234
Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt2 Gecenin Paladini 1. Pagrah Çölü Sularin dünyasının yaratılışına ilişkin teoriler, onun dönme- sini sağlayan tanrılarla aynı sayıdaydı. Hırsızlar Tanrısı Bena- rio'nun yandaşlarının, tanrılarının bu dünyayı gökkubbeye ye- ni bir mücevher olarak koymak üzere olan Sul'den çaldığı ko- nusunda sabit fikirleri vardı. Uevin'in inananları, Sul'ü çap per- geli ve T cetveli taşıyan ve boş zamanlarında onikigen tabiatı- nı düşünen bir zanaatkar olarak tanımlıyorlardı. Quar, Sul'ün, dünyayı, bir topak balçıktan biçimlendirip, güneşte pişirdikten sonra, gözyaşlarıyla yıkadığını düşünüyordu. Akhran ise yan- daşlarına bir şey söylememişti bile. Gezgin Tanrı, dünyanın nasıl yaratıldığıyla hiç mi hiç ilgilenmiyordu. Var olması onun için yeterliydi. Sonuç olarak, her şeyhin büyük büyük büyük- babadan, büyük büyük babaya; büyük büyük babadan, büyük babaya; büyük babadan, babaya; babadan da oğula geçmiş bir inanışı vardı. Bütün şeyhlere göre kendi yaratılış efsaneleri doğnı, diğerlerinin tümü saçmalıktı ve bu, üzerine sayısız tar- tışmada kan dökülmüş bir konuydu. Khandar'ın, ileri düşünceleriyle ünlenmiş Hükümdar Diva- nı'nda, bilge kadın ve erkekler, değişik teorileri inceleyerek uzun saatler harcamışlar ve bir o kadar uzun saatin sonunda da, Quar'ınkilerin, şüphesiz en bilimsel öğretiler olduğu sonu- MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN cuna varmışlardı. Kürdin Denizi fenomenini -dört tarafı çölle çevrili olduğu halde, tuzlu su balıklarıyla dolu bir deniz- tat- min edici bir şekilde açıklayabilen tek teori, kesinlikle onun- kiydi. Karalarla çevrili olan Kürdin Denizi'ni dolduran başka şey- ler de vardı; Khandar Divanı'nda güvenli ve rahat bir yaşam süren, bilgili bay ve bayanların sadece rüyalarında ve ateşler içinde sayıklarken görebileceği, karanlık ve gizemli şeyler. Bu karanlık yaratıklardan biri de -fakat şüphe yok ki en karanlık olanı değil— Quar'm yardakçısı Kaug'tu. Deniz kenarında duran üç figür, bu konu üzerinde yoğun- laşmışlardı. Bunlar insan değillerdi; şimdiye kadar hiç bir insa- noğlu, kumulları denizi çevreleyen Güneşin Örsü'nü geçeme- mişti. Bu üçü ölümsüzdüler, lakin tanrı değildiler. Hem tanrı- lara hem de insanlara hizmet eden ölümsüzlerdendiler. "Bana yaşadığı yerin orada olduğunu mu söylüyorsun?" de- di suya ve arkadaşına derin bir tiksintiyle bakan cin. Kürdin Denizi'nin rengi, çölün göz alıcı çıplaklığıyla, daha canlı ve şiddetli bir hal alan koyu kobalt mavişiydi. Ufukta bir duman bulutu gibi görünen şey, süt mavisi gökyüzü üzerinde beyaz bir lekeydi. "Evet," diyerek karşılık verdi daha genç olan cin. "Ve o ka- dar şaşırmış görünme, Sond. Sana gelmeden önce söylemişt..." "Bana Kürdin Denizi üzerinde demiştin, Pukah! Kürdin De- nizi'nin dibinde olduğu hakkında hiç bir şey söylemedin!" "Eğer Kaug gemiciliğe başlamadıysa nasıl Kürdin Deni- zi'nin üzerinde yaşayabilir?" "Denizin ortasında bir ada olduğunu biliyorsun." "Galoş mu?" Pukah'ın gözleri iyice açıldı. "Galoş hakkında duyduğum şeylere bakılırsa, Kaug bile o lanetli kaya parçasm- ıo Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt2 Gecenin Paladini

1.Pagrah Çölü

Sularin dünyasının yaratılışına ilişkin teoriler, onun dönme-sini sağlayan tanrılarla aynı sayıdaydı. Hırsızlar Tanrısı Bena-rio'nun yandaşlarının, tanrılarının bu dünyayı gökkubbeye ye-ni bir mücevher olarak koymak üzere olan Sul'den çaldığı ko-nusunda sabit fikirleri vardı. Uevin'in inananları, Sul'ü çap per-geli ve T cetveli taşıyan ve boş zamanlarında onikigen tabiatı-nı düşünen bir zanaatkar olarak tanımlıyorlardı. Quar, Sul'ün,dünyayı, bir topak balçıktan biçimlendirip, güneşte pişirdiktensonra, gözyaşlarıyla yıkadığını düşünüyordu. Akhran ise yan-daşlarına bir şey söylememişti bile. Gezgin Tanrı, dünyanınnasıl yaratıldığıyla hiç mi hiç ilgilenmiyordu. Var olması onuniçin yeterliydi. Sonuç olarak, her şeyhin büyük büyük büyük-babadan, büyük büyük babaya; büyük büyük babadan, büyükbabaya; büyük babadan, babaya; babadan da oğula geçmiş birinanışı vardı. Bütün şeyhlere göre kendi yaratılış efsaneleridoğnı, diğerlerinin tümü saçmalıktı ve bu, üzerine sayısız tar-tışmada kan dökülmüş bir konuydu. Khandar'ın, ileri düşünceleriyle ünlenmiş Hükümdar Diva-nı'nda, bilge kadın ve erkekler, değişik teorileri inceleyerekuzun saatler harcamışlar ve bir o kadar uzun saatin sonundada, Quar'ınkilerin, şüphesiz en bilimsel öğretiler olduğu sonu- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANcuna varmışlardı. Kürdin Denizi fenomenini -dört tarafı çölleçevrili olduğu halde, tuzlu su balıklarıyla dolu bir deniz- tat-min edici bir şekilde açıklayabilen tek teori, kesinlikle onun-kiydi. Karalarla çevrili olan Kürdin Denizi'ni dolduran başka şey-ler de vardı; Khandar Divanı'nda güvenli ve rahat bir yaşamsüren, bilgili bay ve bayanların sadece rüyalarında ve ateşleriçinde sayıklarken görebileceği, karanlık ve gizemli şeyler. Bukaranlık yaratıklardan biri de -fakat şüphe yok ki en karanlıkolanı değil— Quar'm yardakçısı Kaug'tu. Deniz kenarında duran üç figür, bu konu üzerinde yoğun-laşmışlardı. Bunlar insan değillerdi; şimdiye kadar hiç bir insa-noğlu, kumulları denizi çevreleyen Güneşin Örsü'nü geçeme-mişti. Bu üçü ölümsüzdüler, lakin tanrı değildiler. Hem tanrı-lara hem de insanlara hizmet eden ölümsüzlerdendiler. "Bana yaşadığı yerin orada olduğunu mu söylüyorsun?" de-di suya ve arkadaşına derin bir tiksintiyle bakan cin. Kürdin Denizi'nin rengi, çölün göz alıcı çıplaklığıyla, dahacanlı ve şiddetli bir hal alan koyu kobalt mavişiydi. Ufukta birduman bulutu gibi görünen şey, süt mavisi gökyüzü üzerindebeyaz bir lekeydi."Evet," diyerek karşılık verdi daha genç olan cin. "Ve o ka-dar şaşırmış görünme, Sond. Sana gelmeden önce söylemişt...""Bana Kürdin Denizi üzerinde demiştin, Pukah! Kürdin De-nizi'nin dibinde olduğu hakkında hiç bir şey söylemedin!" "Eğer Kaug gemiciliğe başlamadıysa nasıl Kürdin Deni-zi'nin üzerinde yaşayabilir?""Denizin ortasında bir ada olduğunu biliyorsun.""Galoş mu?" Pukah'ın gözleri iyice açıldı. "Galoş hakkındaduyduğum şeylere bakılırsa, Kaug bile o lanetli kaya parçasm-ıo

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 2: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİda yaşamaya cesaret edemez." "Hah!" dedi Sond küçümser bir tavırla. "Meddahın hikaye-lerini kımıza boğulmuş bir mideyle dinlediğin belli oluyor." "Bu doğru değil. Ben çok seyahat ederim. Bundan öncekiefendim...""Hırsız ve yalancıydı!" "Onu dikkate alma Asrial, benim büyüleyici meleğim," de-di Pukah, Sond'a arkasını dönüp, onları merakla izleyen, be-yazlara sarılı, gümüş saçlı kadına dönerek. "Eski efendim sa-dece o dine bağlı yetiştirildiği için Benario'nun yandaşlarındanbiriydi. Ne yapabilirdi ki? Ailesini üzmek istememişti.""Dürüst bir yaşam sürerek," diye araya girdi, Sond. "O aslında bir sanatçıydı. Hayvanlarla arası o kadar iyiydiki..." "Yılan oynatıcısı. Bu, insanların evlerine girmek için kul-landığı bir bahaneydi." "O dini bütün biri değildi. Benario onu hiç bir zaman kut-samadı." "İşte bu doğru. Eli para kavanozunun içindeyken yakalan-dı.""Onu yanlış anladılar!" diye bağırdı Pukah. Sond, altın bileziklerle bezeli kollarını çıplak göğsünde ka-vuştururken "Onunla işleri bittiğinde, anlayıştan çok daha faz-lasını kaybetmişti," dedi. Pukah, belinde sarılı yeşil kuşağından hançerini çekerek,kendisinden iri cinin etrafında bir kez döndü. "Sen ve benasırlardır arkadaşız, Sond, fakat beni sevdiğim meleğin önün-de küçük düşürmene izin vermeyeceğim." "Benim bildiğim kadarıyla biz ikimiz hiçbir zaman arkadaşolmadık," diye kükredi Sond kendi hançerini çekerken. Metal,ıı

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANparlak güneş ışığında ışıldıyordu, birbirlerinin etrafında dön-meye başladılar. "Eğer gerçekleri duymak seni rahatsız ediyor-sa..." "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye sordu melek. "Ne-den burada olduğumuzu unuttunuz mu? Nedima'na ne oldu?"dedi, Sond'a bakarak "Dün akşam şu şeytan tarafından rehinalındığı için onun acımasız kaderine gözyaşları döküyordun.""İblis," diyerek düzeltti Sond. "O kaba dilinizde ne deniyorsa işte," dedi Asrial sinirle."Onun için hayatını verebileceğini söylüyordun tabii ölümsüzolduğunu göz önüne alırsak, bu pek de büyük bir fedakarlıksayılmaz. Onu bulabilmek için haftalar boyu, bitkin halde, ye-ri göğü araştırdık ve sen şimdi denize girmeyi tartışma konu-su yapıyorsun!" "Ben çöle aitim," diyerek itiraz etti, Sond, sessiz ama öfkedolu. "Sudan hoşlanmıyorum. Soğuk, ıslak ve yapışkan." "Aslında sen hiç bir şey hissedemezsin! Bizler ölümsüzüz."Asrial mavi gözlerinin ucuyla Pukah'a soğuk bir bakış attı. "Bizaşk, tensel duygular ve diğer insan zayıflıklarını aşmış bulunu-yoruz!" "Aşkı aşmak mı?" Kıskançlıkla bağırdı Pukah. "Eğer gözle-rin yoksa, deli efendin için akıttığın gözyaşları nereden geli-yordu? Eğer ellerin yoksa, neden onun başını ve bildiğim ka-darıyla başka yerlerini de sevgiyle okşuyorsun!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 3: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Göz yaşlanma gelirsek herkes bu atasözünü bilir; Yağmurdamlaları tanrıların insanoğlunun budalalıkları için döktüğü..." "O zaman Akhran Hazretleri, kum gözlerle dolaşıyor olma-lı," diyerek araya girdi Pukah, gülerek. Asrial, duymazlıktan geldi onu. "Ve senin 'korumam' altın-da olan kişiyle ilgili, cinsel imalarına gelince; Mathew ne be-12

GECENİN PALADİNİnim efendim, ne de deli. Beyanatın çok saçma fakat insanla-rın arasında, kendini onların hissettiklerini hissedebileceğineinandıracak kadar uzun süre yaşamış birinden ne bekliyonımki..." "Sessiz ol!" dedi Sond sarıklı kafasını birden yana yatırır-ken."Ne var?" "Şışşt!" Cin ısrarla tısladı. Uzağa, boşluğa doğru baktı dal-gın gözlerle. "Efendim," diye mırıldandı. "Beni çağırıyor." "Hepsi bu mu?" dedi Pukah gözlerini havaya kaldırarak."Seni daha önce de çağırdı. Bırak da Macit sarığını bu sabahda kendi bağlasın.""Hayır. Bu ondan daha acil. Sanırım gitmeliyim." "Yapma, Sond. Macit gitmen için sana izin verdi. Yüzmekistemediğini biliyorum ama bu çok gülünç." "Hayır sorun bu değil. Birşeyler ters gidiyor. Ayrıldığımız-dan beri yolunda gitmeyen birşeyler var." "Hıh! Eğer bir sorun olsaydı Khardan beni çağırıyor olurdu.Bensiz hiç bir şey yapamaz." Genç cin aşırı derecede çalışmışbir insan gibi içini çekti. "Bir dakika bile rahat bırakmıyor be-ni. Aslında bana onu bırakmamam için yalvardı fakat ben onaAkhran Hazretleri'nin dileklerinin bir insanınkilerden dahaönemli olduğunu söyledim; bu kişi efendim bile olsa." "Peki senin efendin seni çağırıyor mu?" diyerek sabırsızcasordu Sond."Hayır. Yani görüyorsun ki..." "Ben bir palavracı ve soytarıdan başka hiç bir şey görmü-yorum..." Sond birden sustu. "Bu çok garip," dedi biraz durak-sadıktan sonra "Macit'in çağrısı durdu.""İşte sana söylemiştim! Yaşlı moruk pantolonunu kendi ba-13

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsına giydi." "Bundan hiç hoşlanmadım," diye mırıldandı Sond,elinigöğsünün üzerine koyarak. "Kendimi garip hissediyorum; boşve sığ." "Ne demek istiyor?" dedi Asrial Pukah'a sokularak. Cinineline sıkıca sarıldı. "Berbat görünüyor, Pukah!" "Biliyorum tatlım. Kadınların onda ne bulduğunu hiç anla-yamadım zaten!" dedi Pukah. Tuttuğu minik beyaz ele bakıponu alaylı bir şekilde sıktı. "Bunu hissedememen çok acı..." Asrial kızgınlıkla elini çekti. Ak kanatlannı açtı ve kaftanı-nın eteklerini toparlayarak denizin koyu mavi sularında yavaş-ça ilerlemeye başladı. Pukah onun hemen ardından, pervasız-ca denize atladı. Sıçrattığı suyla melek sırılsıklam olmuş ve birsürü küçük balık da paniğe kapılmıştı. "Geliyor musun?" diyebağırdı."Size yetişirim," dedi Sond yavaşça. Yüzünü batıya çevirmiş, ufku gözden geçiriyordu. Ne sav-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 4: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rulan kumlardan başka bir şey görünüyordu, ne de kumulla-rın rüzgarla ebedi danslarını ederken söyledikleri ürkütücüşarkıdan başka bir şey duyuluyordu. Kafasını sallayarak geriye döndü ve yavaşça Kürdin Deni-zi'ne girdi.14

Kürdin Denizi giderek derinleşirken, Asrial, Promenthas'ınaçık, mavi göklerinde salmıyormuşçasına, umarsız ve ilgisizgörünmeye çalışıyordu. Oysa içinde büyüyen dehşetin kurba-nıydı. Koruyucu melek daha önce hiç bu kadar korkutucu biryerde bulunmamıştı. İlahi bedenine ürpertiler veren, soğuk veya ıslaklık değil,karanlıktı. İnsanların yanında Pukah veya Sond kadar uzun sü-re bulunmadığı için bu duyguları daha önce hiç yaşamamıştı. Gece, yeryüzünü, bir meleğin kanatlarının gölgesi gibikaplar ama bu gölgeden başka bir şey değildir. Gece, nesne-leri görüşümüzden saklar ve ölümlüleri korkutan da karanlıkdeğil onun arkasına saklanan bilinmeyendir. Yeryüzündekigece sadece görmeyi etkiler. Ölümlüler bununla savaşmayıöğrenmişlerdir. Bir mum yakmak karanlığı savuşturmak içinyeterlidir. Yukarılardaki gece duymamızı engellemez; hayvan-ların homurtusu, ağaçların hışırtısı, kuşların uykulu mırıltısı,belki de karanlıkta günışığından daha kolay sezilir çünkü ge-ce duyulardan birini köreltirken diğerini adeta keskinleştirir. Lakin sudaki karanlık başkadır. Denizin karanlığı ölümlü-nün gözleri önüne düşen bir gölge değildir. Denizin karanlığıbir varoluştur. Ağırlığı, biçimi ve cismi vardır. Ciğerlerdeki ne- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANfesi tüketir. Sudaki gece sonsuzdur. Güneş ışıklan onu dele-mez. Hiçbir mum onu aydınlatamaz. Sudaki gece canlıdır. Ya-ratıklar karanlıkta mesken tutarlar; ölümlüler de onların bölge-sinde davetsiz misafirlerdir.Sudaki gece suskundur. Karanlığın sessizliği, ağırlığı ve canlılığı Asrial'ı baskı altınaalmıştı. Nefes almaya ihtiyacı olmadığı halde ışık için kendiniboğuluyormuş gibi hissetti. Ölümsüz gözleri görebildiği haldeumutsuzca dua etti. Bir çok kez kendini Sond ve Pukah gibiyüzmeye çalışırken buldu. Asrial, suyu ne Sond gibi düzgüngüçlü kulaçlarla yarabiliyor ne de Pukah gibi balık misali, da-la çıka ilerleyebiliyordu. O daha çok kollarıyla suyu iterekkendine bir yol açmaya çalışıyormuş gibiydi. "Her an daha da insanlaşıyorsun," diyerek alaycı bir yorumyaptı Pukah yanında inip çıkarken. "Eğer bu berbat yerden korktuğumu ve buradan gitmekiçin can attığımı söylemeye çalışıyorsan çok haklısın." Perişanbir halde cevap verdi Asrial. Yüzünü örten gümüş saçı çeke-rek, dehşetle etrafına bakındı. "Astafas'm mekanı şüphesiz bu-rası olmalı!""Asta kim?" "Yüce Mücevherde Promenthas'ın karşısında oturan Tanrı.O acımasız ve zalimdir. Acı ve ızdıraptan zevk alır. Karanlık veberbat bir dünyayı yönetir. Ona beslenmesi için insan ruhlarıgetiren şeytanlar hizmet eder." "Bu Kavıg'a çok benziyor, tek fark Kaug'un daha katı şey-ler yemesi. Ama sen titriyorsun. Pukah sen bir domuzsun, birkeçisin." Nefes nefese homurdandı. "Onu buraya getirmeme-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 5: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

liydin." Meleğe sarılmak istedi fakat kanatları yolunu kesti.Eğer kolunu kanatlarının başladığı yere koysa onu boğmaya16

GECENİN PALADİNİçalışıyormuş gibi görünecekti. Kolunu kanatların altındanuzattığında da tüylerine takıldı. Sonunda öfkelenip vazgeçti vemeleğin eline hafifçe vurmakla yetindi. "Seni yüzeye geri gö-türeyim. Sond Kaug'la başa çıkabilir" dedi. "Hayır!" diye bağırdı korkmuş görünen Asrial. "Ben iyiyim.Gerçekten. Şikayet etmem doğru değildi." Gümüşi saçını ve akkaftanını düzeltip, sakin görünmeye çalışırken karanlığın için-den aniden bir dokunaç fırladı ve beline dolandı. Pukah ileriatıldı. "Bir mürekkep balığı. Hadi uzaklaş bakalım buradan. Hiçlezzetli görünüyor muyuz? Aptal balık! Tamam, geçti birtanem!Her şey yolunda. O şey gitti." Sinirleri tamamıyla bozulan Asrial, kanatlarının içine kapa-nıp bir koza halini almış, hıçkırıyordu. "Sond," diye koyu karanlığın içine seslendi Pukah "Ben As-rial'ı yüzeye çıkaracağım. Sond! Sond? Kahretsin! Nereye gittibu? Asrial, meleğim benimle gel..." "Olmaz!" AsriaFın kanatları birden açıldı. Kararlılıkla sudayüzmeye başladı. "Kalmak zorundayım. Bunu Mathew içinyapmalıyım! Balık söylemişti. O benimle konuştu... Eğer bengitmezsem... Mathew berbat bir şekilde ölecek...""Balık mı? Ne balığı?" "Ah, Pukah!" Asrial cine korku içinde bakarak duraksadı."Söylememem gerekiyordu!" "Ama söyledin. Dedikleri gibi 'koyun öldü'. Yasını tutaca-ğımıza onu yiyelim. Bir balıkla mı konuştun? Nerede? Nasıl?""Mathewün iki balığı var." "Çölün ortasında mı? Bir de onun deli olmadığını söyler-sin!""Hayır! Hayır! Düşündüğün gibi değil! Bu balıklarda..." As-17

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrial ürperdi "...tuhaf olan birşeyler var. Sihirli birşeyler. OnlarıMathew'a çok kötü bir adam vermişti; onu rehin olarak alanbir köle tüccarı... Zavallı rahiplerin ve Promenthas büyücüsü-nün katledilmesini emreden adam. "Kich şehrine geldiğinde, köle tüccarı muhafızlar tarafın-dan, şehir surlarının dışında durdurulmuş ve bütün sihirli eş-yalarını bırakıp, Quar'a feda etmesi söylenmişti. Biri dışındatüccar sahip olduğu her şeyden vazgeçmişti." "Sihirli yüzükler yutan balıklardan haberim vardı fakat si-hirli balıklar?" Pukah hayli şüpheci görünüyordu. "Peki ne ya-pıyorlar? Yemleri mi buyuruyorlar?" "Bu çok ciddi Pukah!" dedi Asrial yavaşça. "Onlar uğrunabir yaşam kaybedildi bile. Ve benim zavallı Mathew'um..." Yü-zünü elleriyle kapadı Asrial. "Pukah sen aşağılığın tekisin. Bir solucan, bir yılan bilesenden daha üstün." Cin meleğe pişmanlıkla baktı. "Özür di-lerim. Lütfen devam et." "O... Köle tüccarı... Mathew'u her zaman seyahat ettiği be-yaz tahtırevana çağırdı. Ona üstü ve altı, pahalı altın işlemeler-le süslü kristal bir küre verdi. Bu küre suyla doluydu ve için-de biri siyah biri de altın renginde olan iki balık yüzüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 6: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Tüccar, Mathew'dan, bunları muhafızlardan saklamasını istedi.Orada durmuş olanları izleyen zavallı köle bir kız vardı. Tüc-car Mathew'a eğer ona ihanet edecek olursa neler olabileceği-ne şahit olmasını istedi ve kızı Mathew'un gözleri önünde öl-dürdü!" "Bu balıklara bakması için neden Mathew'u seçti?" diyesordu Pukah.Asrial belli belirsiz kızardı. "Onu bir kadın zannetti.""Alı, evet, unutmuşum," diye mırıldandı cin.18

GECENİN PALADINİ "Muhafızlar kervandaki kadınları -en azından onların ka-dınlarını- aramazlardı, böylelikle Mathew balıkları saklamayıbaşarabilmişti. Köle tüccan şehre ulaştıklarında balıkları ondangeri alacağını söylemişti. Fakat sonra senin efendin Mathew'ukurtardı ve onunla beraber sihirli balıkları da..." "Sihirli olduklarını nereden biliyorsun? Ne yapıyorlar?" diyesordu Pukah kuşkuyla. "Elbetteki sihirliler!" diyerek atıldı Asrial kızgın bir şekilde."Bu dünyada hiç bir gücün kıramayacağı kristal bir kürede ya-şıyorlar. Yemek yemiyorlar. Soğuktan veya sıcaktan etkilenmi-yorlar..." Sesi alçalarak, "Ve biri benimle konuştu," dedi. "Bu hiçbir şey değil" dedi Pukah. "Ben de hayvanlarla ko-nuştum. Bir keresinde eski efendim için çalışan bir yılanla ay-nı sepeti paylaşmıştım. Çok hoş biriydi. Aslında bu yılanın se-petiydi ama onu ikna ettikten sonra..." "Pukah! Bu çok ciddi. Balıklardan biri, altın renkli olan ba-na sizinle Kayıp Ölüleri aramaya çıkmamı söyledi. Balık Mat-hew'dan Taşıyıcı diye bahsediyordu ve sadece hayatının değilruhunun da tehlikede olduğunu söyledi." "Tamam tatlım, bu kadar üzülme. Geri döndüğümüzde ba-na bu balıkları göstermelisin. Başka neler yapabiliyorlar? AhSond! Nerede kaldın?" Yaşlı cin bulanık suyu sağlam, güçlü kulaçlarla yararak yü-züyordu. "Bakmak için Kaug'un yaşadığı yere gittim. Görünü-şe bakılırsa gitmiş. Mekan terk edilmişti." "Güzel!" Pukah memnuniyetle ellerini ovuşturdu. "Devametmek istediğinden emin misin Asrial? Evet mi? Aslında seninbizimle gelmen iyi olacak güzel melek, çünkü ne ben ne deSond yaratığın yuvasına izinsiz giremeyiz. Fakat sen...""Pukah seninle konuşmam gerek," diyerek genç cini suyun19

MARGARET WE1S & TRACY HICRMANakıntısıyla nefes almaya çalışan yüzlerce ağız gibi açılıp kapa-nan, içi boş borulara benzeyen bitkilerle kaplı kaya çıkıntısı-nın üzerine çekeledi."Evet ne var?" "Pukah, Kaug'un yuvasına yaklaştığımda garip bir hisse ka-pıldım." "Akşam yemeği için pişirdiği şeylerdendir. Aynı duyguyuben de hissettim. Sanki miden gırtlağından çıkmak istiyormuşgibi değil mi?" "Kokladığım bir şey değil!" diye kızgınlıkla cevap verdiSond. "Hayatında sadece bir kez bir sersem gibi davranmak-tan vazgeç! Şöyle bir duygu... Sanki... Sanki Kaug'un yuvasınaizin olmadan girebilirmişim gibi. Aslında bana sanki içeri çe-kiliyormuşum gibi geldi!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 7: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Bir iblisin evinin içine çekilmek mi! Asıl sersemin kim ol-duğunu şimdi anlıyoruz." Pukah halinden çok memnun görü-nüyordu. "Bir yosunla konuşsam daha iyi olurdu!" diyen Sond, Pu-kah'ı kenara iterek, iblisin evine, denizin dibindeki mağarayadoğaı yüzmeye başladı. Pukah cine sert bir bakış atarak "En azından yosunlar zekaseviyene uygun bir dinleyici kitlesi oluştururdu! Hadi Asrial!"dedi ve meleği bileğinden tutarak denizin dibine doğaı çekti. Kaug'un mağarası siyah sarp kayalıklara oyulmuştu. Girişi,kasvetle efendilerinin dönüşünü bekleyen büyülenmiş denizkestanelerinden yayılan ürkütücü bir ışıltı aydınlatıyordu. Ka-yalıklardan sarkan uzun, yeşile çalan kahverengi yosunlar, As-rial'a mürekkep balığının dokunaçlarını hatırlatmıştı. "Oraya tek başıma gireceğim," diye fısıldadı melek. Mat-hew'un içinde bulunduğu zor durumu düşünerek cesur olma-20

GECENİN PALADÎNİya çalışıyordu. "Oraya gireceğim." Fakat yerinden kıpırdamadı. Sond, alt dudağını ısırmış, büyülenmişçesine mağarayaodaklanmıştı. "Bir kez daha düşündüm de, sanırım biz de seninle gelsekiyi olacak, Asrial" dedi Pukah masum, uysal bir sesle. "Kabul et, Pukah sen de hissediyorsun!" diye kükrediSond. "Hayır hissetmiyorum!" diye bağırarak itiraz etti Pukah. "Sa-dece oraya yalnız girmesine izin vermememiz gerektiğini dü-şünüyorum." "Hadi oradan," dedi Sond. "Eğer kapıda parmaklık yoksabirşeylerin yanlış olduğunu bilirsin!" Cinler giriş kapısına doğru yüzdüler. Bedenleri, onlara bü-yük, üzgün gözlerle bakan deniz kestanelerinden yayılan gi-zemli, yemyeşil, titrek ışıkla parlıyordu. Asrial yavaşça arkala-rından yüzüyordu. Kanatları yelpaze gibi açılıp kapanan Asri-al, cinlerden biri kapının bir yanında diğeri de diğer yanındadurunca, o da duraksadı."Önden buyurun," dedi Sond. "Ve kuralları çiğnediğim için yıldırımlar tepeme düşsün.Yoo, teşekkürler!" dedi Pukah küçümseyen bir tavırla."Bu senin fikrindi!""Fikrimi değiştirdim!""Durdurulmayacağımızı biliyorsun. İçeri davet ediliyoruz!""O zaman daveti sen kabul et!" Pukah'a öfkeyle bakarak, iblisin kapısından içeri ilk adımı-nı dikkatle attı, Sond. Pukah bir köşeye sinerek, ölümsüzlerarasındaki kuralın çiğnendiğinin göstergesi olan, şimşekten çı-kacak mavi ışığı, çatırtıyı ve Sond'un acı dolu yardım çığlığınıbeklemeye koyuldu.21

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANHiç bir şey olmadı. Sond kolaylıkla geçti kapıdan. Pukah içinden derin bir ne-fes aldı. Sond'a söylediklerine rağmen, o da iblisin evine gir-meleri için teşvik edildiklerini hissetmişti. Aslında bundan dagüçlü bir duyguydu. Pukah sanki o ürkütücü mağaraya aitmişgibi huzursuzluk veren bir duyguya kapılmıştı. "Bu ne saçmalık, Pukah!" dedi kendi kendine. "Sanki sen,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 8: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

balık kafaları, dekorun ayrılmaz bir parçası olan bir yere aitolabilirmişsin gibi!" Sond ona kapıda kazandığı zaferin memnuniyetiyle bakı-yordu. Pukah onu yok sayarak, Asrial'ın elini tuttu. Hep bera-ber mağaraya girdiler. Melek cinin dibinden ayrılmıyordu. Me-leğin kanatlarındaki tüyler çıplak sırtına değiyordu ve büyü-yen huzursuzluk hissine rağmen, Pukah ürperdiğini hissetti vetatlı bir sıcaklık vücuduna yayıldı. Hafif yeşile bürünmüş karanlıkta, melekle el ek dururken,

acaba Asrial haklı olabilir mi, diye düşündü. Bu his insanlaradaha çok benzeyebilmek için kendi kafamda yarattığım bir şeymi yoksa? Yoksa gerçekten de onun bana dokunması hoşumamı gidiyor? Ona yaslanıp, elini bırakmadan etrafına bakman Asrial,"Biz ne arıyoruz?" diye sordu fısıldayarak."Altın bir yumurta," diye fısıldadı Pukah. "Yumurtayı bulacağımızdan şüpheliyim," diye mırıldadıSond mutsuz bir şekilde. "Ve bulsak bile, benim sevgili cinimiiçeride bulacağımızı sanmıyorum. Hatırladınız mı? Kaug Nedi-ma'yı ona katılmadan asla göremeyeceğim bir yere götürece-ğini söylemişti.'"O zaman burada ne işimiz var?" diye sordu Pukah."Ben nereden bileyim? Bu senin fikrindi!"22

GECENİN PALADİNİ "Benim mi? Kaug'un Nedima'yı kaçırdığını söyleyen sen-din! Şimdi ağız değiştiriyorsun." Cin derin bir nefes aldı. "Şimdi senin ağzını değiştirece-ğim!" dedi Sond kılıcının kınına uzanarak, "Boğazında açtığımyarıktan şarkı söyleyeceksin..." "Yeter! Yeter artık," Asrial'ın gergin sesi karanlıkta duyul-du. "Şu an burada olduğumuza göre bakmaktan zarar gelmez.Nedima'yı bulamasak bile, bu iblisin onu nereye götürdüğünedair bir ipucu bulabiliriz." Hızla geri giderken bir süngere takılıp sendeleyen Pukah,"O haklı, burayı araştırmalıyız," dedi. "Çabuk olsak iyi olur," diyerek homurdandı Sond. "Kaugher an geri gelebilir. Ayrılalım." Cesaretini toplamak için Mathew'un adını durmadan tek-rarlayan, Asrial mağaranın derinliklerine doğru sürüklendi. Pu-kah sağa, Sond da sola gitti. İblisin bir sandalye veya masa olarak kullandığı, belki desadece etrafta durması hoşuna giden bir taş parçasını yuvarla-yan Pukah, altından siyah ve çirkin bir şey sürünerek çıkıncayüzünü buruşturarak, "lyyh! Kaug'un hayvanlarından birinibuldum" diye bağırdı. "Belki de bir kız arkadaştır." Taşı hızlayerine geri koydu ve koca burnunu bir liken yatağına sokarakyoluna devam etti. "Bence Asrial haklı, Sond. Akhran Hazret-leri, kendininkiler de dahil bütün ölümsüzlerin yok olmasın-

dan Quar'ı sorumlu tutuyor. Eğer bu doğruysa, Kaug onlarınnerede olduğunu biliyor olmalı." "Hiç bir umut yok!" dedi Asrial ümitsizce kollarını sallaya-rak. "Burada taş ve yosundan başka hiç bir şey yok." Arkasınıdönünce birden geri çekildi. "Bu da ne?" diyerek mağaranın içtarafında duran, kocaman, demir bir kazanı işaret etti.23

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 9: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Kaug'un yahni kazanı!" dedi Pukah yüzünü buruşturarak.Cin meleğin yanına gelerek "Kokuyu alıyor musun?" dedi."Burası gerçekten de değişmiş. Buraya en son geldiğimde et-rafta bir sürü eşya vardı. Şimdi ise bomboş. Alçak herif taşın-mış gibi görünüyor. Bence yeteri kadar araştırdık. Sond? Sond?Neredesin!" Asrial buklelerinden biriyle oynarken "Ama birşeyler olma-lı!" diye itiraz etti. "Balık sizinle gelmem gerektiğini söylemiş-ti. Belki de Tanrınızla konuşabiliriz. Birşeyler biliyor olabilir." "Hayır, hayır." Pukah'ın bu düşünceyle bile rengi solmuş-tu. "Bu akıllıca olmaz. Eğer Akhran birşeyler bilseydi bizi bil-gilendirirdi. Sond! Sond! Ben..."Mağaranın derinliklerinden boğuk, acı bir çığlık duyuldu. "Sul'ün gözleri! Bu da neydi?" Pukah sarığının altındaki saç-larının diken diken olduğunu hissetmişti."Promenthas bizi korusun!" Berbat çığlık bir kez daha yükseldi ve acı bir feryattan hıç-kırıklara dönüşerek son buldu. Pukah taşları devirip önünde yüzen yosun perdelerini yır-tarak, "Bu Sond!" diyerek ileri atıldı. "Sond! Neredesin? Bir ba-lığa mı bastın? Kaug'u mu gördün? Sond..." Pukah'ın sesi kesildi. Köşeyi dönünce küçük bir mağaradatek başına duran büyük cinle karşılaştı. Duvarlarda takılı du-ran küçük yapışkan bitkilerden yayılan hastalıklı yeşil ışıkSond'un elinde tuttuğu objeye yansıyordu. Cin korku içindebuna bakıyordu. "O nedir, dostum? Ne buldun? O şeye benziyor..." Pukah'ınnefesi kesildi. "Akhran yardımcımız olsun!" "Ne var? Sorun ne?" diye sordu Asrial, ayakuçlarında mağa-raya girip Pukah'ın omuzlarının üzerinden bakarken. "Ödü-24

GECENİN PALADİNİmüzü patlatarak ne yapmaya çalışıyorsun? Sadece eski bir lam-ba!" Sond'un yüzü bitkilerin yansımasıyla solgun bir yeşile bü-rünmüştü. "Sadece bir lamba mı? O benim lambam! Benim si-hirli lambam!" "Nesi?" diye sordu Asrial en az Sond kadar yeşil olan Pu-kah'a. "Bu sadece bir lamba değil. Onun evi," dedi Pukah sıktığıdişlerinin arasından. "Şuraya bak, Pukah," dedi Sond bir fısıltıyla "Arkama, ayak-larımın yanına bak." Pukah "Benimki de mi?" dedi yavaşça ama hiç kimse busözleri duymadı.Sond sessizce kafasını salladı. Pukah yavaşça yere çöktü ve Sond'un arkasında duran se-pete uzandı. Hint kamışından sıkıca örülmüş sepetin altı dar-dı; yukarı doğru bir soğan gibi şişiyordu ve üstünde tekrar to-parlanıyordu. Üzerinde gösterişli bir tokmağı olan dokuma birkapak vardı. Sevecenlikle sepeti kapatan Pukah, örülmüş sap-ları nazikçe okşadı. "Hiç bir şey anlamıyorum!" diye bağırdı Asrial perişan olancinlere bakarken. "Tek gördüğüm bir lamba ve bir sepet! Ne-den bu kadar üzgünsünüz? Bunlar ne anlama geliyor?" "Şu anlama geliyor..." dedi mağaranın ön tarafından gelen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 10: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

derin bir ses. "Artık onların efendisi benim!"25

3 İblisin gölgesi, hemen ardından da devasa, ölümsüz vücu-du gözüktü. Kıllı göğsünden sular akıyordu, hırçın yüzü koca-man bir gülümsemeyle ayrılmıştı. "Evlerinizi Tel Savaşı sırasın-da aldım. Efendilerinizin kaybettiği bir savaş hatırlarsanız. Eğeryaşlı keçi Macit hâlâ hayattaysa cinini bulamayacak." "Hâlâ hayattaysa mı? Eğer efendimi öldürdüysen Aklıranadına yemin ederim ki...""Sond! Sond! Saçma..." Pukah içini çekti. Artık çok geçti. Öfkeyle şişen Sond üç metre yükseldi. Kafasını tavana çar-parak, aşağıya bir taş yağmuru gönderdi. Acı bir gülümsemey-le Kaug'a doğru atıldı. İblis, Sond'un saldırısının aniliğine veöfkesine hazırlıklı değildi. Cinin ağırlığı, hantal Kaug'u yeredevirdi; ikisi de denize sismik dalgalar gönderen bir ağırlıkladibe vurdular. Sallanan zeminde dengesini koruyabilmek için bulduğu birtaşa sıkı sıkı tutunan Pukah, Asrial'a dönerek ona yardım et-mek istedi. Fakat arkasına döndüğünde onun gitmiş olduğunugördü. Koca bir ayak Pukah'a doğru savruldu. Etrafında dövüşensavaşçıların yolundan çekilmek için bir kayaya tırmanan Pu-kah, bu konuyu şu an orada bulunanlar arasında en zeki bul- GECENİN PALADİNİduğu kişiyle, yani kendisiyle tartışmaya karar verdi."Meleğin nereye gitmiş olabilir, Pukah?""Promenthas'a.""Hayır, bunu yapmaz." "Haklısın Pukah," dedi Pukah kendisine "Seni bırakamaya-cak kadar düşkün sana." "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" diye sordu Pukahkendinden geçmiş bir şekilde. "Elbette!" dedi diğer Pukah. Fakat ses tonu pek ikna edicideğildi. Pukah neredeyse bu konu üzerinde çalışmaya başlayacak-tı ki, devam etmekte olan krizin ciddiyeti yüzünden, bunu da-ha sonra ele almaya karar verdi. "Bu demek oluyor ki Asrial burada ve büyük bir tehlikeiçerisinde. Kaug'un Promenthas'm meleklerinden birinin kirliçamaşırlarını karıştırdığını öğrendiğinde nasıl tepki gösterece-ğini öğrenmek istemiyorum." Pukah kızgın bir şekilde, savaşanlara baktı. Uğultular, hırıl-tılar ve diş gıcırtıları, sohbetine normal biçimde devam etme-sini oldukça zorlaştınyordu. "A, evet!" dedi birden Pukah umutiçinde. "Belki de onu görmemiştir!""Onun sesini duydu. Sorusuna cevap verdi." "Bu doğru. Ama gitti. Belki de sadece onu kampta gözümeilk kestirdiğimde yaptığı gibi görünmez olmuştur. Onun ken-dini bir iblisten saklayabilecek kadar güçlü olduğunu düşünü-yor musun?" Cevap yoktu. Pukah başka bir soru denedi. "Peki yok ol-ması işleri bizim için iyileştiriyor mu yoksa daha da mı kötüyapıyor, dostum?""Ne fark eder ki..." diye üzgün bir cevap geldi.27

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 11: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Olaya bu yönden bakınca, Pukah bacak bacak üstüne attı,dirseğini bacağına koydu, elini çenesine dayadı ve kaçınılmazsonu beklemeye başladı.Son, gelmekte fazla gecikmedi. Sond'un öfkesi onu iblisle olan kavgasında beklenendendaha ileri götürmüştü. Fakat Kaug bu sürpriz atağın şokundankurtulunca, güçlü iblisin kavgada kazanan taraf olması kolayolmuştu ve Sond'un öfkesi yumruklarla dümdüz edilmişti. Şimdi iblis cini taşıyordu ve kısa bir zaman sonra, hırpalan-mış ve kanlı Sond, mağaranın kırık tavanına bacaklarındanasılmış bir şekilde, aşağı sallanıyordu. Kolları ve bacaklan, di-kenli yeşil sarmaşıklarla bağlı halde tavandan baş aşağı sarkancin vazgeçmemişti fakat bu sefer bağlarıyla savaşıyordu; neyapacağını bilemez hale gelene kadar çılgınca mücadele et-mişti. "Ben olsam bunu yapmazdım, Sond," diye öğüt verdi Pu-kah taş sandalyesinden. "Eğer oradan kurtulmayı başarırsankafa üstü çakılacaksın ve bence elinde kalan beyin parçacık-larına da sahip çıkmalısın." "Yardım edebilirdin, Sul'ün piçi!" Sond acıdan kıvrandı. Ağ-zından kan ve salyalar damlıyordu. Pukah şok olmuştu. Azarlayarak "Yeni efendimize saldır-mayı aklımdan bile geçirmem," dedi. Kaug el işçiliğini hayranlıkla izlemeyi bırakıp, genç cinekuşkulu bakışlarla baktı. "Bu ne sadakat, genç Pukah. Çokduygulandım." Genç cin taştan inerek, iblisin ayaklan önünde, kafası yer-leri süpürerek secde etti. Burnu yere yapışık duran Pukah, genizden gelen bir tonla"Bu ölümlülere hizmet eden ölümsüzlerin kanunudur," diye28

GECENİN PALADİNİbuyurdu. "Ölümsüzün bağlı olduğu fiziksel objeyi her kim elegeçirirse, o andan itibaren sözü geçen ölümsüzün efendisi oolacaktır ve sadakat ve bağlılık hakkını kazanacaktır." Sond, Pukah'ın annesi ve bir teke hakkında bazı uygunsuzşeyler bağırdı. Pukah acı çekiyormuş gibi yaptı. "Bu araya girmeler sizi ra-hatsız ediyor olmalı, efendim. Eğer izin verirseniz..." Umarsızca elini salladı Kaug "Ne demek!" İblis aklındabirşeyler varmış gibi görünüyor, gözleri devamlı mağarayı ta-rıyordu. Avın ne olduğunu bilen iblis avlanıyordu. Pukah dikkatinidağıtmanın en iyisi olacağını düşündü. Bir avuç yosun aldı,Sond'u sarığından tuttu ve açık yeşil bitkileri cinin sızlanıp du-ran ağzına tıktı. "Saldırgan çıkışları sizi daha fazla rahatsız edemeyecek,efendim." Pukah, iblisin önünde dizleri üzerine çöktü. "Demek bağlılık ve sadakat, genç Pukah," dedi Kaug çene-sini kaşırken. Genç cine düşünceli bir şekilde, dikkatle bakı-yordu. "O zaman sana ilk emrim bana neden burada olduğu-nuzu söylemen." "Buraya, efendim, bağlı olduğumuz fiziksel objeler tarafın-dan çekildik..." Kızgınlıkla "Tabi, tabi," dedi Kaug, mağaranın etrafına ye-ni bir bakış atarken. "Yani buraya elinizde olmadan geldiniz.Efendine yalan söylüyorsun Pukah ve bu kurallara oldukça ay-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 12: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kırı. Cezalandırılmalısın." Ayağıyla hızla vurarak, cinin çenesi-nin altından tekmeledi. Pukah'ın kafası acı içinde geri savrul-du ve dudağı patladı. "Gerçek şu; siz buraya Nedima'yı aramaya geldiniz. Peki yaüçüncü kişi... onun buraya geliş sebebi neydi?"29

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Ağzındaki kanları silen Pukah "Burada sadece ikimizin ol-duğundan emin olabilirsiniz efendim," dedi.Kaug, onu yine yüzünden tekmeledi. "Hadi, hadi, küçük, sadık, Pukah! Bu gece evime girdiğimzaman duyduğum o cazibeli sese ait hoş vücudu nerede bula-bilirim, acaba?" "İşte efendim, evinize girdiğinizde duyduğunuz seslere aitvücutları karşınızda görüyorsunuz. Tabi ki sizin zevkinize kal-mış bir şey fakat ben kendi vücudumun daha hoş olduğunudüşünüyorum..." Kaug ayağını cinin böbreğine kayıtsızca geçirdi. Gerçekveya hayali olsun, acı çok şiddetliydi. Pukah bir inlemeyle ikibüklüm oldu."Ben bir ses duydum; bir kadın sesiydi, genç Pukah." "Her zaman sesimin ahenkli bir tınısı olduğu söylenmiş...Ahhh!" Kaug cinin diğer böbreğini de tekmelemişti. Tekmenin gü-cüyle Pukah sırtüstü yuvarlandı. Kılıcını çeken iblis, ayaklarınıcinin iki tarafına koymuş, silahını vücudunun en hassas ve ha-yati önem taşıyan yerlerinde gezdiriyordu. "Yani kadın sesinin sana ait olduğunu söylüyorsun, gençPukah. Eğer bana doğruyu söyleyip, bu kişinin nerede oldu-ğunu açıklamazsan gerçekten de olacak!" Elleriyle üstünü kapayan, Pukah yalvaran gözlerini öfkeliiblise dikti. "Merhamet buyurun efendim, size yalvarıyorum!Köleniz olması gereken bir kişi tarafından kendinize yapılan,özrü olmayan bir saldırıyla, sinirleriniz bozuldu, efendim."Sond'dan susturulmuş bir çığlık geldi. "Ve bu sizin normaldemükemmel işleyen düşünce çarkınızda bir dişli attırdı -ha, ha,küçük bir şaka!- Etrafına bir bak, Yüce Kaug! En Mukaddes30

GECENİN PALADİNtQuar'ın Kudretli Hizmetçisi, herhangi bir şey veya herhangibir kişi, senin her şeyi gören gözünden saklanabilir mi?" Bu somya verecek hiç bir cevap bulamadı iblis. Evet der-se her şeyi görme gücü olmadığını kabul etmiş olacaktı; hayırderse Pukah'ın haklı olduğunu kabul etmiş olacak ve o, Kaug,tuhaf bir ses duymamış olacaktı. İblis her gölgeyi teker tekerinceleyerek, mağarada saklı bir varlığı sezmek için bütün du-yularını kullanarak, etrafına delip geçen bakışlar fırlattı. Kaugsanki biri derisine bir tüyle dokunmuş gibi sinir uçlarında birürperti hissetti. Evinde kesinlikle birisi daha vardı; içeri izinsizgirme yeteneğine sahip biri, kendisini ondan saklayabilen bi-ri. İnce, beyaz bir buğu tabakası görüşünü kapattı. Kaug göz-lerini ovuşturdu ama bu hissi dağıtamadı. Ne yapmalıydı? Pukah'ı hadım etmeli miydi? İblis uzunuzun düşündü. Bu hafif bir eğlenceden başka bir şey kazan-dırmazdı. Böyle bir şiddet eylemi yaratığın korkup tamamıylaortadan kaybolmasına sebep olabilirdi. Hayır, o bir ferahlıkduygusuyla yatıştırılmalıydı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 13: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Kaug, kendi kendine keneviri Pukah'a vereceğim ve boy-nuna takılacak ipi kendisinin örmesini izleyeceğim, dedi. Ses-li olaraksa "Sen haklısın Pukah. Hayal etmiş olmalıyım," dedi.Kılıcını kınına sokarak, kibarca cinin ayağa kalkmasına yar-dımcı oldu. Pukah'ın omzuna bulaşan balçıkları sildi ve ilgilibir şekilde pantolonuna giren yosunları çıkardı. "Affedersin.Ben çabuk sinirlenirim. Böyle bir kusurum olduğunu kabulediyorum. Sond'un hayatıma kastı beni alt üst etti," dedi ibliselini geniş göğsünün üzerine bastırırken. "Beni derinden yara-ladı, özellikle de ikinizi kurtarmak için o kadar uğraştıktansonra."Sond'a kızgın bir bakış fırlatırken, akıllılığından dolayı ken-31

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANdini kutlayan Pukah, "Sond bir canavar!" diye haykırdı. Gençcinin keskin kulakları dikildi. "Ee, sizi kurtardım derken ne de-mek istiyorsunuz? Eğer bu güçsüz durumunuzda cevaplamakzahmet olmazsa pek cömert ve acı çekmiş efendim." "Yo, yo! Sadece çok yoruldum, hepsi bu. Ah bir oturabil-

sem..." "Emredersiniz efendim! Solgun görünüyorsunuz, hafif fıstıkyeşili. Bana dayanın." Kaug iriyarı kolunu, Pukah'ın nazik omzunun üzerine koy-du. Ağırlığın altında inleyerek sendeledi, genç cin."Nereye, efendim?" diye soluk soluğa sordu.

Zayıf bir el hareketiyle işaret etti Kaug: "En sevdiğim san-dalyeme. Orada, yemek tenceremin yanında." Tamamıyla nefessiz kalan Pukah "Evet, efendim," dedi. İb-lisin gösterdiği süngere ulaştıklarında, Pukah neredeyse dizle-ri üzerinde yürüyordu. Kaug koltuğuna gömüldü. Pukah biriniltiyi bastırarak, ayakları dibinde, yere çöküverdi. Onları da-ha iyi duyabilmek için mi yoksa şuurunu kaybettiğinden mibilinmez, Sond sessizliğe gömülmüştü fakat o anda genç cininumurunda değildi. "Sen Tel civarlarında geçen savaşta bulunmamıştın, öyledeğil mi Genç Pukah?" dedi Kaug devasa vücudunu koltuğayerleştirirken. Arkasına yaslandı ve ılımlı gözlerle genç cini iz-lemeye başladı. Pukah huzursuz bir şekilde "Şeyh Macit, Şeyh Caffar veŞeyh Sait arasındaki savaştan mı bahsediyorsunuz?" diye sor-du."Hayır, çöldeki aşiretler arasında bir savaş olmadı." "Olmadı mı?" dedi hayretler içindeki Pukah, sonra kendisi-ni toparladı. "Ah, tabi ki yoktu. Neden olsun ki? Ne de olsa he-32

GECENİN PALADİNİpimiz Akhran'ın ruhu altında birleşmiş kardeşleriz..." "Ben çöl kabileleriyle, Kich Amiri arasındaki savaştan bah-sediyorum," diyerek devam etti Kaug. Bir an duraksadıktansonra "Ağzın devamlı çalışıyor ama içinden kayda değer birşey çıktığını duymadım, Genç Pukah. Yanlışlıkla bir pot kır-madım umarım." Kafasını salladı ve konuşmak için güç bulmaya çalıştı. "E...Efendim... ve..."Kaug "Eski efendin" diye düzeltti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 14: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Kesinlikle. E... Efendim," diye kekeledi Pukah "Affedinbeni, asil Kaug." Secde ederek alev alev yanan yüzünü sakla-dı. İblis sırıttı ve konforlu, süngerimsi sandalyesine iyice yer-leşti. "Savaşın sonucu merak bile edilmiyordu. Amir'in sihirliküheylanlar süren birlikleri sizin çelimsiz çöl dövüşçülerini ko-laylıkla alt ettiler." "Hep... Hepsi... Öldürüldü mü?" Pukah kendini güç bela okelimeyi söylemeye zorladı. "Öldürülmek mi? Hayır. İmam'ın amacı Quar'a mümkün ol-duğu kadar çok canlı insan getirmekti. Bu yüzden Amir'inemirleri öldürmek değil, tutsak almaktı. Genç kadın ve çocuk-lar, tek ve gerçek Tanrının yolunu öğrenmek için Kich'e geti-rildiler. Quar'ın hükümdarlığında kuracağımız yeni dünyamız-da, işimize yaramayacakları için yaşlıları çölde bıraktık. Efen-din ve sipahileri de orada bırakıldı. Yakında ailelerinden uzak,güçten düşmüş ve cesaretleri kırılmış bir şekilde bize gelipQuar'm önünde eğilecekler." Sond'dan gelen boğuk ses meydan okuma anlamına geli-yordu.Kaug üzgün bir edayla büyük cine baktı. "Ah, hiç bir za-33

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANman minnettar olmayı öğrenmeyecek. Sen akıllısın Pukah.Cennetin rüzgarlan yön değiştirdi. Artık çölden değil, şehirdenesiyorlar. Akhran'ın zamanı yavaş yavaş azalıyor. Macit cininiyardımına çok çağırdı ama hiç bir cevap gelmedi." Parmaklarının arasından Sond'a bakan Pukah artık kurtul-maya çalışmadığını gördü. Sond'un gözlerinden yaşlar akıyor,yerdeki su birikintilerine damlıyorlardı. Pukah, gözlerini buüzücü manzaradan çevirdi. "Şeyhin tanrısına olan inancı giderek zayıflamaya başladı.Cini, çağırdığı zaman gelmiyor. Karısı ve çocukları esir alındı.Ve en büyük oğlunun, göz nurunun, kayıp ve ölü olduğu tah-min ediliyor."Pukah acı dolu bir yüzle baktı. "Khardan, öldü mü?""Ölmedi mi ?" Kaug, onu adeta gözleriyle bıçaklıyordu. "Siz bilmiyor musunuz?" diyerek darbeyi bertaraf etti Pu-kah. Hayali kılıçlar havada çarpışırken birbirlerine baktılar, ar-kasına yaslanan Kaug omuzlarını silkti. "Leşi bulunamadı amabunun pek önemi yok. Bir sırtlanın midesinde olmalı; vahşibir köpeğe yaraşan bir son." Pukah kafasını tekrar eğerek, dağılan cesaretini toplamayaçalıştı. "Bu doğru olmalı! Khardan gerçekten de ölmüş olmalıyoksa beni yardımına çağırırdı!" "Neler mırıldanıyorsun, Genç Pukah" dedi Kaug cini aya-ğıyla dürterek. "Ee, sizin köleniz olduğum için ne kadar şanslı olduğumusöylüyordum." "Hakikaten de bu doğru, Pukah. Amir'in adamları, sepetiyakıp, lambayı da satacaklardı, fakat ben, onların, benim gibiölümsüz arkadaşlara ait olduğunu fark edince, ikinizi de he-34

GECENİN PALADİNİmen kurtardım. Karşılığında saldırıya uğramak için," dediSond'a ters ters bakarak.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 15: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Onu affedin, efendim, solungaçlarıyla düşünür." Asrial ne-rede olabilir? diye düşündü. Kaug gibi o da mağaranın etrafı-na bakmıyordu. Acaba duymuş muydu? Eğer duyduysa şimdiendişeden çılgına dönmüş olmalıydı. "Acaba Merhametli Kaug bana efen... eski efendimin eşle-rinin kaderinin ne olduğunu söyleyebilir mi?" diye sordu Pu-kah tedbiri elden bırakmadan. "Neden bilmek istiyorsun, Genç Pukah?" dedi Kaug esner-ken. Yere çömelerek, keçi sütü gibi saf bir yüzle iblise bakanPukah "Öyle bir kocanın kaybından sonra onları teselli etmekzorunda olanlara acıyorum da. Kalif karılarını derinden sever-di, onlar da onu. Gidişinin ardından duydukları acıya tanık ol-mak zor olmalı." "Aslında, bu büyük bir tesadüf ama, Khardan'ın karılarınınikisi de kayboldu," dedi Kaug. Arkasına yaslandı ve kısık gözkapaklarıyla Pukah'a bakmaya başladı. Bu onun hayal gücü de olabilirdi ama Pukah bunun üzeri-ne boğuk bir çığlık duyduğunu düşündü. İblisin gözleri fal ta-şı gibi açıldı. Etrafına bakmarak "Bu da neydi?" dedi. "Sond! Daha sessiz inlemeye çalış! Efendiyi rahatsız ediyor-sun," diye emretti ayağa fırlayan Pukah. "Onunla benim ilgi-lenmeme izin verin Yüce İblis. Siz dinlenin." Kaug itaatkar bir tavırla arkasına yaslandı ve gözlerini ka-padı. Pukah'ın yavaşça etrafında uçup kararlı bir şekilde onuizlediğini hissedebiliyordu. Sonra cinin hızla Sond'a doğru iler-leyen çıplak ayak seslerini duydu. İblis bir şey daha duymuş-tu: büyük üzüntü ifade eden bir inleme daha. Gözlerini bir35

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANparça açınca çok ilginç bir manzarayla karşılaştı. Pukah elleri-ni koltuk altlanna sıkıştırmış, dirseklerini deliler gibi aşağı yu-karı sallıyordu. Sond şaşkınlıkla ona baktı ama birden oldukça açık oldu-ğu için ne demek istediğini anladı, ve yüksek sesle inlemeyebaşladı. "Bu kederli uluma da ne demek oluyor?" dedi Pukah bağı-rarak. "Efendimin zaten yeteri kadar derdi var. Derhal çenenikapa!" Pukah iblise dönerek eline büyük bir taş parçası aldı."Onu bayıltmama izin verin efendim" dedi. "Yo, buna gerek yok" dedi Ka.ug yerinde kıpırdanarak."Ben kendim hallederim." Pukah kollarını çırpıyor. Pukah ve kanatlar mı? Patikadabeklenmeyen bir dönemeç çıkmıştı ve Kaug yolu takip etme-ye çalışırken kaybolduğu izlenimine varmıştı: Bir yerlere ulaş-tığını biliyordu ama yolunu bulmak için zamana ihtiyacı vardı. "Sond seni lambana hapsediyorum!" İblis parmaklarını şak-lattı ve cinin bedeni yavaşça dağılmaya ve dumana dönüşme-ye başladı. Duman havada uçuşurken, Kaug'a odaklanmış öf-ke dolu iki göz seçilebiliyordu. İblisin basit bir hareketiyle,lamba dumanı içine çekti. Sond gitmişti. Elleri alnında, yerlere kadar eğilerek, "Peki benim ne yap-mamı dilerdiniz efendim?" diye sordu. "İkametine geri dön. Ben seni çağırana kadar da oradakal," dedi Kaug boş boş, kafasındaki düşüncelerle meşguldü."Ben Quar'a saygı ziyaretinde bulunacağım." "İyi yolculuklar, efendim!" dedi Pukah. Eğilerek aceleylesepetine girdi cin.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 16: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Aaaahh!" diye homurdandı Kaug ağır yükünü sandalyesin-den kaldırırken.36

GECENİN PALADİNt Taklidini yaparak "Aaaahh!" dedi. Kulakları iblisin gidişinitespit etmek için akort edilmişti. "Çıkardığı en zekice seslerdenbiri. Koca hödük! Pukah, dostum onu tamamıyla kandırdın.Seni lambaya hapsetmeyi unuttu ve o yokken, kayıp meleğiniaramakta özgürsün." Sepetin içinde genel bir düzensizlik hakimdi; mobilyalarters dönmüş, çanak çömlek kırılmış, yiyecekler etrafa dağıl-mıştı. Daha önce evini pek de düzenli olmayan bir yılanlapaylaşmış olduğu için belirli bir miktar dağınıklığa alışıktı. Kar-maşayı görmezlikten gelerek yatağını düzeltti ve üzerine uza-nıp iblisin gerçekten gittiğinden ve bunun onu tuzağa düşür-mek için hazırlanan aptalca bir numara olmadığından emin ol-mak için dikkatlice dinlemeye koyuldu. Sesler kesilince Pukah tam sepetinden çıkmak üzereydi ki,bir tüy yağmumyla neredeyse boğulacaktı. Gümüş rengindesaçlar görüşünü engelliyordu ve ılık, yumuşak bir beden ken-disini, onun kollarına attı. Ona çılgınlar gibi sarılırken "Oh, Pukah! Benim zavallı Mat-hew'um! Onu bulmak zorundayım! Kaçmama yardımcı olma-lısın."

37

4 "Bu, Kalifleri Khardan'ın ölmediğini gösterir," diye derinderin düşündü Quar. Kaug, Tanrı'yı, keyif bahçesinde, Amir'in ordusunun güne-ye yapacağı saldırıyı düşünüp gezinirken buldu. Bu cihat, çokağır bir konuydu, yapacak o kadar ç'ok şey vardı ki; havayımükemmel tutmak ve böylelikle yağmur yüzünden yük kafi-lelerinin çamura batmasını engellemek; hastalığın ölümcül el-lerini birliklerinden uzak tutmak; Sul'ün sihrinin atlara akma-sını devam ettirmek ve daha bir sürü dert. Quar Kaug'un mü-dahalesine sinirlenmişti fakat iblis çok önemli olduğu konu-sunda ısrar edince yüce gönüllülük göstermiş ve onu dinleme-yi kabul etmişti. Tanrısıyla aynı fikirleri paylaşacak kadar aklı başında oldu-ğunu göstermek için eğilerek, "Ben de böyle düşünüyorum,Kutsal Kişi," dedi iblis. "Cin bir köpeğin beynine sahip lakinköpek bile sahibi öldüğü zaman bunu bilir; fakat buna rağmenhaberler, Khardan'ın dalkavuğuna bir sürpriz oldu." "Ve şu zevceleri hakkında söylediklerin de gerçekten gi-zemli" dedi Quar rasgele, beyaz, mükemmel dişlerini bir kum-kuatın altın rengi kabuğuna geçirirken. "Sen bundan ne çıka-rıyorsun?" İpek kaftanlarına bir parça su damladı. Tanrı keten GECENİN PALADİNİbir peçeteyle, hafifçe dokundu lekeye. "Bu konuyu Pukah açtı Görkemli Olan. Ona neden ilgilen-diğini sorduğumda Khardan'm karılannı çok sevdiğini söyle-yerek yalan attı. Kalif in ilk karısından, nefret ettiğini ve ikincikarısının da bir deli olduğunu Meryem'den biliyoruz." "Yaaa." Quar tamamıyla kaftanındaki lekeyi çıkarmayakonsantre olmuş gibi görünüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 17: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Kadınların ortadan kaybolduğunu söylediğimde de, sankibiri acı içinde kıvranıyormuş gibi, o garip sesi duydum, YüceTanrım. Mağaramda bir kişi daha olduğuna eminim," dedi kaş-larını çatarak Kaug. "Kanatları olan birisi..." Quar meyveden yeni bir ısırık almak üzereydi ki eli hava-da kaldı. "Kanatlar?" diye tekrarladı yavaşça. Kaug, Pukah'ın garip hareketlerini ve Sond'un buna tepki-sini tarif etti ve "Evet Kutsal Kişi," dedi. "Promenthas!" diye mırıldandı Quar sessizce. "Melekler veAkhran'ın cinleri beraber! Tanrılar benimle ölümsüzler düzle-minde de savaşıyor demek ki!""Ne dediniz Kutsal Kişi?" dedi Kaug yaklaşarak. Ters ters "Bu kanatlı yaratığın senin yokluğundan yararla-nıp kaçmış olabileceğini söylüyordum," dedi. "Bu imkansız, Efendim. Oradan ayrılmadan önce evimimühürledim. Zaman kaybetmeden size bu bilgiyi getirmemgerektiğini düşündüm." "Bu Khardan sizi neden bu kadar endişelendiriyor, anlamı-yorum!" dedi Quar yeni bir kumkuat koparırken. "Bütün in-sanlarım onunla takıntılı hale geldi! İmam onun ruhunu istiyor.Amir kafasını istiyor. Meryem vücudunu istiyor. Bu kalif, basitbir insandan başka bir şey değil, bir tanrının gözleri bağlı ta-kipçisi."39

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Bir tehlike oluşturabilir..." "Onu bir tehlike haline getirirseniz oluşturur," diye»sert birşekilde cevap verdi Quar. Kaug başını eğdi. "Peki cini ne yapmamı istersiniz, Efen-dim?" Quar nazikçe elini salladı. "Ne istersen onu yap. Onları kö-le olarak tut. Diğerlerini gönderdiğimiz yere gönder. Benimİçin fark etmez.""Peki ya esrarlı üçüncü kişi..." "Zamanını harcayacak daha önemli şeylerin var, güneydengelen birlikler gibi. Yine de eğer istiyorsan, küçük gizeminiçözmene izin veriyorum.""Peki ya Efendim sonuçla ilgilenir mi?" "Belki bir gün; benimle paylaşmak istediğin diğer saçma-lıklardan sıkılırsam," dedi Quar. Soğuk bir baş hareketiyle ib-lisin varlığının daha fazla istenmediğini belirtti. İblis bir kez daha eğilerek, çiçek kokulu havada buharlaş-tı. Kaug gider gitmez, Quar, güçlü iblisin yanında takındığıumursamazlık edasını bıraktı. Aceleyle şatafatlı konuta girerekaşağıda, yeryüzündeki Kich şehrinde de bir kopyası bulunantapınağa girdi. Tann eline bir tokmak aldı ve bir gonga üç kezvurdu. Gözleri ilahi coşkunlukla yanıp tutuşan, heba olmuş biryüz göründü. "Beni mi emretmiştiniz, Quar Hazretleri?" "İmam, esir aldığımız insanlar arasında Kalifleri Khardan'laakrabalığı olan birileri olmalı." "Zannedersem var, Kutsal Kişi. Bana söylenene göre anne-si ve üvey kardeşi.""Bu adam, bu Kalif hakkında bilgi istiyorum. Gereken her40

GECENİN PALADİNİ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 18: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yolu deneyin. Tabi bu arada birini veya her ikisini de doğruinanca çevirebilirsen çok iyi olur." "Ben bütün çöl bedevilerinin dinlerini değiştirmeyi ümitediyorum Kutsal Kişi.""Mükemmel!"Faysal'ın yüzü yok oldu. İpek, sırma işlemeli koltuğuna oturan Quar, kumkuatlannhâlâ elinde olduğunu fark etti. Kendinden memnun bir şekil-de, elini yumruk yaptı ve yavaşça sıkmaya başladı. Kabuk pat-ladı ve su pannaklarınm arasından sızmaya başladı. Meyve ta-nınmayacak hale gelince, Tanrı, onu öylesine yere fırlattı.41

5

"Kaçmalıyız! Buradan gitmeliyiz, Pukah!" Asrial aklını kaçır-mış gibi bağırıyordu. "O iğrenç canavar haklı. Mathew gerçek-ten de yok oldu! Varlığını zihnimde aradım ama onu göreme-dim. Onu kapayan, benden saklayan bir karanlık var. Ona çokkötü birşeyler oldu." Kafası ne söylediğini bilemeyecek kadar kanşık ve şaşkınolan Pukah "Tamam, tamam," diye mırıldandı. Güzel yaratığınbirden ortaya çıkması, ellerine sıkı sıkı tutunan yumuşak elle-ri, kokusu, sıcaklığı. Cinin aklı, sadece ona uzanan eli tutup,meleği yanına, yatağa çekecek kadar çalışıyordu. Dudaklarını pürüzsüz yanağa yaklaştırırken "Hadi rahatla-yalım ve sakin kafayla düşünelim." Şu kanatlarla nasıl başa çı-kılabilir ki? Her zaman yolu kapatıyorlardı... "Ah Pukah!" Kafasını iyice eğen Asrial berbat bir şekildeağlıyordu. Pukah kendini bir tutam, ıslak, gümüş saçı öperkenbuldu. "Hepsi benim suçum. Onu bırakmamalıydım." Pukah bir kolunu beline dolayarak -kanatların altından-Asrial'ı kendine doğru çekti. Saçlarını okşayarak yana çekenPukah, "Başka seçeneğin yoktu, benim güzel zevk-ü sefam,"diye fısıldadı. Dudakları, alev alev yanan tenine yavaşça do-kundu. GECENİN PALADlNl "Ya hepsi bir numaraysa!" Asrial o kadar büyük bir enerjiy-le kalktı ki yataktan kanatlan Pukah'ı yere düşürdü. "Bu Asta-fas'ın bir oyunu olabilir, O Karanlıklar Tanrısının Mathew'unruhunu çalmak için bir girişimi! Neden bunu daha önce dü-şünmedim! Ve senin efendin Khardan da Mathew'la birlikte ol-malı. O da şüphesiz tehlikede. Hadi, bir an önce gidelim Pu-kah!""Yapamayız," dedi yerden kalkmaya çalışan cin."Neden?" dedi irkilen Asrial. Yatağa oturan Pukah içini çekerek "Çünkü Kaug çıkmadanönce mağarayı mühürledi," dedi."Nereden biliyorsun?" "Git ve kendin gör. Denize tekrar girmeyi dene," diyerekomuz silkti Pukah. Asrial gözlerini kapadı, dudakları oynuyor, kanatları nazik-çe sallanıyordu. Birden gözlerini açtı ve hevesle etrafına ba-kındı ve yüzünü hayal kınklığıyla buruşturdu. "Hâlâ burada-yım!" "Sana söylemiştim," dedi Pukah arkasına yaslanırken. Ya-nında bir yeri, hafifçe vurarak gösterdi. "Gel sevgilim. Dinlen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 19: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

biraz. Kaug'un ne zaman döneceğini bilemeyiz. İkimiz de bu-rada esir kaldık, bundan en iyi şekilde yararlanmalıyız." "Bir sandalyeyi tercih ederim," dedi Asrial. Yanakları al alolan Asrial cinin evine bakmarak, bir ayağı veya tamamı kırıkolmayan bir mobilya parçası aradı. "Korkarım, yatak dışında sağlam olan tek bir eşyam bileyok," dedi Pukah neşeli neşeli. Bunu Kaug'a borçluydu. "GelAsrial seni rahatlatayım, acı dolu düşüncelerini dağıtayım, der-dini unutturayım."Yanaklarındaki kırmızılık yok olan Asrial "Peki bunu nasıl43

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANyapacaksın?" dedi soğuk bir edayla. "Eğer yanılmıyorsam benibaştan çıkarmaya... benimle sevişmeye teşebbüs ediyorsun.Bu çok gülünç! Bizim bedenlerimiz yok! Biz fiziksel zevklerhissedemeyiz!" Şişmiş dudağını göstererek "Bana bunu hissetmediğimisöyle!" dedi Pukah. "Sond'a yediği dayağı hissetmediğini söy-le." Yataktan kalkarak kollan açık, meleğe yaklaştı. "Bana şuan hissettiğimi hissetmediğimi söyle; kalbim yerinden çıkacakgibi atıyor, kanım alevler içinde..." Titrek bir sesle "Sond hissetmedi!" dedi Asrial, bir adım ge-ri atarak. "Sen de hissetmiyorsun! Sadece kendini kandınyor-sun..." Meleği belinden tutan Pukah, bedenini kendi bedeninebastırdı ve onu öptü. "Bana bunu hissetmediğini söyle!" Tekrar nefes alabildiği zaman, kızgın Asrial, "Hiç... hiç birşey hissetmedim," dedi soluk soluğa. Pukah'ı itmeye çabaladı."Ben..."Elini ağzının üzerine koyarak "Şşşş!" dedi. Melek öfkeyle, yumruklarını sıktı ve cinin göğsüne vurma-ya başladı. Sonra o da sesi duydu. Gözleri korkuyla açılarak,Pukah'ın kollarında dona kaldı."Kaug geri döndü! Gitmem gerek!" diye fısıldadı cin. Pukah o kadar çabuk yok oldu ki, desteği olmadan nere-deyse yere düşüyordu. Güçsüzce yatağa çöktü; olduğu yerdetitreyerek büzüldü; sepetin dışında olanları dinlemeye koyul-du. Yavaşça, farkında olmadan, sanki hâlâ devam eden hoş birtadı hissedebiliyormuşçasına, dili, dudaklarının üzerinde ge-zindi.Keyifle kendinden geçerek "Efendim!" diye bağırdı Pukah.44

GECENİN PALADİNİ"Geri döndünüz!" diyerek kendini mağaranın zeminine attı. "Kalk!" diye hırladı kendini küçülten cine ters ters bakarak."Gözlerimin önüne perde çekemez!" Dikkatlice ayağa kalkıp, yerleri inleterek, mağarada dola-şan iblisin peşine takılan, cin, "Bunun için oldukça büyük birperde gerekirdi, Efendim," dedi."Khardan'dan korkuyor!""Öyle mi, Efendim?" "Eski efendin güçlü veya kudretli olduğu için değil amaQuar onu yönetemediği ve görünüşe bakılırsa öldüremediğiiçin.""Efendim yani eski efendim ölmedi mi?" "Bu senin veya kanatlı arkadaşın için büyük' bir sürpriz ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 20: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

madı, öyle değil mi, genç Pukah? Ben de böyle düşünmüştümzaten." "Eğer Sond'un kanatlan çıkmadıysa, Efendimin kimdenbahsettiği hakkında hiçbir fikrim yok." Pukah kollannı önüneuzatarak secde etti. "Efendimin mutlak sadakatimden bir şüp-hesi olmasın. Efendim için her şeyi yaparım. Eğer emrederse-niz gidip Kalifi kendim bile ararım."Cine dikkatle bakarak "Yapar mısın, Pukah?" dedi."Hiç bir şey beni daha mutlu edemez, Efendim." "İlk kez bana doğruyu söylediğine inanıyorum, genç Pu-kah," diyerek sırıttı iblis. "Evet sanırım bu teklifini kabul ede-ceğim sepetin cini. Kime hizmet ettiğinin farkındasın, öyle de-ğil mi, Pukah? Cin kanunlarına göre ben, senin efendinim, sende, benim uşağımsın. Eğer sana Khardan'ın vücudunu, bana,dört eşit parçaya bölünmüş bir şekilde getirmeni isteseydimbunu yapardın, öyle değil mi, köle?"İçten olmayan bir sesle "Elbette, Efendim," dedi Pukah.45

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Aaa, şimdiden fikrini değiştirmeye başladığım, bundankaçmak için bir yol aradığını görebiliyorum. İstediğin kadardüşünebilirsin Pukah. Sen su kuyusuna bağlı bir eşek gibisin.Dönüp durursun ama hiç bir yere ulaşamazsın. Sepetin ben-de. Senin efendin benim. Bunu veya bana itaatsizlik edecekolursan alacağın cezayı unutma." Zorlukla hakim olabildiği bir sesle "Evet, Efendim," dediPukah. "Ve şimdi, genç Pukah, bana olan bağlılığını kanıtlamaniçin, seni kayıp Khardan'ı aramaya yollamadan önce, seni birgöreve göndereceğim. Sana Sond'un lambasını belirli bir yeregötürmeni emrediyorum. Onu orada bırakacaksın ve Kalif leilgili buyruklarımı almak için bana geri döneceksin.""Bu belirli yer nerede, Efendim?""Şimdiden vazgeçmiyorsundur umarım, genç Pukah?" "Kesinlikle hayır, Efendim. Sadece oraya gidebilmek içinnereye gideceğimi bilmem gerek, seni tangırdayan ahtapot ka-falı." Son kelimeleri mırıldanarak söylemişti. "Bana karşı kaba davranışlarına rağmen, Sond'un dileğiniyerine getireceğim ve onu sevgili Nedima'sıyla birleştireceğim.Kayıp Ölümsüzlerin nerede olduğunu mu merak etmiştin,genç Pukah?" "En ufak bir ilgimin bile olmadığından emin olabilirsiniz,efendim..." "Sond'un lambasını al ve onunla birlikte Serinda şehrineuç. Orada, kaybolanlara ne olduğunu göreceksin." Gözleri açılan Pukah kafasını yerden kaldırarak "Serindamı? Artık öyle bir şehir yok, Efendim. Yüzlerce yıl önce, hatır-layamadığım kadar uzun bir zaman önce, bu şehir çölün kum-ları altına gömüldü."46

GECENİN PALADİNİ Kaug omuz silkti. "O zaman sana Sond'un lambasını ölübir şehre ulaştırmam istiyorum. Şimdiden benim emirlerimi misorguluyorsun?" diyerek kaşlarını çattı iblis. "Hayır, efendim!" diyerek hazır ola geçti, Pukah. "Sözünüettiğiniz kanatlar benim ayaklarımda. Şimdi evime döneyim..." "Aceleye gerek yok, Genç Pukah. Bu ilginç şehirde etrafı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 21: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

görmek için biraz zaman harcamam istiyorum. Çünkü eğeremirlerimi yerine getirmezsen, cin, sepetin kendisini Serindapazarında bulacaksın.""Evet, Efendim. Şimdi evime girip..." "Bu kadar çabuk değil. Bunu takmaksın." İblisin elindeucunda üç köşeli siyah bir taş olan deri bir kayış belirdi. "Dikotur." Pukah söyleneni yaptı ve iblis kayışı cinin boynuna ge-çirdi. Tepesi ufak bir piramit gibi sivrilen taş, Pukah'ın çıplakgöğsüne güm diye çarptı. Pukah bunu kuşkuyla inceledi. "Bana bu hediyeyi vermeniz ne kadar ince bir davranış,Efendim. Sormak kabalık olmazsa bu ilginç şey nedir?""Siyah turmalin." "Eveet, siyah turmalin, her neyse," dedi Pukah bilmiş bil-miş."Ne dedin?" "Bana sizi hatırlatması için bunu her zaman saklayacağımefendim. Yeteri kadar çirkin.""Yüksek sesle konuşmayı öğrenmelisin, Genç Pukah." "Eğer bana ihtiyacınız yoksa, evime dönüp, bu harikuladenesneyi güvenli bir yerlere koyacağımı söylüyordum." "Yo, yo! Onu her zaman takmalısm Genç Pukah. Bu benimdileğim. Şimdi yok ol." "Evet, efendim," diyerek ayağa kalkan Pukah sepetine doğ-ru yola koyuldu.47

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Sen ne yaptığını zannediyorsun?" diye kükredi Kaug. Pukah durdu ve omzunun üzerinden bakarak "Evime dö-nüyorum Yüce Efendim." "Neden? Sana Sond'un lambasını alıp, gitmeni söylemiş-tim." "Ben de öyle yapacağım, Efendim" dedi sertçe "kendimeçeki düzen verdikten sonra." Şalvarını göstererek "Bu kan vesalya lekeleriyle dolu. Arkadaşlarınızın önüne bu şekilde çık-mamı istemezsiniz, Efendim. Bunun size nasıl yansıyacağınıdüşünün," dedi. Koca bir gülümsemeyle "Gittiğin yerde hiç arkadaşım yok,Pukah," dedi. "Ve inan bana, Serinda, da, hiç kimse birkaçdamla kana laf etmeyecektir." "Çok hoş bir yere benziyor," diye yorum yaptı Pukah üz-gün bir şekilde. "O zaman evime değil şuradaki lambayı alma-ya gidiyorum, Efendim," dedi sepetinden uzaklaşan cin bağı-rarak. "Bu mağaranın zemini de aşırı derecede ıslak. Umarımkayıp düşmem. Ayy..." Cin sepetine çarparak, kafa üzeri, sere serpe yere uzandı.Yere düştüğünde, sepetin kapağı açıldı ve Pukah her şeyi gö-ze alarak içine girmek için umutsuz bir çabada bulundu fakatKaug ondan önce oraya ulaşmıştı. Kapağı yerden kaparak, se-peti çarparak kapattı, ve sıkıca orada tuttu. "Umarım bir yerin incinmemiştir, Genç Pukah?" dedi iblisilgiyle. "Hayır, teşekkür ederim, efendim," diyerek yutkundu Pu-kah. "Sizin cüssenizde birinin bu kadar hızlı hareket edebilme-si hayret verici bir şey, öyle değil mi, efendim?""Değil mi, Genç Pukah? Şimdi git buradan!""Evet Efendim." Pukah içini çekerek uzandı ve Sond'un48

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 22: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİlambasını yerden aldı. Yavaşça ve isteksizce, sadece sepetinebakan kederli gözleri kalana kadar havada çözülmeye başladı.Bedensiz sesi "Efendim!" diye bağırdı. "Bana sadece...""Yok ol!" diye kükredi Kaug.Gözler yukarı yuvarlandı ve yok oldu.İblis, derhal kapağı açtı ve koca elini içeri soktu.49

1V Alay, İdrith şehrine doğru, düzlükleri aşarak, yavaşça yolalıyordu. Bu çok görkemli bir manzaraydı; yakınlaştığı haberi,sûk boyunca yayıldıkça, bir çok İdrith'li bakmak, çığlık atmakve yorum yapmak için, dar sokakları tıklım tıklım doldurmuşve şehir surlarının üzerlerine dizilmişti. Alayın en önünde iki memlûk ilerliyordu. İki devasa adamda, iki metre on beş santim boyundaydılar ve kafalarında,boylarına bir metre daha ekleyen, kırmızı ve turuncu tüylübaşlıklar vardı. Altın şeritli, kısa, deri etekler ince bellerini sa-rıyordu. Altın boyunlukları etrafa parıltılar saçıyor, başlıkların-daki mücevherler pırıldıyordu. Göğüsleri ve bacakları çıplaktıve bedenleri öylesine yağlanmıştı ki öğlen güneşinde göz alı-yorlardı. Memlükierin her biri, elinde, daha önce İdrith'te gö-rülmemiş cinsten, tuhaf bir arma olan sancaklar taşıyorlardı.Kan kırmızısı bir fonda, turuncu, alev gözlü, kara yılanlar par-lıyordu. Bugünlerde yılanlı sancaklara oldukça sık rastlanıyordu;her şehirde, böyle bir sembolü hak edecek kadar kurnaz ol-duğunu düşünen, en az bir tane, küçük veya büyük hüküm-dar bulunuyordu. Fakat bu özel sembolde alışılmadık ve aynızamanda da uğursuz birşeyler vardı. i

7? oû< •—N

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Bedeni üç parçaya ayrılmış olmasına rağmen, çatallı dilinipek ağızdan titreyerek çıkan çiziminden dolayl, yılancanlıymış gibiydi. Memlüklerin arkasından, siyah deri etekleri altınla bağlı fa-kat sancak taşıyıcılarının süslü giyimlerinden yoksun altı taneyapılı köle geliyordu. Bu köleler, beyaz perdeleri sıkıca ka-panmış, içeride kimin olduğunu göstermeyen bir tahtırevan ta-şıyorlardı. Siyah atlara binmiş bir kıta gûm. tahtırevanı yakın-dan takip ediyordu. Askerlerin üniformaları gayet ağırbaşlıydı;siyah kısa ceketler ve bunlarla takım, diz boyu kırmızı çizme-lere sokulmuş, siyah uçuşan pantolonlar giymişlerdi. Bütünadamlann başında koni biçiminde, siyah püsküllerle süslen-miş, kırmızı şapkalar vardı. Uzun kıvrık kılıçları, yürürken solbacaklarına çarpıyordu. Lakin, bu ciddi alayda kalabalığın asıl ilgisini çeken, gûm-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 23: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ların arkasından gelenlerdi. Sayısız köle beyaz kumaşla kaplıüç tahtırevan taşıyorlardı. Birkaç atlı da bu tahtırevanların et-rafında ilerliyordu. Bu askerlerin boynu bükük, üniformalarıyırtıktı ve kafalarında da şapkalar yoktu. Bu tahtırevanları, üç adet, muhteşem süs eşyalarıyla dona-tılmış; turuncu ve kırmızı tüylü başlıklar, uzun ve zayıf bacak-larında sallanan siyah püsküllü saçaklar; eşya yüklü, deveyeeşlik eden bir güm birliği daha takip ediyordu. İdrith şehrinin insanları, düzlükleri geçenlerin, yavaş hare-ketleri ve matemli çehrelerinden, bir cenaze alayı olduklarınıanlamışlardı. Söz yayıldı ve görmek için daha çok insan kala-balıktan yardı. İzleyene hâlâ yaşıyor olduğunu hatırlattığı içinbile olsa, hiç bir şey bir cenazeden daha fazla ilgi toplayamaz-dı.Şehir kapılarına bir mil kala alay durdu. Sancak taşıyıcılar,54

GECENİN PALADİNİbarış için geldiklerinin bir göstergesi olarak, sancaklarını yeresapladılar. Köleler tahtırevanı yere koydular. Curalar atların-dan indiler, develer dizleri üzerine çöktüler. Hintkamışı kaplısedyeler büyük bir saygı merasimiyle indirildiler. Ona imrenerek bakan yüzlerce gözün farkında olan SultanMuhafızları Komutanı, önemli biri gibi görünüyor ve aynı za-manda da öyle hissediyordu. Komutan, bir müfrezesinin, şeh-re girmesine izin vermeden önce yabancıları, etrafı gözden ge-çirmeleri için yolladı. Bağırarak, adamlarına hizayı bozmama-larını emreden komutan, İdrith'in tepesinde duran saraya birbakış attı. Sultan görünmüyordu, ancak komutan izlediğini bi-liyordu. Balkonları kaplayan renkler, Sultan'ın karılarının vecariyelerinin de alayı seyretmek için toplandıklarının bir gös-tergesiydi. Atının üzerinde yavaş yavaş ve büyük bir asalet içinde,sancak taşıyıcıları geçip, tahtırevana doğru ilerleyen Komuta-nın omurgası, demirden yapılmış olabilirdi; sırtı o kadar düzve gergindi. Bir adam, perdelerin arasından belirmiş, komuta-nı karşılamak için saygıyla bekliyordu. Adamın arkasında, enaz onun kadar saygılı olan şûraların lideri bekliyordu. Birazarkasında da bir köle, onun atını tutuyordu. Komutan atından inerek dizginleri adamlarından birineverdi ve bu gizemli alayın başıyla tanışmaya gitti. Adam neredeyse baştan ayağa siyah giyinmişti. Siyah deriçizmeler, siyah şalvar, uzun kollu, uçuşan bir gömlek ve başı-nı süsleyen siyah bir sarık. Kırmızı kuşağı ve sarığının ortasın-daki kırmızı taş, kıyafetinin cenaze havasını bozmuyordu. Da-ha doğrusu, kırmızının taze kan rengine özgü tonu yüzündenolsa gerek bunu artırıyordu.Adamın yüzü ve elleri, sumermeri kadar beyazdı; belki de55

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbu yüzden, güneşte yanmamak için -İdrith, Pagrah Çölü'nünkuzeyindeydi- bu kadar önlem almıştı. Buna karşılık, bir kar-talın gagasını andıran, narin burnunun üzerinden başlayankaşları kapkaraydı. Dudakları ince ve kansızdı. Üst dudağınıgölgeleyen tıraşlı bıyıkları hiç gülmeyen ağzının iki yanına ka-dar uzuyor, çıkık ve sert çenesini çevreleyen ince, siyah bir sa-kalla buluşuyordu. Siyahlı adam eğildi, beyaz zarif elini kalbinin üzerine ko-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 24: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yarak zarafetle selam verdi. Komutan kabaca karşılık verdi, oiri ve hantal bir adamdı. Kafasını kaldırarak siyahlı adamla gözgöze geldi ve istemeden geri çekildi. Sanki, iki kara, donukgözün, insanın içine işleyen bakışları demirdendi. Daima tetikte olan Komutan, boğazını temizledi ve forma-litelere geçti. "Sancaklarınızı indirmenizden kötü niyetli olma-dığınızı anlıyorum, Efendi. İdrith şehrine hoş geldiniz. Sultanisminizi ve meşguliyetinizi öğrenmeyi talep ediyor ki size kar-şı bir saygısızlıkta bulunmayalım ve bir an önce sizleri ağırla-maya başlayalım." Aynı kibarlık ve ağırbaşlılıkla cevap veren siyahlının yü-zündeki ifade ciddiyetini korudu. "Benim adım Auda ibn Jad.Önceleri bir köle tüccarıydım. Şu an doğuya, anavatanım Sim-dari'ye doğru seyahat etmekteyim. Şehrinizde sadece ihtiyaç-larımı görüp adamlarımı dinlendirmek için, bir gün bir geceduraklamak istiyorum. Uzun ve kederli bir yolculuk oldu vedaha bitmesine çok var. Tahmin edersiniz ki Komutanım, bizbir cenaze alayıyız," dedi içini çekerek. Ne cevap vereceğini bilemeyen Komutan, tekrar boğazınıtemizleyerek şehrine alınmaları istenen yüzlerce silahlı adamabaktı. Anlamış gibi görünen Auda bin Jad, üzgün bir gülümse-meyle "Gzîmlarım, kendi azalarıyla silahlarını bırakacaklardır56

GECENİN PALADİNİve onların davranışlarından da ben sorumluyum." Auda narineliyle Komutan'ın kolunu tutarak, askeri gönderdi ve yavaşça«Ama, adamlarıma karşı sabırlı olmalısınız. Keselerinde Kich'inaltınlarını taşıyorlar; hüzünlü koşullar yüzünden harcayama-dıkları altınlar. Onlar disiplinli adamlar ve mükemmel dövüş-çülerdir. Lakin büyük bir şok atlattılar ve bu yüzden kederle-rini şarapla boğmak veya bu şehrin bilindik diğer zevkleriyleteselli bulmak isteyeceklerdir. .Benim de İdrith'in mücevhertüccarlarıyla görülecek işlerim var," dedi gözleri develere yük-lü tahta kasalara kayarken. Adamın gözlerinden, kolundaki parmaklara kadar yayılansoğuğu hisseden Komutan, bu buz gibi dokunuştan uzaklaştı.Onu kırk yıldır iyi bir asker yapan bütün içgüdüleri bu bıçakgözlü adamın şehrine girmesine izin vermemesini söylüyordu.Yine de gûmlarm kuşaklarından sarkan dolgun keseleri göre-biliyordu. Surlarda duran tüccarlar adamların para keselerinigöremezlerdi fakat develerin sırtlarmdaki koca kasaları ve kö-lelerin boyunlarındaki altınları görebiliyorlardı. Şehir kapıla-rından çıkarken Komutan, Zenginlik Tanrısı Kharmani'nin ina-nanlarının hesap defterlerini çıkardıklarını, yemekhanelerin,kahvehanelerin ve han sahiplerinin ellerini ovuşturmaya baş-ladığını görmüştü. Eğer bu kırpılmaya hazır, hayli yünlü ko-yun, şehir kapılarından, hem de sadece Komutan koyunungözlerini beğenmediği için geri gönderilirse, isyan çığlıklarıkulak zarını patlatırdı. Neyse ki, Komutan'ın oynayacak bir kartı daha vardı. "İd-rith şehrine girmek isteyenlerin hepsi bana sadece silahlarınıdeğil, bütün sihirli eşyalarını ve cinlerini de teslim etmeliler,Efendi. Bunlar Quar'a adanacaklar," dedi Komutan. Bu Tanrı-dan geldiği için sultanın dahi kaldıramayacağı bir fermandı; zi-57

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyaretçileri caydıracağını umut ediyordu. Lakin umutları boşa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 25: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

çıktı. Auda bin Jad ciddiyetle başını salladı. "Evet Komutan bu-nun gibi bir emir bize Kich'de de verilmişti. Bütün cinlerimizive sihirli kişisel eşyalarımızı orada bırakmış bulunuyoruz. Bu-nu Quar gibi büyük bir Tanrının adına yapmak bize onur ver-di ve gördüğünüz gibi bunun karşılığında o da bizi yolculuğu-muzda ödüllendirdi." "Sizi ararsam gücenmezsiniz, değil mi, Efendi?" diye sorduKomutan. Zarif bir selamla, "Bizim saklayacak hiç bir şeyimiz yoktur,ya şeydi," dedi mütevazı ibn Jad. Tabi ki yok, diye düşündü Komutan. Buna hazırlıklıydılar.Yine de yapılması gerekenleri yapmak zorundaydı. O adamla-rına aramayı başlatmalarını emrederken, Auda bin Jad dagûmlznn liderine yükleri indirmelerini buyurdu. "Bunların içinde ne var?" diye sordu sedyeleri işaret ede-rek. "Naaşlar, ya şeydi" diyerek cevap verdi ibn Jad alçak, say-gı dolu bir tonla. "Bir cenaze alayı olduğumuzu belirtmiştimzannedersem." Komutan irkildi. Evet adam bir cenaze alayı olduklarınısöylemişti ama o bunun göstermelik bir şey olduğunu zannet-miş, belki de merhum olmuş bir imamın cenazesini doğum ye-rine götürüyorlar diye düşünmüştü. Auda ibn Jad denen ada-mın yanında ceset taşıdığı hiç aklına gelmemişti. Komutan ce-setlere baktı. Dışardan somurtmasına rağmen, içinde rahatla-mıştı. "Cesetler mi? Kusura bakmayın, Efendi ama bunların şehregirmesine izin veremem. Hastalık tehlikesi..."58

GECENİN PALADİNİ "Sizi temin ederim ki bu söz konusu değil. Gelin, Komutankendiniz görün." Komutan'ın, siyahlı adamı, sedyelerin yattığı,düzlüğün kumlu topraklarına doğru takip etmekten başka birşansı yoktu. Hayatı boyunca sayısız ceset görmesine rağmen,Komutan, sedyelere oldukça isteksiz yaklaştı. Savaş alanındaparçalanmış bir cesetle yaz sıcağında beklemiş bir ceset ara-sında çok fark vardı. İlk sedyeye yaklaşan Komutan kendiniolacaklara hazırladı. Üzerinde hiç sinek uçuşmaması tuhaftı.Komutan çürüme kokusu da almayınca, siyahlı adama şaşkın-lıkla baktı. Komutan'ın düşüncelerini okuyan adam bu başarıona ait değilmiş gibi gülümsedi. Sedyeye yaklaştığında gülüm-'semesinin yerini çok üzgün bir resmiyet aldı. Bir el hareketiy-le Komutan'ı bakmaya davet etti. Bu kadar yakından bile neçürümenin mide bulandırıcı kokusundan ne de bunu kapaya-bilecek bir parfümden, eser yoktu. Tiksintisi merakla kaybo-lan Komutan eğildi ve içeri baktı.Gözleri fal taşı gibi açıldı. Elleri mükemmel bir kılıcın taşlı sapının üzerine konulmuş,huzurla yatan yirmi beş yaşlarında genç bir adam vardı. Siyahsaçları ve özenle tıraş edilmiş sakallanyla yakışıklı bir adamdı.Ayakucunda büyük ihtimalle onu mağlup eden düşmana ait kı-rık bir kılıç yatıyordu. Parıldayan siyah bir zırh giymişti ve göğ-sü Auda bin Jad'ın sancaklarında görünen desenle süslenmişti.Dıştan sanki az önce uyuyakalmış gibi görünüyordu. Alnı o ka-dar pürüzsüz ve lekesiz, saçları o kadar siyah ve parlaktı ki ko-mutan kendini beyaz alna dokunmaktan alıkoyamadı. Et soğuktu. Boyundaki nabız durmuştu. Göğsü de inip

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 26: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kalkmıyordu. Bir adım gerileyen Komutan siyahlı, adama şaşkınlıkla bak-tı.59

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Bu adam ne zamandır ölü?""Yaklaşık bir aydır.""Bu, bu imkansız!" "Bizim Tanrımızın rahipleri için değil, ya şeydi. Onlar vü-

cut sıvılarını çürümenin doğal gelişimini erteleyen veya tama-mıyla durduran sıvılarla değiştirmenin sırrını öğrendiler. Bu ol-dukça ilginç bir işlem. Beyin burundan çekilerek çıkartılıyor." Benzi atan Komutan "Yeter!" dedi elini kaldırarak. "Sizin şuTanrınız da kimmiş?" "Beni affedin ama adını inanmayanların yanında söyleme-mek için kutsal bir yemin ettim," dedi kibarca."Quar'm düşmanı değildir umarım." "Yüce ve kudretli Quar'ın düşmanları olması mümkünmü?" dedi kara kaşlarını kaldırarak. Bu ifade üzerine Komutan ne diyeceğini bilemedi. Eğer bukonunun üzerine giderse, yüce ve kudretli Quar'm gerçekten-de korkması gereken bazı şeyler varmış gibi gözükecekti. Yi-ne de bunu açığa çıkarmamak onu rahatsız ediyordu. Birazdaha bilgi edinmeyi umarak "Papazlanmz ölümün sonuçlarınıele geçirdiklerine göre neden kendisini yenmek için bir yolaramıyorlar?" dedi.Komutan. İbn Jad "Bunun üzerinde çalışıyorlar ya şeydi," dedi soğukbir edayla. Komutan vazgeçti ve hayretler içerisinde sedyede yatan ce-sede baktı. "Bu kim ve onu neden yanınızda taşıyorsunuz?" "O benim insanlarımın kalifiydi. Ben de naaşım evine, acı-lar içerisindeki babasına geri götürmekle görevlendirildim.Genç adam, mükemmel bir adam olan Kich Amiri'nin yanın-da Pagrah Çölü'nün bedevileriyle dövüşürken öldürüldü. Onutanır mısınız Komutan?"60

GECENİN PALADİNİ "Evet," dedi adam kısaca. "Bana Simdari Kaliflerinden biri-nin evinden bu kadar uzaklarda ne diye savaştığını söyleyebi-lir misiniz, Efendi?" Soğuk gözlerinden fırlayan, yılların askerini bile titreten birbakışla "Bana güvenmiyorsunuz, Komutan," dedi Auda ibnJad aniden. Tam Komutan cevap verecekken ibn Jad ellerinişakaklarına koyarak kafasını salladı. "Lütfen beni affedin," de-di alçak sesle. "Görevinizi yapmaya çalıştığınızı biliyorum. Bensabırsız biriyimdir. İyi bir yolculuk olmamasına rağmen bitme-sini istemiyorum." İçini çekerek kollarını göğsünde kavuştur-du. "Bu haberi kralımıza vermekten korkuyorum." Cesedi işa-ret ederek "Bu onun tek oğluydu. Yaşlılığında güveneceği oğ-lu. Şimdi de makul sorunuzu cevaplayayım. Kalif Khandar da-ki Hükümdar Divanını ziyaret ediyordu. Amir'in namını duyanKalifimiz, harp sanatını bir ustanın ellerinden öğrenmek içinKich'e gitti. Aşağılık bedeviler onu arkasından vurarak öldür-düler. " İbn Jad'ın hikayesi akla yakın görünüyordu. Komutan,Amir'in Pagrah Çölü'nün bedevilerine saldırdığı hakkında de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 27: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dikodular duymuştu. Tara-kan İmparatoru'nun; bilgiye diğerbütün güçlü içkilere olduğu kadar susamış olan bir adam,uzak diyarlardan gelen, değişik tanrılara tapan ziyaretçileri teş-vik ettiği biliniyordu. Evet, çok temiz ve hoş bir hikayeydi bu,çok temiz ve hoş..."Şu diğer sedyelerde ne taşıyorsunuz, Efendi?" "Ah sizi çok duygulandıracak bir manzara bu ya şeydi. Ge-lin." İlkinin arkasında yatan diğer iki sedyeye doğru yürürkenKomutan göz ucuyla birliklerinin kervanın mallannı aramayıbitirdiklerini gördü. Yakında bir karar vermek zorunda kala-61

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANçaktı. Bütün içgüdüleri, vücudundaki bütün sinir uçları onuuyarıyordu; onları uzak tut! Lakin bir nedene ihtiyacı .vardı. Başka bir asker, belki de efendisi için hayatını feda etmişbir fedai görmeyi bekliyordu. Sedyenin içine bakan Komutannefesini tuttu. "Kadınlar!" dedi bir sedyeden diğerine bakar-ken. "Kadınlar!" dedi ibn Jad paylamayla. "Tanrıçalar deseniz bi-le bu yetersiz kalır çünkü bu sefil ölümlüler dünyasında onla-rınki gibi bir güzelliğe rastlayamazsınız. Bakın onlara Komu-tan. Şu an bakabilirsiniz çünkü Kalifimizin ölümünden önceonların güzelliğini görmek hayatınıza malolurdu." İkisinin yüzüne de beyaz tül peçeler örtülmüştü. Saygılı birmerasimle ibn Jad ilkinin peçesini açtı. Kadının klasik hatlarıvardı fakat o solgun yüzünde vahşi bir gurur ve sert bir karar-lılık ifadesi vardı. Uzun siyah saçları, güneşte mavi tonlarındaparlıyordu. Yaklaşan komutan, silik bir yasemin kokusu duy-du. Auda bin Jad diğer kadına döndü ve Komutan, dokunuşu-nun daha da nazikleştiğini gördü. Yavaşça hareketsiz bedeninüzerindeki tülü açtı. Önünde yatan kadına bakan Komutankalbinin acıma ve hayranlıkla çalkalandığını hissetti. İbn Jaddoğru söylemişti. Asker daha önce hiç bu kadar güzel bir ka-dın görmemişti. Teni krema gibiydi. Hatları mükemmeldi. Saç-ları dans eden alev parçaları gibi narin omuzlarına dökülmüş-tü. "Kalifimin karıları" dedi bin Jad ve Komutan ilk kez sesin-de acıyı hissetti. "Efendimin dönüşünü sabırsızlıkla bekledik-leri saraya cansız bedeni getirilince, elbiselerini yırtarak, hıçkı-rıklarla ağlayarak ona doğru atıldılar. Kızıl saçlı olan, onu dur-duramadan, Kalif in kılıcını aldı. Onsuz yaşayamayacağını söy-62

GECENİN PALADtNİleyerek, kılıcı güzel vücuduna geçirdi ve Kalifin başucundaöldü. Kızıl saçlının Tanrımızın huzurunda Kalife daha önceulaşmış olmasını kıskanan diğeri de arkasına sakladığı bir han-çeri çıkarıp kendisini öldürdü. İkisi de vatanımdan sultanlarınkızları. Onları kocalannın türbesine gömülmeleri için götürü-yorum." Kadınların güzelliği ve bu trajik ve romantik öyküyle başıdönen Komutan ne yapması gerektiğini düşündü. Simdari'libir Kalifin, hem İmparator'un hem de Amir'in arkadaşının na-aşının şehre girmeye hakkı vardı. Sultan, eğer KhandarDivanı'na yaptığı, yıllık ziyaretlerinden birinde İmparator tara-fından bir cenaze alayını ağırlayıp ağırlamadığı sonılursa ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 28: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Sultan böyle bir alaydan haberi olmadığını söylemek zorundakalırsa, Komutan'ı asla affetmezdi. Buna ek olarak Komutan,daima sıkıntıdan ölmek üzere olan sultanını, bu egzotik ziya-retçilerle tanışma, bu kederli, aşk, savaş ve kendini kurban et-me hikayesini duymaktan alıkoyabilir miydi? Komutan'ın bütün bu parıldayan altına karşı tutacağı tekelementi saf, katı demirdi; Auda ibn Jad'a karşı duyduğu hoş-nutsuzluk ve güvensizlik. Hâlâ bu konuyu düşünen Komutanyanı başında bir adamını ve gûmlann liderini buldu. "Şunlar dışında," sedyeleri göstererek "Kervanın aramasınıtamamladık efendim," diyerek rapor verdi. Buna, gûmlarm lideri ufak bir çığlık atarak, tepki gösterdi.Auda ibn Jad ona kendi dillerinde çabuk ve sert bir cevap ver-di. "Bu patlamayı hoş görün ya şeydi. Adamım kendini kay-betti. Bir daha olmayacak. Cesetleri aramaktan bahsediyordu-nuz. Lütfen devam edin." Komutan kuşkuyla "O olanlar da ne demekti, Efendi?" di-ye sordu.63

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Lütfen Komutanım, önemli bir şey değildi.""Rica ediyorum." "Eğer gerçekten bilmek istiyorsanız." Utanmış görünüyorduibn Jad. "Papazlarımız bu cesetlerin üzerine bir lanet koydu.Huzurlarını bozan biri olursa, bu insan dehşet verici bir şekil-de ölecek ve Kalif ve karılarına hizmet etmesi için cennetegönderilecek. Sesini gizli bir fısıldamaya dönüştüren ibn JadÖzürlerimi kabul edin Komutan. Gûmlann lideri Kiber, çok iyibir asker olmasına rağmen batıl inançları vardır. Onu ciddiyealmayınız. Arayın cesetleri.""Yapacağım," dedi keskin bir ses tonuyla. Emri vermek için askerine dönen Komutan adamın yüzün-deki donuk ifadeden ibn Jad'ın söylediklerini oldukça iyi duy-duğunu anlamıştı. Komutan ağzını açtı. Asker ona yalvarangözlerle baktı. Komutan kızgın kızgın Kalif in cesedine gitti. Cesedin üze-rinde yattığı döşeği aramak için elini uzattı ve yüksek sesle"Quar beni bilinmeyen kötülüklerden korusun," dedi. Döşeğiniçine, bedenlerin yarısını kaplayan tüllerin altına, hatta zırhıniçine bile bir çok şey saklanmış olabilirdi. Hızlanan bir fırtınanın sesi gibi ürkütücü uğultu, Komu-tan'ın tüylerinin diken diken olmasına sebep oldu. İstemedeneli geri çekildi. Kısa bir süre için yukarı bakınca uğultunungamlardan yükseldiğini gördü. Adamlar geri çekiliyor, sahip-lerinin huzursuzluğunu hisseden atlar yerlerinde duramıyor-lardı. Köleler bir araya toplanıp yürekler acısı bir yakarış tut-turdular. Auda ibn Jad onların etrafında dönüyor ve kendi di-linde bağırıyordu. El hareketlerinden onlara iyi bir dayak ata-cağını söylediği anlaşılıyordu. Feryatlar sustu fakat köleler,gûralar, atlar ve develer dahil -ki pek akıllı hayvanlar değiller-64

GECENİN PALADİNİ ,j Konıutan'ı cesaretini kaybetmesini sağlayan korku dolugözlerle izliyorlardı. İbn Jad'm yüzü gergindi. Duygularını saklamaya uğraşsa dagörünüşe göre o da içinde batıl inançları olan bir köylüydü.Aniden elini çekti Komutan.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 29: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Soylu ölüleri rahatsız etmeyeceğim. Sen ve adamların şeh-re girebilirsiniz. Fakat bunlar şehir duvarlarının dışında kalma-lı. Eğer lanetlilerse, Quar'ın kutsal bölgesine iyilik getirmez-ler." En azından bu çıkmazı çözdüm, diye düşündü Komutan.Belki de Auda ibn Jad ve adamları buna kırılıp giderlerdi. Ama siyahlı adam gülümsüyor ve zarafetle eğiliyordu. Par-maklarını kalbi, dudakları ve alnına götürerek selam verdi. "Adamlarıma naaşları muhafaza etmeleri için emir verece-ğim," dedi. Aslında birliklerine bakarken bunun gerekli olma-dığını biliyordu. Lanet kelimesi veba gibi yayılacaktı. Hırsızlartanrısı Benario'nun yandaşları, cesetlerden küpeden fazla birşey çalamazlardı. Eli kalbinin üzerinde eğilen Auda, "Size minnettarım," de-di. Komutan beceriksizce karşılık verdi. "Umarım bu akşam,bana Sultan'ın sarayına giderken eşlik ederek beni onurlandı-rırsınız. Devlet işleri, Haşmetlimin dünyayı görmesini engelli-yor. Bana aktardığınız hikayeler çok hoşuna gidecektir." Auda ibn Jad bu kadar ilgiyi hak etmediğini söyledi. Ko-mutan sabırla, onu, hak ettiğine ikna etti. Auda ısrarla hak et-mediğini söyledi. Makul miktarda, itiraz etmeye devam etti vesonunda zarifçe kabul etti. İçini çekerek arkasını döndü Ko-mutan. Bu adamı ve gwralannı şehirden uzak tutmak için ge-çerli hiç bir nedeni olmamasına rağmen, o elinden geleni yap-mıştı. En azından dehşet verici lanetleriyle, cesetler, şehri kir-65

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANletmeyecekti. Auda ibn Jad'la bizzat kendisi ilgilenecek, adam-larına da .şûralardan gözlerini ayırmamalarını tembihleyecekti.Ne de olsa otuzdan fazla değildiler. Sultanın karıları bile onla-rın iki katıydı. İdrith'i dolduran binlerce insanın arasında, de-rin bir kuyuya düşmüş yağmur damlaları gibi kalacaklardı. Kendisine olayın kontrol altında olduğunu söyleyerek atı-na binmeye başladı. Fakat içindeki huzursuzluk diretiyordu.Ayağı üzengide, elleri dizginlerdeyken, duraksadı ve siyahlıadama son bir kez baktı. Şişkin gözkapaklannın altından, Auda ibn Jad'm gözleri,Kiber'in gözlerinin içine bakıyordu. Bu karşılıklı bakışla birçok şey söylenmişti. Fakat belki de masum şeylerdi bunlar.Komutan öğlen güneşinin altında titredi."Ben..." dedi sertçe, "batıl inançları olan bir köylüyüm." Atına atlayan Komutan, kapıların Auda ibn Jad için açılma-sını emretmek için dört nala gitti.66

1V Komutan'm önceden tahmin ettiği gibi, Sultan, Auda ibnJad'a bayılmıştı. Sultan, kanlan arasındaki en son gözdeleri vecariyeleri saraydan aynlıp, şehir sınırlannın dışında yatan mevta-lara ziyarette bulunmalıydılar. Kadınlar genç ve yakışıklı Kalifiçin iç geçirdiler. Auda ibn Jad hikayesini güzel anlatmıştı. Kızılsaçlı kadının kocasının üzerine düşerek öldüğü kısımlan o kadariçten anlatmıştı ki divandaki bir çok gözyaşlarla dolmuştu. Bunun hemen ardından geç saatlere kadar devam eden şata-fatlı bir yemek verildi. Şarap, çoğu Komutan'ın midesine olmaküzere, su gibi aktı. Normalde Komutan pek içmezdi ama bugünısınması gerektiğini düşünüyordu. Auda ibn Jad'da kanını don-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 30: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

duran birşeyler vardı. Fakat bunun ne olduğunu tam olarak bi-lemiyordu. İdrith'in dağlannda yetişmiş üzümlerden yapılan, katıksız iç-kiden, altıncı bardağını yudumlarken, karşısında, ipek yastıklar-da bağdaş kurmuş oturan adama uzun uzun baktı. Gözlerini ibnJad'dan alamıyordu. Kendisini, kobralann kurbanlan üzerindekullandığı iddia edilen korkunç cazibeye kapılmış gibi hissedi-yordu. Başı dumanlı Komutan, sorunun Auda bin Jad'ın yüzü oldu-ğuna karar verdi. Adamın yüzü fazla pürüzsüzdü. Üzerinde hiç MARGARET WEIS & TRACY HICKMANçizgi yoktu. Duygudan, iyi ve kötü insancıl duygulardan eseryoktu. Ağzının kenarlan, ne yukarı ne de aşağı bakıyordu. So-ğuk torbalı gözler ne mutlulukta ne de kızgınlıkta kısılıyordu.İbn Jad zevk almadan yiyip içiyordu. Kızların kıvrak danslannıarzu duymadan izliyordu. Taş gibi bir yüz, diye karar verdi Ko-mutan. Midesine bir parça soğuk kil gibi oturmaktan başka birişe yaramayan, bir bardak şarap daha içti. En sonunda Sultan, gözdesinin yatağına gitmeye karar verdi.Misafirinden çok memnun kalan Sultan, ona kendi parmağındanbir yüzük verdi. Paha biçilmez bir şey olmadığına dikkat etti, Ko-mutan kızarmış gözleriyle. Görünüşü kendisinden daha değerliolan bir taştı. Auda ibn Jad'ın da mücevherler hakkında bilgisi ol-duğu yüzüğü alırken gözlerinde beliren alaylı ifadeden belliydi.Sultan'ın saraya ertesi günde gelmesi için yaptığı daveti, yolculu-ğunu uzatmaması gerektiğini söyleyerek geri çevirdi. Kralı oğlu-nun ölümünden bihaberdi. Auda ibn Jad, onun bu haberi, güve-nilir bir dost yerine bir yabancıdan duymasından korkuyordu. Esneyen Sultan çok anlayışlıydı. Komutan ferahlamıştı. Sabahbu adamdan ve iyi korunmuş cesetlerinden kurtulacaklardı. Aya-ğa zorla kalkan Komutan, tamamıyla ayık olan ibn Jad'la sarayındolambaçlı yollarında ilerledi. Merdivenlerden inerken sendele-yen Komutan, sarayın önündeki süs havuzuna düşmekten kılpayı kurtuldu; onu ibn Jad tutmuştu. Sonunda çeşitli kapılardangeçerek şehre vardılar. Ay ışığıyla aydınlanmış İdritlı sokaklarına geldiklerinde ibnJad etrafına şaşkın şaşkın baktı. "Bu labirent gibi yollar kafamı kanştınyor komutan. Korkarımkaldığım çadırın yolunu unuttum. Eğer beni oraya kadar..." Kesinlikle. Bu adamdan kurtulmak için ne olsa yapardı. İbnJad yanında Komutan, sokaklarda sallana sallana ilerledi ve bir-68

GECENİN PALADİNİden açıklanamaz bir nedenle hızı yavaşlattı. Komutanın içinde, eski askerlik içgüdüsü umutsuz bir uyancığhğ1 att1' Komutan bunu duydu ama artık çok geçti. Arkasından bir kol onu tuttu. İnanılmaz bir güçle onu nefes-siz bırakarak boynuna sanldı. Komutan korkuyla ayıldı. Kaslangerginleşti, kolu karşı koymak için kalktı... Komutan çenesininhemen altından giren bıçağın yakıcı acısını hissetti. Bıçağı tutanel o kadar yetenekliydi ki, Komutan geri kalanını hissetmedi.Sadece korkuyla... kızgınlıkla ürperdi.Sonra hiç bir şey. Komutan'ın cesedi sabah bulundu. İdrith şehrini, korku için-de bırakan, tüyler ürpertici buluşlardan ilkiydi. İki sokak ötede,kaldınmın kenarında, yaşlı bir adamın cesedi bulundu. Kuzeyedoğru on sokak ötede, bir baba, genç bakire kızını uykusunda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 31: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

öldürülmüş olarak bulmak için uyandı. Güçlü gürbüz bir adamıncesedi, havuzun üzerinde yüzerken bulundu. Dört çocuk anne-si bir kadın dar sokakların birinde ortaya çıktı. Muhafızlar hızla surlann dışına, yabancıları sorguya çekmeyegittiler fakat Auda ibn Jad ve cenaze alayının ortadan kayboldu-ğunu gördüler. Gidişlerini İliç kimse duymamıştı. Güneşten kav-nılmuş toprakta lıiç izleri kalmamıştı. Yüzlerce asker dört bir ya-na dağıldı ama ne siyahlı adam ne gûmlan ne de hasır sedyeler-deki cesetlerden hiç bir iz bulunamamıştı. Şehirde gizem derinleşti. Kurbanlar öylesine seçilmişti; yürek-li bir asker, yaşlı bir dilenci, genç ve güzel bir bakire, bir anneve eş, yapılı bir genç. Fakat ortak bir özellikleri vardı öldürülmeşekilleri. Bütün kurbanların boğazı, özenle, bir kulaktan diğerine ka-dar kesilmişti. Ve en korkunç olanı da, hepsinin de kanlan gi-zemli yollarla çekilmişti.69

QUAR'INKİTABI I

1

Bedevileri en çok, hapishanenin gürültüsü ve pis kokusurahatsız ediyordu. Çölün melodilerine; kumullarda esen rüz-garlara, fırtınada gerilen çadır iplerine, bekçi köpeklerininhavlamasına, günlük işlerini yapan kadınların seslerine, yenibir av yakalayan şahinin çığlıklarına alışık olan genç adamlar,hapishanenin gürültüsüyle sanki derileri yüzülüyormuş gibioluyorlardı. Amir'in askerleri, Tel yakınlarındaki kampa düzenlenenbaskında yakalanan çöl gezginlerine kötü davranmıyorlardı.Alakası yoktu. Bedevilerin bunu bilmesine imkan olmadığıhalde, onlara diğer bütün mahkumlardan daha iyi davranılı-yordu. Yaralarını iyileştirmeleri için doktorlar gönderilmişti.Her gün egzersiz yapmalarına ve kısa bir süre için de olsa ai-lelerini görmelerine izin veriliyordu. Fakat Akar, Hrana veAran kabilelerinden gelen mahkumları özgürlüklerinden malı-nım bırakmak, Amir'in onlara yapabileceği en dayanılmaz iş-kenceydi. Mahkumlar ilk getirildiklerinde, hapishane avlusunda top-lanmışlardı ve Amir onlara bir konuşma yapmıştı. Sihirli tahta atında oturan Amir "Sizi savaş sırasında izledimve çok etkilendiğimi sizlerden saklamayacağım. Tüm yaşamım MARGARET WEIS & TRACY HICKMANboyunca Akhran taraftarlarının cesareti ve hünerleri hakkındaefsaneler duymuştum." Bunu duyana kadar gözleri yerde, ses-siz sessiz duran bedeviler, Kannadi'nin Tanrılarının adını bil-mesinden hoşnut ve şaşkın, kafalarını kaldırmışlardı. Amirböyle ayrıntıları aklında tutmayı kendisine amaç edinmişti.Kendi adamlarını da,"sık sık onlara isimleriyle hitap ederek,bir başarılarını hatırlatarak şaşırtırdı. Kendisi de eski bir asker

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 32: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

olan Amir, böyle şeylerin kalbe dokunduğunu ve ölümsüz birsadakat kazandırdığını biliyordu. Derin bas sesiyle "Kendi gözlerimle görene kadar bunainanmamıştım," dedi. Burada çarpıcı bir şekilde durdu ve söz-lerinin endişeyle bekleyenlerin içine yağ gibi sızmasını bekle-di. "Sayıca az ve hazırlıksız olmanıza rağmen şeytanlar gibi dö-vüştünüz. Sizi bozguna uğratmak için kumandamdaki bütünaskerleri kullanmak zorunda kaldım ve ordumun gücünün ye-terli olmadığından korkmaya başlamıştım." Bu tam olarak doğru değildi; sonucun ne olacağından hiçşüphe duyulmamıştı. Amir'in güneyi ele geçirmek için oluştur-duğu ordunun gücü göz önünde bulundurulursa, Kannadi sa-dece göstermelik bir güç uygulamıştı. Öfkeli gözlerin gururlaparlamasını görmek onu on kez ödüllendirdiği için kendi le-hine yalan söylemeyi karşılayabilirdi. Dramatik bir şekilde Pagrah Çölü'nü göstererek "Sizin gibi

adamlar orada harcanıyor," dedi Kannadi. "Koyun çalmak ye-rine, ülkelerin servetini ele geçirebilirsiniz. Karanlıkta birbiri-nizi bıçaklamak yerine savaş alanlarında cesur düşmanlarameydan okuyabilirsiniz. Size bunu ve daha fazlasını vaat edi-yorum! Benim için dövüşün ve size ayda otuz gümüş tumanödeyeceğim. Ailelerinize şehirde bedava evler vereceğim. Ka-dınlarınız mallarınızı pazarlarda satabilecekler. Ve ele geçirdi-74

GECENİN PALADİNİ"imiz şehirlerden elde edeceğimiz ganimetlerden adil bir payda cabası." Bedevilerin çoğu başlarını sallayıp itiraz ediyorlardı fakatKannadi bazılarının yere bakıp huzursuzca ayaklarım yeresürttüklerini gördü. Buradakilerin çoğu Kalifleriyle, Kich bas-kının da yan yana dövüşmüşlerdi. Kannadi, onlara atlarınınzengin saraylara doğru dört nala koştukları, altınları, mücev-herleri çaldıkları ve sultanların güzel kızlarını elde ettikleri za-manları bilerek anımsatmıştı. Amir kendisini kandırmıyordu.Şu anda yeni askerler kazanmanın mümkün olacağını sanmı-yordu. Ne de olsa adamlar ailelerinin götürülmelerini daha ye-ni izlemişlerdi; savaşta, yanıbaşlannda, arkadaşlan ölmüştü.Fakat fırlattığı bu okun, hayal güçlerini delip, gitgide iltihapla-narak, orada saplı kalacağını biliyordu. Zohra'nm üvey kardeşi Seyih, bir adım öne çıktı. "Ben Hra-na adına konuşuyorum. Biz Şeyhimizden başka hiç kimseyehizmet etmeyiz!" diye bağırdı. "Bu Akar için de geçerli," diyen bir ses ve hemen ardındanda "Aran için de," diyen başka bir ses geldi.

