56

Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 2: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 3: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 4: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

İÇİNDEKİLER

40CERN

52Biraz da Sağlık

47Çorbadaki Tuzumuz

25Nefesli Eğlencemiz: Tulum

15Ankara’da Kültür Sanat

07KÜLTÜR & SANAT MAYASI

31BİLİM & TEKNOLOJİMAYASI

13Geleceğin Şairleri

24ÖlüOzanlar Derneği

30Ne Seyredelim?

45PISA

382017-2018’de Bilimsel Gelişmeler

06YazaMerhaba

51SAĞLIK

42FPSPI Nedir?

322017 Nobel Tıp Ödülü: Biyolojik Saat

17Denemeyi Denemek

26Sabiha Gökçen

08Sevgili Arsız Ölüm

49EĞLENCE MAYASI

50Proboscis Maymunu

35İlginç Matematik

28Nazlı Eray ile Söyleşi Günlükleri

19Genç Ressamlarımız

43OKUL

11Genç Kalemimizin Seçtikleri

05Editörden

50Tavus Kuşu Örümceği

44Rehberim

36Sera Etkisiyle Savaşmada Karbon Yakalama ve Deplama

29Yaşayan Efsanelerimiz

20Mürekkep Damlası

12Bugün Bu Resim Çok Düşündürdü Beni

Page 5: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Değerli Okuyucularımız,

edinci sayımızla karşınıza çıkacak olmanın sevincini yaşarken, inançla oluşturulmuş sayfalarımızdaki emeğin ışığını sizlerle buluşturmak istedik bir kez daha. Ve karşınıza çıkmayı tercih ettik kalemlerimizden damlayan sözcüklerin vurgusuyla.

Yeni sayfalarımızla zenginleşen dergimizin içeriği yine özgün, yine dopdolu ve karıştırılmaya hazır bir biçimde parmaklarınızın dokunuşunu bekliyor. Bu derginin oluşmasında büyük emeği olan, birikim ve özgünlüklerini bizimle paylaşan tüm öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizle birlikte, heyecan içinde yeni sayımızı hazırladık. Bizler bir adım atarak, tüketilen ve her geçen gün küçülen evrende, yazarak üretmeyi ve büyümeyi seçtiğimiz için mutlu ve gururluyuz. Yepyeni sayfalarda tekrar buluşmak dileğiyle, esenlikle kalın.

Dergimize katkıda bulunan tüm öğrenci ve öğretmenlerimize emeklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Türk Dili ve Edebiyat Zümresi

EditörTDE Zümresi

Yayın DanışmanıAnıl ERAÇ

Grafik TasarımSVStudios

Katkıda BulunanlarAnıl ERAÇ

Gökçe Ece ERCeyhun ÇİFCİ

Özlem YILMAZSuna Elif BAKIRCI

Hale AYDOĞUŞMine ŞENSES

Ayşe Şeyda YARDIMSevda KALKANÖzge ÖZDEMİRAyşe CANDAŞ

Gülnur HAMZAOĞLUEzgi ŞENGÜLDuygu ALKANErkan SARALAkın KAVAK

Filiz TURANOĞUZNilhan ERBAY

İsa DEMİRGamze KAVAKSevilay ÖZEN

BaskıÖncü Basımevi

AdresKızılcaşar Mah. Iğdır Cad.

No:13 İncekGölbaşı / ANKARA

T: +90 312 461 00 13F: +90 312 461 00 17

[email protected]

Maya Anadolu Lisesi tarafından yayımlanmıştır.

Bu derginin bütün hakları Özel Maya Okullarına aittir. Telif hakları yasası

gereğince, tamamı veya herhangi bir bölümü yayınlayıcısının izni alınmadan

basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz veya kopya anlamı

taşıyacak hiçbir işlem yapılamaz.

EDİTÖRDEN

Y

Page 6: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

ep derler ya insan hep bekler; hafta boyunca Cuma gününü, yıl boyunca yaz tatilini… Yoğun geçen bir eğitim-öğretim yılının ardından bu sefer de hepimizi mükemmel bir tatil bekliyor. Madem öyle ben de sizler için araştırdığım en eğlenceli tatil sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

• Bavula 23198 parça kıyafet koyup da tatilde en fazla 5 tanesini giyen kişiye kadın denir.

• Öğrenciyi altın sıraya koymuşlar, ille de tatil demiş.

• Öğrencilerin %60’ı tatili seviyormuş, geri kalan %40’ı soruyu anlamamış.

• Öğrenci dört gözle bekler yaz mevsimini, tatil başladı mı biraz olsun unutur Fizik, Kimya, Biyolojiyi.

• Her zaman yanında üç havayı eksik etmeyeceksin;

• Araba lastiği havasını, kendi havanı veeee tatil havasını.

• Denizin kaldırma kuvvetini ölçmeye gidiyorum. Ne kadar da çalışkan biriyim.

Sevgili Öğrencilerim,

2018-2019 eğitim öğretim yılına enerjik, istekli başlamamız için bol bol dinlenmenizi, zamanınızı spor, müzik ve sosyal etkinlikler gibi faaliyetlerle geçirmenizi ve tabi ki bol bol kitap okumanızı öneriyorum.

Bu yıl emek harcayan öğretmen arkadaşlarıma ve siz öğrencilerime iyi bir tatil geçirmeniz temennisiyle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

MERHABA TATİL,MERHABA YAZ.

H

Hep derler ya insan hep bekler; hafta boyunca Cuma gününü, yıl boyunca yaz tatilini…

“Gökçe Ece ERMAYA ANADOLU LİSESİMÜDÜR YARDIMCISI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 076

Page 7: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 8: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

SEVGİLİARSIZ ÖLÜMCeyhun ÇİFCİTDE ÖĞRETMENİ Latife Tekin’in yirmi altı yaşında kaleme aldığı bu ro-

manı büyük bir zevkle okudum. Eser iki yüz yirmi sayfadan oluşuyor ve içinde ayırt edici başlıklar ya

da bölümler mevcut değil. Ancak eserin ilk sayfadan itiba-ren okuyucuyu kendine çekmesi ve sürükleyiciliğini bera-berinde getirmesi, kitabın hiç ara vermeden bitirilmesini sağlıyor. Bu yazıda, romanı dört ana unsura göre tanıta-cağım. Metin odaklı ve sanatçı odaklı düşüncelerimi daha ayrıntılı bir biçimde belirtecek, okur ve tarihsel odaklı iz-lenimlerimi de genel çerçevede aktaracağım.

1-Metin Odaklı İzlenimler: Romanın ilk on sayfasından itibaren okuyucunun gözüne çarpan bir farklılık beliriyor. Gerçek-hayal arasında gidip gelen bir farklılık bu. Yazar herhangi bir durumu aktarırken gerçeğin yanına mistik ve hayali unsurları yerleştirerek bir özgünlük yaratıyor. 1980 dönemi romanında görülmeyen bu yeni üslup, ese-rin farklılığını ve bir ilki göstermesi açısından büyük bir öneme sahip. Metnin içeriği iki temel noktadan hareketle özetlenebilir. Anadolu’nun Alacüvek köyünde yaşayan bir ailenin durumunu ve hayatlarının belirli bir döneminin an-latıldığı ilk aşama, köyden kente göç eden ailenin bu yeni ortamdaki karşılaştığı zorluklar, yabancılaşma ve çatış-manın yansıtıldığı ikinci aşama.

Metne belirli noktalardan bakılacak olursa (olay örgüsü, kahramanlar, dil kullanımı, semboller ve anlatım tekniği gibi) göze ilk şunlar çarpıyor; metnin olay örgüsü kronolo-jik bir biçimde sıralanıyor. Geriye dönüşlere yer verilmiyor. Tekin, üçüncü tekil kişinin ağzından romanın anlatıcılığını üstleniyor. Latife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş, dil kul-lanımı benzerlikler gösteren bir anlatıcı modeli. Anlatıcı olayın içinde ve hiçbir durumu garipsemiyor aksine ka-tılımcı yaklaşımıyla destek verici bir hüviyete bürünüyor. Romanda olay birinci planda ve sürekli olarak yeni du-rumlar oluşuyor. Mekân ve zaman geri plana atıldığı için, eserin içinde kesin bir gün, ay, yıl ya da belirli bir mekânın ismi verilmiyor. Ancak kış, bahar gibi kavramlarla ve kah-ve, cami, tepebaşı gibi ifadelerle okuyucunun zihninde ka-bataslak bir hayalin oluşmasını sağlıyor. Bu konuyla ilgili olarak sorulan bir soru üzerine Tekin şu cevabı veriyor; “Eserlerimdeki mekân belirsizliği, kendimle alakalı içsel bir durumdur.” (Avcı,1992,72).

Yazar romanda nedensellik yerine olaya önem veriyor. Olay örgüsünü kurarken fantastik unsurlardan faydala-nıyor. Büyülü gerçekçi ögeler roman içerisinde kullanı-larak yeni bir biçim yaratılıyor. Bu durum eserin, klasik romandan farklılığını ortaya koyuyor. (Zaman ve mekân konusundaki farklılıktan da bahsetmiştim). Latife Tekin,

Tekin’in başarısı, dilinde, anlatım zenginliğinde,

üslubunun özgünlüğünde değil; gözlem gücündeki zenginlikte

ve ayrıntıları kavrama yeteneğindedir.

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 078

Page 9: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

fantastik unsurları kullanırken gelenekten yararlanı-yor. Dinsel bir motif ile birlikte Şamanist unsurları sen-tezleyerek ortaya bir farklılık çıkarmış oluyor. Elif Kış’a göre, Latife Tekin bu romanla halk edebiyatına yönelmiş ve halk edebiyatındaki mistik ve şamansal olayları belki batıl inanç bağlamında belki de olağanüstü gerçeklikler bağlamında ele almıştır (s.20). Yazar, eserin başından so-nuna kadar belirli aralıklarla bu fantastik ögeleri kullanı-yor. Dinsel motifler olarak; Azrail, Hızır, cinler ve ruhlar ön plana çıkıyor. Hızır efsanesinin roman içerisinde yer alan bir örneği şu şekilde; “Hızır Aleyisselam, Atiye’yi ahırda hiç yalnız bırakmadı. Kimi zaman bembeyaz sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar, kimi zaman bir top ışık, kimi zaman da bir sesti” (s.12). Hala Anadolu’da devam etmekte olan eski Türk inanışlarından bazıları roman içerisinde ortaya çıka-biliyor. Doğum sonrasında yapılan uygulamalar eser için-de yansıtılıyor; “Kırmızı bir bez getirip lohusanın başına bağladılar, başucuna bir makas astılar. Kocaman kara bir kazanda su kaynatıldı. Bebeğe adını vermeden önce aile bireyleri bebeğin ağzına teker teker tükürdüler”(s.4).

Dinsel motiflerin dışında büyü ve fal motifi gözüme çarpan ilginç bir ayrıntı oldu. Özellikle romanın başkarakteri Atiye Hanım, istediği bir şeyi yaptıramadığı anda bü-yüye başvuruyor. Büyü yapıldık-tan sonra her şeyin düzeleceğine inanıyor. Cansız varlıklara canlılık özelliğinin yüklenmesi ise romanı farklı kılan ayrı bir unsur olarak göze çarpıyor. Dirmit’in çiçeklerle, tulumba, duvar ve rüz-gârla konuşması gerçek-düş arasındaki belirsizliğin art-masında önemli bir rol oynuyor.

Bu noktada roman ile ilgili yapılan eleştirilerden birisi olan “Taklit yaparak bu romanı oluşturdu.” konusuna de-ğinmek istiyorum. Latife Tekin yapılan bir söyleşide sözlü kültürü ve Latin Amerika kökenli büyülü gerçekçi anlatım biçimlerini sentezleyerek yeni bir roman biçimine ulaş-mak istediğini belirtiyor. Gabriel Garcia Marquez’in 1967 yılında yazdığı Yüzyıllık Yalnızlık romanı Tekin üzerinde olumlu bir etki yaratmıştır. “Hem geleneği aktarma, hem de gerçekçilik anlayışının dışına çıkma konusunda ondan yararlandım. Göbeği cinlerle kesilmiş bir kızın Marqu-ez’den etkilenmemesi tuhaf olurdu. Marquez’in, halkının dünyaya birikimsiz bakmasını anlatmadaki ustalığına, güzelliğine çarpıldım. Coşku ve özgürlük duygusu yarat-tı bende. Romanım, etkilenmenin nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğine güpgüzel bir örnektir…”(Karaosma-noğlu,1984,s.94). Latife Tekin’in verdiği bu cevap dışında söyleyecek pek bir şey kalmıyor…

Eserde kullanılan dil sade ve anlaşılır olarak okuyucuya sunulmuş durumda. Halk deyimlerinden, manilerden, ko-mik diyaloglardan yararlanarak her okurun kendinden bir parça bulacağı farklı bir metin yapısı oluşturulmuş. Se-

yit Uğurlu’ya göre yazarın bu romanda kullandığı dil, aile ortamında konuşulan, dış etkilerle bozulmamış bir dildir ve Türk nesir geleneği ile yakın bir ilişki içerisindedir. Te-kin’in başarısı, kayıp olmuş bir dilin izini, o dilin var ol-duğu zaman dilimi içinden sürmesindedir(s.167). Köyde yaşayan insanların kullandıkları bazı terim ve argo ifade-lere diyaloglar içinde yer verilmiştir (iğne ipliğe dönmek, içi şişmek, öle yazmak, heral, ulan, it, geberesice gibi).

2-Okur Odaklı İzlenimler: Romanı okuduğumda dikkati-mi çeken en önemli nokta şu oldu; eserin başından sonu-na kadar pek çok üzücü olay yaşanıyor. Ölüm, yaralanma, dayak, dövülme, mutsuz evlilik, fakirlikle gelen geçim sı-kıntıları bunlardan yalnız bir kaçı. Ancak yaşanan tüm bu kötü olaylara rağmen roman içerisinde üzücü bir hava yok aksine mizahi bir durum söz konusu. Kötü olayların ardın-dan bir komiklik geliyor ve yaşanılan olumsuz durumların etkisi okuyucu üzerinden anında kaldırılıyor. Gizle bir ko-medi olaylar üzerine hakim oluyor. Bu konu dışında kulla-nılan isimler farklılık unsuru olarak göze çarpıyor. Huvat,

Dirmit, Nuğber, Rızgot, Sose bun-lardan birkaçı.

Romanı okurken kendi çocuklu-ğuma döndüm. Cin ile ilgili verilen bilgiler, Hızır Aleyisselam ile ilgili anlatılanlar bana da küçükken an-latılır ve uykularımı kaçırırdı. Dir-mit’in yaşadıklarını kendi çocuklu-ğumda görmem kitabı daha fazla bir hevesle okumamı sağladı. Ken-

di içimden bir şeyler yakalamıştı çünkü. Cin anlatılırken kullanılan tasvirlere bir göz atalım: “Cinlerin, yerin yedi kat altındaki evlerinden, istedikleri zaman yeryüzüne çık-tıklarını, insanlarla bir yatıp kalktıklarını, insanın gözüne ancak üzerlerine işendiğinde, kaynar su döküldüğünde, helada Allah’ın adı anıldığında görünecekleri anlatılırdı” (s.55). Bir diğer dikkat çekici nokta şu olmuştur; melek-ler ve cinlerin erkek ve dişilikleri yoktur ancak romanda hem perilere (meleklere) hem de cinlere cinsiyet özelliği verilmiştir. Bu durum eski bir Türk geleneği ile doğrudan bağlantılıdır. Çünkü ilk Türk devletleri zamanında ve özel-likle 14. yüzyıl ile 16. Yüzyıl arasında cinler ve melekler-le anlatılan hikâyeler kuşaktan kuşağa aktarılmış ve bu kavramlara cinsiyet verilerek iyi-kötü ayrımı yapılmıştır. İşte bu geleneğin bir sonucu olarak romanda, köy halkı bu âdeti devam ettirmektedir.

Kitabın otuz birinci sayfasında Atiye Hanım’ın günahları-nın bağışlanması için Tanrı’ya yalvarması anlatılmaktadır. Ancak İslam dininde Allah’a “Tanrı” denilmez. İslam dinin-de Allah’ın doksan dokuz sıfatı içerisinde “Tanrı” kelimesi yoktur. Ayrıca, Anadolu’da Tanrı kelimesini kullanmak hiç hoş karşılanmaz ve günah olarak kabul edilir. Bu kelime-yi kullanan ayıplanır. Bu duruma rağmen Atiye Hanım’ın “Tanrı” ismini kullanması doğru bir seçim olmamıştır.

Latife Tekin, romanı anlatırken roman

içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor.

“ “

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 9

Page 10: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

3-Tarihsel-Toplumsal Odaklı İzlenimler: Romanda olay-ların ne zaman ve hangi mekânda geçtiği konusunda kesin bir bilgi verilmemiştir. Zaman ve mekân kavramı muğlak bırakılarak okuyucuya bazı ipuçları verilmiştir. Örneğin; romanın sonuna doğru Havut Bey peşine takıldı-ğı bir mollayı takip eder ve kendisini bir topluluğun içinde bulur. Burada büyük bir kavga yaşanır. Sol görüşlüler ile islamcı-milliyetçi bir grup karşı karşıya gelir. Buradan ha-reketle yaşanılan olayın 16 Şubat 1969’da gerçekleşen ve zihinlerde “Kanlı Pazar Yürüyüşü” olarak kalan protesto yürüyüşü olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bu durum bize romanın zamanı hakkında önemli bir bilgi vermektedir. Bu durumun yanı sıra romanda göç konusuna önem verilme-si ve roman kurgusunun göç üzerine kurulması da eserin zamanı hakkında bize ipucu vermektedir. Köyden kente göçün yoğun olarak sürdüğü dönemler 1965 ile 1980 dönemi arasıdır. Roma-nın zamanı hakkındaki küçük ipuçlarını bu ayrıntılara bakarak öğrenebiliyoruz.

Romanın köy-kent karmaşasını anlat-ması, gecekondu yaşantısı ve kenar mahalle insanlarının hayatı algılayışla-rına yönelmesi, eski-yeni, gelenek-ye-nilik-farklılaşma gibi kavramların üze-rinde durması bize ülkede yaşanan toplumsal durum ile ilgili fikir verebil-mektedir.

