12

Mevzu Fanzin 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Mevzu Fanzin İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe-Sosyoloji Kolektifi More

Citation preview

mevzu çıktı

Twitter özgürlüğü=ifade özgürlüğüSosyal medyada herkes her istediği şeyi paylaşabiliyor yada paylaşamıyor!Geçtiğimiz günlerde Fazıl Say’a açılan davanın bununen net göstergesi.Sonuç ne mi?10 ay hapis!AKP iktidarı ile birlikte artan kitap yasaklamaları,vatan hainliği suçlarına bir yenisi eklenmiş oldu böylece.Paylaşmayacaksın öyle twitter da mivitter daaykırı bir şeyler,Konuşmayacaksın, hatta düşünmeyeceksin arkadaşSen ne düşünüyorsun öyle kara kara! diye 10 ay hapis cezası verirler insana.Aydın olmayacaksın mesela; ha istiyorsan akilinsan(!) olabilirsinBarışı getirecekler ya bir çırpıda (otuz yıldır gelemeyen bir barışı)Üniversiteli olmayacaksın yumurta attın diyesoruşturma açarlar,fişlenirsin,ceza alırsın...Akademisyende olmayacaksın mâlum 50/D kıyımıYok yok böyle olmaz kaldıracaksın başını arkadaşisyan edeceksin,inadına düşüneceksin, sorgulayacaksın.Bir üniversiteli olarak akil insanlara aklınladers vereceksin.Düşüncelerini herşeye rağmen ifade edeceksin.İfadeye özgürlüğün olmadığı bu ülkede; ifadeye özgürlük için mücadele edeceksin,yoksa bu baskı ortamın da yok olup gidersin,hem de son hücrene kadar..İnadına yaşayacaksın arkadaş!

Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler,öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var.Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun.

İnadına Yaşayacaksın Arkadaşm

uham

med

fels

efe

Tezer Özlü

İnsanlıktannasibini neden

almadığını, çaresiz bir insana tek

yardımın paraolmadığını öğretti mi

bilinmez amakimler tarafın-dan "yönetildi-ğimizi" bize bir

kez daha gösterdi

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yanına üni-versite öğrencisi olan, kemoterapi gördüğü için saçları dökül-müş genç bir kadın yaklaştı. Tek derdi kendisi gibi yüzlercekanser hastasının sorunu olan ilaçlarına ulaşamamaktı ve yar-dım edeceğini düşündüğü için bunu bakana söyledi. Bakanıntepkisi ise herkesi şaşırtı. Genç kadının eline biraz para sıkış-tırdı ve ‘Al bu parayı ilaçlarını da kendin al.’ Dedi. Buda yetmez-miş gibi parayı düşürmemesi için sıkı sıkıya tembihledi.

Bakanın camiden çıkmasını bekleyen genç kadını polislerikna etmeye çalıştı. Bakan elinden gelen yardımı yapmıştı on-lara göre daha ne yapacaktı almıştı parasını işte çekip gitme-liydi ki Bakanlarının forsuna bir zarar gelmesin. Ama öyleolmadı. Bakanın camiden çıkması üzerine genç kadın ona yak-laştı ve "Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlıkkonusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorumki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda" dedi.

Evet haklıydı. Çaresizliği tatmamıştı onlar hiç. Bir yerlere gele-bilmek bir şeyler yapabilmek için hep birilerinin eteğinde elpençe divan durmuştu. Hiç beklemediği bu tepki onu şaşırtsada belki biraz düşündürdü. İnsanlıktan nasibini neden almadı-ğını, çaresiz bir insana tek yardımın para olmadığını öğretti mibilemem ama kimler tarafından yönetildiğimizi bize bir kezdaha gösterdi. Bizde Sayın Bakanımıza kalp nakli için para mıversek acaba? Ve unutmayın; “Siz yardım edilmiş yoksullar is-tiyorsunuz biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk”.

