112
No. 2 Kış/Winter 2017 Marc Aymes Akdeniz’in Envanteri Tülin Selvi Ünlü - Emel Göksu 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel Mekân Uygar Dursun Yıldırım Tarımda Alternatif Kamusallığın Olanakları Tanyel Özelçi Eceral - Afra Taciroğlu Doğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin Planlama Sorunu Aylin Kuryel Yuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri Sergisi Zeynep Gönen Mediterranean as a Humanitarian Border Dilek Akyalçın Kaya Tarih Araştırma Seminerleri Yasuko Takayama Raising Izmir Profile Through Design Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler No. 2 Kış/Winter 2017 No. 2 Kış/Winter 2017

No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

  • Upload
    vuphuc

  • View
    224

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

No. 2 Kış/Winter 2017

Marc AymesAkdeniz’in Envanteri

Tülin Selvi Ünlü - Emel Göksu19. Yüzyıldan 20. YüzyılaDoğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel MekânUygar Dursun YıldırımTarımda Alternatif Kamusallığın OlanaklarıTanyel Özelçi Eceral - Afra TaciroğluDoğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin Planlama Sorunu

Aylin KuryelYuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri SergisiZeynep GönenMediterranean as a Humanitarian Border

Dilek Akyalçın KayaTarih Araştırma SeminerleriYasuko TakayamaRaising Izmir Profile Through Design

Zhandarka KurtiPolitics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban PoorDuygu Özsüphandağ YaymanSuriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler

No. 2 K

ış/Winter 2017N

o. 2

Kış

/Win

ter

2017

Page 2: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2 Kış/Winter 2017

İzmir Büyükşehir Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi/Licensee on behalf of Izmir Metropolitan MunicipalityAziz Kocaoğlu

Sorumlu Müdür/Managing DirectorAyşegül Sabuktay

Editör/EditorAyşegül Sabuktay

Yardımcı Editörler/Associate EditorsÖzgür GökmenZeynep Gönen

Grafik Tasarım ve Uygulama/Graphical Design and ImplementationMurat Hürel Çobanoğlu

Kapak Fotoğrafı/Cover Photography© Şahan Nuhoğlu, Meis 2017

Yönetim Yeri/Place of Managementİzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz AkademisiMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi No: 1087, Konak 35290 İzmirTelefon/Phone +90 (232) 293 4613 Faks/Facsmile +90 (232) 293 [email protected]/Certificate No: 22595

Basım Yeri/Place of PrintingDinç OfsetYenişehir Mahallesi, 1145/4 Sokak 11/C, 35170 Konak, İzmirTelefon/Phone +90 (232) 459 4961-63Sertifika/Certificate No: 20558

Birinci Baskı/First ImprintAralık/December 2017

Baskı Adedi/Print Run1500

ISSN 2602-2508

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi İzmir Akdeniz Akademisi tarafından yayına hazırlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmetidir. Bedelsiz olarak dağıtılır, satılamaz. Bütün hakları saklıdır. Tanıtım için yayımlanacak yazılarda kaynak gösterilerek yapılacak alıntılar dışında İzmir Akdeniz Akademisi’nin yazılı izni alınmadan kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy is published by Izmir Mediterranean Academy. It is a cultural service of Izmir Metropolitan Municipality. It is distributed free of charge and cannot be sold. All rights reserved. With the exception of quotations in promotional publications, it cannot be reproduced in whole or in part without the written permission of Izmir Mediterranean Academy.

© İzmir Büyükşehir Belediyesi © Izmir Metropolitan Municipality© İzmir Akdeniz Akademisi © Izmir Mediterranean Academy

Editör Editor Ayşegül Sabuktay Yardımcı Editörler Associate Editors Özgür Gökmen, Zeynep Gönen Yayın Kurulu Editorial Board Aylin Güney (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Güven İncirlioğlu (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Melek Göregenli, Oruç Aruoba, Sezai Göksu (Dokuz Eylül Üniversitesi [Emekli] Dokuz Eylül University [Retired]), Şebnem Gökçen Dündar (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Uygur Kocabaşoğlu (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Zafer Yörük (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics)

Danışma Kurulu Advisory Board Ahmet Uhri (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Akın Ersoy (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Alexandra Yerolympos (Selanik Aristoteles Üniversitesi Aristotle University of Thessaloniki), Alexandros Mallias (Büyükelçi [Emekli] Ambassador [Retired]), Alp Yücel Kaya (Ege Üniversitesi Ege University), Alpay Er (Özyeğin Üniversitesi Özyeğin University), Aras Özgün (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Arife Karadağ (Ege Üniversitesi Ege University), Aykut Barış Çerezcioğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ayşe Filibeli (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Borga Kantürk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Bülent Diken (Mardin Artuklu Üniversitesi Mardin Artuklu University), Can Özcan (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Cana Bilsel (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Cengiz Aktar (İstanbul Politikalar Merkezi Istanbul Policy Center), Christo� Berns (Bochum Ruhr Üniversitesi Ruhr Universität Bochum), Christos Hadziiossif (Girit Üniversitesi University of Crete) Dilek Akyalçın Kaya (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Elena Frangakis Syrett (New York Kent Üniversitesi City University of New York), Elias Kolovos (Girit Üniversitesi University of Crete), Engin Berber (Ege Üniversitesi Ege University), Erdal Uzunoğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ergün Laflı (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Erkan Serçe (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ertuğrul Apakan (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Eyüp Özveren (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Galip Yalman (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Günnur Koşar (Ege Üniversitesi Ege University), Güzel Yücel Gier (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), H. Erdem Çıpa (Michigan Üniversitesi University of Michigan), Homa Lessan Pezechki (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), İlhan Tekeli (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Işık Gürleyen (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Juan Carmona Pidal (Madrid Carlos III Üniversitesi Universidad Carlos III de Madrid), Katerina Venedikova (Bulgaristan Bilimler Akademisi Bulgarian Academy of Sciences), Levent Kayapınar (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İzmir Kâtip Çelebi University), Marc Aymes (EHESS, CNRS), Marie-Carmen Smyrnelis (Paris Katolik Enstitüsü Institut Catholique de Paris), Marinos Sarıyannis (Yunanistan Araştırma ve Teknoloji Vakfı Foundation for Research and Technology-Hellas), Mehmet Korkut Öztekin (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Mehmet Kuyurtar (Ege Üniversitesi Ege University), Michel Balivet (Provence Üniversitesi Université de Provence), Necmi Erdoğan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Nicolas Michel (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), Nükhet Adıyeke (Mersin Üniversitesi Mersin University), Oğuz Adanır (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Oktay Özel (Bilkent Üniversitesi Bilkent University), Olivier Bouquet (Paris 7 Diderot Üniversitesi Université Paris Diderot - Paris 7), Raşit Çavaş (Yayıncı Publisher), Saygın Salgırlı (British Columbia Üniversitesi University of British Columbia), Semih Çelenk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Serdar Şenol (Ege Üniversitesi Ege University), Serhan Ada (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Shane Hawkins (Carleton Üniversitesi Carleton University), Sibel Zandi-Sayek (William & Mary Üniversitesi William & Mary University), Socrates Petmezas (Girit Üniversitesi University of Crete), Suraiya Faroqhi (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Şeniz Çıkış (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İzmir Institute of Technology), Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Şölen Kipöz (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversi-tesi Yaşar University), Uygun Aksoy (Ege Üniversitesi Ege University), Ümit Erdem (Ege Üniversitesi Ege University), Vahdet Ünal (Ege Üniversitesi Ege University), Victor Azarya (Kudüs İbrani Üniversitesi Hebrew University of Jerusalem), Yaşar Uysal (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Yuri Stoyanov (Londra Üniversitesi University of London), Yücel Terzibaşoğlu (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Zeki Arıkan (Ege Üniversitesi [Emekli] Ege University [Retired]), Zuhal Ulusoy (Kadir Has Üniversitesi Kadir Has University)

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean Academyİzmir Akdeniz Akademisi İzmir Mediterranean AcademyMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi 1087, 35290 Konak, İzmir TR

meltemizmeda.org | [email protected]

Page 3: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem’den / From Meltem

Ayşegül Sabuktay, Özgür Gökmen, Zeynep Gönen

Sunuş

Teori / Theory

Marc Aymes

Akdeniz’in Envanteri

Araştırma / Research

Tülin Selvi Ünlü - Emel Göksu

19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel Mekân:

Patras, Volos ve Mersin Üzerinden Bir İnceleme

Uygar Dursun Yıldırım

Tarımda Alternatif Kamusallığın Olanakları: İzmir Tire Süt Kooperatifi Örneği

Tanyel Özelçi Eceral - Afra Taciroğlu

Doğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin

Planlama Sorunu: Foça Örneği

Güncel / Contemporary

Aylin Kuryel

Yuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri Sergisi

Zeynep Gönen

An Interview with Polly Pallister-Wilkins: Mediterranean as a Humanitarian

Border

İzmir Akdeniz Akademisi’nden / From the Izmir Mediterranean Academy

Dilek Akyalçın Kaya

Tarih Araştırma Seminerleri

Yasuko Takayama

Raising Izmir Profile Through Design

Alesta

Zhandarka Kurti

Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor

Duygu Özsüphandağ Yayman

Suriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler

3

7

24

50

68

86

91

97

98

102

105

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

No. 2 Kış/Winter 2017

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2 Kış/Winter 2017

İzmir Büyükşehir Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi/Licensee on behalf of Izmir Metropolitan MunicipalityAziz Kocaoğlu

Sorumlu Müdür/Managing DirectorAyşegül Sabuktay

Editör/EditorAyşegül Sabuktay

Yardımcı Editörler/Associate EditorsÖzgür GökmenZeynep Gönen

Grafik Tasarım ve Uygulama/Graphical Design and ImplementationMurat Hürel Çobanoğlu

Kapak Fotoğrafı/Cover Photography© Şahan Nuhoğlu, Meis 2017

Yönetim Yeri/Place of Managementİzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz AkademisiMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi No: 1087, Konak 35290 İzmirTelefon/Phone +90 (232) 293 4613 Faks/Facsmile +90 (232) 293 [email protected]/Certificate No: 22595

Basım Yeri/Place of PrintingDinç OfsetYenişehir Mahallesi, 1145/4 Sokak 11/C, 35170 Konak, İzmirTelefon/Phone +90 (232) 459 4961-63Sertifika/Certificate No: 20558

Birinci Baskı/First ImprintAralık/December 2017

Baskı Adedi/Print Run1500

ISSN 2602-2508

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi İzmir Akdeniz Akademisi tarafından yayına hazırlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmetidir. Bedelsiz olarak dağıtılır, satılamaz. Bütün hakları saklıdır. Tanıtım için yayımlanacak yazılarda kaynak gösterilerek yapılacak alıntılar dışında İzmir Akdeniz Akademisi’nin yazılı izni alınmadan kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy is published by Izmir Mediterranean Academy. It is a cultural service of Izmir Metropolitan Municipality. It is distributed free of charge and cannot be sold. All rights reserved. With the exception of quotations in promotional publications, it cannot be reproduced in whole or in part without the written permission of Izmir Mediterranean Academy.

© İzmir Büyükşehir Belediyesi © Izmir Metropolitan Municipality© İzmir Akdeniz Akademisi © Izmir Mediterranean Academy

Editör Editor Ayşegül Sabuktay Yardımcı Editörler Associate Editors Özgür Gökmen, Zeynep Gönen Yayın Kurulu Editorial Board Aylin Güney (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Güven İncirlioğlu (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Melek Göregenli, Oruç Aruoba, Sezai Göksu (Dokuz Eylül Üniversitesi [Emekli] Dokuz Eylül University [Retired]), Şebnem Gökçen Dündar (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Uygur Kocabaşoğlu (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Zafer Yörük (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics)

Danışma Kurulu Advisory Board Ahmet Uhri (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Akın Ersoy (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Alexandra Yerolympos (Selanik Aristoteles Üniversitesi Aristotle University of Thessaloniki), Alexandros Mallias (Büyükelçi [Emekli] Ambassador [Retired]), Alp Yücel Kaya (Ege Üniversitesi Ege University), Alpay Er (Özyeğin Üniversitesi Özyeğin University), Aras Özgün (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Arife Karadağ (Ege Üniversitesi Ege University), Aykut Barış Çerezcioğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ayşe Filibeli (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Borga Kantürk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Bülent Diken (Mardin Artuklu Üniversitesi Mardin Artuklu University), Can Özcan (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Cana Bilsel (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Cengiz Aktar (İstanbul Politikalar Merkezi Istanbul Policy Center), Christo� Berns (Bochum Ruhr Üniversitesi Ruhr Universität Bochum), Christos Hadziiossif (Girit Üniversitesi University of Crete) Dilek Akyalçın Kaya (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Elena Frangakis Syrett (New York Kent Üniversitesi City University of New York), Elias Kolovos (Girit Üniversitesi University of Crete), Engin Berber (Ege Üniversitesi Ege University), Erdal Uzunoğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ergün Laflı (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Erkan Serçe (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ertuğrul Apakan (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Eyüp Özveren (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Galip Yalman (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Günnur Koşar (Ege Üniversitesi Ege University), Güzel Yücel Gier (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), H. Erdem Çıpa (Michigan Üniversitesi University of Michigan), Homa Lessan Pezechki (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), İlhan Tekeli (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Işık Gürleyen (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Juan Carmona Pidal (Madrid Carlos III Üniversitesi Universidad Carlos III de Madrid), Katerina Venedikova (Bulgaristan Bilimler Akademisi Bulgarian Academy of Sciences), Levent Kayapınar (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İzmir Kâtip Çelebi University), Marc Aymes (EHESS, CNRS), Marie-Carmen Smyrnelis (Paris Katolik Enstitüsü Institut Catholique de Paris), Marinos Sarıyannis (Yunanistan Araştırma ve Teknoloji Vakfı Foundation for Research and Technology-Hellas), Mehmet Korkut Öztekin (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Mehmet Kuyurtar (Ege Üniversitesi Ege University), Michel Balivet (Provence Üniversitesi Université de Provence), Necmi Erdoğan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Nicolas Michel (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), Nükhet Adıyeke (Mersin Üniversitesi Mersin University), Oğuz Adanır (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Oktay Özel (Bilkent Üniversitesi Bilkent University), Olivier Bouquet (Paris 7 Diderot Üniversitesi Université Paris Diderot - Paris 7), Raşit Çavaş (Yayıncı Publisher), Saygın Salgırlı (British Columbia Üniversitesi University of British Columbia), Semih Çelenk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Serdar Şenol (Ege Üniversitesi Ege University), Serhan Ada (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Shane Hawkins (Carleton Üniversitesi Carleton University), Sibel Zandi-Sayek (William & Mary Üniversitesi William & Mary University), Socrates Petmezas (Girit Üniversitesi University of Crete), Suraiya Faroqhi (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Şeniz Çıkış (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İzmir Institute of Technology), Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Şölen Kipöz (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversi-tesi Yaşar University), Uygun Aksoy (Ege Üniversitesi Ege University), Ümit Erdem (Ege Üniversitesi Ege University), Vahdet Ünal (Ege Üniversitesi Ege University), Victor Azarya (Kudüs İbrani Üniversitesi Hebrew University of Jerusalem), Yaşar Uysal (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Yuri Stoyanov (Londra Üniversitesi University of London), Yücel Terzibaşoğlu (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Zeki Arıkan (Ege Üniversitesi [Emekli] Ege University [Retired]), Zuhal Ulusoy (Kadir Has Üniversitesi Kadir Has University)

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean Academyİzmir Akdeniz Akademisi İzmir Mediterranean AcademyMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi 1087, 35290 Konak, İzmir TR

meltemizmeda.org | [email protected]

Page 4: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde
Page 5: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

3

Marc Aymes’in “Akdeniz’in Envanteri” başlıklı makalesi, Meltem’in yayın ha-yatına başlaması sürecinde dile getirilen Akdeniz’in tanımlanmasıyla ilgili so-rulara şaşırtıcı cevaplar veriyor. Aymes’in cevapları gibi, bu cevapları dile ge-tirme biçimi de şaşırtıcı. Aymes’in makalesi Akdeniz üzerine “envanter” olarak hazırlanmış “bir bibliyografya denemesi”. Üzerinde çalıştığı yarım yüzyıllık Akdeniz tarih ve antropoloji literatüründen söz ederken şunu söylüyor: “Ta-kip eden satırlar bibliyografik deneme türüne aittir. Fakat herhangi bir ‘alan bi-lançosu’ önermek söz konusu değil. Bu bir envanterdir”. Böylece tarih ve ant-ropoloji literatüründe elli yıl boyunca Akdeniz’den nasıl bahsedildiğini bazı ortaklaşılan ifadeler üzerinden tararken, Akdeniz’in ne ifade ettiğine dair lite-ratür taramasını da klasik anlamda literatür taramasına benzemeyen bir metin yazma biçimiyle bizlerle paylaşıyor. Fransızca kaleme alınmış, sunduğu biri-kim kadar biçimiyle de ilham verici bu yazı, Meltem aracılığıyla ilk kez yayım-lanıyor. Aymes, Akdeniz’in coğrafi-toplumsal tarih açısından tanımlamalarını önümüze akıcı bir üslupta seriverirken, bunun bir bilanço ya da bilinen anlam-da bir literatür değerlendirme yazısı olmadığına da dikkat çekiyor.

Meltem Araştırma’da yer alan üç makaleden ilki, Tülin Selvi Ünlü ve Emel Göksu’nun “19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kent-sel Mekân: Patras, Volos ve Mersin Üzerinden Bir İnceleme” başlıklı makale-si, dünya sistemi yaklaşımına referansla “Doğu Akdeniz liman kentlerinin or-tak bir karakteri olduğunun söylenip söylenemeyeceğini”, “kentlerin kimliğini üreten iktisadi ve sosyal koşulları”, yani yerelliğin ortaya çıkardığı farklılıkla-rı da dikkate alarak sorguluyor. Akdeniz kentleri üzerine yapılan çalışmalara önemli bir katkı sunan makale, Patras, Volos ve Mersin üzerinden ufuk açıcı bir değerlendirme yapıyor.

Meltem genel olarak Akdeniz’e odaklanmakla birlikte, özel olarak bizzat İz-mir’e yönelik araştırmalara da yer veriyor. Meltem Araştırma’nın doğrudan İz-mir’le ilgili ilk makalesi, Uygar Dursun Yıldırım’ın “Tarımda Alternatif Ka-musallığın Olanakları: İzmir Tire Süt Kooperatifi Örneği” başlıklı makalesi. Yıldırım’ın makalesi, neoliberalizmin etkisiyle ciddi dönüşümler geçiren mev-cut tarımsal üretim ve tüketim süreçleri koşullarında istisnai bir örnek sunan İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Tire Süt Kooperatifi’nin işbirliğine ilişkin ilk alan araştırması olması açısından çok değerli. Yıldırım, “alternatif kamusal-lık” kavramıyla değerlendirdiği bu örneği Tire’de yaptığı alan araştırmasıy-la detaylandırıyor.

Meltem Araştırma’nın bizzat İzmir’le ilgili makalelerinden Tanyel Özelçi Eceral - Afra Taciroğlu’nun imzalarını taşıyan ikincisi, “Doğal ve Tarihi/Arke-olojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin Planlama Sorunu: Foça Ör-neği” başlığını taşıyor. Aslında makale, İzmir’i Akdeniz bağlamında tartışma-ya olanak sağlayan Foça’ya odaklanarak, bir örnek olay çalışması üzerinden Akdeniz’in güncel sorunu olan, “kullanma-koruma ikilemi” olarak ifade edi-lebilecek insan yerleşmeleri ve turizmin artan baskısı karşısında tarihi ve do-ğal mirasın korunması sorununu Foça örneği üzerinden tartışıyor. Akdeniz’in tarihi ve doğal mirasının bir parçası ve Akdeniz fokunun yaşam alanı olan Fo-ça’nın sürdürülebilirlik açısından incelemesini içeren makale, hem bu konuda-ki çeşitli düzeyleri bir arada görmeyi sağlıyor hem de uluslararası hukuk kadar

Sunuş

Page 6: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

4

Türkiye’deki planlama süreçleri ve yerel yönetim-merkezi yönetim arasındaki ilişkileri de dikkate alan bir değerlendirme sunuyor.

Meltem Güncel’de Aylin Kuryel’in “Yuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri Sergisi”ne ilişkin değerlendirmesi, Zeynep Gönen’in Polly Pallister-Wilkins’le yaptığı “İnsani Bir Sınır Olarak Akdeniz” başlıklı söyleşi ve Meltem Alesta’da yer alan, Duygu Özsüphandağ Yayman’ın gazeteci Ercüment Akdeniz’in Su-riye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler kitabını değerlendirdiği yazısı birlikte okunabilecek nitelikte. Kıtaların birbirine kavuştuğu ya da birbirinden ayrıldı-ğı Akdeniz’de göç ve mültecilik başlıkları Suriye Savaşı’yla birlikte gündemi-mize daha fazla giriyor.

Zhandarka Kurti’nin “Türkiye’de Siyasal Suçlar: Neoliberalizm, Polis ve Kent Yoksulları” başlıklı kitap değerlendirmesi ise, İzmir’i temel alan bir alan çalışmasına dayandığı için İzmir konusundaki literatürün bir parçası olarak Aleste’da kayda geçti.

İzmir Akdeniz Akademisi’nden başlığı altında Akademiye ilişkin değerlen-dirmelere ayırdığımız alanda 2017 yılına ilişkin iki değerlendirme bulunuyor. Dilek Akyalçın Kaya’nın “seminerlerin asıl amacı amatör tarihçilerin, insanla-rın, mekânların, şehirlerin, sokakların hikâyelerini İzmir’i, kent bilinci ve kent-lilik gibi kavramları Akdeniz perspektifiyle tarih disiplini içinde düşünmeleri-ni sağlamaya çalışmak olsa da bu seminerler meslekten tarihçilerin de tarihçilik üzerine yeniden düşünmelerine vesile olabilecek bir araç haline gelmiştir” söz-leriyle özetlenebilecek olan, Tarih Araştırma Seminerleri’nin tarih araştırma-sında yeni bir diyalog araştırması olarak önemli bir adım olduğuna kuşku yok.

Bu başlıkta Yasuko Takayama’nın “İzmir’in Profilini Tasarımla Yükselt-mek” başlıklı yazısı da 2017 yılında İzmir Akdeniz Akademisi’nin hazırladığı Dünya Tasarım Başkenti başvurusuna referansla, İzmir’in tasarım kenti olmak için çalışmasının şehre muhtemel katkılarını değerlendiriyor.

Meltem’i yayıma hazırlarken bir taraftan da dergiyle benzer gündemdeki konularda uluslararası bir Akdeniz sempozyumu hazırlıkları sürüyordu. 16-20 Kasım 2017 tarihlerinde gerçekleşen Uluslararası Devinen Akdeniz Sem-pozyumu’nda aşağıdaki soruların cevaplarını arayan 29 bildirinin sunulduğu üç günlük programla, devinen insanlar, devinen iktidar, devinen çevre, sanat ve tasarım, devinen sermaye ve emek, devinen fikirler başlıklarıyla Akdeniz üzerine birlikte düşündük.

Akdeniz havzası karmaşıklıklarıyla üç kıtayı ve pek çok bölgeyi bir araya ge-tirir ve dünyaya yayılırken pek çok ilginç soruyu ortaya çıkarmaktadır. “Ha-reketlilik”, “devinim”, “bağlantısallık”, “göç ve iltica” Akdeniz’in ne olduğunu anlamamıza nasıl yardımcı olabilir? Akdeniz’in siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik, zamansal ve/veya mekânsal olarak kendine özgülük ya da evren-sellikleri nelerdir?

Akdeniz’de hangi ontolojik, tarihsel, coğrafi, jeopolitik ve/veya teknolojik farklılıklardan bahsedebiliriz? Akdeniz’e dair farklı sanatsal, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik temsiller bölgenin farklı alanlarındaki kimlik üretim süreçle-rini nasıl şekillendirir? Akdeniz’de fikirler, insanlar, siyaset, şehirler, ekonomi, ekoloji ve tasarım nasıl birbirine temas eder ve birbirini dönüştürür?

Küresel süreçler Akdeniz’de nasıl yankı bulur ve Akdeniz kendisinden öte-sini nasıl etkiler?

Sempozyumdaki tartışmaların bazılarının geliştirilip Meltem’in gelecek sayıla-rında okurlarla paylaşılmasını öngörüyoruz.

İyi okumalar.

Ayşegül Sabuktay, Özgür Gökmen, Zeynep Gönen

Page 7: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Teori / Theory

Page 8: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde
Page 9: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 7-22

7

Akdeniz’in EnvanteriMarc Aymes*

ÖzetBu metin Akdeniz çalışmalarının envanter biçimine ne borçlu olduğunu araştırma-yı hedeflemektedir. Tarihçilerin ve antropologların yarım yüzyıldır Akdeniz üzeri-ne yazdıklarını gözden geçirerek, paylaşılan bir bölgesel dil içinde mübadele aracı görevi görmesi için tasarlanmış on kadar söz ve ifadeyi ele almaktadır. Böyle bir envanter girişimi, sürekli yeniden icat edilen bir Akdeniz’in bulgusal verimliliğini vurgular, ama aynı zamanda, herhangi bir sınıflandırmaya indirgenemezliğini.

Anahtar sözcükler: Antropoloji, bölgesel çalışmalar, tarih, Akdenizcilik, envanter

AbstractInventory of the Mediterranean

This article aims to investigate what Mediterranean studies owe to inventory form. It approaches around a dozen terms and expressions that were devised to serve as a medium of exchange in a shared regional language by reviewing what historians and anthropologist have written on the Mediterranean for half a century. Such an inventory attempt emphasizes not only the heuristic fertility of an ever reinventing Mediterranean but at the same time its irreducibility to any categorization.

Keywords: Anthropology, area studies, history, Mediterraneanism, inventory

Bir yerin birliği düzensizlikten başka bir şey değildir. Yalnızca sorunun birliği merkezi oluşturur.1

Takip eden satırlar bibliyografik deneme türüne aittir. Fakat herhangi bir “alan bilançosu” önermek söz konusu değildir. Bu bir envanterdir.2

1.Keyfi görünebilecek şekilde sıralanmış bir liste olan bu envanter, sentez için hiçbir şekilde uygun değildir. Bütünün parçalarını bir araya getirmekten ziyade serpiştirir. Bununla birlikte, müşterek bir saptamayı ilke edinir: Topladığı ve dağıttığı şeylerin (bir ölünün mirasçılarının kullanmaya hazırlandıkları şeyler gibi) aynı kişiye ya da aynı davaya, aynı mekâna ait oldukları farz edilir. Burada Akdeniz söz konusudur.

* EHESS, CNRS1 M. Bloch, “Une étude régionale: géographie ou histoire?”, Annales d’histoire économique et

sociale 6 (1934), 81. W. V. Harris tarafından alıntılanmıştır. Bkz. “The Mediterranean and Ancient History”, Rethinking the Mediterranean içinde, der. W. V. Harris (Oxford: Oxford Uni-versity Press, 2005), 5.

2 Bu “MEDITER: Approches critiques des études méditerranéennes” [TASARLA: Akdenizli-lik çalışmalarına eleştirel yaklaşımlar] adlı programın çerçevesine taşınmış olan ortak bir düşüncenin sonucudur. Programı düzenleyen Claudia Moatti’ye ve yardımları için başta Wolfgang Kaiser ve Annliese Nef olmak üzere bütün katılımcılara teşekkür ediyorum.

Page 10: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

8

Kendisini bütün sentez girişimlerinin ötesinde konumlandırması dışında, saptama eyleminin kendi içinde bir tez değeri de yoktur: Akdeniz olarak ad-landırılan (kimi zaman küçük harfle yazıldığı gibi) varlığın tanımlanmasına veya var oluşuna ilişkin tartışmalar karşısında hiçbir konum alışa işaret etmez. Epistemolojik değilse de pragmatik olarak envanter sadece Akdeniz’in sözler, başka deyişle paylaşılan bir bölgesel dil içinde mübadele aracı görevi görmesi için tasarlanmış ifadeler üretmesi eylemini göz önünde bulundurur. Aşağıda-ki envanter bu sözlerin bazı tezahürlerini belgelemeyi, yorumlamayı, bazen de bunların etkileşimini sağlamayı amaçlamaktadır.

