyle-meye başladılar. Elf lordu, düşmanının evinde bir şey yiyip iç-meyeceğini bildirdi zira eğer bunu yaparsa, itibarı zedelenirdi.Ancak, ork Kaptan ve cücelerin böylesi kuruntuları yoktu. Oniki muhafız, masaya konan meyve, ekmek, peynir ve şarabı kısasürede bitirdi. Yiyemediklerini de, daha sonra yemek için, pan-tolonlarına tıkıştırdılar. Uşak, geri dönerek, "Dunkarga Kralı Olgaf," dedi ve çe-kildi. Kısa boylu, porsumuş, buruş buruş yüzlü, gıcırdayan sesli/sanki ağzında kötü bir tat varmış gibi çarpık ağızlı bir adam,konsey odasına girdi.±52.

KRravılLİz bCuuu "Ah, demek olay bu," diye homurdandı Dunner kendi ken-,• e "Daha fazla kötülük."5ilwyth'ten kuşkulandığı için, içinden, elften özür diledi.tl]< Dunner, imzasız mektubu kimin göndermiş olduğunulivordu—ya ^a en azından, kendisi göndermiş olmasa bile,krnin başının altından çıktığını. Dunkarga'nm başkenti, birkaçhaftalık bir yolculuk mesafesindeydi. Konsey toplantısı için da-et ise, birkaç gün önce gönderilmişti ve Olgaf çağırılmış olsabile, asla vaktinde yetişemezdi. Böyle bir toplantının yapılaca-ğım biliyor olmalıydı ve bunu ancak, kendisi ayarlamışsa bile-

bilirdi.Dunner, ne Olgaf'ı sever, ne de adama güvenirdi. Dunner,Olgaf'm, Dunkarga'da sakalım çekmeye yeltenen bütün cücele-rin kovulmasını askerlerine emretmiş olduğunu biliyordu. Cü-celere sınıra kadar eşlik edilecek ve geri dönmemeleri gerekti-

ğini hatırlamaları için iyice dövüleceklerdi. O sırada, Olgaf,kendisini sevdirmeye çalışan bir gülümsemeyle cüce büyükelçiye doğru yürümeye başladı. Dunner, cüce dilinde konuşarak, bu durumu büyük elçisineanlattı. Bunu yapmak zorunda olmaktan üzgündü, zira bu, ate-şi körükleyecek ve büyük elçinin Kral Tamaros da dahil bütüninsanlara karşı duyduğu hoşnutsuzluk ve güvensizliği art-tıracaktı. Ancak Dunner, Olgaf'm cüceleri salak yerine koyma-sına seyirci kalamazdı. Bunun sonucunda, büyük elçi, Olgaf'a bakarak sakalını çek-ti—son derece kötü bir hakaretti bu, tabi eğer insan biliyor ol-saydı—ve on iki muhafızının kalacağını belirtti. Olgaf, hakaretianlamadı ancak, cücenin kızgın ses tonundan, arkadaşça yakla-şımının tatsız karşılandığım anlamıştı. Olgaf, Dunner'a fırtına gibi bir edayla baktı ve sahte poh-pohlamalarım, en sonunda kendi değerini anlayan bir insanbulmuş olmaktan dolayı memnun olan Lord Mabreton'a çe-virdi. Helmos, geri döndü. Bir akrabasına—evlilikle olmasına kar-şın—uygun bir şekilde selâmladı Kral Olgaf'ı. Helmos'un eğile-rek verdiği selâm, kesinlikle buz gibiydi.153

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN "Helmos!" Olgaf'ın keyfi yerindeydi. Aslında, öylesine ke-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 93: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yifliydi ki, diğerlerinin keyfini kaçırdı. "Hayırlı olsun, kuzeı>Nişanlanmışsın. Kızı gördüm. Sürmek için iyi bir tarla, amaseıbunu zaten biliyorsundur!" Zampara bir edayla göz kırptı. Helmos, sinirden bembeyaz kesildi. Bu laf, kışlalarda bileuygunsuz kaçardı. İstediği zaman insan dilini gayet güzel ko-nuşabilen elf lordu, lafı duyunca önce şaşırdı, sonra anladı vedehşete düştü. En azından onun terbiyesi vardı. Lord Mabre-ton, engereğe basmaktan kaçınırmış gibi, Olgaf'tan bir adımuzaklaştı. Ork Kaptan sıkılmış gözüküyordu; insan dilini çokiyi anlamasına karşın, bütün orklar gibi, bütünün anlamını algı.lamak yerine, duyduğu kelimelere saplanıp kalıyordu. Adam-ların çiftçilikten bahsettiklerini sanmıştı ve bu konu, kesinlikleilgisini çekmiyordu. Dunner, konuşmayı, daha önce hiç sabangörmemiş olan büyük elçisine tercüme edince, cüce, bundanhiçbir şey anlamadı ve insanların salaklığının bir başka örneğiolduğunu düşündü. Dunner, bunu düzeltmeye uğraşmadı. Helmos, nazik bir adamdı, zor sinirlenirdi ancak sevdiğikadına yapılan bu kaba hakaret, onu derinden yaralamıştı veOlgaf da bunu biliyordu. Veliaht prens öfkeden titriyordu an-cak kendisini kontrol etmesi gerektiğinin de farkındaydı. Olgaf,genç adamı biraz daha tahrik edip kavga çıkartmasını, hattakendisine vurmasını sağlayarak konseyi karmaşaya sürükle-mek niyetiyle ağzını tekrar açtı. Fakat Olgaf zehirli sözleriniakıtamadan, Kral Tamaros odaya girdi. Seremonisiz gelmiş, odaya öyle bir asalet ve haşmetle gir-mişti ki Olgaf'ın uğursuz ve kötü yürekli bir iblis gibi gözük-mesine neden olmuştu. Tamaros, oğlunun yanından geçerkenelini hafifçe, kısaca, sevgiyle ve uyarırcasma omzuna koydu veHelmos'a, böyle bir yaratıkla kavga etmenin, kendisini alçalt-maktan başka hiçbir işe yaramayacağını hatırlattı. Helmos, de-rin bir nefes aldı ve konsey üyelerinin birbirlerinin yüzlerinebakabilmeleri ve kimsenin üstün olmaması için bir çember şek-linde yerleştirilmiş olan yüksek sırtlı sandalyelerden birininarkasında durmaya gitti. Bir masamn etrafında oturmuyorlardızira böyle olsaydı, cücelerin çeneleri masaya yapışır; orkların154

ktnrnvdıte, KULAUakları ise masayı mütemadiyen hareket ettirirdi.Kralın yanında, diğer ırkların topraklarmdan gelmiş olan İçendi fikirlerini de belirterek Kralın kararma yardımcı ola-bilecek Hâkimiyet Efendileri vardı. Reinholt, En SaygıdeğerYüksek Büyücü, bazı dengeleri korumayı düşünerek toplantıyaağirllmamıştı; elfler ve cüceler, büyünün gerekli olduğunu ka-bul etmelerine karşın, büyü kullanıcılarını—hangi ırktan olur-larsa olsunlar—şüpheyle karşılarlardı. Kral Tamaros, orada bulunan herkesi nezaketle selamladı;yabancılarla kendi dillerinde konuştu ve onların topraklarındaneler olup bittiğini çok iyi bildiğini gösteren yorumlar yaptı.Olgaf'a bile hoş geldin dedi ve Emillia'nm, babasının gelmişolmasından dolayı çok memnun olduğunu belirtti. Bu bir ya-landı çünkü birbirlerine çok benzeyen baba ve kız, birbirlerinedayanamazlardı. Formaliteler tamamlandıktan sonra, Kral Tamaros, çembe-rin kuzeyinde yerini aldı. Hâkimiyet Efendileri, Kralın iki ya-nma yarleştiler. Helmos, Majestelerinin karşısına oturdu. Eğerbu bir insan saati olsaydı, saat altıda oturuyor olacaktı. Olgaf,saat üçe yerleşmişti; büyük elçiler ise onun karşısındaydı. Oniki cüce muhafız, çemberin diğer tarafında çömelmişlerdi; yan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 94: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

larında—gizlice gelmiş—birkaç tane kale muhafızı vardı. "Geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyoruz," dedi KralTamaros. Yaşlı adam yorgun ve tükenmiş gözüküyordu ancakadamda bir sakinlik, incinmiş duyguların ve yaralanmış egola-rın üzerine merhem gibi yayılan bir güven vardı. "Bunun biryanlış anlaşma olduğunu söyleyebiliriz. Veya aslında yanlışanlaşma falan olmadığını da söyleyebiliriz. Aldatıldığınızı, yan-lış bilgilendirildiğinizi söyleyebiliriz." Olgaf'm yüzü daha da kırıştı, sanki biri burnunu menge-neyle sıkıştırmış gibiydi. Adam, dudağım büktü. "Bunun, savaş ilân etmeniz için yapılan bir oyun olduğunusöyleyebiliriz," diye devam etti Tamaros konuşmasına, "sayısızhayata mal olacak, çocuklarımızı yetim bırakacak, Loerem'dekibarışı harap edecek bir savaş. Size bunu söyleyebiliriz ve size,sadece gerçekleri söylemiş oluruz. Ama bunları söylemeyece-±55

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANğiz." Tamaros, konuşmasına ara verdi ve her bir büyük elçiye te-ker teker bakarak, her ruhu inceledi, araştırdı, değerlendirdiElf lord, ork Kaptan ve cüce büyük elçi, adamın bakışlarına kar-şılık verdiler. Olgaf gözlerini kaçırdı ve şarap bardağının boşolduğunu söyler gibi bir şeyler mırıldandı. "Söylemeyeceğiz," diye tekrarladı Kral. "Bunların yerinebize sunmuş olduğunuz şikâyet listelerini okumuş olduğu-muzu söyleyeceğiz..." Bu lafın üzerine, cüce büyük elçi epey şaşırmış gibi gö-züktü. O, liste falan göndermemişti. Yazmayı bilmiyordu.Dunner, ona doğru eğilerek, cücelerin endişelerini belirten lis-teyi kendisinin hazırlamış olduğunu fısıldadı. Bu, büyük elçiiçin uygundu. Listeyi görmek bile istemedi—zaten okuya-mazdı—ve Dunner'a güvendi. Bu, Atsıza duyulan saygının birgöstergesiydi. Tamaros, cücelerin fısıldaşması bitene kadar beklediktensonra konuşmaya devam etti."Şikâyetlerinizi okuduk ve haklı olduğunuzu söylüyoruz."Bu, hayret içinde bir sessizlikle karşılandı. "Geçitler tanrıların bir hediyesi ve haklı olarak, hepimizinmalı. Geçitlerin korunmasında ve bakımında hepimizin so-rumluluğu olmalı ve böylece zenginliğini de paylaşmalıyız. Bunasıl başarılabilir?" Tamaros, başını salladı. "Biz bilmiyoruz.Bunun cevabı, bizde değil." Büyük elçiler, ciddiyetle bakıyorlardı; adamın zaman ka-zanmaya çalıştığını düşünmüşlerdi. "Dolayısıyla," diye devam etti Tamaros, sesini biraz dahayükseltip diğerlerinin şüphelerini bastırmaya çalışarak, "bu so-runu doğrudan tanrılara götürüyoruz. Bu gece, ben, Tapmağagireceğim. Sizlerden, bana yetmiş iki saat vermenizi istiyorum;bu süre dahilinde hiçbir şey yapmayacaksınız. Biz de yapmaya-cağız. Ben, oruç tutup dua edecek ve tanrılardan bana yol gös-termelerini isteyeceğim. Biliyorum ki, hepiniz aynı şeyi yapmakistiyorsunuz. Bu yüzden, isteyen herkes, benimle birlikte Tapı-nağa, Tanrıların Geçidi'ne gelebilir."±56

KRravdılız \-tuuu.jyi basardın, yaşlı adam, dedi Dunner kendi kendine;aroS'un kelimelerini tercüme ederken gülmemek için ken-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 95: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

. • zor tutuyordu. Sadece Kral Olgaf'ın yüzünü görmek bile,becitleri kullanma ücretine değerdi. Buraya, anlaşmazlıklarılevlendirip, kâr etmeyi amaçladığı bir savaşı başlatmak umu-juyla gelmişti adam. Bunun yerine aldığı şey, yetmiş iki saatlikbir oruç ve dua dönemiydi. "Bunda ciddî mi?" diye sordu cüce büyük elçi, Tamaros'aşüphe içinde bakarken. "Ciddî," diye yamtladı Dunner. Tanrılara inanmıyor olabi-lirdi ama Kral Tamaros'a inanmayı öğrenmişti. Diğerleri durumu tartıyorlar; öneriyi, sanki bir mücevhergibi, akıllarında evirip çeviriyorlardı. Tek bir kusur bile bula-madılar ancak Olgaf'ın yüz ifadesinden, adamın kendi mücev-herini bütün gücüyle parçaladığı belliydi. Nihayet, biraz dahatartıştıktan sonra öneriyi hepsi kabul etti—bir kısmı, diğerle-rinden daha gönülsüzce olsa da. Her biri, kendi adlarına, tanrı-larla konuşacaklar—ork Kaptamn şamanı, alametleri okuya-caktı—ve sonra geri döneceklerdi. Yetmiş iki saatin kaç güneş doğuşunu kapsadığının anla-tılması üzerine korkmuş gözüken ve o kadar uzun süre hapistekalamayacağım söyleyen cüce büyük elçi dışında hepsi. O, cü-celeri temsil etmesi için Atsızlardan Dunner'ın toplantıya ka-tılmasına karar verdi. Kral Olgaf, hiçbir şey söylemedi, tanrılara danışacağına yada en azından yetmiş iki saat sonra geri döneceğine dair hiçbirsöz vermedi. Kral Tamaros'a o kadar yoğun bir nefretle baktı ki,Dunner, bunu görmüş olmaktan rahatsız oldu ve bu kötülüktenkendisini korumak için kaliteli gümüşten bir zincire geçirilmiştürkuaz bir taş olan Pecwae mücevherini ovaladı. Toplantı ertelendi. En son ayrılanlardan biri olan Dunner,topallayarak, konseyin toplandığı odadan koridora çıkınca, ne-redeyse genç prens Dagnarus tarafından eziliyordu. Prens, ar-kadaşı olan şamar oğlanı ile birlikte bir anda ortaya çıkıver-rnişti. Dunner, iki oğlanın kalenin bu kesiminde ne aradığım,Kurttanrı adma, merak etti.±5J-

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Hareket et, olmaz mı? Yolumda duruyorsun. Ah, ÜZMJnüm, Dunner. Sen olduğunu görmedim," diye mırıldandıDagnarus. Keyifsiz olduğu aşikârdı, sinirli gözüküyordu^sanki en çok istediği şey reddedilmiş gibiydi. Diğer taraftanGareth, son derece rahatlamış gözüküyordu. "Atınızı savaş için yarın eğitecek misiniz, Ekselansları?" di.ye sordu Dunner. "Neden yapacakmışım? Ne gerek var ki?" diye yanıtladıoğlan morali bozuk bir halde. Saygılı bir şekilde kendisini takipeden şamar oğlanı ile birlikte, koridordan aşağı kederle ilerledi. Dunner'm rastladığı diğer kişi Silvvyth oldu. Onun da gü-nün bu saatinde, kalenin bu kısmında hiç işi yoktu. "Eğer Ekselanslarını arıyorsanız, Kâhya," dedi Dunner, "şutarafa doğru gitti." Sihvyth, hiç yanıt vermeden yarandan yürüyüp geçti. Duy-mamış gibiydi. Elfler, duygularını yüzlerine yansıtmamaktangurur duymalarına karşın, bu elfin şu anda bunu hiç umursa-madığı belliydi. Son derece üzgün gözüküyordu.±52

Tcmnlarm Geçîdî

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 96: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Tanrıların Geçidi, Kral Tamaros'un isteği üzerine, büyücü-ler tarafından diğer üç Geçitle birlikte yaratılmıştı. Danışmanla-rının bir kısmı buna karşı çıkmış, tanrıların kullarıyla daha azdoğrudan temas kurmalarının daha iyi olacağını belirtmişlerdi.Tamaros'un fikri, Geçidi tanrılarla iletişim kurmak isteyen±5°)

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKM ANherkese açmaktı. Bu öneri üzerine danışmanları, adamın nere-deyse boğazını sıkacaklardı; Vinnengael'deki en sefil dilencininbile gelip doğrudan tanrılardan bilgi alabilmesini mi istiyorduyoksa? Memnun olmadıkları zaman Kralın üstüne çıkabilecek-lerini bilirlerse, halkın, Kralın kanunlarına uymasını nasıl bek-leyebilirlerdi? Tamaros ısrar etti ve Geçit, herkesin kullanabilmesi içinBüyücüler Tapmağı'nın içine kuruldu. Çok az kişi geldi. Hayatiyiydi. İnsanlar memnundu. Tanrılar, cennete kalabilirlerdi.Dünyada onlara ihtiyaç yoktu. Bu yüzden de, Geçidin ziyaret-çisi çok az oldu. Tanrıların Geçidi'ni görenler—ki Tapınağın tecrit edilmişve ayak altında olmayan bir kısmında yer aldığından çok az kişigörmüştü—hayal kırıklığına uğramışlardı. Yüksek kubbeli birtavanı olan, güneş ışığıyla dolu muazzam bir oda beklerken,ufak bir hücre, bir çırak hücresini andıran bir oda görmüşlerdi.Yan yan bakmışlar, kandırıldıklarını düşünmüşlerdi. Geçidin nasıl olması gerektiğine karar veren Tamaros'tu.Tanrıların karşısına tevazu ile, bir Kraldan ziyade onların ço-cuklarından biri gibi çıkıyordu; dolayısıyla, bir dolaptan dahabüyük olmayan bir odada bulunmalıydı karşılarmdayken. Ge-çit, binanın en sessiz kısmında bulunuyordu, sanki taşları birarada tutmak için harç olarak sessizliğin kullanıldığı bir kı-sımda. Geçidin varlığı herkes tarafından bilinmesine karşın, Tapı-nakta bulunan çok az kişi geçidin yerini bilirdi. Tamaros, anakoridordan döndü ve çıkmaz sokak gibi gözüken bir başka ko-ridora girdi. Sola doğru dönünce, normal boyutlarda bir ada-mın yan dönmeden ancak sığabileceği genişlikteki ufak kori-doru buldu. Koridorun uzunluğu en az elli adım vardı. So-nunda, iki basamak aşağı, sonra da iki basamak yukarı çıkan birmerdiven ve sonra da bir kapı bulunuyordu. Kapıyı açarak,ufak ve penceresi olmayan bir odaya girdi. Bu oda, binanın inşasında kullanılan plânların hiçbirindeyoktu. Tanrıların kutsamasından önce, bu ufak hücre, Petra'nınBudalalığı olarak biliniyordu; Petra, inşaat şefinin adıydı. Söy-±G>0

Knrnvd.üfZ Kuuu

göre Petra, plânlarının yanlış olduğunu, fazladan bir'en {,,- olacağını son anda fark etmiş ve Büyücüler Tapmağıalanınınak devasa labirentin parçaları yerine otursun diye bu odayıvapmışn-İnşaat şefi ise bunu şiddetle reddediyordu. Dediğine göre, odayı gördüğü bir rüya yüzünden eklemişti. Doğal olarakı/mse ona inanmamıştı; ta ki, diğer üç Geçit yaratılana dek. O„n j^ral Tamaros, daha önceden hiç orada bulunmamış olma-ma rağmen doğrudan bu ufak odaya yürümüş ve buranın,Tanrıların Geçidi olacağını bildirmişti. Petra temize çıkmıştı. O

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 97: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

günden beri, ailesi ve arkadaşlarından saygı görmesine karşın,onları tedirgin ediyordu. Tapmak okulunun müdürü, Geçide kadar Krala eşlik etti.Kapıyı koruyan büyücü kilidini kaldırdı. Hizmetkârlar zamanzaman içeri girerek ufak odayı temizliyor, yeri süpürüyor, su-nağın tozunu alıyor ve farelerin şiltede yuva kurmadıklarındanemin oluyorlardı. Bunun dışında odaya kimse girmiyordu. Müdür, Kraldan izin isteyerek, Majestelerinden önce hüc-reye girdi ve her şeyin yerli yerinde ve düzgün olduğundan

emin olmak için dikkatle odayı inceledi. Tamaros, bu gecik-meye sabırla katlandı. Geçide ne zaman girse, zaman sanki ya-vaşlıyor gibiydi. Saraydayken, dakikalar hızla akan bir nehirgibi geçip gidiyordu. Geçide girdiğinde ise, nehir, geri alınama-yan geçmişin karanlık havuzuna düşen her damlayı tek tekayırt edebileceği kadar yavaşlıyordu. Oda, balmumu ve kuru gül kokuyordu. Hizmetkârlardanbiri, yatak örtüsünün üzerine gül yaprakları serpmişti. Müdür,bu havaîliğe sinirlendi ancak Tamaros bundan memnun ol-muştu. Gül kokusu, aklma her zaman sevdiği karısını getiri-yordu. Müdürün ardından çıraklar odaya girdi. Birinin elinde,Kral için bir sürahi su vardı. Biri, tuvalet ihtiyacı için bir lazım-lık ve yıkanma kabı taşıyordu. Bunlar, son derece dikkatle,Krallarına bu kadar yakın olmanın verdiği dehşet ve yanlış birhareket yapmaktan duyulan korkudan dolayı titreyerek yerekondular. Tamaros, genç insanlara öyle yumuşak ve merha-metli bir edayla baktı ki, gençler rahatlayıp sanki kendi babala-161

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANrıymış gibi ondan hayır dualarını istediler. Ve sonra, çoban müdür tarafından sürülen bir grupgibi kapıdan çıkıp gittiler. Müdür, mumları yakarak Kralın ktediği başka bir şey olup olmadığını sordu ve hiçbir şey olmadığını duyunca kapıyı kapattı. Tamaros, En Saygıdeğer YüksekBüyücü Reinholt tarafından kendisine verilen ve kapıyı efsun,layarak kendisi açana kadar kilitli kalmasını sağlayacak büyülüanahtarı kullanarak, kapıyı içeriden kilitledi. Kral, ufak odanın ortasında durarak uzun dakikalar geçirdive zamanın biraz daha yavaşlayarak, saniyelerin damlamayıbırakmasını bekledi. Havuz, dingin ve sakin bir hâl aldı; yüze-yinin pürüzsüzlüğü, tek bir dalgayla bile bozulmadı. Huzur vesessizlik, Kralın kalbine ve ruhuna işledi. Yatağa oturdu veuzun, tehlikeli bir yolculuktan dönen bir adamın evine bakmasıgibi, ufak hücreye sevgi ve özlemle baktı. "Geri kalan günlerimi burada geçirebilmek isterdim," dediTamaros, sunağa bakarak. Basit ve oldukça sade, gül ağacındanyapılmış kare şekilli bir masa olan sunağın dört tarafı, dört te-mel unsuru temsil eden sembollerle süslenmişti. Özel şapelini modern tarzda dekore etmekte olan soylu biraile hediye etmişti sunağı. Muhtemelen yüzlerce yıllık olan su-nak, işini ustalıktan ziyade sevgiyle gerçekleştirilmiş olan birzanaatkar tarafından yapılmıştı. Soylu, sunaktan küçümseyerekbahsetmiş, onu yakacak olarak kullanmak üzere parçalatmayıdüşündüğünü ancak tanrıları gücendirebileceğini düşünerekbundan vazgeçtiğini söylemişti. Büyücüler hediyeyi kabul et-mişler, hakkı olan saygıyı sunağa göstererek onu cilalamışlar veona, ana tapmakta bir yer vermişlerdi. Sunağı gören Tamaros,garip bir şekilde çekildiğini hissetmişti ve bu Geçide taşınma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 98: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sını istemişti. Sunak, sanki ısmarlama yapılmış gibi uymuştuGeçide. Sunağın yanında bir tabak yağ ve yumuşak bir beyaz bezduruyordu. Tamaros, sunağın önünde diz çöktü. Bezi, kokuluyağa batırarak, sunağın tahtasını yağla parlatmaya başladı; bu,tanrılara ilk adağıydı. Çalışırken, endişeler ve tasalar, önemsiztartışmalar, ciddî entrikalar, güç kavgaları, ihanetler, hayal kı-±6>2

KRrR\/d.ı\z X.U\JUyaları, adamın içinden beze, oradan da tahtaya geçti. Tahta,tatlı yağ1 emer §ibi' nePsini içine Çekti. Tamaros, tazelenmiş ve arınmış olarak ayağa kalktı; dün-vî dertler, artık ruhunu kirletmiyordu. Acaba dışarı çıkmayı reddedersem ne yaparlar? diye düşü-nürken buldu kendini ve eski dostu Reinholt'un ne kadar şaşı-racağını hayal ederek gülümsedi. Bu düşünce çok, çok cazipti.Tahtını, büyük oğluna bırakarak terk edebilirdi. Helmos, iyi birj^al olurdu. Olurdu. Bu kadar ağır bir sorumluluk için henüz çok gençti.Ancak, diye hatırlattı Tamaros kendine, sen Kral olduğunda,neredeyse Helmos'un yaşmdaydm. Tamaros, hayal kurmak için kendisine izin verdi ancak bü-tün bu süre boyunca bunun bir hayalden başka bir şey olma-dığını unutmadı. Asla tahtı bırakmazdı; bunu ne halkına ne deoğullarına yapamazdı. Eğer takılacak ve istenmediği anda atıla-cak bir şapka olarak görürlerse, insanlar taca nasıl güvenebilir-lerdi ki? Tanrılar kendisini serbest bırakana, yeni bir hayatıngül renkli gün doğuşunda kendisini bekleyen sevgili karısınınyanında olmasına izin verene kadar bu yükü taşıyacaktı. Tamaros, büyük bir bıkkınlık hissetti. Büyük elçilerle olantoplantılar ve danışmanlarıyla yaptığı görüşmeler arasında,aylardır iyi bir uyku çekmemişti. Yatağına yattı ve dinlenmesinien azından birkaç gün boyunca hiç kimsenin bozamayacağıgerçeğinin keyfini çıkarttı.Üstü gül yapraklarıyla kaplı dingin havuza daldı. Ufak çocuk, devasa bir masanın başında, devasa bir iskem-lede oturmuş, bir şey bekliyordu. Neyi beklediğinden pek emindeğildi. Burada, iskemlenin üzerinde bırakılmış ve belli belirsiz,terbiyeli davranması söylenmişti—bu artık ne demekse. Masa,yiyecek ve içeceklerle donatılmıştı. Ancak bu lezzetli yiyecekler,onun yetişemeyeceği kadar uzaktaydı. Tatlılara erişebilmek içiniskemlede ayağa kalkıp masanın üzerine çıktı ama—açıklana-±£>3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANmayacak bir şekilde—onlara hâlâ ulaşamıyordu. Ebeveynleri oralarda bir yerdeydiler. Onları, hızla harekt ?ederek odaya girip çıkarlarken görüyordu. Bulanık, meşe,^ama sevgi dolu görüntülerdi bunlar. Ebeveynleri olağanüstgüzellerdi. Ya da en azından ona öyle geliyordu. Hareketlenarasında onları asla tam olarak göremiyordu. İskemlenin üzerinde ayağa kalktığında ya da masaya çıktı-ğmda hiçbir şey söylememişlerdi ama pekâlâ düşüp kafasınıkırabilirdi. Devasa iskemleye — ayakları yere değmiyordu—geridöndü ve canının çektiği o şekerlemeyi ebeveynlerinden iste-meye karar verdi. Biliyordu ki, eğer ona sahip olursa çok mutluolacaktı. Asla başka bir şey istemeyecekti. Bunları, gül suyukokan, ipek, dantel ve mücevherlerle bezenmiş ebeveynleri hız-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 99: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

la geçerlerken söyledi. Ebeveynleri, oğlanı hem şaşırtıp hem de sevindirerek durdular ve yüksekten, ona baktılar. "Sen, iyi bir çocuksun. Seni mutlu etmekten memnun olu-yoruz. Ama bunu istediğinden emin misin?" "Evet, evet, eminim!" diye bağırdı ve kendisine çok büyükgelen iskemlede kıpırdandı."Dışı çok tatlı ama ortası acı. Hâlâ istiyor musun?" "Evet, istiyorum!" Ortasım yemeyecek, yanına bile yaklaş-mayacaktı. "Onun, senin uzanamayacağın bir yere konmuş olmasınınbir nedeni var. Şu anda onu sindiremezsin. Ama çalışırsan, onakendin de ulaşabilirsin." "Denedim! Ulaşamıyorum! Onu hak ettim! Eğer ona sahipolmama izin vermeyecekseniz, niye onu bana gösterdiniz? Buhaksızlık!"Ebeveynleri tereddüt ederek bunu değerlendirdiler. "En sevdiğimiz çocuklarımızdan biri olduğun bir gerçek.Her zaman iyi ve itaatkâr oldun. Pekâlâ. Şekerleme senin ola-cak. Eğer sözümüze önem veriyorsan, onu saklamalı ve hemenyememelisin." Onların istediğini yapacağına söz verdi ancak o muhteşemşekerlemeyi eline aldığı anda, çok, çok aç olduğunu fark etti.±64

Karttvılı\z Kuuu? rıde büyük bir boşluk vardı. Sadece bu onu doyurabilirdi.Ebeveynleri, endişeyle oyalandılar. O istediğini almıştı veyeterliydi- En sonunda, ayrıldılar. Onların gidişini neredeysefark etmedi bile. Ödülü ellerindeydi ve ona sevinçle bakıyor,bunun için diğer çocukların kendisini ne kadar seveceğini venU ne kadar şereflendireceklerini düşünüyordu.***** Tamaros, hem son derece memnun eden hem de belli belir-siz endişe veren rüyasından yavaşça uyandı. Yatakta oturdu—yüksek bir iskemlede değil de yatakta olmaktan dolayı birazşaşırmıştı. Ağır uykusundan dolayı sersemlemiş bir hâlde ka-ranlıkta, etrafını göremeden oturdu, nerede olduğunun tamolarak farkında değildi. Uykunun sisi yavaş yavaş dağıldı, rüyaçekildi ve her şeyi hatırladı. Kör bir halde, ayağa kalktı ve el yordamıyla karanlıkta iler-ledi. Hücre küçüktü, fazla mobilya da yoktu—bir iskemle, biryazı masası, sunak. Her nesnenin, diğerine göre nerede ol-duğunu biliyordu; bu sayede de masayı rahatlıkla buldu. Elleri,masada duran mumu ve yanındaki kavla çakmak taşını kav-radı. Görünüşe göre mumun alevi, eriyen balmumunda boğul-muştu. Ancak mum söneli çok olmamıştı; balmumu hala yarıakışkan ve sıcaktı. Balmumunun akıp gitmesi için mumun ya-nında ufak bir yol açtı, sonra mumu yaktı. Alev, parlak bir şe-kilde yandı. Titreyen alev, tabanları bir dörtgen oluşturan ve tepede bir-leşen dört üçgenin oluşturduğu parlak, elmas bir piramidiniçinde dört kere yansıdı. Piramit büyüktü; tabam, neredeyseTamaros'un avucu kadardı. Hemen hemen bir buçuk karış bo-yu vardı. Tek bir taştan yapılmıştı. Geçit'e hiç kimse girmiş olamazdı. Kapıyı koruyan büyülükilidi sadece kendisi kaldırabilirdi. Hem, her ne olursa olsun,ibadeti sırasında hiç kimse Kralı rahatsız etmeye cüret ede-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 100: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mezdi. Tamaros, elmasa saygı dolu bir huşu ile baktı. Eli titre-±G5

MARGARET WEİS ve TRACY HiCKM ANyerek, büyük bir dikkatle elmasa dokundu. Taş, pürüzsüz, sert, buz gibi soğuk, hatasızdı. Taşa dokununca, aklında görüntüler belirdi; piramidin bir parçasını tutarbir elf, başka bir parçasını tutan bir cüce, bir diğer parçasını tutan bir ork ve son parçayı tutan bir insan—kendisi. Elflerirtorkların ve cücelerin Dönüşüm'den geçtiğini gördü. Elmas p{.ramidin dört parçasını ayrı ayrı, sonra da parçaların bir arayagelerek mükemmel, kusursuz bir yapı oluşturduklarını gördü."Dışı çok tatlı ama ortası acı." Uyaran sesler, rüyasından seslendi. Tamaros anlamaya ça-lıştı ama başaramadı. Elmas bir bütündü ama aynı zamanda daparça parçaydı ve her parça aynı büyüklükteydi; kimse, diğe-rinden daha büyük bir parça almıyordu. Tamaros, dizlerinin üzerine çöktü ve mutluluk içinde ya-naklarından yaşlar süzülürken, tanrılara teşekkür etti. Sonrakiiki gününü dua ederek ve şükranlarını sunarak geçirdi. Geçit-ten çıktığında, elinde, her şeyin hâkimi olan tanrılardan geldiğiiçin Hükümran Taş olarak adlandırdığı elmas piramit vardı. Hükümran Taş'ın inayeti ile, her ırk, kendi ırklarının Hâ-kimiyet Efendilerini yaratabilecekti. Her ırkın en irfan sahibibireylerinden oluşacak olan bu Hâkimiyet Efendileri, Loerem'indaima barış içinde olmasını sağlamak amacıyla birleşeceklerdi. "Acı" olan iç tarafa gelince, Tamaros'un görebildiği kada-rıyla bir "iç" yoktu. Zamanı geldiğinde, piramit, dört eşit par-çaya ayrılacakü ve ortasmda da hiçbir şey kalmayacakta.1£>6

Çocuklar Görataernelî ve Dagütoamalı Hükümran Taş ile ilgili haberler, daha Tamaros TapınaktanÇıkmadan önce sarayda fısıldanmaya başlamıştı. Şükran doludualarla geçen bir günden sonra, Tamaros, Hâkimiyet Efendi-leri, Saygıdeğer Büyücülerin cemiyetlerinin başları ve diğer ırk-ların büyük elçileri ile yapılacak olan toplantının o gece ger-±GJ-

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMANçekleştirileceğini bildirdi. Hâkimiyet Efendileri ve büyük elçi?Q(ya da onların temsilcileri) aceleyle geldiler, büyücüler toplan.Toplantı, Tapmakta bulunan bir toplantı odasında yapıldı. Her-kes, Kralı istek dolu bir merak içinde bekliyordu. Geçitten çık,ğında onu görmüş olanlar, yirmi yıllık endişe ve tasayı üzerin-den atmış olduğunu söylemişlerdi. Kutsal elması, kadife bir kesenin içine koymuş, meraklıgözlerden gizlemişti. Kral Tamaros, mücevherle birlikte, top.lantı odasına girdi. O kadar parlak, o kadar ulu ve aynı za-manda o kadar mütevazı gözüküyordu ki, orada bulunan kadınve erkekler neşeyle gülümsediler ve alkışlamaya başladılar1Krallarını memnun eden ve ona gençliğiyle sağlığını geri verenşey her ne ise, kendilerinin de onu seveceğini düşünüyorlardı. Tamaros, içinde Hükümran Taş olan kadife keseyi masanınüzerine koydu. "Tanrılardan bir hediye," dedi kısaca ve keseyi açarak, ei-ması dışarı çıkarttı. "Hükümran Taş." Herkes, haykırarak onun ne kadar güzel olduğunu belirtti

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 101: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ama Tamaros, tanrılardan anladığı kadarıyla, taşın ne işe yarayacağmı anlattığında, gülümsemeler solmaya başladı. Elmas piramit, yağ lambalarının ışığı altında ışıl ışıl parlı-yordu ancak bu parlaklık, tanrıların hediyesinin herkes tarafın-dan sevinçle karşılanmadığı gerçeğini Tamaros'tan gizlemeyeyeterli değildi. Halbuki o, bunun tam tersini düşünmüştü. Ma-sanın etrafına toplanmış olan, arkadaşları ve en güvendiği da-nışmanları olarak kabul ettiği insanlara baktı ve şüphe, tered-düt ve hatta bazılarında alenî bir dehşet gördü. Öfke ve hayal kırıklığı dolu bir sesle, "Ne oluyor?" diye ba-ğırdı; sesi, toplantı odasının dışında toplanarak içeride konu-şulanları duymaya çalışanlara ulaşmıştı. Kralın sesinin sinirdentitrediğini duyan meraklılar—çoğunlukla genç çıraklar—suçlusuçlu baktılar ve hızla dağıldılar. Diğerleri — duyduklarının kar-şılığında iyi para alacaklarını bilen hizmetkârlar—ise, tahtalarınarasındaki çatlaklara kulaklarını biraz daha yakınlaştırdılar. Toplantı odasının içindeki konuşmaları yarım saat dinle-dikten sonra, casuslar, raporlarını vermek için koşa koşa gitti-±£>2

KRravd.ı\z kU-cyuSilvvyth, o toplantıda konuşulanları, işte bu şekilde öğren-sti: genç bir kadına para ödeyerek. Prensin huzurundan ay-labüdiği ilk anda odasına çekildi ve Rahibin Kalkanı'na birmektup yazdı; daha Tamaros ve Hükümran Taş toplantı oda-mdan ayrılmadan önce sarayı terk ederek elf Geçidine gidenbir mektup.Kısa olan mektup, şu paragrafla bitiyordu: Lord Mabreton, daha şimdiden, elflerin Hükümran Taş'ı reddede-ceğinden bahsetmeye başladı. Diyor ki, elflerin ona ihtiyacı yokmuş.Eser gerçekten iyi ve güçlü olsaymış, bizim kendi atalarımız, onu Ra-hibe getirirmiş. İnsanların verdiği büyülü eşyaları kabul etmemizegerek yokmuş.

Efendim, sizin tepkinizin de bu olmasından korkarak, bir de şunugöz önünde bulundurmanızı rica ediyorum: belki de tanrıların taşıinsanlara vermesinin nedeni, onu Rahiv'ten uzak tutmaktı! Onu ka-bul etmeli. Ama ele geçirememeli. Lütfen, bunu biraz düşünün, efen-dim, ve emirlerinizi bana iletin. "Nerelerdeydin?" diye sordu Dagnarus, aynı gün daha geçsaatlerde Silvvyth odaya girerken elfe sert sert bakıp. "Seni is-temiştim." "Aniden rahatsızlandım, Ekselansları," diye yanıtladı Sil-vvyth. "Affınızı diliyorum." Bir şeyler döndüğünü tahmin eden Dagnarus, "Aslındayokluğundan o kadar da rahatsız olmadım," dedi sakin bir şe-kilde. "Ekselanslarını huzursuz etmiş olmaktan dolayı müteessi-rim. Belki de, saygıdeğer babamzla ilgili son haberleri vererekkendimi affettirebilirim. İlgileneceğinizi düşündüğüm haberlerbunlar; zira Ekselansları iyi bilirler ki, ben ağızlara sakız olmuşlafları taşıyan bir dedikoducu değilim." "Çok iyi biliyorum, Kâhya," dedi Dagnarus ciddiyetle; Sil-vvyth'in doğru söylediğini biliyordu. Elf, dedikodu yapmazdı.Prense getirdiği tutarlı kaynaklara dayanan haberleri, hep doğ-ru çıkmıştı.1&9

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 102: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"O kadar büyük olan bir elmas çok değerli olmalı," d^.Dagnarus."Kesinlikle, Ekselansları," dedi Silvvyth.***** Sarayda Hükümran Taş hakkında konuşanlar sadece prensve kâhyası değildi. Dunner toplantıya katılmış ve olanları, ken-disiyle birlikte on iki muhafızının da kalede "hapsedilmemeleri"koşuluyla yetmiş iki saat kalmaya ikna edilen cüce büyük elçiyebildirmişti. Cüceler, çadırlarını şehrin dışındaki düzlüklere kur-muşlar, yerlerini her gün değiştiriyorlardı. Cüce Hâkimiyet Efendileri fikri, Dunner'a çok cazip gel-mişti. Helmos'un yaşadığı ve kendisini çok derinden etkilemişolan Dönüşüm ayinini anlattı.Büyük elçi etkilenmedi. "Peh!" dedi küçümseyerek. "Bu taşın bizim için hiçbir de-ğeri yok. Sanki herhangi bir cüce, kayaya dönüştürülmesineizin verirmiş gibi! Hem de ne için? Bir çeşit büyülü güç sahibiolmak için mi? Bence, bizim büyücülerimizin yeterince büyüsüvar. Hiçbir cüce böyle delice bir şey yapmaz." "Ben o kadar da emin değilim," dedi Dunner, asla kesilme-yen ağrısını biraz olsun dindirmek için çarpık bacağım ovalar-ken. "Ben o kadar da emin değilim. Bence kabul etmeliyiz." Ork Kaptan, haberleri teknesinde duydu; balık avlamayaçıkmış olduğundan, halkmdan biri, haberleri ona vermek içinyüzmüştü. Kaptan dinledi, başım bir kez salladı ve sadece, "Ta-şı bana getirin," dedi. Ork, itaat etti. Doğrudan saraya gitti. Orada, Kralın nedim-lerinden biri, yirmi kötü dakikayı, Hükümran Taş'in orklara aitolan parçasımn, tannları şereflendirmek için yapılacak olan birtören sırasında, ork hiyerarşisindeki en yüksek kişiye verilece-ğini orka anlatmaya çalışarak geçirdi.±y-o

Karanlık, Kuuu"Tören!" Kaptan, orkun elleri boş dönmesi üzerine öfkeyleardandı. "Neden kıç uyuşturan bir başka tören daha yapı- 1ar ki? Uzun soluklu konuşmalarla tanrıları sıkmanın hiçy >H yok. Tanrılar, Kralm istediğini yaptılar. Tanrılar, şu taşı^ a verdiler. Onlara söylenecek başka ne kaldı ki?" Görünüşe göre, daha çok şey vardı. Büyücüler, HâkimiyetEfendileri ve Kral arasındaki toplantı, gecenin geç saatlerinekadar uzadı. Hâkimiyet Efendileri, elf, ork ve cüce taydaşlarının yaraül-masınm, ırkların bir arada barış içinde yaşamasını temin edece-ğini söyleyerek Tamaros'a arka çıktılar. Bu, insanların inancımgösterecek, sadık müttefikler yaratacak ve Geçitleri sağlamaalacaktı. Büyücüler, kötü bir kişinin—ork, elf, cüce—bir HâkimiyetEfendisi'nin muazzam gücüne sahip olmasından korkuyorlardı. "Rehberler sağlayacağız," dedi Tamaros, "bir adayda neleraramaları gerektiğini gösteren rehberler. Ama bunlar sadecerehber olacaklar, zorunlu kurallar değil. Tanrıların hediyesiolan Hükümran Taş, uygun olmayan Hâkimiyet Efendisi aday-larını kendisi reddedecek." "Taş, bütün tanrıların hediyesi mi, Majesteleri?" diye sıfatıözellikle vurgulayarak sordu felsefî bir çatlak olarak tanınanKütüphaneci. "Neden soruyorsun?" diye sordu Kral tedbirle. Sadece evetya da hayır dememesi gerektiğini biliyordu zira hiçbiri, felsefi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 103: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bir zihin için doğru yanıt olamazdı. "Kötülük, bu dünyada mevcut, Majesteleri," diye yanıtladıKütüphaneci, cevap vermeden. "Kötülük, Boşluk'ta, tanrıların olmadığı yerde vardır," di-yerek karşı çıktı Kral. "Hükümran Taş, Boşluk'u dolduruyor," dedi Helmos si-nirlenerek. Babası, Hükümran Taş ile sevindirilmişti. Aym se-vinç ile karşılanacağım umarak, onu dünyaya getirmişti veHelmos, mantıksız şüpheler ve anlamsız kuşkular olduğunudüşündüğü bu davramşlar yüzünden babasının kırıldığını gö-rebiliyordu. "Eskiden, ırkları bir bütün haline getirebilecek bir171

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANşey yoktu ama artık var." "Sadece bundan bahsetmenin doğru olacağım düşündür»Majesteleri," dedi Kütüphaneci uysallıkla. "Eğer sizi gücendidiysem, özür dilerim." "Majesteleri," dedi En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, "öneri-lerimize kulak vererek, bizlere büyük bir şeref bahşettiniz. Tak-dir edersiniz ki, bizim görevimiz zor sorular, sert sorular, duy.maktan hoşlanmayabileceğiniz sorular sormaktır. Ancak bun.lan şimdi sormak ve cevaplarından tatmin olmak, ileride keşkesorsaymışız diyerek üzülmekten çok daha iyidir. Hepimiz adı-na rahatlıkla söyleyebilirim ki, hediyeleri için tanrılara mü-teşekkiriz. Tanrıların bu şerefi bahşetmiş olduğu kişiye ise dahaçok müteşekkiriz."Tamaros, başını eğdi. "Fakat, tanrıların rüyasının beni endişelendirdiğini söyle-mek zorundayım," dedi Yüksek Büyücü ciddiyetle. "Bu toplantıda anlatmış olduğunuz üzere, tanrıların, bizleri zamanla- -rmı harcamaya gerek duymadıkları küçük çocukları olarak gören bencil, umursamaz ebeveynler olduğuna inanmamız gere-kiyor. Bu doğru mu?" "Tanrıların görmemi istediği rüyayı sizlere tam olarak ak-tardım," dedi Tamaros sert bir şekilde. "Eminim ki eğitimli ki-şiler. . . "—Kütüphaneci'ye öyle soğuk baktı ki, adam olduğuyerde sindi—".. . ilerideki yüzyıllar boyunca, bunun ne anlamageldiği konusunda tartışacaklardır." "Yine de, Majesteleri," dedi Reinholt müsamahasız bir şe-kilde, "konu bu kadar önemli olunca, bu soruyu sormam ge-rektiğini hissediyorum, ne kadar acı verirse versin. Umursamazebeveynler olarak gördükleriniz tanrılar mıydı? Yoksa kendinizmiydiniz?" Diğer büyücüler, donakaldılar. Saygıdeğer Yüksek Büyücükadar yüksek seviyeli bir adamın bile bu soruyu sorabildiğinekimse inanamıyordu. Tamaros'un da inanamadığı belliydi'Kral, çok öfkelenmişti. Daha önce hiç bu kadar sinirlenmemişti-Ancak, o anda, kendini kontrol etmek için çok çaba harcadı.Öfkesi, sadece aniden içine çekmiş olduğu nefesi, yüzünün bir172

K.RYR\AXİ\Z Kuuu.• 'n solması ve gözlerinin parlamasından belliydi.3° Kimse nereye bakacağını bilemiyordu. Krala bakamıyor-, yüksek Büyücüye bakmak istemiyorlardı. Birbirlerinekmaya da cesaret edemiyorlardı çünkü yardakçılık olarakılanabilirdi. Bu nedenle de tavana, duvarlara ya da yere bak-3ı r Kimse Helmos'a bakmadı; yoksa onu dertli, üzgün göre-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 104: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ceklerdi-Tamaros konuştuğunda, sesi tehlikeli bir şekilde sakindi."Teşekkür ediyorum, Saygıdeğer Büyücü. Ve sizler, soru sor-mak konusunda haklısınız. Tanrıların bütün hediyeleri gibi,Hükümran Taş yanımızdayken de, doğru yolda ilerlememizeyardımcı olmaları için tanrılara inancımızın olması gerekiyor." Toplantının bittiğine dair kimsenin aklında şüphe yoktu.Hepsi/ ayrılmaktan memnundu. Ancak, hiç kimse belirtmeyecesaret edememiş olmasına karşın, herkes Tamaros'un soruyuyanıtsız bıraktığının farkındaydı. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, eğilerek Kralı selâmladı—bu, Majestelerine, onun halkının siyasî lideri olmasına karşın,kendisinin de ruhanî lider olduğunu ve iş gereği ona bağlı bu-lunduğunu hatırlatan resmî bir selâmdı. Kralın kendisine des-tek olmalarından dolayı içten ve kişisel teşekkürlerini kabulettikten sonra, Hâkimiyet Efendileri odadan ayrıldılar. Helmos, gençleşmiş olduğu yirmi yılı geri alıp üstüne biryirmi yıl daha yaşlanmış gözüken babasının yamnda kaldı. Bitkin, yorgunluktan solmuş — tartışmalar uzun ve yorucuolmuştu—olan Tamaros, sunağın başında durarak, sevgiyleHükümran Taş'a baktı. Artık hakkı olan dinlenmeye çekilmekiçin bile onu bırakmak istemiyordu. "Neden anlayamıyorlar?" diye sordu şikâyet edercesine."Sonsuza dek yaşayamam. Belki de, oğlum, Hâkimiyet Efendisiyaratmaya devam etme hediyesi sana bahşedilir. Belki de bah-şedilmez. Peki ya senden sonra? Hükümran Taş, HâkimiyetEfendilerinin gücünün iyilik adına devam etmesini sağlayacak.Ve artık bu güç, diğer ırkları da kapsayacak. Bu taşın. . . " —saygıyla elini üzerine koydu — ". . . dünyaya sonsuza dek barışgetireceğine eminim."±7-3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Oğlu, elini sevgiyle Tamaros'un ince omzuna koydu. "Qlar iyi insanlar, Baba. Adanmış ve sadıklar. Buna karşın, akılıbazen ufak endişelere ve tasalara sınırlanıyor. Kendi burunlanın uçlarından uzağı göremiyorlar. Sen, önümüzde uzanan «?zel manzarayı görebiliyorsun." "Ama yine de," dedi Tamaros hiç oğlunu duymadan; artıkHükümran Taş'a dertli bir ifadeyle bakıyordu; "ama yine ç}edüşünüyorum. Tanrılar bana dedi ki. . ." Endişeli, tedirgin bir

şekilde duraksadı. "Tanrılar bana dedi ki: 'Dışı çok tatlı amaortası acı.' Ve, 'Şu anda onu sindiremezsin.' Sence bunun an-lamı ne?" "Hükümran Taş, tek bir kişi için çok fazla," dedi Helmosbiraz düşündükten sonra. "Ancak, eğer paylaşılırsa, mükemmelbir yemek olacak. İnanıyorum ki, tanrılar, bu hediyeyi paylaş-manı söylüyorlar sana." Tamaros, elini, oğlunun elinin üzerine koydu. "Sen, iyi bir.evlatsın, Helmos. İyi bir evlat, iyi bir adam. Hükümran Taş'mverilmesi töreni, dünyanın şimdiye dek gördüğü en muhteşemtören olacak. Dünya tarihindeki bir dönüm noktasını belirleye-cek keyifli bir gün."***** Kral, tören için gerekli hazırlıkları yapmaya başladı. En ön-ce verdiği kararlardan biri, küçük oğlu Dagnarus'un törendeönemli bir görevinin olmasıydı. Henüz bir çocuk olan prens,dünyadaki bütün çocukları temsil ederek, Hükümran Taş'ı su-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 105: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

naktan Krala taşıyacak; Kral da taşı dört eşit parçaya bölerek,her ırkın temsilcisine dağıtacaktı. Tamaros'un bu kararı vermesinin birkaç nedeni vardı-Dagnarus güzel bir oğlandı, kalabalıktan korkmuyordu, krali-yet töreninin önemini ve değerini biliyordu. Bunlar, prensinseçilmiş olmasının makul nedenleriydi. Diğerleri ise elle tutul-maktan ziyade hissedilen ama itiraf edilemeyen nedenlerdi.Doğrusunu söylemek gerekirse, Yüksek Büyücünün sözleriTamaros'u çok etkilemişti. Eğer Reinholt böyle şeyler söylü-17-f

k.flrfliA-Uk> Kuuu. diğerleri de bunları düşünüyor olmalıydı. Tamaros,y vCjan okumak amacıyla Dagnarus'u törenin bir parçası yap-tı çocuklarını sevdiğini bütün dünyaya gösterecekti. İkiç0cuğunu da. Dagnarus, böylesine önemli bir role sahip olmaktan dolayı0n derece memnundu. Prens açısmdan baldaki tek sinek, yeniatıyla geçirecek zamanının azalmış olmasıydı. Yapacaklarınıtekrar tekrar çalışması gerekiyordu ve o da bunun son derecesıkıcı olduğunu düşünüyordu. Çalışmadığı zamanlarda ise yenigiysileri için ölçü alınıyordu; ki bu, daha da kötüydü. Süslü gi-yinmeyi çok sevmesine karşın, ölçü alınması için kıpırdamadandurmak zorunda olmaktan nefret ediyordu. Bu işin sorumlu-luğu da Kraliçe Emillia'daydı ve bu da hazırlanan giysilerindoğru ölçülerde olmamasıyla sonuçlandı. Pelerin ya çok uzun-du ya da çok kısa, pantolon ya çok dardı ya çok bol, şapka yaçok büyüktü ya çok küçük; bu nedenle de Dagnarus, ölçü alın-ması için mütemadiyen Majestelerinin kısmına götürülüyor veağızlarındaki iğnelerle mırıldanan hanımlar tarafından çev-releniyordu. "Dagnarus!" Gareth, tam köşeyi dönmek üzereyken, prensiyakaladı. "Bak! Koridordan geliyor! Bayan Florence!" Bayan Florence, Kraliçenin giysilerinin yapılmasından so-rumluydu ve dolayısıyla, o anda Dagnarus'un tören giysisininhazırlanmasıyla ilgileniyordu. Kadımn yüzünde kararlı bir ifa-de, elinde ise bir mezura vardı. Kendisine ata binmeyi biraz daha öğretmesi için Dunner'ıaramakta olan Dagnarus, "Bu taraftan!" dedi. Oğlanlar, uygun bir sütunun arkasına gizlendiler ve pren-sin odasına doğru ilerleyen terzi yanlarından geçip gidene ka-dar nefeslerini tuttular. "Sihvyth'i orada bulamayacak," diye fısıldadı Dagnarus."Ve Evaristo da bugün izinli.""Bu durumda seni arayacaktır. Acele et!"Oğlanlar, koridor boyunca koşarak ilerlediler. "Silwyth'in orada olmadığını nereden biliyorsun?" diyesordu Gareth. "Başka nerede olabilir ki?"±y-s

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Gizemli işlerinden biriyle ilgileniyor," dedi Dagnan,"Biz ortalıkta olmadığımızda hep bir yerlere gidiyor." "Öyle mi?" diye sordu Gareth. "Döndüğümüzde hep oraH-oluyor." "İşte o sayede biliyorum," dedi Dagnarus göz kırparak, "ofazlasıyla dakik. Bu da arkamızdan bir şeyler çevirdiğini ve ya!kalanmamak için çok dikkat ettiğini gösteriyor. Ayrıca onu gör.düm—Hayır, bu taraftan, merdivenlerden aşağı ineceğiz."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 106: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Dunner'm Büyük Kütüphane'de olacağını söylemiştinOraya giden yol bu değil." "Diğer yol, bizi annemin çok yakınından geçiriyor. Merdi-venlerden aşağı ineceğiz, bir salon ve bir koridordan geçeceğiz,merdivenlerden yukarı çıkacağız ve Büyük Kütüphane'ye diğertaraftan ulaşacağız." Gareth yavaşlayarak güzergâhı kafasından geçirdi. "Amabu, bizi Majestelerinin kısmına çıkaracak. Konsey odasının ya-kınma. Orada oynamak için iznimiz yok." "Oyun oynamıyoruz," dedi Dagnarus, arkadaşına sert sertbakarak. "Ben asla oyun oynamam. Artık değil. Hem, günün busaatinde kimse orada olmayacaktır. Babam ve Helmos, bu öğ-leden sonraki kabul töreni için hazırlanıyorlar." Oğlanlar, geniş merdivenlerden yukarı çıktılar, bir köşedendöndüler ve parlak renklerle verniklenmiş zırhlarını giyen, kılıçve mızraklarım taşıyarak koridordan aşağı yürüyen bir elf or-dusuna rastladılar."Tanrılar bizi korusun!" dedi Gareth, nefesi kesilerek. Saklanacak hiçbir yer yoktu; ne uzun örtüler, ne zırhlar, negeniş sütunlar, ne de nişler. Dagnarus, yanındaki bir kapınınkoluna elini atınca, kapının tahmin ettiğinin aksine kilitli olma-dığım gördü. Kapıyı açarak, arkadaşım odamn içine çekti vekapıyı hafifçe kapatarak, yarı aralık bıraktı. Gözünü aralığa da-yayarak, dışarıyı gözetlemeye başladı. "Savaş mı çıktı?" diye sordu Gareth, titreyen bir sesle. "Biziöldürmeye mi geliyorlar?" "Salaklaşma," diyen Dagnarus, arkadaşmm kaim kafalılı-ğından dolayı sinirlenmişti. "Tören zırhlarım giyiyorlar ve sa-ıy-z

KflracvUte Kuuu virrrıi ya da otuz kişiler. Hükümran Taş törenine gelmişlerdec A jşte/ Lord Mabreton da onlan karşılamak için gelmiş.""Ah," dedi Gareth, kendini aptal gibi hissederek. "Peki, oman bu kim?""Bilmiyorum," diyen Dagnarus, kaşlarını çattı. "Aslındaiinünce, burada olmaları gerçekten de garip. Kralları—ona nediyorlardı?""Rahip/" dedi Gareth. "Doğru. Rahip, Hükümran Taş'in elflere verilecek olan kıs-jjynı almak için seçilmiş olan elfin Lord Mabreton olduğunubildirdi babama. Şimdi de bütün bu elfler gelmiş. Ne karıştır-dıklarını merak ediyorum." "Belki de elf topraklarına giderken taşı korumak için bu-raya gelmişlerdir," diyerek fikrini belirtti Gareth. Dagnarus, kapıyı bir santim daha açarak, Gareth'i korkuttu."Lord Mabreton, onları görmekten pek memnun olmuş gibigözükmüyor. Şansa bak! Tam karşımızda durdular! Neler olupbittiğini öğrenebileceğiz. Bu sefer, bir değişiklik olarak, haber-leri Silwyth'e ben vereceğim. Bu elf her kimse, önemli biri. Senelf dilini biliyorsun." Dagnarus, arkadaşına kapıya yaklaşma-sını işaret etti. "Bana ne konuştuklarını söyle." Fısıldayarak, "Elf dilini o kadar da bilmiyorum," diye itirazetti Gareth ama Dagnarus oğlana sert sert baktı ve öfkeyle ka-pıyı işaret etti. İçini çeken Gareth, dizlerinin üzerine çöktü vekorkarak koridora baktı. Dagnarus haklıydı. Lord Mabreton, yeni gelen elf kıtasınahiddet ve hoşnutsuzlukla bakıyordu; her iki duygu da adamınyüzüne vurmuştu. Bunları, gözle görülür bir gayretle sildi yü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 107: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

zünden. Ellerini, göğsünün üzerinde kavuşturup, diğer elfleryaklaşırken öne doğru eğilerek selâm verdi. Liderleri olan elf—orta yaşlı iri yarı bir adam—zırh giymi-yordu ancak üzerindeki işlemeler ve mücevherlerle kaplı bro-kar cübbe o kadar kalındı ki, zırh görevi de görebilirdi. Maiye-tindekilerin önünde yürüyerek, koridorun tam ortasında dur-du. Elf, oğlanların görebileceği hiçbir hareket yapmamıştı fakat°na eşlik edenler, söylenmemiş bir emir üzerine, hep bir anda±y-y-

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANdurdular. Başlarındaki elf, Lord Mabreton'a doğru yürüdü .ancak lordun burnunun dibine geldiğinde durdu. Çok yakkimıştı. Elf protokolü, biri ya da diğeri görünmez engelin ger?bileceğine dair bir davette bulunmadığı sürece, kişiler arasn"saygılı bir mesafe kalmasını gerektirirdi. Elflerden birinin o^çekilmesi gerekiyordu. İki adam, birbirlerine baktılar. Yabancı elf, ellerini »a*sünde kavuşturdu. Lord Mabreton, gözlerim kaçırdı ve biradım geri çekildi ancak bunu öyle bir soğuklukla yapmıştı kidurum, ne diğer elfin ne de görünmeyen iki izleyicinin gözün!den kaçmadı. "Rahibin Kalkanı," dedi Lord Mabreton, huzursuz gözüke-rek, "Sizi karşılamak için Geçitte bulunamadığımdan doltyıözürlerimi sunuyorum, efendim, ancak gelişinizden şimdi haberim oldu. Varlığınızdan her zaman onur duyarız lakin nedjrşu anda Vinnengael'e gelmeyi tercih ettiğinizi merak etmekHıkendimi alıkoyamıyorum." "Töreni görmek için geldim," dedi Kalkan yumuşak bir ses-le. "Anladığım kadarıyla, bu törende önemli bir göreviniz var.' Lord Mabreton'un hoşnutsuzluğu arttı ancak bunu gizle-meye çalışıyordu. Bakışları, Kalkan'm keskin bakışlarına daya-namadı. Elfler dışında boş olan koridora çevirdi gözlerini. "Önemsiz bir törende önemsiz bir görev, efendim," dediLord Mabreton, onaylamaz bir şekilde. "Rahip, benden, halkı-mızı temsil etmemi istedi. Tören, yedi gün sonra gerçekleştirile-cek. Beklemenin, bu rutubetli kale duvarları arasmda siz ve ma-iyetiniz açısından çok yorucu olacağı kanaatindeyim. Kalmanıziçin size kendi evimi öne—" "Çok güzel' olmasının yanında, Vinnengael'den çok uzakolan bir ev," dedi Kalkan. "Buraya gelirken, Lord Mabreton,evinize uğradım. Askerlerim, evinizin çok rahat olduğunu dü-şünüyorlar. Güzel karınız, çok kibar bir ev sahibesi." Lord Mabreton, öfkeden kıpkırmızı kesildi. Gayri ihtiyarielini hareket ettirmesiyle birlikte Kalkan'in maiyetindeki bütün

askerler, ellerini, aym anda kılıçlarının kabzalarma attılar; buhareket, Dagnarus'un onaylayarak başını sallamasını sağladı.?LJG

KaraiAİtiız KuuuKan, L°r(^ Mabreton'un yüzünden hızla çekilerek yerinilıklı bir sarılığa bıraktı. Adam, ellerini yavaş yavaş aşağı^ rek, ^üeT bir halde iki yanında tuttu.10 Muhafızlar, ellerini kılıçlarından çekmediler. Vaziyetlerinivarak, Lord Mabreton'un alnından süzülen terden, bir farebulmaya çalışarak koridorda yürüyen kediye kadar her şeyedikkat ettiler. Lord, bunun üzerine söyleyecek bir şeyler bulmak için ça-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 108: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bahy°r gibiydi. Kalkan, onu bu zahmetten kurtardı. "Rahip'in şu anda beni bu Hükümran Taş ile ilgili olarakbilgilendirmek amacıyla bir şiir yazdığına eminim; onun güçle-rini açıklayan bir şiir, ki anladığım kadarıyla bunların arasındaelf Hâkimiyet Efendileri yaratma gücü de var. Tanrılardan ge-len böylesine muhteşem bir hediye, muhteşem bir şiir hak eder.Şüphe yok ki, Rahip, onun üzerinde aylar harcayacaktır," dediKalkan sert bir şekilde. "Bu aylar boyunca, Hükümran Taş'ıkendi ellerinde tutacak. Bu aylar boyunca, kendi HâkimiyetEfendilerini yaratacak." "O, Rahip!" dedi Lord Mabreton şiddetle; öfkesine yenikdüşüyordu. "Ve ben de, Rahip'in temsilcisiyim! Hükümran Taş,hak gereği, onun!" "Ben de, Rahibin Kalkanıyım," dedi Kalkan; sesinde, tehli-keli bir tim vardı. "Rahip'in koruyucusu. Hükümran Taş, hakgereği, benim. Kenara çekil."Öne doğru bir adım attı. "Yoksa çektirileceksin." Lord Mabreton, kendini kaybetmişti. Tamamen kendinikaybederek, "Beni tehdit etmeye cüret mi ediyorsun? Ben birMuhafızım. Rahip'in sadık bir hizmetkârıyım. Bana dokun-maya cesaret edemezsin. Kendi Evin kafanın üzerine yıkılma-dan önce yapamazsın bunu!" diye bağırdı.Dagnarus, Gareth'in omzuna vurdu. "Bak! Sihvyth!""Gördüm," diye fısıldadı Gareth, moraran yeri ovalarken. Sihvyth, koridorun diğer tarafındaki köşeden dönmüştü.Lord Mabreton'un arkasma ilerledi; Lord, Kalkan'la ilgilendi-ğinden, ne kâhyayı görmüş, ne de parmaklarının ucunda yak-laştığını duymuştu. Sihvyth, Lord Mabreton'a beş altı adım ka-±Jf>

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlana kadar yaklaştı ve durarak Kalkan'a baktı. Rahibin Kalkanı, ellerini göğsünün üzerinde kavuşturaraksoğuk soğuk Lord Mabreton'a bakmaya başladı ve sonra, beli,belirsiz başmı salladı. "Sen haklısın, Lord Mabreton," dedi Kalkan yumuşak vyatıştırıcı bir ses tonuyla. "Ben, sana dokunmaya cesaret ede-mem." Silvvyth, sessizce Lord Mabreton'a arkadan yaklaştı. Silvvy.th'in eli ani bir hareket yaptı. Oğlanlar, çelikten yansıyan birparıltı gördüler. Lord Mabreton, son derece şaşırmış gibiydi; sonra. .. bir aniçin yaşadığı şokla yüzü buruldu. İnleyen adamın dizleri bü-küldü. Silwyth, rahat bir hareketle, bıçağı Lord Mabreton'unsırtından çıkarttı ve yere düşmesini engellemek için adamı kol-larından yakaladı. Cinayet o kadar hızlı, o kadar sessiz, o kadar kolay olmuştuki, oğlanlar, biraz önce gördüklerinin ne olduğunu o anda an-layamadılar. Kalkan'm bir el hareketi üzerine, muhafızlarından biri LordMabreton'un cesedini kaldırdı ve omzuna aldı. Lordun başı vekolları, muhafızın sırtından aşağı sallanıyordu. Muhafız, ko-lunu lordun bacaklarına doladı. Lordun fal taşı gibi açılmış olan gözleri hiç hareket etme-den, dosdoğru oğlanlara bakıyordu. Adamın yüzünde, bir şaş-kınlık ifadesi donmuştu. Bir damla kan, adamın açık kalmışolan ağzından aşağı süzüldü."O... o öldü!" dedi Gareth dehşet içinde.Kalkan etrafına bakındı. "Bu neydi?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 109: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, eliyle, arkadaşının ağzını kapattı. "Sus!" diye fı-sıldadı prens, Gareth'in kulağına. Titreyen Gareth, başını salladı. Oğlanlar, yarı açık kapınınarkasında çömelmiş bir halde, tek bir kaslarını» bile oynatma-dan, nefes bile almadan durmaya devam ettiler. "Sadece şu, efendim." Muhafızlardan biri, bir şeyi işaret et-ti.Kedi, ileri fırlayarak, patisiyle bir fare yakaladı.±20

KRYRvd.l\z Ku\JU"Ah, avcının ödülü," dedi Kalkan, gülümseyerek,cjivyyth, beyaz bir bezle bıçağmdaki kanı temizledi ve bı-• kanlı bezi, geniş yeninin içine soktu. Lord Mabreton'unÇa «ilerini kurnazlıkla düzelterek, sırtındaki kanlı noktanın gö-fükJ"emesini saSladL "Cesedi ne yapmayı düşünüyorsunuz, efendim?" diye sor-du Silwyth. "Anavatanımıza gönderilmesini sağlayacağım; bu sayedeuvgun bir şekilde gömülebilir. Ailesinin onurunu zedelemeye-ceğim. Atalarına, beni ziyaret etmeleri ya da Evine, bana karşıayaklanmaları için bir neden sunmayacağım." "Yine de, sırtındaki bir bıçak yarası nedeniyle öldüğünügöreceklerdir, efendim," diye belirtti Sihvyth. "Doğru." Kalkan, cesedi taşıyan muhafıza döndü. "Güveniçinde saraydan çıktığın zaman, kılıcını, cesede ön tarafındanbatır. Lord Mabreton, görevini yaparken öldü. Ona, bir asker-miş gibi veda edeceğiz ki ailesi onu şeref içinde karşılayabil-sin."Muhafız, anladığını belirtmek için başını eğdi. "Sen, Silwyth, bu karmaşık yerden çıkması için muhafızayol göstereceksin," dedi Kalkan. "Baş üstüne, efendim. Ona, keşfetmiş olduğum, şelalelerinaltından geçerek dışarı açılan gizli bir geçidi göstereceğim. Eğerbiri bizi durdurursa, lordun sarhoş olduğunu söyleyeceğim. Bu,ilk olmayacak." Tereddüt etti, sanki başka bir şeyler daha söy-lemek istermiş gibi Kalkan'a baktı, sonra bakışlarım indirdi. "Konuş, Sifvvyth," dedi Kalkan içtenlikle gülümseyerek."Bugün bana çok büyük bir hizmette bulundun. Bir iki müna-sebetiz sorunu yanıtlayabilirim." "Merak ediyordum da. . . Leydi Mabreton. . ." Silwyth,utanmış gibiydi. "*Güzel Leydi Mabreton." Kalkan, elini Silvvyth'in omzunakoydu. "Lord Mabreton'un bekar bir kardeşi var—anladığımkadarıyla daha yeni dul kalmış. Hiç şüphesiz, hanımefendiyikarısı olarak almaktan memnun olacaktır. Endişelenme. Koca-sının aptallıklarının bedelini ödemek zorunda kalmayacak."±S±

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANSihvyth, rahatlayarak başını salladı. "Cesede eve kadar eşlik edecek," diye devam etti Kalka"Onunla dün gece konuştum. Kocasının ani ölümü, onun ir»büyük bir sürpriz olmayacak. Üzüntüden yataklara düşeceğinbile sanmıyorum. Ama şimdi, Majesteleri ile tanışmak amacıylaayarlanmış olan randevuma geç kaldım. Ziyaretim süresinceseni tekrar görebilecek miyim, Sihvyth?" "Eğer genç prense karşı olan görevim izin verirse, efen-dim." Sihvyth, eğilerek selâm verdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 110: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kalkan, muhafızları eşliğinde koridordan aşağı doğru yü-rüdü. Sihvyth de Lord Mabreton'un cesedini taşıyan muhafızarehberlik ederek, tam tersi istikamete ilerledi. Nefesi kesilen Gareth, "Sihvyth o adamı öldürdü!" dedi ko-ridor tamamen boşalıp, son ayak sesi de duyulmaz hale gelince."Onu bıçakladı—hem de sırtından! Yüzünü gördüm!" Titre-meye başladı ve o korkunç görüntüyü dağıtmak için elleriyle,gözlerini kapattı. "Yüzünü gördüm!" "Kes şunu! Fare görmüş salak bir oda hizmetçisi gibi dav-ranıyorsun," diye azarladı Dagnarus. Arkadaşının kolunu sert-çe çimdiklerdi. "Başını bacaklarının araşma koy. Kendini dahaiyi hissedersin. Keşke elf dilini anlayabilseydim," diye ekledihüsranla. "Bütün bu olanların nedeni neymiş? Ne konuştular?" "Bilmiyorum," diye mırıldandı Gareth. "Kendimi iyi his-setmiyorum." "Söyle bana, kahrolası." Dagnarus, Gareth'i öyle bir sarstıki, oğlan başını kaldırmak zorunda kaldı. "Ne konuştuklarınısöyle bana." * Dagnarus'un yüzü solgundu ama alev alev yanan yeşil göz-leri, Gareth'in midesindeki bulantıyı, şok ve dehşeti yakarakgeçti. "Söyle bana, Leke," diye emretti Dagnarus. Hiç titremeyensesinin sakinleştirici bir etkisi vardı. * Gareth, boyun eğmeye alışmış olduğundan, buna da itaatetti. "Hükümran Taş hakkındaydı," diye yanıtladı sesi titreye-rek. "Sanırım Rahip, onu kendisi için istiyordu. Bu adam Rahi-122

Knrnvdüız KIMAU İkaru ve taşın kendisine ait olması gerektiğini düşünüyor.^A taşın kesinlikle Rahip'e ait olduğunu söyledi ve sonra.. .10 ." Gareth, yutkundu.5 "Demek Silwyth, Kalkan için çalışıyor," diye mırıldandıflagnarus-"Bunları duyunca baban küplere binecek," diye belirtti Ga- , "Hükümran Taş'm barış getireceğini düşünüyordu. Bu-nun yerine olanlar..." "Babam bunu asla öğrenmeyecek," dedi Dagnarus kararlıbir şekilde. "Bugün gördüklerimizi kimseye anlatmayacaksın.Eöer yaparsan, Leke. . . "—prens, düşünebileceği en korkunçtehdidi bulabilmek için duraksadı —". . . eğer yaparsan, senikovdururum. Benden bir şeyler çaldığını söylerim. Annenlebabanın da saraydan kovulmasını sağlarım. Ailen mahvolur.Sokaklarda dilenmek zorunda kalırsınız!"Gareth, korkudan dili tutularak, bakakaldı. "Bunu yaparım!" dedi Dagnarus, şüpheye hiç mahal ver-meyen bir ses tonuyla. "Yapabileceğimi biliyorsun. Yapacağımıbiliyorsun. Bana söz ver, Leke. Bugün burada gördüklerimizikimseye söylemeyeceğine dair bana söz ver.""Ama, o adam öldürüldü...""Bu, bizim soru numuz değil. Bana söz ver, Leke! Söz ver!""Söz veriyorum," dedi Gareth kısık bir sesle. "Bu iyi." Dagnarus, arkadaşının omzuna vurdu; tıpkı itaat-kar bir köpeği ödüllendirir gibi. "Bu iyi. Bu olay babamı çoküzer ve endişelendirirdi. Bunu istemezsin, değil mi?" Gareth, kafasını salladı. Dagnarus'un, babasını üzmek ko-nusunda en ufak bir endişesinin olmadığının pekâlâ farkın-daydı. Bu, başka bir şeydi; Gareth'in anlamadığı ya da anlamak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 111: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

istemediği bir şey. "Sihvyth'in yüzüne nasıl bakacağız?" diye sordu Garethmutsuzca. "Onun bana bundan. .. bundan sonra dokunmasınanasıl izin verebilirim ki?" "Aptallaşma!" dedi Dagnarus küçümseyerek. "Argot yüz-lerce adam öldürdü ve onun sana dokunmasından rahatsız ol-muyorsun."±23

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Aynı şey değil," diye itiraz etti Gareth. "O, savaşta ••?dürdü." "Bu da bir savaş, Leke. Sadece farklı türden bir savaş pvtürü savaş. Hadi. Çok geç kaldık. Dunner, bize ne olduğun'merak edecektir."***** "Neden bana öyle bakıyorsun, Gareth?" diye sordu Sihvytho gece, oğlanlara tavşan güveç ve ekmekten oluşan akşam ye-meklerinin servisini yaparken. "Yüzüm bir anda senin canımsıkmaya mı başladı?"Dagnarus, masanın altından Gareth'i tekmeledi. Gareth, başım eğdi ve gözlerini, boğazından geçmeyen ye-meğe dikti. Kendini engelleyemiyordu. Silwyth'in soğuk kanlı-lıkla bir adamı öldürdüğünü görmüştü. Gareth'in düşüncesinegöre, bu kadar iğrenç bir işi yapan bir adamın, bir elf bile olsa, -biraz vicdan azabı duyması gerekirdi. Ama Silwyth, her za-manki gibi soğukkanlı ve rahattı. Dagnarus, arkadaşına baka-rak verdiği sözü hatırlattı. Hasta olduğunu ileri süren Gareth,erkenden yatmaya gitti. Ama uyuyamadı. Kapattığı göz kapaklarının ardından,ölen elfin yüzünü karşısında buldu. Adamı sırtından bıçaklar-ken, Sihvyth'in duygusuz yüzünü gördü. Yan odadan, Dag-narus'un yatak odasından, Silwyth'in prensle konuşan ve onu

yatmaya hazırlayan sakin ve yumuşak sesini duydu. Gareth, karanlıkta titreyerek, seslerifı kesilmesini diledi.Ama sonra, eğer sesler kesilirse, ölü elfin hortlağa benzer yü-züyle yalmz kalacağını fark etti. Gareth, sessizce yatağındankalktı ve kapıya yaslandı. Prensin odasına giremezdi; Dagna-rus'un küçümsemesini ve muhtemelen de öfkesini uyandırma-dan yapamazdı bunu. Ama Gareth, ölüleri kovmak için yaşa-yanlara olabildiğince yakın olmak zorundaydı. Prens, yatağına yatmıştı ve Silwyth de gece için prensi yal-nız bırakmaya hazırlanıyordu. Elf, elinde bir mumla çekilmeküzereydi. Gareth, kapısının altından ışığı görebiliyordu.124

KttrRiA.Li.fe KU.UK."Ekselansları için yapabileceğim başka bir şey var mı?" di-0rdu Silwyth, her zaman sorduğu gibi.y «Lord Mabreton'un saraydan ayrıldığını duydum. Onun bui a-ı biraz ani ve beklenmedik değil mi?" diye sordu Dagna-ayrıı^öfllS. Gareth, prensin cüretkârlığı karşısında titredi. O gün içindezaten bir cinayet işlemiş olan Sibvyth'in prensi de öldürebilece-ğinden korkarak, kapıyı araladı. Silvvyth, hemen cevap vermedi bu soruya. Dagnarus'a baktıve oğlan da elfin bakışlarına karşılık verdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 112: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Pek beklenmedik değil bu," dedi Silwyth, uzun sessizliğibozarak. "Ona bir seçenek sunuldu ve o da seçimini yaptı." Biran için durduktan sonra, "Gareth'in yemek sırasında bana ne-den o kadar garip baktığını — sanki onu yiyecekmişim gibi —merak ediyordum. Siz ikiniz neler olduğunu gördünüz mü?"diye sordu. Dagnarus başını salladı. Gareth, en kötüsünden korkarakgözlerini yumdu. Silvvyth, mumu sabit tuttu. Alev, hiç titremedi.'"Gördüklerinizi anladınız mı, Ekselansları?" "Tam olarak değil," diye itiraf etti Dagnarus. "Leke, elf di-lini o kadar iyi bilmiyor. Kalkan'm, Hükümran Taş'a sahip ol-mak istediğini ve Lord Mabreton'un da onu almak istediğinibiliyorum. Neden ölmesi gerekiyordu? Neden Kalkan gitmesiniistediğinde gitmedi? Neden Kalkan onun gitmesine izin ver-medi?" "Eğer Hükümran Taş olmadan saraydan ayrılmış olsaydı,Lord Mabreton, Rahip'e karşı olan görevini başaramamış olur-du. İtibar kaybederdi. Şerefi lekelenmiş olarak evine dönmekzorunda kalırdı. Onurunu geri kazanmak için, o ve onun Evi,Kalkan ve Kalkan'm Evine karşı savaş ilan etmek zorunda ka-lırdı. Rahip, hizmetkârı olan Lord Mabreton'un aşağılanma-sının öcünü almak için, Kalkan'm karşısında yer alırdı. Elf ulu-su, iç savaşın içine düşerdi. Geçitler yüzünden, Vinnengael'inde savaşa karışması muhtemeldir. Bir iç savaşta kazanan olmaz,Ekselansları. Kaybedilen yaşamların sayılabilmesine imkân±25

MARGARET WEİS ve TRACYHİCKMANyoktur." "Babam, Hükümran Taş'm dünyaya banş getireceğine inanıyor," dedi Dagnarus. "Ama şimdiden, onun yüzünden bikişi öldü." ?* "Taş, barış getirdi, Ekselansları. Savaş, önlendi. Banş, de.vam edecektir. Bir kişinin ölümü, yüzlerce kişinin hayatını kur-tardı. Lordun ruhu, atalarının yanına gittiğinde, bunu anla-yacaktır. Babanıza söylemeyi düşünüyor musunuz?" Dagnarus, kafasını salladı. "Hayır. Leke'ye de sessiz kalma-sını söyledim. Sen ne dersen de, babam anlamayacaktır. Üzüle-cektir. Zaten Saygıdeğer Büyücülere kızmış durumda. Dedi ki,eğer onunla ilgili bir sorun ya da karşı görüş daha olursa, Hü-kümran Taş'ı kaldıracak ve bir daha da kullanmayacakmış. öy-le olursa yazık olur," diye bitirdi Dagnarus konuşmasını yumu-şak bir edayla. "Sen, Hükümran Taş'ı gördün mü, Silvvyth?" "Hayır, Ekselansları, o şerefe henüz nail olamadım," diyeyanıtladı Silvvyth."Ben gördüm," dedi Dagnarus. Gareth, dikkatle dinledi. Prens, bununla ilgili kendisinehiçbir şey söylememişti. Hiç kimseye bir şey söylememişti. "Babam, tören için hazırlandığımız günlerden birinde, onututmama izin verdi. İçindeki gücü hissettim, Silvvyth. Elmas,sanki yakında bir yere yıldırım düşmüş gibi, derimin karınca-lanmasına neden oldu. Kolumdaki tüyler diken diken oldu vebütün vücudum ürperdi. Aynı zamanda hem korkutucu hemde heyecanlıydı." "Tanrıların gücünü hissetmişsiniz, Ekselansları," dedi Sil-vvyth. "Evet, biliyorum. Öylesine bir güç harcanmamalı. Taşın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 113: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kendi paylarına düşen parçasıyla elfler ne yapacaklar, Sil-vvyth?" "Kalkan, onu Rahip'in adına saklamak için alacak. Kalkan,elf ulusunu tehlikelerden uzak tutmak için Rahip'in adına ha-reket edecek ve sizin, Ekselanslarının halkı ile birlikte çalışarakiki ulusu da geliştirmek için çalışacak Hâkimiyet Efendileri ya-ratacak."±2&>

KLfirfliAİı.te Kuuu"Peki sence cüceler ve orklar, taşların kendi payına düşenmlarıyl3 ne yapacaklar?" siye sordu Dagnarus düşünceli birsekildi-"Hiçbir fikrim yok, Ekselansları," dedi Silvvyth aşağılaya-t- "Ne yaparlarsa yapsınlar, bunun, bizim için pek bir önemi-J^n olacağını zannetmiyorum." "Dunner'a soracağım," dedi Dagnarus. Esneyerek, yumu-a]< yastıklarının içine sokuldu. "Artık uyuyacağım." "Ekselanslarına iyi uykular dilerim," dedi Silvvyth. Işığı dayaranda götürerek, kapıya doğru çekildi. "Silwyth," diye seslendi Dagnarus, elf elini kapının kolunaattığında."Evet, Ekselansları?" "O gücü ağabeyim alacak, değil mi? Hükümran Taş'm bizeait olan kısmı onun olacak.""Evet, Ekselansları. Kral olduğu zaman onun olacak." Sihvyth, Dagnarus'un tepki vermesini bekledi ama prenssessizdi. Oğlamn uyuyakaldığını düşünen Silvvyth, çekilerek,kapıyı sessizce kapattı ve prensi karanlıkta bıraktı.Dagnarus, hüsran, özlem dolu bir şekilde iç geçirdi. Daha parlak olan mum ışığı gidince, ay ışığı, gün ışığınınhayaleti gibi gizlice pencereden içeri girdi. Kapıdan bakanGareth, prensin kollarım başımn altına koymuş, ay ışığıyla ay-dınlanan karanlıkta kaşlarını çatmış bir halde sırt üstü yattığımgörebiliyordu. Gareth, o iç çekisi hiç duymamış olmayı dileyerek, sessizcekendi yatağına geri döndü, ölü elfin yüzünü tekrar görme ih-timalinden dolayı gözlerini kapatmaya korkarak yattı. Ancak Lord Mabreton, atalarının yarana gitmiş olmalıydı.Büyük ihtimalle, görevini yapmış olmasından ötürü ödüllendi-rilmişti. Zira Gareth, elfin yüzünü bir daha hiç görmedi.±sy-

Ertesi gün, Evaristo, öğrencisi için endişelendi. Normaldeneşeli ve öğrenmeye hevesli bir çocuk olan Gareth, o gün çoksessiz ve ilgisizdi. Mütemadiyen gözünün ucuyla kapıya bakı-yordu ve Evaristo, o gün eiflerin atalara tapınma geleneğiniÇalışmayı önerdiğinde Gareth, başını şiddetle sallayıp kitabıış5

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANaçmayı reddetti. En sonunda, Evaristo, Gareth'in o sırada orada olmavDagnarus'a gösterilen ilgili kıskandığına karar verdi. pre 'r'"atını beslemeye gitmişti; zira Dunner, genel olarak seyisıe /bırakılan bu adî işlerin, at ve sahibi arasında bir bağ oluşturH

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 114: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ğunu söylüyordu. Çocuğun kendisini ihmal edilmiş hissetmesi çok normaldiye düşündü Gareth'in ebeveynlerini tanıyan Evaristo. Çocu'ğun yalnız kalmasından kaynaklanan kıskançlığını arttırırca-sma, Loerem'in dört bir tarafından her gün gelen hediyeler veher gece gerçekleştirilen kutlama partileriyle birlikte karmaşave heyecan, bütün sarayı kaplamıştı. Oğlan, muhtemelen bunları sindiremiyor ve kıskanıyorduTören altı gün sonra yapılacaktı ve Evaristo, törenin bitip herşeyin normale dönmesinden çok mutlu olacakta. Bu arada, öğ-rencisinin ilgisini çekmek için bir yol bulmalıydı. Evaristo, "Gareth," dedi ve oğlanın iskemlesinde zıpladı-ğını görünce şaşırdı."Evet, Usta?" Gareth, solgun yüzünü kaldırdı. "Haydi, derslerimizi bugün için bırakalım." Evaristo, kita-bını kapattı ve masanın ortasma doğru itti. "Dikkatimizi dağı-tan çok fazla şey var. İkimiz de yoğunlaşamıyoruz." "Özür dilerim, Usta," dedi Gareth. "Sadece-" Evaristo'yaşüpheyle bakarak tereddüt etti."Sadece ne, Gareth?""Hiçbir şey." Gareth, derinden bir iç çekerek.Evaristo bekledi ancak oğlan sessiz kaldı. Duygularından bahsetmesi onun için daha iyi olur, diyedüşündü Evaristo. Ama zamanını kendisi seçmeli. Zorla güve-nini kazanmaya çalışmak, oğlanın kendisine içerlemesine yolaçardı. "Kraliyet Kütüphanesi'ne gitmeye ne dersin?" diye sorduEvaristo."Gerçekten mi, Usta?" "Evet, gerçekten," diyen Evaristo, önerisinin çocuğun ilgi-sini çekmesinden fazlasıyla memnun olmuştu.±f)0

KOrftiA/Ufe K.UUUrareth'in yüzü renklendi, gözleri parladı. Canlı bir şekildea-a fırladı. "Hemen gidebilir miyiz?" ''Evet, hemen. Biliyorsun, uyulması gereken kurallar var,"di Evaristo, normalde boş olan ama o gün hizmetkârlar veuhafızlar' terziler ve aşçılar, yazıcılar ve sekreterler ve kendi-lerini bu karmaşanın dışında tutan ağırbaşlı birkaç kişi ile doluolan koridorda yürürlerken. "Evet, Usta," dedi Gareth, duruma uygun bir şekilde ciddîolmaya çalışarak. "Konuşmak yasak," dedi Evaristo. "Bu birinci kural ve eğerbunu ihlal edersen, dışarı çıkartılırsın. Bir sorun olursa ya daherhangi bir konuda bilgi istersen, baş kütüphaneciye gider, buiş için yerleştirilmiş olan tahtaya sorunu yazar ve cevabını alır-sın. Evaristo, ciddî bir şekilde baktı. "Çıraklar, şaka olsun diye,gizlice yaklaşıp tahtaya 'Yangın!' yazarlar bazen. Umuyorum,böyle bir şey yapmaya kalkışmazsın.""Hayır, Usta, elbette kalkışmam," dedi Gareth şok olarak. "Güzel." Evaristo, onaylarcasına başını salladı. "Baş kütüp-haneci, her kitabın yerini ve içeriğini bilir. Bu, onun işi. Kitap-lar, düzenli ve mantıklı bir şekilde gruplandırılmıştır, ilk ba-kışta öyle gözükmese bile. Mesela, gemi yapımına ilişkin birkitabı, orklar kısmında bulmayı umabilirsin ancak o türden ki-tapların kendilerine ait bir yerleri vardır. Fakat, eğer orklarmbaül itikatları ile ilgili bir kitapta, gemi yapımına ilişkin bir kı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 115: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sım varsa, o kitabı başka bir yerde bulursun. Ve eğer kitap in-san dilinde değil de ork dilinde yazılmışsa, o tamamen farklı birbölümdedir. "Endişelenme," dedi Evaristo, elini, öğrencisinin omzunakoyarak. Gareth, sanki kayalar alanda kalmış gibi sersemle-mişti. "Kulağa çok karmaşık geliyor, biliyorum, ama kısa birsüre içinde alışırsın. Bugünlük, ortalıkta dolaş ve odaları tanı.Çalışan hiç kimseyi rahatsız etmemeye dikkat et ama zaten bu-gün Kraliyet Kütüphanesinde pek kimsenin olacağım sanmı-yorum. Herkes tören için hazırlanıyor. Okumak istediğin birkitap bulursan, raftan büyük bir dikkatle al. Kitabın yerini dol-1J1

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANdurması için, odada bulunan tahta bloklardan birini rafa koyKitabı baş kütüphaneciye götür ki aidini görebilsin. Bu sayeç}ebir başkasının o kitabı istemesi hâlinde kimde olduğunu bilebilir." Kraliyet Kütüphanesi, tam anlamıyla terk edilmişti. Dunnerbile orada değildi. Yüksek bir podyumun üzerinde oturan veyanında duran kürsünün üzerinde bir kara tahta bulunan başkütüphaneci, mabedine bir çocuğun girdiğini görerek kaşlarımçattı. Evaristo, tahtaya "Öğrenci" yazdı. Ufak tefek ve porsu-muş olan ancak bütün o bilgileri barındırabilmek için kocamanbir kafaya sahip kütüphaneci, sertçe başını salladı ve okumaktaolduğu kitabına geri döndü. Evaristo, kendisi için bir kitap seçti ve Gareth, şaşkın şaşkınetrafına bakınmaya başladı. Huzur ve sükûnet, karmakarışık olmuş ruhunun üzerinebir yağ gibi yayıldı. Soluduğu, deri ve mürekkep kokan hava,bilgiyle doygunlaşmış gibiydi. Gareth, sadece bu mükemmelyerde durarak, bilgileri gözeneklerinden içine alabilirmiş gibihissediyordu. Bütün raflar, çeşitli boyutlarda, şekillerde ve ko-nularda kitaplarla doluydu. Raflar çok yüksek olan tavana ka-dar yükseliyordu. İyice yağlanmış, ses çıkartmayan tekerleklerüzerinde hareket eden tahta bir merdiven, kendini okumayaadayanların en üst seviyelerdeki kitaplara bile ulaşabilmelerinisağlıyordu. Gareth, nereden başlayacağını bilemiyordu. Baş kütüpha-necinin güvensiz bakışlarının üzerinde olduğunun bilinciyle,deri ciltli kitapların sırtlarını okuyarak ilk sıradaki raflarınönünden geçti. Heyecandan o kadar şaşkınlaşmıştı ki, ilk baştakitapların isimlerinden hiçbir şey anlayamadı. En sonunda sa-kinleştiğinde, kitapların sırtlarında yazan isimler bir şeyler ifa-de etmeye başlamıştı. Görünüşe göre, cüce dilinde yazılmış ki-taplara ayrılmış olan kısımdaydı. O dili azıcık bildiğinden, bazıkitapların üzerindeki kelimeleri arılayabiliyordu. Atlar üzerine yazılmış bir kitap bulabileceğini düşündü.Konuyla ilgili kitabı okur ve böylece bilgisiyle Dagnarus'u şa-şırtıp etkileyebilirdi. Gareth, kitaplar arasında hevesle aran-ıp

hcaravıUiz Kuı^uva başladı. Cücelerin, "at" anlamına gelen bir sürü kelimesiMı ama Gareth, sırtında onlardan herhangi biri yazan bir.. p bulamadı. Bunların hepsi "demir"le ilgili gibiydi zira okelimeyi birçok kez görmüştü. Atlarla ilgili kitapların başka birkısımda olabileceğini fark etti. Elbette, konu ile ilgili bilgiyi sorabilirdi ama kafasım ne

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 116: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

man kaldırsa, baş kütüphanecinin tasvip etmeyen bir şekildekendisine baktığım görüyordu; sanki, kendisinin tahtaya "Yan-gm!" yazacak oğlanlardan biri olduğuna emin gibiydi. Kocakafalı kütüphanecinin karşısına çıkmak için gerekli olan cesaretGareth'te yoktu; bu yüzden de oğlan, kitapları kendi kendisinebulmaya karar verdi. Mantıken, cücelerle ilgili kitaplar arasındaolmaları gerekiyordu. Gareth, bir tane bile bulamadan, sıralarınarasında dolandı. Cüce kitapları—böyle şeyleri pek kullanmayan bir ırk içinbu kadar çok kitap olması şaşırtıcıydı—diğer odada da devametti. Gareth, baş kütüphanecinin delici bakışlarından uzaktaolmamn rahatlığıyla, mutluluk içinde takip etti kitapları. Raflar, bu odayı tamamen dolduruyordu. Okuma masaları,kütüphaneci okuyanları görebilsin diye, ana salona yerleştiril-mişti. Gareth, atlar hakkında tek bir şey bile bulamadan, cücekitaplarının sonuna geldi; aslen, raflardan bir kitap almamakladaha iyi etmişti. Bir dahaki gelişlerinde, Evaristo'dan rica ede-cekti. Bugün için, raf sıraları arasında gezinmenin verdiğimemnuniyete bıraktı kendini; altınlarıyla oynayan bir cimrigibi, kullanmadığı servetinin arasında mutluydu. Oğlan, zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Ellerim arkasındabirleştirmiş, odadan odaya geçiyor, göz seviyesindeki kitaplarınisimlerine bakıyor ve buraya tekrar geldiğinde okumak istediğikitapları aklma not ediyordu. Liste, büyüdüğü zaman bile bü-tün vaktini alacakmış gibi gözükene kadar büyüdü. Heyecaniçinde, büyü çalışmalarına adanmış kitapların bulunduğu birodaya girdiğini fark etti. Bu odada büyü kitapları yoktu. Onlar, Büyücüler Tapı-nağı'nda saklanıyordu. Buradakiler, her ırkın kullandığı büyü-len büyü malzemeleri ve doğaları ile ilgili bilimsel inceleme-1J3

MMARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlerdi. İki yıl içinde, diye düşündü Gareth, bu odaya, bana verilpödevleri yapmak için geleceğim. Kendisini istediği kitaba dogr,gidip alırken ve kitabı, bu genç öğrencinin keskin zekâsmdaretkilenecek olan baş kütüphaneciye götürürken hayal etti. Gareth, sıraların arasında yürürken bu hayali kuruyorduEn sonunda, bu mutlu fantezi bile sıracfanlaştı. Oğlan yorul-muştu ve yukarıdaki kitapların isimlerini—giderek bulanıkla-şan isimleri—okumaya çalışmaktan boynu tutulmuştu. ArtıkEvaristo'nun yanına dönme vakti geldi, diye düşündü Garethacıyla, daha tek bir kitaba bile dokunmamış olduğunu fark ede-rek. Bir sıranın sonuna ulaştı ve orada, en alttaki rafın dibinde,gölgeli bir köşede, sade ciltli, tozla kaplı, ince bir kitap duru-yordu. Sıradaki son kitap olduğundan devrilmiş ve yan yat-mıştı. Kitap, eski ve zararsız gözüküyordu, kimsenin umursa-madığı bir kitap olduğu belliydi çünkü kimse onu düzeltmeyezahmet etmemişti. Bu, bakabileceği, eline alıp okuyabileceği,yerini tutması için bir tahta konulması gerekmeyen, baş kütüp-haneciye göstermesine lüzum olmayan bir kitaptı. Gareth, incecildin tozunu aldı, hapşırdı ve bağdaş kurarak yere oturdu-dinlenme fırsatı bulmuş olmaktan memnundu. Kitabı açtı. Hayal kırıklığına uğramıştı. Kitap, Mütevelli dilinde-Vinnengael'in dili—yazılmıştı ama sanki bir elf lehçesiyle ya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 117: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

zılmış gibiydi. Anlayabildiği kadarıyla kitap, boşluktan veölümden ve büyüden bahsediyordu ama bunların her biriningeri kalanlarla nasıl bir ilgisinin olabileceği, oğlanın bilgilerininoldukça ötesinde gibiydi. Bir sürü büyük kelimeyle dolu olankitap, son derece sıkıcıydı. Sadece bir resim vardı ve o da, dörttemel elementi temsil ediyordu. Gareth'in bunla» tanımış ol-masının nedeni, bu sembollerin çok popüler olmaları ve şansgetirdiklerine inanıldığından giysilere dikilmeleri, goblenlereişlenmeleri ve evlerin girişlerine konulmalarıydı. Genelde, bu semboller düz bir çizgi üzerine yerleştirilir-lerdi: çember Ateş'i, ortasında bir nokta bulunan çember Ha-va'yı, ortasından yatay bir çizgi geçen çember Su'yu ve orta-1^4

Karavılı\z Kuuu

geçen yatay ye dikey çizgilerin bir artı işareti oluştur-cember ise Toprak'ı temsil ediyordu. Bu kitapta, çember-di iz bir çizgi hâlinde değil de, birbirlerinin karşısına gelecekslU çember ise Toprak'ı temsil ediyordu. Bu kitapta, çemberAüz bir çizgi hâlinde değil de, birbirleriİlde yerleştirilmişlerdi. Ateş'in karşısında Su, Hava'nın karS ıa Toprak vardı. Ortada, simsiyah bir daire vardı; o kadarş! J^J ki, sanki sayfada bir delik varmış gibi gözüküyordu. Bu,"Rosluk" olarak adlandırılmıştı. Yazar, ölüm, kan ve ruhtan,mel elementlerin güçlerinin Boşluk'tan geçmesinin gerekti-ğinden ve bunu yaptıklarında neler olacağından bahsediyorduve Gareth, bunlardan hiçbir şey anlamadı. Boşluk' u biliyordu ama bu konuda tek bildiği, onun seksgibi bir şey olduğuydu—yetişkinler ondan bahsederken kısıksesle konuşur ve eğer o kelime yanlarında söylenirse kızarlardı.Boşluk, çok kötü bir şeydi ve büyü ve ölümle ilgiliydi ama oğ-lanın tek bildiği de buydu. Aslında onun hakkında daha fazlasını da bilmek istemi-yordu. Ölümden bahsetmek, aklına, kütüphanenin güzel orta-mında unutmuş olduğu bir gün önceki dehşetini getirmişti. Birgölge Gareth'in üstüne düşünce oğlan titredi ve ölü elfin döne-rek cinayeti herkese anlatmasını istediğini sandı. Ama gelensadece Evaristo'ydu. Gareth, kitabı raftaki yerine düzgün bir şekilde koydu—enazından bu kadarını yaptı ama kitabın bunu hak etmediğinidüşünüyordu. "Gitme zamanı," dedi Evaristo, dudaklarını sessizce oyna-tarak. Gareth başını salladı; akşam yemeği vakti gelmişti. Kütüp-haneden çıkarken üzüldüğünü hissetti ve özlemle arkasına bak-tı. O ve öğretmeni bir grup gürültülü insanın arasına girer-lerken, oğlan, o huzuru, o yalnızlığı bırakmaktan pişman ol-muştu."Eğlendin mi?" diye sordu Evaristo. "Ah, Usta!" Gareth'in söyleyebildiği tek şeydi. "Eğlence"kelimesi çok yalın ve yetersiz bir kelime gibi gözükmüştü."Tekrar ne zaman gidebiliriz?""Belki her hafta geliriz," diye yanıtladı Evaristo. Öğrencisi-±J5

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANnin canının sıkıldığını görünce, "Hafta boyunca soracağınrularm bir listesini yaparız ve sonra da buraya gelerek onla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 118: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yanıtlarını buluruz," diye ekledi. "İstediğin kitapları bulmanasana yardım ederim. Büyü kısmında baktığın kitap neydi?" "Bilmiyorum," dedi Gareth cevap vermekten kaçınarak ckitap hakkında konuşmak istemiyordu; onu almış olmak bilPGareth'in kendisini tedirgin hissetmesine neden oluyordu. Ej.leri kirlenmiş gibiydi; toz, parmaklarına yapışmıştı. "Kelimeleriokuyabildim ama hiç bir şey ifade etmediler." "Evet, bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu hatırlıyorumSenin gibi, ben de senin yaşındayken bir yetişkin kadar iyi oku-yabiliyordum. Ama yine de kitaplar yetişkinlere bir şey ifadeediyorken bana etmiyordu. Başka insanlann yazdıklarındanöğrenebileceklerin sadece bir yere kadardır, Gareth. Bilgi, de-neyim ve yıllarla gelir. Sabırlı olmalısın. Er geç öğreneceksin,hem de çok fazla öğreneceksin. Çocukluğunun masumiyetininkeyfini çıkart."Gareth, biraz özlemle gülümsedi ve, "Evet, Usta," dedi.l^fe

Hükümran Taşro Dağıtılması Kaptanların Kaptanı olarak çağırılırdı. Orklarm lideriydi;sadece siyasî liderleri değil, aynı zamanda ruhanî liderleriydide. Çok yaşlıydı; gemilerinin onun yaşının ilerlemesini izleyenÇanları o kadar çok çalmışlardı ki, bunun sayısını bile unut-muştu.±j)J-

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANZaten orklar için yaşın bir önemi yoktu. Sadece elfler veih-sanlar yaşlarını ölçme zahmetine girerlerdi, tıpkı üzerinde H •ğümler olan bir ip kullanarak uzunluk ölçmek gibi. Orklar bnun tamamen bir saçmalık olduğunu düşünürlerdi. Hayat,döngüleri, orklar için güneşin mütemadiyen doğup batmasıdan daha önemliydi. Doğum, ergenlik, çiftleşme, çocuklarbakmak ve en sonunda da bilgeliği paylaşmak. Önemli oladüğümler, bunlardı. Bazı insanlar, hiç yaşlı, zayıf ve kuvvetsiz, bunamış bir orkgörmediklerinden dolayı yanılgıya düşerek, orkların yaşlan-madıklarını düşünürlerdi. Orklar da diğer bütün ırkların men-supları gibi yaşayıp ölürlerdi aslında. Bir ork, yaşlanarak kuv-vetten düşmeye başladığını hissettiğinde kendisine bir sal ya-par, ailesine ve arkadaşlarına veda eder ve son büyük yolculu-ğuna çıkmak amacıyla denize açılırdı. Denizde ya da karada ölen orkların cesetleri uygun bü-yüklükte bir tahtanın üzerine konur ve denize bırakılırdı; orada, kutsal deniz ejderhaları, orkların kaderlerinde yazılmış olar-yere varmalarını sağlarlardı. Hiç bir ork gömülmezdi ve bu.orkların denizi görebilecekleri bir yerde veya en azından ceset-lerini denize taşıyabilecek büyük bir nehrin kenarında ya-şamayı tercih etmelerinin en önemli nedeniydi. Kaptanların Kaptanı, Bilgelik Yaşmdaydı^dişi orkların artıkdoğum yapamadığı ve bu sayede tek başlarına denize açılabil-diği, erkek orkların ise saçlarının döküldüğü ve bu yüzden desakal bırakma ayrıcalığına sahip oldukları yaşta. KaptanlarınKaptanı'nın uzun ve gür, koca göğsünü kapatan ve ufak ka-buklar ve boncuklarla süslediği bir sakalı vardı. Kaptanların Kaptanı, Hükürflran Taş'ın orklara ait olan kıs-mını almak için gelmişti Vinnengael'e. Taşın güçleri hakkında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 119: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kral Tamaros'un söylediklerine,inanmıyor olmasına karşın-insanlar, en iyileri bile, yalan söylerdi—insanların bir dolapçeviriyor olmasından şüpheleniyordu. Bir şekilde, insanlar, orkları kontrolleri altına almak için butaşı kullanacaklardı. Kaptan, bunun olmamasını sağlamak içingelmişti. İnsanların taşını kendisi alacak, taşın sorumluluğun11±32

K.aravlü/z Kuuubul edecekti. Taş konusunda kimseye güvenmiyordu; kendi-e bile. Garip ve anlamsız davranışlar göstermesi durumundafasına hızla vurması ve kendisini son yolculuğa çıkartması? n kesin emirler vermişti eşine. Kadın, taşı da adamla birliktedenize gönderecekti. Durumun çok acil olması nedeniyle Kaptan, normalde yap-mamasına karşın yolculuk için Geçidi kullandı. Vinnen-gael'ekendi gemisiyle gelmeyi tercih ederdi ama gemisi ne kadar hızlıolursa olsun, kendisini törene yetiştiremezdi. Geçitten geçmeyisıkıntı verici, sınırlayıcı ve—herhangi bir su kütlesini göremiyorolduğundan—rahatsız edici buldu. O ve tayfası, aslında kayaolmayan gri kayanın içinde hızla ilerlediler ve bütün yolu koşa-rak geçtiler. Sonuna ulaştıklarında, adam terlemiş ve nefes nefese kal-mıştı ama bunun nedeni koşmuş olması değildi, çünkü bu,normalde, soluğunun sıklaşmasına bile yol açmazdı. Bir fareyibütün olarak yutan bir yılanı görmüş olduğundan, Geçidin üze-rine kapanacağından ve kendisini yutacağından korkmuştu.Tayfası da aym şekilde hissetmişti. Vinnengael'e ulaştıklarında,birçoğu korkudan sendeliyordu. Çok şükür, yolculukla ilgili alâmetler hayırlı olmuştu—orkların Hükümran Taş ile ilgili haberleri aldıkları gün, kutsaldağ, buhar bulutları püskürtmüştü. Kuzeye uçan pelikanlar da,orklarm onları izlemesi gerektiğine iyice inandırmıştı şamam.Kaptan, azalan morallerini yükseltmek için bu alâmetleri hatır-lattı adamlarına. Bu ve Geçitten çıktıklarında insanlarla giriş-tikleri kavga—Kaptan, Geçidin koruyucularına geçiş ücreti öde-meyeceğini, kendisinin asla geçiş ücreti ödemediğini ve hiçbirinsanın onu geçiş ücretini ödemeye zorlayamayacağmı söy-ledi— Kaptan'ın keyfini iyice yerine getirdi. İnsan askerler, münakaşa etmediler. Geçiş ücreti, KralTamaros'un kasasından ödenmişti. İnsan askerler, saraya kadarKaptan'a eşlik ettiler. "Kaptanların Kaptanı," dedi Tamaros, ellerini kalçasma ko-yup başıyla kısa, sert bir selâm verirken. Bu, orklarm selam-laşma şekliydi. "Vinnengael'e hoş geldiniz. Varlığınız bizi şe-W

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANreflendiriyor."Kaptan, ellerini kalçasına koyarak başını eğdi. Orklar, insanların el sıkışma adetini iğrenç buluyorlardıOrklar, birbirlerine sadece eşlerine sevgilerini gösterirken (sa-dece çiftleşme töreninden sonra), çocuklarına bakarken (çocukkendi başına hareket edebilecek kadar büyüyene kadar), yaralıbir orka yardım ederken ve saygıdeğer bir düşmanı öldürürken(değersiz düşmanlar, silâhla öldürülürlerdi) dokunurlardı. Birorkun karşısındakini çıplak elleriyle boğarak öldürmesi, birsaygı işaretiydi ancak ne yazık ki, bunun, kurban için pek birönemi yoktu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 120: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kral Tamaros, onu, Hükümran Taş'ı Rahip adına kabuledecek olan Rahibin Kalkanı ve yeri belirlenerek gelmesi içinikna edilen cüce Şef Kabile Şefi ile tanıştırdı. Kaptan, elfi, başını eğerek selâmladı. Cüceye ise selâm ve-rirken gülümsedi. Orklar, cücelerden hoşlanırlardı; onların,kendileriyle aynı dünyada yaşamayı hak eden yegane ırk oldu-ğunu düşünürlerdi. Elflerin ve insanların yeri ise farklıydı—asılolarak sadece gelir kapışıydılar. Genel itibariyle, onların zamaniçinde yok olup gidecek—herhangi bir saldırıyla değil, sadecekendi salaklıklarından dolayı — değersiz türler olduklarına ina-nırlardı."Oğullarım, Veliaht Prens Helmos ve Prens Dagnarus." Kaptan selâm vermedi. Veliaht prense acıyarak ve bir mik-tar da sabırsızlıkla baktı. "Bu insanla ilgili alâmetler çok kötüydü—yanan deniz," di-ye belirtti Kaptan. "Ama yine de sen, bu adamı bir HâkimiyetEfendisi, en güçlü savaşçılarından biri yaptm. Şimdi de ona'Kederlerin Efendisi' deniyor. Tam insanlara özgü bir hareket."Kaptan, kafasını salladı. Kral Tamaros, görünüşe göre aniden sağırlaşmıştı çünkühiç de duyuyormuş gibi değildi. "Orklar kederin ne olduğunu bilmezler," diye devam ettiKaptan sesini yükselterek. "Keder, tanrılar sana bir anlaşmaönerdiklerinde kıvranıyor ve umutsuzca inliyordu. En iyisi tek-rar ayağa kalkmak, meydan okurcasma yumruklarını sıkmak0.00

htarniA,lı\z KU\AUe yoluna devam etmek."/ Kaptan, göğsünü yumrukladı. "Bu Helmos kadar şansız bir gçı biz orklar arasında olsaydı, başka bir yerde daha iyi alâ-etler bulması için gönderilir, kabilesinden kovulurdu." Nezaketen sağırlığın bir işe yaramayacağını anlayanTamaros, konuyu değiştirmeye çalıştı. "Prens Helmos'un kök-leri var," dedi Kral. "Onun kökleri burada, ana vatanında." Kaptan, küçümseyerek, "Kökler!" dedi. "Biz orklarm kök-leri yoktur. Siz insanların da. Ağaçların kökleri vardır. Bizimayaklarımız var; onlara sahip olmamızın da tek nedeni var—seçim yapmak. Bir ağacın seçme şansı yoktur. Tohumunun düş-tüğü yerde yaşamak zorundadır. Ya ağaç, daha büyük, dahagüçlü bir ağacın gölgesinde yaşamak zorunda kalırsa ne olur?Hareket edemez. Ya ulaşamayacağı bir suya susarsa? Ağaçmahkûmdur. Kendini kaldırıp daha iyi bir yer bulmak için yü-rüyüp gidemez. Ama siz insanlar, 'kökler'den güzel, değerli birşeymiş gibi bahsediyorsunuz. "Bunu ne orklar, ne de cüceler yapmaz," dedi Kaptan,Dunner'a sırıtarak. "Eğer hayat, bulunduğunuz yerde güzeldeğilse, toplanıp başka yere gidin. Bir yerlerde güneş daha par-lak, su daha özgürce akıyor olacaktır muhakkak. Tek yapmanızgereken, onu bulmak." "Olabilir," dedi Kral Tamaros nazik bir şekilde. "Ama veli-aht prensin halkına karşı bir sorumluluğu var. Onların kralıolmak onun kaderi." "Balina yağı!" dedi Kaptan. "Bırakın bir başkası Kral olsun.Siz insanlar, hep Kral olmak istiyorsunuz. Bırakın, eğer onu bumutlu edecekse, Kral olmak isteyen biri Kral olsun. Şuradakigenç prensçik gibi. "Sen Kral olmak istiyorsun, değil mi?" diye sordu Kaptan,Dagnarus'a. "Bu kederlenme işlerinin seninle hiç alakası yok."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 121: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Ork, kendi düşüncelerini dile getiriyordu. Herkesin biliyorolması gereken şeylerden başka bir şey söylememişti ancak ke-limeleri, odadaki herkesi dehşete düşürdü. Kral Tamaros, kaş-larını çatarak suratını astı. Bu iş, yeterince uzamıştı."Prens Dagnarus, ikinci oğul olarak yerinin tamamen far-201

MARGARET VVEİS Ve TRACY HİCKMANkında, Kaptan," dedi Kral, paylarcasma. "Ağabeyinin bir g«Kral olacağını biliyor ve Helmos'u tamamen destekliyor." Prens, başı öne eğik bir şekilde duruyor, gözleri çekingebir edayla bakıyordu; insan çocukları için uygun olduğu dtisünülen şekilde. "Gerçekten, Kaptan, ben Kral olmak istemiynrum. Çünkü bu, ağabeyimin başına bir felaket gelmesini dile-mek olur ve bu da korkunç bir şey. Böylesine fena bir dilek ne-deniyle tanrılar beni cezalandırır." Ama Kaptan buna kanmadı. O yeşil gözlerdeki pırıltıyı gör-müştü. Yalan, hepsi yalandı ve herkes de bunu biliyordu. İn-sanlar hep yalan söylerlerdi—birbirlerine ve daha da kötüsükendilerine. Orklar asla yalan söylemezlerdi. Daima doğruyusöylerlerdi; en azından o an için. Eğer koşullar değişirse, yenibir doğru gelişirdi ve o zaman da eski doğru yalan olarak gö-zükebilirdi ama orklar, aradaki farkı bilirlerdi. Eğer başkalarıbilmiyorsa, bu onların sorunuydu. Kaptan, penceresiz odaya bakındı. Dışarıyı göremjyordu veboğuluyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Bu gece, deniz kaba-racaktı. Yelkenler için iyiydi. Bundan yararlanmalıydı. "O zaman, kayanın benim olan kısmım bana verin," dediKaptan. "Eğer onu balıklara atmayıp da kullanacak» olursam,bunu nasıl yapmam gerektiğini söyleyin, ben de yoluma gide-yim. Bu geceki gelgit akıntısı ile gideceğiz." Sözleri, herkesi tekrar dehşete düşürdü. İnsanlar donakal-dılar. Hükümran Taş'ı alamazdı. O, Hükümran Taş'ti, bir "kaya"değil. Ve onu "balıklara atmak'Ta ne demek istiyordu? O, kut-sal bir hazineydi. Ne kadar değerli olduğunu biliyor olmalıydı. "Nasıl bilebilirim? Onu daha görmedim," diye belirtti Kap-tan; sinirlenmeye başlıyordu. "Bu kaya orklara ait, değil mi?Ulağınız böyle söyledi. Tanrılar onu, orklara vermeniz için sizinsanlara vermiş. Öyleyse orklar, onunla ne istiyorlarsa ya-pabilirler ve eğer onu okyanusa ya da kutsal dağın derinlikle-rine atmak gerekiyorsa, biz de öyle yapacağız. Bu yüzden, KralTamaros, eğer kaya bizimse, onu hemen ver." Dunner, orkun sözlerini şefine tercüme etmiş olduğundan,cüceler gülüyorlardı. Elf—Kalkan—sessiz ve soğuk duruyor,202

hdflrflıtUte hCuuu İ0uş gibi gözüküyordu. Elçi yardımcıları ve diğer insanlar% ntan'm etrafını sararak, yakınmaya başladılar. Kaptan, buf k kargaşaya hiç ilgi göstermedi. Gözlerini Kral'in üstünedikti ve orada tuttu. "Kaptan," dedi Kral, sakin olmaya çalışarak, "HükümranTas gerçekten de orklara ait. Onu görüp ona dokunduğunuzda,nun büyülü gücünü hissedecek ve onu, kendi halkınıza yar-dım etmek için nasıl kullanacağınızı anlayacaksınız. Tanrılarınbir hediyesi olduğu için, bir tören yapıp dualar ederek tanrılarıonurlandırmamız gerekiyor sadece; tıpkı sizin, tanrıların sizehızlı ve başarılı bir yolculuk bahşetmesi için yelken almadanönce yaptığınız gibi."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 122: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kaptan etkilenmişti. Kral Tamaros'un bilge bir insan oldu-ğunu duymuştu ama şu ana kadar bunu küçümsemişti.Tamaros'un, orklarm ibadet ayinini biliyor olmasına ve bunasaygı duyuyor olmasına şaşırmıştı. Kaptan, insanın söyledikle-rinin mantıklı olmasına ise daha çok şaşırmıştı."Pekâlâ," dedi Kaptan istemeyerek. "Bu tören ne zaman?""Yarın gerçekleştirilecek," dedi Kral. "Tapmakta." Kaptan suratını astı. Gelgiti kaçıracaktı ama bu durumdayapabileceği başka bir şey de yoktu. Hem zaten, orklarm saya-bildiği kadarıyla, her zaman başka bir gelgit olurdu. "Alâmetler iyi olursa," dedi, "orada olacağım. Eğer ol-mazsa. . . " — omuzlarım silkti—". . . olmayacağım. Artık, mi-demi doldurmak için yemeğe ihtiyacım var." Bir kez daha, yüzeyde dalgalar belirdi. Sakallarının ardın-dan kıkırdayan cüceler dışında herkesin yüzünü endişe kapla-mıştı. Aslında, elf, gülümsemeyi düşünmek için kendisine izinvermişti."Daha zamam gelmedi—" diye başladı Kral Tamaros söze."Peh!" Kaptan, yeteri kadar görmüştü. İnsanların mankafalılığı yüzünden yeterince sinirlenmişolan Kaptamn, pazarlık ederken açlıktan ölmek gibi bir niyetiyoktu. Topuklarının üzerinde döndü ve şehrin okların otur-duğu kısmma gitmek ve saat kaç olurda olsun yemek yiyebil-mek için dışarı çıktı.203

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN Ertesi sabah kahvaltısını—balık sakatatı çorbası ve pev .met—yaparken, alâmetleri okuması için yerel şamanı çağu-HKaptan. Hemen gelen şamanın teni, Vinnengael şehrinin tizrine yağan sağanak yağmur yüzünden parıldıyordu. Merasime gerek duymadan Kaptan'in karşısma oturan şaman, kendisine sunulan çorbayı afiyetle içti; çorbayı içerkençıkarttığı sesler, yemeği beğendiğini gösteriyordu. Yemeğin;bitirdiğinde tabağını bir kenara iten Morga isimli kadın, alâ-metleri yorumlamaya başladı. "Gece gök gürledi," dedi kadın. "Bu, kötü bir işaret. Amasabah çıkan balıkçılar, harika bir avla döndüler—dört fıçı Q0.lusu. Dört yunus onlara eşlik ederek teknelerinin kenarlarınasürünmüşler. Bir albatros, ana direğin etrafında dört kez dön-müş. Bunların hepsi iyi işaretler." Kaptan, bunun farkında olduğunu belirtmek için kafasınısalladı. "Peki sen ne düşünüyorsun, Şaman? Törene gitmeli mi-yim? Bu kayayı almalı mıyım? Geceki gök gürültüleri hoşumagitmedi; yağmurun, sanki tanrılar sintinelerim üstümüze bo-şalüyormuş gibi yağması da." "Alâmetleri şu şekilde yorumluyorum» Kaptan," dedi Mor-ga. "Gök gürültüsü ve yağmur gerçekten kötü ama bugünküavımız iyi olduğuna göre, alâmetler bizim için değil. Öyle olsa-lardı, ağlarımızı attığımızda onları boş çekmiş olurduk. Alâmet-ler, sizin törene katılmanız gerektiğini söylüyor. Şu kayaya ge-lince. Sizin de söylediğiniz gibi, dört parçaya bölünecek. Dörtyunus, albatrosun dört kez dönüşü ve dört fıçı balık var. Gör-düğüm alâmetler şimdilik. . . " —kadm kelimeyi özellikle vurgu-ladı—". .. diyor ki, taşın dördüncü parçasını almalısınız.""Şimdilik mi?" Kaptan, kadına kuşkuyla baktı. "Dikkatli olmalıyız, Kaptan," diye uyardı Morga. "Yağmuryağmaya devam ediyor. Alâmetler değişebilir. Gök gürültüsü-nün bizi hedef göstermediğinden emin olmalıyız."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 123: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Elbette. Törene benimle birlikte geleceksin," dedi Kaptan."Emredersiniz, efendim," diye yanıtladı şaman.*****204

k-flrfliA-Ute Kuuu.Tören, en az Kaptan'm beklediği kadar uzun ve sıkıcıydı. , üstüne, adam, sunağın yanında yüksek bir yere oturmak$lt nCja bırakılmıştı; bunun anlamı da töreni izlemeye gelmiş10 yüzlerce insanın doğrudan kendisine bakmasıydı. Şimdiye° dar gerçekleşen en eğlenceli olay, kendisi ile törenden so-mlu olan büyücü arasmda şamanın yanında kalıp kalmamasıhakkındaki tartışmaydı. Büyücü, şamanın orada bulunmasının istenmediğini söy-lemişti; kadın soylu değildi, yeterince iskemle yoktu ve Kralotururken o ayakta duramazdı—bir sürü saçmalık. Kaptan,sahnenin etrafına baktı ve bir masa ile yaranda duran büyükmeşe iskemleyi gördü. İskemleyi kullanan kimse olmadığındankaldırdı, sahnenin diğer tarafından taşıyarak kendi iskemlesi-nin yanına koydu. Samanına işaret ederek oturmasını emretti. Büyücü neredeyse bayılacaktı. O iskemle, En SaygıdeğerYüksek Büyücü'ye aitti! Başka kimse onu kullanamazdı! Onugeri koyması gerekiyordu! Kaptan sinirlenmişti. Bir iskemle, bir iskemleydi. Kişi, onunüzerine kıçını koyardı. Bu büyücünün kıçı çok mu özeldi deözel bir iskemleye ihtiyacı vardı? Bu büyücü, kendi kıçının şa-manın kıçından daha iyi olduğunu mu düşünüyordu? Bu söz, cücelerin kahkahalarla gülmelerine neden oldu.Doğrusu, cücelerin şefi, nefes alabilmesi için muhafızlarınınsırtma vurması yüzünden, düşmemek için sahneye tutunmakzorunda kalmıştı. Genç prens de gülümsedi ve, kendisine hiz-met eden elf lordunun sert bir bakışı sonucunda, sırıtışını göm-leğinin yeniyle gizlemek için başını eğdi.En Saygıdeğer Yüksek Büyücü geldi. "Şaman, benim iskemlemi kullanabilir," dedi Reinholt ki-barlıkla. "Onu, hanımefendiye sunmaktan onur duyanm. Banabaşka bir tane getirilecek." Bu aptallık halledilince, kapılar açıldı ve sarayda yaşayanlordlar ve leydiler ile halktan müsaade edilen sayıda kişi içeridoluştu. Bina, insan kokmaya başladı ve Kaptan, kaderine bo-yun eğerek bu kokuyu bastırmak için kendi tenine balık yağısürmeyi akıl etmiş olmaktan memnuniyet duydu.?2.05

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN Dualar ve konuşmalar boyunca uyuyan Kaptan, aradarada uyanarak kayda değer bir alâmet olup olmadığını sorH"samanına. Kadına baktığı her seferinde kadın omuzlarını silkngözlerini devirdi ve kafasını salladı. Hiç alâmet yoktu. A.m'zaten, bir binanın içine sıkışmış bir halde, dinlemeyi bilenleriaçık bir şekilde konuşan doğal elementleri dışarıda bırakılmışken başka ne beklenebilirdi ki? Kaptan, yağmurun Tapmağatavanına savaş davulları gibi vurduğunu duyabiliyordu. İnsanlar, tanrıların bütün bunları dinlemek için, tekneleriolan dünyayı yüzdürme işine ara vereceklerine gerçekten ina-nıyorlar mıydı? Dümende biri olmazsa, gemi ya bir hedefi ol-madan dolanır ya karaya çıkar ya da bir kayalığa toslardı.Orklar, tanrıların meşgul olduğunu bilir ve buna saygı göste-rirlerdi. Orklar, tanrılarla konuştuklarında—ki bunu sadece en