4-Sanatçı Odaklı İzlenimler: “Sanat-çı ile sanatı arasında sürekli bir ilişki vardır” ilkesinden yola çıkarak romanı okuduktan ve yazar hakkında bilgi sa-hibi olduktan sonra mantıksal bir kar-şılaştırma yaptım. Yazarın eseri ile ilgili yaptığı açıklamaları araştırdım. Karşı-ma çıkan ilk şey, yazarın dokuz yaşına kadar Kayseri’nin bir köyünde yaşadığı ve ardından İstanbul’a taşındığı bilgi-siydi. Sevgili Arsız Ölüm’de de Huvat ailesi köyden kente göç ediyor ve bu göç esnasında Dirmit daha bir çocuk. Bu duruma ek olarak yazar küçüklükten itibaren cinlerle, pe-rilerle ilgili masalları dinleyerek büyüdüğünü, hayal un-surlarına özel bir ilgi duyduğunu belirtiyor. Romanda bu açıklamaların yansımasını pek çok noktada görüyoruz. Latife Tekin, yaşadığı çevreyi çok iyi araştıran, herkesle sohbet eden, araştırmacı bir yapıya sahiptir ve aile çev-resi eski Türk töresini iyi bilen ve bunu uygulayan bir ge-lenekten geliyordu. Bu durum yazara büyük kazanımlar sağladı. Halk söyleyişlerini öğrendi, günlük kırsal dil kul-lanımını benimsedi ve bu bilgileri romanlarında kullandı. Sevgili Arsız Ölüm’de deyimlere, halk söyleyişlerine, ma-nilere, ilginç kelimelere rastlamamız yazarın hayatıyla doğrudan ilgilidir. Semih Gümüş bu durumu şu şekilde özetler: “Tekin’in başarısı, dilinde, anlatım zenginliğinde, üslubunun özgünlüğünde değil; gözlem gücündeki zen-ginlikte ve ayrıntıları kavrama yeteneğindedir”(1991,111).

Romanda yer verilen cin, peri, ruh gibi dinsel motifler ise Latife Tekin’e çocukluktan itibaren öğretilmiş ve yazar bu durumu eserine yansıtmıştır. Tekin bu konu hakkında şunları belirtir; “Çocukluğum, annemin, babamın, komşu-ların anlattığı cin ve peri masallarıyla, nedenini onlardan bir türlü öğrenemediğim yaşama, düşünme biçimlerine şaşırarak geçti. Köyümüzde, cinlerin olduğu divan altla-rında okuma yazmayı öğrendim” (Kalkan, 1983).

Yazar, kazanımlarını yenilikçi bir bakış açısıyla sentez-leyerek 1980 dönemi Türk romanında ayrı bir kapı ara-lamıştır. Yazmak istediği eserin özelliğini şu sohbetinde belirtecektir; “Aslında roman yazmak istemiyorum. Klasik romanın halkımın kendisine bakışına, dünyayı algılayışına denk düşmediğini düşünüyorum. Romanı büsbütün inkâr etmiyorum. Ama kendi halk edebiyatımızı, kültürümüzü

temel alarak yeni bir biçim geliştirme çabasındayım” (Cumhuriyet, 1983).

Sevgili Arsız Ölüm romanındaki Dirmit karakterinin bazı özellikleri yazarın kendisini yansıtmaktadır. Örnek olarak Dirmit’in cinlerden korkması, sürek-li olarak sorular sorması ve geleneği irdeleyip neyin daha doğru olduğunu bulmaya çalışması, şiir yazmayı çok sevmesi, okumaya olan ilgisi, baskıya gelememesi ve kendisini sürekli olarak geliştirmeye çalışması verilebilir. Ro-manın diğer karakteri Atiye Hanım’ın ise yer yer yazarın anne motifinden iz-ler taşıdığı anlaşılmaktadır.

Kaynakça:

AVCI, Zeynep. Bu Şehir Bize Üzgün, Röp.(1 Nisan 1992), İstanbul.

BALIK, Macit. Latife Tekin’in Romancı-lığı, Doktora Tezi, Ankara Üni. SBE, TDE

Anabilim Dalı, 2011.

GÜMÜŞ, Semih. Roman Kitabı, Adam Yayıncılık, İstanbul, 1991.

KALKAN, Şenay. Aslında Roman Yazmak İstemiyo-rum(Röp.), Cumhuriyet, 1 Aralık 1983.

KARAOSMANOĞLU, Ülkü. “Dirmit’le Sevgili Arsız Ölümü De-ğerlendirdik”(Röp), Sanat Olayı, 20 Ocak 1984.

KIŞ, Elif. Sevgili Arsız Ölüm Romanında Fantastik Unsur-ların Tasviri, Hacettepe Üniversitesi, TDE Böl. Proje Ödevi, Ankara, 2009.

TEKİN, Latife. Sevgili Arsız Ölüm, Everest Yayınları, İstan-bul, 2008.

UĞURLU, Seyit Battal. Sevgili Arsız Ölüm Romanında Ger-çeklik, Gelenek ve Yenilik, Van Yüzüncüyıl Üniversitesi, Sayı 178, 2008.

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0710

Page 11: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

GENÇ KALEMİMİZİN SEÇTİKLERİ

Ali İhsan KARAKAYA11-D

Simyacı, Dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Büyük bir Doğu klasiği olan Mevlânâ’nın ünlü Mesnevî’sinde yer alan küçük bir öyküden yola çıkarak yazılan Simya-

cı, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir “Klasik” haline geldi. Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir “Nasihatname”; “Yazgına nasıl egemen olacaksın?, Mutluluğunu nasıl kuracaksın?” gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı’yı okumak, herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.

Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon, başından vurulmuş bir halde hastane odasında gözlerini açar. Ne buraya nasıl geldiğini ne de nasıl vurulduğunu hatır-lamaktadır. Camdan gördüğü manzara karşısında altüst olan profesör, evinden binlerce

kilometre uzakta, Floransa’da olduğunu anlar. Yaşadığı korkunç baş ağrısına eşlik eden tek şey; sürekli kâbuslarında gördüğü kan kırmızısı bir nehrin karşısından kendisine seslenen gümüş saçlı güzel bir kadın ve toprağa baş aşağı gömülü can çekişen bedenlerdir. Langdon gördüğü kâbusları anlamlandırmaya çalışırken kadın bir suikastçı tarafından takip edildiğini, kendine tedavi uygulayan doktorlardan biri gözlerinin önünde vurulunca anlar. Hastanede görevli diğer doktorlardan biri olan Sienna Brooks’un o ölüm kalım anında yardım etmesiyle hayatta kalır. Simgebilim profesörü kendini bir anda ipuçlarını Dante’nin cehenneminde bularak çözmesi ge-reken korkunç bir senaryonun içinde bulur. Floransa’nın tarih kokan dar sokaklarından Vene-dik’in muazzam bazilikalarına uzanan semboller zinciri Langdon’ı insanlık tarihini sonsuza dek değiştirebilecek bir mekâna sürükler. Burası üç imparatorluğun merkezi olmuş, insanlık tarihi kadar eski, dünyanın incisi İstanbul’dur. Ve bu şehirde ya insanlık tarihi baştan sona yeniden yazılacak ya da bunu yazacak hiç kimse kalmayacaktır...

Büyük Umutlar, XIX. yüzyıl İngilteresi’nde taşra ortamından büyük kente uzanan tam bir Vi-ctoria dönemi romanıdır. Charles Dickens, bu olgunluk dönemi eserinde, köyünde acılı bir çocukluk yaşadıktan sonra esrarengiz bir mirasa konan Pip’in maceralarını anlatır. Gönlü

karasevdayla, gözü yükselme hırsıyla perdelenmiş genç Pip’in serüvenleri, sanayileşen top-lumdaki sevgisizlik, iki yüzlülük ve para hırsını gözler önüne serer. Büyük Umutlar, Londra’da beyefendi konumuna yükselen Pip’in başından geçenleri anlatmakla kalmaz, birbirinden ilginç karakterlerle tanıştırır okuru. Dickens, romanın kahramanı Pip’in düşünce yapısını büyük bir incelikle ele alır. Gerek bireylerin düşkünlük ve başarısızlıkları gerek çağın değerleri üstünde durur ve “Büyük Umutlar”ın boşa çıkışını gösterir.

Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.’nin öyküsüdür ilk bakışta “Satranç”. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

Stefan Zweig’ın Brezilya’da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942’deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder. Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig’ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 11

Page 12: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Güneşin yüzüme vurduğu bir akşamüstü oturmak is-tedim. Sonra düşündüm. İnsan oh! diyemezmiş ha-yatta... Aşılması zor sınavlar, çıkılması zor yokuşlar

varmış hep karşısında... Hani yeniden genç olmak heve-siyle geçerken yıllar unutulurmuş derin aşk mevzuları, dost yaraları, alındaki sivilceler, meteliksiz günler... Bu akılla o günlerde olmak istenirmiş meğer... Oysa şimdinin değerini hissetmeden ve hunharca harcayarak anı.

Gün geceye gece sabaha sıradanlıklarıyla devrolurken dinledim kendimi ve dinginleştim.

Bugün bu resim çok düşündürdü beni...

Gök mavisi dileklerle ve dilimde bin şükürle selamladım semayı. Olgunlaştım. Hesabı çoktan ödemiş olmanın ver-diği huzurla özgürleştim. Geçmişe bir tebessüm gönder-dim. Umutlar değil de hayallerdi asıl olan. Gelecekteydi

düşlerim ve sözleri vardı omzumdaki meleklerin.

Bugün bu resim çok düşündürdü beni...

Karşıma kim oturmalı? Geçmiş, şimdi, gelecek herkes bi-raz nasiplenecek. Biraz yüzleşecek belki de dinlemeden kalkıp gidecek... Haydi o zaman başlayalım... Kimileri “iyi ki”lerim. Hayatımdaki kıymetlilerim. Ellerini tutacak göz-lerinin içine bakacağım. Varlığın ne güzel şey, senden ge-len ses, söz şükrümdür diyeceğim. Kimilerine teşekkür edeceğim. Güçlendirdin beni, yeniden başlamayı, bazı ka-pıların kapanması gerektiğini, karanlık gecelerde sabahı beklemeyi öğrettin. Olanda hayır olduğunu. Tebessüm edeceğim. Lazımdın diyerek yolcu edeceğim onları. Kimi-leri tedirgin olacak biraz. Ben teselli edeceğim. Ben affet-tim sen de unut, sararmış kırgınlıklar, şakakları ağarmış bile acıların “Boşver” diyeceğim. Biz büyüdük büyütme-yelim diyerek kim haklı kim haksız önemsizleşmiş ikna edeceğim. Kimilerinden özür dileyeceğim. Dağınıktım, dağıttım deyip af dileyeceğim. Belki bir çakıl taşı hediye edeceğim. Biliyorum çok kolay olmayacak telafisi ama yapacağım. Kimilerine kızacak hatta kıracağım. Sevgiler emek ister yaktın, yıktın, heba ettin. Can ol, öz ol, candan ol diyeceğim.

Bugün bu resim çok düşündürdü beni...

Anladım… Tesadüfen dinlediğim her şarkı, tartışarak ca-nımı sıkan anne kız, izlediğim filmlerdeki unutamadığım sahneler, okuduğum romanların eşsiz karakterleri, ezbe-re bildiğim şiir dizeleri, alışveriş yaparken her akşam se-lamlaştığım kasiyer kız, parkta otururken ellerimi tutan yaşlı teyze ve diğerleri hepsinin hayatıma dokunmakta bir amacı var.

Soğuk bilindim hep, aslında biraz da öyleydim. İçinde olduğum dünyanınkilere değil, değer bildiklerime bağlı kaldım hep. O sebeple geleneksel diyebilirsiniz, ki derler. Şanslıydım aslında hem de çok. Öyle dost yarası aldığım söylenemez. Zor günlerde sırtımı duvara dayamak zorun-da kalmadım. İsyan etmeyi değil dua etmeyi tercih ettim. Dileklerimden çok oldu şükürlerim hep. Yaşamda tek kutsal şeyin yaşamak olduğu inancıyla her canlıya saygı duydum. Kova kova olmasa da yastığımı ıslatacak kadar gözyaşı var heybemde. Benim de izlerim var elbette. Öyle yakıp yıkmadım ama çığlıkları sessizliğimin korkutur, kimsesizleştirir karşımdakini… Hayatımıza dokunan hiç-bir şey tesadüf değil.

Ve bugün bu resim çok düşündürdü beni.

BUGÜN BU RESİMÇOK DÜŞÜNDÜRDÜ BENİ...Anıl ERAÇMAYA ANADOLU LİSESİ MÜDÜRÜ

Yaşamda tek kutsal şeyin yaşamak olduğu inancıyla her canlıya saygı duydum.

“ “

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0712

Page 13: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Ey sevgiliAlma dünyalardan biziAlırsan da sev bir kere bizi Varsın dünyalar olmasın

Ey sevgiliMahrum etme o gül cemalinden biziEdersen de ver gönlünü güldür biziVarsın yüzümüz gülmesin

Ey sevgiliMahrum etme o sevgiden biziEdersen de gönlümüzden al sevginiVarsın sevgili olmasın

Ey sevgili Mahrum etme bülbül sesinden biziEdersen de göster hemen mahşeriVarsın sesin duyulmasın

Ey sevgili Söndür içimizdeki aşk odunuSöndürmezsen de öldür bizi vur başımıza odunuVarsın içimiz od yansın

Ey sevgiliUzatma aramızdaki mesafeleriUzatırsan da uzat bize eliniVarsın mesafeler deniz aşsın

Ey sevgiliYa ver bize gönlünüYa da kopar deli gönlümüzüVarsın gönlümüz ağlasın

Doğduğun an her şey çok güzelGözlerini ilk açtığın an dünya çok güzelYalanların olmadığı o zaman çok güzelDünya ilk gördüğünde çok güzel

Büyüdüğün an her şey değişir işteHayattaki zorluklar, kötülükler seni değiştirir.Hiçbir şey baştaki gibi güzel ve kolay değildir.İnsanlarla, hayatlarla, yalanlarla yaşamak

İstemeden yalan söylersin, yalanlar içinde yaşarsınİnsanı bu kötü dünya yakar, öldürür.Ama yaşamak zorundasın, herkese, her şeye rağmenYaşamak zor bu yangın yerindeHer gün yeniden doğarak ve ölerek…

GELECEĞİNŞAİRLERİ

EY SEVGİLİ GERÇEK DÜNYAMustafa KETTEOĞLU11-D

Barçın BOZKURT10-C

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 13

Page 14: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

GELECEĞİNŞAİRLERİ

Kötülüğün merkezi zalimKuyunun dibi benBir de ölü arkadaşlarGidiyoruz yangına

Biri ağlıyor gülerekBiri feda ediyor kanını bilerekYalanlar gerçeğimiz olmuş bir şekildeGidiyoruz yangına

Yollar kan kırmızısıAynı benim hayallerim gibiAnnemin kırmızı elbisesi gibiGidiyoruz yangına

Aslında yangın yerindeymişizKuyunun en dibindeymişizYalanların içindeSonunda vardık yangına

“Aldırma” diyor gülerek,“Yaşamak görevdir yangın yerinde”“Yaşamak görevdir” de Ya öldürürse bizi hayat.

Işıl Ecem USLU10-E

GİDECEĞİZ

Bu gece sardı beni yalnızlıkKendime dedim “Yalnız değilsin,Kalbindeki sızıyla baş başasın.”

Aynaya baktımNe göreceğimi bildiğim haldeYaşamak da bu değil miydi zatenSavaşmak sonunu bildiğin halde

Avuçlarının arasındaHep bir umut barındırmakKalbinde dileğinleBir şeyleri değiştirebileceğine inanmak

Buralar hep yangın yeriBizler de su olabileceğine inananlarBuralar hep yalan yeriBizler de kendini dürüst sananlar

Bu sefer de “keşke” dememek için“Neyse”lerime sığındım

Kalbim bir kediymiş onlar için Dokuzdan fazla kırdıklarında anladım

Şimdi umutlara bezendi bedenimHayallerle nefes aldıHep sıkışan kalbim

Ve ben son olmadığını bildiğim haldeYine “son kez” dedim kendime“Bu, son umudunİyi kullan.”

Elif Bilge KÜÇÜKKÜLAHLI10-E

SON UMUT

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0714

Page 15: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

ANKARA’DAKÜLTÜR SANAT

Özlem YILMAZTDE Öğretmeni

Ankara…

Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir” adlı eserinde Ankara’yı anlatırken Ankara Kalesi’ni gemiye benze-

tir. Kalenin bu durumu her taraftan pek fark edilmez ama örneğin Hipodrom civarındaki yerlerden kaleye baktığı-nızda Tanpınar’a hak verirsiniz. Kimin gemisidir bilinmez ama bir gemi durur orada. Olmasa da Ankara’nın denizi, yüzyıllardır vardır işte bir gemisi…

Ya da Yahya Kemal Beyatlı’nın “Ankara’nın en çok İstan-bul’a dönüş yolunu sevdim dediği Ankara, benim Anka-ra’m, çocukluğumun, ilk gençliğimin ve olgunluğumun so-luk yüzlü kenti…

Ankara deyince akla gelen ilk şey siyaset ya da bürokra-sidir. Bilirsiniz ya hep “Memur kenti” olarak anılır Ankara-mız. Oysa bilinenin aksine kültürel bir vizyona sahip nadir kentlerdendir kendisi.

Bir zamanlar Modern Cumhuriyet’in katman katman kül-tür vaat eden kentidir Ankara.

İşte, dünden bugüne kimler gelip geçmemiştir ki bu kentin buram buram kültür kokan sokaklarından…

Mesela Sabahattin Ali’ye rastlarsınız Karpiç Restoran’ın Ulus Meydanı’na bakan cephesinde,

“Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” ile öyle apansız çıkıverir Sev-gi Soysal karşınıza.

Az ötede Erdal Öz, kitapçısında toplamıştır tüm edebiyat-çıları başına,

Kızılay’da Tavukçu Lokantası’nın açık penceresinden yayı-lır hoş sedalar, şiirler, anılar…

Biraz daha yukarda Atatürk Bulvarı’nda Attila İlhan yazar avındadır çıkarır bulur gizli cevherleri…

Ah Ankara, vah güzel Ankara!

Bir zamanların kültür sanat ve edebiyatla yoğrulmuş ken-ti.

Sahi, ne oldu sana Ankara?