Söz, sözcüklerden olduğu kadar davranışlardan oluşur. Kelime, deyim veya cümle, bunların ortaya çıkışları dile bağlıdır. Fakat aynı zamanda bütünleştir-me ve kodlama etkileri yaratırlar ve bunlar da pratik şemalara dönüşür. Öyley-se, hammaddesini söylenenler ve anlatım oluştursa da envanterin bir de “me-tin-dışı” tarafı var. Dökümünü yaptığı her parça; uzmanlık, bilgi veya eylem alanlarına yer açan “iyi uygulama” hakkındaki bir çalışmanın odağıdır.3

Söz, bir tez taşır. Bunun için de tezi —geniş çapta bir geçerliği olsa da ol-masa da—dolaşımına (dolaşım dışı olmasına) göre yeniden elden geçirildiğinin ortaya konmasına adanmıştır. Envanterin doğru kullanımı onu bu riske açık kı-lacaktır. Bir “birleştirici temayül”e4 ihtiyaç vardır. Jacques Revel’in tarihe uygu-ladığı, Lucien Febvre ve Marc Bloch’un da 1930’lu yıllarda Annales kurulurken yararlandıkları söz tam olarak budur. Fakat burada, benim başladığım girişimi de karşılamalıdır. Aslında ikisi de “‘şemacılığın’, ‘soyutlama’ eğiliminin karşı-sında somut olan adına [var] olurlar.” Önermeleri benzerdir:

[İkisi de] sınırlayıcı bir hal alma tehlikesi taşıyan bütün yapılar karşısında içgü-düsel bir kuşkuya tutunmaktadırlar. Tasavvurunda toparlayıcı olup yönteminde temel olarak deneysel olan toplumsal bir yaklaşımı işaret ederler. Zira toplumsal olan hiçbir zaman eklemlenmiş sistematik bir kavramsallaştırmanın konusu ol-mamıştır. Daha ziyade, mutabakatların, “fenomenlerin karşılıklı bağımlılıkları-nı” oluşturan ilişkilerin her zaman açık envanterinin alanıdır.5

Envanter çıkarmak, kendini “eklemlenmiş sistematik bir kavramsallaştırma”-dan ayrı tutmaktır. Şu notu da düşmeliyiz: Görünen o ki, Annales projesinin ötesindeki biri, genel olarak envanter çıkarma tekniğini de belirlemek zorunda-dır. Bu tekniğin en önemli özelliği, temelini oluşturan mantığa (sadece tek bir mantığı olduğunu varsayarak) ışık tutmasının gerekmemesidir. Deneysel süre ile teorik titizlik arasında herhangi bir eleştirel ayrım yapma ihtiyacı olmaksı-zın envanter çıkarmak yeterlidir.

Revel’in araştırması, “Annales’nin yarım yüzyıl boyunca yaptığı çok biçimli müdahalesi”6 denilen şeyin neye dayandığını belirleyebilmek için, envantere ilişkin aynı işlemi gerçekleştirmektedir. Annales adı altında “birbirini izleyen belirli bir dizi paradigmayı serbest kılmanın yolunu ararken”, Revel aslında kendince bir envanter çalışması önermektedir. Bunu yaparken de nihayet bir

3 N. Heinich, La Fabrique du patrimoine: “De la cathédrale à la petite cuillère” (Paris: Éditions de la Maison des sciences de l’homme, 2009). Özellikle, kültür mirası genel envanteri (eski Fransa’nın anıtları ve sanatsal zenginlikleri genel envanteri) “araştırmacıları” tarafından yürütülen “müşterek bir bakış oluşturmak” ve “bilgi ve gerçeğe uygunluk ölçütleri bilimi [critériologie]” hakkındaki 121-167. sayfalar ile karşılaştırınız.

4 J. Revel, “Histoire et sciences sociales: les paradigmes des Annales”, Annales: Économies, so-ciétés, civilisations 34 (1979): 1366 (bir sonraki alıntı da buradan).

5 Revel, “Histoire et sciences sociales”, 1367 (altını çiziyorum).6 Revel, “Histoire et sciences sociales”, 1362 (bir sonraki alıntı da buradan).

Page 11: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

9

başyapıta sinekdok işlevi üstlenme, bütünü temsil ayrıcalığı verir. Vardığı so-nuç da gerçekten şöyledir:

Fazlasıyla uyumlu, fazlasıyla şematik sentezler yaratma eğilimine karşı, An-nales’in telkin ettiği bütünleyici yaklaşım, öncelikle alanların çeşitliliğine; alı-şılmadık, düzensiz evrimlere; muhtelif geçiciliklere ve süreksizliklere ilişkin dikkatli olmak istemiştir. Fernand Braudel’in Méditerranée’si [Akdeniz] bugün de bütün bu teşebbüsü simgeler nitelikte bir eser olarak var olmaya devam ediyorsa, şüphesiz tesadüf değildir bu: Tasarısında da mimarisinde de kitap, bütün bir farklılıklar sistemi üzerinden toplumsalı yakalamak olan niyetini açıkça ortaya koymaktadır.7

Bir uçta “Akdenizli” denilen çalışmaların magnum opus’u, diğer uçtaysa envan-ter çıkarmanın modus operandi’si: çember bu iki ucun birleşmesiyle kapanır. Gö-rünen o ki, Annales’in envantere dayalı bulgusallığının arketipini besleyen La Méditerranée’dir [Akdeniz]. Bu aynı zamanda başka büyük eserlerin, başka Ak-deniz’lerin de karşılıklı olarak birbirlerini bilgilendirebilmelerini sağlamıştır.

2.Peregrine Horden ve Nicholas Purcell’in The Corrupting Sea isimli yapıtların-daki çok baskın bir anlatı tekniğidir bu: “Birkaç ayrıntılı örnek vererek baş-layacağız. Bunlar konunun boyutlarının değerlendirilmesini ve etkin biçimde tanımlanmasına yönelik çalışma yapılmasını sağlar.”8 Bir envanter formu bu şekilde bir sorunun sadece ortaya konulmasını değil, aynı zamanda keşfini de düzenler. Retorik bir yöntem sağlamanın ötesinde bulgusal bir tertibattır da. Tümü birlikte yapıtı yönlendiren fikirle bağlantıya geçerler; yani Akdeniz’in bir “bariz yerel düzensizlik”9 bölgesi olduğuyla. O halde, The Corrupting Sea her şeyden önce, hiçbiri, yapılmakta olan envanterin mantık ve yöntem etkinliğini geçersiz kılmayacak bir tekillikler tekrarına dayanmaktadır. Envantere döküle-bilir öğeler üzerinden düşünce her zaman, hiçbir şeyin sorgulamadığı, kazanıl-mış bir uygunluğu varsayar. Şöyle söylenir: Envanter kendi kendine yeterlidir, gerekçelerini açıkça belirtmekle kendini yükümlü görmez.

3.Konunun boyutlarını değerlendirmek, etkin biçimde tanımlamak: Horden ve Purcell’in sözü, Pierre Bonte’un “antropologların Akdenizi”ne ilişkin girişimi-ne de uygulanabilir. Bonte için de açıklayıcıdır envantere başvurmak. Atropo-loji dalının “büyük meseleleri”ni kullanarak Afrika ve Akdeniz çalışmaları ara-sındaki bir karşılaştırmanın uygunluğunu sağlayan ve bunu yaparak ikisinin de tekilliklerini ortaya koyan odur:

Afrika uzmanlığı alanının tertiplenmesiyle karşılaştıracak olursak örneğin, Akdeniz çalışmalarının yapısının ziyadesiyle farklı bir mantığa tâbi olduğunu görürüz. Afrika araştırmaları kendini, bizzat antropoloji dalının tanımlanma-sına katkıda bulunan büyük meselelerden yola çıkarak yaratmıştır: Yayılma-cılık ve evrimcilik, tarihi “olmayan” toplumlar, yazı, devlet, akrabalığın ve özellikle de tek tarafa bağlı soy zincirinin rolü, mitler ve ayinler, büyü ve büyü-cülük vs., tematik ilkelerin atıfta bulunduğu meseleler; bu ilkeler ise, parçalı ve

7 Revel, “Histoire et sciences sociales”, 1375.8 P. Horden ve N. Purcell, The Corrupting Sea: A Study of Mediterranean History (Oxford: Black-

well, 2000), 489: “We shall begin with some detailed examples. These establish the dimen-sions of the topic, and a working definition of it can be allowed to emerge from them.”

9 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 13: “we shall emphasize pronounced local irregularity”.

Page 12: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

10

soya dayalı toplumlar, kurban ritüelleri, kutsal krallıklar gibi Afrika sahasına ilişkin konular üzerinden, paradigmatik yolla açıklanırlar.

Akdeniz çalışmaları kendisini; “katılımcı gözlem” yöntemleri ve “akraba-lık teorisi”ne karşı “soy zinciri teorisi”, “toplumsal antropoloji”ye karşı “kül-türel antropoloji” ekolleri içinde daha önce yapılanmış bir antropoloji sahası içinde, çok daha birleştirici bir biçimde yapılandırmıştır. Farklı gelişmelerin konusu olmuş belirli temaların zemini üzerinde etkili olmuşlardır; bu da kaçı-nılmaz olarak tutarlılıklarına ilişkin sorunu doğurur. Sorun burada disiplinin bakış açısıyla anlaşılmaktadır: “Münferit” nitelikleri temsil eden bir kültürel saha mı resmetmektedirler? Daha sonra, ama aynı zamanda Louis Dumont’nun yorumladığı anlamıyla, yani “Akdenizli” yaftası altında birleşmiş toplumların bakış açısıyla ele alacağımız bir sorudur bu. Bu soruya verilecek cevap özellikle zordur çünkü bu toplumlar çok daha geniş ekonomik, siyasi (imparatorluklar), dini (görünür büyüklükteki dinler) vs. toplulukların üyeleridir. Kültürel ni-teliklerin, antropologların çalıştıkları bu ayrıcalıklı temalar aracılığıyla açığa çıkan kümelenmesi; bu belirli Akdeniz toplumlarının müşterek, paylaşılan de-ğerler altında toplanması sonucunu verebilecek insicamı hiçbir şekilde teminat altına almıyor.10

Bonte, Afrikabilim ya da Akdenizbilimin, iki çalışma alanının da kendini ön-celikle antropoloji disiplinin çıkardığı “ayrıcalıklı temalar” envanteriyle ta-nımladığının altını çizer. Halbuki bu korelasyonun tarzı bir alandan diğerine değişiklik göstermektedir. Afrika alanı üzerinde antropolojinin temel düşün-celeri “paradigmatik yolla” tatbik edilmiştir. Akdeniz’deyse, etnografik tecrü-be, kendi ifadelerini genelleyici temalara kabul ettirmiştir. Deneysel (ampirik) araştırma Afrika’da disiplinin kurucu “büyük meseleleri”nin temel şemasına göre yapılırken, Akdeniz’deki ayrıntılandırma “kültürel nitelikler” ve “tema-tik” envanterlerinin birlikte çıkarılmasını gerektirmiştir. “Akdeniz çalışmaları” ayrıca, ex post “birleştirici” bir toplamanın sonucudur: Parçalarının toplamını geçmeyen bir bütün.

4.“Kültürel nitelikler” bir tarafta, “tematikler” diğerinde: envanterlerin bu tuzağı sadece antropologlara has değildir. Yarattığı endişe Akdeniz üzerine yapılan ça-lışmaların bütününe musallat olacaktır. Bu hayaleti adıyla analım: Kültürel alan.

Braudel’in magnum opus’u –çok sonraları gelen Grammaire des civilisation [Uy-garlıkların Dilbilgisi] isimli denemesi gibi- “Akdenizci” olduğu kadar, “kültür-cü alandan”dır. Bu, Braudel için hiçbir ikilem içermiyordu; işler bugün farklı yürüyor. Küresel veya birbirleriyle bağlantılı hikâyelerin açtığı gediklerin ca-zibesine kapılmış beşeri veya sosyal bilimler kendilerini seçim bölgelerinden dışarı çıkmak zorunda hissediyorlar. Akdeniz dünyasının referans kaynağı olarak kabul edilmesi artık, dünya tarihine yeni bir düzen vermek için alanın sınırlarından bağımsızlaşma aracı olarak algılanıyor. Akdenizci envanter, ko-nularının bölgenin durumundan azad olacağı farz edilen yeni bir yaşam alanı-nın, Akdeniz’in yasalarını haber verir önceden.

Azad olmak mıdır bu gerçekten? Yoksa sadece alan mı değiştirdiler? Aslın-da Akdeniz’deki “kültürel alanlar”a isnat edilen değersizleşmeye, Akdeniz’e ait taze bir kültürel alan düşünme eğiliminin eşlik ettiğinden şüphelenmek de ye-rinde olur. Nicholas Purcell, bu ikili hareketin sözcülüğünü yapmıştır açık açık:

10 P. Bonte, “La Méditerranée des anthropologues”, Construire la Méditerranée, penser les trans-ferts culturels içinde, der. R. Abdellatif, Y. Benhima, D. König ve E. Ruchaud (Münih: Olden-bourg Wissenschaftsverlag, 2012), 166-167.

Page 13: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

11

Bölgeler genişledikçe tanımlanmaları zorlaşmış ve sıklıkla bulgusal olarak sundukları yarar da zayıflamıştır. O zaman biz, Akdeniz’le, isminin de çağrış-tırdığı üzere tanımını, merkezindeki, içinde yaşanılamaz ve düşmanca çevreye borçlu olan bu paradoksal Kulturraum’la ne yapmalıyız?11

O halde bir taraftan, bu alanlarla yaşanan ayrılık tüketilmiştir: Çok büyük bo-yutlardaki bu parçalanmayı The Corrupting Sea’de kabul gören mikro-ekolojik çözümle değiştirmek daha iyi olacaktır. Diğer taraftansa, fazlasıyla “paradok-sal” gibi görünebilecek olsa da Akdeniz, kendi bütünlüğü içinde bir “Kulturra-um” olarak kalır. Tercih edilen bu terminolojiyle alan çalışmalarında Almanca soybilime yapılan açık gönderme, bir kaynaklara dönüş daveti olarak değilse nasıl anlaşılmalı?

5.Sonuçta, Akdeniz üzerine çalışan alanlardaki tükeniş, Akdeniz alanının yeni-den güçlendirilmesine işaret edecektir. David D. Gilmore bunu yirmi yıl önce kendince saptamıştır zaten:

Akdeniz alanındaki antropoloji yeni değil; en eski etnografik çalışmalardan kimileri burada yer alır. Buna karşılık hem yeni hem de tartışmalı olan, Ak-deniz’in Hıristiyan ve Müslüman taraflarının her ikisini de içeren bir Akdeniz alanı antropolojisidir.12

Gilmore bu girizgâhı geçtikten sonra okuyucularına “Akdeniz alanı antropolo-jisi”nden çıkan çalışmaların derlemesini (bugün review article [derleme makale-si] diyoruz) sunar:

Bu incelemenin iki hedefi var. İlki, bir “Akdeniz” alanının coğrafi ve kültürel sınırlarını belirlemeye izin verecek kıstasları teşhis etmek. Bunu yapmak için, kültürel Akdeniz alanı fikrinde Redfield’den [1956]13 bu yana yaşanan kararsız-lıklara göz atacağım. İkinci hedefim David’in [1977] 1974’te sonlandırılan çalış-masını takiben yayınlanan çok saıdaki araştırmaya karşı eleştirel bir inceleme sunmak. Bir Akdeniz birliği kavramına katkıda bulunan ortak temaları içeren çalışmalara öncelik vereceğim. Yer darlığı sebebiyle, özellikle göç fenomenine

11 N. Purcell, “The boundless sea of unlikeness? On defining the Mediterranean”, Mediterra-nean Historical Review 18, no. 2 (2003): 17, https://doi.org10.1080/0951896032000230462: “Re-gions become harder to define and frequentlyy less useful heuristically the larger they get. What, the, shall we make of the Mediterranean, which is, as the term implies, a paradoxical Kulturraum in which the definition is provided by an uninhabitable, hostile milieu at its centre?”

12 D. Gilmore, “Anthropology of the Mediterranean Area”, Annual Review of Anthropology 11 (1982): 175, https://doi.org/10.1146/annurev.an.11.100182.001135: “Anthropology in the Med-iterranean area is nothing new; some of the earliest ethnographies took place there. But an anthropology of the Mediterranean area which includes both Christian and Muslim sides is both new and controversial.”

13 Yazar burada, “Redfield’in, Akdenizli köylünün kişiliğindeki aykırılıklara ilişkin 1950’ler-de yaptığı gözlemlere” atıfta bulunuyor (Gilmore, “Anthropology of the Mediterranean Area”, 175). Söz konusu “gözlemler” R. Redfield, Peasant Society and Culture: An Anthropolog-ical Approach to Civilization (Chicago: University of Chicago Press, 1956), 72’de birkaç satırla yer alır: “I was reminded of the violence of which Mediterranean peasantry are capable when revenge is involved. At once I recalled much of what had been written about Mediter-ranean peoples: the expression of passion, the disposition to use violence to redress person-al wrong, and the role of sexual exploit in conceptions of manhood.” Buradan anlaşılıyor ki gözlem olarak, Redfield’in söyledikleri (yazarın da itiraf ettiği gibi) daha çok hatıraların anılması şeklinde ortaya çıkıyor.

Page 14: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

12

odaklanan çalışmaları kenarda bırakıyorum. Sadece İngilizce yazılmış çalış-malar göz önünde bulundurulmuştur.14

Yani, yukarıda anılan John Davis’in ardından, fakat alanın etkisi altında Gilmo-re Akdeniz envanterinin peşine düşmektedir. Alan meselesi yukarıda “tema-tik” ve “kültürel nitelikler” arasında çapraz başvuru biçimini almıştı. Şimdiyse envanter üçleniyor: eşzamanlı olarak ve görünüşe bakılırsa bölünemez biçim-de, bir Akdeniz kültürel alanının kurulmasına dair çalışmaların, “müşterek te-malar”ın ve “kıstaslar”ın dökümünü yapıyor.

6.Christian Bromberger, 1990-2000 yılları boyunca Akdeniz antropolojisinde “yeni bir atılım”ın ortaya çıktığını belirtir.15 Fakat bunun öncüleri manidar bir biçimde alana karşı mesafeli durmuşlardır:

Bundan böyle Akdeniz dünyasını, zaman ve mekânın ötesinde değişmeyen müşterek özellikler temsil eden bir kültürel alan addetmekten daha çok sakını-lacaktır. Dahası, benzer ekolojik kapsamlar, paylaşılan bir tarih ve tek ve aynı Tanrı’nın kabulü gibi sebepler dolayısıyla, denizin kıyı toplumları arasındaki bir “aile havası”ndan bahsedilecektir.

Burada kullanılan “aile havası” sözü biraz hilelidir tabii. Antropologlar arasında “aile” işlerine verilen önem bilinir: Bazıları evlilik kurallarını, Akdeniz’e özgü muhtemel bir özelliğin temel analizini yapacak bir anahtara dönüştürmeye ka-dar vardırırlar işi.16 “Aile havası” ifadesinin kendisinin de başka ufuklardan geldiği doğrudur: Deyim, Ludwig Wittgenstein’ın Philosophische Untersuchungen (1953) içinde önerdiği “dil oyunu” vasıflandırmasından ödünç alınmıştır. Yine de son söylediklerimizi okumak için bir “aile havası”nın kolaylıkla gözlemle-nemeyeceği anlaşılıyor. Taş oyunları, kart oyunları, top oyunları, sabır isteyen oyunlar gibi; aralarındaki fark göz kamaştıracak kadar açık olsa da hepsine “oyun” diyoruz. Wittgenstein, şu Familienahnlichkeit [Aile benzerliği] adı altında, “aynı kelimeyi hepsi için kullanmamızı haklı çıkaracak hiçbir müşterekliği”17 olmayan fenomenlerin “akraba” kabul edilebilmeleri olasılığını dile getirir.

14 Gilmore, “Anthropology of the Mediterranean area”, 176: “In this review I have two goals. The first is to determine the criteria by which a “Mediterranean” area may be demarcated geographically and culturally. To do this, I will review the vicissitudes of the Mediterra-nean culture-area construct since Redfield. My second goal is to review critically the very extensive research appearing subsequent to Davis’s analysis, which left off in 1974. Here I will emphasize recent research on the common themes which contribute to the concept of a Mediterranean unity. For reasons of space, I will not consider material specifically on migration. Only works in English are considered.”

15 C. Bromberger, “Anthropologie”, Dictionnaire de la Méditerranée içinde, der. D. Albera, M. Crivello ve M. Tozy (Arles: Actes Sud, 2016), 93 (bir sonraki alıntı da buradan).

16 P. Bonte, der., Épouser au plus proche: Inceste, prohibition et stratégies matrimoniales autour de la Méditerranée (Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1994).

17 L. Wittgenstein, Recherches philosophiques, Almancadan çevirenler F. Dastur, M. Élie, J.-L. Gautero, D. Janicaud ve É. Rigal (Paris: NRF-Gallimard, 2004 [1953]), §65 (orijinalinde vur-gulanmıştır): “Dil dediğimiz şeylerin hepsine aynı nitelikleri atfetmek yerine ben bu feno-menlerin hepsi için aynı kelimeyi kullanmamızı haklı çıkaracak hiçbir ortak yanları yoktur diyorum. Fakat farklı biçimlerde hepsi birbirlerine akrabadır. Aralarındaki bu yakınlık ya da yakınlıklar sebebiyle zaten hepsine birden “diller” diyoruz.” Bu akrabalığın, “aile hava-sı” olarak tanımı §67’de, oyunlara örnek de §66’da devreye girmektedir.

Page 15: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

13

O halde şaşırtmacalı bir sözdür bu. Ve şayet, kültürel alan gibi aile havası da aynı Akdeniz kelimesine bağlanıyorsa, bundan, ikisi de aynı derecede akraba kabul edilmelidir sonucu mu çıkarılmalıdır?

7.Yine, Akdeniz antropolojisi “yeni atılım”ının sözcülerinden olan Dionigi Al-bera ile Anton Blok, alanın ikilemlerinin sürekli gücünü hatırlatmaktan geri durmazlar:

Ne özüne indirmek ne de şeyleştirmek anlamı çıkarmadan, verimli bir karşı-laştırmaya izin verecek kadar çok farklılığın ve benzerliğin göründüğü –tarihi teşekkül, tarihsel olarak kurulmuş birlik olarak- Akdeniz alanını, etnolojik ça-lışma zemini olarak algılamak mümkündür. […]

Bize öyle görünüyor ki, sorunu ortaya koyan “Akdeniz” değil; zorluk her “yer”de aynı. Kabul edilen ölçek ne olursa olsun metafiziği, atomculuğu, etnik merkezciliği, totolojiyi, ideolojiyi, bilimsel veya siyasi önyargıyı göze alıyoruz. […] Kültürel alan kavramıyla boğaz boğaza gelmek mantıklı değil; herkes onu kapıdan kovuyor ama o pencereden geri giriyor. Karşılaştırma seviyelerinin çoğaltılması gibi, kullandığımız kategorilerin eleştirel ve geri dönüşü olan bir incelemesinin yapılması bir parça da olsa bu tür risklerden kaçınmayı sağlasa gerektir.18

Burada yeniden canlandırılan argüman, alanı bir laboratuvar olarak ele al-maktır.19 “Güneydoğu Asya Adaları” sahasının “sertliğini” ileri süren Denys Lombard, bu bölgede şahit olduğu başlıca “fazilet”in altını şu ifadelerle çoktan çizmişti:

Çin’den daha fazla değil; dünya tarihinde bir “özel durum” oluşturmuyor […]. Bugün insan bilimlerimizi bunca meşgul eden tesir ve özellikle de gelenek, kültür etkileşimleri, etnik köken gibi kavramları çalışmak için orada eşsiz bir laboratuvarımız mevcut.20

“Devlet’in yaratılışı”nı çalışmaya gönül vermiş tarihçilerin modern zamanların Akdenizi’nde buldukları da bunun gibi bir fazilettir yine:

18 D. Albera ve A. Blok, “Introduction: The Mediterranean as a field of ethnological study: A retrospective”, L’Anthropologie de la Méditerranée / Anthropology of the Mediterranean için-de, der. D. Albera, A. Blok ve C. Bromberger (Paris: Maisonneuve & Larose, 2001), 22: “[…] without necessarily essentializing or reifying the concept, it is possible to conceptualize the Mediterranean area as a field of ethnological study—as a historical formation, as a histori-cally-constituted unit—showing enough differences and similarities for fruitful compara-tive research. […]

The trouble—we would suggest—is not only with the “Mediterranean”. The trouble is with “place”. Whatever scale one adopts, there are risks of being metaphysical, atomistic, ethno-centrist, tautological, ideological and academically and politically biased. […] Taking issue with the cultural area concept is not easy: everybody is ready to throw it out, but it comes in again through the window. A critical and reflexive scrutiny of the categories we use, and the adoption of a plurality of levels of comparison can help to avoid, at least partly, these risks.”

19 Bu girişim ile M. Todorova tarafından “Balkanlar imgelemi”ne uygulanan kurtarma ha-reketi arasında da aynı şekilde paralellikler kurulabilir. Bkz. M. Todorova, Imagining the Balkans (Oxford ve New York: Oxford University Press, 2009 [1997]).

20 D. Lombard, Le Carrefour javanais: Essai d’histoire globale, Cilt 1: Les limites de l’occidentalisation (Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1990), 8. “‘Kültürel alan-lar’ın fazileti” için bkz. D. Lombard, “De la vertu des aires culturelles”, Une École pour les sciences sociales içinde, der. J. Revel, N. Wachtel (Paris: Éditions du Cerf ve Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1996).

Page 16: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

14

Roma uygarlığının mirası olan Devletin egemenliği Akdeniz alanında sınırsız-mış gibi görünüyor […] Devlet, halk ve Ulus arasındaki ilişkiler, Akdeniz alanı içerisinde nihayet ayrıcalıklı bir gözlem sahası bulurlar.21

Başkaları için de daha genel olarak da Akdeniz, “modernlik” anlayışımızın sı-nandığı bir deney yeri sunuyor. Edmund Burke III şöyle yazmıştır: “Bölgesel tarihlerin dünya tarihi içindeki yerini yeniden düşünmek için hayati bir labora-tuvardır o.”22 Michael Herzfeld de şöyle buyurmuştur:

Geçmişe ilişkin ironi, post-modern durumu kendi damgasıyla işaretlemiştir. Aynı şekilde, Akdeniz’in tarihsel seçkinliği fikri, söylemlerinin ve bu söylem-lerin maddi somutlamalarının çalışılması için hazır bulunmuş bir laboratuvar sunmaktadır.23

Bazıları için siyasi kalıtım, diğerleri içinse “bütünsel değer hiyerarşisi”nin24 ya-pısökümü: Denys Lombard’ın söylediğine göre, Akdeniz tercihi her seferinde “eşsiz laboratuvar” olma özelliğini öne sürüyor. Lombard’a göre, bir “güney-doğu Asya Akdenizi” tarihi ortaya koyuyorsak, her zaman alana ilişkin bir mantıkla karşı karşıyayız demektir. Dolayısıyla Akdeniz alanı, farklı bir şekilde adlandırabilmiş olmayı yeğlesek de, zihinlerde yer etmiştir.

8.Bilimsel ve akademik yayın piyasası tarafından esası sonsuza dek reddedilmiş olan bu minyatür ansiklopediler modeli üzerinde bir tek, editörlüğünü Peregri-ne Horden ve Sharon Kinoshita’nın (2014) yaptıkları Companion to Mediterranean History devasa bir envanter olarak yükselir. Kitabın içindekileri bile doğrular bunu; sadece eserin ana bölümlerinin başlıklarına bakarak hüküm vermek ye-terlidir: “İklim ve bitki örtüsü”; “Dönüm noktaları ve dönemler”; “Güç ve siya-set”; “Sömürgecilik ve toplum”; “Dil ve kültür”; “Çatışma halindeki dinler ve birlikte yaşamak”; “Akdeniz ve koca dünya”.25

Peregrine Horden’in giriş niteliğindeki bahsi, envantere ilişkin bu tercihi a minima doğrulayarak eserin sözünü dile getiriyor: “Akdeniz projesinin en sıkı savunucuları arasında bile ayrılık hâkim.” Ancak şunu da hemen ekliyor: “21. yüzyılın başında Akdeniz tarihini sunmanın çok sayıda biçimlerinden özellikle

21 H. Bresc vd., “Introduction”, Genèse de l’État moderne en Méditerranée. Approches historique et anthropologique des pratiques et des représentations: Actes des tables rondes internationales tenues à Paris les 24, 25 et 26 septembre 1987 et les 18 et 19 mars 1988 içinde (Rome: École française de Rome, 1993), 4.

22 E. Burke III, “Modernité”, Dictionnaire de la Méditerranée içinde, der. Albera, D., M. Crivello ve M. Tozy (Arles, Actes Sud, 2016), 965.

23 M. Herzfeld, “Po-Mo Med”, A Companion to Mediterranean History içinde, der. P. Horden ve S. Kinoshita (Malden, MA ve Oxford: Wiley Blackwell, 2014), 122: “If the post-modern con-dition is marked by an ironic appreciation of the past, then the idea of a historically salient Mediterranean offers a virtual laboratory for examining the production of such discourses and their material realizations.”

24 Sözcük yine M. Herzfeld’den. Örneğin bkz. M. Herzfeld, “Practical Mediterraneanism: Ex-cuses for everything, from epistemology to eating”, Rethinking the Mediterranean içinde, der. W. V. Harris (Oxford: Oxford University Press, 2005), 52: “Küresel değer hiyerarşisi”.

25 P. Horden ve S. Kinoshita, der., A Companion to Mediterranean History (Malden, MA ve Ox-ford: Wiley-Blackwell, 2014), v-vii: “Climate and Vegetation”; “Turning Points and Phases”; “Politics and Power”; “Settlement and Society”; “Language and Culture”; “Religions in con-flict and Co-existence”; “The Mediterranean and a Wider World”.