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 124: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

acil durumlarda yaparlardı—konuyu olabildiğince kısa tutar-lardı. ,Kaptan'm tekrar içi geçti.Şamanın kaburgalarını dürten dirseğiyle uyandı. Dikkat kesilerek oturduğu yerde dikleşti. Kral Tamaros,üzerinde altın işlemelerle süslenmiş mor kadifeyle örtülü kaya-nın bulunduğu sunağın önünde duruyordu. Prens Dagnarus dababasının yanındaydı. Kral, elini uzattı ve kadife örtüyü çekti.Kaptan etkilenmişti. İnsanlar, bundan bir "taş" olarak bahsetmişleri ve o da bir"kaya" — kullandığı zaman insanları rahatsız eden bir kelime—olduğunu düşünmüştü. Aslında "mücevher" kelimesi dahauygun düşerdi. Eğer insanlar, kendisine bir mücevher verecek-lerini söylemiş*olsalardı, konuyu daha bir ciddiyetle ele almışolurdu. Hükümran Taş, Kaptan'm uzun ömrü boyunca görmüş ol-duğu en güzel mücevherdi. Kusursuz bir piramit şeklinde olanelmasın pürüzsüz kenarları, gök kuşaklarıyla dans ediyordu. Şaman içini çekti ve gülümseyerek başını salladı. Şimdiyekadar alâmetler hep iyiydi. Çok iyi.Ama yağmur hâlâ yağıyordu. Kaptan, tetikte kaldı.Kral Tamaros, elini Hükümran Taş'in üzerinde tuttu. Duası0.0b

kMravd.ı\z Ku.iAu

özdü. Kaptan takdir etti.^sa«oerı, Tamaros, Vinnengael'in Kralı, bunu, Hükümran Taş'ılerini tanrılardan rica ediyorum, ki onun bölünmesiylebÖSte biz dört ırk tek olabilelim."Kaptan, tanrıların gücünün Kralın etrafını sardığını hissetti.içindeki Kaptan nefesini tuttu. Şaman, saygıyla başıma-di Dört farklı notada çınlayan zillere ait bir ses yükseldi. Zileh nzer çınlamanın her duyulusunda, taşta bir çatlak oluştu.Piramit, bir çiçek gibi açıldı. Sunağın mumlarının ışığında, dörtkristale ait sivri uç parladı. İzleyiciler içlerini çektiler. Sahnede bulunanlar hareketsizkalmışlardı; elfler bile hayretlerini gizleyemiyorlardı. Kral Tamaros, bir şükran duası okudu—Kaptan, bunu datakdir etti; tanrıların istediğinin de bundan fazlası olmadığınıhissediyordu. Kral, elmaslardan birini sunaktan aldı ve herke-sin görebilmesi için havaya kaldırarak, güçlü bir sesle, "Tanrı-lar, Hükümran Taş'ın bu kısmım dostumuz ve kardeşimiz olanelflere verdiler," dedi.Elması küçük prense verdi. Dagnarus'un gözleri kocamandı. Törenin ciddiyetinden veüzerindeki sorumluluğun ağırlığından dolayı rengi solmuştu.Elması kabul edip arkasım döndü ve yavaş ve ciddi adımlarlayürüyerek, elması Rahibin Kalkanı'na taşıdı. Kalkan o kadar etkilenmişti ki, cübbesini düzelterek dizle-rinin üzerine çöktü. "Rahip'in adma ben, Kalkan, Hükümran Taş'ı kabul ediyo-rum. Atalarımız, bu hediye için şükranlarımızı tanrılara taşı-sınlar."Küçük prens, elmasın ikinci parçasını cücelere götürdü. Cücelerin şefi dizlerinin üzerine çökmedi. Cüceler, kimse-nin önünde diz çökmezlerdi; tanrıların bile. Şef, yan yan kris-tale baktı; cüceler, büyüden kuşku duyarlardı. Onu istemesininasıl nedeni, diğerlerinin alıyor olmasıydı ve onu almak hak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 125: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kıydı. Ama ona dokunmaya pek istekli değildi. İzleyiciler mırıldanmaya başladılar. Küçük prensin yanak-ları kızardı. Ne yapılabileceğini görmek için kirpiklerinin altın-ZLOJ-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANdan babasına baktı. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, nazikçe i •raz edercesine öksürdü; ancak bu, gümbür gümbür ilerlev ]toynak seslerine alışkın ve boru sesinden daha alçak bir Se itepki vermeyecek olan cüce tarafından duyulmadı bile. En snunda cüce, bu sorunu eliyle garip bir hareket yaparak çözdtive elması Atsızlardan Dunner'ın almasını işaret etti. Dunner, küçük prense gülümsedi; oğlanı sevdiği belliyn;Kaptan bunu fark etti ve küçük prensin hanesine olumlu birişaret olarak kaydetti. Dagnarus da kristali başını eğip hararetliama neredeyse tutarsız bir biçimde tanrılara teşekkür eden şe-finin adına alan Dunner'a verirken gülümsedi. Dunner, Kap-tan'ın gördüğü kadarıyla, boğulan bir orkun kendisine atılanipi tutması gibi, taşı sıkı sıkı tutmuştu. Bir damla yaş, cüceninkırışık yanaklarından süzüldü ve sakalının içinde kayboldu.Dunner, doğrudan karşıya bakıyordu ama etrafında olup bitenigörmediği çok belliydi. Cücelerin şefi rahatlayarak başını sal-ladı. Şimdi sıra orklara gelmişti. Kaptan, korkutucu, güçlü varlı-ğıyla ayağa kalktı. Dagnarus, elması dikkatle taşıdı ve insançocuğa hiç önem vermeyen Kaptan'a götürdü. Kaptan, elmasmücevhere dikkatle baktı. Cücenin tersine, ork bu değerli nes-neyi almak ve halkı adına ona sahip çıkmak istiyordu ama kötüalâmetlerle ilgili konu henüz açığa kavuşmamıştı. Yağmur, da-ha da şiddetlenmişti dışarıda. Şamana baktı. Dikkatje kristale bakan kadın, Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü'nün iskemlesinde oturmasına karşın iskemleye anca sığ-ınıştı zira çok yapılıydı. Yağmuru duyabiliyordu; bina, onunlabirlikte sallanıyor gibiydi. En sonunda gözlerini kaldıran kadın,Kaptan'a baktı, içini çekti ve başını salladı.Kaptan, elması ellerine aldı."Teşekkürler, tanrılar," dedi ve yerine oturdu.İzleyicilerden biri aşırı heyecandan kıkırdadı. Kaptan, mücevheri itinayla tuttu; bir vatozu, iğnelerindenkorkarak tutar gibi. Daha önceden, kutsal eşyalarda—kutsaldağdan düşen taşlarda—bulunan büyüyü hissetmişti. Böylesitaşlar, orklar tarafından saygı görürlerdi. Tılsım olarak takılır-2.02

Kflrflı/vLte KUMUmilerde taşınırlar ve iyileştirmede kullanılırlardı. Ama bu^'ıfenunel mücevherin içindeki gibi bir gücü hiç hissetme-rn. .. gjierinden kollarına, kalbine ve oradan da bütün vücu-' bir ürperti — garip ama rahatsızlık verici değil—yayı-du Keyifli ve enerjiyle dolu, yüce hissetti kendini. Eğer is-mis olsaydı, bir deniz kuşunun zarafetiyle uçabilirdi havada.Tözlerinin önünden görüntüler geçti ancak bunlar anlayama-acağı kadar hızlıydı. Eğer gözlerini kapatıp yoğunlaşsaydı,onları ayırt edebilecekti ama bunu henüz yapamazdı. Alâmeti,son alâmeti görmeliydi. Mücevherin son parçası, Veliaht Prens Helmos, KederlerinEfendisi tarafından temsil edilen insanlara verilecekti. Dagna-rus, elmasın son kısmını aldı ve ağabeyine taşıdı. Çocuk çokgüzeldi, veliaht prens de yakışıklı bir erkekti. Aslmda birbir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 126: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lerine pek benzemiyorlardı ama izleyiciler öyle olduğunu dü-şündüler ve kardeşler karşı karşıya geldiklerinde içlerini çekti-ler. Dagnarus, kendisine sevgiyle bakan ağabeyine gülümsedi. Dagnarus, Hükümran Taş'ı kaldırdı. Helmos, onu almakiçin elini uzattı. Bundan sonra ne olduğunu kimse anlatamazdı. Helmos'unavuçları terlemiş ve taşın kaymasma yol açmıştı. Dagnarus, el-ması çok dikkatli taşımaktan kollarının yorulduğunu ve gerilenkaslarının, elinin bir anda titremesine neden olduğunu söyledi. Kimsenin bir suçu yok, dedi Kral Tamaros. Bu, bir kazaydı,başka bir şey değil. Dagnarus Hükümran Taş'ı ağabeyine uzatırken ve Helmosda onu almak için uzanırken, kristalin ucu, Helmos'un etinikesti. Kesik, küçüktü. İzleyicilerin büyük bir kısmı onu görmedibile; Dagnarus, elmasın düşmesini engellemek için onu tutmayaçalışırken Helmos durumu çok iyi gizlediğinden, kimse tersgiden bir şeyler olduğunu anlamadı. Ancak birkaç damla kanmücevheri lekelemişti ve kimse fark etmediyse bile, Kaptan veŞamanı kanı gördüler. Helmos, tanrılara ve orada bulunan herkes adına tanrılarlakonuşan Kral Tamaros'a teşekkür ederken, süratli bir şekilde,2.0J

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANtaşın üzerindeki kanı yeniyle sildi; kan, renkli işlemelerinsmda kayboldu. Tören devam etti ve Helmos, gereken her 3kibar ve uygun bir şekilde söyledi. En Saygıdeğer Yüksek R •yücü bile bir terslik olduğunu fark etmemişti. Ancak Şaman olanları görmüştü. Gözlerinde sevinçli b'ışıltıyla Kaptan'a döndü kadın. Başını birkaç kez hararetli b'şekilde salladı ve hatta, adamın koluna sertçe vurdu; bu, b'zafer ya da tebrik gerektiren başka bir olayı bildirmek için sonderece nadiren yapılan bir hareketti. Dışarıda yağmur yağmaya devam ediyor, gök güdüyorduKaptan, yağmura pek önem vermiyordu artık. HükümranTaş'm kendilerine ait olan parçasını gönül rahatlığıyla ork top-raklarına götürebilirdi.Kötü işaret gelmişti ama insanlar içindi. , Kaptan, denizin bir sonraki kabarışında gitmeyi ummuştuama bir tören daha olması ihtimali vardı. Bundan kaçmayı de-nemeyi düşündü ancak olay olduğunda Kaptan oradaydı. Orkkanunlarına göre, kendisi bir tanıktı ve gördüklerini anlatmasıistenebilirdi kendisinden. Taş'm Dağıtılması olarak adlandırılan törenin ardından sa-rayda büyük bir kutlama yapıldı. Kaptan ve şaman, insanlarınkutlamalarından zevk almıyorlardı; bu, orkiara göre bir kut-lama bile değildi. Sonunda kan dökülmeyen ve kavga edilme-yen bir ork partisi, korkunç olarak addedilirdi. Kaptan ve şa-man, kendi halklarının arasına dönerek doğru düzgün bir ye-mek yemeye ve boş bardaklarını komşularının başlarına fırlat-

maya can atıyorlardı. Ancak Kaptan'm öncelikle yapması gere-ken bir görevi vardı. Balık yağı kokması nedeniyle kalabalıktayolunu kolaylıkla açan adam, Kral Tamaros'un önüne dikildi. Kaybedecek hiç vakti olmadığından—Kaptan fazlasıylaacıkmıştı — tek başına Kral'la konuşan bir adamı omzundan ya-kaladı ve bir kenara fırlattı. "Kral Tâmaros," dedi Kaptan, diğer sesleri bastıran gök

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 127: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gürültüsü gibi bir sesle, "oğlanı ne zaman öldüreceksin?" "Ne?" Kral Tamaros, allak bullak bir halde Kaptan'a baktı."Siz neden bahsediyorsunuz, Kaptanların Kaptanı?"210

Karamuk, Kuuu «Oğlan." Kaptan, başparmağıyla küçük prensi işaret etti.„nıui ne zaman öldüreceksin?"Yanlarında oturan Kraliçe, bir çığlık atarak prense sarıldı;bu davranıştan ötürü utanarak kıpırdandı. "Canavar!"Pr e bağırdı kadın. "Muhafızları çağırın!"Tamaros, kadına bakarak susmasını sağladı ve Kaptan'adöndü."Sözlerinizi açıklamanız gerekiyor, Kaptan." "Onu ne zaman öldüreceksiniz?" dedi ork üçüncü kez, da-ha yüksek bir sesle. Kral'ın sağır olduğunu unutmuştu. "Şimdicok iyi bir zaman ama belki de midesini doldurana kadar bek-lemek istiyorsundur." "Kaptan, bir yanlışınız var. Oğlumu öldürmeye niyetimyok benim," dedi Tamaros.İnsanlar. Kelimelerle oynarlar hep. "Pekâlâ, rahipler o halde," dedi Kaptan sabırsızca. "Onu nezaman öldürecekler? Eğer bizim"—kendisiyle şamanı işaret et-ti-"şahit olmamızı istiyorsanız, o zaman acele etmeleri lâzım.Deniz kabarınca yelken açacağım." "Kimse oğlumu öldürmeyecek," dedi Tamaros sesinde sertbir tınıyla. Annesinin kollan arasında kıpırdanan Dagnarus'ututtu. Tamaros, koruyucu bir edayla oğluna sarıldı. O ana kadaroğlunu hiç bu kadar çok sevmemişti ya da aslında o ana kadar,bu ileri yaşında sahip olduğu oğlunu ne kadar çok sevdiğinifark etmemişti. "Anlamıyorum, Kaptan. Böyle garip bir fikrenasıl kapıldınız?" "Garip bir fikir değil," diye yanıtladı Kaptan sabırla. İn-sanlarla, sanki bir çocukla konuşur gibi konuşmak gerekiyordu."İşaretler sizin için kötü. Kardeşler araşma kan girdi. Dengesağlamak için birini ya da diğerini öldürmen lâzım. Bence hpnüz büyütmek için çok para harcamamış olduğun ve -*siy la da senin için büyükten daha az değerli o'~öldüreceksin." Zorlukla nazik davranarak, "İlginiz iç*Kaptan," dedi Kral Tamaros, ciddî ve soğuk .insanlar, medenileşmiş bir ırkız. Çocuklarıı211

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANYolculuğunuzun güvenli ve bereketli olmasını dileriTamaros, arkasını dönüp uzaklaştı. Kral'a hayret içinde bakakalan Kaptan, insanların bu kadkalın kafalı olduklarına inanmakta zorluk çekiyordu. "İşareti görmedin mi?" diye bağırdı Kaptan, ama IG-Tamaros onu duymamış gibi davrandı. Majestelerinin muhafızları, Kral'la Kaptan'm arasına girerek, artık orkun gitme vaktinin gelmiş olduğunu, bu kadar iç-kinin kendisine yeteceğini belirttiler. Kraliçe, tiz sesiyle bağıra-rak böyle barbarları daha önce hiç görmemiş olduğunu ve biri-sinin bu balık kokan iğrenç canavarları partisinden çıkartmasınısöylüyordu. Tamaros, belki de Kaptan'm oğlam yakalayıp öl-dürmesinden korkarak, Dagnarus'u sıkı sıkı tuttu. Kaptan'm zamamm harcamaya hiç niyeti yoktu.' Eğer in-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 128: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sanlar alâmetlere boş vermeyi istiyorlarsa, kendileri bilirdi. Bu,onun sorunu değildi. Hükümran Taş'ı, çok değerli ve kutsalolan nesneyi almıştı. Eve dönecek ve bunun kendi halkına ya-rarlı olacak bir şekilde nasıl kullanılabileceğini araştıracakü. İkiork, önlerinde duran muhafızları ittirerek—öyl£ sert ittiler ki,adamlar bir iki masayı kırdılar—saraydan çıktılar. Dışarı çıktıkları anda yağmur durdu, gri bulutlar dağıldı.Parlak ve değişmeyen ışıklarıyla geceleri orklara rehberlik edenyıldızlar, Vinnengael'in karmaşık katları ve sokakları arasındaonlara yol göstererek denize ulaşmalarım sağladılar.212

Acı Orta Yeni başlayan yazın yağmurları, kaleyi gri bir duvar gibiçevreleyerek, ertesi gün ve daha ertesi gün de yağmaya devametti. Herkes de sanki gri hava gibiydi; önemli kişiler ve onlarınmaiyetleri krallıklarına dönmüş, ziyafet ve şenlik sonlanmışolduğundan, törenlerin bitmiş olduğu gerçeğinin getirdiği bu-213

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMANlanık ve rahatsız edici depresyona kapılmıştı. Denizden geiekarayı sırılsıklam bırakan bulutlardan yağan yağmur, ilerin ıgri günlerin habercisiydi. Helmos'un düğünü vardı ama o dsonbaharda olacaktı; yani, daha fazla yağmurdan başka bekinecek bir şey yoktu. Dagnarus, son derece kötü bir ruh halindeydi; kafese konmuş bir hayvan gibi dolaşıyordu kalede. Prens, yağmurdanyılmamışü ve bir kasırga dışında hiçbir şey onu atma binmek-ten alıkoyamazdı. Ancak şu anda ne bir arkadaşı ne de bir atıvardı. Yürüyemeyen Dunner, yatıyordu. Sorunlu bacağı, nemlihavalarda dayanılmaz derecede ağrıyordu. Dagnarus'un atınınise sol ön bacağı şişmişti; Dunner bunun ciddî bir şey olmadı-ğım söylemişti ancak her gün birkaç kez merhem sürmeli vehiçbir şekilde ata binmemeliydi. Dagnarus, atıyla kendisi ilgi-lendi fakat ahırda çok fazla zaman geçiremezdi. Sıkılmış birşekilde, dışkı ve keklik üzümü kokarak, Silvvyth tarafındanbanyo yapmaya zorlanmak için geri dönecekti. Askerler talime çıkmış olduklarından, Dagnarus eğlencele-rinden birinden daha mahrum kalmıştı. Onlarla gidebilmek içinyalvarmış olmasına karşın, annesi son derece sert bir şekildekarşı çıkmış ve Kral Tamaros da konuyu düşünmeyi bile red-detmişti. "Büyümüş olmaktan nefret ediyorum, Leke," diye yakındıDagnarus, daha henüz on yaşındayken. "Eğer küçük olsaydım,ağlar ve gözlerimi anneme dikerdim ve annem de istediğim herşeyi yapardı. Artık bunu yapamıyorum.""Neden?" diye sordu Gareth. "Çünkü askerler sızlanıp ağlayamaalar, ne olursa olsun,"diye yamtladı Dagnarus. "Bağırsakları»a bir ok yeseler bile.Eğer ağlarsam, Argot bunu duyar ve hayal kırıklığına uğrar.Kaçmayı, beni getiremeyecekleri kadar uzaklaşana kadar birerzak arabasının içine gizlenmeyi düşündüm. Ama Argot, bu-nun sadece kendisinin başını belâya sokaltağım söyledi ve buyüzden de yapamadım." Gareth içini çekti. Şu son birkaç gün içinde—tören bittiğin-den beri — prensin hem sözlü hem de fiziksel olarak epey taci-214

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 129: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

KflrfliA,Ute Kuuu

u*ramışti- Dagnarus'un sıkılan aklını oyalayabilecek birZİ0ebulmasını diledi içtenlikle.$eY fkisi, oyun odasmdaydılar. Kahvaltılarını bitirmişlerdi; Silth prensin odasının temizlenmesiyle ve diğer işleriyle ilgia-vordu. Kısa bir süre içinde Evaristo gelecek ve derse başlacaklardı. Gareth, öğretmeninin gelmesini her zamanki gibi?tekle beklemiyordu. Son iki gündür Dagnarus o kadar sıkıl-ıştı ki onlarla birlikte odada kalıyordu; derslerine çalışmakcin değil elbette, sadece arkadaşlık etmek için. Gareth, prenskaslarını çatarak karşısına oturmuş masanın bacağını tekmeler-ken, derslerinden hiç keyif alamıyordu. Dagnarus, yapacak bir şeyler bulmak için oyun odasındadolandı. Gareth, içini tekrar çekerek bir kâğıt aldı ve elf alfabe-sinin zarif harflerini çalıştı. Eli titriyordu, bu yüzden harfleri detitrekti. Evaristo'nun, yazısının bir rezalet olduğunu söyleye-ceği kesindi ama Gareth azimliydi ve kısa bir süre içinde yap-tığı işe o kadar daldı ki, prensin varlığını unuttu. Dagnarus,Gareth'in arkasından konuştuğunda, oğlan irkilip elindeki ka-lemi düşürerek kâğıdın üzerinde büyük bir leke oluşmasına yolaçtı. "Hep şu kahrolası taş, Leke," dedi Dagnarus. "Devamlı onudüşünüyorum.""Ne taşı?" diye sordu Gareth, iskemlesinde dönerek. Dagnarus, iskemlenin oymalı sırtını kavramış bir şekildearkasında dikiliyordu; o kadar sıkı kavramıştı ki, parmaklarınıneklemleri beyazlamıştı. "Hükümran Taş, salak," dedi Dagnarus, sert bir şekilde."Başka hangi taş var? Ne zaman uyusam rüyamda onu görüyo-rum." Sesi alçaldı. "Çok garip rüyalar, Leke." "Korkutucu mu?" diye sordu Gareth. Dagnarus'un her-hangi bir konuda bu kadar hassas olduğunu hiç görmemiş^ "Hayır," dedi Dagnarus bir an duraksadıktan 'Şekilde, olabilir. Rahatsız edici." Tekrar dura1-"verici." Gareth'in yanına oturdu. "Rüyayı .Beni. . .huzursuz ediyor. Yerimde duramıyoıyor olmam gerektiğim düşünüp duruyorum a215

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANbilmiyorum. Rüya, benden bir şey istiyor, Leke. Ve benveremiyorum. En azından veremediğimi sanıyorum çünküistediğini bilmiyorum. Ama aynı zamanda—ve heyecan verkısmı da bu, Leke—eğer rüyaya istediğini verirsem, bana karlığında bir şey verecek. Muhteşem bir şey. Ne zaman ona sah'olduğumu düşünsem uyanıyorum ve o kadar hüsrana uğruy0rum ki bir şeylere vurmak istiyorum." Prensin hüsranına maruz kaldığından, GarethDagnarus'un ciddî olduğunu biliyordu. O kadar ciddiydi kiGareth korktu ve kendisini huzursuz hissetti. Daha fazlasınıduymaktansa, Evaristo'nun bir an önce gelmesini istiyordu amaöğretmen, muhtemelen yağmur yüzünden geç kalmıştı. Konuşmayı bitirebileceğini uman Gareth, kalemini elinealarak mürekkebe batırdı ve harflerine geri dönmeye çalıştı.Dagnarus, oğlanın elinden kalemi kaparak, kâğıdı kendi önüneçekti. "Şuna bak," dedi, hızlı, kaim çizgilerle bir şeyler çizerken.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 130: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Darbeleri o kadar sabırsızdı ki mürekkebi sıçrattı ve kaleminucu kâğıdı deldi. "Bu fikir, tören sırasında aklıma geldi. BabamHükümran Taş'in dört parçaya ayrılmasını sağlarken oradasadece duruyordum. O, taşa bakmıyor, tanrılara şükranlarımsunuyordu. Ama ben, ona bakıyordum, Leke, ve işte bunu gör-düm." Dagnarus, dört daire çizmişti; dört temel öğeyi temsil edendört daire. Ama onları alışılmış olduğu şekilde, düz bir çizgihâlinde çizmemişti. Onları, birbirlerine karşılık gefecek şekilde,dört ana yöne yerleştirmişti. Ve ortaya da koyu bir işaret yap-mış, o kadar sert davranmıştı ki, kalemin ucunu kırmıştı. "Bu, benim," dedi, artık işe yaramayan kalemi atıp mürek-kebe bulanmış parmağıyla ortadaki işarete vurarak. "Bu, be-nim, ortada duruyorum. Ne olduğunu biliyor muşun, Leke?"Sesi, heyecandan titriyordu. "Eğer burada durursan, bu daire-nin ortasında. . . " — parmağını, dıştaki şekillerden birinin üze-rine götürdü—". . . Ateş'i temsil edenin içinde, etrafına bakıncane görürsün?"Kendi sorusuna kendisi cevap verdi; çizime bakan Gareth216

KnrnvdiR. kiuuu

şamıyordu.k0l\,çeni çevreleyen daireden başka bir şey göremezsin. Ha-vamerkezinde, Toprak'm merkezinde ya da Su'yım merke-? AP de dursan da aynı bu. Ama eğer burada durursan, dörtj' • enin merkezinde, boş olan yerde, ne görürsün? Diğer daire-. hepsini! Ve asıl ilginç olan—diğer dört dairede duran hiçı/mse beni göremez. Çünkü ben burada saklanıyorum." Kırıkkalemi dairenin üzerine sertçe bastırarak batırdı. "Şunu bana ver!" Oğlanların üzerinde bir el uzandı ve kâ-ğıdı masadan aldı. Şaşıran Gareth, başını kaldırdığında Evaristo'nun kendile-rine baktığını gördü. Öğretmenin yüzü, sinirden mosmor ke-silmişti. Adam, Gareth'in hiç görmediği kadar sinirli, huzursuzve sarsılmış gözüküyordu. "Aklına bu fikri kim yerleştirdi?" diye sordu Evaristo titre-yen bir sesle. Öfkeyle Dagnarus'a baktı. "Bana cevap ver! Kimsöyledi bunu sana?" Elindeki kâğıdı, prensin burnunun dibindesalladı. Dagnarus'un yanakları kızardı. Yavaşça ve vakarla, ami-rane bakışlarım solgun ve öfkeli öğretmenin üzerinde kenetle-yerek ayağa kalktı. "Kendini kaybettin, Büyücü. Benimle buşekilde konuşmaya nasıl cüret edersin? Ben, senin prensinim." Evaristo, daha da sinirlendi. Korkunç bir an boyunca,Gareth, öğretmenin prensi yakalayıp sarsacağını düşündü. Bugergin noktada Silwyth sessizce odaya girdi ve orada durarak,gerekmesi halinde müdahale etmeye hazırlandı. Elfin görün-tüsü, Evaristo'nun aklını başına getirmiş gibiydi. Bir anda solan adamın dudakları bile beyazlaşmıştı. Mırıl-danarak özür diledi. "Pek iyi değilim, Ekselansları," dedi; kaş-ları bile terlemişti. "Hoşgörünüze sığmıyorum. Eğer bugün içingörevimden affedilebilirsem—" Dagnarus, bunu düşünür gibi yaptı, sonra da başını salladı."Gidebilirsin. Ve," diye ekledi yüce gönüllülükle, "umarım ça-bucak iyileşirsin." Evaristo, belli belirsiz bir yanıt verdi. Buruşturduğu kâğıdı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 131: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yumruğunun içinde tutarak, sallanarak kapıya doğru y "Q.±J-

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANçıkarken Sibvyth'le birbirlerine ters ters baktılar. "Umuyorum Ekselansları bir zarar görmemişlerdir," H HSilwyth ileri gelerek. "Hayır," dedi Dagnarus, şeytanca gülümseyerek. Eğlemisti. Bir prens olabilirdi ama aynı zamanda bir çocuktu da vbir prens bile olsa bir çocuk bir yetişkini bu kadar azarlavıaşağılayamazdı. "Öğretmen bir kâğıdı yanında götürdü. Ekselansları onualmamı isterler mi?" Dagnarus, omuzlarını silkti. "Sadete bir karalamaydıÖnemli değil. O adamı neyin sinirlendirdiğini anlamadım. Senanladın mı, Leke?" Gareth, yanıt vermedi. Sanki büyülenmiş gibi, mürekkebinDagnarus'un kalemi kâğıda bastırmasından dolayı masaya ge-çen izine bakıyordu. Dagnarus, arkadaşına baktı ve sonra aniden, "Hepsi bu,Sihvyth. Gidebilirsin," dedi.Silwyth, eğilerek selâm verdi ve gönülsüzce ayrıldı. "Eh, Leke, sana bir tatil kazandırdım," dedi Dagnarus bağı-rarak. Çok keyiflenmişti. Eğilerek, Gareth'in kulağına, "Ne var?Sorun ne?" diye fısıldadı. Gareth, kapıya bir göz arttı. Prense yaklaşarak, "Ona benzerbir şekli daha önce de görmüştüm!" diye fısıldadı. "Öyle mi?" Bu fikrin tamamen kendisine ait olduğana inan-mış olan Dagnarus hayal kırıklığına uğramıştı. Kaşlarını çattı."Nerede?" "Kraliyet Kütüphanesi'nde," dedi Gareth. "Bir büyü kita-bında." "Büyü!" Dagnarus'un keyfi tekrar yerine gelmiş, oğlan il-gilenmeye başlamıştı. "Evaristo'nun kıçına arı girmiş gibi gö-zükmesine şaşmamak lazım! Ne diyordu kitapta? Anlat bana,Leke!" Gareth, prensin umutlarını yıkmaktan hoşnut değildi. "Bil-miyorum," dedi utanarak. "Hiçbir şey anlayamamıştım. Kitap,ölüm ve boşlukla ilgiliydi ve o resim de içindeydi. Kitap tüyle-rimi diken diken etmişti. Kaçmak ve ellerimi yıkamak istedim-212

\caravd.üR, KU.\AU.ydte iigî11 bir şeyler vardl [çinde"B°$ ooSiuk kelimesini korkunç, etkileyici bir fısıltı halinde söy-? bunun prensin gözünü korkutmasını ummuştu. Gareth,'6 (m'arusun yüzundeki—hevesli, heyecanlı ve ciddî—ifadedenhoŞİanırıac*1'"O kitabı tekrar bulmalısın, Leke. Onu bana göstermelisin."Gareth, kafasını salladı. Gözlerini, masanın üzerindeki mü-kkep izme indirdi. "Yapamam," diye yalan söyledi. "Nerede,buğunu hatırlamıyorum. Kütüphane çok büyük. Ne kadark kitap olduğunu hayal bile edemezsin. Hem zaten onu kü-tüphaneden alamam. İzin vermez—Aah! Canımı yakıyorsun." Gareth, prensin kavrayışından kurtulmaya çalıştı amaDagnarus güçlüydü, şamar oğlanından daha güçlüydü ve eliy-le, Gareth'in incecik kolunu sıkmaya devam etti. "Onu bu-lacaksın," dedi Dagnarus. "Onu bulacak ve bana gösterecek-sın.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 132: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Acı dayanılmazdı. Gareth, prensin kolunu kırmasındankorktu."Emredersin, Ekselansları," diye inledi Gareth yutkunarak. Dagnarus, oğlanın kolunu bıraktı. "Canını yaktığım içinözür dilerim. Yapmak istemezdim ama bana hayır dememeli-sin, Leke. Sana bir şey yapmanı söylediğim zaman, onu yap-malısın. Sadece prensin olduğum için değil, benim arkadaşımolduğun ve beni sevdiğin için. Bu doğru, değil mi, Leke?" Başını çeviren Gareth, gizlice gözyaşlarını sildi ve başınısalladı. Dagnarus, arkadaşının kolunu sıvazladı; kavradığı yerdekiaçıkça görülebilen beyaz izlerin artık kırmızılaşmaya başladığıyerden."Canını yaktığım için özür dilerim," dedi tekrar.*****21?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Evaristo, başı açık olarak yağmurda yürüdü; bunu yantı*nın farkında bile değildi. O kadar endişeliydi ki pelerininin hlığını kafasına geçirmeyi unutmuştu. Ancak su tuniğinden icsırtına akmaya başladığında başlık aklına geldi. Ancak umsamadı. Yağmur, yanan tenini serinletiyordu ve aslında süz ,bir histi bu. Ve aklım başına getiriyordu. Tapmağa girince, suları pelerininden silkelemek ve hareketlerim—geçmiş ve gelecek—gözden geçirmek için durakladıGeçmişten pek gurur duymuyordu. İtiraf etmek gerekirse ken-dini kaybetmişti. Bundan dolayı bir sorun çıkmamasını umu-yordu. Geleceğe gelince... Yanından geçen çıraklardan biri Evaristo'nun ne kadar ıs-lanmış olduğunu gördü ve ona bir havlu getirmek için uzak-laştı. Öğretmen, sırılsıklam olan saçlarını düzeltmeye çalıştı-cübbesinin ıslak manşetlerine, çamurlu eteklerine ve genel iti-bariyle darmadağın görüntüsüne hüzünle baktı. En SaygıdeğerYüksek Büyücü ile görüşme isteğinde bulunan biri gibi değildi.Ancak ortada bir acil durum vardı. En azından, Gareth'e ver-meyi düşündüğü kitabın yapraklarının arasına tıkıştırdığı kâ-ğıdı kuru tutmayı başarmıştı. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü bir toplantıdaydı ve dolayı-sıyla da rahatsız edilemezdi. Evaristo da bunu befcliyordu za-ten. Bu kısa dinlenmeden dolayı memnun bir şekilde beklemeodasında oturarak kurumaya ve düşüncelerini sıraya sokmayaçalıştı ancak pek başarılı olamamıştı. En sonunda toplantı sona erdi. Diğer büyücüler, odadançıktılar. Evaristo'yu tanıyan birkaç tanesi adamı samimiyetleselâmladı ve tam konuşmak için duracakları sırada Yüksek Bü-yücü'nün sekreteri geldi. Arkadaşları, adamın ardından merakve endişeyle baktılar. Kendi aralarında konuşurken, öğretmeninçok hasta gibi gözüktüğünü söylediler. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, bu beklenmedik misafirininezaketle karşılayarak Evaristo'yu şöminenin" yanında bir kol-tuğa yönlendirdi ve kuru kıyafetler getirmesi için hizmetkârınıgöndermeyi önerdi. Evaristo, bu ilgiden dolayı müteşekkirdiancak harcanacak zaman yoktu.220 ,

K,flrfliA,Ute K.WMU."Konu çok acil, Yüksek Büyücü," dedi, "yoksa bu şekildeüze çıkmaz, çalışma odanızı ıslatmazdım. Bunu hemen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 133: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Emeniz gerektiğini düşündüm."^ Fvaristo, kitabı çıkartarak Reinholt'un masasına koydu. Ki-jcendiüğinden, kâğıdın bulunduğu sayfaya açıldı. Öğ-tmen çizimi aldı ve Yüksek Büyücü'nün önüne koydu. geinholt, kaşlarını çattı. "Bu eski dinin yok olduğunu umu-ordum. Görünüşe göre tekrar doğmuş. Eh, bununla ilgilen-memiz lazım." Gözlerini kaldırıp Evaristo'ya baktı. "Bunu ne-rede buldun? Bu çizimi kim yapmış?" Evaristo, derin bir nefes aldı ve omuzlarına binmiş olan ağırsorumluluk yüküyle birlikte soluğunu verdi. "Prens Dagnarus,yüce Efendim." Reinholt dikkatle baktı. Bakışları tekrar kâğıda dönünce al-nındaki çizgiler derinleşti. "Bu iyi değil," dedi kısık ve tedirginbir sesle. "Bu hiç iyi değil. Lütfen, otur, Evaristo. Bu ne zamanoldu?" "Bu sabah. Hemen geldim." Evaristo, Yüksek Büyücü'nünmasasının karşısında bulunan bir iskemleye oturdu. "Tam olarak ne olduğunu anlat," dedi Reinholt sert bir ses-le; endişeli öğretmeni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Ama önce,,bunu. . .prensin çizdiğinden ne kadar eminsin?" Elini kâğıdadoğru salladı, onu adlandırmak istemiyordu. "Kesinlikle eminim," dedi Evaristo içini çekerek. "Odayagirdiğimde bir şey çizdiğini gördüm. Onu gafil avlamak değildiamacım, ama kendini yaptığı işe o kadar kaptırmıştı ki içeri gir-diğimi duymadı. Üstünden baktım ve kaleminin ucunu, or-tadaki daireye bastırdığını gördüm. Dedi ki. . ." Evaristo, zih-nini tazelemek ve titreyen sesini sakinleştirmek için duraksadı." 'Ama eğer burada durursan, dört dairenin merkezinde, boşolan yerde, ne görürsün? Diğer dairelerin hepsini. Ve diğer dörtdairede duran hiç kimse beni göremez. Çünkü ben burada sak-lanıyorum.' ""Bunu söyledi mi? Kesinlikle emin misin?""Evet, Yüce Efendim.""Peki sen ne yaptın?"2210-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Evaristo, kızardı. "Ben—ben, kendimi kaybettim. 'Şunu Lna ver!' diye bağırdım ve kâğıdı elinden aldım. Sonra da bu

nasıl öğrendiğini, kimin ona gösterdiğini söylemesini istedim " "O ne yaptı?" En Saygıdeğer Yüksek Büyücü epey endislenmişti. "Ekselansları, haklı olarak, benim onun astı olduğumu vbana yanıt vermek zorunda olmadığını hatırlattı bana," decj-Evaristo utanarak. "O noktada rahatsız olduğumu belirttim vegitmeme izin vermesini diledim. Doğrudan buraya geldim.""Doğru olanı yapmışsın," dedi Reinholt. "O şekilde tepki vermemeliydim," diye devam etti Evaristokonuşmaya, kendi kendini azarlayarak. "Olayı çok büyüttüm.Bir keresinde kötü bir söz söylediğinde Gareth'e davranmışolduğum gibi davranmalıydım ona da—çocuksu bir hareket-mişçesine geçiştirmeliydim. Bunu yapmış olsaydım, prens vegenç arkadaşının buna olan ilgisinin kısa bir süre içinde dağıla-cağından eminim. Ama hareketimle, bunun bir şekilde önemliolduğunu göstermiş oldum oğlanlara." "İtiraf etmek gerekir ki, olaya daha makul yaklaşabilirdin,"dedi Reinholt. "Ama kendine acımasızlık etme, Evaristo. Sözle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 134: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rinden, Ekselanslarının zaten bunun önemli olduğunu fark et-miş olduğu belli. Sence bunu nasıl öğrendi? Elften, Silwyth'tenmi?" \ "Sihvyth'ten hoşlanmıyorum," dedi Evaristo, daha sert birsesle. "Lord Mabreton'un ani kayboluşuyla bir ilgisinin oldu-ğuna eminim. Fakat bu, elf politikası. Lord Mabreton, Rahip'esadıktı; Sihvyth ise Rahibin Kalkanı'na sadık. O İkisinin ara-sında gücü elde etmek için bir tür mücadelenin olduğunu bili-yoruz ve şu an için, Kalkan üste çıkmış dununda. Ama,Silwyth'ten ne kadar hoşlanmasam ve ona ne kadar güvenme-sem de, Boşluk büyüsü yapmakla suçlayamam onu." "Ona olan bu inancımn nedeni ne?" Yüksek Büyücü, tamolarak ikna olmuş gözükmüyordu. "Silvvyth'in Rahibin Kalkanı'nm güvenilir bir ajanı olması.Elfler, Boşluk büyüsünü hiç sevmezler. Hatta, biz insanlardandaha karşıdırlar ona. Onlar, yaşama ve bütün canlılara saygı222

KflrfliA.li.te Kuuu rlar ve Boşluk büyüsü, güç vermek için canlının kurbanilmesini ister. İnanıyorum ki, eğer Sihvyth bu çizimi görmüşı vdı, benden daha çok dehşete düşerdi."0 «Ve bunu elflerin yararına kullanmak için bir yol bulurdu,Han emin olabilirsin. Onun bulmadığına müteşekkir olma- lazım." Reinholt, korkunç anlamlar taşıyan çocuksu kara-maya bakarken, eliyle masaya hafifçe vurdu. "Eğer bunu gençrense Silwyth anlatmadıysa, o zaman kim yaptı?" "Söylemesi zor. Ekselansları istediği gibi davranabiliyor. ŞuAtsız cüce, Dunner'la arkadaş." Reinholt, başım salladı. "Dunner'ı epey iyi tanırım. Bunugörseydi dehşete düşerdi." "O hâlde, geriye sadece askerler kalıyor. Prens onlarla epeyvakit geçiriyor. Onlardan biri öğretmiş olabilir," dedi Evaristoşüpheyle. "Onlarınki, ölümle iş yapan bir meslek." "Olabilir." Reinholt, tek bir parmağını masaya vurmak dı-şında, sessiz bir şekilde oturdu. Evaristo da sessiz kaldı; ıslakcübbesi, hiç ses çıkartmadan ıslattı yeri. "Bunu nasıl öğrendiğini bulmamız lazım. Elbette Ekse-lanslarına soramazsın ama arkadaşı olan şamar oğlanını sor-gulayabileceğini düşünüyorum. Adı ne oğlanın?" "Gareth. Korkarım bu, onun merakım daha da uyandıra-caktır.""Bunun için yapabileceğimiz bir şey yok.""Ya soru sorarsa? Gareth, zeki bir çocuk." "Onu dürüst bir şekilde yanıtla—yalandan hayır gelmez.Ama ihtiyatlı ol. Sence sana doğruyu söyleyecek midir?" "Normalde yalan söylemez. Ama eğer Ekselansları ona ses-siz kalmasını ya da bir hikâye uydurmasını emrederse, Garethbuna uyacaktır. Prense tapıyor." "Çok yazık. Eh, en iyisini umut etmeliyiz. Durumu elf kâh-yaya anlatmayı düşünmeli miyiz? Bazı şeyleri biliyor—""Kesinlikle hayır, Yüce Efendim," dedi Evaristo kısaca. "Hayır, sanırım haklısın. Bunu ne kadar az kişi bilirse o ka-dar iyi. Bunu kimseye, karına bile anlatmaman gerektiğini söy-lememe gerek yok."223

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMAN"Tek kelime bile etmeyeceğim." Evaristo, titredi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 135: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Majesteleri ile birlikte akşam yemeği yemek için sar-ndavet edildim- Bana o zaman rapor verirsin. Gizlice, elbe^pMumlar yakılmadan önce Kraliyet Kütüphanesi'nde olacağaOraya gel." Evaristo, kendisine verilen ancak altından kalkabileceğiniasla düşünmediği görevi yerine getirmek için ayrıldı. Bu işi er_tesi güne ertelemeyi tercih ederdi ama Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü, tartışmaya açık olmayan bir ses tonuyla bu gece yapmasıgerektiğini söylemişti. Evaristo, Gareth'i tek başına bulmak içindua etti. Öğretrnen, Ekselanslarını görmeye henüz hazır de-ğildi. Ya tanrılar onu duydular ya da şansı yaver gitti. Gareth, ça-lışma odasında tek başına oturmuş, ellerini çenesinin üzerinekoymuş bir halde pencereden dışarı bakıyor, yağmuru izli-yordu. "Gareth." Evaristo, oğlanı korkutmamak için yumuşak bi\şekilde fısıldadı. "Seninle konuşabilir miyim?"° Oğlan, kafasını kaldırıp, solgun bir yüz ve tedbirli gözlerlebaktı."Kendinizi daha iyi hissediyor musunuz, Usta?" diye sordukısık bir sesle. . "Evet, teşekkür ederim," diyen Evaristo oturdu. "Ekse-lansları nerede?" "Atının yanında. Günde üç kere bacağına merhem sürmesigerekiyor." * Evaristo, rahatlamış bir şekilde başını salladı. "Sizi bu sa-bah korkuttun1 sanırım, Gareth. Özür dilemek istiyorum. Öyleyapmak istenıermŞtim. Prensin yaptığı çizim beni dehşete dü-şürdü.""Neden, Usta?" diye sordu Gareth. "Nesi vardı?" "Sana anlatacağım, Gareth, ama öncelikle bana bir şey söy-lemeni istiyor111*1- Prens o şekli rferede görmüş? Onu bir yerdegörmüş oldugunu tahmin ediyorum. Bir kitapta mı? Kaledenbiri mi göstermiş ona?""O kişinin başı belâya girecek mi?" diye sordu Gareth, zor-224

Kflran-Lte KuuullkIa çıkan bir sesle.ıu «pjyelim ki, sadece o kişiyle konuşmak istiyorum," diye tladı Evaristo, doğrudan cevap vermeye kaçınarak. Qya «gh, o zaman. . .kimse o şekli ona göstermedi," dedi Gare-(?fi "Gerçekten mi?" Evaristo, dudaklarını birbirine bastırdı.Gareth'in kolundaki çürüğü yeni fark etmişti. "Ekselansları, bukonuda konuşmamanı mı emretti sana?" "Hayır, Usta," diyen Gareth, gözlerini kaçırmadan, dos-doğru öğretmeninin gözlerine baktı. "Gareth," dedi Evaristo yumuşak bir şekilde, "Sana yalansöylüyorsun demiyorum, ama Ekselansları bunu kendi kendinebulmuş olamaz—" "Ama yaptı, Usta!" diye itiraz etti Gareth. "Hükümran Taş'ıtutarken aklına geldiğini söyledi." Evaristo çocuğa baktı. "Demek böyle söyledi. Bana doğ-ruyu söylemelisin, Gareth. Bu son derece önemli. Ne kadarönemli olduğunu hayal bile edemezsin.""Gerçek bu, Usta," diyen Gareth'in alt dudağı titriyordu. "Sana inanıyorum," dedi Evaristo, oğlanın endişesini gi-dermek için gülümsemeye çalışarak. Sana inanıyorum, diye tek-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 136: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rarladı içinden. Tanrılar hepimizin yardımcısı olsun!"Sorun ne, Usta?" diye sordu Gareth. "Anlamıyorum." Yalandan hayır gelmez, demişti En Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü. Ancak Evaristo, on yaşmdaki bu çocuğa gerçekleri açıkça,doğrudan söylemesinin ne hayır sağlayacağım bilmiyordu. EnSaygıdeğer Yüksek Büyücü, olaym böyle gelişeceğini bilemez-di. Evaristo oynak bir zemin üzerindeydi. Tek bir ya»*1'

menin, herkesi uçurumdan aşağı yuvarla^yordu. Nasihate ihtiyacı vardı. Bu TTJ'verdi."Bir süre önce kullandığın o kelin e-hoş bir kelime olmadığını ve onu ya % %i /aP~kullanmamam söylediğim kelimeyi? Oı "£- & A 8ÖS""Evet, Usta." "f/u dün""Eh, bu da onun gibi bir şey." ie görüle-225

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN"Öyle mi?" Gareth'in kafası karışmış gibiydi. "Bana güvenmelisin, Gareth," dedi Evaristo, hissetti^'dar umutsuz gözükmediğini umarak. "Hayatta, Çocuklarınlayamayacağı şeyler vardır. Bu da onlardan biri." "Keşke bana anlatsaydınız, Usta," dedi Gareth uysalhVı"Anlamaya çalışabilirdim." "Hayır," dedi Evaristo kararını vererek. "Hayır, yapamamŞimdi olmaz. Belki bir gün, ama şimdi değil." Konuyu, küçuVbir şakayla değiştirmeye çalıştı. "Sanırım bu da çarpım tablola.rma benzeyecek ve Ekselansları bunu kısa bir süre içinde unu-tacak, tabi şimdiye kadar unutmadıysa. Atıyla oynamaya gitti,ğine göre bunun pek önemli olduğunu düşünmüyor olmalı." Gareth, ikna olmuş gibi gözükmüyordu. Evaristo da. Söv-leyecek başka bir şey bulamıyor, çok fazla şey söylemiş olmak-tan korkuyordu. Oğlanı odada bırakan öğretmen, Büyük Kü-tüphane'ye gitme vakti gelene kadar boş koridorda bir aşağı biryukarı yürüdü. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, kendi taş ışığı ve ayrı birkapısı olan, bu sayede çalışmaya adanmış bir mahremiyet sak-layan, Büyük Kütüphane'nin içindeki ufak okuma odalarındanbirindeydi. Evaristo'ya ters ters bakan baş kütüphaneci, "Rahatsız edil-mek istemiyor," diye yazdı kara tahtaya. Hiç tartışacak havada olmayan Evaristo, "Yüce Efendim,kendisiyle orada buluşmamı istedi," diye yazdı kızgınlıkla."Lütfen kendisine söyleyin." Baş kütüphaneci, istenileni yapmak amacıyla için için ho-murdanarak ayrıldı. Bozulmuş bir şekilde, En Saygıdeğer Yük-sek Büyücü'nün öğretmeni derhal göreceği haberiyle geri dön-dü. Ufak çalışma odasına giren Evaristo, masanın karşısına geç-ti. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, Boşluk büyüsü hakkında bir'itap okuyordu,lem "Eee?" dedi Reinholt, kısık bir sesle. *görmcrjüşündüğünıüzden daha kötü," dedi Evaristo, iskemleyebiri mi ^ Kendisini tükenmiş hissediyordu. Eve yürüyecek gücü"O ki^cağını merak etti. "Gareth'e göre, bu düşünce, Dagna-226

KAranh.\Z hCuuu , aklma tören sırasında gelmiş, Hükümran Taş'ı tutar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 137: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rusun^eI1p gaygıdeğer Yüksek Büyücü, uzun bir süre boyunca hiç-ev söylemedi. Görmeden, önünde duran kitaba baktı. Göz-? i kapatarak kafasını salladı. Sonra içini çekti ve gözleriniusturdu. Konuştuğunda, Evaristo'dan ziyade kendi kendisi-mi konuşur gibiydi. "Krala, Hükümran Taş'ı incelemem için bana zaman ver-mesini önerdim. Bu töreni ertelemesi için ona baskı yaptım. Taş,tanrılara ait. İyi ya da kötü — güçlerinin ne olabileceği konu-sunda hiçbir fikrimiz yok. Ama Majesteleri bana karşı çıktı. Po-litik durum istikrarsız, dengesiz. Bu taşı, onlara olan inanç vegüvenimizin bir göstergesi olarak, diğer ırklara vererek, barışve huzur getirebileceğini düşündü. "Taşın verilmesinin kısa dönemde iyi ilişkiler geliştireceğikesin ama ya uzun dönemdeki etkileri? Diğer ırklar kendi Hâ-kimiyet Efendilerini yaratmaya başladıklarında ne olacak? Ta-şın büyüsü, bu Hâkimiyet Efendilerinin kendilerini barışa ada-yan kadınlar ve erkekler olmasını sağlayacak mı? Ya taş, öyleolmayan birine büyük büyü gücü verirse ne olacak? İyiliğinvücut bulduğu Majesteleri, taşın da iyi olduğunu düşünüyor.Biz kimiz ki ona karşı gelelim? "Şimdi. . . "—Reinholt, derin bir iç çekti—". . . şimdi, taşıniyi olmadığına dair kanıtımız var. Prensin öylesine önemli, güç-lü bir nesneyi tutmaması gerektiğini ben söylemiştimTamaros'a. Kral beni dinlemedi. Ve şimdi..." "Korkarım anlamıyorum, Yüce Efendim," dedi Evaristo."Ne olduğundan korkuyorsunuz?""Hükümran Taş'ı gördün mü?" diye sordu Reinholt sertçe. "Pek iyi değil," diye yanıtladı Evaristo. "Biraz miyobum vesalonun neredeyse en arkasında oturuyordum." "Mücevher, dört kenarlı tabanı olan bir piramit şeklinde.Mucize olup da taş dört parçaya ayrıldığında, bir çiçeğin yap-rakları gibi açıldı. Aynen böyle." Reinholt, elini kullanarak gös-terdi; yumruğunu sıktıktan sonra parmaklarını açtı. "Bu dün-yadaki her şey gibi, taş da hem görülebilen hem de görüle-02.J-

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMANmeyen şeylerden meydana gelmiş. Bizim gördüğümüzdoğru ayrılan dört kristal uçtu. Görmediğimiz şey ise—ç« I*hiç birimiz onu görecek kadar yakında değildik—taş avninğmda ortasında kalan boşluktu. Hiç kimse görmedi, on yaşınnbir çocuk dışında. "Kendimi suçluyorum," dedi En Saygıdeğer Yüksek Buyücü sıkıntıyla. "Bilmeliydim. Taş üzerinde çalışmadan anlamalıydım bunu. Mantıken, taş, bütün temel öğelerden oluşmuşolmalı: Toprak, Hava, Ateş, Su ve Boşluk—ki bu, diğerlerininolmaması demek. İtirazlarımı buna dayandırmalıydım. Kralakarşı gelmeliydim. Eğer kararlı olsaydım, Kral razı olurduAma ona duyduğum saygı azalırdı. Ben de bundan korktumVe istediğini yapmasma izin verdim." Evaristo, huzursuz bir şekilde kıpırdandı. Bunjprı duymuşolmamayı diledi. Bu işe hiç bulaşmamış olmayı istedi içtenlikleNe diyeceğini bilmiyor, bir şey söylemekten korkuyordu. Çün-kü bu, Yüksek Büyücü'ye orada olduğunu hatırlatacaktı amasessiz kalmaktan da korkuyordu zira sessizlik, kurnazlıkla ka-rıştırılabilirdi. "Boşluk'a hepimiz bir gün bakıyoruz, Yüce Efendim," dediEvaristo tereddütle. "Gençken yaptığımı biliyorum. Karanlık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 138: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yolun cazibesine kapılmıştım. Ama sonuçlarını tam olarak an-ladığımda, neleri feda etmem gerektiğini fark ettiğimde, o yol-dan döndüm. Sevgiden, dostluktan, güvenden ve saygıdanvazgeçip, biçimsiz ve yalnız bir şekilde, nefret edilerek, küfre-dilip küçümsenerek bir hayat geçirmek. Ödenmesi zor bir be-del. Çok az kişinin bunu ödemeyi seçmesi şaşırtıcı değil. Asılşaşırtıcı olan, birilerinin bunu ödemeyükabul etmesi!""Ama yine de, yapıyorlar," dedi Reinholt. "Dagnarus sadece bir çocuk, Yüce Efendim. İnatçı bir ço-cuk, yetenekli, çok zeki, ama yine de bir çocuk. Bugün bununlailgileniyor, yarın ise başka bir şeyle ilgileniyor olacak. Boşlukbüyüsü ile sadece amatörce uğraşmak için bile ne kadar çalış-mak gerektiğini düşünün. Bunu söylemek benim açımdan iyiolmayacak muhtemelen ama, Yüce Efendim, Ekselanslarınınhayatı boyunca bir kitabı başından sonuna okumadığını çok iyi22g

K.ara^U\z K-uuu. Bu iğrenç büyüyle uğraşanların hakkını vermek ge-biliy0 orjar çok disiplinli olurlar, her şeyden vazgeçerek, Aletini tamamen karanlık amaçlarma adarlar.^"Dagnarus, bu resmin tamamen tersi. O, zevklerine çok• ktüv annesiyle babası her isteğini yerine getirirken onu kim layabilir ki. Kaliteli giysileri, iyi yemekleri çok se viyor. Gü-S İliği™0 farkında, kendini beğenmiş ve biliyoruz ki, Boşluküflvüsü yapanlar lanetlenir. Ayrıca azıcık bir disipline bile sa-, . değil- Bir iş çok zorlaştığında ya da çok zahmetli bir hâlegirginde bırakıyor. Hayır, Saygıdeğer Büyücü," dedi Evaris-to güveni artarak, "prensin kusurları, onu korktuğunuz cazi-

beye kapılmasından koruyor." En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, Evaristo'ya dikkatle baktı."Söylediklerinde haklı olabilirsin. Zihnimi sakinleştirdin. Garipgörünmekle beraber, bir insanın hatalarından dolayı müteşek-kir olmalıyız. Şimdi, soru şu ki, bununla nasıl ilgileneceğiz?""Krala söyleyecek misiniz?" diye sordu Evaristo. Reinholt biraz düşündü, sonra başını salladı. "Hayır, onasöylemeyeceğim. Bu, onu gereksiz yere endişelendirir. Oğlanabir şey söyleyebilir ve bence, senin anlattıklarm doğrultusunda,konuyu büyütmememiz daha iyi olacak." Evaristo rahatladı. Böyle bir görüşme son derece tatsız olur-du. "Ben ne yapmalıyım, Yüce Efendim? Prensle olan ilişkiminasıl etkilemeli bu?" "Hiçbir şey söyleme. Bırak konu unutulsun. Ama dikkatliol. Eğer herhangi bir şey görürsen ya da duyarsan, bana hemenbildir.""Elbette. Ama ya prens sorular sorarsa?" Reinholt, gülümsedi. "Ona buraya, Kraliyet Kütüpha-nesi'ne gelmesini ve cevaplarını kitaplarda aramasını söyle. Bu,onun şevkini söndürecektir." Rahatlayan Evaristo, "Gerçekten de söndürür, SaygıdeğerBüyücü," dedi gülümseyerek.*****225

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANa- Ertesi gün, Evaristo'yu haklı çıkarır gibiydi. Yağmu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 139: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dece bir öğleden sonra için bile olsa durdu ama siyah bul'batıda tekrar toplanmaya başlamıştı. Ancak o an için, günkemli, olağan dışı bir şekilde sıcak ve güneşliydi. Prens Dag!"rus, derse gelmedi. Askerler manevradan dönmüşlerdi ve oArgot'a eğitimin nasıl geçtiğini sormak için sabırsızlaruyordGareth hâlâ ağır başlı ve korku doluydu ama Evaristo, bununormal olduğunu düşündü. Kendisim suçladı. Gareth, KraliyetKütüphanesi'ne gidip gidemeyeceklerini sorduğunda, Evaristobundan çok mutlu oldu; zira bunun, oğlamn aklını o talihsizçizimden uzaklaştıracağını düşünüyordu. Kütüphanenin içinde, Gareth, bir önceki sefer takip ettiğiyolu izledi ve kitabı hiç zorlanmadan buldu. İleride, eğer kitabıaramış olsaydı gerçeği öğrenip öğrenemeyeceğini soracaktıkendine. Eğer Evaristo kendisine dürüst davransaydı ve sorulı-rım cevaplasaydı, Gareth, prensin isteğini, ne kadar zor olun ?.olsun reddeder miydi? Belki evet. Belki hayır. Gareth, tatmin edici bir sonuca aslavaramayacaktı. Evaristo'nun kaçamak cevabı, olayı gizemli birhâle sokmuştu elbette. Ayrıca Gareth, çoğu çocuk gibi, bir ço-cuk olarak görülmeye ve kendisine büyüdüğü zartan anlaya-cağının söylenmesine içerlemişti. Öğretmen, konuyu bir mey-dan okumaya çevirmişti. Gareth, kendisine bunu söyleyebilirdiama kitabı çalmasının asıl nedeninin, bunu Dagnarus'un em-retmesi olduğunu biliyordu. Hayır, aslında bu tam olarak doğ-ru değildi. Gareth, kitabı çalıyordu çünkü Dagnarüs bunu iste-mişti. Şamar oğlanı kitabı buldu ve kimsenin yürümediği, kimse-nin gelmediği odanın sessizliğinde yere oturarak tekrar oku-maya başladı. Anlaşılmaz görünen kelimeler şimdi daha an-lamlı gözüküyordu ama kitabı tam olarak anlayabilmesi içinçok çalışması gerekecekti. Gitme zamanı geldiğinde, ince cildi iç çamaşırlarının içinesokmak ve üstünü tuniğiyle örtmek kolay olmuştu. Gözlerimermerin içini görebilirmiş gibi duran kütüphanecinin incekumaşın ardındaki kitabı görmesinden korktu. Ama kütüpha-230

KaraiAİık, Kuyu. ? bir çocuğa dikkat etmekten daha önemli işleri vardı.ngCI kaldırıp bakmadı bile ve Gareth, Kraliyet Kütüpha-nenden ödülüyle birlikte ayrıldı.ngS O gece, Silvvyth mumları söndürdükten sonra, Dagnaruseth'in ufak odasına süzüldü. Yatağa Dagnarus yerleşti. Ufaktaburenin üzerine oturan Gareth, bir battaniyeye sarılarak bı dikkatle dizlerinin üzerine koydu. Mum, uzun bir ayağınüzerinde duruyordu. "Şimdi," dedi Dagnarus yerine yerleşip Gareth'in yastığınayaslanarak, "kitabın neler söylediğini anlat bana." "Ekselansları," dedi Gareth, son bir kez zayıfça itiraz ede-rek. "Bence kitabı kendiniz okumalısınız." "Saçmalama, Leke," dedi Dagnarus. "Biliyorsun ki ders ça-lışmaktan nefret ederim. Oku artık." İyice arkasına yaslanarakkollarını başının arkasına koydu. "Anlamadığım şeyleri senbana açıklarsın." Kitabın ilk sayfasını açan Gareth, okumaya başladı. "Aynızamanda Ölüm Büyüsü olarak bilinen Boşluk'un Büyüsü..."231

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 140: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

555

55

Legdî Vata "Hanımefendi," dedi Kraliçenin nedimelerinden biri, "Ek-selansları, sizinle konuşmak için izninizi istiyor." "Öyle mi?" Kraliçe, işlediği nakışmdan başını kaldırdı; aslabitirmediği ancak kucağında tutmaktan hoşlandığı bir şeydi bu.Nedimelerinden biri, bunu onun için bitirecekti—Kraliçenin de-235

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANyimiyle, detayları halledecekti, fakat kendisi sadece bir ya Jilmek atmıştı. "Ekselanslarım derhal içeri gönder. Hayır, bel!Emillia aynaya baktı, ellerini saçında gezdirdi. "Onu kabu *mek için hiç de hazır değilim. Ekselanslarına de ki, onunla >neşlikte..." "Anne," diyen sabırsız bir ses geldi odanın dışından, oneşliğinde de yere vuran botların sesi. "Ben senin nedimelerinden biri değilim, bekletilemem."Prens Dagnarus odaya girdi. Prens, çok güzel bir çocuk olmuştu. Artık yirmi yaşında-insanlar tarafından erginlik yaşı olarak kabul edilen yaşta -olan Dagnarus, kendisini gören herkesin hayranlığını kazananbir görünüş, hâl, tutum ve tavra sahip bir erkekti. Kumral saç-ları rüzgârda dağılmış, güneş yanığı yüzü kızarmış, binici giy.sileri tozla kaplanmış ve çamura bulanmış. At binmekten gel-diği belli olan o anda bile, soyluların aynaların karşısında dl>gün görünmeye çalışarak saatlerini geçirip kendisine kıskaa*-lıkla bakmalarına necjeri oluyordu. Prensin bu hiç beklenmedik ve geleneklere aykırı gelişi yü-zünden gerilen baş nedime yumruklarını ^ıktı; nedimeler İseyapmacık bir heyecanla aym anda konuşarak bir araya toplan-dılar ve prensin kendilerine bakmasını umdular. Kraliçenin ne-dimelerinden* sadece biri elindeki işine devam etti. İlmeklerinisayıyordu ve başım kaldırmadı. Soylu hanımlar boş yere bekliyorlardı. Dagnarus, evlilik ya-şma gelmiş olmasma karşm, arzu dolu soyfu haramlardan (yada onların kızlarından) hiçbiri, onun dudaklanna hafif bir gü-lümseme veya zümrüt gözlerine bir parlaklık getirememişti. "Aşk, adamı zayıflatır," demişti prens bir keresinde, arka-daşlarıyla birlikte şarap içip yakut dudaklar için şiirler okurlar-ken. "Savaşırken sevdiğinin yüzünü hatırlamak, silâhşorunhamlesinde tereddüt etmesine yol açar. Sevdiğinin elinin doku-nuşu okçunun dirseğini titretir ve sevilen dudaklar, ilerlemeyedevam etmesi gereken komutana geri çekilmesini söyler. Te-şekkür ederim, beyler, aşka kadeh kaldırmaktansa vebaya ka-deh kaldırmayı tercih ederim." Bunlan söyledikten sonra da236>

KCtrfliA-Ufe KMAU.anasını ateşe fırlatmıştı.?prens, a§ka kadeh kaldırmamıştı ama sevişme için epey iç-? t' Sarayda kimsenin bilmediği şey, prensin kâhyası

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 141: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

°M«rvth'in/ terk edilen kadınların acılarını hafifletmek için gti-paralardan bir fon oluşturduğuydu. Damarlarında kralınmn aktığını söyleyebilecek bir sürü kızıl kafalı çocuk vardıVinnengael sokaklarında dolaşan. Dagnarus, hayvanı duyguların kendisini yönetmesine izinverecek bir adam değildi. Cinsel iştahını doyururdu ama bunuyapmasının tek nedeni, bu iştahın hayattaki asıl önemli olanişleri karıştırmamasıydı. Yatak arkadaşlarını akıllıca seçer, sa-dece kendisine bir tehdit yaratamayacak kadar fakir olanlarıtercih ederdi. Bu kadınları, kendisi onlarla oyalanmadan öncekidurumlarına göre malî olarak daha iyi bir durumda bırakacakkadar onurluydu. Onlara her zaman dürüst olurdu, sevişirkenduygusal davranmazdı ve doğrusu şu ki, bu kadınlardan hiçbiri, ilişkileri bittikten sonra pişman olmadı. Dagnarus, aptal aptal sırıtan nedimelere pek dikkat etmedi.Sadece birini fark etti ki o da sırıtmayan tek nedimeydi; kendi-sinin gelmesiyle kafasını bile kaldırmamış, işine devam etmişti.Dagnarus, boş verilmeye alışkın değildi ve bunu bir meydanokuma olarak kabu^ etti. Bu kadının—artık her kimse—kendivarlığını algılamasını sağlayacaktı. "Seni zalim oğlan," diye azarladı annesi sızlanarak. "Üç

aydır beni görmeye gelmiyorsun ve sonra da işimin tam orta-sında içeri dalarak nedimelerimi rahatsız ediyorsun. Kendinebir bak. Giysilerini değiştirmeye bile gerek görmeden ahırdançıkıp doğrudan bana gelmişsin. Bana çok kötü davranıyorsun." Kraliçe, dantelli bir mendili gözünün kenarına götürdü.Nedimeler—biri dışmda hepsi—içlerini çektiler ve kıpırdandı-lar. "Aman, Anne," dedi Dagnarus yumuşak bir sesle. Bir flüt-çünün ustalığıyla oynuyordu sesiyle, "Ne kadar meşgul oldu-ğumu biliyorsun. Derslerim, Kralın toplantıları ve kendi alayı-mın komutası arasmda yeterince zaman kalmıyor gün içinde.Bu yüzden de, ne kadar üzülsem de, büyük bir keyif olan si-237

MARGARET W E İ S ve TRACY H İ C KMANzinle vakit geçirmeye vaktim yok, Madam." Dagnarus, annesinin elini pişmanlıkla öperken, M İişiyle ilgilenmeyi bırakıp kendisine bakmayı ve hakkı olan il ?'göstermeyi reddeden nedimenin üzerindeydi. Dagnarus tmaya başlıyordu. Tek görebildiği, kadının ortadan ikiye a.rılmış ve neredeyse beline kadar uzanan düz siyah saçları volağan dışı uzunlukta, nazik parmaklarla gül rengi tırnaklaolan elleriydi. Saçının renginden, narin yapısından, katı disipijninden ve renkli ipek elbisesinden kadının bir elf olduğunuanlamıştı.

"Ah, çocuğum, çok çalışıyorsun, hem de çok," dedi annesiaylardır ihmal edilmeyi anında affederek. "Ağabeyin, seninyarın kadar bile çalışmıyor ama. yine de Kral olacak olan o,"diye ekledi somurtarak. ' "Elbette Helmos, Kral olacak," dedi Dagnarus. "Bunu hakediyor ve ona hizmet etmek, benim için bir onur." Kadına doferu eğilerek, "Diline hakim ol, Anne. Davamıza zarar veri-yorsun," diye fısıldadı ve y^iksek sesle, "Sentle bir şey konuş-mak istiyorum, anne, özel bir konu. Nedimelerini gönder," diyeekledi. Kraliçeye emir vermek, prensin haddi değildi ama

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 142: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, o kadar uzun süredir annesinin efendisi olmuştu ki,kadın hiç sorgulamadan itaat etti. "Hanımlar, bizi yalnız bırakın," dedi Kraliçe. "Size ihtiya-cım olduğunda haber veririm." Kraliçenin emrine karşı gelinemezdi ve kendisini işineadamış olan terzi, itaatkarlıkla iğnesini bıraktı. Doğal bir zara-fetle ayağa kalktı; yüzünü güneşe çeviren, yeni açmış bir çiçe-ğin zarafetiyle. Yüzü o kadar mükemmel bir güzelliğe sahiptiki, gören herkes onu sıradanlaştırmak için bir kusur bulmayaçalışıyordu. Badem şekilli gözleri kocaman ve elflerin taptığıhava kadar maviydi. Dudakları dolgun ve seksiydi; düzgünçenesi ise ruhunun gücünü gösterircesine sert. Odanın ışığınıazaltırcasma gözlerini indirdi, Kraliçeyi selâmladı ve azıcık birilgi bile göstermeden prensin yartmdan geçip gitti."Biraz önce çıkan şu elf kadın kimdi?" diye sordu Dagna-232

Karawlı\z KUMU inin farklı çıkmaması için özen göstererek. Annesi, oğ-rUS' S ilişkilerini kıskanırdı ve onun beğendiği herkesi saray-İUIİU ttırırd1- Oğlunun evlenmesini istiyordu ama kendisinin^an.ö.. ^jr kadınla evlenecekti. Şimdiye kadar ona gösterdiğiS6^ 1ar karga kadar çirkindi. "Onu daha önce gördüğümühatırlamıyorum.""Benimle vakit geçirmiş olsaydın, onu görürdün," dedi an-• ^endi dertlerine gömülmüş bir edayla. "İki hafta önce gel-j. saraya. Kocası, Lord Mabreton, eiflerin yeni büyük elçisi. Buaksam onun onuruna bir yemek verilecek. Katılacağını umuyo-itrum."Eğer sen istiyorsan, Anne," dedi prens, olağan dışı birsaygıyla. "İstiyorum," dedi Kraliçe. "Helmos orada olacak ve herkesesırıtıp üstünlük taslayacak. Onu küçük düşürmelisin." Dagnarus, ağabeyini ne kadar sevmese de, bilime düşkün,ağırbaşlı ve alçak gönüllü Helmos'un "sırıtıp üstünlük taslama-sını" hayal edemezdi. Genelde Dagnarus, bu tür kraliyet gö-revlerini elinden geldiğince atlatır, gecelerini arkadaşlarıylabirlikte meyhanelerde içip kumar oynayarak geçirirdi. Gece içinyaptığı plânlarını o anda değiştirdi. En güzel giysilerini giymişolarak babasının yanında, cazibeli Leydi Mabreton'un karşısvıaoturmaya hiçbir itirazı yoktu. Mabreton. Bu isim tanıdık geliyordu. Ancak Dagnarus, bu-nu nerede duyduğunu hatırlayamadı. Bu kadın ve kocası hak-kında bilinebilecek her şeyi muhtemelen bilen Silwyth'e sorma-yı aklının bir köşesine yazdı. "Benimle ne hakkında konuşmak istiyorsun?" diye sorduKraliçe. Gözlerini kısarak, oğluna şüpheyle baktı. "Elf kadınhakkında değil, değil mi?" "Elbette ki değil, Anne," dedi Dagnarus, gülümseyerek."Onun kim olduğunu sordum çünkü saray mensuplarını bil-mem gerekir. Sence de öyle değil mi?" Kraliçe ona inandı. Kayıtsız gözüküyordu; kadına olan il-gisi anlıktı ve hemen unutulmuştu. Dagnarus gerçekleri gizle-mek, duygularını saklamak, zihnindeki desteyi karıştırarak her23^

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANzaman ihtiyacı olan kâğıdın en üstte olmasını sağlamak k

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 143: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sunda çok yetenekliydi. Kimse onun hile yaptığını anlayamdi. Nedimelerden hiçbirinin kendilerini duyabilecek bir mecfede olmadığından emin olmak için etrafına bakındı. Kendisi Vannesinin yalnız olduğundan emin olunca, bütün dikkatini Krliçeye yöneltti. "Anne, haberlerim var," dedi Dagnarus, annesinin karsı-smdaki iskemleye—güzel Leydi Mabreton'un biraz önce otur-duğu, hâlâ onun sıcaklığını ve kokusunu taşıyan iskemleye-oturarak. Bir an için, prens, kadirim görüntüsünü uzaklaştır-makta zorlandı ama kısa bir çabalamadan sonra bunu başardı"Lord Donnengal öldü." Kraliçe, oğluna boş boş bakarak yelpazesini salladı. "Eli,peki bundan bana ne? Baban ondan çok hoşlanmasına rağmen,ben o adamı hiç sevmedim." "Anne," dedi Dagnarus sabırsızlıkla, "o adamı sevip sev-memen kimin umurunda? O öldü. Bunun ne anlama geldiğinianlamıyor musun?" Kraliçe, oğluna şüpheyle baktı; onu memnun etmek isti-yordu ama onun neden bahsettiğinden pek emin değildi. "Bunun anlamı," dedi Dagnarus sabırla, "artık HâkimiyetEfendisi rütbelerinden biri boşta." Emillia'nın gözleri büyüdü. Elini uzatarak oğlunun kolunuyakaladı; o kadar sıktı ki, uzun tırnakları oğlunun etine battı."Senin olacak! Elbette, senin olacak! Tören ne kadar güzel ola-caktır. Tabi ki yeni bir elbise giyeceğim. Şahane bir ziyafet vere-ceğiz. Yemek olarak—" "Anne," diyerek araya girdi Dagnarus, soğuk bir sesle. Ka-dının dokunuşundan kaçtı. "Ziyafet için ördekleri hemen öl-dürme. Aday bile gösterilmeyeceğimi çok iyi biliyorsun." "Tabi ki gösterileceksin!" dedi Kraliçe kızarak. "Baban, bu-nu senden esirgeyemez! Bu senin haklan!" "Yapabilir ve yapacak," dedi Dagnarus. "Benim uygun biraday olduğumu düşünmüyor. Çünkü, bozuk gözlü bir kitapkurdu değilim. Çünkü, ozanlar aşk şarkıları söylediklerinde240

K-flrflu-Ute Kuuu 0rum ve burun kılının kesilmesinin derin anlamlan tize-U konuşan yaşlı bir filozofu dinlemek yerine arkadaşlanmlaflJ1 atmayı tercih ediyorum. Şundan emin olabilirsin ki, Anne,23 j göz önünde bulundurmak için bile yeterli görmeyecekler." "Görecekler. Kral ile konuşacağım," dedi Emillia, hemennuşmaya gideceğini göstermek için ipek brokarlarını hışır-datarak ayağa kalkarak. "Hayır, Anne, bunu yapmayacaksın," dedi Dagnarus sertbir şekilde. Kral Tamaros'un ikinci karısını ne kadar az sevdi-ğini biliyordu. İçinden, Bana onarılamaz zararlar vermeden önce,demesine karşm, "Benim için bir şeyler yapmadan önce seninlekonuşmaya gelmemin sebebi de bu," diye konuştu. Annesinin canı sıkılmıştı. "Bunun senin için ne kadarönemli olduğunu biliyorsundur umuyorum," dedi tersçe."Ağabeyin gibi bir Hâkimiyet Efendisi olmadığın sürece, Kralolmak için hiçbir şansın yok." "Önemini biliyorum, Anne, inan bana," dedi Dagnarus ku-ru bir sesle. Bu konuyu kendi başıma halletmek istememin nedeni debu zaten, diye düşündü ama bunu dile getirmedi. "Kral olmamagelince, Hâkimiyet Efendisi olsam da olmasam da, öyle bir şeyolmayacak. En azından, eğer buna babam karar verecekse ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 144: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mayacak. Kral, benim için Helmos'u asla azletmez." "Saçmalama. Kral sana tapıyor—" diye başladı konuşmayaannesi. "Evet," diye araya girdi Dagnarus acı bir gülümsemeyle,"ama benden pek hoşlanmıyor." "Senin neden bahsettiğini bilmiyorum!" diye bağırdı Kra-liçe ve mendilini tekrar aldı. "Eminim beni suçluyorsundur.Sanki her şeyi mahvedermişim gibi davranıyorsun, oysa ben,hayatın kendisinden bile daha çok önem veriyorum sana. Nasılbu kadar zalim olduğunu anlayamıyorum... " "Yakınmayı kes, Anne ve beni dinle." Dagnarus, sabrınıkaybediyordu. "Bu konuyu babamla konuşmayacaksın. Sız-lanmayacak, bağırmayacak, yalvarmayacak, adamın başınınetini yemeyeceksin. Eğer o ya da başka biri, benim bir Hâkimi-yet Efendisi olmam konusunu açarsa, sanki bu doğal bir şeymiş241

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANgibi sakin davranacaksın. 'Elbette oğlum aday gösterildiyeceksin ve herhangi birinin bu konuda şüphelerinin olfikrine şaşırmış gibi bakacaksın. Ve başka hiçbir şey söylern as'çeksin. Anladın mı? Ve büyükbabam Olgaf'a da bu konuuzak durmasını söyleyeceksin." Aptal, hırçın, kibirli bir kadın olan Emillia, sarayda sah'olabileceği bütün yetki ve etkiyi uzun bir süre önce kaybetmiştiBu, tamamen onun suçu değildi. Babası, Dunkarga Kralı 01gafkraliyet tenceresinin altına mütemadiyen ateş sürerek Kralıçorbasının her daim kaynar durumda kalmasını sağlıyor, ivjajestelerinin bir gün bir kaşık alarak ağzını yakmasını umu-yordu. Dagnarus'un buradan gelecek bir yardıma olan ihtiyacıancak yatağında akrepler bulunmasına olan ihtiyacı kadardı. Emillia, oğlunun kendini sevmediğini, kendisini kimserdnsevmediğini, yaptığı fedakârlıkların takdir edilmediğini,Tamaros'u ikna edebileceğine emin olduğunu ve zavallı sevpibabasının saraya gelip Dagnarus'un haklarının verilmesi konusunda baskı yapmaktan çok memnun olacağını söyleyip birkaçzoraki gözyaşı akıtarak itiraz etmeden teslim olmadı. Dagnarus, bir askerin zorluk ve işkencelere dayanmayı öğ-renmesi gerektiğini kendisine hatırlatarak, içtimadaymışçasınakadına tahammül etti. Ancak Emillia ile nasıl başa çıkması ge-rektiğini biliyordu; iki yaşından beri yapıyordu bunu. Bir cüm-lesiyle onu büyülüyor, bir diğeriyle tehdit ediyordu; ta ki kadınneyin ne olduğunu anlayamaz duruma gelene dek. En so-nunda, kadımn kendisi gibi düşünmesini sağlamayı başardı. Kraliçe, bu plânın aslında ilk olarak kendi fikri olduğunainanmaya başladığı anda, Dagnarus kazandığım anlamıştı. Ka-dının entrikalarından kurtulmuştu. Bundan sonra olabildiğinceçabuk bir şekilde kadının yarandan ayrıldı ancak LeydiMabreton'u görebilmek umuduyla ön odada duraksadı. Hayalkırıklığına uğramıştı. O, Kraliçenin zilini amirane bir şekildeçalışına cevap vermek için koşuşturan kadınların arasında de-ğildi. Dagnarus, banyo yapıp giysilerini değiştirmek ve babası ilenasıl konuşacağına karar vermek için dairesine geri döndü.242

kiaraiA-Ufe KUİAU Tamar0S/ ^UÇU^ oğlunun istediği hiçbir şeye karşı çıkma-^ fakat Dagnarus bu konuda istediğini kolayca elde edebile-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 145: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"^ den pek emin değildi. Bir Hâkimiyet Efendisi olarak adayt îümek' Kral Tamaros'a göre ciddî ve kutsal bir işti, duailmeli ve ağırbaşlılıkla düşünülmeliydi. Bu, oğluna bir midilli£ meye benzemiyordu. Her şeye rağmen, Dagnarus, banyo-V nu bitirdiğinde babasına nasıl yaklaşması gerektiği konu-5 nda bir yol bulduğuna inanıyordu. "Silwyth," dedi Dagnarus, ıslak saçlarını sallayıp kurula-nırken, "sana bir şey sormak istiyorum.""Evet, Ekselansları. Size nasıl yardımcı olabilirim?"Elf, prensin giysilerini çıkartıyordu; Kralla konuşmak içinuygun giysilerdi bunlar ancak Dagnarus, Majestelerini görmeyegideceğine dair hiçbir şey söylememişti. Sihvyth biliyordu.gilvvyth her zaman bilirdi. Dagnarus, Silvvyth'in nasıl bildiğinibulmaya çalışmaktan uzun bir süre önce vazgeçmişti."Annemin yeni bir nedimesi var. Bir elf." \"Leydi Mabreton olmalı, Ekselansları.""Evet, adı bu. Bana ondan bahset, Sihvyth," dedi Dagnarus.Normalde, giyinmesine yardım etmek için bir grup lord daorada olurdu ancak Lord Donnengal'm öldüğü haberini aldığıiçin sabah eğlencesini kısa kesen Dagnarus, kâhyası ile yalnızdı."O, Doğu Ormanı'nın Muhafızlarından biri ve bir Hâkimi-yet Efendisi olan Lord Mabreton'un karısı. Lord, Wyval Evin-den ve Rahip'e sadık ama pek fazla da değil; Ekselansları nedemek istediğimi anlamışlardır. Rahibin Kalkanı, Mabreton'ubir Hâkimiyet Efendisi yaptı ve o da buna minnettar. "Leydi Mabreton, sarayın gönülsüz bir üyesi. Gelmek iste-miyormuş ve deniyor ki, bu konu ilk olarak açıldığında lordunaeşlik etmeyi katî bir şekilde reddetmiş. Eğer geride kalırsa, sa-dece lordunun değil, aynı zamanda Kalkan'm isteklerine dekarşı gelmiş olacağından, lordunun itibarının zedeleneceği an-latılmış kendisine. Eğer kendisiyle birlikte gelmezse, LordMabreton'un onu boşanmakla tehdit etmiş olduğu da söyleni-yor, ki bu leydi ve ailesi için son derece ağır bir utanç kaynağıve yıkım olurdu. Ancak ben, bu dedikoduya inanmakta zorla-243

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAMnıyorum zira Lord Mabreton'un güzel karısına taptıkBence, kadını gelmesi için ikna eden ailesi olmuştur çtirıkülar yoksul bir Ev ve kadının etkisine bağımlılar. Nedeni r\e f%sa olsun, şu anda sarayda. Sadece bu da değil, aynı zamand Unedimelerden biri. Leydi Mabreton'un bu durumdan son Hce rahatsız olduğunu söyleyerek anneniz Kraliçeye saygınetmiş olmam umuyorum." "Mutsuz, ha? Çok ilginç," diyen Dagnarus, duyduklarlndan memnun olarak gülümsedi. "Söyle Dana, Sihvyth. NedeMabreton adı bana çok tanıdık geliyor? Onu daha önce nerededuydum?" •> "Ekselansları, daha bir çocukken büyük elçi olan LordMabreton'u hatırlamış olmalısınız. Hükümran Taş'm verilmesisırasındaydı... " » Olaylar—Silvvyth'in bir elf lordunun sırtına bıçağını sok-ması görüntüsü—Dagnarus'un zihnine bir anda dçjldu. "Tanrılar adına!" Dagnarus, yüzü her zamanki gibi sakin veifadesiz olan Sihvyth'e dikkatle baktı. "Ne demek istediğini an-ladım! Onun bu Lord Mabreton'la ilişkisi ne?" "Onlar kardeşti, efendim. Leydi Mabreton, büyük kardeşinkarısıydı. Bir elf geleneği olarak, eğer küçük kardeş bekarsa,ağabeyinin duluyla evlenme seçeneğine sahiptir; tabi kadının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 146: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ailesi böyle bir evliliğin kadının yararına olduğuna karar ve-rirse. Bu durumda, kadının ailesi, Mabreton ailesinin servetinesırtını dayamayı umutsuzca istiyordu ve hemen kabul ettiler." "Anlıyorum. Neden çocukken onu sarayda hiç görmedim?Zaten görsem de pek dikkat etmezdim herhalde. . . " dediDagnarus, beline mücevherlerle süslü bir kemeri takarken. "Ozamanlar köpeğimi, kadınlardan daha çok düşünüyordum.Ama yine de, küçük bir çocuk bile o kadar güzel bir yaratığıfark ederdi." "Ekselanslarının onu fark etmiş olacağından eminim," dediSihvyth, sesinde hasret dolu bir tanıyla. "Bizim kadınlanmızgüzellikleriyle nam salmışlardır ama onunki kimseyle karşılaş-tırılamaz. Ancak o zaman saraya gelmemişti. İlk Lord Mabre-ton'un Çekiçtırnağı Nehri kıyısında onun için yaptırmış olduğu244

ytaravıUfe \C\A\AU aşlyordu. Kocasının öldüğü haberi ona ulaştığında, Kal-ı «koruması altında kendi ailesine geri döndü."^nagnarus'un yüzü asıldı. "Hâlâ Kalkan'ın koruması altında?"01 cjftyyth, kısa bir tereddütten sonra, "Hayır, efendim. Değil.n un ailesi ve Kalkan'ın karısının ailesinin arası iyi değil ve zamanlarda ilişkileri iyice bozuldu. Kalkan, onu korumaya-ktır. Belki bu da onun Vinnengael'e gelmeyi uygun bulması-^n bir diğer nedenidir." "Mükemmel. Sihvyth, günümün üzerine güneş doğmasınısağladın. Haberleri duymuşsundur, elbette." Dagnarus, kısatuniğinin üzerine giyecek olduğu ağır işli ve kürkle süslü pele-rini üzerine geçirdi. "Lord Donnengal'ın ölümünü mü? Evet, Ekselanslara Tazi-yelerimi sunuyorum. Onu epey iyi tanıyordunuz, sanıyorum." "Kader benim hiç umurumda değil. Önemli olan, insanHâkimiyet Efendileri arasında bir yerin boşalmış olması.""Evet, Ekselansları, bunun farkındayım." Dagnarus, ellerini beline koyarak döndü ve dikkatle Sil-wyth'e baktı. "Bunu istediğimi biliyorsun. Eğer Kral olacaksam,buna sahip olmam gerektiğini biliyorsun. Şansım ne? Ne duy-dun?" "Ekselansları aday gösterilebilir," dedi Sihvyth, ama bunusöylerken tereddütlüydü. "Ama Hâkimiyet Efendileri Konseyionaylamayacaktır.""Oy birliği olması gerekmiyor." "Doğru, efendim, ancak ağabeyiniz olan Helmos, KonseyBaşkanı ve konsey içerisinde sizin yamnızda olanların varlığıtahmin ediliyorsa da, bunların Helmos'un karşısında yer alma-larını beklemek çok da mantıklı değil." "Helmos'a lanet olsun!" dedi prens hiddetle. "Boşluk'undibine gitsin!" "Dikkatli olun, Ekselansları. Böylesi düşünceler duyulabi-lir." "Etrafta kimse yok," dedi Dagnarus sabırsızca, ancak sesinialçaltmayı da ihmal etmemişti. "Senin önerin ne?"245

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Kralı ikna etmelisiniz, efendim. Eğer Majestelerinin iste„.doğrultusunda hareket ettiklerini bilirlerse, diğer Hâkirniyet Sfendileri Helmos'a karşı gelebilirler."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 147: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Tam benim düşündüğüm gibi," dedi Dagnarus. "ŞimcLeydi Mabreton'a küçük bir hediye vermek istiyorum. Sen eniyisini bilirsin. Ne olmalı ve nasıl verilmeli? Mücevher mi? gjrkadınları mücevherlerden hoşlanırlar mı?" Sihvyth, tekrar tereddüt etti; bu seferki o kadar barizdi kiDagnarus adamın durakladığım fark etti. "" "Ne var, Sihvyth? Sirke içmiş gibi gözüküyorsun. Bu ka-dına sen mi aşıksın?" "Hayır, efendim. Alâkası yok," dedi Sihvyth sakince. "Elfleraşık olmazlar ya da eğer olursak, bunu kendimizi tehlikeye ata-rak yaparız. Benim evliliğim ayarlandı ve genç bayan gelecekelli yıl içinde evlilik yaşma geldiğinde, evleneceğiz. Ama LeydiMabreton çok güzel ve karşılaştığımız zaman bana son dereceiyi davranmışta. Acı çektiğini görmek istemem." "Ona zarar vermeyeceğim, Sihvyth," dedi Dagnarus içten-likle. Elini, kâhyanın omzuna koydu. "Onu annemle gördüğümde bana bakmayı bile reddetti. Sadece bana gülümsemesiniistiyorum. Hepsi bu. Eğer insanlardan bu kadar nefret ediyorsa,belki de onun fikrini değiştirmesini sağlayabilirim. İkimizinırkına da bir hizmette bulunmuş olurum." "Olabilir, Ekselansları." Dagnarus'un döktüğü dillere rağ-men, Sihvyth ikna olmuş gibi durmuyordu. "Hadi, Sihvyth," dedi Dagnarus. "Beni tararsın. Kalbimin,

bir kadının cazibesine kapılmayacağını biliyorsun. Bu haramhakkında söylediklerine bakılırsa, onun kalbine de bir insanındokunabilmesi pek olası değil. O mutsuz, kim onu suçlayabilirki? Hayatını benim annemle birlikte geçirmeye zorlanıyor!Onun hayatını birazcık güzelleştirmekte ne zarar var?" "Hiç yok, efendim." Sihvyth içini çektiyse bile, bunu pren-sin duyamayacağı bir şekilde yapmışü. Sihvyth, sadakatininkime karşı olduğunu çok iyi biliyordu. Mevkiini hiçbir şey için,güzel çiçeği aklının bahçesinde açan bir kadm için bile tehlikeyeatmayacaktı. Dagnarus'a da söylemiş olduğu gibi, Kalkan, Ley-24 «&

KarRvıUk. <UİAU. j^fabreton'u korumak için hiçbir şey yapmazdı. Silvvyth, ka-, ^n çiçeğini koparttı ve içini çekerek, prense uzattı."Elf kadınları, hediye olarak mücevherleri frapan ve göste-. jj bulurlar. Ancak bazıları kabul edilebilir ki bunlar da saflığınedeniyle elmas ile havanın tannlarrnın gözdeleri olan mavitopaz ve safirdir. Ancak, eğer Ekselansları masraftan kaçınma-yacaksa-" "Kaçınmayacağım," dedi Dagnarus. "Bu aralar zarda çokşanslıydım." "O hâlde, takanları koruma gücüne sahip olan nadir firu-zeden küçük bir broş almanızı öneririm. Böylesi bir hediye hemonu ne kadar beğendiğinizi hem de ne kadar düşünceli oldu-ğunuzu gösterir. Alenen, şerefle kullanabileceği bir hediye olur.Kocasının kusur bulamayacağı ve onun kabul etmesini engelle-yemeyeceği bir hediye.""Mükemmel. Bunu nerede bulurum?" "Firuze, sajJece Pecwaelerde bulunur, Ekselansları. Kayna-ğını sadece onlar bilirler. Narin mücevherleri elf kadınlarınauygundur ve halkım arasında çok değerlidir. Eğer Ekselanslarıisterlerse, çarşıya çıkıp satın almayı kendi üstüme alabilirim." "Evet, yap bunu, Silvvyth. Takıyı da bana getir ve ben deona vereyim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 148: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Pekâlâ, Ekselansları." "Ve giderken, Tapmağa uğra ve Leke'ye bir not bırak.Onunla konuşmak istiyorum. Aslında," diye ekledi prens ak-lına o anda gelen bir fikirle, "onun ziyafete gelmesini istiyorum.Ona bir davetiye sağlayacağım; babam onu sever. Daha geçengün, onu görmek istediğini belirtti. Onunla geç saatlere kadarkonuşabiliriz, bu yüzden de Leke'nin eski odasını hazırlat. Küf-lü küçük hücresinden bir geceliğine kaçıp, büyücü olan o gı-daklayan yaşlı horozlarm kavrayışmdan kurtulabilir herhalde." "Eğer Ekselansları, Efendi Gareth'in varlığının bir devletmeselesi olduğunu belirten bir yazı gönderirlerse, öğretmenlerbuna boyun eğmek zorundalar. Diğer türlü, korkarım onu al-mak zor olacaktır. Çıraklar, dışarıdan bir müdahale olmadançalışmalarına devam etmek zorundalar."24/

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN "Ricanın yazılı olması zorunlu mu? Eh, sanırım yat)başka bir şey yok." Dagnarus, sağ elinin işaret parmağındak"mühür yüzüğünü sabırsızlıkla çekip çıkarttı. "Al. Mektubu v ^benim yerime imzala ve mühürle. Leke'ye, mumlann yakıln *!saatte benimle burada buluşmasını söyle. Düzgün bir şev]giymesini sağla, olmaz mı? O hırpanî cübbesinin geniş ya],smdan çıkan tıraşlı kafası, bir kaplumbağa gibi gözükmesinneden oluyor.""Elbette, Ekselansları." Sihvyth, yüzüğü aldı. Prensin mektuplarını yıllardır o yazıyordu; prensin yazdıkson mürekkep lekeli ve imla hatalı pusula, kendisinden öğret-meni Evaristo tarafından alınmıştı. Öğretmen, prens on iki ya-şma geldiğinde görevinden azledilmişti; o sırada öğretmenintek gerçek öğrencisi olan Gareth de büyü çalışmak için Büyü-cüler Tapmağı'na girmişti. Tamaros, öğretmeni, prens yüzün-den azlettirmişti zira küçük oğlunun bilime ilgi duymadığını veasla duymayacağım gönülsüzce kabullenmişti. Ancak baba,mizacmdaki vahşî yön tatmin olduğunda, Dagnarus'un sessizbir çalışmanın mükâfatlarını anlayabileceğini ummaya devamediyordu. Doğruyu söylemek gerekirse, imkânsız bir hayaldibu. "Ben, babamı görmeye gidiyorum," dedi Dagnarus, son birkez daha aynada kendisine bakarak. "Bana şans dile, Sihvyth." "İyi şanslar, efendim," dedi Sihvyth. "Buna ihtiyacınız ola-cak," diye ekledi ama bunu elf dilinde söyledi; prensin öğren-meye hiç zahmet etmediği bir dildi bu.242

Kalbin Arzasa "Saygıdeğer Babam, sizi selâmlıyorum," dedi Dagnarus,kralın çalışma odasına pelerinini savurarak girip kâğıtları, rüz-gârla havalanıyorlarmış gibi dağıtarak. Pelerini kitapların kenarına takılıp onları çarpıtarak, gü-rültülü adımları düşünceli sessizliği bozarak, işlenmemiş, vahşî24J

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMAMruhu alev alev yanar halde kralın karşısına geçen Da»*,kralın çalışma odasının huzurunu, pencereden içeri giren b'^'etkisiyle bozdu. Kral Tamaros, memnun, hoşgörülü ve bir-endişeli bir gülümsemeyle karşıladı bunu. Yakışıklı 0M

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 149: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

görmek, baharatlı bir şarap gibi ısıtıyor olsa da içini, Tama Übu şarabın nasıl bir etki yapacağmdan pek emin değildi. D l'sana yaklaşan yaşında kral, güvenilirlik ve istikran takdir edolmuştu. Dagnarus'un hayranları bile—ki onlardan çok vardıprensle ilgili olarak bu iki kelimeyi kullanmazdı. "Hoş geldin, oğlum," dedi Tamaros, çalışmalarını bir ke-nara iterek. Odanın manzarası muhteşemdi; dört yönden dışarıya bakı-yor, dağları, ovaları, gök kuşaklanyla birlikte görkemli şelaleyive hepsinin üstünde mavi bir kubbe oluşturan gökyüzünü veışıldayan güneşi gözler önüne seriyordu. Kral, hayatı boyuncaher gün bu odaya girmişti ama her seferinde, saygı dolu bir hu-şu ile duraksamış ve tanrıların inayetinin farkına vararak alçak-gönüllülükle dışarı bakmıştı. Dagnarus ise dünyaya bir kerecikbakmaya bile tenezzül etmemiş ve hatta odamn parlaklığındanyakınmıştı. "Burada nasıl okuyabiliyorsun, Baba? Güneş o kadar güçlüki, neredeyse kör oldum." Prens, kitapları ittirip kâğıtları bu-ruşturarak, babasının masasının kenarma oturdu. Yüz ifadesiniciddi bir hâle sokan Dagnarus, sesini yumuşattı. "Korkarımüzücü bir haberim var, Baba. Duydun mu merak ediyorum." "Hiçbir şey duymadım," dedi Tamaros, endişeyle. Kaldığıyeri işaretledi ve kitabını kapattı. "Ne oldu, oğlum?" "Lord Donnengal, öldü," dedi Dagnarus, kederli, saygı do-lu bir ses tonuyla. "Ailesine baş sağlığı dileyebilmek için bilmekistersin diye düşündüm. Duyar duymaz geldim." "Bu gerçekten de üzücü bir haber," dedi Tamaros, samimibir şekilde. "Nasıl olmuş?" "Avlanmaya çıkmış—bilirsin, bu çok zevk aldığı bir spor-du—ve aniden göğsünü tutmuş, bir çığlık atmış ve atındandüşmüş. Yardımcısı ve seyisi, yeleğini gevşetip korsesini çöz-müş, ellerinden geleni artlarına koymamışlar ama ona yardım2.50

Knravd.üz KUİAU k için yapılabilecek hiçbir şey yokmuş. Dediklerine göre,etuıeK v .Llbi patlamış. "Sapasağlam bir adamdı," dedi Tamaros. "Hayatının baha-mda bir adamdı." "Hadi, Baba," .dedi Dagnarus, şaşırarak. "Lord Donnengal,en azından altmış yaşındaydı." "Öyle mi?" Tarrjaros, özlemle baktı. "Sanırım haklısın." İçi-ni çekerek kafasını salladı. "Tanrıların takdirim sorgular gibigözükmek istemem ama bence çok fazla yaşadım. Çok fazla.Gençliğimde sahip olduğum arkadaşlarım öldüler ve şimdiben, onların çocuklarının cenaze ateşlerine odun atıyorum." Ellerini birleştirerek başını öne eğdi ve çok sevdiği ve saygıduyduğu arkadaşı için sessizce dua etti. Sabırsızlıkla yamyorolmasına karşın, Dagnarus, dilini tutması gerektiğini bilecek veyas tutması için babasına zaman verecek kadar akıllıydı. Ensonunda iyice huzursuzlaşan Dagnarus, sessizliği bozdu. "Lord Donnengal'm ölümüyle birlikte Hâkimiyet Efendileriarasında bir boşluk oluştuğunun farkındasmdır diye düşünü-yorum, Baba." Dua etmesi bölünen Tamaros, kafasını kaldırdı. "Gerçektende öyle," dedi ve azarlarcasına, "Zamanı gelince, o yeri doldur-mak için görüşmelere başlayacağız," diye ekledi. "Baba," dedi Dagnarus ısrarcı bir şekilde, "bu boşluğu dol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 150: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

durmak için beni aday göstermen hem doğru hem de uygunolur." Dagnarus'a sevgi dolu bir anlayışla bakan Tamaros, "Oğ-lum," dedi, "bunu istemezsin." "Tam tersine, Baba," dedi Dagnarus sinirlenerek, "bunuçok istiyorum. Yaşım uygun. Bu görev, benim doğuştan hak-kım." "Doğum, unvan, rütbe, şans—bir Hâkimiyet Efendisi'ninseçilişinde bunların hiçbir önemi yok. Çağrı, tanrılardan ve ki-şinin kalbinden gelir. Bunu şimdi istiyorsun çünkü bir Hâkimi-yet Efendisi olmamn neler gerektirdiğini bilmiyorsun—mesela,barışa adanmış bir hayat. Ve sen, oğlum, savaşçı ruhuna sahip-sin."25İ

MARGARET W E İ S ve TRACYHİCKMAN "Senin küçümsediğin bir şey!" dedi Dagnarus, yüzü fin.den karararak. "Yamlıyorsun, oğlum," dedi Tamaros sertçe. İki nesil hyunca yaşamış olabilirdi ama güçsüz bir bunak değildi, "ynengael güçlü, çünkü ordusu güçlü. Komşularımız bize sav "duyuyor. Gözümüzü karartıp onlara zarar vererek, topravlarımızı genişletmeye çalışmayacağımızı biliyorlar. Ama bildikleri diğer şey de, her türlü saldın karşısında sınırlarımızı koruyacağımız; ki elf akıncılarına karşı daha yeni savaşmış ol-duğundan bunu sen de biliyorsun." Hata yaptığını ve sert çıkışların amacına ulaşmasına yar-dımcı olmayacağını fark eden Dagnarus, "Beni affet, Baba," de-di. "Hiç düşünmeden konuştum."

Artık yerinde oturamayan prens, Tamaros'un masasınınkenarındaki sandalyeden kalktı ve kafasını eğip kollarını göğ-sünde kavuşturarak, düşünceli bir şekilde odada volta atmayabaşladı. "Helmos'u bir Hâkimiyet Efendisi yaptın," dedi Dagnarus,

yeşil alevler gibi parlayan gözleriyle babasına bakmak için du-rarak. "Ben de, en az onun kadar senin oğlunum. Bu şerefe nailolmak için en az onun kadar hakkım var." Babasını ikna etmekiçin öne doğru eğildi. "Eğer korkunç bir kaza sonucunda ağa-beyim bir veliaht bırakamadan ölürse ve tahta ben geçersem neolur, Baba? Halk bana saygı duymaz, çünkü ben, ağabeyim gibibir Hâkimiyet Efendisi değilim. 'O, buna lâyık görülmedi.' iştebunu söyleyecekler. Bunu söylüyorlar," diye ekledi anlamlı birşekilde. "Kim?" diye sordu Tamaros, öfkelenerek. "Kim söylüyorbunu?" Dagnarus, bakışlarını indirdi; kaim kirpikleri, gözlerindekialevi örttü. "Sana isim vermeyeceğim, Baba. Gerçeği söyledik-leri için senin gözünde değer kaybetmemeliler. Ne sen,^ ne debüyücüler, beni bu şerefe lâyık görmüyorsunuz." Savunmaya geçmek zorunda kalan Tamaros, "Elbette ki lâ-yıksın," dedi huzursuzca. "Cesaretin ve yiğitliğin tartışılamaz.Savaştaki kahramanlıkların bütün krallık tarafından biliniyor.252

Karardık, Kuuu da önemli olan lâyık olmak değil, oğlum. Uygunluk. Miza-^ufa regi, sen bir Hâkimiyet Efendisi olmaya uygun değilsin,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 151: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

cın arus. Ve bir Hâkimiyet Efendisi olman ya da olmamamn,^ • iyi bir yönetici olup olmamanla hiçbir ilgisi yok. Mü-S6 mel bir asker olmaktan memnun olmalısın—" "Peki neden, Baba, mükemmel bir asker, bir Hâkimiyetefendisi olamıyor?" diye itiraz etti Dagnarus. Yüzü, kendincekklığm verdiği öfkeyle kıpkırmızı olmuş, alev alev yanmayabaŞjamlşh. O anda, kral gibi soylu ve içtendi ve bu hali babasınıderinden etkiledi. "Barışı sağlamak için, onu korumak amacıylasavaşmaya hazır olmamız gerektiğim sen kendin söyledin. Say-gıdeğer büyücüler, bizim yanımızda, dudaklarında duaları veellerinde hem kılıçları hem de büyü kitaplarıyla savaşıyorlar.Tanrılar onlara sırtlarım dönmüyor; onları destekleyip amaçla-rını kutsuyorlar. Doğru, insan Hâkimiyet Efendileri arasındaşimdiye kadar hiç bir Savaş Efendisi olmadı ama bu, asla olma-yacağı anlamına gelmiyor. Elf Hâkimiyet Efendilerinin hepsisavaşçı." Büyülenen, etkilenen Tamaros, oğlunun ikna edici sözlerinidikkatle değerlendirdi. Fırsatı gören Dagnarus, bunu kullanmayı bilecek kadarakıllıydı. "En azından beni aday göster, Baba. Diğer HâkimiyetEfendileri benim hakkımda karar vermek zorundalar ve eğerbeni onaylamamayı seçerlerse, o zaman onların ve tanrılarıntakdirine saygı gösteririm. Ama en azından sen beni onaylargibi gözükmelisin. Bana bunu çok görürsen, halkımız senin gü-ven ve saygına sahip olmadığımı düşünecektir." Tamaros, huzursuz bir şekilde, Dagnarus'un haklı oldu-ğunu düşünmeye başladı. Otuzunu geçmiş olan Helmos'unsağlığı mükemmel, aklı ve bedeni güçlüydü; nadiren hastala-nırdı. Ancak tanrılar, gizemli ve kaprisli olurlardı. Kazalarmeydana gelirdi; Helmos'un annesini de bir kaza almıştı. Ay-rıca Helmos ve karısı Anna, çok istemelerine ve bunun için duaetmelerine karşm henüz bir veliahda sahip olamamışlardı. Onyıldır evlilerdi ve hâlâ bir çocukları yoktu. Dagnarus'un tahtaçıkma ihtimali vardı ve eğer bir Hâkimiyet Efendisi olma onu-253

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANrunun ona verilmediği sarayda ve krallıkta bilinirse, halk mraklanır, şüphelenir ve muhtemelen de başka bir kral arardı İç savaş her hükümdarm en büyük korkusuydu^Tarnarbüyük babasımn anlattığı, neredeyse Vinnengael'in yıkırrm/neden olacak kanlı iç savaşa dair öykülerle büyümüştü. ElfLorklar ve cücelerin, sınırlardan içeri saldırmak ve aceleyle bü'yük arazilere sahip çıkmak için—ki bu araziler sonradan zorhıkla, daha fazla kan dökerek geri kazanılmıştı—insanların sa-vaşlarından nasıl faydalandıklarım duymuştu. Tamaros, krallı-ğının güçlü, barış içinde ve istikrarlı kalmasını sağlamak içinelinden gelen her şeyi yapmalıydı. Dagnarus'un ağabeyinden ve diğer Hâkimiyet Efendilerin-den farklı olduğu muhakkaktı. Ancak eğer hepimiz aynı olsay-dık, diye düşündü Tamaros, o zaman dünya hiç değişmez. Ba-zıları sürüyü korumalı, diğerleriyse onu kesmeli. "Bir risk var, Dagnarus," dedi Tamaros, içten içe oğlunungüzelliğine, gürbüz bedenine ve hayattan aldığı bariz zevkehayranlık duyarak. "Bir Hâkimiyet Efendisi olmak tehlikelidir." "Ben bir askerim, Baba," dedi Dagnarus. "Tehlike, benimişimin bir parçası." İçten, mütevazı ve her zamankinden dahayakışıklıydı. "Beni aday gösterecek misin, Baba?" Tamaros, içini çekti. Kalbi, endişe içindeydi ama hayır di-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 152: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yemedi. "Göstereceğim, oğlum." "Bana bu şansı verdiğin için teşekkür ederim, Baba!"Dagnarus, o anda güneşten daha parlaktı ve babasının gözle-rini—tamamen—kamaştırdı. "Benimle gurur duymam sağlaya-cağım. Ve artık seni işinden daha fazla alıkoymayacağım. Yük-sek müsaadenle, çekilmek istiyorum." Tamaros, başını sallayarak onayladı. Dagnarus ayrıldı veTamaros, oğlu koridordan aşağıya ilerlerken, onun tatlı bir dansşarkısı söylemesini dinledi. Tamaros, işine geri dönmedi ve ön-ceden çalıştığı kitaba görmeyen gözlerle bakarak oturdu. Diğer oğlu, büyük oğlu Helmos içeri gediğinde, kral hâlâgörmeyen gözlerle kitaba bakarak oturuyordu. Helmos, sessizce, rahatsız etmeden ilerleyip babasının ya-randa durdu. Tamaros, onun varlığını fark edene kadar da ses-254

Karanlık KMAU. . bir şekilde bekledi.SlZ "Görüyorum ki haberleri duymuşsunuz, Baba," dedi imos, yumuşak bir ağır başlılıkla. "Size bunu söyleyen beni madiğim için üzgünüm. Lord Donnengal'ın ölümünün sizi0e\adar üzdüğünü biliyorum."n "Dagnarus gelip bana söyledi," dedi Tamaros, uzanıp envdiği oğlunun elini sıkarak."Dagnarus!" Helmos, kaşlarını çattı. "Bu haberin beni üzeceğini bildiğini ve benim de Lordnonnengal'ın dul eşi ve çocuklarma baş sağlığı dileyebilmekiçin bunu bilmek isteyeceğimi düşündüğünü söyledi." "Kardeşim bir anda çok yumuşak kalpli olmuş," dediHelmos, babasına tedirgin tedirgin bakarak. Tamaros, esefle gülümsedi. "Ben sarsak, yaşlı bir bunak de-ğilim. Henüz değil. Bunu bana söylemesindeki asıl amacını bi-liyorum. İstediği. . . "—Tamaros, oğluna sert bir edayla baktı —"... Lord Donnengal'ın ölümüyle boşalmış olan yeri doldur-mak. Dagnarus, bir Hâkimiyet Efendisi olmak istiyor.""İmkânsız," dedi Helmos kısaca."Ben o kadar da emin değilim." Tamaros, düşünceliydi. "Baba! Ciddî olmazsınız! Özür diliyorum, Baba. Size saygı-sızlık etmek istemedim ama Dagnarus kesinlikle uygunsuz—" "Şu kelime," diyerek araya girdi Tamaros. " 'Uygunsuz.'Bir Hâkimiyet Efendisi olmanın koşullan olarak gördüğümüzstandartlara uygun değil yani. Ama düşünüyorum da—biz ki-miz de standartlar koyuyoruz? Seçen tanrılar değil mi? Belki deDagnarus'u seçen de tanrılardır.""Nasıl, Baba?" diye sordu Helmos."Bu arzuyu kalbine yerleştirerek," diye yanıtladı Tamaros. "Kardeşim, tanrı vergisi arzular tarafından kuşatılmış ozaman," dedi Helmos acıyla. Helmos ve sevgili kansı bir çocukistiyorlardı ve tannlar, onların bu isteğini reddetmişti. OysaDagnarus, bir erkek kedinin rahatlığıyla piçlere sahip oluyordu."Ve onların hepsini birden tatmin ediyor.""Ne demek istiyorsun?" diye sordu Tamaros, sinirlenerek.Helmos, derinden bir iç geçirerek, babasının karşısma otur-25"5

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAdu. "Söylemek istemediğim, sana asla söylemek £orundmamayı umduğum şeyler söyleyeceğim, Baba. KardeşimHâkimiyet Efendisi olmamalı. Onun uygunsuz olduğunu'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 153: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lediğimde, boşa konuşmadım. O, ahlaksız bir serseri. Gecel ' "içki âlemlerinde, yakışıksız erkekler ve kadınlarla geçiri •Talihsiz kadınlarda doyurduğu şehvetinin meyveleri, bir ka rbayı dolduracak kadar çok!" "Dedikodu," dedi Tamaros ters terk bakarak. "Kıskanç ddikodular. Dagnarus kumar oynuyor ve arada sırada şarabfazla kaçırıyor olabilir ama ben de gençken zar atmayı severdim." Helmos, kafasını salladı. "O, neredeyse kara cahil, BabaAdını bile zor yazıyor." "Resmî toplantılara katılıyor," diye karşılık verdi Tamaros."Karar vermesi için onu çağırdığım zamanlarda, bu işi akıllıcave adilane bir şekilde yerine getirdi. Bir asker ve bir komut; rolarak itibarına leke sürülemez bile." "O, çok akıllı," diye kabul etti Helmos. "Doğuştan gelen birzekâsı var, sağduyulu. Bunu reddetmiyorum. Onun cesur ve iyibir lider olduğunu da. Bu yüzden bırak bu şekilde kalsın, Baba.Bırak, kardeşim ordularımıza komuta etmekle tatmin olsun.Lütfen Baba, yalvarıyorum, bir Hâkimiyet Efendisi'nin büyülügüçlerini verme ona! Zaten onun, bunu istediğini de sanmıyo-rum. Bir Hâkimiyet Efendisi'nin yerine getirmek için yeminettiği kutsal görevi, barışı sürdürmektir." "Doğru," dedi Tamaros. "Asıl amaç buydu. Ya da en azın-dan ben böyle düşündüm. Belki... belki de yanılmışımdır." Ayağa kalkan Tamaros, odanın doğu tarafma yürüyerekdağlara baktı. Akşam üstü olmuştu. Güneş, batmaya başlamıştı.Güneşin kırmızı-altın ışıkları, Tamaros'un yüzüne çarparakadamı aydınlattı; sanki adam altın suyuna batırılmış gibiydi,bilgelik ve görevi temsil eden bir heykel, bıraktığı miras za-mana meydan okuyacak bir kral, efsanevi kişiliği olan tanrıbenzeri bir kral.i Helmos, ben iyi bir kral olacağım, diye düşündü. Büyük birkral değil. Bunu görüyor. Ve beni sevmesine karşm, onun için25&

Kflrflı/vUte K.UUU.al kırıklığıyım. Eh, ben neysem oyum. Tanrılar beni böy-'£T maros, ellerini arkasmda kavuşturmuş olarak, oğluyla

(izlejtnek için arkasını döndü.yü //pjükümran Taş'm parçalannı bütün ırklara verdiğimde birgeleceğimizi; birlikte, barış içinde yaşayacağımızı um-3f «tum- Umutlanmın temelsiz olduğu ortaya çıktı. Elfler, sı-klarımızı kemirmeye devam ediyorlar; cüceler ise kendi top-kiarına kurulmuş olduğunu iddia ettikleri birkaç insan yerle-şimini ele geçirdiler." "Cüceler, Vinnengael'in tamamının kendi topraklan üze-rine kurulmuş olduğuna inanıyorlar," diye belirtti Helmos tat-sız bir şekilde. "Evet, evet, ama tutumlarının değişeceğini ummuştum. Gö-rünen o ki, Hükümran Taş, diğer ırkları daha cüretli yaptı vebizi de daha zayıf gibi gösterdi. Artık Hükümran Taş'a sahipolduklarına göre, hiçbir ceza görmeden bize saldırabileceklerinidüşünüyorlar. Belki bizim bir Savaş Efendisi'ne ihtiyacımız var;hem barışı korumak için yemin edecek, hem de gerektiğindebanşı sağlamak için savaşmayı göze alacak bir Hâkimiyet Efen-disi." Babasına karşı çıkmayı göze alan Helmos, "Peki, eğer bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 154: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Savaş Efendisi yaratırsak, elflerin, cücelerin ve orklann kendiSavaş Efendilerini yaratmalarını nasıl engelleyeceğiz?" diyerekolağan dışı bir şiddetle itiraz etti. "Hayır, Baba. HükümranTaş'tan ümidini kesme. Ona, tanrılara inan. Sadece çok kısa birzamanda çok fazla şeyin olmasını istiyorsun, hepsi bu. Barışhayalin gerçekleşecek ama bu biraz zaman alacak. Birbirimizianlamak, birbirimizin inançlarına saygı duymak için diğer Hâ-kimiyet Efendileriyle birlikte uğraşıyoruz. Sadece birbirimizegüvendiğimiz zaman, gerçek banşınm önünü tıkayan inançlandeğiştirmek için çalışabiliriz." "Sözlerinde bilgelik var, oğlum, ama kral sen değilsin, be-nim ve ben de halkımız için hem kısa hem de uzun dönemde eniyi olduğunu düşündüğüm şeyi yapmak zorundayım."Güneş, ufukta battı. Gölgeler süzüldü odaya. Heykel, artık257

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANbir sürü derdi olan, kambur ve yorgun, yaşlı bir adarma aitn "Bunun için Dagnarus'a söz vermiş olmadığını söyle hBaba," dedi Helmos yumuşak bir sesle. Tamaros cevap vermedi; sırtını döndü ve pencereden driya baktı. «* *a' Helmos, uzun bir süre boyunca sessiz kaldı. Odadaki •geler uzadı. Bir hizmetkâr, mumları yakmak için odaya SjrHHelmos'un bir el hareketi üzerine, hizmetkâr, sessizce çıktodadan. "Sizin isteklerinize, hayatım boyunca hiç karşı gelmedimBaba," dedi Helmos en sonunda. "Ancak bu konuda sizin yam!mzda olmayacağım. Kardeşimin aday gösterilmesine karşıyımve bunu engellemek için elimden gelen her şeyi yapacağım." Tamaros, hiç bir şey söylemeden, pencereden dışarı bak-maya devam etti. "Dagnarus, bunun için sizi suçlayamayacak, Baba," diyeekledi Helmos. "Bütün suçu kendi üstüme alacağım. Onu des-teklediğinizin herkes tarafından bilinmesini sağlayabilirsiniz.Bunun yüzünden size olan sevgisi azalmayacaktır." "Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yapacaksm,tıpkı Sanaöğrettiğim gibi," dedi Tamaros, ama sesi buz gibiydi. "Ancak,oğullarımın karşı karşıya geldiğini görmek bana acı veriyor." Helmos, kendisiyle sıkı bir mücadeleye girişti. Bir yandanbabasını rahatlatmak istiyor, diğer yandan da bunu kendi kal-bine karşı gelmeden yapmayı başaramadığı için de sessizliğinikoruyordu. Babasının tezlerini çürütmek için ne söyleyebilece-ğini; kardeşinin itibarını kesin bir şekilde zedelemek, Dagna-rus'u babasının gözünden sonsuza dek düşürmek için ne diye-bileceğini biliyordu. Ancak bu kelimeler o kadar kara, o kadarçirkin, o kadar iğrençti ki, Helmos bunları yüksek sesle söyle-yebilme cesaretini bulamadı kendinde. Babasının dehşete düşe-rek öleceğinden gerçekten korkuyordu. Bunların ötesinde,Helmos'un kanıtı yoktu. Kaynağı—uykuda mırıldanan Boş-luk'la ilgili kelimelerden bahseden bir kadın, sessiz kalması içinHelmos'tan para istemeye gelmiş bir kadın—güvenilmezdi.Babası, kadının çılgın hikâyesine inanmayı reddederdi ve Hel-0.52

KnrRv&ik, K-uuuda onu kesinlikle suçlayamazdı.irl°SRu yükü tek başına taşımak zorundaydı."Üzgünüm, Baba," dedi ve odadan ayrıldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 155: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Tamaros, uzun bir süre karanlıkta durdu, zira görevi mum-yakmak olan hizmetkâr, Kral ile veliaht prens arasındakirtışırıaya kulak misafiri olmuş ve odaya tekrar giremeyecekkadar dehşete düşüp korkmuştu.255

Bügügei) Şamar Oğlanı»Gareth, yorgunluktan ölüyordu. Sabahın erken saatlerinden karanlık çökene kadar bütüngün boyunca, kendisinden beklenen şekilde çalışmıştı. Bir ön-ceki gecenin yansım ise gizli çalışmalarına harcamıştı. O kadargeç saatlere kadar çalışmayı plânlamamıştı ancak kendisini hem261

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMA>Jkorkutan hem de meraklandıran bir keşif yapmak üzere OIHğundan, gözleri, kendisine rağmen kapanana kadar bilgi •izini sürmekten vazgeçememişti. Sabah zili çaldığında kitabının üstüne yığılmış bir hâldevd'sırtı tutulmuştu ve boynu ağrıyordu. O gün sınıfta sersem gn,'olduğundan, ustanın öfkesini üzerine çekmişti. Yatağına gumeyi dört gözle beklediğinden ve erken uyumayı plânladığı,dan, prensin ziyafete katılması ve geceyi sarayda geçirmesi içingönderdiği daveti alınca memnun olmamıştı. Gareth, rahatsız olduğunu belirterek bunu reddetmeyi dü-şündü ama saraydaki ziyafete katılması için Gareth'e izin verenve şu anda genç adama kıskançlıkla bakan Öğrencilerin Ustasıböylesi bir reddin son derece garip olduğunu düşünür ve so-rular sormaya başlardı. Ayrıca Gareth, doğal olarak, öfkedenkuduracak olan Dagnarus'un sorularım cevaplamak zorundada kalırdı. Prens, kendisine karşı gelinmesine çok öfkelenirdi. Gareth, Sihvyth'in hücresine bırakmış olduğu saray kıya-fetlerini—o sıralarda çok moda olan uzun tunik, yün çoraplar,mücevherlerle süslü kemer ve deri terlikler—giydi. İç çamaşır-larının üzerine giyilen sade, kahverengi bir cübbe, ayakkabılarve çoraplardan oluşan çırak büyücü kıyafetlerinin rahatlığınaalıştıktan sonra böylesi giysilerin ne kadar rahatsız ve kısıtlayıcıolduğunu düşündü giyinirken. Gareth'in bir aynası yoktu—büyücüler, kibir gibi zayıflık-ları aşmış olmalılardı—ve dolayısıyla da tıraşlanmış kafasınıörtmesi için Sihvyth'in getirmiş olduğu başlığı takarken kendi-sine bakamadı. Gençken yüzünü bozan iri, mor leke, Gareth'ingizli gizli umut etmesine karşın yok olmamıştı. Yakışıklı birgenç değildi. Bu şapka da onu komik göstermişti. Ancak bununiçin yapılacak bir şey yoktu. Bunu ekselansları emretmişti veekselanslarına her zaman itaat edilirdi. Son derece sıradan ve basit yemeklerden oluşan akşamöğününün yaklaştığı saatlerde, çeşitli işler yapmak için etraftadolanan bir sürü çırak vardı. Gareth, kimseye tek bir söz bileetmeden Tapmağı terk etti. Diğer çıraklar arasında çok az arka-daşı vardı. Suskun, utangaç ve doğum lekesi yüzünden sıkılgan262

KRYR\AX,İ\Z KUUU rareth, okulda sessiz ve içine kapanıktı. Bu tutumu, yaşıtıola0 ..gencilerin onu kibirli, prensten daha alt seviyede biriyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 156: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"'^Haslık ermeyecek kadar kendini beğenmiş olarak tanıma-af 1 açmıştı- Aslında oğlan, onları kendi iyilikleri için yalnızSin kmışh- Gareth'in eski ve yasaklanmış bir din olan Boşluk

üsü üzerindeki gizli çalışmaları, onu diğer öğrencilerden—sum öğrencilerden—ayırmıştı. Biriyle çok yakınlaşmaktan,ntıklarının f^ edilmesinden, eğer yakalanırsa yakınlarınınHa kendisiyle aynı kaderi paylaşmasından korkuyordu. Bu, prens için geçerli değildi ve Gareth'in yaptığı ve yapa-cağı her şey Dagnarus'a adanmıştı. Saraya yaptığı yürüyüş, eski şamar oğlanının uyanmasınayardımcı oldu. Muhafızlar onu dostça selâmladılar; çoğu, birçocuk olduğu zamandan beri tanıyordu onu. Kalenin içindeyolunu gösterecek olan uşağı gönderdi—Gareth, yolu, bu oğ-landan daha iyi biliyordu. Kendisine bakmak için bir aynanınönünde duraksadı ve şüphelendiği gibi, başlığın kendisini birsalak gibi gösterdiğini gördü. Ziyafetin gerçekleştirildiği oda sıcak ve gürültülüydü; gür-leyerek yanan bir ateş, say\sız taş-ışık ile mumların ışığı ve se-siyle dolmuştu. Gareth, daha şimdiden çakırkeyif olan, kırmızısuratlı, kaba babasını ve son dedikodularla meşgul olan veodaya giren oğluna şöyle bir bakan annesini mecburî olarakselâmladı. Henüz yemek servisi yapılmamıştı; misafirler çeneçalıyor, baharatlı şarap içerek ayakta duruyorlardı. Bir grupgenç, flüt ve lavta çalan iki kişinin eşliğinde bir köşede dansediyordu. Gareth, kalabalığın arasından ilerledi. Dagnarus'uher zaman bulabilirdi. Gareth'in tek yapması gereken, yaltakla-nan saraylıların en yoğun olduğu yere ilerlemekti; ekselansları-nın bu kalabalığın ortasında olacağı kesindi. Gareth, Dagnarus'un hikâyelerinden birine kahkahalarla

gülen grubun dışında durdu. Kafaların arasından prensin ken-disine doğru baktığım gören Gareth, orada olduğunu Dagna-rus'un anlaması için elini kaldırdı. Dagnarus'un kaşını hafifçekaldırarak gördüğünü belirmesini beklediğinden, prensin hikâ-yesini aniden kesip kalabalığı yararak—çevredekiler, köpek263

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKM*Nbalığının önünden kaçışan balıklar gibi iki yana ayrılmışla Hyanına gelmesine çok şaşırdı. "Leke! Bir saattir seni bekliyorum. Neden bu kadar a^-,tin? Neyse, boş ver." Dagnarus, Gareth'in ağzını açmasına ftvermeden konuşmaya devam etti. "Benimle gel. Son der*hassas ve önemli bir işim var. Ayrıca, onu görmeni istiyorum "6 Prens, kalabalığın üzerinden bakmak için parmak uçlarınyükseldi. Aradığı şeyi bulunca Gareth'in tuniğinin kolunu vakaladı ve oğlanı çekti. "Yol açın! Yol açın!" diye bağıran Dagnarus, çığırtkan tak-lidi yaparak herkesi eğlendirdi. Prens, yolunu açtı ve yaıundaGareth'i de çekiştirerek götürdü. Nereye gittiğini göremeyenGareth, sağındaki ve solundaki insanlara çarpü, insanlarınayaklarını ezdi, bayanların şapkalarını düşürdü. Terleyen, şaşı-ran ve üstü başı dağılan Gareth, kendisini kral, veliaht prens veprenses ile tanımadığı bir elf çiftinin karşısında bulunca dehşetedüştü; hepsi de kendisine eğlenerek bakıyordu. Tek istisna, elfkadındı; kadının ruhsuz bakışları onu fark etmiş ve o anda da-ha cazip bulduğu taş duvara bakmak için diğer tarafa dön-müştü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 157: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gareth, hem kitaplardan okuduklarından hem de elf kâhyaSihvyth'le yaşamış olduğundan, elflerin tavırlarına alışkındı.Çoğu elfin, insanları ne kadar aşağılık gördüğünü bilirdi veeğer iki şey olmasaydı, bu aşağılamaya aldırmaz, nezaket el-verdiğince kadını görmezden gelirdi. Ancak kadın, Gareth'inhayatı boyunca gördüğü en güzel kadmdı ve duvara bakışı çokfarklıydı. Kadının bakışları, Gareth'in görmeyi umduğu gibi,"Bu soğuk kayayı, çevremdekilerden daha ilginç buluyorum,"değil, "Eğer tanrılar bana acıyorlarsa, bu kayayı yok ederler vekaçmama izin verirler!" diyordu. Gareth'in ilgisi, kadından uzaklaşmak zorunda kaldı. Başlı-ğını çıkartmak ve kralı, başını eğerek selâmlamak zorundaydı.Yaşmdan ötürü oturmakta olan kralın sağında duran Helmos,Gareth'e içtenlikle gülümsüyordu. Gareth, şaşkınlıkla gözlerimkaçırdı. Gizli çalışmalarının ağırlığı üzerine bindi; bu, özelliklede artık anladığından daha fazla saygı duyduğu ve hayranlık264

k-flrflkvUfe Kuyu

ve1 diği Helmos'un yarandayken oluyordu. Gareth, Helmostlı narin eşi Anna'dan elf çifte dönmek için ilk fırsattanarabandı."Lord ve Leydi Mabreton, yeni gelen büyük elçiler," dediHelmos-"Mabreton" admı duyan Gareth, bir anda, bir çocukken ta-k olduğu suikasta geri döndü. Lorda bir çeşit panik içinde,hayalet hikâyelerini düşünerek baktı; ta ki Dagnarus, "ağabeyi"diyerek olayı aydınlatana kadar. Yine de, şiddetli bir şok geçirmişti. Gareth, sersemlemiş birhalde kalakaldı. Şansına, zaten pek konuşkan bir insan değildive konuşmaya katılması istenmeden dinleyebilme fırsatını bul-du. Bulunduğu noktadan, Lord Mabreton'un ölmüş olan ağa-beyini andırıyor olmasına karşm ağabeyinden daha içten, dahagüler yüzlü ve daha yakışıklı olduğunu fark etti. Gareth, LeydiMabreton'a tekrar baktı. Kadın duvara bakmayı kesmiş, gözle-rini, birazdan çevresine oturacakları meşe masayı aydınlatantaş-ışığa dikmişti. Kadına epey düşkün olduğu belli olan kocası, arada sıradakadma endişeyle bakıyor ve elf dilinde üşüyüp üşümediğini,bir pelerin ya da bir bardak şarap isteyip istemediğini sormakiçin konuşmasına ara veriyordu. Gareth, bütün bunlardan, ka-dının insan dilini konuşamadığını anladı. Kadının konuşmalarısıkıcı bulmasına şaşmamak gerekiyordu. Ancak kadm sıkılmışgibi gözükmüyordu. Daha çok bir kapana yakalanmış gibiydi. Kralın huzuruna başkaları çıktı. Helmos, babasının yanındadurmak zorundaydı. Dagnarus, ustalıklı bir hareketle, elf çift ilekralın çevresindekiler arasına girmeyi başarıp onları ayırdı vekendi gruplarını oluşturmalarını sağladı. Dagnarus'un emredenbakışı üzerine Gareth, biraz da şaşırarak onlara katıldı. Dagna-rus, daha önce elflerle—savaş alanındaki düşmanları dışında—hiç ilgilenmemişti. Şimdiyse sevimli ve cana yakın gözükmeyeçalışıyordu. Lordla konuşuyordu ancak gözleri mütemadiyenley diye kayıyordu ve Gareth—bunu daha önceden düşüneme-diği için salak olduğunu hissederek—bir anda neler olup bitti-ğini kavrayıverdi.2£5