Cevap vermeden döndü Kannadi ve hapishane avlusundandört nala uzaklaştı. Bedeviler Amir'in kızdığını zannetmişlerdive onun burnunu sürttürdükleri için birbirlerini tebrik ediyor-lardı. O kadar huysuz ve şamatacıydılar ki muhafızlar onlarıhücrelerine götürmeden, en gürültücü olanı dövmeyi uygungördüler. Oysa Kannadi kızgın değildi. Bu adamların söylediklerininasıl anlamı onu o kadar büyük bir güçle sarsmıştı ki atındandüşmemesi bir mucizeydi. Düşüncelere dalmış bir halde sara-ya döndü ve derhal İmam'ı çağırttı.Önceleri Sultan'm özel çalışma odası olan odada, paha bi-75

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 33: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANçilemez halıların üzerine çamur ve tezek bulaştırdığının farkı-na varmadan bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. "Şeyhlerini ge-tirmek imkansız" dedi. "Sahiplerininki dışında uzatılan bütünelleri koparacak eski köpekler onlar. Fakat bu yavru eniklerfarklı. Onlara başkasının tuttuğu halkalardan atlamayı öğrete-biliriz, özellikle kendi içlerinden birinin. Onların arasından gü-vendikleri ve izleyecekleri birini kandırmalıyız, Faysal. Fakataynı zamanda tamamıyla bizim kontrolümüz altında olacak bi-ri. Sence bu mümkün mü, İmam?" "Quar'ın yardımıyla her şey mümkündür, Efendim. Sadecemümkün değil kabildir. Kalifleri Khardan'ın bu kadar gizemlibir şekilde ortadan kaybolması çok acı," diye ekledi, yüz ifa-desi hafifçe değişerek.Kannadi İmam'a keskin bir bakış attı, "O öldü.""Cesedi bulunamadı." "O öldü," dedi soğuk bir sesle. "Meryem bana savaştaölümcül bir şekilde yaralanarak, düştüğünü söyledi. Cesedinbulunamayışına gelince, vahşi hayvanlara yem olmuştur."Kannadi kara gözlerini Faysal'a dikmişti. "İkimiz de bu bede-vileri yanımızda görmek tarafımızda istiyoruz, İmam!" "Bir farklılık var Kralım," dedi Amirin meşum bakışındanbiraz olsun rahatsız olmayan Faysal. "Sen onların bedenleriniistiyorsun. Bense ruhlarını." Günler boyunca İmam hapishaneyi ziyaret etti. Amire bel-li etmese de, Kannadi'nin çok değerli bir fikri kuyruğundanyakalamış olduğunu fark etmişti. Kuyruğun ucundaki canava-n yatıştırıp onların işine yaramasını sağlamak da İmam'a düşü-yordu. Sonuç olarak, genç adamlarla konuşuyor, onlara ailele-rinden haber getiriyor, karılarına, çocuklarına ve annelerine iyibakıldığını temin ediyor, zor gezgin hayatıyla şehir hayatı ara-76

GECENİN PALADİNİndaki farklılıkları sıralıyor, yerleşik şehir hayatının avantajla-ra övüyordu. Akıllı İmam ne Quar'dan, ne de Akhran'dan hiçbahsetmiyordu. Genç adamlann kendi sonuçlarını çıkarmala-rına izin veriyordu. Dikkatini özellikle bir kişi çekmişti. Zindanın, küçük, darve penceresiz hücresinde, tek başına oturan, Khardan'ın üveykardeşi Ahmet, o kadar karanlık ve kasvetli bir umutsuzlukiçinde boğuluyordu ki... Hapishanedeki koku zehirliydi. Günde bir kez tutukluların,cezaevinin içinde dolaşmaya ve ihtiyaçlarını gidermeye izinle-ri vardı, ama hepsi buydu. Günün geri kalanında hücrenin birköşesiyle idare etmek zorundaydılar. Her gün köleler tarafın-dan temizlense de, havada devamlı insan dışkısı ve hastalıkkokusu vardı. Ahmet yemek yiyemiyordu. Koku yiyeceklerin içine işli-yordu, suyu lekeliyordu. Acı, ızdırap ve işkenceyi anlatan sesyılgınlık vericiydi. Yanındaki hücrede, Benario'nun şanssız birtakipçisi, pazar boşken, çalıntı mallarla kaçarken yakalanmış-tı. Ders vermek için zavallının elleri kesilmişti. Şuurunu kay-bedene ya da yaygaradan sıkılan bir gardiyan kafasına yumru-ğu indirene kadar acıyla inleyip, uluyordu. Diğer yanındaki hücrede, Kharmani'nin yandaşlarına borç-lu bir adam, iğrenç bir öksürüğe tutulmuş sabah akşam kurukürü öksürerek yatıyor, hapiste kapalıyken para biriktiremeye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 34: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ceğini söyleyip, ağlayıp sızlanarak, hayatını harcıyordu. Ahmet'in karşısında saf bir izleyici kitlesine sahte yaralaryutturan bir dilenci gerçek yaralara sahip oluyordu. İki hücreaşağıda bir kadına tecavüz ettiği için Ölüm Kulesinden atılma-ya mahkum olan bir adam onu duymayan Amir'e sabah akşamduvarlara vurarak, ikinci bir şans için yalvarıyordu,.77

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN İlk zamanlar hücrelerden çıkmak onu rahatlatıyordu amabir zaman sonra bu onun için bir işkence halini almıştı. Onugörmeye gelen, kapıdaki parmaklıkların arasından elleriniuzatan bir eşi veya ağlayan bir annesi yoktu. Macit'in bir çokkarısından biri olan kendi annesi kamptaki baskında yakalan-mıştı. O da bu şehirdeydi ama gelemeyecek kadar hastaydı.Ahmet bunu, ara sıra onu ziyarete gelen, Khardan'ın annesi,Badia'dan öğrenmişti. Yüzündeki karanlık, vahşi ifadeden gencin saçma birşeyleryapabileceğini düşünen Badia, aceleyle "Askerler ona zararverecek bir şey yapmadılar," dedi onu rahatlatmak için. "Ger-çekten de çok iyi ve kibardılar. Onu Komutanlarından birininevine götürdüler ve karıları ona öz kardeşleriymişçesine iyibakıyorlar. İmam da onu görmeye geldi ve onun için dua bi-le etti. Fakat kız kardeşinin doğumundan sonra eski gücünütoplayamadı Ahmet. Akhran'a güvenmeliyiz." Akhran! Tek başına ızdırap çeken Ahmet tanrının adına sö-vüp saymıştı. Bunu bana, insanlarıma neden yaptın? Başı elle-rirıde, sıkıca kapanmış parmaklarının arasından gözyaşları sı-zarken, sorgulamıştı Tanrısını. Bugün benim doğum günüm-dü. On sekiz yaş. Benim için bir baigha düzenlenirdi. Macit;Ahmet'in babası ve Akar aşiretinin şeyhi, unutsa bile Khardanbirşeyler ayarlardı. Macit büyük ihtimalle unuturdu; bir sürüoğlu vardı ve sadece en büyükleri olan Khardan'la gurur du-yardı. Ahmet'in buna bir itirazı yoktu. O da Khardan'a bütün kal-bi ve ruhuyla tapıyordu. Bir çok yönden Khardan'ı sert, de-vamlı bağıran, asabi Macit'ten daha fazla babası olarak görü-yordu. Khardan bu günün küçük kardeşi için özel bir gün ol-masını sağlardı. Bir hediye! Belki de Kalifin taşlarla bezeli78

GECENİN PALADİNIuançerlerinden biri. Khardan'ın çadırında sadece ikisi için ha-zırlanmış bir akşam yemeği; ayağa kalkamayana kadar kımıziçerler, Pukah'ın kan emici hortlaklar, leş yiyici delhamlar vebüyüleyici ve ölümcül ghaddaûaûa ilgili hikayelerini dinler-lerdi. Yan hücredeki hırsız aklını kaybetmiş gibi bağırıp çağırma-ya başladı. Ahmet hıçkırdı. Yerin üzerine serilmiş hasıra yata-rak yüzünü koluyla kapatarak, acı acı ağlamaya başladı."Oğlum." Yumuşak, sempatik ses Ahmet'in kanayan ruhuna merhemgibi gelmişti, mutsuzluğuyla o kadar boğulmuştu ki anahtarınçevrilip kapının açıldığını duymamıştı. İrkilerek oturdu ve göz-yaşlarını sildi. Hücresine giren İmam'ı zarif bedenine kuşkuy-la bakarak, yatağı olan yerdeki kirli döşeğin üstünde büzüldüve duvardaki bir çatlakla ilgileniyormuş gibi yaptı. "Savaşta bir yara aldığını duydum. Canın acıyor mu oğ-lum?" diye sordu, İmam usulca. "Doktor çağırtayım mı?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 35: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Burnunu çekerek, kaftanının koluna sildi ve yırtıcı bir ba-kışla tam karşısına bakmaya başladı. İmam içten içe gülmüştü. İçgüdüsel olarak tam zamanındageldiğini anlamış, Quar'a kendisini bu körpe kuzunun yanına,onu kurtlardan kurtarabilmesi için tam zamanında yolladığıiçin teşekkür etmişti. "Yarana bir göz atayım," dedi İmam. Oysa bu genç adamıngözlerini yaşlarla dolduranın, kafasındaki yara değil kalbinde-ki yara olduğunu çok iyi biliyordu. Ahmet karşı koymak için kafasını çabukça eğip kaldırdı fa-kat Faysal bunu görmezlikten geldi. Başlığını çıkararak, yara-ya baktı. Savaş sırasında Ahmet bir kılıcın düz tarafını kafası-na yemişti. Darbeyle derisi kesilmiş ve şuurunu kaybetmişti.79

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANBir gün boyunca baş ağrısı çekmekten başka bir etkisi olma-mıştı. ,"İz kalacak," dedi İmam. Ahmet, birden, hırçın bir ifadeyle "Bu çok iyi olur," dedi.Birşeyler söylemesi gerekiyordu. İmam'ın ona gösterdiği ilgive parmaklarının nazik dokunuşu onu neredeyse tekrar ağla-tacaktı. "Ağabeyimin buna benzeyen bir sürü yara izi var. Bubir savaşçının izidir." İçten içe sevinen Faysal, "Amir gibi konuştun," dedi. Dahaönce Ahmet'le bir çok kez ilgilenmişti ama o daha önce onunyüzüne bile bakmamıştı. İmam siyah saçlarını okşadı. "Banagöre bu tür izler, ilkelliğin izleridir. İnsanoğlu tamamıyla uy-garlığa ulaştığında bütün savaşlar bitecek ve hepimiz barışiçinde yaşayacağız," Sarığını geri vererek "Yaran temiz iyileşi-yor. Lakin kafa derinde beyaz bir işaret bırakacak. Oradan saççıkmayacak." Örtüyü parmaklan arasında sıkıyordu, Ahmet. Başına gerikoymadı. "Uygar mı? Şu konuşana da bak. Bu sizin yabanile-rinizin işi!" dedi kafasını göstererek. İmam sevincini hücrenin içine bakarak saklamaya çalıştı,dikkatlice. Burada konuşmak imkansızdı. Yan taraftaki kötü-rüm hırsız deliler gibi bağırıyordu. "Benimle dışarıda biraz do-laşır mısın, Ahmet?""Güzel bir gün. Rüzgar doğudan esiyor." Doğu... Çöl... Ahmet gözlerini düşürdü. "İyi," dedi kısık birsesle. Ayağa kalkarak, uzun karanlık koridorlarda Faysal'ı ta-

kip etmeye başladı. Muhafız'da onları izlemeye başladı, fakatFaysal kafasını salladı ve ince parmaklarını sallayarak gönder-di, onu. Hücrelerin önünden geçerlerken, içerdekiler, İmam'a,ellerini uzatıyorlar, onları kutsaması için yalvarıyorlar, kaftanı-80

GECENİN PALADİNİ ucunu yakalayıp öpmeye çalışıyorlardı. Ahmet göz ucuylat am'ın bunlara inanılmaz bir sabırla karşılık verdiğini gördü.Kutsal kelimeleri söylüyor, bükülmüş boyunlara dokunmak• in ellerini parmaklıkların arasına sokuyor, Quar'm adına re-fah ve umut dağıtıyordu. Ahmet İmam'ı ilk gördüğü zamanı hatırlamaya çalıştı.Khardan'la, Amir'e at satmak için saraya gelmişlerdi. Ahmetadamdan o zaman da korkmuştu şimdi de korkuyordu.İmam'ın müşkül bir görüntüsü yoktu. Günler ve geceler boyu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 36: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

oruç tutup dua etme sonucunda İmam o kadar ince ve narinkalmıştı ki, Ahmet onu eline alıp ikiye bölebilirdi. Korkununkaynağı kuru ve yakışıklı surat değildi. Kaynak, kutsal şevkle yanıp tutuşan gözleriydi; sıcak de-mir, odunu nasıl delip geçiyorsa, insanın da içinde yanan de-likler açan gözler. Güneş ışığına çıkınca, yüzünü gökyüzüne kaldırarak, ılıklı-ğı hissetti. Derin bir nefes aldı. Hava şehir kokmasına rağmenhapishanedeki pis kokudan iyiydi. Ve İmam'ın dediği gibi rüz-gar doğudan esiyordu. Ahmet çölün tarifi zor esansını duydu-ğuna yemin edebilirdi. Etrafına bakınca, FaysaPın, gözlerini üzerinden ayırmadığı-nı gördü. Omuzları çöktü ve korkmuş bir cinin lambasına kaç-ması gibi tekrar öfkeli umursamazlığına daldı."Annenin sağlığı giderek düzeliyor," dedi İmam. "Eğer onu rahat bıraksaydınız hastalanmazdı," dedi Ahmetsuçlayarak. "Tam tersi, oğlum. O'nu Kich'e geri getirmemiz onun içiniyi oldu. Doktorlarımız şüphesiz onun hayatını kurtardılar."Doğuya bakarak "O biçare yerde eriyip giderdi." Gencin yü-zünde inatçı bir inanmama gören İmam konuyu değiştirdi.81

MARGARET WEIS * TRACY HICKMAN"Neden bahsediyorduk?" diye sordu."Yabanilerden," dedi Ahmet Küçümseyerek. "Ah evet." Faysal avludaki küçük gölgeliği göstererek "Yal-nızız. Daha rahat konuşabilmek İÇİn oturalım mı?" dedi."Cüppeni berbat edersin." "Aynen ruhumuz gibi kıyafetlerimiz de temizlenebilir. Ba-kıyorum da hiç kimse sana temi/ bir cüppe getirmemiş. Utançverici bir olay bu. Amirle konuşacağım." İmam sert betona yerleşti. Hapishane duvarına yaslanmış,sanki saraydaki en konforlu divanda oturuyormuş gibi rahattı.Ahmet kıyafetlerinin içler acısı durumundan utanarak, onunyanına çömeldi."Küçük bir kız kardeşin var," dedi İmam. Bütün şüpheleri tekrar uyanan Ahmet kaşlarını çattı ve ce-vap vermedi. "Onu anneni ziyarete gittiğimde görmüştüm," diye devametti Faysal. Parlak güneş ışığıyla yıkanan, boş avluya, gözleri-ni kırpmadan bakıyordu. "Kardeşin çok güzel bir çocuk. Kaçyaşında? İki?"Hâlâ cevap yoktu. "Çok ilginç bir yaştır. Merakla dolu ve sınırları zorlayan biryaştır. Tahminimce bütün küçük çocuklar gibi o da elini ateşesokmuştur?""Ne?" şaşkınlıkla İmam'a baktı Ahmet."Hiç ateşe dokundu mu?""Bilmem, dokunmuştur. Bütün çocuklar yapar bunu.""Neden?" Ahmet'in kafası karışmıştı, ı^den küçük çocuklardan bah-settiklerini merak ediyordu. Omuzlarını silkti. "Onları cezbemder. Parlak ışık, renkler, sıcaklık"82

GECENİN PALADİNI"Bunun onlara zarar vereceğini anlamazlar mı?""Nasıl anlasınlar, çok küçükler."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 37: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Annen küçük kardeşini elini ateşe sokacakken bulduğun-da ne yaptı?""Bilmem, vurdu herhalde." "Neden annen çocukla muhakeme etmedi? Ateşin ona za-rar vereceğini söylemedi?""İki yaşında bir çocukla muhakeme edemezsin!""Ama çocuk eline atılan bir fiskeyi anlıyor?""Tabi ki. Yani herhalde.""Ona acı verdiği için mi anladı?""Evet.""Peki annen çocuğun canını acıtmaktan zevk aldı mı?" "Siz ne düşünürseniz düşünün biz barbar değiliz!" Bununinsanlarına yapılan bir hakaret olduğunu düşünen Ahmet, kız-gınlıkla karşılık verdi. "Ben onu demek istemiyorum. Annen neden çocuğun ca-nını acıtmayı seçiyor?""Çünkü onun için endişeleniyor!""Ele atılan tokat acıtıyor ama ateş gibi değil." "Bu aptalca bir konuşma!" morali bozuk olan Ahmet, yer-den ufak çakıl taşları alıp, onları avluya fırlatmaya başladı. "Biraz sabırlı ol," diye nasihat etti İmam. "Biz ayaklarımızınaltındaki yolu görürüz, yolun sonunu değil. Ama yine de yü-rümeye devam ederiz, yoksa hiç bir yere ulaşamayız. Yani, ço-cuk ateşe uzanır. Anne, çocuğun eline vurup 'hayır' der. Ço-cuk ateşin ona zarar vereceğini öğrenene kadar, az bir acı onudaha büyüklerinden korur. Bu doğru mu?" "Bunun gibi bir şey herhalde." Ahmet hep imamların deliolduklarını duyardı. Şimdi elinde kanıt vardı.83

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN İmam elini uzatarak, genç adamın alnına dokundu. "Şimdianlıyor musun?" diye sordu, parmaklarını nazikçe yaranın üze-rinde gezdirirken. Tam kafasını çevirirken yarı yolda duraklayan Ahmet, hay-retler içerisinde İmam'a baktı. "Neyi anladım mı?"Faysal gülümsedi. Gözleri ikindi güneşinde daha parlaktı. "Ruhani konularda, çocuk sensin. Sizin Tanrınız, sahteTanrı Akhran, ateş; parlak renk, dans eden ışıklar. Ruhunu ya-kıp geriye küllerden başka hiç bir şey bırakmayacağı için O daateş gibi tehlikeli bir Tanrı Ahmet. Amir ve ben de sizleri son-suz zarardan korumaya çalışan ebeveynleriz, evladım. Sizinlemuhakeme etmeye çalıştık fakat siz kelimelerimizi anlamadı-nız. İşte bu yüzden, sizi cehennem ateşinden koaımak için ile-ri atılıp ellerinize vurduk..." "Peki ya o biraz sert vurduklarınız ne olacak?" diye bağırdıAhmet. "Öldürdükleriniz!" Badem gözleri Ahmet'i yakarak, "Kaybedilen yaşamlara be-nim kadar üzülen biri daha yoktur," dedi İmam. "Bize saldı-ranlar, başta inatçı ağabeyin olmak üzere, sizin insanlarınızdı.Biz kendimizi savunduk." Ayağa fırlayarak, hücresine geri dönmeye hazırlandı, Ah-met. İmam arkasından "İnan bana, Ahmet!" diye bağırdı. "Amiristese aşiretlerinizi mahvedebilirdi. Sizi tamamıyla silebilirdi.Bu çok daha kolay olurdu. Fakat bu ne onun ne de benimmaksadım değildi!""Bizi rehin aldınız!" Ahmet omzunun üzerinden bağırdı. Zarafetle ayağa kalkan İmam, genç adamın ardından yürü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 38: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

meye başladı. Demir gibi dik bir sırta konuşuyordu."Rehin mi? Peki sizden fidye istedik mi? Sizi köle blokları-84

GECENİN PALADİNİ önderdik mi? Dövüp, işkence yaptık mı? Kadınlarınızdan. taCjZ edildi mi, birinin ırzına geçildi mi?""Pekala, olmadı," dedi Ahmet hızını yavaşlatarak. "Ekşi sü-.. uStündeki kaymak. Bizden ne istiyorsunuz?" Gençle aynı hizaya gelen İmam, ellerini iki yana açarak

"Biz sizden hiç bir şey istemiyoruz. Sadece vermek istiyoruz,"dedi."Ne vereceksiniz?""Senin sözlerinle, kaymağı paylaşmak istiyoruz.""Peki bu kaymak ne oluyor?" dedi Ahmet, küçümseyerek. "Bilgi- Anlayış. Sizi ve insanlarınızı gerçekten seven ve ko-ruyan bir Tanrıya inanç.""Akhran insanlarını korur!" Ahmet'in ses tonu meydan okuyordu fakat bu inançlarınasıkı sıkı bağlı bir adamın meydan okuması değildi. Bu, canınıacıtan ele karşılık veren çocuğun meydan okuyuşuydu. İmamelini Ahmet'in omzuna koydu, genç adamın kasıldığını hisset-ti. Fakat aynı zamanda bu arkadaşça dokunuşun, genç adamtarafından hoş karşılandığını hissetti. Savunmalarını daha dagüçlendireceğini bildiğinden, genç adamın inanışına karşı ge-len, daha fazla bir şey söylemedi. Faysal'ın planı, Ahmet'in ru-hunun özenle koaınan limanına sessizce girmekti. "Seni görmek isteyen biri var Ahmet, aşiretinizin bir üyesi.Onu yarın getireyim mi?" "Ne istersen onu yap. Başka bir şansım var mı? Ne de olsaben senin esirinim." "Biz, sizi hücrelerinizde, aynı bir annenin, bebeğini, beşi-ğinde tuttuğu gibi tutuyoruz: sizi kötülüklerden korumak için." Devamlı çocuklar hakkında birşeyler duymaktan veya birçocuk gibi davranılmaktan bıkan Ahmet, sabırsız bir el hare-85

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANketi yaptı."Yarın görüşürüz o zaman?" dedi İmam. "Sen istersen" dedi Ahmet umarsızca, fakat İmam bir ziya-retçiden bahsettiği zaman yüzünün aldığı rengi, gözlerindekipırıltıyı görmüştü."Quar'ın huzuru bu gece seninle olsun," dedi. Ahmet başını sallayarak İmam'm arkasından baktı. Hapis-hanenin pisliği ve çamuruyla lekelenmiş beyaz kaftanın içindezarifçe hareket eden ince bedeni izledi. Faysal iğrenmiş gibigörünmüyordu. Pisliği temizlemeye veya ondan uzak durma-ya çalışmadı. Dilencilere, dışlananlara, hastalıklılara dokun-muştu. Onlara, içindeki Tanrıyı vermişti. Kıyafetler temizlene-bilir, demişti İmam, aynı ruhumuz gibi. Quar'ın veya herhangi bir Tanrının vereceği huzur o geceAhmet'den çok uzaktaydı. Ahmet, ertesi sabah, bu gizemli ziyaretçinin kimliğini öğ-renmek için sabırsızlıkla bekledi. Annesi olmasını umut edi-yordu, fakat mahkumlar ve ailelerinin, demir parmaklıklardagörüştüğü saat gelmişti ve annesi orada yoktu. Khardan'ın an-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 39: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

nesi gelmişti ve İmam'ın söylediklerinin doğru olduğunu, Sa-fiya'nm durumunun iyiye gittiğini söylemişti. Hapishaneye ge-lecek kadar gücü olmasa da, oğluna sevgilerini göndermişti. "İmam, annem eğer çölde kalsaydı, onun öleceğini söyle-di. Bu doğru mu?" "Hayatlarımız Akhran'ın elinde," dedi Badia gözlerini kaçı-rarak. "O'na dua et." "Bir sorun var!" diye bağırdı Ahmet kadının elini yakalaya-rak. "Ne oldu? Badia, sen her zaman bana ikinci bir anne ol-dun. Yüzünde keder görüyorum. Sorun annem mi? Ne oldu-ğunu söyle bana!" Elini kalbine bastırarak, "Bu senin derdin değil, Ahmet" de-di kadın umudunu yitirmiş bir sesle. "Bu benim derdim. Tan-rımız bana dayanacak gücü veriyor. Elveda." Onu alnındanöperek "Seni bununla ve annenin dualarıyla bırakıyorum," de-di.Ahmet'in daha fazla soru sormasını engellemek için, hızlı

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANhızlı, yakınlardaki pazarın içine karıştı. Bir zil çaldı. Annelerin,eşlerin ve çocukların veda feryatlan arasında, muhafızlar mah-kumları hücrelerine geri götürdüler. Yavaşça, ayaklarını yere sürüyerek avluyu geçen Ahmet,İmam'ın bahsettiği ziyaretçi Badia olamaz, diye düşündü. Dü-şüncelere dalmış genç, yanından dürten dirseği hissedince ir-kildi. Yukarı bakınca, Hranalardan Seyih'i gördü. Seyih'in ifadesinin karanlık ve sert olduğunu görünce, ka-baca "Ne istiyorsun, çoban?" dedi."Sadece haberleri duyup duymadığını merak ettim." "Ne haberi?" Ahmet ilgisiz görünüyordu. "Kadınlarınızdanbiri senden bir keçi mi doğurdu?""Keçileri yetiştiren sen ve senin kabilen." "Hah!" diyerek uzaklaşmaya çalıştı Ahmet fakat Seyih kaf-tanının kolunu yakaladı. "Sizden biri, bir Akar, Tanrımız Akhran'ı reddetmiş ve bu-ranın tanrısına geçmiş.""Sana inanmıyorum!" dedi, Seyih'e tehdit edici bakışlarla."Ama öyle. Şuraya bak!" Seyih kapıyı gösterdi. İsteksizce kafasını çevirdi, Ahmet. İmam'ın ziyaretçisininkimliğini, hemen orada tahmin ettiği için, ne göreceğini bak-madan biliyordu. Parmaklıklarda Macit'in en güvenilir adamla-rında, biri olan Seyit, temiz, beyaz kaftanlara bürünmüş duru-yordu. Seyit'in yüzünde hem sinirli hem de meydan okuyanbir ifade vardı. Yanında da İmam duruyordu. Etrafında yükselen alçak homurdanmadan, Akar kabilesi-nin diğer üyelerinin Seyih'in söylediklerini duyup, İmam'ın ya-nında dikilen Seyit'i gördüklerini anlamıştı. Nasihat almak içinkalabalığa bakan Ahmet, şaşkınlıkla Akar'm tüm adamlarınınümitle ona baktığını gördü! Birden, adamların, liderlik rolünü88

GECENİN PALADİNİn alacağını düşündükleri geldi aklına! Ne de olsa Macit'inoğluydu... gu beklenmedik sorumlulukla kafası karışan Ahmet,"Onunla konuşup, bu hatayı düzelteceğim" gibisindenbirşeyler söyleyip, kapılara doğru yürüdü. Muhafızlar, arkasın-dan atıldılar fakat İmam'ın bir el hareketi onları diğer işlerinegönderdi. Öbür mahkumları bir araya toplayıp, İmam'ın izle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 40: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

mediğinden emin olunca, hayal Kırıklıklarını onlardan çıkara-rak, mahkumları hücrelerine doğru sürüklediler. Seyit'e odak-lanmış, sert bir bakışla yaklaşan Ahmet, adamın kendisindenbaşka her yere; havaya, hapishaneye, yere, İmam'a baktığınıgördü. Seyit uçuşan kaftanının ucunu, önce buruşturuyor son-ra düzeltiyor, sonra tekrar buruşturup, tekrar düzeltiyordu. Kalbi kumlarda sürünerek, "Demek doğruymuş," dediAhmet çok alçak bir sesle. Kapıya vardı. İmam, belki de ziyaretçisinin hayatı için en-dişelendiğinden içeri girmemişti ve hem kendisini hem deSeyit'i dışarıda tutuyordu. Ahmet'in kötü birşeylerin meydanageleceğini haber veren bakışı, onu önceden önlem aldığınasevindirmiş olmalıydı."Seyit," dedi Ahmet soğuk bir sesle. "Selamün aleyküm." "Sana da merhaba, Ahmet" dedi Seyit ilk kez genç adamıngözlerine bakarak. Açıkça göz göze gelmeleri hoşuna gitme-mişti ki, hemen gözlerini kaçırdı. Parmaklan yine kaftanınagitti. "Seni buraya getiren nedir?" Ahmet öfkesini saklamaya ça-lışıyordu. Seyit neden böyle bir davranışta bulunmuştu? Dahada kötüsü neden buraya kadar gelip burunlarını çamura sür-tüyordu?İmam sakin bir sesle "Seyit nasıl olduğunu görmeye ve siz-89

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlere iyi davranıldığmdan emin olmaya geldi, Ahmet.""Evet, bu yüzden geldim" dedi Seyit gülümseyerek. Adamın dişlerini boğazından aşağıya tıkmak için can ata-rak, "yalancı!" diye düşündü Ahmet. "Demek söyledikleri doğ-ru, Quar'a dönmüşsün." Adamın tebessümü, hasta bir sırıtmaya dönüştü. Omuzları-nı silkti ve İmam'a onaylamayarak baktı. Kaftanın kullanılmak-tan kirlenen yanıyla oynamaya devam ederek, kapılara yaklaş-tı ve Ahmet'e de yakınlaşması için işaret etti. Bir yılana yaklaşıyormuşçasına ürperen genç adam kendi-sine söyleneni yaptı. İmam yakındaki sarayın güzelliğiyle bü-yülenmiş gibi davranıyordu. "Ne yapabilirdim, Ahmet?" diye fısıldadı Seyit, parmaklarıkendi elbisesini bırakıp, parmaklıkların arasından, gencinkile-ri tutarak. "Çölde işlerin nasıl olduğunu bilmiyorsun!" Ahmet soğukkanlılığını korumaya çalışarak, "Nasılmış ba-kalım?" diye sordu. Ama baştan aşağı buz kesmişti. "Açlıktan ölüyoruz, Ahmet! Askerler her şeyi yaktılar, bize,içine su koyacak, keçi derisi bile bırakmadılar! Barınacak ye-rimiz yok. Geceleri kumun içinde uyuyoruz. Gündüzleri pal-miye ağaçlarının gölgeleri için kavga ediyoaız! Bir sürü hastave yaralı insan var ve onlarla ilgilenecek sadece birkaç yaşlıkadın var. Karımı, çocuklarımı götürdüler..." "Sızlanmaktan vazgeç!" diye patladı Ahmet. Elinde olma-dan tiksintiyle uzaklaştı Seyit'ten. "Sadece siz acı çekmiyorsu-nuz! En azından siz özgürsünüz! Halimize bir bak, hayvanlar-dan beter durumdayız!" İmam'a bakarak sesini alçaktı. "Baba-mın bizi buradan çıkarmak için bir plan yaptığından eminim.Veya Khardan...""Khardan!" dedi Seyit biraz fazla bağırarak. İkisi de,90

GECENİN PALADİNİ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 41: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

t am'm mce omuzlarınm gerildiğini, sarıklı kafasının hafifçeı reket ettiğini gördüler. İmam'a arkasını dönerek, Ahmet'levvi/ yüze geldi. Suçlulukla aşağı bakan gözler şimdi, içlerindehor görmeyle, tam genç adamın gözlerinin içine bakıyordu,dudakları alaycı bir ifade almıştı."Kıymetli ağabeyine ne olduğunu duymadın mı?" "Ne? Ne oldu Khardan'a?" Alımet'in neredeyse kalbi dura-caktı. "Ne oldu ona?" Şimdi karşısındakinin kaftanını tutan oy-du. "Ne mi oldu? Hiç! Hiç bir şey olmadı o pis korkağa!" diye-rek kahkaha attı. "Buna nasıl cüret edersin!" Ahmet adamı kendisine çekerekkafasını parmaklıklara vurdu. Muhafızlardan biri, onlara doğ-ru bir adım attı fakat bu olanları görmemiş veya duymamışolan İmam, muhafızı bir kez daha yerine geri gönderdi. "Bu doğru ve bana kötü davranman bunu değiştirmeyecek.Kalifimiz, kadın kılığına girerek, savaş alanından kaçtı!" Ahmet bir süre adama baktı, sonra birden kahkahalarla

gülmeye başladı. "Hain olmakla birlikte yalancısın da! En azın-dan daha inanılır birşeyler uydurabilirdin." Adamı bırakanAhmet, sanki cüzamlı birine dokunmuş gibi ellerini üzerinesildi. "Evet, uydurabilirdim," dedi Seyit kızarak. "Düşün Ahmet!Eğer yalan söylüyor olsaydım daha iyi bir hikaye uyduramazmıydım? Hem niye yalan söyleyeyim ki?" "Ona katılmam için!" Ahmet haşin bir hareketle İmam'ıgösterdi. "Ona katılıp katılmaman umurumda değil!" Seyit bocalama-ya başlamıştı. Kontrolü kaybedip, amacına zarar verdiğini an-lamıştı. Sahte bir saygınlık havasıyla "Buraya anlayacağınızı91

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANumarak, sana ve diğerlerine, neden böyle bir şey yaptığırruaçıklamaya geldim. Khardan hakkında söylediklerim doğru."

Tam Akhran üzerine yemin ederim diyecekken, duraksadı.İmam'ın biraz ötede duran sessiz varlığı hatırlayarak, "Anne-min şerefi üzerine yemin ederim," diye saçmaladı. "Çöldekiherkes doğru olduğunu biliyor.""Babam inanmaz!" "En çok baban inanıyor buna," dedi ellerini sallayarak. "İş-te!" kuşağına uzanarak bir kılıç çıkardı. "Macit, bunu Khar-dan'm annesine vermemi söyledi ama içim elvermedi. Sen bu-nunla istediğini yapabilirsin." Ziyaretçiyle mahkum arasındaki parlayan metali görengardiyan, İmam'ı boş vererek, aralarına atladı."Sizi köpekler! İkinizi de kamçılatacağım!" İmam, hızla gardiyanın önüne geçti ve narin kolunu onun-la bedeviler arasına soktu. "Seni temin ederim ki önemli birşey değil.""Önemli değil mi! Adam çocuğa bir kılıç verdi!" "Evet" diye sözünü kesti İmam. Parmaklıklardan uzanarak,Ahmet'in güçsüz elini tuttu ve kontrol için silahı aldı. "Bu birkılıç fakat zararlı olabilir mi?" Gardiyan silaha dikkatle baktı ve hafifçe güldü. Sonra be-yinlerini güneşin altında pişiren bu insanların aptallığına, kafasallayarak oradan uzaklaştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 42: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Kılıcın bıçağı kırılmıştı. Geriye sadece sapı ve beş santimcivarında metal kalmıştı. "Bunu baban baltayla kendisi yaptı," dedi Seyit, İmam tek-rar arkasını dönünce. Ahmet kırık kılıcı, Khardan'ın kılıcını titreyen ellerle aldı.Acı dolu gözlerle bakıyordu ona. "Ben... ben... anlamıyorum."92

GECENİN PALADİNİ "Baban, Khardan'ı ölü ilan etti." İçini çekti Seyit. Parmak-1 klardan uzanarak Ahmet'in koluna vurdu ve onu teselli etme-ye çalıştı- "Macit mahvolmuş bir adam. Artık bir liderimiz yok.Her gün, oturup, Khardan'ın yok olduğu söylenilen, doğuyabakmaktan başka bir şey yapmıyor.""Ama nereden bilebilir ki? Khardan'ı gördü mü?""Hayır ama gören biri var: Cin Fedj." "Caffar'm hizmetkarı mı? Bir Hrana cini?" Gözyaşlarıyla pı-rıldayan gözlerinden ateş püskürdü. "Buna kimse inanmaz!" "Sul'ün yeminini etti, Ahmet ve hâlâ aramızda dolanıyor,"dedi Seyit usulca. Genç adam bakakaldı. Konuşamıyordu, dilini yutmuş gi-biydi. Boğazı kurumuştu. Sul'ün yemini bir ölümsüzün edebi-leceği en berbat, en bağlayıcı yemindi. Eğer şu an söyleyeceklerim doğru değilse, Akhran beni he-men şimdi alsın, konutuma kapasın ve onu Sul'ün ağzınakoysun ve Sul de beni yutup, bin yıl boyunca karnında, ka-ranlıkta tutsun. Yemin böyle bir şeydi. Ahmet, cinlerin, özellikle de Pu-kah'm, bir çok kez, bu yemini edeceğini söylediklerini duyarama her seferinde vazgeçerlerdi. Bu yeminin edildiğini şimdi-ye kadar ilk kez duymuştu. Şaşkın, gözyaşlarıyla kör olmuş bir şekilde "Nasıl?" diye fı-sıldayabildi. "Fedj savaş sırasında orada değildi. Ona saldıran Sait'in ci-ni Raja'yla dövüşüyordu. Efendisi için endişelenen Fedj, dö-vüşten mümkün olduğu kadar çabuk ayrıldı fakat döndüğün-de savaşın bitmiş olduğunu gördü. Caffar'ı yaralılar arasındayatarken buldu. Onu güvenli bir yere götüren Fedj, kendisininyardımına ihtiyacı olan başkaları da var mı diye bakmaya git-93

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANti. Amir'in askerleri kampı yakıyordu ve her yer karmakarışık-tı. Gece çökmüş, duman her yeri kaplıyordu. Fedj bir ses duy-du ve üç tane kadının karmaşadan yararlanıp askerlerden kaç-tığını gördü. Yardım etmek için onlara doğru uçtu Fedj. Tamonlarla konuşacakken kadınlardan birinin peçesi düştü." Ahmet'in yüzündeki kederi gören Seyit durdu ve ayakları-na bakmaya başladı. "Khardan mı?" dedi duyulmayan bir sesle. Bir kelimedençok bir iç geçirmeye benziyordu.Seyit kafasıyla onayladı. Kınk kılıcı sıkıca tutarak, parmaklıklara yaslandı, sonra kız-gınlıkla bağırdı, "İnanmıyorum!" Belki yaralıydı, şuurunu kay-betmişti ve onlar da ona yardım ediyorlardı. "O zaman neden geri gelmedi? İnsanlarının ona ihtiyacı ol-duğunu biliyor. Tabi ki...""Tabi ki ne?" dedi aniden kafasını kaldıran Ahmet."Tabi ki gerçek bir korkak değilse."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 43: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Seyit'i yakalayarak adamın yüzünü parmaklıklara vurdur."Domuz! Asıl korkak kim? Sürünerek gelen kim? Seni, seni öl-düreceğim..." İmam, Seyit'in bu kez gerçekten zor durumda olduğunugörebiliyordu. Muhafızla birlikte bedeviyi Ahmet'in boğucu tu-tuşundan kurtarmayı başardılar. "Kötü haberi getirenlere her zaman sanki sebebi onlarmışgibi davranılır," diye mırıldandı üstünü başını düzeltirken. "Di-ğerleri sana söylemeye korktular ama ben bilmen gerektiğinidüşündüm." "Kötü haberleri getirenler sadece bu haberi verirken zevkalıyorlarsa öyle davranılırlar," diye karşılık verdi Ahmet. "Khar-dan, seni delinin önünde küçük düşürdüğünden beri ondan94

GECENİN PALADİNİ efret ediyorsun." Son sözleri söylerken hıçkırıklan o kadarkuvvetliydi ki ne dediği anlaşılmıyordu. "Yıkıl karşımdan kö-Dek!" Ahmet kırık kılıcı salladı. "Babam haklı! Khardan öldü!" Seyit'in yüzü kızgınlıktan bozardı. "İkinizin iyiliği için deöyle olduğunu umuyorum!" Öfkeden gözleri görmeyen Ahmet, yeniden parmaklıklaraatıldı, ve sanki kılıcı ucunda bıçak varmış gibi, Seyit'e sapla-maya çalıştı. Genç adamın kendisine zarar vermesinden korkan İmam,Seyit'i parmaklıklardan çekti. "Evine dön!" dedi kısık bir sesle."Burada yapacak başka işin kalmadı." Muhafızlar avlunun diğer ucundan, koşarak geldiler.Ahmet'i iki kolundan kavradılar ve adeta güreşircesine onukapıdan uzaklaştırdılar. Seyit İmam'a karşı çıkarak, kapıyayaklaştı. "Beni iyi dinle, Ahmet! Biz bir halk, bir millet olarakbittik. Akhran bizi terk etti. Sen ve diğerleri..." dedi hapisha-neyi göstererek "...bununla yüzleşmelisiniz. Şimdi neden Qu-ar'a döndüğümü biliyorsun. O kullarını koruyan ve ödüllendi-ren bir Tanrı."Ahmet, kalan son gücüyle, kırık kılıcı Seyit'e doğru salladı."Bu kadar yeterli, dostum. Evine git!" Saygınlığının kalıntılarını toplayarak, Pazar yerine doğruyol aldı, Seyit. "Genç adamı hücresine geri götürün," diye emretti İmam."Ona iyi davranın," diye de ekledi. Birbirlerine bakışlar atangardiyanların, bu başkaldırı gösterisini, mahkumlarını cezalan-dırmak için bir mazeret olarak kullanacaklarını tahmin etmiş-lerdi. "Eğer üzerinde tek bir iz bile görürsem, Quar'a hesap ve-receksiniz!"Gardiyanlar, mahkumu sürükleyerek götürdüler ve bir ye-95

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANti. Amir'in askerleri kampı yakıyordu ve her yer karmakarışık-tı. Gece çökmüş, duman her yeri kaplıyordu. Fedj bir ses duy-du ve üç tane kadının karmaşadan yararlanıp askerlerden kaç-tığını gördü. Yardım etmek için onlara doğru uçtu Fedj. Tamonlarla konuşacakken kadınlardan birinin peçesi düştü." Ahmet'in yüzündeki kederi gören Seyit durdu ve ayakları-na bakmaya başladı. "Khardan mı?" dedi duyulmayan bir sesle. Bir kelimedençok bir iç geçirmeye benziyordu.Seyit kafasıyla onayladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 44: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Kınk kılıcı sıkıca tutarak, parmaklıklara yaslandı, sonra kız-gınlıkla bağırdı, "İnanmıyorum!" Belki yaralıydı, şuurunu kay-betmişti ve onlar da ona yardım ediyorlardı. "O zaman neden geri gelmedi? İnsanlarının ona ihtiyacı ol-duğunu biliyor. Tabi ki...""Tabi ki ne?" dedi aniden kafasını kaldıran Ahmet."Tabi ki gerçek bir korkak değilse." Seyit'i yakalayarak adamın yüzünü parmaklıklara vurdur."Domuz! Asıl korkak kim? Sürünerek gelen kim? Seni, seni öl-düreceğim..." İmam, Seyit'in bu kez gerçekten zor durumda olduğunugörebiliyordu. Muhafızla birlikte bedeviyi Ahmet'in boğucu tu-tuşundan kurtarmayı başardılar. "Kötü haberi getirenlere her zaman sanki sebebi onlarmışgibi davranılır," diye mırıldandı üstünü başını düzeltirken. "Di-ğerleri sana söylemeye korktular ama ben bilmen gerektiğinidüşündüm." "Kötü haberleri getirenler sadece bu haberi verirken zevkalıyorlarsa öyle davranılırlar," diye karşılık verdi Ahmet. "Khar-dan, seni delinin önünde küçük düşürdüğünden beri ondan94

GECENİN PALADİNİ ediyorsun." Son sözleri söylerken hıçkırıkları o kadaretliydi ki ne dediği anlaşılmıyordu. "Yıkıl karşımdan kö-u-i" Ahmet kırık kılıcı salladı. "Babam haklı! Khardan öldü!" Seyit'in yüzü kızgınlıktan bozardı. "İkinizin iyiliği için deöyle olduğunu umuyorum!" Öfkeden gözleri görmeyen Ahmet, yeniden parmaklıklaraatıldı ve sanki kılıcı ucunda bıçak varmış gibi, Seyit'e sapla-maya çalıştı. Genç adamın kendisine zarar vermesinden korkan İmam,Seyit'i parmaklıklardan çekti. "Evine dön!" dedi kısık bir sesle."Burada yapacak başka işin kalmadı." Muhafızlar avlunun diğer ucundan, koşarak geldiler.Ahmet'i iki kolundan kavradılar ve adeta güreşircesine onukapıdan uzaklaştırdılar. Seyit İmam'a karşı çıkarak, kapıyayaklaştı. "Beni iyi dinle, Ahmet! Biz bir halk, bir millet olarakbittik. Akhran bizi terk etti. Sen ve diğerleri..." dedi hapisha-neyi göstererek "...bununla yüzleşmelisiniz. Şimdi neden Qu-ar'a döndüğümü biliyorsun. O kullarını koruyan ve ödüllendi-ren bir Tanrı."Ahmet, kalan son gücüyle, kırık kılıcı Seyit'e doğru salladı.

"Bu kadar yeterli, dostum. Evine git!" Saygınlığının kalıntılarını toplayarak, Pazar yerine doğruyol aldı, Seyit. "Genç adamı hücresine geri götürün," diye emretti İmam."Ona iyi davranın," diye de ekledi. Birbirlerine bakışlar atangardiyanların, bu başkaldırı gösterisini, mahkumlarını cezalan-dırmak için bir mazeret olarak kullanacaklarını tahmin etmiş-lerdi. "Eğer üzerinde tek bir iz bile görürsem, Quar'a hesap ve-receksiniz!"Gardiyanlar, mahkumu sürükleyerek götürdüler ve bir ye-95

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrini morartmadan, onu hücresine tıktılar. Fakat genci bıraktık-larında, memnuniyetle ellerini ovuşturuyorlardı ve birbirlerine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 45: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

sırıtıyorlardı. İmam'ın öğreneği çok şeyi vardı. İz bırakmayanmetotlar da vardı. Karanlık ve kokuşmuş hücresinde, yediği dayaktan dolayıacı çeken bedeninden çok, acı çeken ruhu yüzünden iki bük-lüm yatıyordu, Ahmet. Khardan da Tanrı da ölmüştü.

3

Faysal, hapishaneden çıkmış, geçtiği yolları açan, dizlerininüzerine çöken, kutsaması için ellerini uzatan kalabalığın için-den, yavaş yavaş yürüyordu. Yanlarından geçerken, refleks gi-bi, düşünmeden, parmaklarıyla alınlarına dokunuyor, kutsalduaları mırıldanıyordu. Düşüncelere dalan İmam, tapınağın,tütsü kokulu, serin karanlığı tenine vurana kadar nerede oldu-ğunun farkında bile değildi. Öğlen güneşinden sonra burasıçok rahatlatıcıydı. Tannnın, altın koç kafalı sunağının önünde, bir aşağı biryukarı giden, Faysal, duyduklarını düşünüyordu. Ahmet'ininancının sallantıda olduğuna inanarak, Seyit'i sadece, çöldekalan insanlarının nasıl da dağınık ve kötü durumda olduğu-nu ve Quar'a gelenlerin de nasıl yeni bir yaşama başladığınıgöstermek için getirmişti hapishaneye. Tek amacı buydu.Khardan'ın haberlerini duymak, onu da, en az Alımet kadarşaşkınlığa uğratmıştı, şimdi de duyduklarının muhakemesiniyapıyordu. İmam'ın, kendilerini, ona ve Quar'a adamış çok iyi ajanla-rı vardı. İmam, Amir'in sabah kahvaltısında kaç dilim portakalyediğini, gece yatağa hangi kadınla girdiğini biliyordu. Kanna-di, en iyi komutanı Kasım'a, Khardan'ın ruhunun, Quar'a gön- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANderilecek ilk ruhlardan biri olmasını emrettiğinde kısık seslekonuşmuştu; ama yeteri kadar kısık değil. İmam Tanrısının di-leklerinin yerine getirilmemesine, kendisinin, kafirlerin Quar'acanlı getirilmesi konusundaki açık emirlerine karşı gelinmesi-ne kızmıştı. Buna rağmen, öfke, Faysal'ın gözlerine delilik per-desini çekmedi. İmam, kan dökülmesinden nefret ediyordu fa-kat insanın inatçı doğasını da iyi tanıyordu. Quar'ın ışığını, sa-dece vücutlarına açılan deliklerden görebilecek olanlar oldu-ğunu biliyordu. Kannadi yetenekli bir generaldi. Güney şehir-lerini dize getirmek için ona ihtiyaçları olacaktı. Faysal, buvahşi köpeği uysallaştırmak için ara sıra ona bir kemik atmasıgerektiğini biliyordu ve bu yüzden Khardan'm ölümünün ka-sıtlı cinayet olduğu gerçeğini görmezden gelmişti. Fakat şimdi... Khardan gerçekten de ölmüş müydü? Görü-nüşe bakılırsa Quar böyle düşünmüyordu. Eğer Kalif ölmediy-se kaçmış mıydı? Faysal, Kalif in kadın kılığına girerek kaçtığıhikayesine hiç inanmamıştı. Peki ama o neredeydi? Bunun cevabını bir kişi verebilirdi. Tel savaşından beri ol-dukça garip davranan biri. İmam, küçük gümüş bir zili çalarak, cilalı mermerin üzeri-ne, efendisinin ayaklarına kapanan yarı çıplak bir hizmetçiyiçağırdı."Bana cariye Meryem'i getir," diye emretti Faysal. Tapınaktan çıkıp, kısa bir koridoru geçtikten sonra, ziyaret-çi kabul ettiği odaya ulaştı. Tapmak gibi buranın da dış dün-yayla ilişkisi kesilmiş gibiydi. Hiç penceresi yoktu ve oraya an-cak uzun ve dolambaçlı koridorlardan ulaşılıyordu. Yerler si-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 46: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yah mermerdendi. Uzun mermer kolonlar, Tara-kan'ın Büyük

Yaylalarından bloklar halinde gemiyle getirilmiş, oymalı fildişikaplı tavanı destekliyorlardı. Tavanın süslemeleri, Quar'ın,98

GECENİN PALADİNİkullanna ihsan ettiği lütufları temsil ediyordu. Kare şeklindekioda her köşesindeki, üç ayaklı sehpaların üzerinde duranmangallarla aydınlatılıyordu. İmam'ın misafir odası, olağanüs-tü tahta sandalye dışında, boş sayılırdı. Khandar'dan gönderilen bu sandalye, dayalı döşeli tapına-5in tamamından daha değerliydi belki de, çünkü saksuldanoyulmuştu. Sadece doğu Pagrah Çölünün tuz emmiş toprakla-nnda bulunan saksul ağacına, nadir rastlanan özelliklerindendolayı saygı duyulurdu. Siyah odun inanılmaz derecede serttifakat oyulduğunda cam gibi kırılıyordu. Bu yüzden sanatçıla-rın olağanüstü dikkat göstermeleri gerekiyordu ve en basit iş-lemenin yapımı bile aylar sürüyordu. Odun ağırdı ve suda ba-tıyordu. Yakıldığı zaman, zehirlenmeye neden olan pis koku-lu gazlar çıkarırdı. Geriye kalan küller doktorlar tarafından çe-şitli ilacın yapımında kullanılırdı. En ilginci de, ağaç kumun al-tında yetişiyordu. On beş metreye kadar yükselen yılanvarigövdesi, yerin sekiz-on santim altına gömülüydü. Süslü işlemeleri, birden fazla sanatçının, yıllarca süren titizçalışmaları sonucunda hazırlanan saksul sandalyesinde oturur-ken, Faysal, Meryem hakkında aldığı raporları ve kendi göz-lemlerini derliyordu kafasında. Bir dilencinin topladığı altınparaları incelediği gibi o da teker teker bunları inceliyordu. Kannadi'nin askerleri, Amir'in cariye ve casusunu, bedevikampında baygın bir şekilde yatarken bulmuşlardı. Kıyafetle-rinin, eşyalarının çoğu, özellikle de sihirli araç gereçleri, alın-mıştı. Amir onu sorguya çektiğinde, askerlerinden birininonun pis kafirlerden biri olduğunu zannedip ona tecavüz et-meye çalıştığını söylemişti. Adamı tanımlayabilmişti ve adamölümüne kırbaçlanarak cezalandırılırken, kirlenmiş masumiye-tiyle izlemişti.99

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Ne Amir, ne de Faysal ona inanmamıştı. Kannadi'nin asker-leri herhangi bir kadını taciz edecek olurlarsa hadım edilecek-lerdi. Meryem'i kollamaları, tehlikede olduğu zaman onu be-devilerden kurtarmaları için görevlendirilmişlerdi. Adamların-dan birinin Amir'in cariyesine zarar vererek hayatını tehlikeyeatacağı fikri çok gülünçtü. Fakat Amir'in hiç bir kanıtı yoktu vezavallıyı cezalandırmak zorunda kalmıştı. Kannadi hadım etmetehdidini yerine getirmedi, ama yine de ara sıra kırbaçlamakdisiplini korumak için gerekliydi. Ne de olsa, asker bu olaydacezalandırılmayı hak etmiyor olsa bile, başka bir şey için şüp-hesiz hak etmiş olmalıydı. Konu kapanmış ve Meryem harem dairesine geri gönderil-mişti. Yamina'ya göre kız endişeyle Amir'in sözünü yerine ge-tirip onunla evlenmesini beklemişti. Faysal, iki ay önce, bu-nun, Meryem'in en büyük hayali olduğunu biliyordu. Kanna-di'nin yatak odası büyük bir ödül değildi. Neredeyse elli ya-şındaydı. Savaşçı vücudunda garip izler vardı. Elleri sert ve na-sırlıydı. Nefesi, her zaman şaraptan ekşi kokardı. Bu yüzden,kadınların gözdesi olmak için yarışmalarının sebebi onunla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 47: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

birlikte olmanın verdiği zevk değil, bu ayrımla gelecek zengin-liklerin vereceği zevkti. Amir'in hareminde eşlik statüsü, sarayın güçlü büyücü ka-dmlan arasına katılmak demekti. Bu birleşimden doğan bütünkız ve erkekler Amir'in meşru çocuklarıydı ve bunlar divandayüksek yerlere getirilebilir ve en önemlisi de bir gün Amir'invârisi seçilebilirlerdi. Cariyeler, arkadaşlara kiralanabilir, hattahediye olarak bile verilebilirdi. Fakat eşler, inzivaya çekilip,koruma altında yaşarlardı. Bu kadar izolasyon, eşlerin dünyada bir güç olmadığı an-lamına gelmiyordu. Yamina, hanım sultan, bütün soylular, din100

GECENİN PALADİNİdamlan ve halk tarafından, Kich şehrinin gerçek hükümdarılarak kabul ediliyordu. İmam, kendisi ve Yamina, politik birtartışma yaparlarken Meryem'in onları dinlediğine bir çok kez«ahit olmuştu. Tek tutkusunun, elde edebildiği kadar çok gü-re sahip olmak olduğuna, şüphe yoktu.Fakat Kannadi onu hiç çağırtmadı. "Sanırım çölde geçirdiği zamanlar aklını kaybetmesine ne-den oldu," demişti Yamina, İmam'm Tapmaktaki özel odala-rında, her zaman ayarlamayı başardığı gizli ve kişisel sohbet-lerinin birinde. "Daha önceleri, Kannadi'nin gözüne girmekiçin mümkün olan her şeyi yapardı; güzelliğini sergileyerek,banyolarda çıplak dans eder, peçesi olmadan gezerdi..." Yamina, böyle şeyleri anlatırken hep ayrıntılara inerdi. Eli,kazara, İmam'm ince bacağına dokunur veya nazikçe kolundagezinirdi. Yalnız başına, olağanüstü sandalyesinde otururken,Faysal, Yamina'nın sözlerinin yanı sıra, dokunuşlarını da hatır-lamıştı. Öfkeyle somurttu. İmam, beraber oturdukları kanepede ondan uzağa kayın-ca, soğuyan bir sesle devam eden Yamina, "Geri geldiğindenberi, Âmir'in birliklerini denetlediğini bildiği sabah vakti yıka-nıyor. Hadım, Kannadi'nin o gece birlikte olacağı kızı seçme-ye geldiği zaman saklanıyor. Amir dansçı isterse, kendini iyihissetmediğini söyleyerek, mazeret gösteriyor." "Bu tuhaf davranışların sebebi nedir?" diye sordu, Faysal.Amir'i ilgilendiren her şeyden haberdar olma isteği dışında, bukonuyla özellikle ilgilenmediğini hatırladı. "Aldığı riski biliyorolmalı. Şimdiden gözden düştü. Kannadi, göçebe kampındaolanlar hakkında yalan söylediğine ikna olmuş durumda." Faysal'a doğru eğilerek, boğazdan gelen, kısık bir sesle"Sanırım o âşık," dedi.101

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Göçebeye mi?" Faysal eğlenmiş görünüyordu. "At gibi ko-kan vahşi bir adama." "Vahşi bir adama mı? Evet!" dedi Yamina, parmaklarınıİmam'm kolunda gezdirirken. Peçesi yüzünden düşmüş, eli,kurnazlıkla boynunu ve gerdanını kapayan zarımsı kumaşı çı-karmıştı ve İmam'ın, kırk yıl sonra bile, kayda değer sayılangüzelliğini görmesine izin vermişti. "Alev gözlü, vahşi biradam, sert ve kaslı bir vücut, istediğini elde etmeye alışmış biradam. Böyle bir adama âşık olan kadın, her şeyi göze alır!" "Ama Khardan öldü," dedi Faysal serinkanlılıkla. Ayağakalktı ve kanepenin etrafında dolaşmaya başladı. Hüsrana uğrayarak, dudağını ısıran Yamina, ayağa kalktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 48: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Tanıdığım bazı erkekler gibi!" dedi hışımla. Peçesini örttü veipeklerin kızgın hışırtısıyla odayı terk etti. Faysal, Yamina'nın sözlerine pek kulak asmamıştı. Onda,dindar ruhunun sıkıntılı ve tiksindirici, mantığının da hayli teh-likeli olarak gördüğü şehvet uyandırma girişimlerinde, bunungibi dedikoduları sık sık kullanırdı. Ancak şimdi, merak etme-ye başlamıştı. "Cariye Meryem," dedi hizmetçi, onu daldığı hayallerdenuyandırarak. Faysal, kafasını kaldırdı ve kapıda tereddüt içinde bekle-yen, uçuk mavi kumaşlara sarılı, kıvrak ve narin figürü gördü.Mazgallardan gelen ışık, başörtüsünün altından belli belirsizgörünen altın saçlarında pırıldıyordu. Parlak mavi gözleri,İmam'ı, kendi tabiriyle neredeyse ateşli bir göz alıcılıkla izli-yordu.Hizmetçiyi göndererek, Meryem'i eliyle çağırdı. "Daha yakına gel, yavrum." Babacan bir ses tonu takınmış-tı. Oysa ki, kendisi kadından sadece birkaç yaş büyüktü.102

GECENİN PALADİNİMeryem sessizce yaklaştı. Kollarını uzatarak, önünde secde? Aşağı bakan İmam, kızın çok korktuğunu gördü. Baştan »ı titriyordu, elbisesinin kumaşı sanki rüzgar varmış gibi.janlyordu, küpeleri ve bilezikleri endişeyle şmgırdıyordu.Faysal, memnuniyetle gülümsedi içinden, düşüncelerinin altınnaraları bir torbanın içine düşüyordu. Eğilerek, elini tuttu, diz-leri üzerine kaldırarak yakına çekti. "Meryem, yavrum," diye usulca başladı badem gözlerini,kızın gözlerinden ayırmayarak. "Senin iyi olmadığını söyleyenraporlar aldım. Şimdi seni görünce doğru olduklarını anladım!Ruhani hocan ve daha da önemlisi arkadaşın olarak, senin içinçok endişeleniyorum." Peçesinin arkasına saklanan yüzünü göremiyordu. Fakatgözlerindeki korkunun dağılıp, kaşlannın şaşkınlıkla bir arayageldiğini görebiliyordu. Beklediği bu değildi. İmam giderekkendisinden daha emin oldu. "Ne duydunuz, İmam?" oltasını atmış, bilgi için avlanıyor-du. Faysal yemi hemen yuttu. "Birilerinin seni zehirlemeye ça-lıştığını hayal ettiğini, yemeğini önce bir köleye tattırmadan birşey yiyip içmeyi reddettiğini. Yastığının altında bir hançerleuyuduğunu. Çölde, bedevilerin arasında başına kötü şeylergeldiğini anlayabiliyorum ama artık güvendesin. Sana asla za-rar veremezler." "Sorun bedeviler değil!" Kelimeler, Meryem onlan durdura-madan ağzından fırladılar. Çok geç olduğunu ve balığın balık-çıyı yakaladığını anlayınca, ölü gibi bembeyaz oldu ve eliylepeçeli ağzını kapadı. "Korktuğun bedeviler değil," dedi Faysal mavi gözleri yaş-larla dolduran bir yumuşaklıkla. "O zaman sarayın içinden bi-103

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANri olmalı." "Hayır! Hayır hiç bir şey yok! Sadece benim aptallığım! Lüt-fen gitmeme izin verin!" diye yalvardı Meryem, elini İmam'm-kinden çekmeye çalışarak. "Kannadi mi?" diye sordu İmam. "Ona yalan söylediğin için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 49: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

olabilir mi?" Meryem boğuluyormuş gibi bir ses çıkardı. Neredeyse ne-fessiz kalarak, yere çöktü. "Beni öldürtecek!" diye feryat etti. "Hayır, hayır, yavrum," dedi İmam. Sandalyeden inerek, kı-zın yanma diz çöktü ve onu kollarının arasına alarak, yavaşçasallamaya ve yatıştırmaya başladı. Yamina orada olsaydı kıs-kançlıktan kıvranırdı. Faysal'ın hissettiği tek arzu, kızın kalbin-deki, gizli, hayati bilgiyi çekip alma arzusuydu. Meryem'in hıçkırıklan biraz sakinleşince, İmam "Tam tersi-ne bu olayı tamamıyla unuttu. Yalan söylediğini tabi ki biliyor-du. Birden fazla adamı, Kasım'ı Khardan'la dövüşürken gördü-ğünü söyledi. Daha sonra Kannadi, en iyi komutanının sırtınasaplanan bir bıçakla öldüğünü duyunca, bunun çok tuhaf ol-duğunu düşünmüştü!" Meryem kafasını sallayarak, inledi. "Susyavrum." Kannadi, sadece sevgilini kurtarmaya çalıştığını tah-min ediyordu. Güneyde devam eden savaşla ilgili, kafasında,bir cariyenin sadakatsizliğinden daha önemli şeyler var. Mavi gözler ona peçenin üstünden baktılar. Yaşlarla pırıl-dıyorlardı, iri ve masumdular ve Faysal onlara hiç mi hiç kan-mıyordu. Uzun kirpiklerini sallayarak "Gerçekten de böyle mi düşü-nüyor, İmam?" diye sordu. "Evet canım," dedi Faysal gülerek. Uzanarak, baş örtüsün-den kaçan bir tutam sarı saçı geri soktu. "Onu devirmeyi plan-ladığını bilmiyor."104

GECENtN PALADİNİ, jyleryem nefessiz kaldı. İmam'ın kollarında kaskatı kesildi.Ona çılgınca baktı, ve birden büyüyen zenginliğine bir altınnara daha eklenmiş oldu. "Hayır" dedi yavaşça. "Bu pek doğ-ru sayılmaz. Onu devirmeyi planlamıyordun. Hâlâ planlıyor-sun!"Mavi gözlerdeki yaşlar yok oldu, kurnazca, gözü dönmüşbir hesaplamanın içinde yanıp gittiler. Gergin, sert bir sesle"Her şeyi yaparım! Benden istediğin her şeyi! Senin kölen olu-rum!" Yüzündeki peçeyi yırtıp attı. "Hemen şimdi al beni!" de-di vücudunu, İmammkine bastırırken. "Seninim!" "Senden hiç bir şey istemiyorum," dedi Faysal soğuk birsesle. Kızı, mermer zemine itti. "Gerçeklerden başka hiç birşey! Bana bildiğin her şeyi anlat. Her şeyi!" diye ekledi, sonkelimeyi yavaşça ve vurgulu söyleyerek. "Ve unutma! Şimdi-den bir çok şey biliyorum. Eğer başka bir yalan söylediğini an-larsam, seni Kannadi'ye teslim ederim. O zaman hikayeni İn-faz Yüksek Lorduna, daha kötü şartlar altında anlatmak zorun-da kalırsın." "Sana doğruyu söyleyeceğim İmam," dedi Meryem ayağakalkıp, Faysal'a serinkanlı bir asaletle yaklaşarak. "SanaAmir'in Quar'a ihanet ettiğini söyleyeceğim! Kutsal olana say-gısızlığı yüzünden Quar'ın kendisi onun düşüşünü emretti.Ben sadece onun aciz kuluyum," diye ekledi gözlerini müte-vazı bir şekilde indirerek. Faysal, Meıyem'in, bu yeni keşfettiği, dinsel harareti karşı-sında yüz ifadesini koaımakta zorlandı. Parmaklarını seğirendudaklarının üzerine koydu, ve diğer eliyle konuşması içinMeryem'e işaret etti. "Khardan'ı sevdiğim doğaı, İmam!" diye tutkuyla başladıMeryem. "Ve onu sevdiğim için, onu Tek ve Gerçek Tanrının105

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 50: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANinancına getirmeyi her şeyden çok istedim. Amir'in kampa sal-dırmayı planladığını biliyordum ve Khardan'ın hayatı için en-dişelenmiştim. Yamina'nm bazı sözlerinden, Amir'in, Khar-dan'dan korktuğunu anladım ve bu mantıklıydı da," diye ek-ledi çalımla. "Çünkü o güçlü ve çetin bir savaşçı. Amir'in,Khardan'a bir suikast düzenleyeceğini talimin etmiştim." "Bu yüzden savaştan önce Khardan'a, boynuna takmasıiçin bir muska verdim. O, bunu kabilesinin, geri kafalı yaşlıkadınlarının yaptığı, bilindik, şans muskalarından zannetti.""Ama öyle değildi?" dedi Faysal amansızca. "Hayır değildi İmam," dedi Meryem gururla. "Ben yetenek-li bir büyücüyüm, neredeyse Yamina kadar güçlüyüm. Sihirlikelimeleri söylediğimde, muska bedeviyi büyüledi ve onu de-rin bir uykuya gönderdi. Ayrıca onu her türlü yaradan koru-yan bir kalkan olarak da işe yarıyor. Böyle yapmam iyi oldu..."diye ekledi sesi sertleşerek "...çünkü her şey şüphelendiğimgibi oldu. Sizin bedevilere zarar verilmemesi konusundakiaçık emrinize karşı gelerek, Kannadi Khardan'ı öldürtmeye ça-lıştı. Kasım'ı iş üstünde yakaladım." Duraksayarak, göz ucuyla İmam'a baktı. Bu haberle öfke-den deliye dönmesini bekliyordu belki de. Fakat bundan ha-beri olan İmam, hiç bir şey belli etmedi ve Meryem onun na-sıl tepki göstereceğini bilmeden devam etmek zorunda kaldı."Khardan'ı, Kasım'ın atıyla oradan uzaklaştırdım. Amir onu öl-dürenlesin diye, onu, Kich'e, size getirmeyi planlamıştım. Lafaramızda, Khardan'ın ruhunu Quar'a döndürebileceğimizi bi-liyordum!" "Ruhuyla vücudu kadar ilgilenip ilgilenmediğini merak edi-yorum," dedi İmam kum kuru. "Peki senin planını ne bozdu?"Meryem'in yüzü hiddetle kızardı ama kendisini kontrol et-106

GECENİN PALADİNİ evi başardı ve hiç kesinti olmamış gibi hikayesini anlatmaya, varn etti. "Bize elini uzatıp, göklere çekmesi için İblis Ka-.g'u bekliyordum ki, göz ucuyla deli adamın arkamdan ge-lip..""Deli adam mı?" diye merakla sordu İmam. "Ne delisi?" "Sadece bir deli, İmam" dedi sabırsızca. "Khardan'm köletüccarlarından kurtardığı bir genç. Khardan, çocuğun bir ka-dın olduğunu zannetti ama değildi; yüzünde veya göğsündekıl olmayan ve kadın kıyafetlerine bürünmüş bir erkekti. Di-ğer bedeviler onu idam etmek istediler ama Khardan, onundeli olduğunu söyleyerek, onlara izin vermedi. Adam denizüzerinden geldiğini ve bir büyücü olduğunu söylüyordu. Son-ra da cadı kadın, Khardan'ın karısı, onun hareme alınması ge-rektiğini söyledi ve Khardan işte bu yüzden benimle evlene-medi!" İmam, bu kapsamlı ve tutarsız açıklamanın yarısını duyma-dı. "Deniz üzerinden" ve "büyücü" kelimeleri, aklına takılmış-tı. Zorlu bir çabadan sonra düşüncelerini Meryem'in söyledik-lerine geri getirebildi. "Deli beni attan çekti ve vahşice kafama vurdu. Kendimegeldiğimde beni buldukları gibi yarı çıplaktım ve ölü diye bı-rakılmıştım," diye tamamladı acıklı bir şekilde."Khardan?" "Görünüşe bakılırsa gitmiş, İmam. Bilmiyorum. Saraya ge-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 51: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lene kadar uyanmadım. Ama askerleri sorguladığımda, onugörmemişlerdi." "Ve cesedi hiç bulunamadı." Derin düşüncelere daldıİmam. "Hayır, bulunamadı," diye mırıldandı Meryem, peçesini ka-payıp, gözlerini indirerek.107

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Peki ya bu deli adam, sence neden seni soymuş olabilir?""Bu çok açık değil mi, İmam? Tabi ki beni elde etmek için.""Savaşın ortasında mı? Gerçekten de deli olmalı!" Meryem yere bakıyordu. "Sanırım, bu iğrenç eylemi sırasın-da durduruldu." "Hımmm." Faysal öne eğildi. "Khardan'ın savaş alanını ka-dın kıyafetleri içinde kaçarken görülmesi seni şaşırtır mıydı?""Ta... Tabi ki..." diye kekeledi."Yalan atma!" "Tamam!" diye bağırdı, küçük ayağını yere vurarak. "Bilmi-yordum ama bundan şüphelenmiştim. Askerlerden kaçmanıntek yolu bu olurdu! Kampta kalan bir çok koca karı vardı. EğerKhardan kadın kılığına girerse, gitmesine izin verebilirlerdi." "Ve Khardan hâlâ hayatta! Bunu biliyorsun ve geri dönme-sini umut ediyorsun!""Evet!""Peki bunu nereden biliyorsun?" "Büyü, onu, kolyeyi taktığı sürece kötülüklerden koruya-cak..." "Ama birileri onu çıkarmış olabilir. Belki de deli adam."Sandalyesine yaslandı Faysal, kaşlarını çatarak. "Eğer gerçek-ten büyücüyse..." "Saçma!" dedi Meryem heyecanla. "Sadece kadınların sihrivardır. Bunu herkes bilir!" "Yine de..." dedi Faysal. Düşünceleri içinde kaybolmuştu.Sonra silkinerek konuya geri döndü. "Yaşıyor olabilir diye tah-min yürütmüyorsun, Meryem! Onun yaşadığını biliyorsun. Ne-rede olduğunu biliyorsun ve bu yüzden korkuyorsun. Çünküher an ortaya çıkıp, Amir'e meydan okuyabileceğini, onun dasepetinde bir yılan olduğundan şüphelenmesinden korkuyor-108

GECENİN PALADİNİsun.""Hayır! Yemin ederim..." Elini yakalayarak "Söyle bana Meıyem, yoksa, bu narin ke-kiklerden, deriyi yüzerken, İnfaz Yüksek Lorduna mı söyle-meyi tercih edersin..." Meryem elini çekti. Peçesi gözyaşlan ve terle ıslanmış yü-züne yapışmıştı. "Ben... Ben kristal küreye baktım," diye mırıldandı. "Eğer...Eğer ölü olsaydı, ces... cesedini görürdüm.""Ama görmedin?""Hayır!""Onu canlı gördün!""Hayır bu da değil..." "Bu kaçamak cevaplardan bıktım!" İmam'ın sesi çatırdadı.Meryem ürperdi. Kelimeler kırbaç darbeleri gibi vurmuştu. "Şimdi yalan söylemiyorum!" diye bağırdı kendini yereatıp. İmam'a yalvaran gözlerle bakıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 52: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"O yaşıyor ama görüşümü engelleyen karanlık bir bulutlakaplı. Bu büyü olmalı herhalde. Ama daha önce hiç böyle birbüyü görmemiştim! Ne anlama geldiğini bilmiyorum!" Tapmak odasında bir sessizlik vardı. O kadar derin, kalınve saygıdeğer bir sessizlikti ki bu Meryem, sessizliği veya ba-dem gözleri gölgelere dalan İmam'ı rahatsız etmemek için hıç-kırıklarını bastırmıştı. Sonunda İmam kendine geldi. "Haklısın. Sarayda tehlike-desin." Meryem, gözlerinde doğan kuşkulu, inanmayan ümitlebaktı ona. "Daha da önemlisi, burada harcanıyorsun. Amir'e seni şeh-re bedevilerin arasında yaşamaya göndermesini önereceğim.109

"1MARGARET WEIS & TRACY HICKMANZannedersem, Khardan'm annesi yakalanıp, Kich'e getirilenlerarasında." • "Ama onlara ne diyeceğim?" diyerek dizlerinin üzerine çök-tü Meryem. "Benim Sultan'm kızı olduğumu zannediyorlar.Amir'in beni idam etmesini beklerlerdi." "Senin gibi usta bir yalancı, kalplerini eritecek bir hikayeuydurmakta zorlanmamak," dedi Faysal. "Amir seni Ölüm Ku-lesinden atacaktı fakat senin cazibene karşı koyamadı. Sanaonunla evlenmen için yalvardı lakin sen göçebe prensine sa-dık kaldın ve onu reddettin. Kannadi seni zindan'a kapattı. Se-ni sadece ekmek ve suyla besledi. Seni dövdü. Ama sen yinede sadık kaldın. En sonunda seni elde edemeyeceğini anlayın-ca seni sokaklara attı." Meryem'in dudakları açıldı, mavi gözleri pırıldadı. "Kırbaçdarbeleri ve morluklar," dedi. "Muhafızlar beni öğlen vakti, et-raf kalabalıkken dışarı atmalı." "Sen nasıl istersen" dedi İmam. Kızın bir an önce gidip,onu düşünceleriyle baş başa bırakması için sabırsızlanıyordu.El çırparak, hizmetçiyi çağırttı. "Harem dairesine geri dön. Ha-zırlıklarını yap. Amirle bu akşam konuşacağım ve onu casusu-muzu bedevilerin arasına geri koymanın gerekleri konusundaikna edeceğim." Elini salladı. "Ayağa kalk. Teşekkür etmenegerek yok. Dediğin gibi Quar'a hizmet ediyorsun. Ve Mer-yem..." dedi kız ayağa kalkarken."Evet, İmam?" "Khardan'la ilgili herhangi bir şey öğrenirsen beni derhalbilgilendireceksin."Samimi olmayan bir sesle "Evet, İmam," dedi. Fazla samimiyetsizdi. "Eğer onun adını, senden önce baş-ka birinin dilinden duyarsam, senin o dilini ağzından kopart-110

GECENİN PALADİNtrım Bunu böyle bil, kızım. Anlıyor musun?""Evet, İmam." Bütün samimiyetsizlik yok olmuştu."Çok iyi- Çekilebilirsin. Quar seninle olsun."JQZ ve hizmetçi gidince, Faysal tekrar sandalyesine gömül-dü Dirseği sandalyenin sert, işlemeli koluna dayalı, sanki boy-nu düşüncelerini taşıyamayacakmış gibi kafasının, eline gö-mülmesine izin verdi. Bedeviler... Khardan... Amir... Ahmet...Düşünceleri aklında kuyumcunun cila kabındaki taşlar gibiyuvarlanıyordu. Sadece bir tanesini işlenmemiş, sert ve rahat-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 53: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

sız edici buldu.Deli adam...m

4

Hapishane muhafızları, bekçi kulübesinin yaptığı bir dam-lacık gölgede, kamburlaşmış olan oturuyorlardı. Sırtlarını, he-nüz güneşte kavrulmamış, serin duvara dayamışlardı. Nere-deyse öğlen olmuştu ve gölge de giderek azalıyordu. Yakın-da, güneş onları, bekçi kulübesinin içine sürecekti. Bundanmümkün olduğu kadar kaçınıyorlardı. Tuğla binaya girmek,bir fırına girmekle eşdeğerdi. İçerideki sıcak çok fazla olması-na rağmen, en azından, yakıcı güneşten koruyordu. Sonunda,gölge kırıntıları, neredeyse yok olmuştu, ve muhafızlar homur-danarak ayağa kalktılar. Genç adamlardan biri, kumandanıdürttü, ve işaret etti."Askerler." Nöbetinin, monotonluğunu bozacak herhangi bir değişikli-ğe minnet dolu olan kumandan, pazar yerine doğru baktı.Amir'in, rengarenk üniformalarının içinde harika görünen yı-ğınla askeri, pazardaki, kalabalığın arasından atlarını hızlandı-rarak ilerliyorlardı. İnsanlar, önlerinde dağılıyorlardı. Annelerküçük çocuklarını kucaklarına alıyor, satıcılar en değerli mal-larını kaldırıyorlar ve kızlarını perdeli kabinlere gönderiyorlar-dı. Eğer kalabalık çok yoğunsa ve atlar geçemiyorsa, askerlerbiniş sopalarıyla kendilerine yol açıyorlardı. Küfür eden ve GECENİN PALADİNİ ınlıkla bağıran insanlar, askerlerin arkasından gelen adamı? dükleri zaman, korkuyla karışan bir şaşkınlıkla sus pus olu-yorlardı."Amir," diye mırıldandı kumandan."Sanırım buraya geliyor," dedi genç muhafız. "Tüh!" yaşlı muhafız yere tükürdü, fakat gözü devamlı, pa-zarın içinden yol alan maiyetteydi. Bir an duraksadıktan son-ra "Sanırım haklısın," dedi yavaşça. Etrafta dönerek, uykulumuhafızları ayağa kaldıran emirler yağdırmaya başladı. Ku-mandanın çağrısıyla avlunun öbür ucundan, tökezleyerek gel-diler. "Hamd'ın derdi ne?" dedi tepki göstermeyen muhafızlardanbirini gösterek. "Yine mi sarhoş? Onu bekçi kulübesine götü-rün! Çabuk olun! Üniformalarınıza çeki düzen verin! O ne?Kan mı? Seninki de mi? Hırsızdan bulaştığını söylersiniz. Ne?Adam iki gün önce öldü mü? Kahretsin! O zaman göz önün-den çekilin! Geri kalanlar, uyanık gözükmeye çalışın, tabi bumümkünse, sizi domuz evlatları. Hadi bakalım! Herkes yerinegeri dönsün!" Kumandan, Amir'den, gevşek ve güçsüz vücudu, bekçi ku-lübesine sürüklenen Hamd'a kadar herkese sövüp sayarken,kırmızı gözlü adamlarını, tayin edildikleri yerlere iteklemeyebaşlamıştı. Yavaş gidenlere, kumandanın kalın sopasından çı-kardığı küt sesler yardımcı oluyordu. At nallarının sesleri yakınlaştı. Durmadan terleyen kuman-dan, yutkunarak, hapishanesine son bir göz attı. En azındanmahkumlar, öğlen egzersizlerinden sonra, hücrelerine geri ko-nuldular, diye düşündü kumandan. Zindan'm karanlığında, şişyanaklar, patlak dudaklar ve mor gözler, çok fazla belli olmu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 54: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yordu. Hatta, üniformalardaki kan lekeleri bile. Yine de, ne113

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANolur ne olmaz, kumandanın kör aklı, Amir'in, mahkumlarınözellikle de göçebelerin fiziksel işkenceye tabi tutulmamasıkonusundaki açık emrinin çiğnenmesine, bahaneler bulmayaçalışıyordu. Kumandan, tam büyük çaplı bir isyanın onu zorkullanmak zorunda bıraktığı yalanını uydurmuştu ki, genç mu-hafız düşüncelerini böldü."Amir neden buraya geliyor? Bu bir âdet mi?""Sul aşkına, hayır!" İkisi, kapıların önünde hazırolda bekliyorlardı. Kuman-dan'in yüzünde bir hoş geldiniz gülümsemesi alçı gibi durdu-ğu için ağzının kenarıyla konuşmak zorunda kalıyordu. "Yaşlı Sultan, elinde olsaydı, buranın on metre yakınına bi-le gelmezdi. Ve geçmek zorunda kaldığında da, bunu perde-leri sıkıca kapanmış bir tahtırevanda yapardı, kokuyu duyma-mak için de burnuna bir portakal tutardı.""Sence Amir neden geliyor?" "Quar adına, ben nereden bileyim!" diye domuz gibi ho-murdandı kumandan, terini koluyla silerek. "Şüphesiz, şu kah-rolası bedevilerle ilgili bir şeydir. Zaten, İmam da ortalarda do-lanıp, her şeye burnunu sokuyor. Quar beni affetsin." Kuman-dan yorgun yorgun göklere baktı. "Hepsi buradan defoldu-ğunda çok mutlu olacağım.""Peki bu ne zaman olacak?""Dinlerini değiştirdiklerinde tabi ki.""Önce ölmeleri gerek." "Bence de," diyerek omuz silkti Kumandan. "İki türlü defazla uzun sürmeyecek. Şışşt!" Adamlar sessizleştiler. Kumandan huzursuzca kıpırdanıyor-du. Arkasını dönüp her şeyin yolunda olduğunu kontrol et-mek istiyordu, fakat sinirli olduğunu da göstermek istemiyor-114

GECENİN PALADÎNİArkalarında Hamd'ın, sarhoş sesiyle, açık saçık bir şarkı"vlerneye başladığını duyabiliyordu. Kumandan'm kanı şa-klarında atmaya başlamıştı, ama sonra olgun bir karpuzunere düşmesi gibi bir sesle, boğuk bir homurdanma duyulduve şarkı sona erdi. At sırtındaki askerler, kapıya geldiler. Liderlerinin buyru-ğuyla, hizaya geçtiler ve hazır olda oturmaya koyuldular. Si-hirli atları, tekrar, yaratıldıkları ağaçlara dönüşmüşçesine, ha-reketsiz duruyorlardı. Lider gösterişli bir hareketle kılıcını sal-ladı. Askerlerinin hemen arkasından gelen Kannadi, öne çıktı.Komutan'ın selamına karşılık vererek, atından indi. Hapisha-neye ve avlularına bakışlar atarak, ter içindeki Kumandan'ınyanına geldi. Komutan da onu takip etti. Eski günlerde, eğer Sultan hapishaneyi ziyaret etmeyi kafa-sına koysaydı -ki bu aya uçmayı kafasına koyması gibi bir ola-sılıktı- böyle bir ziyaret, kutsal şahsını çevreleyen yüzlercemuhafız olmadan gerçekleştirilemezdi; köleler sandalyesini ta-şır ve bu değersiz topraklar, ipek ayakkabılarını kirletmesin di-ye yerlere kadife halılar sererlerdi; başka kölelerin taşıdığı tah-tırevanlarda, perdelerin aralarından bakıp, peçeleriyle ağızları-nı kapayan en gözde karıları olurdu; diğer başka köleler de,hapishanenin gerçek bir ziyafet yuvası olduğunu düşünen si-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 55: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

nekleri uzak tutmak için, büyük tüyden yelpazeleri taşıyorolurlardı. Sultan, sıcak güneş, pis koku ve mekanın genel nahoşluğuonu tahtırevanının parfümlü, ipekli korunağına göndermeden,dört, en fazla beş dakika kalırdı orada. Amir'in, pişmiş toprak-larda, uzun, maksatlı adımlarla, sakin ve soğukkanlı, burnunubile kırıştırmadan yürüyüşünü izlerken, kumandan eski günle-ri yürekten özledi.115

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Yüce Efendim!" Kumandan yakıcı sıcaklıktaki yere karınüstü yattı. Bu haysiyetsiz konumda bir kurbağaya benziyorduve bunun zaten üzerine bakılmayacak gibi olan üniformasınada bir faydası olmamıştı. "Bu büyük bir şeref..." "Ayağa kalk!" dedi Kannadi tiksintiyle. "Bu saçmalıklaravaktim yok. Buraya mahkumlardan birini görmeye geldim." Kumandan zar zor ayağa kalktı ama yüreği yerde kalmıştı.Hangi mahkum? Fazlaca sert cezalandırılan biri olmasaydı ba-ri. "Pis mahluklar! Kesinlikle bu ilgiyi hak etmiyorlar! Size yal-varıyorum...""Kapıyı aç!" Kumandan'ın, boyun eğmekten başka şansı yoktu. Fakatadamın elleri o kadar çok titriyordu ki, anahtarla kapı manda-lını tutturamadı ve Kannadi bir hareket yaptı. Amir'in kuman-danı, anahtarları titreyen kumandandan aldı, ve kapı kulak tır-malayıcı bir gıcırdamayla açıldı. Amir kekeleyen Kumandan'ıiterek, avluya girdi."Bedevi Ahmet'in hücresi nerede?" "Aşağı düzlükte, sol... soldan üçüncü. Fakat LanetlilerinEvine girerek, moralinizi bozmayın, Majesteleri!" Hızla yürü-yen adamın, yaklaşık altı adım arkasında paytak paytak yürü-yordu. "Benim gözlerim, bu insan tortularını görmeye alışık.Kafiri, Ulu Varlığınıza, benim getirmeme izin verin, Yüce Efen-dim!" Kannadi duraksadı. Hapishaneye girip Ahmet'le hücresin-de konuşmaya niyet etmişti. Fakat şimdi, çirkin, penceresiz bi-nanın önünde durunca, insan süprüntüsünün ve umutsuzluğu-nun kokusunu alınca, belli belirsiz gelen acı ve ümitsizlik in-lemelerini duyunca, savaş alanında bir kez bile solmayan ce-116

GECENİN PALADİNİalevi, titremiş ve sönmüştü. Savaşta, ölüm ve perişanlığaktı ama insanların hayvanlar gibi kafeslere konduğu birrdeki ölüm ve perişanlığa asla alışamayacaktı.Amir'in duraksadığmı gören kumandan "Bekçi kulübesiünün bu saatinde oldukça konforludur, Yüce Efendim," diyeönerdi. "Pekala," dedi Kannadi. Kumandan'ın ağzından kaçırdığıduyulabilen ferahlama ünlemini duymazlıktan gelmeyi tercihetti. Durduğu yerde donmuş bir şekilde Amir'e bakan genç mu-hafıza, "Hadi!" diye bağırdı Kumandan. "Majestelerine kulübe-yi hazırla." Amir'in arkasından yaptığı telaşlı el hareketleri vetehdit edici yüz ifadesi yüzünden, şaşkına dönmüş gence, sar-hoş Hamd'ı yok etmesini söyleyen mesajı ulaştırmayı başardı.Olayı çakan genç fırladı ve Amir odanın sıcak ve nemli gölge-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 56: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

sine tam zamanında girdi. Arka odaya taşınan zavallı Hamd'ınçizmelerinin topuklarını gördü ve bir sürükleme sesi duydu.Bir kapı çarpılarak kapandı. Amir'in muhafız birliğ:nin komutanı, ters çevrilmiş bir san-dalyeyi alıp, kaba bir masanın yanına yerleştirdi. Fakat emirufak binanın içinde dolanmayı tercih ediyormuş gibi görünü-yordu. Kumandan nefes nefese kalmış bir şekilde kapıda be-lirdi. "Evet?" dedi Kannadi, adama bakarak. "Git ve mahkumugetir!" "Tabi Kralım!" Kumandan bu önemsiz konuyu tamamıylaunutmuştu. Aceleyle kayboldu. Ufak bir pencereden dışan ba-kan Kannadi, adamın avluda koşturduğunu gördü, baş örtüsü-nün kenarları, gösterdiği çabanın rüzgarında uçuşuyorlardı.Komutana bakan, Amir kaşlarını kaldırdı. Komutan sessizce117

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkafasını salladı."Herkesi çıkarın" dedi, arka odayı göstererek. Komutan hemen emirleri yerine getirdi. Kannadi, Kornu-tan'ın tereddütlü ve isteksiz Ahmet'i, iteleyerek getirirken gör-düğünde, binanın, Hamd'ın serseme çevrilmiş kanlı bedeni dedahil, bütün sakinleri çıkarılmıştı. Komutan dışarıdaki yerinialdı. Oflayıp puflayan kumandan girişte belirdi. Genç adamı ko-lundan çekerek onu binanın içine itti. Bedevi, serin gölgeler-de, sersemlemiş, gözlerini kırpıştırarak etrafına bakıyordu. "Eğil! Amir'in önünde eğil, kafir köpek!" diye öfkeyle ba-ğırdı Kumandan. Kannadi, güneşten kör olmuş gencin Amir'in veya herhan-gi başka birinin odada olduğundan haberi olmadığının farkın-daydı. Fakat Ahmet Kumandan'a uymakta biraz gecikince,onu dizlerinin arkasından sertçe tekmeledi ve gencin yereçökmesine sebep oldu. Onu giysisinin arkasmdan tutarak, ka-fasını yere vurdu. "Köpeğin kötü davranışlarından dolayı özür dilerim, YüceEfendim." "Çık buradan! Mahkumla yalnız konuşmak istiyorum." Ku-mandan, endişeli endişeli, yerde iki büklüm yatmakta olanAhmet'e baktı ve onaylamayan bir tavırla ellerini açtı. "Kralı-mızın emrine karşı gelecek kadar cesur olamam, lakin bu ka-firlerin vahşi hayvanlar olduklarını Majestelerine bildirmez-sem, görevimi ihmal etmiş olurum." "Sen, benim, Quar'ın Seçilmiş Ordularının Generalinin, onsekiz yaşındaki bir oğlan çocuğuyla baş edemeyeceğimi misöylüyorsun?" diye sordu Kannadi sakince."Hayır! Hayır! Kesinlikle hayır Hünkarım!" diye kekeledi118

GECENİN PALADİNİ mandan. O kadar çok terliyordu ki olduğu yerde eriyip birölcüğe dönüşecekti sanki. "O zaman git. Komutanım dışarıda görevlendirildi. Eğerkendimi tehlikede hissedersem, beni kurtarması için onu çağı-rabilirim." Bu konuşmadan tam olarak ne anlam çıkarması gerektiği-ni bilmeyen kumandan, bu bilginin onu rahatlatacağı gibibirşeyler mırıldandı. Amir, tiksintiyle, gardiyana arkasını dön-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 57: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dü ve kare şeklindeki pencereden, ihtişamlı bir özgüvenle,boşluğa baktı. Sarığının katları, yüzünü sakladığı için, Amir ka-fasını hafifçe çevirip arkasında neler olup bittiğini gözleyebili-yordu. Kumandan Amir'e, kısa ve ürkek bir bakış atarak,Ahmet'in tam göz kapağına vahşi bir tekme geçirdi. Karanlıkyüzüyle, mahkumu tehdit ederek, yumruğunu kaldırdı ve birdilenci maymunu gibi çabuk çabuk eğilip kalkarak ve Amir'i,İmparatoru, Quar'ı, İmam'ı, Amir'in karılarını ve düşünebildi-ği herkese övgüler dağıtarak çıktı. Eli, kılıcını alıp, dünyayı bu tür bir insandan kurtarmak içincan atıyordu. Kannadi, komutanının sesini ve bir sızlanma du-yunca, Kumandanın binadan uzaklaştırıldığını anladı.Kannadi yine de arkasını dönmedi. "Ayağa kalk!" dedi gence sert bir sesle. "Bir erkeğin yerler-de sürünmesinden nefret ederim." Ahmet, yaralı bacağı üzerinde ayağa kalkarken, hızlı bir şe-kilde nefes almıştı fakat bu güçsüzlük belirtisi bile genç adamtarafından bastırılmıştı. Kannadi arkasını döndüğünde gençadam, kendini toparlamış dimdik ayaktaydı ve Amir'e meydanokuyarak bakıyordu."Otur!" dedi Kannadi.Şaşırmıştı. Sadece bir tane sandalye vardı ve sözde bir bar-119

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkafasını salladı."Herkesi çıkarın" dedi, arka odayı göstererek. Komutan hemen emirleri yerine getirdi. Kannadi, Korrıu-tan'ın tereddütlü ve isteksiz Ahmet'i, iteleyerek getirirken gör-düğünde, binanın, Hamd'm serseme çevrilmiş kanlı bedeni dedahil, bütün sakinleri çıkarılmıştı. Komutan dışarıdaki yerinialdı. Oflayıp pufiayan kumandan girişte belirdi. Genç adamı ko-lundan çekerek onu binanın içine itti. Bedevi, serin gölgeler-de, sersemlemiş, gözlerini kırpıştırarak etrafına bakıyordu. "Eğil! Amir'in önünde eğil, kafir köpek!" diye öfkeyle ba-ğırdı Kumandan. Kannadi, güneşten kör olmuş gencin Amir'in veya herhan-gi başka birinin odada olduğundan haberi olmadığının farkın-daydı. Fakat Ahmet Kumandan'a uymakta biraz gecikince,onu dizlerinin arkasından sertçe tekmeledi ve gencin yereçökmesine sebep oldu. Onu giysisinin arkasından tutarak, ka-fasını yere vurdu. "Köpeğin kötü davranışlarından dolayı özür dilerim, YüceEfendim." "Çık buradan! Mahkumla yalnız konuşmak istiyorum." Ku-mandan, endişeli endişeli, yerde iki büklüm yatmakta olanAhmet'e baktı ve onaylamayan bir tavırla ellerini açtı. "Kralı-mızın emrine karşı gelecek kadar cesur olamam, lakin bu ka-firlerin vahşi hayvanlar olduklarını Majestelerine bildirmez-sem, görevimi ihmal etmiş olurum." "Sen, benim, Quar'ın Seçilmiş Ordularının Generalinin, onsekiz yaşındaki bir oğlan çocuğuyla baş edemeyeceğimi misöylüyorsun?" diye sordu Kannadi sakince."Hayır! Hayır! Kesinlikle hayır Hünkarım!" diye kekeledi118

GECENİN PALADİNİkumandan. O kadar çok terliyordu ki olduğu yerde eriyip bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 58: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

eölcüğe dönüşecekti sanki. "O zaman git. Komutanım dışarıda görevlendirildi. Eğerkendimi tehlikede hissedersem, beni kurtarması için onu çağı-rabilirim." Bu konuşmadan tam olarak ne anlam çıkarması gerektiği-ni bilmeyen kumandan, bu bilginin onu rahatlatacağı gibibirşeyler mırıldandı. Amir, tiksintiyle, gardiyana arkasını dön-dü ve kare şeklindeki pencereden, ihtişamlı bir özgüvenle,boşluğa baktı. Sarığının katları, yüzünü sakladığı için, Amir ka-fasını hafifçe çevirip arkasında neler olup bittiğini gözleyebili-yordu. Kumandan Amir'e, kısa ve ürkek bir bakış atarak,Ahmet'in tam göz kapağına vahşi bir tekme geçirdi. Karanlıkyüzüyle, mahkumu tehdit ederek, yumruğunu kaldırdı ve birdilenci maymunu gibi çabuk çabuk eğilip kalkarak ve Amir'i,İmparator'u, Quar'ı, İmam'ı, Amir'in karılarını ve düşünebildi-ği herkese övgüler dağıtarak çıktı. Eli, kılıcını alıp, dünyayı bu tür bir insandan kurtarmak içincan atıyordu. Kannadi, komutanının sesini ve bir sızlanma du-yunca, Kumandanın binadan uzaklaştınldığını anladı.Kannadi yine de arkasını dönmedi. "Ayağa kalk!" dedi gence sert bir sesle. "Bir erkeğin yerler-de sürünmesinden nefret ederim." Ahmet, yaralı bacağı üzerinde ayağa kalkarken, hızlı bir şe-kilde nefes almıştı fakat bu güçsüzlük belirtisi bile genç adamtarafından bastırılmıştı. Kannadi arkasını döndüğünde gençadam, kendini toparlamış dimdik ayaktaydı ve Amir'e meydanokuyarak bakıyordu."Otur!" dedi Kannadi.Şaşırmıştı. Sadece bir tane sandalye vardı ve sözde bir bar-119

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbar olmasına rağmen, hiç kimsenin bir hükümdarın yanındaoturmaması gerektiğini bildiği için, ayakta durmaya devam et_ti. "Otur dedim," dedi Kannadi, sinirlenmişti. "Bu bir ernjrgenç adam ve bu hoşuna gitse de gitmese de, onlara uymamagibi bir seçeneğin yok!" Yavaşça, ifadesiz yüzüyle sandalyeye çöktü. Canının acıdı-ğı belli olmasın diye dişlerini sıkıyordu."Gardiyanlar size kötü mü davranıyor?""Hayır!" diye yalan attı. Amir, yüzündeki duygulan saklamak için, tekrar pencere-ye döndü. Korkudan değil, Gururdan hayır demişti. Kannadibirden, vurulduğunu kabul etmeyecek kadar gururlu olduğuiçin neredeyse iltihaplanan bir ok yarasından ölmek üzereolan başka bir genç adamı hatırladı.Amir boğazını temizledi ve arkasını döndü. "Bana Kralım veya Majesteleri diyeceksin" dedi. Kapıya yü-rüdü, sıcak güneşin altında, sabırla, at üstünde, hizada bekle-yen adamlarını gördü. Adamları, yere düşünceye kadar şika-yet etmeden beklerlerdi fakat atlar sihirli olmalarına rağmensabırsızlanmaya başlamıştılar. Zihni başka bir şeyle meşgulkenonları unuttuğu için kendine kızan Amir, komutanına adamla-rı dağıtmasını ve atların sulanmasını emretti. Komutan gitti,Amir ve genç adam da yalnız kaldılar. "Ne kadar zamandır burada kapalısın?" diye sorduKannadi, gence yukardan bakarak yanma geldi.Omuz silkerek kafasını salladı, Ahmet.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 59: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Bir ay? İki? Bir yıl? Bilmiyor musun? Güzel, bu sizi alt et-meye başladığımızı gösterir."Hızla yukarı baktı, genç adam, gözleri parlıyordu.120