Page 17: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

15

dördü kendini belli ediyor.”26 O halde tamamlayıcı bir envanter sunmak aşağı-daki tipolojik çabayla sınırlanmıştır:

Tip 1: “Romantik Akdenizcilik” geleneği içindeki “hoşgörü bayrağı” olarak Ak-deniz.27

Tip 2: Orada yaşayan (bilhassa da ada ortamında) ve onu kat eden insanların yörüngesiyle tanımlanan Akdeniz.

Tip 3: Bir “coğrafi ve çevresel tarih”.28

Tip 4: Kültürel alan olarak Akdeniz –fakat burada, “kültürel akışkanlık, hatta belki de melezlik ve böyle bir karışımı kolaylaştıran, saha içindeki hare-ketler bölgesi”29 olarak yeniden tanımlanır.

Tamamlayıcı bir tipolojik elek; “tipler”den üçünün (1, 2 ve 4) Akdeniz’i kültür düzeni içine yerleştirdiği, dördüncüsünün ise (3) doğa düzenine havale ettiği görülebilir. Bu sonuncuya ilişkin, Horden’in önerdiği açıklamanın üstünde du-ralım:

Bu bölgede çarpışma, uygarlıklar arasında tektonik plakalar arasındaki kadar çok değildir. Dünyanın en büyük iç denizi, topografik parçalanışının yeryü-zünde pek az örneği olan -belki Güneydoğu Asya müstesna- kendinden çok daha büyük bir bölgenin başında bulunuyor. Kendine özgü iklim düzeninin ve biyo-çeşitlilik düzeyinin de eşi benzeri yok. Coğrafyacıların ve jeologların bakış açısıyla Akdeniz bölgesi biricik değilse de en azından büyük ölçüde alı-şılmadık. Dünyanın bu bölgesini tarihsel olarak anlamak için göz ardı edileme-yecek bir durum bu –benimsenen model ister Braudel’in sınırlı çevresel deter-minizmi olsun, ister Horden ve Purcell’in ekolojik yaklaşımı.30

Son cümle kulağa üstünkörü gelebilir: Bizzat Horden için öncelik hakkı doğa tarihine verilmelidir. Yukarıda seçilmiş olan dört tip arasında, çağdaş Akde-niz çalışmalarına damgasını güçlü bir şekilde vuracak olan odur. Bir tarafın-da Braudel’in, diğerinde Horden ve Purcell’in olduğu bir Titanların çarpışması sahnelemek, biraz zoraki görünebilir. Fakat bilimsel bahis açıkça konmuştur ortaya: “Determinizm”i yüzünden Braudel, son kertede kültürel tarihin doğa tarihi karşısındaki üstünlüğünde ısrar eden bir “uygarlıklar” Akdenizi çizmiş olduğu için, daha çok eleştirilir. Bu tarafgirlik aslında La Méditerranée’nin yazarı tarafından açıkça üstlenilmişti:

26 P. Horden, “Introduction”, A Companion to Mediterranean History içinde, der. P. Horden ve S. Kinoshita (Malden, MA ve Oxford: Wiley-Blackwell, 2014), 4: “Even amongst those most committed to the Mediterranean project, diversity reigns. Yet of the many ways in which Mediterranean history is being presented in the early twenty-first century, four stand out.”

27 Horden, “Introduction”, 4: “the Mediterranean may be a flag of convenience, […] [in] a long tradition of romantic Mediterraneism”.

28 Horden, “Introduction”, 4: “environmental-cum-geographical history”.29 Horden, “Introduction”, 5: “a region of cultural fluidity, even perhaps hybridity, and of the

movements in space that promote such mixing”.30 Horden, “Introduction”, 4: “Here, in this region, is a clash, not so much of civilizations, as

of tectonic plates. On top of that lies the world’s largest inland sea, within a greater zone of topographical fragmentation that has few analogues worldwide except perhaps in South-East Asia. There is a distinctive climatic regime and a level of biodiversity that again has few counterparts elsewhere. The Mediterranean region of the geographers and geologists is not unique but it is to the highest degree unusual. That ought to count for something in the historical understanding of this part of the world—whether the model adopted be Braudel’s limited environmental determinism or Horden and Purcell’s ecological approach.”

Page 18: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

16

Hiçbir şey, denizbilimcinin, jeoloğun, hatta coğrafyacının Akdeniz’i kadar net değil. Tamamen kendilerini kabul ettirmiş, etiketlenmiş, işaretlenmiş alanlar bunlar. Peki ya tarihin Akdenizi?31

Braudel’in öne sürdüğü “ortam”ın tarihleştirilmesi fikrine karşı Horden ve Pur-cell tarihin doğallaştırılmasını tercih ederler. Kitaplarındaki jeolojik zaman da “bozguncu deniz”in uzun dönemini düşünmek için çok değerli bir özellik su-nar gibi görülmektedir. Akdeniz burada kelimenin tam anlamıyla “istikrarsız dünya” olarak tanımlanmıştır.32

Buradaki deprem bölgeleri öylesine genişler ve büyük önem taşıyan tarihi bölgelerle öylesine tastamam üst üste biniyorlar ki, depreme yatkınlık bütün deniz için tanıdık bir veri olarak değerlendirilebilir. Kuzeydeki ve güneydeki durağan bölgelere tezat oluşturacak biçimde bu depreme yatkınlık, Akdeniz sahasını tanımlamak için ayırt edici bir ek özellik oluşturuyor. […] Sonuç: Yerel çevre aşırı derecede değişken. Topografi, pedoloji ve hidroloji; hepsi de deprem riski taşıyan bölgelerde normalden çok daha yüksek bir istikrarsızlık gösterir-ler. Öyleyse, depreme yatkınlık alttan alta doğal görünümdeki geçiciliğin temel sebeplerinden biri ve Akdeniz’i komşularından ayıran da bu… O halde şunu yeniden söylemek de yersiz olmayacaktır: Yapısal olarak ifade edersek, terimin coğrafi anlamıyla, deniz var oluşunu depreme yatkınlığa borçludur.33

Akdeniz’in manzarasını bu şekilde kelimesi kelimesine okumak, Horden ve Purcell tarafından önerilen “mikro-bölgeler” envanterinin varlık nedenini açıklamaktadır: Kültür farklılıkların üstündeki doğal çeşitliliği “ortamın parça-sı” örtüsünün altına gizlememek arzusu. Uygarlıklar ateşkesi o halde tektonik plakalar arasında bir yerde.

9.Jeolojik kıvrım doğa tarihine mi özgüdür? Her şey, Akdeniz’in kültürel tarihle-rinin temelindeki çizgileri çizmenin de mecaz yoluyla da olsa ona düştüğünü söylüyor:

Akdeniz’i düşünmenin iki biçimi birbirine ters düşse de ortak entelektüel gele-neğimizin içine işlemiştir. İlki, iyi bilindiği üzere Akdeniz havzasını bir antro-polojik birlik tezahürü altında görmekten ibarettir, nihayetinde dini farklılık-ların görece ikinci planda kalan veriler sunduğu bir kürsü gibi. Tektanrıcılığın beşiği Akdeniz, zaman içinde aynı tapınaklarda birbirlerinin yerlerini alan farklı dini kültler de görmüştür. Bu bakış açısının karşısına tamamen yanlış olmayan ama hiçbir şekilde tatminkâr da olmayan, aynı şekilde tartışmalı bir Akdeniz temsili çıkar; onu İslam ile Hıristiyanlığın radikal sınırına yerleştirip

31 F. Braudel, La Méditerranée et le monde méditerranéen à l’époque de Philippe II (Paris: Armand Colin, 1966 [1949]), 13-14.

32 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 304: “unstable world”.33 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 307-308: “The earthquake zones are so extensive, and

coincide with so many regions of great historical importance, that seismicity can be regard-ed as a familiar feature of the whole sea. It is another distinctive identifier of the Mediter-ranean ambit itself, separating it off from the more stable regions to north and south. […] The effect is achieved through exacerbating the normal local mutability of the environment. In earthquake zones, topography, pedology and hydrology are all even more labile than normal. Overall, then, seismicity is one of the most important underlying factors in the impermanence of the landscape which marks off the Mediterranean from its neighbours. And it is worth reiterating that it is structurally – in the geological sense – linked with the fact of the sea’s existence.”

Page 19: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

17

orada Hıristiyan Avrupa’yla İslam dünyasının dini çatışmalarının kapanmayan çatlaklarını gören bir temsil.34

Kürsü metaforuyla düşünmek Akdeniz’i anlatan bir tarih tasarlama yolunun arandığını gösteriyor. Çatlaklarla, yani “çarpışma” ile, “kırık” ile düşünmek ise Akdeniz üstüne birçok tarih arasındaki geri dönüşü olmayan bölünmeyi içeri-yor.35 Fakat Jocelyne Dakhlia ve Bernard Vincent’ın yaptıkları gibi burada bir şeyin altını çizmekte fayda var: Sıkı sıkıya “zıt” olsalar da iki adlandırma dizini (nomenklatür) de “bizim ortak entelektüel geleneğimiz”in parçası. Birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, bu iki Akdeniz düşüncesi jeomorfolojik yaradılış metaforunu paylaşıyorlar. Akdeniz çalışmalarında konu alınan kültürel alana dair ikili düşünce, taydaş bir şemayı benimsiyor: Aynı alan kavramı adına, bi-rileri Akdeniz alanı kürsüsünü sağlamlaştırmak için; diğerleri de Akdeniz’deki alanların tektoniğine ve parçalara ayrılmasına öncelik vermek için çalışacak.

10.Yapı ve tarih: Bu çatallanma bir anlamda diğer hepsinin üst-dilini oluşturuyor. Bazen, orada Akdenizli bir yapısal figürün ana kalıbını aramak için tarih(ler) mevkii olarak Akdeniz’i merkez alan bir anlatıdan kurtulmamıza izin veren de bu çatallanmadır.36 Dünyada bir değil, hepsini birbirlerine akraba kılan belli bir “konsept”e ait olduğu farz edilen birçok Akdeniz olduğu fikri de buradan gelir.

Sinoptik bir prizma olan bu “Akdeniz kavramı”, David Abulafia’nın mer-merden küre üzerinde bir Akdenizler dünyası turunu tamamlamasını sağla-mış.37 Bu envanterin sonucu şöyle:

Çok şematik olarak ifade edersek, Akdeniz’lerin temel bir niteliği aşağıdaki gibi olabilirdi: Karşıt kıyılar arasındaki, farklı kültürlerin etkileşimini ve Hı-ristiyanlık ile İslam arasında, Akdeniz üzerindeki su bölümü çizgisi misali, ba-zen neredeyse tamamıyla geçirimsiz oluşuyla nam salmış kültür bariyerlerinin aşılmasını mümkün kılan göreli yakınlık ama net ayrılık […]

Tüm bunlar turizmden ibarettir, diyebiliriz: Aynı anda hem ayırıp hem de birleştirmeyen deniz yoktur. […] Ve XXI. yüzyılın dünyası, baştan aşağıya tek bir Akdeniz’den, bütüncül bir Akdeniz’den başka bir şey değildir belki de […].

O halde geçmişin Akdeniz’lerini ayrı kılan nedir? […] Etnik, ekonomik ve yine dini farklarının çoğunlukla ne kadar güçlü olduğunun farkında olarak karşı karşıya geldikleri gibi, ticari, kültürel, dini, siyasi olarak birlikte var olan kıyıların tarihini çağrıştırırlar. Yazarı kimi zaman unutsa da bu tarih, aynı za-manda Braudel’in II. Philippe dönemi üzerine yazdığı kitabın konularından

34 J. Dakhlia ve B. Vincent, “Les musulmans en Europe occidentale au Moyen Âge et à l’époque moderne: une intégration invisible”, Les Musulmans dans l’histoire de l’Europe, Cilt 1: Une inté-gration invisible içinde, der. J. Dakhlia ve B. Vincent (Paris: Albin Michel, 2011), 12.

35 J. Dakhlia, “L’impensable métis en Méditerranée?”, Construire la Méditerranée, penser les trans-ferts culturels içinde, derleyenler R. Abdellatif, Y. Benhima, D. König ve E. Ruchaud (Münih: Oldenbourg Wissenschaftsverlag, 2012), 47: “kürsü ya da kırılma”; J. Dakhlia, “Extensions méditerranéennes: Europe et Islam au contact durant les siècles modernes (XVIe-XVIIIe siècles)”, Faire des sciences sociales. Généraliser içinde, der. E. Désveaux, M. de Fornel (Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 2012), 266: “kürsü ve çarpışma”.

36 M.-N. Bourguet, “De la Méditerranée”, L’Invention scientifique de la Méditerranée: Égypte, Morée, Algérie içinde, der. M.-N. Bourguet (Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1998), 8, “Akdeniz isminin bu ikili kaydı, onun tekil, hayli bireyselleşmiş bir alan tayin etmesini, aynı zamanda da bilimsel söylemin bir kategorisi, bir hareketli konsept olmasını sağlayan bu semantik gelgitler” üzerine.

37 D. Abulafia, The Mediterranean in History (Londra ve Los Angeles: Thames & Hudson ve Getty Publications, 2003), 65: “[t]he concept of a Mediterranean”.

Page 20: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

18

birini de oluşturuyor; Goitein’in Geniza (Kahire) tüccarları hakkındaki yapıtı da tam olarak bunu ele alır. İkisi de ticari, kültürel ve dini etkileşimler ışığında, deniz olarak Akdeniz’in ve başka Akdenizlerin insani tarihini anlatırlar.38

Abulafia, Akdeniz kavramının (başkalarının bir “çifte güçlük” olarak adlandı-rabileceği) ikircikli bir etkileşim tarzı düşünmeye hizmet etmesi gerektiğinin altını çizer: Yakınlık ama ayrılık, birlikte var olma ve çarpışma… Demek ki, Abulafia’nın tarih ve yapıyı iç içe geçirme yordamı da burada. Fakat söz konusu olan kesinlikle birini diğerinin yerine koymak değil, ikisini birbirine geçirmek, yapıyı tamamen tarihle düşünerek tarihi yapıyla kavramaktır. Başka bir ifadey-le, Abulafia, “Akdeniz” konusunu inşa etmenin iki biçimini birbirine katar: Bir tarafta “tümdengelimci yapısal yaklaşım”, diğer taraftaysa “deneysel ve tüme-varımcı yordam”.39 Yapı ile düşünmek, “Akdeniz denizi”nden, “Akdeniz kav-ramı”na geçmesine izin verir. Ancak, “etkileşimlerin ışığında” kavrandığı için bu yapı, bir “insanlık tarihi” olarak kalır. Konsepte dönüşmüş olsa da Akdeniz, tarihin sahasına kayıtlı olarak kalır.40

Ve aslında Abulafia, sadece “geçmişin Akdenizleri”nden bahsettiğini açıkça belirtir. Şayet 21. yüzyıla bir Akdeniz kaldıysa, her şeyiyle tüm dünyaya karış-maktadır: Onun “kavramı”nın pek de yeri yoktur artık. Akdenizler envanteri-nin dayanak noktası da buradadır işte…

11.Envanter tarihsel olarak sona mı ermiştir? Konusu geçmişe mi aittir, yalnız-ca tarihi bir anıt olmaya mı adanmıştır? Onların gözünde Akdeniz tarihinin alametifarikası olan yoğun “bağlantısallık” bakımından, Peregrine Horden ve Nicholas Purcell’in hipotezi her koşulda böyledir. Horden yakın zamanda iddi-asının bir özetini sunmuştur:

Mikro bölgeler birbirlerine birçok şekilde “bağlıdırlar”. […] Bölge tarihinin bü-yük bölümünün özelliği olan bağlantısallığın bu yüksek seviyeleri, Akdeniz’i tanımlamayı sağlar. […] Bu kadar güçlü bir bağlantısallığın ilk gelişimi tarihön-cesine dayanmaktadır ve Akdeniz tarihinin başlangıcına işaret eder, tıpkı XX. ve XXI. yüzyıllarda Avrupa, Akdeniz ve Orta Doğu arasındaki bağlantısallığın birbirinden çok farklı biçimlerinin bir anlamda bunun sonunu işaret ediyor ola-bilecekleri gibi.41

38 Abulafia, The Mediterranean in History, 92-93: “[W]e have perhaps identified, in the broadest outline, a fundamental characteristic of Mediterraneans: the relative proximity of opposing shores, but the clear separation between shores, enables different cultures to interact with one another across what may at times seem almost impermeable cultural barriers, such as the Christian–Muslim divide in the Mediterranean Sea […].

Yet it might all seem to be a truism. Of course, seas divide as well as link. […] And in the twenty-first century the entire world could be said to be one Mediterranean, a globalized Mediterranean […].

So what is special about past Mediterraneans? […] Mediterraneans conjure up the his-tory of coexistence—commercial, cultural, religious, political[—], as well as that of con-frontation between neighbours aware of their often powerful ethnic, economic and, again, religious differences. This too, though Braudel did not always remember the fact, was one theme of Braudel’s book on the age of Philip II, as indeed of Goitein’s opus on the Genizah merchants: a human history of the Mediterranean Sea and of other Mediterraneans ex-pressed through commercial, cultural, and religious interaction.”

39 Burada P. Bonte’nin ifadelerini tekrarlıyorum. Bkz. Bonte, “La Méditerranée des anthropo-logues”, 180.

40 Abulafia, The Mediterranean in History ile karşılaştırınız.41 P. Horden, “Connectivité”, Dictionnaire de la Méditerranée içinde, der. D. Albera, M. Crivello

ve M. Tozy (Arles: Actes Sud, 2016), 282.

Page 21: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

19

Horden ve Purcell’in çalıştıkları Akdeniz, onlara göre “son safhadadır –başka bir ifadeyle, bir Akdeniz tarihinden söz etmenin uygunsuz hale geldiği evreye ulaşılmıştır”.42 Bu tarihin sonu, “konumuza yeniden biçim verme” gerekliliğini işaret eder: “Alana dair başka kavramlaştırmalar artık daha uygundur.”43

O halde envanter geçmişe dönüktür: Tıpkı ölümden sonra çıkarılan envan-terler gibi, o da ancak iş işten geçtikten sonra meseleye dahil olabilir. Peki, bu koşullar altında envanterin dökümünü yaptığı verilerin kesinliğinden ve doğ-ruluğundan nasıl emin olunacak? Horden ve Purcell; Akdeniz’in, yok olmadan önce, dünün tarihçilerinin araştırmaları gibi bugünün antropologlarının rapor-larının da incelenmesiyle ancak yeniden ele alınabileceğini temin ediyorlar. En-vanteri desteklemek için diğer envanterlerden iyisi yok:

Bir tarafa antropolojiyi, diğer tarafa da XIX. yüzyıl tarihini koyarak yapılacak akıllıca bir bileşim ile kendimizi “modernleşme”nin daha önce eşi benzeri gö-rülmemiş karmaşasının hemen öncesine, henüz başlamadığı yere taşıyabiliriz. […] Ekonomik gelişmelerden ve yakın dönemin derin toplumsal dönüşümün-den sızan engeller –tek gerçeklik olduğunu düşünmeye meyilli olduğumuz bu engeller, bu şekilde ortadan kaldırılabilir.44

Envanter sonuç olarak ışınlanmayı andıran analitik bir kestirimin aracına dö-nüşmektedir. Böyle bir bilim-kurgusal yaklaşım insanı şüphede bırakabilir ta-bii.45 Neden antropoloji? Neden 19. yüzyıl tarihçileri? Buradan ötesi yok, envan-ter kendi beklentilerini doğrulamıyor.

Özellikle Horden ve Purcell’in sözlerini üzerine kurdukları geçmişe bakma yordamı nihayetinde tuhaf bir biçimde keyfi görünmektedir. Gördüğümüz üze-re bir taraftan, Akdeniz’in “tarihsel olarak sınırlanmamış ve modern zaman-lara girilmesiyle güya geçersiz kılınmış özelliklerle tanımlanması”46 gerektiği fikrini desteklemektedirler. Diğer taraftansa böyle bir bitiş noktası belirsizliğin buğusu altında kalmaktadır: “Akdenizliden ‘post-Akdenizli’ye geçişin nasıl ve ne zaman yaşandığını biz nasıl kavrayacağız? Karanlıkta kalan işte budur.”47

42 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 484: “a portrait of Mediterranean society in its terminal phase – the phase, that is, in which history of the Mediterranean ceases to be appropriate”.

43 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 470: “this congeries of changes is to be associated with a reconfiguring of our subject: the slow disintegration of the Mediterranean unity that we have tried to analyse in the foregoing chapters, the end of the history of the Mediterra-nean as other conceptualizations of the area become increasingly appropriate.”

44 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 741: “A judicious combination of anthropology and nineteenth-century history might take us back to just before the unexampled tumult of ‘‘modernization’’ began. […] The obstacles created by recent economic development and profound social transformation would dissolve – and these (we would be assuming) have been the only real obstacles.”

45 W. V. Harris, “The Mediterranean and Ancient History”, Rethinking the Mediterranean içinde, der. W. V. Harris (Oxford: Oxford University Press, 2005), 10 ve 27-28 ile karşılaştırınız.

46 N. Ben-Yehoyada’nın formülünü takiben. N. Ben-Yehoyada, “Mediterranean modernity?”, A Companion to Mediterranean History içinde, der. P. Horden, S. Kinoshita (Malden, MA ve Oxford: Wiley Blackwell, 2014), 109: “the Mediterranean is defined on the basis of historical-ly delimited characteristics that are said to expire before modernity”.

47 Horden ve Purcell, The Corrupting Sea, 470: “What remains unclear is when and how the transition from Mediterranean to ‘post-Mediterranean’ should be conceived as taking place.” R. Bertrand, “Le monde est une bien petite chose”, Critique 823 (2015): 959-960 ile karşılaştırınız (altını çiziyorum): “Dalgalarına kadar dikkatle incelenirse, Akdeniz tarihi, Neolitik çağdan bugüne, sadece bir mübadele ve dolaşım tarihidir; bazen top mermileriyle tutsakların ama çoğunlukla merakın ve bilginin mübadelesi ve dolaşımı.”

Page 22: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

20

12.Akdeniz çalışmalarının hemen hükümsüz kalıp kalmayacağını artık pek bil-miyoruz.48 Kesin olan, bu çalışmaların geçmişte ve bugün muhtelif “icat”ların nesnesi olduğu. Bu şekilde düşünülen bir Akdeniz, herhangi bir sınıflandırma-ya indirgenemezliğiyle kendini ayrı tutmaktadır. Böylece bir ve birçok “alan”ın hepsinden sorumlu olacaktır: Doğa ve kültür tarihlerinin konusudur, bir kür-süye sıkı sıkıya bağlanmıştır ve kırılmalarla sarsılmıştır, eşsiz bir coğrafyayla çevrelenmiştir ama varsayımsal-tümdengelimli kaçaklara açısından verimli-dir, zamanaşımına uğramıştır ve hiç durmadan güncellenir…

Önceki sayfalar, şöyle bir dalgalanmanın nedenini resmedecek şekilde ya-zılmıştır: İcat öncelikle ve özellikle bir envanter olmuştur.

Halbuki onun meziyetleri, başlıca hatalarıdır da. Filolojik bir epistemoloji-nin göstergelerini kafa karışıklığına varacak ölçüde muhtelif siyasi ontolojilerin işaretleriyle harmanlıyor. İkilemlerini listelemeksizin ikiye bölmeye girişiyor.

Akdeniz çalışmalarının bugün ona eğilmiş olanlara yönelttiği zorluk budur. Dolayısıyla biz de bu zorluğu görünür kılmak için kendi envanterimizi oluştur-mak zorunda kaldık. Varlığını kayıt altına almaya çalıştığımız sözler müstesna tezahürler olarak durmakta, orası kesin; bu sözler, bir yerlerde suyun yüzeyine çıkacak fikir tekrarlarını daha az açıklıyor değiller. Biz, envanter sayesinde, an-latılar ve kanıtlar akıntısında demlenmiş bu kavrayışları idrak etmek için sebat göstereceğiz.

Sözler diziniaile havası, §6kültürel niteliklerin kümelenmesi, §3alan(lar), §§3-9çarpışma, §§8-9Akdeniz kavramı, §10doğa tarihi, §8etkileşim, §10bariz yerel düzensizlik, §2eşsiz laboratuvar, §7geçmişe bakma, §11antropolojik birlik, § 9

Fransızcadan çeviren: Albina Ulutaşlı

KaynakçaBibliyografik envanter (atıf sırasına göre)Revel, J. “Histoire et sciences sociales: les paradigmes des Annales”. Annales: Économies,

sociétés, civilisations 34 (1979): 1360-1376.Horden, P. ve N. Purcell. The Corrupting Sea: A Study of Mediterranean History. Oxford:

Blackwell, 2000.

48 J. Watkins, “The New Mediterranean Studies: A mediator between area studies and global studies”, Mediterranean Studies 21, no. 2 (2013): 149-154, https://doi.org/10.5325/mediterra-neanstu.21.2.0149 ve J. Watkins, “The New Mediterranean Studies: An institutional and intellectual challenge”, Mediterranean Studies 22, no. 1 (2014): 88-92, https://doi.org/10.5325/mediterraneanstu.22.1.0088 ile karşılaştırınız.

Page 23: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

21

Bonte, P. “La Méditerranée des anthropologues”. Construire la Méditerranée, penser les trans-ferts culturels içinde, derleyenler R. Abdellatif, Y. Benhima, D. König ve E. Ruchaud, 162-181. Münih: Oldenbourg Wissenschaftsverlag, 2012.

Purcell, N. “The boundless sea of unlikeness? On defining the Mediterranean”. Mediterra-nean Historical Review 18, no 2 (2003): 9-29. https://doi.org/10.1080/0951896032000230462.

Gilmore, D. “Anthropology of the Mediterranean area”. Annual Review of Anthropology 11 (1982): 175-205. https://doi.org/10.1146/annurev.an.11.100182.001135.

Bromberger, C. “Anthropologie”. Dictionnaire de la Méditerranée içinde, derleyenler D. Al-bera, M. Crivello ve M. Tozy, 91-95. Arles: Actes Sud, 2016.

Albera, D. ve A. Blok. “Introduction: The Mediterranean as a field of ethnological study: A retrospective”. L’Anthropologie de la Méditerranée / Anthropology of the Mediterranean içinde, derleyenler D. Albera, A. Blok ve C. Bromberger, 15-37. Paris: Maisonneuve & Larose, 2001.

Horden, P. ve S. Kinoshita, der. A Companion to Mediterranean History. Malden, MA ve Oxford: Wiley-Blackwell, 2014.

Dakhlia, J. ve B. Vincent. “Les musulmans en Europe occidentale au Moyen Âge et à l’époque moderne: une intégration invisible”. Les Musulmans dans l’histoire de l’Europe, Cilt 1: Une intégration invisible içinde, derleyenler J. Dakhlia ve B. Vincent, 7-29. Paris: Albin Michel, 2011.

Abulafia, D. “Mediterraneans”. Rethinking the Mediterranean içinde, derleyen W. V. Harris, 64-93. Oxford: Oxford University Press, 2005.

Horden, P. “Connectivité”. Dictionnaire de la Méditerranée içinde, derleyenler D. Albera, M. Crivello ve M. Tozy, 281-283. Arles: Actes Sud, 2016.

Atıfta bulunulan diğer kaynaklarAbulafia, D., der. The Mediterranean in History. Londra ve Los Angeles: Thames & Hudson

ve Getty Publications, 2003.Albera, D., M. Crivello ve M. Tozy, der. Dictionnaire de la Méditerranée. Arles: Actes Sud, 2016.Ben-Yehoyada, N. “Mediterranean modernity?”. A Companion to Mediterranean History

içinde, derleyenler P. Horden, S. Kinoshita, 107-121. Malden, MA ve Oxford: Wiley Blackwell, 2014.

Bertrand, R. “Le monde est une bien petite chose”. Critique 823 (2015): 955-966.Bloch, M. “Une étude régionale: géographie ou histoire?”. Annales d’histoire économique et

sociale 6 (1934): 81-85.Bonte, P., der. Épouser au plus proche: Inceste, prohibition et stratégies matrimoniales autour de

la Méditerranée. Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1994.Bourguet, M.-N. “De la Méditerranée”. L’Invention scientifique de la Méditerranée: Égypte,

Morée, Algérie içinde, derleyen M.-N. Bourguet, 7-28. Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1998.

Braudel, F. La Méditerranée et le monde méditerranéen à l’époque de Philippe II. Paris: Armand Colin, 1966 [1949].

Bresc, H. vd. “Introduction”. Genèse de l’État moderne en Méditerranée. Approches historique et anthropologique des pratiques et des représentations: Actes des tables rondes internationales tenues à Paris les 24, 25 et 26 septembre 1987 et les 18 et 19 mars 1988 içinde, 1-5. Rome: École française de Rome, 1993.

Dakhlia, J. “L’impensable métis en Méditerranée?”. Construire la Méditerranée, penser les transferts culturels içinde, derleyenler R. Abdellatif, Y. Benhima, D. König ve E. Ruchaud, 45-57. Münih: Oldenbourg Wissenschaftsverlag, 2012.