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 158: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKlVlAfo Şok olmuştu. Dagnarus, gönül hikâyelerini Gareth'eanlatmamıştı. Arkadaşının seks maceralarının başlangıcı(on beş yaşlarındayken), Gareth, bunlarla kesinlikle ilgilerin adiğini, bunların hakkında hiçbir şey bilmek istemediğini a bbir şekilde belirtmişti. Gareth, aşk dünyasma birkaç kez çekigence yaklaşmaya çalışmış ancak acınarak reddedilmişti. Dolyısıyla da lekeli yüzünü ebediyen aşktan çevirmişti. Fizikselihtiyaçlarını parasını ödeyerek karşılıyordu; iyi bir evde çalışankendisinden büyük bir fahişe bulmuştu ve kadın kendisiyledalga geçiyorsa bile, bunu yüzüne karşı yapmıyordu. GarethDagnarus'un evlenmeyi düşünmediği sürece saraydaki ha-nımlardan uzak duracak kadar akıllı olduğuna inanmıştı. An-cak şimdi, arkadaşının bir elfe, asil kandan evli bir kadına aşıkolduğunu görüyordu. Daha uygunsuz, daha tehlikeli başka birşey olamazdı. Ve bu, diye düşündü Gareth umutsuzca, Dagnarus'un ar-zusunu kamçılamak için gerekli olan tek şey. "Korkarım eşiniz pek eğlenmiyor," dedi Dagnarus. "Bizimkaba köylüler olduğumuzu düşünüyor olmalı." • "Tam tersi, ekselansları," dedi Lord Mabreton, karısınasevgi dolu ama endişeli bir şekilde bakarak. "Leydi Mabreton,sizin dilinizi anlayamıyor ve bu yüzden sıkılıyor. Kendisini ge-liştirmek için çalışıyor ancak bu, takdir edersiniz ki, zaman alanbir iş." Artık leydiyi incelemeye başlamış olan Gareth, kadının ma-vi gözlerinde bir pırıltı gördü ve yanaklarının kızardığını farketti; kadın, itiraf ettiğinden çok daha fazla anlıyordu konu-şulanları. Muhtemelen, elflerin hem kaba hem de tuhaf bul-duğu Yaşlıdilini konuştuğunun bilinmesini istemeyecek kadargururluydu. "Saygıdeğer annem, kraliçe, eşiniz için fazlasıyla endişele-niyor," dedi Dagnarus. Kemerinde asılı duran süslü çantayauzanarak, mor ipekten bir kurdeleyle bağlanmış siyah kadifebir kese çıkarttı. "Bu yüzden de, aramızda bulunmasından nekadar memnun olduğumuzu gösterebilmek için annemin gön-derdiği hediyeyi hanımefendiye sunmak istiyorum. Bu hedi-2£&

K.arfl fvLIe Ku.uu mize verebilir misiniz, Lord Mabreton?"^ Dagnarus, nezaketle eğilerek, keseyi lorda uzattı. Leydiyeur kez bile bakmadı."Anneniz çok nazik, ekselansları," diyen Lord Mabreton,v memnun olmuştu. "Ona kendiniz vermelisiniz. Sevgilim,"jj\jj yUmuşak bir şekilde elf dilinde, "prens şana bir hediyetirmiş- Onu kabul edersen beni çok mutlu edersin."Leydi Mabreton, gözlerini taş-ışıktan çevirip doğrudanrjagnarus'a dikti. Kadının yüz ifadesi değişmemişti. Gözleri, birus havuzu kadar sakin ve ifadesizdi. Elf usulünde eğilerek se-lâm verdi ama hediyeyi kabul etmedi. Dagnarus'un rengi değişti. Kendisine böylesine kibirli birşekilde davranılmasına alışkın değildi. Ancak bu onu soğut-maktan ziyade daha fazla cezbetti. "Bunu sizin için açabilir miyim, hanımefendi?" diyenDagnarus, zarif bir el hareketiyle fiyongu çözdü. Kumaş, örttüğü nesnenin üzerinden kaydı. Gümüş pırıl-dadı; gökyüzü kadar mavi bir taş—Pecvvae, firuzenin, dünyayadüşen gökyüzü parçaları olduğuna inanırdı—kumaşm siyahlı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 159: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ğıyla bir kontrast oluşturdu. Firuze büyüktü—Gareth'in şimdiye dek gördüklerinin enbüyüğüydü—ve bir nilüfer çiçeği şeklinde oyulmuş, son derecenarin bir gümüş telkarinin üzerine oturtulmuştu. Leydinin göz-leri büyüdü. Buzdan yapılmış bir kadın olabilirdi ama bu kadargüzel ve değerli bir şeye karşı koyamazdı. Pecvvae mücevherle-rinin büyülü olduğu söylenirdi. Dagnarus, kolye ucunu kadife kumaşın üzerinden aldı, morkurdeleye geçirdi ve ışığa tuttu. Leydi, gözlerini ondan alamı-yordu. Artık yüz ifadesi değişmiş, yanaklarına renk gelmiş, ba-kışları yumuşamışü. Ahenkli ve yumuşak bir ses tonuyla, koca-sıyla konuştu. "Lütfen minnetimi prense ilet. Ancak bu kadar değerli birhediyeyi almak—" "Almalısın, eşim," dedi kocası gülümseyerek. "Bu, kraliçe-nin hediyesi. Yoksa majestelerine ayıp olur."Dagnarus, sanki kadının itirazlarını anlıyor gibi, endişeyle267-

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMVNizleyerek yerinde durdu. "O zaman," dedi leydi rahatlayarak, "hediyeyi meınnyetle kabul ettiğimi söyle majestelerine."Lord Mabreton tercüme etti. Dagnarus, çok mutlu olrrm "Size bir şey soracağım, lordum. Kolyeyi leydinin boynben taksam yakışıksız kaçar mı?" "Elbette ki hayır, ekselansları. Sevgilim, ekselansları, k. ı

yeyi takmak istiyor." Leydi, başını eğdi. Dagnarus, kurdelenin iki ucunu birb'rine bağladı. Kadına gerektiğinden biraz daha fazla yaklaşarakkolyeyi kadının başmdan geçirdi. Elleri yavaşça hareket ediyorkadirim saçını bozmamak için özen gösteriyordu. Dikkatli birgözlemci, ellerinin hafifçe titrediğini görebilirdi. "Taşın büyüsü, kendisini yapanın amaçladığı gibi işlesin,"dedi Dagnarus yumuşakça. "Sizi her türlü kötülükten koru-sun." Kadın, adama bakmak için başını kaldırdı ve Gareth, o an-da kadının konuşamasa bile Yaşlıdilini anladığını gördü. Kadın,prensin ne dediğim çok iyi anlamıştı. Dagnarus'un parmaklan,kadirim yanağına dokundu. Leydinin dudakları aralandı; kadındaha hızlı nefes aldı. Yanakları, sanki adamın dokunuşu kanıoraya çekmiş gibi kızarmıştı. Dagnarus da daha sık nefes almaya başladı; gözleri, doğalolmayan bir parlaklıkla yamyordu. İkisinin arasında olanlar okadar yoğundu ki, Gareth kollarındaki ve boynundaki tüylerinsanki yakınlarda bir yere yıldırım düşmüş gibi diken diken ol-duğunu hissetti. Bu kör edici patlamanın odadaki herkes, özel-likle de Lord Mabreton tarafından hissedilmiş olduğunu dü-şündü ama elf, kendisini kutlamaya gelen biriyle konuşmakiçin bir anlığına arkasını dönmüştü. Geri döndüğünde o angeçmiş, yıldırım yok olmuş, Gareth'i fırtınanın çıkmasını beklerbir halde bırakmıştı. Yakıcı patlama ertelenebilirdi ama er geç gelecekti; Gareth,bunu kasvetli bir önseziyle görebiliyordu. Dagnarus'un ilişkile-rindeki tek tesellisi, aşkm. hiç olmamasıydı. Dagnarus, aşkı,mantıklı düşünebilmeyi engelleyen ve bir erkeğin cesaretine ket26>2

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 160: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

klflrfliA-Lte K,KWUmaçını bulandıran bir duygu olarak görür, aşk ve aşık-VT dalga geçerdi.%'mdi Dagnarus'un gözleri kamaşmış gibiydi. Aşka şid- ı karşı çıkan bu adam, arkasına bile bakmadan aşkın dipsizoyuşuna yuvarlanmıştı.Leydi Mabreton gözlerini aşağıya indirdi. Kocası kendisinekınak için döndüğünde, kadın hediyesiyle ilgileniyordu. Eğerrareth arkadaşının kaburgalarma dirsek atmasaydı, Dagnarus,pılmış bir şekilde kadma bakmaya devam ederdi. Kendini toparlayan Dagnarus, kadirim gülümseyerek, ko-cası vasıtasıyla ilettiği teşekkürlerini kabul etti. Masaya çağırıl-maları, bundan sonra ne söyleyeceklerini düşünen grubu kur-tardı. Leydi Mabreton, eğilerek kibar bir selâm verdi ve elinikocasının koluna koyarak, masada kendilerine ayrılmış olanyere ilerledi. Geri dönüp prense bakmadı. "Hayatımda gördüğüm en güzel kadın," dedi Dagnarus ha-fifçe, kadının arkasından bakarken. "Böylesi bir güzelliğin varolduğunu hayal bile edemezdim!" "Kocasının da aynı şekilde düşündüğüne eminim," dediGareth mutsuz, huysuz ve acı bir şekilde. Dagnarus, öfkeden bembeyaz kesilmiş bir yüz ve fal taşı gi-bi açılmış gözleriyle arkadaşının önüne dikildi ve Gareth'in eli-ne vurdu. "Bana ders verme, Leke!" dedi. "Ne şimdi ne de başka birzaman. Yoksa arkadaşlığımız biter." Pelerinini savurarak arkasını dönen prens, misafirlerin da-ha henüz yerleşmeye başlamış olduğu masadan uzaklaştı. An-nesinin nereye gittiğini soran tiz sesini duyunca ters bir şekildeiyi olmadığım belirten prens, ayrılmak için izin istedi. Bunlarısöylerken, gözleri Leydi Mabreton'a kilitlenmişti. Leydi Mabre-ton, Dagnarus'un ilgisinden habersizmiş gibi davramyordu.Ancak hem Dagnarus, hem de Gareth kadının her şeyin farkın-da olduğunu biliyorlardı. Kadının elleri, firuze kolyesine gittive onu sıkıca tuttu; belki de içindeki koruyucu büyüyü açığaçıkartmak istiyordu.Pecwae büyüsü güçlü olurdu; Gareth, bunu okulda öğren-2&9

MARGARET W E I S ve TRACY H i C K MA Nmisti ama kalbin etkili büyüsüne dayanacak kadar güçlüdığını, hiçbir büyünün, hatta en güçlü büyücünün yaptı», ^yünün bile ona karşı koyamayacağını düşündü. Gareth de salondan çıktı. Kimse onu aramadı; bu y(j Hde bir açıklama yapmak zorunda kalmadı. Dagnarus'u düşündüğü yerde buldu; giysileriyle birlvyatağına yatmıştı, kötü bir ruh halindeydi ve gittikçe de kötcı 6şiyordu. Sihvyth sessizce odada dolanıyor, bir yari(jDagnarus'un yere fırlatmış olduğu pelerinini katlayıp kaldırken bir yandan da hizmetkârlar tarafından getirilen soğuk etmeyve, ekmek ve bir sürahi şaraptan oluşan sofranın kurulma-sını sağlıyordu. Her zamanki gibi, Silwyth, sanki oradayrruş daolan biten her şeyi biliyormuş gibiydi.Gareth, ilerleyerek yatağın ucunda durdu."Bu şapka seni salak gibi gösteriyor," dedi Dagnarus. "Biliyorum." Şapkayı kafasından çekerek çıkartan Gareth,kolunun altına sıkıştırdı. "Özür dilerim. Söylediklerim için." "Neden?" diye sordu Dagnarus a&ıyla. "Sadece doğruyusöyledin. O bir elf, asil kandan, bir Hâkimiyet Efendisi'nin ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 161: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rısı, babamın sarayında bir misafir—ona aşık olmamam içindaha bir sürü neden var." Bir an durdu, sonra da, "Yine de onaaşığım," diye ekledi hafif bir sesle. Şapkasını çıkartmış, dalgın bir şekilde üzerindeki tüyleriyoluyor ve ince işlemelerini çekiştiriyordu. "Beni çağırtmanızın nedeni bu muydu?" diye sordu Gareth,yatağın kenarına otururken. "Evet," diye yanıtladı Dagnarus. "Onu görmeni istedim. Bukonuda vaaz dinlemek istemiyorum!" "Özür dilediğimi söyledim," dedi Gareth. "Bu konuda dahafazla konuşmayacağım." "İyi." Kalkarak oturan Dagnarus, parçaladığı şapkasını birkenara attı. "Eğer beni sinirlendirmeyeceğine söz verirsen, bu-rada kalıp akşam yemeğimi benimle paylaşabilirsin. Ve eskiodanda kalırsın. Sanırım En Saygıdeğer Yüksek Büyücü bir ge-ceyi sensiz geçirebilir."Gareth'in gözleri parladı ve yan gözle Sihvyth'e baktı-3.J-0

KRrRtnlüz KU\AU th konuşulacak şeyleri olduğunu anlamıştı ama bu ko-^ma,' kâhyanın önünde olmayacaktı.nÜ^ "Eâer En Saygıdeğer Yüksek Büyücü tavsiyelerime ihtiyaçarsa, beni nerede bulacağını biliyor," dedi Gareth. "Gerisini kendimiz hallederiz, Sihvyth," dedi Dagnarus."Artık çekilebilirsin. Ah, bu arada, seçtiğin hediye mtikem-eldi. Leydi ondan epey etkilendi, değil mi, Leke?""Epey," dedi Gareth ters bir şekilde. Silwyth, eğilerek selâm verdi. "Ekselanslarını memnun et-mİş olmaktan mutlu oldum." "Bir şey daha var, Sihvyth," dedi Dagnarus, elf çekilmeküzereyken. "Leydi Mabreton'un adı ne?""Valura, ekselansları," dedi elf. "Valura," diye tekrarlayan Dagnarus, kadının adını, sankikaliteli bir şarapmışçasına tattı. "Peki bunun elf dilindeki an-lamı ne?""Kalbin huzuru, ekselansları." "Kalbin huzuru." Dagnarus, acı acı gülümsedi. "Ailesi hatayapmış. Hepsi bu kadar, Sihvyth.""İyi geceler dilerim, ekselansları." "Dile ama pek iyi geçeceğini sanmıyorum," diye mırıldandıDagnarus. Elf çekildi. İki genç adam masanın başına oturdular.Gareth, katılmadıkları ziyafettekiler kadar güzel olmasa da Ta-pmakta yiyeceği koyun etinden çok daha güzel olan yemeğiiştahla yedi. Dagnarus birkaç ısırık aldı ve sonra tabağını birkenara iterek şaraba daldı. "Bugün en azından bir zafer kazandım," dedi, uzun sessiz-liği bozarak. İçindeki mor sıvıyı döndürürken şarap kadehinebaktı. "Lord Donnengal'm öldüğünü duydun mu?""Duydum. Onu sevdiğinizi bilmiyordum." "O adam umurumda değil. Söylemek istediğim bu de-ğildi," dedi Dagnarus, arkadaşının anlayışının kıt olmasına da-yanamaz bir şekilde. "Onun ölümüyle birlikte, Hâkimiyet Efen-dileri arasında bir yer boşalmış oldu.""Evet, sanırım öyle oldu," diye yanıtlayan Gareth, ne oldu-271

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKM&N

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 162: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ğunu hâlâ anlamamıştı. "Bu yeri doldurmak için babanızınlında olan biri var mı?""Var," dedi Dagnarus. "Ben." Gareth, tam bir yudum şarap içmek üzereydi. Neredevbardağı düşürüyordu. Arkadaşına bakakaldı."Siz ciddîsiniz." "Hiç daha ciddi olmamıştım," dedi Dagnarus. "Neden şa.şırdm? Bunu daha önce konuşmuştuk." "Ve ben her seferinde itiraz etmiştim. Bu konu hakkındason konuştuğumuzda sizi ikna ettiğimi sanmıştım." "Bunun üzerinde düşündüm," dedi Dagnarus, "ve fark et-tim ki, eğer sadece tehlike yüzünden bundan vazgeçersem, ozaman bir korkak olurum. Ve eğer ben bir korkaksam, bir dahabaşka bir adama savaşa ya da başka bir tehlikeli duruma gir-mesi için emir veremem." "Bu, savaşmakla aynı şey değil," diye bağırdı Gareth sertbir şekilde. "Bu, bir mızrağın kalbinize saplanjnası değil-odurumda bir an için korkunç bir acı hissedersiniz ve sonra ölür-sünüz. Bu, Kutsal Dönüşüm, Dagnarus. Bu sizin ölümünüz ola-bilir, evet, ama çok daha beteri başınıza gelebilir." Dagnarus, küçümsüyordu. "Ayini gördüm. Ağabeyiminbundan geçmesini gördüm ve hiç de hoş gözükmüyordu, haklı-sın ama benim katlanamayacağını bir şey de değildi. Ben, on-dan daha güçlüyüm. Tanrılar, onu Kederlerin Efendisi yaptılar.Bana bundan daha kötüsünü yapamazlar ve daha iyisi olabilir." Gareth, konuşmadan önce duraksadı. İkisi odada yalnızdı.Herkes ziyafette olduğundan, kalenin bu kısmında kimseninolmaması gerekiyordu. Yine de, kelimelerinin soluğunu prensinyanağında ve kulağında hissetmesi için, Gareth öne eğildi."Helmos, Boşluk'a bakmamıştı, ekselansları.""Ee? Ne olmuş?" Dagnarus, sabırsız bir şekilde geri çekildi. "Helmos, Boşluk'u kabul etmemişti, efendim," diye devametti Gareth ısrarla. "Ama siz ettiniz!""Sen de ettin, Leke," diyen Dagnarus'un sesi buz gibiydi. "Biliyorum," dedi Gareth. "Tanrılar yardımcım olsun, bili-yorum."27-2

KaralAİıte Kuuu"Eh, ° halde, sorunu açıkla bana. Ve neden bunu ilk kez^'«Çünkü bu konularda çalışmaya daha yeni başladım, ekse-lan- Ve çünkü sizin bir Hâkimiyet Efendisi olma fikrindengeçtiğinizi sanıyordum. Bundan bahsetmeye gerek görme-miştim.""Eh, peki ne olacak? Boynuzlar ve kuyruk mu çıkartaca-t"gım? "Bilmiyorum, efendim," dedi Gareth, alayı duymazdan ge-lerek. "Emin olamam. Böyle bir şey daha önce hiç olmadı." "O zaman öğren! Bu arada, ben de amacıma ulaşmaya çalı-şacağım." "Elimden gelen her şeyi yaparım, ekselansları, ama ikili birhayat yaşadığımı unutmamalısınız. Kimse benim Boşluk bü-yüsü ile uğraştığımı bilmiyor. Tapmaktaki çalışmalanmla dailgilenmem lazım—ki onlar da yeterince zor. Bu da yasak me-tinleri çalışmak için bana çok az zaman bırakıyor." "O zaman Tapmaktaki çalışmalarını bırak! Hem zaten sahipolduğun büyü gücünün, sana öğretenlerden çok daha fazla ol-duğunu kendin söylemiştin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 163: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Rol yapmaya devam etmeliyim yoksa şüphelenirler. Sizinde söylediğiniz gibi, yapabildiğim büyüleri görselerdi, ustala-rım şaşkına dönerlerdi." Giysisinin boynundaki ve göğsündeki düğmeleri çözenGareth, göğsünü ve karnını açtı. Dagnarus, gördükleri karşısında geri çekildi. Bir mendilalarak, aceleyle burnunu ve ağzım kapattı. "Kahretsin, Leke! Nasıl bir hastalık kaptın sen böyle? Ve bubulaşıcı hastalığı ne cüretle bana geçirmeye kalkarsın?" Gareth'in teni, kimisi kurumuş, kimisi yeni ve içinden irin-leri sızan, giysisinden dışarı çıkmasın diye üstleri bezle kapa-tılmış çıbanlar ve sivilcelerle kaplıydı. Sert bir yüz ifadesiyleyaraları örten kumaşı kaldırırken, acıdan dudaklarım ısırdı. "Vebalı değilim, ekselansları," dedi Gareth. "Bulaşıcı birhastalığım da yok. Bundan korkunuz olmasın.""O zaman hastalığın ne?" diye soran Dagnarus, dikkatlezy-3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANmendilini indirmesine karşın, aradaki mesafeyi korudu "Boşluk büyüsü," dedi Gareth. "Boşluk büyüsü, tartnibir kutsama olarak gelen büyünün aksine, içimizdeki kar ^kısımlardan gelir. Bu yaralar, yaptığım büyülerin fiziksel*göstergesi. Bunun neden olduğunu kimse tam olarak bilmivBence bu, bedenin Boşluk'a karşı şelme, ruhu karanhkt «dönmeye ikna etme yöntemi." "Kapat şunları!" Gözlerini kaçıran Dagnarus, iğrenmisti"Bu görüntü beni kaşındırıyor. Kesilmiş kollar ve bacaklar gördüm ve kesinlikle geri çekilmedim ama hastalıktan nefret ede-rim. Biliyorsun. Bunu neden bana gösterdin?" "Sadece Boşluk'un benden istediklerini çekiyorum," dediGareth, düğmelerini iliklerken. "Bunlar, büyüme sahip olmamiçin yapmam gereken fedakârlıklar." "Peki bunları bana söylemenin nedeni ne?" diye soranDagnarus, arka arkaya şarap içip bardağını tekrar tekrar doldu-ruyordu. "Benim de böyle olacağımı söylemiyorsun, değil mi?" Gareth, hemen cevap vermedi. Bunun yerine, "Eğer Hâki-miyet Efendisi olmak için aday gösterilirseniz, Yedi Hazırlıktangeçmeniz gerekecek. Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?"diye sordu. "Bilmiyorum." Dagnarus, omuzlarım silkti. "Onların ne ol-duğu konusunda bir fikrim yok. Çok zor olamazlar. Ağabeyimgeçti." "Onlar üzerinde çalıştim ve şu kadarını biliyorum—onlarıgeçmeyi başaramazsınız, ekselansları. Boşluktan yardım iste-meden olmaz," diye sonuçlandırdı Gareth sözlerini. Dagnarus, yeşil gözlerinde tehlikeli bir pırıltıyla, "Bana bukadar az mı güveniyorsun?" diye sordu. "Cüzzamlılarm yaralarmı sarar mısınız?" diye sorarak kar-şılık verdi Gareth. "Benimkiler gibi yaraları?" "Tanrı aşkına, hayır!"diyen Dagnarus, yüzünü ekşitti. "Bu-nu neden yapmalıyım ki?" "Ne kadar merhametli olduğunuzu göstermek için. Saygı-değer Büyücülerden oluşan bir grupla saatler boyunca oturup/ruhun ölümden sonra başkalaşma olasılığını tartışır mısınız?"2/4

kiara^-Lte K.u.yu rabmı bir dikişte içen Dagnarus, "Bunu uyduruyorsun!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 164: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

? e itiraz etti gülerek.diye"t3en çok ciddîyim, efendim." "Eh/ ° hâlde, hayır. Bunun yerine, onlara savaş alam tak-•kleri hakkında ders veririm."tt "gu anda ikisinden kalmış durumdasınız."Şarap bardağım tekrar doldururken, "Başarısız olmayaca-gger gerekirse, bana yardım etmesi için Boşluk'u çağırı-fm/" dedi Dagnarus kayıtsızca. "Boşluk, hizmetleri için bir karşılık ister, ekselansları," dediGareth, ısrarlı, gergin bir sesle. "Boşluk kurban ister. Hiçbir şeyvermezseniz, hiçbir şey alamazsınız." " D zaman veririm," dedi Dagnarus parlayan gözler ve ça-tılmış kaşlarla. "Ne vereceksiniz?" diye bastırdı Gareth. "Neyi isteyerekverebilirsiniz ki?" "Ne gerekiyorsa onu, biçimsizleşmediğim sürece," diyenDagnarus, bu konuşmadan sıkılmıştı. "Bunu istiyorum, Leke,"dedi bir anda ateşle. "Ağabeyimle eşit olmadan tacın sahibiolamam." "Ağabeyiniz hayatta olduğu sürece zaten tacın sahibi ola-mazsınız," dedi Gareth sessizce. "Kazalar olabilir," diye cevap verdi Dagnarus. "Annesi, birattan düşerek öldü. Islak bir kaldırımda ayağı kayabilir. Tekne-sinden suya düşebilir. Ya da hayır işleriyle uğraşırken bulaşıcıbir hastalık kapabilir. Boşluk, bir kurban istiyor. O zaman o—" "Bunu söyleme, Dagnarus!" Ayağa fırlayan Gareth, şara-bım döktü ve masadaki tabağım düşürdü. Eliyle, prensin ağzınıkapattı. "Tanrıların aşkına, bunu söyleme!" "Pe'a, söylemem," diyen Dagnarus, sinirle Gareth'in eliniittirdi. ' Ve bana dokunma. Çiçek hastalığına tutulmamış oldu-ğuna hala ikna olmadım. Söylemiş olduklarıma gelince, ciddîdeğildim. Ağabeyimi pek sevmem ama onun başına kötü birşey gelmesini de istemem. Tabi Hâkimiyet Efendisi olmamakarşı çıkmadığı sürece.""Eğer yaparsa," dedi Gareth, "bunu sadece size olan sevgi-2?5

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANsinden dolayı yapacak. Tıpkı benim gibi." "Ağabeyimin sevgisinden şüphelerim var," dedi Dagna"Ama seninkinden yok, Leke." "Teşekkür ederim, ekselansları." Şaraptan ve yorgurüuUGareth'in uykusu gelmişti. Uyuyakalmamaya çalışarak, gözırini ovaladı. Şarap sürahilerinden birini boşaltan ve bir başkasına baknan Dagnarus, "Yatağa git," diye emretti. "Sıkıcı bir arkadaşsm." "Üzgünüm, ekselansları," dedi Gareth. "Ama bu aralar pekuyumadım." Dagnarus, ona merakla baktı. "Kendini bir cüzzamlı halinegetirmek için ne büyüsüyle uğraşıyordun?" Gareth, kafasını salladı. "Uygun bir zamanda söyleyeceğim,ekselansları. Ama bunun için henüz çok erken. Çok erken."Çok da ilgilenmeyen Dagnarus, omuzlarını silkti.Gareth, prensin odasındaki küçük yüklüğe doğru yöneldi. "O çok güzel, değil mi?" dedi Dagnarus, dolu bardağınabakarken."Çok güzel," dedi Gareth.Dagnarus, şaraba gülümsedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 165: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gareth, içini çekerek yatağma gitti.27£

Kalbin tara "Arka arkaya iki gün beni ziyarete geliyorsun, ha, oğlum?Beni üç ay ihmal ettikten sonra hem de. Bunu hak etmek için neyaptım?" diye yakındı Emillia. Bir gece önce fazla kaçırdığı ye-mek ve içki yüzünden ters, hırçın ve huysuzdu—çok sevdiğioğluna karşı bile. "Özellikle de dün gece beni rezil ettikten son-27^

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANra." "İşte onun için özür dilemeye geldim, hanımefendi," jed.Dagnarus alçakgönüllülükle. "Çok rahatsızlanmıştım. Eğer kalmış olsaydım, yediğim her şeyi çıkartarak seni gerçekten utandıracaktım." Kraliçe endişelenmişti. Endişeyle oğluna baktı. "Gerçektende solgun gözüküyorsun. Sanırım ateşin çıkmış. Alev alev ya.nıyorsun. Bir an önce doktora gitmen lazım." Dagnarus'un rengi solmuştu ve ateşle yanıyordu, ancak buateşin nedeni aşktı. Saatlerdir dolanıyor, annesinin kabul saati-nin gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu; böylece güzel Leydi

Mabreton'u tekrar görebilecek, belki de kadını gülümsetebile-cek ya da en azından kadının kendisine bakmasını sağlayabile-cekti. Ancak kadın, ne kendi etrafında dolanan nedimeler, nekraliçenin sinirle fırlatmış olduğu pudrayı yerden temizleyen-ler, ne de majestelerinin öfkeyle ortalığa saçmış olduğu giysileritoplayanlar arasında değildi. Dagnarus'un hayal kırıklığı büyüktü. Ley dinin orada ol-mamasından ötürü şaşırmış ve endişelenmişti. Belki de annesi-nin elf kadını iplik getirmek ya da düşmüş bir mendili veyakayıp bir küpeyi bulmak gibi bir iş için bir yere göndermiş ola-bileceği aklına geldi. "Umarım dün gece güzel geçmiştir," dedi. "Lord ve LeydiMabreton eğlenebildiler mi?" "Ah, elfleri kim anlayabilir ki?" diye yanıtladı Emillia tersters. "Hepsi nankör. O kadını, babanın isteği üzerine evime al-dım—dikkatini çekerim, bu kadar sessiz, kasvetli bir yaratığıben asla refakatçi olarak seçmem. Ben yakut kolyemi istedi-ğimde bana inciyi verdi, değil mi, Constance? Yakut kolyeyitakmak istediğimi açıkça belirtmiştim ve o, sadece beni sinir-lendirmek için inci olanı getirdi, buna eminim." "Anne," dedi Dagnarus nazikçe, "Leydi Mabreton, bizimdilimizi bilmiyor." "Elbette biliyor," dedi kraliçe. "Bütün elfler bilir. Sadece on-ların yanında rahat rahat konuşalım diye bilmiyormuş gibi ya-parlar. Ama artık bunun bir önemi yok. Şükürler olsun, o gitti-O.J-2

KnrfliA-Ute Kuuubakmaktan usanmıştım. Fare gibi, itici bir kadındı.""Gitti mi?" Dagnarus, kanın yüzünden çekildiğini ve kal-ıvrıden boşaldığını hissedebiliyordu. Kıskanç annesinin, yü-ndeki böyle belirgin bir değişikliği kaçırması olanaksızdı. Butizden, kadının saçından düşmüş olan bir tokayı almak içingilerek kendini toparlayana kadar yüzünü gizledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 166: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Gitti diyerek ne demek istiyorsun, anne?" diye sorduumursamaz gibi gözükerek. "Geçitten mi? Vatanına geri midöndü?" "Elfin nereye gittiğini bilmiyorum," diyen Kraliçe Emillia,aynaya dönerek yorucu sabahın izlerini üzerinden atmaya ça-lıştı. "Umursamıyorum da. Sen nereye gidiyorsun?" "Öğüdünü dinliyorum, anne ve doktora gidiyorum," dediDagnarus. "Beni affet. Pek iyi değilim." Oğlu gittikten sonra, "Belki de hastalığı bulaşıcıdır," dediEmillia. "Çabuk, biraz adaçayı yakın ve bana koklamam için birdiş sarımsak getirin. Çabuk, hanımlar!"***** "Sihvyth!" diye bağırdı Dagnarus. "Silwyth, nerede—Ah,işte buradasın. Sihvyth, Leydi Mabreton gitmiş!" "Evet, Ekselansları," diye yanıtladı elf sakin bir şekilde."Ben de bunu bildirmek için sizi arıyordum." "Nereye? Neden? Vatanına geri mi dönmüş? Ters bir şeymi var? Yoksa sorun kocası mı?" Prensin odasının açık kapısından dışarıya bir göz atanSilvvyth, "Sakin olun, Ekselansları," dedi kısık bir sesle. Dagnarus, adamın haklı olduğunu fark etti ve sustu ama içisabırsızlıkla kaynıyordu. Kendine bir kadeh şarap doldurdu veonu bir dikişte içti. Ilık şarap güzel gelmişti. Damarlarındangeçerek kalbine ilerledi, kaybetmiş olduğu kanın yerini dol-durdu ve adamın aklını basma getirdi. Sihvyth, sabahın bu geç saatlerinde şans eseri boş olan ko-ridorun her iki tarafına da baktı. Kapıyı kapattı."Söyle bana," dedi Dagnarus. "Nereye gitti?"Q.jj

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMAN "Leydi Mabreton, bu sabah, erken saatlerde sarayı terleÇekiçtırnağı Nehri'nin kıyısındaki evine gitti." "Yani Tromek'e geri dönmedi!" Dagnarus o kadar rahmıştı ki, destek almak için masaya dayanmak zorunda katn^"Neden gitti? Annem yüzünden mi?""Bilmiyorum, Ekselansları—" "Tanrılar aşkına, hayır!" diyerek kendi sorusunu kendi •yanıtladı Dagnarus. "Benim yüzümden, değil mi? Benim yüzümden gitti! Beni seviyor ve kendi kalbinden korkuyor. nzmelerimi ve pelerinimi getir—" "Ekselansları," diyerek itiraz etti Sihvyth, azarlamayı andı-ran bir ses tonuyla, "böyle alelacele hareket edemezsiniz. Du-run ve düşünün. Yanında hizmetkârları var ve askerlerin eşli-ğinde gidiyor. Eğer düşüncesizce davranırsanız, onun başınıbelaya sokarsınız. Böyle delirmişçesine savaşa girmezdiniz, Ek-selansları." Son kelimeler mantıklıydı; Dagnarus'u çevreleyen mutlu si-sin içine sızdı. Bu bir savaştı. Leydi, geri çekiliyordu, önündenkaçmıştı; bunun anlamı da kadının buzdan zırhında bir çatlakbulmuş olduğuydu. Aklına gelen ilk fikir hızla kovalamak vebaşarısını kesinleştirmek olmuştu ama şimdi bu plânın ona sa-vaşı kaybettireceğini görüyordu. Araziyi tanıması, karşısındakidüşman kuvvetlerinin gücünü öğrenmesi, nasıl hareket edece-ğine karar vermesi gerekiyordu. "Haklısın, Sihvyth. Bu evin yerini öğrenmem gerekiyor.Evin yerleşimini ve araziyi, bulunması muhtemel nöbetçileri,muhafız kulübesinin yerini, yanında kaç adam ©lduğunu vehizmetkârların nerede uyuduğunu bilmeliyim." Dagnarus'un

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 167: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

içi daraldı. "Korkarım bu mümkün olmayan bir iş." "Pek değil, Ekselansları. Şimdiki Lord Mabreton'un hiz-metkârlarından biri, eski Lordun da hizmetkârıydı. Sizin soru-larınızın cevaplarını ondan alabilirim.""Şüphelenmez mi?" "Muhtemelen, ama dilini tutması gerektiğini bilir. Başka bi-rinin emriyle, bu işi çok uzun yıllardır yapıyor."Dagnarus, elfin yüzündeki duygusuz ifadenin arkasını2.S0

KRrawU)z Kuuu ve çalışarak, Sihvyth'e dikkatle baktı. "Yani bu adam,gör*?. efendisi hakkında casusluk yapıyor."^eI1"Bu adamın, Lord Mabreton'dan daha güçlü bir efendiyemet ettiğini söylesek daha doğru olur, Ekselansları." "Rahibin Kalkanı'nm casusu. Ama Lord Mabreton'un Kal-n'a sadık olduğunu söylemiştin. Neden onu izletiyor peki?" "Kalkan, Lord Mabreton'un sadakatinden çok memnun. Okadar memnun ki, bunun hep böyle olduğunu gösteren kanıt-lara sahip olmaktan asla bıkmıyor." "Anlıyorum." Dagnarus, sırıttı. "Kalkan'a benim hakkındane söyledin, merak ediyorum, Silwyth." "Sizin mükemmel bir asker, parlak bir komutan, kötü biröğrenci olduğunuzu ve Boşluk'u benimsediğinizi söyledim." Bir kaşını kaldıran Dagnarus, koltuğuna iyice yaslandı."Boşluk mu, Sihvyth? Sen neden bahsediyorsun? O, sihirbazla-rın ve cadıların dini. Eğer büyücülerin söylediği saçmalıklarınyansına bile inanacak olursak, karanlık ve şeytanî bir din." "Aynı zamanda da bir prensin dini, Ekselansları," dediSihvyth, sandıktan kalın, yün bir pelerin çıkartıp kırışıklıklarınıgidermek için silkelerken. "Ve azimli, genç bir büyücünün. En-dişelenmeyin, Ekselansları. Ben de dilimi ne zaman tutmamgerektiğini bilirim. Bundan, Kalkan dışında kimseye bahsetme-dim. Bir gün müttefik olmayı düşündüğü adam hakkında herşeyi bilmek onun en doğal hakkı." "Peki o gün ne zaman?" diye sordu Dagnarus, bir an du-raksadıktan sonra."Ekselansları Kral oldukları zaman.""Peki o gün ne zaman?" diye ısrar etti Dagnarus."Ekselansları ne zaman isterlerse," diye yanıtladı Sihvyth. Dagnarus, tehlikeli bir sessizliğe gömüldü. "Söylediğin şe-yin gerçek olduğunu varsayalım," dedi en sonunda. "Kimseninüstümde böyle bir güce sahip olmasından hoşlanmam, Silwy-th." "Bunu size söylememin de nedeni tam olarak bu, Ekse-lansları. Size ne bildiğimi ve bu bilgiyi nasıl kullandığımı söy-ledim. Ekselanslarının benimle ne yapacağı artık Ekselanslarına221

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkaldı. Size sadakatim ve sessizliğim hakkında güvence vrim ama eğer Ekselansları bana güvenmiyorlarsa, böyi ? '"venceler anlamsız olacaktır. Eğer Ekselansları bana güve ? ^larsa, o zaman hiçbir güvenceye ihtiyaç yoktur." Dagnarus, hafifçe gülümseyerek karşılık verdi. "Ah "güveniyorum, Silwyth. Neden sana güvendiğimi söyleyev^İlk Lord Mabreton'un basma gelenler hakkındaki gerçeği bild'ğimi hatırlarsın. Babam, yabancı bir devletin vatandaşı olmyüzünden lordun katiline ölüm cezası vermez ama suikastc

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 168: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

uzun bir süre için zindana attıracağı kesin. Dışarıyı azıcık bilgöremeden karanlık bir hücreye kilitlenmek—bir elf için en a&rişkence. Bu durumdaki bir elfin ölümü daha cazip bulacağımdüşünüyorum. Sen ne dersin, Silvvyth?" "Haklısınız, Ekselansları," dedi Sihvyth, eğilerek selâm ve-rirken. "Ekselansları, halkımı çok iyi tanıyor." "Devam et, o halde," dedi Dagnarus. "Gidip casusunla ko-nuş. Yeteri kadar zaman kaybettik."***** Pelerini ve çizmelerini giyen, ihtiyacı olan bilgileri alan,evin yerini ve yerleşimini gösteren bir haritayı edinerek şapka-sına tıkıştıran Dagnarus yola çıktı. Yalnızdı. İlk başta,^Silwyth'ide yanma almayı düşünmüştü; prens, elf dilini hiç bilmiyorduve bir çevirmen faydalı olabilirdi. Ancak biraz daha düşününce,bu ani kayboluşu hakkındaki sorulara cevap verebilmesi içinSilwyth'in geride kalması gerektiğine karar vermişti. Dagnarus'un avlanmaya düşkün olduğu bilinirdi. O gün deşansına, avcılardan biri, bazı köylüleri korkutan vahşî bir yabandomuzu olduğu haberini getirmişti. Dagnarus, bu hayvanı öl-dürmeye niyetli olduğu haberini yaydı. Yayını ve oklarını aldıve atının eyerlenip hazırlanmasını beklerken, bir yaban domu-zunu nasıl öldürülebileceğini ve gözüne mi yoksa boğazına mınişan alınması gerektiğini tartıştı Komutan Argot'la. Argot, Dagnarus'un yamna neden adam almadığım meraketti. Dagnarus, moralinin bozuk olduğunu ve yanmda kimseyi222

Kar avdık, KU.UK.diğini söyledi. Beynindeki örümcek ağlarını yakması içinistein kmarun sunduğu yalnızlığa ve ateşe ihtiyacı vardı. Ekse-aV3 \ rina iyi şanslar dileyen Argot, işinin başına döndü.'^ÖSleden sonra gölgeleri şelaledeki gök kuşaklarının üstünerken, atım dörtnala sürdü Dagnarus. Gideceği mesafe n değildi ve yol da iyi durumdaydı. Nehir kenarında birU i soylunun ve birkaç da zengin tüccarm, yazın şehrin sıca-s dan kaçmak için kullandıkları evleri vardı. Ay ışığı yolu ay-A nlatırken, aslında şiirle hiçbir ilgisi bulunmayan Dagnarus,olun, ayaklarının altında açılan gümüş bir kurdele olduğunudüşündü, kendisini kısa bir süre sonra sevdiği kadma bağlama-

sını umduğu bir kurdele. İki saatlik hızlı bir yolculuk, onu elf evinin yakınlarına ulaş-tırdı. Yolunu bulmakta zorluk çekmedi adam. Elf muhafızlartarafından açılmış olan patikaları ay ışığında rahatlıkla gö-rebiliyordu. Grubun nerede ana yoldan çıkarak eve uzanan yanyola girdiğini bile söyleyebilirdi Dagnarus. Atını bir yere bağ-lamak için durdu zira yolun bundan sonrasında yürümeyiplanlamışta. Atı, otlayabileceği ve su içebileceği bir yerde gizle-dikten sonra yolculuğuna devam etti. İlk olarak, evin haritasınatekrar baktı ve zihnini tazeledi ancak bunu yapmasına hiç gerekyoktu, ev—kadının evi—adamın zihnine ateşle kazınmıştı. Sırtında yayı ve okları, eline bıçağıyla sessizce ilerledi. Or-manda devriyelere rastlayacağını sanmıyordu; elf hizmetkâr,nehir kenarındaki evde birileri olduğunda muhafızların çok sıkınöbet tutmadıklarım söylemişti Silvvyth'e. Yine de, gafil avlan-mayacaktı. Önlemlerine gerek yoktu. Adam, çalıların altına girmedenönce kendisine tıslayıp dişlerini gösteren kızgın bir yılan dı-şında hiçbir şeye rastlamadan evin görüş alamna girdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 169: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus'un morali yerindeydi; maceranın uyandırdığı heye-can ve tutkusu, sarhoş edici bir birleşim oluşturmuştu. Yolununüzerinde tıslayan bir yılan olmasımn nasıl bir alâmet olduğunumerak etti. Bir daha balık tutmaya gittiklerinde bunu ork arka-daşlarına sormayı unutmamalıydı.Hızla akan nehrin ay ışığı altında parlayan suyuna gölgesi223

MARGARET WElS ve TRACY HİCKMANdüşen evi gözetlemek için bir ağacın gölgesine gizlendi y •sek, tahta bir duvarla çevrili olan büyük ve görkemli ev, kibeyaza boyanmış duvarları ve kırmızı kiremitli çatısı ile eiflinde inşa edilmişti. Evin önü karanlıktı; içeride hiç ışık yanyordu. Tahta duvar üzerine düzenli aralıklarla yerleştiril™ •"olan nöbet kulelerindeki meşaleler, gecenin karanlığında par]yorlardı. Açık bırakılmış olan kapıdan içeri bakan Dagnaruevde oturan elflere vatanlarını hatırlatmak amacıyla oluşturulmuş, sık ağaçlar ve çiçeklerle dolu bahçeyi görebiliyordu, oizlerken, iki elf muhafız, onları duvarın etrafında tamamen do-laştıran devriyelerini tamamlayarak duvarın orta kapısında bu-luştu. Bu ikisi dışında muhafız görmemişti. Laf olsun diye dev-riyeye çıkmışlardı. Hizmetkâr, muhafızların saat başı devriyeye çıkarak kapı-lardaki kilitleri kontrol ettiklerini söylemişti. Geri kalan za-manda da ana kapıda muhabbet edip zar oynuyorlardı. Sabırsızlığını bastıran Dagnarus, elf muhafızların söylen-diği gibi davranıp davranmadığı görmek amacıyla beklemekiçin kendine hâkim oldu. Çömelen elfler, bıçaklarıyla yere birdaire çizip zar keselerini çıkarttılar. Dagnarus, birkaç oyun bo-yunca oturmak, paraların el değiştirmesini seyretmek ve onla-rın anlaşılmaz konuşmalarını dinlemek zorunda kaldı. Bahçe-nin içinde bir yerlerden bir zil çaldı. Elfler, uyuşukça ayağa kal-kıp gerindiler ve turlarım atmak için ayrıldılar. Dagnarus, içinden sayarak, dönmelerinin ne kadar sürdü-ğünü hesapladı. İkisinin, kapıdan başladıkları turlarım ters ta-raflarda bitirdiklerini fark etti; yani, evin arkasında birbirleri ilekarşılaşıyorlardı. Böylece her kilit, iki farklı kişi tarafındankontrol edilmiş oluyordu; akıllıca bir tedbirdi bu. Turlarını tamamlayan elfler, çömelerek kaldıkları yerdenoyunlarına devam ettiler. Daha ilk zar atılmadan Dagnarusayağa kalkmış, ormana girmiş ve eve doğru ilerlemeye başla-mıştı. Duvarın sivri uçlu tahta direkleri, Dagnarus'un boyununneredeyse iki katıydı. Tahta duvarın yüksekliği konusundauyarılmış olduğundan, beline doladığı uzun halatı çıkarttı. Ha-224

KRrttvd-ûz, Kuiju ucuna, ork balıkçıların kendisine öğrettiği gibi bir ilmik^aÖ H ve ilmiği/ duvarın tepesine fırlattı. Birkaç denemeden son-^ -imiği tahta direklerden birinin ucuna takmayı başardı. Ha-r3' çekerek gerdi ve sonra da tahta duvarın tepesine tırmandı.r hlikeli bir şekilde dengesini bularak, aşağıya, bahçeye baktı. var oyunca bir çeşit sık, uzun boylu çalı ekilmişti. Ondankurtulmanın bir yolu yoktu. Aşağıya atladı ve yaprakları hışır-datıp dalları kırarak yere indi; çıkardığı sesin Vinnengael'denbile duyulabildiğine emindi. Nefes almaya bile çekinerek olduğu yerde dondu, birinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 170: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

muhafızları çağırmasını bekledi. Elf casus, bazı geceler hanımı-jun bahçede yürüdüğünü söylemişti ve kadın bahçedeyken,hizmetkârları da oradaydı. Kimse bağırmadı. Çalılıkta dolananın ne olduğunu görmekiçin kimse gelmedi. Dagnarus, kendisini çalılıktan kurtardı.Dallar pelerinini çekiştirdi, ayağının altında yapraklar çıtırdadı.Halatı çekerek, aşağı düşmesini sağladı. Halatı sardı ve çalılığınaltına gizledi. Yanan meşalelerin yarattığı gölgelere saklanarak,bahçeden eve doğru sessizce ilerlemeye başladı. Her adımını kontrol ederek yavaşça ilerledi, süs balık ha-vuzlarının ve heykellerin yanından geçti. Bahçe çok büyüktü.Meşalelerin ışığından iyice uzaklaşmıştı, artık ay ışığı altındayürüyor ve hızla yönünü kaybediyordu. Tahta duvarın üstün-deyken evi görmüştü ama aşağı indiğinde ev görüş alanındançıkmıştı. Ne kadar ilerlediği ya da ipi sakladığı yeri tekrar bu-lup bulamayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Sayısız patika-lar hiçbir yere çıkmıyor, sadece dolanıp duruyorlardı; bir kere-sinde onu bir yapay mağaracığa çıkartmış, iki kere de çıkmazyola sokmuşlardı—belli ki buralarda salak bir ağaca hayranlıklabakması gerekiyordu. Hizmetkâr, bu labirent bahçeden nasıl çıkması gerektiğinianlatmayı düşünememiş, elf bahçelerini hiç bilmeyen Dagnarusda ona sormayı akıl edememişti. Sıcak basmış ve terlemiş, üstübaşı çizilmiş, gece açan çiçeklerin kokusundan neredeyse bo-ğulmakta olan adam, öfkelenmeye başladı. Hayatının geri kala-nını bu sefil yerde dolanarak geçirecekmiş gibi hissediyordu.2£5

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMAN Bir ağacm dalından sarkan büyük bir çana kafasınımaktan son anda kurtulup yanlışlıkla bir havuza girmek r*'reyken kafasını kaldırdı ve Leydi Mabreton'u gördü. Büyük, temizlenmiş bir alana giren kadm, ay ışığım t mederek parlayan bir tür büyülü beyaz taştan yapılmış bir avlnun içinde yürüdü; ayaklarının altındaki kaya, ürkütücü Usolgun bir ışıkla parlıyordu. Yarı saydam, ipek bir elbise giym-olan kadının uzun, siyah saçları omuzlarına dökülmüş, belin!kadar uzanıyordu. Ay ışığı, elbisesinin altında çıplak olan kadı-nın bedenini üstten ve yandan aydınlattı. Boynunda sadece fi.ruze bir kolye, onun verdiği kolye vardı. Adam, o anda, kadınınkendisini sevdiğini ve zafer kazanacağını anlayarak, kadınaduyduğu özlemin büyüklüğü nedeniyle titredi. Kadm, huzurlu değildi. Bahçenin güzelliğini hayranlıklaseyrederek dolaşmıyordu. Sanki endişeliymiş gibi ellerini birbi-rine kenetlemiş bir halde heyecanla yürüyor, etrafına bakmı-yordu. Elf dilinde kendi kendine bir şeyler söyledi; Dagnarus,kadının ne dediğini anlayamadı. Adamın çıkarttığı sesi duymuşolamayacak kadar düşünceliydi kadın. Dagnarus, bir ayağı balık havuzu içinde bekledi; soğuk su,adamm deri çizmelerinin içine sızıyordu ama o bunu fark et-medi. Arzusu, o kadar büyük bir acı veriyordu ki neredeysekalbini durduracaktı. Yine de kadını nasıl kazanacaktı? Kadınınkarşısma nasıl çıkacaktı? Bir anda bahçesinde beliriveren biradam hakkında ne düşünürdü? Bir hırsız ya da daha kötüsüolmasından şüphelenecekti. Muhafızları çağıracaktı. Kadını arkadan yakalamayı, eliyle ağzını kapatmayı, onasessiz kalmasını söylemeyi düşündü. Ama o zaman da böylesikaba bir davranıştan dolayı sinirlenirdi kadm ve kendisi de orazı olmadan ona dokunamazdı—özellikle de onu gördükten

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 171: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sonra. Ona güç kullanarak sahip olmak istemiyordu. Kadının,sevgiyle dolu bir şekilde, kollarında kendisinden geçmesini is-tiyordu. Huzursuz yürüyüşü sırasında, kadm, adamdan uzaklaş-mıştı. Şimdi geri dönmüş ve yemden Dagnarus'a doğru gel-meye başlamıştı.226

k-flrfl ı/ıUle K-uuurjagnarus, çizmeli adımları taşm üzerinde çınlayarak, ayja aydınlanan avluya çıktı. Kadın, şaşkınlık içinde başınıX^\dıtdı ve korku dolu gözlerle adama baktı.pagnarus, kadının önünde diz çöküp kollarım açarak ka-baktı. "Sana zarar vermeyeceğim, Valura. Buraya, sanai n aşkım yüzünden geldim," dedi sadece. "Eğer istersen,uhafızları çağır ve beni burada öldürt." Kadirim kendisininlamasmı beklemiyordu ama hareketleri gayet açıkü. Kadın, hızlı hızlı nefes alıp vererek, ellerini önünde birbi-rine kenetlemiş bir hâlde adama bakmaya devam etti. Muha-fızları ya da hizmetkârlarım çağırmadı. Sendeleyerek adamadoğru yürüdü ve titreyen elini uzattı. Yaşlıdilinde, "Rüya görüyorum," dedi fısıldayarak. "Sen,gerçek değilsin." Dagnarus'un kalbi neşeyle doldu. Adam, ayağa kalktı vekadının elini tuttu. Adamın dokunuşuyla nefesi kesilen kadmgeri çekilmeye çalıştı. Adam, kadımn yumuşak ve narin elinitutarak gitmesine izin vermedi. "Ben gerçeğim, Valura. Sana olan aşkım gerçek. Tıpkı senin,bana olan aşkın gibi." Kafasını diğer tarafa çeviren kadın, "Ben seni sevmiyo-rum!" diye söylendi. "Bu doğru mu?" diye sordu adam, kalbinden gelen bir ses-le. Kadımn elini bıraktı. "Bana, beni sevmediğini söyle. Banabakıp bu kelimeleri söylersen gideceğim ve seni bir daha aslarahatsız etmeyeceğim." Kadm, uzun bir süre boyuca sessiz kaldı; sanki zamamnbaşlangıcından beri sürüyormuş gibi gözüken bir sessizlikti bu.Adam sabırla bekledi; hayatı boyunca hiçbir şeyi sabırla bekle-memişti. Ancak hayatı boyunca hiçbir şeyi bu kadar çok iste-memişti. En sonunda, kadm kafasını kaldırdı. Ay ışığı altında yüzüsolgun gözüküyordu; gözleri, dingin havuzlardaki su gibi ka-ranlıktı ve parlıyordu; dudakları o kadar renksizdi ki neredeysekaybolmuşlardı. "Ne yazık ki seni seviyorum, Dagnarus," dedikadm ve bir damla gözyaşı, yanağından aşağı süzüldü.227

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN Kadın, avlunun hemen yanındaki, şatafatlı bir şekilde Hşenmiş bir odadaki yatağına götürdü adamı. "Ya muhafızlar? Ya hizmetkârlar?" diye sordu adam fdayarak. "Hizmetkârları dinlenmeleri için gönderdim. Bizi rahafetmeyecekler. Ama sabah olmadan gitmen lazım." Adam, giysilerini çıkarttı. Kadın, sevişmeden önce adarmçıplak bedenine güzel kokulu bir yağ sürdü; bu, adamın şehvptini alev alev yanan bir ıstıraba dönüştüren bir elf âdetiydi, Isrı.rap bastırıldı ve alevlendi ve tekrar bastırıldı. Tutkuları doyuma ulaştığında adam, başını kadının go£.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 172: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

süne yasladı ve şehveti uyandırmaktan ziyade anılarını tazele-mek için kadını okşarken, kadının kollarında yattı. Kadın, par-maklarını adamın saçlarında gezdirdi, gözlerinden ve alnındanöptü ve dokunuşu altında titredi. "Neredeyse sabah oldu, aşkım," dedi katlın. "Hizmetkârlar,beni giydirmek için gelecekler. Şimdi, hemen gitmen gereki-yor.""Hayır," dedi adam sakin bir şekilde. "Gitmeyeceğim." "Ne?" Kadının yüzü soldu. "Bana ne yapmaya çalışıyor-sun? Benim ölümüm olacaksın!""Giderim ama bir şartla. Bugün saraya geri döneceksin." "Hayır!" Valura, kafasını salladı. İçini çekti ve adamın elle-rini tutarak parmaklarını öptü. "Hayır. Benden bunu isteme.Nasıl seni her gün görüp de seninle birlikte olmak istemem?Kocamın dokunuşuna nasıl dayanabilirim?" Titredi. "Hayır, bubir eziyet olur. Burada kalmam daha iyi. Bir gece için bile olsamutluluk yaşadım. Bu, bana yeter." "Ama bana yetmez," dedi Dagnarus, ardına saklanamamasıiçin kadının saçını nazik bir şekilde yüzünün önünden alarak."Seni her gün görmek istiyorum. Sesini duymak, sana dokun-mak, seni sevmek istiyorum. Sarayda gizli geçitler, buluşuparzularımızı tatmin edebileceğimiz yerler var. Kocan asla bil-meyecek. Kimse bilmeyecek."Kadın, kafasını tekrar salladı."Pekâlâ," diyen Dagnarus'un sesi sertti. "O zaman bırak,2.22

KttrniAİüz KUİAU.

etkârlarm beni bulsun. Bırak muhafızların gelsin ve beni^'j-rsün. Eğer sensiz yaşayacaksam, yaşamak istemiyorum.""Tanrılar aşkına, sen ciddîsin," dedi kadın, adama dehşetiçiveHe bakarken. Bir an için kendisiyle savaştı ama kendi isteğiarzusu da en az adamınki kadar çoktu. "Pekâlâ," dedi kadın,u\ışlarmı yere indirerek. "Bugün saraya döneceğim." "Bu gece, yine birlikte olacağız!" dedi adam, kadım öper-ken-Nazik bir şekilde, azarlarcasına ittirdi kadın adamı. "Artıkgit, aşkım! Acele et!" "Ama buradan nasıl çıkacağım?" diye sordu adam, kıya-fetlerini giyerken. Mutluluktan uçarken, geçmesi gereken labi-rent bahçeyi unutmuştu. "Üzerinde gül olan taşları izle. Merdivenlerden inecek vetahta duvarın altından geçen bir tünelden ilerleyeceksin. Tünel,kayıkhaneye çıkıyor. Bu, kapı kilidinin anahtarı. Kayıkhaneyegidip kapıdan çıkarsan, duvarı geçmiş olursun. Elveda, sevdi-ğim!" "Bu geceye kadar," diyen adam, kadım bir kez daha öp-tükten sonra, güneşin doğuda parlamaya başladığım görerek,kadım terk etti. Güllü taşları bulmak kolaydı ve onların sayesinde, merdi-venlerden aşağı indi. Serin ve karanlık olan tünele girdi ve kısabir süre sonra kayıkhanenin kapısına ulaştı. Anahtarı kilidesoktu ve gıcırdamaması için dikkatle açtı kapıyı. Kayıkhaneninsunduğu güvenlik sayesinde, muhafızların devriyelerini izledive geçip gittiklerinde, rahat bir edayla çıktı ve atım bırakmışolduğu yere gitmek için ağaçlığa daldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 173: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

***** Sevgilisi gittikten sonra yatağına yatan Valura, adamınbahçede attığı her adıma zihninden eşlik etti. Kayıkhane kapı-sının paslı menteşeler yüzünden gıcırdadığım düşününce, kor-kuyla dikildi. Ancak bunun sadece kendi hayal gücü olduğunufark etti zira adamı bu kadar uzaktan duyması mümkün de-2Ş5

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANğildi. Gergin bir şekilde, muhafızların onu bulmasını h ı,fakat ev ve bahçe sessizdi. Adamın atının toynakları, k ri 'kanında yere vurdu; kadın, adamın güven içinde gittiği lrUrıladı. &TÜ^ Battaniyesine iyice sarılarak, kuş tüyü yatağına iyice "*leşti. Adamın kokusu hala yatağında, yastığmdaydı. Yast*sarılarak, adamın kokusunu içine çekti ve sevişmelerinin hecanını ve zevkini hatırladı. Hizmetkârlardan biri, güneş ışığını odaya sunmak için Pedeleri açmak amacıyla içeri girdi. "Beni rahat bırak," dedi Valura kısık bir sesle. "İyi değilimDiğerlerine de beni rahat bırakmalarını söyle." Şaşıran hizmetkâr eğilerek selâm verdi ve hızla odadan çık-tı."Ne yapmalıyım?" diye sordu Valura gölgelere. Ne yapması gerektiğini gayet iyi biliyordu. Bu evi,Vinnengael'i terk etmeli, kocasının evine, kendi topraklarına,kendi halkının arasına dönmeliydi. Gözlerini kapatarak, koca-sının evini canlardı hayalinde: temiz ve boş, karmaşa yaratacakeşyaların olmadığı odalar; düzgün ve düzenli tutulan, bakımlıbahçeler; rüzgârın çok şiddetli esmesi halinde çılgınca veahenksiz sesler çıkartmasın diye üzerleri örtülen rüzgâr çanları.Valura, yastığına iyice sokuldu, tuzaktan kaçan bir hayvan gibiolduğu yerde büzüştü. Geri dönemezdi. Eğer dönerse, ölürdü. Beş çocuğun ortancasıydı, yalnız olanıydı. Yaşça kendisin-den çok büyük olan iki ağabeyi, sıkı dostlardı. Kendisindenepey küçük olan iki kız kardeşi de birbirlerine çok düşkünlerdive ebeveynleri tarafından şımartılıyorlardı. EbeveynlerininValura'da değer verdikleri tek şey kadının güzelliğiydi ve tıpkıdeğerli bir inek gibi, pazarda ne kadar para edeceğini düşünü-yorlardı. Valura, soylu fakat yoksullaşmış bir evden geliyordu; bu,kötü yönetim ve yanlış anlaşmalar yüzünden meydana gelmişkorkunç bir birleşimdi. Daha az soylu bir aile, kıt kanaat de olsageçinebilirdi. Astlarına ve üstlerine karşı olan pahalı sorumlu-lukları altında ezilmezdi.230

Karanlık, KuuuTannlar bile onları yalnız bırakmıştı; Asil Ata, damadınınriksizliklerine o kadar sinirlenmişti ki, kızının evini terk isti ve hiç kimse, onu geri dönmesi için ikna edemiyordu.e rhklarını devam ettirebilmek için verdikleri mücadeledenlavı yorulduklarından, ebeveynleri, çocuklarının büyümele-•nj ve bu yükü paylaşmalarını sabırsızlıkla bekledikleri içinffedilebilirlerdi. Valura'nın ağabeyleri, kılıçlarıyla para kaza-nacaklardı. Valura ise yüzü ve bedeniyle. Elf âdetlerine göre genç kızlıktan kadınlığa geçtiği gün,Valura, Lord Balor Mabreton ile evlendirildi. Adam, son derecebüyük bir servete sahip olan nispeten yeni, saygınlık arayan ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 174: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

çocukları için asil bir soy isteyen bir evin üyesiydi. Valura,adamın dualarının yanıtıydı. Ancak sonradan, adam hayal kı-rıklığına uğramıştı. Valura kesinlikle bir çocuk istemiyordu.Getirdiği hastalıklar ve bedeni bozması yüzünden hamilelik, veyaşattığı acılar yüzünden doğum, kadın için bir nefret kayna-ğıydı. Böylesi bir yükten kurtulmak için içmesi gereken otları bili-yordu ve ilk evliliğinde bunu üç kez yapmıştı. Eğer kocası onuyakalamış olsaydı, elf kanunlarına göre onu öldürmeye hakkıvardı. Şansına, ilk Lord Mabreton, sevimli karısının kısır olu-şunu hiç sorgulamayacak kadar kalın kafalıydı. Elf toplumunun kısıtlamalarından, görevlerinden—ailesinekarşı olan görevleri, kocasına karşı olan görevleri, atalarına kar-şı olan görevleri, fakirlere karşı olan görevleri, zenginlere karşıolan görevleri, Rahip'e karşı olan görevleri, Rahibin Kalkaru'nakarşı olan görevleri—boğulan Valura, yaşayacağı yılların birmahkûm gibi geçeceğini gördü. Döndüğü her yerde bir duvarvardı. İlk kocasıyla birlikte Vinnengael'e taşınmak istememiştiama bunun nedeni, söylemiş oldukları değildi. İnsanları sevmi-yordu, bu doğruydu. Onların kaba ve gürültülü, şiddet dolu vekaprisli olduklarını düşünüyordu. Onları bu kadar tatsız bul-masına yol açan bu nedenler, onları kıskanmasına ve beğenme-sine de yol açıyordu. İşte bu yüzden kendisini onlardan uzaktutmuştu yoksa özgürlük ve bağımsızlık hastalıklarını kendi-2J1

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAMsine bulaştıracaklardı. Valura, hücresinin kapısının açıldığını hayatında K'görmüştü. Bu, ilk Lord Mabreton'un zamansız ölümtjvimuştu. Adamın öldürüldüğünü çok iyi biliyordu; Rahibin v°'"kanı, kadın bir sorun çıkartmasın diye ona gerçeği anlatnT3Kadının sorun çıkartmaya hiç niyeti yoktu. Eğer kim oldu*bilseydi, dizlerinin üzerine çöker ve katili kutsardı. Hücres' •kapısı açılmıştı, kadın yüzünde sıcak gün ışığını hissetmiştisonra kapı, kadını içeride bırakacak şekilde tekrar kapanmıştıGenç Lord Mabreton, onunla evlenmeye karar vermişti Eğer kadın, ilk olarak onu tanımış, ağabeyi yerine onunlaevlenmiş olsaydı, zaman içinde adamı sevebilirdi. Dalor, nazikve yumuşaktı. İlk kocasının aksine, onu hiçbir şey için zorlanı-yordu. Ancak Valura, dışına çıkamadığı hapishanesinin için.deki hayata dayanabilmesinin tek yolunun, içeriye kimseyi sok-mamak olduğunu fark etmişti. Kocası onu seven ve memnunetmek için mütemadiyen çabalayan, iyi bir adamdı; kadın, ba-zen ona acıyordu. Acımak, adama karşı hissedebileceği tek şey-di. Bir kez daha insanlar arasında yaşamaya zorlanmıştı. Bu se-fer kendisini uzak tutamamıştı. Kocası, onun nehir kenarındakievde kalmasına izin verebilirdi ancak Kalkan, ona Kraliçeninnedimelerinden biri olarak hizmet vermesini emretmişti, zah-metli bir görevdi bu. Valura, insan leydilerden şiddetli bir şe-kilde nefret ediyor, ancak bir yandan da aynı şiddetle onlar gibiolmak istiyordu. Çelişkili duyguları, kadının ruhunu kanatla-rını kafesine öfkeyle vurup duran, delirmiş bir kuşunkine ben-zer bir hale çevirmişti. Bu kuş kısa bir süre sonra kendi ölü-müne neden olacak, bu öfke yüzünden yok olup gidecekti. Ve sonra, Dagnarus elini uzatmış ve kapıyı açmıştı. Kuş,özgürlüğüne ve doğrudan adamın üstüne uçmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 175: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gelişinden beri genç prens hakkında epey şey duymuştu.Saraydaki hanımlar devamlı ondan bahsediyor, yakışıklılığın-dan, tavırlarından, şık kıyafetlerinden konuşuyorlardı. Kısıksesle adamın haylazlıklarından bahsediyor, kendilerine o şe_kilde yaklaşmasına asla izin vermeyeceklerini söylüyor, sonra2J2

Kttrnvdı\z Kuyu gördükleri anda aptal aptal sırıtıp kendilerine çeki dü-dan°vneriyorlardı.ze ^aiura ilgilenmemişti. O da bir erkekti ve erkekler, sıcakkaranlıkta beceriksiz hareketler ve acı anlamına gelirdi.n£ rinde bir tohumun filizlenmesi ve kendisini sefil bir hâldekarak başka bir yaratığa dönüşmesi ihtimali her zaman Gözlerini kapatarak, ziyafetin verildiği geceye geri döndü.Adamın farkına varmasına neden olan ilk şey, ahenkli, kısık,Higer insanlar gibi bağırmayan sesiydi. Adamın temiz ve ba-kımli/ yuvarlak uçlu uzun parmaklara sahip ellerini hatırladı.Kılıç kullanmaktan sertleşmiş, güçlü ellerdi bunlar, yumuşakdeğillerdi. Ve o ellerde, hediyesi vardı. Boynundaki kolyeyi tuttu. Kimse ona, sadece ona, ailesiylepaylaşmasını gerektirmeyen bir hediye vermemişti daha önce.Gözlerini hediyesinden onu verene kaldırınca, Dagnarus'ugörmüştü. Adamın gözlerindeki beğeniyi fark etmişti ama dahaönceden de erkeklerin gözlerinde beğeni görmüştü ve bu onuetkilememişti. Ancak adam, kolyeyi boynuna taktığında, eliniyanağına sürttüğünde, beğeninin yerini aşk ve özlemin aldığınıgörmüştü kadın ve buna eş bir özlem ve arzuyu biliyordu; bu,kadını hem şaşırtmış hem de korkutmuştu. O gece uyumadan yatarken, adamın ellerinin vücudundagezindiğini, nefesinin dudaklarında dolaştığını hayal etmiş vebu düşünce onu heyecanlandırmıştı. Rezillik, yıkım, ölüm, sa-dece kendisi değil bütün ailesi için—bunlar, böylesi bir ilişkinincezalarıydı. Bütün gece boyunca olabilecekleri düşünmüş vedehşete düşmesine karşın, bu düşünceler, arzusunu köreltmekyerine arttırmıştı. Bu durumu sona erdirebileceğini düşünerekkaçmıştı. Adam kırılacak, ilgisini kaybedecek, unutacaktı. Ancak adamdan uzakta, çok iyi korunan evinde yalnızkenbile, onu sevmenin ıstırabım yaşamıştı. Uyuyamadığından,sonbahar rüzgârının yanan bedenini serinletmesi, aklını başınagetirmesi, hücresinin kapısını kapatması ve kilidi kırılmış olma-sına rağmen kapıyı kapalı tutması için bahçeye çıkmıştı.O, oradaydı; hayallerinin ve arzularının somut hâli olan2J3+

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANadam, cesaret ve nezaketle, cüretli ve mütevazı bir 8 ı..önünde diz çökmüş, kararı kendisine bırakıyordu. Kadın gülümsedi, kolyeyi öptü ve yaşadığı mutluluğurar hatırladı. Vinnengael'e geri dönecekti. Hücresinin kandan çıkacak ve bir daha asla ardına bakmayacaktı.***** O öğleden sonra, akşam yemeği için giyinmesinde prens?Sihvyth yardım ediyordu. Dagnarus, her zaman bu işi yaDanlordları göndermiş, sağlığına içmeleri için onlara para vermiştiKeyfi son derece yerindeydi, avının çok iyi geçtiğini söylemiştiLordcuklar, bu emre uymaktan çok mutlulardı. "Ekselansları," dedi Silwyth, "Leydi Mabreton'un saraya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 176: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

döndüğünü bilmek isteyebilirsiniz diye düşündüm." Dagnarus'un gözleri parladı; kemerini bağlayan eli hafifçetitredi. "Bu harika bir haber, Sihvyth. Teşekkür ederim. Leydihazretlerine bir not verebilecek akıllı birini tamyor musun?Kimse görmeden bunu başarabilecek biri?" "Tam istediğiniz gibi birini tanıdığımı sanıyorum, Ekse-lansları," dedi Sihvyth, ifadesiz bir yüzle. "İyi. İşte, not burada. Ah, ve Sihvyth, bu gece yatağıma gülyaprakları dök, olur mu? Ve kimsenin beni rahatsız etmemesinisağla."2J4

Karanlık İlaç Sonbahar için alışılmadık bir şekilde sıcak olan hava, o gün,sanki saniyeler içinde, sakinden fırtınalıya dönüştü. Kocaman,siyah yeşil bulutlar, güneşi örttü. Cadde boyunca bir yönde ha-fif hafif ilerleyen yapraklar, bir anda havalandılar, döndüler vetamamen aksi yönde uçmaya başladılar. Rüzgâr şiddetlendi.2J5

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANYağmur, atılan hançerler gibi şiddetle yağmaya başladı vsepken kar, tahta çatıları takırdattı. Bir gece önce alâmetleri—karanın içlerine doğru uçan Hkuşları — okumuş olan orklar, bütün gün boyunca gemUgitmemişlerdi. Orklarm batıl inançlarına gülen ve şansı rdenemek için bu berrak, güneşli öğleden sonradan faydala ^insanlar ise kabaran deniz ile yelkenleri yırtan ve direkleri ssan rüzgâr yüzünden tehlikedeydi. "Böylesine korkunç bir gecede dışarı çıkmıyorsunuz hehalde?" Çıraklardan genç bir kız, Gareth'in pelerinine sıkıcsarmalanmasını ve kafasını korumak için başlığım örtmesiniizlemek için durdu. Pelerinini tutan iğneyi takmak için çabalarken, "Korkarımçıkmak zorundayım," diye yanıtladı Gareth. "Baktığım hasta-lar, hava kötüleştiği için kendilerini daha iyi hissetmeye başla-mıyorlar." "Kendini işine ne kadar adamışsın," dedi çırak, adama da-ha önceden hiç göstermemiş olduğu bir ilgiyle bakarak; aslındaon iki yaşından beri aynı sınıftaydılar. "Bırak da sana yardımedeyim." Gareth, kızın iğneyi elinden almasına, sivri ucunu kalın yünpelerininden geçirmesine ve sıkıca tutturmasına izin verdi.Kahverengi gözleri ve pembe yanakları ile sevimli bir çekiciliğivardı kızın. Elleri, adamın pelerinini düzeltmek için oyalandı. "Kemiklerine kadar donmuş olacaksın döndüğünde," dedikız. "Geç vakitlere kadar çalışıyor olacağım. Genelde gece yarısıkendime ballı süt yaparım. Eğer o saate kadar dönmüş olursan,iki kişilik yapabilirim." Gareth'in bir kısmı evet demeyi, ballı sütü içmeyi ve balı

belki de bu davetkâr dudaklardan yalamayı çok istiyordu. Pekiya sonra? Kız, kendi cübbesini çıkartacaktı ve adam da kendisi-ninkini. O zaman kız, adamm vücudunun cılk yaralarla kaplıolduğunu görecekti... "Üzgünüm," dedi şaşkın bir şekilde—yalan söylemeye hiçalışamamıştı—"fakat ne zaman döneceğimi bilmiyorum. İlgi11için teşekkür ederim ama gerçekten, mümkün değil..."QP)6>

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 177: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kara\A,lı\z Kuuuv z omuzlarını silkip adamın kendisini reddetmesini pekyemeden gitti. Gareth içini çekti ve yola koyuldu.de Acjamın kapıdan çıkmasına izin veren kapıcı, kapının buzeSen rüzgâra karşı açılması için bütün gücünü kullanmak& ncja kalmıştı. Adam, sokakta dans edip şarkı söyleyen bir\ ı:ye bakar gibi baktı Gareth'in arkasından.Rüzgârın şiddeti, dışarıya çıkan Gareth'in hareket etmesini gHedi. Başını öne eğen adam, yağmur ve kardan kaygan-lasrnıŞ Tapmak merdivenlerinden dikkatle aşağıya inmeye baş-ladı- Merdivenlerden inmeyi tam bitirmişti ki, ters yönde ilerle-yen birine tosladı.Düşmemesi için adamı tuttu; adam da aynısını yapmıştı."Özür dilerim," dedi Gareth, çarpışmadan dolayı irkilerek."Yemin ederim, sizi—" "Gareth!" diyen adam kafasını kaldırıp bakü ama karanlıkve fırtına yüzünden Gareth'i doğru düzgün gjbremedi. "Sesini

tanıdım. Evet. . . " — adam, elinde tuttuğu ve yağmura rağmenyanan meşalenin ışığıyla yüzü aydınlansın diye Gareth'e dön-dü—". . .bu sensin.""Ev—Evaristo Usta," diye kekeledi Gareth. "Tam da görmek istediğim insan." Evaristo, rüzgârın uğul-tusu arasında duyulabilsin diye bağırarak konuştu. "Seninle ikiçift laf edebilmek için iki gündür uğraşıyorum. Mesajlarımı al-madın mı? Benden kaçmaya çalıştığını düşünecektim neredey-se." Tam olarak bunu yapan Gareth, kaçmak için bir girişimdebulundu. "Eğer izin verirseniz, Usta, gitmem—" "Hayır," dedi Evaristo, Gareth'in kolunu sıkıca tutarak."Seni bulmuşum, gitmene izin veremem. İçeri gir. Söyleyecek-lerim sadece bir dakikanı alır, ondan sonra da böyle soğuk birgecede dışarı çıkmanı gerektiren işe gidebilirsin." Kaçmak, şüphe uyandıracakta. Gareth, eski öğretmeniylebirlikte Tapmağa girmekten başka bir şey yapamazdı. Tekrarkapıyla boğuşmak ve soğukta kalmak zorunda kalan kapıcı,onları sevimsiz bakışlar ve homurdanmalarla karşıladı.Evaristo, Gareth'i sakin bir odaya çekti. Öğretmen, ıslak2J7

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANcübbesini çıkarttı. Kendisininkine daha sıkı sarılan Gareth hlığının, yüzünü kısmen de olsa gölgelemesini sağladı. Yar ,'rmdan bir tanesi yüzünde çıkmıştı. Diğer öğrenciler, bunun iy~sivilce olduğunu sanıyorlardı ama adam, Evaristo'nun bu Ügörmesinden ve gerçeği anlamasmdan korkmuştu. "Seni böylesi bir gecede dışarı çıkartan ne?" diye sord*Evaristo neşeyle. Geçen sekiz yıl içinde adam biraz değişmişti; kilo almış vebelki de biraz rahatlamıştı. Huzurlu bir adamdı; halindenmemnun, karısı ve çocuklarıyla mutlu, büyücüler arasında gel-diği seviyeden hoşnut. Şu anda zengin tüccarların oğulları içinbir okul işletiyor ve epey iyi kazanıyordu. Gareth, çocukken Evaristo'nun yalan söyleyip söylemedi-ğini hemen anladığını kalbi burkularak hatırlayarak, yalan söy-ledi. "Hayır işleri yapma görevimi yerine getiriyorum... Hasta-lara... yatalaklara bakıyorum... Onlara yemek yapıyorum..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 178: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Bir çırağın vazifeleri," dedi Evaristo gülümseyerek. "Çoknet haürlıyorum. Seni çorba yapmaktan fazla alıkoymayaca-ğım." Gölgelerin ardını görmeye çalışarak, Gareth'e dikkatlebaktı. "Nasılsın? Sanki hasta gibisin, rengin solmuş." "Sağlığım mükemmel, Usta," dedi Gareth, gölgelere iyicesokularak. "Dediğiniz gibi, bir çırağın vazifeleri..." "Geç saatlerde yatmak, çok çalışmak. Daha çok egzersizyapıp daha çok yemelisin. Çok zayıfsın.""Usta — " diyerek sabırsızlıkla konuşmaya çalıştı Gareth. "Biliyorum. Başka bir yerde olman gerekiyor. Gareth."Evaristo, ciddileşti. Yalnız olduklarından emin olmak için etra-fına baktıktan sonra öğretmen, bir adım yaklaştı. "Gareth, duy-duklarım doğru mu? Dagnarus, Hâkimiyet Efendisi olması içinaday mı gösterilecek?" Gareth, bu soruya en doğru yanıtın ne olacağını düşündü.İlk önce, bu konuda hiçbir şey bilmediğini söylemek geldi ak-lına. Sonra bundan vazgeçti. Evaristo, iki genç adam arasındakiilişkinin ne kadar sıkı olduğunu biliyordu. Bu kadar önemli birşeyden Dagnarus'un arkadaşına bahsetmemiş olabileceğine2$g

btaravdık Kuı^uj^rtazdı."Dagnarus'un babasından bunu rica ettiğini biliyorum,". Gareth dikkatli bir şekilde. "Majestelerinin kabul ettiğini

d&® , . », yinamıştım."Majesteleri kabul etmiş," dedi Evaristo sertçe. "Ekselans-veliaht prens, şiddetle karşı çıkmış. İkisi kavga etmiş...t *ı ve oğlunun ilk kavgası. Bu çok kötü, Gareth." Kasvetli gö-nken Evaristo kafasını salladı. "Çok kötü." "Bunu duyduğuma üzüldüm," dedi Gareth ve en azından/bu doğruydu. "Biliyorsunuz, Usta, Majestelerine çok saygı du-vuyorum ve oğlunu da çok severim—iki oğlunu da," diye vur-guladı. "Ama-" "Dagnarus'u bu emelinden vazgeçirmelisin," dedi Evaristoısrarcı bir şekilde. Dışarıda rüzgâr uluyor ve yağmur da, sankisıcak olan içeriye girmek istermiş gibi, kurşun çerçeveli camlaravuruyordu. "Bundan iyi bir şey çıkmaz. Zaten Kral ve veliahtprensin arasının açılmasına neden oldu. Daha da açılacak. Hâ-kimiyet Efendileri de gruplara bölünüyorlar ve artık elf, ork vecüce Hâkimiyet Efendilerinin de olması, ortalığı daha da karış-tırıyor. Dagnarus, aklını basma toplamalı ve bundan vazgeç-meli!" "Usta," dedi Gareth, son derece rahatsız bir şekilde, "Bun-ları bana neden söylediğinizi ardaya—""Çünkü Dagnarus üzerinde etkisi olan tek insan sensin.""Çok az, Usta," dedi Gareth, hüzünlü bir gülümsemeyle. "Bu doğru, Gareth. Ayini biliyorsun, onlar üzerinde çalış-tın. Geçemeyeceğini biliyorsun! Başaramayacak ve—" "O hâlde bir sorun yok," diyerek araya girdi Gareth. "Başa-ramayacak ve Hâkimiyet Efendileri Konseyi de onu Dönüşümiçin önermeyecek." "Bu kadar basit olmayabilir," dedi Evaristo, kaşlarını çata-rak. "Bir adaym bütün testleri geçtiği halde yine de aday göste-rilmeyebileceğini ikimiz de biliyoruz. Dolayısıyla, bir aday içinbunun tersinin de olması mümkün. İtiraf etmek gerekir ki, Hâ-kimiyet Efendilerinin tarihi boyunca hiçbir aday testlerden ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 179: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

şarısız olduğu hâlde aday gösterilmedi ancak Dagnarus'u des-*33

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANtekleyenler var, özellikle de elfler adına Rahibin Kalkanı vece Dunner." "Peki siz, Dagnarus'un başarısız olacağından emin misiniUsta?" diye sordu Gareth.

"Sen değil misin, Gareth?" Gareth, bu soruya yalanla karşılık veremezdi, özellikle HDagnarus'a aynısını söyledikten sonra. "Dönüşüm, Dagnarus'un hayatına mâl olabilir," diyerekdevam etti Evaristo. "Hâkimiyet Efendilerinden biri zaten öldüBu ölüm, insanların, Hâkimiyet Efendisi sınıfının devam etti-rilmesi mi yoksa tamamen ortadan kaldırılması mı gerektiğinisorgulamalarına neden oldu. Eğer prens ölecek olursa—o, halktarafından çok seviliyor—ölümü, o kadar güçlü bir çığlığa ne-der^olur ki, Hâkimiyet Efendileri sınıfı bundan sağ kurtulama-yabilir." "Üzgünüm, Usta," dedi Gareth isteksizce. "Ama bu ko-nuda size katılmıyorum. Bence. . . " — tanrılar yardımcım olsun!diye düşündü—". . . Dagnarus, çok iyi bir Hâkimiyet Efendisiolacak." "Buna inamyor olamazsın, Gareth," dedi Evaristo, adamaüzüntüyle bakarak. "Bunu biliyorum. Bana yalan söylemeyiasla başaramadın." Ama yalan söylüyorum, Usta, dedi Gareth içinden. Bir ya-lanı yaşıyorum. Dagnarus, Boşluk'a bakmamı emrettiği gündenberi hem de. Gareth'in bu laflara karşı söyleyebileceği hiçbir şey yoktuve bu konuşmayı uzatmakta hiçbir neden göremediğinden,özür dileyerek ayrıldı. Evaristo, olduğu yerde durmaya devametti ve giden adamın arkasından hayal kırıklığı ve öfkeyle baktı. Gareth, kapıyı tekrar açmak zorunda kalan kapıcının me-şum bakışları altında fırtınaya çıkmaktan dolayı rahatlamıştı.Doğamn vahşî karmaşası, kendi ruhuna uyuyordu. BüyücülerKapısı'ndan çıkıp, yayaların aşağıdaki kanyona düşmesini en-gelleyen korkuluklara tutuna tutuna taş köprüden ilerleyerekTapmak ve çevresini terk etti.Farklı ırkların büyük elçilerinin evlerinin bulunduğu büyük300

Karttv,U\z Kuuu mahallesine girdi. Bu gece dışarıda olan yegâne kişiler,e*Çl ve gezen şehir muhafızlarıydı. Soğuktan morarmış du-tları ve yüzlerinden yağmur süzülerek yürürlerken, çok tsuz gözüküyorlardı. Dışarıda ne yaptığını düşünerek, me-I°., gözlerle baktılar ancak bir büyücü olduğunu görünce, işi-r. ^ artık her ne ise—çok acil olduğuna karar vererek onudurdurmadılar. Büyük elçiler mahallesinden çlkan Gareth, Kale Uçuru-mundan geçerek biracılar mahallesine çıkan, kayaya oyulmuşuzun merdivenden aşağı indi. Karla karışık yağmurdan dolayııslak ve kaygan olan basamaklardan iniş tehlikeliydi. Garethdurdu, şiddetle esen rüzgâr karşısında sırtını uçuruma çevirdive Tapmağın sunduğu sıcak sığınağa geri dönmeyi düşündü.Yün paltosu sırılsıklam olmuş ve parça parça buz tutmuş birhâlde uçurumun kıyısında titrerken, artık vazgeçemeyecek ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 180: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dar ileri gitmiş olduğunu idrak etti. Amacına ulaşmak için aylarboyunca çalışmış ve bir sürü fedakârlıkta bulunmuştu. Eğeryağmur ve rüzgâr yüzünden Tapmağın sunduğu güvenlik vesıcaklıktan kopamayacaksa, başarıya ulaşmak konusundakihayallerinden vazgeçmeliydi. Hareketlerinin simgeledikleri,gözünden kaçmadı. Son derece dikkatli bir şekilde ilerlemeyedevam etti. İnmesi gereken bir seviye daha kalmıştı ama biracılar ma-hallesinden Çukur olarak da bilinen kesim mahallesine inenmerdivenler dik değildi çünkü savunma amacıyla, ilerleyenorduları durdurmak için değil, trafiğin kolaylıkla akabilmesinisağlamak için yapılmışlardı. Caddenin sonunda bulunan Krali-yet Birahanesi ışıl ısıldı; devamlı müşterilerinin oraya gitme-mesi için bir fırtınadan fazlasının olması lazımdı. Gareth, omuz-larını—hem gerçek hem de mecazi anlamıyla—sıcaklık ve ya-şamdan çevirerek karanlığa girdi. Hayvan ve dışkı kokusuyla karışık keskin bir kan kokusuvardı havada. Şiddetli yağmur bile bu kokuyu silemiyordu. BirÖlüm büyüsü müridinin yaşaması için çok uygun bir yer olankesim mahallesine girdi. Gareth, kasabın baltasını bekleyen sı-ğırların böğürmesini, kuzuların melemesini duyabiliyordu.301

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANGüney Yolu'na döndü. Akşam için kapatılmış olan kasapların tezgâhlarıboyunca sıralanıyordu. Sabah olduğunda, demir ayaklıtahta masalar üzerine yeni kesilmiş etler konacak, ayaklarınakancalara takılmış tavuklar sallanacak, ortalıkta köpekler L^susturacak ve her tarafta sinekler olacaktı. Adam, ana y0id(ayrılarak, yağmur yağdığında kasap dükkânlarmdaki kankağa ve oradan da sokağın sonundaki kanala aktığı için oradyaşayanlar arasında Kan Sokağı olarak bilinen arka sokağa santi. Gareth, buz tutmuş, ıslak kaldırım taşlarının üzerinde yü-rürken tedbirli bir şekilde etrafına bakmıyordu. Vinnengael'ir,bu kısmı, katilleri, hırsızları ve yankesicileri ile ün salmıştıGareth, burada^sima olarak tanınıyordu; ziyaretine gittiği insanepey tanınırdı ve bu yüzden de belli bir noktaya kadar koru-ması vardı. Ancak, işlerin nasıl ilerlediğini bilmeyen yeni gel-miş biri olabilirdi. Sokak, gündüz vakti bile karanlıktı. Gece ve bu fırtınada okadar karanlık olmuştu ki, binaların yanından yürüyen Gareth,ancak dokunarak ilerleyebiliyordu. Şansına, bölgeyi iyi bili-yordu. Sokağın neredeyse sonunda yer alan kapıya ulaşıncadurdu, yavaşça üç kez vurdu. Bir an durdu, üç vuruş daha yap-tı. Bir ses, içeri girmesini söyledi. Kapı kilitli değildi. İçerideçalınacak hiçbir şey yoktu, en azından sıradan bir hırsızın ilgi-sini çekecek bir şey. İçeride hazineler vardı ancak bunlar, sa-dece onları anlayabilecek olan kişiler içindi. İterek kapıyı açan Gareth, ardından hızla kapattı. Yine de,sert rüzgâr yüzünden kapıyı kapatabilmek için bütün gücünükullanması gerekmişti. Oda sıcaktı, gereğinden fazla sıcak. Şöminede parlak birateş yanıyordu. Oda, pişmiş lapa ve çok fazla solunmuş havakokuyordu. Buna şimdi bir de Gareth'in çıkartarak şömineninyakınma astığı ve sıcaktan buhar yaratan yün pelerini yüzün-den ıslak koyun kokusu eklenmişti. Ve bu kokuların altında da,solan, ölmekte olan yaşlı bir bedenin pis kokusu vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 181: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Geldin," dedi battaniyelerin altından çatlak bir ses.3,00.

Kartt\Alı\z Kuuu Vatağm üzerine eğilen Gareth, "Elbette," dedi nazik bir şe-klde. "Nasl1 hissediyorsun?" *"Nasıl mı hissediyorum? Sıkkın. Yorgun. Acı içinde. Bu il-., PİJ yaralar, bana rahat vermiyorlar! Ama sanırım bu gecemanini gelecek. Bundan memnun olacağım. Ruhumun ka- jjğa ve fırtınaya katılacağını, yırtıcı rüzgârlarla taşınacağınıbilmek güzel. Bundan memnun olacağım." Gareth, başını salladı. İtiraz etmedi, sahte teselliler için ya-lan kelimeler söylemedi. Yataktaki adam ölmek istiyordu. Öl-meyi bekliyordu, haftalardır bunu beklemişti. Eğer yaşamakisteseydi, bunu yapardı. Yaşamını zaten bir insanın yaşayabile-ceğinden çok daha fazla uzatmıştı ve daha da uzatabilirdi ama,söylediği gibi, acı çekiyordu ve sıkılmıştı. Adamı tanıyanlar,onun yaşlı olduğunu biliyorlardı, muhtemelen tanıdıkları enyaşlı insandı. Kimse gerçeği bilmiyordu—Gareth hariç. SadeceGareth'in bu sırrı paylaşmasına izin verilmişti. Parlak gözler, cilalanmış mermerden yapılmış gibi duranbir kafadan bakıyordu; adamın derisi, kafatasının üzerinde okadar gerilmişti ki, kafası pürüzsüzdü. Kafasında hiç tüy —kaşları bile—yoktu. Kafa, çoktan ölmüş gibi gözüküyordu; göz-leri, yaşadığını gösteren tek şeydi. Beden artık kendini ısı-tamadığından dolayı, battaniyelerini çenesine kadar çekmişti;yaşlı adam, sürekli buz gibiydi. Ve battaniyeler, adamın bede-nini kaplayan yaraları gizliyordu. Yaraların çoğu kurumuştuzira adam uzun süredir büyü yapmamıştı. Ancak Gareth'in deöğrenmiş olduğu gibi, kurumuş yaralar da kaşınır ve yanardı. Ölmekte olan adamın olabildiğince rahat olduğundan eminolan Gareth, pelerininden bir tahta parçası çıkarttı. Normalde,cücelerin alanına giren Ateş büyüsünü kullanamazdı ama Boş-luk büyüsü, eğer yok etmek için kullanılıyorsa, diğer büyüleritaklit edebilirdi. Tahta, alevler içinde kaldı. Büyüyü güçlendire-rek tahtayı şömineye atan Gareth, şömine taşlarını yakıyor gibigözüken ateşin daha da parlamasını sağladı. Bu, onun görevle-

rinden biriydi — ateşi yenilemek için üç günde bir geliyordu.Yaşlı adama yemek yiyip yemediğini sordu."Yemedim. Neden yiyeyim ki? Ne bir şey yedim, ne de iç-303

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMAhjtim."Gareth, itiraz etmeye kalktı ancak adam araya girdi "İhtiyacım yok. Onlara ihtiyacım olduğu için acı çekm'rum artık. Bu gece," dedi adam, Gareth'e anlamlı anlamlı b Vrak, "bu gece, son gecem olacak. Biliyorum. Yapacak çok isim9var. Geldiğine sevindim. Gelmemenden korkuyordum Efr"^gelmeseydin beklerdim ama gelmiş olmana sevindim. Fırtı -rüzgârlarıyla birlikte gideceğim.""Ne yapmamı istiyorsunuz, Usta?" diye sordu Gareth. "Boşluk büyüsü kitapları. Onları almışsın." Adam, belli be-lirsiz odaya bakındı. "Onları göremiyorum." "Evet, onları aldım. Güvenli bir yerdeler. Bir oda kiraladımburadan pek uzakta 4eğu- Kitaplar orada." Gareth, sabırlıydıBunu adama daha önce de söylemişti ama bunun adamı endi-şelendirdiğini biliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 182: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"İyi," dedi adam, yatak örtüsünü huzursuzca çekiştirirken."İyi. Bir tane kaldı. Benimle bırakmanı söylediğim.""Evet, Usta," dedi Gareth sessizce."Bu gece," dedi yaşlı adam, "sana büyüyü öğreteceğim." "Bu gece mi?" diye tekrarladı Gareth. Elleri buz kesti, birtitremeyle sarsıldı. Dışarıda, rüzgâr, sanki içeri girmeye çalışancanlı bir varlıkmışçasma kapıya vurdu ve pencereyi tırmaladı. "Evet. Bu gece. Ölüm döşeğindeyken, bunu, çırağına öğre-teceksin. Bu sayede bilgi hep var olacak. Çalıştın mı?" "Evet, Usta." Gareth, yeleğinin düğmelerini çözdü, gömle-ğini kaldırdı, vücudunda zararlı bir çiçek gibi açan yaraları gös-terdi."Sonuç?" "Başarı, Usta," diye yanıtladı Gareth. "Büyüler, gerektiğigibi işledi." "İyi. İyi. Ancak onları, diğer büyülerle de yapabilirsin. Sı-radan büyüler. Bu kadar hızlı ya da kolay olmaz ama yapabilir-sin. Bu geceki büyü ise, sadece Boşluk büyüsüyle yapılabilir.Daha önce bunun hakkında konuşmuştuk. Bu, diğerlerinin kıs-kandığı büyü. Korktukları büyü. Senin istediğin büyü."Gareth, yanıt vermedi. Yatağın yanında, ellerini birleştirmiş304

\Cûrttvlı\z Kuı\u ide, kemik yüzdeki parlak gözlere bakarak durdu.k'r «Bununla ilgili plânların var mı?" diye sordu yaşlı adam.«Evet, Usta." /"Bir zamanlar benim de vardı," diye mırıldandı yaşlı adam.«T-Trbir şey olmadı. Ama benim, beni destekleyen bir prensimktu. Senin ne yapacağını görmek için neredeyse kalmak iste-cegim. Neredeyse. Ama tamamen değil. Görüyor musun?Artık merak etmiyorum. Ve eğer merak etmiyorsan, devam et-menin ne anlamı var? Sen iyi olacaksın. Yeteneklisin. Benim entenekli öğrencimsin. Ve eğer olmazsan," adam omuzlarınısilkti, "umurumda değil."Güçsüzce işaret etti. "Elini, yastığımın altına sok." Gareth, kendisine söyleneni yaptı. Elini kuş tüyü yastığınaltına sokunca-ölmekte olan adamın başının hiç ağırlığı yok-tu-soğuk çeliğe değdi. "Dikkatli ol," dedi yaşlı adam. "Keskindir. Farkında olma-dan kurban vermek istemeyiz, ha?" Dikkatli bir şekilde hareket ederek kabzayı bulan Gareth,tutarak hançeri çıkarttı. Elinde döndürerek, ateşin ışığında in-celedi. Kurnaz ve hin yaşlı adamın bundan bahsettiğini duy-muştu ama hiç görmemişti. Yaşlı adamın buna sahip olduğun-dan bile şüphelenmiş, onu araması gerektiğini düşünmüştü.Ödülüne ulaşması için kendisine talimatlar verileceğini um-muştu. Ödülün kendisine sahip olabileceğini ümit etmemiştibile. Hançer, bir ejderha şeklindeydi—pullu ve sivri uçlu kuy-ruğu hançerin ağzım, açık kanatları ise kabzanın üstünü oluştu-ruyordu. Kabza, ejderhanın vücuduydu ve kafası, açık ağzı vekeskin dişleri de hançerin topuzuydu. Sadece ayinlerde kulla-nılacak bir hançerdi, günlük kesim işlerinde değil. Bu da iyiydiçünkü süslü hançeri kullanması zor ve tutması rahatsız edi-ciydi. Kanatların testereye benzeyen uçları, Gareth'in eline bat-tı; kabzasmdaki pullar pütür pütürdü. Hançere iyi bakılmıştı,üzerine titrendiği belliydi; çelik, ateşin ışığında parlıyordu. "Sana hediyem," dedi yaşlı adam. Şimdi bile, dünyayı terk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 183: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ederken, hançere hırslı bir özlemle bakıyordu.305

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Teşekkür ederim, Usta," dedi Gareth tevazu ile Htiksinti ve beklenti karışımı garip bir duyguyla bakıy0r(j Sere'ğuktan elini yakmış olan hançer, artık ısınmıştı. "Kitabı getir. Yanıma otur ve ben de sana onun hakkbildiklerimi anlatayım. Kral Tamaros'a, tanrılar tarafından ukimiyet Efendileri yaratma gücünün verilmiş olduğunu bilisun. O zamanlar, tıpkı senin gibi bir Saygıdeğer Büyücü ola tTapmaktaydım. Ancak ben bir çırak değildim. O sırada yaşldım, ama şimdi gördüğünden daha gençtim. Benim doksartlrımda olduğumu sanıyorlardı. Aslında, Boşluk'un yardımıylaikinci ömrümü yaşıyordum, yüz doksana yakındım. Benim bu-nak, geri zekâlı olduğumu düşünüyorlardı. Ve ben de bu rolüoynadım. Yaşımın getirdiği zayıflıklar yüzünden bana acıyıpBeni koruyorlardı ve beh, tam anlamıyla özgürdüm. Her yeregidebiliyor, her istediğimi yapabiliyor, her şeyi söyleyebiliyor-dum. Kafalarını sallayıp gülümsüyorlar ve, 'Bu Zober. Zararsız,yaşlı bir adam. Onu önemsemeyin,' diyorlardı." "Aynı hatayı çocuklarda da yapıyorlar," dedi Gareth, kendiçocukluğunu düşünerek; Saray'm yasaklanmış bölgelerindedolaşmalarım ve yakalandığında aldığı hafif cezaları hatırla-mıştı. "Sözümü kesme," dedi yaşlı adam terslenerek. Sık ve kü-çük küçük nefes alıyordu. "Çok vaktimiz kalmadı. TamarosTapmağa geldi, Kralın tanrılarla konuşmak için gelmiş oldu-ğunu biliyordum. Onlara ne sormayı planladığım da biliyor-dum—Hâkimiyet Efendilerini, ona ve Vinnengael'e hizmetedecek olan iyiliğin şövalyelerini yaratma gücünü isteyecekti.Bu konuyu daha önceden En Saygıdeğer Yüksek Büyücü'ylekonuşmuştu; bu özel ve gizli görüşmede duvarın diğer tara-fında konuşulanları Boşluk'un gücünü kullanarak dinlemiştim. "Hâkimiyet Efendilerini yaratmakta bir risk vardı. En Say-gıdeğer Yüksek Büyücü bunu biliyordu, ben de biliyordum.Tanrılar, bir elleriyle verdiklerini diğer elleriyle alırlar. Bir şeyesahip olmak için hiçbir şeyinin olmaması gerekir. Işık olmasıiçin karanlık olması lazımdır. Tanrılar, Hâkimiyet Efendisi ya-ratma gücünü Kral Tamaros'a vereceklerdi, evet. Ama aynı za-306

Karavdıfe k.uwu, tanrılar, onları yok etme gücünü de dünyaya koyacak-^ "iyiliğin On Efendisi." Yaşlı adam, hançeri işaret etti. "Kö-rtUügün On Efendisi.""Tannlar aşkına!" dedi Gareth, dehşet içinde hançere ba-ken- "Bunun bu kadar.. .bu kadar güçlü olduğunu bilmiyor-i"durrt!"Yüksek Büyücü, Tamaros'u uyarmaya çalışti ama Kral, bu iski almaya değeceğine karar verdi. Hâkimiyet Efendilerininyapacağı iyiliklerin kötülük ihtimaline ağır basacağı kesindi.Tanrılarla konuşmaya gitti. O bunu yapüğmda, ben de Boş-luk'la konuştum. Hâkimiyet Efendilerinin yok edilmesini sağ-layacak güç, Tamaros'a onların yaratılması gücünün verildiğianda yaratılacaktı. Ancak nasıl olacağını bulmak bana kalmışü. "Çok yorucu bir dönemdi. Tamaros oruç tuttu ve dua etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 184: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Ben de kendimi hücreme kilitledim ve oruç tuttum. Ne yiyecek

ne içecek, hiçbir şey tarafından dikkatimin dağıtılmasına izinvermedim. Uyumadım. Karanlığı dinledim, karanlığın diğertarafındaki Tamaros'un sözlerini dinledim, sanki ben çok derinbir uçurumun dibindeymişim de Tamaros onun tepesinde du-ruyormuş gibi. Ama biliyordum. Onun kutsandığı am algıla-dım. O anda, laneti de yaratıldı. Ama neredeydi? "Gözlerimi açtım ve gözlerimi hücreme diktim. Her yeriaradım; yatağımın altına, kâğıtlarımın arasına baküm. Heyeca-nımın ilk deli duyguları arasında, yazı masamı parçalamayı vetahta parçalarının arasına bakmayı bile düşündüm. Boşluk bü-yüsünü sezebiliyordum. Geceleyin suyun damlamasını duyargibi ama nereden geldiğini ve onu nasıl durdurabileceğini bil-miyorsun. Ufak bir ses ancak onun saatler boyunca beynineyeknesak bir şekilde damladığım duyunca ne kadar korkunçoluyor. Uyuyamıyorsun. Onu sonlandırmaktan başka bir şeydüşünemiyorsun. Tam onu aramak için nereye gideceğimi bil-meden dışarı çıkacaktım ki, kendimi topladım. Sakinleştim. Bu-nu, mantıklı bir şekilde düşünmeliydim. "Boşluk'tan doğduğundan, Boşluk'ta bulunmalıydı. Karan-lığı dinledim ve beni, ona doğru çekmesine izin verdim. Nesoy-

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANbulduğumu tahmin edebilir misin?""Hayır, Usta," dedi Gareth. "Edemem.""Tapınakta, Boşluk'a adanmış bir oda!" Yaşlı adamdinden memnun, muzaffer bir edayla, genç öğrencisinin s ı**'yüz ifadesini görmekten keyif aldı."Olamaz! Gerçekten mi? Tapmakta? Ama nasıl — ""Tapınak, eskidir. Boşluk büyüsünün sevümese de en azdan saygı gördüğü günlerde yapılmış. Ve bu yüzden de, evet"Boşluk'a adanmış bir oda var. Ben, onu buldum. Yerini işaret'ledim. Elinde tuttuğun kitapta, onun yerini görebilirsin. "Karanlıkta yürüdüm. Aradığım nesneye yaklaştığım hissiattığım her adımla arttı — istersen, damlama sesinin yükseldi-ğini söyleyebilirsin—ve böylece, doğru iz üzerinde olduğumuanladım. İhtiyatlı bir şekilde ilerledim çünkü geceleri insanlarTapmakta dolaşırlardı. Fakat beni kimse görmedi. İyi de oldu.Kendimi o kadar sıkıştırılmış ve sinirli hissediyordum ki, eğerbiri araştırmamı engellemiş olsaydı, onu oracıkta öldürürdüm. "Gizli odayı buldum. Boşluk'un sunağını buldum. Amaaradığım şey orada değildi! Acıyla inledim, bütün Tapınağı

uyandırsam da umurumda değildi. Boşluk'un benimle oyunoynadığını, sadece bana gülmek için beni ayarttığını düşün-düm. Ancak elimi siyah sunağa koyduğum anda, bilgi banasunuldu. "Aradığım nesne, Tapınağın tam ortasmdaydı. Tıpkı Boş-luk'un, dört ana öğenin ortasında olması gibi.""Büyük amfiteatr," dedi Gareth. "Dört sunağın ortasında.""Evet. Ve ben de oraya gittim. Tam olarak nereye bakmamgerektiğini bilmeliydim. Tam merkezi bulmalıydım, ya da enazından merkeze olabildiğince yakın olmalıydım. Önümde du-ran İnsanların Sunağı'ndan başlayarak, adımlarımı saya saya,dikkatli bir şekilde, tam karşıda duran Elflerin Sunağı'na ula-şana kadar yürüdüm. İnsanlarınkine kırk beş derece açıyla du-ran Orkların Sunağı'na ilerledim ve oradan da adımlarımı saya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 185: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rak Cücelerin Sunağı'na yürüdüm. Birbirlerine eşit mesafedeolduklarını fark ettiğimde ne kadar sevindiğimi tahmin ede-mezsin. Hızlı bir şekilde, merkezin nerede olması gerektiğini302

Karaftık, KUİAU ladini- Heyecanım yüzünden karıştırmamak için sayıları^6 k sesle söyleyerek adımlarımı saymaya başladım.yü //Rumları kesmek için içeri biri, bir çırak girdi." 'Kim var orada?' diye bağırdı kadın. 'Ah, sizsiniz, Saygı-Büyücü Zober. Burada ne yapıyorsunuz? Sıcak hücre-zde olmanız gerekirdi- Size yardım-' "Bunak, yaşlı bir adamın sebepsiz huysuzluğuyla, 'Hayır,havtf/ hayır!' dedim tiz bir sesle. 'Beni rahat bırak! Buraya dua. meye geldim!' İçimden, en baştan başlamamak için attığımadımların sayısını tekrar tekrar söylüyordum. Damlama sesi,orklarm, kürekçilerin aynı zamanda hareket etmesi için çaldık-ları büyük davullar gibi yankılanıyordu beynimde. "En sonunda kadın gitti ve ben de devam ettim. Odanıntam ortasına geldim; davul sesi o kadar yükselmişti ki, sankikemiklerimde yankılanıyor ve beynimi yerinden çıkartıyor gi-biydi. Taş banklardan iki sırasının tam ortasında durdum. Yerebaktım, ve ayaklarımın ucunda bu hançer duruyordu; sanki birionu düşürmüş gibiydi. Bu, ilk başta aklıma gelen şeydi. Han-çeri elime alınca, altına, taş zemine oyulmuş siyah bir daire gör-düm. Daire küçüktü, işaret parmağın kadar, ve dikkat çek-miyordu. Sayısız insan, onu görmeden üzerinden geçmişti. Bende tam oradan yürümüştüm ve onu hiç fark etmemiştim. Son-radan, masum bir tavırla, onun hakkında sorular sordum. Ne-den o daire oradaydı? Ne amaca hizmet ediyordu? "Bana, onun oraya inşaatı yapan tarafından konduğu söy-lendi; ölçümlerinde yardımcı olması içinmiş. Elbette ki bunusöyleyeceklerdi. Ama sen ve ben—biz—gerçeği biliyoruz. Am-fiteatrda nasıl diğer tanrılara inanlar temsil ediliyorsa, Boşluk'uizleyen bizler de temsil ediliyoruz. "Hançeri dudaklarıma götürerek onu öptüm ve dua etmekve siyah daireye şükranlarımı sunmak için dizlerimin üzerineçöktüm. Ve o zaman, bana, bu hançeri nasıl ve ne amaçla kulla-nacağım bilgisi verildi." "Ve bu da?" Gareth, sert ve kulak tırmalayıcı bir sesle ko-nuştu. Ağzı kurumuş, avuçları terlemişti. Ellerini, cübbesinesildi.30J

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Bu hançerle birini öldürürsen," diyen adam, kısıkkonuştu. Sesini o kadar alçaltmıştı ki, Gareth, adamı duv K^6alh^mek için öne eğilmek zorunda kaldı, "cesedi, senin emringirer. 'Bir cesetle ne yapmak isteyebilirim ki?" diye soran Garethiğrenmiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. "Sadece bir ceset değil. Yürüyen bir ölü," dedi yaşlı adam"Düşünen bir ölü. Her açıdan yaşıyor gibi gözüken bir ölü. ölükendisine Boşluk tarafından bahşedilen zırhı giydiği sürece şe^lini koruyor. Bu, sana tamdık geliyor mu?" Yaşlı adam, 23kırdadı. "Ama bunun güzelliği, o şekilde olduğu sürece, hançerinsahibine hizmet etmek zorunda oluşu. Yani, görüyorsun ki, bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 186: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Hâkimiyet Efendisi'nin tam zıddı haline geliyor. Boşluk bü-yüsü, her istediğinde emri altında. Zırhın içindeyken, on kişiningücüne sahip, korku nedir bilmiyor, ne sıcağı ne de soğuğu his-setmiyor, asla susamıyor, asla acıkmıyor, tabi onu hayatta tutanşeye olan açlığı dışında." "Peki o ne?" diye sordu Gareth, tereddütle, hem korkarakhem de ilgilenerek. "Ruhlar. Acıktığında onun önüne çıkacak kadar talihsizolanların ruhları. Ölümle besleniyor ve bu sayede hayatta kalı-yor. Bu yüzden de bu yaratıklara elfçe bir kelime olan 'Vrykyl'deniyor, 'ölüm yiyen' anlamına geliyor." Titreyen Gareth, cübbesine daha sıkı sarıldı. Elindeki han-çer sıcaktı, onu sıkıca tutuyordu. "Hiç—" Tereddüt etti; nasıl soracağından emin değildi, ce-vabı öğrenmek isteyip istemediğini de bilmiyordu. "Sen—" "Bir Vrykyl mi? Hayır." Yaşlı adam, yüzünü buruşturdu."Nasıl yapabilirdim ki? Nasıl Tamaros kendisini bir HâkimiyetEfendisi yapamıyorsa, sen de hançeri kendi üzerinde kullana-mazsın. Boşluk büyüsü, hayatımı uzattı. Ancak Vrykyllerin ak-sine, bu büyü gençliğini uzatamıyor, sana güç veremiyor. İştebu yüzden, burada kırık bir oyuncak bebek gibi yatıyorum,"dedi acıyla. "İşte bu yüzden o kahrolası büyüyü yapmayı bı-raktım. Ne anlamı var ki? Artık görevimi tamamladım. Ve diğer310

Klflrflı<vlı.te Kuuu

cevap vermek gerekirse, hayır, bugün dünyada hiç5°fkyl y°k' Denemediğimden değil."^c-v&yet eden yaşlı adam, örtülerinin altında huzursuzca kı-A ndı. Zayıf bir şekilde bir şeyi işaret etti. "Hepsi orada, oPjr , içinde. Hançer hakkında bildiğim her şeyi ve bir Vrykyltmak için yapılması gereken âyini oraya yazdım. Kurban,ya ıuk'u kabul etmeli, asıl olan bu. Uygun bir aday olmalı. Bi-• in arkasına geçip, boynunu kesip, onun bir Vrykyl olmasını. ^yemezsin," dedi yaşlı adam hırçın bir şekilde ve homur-danarak devam etti konuşmaya, "Biliyorum. Denedim. İşe ya-ramıyor. Hançer, daha ben saldıramadan elimden düştü. Han-çer kendisi seçiyor. Ya da daha doğrusu, Boşluk, kendisi seci-yor."Anlıyorum," dedi Gareth ciddiyetle. Hançeri ışığa tuttu,işçiliğini inceledi, ince işlere hayran kaldı. Eğer elindeki, yaşa-yan, gerçek bir ejderhaya dönüşseydi, hiç şaşırmazdı. Yaşlı adam, derinden bir iç geçirdi; sanki üzerinden ağır biryük atmış gibiydi. Yüzünde memnun ve huzurlu bir ifadeylekafasını yastığına koydu."Şimdi o senin, Gareth," dedi yaşlı adam."Evet," dedi Gareth. Yaşlı adam, gözlerini kapattı. Sesi, fısıldayan bir nefes ka-dardı ancak. "Şimdi o senin. Yapmam gerektiği gibi, onu ben-den sonrakine verdim. Sen de, zamanı gelince, senin bu hayatıterk etme vaktin gelince onu başkasına vereceksin.""Evet," dedi Gareth tekrar. Hançeri ellerinde döndürdü."Ben gittikten sonra ne yapman gerektiğini biliyorsun.""Evet," dedi Gareth üçüncü kez."Uzun sürmeyecek. Yorgunum. Çok yorgunum." Başka bir şey söylemedi. Gareth'in duyabildiği tek şey, sıknefesler ve fırtınanın inleyip takırdamasıydı. Hiç hareket etmeden uzun bir süre boyunca oturmaktan tu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 187: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

tulmuş olan Gareth, ayağa kalktı. Hançeri masaya koydu, kitabıeline aldı ve taburesini ateşe yaklaştırdıktan sonra kitabı açarakokumaya başladı.Başını kaldırarak, yandığında geçen saatleri gösteren işa-311

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANretli muma baktı. İki saatin geçmiş olduğunu görünce şaSeslere bakılırsa, fırtına dinmeye başlamıştı. Kar artık DPreye çarpmıyor, rüzgâr artık kapıya vurmuyordu. Sessiz] v"bakılırsa, yaşlı adam artık nefes almıyordu. Gareth, adamı kontrol etmek için yanına gitti ve bile&vkaldırdı. Soğuk ve gevşekti. Yaşlı adam ölmüştü. Hareketsiz bedenin üstündeki örtüyü açarken, Gareth, h-zünlü olması gerektiğini düşündü —beş yıldır her gece gizüadamı görmeye geliyordu — ama böyle hissetmiyordu. Yasladamdan gerçek anlamıyla hiç hoşlanmamıştı ve Gareth'in su

anda hissettiği tek şey rahatlamaydı. Bitmişti. Hançere sahiptiOnu nasıl kullanması gerektiğini anlatan kitaba sahipti. Hâki-miyet Efendilerinin zıddmı, hançeri kullanan kişiye bir köle gibihizmet edecek olan büyülü yaratıkları dünyaya getirme gücünesahipti. Hançeri alevin ışığına tutan Gareth, parlayan çelik hançerüzerinde alevlerin yanmasını izledi. Kısa bir an için, bir seçene-ğinin olduğunu hayal etti. Bu karanlık nesneyi atabileceğinidüşündü. Kral Tamaros, bu kötü yaşlı adam gibi huzur içindeölürdü. Helmos, iyi ve saygı gören ve çok sevilen bir kral olur-du. Dünya, huzursuz bir barış içinde dönmeye devam ederdi.Bunu berrak bir şekilde, özlem ve pişmanlık dolu gözyaşlarıyanaklarından süzülürken hayal etti.Gözyaşlarını, cübbesinin yeniyle sildi. Bir seçenek yoktu. Aslında yoktu. Artık yoktu. Seçimini çokönceden yapmıştı. Gareth, kitabı aldı ve çantasına tıktı. Yaşlı adamm battani-yesinden kestiği bir parça kumaşa hançeri sardı ve hançeri deçantasına, kitabının yanına yerleştirdi. Yaşlı adamın evine sonbir kez baktı, işe yarar hiçbir şey göremedi. Bu amaç için birkaçgün önce getirmiş olduğu gaz yağı kavanozunu açtı Gareth.Yaşlı adamın battaniyelerini ve örtülerini gaz yağıyla ıslattı.Gareth'in elinin bir hareketiyle, şömineden yükselen alevler,ıslak yatak örtülerini açlıkla kapladı. Yatak, alevler içinde kal-mıştı.Yanan et kokusu kendisine ulaşmadan, Gareth, evi hızla312

Karavdıte. Kuuu tti Dar sokakta hızla yürüdü, gecenin bu saatinde ve buieî . v,aVada aklı başında kimsenin sokakta olmayacağını bil-V3 ne rağmen gölgelere saklanarak ilerledi. Sokağın sonuna^ mca arkasına baktı ve alevlerin çatıdan taşmaya başlamışolduğunu gördü.Güney Yolu'na döndü. Caddede tek bir ruh bile yoktu. Fır-dinmişti ancak rüzgâr hala şiddetliydi; köpürmüş denizdenhızla ve soğuk esiyordu. Rüzgâr, alevlerin hızla yayılmasınıağlayacaktı. Birileri alevleri fark edene kadar, adamın evi ta-mamen yıkılmış, bedeni tanınamaz hale gelmiş olurdu.Ruhu, Boşluk'un olsun.313

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 188: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Vrgkg] Hançeri "Ekselanslan," dedi Silvvyth, sessizce; görevli lordlar du-yanlasın diye prensin kulağına fısıldıyordu. "Gareth, bugünakşam yemeği saatinde sizinle eski oyun odasında görüşmekistiyor. Söylemesi gereken çok acil bir şey varmış.""Gerçekten mi?" diye sordu Dagnarus, çikolatasını içerken.315

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Bu sabah çok mutlusunuz, Ekselansları," dedi yal t ı,lordlardan biri. \ "Sağ olun, Lord Malroy, kendimi çok keyifli hissediyor»Belki de hava çok güzel olduğundandır.""Güzel hava mı, Ekselansları?" dedi lord anlamayarak » Prensin kahvaltı tepsisini almak için eğilen Silwyth, "Dugece çok korkunç bir fırtına vardı, Ekselansları," dedi yumuşakça. Dagnarus, geceyi Valura'nm kollarında geçirmişti. İkisi, ka-lenin yabancı diplomatların kalması için kullanılan iç kısım-larında bir odada saklanmışlardı; kalenin o kısmı sadece özelolaylar veya kutlamalar için açıldığından, sevgililerin gizli bu-luşmaları için idealdi. Dagnarus, ne rüzgârı, ne karı, ne deyağmuru duymamıştı. Zevk içinde boğulmuş bir halde, tekduyduğu, kendi kanının coşkuyla akışıydı. İki sevgili, şafaksökmeden bir saat önce isteksizce ayrılmışlardı. Kadın, Kraliçe-nin yatak odası yakınlarında bulunan ufak odasına süzülmüş(kocası, şehirdeki evlerinde tek başına yaşıyordu; Valura, Krali-çenin yakınında olmak konusunda ısrar etmişti), adam da sa-bah gelerek kendisine hizmet eden lordları karşılayabilmekiçin, çocukken oyun oynadığı gizli geçitlerden geçerek kendiyatak odasına gitmişti. "Benim için güzel bir hava, Lord Malroy," dedi Dagnarus,yatak giysilerini bir kenara atarken. "Fırtınanın coşkusundan vegürlemesinden hoşlanırım. Şunları def et," diye mırıldandı

Silwyth'e. Silwyth, lordları, tavuklar gibi, yatak odasından kovaladı.Ön odada zar oynamaya başladıklarından emin olduktan sonraprense döndü. "Sarayda dolanan dedikodular nedir, Silwyth?" diye sorduDagnarus, banyo yapmak için hazırlanırken. "Birileri bir şeysöyledi mi?" "Siz ve Leydi Valura ile ilgili bir şey yok, Ekselansları. Ek-selanslarının son zamanlarda olağan dışı keyifli olması veLeydinin de Kraliçenin huzurunda uykulu olması yüzündenpaylanması dışında uygunsuz hiçbir şey fark edilmedi."316

Karaı/vUte KUMU.Dagnarus, gülümsedi. "Sanırım itibarımı korumak için bir lere köpürmem gerekiyor. Ama, Silwyth, ben zaten çok si-V,. değilim' hatta çoğunlukla neşeliyim, derin düşüncelereÜ imam, kasvetli olmam, vahşi değilim. Ben, kendimde bir de-İklik görmüyorum." "Aşk/ çirkinleri bile güzelleştirir, Ekselansları, ve dolayl-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 189: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ıyla, zaten çekici olanı daha da güzel yapar." "Aşk." Dagnarus, düşünceye daldı. "O tatlı hastalığa bağı-llığım olduğunu düşünürdüm. Ama sen haklısın. Ona yaka-landım ve onun ateşi beni tüketiyor. Ne zaman bitecek, merakediyorum." Silwyth, adama ciddî bir ifadeyle bakü. "Leydi Valura içinasla bitmeyecek, Ekselansları. Elf kadınlar, insan kadınlar gibihercaî ve değişken değildir. Bir elf kadın sevdiğinde, o sevgiyiölene kadar taşır." "Gerçekten mi? Beni şaşırtıyorsun, Sihvyth," diyen Dag-narus, omuzlarını silkti. "Şu anda Valura'yi çok seviyorum amahiçbir güçlü duygu, benim içimde uzun süre dayanmaz—nesavaşın coşkusu ne de daha yumuşak bir şey. Yine de. . . " —gece yaşadıkları zevki hatırlayarak içini çekti—". . . onu sevme-meyi hayal edemiyorum. Belki de sevdam dayanır, Sihvyth, oyüzden şu hor gören bakışını sil ve gidip banyo suyumu ısıt."***** Gareth, oyun odasındaki kısa bacaklı iskemlelerden birininüzerine oturdu; dizleri, neredeyse çenesine deyiyordu. Uzunsüredir kullanılmadığından oyun odası tozluydu. Yılda bir kez,hizmetçiler odaya girerler, süpürürler ve örümcek ağlarını te-mizlerlerdi ancak sonra oda tekrar kapanırdı. Gareth, burayayıllardır gelmemişti; on iki yaşındayken Tapmağa gitmek içinsaraydan ayrıldığından beri. Sanki mutluluk vermesi gerekenbir rüyadan uyanınca rahatsızlık duyarmış gibi, bir tür kor-kuyla gölgelenmiş sevgiyle bakındı etrafına. Eski kitapları eline alarak düzgün bir şekilde masaya yer-leştirince, Evaristo'nun ders anlatan sesini ve Dagnarus'un hır-31/

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANçm bir şekilde adamı küçük düşürdüğünü, kandırdığım vtuk attığını duydu. Kendi sesini, Gareth'in sesini duyamad ^ Kapı sert bir şekilde açılıp Dagnarus içeri girdiğindekitaplardan birini okuyordu. "Korkunç gözüküyorsun," dedi Dagnarus neşeyle. Adasuratına bakınca, yüzünü buruşturdu. "Şu sivilce ile ilgili Dşeyler yapmalısın, Leke. Pudrayla kapat mesela." Gareth, doğum lekesini Kraliçenin pudrayla kapatmak itediği ve Dagnarus'un, bunun tanrıların işareti olduğunu sövleyerek onu engellediği zamanı hatırladı. Eh, zaman geçmişti Sivilce hakkındaki yorumu duymazdan gelen Gareth, "Düngece hiç uyumadım, Ekselansları," diye yanıtladı sinirle. "Ben de," dedi Dagnarus göz kırparak. Ata binmektendöndüğünden ve çizmeleriyle pelerini hâlâ üzerinde olduğun-dan, eldivenlerini eline vurarak ayakta dikiliyordu. "Neden bukasvetli yeri seçtin? Burada yeterince hapis kaldım. Benim tek-rar bir şeyler okumamı dinlemek istemiyorsun herhalde." Yürüyerek adamın yanından geçen Gareth, kapıdan dışa-rıya baktı. Sihvyth'in koridorda dolandığını görünce arkasınıdöndü. "Elfi bir yerlere göndermenizi önerebilir miyim, Ekselans-ları?" diye sordu yumuşak bir şekilde. Dagnarus, bir kaşım havaya kaldırdı ancak entrikalar, şarapkadar hoşuna giderdi. İç ceplerinden birinden, örümcekler tara-fından dokunmuş olabilecek kadar ince, dantelli bir mendil çı-karttı. "Silvvyth. Bunu pazarda buldum. Uygun ellere geçmesinisağla. Derhâl."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 190: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Ya akşam yemeğiniz, Ekselansları?" "Aç değilim," dedi Dagnarus. Gareth'e baktı, o da kafasınısallıyordu. "Gareth de değil. Gidip sana verdiğim işi yap. Vekimsenin seni görmediğinden emin ol." Silvvyth görevi kabul ettiğini belirtmek için eğilerek selâmverdi ve ayrıldı. Kapıdan dışarıyı izleyen Gareth, elfin durdu-ğunu ve koridorda oyalandığım gördü. Dışarı çıktı ve elfe so-ğuk soğuk baktı. Silvvyth başım eğdi ve gitti. Gareth, elfin geri312"

Kflrt?iA,Ute Kuijumediğinden emin olmak için bir süre daha bekledi. En so- da prensle gerçekten yalnız kaldıklarına kanaat getirince,Gareth kapıyı kapattı ve sürgüyü çekti. pagnarus, bütün bunları eğlenerek izledi. "Ne önlemler!rtsten de, kraliyet hazinesini soymak için plân kurduğumuzusanır. Soymayacağız, değil mi?""keyfiniz yerinde," dedi Gareth suçlarcasma. "Herkes bunu söylüyor." Dagnarus, sırıttı. "Sana bir sır ve-reyim, arkadaşım. Aşık oldum." Gareth, adamı duymadı ya da duyduysa bile, bu kelimele-rin onun için bir anlamı yoktu. Kapıdan olabildiğinde uzaktaolmak için, pencerenin yaranda durmasını işaret etti prense.Şaşıran Dagnarus, adama uyarak, pencereye yaslandı ve ko-lunu, pencerenin denizliğine koydu. "Ne oluyor, Leke? Tanrılar adına, titriyorsun! Kötü bir ha-ber mi? Bir şey mi oldu?" "Bana bir dakika verin. Bırakın da düşüncelerimi toparla-yayım," dedi Gareth, kendini sakinleştirmeye çalışırken. Başıöne eğik bir şekilde, pencerenin yaranda durdu. Arkadaşının sesindeki korkunç tonu sezen Dagnarus, iste-nen dakika boyunca sessizlik içinde bekledi."Hadi, Leke," dedi en sonunda, sabırsızlanarak. Gareth, başını kaldırdı ve içtenlikle Dagnarus'a baktı. "Sizebirazdan göstereceğim şey, bu dünyada sadece üç kişi tarafın-dan biliniyor. Birincisi öldü. Dün gece. Ben, ikincisiyim. Adam,bunu bana miras bırakh. Siz de üçüncüsünüz. Bunu, birazdananlatacağım şeyin ciddiyetini ve büyüklüğünü anlamanız içinsöylüyorum size." "Evet, evet. Hadi başla," dedi Dagnarus, ancak küstahçakonuşmasına karşın etkilendiği belliydi. "Terbiyeli davranaca-ğıma söz veriyorum, Usta öğretmen." Gareth, çocukluk dönemlerine yapılan bu gönderme karşı-sında hafifçe gülümsedi ama gülümsemesi uzun kalmadı. Elini,pelerininin içine soktu ve bir kese çıkarttı. Keseyi masanın üze-rine koydu ve açarak içindekileri döktü.Dışarıda hava gri ve serindi; alçak bulutlar, tekrar fırtına çı-31?