Ben dilenci değilim’

tuğç

e an

trop

oloj

i

Bu sene 1 Mayıs üniversiteliler için farklı bir anlam taşıyor. Fikriyle, sesiyle ve

coşkusuyla üniversitelere baharı erken getiren üniversiteliler gücünü 1 Ma-

yıs'ta göstermeye hazırlanıyor.

Öncelikle şu kafa karışıklığını üzerimizden atmamız gerekiyor: bir üniversi-

teli işçi bayramı diye anılan bir bayrama neden katılır? Bulunduğumuz ko-

şulda çoğunlukla aşılmış olan bu tartışma hala kafa karışıklığına sebep

olabilmekte. Üniversite 1 Mayıs'a katılmakla yükümlüdür çünkü üniversiteli

aydın karakterine sahiptir. Bu aydın karakteri üniversitesinde bilgiyi, kültürü

yeniden üretmeye sebep olduğu gibi; toplumsal olaylara duyarlı olma, ülke-

sinde ve dünyada olup bitenlere karşı ses çıkarmayı, söz söylemeyi de zo-

runlu kılmaktadır. Üniversite 1 Mayıs'a katılmakla yükümlüdür çünkü

üniversiteli kimliği onu güvencesiz çalışan işçilerin, ezilen halkların, tacize

uğrayan kadınların yanında olmayı gerektirir. Yaşam alanlarımızı talan alan-

larına çevirmeye çalışanlara karşı öfkesini kusma hakkını fazlasıyla ver-

mektedir.

Evet, bu öfke üniversiteye aittir ve en fazla da üniversiteye yakışmaktadır.

Yıllardır üniversiteliler öfkesini nasıl en geniş kitleler halinde yumurtalarıyla,

protesto eylemleriyle gösterdiyse 1 mayıs alanlarında da üniversiteliler ken-

dilerini en coşkulu biçimde gösterdi. Yasaklı olan 1 Mayıs'larda inatla 1 Mayıs'ı

kutlama kararlılığını en önde gösterenler üniversitelilerdi.

Bu sene 1 Mayıs üniversiteliler için farklı bir anlam taşıyor demiştik. Bunun

farklı alt koşulları mevcut. Eskişehir'de özel güvenlik şiddetine karşı topla-

nanlar, ODTÜ'de ayağa kalkanlar, KTÜ'de tiyatro haklarını yine tiyatro yapa-

rak savunanlar, Beyazıtta binler olup gericiliğe, faşizme meydan okuyanlar

bu alt koşulları açığa çıkarmıştır. Yükselen öğrenci hareketiyle birlikte 1

Mayıs alanını doldurmak kalmıştır sadece.

Şimdi çantalarımıza öfkemizi ve umudumuzu koyarak yola düşmenin za-

manı. Açığa çıkan üniversite gücünü ülkeyi karanlığa boğmaya çalışanların

ve halkı gittikçe yoksullaştıranların suratına çarpmanın, baharı üniversitele-

rine erken getiren biz üniversiteliler için 1 Mayıs ayağa kalkma zamanıdır!

Geri sayım başladı:

1 Mayıs’a gidiyoruz

Felsefe-Sosyoloji öğrencileriüniversite kortejinde buluşuyor1 Mayıs alanına yürüyor! Felsefe-Sosyoloji Kolektifi

Katılmak için: 05367758327

fıra

t fel

sefe

Cumhuriyet tarihininilk öğrenci eylemi

1924 yılının bahar aylarında, Türkiye

Cumhuriyeti yabancı şirketlerle Os-

manlı Devleti arasında yapılan anlaş-

malarla ilgili toplantılar yapmaya

başlar. Bazı anlaşmalar tekrar gün-

deme gelir ve yeni şartlar konuşulur.

İmzalanan anlaşmalardan biri de işlet-

mesi Belçikaya ait olan tramvay taşı-

macılığı üzerinedir. Bu anlaşmaya göre,

öğrenciler öğrenci kimliklerini göster-

dikleri takdirde tramvaya bindiklerinde

tam biletin yarısı kadar ücret ödeye-

ceklerdir. Fakat Belçikalı şirket, anlaş-

mayı gözardı ederek, öğrencilerden tam

bilet parası olan 40 parayı istemekte

ısrar etmektedir. Öğrenciler ise bu duruma tepkilidir.

Bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi

öğrencileri ile tramvay görevlisi ara-

sında sürekli tartışma yaşanmaktadır.

Tartışmaların büyümesi, ve neredeyse

her gün tramvay görevlisi ile öğrencile-

rin bilet parası konusunda kavgalarının

yaşanması üzerine şirket yetkilileri

emniyete başvurarak güvenliğin sağ-

lanması için her tramvayda bir sivil po-

lisin görev yapmasını isterler.Cumhuriyet hükümeti Belçikalı şirketle

öğrencilerin 20 para ödemesi üzerine

anlaşma imzalamış olmasına rağmen,

emniyet yetkilileri şirketin başvuru-

sunu kabul eder ve her tramvayda bir

sivil polis görev yapmaya başlar.

Yapılan hukuksuzluklara karşı İstan-

bul Üniversitesi öğrencileri Cumhuriyet

tarihinin ilk (öğrenci) eylemini yapma

kararı alırlar. Öğrenciler haklarının ar-

kasında durup, sonuna kadar mücadele

etmeye kararlıdırlar. Alınan eylem ka-

rarına göre öğrenciler, 15 Kasım 1924’te

İstanbul’un farklı tramvay durakların-

dan tramvaylara binerek tramvay gö-

revlisine 20 para vereceklerdir.

İstanbul’un farklı duraklarından tram-

vaya binen öğrencilerden 3 tıp fakültesi

öğrencisi Harbiye durağında tramvay

görevlisiyle tartışmaya başlarlar.

Bunun üzerine şoför, tramvayı Belçikalı

şirket görevlilerinin olduğu ve tramvay

bakımının yapıldığı bir yere götürür.

Tartışma büyür ve görevliler öğrenci-

lere şiddet uygularlar. Bu sırada silah

sesleri duyulur; polis öğrencilere ateş

etmiş, 2 öğrenciyi öldürmüştür. Yaşa-

nanların üzerine Belçikalı şirket 40 pa-

rada ısrarcı olmamış, öğrenci kimliği

gösteren öğrencilerden tam biletin ya-

rısı kadar ücret almayı kabul etmiştir.

2 öğrencinin polis tarafından öldürül-

mesi hafızalara kazınmış bugün de

devam eden toplu taşımada öğrenci in-

diriminin önünü açmıştır.deniz sosyoloji

kentleşme kurbanıYeşerecek çocuklar

Türkiye nüfusunun yüzde 70’i kentlerdeyaşamaktadır. Son 50 yıldır ekonomik-sosyal ve son 16 yıldır süren olan çatışmaortamı nedeniyle süren iç göçler sonucukentlerin nüfusu hızla artmıştır. 1950’li yıl-larda yüzde 2. 8 olan nüfus artışı 1990’lı yıl-larda yüzde 2’ye düşmüş olmasına karşın,nüfusun hızla kentlerde yığıldığı izlenmek-tedir.

Doğu ve Güneydoğu bölgesinde 16 yıldırsüren çatışma ortamı asrın en büyük göçolaylarına neden olmuş, bölgeden zorla göçettirilen 4 milyon insan metropoller baştaolmak üzere kentlere akın etmiştir. Mar-mara Bölgesi’nde, nüfusun dörtte üçükentlerde yaşamaktadır. Kentlerin kuru-luşu bazen kendiliğinden bazen de belli birsistematiğe bağlı olarak oluşur. Sistematikşehir planlamasından geçtikten sonra ku-rulan şehirler daha hızlı büyür ve belli birstandarda ulaşması daha az sancılı olur.Kentleşme sürecinde metropol şehir ol-maya aday yerleşim birimleri sürekli birdeğişim içindedir. Bu süreçte özellikle göçalan şehirlerde hızlı değişimler yaşanır.Gelişim sürecinde şehirliler modern hayataentegre olmaya çalışırken köyden göç edeninsanların şehir hayatına ayak uydurmayaçalışması ve kendilerini yenilemeleri ge-rekmektedir. Ve bu değişim de toplumdakültürel değişmelere neden olmuştur.