Dakhlia, J. “Extensions méditerranéennes: Europe et Islam au contact durant les siècles modernes (XVIe-XVIIIe siècles)”. Faire des sciences sociales. Généraliser içinde, derleyen-ler E. Désveaux, M. de Fornel, 263-292. Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 2012.

Page 24: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Aymes

22

Davis, J. People of the Mediterranean: An Essay in Comparative Social Anthropology. Londra: Routledge & Kegan Paul, 1977.

Harris, W. V. “The Mediterranean and Ancient History”. Rethinking the Mediterranean içinde, derleyen W. V. Harris, 1-42. Oxford: Oxford University Press, 2005.

Heinich, N. La Fabrique du patrimoine: “De la cathédrale à la petite cuillère”. Paris: Éditions de la Maison des sciences de l’homme, 2009.

Herzfeld, M. “Practical Mediterraneanism: Excuses for everything, from epistemology to eating”. Rethinking the Mediterranean içinde, derleyen W. V. Harris, 45-63. Oxford: Oxford University Press, 2005.

Herzfeld, M. “Po-Mo Med”. A Companion to Mediterranean History içinde, derleyenler P. Horden ve S. Kinoshita, 122-135. Malden, MA ve Oxford: Wiley Blackwell, 2014.

Lombard, D. Le Carrefour javanais: Essai d’histoire globale, Cilt 1: Les limites de l’occidentalisa-tion. Paris: Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1990.

Lombard, D. “De la vertu des aires culturelles”. Une École pour les sciences sociales içinde, derleyenler J. Revel, N. Wachtel, 115-125. Paris: Éditions du Cerf ve Éditions de l’École des hautes études en sciences sociales, 1996.

Redfield, R. Peasant Society and Culture: An Anthropological Approach to Civilization. Chica-go: University of Chicago Press, 1956.

Todorova, M. Imagining the Balkans. Oxford ve New York: Oxford University Press, 2009 [1997].Watkins, J. “The New Mediterranean Studies: A mediator between area studies and glob-

al studies”. Mediterranean Studies 21, no. 2 (2013): 149-154. https://doi.org/10.5325/med-iterraneanstu.21.2.0149.

Watkins, J. “The New Mediterranean Studies: An institutional and intellectual chal-lenge”. Mediterranean Studies 22, no. 1 (2014): 88-92. https://doi.org/10.5325/mediter-raneanstu.22.1.0088.

Wittgenstein, L. Recherches philosophiques. Almancadan çevirenler F. Dastur, M. Élie, J.-L. Gautero, D. Janicaud ve É. Rigal. Paris: NRF-Gallimard, 2004 [1953].

Page 25: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Araştırma / Research

Page 26: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

24

Özet19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına kadarki dönem, yalnızca Akdeniz coğrafyası için değil, tüm dünya için, kapitalist ilişkilerle şekillenen yeni bir ekonomi ile başta iktisadi alan-da olmak üzere pek çok alanda yapısal değişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu süreçte, liman kentleri ve özellikle de Doğu Akdeniz liman kentleri, küresel kapitalist bütünleşmenin mekânları haline gelmiştir. Ancak, üst ölçekteki benzer koşullar söz ko-nusu kentler için bir “ortak kader çizgisi” oluştursa da yerelin kendine özgü koşullarında gelişen ya da ortaya çıkan bu kentler, denizle kurdukları ilişkiyle özgün kentsel yapılar olarak daima dikkat çekmişlerdir. Bu çalışmada, Doğu Akdeniz liman kentlerinin, ulus-lararası ticaret ve dolayısıyla farklı kültürlerin birlikteliğiyle şekillenen kentsel yaşamı ve kendine özgü kentsel mekânı, onu üreten ve farklılaştıran dinamikler bağlamında ele alı-nacaktır. Böylece, “söz konusu kentleri, birer ‘liman kenti’ olarak adlandırmamızı sağla-yan nedir?” sorusuna yanıt aranırken, öte yandan kendine özgü koşulları ile Akdeniz’in doğusundaki liman kentlerinin, ortaya çıkıp gelişmelerinde etkili olan benzer koşul ve süreçlere karşın, ne tür farklılıklar ve/ya benzerlikler taşıdıkları, üç Doğu Akdeniz liman kenti Patras, Volos ve Mersin üzerinden tartışılacaktır. Söz konusu soru ve tartışmanın, mekânsal yapı ve biçimleniş süreci temelinde bir “Doğu Akdeniz liman kenti” karakteri-nin varlığını sorgulama olanağı sunması hedeflenmektedir.Anahtar sözcükler: Doğu Akdeniz liman kenti, kent kimliği, Patras, Volos, Mersin

AbstractUrban Space in Eastern Mediterranean Port-cities from 19th Century to 20th Century: An Investigation Through Patras, Volos, and MersinThe period between the 19th and the beginning of 20th century has been an era during which structural changes have taken place, not only for the Mediterranean geography but for the whole world, in various fields, beginning with the economic field with a new economy taking shape with capitalist relations. During this process, port-cities, and es-pecially Eastern Mediterranean port-cities have been sites of global capitalist integration. Nevertheless, whereas similar conditions in the upper scale have created “a common fate” for the cities in question, these cities that have sprung or developed under the distinctive conditions of the locality have always stood out as novel urban structures in terms of their relationship with the sea. In this article, Eastern Mediterranean port-cities’ urban life that has taken shape with international commerce and thus with the association of different cultures, and their distinctive urban space will be explored within the context of the dynamics that produce and differentiate them. In this way, we will search for an answer as to what makes the cities in question a port-city. What kind of differences and/or similarities do the Eastern Mediterranean port-cities bear despite the fact that similar conditions and processes have influenced their spring and development? This question will be discussed through three Eastern Mediterranean port-cities, namely, Patras, Volos, and Mersin. It is aimed that this discussion would provide a means to interrogate the existence of an “Eastern Mediterranean port-city” character on the basis of the process of spatial structure and configuration.Keywords: Eastern Mediterranean port-city, urban identity, Patras, Volos, Mersin

* Bu makale Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Bö-lümü’nde, 2016 yılında tamamlanmış “On Dokuzuncu Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Mekanın Dönüşümü: Volos, Patras ve Mersin” başlıklı doktora tezinden üretilmiştir. Çalışma kapsamında, gerek Yunanistan’da yürütülen arşiv araştır-ması için ve gerekse görüş ve önerileri ile katkı sağlayan, ayrıca kendi kişisel arşivinden yararlanmamıza izin veren, Aristotle University of Thessaloniki’den Prof. Dr. Vilma Hasta-oglou-Martinidis’e, tez süresi boyunca değerli katkıları nedeniyle Prof. Dr. Filiz Yenişehir-lioğlu’na ve Prof. Dr. İpek Özbek Sönmez’e teşekkür ederiz.

** Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi*** Dokuz Eylül Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Tülin Selvi Ünlü**Emel Göksu***

19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel Mekân: Patras, Volos ve Mersin Üzerinden Bir İnceleme*

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 24-49

Page 27: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

25

GirişLiman kentleri, 19. yüzyılda, sömürgecilik ve kapitalizmle karşı karşıya gelen toplumların geçirdiği dönüşümün anlaşılması için bir laboratuvar olarak araş-tırmacıların daima ilgisini çekmiştir.1 Ancak pek çok araştırmada, liman ken-tinin kendisinden çok, çevreleşme süreçleri odakta yer almış, Doğu Akdeniz limanları, yalnızca meta değişiminin ve kapitalist karşılaşmaların kavşakları olarak değerlendirilmiştir.2 Dolayısıyla bu kentler, dönemin kapitalist ilişkile-ri, sömürgecilik tarihi ve modernleşme açısından taşıdığı ilgi çekici yönleri ile edilgen ve çoğunlukla “olayın cereyan ettiği yer” olarak değerlendirilmiştir.

Oysa, 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına kadarki süreç, yalnızca yukarıdan aşağıya ya da bir yönden diğerine ilerleyen bir süreç değildir. Doğu Akdeniz’i birbirine bağlantılı bazı ticari, siyasi ve kültürel değişimler bölgesi olarak gör-mek, 19. yüzyılda dönemin güç ilişkilerini biçimlendiren sürece ilişkin önemli ipuçları sunar. Ancak bu değişimlerin arkasında bir takım yerel koşul ve dina-mikler vardır.3 Dolayısıyla, 19. yüzyılda Akdeniz’in doğusunda yaşanan köklü değişimde, küreselleşmeye başlayan ekonomik ilişkiler kadar, yerelin kendine özgü koşullarının da etkili olduğu ve süreci karşılıklı bir etkileşimin şekillen-dirdiği gözden kaçırılmamalıdır.

Dolayısıyla bu çalışmada, yerel-evrensel/merkez-çevre/parça-bütün arasın-daki diyalektik ilişkiler uyarınca, üç liman kentinden yola çıkılarak, Akdeniz’in doğusundaki liman kentlerinin mekânsal yapısı ve biçimlenişine yönelik bir kavramsal çerçeve oluşturulacak; her biri Doğu Akdeniz liman kentleri ağının birer parçası olan Patras, Volos ve Mersin kentlerini ele alan bir inceleme ile her bir kent, kendi yerel bağlamı içinde değerlendirilecek; aynı zamanda, yerel ko-şulların yarattığı özgünlükler ile üst ölçekteki bütünün parçaları olmalarından kaynaklanan benzerlikler karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır.4 Çalışmanın te-mel sorusu da bu çerçevede belirginleşmektedir. Söz konusu diyalektik ilişki doğrultusunda ortaya çıkan ya da gelişen Doğu Akdeniz liman kentleri için, özellikle mekânsal yapı ve biçimleri (ve elbette kentsel mekânın geçirdiği deği-şimler) doğrultusunda kavramsal bir çerçeve çizilebilir mi? Söz konusu kentleri kendine özgü kılan, onları “Doğu Akdeniz liman kenti” olarak tanımlayabile-ceğimiz bir “ortaklıklar kümesi” var mıdır ya da yere özgü koşulların ürettiği farklılıklar nelerdir?

Bu soruya, 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına kadarki süreçte, Patras, Volos ve Mersin’in geçirdiği değişimler üzerinden yanıt aranacaktır. Bunun için, ik-tisadi ve sosyal yapıdaki değişimlerle birlikte, bu kentlere kimlik ve karakter

1 Çağlar Keyder, “Belle Epoque ve Liman Kentleri”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der. Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015), 17-28.

2 Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, “Doğu Akdeniz’in Haritalandırması: Ticaret Kentleri Kartografyasına Doğru”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der. Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015), 1-16.

3 İsa Blumi, “Doğu Akdeniz’e Yeni Tarihsel Ölçekler Eklemek: Yasadışı Ticaret ve Arnavut”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der. Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015), 139-167.

4 Kolluoğlu ve Toksöz, tekil örnekler üzerinde yoğunlaşan çalışmaların, liman kentlerine ilişkin literatüre katkısını vurgulamakta ancak, bu çalışmaların karşılaştırmayı güçleştiren bir yanı olduğunu ve tekil örneklerin ağırlıklı olarak, söz konusu kentleri Osmanlı İmparatorluk merkezi ile ilişkileri üzerinden ele aldıklarını öne sürmektedir. Bu durum, söz konusu kentleri edilgenleştirmekte ve özgünlüklerini silikleştirmektedir. Öte yandan, dünya sistemi perspektifini esas alan çalışmalarda dünya ekonomisinin ağırlık kazandığı ve yerelin renklerinin ise yeterince yer bulamadığı görülmektedir. Bkz. Kolluoğlu ve Toksöz, “Doğu Akdeniz’in Haritalandırması”.

Page 28: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

26

kazandıran ortaklık, benzerlik ya da farklılık gösteren mekânsal yapı incele-necektir. Söz konusu liman kentlerine kimlik ve karakter kazandıran ortaklık ve benzerlikler, “geçmişten gelen ve değişmez bir olgu” biçiminde verili ola-rak ele alınmayacak, tam aksine Doğu Akdeniz liman kentlerinin kimlik ve karakterinin içsel dinamikler ile dışsal süreçlerin karşılıklı etkileşimi içinde sürekli dönüşerek yeniden biçimlendiği düşüncesinden hareketle, bu değişi-min de benzerlik ve farklılıkları ortaya konmaya çalışılacaktır.

Doğu Akdeniz liman kenti ağırlıklı olarak, dönemin değişen ekonomik yapı ve örgütlenmesini anlamayı ve açıklamayı sağlayacak önemli bir düzlem ola-rak ele alındığından, bu alandaki çalışmalar da ağırlıklı olarak, İstanbul, İzmir, İskenderiye, Beyrut, Selanik, Pire gibi, söz konusu değişimin birincil düğüm noktaları olan kentler üzerinde yoğunlaşmış, daha alt sırada yer alan kentlerse, çoğunlukla, üst sırada yer alan liman kentleri ile ilişkileri ölçüsünde ele alın-mışlardır.

Oysa, Doğu Akdeniz liman kentleri hiyerarşisinde daha alt kademedeki li-man kentleri, özellikle demiryolu yatırımlarıyla, iç kesimlerle güçlü bağlantılar kurmuş ve kimi zaman ana limanları besleyen bir antrepo, kimi zaman da Ba-tı’nın siyasi ve ekonomik nüfuzunun en ücra köşeye kadar ulaşmasında birer kılcal damar olarak önemli bir işlev görmüştür.5 Çalışma kapsamında incele-nen kentler, Patras, Volos ve Mersin, bu çerçevede belirlenmiştir. Söz konusu kentlerin seçimindeki birinci ölçüt, kentin, Doğu Akdeniz liman kentleri ağının hiyerarşik yapısındaki yeri olurken, bir başka ölçüt coğrafi konum olmuştur. Her üç kent de Doğu Akdeniz coğrafyasında halen varlıklarını sürdürmekte-dir. Patras yönünü Avrupa’ya çevirmiş en batı noktada; Volos, doğu ve batı ara-sında ve Mersin, söz konusu kentler arasında en doğu noktadaki limanlardır. Dolayısıyla, 19. yüzyılda, hiyerarşik kademelenmede eş konumdaki bu üç Doğu Akdeniz liman kenti, ortaya çıkacak benzerlik ya da farklılıklar ile yere özgü koşullar arasındaki ilişkinin anlaşılması ve bunun söz konusu kentlerin kimlik ve karakteri üzerindeki etkisinin tartışılması için önemli olanaklar sunacaktır.

Bu kentler, günümüzde iki ayrı ulus-devlet sınırları içindedir. Dolayısıyla, yalnızca ulus-devletleşme süreçleri ve uygulamaya çalıştıkları modernite pro-jeleriyle değil, ortak kültürel geçmişleriyle de önemli benzerlikler gösterdiği düşünülen, Yunanistan ve Türkiye gibi iki ülke sınırları içinde yer almaları, yapılacak karşılaştırma için verimli bir zemin sağlayacaktır.

Çalışma kapsamında Patras, Volos ve Mersin kentleri için, yerel arşivlerden, ulusal ve uluslararası arşivlere uzanan bir araştırma yapılmıştır. Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi, Milli Kütüphane gibi ulusal arşivler, SALT Araştırma gibi özel arşivlerin dışında, British Library, Nantes Diplomatik Arşi-vi, Library of University of Thessaly, DIKI (Municipal Center for Historical Re-search and Documentation of Volos), Library of Municipality of Patras, Library of University of Patras (Library of Faculty of Architecture), Gennadius Library, ELIA (The Hellenic Literary and Historical Archive), Aristotle University of Thessaloniki Library, Central Municipality Library of Thessaloniki’de araştır-malar yapılmıştır.

Mersin için elde edilen bilgiler dışında, Patras ve Volos’a inceleme ve araş-tırma gezisi gerçekleştirilmiş, kurumsal arşiv ve kütüphanelerden, yazılı bel-gelerin yanı sıra, harita, plan, kartpostal ve fotoğraf gibi mekânsal gelişime ilişkin belgelere ulaşılmış, kentin güncel fotoğraf arşivi oluşturulmuş, ayrıca kişisel arşiv ve koleksiyonlar, kartpostal ve fotoğraf gibi görsel malzemeler

5 Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi (İstanbul: Yordam, 2012).

Page 29: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

27

değerlendirilmiştir. Birincil kaynaklar olan Şark Ticaret Yıllıkları (Annuaire Oriental) ve yine her üç kent için de farklı arşivlerden ulaşılan İngiliz Konso-losluk Raporları kullanılmıştır.

Söz konusu araştırmalar sonucunda, Doğu Akdeniz liman kentlerine iliş-kin çoğunlukla iktisadi ve tarihi bir perspektif üzerinden oluşturulan kuram-sal çerçeve dışında, sosyo-mekânsal yaklaşıma dayalı yeni ve özgün bir ele alış geliştirilmeye çalışılmıştır. Çalışmada, söz konusu kentlerin kendine özgü mekânsal pratikleri ele alınacak ve değerlendirilecektir. Bunun için öncelikle, kentlerin içinde yer aldıkları bağlam ortaya konulacaktır.

Akdeniz-Doğu Akdeniz ve 19. Yüzyılda Doğu Akdeniz Liman KentleriAvrupa ve Afrika kıtaları arasında deniz eksenli bir coğrafya olarak Akdeniz, ortak bir deniz etrafında yer alan, kıyılardan dağlara kadar geniş bir alana kar-şılık gelir.6 Doğu Akdeniz ise özellikle kapitalist ekonomi ve ilişkilerin birincil mekânları olarak liman kentlerinde yaşanan köklü değişim temelinde kavram-sallaştırılabilecek, Yunanistan’ın batı kıyılarından, doğuda Suriye, Lübnan ve İsrail kıyılarına kadar devam eden bir coğrafya olarak tanımlanabilir. “Doğu Akdeniz”, özellikle 19. yüzyılla birlikte, yerel ile küreselin, ulusal ile ulusla-rarasının, içsel dinamikler ile dışsal süreçlerin karşılıklı etkileşimi sonucunda gerçekleşen değişimin belirgin bir biçimde incelenebileceği özel bir coğrafya olarak karşımıza çıkar.

Kapitalizmin yayılmacı eğilimi doğrultusunda şekillenen üretim biçim ve ilişkileri ile ticarette, yaşam kültüründe ve kentsel mekânda meydana ge-len değişimler, 19. yüzyılda Akdeniz’in doğusunda yapısal bir dönüşüme yol açmıştır. Bu dönüşümün somut etkileri, başta İngiltere ve Fransa olmak üze-re sanayileşmiş merkez ülkelerin, Akdeniz’deki rekabeti ve ulaşım/iletişim olanaklarındaki teknolojik yeniliklerle gelişen deniz ticaretiyle, Akdeniz’in doğusundaki liman kentlerinde kendini göstermiştir. Kapitalizmin sınır ötesi mekânsal örgütlenme gereksinimiyle mal aktarımını hızlandırmak ve kârlılığı artırmaya yönelik olarak başlayan demiryolu, karayolu, iskele, rıhtım, liman gibi ulaşım altyapısına yönelik yatırımlar, kentlerin merkez ile bütünleşmesini sağlarken aynı zamanda, Doğu Akdeniz liman kentlerinde benzeşen mekânsal yapı ve pratiklerin oluşmasına da zemin hazırlamıştır.7 Bu da söz konusu kent-lerde gereksinim duyulan yeni kentsel hizmetlerin, geleneksel Osmanlı kent yapı ve kurumları ile karşılanmasını güçleştirmiştir.8 Dolayısıyla Osmanlı, dö-nemin Avrupa kentlerini model alarak, kentsel mekânın yeniden düzenlenmesi için yabancı uzmanların görüşlerine başvurmuştur.9 Yapılan düzenlemelerle, geçmişte merkezi otoritenin kontrolünde şekillenen kentsel mekân ve mima-rinin, yerel koşullara uyumlu özgün uygulamalarla yeniden şekillendirilmesi

6 Eyüp Özveren, “Geçmişten Geleceğe Akdeniz Dünyası”, Akdeniz Uygarlıkları Sanatı içinde, der. Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu (Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2012), 2-23.

7 Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi; Vilma Hastaoglou-Martinidis, “Doğu Akdeniz Kentlerinde Liman İnşaatının Kartografyası: 19. Yüzyıl Sonunda Teknik ve Kentsel Modernleşme”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der. Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015), 95-120.

8 İlhan Tekeli, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık içinde, der. Yıldız Sey (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998), 1-24; İlhan Tekeli, “19. Yüzyılda İstanbul Metropol Alanının Dönüşümü”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri içinde, der. Paul Dumont ve François Georgeon (İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1999), 19-30.

9 Zeynep Çelik, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul, çev. Selim Deringil. (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998).

Page 30: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

28

hedeflenmiş, bu da kentlere yeni bir doku ve fiziksel görünüm kazandırmış-tır.10 Başta İstanbul olmak üzere, tüm bu değişimler ise “Batılı anlamda kent ve kentli yaşam biçimi”ne, Batı ile ticaret temelinde kurdukları ilişkiler nedeniy-le, hızla uyum sağlayan yerler olarak liman kentlerinde kendini somut olarak göstermiştir. Osmanlı idaresindeki Doğu Akdeniz liman kentlerinde değişim mekânsal olarak, yeni yönetsel yapıların inşası, liman, rıhtım, demiryolu, ka-rayolu gibi altyapı yatırımları ile kendini gösterirken, sosyo-ekonomik alanda ise yeni ticari ilişkiler ve demografik değişimlerle ortaya çıkmıştır.11 Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de, Osmanlı egemenliğindeki liman kentlerinde kentsel mekân, bir yandan Osmanlı modernleşmesinin yeni düzenlemeleri etkisinde gelişirken bir yandan da kapitalist üretim ilişkileri doğrultusunda, yerelin değişen gerek-sinimleri ve talepleri ile şekillenmiştir.

Ancak söz konusu değişimlerin yanı sıra, farklı nüfus gruplarının yaşadı-ğı geniş coğrafyasıyla imparatorluk, bu dönemde dünyada yaşanan toplumsal gelişmelerden de etkilenmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru ulusçu akımlar, özellikle Balkanlar’da yaşayan farklı nüfus gruplarını etkilemiş ve ulus-devlet-lerin kurulmasına giden süreci başlatmıştır. Bu süreçte söz konusu kentler, 20. yüzyılın başından itibaren kurulan ulus-devletler ve bu devletlerin uygulama-ya koyduğu yeni bir modernleşme süreci ile karşı karşıya kalmışlardır.

19. yüzyılda, sermaye birikimi sağlamış olan ve sınıfsal ayrımları ve kül-türel çeşitliliği ile bu kentler, 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren ulus-devlet modelinin, ulusal değerlere ve milli kültüre vurgu yapan ideolojisi ile karşılaş-mıştır. Bu karşılaşma, bir yandan modernleşme projesi için uygulama kolaylığı sağlarken öte yandan, liman kenti kimliğinin sosyal ve mekânsal çeşitliliği ve aralarındaki ilişkisel bütünlüğü değiştirmiştir.

Kuşkusuz Yunanistan ve Türkiye’nin ulus-devlet olma süreçleri birbirinden farklılıklar içermektedir. Ancak gerek Yunanistan ve gerekse Türkiye’de uygu-lanması hedeflenen modernite projesi, yeni bir ulus yaratma ideali ile nüfusun ve kentsel mekânın homojenleştirilmesini esas almıştır. Bu yaklaşım, kentle-rin geçmişten gelen ve belli ilişkisellikler çerçevesinde şekillenen karakterini değiştirmiştir. Bu değişim kimlik ve karakterini, özellikle denizle kurdukları ilişkiye, sahip oldukları sosyal ve mekânsal çeşitliliğe borçlu olan liman kentle-rinde belirgin biçimde yaşanmıştır (Şekil 1).

Bu noktada beliren soru, bu süreçte, söz konusu kentlerin nasıl bir mekânsal yapı ile gelişip ne tür değişimler geçirdiğidir. Ancak öncelikle, çalışmada, kent kimliği ve karakteri kavramlarının nasıl ele alındığı üzerinde durulacaktır.

10 Filiz Yenişehirlioğlu, “Urban Texture and Architectural Styles After the Tanzimat”, Economy and Society on Both Shores of the Aegean içinde, der. Lorans Tanatar Baruh, Vangelis Kechriotis (Atina: Alpha Bank, 2010), 487-526.

11 Çağlar Keyder, Eyüp Özveren, Donald Quatert, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Liman Kentleri: Bazı Kuramsal ve Tarihsel Perspektifler”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri (1800-1914) içinde, der. Çağlar Keyder, Eyüp Özveren, Donald Ouataert (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994), 121-155; Reşat Kasaba, Dünya İmparatorluk ve Toplum: Osmanlı Yazıları, çev. M. Banu Büyükkal. (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2005).

Page 31: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

29

Şekil 1. İki farklı modernleşme sürecinde, liman kentinin geçirdiği değişim.

Kent Kimliği ve KarakteriKentler, onları birbirinden ayırt eden çeşitli nitelikleri doğrultusunda, farklı biçimlerde adlandırılmış ve tanımlanmışlardır. Söz konusu tanımlamalara ba-kıldığında, doğal çevre koşulları ve sosyal çevreden temel alan kültürel yapı ve yapılı çevrenin, kentleri tanımlama ve sınıflandırmada belirleyici olduğu gö-rülür.12 Yapılı çevre, onu üreten toplumun izlerini taşır ve bu da onu, coğrafya, iklim, topoğrafya gibi verili koşullarla birlikte diğerlerinden farklılaştırır. Do-layısıyla bu çalışmada, bütün bu bileşenler arasında diyalektik bir ilişki olduğu ve birlikte kentin kimliğini oluşturduğu görüşünden hareketle, kent kimliği kavramı ile kentleri diğerlerinden farklılaştıran, doğal, sosyal ve yapılı çevre arasındaki ilişki ve etkileşimler işaret edilmektedir.

Buradan hareketle çalışmada, coğrafi, sosyal ve ekonomik yapıyla ilişki içinde olan kentsel mekâna bağlı kimlik üzerinde durulmaktadır. Dolayısıyla, coğrafi, sosyal ve ekonomik yapıya ilişkin değişimler göz ardı edilmeden, temel olarak mekânsal yapı üzerinden bir kimlik tanımı esas alınmaktadır. Çünkü, kentin kimliğinin oluşumunda, biçim (form), konum (bağlam), kullanım türü (işlev/fonksiyon) ve anlamları ile bir bütün oluşturan mekânsal yapı önemli rol oynar.13

Sahip olduğu ticari etkinlik ve deniz kıyısındaki konumuyla “liman kenti”

12 Tülin Selvi Ünlü, “On Dokuzuncu Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Mekanın Dönüşümü: Volos, Patras ve Mersin” (Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2016), 83-93.

13 Hande Suher, Mehmet Ocakçı, Hatice Karabay Ayataç, Özhan Ertekin, “An Indicator of Sustainable Development: Urban Identity”, A/Z ITU Journal of the Faculty of Architecture 1, no. 2 (2004): 27.

Page 32: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

30

olarak adlandırılan çok sayıda kent vardır. Ancak, “liman kenti” olarak ortak bir kimlik sınıflandırması içinde yer alan bu kentlerin her biri birbirinden farklı bazı fiziksel özellikler gösterebilir. Dolayısıyla kentlerin, kendine özgü mekân-sal yapıları ve fiziksel özellikleri ile farklı bir “karakter”e sahip oldukları gö-rülür. Örneğin, İskenderiye de Cenova da birer liman kenti olmasına karşın, birbirlerinden tamamen farklı fiziksel özelliklere sahiptirler.

Dolayısıyla, yalnızca o “yer”e özgü mekânsal bileşenler, kentin karakterine işaret eder ve bu kimliğin bir parçasıdır. Kent kimliği, mekânın, onu üreten, üretim biçim ve ilişkileriyle bir bütün olarak ele alındığında beliren özgünlük-lerine karşılık gelirken; şekil, doku, renk gibi somut fiziksel özellikler ise bir bütün olarak karakteri oluşturur.14 Peki Doğu Akdeniz liman kenti kimliği ve onun bir parçası olan karakteri nasıl tanımlanabilir?