GECENİN PALADİNİistifini bozmadan devam etti Kannadi, "Evet. Bir kişinin,si aymymıŞ gibi gelene kadar, perişanlıkla geçen günlerin

utsuz gecelere karıştığı durumlarda, zamanın ayrımına var-için gayretli ve iradesinin de kuvvetli olması gereklidir,v Hardır burada olan zavallıları gördün. Sadece kurtlu ekmek-lerini ve kokuşmuş sularını alacakları an için yaşıyorlar. Hay-vanlardan bile beterler, öyle değil mi? Çoğu konuşmayı unu-tuyor." Kannadi gencin gözlerinde korkunun doğduğunu gör-dü ve içinden memnuniyetle güldü. "Bunları biliyorum. Bende bir süre hapiste yattım. Ulu Steplerin savaşçılarıyla dövüşü-yordum. Senin yaşlarındaydım." "Hammah'ın adamları vahşi dövüşçülerdir. Kadınları yanla-rında savaşır. Qûar üzerine yemin ederim ki bu doğru."Ahmet'in inanmadığını görünce, ciddi bir sesle ekledi. "Onlarbüyük, iri kemikli bir ırklar; kadınlar da erkekler kadar iri. Do-ğumlarından itibaren hiç kesilmeyen altın saçları vardır. Hemkadınlann hem erkeklerin bellerinden aşağı sarkan örgülerivar. Savaşta eşler birlikte dövüşür; karı kocalar ve nişanlı çift-ler. Erkekler sağda durarak kılıç ve mızrak kullanırlar, kadın-lar da solda dururlar ve her ikisini de koruyan büyük kalkan-lar taşırlar. Eğer kocası öldürülürse, kadın ya intikam alana ka-dar ya da kendisi de onun yanı başına düşüp ölene kadar, sa-vaşmaya devam eder." Kannadi kafasını salladı "Ve elem, kal-kan kadınını öldüren bir adamın peşini bırakmaz." Acısını unutan Ahmet, meraklı, parlak gözlerle dinliyordu.Memnun olan Kannadi bir an duraksayarak dinleyicisinin tadı^nı çıkardı. Hikayesini kendi oğullarına da anlatmıştı ve karşı-lık olarak, esnemeler veya sıkılmış, uykulu bakışlar almıştı. "Ben şanslıydım," dedi çarpık bir gülümsemeyle. "Hiç kim-seyi öldürmeye şansım olmamıştı. Daha ilk darbede silahımı121

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkaybetmiştim ve baygın düşmüştüm. Beni dağların içine oyul-muş zindanlarına attılar. İlk başlarda ben de senin gibiydim.Hayatımın sona erdiğini düşünmüştüm. Yoldaşlarımın yanındaölmediğim için kötü şansıma lanet yağdırmıştım. Fakat, Ham-madiler adaletli insanlardır. Hepimize, köle olarak çalışma im-kanı tanıdılar, ama ben bunun için fazla gururluydum. Kabuletmedim. Her gün bana olanlara kör, hücremde oturup, ken-di perişanlığımda boğuldum. Ta ki gözlerimi açacak bir olayolana kadar." "Ne?" Ahmet düşünmeden konuşmuştu. Yüzü kızararak,dudağını ısırdı ve kafasını çevirdi. Kannadi kendi yüzünü tepkisiz ve sakin tutmaya çalışıyor-du. "Hammadiler beni ilk yakaladıklarında her gün döverler-di. Hapishane avlusunun ortasında bir direk vardı ve her günbir adamı oraya şöyle koyup," -Kannadi gösterdi— "ellerini deyukarıya zincirlerlerdi. Sonra kıyafetlerimi çıkarıp, omuzlarımaderi bir kırbaçla vururlardı. Hâlâ izlerini taşırım." Kannadi far-kında olmadan gururla konuşuyordu. O anda Ahmet'i izlemi-yor, geçmişe bakıyordu. "Sonra bir gün beni dövmediler. Bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 60: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

gün, bir gün daha geçti ve beni rahat bırakmaya devam etti-ler. Hayatta olan yoldaşlarımı cezalandırılıyorlardı. Ama benideğil. Bir gün başka bir mahkumun neden sadece benim busert davranışa tabi tutulmadığımı sorduğuna kulak misafiri ol-dum." "Cevaplarını tahmin edebilir misin?" dikkatle Ahmet'e bak-tı.Genç adam kafasını salladı."Kırbaçlanmış köpeği dövmeyiz." Bekçi kulübesinde sessizlik olmuştu. Bu olayı düşünmeye-li yıllar olduğu için, Kannadi, acıyı, utancı ve küçük düşmeyi,122

GECENİN PALADİNİhâlâ o ok gibi iltihaplanarak, içinde taşıdığını fark etmemişti. "Tükenmiş köpeğe vurmayız," diye tekrarladı sertçe. "O za-man kendimin aşağılık bir hayvana dönüşmesine izin verdiği-mi gördüm; bir acıma objesi." "Ne yaptın?" kelimeler sıkıca kapanmış dişlerin arasındanzorla çıkü."Gittim ve köleleri oldum." "Düşmanların için mi çalıştın?" Kara gözlerinde küçümse-yen bir ifadeyle baktı, Ahmet. "Kendim için çalıştım," diye cevapladı Amir. "Hapishanele-rinde gururla çürüyebilirdim. İnan bana, genç adam hayatımıno evresinde ölüm en kolay yol olurdu. Ama ben bir askerdim.Kendime, teslim olduğumu değil, yakalandığımı hatırlattım. Veiğrenç hapishanelerinde çürümek yenilgiyi kabul etmek olur-du. Bununla birlikte, Tanrının yürümemiz için seçtiği yollarıasla bilemeyiz." Amir bu son sözleri söylerken, Ahmet'e kaçamak bir bakışattı, ama gencin başı önüne eğikti ve hâlâ sıkıca birbirlerinekenetlenmiş ellerine bakıyordu. "Ve sonradan gördüğümüz gibi, Quar akıllıca seçmiş. Ça-lışmak için, Hammadi ordusunun mükemmel generallerindenbirinin çiftliğine gönderildim. Onların orduları bizimkiler gibideğil," diye devam etti, Kannadi. Pencereden dışarı bakarken,Kich'in pazar yerini değil, Ulu Steplerin uçsuz bucaksız çayır-larını görüyordu. "Ordular, kendi adamlarını alıp yetiştiren,bazı zengin ve güçlü adamların yönetimindeydi. Savaş zaman-larında, kral bu orduları ülkeyi korumaları için çağırırdı. Tabiher zaman, bir generalin daha güçlü hale gelip kral olmayakarar verme şansı var, ama bu bütün yöneticilerin alması ge-reken bir risk."123

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Bu adamın çiftliğinde çalışmaya başlamıştım. Önceleri ha-pishanede ölmediğime üzüldüm. Sıska, bir deri bir kemik kal-mıştım. Uzun hapisliğim sırasında, kaslarım körelmişti. Birdençok kez, tohumların arasına çöküp kaldım ve bir daha kalka-mayacağımı düşündüm. Ama kalktım. Bazen gözetmenin kır-bacı bana yardımcı oldu. Bazen kendim ayağa kalkmak içinçaba gösterdim. Ve zaman geçtikçe, yeniden gücüme ve for-muma kavuştum. Hayata karşı ilgim, daha da önemlisi asker-liğe karşı ilgim geri döndü. Efendim, birlikleriyle antrenmanyapardı ve işten kaçabildiğim her ânı onları izleyerek geçirir-dim. O mükemmel bir generaldi ve ondan öğrendiğim derslerbana hayatım boyunca yardımcı oldu. Özellikle, bu insanlann

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 61: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

en yetenekli olduğu teknik olan piyade savaşını öğrendim. Za-manla benim ilgimi fark etti. Korktuğum gibi kızmak yerine,bu hoşuna gitmişti." "Beni tarlalardan aldı ve birliklerinin arasına yerleştirdi. Ha-yatım hiç kolay değildi, çünkü ben farklıydım, bir yabancıy-dım ve beni test etmek için ellerinden geleni yaptılar. Çoğuzaman, yapabildiğimin en iyisini yaptım ve zamanla onların vegeneralimin saygısını kazandım. Beni kişisel muhafızlarındanbiri yaptı. Onun yanı başında iki yıl boyunca vuruştum." Ahmet, saf bir şaşkınlıkla bakıyordu, ama Kannadi artıkonun varlığından haberdar değildi. "O mükemmel bir asker, asil ve saygıdeğer bir adamdı.Onu o zamana kadar hiç kimseyi sevmediğim kadar çok sevi-yordum. Savaş alanında öldü, onun intikamını aldım ve düş-manın kesik kafasını tabutunun ucuna koyma şerefi bana ve-rildi. Yanan meşalemi, yağa bulanmış tahtaya attım ve ruhu-nun, hangi cennete inanıyorsa oraya çabucak ulaşmasını dile-dim. Sonra da orayı terk ettim." Kannadi'nin sesi yumuşacıktı.124

GECENİN PALADİNİGenç adam onu duymak için öne eğilmek zoaında kalmıştı."Evime bir kez daha ulaşana kadar, aylarca yürüdüm. Muhte-şem İmparatorumuz o zamanlar sadece bir kraldı. Karşısınaçıktım ve kılıcımı ayaklan önüne serdim." İçini çekerek, bakışlarını pencereden çekti ve Ahmet'edöndü. "O kılıç nadir bulunan bir şeydi. Kuzeyde iki saplı ge-niş kılıç denirdi. İki elle kullanılır. Bana ilk verdiklerinde, yer-den bile kaldıramamıştım. Eğer görmek istersen hâlâ bende." Genç adam kara gözleri, tedbirli, öfkeli, kuşkulu, ters tersbaktı. "Bana neden bu masalı anlatıyorsun?" Kabaca münasip ko-nuşma biçimini kullanmadı. Amir bunu fark etmiş olmasınarağmen onu zorlamadı. "Geldim, çünkü ziyan bana acı verir. Sana hikayemi nedenanlattığıma gelince, emin değilim." Kannadi duraksadı sonrausulca devam etti. "Savaşta bir yara alırsın ve tamamıyla iyile-şebilir ve seni bir daha rahatsız etmez. Ondan sonra, yıllar ge-çince, aynı yerden vurulmuş bir adam görürsün ve birden acıgeri döner. Aynı demir, etini ilk deldiğindeki gibi keskin veacı... Yüzüne baktığımda Ahmet, bu acıyı hissettim." Genç adamın omuzları düştü. Onu hayatta tutan gurur veöfke, ölümcül bir yaradan akan kan gibi, damarlarından akıpgitti. Ahmet'e bakınca Kannadi, bu karanlık hayat yolunda ge-zinirken, yolu aydınlatan ve size bir başkasının ruhunu göste-ren, nadir ışıklardan birini gördü. Belki de Khardan veAhmet'i, tahtının önünde birlikte dururlarken görüyordu birkez daha. Kardeşlerden biri gururlu ve yakışıklı, diğeri de onatam ve eksiksiz bir hayranlıkla bakıyor... Belki de İmam'ın an-lattığı, Khardan'ın savaş alanından iddia edilen kaçışıydı. Bel-ki de Amir'in içinden geliyordu; açlık içinde geçen çocukluğu125

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANve onu bırakıp giden babasının hatırası. Her ne olursa olsunKannadi birden Ahmet'i kendi oğullarından daha iyi tanıyor-du, onu kendisini tanıdığı gibi tanıyordu. Babasının, sevgi ve gurur ışığından uzak, büyük kardeşiningölgesinde büyümüş bir genç görüyordu. Bunun kendisini ha-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 62: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yata küstürmesine izin vermektense, Ahmet, kolayca babasına

olan sevgisini, Kannadi'nin bildiği gibi buna sıcak karşılık ve-ren ağabeyine çevirmişti. Fakat Khardan korkaklıkla olmasada -Amir bu saçma masala inanmakta zorlanıyordu- ölerekona ihanet etmişti. Çocuk kimsesiz kalmıştı; ağabeyi, babası,hepsi gitmişti. Yanına gelerek, elini omzuna koydu. Ahmet'in kasıldığınıhissetti fakat geri çekilmemişti."Kaç yaşındasın sen?" "On sekiz." Boğuk bir cevap geldi. "Benim... Benim doğumgünümdü." Ve hiç kimse hatırlamamıştı, diye düşündü, Kannadi."Hammadi tarafından yakalandığımda seninle aynı yaştaydım."Bu bir yalandı. Amir yirmi yaşındaydı ama bu önemli değildi."Sen tükenmiş bir köpek misin, Alımet? Efendinin mezarı üs-tüne yatıp ölecek misin?" Çocuk sindi. "Yoksa kendi hayatınımı yaşayacaksın? Sana ziyanın bana acı verdiğini söylemiştim.Sen gayet hoş bir gençsin! Kendi oğullarımın senin gibi olma-larını dileyebilirim!" Sesinde bir miktar hüzün belirmişti. Kannadi sustu, duygu-larını kontrol etmeye çalışıyordu. Ahmet, kendi duygularıyla,bunu fark edemeyecek kadar meşguldü, fakat sonradan bunuhatırlayacaktı. "Buraya sana bir teklifte bulunmaya geldim," diye devametti Kannadi. "Tel Savaşını seyrettim. Adamlarım iyi askerler-126

GECENİN PALADİNt ama, insanlarınızı ele geçirmek için, bir tanenizle dört ta-dır*si uğraşmak zorunda kaldı. Bunun silahlarınızı daha iyi kul-1 rıdığınız için değil ama atlarınızı daha iyi kullanabildiğiniz•cin olduğunu düşünüyorum. Quar bize sihirli hayvanlar verdifakat, görünüşe bakılırsa, onlara savaş sanatını öğretmemiş.İnsanlarına, hapishanede mutsuz olmak yerine, özgürlüğünü-zü kazanma şansı veriyorum." Ahmet'in vücudu birden dimdik oldu. Kafasını kaldırdı vedoğrudan Amir'in gözlerinin içine baktı."Yapacağımız tek şey atları eğitmek?""Evet." "Ordunuza katılmaya zorlanmayacağız? Savaşmaya zorlan-mayacağız?""Eğer istemezseniz, hayır.""Eğittiğimiz atlar, kendi insanlarımızla dövüşmeyecek?" "Oğlum," Kannadi bu kelimeyi farkında olmadan kullan-mıştı. Ona bakan gözleri görmeden ne söylediğinin farkındadeğildi. "Artık sizin insanlarınız diye bir şey yok. Bunu sana,seni kandırmak veya moralini bozmak için söylemiyorum.Gerçekleri konuşuyorum. Eğer bunu benim sesimde duyamı-yorsan, o zaman kendi kalbini dinle." Ahmet cevap vermedi, başı eğik, kaba masanın pürüzsüzyüzeyinde tutunacak birşeyler arayarak fakat bulamayarak,oturmaya devam etti. "Bizim Tanrımıza dönmenizi de istemiyorum," diye eklediAmir usulca. Bununla birlikte Ahmet, kafasını kaldırdı. Hapishane du-varlarından görünmeyen çöle, doğuya doğru baktı."Tanrı diye bir şey yok," dedi donuk bir sesle.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 63: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

127

Pagrah Çölü bedevileri, dünyanın düz olduğuna, kendileri-nin de onun merkezinde olduğuna inanırlardı. Büyük ve ihti-şamlı Khandar şehri, onlara göre ırak bir yıldız kadar uzaktay-dı. Kuzeylerinde bir yerde parlarlardı ve ondan sonra da dün-yanın köşesi gelirdi. Batıda, Kich şehri, geniş Hurn Denizi veson olarak dünyanın köşesi. Güneyde çölün devamı, güneydoğuda Bas'ın toprakları ve dünyanın köşesi. Doğuda da dün-yanın tam köşesinde olan Güneşin Örsü vardı. Göçebe kavimler arasında, şehirde yaşayanların, GüneşinÖrsü'nün arkasında yeralan, Kürdin Denizi adını verdikleri,başka büyük bir denizden bahsettiklerine dair bir dedikoduvardı. Bedeviler bu inanışla alay ediyorlardı; hayatlarının etra-fına duvarlar ören insanlardan başka ne beklenebilirdi ki. Kür-din Denizi'nden de küçümseyerek bahsederler ve oraya cinas-lı terimlerle Tara-Kan'm Sulan derlerdi. Bunun, Quar'm çılgındervişlerinden birinin, bir nesil önce, çölün içine doğru yolaçıkıp, dünyanın portakal gibi yuvarlak bir şey olduğunu saç-malamasından beri duyulan en büyük yalan olduğunu düşü-nüyorlardı. Ayrıca Güneşin Örsü'nde kayıp bir şehir olduğu dediko-dular da vardı; kumulların altına gömülü muhteşem zenginlik- GECENİN PALADİNt sahip bir şehir. Bedeviler bu fikri seviyorlardı ve Serindaleneğini canlı tutuyorlardı. Çocuklanna, insan eliyle yapılanI er şeyin gelip geçiciliğinin portresini çizmekte kullanıyorlar-dı.Cinler efendilerine işin gerçeğini söyleyebilirlerdi. Onlara,doğuda gerçekten bir deniz olduğunu, Güneşin Örsü'nde, birzamanlar, bir şehir olduğunu, Khandar'ın dünyanın tepesindeve Pagrah Çölünün de merkezinde olmadığını söyleyebilirler-di. Ölümsüz varlıklar bunları ve bunlardan çok daha fazlasınıbiliyorlardı, fakat bu bilgileri efendileriyle paylaşmıyorlardı.Riayet ettikleri tek kural vardı: insanların hizmetindeyken, siz,her şeyi bilenler hiç bir şey bilmezsiniz; hiç bir şey bilmeyenonlar da her şeyi bilirler. Bedevilere haksızlık etmemek için, Kich, Khandar veya İd-rith şehirlerinde yaşayan sıradan halk için de dünyanın ufakbir yer olduğu söylenebilir. Medreseler ne öğretirse öğretsin.İmam uzak diyarlardaki kafirleri, Gerçek Tanrının bilincinevardırmak hakkında vaizler verip dursun. Bakırcıya, yün örü-cüye, kumaş boyacısına, lamba satıcısına göre dünyanın mer-kezi evlerini çevreleyen dört duvardı, kalbi, yeteneğini veyamallarını sattığı pazar yeriydi, köşesi de şehir surlarıydı. Aydın bir İmparator'un yanında doğup büyümüş olanİmam, gerçekleri biliyordu. Amir de bunu biliyordu. Eğitimlibir adam olmamasına rağmen, kendi gözleriyle, o kadar çokyer görmüştü ki, dağların arkasında daha fazlası olduğuna ina-nıyordu. Sultan divanının, bilge alimleri, dünyanın yuvarlakolduğunu, Sardish Jardan diyarının, bir çok geniş deniz üze-rinde yüzen, bir çok kara parçasından sadece biri olduğunu vebu kara parçalarında, değişik inançları olan, çeşitli insanların;kaçınılmaz şekilde Quar'ın kollarına çekilecek insanların, ya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 64: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

129

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsadığını düşünüyorlardı. Bu yüzden, Faysal, Meryem'den de-nizaşırı yerlerden gelen deli adamın hikayesini duyunca, bu-nun tanrısına iletilmeye değer bir haber olduğunu düşündü. İmam, Kutsal Dinleyicisi için iki gün iki gece oruç tutarakhazırlandı. Dudakları sadece suya dokunmuştu, o da çok azmiktarda. Bu tip, bedensel ve zihinsel güç gerektiren bir başa-rı, onu için hiç zor değildi, çünkü Faysal bedenin, ruh, tarafın-dan terbiye edilip, kontrol altına alınabileceğini kanıtlamakiçin, ardı ardına aylarca ORİÇ tutmuştu. Bu kısa oruca, ruhundeğersiz evini, dış etkilerden arındırmak için girişmişti. Bu sü-re zarfında, İmam, aklını cennetten başka yerlere çekebilecek-leri için, dışardan birileriyle, özellikle de Yamina ile görüşme-yi reddetmişti. Kendi kendine koyduğu bu sınırlamayı, sadeceiki kez bozmuştu. Bir keresinde Meryem'le detaylı konuşmak,bir keresinde de Seyit'i sorgulamak için. Dinleyicinin gecesi geldi. Faysal, dağ zirvelerinden getiri-len karlarla buz gibi olmuş sularda yıkandı; sarayda şaraplarısoğutmak için kullanılan buzlar, İmam tarafından, nefsinin is-teklerini kırmak için kullanılıyordu. Bundan sonra, naçiz be-denini, Tanrısına daha hoş görünmek için kokulu yağlarlamesnetti. Gece yarısı saatinde, diğer ölümlülerin, yorgun zihinve bedenleri uykuda teselli bulurken, Faysal, belinde duranpeştamalı dışında bütün kıyafetlerini çıkardı. Kutsal ateşin ver-diği coşkunlukla titreyerek, iç tapınağa geçti. Dikkatlice, me-rasimle bakır gongu üç kez çaldı. Sonra altın koç başınınönünde secde ederek beklemeye başladı. Teni heyecanla vesoğuk havayla ürperiyordu."Beni çağırdın, rahibim, ve ben de geldim. İstediğin nedir?" Ses onu okşadı. İmam kendinden geçmişti. Bu seste ken-dini kaybetmek, yiyecek ve su gibi ihtiyaçları olan bu güçsüz130

GECENİN PALADİNİhedenden yükselip, pis alışkanlıklarından, iffetsiz şehvetler-den kutsal olmayan özlemlerinden kurtulmak istedi. Güçlük-le ouar'm ona çok gençken söylediği bir şeyi kendisine hatır-lattı; sadece bu değersiz vücut yoluyla ona hizmet edebilirdi.Onu kullanmalıydı ve bedeninin onu kullanmaması için ara-lıksız savaş vermeliydi. Bunu ve ayrıca, artık ruhunu cennete ulaşarak eıde etmekistediği huzurdan, dünyanın zorluklarına döndürmesi gerekti-ğini biliyordu. Bunun için, İmam gümüş bir hançer çıkardı vebıçağı ustalıkla kaburgasına geçirdi. İmam'm vücudunda, göz-lerden sakladığı, bunun gibi bir çok yara izi vardı. Kendineyönelik bu tür bir işkence, Yüksek Rahibin kendis::ı bile şokederdi. Acı, ölümlülüğünün bilincine varmak, yağ! leninden,akan kan, Faysal'ı cennetten indirdi ve Tanrısıyl; insanlarhakkında konuşabilmesini mümkün kıldı. Elini yanına bastırarak, parmaklarından çeşme gibi akankanı hissederek, yavaşça sunağın önünde dizlerinin üzerineçöktü. "Bedevilerle temas halindeydim, Pek Kutsal Qııar. ve çokilginç bir şey duydum. Akhran'ın yandaşları arasında, denizüzerinden geldiğini iddia eden ve daha da önerrısi. Sul'ünbüyüsüne sahip olduğunu söyleyen bir adam yaşıyormuş." İmam'ın etrafındaki hava gerginlikle titredi. Artık yarasının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 65: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

acısını hissetmiyordu ve bu bilginin Tanrısı tarafındın iyi kar-şılandığım bilmenin zevkini çıkardı."Bilgiyi veren kimse, güvenilir mi?" "Evet, Yüce Tanrım, özellikle bu konunun pek önemli ol-madığını düşündüğü için. Adam deli olarak adlandınlmış.""Onu tarif et.""Adam, on sekiz yaşlarında, alev rengi saçlan, kılsız bir yü-131

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANzü ve göğsü olan bir genç. Kimliğini saklamak için, kadın kılı-ğında dolaşıyor. Bilgi aldığım kişi onu büyü yaparken görme-miş, fakat bunu onun içinde hissetmiş, veya hissettiğini sanmış,""Bu adam nerede?" "Tuhaf olan nokta da bu, Quar Hazretleri. Adam, askerlerkampa baskın yaptıklarında kaçmış. Bedevilerin en tehlikelisiolan Khardan'ı, gözetimimiz altına getirme planlarını bozdu.İkisi de garip olaylarla kayboldu. Cesetleri ne bulundu, ne degörüldü. Daha da garip olanı, yetenekli bir büyücü olan aja-nım, Khardan'm hayatta olduğunu biliyor, fakat sihrini kulla-nıp, onu aramaya çalıştığında, mistik görüşü, aydınlatılamayankaranlık bir bulutla örtülüyor." Tann'nın sessizliği İmam'm etrafında vızıldıyordu, belki debu sadece kulaklarında olan bir sesti. Faysal'ın gözleri karan-yor, başı dönüyordu. Tanrısının onunla işi bitene kadar, bilin-cine sıkı sıkı tutundu. "Her zamanki gibi iyi bir iş basardın, hizmetkarım," dediQuar sonunda. "Deniz aşırı yerlerden gelen bu adam hakkın-da daha fazla bir şey, duyar veya bulursan, beni hemen haber-dar et.""Evet, Kutsal Kişi," diye mırıldadı Faysal feyz halinde. Karanlık birden, soğudu ve boşaldı. Tanrının, iç tapınakta-ki, varlığı gitmişti. Mutluluk, İmam'm bedenini terk etmişti.Acıyla sarsıldı, yalpalayarak ayağa kalktı ve soğuk mermer ye-rin üzerine serili döşeğine sürüklendi. Dizleri çözüldü. Döşe-ğe çöktü ve titreyen elleriyle altına sakladığı yumuşak kumaşıaradı. Faysal, tükenen gücüyle, yarasının etrafını sıkıca sardı. Şuurunu kaybetti ve kanla lekelenen döşeğe düştü. Kumaşelinden düşerek, siyah, soğuk zeminde yuvarlandı.132

6

Biz tükenmiş köpeğe vurmayız... Efendinin mezarı üzerineyatıp ölecek misin? Ahmet, karanlık hücresinde iki büklüm yatarken, Amir'insözlerini tekrarlıyordu. Amir'in söylediği her şey doğruydu. "Ne zamandır hapisteyim? İki hafta? İki ay?" acıyla, kafası-nı salladı, Ahmet. "Gece mi yoksa gündüz mü?" Hiç bir fikriyoktu. "Bugün bana yemek verildi mi yoksa hatırladığım dün-kü yemek mi? Artık çığlıkları duymuyorum. Artık pis kokuyuhissetmiyorum!" Korkuyla sinerek, yatağına tutundu. Adamı beş duyusun-dan da mahrum bırakan, eskiden duyduğu bir işkence meto-dunu hatırladı. Önce dokunma duyusunu almak için, eller ke-siliyordu. Sonra gözler çıkarılıp, dil ağızdan koparılıp, burunkesilip, kulaklar kafadan ayrılıyordu. Bu yer onun celladıydı!

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 66: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Ölüm şekli, bütün işkencelerden daha korkunçtu. Perişanlıkona bağırıyordu, ama onu duyacak kulaklarını kaybetmişti.Çok uzun zaman önce pis kokudan şikayet etmeyi bırakmıştı,şimdi pis kokunun kendisinden geldiğini biliyordu. Dehşetle,gardiyanların dayaklarından zevk almaya başladığını fark etti.Acı onu hayatta kılıyordu...Paniğe kapılarak, ayağa fırladı Ahmet ve tahta parmaklık-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlara vurarak, onu dışarı çıkarmaları için yalvarmaya başladıAldığı tek cevap yan hücreden gelen küfürdü. Borçlu adamşekerlemesinden uyandırılmıştı. Gardiyanlar gelmedi. Bu tinkargaşalara alışıktılar. Kapıdan sessizce ayrılan, Ahmet yereçöktü. Yan çıldırmış halde, bir hayal gördü. Kendisini, sığ, işaretlenmemiş, kuma aceleyle kazılmış birmezarın üzerinde yatarken gördü. Kumları uçuran, cesedi açı-ğa çıkaracak, berbat bir rüzgar çıktı. Ahmet'in üzerinden birtiksinme ve korku dalgası geçti. Çürüyen, kokuşan cesedi gör-meye dayanamazdı. Umutsuzca, cesedin üstünü tekrar kum-larla örtmeye çalıştı. Avuçlarını dolduruyor, mezarın üzerineatıyordu. Fakat, avucunu havaya kaldırdığında, rüzgar kumla-rı yüzüne geri gönderiyor, gözlerini yakıyor, onu boğuyordu.Çılgınlar gibi uğraştı lakin rüzgar amansızdı. Yavaşça, cesedinyüzü belirdi; ipekten, kadın peçesiyle örtülmüş, sindirilmiş birsurat... Tahta parmaklıkların açılırken çıkardıkları ses, Ahmet'i rü-yasından uyandırdı. Dışarı götürülen mahkumların ayak sürt-meleri ve uzaktan gelen kadın ve çocuk çığlıkları, genç ada-ma ziyaret zamanı olduğunu anlatmıştı.Ahmet kararını vermişti. Yavaşça ayağa kalktı. Parlak güneş ışığına çıkınca acıyla gözlerini kıstı. Görebil-diği zaman parmaklıklara dayanmış kalabalığı taradı. Badiaoradaydı ve onu eliyle çağırıyordu. İsteksizce avluyu geçti veyanma geldi.Kadının gözleri endişeyle gölgelenmişti."Annem nasıl?" diye sordu Ahmet. "Safiya iyi ve sana selamlarını gönderdi." Badia, dikkatlegenç adamı inceledi. "Amir'in seni çağırttığını ve seninle yal-nız konuştuğunu duyduk."134

GECENİN PALADİNİ "Ben iyiyim. Önemli bir şey değildi," diyerek omuzlarınısilkti Ahmet. "Önemli değil miydi? Amir seni öylesine çağırttı. Ahmet..."gözlerini kısarak devam etti. "...sana ordusunda bir yer öner-eliğini duyduk." "Dedikodu! Dedikodu!" dedi Ahmet sabırsızca, kadınındikkatli bakışlarından kaçarak. "Hepsi bu!""Ahmet annen..." "Endişelenmemeli. Yine hastalanacak. Badia..." birden ko-nuyu değiştirdi. "...Khardan'a olanları duydum." Kadının gözleri indi, uzun kirpikleri peçenin altın işli köşe-lerine dokundu. Ahmet, Badia'nın elinin, kalbine gittiğini gör-dü. Artık en son ziyaretinde ondan sakladığı üzüntünün ne ol-duğunu biliyordu. Çekinerek, "Badia, sen inanıyor..." diye soracakken, "Ha-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 67: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yır!" diye bağırdı Badia inatla. Gözlerini kaldırarak, doğrudan Ahmet'e baktı. "Bu dediko-du, bir yalan. Seyit domuzu tarafından uydurulan bir yalan.Meryem öyle söylüyor. Meryem, Seyit'in deli adam olayındanberi, Khardan'dan nefret ettiğini ve onu..."

"Meryem mi?" Ahmet şaşkınlıkla lafını böldü. "O yakalan-mamış mıydı? Sultan'ın kızı? Amir'in, onu öldürmüş olması ge-rekmiyor mu?"

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANbi estiğini, uzun kirpiklerini, yanınıza gelene kadar, mütevazıbir şekilde eğik tutup sonra aniden mavi gözleriyle kalbinizebaktığını hatırladı. Khardan, o gözlerin havuzuna balıklamadalmıştı. Ahmet, katı yüzlü, gri saçlı, yara izli Kannadi'yi aymsularda yüzerken hayal etmeye çalıştı. Bu imkansız görünü-yordu. Fakat Ahmet, bir adamın geceleri çadırında yaptıklan-nın, karanlık yorganıyla öıtüldüğünü kabul etmek zorunday-dı. "Khardan'a bir büyü vermiş." Anlatmaya devam ediyordu,Badia. Ahmet, alay etti. "Kadınların büyüleri! Abdullah'ın karısı daona bir büyü vermişti. Ondan geri kalanlarla birlikte gömül-dü." Badia doğruldu şimdi Ahmet'in çenesine geliyordu. Onauzun boylu Macit'i bir çok kez yerin dibine batıran keskin ba-kışıyla baktı. "Kadınların sihirleri ve aşklarıyla, bir kadın tanı-dıktan sonra dalga geç, eğer cesaret edebilirsen tabi. Ama hâlâbir oğlan çocuğuyken bunu yapma!" Yaralanarak, geri çekildi Ahmet. "Anlamıyor musun, Badia?Eğer Khardan hâlâ yaşıyorsa, o zaman Seyit'in söyledikleridoğru! Savaş alanından kaçtı; bir korkak! Şimdi de utancındanortaya çıkamıyor." Hapishane kapısından içeri kolunu uzatan Badia onu to-katladı. Kadın'ın tokadı, parmaklıklar tarafından engellendiğiiçin, ne sertti ne de acı vericiydi. Ama Ahmet'in gözlerine acıyaşlar getirdi. "Akhran, ağabeyin hakkında böyle konuştuğun için seniaffetsin!" Badia peçesinin ardından tısladı. Arkasını dönerekuzaklaştı.Ahmet parmaklıklara atıldı, onları o kadar şiddetli sallıyor-136

GECENİN PALADİNİA ki, gardiyanlar ona bir adım yaklaşmak zorunda kaldılar. «Akhran!" Haşince güldü, Ahmet. "Akhran da, babam gibibütün gün çadırında oturup, en az oğlu kadar ölü olan bir ha-yat tarzının yasını tutan yaşlı bir adam! Anlamıyor musun, ka-dm! Akhran geçmişte kaldı! Babam geçmişte kaldı! Khardanseçmişte kaldı!" Gözlerinden oluk oluk yaşlar boşanıyordu.Ahmet parmaklıklara sıkı sıkı tutunmuş, sallıyor, bağırıyordu."Ben, Ahmet! Gelecek benim! Evet, bu doğru! Amir'in ordusu-na katılıyorum! Ben..."Bir el omzundan tutarak arkasına döndürdü onu.

Ahmet, Seyih'in nefretle allak bullak olmuş yüzünü gördü. "Hain!" Ahmet, çenesine bir yumruk yedi ve parmaklıklaraçarptı. Kabileden başka adamların yüzleri de üzerine çöktü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 68: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Parlayan gözler, sıcak nefes ve acı dalgalan üzerinde yüzüyor-du. Bağırsaklarına bir tekme indi. Yere düşerek, ızdırapla ikibüklüm oldu. Kaftanının yakasından kabaca tutarak ayağa kal-dırdılar onu. Ağzının üstüne bir darbe daha. Kasıklarında alev-lenen bir ateş, bütün vücudunu yakarak yayıldı. Bir çığlık du-daklarını zorluyordu. Tekrar yerdeydi, elleriyle kafasını tut-muş, gözlerden, ellerden, ayaklardan, nefretten ve o kelime-den korunmaya çalışıyordu..."Hain!"137

7

Kannadi gece geç bir saatte özel odasında oturuyordu. Yal-nızdı. Karıları, cariyeleri, hayal kırıklığına görülmüşlerdi, çün-kü o gece hiç kimseyi seçmemişti. Güneyden, kurye eliylemektuplar gelmişti ve muhafızlarına rahatsız edilmek isteme-diğini söylemişti. Masasında yanan gaz lambasının ışığında,casuslarından ve ajanlarından -Bas şehirlerindeki hükümetle-re yerleştirdiği, ülkeyi içten çökertecek adamlar- gelen mek-tupları okuyordu. Bunları dikkatle incelerken, aynı zamanda,alanlardaki kumandanlarından gelen raporlarla karşılaştırıyor-du. Ara sıra memnuniyetle başını sallıyordu. Bedevilere attıkları taşlar, suda daireler oluşturmaya devamediyordu. Kannadi bazı ajanlarına, halka, Amir'in uzun zaman-dan beri boğazlarına doğru nişan alınan mızraktan kurtararakonlara muazzam bir iyilik yaptığını ilan ettirmişti. BedevilerinBas'a yüzyıllar önce saldırmış olmaları, ve bu saldırıyı, yeni ye-ni oluşan şehirler, onlar ve yaşam stilleri için bir tehlike oluş-tururken yapmış olmaları o kadar da önemli değildi. Yapılansavaşlar o kadar yıkıcı olmuşlardı ki, efsanelerde ve şarkılardayaşıyorlardı. Yöneticilerin tombul yanaklarındaki kanın çekil-mesi için, siyah elbiseli, siyah maskeli, sipahilerden bahset-mek yeterliydi. GECENİN PALADİNİ Kadınlar, köleler, işçiler ve yabancılar dışında, mal sahibiolan halka eşit seçme hakkı veren demokratik bir hükümetleyönetilen Bas, uzun yıllardır nispeten barış içinde yaşıyordu.Şehir devletlerini kurdukları zaman, kendilerini en sevdikleriiş olan politikaya adamışlardı. Üç ilkesi; Hukuk, Sabır ve Doğ-ruluk olan Tanrıları Uevin, yeni ve modern olan her şeydenzevk alıyor, eski ve süresi geçmiş şeylerden de nefret ediyor-du. Hayata karşı, materyalist bir bakış açısı vardı. Geçerli olan,o anda, orada olandı; görülebilen ve dokunulabilen. Bas hal-kı hayatlarının her ânının kontrol edilmesi konusunda ısrarcıy-dı. Şehirlerinde o kadar çok kanun ve kural vardı ki, tek sayı-lı bir günde yolun yanlış tarafından -yürümek, bir ay hapse atıl-maya sebep olabilirdi. Hayatlarındaki en büyük zevk, senatoodalarını doldurup, anayasalarındaki cüzi noktalar üzerineokunan tiratları dinlemekti. Uevin'in yandaşlarının ikinci en büyük zevki, bu dünyada-ki yaşam kalitelerini iyileştirebilmek için teknoloji harikalarıyaratmaktı. Geniş sukemerleri, şehirlerini baştan aşağı dolanı-yordu; ya evlerine su getiriyorlar ya da evlerinden atıkları alı-yorlardı. Binaları çok büyüktü ve boş süslemeleri olmayanmodern dizaynlara sahiptiler. Düşünülebilen her şekilde veçeşitte aletlerle doluydular. Yeni tanm metotları bulmuşlardı;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 69: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

toprağı teraslıyor, sulama yapıyorlar, toprağı dinlendirmek içinürünleri dönüşümlü ekiyorlardı. Altın ve gümüş çıkarmak içinyeni yollar, hatta dedikoduya göre, yanan siyah bir taş bilebulmuşlardı. Bas halkının çoğunluğu, Uevin'e inanmasına rağmen, ken-dilerini aydın görüyorlardı ve farklı Tanrılara inanan insanlarışehirlerine yerleşmeleri için teşvik ediyorlardı -Bunu daha çokçıkacak tartışmalar için yaptıklarına inanılıyordu. Kharmani ve139

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANBenario'nun pek çok taraftan vardı Bas'ta. Zhakrin, Mimrirı veQuar için de tapmaklar bulunabilirdi. Bas'ta yaşam güzeldiHalk, mallarını, teknolojik aletlerini, maden cevherlerini vemetallerini ihraç ediyordu ve genellikle iyi durumdaydı.Şimdiye kadar. Uevin, ölümsüzlerinin, hem kendisine hem de kullarına eniyi şekilde hizmet etmelerini sağlamak için, diğer Tanrı veTanrıçaların cin ve meleklerle ilgili düşüncelerine karşı çıkmış-tı. Maymun iştahlı insanların geçici heveslerine mazur kalma-

yan ve tamamıyla kontrol altında, modern bir sistem oluştur-du. Ölümlülerini, "alt tanrılar" olarak adlandırdı ve her birini,insan yaşamının belirli bir alanının başına koydu. Bir SavaşTanrısı, Aşk Tanrıçası, Adalet Tanrısı, Ev ve Aile Tanrıçası,Ürün ve Ziraat Tanrıçası, Finans Tanrısı, ve benzeri tanrılarvardı. Bu alt tanrılarla insan rahip ve rahibelerinin yaşadığıufak tapınaklar inşa edildi. İnsanlar problemleri olduğundahangi tanrıya başvurmaları gerektiğini biliyorlardı. Uevin'in ölümsüzleri birer birer ortadan kaybolmaya başla-yana kadar bu sistem çok iyi yürüyordu. İlk yok olan, Ürün ve Ziraat Tanrıçasıydı. Bir gün bir rahi-besi ona bir soru sordu fakat cevap alamadı. Bir kuraklık bas-tırdı. Kuyular kurudu. Göllerdeki ve su birikintilerindeki sularyavaş yavaş azaldı. Ürünler, tarlalarda solarak öldüler. Uevin,Adalet Tanrısı'na kendilerini bu umutsuz durumdan kurtarma-sını emretti, fakat Adalet Tanrısı ortalarda görünmüyordu. Hü-kümet sistemi yıkıldı. Rüşvet yaygınlaştı, halk, senatörlerineolan inancını kaybetti ve onları odalarından attı. Bu kritik an-da, Uevin, Savaş Tanrısı'nı kaybetti. Askerler ya kaçtılar ya dasokaklarda isyanlar çıkararak, daha fazla maaş ve daha iyi mu-amele görmeyi talep ettiler. Savaş Tanrısıyla birlikte Aşk Tan-140

GECENİN PALADINİ ası da gitti. Evlilikler yıkıldı, komşular birbirlerine düşmanIdular, bütün aileler kavgalı gruplara bölündüler. Tam da bu kritik anda, Quar'm yandaşları seslerini yükselt-tiler. Kuzeye bakın, dediler. Kich şehrine bakın ve halkın nekadar rahat yaşadığını görün. Zengin ve güçlü Khandar şehri-ne bakın. İmparatorunun halkına nasıl huzur ve refah getirdi-ğini görün. Sizi, yabani bedevilerden kurtaran, Quar'ın Ami-ri'ne bakın. Faydasız inanışlarınızı bırakın, çünkü Tanrınız si-ze ihanet etti. Quar'a dönün. Uevin'in taraftarlarından çoğu tam bunu da yaptı ve Qu-ar'da, tapınaklarına ibadet etmeye gelenlerin, bütün işlerindekutsanmasını sağladı. Tarlalarına yağmur düştü. Çocukları ki-bardılar ve okulda başarılıydılar. Altın madenleri verimliydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 70: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Makineleri çalışıyordu. Sonuç olarak senatoya seçiliyorlardı.Orduların kontrolünü ele geçirmeye başladılar. Uevin savaşmaya çalıştı, lakin ölümsüzleri olmadan halkı-nın inancını kaybediyordu ve bu yüzden de giderek güçsüzle-şiyordu. Amir, göklerdeki savaş hakkında pek bir şey bilmiyor, pekde ilgilenmiyordu. Orası İmam'ın yetki alanındaydı. Kannadi,disiplinsiz askerler tarafından öldürülen Başlı bir generalle veSenatodan atılan bir valiyle, öğrenci isyanlarıyla ilgili raporlar-la ilgileniyordu. Casusların uzun mektuplarını okurken, Kan-nadi, güneye gitmenin zamanının geldiğine karar verdi. Basşehir devletleri, çürük meyveler gibi ellerine düşmeye hazırdı-lar.Kapının çalmasıyla, düşünceleri dağıldı. Kannadi sinirlenerek başını okuduklarından kaldırdı. "Ra-hatsız edilmemek için emir vermiştim.""Ben Hasid, Generalim." Kulak tırmalayıcı bir ses geldi.141

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Beklemeden "İçeri gir," dedi Amir. Kapı açıldı. Kannadi,muhafızın arkasındaki yaşlı adamı görebiliyordu. Pis paçavra-lar giymiş adamın vücudu, harnup ağacı gibi boğum boğum-du. Adamın tavırlarında ve bir asker olduğunu gösteren dim-dik duruşunda, asalet ve gurur vardı. Muhafız adamın geçme-si için yana çekildi ve tekrar kapıyı kapadı. Amir, kapınınönünde yerini alan nöbetçinin çizmelerinin çıkardığı sesleriduydu."Ne oldu Hasid? Genç adam..." "Sanırım, onu çağırtmaksınız, Kralım." Hasid, alışık olmadı-ğı, kraliyet unvanını telaffuz ederken dili sürçmüştü. "Formaliteleri bırakacak kadar uzun zamandır tanıyoruzbirbirimizi, dostum. Neden genç adamı şimdi çağırtmalıyım?"Kannadi, üzerinde zaman dilimleri işaretli olan ve yavaş yavaşyanarken zamanı gösteren, muma baktı. Karanlığın orta saati-ni geceli çok olmuştu. "Bu gece olmalı!" dedi yaşlı asker. "Ahmet için bir yarın ol-mayacak." "Neler oluyor?" somurtarak, mektupları masaya bıraktı vedikkatini tamamıyla Hasid'e verdi. "Bu öğlen, genç adam kontrolünü kaybetti. Ordumuza ka-tılma niyetini bağırarak kapıdaki kalabalığa ilan etti.""Ve?""Bir isyan çıktı, Generalim. Bunu duymamanıza şaşırdım." "Hapishaneyi yöneten şişko sersem, bana hiç rapor vermi-yor. Onu kendi hücrelerinden birine kapatmamdan korkuyor.Haklı, ama zamanı gelince. Devam et." "Gardiyanlar, diğer bedevileri, döverek hücrelerine tıktılarve isyanı bastırdılar. Fakat, onlar bunu başarana kadar, hem-şerileri, Ahmet'i neredeyse öldürmüşlerdi." Kannadi, bağırsak-142

GECENİN PALADİNİlarına soğuk demir sokulmuş gibi bir korku sancısı hissetti veayağa kalktı. -O iyi mi?" "Bilmiyorum, efendim. Bunu öğrenemedim," diyerek kafasalladı Hasid. "Neden bana daha erken gelmedin?" Amir, yumruğunu ma-saya vurdu. Lambadan fışkıran gaz, mektupların üzerine sıçra-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 71: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

mıştı. "Sizin için yararlı olmaya devam etsin diye, normal birmahkum görüntüsünü bozamazdım. Gardiyanların, her geceolduğu gibi kendilerinden geçene kadar içip sarhoş olmaları-nı bekledim. Sanırım, genç adam hâlâ hayatta. Hücresine git-tim ve nefes alışını dinledim, fakat çok hızlıydı." Kılıcını kuşanarak, kapıyı ardına kadar açtı, Kannadi. "Beşdakika içinde yirmi tane adamı, atları üzerinde, harekete hazıristiyorum," dedi nöbetçiye. Muhafız, selam vererek, asker kışlasına bakan balkona koş-tu. Sesi gecenin içinde çınladı ve kısa bir süre sonra, Amir,emirlerine, hızla uyulduğunun göstergesi olan, gürültü patırtı-ları duydu. "Burada bekle," dedi Amir, yaşlı askere. "Sana daha ihtiya-cım olacak, ama o hapishanede değil."Hasid selam verdi, ama Amir odayı çoktan terk etmişti.143

8

Ahmet uyandı ve bu sefer uyanıklığa tutunmayı başardı.Şimdiye kadar, şuuru ondan sürünerek uzaklaşmıştı; pazarda-ki dansçının elinden kayıp giden yılan gibi... Şimdi etrafına ba-kmıyordu; gerçeklerle, hayalleri bütünleştirebiliyordu. Burayanasıl getirildiğini belli belirsiz hatırlayabiliyordu. Ancak zihnin-de, yumuşak mum ışıklarıyla aydınlatılmış karanlık ve bulanık-lığın içinde, garip kelimeler fısıldaşan, ona ılık elleriyle doku-nan, peçeli kadınlar resmediyordu. Artık sabah olmuştu. Kadınlar gitmişlerdi. Sadece, yanındaona ciddi bir yüzle bakan yaşlı bir adam vardı. Ahmet, onunağrıyan başının bir oyunu olabileceğini düşünerek baktı vegözlerini kırpıştırdı. Yaşlı adamı tanıyordu ama bulanık rüya-larından değil. Onu nereden hatırlıyordu... nereden... "Sen hapishanedeydin," dedi Ahmet. Kendi sesinden irkil-mişti. Sesi değişik çıkmıştı, daha kalınca."Evet." Yaşlı adamın, ciddi ifadesi değişmemişti."Artık orada değilim, galiba?""Hayır. Amir'in sarayındasın." Ahmet etrafına bakındı. Evet, bunu biliyordu. Yanan meşa-leler ve onu döşekten kaldıran güçlü kollar vardı. Amir'in kız-gınlıkla tok çıkan sesi. At sırtında bir yolculuk ve şok edici acı. GECENİN PALADİNİÜzerinde akan ılık sular ve dövülmüş vücudunu temizleyen,İcadın elleri gibi nazik elleri olan erkek elleri.Sonra bu oda... Elleri, ipek çarşafların üzerinde gezindi. Yüksek süslü işle-meleri olan, tahta bir somyanın üzerinde duran, kalın, yumu-şak döşeklerin üzerinde yatıyordu. Temiz kıyafetler giydiril-mişti- Pislik vücudundan çıkarılmış, gül ve portakal çiçekleri-nin tatlı esansı ve daha bir çok egzotik parfümün kokusu ge-liyordu. Yukarı baktığında, yatağın, uzun, tahta kolonlarından üze-rine zarafetle düşen, ipek perdeler gördü. Odasının, görkemlive güzel, fanteziden öte manzarasını görmesi için, perdeler birköşeye çekilmişti. Başında da yaşlı ve bilge adam, kıpırdama-dan oturuyordu. "Neredeyse ölecektin," dedi yaşlı adam. "Doktorlar getiril-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 72: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

di ve ellerinden gelen her şeyi yaptılar ama seni kurtaran Ya-mina'nın sihriydi.""Sen mahkumlardan biriydin. Neden buradasın?" "Ben hapishanedeydim," diye düzeltti yaşlı adam. "Mah-kumlardan biri değildim.""Anlamadım." "Hapishaneye, Amir tarafından seni kollamak için koyul-dum. Bana Hasid derler ve çok fazla yaşlanana kadar, yirmi yılboyunca Abdül Kasım Kannadi'nin emrinde Muhafız Komuta-nı olarak çalıştım. İyi bir aylığa bağlandım ve bir ev verildi.Ama giderken, 'General' dedim, 'bütün savaşların trompet ça-lıp, bağırarak, orada burada vurup kırarak kazanıldığını zan-neden genç adamlara değil de, yaşlı bir askere ihtiyaç duyaca-ğınız bir zaman gelecek. Bazı zaferlerin, dikkat çekmeden,uzun süre bekleyerek ve çeneleri sıkı tutarak kazanılabileceği-145

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANni bilen birine ihtiyacınız olacak,' dedim. Ve oldu da. Ve olduda." Ciddi ciddi kafasını salladı. ; "Hapishaneye gönüllü olarak mı gittin?" Ahmet yataktadoğrulup, yaşlı adama şaşkınlıkla baktı. "Ama orada seni dö-vüyorlar!" • "Hıh!" Hasid eğlenmiş görünüyordu. "Sen ona dayak mı di-yorsun? O köpeklerden mi? Annem bile beni daha kötü döver-di, çavuşumdan bahsetmiyorum bile. İşte o vvırmasını bilen biradamdı! Bir keresinde, nöbetteyken içtiğim için, üç kaburgamıbirden kırmıştı." Hayranlıkla kafasını salladı. Ayağa kalkmamayardım ederken "Bir dahaki sefere kafanı kıracağım Hasid",demişti. Ama bir dahaki sefer olmadı. Dersimi almıştım." Ahmet'in benzi soldu. Hatıralar üzerine yığılmıştı. Öfkeli,kızgın yüzler, uçuşan yumruklar ve tekmeler..."Benden nefret ediyorlar! Beni öldürmeye çalıştılar!" "Herhalde! Sen ne bekliyordun ki? Ama senin düşündüğünsebepten dolayı değil. Sen gerçekleri konuştun ve dövmeye:çalıştıkları sen değil, gerçeklerdi; Benim görmediğim pek birşey yoktur," dedi Hasid, paçavraların altında kendini kaşıya-rak. :"Onlara ne oldu?" dedi Ahmet zorlanan bir sesle."Amir onları serbest bıraktı.""Ne?" Ahmet bakakaldı. "Özgür mü bıraktı?" "Hapishane kapılarını sonuna kadar açtı. Onları sokaklardaitler gibi sürünmeleri için bıraktı."Efendinin mezarı üzerine yatıp... ? , "Neden bunu yapıyor?" diye mırıldadı Ahmet. Çarşaflarıhuzursuzca yana itti. "Amir zeki biri. Onlan bıraktı. Annelerini, karılarını, ailele-rini burada, şehirde tutuyor. Onların yanma gelebilirler veya146

GECENİN PALADİNİtercih ederlerse dişsiz dişetleriyle artık onları dinlemeyen birTanrıya yakınıp duran birkaç yaşlı adam bulmak için kabilele-rine geri dönebilirler." Ahmet, korkuyla sindi. "Onu anlıyorum!" dedi aceleyle. Et-rafındaki lükse ve süse bakarak işaret etti. "Ben generalin bu-nu neden yaptığından bahsediyorum. Sen... bana göz kulakoluyorsun. Beni buraya getirmek. Hayatımı kurtarmak. Sadeceatlan terbiye etmek için." Yüzü kuşkuyla karardı. "Buna inan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 73: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

mıyorum.""Hapishanedeyken inanıyordun." "O Sul'ün çukurunda, mantıklı geliyordu. Belki de mantık-lı gelmesini istediğimdendir." Ahmet, yorganlan yana itti veçıplak bacaklarını yatağın; ucuna uzattı. Başındaki keskin ağrı-ya aldırmayarak ayağa kalkmaya çalıştı. "Şimdi görüyorum.Bana yalan söylüyordu. Belki de beni kullanıyordur, rehin al-mıştır." Ani bir baş dönmesiyle afalladı. Duraksayarak, elinibaşına koydu ve kurtulmaya çalıştı. "Kıyafetlerim nerede?" de-di sersemce. "Rehin mi? Peki baban fidye olarak ne ödeyecek? Onun hiçbir şeyi kalmadı." Ahmet, oda dönmeyi durdursun.diye gözlerini kapadı. Ağ-zı acı bir tatla doldu; istifra etmekten korktu.Hiç bir şeyi kalmadı. Bir oğlu bile... . <, : Yüzüne soğuk su yurdu. Nefessiz kalarak gözlerini açtı veona bakan Hasid'i gördü. . , . ;"Neden" dedi öksürerek. "Bayılacağını zannettim." Su bardağını yakındaki bir masa-nın üzerine geri. koydu. "İyi misin?" , .Ahmet sadece başını sallayabildi."O zaman giyin," dedi yaşlı asker. "Eski kıyafetlerin yakıl-147

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdi. Ben üzerimdekilerden kurtulabilirsem bunlar da yakıla-cak." Yine kaşındı. "İşte yeni kıyafetlerin." Ahmet Sular damlayan -yüzünü kurularken, yatağının ucun-daki, Amir'in giydiklerinden farkı olmayan, beyaz, pamuklukaftanı gördü. "Sana bunu neden yaptığını kelimelerle anlatamam. Bu birdostun güvenine ihanet etmek olur. Fakat eğer biraz yürüye-bileceksen," diye devam etti, "sana sorularını yanıtlayacak birşey gösterebilirim." Genç adama göz ucuyla bakarak "Tabieğer Amir'in dediği kadar zekiysen," dedi. Konuşmadan, ağrıyan başını sarsmamaya özen göstererek,önce yumuşak iç çamaşırlarını sonra da kaftanı giydi. Çok uza-ğa yürümeleri gerekmediğini ümit etti. Sihirli iyileşmeye rağ-men, bacakları yeni doğmuş bir tayınkiler gibi güçsüz ve tit-rekti. "Hadi ama!" Hasid, kalçalarından dürttü. "Ben bir keresin-de, kırık bir bilekle beş mil yürüdüm ve bana kadın eli de değ-memişti!" Acıyla dişlerini sıkarak, Macit'in çadırı kadar büyük olanodada yaşlı askeri takip etti. İncelikle karmaşık desenler do-kunmuş halılar yerleri kaplıyordu, göz alıcı renkleri o kadargüzeldi ki onların üzerinde yürümek, kutsal bir şeye saygısız-lık gibi geliyordu. Hoş ve nadir bulunan eşyalarla donatılmış,altın yapraklarla dekore edilmiş, cilalı, tahta mobilyalar... İpekyastıklar, genç adamı, üzerlerine çöküp kendini, işlenmiş yap-raklar ve çiçekler arasında kaybetmeye çağıran, alçak kanepe-lerin yanlarında duruyordu. Kendini hantal ve sakar hissedenAhmet, değerli bir vazoyu yere düşürmekten korkarak yürür-ken, kırık bilekle yürümenin nasıl bir şey olduğunu hayal et-meye çalıştı. Sonunda, yaşlı adamın yalan söylediğine karar148

GECENİN PALADİNİverdi. Sonraları, Alımet Hasid'in iddiasının doğru olup olmadı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 74: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ğını sorduğunda, Amir sırıtmıştı. Hasid yalan söylemişti. Beşdeğil, on mildi. Yaşlı asker pencereye yaklaşarak, yüzünü cama dayadı veAhmet'in de aynısını yapmak zorunda olduğunu gösterdi.Oda, sarayın en alt katındaydı. Pencereler, Khardan'la birlikteaylar önce kaçtıkları gür bahçeye bakıyordu. Parlak güneş ışı-ğı gözüne bir ağrı, hatıralar da kalbine acı göndermişti. Alımetuzun süre hiç bir şey göremedi."Eee?" Hasid onu yine dürttü."Göremiyorum... Aslında ne görmem...""İşte hemen önümüzdeki adam. Fıskiyenin yanındaki." Hasid'in hor görmesinden korkarak gözlerini ovuşturama-yan Ahmet, gözlerini hızlı hızlı kırparak, sonunda onlardanbirkaç metre ilerde duran, etrafına toplanan tavus kuşlarınayem atan adama odaklanmayı başardı. Adamın görüntüsü, Ahmet'in gözyaşlarını kurutup, hem fi-ziksel hem de manevi acılarını unutturacak kadar ilginçti.Adam gençti, belki yirmi beş yaşındaydı. Uzun boylu, ince,narin hatlara sahipti ve fıskiyenin mermerleri kadar beyaz birteni vardı. İpek kumaştan, mücevherler ve altın süs eşyalarıy-la pırıldayan bir sarık, başını sarıyordu. Kıyafetleri de bu ka-dar şatafatlıydı. Mavi, yeşil ve altın tonlarındaki ipek pantolo-nu, tavus kuşları arasında gezinirken hafifçe dalgalanıyordubacaklarında. Altın bir kuşak, ince beline dolanıyor, uçları kal-kık altın ayakkabılar ayaklarını şereflendiriyordu. Boynu açık,kabarık kollu gömleğin üstünde, altın kumaştan yapılmış, ye-şil düğümlerle işlenmiş ve en ufak bir hareketinde sallananipek bir fırfırla bitirilmiş yelek vardı.Adamın sürmeli gözleri yeşile boyanmıştı. Kuşlara yem149

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANatan parmaklan mücevherlerle bezeliydi, kulak memelerindenaltınlar sarkıyordu. Ahmet nefesini tuttu. Daha önce hiç bu kadar ihtişamlı bi-rini görmemişti. "Bu, İmparator mu?" "Ha ha!" Hasid kahkahalara boğulmuştu. Bu dışandaki ada-mın kafasını çevirip onlara kınayarak bakmasına sebep oldu.Ellerindeki yemleri silkeleyerek, öğrenilmiş zarafet ve incelik-le fıskiyenin yanından geçip gitti, tavus kuşları da onu minikadımlarla takip ettiler. "İmparator mu!" Hasid nefes almaya çalışıyordu. "Eğer İm-parator gelseydi bizim nerede olacağımızı zannediyorsun, oğ-lum? Büyük ihtimalle sokaklarda olurduk. Bu yer, sabah uyan-dığı andan, geceleyin yüzlerce yatak odasından birifıe girenekadar etrafını çevreleyen, vezirlerini, rahiplerini, danışmanları-nı, yazıcılarım, kölelerini, sakilerini, ayak yıkayıcılarını, yalaka-larını bırak sadece karılarına bile yetmez. İmparator!" Yaşlı as-ker kafası sallayarak kahkahalara boğuldu. "Kim o zaman?" Sinirli sinirli sordu Ahmet. Kafasındakizonklama geri gelmişti. Kurnazca gözledi onu Hasid. "Sorunun cevabi: Abul QasimKannadi'nin en büyük oğlu." Ahmet'in ağzı açık kalmıştı. Dışarı bakarak, adamın bir or-kide koparıp, sıkılgan bir edayla, yapraklarını kopararak, ay-lak aylak kuşlara attığını gördü. "İmparator divanında yetişti-rildi ve Khandar'daki sarayda yaşıyor. Annesi Yamina, İmpa-rator'un kız kardeşlerinden biri ve oğlunun kraliyet ailesindebüyümenin vereceği bütün olanaklardan yararlanmasını sağla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 75: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dı. Kannadi, çocuğu çok az gördü." Hasid omuz silkti. "Belkide onun suçudur. Her zaman uzaklarda, İmparator için yfenişehirler fethediyordu. Bir ay önce, ona savaş sanatını öğret-150

GECENİN FALADİNİrnek için oğlunu çağırdı. Onu güneye götürecekti. Oğlu baba-sına eşlik etmekten gurur duyacağını söyledi, fakat hayatta atabinemeyeceği, ten rengini mahvetmek istemediği için güneşaltında çok fazla kalmaya cesaret edemeyeceğinden seyahatetmek için kapalı bir tahtırevana ihtiyacı olacağını ve eğermümkünse, bayağı askerlerin arkadaşlığına dayanamayacağıiçin kendi dostlarından birkaç tanesini getirmeyi arzu ettiğinisöyledi ve ayrıca kan görürse büyük ihtimalle bayılacağı içinkendi özel doktorunu istedi." "Genç adam yarın Khandar'a dönüyor," diye ekledi kurubir sesle. Ahmet, tamamıyla nefessiz kalmıştı. Cinine gümüş bir topgetirmesini söyleyen ve kendisini pırıldayan ayı tutarken bu-lan adam gibi hissetti. Adamın cine dediği gibi, "Bu çok güzelve paha biçilmez ama onunla ne yapacağımdan pek emin de-ğilim." Bahçe, gencin gözlerinde çözüldü. Dışarısını seyreder-ken, süs ağaçlarını, sarkan orkideleri ve kan kırmızı güllerigörmüyordu. Çölü görüyordu. Uçsuz bucaksız ve boş gökyü-zünün altındaki, uçsuz bucaksız ve boş kumullar; sonsuz rüz-garda eğilen, uzun püsküllü otlar; tuzlu su birikintilerinde ya-şama tutunan çarpık çurpuk palmiyeler; adı şimdi genç adamiçin berbat, acı bir ironiyi temsil eden, kuruyup büzüşmüş, ko-kuşmuş bitki; Kahinin Gülü... "Haklıydın," dedi Hasid. "Bunun at terbiyesiyle bir alakasıyok. Kannadi seni görmek istedi. Ona gidecek misin?"Ahmet, pencereye arkasını döndü."Evet," dedi. "Gideceğim."151

9

Tanrı Quar, Kich şehrindeki tapınağında, tütsüyle tatlandı-rılmış karanlıkta, eli altın koç kafası sunağının üzerinde duru-yordu. Tanrının beklediği belliydi ve bunu gözle görülür dere-cede kötü bir ruh haliyle yapıyordu. Parmakları ara sıra, sinir-li sinirli koçun kafasına vuruyordu. Bir çok kez, ufak bir gon-ga vurmak için tokmağını kaldırdı ama her seferinde, bir anlıkbir duraksamadan sonra elini geri çekti. Quar'ın karşısında, soğuk mermere serili yer döşeğininüstünde, Tanrının İmamı sayıklıyor, inliyor ve ateşli bir uyku-yu üzerinden atmaya çalışıyordu. Kendi açtığı yara, temiz iyi1»leşmemişti, çevresindeki deri şişmişti ve ateş gibi yanıyordu,alev rengi kırmızı çizgiler etrafına yayılmıştı. Yamina, bütün di-van hekimleri gibi İmamla ilgilenmek istiyordu fakat Faysalbütün yardımları geri çeviriyordu. "Bu... Tanrımla benim aramda..." demişti zorla, Yamina'nınellerine acı dolu bir kuvvetle tutunurken. Diğer eli de, yaradansızan, kan ve irinle ıslanmış bandajları bastırıyordu. "Ben...Onu kızdıracak... bir şey yaptım. Bu... benim cezam!" Yamina, FaysaPın bitap elini dudaklarına bastırıp, ona aklı-na gelen bütün tatlı sözleri söyleyerek yalvardı. Faysal, nazik-çe, ama kararlılıkla, ona gitmesini söyledi. Kederle, adamın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 76: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİsöylediğini yaptı. İmam o uyurken gizlice gelip, izni olmadanbüyü yoluyla onu iyileştirmeyi planlıyordu. Faysal için Yamina, saray havuzundaki su kadar berraktı.Gücünün gittikçe azaldığını ve yakında şuurunun onu terkedeceğini bilen İmam, hizmetkarına yeminlerin en ağırını etti-rerek, İliç kimsenin içeri girmesine izin vermemesini emretti.Hizmetkar, iç tapınağın kapılarım kapatıp onları mühürleye-cekti. Amir'in bile girmesine izin verilmeyecekti. Faysal'ın, ateşdolu, delice rüyalara dalmadan önce duyduğu tek ses, kapıla-rın yankıyla kapanışı ve koca demir sürgünün çekilişiydi. Çıl-gınlığın kenarında sürüklenen İmam, Tanrının tapınağa geldi-ğinin bile farkında değildi. Önce Faysal, ateşli bir rüyada ol-maktan korkarak, duyularından şüphe duydu. Onunla savaşanağrılar ve yüksek ateş vücudunu tüketiyordu. Bilincine tutun-maya çabaladı ve Quar'ın gerçekten onunla olduğunun ayrımı-na vardı. Ruhu neşeyle dolan İmam ayağa kalkıp, Tanrıya ge-reken saygıyı göstermek istedi, fakat bedeni, ruhundan dahagüçsüzdü ve nefes nefese kalarak, geri düştü. "Gazabınızı hak etmek için... ne yaptığımı... söyleyin... Yü-ce Quar." Tanrısına titrek bir el uzatarak, güçsüzce mırıldandı. Quar, acı çeken rahibine cevap vermedi. Dönüp bakmadıbile. Sunağın etrafında volta atarken, giderek artan bir asabi-yetle karanlığın içine bakıyordu. Faysal'ın, sorusunu tekrarla-yacak nefesi yoktu. Sadece hayranlıkla Tanrısına bakabiliyor-du. Çektiği acı ve işkence bile ona bir kutsama olarak görünü-yordu; ateş, bedenini ve ruhunu -işlediği günah her ne ise-ondan temizliyordu. O ateşte ölse bile önemi yoktu. Tanrısınınönünde hastalıktan arınmış bir ruhla duracaktı. Gong, aniden üç kez çalarak dile geldi. Bir duman bulutuinsan şeklini aldı ve gongun etrafında biçimlendi ve üç metre153

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANboyundaki bir iblise dönüştü. Kocaman göbeğinin etrafı kırmızı bir kuşakla çevrelenmiş,kırmızı ipek şalvar giymiş iblis, koca ellerini alnına götürerek,selam verdi. Faysal, şaşırmadan sessizce izledi."Eee, nerede o?" diye sordu, Quar. "Affınızı rica ediyorum, Efendi," dedi iblis, uzaklarda çakanşimşekler gibi bir sesle, "Ama onu bulamadım." "Ne?" Tanrının hiddeti, karanlığı karıştırdı. "Fazla uzağa git-miş olamaz. Bu topraklarda bir yabancı. Hah! Onu kaybettin,Kaug!" •" '?•»?': "Evet, Efendi, onu kaybettim," dedi Kaug istifini bozmadan."İzin verirseniz size hikayemi anlatayım."İblise arkasım dönen Tanrı sinirli bir hareket yaptı. "Önceden de tahmin ettiğiniz gibi, Kutsal Efendim, sözdedeli adam, Hurn Denizi üzerinden gemiyle gelip, Bastine şe-hirleri yakınlarında karaya çıkan bir kafirmiş. Gelir gelmez,Promenthas'ın rahipleri ve büyücüleri..." "...benim bir grup, ateşli taraftarım tarafından karşılanıp,katledilmişler," diyerek böldü Tann, sabırsızca. "Bunların hep-sini biliyorum! Benim..." "Affınızı rica ediyorum, Efendi," diye araya girdi, iblis. "Fa-kat görünüşe bakılırsa bizi yanıltmışlar. Kafirleri öldürenler si-zin taraftarlarınız değilmiş." Tanrı, uzun süre sessiz kaldı, sonra şüpheyle, "Devam et,"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 77: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dedi. "Bir düşünün, Cennetin Efendisi, eğer inanmayanlar sizinadınıza öldürülmüş olsaydı, ruhlarının üzerinde hak talep ede-bilirdiniz.""Koruyucu melekler tarafından kollanıyorlardı.""Sizin de bildiğiniz gibi, daha önce Promenthas'ın melekle-154

GECENİN PALADİNİHyle savaştım, Efendi," dedi iblis. "Evet, bu sefer, onlarla savaştın, kaybettin ve bana söyle-medin," dedi Quar soğuk bir sesle. c;rti ı "Bu sefer onlarla savaşmadım. Onları görmedim bile. Me-leklerle dövüşmek için çağırılmadım." Quar, hafifçe dönerek, Kaug'a kısık gözlerle baktı. "Doğru-yu söylüyorsun.""Kesinlikle efendim.""O zaman bizi yüzüstü bırakan, Ölüm." "Hayır, Efendi. Promenthas'ın melekleri, mücadele etme-den gördüler vazifelerini. Ölüm'e göre, kafirler, Kötülük Tanrı-sı; onlar üzerinde hak iddia edemeyecek kadar zayıf bir tannadına öldürüldüler."

Quar, nefesini tuttu. Semavi varlığını süsleyen deri soldu."Zhakrin!""Evet, Efendi. Kaçmış." ' . "Bu nasıl olabilir? O ve Evren, Khandar'daki Tapmakta tu-tuluyorlardı ve en güçlü iki rahibimin gözetimi altındaydılar.Hiç kimse Tanrıların orada olduğunu bilmiyordu." "Birileri biliyordu, Efendi. Her ne hal ise, ne Zhakrin, ne deEvren artık orada yoklar. Güçlü rahiplerinizden birinin, gerçek-te Zhakrin'in emri altında olduğu ortaya çıktı. Bilmediğimiz ba-zı yollarla Tanrıları oradan kurtarıp, kaçırmayı başardı.""Onun hakkında ne biliyoruz? Nereye gitmiş?" "O'nun, Promenthas'a tapanları katleden kişiyle aynı insanolduğuna inanıyorum. Kendini köle tüccarı olarak tanıtıyor fa-kat gerçekte, bir Kara Paladin; Zkahrin'e gönülden bağlı bir ta-raftar." "İlk olarak, Ravenchai'de görüldü. Burada, yerli halkın birkısmını yakalayıp, satmak için Kich'e getirdi. Emrinde bir güm155

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbirliği var ve Promenthas'm rahiplerini ve büyücüsünü, öldü-renler de bunlar. Fakat bir kişinin canı bağışlandı. Bir kadın ol-duğunu zannettiler; inanılmaz güzellikte genç bir adam. Böylebir ganimet için yüksek bir fiyat isteyebileceğini düşünen köletüccarı onu Kich'e getirdi. Hâlâ kadın kılığındaki genç adam,tam Khardan ve adamları şehri yıkıp dökerken, satışa sunuldu.Khardan bu güzel 'kadın'ı kurtarmayı aklına koydu." "Kafasına mı koymuş? Hah!" gürledi Quar. "Bu işte Pro-menthas'm parmağı var. Benimle savaşmak için Akhran'la bir-leşti." "Şüphesiz, Kutsal Kişi," diyerek eğildi Kaug. "Genç adam,bedevi kampına götürülmüştü. Meryem'e göre burada onu ca-riye olarak almak isteyen çılgına dönmüş bir adam tarafındanneredeyse öldürülecekmiş. Khardan, genç adamı deli ilan ede-rek, hayatını kurtarmış. Meryem, Khardan'ı Kich'e getirmeplanlarını bozanın bu genç adam olduğuna inanıyor."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 78: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"O zaman ikisi birlikteler.""Büyük ihtimalle, Efendi." "Büyük ihtimalle!" Quar'ın öfkesi, Tapmağın duvarlarınavurdu. Ateşli hayallerinde Faysal, mermer blokların, sıcağın et-kisiyle erimeye başladığını gördü. "Ben ilahiyim! Ben her şeyigörür ve her şeyi duyarım! Hiç bir ölümlü kendini benim vehizmetkarlarımın görüşünden saklayamaz!" "Bir ölümlü değil, Tanrım," dedi Kaug sesi alçalarak. "Baş-ka bir tanrı. Karanlık bir bulut onları benim ve büyücülerinizingörüşünden saklıyor." "Karanlık bir bulut. Yavaşça, amansızca, düşmanlarımın gü-cü artıyor." Quar sustu. İblisin devasa bedeni havada uçuyorduveya belki de Faysal'ın kararan gözleri, iblisin boş kumun üze-rinde pırıldayan bir serap olarak görünmesine sebep oluyordu.156

GECENtN PALADİNİ Tanrı, dikkatini ölmek üzere olan rahibine çevirdi. İpek ter-likleri ses yapmadan, ipek kaftanları karanlıkta göz alıcı buzbeyazlığıyla parlayarak, siyah mermerde kayarcasına Faysal'ınyatağının başına geldi. Hareket edemeyen rahip, Tanrının yüzüne, vücudundanbütün acı ve ateşi alan bir hayranlıkla bakıyordu. İmam, ruhu-nun, kırılgan kabuğunu geride bırakıp ayağa kalkarak, bir ço-cuğun annesine uzandığı gibi, Tanrıya ellerini uzattığını gördü.Hoşnut, mutlu Faysal, hayatın çekildiğini hissetti. Son nefesin-de söylenmek üzere, Tanrının adı dudaklarındaydı. "Hayır!" dedi Quar birden. İki dünyanın arasında kalan ruh,şaşkınlıkla geri çekildi. Faysal'ın yanına diz çöken Tanrı, kanlıbandajları yırtıp attı ve elini yaranın üzerine koydu. Diğer elide İmam'ın sıcak alnına dokundu. "Yaşayacaksın, benim sadıkİmam'ım. Acı ve çile yatağından kalkınca seni kurtaranın benolduğumu bileceksin. Yüzümü, sesimi ve ölümlü bedenine do-kunuşumu hatırlayacaksın. Çektiğin ızdıraptan almış olacağınders şu. "Sen insan yaşamına, çok fazla değer yükledin. Gördüğüngibi, hayat, kör bir adamı soymak kadar kolay alınabilir sizden.Asıl önemli olan insanoğlunun ruhudur ve karanlıkta tökezle-mekten kurtarılmalıdır. Sahte tanrılarının gücünün de onlarlabirlikte ölmesi için bana inanmayanlar ölmeliler." Faysal derin bir nefes aldı. Gözleri huzurlu bir uykuyla ka-pandı, ruhu isteksizce nazik bedenine geri döndü. "Uyandığında," diye devam etti Quar, "Amir'e gidip zama-nın geldiğini söyleyeceksin.""Zaman mı?" diye mırıldandı Faysal. "Cihat!" diye fısıldadı Quar, rahibin yanına eğilip, siyah saç-larını okşarken. "Din değiştir veya öl!"157

(M* <I ^N

"Karanlıklar ve Kötülükler Tanrısı Zhakrin adına sana, em-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 79: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rediyorum; uyan!" Ses, Mathew'a uzaklardan geliyordu. Evinde, sabah erkenbir saatti. Güneş panldıyor, neşeli bir kuş şarkılarıyla, yeni gü-nü selamlıyordu. Çam ve yaş toprak kokusuyla yüklü, taze veserin bahar meltemi, penceresinden içeri giriyordu. Annesiuzun taş merdivenlerin sonunda, oğlunu gece boyu süren oru-cunu bozması için çağırıyordu..."Uyan!" Öğle yemeğinden sonra, sınıftaydı. Uyuşuk ellerinin altın-daki, üzerine sayısız ad ve bu dünya üzerinden göçen sayısızyüz kazınmış tahta sıra, serin ve pürüzsüzdü. Yaşlı Archmagusbir yüzyıldan beri saçmalayıp duruyordu. Sesi sineklerin vızıl-daması gibiydi. Mathew, öğretmen arkasını döndüğünde sade-ce bir dakikalığına gözlerini kapamıştı..."Uyan!" Mathew'un bedeninden acı veren bir ürperti hissi geçiyor-du. His, kesinlikle, rahatsız ediciydi ve bunu durdurmak içinkaslanm oynatmaya çalıştı. Fakat, bedenine ufak ızdırap iğne-leri batırarak daha kötü olmasına yol açtı. İnledi."Kendini zorlama, Blossom. Bir saat kadar hareketsiz yat,

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbu his geçecek." Soğuk bir şey alnına dokundu. Soğuk dokunuş ve daha dasoğuk olan ses, korkunç hatıralar taşıdı aklına. Gözlerini aç-maya çalıştı, göz kapakları yapışkan reçineyle kaplanmış gi-biydi. Mathew, yukarı baktı, narin bir el, siyah maskeli bir yüziki zalim ve duygusuz göz gördü. "Kıpırdamadan yat, Blossom. Hiç kıpırdamadan yat ve vü-

cudunun eski işlevine kavuşmasına izin ver. Kalbin küt küt atı-yor, tembel kan şimdi özgürce akıyor ve bedenini yakıyor, ak-ciğerlerin içlerine hava çekiyor. Acı mı veriyor? Evet. Amauzun zamandan beri uyuyorsun, Blossom. Çok çok uzun za-mandır."

İnce uzun parmaklar yanağına dokundu. "Balıklarım hâlâ sende mi, Blossom? Evet, tabi ki sende. Şe-hir muhafızları, ölüleri aramıyorlar, öyle değil mi?" Mathew, giydiği kadın elbiselerinin içinde saklı kristal kü-renin soğukluğunu hissetti derisinde. Kürenin içi su doluyduve içinde iki tane balık vardı; biri altın, biri siyah. Mathew'un kulaklarına, kumlan ezen çizme sesleri geldi.Bir ses, saygıyla konuştu. "Beni mi çağırdınız, Efendi." Eller vegözler Mathew'un önünden çekildi. Genç büyücünün, görüşü bulandı. Güneş parlıyordu amasanki onu sadece beyaz bir tülün ardından görebiliyordu. Yat-tığı yer sıcak ve havasızdı. Bunalmıştı ve ciğerlerini havayladoldurmak için derin bir nefes aldı. Gevşek kasları emirlerineuymayı reddetti. Girişimi daha çok bir hırıltıyla sonuçlanmıştı. Ellerindeki ve bacaklarmdaki ürperme hissi arttı, neredey-se onu deli edecekti. Buna, derin nefes alamadığı için, boğul-ma hissi eklendi. Acısı çok keskindi ama ufak bir inilti çıkar-maya bile cesareti yoktu. Ölümü bile o zalim gözlere tercih162

GECENİN PALADÎNİediyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 80: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Blossom, kendine geliyor. Diğer ikisi ne alemde?" diyesordu soğuk ses. "Diğer kadının şuuru yerinde, Efendi. Fakat sakallı şeytanpir türlü ayılmıyor.""Hımmm. Başka bir büyü daha olma ihtimali var mı, Ki-ber?" "Öyle olduğuna inanıyordum, Efendi. Eğer doğru hatırlı-yorsam, onu ilk yakaladığımızda büyülü olma ihtimali olduğu-nu söylemiştiniz.""Evet, doğru hatırlıyorsun. Ona bir göz atalım."Çizmeli ayaklar, Mathew'un sağma doğru yürüdüler. Sakallı şeytan. Diğer kadın. Khardan! Zohra! Mathew acıy-la kıvrandı. Hatıralar geri geldi. Tel Savaşından kaçış! Khardan, baygın, bir büyüyle bağlan-mış. Zohra ve ben ona Meryem'in, gül rengi, ipek elbisesinigiydirdik. Peçe yüzünü örtüyordu. Askerler bizi durdurdu!"Kocakarıların gitmesine izin verin!" Kaçtık ve vahanın içinde, uzun otların arasında saklandık.Khardan, yaralı, büyülü; Zohra, bitkin durumda, omzumdauyuyordu."Ben etrafı gözlerim." Ama, yorgun gözlerim kapandı. Uyuya kaldım ve bir kabu-sa uyandım. "Siyah saçlı bir güzellik," demişti soğuk ses. "Ve bu da ne?Blossom 'ı çalıp, beni uğraştıran, sakallı şeytan! Tanrı, bu gecebize ödüllendiriyor, Kiber!""Evet, Efendi!" "Ve işte alev saçlı, Blossom. Görüyor musun Kiber sesimiduyunca uyandı. Korkma, Blossom. Sakın bağırma! Ağzını tı-163

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANka Kiber! Kapat ağzını! Evet, işte böyle!" Bağlı ve çaresiz, kafamı kaldırdım ve yanan kamp ateşin,de parlayan siyah bir mücevher gördüm. "Karanlık ve Kötülük Tanrısı Zhakrin adına, hepinize em-rediyorum: Uyuyun!" Ve böylece uyudular. Şimdi de uyandılar. Uyandılar... amaneye? Biraz uzaktan gelen sesleri duydu, Mathew. "Görüyor musun, Kiber? Boynunda gümüş bir tılsım asılı.Gün ışığında bile nasıl parlıyor, bir bak!""Evet, Efendi.""Ne işe yaradığını merak ediyorum." "Kesinlikle, onu savaşta korumak için. Daha önce bunabenzer şeyler görmüştüm, karıları askerlere verirler." "Fakat neden onu baygın kılsın? Neler olduğunu görmeyebaşlıyorum, Kiber. Bu kadınlar erkeklerine bir zarar gelmesin-den korktular. Onu hem darbelerden koruyacak, hem de sa-vaş boyunca baygın tutacak bu korumayı verdiler. Sonra onusavaş alanından uzaklaştırdılar, kadm kıyafetleri giydirdiler vekaçtılar.""Bunlardan biri çok güçlü bir büyücü olmalı." "Blossom, bizimle beraberken sihirli yeteneklerini göster-memiş olsa da, her ikisi de olabilir. Bedeviler gözü kara ve gu-rurlu savaşçılardır. Onun, ölümden, kadınlar tarafından kurta-rıldığını bilmediğine ve uyanıp da bunu öğrenince pek mutluolmayacağına bahse girerim." "O zaman, neden büyüyü bozalım ki, Efendi?" Mathew, Ki-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 81: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ber'in endişeli olduğunu anlamıştı. "En azından Galos'a gele-ne kadar, onu bu durumda bırakalım." "Hayır, onu taşımak zorunda olmasak bile, gemileri yükler-ken bir sürü işimiz olacak. Ayrıca, Kiber..." Ses kumun üzerin-164

GECENİN PALADİNIje kıvrılan bir yılan kadar akıcı ve kıvraktı. "Başına gelecekle-ri görmesini, duymasını, tatmasını ve hissetmesini istiyorum.Zehrin akıl kuyusuna, azar azar sızmasını istiyorum. Ruhu iç-meye gittiğinde, kararacak ve ölecek." Kiber, o kadar emin görünmüyordu. "Sorun olacak, Efen-di," dedi. "Öyle mi? Güzel. Karakterini yanlış anlamış olmak istemez-dim- Kılıcını elinden al. Şimdi, büyüyü bozmak için," "Kadınlardan biri yapsın, Efendi. Büyücülüğe karışmak hiçbir zaman iyi değildir." "Mükemmel bir öneri, Kiber. Buna uyacağım. Blossom, ha-reket edip konuşabilecek duruma geldiği zaman, onu bu ko-nuda sorgularız. Şimdi yük develerinden yükleri indirelim vekıyıya dizelim. Fazla uzun kalmayacakları için, gemiler demirattığı zaman yüklemeye hazır olmalıyız. Öğlen sıcağında bura-da kalmak istemeyiz.""Evet, Efendi." Mathew, Kiber'in uzaklaştığını, adamlarına emirler yağdır-dığını duydu. Gözlerini kapadığında, büyücü, gûmlarm renkliüniformalanm, bindikleri atları görebiliyordu. Ayaklarındanzincirli, düzlüklerde sürünerek ilerleyen köleleri görebiliyor-du. Beyaz perdeli tahtırevanı görebiliyordu... Beyaz perdeler! Mathew'un gözleri açıldı ve etrafına bakın-dı. Dehşet içinde bakakaldı. Uzaklardaki dağlara kadar uzanandalgalı kumullarıyla, Tel'in etrafındaki çölü düşündü. Boş veyırtıcı. Vahanın etrafında kesinlikle yaşam vardı. En azından,bedeviler onu yaşam olarak kabul ediyorlardı. İşaretlenmiş gi-bi görünen yapraklarıyla, sonsuz rüzgarda sallanan, uzun pal-miye ağaçları... Dantel gibi ılgınlar ve seyrek yeşil bitkiler...Bütün yapraklar paha biçilmez. Suyun kıyısında büyüyen,165

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkahverengi, püsküllü otlar... Oynak-kollu yakan bitkiden -iyj.leştirici etkileri yüzünden bu ad verilmişti- Kahinin Gülü ola-rak bilinen, çirkin, sivri dikenli bitkiye kadar çeşitli kaktüs..Yüzyıllık, yüce çınarların, çam ormanlarının ve yabani dağ çi-çeklerinin diyarından gelen Mathew, çöl yaşamını bir yaşambiçimi olarak kabul etmiyordu; beş para etmez bir saçmalıktanbaşka bir şey olmadığını düşünüyordu. Fakat, en azından şim-di, o zamanlar yaşadığının farkına varıyordu.Şu anda ölümü izlemekteydi. Toprak ölmüştü ve ölümü işkenceli olmuştu. Dümdüz veboş toprak kemik kadar beyazdı. Yüzeyinde koca çatlaklaroluşmuştu. Asla düşmeyecek yağmura susamış, açık ağızlar.Yattığı yerden pek uzak olmayan bir yerde, Mathew, siyah kı-rık bir kaya ve onun yanında da bir su havuzu görüyordu. Fa-kat bu bir vaha değildi. O havuzun yanında hiç bir şey büyü-memişti. Üzerinde buhar yükseliyor, su kaynıyor ve kabarcık-lar çıkarıyordu. Güneş, doğuda daha yeni belirmişti. Mathew, yattığı yer-den, ufuktaki kırmızı alev topunun ucunu görebiliyordu. Oy-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 82: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

sa, sıcaklık şimdiden yükseliyor, kavrulmuş topraktan yansı-yordu. Ağzında kumlu bir tat vardı ve berbat bir susuzluk çe-kiyordu. Mathew, dilini dudaklarında gezdirdi. Tuz. Toprağınneden bu kadar garip, bu kadar göz alıcı bir beyazlıkta oldu-ğunu anlamıştı. Tuzla kaplıydı. Gücü tükendi. Eli yanına düştü, perde görüşünü engelli-yordu. Öğleden önce gitmek zorunda olmalan şaşırtıcı değil-di. Hiç bir şeyin, öğlen güneşinde bu çölde hayatta kalmasımümkün değildi. Fakat adam gemilerden bahsetmişti. Mat-hew, güçsüzce başını salladı. Sanrı görüyor, hayal ediyor ol-malıydı. Belki de develerden bahsediyordu diye düşündü za-166

GECENİN PALADİNIvıf büyücü. Onlara bazen çölün gemileri denmez miydi? Ama nereye gideceklerdi? Mathew, bu dünya cesedinde,hiç bir şey görmemişti. Ve susuzluk dayanılmaz bir hale gel-mişti. Gözler zalim de olsa, su için her şeyi yapabilirdi. Keli-me çatlamış dudaklarında şekillendiğinde, Mathew, kurumuşboğazından sesi çıkarmaya çalıştı. Kiber tahtırevanın perdele-rini açtı. Elinde bir su matarası vardı. Mathew'a sert sert bakarken "İç!" diye emretti. Olağanüstübir çabayla kollarını uzattı, mataranın boynundan tuttu, ılık,bayat suyu ağzına götürdü ve kana kana içti. Birazı boynunave yüzüne dökülerek onu serinletti. Kiber, çabucak matarayıaldı ve yok oldu. Mathew, gûmlznn tuzlu toprakları ezen ayakseslerini ve bir süre sonra, belki de Zohra'nın boğazından ge-len bir mırıldanma duydu. Mathew, tekrar uzandı. Su ona güç vermişti; sanki vücudu-na yayılan enerjiyi hissediyordu. Oturup, perdeleri açmayı is-tiyordu. Fakat böyle yaparsa, zalim gözlü adamın dikkatiniçekme riski vardı. Ellerini kadın kıyafetinin kıvamlarına sokarak, içinde balık-ların bulunduğu küreyi hissetti. Sıcak teninde soğuk ve pürüz-süz hissediliyordu. Birden, balıklara göz atıp iyi olup olmadık-lanm görme isteğine kapıldı. Korku durdurdu onu. Köle tüc-carı içeri bakabilirdi ve Mathew, sihirli küreye gereğinden faz-la dikkat ediyormuş gibi görünmek istemedi. Adamın şu garipifadeyle ne demek istediğini merak etti: "Şehir muhafızlan ce-setleri aramazlar." Boğulma hissi kuvvetlendi ve dayanılmaz bir hareket etmearzusu duydu. Mathew sonunda oturdu ve ânında başı döndü.Gözlerinin önünde yıldızlar uçuşuyordu. Güçsüzce, kolununüstüne yaslandı ve görüşü açılana ve berbat baş dönmesi ge-167

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANçene kadar bekledi. Dikkatlice, perdeyi azıcık aralayarak çev-resini inceledi. Tahtırevan, tuz düzlüklerin üzerinde yaklaşıkbir buçuk metre yüksekliğinde ayaklıkların üzerinde duruyor-du. Gözlerini köle tüccarı için açık tutarak, tahtırevanın önü-ne baktı ve bakakaldı. Önünde, okyanus kadar geniş olan, daha önce hiç görme-diği bir renkte, koyu mavi bir su kütlesi dumyordu. Serin birmeltem, fısıltı halinde yüzünden geçti ve şükranla temiz hava-yı içine çekti. Köle tüccarı, yüzü suya dönük, kıyıda duruyordu. Kollan-nı havaya kaldırarak, yüksek bir sesle bağırdı. "Ben, Auda ibnJad! Zhakrin adına emrediyorum! Bana gemimi gönderin!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 83: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Demek gerçekten de gemilerden bahsediyordu! Ama buhangi deniz olabilirdi? Hurn'a benzemiyordu. Kıyıya dalgalarvurmuyordu. Rengi, aştığı denizin yeşile çalan rengi gibi de-ğildi. Su, köle tüccarı Auda ibn Jad'ın ayaklarına çarpıyorduhafif hafif —Adamın adının ilk kez duyuyordu. İbn Jad'ın bak-tığı yöne doğru dikkatle bakan Mathew, bir gölge gördüğünüzannetti; başka hiçbir şeyin olmadığı açık gökyüzünde, karan-lık bir bulut. Aniden arkasını dönen köle tüccarı, Mathew'u perdelerinarasından bakarken yakaladı."Ah, Blossom! Temiz havanın tadını mı çıkarıyorsun?" Mathew, cevap vermedi. Tek kelime bile edemedi. Buz gi-bi gözler, bütün zeka kıvılcımlarını koparıp almış ve korku dı-şında bomboş bir beyin bırakmıştı. "Gel, Blossom ayağa kalk. Kan dolaşımına yardımcı olacak.Sana ihtiyacım var." Mathew'a doğru yürüyerek narin elini uzattı ve genç büyü-cüyü sağ kolundan tuttu. Adamın dokunuşu da gözleri gibi168

GECENİN PALADİNI, nuk ve duygusuzdu; Mathew sıcak güneşin altında titredi. Ayağa kalktığında, önce bayılacağını zannetti. Dizleri çö-7Üİdü, gözlerinin önünde noktalar belirdi. Geri düşerek, tahtı-revanın direklerinden birine sıkıca tutundu. Auda ona destekoldu. Köle tüccarı kendisine gelmesi için Mathew'a birkaç da-kika verdi, sonra mahmur büyücüyü başka bir arabaya doğruçekelemeye başladı. Mathew kendisine sorulacak soruyu bil-diği gibi içinde yatanı da biliyordu. Tahtırevanın perdeleriniaçarak, Mathew'u ileri itti. "Sakallı şeytanın boynundaki muska? Onu sen mi yaptın?Onu hazırlayan büyücü sen misin?" Yıllarca düşünüp çalışarak hayatımızı planlarız ve sonrabazen bir anda, bir kelime kaderimizi geri alınamaz şekildedeğiştirir."Evet," dedi Mathew duyulmayan bir fısıltıyla. Yalanının arkasındaki bilinçli muhakemeyi anlatamazdı.Korkuyla harekete geçirildiğini hissediyordu; bu adamın gö-zünde tamamıyla savunmasız ve aciz görünemezdi. Ayrıca,eğer hayır deseydi, ibn Jad'ın Zohra'yı da sorgulayacağını bili-yordu ve her ikisi de inkar ederse, ikisine de inanmazdı."Büyüyü... ben yaptım," dedi Mathew boğuk sesle."Çok güzel bir iş, Blossom. Büyüyü nasıl bozuyorsun?" "Onu boynundan çıkararak. Hemen büyünün etkisi geç-meye başlayacak." Bu bir tahmindi ama Mathew bunun iyi birtahmin olduğundan emindi. Genel olarak, bu tip büyüler böy-le bozulurdu. Meryem'in geciktirici bir etki yaratması için birneden yoktu."Boz onu," diye buyurdu ibnjad."Evet, Efendi!" diye mırıldandı, Mathew.Khardan'ın üzerine eğilerek, hafifçe parlayan gümüş mus-169

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkanın sarktığı kurdeleye uzandı titreyen ellerle. Khardan'ıngiydiği alışılmadık zırh, Mathew'un dikkatini çekti. Metaldenyapılmıştı; siyah ve parıltılı. Göğsüne tuhaf bir desen yerleşti-rilmişti. Kıvrılan vücudu bir çok parçaya bölünmüş bir yılan.Dehşet verici bir armaydı ve Mathew, eli havada, kıpırdama-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 84: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dan bakakalmıştı.Auda "Haydi!" dedi dişlerini gıcırdatarak. "Ne bekliyorsun?" Mathew irkilerek, gözlerini, acayip armadan gümüş muska-ya çevirdi. Elini tılsımın altını tutarak, sanki elini yakmasınıbekliyormuşçasına, büyük bir dikkatle eline aldı. Gümüş me-tal ılıktı -ama sadece Khardan'ın vücudundan. Muskayı tuta-rak kurdeleyi birden çekti. Koptu. Muska Mathew'un ellerindebozuldu. Metalik parlama neredeyse tam o anda solmaya baş-ladı. Khardan, homurdanarak kafasını oynattı."Onu bana ver."Konuşmadan, muskayı ibn Jad'a verdi. Adam bunu özenle inceledi. "İnce bir işçilik." TılsımdanMathew'a döndü. "Onu çok umursuyor olmalısın.""Evet," dedi Mathew gözlerini indirerek."Yazık." Mathew endişeyle kafasını kaldırdı fakat tam o anda gözü-ne bir şey ilişti. Zohra, zayıf adımlarla, sendeleyerek ama yine de yürüme-yi başararak onlara yaklaşıyordu. Mathew çenesinin duruşunu,kara gözlerindeki ateşi gördü. Ona seslenmeye, onunla konuş-maya, uyarmaya çalıştı ama sözler boğazında takılı kaldı. Ba-kışlarını gören köle tüccan, o taraf doğru baktı. Denizden esen rüzgar güçlenmeye başlamıştı. Küçük dal-galar kıyıyı yıkıyorlardı. Zohra'nm arkasında ufuktaki bulutungiderek daha da karardığını ve genişlediğini gördü.170

GECENİN PALADİNİ Rüzgar Zohra'nın peçesini açtı. Peçesini yakalayarak, burnu-nu ve ağzını kapattı. Auda ibn Jad'ın önünde durarak, güçlük-le kendini dikleştirdi ve ona panldayan siyah gözlerle baktı. "Ben Hrana Prensesi Zohra. Nerede olduğumu veya benineden buraya getirdiğinizi bilmiyorum, kafir iti! Ama beni ge-ri götürmenizi buyuruyorum!"171

mm Adamlarından birini deve sopasıyla döven Kiber'den gelenkızgın bir feryat, Auda'nın dikkatini dağıttı ve Zohra'nın emri-ne hemen karşılık veremedi. Kiber, develerin, yüklerinin bo-şaltılmasını denetliyordu. Gûmlar, liderlerinin komutlarına gö-re, tahta kutuları, hasır sepetleri ve diğer eşyaları deniz kıyısı-na indiriyorlardı. Kiber, askerine, işlemeli fildişi küpleri yanlıştuttuğu için kızmıştı. Mathew, kölelerin bunları ellemeye izin-li olmadıklarını fark etmişti. Özenle seçilmiş bir çok gûm, bun-ları büyük bir özen ve itinayla indiriyorlar, onlara büyük birsaygı gösteriyorlardı. Gamlardan biri küpün kendi tarafını ne-redeyse elinden kaçıracaktı. Kiber ânında tepesine çıktı ve ibnJad karanlık bir ifadeyle kaşlarını çattı. Mathew bu küplerin içinde ne olabileceğini merak etti; bü-yük ihtimalle nadir bulunan bir parfüm veya esans olmalıydı.Her ne ise, çok ağırdı. Kiber'in en güçlü gûmlarından ancakikisi, fil dişi kulplarından tutup, deniz kıyısına kadar sürükle-yebiliyordu. Küpleri taşıyan gûralar, Mathew'un sıcak güneş altında ya-nında durduğu Khardan'm tahtırevanına oldukça yakın geçi-yorlardı. Genç sihirbaz, küpleri daha yakından incelemek iste-mişti, çünkü işlemelerin arasında sihirli harfler gördüğünü san-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 85: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİmıştı. Kapaklann, Khardan'ın siyah zırhındaki, parçalara aynl-mlş yılan armasıyla süslenmiş olduğunu görünce, tüyleri kor-ku ve merakla diken diken oldu. Fakat Mathew'un fildişi küp-leri incelemeye, üzerinde bir dakikadan fazla durmaya zama-nl yoktu. Dikkatini Zohra'ya odaklamıştı. Ona kızgınlık, hayalkırıklığı, korku ve hayranlıkla bakıyordu. O da benim gibi şaşkın ve kafası karışık olmalı, diye dü-şündü Mathew. Hayır, bundan fazlası olmalıydı çünkü Mat-hew en azından köle tüccarının kim olduğunu ve ondan ne is-tediğini biliyordu; balıklar, fakat artık bunlar da bütün sorula-rı cevaplamıyorlardı. Zohra, yabancı bir yerde, büyülü bir uy-kudan uyanmış, Mathew'un hissettiği bütün o rahatsız duygu-lan yaşamıştı ve şu anda bile, ayakta kalmak için sahip oldu-ğu her damla gücü kullandığı görülebiliyordu. Görünüşe ba-kılırsa nerede oldukları konusunda bir fikri yoktu -Bu Mat-hew'u hayal kırıklığına uğratmıştı. O'nun burayı tanımasınıumut ediyordu. Bunlara rağmen zorlu Auda ibn Jad'a, emirle-rini yerine getiremeyen zavallı cini Usti'ye baktığı gibi küçüm-seyen gözlerle bakıyordu. Auda'nın dikkati, küplerin indirilmesi işine yönelmişti. Mat-hew, Zohra'nın kara gözlerinin, peçesinin üstünden öfkeyleparladığını ve kara kaşlannın çatıldığını gördü. Onu durdur-ması gerektiğini biliyordu. Hayalinde, köle kızı, Auda'nın bı-çağı kaburgasında, kumlara düşerken görmüştü. Fakat, güne-şin tuzlu topraktan yansıyan keskin sıcağı, ıMathew'un gücünüemiyordu. Khardan'ın yattığı tahtırevanın direklerine tutunduve Zohra'yı sadece ufak bir el hareketiyle uyarabildi. Zohra,onu ve sersemce başını sallayıp homurdanan, oturmak için za-yıf çabalarda bulunan Khardan'ı gördü."Sana bir soru sordum, domuz!" dedi Zohra, ayağını yere173

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANvurarak. Mücevherleri sallanıyor, bedeni kızgınlıkla titriyorduKafir iti! Domuz! Mathew korkuyla sindi. "Ben halkımım prensesiyim. Sen de bana öyle davranacak-sın," diyerek devam etti Zohra, peçesini sıkıca yüzünde tuta-rak. Hızlanan rüzgar elbisesinin ipek eteklerini bacaklarına vu-ruyordu. "Bana nerede olduğumu söyleyeceksin ve sonra dahalkıma götüreceksin." Dokuz fildişi küpün, güvenle kıyıya indirilip başlarında dadört adet gûmun beklediğini görünce, Auda ibn Jad dikkatiniönünde dikilen kadına çevirdi. Torbalı gözlerinde bir neşe pı-rıltısı parladı. Güçsüzce, Khardan'm tahtırevanının yarattığıgölgeye çöktü Mathew. Hemen o anda, Khardan'ın gözlerininetrafına şaşkınlıkla bakınmak için açıldığını görünce yeni birkorkuya kapıldı. Yanında bir matara duruyordu. Onu alarak Khardan'a uzat-tı ve ona sessiz olmasını anlatmaya çalıştı. Kalif, matarayı itti.Acıyla dişlerini sıkan Khardan, dirseğine dayanarak kalktı vekararlı bir şekilde gözlerini Auda ibn Jad'a dikti."Kürdin Denizi kıyısmdasımz, Prenses." "Tara-kan'ın suları mı?" diyerek keşti küçümseyerek. "Senbeni aptal mı zannettin?""Hayır, leydim." Auda sesini saygıyla kaplamıştı. Onunla oynuyor, kendini eğlendiriyordu, çünkü başka bireğlencesi yoktu. Köleler ve. gzîmlar develerdeki yükleri indir-meyi tamamlamışlardı. Umutsuzca, zerre kadar bile olsa küçük

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 86: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

gölgelik bulmaya çalışarak, diz çökmüş develerin yanma, ye-re çömeldiler. Su içerek, köle ve bagajları kontrol ederek, di-siplin içinde bekliyorlardı. Sıcağa alışkın görünüyorlardı. Yinede Mathew ter lekelerinin üniformalarının renklerini koyulttu-ğunu görebiliyordu. Onlara bakarken, denizi izleyip, suyun174

GECENİN PALADİNİ-yerinde gittikçe büyüyen gölgeyi görünce, memnuniyet veahatlamayla kafa salladıklarını fark etmişti. "Herkes, Tara-Kan sularının var olmadığını bilir," dedi Zoh-ra kesin bir kararlılıkla, önünde uzanan geniş denizi görmez-likten gelerek. O kadar sakin ve kararlı konuşmuştu ki, sankidenizin bile hatasını anlayıp, onun gözünün önünden çekil-mesi gerekiyordu. "Sizi temin ederim ki hanımefendi, bu Kürdin Denizi'ninsuları. Buraya, Pagrah Çölü'ndeki Tel'den İdrith'e, oradan daUlu Steplerin en güney sınırında dolaşarak ulaştık." Zohra, Auda'ya acıyarak baktı. "Sen delisin. Böyle bir yol-culuk aylar sürer!" "Sürdü zaten, hanımefendi," diye usulca cevap verdi, Au-da. "Güneşe bir bakın." Zohra yukarı güneşe baktı. Khardan da aynısını yaptı. Mat-hew, Kalif i dikkatlice inceledi, adamın yüz ifadesinden ipuç-lan çıkarmaya çalıştı. Genç sihirbaz, gökteki küreyi incelemezahmetinde bulunmadı. Dünyanın bu garip tarafında, gündü-zün gecelere, haftaların aylara nasıl dönüştüğünü yargılayamı-yordu. Tel Savaşından, daha dün gece kaçmışlar gibi geliyor-du. Gerçekten de aylar geçmiş miydi? Gerçekten de anayurt-larından o kadar uzakta mıydılar? Anayurdumuz! Mathew, üzüntüyle kafasını salladı. Ben nedüşünüyorum, böyle? Benim anayurdum... oradan daha dauzakta... parlayan güneşten de uzakta. Khardan'ın gözlerinin açıldığını, siyah sakalının altında te-ninin beyazladığını, dudaklarının ayrılıp, dilinin onları ıslatma-ya çalıştığını gördü. Kalif o anda giydiği zırha bakıyordu, bu-nu ilk kez fark ediyordu. Titrek elleri üzerinde geziniyordu.Genç büyücü, bir şey demeden, matarayı bir kez daha uzattı.175

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANKhardan bu sefer azıcık içti; kaşlarını çattı ve gözlerini Mat-hew'un anlam veremediği karanlık bir ifadeyle Auda ibn Jad'adikti. Zohra'nm soğukkanlı tavrı da sarsılmıştı. Peçesinin üstün-den Mathew'a çabucak, ürkek bir bakış fırlattı; bu pervasızcayumuşak kumların üzerine atlayıp kendisini oynayan yüzeyeçekilirken bulan birinin bakışıydı. Mathew çabucak gözlerini çevirdi. Bu duaıma kendisi düş-müştü, kendisi kurtulmalıydı. Ona yardım etmek için yapabi-leceği veya söyleyebileceği hiç bir şey yoktu. Köle tüccarınındikkatini kendi üzerine çekmeye niyeti yoktu. Görünüşe göre,Auda ibn Jad, doğruyu söylüyordu. Onları ölü gibi gösterenbir çeşit büyünün etkisinde, gerçektende uzun bir yolculukyapmışlardı.Şehir muhafızları, ölüleri aramıyorlar. Bu söz bir anlam kazanmaya başlamıştı. Mathew'un eli giz-lice, içinde balıkların olduğu küreye gitti. İbn Jad bunları ona,Kich şehrindeki muhafızlardan saklaması için vermişti aslında.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 87: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Mathew, görünüşe bakılırsa, İdrith şehri muhafızlarını kandır-maya da alet olmuştu. İbn Jad'ın, Mathew'u öldürüp balıklangeri almak yerine, onu esir almasının sebebi bu olmalıydı.Mathew, vahanın yanında, uzun otların arasında, kendine gel-diği zamanki terör ânını hatırladı. Köle tüccarını tepesindegördüğünde, adamın onu öldüreceğini sanmıştı. Bunun yerineibn Jad, onu derin bir uykuya gönderdi. Ama neden Khardan? Neden Zohra? Neden onları burayakadar getirdi? Gemiler niye? Onları nereye götürüyordu? İbnJad, onları buraya kadar getirdiğine göre, artık onları öldür-mezdi.Auda'nın pürüzsüz, donuk yüzüne, kırpışmayan gözlerine;176

GECENİN PALADİNİ be an daha da dalgalanan denize; suları kaplayan gölgeyebakan ve bu gölgenin yaklaşan, tuhaf, denizin sadece bir kıs-mını ayaklandıran bir fırtına olduğunu gören Mathew, o andaedecek ölümün bir kutsama olabileceğini düşündü. "Ben burayı sevmedim," dedi Zohra sakin sakin. "Ben gi-diyorum."Mathew, hayretle gözlerini kaldırdı. Bir eliyle kıyafetinin eteklerini toparlayıp, diğer eliyle depeçesini tutarak, burnunu ve ağzını kapayan Zohra, Auda ibnJad'a arkasını döndü ve çatlamış topraklarda batıya doğru yü-rümeye başladı. Auda ibn Jad, ilgisizce, kıyıya geldi ve dikkatle doğudanyaklaşan fırtınayı izlemeye başladı. Gzîmlar, Zohra'ya bakarakbirbirlerini dürtükleyip, güneşi göstererek gülüyorlardı. Kiber,Auda ibn Jad'a birşeyler söyledi, o da göz ucuyla Zohra'yabaktı ve omuzlarını silkti.