Anımsıyorum.

Üniversitede edebiyat okuyorum ve hocalarımdan Anka-ra’nın eskiden yazarlarla, şairlerle dolu olduğu sözlerini duyuyorum.

(Dikkat! Bu yazı bir iç dökme ve yoğun biçimde geçmişin güzel günlerine özlem içermektedir.)

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 15

Page 16: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

ANKARA’DAKÜLTÜR SANAT

Özlem YILMAZTDE Öğretmeni

Ben de o yazarlara rastlamak onlarla hasbihal etmek, onların yazın süreçlerini dinlemek istiyorum ama nafile… Neredeyse yazarların tamamı piyasa şartlarına direne-memiş ve Ankara’yı çoktan terk etmişler bile.

İşte tam da bu sırada mahalle arasında bir kitapçı keşfe-diyorum.

Kare Kitabevi, Hoşdere Caddesi’nde sıcacık bir yer.

Tek derdi, Ankara’yı, Ankaralıyı yeniden edebiyatla, kül-türle ve sanatla buluşturmaya çalışmak olan şahane bir kitapçı.

Peki bu kitapçıyı farklı kılan ve bu yazıya konu eden şey neydi derseniz? Söyleyeyim hemen.

Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yaşayan -sıklıkla İstanbul- yazarlar, şairler, kültür-sanat insanları her cumartesi bu kitapçıya gelir halka açık söyleşiler gerçekleştirirlerdi. Bu cumartesi buluşmalarının takipçileri ise hiç değişmezdi. Öylesine sıcak, içten ve buram buram sanat kokardı ki bu buluşmalar insan bir sonraki haftayı iple çekerdi.

Bu söyleşiler sayesinde Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Ayfer Tunç, Gülten Akın, Muzaffer İzgü, Nazlı Eray, Tahsin Yücel, Füruzan, Muazzez İlmiye Çığ, Kürşat Başar ve daha adını sayamadığım nice yazar sözcükleriyle konuk oldu Anka-ralıların dimağlarına.

Ancak ne yazık ki bu güzelim kitabevinin Ankara’yı kültür-le buluşturma serüveni 4 yıl kadar sürdü ve sonrasında da kitabevi kapandı. Zamanla Kare’nin başlattığı bu uy-gulama başka kitabevlerince de denendi. Örneğin Kızı-lay’daki İmge Kitabevi Edebiyatçılar Derneği’nin de des-teklerini alarak Ankara’da “Öykü Günleri” başlattı. Mayıs

ayına denk gelen bu güzel uygulama bugün halen devam etse de eski tadı vermiyor. Hep olumsuzluklardan söz ettik ama Ankara’da güzel şeylerde olmuyor değil söyle-meden geçemeyeceğim. Mesela Dil Derneği hem Türkçeyi hem de sanatı yaşatmak adına Konur Sokak’taki mütevazi yerinde her ayın son perşembe akşamı çeşitli söyleşilerle kapılarını Ankaralılara açıyor.

Bunun dışında TÜYAP Kitap Fuarı kadar derinlikli olmasa da birkaç yıldır etkinlik gösteren ve gittikçe de daha ge-niş bir katılımla zenginleşen ATO Congresium’daki Kitap Fuarı da Ankaralıları kültür sanatla buluşturmak adına iyi bir adım.

Ancak son zamanlarda belki de Ankara’daki en güzel ge-lişme Cern Modern gibi modern bir müzenin Ankara’ya kazandırılması olmuştur. Cern Modern’de yaratılan yeni kültür ortamı Ankara’nın kültür sanat yaşantısına olumlu katkı sağlamış, Ankaralıyı yeniden geçmişteki hareketli günlere bir nebze olsun yaklaştırmıştır.

Temennim böylesi modern dokulu sanat ortamlarının An-kara’da çoğalması ve Ankaralıların bu tip yerlerin uzun vadede varlığını sürdürmesi adına katkı sağlamalarıdır.

Mayalı gençlere AVM’lerden sıkıldıkları hafta sonları için alternatif bir mekân olması ümidimle…

Bir zamanlar Modern Cumhuriyet’in katman katman kültür vaat eden kentidir Ankara.

“ “

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0716

Page 17: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Anlamlandıramıyorum. Doluya koysam almıyor boşa koysam dolmuyor. Boşlukta gibi hissediyorum. Ka-yıp, sıkışmış… Tanımıyorum diyemeyeceğim kadar

bilindik ve yoğun bir his; tanıyorum diyemeyeceğim kadar bana ait olmayan bir his bu. Ben bu duyguyu en çok soğuk kış günlerinde hissederdim ve galiba en çok 16-17 yaşla-rımdayken severdim bu hissiyatı. O zamanlar aşkı, öfkeyi, üzüntüyü en saf haliyle yaşadığım, tatlarına doyamadığım, kanımın ters aktığı, mantığımın değil de duygularımın kur-banı olduğum, şimdi bile hep o anlardaki yaşanmışlıkları aradığım yaşlar… Dedim ya en çok o soğuk kış günlerinde hissederdim ben bu duyguyu. Mahalledeki arkadaşımın evinin önüne yürür, zile basar beklerdim. Kapıyı mutlaka bir başkası açardı. Benim geldiğimi bilse dahi arkadaşım değil ya annesi ya da ablası açardı. Ne zaman annesi açsa her seferinde aynı gerginlik, ikimizin de bir an önce bit-mesini dilediğimiz dakikalar başlardı. O kocaman ahşap oymalı kapının önünde her iki günde bir nasıl oluğumu-zu bilsek dahi biraz kibarlık olsun diye biraz da adetten hal hatır sorar, sonra bir müddet sessizce arkadaşımın gelmesini beklerdik. Eğer annesinin keyfi yerindeyse ba-bamlardan konu açar, benimle sohbet etmeye çalışırdı. Bazı akşamlar iyice huysuzluğu tuttuğunda, mevsimler-den kışsa “Ne yapacaksınız bu soğukta yürüyüp?” veyahut mevsim yaz ise “Ne gerek var terleyeceksiniz boşuna” di-yerek söylenirdi. Ve benim güzel arkadaşım her seferinde aynı yavaşlık ve uyuzlukla iner o dakikalar da benim için bitmek bilmezdi. Neyi beklerdim ben o kapının önünde?

Belki biraz yürüyebilmeyi, yürürken biraz oradan biraz buradan laflayabilmeyi, daha o zamanlar yeni yeni sor-gulamaya başladığım ve şimdilerde soru sormayı bırakıp kendi kendime sistemin bir parçası haline gelmeyi kabul ettiğim “Ben kimim, bu hayattaki amacımız ne?”. Belki de sadece susar yolda ayağımıza gelen taşlara vura vura yolu bitirir, bir ihtimal o taşlarla paslaşarak gülüşür, sonra aynı hayatta her şeyi bir gün bırakıp gittiğimiz gibi o taşı geride bırakır yürürdük. Bazı akşamlar da hiç konuşma-dan çevredeki insanları izler, geri dönerdik. Sahi ya, bazı akşamlar hiç konuşmazdık gerçekten… İşte ben o akşam-larda, bilmem hangisini daha çok sevdiğimden kendimi mi yoksa sokağın sesini dinlemeyi mi, kaybolur, kaybolur giderdim. Mahallenin kuytuya köşeye saklanmış kedile-rinin gözlerinde kaybolurdum. Büyük adamların yorgun gözlerinde, büyük kadınların kır saçlarında kaybolurdum. Kaybolunca soğuk içimize kadar işlediğinden adımlarımı sık tutmaya çalışır, dişlerimin titremesini engellemek is-tediğim için çenemi sıkardım. Arkadaşımın “Ee?” sesiyle irkilip tekrar o dünyaya döndüğümde oraya ait değilmişim hissi uyanırdı bende. Yabancılık çekerdim. İnsanın en iyi bildiği yeri yabancılaması ne garip? Eve dönüş yolu gibi, yıllardır görmediğin arkadaşlarını görmek gibi, eskiden çok sevdiğin bir şarkıyla radyoda karşılaşmak gibi… Tanı-mıyorum diyemeyecek kadar bilindik ve yoğun, tanıyorum diyemeyecek kadar sana ait değil. Aynı o soğuk kış günle-rinde hissetmeyi sevdiğim duygular gibi.

Ben kimim, bu hayattaki amacımız ne?

“ “

DENEMEYİDENEMEK

GEÇMİŞBeril KÖSEGİL

11-A

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 17

Page 18: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

DENEMEYİDENEMEKYALNIZLIK ÜSTÜNESuna Elif BAKIRCITDE Öğretmeni

Yalnızken insan, kendini gizli bakışlarla gözleyen gi-zemli ormanlar arasında hisseder. Konuşacak bin-lerce güzellik bulur. Işık meraklısıdır, karanlığı ve

onun dostu yalnızlığı istemez. Bunu yaparken bilmez ki her zaman özel ve yalnızdır. Bunu kabul etmez, hep isyan-lar içindedir çünkü bu isyanlarla uyanıyor bilinç.

Hayat boyunca hep yalnız değil miyizdir zaten? Çevremiz-dekiler sadece birer semboldür. Hiçbir şey insana kendi ve aydınlık kadar yakın değildir. Her yerde görülen ka-ranlıklar, hemen her zaman karşılaştıklarımızın aynısıdır. Yalnızlık ise tüm bunların içinde saydam kalır. Biz insan-lar umutsuz denizlerde tek dolaşmaya alışkınız. Sanırım bu kendimizle yüzleşmenin en etkili yoludur. Düşünceler konuşur, sözler susar ve gözler anlatır her şeyi. Yalnızlık, insanın kendini güçsüz hissettiğinde bulduğu bahanenin adıdır. Mücadeleye hazır olmadığında, başarısızlığa uğra-dığında kendini cezalandırma yoludur.

Yalnızlık, her şeyden önce özgürlüğün, dolayısıyla insan-lığın sembolüdür. Yalnızlığın alışılmış hiçbir kuralı yoktur. Son oyunu kendinle oynarsın. Dış dünya ortadan kalkmış-tır. Kendin, iç dünyanda, kendini sorgularsın. Yalnızlık, ha-yatın soyadıdır.

Yalnızlık, insanın kendini güçsüz

hissettiğinde bulduğu bahanenin adıdır.

“ “

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0718

Page 19: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

GENÇRESSAMLARIMIZ

Ayşe DEMİREL 10-B

Elvin KARAKAYA9-A

Dilay BALABAN 9-D

Duru KILIÇCIOĞLU9-A

İpek ELLİDOKUZ 10-B

Elif BilgeKÜÇÜKKÜLAHLI

10-E

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 19

Page 20: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

MÜREKKEPDAMLASIYANAN OKYANUS

ELDEEDEMEDİKLERİMİZ

Zehra AYTAR10-E

Gökçe BATMAZ10-E

Okyanusları yaktılar zihinlerinde.

Savaşta ağlayan bir çift asker botu aldılar. Altında diğer milliyetçiyi ezmek için. Onun kanı silinsin diye

bayraktan paspasa.

Öfkeye kardeşlik dediler, çocuk ruhlarını astılar boyunlarına! Siyasetleri, alışveriş sepetle-rinde gazete! Ama açlıktan ağzı kokan botunun ucuna tepiştirmiş.

Ayakkabılar camiden çalıntı.

Paso teptiler ağızlarına, farklı fi-kirler dizildi boğazda.

Dayanamadı içlerinden biri yuttu ve sindirdi parayı. Aç kaldı.

Belki de açıkta.

İtildi köşeye, bileklerinden astılar gökyüzüne. Aslında farklı değildi onlardan. Her şey, o dilsiz değil diye.

Sokakta yasak çıktı, yüzbin-lerce dindar nöbet tuttu so-

kakta. Evlere tek tek girip diktiler ağızlarını insanların.

Botlardaki gazeteleri astılar yeryüzüne.

Biri çıkıp yaktı gazetenin birini. Onu fikirsizlikte boğdular.,

Yaşamı birçok cesedin üstünde buldular. Önemi kalmadı dedi birisi onu yaşamaya

zorladılar.

Herkesi tek tek yok ettiler dünya-dan görüntüde yedi milyar!

İnsanlığı bağladılar.

Bir tekneye koydular.

Dünyadan kovmaya çalış-tılar.

Kaldığı okyanusu da yak-maya başladılar.

Okyanuslar yandı.

İnsanlık teknede bağlı.

Yattı müebbet bottaki ga-zete solcuna kadar!

Bu kalabalığın içinde

Yalnızlık peşinizde

Yalanlarınız dillerinizde

Cahilliğiniz nedense hepimizin beyninde

Kim ne hakkında konuşuyor

Kim kimin arkasından vuruyor

Kim insan gibi yaşıyor

Kim insanlığı fark edebiliyor

Belki de bu halimiz sevgimizden

Hayallerimizin güzelliğinden

Hayatımızdakilerin sevimsizliğinden

Umut ettiklerimiz gerçekleşmediğinden

Sabretmek zorundayız başımıza gelenlere

Üzülmemeliyiz her söylenene

Konuşmamalıyız kendi düşüncelerimizle

Göz yummalıyız baştakilerin dediklerine

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0720

Page 21: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

SARIKIZ EFSANESİFatma YOLCU

10-B

Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşarken, küçük yaşta annesi vefat eder. Babası Sarıkız’a ‘’Biliyorsun anneni çok severdim,

burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Bu-radan göçelim.’’ der ve Kaz Dağları’nın eteğindeki Güre Köyü’nün yakınlarındaki Kavurmacılar Köyü’ne gelerek yerleşirler. Burada çobanlık yaparak geçimlerini temin ederler. Köyde çok sevilirler. Köyün yaşlıları, gençleri Sarıkız’ın babasına akıl danışırlar. Köylüler onun ermiş olduğunu düşünür. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür ve güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır. Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Hacca gidebilmek için sürekli nama-zında niyazında Allah’a yalvarır. Sarıkız babasının bu is-tediğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babasına artık kendisinin büyüdüğünü kendisine bakabileceğini, daha fazla yaşlanmadan hacca gitmesi gerektiğini söyler. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. O za-manlar hacca gitmek şimdiki gibi değil, belki altı ay, belki de daha fazla, yaya gidiliyor.

Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkız’a talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedi-kodu yayarak Sarıkız’a iftira ederler.

Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını al-mazlar. Sarıkız’ı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkız’ın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Adet olan hac hayrını da yapamaz. Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerek-mektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Ya-nına aldığı birkaç kazla, kızını, Kaz Dağları’nın zirvesine götürüp oraya bırakır. Orada yabani hayvanlara yem ola-cağını düşünür.

Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında ken-dilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söy-lerler. Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayra-miç Ovası’na inerek çiftçilerin mahsulüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu Sarıkız’a söylemeleri üzerine, Sa-rıkız’ın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluş-turduğunu, kazların da artık aşağılara inmediğini söyler-ler. “Kaz avlusu” diye anılan bu avlunun duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir.

Bu hikâyeleri dinleyen baba, bunun Sarıkız olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlar-la çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır. Kızını bugün Sarıkız tepe diye anılan yerde bulur. Sarıkız, baba-sını gördüğüne sevinir. Ona saygı gösterir, hürmet eder. Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, ab-dest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla deniz-den aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası, buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar. O sırada kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniyle de kaybolduğu-

na kanaat getirir. Kızına iftira edildiğini anlar ve köylüle-re beddua eder. Bugün Kavurmacılar Köyü’nde yaşayan kimse kalmamış, muhtar, köy mührünü yaşayan kimse kalmadığı için kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir. Sarıkız’ın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün “Baba tepe” denilen yerde vefat eder. Yöre halkı Sarıkız’a ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar. Sarıkız’ın mezarının oldu-ğu tepeye Sarıkız tepe, Babasının bulunduğu tepeye Baba tepe derler. Yöre halkı her yıl Ağustos ayında Sarıkız’ı ve babasını anmak için buralara çıkarlar.

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

...yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde,

darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım

ettiğini söylerler.

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 21

Page 22: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

MÜREKKEPDAMLASIKÜRK MANTOLU MADONNAElif TOPUZ 10-B

Göz kapaklarıma işlemiş okyanus dalgaları canımı sı-kıyordu. Koparmak istiyordum kafamdan köpürme seslerini. Gitmiyordu ne dalgalar ne de o çıkmıyordu

aklımdan. Kendimi haksızlığa uğramış hissediyordum, ne saçma. Beni kullandı diyordum içimden, ağzından çıkan-lara nasıl inanabilirdi? Sevgimizi nasıl sorgulayabilirdi? Sonra kendime kızıyordum. Sevgi paylaşılacak, bölünerek dağıtılabilecek bir şey değildi ki. Benim sevgim, onu beni sevmeye ikna edecek değildi ya. Kalbimin bir yeri yine de acıyordu işte. Yeterince olgunlaşamamışım demek. Ama biliyordum, içten içe biliyordum, o da beni sevmeliydi. Mecburdum, okyanuslara mecburdum.

Bir türlü silinmiyordu Kleist’in tabanca izleri. Aynaya bak-tığımda kendi kafamda bir yara izi görecek oluyordum, şaşırıyordum. Buradaki ilk günlerimde bir tiyatroya, bir oyunu izlemeye gitmiştim. Düşünce kalabalığıydı. “Ken-dimizi var edemediğimiz için, yok ediyoruz.” Ben kendi-mi, onun dünyasında var etmek için yok etmeye razıyken; o beni çok uzaklarda, kıtalar ötesinde görüyordu. Buna rağmen, ben her gün “Kürk mantosunu giydi mi acaba? Üşütecek, hasta olacak bu havada’’ diye düşünürken bu-luyordum kendimi.

Uğruyordum birkaç kere evinin yanı başına. Sormaya utanıyordum komşularına, suçlu hissediyordum kendimi. Evinin etrafında dolanıyordum birkaç kere, düğümleniyor-dum kapısının önünde. Sormak istiyordum her karşıma çıkana “Nerededir o?’’ Bazen uzaklara bakakalıyor, evini gözlerimin arkasından yıkamaya çalışıyordum. Bazen ba-şıboş yürürken kendimi yine kapısının önünde, boş pen-cerelere bakarken buluyordum. Pansiyondan ayrılmıştım. Kendimi hiçbir şeye layık görmüyordum. Kendimi, kendi-me acındırmaya çalışıyordum. Başımdan geçenler yetmi-yordu çünkü. Daha fazlasını, en fazlasını istiyordum. Hiç durmadan aşağılıyordum kendimi. Kendi cezamı, kendim vermeye çalışıyordum. Onsuz geçirdiğim her gün daha da dolanıyordu iplerim sokak lambalarına. Sayıklıyordum adını her adımımda. Tek bir lokma yemiyor, direklere da-yanarak aldığım on dakikalık uyku dışında uyumuyordum. Ben bunu hak ediyordum. Elbette ki hak ediyordum.