Doğu Akdeniz liman kentine özgü nitelikleri ortaya koymaya yönelik çe-şitli çalışmalar yapılmıştır. Driessen, kozmopolitanizm kavramı üzerinden, Akdeniz liman kentinin, iç kesimlerdeki kentlerden farklılıklarını tartışmış ve benzerlik ya da ortaklıklara ilişkin kesin ve genelleyici yargılardan kaçınmak gerektiğini vurgulamıştır.15 Pace de benzer biçimde Akdeniz kentinin, Akdeniz insanının kurduğu kültürel yapıya dayalı, ortak sosyal deneyimin ürettiği bir kimlik taşıdığını, ancak bu genel tanımlamanın içinde, tek bir Akdeniz kenti modelinden söz etmenin güç olduğunu belirtmiştir.16 Leontidou’ya göre, Ak-deniz kentleri kendiliğinden gelişen bir doku ile toplumsal olarak üretilmiş, Batı kentindeki sınıfsal ayrışma ve işlevsel bölgelemeye dayalı yapının aksine Akdeniz kentlerinde, sosyal gruplar ve sınıflar ile farklı kullanımların bir arada olduğu bir kentsel yapı gelişmiştir.17 Fuhrmann ve Kechriotis ise aralarındaki değişmez rekabet ve farklılıklara rağmen bu kentlerde ortak kentleşme dene-yimlerinin yaşandığını ve kendi kendine yeten bir kentliliğin olduğunu öne sürmüştür.18

Kolluoğlu ve Toksöz, liman işlevine dayalı olarak, depo ve antrepolar, güm-rük binaları, gemicilik şirketleri, acenteler, sigorta şirketleri gibi ticari kulla-nımların kentsel mekânda kendini gösterdiği bu kentlerin, 19. yüzyılda, kendi-ne özgü sosyal ilişkilerin ürettiği mekânsal karakteristikleriyle dikkat çektik-lerine vurgu yapmıştır. Bu kentler, ulaşımda raylı sistemin kullanıldığı, çeşitli dini yapıların bir arada bulunduğu ancak kentsel mekânda bunların baskın bir öğe olmadığı, sosyal ilişkilerin canlılığını somut olarak ortaya koyan sinema, kulüp, dans salonları, kıraathaneler, bahçeler, gezinti yolları gibi kamusal kul-lanımların yer aldığı ve tek bir mimari akım ya da dilin egemen olmadığı bir mekânsal yapıya sahiptir.19

Katsiardi-Hering, farklı inançlara ait dini yapılar, kıyı boyunca devam eden gezinti yolları, sırtlardaki kale ve eski kentten sahile inen dar sokaklar, deniz

14 Christian Norberg-Schulz, “The Phenomenon of Place”, Designing Cities: Critical Readings in Urban Design içinde, der. Alexander R. Cuthbert (Malden, MA: Blackwell, 2006), 116.

15 H. Driessen, “Mediterranean Port Cities: Cosmopolitanism Reconsidered”, History and Anthropology 14, no. 1 (2005): 130.

16 Giuseppe Pace, “Ways of Thinking and Looking at the Mediterranean City”, Munich Personal RePEc Archive (2002): 11, http://mpra.ub.uni-muenchen.de/10511.

17 Lila Leontidou, The Mediterranean City in Transition: Social Change and Urban Development (New York: Cambridge University Press, 2006), 7-11.

18 Malte Fuhrmann ve Vangelis Kechriotis, “The Late Ottoman Port-Cities and Their Inhabitants: Subjectivity, Urbanity, and Conflicting Orders”, Mediterranean Historical Review 24, no. 2 (2009): 72.

19 Kolluoğlu ve Toksöz, “Doğu Akdeniz’in Haritalandırması”, 7.

Page 33: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

31

kıyısındaki geniş alanlar, düzenli, modern tarzdaki yeni yapılar gibi pek çok fiziksel bileşenin, bu kentlere ortak bir kimlik kazandırdığını söylemiştir.20 Kat-siardi-Hering, kıyı şeridi, farklı toplulukların bir arada yaşadığına işaret eden farklı dini yapılar ve mahallelerin bu ortak kimliğin en belirgin bileşenleri ol-duğunu dile getirmiştir.21

Pallini, 1850’lerden itibaren buharlı gemi teknolojisiyle ulaşımda yaşanan değişimle Doğu Akdeniz’de “ticaretin coğrafyası”nın yeniden tanımlandığını ve Doğu Akdeniz liman kentlerinin kamusal binalarının, bu dönemin moder-nizm anlayışını ve kültürel kimliğin farklı yorumlanış biçimlerini yansıttığını belirtmiştir.22 Pallini’nin bu yorumu, söz konusu kentlerin, liman kenti kimliği ile mekânsal yapıları arasındaki güçlü ilişkiyi ortaya koyması açısından önem-lidir. Tıpkı günümüz metropolleri gibi, ticari ağların odak noktasında yer alan bu kentler, çeşitlilik gösteren bir demografik yapı ile gelişmişler, söz konusu demografik çeşitlilik ve bu kentlerin gelişmelerinde temel belirleyicilerden biri olarak ticaret, mekânsal yapının biçimlenişinde etkili olmuştur.23

O halde, “liman kenti”, hatta “Doğu Akdeniz liman kenti” olarak adlandırı-lan kentlerin, onların bu genel sınıflandırma içinde yer almalarında etkili olan ekonomik, coğrafi ve sosyal özelliklerinin neler olduğunu tartışmak, onlara karakter kazandıran mekânsal yapı ve bileşenlerine bakmak yararlı olacaktır.

19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel Mekân ve DeğişimiDoğu Akdeniz liman kenti kimlik ve karakterini ürettiği öngörülen bu sürece ilişkin kavramsal bir çerçeve geliştirmek için, seçilen üç liman kentinin geçir-dikleri değişime bakılacaktır. Kentsel mekânın biçimlenişindeki süreç ve aktör-ler dikkate alındığında, söz konusu değişimi temel olarak üç aşamada ele almak olanaklıdır.

İlk AşamaPatras ve Volos, 19. yüzyıl öncesinde, birer Osmanlı kale yerleşimi iken Mersin bu dönemde henüz birkaç iskeleden ibarettir. Ancak her üç kentin liman işleviyle ge-lişmelerinde, içinde bulundukları coğrafyadaki tarımsal üretim ve bu ürünlerin merkez ülkelere aktarımı etkili olmuştur. Mora Yarımadası’nda Achia bölgesindeki üzüm üretimi Patras’ın, Yunanistan’ın Teselya Ovası’ndaki tahıl üretimi Volos’un, Çukurova’daki pamuk üretimi Mersin’in Doğu Akdeniz’de birer aktarım noktası olarak gelişmesine ilk ivmeyi vermiştir.

Her üç kent de Fransa ve İngiltere başta olmak üzere, sanayileşmiş ülkelerin tarımsal ürünlere yönelik talepleri için bir kaynak olurken aynı zamanda, bu ülke-lerin mamul malları için birer pazar olmuştur. Patras ve Volos’un Osmanlı döne-minde birer kale yerleşiminden liman kentine evrildiği, Mersin’in ise yepyeni bir kent olarak ortaya çıktığı bu dönem, Balkan ülkeleri ve Osmanlı’da, serbest ticaret antlaşmaları ile başlayıp ilerleyen yeni ekonomik ilişkilerin kendini gösterdiği dö-nemdir. Dolayısıyla her üç kentin de 1800’lü yıllardan itibaren, birer liman olarak gelişmelerinde, iktisadi değişimler ve coğrafi bağlam etkili olmuştur (Şekil 2).

20 Olga Katsiardi-Hering, “City-ports in the Eastern and Central Mediterranean from the Mid-sixteenth to the Nineteenth Century: Urban and Social Aspects”, Mediterranean Historical Review 26, no. 2 (2011): 153.

21 Katsiardi-Hering, “City-ports in the Eastern and Central Mediterranean”, 152-153.22 Cristina Pallini, “Doğu Akdeniz’de Coğrafi Tiyatrolar, Liman Peyzajları ve Mimari: Sela-

nik, İskenderiye, İzmir”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der. Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015), 61.

23 Kolluoğlu ve Toksöz, “Doğu Akdeniz’in Haritalandırması”, 4.

Page 34: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

32

Şekil 2. Patras, Volos ve Mersin’in Doğu Akdeniz’deki konumu ve art alanları.

Her üç kentin ve içinde yer aldıkları bölgenin iktisadi yapısındaki değişim-lerin, mekândaki belki de ilk somut yansıması demiryollarıyla olmuştur.24 1881 yılında imzalanan anlaşma ile inşa edilen Volos-Larisa hattı, 1884-1887 arasında inşa edilen ve Patras’ı Yunan anakarasına bağlayan demiryolu ve 1886 yılında açılan Mersin-Adana demiryolu yabancı yatırımcılar tarafından hayata geçiril-miştir.25 Demiryolları, Patras, Volos ve Mersin’de, limandaki ana iskeleyle bağ-lantılı biçimde kente girmiş, yalnızca ürün taşımacılığında değil, kentiçi ula-şımda da kullanılmıştır. Böylelikle demiryolu, ticari etkinliği arttırmakla kal-mamış, her üç kentte de mekânsal yapının temel bileşenlerinden biri olmuştur.

Ancak değişen iktisadi yapının bu kentlerdeki tek somut yansıması demir-yolları değildir. Her üç kentte de henüz büyük ve bölgesel ölçekli altyapı yatı-rımları söz konusu olmasa da yerel tüccarlar ve yabancı girişimcilerin taleple-riyle, küçük ölçekli iskele, mendirek, rıhtım gibi çeşitli düzenlemeler yapılmaya

24 Bu dönemde demiryolu, yatırımın yapıldığı ülkenin değişik bölgelerini birbirine bağla-maktan çok, yeraltı kaynakları ve tarımsal açıdan zengin bölgeleri, merkez ülkelerin sa-nayi bölgelerine bağlamaya yönelik yatırımlar olarak kendini göstermiştir. Bkz. Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi.

25 James Waite, “The Railways of Volos”, The International Steam Pages, http://www.internationalsteam.co.uk/trains/greece02.htm, erişim tarihi 14 Mart 2016; Municipality of Patras, Haritalar ve Hatıralar 1813-1943 (Patras: Patras Belediyesi, 2014), 176 (Yunanca); Elena Frangakis-Syrett, “Patras”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri (1800-1914) içinde, derleyenler Çağlar Keyder, Eyüp Özveren, Donald Ouataert (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994), 32; Emine Dingeç, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başında Mersin’in Ekonomik Yapısı” (Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, 1998), 76-77.

Page 35: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

33

başlamış, liman, liman tesisleri inşası ve modernleştirilmesi, antrepolar ve güm-rük binalarının yapılması gibi pek çok uygulama kendini göstermiştir.26

Büyük ölçekli altyapı yatırımları Patras’ta, 1870’li yıllardan itibaren kendi-ni göstermeye başlamış, Fransız şirketleri tarafından Patras Limanı ve tesisleri inşa edilmiştir.27 Ayrıca 1872 yılında, ana iskelenin batısında bir dalgakıran ya-pılması planlanmış;28 1886 yılında körfezin deniz araçları için daha korunaklı ve güvenli hale getirilmesi için kıyıda çeşitli düzenlemeler yapılmaya başlan-mıştır.29 Benzer süreç Volos’ta da yaşanmıştır. Kent, doğal bir körfeze sahip olmasına karşın 1880’li yıllara kadar, limandaki altyapı eksiklikleri nedeniyle deniz ticaretinde çeşitli aksaklıklar söz konusu olmuştur. Kentin 1881 yılında Yunan Devleti’ne katılmasından sonra bir “Liman Komisyonu” kurulmuş ve liman inşasına yönelik çalışmalar, aşama aşama gerçekleştirilmiştir. Uygun de-rinliğin sağlanması için denizin dibi taranmış, rıhtım, mendirek inşa edilmiş ve ana iskele uzatılmıştır.30 1889-1910 yılları arasında devam eden liman inşaatıyla birlikte kent, ticaretin yanı sıra sanayi alanında da gelişmeye başlamıştır.31

Mersin’de ise 1850’li yıllardan itibaren, iskelelerin sayıları artmış, var olan-ların tamiri ve rıhtım inşası gibi taleplerle, yükleme ve boşaltma işlemlerini kolaylaştırmak ve artan ticaret hacmini karşılamak için 1899 yılında yeni bir liman ve rıhtım yapımına karar verilmiştir. 1904 yılında yapımı tamamlanan rıhtım sayesinde gemiler artık kıyıya yanaşabilmektedir.32

İnşa edilen iskele, rıhtım, liman, demiryolu gibi yeni ulaşım biçimleri ve bunların yarattığı ilişkilerin sonucu olarak, her üç kentte de bankalar, sigorta şirketleri, iş hanları gibi ticari faaliyete yönelik yapılar, konaklama ihtiyacını karşılamak üzere otel, iletişim sağlamaya yönelik postane, telgrafhane gibi kul-lanımlar kendini göstermiştir. Dönemin ticari verileri incelendiğinde33 her üç kentte de söz konusu faaliyetlerin çeşitliliği kadar, benzer ticari faaliyet türleri-nin varlığı dikkat çekmektedir (Tablo 1).

Üç kentte de başta finans sektörü olmak üzere, uzmanlaşmış hizmetler dü-zenli olarak artmıştır. Finans sektöründe, bankacılık, bankerlik ve sigortacılık gibi ticari etkinlikler yer alırken, avukatlıktan ayakkabı tamirciliğine, denizci-lik acentesinden cilt işine yönelik atölyelere, dişçiden gemi zarar tespit şirket-lerine kadar oldukça farklı iş kolunda uzmanlaşmış tüccar, ticarethane ve şir-ket faaliyet göstermeye başlamıştır. Ayrıca, perakende ticaret yapan çok sayıda tüccarın da artan kent nüfusunun gereksinimlerini karşılamak üzere faaliyet gösterdiği izlenmektedir (Tablo 2).

26 Hastaoglou-Martinidis, “Doğu Akdeniz Kentlerinde Liman İnşaatının Kartografyası”.27 Frangakis-Syrett, “Patras”, 32.28 N. Bakounakis, “19. Yüzyılda Patras’ın Sosyo-ekonomik Durumu”, Antik Dönemden

Günümüze Patras içinde, der. E. Sklavenitis, K. Staikos (Atina: Kotinos, 2005), 144 (Yunanca); A. Simeonidou, “Pire, Volos ve Patras Limanları: Finansal Gelişim” (Yüksek Lisans Tezi, Kavala Teknolojik Eğitim Enstitüsü, 2015), 54 (Yunanca).

29 House of Commons Parliamentary Papers, Report by Consul Thomas Wood, Trade of the Consular District of Patras, 1886, No: 78.

30 A. Dimoglou ve L. Mourtzoukos, Volos then & now (Atina: Olkos, 2006), 147-148.31 Vilma Hastaoglou-Martinidis, Volos: Portrait of the City from the 19th Century to Today (Volos:

DIKI, 2007), 256 (Yunanca).32 Tülin Selvi Ünlü, “19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi” (Yüksek Lisans Tezi, Mersin

Üniversitesi, 2007), 128-148.33 Anlamlı sonuçlar elde edebilmek için, her üç kent için de dört, beş ya da altı yıllık

periyodlarla, 1885-1930 yılları arasını kapsayan Şark Ticaret Yıllıkları esas alınmıştır. Konsolosluk raporlarında ise 1800-1900 yılları arasındaki dönem verileri üzerinden bir değerlendirme yapılmıştır.

Page 36: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

34

FİNANS

Banka

Banker

Sigorta

YEME-İÇME-EĞLENCEOtel-Lokanta Gazino-Çalgılı; Otel ve Lokanta

Sinema-Tiyatro Sinema-Tiyatro

PERAKENDE

Denizcilik Gemi AletleriGemi Erzak Tedarik

Gıda Gıda Ürünleri

Giyim

DeriGiyim-ModaFesŞapkaTuhafiyeci

Makine/Ev eşyaları

Dikiş Makinesi SatışıGramofonHalıTarım MakineleriOtomobil

Yapı malzemeleri

Demir TicaretiHırdavat-TuhafiyeYapı MalzemesiBoya ve Vernik Ticareti

Diğer

TüccarTütünKırtasiyeKonfeksiyoncu

UZMANLAŞMIŞ HİZMETLER

Denizcilik

Denizcilik AcentesiGemi Ve SandalGemi Zarar Tespit ŞirketiGemicilik ŞirketiGümrük KomisyoncusuMavnaRemorquages

İthalat-ihracat Hububat İthalatı

Meslek (uzmanlık gerektiren)

AvukatAyakkabı TamircisiBotanistCiltlemeDişçiDoktorEczacıKuaförKuyumcuMatbaaMimarMühendisMarangozMobilyaPosta ŞirketiSaatçiTerzi

Ticaret

FotoğrafKolonyal ÜrünlerKartpostalPiyango

Ulaşım Demiryolu ŞirketiSeyahat Acentesi

Tablo 1. Ticari faaliyet alanları.

Page 37: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

35

1885 1890 1895 1900 1904 1909 1914 1921 1930

Patras

Finans 8 16 18 20 - - 8 6 7

Otel-lokanta - 1 - - - - 2 2 10

Perakende 4 - 9 12 - - 1 1 47

Uzmanlaşmış hizmetler 9 - 73 37 - - 68 40 306

Volos

Finans 17 7 5 10 2 2 4 4 7

Otel-lokanta 5 - - - - - - - -

Perakende - 8 - - 5 - 5 5 49

Uzmanlaşmış hizmetler 23 13 8 14 10 2 34 28 407

Mersin

Finans 0 2 4 10 19 15 23 20 5

Otel-lokanta 1 0 2 5 6 4 5 5 14

Perakende 8 7 20 23 49 64 84 86 54

Uzmanlaşmış hizmetler 3 8 23 33 60 54 67 77 55

Tablo 2. Patras, Volos ve Mersin’deki ticari etkinliğin sektörel dağılımı ve yıllara göre sayısal değişimi.

Ticaret verileri incelendiğinde, her üç kentte de azınlık ve komprador bur-juvazinin, ticaretteki etkin aktörler olduğu görülmektedir. Uluslararası deniz ticaretinin yürütülmesinde söz sahibi olan yabancı konsolosluklar hizmet ver-meye başlamış, kentin ileri gelen tüccarları, bankerlik yaparak finans sektörü-nün bu kentlerdeki ilk temsilcileri olmuştur. Örneğin, bağımsızlık öncesinde, henüz Osmanlı egemenliği sürerken, Mora’nın kuzeybatısındaki arazileri ile büyük bir güç haline gelen Papadiamantopoulos, bankerlik ve ardından deniz-cilik alanındaki faaliyetleri ile Karadeniz kıyılarından Hollanda ve İngiltere’ye kadar uzanan denizaşırı ticari ilişkiler geliştirmiştir. Papadiamantopoulos, ara-zi sahipliğinden gelen sermayenin, denizciliğe dayalı ticari faaliyetlere aktarıl-ması ve kentte bir ticaret burjuvazisinin gelişmeye başlamasının da somut bir örneğidir.34 Benzer biçimde, Mersin’de finans sektörünün henüz kurumsallaş-madığı ve bankaların bulunmadığı dönemde, kentin önde gelen tüccarlarından Constantin Mavromati, “Christmann ve Mavromati Oğulları” adında bir ya-zıhane açarak, o dönemde pek çok sarrafın yaptığı gibi borç verip almakta ve finansal işler yapmaktadır.35

Bu dönemde, Patras’ta, bir yandan sigorta acenteleri açılıp avukatlar hizmet verirken öte yandan, bankerlerin ve aralarında Nationale Bank de Greece’in de olduğu banka şubeleri açılmaktadır.36 Volos da Teselya Ovası’ndaki kent ve köy-lerle bağlantısını sağlayan demiryolu ağının inşası ve limanın iyileştirilmesine yönelik girişimler sonrasında, ticari açıdan oldukça hareketli bir merkez haline gelmiş, çok sayıda konsolosluk, sigorta acenteleri, avukatlar ve bankalar kentsel mekandaki yerlerini almıştır.37 Mersin’de ise, özellikle iskele ve istasyon ara-sındaki bölgede yer alan tüccar hanlarında, toptancılar, komisyoncular, sigorta şirketleri faaliyet gösterirken, yakın çevrede Ziraat Bankası, Osmanlı Bankası,

34 Municipality of Patras, Haritalar ve Hatıralar 1813-1943, 109-110.35 Osmanlı Şark Ticaret Yıllığı (1894), 929.36 Annuaire Oriantal du Commerce (1890), 869.37 Annuaire Oriantal du Commerce (1889-1890), 874.

Page 38: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

36

Deutsche Orientbank, Atina Bankası, Selanik Bankası gibi bankalar hizmet ver-meye başlamıştır.38

Ticari etkinliğe bağlı olarak artan iletişim gereksinimiyle, her üç kentte de postane ve telgraf ofisi gibi yeni kullanımlar kendini göstermiştir. Volos’ta 1863 yılında Selanik’e bağlanan bir telgraf hattı kurulmuş ve kale ile yeni gelişen şehir arasındaki ticaret meydanında telgraf ofisi açılmıştır.39 Benzer biçimde, 1868 yılında, Adana’dan Tarsus’a kadar döşenen telgraf hattının Mersin iskele-sine dek uzatılmasına karar verilmiş ve 1873 yılında kentte, bir telgraf ve posta idaresi kurulmuştur.40

1900’lü yıllara kadarki dönemde, limandaki ticari hareketliliğe dayalı, kent-sel mekândaki bu hızlı gelişimde, geçmişteki mekânsal yapıdan tamamen farklı yeni kentsel alanların oluştuğu görülmektedir. Bu aşamada Patras ve Volos’ta, mevcut kentsel dokuya yeni bir kentsel alan eklenirken, Mersin’de ise kıyıda, tamamen yeni bir kentsel alan şekillenmeye başlamıştır.

Patras, 19. yüzyıl öncesinde, denizle ve kıyıyla doğrudan ilişkisi olmayan, Patraikos Körfezi’ne yukarıdan bakan, kale içindeki organik yerleşim dokusu ile 1800’lü yılların başında oldukça mütevazi bir Osmanlı kentidir. Volos da Pa-gasitikos Körfezi’nde, küçük bir kale ve kıyıdaki birkaç küçük dükkân ve de-podan oluşan, halen Osmanlı egemenliğindeyken, Rum tüccarların talepleriyle bir liman kentine evrilmeye başlayan bir başka Osmanlı kentidir. Mersin ise bu dönemde, Tarsus’taki konsolosların, merkezi hükümete, yeni bir liman olarak önerdikleri birkaç iskeleden ibarettir.

Ancak her üç kentte de gelişen ticaret ve iş olanakları sonucu farklı nüfus gruplarının gelip yerleşmesiyle kentsel yerleşik alan genişlemeye başlamıştır. 1885 yılında, 38.000 kişilik nüfusa sahip Patras’ta ağırlıklı olarak Ortodoks Rumlar olmak üzere, Müslüman Türkler ve Yahudiler yaşarken,41 14.000 kişilik nüfusuyla Volos’ta, Müslüman Türk nüfusun yanı sıra, Ortodoks Rumlar, Kato-lik Avrupalılar ve Yahudiler yaşamaktadır.42 Yalnızca 6.000 nüfuslu43 Mersin’de ise Avrupalı Katolikler (Levantenler), Ortodoks Araplar, Müslüman Türkler, Yahudiler, Ermeniler ile Maruni, Süryani, Keldani, Nusayri gibi gruplar yaşa-maktadır.44

Nüfusun artışıyla birlikte, Patras’ta, 1820’li yıllardan itibaren, kale ve çev-resindeki mevcut yerleşik alan dışında, kıyıda yeni bir kentsel alan gelişmeye başlamıştır. Benzer biçimde Volos’ta da kale içindeki mevcut yerleşimin dışın-da, doğuda yalnızca ticari kullanımların yer aldığı bir ticaret bölgesi gelişmiş-tir. Dolayısıyla 1840’lı yıllarda, Volos’ta kentsel yapının parçaları, kale içindeki konut alanı, kalenin güneyindeki liman bölgesi ve batıda yeni gelişen ticaret alanıdır. Dolayısıyla, Patras’ta ve Volos’ta, kentsel mekân bu ilk aşamada, eski ve yeni şehirden oluşan ikili bir yapı ile gelişmiştir.

Mersin’de ise Patras ve Volos’tan farklı olarak, geçmişten gelen mevcut bir kentsel yerleşim olmadığı için tamamen yeni bir kentsel gelişim söz konusu

38 Ünlü, “19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi”, 211-214.39 Vilma Hastaoglou-Martinidis, “Foundation and Evolution of the New City During the 19th

Century”, Volos 1881-1955: The City and the People içinde (Volos: DIKI, 2004), 52.40 Ünlü, “19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi”, 172-174.41 Malcolm Wagstaff ve Elena Frangakis-Syrett, “The Port of Patras in the Second Ottoman

Period: Economy, Demography and Settlements c. 1700-1830”, Revue des mondes musulmans et de la Méditerranée 66, no. 1 (1992): 85.

42 Hastaoglou-Martinidis, Volos: Portrait of the City from the 19th Century to Today, 72.43 Indicateur Oriental (1885-1886), 478.44 Ünlü, “19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi”, 85-92.

Page 39: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

37

olmuştur. Gelişen bu kentsel alan, doğrudan iskeleler ve denizle ile ilişki içinde, kıyıya paralel bir cadde etrafında, konut ve ticaretin bir arada olduğu tekli bir yapıyla şekillenmiştir (Şekil 3).

Patr

asVo

los

Mer

sin

Şekil 3. İlk aşamada, Patras, Volos ve Mersin’de kentsel mekân.

Page 40: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

38

İkinci Aşama1900’lü yıllara kadarki dönemde her üç kentte de denizle ilişki içinde ve kıyıyı referans alan bir mekânsal gelişim izlenmektedir. Her üç kent için de henüz kıyı çizgisine herhangi bir müdahale olmamıştır ve kent-deniz ilişkisini kuran yollar, ortaklaşan mekânsal bileşendir. Patras’ta kent-deniz ilişkisini kuran ve deniz/kale gibi önemli referansları olan Ag. Nikolaou Caddesi; Volos’ta, kale içinde dağ-deniz doğrultusundaki yol (Osmanlı döneminde Larissa ve deniz bağlantısını sağlayan ana cadde) ve yeni gelişen kentteki ana iskeleye açılan Iol-ku Caddesi ve Mersin’de ise istasyon ve kentin ana iskelesini birbirine bağlayan Uray Caddesi denizi esas alan mekânsal kurguya işaret etmektedir.

Patras ve Volos’un birer liman kentine evrilmesi ve Mersin’in ise yepyeni bir liman kenti olarak ortaya çıkmasını sağlayan değişimler, her üç kentte de yerelin gereksinim ve talepleriyle, noktasal müdahale ve düzenlemelerle, her-hangi bir plana dayalı olmadan gerçekleşmiştir. Oysa, birer Osmanlı kenti olan Patras, Volos ve Mersin, Yunan devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte, iki farklı ulus-devletin sınırları içinde yer almış ve bu aşamadan itiba-ren kentsel mekânın gelişiminde planlı dönem başlamıştır.

Yunan devleti sınırlarına dahil olan Patras ve Volos ile Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde yer alan Mersin için, kurulan bu yeni devletlerin, kent-sel mekânın yeniden düzenlenmesine yönelik müdahaleleri, yeni bir mekân-sal gelişim biçimini beraberinde getirmiştir. Patras’ın 1829 yılındaki ilk planı, kentin Yunan devleti sınırları içine dahil olmasından yalnızca bir yıl sonra, Paris’te mühendislik eğitimi gören Stamatis Voulgaris tarafından hazırlanmış-tır.45 Voulgaris’in planı, kale surları ve etrafındaki eski (yukarı) şehri yeniden düzenlerken, deniz kıyısında ticaretin merkezi olarak hızla gelişen yepyeni bir kent kurmayı öngörmüştür.46 Geometrik formlar ve simetrik bir kurgunun benimsendiği47 söz konusu plan bir anlamda, 19. yüzyılın Batı’daki modernist şehircilik yaklaşımının erken dönem örneklerinden biri olmuştur.

Patras’ta olduğu gibi Volos’un da ilk planı, kentin Yunan egemenliğine geçmesinden yalnızca bir yıl sonra, 1882 tarihinde hazırlanmış; Volos, Yunan otoritelerince Teselya bölgesinde planı yapılan ilk kent olmuştur. Söz konusu plan, 1844 yılında gelişmeye başlayan yeni şehirdeki izleri devam ettiren ve ızgara dokuyu esas alan bir plandır. Basit, dik açılı sokaklar ve birbirinin aynı yapı adalarından oluşan yeni yerleşimi ve kaleyi de içine alan bu planla,48 kale ve kalenin doğusunda gelişen yeni şehrin bütünleştirilmesi ve yeni bir kentsel yapının oluşturulması hedeflenmiştir. Planın, Haussmann etkisi ile Avrupa’da ızgara planın yaygın olarak uygulandığı dönemin eğilimleri49 ile örtüştüğü ve geçmişin izlerini ortadan kaldırarak, kurulan ulus-devletin yeni ve modern kentini yaratmayı amaçladığı izlenmektedir. Öyle ki, bu plan ile zaman için-de kale içindeki Osmanlı dokusu tamamen ortadan kalkmış, ızgara plan bu alanda da uygulanmıştır.50 Dolayısıyla Volos’ta, ulus-devletin modernite proje-

45 Vilma Hastaoglou-Martinidis, Kiki Kafkoula ve Nicos Papamichos, “Urban Modernization and National Renaissance: Town Planning in 19th Century Greece”, Planning Perspectives 8, no. 4 (1993): 432-433.

46 Municipality of Patras, Haritalar ve Hatıralar 1813-1943, 127-8.47 E. Gatopoulou, “Kentsel Planlama, Kentsel Altyapı, Mimarlık, Anıtlar (19 ve 20. Yüzyıllar)”,

Antik Dönemden Günümüze Patras içinde, derleyenler T. E. Sklavenitis ve K. Staikos (Atina: Kotinos, 2005), 295 (Yunanca).