Mathew, dehşet içinde ona baktı. Çölde yaşadığı için, acı-masız sıcağın derisini yakıp, kanını kaynatana, susuzluk onudeliye çevirene kadar sadece birkaç saat hayatta kalabileceği-ni Mathew'dan daha iyi biliyordu. Denizden esen fırtına yü-zündeki ipek peçeyi yırtmıştı, uzun siyah saçları, neredeyseonu körleştirerek yüzüne dökülüyordu. Hâlâ büyünün etkileriyüzünden zayıf olan Zohra, engebeli, çatlak zeminde, sende-leyerek kaydı ve düştü. Nefesini toparlamak için bir-iki daki-ka duraksayarak, tekrar ayağa kalktı ve yoluna devam etti; to-pallayarak. Bileğini burkmuştu. Mathew, yüz metre bile gidemeyeceği-ni fark etti. Gûmlznn yarım yamalak duyulan sözleri, Zoh-ra'nın yere yığılmadan önce ne kadar uzağa gidebileceği üze-rine bahse girdiklerini gösteriyordu. Yapabileceği en aptalca177

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANhareket! diye düşündü öfkeli Mathew. Neden kalbine bir bı-çak saplamadı ki! Gururu o kadar mı önemliydi? Hayatındanda mı?Ve bu insanlar onu deli zannediyorlardı! Ayağa kalkmaya çabalayarak, ibn Jad'a ihtiyatlı bir bakış at-tı, Mathew. Onun gemileri beklemeye dalmış olduğunu gö-rünce, Zohra'nın peşinden gitmeye başladı. Hızla güçsüzleşi-yordu. Topallaması artmıştı. Her hareketi ona acı veriyor ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 88: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

malıydı. Mathew, çabucak kadını yakaladı ve kolunu tuttu. Arkasını dönerek, onu tutanın kim olduğuna baktı ve gö-rünce hemen geri çekildi."Bırak beni!" diye emretti. Onun acıyla kıvranan yüzünü, şimdiden tuz yüklü havadançatlamış ve kanayan dudaklarını, şiddetli gururunu ve karagözlerindeki korkuyu maskeleyen azmi görünce, Mathew'unboğazına bir hıçkırık dayandı. Acıma mı, hayranlık mı yoksaçileden çıkarıcı bir öfkenin göz yaşları mı olduğundan, emindeğildi Mathew. İçgüdüleri, onu kollarına alıp, umutsuzca sak-lamaya çalıştığı korku ve dehşetinde yalnız olmadığını göster-mesini söylüyordu. Fakat, büyücü ele avuca sığmaz kadını birkere kollarına aldı mı, onu dişleri kafasının içinde zangırdaya-na kadar sarsacağından emindi. "Zohra! Dur! Beni dinle!" Mathew bir kez daha ve bu sefersıkıca elini yakaladı. Kendini kurtaramayan Zohra, hiddetleona baktı. "Sadece olayı daha da kötüleştiriyorsun! Buradaölümünün nasıl olacağını biliyor musun?"Siyah gözler ona tereddütsüz bakmaya devam etti. Zorlukla yutkunurken, biliyor diye düşündü Mathew."Zohra, başımıza gelecek hiçbir şey o kadar kötü olamaz. Be-ni bırakma! Khardan'ı bırakma! Bunu birlikte atlatmalıyız. Bu178

GECENİN PALADtNlbizim tek şansımız!" Gözleri Mathew'dan Khardan'a kaydı. Çatlak dudaklarındabir gülümseme belirdi. Bu gülümseme hiç hoşuna gitmemiştiMathew'un. Hızlıca etrafına bakındı. Auda ibn Jad, arkasını dönmüş denize bakıyordu. Silahsız,çıplak ellerinden başka bir silahı olmayan Khardan, yattığı yer-den kalkmış, köle tüccanna doğru koşuyordu. Hüsranla dişlerini gıcırdattı, kalbi korkudan duracak gibiy-di. Mathew, elinden bir şey gelmeyerek, gûmlann Khardan'ıyakalayıp, Kiber'in parlak kılıcını çekerek onu ortadan ikiyebölmesini bekleyerek, izlemeye koyuldu. Fakat hiç kimse kı-pırdamadı. Kimse, hâlâ arkası yaklaşan düşmanına dönük ibnJad'a bir uyanda bile bulunmadı. Khardan elleri öne doğru uzanmış, köle tüccarına doğruatıldı. Son o kadar çabuk geldi ki Mathew tam olarak ne oldu-ğundan emin değildi. Auda'nın hafifçe yana kaydığını gördü.Khardan, kollarını köle tüccarının boynuna dolayarak sırtınaatladı. Auda, Khardan'ın kollarını tuttu ve aynı anda, Kalif i deçekerek öne eğildi. Khardan kendi vücudunun ağırlığıyla, tüc-carın omuzlarının üzerinde döndü. Havada uçarak, suyun sığyerine düştü. Oracıkta, şaşkın ve sersemlemiş gökyüzüne ba-karak yattı. "Siz aklınızı mı kaçırdınız? Bütün bedeviler kendilerini ölü-mün kollarına atmakta bu kadar ısrarlı mı?" dedi Mathew şid-detle. "Biz korkak değiliz!" dedi Zohra kendisini güçsüzce Mat-hew'dan kurtarmaya çabalayarak. "Senin gibi değil! Her ne se-beple olursa olsun, biri beni esir almadan önce ölmem gerek!""Bazen yaşamak daha çok cesaret ister!" dedi Mathew sesi179

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkalın ve boğuk. Zohra, ona ve giydiği kadın kıyafetlerine bak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 89: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

tı, hiç bir cevap vermedi. Auda ibn Jad emirler yağdırıyordu. Gzîralar koşarak onlaradoğru geldiler. Mathew ve Zohra'yı yakalayarak, köle tüccarı-na getirdiler. Diğer g«ralar, Kiber'in gözetiminde, Khardan'ıdenizden çıkarıyorlardı. Mathew'u yaklaşan gemilere yüklene-cek olan eşyaların yanına ittiler. Zohra onun yanına düştü veKiber, Khardan'ı onların ayaklarının dibine bıraktı. Görünüşte,iyi olup olmadığını görmek için Khardan'ın yanma eğiliyor-muş gibi yapıp aslında yüzünü saklayan Mathew, Zohra'nmona olağandışı düşünceli gözlerle baktığını gördü. Göz göze gelmemek için kafasını çevirdi. Eğer içini göre-bilirse, ona utanç veren ve sözleriyle alay eden hastalıklı kor-kuyu görmesinden korkuyordu.

Yaraları yüzünden acı çeken Khardan, şimdilik nefes alıp,durumu gözden geçirmekle yetiniyordu. Auda ibn Jad'a yaptı-ğı saldırı, Mathew'a göründüğü gibi, iyi düşünülmemiş ve ace-leci değildi. Kalif, en disiplinli ordunun bile, liderlerinin düş-mesi halinde, karışıklık ve düzensizliğe düşmesinin kaçınılmazolduğunu biliyordu. Köle tüccarının, sadece korkuya dayalıbir yönetim sürdürme olasılığı çok yüksekti ve askerleri, ken-dilerini boğazlarındaki kılıçtan kurtaran adama minnettar ola-bilirlerdi. İbn Jad'a, kıskanç bir saygıyla bakan Khardan, o adam benolmayacağım, en azından şimdilik, diye düşündü. Köle tücca-rı, onu, çocuğuyla oynayan bir baba gibi kolaylıkla fırlatıp at-mıştı! İbn Jad'ın yanında asılı, uzun kıvrık kılıcına bakarakonun da şüphesiz çok yetenekli olduğunu tahmin ediyordu.Ve Khardan, Kiber ve gûmlan izledikçe, ibn Jad'a sarsılmaz vesapmaz bir bağlılıkla; korkudan ürememiş ve asla üreyemeye-cek bir bağlılıkla hizmet ettiklerini görmüştü. Şu an ihtiyacım olan şey, cevaplar diye düşündü Khardan.Doğal olarak, bunlar, hayatını kurtardığı kızıl saçlı gençten ge-lecekti. Khardan, köle tüccarını Kich şehrinde, kendisine aca-yip kötü bir niyetle bakan, beyaz tahtırevandaki adam olarak MARGARET WEIS & TRACY HICKMANtanımıştı. Bir çok kez Khardan, geceleri terleyerek, titreyereko donuk, duygusuz gözlerdeki; bir yılanın gözlerindeki, kor-kunç intikam sözünü hatırlayarak uyanmıştı. Khardan, ibn Jad'ın öfkesini anlayabiliyordu. Ne de olsakölelerinden birini çalmıştı. Fakat Khardan o zaman, o ölüm-cül gözler ruhuna ilk kez saplandığı zaman, bundan daha faz-lası olduğunu anlamıştı. Sanki Kalif, bu dünyada ibn Jad'a ya-şaması için sebep veren tek şeyi kapıp götürmüştü. Ve Audao bakışıyla bunu geri alacağına yemin etmişti sanki. Genç adamın adı neydi? Khardan, acı ve karışıklık sisininiçinde hatırlamaya çalıştı. Mathew. Veya onun gibi bir şey.Zohra'nın söylediğini duymuştu. Kendisine aynen genç adamgibi karılık yapamayan karısını düşünerek, Zohra'ya baktı.Zohra, Mathew'un öbür yanında oturuyordu. Khardan'a endi-şeli gözlerle bakan gencin tersine, onun iyiliğiyle bir nebze ol-sun ilgili görünmüyordu. Yüzünü göremiyordu; rüzgarda uçu-şan siyah saçlar, yüzünü bir örtü gibi kapamıştı. Buruk bileği-ni ovuşturarak, doğrudan denize bakıyordu ve düşüncelerekapılmış gibi görünüyordu. Khardan, genç adam hakkında neler bildiğini merak etti.Sormak için çok geçti. Şiddetle, genci geçmişi hakkında, nere-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 90: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

den geldiği ve neden cinsiyetini kadın kıyafetleri altında gizle-diği hakkında sorgulamadığma pişman oldu. Genç, bedevile-rin kampında bulunduğu sürede onunla yirmi kelimeden faz-la konuşmadığını fark etti. Alev saçlı ve bir kadınıtıki gibi nazik ve pürüzsüz bir cildiolan adama bakarken "Kim beni suçlayabilir ki?" diye düşün-dü. Mathew, Khardan'ın yanına eğildi ve Kalif in göğsünü sı-kıştıran zırhın bağlarını gevşetmeye çalıştı beceriksizce.Kadın kılığına giren bir adam! Başka bir adamın haremine182

GECENİN PALADİNİ I nmaya razı olan bir adam! Böyle bir rezaletle yaşamak zo-runda olduğum yetmiyormuş gibi bir de onunla ilgilendiğimigördüler! Bir oğlanla ilgilenemeyecek kadar çok şey vardı aklında;Şeyh Sait, Meryem... Khardan'm kalbi hopladı. Meryem! O teh-likedeydi! Çarpışma... şuurunu kaybetmeden önce onun yüzü-nü gördüğünü hatırladı. Ona ne oldu? Hepsine; halkına ne ol-du? Neden buradaydı? Tekrar, güneşe baktı. Gökyüzündekiyeri en azından iki aylık bir zamanın geçtiğini gösteriyordu. İdrith'ten Kürdin Denizi'ne... Cevaplar! Cevaplara ihtiyacıvardı! Uzanarak genç adamın kolunu yakaladı. "Neler oluyor?" di-ye sordu usulca. İrkilen Mathew, endişeyle Khardan'a baktı, sonra kafasınısallayarak başını çevirdi. Zırhın iki parçasını birbirine bağlayanderi düğümleri çözmeye çabalıyordu. Khardan elini tutup onuengelledi."Senin adın ne?" "Mathew," diye duyulmayan bir cevap geldi. Genç adamaşağı bakmaya devam etti. "Mat-hew" diye tekrarladı Khardan. Bu garip kelimeyi söy-leyememiş, Zohra'nınkine yakın bir aksan ve tavırla söylemiş-ti. "Mat-hew, senin yüzünden burada olduğumuz belli. Buadam senden ne istiyor?" Mathew, başını eğdi. Alev rengi lüleler, başörtüsünden fır-layıp yüzünü kısmen kapadı. Fakat Khardan güzel yanağınınkızardığını, kıvrık dudaklarının titrediğini gördü; genç adamınvermeye utandığı cevabı tahmin edebiliyordu."Yani senin bir erkek..." duraksadı Khardan.Yanaklardaki kızıllık koyulaştı. Mathew kafasını salladı.183

MARGARET WE1S & TRACY HICKMANKhardan, genç adamın ellerinin titrediğini hissetti; dayanılmazsıcağa karşı, parmaklan buz gibiydi. Çocuğun elini bırakan Khardan sakınarak etrafına bakındıAuda ibn Jad ve Kiber kıyıda durmuş ara sıra denize bakarakalçak sesle konuşuyorlardı. Gûmların dikkati de denizde top-lanmıştı. Köleler de toplanmışlar develerin yanında, başlarıönlerine eğik hiçbir şeyle ilgilenmeden, oturuyorlardı. "Bu doğru değil Mathew," dedi Khardan yavaşça, bakışla-rını tekrar gence çevirerek. "Seni yatağı için istemiyor. Eğer se-ni çalmasaydım, Kich'te satacaktı. Seni istemesinin başka birnedeni var ve biz bu yüzden buradayız. Söyle bana." Kafasını kaldırarak Khardan'a baktı Mathew. Genç adamıngözleri kocamandı ve öylesine dehşet ve yalvarmayla doluy-dular ki Khardan şaşakaldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 91: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Bana sorma!" kelimeler bir solukta çıkmıştı ağzından. Khardan'ın dudakları kızgınlık ve hayal kırıklığıyla gerildi.Oğlanın korkusu bulaşıcıydı. Khardan, korkunun kanını don-durduğunu hissetti ve bu his onu sinirlendirdi. Daha önce hiçböyle bir korku hissetmemişti ve on yedi yaşından beri savaşalanlarında ölümle yüz yüzeydi. Bu, bir çocuğun karanlıktankorkması gibi bir korkuydu; mantıksız, saçma ve fazlasıylagerçek. Mathew bağcıklarla uğraşmaktan vazgeçti; elleri çok şid-detli titriyordu. Khardan'ın ayakucunda, sıcak toprağa çömel-miş oturan Zohra'nın yanma gitmek için kalkmaya başlamıştıki, Khardan onu yine yakaladı. Yavaşça ve isteksizce ona baktı Mathew. Gözleri dehşettençılgına dönmüştü, Khardan'a onu bırakması için yalvanyordu.Khardan söyleyeceği sözleri yuttu. Oturmak istiyordu; ağırmetal zırh sırtına batıyordu. Fakat kıpırdanmak ibn Jad'ın dik-184

GECENİN PALADINİkatini çekebilirdi ve mümkün olduğu kadar uzun süre rahat-ız edilmeden konuşmak istiyordu. "O zaman bana Tel'de neler olduğunu anlat," dedi Khar-dan surat asarak. "Onu söyleyebilirsin herhalde! Nasıl oldu dabu köle tüccarının eline düştük?" Ümit ettiği gibi Zohra, bu soru üzerine kafasını onlara çe-virdi. Kocasına baktı, Mathew'la göz göze geldiler ve tekrarsessizce denize bakmaya koyuldu. "Amir'in güçleri kampı bastılar. Herkes, kadınlar ve çocuk-lar dahil tutsak alındılar," diye cevap verdi Mathew. "O kadarını biliyorum!" diye patladı Khardan sabırsızlıkla."Gördüm. Sonra neler olduğunu soruyorum." "Ben ve Zohra bir çadıra saklanarak kaçabildik." Konuşur-ken, Mathew'un gözleri Khardan'ın zırhındaki yılana takılmış-tı. "Sen... dövüş sırasında düştün. Biz... seni bulduk. Amir'inadamları tutsak alıyorlardı ve seni de götürebileceklerindenkorktuk, bu yüzden seni savaş alanından uzaklaştırdık...""...Kadın kılığında..." Donuk, pürüzsüz ses sohbete katıldı. Mathew'un hikayesi-ne dalan Khardan adamın geldiğini duymamıştı. Dönerek, Au-da ibn Jad'm siyah maskeli yüzüne baktı. Adam saçmalıyordu! Khardan oturdu. Sıcak zırhın içindepişiyordu. İbn Jad'ı görmezlikten gelerek, genç adama döndüve hikayesine geri dönmesini bekledi. Oğlanın, ölü gibi be-yazladığını ve alt dudağını ısırdığını görünce dona kaldı. Zoh-ra'ya döndü. Zohra'mn arkası Khardan'a dönüktü fakat Khar-dan'ın çok iyi tanıdığı bir tavırla sırtı dimdik başı havadaydı."Bu doğru mu?" Khardan hiddetle sordu. "Evet, bu doğru!" Zohra hızla arkasına dönerek ona baktı,saçları denizden esen rüzgarla uçuşuyordu. "Başka nasıl kaça-185

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbileceğini düşünüyordun ki? Amir'in, 'Ah, zavallı adam yara-lanmış, onu götürün ve yarasına bakın' diyecek kadar yufkayürekli biri olduğunu mu zannettin? Hıh! Boğazına bir kılıçdarbesi inmesi ve çakalların beynini yemesi ihtimali daha yük-sek. Tabi orada ne kadar yemek bulabilirlerse."Auda ibn Jad'ın dudağında bir gülümseme belirdi. "Siz... beni rezil ettiniz!" Khardan'ın yüzü hiddetle yanıyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 92: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

du. Kaşlarının üzerinde boncuk boncuk terler birikmişti. Yum-aıklarım sıktı ve nefes almaya çalıştı. "Şerefim lekelendi!" "Düşünebildiğimiz tek şey buydu!" dedi Mathew titrek birsesle. Yukarı baktığında, ibn Jad'ın sürüngen gözlerinin onu il-giyle izlediğini gördü. Khardan'ın koluna, yatıştırıcı, titrek birdokunuş kondurdu. "Bizi kimsenin görmediğinden eminim. Okadar çok duman ve karışıklık vardı ki. Vahanın yanında,uzun otların arasına saklandık..." "Genç adam doğruyu söylüyor, göçebe," dedi ibnjad. "Se-ni vahada, gül rengi ipekler içinde buldum. Bana inanmıyormusun?" Köle tüccarı, Mathew'un karşısına çömelerek, nazikelleriyle çenesini tuttu. "Şu yüze bir bak, göçebe. Böyle bir gü-zellik yalan söyleyebilir mi? Yeşil gözlerin içine bak. Sana olanaşkı görüyor musun? Blossom bunu aşkından yaptı." İbn JadMathew'u kabaca bıraktı. Parmak izleri, gencin öfkeden ku-durmuş yüzünde açıkça belli oluyordu. "Buna gelince." Köletüccarı hayranlıkla, onu görmezden gelen Zohra'ya döndü."Buna gelince, ben garazından yaptı derim." Auda ibnjad aya-ğa kalktı. "Nereye gittiğimiz önemli değil, Göçebe," diye ekle-di rasgele. "Nereye gidiyoruz?" Sanki bir köleye akşam yemeğinde neyiyeceklerini soruyormuşçasına küçümseyerek sordu Zohra."Burayı; varolduğu gerçeğini kabul etmeyi reddettiğiniz su-186

GECENİN PALADİNİları geçeceğiz, Prenses," dedi Auda ibn Jad gülümseyerek,ufak bir el hareketiyle. "Bizler, Gece Tanrısı Zhakrin'e tapan-ların son kalıntılarının yaşadığı Galoş hisarına gidiyoruz." "Daha önce bu Tanrıyı hiç duymadım." Zohra aynen deniziyok saydığı gibi Tanrıyı da yok saymıştı. "Çünkü, o cennetteki tahtından men edildi. Bazıları onunöldüğünü düşünüyor; bedeli ağır olan bir hata. Zhakrin yaşı-yor ve bizler geri dönüşüne hazırlanmak için sarayında topla-nıyoruz.""Biz mi?" dedi Zohra. Auda ibn Jad'ın sesi saygı dolu ve serinkanlı bir hal aldı."Kara Paladinler, Kötülüğün Kutsal Savaşçıları."187

Kara Paladinler, Zhakrin... Bu kelimeler Zohra için hiç biranlam ifade etmiyordu. İstemediği bir yerde bulunduğu, buadam tarafından tutsak alındığı ve kaçma girişiminin de Mat-hew tarafından engellenmesi dışında, hiç bir şeyin bir anlamıyoktu. Zohra, ibn Jad'ın İdrith'e, oradan da var olmayan birdenizin ötesine yolculuk etmeleri hakkındaki masallarınainanmıyordu. Tel yakındaydı. Yakında olmalıydı. Kaçmalarınıönlemek için onlara yalan atıyordu ve Mathew da bu yalanıyutmuştu. Görünüşe bakılırsa Khardan da. Güneşin gökyü-zündeki garip pozisyonuna gelince, bu açıklanabilirdi. Bu biryaz güneşiydi ve o vahada gözlerini bitkinlik uykusuna kapa-dığında bahardı. Şu huzursuz edici gözlerden kurtulup gerçek-leri öğrenebilse, bunun da açıklanabileceğini biliyordu. Yapmaları gereken burada yaşlı kadınlar gibi oturup bek-lemek yerine, harekete geçmek, savaşmak, birşeyler yapmak-tı. Zohra yanında oturan iki adama baktı ve dudaklarını alay-cı bir tavırla büktü. En azından, Khardan savaşmayı denemiş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 93: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ti. O an, onunla gurur duymuştu. Fakat, adamın öfkesi ve kı-rılmış gururu, onu bir çeşit sarhoşluk haline sokmuştu. Açılıpkapanan yumruklarına bakıyor, kesik kesik nefes alıyordu.Genç büyücüye gelince, Zohra ona hor görüyle baktı. GECENİN PALADİNİ "O çoktan ne kadar değerli olduğunu gösterdi!" dedi fısıl-tıyla. "Keçi ölçüleriyle değerlendirilebilir!" Kendi incinmiş bileği de onun için bir dezavantajdı. Deza-vantajı olabilirdi ama çaresiz değildi. Baskının başından beribağrına sakladığı hançer hâlâ yerindeydi. Eli göğsüne gitti. Te-nine değen metal sıcak ve güven vericiydi. Eğer adamın niye-ti gerçekten de bir gemiye bindirmekse bu kesinlikle gerçek-leşemezdi. O asla ölü bir tanrının sarayına götürülemezdi.Paladinle konuşan Mathew'un sesi, düşüncelerini dağıttı. "Yani o şekilde mi yaptınız?" Genç adam Auda ibn Jad'akorkuyla karışık bir saygıyla bakıyordu; korkudan sesi çatlakçıkıyordu. Zohra tiksintiyle gözlerini ondan ayırdı. "Büyülüuykuyu bize öyle verdiniz. Siz bir sihirbaz değilsiniz." "Hayır, Blossom." İbn Jad bu söz üzerine somurttu. "Bengerçek bir paladinim ve gücüm Zhakrin'den gelir, Sul'den de-ğil. Çok uzun zaman önce, gençken, Zhakrin'in gücünü keş-fettim. Onu tanrım olarak kabul ettim; ona hayatımı ve ruhu-mu adadım. Tarikatımdaki diğerleri gibi hiç durmadan tanrımı-zı bu dünyaya geri getirmek için çalıştım." Zohra, "Bir rahip," diyerek dudak büktü. Ona bakan zalim,tehlikeli kısık gözleri görmemişti. "Hayır!" dedi Mathew çabucak. "Bir rahip değil, aslında sa-vaşçı rahip. Tanrı adına..." genç adam duraksadı sonra ağırağır "öldürebilen biri," dedi. "Evet," dedi Kara Paladin. "Zhakrin'in sunağı üzerine birçok ruh koydum." Çizmesinin ucuyla, yanlarında duran fildişiküplerden birinin tabanındaki tuzları kazıdı. "Biz amansızcaöldürürüz ama bir sebep olmadan asla. Yaşayanlar, ölülerdençok işine yaradığı için mantıksız cinayetler tanrıyı kızdırır.""O zaman bizi bu yüzden hayatta bıraktınız," dedi Mathew189

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANyavaşça. "Tanrınıza hizmet etmemiz için. Ama nasıl?" "Hâlâ anlamadın mı, Blossom?" İbn Jad ona alaycı ve ke-yifli bir gülümsemeyle baktı. "Hayır mı? O zaman sizi cahil bı-rakmayı tercih ederim. Bilinmeyenin korkusu çok daha tüke-ticidir." Fırtına kötüleşiyordu. Daha önce sakin olan su, şimdi kıyı-ya çarpıyordu. Herkesin kıyafetleri sınlsıklam olmuştu. Güneşfırtına bulutlarının ardına saklanmış, üzerlerini karanlık birgölgeyle örtüyordu. Kiber, birden bağırdı. Kara Paladin, dönerek denize baktı."Ah, gemi gölündü. Demir atmasına çok az bir zaman kaldı.Bana izin vereceğinizden eminim," dedi ibn Jad eğilerek. "İl-gilenmem gereken bazı konular var." Kiber'e doğru yürüdü. İkisi kısa bir konuşma yaptılar, son-ra Kiber, gûmlarına yöneldi ve emirler yağdırmaya başladı. As-kerler hemen harekete geçtiler; bazıları develere koştu, bir kıs-mı yüklerin etrafına dizildiler, diğerleri de köleleri ayaklandır-dılar.Zohra, merakla denize baktı. Gemiler -suyun üzerinde yüzen ve rüzgarda onları götür-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 94: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

mesi için kanatlan olan araçlar- hakkında hikayeler duymuş-tu. Ama daha önce hiç görmemişti. Aslında, daha önce hiç bukadar büyük bir su kütlesi görmemişti ve gizlice bunun şaş-kınlığını yaşıyordu, daha doğrusu eğer bu duygu güçsüzlüğealamet olmasaydı yaşardı. Gemiyi inceleyen Zohra önce hayalkırıklığına uğradı. Meddah, masal anlatıcısı, bu gemilerin, suyun üzerinde za-rafetle kayıp giden, beyaz kanatlı deniz kuşları gibi olduğunusöylemişti. Bu gemi, suyun yüzeyinde sürünen kocaman birböceğe benziyordu. Her iki taraftan da ayaklara benzeyen kü-190

GECENİN PALADİNÎekler çıkıyor, böceği rüzgarın ağzının içine doğru sürüyordu.Feri büğrü siyah kanatlar çılgınca çırpıyordu. Zohra gemiler ve gemicilik hakkında hiç bir şey bilmiyor-du ama bunun nasıl yüzeyde kaldığını merak ediyordu. Yokolmasını bekliyordu. Gemi dalgalara dalıp çıkıyordu. Pruvası,cilalı metal gibi, dik ve düz bir yokuşa dalıyordu. Gözden kay-boluyor ve sonsuza kadar çalkalanan suyun altında kayıplarakarışacakmış gibi görünüyordu. Sonra aniden, sulu kaosuniçinden, ayaklarının üzerine kalkmaya çalışan bir böcek gibiçırpınarak çıkıyordu. Zohra'nm hayal kırıklığı, huzursuzluğa dönüştü ve huzur-suzluğu gemi yaklaştıkça kararıp koyulaştı. "Mat-hew," dedi usulca, genç büyücünün yanına yaklaşa-rak. Mathew da onun gibi gemiye odaklanmıştı. "Sen bu ge-milere bindin mi?""Evet." Sesi gergindi. "Denizin üzerinde mi gittin?" Daha önce bu hikayeye inan-mamıştı. Şu anda da inandığından emin değildi ama şüphele-rini gidermeye ihtiyacı vardı.Kafasını salladı. Gemiye bakan gözleri kocamandı. "Çok kırılgan görünüyor. Bu kadar darbeye nasıl dayanı-yor?" "Dayanmamak." Öksürdü, boğazı kurumuştu. "O..." bir aniçin tereddüt etti, dudaklarını yalayarak "...o sıradan bir gemideğil, Zohra. Aynen bunun sıradan bir fırtına olmadığı gibi.Bunlar doğa üstü şeyler." Kendi dilinden bir kelime kullanmıştı ve kız ona anlama-yan gözlerle baktı.Mathew doğru kelimeleri aradı. "Sihirli, büyülü."Bunun üzerine Khardan kafasını kaldırdı. Öfke bulutu Mat-191

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANhew'un sözlerinin soğuk, ısıran rüzgarıyla uçup gitmişti. Kalifsallanan güvertesinde hareket eden figürler görebilecekleri ka-dar yakınlaşan gemiye baktı. Karmakarışık kara bulutlardansivri uçlu bir yıldırım gemi direğine çarptı. Alevler direk bo-yunca dans etti, donanım alev aldı ve yandı, cırtlak renkleri sı-rılsıklam olmuş güverteye yansıyan ve kalkıp inen küreklerdeparıldayan yelkenler alevden kumaşlara dönüştüler. Gemi birateş gemisiydi. Zohra nefesini tutarak, çabucak Auda ibn Jad'a baktı. Ba-ğırmasını, kızmasını bekliyordu. Adam kıyıda voltalar atıyor verahatsız görünüyordu fakat gemilere attığı bakışlar dehşet de-ğil sabırsızlık yüklüydü. Mathew elini tuttu. Tekrar denize bakarak, genç adama so-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 95: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kuldu Zohra. Alevler gemiyi tüketmiyordu! Gemi hırçın hırçınyanarak, kabarmış dalgaların üzerinde yükseliyor, hırpalayanrüzgarlarla kıyıya sürükleniyordu. Etrafında şimşekler çaktı, di-reğin başından siyah bir bayrak fırladı. Alevle çizilmiş, parça-lara ayrılmış bir yılanın görüntüsüydü. "Bizi ona mı bindirecekler!" Zohra'nın sesi alçak ve boğuk-tu. "Zohra!" Mathew savunmasızca başladı, ellerini omuzlarınakoydu, "Her şey yoluna girecek..." "Hayır!" dedi vahşi bir feryatla. Ayağa fırlayarak, vahşicedenizden, yanan gemiden kaçmaya başladı. Korku bileğininacısını unutturmuştu. Kaçışı herkesi hazırlıksız yakalamıştı. Ka-ra Paladin ve önemli bir işi olmayanlar, geminin yavaşlığınakızmakla meşguldüler. Kiber'in göz ucuna dalgalanan ipeklertakıldı. Bağırdı ve tutsaklarla eşyalara göz kulak olan gûmlav,hemen takibe geçtiler.Korku güç verir ama aynı zamanda azaltır da ve panik so-192

GECENİN PALADİNİucunda da beden güçsüz kalır. Gemideki yangın sanki Zoh-'nın bacağındaydi; bileği vücudunun ağırlığını daha fazla ta-sıvamıyordu; kaydı. Deniz kıyısından ve fırtınanın serin rüz-garlarından uzaklaşınca, tuzlu toprağın, nefesini emip boğazı-nı parçaladığını hissetti. Kristal kumlardan yansıyan güneşgözlerinden girip, beynini yakıyordu. Arkasında hızlı nefesalıp verişleri, çizme seslerini duyabiliyordu. Kör misali sende-leyen Zohra, yere düştü. Saklı hançerin sapını tuttu ve kaba el-ler onu yakaladığında onlara bıçakla saldırdı. Karmakarışıkolan saçları yüzünden önünü göremeyen Zohra, gûmlzrmbağrışmalarına ve soluma seslerine doğru çılgınlar gibi saldırı-yordu. Bir homurtu ve acı bir küfür ona kan akıttığını söyledive o daha da sert dövüşmeye başladı.Soğuk ses bir emir verdi. Bileklerini tuttular, kemikleri çatırdadı, kolu acıyla yandı.Boğularak, nefes almaya çalışarak, hançeri düşürdü. Onu kollarından sıkıca tutarak, geri götürdüler. Curalardanbirinin göğsündeki çizik kanıyordu. Gemi kıyıya yakın bir yer-de demir atmış korkunç bir fener gibi yanıyordu suyun orta-sında. Kıyıya doğm ilerleyen, alevlere karşı simsiyah görünenufak çizmeler Zohra'nın dehşet duygularını yenilemişti. Onu tutanlarla savaşmaya çabaladı, bütün gücüyle kendinigeri çekiyordu. Hayli terlemiş olan gûmlzr onu Kara Paladin'in önüne fır-lattılar. Zohra gözünün önündeki saçları çekti. Güneşten bu-lanmış görüşü adamı görebilecek kadar açıldı. Ona serinkanlı,düşünceli bir şekilde bakıyordu. Belki de buna değip değme-yeceğini merak ediyordu.Karar verildi, ibn Jad elini kaldırdı ve vurdu.193

5

"Ellerini ve kollarını bağlayın!" Parmaklarını ovuşturan Auda ibn Jad gözlerini, ayaklarınındibinde yatan Zohra'nın yan baygın bedeninden, g«ralarla sa-vaşan Khardan'ın delice çabalarına çevirdi. "Eğer sorun çıkar-maya devam ederse onu da bayıltın."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 96: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Khardan!" Mathew yalvarıyordu. "Sakin ol! Yapabileceği-miz hiç bir şey yok! Karşı koymanın bir anlamı yok! Sadecehayatta kalmaya çalışmalıyız!" Yavaşça, çekinerek, Khardan'ın arkasına bükülen ve dahaönce yükleri yerinde tutmak için kullanılan, örgü kenevirlerlesıkıca bağlanan kaslı koluna dokundu. Ona acı bir öfkeyle ba-kan Khardan, genç adamı uzaklaştırdı. Çabalamayı kesti.Mathew'un kelimelerindeki mantığı gördüğünden mi yoksabağlı ve bitkin olduğundan mı genç büyücü bilmiyordu. Ye-raltına sürülmüş bir at gibi titreyen bedeniyle Khardan, boynubükük duruyordu. Khardan'ın en azından bir dakika için sa-kinleştiğini gören Mathew, Kalif in yanından aynlıp, yerde biryığın halinde yatan Zohra'ya bakmaya gitti. Siyah saçlan, çar-pan dalgalardan gelen tuzlarla parlıyordu. Mathew, tedbiri elden bırakmadan gûmlara baktı ama onudurdurma girişiminde bulunmadılar. Lakin, duygusuz zalim

GECENİN PALADİNİ«özler bakışlarını ona çevirdiler ve Mathew tereddüte düştü;kobranın büyüleyici bakışlarına kurban düşen bir kuş. Kiber birşeyler söyleyince ibn Jad dikkatini komutanına çe-virdi ve Mathew iç çekerek tekrar ilerledi. "Bu ikisi başımıza bela oluyorlar," diye homurdandı gûm-ların başı. "Neden onları kölelerle beraber ödeme olarak bı-rakmıyoruz." "Zhakrin, böyle sağlıklı beden ve ruhları boşa harcadığımıziçin bizi affetmez. Bu kadın..." ibn Jad eğilerek Zohra'mn birtutam siyah saçını okşadı, "...mükemmel. Onun ruhunu sevi-yorum. Tanrı için bir çok güçlü taraftar yetiştirecek. Belki onukendim için alınm. Sakallı şeytana gelince..." İbn Jad dikleşe-rek, Khardan'a baktı. Gözleri sessizce kaslı yapısını övüyordu,"...onu neyin beklediğini biliyorsun. Zhakrin'in gözlerinde bi-raz çabaya değmez mi sence?" Auda ibn Jad'm ses tonu ciddiydi. Kiber, Paladinin keskincevabı tenini kesmişçesine geri çekildi. Gûm kendini zorlaya-rak "Evet Efendi," diyebildi. "Karaya inen grupla ilgilenin," diye emretti ibn Jad. "Adam-lann yükleme işlemleriyle ilgilensinler. Gemicilerle ben ken-dim ilgilenirim." Kiber, eğilerek hızla uzaklaştı. Mathew'a, Kiber'in esmer te-ni 'gemiciler' sözüyle solmuş ve gerilmiş gibi geldi.Zohra inledi. Mathew dikkatini ona yöneltti. "Onu uyandırıp en kısa zamanda tekneye bindirsen iyiedersin," dedi ibn Jad kayıtsızca. "Gemiciler, ücretlerini almakiçin gelecekler ve burada ikiniz de tehlikedesiniz." Ücret mi? Mathew Kara Paladin'in gözlerinin, perişan bir yı-ğın halinde bir arada çömelmiş, işleri biter bitmez gûmlar ta-rafından elleri ve kolları bağlanmış kölelere kaydığını gördü.195

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANAcınacak kadar zayıf, bir deri bir kemik kalmış, kemikleri kır-baç izleriyle dolu derilerinin altından kemikleri gözüken köle-ler, korkudan çılgına dönmüş gözlerle yanan gemiye bakıyor-lardı. Açıkça, ona zorla bindirilmekten korkuyorlardı. Mathew, birden kanını donduran bir önseziye kapıldı. Za-vallı kölelerin korkulan yersizdi, aslında daha çok yanlış şeyüzerineydi. Çabucak Zohra'nın ayağa kalkmasına yardım etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 97: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Kollarından birini Mathew'un omzuna attı, o da kolunu kızınbeline sardı. Kızı yarı taşıyarak yarı sürükleyerek, gûmlanndikkatle Khardan'ı gözetlediği yere götürdü. Sersem ama ken-dinde olan Zohra koluyla Mathew'a iyice tutundu. Yüzününsağ tarafı yaralı ve şişti. Patlamış dudağından kan sızıyordu.Kör edici bir baş ağrısı olmalıydı ve yaralı ayağıyla yere herbasışında ufak bir acı ünlemi çıkıyordu ağzından. Fakat hiç şikayet etmiyordu ve Mathew'la aynı hızda yürü-meye çalışıyordu. Mathew'un uzun adımları da giderek artankorkusundan etkilenmeye başlamıştı. Şimdi yüzü tekneleredönüktü. Gözleri merakla, bu alevden gemiyi, fırtınadan ka-barmış sularda yüzdüren, o anda da ücretlerini almak için ka-raya gelmekte olan mürettebata gitti. Tuhaf bir halleri yok gibi görünüyordu. Disiplinli bir şekil-de kürek çeken insan evlatları. Sığ suya atlayarak, teknelerinikıyıya çektiler ve onları Kiber'in kumandasına bıraktılar. Amir-leri üzerine, gûmlzr derhal malları yüklemeye başladılar. Ki-ber, büyük, fildişi küplerin yüklenmesini, özellikle gözetip,denetledi. Görevlerini yerine getirmelerine rağmen, Mathew,Kiber de dahil, herkesin gözlerini denizcilerden uzak tuttuğu-nu fark etti. Hepsi genç, san saçlı, açık tenli ve düzgün hatlara sahipti-ler. Kıyıya çıktıklarında, durdular ve uzun süre gümlara baktı-196

GECENİN PALADİNİlar Mavi gözlerinde, arkalarında alev alev yanan geminin tu-runcu yalazları yansıyordu. Kiber, onlara kısa, kötü bir bakışattı. Gözleri Auda ibn Jad'a, sonra da yeteri kadar hızlı gide-meyen adamlarına kaydı. Gûmlarma bağıran Kiber'in sesi kor-kudan çatlak çıkmıştı. "Sizi, Gece ve Kötülük Tanrısı Zhakrin adına selamlıyo-rum," diyerek seslendi Auda ibn Jad. Denizciler, isteksizce gözlerini gûralardan ayırdılar. Tekvücut olarak, deniz kıyısından biraz uzakta durmuş, onları iz-leyen Kara Paladin'e baktılar. Mathew nefesini tuttu, kollarıboşaldı, neredeyse Zohra'yı bırakacaktı. Şaşkınlıktan hareketedemiyordu. Bütün denizciler birbirlerinin aynıydı. Aynı burun, aynıağız, aynı kulaklar, aynı gözler. Aynı boyda ve aynı kilodaydı-lar. Aynı anda hareket ediyorlar, aynı şekilde yürüyorlardı. Ay-nı şekilde giyinmişlerdi; üzerlerine sıkıca oturan pantolonlar.Göğüsleri çıplaktı ve sudan parlıyordu. Zohra, bitkinlikle Mathew'un koluna yaslanmıştı. Yukarıbakmıyordu ve birşeyler Mathew'a, bakmayacağından eminolması gerektiğini söylüyordu. Mathew, saçında ki örtüyü çe-kerek, yüzünü kapattı. Denizcilerin gözleri, üzerlerinden ilik-leri donduran bir rüzgar gibi geçti. Mathew hareket etmesi ge-rektiğini, tekrar Kiber ve gûmlarm koruması altına girmeleriiçin birkaç adım daha yürümesi gerektiğini biliyordu. Fakat,ayakları uyuşmuş, bedeni, aklının kabusların gizlendiği köşe-sinden gelen bir korkuyla felç olmuştu. "Çağnnıza cevap verdik ve emrinizi yerine getirerek gemi-yi getirdik," diyerek konuştu gemicilerden biri. Hepsi de ola-bilirdi; elli tane ağız hareket etti ama Mathew sadece bir sesduydu. "Ödememiz nerede?"197

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 98: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Burada," dedi Auda ibn Jad köleleri göstererek. Gemiciler baktı ve memnuniyetle onayladılar ve birden gö-rünüşleri değişmeye başladı. Çeneleri öne doğru uzadı, du-dakları geri çekildi. Parlayan dişler uzayarak, sivrildi. Gözlerialev aldı; artık geminin ateşini yansıtmıyor, doymak bilmeyenbir açlıkla yanıyordu. Sesleri homurdanmalara, elleri yırtıcıpençelere dönüştü. Gemiciler, hevesli ulumalarla hışımla ileriatıldılar. Geçerlerken yarattıkları rüzgar, Mathew'un yüzüne,sanki birileri kutsallığını kaybetmiş, kirlenmiş bir mezarın ka-pılarını açmış gibi, soğuk, pis bir kokuyla vurdu. Ne çeşit canavarlar olduklarını anlamak için, yaratıklannkumda bıraktıkları izlere bakmasına gerek yoktu. Ne görece-ğini biliyordu; insan ayaklan yerine eşek toynakları."GbuKar," dedi dehşetle titreyerek. Köleler, onlara doğru koşan ölümle göz gözeydiler. Haykı-rışları yürek parçalayıcıydı. Zohra kafasını kaldırmaya başladıfakat Mathew bunu engelledi. Ona iyice sarılarak, gözlerinikapadı ve Zohra'yı da sürükleyerek koşmaya başladı. Arkasında olanları duymamaya çalışarak, tekrar tekrar, "Sa-kın bakma!" diyordu soluk soluğa. Zincirlerin şıngırdaması du-yuluyordu; köleler umutsuzca kaçmaya çalışıyorlardı. Hiç birümit olmadığının farkına vardıkları zaman kopardıkları feryat-ları, sonra ilk dehşet verici çığlığı duydu. Ardından başka çığ-lıklar ve dişlerin iğrenç koparma ve yırtma sesleri, pençelerincanlı ete batıp, parçalayarak yok etmesi... Zohra ölü gibi ağırlaşmıştı. Acıya yenilerek baygın düşmüş-tü. Bir adım daha atamayacak hale gelen Mathew, onu yere in-dirdi. Kiber, bizzat kendisi, kadını kaldırıp tekneye taşımakiçin koştu. Gûm gözlerini tüyler ürpertici katliamdan uzak tu-tuyor, adamlarına işlerini, bağırışlar ve küfürlerle yaptırıyordu.198

GECENİN PALADİNİ "Akhran Hazretleri, bize merhamet et!" Ses Khardan'a aitolmasına rağmen, Mathew güçlükle tanıyabildi. Kalifin yüzü,kurşuni bir renk almıştı, sakalı solgun yüzünde mavi gözükü-yordu. Gözleri boş boş bakıyordu, yüzü mor gölgelere bürün-müştü. Yüzünden damla damla terler akıyor, dudakları titri-yordu. "İzleme!" Mathew, bu dehşet verici kırımı görmesini engel-lemeye çalışarak yalvarıyordu. Khardan öne doğru bir hamle yaptı. Bağlı veya değil, la-netli kölelere yardım etmek istiyordu. Mathew, omzundan yakaladı. Deliler gibi mücadele ederekkendini kurtarmaya çalıştı Khardan, fakat genç onu perişanlı-ğın verdiği güçle sıkı sıkı tutuyordu. "GhuKarl" diyerek bağırdı Mathew. Kelimeler yanan boğa-zına takılmıştı. "İnsan etiyle beslenirler. Yakında bitecek! Ya-pabileceğin hiç bir şey yok!" Arkalarından, hâlâ canlı olan bedenleri parça parça edilenkölelerin haykırışları duyuluyordu. Feryatlar insanın içine işli-yordu."Dayanamıyorum!" dedi Khardan nefesi kesilerek. "Biliyorum!" Mathew tırnaklarını adamın etine geçirdi."Ama yapabileceğin hiç bir şey yok! Auda ibn Jad bile onlarlazor baş ediyor. Araya girersen, hepimizi öldürürsün!" Kendini Mathew'dan kurtardı. Dengesini kaybetti, takıldıve dizlerinin üzerine düştü. Ayağa kalkmadı. Terleyerek, titre-yerek yerde çökük kaldı. Nefes alıp verişleri acılı hıçkırıklara

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 99: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dönüşmüştü. Çığlıklar birden durdu. Mathew rahatlayarak gözlerini ka-padı. Yakınında ayak sesleri duydu ve çabucak yukarı baktı.Auda ibn Jad yanı başında durmuş Khardan'a bakıyordu. Ka-199

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlif, titreyerek içini çekti. Elinin tersiyle ağzını silerek yukarıbaktı. Yüzü bembeyazdı, dudakları hastalıklı bir yeşile dön-müştü, yeşiliydi. Karanlık, kan çanağına dönmüş, gördükleriy-le gölgelenmiş gözler, Kara Paladin'e dikildi. "Siz ne çeşit canavarlarsınız?" diye sordu Khardan boğukbir sesle."Sizin olacağınız türden," diye cevapladı İbnjad.200

Kürdin Denizi üzerinde, şeytanların gemisindeki yolculuğusırasında, Mathew'un ilgilenmesi gereken başka insanlar olma-sı gerçekten iyi bir şeydi yoksa gerçekten de aklını kaçıracak-tı. Güverteye adımlarını almalarıyla, ghuharm ziyafetten dön-mesi bir olmuştu. Tekrar yakışıklı genç adamlar kılığına bü-rünmüşlerdi. Bedenleri kana bulanmış halde sessizce, kürek-lerdeki yerlerini aldılar. Auda ibn Jad'm tek kelimesiyle siyahyelkenler dalgalanmaya başladı. Demir alındı, kürekler çekil-di, fırtına uğuldamaya başladı, şimşek çaktı ve gemi köpüklüdenizi yararak Galoş Adası'na doğru yol almaya koyuldu. Khardan, ibn Jad'ın kıyıdaki açıklamasından beri tek keli-me bile etmemişti. Zorla güverteye çıkarılırken karşı koyma-mıştı. Kiber'in emriyle, gûmter, bedeviyi bir direğe bağladılarve oracıkta bıraktılar. Kendini bağlarının üzerine bırakmış, et-rafa boş, donuk gözlerle bakıyordu. Mathew, Zohra'mn görüntüsü belki Khardan'ı düştüğüuyuşukluktan çıkarabilir düşüncesiyle, kadının güçsüz, cansızbedenini kocasının bağlı olduğu direğin yanına getirdi. Yağ-mur ve gemiye çarpan dalgalar yüzünden sırılsıklam olan gençbüyücü, Zohra'yı sıcak ve kuru tutabilmek için elinden gelenher şeyi yaptı. Onu bulduğu bir tenteye sardı ve uzun fildişi MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANküpler ve diğer eşyaların arasına uzatarak korumaya çalıştıKhardan, baygın kadına eğilip bakmadı bile. Zohra için yapabileceklerini yaptıktan sonra Mathew, ge-minin sallantısıyla ortalıklarda kaymasını engellemek içinkendisini, iki tane tahta işlemeli sandığın arasına sıkıştırdı. Is-lak, mutsuz ve adamakıllı korkmuş olan genç, aptallaşmışKhardan'a acı bir öfkeyle baktı. Bana bunu yapamaz, diye düşündü Mathew, soğuk ve kor-kuyla titreyerek. Güçlü olan o. Savaşçı olan o. Bizi korumasıgerekiyor. Ona şimdi ihtiyacım var. Bana bunu yapamaz! Nesi olduğunu merak ediyordu içerleyerek. Az önceki kor-kunç bir sahneydi ama daha önce savaşlar görmüştü. En az

bunun kadar tüyler ürpertici şeyler gördüğü kesindi. Biliyo-rum, ben gördüm... Kumda diz çökmüş John'un anısı, Kiber'in güneş ışığındaparlayan kılıcı, Mathew'un kıyafetine sıçrayan ılık kan, cansızgözleriyle kumda yuvarlanan kafa. Mathew gözyaşlarıyla körolmuştu. Başı düştü. Yumruklarını sıkıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 100: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Korkuyorum! Sana ihtiyacım var! Benim değil senin güçlüolman gerekiyordu! Eğer ben bu... bu dehşetle başa çıkabili-yorsam, sen neden çıkamıyorsun?" Eğer Mathew daha yaşlı ve mantıklı düşünebiliyor olsaydı,kendi zavallı sorusunu yanıtlayabilirdi. GhuAann kölelere sal-dırıp onları paramparça edişlerini görmemişti, oysa Khardangörmüştü. Aslında, Mathew için bir adamın bağırsaklarına kı-lıç sokmakla, boğazına diş geçirmek arasında bir fark yoktu.Fakat savaşçı aklı başka türlü çalışıyordu. Bir tanesi, şerefli, te-miz bir ölümdü. Diğeri, şeytani, büyülü yaratıklarından gelen,berbat bir ölümdü.Büyü. Eğer Mathew düşünseydi anahtarın büyü olduğunu202

GECENİN PALADİNİlardi; Khardan'ın en gizli korkularının kilidini açıp, onlarırbest bırakarak aklına saldıran, deviren bir anahtar görürdü.Bedeviye göre büyü kadınlara ait bir yetenekti. Diş çıkaran be-bekleri susturmak, kum fırtınaları sırasında atları sakinleştir-mek, çadırları rüzgara karşı sağlamlaştırmak, hastaları ve vara-klan iyileştirmek için kullanılan bir araçtı. Büyü ölümsüzlerin,Tanrının büyüsüydü; Akhran'ın iblislerinin yeri göğü inleten,rüzgarlar estiren büyüsü, cinlerin mucizevi gelip gidişleri.Khardan, güneşin doğuşunu, yağmurun yağışını, kumullarınkaymasını anladığı gibi, bu çeşit büyüyü de anlıyordu. Khardan'ın az önce şahit olduğu korkunç şeytani büyü, ka-pasitesinin çok üzerindeydi. Verdiği korku insanın beyninedemir gibi saplanıyor, mantığı darmadağın ediyor, cesareti kangibi yerlere saçıyordu. Khardan için Ghuhzr, meddahın hayalürünüydü. Sul'ün yönetiminde, istedikleri zaman insan şeklinialabilen ama özellikle kendilerini genç ve güzel kadınlara çe-virmeyi seven yaratıklardı. Çölde tek başlarına gezerler, dik-katsiz yolcuları kendilerine yardım etmeye ikna eder, sonra dakurtarıcılarını öldürüp yerlerdi. Mathew'a göre ghuHar, ders kitaplarında öğretilen şeytan-lardı. Kontrol edilebilecekleri çeşitli yolları biliyordu. Yaşayan-lar için yerine getirdikleri bütün hizmetler karşılığında ücret ta-lep ettiklerini ve bu ödemenin de, ghu&ann devamlı açlığınıduydukları sıcak, yumuşak insan eti halinde yapılması gerek-tiğini biliyordu. Ghuûaım büyüleri, fırtına, deniz, onları iki ayboyunca uyutan tılsım... bunların hepsi Mathew için bildik veanlaşılabilir şeylerdi. Ama bunların hiç birini mantıklı bir şekilde düşünebilecekdurumda değildi. Khardan, hızla yerin dibine kayıyordu veMathew onu tekrar kaldırmak için bir yol bulmalıydı. Daha203

MARGARET WEJS <â TRACY HICKMANgüçlü olsaydı; Macit, Seyit veya Khardan'm kabilesinden biriolsaydı, çenesine bir tokat indirirdi. Kan akıtmanın beyni te-mizlediği bilinen bir şeydi. Mathew bunun üzerinde düşündüKendisini Khardan'a vururken hayal etti ama hemen hüzünlühüzünlü başını sallayarak bu fikri zihninden attı. Vuruşu, faz-la hevesli hayranlarını tokatlayan bir kızın tokadıyla aynı etki-yi yapardı. Sahip olduğu diğer silahla, ani bir çıkış yaptı. "Görünüşe bakılırsa seni kadın kıyafetleriyle bırakmamızdaha uygun olacakmış!" Mathew, vuran yağmur, uğuldayanrüzgar ve onu giderek içine çeken karanlıkta sesini duyurabil-mek için bağırmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 101: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Sözlü saldırı yerine ulaşmıştı. "Ne dedin sen?" Khardan kı-zarmış gözleriyle Mathew'a baktı. "Karın ikimizden de daha cesur," diyerek devam etti, Zoh-ra'nın morluklarla dolu yüzündeki suları silmek için nazikçeelini uzatırken. "Onlarla savaştı. Onu engellemek zorunda kal-dılar." "Savaşacak ne vardı ki?" Khardan derinden gelen sesiylesordu. Gözleri, fırtınanın içinde büyülü gemilerini yüzdürengbuâara. gitmişti. "Şeytanlar! Onlara karşı yapılabilecek bir şeyolmadığını kendin söylemiştin!""Bu doğru, fakat dövüşmenin başka yolları da var.""Ne? Kadın kılığına girip kaçmak mı? Bu dövüşmek değil!" "Bu hayatta kalmak için dövüşmek!" Mathew, ayağa kalka-rak kızgınlıkla bağırdı. Islanmış ve matlaşmış kızıl saçlan, kanmisali omuzlarına dökülüyordu. Islak kıyafetleri ince vücudu-na yapışmıştı fakat ağır katları, sırrını; asla bir kadınmkilerlekanştırılamayacak kadar düz göğsünü ve ince bacaklarını sak-lıyordu. Yüzü solgundu. Yeşil gözleri alevlerin ve şimşeklerinışıltısıyla parlıyordu.204

GECENİN PALADİNİ"Korkaklıkla hayatta kalmak mı?""Benim gibi mi?" diye sordu Mathew sert sert. "Evet senin gibi!" Khardan yüzünden şakır şakır akan sula-rın arasından ona bakıyordu. "Neden beni kurtardınız? Ölme-me izin vermeliydiniz! Tabi eğer asıl amacı beni iyice küçükduruma düşürmek değilse!" Zohra'ya kırıcı bir bakış attı. "Ben! Ben! Ben! Tek düşündüğün bu!" Mathew, kendi ba-ğırışlarını duydu, kontrolünü kaybettiğini biliyordu. Dengele-rini koruyabilmek için bir taraflara tutunan gûmlarm onlardanyana baktığını görebiliyordu ama sakin konuşamayacak kadarsinirliydi. "Seni kurtarmadık! Halkını kurtardık. Zohra büyüylegeleceği gördü.""Büyü!" Khardan, öfke ve alayla bağırdı. "Evet, büyü!" diyerek bağırdı ve tartışmanın sonunun gel-diğini gördü. Khardan, Zohra'nın gördüklerini dikkate almakşöyle dursun dinlemeyecekti bile. Kızgın, çileden çıkmış vekorkmuş bir halde, kendini ıslak güverteye bıraktı ve perişan-lığın onu için çekmesini beklemeye hazırlandı. "Akhran bizi kurtar!" Khardan bağlarının arasında kıpırda-narak göklere doğru bağırdı. "Pukah! Efendinin yardıma ihti-yacı var! Bana gel, Pukah!" Mathew, kafasını kaldırmadı bile. Bedevilerin sevgi dolubir babadan çok megaloman bir çocuğa benzeyen Tanrılarınapek inanmıyordu. Cinlere gelince, onların tanrı tarafındangönderilen ölümsüz varlıklar olduğuna inanmaya zorlamıştıkendini ama havada yok olmak, kendilerini dumana çevir-mek, lambalara girip çıkmak, misafir geldiğinde çay ve tatlıservis etmek dışında pek işe yaradıklarını görmemişti. Acaba Khardan, Tanrısının onu gerçekten de kurtarmasınımı bekliyordu? Ve nasıl kurtaracağını umuyordu? tblis denilen205

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkorkunç canavarları gönderip, onlan geminin güvertesindenalıp, sağ salim Tel'e getirtmesini mi bekliyordu? Gerçekten dePukah'ın; beyaz tayt, sarık ve küstah bir gülümsemeyle, ibnJad'ı onları serbest bırakmaya ikna edeceğini mi zannediyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 102: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

du? "Sana yardım edebilecek kimse yok!" diye mırıldandı Mat-hew acı acı. Mümkün olduğu kadar yüklerin arasına gömüldü."Tannn seni dinlemiyor!" Peki ya sen? dedi Mathew'un içinden bir ses. Bu adam enazından dua ediyor, en azından inancı var. Benim de inancım var, dedi Mathew kendi kendine, kafa-sını bir çuvala dayarken. Dalgalar gemiye vurdukça, onu buzgibi sularla yıkıyordu. Başını döndüren mide bulantısıyla sa-vaşmak için gözlerini kapadı. Promenthas bu diyarlardan çokuzaktaydı. Burada karanlığın güçleri söz sahibiydi.Karanlık güçler... Mathew, hareket etmeye cesaret edemiyordu, dona kalmış-tı. Bu fikir, ona o kadar canlı bir berraklıkla gelmişti ki sankigüvertede cisimleşiyordu. İzlenim o kadar kuvvetliydi ki, göz-lerini açtığında, güvertedeki herkesin ona bakıyor, düşüncele-rini okuyor olacağından emindi. Auda ibn Jad ön güvertede, elleri arkasında dolaşıyordu.Boş gözleri fırtınanın içine doğru bakıyordu. Gövdesi kaska-tıydı, ellerini o kadar sıkmıştı ki boğum yerleri bembeyazdı.Mathew, daha rahat nefes almaya başladı. Kara Paladin, ghul-lar üzerinde bütün gücünü kullanıyor olmalıydı. Tutsaklarınınbir kırıntısını bile harcamaya niyeti yoktu. Hem neden harca-sın ki? Hiç bir yere gittiğimiz yok, diye düşündü Mathew. Gamla-ra kısa bir bakış attı. Yüzü yemyeşil olan Kiber, donanımlara206

GECENİN PALADİNİsıkıca tutunmuştu. Mathew ne kadar kötü hissediyorsa, o da okadar kötü görünüyordu. Askerlerin çoğunu deniz tutmuştuve güvertede inleyerek yatıyorlardı. Hasta olmayanlar da ghul-lardan gözlerini ayırmıyorlar, ne zaman denizcilerden biri yan-larına biraz fazla yaklaşsa geri çekiliyorlardı. Açlıkları giderilendenizciler, fırtınayla başa çıkmakla meşguldüler. Hasta ve umutsuz Khardan, bağlarının arasında kendinikoyvermişti. Kalifin başı cansız, sarkıyordu. Tanrısına seslen-meyi bırakmıştı. Baygın Zohra, belki de gemideki en şanslı in-sandı. Sepetler, sandıklar ve uzun fildişi küplerinin arasında kam-burunu çıkaran Mathew, hastalıkla kıvranıyormuş gibi iki bük-lüm duruyordu. Ne yazık ki oynadığı rol gerçeğe dönüştü. İlkheyecanıyla unuttuğu mide bulantısı uyanmış ve Mathew'u altetmişti. Bedeni önce ısınıyor, sonra soğuyordu. Yüzünden ter-ler damlıyordu. Teslim olmamaya kararlı Mathew, hızla nefesalıp vererek, gözlerini kapatıp hastalığın geçmesini bekledi. En sonunda mide bulantısının azaldığını hissetti. Elini kaf-tanının katlan arasına sokarak aceleyle belindeki kuşağa bağ-ladığı ufak keseyi çıkardı. Çabucak, gizemli bir bakışla arkası-na baktı. Titreyen parmaklarıyla, keseyi hızla açtı ve içindeki-leri dikkatlice kucağına döktü. Zohra ile birlikte büyücü Mer-yem'le yüzleştikleri zaman, ondan, bulabildiği bütün sihirliaraç gereçleri almıştı. Askerler, duman ve ateşle çevrelenmişhalde bunları kesesine doldurup kaftanın içine saklamadanönce, sadece meraklı bir bakış atmaktan başka bir inceleme-de bulunmamıştı. Kara büyü gücüne sahip olduklarından şüphesi yoktu. Gi-zemli sanatlardaki yeteneklerini, cinayete teşebbüs ederken

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 103: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kullandığı için Meryem'in, Sul'ün, karanlık taraflarına adanmış207

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANolduğunu tahmin etmişti. Çeşitli objelere bakarken, onlara do-kunurken bile isteksiz olan Mathew, tiksinme duygusuna ye-nik düşmüştü; mide bulantısından daha derin bir duyguydubu. Şeytani objelerin yanındayken vicdanı olan bütün sihirbaz-ların hissettiği duygu... Mathew'un ilk isteği -ki bu o kadar güçlü bir istekti ki ne-redeyse ona yenik düşüyordu- büyülü objeleri denize fırlat-mak olmuştu. Yapması gereken, yapması gerektiği öğretilenbuydu.Fakat, yapmayı göze alamayacağı şey de buydu.Yanarak, bulantı nöbetleri arasında her bir objeyi inceledi. Sayıları çok değildi. Güzelliğine ve çekiciliğine, saf bedevi-lerin bunlara kanacağına güvenen Meryem, kendisini ciddi birtehlike altında hissetmemişti. On santim boylarında, bir kese-de veya elbisenin göğsünde kolayca saklanabilecek şekilde di-zayn edilmiş ufak bir asa taşıyordu. Mathew, öğretildiği gibi,dikkatle, yapıldığı maddeleri inceleyerek ne işe yaradığını an-lamaya çalıştı. Sapı taşlaşmış odundan biçimlendirilmişti. Bu-nun üzerine de siyah oniksten uçları aşağı doğru bilenmiş birküp yerleştirilmişti. Kayda değer bir işçilik örneğiydi ve açık-ça Mathew'un elindeki gizemli hazinelerin en güçlüsüydü.Ona dokunduğunda parmak uçları karıncalanıyor, bütün ko-luna bir uyuşma duygusu yayılıyordu. Asa, zayıf elinden düş-tü. Kendi kendisine, işe yaramayacak! dedi Mathew kızgınlık-la. Mathew, ümit ışığının titreyerek söndüğünü gördü. Her di-siplinli sihirbaz gibi bu doğal tiksintiyi giderebilirim. Ne de ol-sa fiziksel değil, zihinsel. Archmagus'un bunlardan çok dahakaranlık ve kirli objelerin işleyişlerini gösterdiğini gördüm! Asayı kararlılıkla, eline aldı. Buz gibi duygu hemen avu-cundan dirseğine oradan da omzuna yayıldı. Kolu ağrıyıp208

GECENİN PALADİNİ onklamaya başladı. Dudağını ısırıp acıyla savaşan MathewaSayı sıkıca tutmaya devam etti. Khardan'ın yüzü ve gözlerin-deki hor görme gözlerinin önüne geldi. Kendimi kanıtlayaca-ğım! Bunu yapacağım! Yavaşça donukluk azaldı. Elini hissetmeye başladı ve Mat-hew asayı, küpün keskin köşeleri elini yaralayacak kadar sıkıtuttuğunu fark etti. Dikkatlice, keseye geri koydu. Keşke ne işe yaradığını bilseydim, diye düşündü. Asalarayüklenebilecek bütün büyüleri geçirdi aklından; ayrıca siyahoniksin doğal güçlerini düşündü. Mathew, diğer objeleri deçabucak gözden geçirirken bir cevap bulmaya çalıştı. Fakataklı hastalık ve korkuyla bulanıktı. Güvertede her ayak sesiduyuşunda, yakalandığından emin olarak arkasını dönüyordu. "Siyah oniks." Yeni bir bulantı dalgası üzerinden geçerken,arkasını tahta sandıklardan birine dayayarak kendi kendinemırıldanıyordu. Gözlerini kapayıp kendini sınıfta düşlerdi;kopya çekmek için yaratılmış, yüksek sandalyeli tahta sıralar,tebeşir tozunun kokusu, kara tahtanın tıkırtıları, yaşlı bir sihir-bazın metini okuyan monoton sesi... Siyah oniks. Siyah şahsi müdafaa için, terbiye edilmiş dü-şüncenin gücü. Oniks, kontrol ve kumanda etmek için kulla-nılabilecek bir gücün sahibi, sık sık Sul'ün inananlarını direk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 104: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

olarak kontrol etmek için kullanılır. Taşlaşmış odun; bir za-manlar canlı ama şimdi ölü olan, yaşamdan mahrum bıra-kılmış biçimini taklit ediyor. Çoğunlukla asalara sap olarakkullanılır çünkü odun, kullanıcısından hayatı emip taşa gön-derme yeteneğine sahiptir. Bütün bunlara asanın oniks ucunun garip şekli ekleniyor.Doğayla uyum halinde olmanın işareti olan küre şeklinde de-ğil. Düzeni sembolize edem mükemmel bir küp bile değil. Kö-209

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANşeleri aşağı bilenmiş bir küp... kaosa dönüştürülen düzen? Peki bütün bunlar ne anlama geliyordu? Mathew güçsüzcebaşını salladı. Düşünemiyordu. Kusmaya çalıştı fakat midesin-de çıkaracak hiç bir şey yoktu. Görünüşe bakılırsa KaraPaladin'in büyüsüne maruz kalan bedeni, yiyeceğe ihtiyaçduymamıştı. Yakalanmaktan korkan Mathew, objeleri birer bi-rer kesesine sokmaya başladı. Zaten nispeten değersiz görü-nüyorlardı. Birkaç tane iyileştirme muskası, küçük bir bıçakdarbelerinden korunma muskası -Zohra ve hançerinden koru-yacak kadar. Meryem kendisini bunlardan koruyabilmişti- er-kek iktidannı etkileyen cinsel güç sembolü şeklinde oyulmuşbir tılsım —Khârdan için veya ona karşı- ve son olarak bir yü-zük. Mathew, yüzüğü incelemek için durdu. Gümüştendi, pekince bir işçiliği yoktu. Taşı buğulu kuvarstı, dekoratif olmasın-dan çok işlevsel olması amaçlandığı açıkça görülebiliyordu.Hepsinin içinde genç sihirbazın huzursuzluk veya endişe hissetmesine sebep olmayan tek obje buydu. Büyüsü zararlı olmayan tek objenin bu olduğunu tahmin ediyordu. Buğulu kuvars, tehlikelere karşı koruma; bize karanlığı göstererek aydılığa doğru çeker. İşine yaramayacaktı. Eğer planını hayata geçirirse onu engelleyebilirdi. Yanında yatan Zohra'ya döndü. Mücevherlerinialmamışlardı. Güçsüz sol elini kaldırarak, yüzüğü parmağınasoktu. Diğer güzel mücevherlerin arasında, sıradan ve ucuzgözüküyordu. Mathew, en azından ufak bir açıklama yapanakadar yüzüğü fark etmemesini diledi. Genç büyücü, keseyi kapadı ve korsesinin içine, kristal kü-renin yanına koydu. Sonra Mathew, ateşli düşüncelere daldı.Plan tamamıyla saçmalık. Felaketle sonuçlanacak. Tasarla210

GECENİN PALADİNİdığım sadece hayatımı değil, ölümsüz ruhumu da tehlikeyeatıyor! Hiç kimse benden böyle bir şey beklemiyor. Zohra, he-le Khardan hiç! Ben bile... Aynen bu lanetli diyara geldiğim ve ibn Jad yoldaşlarımıkatledip beni tutsak aldığı gün olduğu gibi çaresizim. Bir uçurumun kıyısında gözlerim bağlı duruyorum. Belkihiç kıpırdamadan durursam bir şey olmaz! Fakat eğer yürüme-ye başlarsam, nereye gittiğimi görmediğim için kesinlikle dü-şerim! Çaresizim! Çaresiz! Aslında bu tam olarak doğru değildi ve ruhu rahatsızca kı-pırdanıyordu. Aylar önce, şimdi arkadaşlarının kemikleriningömülü olduğu kanlı kumlara ayak bastığında çaresizdi. Ken-disini koruyabileceği tek silah olan büyüye sahip değildi. Mathew, elini kesenin üzerine koydu. Şimdi harekete geç-mek için gerekli olan güce sahipti. Onu, hepsini güvenle uçu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 105: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rumun dibine indirebilecek adımı atmak için gerekli olan gü-ce sahipti.Güce sahipti.Bir de cesareti bulabilseydi.211

• • •• ••ÖLÜMSÜZLERKİTABI 2

"Zavallı Sond," diyerek iç geçirdi Pukah, cinin lambasını sı-kıca tutarak göklerde hızla uçarken. "Yüzyıllardır ölü ve gö-mülü olan bir şehirde karanlık zindanlara kapatılacaksın. Elle-rin ve ayakların zincirlenmiş, sıçanlar ayak parmaklarını kemi-riyor olacak. Tabi eğer sıçanlar o kadar harap bir yerde yaşa-yabiliyorlarsa ki senin iyiliğin için umut ediyorum zavallıSond, dilerim yaşayamıyorlârdır. Senin için çok üzülüyorum,dostum. Gerçekten çok üzülüyorum. Tabi..." Pukah iç geçirdi,"...bu benim o istiridye beyinlinin kölesi olarak katlanmak zo-runda kalacağım işkenceyle kesinlikle kıyaslanamaz bile. Ah,dilediğim kadar gelip gitmeme izin verdi. Ve tabi ki Kaug be-yin yerine midye kabuklanna sahip olduğu için ben Pukah'mefendi ve onun, Kaug'un da benim kölem olacağına şüpheyok. Artı, güzel meleğim de benimle birlikte olacak." "Ah Sond! Bana tapıyor!" Pukah bu kez kendinden geçerekiç geçirdi. "Mürekkep balığı dudaklı dönmeden önce, sepetim-de, ikimizi görmeliydin. Beni yatağa yatırdı ve kanatlarıyla yel-pazelemeye başladı, beni tekrar tekrar öptü ve... şey... ikimizde erkeğiz öyle değil mi zavallı Sond. Benden ne istediğini bil-diğine eminim.""Oo, canım benim," dedim üzgün üzgün, "Seni memnuni-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyetle hoşnut ederdim fakat burası hiç de romantik bir yer değil. Kendine iblis diyen o kabuklu hayvan, her an geri gelebi-lir. Ve berbat bir vaziyette olan zavallı arkadaşım Sond da var "diyerek devam ettim erkekçe, kollarından kurtulmaya çalışa-rak. Ama o benimle istediğini yapmaya devam etti, ne yapabi-lirdim ki? Sepetinde ne kadar küçük olduğunu biliyordu veçok fazla ses çıkarmak istemedim. Sanırım Kaug'a bu akşamkeyifsiz olduğumu söyleyeceğim. Dil balığını pişirmek için birbaşkasını bulabilir. Beyaz kanatlı güvercinimin nerede saklan-dığını bulduğum an başladığımız işi bitirmek için zamanımızolacak." Nefes almak için durarak, soyut düzlüğün, dönüp duransisleri arasından baktı. "Kahrolası şeyler. Burası Caffar'ın kafası kadar kalın. Hiçbir şey göremiyorum. Bekle! Açılmaya başladı. Evet, burası ol-malı. Geldiğimize inanıyorum, zavallı Sond'um."Lambayı ayaklarının dibine koyarak, etrafına bakındı."Serinda burası mı? Ölümsüzlerin hapis tutulduğu Serinda?"Uzun zaman önce, hatırlanmaya değmeyecek kadar uzunyüzyıllar önce, Khandar daha deve sulamak için kullanılan bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 106: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kuyu iken, Serinda adında güzel bir şehir gelişti. Artık, yaşayan çok az kişi Serinda'yı hatırlıyordu. Hatırla-yanların çoğu da alimlerdi. Şehir, Imparator'un haritalarındaişaretliydi ve Khandar'ın bilgin zihinleri Serinda'nın, çölün or-tasında, tahminen birden gelişen şehrin, gizemini çözmek içinuzun geceler boyunca ateşli tartışmalar yapmıştılar. Kuo Shou-ching, uzak doğu diyarları Simdari'den, İmpara-tor divanına seyahate gelen engin bilgilere sahip bir bilgin,Pagrah Çölü'nün her zaman bir çöl olmadığını iddia ediyordu.Galoş volkanının o zamanlarda, dışarı ölümcül küller püskür-216

GECENİN PALADİNİ k, havaya tonlarca kaya parçalan fırlatarak ve lavları, yerkürenin kalbinin yakıcı kanlarını saçarak patladığı, Simdari'debilinen bir gerçekti. Kuo Shou-ching'in iddiasına göre patlama o kadar kuvvet-liydi ki bir yıl boyunca kara küller havada asılı kalmışlar, gü-neşin yüzünü kapatıp, gündüzü geceye çevirmişlerdi. İşte ozaman Serinda şehri berbat bir şekilde ölmüştü. Halkı, beden-leri ve şehirleri küllere gömülerek, volkanın pis nefesiyle yokolmuşlardı. Galoş yıllar boyunca, periyodik olarak duman veateş püskürtmeye devam ederek, Sardish Jardan topraklarınınyüzeyini sonsuza kadar değiştirmişti. Kuo Shou-ching'in teorisine karşı çıkanlardan biri, LamishJardan diyarından bilge bir kadm olan Hypatia'ydı. Serindaşehrinin, Galoş patladıktan sonra geliştiğini, bilim ve teknoloji-de ileri derecede gelişmiş olan halkının, su kemerleri yoluylaKürdin'in sularını çöle ulaştırdıklarnıı ve bu yolla da çölü ve-rimli hale getirdiklerini iddia ediyordu. Ayrıca patlama sonu-cunda oluşan iç denizde yüzecek gemiler inşa edip, Ulu Step-ler ve Lamish Jardan halkıyla ticaret yaptıklarını söylüyordu. Hypatia'ya göre Serinda'nın düşüşü, şehrin çok hızlı büyü-düğünü düşünen çöl göçebeleriyle gelmişti. Şehrin onları içi-ne almasından veya onları topraklarından sürmesinden kork-muşlardı. Sonuç olarak, vahşi bedeviler barışçı Serinda'ya sal-dırmışlar, bütün erkek, çocuk ve kadınları kılıçtan geçirmişler-di. Pagrah Çöl'ündeki bedeviler hakkında aldığı raporlara gide-rek daha fazla sinirlenmeye başlayan İmparator'un en çok buteoriyi sevdiğini söylemeye gerek yoktur herhalde. İmparator,bedevilerin dünya yüzeyinden kaldınlmasının, tüm insanlıkiçin mükemmel bir şey olacağını düşünmeye başlamıştı.217

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Keza, Ulu Steplerden gelen Thor Hornfist'in teorisi vardı. Oda Serinda şehir ve yaşayanlarının dev ayılar tarafından yendi-ğini iddia ediyordu. Neredeyse hiç kimse onu dikkate alma-mıştı. Ölümsüzler, elbette ki doğruyu biliyorlardı ama ölümlüle-rin fikirleri onları bir hayli eğlendirdiği için, bilgilerini kendi-lerine saklıyorlardı. Oysaki, Pukah şehre göz atarken, hikaye aklının ucundanbile geçmiyordu. O Serinda'mn ölü bir şehre göre ne kadar dacanlı gözüktüğünü düşünüyordu! "Khandar'da bir pazar günü buna kıyasla hiç bir şey!" dediPukah. Nefesi kesilmişti. Sokaklar o kadar kalabalıktı ki adım atmak çok zordu. Gü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 107: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rültüyle yankılanıyorlardı; satıcılar mallannı övüyorlar, müşte-riler pazarlık yapıyorlar, hayvanlar bağırıyorlardı. Han ve kah-vehanelerin işleri tıkırındaydı. O kadar tıka basa doluydular kidevamlı müşterileri camlardan taşıyorlardı. Hiç kimse düzenikorumak için bir çaba göstermiyordu. Herkes canı ne isterseonu yapma niyetindeydi ve zevk Serinda'mn diğer adıymış gi-bi gözüküyordu. Pukah silah satıcıları ve ipek tüccarları arasında karanlık biraralıkta durdu. Kendini toparlamaya çalışırken geçen sürede,iki yumruk dövüşüne, bir sarhoşun tokatlanmasına ve bir çif-tin, çöplerle istila edilmiş bir köşede ateşli bir şekilde öpüşme-sine tanık oldu. Yüksek ve bet bir kahkaha sokaklarda çınladı. İpek perde-li camlardan sarkan kadınlar, aşağıdan geçenlere tatlı, baştançıkarıcı sözlerle sesleniyorlardı. Altın ve gümüş, su gibi akıyor-du ama şarap kadar çok değil. Sularin dünyasında var olan herırkın işaretleri ve özellikleri görülebilirdi; düz siyah saçlar, kı-218

GECENİN PALADMvırcık altın sarısı saçlar, çekik koyu renkli gözler, yuvarlak ma-vi gözler, süt kadar beyaz tenler, güneş ve rüzgardan esmer-leşmiş tenler, abanoz kadar kara ve parlak tenler... Hepsi kay-naşmıştı; her biri bir diğerini kardeşçe selamlıyor, düşman gi-bi saldırıyordu. Şarap, kahkaha, mal, altın ve küfür alışverişin-de bulunuyorlardı.Ve her biri ölümsüzdü. "Zavallı Sond" dedi Pukah lambayı şiddetli bir şekilde tek-melerken. "Zavallı Sond ömür boyu, aşk, sefahat, alkol ve ku-mara mahkum oldu! Oysa ben beni düzenli olarak dövecekbir canavara zincirliyim." "Eğer seni döverse, hak ettiğinden fazlasını almış olacak-sın," dedi öfkeli bir kadın sesi. Lambanın ağzından dumanlar çıkarak, kaslı yakışıklıSond'a dönüştü cin. Kibarca eğilerek, elini uzattı ve başka birfigürün lambadan çıkmasına yardımcı oldu; zarif ve uçuşangümüş saçlarıyla, Pukah'a parlayan mavi gözleriyle bakan As-rial'dan başkası değildi bu. "Seni kanatlarımla yelpazelediğim de ne demek oluyor?"Asrial kızgınca sordu."Siz ikiniz orada ne yapıyordunuz?" "Senin sepetinde yaptıklarımızın aynısını!" diyerek sertçecevap verdi Asrial. "Aha!" Sond'a doğru yumruklarını kaldırarak bağırdı Pu-kah. "Hiç bir şey yapmadık!" diye bağırdı Asrial ayağını yere vu-rarak. "Kavga var! Kavga var!" diye bağırdı bir çok izleyici. Arasokak, etraflarını çeviren ölümsüzlerle doldu."Ben paramı iri ve yakışıklı olana yatırıyorum!"219

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Ben sıska ve kurnaz gözlü olan derim. Büyük ihtimallesarığının içinde bir hançer saklıdır." "İkiniz de sersemsiniz. Ben paramı kanatlı, büyüleyici ya-ratığa yatıracağım. Evim buraya yakın, tatlım. Yolculuğundansonra serinlemen için biraz şaraba..." Pukah'ın elinde bir hançer belirdi. "Evet bir hançerim var

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 108: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ve kızı rahat bırakmazsan onu hissedeceksin!" Asrial'ı yakala-dı ve kızıl saçlı, sakallı, kürkler giymiş barbarın kollarındançekti. "Kavga falan olmayacak," diye ekledi Sond, tehlikeli görü-nen iki saplı kılıcını çeken barbann elini tutarken. Cinin avu-cunda altınlar belirdi. "İşte bunları al ve bizden bir içki iç. Pu-kah, o bıçağı kaldır!" Sond kısık sesle emretti. Barbar, Sond'u sıkı sıkı kucakladı. Sonra, sarhoş sarhoşsallanarak, arkadaşlarıyla birlikte aralıktan çıkıp, sokağa daldı-lar. Sonuç olarak, bir kavga olmayacağını gören diğer izleyici-ler de hayal kırıklığıyla oradan uzaklaştılar. "Eee, ne yapıyordunuz orada?" diyerek sordu Pukah sinsi-ce. Asrial cinin elinden kurtuldu. "İblisin nerede saklandığımıtahmin ettiği çok açıktı. Sond'un lambasına kaçmaktan başkahiç bir şansım yoktu. Arkadaşın..." Sond'a tatlı ve çekingen birbakış atarak devam etti "...tam bir beyefendiydi." Buz mavisibakışı Pukah'a döndü. "Aynısını senin için söyleyemeyece-ğim." "Üzgünüm," dedi Pukah, bedbaht bir edayla. Aniden töv-bekar olarak kendini meleğin ayaklanna attı. "Ben bir zavallı-yım! Biliyorum! Sen de biliyorsun! Bundan daha önce bahset-miştim!" Sesi ara sokakta inliyordu. "Çiğne beni! Beni toza bu-la! Daha iyisini hak etmiyorum! Köpek mamasıyım ben! Bir220

GECENİN PALADİNİdevenin arka tarafıyım! Eşek kuyruğuyum..." "Bu teklifini kabul etmek çok hoşuma giderdi," dedi Sond,pukah'ı tekmeleyerek. "Ama vaktimiz yok. Nedima'yı bulupburadan gitmeliyiz. Ne de olsa..." yavaşça ekledi "...Kaug sanageri dönmeni emredecek." Cin sırıtarak, lambasını almak içineğildi fakat ellerinin arasında yok oldu. Kaug'un kahkahalarıduyuluyordu. Bir anlığına Sond'un yüzü soldu. Sonra da omuz silkti."Önemli değil. Ne de olsa ondan kaçmanın bir yolunu bulu-aım." "Peki ya bunu nasıl yapmayı planlıyorsun?" Pukah acı birifadeyle cine baktı. "Sen hiç muhafız görüyor musun?" diye karşılık verdi, so-kağın sonuna doğru bakarak."Evet ama sadece on beş dakikadır buradayız."Gölgeli aralıktan, Serinda'yı yıkayan güneş ışığına çıktılar. "Muhafızla karşılaşacağımızı zannetmiyorum," dedi Sond,etrafı kolaçan ettikten sonra. Serinda'daki tek yönetici, komutanı Düzensizlikle beraber,Kaostu. Şehri fetheden başarılı bir ordu bile, sokaklarda dahafazla kargaşa yaratamazdı. Ölümlü bedenine tanıdık, düşünü-lebilecek tüm kötülükler, Serinda'nın sokaklarına, evlerine, arasokaklarına ve yan yollarına yığılmıştı. "Haklısın," dedi Pukah somurtarak. "O zaman neden bura-yı terk etmiyorlar?" "Sen gider miydin?" diye sordu Sond, bir zar oyununu izle-mek için durduğunda. "Kesinlikle," dedi Pukah, azametli bir tonla. "Ben görevle-rimin bilincindeyim."Sond tiksinti belirten bir ses çıkardı.221

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 109: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Pukah!" dedi Asrial, tırnaklarını cinin koluna batırarak"Pukah bak!" diyerek işaret etti. "Bir baş melek!" eliyle ağzımkapadı."Baş kim?""Baş melek. Be... benim üstlerimden biri!" Dönerek, Asrial'ın beyaz elbiselerine benzer elbiseler giy-miş bir adam gördü. Kanatları titreyerek, Tanrıça Mimrim'inkıkırdamakta olan alt tanrıçalarından birinin hediyeleriyle, hoşvakit geçiriyordu. Pukah kendinden geçerek, kıs kıs gülmeye başladı. Asrial,hiddetli bir bakış fırlattı ona. "O... O... böyle şeyler yapmamalı!" diyerek kekeledi melek.Yanakları kıpkırmızıydı. "Promenthas bundan hiç hoşlanmaz.Ben... ben hemen, şimdi, gidip ona söyleyeceğim!" Asrial, itişip kakışan kalabalığın arasında yol almaya başla-dı. "Bunun o kadar iyi bir fikir olduğunu zannetmiyorum!" Pu-kah onu bir atın, tam burnunun dibinden çekti. Başka bir bar-bar olan binicisi, yere devirip üzerine bastıklarını kaale alma-dan, atı kalabalığın tam kalbine sürüyordu. "Bana meleklerin bu tip şeylere teslim olmadığını söylemiş-tin," diyerek dalga geçti Pukah, Asrial'ı bir demirci stadının ko-runağına çekerken. "Olmayız!" Asrial hızlı hızlı gözlerini kırpıştırıyordu ve Pu-kah, uzun kirpiklerinde gözyaşlarının parladığını gördü. "Ağlama!" Pukah'ın kalbi erimişti. Bir eliyle gözlerini siler-ken, durumdan yararlanarak diğer elini de beline doladı ve buarada kanatlarla ustalıkla başa çıkabildiği için kendini tebriketti. "Sen çok masumsun, tatlı bebeğim. Tanrınızın onaylama-dığını bilen yüksek düzey melekler, ilişkilerini gizli tutmanın222

GECENİN PALADtNlyollarını öğrenmişler." "İlişki mi? Aşk ilişkisi diye bir şey yok! Hiç birimiz böyle...böyle..." Kapı aralığındaki çifte bakınca gözleri açıldı. Yüzükoyu kırmızı bir hal alarak, çabucak arkasını döndü. "Buradayanlış olan birşeyler var Pukah!" dedi ağırbaşlı bir edayla."Hem de çok yanlış. Gidip Promenthas'a söylemem lazım." Pukah'ın sıcak yağ gibi eriyip bedenine akan kalbi, birdendondu. "Hayır beni bırakma!" diye yalvardı. "Yani bizi bırak-ma. Hem Tanrına ne diyeceksin ki? Birşeylerin yanlış olduğukonusunda sana katılıyorum, ama ne? Ortalıklarda hiç muha-fız yok. Hiç kimse burada kendi rızası dışında tutulmuyor.Nedima'yı bulmamıza yardım et," diye devam etti Pukah. "Obize her şeyi anlatır ve sen de aynen benim Akhran'a iletece-ğim gibi Promenthas'a bu bilgiyi iletebilirsin." Tannsma böyle bir haberi götürme düşüncesi Pukah'ın içi-ni biraz olsun ferahlatmıştı. Akhran'ı, cininin, Pukah'ın,Nedima'yı kurtarırken girdiği sayısız kahredici tehlikeleri veKayıp Ölümlüleri buluşunu dinlerken hayal etti. Akhran'mödülünü de hayal edebiliyordu... "Eğer Kaug'a aitsen nasıl Akhran'a gidebilirsin?" Asrial dü-şünceli düşünceli sordu. "Balık surat mı?" Pukah eğlenmişti. "Beyni aynı anda o ka-dar şeyle başa çıkamaz. Direk görüşünde olmadığım zamanvar olduğumu hatırladığını bile zannetmiyorum. İstediğim gibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 110: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

gelip gidebileceğim!" Asrial şüpheli görünüyordu. "Sond'un arkadaşını bulmakiçin geleceğim. Sonra Promenthas'a dönmeliyim. Yine de bu-nun Mathew'a nasıl yardımcı olacağını pek anlamıyorum," di-yerek ekledi sesi titreyerek."Senin koruman, benim efendimle beraber," dedi Pukah223

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANona sarılırken. "Khardan onu koruyacaktır. Sen kendi Tanrınaben de kendiminkine rapor verdiğimiz zaman ikimiz gidip on-ları bulacağız." "Ah, Pukah!" gözyaşlannın arasında gözleri aydınlanmıştıIşıkta, fezadaki yıldızlardan daha güzel parlıyorlardı, en azın-dan kendinden geçen Pukah'a öyle geliyordu. "Bu harika olur-du! Ama..." ışık söndü. "Kaug ne olacak?" "Of, Kaug yerin dibine batsın!" diyerek sabırsızca patladıPukah. Aslında, iblisin kafasının kalınlığı ve zekasının donuk-luğu konusunda o kadarda emin değildi ve her dakika bunuhatırlamak istemiyordu. "Hadi Sond! Bin yıl boyunca, orada mıdikileceksin?" "Sadece onu aramak için en iyi yolu düşünüyordum." Sondsokakları dolduran yüzlerce insana bakıyordu. "Belki de ayrıl-malıyız?" "Ne ben, ne de Asrial onun neye benzediğini bilmediğimiziçin bu hiç de iyi bir fikir değil," dedi Pukah iğneleyici bir şe-kilde. "Bana onun hakkında anlattıklarından yola çıkarak,tambur ve sipsi seslerini dinleyip, dans eden kızları izlemeyiöneriyorum." Sond'un yüzü öfkeyle karardı ve tehlikeli bir şekilde şişme-ye başladı. "Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum," dedi Pukah yatıştı-rıcı bir tonda. Sond, Asrial'm kulağına gitmesi halinde onları orada ve oanda bırakacağı birşeyler mırıldanarak, kalabalığın içinde yolaçarak yürümeye başladı.Pukah, meleğe göz kırparak arkasından ilerlemeye başladı.224

Pukah'ın önerisi, onları doğrudan Nedima'ya götürdü. Fa-kat, ne yazık ki bunun zevkini çıkaramadı. Ölü şehir Serinda'da zorlukla yol alıyorlardı. Serinda, şuanda bu ve öteki dünyanın en canlı şehriydi. İki cin ve melek,durmadan, onları cümbüşlerine katmak isteyen zevk düşkün-leriyle karşılaşıyorlardı. "Teşekkürler!" dedi Pukah, kendini caddeleri doldurmuşolan Uevin'in tanrı ve tanrıçalarından kurtarmaya çalışırken.Üzerlerinde üzüm yapraklarından başka hiç bir şey olmayan

tanrılar, mora dönmüş ağızlarına götürdükleri şarap küplerinitaşıyorlardı. "Bir kız eksiğimiz var, görüyorsunuz ki. Arkada-şım için bir tane arıyoruz!" diyerek üzerine dikilen sayısız do-nuk göze açıklama yapmaya çalışıyordu. "Evet bu doğru. Şim-di geçmemize izin verebilirseniz... Hayır, hayır! Korkarım ara-dığımız kişi sen değilsin tatlım. Biz, belirli bir kızı arıyoruz.Ama bulamazsak, onu hemen geri getireceğim." "Ben senin kızın değilim," dedi Asrial soğukça, elini Pu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 111: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kah'ınkinden kurtarmaya çalışarak. "İyi!" dedi cin çileden çıkarak. "Efendimi ve senin deli ada-mını, ben yokken bulaşmayı başardıkları bela her ne ise on-dan kurtardığım zaman, doğruca buraya geri döneceğim!" MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Mathew, deli değil!" dedi Asrial kızgın kızgın. "Ve nereyegideceğin de umurumda değil..." "Şışşt!" Sessizlik için elini ağzına götürdü Pukah. Etrafların-daki gürültünün arasında gerçekleşmesi neredeyse imkansızolan bir şeydi bu."Ne?""Dinle!" Kahkahaların, kıkırdamaların, bağırışların ve şarkıların ara-sından yükselen tamburun şıngırtısı eşliğinde, sipsinin tiz, kıv-rak notalarını çok hafif duyabiliyorlardı.Sond, kızgınlıkla Pukah'a baktı."Pekala!" diyerek omuz silkti genç cin. "Duymazlıktan gel." Sond, tek kelime etmeden, sokağı geçti ve gölgeli kemerkapıları güneşten serin bir kaçış öneren binaya doğru yöneldi.Ön tarafı donatan, işlemeli pencere kafeslerine güller dolan-mıştı. İpek kaftanlar giymiş iki cin kapının önünde uzun incepipolar tüttürüyordu. Sond sağa veya sola, yukarı veya aşağı-ya bakmadan, iki cini yararak geçti. Cinler şaşkınlıkla arkasın-dan bakakaldı."Çok hevesli, öyle değil mi?" dedi içlerinden biri. "Yeni olmalı?" dedi diğeri ve bunun üzerine ikisi de gülüş-tüler. Kafasını kaldırarak, binanın üst katlarına bakan Pukah,baştan çıkarıcı bir şekilde balkonlardan sarkarak, aşağıdan ge-çen erkeklere çiçek atan veya şakayla kanşık takılan dişi cin-ler gördü. Pukah başını salladı, ciddi ve ağırbaşlı Asrial'a "Bu-raya girmek istediğinden emin misin?" diye fısıldadı."Hayır. Ama burada kalmak da istemiyorum." "Sanırım haklısın," diyerek hak verdi Pukah, onları takipeden kızıl saçlı barbara ters ters bakarken. "O zaman..." elini226

GECENİN PALADİNttekrar yakaladı ve kızın parmakları onunkileri sıktığı zamangülümsedi "...sadece yanımdan ayrılma."Asrial'ı peşinde sürükleyerek, iki cini geçti ve içeri girdi. "Söylesene dostum, kendininkini mi getirdin?" diye yorumyaptı biri, omzuna vurarak. "Ben bu sesi tanıyorum!" dedi Pukah, diğer cini dikkatle in-celeyerek. "Baji? Evet bu sensin!" dedi Pukah cinin kaslı kolu-na vurarak. "Baji! Seni burada bulacağımı tahmin etmeliydim!Az önce yanınızdan geçen Sond'u tanıyamadın mı?" "Seni bile tanımıyorum dostum," dedi cin, Pukah'a sakinsakin bakarken. "Herhalde tanıyorsun! Benim, Pukah!" dedi Pukah. Sonrayüzünü asarak, "Bana borcun olan beş gümüş tumanı öde-mekten kurtulmaya çalışmıyorsun, değil mi, Baji?" dedi. "Sana yanıldığını söylemiştim," dedi diğer cin, sesi keskin-leşerek. "Şimdi, olay çirkinleşmeden içeri gir ve eğlenmenebak.""Suratın gibi mi?" dedi Pukah yumruklarını sıkarak. Bir sipsinin tiz, keder dolu notaları yarıda kesildi ve yereçakılan bir tambumn sesi de o an durdu. Bunlara, bir kadın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 112: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

çığlığı ve kavga etmeye başlayan, kızgın erkek sesleri karışı-yordu. "Pukah," dedi Asrial heyecanla. Girişin gölgelerine doğrubakarak, cinin elini çekiştirdi. "Sond'un başı belada." "Tek başı belada olan o değil!" diye gürledi Pukah, tehdit-kar bir sesle diğer cine bakarken. "Pukah!" diye yalvardı Asrial. İçerdeki sesler giderek yük-seliyordu. "Bir yere ayrılma!" dedi Pukah. "Bu sadece bir dakikamıalacak."227

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Tam burada olacağım," dedi cin, kollan göğsünde kavuş-muş, direğe yaslanırken."Pukah!" Asrial onu çekmeye başladı. Hanın serin gölgeliğine geçerken, kristal ziller, Pukah'ın te-nine değerek şıngırdadılar. Bir parfüm dalgası yüzüne vurarakonu tatlı hislere taşıdı. Gözlerini kırpıştırarak, sadece kalın jo-joba mumlarının ılık ışığıyla aydınlanan karanlığa alışmaya ça-lıştı. Hiç pencere yoktu. İpek goblenler duvarları kaplamıştı.Ayakları yumuşak halılara batıyor, lüks yastıklar onu boyluboyunca uzanıp rahatlamaya davet ediyordu. Şarap şişeleri,ona dertlerini unutturmayı vaat ediyordu. Üzüm, hurma, por-takal ve yemişlerle dolu tabaklar midesinin açlığını giderecek-lerini söylüyor, daha önce hiç görmediği kadar güzel dişi cin-ler de başka türde açlıkları giderecekleri sözü veriyordu. Yağlı, toparlak bir cin, yerin her santimetre karesini kapla-mış olan, sayısız yastığın arasından, Asrial'a yan yan bakarak,•kıvranarak geldi ve Pukah'a kendileri için özel bir oda teklifetti. "Sevimli ufak bir oda, Efendi ve gecesi sadece on gümüştuman! Bütün Serinda'da bundan daha iyi bir fiyat bulamazsı-nız!" Tombul cin Pukah'ın kolunu yakalayarak, onu odanın di-ğer ucundaki, boncuk perdeli bir oyuğa doğru çekmeye baş-ladı. Pukah, çekerek kolunu kurtardı. "Burada neler oluyor?"Bağrışmaların en yüksek noktası olan, odanın ortasına baktı. "Hiç bir şey Efendi, hiç bir şey!" dedi toparlak cin, Pukah'ınkolunu yakalamak için yeni bir girişimde bulunurken. "Kızla-rımdan biri için, ufak bir tartışma. Siz rahatsız olmayın. Mem-lükler, kısa zaman içinde olayları yatıştırırlar. Sizin ve bayanarkadaşınızın rahatsız edilmeyeceğinden emin olabilirsiniz."228

GECENİN PALADlNl"Pukah! Birşeyler yap!" pukah çabucak olayı değerlendirdi. Flütçü yerde öksürüyorve nefes almaya çalışıyordu; görünüşe bakılırsa flütü boğazınasokulmuştu. Tamburcu, baygın halde yastıkların arasında boy-lu boyuna uzanmıştı ve davulculardan biri onu kendine getir-meye çalışıyordu. Bir çok devamlı müşteri, bir halka oluştur-muş, öfkeli el kol hareketleri yaparak bağırıyorlardı. Pukah ge-niş sırtlarından göremiyordu ama ortalarında böğüren Sond'unsesini duyabiliyordu."Nedima! Sen benimle geliyorsun!" Cevap olarak, tiz bir çığlık ve bir tokat almıştı ve bununüzerine müşteriler kahkahalara boğuldular. Toparlak hancınınellerini sinirli bir şekilde iten Pukah, Asrial'a "Burada kal," di-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 113: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ye emretti ve önündekileri iterek halkanın arasına daldı. Beklediği gibi Sond ortada duruyordu. Cinin yakışıklı yü-zü, öfkeyle çarpılmış, kıskançlıkla kararmıştı. Karşı koymayaçalışan dişi bir cinin bileğini, binanın dışına sürükleme niye-tiyle kavramıştı. Pukah, bir anlığına Asrial'ı, Sond'u, neden orada oldukları-nı, hatta kendi adını bile unutarak, nefessiz kaldı. Dişi cin, ha-yatında gözlerini diktiği en harika yaratıktı ve kızın üzerine,başka taraflarını koymak istediği yerler de vardı. Belden yuka-rısını, diri göğüslerinin üzerinden kayarak beyaz omuzların-dan düşen, inanılmaz derecede şeffaf bir tül kaplıyordu. Mü-cadele ederken açılan bal sarısı saçlar, muhteşem bir cazibeyesahip olan, öfkeliyken bile öpülmek için yaratıldığı belli olanyüzüne dökülmüştü. Belindeki süslü kemerden uzanan sayısızopak tül, cömertçe bacaklarını kapatıyordu. İzleyenlerin çoğu-nun başlarında bu tüllerden gören Pukah, cinin zaten bir kıs-mı görünen sütün gibi bacaklarının, pek uzun süre kapalı kal-229

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANmayacağmı anladı."Nedimaî" dedi Sond tehditkar bir tonla."Ben Nedima falan bilmiyorum!" diye bağırdı dişi cin. "Bırak onu! Dans devam etsin! Herkes gibi, sen de ücretiöde!" Pukah arkasını döndü ve hancının, bir el hareketiyle emirverdiğini gördü. Üç, iri memlûk yavaş yavaş ilerlemeye başla-dılar. "Aa, Sond!" Dengede duramayan müşterileri, iterek ilerledi.Pukah, yerdeki yastıklardan birine takıldı ve dans pistinin boşalanına düştü. "Sanırım bir hata yaptın," dedi çabucak. "Ba-yandan özür dile ve gidelim!" "Hata mı? İşte bundan emin olabilirsin," dedi Pukah'm ta-nımadığı iri bir cin. Onun kendisini Sond'la dişi cinin arasınaatan, Quar'm ölümsüzlerinden biri olduğunu düşündü. "Kız seni tanımıyor ve tanımak da istemiyor," diye devametti cin sinirlenerek. "Şimdi defol!" Pukah cinin elinin belinde-ki kuşağa gittiğini gördü. Gözleri, dişi cine odaklanmış olan Sond hiç bir şey görme-di, "Nedima," dedi acı çeken sesiyle yalvararak. "Benim Sond!Beni sevdiğini söyle..." "Onu yalnız bırak demiştim!" İri cin, ona doğru hamle yap-tı. "Sond!" Pukah, bıçağın yönünü değiştirmeye çalışarak ileriatıldı. Fakat çok geçti. Çevik bir el hareketi, demirin parıltısıve Sond karnına saplanan bıçağa bakıyordu. Bıçaklayan cin,yüzünde bir memnuniyet ifadesiyle, geri çekildi. Sand yavaş-ça, inanamayarak, yarasını sıkıca kavradı. Yüzü acı ve şaşkın-lıkla allak bullak olmuştu. Parmaklarının arasından kırmızıkanlar akıyordu.230

GECENİN PALADİNİ "Nedima!" diye haykırıp sendeleyerek, cine kızıl lekeli eli-ni uzattı.Nedima Korkuyla bağırarak, yüzüklü parmaklarıyla yüzünükapadı. "Nedima!" Sond'un ağzından kanlar fışkırdı. Dişi cinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 114: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ayakları dibine düştü ve hareketsiz kaldı. Pukah içini çekti. "Tamam Sond," dedi biraz sonra. "Bugerçekten dramatikti. Şimdi ayağa kalk, yanıldığım kabul et vegidelim buradan."Cin hareket etmedi. Müşteriler, dişi cinin etrafına toplanmışlar onu teselli etme-ye çalışıyorlardı ve durumdan faydalanarak tüllerini koparma-ya devam ediyorlardı. İri cin, kolunu ağlayan Nedima'nın üze-rine attı ve onu gölgeli oyuklardan birine doğru çekti. Diğermüşteriler, protesto ederek bağırdılar ve dansın devam etme-si gerektiğini söylediler. Diğer dişi cinler, hayal kırıklıklarınıgidermek için belirdiler. Hancı, kanların en iyi halılarını berbat ettiğini söyleyerek,Pukah'a işaret ediyor ve hasarı ödemelerini talep ediyordu.Uzun memlükler, dikkatlerini genç cine çevirdiler. "Eee, Sond!" Pukah yanına diz çöktü. Elini omzuna koya-rak cini sallamaya başladı. "Artık saçmalamayı bırakabilirsin.Eğer o Nedima ise, halinden oldukça memnun görünüyorduve rahatsız edilmek istemiyor... Sond." Pukah cevap vermeyenbedeni daha da hızlı salladı. "Sond!" Kanat çırpıntıları duyuldu ve Asrial yanında belirdi. "Pu-

kah, korkuyorum! Şu adamlar bana bakıyor! Sond ne yapıyor?Onu kaldır da gidelim... Pukah!" Yüzünü görmüştü. "Pukah,sorun ne!""Sond ölmüş," diye fısıldadı Pukah.231

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Asrial hayretle baktı ona. "Bu imkansız," dedi kendindenemin bir şekilde. "Bu da hikayelerinden biri galiba..." Meleğinsesi titremeye başladı. "Promenthas, merhamet et! Sen ciddi-sin!" "O ölmüş!" diye bağırdı Pukah. Neredeyse öfkeyleSond'un omzunu yakaladı ve sırtüstü yatırdı. Kollarından biricansız bir şekilde yere düştü. Gözleri boş bakıyordu. Hançeriçıkararak dikkatle inceledi. Bıçağı kana bulanmıştı. "Anlamı-yorum!" Etrafına baktı. "Açıklama istiyorum!" "Pukah!" diye bağırdı Asrial onu teselli etmeye çalışarak fa-kat memlükler onu kenara ittiler. Genç cini kollarından yaka-layarak ayağa kaldırdılar.Pukah hiddetle atıldı. "Anlayamıyorum! Nasıl ölü olabilir?" "Belki ben açıklayabilirim," diyen bir ses geldi boncuk per-deli girişten. "Bırakın onu." Bu sesle memlükler hemen cini bıraktılar ve bir adım geriçekildiler. Mal sahibi yakınmalarını bıraktı, müşteriler sözleri-ni ve şaraplarını yuttular. Bazıları neredeyse boğulacaktı vebunu bile mümkün olduğu kadar kısık sesle yapmaya çalıştı-lar. Hiç ktfnse konuşmuyordu. Hiç kimse kımıldamıyordu.Mumların, ışıkları titreşip söndü. Tatlı bir koku, hafifçe hava-ya yayılmıştı. Ensesine vuran soğuk fısıldama, Pukah'ın tüylerini dikendiken etti. İsteksizce, gönülsüzce ama gayrı iradi bir biçimdeyüzünü kapıya döndü. Kapıda, emsalsiz güzellikte bir kadın duruyordu. YüzüTanrıların zanaatkarları tarafından, mermerden oyulmuş gibiy-di. Her hattı o kadar saf ve mükemmeldi ki. Teni solgun, ne-redeyse saydamdı. Bir bebeğinki gibi ince ve yumuşak saçları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 115: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ayaklarına kadar uzanıyor, zarif, beyaz kaftanlı bedenini, en232

GECENİN PALADİNtsaf beyazdan, saten bir pelerin gibi sarıyordu. Pukah, yakınlardaki Asrial'ın inlediğini duydu. Ona yardımedemiyor, onu göremiyordu bile. Bakışları kadının yüzüneodaklanmıştı; yavaşça boğulduğunu hissetti. Kadının gözleri yoktu. Hayat ve ışık küresinin olması gere-ken yerde iki adet, boş, kara çukur vardı. "Açıklamama izin ver, Pukah!" dedi kadın. Odanın içinde okadar derin ve büytik bir sessizlik vardı ki kadın dışında her-kes bunun içinde boğulmuş gibiydi. "Serinda şehrinde, Qu-ar'ın gücü sayesinde, en sonunda her ölümsüze hak ettiği şe-yi vermek mümkün." Kadın, Pukah'ın onu sorgulamasını bekleyerek baktı. "Pe-ki bu ne?" demesi gerekiyordu. Ama konuşamıyordu. Nefesikalmamıştı. Buna rağmen, konuşulmamış kelimeleri odanın içinde yan-kılandı."Ölümlülük," diyerek cevap verdi kadın. Pukah, boş göz çukurlarının görüntüsünden kurtulmak içingözlerini kapadı."Ve sen de..." Sözler ağzından kaçmıştı."Ölüm. Serinda hükümdarı."233

Handaki diğer ölümsüzler, zevk ve sefalarına geri döndüler.Sond'un bedenine, serinkanlı, olağan bir şeymiş gibi bakıyorlarveya en fazla bütün halıyr kan yaptığı için öfkeli bir bakış atı-yorlardı -bu bakış hancıdan geliyordu. "Çıkann onu buradan!" dedi mal sahibi, iki memlüküne. On-lar da eğildiler ve cini gevşek kollarından tutuş, saygısızca sü-rüklemeye başladılar."Arka kapı," diye belirtti hancı. "Hiç kimse, Sond'u, bir yere götürmüyor," dedi Pukah, incebelini çevreleyen kuşağından bir hançer çekerek. "Bana açıkla-ma yapılmadan olmaz." Sond'un kollannı bıraktılar ve cansız yere düştü. İki ölümsüzmemlûk, yüzlerinde hevesli gülümsemelerle, hançerlerini çıkar-dılar. "Pukah, hayır!" diye bağırdı Asrial, kendini genç cinin kolla-rına atarak. Onu nazikçe itti. Gözleri, onu her iki tarafından çevreleyen,elleri bıçaklı kölelerdeydi. Metal parıl diyordu. "Hey, sen!" diyerek, üçüncü memlüke bağırdı hancı, şaşkınadönmüş bir halde. "Diğer halıyı yuvarla! Evdeki en iyi halı o.Onun da mahvolmasını istemiyomm. Çabuk! Çabuk! Affedersi- GECENİN PALADİNİjjiz efendim..." Bunu Pukah'a söylemişti, "...ayağınızı bir daki-kalığına kaldırabilir misiniz? Teşekkür ederim. Biliyorsunuz kikan yıkamayla çıkmıyor..." "Kan mı?" Asrial konsantre olabilmek için ellerini kafasınagötürdü. "Bu imkansız. Bizim bedenlerimiz semavi. Kanaya-mazlar, ölemezler!" Ellerini indirerek Ölüme bakü. "Buna inan-mıyoaım" dedi melek kum bir şekilde. "Sond ölmedi! Siz bile,bir ölümsüzü, ölümlü yapamazsınız. Pukah, şu saçmalığı kes."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 116: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Biraz irkilen Pukah, önce ona, sonra yerde yatan Sond'abaktı. Yavaşça hançerini indirdi. "Bu doğru," dedi. "Sond ölmüşolamaz." "İkiniz de gençsiniz," dedi Ölüm, boş göz çukurlarını onla-ra döndürerek. "Ve, insanlar arasında yeterince uzun yaşamadı-nız; özelliklede sen," dedi Asrial'a. "Haklısınız tabi ki. Sond öl-medi, en azından ölümlü tabiriyle ölmedi. Ama ölmüş olsa daaynı şey. Yarın güneş doğduğunda, cin hayatını geri alacak,ama sadece hayatını." "Ne demek istiyorsun?" Pukah soğuk ama güzel kadına şüp-heyle baktı. "Başka ne var ki?" "Benliği. Hafızası. Kim olduğu ve kime hizmet ettiği konu-sunda hiç bir bilgisi olmayacak. Yeniden doğmuş gibi olacak veo an hangi kimlikteyse onu benimseyecek. Her şeyi ama her şe-yi unutacak..." •.'??""Ölümsüz olduğu gerçeğini bile," dedi Asrial usulca. Ölüm gülümsedi. "Evet yavaım, bu doğru. Her ölümlü gibi,hayatı dolu dolu yaşamaya aç olacak. Ölümlüler gibi, bir günher şeyin sona ereceği gerçeğiyle kutsanacak ve aynı zamandalanetlenecek." "Ölümsüzler, bu yüzden dünyadan kayboldular." Her şeyinfarkına vardı Pukah. Sond'a bakarak, "Artık o dünyayı hatırlamı-235

MARGARET WE1S & TRACY HİCKMANyorlar. Bu yüzden, Nedima zavallı arkadaşımı tanımadı." "O artık Nedima değil. Uzun zamandan beri de olmadı. Sa-dece bir iki gece önce, kıskanç bir âşığın kollarında öldü. Dahaönce, bir sokak kavgasında öldürülmüştü. Bu şehirde hiç kim-se," Asrial'a bakarak devam etti, "şafak vaktinden, gün batımınakadar hayatta kalmaz." Boğuk bir çığlık sözünü kesti. Sond'u bıçaklayan cin, iç oda-dan sallanarak çıktı. Bir eliyle boğazım, diğer eliyle de boş birşarap bardağı tutuyordu. Yere düştü ve bir iki saniye acıyla kıv-randı, sonra da bedeni taş kesildi. Bardak elinden düştü ve yer-de yuvarlanarak halının üzerinde şarap izi bıraktı. Nedima oda-dan çıktı. Cesedin yanında durarak, narin parmaklarındaki be-yaz ince tozu temizledi. "Bu, bana sahip olduğunu düşünen,herkese bir ders olsun!" dedi. Bal rengi saçlanm sallayarak, baş-ka bir boncuklu perdenin arkasında kayboldu. "Şarap... lekesi en az kan lekesi kadar kötü" diye sızlandı iş-letmeci, ellerini ovuşturarak. Ölüm, -minnettar bir şekilde izledi. Dudaklan, sanki ölü ci-nin hayatım içiyormuşçasına, hafifçe aralanmıştı. "Yani," dedi Pukah kendi kendisine. "Anlamaya başlıyo-rum..." Eli, Kaug'un ona verdiği turmalkı tılsıma gitti. Ona do-kunurken, Ölüm, sanki bir darbe yemişçesine geri çekilmiş gi-bi geldi. Mermerimsi yüzünün pürüzsüzlüğünü bozan ince çiz-gilerle çatılan kaşların altındaki boş yuvarlaklar Pukah gözleriy-le buluştu. Hançerini kuşağına sokarak, kollannı kavuşturdu ve topuk-larının üzerinde sallanmaya başladı. "Bu şehri, şafak vaktindeveya gün batımında veya ben ne zaman istersem terk edecekbiri var. Ben." Boynundaki tılsımı kaldırdı. "Görüyorsunuz ki,efendim bensiz yapamaz ve bu yüzden geri dönüşümü, garan-236

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 117: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİti alana aldı." "O da ne?" Ölüm turmalini yakından inceledi. Gözsüz bakış-larındaki soğukluk, Pukah'ın tenini ürpertip, diken diken etti.«Bu anlaşmamıza aykırı! Buraya gelen herkes benim olacaktı!Senin efendin de kimmiş?"