MARGARET WEİS ve TRACYHİCKMANkartıp çıkartmama konusunda kararsız gibi gözüküyor!Silvvyth, oyun odasını ısıtmak için ateş yakmıştı ama ışık e tmemişti. Ateş, şöminede gelişigüzel yanıyordu; oyun odasıaz pencerenin dışındaki gökyüzü kadar kasvetli ve grivrvDagnarus, kahverengi ve siyahlara bürünmüştü; Gareth'in üzrindeyse çırakların giydiği basit, gri renkli cübbe vardı. Kırmı*kadife, odada bulunan renkli tek nesneydi ve kara dökülmükan gibi parlıyordu. Vrykyl Hançeri, kadifenin üzerinde duru-yor; cilalı yüzeyi, gökyüzünü grisini ve yuvasının kırmızısı^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 191: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yansıtıyordu. Dagnarus, hançere hor görerek baktı. Ona dokunmak içinkımıldamadı. "Bu çirkin bir şey. Hem de kullanışsız. Aklı olan

hiçbir silah yapımcısı, böyle bir hançer yapmaz." "Sizin de pekâlâ bildiğiniz gibi, bu, bir ayin hançeri ve sa-vaşta kullanılmak için yapılmamış. Bu, Boşluk'un silahı," dediGareth, kısık ve ateşli bir sesle. "Gerçekten mi?" Dagnarus, hançeri daha dikkatli inceledi.Ancak eline almayı önermedi. "Ne yapıyor?""Ölüleri diriltiyor, Ekselansları," dedi Gareth. Dagnarus, kahkahalarla gülmeye başladı. Kahkahası, du-daklarında öldü. "Sen ciddî misin?" diye sordu inanamayarak. "Ciddî mi?" Gareth, dehşet içinde arkadaşına bakakaldı."Ciddî mi? Bana Boşluk'u gösterdiğinde on yaşındaydım. BanaBoşluk kitaplarını okumamı emrettiğinde on yaşındaydım! Ozamandan beri bir yalam yaşıyorum; huzurumu, mutluluğumufeda ettim...ve sen, bana ciddî olup olmadığımı soruyorsun!" "Her zaman vazgeçebilirdin," dedi Dagnarus soğuk bir şe-kilde. "Seni, Boşluk üzerinde çalışman için asla zorlamadım.Bunlar senin suçun." "Biliyorum," dedi Gareth bıkkınlıkla. "Ne yaptığımı biliyo-rum. Yine olsa yine yaparım belki. Üzgünüm, Ekselansları. Pat-lamamı mazur görün. Hiç uyumadım. Bütün gecemi, bu han-çerle ilgili yazıları okuyarak geçirdim." Başıyla silâhı işaret etti. "Tekrar söyle. Bu ne yapıyor?" diye sordu Dagnarus ve sesiciddi, saygılıydı."Babanıza Hâkimiyet Efendisi yaratma gücü verildiği anda320

Karavd-CR, KUİAU. yaya gelmiş," dedi Gareth, bunun prensin ilgisini çekece-• ; tahmin ederek. Gerçekten de tahmininde yanılmamış,n gnarus'un yeşil gözlerinin parlamasıyla ödüllendirilmişti."Krala yaratma gücü bahsedilirken, yok etme gücü de varlıkbulmuş- Bu hançeri kullanan, Hâkimiyet Efendisi'nin karanlıkiddim yaratabilir; şeytani bir gölge, büyü gücü ve olağan dışıvetenekleri olan bir yaşayan ölü, hançeri kullanan kişiye sadıkLr yaratık. Ancak bir Hâkimiyet Efendisi, büyüsünü kullanmakiçin kendi yaşam enerjisini kullanırken, Vrykyl—bu yaratıklaraverilen isim bu—ölümü kullanıyor.""Vrykyl. Elfçeye benziyor. Anlamı ne?""Gerçekten de elfçe. 'Ölüm yiyen' demek." Dagnarus, yüzünü buruşturdu. "Pek iştah açıcı değil. Bunasıl çalışıyor? Ne yapmak lazım? Ne büyüsü kullanmak gere-kiyor?" "Büyü, hançerin içinde. Herkes kullanabilir fakat bunu kul-lanmak, göründüğü kadar kolay olmayabilir," diye ekledi uya-na bir ses tonuyla zira Dagnarus'un gözlerinin heyecanla par-ladığını görmüştü. "Anlat bana, Leke," dedi Dagnarus ve hançeri tutmak içinelini uzattı. "Birincisi, hançer, kendi kurbamm kendisi seçiyor. Hançer,adayı kabul edilebilir bulmalı. Bu yüzden, kurban, Boşluk'ukabul etmiş biri olmalı." Dagnarus'un gülümsemesi üzerine, Gareth, prensin aklın-dan geçenleri tahmin etti. "Bu kurallara uyulması gerekiyor, Ekselansları," diye be-lirtti. "Bunu bana bırakan yaşlı adam, aldatmaya çalışarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 192: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Vrykyl yaratmayı denemiş. İşe yaramamış." Dagnarus, tek kaşını kaldırarak omuzlarını silkti. "Pekâlâ.Biz de kurallara uyarız. Hançer tarafından kabul edilebilecekbirini bulmak çok zor olmasa gerek. Demek ölüleri hayata dön-dürüyor. Yapılabilecekleri bir düşün." "Şeytanî bir hayat bu," diye tembihledi Gareth titreyerek."Öyle bir hayat ki, yaratık, bunu sürdürebilmek için öldürmekzorunda."321

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Biz de hayatımızı sürdürmek için her gün öldürüvdiye belirtti Dagnarus. UZ/" "Ben tavuklardan bahsetmiyorum," diye tersledi O"İnsanlardan bahsediyorum. Bir Vrykyl, başkalarının ruhlabeslenmek zorunda. Bir Vrykyle, büyülü bir zırh bahşedil *tıpkı Hâkimiyet Efendilerininki gibi, ancak onun zırhı par]*!bir siyahtır. Zırh, Vrykyli tepeden tırnağa kaplar ve ölene kdar—" "Bu Vrykyllerin zaten ölü olduğunu söylediğini sanmıştim." "Ben de ona geliyorum, Ekselansları. Canlandırıldığı za_man bir Vrykylin ilk işi, kendi kemiğinden bir hançer yapmak-tır. Acı hissetmediğinden ve kesikleri kanamadığından, bunukolaylıkla başarabilir. Hiç canı yanmadan kolunu kesebilir. Ko-lu, büyülü zırh ile kaplıdır ve aslında gerekli de değildir. Zırhınkendisi, kollarının ya da bacaklarının yerine geçebilir. Kemiğin,kabzanın bir parçası olduğu bu bıçak yapıldığı zaman, Vrykyl,bu bıçağı kullanarak kurbanının ruhunu çalabilir ve böylecekendine hayat verebilir. Bu olmadan, Vrykyl er geç asıl hâlinedönecektir. Bedeni zamanla yavaş yavaş bozulacak ve sonunda,Vrykyli zırhı olmadan görenler, aylardır toprakta çürüyen birceset göreceklerdir." "Akşam yemeğini atlamamızı önermekle akıllıca davran-mışsın," dedi Dagnarus yüzünü ekşiterek. "İyi beslenmiş birVrykyl nasıl gözükür?" "Nasıl isterse," dedi Gareth. "Eğer öldüğünde yaşlı biradamsa, gençlik hâline dönebilir—kuvvetli ve sağlıklı olabilir.Zırhın büyüsü, onun görmüş olduğu herkesin kılığına bürün-mesine izin veriyor. "Sadece iki şey bir Vrykyli öldürebilir: beslenememek vetanrılar tarafından kutsanmış silahlar. Eğer, bir şekilde, birVrykyli bir yere kilitlemeyi başarıp altı ay boyunca kimseyi öl-dürmesine izin vermezseniz, yok olacakür. Tabi bu son derecezor bir şey zira Vrykyller olağan dışı bir güce sahipler. Zindan-ların onlardan birini içinde tutabileceğinden kuşkuluyum. BirHâkimiyet Efendisi'nin kutsanmış kılıcı, eğer zırhı delerek al-322

Kflrflı/tUte KuuuM ölü bedene değmeyi başarırsa, Vrykyli aranda öldüre-Ce DaKnarus' anlatılanları pek dinlemiyordu. Parlayan göz-ı elindeki hançeri havaya kaldırdı ve gri günün ışığına hat-if Beğeniyle çevirdi."Bunun ne anlama gelebileceğini bir düşün, Leke! Ordu- ,/lat—"Ordular olmaz," diye düzeltti Gareth. "YaratılabilecekVrvkyl sayısı, Hâkimiyet Efendilerinin sayısına bağlı. Her ırkın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 193: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sadece on Hâkimiyet Efendisi hakkı var, bu da toplam kırk edi-yor; yani sadece kırk Vrykyl olabilir." "Eh, orduların komutanları, o zaman. Yenilmez olurum!Babam, insan topraklarının Yüksek Kralı. Ben de geri kalan yer-lerin Yüksek Kralı olurum. Hâkimiyet Efendisi olduğum za-man-" "Hayır!" diye bağırdı Gareth, dehşet içinde. Dagnarus'unkolunu yakaladı ve sıkıca tuttu. "Hayır," diye tekrarladı. "Ne demek istiyorsun?" Dagnarus, kolunu Gareth'in acıveren kavrayışından kurtardı. "Neden bana öyle bakıyorsun?" "Görmüyor musunuz, Ekselansları?" diye sordu Garethumutsuzluk içinde. "Artık bir Hâkimiyet Efendisi olmanızagerek yok. Ona ihtiyacınız yok! Bunu, bu yüzden yaptım! Bunu,bu yüzden buldum! Sizin için! Hayatınızı tehlikeye atmanızgerekmiyor—" "Benim için endişelenmenden çok etkilendim, Leke."Dagnarus, soğuk ve tehlikeli bir ses tonuyla konuşuyordu."Ancak bu oldukça aşağılayıcı. Başaramayacağıma eminsin.Hayatımda giriştiğim hiçbir işten başarısız çıkmadığımı sanahatırlatırım. Bunda — ağabeyimin yapabildiği bir şeyde—başarı-sız olmayacağım!" diyerek dudaklarını büktü. "Hem tanrıların kutsadığı bir Hâkimiyet Efendisi olup, hemde bu hançeri kullanamazsınız, Ekselansları," dedi Gareth."Eh, o zaman, benim için Vrykylleri sen yaratırsın." "Elbette, Ekselansları," dedi Gareth, eğilerek. "Ve onlar dabana sadık olurlar zira hançeri kullanan ben olacağım."İsteğinin geri çevrilmesine alışkın olmayan Dagnarus, kaş-323

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMA

N

larını çattı. "Bunun Üstesinden gelmek için bir yol bulzım! Bunu araştır, Leke. Ben de uygun bir aday bulacağı 'a'nu deneyeceğiz ve hançerin, senin iddia ettiklerini yapınmadığına bakacağız." ^aP~ "Peki bu adayı nerede bulacaksınız?" Gareth, iğneleyiC'"Yani... Boşluk'u kabul edecek birini?" "Bir fikrim var," dedi Dagnarus hafifçe. Hançeri tekrar kşeye koydu, keseyi dikkatlice kapattı ve tenine değecek birkilde gömleğinin içine yerleştirdi. "Bunu ben saklayaca&ımLeke." Sm' "Elbette," dedi Gareth, omuzlarını silkerek ardından ba-karken. "Ondan kurtulduğuma memnunum. Gizli ve güvendetutun onu, Ekselansları." "Korkma. Bu günlerde sır saklamaya alışkınım. Senin ak-sine, ben bunun keyifli olduğunu düşünüyorum."Gareth, sadece başını salladı. Dagnarus, arkadaşına endişeyle baktı ve Gareth, prensingözlerindeki acımayı gördü. Gareth, onu suçlayamazdı. Berbatgözüküyor olmalıydı, zayıf, yorgun ve soluktu, yirmisinden çokdaha büyük duruyordu. Tırnakları yenmiş, tartaklarının çevre-sindeki deri kesikler içinde ve kanlıydı. Yandıkları için gözleri-ni sık sık kırpıştırıyor, rahatlatmaya çalışıyordu. Giysileri der-beder, ayakkabıları eski püsküydü. Ve yüzünde de daima okorkunç iz vardı. İzlerinin ikisi de korkunçtu. "Üzgünüm, Leke," dedi Dagnarus aniden, sessiz bir şe-kilde.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 194: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Ne?" Gareth, prense şaşkınlık içinde baktı. Dagnarus'unherhangi birinden herhangi bir şey işin özür dilediğini hiç ha-tırlamıyordu. "Ne için üzgünsünüz?" "Seni ihmal ettiğim için. Ben eğlenirken bütün işi sen yap-ün. Göreceksin." Dagnarus, uzanarak, ellerini Gareth'in inceomuzlarına koydu. "Korkarım, bu ikili hayatı kısa bir süre dahasürdürmek zorundasın. Sadece ben bir Hâkimiyet Efendisi ola-na kadar. Ondan sonra Tapmaktaki sarsak yaşlı salaklan terkedebilir ve danışmanım olarak benim için çalışırsın, tıpkı ço-cukken plânladığımız gibi. Vinnengael'in kralı olduğumda—"324

KflrfliA.Ute k,uyu.«Bunu söylemeyin, Ekselansları," dedi Gareth mutsuz bir',j "Ya da en azından, Vinnengael'in kralı demeyin.ş£İC ngael'in kralı Helmos olacak, uygun bir kral olacak hemVİnc6z de elf veya cüce topraklarının kralı olacaksınız." Göz-de larım prens görmesin diye kaf asım eğdi.y "O hâlde, elf topraklarının kralı olduğumda," dediarus, tatlı, yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Her şeyi telafi ede-gim. Rahat bir navat:m °lacak Sana bir kale in§a ettireceğim,S: eş bulacağım. Bir eş oe bir metres..." "Teşekkür ederim, Ekselansları," dedi Gareth. Söylenecekbaşka bir şey yoktu. Ruhuna karşılık bir kale, bir eş ve bir met-res. Daha kötü bir anlaşma yapmış da olabilirdi. "Ama şimdi. . . "-Dagnarus, kolunu şamar oğlanının om-zuna attı ve onu kapıya yönlendirdi-". . . şimdi moralimi herzaman bozan bu kasvetli yerden çıkacağız ve sana yiyecek birşeyler bulacağız. Hayır, itiraz yok. Derslerine geç kalımşsan neolmuş? Senin burada olmam istediğimi söylemesi için Silwyth'iyanında gönderirim. Hadi gidip bize zamansız bir çorba ver-mesi için, tıpkı çocukken yaptığımız gibi aşçıyı sıkıştıralım. So-ğuk geyik etli böreğe ve taze keçi peynirine ne dersin? Sıcak,çıtır çıtır ekmek ve taze bira?" "Kulağa mükemmel geliyor, Ekselansları," dedi Gareth; yi-yecekleri duyunda midesi guruldamaya başlamıştı. Dagnarus, arkadaşım tutup onu çekiştirerek kapıyı hızla aç-tı. "Güzel. Seni şişmanlatmamız, şu sivilceli yanaklarına birazrenk getirmemiz gerek. Bu arada," diye ekledi Dagnarus hiçdüşünmeden, "Hâkimiyet Efendisi adaylığımın bugün kon-seyde görüşüleceğinden bahsetmiş miydim?""İyi şanslar diliyorum, Ekselansları," dedi Gareth. "Dilediğini biliyorum, Gareth," dedi Dagnarus, kavrayışımsıkılaştırıp gülümserken. "Dilediğini biliyorum."30.5

Adag Göstotae Hâkimiyet Efendilerinin Konsey toplantısı, her üçüncü ayındördüncü gününde yapılırdı ve Hâkimiyet Efendileri, bu top-lantıda önlerine gelen bütün konuları değerlendirirlerdi. Top-lantıya katılım gerekiyordu ancak eğer bir Hâkimiyet Efen-disi'nin varlığını gerektirecek ölçüde önemli başka bir şey var-32/

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 195: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sa, o Hâkimiyet Efendisi toplantıya katılmayabüiy0rcıkimiyet Efendilerinin sayısı değişkenlik gösterdiğinden, mHâkimiyet Efendilerinin dörtte üçünün varlığı, yetersayı ol CUtkabul ediliyordu. Kararlar, oylama neticesinde veriliyordu ve gerçektönemli konularda üçte iki çoğunluğun sağlanması gerekirdi ıyeni bir Hâkimiyet Efendisi'nin seçilmesi de böyle bir konuvH 'Kral Tamaros, bir Hâkimiyet Efendisi olmamasına karşın, danışman olarak toplantıya katılıyordu. Oy hakkı yoktu. Diğeyöneticiler de toplantıya çağırılıyorlardı; özellikle de eğer Kon-seye söylemek istedikleri bir şikâyetleri veya görüşleri varsa. Hükümran Taş'm bahşedilmesinin üzerinden on yıl g6ç.misti. İnsanlar, Hâkimiyet Efendilerinden kendilerine ayrılanpayın neredeyse tamamım (onda dokuz) doldurmuşlardı.Elflerin on tane vardı zira elfler, bu olayı hızla benimsemişlerdi.Şu anda Hükümran Taş'in sahibi olan Rahibin Kalkanı, elflerinhükümdarı olma savaşında Rahip'e karşı üstün durumdaydı.Rahip, elfler tarafından halen ruhanî lider olarak görülüyorduancak gerçek gücün kimde olduğunu herkes (bütün kızgınlı-ğına rağmen Rahip bile) biliyordu. Hâkimiyet Efendisi olmak için kendi istekleriyle aday ol-maları gereken insanların aksine elf Hâkimiyet Efendileri, Ra-hibin Kalkanı tarafından seçiliyordu. Seçilen elfler, bunu red-dedebilirlerdi—Konsey, bu konuda ısrarcıydı—ancak eğer bu-nu yaparlarsa, itibar kaybederler ve Kalkan'm gözünden dü-şerlerdi ki bunların ikisi de onları ve ailelerini yüzyıllar bo-yunca sürebilecek bir onur kaybına iterdi. Kalkan, Hükümran Taş'm eîflere ait kısmını saklamak içingüzel bir tapmak yaptırmıştı. Taş, güneş ışığıyla aydınlanan birbahçenin ortasında duran, berrak mavi sulara sahip, büyük vedaire şeklinde bir havuzun ortasından yükselen beyaz mermer-den yapılmış, nilüfer çiçeği şeklinde bir kaide üstünde, kut-sanmış havadan bir yastık üzerinde yüzüyordu. Bahçe, kut-saldı—Kalkan dışında kimsenin oraya girmesine izin verilmi-yordu. Bahçenin etrafında gece gündüz muhafızlar dolaşı-yordu. Elf büyücüler—VVyredler—bahçeye bir büyü yapmış-32?

k.flrflın,Lte Kuuu . t,u sayede, uygun koruma tılsımı (ki bunu da Kalkan ta-'af rdu) olmadan bahçeye giren herkes, büyülü tuzaklar tara-Han yakalanıyordu. Bu şekilde bir hırsız yakalanmıştı. Sor-l nmadan önce kendisini öldürmüştü ama onun Rahip tara-fa dan gönderildiğini herkes biliyordu. Elflerin Hâkimiyet Efendisi yaratma ayini gizli tutulu-ordu, insanlarınki gibi halka açık değildi. Sadece aile, Kalkan«e onun maiyeti katılıyordu. Seçilen elflerin bu konuda sözdebir seçme hakkı olduğundan, Dönüşüm sırasında bir iki kişininölmüş olduğu dedikodusu vardı. Bu sayının daha fazla olma-masının nedeni, seçimini yapmadan önce bütün adayları dik-katle inceleyen Kalkan'm bilgeliğiydi. Şu anda Hâkimiyet Efen-disi olan on elf, ya Kalkan'a sadık olan Evlerden ya da, LordMabreton gibi, eskiden Kalkan'a sadık olmamakla birlikte şuanda ona minnettar olan Evlerdendi. Hâkimiyet EfendileriKonseyi tarafından hiçbiri geri çevrilmemiş, tüm başvurularuygun bulunmuştu. Hükümran Taş'in parçalarına sahip olmaktan memnun ol-malarına karşın, ne cüceler ne de orklar, Hâkimiyet Efendisiyaratma güçlerini tam anlamıyla kullanmamışlardı. İnsanlara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 196: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

asla güvenmeyen cüceler, bir Hâkimiyet Efendisi olarak insan-lara daha çok benzeyeceklerinden korkuyorlardı. Sadece tek bircüce, Hâkimiyet Efendisi olmak için gönüllü olmuştu. Bu da,Atsızlardan biri ve yıllarca insanlar arasında yaşamış bir cüceolan Dunner'dı. Dunner, tehlikeli Dönüşüm'ü kabul etmek için kendisimiten güdüleri asla tam olarak anlayamadı. Çok fazla nedenivardı ve bunların hepsi aynı kazana atılmıştı. Yüzeye önce biri,sonra diğeri çıkıyordu. Tamamen bencil bir bakış açısıyla, çar-pık bacağım iyileştirmeyi ve bu devamlı acıdan kurtulmayıummuş ve bunu başarmıştı. Dönüşüm'den bütün ve yarasızolarak çıkmış, gösteriyi görmek üzere oraya gelmiş olan bütüncüceleri şaşırtıp dehşete düşürerek, bir Hâkimiyet Efendisi ol-manın getirilerini tekrar düşünmelerini sağlamıştı. Dunner, bir kez daha at sürebileceğini ve ailesi olan klana—artık her nerede iseler—katılabileceğini ümit etmişti. Bacağının32^

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAMuiyileşmesi sayesinde bu amacma ulaşmıştı ancak artık atbiliyor olmasma karşın, bunu yapmayı pek istemediği • ^e~fetmişti. Daha az bencil bir neden de, elfler ve insanlar tdan hızla ele geçirildiğine inandığı dünyada halkınınönemli bir rol sahibi olmasına yardım etme arzusuydu Rda sadece onların dünyasının bir parçası olarak, cüc lVinnengael sarayında temsil ederek yapabilirdi ve yaptı da Dunner, insanların, cücelerin topraklarına saldırmasını dvamlı protesto etti; cücelerin onları geri püskürtme teşebbüslrini devamlı savundu. Cüceler, bir gün Loerem kıtasının tamaminin kendilerine ait olacağım ve diğer bütün ırkları kontrollerialtına alacaklarım düşünüyorlardı, bu doğruydu, ancak cücele-rin bu açık kaderlerine ulaşmak için bir aceleleri yoktu ve buarada da, devamlı gezinmelerinden ve bir yere yerleşmeyi red-detmelerinden dolayı, kendi topraklarının insan çiftçiler ve ço-banlar tarafından kemirildiğini düşünüyorlardı. Dunner, tek başına ve takdir edilmeden savaştı; çünkü cücekabile reisleri, müzakereyi bir zayıflık belirtisi olarak görüyor-lardı. Çoğu, Dunner'm tek basma kazandığı küçük zaferleriveya kılıçlar ve oklar yerine Dunner'm diliyle kaç insan ve cü-cenin hayatının kurtarıldığım asla bilmedi. Cüce kabile reisleri,insan yerleşimlerinin barış içinde taşınmalarım, tanrıların ira-desi olarak addettiler ki bir bakıma da öyleydi. Hükümran Taş, Şef Kabile Şefi tarafından saklanması içinDunner'a- verildi. Dunner, taşı, Atsızların Şehri'nde onun içinyaptığı bir mabede koydu ve taş, orada, cücelerin ilgisini çek-mediği için iki yıl boyunca toz tuttu. Dunner, onun gerçektenolağanüstü olduğuna inanan, ona saygı göstermek için zamanayıran tek kişi olduğunu düşünerek üzülüyordu. Ancak sonra,kendisi orada olmadığı zaman Hükümran Taş'la ilgilenen birbaşkasımn olduğunu fark etti. Döndüğünde mabedin süpürül-müş, taşın toz tutmamış olduğunu görüyordu. Onunla ilgilene-nin kim olduğunu merak etti ve bunu öğrenmek için gizlicenöbet tuttu. Taşın muhafızlarının, umursanmayan ve terk edilen Atsızçocuklar olduğunu görünce çok şaşırdı. Aynı Dunner'm da ço-330

KRYR\AXİ\Z. KU.MM.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 197: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ukkenc olduğu gibi mutsuz ve sevgiden yoksun olan bu zavallıkîar bir araya gelmiş, Hükümran Taş'a adanmış gayri res-Ç°-Cbir cemiyet oluşturmuşlardı.011 Çocuklar mabedi temiz tutuyorlar ve taşı da yumuşak bez-1 parlatıyorlardı. İlk başta Dunner, çocukları oradan kova-mayı düşündü; oyun oynadıklarını sanmıştı. Ancak onları? lerken, çocukların Hükümran Taş'la ilgilenmek için bir arayaeldiklerini gördü; bu çocuklar, Atsızlar arasında nadir olan birsevi başarmışlardı—tecritlerinden sıyrılarak, kabile bağlarınıasan dostluklar ve sadakatler geliştirmişlerdi. Onlar, Hüküm-ran Taş etrafında kendi kabilelerini kurmuşlardı. Bunu fark eden Dunner, son derece memnun oldu ve yay-gara çıkartmadan, dikkatleri onların üzerine çekmeden, çocuk-ları kendi hallerine bıraktı. Bu çocukların, gelecekteki Hâkimi-yet Efendileri olacağını tahmin ediyordu. Ancak şimdilik, tekbaşına ilerlemek için gerekli güce sahipti. Orklara gelince, Kaptanların Kaptanı, asıl olarak o çok be-ğendiği zırha sahip olmak için bir Hâkimiyet Efendisi olmuştu.Ayrıca Hâkimiyet Efendisi olabilmek için sınavlardan geçmesi-nin gerekli oluşu da hoşuna gitmişti. Bu çok zorlu bir yarıştızira orklar smavları ve müsabakaları, bilmeceleri ve bulmaca-ları çok severlerdi. Bir insan kralın kuşatma altındaki şehrini,saldıran orklara, cevabını bilirlerse şehri teslim edeceğini söyle-yerek bir bilmece sorup kurtardığına dair bir hikâye vardı.Orklar, şehrin önünde yere oturup soru hakkında tartışmayabaşladıklarında, kral, acele destek göndermesi için komşusun-dan yardım istemişti. Bu birlikler kuşatmayı yarmak için gel-diklerinde, orkların, biri onlara doğru yanıtı verene kadar ora-dan ayrılmayacaklarını söyledikleri de anlatılanlar arasındaydıancak bu, hikâyenin en az inandırıcı bulunan kısmıydı. Kaptan, halkı için sınavlar tasarlamayı düşündü ama nasılolması gerektiği konusunda bir fikri yoktu. İnsanların sınavla-rını aptalca buluyordu. Cüzzamlıların yaralannı sarmak—nesaçmalık. Orklar arasında cüzzamlı kimse yoktu. Toplum içintehdit oluşturduklarmdan, yaşamalarına asla izin verilmezdi;hem zaten görünüşe göre, orklar bu hastalığa bağışıklıydı.33i

MARGARET W E 1 S ve TRACY HİCKMAMElfler, kendi sınavlarının nasıl olduğunu açıklamayı recinyani onlardan bir yardım alamadı. Tek cüce olan Dunn ?'insanların sınavına girmeyi tercih etmişti. En sonunda Kaptan, sınavda denizcilik bilgisi (en önemi- •dövüşme, bulmaca çözme (zihinsel kapasiteyi ölçmek için\saret ve iyi pazarlık yapabilme yeteneğinin sınanması gerekt"ğine karar verdi. Sınavlar için kriterleri belirleyen Kaptan,mesi gereken sınavın nasıl yapılacağını kendisinin belirlemes'nin onurlu olmayacağını düşündü. Eşine dönerek, geçmesi gereken sınavları olabildiğince zor yapmasını söyledi ona. Kadında bunu yaptı. Hem eşinin hem kendi onurunun buna bağholduğuna inanan kadın, sınavları o kadar zor yapü ki, zavallıKaptan, sınavları geçmek şöyle dursun, güç belâ hayatta kala-bildi. Ancak kabile şamanı, hayatta kalmanın kabul edilebilir birnetice olduğunu söyledi ve son derece iyi bir alamet—bir andaortada belirerek adamın kucağına atlayan kara bir kedi — saye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 198: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sinde, Kaptan'a Hâkimiyet Efendisi olma hakkım verdi. Sert veneredeyse ölümcül sınama yönteminden sonra, taşa dönüşüpsonra tekrar ete kemiğe büründüğü Dönüşüm, adam için ufakbir rahatsızlıktı, pek fark etmedi bile. Bundan sonra o kadar çok ork, Hâkimiyet Efendisi olmakistedi ki—özellikle de smava girerek kendilerini denemekiçin—Kaptan, aralarından seçim yapmak zorunda kaldı. Hâki-miyet Efendisi olan orklarm sadece insanlarla ilişki içinde bu-lunmayacağı, aynı zamanda onlara iyi davranmalannm da ge-rektiği bilgisi yayılınca, gönüllerin sayısı epey azaldı. Dagnarus'un adaylığının oylanacağı Konsey toplantısında,ağabeyi Helmos da dahil olmak üzere dokuz insan, LordMabreton da dahil olmak üzere on elf, cüceleri temsil edenDunner ve Kaptan ile sınavdan sağ çıkan iki ork bulunuyordu. "On elf oyu sizin, Ekselansları, Kalkan'ın söz verdiği gibi.Elbette, Dunner da sizin lehinize oy kullanacak, bu konuda birkuşku yok. Orklara—imkânsız yaratıklar—gelince, onların neyapacağım tahmin etmeye çalışmamn bir anlamı yok. Sağdansola gitmek yerine soldan sağa giden bir böcek, onların oylarını332

KÛYRİAIOR, KUUUda değiştirebüir. İnsanlardan ise, şu anda sizi destekleyen"Sevgili ağabeyim sayesinde," dedi Dagnarus. "Bu yüzden de, elflerin oyları sizin lehinize, Ekselanslan,"JJ gjivvyth. "Kazanmak için on yedi oya ihtiyacınız var—altıtane daha yani." Dagnarus, kaşlarını çattı. Ellerini arkasını birleştirip odadavolta atarken, kendisine karşı çıkan dokuz insanı düşündü.Ağabeyi, Helmos, fikrini asla değiştirmezdi. Diğerlerine ge-lince, Dagnarus onları neredeyse hiç tanımıyordu. Bir ziyafetteonlardan birine tuz uzattığını hatırladı. Kitaplar ve müzik, fel-sefe, metafizik ve insanoğlunun asaleti hakkında konuşan buerkekler ve kadınlarla ortak hiçbir noktası yoktu. Prensin karanlık ve düşünceli ifadesini gören Sihvyth,"Duydum ki," dedi dikkatli bir şekilde, "Hâkimiyet Efendile-rinden üçü, nasıl oy kullanacakları konusunda pek emin değil-miş." "İşte, bu daha iyi," dedi Dagnarus kafasını kaldırıp umutlabakarak."Bir öneride bulunabilir miyim, Ekselansları?" "Elbette, Sihvyth. İş çevirmek konusunda siz elflerden dahaiyi kimse yok." Sihvyth, bu kompliman karşısında eğilerek selâm verdi."Konseye yapacağınız konuşmada, ağabeyinizin, bir HâkimiyetEfendisi'nin her zaman barış yanlısı olması gerektiğini savun-masının, bir Savaş Efendisi'nin göz önünde bulundurulmasıfikrini reddetmesinin, tanrıların Hâkimiyet Efendilerini yarat-maktaki asıl amacına ters düştüğünü vurgulamalısınız.""Öyle mi? Beni şaşırtıyorsun, Sihvyth. Devam et." "O kadar da şaşırtıcı değil, Ekselansları. Bir aday, sınav sı-rasında savaşırken ne kadar yetenekli olduğunu da göstermekzorunda." "Ancak Gareth'in bana söylediğine göre, bu tamamen tö-rensel. Gerçek bir dövüş olmuyor," diye karşı çıktı Dagnarus.

"Törensel veya değil, amaç ortada. Fakat en can alıcı nokta,lordum, tanrılann Hâkimiyet Efendisi'ne verdikleri hediyenin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 199: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

333

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANbüyülü bir zırh olması. Zırh, lordum." "Doğru!" Dagnarus, etkilenmişti. "Haklısın, SüVythyülü zırh. Tanrıların bundaki amacı—" Susarak elfe baktı "Tanrıların bundaki amacı, Ekselansları, bir HâkiEfendisi'nin halkı için sadece bilge bir rehber değil, avn ^manda da bir koruyucu olması. Bu hem savaş, hem de b &zamanları için geçerli. Hâkimiyet Efendisi olarak seçilen on elffüç orkun, eğitimli savaşçılar ve askerî liderler olduğundanırklarımızın daima barış içinde yaşamasını umsak da gelecefr'ne getireceğini asla bilemeyeceğimizden bahsedebilirsiniz İnsanların bu alanda zayıf olarak görülmesi pek akıllıca olmaz."***** "Bana öyle geliyor ki," dedi Dagnarus, Konseyin önündeyaptığı Yalvarış Konuşmasında, "ırklarımızın daima barış için-de yaşamasını umsak da geleceğin ne getireceğini asla bile-meyiz. Dostlarımız olan elf Hâkimiyet Efendileri, savaştaki ce-saretleri ve yetenekleri ile ünlü. Örneğin Lord Mabreton,Tessua Burcu Savaşı'nm kahramanı." Bu savaşın insan orduları için bir felaketle sonuçlandığı,masada oturan Hâkimiyet Efendileri tarafından çok net hatırla-nıyordu. Özellikle de elf Hâkimiyet Efendilerinin memnuni-yetle gülümsediğini görünce—Tessua Burcu'nun kontrolü, şuanda elflerin elindeydi—yüzleri asıldı. Kral Tamaros, hafif hafifbaşını sallıyordu; Dunner, yumruğunu masaya vurarak, onay-ladığım cücelerin tarzında belli etti.Helmos, olanları ciddiyetle izledi. Ne yaptığını göremiyor musunuz? diye sordu Helmos ses-sizce. Eski korkular üzerinde oynuyor, eski nefretleri diriltiyor.Şekerle kaplanmış, pis tadı belli olmayan bir zehirle besliyorbizi. Elfler onu destekliyor. Onlarla bir anlaşma yapmış olmalı.Lord Mabreton, Dagnarus'un eşine ne kadar nazik davrandı-ğından, bu yabancı sarayda kendisini nasıl hoş karşıladığındanbahsediyor. Diyor ki, kadın artık kendisini o kadar evinde gibihissediyormuş ki, ana vatanına geri dönmek istemiyormuş!334

Knravdütz K-uuuhakkındaki dedikoduları duymadı. En son duyanın kocaVunu söylerler. Hiçbir şey kanıtlayamam; kanıtım olsaydıapmazdım. Sadece, kardeşimin bizi ve özellikle de Leydih eton'u—o zavallı kadını—rezil etmemesi için dua edebili- tanrılara. Aklından ne geçiyor ki? Eğer sadakatsiz olduğurl nüirse, kadının öldürüleceğini bilmiyor mu? Belki de biliyordur. Helmos, kardeşine üzüntüyle baktı.İVJ de biliyordur ve umursamıyordur. Şehveti tatmin edildiğiürece umursamıyordur. Peki ya Boşluk'a taptığı—onun veTareth'in, kendisine çok güvenen ve uysal arkadaşını da kendi-siyle birlikte aşağı çektiğini duydum—dedikoduları da doğ-ruysa? Bu konuda da bir şey söylemeye cesaret edemem ziraeğer doğruysa, babamızın kalbi kırılır. "Kendimi, Cemiyetimizin ve bu dünyada yaşayan herkesinhizmetine adayacağıma söz veriyorum," diyerek tamamladıkonuşmasını Dagnarus tevazu ile. Yakışıklı ve iyi giyimliydi, taranmış kıvırcık saçları parlı-yordu; kaslı bir vücudu vardı; soylu ve vakur, içten ve sami-miydi. Tamaros'un yaşlı elini kendi güçlü eline alan Dagnarus,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 200: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kendisine olan inancı nedeniyle teşekkür etmek için babasınınönünde diz çöktü ve babasının kendisiyle gurur duyması ama-cıyla kutsal saydığı her şey üzerine yemin etti (ki eğer Boşluk'ainanıyorsa, diye düşündü Helmos, bunun hiçbir anlamı yok).Tamaros, ayağa kalkarak, elini, takdis edercesine oğlunun par-layan başına koydu. İnsanlardan birkaçı, gizlemeye gerek bileduymadan, gözlerini sildiler. Dagnarus ayağa kalktı ve yüzünü Konseye döndü. Zarif birtevazu ile eğilerek selâm verdi. Elfler, birlik içinde, sessizce elçırparak alkışladılar. Dunner, Dagnarus'un elini sıkmak içinmasanın etrafından dolaştı. İnsan Hâkimiyet Efendileri kendiaralarında mırıldandılar; birkaçı, Helmos'a yan gözle bakarakbaşım salladı. Orkların Kaptanı uyandı ve ne zaman yemek yi-yeceklerini sordu şikâyet dolu bir sesle. Dagnarus dışarı çıktı; orkların bütün şikâyetlerine karşın,Konseyin yemeğinden önce yapılacak olan oylamada bulunma-yacaktı.335

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN Kral Tamaros, konuşmak için ayağa kalktı. Güçsti c\kamburu çıkmıştı, saçları bembeyazdı, sakalı gri ve kır ıı Veancak zihnen sapasağlamdı. Vücudu bu dünyadan av ı'^1için hazırlanıyor olabilirdi fakat aklı öyle değildi. Küçük »ı^nun adaylığını net, güçlü bir şekilde, Konseyde bulunan herk 'etkileyerek destekledi.Büyük ve sevgili oğlu dışında herkesi. Helmos ve babası, daha önce hiçbir konuda ayrı düşmmislerdi. Helmos, Tamaros'a çok saygı duyuyor; onu, bu dün"yadaki herkesten daha çok seviyordu. Ama bu konuda, Helmobabasına karşı gelecekti. Bu konuda, babasının kazanmasınaizin veremezdi. Ancak Helmos, elleri kolları bağlı savaşmakzorundaydı; ne düşmanım ne de masum seyircileri yaralama-dan dövüşmeliydi ki bunun anlamı da, en yararlı silâhlarınıkullanamayacak olduğuydu. "Oğlum Dagnarus, bir âlim değil," dedi Tamaros. "Kitap-ları hiç umursamıyor. Sanatta hiçbir güzellik görmüyor. Ozan-ların şarkılarından sıkılıyor. Ama yine de, bence, eğer başkalanbunlar yüzünden reddedilmiyorsa, o da bunlar yüzünden red-dedilmemeli." Kral, anlamlı bir şekilde orklara baktı. "Oğlum Dagnarus, bir asker. Doğuştan bir lider. Hizmetin-deki adamları, cesareti, hisleri, kendilerine gösterdiği ilgidendolayı ona saygı duyuyorlar. Dagnarus'la savaşmış askerlerinbirçoğuyla konuştum ve hepsi de onu övdü. Bence, onu heryerde takip ederler. Boşluk'a gitse bile." "Kötülükten bahsetme!" dedi Kaptan aniden, gürleyen birsesle; herkesi irkiltmişti zira gözleri kapalı olduğu için, onuntekrar uyuyakaldığını sanmışlardı. Dik oturarak, kötü işaretlerekarşı yapılan hareketi yaptı; yanında oturan diğer iki ork daheyecanla ona katıldılar. Şaşıran ve dikkatleri dağılan insan Hâkimiyet Efendileri,hoşgörüyle gülümsediler. Tamaros, onları gücendirmek iste-mediğini belirterek, ciddiyetle özür diledi ve Dagnarus'u öv-meye devam etti. Sessizce oturan Helmos, babasını pek dinle-miyor, karşı çıkmak için ne söylemesi gerektiğini, kelimelerininbabasını nasıl etkileyeceğini düşünüyordu.33£>

Karanlık Kuuu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 201: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

v nUşmasını bitiren Tamaros yerine oturdu.Saptan, umutla baktı. "Artık oylamalıyız. Sonra da gidip^ ölmüş olan Konsey Başkam Lord Donnengal'ın yerine se-Lord Mabreton, "Henüz değil, efendim," dedi. "Prensarus'un adaylığına karşı söyleyecek sözü olan biri varsa,S konuşabilir." Derinden iç geçiren Kaptan, iri dirseklerini masanın üzerinevdu ve kafasını salladı. "Hemen yapalım, o zaman," diyehomurdandı. "prens Dagnarus'un adaylığına karşı konuşmak isteyen birivar mı?" diye sordu Lord Mabreton; sesinin tonu, sanki öylebiri varsa dehşete düşecekmiş gibiydi. Helmos ayağa kalkınca adam şaşırmış göründü. KralTamaros'un ise açıkça cam sıkılmıştı. "Söylemem gereken sözleri, gönülsüzce dile getiriyorum zi-ra biliyorum ki, kelimelerim, Kralımı sinirlendirecek ve üzecek.Kabullenmek kolay olurdu. Kralım için her şeyi yaparım, herşeyden vazgeçerim. Onun için hayaümı feda ederim ve bunubir onur olarak görürüm. Sahip olduğum her şeyi ona veri-rim—her şeyi—bir tek bunun dışında." Helmos'un gözleri yaşla doldu. Masanın üzerine koymuşolduğu, titreyen ellerine baktı. "En çok istediği şey dışında."Bunu, boğuk bir sesle söylemişti ve Helmos, devam etmedenönce kendini kontrol etmek için kısa bir süreliğine durdu. Diğer Hâkimiyet Efendileri, kelimelerinden olmasa bileHelmos'un ıstırabından ve duygularının derinliğinden etkilene-rek beklediler. Helmos kafasını kaldırdığında gözyaşları kurumuştu."Prens Dagnarus'un adaylığına karşı çıkıyorum. O, bir Hâki-miyet Efendisi olmak için uygun değil. Sizin de söylediğinizgibi, Baba, o iyi bir asker, karizmatik bir lider. Bunu kabul edi-yorum ve diyorum ki bırakın bir asker olarak kalsın. Bırakın birgeneral olsun. Bırakın, adamlarım savaşta yönetsin. Hayatlarımyönetmesine izin vermeyin."Onun da söylediği gibi, biz Hâkimiyet Efendilerine olağa-337-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANnüstü, büyülü, güçlü bir zırh veriliyor, doğru. Ve zırhı drdüğümüz zaman aklımıza savaş geliyor. Ve evet, biz sav ^ruz. Yaşadığımız her gün dövüşüyoruz: tanrıların, bizden •'diği savaşı veriyoruz. Umursamazlığa karşı savaşıyoruzyargı ve nefrete karşı savaşıyoruz, hırs ve haksızlığa karşı sşıyoruz. Halklarımıza barış getirmek için savaşıyoruz. Bu ı 9tanrıların arzusu doğrulusunda verdiğimiz savaşlar ve bu v-.den de tanrılar tarafından bize verilen zırhları giyiyoruz. Silah"larımız sabır, hoşgörü, anlayış, metanet, müsamaha, merham ıve şefkat. Sizin bile kabul etmeniz gerekir ki, Majesteleri, bunlardan hiçbiri. . . "—Helmos, kelimeyi özellikle vurgulamıştı-"... Prens Dagnarus için söylenemez." "Tanrılar, bizim mükemmel olmadığımızı biliyorlar. Bvsaydığım özelliklerin yarısına bile sahipmişim gibi davrana-mam. Ama öyle olmak istiyorum. Bence bunu hepimiz istiyoruz. Prens Dagnarus cesur—bununla ilgili en ufak bir şüpherrbile yok. Zeki ve kararlı. Kralım, Prens Dagnarus'un bir bilginolmadığını kabul ediyor ve aramızda bulunanlardan bir kısmı-nın da bilgin olmadığını söyleyerek, bunun bir konuda kararverirken önemli olmadığını iddia ediyor." Helmos, kendisiniilgiyle izleyen orklara baktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 202: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Aramızdaki bazılarının da bir kitabın yazılı kelimeleriniokuyamadıklarını biliyorum. Ancak unutmayınız ki, bu keli-meler onlar için ne kadar anlamsızsa, onların yollarını ve tamolarak nerede bulunduklarını tespit ederken kullandıkları alet-ler ve matematiksel işlemler de benim için o kadar anlaşılmaz.Prens Dagnarus'un çalışmayı seçmemiş olması, etrafındaki in-sanlar ve dünya hakkında bilgisiz kalmayı tercih etmesi, aklınıgeliştirmek için gerekli olan zaman ve enerjiyi harcamayı red-detmesi, onun sabırsız ve disiplinsiz olduğunu gösteriyor bana. "Kendini disiplin alnna almak. Bence, Prens Dagnarus'unen büyük hatası burada. Haklı olarak, bunun gençlerin genelkusuru olduğunu söyleyebilirsiniz. Ve gerçekten de, PrensDagnarus çok genç. Belki zaman içinde bu kusurunu örtmeyibaşarabilir. Ancak~o vakte kadar, tabi eğer öyle bir vakit gelirse,ona karşı oy kullanmamız gerektiğini söylüyorum. Prens33?

Karavd,ı\z Kuuuarus, bir Hâkimiyet Efendisi'nin soylu ve kuvvetli vazifesi• uyg1111 değil. Ben, °yumu °na karşı kullanacağım ve Kon-in diğer üyelerinden de aynı şekilde davranmalarını istiyo- Helmos, solgun ama kendisine hâkim bir şekilde oturdu.Kalbinde doğru olduğuna inandığı şeyi yapmıştı. Babasınınkızgın bakışlarına bile sakince karşılık verebildi ancak adammkendisine öfkelenmiş olduğunu bilmek, kanının çekilmesine yolaçan bir darbe gibiydi. Helmos, sözleri ile babasını etkileyerekpagnarus'un örmüş olduğu parlak cazibe ağını yırtabilmeyiummuştu. Büyük oğluna kızgın olmamasına karşm onun yü-zünden hayal kırıklığına uğramış olan Tamaros'u görenHelmos, başarısız olduğunu anladı. Umutsuzluk içinde, başka bir şey söyleyemem, dediHelmos kendi kendine. Birçok hayatı mahvetmeden şüphele-rimi dile getiremem. Biz izin versek bile kardeşimin bir Hâki-miyet Efendisi olmasını engelleyecekleri konusunda tanrılarainanmak zorundayım. "Bu konuda söyleyecek başka sözü olan biri var mı?" diyesordu Lord Mabreton ciddî bir şekilde. Yüz ifadesinden düşün-celi olduğu belliydi. Helmos, en azından onun aklına bir şüphesokmuşta. Herkesi şaşırtarak, Kaptan ayağa kalktı. Orklar, daha öncehiçbir Konsey toplantısında konuşmamışlardı (yemek vaktininne zaman olduğunu sormak dışında). "Bunun için alâmetler kötü. Biz... "—Kaptan, iki yandaşınıişaret etti—". . . hayır diyoruz." Kral Tamaros'a dönerek, ko-nuşmaya devam etti. "Sana söylemiştim. Daha küçükken onuboğdurtmalıydm." Ork, yerine oturdu. Söylenmesi gereken her şeyi söylemişti.Helmos, bu desteğe minnettardı ancak orkun kendisine iyilik-ten ziyade kötülük yapmış olduğunu hissediyordu. Bahsedilenolayı, bir yanlış anlama—epey komik bir yanlış anlama—olarakhatırlayan Kral Tamaros sinirlenmişti. Tamaros, ne bunun ha-tırlatılmasmdan ne de o talihsiz kazadan Konsey önünde bah-sedilmesinden memnun kalmıştı. Hâkimiyet Efendilerinden33J

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANbirkaçı, orkun bulanık sözlerinden dolayı şaşırmış, bir acıklalabilmek için Krala bakıyordu. artla Kralın kızdığını fark eden Lord Mabreton, bu konunun r

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 203: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rinde durmamaya karar verdi. "Prens Dagnarus'un ada \^'lehine ya da aleyhine söylenecek başka bir şey var mı?" Elf, prensin eski dostu olduğu herkes t qarafından bilinDunner'a baktı. Cüce, başını öne eğmiş, rahatsız bir şekilde otruyordu. Dagnarus'u övdüğü konularda Tamaros'la aynı fifcjdeydi ancak cüce, Helmos'un fikirlerine da katıldığını fark etmisti. Dunner, üzüntü içinde ikiye bölünmüştü. Bir cücenin bir

insanı sevebileceği kadar çok seviyordu Dagnarus'u veDagnarus lehine oy vermeyi çok istiyordu zira oylama gizli de-ğildi. Prens, kendisinin lehinde ve aleyhinde oy verenlerin kimolduğunu bilecekti. Dagnarus, kendisi aleyhine oy verenleriasla affetmezdi. Fakat Dunner, bunu yaptıktan sonra vicdanınınrahat edip etmeyeceğini bilmiyordu. Hayatında ilk olarak, cüce,bir ork olmayı, ne yapmasını gerektiğini kuşların uçuşununveya böceklerin hareketinin belirlemesini istedi. Belirli zamanlarda yemek yenmesi gerektiğini hatırlatangarip insan adetini kullanarak, "Akşam yemeği vaktini epeygeçti," dedi en sonunda. "Midemin gurultusundan düşünemi-yorum bile. Önce yemek yiyelim ve sonra da geri gelip bunutartışalım." Konsey, oturuma ara vermeyi ve iki saat sonra tekrar top-lanmayı kabul etlfi. Tamaros, soruları cevaplayıp destekledikle-rini belirtenlere teşekkür ederek, herkes çıkana kadar bekledi.Helmos, yerinde kaldı. İnsan Hâkimiyet Efendilerinden birkaçıonun yanma gelerek kısık sesle konuştular. İlgileri için teşekküredince, onlar da çıktı. En sonunda, baba ve oğul yalnız kaldılar. "Baba," diye başladı Helmos. "Lütfen, inan ki—" Kelimele-rinin devamı gelmedi. Tamaros, ayağa kalktı. Helmos'a üzgün bir şekilde, acıya-rak baktı. "Kardeşim kıskanıyor olabileceğin asla aklıma gel-memişti. Ne de onu bu kadar yanlış anlayabileceğin ve yanlıştanıtabileceğin. Benim hatam. İkinize de babalık etmeyi başa-ramadım."340

KflrfliA,Ute, Kuı/u."Baba!" Helmos, ayağa kalktı. "Baba, lütfen... "Tamaros, arkasını döndü ve odayı terk etti.Hâkimiyet Efendileri Konseyi, iki saat sonra toplantıya tek-başladıklarında, Dagnarus lehine on altı oy vardı.Dunner, sonunda, arkadaşı lehine oy vermişti.341

Sbakar"Ah, işte buradasın!" Kesinlikle beklenmedik bir ses, açık, mavi gökyüzünü bölenve bu yüzden de iki kat irkilten bir şimşek gibi, kütüphaneninsessizliğim böldü. Kitaplann üzerine eğilmiş olan kafalar kalktı;eller, titreyerek, hokkalarının devrilmesine ve kalemlerin dam-343

MARGARET WEİS ve TRACY HİC^AMlatmasma neden oldular. Yüzü asılan ve öfkeden bekesilen kütüphaneci ayağa fırlamıştı ki, bu durumdan s 6^a?olan kişiyi gördü. Sinirli kelimeler geri alınamazlardı anc v^1

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 204: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

din, prensi azarlıyormuş durumuna düşmeyecek bir s v *ağzından çıkartmayı başardı onları. Dagnarus, kadının tutarsız konuşmasını umursamavmasaların arasında ilerledi ve Gareth'in yanma gitti. "Her yerde seni arıyordum!" dedi Dagnarus, sanki pren ?düşündüğü yerde olmamak Gareth'in suçuymuş gibi. Prensin sesini tanımış olan Gareth ayağa kalkmış, utançtaalev alev yanan ve kıpkırmızı olmuş yüzü ve kulaklarıyla tizerinde çalışmakta olduğu kitapları hızla toplamaya koyulmuştuKütüphanedeki diğer kişiler, sinirlendiklerini prense göstere-mezlerdi ama genç bir Tapmak çırağı uygun bir hedefti ve buyüzden de hepsi sinirle ona bakıyordu."Ne yaptığına bir bak!" dedi Gareth, prense, alçak bir sesle. "Tavuk kümesinde bir tilki," dedi Dagnarus etrafına bakı-narak. "Sıkıcı, yaşlı hıyarlar. Bence çoğu, yıllardır bu kadar he-yecan yaşamamıştır. Beni affedin, Kütüphaneci," dedi alçakgö-nüllü ve hafif bir sesle, eğilip kütüphanecinin elini saygıylaöperken. "Şöylesine bir karışıklık yaratmak istememiştim. Benbir askerim, bilgin değil, ve bu kadar sessiz, ağırbaşlı ve özenliyerlerde bulunmaya alışkın değilim. Danışmanım, Gareth'leacilen görüşmem gereken konular var. Devlet meseleleri. Çokönemli. Beni affedin." Güven uyandırıcı bir içtenlikle söylenen bu sözler karşı-sında, "Elbette, Ekselansları," dedi kütüphaneci yumuşayarak.Kendisini tamamen adadığı işine dalmış olmasına karşın, ada-mın yakışıklılığı ve cazibeli tavırları, elini öpmesini çok güzelbir hâle getirmişti. Kendisine verilen bu şeref ve üzerine çevri-len gözler karşısında kızardı ve diğer büyücülerin bunu gör-memiş olduğundan emin olmak amacıyla kirpiklerinin altındanetrafa bakındı. Kütüphaneden çıkarken prensin kürklü pelerininin yarat-tığı rüzgâr, masalarda duran kitapların sayfalarının değişme-sine, masalardaki kâğıtların havalanmasına neden oldu. Gareth,344

Karaınlüz k.uwu. enSin koridora çıkarken yarattığı fırtınanın ardından ilerledi.^ "Ne—" diye konuşmaya başladı Gareth. "Burada olmaz," dedi Dagnarus ve Gareth'i kolundan ya-kalayarak, arkadaşını koridorda sürükledi ve boş zırhların pas-lanarak nöbet tuttuğu bir odaya götürdü."Ne var? Sorun ne?" diye sordu Gareth. Dagnarus'un dışarıdan geldiği belliydi—soğuk havadanyanakları kızarmıştı ve hâlâ peleriniyle binici çizmelerini giyi-yordu."Avlanıyordum," dedi adam. "Avlanıyor muydunuz?" Gareth şaşırdı; bunun kendisiylene alâkası olduğunu tahmin edemiyordu. "Av iyi gitti mi, Ek-selansları?""Eğlence için değil. Bir adamın peşindeydim.""Yani?" Gareth, hala anlamamıştı. "Bir kaçak. Geçen hafta alt şehirde bir sokakta bıçaklananadamı hatırlıyor musun?""Duydum, evet. Hırsızlık mı?" "Öyle göstermeye çalışılmış—cüzdan ve mücevherler ça-lınmış. Ama şerif şüphelenmiş. Bir kere, adamı öldüren bıçakdarbesi net ve temizmiş ve bıçak tam kalbe saplanmış. Adam,çığlık bile atamadan orada ölmüş. Sonra, mücevherler, yaslı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 205: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

genç duldan çıkıvermiş; kadın, kocasının zamansız ölümü yü-zünden, çok yakışıklı 'genç' bir kuzen tarafından teselli edili-yormuş.""Cinayet, o zaman," dedi Gareth. "Kesinlikle. Aşık olan bu ikisi, kocadan kurtulmak ve para-sına sahip olmak istemişler. Bu yüzden de ona komplo kur-muşlar. Katil mücevherleri alarak bunun bir hırsızlık gibi gö-rünmesini sağlayacakmış ama kadın, mücevherlerden ayrı olmadüşüncesine katlanamamış ve katile, mücevherleri kendisinegetirmesini söylemiş. O ve aşığı yakalandılar ve katile karşı ta-nıklık etmeleri koşuluyla sürgüne gönderilmek için şerifle an-laşma yaptılar. Bunu yaptılar. Adam, neredeyse bizi atlatı-yordu—o kötü ruhlu, kurnaz bir adam—ama onu dağlarda ya-kalamayı başardık." Kovalamadan haz alan, adamı yakalamış345

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANolmaktan memnun olan Dagnarus sınttı. "Böylesi körü bir adamın adalete teslim edilmiş olmasınHmutluluk duydum, Ekselansları," dedi Gareth, "ama ne—" "Bundan bize ne?" Dagnarus, eğilerek arkadaşına yakla h"Adayımızı buldum. İlk Vrykylimiz." Gareth, kanının hızla kafasından çekilip, bağırsaklarının etrafında bir yerde toplanarak ağırlaştığını hissetti. Başı dönrnevbaşlayınca geriye doğru sendeledi ve duvara dayandı. "Sorun ne, Leke?" diye sordu Dagnarus, memnuniyetsiz-likle. "Şok olmuş gibi gözüküyorsun. Bunu beklemediğini söy-leme bana. Hey, üzerime bayılmadan önce kafam eğ." "Bunu beklemiyordum, Ekselansları," dedi Gareth, kendi-sine söylendiği gibi kam geri gönene kadar başım öne eğerken."Hiç... bu kadar çabuk... düşünmemiştim... " "Dunner'ın söylediği gibi, zamanı topuğundan yakalamalı-yız," diye yanıtladı prens. "Bunun işe yarayıp yaramadığınıgörmek için sabırsızlanıyorum. Ve bundan daha uygun birinibir daha bulamayabiliriz. Eğitimli bir katil, yakalandı, haftayaidam edilecek. Bizim için bir iş yapması karşılığında ona öz-gürlüğünü vaat ediyoruz. Açık bir şekilde Boşluk'u kabul et-mek dışında hiçbir şey gerektirmeyen bir iş. Bu zavallının bizinasıl reddedebileceğini bilmiyorum." Gareth, başım kaldırdı. Karşısındaki zırhtan yansıması sa-yesinde korku dolu yüzünü görebiliyordu. Bedeni olmayanşövalye, kendisine kınayarak bakıyor gibiydi. "Ekselansları, gelecek hafta, Yedi Hazırlık için Tapmağa gi-receksiniz. Buna yoğunlaşmaksınız. Çalışmanız gereken kitap-ları size verdim. Siz—" "Onlara baktım. Eski ve sıkıcı saçmalıklar. Benim yerimesen çalışacaksın, Leke. Sınavları geçmeme yardım edeceksin.Gel hadi," diye emreden Dagnarus, arkadaşım elinden yaka-ladı. "Bu adamı görmeni istiyorum. Ona ne yapması gerektiğiniaçıklamalısın; ben kesinlikle bilmiyorum. Yazılı bir şeyler al-mamız gerekiyor mu?" Dagnarus, gitmek için hevesli bir şekilde topuklarının üs-tünde döndü. Onu geriye çeken Gareth, umutsuzluk içinde34&

K.GrfliA.Ute K.uuudamın kolunu sıktı. "prensim," dedi Gareth içtenlikle, "bunu iyi düşünün! Bu• nerede yapacağız? Onu hapishaneden nasıl çıkartacağız? Ya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 206: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

h sarılı olursak ne olacak? Nereye gidecek? Ne yapacak? Ayda. önune bir fare atacağımız evcil bir yılan olmayacak bu yara-k Ruh isteyecek, Dagnarus. Hayır," dedi, başını tekrar önüne»erek. "Hayır, bunu yapamam. Bunu benden isteme... " "Bunu isteyebileceğim tek insan sensin," dedi Dagnarus, ha-fif ama sert bir sesle. Eliyle Gareth'in kolunu iyice sıkarak ca-nmı yaktı. "Eğer kullanmamı istemiyorduysan, neden hançeribana verdin?" Umutsuzluk içinde, "Ben düşünmüştüm ki. . . Ne düşün-müş olduğumu biliyorsunuz," diye yanıtladı Gareth, kafasınıkaldırmadan. "Beni bir Hâkimiyet Efendisi olmaktan vazgeçirebileceğinidüşünmüştün. Ama Konsey, benim lehime oy verdi. Olacağımve bu dünyada beni durdurabilecek tek bir kişi bile yok. BuVrykyle gelince, o bir deney. Eğer nasıl çalıştığım bilmiyorsam,onunla ilgili nasıl plân yapabilirim ki? Onu nereye koyacağız?Eğer başarılı olursak—buna hâlâ pek inanmıyorum—onu, Tav-şan ve Tazı'da kiraladığım odalardan birine yerleştiririz. Beniorada tanıyorlar ve daha da önemlisi, ne kadar param oldu-ğunu biliyorlar. Soru sormazlar. Ne yiyeceğine gelince. . . "Dagnarus, omuzlarını silkti. "Vinnengael'de bir sürü dilencivar. Amme hizmeti yaptığımız bile söylenebilir. "Leke," diye devam etti Dagnarus, kavrayışım sıkılaştıra-rak. "Beni dinle, Leke. Bunu istiyorum. Beni reddedemezsin." Reddedebilirim, diye düşündü Gareth, bıkkınlıkla. Amabeni asla affetmezsin. Ve ben de senin nefretin, senin öfkenleyaşayamam. Kabul et, Gareth. Bu kararı zaten verdin sen. Han-çeri yaşlı adamdan aldığında vermiştin kararım. HançeriDagnarus'a verdiğinde de pekiştirdin. Geri kalan her şey, seninzayıflığın, korkaklığın için bir mazeret. İtiraf et. Bunun sonu-cunda ne olacağım en az onun kadar çok merak ediyorsun. Ça-lışıp çalışmayacağım öğrenmek istiyorsun, ölüleri diriltebilecekgücünün olup olmadığım bilmek istiyorsun.347

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMAN"Pekâlâ, Ekselansları," dedi. "Hadi gel!" Dagnarus, yeni oyuncağını göstermek istevbir çocuk gibi, arkadaşını yanında sürüklemeye başladı.***** "Ekselansları!" Gardiyan, ayağa kalktı. Son derece şaşmışolduğundan, gecikmiş bir selâm verdi. "Saygıdeğer Büyücü."Yüzünü cübbesinin başlığıyla gizlemiş olan Gareth'i de selâm-ladı ancak bir önceki kadar eğilmedi. Gareth ve prens, kimseninGareth'i tanımaması gerektiği konusunda anlaşmışlardı. Yoksainsanlar soru sormaya başlayabilirlerdi. "Size nasıl hizmet edebilirim, Ekselansları?" diye sordugardiyan; haklı olarak meraklanmıştı. Tamaros, Kral olduğu yıllar boyunca kalesinin artındakizindanları hiç ziyaret etmemişti; veliaht olan Helmos da öyle.Tamaros, mahkûmlara insanca muamele edildiğinden eminolmak için adamlarım gönderir, hücrelerinin temiz olmasını,yeterli yemek yemelerini, zevk için dövülmemelerini ve işkenceçekmemelerini sağlardı. Bunların ötesinde onları pek önemse-mezdi. Mahkûmlar, Kralın koymuş olduğu adil kanunları çiğ-nedikleri için bütün haklarından men edilmişlerdi. Onlara kötüdavranılmadığmdan emin olmak isteyen Tamaros, kendisindenönceki bütün yöneticilerden daha çok ilgi gösteriyordu mah-kûmlarına.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 207: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Bugün getirmiş olduğumuz mahkûm-şu katil. Onun ya-kalanmasına yardım ettim," dedi Dagnarus, eldivenlerini dü-zeltirken. "Ba Saygıdeğer Büyücü yanıma geldi ve o adamı sor-gulamasına izin vermemi rica etti benden. Geçen yılNeyshabur'da kendilerinden birinin garip ölümüyle ilgisi ola-bileceğini düşünüyorlarmış. O herifin yakalanmasına yardımcıolduğumdan" diye ekledi Dagnarus umursamazca, "bu konuözellikle ilgimi çekti." "Elbette, Ekselansları. Çok iyi anlıyorum," dedi gardiyan.Büyük bir demir halkanın üzerinde duran hücre kapısı anah-tarları koleksiyonu arasında doğru anahtarı aradı. "Büyücülere342

Karanlık, Kuı^urdım edebilmekten her zaman memnun olmuşumdur. Butaraftan." Kalenin üzerine kurulmuş olduğu dağm içine doğru kıvrı-larak ilerleyen dar bir koridor boyunca yürüdüler. En tehlikeli,erı sert suçluların kilitlendiği hücreler, kalenin asıl kısmındanepey aşağıda, neredeyse deniz seviyesinde yer alıyordu. Onlaraulaşabilmek için sayısız basamaktan inmek gerekirdi. Aynı ka-yadan oyulmuş mağaralara benzeyen hücreler, koridordun heriki tarafında sıralanıyordu. Koridor, rutubetli havada tüten me-şalelerle aydınlatılmıştı. Mahkûmların düzenini sağlamak için hapishanede çalışangardiyan sayısı azdı. Nadiren firar eden olmuştu. Firarinin ön-celikle büyücü kilidiyle kilitlenmiş bir kapıyı açması lâzımdı—bu, başka bir büyücü için bile neredeyse imkânsızdı. Sonra dakendisini tutsak edenleri atlatması ve çıkışa ulaşabilmesi için üçyüz basamağı tırmanması gerekiyordu ki o çıkış da tam olarakkışlaların önüne açılıyordu. "Bu uzun yürüyüşü maruz görün, Ekselansları," dedi gar-diyan, "ancak onu en dipteki hücrelerden birine koyduk. O ga-rip biri, evet öyle. Ekselansları hatırlarlar mı bilmiyorum—ozamanlar sadece bir çocuktunuz — ancak o, buraya son gelişindekaçmayı başarmıştı. Bunu yapabilen nadir kişilerden biri oldu-ğunu söylemeliyim." Adamın sözleri üzerine Gareth'in zihninin arkalarında birşeyler uyandı. O an hissettiği, hoş olmayan duygular tüm be-denindeki tüylerin diken diken olmasına yol açmıştı. Ancakkorkusunu adlandıramadı ve en sonunda, hapishanenin kas-vetli atmosferinden olduğuna karar verdi—kötü kokular, kuruöksürükler ve arkasından ilerleyen çizmeli ayakların sert sesleri(Dagnarus, askerlerinden ikisini yanında getirmişti). Bunlardışında ortalık sessizdi. Kalın taş duvarlar ve muhafızlar dev-riye gezerlerken içeri bakabilmeleri için üzerlerinde sadece ufakbir delik bulunan ağır demir kapılar, bütün sesleri kesiyordu.Hiç kimse konuşmuyordu; tabi kendi kendisine konuşanlarolabilirdi ama onların sesleri de koridora ulaşmıyordu. Hücre-lerinde tek başlarına olan mahkûmlar, dünyada da tek başlarına34J)

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANsayılırlardı. "İşte burada," dedi gardiyan, koridorun en sonunda b ınan bir hücrenin önünde durarak. Büyülü anahtarlarını çıka t+,~doğru olanı buldu ve kilide soktu. Bir ışık çaktı—bu, büvü rkilidinin açıldığını gösteriyordu—sonra da boğuk bir çatırtı dyuldu—bu da mekanik kilidin açılmasıydı—ve kapı, ağır a&

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 208: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

açıldı. Yıkanmayan beden, sidik ve dışkı kokusundan dolavnefesini tutmakta olan Gareth, buna alışması gerektiğini farketti. Bir süre burada kalabilirlerdi. Ancak elinden geldiğince aznefes almaya çalıştı. "Shakur!" diye seslendi gardiyan, "ziyaretçilerin var. Ek-selansları burada." Cevap yoktu, sadece hafif bir zincir sesi geldi ki bu da ra-hatsız bir şekilde pozisyon değiştirmekten de kaynaklanmışolabilirdi. "Burada olacağım, Ekselansları," diye devam etti gardiyan."En iyisi hücrenin kapısını açık bırakın." "Seni işlerinden alıkoymak istemeyiz," dedi Dagnarus tat-lılıkla. "Bu, özel bir görüşme." Eğilerek adama yaklaştı ve kısık,manalı bir ses tonuyla, "Büyücü işi. Anlıyor musun?" "Evet, Ekselansları." Ancak gardiyan kararsız gözükü-yordu. "O deli, Ekselansları. Tükürürmüş kadar hızlı bir şekildeboğazınızı kesebilir." "Silâhlıyım," dedi Dagnarus, kılıcını ve bıçağını göstererek."Ve muhafızlarım da var, hücre kapısının hemen önünde nöbettutacaklar." Kendisine eşlik eden iki askeri işaret etti. "Şimdi,bu görüşmeyi istediğim gibi yapabilmem için bana izin verme-lisin yoksa, Gardiyan Efendi, otoritemi sorguladığım düşün-meye başlayacağım." Rahat bir tavırla konuşmuştu ancak gardiyan, fazla ilerigitmiş olduğunu fark etti. Eğilerek selâm verdi ve ayrılırken, birşeye ihtiyaçlarının olması durumunda bağırmalarını söyledi. "Temiz hava gibi," diye homurdandı Dagnarus, burun kıvı-rarak. "Eğer buraya tıkılmış olsaydık, tanrılar şahidim olsun,sadece dışarı çıkabilmek için asılmak isterdim."Kısık bir sesle, "Farkında mısınız, bilmiyorum, ama," dedi350

KttrttMirz KUİAUreth, etrafına dehşet içinde bakınırken, "eğer Boşluk büyüsüparken yakalanacak olursak, gönderileceğimiz yer burası." "Bana olan güvenin bu kadar az mı?" diye sordu Dagnarus,özlerinde bir parlamayla. "Böyle bir şeye izin vermeyeceğimibiliyorsun." "Elinizden gelen her şeyi yapacağınızı biliyorum," dediGareth, itiraz edercesine. "Ama—" "Hadi," diyerek araya girdi Dagnarus soğuk bir sesle."Zaman kaybediyoruz." Gözlerinin karanlığa alışması için kapıda duraklayarak ya-vaşça hücreye girdiler. Diğer hücrelerden bazılarında kayayaoyulmuş pencereler olmasına karşın bu hücrede hiçbir açıklıkyoktu. Tutuklunun diğer hücrelerde olan on beş santime on beşsantimlik oyuktan dışarı çıkmak için bir yol bulacağından vesonra da dik uçurumdan aşağı inmeyi başaracağından kork-tukları belliydi. Oysa bütün bu çabalaması karşısında adamınelde edeceği sonuç, ölene kadar dalgalar tarafından kayalaraçarpılmak olacaktı. Tutukluyu göremiyor olmalarına karşın, adamın kendile-rini rahatlıkla görebiliyor olduğunu fark etti Gareth. Aynı şeyifark ederek elini kılıcının kabzasına koymuş olan Dagnarus'ayaklaştı. "Shakur," dedi Dagnarus yankılanan bir sesle. "Ben, PrensDagnarus'um. Bu da Gareth, benim arkadaşım ve danışmanım.Buraya seninle konuşmak için geldik. Gareth, bir meşale getirve hücrenin kapısını kapat—tamamen değil, mahremiyetimizi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 209: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sağlasın, yeter." "Işığı ben sağlayabilirim, Ekselansları," dedi Gareth sa-kince. Büyüsüyle dostuna ve mahkûma gösteriş yapmaktançekinmiyordu. Elini kaldırarak, taşa alev almasını emretti vehücrenin ortasında bir ateş yaktı. Soğuk kayayla besleniyormuşgibi gözüken bir ateşti bu. Işıkta, elinin üzerindeki deriden irinakmaya başladığını gördü. Cübbesinin kollarını çekiştirdi. Ateş, parlak bir şekilde yanıyor, mahkûmun üzerine ışıksaçıyordu. Yere serilmiş samandan bir şiltenin üzerinde yat-makta olan mahkûm ilk olarak ateşe—gözlerini kısmasına ne-35i

MARGARET W E i S ve TRACY H i C K M A N|den olmuştu—sonra da onlara bakmak için doğrulmuştu **kûmun yüzünü gören Gareth, hücrenin duvarına çarpan udar geri çekildi. Arkadaşma dönen Dagnarus, "Şimdi ne var?" diye so Höfkeyle. Nefesi kesilmiş bir halde, "Bu adamı tanıyorum!" diyen Greth, sanki odada kırk kişi varmış ve kim olduğunun özelliklbelirtilmesi gerekiyormuş gibi adamı gösterdi. "Ben bir çocukken. . . Komutan Argot'la birlikteydim. Beni atına bindirdi Buadam, kaçarken yakalanmıştı. Beni düşürdü ve atı çalmayakalktı! Size anlatmıştım, Ekselansları. Hatırlıyor olmalısınız." Umursamazca, "Hayır, hatırlamıyorum," dedi Dagnarusmahkûmu süzerken. "Hatırlamalısınız! Bu adamın yüzü haftalar boyunca rüya-larıma girerek kâbusum oldu!" "Sanırım hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum," dediDagnarus, sabırsızca. "Artık bir önemi yok bunun, Leke. Seninüzerine tekrar atlayacak değil. Ellerinden ve ayaklarından zin-cirlenmiş durumda. Buraya gel. Tabi eğer işimizi bağırarak an-latıp bütün dünyanın duymasım sağlamak istemiyorsan... " Gareth, gönülsüzce, kendisine pis pis bakarak sırıtan, ra-hatsız oluşundan zevk alan Shakur'dan gözlerini ayırmadanileri çıktı. Adamın yüzü kanlar içinde kalana kadar dövmüşlerdi onu.Son gördüğünden beri—ki bunun üzerinden yıllar geçmişti—Gareth'in kâbusu olmuştu. O zamandan beri Shakur pek gü-zelleşmemişti. Korkunç yara iyileşmişti ama izi kalmıştı. Kasınyansı ve bir parça et kopmuş, geri kalan deri parçası doğrudanelmacık kemiğine yapışmıştı; bu da Shakur'un yüzünü ürper-miş ve çekmiş gibi gösteriyordu. Göz kapağı sarkarak gözünüörtmüş olmasına karşın göz, şeklini korumuştu. Göz ve ikizi,onlara pis, darmadağın saçların arkasmdan meşum bir eda vebariz bir merakla bakıyordu. "Âcizane odama hoş geldiniz, Ekselansları," dedi Shakurkıs kıs gülerek. "Duvara zincirlenmiş olduğumdan, ayağa kalk-mamamı mazur göreceğinizi umuyorum. Çekinmeyin. İs-3,50.

Kflrflı/tUte KuijuA 'tfiniz kadar bakın bana. Bundan daha yakışıklı olmayaca-//"Seninle dalga geçmek için gelmedik buraya," diyen gnarus, saman şiltesinin üzerinde bacak bacak üstüne atmışturan mahkûmun önünde çömeldi. "Gelmemizin nedeni ço-uksu veya hastalıklı bir merak da değil. Sana bir teklifimiz var,chakur." Dagnarus, sesini alçalttı. "Celladın ilmiğinden kaç-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 210: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

manı sağlayacak bir teklif bu." "Sizin için yapabileceğim bir iş mi, Ekselansları?" diye so-ran Shakur'un sesi anında daha saygılı bir hâle gelmişti."Evet," dedi Dagnarus, "bir iş.""Hedef kim?" diye sordu Shakur, profesyonel bir ilgiyle. "Her şey sırayla," diye yamtladı Dagnarus. "Önce bir soru.Boşluk büyüsü hakkında ne biliyorsun, Shakur?" Shakur, önce boşlukta yanan ateşe baktı, sonra da bakışla-rını prense çevirdi. Kurnaz gözleri merakla parladı. "Siz ne bili-yorsunuz, Ekselansları?" "Yeteri kadarını," dedi Dagnarus. Çizmesinden bir bıçakçıkartarak ellerinde tuttu, ucunu parmağına vurdu. Bıçağınkeskin ağzı, ateşin ışığında parlıyordu. "Şimdi artık sırrımı bil-diğine göre, bunu birilerine söylemene yetecek kadar yaşamanaizin veremem. Ki bu da ilginç bir seçim sunuyor sana. Seni he-men burada öldürebilirim—gardiyana üzerime atladığını, ka-çabilmek için kılıcımı almaya çalıştığını söyleyebilirim—ya dabu hücreden benim ve arkadaşım ve şu askerlerin eşliğinde çı-kabilirsin." "İş ne?" diye tekrarladı Shakur, prense bakarken. "Ve bu-nun Boşluk'la ne ilgisi var?" "Sana güvenmem için, senden Boşluk'u kabul etmeni isti-yorum," dedi Dagnarus, bıçakla oynayarak. "Tanrıları reddet." Shakur, omuzlarını silkti. "Şimdiye kadar tanrılarla pekişim olmadı. Onların da benimle bir işinin olduğunu sanmıyo-rum. Hepsi bu mu?" "Hemen hemen. Ufak bir sınavdan geçerek buna değer ol-duğunu ispatlaman gerekiyor bana. Bunu umursamazsın, her-halde."353

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN"Nasıl bir sınav?" Shakur, kuşkuluydu. "Önemli bir şey değil. Sadece, Boşluk'u efendin olar Vbul ettiğine dair, Boşluk'un kutsal eşyalarından biri üyemin etmen lazım." ririe «"Hepsi bu mu?" "Senden istenenin hepsi bu," dedi Dagnarus memnyetle. "Ve sen de beni buradan çıkartacaksın? Cellattan kurtaçaksın?""Hem de hemen." "Peki ya bu anlaşmaya bir kese gümüş de eklesek?" diyesordu Shakur, yan gözle bakarak."Şansını zorlama," dedi Dagnarus, şaşkınlıkla. "Eh, o halde sizinim, Ekselansları," dedi Shakur ve özgürkalmaları için kelepçeli ellerini öne uzattı."Gareth, git ve gardiyana söyle," diye emretti Dagnarus."Ona ne söyleyeyim?" diye sordu Gareth, dehşet içinde. "Bu mahkûmu sorgulamak istediğimizi ve onu yanımızdagötüreceğimizi söyle." "Handaki herkes bizim hakkımızda konuşacak," dediGareth, kısık ve ısrarlı bir sesle. "Gardiyan, tanıdığı herkeseanlatacak bunu. Hüküm giymiş bir katili neden serbest bıraktı-ğını bilmek isterlerse ne söyleyeceğiz?" "Bunu gardiyana ver." Dagnarus, belinden bir kese çıkarttıve Gareth'e verdi. "Bu alçağın bir arkadaşımı öldürdüğünü,birinin asıldığını izlemekten insanları mahrum bıraktığımaüzüldüğümü ama burada onurumun söz konusu olduğunu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 211: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

söyle. Ve sonra da ondan sessiz kalmasını iste.""Ya rüşveti kabul etmezse?" "Bu, rüşvet değil. Katlanacağı dertlerin tazminatı. Tanrılaradına, Leke!" Dagnarus, ayağa kalktı. "Bunu benim mi yap-mam—" "Hayır, hayır," dedi Gareth, keseyi alırken. Shakur'la yalnızkalmak istemiyordu. "Ben yaparım."Hücreden hızla çıktı."Bu kim?" diye sordu Shakur, dudak bükerek.35"4

KRravdık, Kuuu"ölümbüyücüm," diye cevapladı Dagnarus, sakince."Çok genç.""Ama çok yetenekli." ghakur, etkilenmiş gözükmüyordu. "O hâlde, bu iş ne za-an yapılacak? Nerede saklanacağım?" "Bütün ayarlamaları yaptım. Sen endişelenme." Dagnarus,, plya bir göz attı. "Bu lanet olası konuşma neden bu kadaruzun sürdü?" Shakur, pratik yaparcasına bileğini oynattı. "Bir bıçak işi,galiba?" Dagnarus, Shakur'a bakmak için döndü. "Evet. Bıçak işi."Tekrar dönerek sabırsızlık içinde kapıya baktı. "Kaçmaya çalışırsam benim hakkımda kötü düşünmezsi-niz, değil mi, Ekselansları?" Shakur, sırıttı. "Şu anda düşündüğümden daha kötü düşünmem mümkündeğil," dedi Dagnarus. "Ancak, elbette deneyebilirsin, ama mu-hafızlarım bana epey sadık ve bağlıdırlar. Onları tanıyor olma-lısın, Komutan Argot'un altında çalışıyorlar. Sanırım sen de birzamanlar Komutan Argot'un altında çalışmıştın. Onun adamla-rı seni pek sevmiyorlar, Shakur. Sana zarar verebilecekleri birfırsatın karşılarına çıkmasından üzüntü duymazlar. Senin ya-rarlılığını etkileyecek bir şey yapmazlar elbette. Sadece son de-rece tatsız şeyler olabilir." Komutan Argot'un bahsi üzerine Shakur'un bakışları ve sı-rıtışı silinerek yerini öfke dolu bir sessizliğe bıraktı. Başka birşey söylemedi adam. Gardiyanın inanmazlıkla yükselen sesi,koridordan yaklaşmaya başladı. "Ekselansları!" diyerek itiraza başladı adam hücreye girergirmez."Bu adamı serbest bırak," dedi Dagnarus."Ekselansları, itiraz etmek zorundayım—" "İtiraz edebilirsin," dedi Dagnarus sabırsızca. "Ve bitirdi-ğinde, bu adamı benim gözetimim altında serbest bırak. Bütünsorumluluğu alıyorum." Gardiyan itiraz etti ve itiraz ettiği şeyin prensin kararı ol-duğu düşünülürse, uzun bir itiraz oldu bu. Shakur, ünlü bir355

MARGARET WEİS ve TRACY HİCK

MAN

katildi, iyi bir avdı ve asılması da son derece eğlenceli olPrensin gümüşleri bunu karşılayamazdı. Dagnarus, bu y 'lara, Gareth'in umduğundan daha uzun dayandı ama e "^nunda sabrı tükendi. Öfkeyle, "Emirlerime uyacaksın," dedi en sonunda ve in

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 212: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gardiyan bile daha fazla itiraz etmesinin bir faydasının olma "*'cağından öte, sağlığı açısından da tehlike yaratacağını fark ett' Dagnarus, askerlerine hücreye girmelerini emretti. Gard'yan Shakur'u zincirlerinden kurtardı. Askerler, adamın belindemirden bir kemer geçirdiler; iki takım kelepçe sarkıyordukemerin üzerinden—el ve ayak bilekleri için birer tane. Asker-ler, hızlı bir şekilde adamı kilit altına aldılar. BakışlarındanShakur'u tanıdıkları, dudak bükmesinden ve kabadayılık tas-lamasından da adamın onları hatırladığı belliydi. Gardiyan arkalarından üzüntüyle bakarak kafasını sallayıpparalarım saymak için keseyi açarken, yürüyerek uzaklaştılar.35£>

Vrgkglîi) Yaratılışı Büyük oğlu için yaptığı gibi, Kral Tamaros, Tapmağa gir-meden önce küçük oğlu için de bir ziyafet verdi. Ziyafet çokgörkemliydi; keklikler ve güvercinler, sosisler, jambonlar, ya-banî domuz, kızarmış bütün bir kuzu ile şekerli ve gül sulu ta-vuklar vardı.357-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Önemli bir konuk olarak davet edilen Gareth, Helmna verilmiş olan ziyafeti, o ziyafete katılmaktan ne kadar h^1'canlanmış olduğunu, Helmos'un kendisine ne kadar na*uiyi davrandığını hatırladı içi sızlayarak. "Ve işte Helmos'un bana yardımını böyle geri ödüyorudedi Gareth içinden üzüntüyle, yemeğiyle oynayıp şarapla H Ikadehine bakarken. "Bu gece, bir cesede şeytanî hayat verec Vbir ayinde, kardeşine yardım edeceğim." "Hadi, Leke!" diye bağırdı Dagnarus, gürültülü bir kahka-hayla diğer arkadaşlarına sırtını dönüp Gareth'in omzuna vu-rurken. "Surat asmak yok! Şimdi eğlenme zamanı! İç!" Zaten dolu olan kadehe biraz daha şarap koyarak kan kır-mızısı sıvının kadehten taşarak dökülmesine neden olduGareth'in prense sitemle bakması, Dagnarus'un daha yükseksesle gülmesini sağladı sadece.

Prens, sarhoş değildi; öyle olsa bile, bunu gizlemeyi çok iyibaşarıyordu. Bütün gece boyunca içebilir, başkaları iskemlele-rinden kayıp temizlikçi kadının bezi gibi masanın altında ya-tarken kendine hâkim olabilirdi. Sanki içinde hiçbir sıcaklığın-ne alkolün sıcaklığı, ne de aşkın sıcaklığı—dokunamadığı buzgibi bir yer var gibiydi. En son, umutsuz bir çare olarak, GarethXeydi Valura'yla gizlice konuşmuş, Dagnarus'un bir HâkimiyetEfendisi olmaktaki ısrarının devam etmesi halinde meydanagelmesinden korktuğu şeyleri anlatmıştı ona. Leydi Valura, Dagnarus'un nelerle yüzleşmek zorunda ka-lacağını çok iyi biliyordu. Kendi kocasının Dönüşüm'den geç-mesini izlemişti. Ölümüne gittiğini düşündüğü sevgilisi içinkorkan Valura, bu fikrinden vazgeçmesi için bütün gece yal-varmıştı adama. Eğer kendisini seviyorsa, aday gösterilmeyireddetmeliydi. "Eğer sana bir şey olursa, aşkım," demişti adama, kumralsaçlarını okşarken, "kendimi öldürürüm." Adamın cevabı kadını öpmek ve kadınla sevişmek olmuştu.Mum, şafağın sökmek üzere olduğunu gösteren seviyeye kadaryanınca ayağa kalkmış ve bu geceden sonra artık buluşamaya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 213: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

cakları için özür dilemişti—Tapmakta olacak, Sınavlara gire-352

Karavılıte, KUİAUkti ve bunun üzerinde epey kafa yormuş olmasına karşın,^dınla birlikte olabilmek için oradan kaçabilmenin bir yolunularnamışti- Adam, kadına çok nazik davranmıştı ama kadın, n canınm sıkıldığını, hatta sinirlendiğini fark etmişti. Ağla-mak yastığına kapandı. Kadın o geceki ziyafete katılmadı; kocası, eşinin kendisiniek iyi hissetmediğini söyledi. Bütün gün boyunca yataktankalkmamış, yemek yemeyi reddetmişti. Dagnarus, uygun birsekilde konuştu ve arada sırada kadının iskemlesine üzgün birifadeyle baksa da, o ifade hemen sertleşti ve bir bardak dahaşarap içerek her zamankinden daha yüksek sesle güldü. Ziyafete katılmayan bir kişi daha vardı—Prens Helmos.Yokluğu herkesin şaşırmasına ve Dagnarus'un son derece si-nirlenmesine neden oldu. Kral, bu durumu önemsemiyormuşgibi gözükmek için elinden geleni yaptı ama herkes,Tamaros'un öfkeli olduğunu görebiliyordu—çok uzun süredirbu kadar öfkelendiğini görmemişlerdi. Çökmüş yanaklarındakırmızı lekeler vardı; gözleri, vahşî bir kartal gibi parlıyordu. Geleneklere aykırı davranarak, büyük oğlunu getirmesi içinkâhyasını gönderdi. Neler olup bittiğini bilen ve kendisini me-rakla izleyen gözlerin önünde, kâhya salona yalnız döndü veTamaros'un kulağına bir şeyler fısıldadı. Kralın yanaklarmdakikırmızı lekeler büyümüş, adamın bütün suratını kaplamıştı.Adam, öfkesini bastırmayı başardı ancak Helmos hakkında tersters homurdandı. Sonra kadehini kaldıran Kral Tamaros, sa-londa toplanmış olan herkesten, küçük oğlu Prens Dagnarusiçin içmelerini istedi. Orada bulunanlar bunu bir değil, birçok kez yaptılar. PrensHelmos'un ziyafete katılmaması iyi olmuştu zira Kral gitti-ğinde—ki her zamankinden daha erken ayrılmıştı—parti, zıva-nadan çıktı. Ancak Gareth, Helmos'un ruhunun orada oldu-ğunu, prensin hayal kırıklığını ve memnuniyetsizliğini hissede-biliyordu. Bu durum, o gece yapması gereken işin aklına gel-mesiyle birleşince, Gareth'in gerçekten hastalanmasına nedenoldu; adam, masadan kalkmak zorunda kaldı."Nereye gidiyorsun?" diye sordu Dagnarus, Gareth'i ko-355

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlundan yakalayıp var gücüyle sıkarken. "Hazırlıkları yapacağım," dedi Gareth, kısık bir sesle "Rnimle oyun odasmda buluşun. Hazır olacak mısınız, Eksel 6lan?" Gareth, cevabın hayır olmasını umuyordu. "Hazır olacağım!" dedi Dagnarus, korkunç bir şekildelümseyerek. Şarap kadehini, alaylı bir şekilde Gareth'in şerefkaldırdı ve kadehin içindekileri bir seferde içti. Sinir ve korkudan hasta bir hâlde, zorlukla yürüyen Garethziyafetten kaçtı. Sarayın koridorlarını, nereye gittiğine önenîvermeden geçti; birazdan prensle birlikte işleyecekleri suçu dü-şünüyordu. Başını öne eğmiş olarak koridorlarda ilerlerkenüzgün düşüncelerle kafası karışmış bir şekilde dolaşmakta olanbir başkasma çarptı. "özür dilerim," dedi Gareth, sendelerken. Sıkı bir kavra-yışla düşmekten kurtulan adam kafasını kaldırınca, çarptığıinsanın Prens Helmos olduğunu gördü şaşkınlık içinde.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 214: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Ekselansları, beni affedin," diye mırıldandı Gareth vekaçmaya çalıştı. Helmos onu tuttu, loş koridorda dikkatle ona baktı."Gareth, değil mi? Kardeşimin arkadaşı... "Arkadaşı değil... Şamar oğlanı... "Sen iyi değilsin," dedi Helmos. "Şuraya otur. İzin ver debirini çağırayım..." "Hayır, Ekselansları, lütfen! Size yalvarıyorum. Ben iyiyim.Geçici bir rahatsızlık." Gareth, ne dediğinin pek farkında değildi. Prensin ellerin-den kurtulmaya, kaçmaya çalıştı. Ama dizleri ona ihanet etti.Dengesini bulamayarak sallanınca, prensin ısrarına boyun eğ-mekten başka seçeneği kalmadı. Duvar boyunca uzanan, alçak,tahta bir oturak vardı. Düşmeden önce oturmasının daha iyiolacağını düşünen Gareth, oturağın üzerine attı kendini ve hemısınmak, hem de prensin içine işleyen bakışlarmdan saklanmakiçin pelerinin başlığım kafasına çekti. Gareth, Helmos'un kendisini terk etmesini umdu hara-retle—eğer tanrıların artık dualarım dinlemediğine inanıyorolmasaydı, dua ederdi.3.60

KOrniA-Ufe Kuuu"Teşekkür ederim, Ekselanslan," dedi Gareth. "Şimdideniyi hissetmeye başladım. Sizi işlerinizden alıkoymaya-fi «onun için endişeleniyorsun," dedi Helmos, Gareth'in ya-na oturup sıcak elini Gareth'in soğuk ve titreyen elinin üze-ne koyarken. "Onun için korkuyorsun. Sen bir büyücüsün,, *ji mi? Dagnarus'un nelerle karşılaşacağını biliyorsun. On-dan geçmesini istediğimiz sınavlar zor. Ama asıl sınav, tanrı-lardan geliyor. Eğer onlar. . . " Bu şekilde devam ederse sözle-rinin nereye varacağını fark ederek tereddüt etti ve kardeşinehaksızlık etmemek, hınç ve öfke dolu gibi gözükmemek içinözenle seçti kelimelerini. "Tanrılar hepimizde hata bulur," dedi."Bizler fâniyiz, sadece tanrılar mükemmeldir. Tanrılar, benimkusurlarımı buldular. Ben, cezalandırıldım. Acı... Dönüşüm'ünyaşattığı acıya katlanmak zordur—çok zordur! Dayanabilmeyiinanç sağlar. Korkarım ki..." Biliyor! diye düşündü Gareth. Bu düşünce, bir mızrağınucu gibi geçti içinden. Bedeni, darbenin şiddetiyle sarsıldı.Helmos, Dagnarus'un Boşluk'a baktığım ve onu kabul ettiğinibiliyor; o karanlık hiçlikte ona katıldığımı biliyor. Bizi ihbaredecek... Korku içinde, Gareth başım kaldırdı ve Helmos'un yüzünebaktı. Onun sert ve ters ve suçlarcasma bakmasım umanGareth, sevecenlik, merhamet, şefkat gördü... Başım önüne eğen Gareth'in gözleri yaşla dolmuştu. Zayıf,umutsuz, kendisinden ve bu gece işleyeceği suçun büyüklü-ğünden korkan Gareth, suçunu, korkunç günahlarım itiraf et-mek istiyordu. Ne kadar sert olursa olsun hiçbir ceza, hattaölüm bile, şu anda çektiği azaptan daha kötü olamazdı. "Söyle bana, Gareth," diyordu Helmos ve sanki, veliahtprens, çok uzaklardan, Gareth'in üstünden konuşuyor, adamda onu karanlık bir kuyudan dinliyormuş gibiydi. "Yanlış yönesapmış bir sadakatten dolayı sessiz kalma. Eğer şimdi konuşur-san, senin ve onun kurtulması için bir şans olabilir. Onun haya-tım bile kurtarabilirsin. Ona olan sevgin için, Gareth..."Ona olan sevgim için.36>1

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 215: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Gareth gözlerini kapattı, hıçkırıklar içinde ağlama ist *.bastırdığı için titredi. Ona olan sevgim için. Ona ihanet ^mem. Buna cüret edemem. Sen yanılıyorsun, Helmos. İkimi 6kurtarılanlayız. Karanlıktan çok fazla içtik. Ve, aslında, Gareth, Helmos'un kendisiyle konuşuyorduğunu bilmesine karşın artık prensin sesini duymuyordu Senazik ve yumuşak olmasına karşm oldukça uzaktaydı. Çok, Covuzakta. Gareth, kendini toparladı. Başını kaldırarak, doğrudanHelmos'a baktı. "Kardeşiniz için korkmanıza hiç gerek yokPrens Helmos." Gareth, tutarlı bir şekilde konuştu, bakışlarıtitremedi. "O güçlü ve kararlı. Tanrıların kendisine göndereceğisınavı dört gözle bekliyor. Ve tek istediği, kendi değerini sizebabasına, halkına kanıtlamak." Helmos ayağa kalktı. Gareth, onun öfkelenmesini bekli-yordu. Sadece hayal kırıklığı, hüzün ve pişmanlık gördü. "Teşekkür ediyorum, Ekselansları," dedi Gareth bakışlarınıindirerek; kalbini parçalayan o kederi görmeye dayanamamıştı."İlginiz için teşekkür ederim. Artık kendimi daha iyi hissediyo-rum." Helmos, bir saniye daha orada durdu ama Gareth, sesini çı-kartmadan, hareket etmeden oturmaya devam etti."Tanrılar seninle olsun, Gareth," dedi Helmos ve ayrıldı. Gareth, prensin ayak seslerim artık duyamadığı zaman, ko-ridor karanlık ve boş olduğunda, sessiz koridorlarda yürüyerekDagnarus'un yatak odasına gitti. Orada, odada, Gareth, yutmuşolduğu mide safrasını kustu ve kendim biraz daha iyi hissetti.Oyun odasına gittiğinde, Dagnarus'un, pelerinini ve çizmelerinigiymiş, pelerininin başlığıyla yüzünü iyice örtmüş bir hâlde,sabırsızlıkla kendisini beklediğini gördü."Nerede kaldın?" diye sordu Dagnarus emredercesine."Ağabeyinizle konuşuyordum," diye yamtladı Gareth. Dagnarus, adamı sert bir şekilde kolundan yakalayarak sar-sarken korkunç bir ifade ile yüzüne baktı. "Endişelenmeyin," dedi Gareth, soğukça. "Hiçbir şey söy-lemedim. Sizin için endişeleniyor, hepsi bu. Başınıza gelebilecek3<2>2

KRrRvd-ÜR, hCuuun şeyler için endişeleniyor." "Kendisine baksa daha iyi olur," dedi Dagnarus, Gareth'iakırken sertçe ittirdi. "Saat yaklaşıyor. Hadi gidelim."***** Şehrin yukarı, büyük elçilerin yaşadığı kısmında caddelerboştu. Evler karanlık ve sessizdi. Büyük elçilerin çoğu,Dagnarus onuruna verilen ziyafetteydi ve muhtemelen, şerefkonuğunun nerede olduğunu merak ediyorlardı o anda.gilvvyth, gerekli mazeretleri söylemek için oradaydı — prens,ertesi gün dinç olması gerektiğini bildiğinden, erken ayrılmışti. Büyük elçilerin zarif evlerini geride bırakan Gareth veprens, ahırların açıldığı arka sokağa döndüler ve sonuna kadarilerlediler. Orada, büyük elçilerin seyislerinin, seyis yamakları-nın ve uşaklarının gittiği bir han vardı. Çoğu büyük elçi o geceevinde olmadığından, han doluydu. Gareth ve Dagnarus içerigirdiklerinde pek azı onlara baktı. Hanın müdavimleri, tabiricaizse, bir gözlerini kapalı tutmaya alışmışlardı. Dagnarus,hancıya balonca, adam kafasını salladı ve başıyla işaret etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 216: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gareth ve prens, başlıklarıyla yüzlerini örtmüş olarak, merdi-venlerden ikinci kata çıktılar. Kapalı bir kapının önünde iki asker oturmuş, zarlarla oy-nuyorlardı. Prensi gören askerler ayağa fırladılar."Sorun var mı?" "Sorun yok," dedi biri, diğeri kemerinde duran demir biranahtarı çıkartıp kapıyı açarken. Odada hiç pencere yoktu. Girmek ya da çıkmak için tek yol,kapıdaki muhafızları aşmaktan geçiyordu. Odada mobilya ola-rak bir yatak, bir masa ve iki iskemle vardı. İskemlelerden bi-rinde Shakur oturuyordu. Masanın üzerinde, bir şarap sürahi-sinin yanında sızmıştı ve eli hâlâ yarısı dolu kupayı tutuyordu.Yarı çıplak, hırpanî bir kadın da yatakta horlayarak uyuyordu. Gareth, odaya girdi ve Shakur'u omzundan tutarak sarstı.Adamın eli şarap dolu kupayı bıraktı ama bu, adamın verdiğitek tepkiydi.363

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Bu ne demek oluyor, Ekselansları?" diye sordu Gar tkkorkuyla. "Bilincinin yerinde olması lâzım! Ne dediğini bilmgerekiyor!" "Bilecek," diye yanıtladı Dagnarus. "Uyku iksiri, kısa ^.süre sonra etkisini kaybeder. Onun isteyeceğinden daha çabukhem de. Onu sızlanıp çmgar çıkartmadan sokaklarda yürütmenin daha kolay olacağını düşündüm." "Doğru," dedi Gareth, mahkûma şüpheyle bakarken. "Eğeretkisini kaybedeceğine eminseniz... " "Eminim." Muhafızlara dönen Dagnarus, bir kese çıkarttı"İşte, ücretiniz." İkisi birden başlarını salladı. "Size hizmet etmek bizim gö-revimiz, Ekselansları." "Tamam, o zaman," dedi Dagnarus, memnuniyetle gülüm-seyerek, "görevinizi yaptığınız için size teşekkür ediyorum;artık gidebilirsiniz." Askerler selâm verdiler ancak hemen ayrılmadılar. "Yardı-mımıza ihtiyacınız var mı, Ekselansları? Bu alçak çok cüretkârve kurnaz. İki kez kaçmaya çalıştı, ve bunlardan birinde deuyur numarası yaptı." Dagnarus, yürüdü, Shakur'un edep yerlerine uzandı ve sı-karak büktü. Shakur, homurdandı ve kıpırdandı ama başka birşey yapmadı. "Bu durumda uyuyor numarası yapabilmesi için insan ol-maması lâzım," dedi Dagnarus, artık sırıtan askerlere. "Arka-daşım ve ben, onunla başa çıkabiliriz. Hizmetiniz için tekrarteşekkür ederim. Komutan Argot'a, ödül olarak size bir haftaizin verdiğimi söyleyin."Askerler, ayrıldılar. "Kadın ne olacak?" diye sordu Gareth, elleri ve ayakları iyi-ce bağlanmış olan Shakur'a büyücü çırağı kıyafeti giydirir-lerken. "Ona para ödendi," dedi Dagnarus. "Çok para. Onu ka-zandı. Bu piçin banyo yapma şansı vardı!" Shakur giydirilip sıkıca bağlandıktan sonra, Dagnarus, ilaç-la uyuşturulmuş adamı kaldırdı ve omzuna attı. Shakur'un başı36-f

Karavdün Kuuu e folları—zincirleri, cübbesinin uzun kolları sayesinde gö-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 217: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ziikmüyordu—prensin sırtından aşağı sarkıyordu. "Bundan sonra giysilerimi yakmam gerekecek," dedipagnarus, yüzünü buruşturarak. "Kokuyu çıkartmayı asla ba-şaramam!" "Acele edin, Ekselansları," dedi Gareth endişeyle; şakalaş-mayı onaylamıyordu. "Kaybedecek vaktimiz yok. Gece yarısınıbir saat geçe töreni gerçekleştirmek için Tapmakta bulunmamızgerekiyor. Ve neredeyse gece yansı oldu." İkisi, yükleri ile birlikte handan ayrıldılar. Handakilerdenbirkaçı onlara göz attıysa da kimse bir şey söylemedi. Onlarıilgilendirmiyordu. Dışarıda, gerekenden fazla içerek yürüye-mez bir hâle gelmiş olan arkadaşlarım eve götüren kişiler gibigözüküyorlardı. Tapınağa dolambaçlı bir yoldan gittiler ve ya-pının arka girişine yöneldiler. Orada, ağır kapıları, mutfak için çuvallar dolusu un ve et,kiler için fıçılar dolusu şarap ve bira yüklü arabalarm geçebile-ceği kadar geniş olan bir esnaf girişi vardı. Arabalar içeriye,yüklerinin boşaltıldığı yere çekilmiş, mallan da büyük ve yan-kılanan kilere yığılmıştı.Kapılar, büyük bir demir asma kilit ile kilitlenmişti.

Fısıldayarak, "Dikkatli ol," diye yalvardı Gareth, Dagna-rus'a. "Bir nöbetçi var. Genelde gece yansım epey geçmedendevriye gezmez ama uykulu bir şekilde erkenden yürüdüğü deoluyor. Eğer birini görürsen, beni çağır. Ona ne söylenmesi ge-rektiğini biliyorum." "Ne söyleyeceksin?" diye sordu Dagnarus. Gözleri, ay ışı-ğının altmda, parlıyordu. Sırtındaki yük ağır ve kötü koku-luydu ama rahatlıkla taşıyor ve kokuya da sadece yüzünü ekşi-tiyordu. Kendi kendine eğleniyor, tehlikenin ve yaptıkları gizliişin keyfini çıkartıyordu. "Hikâyemiz ne?" "Sarhoş bir arkadaşımın eve gitmesine yardım ettiğimi vesenin de onu benim için taşıdığım söyleyeceğim. Nöbetçi, iyi biradamdır. Böyle hikâyelere alışkındır. Bize bir nutuk çeker, dü-zeleceğimize söz verince de bizi bırakır.""Pekâlâ, acele et," dedi Dagnarus. Shakur'u bir köşeye attı,365

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMAN "Bu ne demek oluyor, Ekselansları?" diye sordu Gakorkuyla. "Bilincinin yerinde olması lâzım! Ne dediğini bilrngerekiyor!" "Bilecek," diye yanıtladı Dagnarus. "Uyku iksiri, kıSa b.süre sonra etkisini kaybeder. Onun isteyeceğinden daha çabukhem de. Onu sızlanıp çmgar çıkartmadan sokaklarda yürütmenin daha kolay olacağını düşündüm." "Doğru," dedi Gareth, mahkûma şüpheyle bakarken. "Eğeretkisini kaybedeceğine eminseniz... " "Eminim." Muhafızlara dönen Dagnarus, bir kese çıkarttı."İşte, ücretiniz." İkisi birden başlarını salladı. "Size hizmet etmek bizim gö-revimiz, Ekselansları." "Tamam, o zaman," dedi Dagnarus, memnuniyetle gülüm-seyerek, "görevinizi yaptığınız için size teşekkür ediyorum;artık gidebilirsiniz." Askerler selâm verdiler ancak hemen ayrılmadılar. "Yardı-mımıza ihtiyacınız var mı, Ekselansları? Bu alçak çok cüretkârve kurnaz. İki kez kaçmaya çalıştı, ve bunlardan birinde deuyur numarası yaptı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 218: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, yürüdü, Shakur'un edep yerlerine uzandı ve sı-karak büktü. Shakur, homurdandı ve kıpırdandı ama başka birşey yapmadı. "Bu durumda uyuyor numarası yapabilmesi için insan ol-maması lâzım," dedi Dagnarus, artık sırıtan askerlere. "Arka-daşım ve ben, onunla başa çıkabiliriz. Hizmetiniz için tekrarteşekkür ederim. Komutan Argot'a, ödül olarak size bir haftaizin verdiğimi söyleyin."Askerler, ayrıldılar. "Kadın ne olacak?" diye sordu Gareth, elleri ve ayakları iyi-ce bağlanmış olan Shakur'a büyücü çırağı kıyafeti giydirir-lerken. "Ona para ödendi," dedi Dagnarus. "Çok para. Onu ka-zandı. Bu piçin banyo yapma şansı vardı!" Shakur giydirilip sıkıca bağlandıktan sonra, Dagnarus, ilaç-la uyuşturulmuş adamı kaldırdı ve omzuna attı. Shakur'un başı364

bcnravdıin KU\AU kolları—zincirleri, cübbesirun uzun kolları sayesinde gö-ülyrıüyordu—prensin sırtından aşağı sarkıyordu. "Bundan sonra giysilerimi yakmam gerekecek," dedimenarus, yüzünü buruşturarak. "Kokuyu çıkartmayı asla ba-earamam!" "Acele edin, Ekselansları," dedi Gareth endişeyle; şakalaş-mayı onaylamıyordu. "Kaybedecek vaktimiz yok. Gece yarısınıbir saat geçe töreni gerçekleştirmek için Tapınakta bulunmamızgerekiyor. Ve neredeyse gece yarısı oldu." İkisi, yükleri ile birlikte handan ayrıldılar. Handakilerdenbirkaçı onlara göz attıysa da kimse bir şey söylemedi. Onlarıilgilendirmiyordu. Dışarıda, gerekenden fazla içerek yürüye-mez bir hâle gelmiş olan arkadaşlarım eve götüren kişiler gibigözüküyorlardı. Tapmağa dolambaçlı bir yoldan gittiler ve ya-pının arka girişine yöneldiler. Orada, ağır kapıları, mutfak için çuvallar dolusu un ve et,kiler için fıçılar dolusu şarap ve bira yüklü arabaların geçebile-ceği kadar geniş olan bir esnaf girişi vardı. Arabalar içeriye,yüklerinin boşaltıldığı yere çekilmiş, mallan da büyük ve yan-kılanan kilere yığılmıştı.Kapılar, büyük bir demir asma kilit ile kilitlenmişti. Fısıldayarak, "Dikkatli ol," diye yalvardı Gareth, Dagna-rus'a. "Bir nöbetçi var. Genelde gece yansım epey geçmedendevriye gezmez ama uykulu bir şekilde erkenden yürüdüğü deoluyor. Eğer birini görürsen, beni çağır. Ona ne söylenmesi ge-rektiğini biliyorum." "Ne söyleyeceksin?" diye sordu Dagnarus. Gözleri, ay ışı-ğının altında, parlıyordu. Sırtındaki yük ağır ve kötü koku-luydu ama rahatlıkla taşıyor ve kokuya da sadece yüzünü ekşi-tiyordu. Kendi kendine eğleniyor, tehlikenin ve yaptıkları gizliişin keyfini çıkartıyordu. "Hikâyemiz ne?" "Sarhoş bir arkadaşınım eve gitmesine yardım ettiğimi vesenin de onu benim için taşıdığım söyleyeceğim. Nöbetçi, iyi biradamdır. Böyle hikâyelere alışkındır. Bize bir nutuk çeker, dü-zeleceğimize söz verince de bizi bırakır.""Pekâlâ, acele et," dedi Dagnarus. Shakur'u bir köşeye attı,3><b5

MARGARET WEIS ve TRACY HİCKMANellerini sildi ve üstündeki tozu silkeledi. Shakur kımıld

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 219: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mırıldandı, ilaçlı uykusundan uyanıyordu. Dagnarus ^kilide baktı. "Bu bizi zorlayacak gibi gözüküyor. Anahta'rınSmamı?" Var £ "Hayır, anahtar sadece kapıcıda olur. Ama büyüm v »Gareth, Shakur'a korkuyla baktı. "Gözünü ondan ayırma F»garip bir şey görürsen bana haber ver." Dagnarus, kollarım göğsünün üstünde kavuşturdu, yıld1?lara bakmak için kafasını arkaya eğdi ve umursamaz bir edavlduvara dayandı. Gareth, yıldızları göremiyordu zira karanlıkonu sarmış, bir örtü gibi başından ayak parmaklarına kadaronu kaplamış gibiydi. Shakur'a bir kez daha endişeyle baktı. Oan için sakin olduğunu gören Gareth, sıradan hırsızları dışarıdatutmak için konmuş olan asma kilitle uğraşmaya koyuldu. Bü-yücü kilitleri, genel itibariye diğer büyücüleri uzak tutmak içinkullanılırdı ve büyücülerin de kilere zorla girmek istemesi pekolası değildi. Zaman değerli ve hızla akıyor olmasına karşın, Gareth, işebaşlamadan önce bir an için durarak kendini sakinleştirdi. Bü-tün büyüler gibi, Boşluk büyüsünün kullanımı da, kendisiniçağıran büyücüden bir bedel isterdi. Toprak, Ateş, Hava ve Subüyüleri, güçlerini, isimlerini aldıkları elementlerden alırlardı.Boşluk ise doldurulmak isterdi ve dolayısıyla, Boşluk büyüsü,büyücünün yaşam gücünden kullanırdı ki bu da, sonradan cilt-te oluşan yaralarla kendisini belli ederdi. Gerekli beceri göste-rilmeden kullanılan bir Boşluk büyüsü, büyücünün ölümüneyol açabilirdi. Bu kadar güçlü bir büyünün sonrasındaGareth'in çekeceği acı korkunç olacaktı. Ancak, bir ayyaş daayıldığı zaman ne olacağını bilirdi.Kilidin üzerine yedi kere üfledi. "Boşluk adına, havayı çağı-" ^edi. "Bu metali yok et."~"=ı kilit zaten paslıydı. Büyü, sadece paslanmaAdam, tekrar kilidin üzerine üfledi ve de-4a kahverengiye döndü ve ufalanmaya baş-, izerine tekrar üfleyecekti ki, nefesi çıkmadı.UVÎJ ^venli ritmini kaybetmiş ve acı veren bir şe-366

hCara\Aİı\z KUİAU.?ıAe dengesizleşmişti. Gözlerinin önünde yıldızlar uçuşurken,ini korku kapladı. Buna karşı çabaladı, nefes almak için savaş-ve en sonunda soluk almayı başardı. Kalbinin ritmi normaledöndü. Tükenmiş bir hâlde titrerken, bir an için kapıya yaslanmakzorunda kaldı; devam etmesine yetecek gücü kazanabilmesiiçin buna mecburdu. Vücudunun çeşitli yerleri yanıyor ve batı-yordu. Yaralar oluşmaya başlamıştı. Dagnarus'un orada bu-lunmaması ve zayıflığını—prensin asla anlayamayacağı bir za-yıflıktı bu —görmemiş olmasına minnettardı. Gareth, ayakları-mla ucunda toz haline gelmiş bir demir kümesi oluşana kadarİdlidin üzerine üflemeye devam etti. Birkaç kez, kilidi çekiştirerek kırmaya çalıştı ve büyü yü-zünden iyice güçsüzleşen kilit kırıldığında, üzerine üflemeyikeserek büyüyü bitirdi. Kilidin tamamen paslanmasını istemi-yordu. Bu şüphe uyandırırdı."İyi iş!" dedi Dagnarus. "Etkilendim. Bunu nasıl yaptın?" "Kaybedecek zamanımız yok, Ekselansları," diye terslendiGareth; bu iltifata memnun olamayacak kadar bitkin ve endişe-liydi. "Onu alın ve beni takip edin." Dagnarus'un yüzü asıldı; kendisinden alt seviyede olan bi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 220: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rinden emir almaktan hoşlanmazdı. "Beni affedin, Ekselansları," dedi Gareth. Elleri titriyordu,bütün vücudunu ter basmıştı. "Kendimde değilim. . . Bu kor-kunç iş. . . " Tek kelime etmeden, Dagnarus, Shakur'u tekrar sırtına aldıve depoya girdi. Gareth de, titrek bir şekilde içini çekerek, onla-rın ardından kapıyı kapattı. Kilitsiz kapı ertesi gün keşfedildi-ğinde, paslanmış kilidin en sonunda kendini bıraktığı sanıla-caktı. Deponun içine girince, Gareth, kapının yamnda duran birfıçının içindeki meşalelerden birini aldı, alışkanlıkla. Depo,gündüzün bile karanlık olurdu. Boşluk büyüsünün bir kelimesi,meşalenin yanmasını sağladı. Meşaleyi havada tutan Gareth,kantinden mutfağa, şarap mahzenlerine ve kurutma odalarınagiden birkaç koridora ayrılan büyük koridorda, Shakur'u taşı-3>&?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANyan Dagnarus'a yol gösterdi. Hava, kurutma odasında aran bitkilerin esansı, şarabın koyu ve mantarsı rayihası ' ^U"lerden sarkan tavuklardan gelen hafif çürüme kokusu il ^luydu. Yerlere dökülmüş olan tahılları yiyen fareler ve sıc ı *ayaklarının altından kaçıştı. ^ Kocaman şarap fıçılarının önünden geçerek mutfağameden önce bir tünelden daha geçtiler ve oradan da başka ktünele girdiler. Kısa bir süre sonra, Dagnarus, tamamen kabölmüştü ancak Gareth hiç duraksamadan yola devam etti Mredeyse on beş dakikadır Tapmağın içindeydiler ve Shakur-talihsiz bir zamanlamayla—Gareth onları mermerden oyulmUskemerli, yüksek bir girişin önüne getirdiğinde ayılmaya başla-mıştı. Mırıldanıp homurdanan Shakur, bir anda başını kaldırdı veanlamsız bir iki kelime haykırdı. "Onu sessiz tutamaz mısınız?" diye sordu Gareth, fısılda-yarak. "Onu boğmadığım sürece, hayır," dedi Dagnarus, sert birşekilde. "Kıpırdanmayı kes, seni piç! Hem ayrıca, buraya birorduyu getirsem bile kimse duymaz." En ufak bir sesin bile bir ölüyü uyandıracak kadar yüksekolduğunu düşünmesine neden olan suçluluk duygusu içindeGareth, "Sanırım haklısınız," dedi. "Neredeyiz?" diye sordu Dagnarus, kafasını kaldırıp oy-malarla süslü mermer giriş kapısına bakarak. "Sonsuzluk Salonu," diye yanıtladı Gareth, sesini kontroletmeye çalışarak. "Eski mezarlar." Kaim, yumuşak bir toz zemini kaplıyor, tavandan örümcekağları sarkıyordu. Mezarların üzerinde mermerden oyulmuşheykeller vardı. Bütün heykeller aynı pozisyondaydı: gözlerkapalı ve eller, mermer göğüslerinin üzerinde. Hepsinin üze-rinde cübbe vardı ancak seviyelerine ve yaşadıklan döneminmodasına göre işlemeleri ve başlıkları farklıydı. Erkekler vekadınlar o odaya gömülmüş, mermer uykularım uyuyorlardı. Yumuşak bir sesle, "Uzun, çok uzun zaman önce, Saygıde-ğer Yüksek Büyücüler buraya gömülürlerdi," dedi Gareth, ölü-362"

KnraiAİüR, hCuuu? oluşturduğu sıralarm arasından geçerken. "Artık kimseava gömülmüyor. Büyük anıt mezarı inşa ettiklerinden beri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 221: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ı pek rağbet görmüyor. Artık kimse, burada yatanlara ılarıru sunmak için bile buraya gelmiyor. Üzücü. Bu salo-ln varlığından sadece birkaç kişinin haberi var; sadece Boş-luk'ta yaşayan birkaç kişinin. Aradığımız sunak da burada." "Elbette," dedi Dagnarus; onun coşkun ruhu bile buradahizaya gelmiş, ölümün huzurunda saygı ile dolmuştu. "Öyleolmalı. En uygun yer burası." "Kesinlikle," dedi Gareth, tatsız bir şekilde. "Boşluk büyü-sünün kabul gördüğü eski günlerde sunağın buraya yapılması-nın nedeni de bu zaten." Dagnarus, meşalenin ışığıyla yıkanan sessiz, huzurlu şekil-lere baktı. Neredeyse yirmi beş kadar olan her bir heykelin üze-rine gül yapraklan serpilmiş, yerler süpürülmüş, örümcek ağ-ları temizlenmişti. "Birisi onlara saygı göstermiş," dedi Dagnarus, sessizce."Hem de yakm bir zamanda." Gareth'in solgun yüzüne biraz renk geldi. "Bu en doğru-suydu, Ekselansları," dedi. "Ben onlardan faydalanıyorum; bü-yümü harekete geçirmek için ruhlarını kullanıyorum. Karşılı-ğında onlara bir şey vermem lazım.""Onların gönlünü mü alıyorsun?"