48 Dimoglou ve Mourtzoukos, Volos then & now, 146.49 Leonardo Benevolo, Avrupa Tarihinde Kentler, çev. Nur Nirven (İstanbul: Literatür, 2006).50 Vilma Hastaoglou-Martinidis, Volos: Portrait of the City from the 19th Century to Today, 65.

Page 41: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

39

sinin, geçmişten kopuşu hedefleyen uygulamalarındaki belki de en yıkıcı yanı, söz konusu mekânsal müdahalede somut olarak kendini göstermiştir. Kurulan Yunan Devleti’nin ilk mekânsal müdahaleleri olarak gerek 1829 Patras planı, gerekse 1882 Volos planı, yukarı ve aşağı şehir olmak üzere iki parçadan oluşan kenti, ızgara dokuyu esas alan bir kurguyla bütünleştirmeyi amaçlamıştır.

Tarih olarak Patras ve Volos’tan sonra olmakla birlikte Mersin için de kent-sel mekâna ilk planlı müdahale girişimi, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında gerçekleşmiştir. Mersin’de, Patras ve Volos’tan farklı ola-rak kentsel mekân ikili bir yapıyla gelişmese de zaman içinde, sermaye biriki-miyle birlikte, kentsel mekânda sınıfsal farklılaşmaya işaret eden yeni konut alanları kendini göstermiş, kentin batısında, ticaret burjuvazisine ait yeni bir kentsel alan şekillenmiştir. 1938 yılında Alman şehirci Hermann Jansen tara-fından hazırlanan planla, kentin işlevsel olarak ayrışan bu iki alanı arasındaki ilişki güçlendirilmeye çalışılmış, böylece doğudaki ticari merkez ile batıdaki yeni konut alanının bir kentsel bütün oluşturması amaçlanmıştır. Jansen’in pla-nında oluşturulan yeşil koridorların denize açılması ve denizle kentin ilişkisi-nin sürdürülmesi yönünde bir yaklaşım geliştirilmiştir.51 Bu çabanın en somut ifadesi ise tıpkı Voulgaris’in Patras’ta öngördüğü gibi, kıyı boyunca tasarlanmış olan “sahil promenadı”dır.

Ancak, Camillo Sitte ekolünden gelen Jansen’in, Mersin için hazırladığı bu plan, Paris’te eğitim almış Voulgaris’in Patras planından da Haussman’ın plan-lama yaklaşımını benimseyen Volos planından da farklılaşmıştır. Dolayısıyla, her üç kente yönelik mekânsal planlama eylemi, modernist planlamanın farklı yaklaşımlarını esas almıştır. İç avlulu adaları ile klasik Yunan ızgara sistemini çağrıştıran Patras planı, militarist Haussmann anlayışı ile örtüşen Volos pla-nı ve bir bahçe-kent modelini kurgulayan Mersin planı, modernite projesinin, benzer hedeflerine karşın, farklı bağlamlardaki kentsel mekânlara yönelik fark-lı yaklaşımları yansıtmıştır (Şekil 4).

Dolayısıyla kurulan iki ulus-devletin de kentsel mekâna planlı müdahale-lerde bulunduğu ve hazırlanan planlar ile eski ve yeni dokuyu birleştiren ho-mojen bir kentsel bütün oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir. Ancak hazır-lanan planlar, her ne kadar geçmişin izlerini silme ve yeni bir kentsel mekân yaratma idealini gerçekleştirme eylemi olarak yola çıkmış olsa da söz konusu kentlerin geçmişten gelen liman işlevi ve bu işlev doğrultusunda şekillenmiş parça-bütün ilişkisini güçlendirmeye yönelik yaklaşımları benimsediği izlen-mektedir. Ancak bu durum Volos’ta, Patras ve Mersin’den farklılık göstermek-tedir. Çünkü Volos için hazırlanan 1882 planı, kale içindeki eski dokunun tama-men ortadan kaldırılmasının öngörüldüğü, Patras ve Mersin’den farklı olarak daha radikal olarak “geçmişten kopuşun” benimsendiği bir planlama anlayışı-nı yansıtmaktadır.

Yine de bu aşamada, her üç kent için de hazırlanan söz konusu planlar, kentsel parçalar arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi ve bir bütün oluşturmayı he-deflemiş, bunu yaparken de pragmatik bir yaklaşımla, geçmişten gelen kurulu işlevsel ilişkiyi ortadan kaldırmak yerine yeniden düzenlemişlerdir. Bir başka deyişle, değiştirilmesinin getireceği riskler nedeniyle, kentin birinci aşamada temel kurgusunu oluşturan işlevsel, kemikleşmiş izler ve mevcutta işleyen

51 Tolga Ünlü ve T. Levent, “Mersin’de Kentsel Mekanın Biçimlenmesinde Jansen Planı’nın Etkileri”, Tarih İçinde Mersin Kolokyum II içinde, derleyen Tülin Selvi Ünlü (Mersin: Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2005); Tolga Ünlü, “Mekansal Planlamanın Kentin Biçimlenmesine Etkisi: Mersin Örneği”, Planlama 2009, no. 3-4 (2009): 27-42.

Page 42: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

40

kurulu ilişkileri kaldırmak yerine, bunları yeniden düzenleyerek kullanmak tercih edilmiştir. Burada, yeni ulus-devletlerin kurumsal, finansal ve organi-zasyonel yetersizliklerinin de etkili olduğuna kuşku yoktur.

Patr

asVo

los

Mer

sin

Şekil 4. Volos 1882 planı (Hastaoglou-Martinidis, Volos: Portrait of the City from the 19th Century to Today, 54), Patras 1829 planı ve Mersin 1938 planı

(Architekturmuseum der Technischen Universität Berlin, 2010).

Page 43: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

41

Ulus-devletin kentsel mekânı yeniden düzenlemeye yönelik giriştiği bu eylemlerin beklenen düzeyde gerçekleşmemesi ve radikal değişimlere yol aç-mamasındaki bir diğer önemli neden ise kapitalist ekonomi ve sermayenin, bu kentlerde kurguladığı, hızla dönüştürülmesi güç, köklü ve kentsel pratiklere dayalı, mekânsal yapı ve izlerdir. Söz konusu yapı ve izler, sermayenin önce-likleri ve beklentileri doğrultusunda, temelde liman işlevine ve ticarete dayalı mekânsal ilişkiler ve kentsel yaşam pratikleriyle, süreç içinde gelişmiş ve birbi-riyle güçlü işlevsel bağları olan bir kentsel yapı üretmiştir.52

Henüz kimlik ve karakterinde köklü bir değişim yaşanmamış olmakla bir-likte, her üç kentte de ulusal köklere referans veren yeni mimari dili yansıtan yapılar yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştır. Kurulan ulus-devletler, kendi modernite projeleri doğrultusunda, ulusal köklerine referans veren yeni bir mimari dili görünür kılmaya çabalamışlardır. Her iki ulus için de Osman-lı’dan kopuşa işaret eden bu yaklaşım, özellikle kamusal yapılarla kendini göstermiştir. Oluşturulmaya çalışılan yeni kent imgesinde, Volos’da Achilleion Tiyatrosu, Patras’ta Apollon Tiyatrosu ve Mersin’de ise Halkevi binası, moder-nleşmenin en önemli simgesel karşılıkları olarak kentsel mekândaki yerlerini almışlardır.

Ancak ulus-devletlerin kuruluşunun hemen ardından gelen ve her ne kadar eskiden kopuşu hedeflese de kentlerin denizi esas alan, ilişkisel mekânsal kur-gularını, büyük ölçüde sürdüren ve yalnızca simgesel, noktasal müdahalelerin gerçekleştiği 1900’lü yıllar ile 1940’lı yıllara kadarki dönemde, henüz kentsel mekânda köklü bir değişimden söz etmek güçtür.

Üçüncü AşamaAncak 1940’lı yıllardan itibaren, her üç kent için de ulus-devlet modernleşme-sinin müdahalelerinin kapsamlı sonuçları artık kendini göstermeye başlamış-tır. Patras’ta, kentin ticari merkezinde önemli bir değişim olmazken, geçmişten beri gümrük iskelesi olan Ag. Nikolaou İskelesi işlev değiştirmiş ve buradaki gümrük binası yıkılarak, yeni yapılan Kalavryta İskelesi’ne taşınmıştır. Böyle-ce, kentin ticari etkinliği Kalavryta ve sonradan yapılan Ag. Andreas İskelesi’n-de sürerken, Ag. Nikolaou İskelesi yolcu trafiği için kullanılmaya başlamıştır.

Volos’ta ise eski ve yenişehir arasında doğal bir eşik oluşturan Krausidonas Nehri yatağının kalenin batısına alınması, kale surları ve kale içindeki organik dokunun tamamen yıkılması gibi uygulamalarla eski ve yeni şehir birleştiril-miş ve hedeflenen homojen kent bütünü sağlanmıştır.53 Öte yandan, kalenin doğusunda gelişen yeni şehrin iskelesi genişletilmiş, ticari etkinlik körfezdeki eski limanda toplanmış ve söz konusu iskele artık yolcu limanı olarak kullanıl-maya başlamıştır. İskelenin değişen kullanımıyla birlikte, Argonafton Caddesi, kafe, restoran ve otellerle birlikte önemi giderek artan bir kamusal mekân ha-line gelmiştir.54 Dolayısıyla Volos’ta, artık bir yük iskelesi olmaktan çıkan yeni şehrin ana iskelesinin değişen işleviyle, kıyıdaki ticari kullanımlar yerini, sos-yal ve kültürel kullanımlara bırakmaya başlamıştır.

Mersin’de ise 1955 yılında başlayan yeni liman yapımı sırasında, kıyıda ge-niş bir dolgu yapılmıştır. Dolgu, kenti denizden uzaklaştırmakla kalmamış,

52 Dokuz Eylül Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Habitat II Dünya Deneyimleri Kapsamında İzmir Bağlamına Nasıl Bakılabilir: Bir Gelişmenin Anatomisi (Yayınlanmamış Çalışma, İzmir, 1996).

53 Vilma Hastaoglou-Martinidis, “Foundation and Evolution of the New City During the 19th Century”, Volos 1881-1955: The City and the People içinde (Volos: DIKI, 2004), 43-60.

54 Dimoglou ve Mourtzoukos, Volos then & now, 147.

Page 44: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

42

iskelelerin yıkımıyla, iskeleler ve uzantısındaki işlevsel kurguyu da ortadan kaldırmıştır. Kentin ana iskelesinin ve uzantısındaki gümrük binasının yıkıl-masıyla, bu alanda geçmişten beri bir ticaret meydanı olan Gümrük Meydanı tanımsız ve işlevsiz bir hale gelmiştir. Öte yandan, kıyıdaki iskelelerle ve Güm-rük Meydanı’yla bağlantılı olan, Uray Caddesi ve çevresindeki ithalat-ihracata yönelik ticari yapılar zaman içinde işlevlerini kaybetmiştir. İlerleyen dönemde, dolgu alanından geçirilen karayolu ise deniz ve kent ilişkisinde bir engel olarak belirmiştir (Şekil 5, 6, 7).

Şekil 5. 1940’lı yıllarda Patras’ın mekânsal kurgusu (ELIA-Athens Arşivi’ndeki 1944 tarihli İngiliz haritası üzerinden üretilmiştir).

Page 45: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

43

Şekil 6. 1940’lı yıllarda Volos’un mekânsal kurgusu (ELIA-Athens Arşivi’ndeki 1942 tarihli İngiliz haritası üzerinden üretilmiştir).

Şekil 7. 1960’larda Mersin’in mekânsal kurgusu (L. Rother, Die Städte der Cukurova: Adana-Mersin-Tarsus [Tübingen: Geographisches Instituts der

Universität Tübingen, 1971], 219’daki haritadan üretilmiştir).

Page 46: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

44

DeğerlendirmeKentlerin sahip oldukları kimlik ve karakteri sürdürebilmesi için, kentsel mekânda, kendi içinde sorunsuz işleyen parçalar kadar, bu parçaların bir ara-ya gelmesini sağlayan kurgu ve bütün ile ilişkisi de önemlidir.55 Dolayısıyla, “Doğu Akdeniz liman kenti”ne özgü nitelikler, söz konusu kentlerin, Akdeniz coğrafyası ile kurdukları ilişkide ve bu kentlerin kendi iç mekânsal kurgusun-da aranabilir. O halde, Doğu Akdeniz’de, üst ölçekteki benzer süreçlerle birer liman olarak gelişen bu kentlerin, mekânsal biçimlenişinde etkili olan süreç, aktör ve bileşenler ile bunların ne tür ortaklık, benzerlik ya da farklılar üretti-ğine bakmak gereklidir.

Akdeniz liman kentlerine ilişkin çalışmalarda, söz konusu kentlerde, farklı dini inançlar ve bunların mekânda yerini alan yapıları, denizle ilişki, iklim, liman ve ticaret gibi bu coğrafyanın doğasından kaynaklanan benzer koşullarla şekillenen mekânsal yapının benzerliği dikkat çeker. Gerek daha önce yapılan çalışmalar gerekse bu çalışmada incelenen örnekler dikkate alındığında, liman, mendirek, rıhtım, sahil promenadı, ana iskeleye açılan ve ticari etkinliğin odağı olan cadde, demiryolu, demiryolunun ana istasyonu ile bu cadde ve liman ara-sındaki güçlü ilişki söz konusu kentlerin ortaklaşan yapısal özellikleri olarak karşımıza çıkar.

İncelenen örnekler dikkate alındığında söz konusu kentlerin, 19. yüzyılda-ki yeni ekonomik yapılanmanın yarattığı benzer koşullarda, temel olarak de-nizle kurdukları ilişki ve kendi bağlamları doğrultusunda, üç aşamalı bir bir sosyo-mekânsal gelişim ve değişim geçirdiği izlenir. İlk aşamada, söz konu-su kentlere uluslararası sermaye girmiş, deniz ticaretine ve liman etkinliğine dayalı yeni bir kentsel yapı oluşmuştur. İkinci aşamada, uluslararası sermaye, başta ulaşım altyapısı olmak üzere çeşitli yatırımlarla kentsel mekânda yerleş-miş ve liman kenti kimliğini geliştirecek şekilde kentsel yapı güçlendirilmiştir. Üçüncü aşamada ise ulus-devletlerin etkisi kendini göstermiş, kentsel mekâna yönelik yeni uygulama ve müdahaleler söz konusu olmuştur.

Süreçlerde Değişim19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına, Doğu Akdeniz liman kentlerinde, ilk iki aşa-mada kentsel mekânın biçimlenişi, ticari etkinlik ve yerel aktörlerce belirlenen mekânsal deneyimlerle (bağlam bağımlı); yerelin talep ve gereksinimleri doğ-rultusunda aşağıdan yukarıya doğru; süreç içinde gelişen parça-bütün ilişkisi ile (kendiliğinden) ve evrimsel olarak gerçekleşirken üçüncü aşamada; planlar ile yukarıdan aşağı doğru, bütün oluşturmaya dönük bir yaklaşımla biçimlen(-diril)miştir.

Yapılı Çevrede DeğişimBu aşamaların kentsel mekânda yarattığı değişim açısından ise ilk iki aşamada, ticaretin gelişmesi ve sermaye girişiyle birlikte yeni bir kentsel yapı kendini göstermiştir. İkinci aşamada, ticari kapasitenin ve kârın artırılmasına yöne-lik olarak kentsel mekânda, özellikle yabancı sermaye tarafından, liman, rıh-tım, demiryolu gibi kalıcı yatırımlar gerçekleşmiştir. Liman kenti kimliği ve karakterini güçlendiren müdahalelerin gerçekleştiği bu aşama, aynı zamanda ulus-devletlerin kurulduğu dönemdir ve mekâna ilk planlı müdahaleler de bu aşamada gündeme gelmiştir. Ancak bu müdahaleler, geçmişten gelen kentsel yapıda önemli bir değişim yaratamamıştır. Bunda, kurulan yeni ulus-devlet-lerin finansal ve kurumsal yapılarının henüz yeterince güçlü olmaması kadar,

55 Kevin Lynch, A Theory of Good City Form (Massachusetts: MIT Press, 1981).

Page 47: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

45

söz konusu kentlerin, yerelin kendine özgü bağlamı içinde ve kentsel yaşam pratikleri doğrultusunda şekillenen mekânsal yapısının oluşturduğu direnç de etkili olmuş görünmektedir.

Ancak üçüncü aşamada, aşağıdan yukarıya doğru, yerelin kendi dinamik-leri ve mekânsal pratikleriyle şekillenmiş kentsel yapısı değişmeye başlamıştır. Bu kentlerin mekânsal gelişimi artık, ulus-devletin modernite projesinin önce-likli uygulama alanlarından biri olarak resmi otoritelerce hazırlanan planlarla yönlendirilmiştir (Şekil 8).

Şekil 8. Doğu Akdeniz liman kentlerinde, mekânsal gelişim süreçleri ve dönemleri arasındaki ilişki.

Dolayısıyla, dönem rasyonelleri, büyüme dinamikleri ve mekânsal gelişim-leri açısından üç aşamalı bir değişim ve dönüşüm yaşayan Doğu Akdeniz liman kentleri, ilk iki aşamada, kapitalist üretim ilişkilerince belirlenen rasyoneller doğrultusunda gelişmiş ancak mekânsal yapı, yere ve bağlama özgü koşulların etkili olduğu bir süreçle biçimlenmiştir. Çünkü kapitalist üretim biçim ve ilişki-lerinin, karın artırılmasına yönelik temel talebi doğrultusunda, liman işlevi ve denizle ilişkiyi güçlendiren bir mekânsal gelişim söz konusu olmuştur.

İkinci aşama bu kentlerin, içinde yer aldığı bağlam doğrultusunda, liman kenti kimliğini güçlendiren iktisadi süreçler ve ortak mekânsal bileşenlerle şe-killendiği aşama olmuştur. Ancak ulus-devletlerin kurulmasıyla, mekâna çeşit-li müdahaleler bu aşamada başlamıştır.

Üçüncü aşamada ise artık kapitalizmin evrensel rasyonelleri ile ulusal ide-aller çatışmaya başlamıştır. Bu aşamada, ulusal modernite projesinin, kendi mekanını üretme hedefi doğrultusundaki müdahaleleri, söz konusu kentlere liman kenti kimliği kazandıran bileşenlerde değişim yaratmıştır.

Ancak bu değişim, üç örnekte de farklı biçimlerde gerçekleşmiştir. Söz ko-nusu değişim, Patras’ta güçlü yerel dinamiklerin etkisiyle, Volos’ta ulusal ras-yonellerin güçlü etkisiyle ve Mersin’de, bağlamın irrasyonel yorumuyla farklı biçimlerde yaşanmıştır (Tablo 3).56

56 Ünlü, “On Dokuzuncu Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Mekanın Dönüşümü”, 277-279.

Page 48: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

46

Dolayısıyla, en azından incelenen örnekler için, 19. yüzyıl sonundan 20. yüz-yıl başına kadarki süreçte, söz konusu kentleri ortaklaştıran ve onlara “Doğu Akdeniz liman kenti” kimliği veren en önemli şey, Doğu Akdeniz coğrafyasın-da yaşanan kapitalist ekonomik ilişkilerle, geçirdikleri benzer değişim süreç-leri olmuştur. Bu benzerlik, ortak bir kent kimliği üretmiş, ancak öte yandan yerelin kendine özgü koşulları, söz konusu kentlere kendine özgü bir karakter vermiştir.

Dolayısıyla, bu çalışma kapsamında incelenen üç kentten yola çıkıldığın-da, “Doğu Akdeniz liman kenti”ni üreten “ortaklıklar kümesi”, temel olarak üç aşamalı olarak geçirdikleri benzer değişim süreci olurken, söz konusu kentle-ri kendine özgü kılan özellikler ise toplumsal yapıdan (burada Yunanistan ve Türkiye) ve mekânsal gelişim dinamiklerin kaynaklanan farklılıklar olmuştur.

AŞAMALAR DÖNEM RASYONELLERİ

BÜYÜME DİNAMİKLERİ

MEKANSAL GELİŞME

DO

ĞU

AKD

ENİZ

LİM

AN

KEN

Birinci Aşama Kapitalizmin Evrensel Birikim Beklentileri

Liman Kenti Olarak Ortaya Çıkış

Spontane Mekânsal Gelişim

İkinci Aşama

Kapitalizmin Uluslararası Mekânsal Örgütlenmesinde Uluslararası İttifaklar

Benzer İktisadi Süreçler ile Benzeşerek Gelişme

Rasyonel Mekânsal Müdahaleler

Üçüncü Aşama

Evrensel (Uluslararası)-Yerel (Ulusal) Geriliminin Artması

Ulusal Modernite ile Farklılaşma

Güçlü Yerel Dinamikler (Patras Örneği)

İçselleştirilmiş Ulusal Rasyoneller (Volos Örneği)

Bağlamın İrrasyonel Yorumu (Mersin Örneği)

Tablo 3. Doğu Akdeniz liman kentlerinin mekânsal gelişim rasyonel ve dinamikleri.

SonuçÇalışmada, iktisadi ve tarihi perspektifle ele alışların ötesinde, Doğu Akdeniz liman kentinin, farklı tarihsel süreçlerde yaşadığı değişimi, bu değişimin Doğu Akdeniz liman kenti kimliği ile ilişkisini ve bu kimliği üreten mekânsal yapıyı anlamak ve açıklamak hedeflenmiştir. Böylece, Doğu Akdeniz liman kentleri-ne ilişkin dünya sistemi analizine dayalı yaklaşımlara,57 yerelin etkisi üzerinde durarak bir katkı yapmak hedeflenmiştir. Doğu Akdeniz liman kentinin, içinde yer aldığı bağlam ve koşullara göre farklılaşıp farklılaşmadığını ya da ne tür benzerlikler taşıdığını araştırmak, merkez-çevre ilişkisine dair yeni bakışlara olanak yaratabileceği gibi, Doğu Akdeniz liman kentlerine ilişkin kuramsal ve tarihsel perspektife de katkı sağlayabilecektir. Bu doğrultuda, Doğu Akdeniz li-man kenti olarak adlandırılan kentleri, mekânsal ya da yapısal bir belirlenimci-liğin hâkim olduğu yaklaşımlara düşmeden ve söz konusu kentlerin kimliğini üreten iktisadi ve sosyal koşulları göz ardı etmeden, farklılıkları yaratan bağ-lamsal yönleri üzerinden tanımlayacak bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır.

57 Keyder, “Belle Epoque ve Liman Kentleri”, 17.

Page 49: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

47

Çalışmada, Doğu Akdeniz’de, geçmişte her üçü de birer Osmanlı limanı olan ve günümüzde Türkiye ve Yunanistan gibi iki farklı ülke sınırları içinde yer alan, Patras, Volos ve Mersin üzerinden yapılan inceleme ile bu kentlerde yaşanan kentsel değişim ve mekânsal yapı analiz edilerek kavramsal bir çerçe-ve sunulmuştur. Söz konusu çerçeve, incelenen üç örnekten yola çıkıldığında,

Akdeniz’in doğu kıyılarında, gelişimleri, tarımsal üretime dayalı uluslara-rası deniz ticaretinden ivme alan bu kentlerin, yerel ile küresel, ulusal ile ulus-lararası, içsel dinamikler ile dışsal süreçler arasındaki diyalektik ilişki çerçeve-sinde üç aşamada evrimleştiği;

Temelde tarihi ve iktisadi alanda yaşanan benzer gelişmelerin bu kentleri, benzer gelişim evreleri ve değişim süreçleri nedeniyle ortak bir kimlikle şekil-lendirdiği ve “Doğu Akdeniz liman kenti” olarak adlandırmalarını sağladığı;

Süreçlerdeki benzerliğin yanı sıra aktörler açısından da benzerlikler bulun-duğu, bu kentlerde, azınlık ve komprador burjuvazinin etkili olduğu ticari et-kinliğin söz konusu olduğu;

Bu kentlerin, ticari etkinliğin talep ve beklentileri ile iskele, liman, rıhtım, demiryolu, postane, çeşitlilik gösteren uzmanlaşmış ticari etkinlik ve ticaretha-neler, uluslararası ticari ilişkileri yürüten konsolosluklar gibi dönem kentlerin-den farklılaşan benzer mekânsal kullanımlara sahip olduğu;

Deniz ticaretine dayalı ekonomileri ile bu kentlerin mekânsal gelişiminin, daima denizi (çoğu zaman kıyıdaki en büyük iskeleyi) referans alan bir kur-guyla şekillendiği;

Bu kentlerde, ticari etkinlikle birlikte sınıfsal bir farklılaşmanın kendini gösterdiği, farklı nüfus gruplarının bulunduğu ve bunların kentsel mekânda yansımaları olarak, farklı nitelik ve mimari biçimlerde yapıların, farklı inançla-ra ait dini yapıların ve eğitim kurumlarının yer aldığı;

Bu kentlerin mekânsal yapılarının, kentin parçalarının ve parçalar arası iliş-kilerin (eski şehir-yeni şehir, ticaret-konut bölgeleri ya da liman-demiryolu-ka-rayolu gibi farklı ulaşım bağlantıları arasındaki ilişki) sürekli değişimine bağlı olarak devinim içinde olduğu, bu devinim ile parçalar arası ilişkinin oluşturdu-ğu ilişkisel mekânsal kurgunun kendine özgü bir karakter ürettiği;

İlk evrelerinde, ticari etkinliğin gereklilikleri doğrultusunda, yerelin etki-li olduğu, aşağıdan yukarıya bir gelişimle, herhangi bir plana dayalı olmadan “kendiliğinden” şekillenirken, sonraki aşamalarda (ulus-devlet süreçleri ile birlikte) planlı müdahalelerle geliştiği;

Söz konusu planların, yabancı uzmanlarca hazırlandığı ve temel olarak dö-nemin Batı’da uygulanan planlama yaklaşımlarını esas aldığı ancak, planı ha-zırlayan uzmanların formasyonları ve benimsedikleri ekoller ile yerin kendine özgü koşulları doğrultusunda farklılıklar gösterdiği;

Ortak kimliklerine karşın söz konusu kentlerin, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yaşanan ulus-devletleşme süreçlerinin de etkisiyle, dönem rasyonelleri, büyüme dinamikleri ve içinde yer aldıkları bağlam (coğrafya, sos-yal yapı vs.) doğrultusunda mekânsal gelişim ve biçimlenişlerinde farklılıklar oluştuğu görülmüştür.

İncelemenin esas aldığı dönem, özellikle Doğu Akdeniz coğrafyasının, kapita-list bütünleşme süreçleri içinde, küresel bir iş bölümünün parçası haline geldiği bir dönemdir. Ancak kapitalist ekonomiyle birlikte kendini göstermeye başlayan eşit-siz ekonomik ilişkiler bugün de tüm hızıyla varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle kentlerin, yarışmacı ekonomik pazarların birer metası haline geldiği günümüzde, ticaretin sınırları aştığı birincil mekanlar olarak liman kentleri için, onlara kimlik ve karakter kazandıran süreç ve koşulları ortaya koymanın, bunların kentler üze-rinde yarattığı/yaratacağı etkileri görebilmek için yararlı olacağı düşünülmektedir.

Page 50: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Ünlü - Göksu

48

Ancak elbette, söz konusu farklılık ve özgünlükler ile bunları üreten süreç-leri anlamak/açıklamak için bu çalışmanın sınırları içinde elde edilen değerlen-dirme ve sonuçların, Akdeniz’deki başka liman kentleri için yapılacak benzer araştırmalarla karşılaştırılması ve zenginleştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

KaynakçaAnnuaire Oriantal du Commerce. 1890.Annuaire Oriantal du Commerce. 1889-1890.Bakounakis, N. “19. Yüzyılda Patras’ın Sosyo-ekonomik Durumu”. Antik Dönemden Gü-

nümüze Patras içinde, derleyenler E. Sklavenitis, K. Staikos, 246-287. Atina: Kotinos, 2005 (Yunanca).

Benevolo, L. Avrupa Tarihinde Kentler. Çeviren Nur Nirven. İstanbul: Literatür, 2006.Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, “Doğu Akdeniz’in Haritalandırması: Ticaret Kentleri

Kartografyasına Doğru”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der-leyenler Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, 1-16. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

Çelik, Zeynep. 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul. Çeviren Selim Deringil. İs-tanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.

Dimoglou, A. ve L. Mourtzoukos. Volos then & now. Atina: Olkos, 2006.Blumi, İsa. “Doğu Akdeniz’e Yeni Tarihsel Ölçekler Eklemek: Yasadışı Ticaret ve Arna-

vut”, Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, derleyenler Biray Kollu-oğlu ve Meltem Toksöz, 139-167. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

Dingeç, Emine. “19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başında Mersin’in Ekono-mik Yapısı”. Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, 1998.

Driessen, H., “Mediterranean Port Cities: Cosmopolitanism Reconsidered”. History and Anthropology 14, no. 1 (2005): 129-141.

Dokuz Eylül Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. Habitat II Dünya Deneyim-leri Kapsamında İzmir Bağlamına Nasıl Bakılabilir: Bir Gelişmenin Anatomisi. Yayın-lanmamış Çalışma, İzmir, 1996.