"Quar'ın hizmetindeki iblislerden, Kaug," dedi Pukah gönül-süzce. "Kaug!" Ölüm kaşlannı çattı. Öfkesinin gölgesi hana çöktü.İşletmeci, şikayetlerini kesti ve bütün misafirler, bulabildiklerikaranlık köşelere sığındılar. Pukah, Asrial'ın, onu oradan kurtarması için, yalvaran göz-lerle baktığını gördü. Ölüp, koaımasını unutma fikri onun içindayanılmaz olmalıydı. Farkında olmadığı, fakat Pukah'ın bildiğişey, kendisinin gidebileceği ama onun asla gidemeyeceğiydi.Ölüm buna asla izin vermezdi. Buraya gelen herkes benim ola-cak. Kaçmalan için, oradaki bütün ölümsüzlerin kaçabilmeleriiçin, tek yol, Pukah'ın yoluydu. Bir fikri vardı. Mutluluktan kendinden geçerek düşündü Pukah. Beni sade-ce Akhran Hazretleri ödüllendinneyecek. Sul'ün mücevherinde-ki bütün tanrılar bana borçlu olacak! Ben, ölümsüzler arasındaözel bir ölümsüz olacağım! Ne dünyadaki ne de gökyüzündekihiç bir şey benim için yeterince iyi olmayacak! Bir saray... Hah!Her biri, farklı bir tanrı tarafından verilmiş, yirmi tane sarayımolacak. Sıcak yazlan, Ulu Steplerde, uçsuz bucaksız taş bir ka-lede geçireceğim. Kışları da, Lamish Arant'ın ufak tropikal ada-lannda, yirmi veya otuz odalık, ot bir kulübede, minnettar, se-vecen bir meleğin kanatlarında uyuyarak geçireceğim... Ölümün solgun parmaklannın tılsıma uzandığını gören Pu-kah, çabucak parmaklarını kapadı ve geriye doğru bir adım at-tı.237

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Efendimin size büyük saygı gösterdiğinden emin olabilirsi-niz, leydim," dedi Pukah alçak gönüllülükle. 'Ben Quar'dan son-ra en çok Ölüm'e itibar ederim.' Bunlar iblisin kendi sözleri." "Quar'dan sonra mı!" Ölüm'ün boş göz çukurları, sonsuz ge-ce kadar kararmıştı. "Quar, Tek ve Gerçek Tann oluyor," dedi Pukah, özür dile-yen bir tonla. "Bunu kabul etmelisiniz. Ona tapan insanların sa-yısı her gün artıyor." "Bu doğru olabilir," dedi Ölüm keskin bir sesle. "Ama so-nunda bedenleri benim olacak! Sul bana söz verdi!" "Ama, duymadınız mı?" Pukah dudağını ısınp, gözlerini dü-şürerek sustu. Göz kapaklannın altından Ölüm'e baktı. "Sanırımduymadınız. Eğer izin verirseniz, leydim, gerçekten de geri dön-mem gerek. Kaug bu akşam kaynamış vatoz yiyecek ve eğer iğ-neleri ayıklamak için orada olmazsam, efendim...""Neyi duydum mu?" diye sert sert sordu Ölüm. "Önemli bir şey olmadığından emin olabilirsiniz, leydim."Asrial'ın elini tutarak, Ölümün yanından geçip, kapıya doğruilerlemeye başladı. "En Yüce Quar'm sırlanm açıklamak banadüşmez." Ölüm, solgun ve titrek parmağıyla Asrial'ı işaret ederek, "Se-nin bir Yaşam Tılsımın olabilir, ama bu kanatlı güzelliğin yok!Bana bilmem gereken şeyi söyle yoksa, derhal gözlerinin önün-de ölür!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 118: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Ölümün tek hareketiyle memlükler, hançerlerini alıp, mele-ğe şevkle yanan gözlerle bakmaya başladılar. Asrial nefesini tut-tu. Elleriyle ağzını kapadı ve Pukah'a iyice sokuldu. Cin, yatış-tırıcı bir şekilde, kolunu ona doladı. Fakat, kurnaz yüz solmuş-tu ve tekrar konuşabilecek hale gelmeden önce defalarca yut-kunması gerekti.238

GECENİN PALADİNİ "Acele etmeyin, leydim! Tannnın bir oyununa kurban oldu-ğunuzu açık açık gördüğüm için size her şeyi anlatacağım. Se-rinda şehrine, bu büyüyü yaparak ölümsüzleri tuzağa düşüre-nin Quar'ın kendisi olduğunu tahmin ediyorum?" Ölüm cevap vermedi, fakat Pukah, çatlamaya başlayan mer-mer yüzde, gerçeği gördü. Hızla devam etti, "Quar, hayattaki enbüyük zevkinizin diğerlerinin onu terk etmesini izlemek oldu-ğunu bildiği için, size bu zevkli işi, şehrin üzerine bu büyüyüyapma görevini verdi?" Ölüm yine sessiz kalsa da, Pukah haklı olduğunu biliyorduve giderek yükselen bir güvenle ve hafif bir kibirle konuşmayadevam etti. "Böylelikle, leydim, Quar dünyayı ölümsüzlerden,bütün ölümsüzlerden, eğer ne demek istediğimi anlıyorsanız,kurtardı. Saygıdeğer ve güzel şahsınız da dahil." "Pukah, sen neler söylüyorsun?" Asrial korkuyla ona baktıama cin onu susturdu. "Görüyorsunuz ki, Ölümcül Güzellik, Quar, onu izleyen her-kese sonsuz yaşamı vaat etti!" Ölüm derin bir nefes aldı. Saçlan gazap dolu bir bulut halin-de kabardı, soğuk bir öfke dalgası, en güçlü köleyi bile korkuy-la titreterek handakilere çarptı. Asrial, elleriyle yüzünü kapattı.Sadece, kendine ve sahtekar diline güvenen Pukah, soğukkan-lı kalmıştı. "Delillerim var," dedi Pukah, Ölüm'ün ne isteyeceğini tah-min ederek. "Sadece birkaç ay önce, Quar, Kich Amiri'ne, Pag-rah Çölünde yaşayan bedevi kavimlerine saldırma emri vermiş-ti. Siz savaşta bulunmuş muydunuz, leydim?""Hayır, ben..." "Burada meşguldünüz," dedi Pukah, bilmiş bilmiş. "Ve yok-luğunuz, acıyla hissedildikleydim. Özellikle de cömertliğinize239

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANgüvenen çakallar ve sırtlanlar tarafından özlendiğinizi söyleyebilirim. Çünkü, savaşta neredeyse hiç kimse ölmedi. Quar'ınİmamı insanların canlı getirilmelerini istemiş! Neden? Tanrısı on-lara sonsuz yaşam verebilsin ve böylelikle de sonsuza kadarinananları olacağından emin olsun diye! Bundan önce Kich Sa-vaşı vardı...""Orda bulunmuştum!" dedi Ölüm. "Evet ama kimi âldınız? Şişko bir Sultan, onun birkaç kansıve bazı vezirleri. Zırvalık!" dedi Pukah, buaın kıvırarak. "Teca-vüz edilebilecek, öldürülebilecek, yakılabilecek, taşlanabilecekbir şehir dolusu insan varken... Hayatta kalanlar da hastalık veaçlıkla baş başa bırakılabilirlerdi." "Haklısın!" dedi Ölüm, dişleri bir kurukafanmki gibi birbiri-ne yapışmıştı. "Büyük bir saygı duyduğum Quar Hazretleri'ne ihanet et-mek, benden uzak olsun ama sizin de uzun zamandan beriateşli bir hayranmızım leydim," diye ekledi Pukah, alçak gönül-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 119: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lülükle. "Benario'nun izleyenlerinden biri olan eski efendimiçok orijinal bir yolla aldığınızdan beri; bedeni, evde kimse olupolmadığını kontrol etmeden girdiği mekanın, öfkeden deliyedönmüş sahibi tarafından teker teker parçalara ayrılmıştı. İştebu yüzden size Quar'ın oyunlarla, sizi sonsuza kadar dünyadanayırıp burada tutma planını açıkladım." "Sana nasıl oyun oynandığını göstereceğim!" Ölüm, öfkeyleköpürerek, Pukalı'a yaklaşıyordu. Boş göz çukurları, sanki bü-yüyerek cini içine alıyordu. "Bana mı?" Pukah hafifçe güldü. "Teşekkürler ama benimgerçekten böyle eğlencelere vaktim yok. Efendim, bensiz yapa-maz..." Cin, birden, Ölüm'ün, giderek yaklaştığını fark etti. As-rial'ı bırakarak geri adım atmaya çalıştı ve bir nargileye çarptı.240

GECENİN PALADtNl«Benim bununla ne ilgim var? Yok!" Sürünerek ayağa kalktı.«Kğer sizin yerinizde olsaydım, hanımefendi, derhal bu şehri bı-rakır ve yukandaki dünyaya uçardım. Amir'in, tam, şu anda, sa-vaşa gittiğine şüphe yok! Göğüslerden geçen mızraklar, etlerikesen kılıçlar. Koparılan kollar, bağırsaklar ve beyinler yerlerde!Baştan çıkancı bir manzara öyle değil mi?" "Elbette! Demek Quar seni buraya beni korkutman için gön-derdi..." Ölüm avına yaklaşır gibi üzerine geliyordu. "S... sizi korkutmak mı?" Pukah kekeliyordu, bu arada daufak bir masayla sandalyeyi devirdi. "Hayır, hanımefendi," deditamamıyla dürüst bir şekilde. "Sizi temin ederim ki sizi korkut-mak aklımın, yani aklının ucundan bile geçmedi!" "Peki ne istiyor? Ölümsüzlerinin geri dönmesini mi? Sonsuzyaşam! Bakalım Sul buna ne diyecek!" "Evet, evet!" diye mmldandı Pukah çabuk çabuk. Duvara ya-pışmış, tılsımı sıkıca kavramıştı. "Gidin ve Sul ile konuşun! Ha-rika bir insandır. Onunla hiç tanıştınız mı?" "Onunla konuşacağım ama önce Quar'a, habercisini bir is-kelet halinde göndereceğim ki kiminle dans ettiğini anlasın!" "Bana dokunamazsın!" dedi Pukah çabuk çabuk, tılsımıÖlüm'ün, uğursuz, boş gözlerine tutarak."Evet, ama ona dokunabilirim!" Ölüm gözden kayboldu ve geri geldi. Solgun, soğuk ellerbirden Asrial'ın omuzlannda belirdi. Melek, Ölüm'ün ellerindey-di. Cin, meleğin mavi, umutsuz gözlerine baktı ve neyin yanlışgittiğini düşündü. O kadar basit ve güzel bir plandı ki! Ölüm'üşehirden çıkar. Quar'a karşı doldur... "Seninle pazarlık yapalım,"diye önerdi Pukah umutsuzca."Pazarlık mı?" Ölüm ona kuşkuyla baktı. "Efendin ve pazar-241

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANlıklanndan sıkıldım artık!" "Hayır," dedi Pukah ağırbaşlı bir edayla. "Bu sadece... ikimizin arasında olacak. Ona karşılık..." Asrial'a baktı, ruhu gözleri-ne yansıyordu, sesi yumuşamıştı, "...sana tılsımımı vereceğim. ""Hayır, Pukah, hayır!" Asrial bağırdı. "Ve Serinda şehrinde kalacağım," diye devam etti cin. "Kim-senin, burada şafak vaktinden gün batanına kadar, hayatta ka-lamadığını iddia ediyorsun. Ben, bu iddiaya meydan okuyorum.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 120: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Ben, senden daha zeki olduğumu iddia ediyorum. Ne şekle gi-rersen gir, sana kurban düşmeyeceğim.""Hıh!" dedi Ölüm küçümsemeyle. "Hiç kimse beni bir kavgaya sokamayacak," dedi Pukah."Hiç bir kadın içkime zehir katamayacak!" "Eğer kazanırsam, seni ayaklanmın altında ölü olarak gör-menin zevkinden başka ne geçecek elime?""Sana sadece kendimi değil, efendimi de vereceğim." "Kaug mu?" diyerek dudak büktü Ölüm. "Başka bir ölümsüzmü? Gördüğün gibi burada onlardan yeteri kadar var." "Hayır," diyerek derin bir nefes aldı Pukah. "Kaug, efendim-den çok gardiyanım sayılır. Sond ve ben, iblis tarafından yaka-lanıp, emirlerini yerine getirmeye zorlandık. Benim geçek efen-dim, Akar Kalifi, Khardan'dır." Dehşete düşerek, "Pukah, sen neler diyorsun!" diye haykır-dı Asrial. "Khardan!" Ölüm, ilgilenmeye başlamıştı. "Akhran, özellikleonu, ölümlüler arasında ayrı bir yerde tutuyor. Onu çok yakın-dan izliyor. Ona yaklaşamıyorum. Eğer kazanırsam...""Akhran'ın gözleri başka bir yere bakıyor olacak." "Ölümlü Khardan'ın büyük bir tehlike altında olduğunu bi-liyor musun?" diye sordu Ölüm.242

GECENİN PALADİNİ "Hayır" dedi Pukah, huzursuz görünerek. "Bilmiyordum.Tutsak alınmamın üzerinden hayli zaman geçti ve görüyorsu-nuz ki..." "Sadece o değil, yanındakiler de tehlikede," dedi Ölüm, göz-lerini Asrial'a dikerek. Melek, ellerini kavuşturarak, solgun kadına yalvaran gözler-le baktı. "Mathew?" diye fısıldadı. "Sen ve ben, bu konuyu daha sonra konuşacağız," dediÖlüm, buz gibi parmaklarıyla Asrial'ın gümüş saçlannı okşar-ken. "Pekala, pazarlığını kabul ediyorum, Pukah. Tılsımı banaver." "Ama anlaşmanın geri kalanını duymadınız." Onuru kınlan,genç cin karşı çıktı. "Ben kazanırsam bana ne vereceğinizi ko-nuşmadık." Ölüm hana bir göz attı. "O kazanırsa!" diye tekrarladı. Her-kes kahkahalara boğuldu, işletmeci, nefessiz kalıp kölelerdenbiri sırtına vurana kadar pis pis güldü. "Çok iyi," dedi Ölüm, boşgöz çukurlarından, iğrenç bir şekilde fışkıran, neşeli gözyaşları-nı silerken. "Eğer kazanırsan Pukah, sana... Ne olabilir? Özgür-lüğünü verebilirim, herhalde. Siz cinlerin tek istediği bu." "Sadece benim özgürlüğüm değil" dedi Pukah sinsice. "Se-rinda şehrindeki, bütün ölümsüzlerin özgürlüğünü istiyorum!"Handaki kahkahalar birden kesildi. "Ne dedi o?" dedi hancı. Nefes almaya, çalışmak ve sırtındanyumruklanmak arasında tam olarak duyamamıştı. "Bizim özgür kalmamızı istiyor!" diye kükredi Zhakrin'inölümsüzlerinden biri, Pukah'a sert bakışlar atarken. "Özgür mü?" dedi elinde bir şarap kadehiyle, boncuk perde-lerin arkasından beliren bir melek. "Angaryalarla dolu bir haya-ta geri dönmek için mi özgür olacağız!"243

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN "Kölelik yaşamı!" diyerek geçiştirdi, Quar'ın iblislerinden bi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 121: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ri, rahat rahat yattığı köşeden."Ölüm onu alsın!" diye bağırdı Uevin'in Savaş Tanrısı. "Ölüm! Ölüm!" handaki herkes ayaklanmış, hep bir ağızdanbunu söylüyordu. "Özgür mü? Özgür mü dedim ben?" Pukah'm sarığının altın-dan terler akıyordu. "Bakın bunu tartışabiliriz..." "Yeter!" Ölüm ellerini kaldırdı. "Şartlannı kabul ediyoaım.Pukah, eğer yann gün doğarken hayattaysan..." Bu, alaylı yuha-lamalar ve ulumalarla karşılandı. Ölüm havada yumruklanın sı-karak, sessizlik istedi. "...Sul adına yemin ederim ki, Serindaşehri üzerindeki büyü bozulacak. Fakat, eğer güneş ışıklan, ta-butta yatan bedeninin üzerine düşerse, Pukah, o zaman efendinKhardan benim olacak. Ve sonu gerçekten kötü olacak," Ölüm,Asrial'a baktı. "Çünkü o, güvendiği, hayatını borçlu olduğu kişitarafından katledilecek."Asrial, korkuyla Ölüm'e baktı. "O..." sözünü bitiremedi. "Korkanm öyle olacak, yavrum. Fakat dediğim gibi bunu da-ha sonra tartışacağız. Dinleyin beni!" Ölüm sesini yükseltti, san-ki bütün Serinda şehri sessizliğe gömülmüştü. "Ben, hiç bir Tan-rı ve Tannçaya bağlı değilim. Benim gözdelerim yok. Benimhakkımda başka ne denirse densin, ben tarafsızım. Ben engençleri de, eh yaşlılan da alırım. Ne iyiler ne de günalıkarlarbenden kaçabilir. Zenginler bütün paralarını' ortaya koysalar bi-le evlerine girmemi engelleyemezler. Büyücüler bütün büyüle-rini kullansalar bile beni alt edemezler. Ve burada da gözdele-rim olmayacak. Pukah bu gece savunmasını hazırlayacak. Serin-da şehri insanları da saldınlarını hazırlayacaklar. "Pukah, bu gece, tılsımın sende kalabilir ve şehirde diledi-ğince dolaşabilirsin. Bulacağın her silah, senin olacak. Yarın, şe-244

GECENİN PALADİNİhir merkezindeki tapınakta, güneş doğarken bana tılsımını ve-receksin ve mücadele başlayacak. Kabul mü?" "Kabul," dedi Pukah, tüm gücüyle engellemeye çalıştığı hal-de titreyen dudaklanyla. Asrial'ın umutsuz gözlerine bakamıyor-du. Ölüm, kafasını salladı ve insanlar heyecanla, yarınki müca-dele için hevesle hazırlıklanna başladılar. "Şimdi, yavrum, insanların dünyasında neler olduğunu gör-mek istiyor musun?""Evet, ah, evet!" diyerek bağırdı Asrial. "O zaman benimle gel." Ölümün saçları, kızgın bir rüzgarlahavalanıyor gibi kabarmıştı. Etrafında uçuşarak, meleği bir ke-fen gibi sarmıştı."Pukah?" dedi Asrial duraksayarak. "Sen git," dedi cin, gülümsemeye çalışarak. "Ben iyiyim, enazından şimdilik." "Onu tekrar göreceksin, yavrum," dedi Ölüm, kolunu Asri-al'ın üzerine koyup, onu sürükleyerek. "Onu tekrar görecek-sin..." Birlikte gözden kayboldular. Pukah, öfkeli hırlamalan ve sal-dırgan bakışlan görmezden gelerek, yakınlardaki bir sandalyeyeçöktü. Birden ortaya çıkan hançerlerin, bıçaklann, kılıçlann vediğer çatal bıçak takımlarının görüntüsüyle, hafifçe yutkundu.Kafasını çevirerek camdan dışan baktı. Sokakta, bir değirmen ta-şı iteleyen Şeytancık, onu hiç de neşelendirmemişti; şeytan, si-lahlarını Meyletmek isteyen bir grup ölümsüzle çevrelenmişti. Penceredeki yansımasını görerek, kendi kurnaz suratına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 122: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

bakmayı daha rahatlatıcı buldu. "Ben ölümden daha zekiyim,"endişelerinin giderilmesini bekleyerek.Anormal derecede kederli yansıma, cevap vermedi.245

(M< <0*5

(M< <O'2

m&±

Ghutznn, kendi fırtınaları içinde yüzdükleri Kürdin Deni-zi'nden; Mathew'un içindeki karanlıkla mücadele ettiği yer-den; bir cinin Ölüm'le savaştığı Serinda'dan çok uzaklarda;genç bir adam kendi savaşını veriyordu, fakat bu kez çok baş-ka sebeplerle. Quar'ın cihadı başlamıştı. Günün ilk ışıklarıyla, Bas'ın ku-zeyinde bulunan Meda, Amir'in birliklerine karşısında, halkınbirbiriyle göz göze gelip, "Savaştık ama yenildik. Ne yapabilir-

dik ki? Tanrımız bizi terk etti," diyebilecekleri kadar kısa birzaman için direniş göstererek teslim oldular. Ve bu doğruymuş gibi görünüyordu. Uevin'in rahipleri, Sa-vaş Tanrısını, iki atlı arabasında belirip, Amir'in ordularına kar-şı savaşı yönetmesi için boşuna çağırdılar. Yerküre Tanrıçası-nın rahibeleri, Tanrıçalarına, yeri yarıp Amir'in askerlerini yut-ması için nafile dualar ettiler. Hiç bir cevap gelmedi. Kahinler,aylardır suskundular. Uevin'in ölümsüzleri kaybolarak, yardımdileyen insanları, sağır kulaklara yalvarmaya bırakmışlardı. Uevin'in kulakları, sağır değildi ama sık sık sağır olmaları-nı diliyordu. İnsanlarının yakarışları kalbini parçalıyordu fakatyapabileceği hiç bir şey yoktu. Ölümsüzlerinden yoksun, in-sanlarının inancını giderek kaybeden Tanrı, her gün daha da MARGARET WEIS & TRACY HICKMANzayıflıyordu. Zhakrin ve Evren'in hayalleri, devamlı gözlerininönündeydi; kuruyup büzüşmüş vücutlarının semavi düzlüktekıvranarak, rüzgarda toz gibi uçuşup gitmesi. Biraz geç olsada, Uevin, artık Gezgin Tanrı Akhran'ın, haklı olduğunu bili-yordu. Quar, Tek Tanrı olma yolunda kararlıydı. Uevin, bolsütunlu evinde saklanıyor, her an Quar'm onu kendi felaketi-ne çağırmasını bekliyordu. Tanrı titreyerek ve sarsılarak, Qu-ar'ı durdurmak için yapabileceği hiç bir şey olmadığını düşü-nüyordu. Sayıca az olan yöneticileri arasındaki anlaşmazlıklarla ku-şatılan, ayrıca onlar şehrin ön duvarlarını savunmaya hazırla-nırken, valilerinin, değerli eşyalarını aceleyle toplayıp, şehrinarka duvarlarından kaçtığının da farkında olan Meda Ordusu,gönülsüzce savaşmıştı ve teslim olmaya çağırıldıklarında o ka-dar hızlıydılar ki, Amir, daha sonraları Ahmet'e, savaşa eyer

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 123: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

çantalarında, beyaz bayraklarla gelmiş gibi göründüklerinisöylemişti. Ahmet'in savaşmak için fırsatı olmamıştı; hayal kırıklığıylayanmasına sebep olan bir olay. O gün zaten savaşta bulunma-yacaktı. O gûm smıfındaydı ve onlar Meda halkı beklendiğin-den daha inatçı çıkmadıkları sürece kullanılmayacaktı. Hare-ketsizlikten sinirleri bozulan Ahmet, sihirli atını, iki ordununçekirge sürüleri gibi birbirlerine girdikleri düzlüğe bakan, yük-sek bir tepeye götürmüştü. Ahmet, eyerin üzerinde kıpırdandı. Gözleri çalıların ve ka-yaların üzerinde geziniyor, cüretkar bir Medalırun, yayı çekil-miş, ok fırlatmaya hazır, saklandığı yerden çıkıp generali öldü-rerek, savaşı bitirmeye çalışmasını umut ediyordu. Ahmet ken-di bedenini, Amir'in önüne atışını hayal edebiliyordu -kralınmuhafızları kaçmışlardı, korkaklar! Okun uçtuğunu görüyor,250

GECENtN PALADİNİderisini yırtışını hissedebiliyordu -ciddi bir şey değil. Kılıcımçıkarıp, Medahyı idam ediyordu. Adamın kafasını kesip, onuArnir'e verecekti. Bütün yardımları geri çevirerek, gözleri al-çakgönüllülükle indirilmiş, "Yara mı? Sadece bir çizik efendim.Kralıma hizmet etmek için, seve seve, binlerce okla delik de-şik olabilirim." Fakat, Medalılar, iş birliği yapmayı bencilce reddediyorlar-dı. Çalıların arasına saklanan veya kayaların arasında sürünenbir suikastçi yoktu. Ahmet, hayalinde kendisini bir siperin üze-rinde götürülürken görürken, Medalılar çoktan kendi siperle-rini bırakıp, silahlannı galip tarafa teslim ediyorlardı. Savaş bittiğinde, Amir surların dışına dizilmiş uzun mah-kumlar sırası boyunca gidip gelmişti. Medalıların çoğu, boyun-ları bükük, korkudan veya öfkeden sessizleşmiş, bekliyorlardı.Fakat, Kannadi'nin yanında giden Alımet, ara sıra kafalardanbirinin kalkıp göz ucuyla krala baktığını görebiliyordu. Amir'insert ve ciddi yüzündeki ifade hiç değişmiyordu fakat adamla-nn gözleriyle karşılaşan gözlerinde, kabul görme ve umut var-dı. Adamlar yine ayaklarına bakmaya devam ederlerdi veAhmet, Kannadi'nin adamlarından birilerini gördüğündenemindi; Amir'in meyveyi içten çürütmesi için satın aldığı birkurt. Ahmet, Amir'i takip eden muhafızlardan gelen tiksinmesözcüklerim duyabiliyordu. Onlar da, göz göze gelmelerin neanlama geldiğini biliyorlardı. Bütün askerler gibi onlar da ha-inlerden nefret ediyorlardı, hainler kendi taraflarında olsa bi-le. Genç adamın yüzü yandı ve başını eğdi. O da, kendi in-sanlarına ihanet eden bu hainlere karşı aynı iğrenme duygula-rını hissetmişti, fakat kendine sorabildiği tek şey "Onlarla be-251

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnim aramdaki fark ne?" oldu. Denetleme sona erdi. Kannadi, İmam'ın mahkumlarla ko-nuşacağını ilan etti. Amir ve personeli bir köşeye çekildilerHâlâ derin derin düşünen Ahmet Amir'in yanındaki ve birkaçadım arkasındaki yerini aldı. Amir'in, deri eyerinden gelen bir çatırdama ve hafif bir ök-sürük, Ahmet'in, gözlerini kaldırıp, Amir'e bakmasına sebepoldu. Kısa bir an için, kara gözlerde sıcak bir gülümseme pı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 124: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rıldadı. Sessiz mesaj, "Sen bana para için değil beni sevdiğin içingeldin, değil mi?" idi. Kannadi neler düşündüğünü nasıl sezmişti? Aslında bu mü-him değildi. Düşünceleri ilk kez aynı yolda ilerlemiyordu. Ra-hatlayan Ahmet, sorunun cevabını kabul etmesine izin verdi.Kısmen doğru olduğunu bilerek bu cevapla tatmin olabilirdive vicdanının bunu daha fazla sorgulamasına izin vermedi. Birlikte oldukları ay boyunca, Ahmet, Kannadi'ye bir oğlunbağlılığıyla, sevgi ve saygı göstermeye başlamıştı. Amir'e, eğerkendi babası Macit, kabul etmeye birazcık bile hevesli olsay-dı, seve seve vereceği şefkati veriyordu. Birbirlerinin kalple-rindeki boşluğu, mükemmel bir şekilde dolduruyorlardı.Ahmet bir baba edinmiş, Kannadi de savaşlardayken yetiştir-meye zamanı olmadığı oğlunu bulmuştu. Amir, genç adama beslediği, giderek büyüyen sevginin faz-la belli olmamasına özen gösteriyordu çünkü Yamina'nın,kendisini, kıskançlıkla izlediğini biliyordu. Kendi çocuğu,Amir'in zenginliğinin mirasçısıydı ve ne o ne de tavus kuşuoğlu, bunu tehdit edecek olan herhangi birine, hediye olarakzehirli şekerlerle kaplı bademler göndermeye tereddüt etmez-lerdi. Uzun zaman önce, Kannadi'nin özellikle düşkün olduğu252

GECENİN PALADİNİgüzel, genç bir karısı, Yamina'ya yakın bir zamanda dünyayabir bebek getirecekken buna benzer bir yolla ölmüştü. Divan-da böyle şeyler alışılmadık değildi ve Kannadi bunu kabul et-mişti. Karılarına pek fazla sevgi göstermemesinin sebeplerin-den biri de buydu. Amir, Ahmet'e, komutan rütbesi vermişti. Onu güm- birliği-nin hem atlarını hem de adamlarını eğitmekle görevlendirmiş-ti. Buna rağmen divanda, onunla ordusundaki diğer askerler-le konuştuğu gibi konuşmaya özen gösteriyordu. Güm sınıfı,bir çok dunımda zafere giden yol olduğu ve Bas savaşındanönce iyice çalışmaları gerektiği için onlarla biraz fazla zamanharcaması gayet doğaldı. Yamina'nm tek, kıskanç gözü, onuendişelendirebilecek hiç bir şey görmüyordu. Oğlunu parıltılıKhandar sarayına geri göndermişti ve her ikisi de generallerinsık sık ölümcül aksiliklerle karşılaştıklarını bildikleri için mut-luydular. Kannadi, hayallere kapılmıyordu. Ahmet'i vârisi yapmak is-terdi ama genç adamın İmparator'un sarayında bir aydan da-ha fazla yaşayamayacağından korkuyordu. Dürüstlük ve bağ-lılık bir krala hizmet edenlerde nadir rastalanan özelliklerdi.Amir'in, Ahmet'te gördüğü özellikler. Amirin, genç adama, di-vanın tehlikeli entrikalarını öğretmeye niyeti yoktu. Bedevininvahşi yabanıllığı ve saf masumiyeti, Kannadi'ye haz veriyordu.Ahmet, adil bir dövüşte rakibiyle karşı karşıya gelmeye çekin-mezdi fakat o rakibi kurnazca öldürmektense karıncalar tara-fından tüketilmeyi yeğlerdi. Daha da kötüsü, Ahmet, adam sı-fatını kazanan her adamın da aynı onur kanunlarına uyduğu-na inanıyordu. Hayır, Khandar Divanı'nda uzun süre var ol-mazdı.Bırakalım da, benim boyalı gözlü, boyalı dudaklı oğlum253

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANİmparator'un ayakları altında sürünsün ve Şahane Majestesi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 125: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

onu tekmelediğinde gülümsesin. Benim Ahmet'im var. OnuQuar için onurlu ve saygılı bir asker yapacağım. Bana gelinceyanı başımda savaşacak ve öldüğümde de yanımda olacak bi-rine sahip olacağım. Göçüşümün yasını içtenlikle tutacak biri. Fakat Gjuar'ın kaideleri Akhran'mkilerden farklıydı.Kannadi, dikenli çöl gülünü kökünden çıkarıp, onu divanınsoğuk atmosferine getirip büyümesini bekleyerek saflık edi-yordu. Kaktüsün, hayatta kalabilmek için çok güçlü yeni kök-ler salması gerekiyordu. İmam, savaşı, Kich'ten Meda'ya kadar olan uzun yolculuk-ta, Quar'ın ağır yükleri altında terleyen rahibi tarafından taşı-nan tahtırevanın güvencesinde izlemişti. Amir'in işaretiyle, ka-palı tahtırevanı, suskun, nefesleri kısılmış Medalıların kaderle-rini duymak için bekledikleri şehir surlarının önüne, meyda-nın ortasına taşındı. Faysal, koç kafasıyla dekore edilmiş altın perdeleri eliylearalayarak dışarı çıktı. Hastalığından beri, İmam'm yüzündebir değişiklik vardı. Hiç kimse ona ne olduğu hakkında; ölü-me çok yakınlaştığı ve şaşkınlıktan deliye dönmüş hizmetkan-nın anlattıklarına göre Tanrının eliyle iyileştirdiği dışında baş-ka hiç bir şey bilmiyordu. Oruç tutmaktan daima zinde olanvücudu bir deri bir kemik kalmıştı. Kemikleri, tek dallı bir ağa-ca benzeyen boş bedeninden sarkıyordu. Kollarındaki her ke-mik, her damar, her kas, her eklem belli oluyordu. Yüzü ka-fatası gibiydi; kadavra gibi çökük yanaklarında, gözleri koca-man görünüyordu. Bu gözler, daima kutsal şevkle panldardı fakat şimdi ada-mın vücudunun işlemesi için gerekli olan tek yakılmış gibi gö-rünen bir ateşle yanıyorlardı. Yaz ortasında düzlükler yakıcı sı-254

GECENİN PALADlNtcaklıktaydı. Ahmet, gûmların giydiği deri pantolonların içindeterliyordu. Yine de İmam konuşmaya başladığında ürperdi,Kannadi'ye baktığında güneşten yanmış kollardaki siyah kılla-nn kalktığını gördü; adamın sakalının altında güçlükle görülenkeskin çenesi gerildi. İmam'ın varlığı her zaman rahatsızlıkhissi uyandırırdı. Artık korku uyandırıyordu. "Meda halkı!" Faysal'm sesi, Tanrı tarafından kuvvetlendi-rilmiş olmalıydı. İçine çökmüş göğsündeki ciğerlerin, bağırma-yı bırak, nefes almak için bile yeterli hava çıkarabilmesi im-kansız görünüyordu. Oysaki sesi bütün Meda şehrinde rahat-lıkla duyulabiliyordu. Ahmet'e sanki dünya üzerindeki herkesduyabilecekmiş gibi geliyordu. "Bugün, sizi yenen insanoğlu değildi," diye bağırdı İmam.Derin bir nefes alarak durakladı "Siz, Cennet tarafından yenil-diniz!" Kelimeler gök gürültüsü gibi yayıldı; bir at sinirli bir şe-kilde homurdandı. Amir, arkaya kızgın bir bakış attı ve askeratını hemen kontrol altına aldı. "Kaybınız için üzülmeyin! Sevinin çünkü yenilgi sizi sela-mete kavuşturacak! Biz bu dünyada ufak çocuklarız ve hayatdersimizi öğrenmeliyiz. Quar, bazen en iyi, acı çekerek öğren-diğimizi bilen babamızdır. Fakat bir kez vurduğunda, çocuğudövmeye devam etmiyor, bunun yerine sevgiyle kollarını açı-yor." İmam anlattıklarını tamamlayan hareketler yapıyordu. Ahmet, bu kelimeleri veya bunlara benzer kelimeleri ilkduyduğu zamanı, hapishanedeki o karanlık dönemi düşündü.Eyerlere sıkıca tutunarak sakinleşmeye çalıştı ve bunun bir anönce sona ermesini diledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 126: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Meda halkı! Uevin'i; sizi felaket getiren bir yola, eğer Qu-ar merhametli bir baba olmasaydı hayatlarınıza malolabilecekbir yola süren, o zayıf kusurlu Tanrıyı tanımayın. Sahte Tanrı255

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANUevin'in tapınaklarını yok edin! Rahiplerini yok sayın! Mukad-des emanetlerim eritin, heykellerini ve ona hizmet etmiş olanölümsüzleri devirin. Kalplerinizi Quar'a açın; on katıyla ödül-lendirileceksiniz! Zenginleşeceksiniz! Aileleriniz zenginleşe-cek! Şehriniz İmparator'un tacındaki en parlak taş olacak! Veölümsüzlerinizin ruhu sonsuz barış ve sükuna kavuşacak!" ' Sıcaktan başı dönmeye başlayan Ahmet, İmam'ın sözleri-nin, ağzından, kuru otları ateşe veren alev parçaları olarak çık-tığını hayal etti. Alevler, İmam'dan surlara karşı dizilmiş mah-kumlara sıçrıyordu ve onları ateşe veriyordu. Alevler giderekyayıldı ve sonunda tüm şehri içlerine aldı. Ahmet gözlerini kır-pıştırdı ve dudağına düşen ter damlasını arzuyla yaladı. Düz-lükler, Amir'in birliklerinin başlattığı ve yenilgiye uğramış Me-da'lılar tarafından istekle devam ettirilen tezahüratlarla yankı-lanıyordu. Faysal'ın söyleyecek başka bir şeyi yoktu, bu da iyi bir şey-di çünkü söyledikleri asla duyulmazdı. Bitkin düşmüş bir şe-kilde döndü ve tahtırevana doğnı yol almaya başladı. Sadıkhizmetkarı, rahibin, cansız adımlarına eşlik etmek için hızlayanına geldi. Surlarda, hararetli kalabalıklar tahta kapıları so-nuna kadar açtılar. "Quar, Quar, Quar Hazretleri!" bağırışlarıdüzlüklerde yankılanıyordu. Medalı mahkumlar beklenmedik bir şekilde askerleri geçti-ler ve İmam'a doğru koşmaya başladılar. Kannadi hızlı davran-dı ve gûralarmı bir el hareketiyle ileri gönderdi. Diğerleriylebirlikte. giden Ahmet, rahibin tahtırevanı etrafında savunmamevzisindeydi. Kılıcı çekilmişti. Önce kılıcın düz yanıyla, son-ra keskin tarafıyla vurma emri almıştı. Ahmet'in atı, insan yığınının arasında kalmıştı fakat bunlarkan istemiyorlardı. Hayatlarını, gûmlarm atları arasında tehli-256

GECENİN PALADİNİkeye atarken, tek amaçları, tahtırevana dokunmak, perdeleriöpmekti. "Kutsaman üzerimizde olsun İmam!" diye bağlıyor-lardı. Faysal perdeleri açıp kemikli kolunu dışarı çıkarınca,jVledalılar dizleri üzerine çöktüler; toza bulanmış yüzlerindengözyaşları akıyordu. Faysal'ın kara, yanan gözleri Kannadi'ye baktı ve sessiz biremir verdi. Amir, dudakları sıkıca kapalı, adamlarına tedbirlibir uzaklığa çekilmelerini emretti. Medalılar, İmam'ın tahtıre-vanını, kendi omuzlarına aldılar ve onu zafer kazanmışçasmasurlardan içeri taşıdılar. Kalabalığın uğultusu, göklerdeki mut-suz Uevin'e kadar gitmiş olmalıydı. Her şey bitti! diye düşündü Ahmet rahatlayarak ve genera-line gülümsemek için ona döndü.Kannadi'nin yüzü ciddiydi. Yaşanacakları biliyordu.257

Ahmet, çadırın gölgesinde, yemeğini yerken, güneşin sonışıklarının bir simyacı eliyle çayıra dokunup otları altına çevir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 127: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

mesini izliyordu. Genç adam, yalnız başına yemek yemektey-di. Amir'in birlikleri arasında sadece birkaç tanıdığı vardı, hiçgerçek arkadaşı yoktu. Adamlar onun at binmedeki yeteğineve atları sihirli olanları eğitme şekline saygı duyuyorlardı. On-dan öğreniyorlardı; dört nala giden bir atı, yanlarından bastı-rarak oturtmasını, dizginleri tutmak yerine dövüşmek için el-leri bırakmayı, hayvanların gövdesini korunak olarak kullan-mayı; koşan hayvanın üzerinden inip sonra geri atlamayı... Sa-vaştan önce hayvanları sakinleştirmeyi, pusuya yatarken onla-rı sessiz tutmayı, baskın yapmaya hazırlanan düşman yakınlar-dayken onları susturmayı... Ahmet çoğundan daha genç olma-sına rağmen onun öğretilerini kabulleniyorlardı. Ama onu as-la kabullenmemişlerdi. Babasının kavmindeki arkadaşlarının, çoğu arkadaştan daöte şu veya bu şekilde akrabası olan kişilerin yakın yoldaşlığı-na alışık olmasına rağmen, Ahmet, birliklerin arasında arkada-şı olmamasından rahatsız değildi. Hapishanede geçirdiği biray, onu izolasyona hazırlamıştı; kendi kavminden adamlarınacımasız davranışları da bunu memnuniyetle karşılamasına se- GECENİN PALADlNlbep olmuştu. Birkaç kişi kampın etrafında dolaşıyordu. Etrafı kolaçaneden muhafızlar, surlardan yükselen bağırışları ve kahkahala-rı duyabildikleri ve arkadaşlarının eğlendiklerini bildikleri içinsuratları asıktı. Amir, adamların her birine, bir çuval dolu İm-parator parası verip, özgürce harcamalarını salık vermişti. Bu,Quar'ın, Meda üzerine altınlar yağdırdığının ilk işaretiydi. Bir-liklere onlardan beklenebileceği kadar arkadaş canlısı ve usluolmaları söylenmişti; tecavüze kalkışan, yağma yapan veya birMedalıya herhangi bir şekilde zarar verenler, korkunç cezalar-la tehdit edilmişlerdi. Amir'in şahsi muhafızları düzeni koru-mak için sokaklarda geziyorlardı. Ahmet de şehirde dağıtanlar arasında olabilirdi ama iste-memişti. Şehirlerini hiç savaşmadan, Cennete teslim eden Me-dalılar, onun midesini bulandırıyor ve kabullenemeyeceği ka-dar rahatsız ediyordu. Güneşin altınları cürufa dönüşüyordu. Ahmet, tam yorga-nına sarılıp, kendisini uykuya teslim etmeyi düşünürken,Kannadi'nin muhafızlarından biri çıkageldi ve ona Amir'in bü-tün askerleri huzuruna beklendiğini söyledi. Şehir sokaklarında hızla ilerlerken bir isyan işareti veyaherhangi başka bir tehlike göremiyordu ve sorunun ne oldu-ğunu merak etti. Belki de Amir'e bir zafer yemeğinde eşlik et-mekten başka bir şey değildi. Ahmet'in morali bozuldu. Birmazeret bulmasına imkan yoktu ve hiç kutlama havasında de-ğildi. Oysa muhafız onu Hükümet Konağına değil beklenme-dik bir yere götürdü; bir meydanın ortasmda kurulmuş büyüktapınağa benzeyen bir yere. Uevin'in kınk heykeli, taş döşemelerin üzerine yığılmıştı.Meydanın kuzeyinde sütunlu bir bina duaıyordu. Ahmet259

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANKannadi'yle yaptığı konuşmalardan, buranın Senato olarak bi-linen Meda Hükümeti olduğunu anlamıştı. Tanrı Uevin'in, pa_ramparça olmuş kalıntılarının üzerinde, özellikle bunun içinKich'ten taşınmış kocaman altın koç başı duruyordu -Günlersonra Amir'in birlikleri güneye ilerlediklerinde, koç başı da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 128: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

arabaya yüklenip ileride ele geçirilecek şehirlere götürülecek-ti. Meydan alçak sesle konuşan Medalılarla doluydu. Etrafın-da Amir'in ciddi şimali, yerleri doldurulamaz, seçkin şahsi mu-hafızları duruyordu; mızraklarının uçlan güneşin son ışıklarıy-la parlıyordu. Kalabalığın, askerlerden uzak durması Ahmet'indikkatini çekmişti. Genç adam, muhafızlarla insanlar arasındaoluşan bu patikadan faydalanarak, hizmetkarın peşinden, mer-mer sütunlu terasa giden merdivenleri çıktı. Amir'in hizmetkarları, hükümet konağından buraya, birtaht taşımışlardı ve bu Senato'nun girişinde duruyordu.Kannadi tahta oturmuş, önünde toplanan kalabalığı izliyordu.Savaş zırhını çıkarmış, üzerinde mor, altın işlemeli bir pelerinolan beyaz bir kaftan giymişti. Başında Medalılann saçma birgeleneğinden dolayı giymek zorunda olduğu defne yaprakla-rından yapılma taçtan başka hiç bir şey yoktu. Senato bahçe-si karanlığa gömülmüştü bile. Kannadi'nin iki tarafında da me-şale taşıyıcılar vardı fakat nedense hâlâ meşaleleri yakma em-ri verilmemişti. Merdivenleri çıkarken Kannadi'nin yüzüne dik-katle bakan Ahmet, solgun ışıkta, adama amansız ve boyuneğmez bir ifade veren keskin çene çizgisini, yüze kazınmışgölgeleri gördü. Kannadi'nin yanında Faysal duruyordu. Onun meşale ışığı-na ihtiyacı yoktu, gözlerindeki ateş, gün çoktan batmasına rağ-men meydanı aydınlatıyor gibiydi. Artan loşlukta, kendini kay-260

GECENİN PALADİNİbetmeyi umut ederek, Amir'in tahtının arkasında, Senato bina-sının duvarına yapışmış ayakta dikilen asker dizisinin, sonun-da yerini aldı. Genç adam, tam yokluğunun fark edilip edilme-yeceğini merak ederken, İmam'ın ateşli bakışlarının, derisiniyakıp geçtiğini hissetti. Faysal onu bekliyordu! Rahip elini kal-dırarak Ahmet'e yaklaşmasını işaret etti. Şaşıran ve korkan Ahmet, duraksayarak Kannadi'ye baktı.Amir göz ucuyla ona bakıp hafifçe başını salladı. Alım et, bo-ğazındaki düğümü yutarak, kalabalığın üstünden gözlerinikendisine dikmiş arkadaşlarının önünde yavaş yavaş ilerleme-ye başladı. Neden korkuyorum ki? diye kızdı kendisine. Terliavuçları ve bağırsaklarındaki garip duygu onu kızdırıyordu.Belki de üzerlerine karanlık çöktükçe alışılmamış şekilde ses-sizleşen kalabalıktı sebep... Belki de subayların ve muhafızla-rın görülmedik dik duruşları ve sert edalarıydı... Belki deKannadi'nin görünüşüydü... Yakınlaştıkça, Ahmet adamın çe-nesinin güçlü bir irade gücüyle sıkıldığını gördü, yapraklı ta-cın altındaki acımasız yüz, Ahmet'in tanımadığı bir adamın yü-züydü. Faysal, genç adamı çağırtmasına rağmen onunla daha faz-la ilgilenmedi. "Burada dur," diye emretti Amir soğuk bir sesle, Ahmetkendisine denileni yaptı ve Kannadi'nin sağ kolu olarak yeri-ni aldı. "Meşaleleri yakın." Bu, Kannadi'nin bir sonraki emriydi vearkasında duran meşaleler ve kalabalığın ellerindeki fenerleralev aldı. "Mahkumları getirin. Muhafızlar, şurada bir yer açın."Merdivenlerin başını gösterdi. Muhafızlar mızraklarının sapla-rını kullanarak, Medalıları geri ittiler ve Senato merdivenleri-nin önünde böş bir daire oluşturdular. Mızraklarını yatay bir261

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 129: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANşekilde tutarak hareketli kalabalığı geride tutuyorlardı. Ahmet rahat bir nefes almıştı. Valinin, Amir için çalışan Se-nato üyeleri tarafından yakalandığı dedikodusunu duymuştuZavallı adam, nankör halka sadık kalan diğer bir çok senatörve rahip gibi elleri ayakları bağlanmış bir halde sürüklenerekgetirildi. Ahmet, artık bunun bir yargılama ve infaz olacağını anla-mıştı. Bu adamlann ölümlerini soğukkanlılıkla izleyebilirdi.Güç için oynadıkları kumarda zar onların istediği gibi gelme-mişti. Fakat şimdiye kadar kazandıkları oyunlar sayesinde zen-ginlik içinde yaşamışlardı; bu, oyunu ilk oynamaya başladık-larında aldıkları bir riskti. Bu nedenle de Amir'in olağandışısert ifadesine bir anlam veremiyordu. Aniden belki de kendisini orada, zincirlerin arasında görü-yordur gibi huzursuz edici bir fikir geldi aklına. Hayır, bu im-

kansızdı. O savaşırdı, binlerce kişiye karşı bile. O zaman so-run neydi? Lanetli halkaya, yeni mahkumlar getiriliyordu. Bir tanesi,beyaz bir elbise giymiş, gri saçları sıkıca örülmüş, elli yaşların-da bir kadındı. Arkasından, Ahumet'den daha genç dört kız gel-di. Onlar da beyazlar giymişti. Elbiseleri vücutlarına yapışmış,kadınlığın ilk tohumlarıyla hafifçe kabarmıştı. Elleri arkaların-dan bağlanmıştı ve sersem, şaşkın bakışlarla etrafı izliyorlardı.Onları kırmızılar giymiş, kalın belli bir adam takip etti. Yüzün-deki ifadeden başına neler geleceğini bildiği anlaşılıyordu la-kin buna rağmen başı dik, vakarla yürüyordu. Her mahkumda kalabalığın sesi değişiyordu. Vali ve Sena-törler getirildiğinde suçluluk yüklü bir uğultu başladı, gözleryukarı, aşağı, çoğunun şüphesiz oy vermiş olduğu adamlannyüzleri dışında her yere bakıyordu. Uğultu genç kızlarda acı-262

GECENtN PALADİNİma fısıltılarına, kırmızılar giymiş, iri adamda da saygılı mırıl-danmalara dönüştü. Son mahkumun gelişiyle uğultular öfkey-le arttı- Sakalsız, uzun kahverengi saçları olan mahkum, paçalarıuzun siyah deri çizmelerin içine sıkıştırılmış siyah bir pantolongiymişti; boynu açık, bol kollu, siyah ipekten bir gömlek vebelinde kızıl bir kuşak vardı. Gömleğinin önüne tuhaf bir ar-ma işlenmişti; bedeni üç parçaya ayrılmış bir yılan deseni. Ahmet, merakla yılana baktı. Derisi diken diken oldu, par-mak uçlan karıncalandı ve garip bir şekilde Khardan gözününönüne geldi. Neden şimdi kayıp kardeşi aklına gelmişti ki? Veneden bu kahverengi saçlı, onu yakından takip eden iki mu-hafız eşliğinde, halkanın içine doğru kasıla kasıla yürüyenadamın varlığında. Ahmet, dikkatle adama baktı ama bir cevapbulamadı. Siyahlı adam, halkanın ortasına doğru gitti. Muha-fızlardan biri elini omzuna koydu ve onu geri çekti. Adam pisbir gülümsemeyle döndü ve kendini muhafızdan kurtardı. Si-yahlı adam, kendi rızasıyla, söylenen yere gitti. Uğursuz bakış-larıyla sus pus olan kalabalığa yan yan baktı. Adamın yakınla-rında duranlar, gözetim altında olmasına rağmen, ondan uzak-laşmak için geri çekildiler. Fakat bu girişimleri, kalabalığınbaskısıyla engellendi. Adam kafasını kaldırıp Kannadi'ye baktı ve aniden sırıttı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 130: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Beyaz yüzü, yanan meşalelerin ışığında kafatası gibiydi. Khar-dan'm görüntüsü Ahmet'in aklından silindi. "Hepsi bu mu?" dedi Faysal. Sesi öfkeyle titriyordu. "Şu iki-sinin ayakçıları nerede?" Şişman adamla, siyahlı adamı işaretetti. Muhafızların kumandanı, gözleri Amir'de, selam verereköne çıktı. "Kralıma rapor verebilir miyim?"263

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Evet" dedi Kannadi ve Ahmet sesinde yorgunluk ve bo-yun eğme duydu."Uevin'in diğer bütün rahipleri Yüksek Rahibin cesa..." "Cesareti" diyecekti fakat Faysal'ın gözlerindeki ateş keli-melerini değiştirmesine sebep oldu. "...çabaları sonucundakaçtılar." Sakin sakin gülümseyen, kırmızılı, iri adamı işaret et-ti. "Kapıları kendi bedeniyle tuttu, lordum. Kapıları ancak kız-gın bir koçla kırabildik ve gecikmeden dolayı da Uevin'in di-ğer rahipleri kaçmış. Nereye gittikleri konusunda hiç bir fikri-miz yok.""Gizli yeraltı tünelleri," diye hırladı Kannadi. "Araştırdık, lordum ama bulamadık. Tabi bu hiç var olma-dıkları anlamına gelmiyor. Uevin tapınağı bir çok garip ve şey-tani makinelerle dolu." "Aramaya devam edin," dedi Kannadi. "Peki ya bununki-ler?" Bakışlarını, küstahça ona bakan, siyahlı adama çevirdi. "Tanrı Zhakrin'in, yandaşlarından biri efendim" dedi ku-mandan alçak bir sesle. Kannadi, suratını astı, yüzü daha dasert bir ifade aldı -tabii bu mümkünse. Faysal derin bir nefesaldı. "Kötülük Tannsı'nın artık bu dünya üzerinde hiç gücüyok," diye seslendi İmam siyahlı adama. Zayıf yumruğunu sık-tı. "Kandırıldın!" "Kandırılan biz değil sizlersiniz!" dedi, siyahlı adam küçüm-seyerek. Muhafız, onu durduramadan ileri doğru bir adım attıve İmam'ın yüzüne tükürdü. Kalabalığın nefesi kesildi. Muha-fız, bağlı adamın yüzünün iki tarafına da mızrağının tokmağıy-la vurdu ve onu yere düşürdü. Faysal hiç kıpırdamıyordu, göz-lerindeki ateş daha da alevlenmişti.Kahverengi saçlı adam, yavaşça ayağa kalktı. Yüzünden264

GECENİN PALADİNtkanlar akmasına rağmen gülümsüyordu. "Pisliklerin geri kalanını tapmakta ölü bulduk, Lordum,"dedi Kumandan. "Kendi elleriyle ölmüşler. Görünüşe bakılırsabunun," dedi siyahlı adama bakarak "kendini öldürecek cesa-reti yok. Korkak şey hiç direnmedi." Zhakrin'in yandaşı, bu kınamayı hiç dikkate almadı hattaduymuş gibi bile görünmüyordu. Gözlerini ayırmadan Faysal'abakıyordu. "Pek güzel," dedi Kannadi tiksintiyle. "Tatmin oldun mu,İmam?""Sanırım, olmalıyım," dedi Faysal bozuk bir sesle. Kannadi, sözlerini duymak için susan kalabalığa yüzünüdönerek ayağa kalktı. "Meda halkı, karşınızda Quar'n nimetlerini kabul etmeyen,Tanrının merhametini geri çevirenler duruyor. İnançsızlıkları-nın, şehrinizin sağlıklı bedenine bir zehir gibi yayılması kor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 131: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kusuyla size daha fazla zarar vermeden zehri ortadan kaldır-mayı kendimize görev bildik." Bunun üzerine kızlardan biri çığlık attı; bir muhafızın ağzı-nı kapaması üzerine kesilen içler acısı bir çığlık. Ahmet'in bo-ğazı kurudu, kulakları zonkladığı için, Kannadi'nin sözlerini,sanki koyun yününden bir başlığın altından duyuyordu. "Bu akşam, hepinizin gözleri önünde yapılacak ki, Quar'ınmerhametine ve yargısına tanık olun. O bir intikam tanrısı de-ğil. Ölümleri çabuk olacak." Amir'in gözleri siyahlı adama git-ti. "Bazıları bunu hak etmese de. Cesetleri akrabaları tarafın-dan alınabilir ve Çjuar'ın öğretilerine göre gömülebilir. Ekleye-ceğin bir şey var mı, İmam?" Rahip, merdivenleri indi ve en alt basamakta, mahkumla-rın önünde durdu. "Aranızda Quar'a dönmek isteyen var mı?"265

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMAN "Ben!" diye bağırdı Senatörlerden biri. İleri atılarak, rahibinönüne düştü ve kaftanını öpmeye başladı. "Kendimi ve bütünvarlığımı tanrının ellerine bırakıyorum!" Kannadi'nin ağzı büküldü; adama tiksintiyle bakıyorduMuhafızların kumandanına yanına gelmesi için bir hareket ya-tı. Kumandan, kılıcını kınından çekerek sinsice yaklaştı. Faysal eğildi ve elini politikacının kelleşmeye başlayan ka-fasına koydu. "Quar dualarını duyuyor oğlum ve sana huzurbahşediyor."Senatör kafasını kaldırdı, yüzü aydınlanmıştı. "Quar'a şükürler olsun!" Haykırışı bir şok çığlığıyla sona er-di. Kumandan kılıcını kalbine saplamıştı. İmam'a, şaşkınlıklabakan senatör, karnının üstüne ölü olarak düştü. "Quar seni bütün nimetleriyle kabul etsin," dedi İmam yu-muşak bir sesle."Devam et," diye emretti Kannadi acı acı. Mahkumları çevreleyen muhafızlar kılıçlarını çektiler. Şiş-man rahip, diz çöktü ve donuk bir sesle, hayatı sona erene ka-dar Uevin'e dua etti. Vali, bu dünyayı, ona ihanet edenlere sonbir kez bakarak, sessizce terk etti. Kadın rahibe de sonunuasaletle karşıladı. Fakat genç bakirelerden biri, rahibeyi cansızyere düşüşünü ve bedeninden çıkan kanlı kılıcı görünce, mu-hafızından kurtuldu ve korkudan deliye dönerek merdivenle-re koştu. "Merhamet!" diye bağırdı. "Merhamet!" Ayağı kayarak düş-tü. Doğruca Ahmet'e baktı ve ona yalvaran ellerini uzattı. "Sengençsin, benim gibi! Beni öldürmelerine izin verme! Beni öl-dürmelerine izin verme, Lordum!" diyerek yalvardı ona. "Lüt-fen! Onlara izin verme!"Sarı bukleler, tatlı, korkmuş bir yüzü çevreliyordu. Korku-266

GECENtN PALADİNİdan gözleri çılgına dönmüş gibi bakıyordu. Ahmet ne hareketedebiliyor ne de başka bir yere bakabiliyordu, sadece kıza acı-ma ve dehşet içinde bakıyordu. Arkasından yaklaşan muhafızın ayak seslerini duyan kız,korkudan ayakta duramayacak kadar güçsüzleşmişti. Umut-suzca emekleyerek, elleri Ahmet'e uzanmış vaziyette, merdi-venlerden tırmanmaya çalıştı."Yardım et bana, Lordum!" diye bağırdı çılgınca. Ahmet bir adım attı ama sonra kolunda Kannadi'nin ezici

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 132: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kavrayışını hissetti. Ahmet duraksadı. Kızın gözlerinde aydınlanan umut ışığı-nın, umutsuzluğa battığını gördü. Muhafız süratle vurdu, kızınson terör ânını kısa kesti. Bedeni büküldü, merdivenlerdenaşağı kanlar aktı, Ahmet'e uzanan el dondu. Meşale ışıkları Ahmet'in gözlerinde bulanıklaştı. Sersem vemidesi bulanık bir şekilde dehşet verici sahneden uzaklaştı."Cesaret!" dedi Amir kısık bir sesle. Ahmet donuk bakışlarım kaldırdı. "Masumları katletmekcesaret midir?" diye sordu boğuk bir sesle. "Bir asker olarak görevini yapmak cesarettir," diye cevapverdi Kannadi, hırçın, zor duyulan bir fısıltıyla. Ahmet'e değil,duygularını açığa vurmayan bir şekilde önüne bakıyordu. "Sa-dece kendin için değil onlara karşı da." Kalabalığa kısa bir ba-kış attı. "Bütün şehirdense sadece birkaçı daha iyidir."Ahmet ona baktı. "Şehir?" "Meda şanslıydı," dedi Amir, tekdüze bir tonla. "Faysal bu-rayı örnek olması için seçti. Gelecekte başkaları da olacak, vebu kadar şanslı olmayacaklar. Bu bir cihat, kutsal bir savaş. Bi-zimle savaşanlar ölmeliler. Quar böyle buyurdu."Kannadi, dönerek ona baktı. "Kendine gel oğlum!" dedi267

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkızgın kızgın. "Seni buraya neden getirdi sanıyorsun?" Hâl~merdivenlerde durmakta olan Faysal'a, ne bakmıştı ne de isaret etmişti ama Ahmet kimden bahsettiğini biliyordu."Benim halkım!" Bir kez, kısaca kafasıyla onaylayan Kannadi, elini gençadamın kolundan çekti ve yavaşça bitkin bir halde, tahta otur-du. Beyni az önce şahit olduklarının verdiği yılgı ve duydukla-rının içinde saklı olan anlamlarla meşgul olan Ahmet, kör göz-lerle katliama bakıyordu. Ta ki boğuk, muzaffer bir kahkahaonu karanlık rüyasından uyandırana kadar. "Zhakrin'in laneti, Catalus'u öldüren elin üzerinde olsun!"diye bağırdı siyahlı adam. Meydanda oluşan ceset halkasının tam ortasında duruyor-du. Elinde bir hançer vardı. Meşale ışığında parlayan bıçağıgömleğinin üstündeki yılan gibi bükülüyordu. Varlığı o kadarkuvvetli ve hakimdi ki, Amir'in muhafızları ondan uzaklaşıyor,kararsız bir şekilde kumandanlarına bakıyorlardı. Hiçbiri onaaçıkça vurmaya cesaret edemiyordu. "Arkadaşlarımla ölecek cesaretim vardı!" diye bağırdıadam. Hançeri kuşağının hizasında tutuyor, bir eliyle de mu-hafızları uzaklaştırıyordu. "Ben, Catalus, burada, bir amaç uğ-aına ölmeyi tercih ettim." İki eliyle de hançerin sapını tuttu ve bıçağı karnına batırdı.Acıyla kıvranıyor buna rağmen kendini bağırmaktan alıkoyu-yordu. Bıçağı, bağırsaklarının bir tarafından, öbür tarafınadoğru çekti. Karnından, kan ve bağırsaklar saçıldı. Dizleri üs-tüne çökerek, Faysal'a yüzünde aynı korkunç gülümsemeylebaktı. Hançer elinden kaydı. Ellerini kendi kanına batırarak,ileri doğru yalpaladı. Kızıl parmakları Faysal'ın kaftanına ke-268

GECENİN PALADİNİnedendi. "Zhakrin seni... lanetlesin!" dedi Catalus nefes nefese ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 133: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kahkahaya benzeyen berbat bir hırıltıyla öldü.269

ASTAFAS'INKİTABI

I Şeytancık, karanlığın içinde beliriverdi. Hiç bir şey göremi-yordu ve onun tek görünen yerleri de parlak kırmızı gözlerive dudaklarının üzerinde ara sıra görünen turuncu -kırmızı di-liydi."Rapor'un beni şaşırtıyor," dedi karanlık. Bu, Şeytancığın hoşuna gitmişti; uzun zayıf ellerini mem-nuniyetle ovuşturdu. Konuşmacıyı göremiyordu çünkü karan-lık, sesin kaynağını saklıyordu, daha doğrusu sesin kaynağıkaranlığın ta kendisiydi. Kelimeler sanki ayaklarının altında biryerlerden geliyormuş gibi aksediyordu Şeytancığın etrafındave Şeytancık, tanrısının huzuruna çağrıldığında, sık sık sankiAstafas'ın beyninin içinde duruyormuş gibi bir izlenime kapı-lıyordu. Beynin çalışmalarını görebiliyordu ve bazen hızla ge-çen zeka kıvılcımlarından birini yakalayıp yakalayamayacağınımerak ediyordu. Dokunulmazlardan birşeylere değmeyi engellemek için, el-lerini ovuşturmaya devam ediyor, iri boğumlu parmaklarınıheyecanla büküyordu. "Her şeye rağmen Gezgin Tanrı'nın haklı olduğunu düşün-meye başladım," diye devam etti Astafas. "Quar hepimizi ah-mak yerine koydu. Tek ve Gerçek tanrı olmayı amaçlıyor. Sar- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdish Jardan'ın rakip Tanrılan gücüne yenik düşüyor. Maskesinin düştüğünü ve gözlerinin hırsla denizin diğer ucuna çevril-diğini görmesem pek umurumda olmazdı." Ses karanlığa gömüldü ve sustu. Şeytancık ayaklarında birürperme hissetti; tann derin düşüncelere dalmıştı. Yerinde du-ramayan Şeytancık, çığlıklarını bastırıyordu. "Düşününce," diye mırıldandı Astafas, "...eski düşmanımPromenthas'ın lanet rahipleri araya girmeseydi, her şey içingeç olmadan, Quar'ın planlanm öğrenemeyecektim. Sul'ünyolları da pek garip." Şeytancık buna gönülden katılıyordu, fakat efendisindenşüphe duyduğunu açığa vurmamanın iyi olacağını düşünereksuskun kaldı. Kolunun çevresinde hissettiği ani bir acı karan-lıkta koşuşturmasına sebep oldu. Derisi, tanrının, ani öfkesiy-le yanıyordu. "Ölümsüzlerim de kaybolmaya başladılar! Ve söylediğinegöre, bir yerlerde tutsak tutuluyorlar?" "Koruyucu melek Asrial'ın..." Şeytancık ismi büyük bir dik-katle, diline batıyormuşçasına söylemişti, "...koruması Mat-hew'u bırakma sebebi bu, Karanlık Efendi. Raporumda bah-settiğim balıklardan biri Asrial'ı Gezgin Tanrı'nın iki ölümsü-züyle beraber, onları aramaya göndermiş." "Promenthas'ın koruyucu meleklerinden biri görevini bıra-kıyor. Daha önce böyle bir şey duyduğumu zannetmiyorum.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 134: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Astafas, Promenthas'ın şeytani zıttı değil de kendisi olsaydı bukadar şaşıramazdı. Doğal düzen yıkılıyor!" "Yine de..." diye önerdi Şeytancık, yanık koluyla ilgilenir-ken, "...bu bize bir imkan sağlıyor..." "Evet," diye katıldı düşünceli Tann. "Fakat, tek bir ruhu ka-zanmak için binlercesini kaybetmeye değer mi?"274

GECENİN PALADİNİ Şeytancık, aç dilini dudaklan üzerinde gezdirerek değece-ğini ima etti. Tannnın beyni, Şeytancığın etrafından mırıldanıp, vızıldı-yordu. Kırmızı gözleri gergin bir şekilde oraya buraya gidiyor-du. Önce bir ayağını sonra diğerini kaldırdı, felç edici şoklanngeleceği tahminiyle öne arkaya zıplıyordu. Yine de hazırlıklıdeğildi çünkü sonunda şok geldiğinde yüzüstü yere devrilmiş-ti. "Her ikisine de sahip olabileceğimiz bir yol var," dedi As-tafas. "Genç adamın planlarını bildiğinden eminsin?" "Zihnini görebiliyorum." Şeytancık kafasını kaldırdı, kızgınkömürler gibi parlayan gözleriyle, hevesle karanlığın içinebaktı. "Düşüncelerini okudum.""Eğer tahmin ettiklerini yaparsa, onunla gideceksin." "Gidecek miyim?" Şeytancık üzülmüştü. "Onu orada, o an-da sizin için kapıp getiremez miyim?" "Hayır. Daha fazla bilgiye ihtiyacım var. Şu taşıdığı balık-larla ilgili bir fikrim var. Genç adamın suyuna git. Kaçmaya-caktır," dedi Astafas yatıştırıcı bir edayla. "Kendini kancaları-mıza gittikçe daha sıkı bağlayacak." "Evet, Karanlık Efendi." Şeytancık pek istekli gözükmüyor-du. Yayvan parmaklı ayakları üzerine kalkarken, keyifsizce,gidip gidemeyeceğini sordu."Evet. Ha bir şey daha var..." Karanlık yok olmaya başladı; şeytan düşüyormuş duygusu-na kapıldı."Karanlık efendi?" diye sordu."Onu korumak için elinden geleni yap.""Onu korumak mı?" diye sızlandı."Şimdilik," dedi solan karanlık.275

ftitta

2

GhuAar, gemilerini, Kürdin Denizi'nin karanlık sularındayüzdürüyorlardı. Gemiyi Sul'ün mü, yoksa ghuliarm hizmet et-tiği Kötülük Tanrısı'nın mı su yüzeyinde tuttuğu hakkında,MathevAtn pek bir fikri yoktu. Vahşi rüzgarlar, yelkenleri yır-tık pırtık siyah şeritlere çevirip, yardalardan salınan bir kabusordusunun bayrakları gibi gözükmelerine sebep oluyordu.Donanımlar kopmuşlar, güvertede bir yılan gibi bükülüp kıv-ranıyorlardı. Ghuliar ve Auda ibn Jad dışında hiç kimse dur-madan hırçın dalgalarla süpürülen güvertede ayakta duramı-yordu. Kiber ve adamları birbirlerine sokulmuşlar rüzgara vesulara karşı bulabildikleri her yere sığınıyorlardı. Gûmlannyüzleri solgun ve gergin, bir çoğu da hastaydı; onların da buyolculuktan en az tutsakları kadar nefret ettikleri açıktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 135: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Auda ibn Jad dümenin yanında durmuş, fırtına bulutlarınıdelip, varış yerini görebiliyormuş gibi kararlı bir şekilde ileribakıyordu. Mathew, hedefin neresi olduğu veya neler getire-ceği hakkında endişelenmekten çoktan vazgeçmişti. Hastalığı sırasında, korkudan uyuşmuş beynine delice dü-şünceler üşüşüyordu. GhuAav ilgisini çekmeye başlamışlardı;aslında insan olmayan ve Zhakrin'in güçleri tarafından esaretaltında tutulan, Sul'ün yaratıkları olan bu adamlardan gözleri- GECENİN PALADİNİni alamıyordu. Ayağa fırlayıp kendini onlardan birinin kolları-na atmak ve zayıf ve korkmuş haldeyken iyi bir fikir gibi gö-rünüyordu. Kollarında sıcak, kanlı bir insan olan ghul, şüphe-siz onu öldürürdü. Onları şimdi bile zorla kontrol altında tu-tan Auda ibn Jad bile bunu engelleyemezdi. Ghuüar birdenışıkla dolu, meleksi varlıklar gibi görünmeye başlamışlardı gö-züne. Yardımsever, yakışıklı, güçlüydüler ve ona bir kaçış yo-lu gösteriyorlardı. Ona doğru bakan her ghul, "Bana gel" diyormuş gibi geli-yordu. "Bana gel ve seni bu işkenceden kurtarayım." Mathew ellerin onu sıkıca kavradığını, dişlerin etine girdi-ğini, keskin, yakıcı acıyı, kan bedeninden çekilirken hissede-ceği acı çektirmeden bitecek kısa korkuyu, gelecek olan mut-lu uyuşukluğu hayal etti ve en sonunda hoş geldin karanlık."Gel bana..." Yapması gereken tek şey hareket etmek, ayağa kalkmak,ileri koşmaktı. Her şey sona erecekti o zaman; korku, suçlu-luk."Gel bana..."Sadece harekete geçmek..."Mat-hew!" Korkunç fısıltıların arasında duyduğu kalın, acı dolu haykı-rış onu uyandırdı. Aklını ölüm hayallerinden isteksizce alıp,yaşayanların dünyasına geri döndü. "Mat-hew!" Seste panik hissediliyordu. Zohra'nın onu göre-mediğini fark etti. Görüşü ağır fildişi küplerden biri tarafındanengelleniyordu. İnip kalkan güvertede, elleri ve dizleri üzerin-de emekleyerek yavaşça ona doğru gitti. Onu görür görmez, Zohra doğruldu ve ümitsizce ona tu-tundu.277

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Bedenini nazikçe geri iterek onu güverteye yatırdı. "Yat bakalım." Ama o başını zonklatan acıya karşı gözlerini kırpıştırarakoturmaya devam etti. "Mat-hew neler oluyor!" diye öfkeylesordu. Mathew içini çekti. Önce harekete geçiyor sonra soru so-ruyor. Aynı Khardan gibi. Aynı bedeviler gibi. Ne zaman ola-ğan dışı bir şeyle karşılaşırsan, onu düşünme, anlamaya çalış-ma. Saldır ona. Öldür onu, böylelikle gidecek ve hiç kimseyirahatsız etmeyecek. O da işe yaramazsa görmezlikten gelmekyarayabilir. Eğer o da işe yaramazsa, o zaman şımank bir ço-cuk gibi ağlayıp sızlan... Mathew, Khardan'a keskin bir akış attı. Direğe bağlanmışKalif, başı eğik, kendini iplerine bırakmıştı. Midesi bulandığızamanlar dudaklarından bir inleme çıkıyordu fakat bunlarındışında tek kelime bile etmiyordu. Mathew, tekrar öfkelene-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 136: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rek, sadece bir dövüşü kaybetti ama bütün savaşı kaybettiğinisanıyor diye düşündü -sadece birkaç dakika önce kendisininölümle flört ettiğine aldırmayarak. "Mat-hew!" Zohra sırılsıklam kıyafetlerine kuvvetle asıldı."Bizi nereye götürüyorlar?" Korkuyla gemiye baktı. "O adambizden ne istiyor?" Mathew çalışması için beynini zorluyordu. Gemiye getiril-diğinde Zohra şuursuzdu. Belki de ghuHarm saldırısını ve za-vallı köleleri parçalayarak yuttuklarını hatırlamıyordu bile.Kendisinin bile anlamadığı bir şeyi anlatmayı nasıl ümit ede-bilirdi ki? "Hepsi... hepsi benim hatam," dedi en sonunda ve aslındagakladı da denebilir; boğazı deniz suyu yutmaktan ve kusmak-tan şişmişti. Yeni bir mide bulantısı geldi ve güçsüzce Zoh-278

GECENİN PALADİNİra'nm yanma çökerken, neden Zohra'nın da geri kalan herkesgibi ölesiye hasta olmadığını merak etti. "Senin hatan mı!" diyerek somurttu Zohra. Üzerine doğrueğilerek ıslak ipek kaftanlanna iki eliyle yapıştı ve onu sars-maya başladı. "Ayağa kalk! Yatma orada! Eğer bu senin hatan-sa birşeyler yapmalısın!"Mathew, gözlerini kapatıp kafasını çevirdi ve bir şey yaptı.Midesi bulanmıştı. \ Mathew tüm zaman kavramını kaybetmişti. Fırtına hafifle-meye başlayıp, gemi direklerinin üzerine çöken kara bulutlardağılmaya başlamadan önce sanki yüzyıllar geçmişti. Eğer oanda bir aynaya bakıp, derisini kırışmış ve yaşlanmış, gözleri-ni donuk, bedenini eğik, saçlannı beyaz görse pek şaşırmaz-dı. O lanetli gemide sanki seksen yıl geçmişti.Seksen yıl... seksen saniye. Güvertede yüzükoyun yatmış olan Mathew, Auda ibnJad'ın emir veren gür sesini duydu. Tahta zemine çarpan çiz-me seslerini ve birkaç bastırılmış homurdanma duydu; gûmlarayağa kalkıyorlardı. Kiber solgun ve yeşil yüzünün üstünde belirdi, gûm lideridenizin sesinden dolayı duyamadığı birşeyler bağırdı. Birdengenç büyücü yolculuğun devam etmesini, hiç bitmemesini di-ledi. Eski fikrini hatırladı. Ancak bu kez hoş karşılamadı ve hiçaklına gelmemiş olmasını diledi. Budalacaydı. Kesinlikle nafi-le bir çaba için hayatını tehlikeye atmaktı. Hareketlerinin onunereye götüreceği hakkında bir fikri yoktu çünkü nerede ol-duğu veya başına neler geleceği hakkında da bir fikri yoktu.Olayları daha da kötüleştirebilirdi. Hayır, Khardan ve Zohra gibi olmayacaktı. Her zaman yap-tığını yapacaktı. Oluruna bırakacaktı. Akıntıda kendi kırılgan279

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANteknesiyle yüzüp hayatta kalmaya çalışacaktı. Şüphesiz eğerdüşerse boğulacağı karanlık sulara dalmamak adına risk alma-yacaktı. Kiber kabaca ayağa kaldırdı onu. Geminin hareketleri es-kisi kadar şiddetli olmasa da dengesizdi ve Mathew, bagajla-nn üstüne yığıldı. Kendini toparladı ve geniş hasır bir sepetetutunarak doğruldu. Kiber şimdilik ayakta durabildiğini görün-ce Zohra'ya döndü. Gûmun kendisine yaklaştığını gören Zohra, parlayan göz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 137: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lerle onu geri püskürttü, kendi kendine ayağa kalktı ve fildişiküpler onu engelleyene kadar geri gitti.Kiber uzanarak kolunu yakaladı.Zohra gûmun yüzüne vurdu.Auda ibn Jad yine bağırdı, ses sabırsız geliyordu. Solgun yüzünde kadının kırmızı parmak izleri açıkça belliolan Kiber, katı ve gergin, Zohra'yı yine yakaladı, ama bu se-fer kadının bileğini büktü ve kolunu arkasına kıvırdı. "Neden Bîossom gibi bir kadın olamıyorsun?" diye mırıl-dandı Kiber aynı anda Mathew'u da yakalayarak ve ikisini deileri sürükleyerek. "Vahşi bir kedi olmak yerine!" Zohra'nın gözleri Mathew'unkilerle buluştu. Senin gibi birkadın! Mathew horgörü karşısında kızardı. Buna rağmen ka-rarlılığı sarsılmamıştı. Khardan'a baktı. Adamın bedeninde birkarıncayı ezecek kadar bile güç kalmamıştı, yine de uyuşuk-luğundan kurtulup, bağlarını çözen gûmlara karşı çabalıyordu.Ne için? Gururdan başka bir şey değil. Onları yenmeyi basar-sa bile, nereye gidebilirdi ki? Gemiden mi atlayacaktı? Kendi-ni kavgayı yoğun, aç bir ilgiyle izleyen ghuHann kollarına mıatacaktı?Senin planın da böyle; boğucu ihtimallere karşı zayıf bir280

GECENİN PALADİNİçaba. Ve bu yüzden unutuldu, dedi Mathew kendisine, gözle-rini Zohra ve Khardan'dan çevirerek. Parmakları, içinde sihir-li objelerin olduğu keseye gitti, ve sanki yanmışçasına eliniçekti. Bir an önce onlardan kurtulması gerekiyordu. Onun içinbir tehlike oluşturuyorlardı. Onları aldığı için kendine lanetokudu. El yordamıyla keseyi aldı ve hemen buruşturarak elbisesi-nin katları arasına sakladı. Kimse fark etmeden keseyi denizeatabilmeyi umut ederek, düşük göz kapaklarının altından sin-si bir bakış attı. Ne yazık ki Auda ibn Jad yılan bakışlı gözle-rini, Mathew, Zohra ve onları takip eden Kiber'e dikmişti. "Sorun mu var Komutan?" Kiber'in kızarmış yanağını farkederek neşeyle sordu. Kiber birşeyler söyledi, Mathew anlamadı. Delici bakışlarınaltında donakalmıştı. Panikle, keseyi tutan elini içine sokarakiki büklüm oldu. Bulantısı geçmesine rağmen hâlâ midesi bu-lanıyormuş gibi göründüğünü umuyordu. Oysa geminin hare-ketlerinin yavaşlamasından veya korku unutturduğundan, bu-lantısı geçmeye başlamıştı. İbn Jad'm bakışları üzerinden geçip Zohra'ya odaklandı.Adamın kara gözlerinde ne şehvet ne de istek vardı. Ona biradamın almayı düşündüğü köpeğe değer biçerken baktığı gi-bi bakıyordu. Konuşmaları büyücünün düşüncelerinin somut-laşmış haliydi. Genç büyücü suçlu bir edayla, Kara Paladin'indüşüncelerini okuma gücüne sahip olduğunu düşünmeye baş-ladı. "Köpek güçlü enikler doğuracak," dedi ibn Jad memnuni-yetle. "Tanrımız için güzel yeni taraftarlar.""Köpek mi?" Zohra'nm gözleri alev almıştı.Güçsüzleşen Kiber'den kurtularak, ibn Jad'in üzerine atıldı.281

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANteknesiyle yüzüp hayatta kalmaya çalışacaktı. Şüphesiz eğedüşerse boğulacağı karanlık sulara dalmamak adına risk alma

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 138: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yacaktı. Kiber kabaca ayağa kaldırdı onu. Geminin hareketleri es-kisi kadar şiddetli olmasa da dengesizdi ve Mathew, bagajla-rın üstüne yığıldı. Kendini toparladı ve geniş hasır bir sepetetutunarak doğruldu. Kiber şimdilik ayakta durabildiğini görün-ce Zohra'ya döndü. Gûmun kendisine yaklaştığını gören Zohra, parlayan göz-lerle onu geri püskürttü, kendi kendine ayağa kalktı ve fildişiküpler onu engelleyene kadar geri gitti.Kiber uzanarak kolunu yakaladı.Zohra gûmun yüzüne vurdu.Auda ibn Jad yine bağırdı, ses sabırsız geliyordu. Solgun yüzünde kadının kırmızı parmak izleri açıkça belliolan Kiber, katı ve gergin, Zohra'yı yine yakaladı, ama bu se-fer kadının bileğini büktü ve kolunu arkasına kıvırdı. "Neden Blossom gibi bir kadın olamıyorsun?" diye mınl-dandı Kiber aynı anda Mathew'u da yakalayarak ve ikisini deileri sürükleyerek. "Vahşi bir kedi olmak yerine!" Zohra'nın gözleri Mathev/unkilerle buluştu. Senin gibi birkadın! Mathew horgörü karşısında kızardı. Buna rağmen ka-rarlılığı sarsılmamıştı. Khardan'a baktı. Adamın bedeninde birkarıncayı ezecek kadar bile güç kalmamıştı, yine de uyuşuk-luğundan kurtulup, bağlarını çözen gûralara karşı çabalıyordu.Ne için? Gururdan başka bir şey değil. Onları yenmeyi basar-sa bile, nereye gidebilirdi ki? Gemiden mi atlayacaktı? Kendi-ni kavgayı yoğun, aç bir ilgiyle izleyen ghuHann kollanna mıatacaktı?Senin planın da böyle; boğucu ihtimallere karşı zayıf bir280

GECENİN PALADINİçaba. Ve bu yüzden unutuldu, dedi Mathew kendisine, gözle-rini Zohra ve Khardan'dan çevirerek. Parmakları, içinde sihir-ji objelerin olduğu keseye gitti, ve sanki yanmışçasına eliniçekti. Bir an önce onlardan kurtulması gerekiyordu. Onun içinbir tehlike oluşturuyorlardı. Onları aldığı için kendine lanetokudu. El yordamıyla keseyi aldı ve hemen buruşturarak elbisesi-nin katları arasına sakladı. Kimse fark etmeden keseyi denizeatabilmeyi umut ederek, düşük göz kapaklarının altından sin-si bir bakış attı. Ne yazık ki Auda ibn Jad yılan bakışlı gözle-rini, Mathew, Zohra ve onları takip eden Kiber'e dikmişti. "Sorun mu var Komutan?" Kiber'in kızarmış yanağını farkederek neşeyle sordu. Kiber birşeyler söyledi, Mathew anlamadı. Delici bakışlarınaltında donakalmıştı. Panikle, keseyi tutan elini içine sokarakiki büklüm oldu. Bulantısı geçmesine rağmen hâlâ midesi bu-lanıyormuş gibi göründüğünü umuyordu. Oysa geminin hare-ketlerinin yavaşlamasından veya korku unutturduğundan, bu-lantısı geçmeye başlamıştı. İbn Jad'ın bakışları üzerinden geçip Zohra'ya odaklandı.Adamın kara gözlerinde ne şehvet ne de istek vardı. Ona biradamın almayı düşündüğü köpeğe değer biçerken baktığı gi-bi bakıyordu. Konuşmaları büyücünün düşüncelerinin somut-laşmış haliydi. Genç büyücü suçlu bir edayla, Kara Paladin'indüşüncelerini okuma gücüne sahip olduğunu düşünmeye baş-ladı. "Köpek güçlü enikler doğuracak," dedi ibn Jad memnuni-yetle. "Tanrımız için güzel yeni taraftarlar."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 139: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Köpek mi?" Zohra'nın gözleri alev almıştı.Güçsüzleşen Kiber'den kurtularak, ibn Jad'ın üzerine atıldı.281

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANKiber arkasından tutup giderek daha da eğleniyormuş gibi gg.rünen Kara Paladin'e ulaşmadan onu durdurdu. Auda kıkırda-ma gibi bir ses çıkardı ama Mathew bu sesle buz kesmiştiAçıkça sabrı tükenen ve keyifsiz olan Kiber, Zohra'yı birkaçadamına bıraktı ve ellerini ayaklannı bağlamaları emrini verdi İbn Jad gözlerini tekrar Mathew'a dikti; Mathew bu bakış-lar altında titredi ve artık keseyi atmak için çok geç olduğunufırsat varken neden atmadığını düşündü.İbn Jad ince elini Mathew'un pürüzsüz yanağında gezdirdi. "Parmaklanmın altında titreyen, kırılgan, narin Blossom'lakarşılaştırırsak bir çakal." Mathew sinerek ve dişlerini sıkarak kendini adamın iğrençdokunuşuna teslim olmaya zorladı. Hafifçe yana dönerek elin-deki keseyi saklı tutmaya çalıştı. Belli belirsiz etraflarındaki ha-reketliliğin, zincirlerin gürültüsünün ve su sesinin farkına varı-yordu. Zalim kölelik; Zohra'nın ve tabii ki ibn Jad kandırıldığınınfarkına varıp, onun Zhakrin için yeni müritler doğuramayaca-ğını öğrenene kadar, Mathew'un da kaderi olacaktı. Umutsuz-luk içinde, her şeyin başa döndüğünü fark etti; korkunç bek-leyiş, berbat tahminler, korku, küçük düşme ve sonra da ce-za. Ve bu sefer onu kurtaracak hiç kimse olmayacaktı. "Bu kadınlar... benim karılarım!" diyen bir ses geldi. "On-lara dokunmadan önce öleceksiniz." Mathew, Khardan'a baktı sonra kafasını çevirdi, gözlerineyaşlar batıyordu. Kalif, ibn Jad'ın tam önünde duruyordu. Bağlar derin yara-lar açmıştı, şişmiş dudaklarındaki bir patlaktan taze kanlar akı-yordu. Yüzünün hastalıklı sarılığı, dağınık sakalının mavimsisiyahıyla vurgulanıyordu. Gözleri çökmüş, halkalarla çevril-282

GECENİN PALADİNİmisti. Yürüyüşü dengesizdi, onu iki gûm ayakta tutuyordu,jbn Tad'm bir hareketiyle onu bıraktılar. Khardan'ın dizleri bü-küldü. Kara Paladin'in ayaklan dibine düştü. "Dizleri bükülmüş bir adam, Amir'in adamlarından kadınkılığına girerek saklanırken bulduğumuz bir adam için olduk-ça cesur bir konuşma," dedi Auda ibn Jad soğukkanlılıkla."Bunun hakkında yanıldığımızı düşünmeye başladım Kiber.Ona ihsan etmeyi planladığım onuru hak etmiyor. Onu ghul-lara bırakacağız..." Lanet olsun Khardan! Mathew, sessizce, acıyla Kalif e lanetyağdırdı. Neden bunu yaptın? Neden nefret ettiğin iki insaniçin; seni utandıran bir kadınla, utancın somut temsilcisi olanbir adam için hayatını tehlikeye attın? Neden yaptın ki bunu?Gurur için mi? Sen ve aptalca gururun! Şimdi etini gözümünönünde parçalayacaklar, seni gözümün önünde öldürecekler! Khardan'ın omzuna ayağını koyan ibn Jad adamı itti ve ka-lif yüzü koyun güverteye yığıldı. Mathew, küreklerin suda çıkardığı sesleri duyuyordu. Ka-radan ufak tekneler yelken açmışlar, gemiye yaklaşıyorlardı.Gemileri demir atmış, görevleri bitmiş olan ghuAzr gözlerindeaç, ürkütücü bir ışıkla Khardan'ın çevresini sarmaya başlamış-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 140: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lardı. Kalif kalkmaya çalıştı fakat Kiber suratına bin tekme atıponu güverteye geri gönderdi. Ghuhar yakınlaşıyor, görünüşle-ri adamdan şeytana doğru değişmeye başlıyordu. Onları görenKhardan kendine gelmek için kafasını salladı ve bir kez dahakalkmak için çabalamaya başladı. Durun! Mathew sessiz bir ızdırapla bağırdı. Yumruklarınısıkmıştı. Dövüşmeyi bırakın! Durun! Auda ibn Jad teknelere bakarak emirler veriyordu. Kiberemirleri yerine getirmek için aynlmadan önce Khardan'ın ba-283

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANğırsaklarına bir tekme attı. Kalif acıyla derin bir nefes alarakyere yattı ve bir daha da kalkmadı. GhuHar, etrafını çevirdiler, dişleri keskinleşti ve tırnaklarıpençelere dönüştü. "Kadınları getirin," dedi ibn Jad ve Kiber Zohra'yı tutangûmlara doğru hareketlendi. Zohra onlara şaşkın bir korku veinanmazlıkla bakıyor, neler olduğunu anlamıyormuş gibi gö-rünüyordu. Gûmlat: onu teknelerin yaklaştığı yere doğru sü-rüklediler. Sanki tahtanın içine sürünerek kaçabilecekmiş gibibedenini güverteye bastıran Khardan'ı izlemek için zorla arka-sına döndü. Sıcak nefeslerini teninde ghuAar ulumaya başladı-lar ve Khardan'ın kolları seyirmeye, elleri kasılmaya başladı.Pençeler etine dalınca kalif çığlık attı. Mathew'un eli kesenin içindeydi; nasıl oraya girdiklerinihiç hatırlamıyordu. Parmakları volkan camının soğuk sapınıkavradı. Ne yaptığının bilincinde değildi, ve asayı kaldırdığın-da, sanki onu tutan el başkasına aitti, konuşan ses bir yaban-cının sesiydi. "Sul'ün Yaratıkları!" diyerek bağırdı asayı onlara doğru tu-tarak, "Size Astafas, Karanlıklar Prensi adına geri çekilmeniziemrediyorum!" Dünya tamamıyla karanlığa büründü. Bir kalp atışı süresin-de, gece gemidekileri içine almıştı. Göz açıp kapayıncaya ka-dar ışık geri döndü. Derisi kömür rengi, zayıf, cılız bir yaratık bağdaş kurmuşKhardan'ın üstünde duruyordu. Gözleri kızıl ateş, dili oynakalevdendi. Yayık parmaklı elini kaldırarak ghuâan işaret etti. "Efendimi duymadınız mı?" diye tısladı Şeytancık. "Sul'densizi bir daha asla tatlı insan eti tadamayacağınız veya sıcak in-san kam içemeyeceğiniz alevli derinliklere göndermesini söy-284

GECENİN PALADİNİjerneden önce gidin buradan." Ghuhat durakladı. Bazılarının pençeleri hâlâ Khardan'ınetindeydi, bazıların da dişleri ondan sadece birkaç santimuzaklıktaydı. Kötücül ifadelerle Şeytancığa baktılar. Şeytandaonlara baktı. Kırmızı gözleri alev alev yanıyordu."Hep açlar, hep susuzlar..." Ghullar teker teker Khardan'ı bıraktılar. Gözleri Şeytancı-ğın üzerinde, görünüşleri iblisten insana doğru değişirken, Ka-lif'ten yavaş yavaş uzaklaştılar.Dili zevkle sallanan Şeytancık, Mathew'a döndü ve eğildi."Başka bir dileğiniz var mıydı, Karanlık Efendi?"285

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 141: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

3

Mathew neredeyse asayı düşürüyordu. Gemideki şaşkınadönmüş insanlar arasında en şaşkını kendisiydi. Asanın titreyen parmaklarından kaymaya başladığını hisse-dince, refleks gibi bir hareketle onu yakaladı. Hareketleri bi-lince değil içgüdüye dayanıyordu. Büyü sırasında asayı düşür-mek bütün sihirbazlar için çok büyük ve tehlikeli bir hata sa-yılıyordu. Neredeyse bütün genç öğrenciler bunu yapardı veMathew, Archmagus'un sesinin kulaklarında öfkeyle çınladığı-nı duyabiliyordu. Genç büyücünün eğitimi onu kurtarmıştı.Büyü bozulursa, alt dünyadaki bütün ghuHann etrafını sarma-sından daha beter tehlikede olacağının farkına varması da onafazladan güç vermişti. Şeytancık tam eğilmeden önce Mathew yaraüğın gözlerin-de onun ölümsüz ruhuna el koyma isteğini açık seçik görmüş-tü. O zaman Mathew, sonsuza kadar bir Karanlık Efendinin,Karanlıklar Prensi Astafas'm hizmetinde olacaktı. Neden yara-tık onu kaçınmamıştı? Mathew, Astafas'ın adını söyleyerek ken-dini bedel olarak koymuştu. Neden yaratık itaat ediyordu? Sa-dece büyücüler tarikatının en güçlüleri Şeytancıklar gibi ölüm-süzlere emir verip kontrol edebiliyorlardı.Asanın bu tip güçleri olabilirdi ama Mathew bu konuda

GECENİN PALADtNlsUpheliydi. Meryem yetenekli bir büyücüydü ama o bile birkontrol asası yapabilmesi için gerekli olan rütbeye yükselmişolamazdı. Eğer bu tür bir gizli güce sahip olsaydı, cinayet gi-bi basit bit şeye başvurmaya ihtiyacı olmazdı. Hayır, garip vegizemli bir güç işbaşındaydı. Artık çok geçti. Mathew yüz ifadesini tekrar kontrol altınaalmıştı. Bu karmaşık düşünceler aklından geçerken Şeytancığaboş boş bakıyordu. Kimsenin fark etmemiş olmasını diledi. Umudu boşaydı. Şeytancığın görünüşü ve dahası güzel kı-zıl saçlı kadına Karanlık Efendi olarak hitap etmesi Auda ibnJad'm soğukkanlılığını bozmuştu. Yine de ibn Jad Mathew'unsinirli görünüşünü fark etmede geç kalmamıştı ve neyin haber-cisi olduğunu bilmese de daha sonra gözden geçirmek içinhafızasına işledi. Mathew hareket etmesi gerektiğini biliyordu ve umutsuzca,kudretli, şeytani bir büyücünün bir sonraki hareketinin ne ola-bileceğini düşünmeye çalıştı. Kalbindeki emir, kendisini, Khardan'ı ve Zohra'yı bu kor-ku dolu gemiden, Auda ibn Jad'dan, Şeytancığm yapabileceğikadar uzağa taşıtmaktı. Lakin tam bu emri kalbinden beyninetaşırken Şeytancık kafasını kaldırıp Mathew'a baktı. Kırmızıgözleri alev püskürtüyordu, suratında kötü bir gülümsemevardı, dili kuru çatlak dudaklarını yalıyordu. Mathew ürperdi ve düşünceyi aklından sildi. Yaraük açık-ça düşüncelerini okuyabiliyordu. Dileğini şüphesiz yerine ge-tirecekti fakat Mathew onlan nereye götüreceğini adı gibi bili-yordu; Şeytan Prensinin yanında Auda ibn Jad'ın aziz gibi ka-lacağı, sonsuz karanlığın olduğu bir yer. "Karanlık Efendim?" dedi aceleyle zayıf ellerini ovuştura-rak.287

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Sana daha fazla ihtiyacım yok," dedi Mathew en sonunda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 142: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Bir titreme, sesine yüklemeye çalıştığı otoriter tonu berbat et-mişti. "Seni tekrar çağırana kadar yok ol!" Emir altındaki yaratıklarla böyle mi konuşuluyordu? ]yıat_.hew hatırlamıyordu; Kara Büyü üzerine sadece üstünkörü bireğitim almıştı, ve bildiği tek şey de Ak Büyücülerin aklıyla busanatla oynamanın er ya da geç felaketle sonuçlanacağıydı.Fakat Mathew, o ne derse desin Şeytancığm umurunda olma-yacağı gibi huzursuz bir fikre kapılmıştı. "Emredersiniz Karanlık Efendim," dedi yaratık ve kalpleridurduracak bir gürültüyle kayboldu. Kimse hareket etmiyordu. Şeytancık gittiği için bütün göz-ler Mathew'a çevrilmişti. Oynamaya devam etmek zorundaydı.Hepsine soğuk ve tehditkar olduğunu umut ettiği bir bakış at-tı ve Khardan'a doğnı gitti. Asayı kaldırarak gözlerini ghuAa.ra.dikti ve bu hareketi karşısında saygıyla bir adım geriediklerinigörünce kendini rahatlamış hissetti. Mathew, Khardan'm yanında diz çöktü. Yaralandığı, işken-celi bir ölüme yaklaştığı için sarsılmış Kalif in başını kaldıracakgücü bile yoktu. Kolunu adamın omuzlarına atarak, onu oturt-tu."İyi misin?" diye sordu alçak bir sesle. Khardan'm dişleri çatırdadı, dudakları masmaviydi. "Sıyrık-lar!" dedi nefes nefese. "Soğuk ateş... gibi... yanıyor." Mathew, ghuhztm kollarında ve bedeninde pençelerini ge-çirdikleri yerleri inceledi. Derisindeki uzun yırtıklar şişmişti vemavimsi beyaz bir renkleri vardı. Yaralar derin olmasına rağ-men hiç kan yoktu. Mathew'a yaslanan Khardan titremeyebaşladı. O kadar çok acı çekiyordu ki, neler olduğu hakkındapek bir fikri yokmuş gibi görünüyordu.288

GECENİN PALADİNİ " GhuA&nn zehri kanına işlemiş. Yürüyemeyecek kadar has-ta. Biriniz onu kıyıya çıkarın." Emri vermek için yukarı baktı-ğında Mathew'un gözleri ibn Jad'ınkilerle buluştu. Siyah sü-rüngen gibi duygusuz gözlerde, ona Kara Paladin'in ne düşün-düğüne dair ipucu verecek hiç bir şey göremedi. Auda'mn onameydan okuması durumunda Mathew'un ne yapacağı hakkın-da hiç bir fikri yoktu. Kesinlikle Şeytancığı tekrar çağıramazdı,buna engel olabilirse tabi! İkisi uzun uzun birbirlerine baktılar; gemi, ghuHar, tekne-ler, güverteyi selamlayan sesler, hepsi birbirlerinin kalbininderinliklerini görmeye çalışan adamların aklından çıktı. Mathew, hiç bir şey bulamadı. Eğer Auda ibn Jad birşeylerbulabildiyse, bunlar da kalbinde kilitli kaldı. "Kiber," dedi ibn Jad, "Üç tane adamını al, Kalif i izbarço-ya oturtun ve onu tekneye indirin. Nazikçe Kiber, nazikçe." Kiber, büyük ağlarla güverteye, getirilen ve diğer tarafa sal-lanıp bekleyen teknelere yerleştirilmesi gereken yükleri bağla-ma işlerini bırakan üç tane adamı çağırdı. Hızla gelen gûmlarKhardan'ı dizlerinden ve kollanndan tutarak kaldırdılar ve sa-karca onu geminin tırabzanları üzerinden geçirdiler. Ayağa kalkan Mathew güvertedeki bir tümseğe takılıp iti-barını kaybetmemeyi umut ederek onları takip etti. Titreyenbacaklarını saklayan kaftanına minnettardı. Hâlâ asayı sıkı sıkıkavrıyordu ve onu görünürde tutmanın iyi olacağını düşünü-yordu. Asayı o kadar sıkı kavramıştı ki bir daha asla bırakabi-leceğini düşünmüyordu. "Yaklaş bana Blossom," dedi Auda ibn Jad. "Geri kalanı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 143: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

nız," gûmlzn işaret etti "işinize devam edin. Neredeyse geceçökecek. O zamana kadar gemiden inmeliyiz. Onu alın," Zoh-ra'yı gösterdi "ve kocasıyla aynı tekneye koyun."289

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Mathew endişeyle Zohra'ya baktı; ne söyleyeceğini kestir-menin bir yolu yoktu, belki asanın Mathew'un bile olmadı^,ve ona inandığı tanrının Astafas değil Promenthas olduğunuağzından kaçırabilirdi. Oysa Zohra hiç bir şey söylemedi, sa-dece gözleri apaçık, şaşkınlıkla ona bakıyordu. Zohra'ya gü-lümsemeyi başardı; bunun endişelerini gidermesini umut edi-yordu ama görünüşe bakılırsa yaşananlar karşısında o kadarşaşırmıştı ki karşılık veremiyordu. Zohra onu götürmelerineizin verdi, uyur gezer gibiydi. Mathew içini çekerek, ibn Jad'ınönünde dikildi, ikisi güvertede yalnızdılar. "Evet, Blossom, görünüşe bakılırsa yüzün ve kıvrak vücu-dun ve büyücü elbiselerinle seni ilk gördüğümde beni kandır-dın. Köle kervanıma aldığım bir kadın değil de bir adammış.Doğal olarak, seni öldüreceğimi düşündün ve beni kandırma-ya devam ettin. Haklı olabilirdin, ama yine de, seni diğerlerigibi öldürtmeyebilirdim. Köle pazarında sevimli bir oğlanı, gü-zel bir kızdan daha çok arzulayanlar ve en az güzel bir kıza

ödeyecekleri kadar iyi para ödeyebilecekler var. Bana doğru-yu söyleseydin kendini utançtan ve beni de bu kadar zahmet-ten kurtarabilirdin. Yine de kuma dökülen su içilmez ve geridönüş yok. Sanırım artık bana balıkları geri vermelisin, Blos-som."