Menekşe yaprakları arasında buldum kendimi. Yıllarca uzanan keman yayları içinde. Bayılmışım, hatırlamıyor-dum. Beni buraya getirmelerine gerek yoktu gerçi. Nasıl olsa uyanırdım ben. Onu görür gibi oldum, kapının önün-den bir ruh gibi geçiyordu. Kalkmaya yeltendim, bacak-larımın ihanetiyle karşı karşıyaydım. Sonrasını hatırla-mıyordum. Belki saatler, belki yüzyıllar sonra gözlerimi açtığımda her şey yine aynıydı. Farklı bir dünya belirme-mişti karşımda, ömürlük rüyam sona ermemişti daha. Herkes kendi işinin derdindeydi. Diğer her insan da etra-

Tek bir lokma yemiyor, direklere dayanarak

aldığım on dakikalık uyku dışında uyumuyordum.

Ben bunu hak ediyordum. Elbette ki hak ediyordum.

“KÜLTÜR MAYASI SAYI 0722

Page 23: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

fındakilerini bu kadar sıradan, önemsiz ve kaba görüyor muydu acaba? Evet kabaydılar. Yaşadıkları için her biri kabaydı.

“Fırat Bey’in durumu hiç de iyiye gitmiyor, ailesine haber verme vaktimiz geldi.’’, “Hayır dedim Zehra, olmaz bir b…’’, “Hasta dün çıkmış gitmiş. Odasında yok!“ …insanların dertleri ne kadar basitti. Oysa ben. Hayır. Ben de herkes, ben de hiç kimseydim. Çıktım gittim.

Birkaç gün sonra, yine iplerimi elime alıp yürürken, evin-de ışık yandığını, gördüm. Koşarak kapıya vurduğumu, kollarına atıldığımı hayal ettim. Yavaş adımlarla yaklaş-tım, kapıyı tıklattım. Yaşlı başlı bir kadın açıverdi kapıyı. Gerçek olamayacak kadar güçtü. Kendisine bir gülümse-me yönelttikten sonra merdivenden aşağı inmeye başla-dım. “Delikanlı, bak bakayım hele.’’

Gözlerinin kırmızılığını fark etmemiş, yaşlılığına vermiş-tim. En kibar halimi takınıp her ne isteyecekse reddetmek üzereyken, bir kucak dolusu gözyaşı ile karşılaştım. Kol-larımdaki kimseye hayretle bakıyor, sırtını okşuyordum. Dikkatlice içeri taşıdım. Hiç değişmemişti burası. Kendimi kurtaramıyor, onun odasını az da olsa görmek istiyordum. Hıçkırıklarının arasında konuşmaya başladı.

“O, o gitti. Bi, biricik kızım. Ben, ben engel olamadım. Hep-si, hepsi benim suçum. Onu koruyamadım, iyi bir anne olamadım. Sen, sen O’sun değil mi? Neden, neden yanında değildin?’’ Boğazıma yapıştı. Orada ağlamaya başladı. Her şey çok uzak ülkelerden bağırılıyormuşçasına iletiliyordu. Anlamıyordum. Ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.

O, kafasına esmediği için, almış eşyalarını çıkmış hasta-neden. Ve ne biliyor musun? Kürk mantosunu giymeden çıkmış. Pansiyonun orada bulmuşlar. Bir veda bile etme-den gitmiş. “Söylemiyor muydum ben sana üşüteceksin, sıkı giyin” diye. Dinlememiş işte. Pansiyona, ruhuna veda etmeye gittiğimde elime birkaç mektup tutuşturdular. Türkiye’den. Aylardır bekliyormuş. “Biraz daha beklesin, şimdi lüzumu yok.”

Mezarına birkaç ziyaretimde kavga ettim onunla, tartış-tık uzunca. Bir daha gidecek gücüm kalmadı. Bir mektup yazdım Türkiye’ye, beni beklemeyin diye, mektupları aç-madım hâlâ. Ne gerek var? Gidiyorum zaten.

Kızım, meleğim, can parçam. Şakaklarıma kadar hissedi-yorum varlığını. Anneannenin kollarıma tutuşturduğu ilk andan beri hep benimlesin sen. Ben de hep seninleyim, tamam mı? Sol göğsünde atan bir yer var ya? Orası attığı sürece ben hep seni izliyor olacağım. Sana hep göz kulak olacağım. Bu günlüğü hayatımın tek anlamlı anılarını se-ninle paylaşabilmek için yazıyorum. Büyüyünce anne ve babanın hayatından bir parça olsun istiyorum gönlünde. Bana sakın darılma olur mu?

Ben anneni aramaya gidiyorum.

Kızım Maria Puder’e…

Köyün birinde güzel bir koyunun,

Bembeyaz süt gibi tüyleri varmış.

Ne kadar güzel olsa da

Beğenemezmiş başka kimseyi.

Bir gün gezerken ormanda,

Görmüş upuzun bir zürafa.

Burun kıvırmış boyuna.

Demiş zürafaya ne kadar çirkinsin,

Bir sana bak bir de bana.

Devam etmiş yoluna,

Bir de bakmış bir ceylan.

Ne kadar zarif, ne kadar alımlıymış!

Burun kıvırmış zarafetine.

Demiş bir ona bak bir de bana.

Benden güzeli mi var bu dünyada?

Dağ bayır demeden gitmiş durmadan,

Bakmış şarkı söylüyor bir bülbül.

Ne kadar da güzelmiş sesi,

Burun kıvırmış ona da.

Demiş bu kadar küçüksün,

Sesin böyle olsa kaç yazar?

Sonra yorulmuş yürümekten

Dönmüş eve tüylerini öve öve.

Bir de bakmış bir çoban,

Anlamış kesim zamanı şu an.

Gitmiş güzelim tüyleri.

Pişman olmuş dediklerinden.

Kimseyi beğenmezse işte,

Olur sonu böyle.

KENDİNİ BEĞENMİŞKOYUN

Selin PEHLİVANBerker GÜNGÖR

9-D

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 23

Page 24: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİAyşe CANDAŞİngilizce Öğretmeni

Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla.Zaman hala uçup gidiyor.

Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp yok olabilir.“ “

Ölü Ozanlar Derneği’nin unutulmaz sahnelerinden bi-rinde, Profesör’ün öğrencilerinden birine okumasını istediği şiir Carpe Diem, yaşadığın anı kavra tema-

sının en önemli örneklerinden biridir. Günü boş vermiş-lik değildir Carpe Diem, bilakis yaşamı ele alış biçimini kökten değiştiren, yaşadığın anın önemini bildiren ve onu doğru kullanmayı nasihat eden görüştür.  Yola çıkarken bir pusula almayı, bir harita edinmeyi, bindiğiniz aracın direksiyonuna geçerek nereye gideceğinize kendi kendi-nize karar vermenizi öğütler aslında. Bir film, bir roman, bazen de bir şiir hayata dair planlarımızı yaparken, onu şekillendirirken ışık olur bize. Bu düşünceyle yola çıkan Maya Anadolu Lisesi İngilizce Zümresi, her akademik yıl öğrencilerine, dünya edebiyatından her biri döneminin en önemli eserlerinden örnekler sunmaktadır. Hedef dilde kitap okumanın sadece kelime haznesine katkı sağlaması değil, aynı zamanda yazma becerisini de geliştirmesi dik-kate alındığında sürecin verimli hale getirilmesi bu saye-de kolaylaşmaktadır.

Çağların ötesine ismini yazdırmış İngiliz edebiyatı-nın öncüsü Shakespeare’in Macbeth’i, , Mark Twain’in unutulmaz eseri Tom Sawyer’ın Maceraları, Charlotte Brontë’den Jane Eyre, Mary Shelley’nin dünya edebiya-tına adını yazdırdığı Frankenstein’ı lise öğrencilerimizin okuduğu, okurken keyif aldığı, kitabın yazıldığı zamanın özelliklerini öğrendiği, yazarın hayatını incelediği eserler-den birkaçı.

Kimi zaman Anna Karanina’yı hararetle tartışan, kimi zaman Kuru Gürültü olarak Türkçeye çevrilen Much Ado About Nothing’i okuduğu en iyi eser olarak tanımlayan gençlerimiz, okuma becerilerini ilerletiyor, eleştirel dü-şünce kompozisyonları yazıyor ve bu sayede öğrendikleri yabancı dillerini geliştiriyor.

Dört sene boyunca Maya Okulları Arte Scienza progra-mı kapsamında, dünya edebiyatına dair örnekleri oku-yan öğrencilerimizin, geleceklerini planladığı bu yıllarda, önlerinde bir harita veya pusulayla, farklı milletlerden, farklı kültürlerden, farklı dillerden roman kahramanla-rının hayatlarını örnek almaları, içinde bulundukları anı verimli değerlendirmeleri açısından oldukça fayda sağ-lamaktadır. Bazen Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi (A Tale of Two Cities) adlı eserindeki ana fikir “Hayattaki bütün zorluklara rağmen kendi onurumuz ve düşüncele-rimiz doğrultusunda mücadele etmeliyiz.” bir öğrencimizi etkilerken, bazen de Alice Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland) adlı romanda yer alan hayallerinin peşinden koşma fikri ışık tutmakta bir başkasına.

Konu, zaman, mekân veya karakterler ne olursa olsun, her eserden çıkarılacak ders, hayata dair rehber olurken, edebiyatın bizlere sunduğu şansı anı doğru kullanma ve günün önemini kavrama fikri, sadece akademik kariyer ve meslek seçiminde değil temelinde hayat felsefesini oluşturmaya yardımcı olur. Bu nedenle kitapsız bir gün dahi geçirilmemesi dileğiyle, yeni akademik yılda yepyeni eserlerle buluşmak üzere, iyi tatiller!

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0724

Page 25: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Müzik çalgıları, seslerin üretiliş biçimlerine göre sınıflandırılabilir. Bazı çalgılar telli, bazıları yay-lı, bazıları vurmalı ve büyük bir bölümü de nefesli

çalgılar olarak adlandırılır. Bu sayıda; nefesli geleneksel çalgılarımızdan tulumu inceleyeceğiz. Hadi gelin bakalım neymiş tulum.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin doğu kıyılarında bulunan bir ilimiz olan Rize yöresinde oynanan horonların en önemli özelliği, üflemeli bir çalgı olan tulum ile çalınması ve oy-nanmasıdır. Bu bölgede keçi ya da koyun derisinden ya-pılan tulumun kelime anlamı ise kese ya da çuval olarak bilinir. Şişirilmiş tulum, sol kolun altına sıkıştırılır ve her iki kamış boru, iki elle kavranır. Deri içerisine dolan ha-vayı tutacak bir sistem olmadığı için, tulumu bir ağızlık vasıtası ile belirli aralıklarla üfleyerek şişirmek gerekir. Bu sayede gergin kalan deri, ezgi üretimini mümkün kılar. Kamışlar birbirine bağlı iki silindirden oluşmuştur. Her kamışın birbirine paralel ve her biri bir parmakla kapa-tılabilecek beş deliği vardır. Ezgi alanı oldukça dar olup, yalnızca dört-beş sesi kapsar. Ezgi çalımında çok sesli etki yaratan ve melodilere zenginlik katan üçlü ve beşli akorlar da kullanılır. Tulumu teşkil eden kısımların isim-leri ve görevleri ise şu şekilde açıklanır:

1-Goda veya Lülük

Derinin sağ ön ayağına takılan, ağza girecek kadar ka-lınlıkta yapılan tahta boruya bu isimler verilmektedir. Bu boru vasıtası ile hava, tuluma nüfuz eder. Deriye sabitlen-diği yer, havanın kaçmasına mani olacak surette tanzim olunmuştur.

2-Gövde

Bu kısım tulumun kendisidir. Gövdeler hayvanın cinsine göre küçük veya büyük olabilir. Çoğunlukla oğlak derisi

kullanılmakta ise de kuzu ve koyun derileri de uygundur fakat büyük tulumlar için bilhassa koyun derisi daha elve-rişlidir. Bazı bölgelerde bu büyük tuluma “guda” adı veril-mektedir. Gövde, derinin kıllarının temizlenmesi ile elde edilir.

3-Nav

Tulumun çalındığı delikli borulara “nav” denir. Yörede kul-lanılan tulumlarda iki boru mevcut olup bunlar beş delikli olarak üretilirler.

4-Tekne

İki borunun yerleştirildiği ve sesin yayılmasını sağlayan, ağaçtan yapılan tekneciğe verilen isimdir. Günümüzde tekne bölümü, nav ile birlikte isimlendirilmektedir.

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

Erkan SARALMüzik Öğretmeni

NEFESLİ EĞLENCEMİZ: TULUM

Saf deri tulum.

Tulumun gövdesi.

Tulumda ezgilerinüretildiği bölüm.

Tulumun sesinin yayıldığı tekne kısmı.

Tulumun tutuş pozisyonu.

Tulumun ağızlık kısmı (goda/lülük).

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 25

Page 26: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

SABİHAGÖKÇENSevilay KARASAKAL ÖZENTarih Öğretmeni

Türkiye’nin ilk kadın pilotlarından birisi olan ve dün-yanın ilk kadın savaş uçağı pilotu olarak anılan, Mustafa Kemal Atatürk’ün sekiz manevî evladından

birisidir Sabiha Gökçen. Uçuş kariyeri boyunca 32’si mu-harebe görevi olan 8.000 saat civarı uçuş gerçekleştiren bu gözü pek, cesur kadının adı, Türkiye’nin en büyük iki havalimanından biri olan Sabiha Gökçen Uluslararası Ha-vaalanı’na verilmiştir.

O zaman Sabiha Gökçen’e bir büyüteç tutmaya, döneminin çok ilerisinde işlere imza atan, kadınların yapamayacağı hiçbir iş olmadığını en güzel şekilde kanıtlayan, tarihin gördüğü en önemli kadın karakterlerden birini daha ya-kından tanımaya ne dersiniz?

Sabiha Gökçen, 22 Mart 1913 tarihinde Bursa Vilayet Baş-kâtibi olan Hafız Mustafa İzzet Bey ve Hayriye Hanım’ın altıncı çocuğu olarak, Bursa’da dünyaya geldi.

Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmesinin ardından, 1925’te henüz 12 yaşındayken Bursa ziyareti sırasında evlerinin yakınındaki Hünkar Köşkü’nde konaklayan dö-nemin Cumhurbaşkanı Atatürk’e ulaşmayı ve okumak istediğini iletmeyi başarmış ve Atatürk tarafından evlat edinilmişti. Kendisine “Gökçen” soyadı, henüz havacılıkla ilgisinin olmadığı 1934 yılında soyadı kanununun çıkma-sıyla Atatürk tarafından verilecekti.

İlk olarak Çankaya İlkokulu ve İstanbul Üsküdar Kız Kole-ji’nde eğitim gören Sabiha Gökçen, 1935’te Türkkuşu’nun açılış töreninde yapılan planör gösterilerinden etkilene-rek havacılığa ilgi duymaya başladı. Aynı yıl Türk Hava Kurumunun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okuluna girdi. An-kara’da yüksek planörcülük brövelerini aldı. Gökçen yedi erkek öğrenci ile birlikte Kırım’a gönderildi ve  Koktebel Yüksek Planör Okulunda eğitimini tamamladı.  Mosko-va’ya motorlu uçak okuluna gitmeyi planlarken, manevi kız kardeşi Zehra’nın ölüm haberini alınca bu düşünceden vazgeçerek ülkesine döndü. Rahatsızlığı nedeniyle öğre-nimini yarıda kesip Heybeliada ve Viyana’da tedavi gör-dü. Bir dönem Fransızcasını ilerletmek amacıyla Paris’te bulundu. Zehra’nın ölümünün ardından bir süre dünyaya küsen Sabiha, Atatürk’ün ısrarları ile yeniden çalışmalara başladı. Eskişehir Havacılık Okulunda Savmi Uçan ve Mu-hittin Bey’den özel uçuş eğitimi aldı. 25 Şubat 1936’da ilk defa motorlu uçak ile uçmaya başladı.

Gökçen’in, uçuş eğitimde gösterdiği başarılardan dolayı, Atatürk kendisine şunları söyledi:

“Beni çok mutlu ettin… Şimdi artık senin için planladığım şeyi açıklayabilirim… Belki de dünyada ilk askerî kadın pi-

1953 ve 1959 yılında kendisine yapılan bir davet

üzerine ABD’ye giden Sabiha Gökçen, Türk toplumunu ve

Türk kadınını tanıttı.

“KÜLTÜR MAYASI SAYI 0726

Page 27: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

lot olacaksın… Bir Türk kızının dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir olaydır, tahmin edersin de-ğil mi? Şimdi derhal harekete geçerek seni Eskişehir’deki Tayyare Mektebine göndereceğim. Orada özel bir eğitim göreceksin.”

O yıllarda kızlar askerî okullara alınmadığı için özel bir üniforma giydirilerek Eskişehir Uçuş Okulunda, 1936-1937 döneminde 11 ay boyunca özel eğitim alan Gökçen’e, bu eğitim sırasında ilkokul öğretmeni Nüveyre Uyguç eş-lik etti. Gökçen, brövesini aldıktan sonra Eskişehir’deki 1. Hava Alayı’nda altı ay görev yaptı, bu sırada Trakya ve Ege manevralarına katılarak, avcı ve bombardıman uçakları ile uçtu.

1937 yılında Tunceli’de çıkan ayaklanmayı bastırmak için başlatılan Dersim Harekatı’nın hava saldırısı safhasında yer alarak, dünyanın ilk kadın savaş pilotu oldu. Bu ha-rekâtta gösterdiği üstün başarı sebebi ile, 1937 yılında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle kendisine Türk Hava Kurumu Mu-rassa (İftihar) Madalyası verildi. 30 Ağustos 1937’de as-keri uçuş brövesi aldı.