Frangakis-Syrett, Elena. “Patras”. Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri (1800-1914) içinde, der-leyenler Çağlar Keyder, Eyüp Özveren, Donald Ouataert, 23-34. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994.

Fuhrmann, Malte ve Vangelis Kechriotis. “The Late Ottoman Port-Cities and Their In-habitants: Subjectivity, Urbanity, and Conflicting Orders”. Mediterranean Historical Re-view 24, no. 2, (2009): 71-78.

Gatopoulou, E. “Kentsel Planlama, Kentsel Altyapı, Mimarlık, Anıtlar (19 ve 20. Yüz-yıllar)”. Antik Dönemden Günümüze Patras içinde, derleyenler T. E. Sklavenitis ve K. Staikos, 288-317. Atina: Kotinos, 2005 (Yunanca).

Hastaoglou-Martinidis, Vilma, Kiki Kafkoula ve Nicos Papamichos. “Urban Moderni-zation and National Renaissance: Town Planning in 19th Century Greece”. Planning Perspectives 8, no. 4 (1993): 427-469.

Hastaoglou-Martinidis, Vilma. “Doğu Akdeniz Kentlerinde Liman İnşaatının Kartograf-yası: 19. Yüzyıl Sonunda Teknik ve Kentsel Modernleşme”. Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, derleyenler Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, 95-120. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

Hastaoglou-Martinidis, Vilma. Volos: Portrait of the City from the 19th Century to Today. Volos: DIKI, 2007 (Yunanca).

Hastaoglou-Martinidis, Vilma. “Foundation and Evolution of the New City During the 19th Century”. Volos 1881-1955: The City and the People içinde, 43-60. Volos: DIKI, 2004.

Kasaba, Reşat. Dünya İmparatorluk ve Toplum: Osmanlı Yazıları. Çeviren M. Banu Büyükkal. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2005.

House of Commons Parliamentary Papers, Report by Consul Thomas Wood, Trade of the Consular District of Patras, 1886, No: 78.

Indicateur Oriental. 1885-1886.Katsiardi-Hering, Olga. “City-ports in the Eastern and Central Mediterranean from the

Mid-sixteenth to the Nineteenth Century: Urban and Social Aspects”. Mediterranean Historical Review 26, no. 2 (2011): 151-170.

Page 51: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

49

Keyder, Çağlar, Eyüp Özveren, Donald Quatert. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Liman Kentleri: Bazı Kuramsal ve Tarihsel Perspektifler”. Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri (1800-1914) içinde, derleyenler Çağlar Keyder, Eyüp Özveren, Donald Ouataert, 121-155. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994.

Keyder, Çağlar. “Belle Epoque ve Liman Kentleri”. Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, derleyenler Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, 17-28. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

Kurmuş, Orhan. Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi. İstanbul: Yordam, 2012.Leontidou, Lila. The Mediterranean City in Transition: Social Change and Urban Development.

New York: Cambridge University Press, 2006.Lynch, Kevin. A Theory of Good City Form. Massachusetts: MIT Press, 1981.Municipality of Patras. Haritalar ve Hatıralar 1813-1943. Patras: Patras Belediyesi, 2014 (Yu-

nanca).Norberg-Schulz, Christian. “The Phenomenon of Place”. Designing Cities: Critical Readings

in Urban Design içinde, derleyen Alexander R. Cuthbert, 116-127. Malden, MA: Black-well, 2006.

Osmanlı Şark Ticaret Yıllığı. 1894.Özveren, Eyüp. “Geçmişten Geleceğe Akdeniz Dünyası”. Akdeniz Uygarlıkları Sanatı için-

de, derleyen Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu, 2-23. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Ya-yınları, 2012.

Pace, Giuseppe. “Ways of Thinking and Looking at the Mediterranean City”. Munich Personal RePEc Archive (2002): 1-30. http://mpra.ub.uni-muenchen.de/10511.

Pallini, Cristina. “Doğu Akdeniz’de Coğrafi Tiyatrolar, Liman Peyzajları ve Mimari: Se-lanik, İskenderiye, İzmir”. Osmanlılardan Günümüze Doğu Akdeniz Kentleri içinde, der-leyenler Biray Kolluoğlu ve Meltem Toksöz, 73-94. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

Rother, L. Die Städte der Cukurova: Adana-Mersin-Tarsus. Tübingen: Geographisches Insti-tuts der Universität Tübingen, 1971.

Simeonidou, A. “Pire, Volos ve Patras Limanları: Finansal Gelişim”. Yüksek Lisans Tezi, Kavala Teknolojik Eğitim Enstitüsü, 2015 (Yunanca).

Suher, Hande, Mehmet Ocakçı, Hatice Karabay Ayataç, Özhan Ertekin. “An Indicator of Sustainable Development: Urban Identity”. A/Z ITU Journal of the Faculty of Architecture 1, no. 2 (2004): 26-42.

Tekeli, İlhan, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”. 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık içinde, derleyen Yıldız Sey, 1-24. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.

Tekeli, İlhan. “19. Yüzyılda İstanbul Metropol Alanının Dönüşümü”. Modernleşme Süre-cinde Osmanlı Kentleri içinde, derleyenler Paul Dumont ve François Georgeon, 19-30. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1999.

Ünlü, Tolga ve T. Levent. “Mersin’de Kentsel Mekanın Biçimlenmesinde Jansen Planı’nın Etkileri”. Tarih İçinde Mersin Kolokyum II içinde, derleyen Tülin Selvi Ünlü, 160-175. Mersin: Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2005.

Ünlü, Tolga. “Mekansal Planlamanın Kentin Biçimlenmesine Etkisi: Mersin Örneği”. Planlama 2009, no. 3-4 (2009): 27-42.

Ünlü, Tülin Selvi. “19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi”. Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, 2007.

Ünlü, Tülin Selvi. “On Dokuzuncu Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Doğu Akdeniz Liman Kentlerinde Mekanın Dönüşümü: Volos, Patras ve Mersin”. Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2016.

Wagstaff, Malcolm ve Elena Frangakis-Syrett. “The Port of Patras in the Second Ottoman Period: Economy, Demography and Settlements c. 1700-1830”. Revue des mondes musul-mans et de la Méditerranée 66, no. 1 (1992): 79-94.

Waite, James. “The Railways of Volos”. The International Steam Pages. http://www.inter-nationalsteam.co.uk/trains/greece02.htm, erişim tarihi 14 Mart 2016.

Yenişehirlioğlu, Filiz. “Urban Texture and Architectural Styles After the Tanzimat”. Economy and Society on Both Shores of the Aegean içinde, derleyenler Lorans Tanatar Baruh ve Vangelis Kechriotis, 487-526. Atina: Alpha Bank, 2010.

Page 52: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Tarımda Alternatif Kamusallığın Olanakları:İzmir Tire Süt Kooperatifi ÖrneğiUygar Dursun Yıldırım*

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 50-67

50

ÖzetSon yıllarda tarım sektörü küçük üreticiliğin çözülmesi, işsizliğin artışı, gıda krizle-ri, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması gibi çok sayıda sorunla gündeme gelmektedir. Çalışmada toplumda “demode” bir örgütlenme modeli olarak görülen kooperatiflerin, tarımda yaşanan sorunlar karşısında ne tip çözümler ve imkânlar sağlayabileceği tartışılmaktadır. Bu çerçevede İzmir Tire’de süt sektöründe faaliyet gösteren Tire Süt Kooperatifi ve bu kooperatifin İzmir Büyükşehir Belediyesiyle iş-birliği içinde yürüttüğü faaliyetler odak noktası olarak seçilmiştir. Çalışmada koo-peratif ve belediye arasında yatay ilişkiler temelinde kurulan işbirliğinin tarımda yönetim, üretim, piyasa, gıda ve dağıtım boyutlarıyla ne tür olanaklar ve farklılıklar taşıdığı sorularının alternatif kamusallık kavramı etrafında incelenmesi amaçlan-maktadır.

Anahtar sözcükler: Kooperatifler, alternatif kamusallık, küçük üreticiler, gıda güven-liği, Tire

AbstractPossibilities of Alternative Publicity in Agriculture: The Case of Izmir Tire Milk Cooperative

In recent years, the agricultural sector is encountering frequent problems such as dissolution of small producers, increase of unemployment, food crisis, and spread of precarious employment. The study discusses that what kind of solutions might be offered for the challenges in agriculture by cooperatives, which are regarded as “outdated” organization form by the society. In this framework Tire Milk Coopera-tive which operates in the milk sector in Tire, İzmir and its activities carried out in cooperation with Izmir Metropolitan Municipality are chosen as the focal point. The study aims to examine the questions of what potentiality and differences comprised in conjunction with alternative publicity concept in context of management, produ-ction, market, food and distribution aspects of agriculture with regards to coope-ration formed between the cooperative and municipality on the basis of horizontal relations.

Keywords: Cooperatives, alternative publicity, small producers, food safety, Tire

GirişGündelik yaşamı oluşturan bütün alanların AVM’ler ve reklamların ışıltılı dün-yası tarafından hızlıca işgal edildiği, sanal alışverişin yarattığı cazibenin gide-rek yaygınlaştığı, giysilerin Çin ve Bangladeş’ten, elmanın Şili’den geldiği bir dönemden geçmekteyiz. İçinde bulunduğumuz dönemde gündelik hayat bir-çok yönüyle daha önce hiç olmadığı kadar küresel ekonominin parçası haline gelmiştir. Aynı zamanda çokuluslu ya da yerli şirketler ve bankalar aracılığıyla yürütülen para, meta hareketlerinin kredi kartları ve “online” para hareketleri aracılığıyla yaşamın bütün alanlarını kontrol altına aldığı ve toplum genelinde yoğun bir finansallaşma ve borçlanma eğilimini gündeme getirdiği bir süreç

* Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Page 53: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

51

yaşıyoruz. Güvencesizleşme ve geleceğe yönelik artan risk ve belirsizliklerin toplumun geniş kesimlerini yoğun bir şekilde etkilediği bu süreç son 20 yılın Türkiye’sini önceki dönemlerden büyük ölçüde farklılaştırmaktadır. Yaşanan hızlı dönüşümün tarım ayağına baktığımızda, küçük üreticilerin giderek kendi toprağı ve ürünleri üzerindeki kontrol ve denetimi yitirdiği, bunun yerine bü-tün kurum, aktör ve yasal düzenekleriyle serbest piyasa işleyişinin üretim ve gıda süreçlerini belirlediği yeni bir sürece girildiğini görüyoruz.1

Türkiye’de 1930’lu yıllardan itibaren tarımdaki ağırlıklı kesim olan küçük köylülüğü korumak ve desteklemek milli ekonominin gelişmesi ve kalkınma için gerekli olan tarımsal fazlanın sağlanmasında büyük önem taşıyordu. Hat-ta Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar gidersek devletin, sipa-hiler ve kadılar vasıtasıyla reayanın toprağını ve emeğini, bu toprakları özel mülkiyete dönüştürmeye, köylüleri de bu topraklarda işçi, ortakçı ya da serf ko-numuna düşürmeye kalkışabilecek üçüncü şahıslara karşı özenle korumaya yö-nelik müdahalelerde bulunduğunu görürüz.2 Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ve 1960’lı yıllardan itibaren devletin oluşturduğu kurumsal, yasal düzeneklerle küçük köylü kesiminin üretken gücünün artırılması, bu kesimin ulusal pazarla eklemlenmesi ve hatta tüccar, tefeci gruplar karşısında varlığını sürdürebilmesi gibi hedeflerle kapsamlı bir koruma ve destekleme programı yürütülmüştür. Özellikle devletin öncülüğünde kurulan Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik, Toprak Mahsulleri Ofisi, Çaykur gibi kooperatif ve kuruluşlarla yürütülen girdi, kredi ve ürün piyasalarında sürdürülen destekleyici ve korumacı düzenlemeler sa-yesinde küçük köylülüğün geniş kesimleri piyasa ilişkileriyle başarıyla eklem-lenebilmiştir. Ancak 1980’li yıllardan itibaren özellikle 2000’li yılların başında yaşanan ekonomik krizlerle birlikte devletin tarıma yönelik politika ve uygu-lamalarında büyük yapısal dönüşümler yaşanmış; aile emeğiyle üretim yapan üreticiler için risk ve güvencesizliklerin arttığı yeni bir döneme girilmiştir.

Dışa açık sermaye birikimi rejiminin gereklilikleri doğrultusunda tarımın daha yüksek bir verimlilik ve rekabet temelinde yeniden yapılandırılması ayrı-ca küresel pazarlarla bütünleşmenin önündeki engellerin kaldırılması yeni dö-nemin en temel özellikleri haline gelmiştir. Avrupa Birliği’ne giriş süreci, Dün-ya Ticaret Örgütü’yle yapılan anlaşmalar, IMF ve Dünya Bankası tarafından verilen krediler karşılığında zorunlu tutulan düzenlemeler dünyada ve Türki-ye’de tarımın neoliberal paradigma çerçevesinde yeniden yapılandırılmasında önemli rol oynamıştır.3 Yeniden yapılanma sürecinin en önemli adımlarından biri, 2001 yılında Dünya Bankası projesi olan Tarım Reformu Uygulama Projesi kapsamında Türkiye’de merkezi otorite destekli kooperatifler ve kuruluşların özerkleştirilmesidir. Bu çerçevede tarımda küçük üreticiler lehine piyasayı dü-zenleyen kooperatiflerin devlet destekli kredilerden yararlanmaları, merkezi bütçeden kooperatiflere kaynak aktarılması gibi uygulamalara son verilmiştir.4

1 Çalışmada küçük üreticiler, küçük meta üreticileri, küçük işletmeler gibi kavramlar Kor-kut Boratav’ın tanımladığı içerikle kullanılmıştır. Bu tanıma göre küçük üreticiler tüccar, tefeci ve sanayi sermayesiyle ilişkileri içinde üretim araçlarına esas itibarıyla sahip olmakla birlikte, aile emeğiyle kısmen veya piyasa için, fakat tüketim amacıyla (birikim yapmadan) üretimde bulunan bir kesimdir. Bkz. Korkut Boratav, Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm (Ankara: İmge Kitabevi, 2004), 52.

2 Halil İnalcık, “Çiftliklerin Doğuşu: Devlet, Toprak Sahipleri ve Kiracılar”, Osmanlı Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım içinde, der. Çağlar Keyder ve Faruk Tabak (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2010), 16.

3 Zülküf Aydın, “Neo-Liberal Transformation of Turkish Agriculture”, Journal of Agrarian Change 10, no. 2 (2010): 149-187.

4 Tarım Satış Kooperatiflerinin tasfiyesi sürecine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Necdet Oral, der., Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği 1923-2013 (Ankara: Notabene Yayınları, 2013).

Page 54: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

52

Girdi, kredi ve ürün piyasalarında desteklemeler yapan kooperatifler tasfiye edilirken sermayenin çeşitli fraksiyonları, Tarım Bakanlığı ve çeşitli üst kurul-lar üretim, gıda ve piyasanın yeniden düzenlenmesinde öne çıkan aktörler hali-ne gelmişlerdir. Özellikle uluslararası sermayenin ve süpermarketlerin tarımda ve gıda sanayinde rolünün ve etkisinin önemli ölçüde artması yeniden yapı-lanma döneminin büyük sonuçlar doğuran en önemli boyutudur.5 Uluslararası sermaye yanında tüccar, tefeci, banka ve marketlerden oluşan geniş bir sermaye grubuyla küçük üreticilerin eşitsiz bir piyasa ortamında karşı karşıya geldiği bu sürecin Türkiye’nin farklı bölgelerinde yer alan küçük üreticiler üzerinde finansal darboğazlar, üretimden çekilme, mülksüzleşme ve işçileşme gibi çok yönlü olumsuz etkileri olmuştur.6 Türkiye tarımında ağırlıklı işletme tipi olan aile emeğine dayalı küçük üreticiliğin uğradığı kayıplar verilere de yansımış; 2000’li yılların başından 2012 yılına kadar yedi milyona yakın büyük bir nüfus kitlesi kırsal alanları terk ettiği gibi, 2000-2016 yılları arasında tarımda çalışan yaklaşık iki milyon kişi üretimden çekilmiştir.7

Tarımda çokuluslu ve yerli sermaye gruplarının etkinliğinin artması süre-cinde üretimin rekabet baskısı ve yüksek verimlilik temelinde yeniden orga-nize edilmesinin bir diğer önemli boyutu da küçük üreticilerin fenni gübre, hormon, tarımsal ilaçlar gibi kimyevi girdiler üreten sermaye gruplarına artan bağımlılığıdır. Daha fazla kimyasal girdiyle üretim yapılması, küçük üreticile-rin bu girdileri üreten firmalara artan iktisadi bağımlılığını doğurdu. Bu du-rum ayrıca gıda güvenliği sorunlarını da artırarak kentsel nüfusu halk sağlığı; toprak ve suyun kirlenmesiyle doğayı da artan tahribatlar boyutuyla etkilemek-tedir. Kısacası sermayenin tarımda artan hâkimiyeti sadece küçük üreticiler ve mevsimlik işçiler gibi grupları değil bütün kentsel nüfusu ve doğayı etkileyen, kapsamlı tahribatlar yaratan bir süreçtir.

Sermayenin artan kontrol ve hâkimiyeti karşısında çok sayıda korumasız ve güvencesiz küçük üreticinin kooperatif tipi örgütlenmeler aracılığıyla birlik oluşturması ve üretim, gıda ve pazarlama süreçlerinde birlik olmaktan gelen güçleriyle düzenleyici rol üstlenmeleri bir ölüm kalım meselesi haline gelmiştir.

Tarım ve gıdanın sermayenin organize ettiği meta ilişkileri alanında dü-zenlenmesinin beraberinde getirdiği sorunlar son yıllarda Türkiye’de toplum genelinde yeni arayışları da gündeme getirmektedir. Dernekler, kooperatifler, topluluk destekli tarım grupları, yerel yönetimler, çiftçi sendikaları ve tohum takas ağları gibi oldukça çeşitlilik gösteren örgütlenmeler tarımda üretim, gıda ve tohum dağıtımı süreçlerinde alternatif modeller oluşturmaya çalışmaktadır-lar.8 Bu alternatiflerde üzerinde en fazla durulan örgütlenme modeli olan koo-peratiflerin Türkiye’de Osmanlı’nın son dönemlerine kadar uzanan köklü bir geçmişi vardır. Ancak 2010 verilerine göre Türkiye’de konut, tarım, su ürünleri, taşımacılık gibi farklı alanlarda örgütlenmiş yaklaşık 84 bin kooperatif bulun-makta ve bunun sadece 13 bin gibi düşük bir miktarı tarım alanında örgütlenen

5 Çağlar Keyder ve Zafer Yenal, “Türkiye’de Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılanması ve Uluslararasılaşması”, Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük içinde (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013), 116.

6 Son dönemde tarımda mülksüzleşme ve işçileşme süreçlerinin mevsimlik işçiler özelinde ele alındığı bir çalışma için bkz. Uygar Dursun Yıldırım, Türkiye Tarımında Yapısal Dönüşüm ve Mevsimlik Tarım İşçileri: Sakarya Örneği (İstanbul: Sav Yayınları, 2015).

7 TÜİK’in İnternet sitesinde yer alan Hane Halkı İşgücü İstatistikleri, Genel Nüfus Sayımla-rı ve Adrese Dayalı Kayıt Sistemi Verileri için bkz. http://www.tuik.gov.tr.

8 Fatih Özden, “Doğadan Tüketiciye Tarımda Kapitalist Tahakkümün Kimi Görünümleri, Yabancılaşma ve Alternatifler Üzerine”, Praksis 43 (2017): 757.

Page 55: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

53

kooperatiflerden oluşmaktadır.9 Ayrıca Türkiye’de uzun yıllar boyunca merkezi otoritenin kontrolüne ve bütçe desteğine bağımlı kalması kooperatiflerin taban-dan ve yerelden örgütlenen özerk yapılar olmasının önüne geçmiştir. Ayrıca siyasi yandaşlık, patronaj ilişkileri ve rant kavgasının yönetimlerde yerleşik hale gelmesi kooperatifleri giderek pasifize ettiği gibi kamuoyunda da itibar kaybına ve kooperatifleşme bilinci ve deneyimlerinin yaygınlaşmasına engel olmuştur.10

Bütün olumsuz deneyim birikimi ve kamuoyundaki önyargılara rağmen tarımda küçük üreticilerin öz örgütlülüğüne dayanan, yerel yönetimlerle desteklenen kooperatiflerin en yaygın olduğu illerden biri İzmir’dir. İzmir ve çevresindeki tarımsal alanlar Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana küçük köylülüğün kapitalizmle eklemlendiği önde gelen bölgelerden biri olduğu gibi aynı zamanda burada oldukça köklü ve zengin bir kooperatifleşme geleneği de bugüne kadar devam etmiştir. İzmir çevresinde kalan kırsal mekânlar tarımda üretim, istihdam, göç ve gıda boyutlarıyla yaşanan krize alternatif üretme ola-nakları taşıyan, sürece küçük üreticiler ve tüketiciler lehine müdahalelerde bu-lunabilen başarılı kooperatifleşme deneyimleriyle belirli özgünlüklere sahiptir.

Çalışmada bu deneyimlerden biri olan, hayvancılık ve süt üretiminin yo-ğun olarak yapıldığı İzmir Tire’de faaliyet gösteren Tire Süt Kooperatifi üzerin-de durulacaktır. 2014 yılı verilerine göre 310 tarımsal amaçlı kooperatif bulunan İzmir’de, süt ve süt ürünleri sektöründe faaliyet gösteren kooperatiflerden biri de Tire Süt Kooperatifi’dir.11 Tire Süt Kooperatifi, süt sektöründe bir üst kurul olarak hareket eden Ulusal Süt Konseyi, endüstriyel süt üreten ve işleyen büyük firmalar ve Tarım Bakanlığı gibi aktörlerin daha yüksek kâr ve rekabet temelin-de etkili olduğu bir piyasada küçük üretici ve kentsel tüketici odaklı alternatif bir model oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kooperatifleşme deneyiminde küçük üreticiler, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve tüketiciler gibi farklı aktörler arasın-da, hiyerarşik olmayan bir bütünleşme süreci içinde süt sektöründe alternatif bir yönetim, üretim, dağıtım ve tüketim modeli oluşturulması amaçlanmak-tadır. Çalışmada “alternatif kamusallık” kavramı çerçevesinde ele alınan bu modelin üreticiler ve tüketiciler açısından ne tür imkânlar sağladığı, bu model içinde yer alan aktörlerin yönetsel süreçler, piyasa, fiyatlar ve gıda güvenliği boyutlarıyla ne tür müdahalelerde bulunabildiği gibi sorulara yanıtlar arana-caktır. Bu çerçevede meta ilişkileri içinde düzenlenen süt ürünleri piyasasında kooperatif birlikleri tarzı örgütlenmelerin sağladığı imkânları ve taşıdığı sınır-lılıkları tartışmak tarımın geleceği üzerine öngörülerde bulunmak ve alternatif üretebilmek açısından büyük önem taşımaktadır.

MetodolojiMart 2017’de Tire Süt Kooperatifi yöneticileri, İzmir Büyükşehir Belediyesi yet-kilileri, uzmanlar ve süt üreticiliği yapan kooperatif yönetici ve ortaklarından oluşan yaklaşık 10 kişiyle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Yapılan saha araştırmasında şirketlerin hâkimiyet kurmaya çalıştığı süt piyasasında küçük

9 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, “Türkiye Kooperatif-çilik Stratejisi ve Eylem Planı 2012-2016”, http://www.gtb.gov.tr.

10 Ergül Ballı, “Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçiliğin Gelişimi ve Fiskobirlik: Tarihsel Bir De-ğerlendirme”, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ekonomik ve Sosyal Tarihi Uluslararası Sempoz-yumu’nda sunulan bildiri, Atatürk Araştırma Merkezi, İzmir, 26-28 Kasım 2015.

11 İlhan Tekeli, İzmir İli/Kenti İçin Bir Tarımsal Gelişme ve Yerleşme Stratejisi (İzmir: İzmir Akde-niz Akademisi, 2017), 163-64.

Page 56: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

54

üreticiler, kooperatif ve belediye arasındaki ilişkilerin niteliğini anlamaya yö-nelik sorular sorulmuştur. Endüstriyel girdi ve süt üretimi yapan firmaların güçlü olduğu bir piyasada kooperatifin üretim ve piyasanın düzenlenmesinde ne tip müdahalelerde bulunabildiği, bunların üreticiler ve tüketiciler üzerinde ne tip avantajlar yarattığı gibi sorulara yanıt aranmaya çalışılmıştır. Çalışmada öncelikle dünyada ve Türkiye’de farklı tarihsel süreçlerde ortaya çıkan koope-ratifleşme tartışmaları ve deneyimleri, teorik ve politik boyutlarıyla özetlene-rek ele alınmıştır. Daha sonra saha araştırmasından elde edilen veriler, koope-ratif ve belediye arasında üretilen alternatif kamusallığın çeşitli yönleri olarak ele alınmıştır.

Kooperatiflere Dair Çeşitli Tanım, Tartışma ve Yaklaşımlarİşbirliği, beraber çalışma, güven ilkelerine dayalı olarak kurulan kooperatifler, kapitalist gelişme süreciyle birlikte gelen toplumsal sorunların su yüzüne çıktı-ğı 19. yüzyıldan itibaren gündeme gelmeye başlamıştır. Başlangıcından itibaren kooperatifçilik çoğu zaman kapitalizm karşısında aşağıdan yukarıya bir seçe-nek oluşturmanın, burjuva bireyselciliğinin yerini ortaklaşan ve toplumsal da-yanışma üzerinde yükselen bir toplumun almasının yolu olarak görülmüştür.12 Çeşitli iktisadi görüşler ve siyasal tercihlerle doğrudan ilişkili olarak farklı ba-kış açılarının doğması herkesin üzerinde uzlaştığı bir kooperatif tanımı yapma-yı zorlaştırmaktadır. Kooperatifler üzerine yapılan çok sayıda tanım ve tartışma bulunmasına rağmen biz burada sadece kapsayıcı olan ve temel özelliklerin al-tını çizen bir tanımı aktarmakla yetineceğiz.

Sermayenin değil insanların birleşmesinden doğan, zenginleşmek yerine iktisadi zorlukların aşılması için bir araya gelinen, kâr aramanın şahsi bir ik-tisadi iş haline gelmediği, katılımın serbest irade beyanına dayandığı, müşte-rek teşebbüsün müşterek çalışmaya dayandığı teşekküller kooperatif tanımı içinde yer almaktadır.13 Satın alma, kredi, taşımacılık, tarım ve konut tedariki gibi oldukça farklı faaliyet alanlarında örgütlenen kooperatifler maddi hayatın yeniden üretiminde olduğu kadar sosyal, kültürel, yönetsel açılardan da belirli ilkelere sahiptir. Kooperatiflerin sadece ekonomik amaçlı örgütlenmeler olma-dığını gösteren ilkeler; faaliyetlerin ortakların karşılıklı dayanışma ve yardım-laşma ilişkileri temelinde yürütülmesi, ortakların kooperatif yönetimine katı-lımda eşit oy hakkını sahip olması, ortakların toplu yarar ve gereksinimlerinin gözetilmesi ve hatta bireylerin toplumda yabancılık ve yalnızlıklarını önlemek için sosyal ilişki ve iletişimin geliştirilmesi olarak özetlenebilir.14

Örgütlenme tarzı olarak kooperatifçilik 19. yüzyıldan itibaren sosyal bi-limciler, politikacılar, filozoflar tarafından yoğun olarak tartışılan konulardan biridir. Kooperatifler denilince akla öncelikle planlamacı, devletçi, sosyalist esaslara dayalı ekonomiler gelmesine rağmen birbirine karşıt ekonomik model ve yaklaşımları savunanlar dahi bu örgütlenme tarzının sağladığı toplumsal faydanın önemini teslim etmişlerdir. Ekonomik liberalizmin önemli isimlerin-den J. S. Mill dahi “işçi kooperatiflerini” sosyal reformun olası araçları arasın-da saymıştır.15 Kooperatif hareketi denilince akla en çok gelen isimlerden biri

12 “Kooperatifler”, Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü içinde, der. William Outhwaite (İstan-bul: İletişim Yayınları, 2008).

13 Ziyaeddin Fındıkoğlu, Kooperasyon Sosyolojisi: Nazari ve Tatbiki Kooperatifçilik Denemesi (İs-tanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1974), 317.

14 Zeynep Sina ve Serap Soyer, “Sosyolojik Açıdan Kooperatifçilik Teorisinin Niteliğine İliş-kin Düşünceler”, Amme İdaresi Dergisi 31, no. 3 (1998): 104-108.