"O da var," diye mırıldandı Gareth. Salonu boydan boyageçtiler ve en sonda bulunan, demirden yapılmış ufak bir kapı-nın önüne geldiler. Bu kapı, büyücü kilidiyle kapatılmıştı; büyüyü yapanGareth'ti ve sadece o, doğru kelimeler ve uygun karşı büyü ileonu kaldırabilirdi. Kendi kendine mırıldanırken elini, kapınmkoluna koydu; o sırada Shakur da kafasını kaldırmış, kızarmışgözleriyle etrafına bakmıyordu."Neredeyim?" diye sordu. "Bir mezarda," dedi Dagnarus. "Kendi ayaklarının üstünde

dur. Seni taşımaktan sıkıldım." "Bir mezar," dedi Shakur, kaşlarını çatıp etrafa bakarken."Komik bir iş, mezarda yapılması gerekiyor demek."3^9

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMAN"Aslında epey uygun bir yer," dedi Dagnarus. Demir kapı, menteşeleri gıcırdayarak açıldı. Kokuşmu ,.hava içeriden çıkarken, Dagnarus'un burnunu kmştırrnas **Shakur'un da iğrenerek nefes vermesine neden oldu.Gareth, kenara çekildi. "Lütfen, içeri girin," dedi. Shakur, hareket etmedi. Kapıdan bakarak, boş yere içenygörmeye çalıştı. "Eğlence dolu iki gün geçirdin," dedi Dagnarus. "Aldı&nparanın karşılığını verme vakti." Shakur'u sertçe itince, adamyere yuvarladı. Kelepçeli suçluyu kaldırmak için eğilen DagnarusShakur'un gömleğinin yakasından tuttu ve adamı sürükleyerekodanın içine soktu. Gareth, demir kapıyı arkalarından kapattı.Shakur'a baktı ve tekrar kapıya dönerek, sanki bir anahtar kul-lanırmış gibi, parmağını kilide soktu. "Boşluk adına, bu kapıyı mühürlüyorum," dedi. "Sadecebenim emrimle açılsın." "Sorun ne?" diye sordu Dagnarus, yaşlı bir adam gibi kam-burunu çıkarmış, yüzü çarpılmış, kemiklerini ve iç organlarınıvücudunun içinde tutuyormuşçasına kollarını bedenine dola-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 222: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mış olan Gareth'e bakarken. "Büyü karşılığında ödediğim bedel, Ekselansları," diye ya-nıtladı Gareth kısa bir sessizlikten sonra. Acı veren bir nefesaldıktan sonra, sırtını dikleştirdi. "Shakur'un kelepçelerini çö-zebilirsiniz. En azından ayaklarını. Kaçamaz." Gareth, odada bulunan dökme demir şamdanlardaki mum-lan yaktı. Dagnarus da Shakur'un ayaklanndaki kelepçeleriçözdü ve adamı ayağa kaldırdı. Shakur, façalı yüzünü kaplayan dağınık saçlarının ardındanetrafına baktı. "Hey!" dedi sinirle. "Neler oluyor? Neden beniburaya getirdiniz?" "Rahatla," dedi Dagnarus sabırsızca. "Senden bir yeminetmeni istemiştim. Edeceğin yer burası. Bu odada, Boşluk'u ka-bul edeceksin; önceden konuştuğumuz gibi. Yoksa. . . "—ha-fifçe sırıttı—"... darağacına geri dönersin."Oda büyüktü-Dagnarus'un boyunda bir adam, bir köşe-si

kLnrnvdüz Kuuudiğer köşeye otuz adım atabilirdi. Yuvarlak şekilli, yüksek kubbeli bir tavana sahip olan odada, pürüzsüz, siyah mer-V rden yapılmış, süslemeleri olmayan bir sunaktan başka birv yoktu. Duvarlar, zemin ve tavan onikstendi; o kadar parla-jLjşiardı ki, yanan mumların küçük ışıkları yüzeylerden de-falarca yansıyordu. Parlak duvarlar, bir mumun ışığını alıyor veonu bin yapıyor, bulutsuz bir gecede parlayan yıldızlar gibigörünmesini sağlıyorlardı. Bu da, odada bulunanlarda, geceninboşluğunda duruyormuş, üstlerinde ve altlarında yıldızlarvarmış, ve karanlıkta sürükleniyormuş hissini yaratıyordu.Dagnarus, etrafına, aşağıya ve yukarıya baktı. "Leke," dedi,-huşu içinde, yumuşak bir sesle, "bu... senelerönce, Hükümran Taş'm ortasına baktığımda gördüğüm şey bu.Karanlıkta tek başıma duruyorum ve etrafımda yıldızlar var.Bu odada bir güç var." "Hissettiğiniz şey, gücün olmayışı," dedi Gareth, KraliyetKütüphanesi'ndeymişçesine kısık bir sesle. "Tanrılar, bu oda-dan uzak dururlar, bu odada güçleri yoktur. Bu oda, Boşluk'aait. "Saygıdeğer Büyücüler, bu odanın varlığını biliyorlar mı?"diye sordu Dagnarus."Biliyorlar," dedi Gareth tatsız bir şekilde."O zaman neden yok etmiyorlar?" "Yapamazlar. Kemerli tavanı görüyor musunuz? Tapınağınbütün ağırlığı bu odanın üzerinde. Bu oda yıkılırsa, bütün Ta-pmak zarar görür. Bu, yıllar önce Tapmağı inşa edenlerin bilge-liği. Su, ateşi söndürür; ancak insan, yaşamak için ikisine deihtiyaç duyar. Nefes almak için havaya muhtaçtır, ayağının al-tında toprak olmalıdır; sadece birinden ya da diğerinden mey-dana gelen bir dünyada yaşayamaz. Tanrıların bir gücününolmasınm tek nedeni, hiçbir güce sahip olmadıklan bir yerinbulunması. Bize, bunların ikisinden de yararlanabilme yeteneğiverilmiş. Tanrılar bilge, karşıtlarını yok etmek istemiyorlar; Boş-luk da kainatı kaplamaya çalışmıyor zira o durumda Boşlukdoldurulur ve var olamaz. Eğer her şey hiçbir şey olursa, o za-man hiçbir şey de bir şey olamaz."3y±

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN Dagnarus'un buna verecek bir cevabı yoktu. Zamand

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 223: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kalmış, gökyüzünde, kendisini sınırlayan hiçbir kanunun K1layan hiçbir kuralın olmadığı bir alemde gibi hissedivkendini. Yaşam, tek bir mumun ışığından başka bir şey de&'ir|UÜflersen sönerdi ama geride milyonlarcası kalırdı. Ve, ennunda, kendisi tam ortada duruyor, Boşluk'u dolduruyordu "Tek yapmam gereken bir tür yemin mi etmek?" diye sordShakur. "Boşluk'a," diye yanıtladı Dagnarus, adama bakmak içindönerken. Shakur, yavaşça kafasını salladı. "Anlıyorum," dedi; kendikendine konuşmuştu ama fısıltıyla söylenen kelimeler, boşluktahayaletler gibi süzüldü. "Hazırım. Ne söyleyeceğim?" "Sen, Shakur, Boşluk'u efendin yapmaya razı mısın?" diyesordu Gareth. "Hayatını ve ruhunu Boşluk'a adamaya?""Evet," dedi Shakur, omuzlarını silkerek. "Bu ciddî bir şey!" diye parladı Gareth. "Senin sadakatin-den emin olmamız lazım. Söylediklerine gerçekten inanıyorolmalısın." "Ben ciddîyim," dedi Shakur, yalın bir şekilde. "İsterseniznedenim de söyleyebilirim. Size hikâyemi anlatacağım. Doğ-mayı hiç isterrfedim. Anam beni istemedi; işine engel olacaküm.Ben doğmadan önce benden kurtulmaya çalışta ama başara-madı. Babam—o kimdi? Hiç bilmedim. Beni yaratma ayrıcalığıiçin biraz fazla para ödemiş bir müşteri. "Küçükken hep tekmelenip tokatlandım; ta ki anam birazdeğerimin olduğunu keşfedene kadar. Onu isteyen erkeklerinbir kısmı oğlanlardan da hoşlamyordu ve hizmetlerim karşılı-ğında ona para ödediler. Ancak en sonunda, para benimdi. Birgece, o ve sevgililerinden biri sarhoş bir hâlde beni dövdüler.Adamın yere fırlatmış olduğu kemerinden bıçağım kaptım vebu, anamın sonu oldu. Ne zaman birini öldürsem—ilkindensonra bunu çok yaptım—hala anamın çığlıklarını duyarım." Shakur, dizlerinin üstüne çöktü. Kafasını kaldırarak, gözle-rini karanlığa dikti. "Ben, Boşluk'a doğdum. Boşluk, benimefendim. Anamın ellerimdeki kam üzerine yemin ederim."372

Knnvd.üz Kuı^u prens, bembeyaz kesilmişti ama rengini kaybetmiş gözleri-. Serinliklerinde sevinç içinde bir alev parlıyordu. Gözleriük zümrüt yeşili değildi, içinde yıldızlar bulunan karanlık0lmuStu- Garip bir şekilde etkilenmiş olan Gareth, sessizce, "İçten ol-uğuna inanıyorum. Uygun bir aday olup olmadığını görelim,"dedi- "Ne?" Shakur, sinirlendi. "Uygun bir adayla ne demek isti-yorsun? Yemin ettim, değil mi?" Yavaşça, tanrıların önünde hiç hissetmediği bir huşu içinde,pagnarus Vrykyl Hançeri'ni çıkarttı. Mumların, cilalı yüzeyin-den yansıyan ışıkları, sanki alevlerden oluşan bir nehirden çı-kartılmış gibi, yüzeyinde ufak alev ırmakları akıyormuş gibigözükmesine neden oldu. Hançerin kabzasındaki ejderhanıngözleri, ışığm altında kırmızı kırmızı parladı; memnuniyettengöz kırpıyor gibiydi."Hey, bu da ne?" diye sordu Shakur. "İşinde kullanacağın silâh," dedi Gareth, kuru dudaklarınıyalarken. Shakur, onaylamaz bir edayla bakü hançere. "Çok süslü.Benim kendi şişim var." Kelepçeli ellerini havaya kaldırdı. "La-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 224: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

net olası yemininizi ettim. Beni serbest bırakın!" Hayranlıkla hançere bakarken, "Söylenmesi gereken birşeyler var mı?" diye sordu Dagnarus yumuşak bir şekilde. "Hayır," diye yanıtladı Gareth. "Büyü, hançerin içinde.Onu sunağın üstüne koy." Saygılı bir şekilde, nazikçe, Dagnarus, hançeri sunağın üze-rine koydu. "Beni serbest bırakın dedim, lanet olasıcalar!" diye bağırdıShakur. Ayağa fırlayarak, kelepçeli elleriyle Dagnarus'un boy-nuna uzandı."Bırakacağım," dedi Dagnarus. Hançer, mum ışığı alnnda parladı. Sunağın üzerinde ha-vaya yükselerek, Shakur'a sırtından, kaburgalanmn arasıdan,hızlı ve sert bir şekilde saplandı. Shakur'un başı geriye düştü veadam inledi. Gözleri, kendisini garip, korkunç bir sırıtışla izle-3^-3

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANyen Dagnarus'tan, hayatının emilmesini izleyen Gareth'e kShakur, oniks zemine yüz üstü düşerek öldü. Gareth'in bundan sonra gördüğü ilk şey, Dagnarus'undişeli bir yüz ifadesi ile kendi üstüne doğru eğilmiş olduğuyd^ "Leke? Ne var? İyi misin? Senin bir asker olmadığını yr,tum, Leke. Başka bir yöne bakmanı söylemiş olmalıydım. Siniri"onunla ne yapacağız?" Cesede ilgi ve merakla baktı. "Onu sunağın üzerine koymalıyız," dedi Gareth, cesedbakmaktan kaçınarak. "Sen iyi değilsin," dedi Dagnarus. "Yere yığılmadan önceotur, Leke. Bayılırsan bana hiçbir faydan dokunmaz ve eğer butaşın üzerine düşersen olacak olan bu. Gereken her şeyi benyaparım." Gareth, prensin emrini uysallıkla kabul etti. Odada bir is-kemle ya da oturabilecek bir yer yoktu; sırtını soğuk taş duvaradayadı, gözlerini kapattı ve birkaç derin nefes aldı. Bu başınındönmesini durdurdu ve mide bulantısını geçirdi. Yanlış bir şeyyapmadığını, pek çok insana acı ve keder vermiş iğrenç bir ha-yatı—adamın kendisinin bile bitmesinden memnun gibi gö-züktüğü bir hayatı—sonlandırdığını söyledi kendi kendine.Gareth başını kaldırdığında, Shakur'un hareketsiz bir şekildesunakta yatan cesedine bakmayı başarabildi."Hançeri cesetten çıkartın," dedi Gareth.Dagnarus, tereddüt etti. "Ona dokunabilir miyim?" "Evet. O, işini yaptı, adayı kabul etti. Şimdi, Vrykyl Han-çeri'ni kalbinin üstüne koyun. Ejderhanın başı adamın başınadoğru gelecek, çapraz parça kollarla aynı hizada olacak, ucu daayakları gösterecek şekilde durması lazım." Dagnarus hançeri elinden bırakmak üzereyken bağırdı:"Bekle!""Ne var?" diye sordu Dagnarus, şaşkınlıkla bakarak. Gareth, hemen konuşmadı. Önce Shakur'a baktı, sonra ba-kışlarını prense çevirdi. "Bu adamın yaşamının özü, şu andahançerin içinde bulunuyor. Eğer isterseniz, Ekselansları, o ya-şamı kendinize alabilirsiniz.""Ne? Onun gibi mi olayım?" Dagnarus, Shakur'a iğrenerek374

KArnvdıte. htuiÂUbaktı. "Hayır, sağ ol!" "Hayır, Ekselansları. Büyü o şekilde işlemiyor. Kitaba göre,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 225: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

eğer onun yaşam özünü alırsanız, tek aldığınız şey onun yaşamgücü. Artık Shakur'un ona ihtiyacı yok. Bedenine Boşluk güçverecek. Hayatı da sizin yaşayacağınız yılların sayısını arttıra-cak. Yani size bir hayat daha verecek.""Gerçekten mi?" Dagnarus pek inanmış gibi değildi. "Bunu önermemin nedeni," diye devam etti Gareth, "birdereceye kadar sizi koruyacak da olması. Başka bir ifade ile,onun yaşam özü, bir zırh gibi hizmet edecek size. Bir asker ola-rak siz daha iyi bilirsiniz, Ekselansları, bir zırh parçalanabilir,delinebilir, sizi ölümsüz yapmaz. Ancak hayatta kalmanızayardım edebilir." Dagnarus'un kaşlarını çattığını görerek ko-nuşmayı kesti. "Hâkimiyet Efendisi olmak için gireceğim sınavdan sağçıkmama yardım edebilir," dedi Dagnarus onun yerine. "Hâlâbana güvenmiyorsun!" Gareth, buna cevap vermedi. Sunağın yanında durarak ce-sede dikti gözlerini. "Yine de," dedi Dagnarus, öfkesini yavaş yavaş kontrol al-tına alıp hançere daha büyük bir dikkatle bakarken, "bu ikincihayat başka şeyler için yararlı olabilir. Savaşlarda kolaylıklaöldürülemeyen bir generalin çok büyük avantajları olur. Benimölümcül bir yara aldıktan sonra sağlıklı bir şekilde ayağa kalk-tığımı gören adamlarımın moralini nasıl etkileyeceğini bir dü-şünsene! Yaşam özünü alacağım, Leke. Ne yapmam lazım?" "Sol elinizin parmaklarını ölü adamın kanına batıracaksınızve parmaklarınızı ağzınıza sokarak kanı tadacaksınız." Dagnarus, kendisine söyleneni yaptı; hançeri, elini kesme-meye özen göstererek eliyle sildi ve yüzünü buruşturarak elin-deki kanı yaladı. "İçtiğim en tatlı şarap değil," dedi. Kafasınıkaldırdı. "Şimdi ne var?" "Hepsi bu, Ekselansları. Şimdi hançeri cesedin üzerine ko-yun." "Farklı bir şey hissetmiyorum," dedi Dagnarus, hayal kı-rıklığı içinde. "İşe yarayıp yaramadığını nasıl bileceğim?"3J-5

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN"Bileceksiniz, Ekselansları," dedi Gareth, yumuşakça Tam olarak tatmin olmayan Dagnarus, omuzlarını silkhançeri Shakur'un göğsüne, ejderhanın kafası Shakur'un k fsının altına gelecek şekilde koydu; Shakur'un kolları, ejderr^nın kanatları gibi açılmıştı. Bunu yapınca, Dagnarus, bir adgeriye çekildi.Hiçbir şey olmadı. Kızan Dagnarus'un bakışları, suçlayan bir ifade ile Gareth'eyöneldi. "İşe yaramadı!" Gareth, elini kaldırarak işaret etti. "Tam tersine. Bakın, Ek-selansları."Dagnarus, baktı ve gözleri, şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı. Vrykyl Hançeri, kendi kendine, yavaşça havaya yükseli-yordu. Hançer, Shakur'un üzerinde havada durdu. Hançere oyularak işlenmiş olan ejderhanın pulları, oniksduvarlar gibi karardı ve parlamaya başladı. Pullar—yüzler-cesi—Shakur'un üstüne dökülüyordu. Obsidiyen taşlar gibikeskin pullar, değdikleri her noktada ölü eti kestiler. Etin içeri-sinde ilerleyerek, derinin altına giren pullar, genişleyip büyü-meye başladılar. Siyah pullar, birbirlerine doğru aktılar ve so-nunda, Shakur'un bedeni sert, siyah pullu bir kabuk ile kap-landı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 226: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kabuk, siyah, parlak bir zırh şeklini aldı; sanki bedeninkendi tendonlarından, bağlarından, kemiklerinden ve kasların-dan yapılmış gibiydi. Sanki adamın derisi soyulmuş ve altın-daki eti ve kemikleri ortaya çıkmış gibiydi; ancak onlar da taşkadar sert, kehribar kadar karaydı. Adamın kafası, hançerdeki ejderha kafatasına benzeyen,kara dikenlerle süslü siyah bir miğferle kaplıydı.Shakur, hareket etti. Yüzünü açmak için miğferinin siperliğini kaldırdı eliyle.Gözlerini açtı. O gözlerde hiç hayat yoktu. Karanlık ve soğuk-tular; buğulu bir bakışla sabitlenmişlerdi. Sırtım dikleştirerekoturdu. Hançer kayboldu ve Dagnarus'un elinde tekrar belirdi. Shakur'un miğferli başı, hançere doğru döndü. Gözlerinihançerden ayırarak Dagnarus'a baktı. Sunaktan aşağı inen3J-&

k-arnıtUte KUMUkur, iyice eğilerek Dagnarus'u selâmladı. "Tanrılar adına!" diye fısıldadı Dagnarus. "Tanrılar adına,Leke. İşe yaradı!""Tanrıların bununla hiç alakası yok," dedi Gareth, acıyla. "Eh, o zaman lanet olsun onlara!" diye bağırdı Dagnarus,memnuniyetle gülerken. Dikkatli bir şekilde, hançeri, belindeduran kınına soktu. "Kimin onlara ihtiyacı var ki? Kesinliklebenim değil!" Gururla Shakur'a baktı.Gareth, içini çekti. "Doğru, Ekselansları." "Şimdi, onunla ne yapacağız?" diye sordu Dagnarus,Shakur'u baştan aşağı süzerken. "Emrinizdeyim, Ekselansları," dedi Shakur, tekrar eğilerekselâm verirken. Gareth, Vrykylin sesini ilk duyduğunda, yaşayan bir erke-ğin sesine benzetmişti. Ancak konuşmaya devam edince,Vrykylin kelimelerinde boş, yankılanan bir tını olduğunu farketti; sanki karanlık bir kuyunun dibinden geliyormuş gibiydi."Bu Vrykyl kesinlikle daha nazik," dedi Dagnarus. "Sizin emirlerinizi yerine getirecek, Ekselansları, sadece si-zin." "Vrykylin bir bilinci var mı? Yoksa akılsız bir kukla mı?"diye sordu Dagnarus. "Eğer öyleyse, pek bir işe yaramaz." "Büyülü zırh, Vrykylin yaşarken edindiği anıların hepsinesahip olmasını sağlıyor. Bütün yeteneklerine sahip—eskidenolduğu gibi. Başka bir deyişle, eskiden olduğu piçin ta kendisi,sadece artık emirlere uyacak. Bir de, bedenin zayıflıklarındanmustarip olmayacak. Artık sıradan yemeklere ihtiyacı yok. . ." —Gareth, bunu özellikle vurguladı—". . . uykuya ihtiyacı yok.Artık ne yorulacak, ne de susayacak. Sıradan bir silâhla öldü-rülemez. Sadece tanrılar tarafından kutsanmış bir silâh, onunmelun etini kesebilir." "Evet, evet, bütün bunları biliyorum," dedi Dagnarus sabır-sızca. "Kendi kemiğinden bir bıçak yapması gerekiyor. İşte bu-na ikimizin de şahit olmasının gerekmediğini düşünüyorum." "Kan-bıçağı," dedi Gareth. "Vrykyl, kurbanlarını onunlaöldürür ve ruhlarını çalar. Bir süre için beslenmeye ihtiyacı yok,3JJ-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANo yüzden bıçağa da ihtiyacı yok; ama olduğunda, eti kemikınin üzerinde çürümeye başladığında, doğaüstü gücünün ı^dişini terk etmeye başladığını hissettiğinde, önüne çıkan ilkln

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 227: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

siyi öldürecek. Sadece siz ve sizin belirttiğiniz insanlar güve Holacak."e "Kendi kurbanlarını Vrykyle çeviremez, değil mi?" (j:sordu Dagnarus, suratını asarak. "Benim kontrolümde olmavaVrykyller yaratabilir mi?" "Hayır, sadece Vrykyl Hançeri'ni taşıyan bu güce sahipKan-bıçağı sadece onun beslenmesi için, Ekselansları." "Zırhı olağanüstü," dedi Dagnarus, siyah, parlak zırha hay-ran hayran bakarken. "Ancak gören herkes, onun sıradan birVinnengaelli olmadığını kolaylıkla anlayacak. Her zaman böyletam teçhizatlı mı dolaşması gerekiyor?" "Kitaba göre, Vrykyller, görünümlerini değiştirebiliyorlarancak Shakur bu yeteneğe ölmeden önce sahip olmadığına gö-re, bunda ustalaşması zaman alabilir," diye yanıtladı Gareth."Nasıl isterse, o şekilde görünme yeteneğine sahip. Eski gö-rüntüsünü alabilir—" "Bunu neden isteyebileceğini sadece tanrılar bilir," diyearaya girdi Dagnarus. "Ya da yaşlı bir beyefendi veya yakışıklı bir genç adam şek-linde gözükebilir. Bu sayede de," dedi Gareth, içini çekerek,"kurbanlarını kurduğu ölüm tuzağına çekebilir." "İyi iş becerdin, Leke!" Dagnarus, elini Gareth'in omzunakoydu. "Son derece memnun oldum. Benden her ne istersensenin olacak." "Benim ödülüm bu, Ekselansları," dedi Gareth, kalenin ko-ridorlarında sonsuz bir nöbet tutan boş şövalye zırhları gibihareketsiz duran Shakur'u izlerken. "Size hizmet etmiş olmak."Bir an için durdu, sonra da kısık bir sese, "Bunu söylediğim içinmuhtemelen bana kızacaksınız, ancak sizden bir kez daha ricaediyorum, Ekselansları. . . Hayır, size yalvarıyorum!" diye ek-ledi. Gareth, prensin önünde dizlerinin üzerine çökerek, elleriniyalvarırcasına havaya kaldırdı. "Hâkimiyet Efendisi olma fik-2.J-2

Kflraı/U.t.te Kıtun . jgn vazgeç! Beni dinle, Dagnarus! Sırtını dönme. Babanın1 vü&m vaPnn; kendi Hâkimiyet Efendini yarattın! Bu han-erle, babana hizmet eden kadar Hâkimiyet Efendisi yaratabi-lsin kendine! O bir Hâkimiyet Efendisi değil ama bir kral! Se-nin de kral olmak için Hâkimiyet Efendisi olman gerekmiyor.Bu çok tehlikeli, tahmin edemeyeceğin kadar çok hem de!" Elini uzatan Dagnarus, Gareth'in saçına dokundu ve hafifçekafasına vurdu. Gareth'in gözleri kapandı; acı, yorgunluk ve gerilimden do-layı gözlerini dolduran yaşlar, yanaklarmdan aşağı süzüldü. "Beni seviyorsun, değil mi, Leke?" diye sordu Dagnarus,yumuşak bir şekilde. Bu soruyu yanıtlayamayan Gareth, başını önüne eğdi. Göz-yaşları, sevgisi gibi, adamı yakıyordu. "Sen ve Valura. Şimdiye kadar beni seven yegâne iki kişi.Diğerleri—ki aralarında babam da var—benden korkuyorlar yada bana hayranlar." Dagnarus, düşünceler içinde sessiz kaldı vesonra, "Ben, babam gibi olmak istemiyorum, Leke," dedi. "Ba-bamdan daha yüce olmak istiyorum. Onun bana, Helmos'abaktığı gibi bakmasını istiyorum. Bir Hâkimiyet Efendisi olaca-ğım, Leke. Hayatıma mal olsa bile olacağım." Arkasını dönerken, "Ve şimdi," dedi zoraki bir neşeyle,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 228: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Vrykylimizle ne yapacağız? Vinnengael sokaklarında başıboşdolaşmasına izin veremem. Yarm sabah da Yedi Hazırlığa baş-lamak için Tapınağa gireceğim." "Vrykyli burada, Tapınağın altında saklarız," dedi Gareth.Düşüncesini son kez söylemişti. Daha fazlasını yapamazdı. Ar-tık Dagnarus'u hayatta tutmak için çabalayacaktı. "Harika bir fikir! Şu salak sınavlar arasında vakit buldu-ğumda da aşağıya iner ve onu eğitmeye başlarım!" "Ekselansları!" Gareth, donakalmıştı. "Sizin meditasyonyapmanız ve... ve..." "Ve ne? Dua etmem mi gerekiyor?" Dagnarus, eğlenmişti."Sen, tanrıların beni dinleyeceğini düşünüyor musun?" Adamasırtını döndü. "Shakur."Vrykyl, eğilerek selâm verdi.379

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN "Sen, burada kalacaksm. Bu odadan dışarı çıkmayaKimse seni bulmamalı. Eğer olur da benim veya Gareth" Sln'şında buraya gelen olursa, onları öldürebilirsin." Shakur, tekrar eğildi. Gareth, içinin titrediğini hissetti rvğer büyücülerden birinin buraya gelmesinin çok düşük bir K"timal olduğunu biliyordu ama birinin gelmesi durumundaler olabileceğinin düşüncesi... Ben ne yaptım? diye sordu kendine, ruhu ıstırapla kıvranırken. Ben ne oldum? Buna bir son vermeliyim! PrensHelmos'a gitmeli ve ona her şeyi anlatmalı, bütün korkunç suç-larımı itiraf etmeli, ceza ve ölümde huzur bulmalıyım! Bunuyapmalıyım. Ama yapmayacağım fark etti genç adam, soğukbir kavrayışla. Karanlık kuyunun suyunu içtim. Prensime iha-net etmeden suçlarımı itiraf edemem. O, bana güveniyor. Onunbütün sırlarını biliyorum. Hepsini. Onu mahvedebilirim ve yinede, o beni bir kez bile tehdit etmedi, benden bir kez bile şüphe-lenmedi. Gareth'in ruhundaki alaycı bir ses, bunun nedeninin,Dagnarus'un Gareth'in kendi yaratığı olduğunu bilmesindenkaynaklandığını fısıldadı. O, bunun böyle olmasını sağlamıştı.Çocukluklarından beri, Gareth, prensine görev ve sevgi iple-riyle bağlanmıştı. İpler ipektendi ama çok sıkı düğümlenmiş-lerdi. Eğer Gareth bu bağlan gevşetmeye çalışmış olsaydı,Dagnarus, onları keserdi. Aralarında karşılıklı bir sevgi değil,sadece mülkiyetten duyulan gurur vardı. "Gel, Leke!" dedi Dagnarus, kolunu Gareth'in omzuna do-larken. "Yorgunluktan yere yığılmak üzeresin. Zaten benim desevgili Valurama gidip, bundan sonraki yedi gün boyunca ya-tağında olamayacağım için onu avutmam gerekiyor." "Onunla tartıştığınızı sanıyordum," dedi Gareth, bitkin birşekilde.Dagnarus, göz kırptı. "Onu affettim." İkisi birlikte sunak odasından çıktılar. Vrykyl, uykusuz sa-atleri elinden gelen en iyi şekilde geçirmek için sunağın üzerineyattı. O hâlde, mezarların üzerindeki heykellerden biri gibi gö-züküyordu.3,20

kUarflı/ıUte KUİAUpagnarus'un sunak odasına girebilmesi için, Gareth, kapıya^ış olduğu büyücü kilidini kaldırmak zorunda kaldı. Bü-^vü kaldırmak, en az yapmak kadar çok acı verdi Gareth'e.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 229: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

] şansına Dagnarus, Gareth'in ne kadar çok acı çektiğim farkdemeyecek kadar çok dalmıştı sevgilisinin yatağının beklentisiJe dolu hayallere.321

Yedi Hazırlık Gün, açık ve parlak bir şekilde başladı. Orklar, tekneleriyleaçıldılar—alâmetler havanın iyi olacağını ve çok balık yakala-yacaklarını söylüyordu. Kuledeki odanın kocaman penceresininönünde duran Helmos, aşağıdaki göle baktı. Orklann teknele-rinin beyaz kuşlara benzeyen yelkenlerini, balık avladıkları ye-3§3

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANre doğru suyun üzerinde süzülmelerini izleyebiliyordu Aşağıda, Tapmağa giden Dagnarus'a eşlik eden alay b"lan gibi hareket ederek saraydan çıktı ve avluda ile [ ^"Vinnengael ordusunun askerleri güzergâh boyunca sıralan ^ya kılıçlarını kalkanlarına ya da mızraklarını yere vuruvorlBunu Helmos için yapmamışlardı. '• "Emri altındaki askerlerin ve birçok komutanın sadakat'sahip," dedi Helmos kendi kendine, düşünceli bir şekilde "ç6an için bir tehlike yok. Ordu, babama sadık. O Kral olduğu S(Urece, ordu onu destekleyecektir. Peki ya ben? Ben Kral olcjnğumda ne olacak?" Helmos, kafasını cama yasladı. Aday giysisi olan basit be-yaz bir cübbe giymiş olan Dagnarus, babasıyla birlikte, tezahü-rat eden adamların arasından geçti. Tamaros yavaş yavaş yürü-yordu—Dagnarus, uzun ve sabırsız adımlarını, babasına ayakuydurabilmek için yavaşlatmak zorunda kalmıştı—ancak Kral,bir baston kullanmayı veya oğlunun koluna girmeyi reddetmiş,herhangi bir yardım almadan ilerlemekte direnmişti. AskerlerDagnarus'a tezahürat ediyor olabilirlerdi fakat Krallarına olansaygılarını göstermek için diz çöküyorlardı. "Plânını, dileğini anlıyorum, Baba," dedi Helmos, aşağıdayürüyen yaşlı adama—adam o kadar aşağıdaydı ki, Dagna-rus'un çocukken oynadığı oyuncak askerlerden biri gibi gözü-küyordu. "Barış içinde, akıl ve adaletle yönetmemi, sadık kar-deşimin krallığı korumak için kalkanı ve kılıcı ile birlikte yanıbaşımda olmasını istediğini biliyorum. Mükemmel bir rüya bu.Kendi iyiliğimden çok senin hatırın için, Baba, bu rüyanın ger-çekleşmesi için tanrılara dua ediyorum. "Ancak tanrıların, dualarımı dinlediğini sanmıyorum," di-ye ekledi Helmos üzüntüyle. "Bence, kardeşimin benim ya-nımda olmasındansa beni sırtımdan bıçaklaması daha yüksekbir olasılık.""Çok kasvetlisiniz, lordum," dedi tatlı bir ses yanından. Dönen Helmos, karısını gördü. Yumuşak adımlarla yürü-yen kadm, odaya o kadar sessizce girmişti ki, adam kadını farketmemişti. Helmos, karısına gülümsedi ve kolunu uzatarak,3?4

\carttvd.CR. K,u.yK

dini yanına çekti. "Öylevdim' ama tf1^^ benzeyen yüzün, üzerimde top-^ş olan bulutları parçaladı ve hüznümü dağıttı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 230: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

13 Anna, aşağıdaki manzaraya baktı ve sonra bakışlarını tek-kocasına çevirdi. Adam, her düşüncesini, her rüyasını, herfa gjni, her korkusunu kadınla paylaşmıştı. Bir korkusu dı-1 nda hepsini ve onu da zaten kendisine bile itiraf etmemişti.Kadm, sanki adamın kelimelerini dinlemiş gibi, adamın ne dü-şünüyor olduğunu anladı.«Sevgili babanla aranız hâlâ açık mı?" diye sordu. "Konsey toplantısından beri benimle konuşmadı," dediHelmos sıkıntıyla. "Ziyafete katılmadığım için de çok öfkelendiama yapsaydım, ikiyüzlüce davranmış olacaktım. Aynı neden-den dolayı, bugün kardeşim Tapmağa giderken ona eşlik et-memeyi seçtim." "Tanrılar, bu rezalete izin vermeyeceklerdir," dedi Anna."Dagnarus, Yedi Hazırlığı asla geçemez. Bunu biliyorsun, koca-cığım. Bundan sonra da Hâkimiyet Efendilerinin onu reddet-mekten başka bir seçenekleri kalmayacak." "Bu şekilde düşünmek isterdim," dedi Helmos, "ancak be"senin kadar inançlı değilim, aşkım."Kadın, şaşkın ve tedirgin bir ifadeyle baktı adam? "Burada başka bir gücün daha çalıştığındarum," dedi Helmos ciddî bir şekilde. "Vetanrıların ona karşı ne yapabileceğini b;1 "Ne demek istediğini anladıklim," dedi Anna.*hh

tuzaktana ^V^t eylemle- "Bunu kimseye söyl/-rın ağırlığı altında k~*kabul edi-<>? &- o> "O halde bu yü*bir şekilde, adamı sıkıdüşeni taşıyabilirim."%\^f dediDagna-

cesinde, Hâkimi- "Biliyorum," dedi aakorkunç bir sır." İçini çek,Tapınağın basamaklarına u.Büyücü tarafından karşılani)3&

ANMARGARET W E İ S ve TRACY H İ C K İv)müritlerinden biri olduğuna inanıyorum." "Tanrılar adına, olamaz!" diye fısıldadı kadın, ^düşmüştü. "Ah, sevgili kocam! Emin misin?" "Hayır, emin değilim. Hiç kanıtım yok," dedi Hel^ .çekerek. "Ve kanıtsız da onu suçlamayı göze alamarn, / *elimde kanıtım olsaydı bile onu kullanır mıydım, emin deâ'i^'Böyle bir darbe babamı öldürür." "Umuyorum ve dua ediyorum ki yanılıyorsundur," j _,.Anna sessizce. "Dagnarus, küstah ve kibirli, pervasız ve düşücesiz, hovarda. Ama. . . kötü, ahlaksız olamaz. Ancak, eğer öleyse, tanrılar ona engel olmalı! Onlar Boşluk'tan daha güçlübize hep bu söylendi." "Bir zamanlar öylelerdi, sanırım," dedi Helmos, isteksizce

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 231: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

konuşarak. Dagnarus ve Tamaros, Tapınağa girdiler. Tezahürat edenkalabalık, şarkılar söylemeye başlayarak dışarıda kaldı. Adampencereden uzaklaşırken, karısını da yanında götürdü. Kadınınrenginin solduğunu görünce endişelenmişti. Kadının benzininsarılığı adamı korkuttu. "Senin huzurunu bozmaya hiç hakkım yok, sevgilim. Böylekaranlık konulardan bahsetmeyeceğiz bir daha." "Bahsedeceğiz, lordum," dedi kadın. "Sen ıstırap çekerkenben nasıl gerçekten huzur içinde olabilirim? Bana korkuların-dan bahset ve ben de ya onları hafifletmek için elimden gelenher şeyi yapayım ya da senin yanında durayım ki onlarla bir-likte yüzleşelim." "Seninle bu konuda konuşmanın beni nasıl rahatlattığını bi-lemezsin," dedi Helmos, kadının söylediklerini kabul ederek."Belki de tamamen yanılıyorumdur. Bu şekilde düşünmek is-terdim. Ancak. . . bilmen gereken şeyler var. Eski günlerde, bü-yükbabam henüz bir çocukken, Boşluk büyüsünün kullanılmasıkabul gören bir şeymiş." "Bunun doğru olduğunu ben de duydum," dedi Anna."Buna inanmak çok zor." "Ancak yine de doğru. Çalışmalarım bu durumu doğrulu-yor; konuyu açtığımda Reinholt'unkilerin de bu şekilde oldu-326

hcaravufo hCuuuüıinıi öğrendim. Anladığım kadarıyla, Tapınağın içinde Boş-fü]n'a adanmış bir sunak olduğundan bile bahsediliyor. Bu sa-dece bir dedikodu, büyücüler bunu reddediyor. Ve bence, ha-tamızı burada yaptık." "Seni anlamıyorum. Bu şeytanî ibadetten vazgeçmenin nesihata olabilir ki?" "Hata ondan vazgeçmekten değil, onun var olduğunu ka-bul etmemekten kaynaklanıyor. Boşluk'a inanları gizli kalmayamecbur ettik. Yabanî otları büyürken izleyebilecek ve gerekirsekesebilecekken, onların varlığını reddettik ve böylece kontrol-süzce büyüyebildiler. Otların ne kadar uzadığını veya ne kadarsık olduklarım kim bilebilir? Ne kadar bir alana yayıldıklarınıveya hangi iyilikleri boğduklarını kim bilebilir? Korkularımdanbiri bu. "Diğerine gelince, başka bir benzetme yapmalıyım. Boş-luk'un bir volkan içinde kaynayan sıcak, eriyik hâlde lav oldu-ğunu düşün. Volkanın ölü olduğunu söyleriz ama aslında, sa-dece uykudadır. Lavın üstünde siyah bir kabuk vardır. Lavkaynar, kaynar ve en sonunda patladığında, püskürme, önüneçıkan her şeyi yok eder. Tanrıların bile böylesi felaket bir du-rumu engelleyebileceğinden şüphelenmeye başladım.""Ancak tanrılar her şeye kadirdir," diye itiraz etti karısı. "Doğru," diyerek kabullendi Helmos. Konuşmaya deTetmeden önce dağılmaya başlayan kalabalığı izleyerekiçin sessiz kaldı. "Ve her şeyi bilirler. Ancak onların Vgizemlidir. Ya Boşluk'la savaşmak yerine onu gör-memize kızdılarsa?" "Bize nasıl kızgın olabilirler ki?" diye sHükümran Taş'ı verdiler." "Babamın tanrılarla olan düşsel ka"bam, bir çocuk olarak masada otur'rılar da onunla ilgilenemeyecek 'onu susturmak için bu hediyev'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 232: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Öyle duruyor. Ancak ! <daha farklı," dedi kadın. "Hiç >0^üstüne titremesini, etrafında do3?7

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCK

MAN

parlarsa çocuğun zarar görmesini önlerler, doğru, ama hkilde çocuğu boğarlar, onun gerçek potansiyelini göstereb'l ?6~kadar büyümesini de engellerler. Kimse, bir çocuğu bizim vdar sevemez," diye ekledi kadın yumuşak bir şekilde, ko *acısını göremesin diye aşağıya bakarak. "Ancak biz bile o Slcukla günün her dakikası bir arada olamayız, bütün hareketirini izleyemeyiz, onu her tehlikeden uzak tutamayız. Yoksa nsil öğrenir? Nasıl büyür? Bize acı da verse, onun kendi başınyürümesine, düşmesine, kendi hatalarını yapmasma, elleriniateşte yakmasına izin verirdik." "Canım benim!" dedi Helmos, derinden etkilenmişti. Ka-dını kendine doğru çekerek öptü. "Sevgilim. Sen çok akıllısınBir düzine çocuğun anası olmalısın sen! Olmayışın, tanrılarınbu dünya üzerinde yapabileceklerinden şüphe etmemin ne-denlerinden biri." "Böyle konuşma!" diye yalvardı karısı. "Belki de bize birders veriyorlardır." "Bizi bir çocuktan mahrum ederek ne öğrettiklerini anlamı-yorum," dedi Helmos hırçın bir şekilde. "Sabır," dedi Arma, gözyaşlarının ardmdan kocasına ba-karken. "Metanet. Birbirimize olan aşkımızı, ya da onlara olaninancımızı smıyorlardır belki de." "Sabırlı olmaya çalışıyoruml" Helmos'un sesi, tutmaya ça-baladığı gözyaşlarından ötürü sertti. "İnançlı olmaya çalışıyo-rum. Ama bu çok zor! Tanrılar şahidim olsun, çok zor! Helekardeşimin piçlerinin sokaklarda dolaştığını görünce—" "Sus!" Anna, eliyle adamın ağzını kapattı. "Sus! Daha fazlakonuşma! Bugün Tapmağa gideceğiz ve bir adak adayacağız.""Bir adak daha yani," dedi Helmos ters bir şekilde."Sevgilim... " diyerek itiraz etti Anna. "Biliyorum. Üzgünüm. Adağımı adayacağım ve şüphelen-diğim için tanrılardan beni affetmelerini dileyeceğim." Anna, adamı öptü ve işlerini yapmak için adamın yanındanayrıldı ki bu işlerden biri de oğlunun Hâkimiyet Efendisi ol-ması şerefine verilecek olan kutlama partisini şimdiden plân-lamaya başlamış olan Kraliçeyi ziyaret etmekti.3>22

hCarRvılık. \<Luuu tfelmos, pencereden dışarı bakmak için tekrar döndü. Av-da kimse kalmamıştı. Tapınağın kapıları, Dagnarus'un üze-rine kapanmıştı. "Adağımı adayacağım. Sizden bir çocuk isteyeceğim," deditfelmos, tanrıların yaşadığına inanılan gökyüzüne bakarak,«peki ya kalbimin asıl duasına ne olacak? Sadece birine cevaperecekseniz, bu hangisi olacak? Benim bir seçim yapmam ge-ekirse hangisine cevap vermenizi istemeliyim? Birine sahipolmak için diğerini feda mı etmem lâzım? Yapmam gerektiğineinanıyorum artık. Kardeşimin bir Hâkimiyet Efendisi olmasınaizin vermeyin!" İçten bir yalvarışla ellerini havaya kaldırdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 233: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"İzin vermeyin!"*****

Dagnarus'un Yedi Hazırlık sınavını gerçekleştirecek olan üçHâkimiyet Efendisi, Tapmaktaki Tanrılar Sunağının ardındadurdular. Onların yanında duran En Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü ve başka üç büyücü de sınava kaülacaktı. Kral Tamaros,sunağın yarımdaki yüksek sırtlı tahtına gururla oturdu. Prensinarkadaşı olan ve Dagnarus'un ricası üzerine gelen bir çırak, ka-fası öne eğik ve ellerini kavuşturmuş bir şekilde, mum ışığıylaaydınlanan sunağın gölgeler içinde kalan kenarında duru-yordu.En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, ayinin kelimelerini söyler1'ç ^\^rue-^ %\ \* edi'<: %? Ifi Dagna-OM-«de, Hâkimi- "Tanrılar şahit olsun! Soylu ve kudretli Bir Hâ1-'Efendisi rütbesine erişecek bütün insanların tamam1'ken Yedi Hazırlık'ı almak üzere, biri, karşımızafından bilinsin ki, bu Yedi Hazırlık, bizerina, senin gerçek değerini anlamam^hazırlandı. Daha da önemlisi, H?-tanımanda yol gösterecekler. "Yedi Hazırlık; Güç, Menyelik, Anlayış ve Liderlik'tir. B,men beklenmiyor. Başaramadıklaolabilir zira başarılarımızdan ziyaa 3Ş9

/

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANha çok şey öğreniriz. Sınavın kendisi, sonuçtan daha Önemi Yi •ve senin değerlendirilmen de ona göre yapılacaktır. "Eğer sen, Dagnarus, Tamaros'un oğlu, bu şartlara razıysave eğer senden ne istendiğini arılıyorsan ve eğer bu Hazırlıklakatlanmaya razıysan, öne çık ve sunağın yanma gel. Tanrılarıönünde dur ve onlar huzurunda söz ver." En Saygıdeğer Büyücü, fazlasıyla sert sözcükler seçerek ko-nuşmuştu; her zaman kullandıklarından çok daha sert. O da buadaylıktan rahatsızlık duyuyordu. Uzun uzun ve sert bir şe-kilde Tamaros'la tartışmıştı bu konuyu; ta ki Kral, arkadaşıReinholt'a çok tehlikeli ve oynak bir zeminde yürüdüğünü ha-tırlatana kadar. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü görevi, Kralınverdiği bir görev değildi; Reinholt'un mevkii Krala bağlı bu-lunmuyordu. Bu göreve gelecek olan kişi, Büyücüler Konseyitarafından seçiliyordu. Ancak konsey, Kralın isteklerini yerinegetirirdi ve oynak zeminin ayağının altından kayması duru-munda, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, eskiden doldurduğuGeçitlerin Koruyucusu mevkiine geri dönebilirdi. Bu konuda artık yapabileceği bir şey yoktu. HâkimiyetEfendileri oylarını vermişlerdi ve bir kez oylar verildikten son-ra, Yüksek Büyücü, Hazırlık'ı yönetmeyi reddedemezdi. Adam,adayın uygunluğu konusunda ciddî endişelere sahipti ziraDagnarus hakkında dolaşan ve Helmos'un kulaklarına ulaşmışbulunan kötü dedikoduların hepsini olmasa da bir kısmını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 234: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Reinholt da duymuştu. Fakat şimdi, prens öne ilerleyip sunağınönünde diz çökerken, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, dediko-duların doğru olmaması umuduyla, içinin rahatladığım hisse-diyordu. Beyaz bir cübbeye bürünmüş, onun altında çıplak olanDagnarus, etkileyici bir görünüme sahipti. Henüz bir çocukkenağabeyinin Dönüşümünü gördüğünden beri bunu arzulamış,bunu plânlamış, bunun için çalışmıştı. Sunağın önünde dizçökmek, Yedi Hazırlık'a başlamak, Dagnarus'un en büyükamacı olmuştu. Bu aran düşüncesiyle mütevazılaşmış, ya daciddiyeti, hususu ve kutsallığıyla etkilenmiş değildi. Korkmu-yordu. Adaydan gizli tutulmalarının gerekmesine karşın, gire-3>30

KnraiAİütz Kuyu *i sınavların onun için bir esrarı yoktu. Gareth, ne olduklarınıC ;nCe detaylarına kadar anlatmıştı ona. Birlikte, her bir sınavı6 iyi şekilde nasıl geçeceğini veya nasıl atlatacağını kararlaş-örrnışlardı. Dagnarus, en sonunda hayatının amacına ulaşmış olduğugerçeğinden etkilenmişti-en azından, hayatının şimdiye ka-jarki amacı. Bunu bilmek onu derinden etkiledi ve muazzambir tatminle doldurdu içini. Bu yüzden, gözlerinde kendisiniizleyenlerin mukaddes bir sevinç olarak algılayabileceği bir pı-rıltı ve kızarmış yüzü ile, uygun bir şekilde saygılı bir edayasahipti- Orada bulunan sadece bir kişi—gölgede duranGareth—prensin gözlerinin aslında tahta biraz da yaklaşmışolmanın heyecanıyla parladığını biliyordu. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, bunların hiçbirini fark et-medi. Son derece güzel ve su götürmez bir şekilde çekici biradamın, endamlı bir prensin, tanrıların önünde diz çöktüğünüve birazdan göğüs gereceği Hazırlık'a bedenini ve ruhunu ada-dığını gördü. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, Kral Tamaros'unoğluyla ne kadar gurur duyduğunu, Dagnarus' u cesaretlendi-rirken yaşlı adamın gözlerindeki yaşları, babasının sözlerinidinlerken Dagnarus'un şükran dolu tevazusunu gördü. "Eh, belki de onu yanlış değerlendirmişizdir," dedi Rein-holt hem kendine hem de tanrılara. "Belki de bu, hayatında birdönüm noktası olur. Hangimiz gençliğimizde birkaç yabanîyulaf ekmedik ki? Acı bir hasat mevsimi geçirdik ve hayatımızadevam ettik. Sınavlar sırasında nasıl davrandığına bakacağız.Hareketleri, bize her şeyi anlatacak." Yüksek sesle, "Kanunlar uyarınca, sen, Dagnarus, Yedi Ha-zırlık'a tek başına gireceksin, kimseden herhangi bir yardım yada destek almayacaksm. Hâkimiyet Efendileri her şeyi uzaktanizleyecek: yaptıklarını, yapmadıklarını, kelimelerini, eylemle-rini. Bütün bunlara göre değerlendirileceksin. Bunu kabul edi-yor musun, Tamaros'u oğlu Dagnarus?" "Ediyorum, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü," dedi Dagna-rus alçakgönüllülükle."Sınavlar, yedi gün sürecek. Son günün gecesinde, Hâkimi-3J1

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMAyet Efendileri Konseyi toplanacak ve üç tanıkları tarafsunulan raporu dinleyecek. Sonra da oylama yapılacak Eoylama sonucu senin lehine çıkarsa, ertesi gün Dönüşüm'receksin." &" Bunun üzerine, Dagnarus, derin bir nefes aldı; gözleri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 235: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ışıl parlayan zümrütler gibiydi. "Anladım, En Saygıdeğer Yr ı!sek Büyücü!" "Eğer Konseyde yapılan oylamanın sonucu senin aleyhinçıkarsa, bunu senin değersiz bir insan olduğunun gösterees'olduğunu veya aileni, arkadaşlarını ya da kendini hayal kırıklı-ğına uğrattığını düşünme. Bu yüce seviyeye ulaşarak, zatençoğu erkek ve kadından çok daha fazlasını başarmış oldun." "Başarısız olmayacağım!" dedi Dagnarus hiddetli bir şekildeher bir kelimenin üzerine şiddetle bastırarak; yeminini çenesinikasıp, yumruklarını sıkarak etti. Bunun üzerine En Saygıdeğer Yüksek Büyücü kaşlarını kal-dırdı. Bu noktada uygun olan adaym kendisine sunulan bu fır-sat için alçakgönüllülükte minnetlerini sunmasıydı, başarmakiçin ne kadar kararlı olduğunu belirtmesi değil. Dagnarus'unbaşarısız olmayacağı hakkındaki bildirisi, Reinholt'un başarı-sızlıktan nasıl bir şeyler öğrenilebileceği hakkında bir deyişolan bir sonraki cümlesini söylemesini engelledi. O cümleyianında konuşmasından çıkartan En Saygıdeğer Yüksek Büyücühemen sonuca geçti ve tanrıların adayı kutsamasını diledi. Tören bitmişti. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, Dagnarus'aayağa kalkmasını söyledi. Üç Hâkimiyet Efendisi, ileri çıktılarve törenin bir parçası olarak adaya eşlik etmek için yerlerini

aldılar—ikisi adayın iki yanına, biri de arkasına geçti. Yüzle-rinde ciddî ifadelerle, Dagnarus'u, sınavlar arasında geçen sa-atler boyunca düşünüp dua ederek yalnız kalacağı küçük hüc-resine götürdüler. Cesaretlendirici sözler söyleyip şans dile-dikten sonra, adamın yanından ayrıldılar ve hücrenin kapısınıarkalarından kapattılar. Basit ve rahatsız odayı inceleyen Dagnarus, içini çekti ve budurumdan yararlanmaya hazırlandı. Yatağın üstüne atladı.Vrykyli yaratmak ve Valura'yı avutmaktan, geçen gece hiç uyu-392

K,Ura\Aliiz K,uuumıştı. Ancak ilk sınavından önce birkaç saat dua etmeye izni di gu boş zamanı uyumak için kullanmayı düşünüyordu veV m dalmak üzereydi ki, duvardan gelen tıkırtılarla uyandı. Önce bunun farelerden kaynaklandığını sandı ancak sesler,hücrenin kapıdan en uzak olan duvarından, düzenli aralıklarlaeliyordu. Ayağa kalkan Dagnarus, duvara yaklaştı ve cevapolarak vurdu. Zayıf, çok zayıf bir ses geldi."Dolap! Dolabm içine gir!" Etrafına bakman Dagnarus, uzun, büyük bir dolabın köşededurduğunu gördü. Kapağını açınca, büyücülerin Tapmaktagiydiğine benzeyen temiz, beyaz bir cübbe ve bir çift sandaletbuldu. Dolabm içine girdi. Dolabın arkasmda bulunan el geniş-liğinde tahta bir panel, yana kaydı. Açıklıktan Gareth'in yüzügözüktü. "Çok akıllıca," dedi Dagnarus, onaylarcasma. "Bunu sen miyaptın?" Gareth, kafasını iki yana salladı. "Hayır. Ve kısık sesle ko-nuş! Yıl içinde farklı zamanlarda, büyücülerin bir süre için duaetmesi ve oruç tutması gerekir. Ayinin oruç kısmma dayana-mayanlar, arkadaşlarından kendilerine yiyecek getirmesini is-terler. Hücrelerin çoğunda bu 'kilerlerden var." "Bunu bilmek iyi!" diyen Dagnarus, sırıttı. "Akşam yemeğiiçin sabırsızlanmıyordum. Beni nasıl bir 'kutsal' yemekle besle-yeceklerini tahmin edebiliyorum. Muhtemelen yulaf lapası ve-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 236: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

receklerdir." "Size akşam yemeği verilmeyecek, Ekselansları," dediGareth. "Sadece ruhsal olarak gelişmeniz gerekiyor." "Hadi ama, bu çok acımasızca!" diyerek itiraz etti Dagna-rus. "Aç kalmanın bu işin bir parçası—" "Beni dinleyin, Ekselansları!" diyerek araya girdi Gareth;sinirden gerilmişti. Son derece büyük bir risk alıyorlardı veprensin daha ciddî olmasını dilerdi. "Sınavlarınızın ilki bu öğ-leden sonra başlayacak. Size bunu söylemek için geldim." "Bu öğleden sonra. İyi. Biraz kestirebileceğim. Hangisi ola-cak?""Merhamet Hazırlığı. Şifacılara götürüleceksin; durumları333

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANumutsuz olarak görülenlerin, iyileştiremediğimiz hast 1kaldığı kısma. Orada, onların ihtiyaçları ile ilgileneceksin- ^lan yıkayacak, yaralarını saracak, iltihaplı lezyonlarına merh ^sürecek, altlarını temizleyecek—" Dagnarus, suratını astı; bundan memnun olmadığı barizd'"Sana söylemiştim, Leke, bunu yapmayacağım. Onların o kötfkokulu, hastalıklı havasını teneffüs etmeyeceğim. Onların çürüyen etlerine dokunmayacağım! Bundan kurtulabilmem içinbir yol, kaçabilmem için kurallarda bir delik bulmak gereki-yordu." "Araştırdım, Ekselansları," diye yamtladı Gareth. "Bununsize, bir askere uygun bir test olmadığını, bunun yerine dahaaskerî bir sınavın verilmesi gerektiğini söyleyerek elimden gel-diğince karşı çıktım. Unutmamalısınız ki ben sadece bir çırağımve arkadaşınız olarak özel bir yere sahip olmama rağmen, iti-razlarımın Yüksek Büyücü veya Konsey nezdinde pek bir öne-mi yok. Önerimi değerlendirmeyi bile reddettiler. Ziyaret kor-kunç olacak, Ekselansları, ancak sadece bir gün ve bir gece sü-recek. Bir hastalık kapmaya gelince, orada çalışan birader vehemşirelerin çoğu hiç hastalanmadı—" "Bir kısmı için bu doğru olabilir ama hepsi değil," dediDagnarus karamsarca."Doğru, Ekselansları." Gareth, sustu. "Sana şunu söyleyeyim, Leke," dedi Dagnarus, durakla-dıktan sonra, "her erkeğin korktuğu bir şey vardır. Ben, hasta-lıktan korkuyorum. Kfüçük bir çocukken, hastalanan annemiziyaret etmem için zorlamışlardı beni. O günü hala hatırlıyo-rum—şif acılar parmaklarının uçlarında odaya girip çıkıyor,zaten kokan havayı zehirli bir dumanla dolduruyor, vücuttakihastalığı temizlemek için acı ilaçlar veriyor, kavanozlardan sü-lükler çıkartıyorlardı. Buna tahammül edemedim ve beni dışarıtaşımak zorunda bırakana kadar onlara bağırıp etrafı tekmele-dim." Düşünceler içinde kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Bu-na dayanamam, Leke. Yapamam," dedi kısık bir sesle."O halde sadece yapamayacağımzı söyleyin, Ekselansları,"3J4

Karanlık, Kuuu,j Gareth, çabucak; rahatlamıştı. "Ve buna bir son verin.""Hayıf/" dedi Dagnarus, inatçı bir şekilde. "İşte bunu yap-jnayacağım1" "Peki ne yapacaksınız, Ekselansları?" diye sordu Gareth, kı-zarak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 237: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Henüz bilmiyorum," dedi Dagnarus. "Bir şey düşünece-ğim- En azından," dedi somurtarak, "eğer gitmem gerekirse, boşbjr mideyle gitmeyeceğim. Bırak şekerlememi bitireyim, sonraja bana yiyecek bir şeyler getir."***** Şifacılar Cemiyeti, büyücü cemiyetleri arasında en az saygıgören, en çok eleştirilen ve en fazla küçümsenen cemiyetti—enazından insanlar arasında. Büyü, neredeyse diğer bütün koşul-larda kesinlikle güvenilir olmasına karşın, konu iyileştirmeolunca güvenilmez oluyordu. İlahiyatçılar, bunun nedeni hak-kında uzun süreler boyunca tartışmışlardı. En fazla kabul gö-ren, çoğu insanın inandığı, yüz yıl önce Şifacılar Cemiyetininbaşı olan Demorah'nm ileri sürdüğü savdı. Konu iyileştirme büyüsü olduğunda, karşı koyan güçler olarakdüşünülebilecek olan bir olguyla uğraşıyoruz. Şifacının büyüsü, kendibüyüsüyle zehirlenmiş bir kişiyi etkilemeye çalışır. Kişinin kendi bü-yüsünün, bizden gelen dış mihraktı büyüsel etkilere direnmesi olağan-dır. Bu, tanrıların, başka türlü bize zarar verebilecek olan şeylerdenkoruma yöntemidir bizi. İşte bu yüzden, bizler, belirli bir noktaya ka-dar, bize yapılan büyülere, kendiliğinden veya amaçlı olarak kötü ola-bilecek büyülere, bizi istemediğimiz şeyleri yapmaya zorlayabilecekbüyülere karşı doğal olarak dirençliyizdir - aşk iksirlerinin, kişi zatenmeyilli olmadığı sürece başarıh olmamasının nedenlerinden biri debudur. Şifacı, bu yüzden, bir bedenin dış büyülere olan güvensizliğiniyenmek sorunu ile karşı karşıyadır ki bu güvensizlik de bedenin zayıfdüşmüş olması ile daha da artmış olabilir. Bedenin kendi doğal sa-vunmasını, kişiyi iyileştirmekte bize yardım etmesi için bizimle işbir-SJS

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAligi yapmaya ikna edebildiğimiz hastalık ve koşullarda başarı!yoruz.

olabiiu

Şifacılar, hastanın kendi içsel büyüsü ile savaşmaz!büyü ile onu ikna etmek için tasarlanmış yöntemleri birl *marek iyileşme sürecine yardımcı olur ve hızlandırırlardı. Şif ı e~bu işi farklı şekillerde yürütürlerdi ve bunlardan biri de h 'nın rahatlayıp bütün enerjisini iyileşme sürecine yönlendir wleceği sakin ve huzurlu bir ortam yaratmaktı. Şifa Salonu d ]»"yısıyla, çekici bir mekandı. Tapınak sitesinin bir parçası olbina, tertemiz tutulurdu zira şifacılar, hastalıkların kirli ortamlarda üreyip yayıldığını ve bedenle çevresinin temizliğinin, has-ta açısından çok faydalı olduğunu öğrenmişlerdi. Dış odalarda bulunan büyük pencereler, hastaların yattığıkısımlara temiz hava ve güneş ışığı girmesine izin veriyordu. İçodalar, soğuk algınlığı, zatürree ve grip geçiren veya boğaz ağ-rısı çeken hastalar için sıcak tutuluyordu. Hastalar ve iç büyü-leri, harp ve flütle çalman sakinleştirici bir müzikle her gün ya-tıştırılıyorlardı. Tatlı lavanta ve keskin adaçayı rayihaları, has-talık kokusunu bastırıyordu. Özellikleri yıllar boyunca sınanıp

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 238: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

geliştirilerek dikkatle hazırlanmış ilaç ve merhemler ise bedeniniyileşmeye yönelik büyülerini güçlendiriyorlardı. Yıllar boyunca fazladan çalışmayı gerektiren iyileştirme sa-natı, bütün sanatlar arasında en zoru olarak kabul ediliyordu.Şifacı, fevkalade sabırlı ve uysal mizaçlı olmalı, acil durumlardahızla düşünüp hareket edebilmeliydi. Şifacı, bitki ve bitki bili-minin pratik bir şekilde kullanımı konusunda engin bir bilgiyesahip olmalı ve hem iyileştirme sanatında hem de sıradan, gün-lük hayatta kullanılmasından ötürü Toprak büyüsüne hâkimolmalıydı. Eski zamanlarda Boşluk büyüsü, bu büyüsel bilgininiçine dahildi çünkü şifacımn Boşluk'u kabul etmiş biriyle karşı-laşması olasılığı bulunuyordu. Bu uygulamanın kaldırılmış ol-masının birkaç nedeni vardı. Boşluk büyüsü yapmak artık ya-sadışıydı ve kimse yaptığını itiraf etmeye cesaret edemezdi.Ayrıca, şifacılar, Boşluk büyüsü uygulayıcılarım tedavi etmeningüç olduğunu görmüşlerdi çünkü onlar, kara zanaatlarım işler3J£

XLara\Aİı\z KUMUhâle getirmek için kendi yaşam enerjilerini kullanıyorlardı. Do-vJSıyla da bedenin kendi büyüsü, şifacıya inatla karşı koyu-yordu- Şifa Salonu, bir sürü hasta için yataklarla doldurulmuş bü-yük odalardan oluşan çok katlı bir binaydı. Hastalar, erkek vekadın, erişkin ve çocuk olarak ve ırklarına göre sıralar hâlindeayrılmışlardı. Salona çok az elf gelirdi. Elfler hastalandıklarında, tedaviiçin neredeyse her zaman ana vatanlarına dönmeyi tercih eder-lerdi. Birinin acil bir durumdan dolayı buraya getirildiği nadirzamanlarda ise, kendilerine ait, tavanı açık (güneşli ve ılık ha-valarda), ağaçlar ve bitkilerle dolu odaları olurdu elflerin. Ken-di şifacıları onlara eşlik eder, onlarla birlikte kalır ve başka her-hangi birinin müdahale etmesine izin vermezlerdi. Ne cüceler, ne de orklar, Şifa Salonu'ndan yararlanmazlardızira kendilerine has iyileştirme büyüleri vardı ve çoğu insanşifacı da bunları dehşet içinde veya ürpererek izlerdi ancak oırklar için işe yarıyor gibi gözüküyorlardı. Ork hastalar, hasta-lıkları ne olursa olsun derhal suya batırılırlardı—bu, kıtanın içkısımlarında çok az sayıda orkun yaşamasının nedenlerindenbiriydi ve o durumda bile, denize yapılacak bir yolculuğun birgünden fazla sürmeyeceği yerleri seçerlerdi. Deniz suyu tedavisinden sonra, hasta ya kendi evine yada—hastalığın kurbanını eline geçirmiş bir fiziksel varlık olarakgörülmesinden dolayı—hayatı hastalık için çekilmez bir hâlegetiren şamanınkine götürülürdü. Bu yüzden de bir ork hastakötü kokulara, küflü yemeklere, korkunç maskelere (bunlar,hastalığı korkutup kaçırmak amacıyla şaman ve hastanın akra-baları tarafından takılırdı) ve hastalığın nefret ettiği bir ses ol-duğuna inanılan gayda ile yapılan müziklere maruz kalırlardı.Orkların bu tedaviden nasıl sağ çıktıkları, çoğu insan için birsırdı ancak orklar bundan sadece sağ çıkmakla kalmaz, bu yön-temle iyileşirlerdi de. Cücelerin iyileştirme sanatını uygulama yöntemleri, onlarıuygulamak değildi; yapsalar bile, umursamazca ve rasgele ya-parlardı. Hasta veya sakat bir cüce, bütün kabile için bir engel3J?

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANve tehlikeydi. Hastalanan çoğu cüce sessiz kalır, iyiym-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 239: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

davranır ve cüce şifandan elinden geldiğince kaçınırdı ~ ^içoğu zaman tedavi hastalıktan daha beter olurdu. Cüce sifrm görevi, cüceyi tekrar eyerine oturtabilmek olduğundadavileri genellikle sert ve tatsızdı ama çoğunlukla işe yar' f"Cüce şifacılar çoğunlukla isteksiz hastayı tedavinin gerekl' ı'duğuna ikna etmek zorunda kaldıklarından, insanlar gibi saU'mizaçlarından değil, güçlerinden dolayı seçilirlerdi. Dolayısıyicüce şifacılar, düğüm atma konusunda en az orklar kadar yetenekliydiler.***** Üzerinde herhangi bir kontrolünün olmadığı durumlar ve-ya olaylar yüzünden içini sıkan bir insan olmayan Dagnarus,bütün sabah boyunca uyudu ve iyice canlanmış olarak uyandı.Yaklaşan ayak seslerini duyunca, hücredeki ufak sunağınönünde hızla diz çöktü ve dua ediyormuş gibi yaptı. İbadetineo kadar dalmıştı ki — gözlerini kapatmış, başını öne eğmiş, elle-rini birleştirmişti—Salona kadar ona eşlik etmek için gelen Hâ-kimiyet Efendileri, tanrılarla olan konuşmasını bölmekte tered-düt ettiler. Ancak zaman sınırlamaları vardı —ilk sınavın bugün baş-laması gerekiyordu, ve o yüzden, aralarında fısıldayarak yapı-lan kısa bir görüşmeden sonra, aralarından biri hücreye girdi verahatsız ettikleri için özür dileyerek Dagnarus'un omzuna do-kundu hafifçe. Taktiğinin işe yaramamasından ötürü hayal kırıklığına uğ-rayan Dagnarus (ki zaten yarayacağına gerçekten inanmamıştı),şövalyenin kendisini birkaç kez daha sarsmasına izin verdi,sonra gözlerini açtı ve kadına, çirkin ve sıradan bir şeye bak-mak için kendini muazzam güzellikte bir şeyden koparan biradamın ifadesiyle baktı."Efendilerim," dedi saygıyla. "Ekselansları," dedi Lord Altura, eşdeğer bir saygıyla;prensin ıslah edilmiş alçakgönüllülüğünden memnun kalmıştı.3>f)£

Karanlık Kuuu"tik sınavınızın zamanı geldi. Bizimle gelin.""Hazırım, efendilerim," dedi Dagnarus, ayağa kalkarken. Üstünde beyaz bir cübbe vardı. Diğer üç Hâkimiyet Efen-disi, duruma uygun bir şekilde tören zırhlarını giymişlerdi. İki-i adamın yanında, biri ardında yürüdü. Şifa Salonu'na yapılan yürüyüş sırasında, Dagnarus, iki ta-rafında duran iki şövalyeyi iyice inceledi. Zırhlarını ilk defa bukadar yakından görebiliyordu. Gördüklerinden etkilenmişti.Zırhları hafifti ancak her türlü sıradan ve çoğu büyülü silâhıengelleyebilecek kadar güçlüydü. Zırhın farklı parçaları — incikkoruyucuları, süslü göğüs zırhı, miğfer, çivili eldivenler—par-çalardan yapılmamıştı; bir pandantife dokunarak tanrılara ya-karan Hâkimiyet Efendisi'nin isteği üzerine vücudu kaplıyor-du. Zırh, Efendinin tehlikede olması halinde kendiliğinden deortaya çıkabiliyordu. Dagnarus'un böylesi mükemmel, büyülü bir zırha sahipolma arzusu, bir Hâkimiyet Efendisi olmaktaki kararlılığını art-tırdı ve ona, en zoru olacağını düşündüğü önündeki sınava da-yanma gücü verdi. Lord Altura, Şövalyeliğin Efendisi'ydi. Zırhı, atı onurlan-dırmak için biçimlendirilmişti. Kadının miğferi, at başı şeklin-deydi ve altından bir yele ile süslenmişti. Dagnarus, tanrılarınkendisi için hangi hayvanı seçeceğini düşündü. Bunun bir kurt

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 240: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

olmasını umdu; o hayvana karşı özel bir yakınlık hissediyordu. Şifacılar, hayatı boyunca Şifa Salonu'na hiç girmemiş ve bugünden önce de girmeyi asla düşünmemiş olan Dagnarus'ukarşılamak için bekliyorlardı. Adam, içeri girmeden önce temizhavayı iyice soludu zira bin bir türlü kötü kokunun saldırısınauğramayı bekliyordu. Geniş basamaklardan çıkarken tereddütettiğini fark etti, korkuyor olduğunun bütün belirtilerini göste-rince şaşırdı ve huzursuz oldu — elleri terlemiş, nefesi kesilmiş,midesi düğümlenmişti ve yumruklarını sıkıyordu. Düşmana karşı şerefli savaşlara girmiş, atını o kadar hızlısürmüştü ki adamları arkada kalmış ve düşmanın ön saflarınatek başına saldırmıştı. Adamları ona ulaşıp onu oradan çıkar-tamadan önce dört bir yanından etrafı sarılmış, saldırıya uğra-3JJ

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANmıştı. Ancak şu andaki kadar korkmamıştı hiç. Sokaklcüzzamlı insanlara rastlamış, korkunç hastalığın verdiği zlan gizlemek için paçavralarla sarılmış sakat ellerini görmü H!"Burunlarının olması gereken yerde büyük delikler bulunannınmaz yüzlerle karşılaşmışta. Kendini, o şekilde hayal etticüzzamlı, şekilsiz, açman, sokaklarda, "Yol açın! Yol açın! Hatalıklı geliyor! Yol açın!" diyen lanet bir zili çalarak gezmek zorunda bırakılmış... Arkasında böylesi yaratıkların yaşadığı büyük kapılaradehşet içinde baktı ve, bir an için hareket edemedi. Korkudanfelce uğramıştı. Kendini, ilk sınavında rezil olmuş olarak gördüve bu, onu sarstı. Çelik kadar soğuk bir kararlılık aktı damarla-rında. Zihni açıldı; korkusu, başa çıkabileceği bir his haline gel-di. Çenesini sıkarak başını kaldırıp sırtım dikleştirerek,Dagnarus, Şifa Salonu'na girdi. İçeri girdiğinde şaşırmış ve son derece rahatlamıştı. İlk oda-lar, nekahet koğuşlarıydı. Aydınlık, havadar ve güçsüz ol-masına karşın iyileşen hastalarla dolu olmaları nedeniyle buodalarda bulunmak tiksindirici değil, keyifliydi. "Hadi, o kadar da kötü değil," dedi Dagnarus, kendi ken-dine. İskemlelerde oturup öğleden sonra güneşinin tadını çı-kartan hastaların arasında dolaştı. Arada sırada durarak birka-çıyla konuştu. Aralarında bir tane bile cüzzamlı yoktu. "Sizler burada gerçekten mucizeler yaratmışsınız," dediDagnarus, şifacılardan birine—son derece güzel ve epey çekicibir genç kadındı bu. "Geldiğime çok memnunum. Buna inan-mayabilirsiniz, Saygıdeğer Büyücü," dedi bir sır verir gibi,"ama ben, buradan korkardım. Korkularımı dindirdiniz." "Bunu yapabilmiş olduğumuza memnunum, Ekselansları,"dedi Saygıdeğer Büyücü. "Şimdi, eğer benimle gelirseniz, sizehastanenin geri kalanını da gösteririm ve sonra da sizi hizmetedeceğiniz kısma götürürüm." "Burada kalmayacak mıyım?" diye soran Dagnarus, do-laşmış olduğu keyifli odaya baktı. Adamın yanmda duran Lord Altura, "Hayır, Ekselansları,"dedi. "Bu insanların sizin yardımınıza ihtiyacı yok. Hasta ve400

hcaravılık, hCuuu davi edilemez derecede rahatsız olanlar, binanın farklı birinadında yatıyor." Dagnarus, hüsran içinde dişlerini dudağına batırdı ancak. u konuda yapacak bir şey yoktu. Hâkimiyet Efendileri ve şifa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 241: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lıların eşliğinde, bir önceki kadar hoş olmayan başka bir odayaeçtiler. Burada, farklı hastalıklara sahip—bazıları ateşli ve sa-yıklayan, bazıları çiçeğe yakalanmış, bazıları şifacıların tuttuğukovalara kusan—hastalar yatıyordu. Bu sefillerden birine so-kakta rastlamış olsa, ağzını ve burnunu mendiliyle kapatır veelinden geldiğince hızla yanından uzaklaşırdı. Bir mendili yoktu, yani bu düşündüğünü yapamazdı ancakcübbesinin koluyla ağzını kapatmamak için kendini tutmakzorunda kaldı. Olabildiğince az nefes alarak, hastalık kapma-mayı umdu.

Kısık bir sesle, "Buna nasıl dayanabildiğinizi merak ediyo-rum!" dedi yanındaki genç kadına. "Ne kadar çok ıstırap çektiklerini görmekten mi bahsedi-yorsunuz?" diye sordu kadın, gözlerinde bir sıcaklıkla bakar-ken adama. Eh, hayır, demek istediği bu değildi—kadının bu kusmukrayihasına, hastalık kokusuna, ölümcül bir illete yakalanmariskine nasıl dayandığım sormak istemişti. Söylemek istediğibuydu. Ancak kadının hatasını düzeltmedi. "Zor, özellikle de ilk başlarda," diye itiraf etti kadm. "Amaorüann çektiği acının yaranda benim duyduğum rahatsızlıknedir ki? Hiç. Ve insanların korkunç bir hastalıktan kurtulma-sına yardım etmenin, onların günbegün iyileşmesini izlemenin,bir annenin çocuğuna ya da bir çocuğun ailesine kavuştuğunugörmenin verdiği mutluluk ve tatmini tahmin bile edemezsi-raz. "Fakat bazen savaşı kaybedersiniz," dedi Dagnarus, aklınıdağıtmaya çalışarak; koku yüzünden kusmaktan korkuyordu.Lavanta ve adaçayı pek işe yaramıyordu. "Evet, bazen hastalarımız ölüyor," dedi kadın görevine sa-dık bir edayla. "Onların gitmesi, özellikle de geride bıraktıklarıiçin üzücü olmasına karşın, sandığınız kadar korkunç değil.401

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKIVİANOnları rahat ettirmek ve huzur dolu bir sona kavuşturmelimizden geleni yapıyoruz. Gittikleri yerde acılarından v A^lerinden kurtularak özgür kalacaklar. Hayatın kıyısında d 6rt"rak öbür dünyayı görebilen bir sürü insanla birlikte old ^Hepsi de büyük ve iyi bir varlık tarafından sevilme hissinibahsetti. Bazen, uzak sahile giden ancak bir nedenden ölümrikaçarak yaşayanlar arasında dönenler, öte yana geçmeleri 'izin verilmediği için ağladılar bile." Dagnarus, genç kadının güzel hayallerini bozmamak içinbir şey söylemedi. Savaş alanında ölüme bakmış ve ruhun içinedüşerek karanlık tarafından yutulduğu boş bir uçurumdan baş-ka bir şey görmemişti. Böylesi mutlu hayallere inandırmak içinölüm döşeğinde olanlara nasıl otlar verdiklerini merak etti. Sakinleşmeye çalışarak, "Eh, o hâlde," dedi, bulaşıcı birhastalık taşımayan bir hasta bulmak umuduyla, "bana bir bezve su dolu bir kova verin de ıstırap çekenleri rahatlatmak olangörevime başlayayım." "Ama siz burada çalışmayacaksınız, Ekselansları," dediLord Altura, ciddiyetle. "Tedavi edilemez durumda olanlar,burada yatmıyorlar." "Boşluk belanı versin," diye mırıldandı Dagnarus; o anda,Lord Altura'yı memnuniyetle tedavi edilemez durumda olanlararasına katabilirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 242: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Grup, binanın geri kalanından ayrı tutulan kısma gidenuzun koridorlardan ciddiyetle ilerledi. Genç kadın, hastaneninbu kısmına girme hakkını kazanacak kadar çalışmalarında iler-lemediğini söyleyerek, onlarla gitmedi. Kadının bundan dolayıüzüldüğünü gören Dagnarus, akıl sağlığından şüphelendi. Koridorlarda — genelde boştu ama arada sırada yanlarındanbir şif acı geçiyordu—ilerlerken geçen zamanda, amacına tamiredilemez bir zarar vermeden bu eziyetli ve tehlikeli sınavdannasıl kaçabileceğini bulmaya çalıştı. Yaklaştıkça, bütün çığlık-ları —korkunç çığlıkları—veya vahşî ve tutarsız haykırışları daduymaya başladılar. Dagnarus'un bağırsakları düğümlendi;nefes almakta zorlamyordu. İlk defa bırakmayı, amacmdanvazgeçmeyi düşündü.402

Kar avdık Kuuu kendisini vazgeçer ve oradan hızla kaçarken düşündü. Bi-ıvordu ki, sonsuza dek bir korkak olarak damgalanacaktı. Emriltında olan ve ona hayranlık besleyen askerleri onu küçümse-meklerdi. Ağabeyinin bu sınava girdiğini ve sınavı incelik vecesaretle geçtiğini söyleyeceklerdi haklı olarak. Dagnarus, bun-dan azını yapamazdı.Dişlerini sıktı ve yürümeye devam etti. Sürgülü ve kilitli bir kapı, Lord Altura'nın vurmasıyla açıl-dı. Onları, şifacılardan biri karşıladı; otuzlarının sonlarında,sevimli bir gülümsemeye sahip bir adamdı bu. "Ekselansları," dedi, "sizi bekliyorduk. Lütfen girin ve tan-rıların inayeti de sizinle beraber girsin." Dagnarus, kapının ardındaki odadan gelen korkunç çığlık-lardan, adamın söylediklerini zorlukla duyabiliyordu. Bunlarabenzer çığlıkları, savaş alanlarında da duymuştu; mahrem yer-lerine ok yiyen ya da bağırsaklarına mızrak saplananların çığ-lıklarına benziyorlardı. Ancak öyle çığlıklar fazla uzun sür-mezdi. Şifacı, odamn kapısını Dagnarus için açık tuttu. Adam,içindeki bütün cesareti toplayıp, ve hatta olduğundan haberdarolmadıklarım da kullanıp içeri girdi. Bütün hareketlerini izle-yen üç Hâkimiyet Efendisi de ona eşlik etti. Hepsi de sınavla-rına burada girmişlerdi ve ne beklemeleri gerektiğini biliyor-lardı. Hiçbiri bir duygu göstermedi veya tereddüt etmedi. Elbette etmezler, diye düşündü Dagnarus, acıyla. Hiç şüp-hesiz, büyülü zırhları onları bulaşıcı hastalıklardan da koru-yordu. Sessizce ve içtenlikle onlara lanet okudu ve cehenneme

benzeyen odaya adım attı. Kapıdan geçerken, şifacımn elindebeyaz lekeler olduğunu gördü — cüzzam başlangıcı. Dagnarus titredi. İçgüdüleri, ona koşarak kaçmasını söylü-yordu. Ölümün kokusu ve ıstırap çekenlerin haykırışları, kor-kudan oluşmuş bir sis girdabı içinde karıştı. Bir an sonra, ellerilekeli adam tarafından tahta bir tabureye oturtuluyordu. Hastalıklı elin koluna dokunduğunu, cübbesine değdiğinigören Dagnarus, geri kaçtı. Neredeyse bayılıyor olmaktan utan-403

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANmıştı. Kendisine kılıyor, içine düştüğü duruma öfkeleniO kadar hızlı ayağa kalktı ki, tabureyi devirerek gürültü ı^U'zemine düşmesine neden oldu. e taŞ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 243: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Sıkmış olduğu dişlerinin arasından, "Teşekkür ederimfacı," dedi kendisine duygusuzca bakan Hâkimiyet Efendil ' •hızla göz atarak, "ancak yardımınıza ihtiyacım yok." "Geçici bir güçsüzlük yüzünden utanmayın, Ekselansları"dedi şifacı neşeli bir gülümsemeyle. "Başkalarının acılarına bkadar hassas olmanız, sizin açınızdan olumlu bir şey." Dagnarus, adamın basmakalıp sözlerini duymamıştı bile"Bana ne yaptıracaksınız, Şifacı?" diye sordu; bu külfetli işi ola-bildiğince çabuk bitirmeye kararlıydı. "Benim bir savaşçı oldu-ğumu, ellerimin kılıç taşımaktan nasır tuttuğunu, dokunuşu-mun nazik olmadığını unutmayın." "İlk olarak, Ekselansları, size burada ne yaptığımızı göste-receğim. Çoğu insan, işimiz hakkında yanlış düşüncelere sa-hip." <* Binanın bu kısmı aslında çok büyüktü; her biri farklı yapı-daki tedavi edilemez bir hastalığa ayrılmış bir sürü odadan olu-şuyordu. İlk oda, cüzzamlılara ayrılmıştı; durumu çok ciddîolanlar dışındakiler hareket edebiliyorlar, oturup birbirleriylekonuşabiliyorlar, belirli ufak işleri yapabiliyorlar ve neredeysenormal bir hayat sürüyorlardı. Dagnarus ve Hâkimiyet Efendileri, odaları dolaştılar. Şifacıkonuştu. Cesaretine ve kararlılığına iyice sarılmış olan Dagna-rus, şifacmm söylediklerine pek kulak vermiyordu. Şifacı, pren-sin ilgisini ancak cüzzamm çoğu insanın korktuğu kadar bula-şıcı olmadığını düşündüğünü söylediğinde çekebildi. "Hastaların arasında çalışanların pek azı hastalığa yakala-nıyor," dedi adam. "Eğer çok bulaşıcı olsaydı, hepimizin has-talanmış olması gerekirdi. Burada sadece hastalığm ilerlemişaşamalarında olanlar var; kemikleri etkilediği için rahat hareketedemiyorlar. Biraz büyü yapmak ve orkların ülkesinden aldı-ğımız, sadece tropik bölgelerde yetişen bir ağaçtan edinilenchaulmoogra yağını sürmek, ıstıraplarını azaltıyor ve hatta ba-zen, bedenlerindeki hasarın bir kısmını iyileştiriyor."424

Karavılı\z Kuuu pagnarus, vücutları bandajlarla sarılı cüzzamlılardan uzakdurmaya dikkat etti. "O adam niye haykırıyor?" diye sordu, şif acının delilikhakkındaki konuşmasını keserek; zira cüzzamlılardan ayrılmış,evresindekilere veya kendilerine zarar verdiği bilinen delilerintek başlarına kaldıkları hücrelerin yakınma gelmişlerdi. Deli adam, önünden geçerken, anlamsız sesler çıkartarakpagnarus'a baktı ve hücresinin kapısındaki demir çubuklardanuzanarak onu tutmaya çalıştı. Genç bir kızın yere oturup karşı-sındaki duvara baktığı bir hücrenin önünden geçtiler. Kız, kol-larında hayalî bir bebek sallıyordu. Bir şifacı kızın yanına otura-rak, yumuşak bir sesle onunla konuşmaya başladı. "Şu haykırışı durdurmak için bir şey yapamaz mısınız?"diye sordu Dagnarus. Bu zavallı adamın feryatlarını içeri girdiğinden beri duyu-yordu. Sabırsızlıkla bitmesini—muhtemelen ölümle—bekle-mişti. Ancak çığlıklar devam ediyordu ve artık sinirlerine do-kunmaya başlamıştı. "Ne yazık ki, hayır, Ekselansları," dedi şifacı üzüntüyle."Hasta, koridorun sonundaki odalardan birinde kalıyor. Birtümörü var; kanseri bütün yaşamsal organlarına yayılmış. Tü-mör çok küçük olduğunda bu tür kanserleri tedavi edebiliyoruzfakat onunki epey büyük. Durdurmak için yapabileceğimiz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 244: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

hiçbir şey yok. Acısına gelince, büyü ve haşhaş suyuyla dindi-rebiliriz ama buna izin vermiyor. Bize çok öfkeli, anlayacağınız,ve ne zaman yanma yaklaşsak hırslanıyor.""Neden? Ona ne yaptınız?" "Sorun ona ne yaptığımız değil, Ekselansları; onun için neyapmayacağımız," dedi şifacı. Tahmin etmesini ister gibi baktıDagnarus'a. "Bu adam bir askermiş. Ona yardım etmemize izinvermesi için onu ikna edebileceğinizi düşünüyorum." Nihayet, diye düşündü Dagnarus; bu, cüzzamlılarm yarala-rına merhem sürmekten daha iyi. "Bence tek gereken, çenesine sıkı bir yumruk indirmek,"dedi. "O zaman size daha çok sorun çıkartamaz."Odaya yaklaşıyorlardı. Acı dolu haykırışları duymak kor-4:05

MARGARET WE 1 S ve TRACY HİCKMANçtu. Dagnarus, konuyu tekrar düşünmeye başladı. Cüen azından sessizlerdi."Durumu kendi başlarına değerlendiremeyecek kadarolmadıkları veya isteklerini bize bildirebilme yetilerini kavh ?medikleri sürece, hastalarımızı tedavi görmeleri için zorlamruz," diye yanıtladı şifacı. "Ailenin arzuları da göz önünde blunduruluyor. Bu zavallı adamın ne bir ailesi, ne de kendisiyiilgilenebilecek bir kimsesi var." Adamın odasına ulaştılar; binanın bu kısmının hastaneniniç duvarları arasında olmasından penceresiz, taştan, ufak birhücreydi bu. Şifacı, odanın kapışım açtı ve başını eğerek, Dae-narus'u içeri girmesi için teşvik etti. Hâkimiyet Efendilerinin bakışları altında, Dagnarus, oda-nın içine yürüdü. Odada yanan büyülü bir ışık, yumuşak verahatlatıcı bir şekilde parlıyordu. Ancak hiçbir şey, terden sırıl-sıklam olmuş çarşafların üzerinde yatan, ıstırapla kıvrananadamı rahatlatamazdı. Dagnarus, hastaya yakından baktı. "Ben bu adamı tanıyorum. Sarof," diye seslendi yüksek ses-le, adamın haykırışlarını bastırabilmek için. "Benim teğ-menlerimden biriydi. Sarof," dedi tekrar, yatağın yaranda dizçökerken. "Seni bu şekilde gördüğüme üzüldüm." Sarof, gözlerini öfkeyle açarak vahşîce Dagnarus'a baktı, ilkbaşta tanımamıştı. Sonra hatırladı. Çığlık atmayı bir anda kesipderin bir nefes aldı ve prensi görünce acısını bir an için unuttu. "Ekselansları!" dedi; solgun yüzüne renk gelmişti. "Tanrı-lara şükür!" Titreyen elini uzattı ve sıkıca kavradı Dagnarus'u."Siz anlarsınız! Siz, bir askerin nasıl ölmek istediğini bilirsiniz!Söyleyin onlara, Ekselansları! Şu piçlere istediğimi yapmalarınısöyleyin!" "Peki, o ne, teğmen?" diye sordu Dagnarus; elini, hastalık-tan zayıf düşmesine karşın umutsuzluktan güç alan elin üzerinekoyarak. "Onlara, bunu bitirmelerini söyleyin!" diye yalvardı adam.Dudaklarında köpük oluştu. Artık acıya katlanamıyordu ve ikibüklüm olarak, tekrar inleyip bağırdı. "Buna dayanamıyorum!Ölmek istiyorum! Ve bana izin vermiyorlar!"4-OG

KflrfliA,Ute k-uuu nagnarus, soru sorarcasına şifacıya bakınca, adarrun yavaşvac kafasını iki yana salladığını gördü. "Bizim görevimiz ha-y ö Sorumak, bitirmek değil. Bizden istediğini yapamayız. Ka-nunlarımıza aykırı."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 245: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, tekrar hasta adama döndü. "Onlar, şifacı, teğ-men. Katil değiller. Kanunlar yüzünden, senin istediğini yapa-mazlar." "Eğer savaş alanında olsaydık, beni bu sefalette bırakmaz-dınız," dedi Sarof. Dudakları tükürükle kaplıydı; yüzü, terdensırılsıklam olmuştu. Acı içinde nefes alıyordu. Sert bir şekilde, "Savaş alanında değiliz," dedi Dagnarusayağa kalkarken. "Yapabileceğim bir şey yok, teğmen. Bırak daacını azaltacak bir şey versinler... " "Hiçbir şey yok!" diye inledi Sarof. "Dünyadaki hiçbir şeyacımı azaltamaz! Sadece ölüm! Sadece ölürsem huzur bulaca-ğım! Piçler!" Kendini bir o tarafa bir bu tarafa fırlatarak tekrarhaykırmaya başladı. Ve işte o zaman, Dagnarus, şifacıların, spazmları sırasındaaşağı düşmesin diye adamı yatağına bağladıklarım gördü. Çığlıklar kulaklarında çınlarken, odadan çıktı Dagnarus.Teğmen Sarof iyi bir asker, cesur bir adamdı. Başarıyla ve şe-

refle hizmet vermişti. Bundan daha iyi bir ölüm hak ediyordu—bir suçlu gibi bağlanmış, lânetliler gibi acı çekerek değil. Kafa-sını sallamaktan başka bir şey yapmayan şifacmm yarandangeçen Dagnarus, Lord Altura'ran kılıcının kabzasını kavradı veşaşkına dönen Hâkimiyet Efendileri onu durduramadan, kılıcıçekip çıkarttı. Dagnarus, kendisini durdurmak için zayıf bir girişimde bu-lunan şifacıyı kenara itti ve hasta adarrun odasına geri döndü.Kılıcı, teğmenin üstünde kaldırdı ve sorarcasına baktı adama."Dileğin bu mu, Sarof?""Evet, Ekselansları!" dedi adam soluğu kesilerek. Dagnarus, tereddüt etmedi. Şifacmm dehşet içindeki iti-razlarına ve Hâkimiyet Efendilerinin şaşkın haykırışlarına al-dırmayan Dagnarus, kılıcı askerin göğsüne sapladı.Sarof, Dagnarus'a baktı.W?

Ogların Sağılması Dagnarus'un Hâkimiyet Efendilerinin arasına katılmasıüzerine yapılan tartışmalar, şimdiye kadar yapılanların hepsin-den daha uzun sürmüştü. En Saygıdeğer Büyücü'nün ilk baş-taki konuşmasında da belirtmiş olduğu gibi, sınavlardan geç-mek veya kalmaktan ziyade, önemli olan, adaym sınavlardan40J

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANnasıl geçtiği ya da kaldığıydı. Nasıl sorusunun cevabınınym kişiliği hakkında ipuçları vereceğine inanılıyordu. Da 9"rus'un sınavları, adamın kişiliği hakkında olduğu kadar m 9cut Hâkimiyet Efendileri hakkında da çok şeyi ortaya çıka tHerkes, prensin farklı bir yönünü görmüştü. "Sanki benden dört tane var gibiydi," dedi Dagnarus, Ko

sey toplantı odasının yamndaki gizli bir odada Sihvyth'le beraber gizlice dinlerken. Prensin Tapınaktaki hücresinde, tanrılaraibadet ediyor olması gerekiyordu aslmda. "Ve ben de ortadadurup hepsine bakıyordum." "Ekselansları takdire değer bir performans göstermişler, en

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 246: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

azından kardeşlerim bana öyle söyledi," dedi Sihvyth, eğilerek. "Benim kardeşime sorarsan sana çok farklı bir hikâye anla-tacaktır. Yine de, sayılara bakılırsa, oyları kendi tarafına çek-mekte zorlanacak. Bu doğru mu? Ne duydun?" "Oylar, siz ilk aday gösterildiğinizden biraz daha iyi gibi.Emrettiğiniz üzere, sınavlarda olanlar halka sızdırıldı ve onlarda duyduklarından çok etkilendiler. Kamuoyu arkanızda. Hâ-kimiyet Efendileri ve büyücüler, eğer aleyhinize oy verirlersegüçlü bir itirazla karşı karşıya kalacaklar. Ayrıca aday gösteril-menize karşı çıkan Lord Altura, Şifa Salonunda gerçekleştirdi-ğiniz merhametli hareketten çok etkilenmiş. Görünüşe göre ka-dının annesi de kısa bir süre önce ölene kadar aynı hastalıktanmuzdaripmiş ve çok acı çekmiş." "Ancak ağabeyim hareketlerimi 'barbarca' olarak tanımlı-yor ve insanların Boşluk'u kabul ettiği günlerdeki davranışlarabenzetiyor." Dagnarus ve Sihvyth bakıştılar. Bu konu üzerinde daha faz-la bir şey söylenmesine gerek yoktu. "Ve, ne olursa olsun, hastayı öldürmek, o lanet olası hasta-nedeki gezintimi sona erdirdi. Şifacılar, benden olabildiğincehızlı kurtuldular. Şimdi ne oluyor?" Tartışma, yedi saat boyunca sürmüştü ve bir yedi saat dahasürecek gibiydi. Bütün bu süre boyunca, Silvvyth, odada kalarakkonuşmaları dinlemişti. Prens daha yeni gelmişti. Hazırlıklar-dan kurtuluşunu, gizli yatak odasında—bir Hâkimiyet Efendisi410

KRtravdı\z Kuyu.jan kocası, aşığının kabulünü oylamak için Konsey toplantı-mda olduğundan kaçmayı başarabilmiş—Valura ile sevişerekkutlamıştı. Dagnarus, odamn içini görebiliyordu ama sadece duvaragelinmiş olan ve duvara diğer tarafından bir goblen ile gizlen-iş bir deliğe gözünü dayayabilerek; goblendeki delik, üzerineislenmiş olan tekboynuzun gözüne denk geliyordu. Bir süreÇelikten bakmak, gözünü sulandırmıştı. Görecek pek bir şeyyoktu, bu yüzden de yüksek bir tabureye oturmuş, Silwyth'ingetirdiği bir bardak şarabı içerek dinleniyordu. İkisi de içeridekonuşulanları rahatlıkla duyabiliyorlardı, özellikle de tartışma-nın büyük bir kısmında seslerin öfkeyle yükselmiş olmasındanötürü. "Neden durdular?" diye sordu Dagnarus. Ani bir sessizlikçökmüştü. Sihvyth, gözünü deliğe dayadı. "Asil babanız içeri girdi,Ekselansları. Onu karşılamak için ayağa kalkıyorlar. Şimdi deonun oturmasını bekliyorlar. Ağabeyiniz, ona yardım etmekiçin yanına gidiyor. Babanız, onun yardımını öfkeli bir ifadeylereddetti." "Hiçbir şey yapamamış olsam bile, ikisinin arasını açtım,"dedi Dagnarus kendinden memnun bir şekilde, açlığını bastır-mak için kurutulmuş et çiğnerken. "Babamın Helmos'tan vaz-geçip veliaht olarak beni ilan edeceği hakkında dedikodulardolaşıyor ortalıkta." "O dedikoduları ben de duydum, Ekselansları," dedi Sihvy-th, "ve bunu söylemekten üzgünüm ama, gerçeklik paylarınınolduğunu düşünmüyorum." "Hayır, sanırım haklısın. Babam, olayların doğal sıralama-sına bu kadar aykırı bir şey asla yapmaz. Yine de, bence,Helmos'a birkaç uykusuz gece yaşatmıştır. Sus, babam konuşu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 247: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yor. .."Sihvyth ve Dagnarus, duymak için duvara yaslandılar. "Ne diyor?" diye sordu Dagnarus. "Sesi o kadar alçak ki,onu duyamıyorum."Elflerin duyma hissi, insanlarınkinden daha gelişmişti; in-411

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANsanların elf müziğini anlayamamalarının nedenlerinde,buydu. n bi* "Kral, sınavlar sırasında olanlar hakkında tek duyduğudedikodular olduğunu ve gerçekten neler olduğunu dinlem vistediğini söylüyor. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, konuşm ı<için ayağa kalkıyor." "Hadi bakalım, bu eğlenceli olacak," dedi Dagnarus, sarabmdan içip yerine iyice yerleşirken. "Majesteleri," dedi Yüksek Büyücü, "yüksek müsaadenizlePrens Dagnarus'un Yedi Hazırlık Sınavının sonuçlarını içerenraporu okuyacağım. Bu rapor, ona sınavda eşlik eden Hâkimi-yet Efendileri tarafından yazıldı. "İlk sınav—Merhamet Hazırlığı. Aday, hastaneye girdi vebakması için görevlendirildiği hastayı öldürdü."Kral, homurdandı. "Evet, Majesteleri, ancak hafifletici sebepler vardı," diye iti-raf etti Yüksek Büyücü, "dayanılmaz acılar içinde olan hasta,adaya, kendisini öldürmesi için yalvardı. Hasta, aday kılıcınıüzerinde tutarken, buna izin verdiğini belirtti. Dört tanığınhepsi de buna şahit. İkisi, adayın gerçekten merhamet hissede-rek hareket ettiğini söylüyor—daha önceki hiçbir aday tarafın-dan gösterilmemiş bir merhametle. Diğer ikisi ise, adayın bar-barca davrandığını, sadece tanrılar tarafından alınabilecek olanbir hayatı zorla sonlandırdığını belirtiyor." Bu noktada, yüksek sesler araya girdi; odayı bağrışmalardoldurdu."Ne diyorlar?" diye sordu Dagnarus. "Bu, orkların Kaptanı, Ekselansları," diye yanıtladı Sihvyth."Yüksek Büyücü'nün kelimelerine son derece sinirlenmiş veson cümlenin kayıtlardan silinmesini istiyor." "Hatırladığım kadarıyla, orklarm kurban ayinleri vardı,"dedi Dagnarus. "Hem kendi ırklanndan, hem de orada bulunanbaşka kişilerden olabiliyormuş. Bir tanrıya sunmak için bir vol-kana atıyorlarmış kurbanlarını, ya da en azından bana söylenenbu.""Ben de aynı şeyi duydum, Ekselansları, ancak doğruluğu412

K.arfln,Ute hCuiÂUhakkmda yemin edemem." Tartışma bir süre daha devam ettikten sonra, En Saygıdeğeryüksek Büyücü, örnek bir sabırla, son cümleyi değiştirerek,sadece tanrılar tarafından alınabilecek kısmının silinmesini vehakaret niteliğindeki "barbarca" kelimesinin Kaptan tarafındanuygun bulunan "pratik" kelimesiyle değiştirilmesini kabul etti. "Bundan sonra ikinci sınava geçtik," diyerek devam etti EnSaygıdeğer Yüksek Büyücü, alnım mendiliyle sildikten sonra."Bu, Güç Hazırlığıydı. Bu smavda, Majesteleri hatırlayacaklar-dır, aday, kollarını iki yana açmış olarak her iki elinde kum do-lu bir kovayı olabildiğince uzun taşımakla yükümlüdür. Buhâlde bile yeterince zorken, kovaların içine su damlatılarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 248: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ağırlıkların arttırılması suretiyle iyice zorlaştırılır. Sınav, sadecefiziksel gücü değil, aynı zamanda adayın zihninin, bedeninisınırlarının ötesinde bir güç sarf etmesi konusunda ne kadaryetenekli olduğunu da gösterir. Dolayısıyla, kovaların ne kadarbir süreyle taşındığı en önemli etmen değildir. "Lord Altura, kovalan elinden düşürmeden önce sadece onbeş dakika taşıyabilmişti fakat bu bile, onun ne kadar metanetlive güçlü olduğunu göstermeye yetti zira sınavdan önce onlarıkaldırmayı başaramıyordu." "Peki Prens Dagnarus ne yaptı?" diye sordu Kral; sesi busefer gürdü ve kolaylıkla duyulabiliyordu. "Aday, kovaları üç saat boyunca taşıdı," dedi SaygıdeğerYüksek Büyücü ve içini çekerek ekledi, "Bu zaman zarfında,aday sıkıldığını söyledi ve bunun, bir sonraki Hazırlıkla birleş-tirilip birleştirilemeyeceğini sordu. Aynı zamanda İrfan Hazır-

lığına da girmeyi istedi. Bunu, elbette, reddetmek zorunday-dık." "Daha önce herhangi bir aday prens kadar dayanabildimi?" diye sordu Kral. "Hayır, Majesteleri," dedi En Saygıdeğer Yüksek Büyücü."Kimse yanına bile yaklaşamaz.""Devam et," dedi Kral. "Majesteleri, İrfan Hazırlığına geldik. Bu sınavda, aday,Büyücüler Konseyinin on üyesinin karşısına çıkar ve onların,413

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMA'Tanrılar neden dünyada kötülüğün de olmasına izin verler?' gibi çeşitli konulardaki sorularına cevap verir. Elbette vfsoruların doğru ya da yanlış bir cevabı yoktur, ancak veri Ucevaplar, adayın iç dünyası hakkında fikir verir." Reinholt'sesi yumuşadı. "Prens Helmos'un sınavını hatırlamak bana kyif veriyor. Tartışarak on sekiz saat geçirmiştik ve daha devamda ederdik fakat sınava devam etmek zorundaydık." En Saygıdeğer Yüksek Büyücünün sesi, onaylamaz bir tonabüründü. "Prens Dagnarus'un Hazırlığı on beş dakika sürdü vebunun on dakikası, geç kalan prensi beklemekle geçti." "Sıçmaya gitmiştim," dedi Dagnarus, Silvvyth'e. "Eminimki Hâkimiyet Efendileri bile bazen sıçarlar." Elf cevap vermeyip, duymamış gibi davrandı. Bedensel iş-levlerden konuşmak, elfler arasında uygun bir davranış olarakkarşılanmazdı; bahsetmek zorunda kalmaları durumunda na-zik benzetmelere başvuran yakın aile fertleri arasında bile. "İlk olarak, 'Tanrılar neden dünyada kötülüğün de olma-sına izin vermişler?' sorusu yöneltildi ve adayın cevabı, 'Bilmi-yorum. Kimsenin bildiğini de sanmıyorum,' oldu."En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, etkiyi arttırmak için sustu."Anlıyorum," dedi Kral hırçınca. "Bu doğru mu?""Yani, evet, Majesteleri, ancak önemli olan—" "Tanrıların dünyada kötülüğün de olmasına neden izinverdiğini sen biliyor musun?" diye bastırdı Kral."Tahmin yürütebilirim ancak... " "Lanet olası felsefî tahminlerini duymak istemiyorum!" di-ye atıldı Kral. "Tanrıların dünyada kötülüğün de olmasına ne-den izin verdiğim sen biliyor musun?" "Hayır, Majesteleri," dedi En Saygıdeğer Yüksek Büyücü,soğuk bir şekilde. "Bilmiyorum."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 249: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Majesteleri," diyerek araya girdi Helmos. "Beni affedin,ancak burada önemli olan konu bu değil. Şöyle ki — " Kral, ona aldırmadı. "Ve, senin de söylemiş olduğun gibi,bunun doğru veya yanlış bir cevabı yok, değil mi?" "Yok, Majesteleri," dedi En Saygıdeğer Yüksek Büyücü,tekrar içini çekerek.414

bCara\Aİı\z Kuuu "Yani Prens Dagnarus'un cevabı, bu soruya muhtemelensimliye dek verilmiş en açık, en içten cevap." "Doğru, Majesteleri." Reinholt, yenildiği zaman bunu bi-lirdi."Devam et." Kral, memnun olmuştu. "Bundan sonraki Hazırlıklar, Dayanıklılık ve Liderlik." EnSaygıdeğer Yüksek Büyücü'nün sesinde teslimiyet vardı."Adayın bu konularda daha önceden sınanmış olduğuna dairbir kayıt yoksa, katılması gereken sınavlarımız var. Ancak buadayın Majestelerinin ordusundaki hizmetleri herkes tarafındanbiliniyor. Komutan Argot ve Prens Dagnarus'la beraber hizmetetmiş birçok adam, şahitlik etmeleri için çağrıldılar. Ne adayınson derece zorlu koşullara dayanma, ne de kendisine hizmetedenlere liderlik edip onların içinde güven uyandırma kabili-yetleri konusunda hiçbir şüphe yok—hatta kendisini tapı-nırcasma sevdirdiğini bile söyleyebilirim. Zaten yaşamış ol-duklarından daha zorlu bir sınav veremezdik. Dolayısıyla, Hâ-kimiyet Efendileri Konseyi'nin onayıyla, bu iki sınav iptal edil-di. "Şövalyelik Hazırlığında, aday, ata binme konusunda ola-ğanüstü bir başarı sergiledi.""Sergilemeli. Ben öğrettim," dedi sert bir ses."Bu, Dunner mı?" diye sordu Dagnarus, gülümseyerek. Delikten dışarıyı gözetleyen Silvvyth, başını salladı. "Evet,Majesteleri." "Kılıç ustalığı konusunda da," dedi En Saygıdeğer YüksekBüyücü. "Karşısında durabilecek biri olduğunu sanmıyorum.Zira onun gibi birini hiç görmedim. Bu da bizi en son sınavagetiriyor, Anlayış Hazırlığı. Bu sınavda aday, duvarları beyazaboyalı boş bir odaya götürülüyor. Kendisi ve tanrılarla konuş-masına olanak sağlanması için yirmi dört saat boyunca içecekveya yiyecek bir şey verilmeksizin orada bırakılıyor. Zamandolduğunda, ruhsal yolculuğunu anlatması isteniyor adaydan." "Yirmi dört saat!" diye söylendi Dagnarus. "Piçlerin beni olanet olası odada yirmi dört hafta bıraküklarma yemin ederim!Hayatim boyunca hiç bu kadar çok sıkılmamıştım! Ve su içe-415

MARGARET WE!S ve TRACY HİCKMANmeyeceğini bildiğinde ne kadar susadığını tahmin bile erfsin. Savaş sırasında kaç kere susuz yirmi dört saat geçi J611^2"bunun farkında bile olmadım. Orada, o kahrolası kap1Vl ^ Vetıkları anda kavrulmaya başladım! Eğer son yirmi salak ^boyunca uyumuş olmasaydım, delirirdim." "İçeri girdiğimizde," diye devam etti En Saygıdeğer YükBüyücü, "adaya, yolculuğunda ne gördüğü soruldu. O da, 'Hbir şey/ diye yanıt verdi." "Ne görmemi bekliyorlardı ki?" diye sordu Dagnaru"Oda boştu, tanrılar aşkına!" Sibvyth, gözünü tekrar deliğe dayayarak, gülümsemesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 250: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

prensten sakladı. "Sorunumuzu anlıyorsunuz, Majesteleri," dedi SaygıdeğerYüksek Büyücü, umutsuz bir ses tonuyla. "Hayır, anlamıyorum/' dedi Kral, sert bir sesle. "PrensDagnarus, sınavlara girmiş ve, kendisinden öncekiler gibi ver-memiş olsa da sınavları, kendi doğasına uygun bir şekilde geç-miş onlardan. İçten davranmış ve herhangi birimizin hayatımızboyunca tanrıların gözünde görünmek istediğimiz en doğruşekil de bu olabilir ancak. Yine de," diye ekledi, "Konseyi kararvermesi için yalnız bırakacağım.""Babanız ayrılıyor," diye haber verdi Silwyth. Dagnarus, ayağa kalkarak, gerindi. "Ben de gitmeliyim.Bence artık Konseyin ne yönde oy vereceği konusunda çok azşüphe var. İlgilenmem gereken işlerim var. Burada kal ve Dö-nüşüm için karar çıktığı anda bana haber ver." "Elbette, Ekselansları." Silvvyth, gözetleme deliğindeki ye-rine yöneldiyse de prensi durdurmak için bir süreliğine geridöndü. "Affedersiniz, Ekselansları, ancak önerinizle ilgili ola-rak bugün Kalkan'dan bir cevap aldığımı söylemeyi unuttumsize.""Evet? Ve?" "Kalkan, memnuniyetle size destek verecek. Bunun da öte-sinde, siz haber verdiğiniz anda sınırı geçecek beş bin adamlıkbir ordu da hazır beklemekte.""Harika!" Dagnarus, ellerini ovuşturdu.4i<&

\carav\LUR. Kuuu «jCalkan, sınır devriyeleri ile ilgili olarak endişelerini de be-. rtj Ekselansları."f /-Orası çok uzun bir sınır, Sihvyth," dedi Dagnarus. "Kim- ?n aylar boyunca uğramadığı yerler oluyor, özellikle de eğerbiyeler, krallığın başka bir yerinde eğitime gönderilmişlere.pf/0rdusunun güvenli bir şekilde sınırdan geçebileceği mevkihakkıttfte bilgileri Kalkan'a göndereceğim.""Çok iyi, Ekselansları." »Bana 'Majesteleri,' demeye hazırlanmalısın," dedi Dagna-rus, göz kırparak. '"Tahtaya dokunun, Ekselansları!" diye azarladı Sihvyth."Çabuk! Kaderi ayartmaya çalışmak yanlıştır." * "peh!" dedi Dagnarus, hafifçe gülerken. "Bir ork gibi konu-şuyorsun!" Fakat prens çıktıktan sonra, ciddî gözüken Silwyth, ellerini,ahşap tabureye sürttü.***** Büyücü kıyafetlerine bürünerek kılık değiştirmiş, iyice ör-tünmüş, yüzünü başlığıyla gizlemiş olan Dagnarus, Tapmağageri döndü ancak hücresine girmedi. Hâkimiyet Efendileri, ençok istediği arzusunun kendisine bahsedildiğini söylemek içingeldiklerinde orada olmalıydı. Fakat bunu için zaman vardı.Tartışma, en azından birkaç saat daha sürerdi. Helmos, bir açı-dan üvey kardeşine benziyordu—savaşmadan pes etmezdi. Dolambaçlı yollar izleyen Dagnarus, unutulmuş mezarlararasından ilerledi ve Boşluk'a adanmış olan sunak odasına gitti.Bu, orayı son ziyareti olacaktı. Artık Vrykyli efendisinin işlerinihalletmesi için dışarıya gönderme vakti gelmişti. Dagnarus, Vrykylden son derece memnundu. Prens, Sha-kur'u birkaç sınava tabi tutmuştu ve Vrykyl, prensin emirlerinisorgulamadan yerine getirerek hepsinden geçmişti. Vrykyl faz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 251: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lasıyla etkileyiciydi—sıradan bir insandan üç kat daha güç-lüydü. İyi bir yoldaş değildi—Dagnarus, Vrykylin cansız gözle-rine baktığında huzursuzlaşıyordu. Ancak Dagnarus, istediği417

MARGAR^T WEİS ve TRACY HİCKMANbütün iyi yoldaşlara zaten sahipti. Şu anda ihtiyacı olanve korkunç bir savaşçıydı. Prens, kapının kilidini açarak odaya girdi. Vrykylin. ??rinde yatmayı alışkanlık haline getirdiği taş masaya baktı v 6"şaşkınlık içinde—Shakur'un gitmiş olduğunu gördü."Ekselansları," dedi biri. Dagnarus, arkasmda bir adamın durduğunu fark etti Akasını dönen prensin eli, bıçağının kabzasındaydı ve bıçagmkınından çekmeye bağlamıştı. "Ekselansları," dedi adam. "Beni tanımadınız mı? BenimShakur." Dagnarus, adama bakakaldı. Bıçağını, kemerindeki yerinegeri soktu. "Seni tanımama imkân yok," dedi prens. "Kesinlikle ölümhücresinde bulduğum Shakur değilsin." Adam, uzundu—Shakur'dan daha uzun—ve vücudu dahaorantılıydı. Yüzü tanıdıktı ama o korkunç yara izi yoktu ye ol-dukça yakışıklıydı. Gülümsemesi neredeyse çekiciydi. Gözlerhâlâ ölüydü; ne bir sıcaklığa, ne neşeye, ne hüzne sahipti. Ogözlere bakmak, Boşluk'a bakmak gibiydi. Ancak, ilk bakışta,çoğu insan bunu fark etmezdi. İyi giyinmiş olan adam, kaliteligiysilere sahipti. Ya da kaliteli giysiler gibi görünen bir şeye. "Bu, bir yanılsama," dedi Vrykyl. "Ne olmak istersem, oolabilirim. Belki de bu şekilde olmamı istersiniz." Vrykylin görüntüsü titrek bir ışıkla parlayarak dalgalan-maya başladı ve sonra tekrar şekil alarak, yeni bir varlık oldu.Gerçek Shakur'un son saatlerini birlikte geçirmiş olduğu fahişe,edepsizce gülümseyerek Dagnarus'un karşısında dikildi. Bir an sonra, fahişe yok oldu. Vrykyl, siyah zırhına bü-ründü. "Mükemmel," dedi Dagnarus, memnuniyetle. "Bu, benimihtiyaçlarımı harika bir şekilde karşılıyor." "Benimkini de," dedi Vrykyl, hırlayarak. Kemerinden kan-

bıçağını, kendi kemiğinden yapmış olduğu bıçağı çıkarttı. "Kısabir süre sonra beslenmem gerekecek. Görüntülerini aklımdacanlandırabildiğim sürece, bildiğim herkesin şeklini alabilirim.412

(•dflrflaLte Kuu\u .eCe, güzel bir şekil alarak, kurbanlarımı kandırabilir ve on-j fi hazırlıksız yakalayabilirim." Vrykyl, anlamlı bir şekilde baktı kapıya. "Söylediğim gibi,. gelansları, kısa bir süre sonra beslenmem gerekecek. Gticü-mün azaldığını hissediyorum." "Ve besleneceksin," dedi Dagnarus. Anahtarı Vrykyle attı.«Senin için bir görevim var. Hava karardığında burayı terk et.Yjjunengael şehrindeyken kimseyi öldürme. Aktif ve akıllı birşerifimi2 var, ve ben de onun sorular sormasını istemiyorum.Şehrin sınırlarından çıktığında, istediğini yapabilirsin." Vrykyl, anladığını ve uyacağım göstermek için presinönünde eğildi."Nereye gideceğim, Ekselansları?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 252: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Dunkarga krallığına gideceksin. Ata binebilir misin?" diyesordu Dagnarus, daha önceden aklına gelmemiş olan bu detayıbir anda fark ederek. "Büyü yapmadan binemem," diye yanıtladı Vrykyl. "Aptalhayvanlar benim gerçek halimi fark ederler ve bana yaklaş-mazlar. Büyüm, bir hayvanı kör eder ve bana hizmet etmeyezorlar." "O halde Karfa Kan şehrine gideceksin. Kralın bakanların-dan biri seni bekliyor olacak." Kral Olgaf, Tamaros'un kendisinden daha uzun yaşayacağıdüşüncesiyle kahrolarak ölmüştü. Oğlu, Kraliçenin kardeşi tah-ta geçmişti. Kral Reynard, babası gibi entrikalar çeviren, herşeye burnunu sokan bir hükümdar değildi. Reynard, içten pa-zarlıklıydı. Reynard, Vinnengaerin zenginliklerine göz dikme-mişti. O, Vinnengael'e göz dikmişti. "Bu mektubu oraya vardığın anda teslim et—gündüz ya dagece. Eğer Kralın ulağı uyuyorsa, uyandır." Dagnarus, bir par-şömen çıkarttı. El yazısı Gareth'e aitti ama mühür, prensindi."Onun yaratını bekle ve alır almaz bana getir. Süreceğin at her-halde hızlı olacaktır?" "Yerde hareket eden gecenin gölgeleri kadar hızlı, Ekse-lanstan. Eğer ölürse, yenisini bulurum. Yolculuğu bir gecedetamamlayabilirim."41J

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMAN"O zaman sana bir gece veriyorum—" "Unutuyorsunuz, Ekselansları," diyerek araya girdi V"Öncelikle beslenmem lazım." " ^'- "Yap o halde. Ancak yemeğinle oyalanma. Oraya gitiçin sana bu geceyi veriyorum, bir saat Kralın bakanıyla gör" ^çeksin ve ertesi gün de geri döneceksin. Dolayısıyla, yarın ?"neş batarken burada olmanı bekliyorum. Virmengael'e gir™şehrin kapılarının dışında beni bekle. O gün, benim Dönüşüm''gireceğim gün. Beni bir dahaki görüşünde, bir Hâkimiyet Efendişi olmuş olacağım." "Tebrikler, Ekselansları," dedi Vrykyl, mektubu, kan-bı-çağınm durduğu kemerinin içine sokuştururken. "Karar henüz nihaîleşmedi ancak pek kuşku yok. Unutmaçıkmak için karanlığın çökmesini bekleyeceksin. Büyücülerdenbirinin şeklini al, böylece Tapmak çevresinde sorun yaşamaz-sın. İşte, bu odadan çıkmanı sağlayacak harita. Unutma, şehriniçindeyken öldürmeyeceksin." / "Nasıl emredersiniz, Ekselansları," dedi Vrykyl. "Buradankurtulmak için sabırsızlanıyorum. Zaman çok yavaş geçiyor,özellikle de kişinin uyumaya ihtiyacı yoksa." "Sınırsız zamana sahip olduğuna göre, buna alışmanı tav-siye derim," dedi Dagnarus. Sınırsız, diye düşündü Dagnarus, koridorlarda yürüyerekgizlice hücresine dönerken. Artık Shakur'un hayat özüne sahi-bim ve ileride başkalarını da alacağım çünkü daha çok Vrykylesahip olmam lazım. Eğer kırk Vrykyl yaratırsam, kırk hayatadaha sahip olacağım; peki bu bana kaç yıl daha kazandıracak?Eğer babam gibi uzun ömürlü olursam, dört yüze yakın. Veeğer Vrykyl yaratmaya devam edersem, hayat edinmeye dedevam edeceğim. Yani, her koşulda, yaşlanmayacağım ve yinede iyi bir uykudan zevk alabileceğim!