Ankara’da bulunan Balkan Paktı heyeti üyelerinin Sabiha Gökçen ile tanıştıktan sonra kendisine uçakla başkentleri-ne gelmeyi önermeleri üzerine Balkan turu fikri doğmuş-tu. 1938’de Balkan devletlerinin davetine uyarak, uçağıyla Balkan turu yaptı. Vultee tipi bir uçakla  İstanbul’dan ha-valandıktan sonra  Atina’ya ardından  Sofya  ve Belgrad’a gitti. Kendisine Yugoslav Genelkurmay Başkanı tarafından “Beyaz Kartal” nişanı verildi. İstek üzerine Bükreş’te bir gösteri uçuşu yaptıktan sonra altıncı gün olan 22 Hazi-ran 1938’de İstanbul’a döndü. Bu Balkan turu, basının bü-yük ilgisini uyandırmış, ünü bütün dünyaya yayılarak, her yerde “Göklerin kızı’’ olarak anılmasına neden olmuştur. Gökçen, Atatürk’ün arzusu üzerine bu turu yanına bir ma-kinist dahi almadan, tek başına gerçekleştirmiştir.

1938 yılında manevi babası Mustafa Kemal Atatürk’ü kay-betmesi üzerine  ordudan ayrılarak Türkkuşu Uçuş Oku-lunda başöğretmen olarak çalışmaya başladı. 1955 yılına kadar da bu vazifesini sürdürdü. 1940 senesinde de aynı okulda öğretmenlik yapan Üsteğmen Kemal Esiner ile ev-lendi. Ancak eşinin 3 yıl sonra hayatını kaybetmesi nede-niyle bu evlilik çok uzun sürmedi.

1953 ve 1959 yılında kendisine yapılan bir davet üzerine ABD’ye giden Sabiha Gökçen, Türk toplumunu ve Türk ka-dınını tanıttı.

1996’da havacılık kariyerinin en büyük ödülünü aldı. Ame-rikan Hava Kurmay Kolejinin mezuniyet töreni için düzen-lenen Kartallar Toplantısı’nın onur konuğu olarak katıldığı Maxwell Hava Üssü’ndeki törende “Dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri” seçildi. Gökçen bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı oldu.

Son uçuşunu 1996’da 83 yaşında iken Fransız pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağıyla yaptı.

Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçan ve birçok ödülün sahibi olan Sabiha Gökçen, 1991 yılında Uluslararası Havacılık Federasyonu Altın Madalyası’nı aldı.

Dünyanın ilk kadın savaş uçağı pilotu Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde, 88 yaşında Gülhane Askeri Tıp Aka-demisinde hayata gözlerini yumdu.

Sabiha Gökçen sadece Türk kadını için değil, dünyanın bü-tün kadınları ve bir kuş misali göklerde süzülmeyi hayal eden tüm kadınlar için bir ilham kaynağıdır ve efsanesi bizimle yaşamaya devam edecektir...

Sabiha Gökçen’in Ödülleri

• Türk Hava Kurumunun bir numaralı Övünç Madalyası ve beratı

• Yugoslav Ordusunun en büyük nişanı olan Beyaz Kar-tal Nişanı ve ordu brövesi

• Romanya Ordusu Havacılık Brövesi

• Türk Hava Kurumu tarafından 1989 yılında verilen al-tın madalya

• 1991’de Uluslararası Havacılık Federasyonunun ha-vacılığın bütün dallarında üstün başarı gösteren ha-vacılara verdiği FAI altın madalyası

• 1996’da ABD’nin Maxwell Hava Üssü’ndeki törende “Dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri “ ün-vanı

• Ordu, çeşitli dernek ve kuruluşların verdiği 28 adet plaket.

https://www.sabihagokcen.aero/sabiha-gokcen-kimdir.htmlhttp://www.sgairport.com/sabiha-gokcen-havalimani/hayatihttp://www.gazetevatan.com/sabiha-gokcen-kimdir--927570-gundem/http://www.bilgiustam.com/sabiha-gokcen-kimdir/

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 27

Page 28: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

NAZLI ERAY İLESÖYLEŞİ GÜNLÜKLERİTürk Dili ve Edebiyatı Zümresi

Maya Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Zümre-si olarak öğrencilerimizi “Söyleşi Günlükleri” adlı etkinliklerimizle Türk edebiyatının özgün ve güçlü

kalemleriyle bir araya getirip onlarda Türk edebiyatına dair bir farkındalık yaratmak düşüncesi temel prensiple-rimizden biridir. İşte bu sebeple geçtiğimiz hafta da öğ-rencilerimizi Türkiye’nin en üretken yazarlarından olan, büyülü gerçekçiliğin temsilcisi değerli yazar Nazlı Eray ile

buluşturduk. Öğrencilerimiz, arkadaşları Zehra Aytar ve Sena Ertuğrul’un moderatörlüğünde Nazlı Eray ile yazar-lığa, hayata ve edebiyata dair çok keyifli bir söyleşi ger-çekleştirdiler. Söyleşi sonunda öğrencilerimiz, Nazlı Eray için yaptıkları resmi kendisine hediye ettiler ve günün anı-sı olarak yazarımızla tek tek hatıra fotoğrafı çektirdiler. Biz de kıymetli yazarımıza içten tavırlarından ve yazdığı keyifli öykülerden dolayı teşekkür ederiz.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0728

Page 29: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

YAŞAYANEFSANELERİMİZ

ÇAYDA ÇIRA EFSANESİ

GELİN KAYASI EFSANESİ

ER İLE CİS EFSANESİ

Beyza MAHMAT10-B

Emirhan BALCIOĞLU10-B

Emirhan BALCIOĞLU10-B

Elazığ’a ait bu halk oyununun doğuşu hakkında çeşitli efsaneler anlatılır. Bu efsanelerden en yaygını şöy-ledir:

Efsane, Fırat’ın azgın sularının aktığı bir yerde geçer. Neh-rin iki yakasına yerleşen iki Oğuz boyundan iki genç, bir-birlerini delice severler. Kız geceleri ışık yakarak oğlana yol gösterir. Böylece ışığı takip eden genç girdaba kapıl-madan yüzerek karşı kıyıya çıkar. Bu gizli buluşmayı fark eden kızın babası, bir gece kızının yaktığı ışığı söndürür.

Suyun ortasında kalan genç, yolunu bulamaz ve girdaba kapılarak boğulur. Kız, oğlanın kıyıya çıkmadığını görünce o da kendisini sulara atar. Nehrin her iki yakasında köy-lüler meşaleler yakarak suda kaybolan gençleri ararlar ama bir türlü bulamazlar. Bu hazin olayın sonucunda çay-da çıra oyununun doğmuş olduğunu söyleyen araştırma-cılar, figürlerin bir arama motifi olduğundan bahsederler.

Bugün Elazığ’da güvey ve gelin misafirlerin huzuruna çı-karılırken ve güvey gezdirilirken bu oyun oynanmaktadır.

Bu efsane Yozgat’taki Nohutlu Tepesi’nin arkasında bulunan Cehrilik yakınlarında deveye binmiş geline benzeyen kayalar hakkındadır. Bu kayalara “gelin

kayası” denir.

Köyün birinden gelin alayı gelir. Eşkıyalar gelin alayını çevirirler. Niyetleri kervandaki gelini tutsak edip onu esir pazarında satmaktır. Gelin alayındaki erkekler ve eşkı-yalar vuruşmaya başlar ve gelin alayının erkekleri ölür. Eşkıyalar gelin ve damadı yakalamak üzereyken Allah’a

dua ederler.

“Allah’ım bizi bu eşkıyaların eline düşürme, bizi ya taş ya da kuş et.” derler ve duaları kabul olur. Gelinle birlikte eş-kıyalar ve atlar taş olurlar, damat ise kuş olup uçuverir. Gelinin damadın arkasından döktüğü gözyaşları sel olur ve orada kırmızı lalecikler biter, zamanla tepeyi kaplar. Mayısın ikinci haftasında Cehrilik laleleri açar ve kuşlar uçuverir. Yozgatlı avcılar burada kuşları vurmaktan kaçı-nırlar.

Ercişler kabilesiyle beyler bu bölgede yaşarlardı.Bey’in güzel kızı Cis’in namı dillere destandır. Bir yiğit, Bey’in kabilesine varıp kızı görünce ona sırıl-

sıklam âşık olmuş. Kız da yiğit babasından, beyin yanına gidip kızını istemesini rica etmiş. Babası ise oğlana şu cevabı vermiş: “Şu dağın arkasında bir ejderha var, onu öldürürse kızımı veririm.” Yiğit ise kıza gitmeden önce geri dönecek olursa kızın giymesini istediği gelinliği kıza vermiş, yola çıkmış. Yolda yiğit oğlanın arkasından kız da gitmiş ve onu vazgeçirmeye çalışmış ancak kendisi ‘’Yol

sapa, ejder büyükse sevdam daha büyük; ejder beni öl-dürürse bir kere yanar ölürüm demiş. Yoldan dönmek, sensiz kalmak bana binlerce kez ölüm demiş ve yoluna devam etmiş. Cis ise onu bırakamayıp arkasından gitmiş. Cis oraya varmış ve varır varmaz ejderhanın alevleri onun etrafını sarmış. Yiğit onu korumak için üstüne kapanmış, ikisi de tutuşup kül olmuşlar. Cis’in beyaz gelinliği dağın tepesine yayılmış, Erciyes ise o andan itibaren beyaz ve dumanlı kalmış.

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 29

Page 30: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

KÜLTÜR & SANAT MAYASI

NE SEYREDELİM ?

BİRAZ DA TİYATRO

İNANILMAZ AİLE 2

OCEANS’S 8

Birinci filmiyle hepimizin kalbinde yer edinmiş İnanılmaz Aile bu kez ikinci filmiyle geliyor. Filmde Jack-Jack’in süper güçlerinin gelişmeye başlama-sı sebebiyle Bob’un ağırlıklı ilgisi küçük süper kahramanda olacak. Helen dünyayı kurtarmakla meşgulken Bob da Jack-Jack’in süper güçlerini kontrol edebilmesi için onu eğitmeye çalışacak. Filmin yönetmen koltuğunda Brad Bird otururken senaryosu da ona ait.

Debbie Ocean şartlı tahliyeyle serbest kalınca çok büyük bir soygun gerçek-leştirmeyi planlamıştır. Metropolitan Müzesi’nin her yıl düzenlediği Met Ga-la’da, Daphne Kluger’in boynunda taşıyacağı milyonlarca dolar değerindeki mücevheri çalmak istemektedir. Bu amaçla güvendiği birbirinden yetenekli 7 kadın arkadaşını bir araya getirerek imkânsızı gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Sandra Bullock, Anna Hathaway, Cate Blancheet, Rihanna gibi pek çok sevi-len ismin oynadığı film, aksiyon ve suç severler için mükemmel bir seçenek.

İlk film “Jurassic World”ün birkaç yıl sonrasında geçen devam filmi, artık parkı istila etmiş olan dinozorları tehdit eden Isla Nublar adasındaki yanar-dağı konu alıyor. Dinozor eğitmeni Owen Grady (Chris Pratt) ve parkın eski müdürü Claire Dearing (Bryce Dallas Howard) dinozorları güvenli bir şekilde adadan nasıl götürebileceklerini bulmaya çalışıyor. Filmin yönetmen koltu-ğunda Juan Ntonio Bayona otururken film bu yazın en çok konuşulacak film-lerinden birine benziyor.

On Dakika Ara, deneme çekimine giren iki oyuncunun yüzlerce kişi arasından seçilmesini ve bu role hazırlanırken yaşadıkları komik ve sürprizlerle dolu olayları anlatan kahkaha dolu iki perdelik komedi oyunu.

Sevilen rock sanatçısı Haluk Levent, Çeyrek Asır Açıkhava Konserleri Projesi kapsamında 2 Haziran’da ODTÜ Vişnelik sahnesinde sevenle-riyle buluşmaya hazırlanıyor. Haluk Levent’in “Yollarda”, “Sevenler Ağ-larmış”, “Elfida” gibi hit olmuş şar-kılarının yanı sıra son albümünden de birçok şarkıyı seslendireceği bu performansı kaçırmayın deriz.

VİZYON TARİHİ: 22/06/2018

VİZYON TARİHİ: 22/06/2018

VİZYON TARİHİ: 08/06/2018

JURASSIC WORLD: YIKILMIŞ KRALLIK

SEN DE KONSER DİYENLERDEN MİSİN ?

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0730

Page 31: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 32: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

2017 NOBEL TIP ÖDÜLÜ:BİYOLOJİK SAAT!

BİYOLOJİ ZÜMRESİ

2015 yılında arkadaşlarıyla birlikte hücresel düzey-de DNA onarımı ve kanser tedavisi üzerine etkisini araştırarak Nobel Kimya Ödülü alan ve biyolojik saat

ile olan ilişkisi üzerinde çalışmalarını sürdüren Aziz San-car’dan sonra 2017 Nobel Tıp ödülü de yine biyolojik saat çalışmalarına verildi.

Nobel Komitesi’nden yapılan açıklamada, bu yılki Tıp Ödü-lü’nün biyolojik saat olarak da bilinen sirkadiyen ritmini kontrol eden moleküler mekanizmaları keşfeden Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young arasında paylaştırıldığı belirtildi.

Peki, Biyoloji saat nedir?

Yeryüzünde hayat, gezegenimizin dönüşüyle uyumludur. İnsanlar da dahil olmak üzere yaşayan organizmaların bir iç  biyolojik saati vardır ve bu saat günün doğal ritmine uyum sağlamamıza yardımcı olur.

Ancak bu saatin nasıl çalıştığını bilmiyorduk. Hall, Ros-bash ve Young günlük biyolojik ritmi kontrol eden bir geni ayrıştırmayı başardılar ve bu genin gece boyunca hüc-rede biriken, gündüz de çözünen bir proteini kodladığını gösterdiler. Daha sonra bu genden kodlanan başka prote-in bileşenleri de tespit eden bilim insanları, böylece hüc-relerin kendi içinde biyolojik saati nasıl çalıştırdığını açığa çıkarmış oldular.

Aziz Sancar’ın Nobel ödülü aldığı çalışması neydi?

Aziz Sancar bakterilerde UV ışımadan hasar görmüş DNA’yı onaran fotoliyaz enzimini kodlayan geni klonla-yarak DNA’yı onarma mekanizmasını açıklığa kavuştur-muştu. Ayrıca fotoliyazın insanda bulunan bir karşılığının, sirkadyan saati adı verilen biyolojik vücut saatinin işle-mesinde rol oynadığının gösterilmesine yardım etmişti.

Hall, Rosbash ve Young günlük biyolojik ritmi kontrol eden bir geni

ayrıştırmayı başardılar.

“ “

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0732

Page 33: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Millî gururlarımızdan genç mucit; CANAN DAĞDEVİREN

4 Mayıs 1985’te dünyaya gelen, 2007’de Hacette-pe  Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümünü ta-mamlayan Canan Dağdeviren,  2009’da  Sabancı

Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl Fulbright bursuy-la  UIUC’da Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünde doktorasını 2014 yılında başarıyla tamamlayan  Canan Dağdeviren şimdiki bilimsel çalışmalarını MIT’de Robert Langer’ın yanında sürdürüyor.

Giyilebilir kalp  pilini icat eden  Canan Dağdeviren  For-bes’in 30 Yaş Altı Bilim İnsanları  listesine de adını yaz-dırmayı başardı. Odaklandığı nokta ise kalp pilinin vücu-dun kendi hareketlerinden kazandığı enerjiyi depolayarak tekrar çıkarılıp takılmasına ihtiyaç duyulmadan uzun süre kullanılması. Günümüzde kullanılan kalp pilleri ise 7 yılını tamamlayamadan kullanılmaz hale geliyor. Bu pillerin de-

ğiştirilmesi ise ciddi bir ameliyat gerektiriyor. Canan Dağ-deviren’in buluşu şimdilik hayvanlar üzerinde denendi ve sonuçlar da beklendiği gibi başarılı. İnsanlar üzerinde de benzer deneylerin yakın zamanda başlatılması planlanı-yor.

2015 yılında da Harvard Üniversitesi’ne ‘’Genç Akademi Üyesi’’ olarak kabul edilen ilk Türk olan Dr. Dağdeviren, cilt kanserinin teşhisini kolaylaştıracak, dövme gibi vücu-da yapıştırılabilen ve 10 saniyeden daha az sürede sonuç veren cihaz geliştirdi.

Canan Dağdeviren’in en son çalışması da “Beyin İğne-si”.  Dr. Dağdeviren’in  bu son  çalışmasıyla parkinson vb.  hastaların ilaçları iğneyle doğrudan beyne enjekte edilecek. Bu sayede ağız ve damar yoluyla alınan ilaçların vücudun diğer bölümlerine olan olumsuz etkilerinin orta-dan kaldırılması amaçlanıyor.

Giyilebilir kalp pilini icat eden Canan Dağdeviren Forbes’in

30 Yaş Altı Bilim İnsanları listesine de adını yazdırmayı başardı.

“ “

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 33

Page 34: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

İLGİNÇ MATEMATİKKELİME BULMACASIAsya AKSOY10-E

SOLDAN SAĞA:

1. A ve B kümelerinin ortak elemanları ile oluşturulan kümeye ………….......... kümesi denir.

2. Tuz oranı %20 olan 120 gr tuz-su karışımına kaç gr tuz ilave edilirse yeni karışımın su oranı %40 olur?

3. İkiden fazla oran içeren eşitliklere ne denir?

4. Bir sayı dizisindeki elemanların toplamının eleman sayısına bölünmesi.

5. Bir sayıya yarısının 12 fazlası eklenirse, 2 katının 3 eksiği elde ediliyor. Bu sayı kaçtır?

6. Bir üçgende yüksekliklerin kesiştiği yere ne ad veri-lir?

7. İyi tanımlanmış nesneler topluluğuna ne ad verilir?

8. Bir sınıfta öğrenciler sıralara ikişerli otururlarsa 6 öğrenci ayakta kalıyor. Üçerli otururlarsa 4 sıra boş kalıyor. Buna göre bu sınıfta kaç öğrenci vardır?

9. Doğru ya da yanlış kesin hüküm bildiren cümlelere ne ad verilir?

10. Bir dik üçgenin en uzun kenarına verilen isim nedir?

YUKARIDAN AŞAĞIYA:

1. Bir üçgende kenarortayların kesiştiği noktaya verilen isim nedir?

2. Birbirine bağlı iki değişkenden biri artarken diğeri azalıyorsa bu değişkenlere ………… denir.

3. Bir miktar ceviz 10 kişiye eşit olarak paylaştırılıyor. Eğer aynı cevizler 8 kişiye paylaştırılsaydı herkes 15 ceviz fazla almış olacaktı. Cevizlerin sayısı kaçtır?