Bunların hepsi, sonuncusu bile sakin tonlarla söylenmişti.Yine de Mathew demir uçlu tehdidin battığını hissetmişti. Dü-şüncelerini toparlayabilmek ve asayı tuttuğu umutsuz güçlecesaretine de tutunabilmek için bir an durdu ve başını salladı. "Hayır," diye ^cevap verdi usulca. "Bunu yapmayacağım.Gördüğün gibi büyü hakkında birşeyler biliyorum. Beni Taşı-yıcı diye adlandırmıştın ve bu şekilde hitap edilen birini taşı-dığı şeyden bu dünyadaki hiçbir güç ayıramaz."290

GECENİN PALADİNİ "Seni öldürüp, onu cesedinden alabilirim," dedi Kara Pala-jin. Bunu o kadar büyük bir kayıtsızlıkla söylemişti ki Mathewtitredi. "Evet," diye cevapladı Mathew, "Beni öldürebilirsin. Enazından şimdi ne kadar çok bildiğimi biliyorsun ve daha daönemlisi Tanrımın" kelime zorlukla çıkmıştı dudaklarından"ne kadar çok bildiğini bildiğin için öldürmeyeceksin." "Astafas, kötülükte kardeş Tanrımız," diyerek başını salladıAuda ibn Jad yavaşça, düşünceli düşünceli. "Evet, KaranlıklarPrensi'ni merak ettiğimi kabul etmeliyim. Aslında, Kardeşimiz-le temasa girme fırsatı da beni mutlu ediyor. Balıkları almakiçin bunu feda etmeyeceğim, en azından şimdilik. Fakat zama-nı gelecek Blossom; sana böyle hitap etmemden rahatsız ol-muyorsun değil mi? Buna alıştığını görüyorum; yararlılığın so-na erdiğinde seni oldukça tatsız bir şekilde mahvetmekten çe-kinmeyeceğim." "Anlıyorum," dedi Mathew, bitkin bir şekilde. "Benimle is-tediğini yapabilirsin; Astafas izin verdiği sürece; ama ben,"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 144: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

genç büyücü derin bir nefes aldı "Arkadaşlarımı bırakman ko-nusunda ısrar diyorum." Auda ibn Jad gülümsedi; tam bir yılanın gülümseyebilece-ği gibi. Narin elini uzatarak Mathew'un ıslak kızıl saçlarındanbir tutam aldı ve onu yavaşça, elinden bırakmayarak parmak-larına doladı. Kara Paladin Mathew'a yaklaştı, bedeni büyücü-nünkine dokunuyordu, yüzü ve gözleri Mathew'un görüşünükaplıyordu. "Arkadaşlarının gitmesine izin vereceğim, Blossom," dediibn Jad hafifçe. "Nereye gitmelerini istediğini söyle. Onları bugemide mi bırakmalıyım? Onları Kürdin Denizi'ne mi atayım?Belki de bekleyip onları Galoş Adası'nda özgür bırakmamı ter-291

MARGARET WEIS <& TRACY HICKMANcih edersin? Şatomuzun gardiyanları bazen işlerini monotonbuluyorlar. Biraz hareket etmek için ellerine geçecek bu şanshoşlarına gidecektir..." İbn Jad saç tutamını parmağına iyice sardı ve Mathew'unkafasını o kadar yakına çekti ki büyücü, adamın nefesini ya-nağında hissedebiliyordu. Gözlerini irade dışı kapadı Mathew.Boğulduğunu hissediyordu, sanki Kara Paladin bütün havayıiçine çekiyor ve Mathew'u bir vakumun içinde mahsur bırakı-yordu. "Başka meşguliyetlerim vardı, ghuAarı esaret altında tut-makla meşguldüm. Beni şaşırttın Blossom. Beni hazırlıksız ya-kaladın. Daha önce çok az kişi bunu yapabildi bu yüzden deKalif in hayatını bağışlayarak seni ödüllendirdim." İbn Jad Mat-hew'un saçını sıkıca çekti, genç adamın gözleri yaşlarla dol-muştu ve kafasını biraz daha yakınlaştırdı. "Ama bu bir dahaolmayacak!" Kara Paladin kelimeleri fısıldamıştı. "Sen iyisintatlım ama daha çok... çok gençsin." Mathew'un saçını birden ve kuvvetlice çekti ve genç adamyüzüstü güverteye yapıştı. Asa elinden fırladı ve kumla kaplıtahtaların üzerinde kayarken acıyla izledi Mathew. Umutsuzcaona uzanmaya çalıştı ama siyah çizmeler asanın üzerindeydi. Elleri ve ayakları üzerine çökmüş olan Mathew, hayal kı-rıklığı ve utançla sindi. Auda ibn Jad'ın gülümsemesinin üze-rinde solgun ve soğuk bir güneş gibi parladığını hissediyordu.Sonra çizmenin yerde sürtünmesini duydu; asa ileri yuvarlan-dı ve eline çarptı. "Astafas'a saygılanmı iletiyorum," dedi. "Hizmetkarını iç-tenlikle Galoş Adası'na kabul ediyorum."292

A

Galoş Adası, duman kenarlı fırtına kaplı kafası Kürdin De-nizi'nin bulanık sularından yükselen büyük bir volkanın doru-ğuydu. Tekerlekli sandalyesinde günlerce hareketsiz oturan veakrabalarının korkuyla bakıp "Hâlâ hayatta mı sence?" dedik-leri, hırçın ve ihtiyar bir aile büyüğü gibi, volkan yıllardır hiç-bir şey yapmamıştı. Lakin aynı yaşlı adam gibi volkan hâlâ ha-yattaydı ve ara sıra hafif bir sarsıntı veya biraz zararlı gaz püs-kürterek bunu kanıtlıyordu. Ölü Zhakrin'in birkaç inananı dünyaya ve Göklere karşıbüyük ihtimalle son başkaldırılarını yapmak için burayı seç-mişlerdi. Neredeyse yirmi yıl önce Tanrılannm zayıfladığı öğ-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 145: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

renildiğinde, Kara Paladinlerin Lordu haber göndermişti vetasfiyelerden, cihatlardan ve eziyetlerden geriye kalan birkaçkişi, dinlerinin karanlık korkularının somut hali olarak kabuledilen bu yere gelmeye başlamışlardı. Kürdin Denizi üzerinden, geriye kalan birkaç ölümsüzlerieliyle taşman Kara Paladinler,- ölümsüzler kaybolduğunda ora-da tek başlarına kalmışlardı. Paladinlerin hayatları zordu. Tan-rıları artık onlara yardım edemiyordu. İnançları ve onları tü-kenmeyecek bir bağlılıkla birbirlerine bağlayan gizli tarikatla-rının kanunları dışında onları ayakta tutacak birşeyleri yoktu. MARGARET WEIS & TRACY HICKMANTek ve sapmaz amaçlan Tanrılarının geri dönüşünü sağlamakti. Katı tarikatın üyelerinden başka hiç kimse bu dayanıklılıkdenemesini başaramazdı. Hayatta kalmışlardı ancak sadecebununla yetinmemişler, Siyah Ülküleri için yeni üyeler kaza-narak, gelişip zenginleşmişlerdi. Kara Paladinlerin büyücü ka-dınları, ghuAzn yakalayıp, onlara ücret olarak insan eti vaatederek, Sul'ün yaratıklarını Adayla anakara arasında bir denizaracı işletmeye ikna etmişlerdi. Dünyayla olan ilişkileri tekrarkumlmuştu ve Kara Paladinler bir kez daha, her zaman ki gi-bi gizlilikle, gerekeni geri getirme yolunda ilerlemişlerdi. Paladinler köle tüccarlığı yapıyorlardı ve Zhakrin Şatosu'nuyaşayabilecekleri bir sığmak ve geri döndüğünde Tanrılarınınkullanması için bir tapınak olarak inşa etmeye başladılar.Zhakrin Şatosu parıltılı siyah volkan camı, granit, sihir, kan vekemiklerden inşa ediliyordu. Sayısız şanssız köle ya yüksek si-perlerden düşerek koca taş bloklar arasında ezilmişti ya daZhakrin'e kurban edilerek ölmüşlerdi. Kara Paladinler kurban-lann kanlarını blokların üzerine serpiştiriyorlardı; kemikleriharca karıştırılıyordu. Şato tamamlandığında geri kalan köle-ler de öldürülüp iskeletleri Şatonun dekoruna eklenmişti. İn-san kafatasları kapıların üstünde sıntıyor, kopmuş eller kori-dorları işaret ediyordu. Bacak ve ayak kemikleri de dönermerdivenlerin duvarlarına monte edilmişti. İbn Jad'm teknesinin kıç tarafında giden Mathew, gemidey-ken zihni adayı fark edemeyecek kadar meşgul olduğundanşimdi onu dehşet içinde izliyordu. Bomboş, rüzgara karşı ko-mnaksız, sivri bir koni şeklindeki kaya parçası sudan yükse-lip, dağın tepesini örten ebedi bulutlar arasında kayboluyordu.Kaya parçasının ölü, engebeli yüzeyinde hiçbir şey yetişmiyor-294

GECENİN PALADİNİdu. Çarpık taşların dudaklarında ıslık çalan, kendini derin de-relerde tutsak bulduğunda kasvetli kasvetli uluyan, boş kan-yon duvarlarını döven rüzgar adada yaşayan tek canlıydı san-ki. Zhakrin Şatosu, dağın bir yanında duruyordu. Sivri kulele-ri ve ayrık dişli siperleri onun dağın evladı; volkanın ateş, du-man ve kül halinde püskürttüğü bir şey gibi görünmesini sağ-lıyordu. Kulelerin birinin tepesinde yanan büyük bir sinyalateşi bu hayali pekiştiriyor, kırmızımsı turuncu ışık camlardanaşağıdaki siyah kuma akan erimiş lavlar gibi dökülüyordu. Kara Paladinler kumsalda toplanmışlardı. Yaşları on yediy-le yetmiş arasında değişen elli tane adam kumsalda sıraya di-zilmişlerdi. Batan güneşin ışıklarıyla kırmızıya çalan siyah me-talden zırhlar giymişlerdi. Omuzları, sol göğüslerinde yılan ar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 146: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ması bulunan siyah kumaştan cüppelerle örtülmüştü.Paladinlerin miğferleri yoktu. Mathew tekne yaklaştıkça yüzle-rinin dağın taşlarından oyulmuş gibi durduğunu gördü; o den-li soğuk ve sabittiler. Fakat tekneler kürekçiler tarafından; Mat-hew duyduklarından çıkardığına göre şövalye eğitimi görenon beşle on yedi yaşları arasında genç adamlar -kıyıya çeki-lirken, Kara Paladinlerin yüzlerinin kısa ve hafif bir değişimgeçirdiğini fark etti. Kendilerinden birini selamlarken yüz ifa-delerinin yumuşamış ve gözlerinde de hakiki duygu ışıklarıpanldamıştı. Ve bunun Auda ibn Jad'ın genellikle uygusuzolan yüzüne de yansıdığını gördü. Adamdaki değişimle irkilen Mathew, çoğunlukla soğuk vesuskun olan Kara Paladin'in, silahtarlar daha tekneleri kıyıyaçıkarma fırsatı bulamadan suya atlamasını hayretler içinde iz-ledi. Çarpan dalgaların arasında zorlukla ilerleyen Auda, başı,birbirine dolanmış kırmızı taşlı gözleri alacakaranlıkta parlar-295

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANken kafalan alnında birleşen iki yılan figüründen oluşan birtaçla çevrelenmiş yaşlıca bir adamın kollarına koştu. "İbn Jad! Zhakrin'e şükürler olsun! Sağ salim bize döndün!"diye bağırdı yaşlı adam. "Hem de başarılı bir şekilde, Lordumuz," dedi Auda ibnJad. Dizlerinin üzerine çökerek, yaşlı adamın ellerini saygıylaöptü. "Kutsamam üzerinde olsun, Zhakrin!" diye bağırdı Lord, el-lerini göklere kaldırarak. Kelimeleri diğer şövalyeler tarafındankoro halinde tekrarlandı, dağın eteklerinde yankılandı ve kıyı-ya çarpan dalgaların sesleri arasında kayboldu. Khardan acı içinde bağırınca Mathevv'un dikkati Paladinler-den ona çevrildi. Kalif, Mathevv'un bulunduğu teknenin zemi-ninde yatıyordu. Baygın halde bir o yana bir bu yana dönü-yor, korkunç bir kabusun içinde inliyordu. "Kara Büyücü kadınlar onunla ilgilenirler. Endişelenme,Blossom," dedi Auda. "Ölmeyecek. Fakat sana minnettar ol-mazsa şaşırma. Hayatını kurtararak ona bir iyilik yapmadın." Mathew hüzünle, saçma hareketin hiç birine bir hayrı ol-madığını ve şüphesiz dertlerini daha da arttırdığını düşündü.İbn Jad onu bir tehdit olarak görüyordu. Daha da kötüsü, Zoh-ra onu bir kahraman olarak görüyordu. Farklı teknelerde ol-malarına rağmen; Zohra görevinden hiç de memnun olmayanve bıkkınlıkla ona bakan Kiber'in gözetimi altına konmuştu;Mathew kadının gözlerini, ona hayranlık dolu bakışlarını his-sedebiliyordu. Mathew için yeni keşfedilen saygı sadece onunmutsuzluğunu arttırıyordu. Şimdi onları kurtarmasını bekliyor-du ve Mathew bunun imkansız olduğunu biliyordu. Bir kezdaha bir yalanı yaşıyordu ve aslında olmadığı bir şeymiş gibidavranmak zorundaydı. Ve bu sefer en ufak hatanın bile ce-296

GECENİN PALADİNİzası ölümdü. Belki de ölüm bir ödül olacaktı. Mathew artık bilmiyordu.Korkuyla guruldayan bağırsakları, soğuk elleri, buz gibi teri vegümbürdeyen kalbiyle o kadar uzun zamandan beri yaşıyorduki giderek ölümü mutlu bir dinlenme olarak görür olmuştu.Mantıksız öfke -ona güvendikleri için, onlar için endişelenme-sini, onları bu tehlikeye attığı için suçluluk duymasını sağla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 147: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dıkları için Khardan ve Zohra'ya duyduğu öfke- içinde yan-maya devam ediyordu. Gûmhs ve silahtarlar Khardan'ı karaya taşıdılar. Yanındasuda yavaşça ilerleyen Mathew, acıdan mahvolmuş bedenebaktı ve biraz merhamet biraz şefkat hissetmeye çalıştı. Amaiçi kapkaranlıktı, boş ve soğuk karanlık. Khardan'ı eğreti birsedyeye koymalarını, onu şatoya giden kayaların içine oyul-muş merdivenlerden yavaşça çıkarmalarını izledi ama hiç birşey hissetmedi. Zohra bata çıka ilerliyor Kiber onu kolundantutuyordu. Kafasını kaldırarak kocasının arkasından baktı; du-dakları endişeyle ayrılmıştı. Kara gözlerinde kendisi için değilama Khardan için korku ve acıma okunuyordu. Mathew o za-man Zohra'nın Khardan'a olan nefretinin bir çeşit ilgiyi mas-kelediğini anladı; belki aşk değildi ama en azından onun içinkaygılanıyordu. Ve Khardan'ı kendine itiraf edemeyeceği ka-dar uzun bir süreden beri seven Mathew, herhangi bir şey his-setmek için fazla korkaktı. Boşluk onu sadece daha da öfkelendirdi. Bir yerlerdeŞeytancığın kahkahalarını duyabildiğini düşündü ve Zohra'nınonaylama ve beklentilerle dolu gülüşüne kafasını çevirdi. Mat-hew, Auda ibn Jad ona seçme fırsatı vermeden gelmesini işa-ret ettiğinde neredeyse ona minnettar olacaktı. Arkasını karakumlarda ıslak, kibirli ve kirli duran Zohra'ya dönerek, pala-297

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdinin arkadaşlarıyla sıcak selamlar paylaştığı yere yürüdü "Bu nasıl dehşet bir kardeşliktir?" dedi Mathew, kendi kendine, düşüncelerini çevirebileceği bir yer bulduğu için mutlu"Bu adam insanları keçilerden farksız görüp köle olarak sattıMasum bir kızı sanki oyuncak bir bebekmiş gibi vücuduna birbıçak saplayarak öldürdü. İnsanları gbuâara attı ve korkunç iş-kencelerini hoşgörüyle izledi. Ve onu çevreleyen adamlarınyüzlerinde de aynı soğuk, serinkanlı zalimliği görüyorum! Bu-

na rağmen birbirlerine sarılırken gözlerinde yaşlar parıldıyor!" "Peki ya benim sevgili kardeşim Catalus nerede?" Auda sor-gulayan gözlerle etrafını çeviren paladinlere baktı. "Neden bu-nun için, en kutlu ânımızda bize katılmak için çağrılmadı?" "Çağrılmıştı Auda," dedi Lord yumuşak, üzgün bir sesle,"Fakat sana kötü haberler iletmek zorundayım, dostum. Cata-lus Meda şehri Tara'kan İmparatoru'nun birlikleri tarafındansaldırıya uğradığında oradaki yeni tapınağımızda rahipleri eği-tiyordu. Korkak Medalılar teslim oldular, hem de bir insana veQuar'a bağlılık yemini ettiler!" "Yani Bas Savaşı başladı," dedi İbn Jad. Kaşları çatılıyor,gözleri kararıyordu. "O bölgeden geçerken söylentilerini duy-muştum. Peki ya Catalus?" "İnsanların taraftarlarımızı birliklere teslim edeceklerini bil-diği için rahiplere Çjuar'a kurban olmadan önce kendilerini öl-dürmelerini söylemiş. Birlikler geldiğinde tapınağı kan gölühalinde, Catalus'u da bunun ortasında dikilir halde bulmuşlar.Fazla düşünenleri öldürdüğü için kılıcı kırmızıymış." "Amir'in birlikleri onu yakalayarak, korkak demişler. Çokyakında kendi zehirli sözleriyle boğulacaklannı bildiği içinalaylarını duymazdan gelmiş. Onu Amir'in ve artık Catalus'unruhuna sahip olduğunu düşünen Quar'm İmamının önüne sü-298

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 148: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENtN PALADİNİyüklemişler." Bu berbat hikayeyle sarsılan Mathew, Auda ibn Jad'ın ka-nın çekildiğini gördü. Dudaklarına kadar bembeyaz olan Ka-ra paladin usulca sordu, "Peki benim sevgili kardeşim ne yap-tı?" Lord elini Auda'nm omzuna koydu. Bütün paladinler sus-muşlardı. Yüzleri beyaz ve ciddi, dudakları sımsıkı kapalıydı.Kıyıya çarpan dalgaların, rüzgarın taşlar arasında kederli uğul-tuları ve Kara Paladinlerin Lordu'nun derin sesi duyulan tek

seslerdi. "Catalus etrafındaki diğer mahkumların katledilişlerini sey-retti. Sıra ona geldiğinde, kaftanından bir hançer çıkardı vekendi karnını yardı. Sürünerek ilerledi ve son nefesinde kızılaboyalı elleriyle İmamın eteklerini yakalayıp Quar'ın İmamıFaysal'ı Zhakrin'in kan lanetiyle lanetledi." Auda ibn Jad başını eğdi. Bütün vücudu bir hıçkırıkla sar-sıldı. Bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Yanında duran Paladin-ler şefkatle onu okşadılar. Çoğu da hiç utanmadan kendi göz-yaşlarını siliyorlardı. "Catalus Tanrımız adına öldü. Ruhu Zhakrin'le birlikte vetanrımızı dünyaya geri döndürme savaşımızda bize yardımedecek," dedi Lord. 'Yasını tutuyoruz. Onu şereflendiriyoruz.Bundan sonra da öcünü alacağız.""Çok yaşa Catalus! Çok yaşa Zhakrin!" İbn Jad kafasını kal-dırarak vahşice haykırdı, yanaklarında gözyaşları parıldıyordu."Çok yaşa Catalus! Çok yaşa Zhakrin!" diye bağırdı Paladin-ler. Sanki haykırışları karanlığı çağırmış gibi güneş deniziniçinde kayboldu ve toprakları aydınlatmak için geriye sadecekırmızı kalıntıları kaldı."Şimdi bize yanında duran bu alev saçlı kadının adını söy-299

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANle" dedi Lord, hayran bakışları Mathew'un üzerinde geziniyQdu. "Onu Yetiştiriciler için mi getirdin? Yoksa sonunda seninkalbine de mi dokunuldu ve onu karın olarak mı alacaksın?" "Hiç biri," dedi İbn Jad gülümseyerek. "Bu bir kadın değilbir erkek." Bu söz üzerine bir kahkaha koptu, adamlardan birçoğu utanç içinde kızardılar, arkadaşları onları alay ederekdürtükledi. "Eğer ona arzuyla baktıysanız utanmayın kardeşle-rim. Süt teni, yeşil gözleri, ve narin hatları ben dahil bir çokkişiyi aldattı. Hikayesini detaylarıyla akşam yemeğinde anlata-cağım. Şimdilik o bir Taşıyıcı ve kardeş Tanrımız Astafas'ınhizmetindeki bir büyücü." Kara Paladinler arasında bastırılmış saygı belirten bir mırıl-danma dalgalandı. "Bir büyücü!" Lord Mathew'a ilgiyle baktı. "Büyü sanatındayetenekli olan erkekleri duymuştum ama daha önce hiç biriy-le karşılaşmamıştım. Emin misin ibn Jad? Kanıtın var mı?" "Evet var," dedi Auda sesinde bir parça kinayeyle. "Sul'ünŞeytancıklarından birini çağırdı ve şatoya taşındığını gördüğü-nüz adamın ghuAara. yem olmasını engelledi." "Gerçekten de yetenekli bir büyücü! Karım sizinle tanıştığı-na memnun olacak," dedi Lord, Mathew'a. "O insanlarımızınKara Büyücü Kadını. Onun büyüsü olmasa ayakta kalamaz-dık." İbn Jad'ın gözleri hâlâ kaybettiği yoldaşı için akıttığı yaşlar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 149: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

la ıslaktı. Yine de tehditleri Mathew'un ruhunu keskin bir bı-çak gibi yarmıştı. Genç sihirbaz mantıklı bir karşılık veremi-yordu, sanki dili şişmişti, boğazı da kurumuştu ve yanıyordu.Neyse ki şato kulesinde bir çan çalmaya başlamıştı. Paladinlerdağılmaya başladılar. Kumsalda yürürken çizmeleri kumlarıçatırdatarak eziyordu. Bir çoğu Lordlarının dikkatini kendi300

GECENİN PALADİNİüzerlerine çekti. Ibn Jad maceralarını duymak isteyen arkadaş-ın tarafından götürülmüştü. Mathew bu kasvetli kıyıda unu-tulacağını, yalnız kalacağını düşünüyordu ki, Lord omzununuStiinden etrafına bakındı. Teknelerden, fildişi küpleri ve diğer bagajları indiren gençadamlara seslendi. "Birkaçınız büyücüyü karımın dairelerinegötürün. Ona uygun kıyafetler bulmasını ve akşamki töreniçin hazırlamasını söyleyin." İki silahtar Lord'un emriyle derhal harekete geçip Mat-heWla ilgilenmeye başladılar. Tek kelime etmeden ve kadınkıyafetlerine birkaç sakin meraklı bakıştan başka onunla hiç il-gilenmeden onu hızla ıslak kaskatı kumların üzerinde, siyahparlak yüzeyi olan güneşin kanıyla hafifçe boyanan ZhakrinŞatosuna götürdüler.301

5

Dağın içine oyulmuş siyah merdivenleri çıkarken Zohra ki-birli asaletini ve serinkanlılığını korudu. Ne de olsa gurur elin-de kalan tek şeydi. Ona devamlı kendisini bir lokmada yuta-cak bir ghuknuş gibi bakan Kiber'in rehberliğinde ilerleyenZohra yüzünü, korku ve şaşkınlığını başarıyla saklayan katı birmaskeye dönüştünnüştü. Bekleneceği gibi bunu yapması zordeğildi. Kımız içmiş veya şehir insanlarını çıldırtan bitkininyapraklarından yemiş gibi uyuşmuştu. Merdivenlerden, ayaklarının altındaki taşları hissetmeyerekçıkıyordu. Merdivenlerin en üstünde Ölüm Yürüyüşü denenbir köprü, derin bir nehrin üstünden şatoya ulaşımı sağlıyor-du. Tahta ve ipten yapılmış köprü, geçidin sarp uçları arasın-da sallanıyordu. Dar köprü, ne zaman biri bassa tehlikeli birşekilde sallanıyordu; üzerinden aynı anda sadece birkaç kişigeçebiliyordu ve şatonun siperlerine de bir ok atışı kadar ya-kındı. Onu kullanmaya kalkışan düşman ordusu kötü bir son-la karşılaşacaktı; şatonun okçulan için oldukça kolay hedefleroluşturuyorlardı. Okçular ayrıca ipleri tutuşturacak yanan ok-lar atıp bütün yapıyı aşağıdaki kanyona gönderebilirlerdi. Ölüm Yürüyüşü'nün girişini direklere yerleştirilmiş insankafaları koruyordu. Bunlar Kara Paladinlerin yakalayıp, en kö- GECENİN FALADtNltü işkenceleri yaptıkları mahkumların kafalarıydı. Gizemli sa-natlardan biri marifetiyle kellelerin üzerinde hâlâ et ve derivardı ve ölü yüzlerdeki ızdırap dolu ifade onları görenlerde,Zhakrin Şatosuna girecek olan düşmanlan nelerin beklediğinianlıyorlardı. Zohra dehşet verici muhafızlara kayıtsız gözlerle baktı.Tehlikeli bir şekilde sallanan köprünün üzerinden, Kiber'ehayranlıkla kafasını sallatan bir soğukkanlılıkla geçti. Şatonun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 150: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kemerli kapısından hiç tereddüt etmeden girdi ve tavandanhızla indirilip, altında duran kişiyi kazıklara geçirecek olan kır-mızı uçlu demir çubukların altından geçip gitti. Granit duvar-lardan ona gülümseyen kafatasları veya yanan meşaleleri tu-tan kemikli eller ne benzini attırdı ne de gözlerini irileştirdi.Geniş, meşalelerle aydınlatılmış salonda askerlerin, üzerindeKhardan'ın inleyip titrediği sedyeyi merdivenlerden çıkarmala-rını izledi. Gemiden ayrıldıklarından beri hiç konuşmamıştı veŞatoya girdiklerinde de sadece üç soru sordu. "Onu nereye götürüyorlar? İyileşecek mi?" ve "Ona ne ola-cak?" Kiber kadına merakla baktı. Kesinlikle sevgili kocasının ka-derini öğrenmek isteyen bir kadın gibi görünmüyordu. Kiberbu koridorlarda bunun gibi bir çoklarını görmüştü; erkekleri-ne sıkıca sarılanları, çığlıklar ve gözyaşları içinde götürülenle-ri... Tabi ki onlar kocalarını bekleyen kaderi biliyorlar, en azın-dan tahmin ediyorlardı. Belki bu kadın bilmiyordu... belki debiliyor ama umursamıyordu. Kiber aslında bunun pek de farketmeyeceğini tahmin ediyordu; ne hissederse hissetsin aslagüçsüzlüğüne yenilmezdi. Daha önce hiç onun gibi bir kadıntanımamıştı ve Auda ibn Jad'ı kıskanmaya başladı."Onu Kara Büyücü kadına götürüyorlar. Ghul yaralarını iyi-303

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANleştirmekte yetenekli. Eğer o isterse, iyileşir. Bundan ötes"efendime kalmış," dedi Kiber. "Ve kesin kararın verileceği yerde Tapmak Konseyi," son kelimeyi söylerken duraklamıştı ka-dının dilindeki tek karşılığı da "özel toplantıydı", fakat budatam olarak doğru anlamı vermiyordu. Zohra'nın Yüzündeki ifade değişmedi ve Kiber anladığın-dan şüphe etti. Şimdi kendi kaderini ve o kızıl saçlı kadının...adamın... veya her neyse onun kaderini soracaktı. Ama sormadı; tek kelime bile etmedi. Gururlu yüzündekiifadeden, Kiber çok geçmeden kadının ne demek istediğinianladığını gördü; açıktı ki kendinden çok aşağı gördüğü biriy-le konuşmayı reddediyordu. En azından bu Zohra denen kadına neler olacağının ayrın-tılanyla ilgilenecek biri olarak Kiber'i sinirlendirdi. Hayalinikurmak onu heyecanlandırdı ve gururunun umutsuzluğunkeskin bıçağıyla yaralanışını görmeyi umut ederek yine de onaanlatmayı düşündü. Ama ona söz düşmüyordu. Gönüllü veyagönülsüz Zhakrin Şatosu'na getirilen kadınlar Kara Büyücü ka-dının yetkisi altındaydı ve eğer Kiber onun işlerine burnunusokarsa bunu onun aleyhine kullanırdı. Şato'daki herkes gibiKiber de Kara Büyücü kadını kızdırmaktan kaçmıyordu. Zohra'ya başka bir şey söylemeden onu Kadınlar Kulesi di-ye anılan yere giden dolambaçlı merdivenlerden çıkardı. Ka-pıda muhafız yoktu; kara büyücü kadının korkusu yeteri ka-dar muhafızlık yapıyordu; Kadınlar Kulesine belirlenen saatlerdışında giren herhangi bir adam doğduğu güne lanet ederdi.Bu etki o kadar kuvvetliydi ki, görev icabı orada bulunuyor ol-masına rağmen Kiber huzursuzdu. Kapıyı açtı ve dikkatli biradım attı.Siyah elbiselere bürünmüş sessiz figürler onun girmesiyle304

GECENİN PALADİNİtutukluya korkmuş veya meraklı bakışlar atıp, karanlık ve kas-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 151: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

vetli holün gölgelerinde süzülerek uzaklaştılar. Havada ağır birparfüm kokusu vardı. Sessizliği bozan tek sesler ara sıra ağla-yan bebeklerin ağlamalan veya doğum yapan kadınların uzak-lardan gelen çığlıklarıydı. Kiber Zohra'yı ana girişin hemen karşısında bulunan ufakbir odaya götürdü. Kapıyı açarak onu kabaca içeri itti."Burada bekle," dedi. "Birileri gelir." Aceleyle kapıyı kapattı. Parlayan siyah duvardaki bir çiviyedolanmış siyah kurdeleden sarkan gümüş anahtarla kapıyı ki-litledi. Anahtan yerine koyup gidecekti ki gözleri sağ taraftaduran kemerli kapıya takıldı. Kemeri ağır kırmızı kadifeden birperde kapatıyordu; arkasını göremiyordu. Ama havadaki par-füm kokusu oradan yayılıyordu. Koku ve perdelerin arkasın-da neler olduğunu bilmesi kalbinin hızla çarpmasına, kasıkla-rının ağrımasına sebep oldu. Her gece, gece yarısında Kara Pa-ladinler merdivenleri çıkıp Kadınlar Kulesine girerlerdi. Onlarve sadece onlar kırmızı kadifeden perdenin arkasına geçmehakkına sahiptiler. Solundaki koridorda açılan bir kapının sesi Kiber'i ürküttü.Perdeden gözlerini ayırarak Kuleden çıkılan kapıyı o kadarkuvvetle çekti ki neredeyse kafasını çarpıyordu."Kiber?" dedi kuru, kulak tırmalayıcı bir ses. Kiber'in beti benzi atmıştı ve terliyordu. Eli hâlâ kapı ko-lunda arkasını döndü."Madam," dedi belli belirsiz. Önünde o kadar ufak tefek bir kadın vardı ki kolaylıkla oniki yaşında cılız bir kızla karıştırılabilirdi. Gerçekte o yaştan ye-di kat daha büyüktü ama buna rağmen yüzünde bütün o yıl-ların izlerini görmek mümkün değildi. Yaşını hangi gizemli sa-305

MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANnatla değiştirdiğini kimse bilmiyordu ama yeni doğmuş bebek-lerin kanını içtiği söyleniyordu. Güzelliği inkar edilemezdi la-kin arzu uyandırmıyordu. Yanaklarında kırışıklıktan eser yok-tu ama yakından bakıldığında bu pürüzsüzlüğün gençliğin ta-ze sıkılığı değil, iyice gerilmiş bir davul derisi gibi olduğu gö-rülüyordu. Gözleri şehvetliydi, onları aydınlatan gücün aleviniyansıtıyorlardı. Siyah kadifenin altında inip kalkan göğüsleryumuşak ve olgundular ama hiçbir adam başını onlara yasla-mak istemezdi çünkü altlarında atan kalp merhametsiz ve buzgibiydi. Kiber'i o kadar zarafetle çağıran beyaz eller sayısızmasumun kanıyla lekelenmişti. "Yeni bir tane mi getirdin?" diye sordu kadın alçak, müziğikalpleri durduran tatlı bir sesle."Evet, Madam," diye cevapladı Kiber. "Odama gel ve bana rapor ver." Kadın emrinin yerine ge-tirilip getirilmediğini görmeyi beklemeden kokulu gölgeleriniçinde kayboldu. Yerine getirileceğine şüphe yoktu. Kiber bütün kalbiylebaşka bir yerde olmayı, hatta gbuAarm gemisine ayak basıyorolmayı isteyerek Kara Büyücü'nün dairesine girdi. Ruhundan-sa etinin yiyip bitirilmesi daha iyiydi. Eğer Büyücü kadın ister-se Tanrısının bile onu bulamayacağı Sul'ün uçurumlarına mah-kum olacaktı. Zohra odada tek başına, hiçbir şeye bakmadan duaıyordu.Şimdi hiç kimse göremezdi onu. Gurur -ki o başka insanlarlabeslenir- açlık çekmeye ve hızlı bir şekilde tükenmeye başla-dı ve histeri onun yerini almak için hazırda bekliyordu. Boğa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 152: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

zında yanan bir çığlıkla yüzünü Göklere çevirdi Zohra. "Kur-tar beni Akhran!" kollarını savurarak, öfkeyle bağırdı. "Beni buhapishaneden kurtar!"306

GECENİN PALADİNİ Çılgın heyecan sadece birkaç saniye sürmüş, geri kalan gü-cünü de tüketmişti. Zohra yere çöktü, bir çeşit sarhoşluk için-de orada yattı ve en sonunda uykuya daldı. Soğuk onu uyandırdı. Titreyerek oturdu Zohra. Uyku onaiyi gelmişti. Patlamasının hatırasıyla utançtan kızaracak kadargüçlü hissediyordu. Öfkesi geri döndü; onu buna bulaştırdığısonra da terk ettiği için Mathew'a, başarısızlıkları için Khar-dan'a, dualarını kabul etmeyi reddettiği için de Tanrıya karşıduyduğu öfke. "Her zaman olduğum gibi yalnızım," dedi Zohra kendikendine. "Bu berbat yerden çıkıp halkıma geri dönmek içinelimden gelen her şeyi yapmalıyım." Ayağa kalkarak kapıya yürüdü ve onu açmaya çalıştı. Kilit-liydi. Kolu defalarca çekti ama açılmayı reddediyordu. Hayalkınklığıyla dudağını ısırarak döndü ve bir yol bulmak içinodayı incelemeye başladı. Küçük, kare şeklindeki yüksek tavanlı odayı, köşedeki üçayaklı bir sehpanın üstünde duran demirden bir fener aydın-latıyordu. Zohra'nm yaslandığı kapıdan başka hiçbir kapı ve-ya pencere yoktu. İnanılmaz derecede güzel desenleri olan elörgüsü bir halı zemini kaplıyordu. Siyah, vernikli sandalyeler halıyı çevreliyordu, yanlarındada ufak sehpalar vardı. Islak kıyafetlerinin içinde titreyen Zohra, odayı boydan bo-ya, ufacık bir çatlak bulabilme amacıyla araştırdı. Bir tane bi-le yoktu. O anda bu dört duvar arasında kapana kısıldığını an-ladı. Daha önce hiç duvarlı bir yerde bulunmamıştı. Halkınınyaşadığı çadırlar ışık ve hava girmesine izin veren geçici ko-nutlardı. Doğaya uyum sağlayıp, içeri girmesine izin veriyor-lardı. Yüzüne kapıyı kapayıp yadsımıyorlardı.307

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Zohra onlara baktıkça soğuk taş duvarlar kalınlaşıyor gibiy-diler. Katı yapıları ve kalıcılıkları üzerine geliyordu. Hava du-manlı ve yeri, eşyaları kaplayan fazla doluydu. Giderek artan bir boğulma hissine kapıldı ve sandalyeler-den birine çöktü. Oda fark ettiğinden daha küçüktü. Peki bü-tün havayı kullandığında ne olacaktı? Sandalyeye iyice gömül-dü. Sinirli sinirli yüzüklerini parmaklarında döndürüyordu."Prenses!" diye bağırdı endişeli bir ses. Yüzüklerden birinden beyaz bir duman çıktı ve bir topgevşek hamur gibi şişerek, yerde dolaşıp durdu. Bir sarık, sa-rı ipek şalvar, sivri uçlu ayakkabılar mutsuzlukla buruşmuş şiş-man bir surat yavaşça biçimlendi."Usti!" Cin Zohra'nın önüne atıldı ve şişman kollarını bacaklarınasararak gözyaşlanna boğuldu."Kurtann beni Prenses!" diye ağladı. "Kurtarın beni!"308

6 "Seni kurtarmak mı?" diye tekrarladı Zohra kızgın kızgın.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 153: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Kendini ona tutup hüngür hüngür ağlayan cinden başarısızcakurtarmaya çalıştı. "Seni kurtaracağım... bir keçi postununiçinde!" "Keçi postu mu?" Usti çabucak Zohra'yı bıraktı. Yere çöküpinledi ve açılıp, başından sarkan sarığının ucuyla gözlerini sil-di. Cinin kıyafetleri yırtık ve pisti. Salyalar akan pis yüzünde- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANmaya yer. Kilo verdim!" dedi toparlak karnını göstererek. "Birderi bir kemik kaldım. Ve..." Usti yutkunarak durdu. Zohra ayağa kalkmış ona o çok iyitanıdığı çetin yüz ifadesiyle bakıyordu. "Bir deri bir kemik! Bir deri bir kemik kalmayı isterdin se-ni şişik, gereğinden fazla büyük domuz işkembesi! Ben esiralındım, var olmayan bir denize getirilip, şeytanlarla dolu bir

gemiyle üzerinden geçtim ve iğrenç bir yere getirildim! Yüzü-ğe kapalı kalmış!" Etkilenmiş gibi görünmeye çalışan ama kesinlikle başansızolan cine öfkeyle bakarken hiddetle soludu bir nefes aldı Zoh-ra. Elleri büküldü, tırnakları loş ışıkta parladı. Usti'nin gözlerikorkuyla açıldı, görüntüsü kaybolmaya başladı.Cin gidiyordu!Yine yapayalnız kalacaktı! "Hayır! Gitme!" Zohra sakinleşmeye çalıştı. Sandalyeye yas-lanarak yatıştıncı bir tavırla elini uzattı. "Öyle demek isteme-dim. Ben... ben korkuyorum. Ne buradan ne de bu insanlar-dan hoşlanıyorum. Beni kurtarmalısın! Beni buradan çıkarma-lısın! Bunu yapabilirsin değil mi Usti?" "Ölümsüzler her şeyi yapabilirler Prenses," dedi Usti bö-bürlenerek. "Beni mangalıma geri koyacaksınız değil mi?""Evet tabi ki!""Beni o yüzüğe göndermeyeceksiniz?" "Hayır!" dedi. Çileden çıkan Zohra ters ters. Kendini ciniyırtık ipek gömleğinin kolundan tutup sarığının geri kalan kıs-mı da açılana kadar sallamaktan alıkoymak için oturduğu san-dalyenin kollarına sıkı sıkı tutunmuştu. "Çabuk ol! Biri gelebi-lir!""Pekala!" dedi Usti uysal bir tavırla. "Önce nerede olduğu-310

GECENİN PALADİNİmuzu bilmem gerekiyor""Buradayız!" dedi Zohra kollarım savurarak. "Duvarlar konuşmaya başlamadığı sürece bu bana hiçbirşey anlatmıyor," dedi cin sakin sakin. "Dinliyordun!" dedi Zohra suçlayarak. "Nerede olduğumu-zu biliyor olmalısın!" "Prenses, zihinsel ızdırap halinde, ölümlülerin klişeleşmişve banal gevezeliklerine dikkat etmemi nasıl bekleyebilirsi-niz?" dedi incinmiş Usti. Zohra'mn kelimeleri doğrudan sıkıca kapanmış dişlerininarasından geldi. "Kendilerine Kara Paladinler diyen kişilerceesir alındık. Adı Shakran mı ne olan bir tanrıya hizmet ediyor-lar.""Zhakrin olabilir mi Prenses?" "Evet bu doğru gibi. Ve şu denizin ortasındaki bir adada-yız." "Kürdin Denizi'nin ortası," diyerek düzeltti Usti kendinden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 154: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

emin bir havayla. "Galoş denen bir ada. O zaman burası daZhakrin Şatosu olmalı." Merakla etrafına bakındı. "Burayı duy-muştum." "İyi!" dedi Zohra derin bir nefes alarak. "Şimdi çabuk ol.Beni..." durakladı, hızlı hızlı düşünerek "Bizi buradan çıkarma-lısın," dedi. Khardan ona sonsuza kadar borçlanacaktı. İkincikez hayatım kurtarıyordu."İmkansız," dedi Usti. "Bizi mi? Biz kim?" "İmkansız da ne demek!" Zohra'mn elleri sandalyenin kol-lannı kavradı, gözleri yanıyordu. Usü'nin efendisinin öfkesi karşısında beti benzi atmıştı amabu onu yıldırmamıştı. Bir kendini üstün görme ifadesi şişmansuratını aydınlatmıştı. Parmaklarını karnının üstünde kavuştu-311

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrarak "Bir yemin ettim," dedi."Evet, efendine hizmet etmek için, seni..." "Özür dilerim Prenses, ama bu yemin öncelik taşıyor veÖlümsüzler Mahkemesinde böyle hüküm verilir. Oldukçauzun bir hikaye." "Ayrıca benim duymak için can attığım bir hikaye!" Zoh-ra'nın dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrılmıştı. Usti yutkundu ama kendine göre haklıydı ve başladı. "Bun-dan iki efendi önceki, yemeğe çok düşkün Abu Kir adında birefendimle ilgili. Bana damak zevkinin keyiflerini o, kutsanmışAbu Kir öğretti. Akhran cennette onunla akşam yemeği zevki-ni tatsın. Ve benim, aylardan beri yemek yememiş birinin on-dan bahsetmeye zorlanması! Rahat dur, zavallı büzüşmüş şey,"diye karnını okşayarak "yakında yemek yiyeceğiz tabii eğer buberbat yerde yenecek birşeyler bulabilirsek. Evet, kusura bak-mayın, Prenses," diye devam etti hızlı hızlı. "Abu Kirden bah-sediyorduk. Bir gece Abu Kir beni huzuruna çağırdı.'"Usti, asil dostum bu gece canım kumkat çekiyor.' "Her zaman hizmet etmeye hazır olduğum için 'Bundankolay bir şey olamaz, Efendim,' dedim doğal olarak. "'Ah, ah, o kadar kolay değil Usti,' dedi Abu Kir. 'Benim is-tediğim kumkatlar sadece bir yerde büyüyorlar, Ölümsüz Qu-ar'ın bahçesinde. Onların yoğun, tatlı lezzetinden bir kez ta-dan kişi bütün dert ve tasasını unuturmuş.' "Gerçekten de doğru duymuşsunuz efendim. Ben kendimonlardan tattım ve bu hiç abartı değil. Lakin o bahçenin mey-velerini almak güzel bir bakirenin annesini kızının geceyi siz-le geçirmesine izin vermesine ikna etmekten daha zor. Aslın-da, Efendim, eğer sadece siz emrederseniz size kumkatlarıunutturacak bir bakire var aklımda," dedim.312

GECENİN PALADİNt "'Kadınlar!' dedi Abu Kir küçümseyerek. 'Yemekle karşılaş-tırınca onlar ne ki! Bana Quar'ın bahçesinden kumkatlar getirUsti özgürlüğünü bahşedeyim.' "Bu kadar bonkörce bir öneriyi geri çeviremezdim ve bil-diğiniz gibi Prenses, hizmet ettiklerime çok bağlıyımdır ve on-ları memnun etmek için elimden geleni yaparım. Oysaki Akh-ran'ın cinlerinden biri elini kolunu sallaya sallaya Quar'ın bah-çesine, özellikle de buranın bahçıvanı Kaug'ken, burnu denizsuyuyla dolsun, girip kumkat isteyemezdi. "İşte bu yüzden Quar'ın ölümsüzlerinden birine gidip ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 155: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

na efendisinin bahçesinden kumkatlar getirip getiremeyeceği-ni sordum. '"Hiç bir şey beni daha mutlu edemez,' dedi Quar'ın cini.'Ve eğer efendimin en sevdiği yeşim-mercan kolyesi Bena-rio'nun taraftarlarından biri tarafından çalınmış olmasaydı he-men uçup getirirdim. Şu anda tanrının, eli uzun ölümsüzüneefendisini kolyeyi geri vermeye ikna etmeye gidiyordum. Di-ğer türlü sevgili Usti, sana kumkatları getirirdim.' "Konuşurken bana çekik gözlerinin ucuyla bakıyordu vekumkatları almak için ne yapmam gerektiğini biliyordum. "Derhal Benario'nun ölümsüzüne gittim, tahmin edeceği-niz gibi cüzdanımı kömür mazgalımda bırakmıştım."Zohra kafasını eline dayadı. "Size uzun bir hikaye olduğunu söylemiştim," dedi protes-to ederek."Zhakrin ve yeminine gelmemize ne kadar kaldı." "Tam da oraya geliyordum, Prenses. Benario'nun ölümsü-zü yeşim-mercan kolyeyi Zhakrin'in taraftarları tarafından ya-pılmış bir suikastçı hançeriyle değişeceğini söyledi. Böylelikleben de..."313

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Şşşt!" Dikleşerek kapıya baktı Zohra. Dışarıdan gelen hışırtıları duyulabiliyordu, güçlü bir parfüm kokusu da içeri sü-zülmüştü.

"Misk," dedi Usti hapşırarak."Şşşş!"Anahtar sesleri duyuldu."Hemen yüzüğe gir!" diye fısıldadı Zohra."Prenses!" Usti korku içinde ona baktı. Zohra sol elini uzatarak "Sana dediğimi yap!" dedi hırçınbir ifadeyle. Dumanlı kuvars parmağında parlıyordu. Kapının kilidi açıldı. Usti yüzüğe umutsuz bir bakış attı. Ka-pı açılmaya başladı. Cin sanki fiziksel bir darbe yemiş gibi ne-fesini tuttu. Kapıya korkudan deliye dönmüş bir bakış attı.Gözleri pırtlayarak, bir anda dumana dönüştü, döne döne ta-vana yükselip, kafa üstü yüzüğe daldı. Zohra cin içinde kaybolunca bir an için yüzüğe baktı. Ko-yu renk taşı olan gümüş bir yüzüktü. Çirkindi ve onun değil-di. Çabucak elini üzerine kapadı ve ziyaretçisiyle yüzleşmekiçin döndü. Kapıda zarifçe havayı koklayan bir kadın duruyordu. Neyüzünde peçe vardı ne de başı örtülüydü. Kestane kahveren-gisi kalın saçlar karmaşık, sıkı bir topuz halinde toplanmıştı.Siyah kadife elbiseleri yürürken yerleri süpürüyordu; Zoh-ra'nm Khardan'ın zırhında ve geminin direğinde sallanan bay-rakta gördüğü parçalı yılan sembolü sol göğsünü süslüyordu.Sade güzelliği kayda değerdi, fakat kapının yanında duranmazgalın ışığı altındaki beyaz ten, Zohra'ya fildişi küpleri ha-tırlatan grimsi bir renk alıyordu. "Beni serbest bırakmanızı emrediyorum." Sözler Zohra'mndudaklarındaydı ama asla telaffuz edilmedi.314

GECENİN PALADİNİ Kadın hiç bir şey söylemedi. Sadece, eli kapı kolunda,renkleri anlaşılamayan gözleriyle Zohra'ya manalı bir şekilde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 156: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

bakıyordu. Zohra önce bakışlara kendi kibirli bakışlarıyla kar-şılık verdi. Sonra gözlerinin yanıp sulanmaya başladığını his-setti. His acı vermeye başladı. Kadın ne konuşmuş ne de ha-reket etmişti; doğrudan Zohra'ya bakıyordu. Fakat Zohra artık

ona bakamıyordu. Gözyaşları görüşünü bulandırıyordu; acıgözlerinden başına yayılarak arttı. Bakışlarını çevirince acıdurdu. Hızlı hızlı nefes alarak yere bakıyor, gizemli kadına birdaha bakmaya cesaret edemiyordu."Kim vardı burada?" diye sordu kadın. Zohra kapının kapanışını, siyah kadifenin yerde fısıldama-sını duydu. Misk kokusu çok kuvvetli, boğucuydu."Hiç kimse," dedi Zohra elleri yüzüğün üstünde, gözleriyerdeki halıda. "Benimle konuşurken yüzüme bak. Yoksa benden korku-yor musun?" "Ben hiç kimseden korkmam!" Zohra başım gururla kaldı-rıp kadınla yüzleşti fakat acı geri geldi. Tam kafasını çevirme-ye başlamıştı ki kadın uzanarak çenesini yakaladı ve onu sıkı-ca tuttu. Elinin anormal bir gücü vardı.Yavaşça "Yüzüme bak!" dedi tekrar. Zohra'nın doğruca kadının gözlerinin içine bakmaktan baş-ka bir şansı yoktu. Acı dayanılmaz bir hale geldi. Zohra çığlıkattı, gözlerini kapayarak serbest kalmaya çabaladı. Kadın onusımsıkı tutuyordu."Kim vardı burada?" diye tekrar sordu."Hiç kimse!" diye bağırdı Zohra tok bir sesle. Acı başındazonkluyordu.Kadın uzun saniyeler boyunca tuttu onu. Zohra şakakların-315

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANda zonklayan kam hissedebiliyordu. Midesi bulandı ve bayıla-cakmış gibi hissetti. Sonra kadın onu birden bıraktı ve arkası-nı döndü.Nefes nefese kendini sandalyeye bıraktı Zohra. "Kiber cesur olduğunu söylemişti." Kadının sesi ona serinsular gibi geliyor, onu rahatlatıyordu. Elbiselerin hışırtısını, birsandalyenin yavaşça yanına doğru çekildiğini duydu. KadınZohra'nın tam karşısına, koluyla erişebileceği uzaklıkta bir ye-re yerleşti. Zohra çekinerek gözlerini kaldırdı ve kadına birkez daha baktı. Acı duymadı. Kadın ona onaylayarak gülüm-seyince Zohra rahatladı. "Kiber seni oldukça beğeniyor tatlım," dedi kadın. "Duydu-ğum kadarıyla Auda ibn Jad da öyle. Seni tebrik ediyorum. İbnJad olağanüstü bir adamdır. Daha önce hiç özel bir kadını is-tememişti." Zohra küçümseyerek başını arkaya attı. Auda ibn Jad tartı-şılmaya değecek bir konu değildi. "Ben buraya yanlışlıkla ge-tirildim," dedi. "Sizin istediğiniz Mat-hew. Onu aldınız bu yüz-den de..." "Seni bırakmalıyız?" Kadının gülümsemesi büyüdü; çocu-ğunun saçma bir isteğine karşı koyan bir annenin gülümseme-,si. "Hayır tatlım. Hiçbir şey kazara olmaz. Her şey tanrının is-tediği gibi olur. Sen buraya bir amaç için getirildin. Belki buamaç, Tanrının taraftarlarını artırma şerefidir veya belki de..."kadın duraksadı, Zohra'yı daha yakından inceleyerek "başkabir neden vardır. Fakat buraya kazara getiriknedin ve serbestbırakılmayacaksın."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 157: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"O zaman kendi rızamla giderim!" Zohra ayağa kalktı. "Şatomuzun muhafızlarına nesna denir," dedi kadın konuş-kan bir tavırla. "Onlar hakkında birşeyler biliyor musun tatlım?316

GECENİN PALADİNİBir erkek bedenine sahipler; dikey olarak yandan bölünmüş,yarım kafası, bir kolu, yanm vücudu, bir bacakları ve bir ayak-ları olan adamlar. Tek bacakları üzerinde zıplamak zorundalarama iki bacağıyla koşan bir insan kadar hızlılar. Şatodan kaç-mayı başaran bir veya iki kadın oldu. Geceleri çığlıklarını duy-sak da, bir daha asla görülmedikleri için onlara ne olduğunubilmiyoruz." Kadın kadife elbisesini düzelterek devam etti."Oysa ki nesna nüfusunun arttığını biliyoruz ve neredeyse heryönden yarım adam olsalar da en azından işlevleri tam olanbir yönleri olduğunu tahmin ediyoruz."Yavaşça Zohra sandalyesine oturdu."Bizi bu kadar erken bırakmak istemediğinden eminim.""Kimsin sen?" "Bana Kara Büyücü derler. Kocam Kara Paladinlerin Lordu-dur. O ve ben yetmiş yıldan uzun bir süredir halkımızı yöne-tiyoruz."Zohra hayretle kadına baktı. "Yaşım mı? Evet, bunu dikkate değer gördüğünü anlayabi-liyorum. Uysal olursan sana da aynı sonsuz gençliği verebili-rim tatlım.""Benden ne istiyorsunuz?" "Şimdi mantıklı olmaya başladın. Bedenini istiyoaız. Onuve vereceği meyveleri. Hiç çocuk doğurdun mu?"Zohra başını salladı."Evet sen ghuA&nn saldırdığı adamın karışısın." Zohra'nm yüzü yandı. Dudaklarını sıkarak, mazgalın titre-yen ışığına baktı. Büyücü kadının gözlerini üzerinde hissede-biliyordu ve sanki kadın ruhunun en derin bölgelerine baka-biliyormuş gibi rahatsız bir duyguya kapılmıştı."Olağanüstü," diye mırıldandı kadın. "Sana Tanrının, Şato-317

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsuna getirilen kadınları nasıl şereflendirdiğini anlatayım tatlımDeğerli bulunanlar Üreticilere seçilirler. Onlar yüce Tanrımızbize güçlü ve kudretli olarak geri dönebilsin diye taraftar sa-yısını artırırlar. Her gece bu kadınlar özel odalara yerleştirilirve gece yarısında da Kara Paladinler bu kuleye gelip odalaragirerler. Burada adamların her biri seçtiği kadının karnını to-humlarını vererek onurlandırır. Tohum tutarsa kadın hamilekalır ve odalardan ayrılıp bebek doğana kadar özel ilgi görür.Ve sonra tekrar gebe kalmak için...""Önce ölmem gerekli," dedi Zohra sakin bir ses tonuyla. "Evet," dedi büyücü gülerek. "Buna inanırım. Çoğu ilk gel-diğinde böyle söyler ve birkaçı da bunu denedi. Ama böyle zi-yanları karşılamayız ve benim en inatçıyı bile isteklerime uy-maya hevesli hale getirecek yollarım var."Zohra burun kıvırdı. Büyücü kadın ayağa kalktı. "Sana yiyecek içecek ve kurukıyafetler getirteceğim. Senin için bir oda hazırlanıyor. Hazırolduğunda oraya götürüleceksin." "Vaktinizi boşa harcıyorsunuz! Hiçbir erkek bana dokuna-maz!" Zohra yavaşça ve tane tane konuşmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 158: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Büyücü kadın bir kaşını kaldırdı, gülümsedi ve yaklaşma-sıyla kendiliğinden açılan kapıya doğru kayarcasına gitti. Bü-yücü kadının kıyafetlerine benzeyen siyah elbiseler giymiş ikikadın ses çıkarmadan odaya girdiler. Biri bir topak siyah ka-dife biri de bir yemek tepsisi taşıyordu. Kadınların ikisi deZohra'ya ne baktılar ne de tek kelime ettiler, sadece gözleriniaşağıda tuttular. Büyücü kadının gözleri üzerlerinde, kıyafetle-ri bir sandalyenin üstüne bırakıp, tepsiyi de bir masaya koy-dular. Sonra sessizce çıktılar. Büyücü kadın Zohra'ya son kezbakıp onları takip etti.318

GECENİN PALADİNİ Zohra anahtar sesini duymayı bekledi ama duyamadı. Ça-bucak kapıya koşup kulağını dayadı. Koridordaki bütün seslerkesilince kapı koluna asıldı. Kapı kilitliydi. Zohra uzaklardanhafif bir kahkaha duyduğunu zannetti. Öfkeyle arkasını dön-dü."Usti!" diye fısıldadı.Hiçbir şey olmadı."Usti!" diye tekrarladı öfkeyle yüzüğü sallayarak.Duman sızarak, solgun, sarsılmış bir cin kılığına büründü."O kadın bir cadı!" "Yemin etmiş olsan da olmasan da beni buradan çıkarma-lısın!" "Hayır Efendim!" Usti dudaklarını yaladı. "O bir cadı! Ger-çek bir cadı! Bütün hayatlarım boyunca hiç bu kadar güçlü birinsan evladıyla karşılaşmamıştım. Burada olduğumu biliyor-du!" "İmkansız!" dedi Zohra küçümseyerek. "Bahaneler uydur-maktan vazgeç ve Khardan'la beni çöle geri götür," dedi aya-ğını yere vurarak. "Benimle konuştu!" Usti titremeye başladı. "Eğer onu kızdı-nrsam bana ne yapacağını anlattı. Prenses" Cin, hüngür hün-gür ağlamaya başladı. "Sonsuz yaşamımı zincirlerle bağlanmışdemir bir kutuda geçirmek istemiyorum! Elveda Prenses!" Cin o kadar çabuk girmişti ki yüzüğe Zohra dumandan biranlığına kör olmuştu. Öfkeden çılgına dönen Zohra gümüşhalkayı parmağından çıkarıp atmaya çalıştı. Sıkışmıştı. Çekele-di, döndürdü ama yüzük çıkmadı ve sonunda parmağı şişipağrımaya başlayınca vazgeçti.Soğuktan titriyordu. Yemek kokusu ağzını sulandırdı.319

MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN "Güçlü olmalıyım," dedi kendi kendine. "Tek başıma sa-vaşmak zorunda olduğuma göre, soğuktan veya açlıktan has-talanmak akıllıca olmaz." Bu duaımdan kurtulma yolları düşünerek ıslak kıyafetleri-ni çıkardı ve siyah elbiseleri giydi. Sıcak yemeğin başına otur-du. Tepsinin kapağını kaldırdığında, metalin parıltısı gözünetakıldı. "Aaaa!" Zohra şaşkınlıkla nefes aldı ve bıçağı elbisenin ce-bine sokuverdi. Yemekler lezizdi. En sevdiği yemekler tabaklardaydı; tamkıvamında şiş kebaplar, taze ve sulu meyveler, ballı kekler vebadem şekerleri. Bir kadeh dolusu berrak, buz gibi suyu kanakana içti. Gücü ve umudu yerine geldi. Tenine değen bıçakona güven veriyordu. Onunla kilidi kırabilir, şatodan çıkabilir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 159: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

di. Diğerleri gibi giyindiği için diğer kadınlardan ayırt edilmez-di, onlar da mutlaka şatoda herhangi bir iş için geziyor olma-lıydılar. Dışan bir çıkarsa... Zohra nesnalan düşündü. Tek bacakları üzerinde zıplayan yarım adamlar! Büyücükadın onun böyle hikayelere inanan bir çocuk olduğunu dü-şünmüş olmalıydı. Zohra bir anlığına Khardan'ı bırakacağı içinpişman oldu; onun sedyede acıyla titreyen ve inleyen halinihatırladı; kollarındaki ve vücudundaki mavi mor sıyrıkları gör-dü ve onu korumak için kendi hayatını vermeye hazır olduğu-nu suçlulukla hatırladı. Ne de olsa her şeyi kendi şerefi için yaptığını söyledi ken-di kendine. Umurunda değilim. Mathew'la ona yaptığımız şey;savaş alanından onu kaçırdığımız için benden nefret ediyor.Bunu yapmamalıydım. O görüntü aptalcaydı. ŞüphesizMathew'un oyunlarından biriydi.Ne kadar sıcaktı! Zohra elbisenin boynundaki minik düğ-320

GECENİN PALADİNİmeleri açtı. Dayanılmayacak kadar sıcak olmaya başlamıştı.Sanki tekrar o boğucu misk kokusunu duymaya başlamıştı.Uykusu da geliyordu. O kadar fazla yememeliydi. Ağır gözka-paklarım kırpıştırarak ayağa kalkmaya çalıştı. "Uyanık kalmalıyım!" dedi yüksek sesle, soğuk sudan birazyüzüne çarparak. Ayağa kalkarak, odanın etrafında yürümeyebaşladı, fakat yer, ayakları altından kayıyordu. Birden mazgal-dan gelen ışık bir renk halesiyle çevrelendi. Odanın duvarlarınefes alıp vermeye başladı. Dili kurumuştu ve ağzında garipbir tat vardı. Zohra masaya çarptı, sandalyelere tutundu ve sürahiyi al-dı. Dudaklarına kaldırdı... "En inatçıyı bile isteklerime uymaya hevesli hale getirecekyollarım var."Sürahi yere düşerek kırıldı.Siyahlı iki kadın Zohra'yı bekleme odasından taşıdılar. Zohra'nın gözleri açıktı, onları mahmur gözlerle izliyordu.Dudaklarında boş, dalgın bir gülümseme vardı."Onu ne yapacağız?" Kara büyücü, bedevi kadına baktı sonra da gözlerini ke-merli kapıyı örten kırmızı perdeye kaldırdı. Zohra'yı taşıyan ikikadın kısaca birbirlerine baktılar; biri şişmekte olan karnınabaktı ve hafif bir "Alı" sesi kaçtı dudaklanndan. Kara Büyücü "Hayır," dedi bir süre derin derin düşündük-ten sonra. "Bunun hakkında emin değilim. Tanrı'nm mesajınıbekleyeceğim. Onu benimkinin yanındaki daireye götürün." Kadınlar kafalarını salladılar ve yüklerini taşıyarak korido-run sonuna doğru ilerlemeye başladılar.Yukarılarda bir yerlerdeki kuleden gelen demir çanın gü-321

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrültülü sesi, Kara Büyücü'nün başını kaldırmasına sebep oldu.Gözleri parladı. "Toplantı," diye mırıldandı ve boynunda asılı olan tılsımıtutarak gözden kayboldu.322

7 Auda ibn Jad, Zhakrin Şatosu yolunda, her adımda, nere-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 160: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

deyse her kalp atışında Mathevv'un yanı başındaydı. Mat-hew'un sırılsıklam kıyafetleri üzerine yapışmıştı. Kasvetli rüz-gar buz sırçaları gibi etini kesiyordu fakat hiçbir şey Auda ibnJad'ın soğuk, parıltılı bakışlarıyla karşılaştırılamazdı. İbn Jadarkadaşlarından biriyle konuşurken bile o delici bakişiarmodak noktası olan Mathew, şatonun korkularıyla karşılaşıncasakinliğini korumakta zorlandı. Astafas'ın taraftarlarından biri-nin köprüyü koruyan dehşet verici kellelere korkuyla bakma-yacağından, veya duvardaki iskeletlerden kaçmayacağındanemindi. İbn Jad onu sarayın en alt katındaki bir bekleme odasında,soğuğu azaltması için bir sürahi şarapla yalnız bırakana kadaryeteri kadar iyi rol yaptığını düşündü. Bunu kendi baş;lrma-mıştı. Kara Paladin'in eşliğinde Şatoya yapılan uzun yürüyüş-ten sonra, genç büyücü o kadar mutsuz ve üşümüştü ki için-de dehşet duygusundan başka bir duygu kalıp kalmadığındanşüpheliydi. Mathew o kadar çok titriyordu ki bardağı zor tutuyordu.Morali biraz yerine gelir ve kanı ısınır diye umut ederek biraziçti. Oysa dünyanın tüm üzümleri sıkılarak yapılan bir şarap MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbile gerçekleri silemezdi. İbn Jad'ı kandırmış olabilirim, diye düşündü ama Kara Bü-yücü'yü kandırmayı ümit bile edemem. Yetenekli Archmaguskristal gibi içimi görebilirdi. Bu kadının açıkça gördüğü büyüksaygıyı gören Mathew'un Kara Büyücü'nün gerçekten çok ye-tenekli olduğuna şüphesi yoktu. Giderek büyüyen korkuyu dağıtabilmek için halsizce etra-fındakileri incelemeye başladı. Oda kasvetli ve konforsuzdu.Büyük bir şömine bir duvarın neredeyse tümünü kaplıyordu,ama yanmıyordu. Şöminedeki soğumuş küllere bakarak bukurak adada yakıt bulmanın zor olacağını düşündü. Artık her-kesin neden o kadar kalın kıyafetler giydiğini biliyordu ve onusıcacık saracak yumuşak siyah kadife kumaşlar hayal etti. Ka-lın kırmızı perdeleri çekince arkalarında bir pencere buldu.Kalın kurşun çerçevelerle çevrili parçalı yılan desenli vitraycamlarda parmaklık yoktu ve sanki kolayca açılabilecekmiş gi-bi görünüyordu. Lakin Mathew'un denemeye niyeti yoktu. Ar-kalarını göremese de, dışarıda dolaşan karanlık ve şeytani var-lıkları hissedebiliyordu. Şato duvarları dışına adım attığı an ha-yatı beş para etmeyecekti. Arkasını dönüp, soğuk şöminenin üstündeki rafa dayandı.Mathew hiçbir umut görmüyordu, hiç biri için. Auda ibn Jadduygusuz bir sesle Kadınlar Kulesinde Zohra'ya neler olacağı-nı anlatmıştı. Kara Paladin Tann için doğuracağı güçlü, şevkdolu, taraftarlar için bedevi kadına hayran olduğunu açıkla-mış, en azından ilk birkaç çocuğunun babası olmak için onukendi özel kullanımına almayı planladığını eklemişti. İbnJad'm niyetlerini anlatması, merdiven tırabzanlarını süsleyencilalı kafataslarından daha çok midesini bulandınnıştı Mat-hew'un. Eğer adam biraz şehvet ve arzuyla konuşmuş olsaydı,324

GECENİN PALADİNİbiraz insancıl duygular, en temel istekleri göstermiş olurdu.Ama Auda ibn Jad, koyun ve sığır üretiminden bahsediyormuşgibiydi. "Khardan'a ne olacak?" diye sormuştu Mathew, birden ko-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 161: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

nuyu değiştirerek. "O konuda bir şey söyleyemem," oldu Auda'nm cevabı."Buna, bu gece, Tapınak Konseyi karar verecek. Ben sadeceöneride bulunabilirim." Keskin soğukta tek başına oturan Mathew, ağzında kan ta-dı bırakan şarabı içerken bunun ne anlama geldiğini merak et-ti. Ölüm Yürüyüşüne dikilmiş kelleler aklına gelerek ürperdi.Fakat amaçlan Khardan'ı öldürmek olsaydı bu kadar merasim-le olmazdı bu herhalde. İbn Jad Kalif i ghuüara. atmaya hazır-dı ama belki de bu tehlike ânında yapılmıştı veya... Mathew şömine rafında duran mumun ışığına baktı. Belkide bu bir testti. Belki de ibn Jad'm Khardan'ı ghuâava verme-ye niyeti yoktu. Kapıdaki hafif tıkırtıyla irkildi; eli o kadar çok titremişti kiıslak kıyafetlerinin üstüne şarap döktü. Kapıdaki insana girme-sini söylemeye çalıştı ama sesi boğazındaki boğulma hissindenkaçamadı. Bu pek önemli değildi; kapı açıldı ve bir kadın içe-ri girdi. Kadın Mathew'u göz kamaştırıcı çöl güneşinin sıcağınaboğdu, onu kör ediyor, yakıyordu. Kötülüğü derin karanlık veSul Kuyusu kadar eskiydi. Görkemi insanı hareketsiz, gücü ne-fessiz bırakıyordu ve Mathew kendi tarikatının başının önün-de eğiliyormuş gibi eğildi. Onu inceleyen gözlerin farkınday-dı, ondan önce sayısız kişiyi inceleyen gözler, insan ruhununen derin yerlerini bilen yaşlı ve bilgin gözler.O gözlere yalan söylenemezdi.325

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Tirish Arant'tan geliyorsun," dedi Kara Büyücü.Kapı arkasından sessizce kapandı. "Evet, Madam," diyerek cevapladı Mathew duyulmayan birsesle. "Sul'ün Promenthas ve senin Tannn Astafas tarafından pay-laşılan mücevherinin fasetası." "Evet, Madam." Yalan söylediğini biliyor muydu? Nasıl bil-mesin ki. O her şeyi biliyor olmalıydı. "Dünyanın o tarafında erkeklerin de büyü sanatına sahipolduğunu duymuştum. Ama daha önce hiç erkek bir büyücüy-le karşılaşmamıştım. Hadım değil erkeksin, değil mi?""Erkeğim," diye mırıldandı Mathew yüzü kızararak."Kaç yaşındasın?""On sekiz." Ona dikkatle bakan gözlerin farkındaydı ve birden ağır birmisk kokusuyla çevrelendi. Duvarlar suya dönüşüp etrafındayükselen engin denize dökülmeye başladı. Yumuşak dudaklardudaklarına dokundu, yetenekli eller bedenini okşadı. Koku,dokunuş ani bir istek uyandırdı...Sonra bir kahkaha duydu. Sular yok oldu, yine etrafı duvarlarla çevrildi, parfüm so-ğuk bir rüzgarla uçup gitti. Nefes nefese kalmıştı. "Özür dilerim," dedi büyücü kadın, neşeli bir sesle, "Amadoğruyu söylediğinden emin olmalıydım. Senin yaşında saka-lı olmayan, bir kadını kıskandıracak hatlara ve tene sahip birerkek. Erkekliklerine karşılık büyü yeteneğini kazananlar ol-duğunu duymuştum ama bu doğru değilmiş." Hızlı hızlı soluyan, bedeni utançla yanan, midesi tiksintiy-le bulanan Mathew kadına ne bakabildi ne de karşılık verebil-di.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 162: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

326

GECENİN PALADİNİ "Senden doğacak olan erkek çocuklar da yeteneğe sahipolacaklar mı?" "Olabilirler de olmayabilirler de." Mathew bu beklenmediksoru karşısında şaşırmıştı. Sonra Auda ibn Jad'ın Kadınlar Ku-lesi tanımı gelmişti aklına. Başını kaldırıp kadına baktı. "Evet," diyerek düşüncelerine cevap verdi. "Bize oldukçayararlı olacaksın. Erkek büyücü!" büyücü kadın memnuniyet-le derin bir nefes aldı. "Büyülü yöntemlerle öldürmek için ye-tiştirilmiş savaşçılar! Yenilmez olabiliriz." Serinkanlılıkla onabaktı. "Senden birkaç tane daha olmaması çok kötü. Belki As-tafas'ı bize birkaç tane ödünç vermesi için ikna edebiliriz." "Ben... Ben bundan gurur duyacağına eminim. Aynı benimsize hiz... hizmet etmekten duyacağım gibi." Söyleyecek baş-ka bir şey bulamayan Mathew, bunları kekeledi. Öneri onudehşete düşürmüştü, kadının ellerini yine bedeninde hissettive tiksintisini saklamayı umut ederek başını çevirdi. Ama bu işe yaramamıştı. "Belki de senden biraz daha er-keksi birileri," dedi büyücü kadın. "Şimdi bana senin kadargenç ve deneyimsiz birinin Sul'ün Şeytancıklarından birini ça-ğırıp, kontrol etmeyi nasıl başardığını anlat?" Mathew çaresizce kadına baktı. Onun ellerinde ıslak birpaçavraydı. Onu sıkıp burmuştu. Hiçbir saygınlığı, insanlığıkalmamıştı. Onu bir hayvanın seviyesine indirmişti."Bilmiyoaım!" Boynunu büktü. "Bilmiyoaım!" "O kadarını ben de biliyorum," dedi büyücü kadın usulca.Bir el onu okşadı, bir kol omzunu sardı. Şimdi bir annenin do-kunuşlarıydı; yatıştırıcı ve rahatlatıcı. Onu sandalyesine gerigötürdü. Mathew çöktü, sinirleri bozulmuştu, hıçkırıklarla ağ-lıyordu; kollarında ufak bir çocuktu."Affet beni oğlum," dedi yumuşak ses ve Mathew kafasını327

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkaldırıp büyücü kadını ilk kez tam olarak gördü. Güzelliği za-limliği, şeytanı ve Auda ibn Jad ve Zhakrin'in diğer taraftarla-rında gördüğü tuhaf şefkati gördü. "Zavallı çocuk," diye mırıl-dandı; kendi annesi onun için bundan fazla üzülemezdi. "Bu-nu sana yapmak zorundaydım. Emin olmak zorundaydım."Eliyle yüzünü okşuyordu. "Gölgeli yollarda daha yenisin veyürümekte zorlanıyorsun. Aydınlıktan bize gelenlerin hepsi ilkgeldiklerinde böyledirler ama yakında karanlığa alışacaksınhatta ondan zevk alacaksın." Büyücü kadın yüzünü iki eliyletutup ve gözlerinin derinliklerine baktı. "Sen şanslısın," diye fısıldadı tutkuyla, sesindeki titremeMathew'un etini delip geçti. "Bütün erkeklerden daha şanslı-sın çünkü Astafas açıkça emirlerini yaptırmak için seni seçmiş!Sana başka türlü sahip olamayacağın güçler veriyor! Bu da bi-zi bildiğini bizi izlediğini ve savaşımızı desteklediğini gösteri-yor!" Mathew, sözlerin önemi ve doğrulukları ruhunu parçala-maya başladıkça kontrolsüzce sarsılıyordu. "Geçiş zorlu olacak," Dedi büyücü kadın, korkusuna acıya-rak, "ama bütün doğumlar zorludur. "Kafasını göğsüne koydu,saçını okşuyordu. "Uzun süre bu dünyaya sadece kız çocukla-rı getirebildiğim için yas tuttum. Uzun süre büyü yeteneği olanbir oğlan doğurmanın hayalini kurdum. Artık sen bana geldin;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 163: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Taşıyıcı, en değerli hazjnemizi taşımak için seçilmiş muhafız!Bu bir işaret! Şu andan itibaren seni kendi parçam olarak ka-bul ediyorum!" Tenine dokunan dudakları kalbini bıçaklıyor-du. Büzüldü ve acıyla bağırdı. "Acıyor," dedi usulca, Mathew'un yanağına düşen bir dam-la gözyaşını silerken. "Acıdığını biliyorum küçüğüm ama ızdı-rap yakında bitecek ve huzura ereceksin. Şimdi gitmeliyim.328

GECENİN PALADtNlKhardan üzerine yüklenecek şerefi kabul etmeye hazır olmakiçin benim yardımımı bekliyor. İşte kıyafetler. Sana yiyecek degetirilecek. Başka istediğin bir şey var mı... Senin adın ne?""Mathew!" kelimeyi göğsünden patlayan kalbi çıkarmıştı. "Mathew. İstediğin bir şey yok? O zaman hazırlan. TapmakKonseyi bu akşam 10'da toplanacak. Dört saat var. Ah, zaval-lı çocuk. Bayılmış. Aklı bunu kabullenebilir, ama yüreği değil.Benimle, karanlıkla savaşıyor. Ama kazanacağım. Kazanaca-ğım!""Astafas bana bir oğul verdi!"329

8 Zhakrin Şatosu'nda mükemmel bir daire şeklinde, tamamısiyah mermerden yapılmış büyük bir salon vardı. Salonun or-tasında parçalı yılan sembolünün altınla kakıldığı geniş döşe-meyi siyah sütunlar çevreliyordu. O anda odada sadece birparça mobilya vardı bu da üzerinde siyah kadifeyle örtülü birobje bulunan ufak bir masaydı. Salon Tapınak Konseyi olarakbilindiği için bu daire sadece merasimler için açılırdı ve buolayda da olduğu gibi insanların önüne getirilmesi gerekenözel önem taşıyan bir durum olduğu zaman, Zhakrin taraftar-ları ayda bir kez burada toplanırlardı. Kışın soğuğunu taş duvarlarında depoladığı için salondakisoğuk insanın kalbini donduruyordu. İnsan eli kemiklerindenyapılmış şamdan desteklerine yerleştirilmiş sayısız meşaleninışığında parlayan siyah mermer buzdan yapılmış olabilirdi; okadar buz gibi bir hava veriyordu ki. Mathew yeni siyah kadi-feden kalın ve sıcak kaftanına minnettarlıkla sarıldı. Saat onda bütün Şatoda demir çanın sesleri duyuldu. Zhak-rin'in insanları ağırbaşlı tavırlarla salona gelmeye başladılar.Çabucak ve karışıklık çıkmadan hepsi parçalı yılan etrafındaoluşmakta olan dairede yerini aldı. Kadınlar erkeklere göredaha azdı. Kadınlar büyücü kadınınkine benzeyen elbiseler GECENİN PALADİNÎgiymişlerdi ve çoğu hamileydi. Tüm Kara Paladinlerin yanın-da bir kadın duruyordu ve Mathew bunların karıları oldukları-nı tahmin etti. Neredeyse bütün kadınların içindeki büyü gü-cünü hissetti ve bu insanların bu kadar zor ve sert koşullar al-tında nasıl hayatta kalmayı başardıklarını merak etmesine ge-rek kalmadı. Yetişkinlerin birkaç adım gerisinde duran on altı yaşların-da genç insanlar vardı. Tapınak Konseyi'ne katılabilmek içingereken yaş buydu. İçeri girenlerin yaptıkları yommlardan vegururlu ve sevgi dolu bakışlardan bunların Kara Paladinlerinçocukları olduklarını tahmin etti, Mathew. Bu insanların garipçift yönlülükleriyle bir kez daha hayrete düşmüştü; aile fertle-rine ve arkadaşlara karşı duyulan sıcaklık ve sevgiye karşılık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 164: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dünyanın geri kalanına merhametsiz zalimlik. Kara Büyücü birden buz gibi havanın içinden var olarakMathew'un yanı başında belirdi. Odada aralarında geçenlerihatırlayan Mathew utançla başını eğdi ve bütün tenini bir kır-mızılık kapladı. Bayıldığını, birinin onu bir çocuk gibi giydiripısıttığını biliyordu ve bu kişinin kim olduğunu tahmin edebili-yordu. Kara Büyücü, onun karmaşıklığının farkında olduğunugösteren hiçbir işaret vermedi; ne konuşarak ne de bakarak.Yanında durarak sakin ve gururlu bir edayla halkının dairede-ki yerlerini almalarını izledi. Açıkça özellikle boş bırakılan bir-kaç yer dışında daire neredeyse tamamlanmıştı."Zamanla sen de bizimle beraber Kutsal Dairedeki yerinialacaksın," dedi büyücü kadın. "Fakat şimdilik bunu yapamaz-sın. Burada bekle ve çağırılmadıkça kıpırdama.""Khardan nasıl?" diye sordu Mathew usulca.Kara Büyücü cevap olarak hafifçe başını çevirdi. Mathevvbakışlarını izledi ve Kiber'le başka bir gûnrnn Khardan'ı oda-331

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANya getirdiklerini gördü. Kalif solgundu ve gördüklerinin kafasim kanştınp onu şaşırttığı belliydi. Buna rağmen dengeli vedik bir şekilde yürüyordu. Yüzünde de acıdan iz yoktu. "Peki ya Zohra?" diye devam etti Mathew, yutkunarak. Ce-sareti onu hayrete düşürmüştü. "Zohra?" Büyücü kadın dikkatini tam olarak ona vermemiş-ti; gözleri toplanan kalabalıktaydı."Bizim yanımızdaki kadın," diye yineledi. Büyücü kadın ona baktı ve kafasını salladı. Gözlerinin ka-ranlığı artmıştı. "Onunla ilgilenme oğlum. Burada o çöl çiçeğikadar güzel başka kadınlar da var. O senin değil. Bir başkasıonu seçti." Kara Büyücü'nün sesi saygılı ve derindi. Auda ibn Jad'danbahsettiğini düşünen Mathew, kadının Kara Paladin'e hafiftenkaşlarını çatarak baktığını görünce şaşırmıştı. "Hayır, onun dadeğil, umarım bunu yanlış anlamaz." Genç büyücünün dahafazla konuşmasını önlemek için başını sallayıp, rahatlatıcı birgülümsemeyle onu bıraktı ve Paladinlerin Lordu'nun yanında-ki yerini almaya gitti. Konseye saygılı bir sessizlik çöktü. Hepsi başlarını eğip, el-lerini önlerinde birleştirdiler. Lord bir adım'öne çıktı. "Zhakrin, Kötülükler Tanrısı, bu gece, burada, senin adına,seni şereflendirmek için toplandık. Kardeşimiz Auda ibn Jad'ınsağ salim geri dönüşü ve en sonunda yıllardır başarmaya ça-lıştıklarımızı elde ettiğimiz için sana teşekkür ediyoruz.""Sana teşekkür ediyoruz Zhakrin." Halkadan karşılık geldi."Ve şimdi düşenleri eski âdete göre onurlandıracağız." Kara Paladinlerin Lordu, siyah kadife örtülü masayı yanla-rına çeken karısına döndü. Örtüyü kaldırarak havaya altındanbir kadeh kaldırdı. Kadehe sarmalanmış bir yılandı bu. Elini332

GECENİN PALADINIkadehin üstüne koyan Kara Büyücü gizli kelimeler fısıldadı veparmağındaki altın yüzüğün içinden bir toz serpiştirdi. Halka-nın içine girerek, yavaşça siyah mermer zemini geçti ve kade-hi Auda ibn Jad'a verdi. Auda başını eğerek saygıyla kabul et-ti. Yanındaki boş yere dönerek kadehi kaldırdı."Kardeşimiz Catalus'a."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 165: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Catalus'a" diye karşılık geldi. İbn Jad kadehi dudaklarına götürdü, içinde her ne varsaonu içti ve sonra kadehi siyahlar giymiş bir kadına vermek içinsaygıyla halkanın içinde ilerledi. Mathew'un anlamadığı bir dil konuşuluyordu ve onun ya-nında da boş bir yer vardı. Kadeh elden ele geçti. Anlayabil-diği sözlerden Meda şehrinde ölenlerin hatırlandığını çıkardı.Kara Paladinlerin çoğu gözyaşlarını saklamıyorlardı. Bir adamkollarını yanındaki kadının omzuna attı ve kadehten birlikteiçtiler; ve Mathew Tapınakta ruhlarının Quar'a verilmesine izinvermektense, kendilerini öldürmeyi tercih edenler arasındasevgili oğullarının da bulunduğunu anladı. Bu insanların ke-deri Mathew'u derinden etkilemişti. Gözleri yaşlarla dolmuştuve eğer kadeh tekrar Paladinlerin Lordu'na gelmeseydi yaşlargözlerinden düşecekti. Lord kadehi karısına verdi "Şimdi kederimizi bir yana bırakıp mutluluk için hazırlana-lım," dedi Lord. "Şimdi kardeşimiz Auda ibn Jad, Zhakrin adı-na yaptığı yolculukta neler yaşadığını anlatacak." Auda ibn Jad öne geldi ve konuşmaya başladı. O kadar ca-navarca hikayeler anlatılıyordu ki, gözyaşları Mathew'un göz-lerinde yandı ve çığlık atmamak için dişlerini sıktı. Köyler ya-kıldı, yaşlılar ve gencecik insanlar merhametsizce katledildi,güçlü ve formda olanlar yakalanıp köle olarak satıldı. İbn JadTara-kan kıyılarına adım atma hatasında bulunan Proment-333

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANhas'ın rahiplerini ve büyücülerinin katledilişini gururla anlatrÖlümlerini ayrıntılarıyla tarif etti ve sonradan Astafas tarafından gönderilmiş olduğu ortaya çıkan genç büyücünün hayatı-nı nasıl bağışladığını anlattı. Mathew, başını eğdi, bütün bedeni ürperiyordu. Üzerinde-ki gözleri hissediyordu; Kara Büyücü'nün gözlerini, ibn Jad'ıngözlerini. Mathew, onu izleyen bir çift gözün daha farkınday-dı ve tatlı acının kısa, gizli heyecanını hissediyordu. Bu Khar-dan'm Mathew'un hikayesini ilk duyuşuydu ve Kalif in onasempati ve anlayışla baktığını seziyordu. Auda bin Jad, hikayesine Khardan ve bedevilerinin nasılKich pazarlarını yağmaladıklarını, Mathew'u ondan nasıl çal-dıklarını ve Quar'ın Tapınaklarını yakıp yıktıklarını anlatarakdevam etti. İbn Jad kendi aleyhindeki hikayeleri anlatmaktanrahatsız olmuyordu ve Khardan'ın cesaretini ve yiğitliğiniKalife onaylayan mırıldanmalar ve Lord'dan ciddi bir gülüm-seme kazandıracak şekilde anlatmıştı. Auda, Quar'a karşı yapılan bu küstahlığa karşı bedeviler-den öfkesini, onlara saldırarak, kadınlarını ve çocuklarını esiralıp kavimlerini dağıtarak çıkardığını aktardı. Zhakrin'in halkıKhardan'a aynı kaderi paylaşanların gözüyle bakıyordu. Mat-hew şimdi ibn Jad'ın Khardan'ı Zhakrin'in taraftarlarının gö-zünde bilerek bir kahramana dönüştürmeye çalıştığını gördü.Kara Büyücü'nün söylediği sözler "ona ihsan edilecek şerefaklına geldi. Her şey çok iyi görünüyordu sanki Khardan teh-likeden kurtulmuş gibiydi. Buna rağmen Mathew'un huzursuz-luğu arttı özellikle de yolculukları sırasında Pagrah Çölü'nünkuzeyinden geçerken olanları; İdrith şehrindeki insanlarınduygusuzca katledilmesini dinlerken. Artık fildişi küplerde vü-cutlarından çekilen kanların olduğunu biliyordu ve gemidey-334

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 166: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNtken o küplere yaslandığını hatırlayınca kalbi acıyla burkuldu. Khardan da Kara Paladin'in niyetini merak ediyor olmalıy-dı. Yüzü karanlık ve şüpheli, bitkin bir şekilde ibn Jad'ı dinli-yordu. Bedevilerin söylediği bir söz vardı ve Mathew Khar-dan'ın şu anda onu düşündüğünü biliyordu."Bal akıtan dilden kork. Akıttığı çoğunlukla zehirdir." İbn Jad hikayesini tamamladı. Kadınlar usulca, erkekler degüçlü seslerle onaylamışlardı. Paladinlerin Lordu memnuniye-tinden bahsetti ve Kara Büyücü Auda'yı bir gülümseme ve birkadeh içkiyle ödüllendirdi. Mathew'un kadehte ne olduğuhakkında hiçbir fikri yoktu ama Auda ibn Jad'm solgun, sertyanaklarının kızarmaya başladığını, merhametsiz gözlerinin gi-derek artan bir vahşetle parladığını gördü. Kadeh daha sonrahalkadakileri teker teker dolaştı ve hepsi birer yudum aldılar.Görünüşe bakılırsa içindeki hiç tükenmiyordu ve Mathew ka-deh elden ele dolaştıkça herkesin içten gelen bir alevle yan-maya başladığını gördü.İbn Jad halkadaki yerini aldı ve Lord bir adım öne çıktı. "Şimdi yakın tarihimizden bahsedeceğiz böylelikle hepimizbir kez daha duyacağız ve bu sonsuza kadar kalbimizde yan-kılanacak. Bize yeni katılıp ilk defa duyacak olanlar," gözleriMathew ve Khardan'a döndü. "Bu bizi daha iyi anlamanıza

yardımcı olacak. "Uzun zaman önce Zhakrin dünyada yükselen bir güçtü.Ve Sul'ün her zaman yaptığı gibi, Kötülük fasetası göklerdedaha da parlamaya başladığı zaman, İyilik Fasetası da eşit birşekilde parlıyordu. Zhakrin'in Kara Paladinleriyle, İyi TanrıçaEvren'in Beyaz Şövalyelerinin bir çok muhteşem karşılaşmasıolmuştu." Lord'un yaşlı gözleri uzaklara bakarken, sesi yumu-şamıştı. "O zamanları hayal meyal hatırlıyorum. Bir oğlan ço-335

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANcuğundan biraz büyüktüm. Şövalyeme silahtarhk yapıyordumHem Karanlık hem de Aydınlık adına cesur işler yapılıyorduŞövalyelere yakışır şekilde her ikisi de şerefiyle üstünlük içinçaba gösteriyordu. "Sonra onurun bedelinin fazla yüksek olduğu bir zamangeldi." Lord içini çekti. "Uzun süre bize hizmet eden ölümsüz-ler artık dualarımıza cevap vermiyorlardı. Tanrımızın gücü dezayıflamıştı. Halk hastalanıp ölüyor, kadınlar kısırlaşıyordu.Bunun üzerine bazıları başka tanrılara döndüler ve Zhakrindaha da zayıfladı. Ve işte o zaman Evren'in taraftarları bizezulmetmeye başladılar. Öfke ve umutsuzluk içinde onlara kar-şılık verdik. Köpekler gibi birbirimizi avladık, azalan enerjimi-zi vahşi nefretle harcadık. Bizimki gibi onlann sayısı da azaldıve dünyadan çekilmeye, karanlık ve gizli yerlerde saklanmayazorlandık ve sonra gecemizi ve gündüzümüzü birbirimizi ara-maya harcadık." Lord'un yüzü sertleşti. "Artık karşılaşmalarmertçe ve şerefli değildi. Bunu göze alamazdık. Geceleri, dik-kat çekmeden saldırmaya başladık, onlar da böyle yaptılar. Ar-kadan bıçaklamalar yüz yüze kılıç çekmelerin yerini aldı." "Ve en sonunda kalbimizdeki ateş kara küllere dönüştü;Tanrımızın yenildiğini biliyorduk. Zayıftık ve sadece yaşamdenen bu savaşı sürdürmeye yetecek kadar gücümüz vardı.Bu yüzden en sadık olanlar dışındakiler bizi bıraktılar. Burayakaçtık. Geriye kalan gücümüzle bu şatoyu inşa ettik. Evren

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 167: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

adını lanetledik ve kanımızın son damlasına kadar taraftarları-nı yok edeceğimize yemin ettik. "Sonra bir Tann geldi. Bizim tanrımız değildi. Daha öncehiç görmediğimiz garip bir Tanrıydı. Önümüzde tam şuradabelirdi." Lord döşemedeki yılanın başını işaret etti. "Adını sor-duk. Sadece Gezgin Tanrı olarak bilindiğini..." Mathew şaşkın-336

GECENİN PALADİNİlıkla Khardan'a baktı; Kalifin ağzı bir karış açık kalmıştı, "vebize acil haberler getirdiğini söyledi. Zhakrin'imizin düşmesi-ne Evren sebep olmamıştı. Aynı zamanda O ve bütün ölüm-süzleri de kaybolmuştu. Taraftarları bizim gibi saklanmıştı. '"Sizin savaşınız birbirinizle değil,' dedi Gezgin Tanrı. 'Qu-ar, sizi kendi kendinizi mahvetmeniz için aldattı ve siz kavgaederken o savaş alanını ele geçirip zaferini ilan etti. Tek veYüce Tanrı olmayı amaçlıyor; bütün insanları önünde eğdiripkendisine taptırmak istiyor.' "Garip Tanrı kayboldu ve uzun süre bunu aramızda tartış-tık. Araştırmaları için şövalyelerimizi gönderdik. Gezgin Tan-rı'nın doğru söylediğini ortaya çıkardılar. Dünyada yükselengüç Gjuar'dı. Onu durdurabilecek çok az kişi varmış gibi gö-rünüyodu. Sonra Auda ibn Jad hayatını büyük tehlikeye ata-rak Quar'ın rahibi kılığına girdi ve Khandar İmparator divanın-daki Tapınaklarının en iç halkalarına kadar sızdı. Burada Qu-ar tarafından tutsak alınan Evren ve Zhakrin'in özlerini buldu.Auda ibn Jad kanmı yardımına çağırdı. Beraber Tanrıların ruh-larını belki şu an bile gittiklerinin farkında olmayan Quar'dangizlice kaçırmayı başardılar." "En son toplandığımızda karımın bu cesaret isteyen kaçır-mayla ilgili hikayesini dinlemiştiniz. En son zaferlerini aktar-masını duymuştunuz. O ve şövalyeleri, Auda ibn Jad ve cesuraskerlerini taşıdıkları değerli hazineyle dikkat çekmeden Ra-venchai'ye sokup, buraya dönmüşlerdi. Bu gece Auda ibnJad'ın eve dönerken geçirdiği maceraların hikayelerini dinledi-niz. Ve şimdi sizler..." Mathew artık duymuyordu. Çarpan dalgaların ve hızla esenrüzgarların gümbürtüleri başına vuruyordu. Elini göğsüne ko-yarak tenine değen soğuk ve pürüzsüz kristal küreyi hissetti.337

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANTaşıyıcı. Artık ne taşıdığını biliyordu. İki balık; biri karanlık biri ay-dınlık... Donakalan Mathew hepsinin dönüp ona baktıklarını gör-dü. Lord'un ağzı oynuyordu ama kelimeleri Mathew'un başın-daki zonklama içinde yitip gidiyordu ve duyamıyordu. KaraBüyücü görüş alanına gimıişti; kalbine ve aklına. Görebildiği,düşünebildiği tek kişi oydu. Sadece onun sözlerini anlayabili-yordu ve elini kaldırıp, onu çağırdığında cevap verdi."Taşıyıcı öne çıksın." Mathew yavaş hareketlerle Kutsal Halkaya doğru ilerledi.Halka ayrıldı ve onun için açıldı, onu içine aldı ve kapandı.Kara Büyücü, genç sihirbazın tam önünde durdu."Bana taşıdığını ver," dedi usulca. Ona karşı koyulamazdı. Mathew'un eli kendi isteğiyle de-ğil onun isteğiyle hareket ediyordu. Eli siyah kaftanının göğ-süne giderek, kristal küreyi çıkardı ve titreyen avucunda tuttu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 168: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Altın balık kürenin ortasında hareketsiz duruyordu; siyahbalık geniş halkalar çizerek yüzüyor, ağzı kocaman açılıyor,heyecanla kürenin camlarına vuruyordu. Kara Büyücü saygıyla iç çekerek küreyi nazikçe ve dikkat-le kaldırdı. Mathew ufak bir ağırlığın ellerinden ve daha öncehiç fark etmediği büyük bir ağırlığın da kalbinden kalktığınıfark etti. Büyücü kadın küreyi masaya götürdü ve kadehin ya-nına koydu. Sonra ikisini de siyah kadife kumaşla örttü. "Beni dinleyin halkım." Zafer dolu sesi Konsey salonundaçınladı. "Yarın gece Tanrımız Zhakrin bize geri dönecek!" İnananlardan hiç ses çıkmıyor, tezahüratlar yükselmiyordu.Olay, sesle yankılanamayacak kadar derinden dokunmuştukalplere. Utku gözlerde parlıyordu.338

GECENİN PALADİNİ "Tanrımız zayıf olacak bu yüzden gücünü toplayıp, tekrarölümsüz şekline kavuşana kadar bir insan bedeninde ikametetmeyi tercih etti. Bu ikamet edeceği bedenin ölümü anlamı-na gelecek çünkü kısa ziyareti sırasında beslenmek için bütünyaşam özünü emmek zorunda kalacak..."Auda ibn Jad ileri atıldı. "Benim bedenimi alsın!" "Benim! Benim!" diye bağırdı Kara Paladinler, halkayı bo-zup, bu şerefe nail olmak için birbirlerini iteleyerek.Kara Büyücü sessizlik için elini kaldırdı. "Hepiniz çok sağ olun. Tanrı cesaretinizi unutmayacak. Fa-kat o seçimini yaptı ve," büyücü kadın gururla gülümsedi "bubir kadın bedeni olacak. İnsanoğlu kadınlardan doğduğu gibitanrımız da bir kadın bedeninde ortaya çıkacak. İnananlarınınsayısını azaltmamak için kadın tutsaklarımızdan birini seçti; enyenisini. Büyü konusunda oldukça güçlü ve bu Tanrımızın işi-

ne yarayacak. Akıllı, iradeli ve coşkulu...""Hayır!" Kelime Mathew'un ağzında şekillendi ama Khardan'm ağ-zından çıktı. "Eğer lanetli tanrınızı beslemek için ihtiyacınız olan şey et-se benim bedenimi alın!" diye bağırdı Kalif vahşice. Kiber vediğer gûmdan kurtulmak için o kadar büyük bir güçle çabalı-yordu ki Auda ibn Jad halkadaki yerini bırakıp bir eli kılıcınınkabzasında Khardan'm yanına gitti. Kara Paladin çatık kasla-rıyla büyücü kadına baktı. Başını salladı, memnun görünüyordu. "Dediğin gibi ibnJad. Bedevi asil ve onurlu. Güçlü olduğunu ve bir savaşçınınruhuna sahip olduğunu biliyoruz. Eğitimine bu gece başlaya-bilirsiniz." Gözlerini Khardan'a dikmişti. "Öneriniz size çok ya-kışıyor, beyefendi. Lakin böyle bir adağı kabul etmek trajik bir339

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANziyan olur ve Tanrımız da bundan nefret eder. Erdeminizi veisteğinizi kanıtladınız, bu nedenle Zhakrin'e başka bir yollahizmet edin. Kara Paladinlerden biri olmak için hazırlıklarabaşlayacaksınız." "Ben sadece ve sadece Akhran'a, Gezgin'e hizmet ederim!"diye sert bir karşılık verdi Khardan. "Şimdilik ona hizmet ediyorsun. Bu değişecek," dedi KaraBüyücü ciddi bir ses tonuyla. "Halka bozulduğuna göre Tapı-nak Konseyi sona ermiştir. Auda ibn Jad adamı aşağı götür.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 169: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Hazırlıklar bir an önce başlasın. "Yarın gece'saat on ikide tekrar buluşacağız," Diyerek de-vam etti büyücü kadın herkese seslenerek. "Tören gece yarısıbaşlayacak; bir günün sonu, yeni günün başlangıcı. BöyleceTanrımızın dönüşü dünya için yeni bir devrin başlangıcını be-lirleyecek." "Ayrılmadan önce bir sorum var," dedi Kara PaladinlerinLordu.Büyücü kadın saygı dolu bir edayla kocasına döndü. "Burada iki kutsal varlık var; Zhakrin ve Evren. İyilik Tan-rıçasıyla ne yapacağız?" "O bir Tanrıça bizler de ölümlüler olduğumuz için ona neyararımız ne de zararımız dokunabilir. Kaderi Tanrımız Zhak-rin'in ellerinde." Lord başını salladı ve insanlar konsey salonundan ayrılma-ya başladılar. Kara Büyücü kadınları ona katılmaları için çağı-rarak orada kaldı. Alçak sesle konuşuyorlardı belki de yarınkitörenden bahsediyorlardı. Auda ibn Jad, Khardan'ı getirmesiiçin Kiber'e işaret verdi ve hep birlikte oradan aynldılar. Mathew etrafına bakındı. Hiç kimse onunla ilgilenmiyordu.İbn Jad ve adamları dar bir koridora doğru dönüyorlardı. Eğer340

GECENİN PALADİNİonları takip edeceksem bunu şimdi yapmalıyım yoksa benigeride bırakacaklar. Sessizce toplantı odasına son kez göz gez-dirip oradan ayrıldı. Kara Büyücü yanından geçerken ona bakmadı ama ayaksesleri kalbinde yankılanmıştı.341

9

Kontrolü ne zaman kaybetmeye başladım? Khardan kızgınkızgın düşünüyordu. Yirmi beş yıl boyunca hayatı elimde dövülmeye hazır soğukbir demir parçası olarak tuttum. Sonra demir birden kuma dön-dü. Hayat parmaklarımın arasından kaymaya başladı ve onudaha sıkı tuttukça biraz daha düştü ellerimden. Hepsi tanrının Zohra'yla evlenip o lanet Kahinin Gülü'nünçiçek açmasını beklememi söyleyen emriyle başladı. Ne yaptımda Tann'yı bana böyle davranacak kadar kızdırdım? Halkım neyaptı? Neden Akhran halkımın bana ihtiyacı varken buraya ge-tirilmeme izin verdi? Neden bize düşmanlarımızı yenmede yar-dım etmek yerine, bu kafirlere görünüp şeytani planlarında on-lara yardımcı olmayı tercih etti? "Dualarımı duy, Akhran!" Khardan öfkeli öfkeli mırıldandı."Bana cinimi gönder veya alevli kılıcınla burada belirip benikurtar!" Bedevi yalvarırken kapıldığı hırsla bileklerini saran deribağlan zorlamıştı. Kiber hırladı ve meşale ışığında bir bıçak pa-nldadı. Hızla arkasını dönerek saldırganıyla yüzleşti. Bağlı ol-masına rağmen hayatı için savaşmaya hazırdı ve Auda ibn Jadbaşını salladı. Uzanarak Kiber'in elindeki bıçağı aldı, Khar- GECENtN PALADtNldan'ın kollannı tutup onu duvara yasladı. Bıçak deri ipleri kes-ti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 170: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Bu gecelik bu kadar Kiber," dedi Auda. "Kışlana dönebilir-sin." Asker eğildi ve Khardan'a son bir tehditkar bakış atarak ay-rıldı. Kiber koridorda yürürken, bu konuyla ilgili emir almadı-ğı için onun yaklaşmasıyla aceleyle açık bir kapıdan karanlık-lara dalan siyah figürü görmezlikten geldi. Khardan bileklerini ovarken şüpheyle ibn Jad'a bakıyordu.İkisi Zhakrin Şatosu'nun en alt katına inen dönemeçli bir kori-dorda baş başaydılar. "Dövüş benimle!" dedi Khardan aniden. "Kılıcına karşılık el-lerim. Fark etmez." Auda ibn Jad eğlenmiş görünüyordu. "Ruhuna hayranım be-devi ama disiplin ve sağduyudan yoksunsun. Dövüşmekten ka-zancımız ne olacak? Belki beni yenebilirsin. Ama bundan şüp-heliyim çünkü ben senin hakkında hiçbir fikrin olmadığı çıplakelle dövüş sanatı konusunda iyi bir eğitim gördüm. Yine de di-yelim ki yendin. O zaman ne olacak? Nereye gideceksin? Ghul-lara geri mi döneceksin?" Elinde olmadan bedenini bir sarsıntı sarmıştı. İbn Jad acıma-sızca gülümsedi. "Sana saldırmalarına izin vermekteki amacımbuydu. Seni öldürmelerine izin vermeyecektim. Sen bizim içinfazla değerlisin. Blossom'm seni kurtarması sonradan hayli bil-gi verici bir olaya dönüşse de, beklenmedik bir olaydı. Tanrı-nın garip yolları var." Düşünceli bir edayla mırıldandı ve sessiz-ce dönüp, koridoaın başına baktı. Başını sallayarak düşüncele-rini dağıtan ibn Jad devam etti. "Hayır, seninle dövüşmeyece-ğim. Bağlarını iki adam gibi saygın bir şekilde yan yana yürü-yelim diye çözdüm."343

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Sizin tannnıza hizmet etmeyeceğim!" dedi Khardansert. "Zamanımızı manasız tartışmalarla harcamayalım," Auda narin eliyle zarif bir hareket yaptı. "Benimle yürüyecek misin? Yolçok uzun değil.""Nereye gidiyoruz?""Göreceksin." Khardan meşalelerle aydınlatılmış koridorun bir başına birsonuna kararsızca bakarak durdu. Granitten oyulmuştu ve iler-ledikçe daralıyordu. Yol meşalelerle aydınlatılmıştı fakat duvar-lara sekiz-on metre aralarla monte edilmişlerdi. Böylelikle ışıkhalkalarıyla bölünen karanlık parçalar ortaya çıkıyordu. Top-lantı odasından ayrıldıklarında, odalann ve başka koridorlarınkemerli girişlerinin yanından geçmişlerdi ama kısa zamandabunlar geride kalmıştı. Pürüzsüz, cilalı duvarların yerini kabacaoyulmuş bloklar almıştı. Hiç pencere yoktu, dışarı çıkmak içinhiçbir yol yoktu.Olsaydı bile ghuHar vardı... Khardan koridorda yürümeye başladı, kaşları çatık, yüzüciddi ve sertti. Auda ibn Jad da ona eşlik ediyordu. "Bana tanrınız hakkında söylenenin doğru olup olmadığınısöyle; adı neydi?""Akhran." "Akhran Gezgin olarak biliniyor? Bize Quar'ın iki yüzlülüğü-nü haber vermek için gelen Tann o olabilir mi?" "Evet!" diye kabul etti Khardan. "Akhran bizi Quar'ın ikiyüzlülüğüne karşı uyardı ve biz bunu kendi gözlerimizle gör-dük."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 171: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Amir'in insanlannıza saldırmasından mı bahsediyorsun?""Kadın kılığına girip savaş alanından kaçmadım!"344

GECENİN PALADİNİ "Elbette. Bu Blossom ve karın Zohra'nın işiydi. Olağanüstübir kadın. Onun erkeğini savaştan kaçıracak türde bir kadın ol-duğunu düşünemiyorum. Bu mantıksız harekete dair bir açık-lamada bulundu mu?" "Bir kehanetten bahsetti." Khardan bu konu hakkında ko-nuşmak ve Zohra'yı düşünmek istemediği için sinirli bir şekil-de cevap verdi. Onu yatakta utandırmasına, Meryem'le evlen-mesine engel olmasına, haremine bir erkeği kabul ettirmeye ça-lışarak halkı önünde küçük düşürmesine rağmen karısıydı,onun korumasına ihtiyacı vardı ve bir erkek olarak Khardanbunu sağlayamıyordu."Kehanet mi?""Kadınların büyüsü," diye mırıldandı Khardan. "Kadınların büyü gücünü kötüleme bedevi," dedi Auda ibnJad ciddiyetle. "Onun gücü ve onu kullananların cesaretiyle; enaz bir erkeğinki kadar hatta onu aşan bir cesaretle halkım bu-günlere geldi. Bu kehanet kadınlan harekete geçirecek kadarönemliymiş. Ne olduğunu merak ediyorum. Ve dahası şu anyaptıklarımı nasıl etkileyeceğini..." Khardan Paladin'in dillendirilmemiş sözlerini en az söyle-nenler kadar iyi duyabiliyordu; Auda'nm yüzündeki düşünceliifade de bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu.Khardan Mathew'a bu konuda daha fazla soru sormadığı içinpişman oldu. Dolambaçlı koridorda yürümeye devam ederken Audauzun süre hiç konuşmadı. En sonunda meşaleler bitti. Korido-run devamında zifiri karanlık ve derinlikleri ölçülemez kötülükvardı. Khardan durdu. Ani bir zayıflık hissetti. Titreyerek duvarayaslandı. Gölgeli merdivenlerden yükselen soğuk hava akımı345

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANkontrolsüzce titremesine sebep oldu. Ölümün nefesi kadar sğuk ve nemliydi; tenine dokunuşu bir cesedin buz gibi doku-nuşuydu. Auda ibn Jad duvardan bir meşale alıp havaya kaldırdı. Işıkkeskin dairelerle inen merdivenleri aydınlatıyordu. "Cesur ol, bedevi," dedi Paladin, elini Khardan'ın çıplak ko-luna koyarak."Ne var orada? Beni nereye götürüyorsun?""Kaderine," diye cevapladı ibn Jad. Khardan tam Kara Paladin'in üzerine atlayıp hayatını kurtar-mak için son bir umutsuz girişimde bulunacaktı ki gözleri ada-mın karanlık gözleriyle birleşti ve hareketsiz kaldı. "Bu cesaret mi? Köşeye sıkışmış bir sıçan gibi dövüşmek?Aşağıda karşılaşacağın ölüm bile olsa onu asaletle karşılamakdaha iyidir." "Öyle olsun!" dedi Khardan. Auda'nın kolunu silkerek ada-mın önünden merdivenleri inmeye başladı. Merdivenlerin sonunda yeni bir koridor vardı. İbn Jad'ınmeşalesinin ışığında, Khardan dar koridorun iki yanma belirliaralıklarla dizilmiş tahta kapılar gördü. Biri dışında bütün kapı-lar kapalıydı. Orada parlak bir ışık yanıyor ve içerden gelen za-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 172: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yıf sesler duyuluyordu. "Buradan," dedi Auda ibn Jad kapıyı göstererek. Khardanyavaşça kapıya doğru yürüdü, bacakları onu isteksizce taşıyor-lardı, ayakları ağır ve hantaldı. Korku bir yılan misali karnındasürünüyordu ve ibn Jad'ın onu izleyen kara gözleri olmasaydı,Kalif korkudan deliye dönmüş bir çocuk gibi ağlardı. Yakınlaştıkça sesler de netleşiyordu ve karnındaki yılan kıv-ranıp duruyordu. Ölüm ıstırabıyla inleyen bir adamın sesiydi.Klıardan'm yüzünü ter basmıştı. Terler sakalına damlıyordu. Bir346

GECENİN PALADİNtürpermeyle sarsılmasına rağmen yoluna devam etti. Kapınınkarşısına gelince kolunda Auda'mn elini hissederek durduOdanın içine baktı. Parlak ışık gözünü almıştı. İlk bakışta, alev alev yanan ateş ışığında beliren karanlık birfigürdü. Çok büyük bir kafası ve yaşlı bir bedeni olan ufak te-fek cılız bir adam Khardan'a kurnaz, değer biçmeye çalışangözlerle bakıyordu."Bu o mu, Paladin?" En az bedeni kadar yaşlı bir ses geldi."Evet, Yaşam Efendisi." Adam koca kafasını salladı. Kafası cılız boynuna o kadartehlikeli bir şekilde yerleştirilmiş ve adam o kadar dikkatli vetemkinli hareket ediyordu ki Khardan bir an için kafanın düşe-ceği hissine kapıldı. Odanın içinde esen sıcak hava dalgasıylahafifçe dalgalanan ve kıpırdanan muazzam bir siyah kaftan giy-mişti. Arkasından kelimelerinin yankısı gibi akan inleme sesigeliyordu. "Tam zamanında geldiniz, Paladin," dedi adam memnuni-yetle."Yeniden doğuş?""Her an olabilir, Paladin, her an." "Bedevi için eğitici olabilir, izleyebilir miyiz, Yaşam Efendi-si?" "Benim için bir zevk, Paladin." Ufak adam eğildi ve kapınınönünden çekildi.Khardan içeri baktı ve çabucak gözlerini çevirdi. "Tiksindirici mi buldun?" dedi bilge adam Khardan'a kemik-li parmağını uzatarak. "Fakat savaş izleri görüyorum..." "Bir adamla savaşmak başka, öldüresiye işkence edildiğinigörmek başka!" dedi Khardan boğuk bir sesle, içerideki sahne-yi görmemek için başını çeviriyordu.347

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"İzle!" dedi Auda ibn Jad yavaşça. "İzle!" dedi yaşlı adam. Kemikli el teninin üzerinde gezindive Khardan tiksintiyle ürperdi sonra birden irkildi ve nefesinituttu. Bütün sinir uçlannda, iğne batınlmış gibi bir acı hissetti.Ufak adamın silahı yoktu ama sanki binlerce sivri diken Khar-dan'a batınlıyordu. Çığlığını bastırarak mütevazı bir şekilde gü-len adama baktı. "Zhakrin'e ilk geldiğimde, Tanrıma en iyi nasıl hizmet ede-bileceğimi düşündüm. Bu, sanya dönmüş derisinin sarkıştığı in-ce kollannı açtı bir savaşçının bedeni değil. Kılıcımla Zhakrin'eyeni ruhlar kazanamam. Fakat onları başka bir yolla kazanabi-lirim; acı. Uzun yıllar boyunca Sularin'deki karanlık ve gizemliyerleri gezerek, çalıştım ve bu sanatta mükemmelliğe ulaşmayaçalıştım. Ve bu kesinlikle bir sanat. Bakın, şu adama bir bakın."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 173: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Parmaklar Khardan'm tenini okşadı. İsteksizce bakışlarınıodadaki figüre çevirdi. "Buraya dün getirildi, Paladin. Zırhına bakın." Bilge adamodanın bir köşesine felçli parmağını uzattı. "Evren'in Beyaz Şövalyelerinden biri!" dedi Auda hayretleriçinde. "Evet!" Küçük adam gururla gülümsedi. "Ona şimdi bir ba-kın. En güçlülerinden, en iyilerinden biri. Ona bir bakın!" Çırılçıplak olan adam, kollan duvara bağlı, sere serpe yerdeyatıyordu. Yaşam Efendisi'ne çıldırmış, kocaman açılmış gözler-le bakıyordu. Bedeni kanla kaplıydı; bedenindeki sayısız yara-dan hâlâ kan akıyordu, derisi kül grisiydi. Alçak inleme sesi bo-ğazından geliyordu; sonra birden bedeni kasıldı. Acı içinde ba-ğırdı, sanki dev bir el ona vurmuş gibi kafası duvara çarptı. Ama ona hiç kimse dokunmamıştı. Hiç kimse yanına gitme-mişti.348

GECENİN PALADİNİ Bilge adam sessiz bir gururla gülümsüyordu. "Acı, gördüğü-nüz gibi iki yerdedir." Khardan'ı dirseğiyle dürttü. "Beden ve zi-hin. Hissettiğin acı..." parmakları kapandı ve Khardan iğneleritekrar bedeninde hissetti, bu sefer daha keskindi, sanki uçlann-da ateşler vardı. Çığlık atmayı önleyemedi ve bilge adam tatminolarak güldü, "...bedenindeydi. Sen cesursun bedevi ama sade-ce ellerim ve aletlerimle seni on beş dakika içinde bana sade-ce azabını sona erdirmem için her şeye söz veren titrek bir in-san yığınına çevirebilirim. Ama bu hiçbir şey, zihnine girdiğimzaman karşılaşacağın acıyla karşılaştırdığımızda hiçbir şey! Şuan orada, onunkindeyim." Bilge adam Beyaz Şövalyeyi işaretetti. "İzle!" Yaşam Efendisi yavaşça ufak yumruğunu sıkmaya başladı,parmakları içeri doğru kıvnlıyordu. O bunları yaparken duvarazincirlenmiş adam kıvrılmaya başladı; kaslan kasılıyor, bütünbedeni ölen bir örümcek gibi toplanıyor, ağzından çığlık üstü-ne çığlık çıkıyordu. "Onur?" bedeninin sarsılmasına ve yüzünden terler boşan-masına rağmen Khardan, hor gören bir tavırla Kara Paladin'edöndü. "Düşmana ölümüne işkence etmenin neresi onurlu?" "Ölmek mi?" Bilge adam şaşırmış görünüyordu. "Hayır!Mantıksız, ziyankarca!"Khardan "O ölüyor!" dedi kızgın kızgın."Hayır," dedi Yaşam Efendisi yavaşça. "Dua ediyor. Dinle..."Khardan gözlerini isteksizce, işkence görmüş vücuda çevir-di tekrar. Evren'in Şövalyesi zincirlerinden sarkıyordu, neredey-se bütün gücü harcanmıştı. Çığlıkları kesilmişti, umudunu yitir-miş sesi duyulmayan kelimeler fısıldıyordu. Yaşam Efendisi sessizlik için elini kaldırdı. Neredeyse İbnJad nefes almayarak eğildi. Khardan onlara hayretle baktı. İki-349

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsinin yüzünde de zafer ifadesi vardı ama Kalif başarılarının neolduğunu anlayamamıştı. Tanrıçasına ruhunu kabul etmesi içindua eden bir adam...Ve sonra Khardan adamın sesini net bir şekilde duydu. "Beni hizmetine... kabul et... Zhakrin..." adamın sesi güçlen-di. "Beni hizmetine... kabul et... Zhakrin!"Bir Kara Paladin olmak için hazırlık.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 174: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Evren'in şövalyesi başını kaldırdı, yüzünden yaşlar akıyor-du. Kelepçeli ellerini kaldırdı. "Zhakrin!" diye saygıyla fısıldadı"Zhakrin!" Yaşam Efendisi ayaklarını sürüyerek taş zeminde yürüdü.Kaftanından bir anahtar çıkararak kelepçeleri açtı. Şövalye diz-leri üzerine çökerek adamın bacaklarına sarıldı. Bilge adam birtas su aldı ve bir annenin çocuğuyla ilgilendiği gibi işkencegörmüş bedeni temizlemeye başladı. "Bu dünyaya çıplak, kan içinde geliriz," diye mırıldandı ibnJad. Midesi bulanan ve başı dönen Khardan duvara yaslandı. İş-kence yapılan adamın vücudu kaslıydı; bariz bir şekilde güçlüve yetenekliydi. Kana bulanmış kılıcı köşede duruyordu, birpapatyayla süslenmiş zırhı delinmiş ve çizilmişti. Esir alanlarlasavaştığı belliydi. Zhakrin'in yeminli düşmanıydı ve şimdi onahayatını veriyordu. "Ve çoğumuz Tanrımıza böyle geldik," dedi ibn Jad. "Ateşyolu aıhu temizleyip, gerçeğe yöneltir. Ve sana da böyle ola-cak bedevi." Khardan'ın kolunu sıktı. "İleriki yıllarda bunu birkutsama olarak hatırlayacaksın. Ve senin için iki kat mükem-mel bir değişim olacak çünkü yeniden doğuşun tanrımızla he-men hemen aynı anda gerçekleşecek!"Yaşam Efendisi, şövalyeyi ayağa kaldırmıştı, cılız koluyla350

GECENİN PALADtNtgüçlü bedene şefkatle sarılıyordu. "Götür onu Paladin. Onuodasına götür. Uyuyacak ve sabahleyin yenilenmiş ve tazelen-miş bir şekilde uyanacak." Auda ibn Jad, hâlâ kutsal bir kendinden geçmişlik içindeZhakrin'in adını sayıklayan Evren'in Şövalyesinin sorumluluğu-nu kabul etti. Şövalyeyi koridora götürürken omzunun üstünden Khar-dan'a baktı. "Elveda bedevi. Yarın umarım birbirimize kardeşimdemek için bir araya geliriz." Khardan hiçbir kaçış umudu olmaksızın ileri atıldı. Zihnin-de sadece kafasını taş duvara vurup beynini patlatmanın, ken-dini öldürmenin donuk hayali vardı. Kemikli parmaklar bileğini tuttu. Acı kolundan tırmandı; hersinirden diğerine geçiyor, damarlarına yavaş hareket eden buz-lu su gibi sızıyordu. Dizleri üstüne çöktü, tüm direnci çekilmiş-ti. Yaşam Efendisi diğer bileğini de tuttu ve onu taş zemindeodanın boğucu sıcağına doğru sürükledi. Alevler gözleri önünde yükseklere sıçrıyor, sıcak bedeninedarbeler indiriyordu. Kelepçeler bileklerine kapandı. Yaşlıadam ayaklarını sürüyerek üzerinde demirden bir kazan asıkolan ateşin yanına gitti. Derisi sıcaktan etkilenmeyen adam, içi-ne uzanarak, ince, sıcaktan korlaşmış bir demir parçası çıkardıve onunla Khardan'a döndü. "Akhran!" diye bağırdı Khardan, kelepçelere asılıp onlarıduvardan koparmaya çalışarak. "Akhran! Sesimi duy!" Yaşlı adam koca kafası Khardan'ın görüşünü kapayana ka-dar yaklaştı. "Sadece bir Tanrı senin çığlıklarını duyuyor bede-vi: Zhakrin!" Tıslayan nefesin sıcaklığı Khardan'ın yanakların-daydı. "Zhakrin!"351