Bireyin üretim değerlerinden oluşan herşey o toplumun kültürünü oluşturur. Birkentin ürettiği her değer de, o kentin kül-türünü oluşturur.

Köyden kente daha iyi bir iş, daha iyi ev,daha iyi sosyal kültürel çevre edinilebil-mek için göçen kitleler, kentin hazır olma-yan sosyal altyapısından bu özlemlerini veamaçlarını gerçekleştirecek araçları bula-madıkları için; anomik kentleşme ve ken-tleşme döngüsüne girmektedirler. Ne tamköylü ne de tam kentli olabilen kitleler,anomi ve yabancılaşma olasılığı ile karşıkarşıya kalmaktadırlar.

Kentler kırsal kesime göre daha fazla im-kânlara sahiptir. Kentlerin özgür havası,daha geniş bir kümeye sahip olma duy-gusu, eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel et-kinlikler gibi imkânların eklenmesikentlerin çekiciliğini arttırmaktadır.

"İnsanlara ve kentlere değer vermek içinille de yıkımlarına mı tanık olmak gere-kir?" demiştir. Celal İnal.

burc

u so

syol

oji

Geri sayımAkşam yemeği için lüks birrestoran seçmişlerdi. Kadınınaklı özel bir gün olmadığı haldedışarıda ve daha da ilginciböylesine bir restoranda akşamyemeği yiyor oluşlarındaydı.Bir şey mi kutlanacak diyedüşünürkenki gerginliğinin birbenzeri sinema salonundayaşanıyordu. İzleyiciler, kadınınsandalyesinin altında bir bombaolduğunu biliyorlardı vegeri sayımdan söz etmenin

uğursuzluk getireceğineinanıyorlardı. Sandalyesininaltında bomba bulunan kadınlaizleyicilerin arasındaki ortaknokta sadece gergin olmaları değilgerginlikleriyle beraberoturdukları yerlerin altındakibombalardan bihaberolmalarıydı. Tıpkı bunu okuyankişinin gergin ve altındakibombadan habersiz oluşu gibi. Tabii bu iç içe geçmeli gerginlikve bomba yüklü hikayenin

yazarı da altında bomba olan birsandalyenin üzerinde oturuyorama bir farkla: tüm bombalarıyerleştiren kişi kendisi vetalihsizcedir ki az sonra gerisayımdan bahsedecek.

alpa

y so

syol

oji

Henüz 15 yaşındaydı. Ailesi köyün en zen-gin adamlarından biriyle evlendirmek is-tedi. Çünkü genç kız olmuştu artık. Köylükyerde kız kısmı bu yaşa kadar bekar dura-mazdı. Aralarında 20 yaş olmasına rağmenonun için en mükemmel kısmetdi. Elinisıcak sudan soğuk suya değdirmeyecekti.Ağırlığınca altın ve başlık parası da caba-sıydı. Evlenmeyip de ne yapacaktı? Aileninbütün kadınları evliliği anlattı ona rahatedeceğini koca evinde huzur olduğunu.Daha çocuktu ikna oldu gerçi olmasa da birşey fark etmezdi. Baba böyle buyurmuşdiğer tarafla anlaşılmıştı.

Çeyiz torbaları gel gitti kınalar yakıldıufacık yaşında gelinlik giydi her şeydenhabersizdi ve umutluydu. Baba evindeçektiği çileden kurtulmanın hayalinikurdu, daha görmediği kocasının onumutlu edeceğini sandı. Evlenir evlenmeztarlada fındık toplamaya, kaynanasınımemnun etmeye, kocasının ayaklarını yı-kamaya, ne denirse onu yapmaya mecburtutuldu. Karşı gelemezdi çünkü gelirsedayak yerdi. Her gün evin işini yapıyor,akşam için yemek hazırlıyor oradan orayakoşturuyor yine de yaranamıyordu.