Böylesi düşünceler, hoşnut edici olsa da, yorucuydu — özel-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 253: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

likle de matematik kısmı—dolayısıyla, Dagnarus, hücresinedönünce yatağına yattı ve derin ve huzurlu bir uykuya daldı.Hafif bir kapı tıkırüsıyla uyandı.Dagnarus, bu işareti bekliyordu. Uykusunda bile, onu bek-420

Üe- digirıin bilincindeydi ve anında ayıldı. Yatağından fırlayarak,^zla ve heyecanla dolaba girdi."Evet?" dedi yumuşak bir sesle. "Oylar verildi, Ekselansları," dedi Gareth. "Bir Hâkimiyetgfendisi olacaksınız."421

Tanrıların îsfegi Gareth, bir çocukken, Helmos'un Dönüşi*pılmış olan geçit törenine katılmıştı. O gür''rın arasında, bir kolyedeki tahta bonctbir mücevher gibiydi. Kalabalıktan, renkıdan büyülenmiş ve heyecanlanmıştı. Bugü.423

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANreflendirmek için toplanmış olan kalabalık ise onu bunaltıgün ışığında yanan parlak ışıklar sinirlerini bozuyor, kar? r'da başını ağrıtıyordu. Gareth'e Dagnarus'un ev halkı arasında bir yer verilmjst-Sibvyth'in yanında, Kralın hemen önünde yürüyordu. Ne yaz ûki, bu durumda Helmos ve maiyetinin hemen arkasında kalmıştı. Helmos, sırada yerini almadan önce Gareth'le konuşmakiçin biraz durmuştu ancak sözleri, Dagnarus'un sancağının ka-leden dışarıya çıkartılması üzerine meydana gelen haykırışlararasında kaybolmuştu. Ancak Gareth, Helmos'un müşfik birşekilde konuştuğunu biliyordu; bunu Helmos'un yüz ifadesin-den anlamıştı. Endişeli, uykusuz bir geceden dolayı yorgun,Kralı ve Konseyi aldatmış olmanın verdiği suçluluk duygusu-nun ağırlığı altında ezilmiş olan Gareth, sokağın ortasındaHelmos'un ayaklarına kapanıp ağlayabilirdi. Ancak her zamanki gibi, sıcak kanın yüzüne hücum ettiğinihissederken sadece eğilerek selâm vermiş ve tutarsız bjr şeylermırıldanmıştı. Helmos ise ona endişeli bir şekilde bakmış, an-cak sırayı düzenleyen Kralın kâhyası veliaht prensin etrafındadolaşıp, alayın hareket edebilmesi için nazik bir şekilde yerinegitmesi için zorlamıştı Helmos'u. Gareth, derin bir iç çekti ve uzun parmaklar kolunu acı ve-rerek sıkınca zıpladı. Kalabalığın bağırtılarından ve şarkı söylemesinden dolayıbirilerinin onları duyması ihtimalinin pek olmamasına karşın,kısık bir sesle, "Bu, keyifli bir olay, Efendi Gareth," dedi Sihvy-th. "Öyle davranın." "Bunu nasıl söyleyebilirsin? Dagnarus, bugün ölümüne gi-diyor," dedi Gareth, ıstırap içinde. "Ve bütün suç da benim." "Sorumluluk tamamen prensin. Onu uyarmak için elindengelen her şeyi yaptın," dedi Sihvyth, ve alçak sesle ekledi,"Hem hepimiz tanrıların elindeyiz, öyle değil mi?" Gareth, espri mi yaptığını yoksa alay mı ettiğini anlamak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 254: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

için dikkatle baktı elfe ancak Silvvyth'in yüzü bir kasede duransüt gibi sakin ve donuktu."İkimizin olmadığını çok iyi biliyorsun," diyerek tersledi424

Karavlı\z X,\A\AUGareth, yumuşak bir tonla; elfin kendini beğenmiş ve umursa-maz olarak algıladığı tavrından dolayı sinirlenerek. "Boşluk'ukabul edenler, tanrıların varlığını reddetmek zorundadır." "Ancak yıldızlar yine de gecenin sonsuz karanlığında par-lar," dedi SiTvvyth. Gareth'in önünde eğilen prensin kâhyası, sıradaki yerinialmaya gitti. Gareth de gitmeliydi fakat Sihvyth'in kelimeleri, içine işle-yen bir güçle sarsmıştı onu. Parmak uçlarına kadar soğudu be-deni. Kelimeler, muhtemelen rahatlatmak için söylenmişti, il-gilenmelerine değse de değmese de tanrıların Dagnarus'u ko-ruyacakları anlamına geliyorlardı. Ancak Gareth, bu güzel pa-ranın diğer yüzünün de olduğunu fark etmişti ve bu diğer yüzebakmak pek de hoş değildi. Bu, adamın içine dehşet saldı. Kâhya, insanları itip kakarak sıraya soktu. Kraliçenin tahtı-revanı yerine taşındı. Majesteleri, etrafına toplanmış olan vehiçbir şeyi doğru yapamayan nedimelerine tiz bir sesle ve si-nirle bağırdı. Gareth'in annesi de onların arasındaydı; yıpran-mış ama mutlu ve heyecanlı gözüküyordu. Gut hastalığına ya-kalanmış olan babası ise törende bulunamayacaktı. Alayın enarkasında yer alacak Kralın tahtırevanı getirildi sonunda. Ma-jesteleri, at sırtında gitmekten vazgeçmek zorunda kalmıştı;bunu doksan yaşma gelene kadar yapmamıştı ve ata binmegünlerinin bitmiş olmasının nedeninin en sevgili aünm yaşlı-lıktan ölmesi olduğunu söylemişti Kral, içini çekerek. Herkesin hazır olduğunu görünce, kâhya işaret verdi. Alay,yalpalayarak ilerlemeye başladı. Güzel, çok güzel bir gündü.Güneş, sırasının gelmesini bekleyerek yerinde duranların üze-rinde acımasızca parlıyordu. Ağır, işlemeli giysilerinin üzerinetören cübbelerini giymiş olan saray mensuplarının soluklarıkesilmiş, hızla nefes almaya çalışıyorlar ve tüy yelpazelerinisallıyorlardı. Dagnarus'un maiyetindeki muzip genç lordlardanbirkaçı, soğuk depolama mahzenlerinden aldıkları iri buz par-çalarını koymuşlardı şapkalarının içlerine. Eriyen buzun yüzle-rinden aşağıya akmasına karşın, sıcaktan bunalan diğerleri tara-fından kıskanılıyorlardı.425

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Dagnarus'un ev halkı, bir hayvan sürüsü gibi birlikte duyordu. Gareth, asla hareket etmeye başlamayacaklarını, yal-11"güneş altında sonsuza dek dikilip duracaklarını düşündü. Ov !kaleden Tapmağa uzanan yolculuklarına en sonunda başlan vlarmda, çok hızlı yürüdüklerini düşünüyor ve zamanı durdurabilmeyi ya da en azmdan yavaşlatabiliyor olmayı umutsuzcadiliyordu. Sihvyth, dirseğiyle vurdu adama. "Bir cenaze alaymdaymışgibi yürüyorsun. Gülümse. El salla!" Gareth, kendisine söyleneni yaptı. Elini kaldırdığı anda, yo-lun iki yanında duranlar arasında bulunan öğretmenini gördü.Evaristo, sert bir edayla, kmarcasma izliyordu alayı. Gareth'inkendisine baktığım görünce, öğretmen, endişesini belirtmekiçin anlamlı anlamlı kafasını salladı. Gareth, bakışlarını hızla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 255: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

çevirdi ve kalabalığın geri kalanıyla ilgilenerek dikkatini da-ğıtmaya çalıştı ve o zaman, orkları fark etti. Helmos için gerçekleştirilen alayda meydana gelen bir ola-yı, aniden ve büyük bir netlikle hatırladı. Komutan Argot, as-kerlerine, orklarm neden orada olmadığım sormuştu. On yılönce gerçekleşen konuşmayı, sanki adamlar bugün arkasındaduruyorlarmışçasma duydu tekrar."Bir şey plânlamıyorlar dır, değil mi?" diye sordu Argot. "Hayır, Komutan!"diye yanıtladı teğmenlerinden biri. "Saman-ları, kötü alâmetler olduğunu söylemiş." "Ne olmuş? Güneyden kuzeye uçması gereken bir ördek sürüsükuzeyden güneye mi uçmuş?" "Onun gibi bir şey, Komutan. Bugün güneşin doğuşunu gördü-nüz mü, efendim?""... çok güzeldi; tanrılar, bu olayı kutsuyorlardı." "Ancak, orklar bunun son derece korkutucu olduğunu düşün-müşler. .." Gareth, güneşin doğuşunu hatırladı—ona benzer bir şey hiçgörmemişti, gökyüzü ateşe dönmüş gibiydi. Ve alâmetlerindoğru çıktığım hatırladı. Helmos, Dönüşümden sağ çıkmıştıama Kederlerin Efendisi olarak adlandırılmıştı ve o gündensonraki hayatı, bu korkunç kehaneti haklı çıkartıyor gibiydi.426

KflrfliA,Ute KUMU.Gareth, güneşin bu sabah nasıl doğduğunu hatırlamaya çalıştıfakat başaramadı. Olağan dışı bir şey olmamıştı demek ki. Kalp atışları hızlandı. Herkesten bir omuz ve kafa uzunolan orkların oluşturduğu kalabalığa baktı; insan komşuları,onlarla herhangi bir ilişkiden kaçınmak için yollarından çekili-yor, balık kokusu yüzünden burunlarını mendilleriyle tıkıyor-lardı. Gareth, koşarak gidip onlara sarılabilirdi. Gareth'in mantıklı kısmı, ork kehanetlerine inanmanın, ka-ra kedilerden sakınmak veya avucun kaşındığında para gele-ceğine inanmak gibi saçma batıl inançlara inanmakta eş oldu-ğunu biliyordu. Fakat dökülen tuzu her zaman sol omzundanarkaya atan kısmı, bundan umutlanmıştı. Eğer alâmetler kötüolsalardı, orklar gelmezdi. Dolayısıyla, Dagnarus'un Dönü-şümü hakkındaki kehanetler iyi olmalıydı! Sıcaktan uyuşuk uyuşuk hareket eden alay, Tapınağa doğ-ru ilerledi. Gareth, gölgeli girişten minnettarlıkla girdi ve kimsebakmadığı bir sırada, cübbesinin koluyla yüzündeki teri sildi. Ove presin ev halkının diğer üyeleri, büyük ve seslerin yankılan-dığı salonda en ön sıradaki yerlerini aldılar. Sihvyth, hürmetle-rini sunmak için elflerin sunağına gitti. Önemlerinin farkında olan asiller, sessiz bil asaletle yerleş-tiler yerlerine. Kâhya, kalabalığın geri kalanı üzerinde etki ol-masını umarak, onlardan kendilerine yakışır ve saygı dolu birsessizlik içinde olmalarını istemişti. Bu, gerçekleşebilecek birumut değildi. Geçit merasiminden ve birazdan gerçekleşmesinibekledikleri ayinden dolayı heyecanlanmış olan halk, Tapmağagirerken içerdeki saygı uyandıran havadan dolayı oldukça hi-zaya gelmiş olmasına karşın, salondaki yerini konuşarak vehafif hafif gülüşerek aldı. Gareth, Sihvyth veya bir başkasıyla konuşmak zorunda ol-madığından memnundu. Sunağın üstünde bulunan tanrı hey-kelleri kendisine kötü kötü bakıyormuş gibi hissediyordu. On-lara bakmamaya çalıştı ama gözleri hep onların olduğu tarafakayıyordu ve onlara her baktığında, bakışlarının sert ve kor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 256: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kutucu bir ifadeyle yanıtlandığını görüyordu. Oturduğu yerdekıpırdanmaya başlayınca, komşusu—prensin sakisi—ona sert427-

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANbir şekilde baktı ve kafasını salladı. Sihvyth geri döndü ve yerine oturdu. Yüzü genellikle ifaHsiz olan elf, olağan dışı bir şekilde sinirli gözüküyordu. "Ne var?" diye fısıldadı Gareth, Sihvyth'in tören elbisesin'kolunu çekerken. "Sorun ne?"Silwyth, ona bakmadı bile. "Söyle bana!" diye ısrar etti Gareth, neredeyse dehşet için-de. Silwyth'in dudakları büzüldü; kendine hâkim olmaya çalı-şıyor gibiydi. Sonra, yumuşak bir sesle, "Teklifim geri çevrildi,"dedi elfçe. Elfe bakan Gareth, şok oldu. Konuşmak, daha fazla sorusormak istedi ama o gücü yoktu. "Bu, Ekselansları için kötü bir işaret değil," dedi Silvvyth,gergin bir şekilde. "Benim için kötü bir işaret. Bunun ne anlamageldiği konusunda düşünmem gerekiyor." "Ne anlama geliyor?" diye bastırdı Gareth, ama Sihvythkendisiyle hesaplaşıyordu ve daha fazla konuşmayacaktı. Gareth, dehşet içinde yerine iyice yerleşti; o kadar kork-muştu ki gerçekten hastalanmıştı. Sunağın üstündeki korkunçşekillere baktı ve onların altında iyice ezildi. Bakışlardan kurtulmak umuduyla başını öne eğerek dua et-ti; on yaşından beri ilk olarak içtenlikle tanrılara yalvarıyordu."Eğer prens ölürse, beni de cezalandırın çünkü ben de onunkadar suçluyum!" Kalabalık, en sonunda yerleşti. On Yüksek Büyücü, kendi-leri için sahnenin üzerine yerleştirilmiş olan yüksek sırtlı onahşap sandalyedeki şeref mevkilerini almak için içeri girdi.Artık fazla zaman kalmamıştı. Gareth'in elleri buz kesmiş, büyücünün parmaklarında hiskalmamıştı. Ellerini ovuştururken, omuriliğinin üst kısmınınkarıncalandığını hissetti—biri kendisini izliyormuş gibiydi. Ar-kasına dönerek bakındı ama kimseyi göremedi. Sonra sağ tara-fına baktı ve gözleri, Leydi Valura'nm kocaman ve korkmuşgözleriyle buluştu.Kadın, sıranın diğer tarafında, en önde oturuyordu çünkü422

K-flrfliA/Ute KUMU.kocası bir Hâkimiyet Efendisi'ydi ve törene katılacaktı. Kadınınbeti benzi atmıştı; o kadar ki, hizmetkârlarından biri kadım ha-fifçe yelpazeliyordu. Valura'nın eli, boynundaki gerdanlığı,pagnarus'un kendisine vermiş olduğu firuze taşı sıkıca kavra-mıştı. Etrafındaki hanımlara, kalabalığa, sunağın yamnda durandiğer Hâkimiyet Efendilerinin yanındaki yerini almakta olankocasına hiç ilgi göstermeyen Valura, dikkatle Gareth'e baktı.Güzel gözleri o kadar etkiliydi ki, adam, kadımn ne demek is-tediğini sanki kadın bağırıyormuşçasma iyi anladı. Kadın,adamdan güven istiyordu. Adam bunu veremezdi. Gülümsemeye çalıştı ancak gülüm-semesi hastalıklı gibi gözükmüş olmalıydı zira kadına yardımcıolamadı. Leydi Valura, oturduğu yerde çöktü; artık gözleri ka-palıydı. Hizmetkârı, daha hızlı yelpazelemeye başladı. Kalabalık, Kraliçe ve nedimelerinin içeri girmesiyle heye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 257: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

canlandı. Kral içeri girdiğinde bu neşe, sevgi dolu bağırışlaradönüştü. As kürküyle süslenmiş kadife bir kaftan giymiş olanKral, yardım almadan sahneye çıktı. Alay ilerlerken zayıf vegüçsüz gözükmüştü ama muhtemelen bu, sıcak yüzündendi.Yaşının ağırlığını, Tapınağın içinde üzerinden atmıştı. Her za-mankinden daha uzun gözüküyor ve sağlam adımlarla yürü-yordu. Gareth, doğrudan sunağa baktı ama onu görmedi. Hiçbirşey görmüyor, korku, umutsuzluk ya da herhangi bir şey his-setmiyordu. Ellerindeki soğukluk, bütün bedenine yayıldı. Et-rafındaki insanlar hareket ettiler ve konuştular fakat onlar, pa-nayırdaki, küçük ve komik tahta bedenleri iplerle hareket etti-rilen kuklalardı. Kral Tamaros, sunağın yanında, Yüksek Büyücü'nün karşı-sındaki yerini aldı. Kalabalık, son bir hışırtı ve öksürükten son-ra sessizleşti. Yüksek Büyücü ayağa kalktı. Eğilerek Krala selâmverdi ve sonra da ayini başlatacak kelimeleri söyledi."Aday, öne çıkarülsm." İki Hâkimiyet Efendisi—ki biri Valura'nın kocasıydı—ye-rinden ayrıldı ve arkadaki ufak odaya gitti. Bir kapı açıldı.Gareth, Helmos'un Dönüşüm törenini büyük bir netlikle hatır-429

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANladı ve iki töreni birden seyrediyormuş gibi hissetti kend'seneler önce yapılan tören, şu anda olanın üstüne binmi "?"biydi. Helmos, kapının önünde duraklamış, ışık, etrafındakmıştı. Dagnarus, duraksamadı. Asla sakin biri olmayan adakapıya yaslanmış olmalıydı, çünkü kapı hareket etmeye basla'dığı anda dışarı çıkmış, refakatçilerini beklememişti bile. Kevf'yerindeydi, muzaffer bir edayla gülümsüyordu. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü kaşlarını çattı, Tamaros bilesuratını asıp azarlarcasma kafasını salladı. Dagnarus, acelesinin ve neşesinin yakışıksız kaçtığını der-hal anladı. Adımlarını yavaşlatarak refakatçilerini bekledi veyüzünün tevazu ve tövbe dolu bir ifade almasını sağlamayı ba-şardı. Sunağın önüne gelince durdu. Kalabalıktan bir mırıltı yükseldi. Dagnarus, hiç bu kadarasil, hiç bu kadar yakışıklı gözükmemişti. Yüzü, zafer ve ne-şeyle kaplıydı; kesinlikle korkmuyordu. Kalabalığı hafifçe eği-lerek selâmladı—bu, herkesin hoşuna gitti. Bazılarının alkışla-maya kalkması, Yüksek Büyücü'nün azarlarcasma bakmasınaneden oldu. Dagnarus dönerek babasma doğru yürüdü veadamın önünde diz çöktü. "Baba, hayır dualarını istiyorum," dedi, açık, yankılanan birsesle. Etkilenen ve memnun olan Kral Tamaros, elini oğlununeğik basma koydu ve dalgalı saçlarını okşadı. Yanıtını sadeceön sırada oturanlar duyabildi ama geri kalan herkes kalbindehissetti. "Hayır dualarım seninle, oğlum. Bugün beni çok gururlan-dırdın."Dagnarus, ayağa kalktı ve yüzünü ağabeyine döndü. Hâkimiyet Efendisi zırhını giymiş olan Helmos, babasınınyanında duruyordu. Hâkimiyet Efendileri, miğferlerini takma-mışlardı ancak Helmos taksaydı da olurdu zira yüzü çeliktendaha sert ve soğuktu. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü endişe-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 258: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lendi; kalabalık, sinirli bir bekleyiş içinde gerilerek tatsızlık çık-masından korktu.430

K.ara\Aİı\z KUİAU. pagnarus, tekrar diz çöktü. Başını kaldırarak, üvey karde-şine baktı. "Helmos, hayır dualarını istiyorum. Sen razı olmazsan eğer,bu ayine devam etmeyeceğim." Dagnarus asildi, güzeldi, alçakgönüllüydü, içtendi, cid-dîydi. Helmos da etkilenmişti; buna engel olamıyordu. Sanki ger-çekten hayır dualarını vermeyi reddedecekmiş gibi duraksadı,kardeşinin ruhunun derinliklerini görebilecekmişçesine baküDagnarus'a. Dagnarus, ağabeyinin bakışlarına cesaretle, tered-düt etmeden karşılık verdi. Bunun bir oyun olduğunun farkında olan ve Dagnarus'uniçin için Helmos'a güldüğünü bilen Gareth, oturduğu yerdeiyice büzülmüş ve Helmos'la dalga geçildiğini izlemeye daya-namayarak gözlerim kapatmıştı. "Reddet!" diye yalvardı Gareth, ancak Helmos'un reddet-meyeceğini biliyordu; tıpkı bir yılan tarafından hipnotize edilenbir fare gibi, Dagnarus'un etkisi altına girmişti. Duygulu bir sesle, "Hayır dualarım seninle, kardeşim," de-di Helmos en sonunda. "Teşekkür ederim, ağabey," dedi Dagnarus ve salonda bu-lunan herkes mendilini çıkartarak gözlerini sildi.Gareth, içini çekti ve başını kaldırdı. Son olarak, Dagnarus annesine gitti. Kadın yerinden fırla-yarak oğlunun üzerine atladı, ona sarıldı ve ağladı, ta ki adamsinirlenmiş gibi gözükene kadar. Kendini annesinin kollarındankurtaran Dagnarus, kadım nedimelerine teslim etti. Sonra bakışlarım çevirerek, son kez kalabalığa baktı. Gözle-rini doğrudan Valura'ya dikti; kadına o kadar uzun baktı ki,Gareth, aşklarının salonda bulunan herkes tarafından anlaşıldı-ğım düşündü ve Sihvyth, "Bunu ona yapmayın, Ekselansları!"diye mırıldandı elf dilinde. Gareth, olduğu yere iyice büzülmüş, elf kadınlar tarafındanetrafı sarılmış olan Leydi Valura'yı göremedi. En sonunda başım çeviren Dagnarus, sunağın önündeki ye-rini aldı.431

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMAN "Ben hazırım, Yüksek Büyücü," dedi, zafer sarkılanlermiş gibi görünmesine neden olan bir sesle. Tören, Helmos'unki gibi ilerledi. Yüksek Büyücü, iske lsine oturdu. Deri parşömen, bir kalem ve kuzu kanı dolu h"hokka ile birlikte önünde duruyordu. Tanrıların isteğini "&renrrieye, Dagnarus'un Hâkimiyet Efendisi olarak sahip olaca&unvanı yazmaya hazırdı."Zırh Mucizesi başlasın," dedi Yüksek Büyücü. Dagnarus, sunağın önünde diz çöktü. Kral Tamaros, öneçıktı, iki elini birden oğlunun eğik kafasının üzerine koydu vetanrılardan, bu adaya bir Hâkimiyet Efendisi'ne sunulan bilge-lik ve gücü bahşetmelerini diledi. "Sen, Tamaros oğlu Dagnarus, hayatını başkalarına hizmete

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 259: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

adamaya razı mısın? Eğer gerekirse, bir başkasını kurtarmakiçin hayatını vermeye hazır mısın?""Eğer tanrılar isterse, hazırım," diye yanıtladı Dagnarus.Tamaros, sunaktan uzaklaşü. Dagnarus, yüzünü izleyenlere döndü. Ellerini, göğsününüzerinde birleştirdi; kendinden emin, sakin bir ifadesi vardı.Gareth, nefes almayı keserek, dönüşümün başladığının belirtisiolan acının, Dagnarus'un yüzüne yerleşmesini bekledi.Dagnarus, başı öne eğik, sakin bir şekilde bekledi.Hiçbir şey olmadı.Beklemeye devam etti. Yine de hiçbir şey olmadı. Arkada duran on büyücü, hızla ve şüpheli ifadelerle bakü-lar birbirlerine. Hâkimiyet Efendileri, ciddî bir şekilde önlerinebakmaya devam ettiler ancak bazılarının çene kasları seğirdi.Kral Tamaros, kaşlarını çattı. Oturduğu koltuğun kollarını sıktı.En Saygıdeğer Yüksek Büyücüye öfkeyle baktı. Reinholt, endişeyle ve tereddütle, "Zırh Mucizesi başlıyor,"dedi.Ancak başlamadı. Hiçbir şey olmuyordu, hiçbir şey. Dagnarus, sunağın önünde, Vinnengael'in halkı önündeduruyordu ve ona hiçbir şey olmuyordu. Repliğini unutmuş birbaşrol oyuncusu gibiydi. Tanrılar tarafından sahneden indiril-miş bir başrol oyuncusu. Dönüşüm, ona bahsedilmeyecekti.432

Kara\Aİı\z \<L\A.\A{A. Kalabalık, hafifçe mırıldanmaya başladı. Kral Tamaros, şi-irden mosmor kesilmişti. Helmos, kardeşine acıyarak bakı-n ju. Kraliçe Emillia'mn, "Ne oluyor? Anlamıyorum!" diye-k ağlayan cırtlak sesi duyulabiliyordu. Dagnarus, başını kaldırdı. Öfkelenmişti. Hiddeti, bir hor-tum gibi dönerek kabarıyordu içinde. Gareth, o korkunç öfke-njn patlamasını hissederek olduğu yere yapıştı. Yalnız değildi.-Tapınaktaki herkes soluğunu tutmuştu; çocuklar ağlamaya baş-ladılar, sunağın üzerindeki mumların alevleri titredi. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü ayağa kalktı. Yüzü kasvetlive sertti. Böylesi bir şey daha önce hiç olmamıştı. Reinholt, özürdilercesine baktı Krala. Tamaros, En Saygıdeğer Yüksek Bü-yücu ye ters ters baktı ancak yapacak hiçbir şey yoktu ve Kralda bunu biliyordu. Tanrılar, isteklerini dile getirmişlerdi. "Çok üzgünüm, Prens Dagnarus," dedi En SaygıdeğerYüksek Büyücü, "ancak görünen o ki, tanrılar, adaylığınızı red-dettiler." Dagnarus'un elleri düştü. Yumruklarını sıktı adam. Sinir-den ve engellenen arzusundan dolayı titriyordu, yüzü öfkedenneredeyse simsiyah kesilmişti. O hiddetle dudağını ısırdı; kan,çenesinden aşağı süzüldü. Sadece en derinden arzuladığı dileğigerçekleşmemekle kalmamış, aynı zamanda bütün krallığın,babasının ve annesinin, Valura'nın, ağabeyinin önünde küçükdüşürülmüştü. "Hayır!" diye bağırdı Dagnarus, ve haykırışı bir çığlığa dö-nüştü. "Hayır!" Dönerek, yumruğunu sunağa vurdu. "Boşluk,tanrıları alsın! Buna sahip olacağım!" Bu saygısızlıktan ötürü benliğinin en küçük noktasına ka-dar sarsılan En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, prensi susturmakiçin elini ona uzattı. Acıyla haykıran Reinholt, sanki yanmış gibigeri çekti elini.Dagnarus'un bedeni alev aldı. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, korkudan dengesini kaybe-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 260: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

derek geri sendeledi. Hâkimiyet Efendileri, dehşete düşerekbakakaldılar. Gözleri büyüyen Tamaros, güçsüz ellerini kulla-narak alevleri söndürmeye çalışmak için sandalyesinden kalktı433

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANve oğluna doğru koştu. "Geri durun!" diye bağırdı En Saygıdeğer Yüksek Büvkorkunç bir sesle. "Bu, tanrıların isteği! Buna karışanlayız!" Babasım yakalayan Helmos, yaşlı adamın ilerlemesinigelledi. Tamaros, kırık bir oyuncak gibi, hareket edemez bihâlde yığıldı oğlunun kollarına. Kraliçe Emillia, bir tilki tarfından parçalanmakta olan bir tavşan gibi çığlık atıyordu. Helmos'un emriyle, Hâkimiyet Efendileri, yere yığılan Krala yardım etmek için toplandılar. Adamı Helmos'un kolla-rından aldılar ve hareketsiz bedeni destekleyerek, tahtına oturt-tular. Sert bir ifadeyle, meydan okurcasına Yüksek Büyücü'yebakan Helmos, kardeşinin hayatım kurtarmak için kendisinin-kini feda etmeye hazır bir şekilde koştu Dagnarus'a. Ancak onukurtarabilecek kadar yanma yaklaşmayı başaramadı; Dagna-rus'un bedenini yakan cehennemi alevlerin sıcaklığı, ağabeyiniuzak tutuyordu. Alevler Dagnarus'un etrafında döndü. Kararmış ve kö-mürleşmiş etinin alevlerin altında döküldüğü görülebiliyordu.Meydan okurcasma haykırdığı "Hayır!" kelimesinden sonra birdaha konuşmamışü. Ne çığlık atmış ne de bağırmıştı. Dayanıl-maz bir acıdan dolayı dudakları büzülmüş ve tek bir ses bileçıkartamamıştı. Kalabalıktaki birkaç kişi paniğe kapılarak, çığlıklar içindekaçtılar Tapmaktan. Diğerleri ise bu korkunç manzarayı me-rakla izleyerek oturdukları yerde kalakaldılar. Valura'dan kalp parçalayıcı bir çığlık yükseldi ancak sonrakadın sessizleşti. Kalbi parçalanırmışçasma attığı çığlığa bakı-lırsa, kadın ölmüş olabilirdi. Korkudan donakalan Gareth, ne hareket edebiliyor ne dekonuşabiliyordu. Nefes alamıyordu ve yeminini hatırlayınca,şimdi prensle ölebileceğim düşündü. Kaderiyle savaşmadı; ya-şamak istemiyordu. Suçluluk duygusunun yaşatacağı ıstırap vebu korkunç trajedide oynadığı rolün ortaya çıkacağını bilmesi,ölümü daha cazip gösteriyordu.Alevler, soğuk bir rüzgâr esmişçesine, bir anda söndü. İn-434

n olduğu anlaşılamayan, kararmış etlerden oluşan kömür-^iş bir kütle, sunağın önünde yatıyordu. Büyücüler ve Hâ-,/jrıiyet Efendileri bu kütleye dehşet içinde bakakaldılar.Reinholt, cesedin üstünü kapatmayı düşünerek, sunağın örtü-cü aldı. İlerlemeye başlamasıyla, şok içinde geri çekilmesi biroldu.Kömürleşmiş kütle, hareket etmeye başlamışta. Kütledendışarıya doğru kollar uzandı. Baş, yerden kalktı. Yanmış ve şek-lini kaybetmiş olan beden giderek düzeliyordu. Büyücüler nefessiz kaldılar ve merhamet etmeleri için tan-rılara yakardılar. Kütle, şekil almaya başladı: göğüs zırhı, bacak koruyucularıve bileklikler, eldivenler siyah siyah parladılar. Işık, siyah çe-likten kemikleri ve kasları üzerindeki tendonları ve bağları ra-hatlıkla görülebilen, siyah bir kabuğa benzeyen zırhtan yansıdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 261: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

On Yüksek Büyücü, fırtınaya yakalanmış tavuklar gibi ya-pıştılar birbirlerine. Görevlerini hatırlayan Hâkimiyet Efendi-leri, Kral ve Helmos'u bu hayaletten korumak için hızla hareketettiler. İzleyiciler ise taşlaşmıştı sanki; bu korkunç mucizeyeşahitlik ederken en az ölüler kadar sessizlerdi. Siyah zırhlı şekil, artık tamamen ayağa kalkmıştı. Ellerineve kollarına hayret içinde baktı; vahşî bir kurt şekline sahip si-yah bir miğferle örtülmüş olan kafasını sağa sola döndürdü.Parmaklarını esnetti. Hareket etme yetisini kontrol etmek ama-cıyla bir iki adım attı. Parlak siyah kılıcım kınından çekti ve gü-cünü, esnekliğini anlamak için savurdu. Bütün bu süre zar-fında, aklı bu duruma şaşıyor, o da olan biteni anlamaya çalışı-yor olmalıydı. En sonunda, anladı, kabullendi. Bunun zevkiniçıkarttı. İzleyenlere doğru döndü ve miğferinin siperliğini kaldırdı.Dagnarus'un solgun ancak hâlâ yakışıklı yüzü, yaşadığı acıdankararmış gözleri, kendini kanıtlamış olmakla aydınlandı.Gareth'in gözleri yaşlarla doldu. Mutluluktan mı yoksa üzün-tüden mi ağladığını bilmiyordu. Bunun için tanrılara şükret-mesi mi yoksa lanet etmesi mi gerektiğini de bilmiyordu. Göz-yaşlarını çabucak sildi ve soğuk bir elin kolunu tutmasıyla ir-435

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkildi. "Tetikte ol," diye fısıldadı Sihvyth. "Hazır ol. Tabi, egelâ ona sadıksan." Gareth, anladı. Bir seçim yapması gerekecekti. Bunda wşüphe yoktu. Bu seçimi uzun zaman önce yapmıştı, prerı •rşamar oğlanı olarak oyun odasında kalmayı seçtiği zaman. Dagnarus, gülümsedi; alaycı bir gülümsemeydi bu. Eli kılcımn kabasındayken, babasına doğru dönerek selâm verdi. Tamaros, iskemlesinin üzerine yığılmıştı. Ne hareket etti nede konuştu. Rengi bembeyaz kesilmiş, gözleri ise fal taşı gibiaçılmıştı. Gözleri, adamın yaşadığının tek belirtisiydi. Geri ka-lan kısımları bir cesede aitti. Ağzının sağ tarafı çarpılmıştı, sağeli de iskemlesinin kolundan aşağı sarkıyordu. "Baba." Dagnarus, siyah eldivenli elini ileri doğru uzatarakgösterişli bir hareket yaptı. "Gündüzü yönetecek bir oğlun var-dı; görünüşe göre şimdi de geceyi yönetecek bir oğlun oldu!" Tamaros, hareket etmedi. Konuşmaya çalıştı ancak çökmüşbedeninden çıkan tek ses, okla parçalanmış bir hayvamnkinebenzeyen, gırtlaktan yükselen bir çığlıktı. Dagnarus adama aşağılayarak baktı, sonra da annesinedöndü. "Eh, anne, her zaman istediğin şey oldu. Oğlunla gururduyuyor musun?" Emillia, gözlerini kırpıştırarak baktı oğluna. Yaşadığı şok,zaten gidip gelmekte olan aklını iyice altüst etmişti. Neler olupbittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tek bildiği, az önce oğlununölümünü izlediği ve şimdi de aynı oğulun yeniden karşısındaolduğuydu. Gıdaklamaya benzeyen bir şekilde güldü ve siyahzırha dokunmak için elini uzattı. "Bir Hâkimiyet Efendisi oldun, oğlum. Ve bir gün de Kralolacaksın. Bunu biliyordum. Ah, ne kadar zarif gözüküyorsun!"Dehşete düşen nedimeleri, kadını susturmaya çalıştılar. Dagnarus, annesine acıyarak baktı. Topukları üzerinde dö-nerek, babasıyla annesine sırtını çevirdi. Hafif, küçümseyen bir sırıtışla, "Tanrılar bunun için ne söy-leyecekler?" diye sordu Dagnarus, En Saygıdeğer Yüksek Bü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 262: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yücü'ye ve parşömeni işaret etti. "Bir Efendiyim. Neyin Efendi-43£>

o"si'yım? Reinholt, yabancı bir lisanda konuşuyormuşçasma baktır)agnarus'a. Neden sonra kendisini toparlayan Büyücü, suna-»ın üzerindeki parşömene baktı. Titreyen elini uzatarak, tanık-lara göstermek için kaldırdı parşömeni.Parşömen, tamamen kana bulanmıştı. Dagnarus, sunağa çarptığında, kuzu kanıyla dolu olanhokkanın parşömenin üzerine dökülmesine neden olmuştu.Ama en yakındakiler, parşömenin üzerindeki yazıyı görebili-yordu; siyah harfli kelimeler, alevle yazılmış gibiydi. "Boşluk'un Efendisi," dedi Saygıdeğer Yüksek Büyücü.Sonra da parmakları yanmış gibi bıraktı parşömeni elinden. Dagnarus'un cesareti, bir an için onu terk etti. Yüzü, felçgeçiren babasmınki kadar beyazlaştı neredeyse; eli, kılıcınınkabzası üzerinde kitlendi. Titrek bir nefes alacak kadar sessizkaldı. Bir an için Gareth'in hatırladığı çocuk oluverdi: sevgisiz,yoksun, yalnız, terk edilmiş. Gareth, Dagnarus'un yere yığıldı-ğını, kendisini babasının ayaklarına attığını ve af dilediğini gör-seydi şaşırmazdı—hatta bunun olmasını neredeyse bekledi.Ancak zırhı kadar siyah olan tutkusu ve zırhının parlak yüzeyikadar sert ve soğuk olan gururu, Dagnarus'u kapladı. Kafasınıkaldırdığında gözleri parlıyordu. "Lanet olsun sana!" dedi Büyücü'ye. Eliyle, Tapmakta bu-lunan herkesi işaret etti. "Hepinize lanet olsun! Ve şunu bilin-bir gün, sizlerin efendisi olacağım!" Helmos, babasının üzerine eğilmiş, buz kesen gri elleriniovuşturuyor, acı çekip çekmediğini soruyor, babasıyla ilgileni-yordu. Helmos, bu cümlesine kadar Dagnarus'a pek dikkat et-memişti. Kardeşinin niyetini anlayan adam, tanrılar tarafındankendisine verilen güçle, yüz yüze oldukları tehlikeyi açık birşekilde gördü. "Onu yakalayın!" diye haykırdı. "Onu tutun! Eğer gereki-yorsa, öldürün!" Hâkimiyet Efendileri, Lord Mabreton'un önderliğinde, kı-lıçlarını çekerek yaklaşmaya başladılar. Dagnarus, sırtını su-nağa yasladı. Güçlü ve yetenekli olmasına karşın, korkunç de-437-

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMANneyiminden dolayı zayıf düşmüştü ve onuna birden karması mümkün değildi; bir de Boşluk'un Efendisi'ne karsı hr °^~yetilerini kullanacak olan büyücüler vardı."Durun!" Her ne kadar zorlukla tanınabiliyor olsa da, birbirinepan metal ve yere vuran ayak seslerini bastıracak kadar gu ınolan bu ses, Krala aitti. Tamaros'un felçli bedenini iskemleden kaldırmayı nasıl basardığını ancak tanrılar bilirdi. Adam, dengesini sağlamaya calışarak, sol elini ileri uzattı. "Ona zarar vermeyin!" diye emretti; sesi, bir kurbağa gibiçıkıyordu. "Suç benim. Bırakın gitsin." Tamaros yere yığıldı. Tacı, başından çıkıp yerde yuvarlandıve Dagnarus'un ayaklarının dibinde, kuzu kanından oluşmuşgöletin içinde durdu. Helmos bunu görmemişti, babasıyla ilgileniyordu. Ancak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 263: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Hâkimiyet Efendileri gördüler; Saygıdeğer Büyücü de. Bu kor-kunç alâmetin anlamını çözmek için ork olmak gerekmiyordu.Hâkimiyet Efendileri, kılıçları hazır olarak durdular ama sal-dırmadılar. Tamaros, hâlâ kraldı. Bir emir vermişti ve bunauyulması gerekiyordu. Dagnarus, tacı yerden aldı ve elinde tuttu. Hâkimiyet Efen-dilerinin yüzlerine bile bakmadan yanlarından geçerek, tacıHelmos'a attı."Bunu benim için sıcak tut, ağabey," dedi Dagnarus. Sahneden atladı ve amfiteatrın zeminine zarafetle indi.Gareth ve Silvvyth de ona katıldılar; Silwyth, prensin sırtını ko-ruyordu. Hâkimiyet Efendileri, avlarını koklayan ve sahipleritarafından zapt edilen köpekler gibi kıpırdanarak, olduklarıyerde durdular. Dagnarus, Valura'ya doğru yürüdü. Kadın, sevgilisiniölürken izlediğini sandığı zaman attığı iç parçalayıcı çığlık dı-şında hiç ses çıkartmamıştı. Sapından kopartılmış bir zambakkadar solgun ve güzel olan kadın, başını kaldırıp adama baktı.Dagnarus, siyah eldivenli elini uzattı."Eğer ben Boşluk'un Efendisi olduysam, sen de benim ka-43?

^

K.nrniA.Lı.fe Kuuı

jjnırn olur musun?" diye sordu. Valura, sadece bir an için tereddüt etti. Gözleri, Dagnarus'ugeçerek kocasına takıldı ve sonra, nedimelerinin çığlıklarına vehaykırışlarına aldırmayarak, elini Dagnarus'un avucuna koydu.pCocasma sırt çevirten Valura, Dagnarus'a eşlik etti. İkili, garipve korkunç bir görkemle, büyük kapıya doğru yürüdü. Garethve Silwyth de onların arkasından ilerlerken, elf, Dagnarus'unsırtını kolladı. "Dagnarus!" diye bağırdı Helmos'un sesi, Tapmağın içindeyankılanarak. "Dagnarus, kardeşim, sana, kendini affettirmekiçin bir şans veriyorum. Seni ele geçiren bu kötülükten vazgeç.Babamız, sana merhamet göstermemizi emrediyor bize ve bizde ona itaat edeceğiz. O, seni seviyor, Dagnarus. Babamızınhatırı için geri dön."Dagnarus döndü ama sadece meydan okumak için."Boşluk seni alsın, ağabey," diye bağırdı. " Ve Babamızı da."43J

Kral Öldü, Yaşasıi) Kral Dagnarus'un tören koşumları giydirilmiş atı, yelesine vekuyruğuna güller takılmış olarak, Tapmağın önünde duru-yordu. Savaşta gösterdiği kahramanlıklar sayesinde bu şerefenail olmuş bir Kraliyet Muhafızı tarafından tutulan at, yeni Hâ-kimiyet Efendisi'ni zafer neşesiyle saraya taşıyacaktı. Kraliyet441

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANMuhafızları atın etrafında bir çember oluşturmuş, atı Tğm içine girmeyi başaramamış, yeni Hâkimiyet Efendisi' rr"kışlamak için bekleyen meraklı kalabalıktan koruyorlardı Kalabalık, neşeli ve gürültülüydü; panayırın açılmasını b vliyorlardı muhtemelen. Birçoğu susuzluklarını basürmak i H "

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 264: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yanlarında şarap şişelerini getirmişlerdi. Dagnarus'un onurubir şarkı bestelemiş, alkışlar ve yağmur gibi yağan paralar ndeniyle şarkıyı on altıncı kere söylemekte olan bir ozanın çevresine toplanmıştı bir grup. Bazı çocuklar, doğaçlama bir halkadansına başlamışlardı. Orklar da saf buldukları insanlara ücdeniz kabuğu ve bir bezelye tanesi ile oynanan basit bir kumarıöğretiyorlardı. Bir şeyin felaket bir şekilde yanlış gittiği hakkında fısıltılaryarasa kanatlı iri kuşlar gibi yayıldılar Tapınaktan ve gölgelerikalabalığın üstüne düşerek, şarkıları susturup dansları sonlan-dırdı. Tapmağın kapıları açılmıştı; artık herkes görebilir ve du-yabilirdi. Kapıların yakınında olanlar, içeride olanları aktardı-lar. Arkalarmdakiler de duyduklarını komşularına söylediler. "Boşluk. . . Boşluk. . . Boşluk. . . " Fısıltıyla telaffuz edilenbu kelime, dehşet içinde bakışlara, tutulan soluklara ve inan-mayan itirazlara yol açtı. Kalabalık, ileri doğru hareket etti; aynı anda herkeste aynıfikir oluşmuştu—neler olduğunu görmek için içeri girmelerigerekiyordu. Tapmağın kapısını koruyan askerler, buna derhaltepki gösterdiler. Kalabalığı zor kullanarak geri ittiler ancakaskerler de aynı dedikoduları duymuşlardı ve onlar tedirgingözüküyor, sık sık komutanlarına bakıyorlardı. "Neler olduğunu öğrenin!" diye emretti Komutan Argotancak cevabını, bunu söylediği anda aldı. Dagnarus, Tapmağın merdiveninin tepesinde durdu. Güneşışığı siyah zırha çarptı ve binlerce karanlık ve ürkütücü gökkuşağı rengiyle parladı. Siperliğini kaldırmış, hızla etrafa bakı-nıyor, her basamakta durarak durumu değerlendiriyordu. Neuğuldayan kalabalığa, ne de şok içindeki askerlere aldırmadı.Binlerce böcekten bir farkları yoktu. Eğer canını sıkarlarsa, on-ları ezebilirdi.442

Dönerek Silvvyth'e bir şey söyleyen Dagnarus, eliyle bir ha-reket yaptı. Elf, başını salladı. Emrine uyulacağını görenpagnarus, elini sıkıca tutmuş olan Valura ile birlikte, merdi-venlerden görkemli bir edayla inmeye devam etti. Kimse onlarıdurdurmak için bir şey yapmadı. Kalabalık ve askerler, onlarınönünden çekildiler. Anneler ve babalar, ağlayan çocuklarınıkucaklarına alarak gözlerini kapattılar. Orklar, Dagnarus önle-rinden geçerken, şeytanı uzak tutmak için kullandıkları hare-keti yaptılar. Dagnarus'un atını tutan muhafız, siyah zırhlı hayalet ya-nma yaklaşana kadar yerini korudu. Ancak sonra o da daya-namadı ve koşarak kaçtı; ruhunu iblis prense vermektense,emirlere uymadığı için ceza almaya razıydı. Prensin atı iyi eğitimli olduğundan hareket etmedi. Efendi-sinin zırhının renginin hayvan için bir önemi yoktu; korku, he-yecan ve gerilim, savaş alanını hatırlatmıştı. At, Dagnarus'abaktı ve yelesini salladı; "Hadi, gidelim artık!" der gibiydi sa-bırsızlıkla. Dagnarus, atın boynunu okşamak için durdu. "Sen de sa-dıksın," dedi yumuşak bir şekilde; etkilenmişti. "Unutmayaca-ğım." Valura'yi kollarına alarak, kadını atın eyerine oturttu. Zırhımetal ve zincirden oluşmuş değil de derisini saran siyah birörtüymüşçesine rahat ve zarif bir şekilde hareket edenDagnarus da ata bindi. Silvvyth, muhafızlardan birinden kendisiiçin bir at istedi ve Gareth, elfin arkasına oturarak kollarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 265: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

adamın ince bedenine sardı. Tapınaktan bir feryat yükseldi ve yüzlerce gırtlaktan çıkanbir ses, "Kral öldü!" diye bağırdı. Komutan Argot, çığlığı duydu. Önce Tapınağa, sonra daeyerine yerleşen Dagnarus'a baktı. Argot, atını ileri sürdü veprensin atının dizginlerini yakaladı."Aşağı inin, efendim," dedi Argot. "Tutuklusunuz." Dagnarus, hareket etmedi. Elini, sabırsızlıkla kıpırdanan,gitmek isteyen atının boynuna koyarak hayvanı sakinleştirdi."Kime sadıksın, Argot?" diye sordu Dagnarus.443

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN"Kralıma," dedi Argot, sert ve solgun bir yüzle."Kralın artık Helmos," dedi Dagnarus, sert bir şekilde"Evet, efendim," dedi Argot. Dagnarus, kılıcının kabzasına koydu elini. "Bunu kul]mayı bana sen öğrettin, Komutan. Seni öldürmem için kullamaya zorlama beni." "Ne yapmanız gerekiyorsa onu yapacaksınız, efendim"dedi Argot, sert bir sesle. "Benim gibi." "Lanet olsun sana, seni sadakatsiz piç!" dedi Dagnarus öf-keyle, kılıcını çekip kaldırırken. Komutanlarının cesaretini gören teğmenleri ve askerleriutanarak harekete geçtiler ve komutanlarını korumak için iler-lediler. Dagnarus ve takipçilerinin etrafını sardılar. Neredeysebire yüz olduklarından, Dagnarus tereddüt etti. "Benim için korkma, aşkım!" diye bağırdı Valura vahşîce,kollarını Dagnarus'un belinden çekerken. "Saldır onlara!""Bırak gitsinler, Komutan! Bu, bir emirdir."Argot, şaşkınlık içerisinde yukarı baktı. Helmos, Tapmağın merdiveninin tepesinde duruyordu."Hepsinin gitmesine izin ver. Bu, babamın ölürken verdiğiemirdi ve ben de ona uyacağım. Virtnengael'den çıkarlarkenkimse kardeşime veya onu takip etmeyi seçenlere el sürmeye-cek. Ancak eğer bu şehre geri dönerlerse, Boşluk'a taptıklarıiçin kanun kaçağı sayılacaklar ve kanuna göre ölümle cezalan-dırılacaklar." Argot, ne gözlerini Dagnarus'tan ayırdı, ne de elini dizgin-lerden çekti. "Bunu tekrar düşünün, Majesteleri!" diye bağırdı Argot.

"Şeytanî güçleri gelişmeden önce onu şimdi yakalamalıyız!" "Emirlerini aldın, Komutan," dedi Helmos; sesi, keder vepişmanlıkla sertleşmiş ve ağırlaşmıştı. "Ben, senin kralınım veemirlerime uyulacak." Yavaşça, Argot, atın dizginlerini bıraktı. "Yol açın," dedisertçe adamlarına. Dagnarus, kılıcını kınına koydu. Askerler, ters ters bakarakgeri çekildiler. Dagnarus, atına bir kelime söyledi ve atını444

(hmuzladı. At ileri fırlayınca, insanlar korku içinde kaçıştılar.cjlvvyth ve Gareth de onları arkalarından takip ettiler; elf, eyer^zerinde zarif ve rahattı, büyücü ise korku ve umutsuzluk için-de Silwyth'e yapışmış, zıplıyordu. Atların nalları, kaldırım taşları üzerinde, kalplerde ve ka-faların içinde yankılandı. Sıcak, durgun havada seslerin yankı-lanması bitene kadar kimse hareket etmedi. Ve sonra, sersemle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 266: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yen ve aptallaşan insanlar, inanmazlık ve şüphe içinde birbirle-rine baktılar. Bütün hatırlayabildikleri süre boyunca Tamaros, Kral ol-muştu. Babaları ve büyükbabalarının hatırladığı süre boyuncada Kral oydu. Bazıları, onun sonsuza kadar Kral olarak kalaca-ğını düşünmeye bile başlamışlardı. Oysa artık o yoktu ve sankibir zorba, zavallı topalların dayandıkları bastona tekmeyi bas-mıştı. Daha bu sabah hayat güvenli, belirliydi. Şimdi, hiçbir şeykesin değildi. Tapmak merdivenlerine, yeni Krallarına doğru baktılar an-cak Helmos orada değildi. Babasının cesediyle ilgilenmek içiniçeriye dönmüştü. Mutsuz, endişeli, şaşkın halk, dağılmaya baş-ladı; hızla evlerine gidip değerli eşyalarını kilit altına alacaklarve erzak depolayacaklardı, savaş zamanında yaptıkları gibi. "Bu bir hataydı," dedi Argot, sertçe. "Majestelerinin bu ka-rarından pişman olmaması için tanrılara dua edeceğim." "Babasının son nefesinde verdiği emirdi bu," dedi Tapmakiçinde görevli olan teğmenlerinden biri. "Kralı gayet net duy-dum. Kimsenin Prens Dagnarus'a zarar vermemesini emretti." "Yeni kralın saygı duymasına karşın itaat etmeyi seçme-mesi gereken bir emir bu. Tamaros öldü!" dedi Argot, karanlıkbir ifadeyle. "Artık bu dünyanın dertlerinden uzakta. Ama bizyaşıyoruz. Ve sözlerime dikkat edin—çekecek olanlar da bizle-riz."* * * * *445

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMAN Helmos, sunağa döndü. Birkaç kişi hâlâ Tapmağın ic •deki yerlerinde oturuyorlardı. Bazdan, tanık oldukları ola H n"o kadar etkilenmişlerdi ki hareket bile edemiyorlardı. Digp ı^ise bir mucize ya da en azından içlerini rahatlatacak bir şev ?ması umuduyla bekliyorlardı. Ancak çoğu, gördüklerini arkdaşlarma ve tanıdıklarına anlatmak ve yaşadıkları dehşeti knuşarak atlatmak için Tapmağı terk etmişti. Şifacı, Kralın açık gözlerini kapatmış ve ağzını çarpıtan çir-kin ifadeyi boş yere düzeltmeye çalışarak elinden gelen her şeviyapmıştı. Hâkimiyet Efendileri de cesedin etrafında şeref mu-hafızları gibi dikilmişler, Helmos'un emirlerini bekliyorlardı. Adamın ilk emri, hâlâ orada bulunan ve birisinin gidipDagnarus'a onunla derhal konuşmak istediğini söylemesi içinısrar eden Kraliçenin uzaklaştırılmasıydı. Nazik bir şekilde ka-dına Kralın ölmüş olduğu söylendiğinde ise, Kraliçe, sert birsesle, "Yine bir kriz geçiriyordur. Yakında iyileşir. Oğlum ne-rede? Neden bana gelmiyor?" dedi. "Üzüntüden ne dediğini bilmiyor. Onu kaleye geri götü-rün," dedi Helmos, Emillia'ya acıyarak bakarken. "Uyumasınayardımcı olması için de biraz haşhaş suyu içirin." "Lordum," dedi Arma, kocasının yanında durmak için iler-lerken. Kadının yüzü, gözyaşlarıyla ıslanmıştı. "Çok üzgünüm.Çok üzgünüm." Adam, kadına sıkıca sarılarak kadının aşkıyla rahatladı.Ancak uzun süre yas tutamazdı. Artık Kral oydu. İnsanlar şim-diden etrafında dolanmaya başlamış, sorular ve isteklerle üze-rine saldırmaya hazırlanıyorlardı. Ancak, her şeyden önce, ba-basına veda edecekti. Helmos ve Anna, cesedin yanına diz çöktüler. Babasınınşimdiden soğumuş olan ellerini avucuna alan Helmos, yükseksesle dua ederek, tanrılardan babasını kutsamalarını, sevmek-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 267: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ten asla vazgeçmediği kadınla tekrar birleşebileceği o güzel evekabul etmelerini istedi ve sonra da babasının hareketsiz ellerimgöğsüne yerleştirdi. Kardeşine merhamet edilmesi ve bağışlanması için de duaetmeye çalıştı Helmos, zira Tamaros'un bu şekilde davranma-44&

KflrfliA/Ute Kuı^u^u isteyeceğini biliyordu. Ancak kelimeler, yeni Kralın du-daklarından çıkmadı. Bu kelimeleri kalbinden bile geçiremedive o zaman, dua etmesini engelleyenlerin tanrılar olduğunuanladı. Bu duaya karşılık vermeyi reddetmekle kalmıyorlar,bUnu duymak bile istemiyorlardı. Ölüye karşı olan görevlerini yerine getirmiş olan Hel-^os'un artık yaşayanları düşünme vakti gelmişti. Ayağa kalka-rak, dua ederek etrafında duran Hâkimiyet Efendilerine baktı."Lord Mabreton nerede?" diye sordu Helmos."Gitti, Majesteleri." "Gitti mi? Nereye gitti?" diye sormasına karşın, bunun ce-vabını tahmin edebiliyordu Helmos. "Şerefini temizlemeye gitti, Majesteleri," dedi elf sert birşekilde. Helmos, ciddî bir ifade ile baktı. "Kardeşime zarar veril-memesini emretmiştim." "Lord Mabreton, insan Kralın emirlerine uymakla yükümlüdeğildir, efendim," dedi elf. "Ona bu salonda meydan okuma-masının tek nedeni, buranın kan dökülmemesi gereken kutsalbir yer olması." Helmos, içten içe rahatladı. Pek hoş olmayan bir ikilemdekalmıştı. Artık Boşluk'u alenen kabul eden bir insan olduğun-dan, kardeşinin yaşamasma izin verilemezdi. Ancak babasınınson isteği de prense zarar verilmemesi olmuştu. Bu sorun, gö-rünüşe göre, artık onun ellerinden alınmıştı."Leydi Valura'ya ne olacak?" diye sordu. Elfin yüzü sertleşti. "Mümkünse sağ yakalanacak. Eğeriçinde birazcık onur kalmışsa, ihanet ettiği kocasından öldü-rülmeyi dileyecek. Bu dileğinin yerine getirileceği konusundahiç şüpheniz olmasın. Eğer böyle bir dileği olmazsa, LordMabreton onu sürükleyerek evine götürecek ve ailesine teslimedecek ki bu durumda da Evine yıkım ve utanç getirmiş olacak.Kocası, kendisine yapılan alçaklığın tazminata olarak kadınınailesinin bütün mallarım ve arazilerini isteyebilir. Kadın eğerkocasına çocuk vermişse, adam onlan da öldürtecek.""Tanrılar merhamet etsin!" diye bağırdı Anna. "Suç, arıne-447

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANlerinin! Onlar masum." "Bu doğru, Majesteleri," dedi elf lord, eğilerek. "Ancak t»net edilen koca, onların kendi çocukları olup olmadığından Temin olamaz. Soyunun piçler tarafından devam ettirilmesini Hgöze alamaz. Şimdi, eğer Majesteleri izin verirlerse, bu ÜZÜolayı Rahibin Kalkanı'na anlatmamı istedi Lord Mabreton benden. Derhal gitmem gerekiyor. Tanrıların izniyle, saygıdeğerbabanızın cenaze törenine kadar geri döneceğim." "Ya Sihvyth? Ona ne olacak?" diye sordu Helmos, elfinDagnarus'la gitmeyi seçtiğini hatırlayarak. "Bundan pek emin değilim, Majesteleri." Elf lordu, Kal-kan'in sadık bir takipçisiydi. Silwyth ve ailesinin Kalkan'in

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 268: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gözdeleri olduğunu biliyordu ve Silvvyth'in, Kalkan tarafındanbir casus olarak kraliyet ailesine sokulduğundan şüpheleni-yordu. Ancak bunu yeni Krala itiraf edemezdi. Elf Hâkimiyet Efendisi, aslında, durumdan rahatsızdı.Vinnengael'in insan krallığı ve ona bağlı diğer devletler yüzyıldan fazla bir süredir ilk olarak zayıf, saldırılara açıktı. Elflordu Helmos'u severdi ama ona, elflerin Tamaros'a gösterdik-leri kadar saygı duymuyordu. Helmos bir alimdi, yönetici de-ğil. Casuslar, insanların siyasî durumu hakkında elfleri bilgi-lendiriyorlardı; Tamaros artık ölmüş olduğuna göre, Dagna-rus'un amcası tarafından yönetilen Dunkarga krallığının sadıkkalmaya devam etmesinin bir nedeni olmadığını, ayrılacağınıtahmin etti. Belki savaş bile açardı. Elf lord, bütün servetini — kiepey büyüktü — Dagnarus'un şu anda o yöne doğru gittiğineyatırabilirdi. İnsan ordularının komutanı Helmos'a sadık olduğunu gös-termişti ancak raporlar, askerlerin savaş çıkması durumundaağabeyindense Dagnarus yanında yer alabileceğini be-lirtiyorlardı. Bu durum, Dagnarus'un Boşluk'un takipçisi oldu-ğunu göstermesiyle değişebilirdi ama değişmeyebilirdi de. Bu,zaman içinde belli olacaktı. Dagnarus'un Lord Mabreton'un gazabından kaçıp kaçma-yacağına bağlıydı birçok şey. Eğer başarır ve hayatta kalırsaBoşluk'un Efendisi'nin sözüne sadık kalacağı ve Vinnengael'in44?

KflrfliA/Ute K-uuugneticisi olmak için harekete geçeceği konusunda elfin hiçIaphesi y°ktu- Eğer bu olursa, Vinnengael'de bir iç savaş çıkardı; Kalkan,bu çalkantılı dönemde elini çabuk tutup dağınık sınır kasabala-rını ve belki de daha geniş arazileri ele geçirmezse salak de-mekti. Bir Hâkimiyet Efendisi olarak, elf, barışı sağlamak için ye-min etmişti. Oysa Kalkan'm sadık bir takipçisi olarak savaşmakzorunda da kalabilirdi. Adam, şu anda nerede durduğunu me-rak etti.

Helmos, elfin düşüncelerini, sanki adamın alnına mürek-keple yazılmış gibi açık bir şekilde okuyabiliyordu. Helmos,kendisi ve halkının içinde bulunduğu tehlikeyi gördü. Bir kezdaha, bu sorunun da elinden alınmasını diledi. "Silvvyth'e gelince," dedi elf, kendisine sorulan soruyu ensonunda cevaplamak için, "onun cezasına Kalkan karar vere-cek." "Ne cezası?" diye homurdandı Dunner. Cüce, ilerleyerekHelmos'un önünde durdu. "Benim görebildiğim kadarıylaSilvvyth hiçbir suç işlemedi, on yıldan daha uzun bir süredirhizmet ettiği efendisine sadık kalmak dışında tabi! Peki PrensDagnarus'un suçu ne? Sadece, aşık olmamanın daha büyük birsuç sayılması gereken eşsiz güzellikte bir kadına aşık olmak!" "Dagnarus, Boşluk'un takipçisi olduğunu gösterdi," dediHelmos. "Boşluk!" diye hırladı Dunner. "Bunun olanlarla ne ilgisivar?" Cüce alt üst olmuş, sarsılmış, üzülmüştü. Dagnarus'a hay-ran sayılırdı. Onu çok severdi ve prense ne olduğunu kesinlikleidrak edemiyordu—cücenin belli belirsiz anladığı bir kaderdibu. Cüceler, insanlar gibi Boşluk büyüsünü şeytanî bir şey ola-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 269: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rak görmezlerdi. Boşluk büyüsüne pragmatik bir açıdan yakla-şırlar, gece gibi, ölüm gibi onun da yararlarının ve bir yerininolduğunu düşünürlerdi. "O, sürgüne gönderilmemeli! Onun karanlığı, HâkimiyetEfendilerinin daha parlak olmasını sağlıyor," diyerek ısrar etti44J

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANcüce. "Onun karanlığıyla bizim ışığımız söndü," dedi H isoğuk bir şekilde, cüceyi azarlarcasına. "Ve onun tarafını trak, babamın size duyduğu güvene layık olmadığınızı zö &~diniz." Dunner, bu sözlerden gücendi, hem de çok gücendi. Sert Wşekilde bir kez eğilerek selâm verdikten sonra arkasını dönd-ve tek kelime etmeden uzaklaştı. Helmos, cüceyi ne kadar yaraladığını fark etmedi ve zatenpek nazik olmayan kelimeleri kısa bir süre sonra başka dertleracı, korku ve utanç tarafından gömülecekti. Ölümbüyücüleri-'ölülerle ilgilenen büyücüler—babasının cesedini almak ve ce-sedi tahnit etmeye götürmek için geldiler. Helmos, ağır ve ya-ralı bir kalple izledi onları. Duygularından utanıyordu, sevgilibabasımn ölümüne üzülemediğinden utanıyordu; sadece öfke-liydi. Babasına, böylesi bir zamanda kendisini yalnız bırakmış

olduğu, bu yeni ve korkunç Boşluk'un Efendisi'ni yarattığı içinöfkeliydi. Ölümbüyücüleri işlerini tamamladılar. Cesedi hazırladılarve üzerine altınlı ipekten bir örtü serdiler. Geleneklere uygunolarak, halkın gelip son bir kez saygısını sunması için sarayınana salonunda duracaktı. Kralın cesedini omuzlarma alanölümbüyücüleri, adamı ciddî, ağır ve ölçülü adımlarla taşıyarakgötürdüler. İnsan Hâkimiyet Efendileri de bir şeref alayı oluş-turdular ve alay, Ölümbüyücülüğü Salonu'na doğru yola çıktı. Mumların alevleri bir anda büyüdü, sunak kaybolur gibioldu. Helmos, gözlerini kapattı ve dengesini sağlamak için eliniileri uzattı. Anna'nın kolunun kendisine sarıldığım ve kadınınyardım için bağırdığım duyabiliyordu ama kadirim sesi çok

uzaktan geliyor ve gittikçe azalıyor gibiydi. Bir iskemleye götürüldü—sunağın yanında duran En Say-gıdeğer Yüksek Btiyücü'nün iskemlesine. Oturan Helmos, ken-disi için endişelenmemesi için karısının elini sıkta. Gözlerininönüne kırmızı bir tül çekilmiş gibiydi ama sonra, üzerindekisiyah harfleri yakılarak yazılan kana bulanmış parşömene bak-tığım fark etti.A-50

Tiksinen Helmos, başını çevirdi. Yüksek Büyücü, aceleylearşömeni aldı, çırağına verdi. Şaşıran adam, parşömeni büyük{,jj dikkatle ama gönülsüzce tutmak zorunda kalmıştı. Parşö-men, Tapmak Kütüphanesi'nde yer alan arşive konulmak üzereuzaklaştırıldı. "Şifacı!" diye seslendi Reinholt. "Buraya gel ve Majestele-rle ilgilen!" Kral, kafasını salladı. "Hayır. Sadece bir an için gücümükaybettim. Artık daha iyi hissediyorum kendimi. Ve... "—içiniçekti—"- . . yapılacak çok şey var. Sevgilim," dedi karısına,"Kraliçeye gitmelisin. Bak bakalım, çektiği acıyı azaltmak için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 270: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yapabileceğimiz bir şey var mı." Arma, adama endişeyle bakti. "Sizden ayrılmak istemiyo-rum, Lordum." "İyi olacağım. Yüksek Büyücü'yle konuşmak istiyorum.Emülia'ya git. Şifacıyı da yanına al. Kraliçeye şefkat göster."Arma, giderken, birkaç kez arkasına dönüp kaygıyla baktı. Kadm gidip de Kral ve büyücü yalnız kaldıklarında,Helmos, "Kardeşimin ölmesini dilemem yanlış mı Yüksek Bü-yücü?" diye sordu kısık bir sesle. Reinholt, bu soruyu nasıl yanıtlaması gerektiğini düşünereksessiz kaldı. Yalan söylemek istemiyordu ancak adamı rahat-latmalıydı da. En sonunda, "Tanrılar, ne yapmanız gerektiğinibiliyorlar, Majesteleri, ve neden bunun yapılması gerektiğinide..." Helmos, hafifçe gülümsemeyi başardı. "Başka bir deyişle,tanrılar beni lânetlemeyi seçebilirler ama benim buna katlan-mam gerekiyor. Halkımın iyiliği için, kardeşimin ölmesi lazımve ben de bunun olmasını sağlamalıyım." "Belki de elf lordu—" diyerek konuşmaya başladı Saygıde-ğer Yüksek Büyücü ama pek umudu yoktu. Helmos, kafasını salladı. "Kardeşim, gücünü Boşluk'tanalıyor. Onun yardımıyla cennetten gelen alevlerin içinden sağçıkabildi. Bence, tek bir Hâkimiyet Efendisi onu öldürmeyi ba-şaramaz. Hepimiz bir arada olsak bile başaramayabiliriz. Yinede bu, eğer geri dönerse, bizim görevimiz olacak."45i

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN Reinholt, buna yanıt vermedi. Elf Hâkimiyet Efendilekendi topraklarına dönerek Kalkan'a rapor vermek için hTapmaktan çıkmadan önce birbirlerine baktıklarını görrrıü t/Yüksek Büyücü, Dunner'm incinmiş ve aşağılanmış olarak tmeşini izlemişti. Hâkimiyet Efendilerinin safları, tıpkı Tamros'un Hükümran Taşı parçalara ayırması gibi parçalanmıştıEn Saygıdeğer Yüksek Büyücü, Taş'm merkezindeki Boşlukgörmüştü. O, kafasını çevirmeyi başarmıştı ama bir başkası bu-nu yapamamıştı. Dagnarus da Boşluk'u görmüş ve onun cazi-besine kapılmıştı. Babasının sert ama sevgi dolu eli onu kurta-rabilirdi, tabi eğer tehlikeleri anlatıp onu geri çekebilseydi. Amabu olmamıştı.Yine de, verilebilecek bir umut hâlâ olabilirdi. "Babanız en iyisinin olması için hareket etti, Majesteleri,"dedi Reinholt. "Doğru olduğuna inandığı şekilde davrandı. Butrajedinin babanızın hatası olduğunu düşünmeyin. Onun tekdüşüncesi, küçük oğluna adilane bir şekilde davranmaktı.Dagnarus, bu asil, cömert hareketi aldı ve onu saptırdı, kirletti.Genç Gareth'in—tanrılar ona acısın—büyücülerin gizlilik ye-minini bozduğuna ve Yedi Hazırlık'm nasıl bir sınav olduğunuDagnarus'a anlattığına hiç şüphem yok. Bu sayede bizi etkile-mek için nasıl cevap vermesi, nasıl hareket etmesi gerektiğiniönceden biliyordu. O, kendi hayatını yitirdi, Majesteleri. Tanrı-lar onu ölüme mahkûm ettiler ve hatta, onu alevlerle yok et-meye çalıştılar. Boşluk'un yardımıyla kurtuldu. Eğer onu öldü-rürseniz, Kralın kanunlarını uygulayan cellat gibi suçsuz ola-caksınız." Gölgelerin içinde dolanan bir büyücü belirdi; Kralın ko-nuşmasını bölmek istemiyordu. Reinholt, adamı görünce, öne çıkmasını işaret etti. "Majes-teleri, onu benim için biraz bilgi toplaması için göndermiştim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 271: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Söyleyecekleri ilginizi çekebilir.""Yaklaşsın," dedi Kral. Büyücü, eğilerek Kralı selâmladı. Son derece ciddî bir ifa-deyle, "Sizin de şüphelenmiş olduğunuz gibi, Yüksek Büyücü,Boşluk'a adanmış olan ve uzun yıllar boyunca kilitli duran ka-452

Karanlık. K-uuuıim oda, kısa bir süre önce açılmış."Reinholt, kafasını salladı. "Yüksek Büyücü, Majesteleri, sizlere bunu söylemek beniüzüyor ancak... sunağın üzerinde kan bulduk."Kafasını kaldıran Helmos, bakakaldı. "Kan! Bir hayvan... " Yüksek Büyücü, iç geçirdi. "Sanmıyorum. Majesteleri. Eğerkorktuğum şey gerçekse, bu, kardeşinizin alevlerden nasıl kur-tulduğunu açıklayabilir. Ancak şimdi, elimde kanıt olmadan,daha fazla konuşmak istemiyorum." "En azından bana neden şüphelendiğini söyle," dediHelmos. Reinholt, tereddütlüydü. "Size daha fazla acı vermek iste-mem, Majesteleri. Ve korktuğum şey de gerçek olmayabilir—" "Eğer Dagnarus'la baş edebileceksem, Yüksek Büyücü,"dedi Helmos, "bunu şimdi öğrenmeliyim." Hüzünle gülüm-sedi. "Acıya gelince, beni daha fazla etkileyebileceğini sanmı-yorum; dikenli oklarla beni deşsen bile bu olmazdı." "Pekâlâ. Majesteleri, Prens Dagnarus'un Vrykyl Hançeriolarak bilinen, Boşluk'a ait korkunç ve şeytanî bıçağı ele geçir-miş olması mümkün. Bu büyülü hançer, Boşluk tarafmdan ka-bul edilen bir kişi tarafmdan kullanıldığında, kurbanının hayatözünü çalma ve bu özü, hançeri kullanan kişiye verme gücünesahip." "Tanrılar bize acısın!" diye bağırdı Helmos; yüzü kireç gibiolmuştu. "Ayrıca, Majesteleri," diye devam etti Yüksek Büyücü mer-hametsizce, "kurbanı öldüren hançer, ölüleri diriltme gücünede sahip. Bir zamanlar aramızda Zober isimli yaşlı bir adamvardı. Onun bu hançeri bulduğundan şüpheleniyorduk ancakonu yakalayamadan kaçmayı başardı." "Boşluk'a ait bir bıçak!" diye tekrarladı Helmos. "Dagna-rus, onu nasıl ele geçirebilir? Onun varlığından bile nasıl ha-berdar olmuş olabilir ki?" "Zober'in ölmüş olduğunu veya en azından çok uzaklaragittiğini düşünüyorduk," dedi En Saygıdeğer Yüksek Büyücü."Onu bulmak için daha çok şey yapmalı, nerede olduğundan453

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANemin olmalıydık ancak o sırada Boşluk'un takipçisi olduğundsadece şüpheleniliyordu. Hiç kanıtımız yoktu. TahminimGareth, Zober'le karşılaştı ve hançeri ondan aldı. Boşluk'a a'tbütün eşyalar gibi, hançer de bulunmak istemiştir." "Peki, böylesine tehlikeli bir silâhı Zober nasıl ele geçirdi?"diye sordu Helmos. Adamın gözleri kısıldı. "Onun hakkındabilgiyi nereden edindi?""İlgili kaynakları kütüphanede bulmuş olmalı, Majesteleri.""Bu tür bilgiler kilit altında olmalı, gizli tutulmalı!" "Bilgi, iki yanı keskin bir kılıçtır, Majesteleri," diye yanıt-ladı En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, nazik bir şekilde azarlaya-rak. "İyi amaçlar için kullanılan pek çok şey, kötü amaçlarla da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 272: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kullanılabilir. Haşhaş suyu acıyı dindirir, ancak büyük mik-tarda alınırsa insanı bir daha uyanamayacağı derin bir uykuyayatırır. Bütün kitaplarımızı ve el yazmalarımızı kilit altında tut-mamızı mı isterdiniz?" "Hayır," dedi Helmos, sertçe. "Ama bence mantıklı olan,böyle şeytanî konularla ilgili olan her şeyin yok edilmesi." "Ancak, Majesteleri, kötülüğe nasıl karşı koyabileceğimizive onunla nasıl savaşabileceğimizi sadece böyle şeytanî konu-larla ilgili kitaplarda bulabiliyoruz. Kötülük, dünyada var, Ma-jesteleri, tıpkı iyilik gibi. Kitaplan yok ederek kötülüğü ortadankaldıramazsınız.* "Eh, yani şimdi ne orada, ne burada," dedi Helmos, kababir şekilde ve ayağa kalktı; yorgun ve umutsuzdu. "Biraz dinlenmelisiniz, Majesteleri," dedi En SaygıdeğerYüksek Büyücü elini nazik bir şekilde Helmos'un omzuna ko-yarken. "Bizler için artık pek dinlenmek yok, Reinholt," dediHelmos. "Hem babamın cenazesi için, hem de kardeşimin birordunun başında geri dönmesi ihtimaline karşı hazırlık yap-malıyım. Şu lânetli hançer hakkında bilgi edindiğin anda banahaber ver." En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, eğilerek selâm verdi. "Tan-rılar sizinle birlikte, Majesteleri.""Zavallı babam," dedi Helmos, yumuşak bir sesle. "Karde-4€4

ktaravıUk, K.KU|Usimin nasıl bir kötülük yaptığını bilseydi, bize asla Dagnarus'unzarar görmeden gitmesini emretmezdi." "Belki, evet. Belki de, hayır, Majesteleri," dedi En Saygıde-ğer Yüksek Büyücü. "Babanız, ayağa kalkma gücünü bulup oemri verdiğinde, Ölümün kollarındaydı. Sadece tanrılar, o sonemri verebilmesi için ona güç vermiş olabilirler." Helmos, cevap vermedi. Söylenecek bir şey yoktu. Nedentanrıların böyle bir şey yapmış olabilecekleri sorulabilirdi. An-cak bu sorunun cevabının olmadığını da bütün Ölümlüler bi-lirdi. Tam oradan ayrılmaya koyulmuştu ki orklann Kaptan'ıve yandaşları önünü kesti. "Evet, ne vardı, Lordlarım?" Helmos, sakin oln^ jçm ken-dini zorlamıştı. "Kardeşinizi daha küçük bir çocukken öldürmeyi önermiş-tim size," dedi Kaptan. "O zaman alâmetler köttjydü. Baban,beni dinlemeliydi." Helmos'un buna da söyleyecek bir şeyi yoktu. Orklarla ko-nuşurken zaten kaybolup gidecek inceliklere diklet edemeye-cek ya da açıklamaya çalışamayacak kadar yorgundu. Helmos,bütün yükleri ve sorumlulukları ile artık Kral o|mUştu. Geç-meye yeltendi ama ork bir adım atarak Helmos'un yolundadurdu."Lordum... " Helmos, sinirlenmeye başlamıştı,"Bugünkü alâmetler orklar için iyiydi," dedi Kaptan. Helmos, duraksayarak, dikkatle orka baktı, "l'rens Dagna-rus'la olan savaşımda bana yardım etmeyeceğiniz anlamına mıgeliyor bu?"Kaptan, kocaman omuzlarını silken samanına baktı. "İleride, alametlerin ne gösterdiğine bakarız," diye yanıt-ladı ork. "Ama şu an için cevabımız, hayır. Vatanitmza gerj dö-nüyoruz.""Nasıl isterseniz, lordlarım," dedi Helmos.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 273: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Sahneden indi, sunaktan uzaklaştı ve tek başına yürüyereksaraya geri döndü.455

BoşM'cm Efendisi Yeni Boşluk'un Efendisi, şehir kapılarının dışına buluştuVrykyliyle. Muhafızlar, başka türlü bir emir almadıkları için,Dagnarus'un geçmesine izin verdiler. Shakur hiçbir şey sormadı, neler olup bittiğini biliyor gi-biydi. Dagnarus, kendisi ve Vrykyl arasında bir tür zihinsel bağ45^

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANolduğunu daha önce fark etmişti zira Vrykyl, prens dahgetirmeden soracağı soruya cevap veriyor ya da Dagnar 'düşüncelerini takip ettiğim belirtecek bir şey söylüyordu n U°narus da Shakur'un ne düşündüğünü arılayabiliyordu ve b' ^~çabayla, yaratılmasında katkısı olan bu varlığın düşüncele ' Zetkileyebileceğini de tahmin ediyordu. "Kralın bakam ne söylüyor?" diye sordu Dagnarus, kend'lerini kapılardan hızla çıkartan atım sakinleştirmek için kısa bisüre uğraştıktan sonra. "Dunkarga Kralı, çabalarınızda sizi destekliyor, Ekselans-ları. Sizin emrinizle, on bin kişiden oluşan bir ordu yola çıka-cak." "Mükemmel. Ama, belki de," diye ekledi Dagnarus, düşün-celi bir şekilde, "amcam benim hakkımda anlatılacak olan ya-lanları duyduktan sonra beni desteklemez. Bana şimdiden 'şey-tan' diyorlar ve sevgili ağabeyim Helmos'un bu inancı güçlen-dirmek için elinden geleni yapacağından emin olabilirsin." "Güvenilir bir sırdaş olan bakanla yaptığım görüşmedeedindiğim izlenim, güneşin gökyüzünde parladığını söylesebile, amcamzm Helmos'a inanmayacağı. Ayrıca Reynard çokhırslı biri ve hırs, sadece görmek istediğini görür." "O halde Vinnengael'e döneceğim," dedi Dagnarus, duvar-dan kendisim şaşkınlık içinde izleyen askerlere bakarken. Sesiniyükseltti. "Krala, geri döneceğimi ve döndüğümde, ordumunbaşında olacağımı söyleyin!" "Ah, gidelim, Lordum!" dedi Valura umutsuzca. "Buradaçok vakit kaybettik!" Dagnarus, alaycı bir şekilde, "Helmos bizi takip etmeyecek.Onda o yürek yok," dedi. "Ama kocam takip edecektir, Lordum," dedi Valura, alçakbir sesle. "Onu utandırdım ve rezil ettim. Bizi yakalayıp şerefinikurtarana kadar dinlenmeyecektir." "Bu doğru, Ekselansları!" diye bağırdı Silvvyth. "Bakın! Şu-raya bakın!" Kapılar, arkalarından kapamyordu. Caddelerden bir tozbulutu yükseldi. Dagnarus, yere çarpan toynakların sesini du-452

vabiliyor' hatta hissedebiliyordu; okçuluk konusunda çok yete-nekli neredeyse yüz kadar elf, arkalarından sürüyorlardı atla-rını.Dagnarus, düşmanlarından kaçmaya utandı. Yalnız ol-saydi/ dövüşmek için kalabilirdi. Tanrılara bile kafa tutacak ka-dar güçlü hissediyordu kendini. Ancak Valura'yı düşünmesi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 274: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gerekij'ordu. Kocasının öfkesinin başlıca hedefi o olacakü veDagnarus, aynı zamanda hem dövüşüp hem de onu koruya-mazdı. Atım mahmuzlayarak, hızla yoldan aşağıya inmeye baş-ladı. Shakur ve Silvvyth de atlarını hızla sürerek onlan takipettiler. Rengi solmuş ve titreyen Gareth, gözlerini sıkıca kapattıçünkü dövüşmekten ziyade attan daha çok korkuyordu. Ölüm-cül bir kavrayışla yapıştı Sihvyth'e. Lord Mabreton, kapıları açık tutmaları için muhafızlara ba-ğırıyordu ancak Dagnarus, insan askerlerin, bir elf tarafındanverilen emirlere uymakta pek de aceleci davranmayacaklarımbilirdi. Kapıda biraz gecikeceklerdi ve bu da kendisine zamankazandıracaktı. Atını sürerken, stratejisini geliştirdi. İlk hedefi, peşindekilerden kurtulmakü. Sonra da savunmayapabileceği ve Valura'yı koruyabileceği bir yer bulmalıydı.Omzunun üstünden arkaya bakmayı göze alınca, kapıların tek-rar açılmaya başladığım gördü ama çok yavaş hareket ediyor-lardı. Elfler, kapıların arkasında kalmışlardı. Dagnarus'un üze-rinde ilerlediği yol, bir tepenin etrafından dönerek kıvnldı veşehrin kapılan görüntüden kayboldu. Dagnarus, yolu birkaç kilometre daha takip etti ve sonra,aradığı patikayı bularak atını yoldan çıkarttı ve ormana daldı.Diğerleri de onu takip etti; birbirinin içine geçmiş, geçilemezgibi gözüken bu çalılıkların arasından ilerlemeye çalışırken at-ları yavaşlamıştı. Atların toynakları altmda ezilen adaçayımnkokusu doldurdu havayı. "Shakur! İzlerimizi gizle!" diye emretti Dagnarus, atım ya-vaşlatarak. Siyah miğferinin altındaki yüzü gözükmeyen Vry-kyl, anladığım belirtmek için başım salladı. Aü hâlâ harekethalindeyken eyerinden indi ve yola doğru koştu. Sahip olduğugücü kullanan Vrykyl, oradan buradan koparttığı çalıları, dal-+53

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlan ve çeşitli türde bitkileri kullanarak, geçtikleri açıkı,*,ledi. & giz" Dagnarus, yer yer kapanmış ve hatta bazı yerlerde tmen yok olmuş patikada hızla ilerlemesi için zorladı atını H akesin unutmuş olduğu patika, eski zamanlarda Vinnengaelkederinin düşmanlarına karşı koruduğu eski, yıkık bir karakol"gidiyordu. Dagnarus ana yoldan saparak, belirli bir riski göze almıştıAti hızlıydı ve elflerin sürdüğü atları çok geride bırakabilirdiFakat iki kişiyi taşıyan bir at—Sihvyth'inki gibi—bu yorucuhıza uzun süre dayanamazdı. Eğer plânı işe yarar ve elfler pati-kayı atlarlarsa, Dagnarus, Valura'yla birlikte birkaç gün bo-yunca—elfler kovalamaktan vazgeçene kadar—orada kalacak-larını düşündü; sonra da kaçarlardı. Karakol, İldurel Gölü'ne bakan bir uçurumun kenarına ku-rulmuştu. Bir zamanlar orada yakılan uyarı ateşleri köyden gö-rülebiliyor ve halkı, denizden gelen düşmanlara karşı uyarı-yordu. Dağın yamacından çıkartılmış taşlardan yapılmış olankarakol, yüz yıldan fazla bir süredir kullanılmıyordu;Vinnengael büyük bir şehir olup da güçlü duvarları herhangibir saldırıya karşı korunmasını sağladığından beri. Karakolun ufak muhafız kulübesi harap hâldeydi; duvar-ları dökülüyordu ve çatısı, uzun bir zaman önce çökmüştü.Pencerelerini koruyan panjurlan yoktu ve neredeyse çürümüşolan kapısı, paslı menteşeleri üzerinde sallanıyordu. Ancak ka-rakol, mükemmel bir saklanma yeriydi. Buranın varlığını sa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 275: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dece birkaç insan hatırlıyordu. Elflerin bilmesi ise neredeyseimkânsızdı. Dagnarus'un bilmesinin nedeni, Komutan Ar-got'un bir zamanların balıkçı kasabasının savunması açısındankarakolun ne kadar önemli olduğunu göstermek için onu kü-çük bir çocukken buraya getirmiş olmasıydı. Sonraki yıllarda, Dagnarus gizli bir av köşkü olarak kul-lanmak amacıyla gelmişti karakola. Uçurumun kenanna oturupengin göle, etrafındaki topraklara ve Vinnengael şehrine bak-maktan hoşlanıyordu. Bir kartalın bile manzarası daha iyi ola-mazdı. Dagnarus, karakoldan, şehrin savunmasındaki eksik-46>C

Karanlık Kuuu.Hideri görebiliyordu ki şimdi de bu eksikliklerden yararlanacakve eğer Kral olursa, bunları giderecekti. Atı, dik patikada dikkatli bir şekilde ilerlerken, DagnarusValura'nın iyi olduğundan emin olmak için arkasına döndü.Endişelenmesine gerek yoktu. Kadın, yaşadıkları heyecanınkeyfini çıkartıyordu. Yüzü kızarmış, coşkulu bir gülümsemeyledudakları aralanmıştı ve elf kadının gözleri memnuniyetle par-lıyordu. Adam, kadının kahkaha attığını bile duydu; öyle doludolu bir kahkahaydı ki bu, kayalara çarpan su gibi yankılandı. Silvvyth, bir zamanlar askerdi; atını güzel bir şekilde sürü-yor ve Dagnarus'a ayak uydurabiliyordu. Gareth, en sonundagözlerini açmayı başarınca, kendisine dik bir uçuruma tırmanı-yorlarmış gibi geldi ve tekrar gözlerini kapattı. Shakur henüzdönmemişti. Vrykyl, elfler hakkında rapor verebilmek için ar-kada bekliyordu. Dagnarus ve takipçileri karakola ulaştıklarında, güneş, bugarip ve korkunç gün üzerine batıyordu. "Korkarım burayı pek rahat bulmayacaksın, aşkım," dediDagnarus, attan inmesi için Valura'ya yardım ederken. "Amaburada sadece birkaç gün, kocan bizi aramaktan bıkana kadarkalmamız gerekeceğini düşünüyorum." Valura, ciddîydi. "Kocam bizi aramaktan asla bıkmayacak,sevgilim. Bin yıl yaşasak bile." Dagnarus, siyah bir kurda benzeyen miğferini çıkarttı veterden ıslanmış saçlarını salladı. Silvvyth, Gareth'i vardıklarına,güvende olduklarına, attan inebileceğine ikna etmeye çalışı-yordu. Gareth, gözlerini açtı; çok, çok aşağıda akan, gümüş birkurdeleye benzeyen nehre dehşet içinde baktı. Titreyerek ba-kışlarını başka yöne çevirdi. Attan aşağı inmeye çalıştı ama okadar gergindi İd, kasları korkudan kaskatı kesilmişti. Kaydı vesert bir şekilde yere düştü. "Rahibin Kalkanı, benim müttefikim," dedi Dagnarus, gü-ven verircesine gülümseyerek. "Ağabeyimin hükümranlığımdevirmek için bana adam ve silâh sağlamaya söz verdi. Bununkarşılığında, istediği sınır kasabalarını alacak. Lordlarmdanbirinin kişisel kan davasımn müttefikliğimizi zedelemesine izin461

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANvermez." Valura, hüzünlü bir şekilde gülümsedi. "Bizi ne kadartanıyorsun." Adamı şefkatle öptü. "Sihvyth, sana durumu ac k*lar. Kendim yapamayacak kadar yorgunum. Hayır, sevgilimben hâlledebilirim. Tek ihtiyacım olan, yere serebileceğim bi'battaniye." "Bir pelerinin bile yok," diye azarladı Dagnarus, nazikçe

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 276: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Dağlarda gece soğuk olur. Ah, aşkım," diye ekledi ellerini tu-tup kadını kendine doğru çekerken. "Seni neye çektim ben böy-le? Yıkım, utanç, tehlike. Yemek yok, altında uyuman için ko-kan bir at battaniyesinden başka hiçbir şey yok. Benimle gelme-yi seçerek yanlış yaptın. Kocanla kalmalı ve diğerleri gibi beniterk etmeliydin. En azından bu gece evinde güvende olur, ipekçarşaflı sıcak yatağında yatar, tavus kuşu dili yer ve yıllanmışşarap içerdin." "Demir kelepçelerini ve karanlık hücresini özleyen, kaçakbir mahkûm kadar özlüyorum onları," diye yanıt verdi Valura.Sesi sertleşti. "Bütün hayatım boyunca bir mahkûmdum—öncebabamın evinde, sonra da kocalarınım evlerinde. Artık beniaşkımın zincirinden başka bir şey bağlamıyor ve o da unutmabeni çiçeklerinden ve örümcek ağlarından yapılmış. Fakat buzincir o kadar sağlam ki, ölüm bile onu koparamaz. Eğer yarmölürsem, aşkım, dudaklarımda bir gülümsemeyle gideceğimzira bugün mutluydum. Sırrımızı açıklamaktan, seni ne kadarçok sevdiğimi bütün dünyaya göstermekten dolayı mutluy-dum." Adam, kadının ellerini öptü, parmaklarını öptü ve sonra dadudaklarını öptü. Kadının itirazlanna aldırmayarak, muhafızkulübesine girerken kadına eşlik etti ve içeride onu rahat ettir-mek için elinden geleni yaptı. Silwyth, atlarla ilgilenmek içinuzaklaştı. Muhafız kulübesinin arkasında bulunan yıkık ahır,yorgun hayvanlar için az da olsa barınak görevini görecekti. Gareth, düşüşünden o kadar sarsılmış ve o gün olan fela-ketlerden o kadar tükenmişti ki, kimseye bir faydası dokun-mazdı. Muhafız kulübesini çevreleyen yıkık taş duvarın üzerinebitap bir hâlde çöktü ve gökyüzüne baktı. Uzun, kızıl çizgiler462

Karavdıh Kuuu.batan güneşin, bulutları kanlı parmaklarıyla yakalamış, geceyekaymaktan kendisini kurtarmaya çalışıyor gibi gözükmesineneden olmuştu. Dagnarus yaklaşırken, morali bozuk bir şekilde izledi gü-neşin batışını."Eh, buna değdi mi?" diye sordu Gareth acımasızca. "Acı mı?" Dagnarus'un gözleri karardı, rengi attı; hatırla-dığı ıstırap yüzünden yumruklarını sıktı adam. "Sağ kalaca-ğıma inanmamıştım," dedi bir an sonra, sert bir sesle. "Alevle-rin yaşattığı acı dayanılmazdı. Ben. . . " duraksadı, "tanrılarınyüzlerini görebildim! Kızgın değildiler. Sadece üzgünlerdi."Korkunç bir şekilde gülümsedi. "Garip, ama aklıma Evaris-to'nun seni dövmesi geldi. Tanrılar beni cezalandırırlarken tıpkıonun gibi gözüküyorlardı." Bundan bahsetmek istemiyormuş gibi tereddüt etti amakonuşmaya ihtiyacı vardı. "Ölmek kolay olurdu. O dayanılmaz acıdan kurtulmak içinölmek istedim. Ama sonra, tanrıların yanında beni izleyen başkabir yüz gördüm—ağabeyimi. Benim acı çekmemi, dudaklarındabir gülümsemeyle izliyordu." "Hayır, öyle değildi," diye itiraz etti Gareth, şaşırarak."Helmos'u gördüm. Çok korkmuştu. Seni alevlerden kurtar-mak için hayatım tehlikeye attı! Diğer lordlar onu geri çektilerve o zaman bile onlardan kurtulmaya çabaladı." "Öyle mi?" Dagnarus, omuzlarını silkti. "Eh, belki de ya-nılmışımdır. Ne olursa olsun, gerçekten de hayatımı kurtardıçünkü bana tanrılarla mücadele etme iradesini ve gücünü ve-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 277: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ren, onun kendini beğenmiş sırıtışıydı. Alevlerin ortasında, ka-ranlığı aradım. Karanlığa girdim ve onun boşluğunda, alevlersöndü. Ve karanlık beni ödüllendirdi! Beni bir Hâkimiyet Efen-disi'nden daha güçlü kıldı. Babamın yarattıklarından bile dahaiyi oldum.""Boşluk'un Efendisi," diye mırıldandı Gareth. "Büyülü gücünü içimde hissedebiliyorum, tıpkı bir kadınıniçinde büyüyen yeni yaşamı hissetmesi gibi; ya da en azındanben öyle düşünüyorum," diye devam etti Dagnarus, kendinden4&3

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANgeçmiş bir halde. "Güç, henüz çok körpe ama geçen herbirlikte büyüyor." ' anla "Lord Mabreton'dan kaçmak için ona ihtiyacın olacak " Hdi Gareth, karamsarca. "Peh!" Dagnarus, güldü. "Yanlış yoldan gitti. O ve adamlan şimdiye Tinnafah yolunu yarılamışlardır!" Esneyerekrindi. "Tanrılar! Çok yoruldum! Bir iki saatliğine Valura'nınyamna yatacağım." Dagnarus, zırhlı kollarına ve siyah göğüslüğüne baktı"Uykudan bahsetmişken, bu garip zırhla ne yapacağım? Çokrahat—onu giydiğimi bile zorlukla fark ediyorum. Sanki derimveya tırnaklarım gibi bir parçam olduğunu hissediyorum. Yinede bütün bir gün ve gece boyunca üzerimde kalması gerekmi-yordur herhalde." "Ağabeyiniz Helmos ve diğer Hâkimiyet Efendileri, tanrılartarafından kendilerine verilen bir madalyon takıyorlar, Ekse-lansları," dedi Gareth. O da kendini yorgun hissetmeye başla-mıştı ama uyumaya korkuyordu. Gözlerini ne zaman kapatsa,prensin kutsal alevler içinde yandığım görüyordu. "Madalyonadokunup tanrılara yalvardıklarında, zırhları meydana çıkıyor." "Tanrılara dua etmemin bana pek yararımn olacağım san-mıyorum artık," dedi Dagnarus, çarpık bir ağızla. "HerhaldeBoşluk'a da dua etmeyeceğim?" dedi şüphe içinde. Gareth, içini çekti ve kafasım salladı. "Hayır, Ekselansları.Boşluk, tanrılar gibi koşulsuz vermez. Boşluk, önce alır sonradileğinizi yerine getirir. Siz, ruhunuzu verdiniz. Boşluk da ada-ğınızı kabul etti ve size yeni bir hayat, bir zırh ve zırhın içindekibüyüleri verdi." Gareth, zırhı yakından inceledi. Zırh, adamın vücudunaoturuyordu, vücudunu tekrar yaratmıştı. Kaburgasının, kasla-rının, kirişlerinin ve kemiklerinin hatlarını görebiliyordu. Gö-ğüslüğün ortasında, kalbin üzerinde, bir simge vardı. Basit birsimgeydi bu—dört elementi simgeleyen dört şekil. Ortalarındaise zırhın kendisinden daha koyu, geceden daha koyu, siyah birnokta vardı.Gareth, zırha dokunmamaya dikkat ederek, parmağıyla işa-464

KUYC\vd.l\z Ku\ş\uet etti. "Şu şekil, Ekselansları. Şuna bir bakın." Dagnarus, kafasını eğerek baktı. "Onu hatırlıyorum!" dediyumuşak bir sesle. "Ben. . . ölürken, sanırım, onu gördüm! A-levlerin ortasındaki karanlıktan oluşan bir tekerlek, önümdejöndü. Bunun anlamı ne?" "Bu, Boşluk'un kadim bir sembolü. Şekiller, diğer dört ele-menti simgeliyor. Ortada da Boşluk var. Avucunuzu sembolünüstüne koyun, Ekselansları, ve zırhın kaybolmasını dileyin."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 278: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, kendisine söyleneni yaptı. Zırh, şaşkın bakışları-nın altında yok olarak prensin derisinin içine girdi; parlak ka-ranlıktan damlalar her bir delikten süzülerek, prensin kanınınparçaları oldular. Dagnarus, tören sırasında giydiği beyaz cüb-be ile kaldı. Boynunda, yuvarlak bir madalyon asılıydı. Tek,büyük bir taştan oluşan madalyon, bir elmas gibi güneş ışığıaltında parlıyordu; tek farkı, simsiyah oluşuydu. Adamın yantarafında da Vrykyl Hançeri, kendi iradesiyle duruyordu; büyüile sabitlenmişti. Dagnarus, madalyon ve hançere memnuniyetle, cübbeyeise iğrenerek baktı. "Düğün gününde bir bakire gibi giyinmişolarak ata binerken çok güzel gözükmüş olmalıyım! Ah, işteVrykyl! Elflerden ne haber?" "İzimizi tamamen kaybettiler, Sahip," dedi Shakur, at sır-tında eğilerek selam verirken. "Boşluk'ta gizlenerek bekledimve onların hızla geçip gittiğini gördüm. Sizi yolda yakalamayao kadar odaklanmışlardı ki, kimse yolun kenarına bakmayı akıledemedi." "Aptallar!" Dagnarus, onları, küçük gördüğünü gösterenbir hareketle çıkarttı aklından. Shakur'un eyerinde duran çan-taya ilgiyle baktı. "Şunun içinde kıyafet yoktur, değil mi?" "Aslında, var, Sahip," diye yanıtladı Shakur. Çantayı aça-rak, içinden deri bir tunik, ince bir ipek gömlek ve bir yün pan-tolon çıkarttı. Onları Dagnarus'a doğru tutunca, beğenmeyerekbaktı prens. "Bir kasabalı kıyafeti. Daha iyisini alana kadar bunlarla ida-re etmem gerekiyor sanırım. Üzerlerindeki kahverengi leke dene?"4-G5

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Kan, Sahip," dedi Shakur soğukkanlılıkla. "Bana c'gizlememi emretmiştiniz, ben de en iyisinin hiç iz bırakm ^olduğuna karar verdim. Cesedi gömdüm, adamın eşyaları ^^satmak için yanıma aldım." "Silvvyth," dedi Dagnarus, "bunları al ve yıka; bak bakalbana uymalarını sağlayabiliyor musun." Shakur, miğferinin siperliğini kaldırarak ölü gözlerini acı£çıkardı. Vrykyl, kirli giysileri elfe doğru tuttu. Silvvyth, duygularını belli etmeyen bir yüz ifadesiyle, biradım geri çekildi. "Onları yere bırak," diye emretti Silwyth, almak için hare-ket etmeden."Gel de benden al, Elf," dedi Vrykyl, alayla. Silvvyth, hareket etmedi. İğrenerek burnunu buruşturdu."Hayır. Senin üzerinde ölüm ve çürümenin kokusu var!" "Onun adı Shakur, Silvvyth," dedi Dagnarus, bu yüzleşmeyineredeyse eğlenerek izlerken. "O, bir Vrykyl, Boşluk'un bir ya-ratığı ve bana hizmet ediyor—senin gibi," diye ekledi, sert birsesle. Sihvyth, prensin önünde eğildi. "Ekselanslarının hizmetin-deyim. Ekselanslarına sadığım ve sanıyorum ki bunu kanıtla-dım. Ancak kutsal hayatın bu çürümüş taklidine hizmet etme-yeceğim!"Dagnarus'un yüzü, öfkeden kıpkırmızı kesildi. Gareth, prensin kolunu çekiştirerek, hızla fısıldadı, "Üze-rine daha çok gitmeyin, Ekselansları! Silvvyth'e önem veriyor-sanız uzatmayın! Elfler, ölüme saygı duyarlar, ölmüş olanlarahürmet gösterirler. Elfler, ruhlanrun bu hayatı terk ettiklerinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 279: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

başka bir yere, daha iyi bir hayata gittiklerine inanırlar. Ruhun,ölü bir bedende hapis olması fikri, onlar için tiksindiricidir." Dagnarus'un öfkesi patlayacak gibi oldu ama adam,Silvvyth'e hiçbir şey söylemedi. Aklına gelen yeni bir düşünce,içini sıktı adamın."Valura da böyle mi hissedecek, ne dersin?""Öyle olacağını düşünüyorum, Ekselansları," dedi Gareth."O zaman Vrykyli uzağa gönderirim. Önden gidip amca-?*£>&

KarfliA/Lte K-uuujjun ordusuyla buluşabilir. Shakur!" diye seslendi Dagnarus."Senin için yeni emirlerim var—""Çok geç, Ekselansları," dedi Gareth, kısık bir sesle. Valura, kulübenin kapısında duruyordu. Kadirim yüzübembeyaz kesilmişti ve Shâkur'a tiksinerek, korkuyla bakı-yordu."Ölüm!" diye fısıldadı kadın. "Ölüm, benim için geldi!" Kadının dizleri çözüldü. Açık kapıya yaslandı ve yere dü-şecekti ki, Dagnarus, kadına doğru koştu ve onu kollarındanyakaladı. "Hayır sevgilim. . . aşkım!" dedi prens. "Ölüm değil, hayat!Ölümü yenmenin bir yolunu buldum. Bu beden ölmeyecek!" Valura'nm gözleri, kanla lekelenmiş kıyafetlere kaydı. "Baş-kalarının hayatlarını yiyerek besleniyor!" Titreyen kadın, gözle-rini kapattı. "Onu duydum." "Benim amacım uğruna," diye vurguladı Dagnarus. "Be-nim amacım uğruna ölüyorlar. Tanrılar adına, bunun için şük-retmeliler! Zavallı, küçük hayatları yüceliyor, benim hizme-timde değer kazanıyor. Benden şüphelenme, aşkım," diye ek-ledi kaşlarını çatarak; sinirlenmiş ve canı sıkılmıştı. "Benimyaptıklarımı sorguluyor musun?" "Hayır, hayır!" dedi Valura, ancak yüzünü Vrykylden çe-virdi ve hatta onu görmemek için ellerini kaldırdı. Başını,Dagnarus'un göğsüne yasladı. "Yapmam gerekeni yaptım," dedi adam, soğuk bir sesle."Seni iğrendiren bu yaratık olmasaydı, kaçamazdık. Şimdi bile,o olmasa, muhtemelen kocanın merhametini dileniyor olurduk.Vrykylin gücü ölümlülerinkinin on katı, ölümlülerin zayıflıklarıonda yok, uyumaya veya beslenmeye ihtiyacı yok. Dinlenmeyegereksinim duymuyor, ölürken, bana yaşam özünü verdi! Osayede beni öldürmesi gereken alevlerden sağ kurtuldum. O veben, birbirimize bağlanülıyız," diye ekledi Dagnarus, sesi hu-şuyla yumuşayarak. "Onun düşünceleri, benim. Benim düşün-celerim, onun. Dünyanın sonuna bile gitse, yine de ona emirverebilirim ve o da emirlerime uyar."Dagnarus, Vrykyl Hançeri'ni eline alarak, Valura'nm göre-4<&7

MARGARET W E İ S ve TRACY H İ C K M A Nbileceği şekilde tuttu. Kadının çenesini yakaladı ve kadın baçevirdiğinde, kadını hançere bakmaya zorladı. "Beni dinle, aşkım," diye devam etti Dagnarus, hançeri kdinin korku dolu gözlerinin önünde tutmaya devam ederek""bu silâhla, babamın yarattığı Hâkimiyet Efendisi kadar Vrykvlyaratmayı planlıyorum. Her biri bana yaşam özünü verecek vböylece ben de ölümü kandıracağım. Bir elf kadar, hatta dahauzun yaşayacağım. Bunu bir düşün! Sen ve ben ayrılmayacağızSen genç ve güzel kalmaya devam ederken ben yaşlanıp ölme-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 280: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yeceğim. Her zaman beraber olacağız ve bunu mümkün kılantek şey de Vrykyl. Shakur'a lanet etme. Ona minnettar olmalı-sın." Valura, dönüp Vrykyle baktı ancak bunu gönülsüzce yaptı.Gözleri, canlandırılmış cesedin ölü gözleriyle buluştu. Kadınsarardı ve titredi. Ancak bakışlarım kaçırmadı. "Aptallığım için beni affet, sevgilim," dedi fakat dudaklarıo kadar renksiz ve gergindi ki, zorlukla hareket etmişlerdi. Dagnarus, kadım şefkatle öptü. "Gel, aşkım. Yorucu bir günoldu. Tükendin." Muhafız kulübesine girerken Valura'ya eşlik etti ve kısa birsüre sonra geri döndü. "O nasıl?" diye sordu Gareth gergince. "İyi gözükmü-yordu." "Şok edici bir manzaraydı. Benim suçum. Onu, bunun içinhazırlamalıydım," diye yanıtladı Dagnarus. "Bir süre sonra bu-nun gerekliliğini kabul edecektir ancak şimdi alışmak için za-mana ihtiyacı var ve bu da Vrykyl buradayken olmaz. Shakur!Dunkarga'ya git. Olanları anlat onlara. Orduya derhal ihtiyacımolduğunu söyle. Ne zaman harekete geçebileceklerini öğren." "Verdiğiniz emirlere uymak zorundayım, Sahip," dediShakur. "Ancak tekrar düşünmenizi isteyeceğim sizden. Ekse-lansları henüz tehlikeden kurtulmuş değiller ve sizi koruyabile-cek çok az kişi var." "Muhafıza ihtiyacım yok," dedi Dagnarus. "Elfler, ele geçi-remeyecekleri bir şeyin peşinden koşturuyorlar. Benim söyledi-ğimi yap, Shakur. Dunkargalıların olaylardan derhal haberdar4«&g'

K-arfliA-Ute KUMUedilmesi gerekiyor. Helmos, destek almak için Dunkarga'yagideceğimi biliyor. Ağabeyim beni önlemek için ordularınıDunkarga'ya doğru yola çıkarmış bile olabilir! Sana bir emirverdim, Shakur. Bana itaat edeceksin." Vrykyl, eğilerek selâm verdi. Kanlı giysileri Silwyth'in aya-ğının dibine fırlatan Vrykyl, siperliğini indirdi, atını döndürdüve ağaçların arasında dört nala ilerlemeye başladı. "Peki, şimdi sorun ne?" diye sordu Dagnarus, sinirleGareth'e dönünce.

"Hiçbir şey, Ekselansları," dedi Gareth."Sence Vrykyli göndermekle hata mı ettim?" "Burada yararlı olabilirdi, Ekselansları," dedi Gareth, kas-vetle. "Bu gece nöbet tutmamız lazım ve hepimiz çok yorgu-nuz." "Nöbet tutmamızı gerektirecek bir şey yok!" dedi Dagna-rus, öfkeli bir şekilde. "Ama eğer seni mutlu edecekse, sen veSihvyth uyurken ilk nöbeti ben tutarım. Şimdi biraz işe yara.Kuyudan su çek ve yiyebileceğimiz bir şeyler bulmaya çalış.Silvvyth, sen de şu giysilerdeki kan lekelerini çıkartmak içinelinden geleni yap." Muhafız kulübesine giren Dagnarus, kapıyı ardından o ka-dar sert kapattı ki, kapı neredeyse tamamen kırılacaktı. Alacakaranlığın son ışıkları hâlâ gökyüzündeydi ama gece,şimdiden ağaçların arasından sızmaya başlamıştı. Gareth, nasılyiyecek bulabileceğini bilmiyordu. Bir karanlıkta yıldızlar ka-dar parlak ve beyaz bir ateş, kendilerini arayanlara yol göste-rirdi. Gareth, eğilerek, SiTvvyth'in giysileri toplamasına yardım et-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 281: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ti. "Lord Mabreton'un gerçekten izimizi kaybettiğine inanıyormusun?" diye sordu yumuşak bir sesle. Silwyth, sanki gölgeleri aralayabiliyormuş ve arkalarındaolanları görebiliyormuşçasma bakü alacakaranlığa. Belki deGareth'ten daha fazlasını görebiliyordu. Elflerin görüş mesafe-leri, insanlarınkine nazaran çok daha fazlaydı. Sihvyth konuş-tuğunda, Gareth, elfin gördüklerini değil, hissettiklerini anlattı-ğım fark etti.+6$

MARGARET WE I S ve TRACY HİCKMAN "Lord Mabreton'un artık hayatında tek bir amacı var—•kam. Sadece bir tek şey hissediyor—nefret. Demirin mıkn *"çekilmesi gibi çekiliyor intikamımn ve nefretinin merkezine R9gece hepimiz çok dikkatli olmalıyız."***** O gece, dikkatli oldular. Dagnarus, hiçbir şey olmasa bilesadece midelerinin guruldamasının onları bütün gece uyanıktutacağını söyledi. Terslenerek de olsa, Lord Mabreton onlarıararken, bu tepe üstünde bir ateş—büyülü ya da değil—yak-manın aptallık olacağını kabul etmişti. Bulutlar gökyüzünükapladılar; gece, hayatı boyunca bir evin veya kalenin rahatduvarları dışında bir gece geçirmemiş olan Gareth'in hayaledebileceğinden çok daha karanlıktı. O karanlıkta kuyuyadüşmekten veya ormanın içinde kaybolup bir daha asla yolunubulamamaktan korkarak, harabeye dönmüş kulübeden çık-maya bile çekindi. Ancak kendini rahatlatmak zorundaydı ve dolayısıyla ku-lübeden çıkarak kör karanlıkta tuvaleti aradı. Şansına, tuvaletde karakol binası gibi beyaz taştan yapılmıştı. Arka bahçedekara bir delik olan kuyuya düşmeden yolunu bulmayı başardı. Sihvyth, giysileri yıkadı ve güneş altında ısınmış büyükdüz kayaların üzerilerine kurumaları için serdi. Dagnarus, be-yaz cübbeyi çıkarttı, bir top şekilde katladı ve bir köşeye fırlattı.Gece ılıktı. Sabaha kadar iç çamaşırlarıyla durabilirdi. Prens, ilknöbeti tutmak için dışarı çıktı. Valura da ona eşlik etti; birkaçsaat için bile olsa ondan ayrı kalmaya dayanamıyordu. Kadınbiraz uyumuştu ve dediğine göre, kendini daha güçlü hissedi-yordu. Gareth, uyumak için uzandı ancak yorgunluktan bitapdüşmüş olmasına karşın, günün olaylarının verdiği huzursuz-luğun dinlenmesine müsaade etmediğini fark etti. Dagnarus veValura'nın dışarıda kısık sesle konuşup gülüştüklerini duyabi-liyordu. Gülmeler, sık nefes alıp vermelere ve zevk dolu inle-melere dönüştü. Dagnarus, pek iyi nöbet tutmuyordu.+JO

k.flrfliA,Lte KUİAU Gareth, onların sevişmelerini iğrenerek, sinirlenerek, kıska-narak, içerleyerek dinledi. Daha da kötüsü, Sihvyth, toparlaya-fak yastık yerine kullandığı pelerinine başını dayar dayamazuyumuştu. Gareth, yattığı yerde dönüp durarak sesleri duy-mamaya, sadece birkaç adım ötede olanları hayal etmemeyeçalıştı. Ancak Dagnarus ve Valura, hafifçe kıkırdayarak içerigirdiklerinde kendindeydi. Dagnarus omzuna dokunup ikincinöbeti alma sırasının geldiğini söylediğinde de, öyle değilmişgibi davranmasına karşın hâlâ uyanıktı. Gareth, tek kelime etmeden çıktı ve yerini alarak, karakolunküçük istinat duvarındaki bir çıkıntıya oturdu. Ve sonra da,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 282: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

uyumaması gerektiği için, uyuyakaldı. Sihvyth'in tepesindedikilip kendisine bakmasıyla uyandı. "Benim halkım arasında, nöbet tutarken uyuyan savaşçınınuyanmasına izin verilmez—asla. Boğazı, orada kesilir." Pişmanlıkla, "Üzgünüm," dedi Gareth, ayağa kalkmaya ça-lışırken. Etrafına bakındı. "Ben. . . ben uzun süre uyuduğumusanmıyorum." "Uyumadın." Sihvyth, sertti. "Ben uyanıktım ve senin mı-rıltılarını duydum, içinin geçtiğini tahmin ettim. İçeri gir. Yata-ğına geri dön. Senin nöbetini alacağım. Zaten günde birkaç sa-atten fazla uyumam." Gareth, kuvvetsizce itiraz etmeye çalıştı ama Sihvyth bunaizin vermedi. "Sessiz ol. Ekselanslarını veya Leydi Valura'yi uyandırma.Bırak da bir geceyi huzur içinde geçirsinler." Silwyth, duvaraoturarak, gözlerini karanlığa dikti. Gareth, elfin yanında biraz oyalandı. "Bizi bulacaklarındançok emin gözüküyorsun.""Eminim." "Peki bir şey yapmamız gerekmiyor mu?" diye sorduGareth, aciz bir şekilde. "Hangi savaş büyülerini biliyorsun, Büyücü?" diye sorduSilwyth, buna yanıt olarak alaycı bir sesle. "Hiçbirini," diye itiraf etti Gareth. "Bir savaş büyücüsü ol-mak için eğitilmiyordum."ArJ-±

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN "O hâlde uyumaktan başka pek bir şey yapamazsın"Silwyth, taş duvara iyice yerleşti ve Gareth'e sırtını döndü. Düş kırıklığına uğrayan Gareth, kovuluşunu uysallıkla kabullendi ve ufak sığmağa geri döndü. Yatarak, gözlerini karan-lığa dikti; ta ki en sonunda uyku gelip onu korkularından kur-tarana dek.472

Fedakârlık Dagnarus şafakla birlikte uyandı. Valura, adamın kolla-rında, başını adamm göğsüne dayamış bir hâlde uyuyordu.Gözleri kapalıydı, derin derin nefes alıyordu; adamm gücündegüven bulmuş, sıcaklığıyla rahatlamıştı. Adam, onu rahatsızetmek istemiyordu, bu yüzden de hareket etmeden yatmaya473

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMAN"O hâlde uyumaktan başka pek bir şey yapamaSilvvyth, taş duvara iyice yerleşti ve Gareth'e sırtını döndü^111'" Düş kırıklığına uğrayan Gareth, kovuluşunu uysallık!bullendi ve ufak sığmağa geri döndü. Yatarak, gözlerini karlığa dikti; ta ki en sonunda uyku gelip onu korkularından k*""tarana dek. Ur"472

Dagnarus şafakla birlikte uyandı. Valura, adamın kolla-rında, başını adamm göğsüne dayamış bir hâlde uyuyordu.Gözleri kapalıydı, derin derin nefes alıyordu; adamın gücündegüven bulmuş, sıcaklığıyla rahatlamıştı. Adam, onu rahatsızetmek istemiyordu, bu yüzden de hareket etmeden yatmaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 283: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

473

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKM ANdevam ederek kadının uykusunu bölmedi. Dışarıda kuşlar gürültüyle şakıyor ve sahip oldukları allarm sınırlarını belirliyorlardı. Birbirlerine kur yapan çiftiyuvalarının üzerinde bağrıştılar. Adam, yumuşak bir hareketiValura'nm yüzüne düşen saçları aldı. Kadm, onun aşkı içirt kocasıru terk etmişti. Kadına karşı muazzam bir aşk vardı içindDagnarus'un. Enerjik ve çabucak sıkılan bir yapıya sahip olmasından dolayı, normalde, gözlerini açtığı anda yataktan çıkmıolurdu. Bugün, o kadar huzurlu ve sakindi ki, bütün sabah boyunca kadınının yanında yatabileceğini düşünüyordu."Ekselansları!" diye seslendi Sihvyth, pencerenin dışından. Dagnarus, Valura'yı uyandırmaktan korkarak yanıt vermedi. Elfi duymazdan gelmek, uyuyormuş gibi yapmak isted'ama Silwyth'in sesinde acil bir durum olduğunu gösterir bir şevardı. Dikkatli, nazik bir şekilde, Dagnarus kolunu Valura'nm başımn altından çekti. Kadın, uykusunda mırıldandı, göz kapaklan kıpırdadı ama uyanmadı. Müşfik bir edayla, yastık olarak kullandıkları cübbesini kadmın başının altına koydu ve kadını nazikçe öptü. Sessizeayağa kalkarak, parmak uçlarında açık pencereye ilerledi."Ne var?" diye sordu ters bir şekilde. "Sessiz olun, Ekselansları," dedi Sihvyth. Pencerenin altınaçömelmişti ve dikkatle ormana bakıyordu. "Gölgede kaim." "Ne var?" diye sordu Dagnarus yeniden. Prens, elfin bak-tığı yere baktı. "Ne gördün?""Hiçbir şey," diye yanıtladı Silvvyth. "O hâlde bu sürünmelerin ve çömelmelerin nedeni ne?" di-ye sordu Dagnarus sinirle. "Dinle! Kuşlar ötüyorlar; meşgul vemutlular. Urkmemişler." Bir daldan diğerine atlayarak oyunoynayan sincapları işaret etti. "Hayvanlar özgürce dolaşı-yorlar." "On bin elften oluşan bir ordu ormanda olsaydı bile, Ekse-lansları, yine böyle dolaşırlardı," dedi Silvvyth, içtenlikle. Sesiyumuşak ve alçaktı. "Elflerle daha önce savaştınız. Siz de bili-yorsunuz, Ekselansları. Havanın yaratıkları olan ve istekleri-474

K9.YR\Aİl\Z KUU|Umizi yerine getirmekten memnuniyet duyan kuşları çok severiz.Elf askerleri, hayaletler kadar sessiz hareket edebilirler; şu anetrafımızı sarmış olabilirler!" Dagnarus, kulübeden ayrılarak dışarı çıktı. Bir gariplik ol-duğunu düşünmüyordu ancak Sihvyth'in de söylemiş olduğugibi, daha önce elflerle savaşmıştı ve kurnaz ve akıllı bir düş-man olduklarından onlara saygı duyardı. Silwyth'in önerdiğigibi gölgede kaldı."Bir şey gördün mü? Bir şey duydun mu?" "Hayır, Ekselansları. Ama havada bir tat var. Hoşuma git-meyen bir koku. Hepimiz içeride kalsak daha iyi — " "Lordum?" Valura'nın uykudan boğuklaşmış sesi geldi içe-riden. Kadın, pencerenin altına çömelmiş olan Dagnarus'u gö-remiyordu ve bu yüzden de onu aramak için gün ışığına çıktı. Ok, o kadar hızlı, o kadar sessiz uçtu ki, uçuşu yumuşak ettarafından engellenene kadar kimse onu görmedi. Valura inledive kapıya yaslandı; baldırına saplanmış tüylü sapa dehşet için-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 284: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

de baktı. Kan, yaranın etrafından akarak kadının ipekli elbi-sesini lekeledi.Dagnarus, öfkeyle uludu ve ayağa fırladı. "Hayır, Ekselansları!" diye bağırdı Sihvyth, prensi yakala-yıp tehlikeden uzak tutmaya çalışırken. Dagnarus'a hedeflenmiş başka bir ok uçtu havada. Sıradanbir ölümlü olsaydı, ok adamın kalbine saplanırdı. Boşluk, Efen-disi' nin tehlikede olduğunu sezerek, onu korumak için hareketegeçti. Siyah zırh, kara bir su gibi bedeninin etrafında akarakadamı saldırıdan korudu. Ok, siyah göğüslüğe çarptı. Sapı alevler içinde yok oldu,ucu ise zarar veremeden yere düştü. Dagnarus, bayılan Valu-ra'yı kucağına aldı ve kadını güvende olabileceği kulübeniniçine taşıdı. Silwyth, öfkeyle vızıldayan okların arasından, açık pence-reden kafa üstü içeri atladı. Dagnarus'un çığlığına uyananGareth, kapıyı kapattı. Oklar ya kapıya çarptılar, ya da panjur-suz pencerelerden sinir bozucu sesler çıkartarak geçerek karşıduvara vurdular.4J-5

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMA "Yatın! Yere yatın!" diye emretti Silwyth, Gareth'i yakyıp aşağı çekerken. Dagnarus, Valura'yı beyaz cübbenin üzerine yatırdı. KaHran giysisi tamamen kan olmuştu. Rengi uçmuş, gözleri fal tagibi açılmış olan kadın, acıyla titriyordu. Soluklan sıklaşrnıştıKanla yapış yapış olmuş eli, baldırmdaki oka uzandı. Kadına amansız bir umutsuzluk içinde bakan Dagnarus, kı-lıcına uzandı."Kulübeye saldıracaklar. Sence kaç kişi—" "Hayır, Ekselansları," diye bağırdı Silwyth. "Onların plânıbu değil. İçeride olduğumuz sürece bize saldırmayacaklar." "Neden? Ormanda dolanarak ne kazanmayı umabilirlerki?" diye sordu Dagnarus, sinirden titreyen bir sesle. "Saldırmayacaklar, zira Leydi Valura'yı öldürmekten kor-kuyorlar. Onu canlı istiyorlar," dedi Silvvyth, sert bir şekilde.Yaraya baktı. Kan, yaradan hızla akıyordu. Silwyth, bakışlarınıprense çevirdi. "Ancak korkarım, bu ok pek iyi hedeflenmemiş,efendim," dedi yumuşak bir sesle. "Ana arterlerden birini del-miş. Hayatta kalması mümkün değil." "Sen nasıl bilebilirsin?" diye soran Dagnarus, öfkeyleSilwyth'i kenara itti. "Şifacı mısın? Aşkım." Kadına doğru eğile-rek, soğuk ellerini avucuna aldı. "Aşkım!" "Prens Dagnarus," diye bağırdı bir ses, pencerenin dışın-dan."Lord Mabreton," diye mırıldandı Silvvyth. "Boşluk'un Efendisi!" diye bağırdı elf. "Artık senin için birkaçış yok. Seni, adil bir düelloya davet ediyorum. Eğer şereflibir erkeksen, kabul edersin. Ancak öncelikle, bir zamanlar Ley-di Mabreton olarak bilinen, ama artık adı Fahişe olan o sada-katsiz, şerefsiz, ruhsuz kadını vermen gerekiyor. Yanımda birşifacı var. Fahişeye iyi bakılacak—hak ettiğinden daha iyi hemde. Eğer akıllıysa, benden ölüm diler. Bu ona şerefini geri ver-mez ama ailesini kepazelikten kurtarır. Eğer yapmazsa, onuailesine geri götüreceğim ve kaderine babası karar verecek. "Onu ya dışarı gönderirsin," diye devam etti Lord Mabre-ton, soğuk ve sert bir sesle, "ya da kan kaybından ölmesini iz-47&

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 285: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Knra\Alüfz KUİAU.lersin. Karar vermen için sana otuz dakika veriyorum." Valura, kanla kaplı elini uzatarak, Dagnarus'un kolunu ya-kaladı. Gözleri kararmış, ıstırapla gölgelenmişti. "Hayır!" diye yalvardı kadın. "Beni ona verme!" Ölümünsoğukluğuyla titredi, gözleri acıyla kapandı. "Ben. . . ölmeyitercih ederim... "Dagnarus, kadının yanına diz çökerek onu öptü. "Seni asla vermeyeceğim!" diye söz verdi. "Asla!" Silvvyth'edöndü. "Bir şey yap!" diye tısladı. Gareth, kadının kalp atışlarıyla fışkıran kanı durdurmayaçalışıyordu ama başarılı değildi. Prense baktı ve kafasını salladı."Ben, şifacı değilim," dedi. "Ve Boşluk büyüsünde de iyileştiricibüyüler yok. Eğer oku çıkartırsan, belki—" "Kancalı yapmışlar!" dedi Dagnarus, acı bir şekilde. "Bu la-net olası oklarla vurulanlar gördüm! Eğer çıkartmaya çalışırsan,bacağındaki kasları yırtar. Sadece bu acı bile onu öldürür." Dagnarus, Valura'yı kollarına alarak sıkıca sarıldı. "Aşkım,aşkım benim! Ölmemelisin! Beni bırakmamalısın!" Valura gözlerini açtı. Elini uzatarak, Dagnarus'un siyahmiğferinin açık siperliğinden adamın tenine dokundu. Doku-nuşu, adamın yanağında kanlı izler bıraktı. "Gölgelerin banauzandığını görüyorum," dedi kadın bitap bir şekilde. "Ama, biryol var. Ben gidince... beni. . . onlardan biri yap." Kadın tekrarelini uzattı ve Vrykyl Hançeri'ne dokundu. "Her zaman. . . bir-likte olacağız..." "Hayır!" diye haykırdı Dagnarus, dehşet içinde. Kadını,kana bulanmış cübbenin üzerine yatırdı tekrar. "Hayır!" diye

yineledi titrerken. "Leydi Valura... " dedi Gareth, benliğinin merkezine kadarsarsılmış bir halde. "Ne söylediğinizi bilmiyorsunuz! Bu lânetliölüler, sadece yaşamı taklit ediyorlar! Gerçekten hayatta değil-ler! Yaşayanlarla besleniyorlar... " Kadının kanından kayganlaşmış parmakları, hançerin kab-zasını sıkıca kavradı. "Dagnarus. . . " Gözleri adamın gözlerini aradı, buldu vetuttu. "Seni terk etmeyeceğim. .. asla. Ruhumu... Boşluk'a ve-+J-J-

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANriyorum." "Ah, tanrılar! Hayır!" diyerek haykıran Dagnarus, dizler"nin üstüne çöktü. Valura tek kelime bile etmedi, hiç ses çıkartmadı. Adamkadının ölmesini izlemekten başka hiçbir şey yapamıyordu'Kadının bakışları, adamı görebildiği sürece, ölüm, adamın gö-rüntüsünü kaplayana kadar adamın üzerinde kaldı. Hançeredokunan eli gevşeyene kadar orada durdu. Gözleri Dagnarus'abakmaya devam etti ama artık bir şey görmüyordu. Dagnarus hareket etmedi. Hiçbir şey söylemedi, daha fazla

bağırmadı. Kadının yanında o kadar uzun bir süre diz çökmüşolarak kaldı ki, taşa dönmüş, kendisinde sunulmayan Dönü-şüm en sonunda ona bahşedilmiş gibiydi. Gareth, herhangi birtepki veremeden, sersemlemiş bir hâlde oturduğu yerde kala-kalmıştı. Derin bir şekilde içini çeken Silvvyth, kadının açık göz-lerini kapatmak için ileri uzandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 286: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Ona dokunma!" dedi Dagnarus, vahşîce. Dudaklarını birbirine bastırdı. Bir anlık bir tereddütten son-ra, hançeri kaldırdı. "Son dileğini yerine getireceğim," dedi sıkılı dişlerinin ara-sından. "O, uygun bir aday mı?" "Bunu yapamazsınız, Ekselansları!" diye bağıran Silvvyth,hançeri almaya çalıştı. Dagnarus, elfe elinin tersiyle vurarak, onu odamn diğer ta-rafına gönderdi. Duvara çarpan Silvvyth, yere yığıldı. Dagnarus, elfin ölüp ölmediğine bakmak için kafasını çe-virmedi. Hançeri, Valura'nm hareketsiz göğsüne koydu. "Ekselansları," dedi Gareth, huysuzca. "İstediğinizin bu ol-duğuna emin misiniz? Bir düşünün! Onun neye dönüşeceğinibir düşünün! Bir canavar—" Kelimeler, adamın dudaklarmda öldü. Prensin korkunç öf-kesi karşısında büzüldü. "Anlat!" diye emretti Dagnarus. Ağzı köpürmüştü. Gözlerikararmış ve çökmüştü. "Bana ne yapmam gerektiğini hatırlat!""Kanı... " diye başladı Gareth tereddütle."Yaşamı!" diye bağıran Dagnarus, eğilerek, dudaklarını ya-47*

Kttrnvdık Kuuuraya yapıştırdı ve bir çocuğun annesinin göğsünden süt emmesigibi, kadının kanını içti. "Hançeri. . . göğsüne. .. yerleştirin," dedi Gareth, acıma vekorkudan kendini kaybetmiş bir hâlde. "Ejderhanın başı.. . ba-şına doğru. . . Orta kısmı, hizalı olacak. . . " Devam edemedi.Başı dönüyordu, bayılmaktan korktu. Dagnarus'un dudakları, kadının kanına bulanmıştı. Han-çeri Valura'nın göğsüne yerleştirdi, elini çekti ve beklemeyebaşladı. .Hançer yavaş yavaş havalanmaya başladı. Ejderhanın siyahve parlak pulları hançerden düşerek Valura'nın etini parçala-dılar. Pullar her dokundukları yerde derinin altına girerek ha-reket ettiler; ta ki kadının bütün bedeni, sert, siyah bir kabuğabenzeyen parlak bir zırhla kaplanana dek. Dagnarus, taş gibi, nefret dolu, hareketsiz bir yüzle izlediolanları. Bir karganın kanatları kadar kara kanatlı bir kuşla süs-lenmiş siyah bir miğfer, Valura'nın yüzünü kapattı. Siyah çivilieldivenler kapladı ellerini. Kadının bedeninden hiçbir parçaaçıkta kalmadı. Kadın, karanlık tarafından yutulmuştu. Valura'nın elleri hareket etti, uzandı ve miğferinin siperli-ğini kaldırdı. Kadının gözleri açıldı. O gözlerde hayat yoktu;karanlık, soğuk ve donuk bir bakışla sabitlenmişlerdi. Gözler,Dagnarus'u aradı ve kadının içinde hiç hayat olmayan bakışlanadamın üzerinde durdu."Seninleyim," dedi kadın. "Daima." Eldivenli elini uzattı. Adam, kadının elini yakaladı ve parmaklarım, dudaklarınagötürdü. "Daima," dedi. Kelimeler, kadmın kanıyla lekelenmişdudaklarından çıkmışlardı ve ölüm aleminden konuşan kadı-nınkilerden daha soğuk, daha cansızlardı. "Zamanınız doldu," diye bağırdı Lord Mabreton. "Fahişeyidışarı gönderin yoksa biz gelip onu alacağız." "Tamam," dedi Dagnarus, yumuşak bir sesle. "Sana, karınıgöndereceğim." Kayıtsız bir edayla arkasına baktı. "Sihvyth.Bana sadık mısın, yoksa artık düşmanlarım arasında mı olmakistiyorsun?"Elfin bilinci yerine gelmişti. Kafasını temizlemek için sal-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 287: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

+J3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANladı, çenesini oynattı. Dudağında açılan bir yarıktan kayordu ve dilini ısırmıştı. Yeni yaratılan Vrykyle tiksinerek^'ve hızla gözlerini çevirdi. akh "Hizmetkârmızım, Ekselansları, her zamanki gibi" d H.dudağmdaki kanı silerek. "Hatamı affedin." ' "Affedildin," dedi Dagnarus, soğuk bir şekilde. "Leydi Vlura, kocasına teslim olacak. Sen de ona eşlik edeceksin." Vrykyl şekil değiştirmişti. Siyah zırh ve kuş kanatlı miğfergitmişti. Valura, yaşarken olduğu kadar güzel bir halde, yaralı've çaresiz bir durumda, kana bulanmış cübbenin üzerinde yatıyordu. Soğuk, ölü bakışları Silwyth'inkilerle birleşti. Adam"baştan aşağı ürperdi. Yüzünün rengi attı ama sendelemedi. "Sizi utandırmayacağım, Ekselansları," dedi ve eğilerek, birzamanlar Leydi Valura olan Vrykyli kucağına aldı. Sihvyth, Boşluk'un korkunç soğuğunu ve yarattığı illüzyo-nun sakladığı ancak asla gerçeğe dönüştüremediği siyah zırhınkırılgan sertliğini hissedebiliyordu. Silvvyth'in sırtı, Dagnarus'adönüktü. Sadece Gareth, Boşluk'un lânetli yaratığına dokun-mak zorunda kalan elfin içindeki mücadeleyi görebildi; öyle birmücadeleydi ki bu, elf, gizlemeyi başaramıyordu. "Emirleriniz nedir, Ekselansları?" diye sordu Sihvyth, se-sinde hafif, çok hafif bir titremeyle. "Leydi Valura'yı... "-kadından, Shakur'a hep yaptığı gibiVrykyl diye bahsetmemişti-". . . açıklığa taşı ve yere bırak.Lord Mabreton, onu almaları için adamlarım gönderecek. Sen,aşkım, onlarla ilgileneceksin."Valura, başım salladı ve korkunç bir şekilde gülümsedi."Ben, Lord Mabreton'un düello teklifini kabul edeceğim,"dedi Dagnarus. Kılıcının kabzasını tuttu. "Bunun için sabırsız-lanıyorum. Gareth, elf okçular, ağaçların arasında saklanıyor,işaretimle, ormam ateşe vereceksin. Sihvyth, sen de LeydiValura'yla işini bitirince ahıra koşacak ve atları güvenli bir yere,alevlerden uzağa götüreceksin. Kısa bir süre sonra, işimiz bi-tince sana katılacağız."*****4?0

Kflrflt^Ufe Kuuu"Onu getiriyorlar, efendim," diye bildirdi elf askerlerdenbiri- Lord Mabreton, prensin hizmetkân Sihvyth'in, yaraii elfkadınım yıkık kulübeden taşıyarak çıkartmasını acı bir üzün-tüyle izledi. Lord Mabreton güzel karısını gerçekten çok sev-mişti. Hatta Lord, ağabeyinin karışıyken bile kadım sevme gü-nahım işlemişti. Lord, yasak aşkım centilmence gizlemişti veeğer ağabeyinin zamansız ölümü yüzünden aşkım uygun birşekilde gösterme fırsatı bulamasaydı, onu mezarına götürecekti. Valura'mn aşkına karşılık vermediğinin farkındaydı amasabır ve sevgiyle, kadının kalbini kazanabilmeyi ummuştu. Bir-likte geçirdikleri son aylar, başarılı olduğu konusunda umut-lanmasına neden olmuştu. Evlilikleri boyunca ilk defa Valurasıcak davranmış ve yatakta istekli olmuştu. Daha neşeli gibiydi,insanlar arasında yaşamaktan yakınmıyordu. Artık lord, kadımn sevişmelerinden neden zevk aldığım bi-liyordu—rol yapıyor, başka bir adamın aşkının kokusunu giz-lemek için onu seviyordu. Kadımn ani mutluluğu da aym ne-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 288: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dene bağlanabilirdi. Lord Mabreton, kadının her hareketini, herkelimesini hatırladı ve nasıl bu kadar kör olabildiğine hayretetti. Geceleri uyamp kadının yataklarında olmadığım görmüştü.Kadın da ona uyuyamadığını söylemişti, serin havada yürümekiçin dışarı çıkıyordu. Evleri yerine geceler boyunca kalede kal-mış, Kraliçenin kendisinden kalmasını istediğini iddia etmişti. Lord Mabreton, kendisine ve Evine sürmüş olduğu lekeyüzünden kadından nefret ediyordu. Okçularına, kadını baca-ğından vurmalarım ve onu sakatlamalarım emretmişti. Şifacılarsağ kalmasını sağlayacaklardı ama kadımn sonu sadece alçak-lara özgü bir ölümdü, tabi eğer kadının içinde bir parça onurkalmışsa. Adam, yine de, elf hizmetkâr kadını nazikçe yere ya-tırırken ona bakamıyordu. Aşkının kalbinde olduğunu hissedi-yor, hâlâ çok güzel olan kadınla göz göze gelmeye cesaret ede-miyordu. Adamın gözleri yaşlarla doldu. Zayıflığım görmemeleri içinsırtım adamlarına döndü. Prensin elf hizmetkârı, görünmeyenefendisine doğru eğilerek selâm verdi.421

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Efendim, Prens Dagnarus Lord Mabreton'un meydanokumasını kabul ediyor. Onunla burada, Leydi Valura'nm ka-nıyla ıslanmış bu arazide tek bir düello için buluşacak." "Mükemmel," dedi Lord Mabreton. Güneş ışığı altındagümüş rengi parlayan Hâkimiyet Efendisi zırhı üstündeydi"Dünyayı bu iblis prensten kurtaracağım." "Ya prensin hizmetkârı, Silwyth ne olacak, efendim?" diyesordu okçulardan biri, üzerinde atılmaya hazır bir ok bulunanyayını kaldırarak. "O, halkımız için bir yüz karası. Onu rahat-lıkla öldürebilirim." "Bırakın gitsin," dedi Lord Mabreton, gergin bir şekilde."Onunla atalar ilgilenir." Aslında, lord, Sihvyth'in Kalkan'm emrinde olduğunu veKalkan'in da bu genç elf hakkında çok iyi şeyler düşündüğünübiliyordu. Kalkan'm en sevdiği casusunu öldüren kişi olmakgibi bir niyeti yoktu Lord Mabreton'un. "Siz ikiniz, gidip kadım alın. Onu şifacılara taşıyın. Ona iyibaksınlar ve gerekli her şeyi yapsınlar. Yolun en azından birkısmında ata binmek zorunda, zaten sonra da eve giderkensedyeye yatırılacak." Elfler, kendilerine emredileni yaptılar. İki elf, silâhlarım ye-re bırakarak, kan kaybından bitkin düşmüş ve acıdan bayılmışValura'nın bir battaniye üzerinde yattığı yere yaklaştılar. Elfleryamna yaklaştığında, kadın, başım kaldırabilecek ve kolunayaslanarak doğrulabilecek gücü buldu kendinde. "Bana dokunmayın!" dedi sert bir bakışla. "Kendim gide-rim!" Yardımı reddederek, acı içinde ayağa kalkü. Okun sapı hâlâbacağındaydı. Ağırlığım yaralı bacağına vermek zorunda ka-lınca yüzünü çarpıtıp inledi, neredeyse düşüyordu. Yine debüyük bir çaba harcayarak ayakta kalmayı başardı. Dudaklarımacıdan sıkmış bir halde, bembeyaz bir yüzle ilerledi. Her adımbir ıstırap olmalıydı ama kadın bütün yardım tekliflerini red-dederek dayandı. Böylesi bir cesaret ve dayanıklılık, itibarım kaybetmiş bi-rinde bile takdir edilecek bir şeydi. Elf askerlerden onaylayan422

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 289: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