4. Geometride Z kuralı olarak bilinen açılara ………… açı-lar denir.

5. 15 öğrencinin 2 yıl önceki yaşları toplamı 165’tir. Bu 15 öğrencinin 3 yıl sonraki yaş ortalaması kaç olur?

6. Bir üçgende açıortayların kesiştiği yere ………………merkezi denir.

7. Bir okuldaki 450 öğrenciden 180’i kızdır. Bu öğrenci-lerin yüzde kaçı erkektir?

8. a/b şeklinde ifade edilemeyen sayılara ………….. sayı-lar denir.

2

7

5

5 7 4 6 3

8 3

4

2 9

1 8 1

6

10

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0734

Page 35: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

GİZLİ CÜMLEYİ BULMAAsya AKSOY10-E

Aşağıda isimleri verilen ünlü matematikçileri tabloda bularak karalayınız. Geri kalan harfleri birleştirerek bu matema-tikçilerden biri tarafından söylenmiş gizli cümleyi bulunuz.

*Gauss *Newton *Pisagor *Cahit Arf *Einstein

*Arşimet *Pascal *Thales *Platon *Galileo

* Leibniz *Hypatia *Harizmi *Descartes *Reimann

*Fibonacci *Öklid *İbni Sina *Fermat *Euler

*Alan Turing * Hilbert *Boole *Cauchy

T H A L E S A R Ş İ M E T PF E R M A T C A U C H Y A İM H G A R E İ M A N N T L SE A A M C A H İ T A R F A AA R U T H İ L B E R T İ N GK İ S T E P L A T O N Z T OE Z S K İ B N İ S İ N A U RG M A D E S C A R T E S R DA İ E İ N S T E İ N A Ö İ EL B L E İ B N İ Z N Ö K N Uİ O N C E N E W T O N L G LL O S H Y P A T İ A A İ B EE L P A S C A L I R G D E RO E F İ B O N A C C İ L İ R

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 35

Page 36: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

SERA ETKİSİ İLE SAVAŞMADAKARBON YAKALAMA VE DEPOLAMA

KİMYA ZÜMRESİ

Sera gazı nedir etkileri nelerdir?

Dünya, üzerine düşen Güneş ışınlarından çok Dün-ya’dan yansıyan Güneş ışınlarıyla ısınır. Bu yansı-

yan ışınlar başta karbondioksit, metan ve su buharı ol-mak üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutul-masına da “sera etkisi” denir. Sera etkisi dünyada yaşam olması için gerekli sıcaklığı oluşturur ancak zararlı etki-leri daha fazladır.

1. Buzulların erimesi.

2. Okyanusların yükselmesi.

3. Kıyı kesimlerde toprak kayıplarının artması.

4. Bazı yerlerde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artar.

5. Bazı yerlerde uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve çöl-leşmeler görülür.

6. Kışın sıcaklıklar artar.

7. İlkbahar erken gelir.

8. Sonbahar geç gelir.

9. Hayvanların göç dönemleri değişir.

10. Bu mevsim değişikliklerine dayanamayan hayvanlar ve bitkiler azalır ya da tamamen yok olur.

11. İnsan sağlığını doğrudan etkiler. Bilim adamları iklim değişikliklerinin kalp solunum yolu bulaşıcı alerjik ve bazı diğer hastalıkları da tetikleyebileceği görüşün-dedir.

Enerji elde etmek için fosil yakıtların kullanılması sonu-cunda ortaya çıkan sera gazı emisyonları çoğunlukla kar-bon ve karbondioksit gazlarının yoğun biçimde atmosfe-re salınımı, küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olmaktadır. Küresel iklim değişikliği mücadelesi kapsa-mında karbon emisyonlarının yakalanması, tutulması ve depolanması teknolojileri konularında çok yönlü araştır-malar yapılmaktadır bu çalışmalardan biriside karbon yakalama ve depolamadır.

Karbondioksit yakalama ve karbondioksit depolama teknikleri:

Açığa çıkan karbondioksidi yakalayıp depolamak ve mu-hafaza etmek mümkündür. Böylece sera gazı yayılımının

İnsan kaynaklı CO2 yayılımının yaklaşık % 60’ı elektrik

santralleri, rafineriler, gaz işletme tesisleri ve endüstriyel fabrikalar

gibi büyük ve sabit tesislerde gerçekleşir.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0736

Page 37: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

büyük oranda azaltılması ve iklim değişikliklerinin yavaş-latılması mümkün olabilmektedir.

Bütün fosil yakıtlar karbon içerir. Yakıtın yanması sıra-sında karbon oksijenle birleşerek CO2 oluşturur. Karbo-nun yanma işleminden önce veya sonra ayırmak, elekt-rik santrallerinde olduğu gibi CO2’in atmosfere yayılımını önler. Bunun sonucunda CO2 gazı tutulur ve uygun yeraltı depolama rezervlerine taşınır. Bu rezervler terk edilmiş petrol ve gaz sahaları, kömür yatakları veya akiferlerden oluşur.

Birçok bilim adamı, atmosferdeki CO2 konsantrasyonunun sabitlenmesi ve böylelikle iklim değişikliklerinin hafifle-tilmesi için dünyadaki CO2 yayılımının bugünküne kıyasla en az % 50 oranında azaltılması gerektiği konusunda aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Bu konuda ilk adım 1997 yı-lında Kyto Protokolü’nde, 2012 yılı CO2 yayılımının 1990 yılındaki seviyesinin altına düşmesi kararı alınarak atıldı.

Gerekli azalımlar üç farklı ölçüm metoduyla incelenebilir:

• Enerji verimliliği artışları ve enerji talebindeki azalış

• Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı

• Açığa çıkan CO2 gazının tutulması ve depolanması

Enerji verimliliğindeki artışın ve yenilenebilir enerji kay-naklarının CO2 yayılımında gereken azaltmayı sağlayama-yacağı açıktır. Bunun yanı sıra küresel iklim değişiklikleri-nin azaltılması için üçüncü ölçüm olan CO2’in tutulması ve depolanması (CCS) da gereklidir. 

İnsan kaynaklı CO2 yayılımının yaklaşık %60’ı elektrik santralleri, rafineriler, gaz işletme tesisleri ve endüstriyel fabrikalar gibi büyük ve sabit tesislerde gerçekleşir. Bu işlemlerin çoğunda, çıkan egzoz dumanı seyreltilmiş CO2 ( %5’ten %15’e kadar) içerir. Egzoz dumanı karışımındaki CO2’i diğer gazlardan ayırmanın yollarından biri %90’dan fazla CO2 içeren bir akım üretmektir. Diğer bir seçenek de tıpkı doğal gazdan (metan gibi) CO2 ve hidrojen üretme ör-neğinde olduğu gibi karbonu yanmadan önce sistemden uzaklaştırmaktır.

Karbondioksit gazı nerede ve nasıl tutulur?

Edinilen CO2 petrol, gaz arazileri, işletilmeyen kömür ya-takları ve derin tuz formasyonlarında depolanabilir. Bu-rada depolanan CO2, sıkıştırılarak jeolojik formasyonlara, okyanuslara, mineral karbonları içerisine ya da endüst-riyel işlemlerde kullanılması amacıyla taşınabilir. Bu sa-yede atmosfere salınan CO2 oranı belirgin miktarda aza-lacaktır.

Ülkemizde CO2 gazının tutulması ve depolanması çalış-maları ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ PETROL ARAŞ-TIRMA MERKEZİ (ODTÜ PAL) ve TÜRKİYE PETROLLERİ ANONİM ORTAKLIĞI (TPAO) birlikteliği ile bir proje kapsa-

mında yürütülmektedir. Projede Çaylarbaşı Petrol Sahası seçilmiş ve bu sahaya yaklaşık 130 km uzaklıkta bulunan bir çimento fabrikasının emisyonlarının kullanılmasına karar verilmiştir. Hem depolama hem de ek petrol üre-timinin alınabileceği petrol sahasına enjeksiyon model-lenmiş, buna bağlı olarak CO2 kaynağından depolanacak sahaya kadar taşıma ve enjeksiyon için teknik tasarım önerilmiş, ekonomik değerlendirme yapılmıştır. 

Projenin birincil amacı Türkiye’de karbondioksidin de-polanabileceği yeraltı yapılarının olup olmadığını tespit etmek ve seçilecek yapılardaki depolama kapasitesini belirlemek olmuştur. İkinci hedef ise seçilen bir sahada karbondioksidin yeraltına enjekte edilerek depolanması-nın jeolojik sonuçlarını araştırmaktır.

Giderek artmakta olan küresel ısınma problemine çözüm olabilecek bu uygulama ile geleceğe daha güvenle baka-biliriz.

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 37

Page 38: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

2017- 2018’DEBİLİMSEL GELİŞMELER

FİZİK ZÜMRESİ

Hareketlerimizden Enerji Elde Eden Süper İnce Kumaş Geliştirildi.

Çevremizi saran enerjiyi kullanabilmek için ihtiyaç duyduğumuz şey jel kaplı, karbon nanotüplerden yapılmış sarmal lifler olabilir.

Twistron denen bu materyalin iplikleri laboratuvar orta-mında şimdiden gelecek vadediyor ve bir gün vücudu-

muzdaki, eşyalardaki veya daha geniş çevredeki enerjiyi dönüştürebilecek bir “enerji toplayıcısına” dönüştürülebi-lir.

Kaynak:www. fizikist. comwww. bbc.com/science www.bilim.org

Yapay Zekâ

Bu yazı, 2017-2018 eğitim öğretim yılı Amatör Bilim İn-sanları Kulübü kapsamında yapılan çalışmalar ve tartış-malar doğrultusunda şekillenmiştir.

İlk kez 1950’lerde kullanılan “yapay zekâ” (artificial intel-ligence) kavramı 2017’ye damgasını vurdu ve hayatımıza giderek daha fazla ye redinir hâle geldi. Stephen Haw-king, Billl Gates, Elon Musk, Ray Kurzweil gibi teknoloji

dünyasının şekillenmesinde önemli rol oynayan kişilerin yapay zekâya dair oldukça ilgi çekici fikirleri var.

Örneğin; 1990’da Sovyetler Birliği’nin çökeceği ve İnter-netin hızla yayılacağı öngörüleri ile haklı çıkan Ray Kur-zweil “The Age Of Spiritual Machines” kitabında 2019’da insanların otomatize kişiliklerle arkadaş, öğretmen, sev-gili olabileceğini, 2029’da ise insanoğlunun neredeyse tamamen sanal öğretmenler tarafından eğitileceğini sa-

Bu yazı 10-A sınıfı öğrencilerinden Yaren Buse Sarıtoprak ve Sedef Parlak’ın Fizik dersi proje ödevlerinden derlenerek oluşturulmuştur.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0738

Page 39: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

vunurken Elon Musk, Stephen Hawking ve Bill Gates ise yapay zekâya biraz daha temkinli yaklaşıyor. Elon Musk bu konudaki tereddütlerini “Medeniyetin karşı karşıya kaldığı en büyük risk.” cümlesiyle ifade ederken Hawking ise benzer bir yaklaşımla bu konudaki düşüncelerini “Ya-pay zekâlı makineler, insan ırkının sonunu getirebilir.” di-yerek dile getirdi.

Tartışmalar süredursun; günlük hayatımızı kolaylaştır-mak motivasyonuyla yola çıkan bir çok şirket yapay zekâlı moda asistanı, klinik, fotoğraf stüdyosu gibi fikirleri ha-yata geçirdi bile. Oxford ve Yale Üniversitelerinin yaptığı araştırmalara göre önümüzdeki 50 yılda yapay zeka bir çok işin üstesinden gelecek ve birçok meslek otomatikle-şerek ve 2066 yılında artık insan tarafından yapılabilir her iş yapay zekâ tarafından da yapılabilir hâle gelecek.

Üzerinde en çok tartışılan konulardan biri ise yapay zekâ-nın sanatta ortaya koyabileceği ürünler üzerine. 2019’da yapay zekâ tarafından “yazılmış” bir kitabın en çok satan-lar listesine gireceği konuşuluyor ve internette şimdiden yapay zekâ tarafından “bestelenmiş” şarkılar yer alıyor. Yapay zekânın ortaya koyduğu “sanat eseri” ni toplumun beğenisi yönünde geliştirip evirebilmesi sebebiyle bunun sanatta yeni bir dönem açacağını savunanlar da var, sa-nat eserinin toplumun beğenisi ile şekillenmesinin gerçek sanatı öldüreceğini savunanlar da. Amatör Bilim İnsanları Kulübü ile yapay zekanın yaptığı bir resme, yapay zekânın kendisinin mi yoksa onu tasarlayanın mı imzasının atıla-cağını tartışmış olmamız ise yapay zekânın artık haya-tımıza ne büyük oranda girdiğinin en büyük göstergesi.

Yapay zeka gelişmeleri:

Alexa: Alexa, Amazon’un milyonlarca kişi tarafından kul-lanılan yapay zekâsı. Arka planda yapay zekâya can veren 3 kişi var: Yaratıcı yazarlık eğitimi almış olan Michelle Ri-ggen-Ransom, cihazın yanıtlarını kaleme alıyor. Psikoloji eğitimi alan Farah Houston, bu yanıtların insanların bek-lentilerini karşılamasını sağlıyor. Doğal dil işleme uzmanı Beth Holmes ise Alexa’nın gündemdeki konular hakkında yeterli bilgiye ve kelime dağarcığına sahip olduğundan emin olmak için çabalıyor.

Google Brain: Google’ın yapay zeka ekibi 2012’de, video-lardaki kedileri tespit edebilen bir algoritma geliştirdi. Bu haliyle insanlığa pek de faydası yok gibi görünen algorit-mayı Lily Peng hastalıkları tespit etmek için kullandı. Has-taların retina taramaları inceleyen yapay zeka, gelecekte körlüğe sebep olabilecek semptomları belirliyor.

Sophia: 2017’nin en ünlü ve vatandaşlık alan ilk yapay zekası olan Sophia robottan çok insana benzer görünü-müyle de fark yaratıyor. Yüzü için Audrey Hepburn isimli Hollywood yıldızından esinlenilen Sophia geliştiricile-rinden David Hanson’un belirttiğine göre Sophia , yapay zeka, görsel veri işlemi ve yüz tanıma sistemini kullanıyor.

Sophia aynı zamanda insan mimiklerini ve yüz ifadelerini taklit edebiliyor, basit diyaloglar kurabiliyor ve belirli ko-nular hakkında sohbet edebiliyor. Google’un şirketlerin-den olan Alphabet’in ses tanıma teknolojisini kullanıyor ve zaman içerisinde öğrenme becerisine sahip. İnsanlarla kurduğu her diyalogtan yeni şeyler öğrenebiliyor. Sophia gelecekte huzurevinde yaşayan yaşlılara sohbet arkadaşı olabilecek, kalabalık parklarda veya etkinliklerde yönlen-dirici rol üstlenebilecek.

Kaynak:www. bilim.orgwww. bbc.com/sciencewww. nytimes.com/science

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 39

Page 40: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

CERNNilhan ERBAYFizik Öğretmeni

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi veya Fransızca adı olan Conseil Européen pour la Recherche Nuc-léaire’in kısaltmasıyla CERN, İsviçre ve Fransa sını-

rında yer alan dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratu-varıdır. 1954 yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş olan CERN’in günümüzde tam 22 üyesi vardır.

Bilim her ne kadar insanlığa fayda ve evreni anlama ama-cı gütse de 2. Dünya Savaşı’nda bilimsel ve teknolojik gelişmelerin askerî alanda yoğun biçimde kullanılması ile bu amaçtan oldukça sapıldı. Bunun üzerine atom ve çekirdek fiziği çalışmalarına devam etmek isteyen ancak bunu tamamen dünya barışı için yapmak isteyen bilim in-sanları bir araya geldiler ve tarafsız bir çalışma sahası belirlediler. Bu fikirden yola çıkarak aralarında Niel Bohr gibi çok ünlü fizikçilerin bulunduğu insanlar 1954 yılında CERN serüvenini başlattılar. CERN’de dünyanın farklı ül-kelerinden gelmiş binlerce bilim insanı “Evreni oluşturan şey nedir? Her şey nasıl başladı?” gibi sorulara dünyanın en güçlü hızlandırıcıları ve dedektörlerini kullanarak ya-nıt arıyor.

Maya Anadolu Lisesi öğrencileri de Ocak 2018’de CERN’i

ziyaret etti ve eşsiz bir deneyim yaşamış oldu. Öğrenci-lerimize bu ziyaretlerinde CERN’de çalışan bilim insanla-rımızdan Dr. Canan Dozen eşlik etti. Çocuklarımız Sayın Dozen’den CERN’in tarihi, kuruluş amacı, neden yerin altı-na kurulduğu, yapımı esnasında ne gibi zorluklarla karşı-laşıldığı, hangi deneylerin hangi amaçla yürütüldüğü gibi konularda bilgi alma fırsatı buldu. Bu vesileyle Sayın Do-zen’e bir kez daha teşekkür ederiz.

Seneler İçinde CERN

1949: 2. Dünya Savaşı’nın sonunda Avrupa’da bilim ner-deyse durmuştu. Bilim insanları buna bir son vermek amacıyla Avrupa Atom Fiziği Laboratuvarı kurma girişim-lerine başladılar. Fransa’da Raoul Dautry, Pierre Auger ve Lew Kowarski, İtalya ‘da Edoardo Amaldi ve Danimar-ka’da Niels Bohr bu işe öncülük ettiler.

Kurulacak olan laboratuvar sadece farklı ülkelerden bilim insanlarını bir araya getirmekle kalmayacak; parçacık fi-ziği çalışmalarının getirdiği maddi yük de farklı ülkelerce paylaşmış olacaktı.

Bu konudaki ilk teklif 1949’da yapılan Avrupa Kültür Kon-

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0740

Page 41: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

Asude Zeynep YILDIZ Beril KÖSEGİL

feransı’nda Fransız bilim insanı Louis de Broglie’den gel-di. Aralık 1951’de Paris’te yapılan UNESCO Toplantısı’n-da CERN’in kurulması kararlaştırıldı ve 11 ay sonra CERN doğdu.