ıo

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 175: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Mathew, Auda ibn Jad ve Khardan'ın peşinden sessizcemerdivenleri indi. Yolu sadece Kara Paladin'in meşalesindenyansıyanlarla aydınlanıyordu. En alta geldiğinde dikkatlice kö-şeden bakarak, sıra sıra kapalı tahta kapılarıyla uzanan dar veuzun koridoru gördü ve daha fazla ilerlemenin bazı keşiflerlesonuçlanacağını yol açacağını anladı. Merdivenleri, karanlıkta yolunu önsezileriyle bulmak, du-yulmamak için dikkatli hareket ederek geri çekilmekten başkaseçeneği yoktu. Merdivenlerin yarısında durdu, duvara yasla-narak, birşeyler duyabilmek için nefesini tuttu. Adamların ses-lerini net bir şekilde duyabiliyordu; taşlar sesleri sanki yanla-rında duruyormuş gibi taşımıştı kulaklarına. Böylelikle Mathew, Evren'in şövalyesinin işkence azabın-dan, Zhakrin'e huşulu duasına kadar her şeyi duymuştu. Khar-dan'ın özgürlük için nafile girişimini, Kalif in acı dolu çığlıkla-rını, yerde sürüklenen ağırlığın sesini duymuştu. Bir şey dahaduydu. Auda ibn Jad'ona doğru geliyordu. Mathew Zifiri ka-ranlıkta cesaret edebildiği kadar hızlı hareket ederek merdi-venlere atıldı. En üst kata ulaşmıştı ama bunu beklemediği içintakılıp düştü. Ayak sesleri giderek yaklaştı. Şansına, Auda ibnJad destek olduğu güçsüz şövalyenin ağırlığıyla yavaş hareket GECENİN PALADÎNİetmek zorunda kalıyordu. Şövalyenin Zhakrin'e duaları KaraPaladin'in Mathew'un tıkırtılarım duymasını engellemişti. Çabucak ayağa kalkan Mathew, uzun koridora umutsuzcabaktı. Altı metre kadar uzaklıktaki bir meşale, kendisiyle diğermeşale arasında sadece bir parça karanlık bırakarak koridoruaydınlatıyordu; Mathew'un o mesafeyi kimse onu görmedenkoşması imkansızdı. Yamnda, meşale ışığının oluşturduğu hal-kanın hemen kenarındaki, bir gölge onun tek umuduydu. Yak-laşınca Mathew onun dilediği şey olduğunu keşfetti; engebelikaya duvarlarda oluşmuş doğal bir oyuk. Pek büyük değildi veMathew narin vücudunu içine sokmaya uğraşırken daha daküçülmüştü sanki. Doğruca, parıldayan meşale ışığının altındadursa bile daha ortalıkta olamazdı. Işıkta belli olan süt beyazıtenini saklamaya çalışarak yüzünü duvara döndü, ellerini siyahkaftanının içine sokup nefesini tuttu. İbn Jad ve şövalye sadece birkaç santim uzağından geçtiler.Mathew uzanıp Kara Paladin'in kolunu çekebilirdi. Onu gör-müş veya duymuş olmaları gerekiyordu; kalbi ölüleri uyandı-racak kadar sesli atıyordu. Fakat adamlar ona doğru bir kez bi-le bakmadan yürüyüp gittiler. Rahatlayan Mathew içini çekti vetam koruması için şükran sunan bir dua edecekken Karanlığıhangi tanrının yönettiği aklına geldi. Aşağılardan ızdırap dolu bir çığlık yükseldi, koridorda yan-kılandı. Khardan... Mathew'un bacakları çözüldü ve bitkin vaziyette yere çök-tü; berbat ses kalbinde yankılanıyordu. Elleri titreyerek belin-deki keseye gitti, parmakları volkan camından asanın üzerindekapandı. Karanlık tısladı. "Kelimeleri söyleyin efendim ve arkadaşı-nızı bu işkenceden kurtarayım."353

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Seni çağırmadım!" dedi Mathew bu yaratık üzerinde hiçbirkontrolü olmadığını fark ederek.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 176: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Sözle değil," diyerek cevapladı Şeytancık kıs kıs gülerek"Kalbinizin dileklerini okudum." Yeni bir feryat havayı parçaladı. "Onu kurtararak bizi bura-dan çıkarmaktan bahsetmiyorsun, öyle değil mi?" diye sordu.Göğsü kasılıyordu; nefes almak zordu. "Hayır," dedi Şeytancık kelimeyi uzatıp boğazdan gelen birhırlamayla bitirerek. "Şeytan Prensim bundan hiç hoşlanmazdı.Eğer sen gidersen ben de giderim ve Prensim kalmamı emre-diyor. Kardeş Tanrısı geri geleceği için çok mutlu ve İyi Tanrı-çanın Zhakrin'in ellerinde olması da onu daha mutlu kılıyor.""Ona ne yapacak?" "Aptal ölümlü, sence ne yapacak?" diye karşılık verdiŞeytancık. Buruş buruş bedeni olacakların tahminiyle kıvranı-yordu."Onu yok edemez..." diye başladı şaşkın Mathew. "Göreceğiz. Daha önce Yirmiden birisi hiç bu kadar zayıf-lamamıştı. Ölümsüzleri ona yardım etmek için burada değiller;ölümlü taraftarları da gördüğün gibi Zhakrin'e dönüyorlar. Ev-ren'in gücü azaldıkça onunki çoğalıyor." Mathew, düşünmeye Tanrıçanın berbat kaderi yüzündenbir kaybetme duygusu hissetmeye çalıştı, kendisini bununCennetin dengelerini nasıl sarsabileceğini tasarlamaya zorladı.Fakat kulaklarında Khardan'ın çığlıkları vardı ve şu an dünya-da olanlardan başka hiç bir şey umurunda değildi. Dudağının üstünde boncuk boncuk terler biriken Mathew"Onu kurtar, Zohra'yı kurtar! Beni Prensine götür," diye yalvar-dı.Şeytancık büzüşük dudaklarını büktü. "Kötü bir pazarlık,354

GECENİN PALADİNİbir şeye karşı hiç bir şey. Ayrıca Zhakrin kadının bedenini is-tedi. Astafas onu çalarak, kardç;şim kızdırmaz." Khardan'm çığlıkları aniden kesildi. Korkunç sessizlikte birdüşünce pırıltısı Mathew'un karanlığını aydınlattı. Gezgin Tan-rı'nın zihin bulandıran davran)şı arak zihnini karıştırmıyordu.Genç büyücü aklına düşen ulak kıvılcımı üfleyip, kömürleriyelleyerek alev almasını izlemek istedi. Fikir aklına geldiği anşeytanın dudaklarını yaladığını, gözlerini kıstığını gördü.Keseden asayı çıkararak, şeytana doğnı kaldırdı. "Khar-dan'la konuşmak istiyoaım," dec>i genç büyücü kontrol altındatuttuğu tekdüze sesiyle. "İşkencecisini oyala."Şeytancık alaycı bir şekilde sıntarak güldü.Mathew siyah kaftanların a]tlnda tir tir titremesine rağmen"Eğer bu asayı Kara Büyücü'y<- verirsem ne olur?" diye devametti soğukkanlılıkla. Şeytancığın kırmızı gözleri aıev aldı. Kırışık göz kapakları-nı indirmek için çok geçti. "Hiç bir şey," dedi yaratık. "Yalan söylüyorsun," diye l^şıMc verdi Mathew. "Anlama-ya başlıyorum. Asa kalbimize en yakın ölümsüzü çağırmayayarıyor. Meryem bunu Quar'Jrı kölelerinden birini çağırmakiçin kullanıyordu. Asa benim elime düştüğünde gücü benim

inandığım tanrıların ölümsüzlerini kontrol etmeye yöneldi vebüyüsü kara büyü olduğu için seni çağırcll." Şeytanın uzun kırmızı dili aıayıa sarktı. Siyah dişleri görü-nüyor, gözleri yanıyordu. Mathew bakışlarını çevirdi; doğaıca elindeki asaya bakıyor-du. "Eğer bunu Kara Büyücü'ye verirsem onu Zhakrin'in ölüm-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 177: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

süzlerinden birini çağırmak içjn kullanabilir." "Denesin bakalım!" Şeytan dilini şapırtıyla yuvarladı."Ölümsüzleri ortadan kaybolan çok uzun zaman oldu."385

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Her şeye rağmen sen uzaklaştırılacaksın." "Siz burada olduğunuz sürece ben de buradayım, KaranlıkEfendi," dedi şeytani bir şekilde gülerek. "Fakat hareket etmeye iznin olmayacak," diye karşılık ver-di Mathew."Sizin gibi!" "Ben zaten güçsüzüm," dedi Mathew omuz silkerek. "Kay-bedecek neyim var?" Kendisini neredeyse ikiye katlayan bir zevk kasılmasıyla"Ruhun!" diye tısladı Şeytancık. Mathew ona uzanan Eli gördü; ruhunun ufacık umutsuzçığlıklan sonsuz karanlık tarafından yutulana kadar düşeceği,uçsuz bucaksız boşluğu gördü. "Hayır," dedi Mathew yavaşça. "Astafas bunu bile yapamaz.Çünkü asayı Kara Büyücü'ye verdiğimde kendimi de ona ver-miş olacağım." Küçük Şeytancık kıvranışının orta yerinde kalakaldı. Bir ba-cağı diğerine sarılmış, bir kolu da boynunu çevreliyordu. Ya-vaşça kendini çözdü ve Mathew'a ters ters bakarak yaklaştı."Bunu yapmana izin vermeden önce ruhunu çalarım!" "Bunu yapman için beni öldürmen gerekir, ben öldüğüm-de de buraya girme iznini kaybedersin.""Bir çıkmazdayız!" "Senden istediğimi yap. Khardan'ı görmeme izin ver; yal-nız." Şeytancık dili kıvrılıp açılarak düşündü. Mathew'un zihni-nin içine bir göz attı ama orada gördüğü tek şey teolojik birkarışıklıktı. Şeytancığa göre teoloji sadece bir işe yarıyordu;fazla ateşli alimleri derin ve tehlikeli sulara yönlendirmek. Arasıra ölümlülerin hakkında hiç bir şey bilmedikleri konularla il-356

GECENİN PALADİNtgili kesin bir edayla tartışmalarını dinlemek hoşuna da gitse,Şeytancık ilahiyat tartışmalarını genellikle uyutucu buluyordu.Şeytan konu Mathew bile olsa, işkence edilen bir adamla te-oloji tartışmak için böyle bir zamanın seçilmesinin garip oldu-ğunu düşündü, yaratık Mathew'un zihninin derinliklerini ince-ledi. Genç büyücünün daha tehlikeli bir planı yok gibi görü-nüyordu. Ne de olsa yapmaya çalışacağı hiç bir şey işine yara-mayacaktı. Şeytancık hem ölümlüyü eğlendirip hem de değer-li bir imtiyaz kazanmaya karar verdi. "Eğer Astafas'a bağlılığını ilan edersen, emirlerini yerine ge-tiririm." Khardan'a ulaşmak için can atan Mathew "Her şeyi yapa-rım," dedi kısaca. Uğursuz sessizlik feryatlardan daha korkunç-tu. "Bir dakika!" Şeytancık yayvan parmaklı elini kaldırdı. "Sa-na şu an koruyucu meleğinin burada olmadığını söylemek is-tiyorum yani bu sözü vermeden önce araya girecek kimseyok." Bu haberin, konıyucu meleklere diğer ana okulu masalla-rından daha fazla inanmayan Mathew'u neden üzeceğini bilmi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 178: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

yordu. Fakat birden kalbinde ani bir ağırlık hissetti. "Önemli değil," dedi bir dakika sonra. "Karanlıklar Pren-si'ne bağlılık yemini ediyorum.""Adını söyle!" diye tısladı Şeytancık. "As... Astafas'a bağlılık yemini ediyorum." KelimeMathew'un dudaklarını zehir gibi yaktı. Dudaklannı yaladığın-da ağzına acı bir tat geldi. Şeytancık sırıttı. Mathew'un yalan söylediğini biliyordu. İn-sanların kelimeleri söylediklerini ama kalplerinin bunları tekraretmediğini biliyordu. Fakat ölümlü insanların yaşadığı bu dün-357

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyada yalnızdı, koruyucu meleği beyaz kanatlarıyla ona siperolmak için artık burada değildi. Ve şimdi Mathew da yalnız ol-duğunu biliyordu. Keder, umutsuzluk; Şeytancığm kullanacağıişkence aletleriydiler ve zaman geldiğinde ki yakında gelecek-ti -o da bir plan oluşturmaya başlamıştı- genç büyücü işken-cenin sona ermesi için, karanlık bilinmezin yatıştırıcı rahatlığı-na geçmek için fazlasıyla istekli olacaktı. "Burada bekle!" dedi Şeytancık ve göz açıp kapayıncayakadar kayboldu. Meşale ışığından bir ses geldi. O kadar yakın ve o kadargerçekti ki Mathew ayağa fırladı, korkuyla etrafına baktı. "Yaşam Efendisi! Çabuk gel!" Auda ibn Jad kızgın ve sinir-liydi. "Bu şövalye. Yolunda gitmeyen birşeyler var! Sanırım oölüyor!" Koridor boştu. Kara Paladin görünürlerde yoktu. Buna rağ-men ses Mathew'un omzundan geliyordu sanki."Yaşam Efendisi!" diye bağırdı ibn Jad."Ne var?" dedi aşağıdan tiz bir ses.Mathew nefesini tutarak tekrar oyuğa girdi."Yaşam Efendisi!" İbn Jad öfkeli ve ısrarcıydı. Merdivenlerden kulak tırmalayıcı sesler duyuldu. YaşamEfendisi hırıldayarak yavaş yavaş merdivenlerden çıktı ve ko-ridora baktı."İbn Jad?" titrek bir sesle sordu. "Yaşam Efendisi!" Kara Paladin'in bağırışı koridorda yankı-landı. "Neden oyalanıyorsunuz? Şövalye nöbet geçiriyor!" Yaşam Efendisi fazla büyük kafası öne uzanarak, ibn Jad'muzaklaştıkça giderek daha da öfkelenen sesini izleyerek, ayak-larını sürüye sürüye koridorda ilerledi.358

11 Güçlü kollar Zohra'yı sımsıkı sarıyor, ılık dudaklar dudak-larını tadıyor, eller onu okşuyordu. Arzu içini yakıyordu. Aşkiçin bağırdı ama hiç bir şey yoktu. Kollar eridi, dudaklar söğü-dü, eller geri çekildi. İçinde bir boşluk vardı ve çaresizce oboşluğun dolmasını istiyordu. Acı giderek arttı, sonra yatağı-nın başında karanlık bir figür belirdi. Mutlulukla "Khardan!" diye bağırdı ve figürü yanma çek-mek için kollarını uzattı. Figür elini kaldırdı ve parlak beyaz bir ışık rüyayı tükete-rek Zohra'nm gözlerinin önünde parladı."Uyan," dedi sakin ve pürüzsüz bir ses. Zohra oturdu. Gözleri ani parlaklıkla sulanmıştı. Elini siperederek, beyaz ışıkta yansıyan figürün kim olduğunu görmeyeçalıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 179: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Neler oldu bana?" diye korkuyla bağırdı Zohra. Kolların,dudakların ve ellerin hatırası çok gerçekti, bedeni hâlâ aklınınisyan ettiği dokunuşlar için kasılıyordu. "Hiç bir şey tatlım," dedi ses, bir kadın sesi. "İlaç sana za-manından önce verildi." Beyaz ışık, büyücü kadının gergin yü-zünü aydınlatan mum ışığından başka bir şey değildi. Şamda-nı Zohra'nm yatağının yanındaki bir masaya yerleştiren, büyü- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANcü kadın onun yanma oturdu. Alev kadının yaşlanmayan göz-lerinin derinliklerinde titremeden, sabit bir şekilde yanıyorduElini uzatarak Zohra'nın karışmış, yele gibi siyah saçlarını dü-zeltti. "Fakat, yine de eğitici bir deneyim olduğuna inanıyorum.Artık bize ait olduğunu görüyorsun; bedenin, aklın ve ruhun." "Ne demek istiyorsun?" Zohra durakladı. Kadından uzak-laştı. Yatakta çıplak olduğunu görünce, ipek çarşafları yakala-yıp ve bedenine sardı. Kara Büyücü gülümsedi. "Seni başka biri istemiş olmasay-dı, şu an Kara Paladinlerden birinin koUannda eriyor olurdun,tatlım; ve belki de birkaç ay içinde birinin çocuğunu doğurur-dun." "Hayır!" Zohra meydan okuyarak başını salladı, fakat göz-lerini ciddi ve soğuk yüzden kaçırıyordu. Kara Büyücü ona doğru eğildi, yanağına dokunuyordu."Güçlü kollar, yumuşak öpücükler. Sonra sadece soğuk boş-luk. Bağırdın..." "Dur!" Zohra kadının elini çekti, ona utanç gözyaşlarınınarasından bakıyordu. Çarşafları göğsünde sıkıca tutarak, ka-dından mümkün olduğu kadar uzaklaştı; işlemeli yatak başlı-ğı onu durdurduğu için pek uzağa gidememişti. "Hiç bir şeyyemeyeceğim, hiç bir şey içmeyeceğim!" diye bağırdı ateşliateşli. "Asla teslim olmayacağım..." "İlaç yemeğinde değildi, yavrum. Kıyafetlerindeydi. Kumaşona batınldı ve ilaç derinden içeri sızıyor. Bu çarşaflarda daolabilir." Bir elini salladı. "Vücuduna sürdüğümüz parfüm. As-la bilemezsin, tatlım... Ama..." Büyücü kadın ağır ağır ayağakalktı. Zohra'ya arkasını dönerek yataktan uzaklaştı ve odadayavaşça dolaşmaya başladı, "...endişelenme. Söylediğim gibi360

GECENİN PALADtNlsen başka biri tarafından seçildin; bedenini istemesine rağ-men, onu yeni taraftarlar yetiştirme amaçlı istemiyor." Zohra soru sormaya tenezzül etmeyerek sessiz kaldı. Aslın-da yarım kulakla dinliyordu. İlaçtan sakınmak için bir yol dü-şünüyordu. Kara Büyücü kasvetli odadaki ufak, kurşun çerçeveli pen-cereye baktı. "Bizim için yeni, umutlu bir günün şafağına sa-dece birkaç saat var. Saat gece yarısını vurduğunda Tanrımızbize geri gelecek. Zhakrin yeniden doğacak." Dönerek Zoh-ra'ya baktı. Büyücünün bakışlarından bir cevap beklediğinianlayan Zohra omuz silkti."Benimle ne ilgisi var?" "Çok ilgisi var tatlım," dedi Kara Büyücü yavaşça, gözlerihevesli, yoğun bir ışıkla parıldıyordu. "Senin bedeninde doğa-cak!" Zohra gözlerini devirdi. Kadın besbelli deliydi. Buradançıkmalıyım. İlaç... belki de duyduğum misk kokuşuydu. Bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 180: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

panzehiri, tersine çevirecek birşeyler olmalı. Usti biliyor olabi-lir, eğer zırlayan korkağı bana yardım etmeye ikna edebilir-sem... Zohra aniden korkuya kapıldı. Aceleyle etrafına bakındı veyüzüklerinin başucundaki masada olduğunu gördü, mum ışı-ğında parıldıyorlardı. Bir oh çekti. Kara Büyücü onu ciddi bir yüz ifadesiyle izliyordu. "Banainanmıyorsun." "Herhalde!" Zohra kısa acı bir kahkaha attı. "Bu kafamı ka-rıştırmak için giriştiğin bir oyun." "Oyun olmadığından emin olabilirsin tatlım," dedi Kara Bü-yücü. "Bütün ölümlülerden daha yüksek bir şerefe nail olacak-sın. Naçiz bedenin Tanrımız ondan ayrılıp diğer tanrılar arasın-361

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANda hak ettiği yeri alacak kadar güç toplayana kadar tanrımızıbarındıracak. Bana inanmıyorsan cinine sor." Büyücü kadınınbakışları gümüş yüzük üzerinde odaklandı. Zohra'nın betibenzi attı, dudaklarını sıktı ve hiç bir şey söylemedi. Büyücükadın başım salladı. "Ruhundaki fırtınaları dindirmen için senibiraz yalnız bırakacağım. Rahatlamış ve huzurlu olmalısın. Şa-fak vakti döndüğümde seni Tanrıyı kabul etmen için hazırla-maya başlayacağız." Kara Büyücü kapıyı yavaşça kapatarak, odadan ayrıldı. Ki-litleme sesi gelmedi ama Zohra kapıyı açmaya çalışsa bile açıl-mayacağını biliyordu. Sessizce, hareket etmeden, çarşaflan gö-ğüslerine bastırarak, yüzüğü aldı."Usti!" dedi kısık bir sesle."Gitti mi?""Evet!" Zohra sabırsızca içini çekti. "Geliyorum Prenses." Cin yüzüğün içinden belirdi; gevşekbir vücuda dönüşene kadar, yerde dönen titrek bir duman.Bastırılmış, korkmuş ve mutsuz, şişman cin çöl güneşinin al-tında eriyen keçi peyniri görüntüsüne sahipti. "Usti," dedi Zohra usulca, gözleri mum ışığındaydı. "Söyle-dikleri doğru mu? Bedenimi... bir tanrıya... verebilirler mi?" "Evet Prenses," dedi cin üzüntüyle boynunu bükerek. Ger-danı birbiri ardına katlanıyordu, sanki ağzı ve yüzü kendi be-deni tarafından yutulacaktı. "Ve senin yapabileceğin hiç bir şey yok mu?" Cesareti kırı-lan, korkulan onu esir almaya başlayan Zohra, sorusunu cininvar olmayan kalbini burkan özlem dolu ve acınası bir ses to-nuyla sormuştu. "Ah Prenses," diye feryat etti Usti, elleri kederle birleşmiş-ti. "Hayatım boyunca değersiz bir ölümsüz oldum! Ama size362

GECENİN PALADtNlyemin ederim ki eğer size yardım edebilecek olsaydım, demirkutuyu bile göze alırdım; Akhran Hazretleri üzerine yeminederim! Ama görüyorsunuz!" Kapıya doğru delice hareketleryaptı. "Burada olduğumu biliyor! Ve beni durdurmak için hiçbir şey yapmıyor. Neden? Çünkü çaresi^ olduğumu onu dur-durmaya gücüm olmadığını biliyor!" Zohra başını eğdi, siyah saçları omuzlarına döküldü. "Hiçkimse bana yardım edemez. Yapayalnızım. Mathew beni terketti. Khardan şüphesiz ya oluyordur ya da ölmüştür. Hiçbir ka-çış yolu, hiçbir umut yok..." Yavaşça, bitkinlikle çarşafların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 181: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

güçsüz ellerinden kaymasına izin verdi. Yanaklarından damladamla yaşlar süzülüp, ipeğin üstünde iz bıraktı. Usti dehşetle ona baktı. Neredeyse devirerek kendini yata-ğa attı ve bağırdı. "Vazgeçmeyin Prenses! Siz böyle değildiniz!Savaşın! Savaşın! Bakın bana kızmadınız mı? Birşeyler atın! İş-te!" Cin sürahiyi aldı. Yatağın üstüne dikkatsizce su sıçratarak,onu Zohra'nın tepkisiz ellerine tutuşturmaya çalıştı. "Bunu ba-na fırlatın! Kafama vurun!" Usti sarığını çıkarttı ve kel kafasınıçekici bir hedef olarak sundu. "Bağırın bana, bana küfür edin,beni azarlayın! Birşeyler yapın! Ağlamayın! Ağlamayın!" Tom-bul yüzünden seller gibi gözyaşları akan Usti çarşafları kafası-na geçirdi. "Lütfen ağlamayın!" "Usti," dedi Zohra. Gözleri ürkütücü bir ışıkla parlıyordu."Benim bir fikrim var. Bedenimi almalarını engellemenin biryolu var.""Var mı?" dedi Usti çarşafları indirip üzerlerinden bakarak."Eğer bedenim cansız olsaydı onu kullanamazlardı, değilmi?" "Prenses!" Usti anlayınca dehşet içinde nefesini tuttu veçarşafları tekrar başına geçirdi. "Hayır! Bunu yapamam! Tanrı-363

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnın izni olmadan bir ölümlünün hayatını alamam!" "Benim için her şeyi göze alacağını söylemiştin!" Zohra ku-maşı kuvvetle çekti. Yavaşça cinin ona kederle bakan yüzübelirdi. "Ruhum sizin için Yüce Akhran'a yalvaracak. Tann bi-ze yardım etmek için hiç bir şey yapmadı. Efendinin son iste-ğine uyduğun için seni cezalandıracak kadar adaletsiz davran-mayacaktır!" Usti çarşafı kemirmeye başladı. Zohra'nın bakışları sabit vekararlıydı. Sonunda cin oturdu. "Prenses," dedi. Çenesi titri-yordu ama sesi sertti. "Bu şişman bedenin içinde emrinizi ye-rine getirecek cesareti bulacağım.""Teşekkür ederim, Usti," dedi Zohra nazikçe. "Ama sadece son anda, hiç... hiç umut kalmadığı anda,"dedi cin son kelimeleri hıçkınklar içinde kaybolarak. "Son anda, hiç umut kalmadığı anda," diyerek tekrarladıZohra, gözleri gün doğumunu izlemek için pencereye gider-ken.364

12 Mathew, Yaşam Efendisi'nin ampul gibi parlayan kafasınınkoridorun en uzağındaki meşalenin ışığında belirdiğini görenekadar bekledi ve sonra oyuktan çıktı. Gölgeli yerlerden gide-rek merdivenlere koştu ve duvarın dibinden aşağıya indi. Aşa-ğı" ulaştığında Khardan'm olduğunu tahmin ettiği odadan ge-len ışıklan gördü. İçerden hiç ses gelmiyordu. Çok sessiz, birmezar kadar sessiz, diye düşündü kalbi acıyarak. Kapıda ızdırap dolu feryatlar aklına geldi ve cesareti onuterk etti. İçeri girmekten, içeride bulacaklarından korkan Mathew,kapıda durmuş, tir tir titrerken "Korkak!" diye öfkeyle sövdükendisine. "Acı çeken o, ama dehşetle sarsılan, ona yardım et-mekten aciz olan sensin!" "Yardım etmek." Alay etti kendisiyle. "Ne yardımın doku-nabilir ki? Ne umut vaat edebilirsin? Hiç bir şey. Kelimeler,hepsi bu. Neden korkuyorsun? Onu ölü bulmaktan mı? Eğer

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 182: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

onu gerçekten önemseseydin, önün için bunu dilemen gerek-mez miydi? Yoksa korkak olduğun kadar bencil misin? Peki yaölü değilse? Onu daha fazla işkence çekmeye teşvik edecek-sin. Gitmek, gitmesine izin vermek daha iyi...""Hayır! Yanılıyorsun!" Mathew kararlılıkla karşı çıktı, şüp-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnelerini geri itti. O sesi tanıyordu; köle tüccarı tarafından ya-kalandığında vazgeçmesini söyleyen, ona ölümün tatlılığını fı-sıldayan sesti."Zaman kaybediyoaım. İşkenceci yakında dönecek."Dişlerini sıkarak işkence odasına girdi. "Khardan!" diye mırıldandı. Korkunun karanlık ve boş ku-yusu şefkatle doldu. Mathew işkencecinin her an dönebilecekolduğunu unuttu. Şeytancığı, başındaki belayı unuttu. Khardan arkasına yaslanmış, kolları başının üzerinden du-vara zincirlenmiş, yerde oturuyordu. Kıyafetleri çıkarılmıştı.Çıplak göğsünde yanık izleri vardı, bilinçli biçimde oluştunıl-muş yaralardan kan sızıyordu. Kalifin başı önüne düşmüştü;şuurunu kaybetmişti. Gözyaşları gözlerini acıtan Mathew, eli-ni dudaklarına götürerek, bir acı çığlığını bastırdı. "Bırak onu!" diyordu ses. "Onu bu huzur ânında rahat bı-rak. Sahip olduğu tek şey.bu..." Başını sallayıp, gözlerini kırpıştıran Mathew, bütün gücünüve cesaretini topladı; şeytanları çağırmaktan çok daha zor birişti; ve Kalifin yanma eğildi. Yakınlardaki bir masada bir tassu duruyordu, belki de zincirli adamın işkencesini arttırmakiçin konmuştu oraya. Onu aldı ve parmaklarını soğuk suyuniçine batırdı ve onları Kalifin kanla kaplanmış dudaklarınadeğdirdi."Khardan," dedi. Neredeyse bir hıçkırıktı bu. Khardan kımıldadıyıp inledi, Mathew'un kalbi acımaylaburkulmuştu. Dudaklara dokunan elleri titredi, gözyaşları biranlığına gözlerini kör etti, konuşamadı. Kendisini duygu sezi-sini, bu kadar işkenceye katlanmanın nasıl bir şey olduğunadair canlı hayalleri bastırmaya zorladı.Daha sağlam bir sesle, onu ayakta tutan sertlikle "Khar-366

GECENİN PALADİNÎdan," diye tekrarladı. Khardan birden başını kaldırdı. Etrafına, Mathew'un ruhu-nu yaralayan, içlerinde çılgınca bir korku olan ateşli gözlerlebaktı. "Yeter!" diye mırıldandı bedevi. Zincirleri duvardan çıkar-maya çalışarak kollarını kastı. "Yeter!" "Khardan!" Mathew adamın siyah saçlarını nazik elleriyleokşadı ve su tasını dudaklarına götürdü. "Khardan, ben Mat-hew! İç..." Khardan kana kana içti fakat sonra acıyla kusmaya çalıştıve suyun çoğunu çıkardı. Fakat gözleri o çılgınca bakışı kay-betmişti; karanlık derinliklerde bir tanıma pırıltısı belirmişti.Güçsüz bir şekilde arkasına yaslandı. "Nerede... o?" Khardan'ın kelimeyi söylediği korku,Mathew'un ürpermesine sebep olmuştu. Su tasını yere koydu,titreyen elleriyle çoğunu yere dökmüştü. "Şimdilik gitti," dedi usulca. "Kontrol... ettiğim yaratık...onu götürdü.""Çıkar beni buradan!" dedi Khardan bir solukta.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 183: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Elini adamın alnından çeken, Mathew oturdu. Siyah, umut-lu gözlere bakıyordu. "Yapamam Khardan." Daha önce hiç birkelime Mathew'un dudaklarından bu kadar isteksizce dökül-memişti. Gözlerin hor görme ve öfkeyle parladığmı gördü vesonra kapandılar. Khardan içini çekti. "En azından bu kadarı için teşekkürler," dedi ağır ağır,acıyla, suyu işaret ederek. "Artık gitsen iyi edersin. Bana gele-rek zaten tehlikeye atıldın..." "Khardan!" Mathew yalvarırcasına ellerini kavuşturdu."Elimde olsaydı seni kurtarırdım!" Khardan gözlerini açarakona baktı. Mathew kızardı. Kelimelerinin kanayan kalbinin ka-367

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANnıyla bulanmış halde çıkmasını istememişti. Başını indirip,ayaklarının dibindeki pembemsi suyla dolu tasa bakarak, da-ha hafif bir tonda konuşmaya devam etti, siyah kadife kumaş-ları devamlı parmaklarının arasında döndürüyordu. "Ama ya-pamam. Manasız olur. Gidecek bir yer, kaçış için umut yok." "En azından sonuna kadar çarpışarak, erkekçe ölebiliriz,"dedi Khardan sıcak bir sesle. "İkimiz de kendi Tanrılarımıziçin ölmüş oluruz..." "Hayır!" dedi Mathew inatla, birden yumruğunu sıkıp dizi-ne vurarak. "Siz bedevilerin tek düşündüğü bu! Ölüm! Kazan-dığınız sürece hayat güzel; kaybederkense vazgeçip ölmeyekarar veriyorsunuz!""Şerefimizle ölmek..." Başını kaldırıp, Khardan'a ters ters bakan Mathew, "Şerefelanet olsun!" diye öfkeyle bağırdı. "Belki de Tanrının istediğiölüm değildir! Hiç böyle düşündün mü? Belki ölünce onun işi-ne yaramayacaksın! Belki de seni buraya bir nedenden dolayıgetirdi ve bunun ne olduğunu öğrenecek kadar uzun yaşamaksenin ellerinde!" "Benim Tanrım beni terk etti," dedi Khardan kaba bir ses-le. "Artık bu kafirlerle konuştuğuna göre hepimizi terk etmişgibi görünüyor." "Onlar da böyle düşünmeni istiyor!" Mathew solgun, acıdolu yüzü düşünmeden avuçlannın arasına aldı. "Tanrının se-ni terk ettiğine inanırsan, Tanrını terk edersin!" "Sen benim Tanrım hakkında ne biliyorsun kafir!" Khardankafasını çekti, gözlerini çevirdi. Mathew onu omuzlarından yakalayarak, ondan başka hiçbir yere bakamasm diye yakınlaştı. "Khardan duyduklarımızıhatırla! Bu insanların inançları için çektiklerini, katlandıklarını368

GECENİN PALADİNİdüşün. Onların Tanrısı ölüydü ama yine de ondan vazgeçme-diler! Sen onlardan güçsüz müsün? Teslim mi olacaksın?" Khardan ona düşünceli bir şekilde baktı, kaşları çatılmişn,gözleri karanlık ve anlaşılmazdı. Gözleri Mathew'un ellerinedaldı; ince, narin, sudan daha serin parmaklar, yanan teninedokunuyordu."Dokunuşun bir kadmınki kadar nazik," diye mırıldandı.Utançla kızararak ellerini çekti Mathew. "Bazı kadınlarınkinden daha nazik; mesela karımmkin-den." Khardan pis bir gülümsemeyle devam etti. "Onun bede-nini almaya çalışanı kıskanmıyorum. Tanrı olsun veya olma-sın. Orada bulunduğu süre ilginç olacak..." Khardan acıyla ne-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 184: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

fessiz kaldı. İki büklüm oldu, neredeyse kolları yerlerinden çı-kacaktı. Mathew delicesine kaynağını aradı ama hiç bir şey göreme-di ve Khardan'm içinden geldiğini fark etti. Çaresizce Khar-dan'ın kıvranmasını izledi, bedeni şiddetle sarsılıyordu ve son-ra nöbet sona erdi. Mathew, kırmızı kenarlı gözlerde yansımasını gördü. İşken-ce gören sanki kendisiydi. Yüzü kül rengiydi, bütün eklemle-ri sallanıyordu. Khardan hafifçe gülümsedi. Dudakları acıyla çarpıldı amagülümseme hâlâ karanlık, gölgeli gözlerindeydi. "Gitsen iyiolur," dedi duyulmayan bir sesle. "Buna... daha fazla... katla-nabileceğim zannetmiyorum..." Şeytancığın hâlâ Yaşam Efendisi'ni oyalıyor olması için duaederek, Khardan'ın kan lekeli gömleğini aldı ve suya batırdı.Adamın ateşli alnını ve yüzünü serinletici suyla yıkadı. Khar-dan'ın gözleri kapandı, göz kapaklarının altından gözyaşlarıyuvarlandı. Titreyerek içini çekti.369

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Khardan," dedi Mathew usulca, "sanırım bir yol var amahemen hemen umutsuz bir yol." Khardan anladığını göstermek için başını salladı. Daha faz-lası için gücü yoktu ve ıstırabını gören Mathew az kalsın vaz-geçiyordu. "Rahat ol," demek istiyordu, "hadi öl. Ben yanılmı-şım. Kendini huzura kavuştur." Ama demedi. Dişini sıkarak,kumaşı yine suya batırdı. Biraz sonra isteyeceği şeyin bilgisiy-le kalbi burkularak devam etti. "Bir şekilde Zhakrin dünyayageri gelmeden, iki tanrıyı da ele geçirmeliyiz. İkisi de elimiz-de olduğu zaman Zhakrin'in karşıtı olan Evren'i serbest bırak-malıyız. Zayıf olsa da onun gücüyle, sanırım, kaçmayı başara-biliriz." Khardan başını oynattı, gözleri Mathew'a dikkatle bakmakiçin biraz açıldı. Mathew kumaşı yere bıraktı. Yavaşça parmak-larını siyah kıvırcık saçlarda gezdirdi. O gözlere bakamayaca-ğından kendi eline bakıyordu. "Bunu yapmak için merasimekatılmayı kabul edilmen gerekiyor," dedi Mathew, sesi boğa-zında düğümlenerek. "Kabul edilmen için de, bir Kara Paladinolmalısın..."Khardan'ın çenesi kasıldı, dişleri gıcırdadı. "Neden bahsettiğimi anlıyor musun?" diyerek ısrar etti Mat-hew, duyguları onu boğarken. "O... noktaya kadar dayanmangerektiğini söylüyorum. O noktaya kadar..," devam edemedi. "Ölüm..." diye mırıldandı Khardan. "Sonra da... onları iknaetmem..." Mathew dona kaldı. O da neydi? Korkuyla dinledi. Ayaksesleri! Merdivenlerde! Khardan kıpırdamadı. Yüzü mosmordu, ağzının kenarın-dan kan akıyordu.Ayakta duramayacak kadar titreyen Mathew bir şekilde370

GECENİN PALADİNİdoğnılmayı başardı. Bacakları uyuşmuş gibiydi, bir an için tek-rar yere çökeceğini zannetti. Duraklayarak Khardan'a baktı. Bunu unutmalıyım! Çılg ınca bir fikir. En iyisi hemen vaz-geçmek! Khardan'm çökmüş gözleri parladı. "Ben... ben... başaraca-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 185: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ğım!" Kendi kendine "Ben de!" dedi Mathew kararlılıkla. Döne-rek odadan kaçtı ve koridorun sonundaki başka bir odanınkaranlığında saklandı. İşini böldüğü ve sonra hiç bir şey yapmadığını söyleyecekyüzü bulan Auda ibn Jad'a sinirli sinirli mırıldanan YaşamEfendisi, ayaklarını sürüyerek odaya girdi. Mathew ufak adamın sürüklenen ayaklarını duyabiliyordu;durduklarını duydu, adamın Khardan'ın üzerine eğildiğini ha-yal edebiliyordu. "Aa, bir ziyaretçin varmış," diyerek kıkırdadı. "Demek bü-tün o saçma ve boş konuşmalar buradan geliyordu. Her kim-se sana biraz güç vermiş. Biraz daha fazla çalışmamız gereke-cek..." Khardan'ın çığlığı hem karanlığı, hem de Mathew'un kalbi-ni yırtmıştı. Elini kesesine koyarak, asayı sıkıca kavrayan Mat-hew, sihirli kelimeleri söyledi ve Şeytancığın ellerinin onu tu-tup, karanlığa sürüklediğini hissetti.371

?3

"Beni kadınlar kulesine götür," diye emretti Mathew bitkin-likle. "Kara Büyücü'yü görmek için mi? Hiç zannetmiyoaım," di-yerek karşılık verdi Şeytancık. "Hayır, konuşmam gereken kişi..." etrafına bakman Mat-

hew, kelimeyi yutkundu. Şeytancık Mathew'u oraya ilk geldiğinde konduğu odayagötürmüştü. İçeride belirirken, hem şeytan hem Mathew, Ka-ra Büyücü'yü şömineden saçılmış, soğuk küllerin önünde du-rurken bulunca şaşırmışlardı. "Kiminle konuşacaksın?" diye sordu kadın. "Diğer arkada-şınla mı?" "Eğer bana daha fazla ihtiyacınız yoksa Karanlık Efen-dim...""Daha gitme Sul'ün yaratığı," diye emretti büyücü kadın. "Astafas'ın hizmetkarı!" diye tısladı Şeytancık öfkeyle. Dilikeskin, siyah dişlerinin arasında kayıyordu. "Kaosun aşağımertebedeki şeytanlarından değilim, madam!" "Bu ayarlanabilir," dedi Kara Büyücü. Sıkıca gerilmiş yü-zünde kaşları birbirine olabildiğince yaklaşmıştı. Mathew'abaktı. "Bu yaratığı bana hediye et." GECENİN PALADİNt "Yapamam, madam," dedi Mathew, alçak, saygılı bir sesle.Korkacak çok az şeyi vardı. Büyücü kadın asayı ondan zorlaalmaya çalışabilirdi fakat o zaman Şeytancık Mathew'u koru-mak için değil ama kendi buruşuk derisini korumak için ke-sinlikle karşı koyardı. "Bu kadar genç biri için oldukça bilgesin." Büyücü kadınona inceleyen gözlerle bakıyordu. Ona yakınlaşarak, elini ya-nağına koydu. Dokunuşu, bir iskeletin kemikten oluşan elle-riyle aynı hissi veriyordu. Kadının büyüleyici bakışlarına yaka-lanan Mathew ürperdi ama hareket edemedi. "Bilgeliğin yaşın-dan değil ama etrafmdakilerin kalplerini görebilme kabiliyetin-den ileri geliyor. Bu tehlikeli bir yetenektir, çünkü o zaman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 186: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

onları sevmeye başlarsın. Onların kederi senin kederin olur."Kelimeyi uzatmıştı. Parmaklan yavaşça yanağını okşuyordu vesoğuk dokunuş, ıslak ellerle tutulan buz gibi yakmaya başladı. Mathevv titrediği halde dimdik durdu fakat acı ölçülemeye-cek kuvvetteydi. "Görmemen gereken şeyleri gördün." Ses her yerini sarmış-tı. "Bulunmaman gereken yerde bulundun. Zamanla, hazır ol-duğunda ben sana hepsini gösterecektim. Şimdi anlayamadı-ğın için, kafan karışık ve huzursuzsun. Ve bedevi arkadaşıniçin de işkencesini arttırmaktan başka hiç bir şey yapmadın.Neden gittin? Onu kurtarabileceğini mi düşündün?" Bilmiyordu! Promenthas'a şükür, bilmiyordu, şüphelenmi-yordu!"Evet, sebebi oydu!" dedi Mathevv soluk soluğa. "Umutsuz, saçma bir düşünce!" Kara Büyücü diliyle bir tı-kırtı sesi çıkardı; ses Mathew'un gerilmiş sinirlerine çarptı."Kaçmayı nasıl başaracağınızı düşünüyordun ve neden bunakalkışmadınız?"373

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Madam," ellerini ağrıyorlarmış gibi ovuşturan Şeytancıkaraya girdi, "Bedevi ona yardım edemeyeceğimiz kadar kötüdurumda. Madam eğer ona bedevinin kaçmasına yardım et-mek için yaptığımız planlan anlatırsak bizi affeder umarım,"diyerek ekledi dudaklarını yalayarak. "Madam sizi neden affetsin?" Eli hâlâ Mathew'un elmacıkkemiklerinde olan büyücü kadın Şeytancığa zalimce gülümse-di. Dişlerinin yanmasına ve beyni kafatasının içinde genişleme-sine rağmen, genç adamın hareket etmeye cesareti yoktu. "Çünkü, madam, Astafas'm kendi adamlarından birine za-rar verdiğiniz için sizi affetmesini istersiniz." ŞeytancıkMathew'un yanına kaydı. Uzayarak, küçük yapısını esneterek,yayvan parmaklarını büyücü kadının elini üstünde kapadı."Zhakrin dünyaya döndüğünde, Quar'a karşı savaşmak içinAstafas'm yardımını isteyecektir." Şeytancığın kısılmış kırmızıgözleri, kömürleşmiş, kırışık derisinin üzerinde iki alev paça-sıydılar. "Zhakrin Astafas'm yardımını karşılık beklemeden alırfakat bu gencin bizden biri olduğunu unutmaması gerek." Ke-limeleri sürünen yılanlar gibi Mathew'a sarılmış, halkalarını gi-derek sıkılaştınyorlardı. Parmakları uzun süre Mathew'un teninde kalmasına rağ-men, büyücü kadın yavaşça elini çekti. "Yorgunsun." Mat-hew'la konuşuyordu fakat gözleri Şeytancıktaydı. "Şimdi uyu."Uyku veren bir ılıklığın altında kalan acı yavaşlamıştı. Başının altında yumuşak bir yastık vardı; bir yatakta yatı-yordu. Karanlık, acıyı uzaklaştırarak, korkuyu uzaklaştırarakonu sarıyordu.Şeytancığa, "Sağ ol," diye mırıldandı. "Ödeme zamanı gelecek," diye fısıldadı karanlık. "Ödemezamanı gelecek."374

14

Şafak vakti; güneş ışınlan Galoş Adası'nı örten gri sis kefe-ninden güçsüzce sızmaya çalışıyordu. Ve gün amansızca gece-ye doğru ilerliyordu, zaman bazıları için çok yavaş bazıları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 187: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

içinse fazla hızlı geçiyordu. Mathew, bitkinlik uykusundan öğleni hayli geçerken uyan-dı. Buna rağmen uykusu ne dinlendirici ne de tazeleyici ol-muştu. Korkuyla dolu rüyaları, Yaşam Efendisi'nin Khardan'aişkence çektirmesi gibi ona işkence çektirmişti. Kendi yurdundaki huzurlu günlerde, ebediyeti, ruhun dün-yada, bedende ikamet ettikten sonraki istirahatını pek düşün-memişti. Çoğu genç insan gibi oda sonsuza kadar yaşayacağı-nı düşünüyordu. Lakin hepsi değişmişti. Köle kervanmdakiberbat, zoraki yolculuk günlerinde, ölümün ıstırabını sona er-direcek tek yol olduğuna inandığı zamanlarda, Mathew özlem-le ruhunun sükun ve rahatlık bulacağı ve "Şimdi dinlen, yav-rum. Evindesin," diyen sevimli bir ses duyacağı bir yere yük-seleceğini düşünüyordu. Artık o sevimli sesi asla duyamayacaktı. Şimdi sadece ateşgibi çatırdayan acı kahkahalar duyacaktı. Dinlenme veya yu-vaya dönüş olmayacaktı. Dışta ve içeride sadece boşluk... Ru-hu asla tatmin edilemeyecek bir açlıkla hiçliği kemirecek... MARGARET WEIS & TRACY HİCKMANçünkü Astafas'ın gücünü kullandım; sadece kullanmakla kal-mayıp -Koşullar göz önüne alındığında Promenthas bu kada-nnı affedebilirdi- onun zevkini çıkardım... Bunu kendisinekurşun çerçeveli camdan hafifçe sızan güneş ışığında durur-ken itiraf etmişti. Şeytancığın ortaya çıkmasının şokunun altında bir zevkakıntısı vardı. Aynı heyecanı dün gece Şeytancık, emrini yeri-ne getirip, işkenceciyi kandırdığında da hissetmişti. Kararlı bir şekilde "Asayı atmalıyım," dedi kendi kendine,"yok etmeliyim; dizlerimin üstüne çöküp Promenthas'tan af di-lemeliyim ve kendimi beni bekleyen kaderin ellerine bırakma-lıyım. Ve sadece ben olsaydım, yalnız olsaydım, tam da bunuyapardım. Ama yapamam. Bana güvenen insanlar var." Kendini yatağa atarak, gelen güneşe karşı gözlerini kapa-dı. Titreyen dudaklarıyla "Khardan için hayatımı verebileceği-mi söylemiştim; ruhumu da verebilirim herhalde!" Ve Zohra; çileden çıkan, budalaca davranan, cesaretli ka-dın. Zayıflıklarıyla aslında güçlü yanlan olduklarını görmedensavaşan Zohra. Duvarlar arasında kapana kısılmış, Mathew veKhardan gibi birkaç kelime bile olsa konuşmanın rahatlığınasahip olmadan, kendini tamamıyla yalnız hissediyor olmalı.Acaba sonunda cesaretini kaybetti mi? Korkunç kaderine uy-salsa boyun mu eğecek? Belki de Khardan gibi Tanrısının onuterk ettiğini düşünüyordur. "Ona gitmeliyim," dedi Mathew, oturup, yüzüne dökülenkarmaşık kızıl saçları çekerek. "Onu rahatlatmak, umut oldu-ğunu söylemeliyim!" Eli, siyah kıyafetlerinin cebindeki asaya gitti. Parmaklarınınarasına aldığında ılık bir akıntı geçti Mathew'un üstünden.376

GECENİN PALADİNİAsayı hayranlıkla inceledi. Gerçekten de çok incelikli bir işçi-likti. Meryem onu yapmış mıydı, yoksa almış mıydı? Khan-dar'ın başkentinde, uygun olan kişilerin bunun gibi kara büyüaletleri bulabilecekleri bazı karanlık ve gizli yerler olduğunuokuduğunu hatırlıyordu. Mathew nefesini tuttu. Elleri titremeye başladı ve asayı çar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 188: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

şafın üstüne düşürdü. Gemideyken asayı ilk bulduğunda, onueline ilk aldığında, parmak uçları acıyla ürpermişti, kolu uyuş-muştu. Eli duyularını kaybetmişti.Artık asaya dokunmak ona zevk veriyordu... "Efendim," diye tısladı Şeytancık, gürültüyle ortaya çıkarak,"Beni mi emrettiniz?" "Hayır!" diye haykırdı boğuk bir sesle, asayı kendisindenuzaklaştırarak. "Hayır, ben..." Odanın ortasında ince bir duman tabakası kıvrılmaya veşekil almaya başladı. Şaşkınlıkla bakan Mathew, kat kat ger-

danı ve koca göbeğiyle bir cinin bulutun içinden belirmesiniizledi. "Usti?" dedi soluk soluğa. Şu an bile, cin dağ gibi karşısın-da durmasına rağmen, konuştuğunun Usti olduğuna inanamı-yordu. Cinin gıdılarından en azından ikisi gitmişti ve toparlakkarnı artık ortasında elemle sarkıyor, mücevherli göbek deliği-ni ortada bırakan pantolonlarını yukarıda tutamıyordu. Cininnormalde güzel olan kıyafetleri yırtık, pis ve darmadağınıktı.Sarığının kumaşı bir gözünün üstünden sarkıyordu. "Deli adam!" Usti güp diye dizlerinin üstüne düştü. "Akh-ran'a şükürler olsun ki sizi buldum. Ben..." Şeytancığa baka-rak durdu. "Kusura bakmayın," dedi cin hızlı bir şekilde. "Uy-gunsuz bir zamanda geldim sanırım." Ölümsüzün yuvarlakformu yok olmaya başladı.377

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Hayır, hayır!" diye bağırdı Mathew. "Gitme!" Şeytancık Mathew'a kısık gözleriyle şüpheli bir bakış fırlat-tı. "Ne kadar zekisiniz, Karanlık Efendim. Bu kadar çok Tanrı-ya hizmet etmek kafanızı karıştırmıyor mu?" Şeytanın cılız bedenine horgörüyle bakan Usti, "Siz kiminhizmetindesiniz, bayım?" diye sordu burnu havada. "Ve sizihiç beslemez mi?""Ben Karanlıklar Prensi Astafas'm hizmetindeyim!""Hiç duymadım!" diye karşılık verdi Usti. "Yemeğe gelince," diye devam etti Şeytancık kırmızı gözle-ri alevlenerek, yayvan parmakları açılıp kapanarak; "Prensiminruhlarını feryatlarla kuyuya attıklarının ederiyle beslenirim!" "Görünüşüne bakılırsa, Prensin kileri boş olmalı. Koyunetini bırakmamalıyım..," dedi Usti acıyan gözlerle bakarak. Şeytancık bir çığlık attı ve ona kırılgan bir asaletle bakanUsti'ye doğru atıldı. "Haddinizi bilin beyefendi!" Çabucak asayı alan Mathew onu Şeytancığa tuttu. "Defol!"diye kabaca emir verdi. Aynı zamanda hem gülme isteğinihem de gözyaşlarına boğulma duygusunu bastırıyordu. "Sanadaha fazla ihtiyacım yok." "Etinizin tadı ne kadar da tatlı olacak Karanlık Efendi!" Şey-tanın kırmızı gözleri Mathew'u yiyip bitirdi."Defol!" diye bağırdı Mathew umutsuzluk içinde. "Iyyyh." Mathew'un narin figürüne bakan Usti yüzünü bu-nışturdu. "Lezzet bakımından hiç değeri yok. Koyun eti, incedilimlenmiş ve biber ve hardalla ızgara edilmiş..." diyerek Şey-tancığa tavsiyede bulundu. Şeytancık meydan okuyan bir çığlık ve odayı sarsan birpatlamayla yok oldu. Mathew aceleyle yataktan kalktı. Bütünşatoyu uyandırmış olduklarından korkarak odaya göz gezdir-378

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 189: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

GECENİN PALADİNİdi. Bekledi ama kimse gelmedi. Hepsi tören için hazırlanıyorolmalı, diye düşündü ve hâlâ koyun etinden bahseden cinedöndü. "Usti sen nereden çıktın? Diğer cinler de seninle mi?" Mat-hew ümitle sordu. "Khardan'ın bir cini olduğunu hatırlıyorum;tilki gibi bir yüzü olan genç bir adam." "Pukah," dedi Usti ondan hoşlanmadığını gösteren bir ses-le. İsmi, sanki ağzında bozuk incir varmış gibi söylemişti. "Ya-lancı, beş para etmez..." Cinin şişman suratı asılmıştı. "Bütünbunlara rağmen yararlı olabilirdi.""O nerede?" Mathew neredeyse bağırmıştı."Ah deli adam." Usti içini çekerken gıdığı titremişti. "O veŞeyh Macit'in cini savaş sırasında Quar'm iblisi Kaug -köpek-ler ayakkabılarına dışkılasın- tarafından esir alındılar." Umut alevi arkasında soğuk küller bırakarak söndü. "YaniPukah bu yüzden Khardan'ın çağrılarına cevap vermedi," diyemırıldandı Mathevv. "Sen nasıl kaçtın?" Usti derhal savunmaya geçti. "İblisin kocaman korkunç kıl-lı ellerinin Sond'un lambasıyla Pukah'm sepetini kaldırdığınıgördüm. Her yeri inleten kahkahasını duydum ve sırada ken-dimin olduğumu biliyordum! Güvenli bir yere kaçmam şaşırtı-cı mı?" "Meryem'in yüzüğü," diye tahmin etti Mathew katı bir şe-kilde. "Yani Amir'in sarayındaki yaşamı denemek istedin?" "Üzücü bir şekilde yanlış hüküm verdin deli adam. Beni nekadar kötü kullansa da, hayatımı cehenneme çevirse de aslasahibemi bırakmam!" Usti Mathew'a yaralanan gururuyla bak-tı. "Gül rengi sürtüğün kötü planını durduracağınızdan şüp-hem yoktu. Kafasına yumruğu indirdiğiniz zaman bu fırsatı yü-züğün parmağından düşmesini sağlayıp sizin kesenizde sak-379

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlanmasım emrederek, ondan kaçmak için kullandım." Mathew'un bu konuda şüpheleri vardı; Usti'nin korkarakyüzüğe saklanması ve bütünüyle şans eseri alındığının dahamuhtemel olduğunu düşünüyordu. Tartışmanın anlamı yoktu•zaman geçiyordu."Sahiben, Zohra, o nasıl? İyi mi?" Usti'nin şişman yüzü gerçek, samimi bir üzüntüyle çök-müştü. "Ah!" Tombul ellerini kavuşturdu. "Size bu yüzden gel-dim! Tanıdığım ve korktuğum Prenses gitti! O ağladı, deliadam, ağladı!" tombul yanaklarından gözyaşları süzülüyor,gerdanının katlarında kayboluyorlardı. "Ah, tekrar evim hava-da uçarken içinde olmamak için neler vermezdim! Sahibeminyırtık yastıklarını dikmek için! Kafatasıma attığı demir tencere-yi hissetmek için!" Cin kollarını açtı. "Sahibem bana onu öldürmemi emretti!"dedi hıçkırarak."Ne!" Mathew dehşet içinde bağırdı. "Usti yapamazsın!" Hıçkırarak "Uymaya yeminliyim," dedi cin ağırbaşlı biredayla. "Ve doğrusu onu acı çekerken görmektense, bunuyapmayı yeğlerim." Usti'nin sesi yumuşamıştı. "Size ilk fırsattabu yüzden geldim. Sahibem onu terk ettiğinizi söyledi fakatbuna inanmadığım için kendi gözlerimle görmeye geldim."Kuşkuyla Şeytancığın durduğu yere baktı. "Ve yanınızda sizeKaranlık Efendi diyen birini buluyorum. Belki de Prensesim

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 190: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

haklıydı." Usti'nin gözleri şüpheyle kısıldı. "Bize ihanet edip,karanlığın tarafına geçtiniz!" "Hayır, hayır, geçmedim!" Mathew sesini alçalttı. "Güven

bana Usti! Zohra'ya bana güvenmesini söyle! Ve ona zarar ver-me. Bir planım var..."Kapının tıklatıldığı duyuldu. Mathew korkuyla sindi. Daha380

GECENİN PALADİNİyeni kalkmış gibi geldiğini umduğu bir sesle "Kim o?" diyesormayı başarabildi. "Orucunuzu bozmanız için, yiyecek ve içecek getirdim"dedi ses. "Bir... bir dakika!" Mathew fazla uzatamazdı. Kapıya doğruyavaşça ilerlerken, çoktan yok olmaya başlayan cinle hızlı hız-lı konuştu. "Zohra'ya Tanrısına inanmasını söyle! O yanında!" Usti şüpheli görünüyordu. Somurtarak "Eğer imkan olursaona mesajı vereceğim. Cadı kadın çoktan onu alıp, bazı şeyta-ni arındırma işlemlerine başladı bile." Kilitten anahtarın çevrilme sesi geldi; kapı sonuna kadaraçılmaya başladı. "Zohra'nın emrini yerine getirme!" Mathew gözden kaybo-lan dumana yalvardı. "Her şey kaybedilmeden olmaz!" Boş havaya konuşmuştu. İçini çekerek, elinde dolu bir tep-siyle giren köleye öylesine baktı. Oysaki, kapının önünde nö-bet bekleyen Kara Paladin'i fark etmişti ve Şatoda özgürce do-laşamayacağını biliyordu. Köle tepsiyi bir masaya koydu ve tek kelime etmeden git-ti; Mathew kapının kilitlendiğini duydu. Pek iştahı yoktu amagücünü koruması için yemesi gerektiğini biliyordu ve gam do-lu kahvaltısına oturdu. Yukarılarda, tavanın gölgelerinde, Şeytancık genç büyücü-ye kötü kötü bakıyordu. "Bir planın var öyle mi? Çok fazla dü-şünüyorsun, insan. Düşüncelerini görüyorum. Prensimin bun-ları oldukça ilginç bulacağına inanıyorum..."381

>^**&;

»5

Auda ibn Jad, pencere kanatlarını gece havasına açtı, so-ğuk havanın heyecan ve sabırsızlıkla yanan kıpkırmızı yüzüneçarpmasını hissetti. Duygunun zevkini çıkardı; sonra, odasınadönerek buz gibi havada titreyerek banyo yaptı, siyah zırhınıgiydi ve son olarak da siyah kadife pelerini taktı. Kusur araya-rak aynada kendine baktı, en ufak bir pürüz olup olmadığınıaraştırdı; bu gece Lord'un gözlerinin kolay tatmin olmayacağı-nı biliyordu. Sert çenesini kaplayan siyah sakalını düzeltti, ıs-lak siyah saçlarını parlasmlar diye taradı ve başının arkasındasiyah bir kurdeleyle bağladı. Üst dudağının üstünde büyüyenbıyık, ağzının iki yanına doğru iki ince yol izliyor, sakallı çe-nesine ince, siyah bir nehir gibi akıyordu. Solgun yüzü, deri-nin altından doğal olmayan bir kan zerk edilmesiyle renklen-mişti, kara gözleri ışıkta parlıyordu. Sakinleşmeliyim. Bu heyecan yersiz ve uğursuz. Auda, so-ğuk, taş döşemeye çökerek, dua etmek üzere ellerini birleştir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 191: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

di ve kutsal meditasyonla ruhunu huzurlu bir dinlenmeye ko-vuşturdu. Şato olağandışı ölçüde sessizdi. Hepsi odalarında,oruç tutarak ve dua ederek hazırlanıyorlardı. Toplanma zama-nı gelene kadar odalarında kalacaklardı. Demir çan on bir kezçalarak herkesi Tapınak Konseyi'ne çağıracaktı. GECENtN PALADİNİ O âna bir saat kalmıştı. Dualarını bitiren ibn Jad ayağakalktı. Zihni berraktı, hızla atan nabzı yeniden, yavaş ve dü-zenli bir ritme kavuşmuştu. Toplantıdan önce ilgilenmesi ge-reken önemli bir konu vardı. Odasından çıkarak, diğerlerinikutsal yalnızlıklarında rahatsız etmemek için çizmeli ayaklarıy-la mümkün olduğu kadar az ses çıkararak ilerledi. Şatonun üstkatlarından, yeraltındaki odalara doğru yol alıyordu. Yaşam Efendisi'ni bu sabah görmüştü. Tüm gün ve geceboyunca uyumadığı için bitkin halde, bir parça yemek yiyip-katı oruç kuralları sadece şövalyeler için geçerliydi- birkaçsaat kestirmek için odasına gidiyordu. Çirkin yeteneklerini öğ-rettiği bit asistan, işi devralmıştı. "Bedevi güçlü bir adam ibn Jad," demişti Yaşam Efendisi.Koca kafası ince ve uzun boynunun üstünde inip kalkıyordu."İyi seçmişsin. Onu halledene kadar gece düşmüş olacak." "Benden baskın çıkan tek erkek," dedi Auda ibn Jad, Khar-dan'ın uzun aylar önce şehri yağmaladığını hatırlayarak. "Bağıben istiyorum, Yaşam Efendisi." Yaşam Efendisi bu, onu şaşırtmamış gibi başını salladı."Ben de böyle düşünmüştüm. Catalus'u duydum," diye eklediusulca. "Başın sağ olsun." "Teşekkür ederim," dedi ibn Jad ciddiyetle. "Hepimizi yö-netmeyi planlayan İmam'a kan laneti koyarak iyi ve davamızayararlı bir şekilde öldü. Ama artık kardeşsizim." "Seninle bağlanmaktan gurur duyacak çok kişi var Pala-din," dedi Yaşam Efendisi duygusal bir sesle. "Biliyorum. Ama bu adamla kaderlerimiz bağlanmış. KaraBüyücü bana böyle söyledi ve Kich'te göz göze geldiğimiz an-dan beri bunu biliyordum."Yaşam Efendisi daha fazla konuşmadı. Eğer Kara Büyücü383

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsözünü söylediyse, başka söylenecek bir şey yoktu. "Kritik an bu akşamüstü gelecek. Acı ve ıstırabı onu ölümeyakınlaştıracak. Kaymasına izin vermemeye dikkat etmeliyiz."Yaşam Efendisi hassas bir sanatta uzmanlaşan birinin alçakgö-nüllü edasıyla konuşmuştu. "Çan on kez çalınca gel. Onuölümden alan senin elin olursa aranızdaki bağ daha kuvvetliolur." Auda ibn Jad, Yaşam Efendisi'nin dehşet dairesine girdiğin-de, çanın son vuruşları yankılanmaktaydı. Khardan çok kötü durumdaydı. Sayısız insan öldüren veonlann ellerine bulaşan kanlarından en ufak bir vicdan azabıduymayan ibn Jad, bedevinin işkence görmüş bedenine içiburkulmadan bakamamıştı. Zhakrin'e kendisinin dönüşünün,aynı dairede kendisinin çektiği acı ve ıstırabın hatıraları, kut-sanmış, unutkanlığının siyahlığından yükseliyordu. Auda o za-manları düşünmeden başkalarının aynı kadere katlanışını izle-mişti. Neden? Neden şimdi? Kara Paladin yüzü solgun, ağzında acı bir tatla, bakışlarınıyerde güçsüz bir halde uzanmış ölen adamdan ayırmayarak,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 192: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

duvara yaslandı. Khardan artık zincirli değildi. Artık kaçacakveya işkencecisiyle savaşacak gücü yoktu. İşiyle meşgul olan Yaşam Efendisi, ibn Jad'a bir bakış attı.'Ah, bağlanma çoktan başlamış," dedi usulca."Ne... ne demek istiyorsun?" dedi boğuk bir sesle. "Tanrı bir zamanlar senden aldığı hatıraları geri verdi. Be-denleriniz kanlarınızı paylaşacağı gibi ruhlarınız da acıyı pay-laşıyor." Dizleri üzerine çöken, ibn Jad başını eğdi ve Zhak-rin'e teşekkür etti. Fakat Yaşam Efendisi kolunu çektiğinde ge-ri çekildi, neredeyse çığlık atacaktı."Buraya gel!" dedi işkenceci aceleyle. "Zaman geldi!"384

GECENİN PALADİNIAuda, Khardan'ın yanına geldi. Bedevinin yüzü kül rengiy-di, gözleri içine çökmüştü. Teni terden parlıyordu. Kanla karı-şarak derecikler halinde bedenine damlıyordu."Seslen ona!" diye emretti Yaşam Efendisi."Khardan!" dedi ibn Jad titreyen bir sesle.Bedevinin göz kapaklan ürperdi, titreyen bir nefes verdi."Tekrar!" Yaşam Efendisi'nin sesi ısrarcıydı, korkuluydu."Khardan!" Auda bu sefer daha güçlü ve yüksek sesle ba-ğırmıştı; sanki gözleri kapalı, uçurumdan düşmek üzere olanbirine bağırır gibi. "Khardan!" ibn Jad yaşamın sıcaklığındanyoksun elini yakaladı. "Onu kaybediyoruz!" diye fısıldadı öf-keyle. "Hayır, hayır!" dedi Yaşam Efendisi. Koca kafası o kadarhızlı sallanıyordu ki ince cılız boynundan uçacakmış gibi gö-rünüyordu. "Zhakrin'in adını söylet!""Khardan," diye bağırdı İbn Jad. "Tanrıya dua et...""İşte seni duyuyor!" dedi Yaşam Efendisi. İbn Jad ses to-nunda rahatlama sezmişti. Kara Paladin adama soğuk bakışlarattı. Memnuniyetsizliği ortadaydı ve Yaşam Efendisi Auda'nınöfkesinden ürkmüştü.Fakat Auda ibn Jad'ın işkenceciyle uğraşacak zamanı yok-tu. Khardan'ın gözleri hafifçe aralanmıştı. Çevreleri kırmızı,göz bebekleri genişlemiş olan gözler Auda'yı tanımamışlardı."Tanrı mı?" dedi duyulmayan bir sesle. Ağzından çıkangüçsüz nefes dudaklarındaki kanlı köpükleri kabarcıklandır-mıştı. "Evet, ben... hatırlıyorum. Mathew..." Sözleri Auda binJad'ın son nefesi olmasından korktuğu sözle kaybolmuştu. Ka-ra Paladin adamın elini sıktı. "Seni kurtarması için Tanrıya dua et, Khardan! Bu işkence-ye son vermek için ona, hayatına karşılık ruhunu ver!"385

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Ruhum..." Khardan'ın gözleri kapandı. Dudakları oynadıve sonra sustu. Öne düşen başı göğsüne dayandı."Ne dedi?" ibn Jad işkenceciye sordu."O... Zhakrin sana ruhumu veriyorum dedi." "Emin misin?" Auda ibn Jad yüzünü astı. "Hayatımı veriyo-rum" sözlerini duymuştu ama adamın dua ettiği tanrının adıbelirsizdi. "Tabi ki!" dedi Yaşam Efendisi çabucak. "Bak! Acı çizgileriyok oluyor! Derin bir nefes aldı! Uyuyor!" "Gerçekten de hayata dönüyor," dedi ibn Jad. Tuttuğu elısınıyor, kansız yanaklar renkleniyordu. "Khardan!" diye ses-lendi usulca.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 193: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Bedevi kımıldanıp kafasını kaldırdı. Gözlerini açarak hay-retle etrafına baktı. Bakışları Yaşam Efendisi'ne sonra da ibnJad'a gitti. Gözlerinde açıkça görülen bir şaşkınlık vardı."Ben... ben hâlâ buradayım." Garip bir tepki, diye düşündü ibn Jad. Yine de Khardan ga-rip bir adamdı. Daha önce ölüme bu kadar yakınlaşıp sonrada geri dönmek için güç bulan bir adam görmemiştim. "Zhakrin'e şükürler olsun!" dedi ibn Jad, bedevinin tepkisi-ni yakından izleyerek. "Zhakrin..." diye fısıldadı Khardan. Sonra sanki aklına bir-şeyler gelmiş gibi gülümsedi. "Evet, Zhakrin'e şükürler olsun." Yaşam Efendisi ayağa kalkarak, hızla masaya doğru gitti veüzerinde kurumuş kan olan bir bıçakla geri döndü. Onu gö-ren Khardan'ın gözleri parladı, dudakları sıkıca kapandı."Korkma, kar... kardeşim," dedi Auda yavaşça.Khardan ona soran gözlerle baktı. "Kardeşim," diye tekrarladı İbn Jad. "Artık sen bir Kara Pa-ladinsin. Yaşamda ve ölümde Zhakrin'e hizmet eden biri, bu386

GECENtN PALADİNtyüzden benim kardeşimsin. Fakat ben daha da ileri PJH ,5-İkimizin bağlanmasını, kanlarımızın karışmasını isteci,m » Boğuk bir sesle "Bu ne demek?" diye sordu Khardarı Doğ-rulurken, yüzü acıyla buruşuyordu. "Ya şama karşı yaşam, birbirimize karşı yeminliyiz. Birbiri-mizin yardımına koşmak için, koşamadığımızda da örQrnıerj_mizin intikamını almak için şeref bağı. Senin düşmanlarlrv be-nim düşmanlarım oluyor benimkiler de senin." Yaşam Gfencü_si'nden bıçağı alarak kendi bileğini kesti ve kan akmaya ^ladı. Khardan'ın kolunu yakalayarak deriyi kesti ve etini bede-vininkine bastırdı. "Benim kalbimden sana seninkinden banaKanlarımız birbirimizin bedenlerinde akıyor. Öz kardeş|ercjendaha yakınız. Şimdi sen yemini tekrarla." Khardan uzun süre ibn Jad'a baktı; Kalif in dudakları avrlı_di ama hiç bir şey söylemedi. Bakışları kollarına kay^. j^nJad'm güçlü beyaz tenli kolu, damarları ve sinirleri sert ^asıa.rının üstünden belli olan kolu, Khardan'ın solgun, birkiç ay_dır zorunlu hareketsizlikten güçten düşmüş, kan, kir vç terjelekelenmiş koluyla bütünleşmişti. "Bu şerefi geri çevirerek sana yaşamını bahşeden 1'armyaçok ağır bir hakaret etmiş olursun," dedi Yaşam Efencjjsj be-devinin duraksadığım görünce. "Evet," diye mırıldadı Khardan giderek artan bir şaşlcınlık-la. "Sanırım öyle olur." Yavaşça, duralayarak yemini tel-rar et_ti. Auda ibn Jad, memnuniyetle gülümsedi. Kolunu khar-dan'ın çıplak sırtına koyarak, bedeviyi ayağa kaldırdı. "c;ej se_ni dinleneceğin odaya götüreyim. Kara Büyücü sana iş|^ence_nin yaralarını iyileştirecek ve uyumana yardımcı 0ıaca]!Cbirşeyler vere..."387

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Hayır!' dedi Khardan bir acı çığlığı kopararak. Üst duda-ğında boncuk boncuk terler birikti. "Törene... katılmalıyım." Auda ibn Jad onaylayarak baktı ama yavaşça başını salladı."Bu zafer ânını paylaşmak istemeni anlıyorum ama çok güç-süzsün kardeşim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 194: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Dişlerini sıkan Khardan "Hayır!" diye ısrar etti. "Orada ola-cağım!" "Bu kadar asil bir cesarete set çekemem," dedi ibn Jad."Acıyı biraz olsun azaltacak bir merhemim var, bir kadeh şa-rap da gerisini halleder." Khardan'ın karşılık verecek hali yoktu fakat başını salladı.Yaşam Efendisi bedevinin çıplak vücuduna siyah bir kumaşsardı. Bir bebek kadar güçsüz olan Kalif, Auda ibn Jad'a yas-lanarak daireden çıkü.388

16

Mathew gün boyu odasında kilitli kalmıştı. İnanılmaz dere-cede uzun bekleme saatlerini odasında volta atarak, korkularıKhardan, Zohra ve kendisi arasında bölünmüş vaziyette geçir-di. Ne yapması gerektiğini, bu gece ne yapmak zorunda oldu-ğunu biliyordu ve defalarca tekrarlayarak, zihinsel olarak ken-dini buna hazırlıyordu. Bu, cesaretle ilgili bir şey değildi. Ken-dini cesaretinin umutsuzluktan kaynaklandığını bilecek kadariyi tanıyordu. Bu kaçmak için tek şanslarıydı. Eğer ruhunu As-tafas'a vermeyi gerektiriyorsa bunu yapmaya hazırdı. Küçük odasında millerce yol yürümekten bitkin durumda,bir sandalyeye çökerken "Bu bile korkakça bir davranış," de-di kendi kendine. "İkisi de senin hayatını kurtaran, senin yü-zünden buralara sürüklenen Khardan ve Zohra için hayatınıfeda ettiğini söylemen çok hoş! Ama kabul et! Bu sefer deölüm düşüncesiyle yüzleşemediğin için kendi postunu kurtar-maya çalışıyorsun! "Khardan'a verdiğin güzel bir vaazdı. Yaşayıp savaşmakiçin cesaret sahibi olmak! İyi ki ağzından çıkan kelimelerin birkorkağın ödünün sarı suyuyla lekelendiğini göremiyordu. Ove Zohra Tanrılarına ihanet etmektense ölmeye hazırlar! Sen-se aldığı nefesi hak etmeyen zavallı bir korkağın bedeninde

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANbirkaç dakika daha yaşamak için ruhunu satmaya hazırsın!" Gece penceresinde kararmıştı. Demir çan gün boyunca okadar uzun aralıklarla çalmıştı ki Mathew sık sık zaman tutmaaletinin bozuk olduğunu düşünmüştü. Oysa şimdi çanlar ku-laklarında o kadar sık çınlıyorlardı ki, saati serbest bıraktıkla-rına, aklına estikçe çeyrek saatleri çaldığına ikna olmuştu. Mathew, zaman kadar acımasız düşünceleri dağıtmak içinkalkıp camı açtı. Denizden esen ferahlatıcı rüzgar, gün boyuşatonun etrafında zehirli bir yorgan gibi asılı kalan kötü koku-lu, sarımsı sisi dağıtıyordu. Dışarı bakınca Mathew siyah sivriuçlu kayalardan oluşan bir tepe görüyordu; onun altında be-yaz kumları yıldız ışıklarıyla ürkütücü bir şekilde parlayankumsal vardı. Karanlık dalgalar kıyıya vuruyordu. Suyun üs-tünde siyah bir yama gibi duran ghuMım gemisi demir atmış-tı. Mürettebatı şüphesiz, tatlı insan eti hayalleri kuruyordu. Pencere kanatlarının yanındaki bir hareket Mathew'un dik-katini çekti. Korkunç bir figürün içeri baktığını gördü. Geri çe-kilerek camı kapadı. Kadife perdeleri o kadar hızlı kapattı kineredeyse çekip indiriyordu. Çabucak pencereden ayrıldı veyatağına bıraktı kendisini.Bir nesnd. Yarı insan yarı... hiç bir şey!

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 195: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Mathew titredi. Hatırayı silmek için gözlerini kapadı amasadece daha net bir şekilde geri getirdi. Bir erkeği al, bir bal-tayla boydan ikiye kes; pencereden gördüğüm buydu! Yarımkafa, yarım burun ve ağız, bir kulak; yanm gövde, bir kol birbacak... zıplıyor, iğrenç...Ve şatodan çıktığımızda bunlarla yüzleşmek zorundayız!Sen taşıyıcısın. Taşıyıcıya hiç bir şey zarar veremez! Kelimeleri hatırladı ve rahatladı. Yatıştırıcı bir nakarat ha-linde onları defalarca tekrarladı. Peki ya yanımdakiler? Onlar390

GECENİN PALADÎNİda güvende olacak, diye temin etti kendini. Hiç bir şey onla-ra zarar veremeyecek çünkü efendi ben olacağım, bütün kö-tülüğün ve karanlığın efendisi ben olacağım... Neler diyorum ben? Titreyen, korkuyla sinen Mathew, ya-tağından inip, diz çöktü. "Kutsal Babamız," diye fısıldadı, elle-rini kavuşturup dudaklarına götürerek. "Sizi hayal kırıklığınauğrattığım için özür dilerim. Benden çok daha değerli bir çok-lan öldüğünde beni bir amaç için hayatta bıraktığınızı sanmış-tım. Eğer öyleyse, budalaca davranışlarımla bu amacı bozmuşolmalıyım. Sadece... o kadar yalnızım ki! Belki de Şeytancığmkoruyucu melek hakkında söyledikleri doğrudur. Eğer öyley-se ve beni terk ettiyse o zaman neden böyle yaptığını biliyo-rum. Beni affet, Tanrım. Ruhum karanlık ödülüne gidecek. Sa-dece son bir şey istiyorum. Benim sorumluluğumda olan ikiyaşamı al ve merhametle ilgilen. Başka bir tanrıya tapıyor daolsalar, âdetleri barbarca ve yabani de olsa, her ikisi de ger-çekten iyi ve sevgi dolu insanlar. Onların sağ salim anavatan-larına... anavatanlarına dönmelerini sağla..." Gözyaşları yanak-larından süzülüp, parmak aralarına kaydılar. "Bir kez dahagörmek için can attıklan anavatanlarına, onlar için acı çekenailelerine." "Ne kadar zavallıyım!" diye bağırdı birden Mathew, yatak-tan uzaklaşarak. "Kendi kendine acımanın bataklığına saplan-madan başkaları için dua bile edemiyorum." Göklere bakarak,acı acı gülümsedi. "Dua bile edemiyorum... bu doğru mu? Ka-ranlıklar Prensi'ne tapanların senin Kutsal Adını söyleyeme-dikleri, dillerini yakıp, dudaklarını yaraladığı söylenir. Ben..." Kapı çalındı. Korkuyla çanın çalmaya başladığını duydu.Bir... beş... sekiz... kalbi vuruşları sayıyordu... on... on bir...Kapı kilidinde anahtar tıkırdadı.391

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"İsteniyorsun, Blossom." Mathew, yutkunarak cevap vermeye çalıştı ama kelimelerçıkmıyordu. Eli siyah asaya doğru gitti. Şuursuz bir hareketti;keskin köşeleri tenine batana kadar ona dokunduğunu fark et-medi. Rahatlatıcı sıcaklığı, aşağıda, kumsala vuran karanlıkdenizin dalgalan gibi üzerinden geçiyordu. Kapı açıldı. Auda ibn Jad kapıda duruyordu, yanan meşa-lelerden oluşan fonda silueti görünüyordu. Titreyen ışık zır-hında parlak turuncu bir renkle yanıyor, göğsünü süsleyenparçalı yılan sembolünün gözlerinde parlıyordu. İbn Jad'ın ar-kasında aynı zırhtan giymiş başka bir şövalye duruyordu. Meşale ışığı, kıvırcık siyah saçlarda parlıyor, tüm günMathew'un düşüncelerinde olan bir yüzü; solgun ve sararmış,acıyla çizilmiş fakat vahşi bir hevesle aydınlanmış ve Mathew'a

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 196: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kara gözlerinde hiç bir tanıma olmadan bakan bir yüzü aydın-latıyordu. "İsteniyorsun," dedi Auda ibn Jad soğukkanlı bir sesle. "Za-fer saatimiz yaklaşıyor." Başını eğerek odadan çıktı Mathew. İbn Jad odaya giripiçeriyi aramaya başladı. Ne arıyor olduğuna dair Mathevv'unhiç bir fikri yoktu. Khardan'a yaklaşan genç büyücü bu fırsat-tan Kalif in yüzüne son bir kez bakmak için yararlandı. Gözünü kırptı. Gözlerin siyahlığının derinlerinde bir gülü-cük vardı. "Sağ ol Promenthas," dedi Mathew, sonra birden duasınıkesti. Sanki boğazında bir yanma hissi vardı.392

?7 Tapınak Konseyi'nde, parçalı yılan armasının çevresinde,yine Kara Paladinlerden oluşan bir halka vardı. Fakat bu sefer,Zhakrin'in bütün inananları odadaydı. Siyah elbiseli kadınlar,Çoğu Tanrının gelecekteki inananlarını taşıyan şiş karınlarıyla,büyük salonun bir köşesinde sandalyelerde oturuyorlardı. Ki-ber, askerleri ve Kara Paladinlerin hizmetindeki diğer görevli-ler, silahları ellerinde, salonun çevresinde sıralanmışlardı.Hançerlerin ve kılıçların çıplak bıçakları, mızrakların keskinUçlan, yüksek tavandan alçalttlan demir avizeye yerleştirilmişbinlerce siyah mumun ışığında göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Askerlerin arkasında, yerde birbirlerine sokulmuş köleler,yüzleri bembeyaz umutsuzlukla sonsuza kadar kaderlerini be-lirleyecek olan Tannnın dönüşünü bekliyorlardı. Khardan ve Auda ibn Jad tarafından iki yandan kuşatılmışMathew, salona girdi. İki şövalyenin arasında yürüyordu;Khardan'ın bedeni onunkine sürtünüyordu ve Mathew onungergin ve harekete hazır olduğunu hissetmişti. Fakat, hareketettiği zaman Khardan'ın soluğunun tıkandığını da duyabiliyor-du-, boğuk iniltileri veya acı iç geçirmeleri bastıramıyordu. Ka-Hf in yüzü solgundu; geniş salonun keskin soğuğuna rağmen,dudaklarının üstünde terler birikmişti. Auda ibn Jad ona endi- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANşeyle bakıyordu ve bir kez ona çabucak birşeyler fısıldamıştıfakat Khardan sadece başını sallamış, kalacağını söyleyen senbir cevap vermişti. Geniş, mum ışığıyla aydınlatılmış odaya girdiğinde, Mat-hew kendisi yüzünden, söyledikleri yüzünden bunlara katlan-dığını anlamıştı. Bana inanıyor, diye düşündü ve bu bilgi onudehşete düşürdü. Onu hayal kırıklığına uğratamam, benimiçin katlandıklanndan sonra olmaz. Yapamam! Asayı daha sıkı tutarak, onlara yer açmak için saygıyla ya-na çekilen Kara Paladinlerin halkasına girdi. Kadın ve erkeklerden oluşan halkanın ortasına görünüşü okadar korkunç olan bir sunak yerleştirilmişti ki, Mathew deh-şetle bakakaldı. Boyundan koparılmış bir yılan kafasıydı. Birbuçuk metre yükseklikte duran, abanozdan işlenmiş yılanınağzı açıktı. Fildişinden yapılmış parıldayan dişler, yakutlarlasüslü çatallı dili göstermek için ayrılıyordu. Dişlerin arasındanhavaya kalkan dil o anda boş olan bir platform oluşturuyordu.Mathew biraz sonra orada neyin yatacağını talimin edebiliyor-du. Sunağın etrafında Mathew'un gemide gördüğü fildişi küp-ler vardı, kapaklan açılmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 197: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Sunağın yanında Kara Büyücü duruyordu. Gözleri halkayaadımını atan Mathew'a odaklanmıştı. Yaşlı, lakin yaşlanmayangözler, genç büyücünün ruhunu inceliyordu ve görünüşe ba-kılırsa gördükleri hoşuna gitmişti çünkü gerilmiş yüzündekidudakları gülümsüyordu. İçimdeki karanlığı görüyor, diye düşündü Mathew şaşırtıcıbulduğu bir sakinlikle. Gördüğünü biliyordu çünkü bunu his-sedebiliyordu; ne korku ne de umut gibi hissedilen koca birboşluk. Ve onun üzerinde, boşluğu bir kabuk gibi çevreleyen,sevinç ve güce sahip olma hissi. Bu duygunun zevkini çıkarı-394

GECENİN PALADİNİyor, sevinçten uçuyordu. Yeni kılıcını kullanmak için can atanbir adam gibi onu kullanmaya can atıyordu. Khardan'a bakarak, sinirli sinirli yaralı olduğu için ona birfaydası olup olmayacağını düşündü. Mathew sabırsızca mera-simin başlamasını bekliyordu. O davul suratlı kadının yüzün-deki gülümsemenin yok olduğunu görmek istiyordu. O ifade-nin dehşetle yer değiştirdiğini görmek istiyordu! Kara büyücü ellerini yılan kafası sunağın zümrüt gözlerinekoydu ve bütün salonda alçak bir ses duyuldu; inleme, ağla-ma gibi bir sesti. Sesle birlikte Paladinler halkasmdaki heye-canlı konuşmalar ve Tapınak Konseyi'nin köşesinde bekleyenkadınların fısıltıları kesilmişti. Silahlı adamlar, çizmelerini yer-lere sürterek hazır ola geçtiler. Halka, volkan camından ağırbir tabut altlığını taşıyan dört köleye yok vermek için ayrıldı.Köleler ağırlığın altında ezilerek, onu etraflarında kapananhalkanın ortasına yavaşça ve dikkatle taşıdılar. Saygıyla, taşı-dıklarım Kara Büyücü'nün önüne getirdiler. Volkan camı levhanın üzerinde Zohra yatıyordu. Tamamıy-la siyah kristalden yapılmış bir elbise giyiyordu. Boncuklarınparlayan köşeleri mum ışığını yakalayıp kalbi karanlık olanebemkuşağı renklerinde bir ışık yansıtıyorlardı. Uzun siyahsaçları taranmış, yağlanmıştı, ortadan ayrılarak omuzlarına ora-dan da parmak uçlarına kadar uzanıyordu. Sırtüstü yatıyordu,kolları dümdüz uzatılmıştı. Gözleri iri iri açılmış, dudaklan ha-fif aralıktı; yukarıdaki mumlara bakıyordu ama yüzünde hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Kristal boncuklu elbisenin hafif pınl-tısıyla fark edilen göğsünün inip kalkışları olmasaydı, ten ren-gine bakarak bir ceset olduğu söylenebilirdi. Mathew, Khardan'm irkildiğini hissetti ve bu sefer acınınyaralarından kaynaklanmadığını biliyordu. Kabul ettiğinden395

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdaha fazla seviyor onu, diye düşündü Mathew. İyi çünkü bubana hizmet etmesi için fazladan istek verecek ona. Paladinlerin Lordu öne çıkarak bir konuşma yaptı. Mathewyerinde duramıyordu. Bu merasimi yönetmek için çok fazlazaman harcadıklarını düşünüyordu. Tabut altlığını taşıyan kö-lelerden birine dikkatle baktığında, çanın çeyrek saatin geçti-ğini vurduğunu duymuştu. Mathew'un izlediği köle, o anda kendi tuttuğu tarafı birdenyere indirmişti, ağır yük yüzünden homurdanıyordu ve yüzü-nü sildi. Altlık Zohra'yı oynatarak yan yattı ve Kara Büyü-cü'nün köleye öyle bir hiddetle bakmasına sebep oldu ki Ta-pınak Konseyi'ndeki herkes zavallı adamın lanetlendiğini bili-yordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 198: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Usti! Mathew şaşkınlıkla bakakalmıştı. Değişimi nasıl başar-dığını Mathew bilemiyordu. Cinin, altlığı Tapmak Konseyi'neilk taşıyanlar arasında olmadığından emindi. Fakat üç katlı gı-dığı, kabarık omuzlardan yükselen şişman suratı karıştırmayaimkan yoktu. Diğer taşıyıcılar da kendi taraflarını indirmeye başladılar fa-kat Kara Büyücü sert bir sesle "Hayır! Önüme değil! Sunağınaltına," dedi. Acı çeken bir inlemeyle Usti, kendi tarafını tekrar kaldırdıve gösterilen yere götürülmesine yardım etti. Mathew, ciningeniş karnına sarılmış kuşaktan çıkan hançerin mücevherli sa-pını gördü. Usti'nin şişman suratı ciddiydi. Gıdıların, amaç, ni-yet ve kararlılıkla sallandığını gördü. Usti sahibesinin başında-ki yerini aldı. Tapınak Konseyi'nin üstüne bir sessizlik çöktü; nefesler tu-tuldu, kalpler hızlı çarpmaya başladı. Yaşamları boyunca buzafer ânı için çalışan, bekleyen, hayatlarını buna adayanların396

GECENİN PALADİNİyüzüne kan gelmişti. Demir çanlar çalmaya başladı...Bir. Kara Büyücü elbisesinden içinde balıkların olduğu kristalküreyi çıkardı.İki.Küreyi saygıyla yılanın çatallı diline yerleştirdi.Üç. Fildişi küplere dönerek elini birinin içine batırdı ve insankanma bulanmış halde çıkardı.Dört. Kara Paladin|er Tanrılarının adını söylemeye başladılar."Zhakrin... Zhakrin... Zhakrin..." Tapınak Konseyi'nde şeytanibir rüzgar esti.Beş. Kara Büyücü, Zohra'nın üzerine eğildi ve alnına İdrith şeh-rinde öldürülen masumların kanıyla S şekli çizdi.Altı. Koronun sesi yükseldi, hızı arttı. "Zhakrin, Zhakrin, Zhak-rin."Yedi.Mathew'un eli yavaşça asaya doğru gitmeye başladı.Sekiz.Kara Büyücü küreyi kaldırıp Zohra'nın göğsüne koydu.Dokuz.Koro zaferiyle övünen, çılgın bir hal aldı.On. Kara Büyücü elini tekrar kana batırdı ve küreyi kanla sıva-dı.On bir.Sunağın ağzlndan jilet gibi keskin fildişi dişlerden birini397

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdaha fazla seviyor onu, diye düşündü Mathew. İyi çünkü bubana hizmet etmesi için fazladan istek verecek ona. Paladinlerin Lordu öne çıkarak bir konuşma yaptı. Mathewyerinde duramıyordu. Bu merasimi yönetmek için çok fazlazaman harcadıklarını düşünüyordu. Tabut altlığını taşıyan kö-lelerden birine dikkatle baktığında, çanın çeyrek saatin geçti-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 199: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ğini vurduğunu duymuştu. Mathew'un izlediği köle, o anda kendi tuttuğu tarafı birdenyere indirmişti, ağır yük yüzünden homurdanıyordu ve yüzü-nü sildi. Altlık Zohra'yı oynatarak yan yattı ve Kara Büyü-cü'nün köleye öyle bir hiddetle bakmasına sebep oldu ki Ta-pınak Konseyi'ndeki herkes zavallı adamın lanetlendiğini bili-yordu. Usti! Mathew şaşkınlıkla bakakalmıştı. Değişimi nasıl başar-dığını Mathew bilemiyordu. Cinin, altlığı Tapınak Konseyi'neilk taşıyanlar arasında olmadığından emindi. Fakat üç katlı gı-dığı, kabarık omuzlardan yükselen şişman suratı karıştırmayaimkan yoktu. Diğer taşıyıcılar da kendi taraflarını indirmeye başladılar fa-kat Kara Büyücü sert bir sesle "Hayır! Önüme değil! Sunağınaltına," dedi. Acı çeken bir inlemeyle Usti, kendi tarafını tekrar kaldırdıve gösterilen yere götürülmesine yardım etti. Mathew, ciningeniş karnına sarılmış kuşaktan çıkan hançerin mücevherli sa-pını gördü. Usti'nin şişman suratı ciddiydi. Gıdıların, amaç, ni-yet ve kararlılıkla sallandığını gördü. Usti sahibesinin başında-ki yerini aldı. Tapmak Konseyi'nin üstüne bir sessizlik çöktü; nefesler tu-tuldu, kalpler hızlı çarpmaya başladı. Yaşamları boyunca buzafer ânı için çalışan, bekleyen, hayatlarını buna adayanların396

GECENİN PALADİNIyüzüne kan gelmişti. Demir çanlar çalmaya başladı...Bir. Kara Büyücü elbisesinden içinde balıkların olduğu kristalküreyi çıkardı.İki.Küreyi saygıyla yılanın çatallı diline yerleştirdi.Üç. Fildişi küplere dönerek elini birinin içine batırdı ve insankanma bulanmış halde çıkardı.

Dört. Kara Paladinler Tanrılarının adını söylemeye başladılar."Zhakrin... Zhakrin... Zhakrin..." Tapmak Konseyi'nde şeytanibir rüzgar esti.Beş. Kara Büyücü, Zohra'nın üzerine eğildi ve alnına İdrith şeh-rinde öldürülen masumların kanıyla S şekli çizdi.Altı. Koronun sesi yükseldi, hızı arttı. "Zhakrin, Zhakrin, Zhak-rin."Yedi.Mathew'un eli yavaşça asaya doğru gitmeye başladı.Sekiz.Kara Büyücü küreyi kaldırıp Zohra'nın göğsüne koydu.Dokuz.Koro zaferiyle övünen, çılgın bir hal aldı.On. Kara Büyücü elini tekrar kana batırdı ve küreyi kanla sıva-dı.On bir.Sunağın ağzından jilet gibi keskin fildişi dişlerden birini397

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 200: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANalarak, kürenin üzerinde, Zohra'mn göğsünün üzerinde tuta-rak hazırda beklemeye başladı.On iki. "Astafas adına seni çağırıyorum! Balıkları bana getir!" diyebağırdı Mathew. Asayı kaldırdı, Şeytancık belirdi. Gürültülü bir patlamamum ışıklarını söndürdü ve oda karanlığa büründü.398

ı8 Koro ses karmaşasına dönüştü, ritimli bağırışlar öfke vehiddet çığlıklarıyla bozulmuştu. "Meşaleler!" diye bağırıyordu çemberden ayrılmaya başla-yan Paladinlerin bir kısmı. "Halkayı bozmayın!" Kara Büyücü'nün tiz sesi haykırışlarıniçinden duyuluyordu ve Mathew etrafındaki hareketliliğin ke-sildiğini hissetti. Fakat halkanın dışındaki silahlı adamlar hareket etmekteserbesttiler. Toplantı salonunun etrafındaki koridorlara koştu-ruyorlardı; çizmeleri aceleden kayıyordu. Mathew'un gözlerikaranlığa alışana kadar duvarlardan aldıkları meşalelerle gerigelmişlerdi. Gözlerini acıtan parlak ışıkta gözlerini kırpıştıran Mathew,Kara Büyücü'nün ona baktığını gördü. Yüzü sinirden mosmorkesilmişti, gözleri karanlık derinliklerinde yansıyan alevlerdendaha şiddetli yanıyordu. Tek kelime etmiyor, yerinden kıpır-damıyordu sadece ona odaklanmış bakışlarıyla dayanıklılığınıtest ediyordu. Mathew'la arasında Şeytancık duruyordu. Yay-van parmaklı elleri öne uzanmış, kırmızı gözleri tehditkar birtavırla yanıyor, dili heyecanla salyalar akan ağzından sarkıyor-du. MARGARET WE1S & TRACY HICKMAN Hiç kimse konuşmuyor, hareket etmiyordu. Bütün gözleronun üzerindeydi. Mathew, gücünden emin gülümsüyordu."Balıkları bana getir," diye tekrar emretti Şeytancığa ama busefer sesi sabırsızlıktan çatlamıştı. "Ne bekliyorsun? Efendimi-zin adını bir kez daha mı söylemeliyim? Bu hoşuna gitmeye-cek emin olabilirsin." Şeytan yavaşça, döndü ve Mathew'la yüz yüze geldi. Kır-mızı gözleri oynuyor, buruşuk derisindeki sümük meşale ışık-larında parlıyordu. "Efendimin adını yeteri kadar söyledin,"dedi şeytan, Mathew'a yamuk yumuk parmağını uzatarak.Ona yakınlaşırken ayakları ses çıkarmadan kayıyordu. "FakatAstafas onun hizmetkarı olduğuna ikna olmadı. Kanıt istiyor,insan." "Daha ne kamtı istiyor?" diye öfkeyle bağırdı Mathew, asa-yı Şeytancığa uzatarak. "Bu iki Tannyı kaçırıp, dilediğini yap-ması için ona getirecek olmam yeterli değil mi?" "Getirecek misin?" diye sordu şeytan sırıtarak. "Yoksa bu-nu sadece sihirli küre sende olduğu sürece hiç kimsenin sanazarar veremeyeceğini bildiğin için şatodan kaçmakta sana yar-dımcı olacak bir bahane olarak mı kullanıyorsun? Balıkları ger-çekten de Astafas'a mı vereceksin?""Yapacağım! Bunu kanıtlamak için ne yapmam gerekiyor?" Şeytancığın işaret eden parmağı hareket etmeye başladı."Astafas adına bu adamı kurban et." Parmak durdu. Khar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 201: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

dan'ın kalbine nişan almıştı. Mathew nefesini tuttu. Elindeki asa kıvranmaya, değişme-ye başladı ve birden elinde taşlanmış odundan sapı olan onikshançer belirdi. Khardan'ın zırhı eridi, göğsü çıplak kaldı, iş-kence izleri teninde görülüyordu. Kalif, Mathew'a hoşnutluklabakıyordu, bunun da planın bir parçası olduğunu düşündüğü400

GECENİN FALADİNİaçıktı. Kaçmak için hiç bir çabada bulunmuyordu ve Mathewbulunmayacağını da biliyordu.Bana inanıyor! Mathew hançeri kalbine batırana kadar kandırıldığını bil-meyecekti. "Yapabileceğim başka hiç bir şey yok!" diye fısıldadı Mat-hew. Birden nefes alan canlı bir varlığa dönüşen karanlığa sa-nlarak, hançeri kaldırdı. Auda İbn Jad'ın meşale ışığında parlayan çekilmiş kılıcınınbıçağını görmemişti.401

< <^<

Ö'üm, Asrial'ı handan çıkararak, Serinda'mn kalabalık so-kaklarına götürdü. Melek arkasına bakınca, Pukah'ın cam kena-rında kederli bir şekilde oturduğunu, başını cama dayamış, boş-luğa baktığını gördü. Asrial tanıdığından beri onu ilk kez onuyenilmiş halde görüyordu ve göğsünde, Pukah'm kalp olarakadlandıracağı yerde bir sızı hissetti. Ölümsüz varlıkların bu gi-bi diiyarh ve aksi organlara sahip olmadığını tekrarlamak acısı-nı hafifletmedi. "msanlann arasında fazla kaldım," diye azarladı kendisini."Geri döndüğümde, yedi yıl boyunca tapınakta kalacağım vebu huzursuzluk verici, hayli yanlış ve uygunsuz duygular varlı-ğımdan silinene kadar günah çıkaracağım!" Fakat Promenthas' katedralinin güçlü, koruyucu duvarlarıçok çok uzaklardaydı. Meleğin etrafında sis yükselmeye başla-dı vç han kayboldu. Serinda'mn sesleri uzaklarda soldu. Asrialetrallndan dönen gri sisten ve yanındaki Ölümden başka birşey görmüyordu."Neredeyiz biz?" diye sordu Asrial, kalın sisten aklı karışmış-tı."Evim olduğunu söyleyebiliriz," diye cevapladı Ölüm."Ev mi!" Asrial sisin içine doğru, etraflarını saran, dolanan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 202: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdumanın içine baktı. "Ben ev falan görmüyorum!" "Duvar, zemin, tavan görmediğini söylemek istiyorsun," diyedüzeltti Ölüm. "Bu tip yapılar sizin için bir ev oluştuaır. Fakatbenim gibi her şeyin geçici olduğunu bilen biri olarak niçin inan-cımı zayıf ve kınlgan maddelere vereyim? Bir dağda yaşasaydımer ya da geç yıkıldığını görürdüm. Zayıf ve kınlgan şeylerdenbahsetmişken sana o kadar ilgilendiğin insanı göstereyim." Sis bir girdap misali dönerek ayrıldı, meleğin gözlerindensoğuk bir rüzgarla çekildi. Toplantı odasında duruyordu. Mat-hew, elinde hançeriyle, Khardan'la yüz yüzeydi. Mathew'un ar-kasında Auda ibn Jad duruyordu. Kılıcı sessizce ve yavaşça kı-nından çıkıyordu. Ve hepsinin yanında, kırmızı gözleri neşeyleparlayan... "Astafas'm hizmekarlarından!" diye bağırdı Asrial. "Ve benMathew'u korumak için yanında değilim! Of, onu hiç bırakma-malıydım, hiç!""Neden geldin?" "Gelmem gerektiği söylendi yoksa korumam ruhunu kaybe-decekti," Asrial duraksadı, gözleri Şeytancığın üzerindeydi."Peki sana bunu kim söyledi?" Utançtan kıpkırmızı kesilerek "Bir... balık," dedi Asrial. "Na-sıl bu kadar aptal olabilirim!" "O balık Tanrıça Evren, kızım." Ölümün hoşuna gitmiş gibigörünüyordu. "Eğer hayata geri dönerse, gücünü geri kazana-bilmek için ölümsüzlerini tekrar ele geçirmeye çalışıyor.""Anlamıyorum." "Sunağın üzerinde gördüğün iki balık gerçekte Tann Zhak-rin ve karşıtı Tannça Evren. Zhakrin'in inananlarının ellerinde-ler. Kara Büyücü, sunağın arkasında duran kadın, Zhakrin'inonun özünü bir insan bedeni içine yerleştirerek, onu tam dün-406

GECENİN PALADİNİyaya geri getirecekti ki senin Mathew'un araya girmeye kararverdi." "Genç adamın eline şeytani büyü güçleri olan bir asa geçti.Onu kullanma isteğine yenik düştü ve sen orada onu korumakiçin bulunmadığından Astafas için kolay bir yem oluşturuyor.Senin Mathew'un balıkları ele geçirmeye çalışıyor.""Evren'i kurtarmak için!" dedi Asrial bir nefeste. Ölüm omuzlarını silkti. "Mathew bir insan yavaım. Cennet-teki savaş onu ilgilendirmiyor. Kötülüğün giderek artan etkisialtında kurtarmaya çalıştığı tek kişi kendisi. Küreyi ele geçirdi-ğinde, onu çevreleyen sihir onu kötülüklerden komyacak. Eğeronu alırsa Tanrıları serbest bırakmaya cesaret edemez. Yapsada bir değişiklik olmaz. Ölümsüzleri olmadan Zhakrin ve Evrenkısa zamanda küçülürler ve bu sefer tamamıyla yok olurlar.Quar onları ilk yakaladığı zamandan on kez daha güçlü şimdi.İnananları dünya yüzeyinden silinecekler." Görüntü değişti. Asrial geleceği görüyordu. Kudretli bir do-nanma Kürdin Denizi'ni geçti. Altın koç kafası sancaklarını ta-şıyan yüzlerce adam, Galoş Adası'na indi. Zhakrin'in inananla-rı şatolarını kurtarmak için umutsuzca çalıştılar ama hepsi bo-şunaydı. Yenilmişlerdi. Kara Paladinlerin bedenleri parçalan-mış, yarılmış kumsalda yatıyordu. Sıra bozulmamıştı; hepsi dur-duklan yerde ölmüştü; kardeşiyle yan yana. Şatonun içinde Ka-ra Büyücü ve diğer kadınlar büyüleriyle savaştılar ama bu bileQuar'ın gücüne üstün gelemedi. İmam yıkıldıklannı ilan etti. İf-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 203: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rit Kaug volkandan ölümcül kül ve zehirli gaz püskürterek yük-seldi. Yeri sarstı; Şato duvarlan çatlayıp yerle bir oldular. Qu-ar'm ordulan gemilerine kaçıp, aceleyle anakaraya doğru yel-ken açtılar. Volkan parça parça patladı; erimiş kayalar kayna-yan denize aktılar. Buhar ve bulutlar dolambaçlı çarşaflarını Ga-407

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANlos Adası'nın etrafına sardılar ve sonsuza kadar kara suların al-tında yok oldu. "Onlar zalim ve kötü insanlar," dedi Asrial. Zihninin içindeBas kıyılarında rahiplerin ve büyücülerin öldürülüşünü tekraryaşıyordu. "Böyle bir kaderi hak ediyorlar. Yaşamaya layık de-ğiller." "Quar, Promenthas'ın inananlan hakkında da aynı şeyi söy-lüyor," dedi Ölüm soğukkanlılıkla. "O yanılıyor!" diye bağırdı Asrial. "Benim halkım onlar gibideğil!" "Hayır fakat Quar'ın inananlan gibi de değiller. Ve bu yüz-den ya Quar gibi olmalılar ya da ölmeliler çünkü yaşamaya la-yık değiller.""Onu durdurmalısın!""Beni neden ilgilendirsin ki? Bir tanrı veya yirmi tann olma-sı benim için ne değiştirir? Seni de ilgilendirmiyor öyle değil miyavrum? Sen yaşamı ve ruhu hançerin ucunda dengede duranölümlü için endişeleniyordu. Korkanm hayatını kurtarmak içinyapabileceğin çok az şey var." Ölüm Mathew'un görüntüsünügeri getirdi ve ona baktı. Solgun yüzünde doymak bilmeyen biraçlık vardı. "Ama hâlâ ruhunu kurtarabilirsin.""Ona gitmeliyim." "Elbette," dedi Ölüm kayıtsızca. "Fakat sana şehir surlannaulaşman için Serinda sokaklanm geçmek zorunda olduğunuhatırlatmalıyım."Melek Ölüme çarpık bir suratla baktı."Ama yapamam! Eğer ölürsem...""Yine yaşarsın ama korumana ait hiç bir hatıra olmadan.""Ne istiyorsun benden?" diye sordu Asrial titreyen dudaklany-la. "Beni buraya getirdin, bunlan bana bir amaç için gösterdin."408

GECENİN PALADlNt"Tahmin edemiyor musun? Pukah'ı istiyorum." "Ama o zaten senin!" diye cevap verdi melek perişan birhalde. "Kaçması için hiç bir yol olamadığını söyledin!" "Sul'de hiç bir şey kesin değildir," diye cevapladı Ölüm bil-gece. "Ben bunu herkesten iyi bilirim. Onu seviyorsun değilmi?""Ölümsüz varlıklar âşık olamazlar." Asrial gözlerini alçaktı. "Olmamalılar. Yeterliliklerini azaltıyor; sen kendin bunuaçıkça doğrulayabilirsin. Sen çifte günah işledin yavrum. Hembir ölümlüye hem de bir ölümsüze âşık oldun. Şimdi ikisi ara-sında seçim yapman gerek. Bana Pukah'ı ver ve ben seni gidipölümlünün bedenini olamasa da ruhunu kurtarman için serbestbırakayım." "Ama çok geç olacak!" Asrial dehşetle önündeki görüntüyebaktı. "Burada zamanın bir anlamı yoktur. Bu alemde bir günölümlüler aleminin bir milisaniyesinde geçer. Bana bu gece ter-malin tılsımını getir, cini savunmasız bırak, ben de Mathew'un

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 204: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ruhu için zamanında orada olmanı sağlayayım.""Ama Pukah'ın sabaha kadar vakti olduğunu söylemiştin!" Kadın sıntarak dişlerini gösterdi. "Ölüm acımasızdır, merha-metsizdir, önyargısızdır... onursuzdur. Bozmamam gereken tekyemin Sul adına ettiklerimdir." Asrial tekrar Mathew'a baktı. Şimdiden karanlığın siyah ka-natlarını çevresine sardığını görebiliyordu. Auda ibn Jad'ın kılı-cı yavaşça, çok yavaşça çıkıyordu kınından ve Mathew'un; ar-kası Kara Paladin'e dönüktü, ona güvenen bir adama, sevdiğibir adama hançer çektiğini gördü. Asrial başını eğdi, beyaz kanatları sarktı, ve kendini Serindaşehrinde, sokakta, hanın önünde dururken buldu.409

"Büyüleyici meleğim!" Pukah bağırdı. Asrial'ı camdan gör-müştü. Ayağa fırladı ve koşarak handan çıktı, meleği sokaktakarşıladı. "Geri döndün!" "Herhalde," dedi Asrial üzgün üzgün. "Nereye gideceğimidüşündün ki?" "Bilmiyorum!" dedi Pukah sırıtarak. "Seni Ölümle birliktegiderken görünce aklıma türlü çılgın fikir geldi. Mesela seni odeli adama geri göndermesi gibi..." "Hayır!" diye haykırdı Asrial. Pukah ona baktı, irkildi. Du-dağını ısırdı, kıpkırmızı olmuştu. "Yani hayır, böyle bir şey ha-yal etmen ne kadar saçma." Elini uzatarak Pukah'm kolunututtu ve onu sıkıca kavradı. Parmakları ateşli bir âşığa göre bi-raz fazla soğuktu, kavrayışı da sıcaktan çok kararlıydı fakatPukah bu sevgi işaretiyle o kadar heyecanlanmıştı ki hemenbu ufak tutarsızlıkları görmezden geldi. Gözlerine bakan mavi gözlere bakarak, içtenlikle "Asrial,sen buradayken yarın olabileceklerden hiç korkmuyorum." Melek gözlerini indirdi, çabucak yüzünü çevirdi fakat Pu-kah yine de yanağında parlayan bir damla yaşı görmüştü. "Affet beni! Ben bir alçağım, bir canavarım. Yarından bah-setmek istememiştim. Ayrıca, bana hiç bir şey olmayacak. Al GECENİN PALADİNİişte yine bundan konuşuyorum! Üzgünüm. Başka kelime et-meyeceğim." Onu yanma çekerek, koruyucu bir tavırla mele-ği sardı ve ona şehvet dolu gözlerle bakanlara ters ters baktı."Sanırım yalnız kalacağımız bir yere gitmeliyiz." "Evet," dedi Asrial utangaçlıkla. "Haklısın." Gözleri içlerin-den sokağa tatlı kahkahalar gelen hanın üst katlarına bakıyor-du. "Belki de..." "Sul adına!" Pukah ne demek istediğini anlamıştı ve şaşkın-lıkla ona bakıyordu. "Sen ciddi misin?" Dudaklarını sıkıca kapayarak Pukah'a sokuldu ve başınıgöğsüne dayadı. Cin, meleği kollarına aldı ve ona sıkıca sarıl-dı; hurma ağacının sert, tepkisiz gövdesine sarılıyor gibi olsada bunu önemsemedi. Dudakları kaskatıydı ve öpücüklerinekarşılık vermiyordu. "Fazla hevesli görünmek istemiyor," dedi Pukah. "Uygunbir davranış. Acaba kanatlar çıkıyor mu?" Kolunu Asrial'm belinde tutarak, onu tekrar hana götürdü."Bir oda," dedi hancıya."Sadece bir gecelik herhalde." Hancı şeytanca güldü. Pukah Asrial'ın kollarında titrediğini hissetti ve adama tersters baktı. "Bir haftalığına, parası peşin." Adamın ellerine bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 205: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

avuç dolusu altın koydu. "İşte anahtarlar. Merdivenlerden yukarıda, soldan ikincioda. Bu gece kendini fazla yorma. Yann için yenilenmiş olma-ya ihtiyacın olacak!" "Yarın senin için yeteri kadar yenilenmiş olacağıma eminolabilirsin!" diye mırıldandı Pukah, neredeyse yere düşen me-leği, yukarı sürükleyerek. "O domuzu kaale alma, bir tanem." "Hayır," dedi Asrial baygın bir sesle. Pukah anahtarla uğra-şırken duvara yaslanan melek Pukah'a o kadar üzgün gözler-411

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANle bakmıştı ki, Pukah buna dayanamadı. Kilit açılmıştı fakat kapıyı açmadan, "Asrial, bir yerlere gi-dip konuşmayı tercih etmez misin? Mesela Tapınağın yanında-ki çeşmeye?" Hırçınlıkla, "Hayır, Pukah!" dedi Asrial ve kollarını boynu-na doladı. "Bu gece seninle olmak istiyorum! Lütfen!" hıçkırık-lara boğuldu. Pukah'a o kadar sıkı sanlıyordu ki, nefessiz kal-mıştı. "Tamam, tamam," dedi yatıştırıcı bir tonla, göğsüne bastı-rılmış, yumuşak göğüslerin altındaki kalbin hızla attığını duyu-yordu. "Sen ve ben birlikte olacağız; sadece bu gece değil,sonsuza kadar." Kapıyı açarak, meleği içeri aldı. Batan güneşin ışınları açık pencerede parlıyordu. Odayagirdikleri anda Asrial kollarından uzaklaştı. Pukah kapıyı kilit-ledi. Anahtarı yakındaki bir masaya atarak, kırmızı, yakıcı ışık-tan kurtulmak için tahtadan kepenkleri kapadı ve oda serin birkaranlığa gömüldü. Arkasına dönüp gözleri karanlığa alıştığında, Asrial'ın oda-nın en göze çarpan eşyası olan yatağa uzanmış olduğunu gör-dü. Endişelendiği kanatlar altında açılmışlar, beyaz, tüylü birörtü oluşturuyorlardı. Uzun saçlan sanki kendi ışıklarıyla par-lıyorlar, meleği gümüşi aydınlığa boğuyorlardı. Yüzü ölü gibisoluktu, gözleri dökülmemiş gözyaşlarıyla parlıyordu. Yine dePukah'a kollarını açtı ve o da cevap vermekte geç kalmadı. Sarığını açarak, siyah saçlarını salladı ve yatakta yanına kıv-rıldı. Asrial ona bakmıyor, bunun yerine Pukah'ın şakaklarınıkanla dolduran bakire utangaçlığıyla gözlerini aşağıda tutuyor-du. Yavaşça, kolları soğuk ve titrek, kafasını göğsüne yasladıve cinin kıvırcık saçlarını mekanik hareketlerle okşamaya baş-ladı.412

GECENİN PALADİNİ Pukah kanatların yumuşaklığına gömüldü ve dudaklarınıbeyaz boyna yerleştirerek tam kendini bu tatlılıkta kaybede-cekken, meleğin şarkı söylediğini fark etti. Boğazını temizleyerek "Kumrum," dedi. Başını kaldırmayaçalıştı ama Asrial onu bastırıyordu. "Şarkın çok güzel, biraz ür-kütücü tabi ki, fakat o kadar kederli ki. Ayrıca," esnedi, "Uy-kumu getirdi." Meleğin el hareketleri yatıştırıcı ve rahatlatıcıydı. Pukahgözlerini kapadı. Büyüleyici şarkı, serin bir derenin hafifçedalgalanan suları gibi zihnine aktı, arzuyu yok ediyordu. Sula-rın kendisini alıp, uzaklara taşımasına izin verdi, dalgaların al-tında kalıp, boğulana kadar, müziğin üstünde yüzdü. Asrial'm sesi yavaş yavaş kesildi. Başı göğsünde, nefes alıpverişleri düzenli, derin bir uykuya dalmıştı cin. Pukah'ı yavaş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 206: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ça yana çevirerek, yanı başında oturdu. Onu uyandırmaktankorkmuyordu. Uzun süre derin bir uyku uyuyacağını biliyor-du. Uzun süre... Çok uzun bir süre. Asrial içini çekerek -ta ki gözyaşları gö-rüşünü engelleyene kadar- uyuyan Pukah'ı izledi. İnce, gençbeden, kendisini çok zeki zanneden kurnaz yüz. Kollanyla vü-cuduna sarıldı ve onu yanma çekti. Başını göğsüne gömdü vekalp atışlarını hissetti. "Hiç bir ölümsüzün kalbi olamaz!" diyerek ağladı. "Ölüm-süzler âşık olamaz! Ölümsüzler ölmez! Affet beni Pukah. Tekyol bu! Tek yol!" Titreyen elleriyle tılsımı aldı ve ağır ağır cinin boynundançıkardı.413

Cin, loş aydınlatılmış, ambar gibi bir odada uyandı. Oturupetrafına bakındığmda, cilalı yüzeylerinde parlayan alevlerin tu-runcu ışıklarını yansıtan uzun mermer sütunlar hayal meyalseçilebiliyordu. Yakışıklı cinin nerede olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu ve oraya nasıl geldiğini de hatırlamıyordu. As-lında lıiç bir şey hatırlamıyordu. Başında herhangi bir şişlik varmı diye dokundu. Etkileyici bir şekilde "Neredeyim ben?" diye sordu; bir ce-vap beklediğinden değil de daha çok gölgeli karanlıkta sesiniduymak istediğinden sormuştu.Oysa bir cevap gelmişti."Serinda şehrinde Ölüm tapınağındasm." İrkilerek, çabucak etrafına bakındı ve yanında duran be-yazlı bir kadın gördü. Çok güzeldi, mermer gibi pürüzsüz yü-zü aynı sütunlar gibi alevleri yansıtıyordu. Güzelliğine rağ-men, kadın yaklaşınca cin ürpermişti. Bulanık ışığın bir oyunuolabilirdi ama cin kadının gözlerinde garip birşeyler olduğunayemin edebilirdi. Hâlâ kafasını elleyen cin "Buraya nasıl geldim?" diye sor-du."Hatırlamıyorsun."