KaraiAİık Kuyucırıltılar yükseldi. Lord Mabreton, kadına doğru koşup onukollarına almak, ondan özür dilemek ve onu geri almak isteğinibastırmak için tekrar başka yere bakmak zorunda kaldı. Aile-sine karşı olan görevi, böyle bir harekete izin vermezdi. Kendisini toplayana ve gizli gizli kadına bakıp şifacılaraulaşabileceğinden emin olana kadar bekledi. Kadın, yavaş ya-vaş ve acı içinde ilerliyor, aksak yürüyüşünde yardımcı olma-ları için ağaç gövdelerine yaslanıyordu. Her şeye rağmen kendibaşına yürümeye devam etti. Muhafızlar arkasından ilerliyorama ona dokunmuyorlardı çünkü kadın, ne zaman ona doruhareket etseler, küçümseyen, öfkeli bakışlarla itiyordu onları. "Lord Mabreton!" diye bağırdı soğuk bir ses. "Sabırsızlanı-yorum." Hâkimiyet Efendisi, gözlerini, bir zamanlar karısı olan ka-dından ayırdı ve onun iblis sevgilisine çevirdi.Kılıcım çekerek, düelloya ilerledi Lord Mabreton.***** "Unutmayın, Ekselansları," diye uyardı Gareth, Dagnarusilerlerken, "bir Hâkimiyet Efendisi'nin kılıcı, kutsanmış bir si-lahtır; bu yüzden de sizi öldürebilir." "Yine de, Leke," dedi Dagnarus kıvırarak, "beni iki kere öl-dürmek zorunda." Biri şafak gibi parlayan gümüş renkli giysiler giymiş, diğe-riyse boş gece gibi siyah ve karalara bürünmüş iki savaşçı, şerefsahasında buluştu. Siperliklerini indiren savaşçılar, birbirlerininyüzlerini değil, göz yarıklarından sadece gözlerini görebiliyor-lardı. İkisi de, rakibinin gözlerine bakıyor, bir sonraki darbeninnereden geleceğini kestirmeye çalışıyordu. Birbirlerinin etrafında döndüler. Dagnarus, kılıcını savurduve bu darbe Lord Mabreton tarafından kolaylıkla savuşturuldu.Elfin kılıcıyla yaptığı öfkeli hareket, Dagnarus tarafından saptı-rıldı. Birbirlerini tartıyor, rakiplerinin çevikliğini ve becerisiniölçüyorlardı. Birbirlerine denk oldukları kısa bir süre içindeortaya çıktı.423

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Gareth, pencereden çekildi. Büyüsüne yoğunlaşması hkadar güçlü bir büyüyü yapmanın kendisine yaşatacağı a'c Uhazırlanması gerekiyordu. İzlemek için açık kapıda durSilvvyth'in yanma gitti. Yumuşak bir sesle, "Kimi destekliyorsun?" diye sordu elfgözlerini savaşçılardan ayırmadan."Ekselanslarım, elbette," diye yanıtladı Gareth.Elfin bakışları—karanlık ve alaycı—Gareth'e kaydı. Gareth, bu bakışları karşılamaya çalıştı ama yapamadığımfark etti. Gözlerini düelloya çevirdi. Dagnarus becerikli bir dövüşçüydü. Askerlerin düşünmeyevaktinin bulunmadığı, durmadan değişen koşullarda hızla veiçgüdüsel olarak hareket etmek zorunda oldukları savaşın kar-maşasında çok başarılıydı. Ancak Dagnarus'ta yetenekli bir dü-ellocunun sabrı yoktu. Elf lordun yanıltıcı hareketleri, kaçışlarıve manevraları, düelloyu hemen sonlandırmak isteyen prensikısa bir süre sonra sinirlendirdi. Dagnarus, hata yapmaya baş-ladı. Silvvyth, dilini şaklattı; tıpkı daha küçüklerken prens dikkafalı davranarak bildiğini okuduğu zaman yaptığı gibi. Bu ses, Gareth'i oyun odasına geri götürdü. Kaybolmuş saf-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 290: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

lığına kederlenemiyordu; onu, kaleye adım attığı anda ardındabırakmıştı. Ancak kaybolan hayallerine yas tutabilirdi. Işılda-yan gümüş ve parlayan siyah, görüntüsünü bulamklaştırdı. Biran için kafasım önüne eğdi. Yamnda duran Sihvyth, nefesinituttu. Kalbi korkudan parçalanan Gareth, başım kaldırdığında,Lord Mabreton'un kılıcım Dagnarus'un göğsüne sokmuş oldu-ğunu gördü. Hâkimiyet Efendisi'nin tanrılar tarafından kut-sanmış olan kılıcı, Boşluk'un Efendisi'nin siyah zırhını kolay-lıkla delmişti. Lord Mabreton, kılıcını çekerek serbest bıraktı. Ardındanakan kan, Dagnarus'un siyah zırhım yıkadı. Dagnarus bağırmadı. Kılıcının güçsüz elinden düşmesineizin vererek, açık yaraya, içinden akan kanma baktı; şaşırmışgibiydi. Dizlerinin üstüne çöktü. Ellerini göğsüne bastırdı.424

Ka\rtt\Aİüz Kuuu Şövalyelik ve şeref gereğince, Lord Mabreton, ölmekte olanadama daha fazla saldırmazdı. Hâkimiyet Efendisi, kanı te-mizlemesi için kılıcını zırh taşıyıcısına verdi. Kollarını göğsü-nün üzerinde birleştirerek, düşmanının ölümünü izlemeye ha-zırlandı Lord Mabreton. Dagnarus, öne doğru düşüyormuş gibi yaptı. Son anda, kı-lıcını kavradı. Ayağa fırlayarak, ileri doğru bir hamle yaptı. Şa-şıran ve korkan, gördüklerine inanamayan Lord Mabreton, si-lâhsız bir şekilde kaldı, saldırıyı engelleyemedi. Dagnarus, kılı-cını Lord Mabreton'un boğazına soktu. Darbe vahşice, acımasızdı. Siyah kılıç, gümüş zırhı kesti,adamın kafasını vücudundan ayırdı. Daha bedeni yere yığıl-madan önce ölmüştü Lord Mabreton. Zırh taşıyıcısı, ölen efen-disinin kılıcıyla, gözü dönmüş bir şekilde saldırdı prense.Dagnarus, zırh taşıyıcısının yüzüne zırhlı eliyle vurdu ve ada-mın boynunu kırdı. Elf Hâkimiyet Efendisi'nin başsız cesedibaşında duran Dagnarus, kanlı kılıcını havaya kaldırdı. "Sırada kim var?" diye bağırdı, miğferinin alfandan kor-kunç bir şekilde yankılanan bir sesle. "Boşluk'un Efendisi'nemeydan okuyacak kim var sırada?" Şifacılarm Valura'yı taşımış oldukları yerden, korku doluçığlıklar ve haykırışlar yükseliyordu—baygın olan kadın, ölüm-cül bir siyah kuşa dönüşmüş, kendisini öldürmüş olanların etle-rini parçalıyordu. "Artık gitmelisin, Gareth," dedi Silvvyth. Sesi sakindi, hiçbirduygu taşımıyordu. "Emirlerini biliyorsun." Gareth, emirlerini biliyordu. Boşluk'un karanlığına gizlene-rek kapıdan dışarı süzüldü ve dikkatleri dağılan elf okçular ta-rafından görülmeden kulübenin arkasına koştu. Koşmaya de-vam etmek, uçurumun kenanna gelene dek koşmaya devametmek ve sonra da koşmak, doğrudan kutsanmış kayıtsızlığıniçine atlamak geldi içinden. Ancak bunu yapmadı. Kendini öl-dürmeye cesareti olmadığından değil—ölüm, şu an onun içinçok kolay olurdu. Yapmadı çünkü içten içe aslmda zaten öl-müştü. İçi, en az Valura veya Shakur kadar bir Vrykyldi. SadeceDagnarus öldüğünde, Vrykyller, lânetli varoluşlarından kurtu-425

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKIVİANlabileceklerdi. Sadece Dagrıarus öldüğünde Gareth özerbilecekti. 6 kala-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 291: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus'a gelince, o zaten ölmüştü. Onun laneti, tekratekrar, tekrar ve tekrar, tekrar ve tekrar ölmeye devam etmeler^***** O gece, Vinnengael halkı, İşaret Tepesinde yanan büyükateşi izlemek için evlerinden çıkıp sokaklarda toplandı. Kara-kolun uzun zamandır terk edilmiş olduğunu herkes biliyordu-o tepede bir işaret ateşi yakılmayalı yüz yıl geçmişti. Bu ateşinbüyülü olduğu belliydi; zira beyaz alevlerin ortası yeşil vemordu. Uçları o kadar yükseğe uzanıyordu ki, yıldızlara değe-cek gibi gözüküyorlardı. Kral ve En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, bütün gece otura-rak, kuledeki odadan alevleri izlediler. "Bunun ne olduğunu düşünüyorsun?" diye sordu Helmos,bir saat kadar konuşmadan izledikten sonra. "Tahminde bulunmaya çekmiyorum, Majesteleri," diye ya-nıtladı Reinholt. "Boşluk büyüsü mü?" Helmos, camın önünde durarak, ar-kada yanan alevlerin önünde kara iskeletler gibi gözüken uzak-taki ağaçların siluetlerine baktı."Evet, Majesteleri," dedi Reinholt. "Bu, Boşluk büyüsü." Ateş bütün gece yandı ve en sonunda sabah tükendi. Ağırduman ve kül, dağdan aşağı inerek şehrin üzerinde bir örtüoluşturdu. Nefes almakta zorlanan ve öksüren şehir halkı, evle-rinin içinde kaldı, pencerelerini kapattı ve dumamn evlerinegirmesini engellemek için kapılarının altlarına battaniyeler sı-kıştırdı. Siyah dumanın kötü bir kokusu vardı; solumanın ze-hirli olacağı hakkında dedikodular yayıldı. Orklar şehri terk etti, hem de her biri; raporlara göre,şamardan hayatmdaki en kötü alâmetleri gördüğünü söylemiştiKaptan'a. Gemilerine doluşan orklar, lânetli dumanı dağlardanaşağı taşıyan rüzgârdan yararlanarak yelken açtılar.Elfler, Lord Mabreton'un basma ne geldiğini öğrenmek için42£

kaldılar.Cevaplarını o gün aldılar.Komutan Argot, Kralı görmek için izin isteyerek sarayagirdi.Kral, komutana söylendiğine göre babasıyla birlikteydi.Argot, Tamaros'un yatmakta olduğu salona girdi. Kralın al-tına işlenmiş kırmızı bir cübbe giydirilmiş, üstüne mor ku-maştan bir örtü serilmiş cesedi, bir katafalkın üzerideydi ve ba-şıyla ayak uçlarında mumlar yanıyordu. Etrafında, koridorda,içerleri boş zırhlar duruyor, ölünün başında sıkıcı ve sonsuznöbetlerini tutuyorlardı. Helmos, Kralın yanında bir sandalyeye oturmuştu. EskiKral, sakin, huzurlu gözüküyordu. Yeni Kralın başıysa endişeve kuşkuyla eğilmişti, adamın kederi ise bu duygular altındaboğulmuştu. Komutan Argot, merhum Krala saygısını göstermek ama-cıyla diz çöktü, sonra da ayağa kalkarak, yaşayana rapor ver-mek için ilerledi."Ne buldun?" diye sordu Helmos. Cevap olarak, Argot bir madalyon uzattı. Bir zamanlar par-lak gümüş olan madalyon, şimdi kirlenmiş ve kararmıştı. Ma-dalyonu eline alan Helmos, ona dikkatle baktı. Istırapla gözle-rini kapattı ve madalyonu sıktı. "Bu, bir Hâkimiyet Efendisi'nin madalyonu. Lord Mabre-ton'un, Majesteleri," dedi Komutan Argot. "Tanıdım."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 292: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Bir Hâkimiyet Efendisi madalyonunu asla çıkartmaz," de-di Helmos, kederli bir sesle. "Ölmediği sürece." "Adamlarının cesetlerini bulduk, Majesteleri. Elflerin bü-yük bir kısmı yamacı tamamen kül eden yangında ölmüş. An-cak bazılanmn ölümü o şekilde olmamış. Bulduklarımızdanbirkaçı... " Argot, tereddüt etti."Devam et, Komutan," dedi Helmos."Alevler içinde yanmamış birkaç elf bulduk. Onlar-ki as-ker değil, şif acı gibi gözüküyorlardı, Majesteleri—parçalan-mışlardı. Lord Mabreton'un cesedini ise bulamadık. Sadece bumadalyon vardı."427

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Peki ya kar—" Helmos duraksadı, derin bir nefes aldı"Dagnarus'tan hiç iz yok mu?" "Hayır, Majesteleri. Sadece, burayla Dunkarga arasında ya-şayan köylülerden duyduklarımız var; Dunkarga'ya giden yol-da karanlığın atlarını süren iblislerle ilgili dedikodular. Köylü-ler cahil, batıl inançları olan kişilerdir, Majesteleri... " "Teşekkür ederim, Komutan." Helmos, arkasını dönerek,elini, babasının soğuk ve cansız elinin üzerine koydu. "Emirleriniz nedir, Majesteleri?" diye sordu Komutan. "Sizirahatsız ettiğim için beni affedin ancak şehir kanşmış du-rumda—" Helmos, etrafına bakmadı. Babasının elini tutarak içini çek-ti."Savaşa hazırlanın, Komutan. Savaşa hazırlanın."-fgg

KISIM 1114ŞJ

Parçalanma Rahibin Kalkanı, Asil Atasına adanmış olan mabede say-gıyla yaklaştı. En iyi kıyafetini giymişti çünkü annesi, bir ada-mın karakterini, bedenini sarması için seçtiği ipeğin kalitesin-den anlayabileceğini söylerdi hep. Kalkan'm elinde, bir ballıyulaflı kek vardı—Asil Ata'nın çok sevdiği bir yiyecekti bu.4J1

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAHizmetkârlar da arkasından yürüyorlar, evin en kutsal kısmyaklaşırken attıkları her birkaç adımda bir eğilerek selâm ve Iyorlardı. Portakal kabuğu ve karabiber çayı dolu, ejderha seklinde bir çaydanlık ve iki ufak porselen bardak taşıyorlardı-bardaklar o kadar incelerdi ki, neredeyse arkalan gözüküyor'du. Kalkan, yulaflı keki mabedin önüne koydu ve çay bardakla-rının yerleştirilmesini emretti. Hizmetkârlara çekilmelerini söy-leyerek, çay servisini kendisi yaptı—Asil Ata, bu davranışı tak-dir edecekti. Sonra da çayını yudumlayarak kadının gelmesinibekledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 293: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Yaşlı kadının hayaletinin gelmesi uzun sürmedi. Hafif birhammeli kokusuyla birlikte, kadımn buğulu görüntüsü Kal-kan'ın karşısında belirmişti. Asil Atanın beslenmeye ihtiyacınınolmamasına ve çay içememesine karşın, kadın, bu sunumla gös-terilen duyarlılıktan hoşnut kalmışü. Formalitelerin tamamlanmasından sonra—Asil Atanın Kal-kan'm yakın akrabalarının, on dört çocuğu da dâhil olmak üze-re, sağlık durumu hakkında teker teker bilgi almasından veKalkan'm da nazik bir şekilde diğer atalarını (büyük büyükba-bası ve büyük büyükannesi, büyük teyzeleri ve büyük amcalarıve hatta bir savaşta ölen pek sevdiği bir kuzeni) sormasmdansonra—ikisi, iş konuşmaya başladılar. "Kral Helmos'un habercisi, bu sabah geldi, Asil Valide,"dedi Kalkan, cübbesinin içinden bir parşömen çıkartırken. Kâ-ğıdı masaya yaydı ve eliyle tuttu. "Bir Hâkimiyet Efendisi, LordAltura getirdi bunu. Burada, Efendinin kendi elleriyle teslimettiği kâğıtta, insan Kralın dileğini görebilirsin. İsteği, bizimtahmin ettiğimiz şey değil." "Askerler, altın, silâhlar," diyen kadımn en somut parçasıolan gözleri, bir ispinozunki kadar parlaktı. Oğlu, kendisi ça-yım içebilirken annesinin içememesinden ötürü utanmasın di-ye, çayım içermiş gibi yaptı. "Bunlardan hiçbirini istemiyormu?" "İstiyor, elbette, ama sadece adet yerini bulsun diye," dediKalkan. "Hiç şüphesiz, Prens Dagnarus'un gücünün önemli bir4J2

Karav^Uk, İ<LMAUkısmının elflerden oluştuğunu ona söyleyen casusları var. Bubirliklerin, benim emrimle olmasa bile benim bilgim dahilindeinsan topraklarına girdiğini biliyor." "Onları, Rahip'in gönderdiğini düşünebilir," dedi hayalet,ballı yulaflı keke özlemle bakarak. "Kral Helmos, Rahip'in benim kuklam olduğunun ve sa-dece ben iplerini çektiğimde hareket ettiğinin farkında. PrensDagnarus ile birlikte savaşan elfleri hain ilan ettim ama Hel-mos, aptal değildir." "Ona da bir ordu gönder," diye önerdi Asil Ata. "İnsanlarıöldürdüğümüz ve amaçlarımıza ulaştığımız sürece, kimin tara-fında olduğumuzun ne önemi var?" "Ben de tam olarak bunu yapmayı düşünmüştüm amaonun istediği bir ordu değil." Kalkan, bakışlarını, evdeki sunağın en saygıdeğer yerindeduran, altın ve kristalden yapılmış ince işlemeli mahfazaya çe-virdi. O mahfazanın içinde, mor kadife ile kaplanmış bir kaide-nin üzerinde, düzgün kenarlara sahip, üçgen şeklinde, tek birmücevher duruyordu. Elmas, sunak mumlarının ışıklarını yan-sıtarak ufak gök kuşakları yaratmaktaydı."Hükümran Taş!" dedi hayalet bir anda, sertçe. "Evet, Asil Valide," diyen Kalkan, eğildi. "İşte bu nedenle,taşı, bahçedeki yerinden alıp evimize koymanın daha doğruolduğunu düşündüm. Kral Helmos, taşın iade edilmesini ricaediyor. Hatta, talep ediyor." "Ah!" Asil Ata, kaşlarım çattı ve hayalî çayını unuttu. Kuşabenzeyen gözleri kısıldı, parladı. "Bu, zor bir durum. Yani bukadar ümitsiz bir durumda mı? İblis prensin tacı ele geçirebile-ceğine gerçekten inamyor mu?" Kadın, kafasını salladı. "Boş-luk'un Efendisi, şehri kuşatma altına alsa bile, Vinnengael, güç-lü bir kaledir. Yiyecek depoları aylarca dayanabilir. Tükenmez

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 294: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bir su kaynakları var. Kral Helmos, neden korkuyor?" Hayalet,dudağını büktü. "Biz, elfler, ona saldırıyor değiliz ki. Şu du-rumda, insan kralın aslında endişelenecek bir şeyi yok." "Buna rağmen, bizim de Vinnengael'e saldırmamamızınnedeni aynı," dedi Kalkan ve kendine bir bardak daha çay dol-4J3

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMAdurdu. "Zaten insanlarla ticaret yaparak, onları egemenliğim-altına aldığımızda kazanacağımız paradan çok daha fazlaskazanabiliyoruz. Bence en iyisi, insanları birbirlerinin gırtlaklarım kesebilmeleri için kendi hallerine bırakmak. Birbirlerininkanlarını tamamen akıttıklarında, biz, istediğimiz sınır topraklarını ele geçiririz ve hayatlarını tekrar kurmak için ihtiyaç du-yacakları odun ve diğer ham maddeleri onlara satarak zenginoluruz. "Benim plânım bu ve oldukça da iyi olduğunu düşünüyo-rum. Ancak. . . "—Kalkan, endişeli bir ifade ile bardağına eğil-di—". . . Kralın, Hükümran Taş'm verilmesini isteyebileceğinidüşünemedim." "Peki, bu neden bir sorun yaratıyor?" diye sordu Asil Ata."Ona, taşın bizim olduğunu ve onu vermeye niyetimiz olmadı-ğım söyle sadece." "Bu konu o kadar basit değil, Asil Valide. Taşı kabul etti-ğimde, tanrılara bir yemin ettim. Hepimiz yemin ettik. Taşınparçalarından birine sahip olan dört kişiden birinin gerçektenihtiyacı olması durumunda, diğer üçü, taşın kendilerine ait olanparçalarım verecekler ve böylece, Taş, tekrar bütün olacaktı." "Taş bütün olduğunda ne oluyor?" diye sordu kadın, göz-lerinde kurnaz bir pırıltı ile. Kalkan, bunu düşündü. "Bilmiyorum," dedi, en sonunda."Büyü gücü dört katına çıkıyor olabilir." "Ve bütün bu güç de insan kralın elinde olacak." Hayalet,dudaklarım büzdü. "Doğru, Asil Valide," dedi Kalkan, başını sallayarak. "Bunuben de düşündüm." "Elbette, onun plâmm görüyorsundur, oğlum," dedi AsilAta. "Kardeşi ile yapacağı savaşta, aslında taşın gücüne ger-çekten ihtiyacı yok. Hayır! Kral Helmos, babasımn düşünce-sizce verdiği taşı geri kazanmak için savaşı bahane ediyor. KralTamaros'un danışmanlarının bir kısmının, taşın hiç bölünme-mesi gerektiğini söylediklerini duydum. Kral Helmos, taşı bü-tün hâline getirince, gücünü kardeşini yenmek için kullanacak.Ama orada durmayacak. Açgözlü bakışlarım bize çevirecek.4j4

\cnra\*lüz K-uyuelbette, onu yeneceğiz," de?di Asil Ata, kayıtsızca. "Ama savaş,birçok elfin hayatına mal olacak." "Bilgesin, Asil Valide," dedi Kalkan, belinden eğilerek."Tavsiye için sana gelmem hiç şaşırtıcı değil."Hayalet gülümsedi; memnun olmuştu. "Ama," diye devam etti Kalkan, "tanrılara bir yemin ettim.Bu şekilde davranırsam itibar kaybederim ve ailemizin adınılekelerim. Rahip bunu mutlaka öğrenecektir ve haklı olarak, biryemini bozduğum için Hiçbir yeminine güvenilemeyeceğiniiddia edecektir.""Prens Dagnarus ne zaman saldıracak?" diye sordu AsilAta.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 295: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Prensin maiyeti arasmdaki casusum olan Sılvvytn e göre,prens ağırdan alıyormuş. Gücünü toplamış. Yeni ayın yüksel-mesiyle birlikte ilerlemeye hazır olabilir ama bu kesin değil.Ağabeyinin terlediğini göı-mekten zevk alıyor." Hayalet kadın, tatlı bir şekilde gülümsedi. "Yapman gere-ken şey şu, oğlum. Hâkimiyet Efendisi'ne, Hükümran Taş'lailgili olarak Peder ve Valide'nin görüşlerim alman gerektiğinisöyleyeceksin. İbadet etm(>n, oruç tutman, törenler düzenlemen,bütün rahipleri bir araya toplaman, Rahip'e danışman gereke-cek. "Bu konuda, sadece l,ir kere bile olsa Rahip'in de benimleaynı fikirde olacağım kesinlikle söyleyebilirim, Asil Valide,"diyerek araya girdi Kalkan. "O da, en az benim kadar, Hüküm-ran Taş'tan ayrılmak istemiyor." "Mükemmel. Dağların zirvelerindeki kutsal mabetlerindengelmeleri gereken rahipleri bir araya toplamak en az altı ay sü-rer. Ondan sonra da, tanrıları şereflendirmek için törenlerindüzenlenmesi ve uygun adakların adanması gerekecek ki, bun-lar da en az bir iki ay devam eder. Ve sonra, tanrıların ce-vabının yorumlanması var. Bu da bir yıl veya daha uzun süre-bilir. .." Kalkan, saygılı bir şekilde ayağa kalkü ve üç kez eğilerekkadım selâmladı. "Bu Ev, her daim sizin bilgeliğinizden yarar-lansın, Asil Valide," dedi içtenlikle. "Ve her zaman, bize yol4J5

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANgöstermek için burada olun." Tekrar yerine yerleşerek, uzun bir süre boyunca ailevi knulardan bahsetti. Sonra da mahjongg oynadılar.Zira, acele etmelerine gerek yoktu.***** Kaptanların Kaptanı, bir kıyı şehri olan Quash'Gaat'taki ensevdiği handa mutlu bir şekilde oturmuş, en sevdiği şeyleri ya-pıyordu: en sevdiği içkiyi içmek ve tangram çözmeye çalışmakİçkinin ork dilindeki adı, "cha-gow"du ve kabaca "göğüs sütü"veya "anne sütü" olarak tercüme edilebilirdi. Cha-gow'un ko-kusuna çok az insan dayanabilir, çok daha azının midesi buiçkiyi kaldırabilirdi. Mayalanmış ananas ile balık yağının karış-tırılarak yapılmasıyla ünlüydü. Tangram, beş üçgen, bir kare ve bir eşkenar yamuk olmaküzere yedi parçaya bölünmüş kare bir tahta parçasından oluşanbir bulmacaydı. Bu parçalar, iki eş kare oluşturacak şekilde di-zilebilirdi—çocuk oyuncağı. Parçalardan, gemilerden şişelere,hayvanlardan erkeklere, yüzlerce şekil de yapılabilirdi. Kaptan,tangramın parçalarından bir albatros yapacağı konusunda iddi-aya girmişti ve bunu yapmak, onun için epey kolay olabilirdiaslında; tabi eğer atmış yedi ayak vuruşuyla sınırlanan bir za-man kısıtlaması olmasaydı. Süre, çizmeli birçok ork ayağının şevkle ve ritmik bir şe-kilde yere vurulmasıyla tutuluyordu. Han, o gün tamamen do-luydu. Bir fırtına, balıkçı teknelerinin limanda kalmasına nedenolmuş ve gemilerin denize açılmasını engellemişti. Hanın zemi-ni yere vurulan ayaklar yüzünden sallanıyordu; Kaptanıntangramı yapmaya çalıştığı masa da. Olduğu yerde durmayantahta parçaları, adamın konsantrasyonunu bozuyordu. "Elli altı, elli yedi. . . " diye bağıran orklar, elleri veya ku-palarım da masalara vurmaya başladılar. Kaptan, tam bulmacayı çözmüş, eşkenar yamuğu yerleştiri-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 296: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yordu ki, hanın kapısının önünde bir kargaşa çıktı."Kral adına!" diyen bir insan sesi yükseldi. "Geçmeme izin+3*

KUarfliAİıte Kuijuverm! "Neyin kralı?" diye gürledi orklar. "Onun adı ne?" "Bura-larda hiç kral yok, başka gün gel," ve benzeri espriler karşıladıkonuşan adamı. Kaptan, ne olduğunu görmek için kafasını kaldırdı ve gayriihtiyari, elini bulmacanın parçalarından çekti. "Kaybettin!" diye bağırdı, masanın karşısında oturan şa-man. "Atmış bir, atmış iki." Bazıları hâlâ sayıyordu ama çoğu —oyunun bittiğini düşünüyorlardı ve susmuşlardı. Kaptan dönerek, şamana kin dolu bir ifadeyle baktı. "Hâlâzamanım var!" "Elini çektin," diye belirtti şaman. "Bu da bitirdiğini göste-rir ve bu. . . "—kadın, tangramm parçalarına aşağılayarak bak-tı—". .. gördüğüm hiçbir albatrosa benzemiyor!""Daha gagasını koymamıştım!" diye gürledi Kaptan. "Kral adına!" İnsanın sesi öfkeli gibiydi. "Kaptan için birmesajım var." "Bana borçlandın," dedi şaman, cha-gowunu memnun birşekilde içerken. Kaptan sinirle borcunu ödedi, sonra da hiç de keyifli olma-

yan bir hâlde, kaybetmesine neden olan insana döndü. Parlak, gümüş bir zırh giyen insan, kapıdan geçtikten sonrapek ilerleyememişti; orklar adam yanlarından geçmeye çalışır-ken ayaklarını uzatıp çelme takarak veya 'kazara' adama çarpıpdüşürerek eğleniyorlardı. "Bırakın gelsin," diye emretti Kaptan, adamın bir Hâkimi-yet Efendisi olduğunu fark edince. Kaptan'in emirlerine derhal uyulurdu her zaman, çünküKaptan, gemisinde tam disiplin isterdi. İnsan, birkaç ork tara-fından yakalandı ve kalabalığın üzerinden o kadar hızlı geçi-rildi ki orklar onu yere, Kaptan'm önüne, rezil olmuş bir şekildebırakana kadar adamın ayakları yere değmedi. "İnsan. Emrettiğiniz gibi, efendim!" dedi orklardan biri, eli-ni alnına götürerek selâm verirken.Kaptan, sessizlik için elini kaldırdı. Han, bir anda derin bir+JT

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANsessizliğe bürünmüştü. "Ben. . . Vinnengael Kralı Helmos tarafından gönderildim "dedi adam, nefesini düzeltmeye çalışırken. "Size, Kaptan, Majestelerinden çok acil bir haber getirdim."Hâkimiyet Efendisi duraksadı; bir yanıt bekliyor gibiydi. "Eğer getirdiğin bir mesajın olmasaydı, bir ulak sayılmaz-dın," dedi Kaptan, yardım etmeye hazır bir şekilde. Adam tekrar denedi. "Mesaj, Kral Helmos'tan. Çok acil veönemli." "O halde söyle be adam!" diye emretti Kaptan, sinirle."Kimden olduğunu anladım. Tekrarlamana gerek yok." Sesini alçaltan adam, öne doğru eğildi. "Bu özel bir mesaj,Kaptan. Sadece sizin için." Memnuniyetsizlik dolu mırıltılar, han boyunca yayıldı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 297: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

zemin tekrar sallanmaya başladı. Kaptan homurdanarak elinisalladı. "Bu, bütün ork halkını ilgilendiriyor, değil mi?""Evet, efendim... " Ulak, tereddüt içindeydi. "Herkesin duyabileceği şekilde söyle," diye ısrar etti Kap-tan. "Halkımdan hiçbir şey gizlemem." Orkların Kaptan'm kelimelerini onayladıklarını belirten al-kışları yüzünden, Hâkimiyet Efendisi birkaç dakika boyuncasesini duyurmayı başaramadı. Tekrar sessizlik olduğunda, adam, "Güvenilir kaynaklaryüzünden, Kral Helmos, Vinnengael şehrinin kısa bir süre son-ra Dagnarus, Boşluk'un Efendisi tarafından saldırıya uğra-yacağını düşünüyor. Vinnengael halkının bu haksız ve yersizsaldırıdan kurtulabilmesi için, Kral Helmos, orkların, Hüküm-ran Taş'm kendilerine ait olan kısmını Vinnengael'e iade etme-lerini ve böylece Kaptan'm Kral Tamaros ve onun varislerineettikleri yemine sadık kalmalarını rica ediyor." Kaptan, bu konuşma boyunca bakışlarını adamdan ayır-madı. En sonunda gözlerini bir kez kırptı ve adamdan tekrar-lamasını istedi. Ulak da bu isteneni yaptı ve dileğin yazılı ol-duğu parşömeni Kaptan'a verdi. Ork, parşömeni nezaketenaldı. Üzerindeki yazılara beğenerek baktı ve üzerine cha-gowdökülmüş olan masaya fırlattı.4JS?

Kaptan konu hakkında düşündü ve sonra, çok önemli ol-madığını belirten bir el ifadesiyle, "Kral Helmos'a isteğini kabuletmediğimi söyle," dedi. Belli ki Hâkimiyet Efendisi'nin almayı beklediği cevap budeğildi. "Ama, Kaptan, gerekli olduğunda taşı iade etmek içintanrılar önünde yemin ettiniz! Kutsal yemininizi bozacak değil-siniz her halde?"Kaptan, samanına baktı. "O yemini hangi gün ettim?" "Üçüncü gün," dedi şaman. Orklar, elf takvimine göre isim-lendirirlerdi günlerini. "Üçüncü gün," diye tekrarladı Kaptan. "Üçüncü günün,haftanın en şanssız günü olduğunu ve bir üçünü günde verilensözün veya edilen yeminin sadece bir sonraki üçüncü güne ka-dar geçerli olduğunu herkes bilir."Etrafındaki orklar, bilgelikle salladılar başlarını. "Kral Tamaros'un bunu bildiğinden şüpheliyim," diyenHâkimiyet Efendisi, öfkeden kızarmaya başlamıştı."Bu, onun hatası," dedi Kaptan, ters ters. "Benim değil.""Ama tanrılara verdiğiniz sözü bozmak—" "Tanrılar, üçüncü günün şanssız olduğunu biliyorlar," dediKaptan. "Gücenmezler." Hâkimiyet Efendisi sesini alçalttı. "Efendim, Kral Helmosçok zor bir durumda. Boşluk'un Efendisi'nin elinde bize karşıkullanacağı birçok korkunç büyü var. Ordusunu yönetmesi içinBoşluk'un yaratıkları olan Vrykylleri yarattı. Eğer HükümranTaş'ı geri vermezseniz, Vinnengael'in düşmesi çok mümkün!" "Ve eğer taşın bize ait olan parçasını Vinnengael'e gönde-rirsek ve eğer Vinnengael düşerse ve eğer Dagnarus kazanırsa,Hükümran Taş'ın bize ait olan parçasını da ele geçirmiş olacak,insanların, cücelerin ve elflerin parçalarmı da. Sonra ne ola-cak?" diye sordu Kaptan."Ben... Ben... " Hâkimiyet Efendisi, şaşırmıştı. "Sana söyleyeyim. O zaman Dagnarus orkları, elfleri, cüce-leri ve insanları egemenliği altına alabilecek kadar güçlü olacakve muhtemelen tanrılarla pazarlığa oturacak," dedi Kaptan,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 298: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kısaca. "Hükümran Taş'ın orklara ait olan parçası bizimle kala-+33

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKM ANcak ki Vinnengael'in düşmesi durumunda—ki sen de bunumuhtemel olduğunu söylüyorsun—bizi korusun." "Ama eğer ettiğiniz yemine sadık kalarak taşı verirsenizVinnengael düşmezi" Hâkimiyet Efendisi, derdini anlatmayaçalışıyordu. "Elfler ve cüceler de kendilerine ait olan parçalarıgönderecekler." "Bundan emin misin?" Kaptan, insana şaşkınlık içinde bak-tı. "Kralınız, onların parçalarına sahip mi?" "Ben ayrılırken değildi," diye itiraf etti Hâkimiyet Efendisi."Farklı topraklara ulaşmak için hepimiz aynı anda yola koyul-duk. Sizi bulmam, beklediğimden daha uzun sürdü ve dolayı-sıyla—" "Kimse göndermeyecek," dedi Kaptan ve tangramına geridöndü. "Bütün umutlarım ve dualarım yanılıyor olmamz için,efendim," dedi adam.

"Seninle bir anlaşma yapalım," diye önerdi Kaptan, gözle-rini bulmacasından ayırmadan. "Eğer Hükümran Taş'ın diğeriki parçasını alırsamz, ben de kendiminkini göndereceğim. Amaönce diğer parçalan almanız lazım. Bunu, Kralına söyle." "Taşınızın vaktinde gelebileceğinden şüpheliyim," dediHâkimiyet Efendisi, acıyla. "Biz konuşurken, Dagnarus ordu-sunu oluşturuyor. Ama bunun için bile size teşekkür ederim." Adam, eğilerek selâm verdikten sonra handan çıktı. Kap-tanlarının bir kaşım kaldırarak kendilerine baktığım görenorklar, Kralın ulağının rahatsız edilmeden geçmesi için kenaraçekildiler. "Geçit'e kadar birileri ona eşlik etsin," dedi Kaptan, insanınarkasından başım üzüntüyle sallayarak bakarken. "Aklı bu ka-dar karışık birinin etrafta başıboş dolaşmasına izin verilme-meli."* * * * *500

Karamuk. Kuuu Cücelere giden ulak, tek cüce Hâkimiyet Efendisi olanDunner'ı bulmakta epey zorlandı. Ulak, Dunner'm gösterişsiz,kilden inşa edilmiş, alçak bir yapı olan evini buldu. Evin etra-fına, hatta içine bile bakındı. Ancak ne cüceden bir iz vardı, nede o anda evde birilerinin yaşadığına dair bir işaret. Ancak, At-sızların yaşadığı evlerin birçoğu, sıradan bir ziyaretçiye içindekimse yaşamıyormuş gibi gözükürdü. Cüceler evlerini biblo-larla süslemezlerdi. Üzerine titredikleri değerli eşyaları ol-mazdı. Rahat rahat oturabilecekleri koltukları, kadife perdeleresahip oymalı yatakları, giysilerle dolu sandıkları veya tabakçanakla dolu dolapları bulunmazdı. Atsızların evlerinde, göçebe hısımları gibi olabildiğince azeşya olurdu. Atsızlar Şehri'ndeki evlerden herhangi biri, çokkısa bir süre içinde toplanıp at sırtında taşınmaya hazırlanabi-lirdi. Yaşayanların büyük bir kısmı eve bağlı, yürüyemez ya daata binemez durumda olduğundan, böyle bir geçicilik evlereözlem dolu bir hava veriyordu. Orada yaşayanlar, sakat be-denlerini geride bırakıp sonsuza dek çayırlarda gezmek içinKurt'un bedenine girene kadar—sabırsızlıkla bekledikleri za-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 299: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

man gelene dek—asla ayrılmayacaklardı. Dunner'm eşyaları, ottan bir yatağın üzerine serilmiş birkaçbattaniye, bir tabak, bir çanak, bir kaşık, bir bardak ve üzerineoturmak için yapılmış kaliteli bir halıdan ibaretti. Dunner'meviyle diğer Atsızların evleri arasındaki tek fark, bir köşede yı-ğılı duran kitaplar ve kalem, mürekkep ve düz ve temiz kalmasıiçin kitapların altına konmuş parşömen desteleriydi. Evin du-varları boştu. Tek sandalye, bir tekerlekli iskemleydi ve kulla-nılmaktan ziyade yadigâr olarak kalmış gibiydi çünkü tozlakaplıydı. Hâkimiyet Efendisi, Dunner'm şehirde olup olmadığını birkomşusuna sordu ama cüce kadın omuz silkmekle yetindi.Dunner'm nerede olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu ve bil-mek de istemiyordu. Kendi üzüntüleri, kadını zaten bütün günmeşgul ediyordu. Komşularının üzüntülerine de ihtiyacı yoktu. "O halde, Hükümran Taş'ı nerede bulabilirim?" diye sordu,Hâkimiyet Efendisi. "Çok acil bir durumdan ötürü soruyorum,50±

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANbayan." Cüce kadın kasvetle baktı adama. "Hüküm taşı diye bir sehiç duymadım. Ancak insan krallığından gelen ve Dunner'ıpek sevdiği bir çeşit kaya parçası var. Eğer bahsettiğin oysaburadan pek uzakta olmayan şu çadırda bulabilirsin." Hâkimiyet Efendisi değerli ve kutsal Hükümran Taş'tan"bir çeşit kaya parçası" olarak bahsedilmesinin şokundan kur-tulamadan, kadın homurdanarak uzaklaştı. Hâkimiyet Efendisi "hüküm taşı"nı aramaya koyuldu. İki-lem içinde kalmışü. Aslen, Dunner taşın resmî muhafızıydı vetaşın cücelere ait olan kısmını Vinnengael'e götürmek için onunizni gerekiyordu. Ama Dunner'm bir yerlere gitmiş olma ihti-mali de vardı ki cücelerin bunu yaptığı bilinirdi. Buradan yüz-lerce, binlerce kilometre uzakta bile olabilirdi. Hâkimiyet Efen-disi yıllar boyunca arayabilir ve yine de cüceyi bulamayabilirdi. Görünüşe göre, Hükümran Taş oradaydı. Hiç şüphesiz,Dunner, yokluğunda taşı koruması için birini muhafız olarakgörevlendirmişti. Hâkimiyet Efendisi muhafızın iznini alabi-lirse, Hükümran Taş'ı Dunner'm onayı olmadan da alabilece-ğine karar verdi. Hâkimiyet Efendisi'nin içi, taşın başka ellerde,Boşluk'un Efendisi'nin elini dostlukla sıkmayan ellerde oldu-ğunu düşünmekten dolayı rahattı. Hâkimiyet Efendisi madalyonuna dokundu ve tanrılara,görevini kutsamaları için dua etti. Büyülü zırhı, sıcak bir gündeiçilen su gibi serinleterek, etrafında aktı. Cüce muhafızlarıngözlerini korkutmak istemiyordu ama onları etkilemeyi ve iste-ğinin ne kadar önemli ve acil olduğunu gösterebilmeyi umu-yordu. Cücelerin boyuna göre yapılmış olan kapıdan geçmekiçin eğilen Hâkimiyet Efendisi, içeri girince durdu ve etrafabaktı. Hükümran Taş oradaydı; bir at battaniyesi ile örtülmüş ah-şap bir kutunun üzerinde parlıyordu. Örtü kaliteli ve fazlasıylagüzeldi ama bir at battaniyesi olduğundan hiç şüphe yoktu.Etrafta kimseler yoktu. Binada, sadece altı veya yedi cüce çocukvardı ve onlar da, görünüşe göre Hükümran Taş'ı bir oyuncakolarak kullanıyorlardı!502.

Konuşamayacak kadar dehşete düşmüş olan Hâkimjvet

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 300: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gfendisi izlerken, çocuklardan biri—bir kolu felçli bir kız-Hü-kümran Taş'ı tuttu ve at battaniyesinden kaldırdı. Taş, ört\imuşat kılından bir ipin ucunda duruyordu. Kız, kutsal HükümranTaş'ı boynuna taktı. Diğer çocuklar kızın önünde eğildiler ve sanki şans getire-cekmiş gibi kıza dokunmak için uzandılar. Oyunlarını ciddîyealıyorlarmış gibilerdi—Hâkimiyet Efendisi, en azından bu ka-darını söyleyebilirdi. Kıkırdamıyorlardı. Taşı alay konusu yap-mıyorlardı. Ancak Hükümran Taş bir oyuncak değildi! Hâkimiyet Efendisi, taşı cücelerin elinden alacak olmaktandolayı hiç vicdan azabı duymuyordu artık. Taşa saygı gösterile-ceği ve uygun şekilde muhafaza edileceği konusunda Konseyikna edilmediği sürece de taş cücelere geri verilmeyecekti. Gölgelerin içinden, çadırın tepesindeki bir delikten içeriyedolan gün ışığının altına çıktı. Sert bir sesle, "Bunun anlamı nedir?" diye sordu cüce di-linde. Çocuklar, bu hiç ummadıkları ses ve miğferinin çadır bezinidelmemesi için eğilmek zorunda kalan, gümüşlere bürünmüşadamın görüntüsü yüzünden şaşırdılar. Ama korkmamışlardı.Yerlerinde kalarak, adama kuşkuyla baktılar. Dördü, adamlataşı takan kızın arasına geçti. Adam, bunun da oyunun bir par-çası olduğunu düşünerek daha da sinirlendi. "Onu bana verin!" diye emretti çocuklara. "Hükümran Taş,bir oyuncak değil! O, bize tanrılar tarafından verilen kutsal bireşya." "Sen kimsin, insan?" diye sordu, taşı boynunda taşıyan kız.Derin, sert sesleri olan cüceler, çocuğun sesinin ince olduğunudüşünebilirlerdi fakat Hâkimiyet Efendisi için bu ses, bir yetiş-kine aitti. "Ve hangi hakla kutsal tapmağımıza giriyorsun?" "Tapınak mı?" diye mırıldandı adam. Bu çadırın bir tapı-nak, tahta kutu ve at battaniyesinin de cücelere göre bir sunakolabileceği o ana kadar aklının ucuna bile gelmemişti. Eğer bu doğruysa, çok ciddî bir hata yapmıştı. Çocuklarhaklı, kendisi haksızdı. Onların 'tapınağına' izin almadan gir-503

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMANmiş ve gerçek bir şövalyenin yapması gerektiği gibi kendinitanıtmamıştı. "Ben, Gregor'um," dedi. "Vinnengael'in Hâkimiyet Efen-dilerinden biriyim. Kral Helmos'a bağlıyım. Kabalığım içinözür dilerim. Ancak, Hükümran Taş'in bir oyuncak olarak kul-lanıldığım görmekten ziyadesiyle rahatız olmuştum." "Öyle bir görüntüden biz de rahatsız olurduk," dedi cücekız, ciddiyetle. "Ama endişelenmeniz yersiz. Biz HükümranTaş'm muhafızlarıyız ve kimsenin onunla oyun oynamasınaizin vermeyiz." Muhafızlar! Lord Gregor, donakaldı. Taşın muhafızları, buçocuklardı! Dunner'm hesap vermesi gereken çok şey vardı veverecekti de. Lord Gregor, onu Konseyin önüne çıkartacaktı. "Sizi gücendirmek istemem ama siz daha çocuksunuz. Hü-kümran Taş'in muhafızları, çocuklar olmamalı. Onu büyük sa-vaşçılar korumalı. Ve senin de onu bir ziynet eşyası gibi tak-maman gerekir," diye ekledi Lord Gregor, taşı işaret ederek. "Öyle yapmıyorum!" Kız, yapılan haksızlıktan dolayı si-nirlenmişti. "Taş, ayın pek çok döngüsü boyunca burada durdu," dedibir oğlan. Taşı korumak için, Lord Gregor'un gördüğü kada-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 301: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

rıyla savunmacı bir tavır almıştı. "Yalnızdı. Kimse onu görmeyegelmedi. Kimse ona saygı göstermedi. Savsaklanmış, terk edil-mişti." Tıpkı bu çocuklar gibi, diye düşündü Lord Gregor. Hepside öksüz. Aileleri tarafından terk edilmiş, kendileriyle ilgilen-mek zorunda olanlar tarafından savsaklanmış. "Bir gün taşı görmek için buraya geldik," dedi kız. "Günışığında pırıl pırıl parlıyor ve gök kuşakları yaratıyordu. Şim-diye kadar gördüğümüz en güzel şeydi." "Onun tozunu aldık, yerleri süpürdük ve evini temizleyipdüzenledik," dedi başka bir oğlan. "Her gün, birimiz onu alır ve kalbinin üstüne takar. . . " —kız, elini, küçük göğsüne götürdü — ". . . ona saygımızı göster-mek ve taşın, oraya ait olduğunu bilmesini sağlamak için. Biz-den biri olduğunu belirtmek için."5D4

K-ara^lıiz hCuuu Hâkimiyet Efendisi, tek dizinin üzerine çöktü. Bunu yap-masının bir nedeni, mütemadiyen eğik bir şekilde durmaktanyorulmuş olmasıydı ama asıl neden, bu çocuklara saygı gös-termesi gerektiğini hissetmesiydi. "Sizden samimiyetle af diliyorum," dedi. "Anlamadım vekarar vermekte aceleci davrandım. Özrümü kabul edin, Hü-kümran Taş'm Muhafızları." "Kabul ediyoruz, Lord Gregor," dedi kız, Kral Helmos'ayakışacak garip bir ağırbaşlılıkla. "Şimdi bize, neden AtsızlarŞehri'ne geldiğinizi söyleyin." "Lord Dunner'ı bulmak için geldim," diye yanıtladı LordGregor. "O, halkınız adına saklamak için Hükümran Taş'ı Kra-lımdan almıştı. Bunu yaparken de, Lord Dunner, Kralımın birsavaşta bize yardımcı olması için taşa ihtiyaç duyması duru-munda cücelerin taşı geri vereceğine dair yemin etmişti. Kralı-mın şu anda taşa ihtiyacı var," diye devam etti Lord, basit birşekilde, "ve beni, taşı bize vererek yeminine sadık kalmasınırica etmem için gönderdi. Lord Dunner ile bu konuda konuşa-bilmeyi umuyordum." Çocuklar, birbirlerine baktılar. Bir çeşit fikir birliğine var-mış gibilerdi. "Lord Dunner'ı biliyoruz," dedi kız. "O, bizimdışımızda buraya gelerek taşa saygı gösteren tek cüce. Amaonun nerede olduğunu bilmiyoruz." "Eğer sizin geleceğinizi duymuş olsaydı," diye ekledi oğ-lan, "burada olur ve sizi karşılardı." "Haber göndermedim," dedi Lord Gregor; konuyu gittikçedaha çok karıştırdığını hissediyordu. "Aceleyle yola çıktım.Krallığımız büyük tehlike altında.""Bu savaşı kim başlattı?" diye sordu kız. Lord Gregor, Prens Dagnarus'un nasıl bir iblise dönüştü-ğünü ve taht üzerinde bir hakkı olmamasına karşın Kral olmakamacıyla neler yaptığını elinden geldiğince anlattı. "İnsan kardeşler arasında bir savaş," dedi kız, konuyu ak-lında açığa kavuşturarak."Evet, bu doğru," diye onayladı Lord Gregor."Benim babam, kabilesinin lideri," dedi kız. "Eğer o ve am-505

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANcam savaşsaydı, insanlar, birinin diğerini yenmesi için Hüküm-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 302: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ran Taş'm kendilerine ait olan kısmım gönderirler miydi?" "Ben. . . aslında. . . " Hâkimiyet Efendisi, yalan söyleye-mezdi. Elbette, bu fikir oldukça gülünçtü. Bu çocuklara, cücelerarasındaki bir kan davasıyla Vinnengael'in Kralı ile iblis kardeşiarasındaki savaştan nasıl farklı olduğunu anlatmanın bir yo-lunu bulmaya çalıştı. "Peki, hangi kardeşin haklı olduğunu nasıl bilecek insan-lar?" diye sordu bir oğlan. "Belki kabile şefi kötü bir liderdir.Belki kardeşi daha iyi bir liderdir. Belki de kardeş, lider olmayıhak ediyordur. Siz insanlar bunu bilemezsiniz. Taşı yanlış ki-şiye verebilirsiniz." "Siz insanlar, taşı göndermezdiniz bile," dedi başka bir oğ-lan, delip geçen bir bakışla Lord Gregor'a bakarken. "Değilmi?" "Arada çok fark var," diye açıklamaya çalıştı Lord Gregor."Vinnengael, büyük bir krallıktır; dünyadaki en güçlü krallıktır.Vinnengael'de olanlar, herkesi etkileyecektir—cüceler de dahil.Buna karşın, tek bir cüce kabilesinde olanlar. . . o kadar. . .önemli değil," diye bitirdi, çaresizce. "Bizim için önemli," dedi kız. "O kabileden olanlar için, ka-bile her şey demektir. Dünyadaki en büyük güçtür. Bahsettiği-niz Vinnengael krallığı, bizden çok uzakta." "Nasıl ki bir kabile, başka bir kabilenin işlerine burnunusokmazsa," dedi oğlan, "cüceler de siz insanların işlerine ka-rışmamalı." "Hükümran Taş'in bize ait olan parçasını vermeyeceğiz,"diye karar verdi kız. "Güvende olduğu ve her gün birileriningelip saygı gösterdiği yerde kalacak." Taşı boynundan çıkartan kız, saygıyla, at battaniyesininüzerindeki yerine bıraktı. Cüce çocuklar taşın etrafında toplan-dılar ve eğilerek selâm verdiler. Sonra da, ufak bedenleriyletaşın etrafını çevreleyerek döndüler ve gözlerini Lord Gregor'adiktiler. Taşı alabilirdi. Güç kullanarak taşa sahip olabilirdi. Bu ço-cuklar onu durduramazlardı. Muhtemelen onu durdurmayı5Ö6>

deneyeceklerdi ve bu durumda onları incitmekten başka seçe-neği kalmayacaktı. Lord Gregor, böyle davranırsa taşın güneş ışığı altında gökkuşakları yaratmaktan vazgeçeceğini tahmin etti. Parıltısı so-lardı. Bir Hâkimiyet Efendisi olarak masumları ve güçsüzleri —bu çocuklar gibi—korumaya yemin etmişti. Cücelerin ettikleriyeminden döndüklerini ve dolayısıyla da taşa sahip olma hak-kını yitirdiklerini söyleyebilirdi ama tanrıların bunu kabul et-meyeceğine dair bir his vardı içinde. Lord Dunner burada ol-saydı, durum farklı olurdu. Yemini Dunner etmişti ve onubozmanın sorumluluğunu Dunner almak durumunda kalırdı.Ama Dunner burada değildi ve Hâkimiyet Efendisi, taşı ço-cuklardan çalamazdı. Lord Gregor ne yapması gerektiğini düşündü. En sonundada tek seçeneğin derhal Vinnengael'e dönmek, durumu anlat-mak ve görüş almak olduğuna karar verdi. Eğer Kral Helmosgeri dönmesini ve güç kullanmak pahasına Hükümran Taş'ıalmasını söylerse, Lord Gregor bunu yapardı. Ama sadece Kra-lının ve diğer Hâkimiyet Efendilerinin istemesi durumunda. Ve Lord Gregor, Kral Helmos'un bunu isteyeceğini sanmı-yordu. Eğilerek çocuklara ve Hükümran Taş'a selâm verdikten

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 303: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sonra tapınağı terk etti. Çocuklar, ertesi gün geri dönmeye söz vererek taşa veda et-tiler ve kasvetli hayatlarına—her gün bir ya da iki dakikalığınagök kuşaklarıyla dolan hayatlarına — dönmek üzere tapmaktançıktılar. O gece, Lord Gregor Geçide girdikten ve Vinnengael'edöndükten çok sonra, Dunner çadıra girdi. Karanlık tapınakta,Hükümran Taş hafif bir ışıltıyla parlıyordu. Işıltı, cücenin kendihüsnükuruntusu olabilirdi ya da taş gerçekten parlıyordu.Dunner, ne olduğunu bilmiyordu. Taşın önünde diz çöktü fakat bu gece, bedenine giren veruhunu dinginleştiren sıcaklığı hissetmek için bazen yaptığıgibi taşa dokunmadı. Ona veda etmeye gelmişti, çünkü onu bir

daha asla görmeyecekti. Çadırda olup bitenleri gizlice izlemişsoy-

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMANcam savaşsaydı, insanlar, birinin diğerini yenmesi için Hüküm-ran Taş'm kendilerine ait olan kısmını gönderirler miydi?" "Ben. . . aslında. . . " Hâkimiyet Efendisi, yalan söyleye-mezdi. Elbette, bu fikir oldukça gülünçtü. Bu çocuklara, cücelerarasındaki bir kan davasıyla Vinnengael'in Kralı ile iblis kardeşiarasındaki savaştan nasıl farklı olduğunu anlatmanın bir yo-lunu bulmaya çalıştı. "Peki, hangi kardeşin haklı olduğunu nasıl bilecek insan-lar?" diye sordu bir oğlan. "Belki kabile şefi kötü bir liderdir.Belki kardeşi daha iyi bir liderdir. Belki de kardeş, lider olmayıhak ediyordur. Siz insanlar bunu bilemezsiniz. Taşı yanlış ki-şiye verebilirsiniz." "Siz insanlar, taşı göndermezdiniz bile," dedi başka bir oğ-lan, delip geçen bir bakışla Lord Gregor'a bakarken. "Değilmi?" "Arada çok fark var," diye açıklamaya çalıştı Lord Gregor."Vinnengael, büyük bir krallıktır; dünyadaki en güçlü krallıktır.Vinnengael'de olanlar, herkesi etkileyecektir—cüceler de dahil.Buna karşın, tek bir cüce kabilesinde olanlar. . . o kadar. . .önemli değil," diye bitirdi, çaresizce. "Bizim için önemli," dedi kız. "O kabileden olanlar için, ka-bile her şey demektir. Dünyadaki en büyük güçtür. Bahsettiği-niz Vinnengael krallığı, bizden çok uzakta." "Nasıl ki bir kabile, başka bir kabilenin işlerine burnunusokmazsa," dedi oğlan, "cüceler de siz insanların işlerine ka-rışmamalı." "Hükümran Taş'in bize ait olan parçasını vermeyeceğiz,"diye karar verdi kız. "Güvende olduğu ve her gün birileriningelip saygı gösterdiği yerde kalacak." Taşı boynundan çıkartan kız, saygıyla, at battaniyesininüzerindeki yerine bıraktı. Cüce çocuklar taşın etrafında toplan-dılar ve eğilerek selâm verdiler. Sonra da, ufak bedenleriyletaşın etrafını çevreleyerek döndüler ve gözlerini Lord Gregor'adiktiler. Taşı alabilirdi. Güç kullanarak taşa sahip olabilirdi. Bu ço-cuklar onu durduramazlardı. Muhtemelen onu durdurmayı50b

deneyeceklerdi ve bu durumda onları incitmekten başka seçe-neği kalmayacaktı. Lord Gregor, böyle davranırsa taşın güneş ışığı altında gök

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 304: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kuşakları yaratmaktan vazgeçeceğini tahmin etti. Parıltısı so-lardı. Bir Hâkimiyet Efendisi olarak masumları ve güçsüzleri—bu çocuklar gibi—korumaya yemin etmişti. Cücelerin ettikleriyeminden döndüklerini ve dolayısıyla da taşa sahip olma hak-kını yitirdiklerini söyleyebilirdi ama tanrıların bunu kabul et-meyeceğine dair bir his vardı içinde. Lord Dunner burada ol-saydı, durum farklı olurdu. Yemini Dunner etmişti ve onubozmanın sorumluluğunu Dunner almak durumunda kalırdı.Ama Dunner burada değildi ve Hâkimiyet Efendisi, taşı ço-cuklardan çalamazdı. Lord Gregor ne yapması gerektiğini düşündü. En sonundada tek seçeneğin derhal Vinnengael'e dönmek, durumu anlat-mak ve görüş almak olduğuna karar verdi. Eğer Kral Helmosgeri dönmesini ve güç kullanmak pahasma Hükümran Taş'ı

almasını söylerse, Lord Gregor bunu yapardı. Ama sadece Kra-lının ve diğer Hâkimiyet Efendilerinin istemesi durumunda. Ve Lord Gregor, Kral Helmos'un bunu isteyeceğini sanmı-yordu. Eğilerek çocuklara ve Hükümran Taş'a selâm verdiktensonra tapmağı terk etti. Çocuklar, ertesi gün geri dönmeye söz vererek taşa veda et-tiler ve kasvetli hayatlarına—her gün bir ya da iki dakikalığınagök kuşaklarıyla dolan hayatlarına — dönmek üzere tapmaktançıktılar. O gece, Lord Gregor Geçide girdikten ve Vinnengael'edöndükten çok sonra, Dunner çadıra girdi. Karanlık tapmakta,Hükümran Taş hafif bir ışıltıyla parlıyordu. Işıltı, cücenin kendihüsnükuruntusu olabilirdi ya da taş gerçekten parlıyordu.Dunner, ne olduğunu bilmiyordu. Taşın önünde diz çöktü fakat bu gece, bedenine giren veruhunu dinginleştiren sıcaklığı hissetmek için bazen yaptığıgibi taşa dokunmadı. Ona veda etmeye gelmişti, çünkü onu birdaha asla görmeyecekti. Çadırda olup bitenleri gizlice izlemişsoy-

MARGARET WEIS ve TRACY HICKMANve yeminini bozmuştu. Yeminini bozduğu için cezalandırmaçaktı; bunu biliyordu. Lanetini, taştan olabildiğince uzağa götü-recekti.Taştan ve onun muhafızlarından uzağa. Dunner, şehirden yürüyerek çıkarak, ıssız düzlüklere doğruilerledi.Ata binmedi, zira o Atsızlardan biriydi.SOS

Zamanıi) Koragacalan Vinnengael'in kuzeyinde, Ejderha Dağı'nm bulutlu tepe-sinde, Zamanın Koruyucularının büyük manastırı vardı. Hari-tadan bakıldığında, manastırla Vinnengael arasındaki mesafepek uzun gözükmeyebilirdi ancak manastıra gitmek günlercesürüyordu. Olan tek yol, sanki keçiler için yapılmış, daracık bir503

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANpatikaydı ve dağın yamacından, güneşlenen yaşlı bir yılan eik-kıvrılarak uzanıyordu. Manastır, iri granit bloklardan yapılmış kocaman bir va

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 305: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

pıydı; duvarları, dağın temellerinden yükseliyor gibiydi. Koruyucular bile manastırın nasıl ya da kimler tarafından inşa etti-ğini bilmiyordu zira efsaneye göre, zamanın başlangıcında da&agetirildiklerinde, manastır zaten oradaydı. Koruyucular, manastırın Kadim Halk tarafından yapıldı-ğına inanıyorlardı. Elfler veya insanlar veya cüceler veyaorklardan çok önce Loerem üstünde yaşamış bir halktı onlar'ölüp gittikleri ve arkalarında da varlıklarına dair merak uyan-dırıcı izler bıraktıkları düşünülüyordu. Manastır, onların belkide en büyük ve en muhteşem eserlerinden biriydi ancak kimi-leri, onların nehrin yatağını değiştirdiğine, uçurumları oluştur-duğuna ve sonradan Vinnengael sarayını çevreleyen yedi şela-leyi yarattığına da inanıyorlardı. Sıklıkla garip yerlerde—düzgün bir kayanın yüzeyinde ve-ya bir mağaranın tavanında—bulunan son derece güzel re-simlerin Kadim Halkın eserleri olduğu söyleniyordu. Büyükmanastır gibi anıtsal yapıtlar inşa edebilen, şelaleler gibi doğalharikalar yaratabilen ve nefis resimler gibi sanatsal eserler üre-tebilen bir kültürün neden yok olduğu konusunda bîr açıklamayapılamıyordu. Kadim Halk hakkında birçok efsane vardı. An-cak en uzun orklardan bile uzun, en ince elflerden bile ince, engöz kamaştırıcı güzellikteki insanlardan bile güzel oldukları yada en iyi at süren cücelerden bile iyi ata bindikleri herkes tara-fından kabul edilirdi. Hatta cücelerin, Kadim Halkın vahşî at-ları nasıl yakalayıp ehlileştirdikleri hakkında bir efsanesi bilevardı. Bir zamanlar, korkunç bir fırtına sonucunda rotalarındansapmış olan bir gemi dolusu ork, bilinmeyen bir kıtaya çıkmışve orada Kadim Halka rastladıklarını iddia etmişlerdi. İddiala-rına göre çamurdan yapılmış kulübelerde yaşayan ufak, kav-ruk, çekingen adamlardı bunlar. Orklann namlı yalancılar ola-rak bilinmelerinden ötürü, bu hikâyeye inanan pek olmazdı.Hikâyeyi duyanlar, orklann, haftalardır sadece alkollü cha-gow5±0

FdflrfliA-Lte Hiui/ju.ile beslenmelerinden ötürü gözlerine asıl hallerinden daha ufakve kuru gözüken cücelere rastladıklarını söylerlerdi. Manastırın basit bir tasarımı vardı; büyük, kare sütunlar,pürüzsüz duvarlar ve güneşle rüzgâra, yağmurla kara açık olangeniş odalara sahipti. Birçok pencere olmasına karşın ne cam,ne işgalcileri uzak tutmak için demir parmaklıklar, ne de du-varlarda ok yarıkları yoktu. Manastır bir huzur ve sükûnet me-kânıydı. Bir kale değildi. Ancak zaten istilacı bir ordunun as-kerleri, sarp uçurumlardan yuvarlanmadan dağdan tırmanmayıbaşarabilirlerse, tırmanıştan dolayı o kadar yorgun düşmüşolurlardı ki, yere yığılıp ince havada soluk almaya çabalamak-tan fazlasını yapamazlardı. Manastır, tam anlamıyla kendine yetebiliyordu; keşişlerbahçelerinde yetiştirdikleri veya nasihat almak amacıyla o ezi-yetli yoldan geçerek dağa tırmananların getirdikleri yiyecek-lerle besleniyorlardı. Keşişler, dağdaki kaynaklardan çıkan su —ki onun tadının da en kaliteli şaraptan bile daha iyi olduğu söy-lenirdi—ve sadece orada yetişen nadir ve özel bir çay dışındahiçbir şey içmiyorlardı. İçtikleri çay sadece ömürlerini uzatmak-la kalmaz, bedenlerini de öldükten sonra korurdu. Bedenlerinkorunması önemliydi, çünkü zamanın tarihi, keşişlerin derileri-ne kaydedilirdi. Keşişlerin cesetleri, Kraliyet Kütüpha-nesi'ndeki kitaplar gibi saklanır ve kataloglamrdı. Manastırın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 306: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mezarları — aslında onlara da mezar değil, Katalog denirdi —arasında yapılan bir yürüyüş, geçmişe yapılan bir yürüyüşebenzerdi. Bazen kişiler nasihat almak için uzun yolu göze alıp dağatırmansalar da, keşişler asla öğüt vermezdi. Birine nasıl dav-ranması gerektiğim söylemezlerdi. Kehanet sanatına sahip de-ğillerdi. Geleceği göremezlerdi. Ancak geçmişin tamamım bi-lirlerdi ve bu sayede, insanların, elflerin, cücelerin ve orklarmkalpleriyle akıllarının nasıl işlediğini öğrenmişlerdi. Keşişler,nasihat için başvurana sorununun yetmiş yıl önce yaşamış biradamın sorununa nasıl benzediğini ve onun bu sorunu X yapa-rak nasıl çözdüğünü veya sorunu hiç çözemeyeceğini nasıl farkettiğini ama otuz yıl sonra başka bir adamın benzer bir sorunla5±±

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkarşılaştığında Y yaparak çözmeyi nasıl becerdiğini anlatırlardıÇoğu kişi kendi sorunlarının benzersiz olduğunu düşündü-ğünden, böylesi bir bilgi hoş karşılanmaz, bu bilginin yararlıolabileceği düşünülmezdi. Hem bu nedenden, hem de dağatırmanan yolun zorlu olmasından dolayı keşişlerden nasihatisteyen kişilerin sayısı çok azdı. Keşişlere gelince, onlar pek de hızlı olmayan ama binicile-rinin hedeflerine güvenli bir şekilde varmalarını garanti edebi-len eşekleri üzerinde, mütemadiyen dağdan inip çıkıyorlardı.Tarihi olurken kaydetmek amacıyla dünyaya açılan keşişlere demuhafızları eşlik ederdi. Bu muhafızlar, Omarah olarak bilinen bir insan kabilesin-dendiler. Dağlarda yaşarlar ve keşişlere taparlardı. Bir Omarahüyesi için, dış dünyaya çıkan az sayıda keşişten biri tarafındanseçilmek ve hem yaşamda hem de ölümde keşişin kişisel koru-yucusu olmak kadar büyük bir onur yoktu. Eğer keşiş yolculukederken ölürse, bedeni manastıra geri götürmek Omarah muha-fızın kutsal göreviydi; zira beden orada, Katalog'daki yerinialacaktı. Omarahlar aslen insanlardı ama orklar kadar ıteun vegüçlülerdi. Aslında, eğer ırklar arasında çiftleşme imkânsız ol-masaydı, Omarahların insan ve ork birleşmesi sonucunda oluş-tuğu düşünülebilirdi. Muhafızlar, türlerinin en güçlü ve en uzun kadınları ve er-kekleriydi. Her biri yirmi ile otuz yaşlan arasında on yıl bo-yunca, emekli olana kadar hizmet ederdi. Emekli olduklarındada muhafızlar bir parça arazi, ufak bir koyun veya keçi sürüsüve bir evle ödüllendirilirlerdi. Muhafızlar kabileleri tarafındanda çok saygı görür, genellikle kabile meclislerinde olurlar ya dakabile reisi seçilirlerdi. Bir kafilenin dağdan aşağı inişini izlemek garipti aslında—derisi, içtiği çaydan dolayı kahverengi olmuş ve karmaşıkdövmelerle kaplı ufak bir keşiş, sakin eşeğinin üzerine oturmuşolur; iki metreden uzun, deri zırhlar giymiş ve neredeyse meşeağaçları kadar uzun mızraklar taşıyan kadın ve erkekler tara-fından etrafı sarılmış bir hâlde ilerlerdi.Keşişler kutsaldı. Keşişlerden birine veya onların muhafız-512.

htamvılı\z Kuuularma saldıran bir kişinin, sadece tanrılar değil, Boşluk tarafın-dan da lanetleneceği söylenirdi. Manastırın kendisi de nadirengörülen beş adet ejderha tarafından yönetilirdi. Keşişlerden bi-rinin zamansız ölmesi durumunda, bundan sorumlu olan şehir,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 307: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

köy, grup veya kişi, bu beş ejderha tarafından acımasızca ceza-landırılırdı. Geçmişte olanlar konusunda çok derin bir bilgiye sahip ol-malarından dolayı, keşişler esrarengiz bir kesinlikle olaylarıtahmin edebiliyor ve geleceği görüyormuşçasına hareket edi-yorlardı. Tarihsel açıdan çok önemli bir olay ne zaman mey-dana gelmek üzere olsa, keşişlerden biri muhakkak orada bu-lunur ve olayı kaydederdi. Aynı şey, olduğu zaman pek önem-senmeyen ama daha sonra tarihte çok önemli bir role sahip ola-cak olaylar için de geçerliydi. Dagnarus'un Boşuk'un Efendisi olmasının üzerinden bir yılgeçmişti ve o olaylar, manastırda kayıt altına alınmıştı. Hüküm-ran Taş'm üç parçasını almak için Helmos'un Hâkimiyet Efen-dilerini göndermesinin üzerinden de neredeyse altı ay geçmişti.Ricaların ikisi, sert bir şekilde geri çevrilmişti. Elfler hâlâ duaediyor, adaklar adıyor, tanrıları onurlandırmak için ava çıkı-yorlardı. Helmos olumlu bir yanıt alamayacağını çoktan anla-mıştı. O sıralarda, Zamanın Koruyucuları Cemiyeti'nin liderleriolan dört keşiş, müritlerinden birini huzurlarına çağırdılar.Cemiyeti yöneten beş keşiş vardı ama beşincisi, sadece nadir

durumlarda ve dünyada çok büyük bir sorun varsa görülürdü.Aslında, dört keşiş, bu toplantıya beşincinin de katılmasını bek-lemişti. Beşinci ortaya çıkmayınca, işlemlerin başlamasını elle-rinden geldiğince geciktirmişler ve her an dolabileceğini düşü-nerek odadaki beşinci koltuğa bakıp durmuşlardı. Ancak beşin-ci keşiş gelmedi ve yokluğu, kayıt için çağırılan keşişin kolunabir dövmeyle işlendi. Huzurlarına çağırdıkları keşişin adı Tabita'ydı. Yüz seksenyaşlarında, çevik bir kadmdı. Manastırdaki bütün keşişler gibi,o da bir insandı. Keşişler ırklar arasında ayrım yapmaz ve ha-yatını tarihi izlemeye adama konusunda ciddî olan herkesi ka-5İ3

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANbul ederlerdi. Ancak diğer ırklardan pek az kişi bu hayatı sçerdi. Bütün ırklar, hatta insanlara karşı en çok önyargıya Saj^olanlar bile keşişlere saygı duyar ve onlara hürmetle davranırlardı. Ancak elfler, insanların yaşam süresini uzatan çayınkendi hayatlarını ciddî ölçüde, neredeyse iki yüz yıl kısalttığınainanırlardı. Cüceler, dünyayı gezme fikrinden hoşlansalar daher şeyi yazmak zorunda olacakları düşüncesinden rahatsızolurlardı. Orklar ise alâmetlere, işaretlere ve habercilere olaninançlarıyla, iyi tarihçiler olamayacak kadar güvenilmezlerdi.Bu yüzden de keşişlerin çoğu insandı. Tabita, hayatının neredeyse sonuna gelmişti. Yaşayan ke-şişler arasında en yaşlı olanı ve en çok saygı göreniydi. Bütünbedeni, şahit olduğu önemli olayları anlatan dövmelerle kap-lıydı. Bu olayların arasında Tamaros'un doğumu da vardı—bukayıt sol bacağının incik kemiği üzerind^ yazılıydı. Yüzündebulunan dövmelerin bir kısmı, kırışıklıkları yüzünden okuna-maz haldeydi. Öldüğünde derisi, kemikleri üzerinde gerginle-şecek ve pürüzsüzleşecekti—cesedin çürümesini engelleyençayın bir etkisiydi bu. Tabita'nın kazınmış kafasının tepesi henüz boştu. Bir keşiş,bedeninin o kısmma hayatımn en önemli olayım kaydederdi veTabita, daha kendisininkini yaşamamıştı. Genç keşişlerin bir-çoğu, bu olay olduktan sonra kadının görevini tamamladığına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 308: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

karar vereceği ve huzur içinde öleceği hakkında fısıldaşıyordu. Belki de bu fısıltılar Cemiyet liderinin kulağına ulaşmıştı yada sadece olacak olayları tahmin etmiş ve kaydetmesi için ka-dım seçmişti. "Tabita," dedi Ateş. Her bir başkan, hizmet ettiği tanrınınadıyla amlırdı. Ateş, kırmızı bir giysi giymişti. "Vinnengael'eyolculuk etme vaktin geldi." Tabita, kel kafasını dördüne ve boş koltuğa doğru eğerekhepsine selâm verdi. Beşinci—orada bulunmasa bile—asla unu-tulmazdı. Bu çağrıyı bekliyordu. "Derhal gideceğim, Saygı-değer Olan. Ve teşekkür ederim," diye ekledi. Tabita, uzun bir kadın olmamıştı; çay ve ilerlemiş yaşı, ka-dının iyice küçülmesine yol açmıştı. Dördünün önünde durur-5İ4

Karanlık, K-uuuken, mısır püskülünden yapılmış bir oyuncak kadar narin, ki-,rılgan ve kuru gözüküyordu. Üzerinde çok basit bir kıyafetvardı—uzun bir kumaş parçası sarıyordu bedenim. Keşişler,hava ne kadar soğuk ya da fırtınalı olursa olsun, pelerin veyaağır cübbeler giymezlerdi. Çay, gereken bütün sıcaklığı sağlı-yordu bedenlerine. "Dagnarus'un ordusu harekete geçti," dedi, giysisinin ren-gi gök mavisi olan Hava. "Bu, elflerden ve insanlardan oluşanmuazzam bir ordu ve aralarında vahşî barbar savaşçılar olanTreviniciler de var. Ordu çok büyük olduğu için yavaş ilerli-yorlar. Vinnengael'e onlardan önce ulaşmak için yeterince vak-tin var." "Vinnengael'in kapıları kapatıldı ve korunuyor," dedi yeşilgiysili Su. "Geçitler de mühürlendi; diğer ırklardan kimse gi-remiyor. Hükümran Taş'in kendilerine ait olan parçalarınıvermeyi reddettiklerinden, Kral Helmos, eski müttefiklerinegüvenmiyor ve onlardan yardım istemedi. Vinnengael'de bulu-nan kimsenin de Geçitleri kullanarak çıkmasına izin verilmiyorzira Kral Helmos, elfler, cüceler veya orklar tarafından yaka-lanmalarından ve Dagnarus'a teslim edilmelerinden korkuyor." "Şehrin etrafındaki çiftliklerde yaşayan insanlar evleriniterk ettiler ve korunmak için şehir duvarlarının içine kaçtılar,"dedi kahverengi giysili Toprak. "Ancak Kral Helmos seni bek-liyor ve kapılar, sen ve maiyetin için açılacak." Dört keşiş ve Tabita, sanki o an dolması gerekiyormuş his-siyle boş koltuğa baktılar ama koltuk boş kalmaya devam etti.Tabita, her birine doğru başıyla selâm vererek, kendisine veri-len bilgileri anladığını ve kabul ettiğini belirtti. "Şimdiye dek Loerem üzerinde görülmemiş bir savaşın or-tasında kalman kuvvetle muhtemel," dedi Ateş, ciddiyetle."İçinde bulunacağın tehlike göz ardı edilemez." "Anlıyorum," dedi Tabita, sakince. "Ve hazırlıklıyım. Tan-rıların izniyle, ölmeden önce meydana gelen her şeyi kaydede-cek vaktim olacak." "Sana eşlik etmeleri için en iyi ve en güçlü Omarahları seç-tik. İki ordu da, saflarının arasından güvenle geçebileceğin ko-515

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANnusunda teminat verdi ama savaşın karmaşasında ne olaca&ıbilinmez." "Bunun farkındayım," dedi Tabita. "Dürüst olmak gere_kirşe bu hayattan fazlasıyla yoruldum ve Katalog'daki yerimi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 309: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

almaktan memnun olacağım." "Tanrılar seni kutsasm," dedi dördü de aynı anda veTabita'yı eğilerek selâmladılar. O da onlara aynı şekilde karşılıkverdi. Metal şakırtısı ve sert adımların sesi, Omarah muhafızlarınmanastırın avlusunda hazırlandıklarını duyurdu. Tabita'runyolculuk için hazırlanmasına gerek yoktu çünkü keşişlerin kişi-sel eşyaları olmazdı. Keşişler seyahat ettikleriıjde, yolda bul-duklarıyla beslenirler—avlanma ve pişirme işini muhafızlaryapardı — veya yolda rastladıkları kişiler, onlara yiyecek verirdi. Dört keşişten ayrılan Tabita, bir eşek seçmek için ahıra yö-neldi. Ufak, sakin bir gri eşek vardı—yaşlı kadının en sevdiği—ve Tabita, grinin yola çıkacak başka bir keşiş için ayrılmamışolduğunu umdu. Ana binayı ahırdan ayıran ara sokağa girdi. Yol, hem dağınmanastırın üzerinde yükselen zirvesi, hem de manastırın ken-disi yüzünden sürekli gölgeler tarafından örtülüydü. Gün ışığıo sokağa asla girmezdi. Kışın yağan kar, bütün bir yıl boyunca,manastırın bahçesinde çiçekler açarken bile kalırdı orada. Tabita sokağın sonuna ulaşmış, ahırı görmüştü ki bir gölgekesti yolunu. Kafasını kaldıran yaşlı kadın, hırçın bir şekildegölgeye baktı. Önünde bir keşiş duruyordu. Şekil, uzun ve sıskaydı ve di-ğerlerinin aksine, bedeninin her parçasını kaplayan siyah birgiysi giymişti; elleri bile siyah şeritlerle kaplıydı. Yüzü gözük-müyordu ve karanlığın içinden bakan ama karanlığın içinde

olduklarından Tabita'mn ne olduğunu anlamadığı gözleri, ka-ranlığın daha koyu parçalarıydı. Manastırda geçirdiği yüz yetmiş yıl boyunca (on yaşındagirmişti manastıra) kadın, beşinci keşişi hiç görmemişti. Ancakkarşısındakinin kim olduğunu derhal anladı ve saygı dolu birşekilde, iyice eğilerek selâm verdi.5±G

Karanlık, KUİAU Beşinci keşiş tek kelime bile söylemedi; ki konuşsaydı bile,kelimeleri, yüzünün alt kısmını kaplayan siyah kumaşın alnndaboğulurdu. Siyahlara sarılı elini uzatarak, Tabita'nın kel kafa-sına koydu beşinci keşiş. O elin dokunuşu, çayın ısıttığı kan için bile soğuktu. Tabitaüşüdü ve titredi. Başını eğik tuttu; bakmayacak kadar müteva-ziydi. El, geri çekildi. Kadm, bir süre daha başını eğmiş bir hâl-de durmaya devam etti; gölge çekilip sokağın sonundaki ışığıgörebildiğinde yalnız olduğunu anladı. Beşinci keşiş tarafından kutsanmışü. Boşluk tarafından be-nimsenmişti. Huşu içinde olan ve son derece etkilenen Tabita,ahıra gitti ve orada, ihtiyacının ne olduğunu ahır bakıcılarınınönceden öğrendiklerini ve gri eşeğin eyerli olarak kendisini sa-bırla beklediğini gördü.***** Boşluk'un Efendisi Dagnarus'un ordusu ilerliyordu. Otuzbin kişilik ordu, Dagnarus'un amcası olan Kralları tarafındanyönetilen savaşçılar; Kalkan tarafından gönderilen generaller-den birinin emrindeki elf askerler; amacı ne olursa olsun dö-vüşmekten hoşlanan ama bu sefer belirli bir arazide hak iddiaedebilmeyi uman Trevinici savaşçıları ve vaat edilen para vezengin talan karşılığında Dagnarus'un sancağı altında toplananparalı askerlerden oluşuyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 310: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Paralı askerler Shakur tarafından yönetiliyorlardı; o kadarsert bir komutandı ki, en katı ve zalim, sadece para için dövü-şen, verilen emirleri hiç umursamayan, komutanını selâmlarkenarkasından bıçaklamayı düşünecek kadar ilkesiz savaşçılar bileVrykyl yaklaştığında saygılı bir şekilde yoldan çekilip başınıeğiyordu. Ordu, bütün yılı Dunkarga krallığının doğu sınırındakiDalon'Ren şehrinin dışındaki çimenlik düzlükte kamp kurarakgeçirmişti. Dagnarus, amacını gizlemek için hiç çaba sarf et-memiş; aksine, düşmanın moralini çökertmenin önemini bildiğiiçin tüm hazırlıklarını açık açık yapmıştı. Helmos'un casusları-s±y-

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANnın kendisini izlediğini biliyordu ve onları memnuniyetle kabuletmişti. Geri dönsünler ve Vinnengael'e saldırmak için toplananbüyük orduyu anlatsınlar. Endişe ve korku halkın içini kemir-sin. Tüccarlar gelmeyi kessin, ticaret sıfıra düşsün, ekonomiçöksün. Şehir içten zayıflasın ki dışarından saldırıldığında dahakolay yıkılsın. Bunları düşünerek, saldırısını bilerek geciktirmişti Dagna-rus. Vinnengael'de yaşayan herkes Lord Mabreton'dan kaçnk-tan kısa bir süre sonra saldırmasını beklerken, Da^narus, onlarıburç duvarlarında terlemeleri için bıraktı ve kendi askerlerinieğitti. Ara sıra ordusunu topluyor, erzak alıyor, arabalarınıyüklüyor ve harekete geçmek üzereymiş gibi davranıyordu.Casuslarından Dagnarus'un harekete geçtiğini duyan Vinnen-gael halkının erzak depoladıklarını, bir kuşatmaya hazırladık-larını belirten raporlar alıyordu bunun sonrasında. Çiftçilerintarlalarını bırakarak kaçtıklarını, askerlerin duvarlarda görev-lendirildiklerini öğreniyordu. Son anda, bunun bir alıştırmaolduğunu duyuruyordu birliklerine. Ertesi gün de, çimenlikdüzlükte yaptıkları her zamanki eğitimlerine devam ediyorlar-dı. Bu oyunu üç kez yapmışü. Askerler, ilkinde bunun eğlen-celi olduğunu düşünmüşlerdi ama artık huzursuzlanmaya baş-lıyorlardı. Dagnarus, onları daha fazla tutamazdı, ki zaten tut-masına da gerek yoktu. Vinnengael'in sözde müttefiklerinin,Hükümran Taş'ın kendilerinde olan parçalarını vermeyi red-dettiklerini herkes biliyordu. Vinnengael tek başınaydı; batıdaki ufku önce korku, sonrausanç ve en sonunda da umutsuzluk içinde tek başına izlemesiiçin terk edilmişti—kuşatma altında bir şehirdi o ve iki yüz ki-lometre yakında bir düşman bile yoktu. Yazın sona ermesiyle birlikte hasat tamamen toplandığında,ordularına hareket emrini verdi; böylece birliklerinin tek yapa-cağı, istediklerini dolu ambarlardan almak olacaktı. Bu sefer,herkes bunun gerçek olduğunu anladı. "İki uçlu bir saldırı gerçekleştireceğiz," dedi, siyah sancaklıkomuta çadırında toplanmış olan generallerine. "Buradan ve5±2

KnravdüR, Kuuuburadan," diyerek, büyük bir masaya yayılmış olan harita üze-rinde işaret etti. Siyah, parlak zırhı üzerindeydi ancak komutanları yüzünügörebilsinler ve kararlılığının, şiddetli azminin farkında olsun-lar diye miğferini takmamıştı. Valura, zırhlı ve miğferli olarakyanında duruyordu. Kadının yüzünü gören çok az kişi vardı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 311: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

onlar da bu tecrübeden dolayı pişmanlardı. O günden beri rü-yalarında hep o güzel ve korkunç suratı görüyorlardı. Kadın,her zaman Dagnarus'un yamndaydı, adamın muhafızlığım ya-pıyordu. Silvvyth, artık efendisinin yaveri ve Dagnarus ile elf birlik-leri arasındaki irtibatı sağlayan subayı olmuş ve iki kültür ara-sında doğan ufak zorlukları ve yanlış anlamaları gidermeyeyardımcı olmaya çalışmıştı. Gareth de orada bulunuyordu. Etrafına Boşluk'u kabul et-miş büyücüleri toplamıştı. Ne olduklarım bilen veya bundanşüphelenen kişiler tarafından dışlanan ve eziyet edilen bu in-sanlar, Dagnarus'un ordusunda sadece güvenli bir yer bul-makla kalmamışlar, para da kazanmaya başlamışlardı. Enönemlisi, burada yeteneklerinin de takdir görüyor oluşuydu.Gareth, aralarında yaşça en genci olmasına rağmen, Boşluk bü-yüsüyle en uzun süredir uğraşanlardan biriydi; diğerleri eriş-kinlik yıllarında Boşluk büyüsüne ilgi göstermeye başlamışken,o, çocukluğundan beri bu konuda çalışmıştı. Hayatında ilk kez,etrafındakiler Gareth'e saygılı davramyordu—Dagnarus bile. "Güçlerimizin bir kısmı, şehre kuzeyden saldıracak. Bu, bi-zim gelmemizi bekledikleri yön ve biz de onları hayal kırıklı-ğına uğratmak istemeyiz. Güçleri orada yoğunlaşmış olacak." "Bunun nedeni, bizim saldırabileceğimiz tek yönün orasıolması," dedi elf generallerden biri, adamı küçük gördüğünügizlemeye bile çalışmadan. "Şehrin geri kalanı, dik uçurumlarve şelaleler ile korunuyor. Geçitler de büyücüler tarafındanmühürlendi, büyüleri artık işlemiyor. Ve, dolayısıyla, ben, gü-cümüzün ikiye bölünmesine kesinlikle karşıyım! Kuzey duva-rındaki savunmalarını kırmaya çalışırken elimizdeki her adamaihtiyacımız olacak ve muhtemelen, keşke daha fazla adamımız5±3

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMANolsaydı diyeceğiz!" "İki uçlu bir saldırı," diye tekrarladı Dagnarus, dişlerini eıcırdatarak. Soğuk, karanlık gözleri ne titredi, ne kapandı. "Ku-zey duvarına buradan saldıracağız. Bunun, saldırımızın asılhedefi olduğunu düşünmelerini sağlayacağız. Ama asıl saldınburadan gelecek." Parmağını, geniş ve hızlı akan bir ırmak olanÇekiçtırnağı Nehri'nin yılankavi yatağını gösteren çizginin üze-rine koydu. "Delisin sen!" dedi elf, alaylı bir şekilde; Dagnarus'un me-şum bakışlarından gözü korkmamıştı. "Şelalelerin alnnda biziboğmak mı plânın? Kayalarda parçalanarak mı almamızı bekli-yorsun şehri? Belki de nehrin suyunu içmeyi düşünüyorsun-dur," diye ekledi dalga geçerek. Yanındaki elf subayları, ko-mutanlarının yapüğı espriye, görevlerini yerine getirmek içingüldüler. "Yapmayı düşündüğüm şey, tam olarak bu," diyen Dagna-rus, Gareth'e baktı ve adam başını eğdi. Elfler gülmeyi keserekciddîleştiler."Boşluk büyüsüyle bir işim olmaz," diye belirtti komutan. "Senden bunu istemem zaten," dedi Dagnarus. "Seninadamların, Shakur'un adamlarıyla birlikte kuzey duvarına sal-dıracak, bütün ilgiyi oraya çekecek ve orada tutacak." Elf general itirazlarına devam etti ve en sonunda da nekendisi ne de adamları hakkında bir söz vermeden ayrıldı. İs-men, elfler, Dagnarus için değil, Kalkan için savaşıyorlardı vebunu ona mütemadiyen hatırlatarak, Dagnarus'un bu mütte-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 312: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

fikliğin dertlerini çekmeye değip değmediğini düşünmesine veSihvyth'in arabuluculuk işine daha çok vakit harcamasına ne-den oluyorlardı. İlk toplantıdan birkaç saat sonra, Dagnarus çeşitli düşün-celere dalmışken, Sihvyth çadıra geri döndü. "General Urul,plânınıza katılmayı kabul etti, Ekselansları," diye bildirdi Sil-wyth. "Adamlarının gözünde itibar kaybetmemek için uğra-şıyordu aslında. Birkaç anlamsız imtiyaz verdim, ki onlar da,eğer isterseniz hemen geri çekilebilir. Artık size karşı çıkmıyor.""Boşluk onu ve bütün elfleri alsın," diye homurdandı Dag-53.0

hCarRiAİ\,\z Kuuunarus, koca bir kupa dolusu şarabı kafaya dikerken. "Sözüm

meclis dışında, elbette." Sihvyth eğilerek selâm verdi ve sessizce, Ekselanslarına birbardak daha şarap doldurdu. Dagnarus, bu günlerde çok şarap içiyordu. Uyanır uyan-maz içmeye başlıyor ve ayıkken uyuyamadığmdan, bardağımhep dolu tutarak uykuyu kendisine gelmesi için kandırmayaçalışıyordu. Şarabın, ne kadar içerse içsin—ki sıradan bir adamıerkenden mezara götürebilecek kadar içiyordu—adam üze-rinde görünür hiçbir etkisi yoktu. Şarap onu asla neşelendirmi-yor, gölgeli gözlerindeki ifadeyi değiştirmiyor, dudaklarına birgülümseme getirmiyordu. Tadından keyif alıyor gibi bile de-ğildi ama yine de, hiç durmadan içiyordu. Sanki şarabı Boşluk'a döküyor gibi, diye düşünüyordu Ga-reth sık sık. Şarabı, artik Dagnarus'a dönüşmüş olan Boşluk'adöküyordu. "Büyücülerin hazır mı?" diye sordu Dagnarus, bardağımboşaltıp, biraz daha şarap almak için yukarı kaldırırken. "Evet, Ekselansları," diye yanıtladı Gareth, aklındakilerikendine saklamaya karar vererek. Şaraba bu kadar düşmüş ol-ması konusunda prensle tarüşmanın yararsız olduğunu bili-yordu. Geçmişte bu konuda etmiş olduğu şikâyetleri, ya ada-mın kendisim azarlamasına ya da öfkeli bir şekilde konuşmayıreddetmesine neden olmuştu. "Size şunu söylemeliyim ki, Ek-selansları, bu büyüklükte bir büyü şimdiye kadar hiç yapıl-madı, en azından benim bildiğim kadarıyla. Etkilerinin ne ola-cağı konusunda hiçbir fikirim yok; uzun vadeli sonuçlarını dabilmiyorum. Büyüyü yapmak sahip olduğumuz bütün enerjiyiçekip alacak. Yaptıktan sonra o kadar zayıf düşeceğiz ki uzunbir süre boyunca herhangi birimizin başka bir büyü yapabilece-ğimizi sanmıyorum. Bazılarımızın ölme ihtimali bile—" "Hepimizin ölme ihtimali var," dedi Dagnarus. "Bu, eğerhâlâ fark etmediysen, savaşmamn bir tehlikesi." Kafasını kaldı-rıp baktı; kara gözleri, şarabın bile boğamadığı bir kıvılcımlaparlıyordu. "Değerli büyücülerin bir grup lanet olası korkakmı?"521

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Gareth, içini çekti. "Sadece size durumu anlamfak ve efrebu tek büyük büyüyü yapmamız için bizi kullanırsanız, dahasonra bizden yararlanamayacağınızı hatırlatmak istedim." "Bu tek büyüyü doğru bir şekilde yaptığınız ve işe yarama-sını sağladığınız sürece... "—Dagnarus, bu son kelimelerini özel-likle vurgulamıştı—". . . Boşluk hepinizi alabilir. Zafer benim

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 313: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

olacak." Gareth, şimdiki ricasını Dagnarus'un kabul etmeyeceğini veprensin öfkesini uyandırabileceğini biliyordu. Ancak her şeyerağmen, en azından Helmos için sessiz kalmaması gerektiğinidüşünüyordu. "Ekselansları, ne yapmayı düşündüğümüz konusundaağabeyinizi bilgilendirip, ona şehri teslim etmesi için bir şansversek... Binlerce hayat kurtarırsınız—" Dagnarus kahkahalarla güldü. Şarapla boğulmuş olan kah-kaha neşesiz, kulak tırmalayıcı ve korkunçtu. Prensin öfkesinedayanmak, doğal olmayan bu kahkahayı duymaktan daha iyiy-di. "Sevgili ağabeyimin bana teslim olacağını gerçekten de dü-şünüyor musun? Yani. . . kendisi yerine 'Boşluk'un İblisi'nintahta geçmesini kabul edeceğine? Ne kadar mankafasın, LekeSeni yanımda tutmama şaşmamalı. Artık beni sadece sen eğlendirebiliyorsun. Seni şamar oğlanım yerine soytarım yapmalıyım." Eğilerek selâm veren Gareth çadırı terk etti. O kadar sinirlenmişti ki, konuşmaya kalkışmamıştı bile. Dagnarus'un hakiolduğunu gayet iyi biliyordu; Helmos asla teslim olmayacakve Gareth kendisini en çok hangi kardeşin sinirlendirdiğindenemin değildi. Gerçeği söylediği için Dagnarus mu, yoksa onugörmeyi reddettiği için Helmos mu. O gece, ordu harekete geçmeden önceki gece, Gareth,Dagnarus ve Valura'mn kısık bir sesle konuşmalarını ve Kral veKraliçe olunca Vinnengael'i nasıl yöneteceklerine dair plânla-rım dinledi yatağında yatarken. En sonunda, Dagnarus'un sesi kesildi. Gareth, prensin çadı-rına girerse ne göreceğini biliyordu ve bu bilgi ona huzur ver-522

medi. Parlak siyah zırhına bürünmüş olan Vrykyl, sevgilisininyatağının başucunda duruyor, adamın şaraba bulanmış sıkıntılıuykusunu koruyor olacaktı.***** Komutan Argot, Helmos'u, bir zamanlar Kral Tamaros'unen sevdiği yer olan ancak artık oğlunun bir sığmak olarak kul-landığı kuledeki odada buldu. _"Boşluk'un Efendisi'nin ordusu en sonunda yola çıktı, Ma-jesteleri." "Kesin mi?" diye sordu Helmos, kafasını kaldırıp bakarken.Orada kitaplar ve kâğıtlar arasında oturan babası olabilirdi.Helmos, bu son birkaç ayda çok yaşlanmıştı ve henüz otuzla-rında olmasına karşın Tamaros'un yetmişlerindeki hâli gibi gö-rünüyordu."Evet, Majesteleri." Helmos bitkin bir şekilde gülümsedi. "Memnun olduğumusöyleyebilirdim, tabi eğer savaş ve sonrasında gelen ölüm veyıkım olmasaydı. Yine de. . . " — derin bir iç geçirdi—". . . bubittiğinde rahatlayacağım. Diğer Hâkimiyet Efendilerini çağır-malıyız.""Affınıza sığınarak, çağırdım, Majesteleri." "O halde, bu gece toplanır ve son plânlarımızı yaparız.Prensin yürüyüşünün şekli nedir?" "Çok garip bulduğum şey de bu, Majesteleri," dedi Argot.Yardımcısına işaret edince, adam ileri çıktı ve Kralın izni üze-rine, masanın üzerindeki kitapları alarak yerlerine bir haritaserdi. "Raporlarımız, prensin elindeki gücün asıl kısmının—elf

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 314: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ordusu da dâhildi buna—onları beklediğimiz güzergâhtan gel-diğini gösteriyor; Vinnengael Yolu boyunca ilerleyip, kuzeyduvarından saldırmayı amaçlıyorlar. Bu ordu, Vrykyl tarafın-dan yönetiliyor, ki onun da sonradan bir paralı katile dönüş-müş eski bir ordu kaçağı olduğuna inanıyoruz—Shakur isimlibir adam. Gardiyana göre, Prens Dagnarus ve Gareth, prensinDönüşümünden kısa bir süre önce Shakur'u serbest bırakmış-^23

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANlar. Prens, onu bir odada birkaç gün boyunca saklamış; Shakuren son o zaman sağ görülmüş." Helmos titredi. Bembeyaz kesilmişti. "Zavallı adam," dedialçak bir sesle. "Vrykyl hakkında olan bilgileri okuyordum. Nekadar korkunç suçlar işlemiş olursa olsun böylesi bir sonu haketmiyordu. Ama sen, bu durumda bir terslik olduğunu söyle-din, Komutan. Bana daha önceden açıklamış olduğun nedenleryüzünden, Boşluk'un Efendisi'nin Vinnengael'e kuzeyden sal-dırmasını bekliyoruz. Hatta, senin de söylemiş olduğun gibibize saldırabileceği tek yer orası. Bu yüzden de güçlerini kuzeyduvarında yoğunlaştıracaksın." "Ne söylediğimi biliyorum, Majesteleri," dedi Argot, hari-taya asık bir yüzle bakarken. "Ama şimdi şüphelerim var. PrensDagnarus, şimdiye kadar emrinde çalıştığım en iyi, en yeteneklikomutandı. Kuzey duvarından yapılacak bir saldırının başarışansının çok düşük olduğunu biliyor olmalı. Şehri kuşatma al-tında tutmak istersek bize aylar, hatta dikkatli olursak bütün kışboyunca yetecek kadar yiyecek depoladık. Suyumuz fazlasıylavar. O ve birlikleri, uzun bir kuşatmada, açıkta, kış rüzgârların-dan hiçbir korumaları olmadan, bizden daha çok zarar görürler.Buna dayanamaz. O halde plânı ne?" Komutan Argot'un kaşları iyice çatılmıştı. Yanıtı haritanınvermesini bekliyor gibiydi ve sanki bu olmayınca sinirlenmişti.Çok değerli bilgilere sahip bir mahkûma bakar gibi ters tersbaktı haritaya. "Plânı ne?" diye mırıldandı. "Bence onu abartıyorsun, Komutan," dedi Helmos. "Evet,bir zamanlar Dagnarus çok yetenekli bir komutandı ama bu,Boşluk onun içindeki iyi olan her şeyi emip onu karanlık ve boşbir ruhla bırakmadan önceydi. Uzun süredir bunun üzerindedüşünüyorum ve bence, Dagnarus Vinnengael'i almak bile is-temiyor. Bize verebileceği en büyük cezayı vermek tek niyeti;bu ona veya müttefikleri için neye mal olursa olsun." Komutan Argot ve yardımcısı, birbirlerine baktılar—ikiside Dagnarus'un emrinde çalışmışlardı ve artık ona hayran ol-masalar bile prense hâlâ saygı duyuyorlardı."Söylediğinizde haklı olabilirsiniz, Majesteleri," dedi ko-524

K,aracılık, klu.wumutan, Kralma doğrudan karşı çıkmak istemiyordu. "Ama yinede..." "Açıkça konuş, Komutan. Ben askerî bir uzman değilim. Bukonularda sana güveniyorum." "Peki, Majesteleri," dedi komutan, kasvetle. "Gözcüleri-mize göre, Boşluk'un Efendisi ordusuyla birlikte ilerlemiyor.Yok olmuş; gücünün kayda değer bir kısmıyla birlikte hem de.En azından bizim inandığımız şey bu." "İnandığınız şey mi?" Helmos, çok ciddîydi. "Kesin bir şeysöyleyemiyor musun?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 315: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Hayır, Majesteleri. Prens fazlasıyla zeki. Bir ordu oluştur-duğunu bizden saklamaya çalışmadı ama kaç kişi olduğunugizlemeyi başardı. Prensin kampına devamlı askerler girip çıktı.Üniformaları ve sancakları mütemadiyen değişti. Casuslarımız,aynı adamı altı kere saymış olabilirler; saydığımız her adamiçin altı adam da olabilir pekâlâ. Gücünden emin olduğumuztek birlik, elflerinki. Ayrıca, Majesteleri, prensin çok sayıda bü-yücüyü de yamna topladığı söyleniyor; kendilerini Boşluk'aadamış büyücüler. Dağlarda sert bir hava var—garip, kalın sis-ler ki yılın bu zamanı için hiç normal değil. Bu havanın büyülüolması ve prensin hareketlerini gizlemek için düzenlenmiş ol-ması ihtimali mevcut." "Peki eğer o ve adamları dağlardan geliyorlarsa, ne başar-mayı umabilirler?" diye sordu Helmos. "En sonunda kuzeyduvarına gelecekler. Şehir, iki yanından dik uçurumlarla, üçün-cü yanından ise nehirle çevrili. Bu dünyada kendini Boşluk'aadamış olan bütün büyücüleri yanına toplamış olsa bile, ordu-suna duvarların üzerinden uçan kuşlar gibi kanatlar veya ne-hirde yüzen balıklar gibi solungaçlar veremez!" "Hayır, ama büyüleri ile uçurumları yıkabilecek ve duvar-ları kırabilecek bir yol bulabilirler. Yedekte bir birlik tutmak vesaldırıya, nereden gelirse, karşılık vermeye hazırlıklı olmak is-tiyorum. Eğer onlara kuzey duvarında ihtiyaç olduğu ortayaçıkarsa, onları her zaman oraya gönderebiliriz." "Bu konuyu Hâkimiyet Efendileri ile konuşacağım," dediHelmos. "Kararı onlar versin."S25

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMAN "Elbette, Majesteleri." Argot, bir anlık bir tereddütten son-ra, "Peki savaş sırasında Majesteleri ve Majestelerinin ailesinindiğer üyeleri nerede olacaklar?" diye sordu. "Kraliçe burada, Vinnengael'de kalıyor. Onu, ailesinin ne-hir kenarında olan kalesine sığınması için ikna etmeye çalıştımama gitmeyecek." "Majestelerinin ne kadar cesur olduğunu herkes bilir," dediArgot, eğilerek selâm vererek. "Evet." Helmos, gülümsedi ve gülümsemesi, sevgili karı-sından bahsettiği veya onu düşündüğü her zaman olduğu gibi,bu sefer de sıcaktı. "Dul Emillia'ya gelince, onun dilekleriniyerine getirmeyi ve ana vatanına dönmesini sağlamayı um-muştuk ama o, yolculuğa çıkabilecek kadar iyi değil." Dulun üzüntüden delirdiği ve kendisine veya bir başkasınazarar vermemesi için bütün gün ve gece boyunca gözetim al-ünda tutulduğu hakkında dedikodular bütün şehre yayılmıştı. "Ya siz, Majesteleri?" diye sordu Argot. "Savaş sırasında siznerede olacaksınız?" Helmos, şaşırmış gibiydi. "Tapmakta, elbette. Bizi koru-maları için tanrılara dua edeceğim." "Çok iyi, Majesteleri," dedi Argot, ama içinden, Bu savaşımuhtemelen hiç umursamayan tanrılar yerine, duvarda, sizikorumak için ölecek olanların yanında olmalıydınız, diye ge-çirdi. Helmos, söylenmeyen bu kelimeleri duymuş gibiydi. Ada-mın yanakları hafifçe kızardı. "Bir Hâkimiyet Efendisi zırhı gi-yiyor olmama karşın, sizin de bildiğiniz gibi Komutan, bir sa-vaşçı değilim ben. Siperlerde yerimi almaya çalışırken tek yap-tığım şey, askerlerin ayaklarına dolanmak olacaktır. Ben de sa-vaşacağım fakat benim kılıcım çelikten değil, imandan. Hü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 316: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kümran Taş'ı korumak için mücadele edeceğim," dedi Kral,boynuna gümüş ve altın bir zincirle asılmış madalyona hafifçedokunurken. Artık onu her zaman taktığını söylüyorlardı.Uyurken bile. "Hükümran Taş'ı unutmadım, Majesteleri," dedi KomutanArgot. "Kutsal taşın muhafızlar eşliğinde güvenli bir yere gön-5-2.G

1-dflrfltA.Lte kuyu.derilmesini önerecektim—" "Yüksek Büyücü'yle konuşmuşsun," diyerek araya girdiHelmos. "Reinholt bilgece konuşuyor, Majesteleri. Eğer—tanrılarkorusun—Vinnengael düşerse, Hükümran Taş'm güvende ol-ması lazım. En azından, Tapınak içinde gizli bir yere saklanabi-lir-" "Peki orada bize nasıl bir yararı dokunacak? Altın dolu çu-vallara sahip olan cimriler duydum; aç ve üstlerine giyecek birgiysileri olmamasına karşın, beslenmek veya ısınmak için birmetelik bile harcamıyorlar! Ben, o hataya düşmeyeceğim. Hü-kümran Taş'm gücünü şehri kurtarmak için kullanacağım.""O hâlde en azından size muhafızlar—" Helmos, kafasını salladı. "Bu, yeterince inancım yokmuşgibi gözükmeme neden olur." "Hâkimiyet Efendileri, o halde. Israrım yüzünden beni af-fedin, Majesteleri, ama benim görevim—" "Özür dilemene gerek yok, Komutan. Sen ve HâkimiyetEfendileri şehri korumakla ilgili olarak istediğiniz her şeyi ya-pabilirsiniz. Ancak bu konuda kararlıyım. Hükümran Taş'mbütün yükünü üstüme alıyorum. Benden başka kimse bunuçekemez. Tanrılara inancım var. Onlar, taşın Boşluk'a düşme-sine izin vermeyeceklerdir. Şu anda bölünmüş olan taşın tekrarbir bütün olmasını sağlayacaklardır. Hepsi bu kadar, Komu-tan," diye ekledi Helmos, çalışmalarına geri dönerken. "Hâki-miyet Efendileri geldiğinde bana haber verin." Komutan Argot kralın isteğine boyun eğdi. Yapabileceğibaşka bir şey yoktu. Ama Hükümran Taş'in korunması konu-sunu Hâkimiyet Efendilerinin önünde de açmaya karar verdi. İnançtan yapılmış parlak bir kılıç kullanma hakkında ko-nuşmak çok iyiydi. Ama, komutana göre, ağzının sağduyu ala-şımıyla tavlandığı bir kılıç, daha güçlü olurdu.5ZLJ-

Boşluk'un Efendisi olan Prens Dagnarus'un binlerce kişidenoluşan ordusu eski Vinnengael Yolu'ndan ilerledi; parlak renk-lere sahip sancaklan, keskin bir tuz ve kış kokusu taşıyan, ok-yanustan esen rüzgârda dalgalanıyordu. Parlak, siyah zırhlı biritarafından yönetiliyorlardı ama o—diye bildirmişti çalıların50°,

MARGARET WE İ S ve TRACY HİCKMANarasından ilerleyerek cesaret edebildikleri kadar yaklaşanVinnengael casusları—Prens Dagnarus değildi. O neredeydi? Kimse bilmiyordu. Ordusuyla ilerlemiyordu-bu kadarı kesindi. Vinnengael halkının kalpleri neşeyle doldu-prensin öldüğü, tanrıların—Kral Helmos sayesinde—Vinnen-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 317: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gael'e saldıramadan önce o iblisi çarptığı dedikoduları yayıldı.Ordusu silâhlarını bırakmak ve teslim olmak için geliyordu.İnsanlar, sokaklarda ateşler yakıp etraflarında dans etmeye baş-ladılar. Komutan Argot adamlarına şehre girmelerini ve busaçmalığı durdurmalarını, dans edenlere ya evlerine dönmele-rini ya da şehrin savunmasına yardımcı olmaları için duvardabir yer beğenmelerini söylemelerini emretti. Ordu, teslim olma-ya gelmiyordu. Amaçları, şehri almaktı. Prens Dagnarus'un nerede olduğuna gelince, KomutanArgot bu soruyu kendine günde neredeyse yüz kez, uykusundabile kafasına takılacak kadar çok sormuştu. Argot, prensin ya-nında savaşmıştı. Argot, Dagnarus'un bir saldırıda en önde atsürdüğünü, birliklerinin önünde duvardan atladığını, düşmanmevzilerine ilk ulaşan olduğunu görmüştü. Arkadan yönetenbir general değildi o. Dışarıda bir yerlerdeydi ve eğer Argotnerede olduğunu bilseydi, prensin stratejisi hakkında belki debir tahmin yürütebilirdi. Tek bir gözcü bile prensi gördüğünü bildirmedi. Dağlar-daki hava felaketti. Sert yağan yağmur, oklar gibi indi yere.Yıldırımlar, ağaçları yaktı. Gök gürültüleri, heyelanlara yol açtı.En sonunda, kör edici bir sis bütün dağı sardı; sis o kadar ka-lındı ki, bütün cüce ulusu at sırtında dağlan geçmiş olsaydı bilekimse bunu fark etmezdi. Argot, gücünün bir kısmım yedek olarak ayırmıştı veDagnarus'un bir yerden sızmaya çalıştığı haberi gelir gelmezgöndermeye hazır halde bekletiyordu. Bunun anlamı, kuzeyduvarımn ancak yeterli bir şekilde savunulduğuydu. Savunmazayıflamaya başladığı anda, yedek gücünü oraya göndermekzorunda kalacaktı. Hâkimiyet Efendileri, savunma gücü ile bir-likte duvarda kalmayı seçmişlerdi; güçlü büyülerini, savaş bü-yücülerininkilerle birleştireceklerdi.530

btnravd,ık hCuiju Kral Helmos duvarda dururken, etrafında Hâkimiyet Efen-dileri—sadece insan Hâkimiyet Efendileri—vardı. Rahibin Kal-kanı, Boşluk'un Efendisi'nin öfkesini kendi topraklarına çevir-mesinden duydukları korku yüzünden elf Hâkimiyet Efendile-rinin kendi halklarıyla birlikte olmaları gerektiğini söylemişti.Ork Hâkimiyet Efendileri, kötü alâmetler nedeniyle bütünorklarm kendilerini güvende hissettikleri tek yer olan denizeaçıldığını bildirmişlerdi. Tek cüce Hâkimiyet Efendisi olanDunner ise haber bile göndermemişti. Helmos, Vinnengael'in kuzeyindeki vadilerin kamp kuran,saldırmaya hazırlanan düşman askerleriyle dolmasını izledi.Acele etmiyor ve Vinnengael halkının, ordularının büyüklü-ğünü ve gücünü iyice görmelerine izin veriyorlardı. Bırakın dakimsenin daha önce görmediği devasa kuşatma makineleriningörüntüsünden titresinler. Tahta üzerine metal levhalarla kap-lanmış büyük, korkutucu şeylerdi bunlar. Kocaman bir supompasına benzeyen bir aleti taşıyan makinelerdi. Duvarlar-daki savaşçılar, bunları işaret ettiler ve kahkahalar atarak,Dagnarus'un plânının onlara bir duş yaptırmak olduğunu dü-şündüler."Prensten hâlâ bir iz yok mu?" diye sordu Helmos. "Hayır, Majesteleri," dedi Argot. "Dışarıda toplanan adam-lar arasında değil; buna yemin ederim. Kılık değiştirmiş değilseelbette, ama bu da onun tarzı değil. Prens Dagnarus her şeyolabilir ama bir korkak değil. Şehrin dışında olan gözcülerimi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 318: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

zin tamamı ya döndü ya da onlarla ilişkimiz kesildi. Geri dö-nenler onu görmediklerini bildirdiler. Dağlardaki şu garip havaonların pek bir şey görmesine izin vermemiş."Helmos iç geçirdi. "Majesteleri!" diyen bir Hâkimiyet Efendisi, bir şeyi işaretetti. Güneş, ufukta batmaya başlamıştı. Kızıl ışıkları, yol bo-yunca ilerleyen ufak bir asker grubu tarafından taşman mız-rakların üzerinde parladı. Düşman askerleri yaklaşan bu şeyeepey bir saygı gösteriyor gibilerdi. Erzak dolu arabalar hızlayoldan çekilmeye çalışmış, yüklerini tehlikeye atma pahasınada olsa yolu çabucak boşaltmışlardı.531

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN "Dagnarus mu?" diye sordu Helmos, görmeye çalışarakduvardan eğilirken. "Hayır, sanmıyorum, Majesteleri," dedi gözleri bir kartalkadar keskin olan Lord Altura. "Bu Zamanın Koruyucusu, sa-vaşı kaydetmek için geldi." İri yarı Omarah muhafızlar, ne arasından ilerledikleri bü-yük ordu, ne de şehrin duvarlarına sıralanmış karşı ordudan enufak bir rahatsızlık bile duymadan, yavaş adımlarla yürüyor-lardı. Ortalarında, ufak bir gri eşeğe binmiş, küçük, kahverengitenli bir kadın vardı. "Kapılar açılsın," diye emretti Helmos. "Koruyucuya Tapı-nağa kadar eşlik edin ve orada da her arzusunu yerine getirin." Argot, emri bildirdi. Saldırıya karşı arkalan desteklenmişolan kapılar zorlukla açıldı. Ancak kimse, aralarından geçerkenyumuşak bir edayla gülümseyen Zamanın Koruyucusuna tekbir kelime etmedi.