Şiddetin her türlüsünü görmüştü hem deçocuklarının gözünün önünde. Odunla kolukırılmış sesini çıkarmamıştı. Vücudundasigara söndürülmüş ütüyle yaktım demişti.Kocası dediği adam penseyle dişlerini çe-

kince komşuları jandarmaya haber ver-mişti. Ama koca korkusundan ‘inek tepti’dedi. Çünkü ölümle tehdit ediliyordu hergün bin kere ölmesine rağmen. Oğlu daya-namayıp şikayetçi olunca gerçek ortayaçıkmıştı. Kocasından dayak yemiş, dişleripenseyle sökülmüştü .

Bu anlattıklarım korkunç bir hikaye gibigelebilir ve keşke öyle olsaydı. Haber-türk’ün 16.04.2013 tarihinde yayınladığıhaberde : ‘Samsun’un Vezirköprü İlçesi’nebağlı bir köyde Veysel M., eşi Hamide M.’yitekme tokat dövüp penseyle 3 dişini desöktü. Eşinden korktuğu için hastanede"İnek tepti" diyen kadın, ilk evliliğindenolan oğluna olayı anlatınca Veysel M., göz-altına alındı. Savcılık kararıyla serbest bı-rakıldı.’

İşte geldiğimiz bu noktada kendimize sor-mamız gerekiyor. Bu şiddeti önlemesi ge-rektiğini düşündüğümüz polis ne yapıyor?Devlet ne yapıyor? Bu vahşetin nedenönüne geçiril(e)miyor?

Bu şiddetin azalması gerekirken, hızlaartış devam ediyor. Kadına şiddetin önlen-mesinde polis medya devlet ne kadar et-kili? “Kadına şiddete hayır” cümlesiherkesin ağzında ama uygulamaya geçenbir devlet kurumu yok bir şeylerin uygula-maya geçmesi için daha yüksek şekildesesimizi çıkarmalı, kadınların şiddeteboyun eğmeyeceğini onlara göstermeliyiz.

Henüz onbeşyaşındaydı

İşte geldiğimiz bu noktada kendi-mize sormamız gerekiyor. Bu şiddetiönlemesini gerektiğini düşündüğü-müz polis ne yapıyor? Devlet ne ya-

pıyor? Bu vahşetin neden önünegeçil(e)miyor?

tuğç

e an

trop

oloj

i

İsta

nbul Senin denizin var İstanbul,

Bakıp bakıp hayal kurabileceğin,Işınğın var senin hiç kararmayacak.Yolun var, kim bilir daha kaç kişi yol alacak.

Senin sevilenin var İstanbul,Gözlerini kapattığın da düşünebileceğin..Yarınların var senin,Üzerinde istediğini yapabileceğin...

Senin sevdaların var İstanbul,İçinde, seni de yaşatabileceğin.Gökyüzün var uçsuz buçaksız,Kuşlarıyla konuşabileceğin...

burcu sosyoloji

Sevgili dostlar, uzaklardan, ya-kınlardan, merhaba...

Soru sormakta direnmek bizihem uzaklaştırıyor, hem yakın-laştırıyor. Ben bu yüzden sizin ya-nınıza gelemiyorum. Ama tam dabu yüzden, yepyeni yollar keşfe-diyoruz. Ulusların, devletlerin, her türlü ik-tidar sarmalının ötesinde, tarafsızolmayan ama bağımsız olan birdüşünsel alan yaratıyoruz.Orada sınırlar olmadığı için de,buluşuyoruz sürekli...Soru sormaya devam o zaman!

Sevgiyle! Pınar Selek

Edebiyat Felsefe-Sosyoloji Kolektifi

Gel sen de mevzu çıkar...yazılarını, çizilerini yollayabilirsin... [email protected]

mevzukafasına göre çıkar #3

Mektubunuz var!