GECENİN PALADİNt"Hayır, hiç bir şey hatırlamıyorum.""Anlıyorum. Adın Sond. Tanıdık geliyor mu?" Evet, diye düşündü cin, bu doğru geliyordu. Kafasının acı-masını beklediği için büyük bir dikkatle başını salladı. Amabaşı acımadı. "Sen bir suikastçısın; hem de yetenekli bir suikastçı. Ücre-tin çok yüksek. Çok az kişinin sana parası yetiyor. Ama biri-nin yetti. Bir kral. Genç bir adamı öldürmen için sana olduk-ça iyi bir para ödedi." "Bir kralın suikastçı kiralamasına gerek yok," dedi Sond,yavaşça ayağa kalkıp, kadına şüpheyle bakarak. Gözlerindebirşeyler vardı? "Cinayet divandaki herkesten, kraliçeden bile gizli tutul-mak zorundaysa kiralar. Hele öldürülecek kişi kendi oğluysa!""Oğlu mu?" "Kral, çocuğun onu devirmeyi planladığını öğrendi. Kraloğluyla yüzleşmeye cesaret edemiyor çünkü o zaman anneside oğluyla birleşir ve onun da krallığı ikiye bölecek güçte birordusu var. Kral genç adamı öldürmen için seni kiraladı; son-ra bunu komşu krallıklardan birinin, bir düşmanın yaptırdığı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 207: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

haberini yayacaktı." "Avını bu şehre, Serinda'ya kadar izledin. Buradan pekuzakta olmayan bir handa kalıyor. Fakat dikkatli ol Sond, çün-kü genç adamın senden haberi var. Dün gece, onun adamlarıtarafından saldırıya uğradın, seni dövdüler ve öldüğünü zan-nedip gittiler. Halktan birileri seni buldu ve Ölüm Tapmağınagetirdi ama sen benim yardımımla iyileştin." "Teşekkür ederim," dedi Sond ihtiyatlı bir şekilde. Onu da-ha iyi görmeye çalışarak kadına yaklaştı ama o gölgeye çekil-di.415

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN "Teşekkür etmene gerek yok. Bunlar sana hiç bir şey ha-tırlattı mı?" "Evet, hatırlatıyor," diye kabul etti Sond ama kendi başınagelen bir şeyden çok, uzun zaman önce meddahtan dinlediğibir masala benziyordu. "Sen nasıl biliyorsun..." "Baygınken sayıkladın. Merak etme, hatıraların insan zih-ninden kaçmaları olağan dışı bir olay değil hele ki bu kadarkötü bir şekilde dayak yenildiyse." Öfkeyle allak bullak oldu. "İşimin şerefi için görevimi ta-mamlamalıyım," dedi. Kuşağındaki hançeri hissetti ve güvenlesapını kavradı. "Nerede kalıyor demiştiniz?""Kuzeye doğru ilk caddedeki handa. Adı yok ama ay ışı-ğında balkonlarda dans eden kızlardan tanıyabilirsin. İçeri gir-diğinde hancıya sana Pukah isimli genç adamm odasını gös-termesini söyle.""Muhafızları?" "Ölü olduğuna inan,yor ve güvende olduğunu zannediyor.Onu yalnız ve korumasrz bulacaksın." Elinde zincirini salladı-ğı bir tılsım vardı. Sond mücevhere çok az dikkat etti. Her an hatıraları birazdaha berraklaşan, canlılaşan Sond, bir an önce işine kovulmakiçin, etrafına bakınarak çıkışı aradı. "Orada." Kadın işaret etti. Sond ay ışığı ve şehirden gelenhafif sesleri duydu. Aceleyle ileri atıldı sonra durdu ve kadına döndü. "Sizeborçluyum," dedi. "Adınız ne?" "Kalbinde bildiğin bir isim. Tekrar ve tekrar duyacağın birisim," dedi kadın ve dişlerini göstererek sırıttı. Sond hanı bulmakta zorlanmamıştı. Balkonda dans edenkızları izlemek için büyük bir kalabalık toplanmıştı. Görünüşe

416

GECENİN PALADİNİbakılırsa bu Serinda, şehvet düşkünü, arbedeli bir şehirdi. EğerSond bir prensin cinayetinin burada nasıl karşılanacağı konu-sunda biraz bile endişeli olsaydı, korkuları hemen giderilirdi.Sokaklardan yürürken karanlık aralıklarda şahit olduklarındanSerinda'da hayatın ucuza gittiğini anlamıştı. Dans eden kızlarasadece şöyle bir bakan Sond -kızlardan biri sanki tanıdıktı-hana girdi. Hanın sahibini buldu; kısa şişman bir adam. Ona onu tanı-yormuş gibi bakmış ve başını sallamıştı. Oysa ki Sond dahaönce onu gördüğünü hatırlayamıyordu. "Pukah denilen bir adamı arıyorum," dedi Sond kısık ses-le. Kadın, Prens'in muhafızlarının çevrede olduğunu söylemiş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 208: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ti, dikkatli olmaktan zarar gelmezdi. Hancı hırıldayarak gülmeye başlayınca Sond ona öfkeylebaktı. "Kapa çeneni. O kadar komik olan ne?" "Ufak bir espri geldi aklıma," dedi hanın sahibi gözyaşları-nı silerek. "Boş ver. Sen anlamazsın. Çok yazık. Öyle kötü kö-tü bakma ve bıçağını yerinde tut dostum yoksa pişman olur-sun." Hancının elinde bir bıçak belirdi. O kadar yuvarlak biri-ne göre oldukça hızlı hareket ediyordu. "Adamın üst katta.Soldan ikinci kapıda. Anahtara ihtiyacın olacak." Bir eliyle bı-çağı tutarken diğer eliyle belindeki halkayı karıştırdı. "Gün do-ğana karada beklemek istemediğinden emin misin?" Adamın elinden anahtarı kaparak "Neden bekleyeyim ki?"diye sabırsızlıkla sordu Sond. "Bir sebebi yok," diyerek omuz silkti hancı. "İşini biliyor-sun sanırım. Yanında oldukça güzel bir kadın vardı ama o gi-deli bayağı oldu. Onu ee... yorgunluktan bir bebek gibi uyur-ken bulacağınıza eminim."Daha fazla duymak istemediğinden kaşlarını çattı ve mer-417

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANdivenleri ikişer ikişer çıkarak tırmandı. Kapının önünde dura-rak, kulağını kapı deliğine dayadı fakat yüksek müzikten vedışarıdaki kalabalığın uğultusundan başka bir şey duymayaçalışmak nafileydi. Ama gürültü herhangi bir sesi; mesela birçığlığı bastırırdı. Sond çabucak anahtarı soktu, kilidin açıldığını duydu vesessizce kapıyı itti. Perdeler kapalıydı; sadece beyaz çarşafla-rın üstünde karanlık bir şekil görebiliyordu. Parmak uçlarındayürüyerek ilerledi ve perdeleri azıcık aralayarak ay ışığının içe-ri sızıp yataktaki figürü aydınlatmasını sağladı. Kazara yanlışadamı öldürmek istemezdi. Fakat adamın bu olduğundan emindi. Genç, ince yüzlü,sivri çeneli ve yüzünde uyurken bile kendisi hakkında çok iyişeyler düşündüğünü gösteren bir ifade vardı. Sond yüzü tanı-dığını söyleyemese de, o kibirli, kendini beğenmiş ifade haylikötü bir etki uyandırmıştı. Sond hançerini çekerek, Pukah'ın derin uykuda olduğu ya-tağa doğru gitti. Oysa genç adamın gözleri birden fal taşı gibiaçıldı. Hançerin bıçağı ay ışığında parlıyordu. Sond'un yüzündekicani niyeti yanlış anlamak olanaksızdı. Terli avucundaki han-çeri kavrayarak dövüşmeye hazırlandı. Fakat genç adam yatakta uzanmış ona garip bir ifadeylebakıyordu; hüzün gibi bir şeydi."Pukah?" diye sert bir sesle sordu Sond. "Evet," diyerek cevapladı genç adam. Sesinde cesarete sıkısıkı tutunmuş birinin tınısı vardı."Neden burada olduğumu biliyorsun.""Evet." Ses belirsizdi."O zaman sana karşı kötü duygular beslemediğimi biliyor-418

GECENİN PALADİNİsun. Başka bir kolun ucundaki elim ben sadece. İntikam iste-yen ruhun beni değil beni kiralayan adamı arayacak?" Pukah onayladı. Cevap veremediği çok açıktı. Karnınınüzerine yuvarlanarak, yüzünü yastığın altında sakladı, yastığıiki eliyle sıkıca yakaladı. Vücudu terle kaplanmıştı, ürperiyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 209: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

du, dudakları titriyordu. Sond tepesinde dikildi, kurbanının korkusunu hor görerek,ona bakıyordu. Cin, hançeri kaldırarak, Pukah'ın iki omzununarasına soktu.419

4

Tüm Serinda şehri halkı, Pukah'ın cenazesini kutlamakiçin toplanmıştı. Han sahibi -yeni biri; önceki geceleyin birodanın fiyatı için çıkan bir tartışmada öldürülmüştü- cinincesedini kendiliğinden gidemeyecek kadar sarhoş olan misa-firleri dışarı atmak için odaları gezerken bulmuştu. Ölüm, ceset sözde ağırbaşlı ifadeler ve merasim eşliğindegötürülürken ona bakmaya geldi. Dansçı kızlar önünden gi-diyorlardı. Şeffaf, zar gibi siyah ipeklere bürünmüşler, bolmiktarda gözyaşı döküyorlardı; kalabalığın içinden dertlerinipaylaşmak isteyenler olunca çabucak ortalıktan kaybolmuş-lardı. Taşıyıcılar omuzlarındaki cinin cesedini Ölüm Tapına-ğına götürürlerken, hanın müzisyenleri, cenaze müziğinden,doğaçlama bir sokak dansı başlatan neşeli bir müziğe geçti-ler. Yol boyunca bir sürü kavga çıkmıştı; hiç kimse cinin tamolarak ne zaman öldüğünü bilmediği için, ölüm saatiyle ilgi-li bahse girenler kendi aralarında hiddetle tartışıyorlardı. Ölüm cesedin arkasında yürüyor, devamlı ona yol açan,yolundan çekilmek için uğraşan kullarına gülümsüyordu.Oyuk gözler, kalabalığı süzüyor, hazırda bulunması gerekir-ken orada olmayanı arıyordu. Ölüm, suikastçıyı aramıyordu.Sond'u geçen gece almıştı. "Prens'in" muhafızları olduklarına GECENİN PALADİNİinanan birkaç ölümsüz, cini bir köşeye sıkıştırmışlar, hayalihükümdarlarının intikamını almışlardı. Sond bir kez daha ha-yata bir köle, belki de bir hırsız veya bir prens olarak geridöndürülmek için Tapınakta yatıyordu. "Melek nerede?" Ölüm izlemek için toplananları sorgula-dı. "Dün cinle beraber olan kadın?" Konuştuklarının çok azı dünü hatırladığı veva ölen adamhakkında şehri mahvetme planları kurduğu dedikoduların-dan başka bir şey bilmedikleri için, hiç kimse Ölüm'ün soru-sunu yanıtlayamıyordu. Asrial dün gece .gelmiş, tek kelimeetmeden tılsımı Ölüm'e vermişti. Ölüm, meleğin ertesi gün,gün batımında, pazarlık sona erdiğinde gidebileceğini söyle-mişti. Asrial huzursuz, dikkatsiz görünüyordu ve Ölüm'ünönerisine karşılık vermeden aceleyle yok olmuştu. "O yalancıyı gerçekten de seviyor," dedi Ölüm kendi ken-dine. Kalabalığın arasında yürürken, Asrial'ın cinin öldürül-mesini engellemeye kalkışıp, Sond'uıı bıçağına o kurbandüşmüş olabileceğini düşündü. Ölüm omuzlarını silkti, çokta önemli olmadığına karar vermişti. Pukah inek dışkısından bir sedyeye uzatılmıştı. Şarkı söy-leyen, dans eden ölümsüzler üstüne ^0p atıyorlardı. Tabutaltlığını şaraba boğarak, güneş batarken yakmaya hazırlıyor-lardı. Ölüm sıkılana kadar izledi ve sonra Bas'a başka bir şehir-le savaşmak üzere giden Amir'in birliklerini takip etmek içingitti. Bu şehir oldukça inatçıydı; savaşmadan teslim olmayı,Quar'ı Tanrıları olarak kabul etmeyi reddediyordu. Ölüm bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 210: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kanlı tarladan güzel bir hasat çıkacağından emindi, imam bü-tün kafirlerin; erkek, kadın ve çocuk, kılıçtan geçirilmesiniemretmişti.421

A

Tüm Serinda şehri halkı, Pukah'ın cenazesini kutlamakiçin toplanmıştı. Han sahibi -yeni biri; önceki geceleyin birodanın fiyatı için çıkan bir tartışmada öldürülmüştü- cinincesedini kendiliğinden gidemeyecek kadar sarhoş olan misa-firleri dışarı atmak için odaları gezerken bulmuştu. Ölüm, ceset sözde ağırbaşlı ifadeler ve merasim eşliğindegötürülürken ona bakmaya geldi. Dansçı kızlar önünden gi-diyorlardı. Şeffaf, zar gibi siyah ipeklere bürünmüşler, bolmiktarda gözyaşı döküyorlardı; kalabalığın içinden dertlerinipaylaşmak isteyenler olunca çabucak ortalıktan kaybolmuş-lardı. Taşıyıcılar omuzlarındaki cinin cesedini Ölüm Tapına-ğına götürürlerken, hanın müzisyenleri, cenaze müziğinden,doğaçlama bir sokak dansı başlatan neşeli bir müziğe geçti-ler. Yol boyunca bir sürü kavga çıkmıştı; hiç kimse cinin tamolarak ne zaman öldüğünü bilmediği için, ölüm saatiyle ilgi-li bahse girenler kendi aralarında hiddetle tartışıyorlardı. Ölüm cesedin arkasında yürüyor, devamlı ona yol açan,yolundan çekilmek için uğraşan kullarına gülümsüyordu.Oyuk gözler, kalabalığı süzüyor, hazırda bulunması gerekir-ken orada olmayanı arıyordu. Ölüm, suikastçıyı aramıyordu.Sond'u geçen gece almıştı. "Prens'in" muhafızları olduklarına GECENİN FALADİNİinanan birkaç ölümsüz, cini bir köşeye sıkıştırmışlar, hayalihükümdarlarının intikamını almışlardı. Sond bir kez d^ha ha-yata bir köle, belki de bir hırsız veya bir prens olaruk geridöndürülmek için Tapınakta yatıyordu. "Melek nerede?" Ölüm izlemek için toplananları sorgula-dı. "Dün cinle beraber olan kadın?" Konuştuklarının çok azı dünü hatırladığı veya ölen adamhakkında şehri mahvetme planları kurduğu dedikoduların-dan başka bir şey bilmedikleri için, hiç kimse Ölüm'ün soru-sunu yanıtlayamıyordu. Asrial dün gece .gelmiş, tek kelimeetmeden tılsımı Ölüm'e vermişti. Ölüm, meleğin ertesi gün,gün batınımda, pazarlık sona erdiğinde gidebileceğini söyle-mişti. Asrial huzursuz, dikkatsiz görünüyordu ve Ölüm'ünönerisine karşılık vermeden aceleyle yok olmuştu. "O yalancıyı gerçekten de seviyor," dedi Ölüm kendi ken-dine. Kalabalığın arasında yürürken, Asrial'ın cinin öldürül-mesini engellemeye kalkışıp, Sond'un bıçağına o kurbandüşmüş olabileceğini düşündü. Ölüm omuzlarını silKti, çokta önemli olmadığına karar vermişti. Pukah inek dışkısından bir sedyeye uzatılmıştı. Şarkı söy-leyen, dans eden ölümsüzler üstüne çöp atıyorlardı- Tabutaltlığını şaraba boğarak, güneş batarken yakmaya hazırlıyor-lardı. Ölüm sıkılana kadar izledi ve sonra Bas'a başka bir şehir-le savaşmak üzere giden Amir'in birliklerini takip etniek içingitti. Bu şehir oldukça inatçıydı; savaşmadan teslim olmayı,öuar'ı Tanrıları olarak kabul etmeyi reddediyordu. Ölüm bukanlı tarladan güzel bir hasat çıkacağından emindi. İmam bü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 211: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

tün kafirlerin; erkek, kadın ve çocuk, kılıçtan geçirilmesiniemretmişti.421

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN

Serinda'ya dönüp Pukah'la pazarlığını bitirmek için tümgün ona aitti.Ölümün öldürmeye zamanı vardı.

422

5

Gözlerini açıp etrafına şaşkın şaşkın bakınırken, "Quar'ınkalbi kadar karanlık," diye mırıldandı Pukah kendi kendisine."Ne kadar havasız! Kum fırtınası falan mı oldu?" ağzına tozlargirmişti. Hapşırdı. Nerede olduğunu görmek için kalkınca, ba-şına iyi bir darbe aldı. "Of!" Pukah geri yattı ve bu defa daha dikkatli davranaraketrafını elledi. Başının üstünde tahta bir levha vardı. Ve tahta-ların üstünde yatıyordu; pis, tozla kaplı tahta. Cin tam tahta bir kutunun içinde yattığına karar vermişken-ve bunun nedenini sadece Sul biliyordu- daha öteleri elledive iki yanında yumuşak kumaşlar hissetti. "Perdeleri olan tah-ta bir kutu," dedi. "Giderek daha tuhaflaşıyor." Bir elini tama-mıyla kumaşın altına soktu. Elinin gideceği yeri takip edebile-ceğini düşünerek kıpırdamaya başladı. Koca bir toz bulutukaldırmıştı ve neredeyse hapşırmaktan ölecekti. "Sul aşkına!" dedi Pukah hayretle. "Yatağın altında yatıyor-muşum!" Kirli pencerelerden akan güneş ışığı cine geceyi geçirdiğiyeri gösteriyordu. Sonsuz mutluluk halinde yattığı yatakla ay-nı yataktı.Delicesine etrafına bakmarak "Asrial!" diye bağırdı.

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Serinda'ya dönüp Pukah'la pazarlığını bitirmek için tümgün ona aitti.Ölümün öldürmeye zamanı vardı.

422

5

Gözlerini açıp etrafına şaşkın şaşkın bakmırken, "Quar'ınkalbi kadar karanlık," diye mınldandı Pukah kendi kendisine."Ne kadar havasız! Kum fırtınası falan mı oldu?" ağzına tozlargirmişti. Hapşırdı. Nerede olduğunu görmek için kalkınca, ba-şına iyi bir darbe aldı. "Of!" Pukah geri yattı ve bu defa daha dikkatli davranarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 212: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

etrafını elledi. Başının üstünde tahta bir levha vardı. Ve tahta-ların üstünde yatıyordu; pis, tozla kaplı tahta. Cin tam tahta bir kutunun içinde yattığına karar vermişken-ve bunun nedenini sadece Sul biliyordu- daha öteleri elledive iki yanında yumuşak kumaşlar hissetti. "Perdeleri olan tah-ta bir kutu," dedi. "Giderek daha tuhaflaşıyor." Bir elini tama-mıyla kumaşın altına soktu. Elinin gideceği yeri takip edebile-ceğini düşünerek kıpırdamaya başladı. Koca bir toz bulutukaldırmıştı ve neredeyse hapşırmaktan ölecekti. "Sul aşkına!" dedi Pukah hayretle. "Yatağın altında yatıyor-muşum!" Kirli pencerelerden akan güneş ışığı cine geceyi geçirdiğiyeri gösteriyordu. Sonsuz mutluluk halinde yattığı yatakla ay-nı yataktı.Delicesine etrafına bakınarak "Asrial!" diye bağırdı.

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Yalnızdı ve kafasında sanki Macit'in çoraplarıyla doluymuşgibi bir his vardı. Pukah'ın kulaklarında şarkıların hatırası var-dı ama hepsi buydu. Yavaşça yatağa çöktü. Çoraplardan kur-tulup, zekası için biraz yer açmayı umut ederek, alnına defa-larca vurdu ve neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Ölümle pa-zarlığından sonra Asrial'm hana geri dönüşünü hatırladı...Ölümle pazarlık!Pukah'ın eli göğsüne gitti. Tılsım gitmişti! "Ölüm onu aldı!" Yutkunarak ayağa fırladı ve dışarı bak-mak için sendeleyerek cama gitti. Güneş alçaktaydı ve sokak-taki gölgeler de uzundu. "Sabah olmuş!" diye homurdandı. "Bütün şehrin beni öl-dürmeye çalışacağı zaman. Ve ben sanki beynimi develer çiğ-nemiş gibi hissediyorum!""Asrial!" diye seslendi umutsuzca.Cevap yoktu. Belki de izlemeye dayanamadı, diye düşündü hüzünle.Onu suçlamıyorum. Ben de izlemeyeceğim. Biraz sonra özlemle "Acaba dün gece iyi miydim?" dedi. İçgeçirdi. "İlk deneyim... belki de sonuncu olacak... ve ben hiçbir şey hatırlamıyorum!" Kendini yatağa atarak, yastığı ağrıyan başına bastırdı ve ha-yat bu kadar zor olduğu için bir süre mızmızlandı. Sonra dur-du, başını kaldırdı. "Çılgınca olmalı," dedi egosu hafiflediktensonra, "Yatağın altına girdiğime göre." Ayağa kalkmaya çalışırken "Onu bulmak zorundayım!" de-di Pukah kararlılıkla. "Kadınlar komik yaratıklardır. EfendimKalif, sabahleyin onları hâlâ sevdiğimize dair şüphelerini gi-dermemiz gerektiğini söylemişti. Ve ben onu gerçekten sevi-yorum!" dedi Pukah usulca, yastığı göğsüne bastırarak. "Onu424

GECENİN PALADİNİtüm kalbimle ve ruhumla seviyorum. Onun için seve seve ölü-rüm... Cinin kalbi tekledi. "Eğer bu kapıdan çıkarsan," dedi diğerPukah ağırbaşlılıkla, "Şüphesiz öleceksin. Dinle, bir fikrim var.Belki de bütün gün bu odada saklanırsan, hiç kimse seni bu-lamaz. Her zaman yatağın altına geri girebilirsin. "Kalif buna ne derdi; cini yatağın altında saklanıyor!" diye-rek alay etti Pukah kendisiyle. "Ayrıca, meleğim belki de şu anşehri dolaşıyor, bakire kalbiyle onu kullandığımı şimdi de onu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 213: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

terk edeceğimi düşünüyordur. Veya, daha da kötüsü, tehlike-de olabilir." Bu düşünce bile nefesini kesmişti. "Ne de olsa birtılsımı yok! Gidip onu bulmalıyım!" Bıçağının kuşağında olduğundan emin olarak, kapıyı açtıve sanki tüm Serinda şehrini alt edebilecekmiş gibi hissederek,merdivenlerden aşağı koştu. Boncuk perdelerin dışında dur-du. "Hey! Ortaya çıkın keçi dışkıları, sizi ölümsüz domuz artık-ları! Gelin! Benim, Centilmen Pukah, ve teker teker hepinizibugün benimle dövüşmeye davet ediyorum!" Cevap gelmedi. Pukah perdeleri sert bir şekilde açıp anaodaya girdi."Gelin buraya at popoları!"Oda boştu. Hayal kırıklığına uğrayan Pukah sallanan boncukların ara-sından geçerek, sokağa fırladı."Benim, Ölüme meydan okuyan, çetin Pukah..." Cinin sesi kesildi. Sokak bomboştu. Bununla birlikte havaaydınlanacağına daha da kararıyor gibi görünüyordu. Bütün bu karmaşıklıktan, bağırışlardan, haykırışlardan,kendini oradan oraya atmaktan başı zonklamaya başlamıştı.425

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANÇöken karanlığa baktı, acaba görme yeteneğimi mi kaybedi-yorum, diye düşündü. Yakınlarda bir çeşme vardı. Başını mer-merden bir bakirenin ayaklarına eğerek, ateşli alnma mermersürahisinden su dökmesine izin verdi. Biraz daha iyi hissetme-sine rağmen, görüşü hâlâ açılmamıştı. Tam çeşmenin kenarınaoturacakken uzaklarda büyük bir gürültü koptuğunu duydu. "Demek herkes orada!" dedi zafer kazanmış gibi. "Kutlamagibi bir şey! Belki de, kendilerini kan çılgınlığı için hazırlıyor-lardır," dedi somurtarak. Birden ayağa fırladı, bu ani hareket başını döndürmüştü.Sersemleyerek çeşmeye doğru düştü, destek için mermer ba-kirenin soğuk bedenine tutundu. "Ya Asrial'a işkence ediyor-larsa! Ya Ölüm geceleyin benim yerime onu aldıysa!" Hayali damarlarında öfke akarak, bakireyi itti. Kaidesindendüşen heykel kaldırıma çarptı. Serinda'nm boş sokaklarındakoştu. Bağırışları rehber olarak kullanıyordu. Giderek daha dayükseldiklerini, etrafındaki karanlık koyulaştıkça daha da coş-kulu bir hal aldığını duyuyordu. Artık neler olduğunu anlama-ya çalışmıyor sadece Asrial'ın tehlikede olabileceğini biliyor-du; ne pahasına olursa olsun onu kurtarmaya kararlıydı. Pu-kah, bir köşeyi döndü ve doğruca Tapınak meydanına koştu. Yolunu kaplayan bir grup ölümsüz tarafından durduruldu.Arkaları ona dönüktü, meydanın ortasında bir yere bakıyor vedelice tezahürat ediyorlardı. Parmak uçlarında yükselerek, pe-çelerin ve sarıkların, defne yaprağından taçların ve metal kask-ların, altın taçların ve feslerin ve uygar dünyanın bildiği hertürlü baş örtme zımbırtılarının üzerinden görmeye çalışarak,koyu renk, kötü kokulu bir dumanın havada kıvrılmaya başla-dığını gördü. Ölümün meydanın ortasında bir şeyin yanındadurduğunu gördü; soğuk, solgun yüzünde zafer ışığı vardı.426

GECENİN PALADİNİ Fakat, o oyuk, boş gözleriyle neye bakıyordu? Pukah göre-miyordu ve sonunda çileden çıkarak, kalabalıktaki herkesten

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 214: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

bir baş uzun olacak kadar yükseltti boyunu. Cin nefes aldı, gergin çadırlara vuran fırtına rüzgarı gibi birses çıktı.Ölüm, zaferle ona bakıyordu! Fakat tezahürat eden kalabalığın köşesinde duran ona de-ğil. Tezekle kaplanmış bir tabut altlığının üzerinde dümdüzyatan ona bakıyordu. Altında kalabalığın attığı meşalelerdengelen alevler oynuyordu. "Akhran Hazretleri!" Pukah nefes nefese kalmıştı. "Gerçek-tende benden iki tane varmış! Çift hayat sürdüm ve bundanhiç haberim olmadı! Ya..." Cinin aklına iğrenç bir düşünce gel-mişti, "Asrial'ın âşık olduğu oysa!" Pukah yatan figüre yumru-ğunu salladı. "O kadar anlayışlı ve sempatik oldu! Ve tüm buzaman boyunca onunla sevişen senmişsin!" Ruhunda kıskançlık fırtınası esen Pukah kalabalığın arasın-dan kendine yol açmaya başladı. "Çekilin yolumdan! Kenaraçekil. Neye bakıyorsun? Gören de hayalet gördün sanır. Çeki-lin! Geçmek zorundayım!" İhanet eden kendisiyle yüzleşmekiçin o kadar ısrarlıydı ki, onu gören ölümsüzlerin şoka uğra-yarak geri çekildiklerinin farkına varmamıştı. Sarsılan ölümsüzler tarafından kendine açılan yolda kızgınadımlarla yürüyerek, tabut altlığına geldi. Ölüm ağzı bir karışaçık bakakaldı, çenesi öfkeyle kasılıyordu. Pukah farkında de-ğildi. Gözleri, alev alev yanan tezek kümesinin üstünde, çöp-lerle kaplanmış kendisindeydi. "Geçen gece onunlaydın!" diye bağırdı kendisine suçlayanbir parmak uzatarak. "Kabul et! Öyle masum görünerek yatmaorada. Biliyorum..."427

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Yumruklarını sıkan Ölüm "Öldürün onu!" diye çığlık attı."Öldürün onu!" Korku ve öfkeyle uluyan kalabalık, Pukah'a doğru dalgadalga ilerledi. Çığlıkları ve küfürleri sonunda Pukah'ı kendisi-ne getirmişti."Ben ölmedim mi!" dedi. "Ama o zaman bu..." Kalabalık ona saldırdı. Dövüş umutsuzdu, binlere karşı tek-ti. Tabut altlığı ve bedenin üzerine düşerek -şimdi kimliğinibildiği bedenin- onun için kendi hayatını veren bedenin, iç-güdüsel olarak darbelerden korunmak için kollarını kaldırdı.Gözlerini Ölümden ayırarak, bakışlarını sevdiği, giydiği mas-kenin altında görebildiği yüze çevirdi. "Yüce Akhran, duamı kabul et. Birlikte olmamıza izin ver!"diye fısıldadı Pukah. Asrial'a bakarken, ufukta kaybolan güne-şi görmedi. Ölüm gördü. Karanlık gözler, çöken karanlığa baktı. Gaza-bından dişlerini sıktı. "Hayır!" diye bağırdı ellerini göklere kaldırarak. "Hayır, Sul!

Kandırıldım! Bunu benden alamazsın!" Serinda'da gece olmuştu; güneşin arta kalan ışıkları gökyü-zünü aydınlatıyordu ve onun solgun ışığında ölümsüzler, şe-hirlerinin yıkılıp, toza dönüştüğünü gördüler. Altlığın üzerindeki bedene bakan Pukah, şekil değiştirme-ye başladığını gördü. Mavi gözler, gözlerine baktı. "Kazandın,Pukah," dedi melek usulca, gümüşi saçları alacakaranlıkta par-lıyordu. "Kayıp Ölümsüzler özgürler!" "Senin sayende!" Pukah Asrial'ın elini yakalayıp, dudakları-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 215: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

na götürdü. "Sevgilim, hayatım, ruhum..." elindeki el solmayabaşladı. "Ne..." delice sıktı eli fakat dumanı tutmakla aynı şey-di. "Neler oluyor? Asrial, beni bırakma!"428

GECENİN PALADtNt "Buna mecburum, Pukah," diye soluk bir ses geldi. Melekgözlerinin önünde kayboluyordu. "Üzgünüm ama böyle olma-lı. Mathew'un bana ihtiyacı var!" "Dur, ben de seninle geleceğim," diye bağlrdı ama tam oanda kulaklarında huysuz bir ses gümledi. "Pukah, efendin seni çağırıyor! Benden özellikle mi kaçı-yorsun? Eğer öyleyse döndüğünde sepetin mürekkep balığı pi-şirmek için kullanılıyor olacak!" "Kaug!" Pukah göklere bakarak dudaklarını yaladı. Kaydı-ğını hissetti sanki koca bir anafora çekiliyordu. "Hayır, Kaug!Lütfen!" Cin delicesine çabaladı ama engel olamıyordu. Serinda şehrine, Ölümün ölen şehrine atılan son bakış, uç-suz bucaksız bir karmaşıklıkla etraflarına bakman ölümsüzlerigösteriyordu. Bir melek, bir şarap kadehine dehşetle bakarakyere attı ve dudaklarını çabucak tiksintiyle sildi. Uevin'in eldeğmemiş tanrıçalarından biri, yarı çıplak haline bakarak,utançla kızardı. Pukah'a karşı ölümcül saldırıyı yöneten Zhak-rin'in bir çok ölümsüzü, birden kafalarını kaldırdılar ve çoktandurgunlaşan bir ses duydular. Ânında yok oldular. Evren'intanrıçalarından biri sallamakta olduğu kılıcı bıraktı ve mutlubir çığlık attı. Ve o da kayboldu.Sond, sendeleyerek Tapmaktan çıktı, şaşkın görünüyordu. Sersem sersem başını sallayarak, "Kaug?" diye mırıldandı."Bağırma! Geliyorum!"Pukah, eterlerin arasında yuvarlana yuvarlana gidiyordu. Ölüm, sessiz ve unutulmuş yatan antik şehrin harabeleriarasında duruyordu; kumlar boş sokaklarda savruluyordu.429

Etrafında meydana gelen şeylerin çok azını anlıyordu. Bubüyüydü; dünyada var olduğuna inanamayacağı kadar güçlüve dehşet verici seviyede büyü. Gencin gözlerindeki umutsuz,yan delirmiş bakışları görüp, onu gerçekten öldürmeye çalış-tığını anlayana kadar, bunların Mathew'un kaçmalarına yar-dımcı olacak planının bir parçası olduğunu düşünmüştü.Khardan kendini korumak için hiç bir şey yapamıyordu. Acı-dan uyuşmuş, şok halinde, Mathew'a baktı.Sonra gözüne bir hareket takıldı. Auda ibn Jad sessizce, çabucak, kıvrık kılıcını çekti. Kıvrı-lan bıçak parıldıyordu. Kara Paladin kılıcını, Mathew'un sırtınınişan alarak, yukarı doğru, kuvvetli bir şekilde salladı. Yemi-nine sadık kalıyordu. Kardeşinin hayatını kurtaracaktı. Khardan'm durgun kalbi birden hızlandı; hareketin sıcağıbilinmeyenin çaresiz soğuğunu kaçırarak içine doldu. Bunubiliyordu. Bunu anlıyordu. Demire karşı demir. Kas ve kemik,adale ve beyin, başka bir adamın kemiğine, beynine ve ada-lelerine karşı. Her nefes alıp verişte her kalp atışında yaşamsüresini saymak, her an kan kırmızısı bir acı patlamasıyla bile-bileceğinin bilincinde olmak.Büyü yoluyla ölmekten çok daha iyi.

GECENİN PALADİNt

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 216: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Mathew bu tehlikeyi görmüyordu. Gözleri sımsıkl kapahKhardan'a doğru umutsuz, sakar bir hamle va™, u ' pL1- Hançer dar-besinden kaçarak hafifçe sola kaydı. Sağ eliyle Mathew'u b'leğini yakalayarak, kuvvetle kendisinden ve tehlikecjen u-, k.laştırarak çekti ve çocuk kann üstü yere uzandı. Aynı hareketesnasında Khardan sol eliyle Auda'nın kılıcını düşürdü. Khar-dan, kasıklarına bir tekme atıp düşmanını etkisiz hale getirme-yi planlıyordu ama ibn Jad çabucak kendine geldi ve darbeyiengelledi. Bedevinin saldırısıyla yere düşen Auda, kılıcını gö-zü dönmüş Khardan'm uzanamayacağı bir yerde tutuyordu.Kılıcı meşalelerin ışığında yanan İbn Jad, gardım almış Khar-dan'la yüz yüze geldi. "Bana hizmet ettiğin Tanrının adını söyle!" dedi ibn Jad.Torbalı gözleri parıldıyordu. Karşısındakinin her hareketini dikkatle inceleyen Khardan"Akhran," diye gururla cevapladı. Kara Paladinler etraflarına toplandılar; kılıçlarını çekmemiş-lerdi sadece izliyorlardı. Düşmanını öldürmek Auda'ya ait birayrıcalıktı. Araya giremezlerdi. "Bu imkansız!" diye tısladı ibn Jad. "Zhakrin'in adını söyle-din!" "Zhakrin, Akhran." Yaraları ağrıyan Khardan, bitkin bir hal-de omuz silkti. "Birbirlerine benziyorlar, özellikle de kendi is-tediklerini duymak isteyenler için.""Hayatta kalmayı nasıl basardın?" Gözlerini asla ibn Jad'dan ayırmayan Khardan, "Hayatımboyunca Tanrımdan isteklerde bulundum," dedi, alçak, içtenbir sesle. "İstediklerime karşılık vermeyince sinirlenip adını la-netledim. Ama o korkunç odada, acı ve işkence dayanamaya-cağım kadar çoktu. Bedenim ve yaşama isteğim kırılmıştı ve431

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANsenin görmemi istediğin gibi bir Tanrı gördüm. Fakat bu sizinTanrınız değildi. O Akhran'dı. Ona bakınca, anladım. Ona hiz-met etmek yerine, isteklerine karşı koyuyormuşum. Beni fela-kete götüren de bu oldu. Dünyaya ilk geldiğim an gibi, çırıl-çıplak, zayıf ve koaımasız, önünde eğildim ve af diledim. Son-ra ona hayatımı sundum. Onu aldı..." Khardan durdu, derin birnefes çekerek devam etti, "ve geri verdi." Auda saldırdı. Khardan darbeyi bertaraf etti. Kılıçlar sapla-rına kadar sürtündü. Adamlar yanlış yapan için ölümle sonuç-lanacağını bildikleri bir kavgaya tutuştular. Birbirlerini zorlu-yorlardı, ayakları dayanmıştı, vücutları itişiyordu, kolları kilit-lenmişti. İbn Jad gülümsedi. Khardan acıyla, kesik kesik nefes alı-yordu. Alnı tere batmış, vücudu titremeye başlamıştı. Khardanibn Jad'ın gücü karşısında ezilmiş, tek dizinin üstüne çökmüş-tü. Auda silahını bırakıp, bir yılan gibi saldırana kadar kılıcınıbırakmamıştı. Auda bedevinin kılıç kullandığı kolunu yakala-yıp, keskin bir şekilde büktü. Khardan'in kılıcı birden hareketetmeyi kesen elinden düştü.Silahını tekrar eline alan Paladin öldürmeye hazırlandı. Khardan son kez dövüşmek için güçsüz bir çaba gösterdi.Auda'nın ayaklan dibinde duran kılıcına uzanmaya çalıştı. Ka-ra Paladin Khardan'ın kolunu yakaladı. Bedevinin bileğinden,açılan yarasından, kan akıyordu; Kara Paladin'in kendi bıça-ğıyla açtığı yaradan. O yaradan akan kanlar ibn Jad'ın parmak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 217: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

larına bulaştı, bağlandığı kardeşinin kanı... Mathew yere hızla çarptı. Düşmenin şiddetiyle ciğerlerin-deki bütün hava çıkmıştı ve hançer asa da elinden uçmuştu.Nefes almaya çalıştı ama düzeni bozulmuştu ve dehşet vericidakikalar boyunca nefes alamadı. Paniğe kapılmış bir halde,432

GECENİN PALADİNİciğerlerine hava dolana kadar yutkundu, nefes almaya çalışt.Nefes alıp verişi normale dönmüştü. Panik çekildi ve onun ye-rini almak için korku koşarak geldi. Mathew arkasında bağırışlar duyuyordu. İbn Jad'ın kılıcınıntanıdık parıltısını göz ucuyla gördü ve Mathew'u korkuyla dol-durdu. Asa hançerden normal şekline geri dönmüştü ve sade-ce birkaç santim uzaklıktaydı. "Al onu! Kullan onu! Öldür!" Şeytancığm tiz emirleriMathew'un kulaklarında çınladı. İleri doğaı sürünerek, asayı almak için elini uzattı fakat tamo anda ensesinde tüy gıdıklaması gibi bir şey hissetti. İrkile-rek, sanki arkasına birşeyler tırmanmış gibi hissederek başınıkaldırdı ve deliler gibi etrafına bakındı. Hiç kimse yoktu. Dik-katini tekrar asaya çevirecekken Kara Büyücti'yü gördü. Etra-fındaki karmaşayı görmezden gelerek, yılan sunağın dişini kal-dırmış, Zohra'nın göğsünün üzerinde duran küreye daldırma-ya hazırlanıyordu."Durdur onu! Asayı kullan!" diye tısladı Şeytancık.Genç büyücü ileri atıldı, parmakları taşlaşmış tahtadan sa-pın üzerine kapandı. "Emret bana!" diye yalvardı Şeytancık, sıcak nefesiMathew'un tenini yakıyordu. "Onu öldüreceğim! Tek kelime-nizle hepsini öldüreceğim, Karanlık Efendi. Astafas adına hük-medeceksiniz!" Hükmetmek! Mathew asayı kaldırdı. Şeytani kudret, birşimşek gücüyle bedenine yayıldı. Şeytanın kırmızı gözleri genç büyücüden ayrılıp, üstündebeliren bir şeye baktı. "Astafas adına o bana ait!" Yaratık za-ferle haykırdı. "Geç kaldın!""Promenthas adına," Mathew'un tenine değen tüyler kadar433

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyumuşak bir ses geldi, "onu almana izin vermeyeceğim." Ruhunda bir savaş başladı Mathew'un. Kargaşa ve şüpheonu saldırı yağmuruna tuttu. Asayı tutan eli titremeye başladı.Kara Büyücü'nün fildişi bıçağı tutan elleri alçaldı. Zohra için duyduğu endişe, Mathew'un üzerinden temizle-yen, arındıran bir ateş gibi, dehşeti, korkuyu, hırsı yakarakgeçti. Zohra'yı kurtarmak zorundaydı. Elinde tuttuğu büyü bu-nu yapabilirdi fakat Mathew artık bunu kullanmak için çokgenç ve deneyimsiz olduğunu biliyordu ve sonunda bunukendisine itiraf edebilmişti. Umutsuzluk içinde hareket ederekaklına gelen ilk şeyi yaptı. Volkan camından asayı kaldırıp tümgücüyle Kara Büyücü'ye attı. Hedefini ıskalamıştı. Asa, kristal küreye çarpmış, Zohra'nıngöğsünden yere yuvarlamıştı. Kara Büyücü delici bir çığlıklaZohra'yı bırakıp, kıymetli kürenin peşinden koştu."Tek kaçış yolumuz!" Mathew da ayağa kalkarak kristal kürenin peşine düştü. Odaha hızlı olmasına rağmen, yaşlı büyücü daha yakındı. Ödü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 218: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lü o kazanmalıydı. "Her şey bitti!" diye fısıldadı kendi kendine, Mathew. Kısa,umutsuz ve nafile savaşları tek mümkün sonucuna ulaşıyordu. Fakat sonra, küre aniden yok oldu. Mathew'un sersemle-miş gözlerine bir et yığını gibi görünen bir şey tarafından yu-tulmuştu. Usti koca göbeğini sertçe yere bırakarak kendini bütün be-deniyle zıplayan kürenin üstüne atmıştı. "Promenthas'a şükürler olsun!" diye bağırdı Mathew ileriatılarak. "Usti! Küreyi bana ver! Çabuk ol!" "Onu bana ver her şeye burnunu sokan ölümsüz," diyeçığlık attı büyücü kadın. "Hâlâ seni sonsuza kadar demir bir434

GECENİN PALADİNİkutuda kilitli kalma kaderinden kurtarabilirim!"Tehditleri ve tatlı sözleri duymazhkdan M^ ^ ^?, , . gelen cm, düştüğüyerde yüzü koyun yatıyordu. Kollarını dua etmekle karışımlabilecek bir edayla yukarı kaldırmıştı. Fakat hevesli, gergin ?leyicileri, Usti'nin mermer döşemeleri kazıp, içine girmeye ça-lıştığını fark ettiler. Büyücü kadın, sabırsızca homurdandı ve bu berbat sesleberaber Usti başını kaldırdı. Gıdıları sallanıyordu, şişman yüzükorku yumruları halinde pıhtılaşan donyağı rengindeydi. Ciningözleri bir Mathew'a bir büyücü kadına bakıyordu. "Madam, deli adam," Usti yavaşça yerden kalktı. "Korka-rım, beni neyle tehdit ederseniz edin, ikinize de yardımcı ola-mayacağım!" "Bana balıkları ver Usti!" diye emretti Mathew, çatlamış,korku dolu bir sesle. "Bana ver, yoksa gözlerini oyarım!" diye tısladı büyücü ka-dın, pençe gibi elleri kıvrılıyordu, tırnakları ölümsüz etine gir-meye hazırdı. "Yapamam!" diye bağırdı Usti, ellerini ovuştuaıyordu. Şiş-man dizlerinin üstüne oturarak, hüzünle, toparlak karnınabaktı. Cinin ipek bluzundan sular damlıyordu; meşale ışığındakarnından çıkan kana bulanmış kristal parçaları parıldıyordu.Yerde, iki balık bir su birikintisinde yavaşça çırpınıyorlardı."Onu kırdım!" dedi Usti dehşetle.435

7

"Benim kalbimden seninkine, seninkinden benimkine... Özkardeşlerden daha yakın." Khardan fısıldanan sözleri duydu ve ibn Jad'ın kavrayışınıngevşediğini hissetti. Khardan'ı ayağa kaldırarak, Kalif e kılıcınıuzattı sonra bedeviye sırtını dayadı. Rakibini öldürmesini bek-leyen Kara Paladinler, yoldaşlarına sessiz bir şaşkınlıkla baka-kaldılar. "Ne yapıyorsun?" dedi Khardan. Sesi kalın, nefes alıp veriş-leri düzensizdi."Yeminime sadık kalıyorum," dedi İbn Jad sert bir sesle. "Kendi insanlarına karşı mı koyacaksın?" Khardan şaşkın-lıkla başını salladı. "Sen ve ben birbirimize bağlıyız. Tanrımız önünde yeminettim!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 219: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Ama bu bir oyundu! Seni kandırdım..." "Kendi iddialarını, kalbiminkilerle birleştirme bedevi!" Au-da ibn Jad omzunun üstünden homurdandı. "Zaten kılıcımısırtına geçirmeye eğilimliyim! Dövüşmeye gücün var mı?" "Hayır!" dedi Khardan. Her nefeste ızdırap içinde yanıyor-du. Kılıç anlatılamaz derecede ağırlaşmıştı. "Ama dövüşmeye

çalışarak ölecek gücüm var." GECENİN PALADİNİ Auda ibn Jad gözlerini Paladinlerden ayırmadan> sgrt bjfşekilde gülümsedi. Paladinler nihayet ihanete uğradıklarını an-lamışlar, kılıçlarını çekiyorlardı. "Bedevi; benden çaldın, beni dolandırdın, kandırdın veşimdi de kendi insanlarım tarafından öldürtecekmişsin sibi gö-rünüyor." İbn Jad başını salladı. "Zhakrin adına, senden hoş-lanmaya başladım." Kılıçlar kınlarından çıktılar, bıçaklar meşale ışığıyla kırmızı-ya hüründüler. Artık şaşkın olmayan, sert yüzlü Kara Paladin-ler, metal halkayı kapadılar. - Kırıldı mı! Mathew kederle Usti'nin göbeğinden akan sula-ra, yerdeki kristal parçalarına, su birikintisinde nefes almayaçalışarak kıvranan balıklara baktı. Ama küre kırılamazdı!Ölümlü eller tarafından değil! Ama, belki de bir ölümsüz gö-beği tarafından... "Çok şeye sahip olabilirdin, ama sen hepsini istedin!" diyefısıldadı Kara Büyücü Mathew'un kulağına. Kolunu tuttu veMathevv dokunuşla irkildi; hastalıklı bir umutsuzlukla, daha dakötüleşeceğini, çok kötüleşeceğini biliyordu. "Astafas sana on-lar için benim veremeyeceğim ne verebilir ki?"Elleri, göğsünden, çenesine tırmandı. Mathew hareket edemiyordu. Beki de büyücü kadın onabüyü yapmıştı, veya kadının tiksindirici varlığıydı onu ısıran,felç eden. Kadına baktı; sahte genç maskesinin altından, kabu-ğundan çıkan iğrenç bir böcek gibi beliriyordu. Eti parmakla-rından çekildi; kana bulanmış pençeleri olan kıskaçlar, çene-sini kazıyor, dudaklarını yırtıyordu. "Önce gözler!" Nefesi kötü kokuyordu ve sıcaktı, bakışlarıbüyülüyordu, Mathew kanının donduğunu, duyularının uyuş-tuğunu hissetti. Kıskaçlar yanaklarını tırmalıyor, derisini yırtı-437

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANyordu. "Sonra seni işkenceciye devredeceğim ve diğer yerleri-ni ayırırken izleyeceğim. Ama dilini değil." Baş parmağıyla ço-cuğun dilini okşadı. "Onu en sona saklayacağım. Ölmek içinyalvarışlarını duymak istiyorum..." Mathew gözlerini kapadı, içinden bir çığlık yükseliyordu.Kıskaçlar gözlerindeydi, batmaya başladılar... Aniden ıslak bir vurma sesi, boğuk bir inleme duydu. Kıs-kaçlar açıldı. Eller, dehşet verici bir şekilde yüzünden, bede-ninden aşağıya kaydılar ama zararsızdılar. Gözlerini açınca,Kara Büyücü'nün ayakları dibinde şuursuz yattığını gördü; al-nında kanlı bir yara vardı. "Mat-hew," dedi mahmur bir ses, "Kendini savunmayı... öğ-renmelisin. Seni her zaman... kurtaramam." Ses soldu. Mathew döndü; Usti yana düşen sahibesini tut-mak için oradaydı, bir küpün kenarlan kanlı kapağı Zohra'nınparmaklarından kaydı. Zohra'yı gevşek kollarıyla kaldıran Us-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 220: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

ti'nin yüzü zorlandığı için kızarmıştı. Mathew'a döndü."Şimdi ne olacak, deli adam?" "Bana mı soruyorsun?" Dehşet verici deneyimiyle titreyenMathew, cine baktı. "Çıkar bizi buradan!"Usti asaletle doğruldu. "Kendimi buradan çıkarabilirim. Püf ve gittim! Ama insan-lar çok ayrı bir konu. Kolayca 'puf lamıyorsunuz. Beni buradaengin cesaretim ve sahibeme olan ölümsüz sadakatim tutu-yor..." "Aynca yüzüğü almış olmaları ve saklanacak bir yerinin ol-maması!" diye mırıldandı Mathew ters ters. Zohra'nın parmak-larındaki mücevherlerin alınmış olduğunu gördü. Hayal kırık-lığına uğramış, korkmuş cinin kendini övmesini dinlemeyi bı-raktı. Kara Büyücü ölmüştü, en azından Promenthas'tan, öl-438

GECENİN PALADİNİmüş olmasını diliyordu, ama tehlikeleri azalmamıştı. Aslındaşimdi daha da büyüktü. Cadı kraliçelerinin öldüğünü öğrenin-ce bu insanların öfkelerini hayal edebiliyordu. Khardan neredeydi? Hâlâ yaşıyor muydu? Kapının yanın-dan, Tapınak Konseyi' nin diğer ucundan gelen sesler, neredeolduğunu gösteriyordu. Ona nasıl ulaşacaktı? Bu kadar düşma-nı aşıp bu şatodan nasıl çıkacaklardı? "Sizi buradan çıkarabilirim, Karanlık Efendi!" dirseğinin di-binden bir tıslama geldi. "Astafas'ın adını söyleyin..." "Defol!" dedi Mathew kısaca. "Şeytan Prensine boş ellerledön..." "Boş elle değil!" diyerek atıldı Şeytancık. Çığlık atarak, al-tın balığı büzüşük parmaklarıyla yakaladı ve bir patlamaylayok oldu. Mathew, Kara Büyücü'nün elinin yakınlarında yatan siyahbalığa baktı. Refleks olarak seğirmeleri giderek zayıflıyordu,kalkıp inen solungaçları siyah pullarının yanında kan kırmızı-sıydı. Mathew balığı ellerine aldı. Elini çanak gibi açıp, sudayaşayan hayvana bir beşik oluşturarak, yavaşça Zhakrin'in ta-raftarlarına döndü. "Beni dinleyin..." sesi çatladı. Gerginleşerek, boğazını te-mizledi ve tekrar başladı. "Beni dinleyin! Kara Büyücünüzü altettim ve şimdi ellerimde Tanrınızı tutuyorum!" Seslenişi toplantı salonunda gürledi, tavanda yansıyarak,savaşçıların çarpışmalarının ve yaygaralarının üzerine çıktı.Bütün yüzler, teker teker ona döndü ve uçsuz bucaksız daire-deki bütün sesler kesildi. Mathew Khardan'i göremiyordu, aralarında çok fazla insanvardı. Fakat dövüşme seslerinden Kalifin nerede olduğunutahmin edebiliyordu. Genç büyücü yavaşça o tarafa doğru yü-439

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANrümeye başladı."Beni izleyin!" Ağzının kenarıyla bağırdı. Mathew'a şaşkına dönmüş saygılı gözlerle bakan cin, kol-larında baygın Zohra'yı taşıyarak, onu izlemeye başladı. Önünde oluşan bir Kara Paladinler dizisiyle karşılaşanMathew'un kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki neredeyse boğu-lacaktı.Mathew, siyah balığı görmeleri için ellerini yavaşça indirdi. "Geçmeme izin verin," dedi, soluğu titreyerek, "yoksa Tan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 221: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

rınızı öldürürüm!"440

8

Kürdin Denizi'nin doğu kıyılarında ufak bir balıkçı köyüvardı. Orada yaşayan insanlar, Galoş Adası'ndan sadece volka-nın üzerinde devamlı asılı olan bulutu görebilecek kadar uzak-taydılar. Hayatlarına hükmeden gelgit gibi köyün üzerinde dönengece taşma noktasına gelmişti ve tekne suya inerken çekilme-ye başlamıştı. Bir adam balığa çıkıyordu. Evleri ilk bakışta en son fırtına sırasında kıyıya vurmuş dö-küntülerden başka bir şeye benzemeyen bu ufak köyün halkıiçin garip bir iş değildi. En azından, köyün diğer bütün tekne-leriyle beraber açıldığını, balıkçıların, güneşin ilk ışıklarıylaberaber yemli oltalarını suya attıklarını görmek garip sayılmaz-dı. Bu adam gecenin ortasında tek başınaydı; hiçbir ses onaihanet etmesin diye kürekler eski paçavralarla susturulmuş, ıs-karmozları don yağıyla yağlanmıştı. Ayaklarına dolanan upuzun ipler veya oltasının ucunda su-lu mürekkep balığı yoktu. Yalnız balıkçının tek balıkçılık do-nanımı bir ağ ve kendisinin akıllıca tasarladığı bir fenerdi. Bubalıkçı, istediği zaman akıllı olabiliyordu özellikle de, iş hile-karlığa, kurnazlığa ve dolandırıcılığa gelince.Pirinçten yapılmış fenerin dört tarafı kapalı sadece altı açık-

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANti; ince bir demir bir köşeden diğerine gidiyordu. Bu demirinortasında, bir mum koçanı vardı ve bu fenerin ışığı altından çı-kıyordu; yanlanndan hiçbir ateş pırıltısı görülmüyordu. İlginçbir fener olduğu düşünülebilirdi, özellikle de gece yürümekiçin. Lakin yasal olmayan yollarla balık tutmak için hayli kulla-nışlıydı. Teknenin kıç tarafında iki büklüm oturan adamın adı Me-elusk'tı. Feneri su yüzeyine tutuyor, büyük bir neşeyle ışığagelen koca gözlü, ağızları açılıp kapanan balıkları izliyordu.Meelusk kalabalık toplanınca, ağını cılız kollarıyla topladı. Yakaladıklarını bükülmüş tellerden yapılmış bir sepete bo-şalttı. Meelusk, yakaladıkları balıklar kadar beyinleri olmayanahmaklarla dolu, uyuyan köye gülmek için durdu. Mankafalı-lar, bütün gün sabahtan akşama kadar çalışıyorlardı ve çoğun-lukla uğraşlarını gösterecek çok az şeyle dönüyorlardı. Me-elusk sadece gece birkaç saat çalışıyordu ve asla boş elle dön-müyordu. E tabi ki her gün teknesiyle denize açılıyordu ama gizli biryeri olduğunu söyleyerek asla diğerleriyle birlikte balık tutmu-yordu. Ve vardı da. Her gece kuytu bir köşeye gidiyor ve ba-lıkla dolu tel sepetini suya indiriyordu. Komşularının gözlerin-den uzak bu köşeye her gün geri gelip öğlen sıcağında huzur-la uyuyordu. Güneşin batışıyla uyanarak, yakaladıklarını geriçekip, komşularını incitici ve kırıcı sözlerle karşılamak için kö-ye geri dönüyordu. "Ne bugün hiç şansın yok muydu, Nilock? Ve bakman ge-reken on kişilik bir ailen var! Pazarda balık yerine, çocuklarısatmayı denesen!""Deniz Tanrısı, adil insanları ödüllendirir, Cradic! Komşu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 222: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

442

GECENİN PALADİNİnun karısını gözlemeyi bırak, belki şansın döner!" Zayıf, yamuk, küçük adam, her zaman hırıltıyla sonlanankesik kesik gülüşüyle -Meelusk ciğerlerindeki bir <ayıfllktan,komşularının onu hak ettiği ödüle bir an önce götürmesiniumut ettiği, bir zayıflık- hoplaya zıplaya, bütün köyden ayrıduran zavallı kulübesine giderdi. Meelusk tek başum yaşıyor-du; bir köpek bile onunla ilgilenmezdi. Yoksul akşam yeme-ğini yerken, Meelusk ara sıra durur, kollarıyla sıska bedeninesarılır ve keyifle komşularının onu ne kadar kıskandıklarınıdüşünürdü.Doğru kelime kıskançlık değildi. Hepsi onun yasadışı avlandığını biliyordu. Hepsi hileli fe-nerin farkındaydı. Hepsi "gizli avlanma bölgesini" biliyordu.Ve dahası da vardı. Meelusk sadece balık çalmıyordu. Aç göz-lü yaşlı adamın, kör dilencilerin bardaklarından bozukluklarıalıp, yerlerine çakıl taşları koyduğuyla; zavallı sakatların sattık-larını çalıp, onu yakalamalarını söyleyerek dalga geçtiğiyle il-gili hikayeler vardı. Benario'nun inananlarından biri değildi. Otür hırsızlar, uyurken Sultan'm elindeki yakutları çalmak içinhayatlarını riske atıyorlardı. Bu küçük adam, ipte, kuruyangömlekleri, fakir dulların fırınlarından ekmekleri, dişsiz kö-peklerin ağzından da kemikleri çalıyordu. Benario'nun ina-nanları Meelusk'a tükürüyorlardı. O hiçbir tanrıya inanamayanalçağın tekiydi. O gece, gece yarısından sonra, Meelusk fenerini suya tuttuve küfür etti. Görünüşe bakılırsa, balıkların arasında bir şeyvardı. Çok azı ışığın yakınma geliyordu. Ağına gelenler, zaval-lı, minik yaratıklardı; almaya değmezdi, yemek için fazla kü-çüktüler. Diğer balıkçılar onları uygun özürlerle suya geri atar-lar ve kibarca, büyüdüklerinde geri gelmelerini isterlerdi. Me-443

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANti; ince bir demir bir köşeden diğerine gidiyordu. Bu demirinortasında, bir mum koçanı vardı ve bu fenerin ışığı altından çı-kıyordu; yanlarından hiçbir ateş pırıltısı görülmüyordu. İlginçbir fener olduğu düşünülebilirdi, özellikle de gece yürümekiçin. Lakin yasal olmayan yollarla balık tutmak için hayli kulla-nışlıydı. Teknenin kıç tarafında iki büklüm oturan adamın adı Me-elusk'tı. Feneri su yüzeyine tutuyor, büyük bir neşeyle ışığagelen koca gözlü, ağızları açılıp kapanan balıkları izliyordu.Meelusk kalabalık toplanınca, ağını cılız kollarıyla topladı. Yakaladıklarını bükülmüş tellerden yapılmış bir sepete bo-şalttı. Meelusk, yakaladıkları balıklar kadar beyinleri olmayanahmaklarla dolu, uyuyan köye gülmek için durdu. Mankafalı-lar, bütün gün sabahtan akşama kadar çalışıyorlardı ve çoğun-lukla uğraşlarını gösterecek çok az şeyle dönüyorlardı. Me-elusk sadece gece birkaç saat çalışıyordu ve asla boş elle dön-müyordu. E tabi ki her gün teknesiyle denize açılıyordu ama gizli biryeri olduğunu söyleyerek asla diğerleriyle birlikte balık tutmu-yordu. Ve vardı da. Her gece kuytu bir köşeye gidiyor ve ba-lıkla dolu tel sepetini suya indiriyordu. Komşularının gözlerin-den uzak bu köşeye her gün geri gelip öğlen sıcağında huzur-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 223: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

la uyuyordu. Güneşin batışıyla uyanarak, yakaladıklarını geriçekip, komşularını incitici ve kırıcı sözlerle karşılamak için kö-ye geri dönüyordu. "Ne bugün hiç şansın yok muydu, Nilock? Ve bakman ge-reken on kişilik bir ailen var! Pazarda balık yerine, çocuklarısatmayı denesen!""Deniz Tanrısı, adil insanları ödüllendirir, Cradic! Komşu-442

GECENİN PALADİNİnun karısını gözlemeyi bırak, belki şansın döner!" Zayıf, yamuk, küçük adam, her zaman hırıltıyla sonlanankesik kesik gülüşüyle -Meelusk ciğerlerindeki bir zayıflıktan,komşularının onu hak ettiği ödüle bir an önce götürmesiniumut ettiği, bir zayıflık- hoplaya zıplaya, bütün köyden ayrıduran zavallı kulübesine giderdi. Meelusk tek başına yaşıyor-du; bir köpek bile onunla ilgilenmezdi. Yoksul akşam yeme-ğini yerken, Meelusk ara sıra durur, kollarıyla sıska bedeninesarılır ve keyifle komşularının onu ne kadar kıskandıklarınıdüşünürdü.Doğru kelime kıskançlık değildi. Hepsi onun yasadışı avlandığını biliyordu. Hepsi hileli fe-nerin farkındaydı. Hepsi "gizli avlanma bölgesini" biliyordu.Ve dahası da vardı. Meelusk sadece balık çalmıyordu. Âç göz-lü yaşlı adamın, kör dilencilerin bardaklarından bozukluklarıalıp, yerlerine çakıl taşları koyduğuyla; zavallı sakatların sattık-larını çalıp, onu yakalamalarını söyleyerek dalga geçtiğiyle il-gili hikayeler vardı. Benario'nun inananlarından biri değildi. Otür hırsızlar, uyurken Sultan'm elindeki yakutları çalmak içinhayatlarım riske atıyorlardı. Bu küçük adam, ipte kuruyangömlekleri, fakir dulların fırınlarından ekmekleri, dişsiz kö-peklerin ağzından da kemikleri çalıyordu. Benario'nun ina-nanlan Meelusk'a tükürüyorlardı. O hiçbir tanrıya inanamayanalçağın tekiydi. O gece, gece yansından sonra, Meelusk fenerini suya tuttuve küfür etti. Görünüşe bakılırsa, balıkların arasında bir şeyvardı. Çok azı ışığın yakınma geliyordu. Ağına gelenler, zaval-lı, minik yaratıklardı; almaya değmezdi, yemek için fazla kü-çüktüler. Diğer balıkçılar onları uygun özürlerle suya geri atar-lar ve kibarca, büyüdüklerinde geri gelmelerini isterlerdi. Me-443

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANelusk minik şeyleri teknenin dibinde bırakır, çaresizce çırpın-malarını izlemekten pis, kötü bir zevk alırdı. Bu gece alacağımtek zevk bu gibi görünüyor, diye düşündü adam ıslak ağını birşey getirmesini beklemeden suya atarken. Aşağı bakarak, feneri suya tuttu ve bir keyif nidası çıktı ağ-zından. Altında parlak ve ışık saçan birşeyler pırıldıyordu! He-vesle ağı çekti ve şaşkınlıkla homurdandı. Ağ kımıldamamıştıbile! Meelusk'ın kemikli gövdesi heyecanla kasıldı. Bu gerçek-ten de büyüktü! Belki de bir yunustu; kıyıdaki budalaların say-gılı davrandıkları, teknelerine sürtündüklerinde oynadıklan,hatta denize atlayıp onlarla birlikte eğlendikleri, Hurn'un na-zik kızları. Meelusk eksik dişlerini göstererek gülümsedi vebütün gücünü işine vererek ağa bir kez daha asıldı. Bu büyükbalığı pazara götürdüğünde neler diyeceklerini tahmin edebi-liyordu; doğal olarak, denizcilerin iyi şans saydıkları bir hay-vanı öldürdüğü için onu haşlayacaklardı. Ama gerçekte kıs-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 224: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

kançlıktan çatlayacaklarını biliyordu.Sul adına, bu çok ağır! Ayaklarını teknenin kenarına dayayan, kemikli kollarındandamarlar fırlayan Meelusk çekti, homurdandı, nefes nefesekaldı, terledi, asıldı ve çekti. Zorlanmaktan kollan titriyordu.Son anda kasları yorulup, avını karanlık derinliklere düşür-mekten korkuyordu. Meelusk tüm gücüyle asıldı ve ağı tekne-nin içine aldı. Başarmıştı. Ağı o kadar büyük bir güçle gçekmişti ki ken-disi de onunla beraber fırlamış ve avının üstüne yayılıp kal-mıştı. Hırıldayan nefesini kontrol etmek için duraksayan Me-elusk, çabaları sonucunda o kadar yorulmuştu ki, yakaladığışanssız balıklardan farkı yoktu, sadece ağzını açıp kapıyordu.Sonunda başının içindeki yıldızlar patlamayı durdurdu; ayağa444

GECENİN PALADİNİkalkıp, bir sandalyeye oturdu. Hileli feneri kaldırarak, heveslene yakaladığına baktı. Titreyen parmaklarıyla ağı açarak, ilk nesneyi kaldırdı vepis, çirkin bir kelime çıktı ağzından. "Bir sepet," diye mırıldan-dı. "Sadece sırılsıklam olmuş, eski bir sepet..." Görünüşü biryılan oynatıcısına ait olduğunu gösteriyordu. Yine de birkaçbozukluk alabilirim belki... "A ha! Bu da ne? Bir lamba!" Sepeti atarak lambayı aldı veona aç gözlü, doymak bilmeyen gözlerle baktı. "Güzel, pirinç-ten bir lamba! Pazarda iyi para edecek; hem de defalarca!" Me-elusk, kuşku duymayan bir tüccara birşeyler satıp, sonra on-dan çalıp, tekrar satmakta ustaydı. Lambayı ters çevirerek, sular aksın diye salladı. Oysa ki,lambanın içinden sudan fazlası çıktı. İbrikten bir duman bulu-tu yükseldi ve inanılmaz derecede iri ve kaslı bir erkek şekli-ni aldı. Kolları çıplak göğünde kavuşturulmuş, devasa adam,kara kuru Meelusk'a alçakgönüllü bir saygıyla davranıyordu. "Lambamın içinde ne arıyorsun? Defol! Git buradan!" diyebağırdı, öfkeli tiz bir sesle, lambayı koynuna bastırarak. "Onuben buldum! O benim!" "Selamın Aleyküm, Efendi," dedi adam eğilerek. "BenSond, bu lambanın cini ve siz beni kurtardınız! Emriniz başımüstüne, efendim." Meelusk cine horgören bir bakış attı; ipek tayttan, altın bi-leziklerden, küpelerden, taşlı bir sarıktan başka hiçbir şey yok-tu üzerinde. "Senin gibi tatlı bir çocuktan ne isteyebilirim ki?"dedi ufak adam tiksintiyle. Tam "Çek git buradan!" diye eklemek üzereydi ki, yerdekisepet kımıldamaya baladı, kapağı uçtu ve başka bir dumanbulutu adam şeklinde belirdi; bu biraz daha sıskaydı ve diğe-445

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANri kadar yakışıklı değildi. "Peki ya sen kimsin?" diye temkinli bir şekilde hırladı Me-elusk, lambayı sıkıca tutarak. "Ben Pukah, sepetin cini, Efendi, ve siz beni kurtardınız!Emriniz başım üstüne efen..."-Pukah birden konuşmayı kesti,gözleri daldı, tilki kulakları dikildi. "Biliyorum, biliyorum," dedi Meelusk sinirli bir tavırla."Ben senin efendinim. Derhal denize geri dönebilirsin, şıkpantolonlu, çünkü..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 225: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Sond," diye araya girdi Pukah, "efendimiz biraz fazla ko-nuşuyor. Nefesi ciğerlerinde nasıl da tıkırdıyor duyuyor mu-sun? Daha az konuşması onun için çok daha sağlıklı olur." "Düşüncelerimi okudun, dostum Pukah," dedi Sond ve Me-elusk ne olduğunu anlayamadan, cinin sert, güçlü eli adamınağzını sıkıca kapadı. Pukah dikkatle dinliyordu, başını ay ışığıyla aydınlanmışufukta kara bir leke gibi tüten duman bulutuna doğru çevirdi.Öfkelenen Meelusk, genç cin ona ciddi ciddi bakana kadar in-leyip sızlandı. "Dostum Sond, kokarım efendimiz bu sinir bozucu sesleriçıkarmak konusunda ısrar ederse kendisine zarar verecek.Kendi iyiliği için, onu etkisiz hale getirmeni öneriyorum!" Cinin kocaman yumruğunu sıktığını görünce, Meelusk der-hal acınası sesler çıkarmayı kesti. Memnuniyetle başını salla-yan, Sond Pukah'a döndü. "Ne duyuyorsun?" "Efendim Khardan, eski efendim Khardan," susturulmuşMeelusk'a aşırı derecede itaatli bir şekilde eğilip, düzelterekdevam etti, "Korkunç bir tehlike içinde. Orada, buhar bulutu-nun orada." Cinin yüzü soldu, gözleri açıldı. "Ve Asrial! Asri-al'da orada! Hayatları için savaşıyorlar!"446

GECENİN PALADİNtSOGİTZ^Tfm ag2ından çekti- "orası —? *»*", tÎ, T S1Zİandl MedUsk- "tnsan «i yiyen iblis-ler, bebeklerin kanlarım içen köt« ı~ı ı- ,,f , , , , PU Cadllar' anların ka-falarını uçuran uzun, parlak kılıçlı adamlarla dolu, dehşet ve-rici bir ada olduğunu duydum..." "Bana öyle geliyor ki," dedi Pukah ağır başlı bir tavırla,"tüm hayatınız boyunca bu harikalarla dolu adayı ziyaret et-mek için yanan bir arzu duydunuz, Efendi." Dolandırıcılık yapmak, hırsızlık ve yalan söylemekten baş-ka şeylere gelince, pek de zeki olmayan Meelusk, kendini be-ğenmiş bir tavırla başını salladı. "Hayır, yanılıyorsun, Puk-ap,ya da ismin her neyse ben evimden memnunum." Cine kur-naz bir bakış attı. "Ve derhal, şu anda beni oraya götürmeniziemrediyomm!" Aklına yeni bir fikir gelmişti. "Tabii denizdekibütün balıkları yakaladıktan sonra." "Balıklar! Korkarım tek düşündüğünüz iş bu, Efendi! Ne ka-dar dürüst bir adamsınız." Sond sevimli bir gülüş attı. "Zevkpeşine düşmek için biraz zaman ayırmalısınız! Cininiz olarakEfendi, kalbinizin dileğini yerine getirmek benim görevim. Se-vinin, Efendi! Bu gece Galoş Adası'na yelken açıyoruz!" Meelusk'ın eksik dişli ağzı sonuna kadar açıldı. Neredeysedilini yutuyordu ve bir an için onu geri çıkarmaya o kadar dal-dı ki sadece tükürüp, salya akıttı. "Korkarım Efendi nöbet geçiriyor," dedi Pukah üzgün üz-gün. "Kendi tükürüğünde boğulmasını engellemeliyiz," diye cid-diyetle ekledi Sond. Güverteyi kurulamak için kullanılan birpaçavrayı alarak, özenle Meelusk'ın ağzına tıktı. "Bu küçük ahpapları denize at!" diye emretti Pukah ve tek-nenin yırtık pırtık yelkenini yukarı çekmeye başladı.447

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Teşekkür çığlıklarını, nazik bir şekilde kabul ederek balık-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 226: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

lan topladı ve denize geri attı. Ağla feneri de arkalarındangönderdi. "Biraz rüzgara ihtiyacımız var dostum," dedi Pukah, gecevakti sallanan yelkene bakarak, "yoksa, savaşa bittikten ikigün sonra yetişebileceğiz." "Seni memnun etmek için her şeyi yaparım, dostum Pukah.sen yekeyi al." Sakin suların üstünden uçan, Sond altı metre uzunluğa ge-lene kadar şişti; bu Meelusk'm gözlerini yuvalarından fırlatanbir görüntüydü. Cin gökteki bulutları yerinden çıkararak derinbir nefes aldı ve yelkenleri şişirip, tekneyi suyun üstünde zıp-latan ve dans ettiren muazzam bir rüzgar halinde saldı. "Aferin, dostum Sond!" diye bağırdı Pukah. "Bak! GaloşAdası! Gözüküyor!" Galoş Adası ufukta hayal gibi belirdi. Ağzındaki tıkacı çıka-ran Meelusk göğsüne vurup, avaz avaz bağırmaya başladı."Beni öldürteceksiniz! Beni yiyecekler! Kafamı kesecekler!" "Efendi," dedi Pukah iç çekerek, "Engin heyecanınızı venesna ve ghu&arla. savaşma hevesinizi anlayabiliyorum...""Nesnalarl Ghuâavl" "Ve bize, cinlerinize, size kendilerini yakaladıklarına işken-ce yapmaya adamış olan Kara Paladinlere kılıç çekme fırsatısağladığımız için minnettar olduğunuzun da farkındayım...""İşkence!" Tiz bir çığlık attı Meelusk. "Ama kendinizi bu şekilde paralamaya devam ederseniz,efendim, tekneyi devireceksiniz." Bir eli dümende, diğer eliy-le uzanıp Meelusk'ı ensesinden yakaladı. "Kendi iyiliğiniz içinEfendi, dinlenip, kıyıya çıktığımızda dövüşebilmeniz için...""Dövüşmek mi?" diye feryat etti zavallı Meelusk.448

GECENİN PALADİNİ "Size kendi evimi öneriyorum," diye devam etti Pukah yü-ce gonullu bir reveransla.Meelusk'ın ağzı beyninden n^ri kalamnın Ki , ,. -. . 8 , n bırşeyler söyle-mesini emredeceğini zannetti ve kelimeleri * ı -u, . . Şekillendirmeyeçalıştı ama hiç ses çıkmadı.Pukah saygıyla başını eğdi. "Sond, efendim;.,- Hızın minnettar-lıktan dili tutuldu. Korkarım sepeti biraz sıkısıu u,,ı, , . 91tc bulacaksınız,ayrıca Kaug'un keskin kokusu sinmiş, bunun i,,;„ A^.. ,.,Stin ozur uıliyo-mm, fakat hapis hayatından daha yeni kurtuU^ v t ...yapmak için zaman bulamadım." Pukah böy|e ^iver kelusk'ı sepete tıktı; önce kafasını sokmuştu ve ayakları hsallanıyordu, adamın karşı çıkmalarına ve çalıklarına ra"kapağı sıkıca kapadı.Karanlık suların üstüne sükunet çöktü. Pukah dümende huzurla oturarak, Galos';( doğru dikırdı. Sond teknenin arkasından uçuyordu, ar;t sıra J^J .üstünden sekmesi için üflüyordu. Konforlu bir şekilde bacaklarını uzatıp, içilen bastı ıulumalar gelmeye başlayan sepeti ayağıyla dii^^ «gda, o tanrıçanın, adı neydi, Kaug'un inine girk ^İ2j Jmankafadan neden kurtardığını öğrenebildin >mp»"Tanrıça Evren."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 227: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Evren! Onun öldüğünü zannediyordum." "Bana oldukça canlı göründü, özellikle d* ölümsüz] ?evlerimizi alıp, suya atmalannı emrederken.""Neden bunu yaptı ki? Bizim onun için ne önemimiz v< Sond omuz silkti. "Akhran'a bir iyilik borcı, olduğum •?ledi." "Aa," dedi Pukah hayranlıkla. "Akhran H^etleri>nin arasıkadınlarla her zaman iyi olmuştur!"449

Ş#f 9 "Kenara çekilin! Büyücü'nün geçmesine izin verin!" diyeemretti Kara Paladinlerin Lordu. Zırhlı adamlar dizisi yavaşça ayrıldı. Korkuyla gölgelenmişgözleri nefretle yanıyordu. Çanak gibi açtığı ellerindeki, hareketli, kaygan şeyi düşür-mekten ölesiye korkan Mathew aralanndan geçti ve bakışları-nın sivri uçlu metaller gibi deldiğini hissetti. Arkasından Zoh-ra'yı taşıyan ve zorlandığı için nefes nefese kalan cin geliyor-du. "Deli adam," dedi Usti sessiz konsey salonunda çınlayankısık bir sesle. "Nereye gidiyoruz?" Mathew'un sesi boğazında düğümlendi. Nereye gidiyorlar-dı? Hiç bir fikri yoktu! Tek düşüncesi bu kabus odasından çık-maktı, ama sonra ne olacak? Tek kollu, yarım kafalı nesna 1ar-la yüzleşmek için gecenin içine dalmak... "Denize!" Resmi karar böyleydi. "Tanrı denize götürülme-li!" Mathew önünde siyah, zırh kaplı sütunlar gibi duran adam-lar dizisinin sonuna baktı. En sonda Auda ibn Jad duruyordu;kılıcı kızıla boyanmıştı, bir çok yaralı arkadaşı ayakları dibin-de yatıyordu. Arkasında, yüzü yorgunluktan ve acıdan kül ren- GECENtN PALADİNİgine dönmüş, çıpıak kollarma ve ^.^ ^^ ^^Khardan duruyordu. MatheWun çılgına dönmüş gözlerine sanki ibn Jad Ktor-dan'ı korumak için dövüşmüş gibi gelmişti. Ve büyücüye ba-lığı denize götürmesini emreden ses de kesirıIikle onun sesiy.di. Deniz! Tekneler vardı orada! «GhutelV diye bağırdı Usti. Yuvarlak, korku dolu gözleri,ekmek hamuaına açılmış delikler gibiydi. "Aynı anda tek konu için endişelen," dedi Mathew sabırsı2.lıkla.İhtiyatla Kara Paladinlere baktı. Karanllk şeyİ£r mırıldanı.yorlârdi; amansız yüzlerinde ölümü gördü, kılıçların kabzala-rına veya mızrakların saplarına tutunan beyaz parmakıariı dik.leşen bıyıkları, alçalan kaşları görüyordu.İlerlemeye devam etti.Elindeki balık kasılarak, Mathew'un kalbirü de yanıncia gö-türerek, elinden kaydı. Çılgınca ona tutundu, kuyruğundantuttu ve rahatlayarak içini çekerek, elini kapadı. Paladinlerinarasındaki mırıldanmalar yükseldi. Arkasmdan yakınlaşanayak seslerini, kılıçların kınlarından çıktığ,nı duydu_"Efendi!" diye hafifçe inledi Usti. "Onu öldürürüm!" diye bağırdı Mathow yüzünden terlerakıyordu. "Yemin ederim!" Sonra Auda ibn Jad yanında belirdi, bjr eiinde hançer, birelinde kılıç, arkasını kolluyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 228: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Gitmelerine izin verin," diyen bir emir geıdi Lord'un yü-zü berbat bir manzaraydı; öfkeyle çarpılm1Ş) korkuyla bembe-yaz kesmişti. Mathevv, kocasının ayaklan dibinde yatan KaraBüyücü'ye baktı. Kadınları etrafına toplarırruş] onu kendinegetirmeye çalışıyorlardı. Lakin, tekrar in,sanlarıyla konuşması451

"Kenara çekilin! Büyücü'nün geçmesine izin verin!" diyeemretti Kara Paladinlerin Lordu. Zırhlı adamlar dizisi yavaşça ayrıldı. Korkuyla gölgelenmişgözleri nefretle yanıyordu. Çanak gibi açtığı ellerindeki, hareketli, kaygan şeyi düşür-mekten ölesiye korkan Mathew aralanndan geçti ve bakışları-nın sivri uçlu metaller gibi deldiğini hissetti. Arkasından Zoh-ra'yı taşıyan ve zorlandığı için nefes nefese kalan cin geliyor-du. "Deli adam," dedi Usti sessiz konsey salonunda çınlayankısık bir sesle. "Nereye gidiyoruz?" Mathew'un sesi boğazında düğümlendi. Nereye gidiyorlar-dı? Hiç bir fikri yoktu! Tek düşüncesi bu kabus odasından çık-maktı, ama sonra ne olacak? Tek kollu, yarım kafalı nesna lar-la yüzleşmek için gecenin içine dalmak... "Denize!" Resmi karar böyleydi. "Tanrı denize götürülme-li!" Mathew önünde siyah, zırh kaplı sütunlar gibi duran adam-lar dizisinin sonuna baktı. En sonda Auda ibn Jad duruyordu;kılıcı kızıla boyanmıştı, bir çok yaralı arkadaşı ayakları dibin-de yatıyordu. Arkasında, yüzü yorgunluktan ve acıdan kül ren- GECENİN PALADİNİgine dönmüş, çıplak kollKhardan duruyordu. 8°gSUne kanlar bulanmış Mathew'un çılgına dönmüş gözlerine , , ? uA . ı ı • • j •? ?• ^uzıenne sanki ıbn Jad Khardanı korumak için dövüşmüş gibi gelmişti v. K- • ',-, ? ..,-. • • * seımıştı. Ve büyücüye ba-lığı denize götürmesini emreden ses de kesinlik^ ulKle onun sesiy-di. Deniz! Tekneler vardı orada! "GhuÜ2x\" diye bağırdı Usti. Yuvarlak, korku dolu gözleriekmek hamuruna açılmış delikler gibiydi. "Aynı anda tek konu için endişelen," dedi Mathew sabırsız-lıkla. İhtiyatla Kara Paladinlere baktı. Karanlık şeyler mırıldanı-yorlardı; amansız yüzlerinde ölümü gördü, kılıçların kabzala-rına veya mızrakların saplarına tutunan beyaz parmakları, dik-leşen bıyıkları, alçalan kaşları görüyordu.İlerlemeye devam etü. Elindeki balık kasılarak, Mathew'un kalbini de yanında gö-türerek, elinden kaydı. Çılgınca ona tutundu, kuyaığundantuttu ve rahatlayarak içini çekerek, elini kapadı. Paladinlerinarasındaki mırıldanmalar yükseldi. Arkasından yakınlaşanayak seslerini, kılıçların kınlarından çıktığını duydu."Efendi!" diye hafifçe inledi Usti. "Onu öldürürüm!" diye bağırdı Mathew. Yüzünden terlerakıyordu. "Yemin ederim!" Sonra Auda ibn Jad yanında belirdi, bir elinde hançer, bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 229: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

elinde kılıç, arkasını kolluyordu. "Gitmelerine izin verin," diyen bir emir geldi. Lord'un yü-zü berbat bir manzaraydı; öfkeyle çarpılmış, korkuyla bembe-yaz kesmişti. Mathew, kocasının ayakları dibinde yatan KaraBüyücüye baktı. Kadınları etrafına toplanmış, onu kendinegetirmeye çalışıyorlardı. Lakin, tekrar insanlarıyla konuşması451

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN-eğer ki konuşursa— uzun zaman alacakmış gibi görünüyordu."Daha fazla hiç bir şey yapamayız," diye ekledi sert sesiyle."Zhakrin'in gerçekten tehlikede olup olmadığını söyleyebile-cek tek kişi karım ve o da konuşamıyor." Omzunun üstünden ibn Jad'm yüzünü gören Mathew, in-ce, zalim dudaklarda hafif bir gülümseme belirdiğini gördü.Adamın ne düşünüyor olabileceğini kavrayamıyordu. Au-da'nın yüz ifadesinden, bilmek istediğini de sanmıyordu.Mathew yürümeye devam etti. Taş döşemede ayak sesleri takip ediyordu onu; çizme ses-leri büyücünün bedenini zangırdatıyordu. Paladinlerin arka-sından silahlı adamları geliyordu ve onların arkasından da si-yah elbiseli kadınlar. Balık ellerinde yatıyordu; kapanmayan gözleri yukarı bakı-yor, solungaçlarının hareketi zayıflıyordu."O balık ölürse, sen de ölürsün!" dedi İbn Jad. Mathew bunu çok iyi biliyordu. Her şeyi tamamıyla bir ke-nara bırakarak bütün dikkatini balığa verdi ve yaşamasını di-ledi. Aldığı her nefesi o da alıyordu. Khardan'ın onlara katıldı-ğını hayal mayal görmüştü, bedevi Zohra'yı Usti'nin karşı çık-malarına rağmen kollanndan aldı. "Kalif im, siz zor yürüyorsu-nuz!" Khardan'dan sert bir cevap geldi. "O benim karım." "Ya-kında ikinizi de taşımak zomnda kalacağım," diye mırıldandıUsti. Fakat kelimeler genç büyücünün yanından kayıp gitti,aniden yüzüne esen serin, gece havası kelimelerden daha ger-çekti. Şatonun dışmdaydılar, bir dizi meşaleyle aydınlatılmış pati-kadan aşağı ilerliyorlardı, balık hâlâ hayata asılıyordu. Bakış-ları balığa odaklanmış olan Mathew, Auda ibn Jad'ın güçlü ko-lu onu yakalayıp, kavrayıncaya kadar, çakıl döşeli patikada452

GECENİN PALADİNİtehlikeli bir şekilde kaylp durdu.Balık nefes almayı bırakt,s,„,j >dolu olan darköoriL ' k°rkunç' s™ kellelerledolu olan dar köprüyü geçiyorlardı. Mathew korku ve dehşet-le ibn jada baktı. Ibn Jad sert bir şekilde kafasın, salladı veMathew'un acele etmesini istedi Artık nPr^ , •? • -ArtuiK neredeyse buyucuyu detaşıyordu ibn Jad. Diğerleri ve Kara Paladinler de onlan takipediyorlardı. Tuzlu su serpintileri, Mathew'un ateşli yüzünü serinletti.Kıyıya yuvarlanan dalgaları duyabiliyordu. Köprüden inip birkez daha karaya ayak basınca, parlak, ıslak kayalara baktı veengin denizin uzandığını gördü önünde. Ayın beyaz ışıkları si-yah suların üzerinde pırıltılı bir patika oluşturuyordu. Balık deniz kokusuyla, solungaçlarına gelen su serpintile-riyle kasıldı ve solumak için ağzını açtı, böylece Mathew datekrar yaşamaya başladı. Köprüyü geçmek Paladinleri yavaş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 230: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

latmıştı. Dikkatle kaygan ve dik basamakları inmeye başladı. "Çabuk ol!" dedi ibn Jad, Mathew'un kulaklarına. "Lanetolası şey sona ermek üzere! Kumsala ulaştığımızda teknelerekoş!" diye delici bir fısıltıyla ekledi. İleri bakınca, kıyıya yaklaşmış bir dizi tekne gördü Mat-hew. Fakat, aynı zamanda, demir atmış gemiyi, güverteye top-lanmış, kıyıdaki olağandışı olayları aç gözlerle izleyen deniz-cileri de gördü. "GhuAat ne olacak?" diye karşılık verdi Mathew, çılgınca.Sakinliğini korumaya çalışıyor, deliler gibi koşma isteğini ön-lemeye çalışıyordu. Arkasında Khardan'm zorla soluk alışları-nı, Usti'nin korku dolu sızlanmalarını duyuyordu. "Tekneye bindiğimiz de Sul'ün iblisleriyle ben ilgilenirim!Ne yaparsan yap, o balığı kaçırma!"Mathew tam kumsala ayak basmıştı ki, Zhakrin Şatosunun453

MARGARET WEIS & TRACY HICKMANen yüksek kulesinden, korkunç bir çan gibi çınlayan, tiz kadmçığlığı duyuldu: "Durdurun onları!" "Çok geç! Koş!" diye bağırdı Auda, Mathew'u kabaca ite-rek. Mathew sendeledi. Balık elinden kaçtı ve bulanık suyadüştü. "Durdurun onları!" Kızgınlıktan deliye dönmüş büyücü ka-dın emretti ve çığlığı öfkeli Paladinler arasında yankılandı. Mathew, vuran dalgalara doğru eğildi ve delice balığı ara-maya koyuldu. "Boş ver!" Auda, ıslak elbiselerinin arkasından tutarak, onukaldırdı. "Onlan daha fazla kandıramazsın. Her şey bitti! Koş!" Arkasına bakınca, kılıçların parladığını gördü Mathew.Adam hücum eden Paladinlerle tek başına yüzleşmek içindönmüştü. Tam o anda, kör edici bir ışık parladı. Cin, Sondtam ortalarında, şimşek gibi çakmıştı.454

I; 10

Tamı tamına üç metre uzunluğunda, elinde dört ölümlü er-keğin anca kaldırabileceği büyüklükte bir palayla kumdan fış-kırdı Sond ve esirlerle, saldıranlar arasında durdu. Fanatik sa-vaşçılar olmalarına rağmen, Kara Paladinler, önlerinde belirenbu^ doğaüstü manzara karşısında dehşete düştüler. Duraksaya-rak, birbirlerine ve Lordlarına soran gözlerle baktılar. Kara Bü-yücü, Şatonun kulelerinden ölüm çığlıkları atıyordu fakat odevasa cinden ve ay ışığında kötü kötü parlayan palasındanuzaktaydı. "Efendi! Efendi!" diye bağırdı bir ses heyecanla. "Burada-yım! Burada!" Khardan gözlerini kaldırdı; bunun için bile aşırı bir güç har-cıyormuş gibi görünüyordu; ve kıyıya çarpan, dalgalarla ilerigeri hareket eden, yelkenleri paramparça, çürük bir balıkçıteknesi gördü. İçinde, sarığının kumaşını bayrak gibi sallayanPukah ve dümende, ufak tefek, iki büklüm bir adam vardı.Adam korku nöbetiyle o kadar çok sallanıyordu ki, dişlerinintakırtısı, metallerin çarpma sesi arasında bile duyulabiliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 231: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

Khardan, bitkin, ağrıyan bacaklarını bir adım daha atmayazorladı. Baygın Zohra'yı taşımaktan kollarındaki ve omuzların-daki kasları yanıyordu, yaraları ona acı çektiriyordu, bütün gü- MARGARET WEIS & TRACY HICKMANcü tükenmişti. Düşmanlarının önünde yığılıp kalmasını sadecegurur engelliyordu. Efendisinin tükenmeye başladığını gören Pukah, teknedeninip, Kalif e doğru koşmaya başladı ve tam Khardan'ın gözle-ri dönüp, yüzüstü kuma düşerken Zohra'yı kollanndan aldı.Mathew kaçmayı bıraktı ve ona yardım etmek için eğildi."Koş, Blossom!" Auda, ibn Jad, kabaca emir verdi."Khardan'ı bırakamam!" "Hadi, git!" Auda Mathew'u sert bir şekilde ayağa kaldırma-ya çalıştı. "Onu hayatım pahasına korumaya yemin ediyorum!Bunu yapacağım!""Senin yanında savaşacağım!" diye inatla ısrar etti Mathew. İbn Jad ona ters ters baktı, sonra hınçla onayladı. Bir sürüPaladin ileri atılmışlardı ama cinle karşılaşmışlardı. Yılmaz şö-valyeler, Kara Büyücü'nün sesi bir kez daha çınladığında, buölümsüzle bile savaşmaya hazırdılar. "Onlan..." sanki kelimeler büyücü kadını boğuyorlardı, "bı-rakmanız emredildi!" "Bırakmak mı?" Paladinlerin lordu karısına dönerek şaşkın-lıkla baktı. "Kim böyle bir şeyi emreder.""Zhakrin emrediyor!" Yerin dibinden derin bir ses geldi. Bu sesle beraber, Paladinlerin çoğu diz çöktü. Fakat bazı-ları, Lord da dahil ayakta durmaya devam ettiler. Lord, elindekılıcı, Mathew'a meşum gözlerle bakıyordu. Volkan gümbürdedi. Yer sarsıldı. Diğer Paladinler de kor-kuyla Lordlarına bakıp dizleri üstüne çöktüler. "Görünüşe bakılırsa Tanrımız Akhran'a borçlu," diye hırla-dı Paladinlerin Lordu. "Fikrini değiştirmeden hemen gidin bu-radan!"Auda ibn Jad ve Mathew, birlikte Khardan'ı yerden kaldır-456

GECENİN PALADİNİdılar ve bekleyen tekneye doğru sürüklediler. "Onlan daha fazla kandıramazsın derken ne demek iste-miştin?" diye sordu Mathew, Kara Paladin'e. "Biliyordun, değil mi Blossom" Auda'nın kara gözleri ay ışı-ğında pırıldadı. "Ellerinde bir Tanrı taşımıyordun."Mathew donakaldı. "Yani..." "Ellerinde ölen bir balıktan başka bir şey taşımıyordun!"Auda'nın ince dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. "Ka-ra Büyücü, balığın içinde Tanrının varlığının olmadığını hisse-decek tek kişi değildi. Khandar'daki Tapmaktan Tanrıyı kur-tardığımızda ben de oradaydım. Ben kendim uzun süre taşıyı-cı oldum. Tanrı, cin, yoksa Akhran Hazretleri mi demeliyim,kristali kırdığında oradan ayrıldı." "Ama sen... neden..." Mathew'un dudakları uyuşmuştu. Okara zırhlı ölüm yolundan nasıl geçtiğini hatırlayınca, yüzün-den kanın çekildiğini, bedeninde güç kalmadığını hissetti. "Size ihanet etmedim?" İbn Jad, Khardan'ı Pukah'ın güçlükollarına bıraktı. "Uyandığı zaman bedeviye sorarsın." Genç cin, Kalif i nazikçe kaldırarak, suda bekleyen tekne-ye taşıdı ve Khardan'ı karısının yanına bıraktı. Pukah aceleyledönerek, Mathevv'un kolunu çekeledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 232: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

"Gel, deli..." Genç cinin gözleri, Mathew'un üzerinde birnoktaya takıldı ve ifadesi yumuşadı, aslında kendinden geç-mişti. Arkasına bakınca, Mathew, beyaz ve gümüş bir pırıltıgördüğüne yemin edebilirdi. Ama yanında kimse yoktu. Cin,genç büyücüye suda yardımcı olmak için elini uzatarak, "GelMat-hew," diye düzeltti Pukah, ciddi ve saygılı bir tonla. "Ça-buk ol! Eğer ghuAaı bizi kovalamaya karar verirlerse bu zaval-lı balıkçıyı verebiliriz ama sıska vücudu onları ne kadar tatmineder bilmiyorum."457

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN Mathew, hafif hafif dalgalanan suya girdi, sonra Auda ibnJad'ın yanında olmadığını fark etti."Gelmiyor musun?" Kara Paladinler ayağa kalkmışlar tekneye doğru ilerliyorlar-dı. Pukah, Mathew'un kolunu çekeliyordu. Sond onun arka-sından suya atlamış, genç büyücüyü kaldırıp taşımaya hazırgörünüyordu.Auda ibn Jad başını salladı. "Fakat..." Mathew durakladı. Bu masum, çaresiz insanlarıöldüren kötü bir adamdı. Yine de hayatlarını kurtarmıştı. "Ga-zabını senden çıkaracaklar." İbn Jad omuz silkti ve Kara Paladinler Mathew'u görmez-den gelerek yoldaşlarının üzerine çullandılar. Auda karşı koy-madan teslim oldu. Paladinler hançerini ve kılıcını aldılar. Kol-larını arkaya bükerek, Lordlarının önünde diz çöktürdüler. "Hain!" Paladinlerin Lordu, ibn Jad'a dondurucu gözlerlebakıyordu. "Şu andan itibaren, her saniye bedenini ölüme bi-raz daha yaklaştıracak, ama asla yeteri kadar değil!" Zincirdeneldivenli eliyle Kara Paladin'in yüzüne vurdu. İbn Jad gardiyanlarının kollarına düştü. Sonra başını salla-yarak, Mathew'la göz göze geldi. "Bir zamanlar arkadaşınızınkinin olduğu gibi, benim yaşa-mım da Tanrımızın ellerinde." Gülümsedi, ağzından kan akı-yordu. "Korkma Blossom. Tekrar buluşacağız!" Lord arkalarından yürürken Paladinler onu kumsaldan gö-türdüler. Ayın solgun ışığında parlayan gözleri o kadar büyükbir kinle doluydu ki, sadece bakışları bile öldürmeye yeterdi.Mathew'un artık gümüş oyalı, siyah deniz suyunda acele et-mesi için Pukah'ın teşvik edici sözlerine ve yalvarmalarına-hepsi saygılı tonlardaydı- ihtiyacı yoktu. Genç büyücüyü458

GECENÎN PALADİNİgüçlü kollarıyla yakalayan Sond, onu tekneye fırlatmıştı. "GhuAarl İzliyorlar! Kan kokusunu alıyorlar! Çabuk olun,çabuk olun!" Bir köşeye sinen, Usti ellerini büküyordu. Oysa Sond asık bir suratla tekneyi inceliyordu. En alttaKhardan ve karısı yatıyorlardı. Pukah bu baygın hallerindenyararlanıp, Zohra'mn başını kocasının omzuna koymuş, Khar-dan'm kolunu karısının etrafına sarmıştı. "Gerçekten de Cennette tasarlanmış bir evlilik," diyerek içi-ni çekti. Cennet! Bıktım artık Cennetten, diye düşündü Mathew bit-kinikle. Teknenin kıç tarafında çömelmiş, etrafında çalkala-nan bir santimlik deniz suyundan habersiz, başını ıslak bir se-pi te dayadı ve gözlerini kapadı. / "Eee, ne bekliyorsunuz?" dedi ufak, yaşlı adam dümenden,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 233: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

f Kıpırdatın şu şeyi.""Efendim, kapayın çenenizi," dedi Pukah kibarca. "Tekne suya fazla batık. Çok fazla ağırlık var," dedi Sond."Usti, in aşağı!" "Beni bırakmayın! Yapamazsınız!" diye bağırdı cin. "Pren-ses beni bırakmalarına izin vermeyin..." "Mızmızlanmayı bırak!" dedi Pukah sabırsızlıkla. "Seni bı-rakmayacağız. Ve sahibeni de uyandırma. Yaşadıklarımızdansonra huzurlu bir yolculuk istiyoruz. Karaya çıktığımızda yüz-leşeceğimiz şeyden bahsetmiyorum bile. Güneşin Örsünü yü-rüyerek geçeceğiz. Eğer bunvı başarırsak, Amir'i yenecek birordu kurmalıyız..." Bunların hiç birinin Mathew için bir önemi yoktu. Hepsiçok, çok uzaklardaydı. "Yeni bir yelkene ihtiyacımız var," diye homurdandı Sond."Usti, sen işe yarabilirsin!"459

MARGARET WEIS & TRACY HICKMAN"Bir yelken!" Cin kızgın bir nefes aldı. "Bunu yapmayaca..." "Duyduğum dudaklarını yalayan bir ghul muydu?" diyesordu Pukah."Ben yaparım!" diye bağırdı Usti. Tekne yükseldi ve bata çıka ilerlemeye başladı. Sarsılarakuyanan Mathew gözlerini açtı ve şok edici bir manzarayla kar-şılaştı. Usti ayaklannı bumbanın altlarına kıvırıp, hayatın zorlu-ğundan şikayet ederek iki eliyle gemi direğini yakaladı. İri be-deni, tanınabilecek tek yerleri keder dolu gözleri, sarığı ve sa-yısız gıdıları kalana kadar esneyip yayıldı.Sond derin bir nefes aldı ve bıraktı. Usti havayla doldu. Hayretle "Keçi mesanesi gibi şişiyor!" diyerek yorum yaptıPukah. Balıkçı teknesi, suyun üstünde yüzmeye başladı. Pukah,dümeni alarak onlar için ay tarafından yapılmış gibi görünenyola kırdı. Mathew tekrar gözlerini kapadı. Rüzgar alet edevatın üze-rinde şarkı söylüyordu. Pukah, kendisi ve sözde Mathew'unkoruyucu meleği olan biri ve kendisi hakkında sözde ÖlümünŞehri olan bir yerde geçen olmayacak bir macera anlatmayabaşlamıştı. Usti sızlanıp şikayet etti. Sond üfledi püfledi. Mat-hew hiç biriyle ilgilenmiyordu. Sanki yanağında narin bir dokunuş hissediyordu. Tüy gibiyumuşak bir yorgan onu sıcacık sardı ve rahat bir uykuya dal-dı. Zihninden son bir görüntü geçti; Şeytancık, Astafas'ın, Ka-ranlıklar Prensi'nin, huzuruna çıkıyordu. Yayvan parmaklı el-lerinde bir şey tutuyordu...Ölü bir balık.460

MARGARET VVEIS & TRACY HICKMAN"Bir yelken!" Cin kızgın bir nefes aldı. "Bunu yapmayaca..." "Duyduğum dudaklarını yalayan bir ghul muydu?" diyesordu Pukah."Ben yaparım!" diye bağırdı Usti. Tekne yükseldi ve bata çıka ilerlemeye başladı. Sarsılarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 234: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 2

uyanan Mathevv gözlerini açtı ve şok edici bir manzarayla kar-şılaştı. Usti ayaklarını bumbanın altlarına kıvırıp, hayatın zorlu-ğundan şikayet ederek iki eliyle gemi direğini yakaladı. İri be-deni, tanınabilecek tek yerleri keder dolu gözleri, sarığı ve sa-yısız gıdıları kalana kadar esneyip yayıldı.Sond derin bir nefes aldı ve bıraktı. Usti havayla doldu. Hayretle "Keçi mesanesi gibi şişiyor!" diyerek yorum yaptıPukah. Balıkçı teknesi, suyun üstünde yüzmeye başladı. Pukah,dümeni alarak onlar için ay tarafından yapılmış gibi görünenyola kırdı. Mathevv tekrar gözlerini kapadı. Rüzgar alet edevatın üze-rinde şarkı söylüyordu. Pukah, kendisi ve sözde Mathevv'unkoruyucu meleği olan biri ve kendisi hakkında sözde ÖlümünŞehri olan bir yerde geçen olmayacak bir macera anlatmayabaşlamıştı. Usti sızlanıp şikayet etti. Sond üfledi püfledi. Mat-hevv hiç biriyle ilgilenmiyordu. Sanki yanağında narin bir dokunuş hissediyordu. Tüy gibiyumuşak bir yorgan onu sıcacık sardı ve rahat bir uykuya dal-dı. Zihninden son bir görüntü geçti; Şeytancık, Astafas'ın, Ka-ranlıklar Prensi'nin, huzuruna çıkıyordu. Yayvan parmaklı el-lerinde bir şey tutuyordu...Ölü bir balık.460

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)