1965: 1965‘te artık atomu oluşturan parçacıkların (elekt-ron, proton ve nötron) her birinin bir de antiparçacığı olduğu biliniyordu. Bu durumda atomu oluşturan parça-cıklar maddenin birimleriyse; antimaddenin birimlerinin de bu antiparçacıklar olduğu sonucuna ulaşılmıştı. Fakat madde ve antimadde Dirac’ın dediği gibi zıt ve ve simet-rik miydi? Şimdi bunu test etmenin zamanı gelmişti. Aynı proton ve nötronların atomun çekirdeğini oluşturması gibi antiproton ve antinötronlar da antiçekrideği bir araya ge-tirmek üzere bir araya gelir miydi? İşte 1965’te CERN’de yapılan çalışmalarda antideuteron’un (antiproton ve anti-nötrondan oluşan antimaddenin çekirdeği) gözlemleme-siyle bu soru cevaplanmış oldu.

1971: İlk kez proton çarpıştırması gerçekleştirildi.

1974: Yerin yaklaşık 40 metre altına inşa edilen ve 7 km çapında olan Super Proton Synchrotron Tüneli bir mühen-dislik başarısı ile 4 senede tamamlandı. Halaknın inşa-sında binden fazla devasa mıknatıs kullanıldı. Fotoğrafta açılan tünelin başlangıç noktasına döndüğü an ölümsüz-leştirilmiş.

1988: Large Electron-Positron Collider Tüneli üstün bir mühendislik çalışması sonucunda sadece 1 cm’lik kayma ile tamamlandı.

1997: Maddenin temel parçacıklarını ve evrendeki temel kuvvetleri keşfetmek amacıyla tasarlanan CMS ve ATLAS Deneyleri onaylandı.

2004: CERN 50. Yılını “Globe of Science and Innovation” inşası ile taçlandırdı.

2008: LHC de kaza meydana geldi ve çalışmalar bir süre-liğine durdu.

2012: Atlas ve CMC de Higgs Bozunu ile uyumlu parçacık gözlemlendi.

2015: Pentaquarklar keşfedildi.

01.04.2018: Humpty Dumpty parçacığı keşfedildi.

FPSPI Programı uluslararası tanınmış ve geçerliliği kabul edilmiş, belirli yaş grupları aralığında gelece-ğin problemlerini belirleme ve çözme basamaklarını

öğreten, bunu hayatın her aşamasında uygulayabilmeyi aşılayan bir sistem. Program değişen dünyaya ayak uy-durmak için gerekli becerileri geliştirmeye yardımcı ola-rak öğrencilerin geleceklerini nasıl hazırlayacaklarına ışık tutmaktır. Bu sene okulumuzun FPSPI Rightech takı-mı olarak, “Teknolojinin Doğru Kullanımı” konusunu seç-tik ve bu doğrultuda çalışmalar yapıyoruz.

20. yüzyılın sonlarından itibaren bilgi teknolojilerinin kul-lanım alanları hızla genişledi ve hayatımızda büyük çapta değişiklikler yarattı. Bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişim, insanların bilgisayarlar yardımıyla istedikleri bilgiye zah-metsizce ulaşmalarını, video ve ses kaydedebilmelerini, başka şehirlerdeki insanlarla iletişime geçebilmelerini sağladı. Zamanında imkânsız denilen her şey teker teker gerçek olmaya başladı. Teknolojinin bu hızlı gelişimin-den birinci derecede etkilenen bizler bazen fark etmesek bile yaşam şartlarımızı ve alışkanlıklarımızı değiştirdik. Biz, takım olarak bu yeni alışkanlıkları ve hayatımızdaki değişiklikleri incelerken herkesin farkında olduğu ama düzeltmediği bazı yanlışlar gördük. Fark ettik ki yapacak pek çok işimiz olmasına rağmen zamanımızın çoğunu di-jital ekran karşısında kaybediyoruz ve bu bizim hayatımı-zı olumsuz yönde etkiliyor. Ders çalışırken telefonumuza gelen bildirimler dikkatimizi dağıtıyor, arkadaşlarımızla dışarıda buluşmak yerine telefonda mesajlaşarak sohbet ediyoruz, onlarla buluştuğumuz halde telefonu elimizden düşürmüyoruz; bunun yanı sıra ailemizle zaman geçi-rirken de telefonumuzla ilgileniyoruz ve onlarla kaliteli zaman geçirmiyoruz. İhtiyacımız olmamasına rağmen pi-yasaya yeni sürülen telefonu, bir üst model diye almak is-tiyoruz. Teknolojiyi üretim amaçlı kullanmak yerine oyun oynamayı tercih ediyoruz. Dijital ekran karşısında zama-nımızın çoğunu kaybedince uyku düzenimizi bozuyoruz ve okuldaki ilk derslerde uykulu, huzursuz oluyoruz. Tek-nolojik aletlerin aşırı ve yanlış kullanımı yüzünden bazı sağlık sorunları yaşamaya başlıyoruz. Ebeveynlerimiz bizlerle geçirecekleri zamanlarda ellerinden telefonla-rını düşürmüyorlar ve bir süre sonra birlikte paylaşım yapılması gereken anlar, sanal alemde bireysel geçirilen zamanlara dönüşüyor. Bundan sonraki yıllarda teknoloji-nin hep yanı başımızda olacağının bilincinde olarak bizler inanıyoruz ki yaptığımız yanlışların farkına varıp onları

FPSPINEDİR?

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 41

Page 42: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

düzeltemeye başlamamız lazım. Bizim, teknolojiyle bera-ber yaşamayı öğrenmemiz lazım. İşte bu bilinç ve heye-canla uzun soluklu bir yolculuğa çıktık. Bu süreçte neler yaptık diye soracak olursanız, öncelikle anket çalışmala-rı düzenledik ve gördük ki birçoğumuz teknolojiyi yanlış kullandığımızın farkında bile değiliz. Bu farkındalığı artır-mak amacıyla okulumuzdaki tuvalet kabini kapılarının iç tarafına, kendi hazırladığımız bilgilendirici posterleri, iki haftada bir değişmek üzere astık. Sunumlar ve seminer-ler düzenledik, araştırmalar yaptık. Bir Instagram sayfası açtık ve düzenli olarak paylaşımlar yaptık. Velilerimizi bil-gilendirmek amacıyla onlara broşürler hazırladık. Çünkü araştırmalarımız sonucu gördük ki ergenlerin teknoloji ile iletişiminde ebeveynlerin çok büyük bir rolü var. Çev-remizde gözlemlerimiz ve duyumlarımız sonucu birçok servis şoförümüzün ve velimizin araç kullanırken telefon kullandığını ve bu yüzden kazaya da sebebiyet verdiğini öğrendik. Bunun üzerine araç kullanırken telefon kullan-mamamız gerektiğini hatırlatan araç kokuları tasarladık ve dağıttık. Okulumuzda teknolojinin yanlış kullanımı ko-nulu fotoğraf yarışması düzenledik. Süreç içerisinde ge-rek kendimizi tanıtan gerekse mesajımızı veren yaratıcı kısa filmler çektik.

Yüzyıllar önce ipek kumaşın bulunuşu Çin ekonomisi için hayati bir öneme sahipti. O zamanın teknolojisi olan ipek kumaşın halk tarafından giyinilmesi yasaklanmış ve ipek yüksek statünün sembolü olmuştu. Savaş teknolojisin-de ise mızrak, ok, kılıç ile başlayan savaş aletleri şu an nükleer bombalar, füze savunma kalkanları, akustik plaz-ma kalkan sistemleri ile gelişmeye devam ediyor. Bura-dan görüyoruz ki tarih boyunca teknolojiyi elinde tutan devletler diğerlerine üstünlük sağlamışlardır. Teknolo-jiyi değiştiren, geliştiren ve üreten toplumların gelişmiş ülkeler olduğunu görüyor ve gözlerimizi kendi ülkemize çeviriyoruz. Yazık ki Türkiye’de dijital teknoloji denilince akla gelen şeyler oyun oynamak veya sosyal medya kul-lanmak üzerine algılanıyor. Bugün Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan Koç Holding’de 110.000’den faz-la insan çalışıyor ve şirket değeri 46.9 milyar Türk Lirası iken; bir kodlama ürünü olan Whatsapp’ta 54 kişi çalışı-yor ve şirketin değeri 79 milyar Türk Lirasıdır. Teknolojiyi elinde tutmak bu kadar önemli iken, teknoloji üreten dev-letler güçlerine güç katmaya devam ederken biz neden

teknolojiyi sadece tüketim amaçlı kullanıyoruz? Biz inanı-yoruz ki eğer teknolojiye karşı bakış açımızı değiştirebilir ve teknolojiyi sadece sosyal medyada gezme olarak değil üretme amaçlı görürsek gelişmiş bir ülke olma yolunda yürüyebiliriz. Dolayısıyla 21. yüzyılın en çok aranan bece-rilerinden biri olan kodlama becerisi için arkadaşlarımıza kodlama atölyesi düzenledik. Aynı şekilde bizler de takım üyeleri olarak kodlama dersi almayı ve süreç sonunda bir ürün ortaya koymayı hedefliyoruz.

Özetleyecek olursak bir nesneyi, kavramı iyi ya da kötü yapan bizim onu kullanış biçimimizdir. Bıçak, bir cinayet işlemek için kullanılabileceği gibi yemek yaparken de kul-lanılabilir. Bunun gibi pek çok örnek verebiliriz. Yaşadığı-mız çağa teknolojinin hâkim olduğunu düşünerek tekno-lojiyi doğru ve üretim amaçlı kullanmayı öğrenmeliyiz.

BİLİM & TEKNOLOJİ MAYASI

FPSPINEDİR?Asude Zeynep YILDIZ Beril KÖSEGİL

Ders çalışırken telefonumuza gelen bildirimler dikkatimizi dağıtıyor; arkadaşlarımızla dışarıda buluşmak yerine telefonda mesajlaşarak sohbet ediyoruz, onlarla buluştuğumuz hâlde telefonu elimizden düşürmüyoruz.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0742

Page 43: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 44: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

Zamanında ve doğru yapılandırılmış bir Felsefe dersi farklılıklara saygı gösterme tavrının kazandırılma-sında hayati önem taşıyabilir. Fanatizm, yozlaşma,

hoşgörüsüzlük, köktencilik, radikalizm, ırkçılık, cinsiyet-çilik, yobazlık, etnosantrizm (kültürel-merkeziyetçilik) ve bu gibi tüm ötekileri yok sayan düşünce biçimleriyle mücadelede en güçlü silah yine elbette felsefedir. Farklı dinî görüşlerin, kültür örüntülerinin ve dünyayı bizim gibi yorumlamayan ideolojik yaklaşımların saygıyla karşılan-ması için; hiçbir ırkın diğer ırktan düşünsel ve kültürel olarak üstün olamayacağı fikrinin anlaşılması ve üstün gibi görünenlerin ya da kendisini üstün ilan edenlerin “geri kalmış”ları soykırı-ma tabi tutarak insanlığı bahçedeki za-rarlı otlardan temizledikleri yönündeki iddialarının asılsızlığının açığa çıkartıl-ması için, farklı cinsel tercihlere sahip insanların hastalıklı ilan edilmemeleri veya varlıklarının yok sayılmaması ve yok saymamanın ötesinde onlarla bir-likte ve onlar adına var olmanın öğrenil-mesi için, kendini savunmak amacıyla dava açamayacak hayvanların, orman-ların, ırmakların ve gökyüzünün hakkı için çocuklarımıza yaratıcı düşünmeyi öğretmeden önce “öteki için” düşünme-yi öğretmek zorundayız. Bu açıdan kuru bir felsefe tarihi anlatımı yerine çocuklarımıza öncelikle felsefenin ve dü-şüncenin özünü, insan olmanın anlamını, öteki ile yaşar-ken kendisinin de bir öteki pozisyonunda bulunduğunu kavratmamız gerekmektedir.

İnsanlık tarihinin en tehlikeli karakterleri ruhsuz uzman-larla dolu toplumlarda doğmuştur. Kitleleri yok edebile-

cek silahları ve düzenekleri üreten, kendilerine verilen görevleri sorgulamadan yerine getiren; gelişmiş toplum-ların iyi giyimli, yüksek tüketim standartlarına sahip re-fah içinde yaşayan konformist mühendis, doktor, hâkim, sosyal bilimci ve diğer meslek gruplarından insanlardır bunlar. Çok zekidirler ve teknik anlamda üst düzey bir ya-ratıcı zekâya sahiptirler fakat vicdandan, sağduyudan ve bazı ahlaki soruları sorma özelliklerinden mahrumdurlar. Profesyonel körleşme “tek boyutlu insan” olarak yaşama-nın en acınası biçimlerinden birisidir.

Tarih özgür düşünce ile baskıcı despotik zihniyetlerin kar-şı karşıya geldiği örneklerle doludur. Bunların en çetinle-rinden birisini Stefan Zweig’ın “Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e” adlı kitabında buluruz. Eser aslında harika bir felsefeye giriş kitabı niteliği taşır. Calvin, kendi Protestanlık öğretisini yaymak adına tam da acımasızca eleştirdiği Katolik öğretinin baskıcı düzenini benimserken Castellio gibi özgür düşünceye sahip, farklı öğreti sistem-lerine saygıyla yaklaşan din adamlarını Engizisyon’un ateşiyle tehdit etmekten geri kalmaz ve Katoliklere öy-künerek Protestan engizisyonunda kendisiyle aynı inanca sahip ama farklı bir yorumu benimsemiş Serveto adlı din

kardeşini diri diri yakmaktan çekinmez.

Calvin, en tartışılmaz ve mutlak Hris-tiyanlık yorumunu geliştirdiğine inan-maktadır ve Serveto’nun tek suçu Cal-vin gibi düşünmemesidir. Serveto’nun öldürülmesi Castellio’yu harekete ge-çirir ve Calvine’e karşı açıktan açığa meydan okur. Castellio, Calvin’e doğru-dan doğruya şöyle seslenir: “Bir insanı öldürmek, asla bir öğretiyi savunmak değildir: Bir insanı öldürmek demektir.” Vicdan zalimliğe başkaldırır. Castel-lio’ya göre bir insanı öldüren tüm insan-lığı öldürmektedir.

Tarih, sözde Tanrı’nın onurunu korumak adına insanlığın onurunu ayaklar altına alan, Allah’ın kendi tarafında oldu-ğu iddiasıyla kendisi gibi olmayanları yok etme hakkının kendinde bulan şarlatanlarla ve zalimlerle doludur. Bu-rada biz felsefe öğretmenlerinin görevi gerçekliğin çok boyutluluğunu ve ele avuca sığmazlığını, belirsizliğin va-roluşun önemli bir parçası olduğunu; tüm insanlığa da-

OKUL

REHBERİM

FELSEFENİN MİSYONUİsa DEMİRPDR UZMANI

İnsanlık tarihinin en tehlikeli karakterleri ruhsuz uzmanlarla dolu toplumlarda doğmuştur.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0744

Page 45: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

OKUL

PISA (Programme for International Student Assessment)Uluslararası Öğrenci Değerlendirme ProgramıGamze KAVAKÖLÇME VE DEĞERLENDİRME UZMANI

yatılabilecek ideolojik, kültürel, dinî, cinsel mutlaklıkların bulunamayacağını çocuklarımıza doğallığıyla gösterebil-mektir.

Geçen yıl aramızdan ayrılan büyük düşünür Zygmunt Ba-uman’ın “Modernlik ve Müphemlik” adlı eseri yaşadığımız dünyanın sınıflandırılamayışının, kategorize edilemeyişi-nin, tüm insanlığı bir kenara bırakın belli bir toplum için bile tek tip bir varoluş biçiminin dayatılamayışının ma-nifestosudur ve benzersiz bir eserdir. Bu esaslara otur-tulmuş bir felsefe dersi, tarihsel bir perspektifi benimse-yerek insan haklarını, kadın özgürleşmesini ve feminist hareketleri, hayvan ve doğa haklarını, göçmen sorununu, yabancılarla bir arada yaşamayı gerekli kılan hoşgörü kültürünü yaratmanın araçlarını sağlayacaktır ve bugün en fazla eksikliği hissedilen ve ihtiyaç duyulan değer bu-dur.

Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Prog-ramı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yapılan bir araştırmadır.

PISA, okuma becerileri, matematik ve fen bilimleri ko-nularında temel becerilere odaklanarak zorunlu eğitimin sonunda 15 yaş grubu öğrencile-rinin topluma tam olarak katılması için bu bilgi ve becerileri ne derece edindik-lerini değerlendirmektedir. Üç yılda bir yapılan bu uluslararası değer-lendirme çalışmasında her dönem üç konu alanından (okuma bece-rileri, fen ve matematik okurya-zarlığı) yalnızca birine ağırlık veril-mektedir. Bununla birlikte, diğer iki konu alanı da yapılan değerlendirme kapsamına dahil edilmektedir.

PISA yalnızca öğrencilerin okulda öğrendikleri temel bilgi-leri tekrar kullanıp kullanmadıklarını değil, aynı zamanda öğrendiklerini kullanarak bilinmeyen hakkında tahminde bulunup bulunamadıklarını ve bilgilerini okul içerisinde

ve okul dışı durumlarda uygulayıp uygulayamadıklarını da araştırmaktadır. Yani öğrencilerin derslerde kazan-dıkları bilgi ve becerileri gerekli olduğunda kullanabilme, çeşitli durumlardaki sorunları çözümleyebilme, yorum yapabilme, elde ettiği sonuçları etkili biçimde sunabilme

güçleri açısından ele alınmaktadır.

Öğretim programlarında ele alınan konuları ne dereceye kadar öğrendiklerini değil, gü-nümüz bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlar karşısında sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneğini ölçmeyi amaçlamaktadır.

Küreselleşen dünyamızda, eğitim alanında yapılan ulusal değerlendirme çalışmalarının yanı sıra, uluslararası düzeyde konumumu-

zu belirlemek amacıyla eğitim göstergelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle belirli referans nok-talarına göre ülkemizin eğitim alanında hangi düzeyde olduğunun, giderilmesi gereken eksikliklerin ve alınma-sı gereken tedbirlerin belirlenmesidir. Ülkemiz de OECD üyesi olarak, eğitim düzeyinin yükseltilmesi amacıyla bu

PISA

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 45

Page 46: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

OKUL

PISA (Programme for International Student Assessment)Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı

PISA

Gamze KAVAKÖLÇME VE DEĞERLENDİRME UZMANI

PISA,  2000 yılında uygulanmaya başlamıştır. Üçer yıllık dönemler hâlinde uygulanan araştırmaya  ülkemiz, ilk kez 2003 yılında katılmıştır.