Güneş kayboldu. Gece, sanki istilacı orduyla birlikte geliyorgibiydi. Birliklerin sayısı artarken, hava da karardı. Kamp ateş-leri yıldızlar kadar, hatta onlardan daha çok parladılar. "Ne zaman saldıracaklar?" diye sordu Helmos, fısıldaya-rak."Şafak sökerken, Majesteleri," diye yanıtladı Argot. "Uyuyabildiğin kadar uyu. Adamlarına da aynısını yap-malarını söyle," dedi Helmos."Emredersiniz, Majesteleri," dedi Argot. O da, Kral da, o gece Vinnengael'de hiç kimsenin uyuya-mayacağını biliyordu. Saraya dönen Helmos, kâhyasına yakalanarak, yemek ye-meye zorlandı. Yemek kokusu, Kralın midesini bulandırdı. Eli-ni sallayarak tabağı uzaklaştırdı."Kraliçe nerede?" "Dulla birlikte, Majesteleri," dedi kâhya ve, "Dul, bu akşamçok kötü. Hiç bu kadar kötü olmamıştı," diye ekledi, alçak birsesle. Dulun odasının kapısını muhafızlar açtı Majesteleri için.Helmos, Emillia'mn yamna isteksizlik ve acıma karşımı bir532

Kara<Alı\z Kuuuduygudan dolayı sessizce girdi. Bir zamanlar odayı dolduransüs eşyalarından hiçbiri yoktu. Ya Emillia'nm delilik anlarındanbirinde kadın tarafından kırılmış, ya da kadın kendisine zararvermesin diye odadan çıkartılmışlardı. Kadının nedimeleri degitmişti artık. Çoğu, soylu evlerinin güvenliği için Vinnen-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 319: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gael'den kaçmıştı. Geride kalanlar da kısa bir süre sonra savaştayaralananlarla dolacak Şifa Salonunda şifacılara yardım etmele-ri için gönderilmişlerdi, Kraliçe Anna tarafından. Kadının yaranda, sadece kendi ev halkından olan yaşlı birhizmetkâr ve kadını devamlı gözetim altına tutan bir şifacıkalmıştı. Dul, bir zamanlar aynasının asılı olduğu boş bir duvarınkarşısına oturmuş saçlarını düzeltiyordu. Ayna uzun zamanönce kırılmıştı; kadın, kırık parçalardan biriyle bir hizmetkârınasaldırmıştı. Helmos, Dulu rahatsız etmeden karısının dikkatiniçekmeyi başarmayı umarak, elinden geldiğince sessiz hareketetti ama adamın ayak sesini duyan Dul, derhal etrafına bakındı. Kadının acıklı bir görüntüsü vardı; saçları, günde yüz defatoplanıp açılmasını istemesinden dolayı tel tel ayrılmıştı. Bedenibüzülmüş ve küçülmüştü. Kadını, tıpkı bir bebek gibi yemekyemesi için zorluyorlardı. Kadının cesede benzeyen yüzündekigözleri, adama baktı. Bakışları, diye düşündü Helmos, oğlunun kutsal alevleriçinde yanarkenki bakışları gibi. "Dagnarus?" diye seslendi kadın, kasvetle bakarken. "Dag-narus? Nerede bu oğlan? Artık annesini ziyaret etmek vakti gel-di! Ona haber gönderip duruyorum ama o, bana aldırmamayıtercih ediyor. Ona bir ders vermemiz lazım. Şu şamar oğlanınerede?" Dul, bir anda sırtını dikleştirdi. "Sen, oradaki!" Hel-mos'u görmüştü. "Şamar oğlanını buraya gönder! Onu, eşek su-dan gelene kadar kamçılayacağım. Bu, oğluma bir terbiye öğre-tecektir." "Emredersiniz, Majesteleri," dedi Helmos. Şifacılarm söy-lediğine göre, Emillia'yı idare edebilmenin tek yolu, onun deli-liğine boyun eğmekti. Etrafı duvarlarla çevrili aklına sızabileceken ufak bir gerçeklik ışığı bile fazlaydı kadına. Kadını sadece533

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANzaman ve sabır iyileştirebilir, kendisini korumak için içine sak-lanmış olduğu hücreden onu çıkartabilirdi. "Emrettiğiniz üzereşamar oğlanı buraya gönderilecek." Helmos, Dulun yanında oturan karısına başıyla işaret ettiKadın bu işi bir görev olarak benimsemişti ve her gün saatlerboyunca Emillia'nm deli kaprislerini çekiyor veya zavallı geve-zeliklerini sabırla dinliyordu. Arma, elini anlayışla, Emillia'nmkurumuş elinin üzerine koydu. Ayağa kalktı ve sanki Emilliahâlâ Kraliçeymiş de kendisi bir nedimeymiş gibi eğilerek selâmverdi. Anna'nm yerini şifacı aldı. "Biraz su içmelisiniz, Majesteleri," dedi şifacı, tahta bir bar-dağı uzatarak. Emillia, bardağa vurarak içindeki suyun üzerine dökülme-sine neden oldu. Şifacı, sabırla bardağı yerden aldı, tekrar doldurdu ve yeni-den kadına uzattı. "Bu kadar kötü olduğundan haberim yoktu," dedi Helmoskarısına, kısık bir sesle. Arma, başım salladı. "Her gün biraz daha kötüleşiyormuşgibi geliyor bana. Şifacılar, onun zaman içinde iyileşeceğini söy-lemekten vazgeçtiler. Onu, Şifa Salonuma götürmek istiyorlarama böylesi ani bir değişimin onu öldürmesinden korkuyo-rum." "Onun bakımı senin için ağır bir yük, sevgilim," dedi Hel-mos, karısını yanına çekerken.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 320: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"O kadar da kötü değil," dedi Arma, sahte bir neşeyle güle-rek. "Ben buradayken o kadar uysal oluyor ki. . . Şifacılar, onunüzerinde iyi bir etkim olduğunu söylüyorlar. Sadece ben, onu

bir şeyler yemeye ikna edebiliyorum." "Onu biraz bırakman lazım," dedi Helmos. "Sana şimdi ih-tiyacım var." "Evet, elbette," dedi Arma, endişelenmiş ve huzursuzlaş-mıştı. "Ne var? Duydum ki. . . " Bir an için durdu, sonra da sa-kin gözükmeye çalışarak, "Dagnarus'un ordusu kuzey duvarı-nın önünde mevzileniyormuş.""Evet," dedi Helmos. "Kaptan Argot, şafak sökerken saldı-53^

Karanlık. Kuuuracaklarım söylüyor." Birlikte, sessizce, uzun koridordan aşağı doğru yürüdüler.Kadın, adamın koluna girerek kocasına iyice sokulmuştu. Bir-birlerine uygun adım atarak ilerliyorlardı. Boş zırhlar, Kral veKraliçe için bir şeref kıtası oluşturmuşlardı. Koridoru yarıla-dıklarında, mızraklardan biri, şövalyesinin paslı kavrayışındankurtularak büyük bir gürültüyle yere, tam Kralın ayağının di-bine düştü. Helmos, olduğu yerde kaldı; sanki mızrak kendisine sap-lanmış gibi bembeyaz kesilmişti. Nefesini tutan Anna, elini de-lice çarpan kalbine bastırdı. Bütün sarayda yankılanan gürültü, hizmetkârların ve mu-hafızların koşarak gelmesine yol açtı. "Majesteleri!" Muhafızlar, kılıçlarını çekmişler, bir düşmanarıyorlardı. "İyi misiniz? Saldırgan nerede?" "Burada," dedi Helmos, zoraki bir gülümsemeyle. "Ne ka-dar şanslı olduğumuzu görüyorsunuz! Uzun zaman önce öl-müş olan bu şövalyelerin ruhları geri döndüler ve savaşa katıl-mak için sabırsızlanıyorlar!" Muhafızlar, onaylarcasma başlarını salladılar; Kralın hayalihoşlarına gitmişti. Hizmetkârlardan biri mızrağı kaldırdı veyerine koymaya çalıştı ama metal el o kadar paslanmıştı ki,mızrağı tutmuyordu. Kraliçenin işareti üzerine hizmetkâr mız-rağı aldı ve hızla çekildi. Anna, kocasının renginin solduğunu fark etmişti. "Aşkım,ne var?" "Eğer bir ork olsaydım," dedi Helmos, gözlerini düşen mız-rağa dikmiş dururken, "şu anda denize açılıyor olurdum." "Ama sen bir ork değilsin," dedi Anna. "Eldivenin paslı ol-duğunu ve adımlarımızın da bir titreşim yaratarak mızrağınyere düşmesine neden olduğunu biliyorsun." Adamın gülümsemesini ve aklından geçirdiklerine gülme-sini ummuştu ama adam, kasvetli bir şekilde durmaya devametti. "Kalbimde garip bir ağırlık var," dedi Helmos, sakin bir şe-kilde. "Bugün sarayın koridorlarında dolaştım ve sanki son de-535

MARGARET W E İ S ve TRACY HICKMANfa dolaşıyormuş gibi hissettim kendimi. Hayır. . . hayır, sev-gilim. Bırak da konuşayım. Derler ki, bir insanın hayatı, ölme-den önce gözlerinin önünden geçermiş. Bugün hayatımı gör-

düm. Annemi gördüm, Anna," dedi; yumuşak sesi acı doluydu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 321: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Onu bir pencerenin önünde dururken gördüm. Bana döndü vegülümsedi ama konuştuğumda ortadan yok oldu. Oyun odası-nın önünden geçtim ve bir şey içeri bakmaya zorladı beni. Ben,oradaydım—bir çocuk olmuştum, kitaplarım ve öğretmenimlebirlikteydim. Ve sonra, Dagnarus oradaydı; o zavallı şamar oğ-lanı, Gareth'le birlikte. Onlarm kahkahalarını duyabiliyor veDagnarus'un oyuncak askerlerini eski kum havuzu içinde ha-reket ettirdiğini görebiliyordum. "Ve sonra, babam. Babam, bütün gün boyunca benimle be-raberdi. Bana üzgün üzgün bakıyordu, bir şey söylemek ya daaçıklamak istermiş gibiydi. Garip ama benden af dilediğini his-settim. Sanki af dilemesini gerektirecek bir şey yapmış gibi! Vesen, karım, kalbimin en değerli varlığı." Durdu, kadına yüzünüdöndü, ellerini tuttu ve kadının gözlerinden süzülen sessiz yaş-ları sildi. "Sen, bana ihsan edilmiş bir rüyasın sanki... "Takdis eder gibi, kadını alnından öptü. Kadın, uzun bir süre boyunca konuşamadıktan sonra, "Sonüç gecedir hiç uyuyamadınız, lordum. Bir lokma yiyecektenfazlasını da yemediniz. Bu garip hayallere kapılmış olmamz çoknormal. Bence," dedi, titrek bir kahkahayla, "iyi pişmiş bir bif-tek, bunların hepsini defedecektir!" Helmos, bu sefer gülümsedi; kadına duyduğu sevgi kal-binde yamyor, korkunç karanlığı aydınlatıyordu. Kadım ken-dine iyice yaklaştırdı. "Kutsal orucumu tutmak için Tapmağagidiyorum. Sana veda etmek ve bir kez daha, şehri terk etmen

için yalvarmak istedim." Kadının yüzünü iki eliyle birden tuta-rak, onu kendi gözlerine bakmak zorunda bıraktı. "Henüz çokgeç değil. Sen de biliyorsun, dağlardaki gizli bir sığmağa gidenbir tünel var. Seçilmiş askerlerden oluşan bir grup, sana eşliketmek için bekliyor—" Anna, kafasını sallıyordu. "Gitmeyeceğim," dedi kararlı birşekilde. "Gitmeyeceğimi sen de biliyorsun, o yüzden ısrar etme.53&>

Kara\Aİûz KuuuZavallı Emillia ile kalacağım. Alışkın olmadığı sesler ve gürültüyüzünden altüst olabilir. Tanrılara ve kocama güveniyorum." Birbirlerine sıkıca sarıldılar. Ayrılmak istemiyorlardı ancakikisini de bekleyen zor görevleri vardı. Helmos, karısının saçla-rını okşarken, koridora baktı. Hizmetkârlar meşaleleri yakıyor-lardı ve onların titrek ışığında, Helmos boş zırhların siperlikle-rinin kalktığını ve içlerinden Boşluk'un karanlığının bir nehirgibi koridora aktığını gördü.***** Dagnarus tarafından yönetilen ordu, büyücülerin yarattığıfırtınalar ile gizlenerek ilerledi dağlarda. Yolları, etraflarındaçakan fakat asla üzerlerine düşmeyen parlak şimşeklerle ay-dınlanıyordu. Yürüyüşlerine şimşekler eşlik ediyor; ilerleyişleride, dar dağ patikasının her iki yanında sıralanan ağaçlan bilegörmelerine izin vermeyen ancak gelmeleriyle birlikte açılan vegeçmeleriyle birlikte tekrar çöken koyu bir sisle gizleniyordu.Mızrak gibi yağmur ve ok gibi kar yağıyordu etraflarında, an-cak onlar, bunların hiçbirinden etkilenmiyorlardı. Yürüdükleriyol sorunsuz ve kuruydu. Zorlu, hızlı bir yürüyüştü. Bu savaşçılar, Dagnarus'un ken-disi tarafından aylarca eğitimde izlendikten sonra seçilmişlerdi.Onlar, ordunun en iyileriydi. Dağların etrafında dolanarak iler-leyen yol uzun, çetin ve yorucu olmasına karşın bir tanesi bile

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 322: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

sıradan çıkmadı. Kimse şikâyet etmedi. Dagnarus da onlarlabirlikte yürüyordu. Onların sıkıntılarını kendisi de çekiyor,kendisinin yapmayacağı hiçbir şeyi onlardan istemiyordu. Ka-yalık zeminde yattı, buz gibi nehirlerden geçti, ateş yakama-dıklarmda soğuk yemek yedi. Asla yorulmayan, çok az konu-şan ve sadece adamı izleyen Valura, hep onun yanındaydı. Komutanlarını fazlasıyla takdir eden askerler, Vrykyldenhoşlanmıyorlardı. Kadının miğferini çıkarttığı nadir zaman-larda gördükleri korkunç güzelliği, rüyalarını karabasanlaraçeviriyordu. Kadının yaşayanlarla beslendiğini biliyorlardı veDagnarus'un Vrykyle askerlerine dokunmayı yasaklamış ol-53.J-

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANduğu bildirilmesine karşın, Boşluk'un bu yaratığına güvenmi-yorlardı. Gece nöbetlerini, düşmanı ve Vrykyli izlemek ara-sında bölmüşlerdi. Boşluk'un büyücüleri de orduyla birlikte yürüyordu. Boş-luk büyüsü ile askerleri düşman gözlerinden korumalarına kar-şın, askerler onlara da güvenmiyorlardı. Büyücüler, aylar bo-yunca askerlerle birlikte çalışmışlardı ve şimdi, bu zorlu yürü-yüşün hızına ayak uydurabiliyorlardı. Hatta birkaçı, fırtına bü-yüsünü yapmak için kendi enerjisini de kullanıyor, buna rağ-men geride kalmıyordu. Bu iş için görevlendirilenlerin sayısıazdı. Gareth çoğuna bu yolculuğun sonunda yapacakları büyükve zor büyü için güçlerini saklamalarını emretmişti. Dagnarus'un Shakur ve diğer Vrykyl ile olan büyülü bağ-lantısı, onların düşüncelerine adamın da ortak olmasını sağlı-yordu ve dolayısıyla, prens, ordusunun Vinnengael duvarlarınane zaman ulaştığını tam olarak bildi. Dagnarus'un ordusu daaym akşamüstü dağlardan çıktı; birlikleri yorgun ama sevinç-liydi. Askerler, gece boyunca nehir kenarında dinlenebilecek-lerdi. Büyücüler için uyumak yoktu. Gareth, kumanyada kendilerine düşen paydan daha fazla-sını ayarlayarak, emri altındakilerin iyice beslenmesini sağladı.Büyücülerin, önlerindeki zorlu sınav için bütün güçlerine, hattadaha fazlasına ihtiyaçları olacaktı. Zorunluluktan veya ihtiyaç-tan yanlarına gitmek durumunda kalmaları dışında kendilerin-den kaçınan sıradan askerlerden ayrı oturdu büyücüler. Onlaryemeklerini yiyip o gece yapacaklarını kısık, heyecan dolu ses-lerle konuşurken, Gareth Dagnarus'u aradı. Prens, yassı bir kayanın üzerine oturmuş, bir parça kuru-tulmuş et ve taş gibi ekmekten—yenebilmesi için şaraba batı-rılmıştı—oluşan akşam yemeğini yiyor ve hepsini yutabilmekiçin bir yandan da şarap içiyordu. Ateş yakmamışlardı fakatartık büyülü fırtınalar olmadığından, bulutsuz gökyüzü, ay veyıldızların solgun, soğuk ışığıyla doluydu. Valura, adamın ya-nında duruyordu. Elini—aşkın solgun eli, soğuk ve cansız;parmakları, sonsuza dek prensin kalbinin etrafında kenetlen-miş—adamın omzuna koymuştu. Sibvyth de elinde bir şarap532

K.arR\Aİı\z KUMUtulurrtuyla gölgede bekliyordu.Gareth eğilerek selâm verdi. Dagnarus, gözlerinde bir pırıltı ile baktı adama. "Eh, büyü-cülerin başlamaya hazır mı?""Evet, Ekselansları. Ben—" "O hâlde başlayın." Dagnarus, Sihvyth'e şarap vermesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 323: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

işaret etti. "Affınıza sığınıyorum, Ekselansları," dedi Gareth, "amabunu tamamen ve kesinlikle istediğinizden, sonunda hem bü-yücülerinizin hem de sizin başınıza gelmesi muhtemel olan şey-lerin farkında olduğunuzdan emin olmam gerekiyor." "Büyücüler mi?" Dagnarus, omuzlarını silkti. "Bir kısmıölecek. Ben?" Zümrüt gözler öfkeyle parladı. "Sonunda banabir şey mi olacak? Bunu bana hiç söylemedin." "Söyledim, Ekselansları," dedi Gareth, sabırla, "bu strate-jinden ilk olarak bahsettiğinizde. İstediğiniz büyü o kadar güçlüki, yapılabilmesi için sizin yardımınız gerekli. Boşluk büyüsühayat enerjinizin bir kısmını alacak. Biz geri kalanlar gibi ku-rutmayacak sizi, zira Ekselanslarının artık harcayabileceği ha-yatları var," diye ekledi, gizleyemediği acı bir alayla. "Ancakmuhtemelen kendinizi güçsüz hissedeceksiniz ve biraz başınızdönecek—" Dagnarus kaşlarını çattı. "Yarın sabah ordularımın başındasavaşacağımı biliyorsun, değil mi?" "Evet, Ekselansları. İşte bu yüzden, kendinizi biraz güçsüzhissedeceğinizi bildiğinizden emin olmak ve devam etmemiziisteyip istemediğinizi — " "Artık geri çekilmek için biraz geç, Leke," dedi Dagnarus."Bu konudan bana bahsettiğini hatırlamıyorum. Bahsetti mi,Silvvyth?" "Evet, Ekselansları," dedi elf sakin bir şekilde ve şarap ka-dehini tekrar doldurdu. Dagnarus, Sihvyth'e öfkeyle baktı ve elf de bunu görmemişgibi davrandı. "Eh, belki de bahsetmişsindir. Dünyadaki engüçlü, en iyi korunan şehre, dünyanın şimdiye kadar görmediğibüyüklükte bir güçle saldırıyorum. Ortaya çıkabilecek her türlü53P,

MARGARET W E I S ve TRACY HICKMANönemsiz konuyu hatırlamam beklenemez." Elini, umursamazcasalladı. "Büyünüz için bana ihtiyacınız olduğunda hazır olaca-ğım. Zaten bana pek sıkıntı yaratacağım da sanmıyorum." "Büyünün yapılmak için hazır olmasına yakın ihtiyaç du-yulacak size, ki bu da şafak sökerken olacak," dedi Gareth. "Ek-selanslarının bütün gücünü toplayabilmesi için biraz uyumayıdenemesini önerebilir miyim?" "İstediğin her lanet olası şeyi önerebilirsin," diye yanıtladıDagnarus, tersleyerek. "Kaçak büyücülerinin yanma dön, Leke.Komutanlarımla toplantım var." Elini sallayarak Gareth'i uzak-laştırdı ve yere yaymış olduğu Vinnengael haritasının üzerineeğildi. Gareth, anlamlı bir şekilde Silwyth'e bakınca, elf, omuzla-rını hafifçe kaldırıp başını bir parça eğdi ve elinden geleni ya-pacağını belirtti. Gareth, uzaklaşıyordu ki, "Bu ölümcül büyüdeyer almayacaksın, değil mi, Leke?" diye sordu Dagnarus, başınıbile kaldırmadan. "Alacağım, Ekselansları," dedi Gareth. "Ben, onların ko-mutanıyım; tıpkı sizin gibi. Kendim yapmayacağım bir şeyiadamlarımdan istemem." "Yasaklıyorum, Leke," dedi Dagnarus, harita üzerinde ça-lışmaya devam ederken. "Ağabeyimle ilgilenirken senin yar-dımına ihtiyacım olacak." Hiçbir yanıt duyamayan Dagnarus, kaşlarını çatarak kal-dırdı başım. "Ee? Bana cevap ver!" "Benden bunu yapmamı istemeyin, Ekselansları," dedi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 324: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Gareth, hafif bir sesle. "Size yalvarıyorum." Dagnarus'un yüzü, öfke ve içtiği şarap yüzünden kıpkır-mızı oldu. "Senden bir şey yapmanı istemiyorum, Leke! Sanaemrediyorum!" Gareth hiçbir şey söyleyemedi. Söyleyebileceklerini çok,çok uzun zaman önce söylemiş olması gerekirdi. Vrykyl gi-biydi—aradaki tek fark Gareth'in hançerin acısını hissetmemişoluşuydu. Dagnarus, Gareth'in ruhunu içmiş, onunla beslenmişve onu, kendisinin bir parçası yapmıştı. Sessizce eğilip selâmveren Gareth, büyücülerinin yanına döndü. O yaklaşırken, bü-540

Karaı/tUte Kuuuyücüler genç adama saygılarını göstermek ve hazır olduklarınıbelli etmek için ayağa kalktılar. "Sizden ne istendiğini biliyorsunuz," dedi Gareth, çoğukendisinden büyük olan kadın ve erkeklerden oluşan gruba.Hepsi insan olan bu büyücüler, Vinnengael'in farklı kısımların-dan—kuzeydeki Myammar'dan güneydeki Lu'keshrah'a kadarher yerden—gelmişlerdi. "Kaybedebileceğiniz şeyleri biliyor-sunuz." "Biliyoruz," dedi bir kadın, "ve bunu memnuniyetle karşı-lıyoruz." Gareth, anladı. Büyücülerin çoğu, Boşluk büyüsüne kendisigibi başlamıştı—kazara. Onlar tutku, hırs veya gururlarındandolayı doğa büyülerinin yavaş ve düzenli yöntemlerinden sı-kılan, daha hızlı, daha güçlü büyüler isteyen büyücülerdi. Boş-luk büyüsü acı vermesine ve kuvvetten düşürmesine, şişlerinive yaralarım gizlemek için elleriyle yüzlerini bezlerle sarmakzorunda kalmalarına, komşularının kendileri hakkında konuş-malarına ve çoğu zaman eziyet çekmelerine, öldürülmelerineveya evlerinden kovularak kaçak hayatı yaşamalarına rağmenbüyücüler, sonucun her şeye değdiğini düşünürlerdi. Ve şimdi,bunu kanıtlayacaklardı. Güçlerini bütün dünyaya gösterecek-lerdi. Görmek istedikleri saygıya kavuşacaklardı. En sonundakaçmayı bırakıp, kendilerine eziyet edenlere yüzlerini dönebi-lecekler ve gururla, "İşte. . . biz buyuz! İşte. . . biz bunu yapabi-liyoruz! Bize bakın ve titreyin!" diyebileceklerdi. Hiçbir kayıp—kendi hayattan bile—bundan daha önemliolamazdı. "Çok istememe rağmen, bunun bir parçası olamayacağım,"dedi Gareth, öfkesini gizlemek için olabildiğince duygusuzçıkmasına gayret ettiği bir sesle. "Prens, şehre girdiğimiz zamanonun yanında olmamı emretti. Tiumum, sen, lider olarak benimyerimi alacaksın." Büyücüler ne şaşırmış, ne de üzülmüşlerdi. Ekselanslarınınen yetenekli büyücüsünü yanında istemesi mantıklıydı. Kendiiçine bakan Gareth, neden bu kadar hayal kırıklığına uğradığınıanladı. Kendisini Boşluk'ta kaybetmeyi ummuştu—ölmese bile5"4±

MARGARET W E i S ve TRACY HiCKM ANen azından bilincini yitirmeyi umuyordu. Bu sayede, ne kadarkorkakça olursa olsun her şey bitene kadar hiçbir şey bilme-'meyi istiyordu. Elli kadar büyücü bir araya toplanarak nehrin kenarında birdaire oluşturdular; bu, dünya tarihindeki en kalabalık Boşlukbüyücüsü grubuydu. En yaşlıları olan Tiumum, yüksek seslebir şarkı söyleyerek Boşluk'u çağırmaya, kendilerini kabul et-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 325: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

mesi, kaplaması ve yüceltmesi için onu teşvik etmeye başladı.Diğer büyücüler de, bastan sopranoya kadar değişen sesleriylebirer birer kadına katıldılar—sessizce oturarak onları izleyenGareth dışında. Her biri ilahiyi dokuz kez tekrarladıktan sonra, oluştur-dukları dairenin etrafında yürümeye başladılar; birbirlerininardından ilerliyor, nehir kenarındaki çam iğnelerini hareketettiren ayaklarını sürüyorlardı. İlahileri bir yüksek bir alçaksesle tekrarlayarak yürümeye devam ettiler. Her biri, önünde-kinin izinden yürümeye dikkat ediyor, yoldan çıkmamak veyaçemberi bozmamak için özen gösteriyordu. Nehir kenarında bulunan askerler, ilahiler başladığı andahareketlendiler. Bir Boşluk büyücüsünü büyü yaparken izle-menin kötü şans getirdiğine inamyorlardı ve ormana girerekbüyücülerin sesinden ve görüntüsünden ellerinden geldiğinceçabuk bir şekilde uzaklaşmaya çabaladılar. Karanlıkta çömelenaskerler, satın aldıkları veya kendileri yaparak boyunlarına tak-tıkları muskaları—Boşluk büyüsünün etrafa sıçraması hâlindekendilerini koruyacağına inandıkları muskaları—sıkıca tuttularavuçlarında. Gareth, askerlerin gidişini küçümseyerek izledi. Alayla,Boşluk büyücülerine karşı hissettikleri nefret ve güvensizlik ileBoşluk'un Efendisi olan komutanlarına duydukları sadakatinasıl birbirinden ayırabildiklerini merak etti. Muhtemelen, onubüyü yaparken hiç görmedikleri içindi. Onun herhangi bir sa-vaşçı gibi bir kalkan ve kılıç kullandığım görmüşlerdi. Eh, şafaksökerken, onun büyü yapmasını da izleyeceklerdi. Gece ilerledi. Büyücüler, saatler boyunca, ayakları ile ça-murda daire şeklinde bir yol yaratana kadar dönerek yürümeye5+0.

Karavılı\z Kuuudevam ettiler. Bir ağaç gövdesine oturan Gareth de onları iz-ledi. Sabaha enerjisini korumak için uyuması gerekirken izle-meyi tercih etmişti. Tilavet içinde yankılanıyor, parmak uçlarınıkarıncalandırıyor, tıpkı çamurdaki gibi bir çember çiziyordubeyninde. Eğer uyumaya çalışmış olsaydı, olduğu yerde döneno çemberi-alevlerle çevrelenmiş kara bir delik—görecekti.Uyanık kalmak daha iyiydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde Süvvyth yanına geldi. Elf, ilahive büyücüler yüzünden kaşlarım çatmıştı ama en azından ba-kışlarım kaçırmıyor ya da yalanlar ardına sığınmıyordu. "Ekselansları, uyudu," dedi elf, Gareth'e. "Onu ne zamanuyandırmamı istiyorsun?" "Şafak sökmeden bir saat önce. Ve onu şaraptan uzak tut-maya çalış, olur mu?" "Peki bunu nasıl yapacağım, Efendi Şamar Oğlanı?" diyesordu Sihvyth, alayla. "O, benim prensim. Ben, bana söyleneniyaparım." "Bir yolunu bulursun," diye karşılık verdi Gareth, sert birşekilde. "Her zaman yapıyorsun. Tulumda bir delik açıldığınıveya ayıların gelip çaldığmı söyle. Zaferi, yoğunlaşıp enerjisiniodaklayabilmesine bağlı. Hayaümız—hepimizin hayatı—onabağlı." "Şarap, acısını hafifletiyor," dedi Sihvyth, hafifçe. "Bana, birkeresinde, rüyalara daldığı zaman alevlerin korkunç sıcaklığımhissettiğini ve bedeninin alevler altında büzülüp siyaha döndü-ğünü gördüğünü söylemişti... " Gareth, omuzlarım silkti. Eskiden olsa acıyabilirdi. Artık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 326: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

değil. Sihvyth, "Sabah ayık olmasını sağlayacağım," dedi ve ay-rıldı. Gareth, bütün gece boyunca izleyemeye devam etti. Büyü-cüler ise bir kısmı boğazlarının kurumasından dolayı zorluklakonuşabilene, diğerleri ise seslerini tamamen kaybedip sadecefısıldayabilene veya ağızlarını oynatabilene kadar ilahiler söy-lemeyi sürdürdüler. Yürüdüler, yürüdüler, eklemleri tutulmayabaşladı ve birbirlerine futundular, birbirlerini desteklediler ama543

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKMANyürümeyi asla bırakmadılar. Bir keresinde büyücülerden biriyere düştü ve kalkmadı. Korkunç yaralar sarmıştı bedenini'Derisi kanla kaplıydı. Diğer büyücüler, yere düşen yoldaşları-nın üzerinden atlayarak devam ettiler yürüyüşlerine. Gareth, kendisinden pek de büyük olmayan büyücüye doğ-ru yürüdü. Eliyle adamın nabzını yoklaymca kalp atışının ol-dukça zayıf olduğunu ve gittikçe de zayıfladığını fark etti.Adamı, çemberden uzağa sürükledi ve Dunkarga'dan gelenşifacılardan birini çağırdı. Şifacı, genç adama baktı, büyücülerebaktı ve soğuk bir şekilde, adam için yapabileceği bir şey oldu-ğunu sanmadığını ama yine de deneyeceğini söyledi. Gareth,daha sonra genç adamın öldüğünü duyunca şaşırmadı. Saatler geçti. Gareth, büyünün yapılabildiğine dair hiçbirişaret göremiyordu ve korkmaya başlamıştı. Dagnarus çok öf-kelenecekti. Her şeyi bu plânın başarılı olmasına bağlamıştı.Artık Gareth panik olmaya başlayacaktı ki, beklediği şeyi gör-dü. Gereksiz yere umutlanmamak için kendisine hâkim oldu veani sevincini bastırdı. Gözlerinin yorgun olduğunu ve kendi-sine oyun oynadığını söyleyerek kendi kendine, bakışlarınıbaşka yöne çevirdi ve sonra tekrar baktı. Sonuç aynıydı. Çem-ber çizerek yürüyen büyücüler de artık büyülerinin çalışmayabaşladığını görüyorlardı. Sesleri güçlendi. Yorgunluktan bitapdüşmüş bedenleri dikleşti. Yürüyüşleri hızlandı. Çember çize-rek yürümeye devam ettiler ve o çemberin içinde, Boşluk'unkaranlığı — en karanlık gecenin en karanlık kısmından bile dahakaranlık—şekillenmeye başladı. Önceden, Gareth, ay ve yıldızların solgun ışığı altında bü-yücülerin hepsini görebiliyordu. Şimdi sadece kendisine en ya-kın olanlar vardı. Dairenin etrafında dönen büyücüler, bir ta-raftan karanlığa giriyorlar ve diğer taraftan çıkıyorlardı. Sankiortalarında simsiyah, kaim bir sütun oluşmuş gibiydi.Büyüyü yapmışlardı. Şafağın sökmesine bir saat kalmıştı. Gökyüzü, doğuda uçukmavi bir renk almıştı ama altındaki ağaçlar hâlâ siyahtı.Gareth'in hiç şüphesi yoktu. Büyücüler, Boşluk'un bir parçasını544

Karavılık. KUİAİA.çevrelemişler, şafakta siyah bir delik açmışlardı. Ağır, ezici ayak sesleri bozdu sessizliği. Gareth, omzununüzerinden arkaya bakınca, Dagnarus'un geldiğini gördü. Saçlarıdarmadağın, sadece gömleğini ve pantolonunu giymiş olanadam, ağaçların arasından ilerliyordu. Çok sinirliydi, sert veters ters bakıyordu. Arkasından yürüyerek çürüyen yapraklarıezen Valura'nm ayak sesleri ise duyulmuyordu. Başarısından dolayı çok heyecanlanan Gareth, prensin siniri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 327: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yüzünden canının sıkılmasına izin vermeyecek kadar mut-luydu. Dagnarus, kısa bir süre içinde keyiflenirdi zaten. Yap-mak üzere oldukları mucizeyi gördüğünde, son derece keyifle-necekti. "Günaydın, Ekselansları," dedi Gareth. "İyi uyudunuzmu?" "Hayır, uyumadım, lanet olası!" diye tersledi Dagnarus."Ve bu sabah da içecek hiçbir şey yoktu. Sihvyth—o soytarı —ayıların şarabı alıp kaçmasına izin vermiş! Onu astırmalıyım.Bu yaptığınız ne-bir çocuk oyunu mu oynuyorsunuz?"Bir çember çizerek yürüyen büyücülere baktı sinirle. "Aslında hayır, Ekselansları," dedi Gareth. "Bu, büyü. Ba-şardık. Büyücüleriniz, Boşluk'u çağırdılar ve onu buraya, hük-metmeniz için getirdiler." "Tanrılar adına!" Dagnarus, şaşkınlık içinde bakakaldı; su-suzluğunu da acısını da unutmuştu. "Basardın!" "Başardılar deseniz daha doğru olur, Ekselansları," dediGareth, adamlarıyla gurur duyarak. "Sizin emrettiğiniz üzere,benim bunda bir rolüm olmadı.""Şimdi ne olacak?" diye sordu Dagnarus. "Sizin sıranız geldi, Ekselansları. Şimdi, sizin büyünüze,Boşluk'un size ihsan ettiği güce ihtiyacımız var." "Ve siz de onu alacaksınız!" Dagnarus'un gözleri parladı vebu sefer, bunun nedeni içtiği şarap değildi. "Bana yol göster. Neyapmam gerektiğini söyle. Tehlikeli olacak mı?" diye sordudüşünmeden, korkudan ziyade bilgi edinmek için. "Sizin için değil, Ekselansları," dedi Gareth, kısık bir sesle."Gücü uyandırın. Boşluk'un Efendisi olun."545

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMAN Dagnarus elini göğsündeki şeklin üzerine koydu. Siyah zırhteninden çıktı. Yağ damlaları gibi, eklemlerinin üzerinden aka-rak vücudunu kapladı. Siyah, hayvan şekilli miğferi başını, çi-vili eldivenleri ellerini örttü. Büyücülerin ilahisi, hem bir perde yükseldi, hem de hız-landı. Biri daha düştü yere ama kimse ona ilgi göstermedi. Yap-tıkları büyüyü bozmasın diye, kadının hareketsiz ve kanlı vü-cudunu tekmeleyerek kenara attılar. "Ekselansları, Boşluk emirlerinize hazırdır!" diye bağırdıGareth, sesini duyurabilmek için. Dagnarus, bir çember çizerek yürüyen büyücülere doğruilerledi. O yaklaşırken, liderleri bağırıp ellerini çırparak büyü-cüleri durdurdu. Solgun, yorgunluktan ve büyüyü sabit tutmakiçin gereken dikkatten dolayı bitap düşmüş bir hâlde titreyerekdurdular yerlerinde. Dagnarus, onların yanma gelerek uzandı ve elini karanlığıniçine soktu. Titredi ve acıyla haykırdı; sanki eli buz gibi bir suyadalmış gibiydi ama bu karanlık, bütün buzlardan daha so-ğuktu—canlıları yakalayan ve bir daha asla ısınmalarına izinvermeyen son soğuktan bile soğuk. Bir ses çıkartan, nefesi ke-silen Valura, adama doğru bir adım attı. Kadının büyüyü bozabileceğini düşünen Gareth, ne yaptı-ğının farkında olmadan hareket etti ve Vrykylin siyah zırhımyakaladı. Yıldırıma benzer bir şok, adamın kolunu omzuna ka-dar uyuşturmuştu. Kadın, sanki o soğuk, cansız gözlerinde ye-terince yokmuş gibi, çarpık yüz ifadesinde korkunç bir öfkeyleadama döndü. « "Karışma!" dedi Gareth, kolu son derece acımasına rağmen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 328: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kadını tutmaya devam ederek. "Eğer bunu yapmasını engeller-sen seni terk eder, yanından uzaklaştırır. Zaten sadece bir ma-zeret arıyor. Sen de biliyorsun ki, senden iğreniyor." Gareth, acıya artık dayanamadı. Kadını bırakarak, kolunuovuşturmaya başladı. Valura, tekrar Dagnarus'a baktı ama onudurdurmak için bir şey yapmadı. Kadın, başını önüne eğdi.Eğer Gareth bunun mümkün olabildiğine inansaydı, kadınınağladığına yemin edebilirdi. Kadın Dagnarus'un aşkı için, onu5"46

Kttravdüız KMAUkorumak için ölmüştü. Onunla beraber olabilmek amacıyla,kendisini lânetlilerin yaşamına mahkûm etmişti ve birini öl-dürdükten sonra ellerinde ve dudaklarında kanla adamın ya-nma geri döndüğünde, kendisine tiksinerek baktığını görü-yordu. Adamı terk edemezdi. Onu bırakamazdı, tıpkı onun dakendisini terk edemeyeceği gibi. Vrykyl Hançeri, onları birbir-lerine bağlamış, birbirlerinin düşüncelerine ortak yapmıştı vebelki de bu yüzden Dagnarus'un içinde, bir gün, şu anda ka-ranlıktan başka bir şey olmayan gözlere baktığında kendisinigörebileceğine dair zayıf ve kederli bir ümit vardı. Gareth kadından uzaklaşırken, kalbi kadın için duyduğuüzüntüyle buruldu. Onu rahatlatmak için yapabileceği ya dasöyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Büyüyü şimdi yapmaları gere-kiyordu, yoksa asla yapamazlardı. Prensin kolu ve eli artık gö-zükmüyordu. Karanlık tarafından yutulmuşlardı. Boşluk,onundu. "Ona hükmedin, Ekselansları!" dedi Gareth. "Büyüyü dile-diğiniz şekilde kullanın. Acele edin!" Dagnarus, kolunu kaldırdı ve mat karanlıktan sütun daonunla birlikte yükseldi. "Nehir!" diye bağırdı korkunç bir sesle. Öyle bir sesti ki bu,uyuyan askerlerin kalkmalarına ve saldırıya uğradıklarını dü-şünerek silâhlarını çekmelerine neden oldu. "Sana, nehri yut-manı emrediyorum!" Karanlık, yok oldu. Büyücüler önce boş boş birbirlerinebaktılar, sonra da güçlerinin tükenmesiyle birlikte nefes nefesekalmış bir hâlde yere oturdular veya yığıldılar. Bazıları hiç ha-reketsiz yattı. Dagnarus, yanında Gareth'le birlikte nehir kıyı-sında dikildi. Valura ise adamın arkasında, hızla akan nehrinüzerindeki dalgaları parlatan güneşin ilk ışıklarından kaçınmakamacıyla gölgelerin içinde durdu. Hiçbir şey olmamış, korku ve şüphe Gareth'in midesini tek-rar burulmasına neden olmuştu. Oysa büyünün mükemmelolduğunu ve sadece beklemeleri gerektiğini biliyordu. Yine de,nehrin dalgalarının yön değiştirmeye, hızla akan suyun orta-5-47

MARGARET W E İ S ve TRACY HİCKMANsmda bir noktanın etrafında dönmeye başladıklarını görüncehissettiği rahatlama tarif edilemezdi. Bir ağacın gövdesine yas-landı ve başarısını gururla izledi. Dagnarus'un emrettiği gibi, Boşluk, Çekiçtırnağı Nehri'niyuttu; bir şarap fıçısının dibindeki delikte duran tıpa çekilmişgibiydi. Nehir bir girdap oluşturarak aktı ve gittikçe hızlanarak,gitgide büyüyen ve sonunda nehrin bir kıyısından diğer kıyı-sına kadar genişleyen muazzam büyüklükte karanlık bir ağzıniçine döküldü. Nehrin suyu, büyük ağzın dudaklarından içeri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 329: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

aktı; netameli bir sessizlik kaplamıştı ortalığı. Şelalelerin bütünsesi, karanlık tarafından emilmişti. Bu korkunç şelalenin etra-fında gök kuşakları dans etmiyordu. Boşluk'un ötesinde, nehir yatağı içinde akan su kurumuşolduğundan bomboştu ve kayalarla kaplı tabanı sabah güneşialtında parlıyordu. Balıklar nefes almaya çalışarak ıslak kayalarüzerinde zıplıyor ve yavaş yavaş ölüyorlardı. Nehir yatağı kay-gan olacak, içinde yürünmesine pek izin vermeyecekti. İçindesu havuzcukları ve büyük, kabarcıklar çıkartan ve yapışkançamur kütleleri vardı. Yeni doğan günün ışığı altında,, Garethilerideki kalenin, sırtlarını nehrin koruduğuna güvenerek mu-hafız bırakılmamış duvarlarını görebiliyordu. Bu duvarlar, ne-hirden kaleye temiz su taşıyan su kemerlerini kullanacak olanDagnarus'un ordusu tarafından kolaylıkla aşılacaklardı. Şelaleleri sayesinde yaşayan Vinnengael, şelaleleri yüzün-den ölecekti. "Acele etmelisiniz, Ekselansları," diye bağırdı Gareth. "Bü-yü, sadece güneşin doğuşundan batışına kadar devam edecek!Sonra sular geri dönecek!" "Bize gereken de sadece bu kadar," dedi Dagnarus."Shakur, şafakla birlikte kuzey duvarına saldırısını başlatacak.Ağabeyimin askerleri önlerindeki düşmanla boğuşurken, bizarkadan sızacağız ve onları boğazlarından yakalayacağız." Yüksek sesle bağırdı. Borazanlar ve trampetler çalındı. As-kerler savaş düzeni aldılar ve Dagnarus için tezahürat ettiktensonra nehir yatağına girerek Vinnengael'e doğru ilerlemeyebaşladılar.542

Vinnengael Savaşı Tanrıların Geçidi olan ufak hücrede oturan Helrnos, tek ba-şına savaşıyor, tanrıların dikkatini çekmeye çalışıyor, şehrini vehalkını kurtarmak için yardıma ihtiyaç duyduğunu anlatmayaçabalıyordu. Kralın verdiği savaş en az düşmanı geri püskürt-mek için kılıcı ve bıçağıyla duvar üstünde savaşan askerlerinki5+3

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANkadar zorluydu. Onun hasımları ne soğuk çelikle vuruyor, nede savaş baltalarıyla saldırıyordu. Öyle yapmalarını tercih ede-bilirdi. Onun düşmanları daha sinsiydi; içten saldırıyorlar,umut ve güveni yok ediyorlar ve dolayısıyla da daha fazla za-rar veriyorlardı. Tanrılar ona sırt çevirmişti. Onu yok sayıyor ve yanıt ver-meyi reddediyorlardı. Bunun için kendisini suçladı. İmanı, ba-basınmki gibi tam değildi. Helmos, yapı olarak daha sorgulayı-cıydı. Tanrıların yollarını birden çok seferinde irdelemiş, baba-sının kabul etmiş olduğu şeyleri sorgulamıştı. Şimdi bile,Helmos teslimiyet ve tevazudan başka bir şey hissetmemesigerektiğini biliyor, ancak kalbinde isyan ve içerleme olduğunuda fark ediyordu. Sorgulamak kötü değil, diye düşündü. Tanrıların yollan in-sanlar için her zaman açık değildir. Neden? diye sormadığımızsürece nasıl anlayabiliriz? Neden annemi gençken öldürdünüz? Neden ona en çok ih-tiyaç duyduğumuz zamanda aldınız onu bizden? Neden Hâ-kimiyet Efendilerini yarattınız ve onların karanlık zıtlarım dakoydunuz dünyaya? Neden diğer ırkları tanrılar üzerine etmiş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 330: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

oldukları yeminlerine sadık kalmaları için zorlamıyorsupuz?Neden bencil bir çocuğu şeytana uyması için kandırdınız? Ne-den o çocuğun büyümesine izin verdiniz ve neden ona kötülü-ğün bir parçası olması için güç bahşettiniz? Neden dünyada bukadar istenmeyen çocuk varken bana ve karıma bir çocuğu çokgördünüz? Neden yardımımıza gelmemeleri için müttefikleri-mizin kalplerini sertleştirdiniz? Neden güzellik ve ışığın şeh-rine ölüm ve sefalet getiriyorsunuz? Neden en çok ihtiyacımızolduğu anda bizi terk etmiş gibisiniz? Dudakları yardım için dua ederken, kalbi bu soruları tek-rarlıyordu. Elinden geldiğince içten dua ediyordu ancak, görü-nüşe göre duaları duyulabilecek kadar yüksek sesli değil birfısıltıdan ibaretti, zira kimse bu haykırışları duyar gibi değildi.Yüreğini sıkıştıran, kendi kamyla ıslanmış olan kalbinin soru-ları, devasa demir çanlar gibi çalarak cennette yankılandı.Tanrılara yakardı ama önlerinde diz çökerek değil, ayakta550

k.flrfliA.Lte KUİAUdurarak, bağırarak, duyulmaya çalışarak. Boğazı kuruyana vesesi çatallaşana, susuzluktan kavrulana kadar dua etti. Aynıbirlikleri gibi, o da zorluklara sonuna kadar dayanmaya yeminetmişti. Savaş bitip de şehri kurtulana kadar hiçbir içecek onurahatlatmamalı, hiçbir yiyecek onu beslememeliydi. En sonunda, vücudundan ziyade kalbini ve ruhunu yoranbir bitkinlikten, Helmos babasının sıklıkla dinlenmiş olduğuyatağa oturdu.Tükenmiş bir halde, hiç istememesine karşın, uyuyakaldı. Tekrar küçük bir çocuk olmuştu; zorlukla yürüyebiliyordu.Elleri, önünde duran bir elbisenin eteklerini tutmuştu. Boyuyüzünden elbiseyi kimin giydiğini göremiyordu ama onun ko-caman boyutlara sahip bir yetişkin olduğunu biliyordu. Düş-memek için elbisenin eteğine tutunmuş bir hâlde ve elindengeldiğince hızlı bir şekilde, sendeleye sendeleye yürüyor veçocuk sesiyle, "Neden? Neden? Neden? İstiyorum, istiyorum,istiyorum. Neden? Neden? Neden? İstiyorum, istiyorum, istiyo-rum. Neden? Neden? Neden?" diyerek gevezelik ettiğini duya-biliyordu. Yukarıdan, çok yukarıdan, nazik bir ses geldi. "Gözlerinkapandığında göreceksin. Sağır olduğunda duyacaksın. Anla-mayı aştığında anlayacaksın. Şunu unutma: dört, asla bir ola-maz ama, zaman içinde, bir, dört olabilir." Parlak, ışıl ışıl bir süs tuttular ona doğru. Onu yakalamakiçin elbisenin eteğini bıraktı...Helmos, Hükümran Taş'ı tuttu ellerinde. "Ben, tek basmayım. Siz bilmece gibi konuşuyorsunuz.Umursamıyorsunuz. Belki de asla umursamadınız. Eğer benimçocuklarım olsaydı onları kollarıma alır ve sordukları bütünsoruları cevaplardım. Binlercesinin bile babası olsaydım, onlarıbağrıma basar ve severdim!" "Sen seviliyorsun," dedi nazik ses, "ve bizim çocuklarımı-zın sayısı, yıldızlar kadar." Sıkıca kapattığı gözlerinden yaşlar süzüldü—boğazına ba-tan ve acı sularıyla onu boğan gözyaşları. Sonunda, birinin ka-pıya vurduğunu duydu; bir süredir vuruyor olmalıydı zira bu551

MARGARET W E i S ve TRACY HiCKMANsesi rüyası boyunca duymuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 331: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dehşet içinde, bir anda uyandı. Onu Tanrıların Geçidi'nde rahatsız etmeleri için son dereceacil bir şey olmalıydı. Gergin bir şekilde ayağa kalktı ve ufakkapıya doğru yürüyüp açtı. Dua ederken Kralı rahatsız etmeye cesaret edebilen tek kişi,En Saygıdeğer Büyücü duruyordu kapıda. Helmos, adamınsolgun ve bitkin yüzüne bir kez baktı ve dualarının cevaplan-madığını anladı."Beni affedin, Majesteleri—" "Evet, ne var, Yüksek Büyücü?" diye sordu Helmos, umut-suzluğun verdiği bir sakinlikle. "Nehir. . . Nehir yok oldu!" diye haykıran adamın beyazsaçları, korkudan diken diken olmuş gibiydi. "Yok mu oldu?" Helmos, adama gözlerini dikti. "Mantıklıkonuş! Ne demek 'yok oldu'?" "Yok oldu işte!" dedi Reinholt, kuruyan dudaklarını yalar-ken. "Korkunç bir büyü, hiç kuşkusuz Boşluk'un bir büyüsü,nehri emdi. Kuruttu! Artık şehrin içine su akmıyor. Her tarafalev aldı. Güldüğümüz kuşatma kuleleri. . . " Ellerini sinirli ha-reketlerle kaşıdı. "Artık kimse gülmüyor. Pompalar, şeytanî birmadde püskürtüyor—kara ateş. Üstümüze bir jöle gibi yağıyorve değdiği anda alev alıyor! İnsanlar, canlı meşalelere dönü-yorlar, şehrin dört bir yarımda evler yanıyor ve onları söndür-mek için kullanabileceğimiz hiç suyumuz yok!" Helmos, kavrayamadı. Zihni algılamaya çalışırken, YüksekBüyücü'nün kelimelerine tutunuyor, "Neden? Neden? Neden?"diye soruyordu. "Daha da kötüsü var, Majesteleri. Çekiçtırnağı Nehri ye-rinde, karanlık bir nehir akıyor şimdi. Boş nehir yatağında kar-deşiniz Prens Dagnarus tarafından yönetilen büyük bir orduilerliyor. Hiçbir şey, onun Vinnengael'e girmesini önleyemez." Reinholt, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. "Ma-jesteleri. Hâlâ zaman varken Hükümran Taş'ı almalı ve şehir-den kaçmaksınız. Vinnengael düşse bile, Hükümran Taş kur-tulduğu sürece asla gerçekten düşmüş olmayacak."550.%

Karavılik, Kuyu"Gitmeyeceğim.""Majesteleri—" "Hükümran Taş kurutuluşumuz için tek çare. Bizim olmasabile bizden sonra gelenlerin. Tanrıların Geçidi'nde kalmalı."Helmos, taşı avucuna alarak öyle bir sıktı ki, taşın keskin ke-narlarının elini kesmesine neden oldu. Batmayı, ılık ve yapışkankanı hissetti. Yüksek Büyücü'nün görmemesi için elini aç-mayacak kadar dikkatliydi. Sonra, Helmos'un aklına karısı

Anna geldi; sarayda mahsur kalmış, Dagnarus'un birlikleri sa-rayı işgal ediyor..."Kraliçe!" dedi korkuyla. "Ona gitmeliyim." "Sakin olun, Majesteleri," dedi Yüksek Büyücü. "Onu ko-rumaları için savaş büyücüleri gönderdim. Hatta söylemeliyimki, şu anda, sizinle birlikte olacağından daha fazla güvende.Dagnarus'un savaşı seninle, Helmos. Tekrar söylüyorum, lütfenHükümran Taş'ı al ve güvenli bir yere kaç. Sadece kendin içindeğil, hepimizin iyiliği için!" "Ve bir korkak olarak damgalanayım." Helmos, sinirlen-mişti. "Sorun çıkar çıkmaz krallığından kaçan Kral! Halkım,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 332: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bana olan bütün saygısını kaybeder. Müttefiklerimiz zayıflığı-mızdan istifade ederler ve kardeşim bizi kesmeyi bitirdiğinde,geride kalan parçaları kapmak için harekete geçerler. Eğer birgün geri dönmeyi başarıp tacımda hak iddia edersem, sokak-taki en adi dilencinin bile bana saygı göstermesini nasıl bekle-rim? Hayır, Yüksek Büyücü," dedi kararlı bir şekilde. "İstediğinşey imkânsız." Yüksek Büyücü, derin bir iç geçirdi. "Anlıyorum, Majeste-leri. Söylediklerinizde haklısınız. Bu korkunç bir ikilem ve bunuancak siz çözebilirsiniz. Ancak elbette, kararınız ne olursa olsunsizi destekleyeceğiz." "Babamın benden isteyeceği şeyi yapacağım," dedi Helmos,

basit bir şekilde. "Burada, Tanrıların Geçidi'nde kalacağım vetanrılara inancımı korumaya devam edeceğim." "Tanrılar dualarınızı duysun, Majesteleri," dedi YüksekBüyücü ve geri geri kapıdan çıkarak, kapıyı yumuşak ve nazikbir şekilde kapattı.553

MARGARET W EİS ve TRACY HİCKM AN Helmos, yatağa oturdu. Elindeki kanı, gözyaşlarıyla ıslan-mış olan yastığa sildi. Saraya giren Dagnarus'un verdiği ilk emir, "Ağabeyimi bu-lun. Helmos'u bulun ve onu ve Hükümran Taşı bana getirin,"oldu. "Ben giderim, Ekselansları," dedi Gareth. Bu, yerine getir-mekten memnun olduğu tek emirdi. Helmos'u bulanın kendisiolmasını, ona kaçması, saklanması için yardım etmeyi, bir şe-kilde Dagnarus'un gazabından kurtulabilmesi için bir yol bula-bilmeyi diledi. Dagnarus, Gareth'e şüpheyle baktı. Prens, Gareth'in Hel-mos'a saygı duyduğunu biliyordu. Ama Dagnarus, sarayın la-birente benzer koridorlarında, yolunu kolayca bulabilecek olan-ların başında Silwyth ve Gareth'in geldiğini de biliyordu. Prens,kendisi gidemezdi; henüz değil. Bir komutanın binlerce sorum-luluğu vardı üzerinde: gücünü bölmek, bazılarını aramaya, ba-zılarını sarayı ele geçirmeye göndermek zorundaydı. Ön taraf-tan gelmesi beklenen düşmanın yürüyüşünü engellemek içinmuhafızların nöbet tuttuğu aşağı katlardan dövüş sesleri yük-selmeye başlamıştı bile. Kişisel sorunlarını çözmeden önce, sa-rayın kendisine ait olduğundan emin olmalıydı. "Leke'yle git," diye emretti Dagnarus, Silvvyth'e ve sonrada komutanları tarafından çağrılarak, dövüş seslerinin geldiğiyöne gitti. Gareth, kendisi için çok tanıdık olan fakat ordu tarafındanbilinmeyen koridorlarda hızla ilerledi. Doğrudan Kralın kıs-mına gitti. Helmos'u orada bulacağını düşünmüyordu ama

Gareth, Kraliçe Anna'yı orada bulmayı, onu kocasının iyiliğinidüşündüğüne inandırmayı başarmayı umuyordu. Kadını iknaedebilirse Helmos'un nerede olduğunu da öğrenebilirdi. Gareth sarayda büyümüştü; kendi ailesinin çok daha küçükolan evinden daha iyi biliyordu sarayı. Ancak, hayal kırıklığıylafark etti ki, koridorlar ona alışılmadık ve yabancı geliyordu.554

k.flrfliA.Ute KUİAUBunun nedenini düşündü ve ters yönden ilerlediğini anladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 333: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Her şeyi yanlış açıyla görüyordu. Yanan binalardan yükselenve denizden esen sert rüzgârlarla taşman duman, koridorlarıdoldurmuştu. Duman, bazen görüşünü engelleyip, bazen ök-sürmesine neden olup, bazen de tamamen açılarak duvarlar-daki örtülerden geçti. Gareth nereye gittiği konusunda ancak bulanık bir fikre sa-hip halde koştu koridorlarda; doğru yolda olduğunu tahminediyor ama asla emin olamıyordu. Kendisine eşlik eden Sil-wyth'e sorabilirdi ancak aklı Silvvyth konusunda ne yapaca-ğıyla meşguldü. Elften yardım istemek, ona zayıflığını göster-mek, en son istediği şeydi. En sonunda, Gareth bir koridora girdi ve önüne oyun odasıçıktı. Hatıralar sel gibi aktı zihnine — sarayda kaybolması, pren-sin sıcak ve içten gülümsemesi. Artık Gareth, nerede olduğunubiliyordu. Durdu ve yüzünü elfe döndü. "Bırak beni, Silvvyth. Bırak da bunu kendimce hâlledeyim.Eğer istediğimi yapmama izin vermezsen. . . " Gareth, durak-sadı ve kendisine hakim oldu, "... büyümü sana karşı kullanı-rım. Bıçağını hızlı kullanıyor olabilirsin. . . "—Silvvyth'in LordMabreton'u sırtından bıçaklayışmı Dagnarus'la birlikte izlediğizamam hatırladı — "... ama Boşluk büyüsü daha hızlıdır." "Maksadınız nedir, Efendi Gareth?" diye sordu Silvvyth,sakince. "Helmos'u kaçması için mi zorlayacaksınız? Onu gü-venli bir yere mi götüreceksiniz? Onu kardeşinden saklayacakmısınız?" Boş boş bakan Gareth, anlamıyormuş gibi davrandı. "Ne-den bahsettiğin—" "Helmos, seninle gelmez. O, ne bir korkak, ne de bir aptal,ölecek olsa bile—ki ölecek—savaşı, zaman içinde yaşayacak.Bunu biliyor. Gelecek nesillerin bir kahramana ihtiyaç duyabi-leceğini biliyor. Onun iyiliğini düşünerek yapacaklarının hiçbiryararı olmayacak ve eğer Dagnarus kendisine ihanet ettiğinianlarsa..." "Bırak beni, Silvvyth," dedi Gareth, soğuk bir inatla, "yoksaseni öldürmek zorundayım."555

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKM AN "Gideceğim," dedi Sihvyth. Dudaklarında nadir görülür birgülümseme vardı; bu, elfin açığa vurduğu ve Gareth'in şimdiyekadar gördüğü sayılı duygusal ifadeden biriydi. "Gideceğim.Ancak beni tehdit ettiğin için değil. Vinnengael'i terk ediyorum.Ekselanslarını terk ediyorum. Buradaki işim bitti. Dagnarus'laişim bitti." Bu kelimeyi, tükürür gibi söylemişti. Gareth şaşkınlık ve şüphe içinde bakakaldı. Dumandan do-layı öksürdü fakat bu ürkütücü açıklamayla ilgili hiçbir şeyikaçırmak istemediğinden, aceleyle boğazını temizledi. "Çoğu insan gibi sen de, Ekselanslarına sadakatten veyasevgiden veya başka bir zayıf duygudan dolayı hizmet ettiğimidüşündün. Gerçek böyle değil. Dagnarus'a hizmet etmedim.Benim başka bir efendim var." "Kalkan," dedi Gareth. "Bunu biliyorduk. Lord Mabreton'uonun emriyle öldürdün. Senin bir casus olduğunu biliyorduk." "Casus," diye tekrarladı Sihvyth, sakin bir şekilde. "Evet,bütün o yıllar boyunca sarayda bir casustum, siz insanların bü-tün yaptıklarını izleyen ve söylediklerini dinleyen bir casus.Her şeyi efendime bildirdim. Ama artık hepsi bitti." Gareth, duyduklarına inanmıyordu. "Neden? Dagnarus'ungüçlerinin zafer kazanacağı neredeyse kesin. O, Vinnengael

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 334: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kralı olacak. Senin hakkında çok iyi şeyler düşünüyor. Sanagüveniyor. Çok uygun bir görev vereceği—" "Zaten bilmediğim hiçbir şey söylemiyorsun bana," diyerekaraya girdi Silvvyth. "Söylediğin her şeyi efendim zaten biliyorve benim hakkımda plânlar yapıyor. Ancak bu sefer Kalkan'aitaat edemem. Etmeyeceğim. Kalkan'a karşı bir görevim var, budoğru, ama halkımın şerefine karşı olan görevim daha yüce.Ekselanslarının Leydi Valura'nm kamm dudaklarından aldığıan, onu lânetli ve melun bir yaratığa, bütün halkım utandıranve şerefini lekeleyen bir canavara dönüştürmeyi seçtiği an, işteo an efendime karşı gelmeye ve işimi bırakmaya karar verdim. "Onun ölümünün öcünü Dagnarus'tan alacağım," diye ek-ledi Silvvyth, karanlık gülümsemesi acıyla çarpılırken. "Ancakbu, imkânsız. O, yenilmez; en azından şimdilik. İntikamımı baş-ka yollarla alacağım. Ölmek için ölüm dışında yollar da vardır.55G

Karavdi\z KUMU.Onun, elflerin gözündeki itibarını yerle bir edeceğim. Rahip'eLeydi Valura'yı anlattığım anda, bütün elf halkı ona karşı ayak-lanacaktır. Bu savaşı kazanacak ama başka bir savaşla yüz yüzegelecek. Ve bir sonrakini kazanması pek kolay olmayacak." "Peki sana ne olacak?" diye sordu Gareth. "Elflerin adetlerihakkında biraz bilgim var. Kalkan'a karşı gelmenin cezası ola-rak hayatını—" "Belki, evet. Belki de, hayır. Rahip, Kalkan'in kendisinekomplo kurduğunu, gizlice Boşuk'un Efendisi'ni desteklediğiniöğrendiğinde, uçurumdan aşağı yuvarlanmamak için her şeyesahip olduğunu fark edebilir ve beni de kendisiyle birlikteçekmeyebilir. Bir dönek olarak kabul edileceğim. Gözden düşe-ceğim ve şerefim lekelenecek. Ama intikamımı alacağım." "Neden bunları anlatıyorsun bana?" diye sordu Gareth."Ona söyleyeceğimi biliyorsun." Sihvyth, Gareth'e aşağılayarak ve nefretle baktı. "Ona söy-lemeni istiyorum. Ondan intikamımı alacağımı söyle ona. Bu,yarın olabilir. Yüz yıl sonra da olabilir. Sabırlıyım. Bekleyebili-rim. Onun bu günden itibaren her gününü korku içinde yaşa-yacağını bilmek, beklemeyi benim için kolaylaştıracak. Birdençok hayatı var, doğru, ama her birini ondan alacağım. Şarapzehirli mi? Yemekteki bu garip tat ne? Ay ışığı altında parlayanbir hançer mi? Arkasından biri mi yaklaşıyor? Bunların hepsi-nin cevabı, evetl Cevap, Sihvyth! Ona söyle." Elf, topukları üzerinde döndü ve dumandan ağırlaşmış ka-ranlığın içinde kayboldu. Gareth aklı karışmış ve korkmuş bir halde, ikiye bölünmüşolarak ve elfe küfrederek, bir an için kalakaldı koridorda. De-vam etmeli, Helmos'u aramalı mıyım? Yoksa Dagnarus'a dö-nüp, onu Silvvyth'e dikkat etmesi için uyarmalı mıyım? Elf,Vinnengael'den kaçacağını söylemişti ama Gareth, Sihvyth'insöylediği herhangi bir şeye inanmanın, dikilmiş bir yılanın sal-dırmayacağına inanmak gibi olduğunu fark etmişti. En sonunda, Gareth, epey mantıklı bir şekilde, Dagna-rus'un kendisini koruyabileceğine karar verdi. Boşluk'un büyü-lü zırhıyla korunan prens, harcayabileceği birçok hayatı olan55J-

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANBoşluk'un Efendisi elbette ki bir elfin bıçağına kurban ol-mayacaktı. En azından bugün değil. Gareth, aramaya devam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 335: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ederek Kralın kule odasına gitti; Helmos'u orada, savaşı yuka-rıdan izlerken bulmayı umuyordu. Gareth'in içinde bir şeyler, Silvvyth'in başarılı olmasını vekendisinin cansız ruhuyla yapamadığı şeyi başarmasını dili-yordu. Adam, bu korkunç dileğini itiraf etti ve ilerledi.***** Vinnengael düşmek üzereydi. Savunanlar, kuzey duvarınıtutmaya devam ediyorlardı ancak kara ateş ve Dagnarus'unbirliklerinin—Vinnengael'i alması durumunda kendilerine vaatedilen yağma ve soygun için sabırsız olan paralı askerler —vahşî ve ardı arkası kesilmeyen hücumu, savunanların sayısınıepey azaltmış ve morallerini yıpratmıştı. Arkalarındaki şehir dealevler içindeydi. Komutan Argot, yedek birliklerini kontrolsüzce evleri vedükkânları yok eden yangın için kullanmak zorunda kalmıştı.Şehir halkı paniğe kapılmıştı; evlerini kurtarmak için boş yereçabalıyor, yangınların söndürülmesine yardım etmeye çalışır-ken yolları tıkayıp askerlere engel oluyorlardı. Ve sonra, nehirgarip, açıklanamaz bir şekilde kurudu. Dagnarus'un stratejisini, raporu duyduğu anda anladı Ko-mutan Argot. Karşı karşıya kaldığı taktik neredeyse kaçınılmazbir yenilgi anlamına geliyor olmasına karşın, komutan, mü-kemmel bir plânı takdir edebilecek kadar iyi bir askerdi. "Ne general ama!" dedi kendi kendine, kin dolu bir hay-ranlıkla. "Ne kadar üstün—" Bu, onun son kelimesi, son düşüncesiydi. Onu vuran bir ok,gözünü parçaladı. Bedeni, daha duvardan düşmeden ölmüştü. Boşluk'un Efendisi'nin nehri—Vinnengael'in her şeyi olannehir—kurutmak için güçlü büyüsünü kullandığı dedikoduları,şehri savunanlara bir darbe gibi çarptı. İkinci darbe de, prensinbirliklerinin arka taraftan saraya girdiğinin, sarayı kolaylıkla elegeçirdiklerinin ve kuzey duvarında savunma yapanları Sha-SSS

Karavdıbz Kutyu.kur'un aşağıdaki örsü ve Dagnarus'un arkadaki çekici arasındaezmek için ilerlediklerinin duyulması oldu. Askerler yerlerinde kaldılar, aşağıdaki sokakları harap edenalevlerde yok olmak veya panik halindeki kalabalığın ayaklarıaltında ezilmektense bulundukları noktada ölmeye karar ver-mişlerdi. ' Sarayın kulelerinden birindeki bir odada, Arına, zavallıEmillia'nm başında duruyordu. Dul kadın acınacak bir hâl-deydi; titriyor, hıçkırarak ağlıyor ya da daha kötüsü, korkunçkahkahalar atıyordu. Anna, deli kadının dumandan, etrafmda-kilerin gerginliğinden, sarayda yankılanan garip seslerden—ayak sesleri, bağırılan emirler, çeliğin şıngırtısı—dolayı artan,hem hayalî hem gerçek korkularını hafifletmek için elinden ge-leni yaptı. Savaş sesleri çok uzun bir süre devam etmemişti. Dumangibi boğucu, meşum bir sessizlik çöktü üzerlerine. "Bu. . . bunun anlamı nedir, Majesteleri?" diye sordu Emil-lia ile birlikte kalmayı tercih eden şifacı. "Yendik mi?" Anna, Vinnengael'in dört bir yanında yükselen alevleri iz-lemekte olduğu pencereden döndü. "Evet, o anlama geldiğine eminim," diyerek yalan söyledi."Kısa bir süre içinde her şey bitecek ve en sonunda huzura ka-vuşacağız." En azından, bu kadarı doğruydu. Bu kadar uzaktan bile çığlıklar duyulabiliyordu. Bir çocuk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 336: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bağırıyordu—belki de yanan bir binanın içinde kısılmış, kaça-mıyor. .. » "Bu ne?" diye bağırdı Emillia. "Bebeğimin ağladığını duy-dum! Onu bana getirin, derhal!"Anna, perdeleri kapattı. "Hayır, hayır," dedi, gergin dudaklarıyla gülümsemeye ça-lışarak. Dudakları o kadar gergindi ki, gülümsemenin onlarıçatlatıp kanatacağından korku. "Hayır, hayır, Majesteleri. Be-beğiniz sessizce uyuyor. Ve siz de uyumaya çalışmalısınız."Gözyaşları, yanaklarından süzüldü. Çizmeli ayakların çıkarttığı düzenli ayak sesleri koridordayankılandı. Şifacı, elini ağzına bastırıyor ve hastasını korkut-553

MARGARET WEİS ve TRACY HiCKMANmamak için çığlıklarını boğmaya çalışıyordu. Uzanan Anna,genç şifacınm elini tuttu. Kapının dışında savaş büyücüleri nö-bet tutuyorlardı ama nöbetleri pek uzun sürmedi. Üzerlerineçöken gücün karşısında dayanamadılar. Kapalı ve kilitli kapının altından bir ışık—büyülü, korkunçbir ışık—parladı. Istırap dolu haykırışlar yükseldi, kılıçlarınçınlayan sesi koridorlarda yankılandı. Sert, soğuk ve Anna'yakorkunç derecede tanıdık gelen bir ses, tek bir emir verdi. Kapı,patlayarak parçalara ayrıldı; onu tutan büyücü kilidi yok ol-muştu. Dagnarus, bir Vrykyl ve birlikleri ile birlikte içeri girdi. Ko-ridorda alev alev yanan meşalenin ışığından sonra gözleriniodanın loşluğuna alıştırmak için bir anlığına durdu. "O nerede?" diye sordu, miğferli kafası ararcasma döner-ken. "Helmos nerede? Burada bir yerlerde olduğunu biliyorum.Benimle yüzleşse iyi olur. Muhafızları öldü... " "Sus!" diye emretti Anna. Adamın karşında dikilmek içinayağa kalktı. Sinirden bembeyaz kesilmiş, buz gibi olmuştu."Sesini alçalt! Onu nasıl korkuttuğunu görmüyor musun?" Emillia, nefes nefese kalmış bir halde bağırıyor, baştan aşa-ğı titriyordu. Gözleri yuvalarından fırlamış, yüzü ıstırapla bu-ruşmuş, anlamsız sesler çıkartmaktan dolayı sesi kısılmıştı. Si-yah zırh ve boynuzlu miğfer içindeki Dagnarus'a korkudan nö-bet geçirerek bakakalmıştı. Dagnarus miğferini çıkartarak terden ıslanmış saçlarınıgözlerinin önünden çekti. Adamlarına oldukları yerde kalmala-rını işaret ettikten sonra, titrek ışıkta daha iyi görmek için biradım attı. Deli kadını gördüğünde yüzünde ne acıma, ne detiksinme, hiçbir ifade oluşmadı. Dagnarus, Emillia'yı tanıma-mıştı. İlk anda değil.Alnını bir çizgi kırıştırdı. Bir adım daha attı."Anne..." Kelimeyi o kadar yumuşakça söylemişti ki, zorlukla duyu-labildi. Anna duymuştu ama eğer Dagnarus'un dudaklarınıgöremiyor olsa, söyleneni anlayamayacaktı.Emillia, sırtını dikleştirdi ve elleriyle cansız saçlarını okşadı.5<hO

KaraiAİı\z KU.UK."Sen, oradaki. Kâhya." Dagnarus'a konuşmuş, eliyle de bir za-manlar buyurgan sayılabilecek bir hareket yapmıştı ama o ankiaçması hali, gülünç gözükmesine neden oluyordu. "Oğlumagelip annesini görmesi gerektiğini söyleyin. Ona dün ve dün-den önceki gün de haber gönderdim ama hâlâ beni görmeye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 337: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

gelmedi. O kötü, nankör bir çocuk." Dagnarus, gölgeli bakışlarını Anna'ya çevirdi. "Ne zaman-dır bu halde?" "Sen. . . " Anna, ne diyeceğini veya bunu nasıl söyleyece-ğini bilemeyerek duraksadı. "Sen gittiğinden beri," diye ta-mamladı cümlesini alçak bir sesle. Dagnarus'un bakışları tekrar annesine döndü. Kadına, sa-bit, sert ve ifadesiz bir yüzle baktı ve sonra, gözleri bir daha asladönmemecesine annesinden ayrıldı ve Anna üzerine sabitlendi."Hanımefendi, kocanız nerede?""Olması gereken yerde," diye yanıtladı Anna. Dagnarus, kadına uzun uzun, düşünerek baktı. Sonra dasaygı dolu bir şekilde eğilip selâm verdi ve adamlarına döndü."Helmos, burada değil. Çıkın. Sarayın geri kalanını arayın. Ses-sizce," diye ekledi. "Sessizce." Parçalanmış kapının eşiğinde durarak, arkasına döndü."Onunla ilgilendiğiniz için size teşekkür ederim, Hanımefendi.Size sıkıntı verdiğim için özür dilerim. Kapıya kendi muhafızla-rımı bırakacağım. Size zarar verilmeyecek."Tekrar selâm vererek, odadan ayrıldı. Anna'nın gücü tükenmişti. Bir koltuğa çöktü ve adam hâlâonu duyabilecek mesafedeyken ağlamamak için dişlerini duda-ğına batırdı. "Tanrılar kocamı korusun!" diye dua etti içinden. "Tanrılaronu korusun ve kutsasm!"5&±

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMAN "Ee?" diye sordu Dagnarus aniden, Gareth'le karşılaşınca."Onu buldun mu?""Kral, sarayda değil," diye bildirdi Gareth. Dagnarus, arkadaşını süzdü. "Değil mi? Nerede o zaman?"

Etrafa bakındı. "Ve Silvvyth nerede?" "Kaçtı," dedi Valura ve normalde cansız olan sesinde, birduygu izi, bir düşmanın kaybolmasından dolayı karanlık birzaferin iması vardı. "Elf, sana ihanet etti, sevdiğim. Artık onudüşünme."Dagnarus şaşırmış ve kararsız gözüküyordu. "Söylediği doğru," diye itiraf etti Gareth. "Silvvyth gitti. Sa-na söylememi istediği — " "O hainin ne söylediği umurumda değil!" diye hırladıDagnarus, vahşî bir şekilde. "Kral nerede?" Gareth, bakışlarını aşağı indirdi. "Hizmetkârlar—kaçmamışolanlar — onun birlikleriyle birlikte duvarda olabileceğini düşü-nüyorlar." "Helmos savaşın yakınlarında olacak, ha?" dedi Dagnarus,alaycı bir küçümsemeyle. "İnanmam. Yalan söylüyorsun. Onukorumak için her şeyi söyler veya yaparsın. Ama önemi yok.Çünkü ben, onu nerede bulabileceğimi biliyorum. 'Olması ge-reken yerde/ dedi karısı. Elbette. Tapmakta. Ağabeyim, bur-nunu çeke çeke, ağlayarak tanrılara koşmuş." Duman sarayın dışında çok daha yoğundu. Şehri harabeyeçeviren yangınların yarattığı cereyanlarla yükseliyordu akkorküller. Savaşçılar, alevlerin ışığında dövüşmüş ve ölmüşlerdi.Huzursuz bir kalbin atışlarına benzeyen, düzensiz ve gümbür-deyen bir ses yeri titretti. Ağzını ve burnunu peleriniyle kapatan Gareth, "Bu ne?"diye sordu korkuyla.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 338: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Koç başı," dedi Dagnarus, memnuniyetle. "Shakur, şehrinana kapısını kırıyor."Savaştan kaçan askerler, savaşa koşan ve kaçanlarla ko-5&>2.

KaraiA.Ute KMAUnuşmak veya onları cesaretlendirmek için duran askerler; kayıpçocuklarını bulmaları için yardım isteyen anneler; kaybolanailelerini delice arayan kocalar—hepsi etraflarında koşuşturu-yorlardı. Gareth'e çarptılar, ona omuz attılar, onu ittiler. Savaşın heyecanına kapılmış bir asker, Valura'ya saldır-maya kalktı. Kadın kılıcını bile çekmedi; yumruğuyla adamınmiğferli kafasındaki kemikleri ezdi. Ama o panikte bile, kimseDagnarus'un yanma yaklaşmadı. Boşluk, onu çevrelemiş, kar-gaşanın dalgaları kıyıya vururken kuru kalabileceği sakin birada yaratmıştı. Alevlerin yarattığı uzun bir gölgeyle, istekli adımlarla Ta-pmağa doğru ilerledi; karanlıktan oyularak yapılmış gibiydi.Dagnarus, dumandan korunmak için burnunu kapatmadı;ölüm ve yıkımın kokusunu, kutsal bir rayihaymışçasına çektiiçine. "Vinnengael'i tekrar inşa etmek zorunda kalacağız, el-bette," dedi yürürken. "Küllerinden yükselecek, yeniden doğa-cak, on kat daha güzel olarak hem de. Babamı gururlandıracakbir şehir yapacağım!" "O taraftan değil!" diye bağırdı Gareth işaret ederek, ziraDagnarus, doğrudan Tapınağın önündeki merdivenden çıkacakkadar cüretliydi. "Bak!" Tapmağın ön kapıları, savaş büyücüleri ile korunuyordu.Neredeyse yirmi kişi, bir yarım daire oluşturmuştu. Yarattıklarıbüyülü kalkan, batmakta olan güneşin parlak ışınları arasındaparlayan ay gibi, yumuşak, beyaz bir ışıkla aydınlatıyordu on-ları. Savaş büyücülerini gören Dagnarus, durdu. "Sen bile onların hepsiyle dövüşemezsin!" diye bağırdıGareth, kalabalıktan yükselen çığlıklar arasında sesini duyura-bilmek için. "Hayır.. . haklısın," dedi Dagnarus, sakin bir şekilde büyü-cülere bakarken. "Duvarlarda onlara ihtiyaç varken, enerjileriniTapınağı korumak için harcamalarını bu salaklara emretmek...Ama ben Kral olduğumda her şey değişecek! Arkadan girece-ğiz. Bahse girerim, o tarafı korumayı kimse akıl edememiştir."Kiler korunuyordu — taşıyabildikleri kadarını alabilmek için5&>3

MARGARET WEİS ve TRAGY HİCKMANher türlü acı ve kargaşadan faydalanan yağmacıları uzak tut-mak için görevlendirilmiş birkaç büyücü tarafından. Bu birkaçbüyücü, Boşluk'un Efendisi'nin veya bir Vrykylin karşısındaduramazdı. Gareth, üzerinden geçtiği cesetlere yakından bak-mamaya çalıştı. Onları tanıyabileceğinden korkuyordu ve as-lında, eski öğretmenleri Evaristo'yu gördüğünü düşündü bir aniçin. Gareth, bunun üzerinde düşünmeyi reddetti. Ruhu, ağa-beyle kardeşin, prensle Kralın birazdan yüzleşecek olmasıyla okadar karmaşık bir hâlde, o kadar gergin ve endişeliydi ki, baş-ka bir şey düşünebilecek veya başka bir şeye üzülebilecek du-rumu yoktu. Tapınağın kilerine girdiler. Yer altında bulunan ve pence-releri olmayan oda, boğucu dumandan nispeten kurtulmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 339: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Dagnarus, durdu. "Geçidin nerede olduğunu biliyor mu-sun?" diye sordu, sanki Tanrıların Geçidi'nin, şarap varilleri vepeynirler, ölü tavuklar ve kanlı et parçaları arasında olabilece-ğini düşünür gibi etrafına bakmırken. Sorunun gelmekte oldu-ğunu bilen ve bundan korkan Gareth'e döndü."Geçit nerede?" diye tekrarladı öfkeyle. Bilmezden gelmek ne kolay olurdu! Ama Dagnarus, onainanmazdı. Gareth gibi Tapmakta yıllarını geçirmiş biri, Tanrı-ların Geçidi'ni nerede bulacağını bilirdi."Evet, Ekselansları. Biliyorum.""Ne?" diye sordu Dagnarus, sinirle. "Mırıldanma!""Biliyorum.""O hâlde beni oraya götür." Gareth, tereddüt etti. Dagnarus'un gözleri, tehlikeli bir şe-kilde kısıldı. "Söz ver bana. . . Onu öldürmeyeceğine dair söz ver bana,"dedi en sonunda Gareth, bir anda. "Onu öldürmek! Onu elbette ki öldürmeyeceğim!" diye ba-ğırdı Dagnarus, çileden çıkarak. "Ben bir canavar değilim! Obenim ağabeyim. Hem, onun zaferime şahit olmasını istiyorum!Ondan yararlanacağım. Belki bir Hâkimiyet Efendisi olarakkalmasına bile izin veririm. Hepsi benim emrim altına girecek,5&4

KRYR<Aİİ\Z KUUUelbette, ve o da benim işime yarayabilir. Hayır, Leke.Helmos'un tek yapması gereken Hükümran Taş'ı bana vermekve ben de onu iki yanağından öpecek ve göğsüme basacağım." "Bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini biliyorsun,"dedi Gareth. "Beni dinle, Leke!" Dagnarus, Gareth'i yakalayarak kolunusıktı ve kendisine doğru çekti. Miğferinin kurt şeklindeki siper-liği Gareth'in yüzünü kesti, zırhının dikenleri etine battı. "BuGeçidi bulacağım. Eğer gerekirse Tapınağı baştan aşağı araya-cak, taş üstünde taş bırakmayacağım. Ama bulacağım. Ve şunubil. Şu anda elde ettiklerimden memnun ve merhametli bir du-rumdayım. Ama eğer bana karşı koyarsan, eğer ağabeyimibulmak için bu Tapmağı yıkmak zorunda kalırsam, iyi bir insanolmayacağım. Boşuna açtığım her kapıyla birlikte öfkem ve ga-zabım büyüyecek ve bulduğumda, onu boğmaya ve bu işi deböyle halletmeye meyilli olacağım. "Karar verebildin mi, Leke? Beni, ağabeyime götürecek mi-sin?""Seni ona götüreceğim," dedi Gareth. Hem zaten, en iyisi de bu olabilir diye düşündü. En azın-dan görüştükleri zaman orada bulunacağım. Gareth büyüsünü henüz kullanmamıştı ve büyücünün gü-cü yerindeydi. Helmos'un Hükümran Taş'ı asla vermeyeceğinibiliyordu ama Gareth'in bir kardeşi kendisinden, diğerini dekendisine rağmen kurtarma fırsatı olabilirdi. Hızlı ve emin adımlarla, Tapınağın ortasına giden yolu gös-terdi.Dagnarus'u Tanrıların Geçidi'ne götürdü.5G5

Tanrılara) Geçidi Helmos, Hükümran Taşı ellerinde sıkıca tutarak Tanrıların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 340: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Geçidi olan ufak hücredeki yatağın üzerinde oturuyordu. Ara-ya girmeleri için artık tanrılara dua etmiyordu. Gelmeye-ceklerdi. Vinnengael'in duvarlarına saldırmayacaklar ve yanankılıçları ve altın borazanlarıyla düşmanı geri püskürtmeyecek-5Gf

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANlerdi.Ve zaten neden, diye düşündü, bunu yapsınlar ki? Kendi sorusu, adamı gafil avlamış gibiydi. Bunun üzerindedüşündü. Tabi ki yapmalıydılar. Önce mantık yürütmeye çalıştı. Ne-den? Çünkü ben, onlardan istedim. Çünkü bu benim ve onusaklamak istiyorum. Ama duvarları tanrılar yapmamıştı. Tanrılar, toprağı işle-miyorlar veya ürünleri toplamıyorlardı. Kütüphaneye kitaplarıkoyan veya hastaneye yatakları yerleştirenler de tanrılar de-ğildi. Evet, hastanede yatanları iyileştirebilmemiz için büyüyüveren tanrılardı; duvar için taşları veya kitapları okumak içingözleri verenler de onlar oldukları gibi. Peki duvarlardan, ki-taplardan, yataklardan kim sorumluydu? Onları kullanma yol-larını verenler mi, yoksa onları üretenler mi? Tanrılar bize Geçitleri verdiler ki kardeşlerimize gidelim veonları daha iyi tanıyalım. Peki biz ne yaptık? Korkudan, hepsinikapattık! Avucunu açtı ve Hükümran Taş'a baktı. Töreni zihnindecanlandırdı, taşı — mükemmel bir elmas, kusursuz, pürüzsüz —babasının elinde görmüştü. Onu dörde bölmesini izlemiş, sonraHelmos, kardeşinin gördüğü şeyi fark etmişti — ortadaki hiçlik,parçalar ayrıldığında kalan Boşluk. Helmos donakalmış, deh-şete düşmüş bir şekilde Boşluk'a dikti gözlerini ve bir an için,boşluk, ışık ve güzellik ve gerçeklikten oluşan dünyayı boşalta-cakmış gibi geldi."Hayır," dedi yüksek bir sesle. "Buna izin vermeyeceğim." Korkmadan karanlığın içine baktı ve karanlık çok büyük vebakması çok korkunç olmasına karşın, kenarlarında dört ufakışık olduğunu gördü. Yanmaya devam eden dört ışık noktası. Yıldızlar gibi, karanlık ne kadar koyu olursa, o kadar parlakyanıyordu ışıklar. Tanrılar, ne onu, ne de Vinnengael'i kurtaramazlardı. İn-sanlar, kendilerini kurtarmalı ya da tamamen vazgeçmeliydi.Bu, onların seçimiydi. Ebeveynler, çocuklarına yürümeyi öğre-

tirlerdi. Onun düşmesini, kafasını vurmasını izlerlerdi. OnunS&S

KttYtt\A,ll\Z KU.IAUkorku içinde ağladığını duyar ve kucağa alınmak için kollarınıuzattığını görürlerdi. Ebeveynler, kendilerine acı vermesinekarşın bunu reddederlerdi.Çocuk, tek başına yürümek zorundaydı. Helmos, tanrıların aslında dualarını yanıtlamış olduğunuanladı. Doğru, bu yanıt onun beklediği ya da istediği bir şekildeolmamıştı. Onu öpmek ve kucaklamak, korumak için sert ze-minden kaldırmamışlardı. Yalnız yürümeliydi ve karanlık tıpkıgündüzü ele geçirdiği gibi yakalayacak olmasına karşın, tanrı-lar, ona geceyi yaşamak ve şafağın sökmesini beklemek içinaraçlar sunmuşlardı. Yumuşak bir sesle, "Beni affet, Baba," dedi Helmos, gözleri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 341: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

yaşlarla dolarken. "Kararlarını sorguladığım için affet beni. Sa-dece farklılıklarımızı kabul eder ve bu farklılıklara saygı göste-rerek taşı tekrar bir bütün hâline getirmeyi umabiliriz. Senin degörmüş olduğun gibi, eğer yaparsak, eğer başarırsak, parça-lanmış taş bütününden daha güçlü olacak." Hükümran Taş'ı tutan zinciri çekerek koparttı. Dudaklarınıtaşa bastırdı, saygılı bir şekilde öptü ve sonra da taşı sunağakoydu. Onu orada bıraktı ve kendisini dünyaya, karanlığın içinegötürecek olan kapıya doğru yürüdü. Yalnız yürüdü ama biliyordu ki, onu seven ebeveynleriadımlarını gözyaşları içinde izliyorlardı.***** En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, hayvanların yıkıcı dep-remleri sezebildiklerini duymuştu. Köpeklerin aşırı derecedeheyecanlandığı söylenirdi. Yerlerinde duramazlar ve mütema-diyen hareket ederler, kapalı bir yerde kalmışlarsa dışarı kaç-mak için inleyip kapıyı tırmalarlardı. Yer titremeye başlamadanhemen önce, kuş sürüleri bir anda uçmaya başlarlardı. Eğerbunlar doğruysa, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, ne hissettikle-rini çok iyi biliyordu.Aslında bir deprem değildi bu. En azından dünyanın için-56>J

MARGARET W E 1 S ve TRACY HİCKMANden gelmiyordu. Ancak büyünün dokusu dengesizleşmişti. Sa-vaşın başlangıcında ufak parçalanmalar ve çatlaklar ve sarsın-tılar hissetmişti ve sanki, gittikçe daha da büyümüş ve ciddi-leşmiş gibiydiler. Kendisi çalışma odasında olmasına rağmen,düşünceleri Tapmağın başka bir yerinde, Helmos'la birlikte,Tanrıların Geçidi'ndeydi. Reinholt, Kralın her an girebileceğidüşüncesiyle sık sık çalışma odasının kapısına baktı. Tanrılardüşmanlarını yok edecekler ve Dagnarus'u da Boşluk'a geriatacaklardı. Ancak saatler geçip de, Helmos bu haberleri getirmek içingelmeyince, En Saygıdeğer Yüksek Büyücü derinden endişe-lendi. Helmos'la en son konuştuğunda kralın yüzündeki ifadeyi'beğenmemişti. İnancını kaybetmiş, umutsuz ve ümitsiz biradamın bakışları vardı Kralda. En Saygıdeğer Yüksek Bü-yücü'nün yaşadığı, tanrıların gazabı mıydı yoksa? Öfke düş-manlarına karşı mı, yoksa onların uyarılarını dinlemeyenlerekarşı mıydı? Reinholt, odasında huzursuz bir köpek gibi dolandı. Yalnızolmasına karşın şehirde olanlardan tecrit edilmiş veya kopmuşdeğildi. Hemen her dakika ulaklardan rapor alıyor ve bu ra-porlar da heyecanını arttırıyordu. Ulakların görünüşleri, yete-rince açık konuşuyordu, kelimelere ihtiyaçları yoktu—cübbeleriyırtılmış ve kana bulanmış, suratları is ve külden simsiyah ol-muş, akan gözyaşlan yüzlerinde izler bırakmıştı. Kapısı çalın-dığında korktu. İkinci kez çalındığında da ilk tepki olarak on-lara gitmelerini söylemek için bağırmak istedi. Ancak görev vesorumluluk duygusu ağır bastı. Kapıyı açtı. Kürk ve demirden giysiler giymiş, ağaçlara benzeyen mız-raklar tutan, sakin ifadeli dokuz kadın ve dokuz erkek duru-yordu koridorda. Savaşçılar, ufak tefek, kara kuru, bütün vü-cudu dövmelerle kaplı bir kadını çevrelemişlerdi. Yüksek Büyücü bakakaldı, kendini toparladı ve iyice eğile-rek geç kalmış bir selâm verdi. "Koruyucu Tabita! Varlığınızbeni onurlandırdı. Lütfen, içeri buyurun."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 342: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Kadım eşikten geçmesi için davet ederken karmaşa içindekiruhu, artık sadece bir umut için yakarıyor, çırpınıyordu.sy-o

KRYQ.vd.OtZ K.MAUTabita'yı geldiği zaman karşılamış, kafasının üstündeki boşalanı görmüştü. Artık o alanın neredeyse tamamı, Vinnengaeliçin yapılan trajik savaşın hikâyesini anlatan dövmelerle dol-muştu. Sadece ufak bir kısımda, kadmm başının tam ortasında

bulunan bir alanda hiçbir şey yoktu. Son, hızla yaklaşıyordu.Ve kadın da buna şahit olmak için gelmişti. Tabita, çalışma odasının içine girdi sendeleye sendeleye.Hayatı boyunca yaptığı işin sonuna yaklaşıyordu. Hayatın birgözlemcisi, olayların bir kaydedicisi olarak, tanıklık ettiği kor-kunç görüntülerden etkilenmemişti. Yüksek Büyücü'nün yar-dımıyla bir koltuğa oturan—aslında adam, kadını koltuğa otu-rabilmesi için sürüklemişti—kadın, sonu sakin bir şekilde bek-lemeye başladı. Kadının yere uzanamayan ayaklan, koltuğun kenarındanaşağı sallandı. Biraz bisküvi ve onları yumuşatmak için bir bar-dak şarap teklifini kabul etti ve keskin, parlak gözleriyle etra-fına bakmarak oturdu. Omuzlarında, işiyle ilgili aletlerini için-de barındıran bir çanta asılıydı. Yemeği bitince, çantasındanözel silinmez mürekkebini ve büyülü iğnesini çıkarttı ve hazırolmak için masanın üzerine koydu. İğne, kadının tenini delecek,sadece Koruyucuların çok iyi korunan bir sırrı olan bu sanatkonusunda eğitim görmüş olanların okuyabileceği ve sarmal-ları, çizgileri ve noktaları işleyecekti. Dokuz Omarah muhafız da Yüksek Büyücü'nün çalışmaodasına girerek duvarın boş kısımları boyunca dizildiler. Mız-raklarının uçları, ahşap zeminde delikler açıyordu. Başları, al-çak tavandan dolayı eğilmiş bir hâlde, gözleri tek bir şey —Ko-ruyucu—üzerinde odaklanmış olarak sessizce beklediler. En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, ev sahibi olarak görevlerinikesinlikle yerine getiremedi. Korkusu ve endişesi, umut içinesarılarak adamı düğümlemişti. Artık odasında dolanamıyordu,muhafızların ayaklarına takılmadan bunu yapması mümkündeğildi ve nezaketen muhabbet edemeyecek durumdaydı. Si-nirle kıpırdanarak, parmak uçlarıyla masaya vurarak oturdu.Tabita, iğnesini mürekkebe batırdı.Dakikalar geçti. Saygıdeğer Yüksek Büyücü, daha fazlaSf±

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANbeklemeye dayanamayacaktı. Büyünün dokusu gittikçe dahafazla bükülüyordu. Büyü, muazzam güçler arasında oynananbir halat çekme yarışındaki ip kadar gergindi. Geri savrulupkendilerini yok eder korkusuyla taraflar ipi bırakamıyor, ya-rıştan vazgeçemiyordu. Gerilimi taşıyamayarak kopması gere-ken, ipin kendisiydi. "Akıllıca bir benzetme," dedi Tabi ta, ancak Yüksek Büyücü,bunları dışından söylememişti. "Koruyucu," dedi Reinholt, umutsuzluk dolu bir ses to-nuyla, "yapabileceğimiz. . . yapabileceğimiz herhangi bir şeyvar mı?" "Ben, sadece görürüm. Sadece kaydederim." Kadın, kafa-sına hafifçe vurdu ve ayaklarını salladı. "Ama benzetmen ho-şuma gitti."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 343: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Yüksek Büyücü, kasvetli önsezilerine bıraktı kendini. Sani-yeler sonra, ön odanın kapısının dışındaki ayak sesleri ile ye-rinden fırladı. "Evet?" Koridora doğru yürüdü. "Ne oldu, Roderick?" diyesordu, savaş büyücülerinin başını tanıyarak. "Haberler ne?" "Dagnarus, burada, Yüksek Büyücü! Tapmağın içinde!Doğrudan Tanrıların Geçidi'ne gitti!" "Elbette." Reinholt, anlayışla içini çekerek. "Bu yüzden bü-yü, kopacak kadar çekilip büküldü. İkisinin yüzleşmesi ge-rekiyor. Bunu engellemek için ne ben bir şey yapabilirim, ne debir başkası. Kederlerin Efendisi; tanrılar, Helmos'a bu adı ver-mişlerdi. Bu, onun kaderi. Bunu kendisi üstlendi. Onu bundankurtarmak, zaferini elinden almak olur.""Saldırmaya hazırlanıyoruz, Yüksek Büyücü. Ben — ""Hayır! Saldırmayın!" "Ama, Yüksek Büyücü!" Savaş büyücüsü şaşırmıştı. "Bunaizin vereme — " "Bu, artık bizim ellerimizde değil!" Reinholt, nefes almayaçalıştı ve terleyen alnını sildi. "Daha farklı, daha büyük so-rumluluklarımız var. Şehri boşaltmalıyız!" Savaş büyücüsü, ağzı bir karış açık halde gözlerini adamadikti.5^2

Karav^lı\z KUMU "Harekete geç! Sen ve diğer savaş büyücüleri ve bulabile-ceğiniz herkes. Şehre gidin ve halka kaçmalarını söyleyin! Has-taneyi boşaltın! Çabuk, çabuk! Çok vaktimiz kalmadı!" En Saygıdeğer Yüksek Büyücü, çalışma odasına geri döndü.Tam Koruyucuyu uyaracak ve kadına kaçmasını söyleyecektiki, kadının gözlerinin kapanmış olduğunu fark etti. Kadın, iğ-neyi tutmuş, elini, kafasındaki boş noktaya doğru götürüyordu. Koruyucuyu rahatsız etmeye cesaret edemeyen Yüksek Bü-yücü, "Buranın. . . ölümcül olabileceğinden korkuyorum," dediOmarahlara, kısık bir sesle.Omarahlar, sert ve sakin bir şekilde başlarını salladılar.Koruyucu, yazmaya başladı.***** "Bu," dedi Gareth, hiçbir özelliği olmayan bir duvarın için-de bulunan küçük bir kapının önünde durarak. "Bu, TanrılarınGeçidi." Dagnarus, küçük görürcesine baktı kapıya. "Bu, bir çırakhücresinden başka bir şey değil." "Yine de," dedi Gareth, ciddiyetle, "Tanrıların Geçidi, bu."Rengi solmuş, tükenmiş ve titriyordu. "Ağabeyin, içeride." Dagnarus, kapıya sert bir edayla bakü. Artık büyünün ken-disinden yayıldığını, elinde titreştiğini hissedebiliyordu."Beni yalnız bırak," dedi bir anda."Ekselansları! Bu çok tehlikeli—" "Beni yalnız bırak," diye bağırdı Dagnarus, Gareth'in etra-fından dolanırken. Gözleri karanlıktı ve Gareth, o bakışlar al-tında ezildi. "Bu, ağabeyimle benim aramda," dedi Dagnarus. "Ve eğerbilmek istiyorsan, Gareth, çocukluk arkadaşım, sana tamamengüvenmiyorum. Bence, elinden gelse, ağabeyimi kurtarırsın."Gerçek, Gareth'in kalbinden konuştu."Yapabilsem... " dedi yumuşak bir sesle. "En azından dürüst bir hainsin," diye homurdandı Dagna-rus. "O piç, Sihvyth gibi değilsin. Valura, Şamar Oğlanı Efendi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 344: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

573

MARGARET VVEİS ve TRACY HİCKMANyi gözümün önünden çek." "Onu öldürebilirim," diye önerdi kadın. Cansız sesinde ga-rip bir sıcaklık, nefretin ve kıskançlığın izi vardı. "Hayır, ona ihtiyacım var. Gürültüyü duyuyor musun?Muhtemelen bize saldırmak için ilerliyorlar. Siz ikiniz, korido-run başına geri dönün ve orada nöbet tutun. Eğer gerekirse,onlarla savaşın. Kimsenin geçmesine izin vermeyin." "Senden ayrılmak istemiyorum." Valura, dokunmak içinsiyah eldivenli elini uzattı adama doğru.Adam, geri çekildi. "Bana itaat edeceksin," diye emretti soğuk bir şekilde."Ben, senin efendinim." Valura'nın eli havada asılı kaldı. Ve sonra, ilk öldüğü gün-den daha cansız bir şekilde geri çekildi ve aşağı indi. Kadın, adama sırtını döndü ve duman dolu koridora yü-rüdü. Dagnarus, kadının ardından karanlık ve aşağılayıcı ba-kışlarla baktı. Sonra da korkunç ve sert bakışlı gözlerini Geçit'inkapısına çevirdi. Bir anda, "Tanrılar babanı lanetlesin!" diye bağırdı Gareth,heyecanla, hiddetle. "Ve lanetim, tanrıları da kapsasın! Bu, on-ların suçu. Hükümran Taş'm içine asla bakmamalıydın!" Dagnarus, bunun üzerine gülümsedi. Gülümsemesi, onuyumuşatmış gibiydi. Az sonra gülümsemesi çarpık bir hal aldı."Biliyorsun, Leke, bunun pek de o şekilde olduğunu düşünmü-yorum." Zümrüt yeşili gözleri parlak ve boştu—Vrykyllerincansız gözlerinden daha boş hem de. "Bence, Hükümran Taş,benim içime baktı." Sustu. Geçitten, Helmos'un sesi geldi. Kelimeler duyulmu-yordu ama sesin kendisi güçlü ve kararlıydı; titremiyor, korku-dan çatlamıyordu. "Git," dedi Dagnarus. "Beni yalnız bırak. Başladığım şeyibitirmeliyim." Gözyaşlarmdan neredeyse kör olan Gareth, döndü ve kori-dor boyunca sendeleyerek ilerledi. Uzaklaştırılmaktan dolayıaslında memnun olduğunu derin bir utanç içinde fark edincedurdu; bütün sorumluluktan kurtulmuştu.574

Karavdı\z htuuu Durup, gözlerini silerek Valura'ya baktı. Eğer ne yapmayıdüşündüğünü bilseydi, kadın onu durdurmaya çalışırdı.Vrykyl, yerini almıştı ve kendisine emredildiği gibi nöbet tutu-yordu. Adama hiç dikkat etmedi. Gareth, sadece bir an için tereddüt etti ve sonra, koşmayabaşladı. Aşması gereken mesafe çok değildi, fakat nasıl bir karaba-sanda kişi kısa gözüken ama her adımda daha da uzayan birkoridorda yürürse, bu koridor da gittikçe uzuyor gibiydi.Ama yine de koştu. Dagnarus, yalnız kaldığından emin olana, kendisini sevenson iki kişi de tamamen uzaklaşana kadar bekledi. Onlardankurtulmuş, kendisini kısıtlayan her şeyden sıyrılmış olarak, ka-pıyı yumrukladı. "Helmos! Artık tanrılar sana yardım edemez. Seni terk et-tiler. Kendini ve şehrini kurtarmak istiyorsan dışarı çık ve be-nimle yüzleş!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 345: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Tanrıların Geçidi'nin kapısı açıldı. Helmos, HâkimiyetEfendisi zırhı gümüş bir ışıkla parlayarak ve Geçitten yayılanparlak, beyaz ışığı yansıtarak duruyordu içeride.Dagnarus'un bakışları ağabeyini geçerek, arkasına takıldı. Geçit, küçük ve sıkışık bir hücre değildi artık. Geçit, muaz-zam bir odaydı, kubbeli tavanı çok yüksekteydi ve duvarlarıgözükmüyordu. Kubbe boştu ama bu boşluk ışıkla doluydu,karanlıkla değil. Hükümran Taş—Hükümran Taş'm çeyreği—tam ortasında duruyor, güneş batarken parlayan yıldızlar gibiparlak ışığın içinde pırıldıyordu. Dagnarus'un bakışları, Geçit'ten ödülüne—korumasız, yal-nız bir şekilde duran Hükümran Taş'm insanlara ait parçası —döndü. En büyük arzusuyla arasında sadece ağabeyi vardı.Ağabeyi, tek başınaydı. Kralın ifadesi sert ve ciddîydi fakat Geçidi dolduran ışık,onun gözlerinde de parlıyordu.Sf-5

MARGARET W E I S ve TRACY HICKMAN "Neden geldiğimi biliyorsun," dedi Dagnarus, ağabeyinenefretle, kıskançlıkla karışık bir nefretle bakarken. "Ne istedi-ğimi biliyorsun. Ordularım zafer kazandı, Vinnengael şehri ar-tık benim. Hükümran Taş da benim olacak. Kenara çekil."Helmos, hiçbir şey söylemedi ama hareket de etmedi. "Kenara çekil, Helmos!" diye tekrarladı Dagnarus, eldivenlielini, siyah kılıcının kabzasına koyarak. "Sana zarar vermekistemiyorum—benim ağabeyimsin, ikimizin damarlarında dababamızın kanı akıyor!" Yüz ifadesi sertleşti. "Ama kapıdan <çekilmezsen, seni kesmekten vicdan azabı duymam." "Bunu söylemek, babam için olduğu kadar senin için deboynumun borcu," dedi Helmos, sakin bir sesle. "TanrılarınGeçidi'ne girme, Dagnarus. Hükümran Taş, asla senin olamaz.Onu almaya çalışırsan, tanrılar seni kesinlikle yok edecekler-dir." "Tanrılar beni yok mu edecek?" Dagnarus, güldü. "Neden,sevgili ağabeyim, ben neredeyse kendim de bir tanrıyım!Vrykyl Hançeri'ne sahibim. Boşluk'a verdiklerimin kanını iç-tim. Atasözlerindeki kedilerden daha çok canım var!" Dagnarus, öne doğru bir adım attı. "Kenara çekil, Helmos.Yoksa, şu anda benim adamlarım tarafından korunan sevgilikarın, bir dul olur." Helmos'un rengi bu sözler üzerine soldu ama kralın karar-lılığı değişmemişti. "Tanrılar onu korur," dedi usulca. "Ve herşey bittiğinde, onu güven içinde bana getirirler." Kardeşine,neredeyse şefkatli bir ifadeyle baktı. "Babamızın son düşünce-leri seninle ilgiliydi. Son dünyevî endişesi sendin. Bunu, onunadına söylüyorum sana. Eğer Geçide girersen, kendini tehlikeyeatmış olursun. Sadece kendini değil, bütün Vinnengael'i tehli-keye atarsın." "Beni tehdit etmeye mi kalkıyorsun?" diye alay etti Dagna-rus. "Hayır," dedi Helmos. "Seni uyarmaya çalışıyorum." Kılı-cım, pek ustaca olmayan bir şekilde çekti. O bir alimdi, savaşçıdeğil. "Senin ve halkımın iyiliği için, seni durduracağım.""Deneyebilirsin, ağabey," dedi Dagnarus, kendi kılıcım çe-5J-£>

KflrfluUte hCuuu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 346: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

kerken. "Seni sadece bir kez öldürmem gerekiyor, Helmos.Ama sen, beni tekrar tekrar öldürmek zorundasın. Bu, tanrıla-rın bile yapamadığı bir şey!" Dagnarus, kılıcını öne doğru savurdu; hareketi hızlı ve ma-haretliydi. Helmos, darbeyi engellemek için beceriksizce hare-ket etti ve Dagnarus, bir vuruşla Kralın kılıcını elinden uçurdu.Dagnarus, miğfer ve göğüs zırhı arasına sokmak ve Helmos'unboynunu kesmek amacıyla kılıcını kaldırdı. Güçlü kollar, Dagnarus'un kolunu yakaladı ve ölümcüldarbeyi engelledi. Arkasına bakan Dagnarus'un öfkesi, şaşkın-lığa dönüştü. Prensi tutan Gareth'ti. Şamar oğlanının cildi, irinleri akanşişliklerle doluydu. "Metal, buza dönsün!" diyen Gareth, kılıcadokundu. Kılıç, paramparça oldu. Uyuşturucu soğuk, Dagnarus'unelini felç ediyordu. "Lanet olsun sana!" diye bağırdı Dagnarus ve Gareth'edöndü. Onu, oracıkta öldürebilirdi ama ardında hareket oldu-ğunu duydu. Helmos kendi kılıcım almak için fırladı. Kılıcı tekmeleyenDagnarus, Geçidin içine gönderdi. Helmos, kapıdaki nöbetinibırakmadan onu alamazdı. "Yumruk yumruğa, o zaman," dedi Dagnarus, derin derinnefes alarak. Kırılmış kılıcının işe yaramaz kabzasını bir kenarafırlattı. "Zaten böyle olması gerekiyordu." Ağabeyinin üstüne atlayarak, Helmos'un boğazına sarıldı.Bu saldırıyı karşılayan Helmos, Dagnarus'un bileklerini tuttu.Tanrıların Geçidi'nin eşiğinde, umutsuz bir dövüşe tutuştular.Hâkimiyet Efendisi zırhı, Helmos'u Dagnarus'un saldınsmdankoruyordu. Boşluk'un zırhı da Dagnarus'u muhafaza etti. Dagnarus daha genç, daha güçlü, daha yetenekliydi. Amakendine fazla güveniyordu ve fazla istekliydi. Ağabeyini—sa-dece kitaplardan anlayan Helmos'u—kolaylıkla yere indirebile-ceğini düşünmüştü. Bu olmamıştı ve sinirleri bozulan, arzusuengellenen prens giderek kendini kaybetmişti. Helmos'u gü-cüyle alt etmeye çalıştı. Helmos, Dagnarus'un gücünü ona karşı57-T

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANkullandı ve baş aşağı etti. Sırt üstü yerde yatan Dagnarus, sert düşüşünden dolayısersemlemiş ve hareketsiz kalmıştı. Sanki tanrılar onu yere çi-vilemiş gibiydi. Helmos, kılıcını tuttu. İyice kavrayarak, Dagnarus'un üs-tünde havaya kaldırdı."Tanrılar ve babamız beni affetsin!" dedi. Boşluk'tan yaratılmış, Gareth'in kanlı elleriyle şekillendi-rilmiş ve büyüsüyle hızlandırılmış, bir erkeğin yumruğu bü-yüklüğünde karanlık bir top, Helmos'un göğsüne çarptı. Boş-luk'un kudreti bile bir Hâkimiyet Efendisi'nin zırhından içerigiremezdi ama top, Helmos'a öyle bir hızla çarptı ki, kılıç, ada-mın elinden fırladı. Geriye düşen Helmos, hareketsiz bir şekildeyattı. Dagnarus ayağa kalktı. Hançerini, Vrykyl Hançeri'ni çektive bilincini kaybetmiş olan ağabeyinin yanında durdu. "Dagnarus, yapma!" diye bağırdı Gareth. Bütün enerjisibitmişti. Zorlukla ayakta durabiliyordu. Umutsuzluktan doğanson bir güçle, Dagnarus'a yapıştı. "Onu durdurdum! Onu öl-dürmemelisin! O... senin ağabeyin!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 347: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

"Onu gerçekten de durdurdun, Leke," dedi Dagnarus."Bunun için sana teşekkür ederim. Ödüllendirileceksin."Gareth'ten kurtulmaya çalıştı. "Bütün hayatım boyunca, senin yaptıklarının cezasını çek-tim," dedi Gareth, sıra dışı bir kararlılıkla adama yapışıp kala-rak. "Bunu da çekeceğim! Beni suçla! Benim suçum olduğunusöyle! Sadece bu korkunç günahı işleme!" Tanrıların Geçidi'nin içinde, Hükümran Taş, gök kuşağınınrenkleriyle parladı. "Evet, cezalandırılacaksın!" diye haykırdı Dagnarus. Ga-reth'i boynundan yakalayarak, şamar oğlanının kafasını duvaravurdu ve kafatasını kırdı. "Üzgünüm, Leke," dedi, kendisinehâlâ yalvararak bakan, ancak artık ışığı sönmeye başlayan acıdolu gözlere. "Seni en başında uyarmıştım. 'Ben istediğimi ya-

pacağım ama bunun yüzünden seni öldürecekler,' demiştim."Gareth'i kafasını tekrar duvara vurdu, sonra da bıraktı. Ce-sy-s

KaraiAlı\z Kuuuset, beyaz taşlar üzerinde kanlı bir iz bırakarak kaydı. Dönen Boşluk'un Efendisi, Vrykyl Hançeri'ni, ağabeyininboğazına sapladı. Helmos, ses çıkarmadan öldü. Sanki ölmüşken bile karde-şinin içeri girmesini engellemeye çalışırmış gibi, kolunu uzat-mış olarak durdu cesedi eşikte. Dagnarus, ağabeyinin engelleyen kolunu tekmeleyerek yo-lundan çekti. Cesedin üzerinden atlayan prens, Tanrıların Ge-çidi'ne girdi. Elini uzattı ve ödülü olan mücevhere dokundu parmaklan.Onu hissetti; serin ve güzeldi. Ancak ışığı, canını yakıyordu.Ona doğrudan bakamıyordu. Taşı avucuna aldı, siyah eldivenlieliyle tutarak ateşten mızraklar gibi kendisini delen ışığını sön-dürmeye çalıştı. Tam o anda ipini koparan büyü, adamın etrafında döndüve ona saldırdı. Ölemiyordu ama ölmeyi dileyebilirdi. Istırap içinde inledive büzülerek yere yığıldı, yerin içine girmeye, bu eziyetten kur-tulmaya çalıştı. Büyünün şiddetle patladığını duydu, yerin sarsıldığını his-setti. Yakıcı acı yüzünden kapattığı göz kapaklarının ardındanTapınağın yıkıldığını, şehrin duvarlarının çöktüğünü gördü.Saldıran ve savunan, molozların altında kaldı; savaşları son-suza dek bitmişti. Boşluk'tan kurtulan nehir, yatağına dolarakcoşkuyla aktı. Dagnarus, hırsla uludu ve hain tanrılara lanet etti; zaferini okadar kıskanmışlardı ki, onun kazanmasmdansa Vinnengael'iyok ediyorlardı. O, ölemezdi. Onu öldüremezlerdi. Onları yenecekti. Eli,Hükümran Taş'ı tuttu ve ölümcül bir kavrayışla sıktı. Her şeyi kaybetmiş olsa bile, bu onundu. Bunu ondan ala-mayacaklardı.Işık titredi, azaldı ve söndü. Yatıştırıcı ve huzur dolu karanlık, onu, Boşluk'un Efen-disi'ni almaya geldi.5?3

#u

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 348: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Karanlık KagaSanki dünya üstüne yıkılmış gibi gelmişti kadına. Valura, Gareth'in koşarak koridordan geri döndüğünügördü. Onu durdurmaya çalıştı ama tam yakalayabileceği me-safedeyken, adam, kara büyüsünü yaptı, Helmos'u deviren veDagnarus'a zafer kazandıran büyünün aynısını. Gareth'in ölü-521

MARGARET WE i S ve TRACY HİCKMANmünün Valura için bir önemli yoktu; kadın, Dagnarus'a yakınolan herkesten nefret ediyordu. Özellikle de yaşayanlardan. Dagnarus'un Geçide girmesini izledi kadın. Korkunç ışıkkadını kör etti; o kadar büyük bir acı yaşadı ki kadm, bakmak-tansa gözlerini çıkartmayı tercih ederdi. Adamın kendisine dönmesini, zaferle gelmesini bekledi.Sonra adamın çığlık attığını duydu, hırs ve öfke dolu, boğuk veıstırap taşıyan bir çığlıktı bu. Işığa karşı koymaya, ona göğüs germek için kendini sert-leştirmeye çalıştı ancak ışık, kadının cansız bedenini ayakta tu-tan büyülü kara kirişleri yok ediyormuş gibiydi. Büyük bir çabaharcayarak, Geçidin kapısına ulaştı ve ışık, patladı. Kadın, adamın adım haykırdı, onu kurtarmak için çabaladıama patlama, kadını bir tozmuşçasma kaldırdı ve adamdanuzağa fırlattı. Dünya, kadının üzerine yıkıldı ve bir zamanlarTapmak olan ama şimdi etrafa atılan oyuncaklar gibi dağılmışkocaman kaya blokları altına gömüldü kadın. Bilincini kaybetmedi. Bilincini hiç kaybedemezdi zaten. Ya-şayanların acı içinde ve ölürken çıkarttıkları sesleri duydu amabunların, onun için hiçbir önemi yoktu, kuşların cıvıldamasın-dan, böceklerin vızıldamasından farksızlardı. Dinlediği, duy-maya çalıştığı tek ses, önemli olan tek ses, sessizdi. Adamın sesiçıkmadı. Kayalar, kadının üzerine yığıldı. Karanlık, etrafını kapladı.Tozlar yere çöktü; su veya muhtemelen kan, kadının yüzünedamladı. Ayağa kalkmaya çabalayınca, bedeninin devrilmişbüyük bir sütun ve onun üzerindeki enkaz yığınının altındakaldığını fark etti. Sessizlik, korkunç bir şekilde yankılandı kadımn kafasında.Adamın sesini duymak için çılgına dönen kadın, sütunu kal-dırdı ve kenara fırlattı. Elleri ve ayakları üzerinde sürünerek,devasa kaya bloklarını kenara iterek ve bir zamanlar Tapmakolan kayaların oluşturduğu dağda küçük heyelanlar yaratarak,enkazın altından ilerledi. Kadımn çabalaması uzun saatler, hatta günler boyuncasürdü. Adamı bulmalıydı. Yüzeye çıkmayı başardığında, gece520.

KflrfliA-Ufe Kuyu.çekilmişti. Şafağın gri ışığı, külden bir battaniye misali yayılı-yordu Vinnengael'in üzerine. Ama hangi şafak? Kaç gecedensonra söken kaçıncı şafaktı bu? Yıkımın tepesinde durdu ve etrafına bakındı; Vrykyllerinnadiren bir şey hissetmesine ve bunun da hayatta oldukları dö-nemden hatırladıkları tek güçlü duygu olmasına karşın, Valura,gördüklerinden dolayı hayrete düşmüş, şok olmuş ve şaşır-mıştı. Zengin ve bereketli, kıskanılan ve hayran olunan güzelVinnengael şehri harap olmuştu. Saray hâlâ ayaktaydı ama sa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 349: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

dece birkaç bölümü sağlam duruyordu. Kuleler yıkılmış, du-varlar kısım kısım çökmüştü. Şelaleler, nehrin yerine dönme-siyle birlikte tekrar akmaya başlamışlardı ama koyu renkli vebulanık sularının kızılımsı bir tonu vardı. Duman, havada asılıkalmıştı ve şehrin her katında yangm vardı. Üzerine yağan külve cüruf, İldurel Gölü'nün güzel mavisini siyaha çevirmişti. Enkazın içinden birkaç kişi çıktı sürünerek; kimi sevdikle-rinin adını haykırarak enkazı eşelemeye çalışıyor, kimi de ser-5 semlemiş ve sarsılmış bir halde birilerinin kendisini bulmasınıF ve eve götürmesini bekleyen kayıp çocuklar gibi, infilak etmişolan şehirde dolanıyordu. Üzerlerinden bir gölge geçince çığlıklar attılar ve kaçıştılar.Valura'nm da üstünden geçti gölge; kadının karanlığına nüfuzedebilecek kadar kara, çürüyen etini ürpertecek kadar soğuktu.Yukarı bakarak, gayri ihtiyari çömeldi kadın. Bir ejderha—gri şafakta simsiyah parlayan kocaman bir ya-ratık—büyük bir leş kargası gibi daireler çizdi Vinnengael'inüzerinde. Kırmızı gözleri bir şey arıyordu ve aradığı şeyi bul-muş gibiydi zira kanatlarını gerip ve pençeli ayaklarını açarakaniden durdu ve dalışa geçti. Valura, önce ejderhanın kendisi için geldiğini düşündü vegerçek korkuyu tattı çünkü bir Vrykyli öldürebilecek yeganesilâhlar, bir Hâkimiyet Efendisi'nin kılıcı ve bir ejderhanın pen-çeleriydi. Ancak ejderha onu önemsemedi ve yaklaştıkça,Valura'nm korkusu geçti. Bu ejderha, onun akrabasıydı. Bu ej-derha Boşluk'a aitti.523

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMAN Ejderha, harabeye dönmüş Tapınağın tepesine kondu venazik bir şekilde molozları eşelemeye başladı. Valura tekrar korkuyu tattı, bu kez farklı bir korkuyu. Belkide bu ejderha Dagnarus'u arıyordu! Daha iyi görebilmek için,yıkık binanın altından sürünerek çıktı. Ejderha, büyük bir delik açana kadar enkazı kazdı. Ön pen-çesini uzatarak, dikkatli bir hassasiyetle bir ceset çıkartü. Beden, Dagnarus'a ait değildi. Bu beden bir çocuğunki ka-dar küçüktü, kahverengiydi ve üzerinde garip işaretler vardı.Bir Koruyucu. Bu durum, Zamanın Kalesi'ni koruyan ve hikâ-yenin nasıl bittiğini öğrenmekten başka bir şey istemeyen beşejderhadan biri olan bu ejderhanın varlığını açıklıyordu. İri pençeli ayağıyla ufak bedeni kavrayan Boşluk'un Ejder-hası kanatlarını açtı ve göğe yükseldi; savrulan kuyruğu, enkazyığınının gürültüyle sokağa saçılmasına yol açü. Valura, arkasını döndü. Tek bir hedefi vardı ve o da adamıbulmaktı. Tapmak öylesine harap olmuştu ki, bakmaya neredenbaşlayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Umutsuzluğa ka-pıldı—sıklıkla haürladığı bir duyguydu bu. Önceden yaptığıgibi şimdi de ondan silkinerek, işine koyuldu. Zayıf olduğunu fark etti; patlamanın etkilerinden, Tapı-naktan arda kalanların altından çıkmak için yolunu kazarakaçmaktan yorgun düşmüştü. Şansına, beslenebileceği çok yaralıvardı. Ölmüş olan sevgilisinin ardından ağlayan yaralı bir ka-dının canını aldı ve kadma bir iyilik yapmış olduğunu dü-şündü. Susuzluğu giderilmiş, gücünü geri kazanmış olarak Tapı-nağa geri döndü Valura ve kırılmış taşlan bir bir kenara çek-meye başladı. "Zamanını boşa harcıyorsun," dedi bir ses. Soğuk bir sesti

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 350: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

bu ve kadının kalçasında duran kan-bıçağmdan geliyordu. "O,öldü." Valura, ne cevap verdi, ne de durdu. Shakur, yürüyerek,kadının karşısına geçti. Kadın, kafasını kaldırdı. Adamın cansız gözleri kadına bak-tı. Onun arkasında, kadma cansız gözleriyle bakan başka bir584

Karanlık, KuuuVrykyl daha vardı. Onların ardında da Vinnengael şehrinincansız gözleri bakıyordu kadına. "O, buralarda bir yerde," dedi Valura, Shakur'a. "Geçidiniçindeydi. Büyüsü onu korumuştur." "Geçit!" Shakur, alaycıydı. "Geçitler kimseyi koruyamaz.Geçitler artık yok." "Yok mu!" Valura, işini bıraktı. Ona inanmaktan başka birseçeneği yoktu. Kan-bıçağı ile bağlı olanlar, birbirlerine yalansöyleyemezlerdi. "Yok mu! Ne demek istiyorsun?" Shakur, etrafına bakmarak durdu enkazın tepesinde ve ha-vayı kokladı. "Zafer, bizimdi," dedi. "Onları duvarlardan püskürttük.Kapılar, kudretimiz karşısında açıldı. Askerlerimiz içeri girdi.Onların birliklerinin büyük bir kısmı korktu ve kaçtı ama birkısmı da kaçmadı. Hâkimiyet Efendileri dövüşmeye devamettiler ve cesur olardan da yanlarına topladılar. Yine de zaferbizimdi, bundan hiç kuşkum yok. "Ve sonra, çanlar çalmaya başladı. Büyücüler her şeyinmahvolacağını ve hayanru kurtarmak isteyen herkesin şehirdenkaçması gerektiğini haykırarak sokaklara döküldüler. Söyle-diklerinin doğru olduğunu sezdim. Büyünün serbest kaldığını,kamçılar gibi havada dolandığını hissettim. Bunu canlılar dahissetti. Askerlerimizin düşüncesi kazanmak değildi, canlarınıkurtarmak için kaçtılar. Dost düşman, herkes kılıçlannı bıraktıve birbirlerinin kaçmasına yardım etmek için el ele tutuştu." "Peki ya sen?" diye sordu Valura, soğukça. Geri kalan her-kesten daha çok nefret ediyordu ondan. "Sen ne yaptın,Shakur? Sen de kaçtın mı?" "Ben kaçmadım. Kendimi canlandırmak için bu karmaşa-dan yararlandım; görüyorum ki sen de aynısını yapmışsın."Shakur'un cansız bakışları, Valura'mn dudaklarmdaki ve elle-rindeki kana odaklandı. "Ve sonra, gözlerime zarar verircesineparlak bir ışık demeti yükseldi Tapmaktan. Geceyi, gündüz gibiaydınlattı. Sonra da patlama oldu. Vinnengael'in ölmesini izle-dim ve ondan sonra, onun da öldüğünü anladım. Efendi öl-müştü ve biz de özgür kalmıştık."525

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANAdama sırtını dönen Valura, tekrar işine koyuldu. "Geçitlerden birine girmek benim de aklımda vardı," diye-rek devam etti Shakur. Çizmeli ayağıyla için için yanan bir ki-rişi tekmeleyerek, ölüm kokan havaya kıvılcımlar çıkarttı. "Elftopraklarına gitmeyi planlamıştım. Orada kolaylıkla beslenebi-lirim. Elfler bizi tanımıyor. Kendi ordumu kurabilir, kendi ken-dimin kralı olabilirdim—" "Peki ne oldu?" diye sordu Valura, miğferinin siperliğin-deki yarıklardan adama bakarken. "Neden gitmedin?""Sana söyledim. Geçitler artık yok.""O zaman nereye gittiler?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 351: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

Shakur, omuzlarını silkti. "Yok olmuş olabilirler. Belki deyerleri değişmiştir. Tek bildiğim, yıkılmamış olan girişlerdenbirine girebilirsin ama onun ardında hiçbir şey yok. Büyü, da-ğılmış. Artık onu hissedemiyorsun." Etrafına bakındı. "Tıpkıartık onun burada olduğunu hissedemediğin gibi."Valura, çalışmaya devam etti. "Bizimle gel, Valura," dedi Shakur. Diğer Vrykyli işaret etti."Kendi krallığımızı kurar, kendimizin efendileri oluruz. Alın-mak için bekleyen şehirler var. Güçlü ve kuvvetlisin, güzel-liğinle erkekleri kolaylıkla cezbedip öldürebiliyorsun. Çok işi-me yararsın." Valura, işini bıraktı. Shakur haklıydı. Büyü gitmişti. Tanrı-ların Geçidi artık burada değildi. Ama bir yerlerde olmalıydı veDagnarus da onunla birlikteydi. Artık, adamın sesini, zayıfçada olsa kan-bıçağının içinde duyabiliyordu. "Bir ordu kuracaksın, Shakur," dedi. "Güçlü bir ordu. Amakendi şanın ve amacın için değil. Dagnarus'un ordusunu kura-caksın."Vrykyl, alaylı bir kahkaha attı. "Hikâye henüz bitmedi. O, yaşıyor, Shakur," dedi Valura.O kadar inanarak söylemişti ki bunu, Shakur'un kahkahası ke-sildi. "Efendimiz zayıf ve yaralı. Büyü, onu buradan çok, çokuzağa attı. Ama onu öldüremedi. Yaşıyor. Ve onu yüzlerce,yüzlerce yıl aramam da gerekse, onu bulacağım."Ve o döndüğünde, ordusu bütün dünyayı ele geçirecek."52b

Son Söz Bahk, yetişkin bir erkekti, gençti, tam büyümemişti, be-deni—ve beyni—hâlâ gelişmekteydi. Bu gerçek—onun epeygenç olması—onun bu garip ve yabancı dünyanın ıssız bir böl-gesinde kaybolmuş ve aç bir hâlde nasıl dolaştığını açıklıyordu.Daha yaşlı, daha olgun bir bahk, ormanda bir anda belirive-szy-

MARGARET WEİS ve TRACY HİCKMANren garip, mağaraya benzeyen deliğe asla girmezdi. Deliğe bü-yünün kokusuyla çekilmiş olmasına karşın—bahklarm büyüyeolan ilgisi, insanların çikolataya düşkünlüğü gibiydi—daha yaş-lı bir bahk, bunun parlak ve ışıltılı büyücü büyüsü, parmaklarıhoş bir şekilde karıncalandıran ve bedene memnunluk verenbir ürperti yayan büyü, gün ışığında pırıldayan ve kıvılcımlarsaçan, geceleri de elleri ve kalbi ısıtan büyü olmadığını hisse-derdi. Bu delik tanrı büyüsüydü ve bu yüzden de tamamenölümcül olmasa bile tehlikeliydi. Daha yaşlı bir bahk da deliğe girebilirdi ama sadece onugünlerce izleyip inceledikten, içine taş atarak bir şeyin onlarıgeri atıp atmadığına baktıktan ve ölü taan veya ölü insan veyabankın avladığı her ne varsa onu sunmadan önce bunu yap-mazdı. Ama genç olan deliği tesadüfen bulduğunda, etrafta dahayaşlı bir bahk bulunmuyordu. Kaim kafalı gencin kafasına birdarbe indirip onu sürükleyerek götürecek yaşlı bir bahk yoktu.Bitmemiş beyni, tanrıların kokusunu sezemedi. Tek kokladığıbüyüydü ve bu nedenle de içeri koştu. Bir mağaraya girdiğinisanıyordu. Oyuk, genç bankın bildiği bütün mağaralardan fazlasıylafarklıydı. Zemini ve duvarları kusursuz biçimde düzdü ve gö-rünüşe göre gri kayadan yapılmıştı. Büyünün kokusu mağara-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 352: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

nın içinde epey fazlaydı. Bahk, içeride eski zamanlardan kalmaharikulade büyülü eşyalardan oluşan bir hazinenin saklı oldu-ğunu düşündü. Hazine odasını arayarak yürüdü ama tek bul-duğu, daha fazla gri kayaydı. Bahk, hevesi kırılana ve hayalkırıklığına uğrayana, yorulana, ayakları ağrıyana ve fazlasıylaöfkelene kadar yürüdü. O noktada, gri kayayı veya gri kaya olduğunu düşündüğüşeyi yumrukladı. Sanki yumruğunu, temiz sudan oluşan biryüzeye indirmiş gibiydi. Yumruğu kayanın içine girdi. Par-maklarının diğer tarafta kıpırdandığını görebiliyordu. Bahk, artık korkmuştu. Çok kötü bir hata yaptığını anladı.Kaçmak, bu korkutucu yerden kurtulmak için geri döndü amaarkasmdaki yol, önünde uzanan yolun aynıydı. Nereye gidiyor522

Knmvd.Ofi K-nuuolduğunu görmek için tekrar döndü ve sonra doğru anladığın-dan emin olmak için bir kez daha döndü ve aklı tamamen ka-rıştı. Paniğe kapılan genç bahk, yaşlılardan birinin gelip kendi-sini bulmasını ve bu korkunç gri yerden çıkartmasını umarakkasvetle uludu. Kimse gelmedi ve bir süre sonra boğazı acıyanbahk bağırmayı kesmek zorunda kaldı. Yere oturdu ve birazağladı; kaybolmuş, yalnız, korkmuş ve artık acıkmıştı. Açlık, kalkıp yürümeye sevk etti onu. Buradan sadece ha-reket ederek kurtulabileceğine dair düşünceler en sonundabeynine girmeyi başarmışta. Bahkın zekâsı ödüllendirildi. Işık—gün ışığı—önünde par-ladı. Bahk, mutluluktan tiz bir sesle bağırdı ve ileri fırlayarak,gri delikten çıkıp ormana girdi. Bahk, o delikten kurtulduğunao kadar memnundu ki, kısa bir süre için dans etti; ayaklarınıyere vurarak yaptığı dansı yüzünden yakınlarındaki birkaç kü-çük ağaç sallanarak yere yıkıldı. Dans etmekten yorulduğunda ve akşam yemeği vaktini ka-çırdığını düşünmeye başladığında etrafına baktı bahk. Ürperticibir dehşet içinde, burasının kendi evi olmadığını fark etti. Bu,bir ormandı ve o, bir ormanda yaşamıyordu. O, bir çölde yaşı-yordu. Göz alabildiğince kumdan oluşan, sıcak ve sevimli birçölde. Bahkın bütün yönlere bakabildiği, düşmanlarının yakla-şıp yaklaşmadığını görebildiği bir çölde. Bahk, neler olduğunu anlamaya çalışta. Bulabildiği tek ce-vap, onun yokluğunda ağaçların gelip çölünü ele geçirmiş ol-duğuydu. Ağaçlar. Bahk, hayata süresince birkaç ağaç görmüştü veonlardan pek hoşlanmamıştı. Yaşlı bahklar, ona ağaçların iyiolduklarını öğretmişlerdi. Yaşlı bahklar, ağaçlardan silâhlaryapıyorlar ve bu silâhları, yaşları gelince genç banklara veri-yorlar ve nasıl kullanacaklarını öğretiyorlardı. Ama daha bugenç bankın bir silâh taşıyabilecek kadar akıllanmasına yıllarvardı. Bahk, onlardan korkmadığını göstermek için, ağaçlara dikdik, vahşî bir ifade ile baktı. Gözdağı vermek amacıyla kollarını5SJ

MARGARET W E i S ve TRACY HİCKMANaçtı ve ayaklarını yere vurdu. Onlardan bir karşılık gelmeyincede kendine güveni geldi ve kocaman yumruğunu birkaç tane-sine indirdi. Ağaçlar kollarını salladılar ve darbelerden dolayı titrediler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 353: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

ama karşılık vermediler. Kendinden memnun olan bahk, birsonraki sorununa—küçülmüş ve boş olan midesi—döndü. Ye-meğe ihtiyacı vardı, bankların en sevdiği yiyeceğe, onların tekyiyeceğine—bankların çölünde yetişen obabwi kaktüsünün su-lu meyvesine. Kaktüs bulabilmek için, bahkm bu çirkin ağaçların arasın-dan geçmesi gerekiyordu. Kaktüs kokusu alabilmek için havayıkoklayarak yürümeye başladı. Bir koku aldı ama bu, obabvvimeyvesinin sulu rayihası değildi. Hayvanları yiyerek besle-nenlerin, insanların kötü kokuşuydu. Bu itici kokunun altında,bir koku daha vardı ki çok daha tatlı ve heyecan vericiydi—bü-yünün kokusu. Kendisine hayatı boyunca yetecek kadar büyüyle uğraşmışolduğu düşüncesi geçer gibi oldu aklından. Fakat yaşamış ol-duğu korku, açlık tarafından bastırılmış, aklından hızla silini-yordu. Bahk, muhtemelen bir daha asla o korkunç deliğe gir-meyecekti ama sorunlarının nedeni olarak deliği suçluyordu,büyüyü değil. İnsanlar, büyü kullanırdı. İnsanlar, büyünün kendileri içinbir şeyler yapmasını sağlarlardı. İnsanlarda güzel, büyülü eş-yalar bulunurdu. Bahklar, büyü kullanmazlardı. Büyünün on-lara hizmet etmesini istemezlerdi. Büyüyü, sadece büyü olduğuiçin severlerdi. Büyüyü taşımaktan, onu göstermekten ve onabelki de günde yirmi kez hayran hayran bakmaktan hoşlanır-lardı. Bedenlerini büyüyle süslemekten, geceleri de başlarınınaltına koyup onunla uyumaktan zevk alırlardı. Bahk, sopa — genç bir bahka verilen az sayıdaki silâhtan bi-ri—olarak kullanmak üzere bir fidanı köklerinden söktü. İn-sanlar, büyülü eşyalarından ayrılmak istemezlerdi ve onu ver-memek için savaşırlardı. Bahk korkmuyordu. Tam anlamıylabüyümemiş olmasına karşın—üst üste eklenmiş iki uzun boyluinsan erkeğinin boyundaydı — insanların onun canını yakabile-5J0

K-flrflı/uLte hduyucek çok az silâhı vardı. Tam anlamıyla büyüdüğünde, çok dahauzun olacaktı; birbirinin üstünde duran dört insan boyundaolacak, bedeni de bir dağ kadar sertleşerek, en sivri oklar tara-fından bile delirtmeyecek, en kaliteli çelikten yapılmış kılıçlarıkıracaktı. Bahk, onlara bağırmasına ve haykırmasına karşın yolundançekilmeyi reddeden ağaçları devirerek ilerledi. Büyü kokusuçok güçlüydü, heyecan vaadiyle doldurdu burun deliklerini.Ciğer kokusu almış bir kedi gibi havayı koklayarak yürüdü. Delikten pek uzak olmayan bir yerde, insanı ve büyüyübuldu. İnsan yerde yatıyordu. Gözleri kapalı, solukları ise sert vekesik kesikti. Üzerinde bir zırh vardı. Siyah siyah parlamasınarağmen, bahk, bunun bir zırh olduğunu anladı. İnsanın miğferiyerde, yanında duruyordu. Siyah zırhın kendisi büyülüydü vebahk, insanı parçalara ayırarak zırhı almaya kalkıştı. Ama do-kunduğunda, zırh ellerini yaktı. Öfkeyle uluyan bahk yananelini geri çekti ve parmaklarını ağzına sokarak emdi. O sinirle,sopasını birkaç kez insana vurdu. İnsan, inledi. Başı, acıyla yana döndü. Göz kapaklan açıldıve gözleri bahk üzerinde kilitlendi. Üzerinde duran yaratığakorku ve şaşkınlıkla baktı. Bahk, kendisi için kesinlikle bir teh-dit oluşturmayan insana önem vermedi. Büyünün kaynağımbulmuştu, insanın elinde duruyordu—parlak ve ışıldayan bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 354: Margaret Weis & Tracy Hickman - Hükümran Taş 1

elmas. Bu büyü, nazikti. Bu büyü, bahkı incitmezdi. Bu düzgünkenarlı ve üçgen şeklindeki mücevher, bahkm şimdiye kadar

gördüğü en güzel şeydi. Güzelliğinden büyülenen bahk, onualmak için eğildi. İnsan bağırdı, debelendi ve ayağa kalkmaya çabaladı. Çokgüçsüzdü. Acı içinde yeniden yere düştü. Bahk, büyülü mü-cevheri sıkı sıkıya tutmuş olan insanın elini yakaladı. İnsan,yaralı olmasına rağmen, mücevheri tutmak için savaştı. Elindeo kadar sıktı ki, mücevher elini kesti. Elinden kan aktı amaadam kavrayışını gevşetmedi.Bahk, insanın yanına çömeldi. İnsanın elini ağzına götüre-5?1

MARGARET W E I S ve TRACY HİCKMANrek, dişlerinin araşma aldı. Kemik kınldı; insan, bağırdı. Bankınağzına korkunç bir tat yayıldı. Kanı ve kemikle et parçalarınıtükürdü, ele baktı ve zaferle gülümsedi. Adamın kırılmış veparçalanmış parmaklarının arasmda, o mükemmel elmas parlı-yordu ve o, bahkın şimdiye kadar gördüğü en güzel şeydi.Elması aldı, insanın kolunu bıraktı ve ayağa kalktı. İnsan, ayağa kalkmaya uğraştı; mücevheri geri almaya ça-lışmakta kararlı gibiydi. Bahk, sopasıyla insana birkaç kez vur-du ve insan—yüzü kanla kaplanmış bir hâlde—yere yığıldı vekıpırdamadı. Bahk, sevinç ve mutlulukla baktı ödülüne ve sonra, gurul-dayan midesinin ısrarları üzerine, yiyecek aramak için ağaçlarınarasına girdi.Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Hükümram Taş Cilt1 Karanlık Kuyu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)