PISA uygulamasında fen okuryazarlığı, matematik okur-yazarlığı ve okuma becerileri alanlarına ait başarı test-leri, öğrenci ve okul anketleri yer almaktadır. Uygulama bilgisayar karşısında yapılmaktadır. Sınavda üç alandan soru gelmektedir. Her yıl bu alanlardan biri ağırlıklı alan olarak belirlenmektedir. 2018 PISA uygulamasının ağır-lıklı alanı “okuma becerileri” alanıdır.

Bilgisayar başında gerçekleştirilen uygulamanın veri ta-banında toplam 432 soru yer almaktadır. Her öğrenciye belirlenen ağırlıklı alandan sorular verilmektedir ancak-her öğrenci aynı soruları çözmemektedir. Her bir öğrenci 68 ile 74 arasında soru cevaplayacaktır. 2018 PISA uy-gulaması ülkemizde Mayıs ayı içerisinde uygulanacaktır.

PISA’da her alanın değerlendirilmesi farklı yönlerden ele alınmaktadır. PISA’ da her alan için 6 yeterlik düzeyi ta-nımlanmıştır. 5 ve 6. düzeye ulaşmış öğrenciler ÜST PER-FORMANS düzeyinde yer almaktadır. Ülkelerin ekonomik kalkınmaları için gerekli beşeri sermayenin çoğunlukla bu grup içinde bulunduğu kabul edildiğinden, ülkelerde üst performans grubundaki öğrenci oranları üzerinde önemle durulmaktadır. 2. düzeye ulaşamamış öğrenciler ASGARİ PERFORMANS düzeyinde yer almaktadır.

PISA araştırmasına  katılacak olan okul ve öğrencilerin seçim işlemi, OECD tarafından tesadüfi (seçkisiz) yön-temle belirlenmektedir. Çalışma için okul belirlenirken katılımcı ülkeler tarafından belirlenen tabakalar kulla-nılmaktadır. Sınava katılacak öğrenciler, PISA teşkilatı tarafından gönderilen KeyQuest Programı yardımıyla be-lirlenmektedir.

PISA 2018 uygulamasına seksen bir ülke katılacaktır. Ül-kemizi ise yüz seksen dokuz okul temsil edecektir. OECD tarafından belirlenen okullardan biri de Özel Maya Ana-dolu Lisesi’dir. Tesadüfi yöntemle seçilen kırk iki öğrenci-miz bu yılki uygulamada ülkemizi temsil edecektir.

PISA,  2000 yılında uygulanmaya başlamıştır.

Üçer yıllık dönemler hâlinde uygulanan

araştırmaya ülkemiz, ilk kez 2003 yılında katılmıştır.

“KÜLTÜR MAYASI SAYI 0746

Page 47: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

OKUL

ÇORBADAKİTUZUMUZ

ELİMİZİN DEĞDİKLERİ YÜREĞİMİZİN DOKUNDUKLARISevilay Karasakal ÖZEN

TARİH ÖĞRETMENİ

Eğitim öğretim faaliyetleri yalnızca okul dediğimiz dört duvarın arasında yapılmaz, yapılmamalıdır da. Bir okulun ve biz eğitimcilerin yegâne görevi öğren-

cilerini salt bilgi ile donatmak değildir. Tam aksine onla-rı hayata gerçek manada hazırlayabilmek adına, hayatın gerçekleri ile yüzleştirmek, herkesin yaşamının kendi-lerinin standartlarında olmadığı noktasında farkındalık oluşturmak, sahip olduklarının bilinci ile yaşamlarını de-vam ettirmelerini sağlamak; kendisine, ailesine, çevre-sine, ülkesine ve en çok da insanlığa faydalı birer birey olarak yetişmesine katıda bulunmak bizlerin en temel

görevleri arasındadır. Eğitim öğretim süreçlerini bu bilinç doğrultusunda planlayan Özel Ankara Maya Anadolu Li-sesi, öğrencilerine yönelik Arte Sienza Sertifika Programı “Çorbadaki Tuzumuz” etkinlikleri kapsamında, Okul Aile Birliği’nin de desteğini alarak birçok sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirmiştir. Bu doğrultuda farklı sınıf dü-zeylerinde farklı projelerle öğrencilerinin içinde bulun-dukları topluma ayna tutmalarına ve ihtiyaç sahiplerine bir el, bir ses, bir nefes vermelerine yönelik projeler içeri-sinde yer almaları için gereken ortamı yaratmıştır. Şimdi gelin, bunlardan bazılarına birlikte göz gezdirelim.

Okul Boyama Etkinliği:

Özel Ankara Maya Anadolu Lisesi’ne merhaba diyen 9.sı-nıf öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz, Arte-Scıenza Ser-tifika Programı “Çorbadaki Tuzumuz” etkinlikleri kapsa-mında yapacakları toplum hizmeti çalışmalarının ilkini, 23 Eylül 2017 Cumartesi günü, Ankara Mamak, Mehmet Yetkiner İlköğretim Okulu’ nda ortaya koydukları çalışma-larla gerçekleştirdiler. Bu etkinlik kapsamında öğretmen ve öğrencilerimiz okulu temizleyip, okulun duvarlarını re-simlerle boyayarak okulu renklendirme ve güzelleştirme-

ye yönelik faaliyetlerde bulundular. Gün boyu boyama ve tadilat çalışmalarında gönüllülük ve iş birliği esasına da-yalı çalışan Mayalılar, ilköğretim öğrencilerinin kullandığı derslikleri eğitim ve öğretime hazır hâle getirdiler. Top-lum hizmeti çalışmaları kapsamında bir arada çalışan öğ-retmen ve öğrencilerimiz ortak bir hedef doğrultusunda hareket etmenin, hiç tanımadıkları ve belki de hiç tanıma-yacakları kişilerin hayatını güzelleştirmeye yönelik keyifli bir çalışma yapmanın hazzını doyasıya yaşadılar. Emeği geçen tüm öğrenci ve öğretmenlerimize, katkı ve yardım-larından dolayı değerli velilerimize teşekkür ediyoruz.

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 47

Page 48: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

OKUL

Barınak Ziyareti:

9.sınıf öğrencilerimiz “Çorbadaki Tuzumuz” etkinlikleri kapsamında Çankaya Hayvan Barınağı’nı ziyaret ettiler.

Sosyal sorumluluğun sadece insanlara yönelik bir so-rumluluk olmadığını, doğadaki tüm canlılara umut olma duygusunun önemini gösteren bu küçük ziyaretimiz bizim için büyük anlamlar içermekteydi. Evlerinde hazırladık-ları yiyecekleri okuldaki arkadaşlarına satarak bir “Food Bazaar Etkinliği” gerçekleştiren öğrencilerimiz, yiyecek içecek satışından elde ettikleri kazançla hayvanlar için mama alınmasını sağladılar. Bireysel sorumluluklarının bilincinde olan, toplumsal aidiyetle beraber ortaya çıkan birlikte yaşam döngüsünün geliştirilmesinde “Bizim de çorbada tuzumuz olsun” diyerek, bu özel ziyareti gerçek-leştiren ve barınaktaki hayvanların ihtiyaçlarının karşı-lanması için emek veren öğrencilerimize, öğretmenleri-mize ve velilerimize teşekkür ediyoruz.

Yeni Yıl Etkinliğimiz:

Özel Ankara Maya Anadolu Lisesi, yeni yıla yeni umutlarla girilen bir dönemde, 27 Aralık 2017 tarihinde toplum hiz-meti çalışmaları kapsamında köy okullarına, zihinsel en-gelli erkek öğrenci yurduna ve kadın sığınma evine öğren-cilerimiz, velilerimiz ve öğretmenlerimizden gelen yeni yıl hediyeleri götürdü. Çankırı’nın Eldivan ve Şabanözü ilçeleri ile Konya’nın Kulu ilçesinde bulunan köy okulların-daki öğrencilere teslim edilen hediyeler, unutulmayacak anıları hafızalarımıza ekledi. Küçücük paketlerle büyük tebessümler eden minikler yeni yılı, abi ve ablalarından gelen hediyelerle karşıladı. Okul Aile Birliği velilerimizin özverili çalışmalarıyla gerçekleştirilen etkinlikte, Maya Okulları olarak bizlerle aynı havayı soluyan ancak bizler kadar şanslı olmayan çocuklarımıza hediyelerini ver-menin mutluluğu yaşandı. Yine aynı etkinlik kapsamında Çankırı Eldivan’da bulunan Zihinsel Engelliler Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde kendilerine uzanacak bir el, yaslanacakları bir omuz, içten ve sıcacık bir gülüş bekle-yen her biri ayrı birer melek yavrularımıza, kadınlarımıza hediyeleri takdim edilerek onlarla hem duygusal hem de keyifli zamanlar geçirildi. Bir olmanın birlik olmanın se-vincini yaşatan değerli velilerimize, sevgili öğrencilerimi-ze, kıymetli öğretmenlerimize ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Okul Aile Birliği velilerimize teşekkür ediyo-ruz.

MASALLARLA SEVGİYİ ÇOĞALTMAK12 Mayıs Cumartesi günü 10. Sınıf öğrencilerimizle ha-zırladığımız masal günümüz etkinliğimiz ile Sevgi Evle-ri öğrencilerimizi okulumuzda ağırladık. Sergilenen 12 Prenses İle Pamuk Prenses ve 5.5 Cüceler masallarımız ile sevgiyi çoğaltıp yüzlerde güzel tebessümler oluşması-nı istedik. İlk kez bir masalı tiyatral biçimde izleme imkânı bulan küçük yüreklerde ışıl ışıl bir pırıltı yaratan, onları hem güldüren hem de düşündüren, keyifli oyunları ile far-kındalık yaratan tüm öğrenci ve öğretmenlerimize teşek-kür ediyoruz.

ÇORBADAKİTUZUMUZ

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0748

Page 49: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 50: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

EĞLENCE MAYASI

PROBOSCİSMAYMUNU

TAVUS KUŞUÖRÜMCEĞİ

Proboscis Maymunu veya Latince adıyla Nasalis Larvatus, ağaçta yaşayan, Gü-ney Doğu Asya’daki Borneo Adası’nda

bulunan endemik bir türdür. Bu tür, Eski Dünya Maymunları’ndan Colobinae famil-

yasına mensuptur. En karakteristik fi-ziksel özellikleri ise hiç kuşkusuz uzun burunlarıdır.

Babdomen (karın) bölgesinin tavuskuşla-rının kuyruklarına benzemesiden ötürü ve onlar gibi kur yapmak için kullanma-

larından dolayı “tavus kuşu” örümceği olarak bilinirler. Bazı diğer kültürlerdeyse “uçan/sü-zülen örümcek” olarak adlandırılmaktadır.

Kuyrukları ve videolarda göreceğiniz dans etme yetenekleri onlara cinsel seçilimde avan-taj sağlar. Erkek tavus kuşlarında olduğu gibi Maratus Volans türünün erkeklerinde de kuyruk-lar vardır, dişiler bu kuyruklara ve ettikleri dansa göre onları seçer.

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0750

Page 51: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 52: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

SAĞLIK

BİRAZ DA SAĞLIK

Anne adaylarının unutmaması gereken önemli nok-talardan biri hamilelik dönemi ne kadar rahat ve huzurlu geçerse, doğum anı ve doğum sonrası da

aynı derecede rahat ve huzurlu geçecektir. Bu nedenle anne adayının hamilelik sırasında meşgul olduğu işlerin yanı sıra farklı etkinliklerle de uğraşmaları gerekmek-tedir. Anne adayı film izleyebilir, kitap okuyabilir, müzik dinleyebilir veya spor yapabilir. Müzik dinlemenin hem anne hem de bebek üzerinde olumlu etkileri vardır. Anne müzik dinlerken rahatlayıp gevşediği gibi bebeğin de rahatladığını hissedecektir. Anne rahmindeki bebek 16. haftada duymaya başlamaktadır. 24. hafta itibariyle de dışarıdaki sesleri duymaya ve yorumlamaya başlamak-tadır. 32. hafta ile birlikte duyduğu bir sesi hatırlamaya ve hatırladığı sesler için tepki vermeye başlamaktadır. Bu nedenle anne rahmindeki bebek annesinin dinlediği müziği duyabilecek ve müziğin rahatlatıcı etkisini hisse-debilecektir. Anne adayı da bir yandan rahatlarken bir yandan da bebeğinin mutlu olduğunu hissedeceğinden duygusal anlamda da huzurlu olacaktır.

Özge ÖZDEMİRBİYOLOJİ ÖĞRETMENİ

Anne rahmindeki bebek 16. haftada duymaya

başlamaktadır. 24. hafta itibariyle de dışarıdaki sesleri

duymaya ve yorumlamaya başlamaktadır.

“KÜLTÜR MAYASI SAYI 0752

Page 53: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

SAĞLIK

Anne karnındaki bebek ince sesleri kalın seslerden daha iyi duyup, algılayabilmektedir. Bu nedenle anne karnın-daki bebeğinize müzik dinletmek için belirli seçimler ya-pabilirsiniz. Yumuşak tonlardaki melodileri dinlemek ve dolayısıyla bebeğe dinletmek iyi bir seçim olacaktır.

Yapılan araştırmalar sonucunda, annenin kalp atışına

benzer ritmik sesleri barındıran müziklerle bebeğin ritim duygusunun gelişebileceği belirtilmiştir. Birçok kaynakta ritmik seslerin diğer melodilere göre daha sakinleştirici olduğuna dair bulgular bulunmaktadır.  Klasik müziğin bu ihtiyaçları ve dinamiği karşıladığı bilinmektedir. Bu sü-reçte Beethoven, Bach, Mozart, Mevlevi müzik dinletmek uygun olacaktır.

BEBEKLERE İLK OLARAK HANGİ TARZDA MÜZİK DİNLETİLMESİ GEREKMEKTEDİR?

Yapılan araştırmalar sonucunda, annenin kalp atışına benzer ritmik sesleri

barındıran müziklerle bebeğin ritim duygusunun gelişebileceği belirtilmiştir.

SAYI 07 KÜLTÜR MAYASI 53

Page 54: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,

BİRAZ DA SAĞLIK

MÜZİK DİNLEMEK BEBEKLERİN ZİHİNSEL GELİŞİMİNİ NASIL DESTEKLER?

NİNNİLER VE BEBEKLERİN UYKU ZAMANLARI ARASINDAKİ BAĞI NASIL TANIMLARSINIZ?

Özge ÖZDEMİRBİYOLOJİ ÖĞRETMENİ

Son yıllardaki araştırmalar, müziğin bebeklerin ve ço-cukların fiziksel, duygusal ve entelektüel gelişimini etki-lediğini ve bilişsel ve duyusal gelişimini güçlendirdiğini göstermiştir. Müziğin bebekler ve çocuklar üzerindeki olumlu etkisi şaşırtıcı derecede çeşitlidir ve bebeklerin hem zihinsel hem de fiziksel alanlarında gelişmesini teş-vik eder. Bebeklere müzik dinletmek pek çok beceriden sorumlu olan sinir yollarını aktive edebilir, yaratıcılık gibi genel becerileri artırır veya mekansal zekâ gibi daha spe-sifik becerileri artırabilir. Örneğin, yapılan bir çalışmada 3 aylık bebeklerin öğrendiklerini hatırlamalarına yardımcı olmak için müzik kullanmanın öğrenme sürecinde önem taşıdığına ve bunun hatırlamaya yardımcı olduğuna orta-

ya koymuştur. California’da anaokulu çocukları üzerine yapılan bir araştırma, piyano dersi alan çocukların bil-gisayar dersi alan çocuklara kıyasla verilen bilmecenin tamamlanmasında %34 daha iyi bir başarı oranına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bir başka bilimsel çalışmada yoğun bir müzik eğitimi almış olan 1. sınıf öğrencilerinin, standart bir müzik eğitimi almış sınıf arkadaşlarına göre matematikte önemli derecede ilerleme göstermiş oldu-ğunu ortaya koymuştur. Bilim adamları, müzik ile mate-matik arasındaki bağlantının kısmen müziğin çocukların matematiksel kavramları anlamasına yardımcı olduğu gerçeğine inanmaktadırlar.

Ninnilerin, bebeklerin uyumasına yardımcı olduğu bili-nen bir gerçektir. Yeni yapılan bir araştırma, ninnilerin bebeklerde ve çocuklarda ağrı ve endişeleri hafifletme etkisinin olduğunu ortaya koymuştur. Bakım verenin sesi başlangıçtan itibaren bebeği yatıştırma ve sakinleştirme gücüne sahiptir. Bebek özelikle annesinin sesine, anne rahminde olduğu zaman diliminden itibaren aşinadır ve ses ona tanıdıktır. Bebek doğumdan sonra, bir yeni doğan olduğunda, ses rahat bir şekilde ona tanıdık gelecek ve yeni geldiği bilinmezlerle dolu dünyada onu rahatlatacak-tır. Büyüdükçe bakım vereninin şarkı söylemesini dingin-

lik ve uyku saatiyle ilişkilendirecektir. Ninniler bebeklerin ve çocukların kaygılarını azaltmakta, duygu durumlarını düzenlemelerine imkân sağlamakta, sakinleşmelerine, kendilerini güvende hissetmelerine olanak sağlamakta-dır. Böylece uykuya geçiş için gerekli düzen sağlanmış ol-maktadır. Öte yandan ninni söylemek harika bir bağlanma şeklidir, anne karnından beri alıştığı tiz ses bebeği rahat-lattığı gibi göz göze bakıştığı anne nesnesiyle güvenli bir ilişki kurulumu gerçekleşecek ve dünya güvenle keşfedi-lebilecek bir yer imgesi olacaktır.

SAĞLIK

KÜLTÜR MAYASI SAYI 0754

Page 55: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,
Page 56: Maya OkullarıLatife Tekin, romanı anlatırken roman içindeki karakterlerden birisi gibi davranıyor yani o ailenin, köyün, kasabanın özelliklerini bilen, kültürüyle yetişmiş,