15 Aktaran Sina ve Soyer, “Sosyolojik Açıdan Kooperatifçilik”, 105.

Page 57: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

55

de ütopik sosyalistlerden Robert Owen’dır. İngiltere kapitalizminin gelişme sürecinde açığa çıkan işsizlik ve yoksulluğun yarattığı ıstırabın yaygınlaştığı yıllarda Owen, yoksulları “köy kooperatifleri”ne yerleştirmeyi önermiştir.16 Owen’e göre zenginler ve yoksulların, yönetenler ve yönetilenlerin gerçekte tek bir çıkarı vardır: Yeni bir ortak toplum kurmak. Bu şekilde sınıf çatışmalarının doğurduğu akılsız ve yararsız mücadeleler sona erecek ve avant garde (model topluluklar kurularak ve propaganda yoluyla) çalışan insanların, zenginlerin mülkiyet haklarını ve güçlerini açıkça pas geçecekleri bir yol ortaya çıkacaktı.17 İlerleyen süreçte İngiltere’de Owen’ın fikirleri ve yarattığı akımla yaygınlaşan kooperatifçilik, rasyonalistlerle Hıristiyanların, Radikallerle siyasi bakımdan tarafsız olanlar gibi farklı felsefi, siyasi arka planlardan gelen kimselerin birlik-te çalışabilecekleri bir hareket haline geldi. Owen’ın başlattığı kooperatifleşme hareketi, farklı siyasi çevrelerden gelen kimselerin işbirliği içinde kapitalizmin ürettiği eşitsizlikleri ve yoksullukları aşmaya çalışması ve bir alternatif üretme-si bakımından öğretici bir örnektir.

Fransa’da çeşitli siyasi toplulukların ortak harcamalarıyla kurulan “ka-sap birlikleri”, “bakkal birlikleri” adlı en eski kooperatifleşme deneyimleri, tekelci sermayenin hâkimiyeti altında olan tüketim süreçlerinde alternatif bir alan oluşturma iddiası taşımaktadır. Bu kooperatifler “karşılıklılık” gibi, üreticiler ve tüketicilerin birbirlerine karşılıklı olarak saygı duyduğu, adil bir fiyatla alışveriş yaptıkları yeni bir ilkeyle çalışırlar.18 Ancak Proudhon’a göre bu kooperatifler “birlik” adını taşımasına rağmen “birlik” özelliklerini çok az taşırlar. Çünkü “karşılıklılık” ve “birlik” ilkesi Fransa’da birçok kooperatifin kuruluş ilkesi haline gelmesine rağmen kooperatiflerin birçoğunda ortakların temsilciliğini yapan yöneticilere bağlı çok sayıda ücretli emek çalıştırılmaya devam edilmektedir. Bu eksikliklerine rağmen Proudhon, kooperatif tarzı bir-liklerin devlet ve sermaye karşısında küçük mülkiyet sahiplerinin korunma-sında ve ast-üst ilişkilerinin ortadan kaldırılmasında tek çıkar yol olduğunu savunmaktadır. Marx kooperatif tipi fabrikaları, eski biçimler içinde yeni sis-temin ilk nüvelerini barındırdığı için olumlu görür.19 Çünkü bu kooperatifler mevcut sistemin bütün kusurlarını yeniden üretmelerine rağmen emekçilere kendi kendilerinin kapitalistleri haline gelme, üretim araçlarını kendi emek-lerinden yararlanmak için kullanma hakkı verir. Sermaye ile emek arasında-ki karşıtlıklar kooperatifler aracılığıyla emek lehine çözülür. Marx’a göre bu tip kooperatifler yeni bir üretim tarzının eskisinden doğallıkla nasıl doğup büyüdüğünü gösterir. Dolayısıyla işçilerin yönetimde olduğu fabrika tipi ko-operatifler hem eski hem de yeni üretim tarzının birlikte görülebildiği bir tür melez örgütlenmelerdir. İşçilerin kooperatif kurma çabalarını kendi ülkele-rinde devrim yapmanın bir yolu olarak gören Marx, Alman Sosyal Demok-rat Partisi’nin açıkladığı Gotha Programı’nda devlet yardımıyla işçilere ait üretim kooperatifleri kurulması önerisini şiddetle eleştirerek şöyle der: “Ve bugünkü kooperatifler ancak işçilerin elinde bağımsız kuruluşlar oldukları

16 E. P. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, çev. Uygur Kocabaşoğlu (İstanbul: İletişim Yayınevi, 2006), 929-941.

17 Owen’in fikirlerine dayalı olarak adil değişim temelinde kurulan üretim ve tüketim ilişki-lerinin İngiltere genelinde nasıl yaygınlaştığına ilişkin daha ayrıntılı bilgi için bkz. Thom-pson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, 934-940.

18 P. J. Proudhon, General Idea of The Revolution In The Nineteenth Century, çev. John Beverley Robinson (New York: Haskell House Publishers Ltd., 1969), 91.

19 Karl Marx, Kapital, üçüncü cilt, çev. Alaattin Bilgi (Ankara: Sol Yayınları, 2004), 392.

Page 58: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

56

ne hükümetler ne de burjuvalar tarafından korunmadıkları ölçüde bir değer taşırlar.”20

Lenin’de kooperatifler en ilkel türlerinden en gelişmiş türlerine dek bütün biçimleriyle (tüketim, kredi ve üretim), en başta köylüler olmak üzere, geniş emekçi yığınların sosyalizmin kuruluşuna doğrudan ve canlı bir biçimde katı-lımında en önemli araç olarak ele alınmaktadır.21 Ancak Lenin kooperatiflerin Almanya ve Rusya’daki kimi örneklerine de mesafelidir. Çünkü kırsal alan-larda zengin, orta ve küçük ölçekli üretim yapan köylülük biçiminde ortaya çıkan sınıfsal farklılaşmalar kendisini çoğu zaman kooperatiflerde de yeniden üretmekte, kooperatifin yarattığı imkânlar kırsal kesim arasında eşit olarak dağılmamaktadır.22 Marx’ta olduğu gibi Lenin’de de kooperatifler üretim ve tüketim süreçlerinde sosyalist tarzda örgütlenmenin araçları olarak görülmek-tedir. Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve Macaristan örneklerinde kooperatif tipi örgütlenmeler özel mülkiyete dayalı sistemin mutlak anlamda alternatifi, ko-lektif mülkiyetin ve sosyalist tarzda ekonomik yapılanmanın temel kurumları haline gelmiştir.

Sosyalist ülkelerdeki kooperatifleşme deneyimleri ve anarşistlerin görüşleri kooperatifleşme kuramının önemli isimlerinden Kessler tarafından yoğun ola-rak eleştirilmiştir. Kessler’e göre devletin zoru ile değil, azasının serbest, hür iş beraberliği ilkelerinin Rusya’daki kooperatifleşme örneklerinde hayata geçme-diği, köylülerin tabi tutulduğu mecburi teşekküllerin “kooperatif” ismi altında yad edilmesine rağmen bunların ancak hukuki olarak kooperatife benzediği üzerinde durmuştur.23 Aynı zamanda Kessler’e göre kooperatiflere çoğu zaman antikapitalist bir nitelik atfedilmesine rağmen üyelerine temettü dağıtan koo-peratifler çoğu zaman kapitalist iktisadi düzene dahil kurumlardır.

1960’lardan itibaren modernleşme, ekonomik gelişme ve tarımsal koopera-tifler arasındaki pozitif ilişkiler “Üçüncü Dünya” olarak adlandırılan ülkelerin kalkınma literatüründe önemli temalarından biri haline gelmektedir.24 Latin Amerika, Asya, Afrika ve diğer bölgelerde yer alan, nüfusun büyük bir kesimi-nin kırsal alanlarda yaşadığı ülkelerde kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi ve yoksulluğun giderilmesi amacıyla kooperatifler daha çok devlet öncülüğün-de organize edilmiştir. Geç kapitalistleşen ülkelerin gelişme ve büyüme süreç-lerinde devletin aktif ve müdahaleci tutum alması buradaki kooperatifleşme deneyimlerinin de sermayeden ve devletten özerk gelişimini engellemiştir. Özellikle tarım kooperatifleri küçük üreticilerin daha büyük birlikler halinde ulusal ekonomiye katılabilmesi, ölçek artışının yarattığı imkânlardan yararla-nabilmesi ve bu sayede üretici güçlerini ve pazarlama sistemlerini daha rasyo-nel ve verimli hale getirebilmesi için önemli araçlar olarak kabul edilmiştir.25 Ulusal kalkınmacı çizgi içinde gündeme gelen kooperatifleşme örneklerinin kapitalizme alternatif olmak yerine daha çok kapitalizmle eklemlenme sürecinde

20 Karl Marks ve Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi (Ankara: Eriş Yayın-ları, 2004), 27.

21 Stoyan Sulemezov, Lenin Kooperatif Planı ve Bulgaristan Kooperatif Hareketi (Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1976), 11.

22 V. I. Lenin, Tarımda Kapitalizm, çev. Serpil Güvenç (Ankara: Sol Yayınları, 1996), 187.23 Gerdhard Kessler, Kooperatifçilik, çev. Ziyaeddin Fındıkoğlu (İstanbul: İstanbul Üniversitesi

Yayınları, 1940), 6.24 Tom Brass, “How Agrarian Cooperatives Fail: Lessons From 1970s Peru”, The Journal of Peas-

ant Studies 34, no. 2 (2007): 266.25 Brass, “How Agrarian Cooperatives Fail”, 270.

Page 59: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

57

sağladığı avantajlar açısından değerlendirildiğini söylemek mümkündür.Kapitalizmin 1970’lerden itibaren küresel ölçekte içinden geçtiği neoliberal

sürece bağlı olarak metalaşma ve bireycileşme ekseninde toplumlar hızlı bir dö-nüşüm sürecine girerken, sosyal refah devletine ait kamusal düzenekler tasfiye edilmekte ancak kooperatif tipi örgütlenme modelleri önemini ve güncelliğini korumaktadır. Brezilya’da Topraksız Köylü Hareketi bünyesinde 1980’lerden bu yana faaliyette olan Tarımsal Üretim Kooperatifleri “kooperatifleşmenin en üs-tün formu” olarak görülmektedir.26 Katılımcı olarak yaklaşık 2200 üretici köylü ailesinin bulunduğu kooperatifler, Brezilya’da devletin uyguladığı neoliberal tarım politikaları karşısında köylülerin üretim ve ihtiyaçlar konusunda doğ-rudan tartışarak karar aldığı alternatif alanlar geliştirmeye çalışmaktadır. Bu kooperatifler bünyesindeki katılımcı köylü aileleri kendi içinde ortak bahçesi, mutfağı ve okulu olan “agrovila” adı verilen birimlerde yaşamaktadır.

Başka bir deneyim kendisini komünist toplum olarak tanımlayan Çin’de yaşanmaktadır.27 Çin’de kadınlar toprak, kredi, iş, eğitim ve bilgi gibi çeşitli kaynaklara erişim konusunda yaşadıkları dezavantajları aşmak için çeşitli yerel kooperatiflere katılmaktadırlar. Yerel kooperatifler, uluslararası komite ve Çin Kadınlar Federasyonu gibi çeşitli kurumlar arasındaki yatay ilişkiler özellikle kadınların banka kredilerine erişimlerinde büyük imkânlar sağlamaktadır.

Diğer bir gelişkin kooperatif örneği 1900’lü yılların başında İsrail toprakla-rında kurulan, İsrail Devleti’nin kuruluşunda da rol oynayan ve bugüne kadar varlığını sürdüren Kibutzlardır. Kuruluş aşamasında 12 kişiyle, “herkesten ye-teneğine göre, herkese gereksinmesine göre” ilkesiyle işe başlayan Kibutzlar kendi içinde hiyerarşik bir yapılanmaya izin vermeden tarım, sanayi, eğitim ve turizm gibi oldukça farklı alanlarda örgütlenmiştir.28 2010 verilerine göre top-lam 273 Kibutz’da çalışan 125 bin kişi, İsrail tarımsal üretiminin yüzde 34’ünü gerçekleştirmekte ancak son yıllarda metalaşma, özelleştirme gibi süreçler Ki-butz kooperatiflerini de olumsuz etkilemektedir.29

Türkiye’de Kooperatifleşme DeneyimleriOsmanlı’da kooperatifçiliğin ilk örnekleri imparatorluğun kapitalistleşme sü-recine giren ve dünya pazarlarıyla eklemlenen tarımsal alanlarında ortaya çık-mıştır. Türkiye’de kooperatifleşmenin tarihini konu alan kaynaklarda üzerinde sıklıkla durulan örneklerden ilki 1863 yılında Mithat Paşa tarafından kurulan Memleket Sandıkları adlı kredi kooperatifidir. Osmanlı’nın çeşitli bölgelerin-de yaygınlaştırılan bu kooperatif girişiminin sermayesini çiftçilerin köyün or-tak malı olan topraklarda yürüttükleri ortak tarımsal faaliyetlerden sağlaması amaçlanmıştır.30 Aydın’da Aydın Himaye-i Zürra Anonim Şirketi adı taşıyan başka bir kooperatif, vergiden ve denetimden muaf tutulan İngiliz sermayeli The Smyrna Fig Packers Limited isimli ihracat firmasının tekelci faaliyetlerine

26 Anthony Pahnke, “Institutionalizing Economies of Opposition: Explaining and Evaluating the Success of the MST’s Cooperatives and Agroecological Repeasantization”, The Journal of Peasant Studies 42, no. 6 (2015): 1096.

27 Leslie Sklair, Globalization: Capitalism and Its Alternatives (Oxford: Oxford University Press, 2002), 303.

28 İbrahim Yasa, “Kibbutz’un Toplumsal İdeolojisi ve Yapısı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgi-ler Fakültesi Dergisi 27 (1972): 10.

29 Güven Şahin ve Nuran Taşlıgil, “Kolektif İşletme Tiplerine Tipik Bir Örnek: Kibbutzlar”, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 9 (2012): 217.

30 Nabi Dinçer, “Türkiye’de Kooperatifçilik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 9 içinde (İstanbul: İletişim Yayınları, 1985), 1274.

Page 60: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

58

karşı incir üreticilerini korumayı amaçlamıştır. 1915 yılında kurulan ancak Os-manlı’nın son dönemlerinde kooperatifçilik mevzuatının yetersizliği nedeniyle anonim şirket adını alan bu kooperatif daha sonra TARİŞ’e dönüşerek varlığını sürdürmüştür.31 Ancak tarımda kooperatifçiliğin ilk örnekleri, Osmanlı’nın ta-rımsal yapısında dini ve etnik kimliği ne olursa olsun tüccar karşısında küçük köylüyü korumak amacından daha çok iktisadi ve ticari hayat içinde ayrıca-lıklı bir konuma sahip olan yabancı ve gayrimüslim tüccar karşısında Müslü-man-Türk ticaret burjuvazisini korumak hedefleri taşımıştır.32

Cumhuriyet Dönemi’nde kurulan kooperatifler büyük ölçüde merkezi devletin girişimiyle ulusal kalkınma hedefleri doğrultusunda organize edilen örgütlenmelerdir. 1931 yılında Mustafa Kemal tarafından kurdurulan Türk Kooperatif Cemiyeti’nin açıklamalarında dünyanın geçirdiği büyük iktisadi buhran ve inkılâptan memleketimizin mümkün mertebe az müteessir olması ve milli sermayenin birikmesinin yolunun iktisadi kooperatifçilikten geçtiği tezleri üzerinde durulmaktadır.33 Devamında Türkiye’de kooperatifçiliğin te-mel esasları belirtilirken “diğer taraftan da kooperatifçilikte mülkiyet hakkını selbeden, kolektivizme kadar gitmek isteyen cereyanlardan uzak olduğumuzu tebarüz ettirmeyi lüzumlu görüyoruz” denilmektedir. Ayrıca “istismar edici sermayenin diktatörlüğünün de kabul edilmemesi” cemiyetin kooperatifçiliğe bakış açısının diğer bir önemli boyutudur. Bu ifadeler göstermektedir ki Cum-huriyet’in kuruluş yıllarında kooperatifçilik, sosyalist deneyimler ve sermaye-nin mutlak egemen olduğu kapitalist deneyimler dışında bir seçenek olduğu kabul edilen ulusal kalkınmacı bir çizgi içinde işlev kazanmaktadır.

1929 ekonomik krizi sonrası tarımın yeniden yapılandırılması ihtiyacı, kırsal nüfus ve istihdamın büyük bir kesiminin kırda yer alması, iktisadi kalkınmada küçük köylü üretimine öncelik verilmeye başlanması, üretimi yeniden canlan-dıracak tabandan gelen girişimlerin zayıf olması gibi çok sayıda etken, merkezi devleti kooperatiflerin kurulmasında asli roller oynamaya zorlamıştır.34 Merke-zi devlet girişimleri yanında aydınlar, ziraat memurları ve Türkiye’nin dört bir yanına dağılan öğretmenler köylerde kooperatifleşme çabalarının başlatılması hususunda öncü kişiler olarak görülmüştür. 1930’ların başından itibaren uy-gulamaya geçilen tarımsal destekleme programına eşlik eden kooperatifleşme deneyimleri yasal, düşünsel ve örgütsel açıdan gelişmeye başlamış, 1960’ların başından itibaren daha yaygın bir karakter kazanmıştır. Fiskobirlik, Çukobir-lik, Antbirlik gibi Türkiye’de devlet merkezli olarak kurulan kooperatifler, üre-ticiler için uygun asgari fiyatların oluşması, pazarlama ve nakit akışının çözül-mesi gibi düzenleyici işlevleri yerine getirerek tarımda küçük üreticileri içeren, yaygın bir işçileşmeye izin vermeyen bir sermaye birikim rejiminin oluşmasına katkılar sağlamıştır.

Özelikle 1990 ve 2000’li yıllarda kapitalizmin küresel ölçekte düzenleyici kurumları olan IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalara bağlı olarak dev-lete ait tarımda faaliyet gösteren destekleyici kooperatif ve kuruluşlar tasfiye sürecine girmiştir. Hayvancılık ve süt sektöründe kooperatife benzer işlevleri

31 Hakkı Çetin, “Kamu Ekonomisi Yönünden Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin Fonksi-yonları”, Vergi Sorunları Dergisi 297 (2013): 156.

32 Ballı, “Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçiliğin Gelişimi”, 12.33 Nusret Uzgören, Atatürk Kooperatifçilik ve Türk Kooperatifçilik Kurumu (Ankara: Türk Koope-

ratifçilik Kurumu Yayınları, 1983), 27-28.34 Çelik Aruoba, “Tarımsal Kalkınmada Kredi Kooperatiflerin Önemi Üzerine Bazı Düşünce-

ler”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 26, no. 2 (1971): 113.

Page 61: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

59

yerine getiren, 1963 yılında kurulan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) bunlardan biridir. Süt ve süt ürünleri piyasasında özel sektörle rekabet edebilen ve özel sektörün süt piyasasındaki tekelleşme eğilimlerine sınırlar getirebilen SEK’in özelleştirme süreci 1990’lı yılların ortasında tamamlanmıştır.35 Özelleştirme sürecinin tamamlanmasıyla sütün üretim ve pazarlama süreçleri üzerinde Danone, Pınar, Sütaş gibi yerli ve çokuluslu firmaların etkinliği artmıştır. Bu süreç kendisini küçük üreticiler üzerinde artan piyasa baskısıyla, tüketiciler üzerinde de giderek sağlıklı ve güvenilir besin olma özelliğini yitiren süte daha yüksek fiyatlar ödenmesi biçiminde göstermektedir. Devletin düzenleyici rolle-rinden çekildiği, merkeze bağlı kooperatiflerin tasfiye edildiği bir süreçte sütün üretim, dolaşım ve gıda güvenliği boyutuyla dayanışma ve işbirliği temelinde yeniden organize edilmesi büyük önem taşıyan bir mesele haline gelmiştir. Tire Süt Kooperatifi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında yerelde kurulan işbirli-ği temel bir ihtiyaç olan sütün üretim, pazarlama ve gıda güvenliği süreçlerinde alternatif modellerin mümkün olabildiğini göstermiştir.

Yerelde Alternatif Kamusallığın Aktörleri: İzmir Büyükşehir Beledi-yesi ve Tire Süt Kooperatifiİzmir yerelinde küçük üreticiler, kooperatifler, büyükşehir belediyesi ve kentte-ki tüketiciler arasında hiyerarşik olmayan yatay bir bütünleşme oluşturularak tarımda üretim, tüketim ve pazarlama süreçlerinin farklı bir anlayışla organize edildiği alternatif bir kamusallık deneyimi yaşanmaktadır. Alternatif kamu-sallık kavramı ise sermayenin hâkimiyetinin yarattığı sorunları, bu sorunların mağdurları lehinde telafi edici biçimlerde çözmeye çalışan söz ve eylemlerin alanı olarak tanımlanmıştır.36 Alternatif kamusal alanın baş aktörleri olabilecek kamular, toplumsal hareketler ve örgütler, hükümet dışı kuruluşlar ve özellik-le de özerk sivil yapılardır. Bu yapılar aracılığıyla kamu yararının gözetilmesi, herkesin eşitçe erişebileceği kamusal hizmetin verilmesi ve kullanım değeri te-melli üretim, alternatif kamusallığın çeşitli yönleri olarak ele alınmaktadır.37 Tire Süt Kooperatifinin belediyeyle kurduğu işbirliği temelinde yürüttüğü al-ternatif örgütlenme modelinin ayrıntılarına geçmeden önce bu kooperatifin ayağa kalkması ve güçlenmesinde destek ve teşvikleriyle önemli bir payı olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kooperatifleşme politikası ve uygulamalarına kısaca değinmek gerekir.

İzmir Büyükşehir Belediyesiİzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çevredeki kırsal alanlara yönelik çalışmaları son yıllarda yapılan bir dizi yasal düzenlemeyle birlikte hız kazanmıştır. 2004 yılında uygulamaya giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 12 Ka-sım 2012’de kabul edilen 6360 sayılı yasayla birlikte İzmir Büyükşehir Belediye-si’nin görev alanı İzmir çevresindeki tarımsal alanlara doğru genişlemeye baş-lamıştır.38 İzmir Büyükşehir Belediyesi, görev alanına giren tarımsal alanlarda etkinliğini artırabilmek amacıyla kendi bünyesinde Tarımsal Desteklemeler Daire Başkanlığı’nı kurarak iki hedefi yerine getirmeye çalışmıştır. Bunlardan

35 Necdet Oral, Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar (Ankara: TMMOB Yayınları, 2006), 233.36 Meral Özbek, der., Kamusal Alan: Politik Kamusal Alan ve Kolektif Yaratıcılık (İstanbul: Hil

Yayın, 2002), 182, 202.37 Alternatif kamusallık kavramı etrafında yapılan başka bir teorik tartışma için bkz. Koray

R. Yılmaz, “Alternatif Kamusalın Politik Ekonomisi: Teorik Bir Tartışma ‘Genel Olarak Ser-maye’den ‘Genel Olarak Birliğe’”, Praksis 30-31 (2013): 257-274.

38 “Kırsal Kalkınmada İzmir Modeli”, 4 Mevsim 5, no. 17 (2016): 22-24.

Page 62: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

60

birincisi, tarımsal faaliyetlerin kalkınmanın yerelden başlamasını sağlayacak biçimde gelişmesini sağlamaktır. İkincisi ise İzmir’deki tarımsal gelişmenin çevreye dost, sürdürülebilir nitelikte olmasını gerçekleştirmeye yöneliktir.39 İz-mir Büyükşehir Belediyesi’nin geliştirdiği projeler oldukça kapsamlı olmakla birlikte burada esas olarak kooperatiflerin desteklenmesi yoluyla küçük üre-ticiliğin güçlendirilmesi ve bu yolla kırsal kalkınmanın sağlanması hedefleri üzerinde durulacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi yerelde küçük üretici, koo-peratifler, belediye ve kentteki tüketici arasında bir tür yatay ve eşitlikçi bir entegrasyon modeli oluşturmaya çalışmaktadır. Bu modelde, tarımda aile eme-ğiyle üretim yapan küçük üreticiliğin güçlendirilmesi, üretimin insan sağlığına uygun yapılması ve ürünün kooperatifler aracılığıyla en uygun fiyata tüketiciye ulaştırılması hedeflemektedir. Oluşturulan bu modelin arkasındaki temel ilke-ler “sosyal belediyecilik” ve “yerelde kalkınma” olarak tanımlanmaktadır.

Belediye tarafından küçük üreticilere meyve fidanı dağıtımı, organik ta-rım eğitimi, verimlilik artıracak donanım desteği, toprak analizleri, tohum, küçükbaş ve arıcılık malzemeleri dağıtımı gibi çok yönlü ücretsiz destekleme programı uygulanmaktadır. Geniş bir ürün yelpazesinde alım ve dağıtım ya-pan belediye alımlarını mümkün olduğunca üretici kooperatifleriyle işbirliği ve karşılıklı sözleşmelerle yapmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Tire, Ödemiş, Bademli, Urla, Kiraz, Zeytinova, Gödence, Pamukyazı, Dereba-şı, Mordoğan, Bayındır gibi geniş bir çevrede yer alan tarım satış ve kalkınma kooperatifleri aracılığıyla, aile emeğiyle üretim yapan küçük üreticiler çeşitli tarım ürünleri üretiminde düzenli olarak desteklenmektedir.40 Ayrıca tarımsal destekleme programı toplumsal cinsiyet duyarlılığı da taşımakta, kadın üreti-cilerin yetiştirilmesi amacıyla özel eğitim programları düzenlenmektedir. Bele-diye tarafından çilek gibi bazı ürünlerde sadece kadın üreticiliğinin gelişmesi için fide ve teknik destek verilmektedir.

Tarımın üretim ayağında yer alan küçük üreticiler, kooperatifler ve köyler yapılan alım garantileri ve ekipman desteklerinden olumlu etkilenirken aynı zamanda kentteki tüketicilerin sağlıklı, ucuz ve hatta ücretsiz olarak temel gıda ürünlerine ulaşımı sağlanmaktadır. Bu anlamda üretici, kooperatif, belediye ve tüketiciler arasında kurulan alternatif üretim, dağıtım kanalı “Okul Sütü” ve “Süt Kuzusu” projeleriyle belki de en somut halini bulmuştur. 2008 yılında uy-gulanmaya başlanan “Okul Sütü” Projesiyle Tire Süt Kooperatifi’ne bağlı süt üreticilerinin pazarlama sorunları çözüldüğü gibi aynı zamanda İzmir’de beş yıl boyunca 220 okulda 240 bin öğrenciye ücretsiz süt dağıtımı yapılmıştır.41 Bu projenin başarısıyla Hükümet “Okul Sütü” projesini tüm Türkiye’ye yaymış ancak bu gelişmeyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle kooperatifler arasında süt üretim ve dağıtımına dayalı işbirliğinin zemini de ortadan kalkmıştır. Belediye 2012 yılından itibaren “Süt Kuzusu” adlı yeni bir projeyle okula gitmeyen, 0-5 yaş arası çocuğu olan yaklaşık 125 bin ailenin doğrudan evlerine kadar ulaşan bir dağıtım sistemi kurmuştur. İzmir’de kooperatifçiliğin başarılı örneklerin-den Tire Süt Kooperatifi bu proje kapsamında belediyeyle sözleşmeli üretim yaparak çocuklara sağlıklı, pastörize süt temin edilmesinde önemli rol oyna-maktadır.

39 Tekeli, İzmir İli/Kenti İçin Bir Tarımsal Gelişme, 99.40 Ertuğrul Tugay, “İBB’nin Tarıma ve Kırsal Kalkınmaya Yönelik Çalışmaları Yayınlanma-

mış Bilgi Notu” (İBB Tarımsal Desteklemeler Daire Başkanlığı, 2016), 6.41 Tire Süt Kooperatifi Tanıtım Kitapçığı (Tire, 2017), 1.

Page 63: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

61

Tire Süt KooperatifiTürkiye’de kooperatif tipi örgütlenmelerle ilgili toplum genelinde genel bir gü-vensizlik hali ve olumsuz imaj varlığını sürdürmesine rağmen Tire Süt Koo-peratifi, İzmir çevresi ve Tire’de hem üreticiler hem de kent halkı tarafından ürünlerine ve çalışma ilkelerine güvenilir bir kurum olarak bilinmektedir. 1967 yılında kurulan Tire Süt Kooperatifi bugün 2000’in üzerinde ortak sayı-sıyla Türkiye’nin en büyük süt kooperatiflerinden biri haline gelmiştir. Tire Süt Kooperatifi deneyimi, İzmir yerelinde küçük üreticiler, kooperatif, belediye ve tüketiciler arasında kurulan güven ve işbirliğine dayalı eşitlikçi ilişkiler içinde anlam kazanan bir örgütlenmedir. Bu model içinde kooperatif işleyişinin çeşitli öğeleri olan yönetim, üretim, piyasa, gıda ve tüketim süreçleri alternatif kamu-sallığın örüldüğü çeşitli alanlar haline gelmektedir. Bu süreçlerin ayrıntısına girmeden önce Tire Süt Kooperatifi işleyişinin temel ilkeleri üzerinde durmak gerekiyor.

Tire Süt Kooperatifi’nin Temel İşleyiş İlkeleriKendisi de çiftçilik yapan kooperatif başkanı tarımda küçük aile şirketlerinin tasfiye edilip tarımın şirketlerle yapılmasını öngören zihniyete karşı “tekelleş-me yerine kooperatifleşme” esaslı kırsal kalkınma modelini savunduklarını belirtir:

Kapitalist sistem içinde küçük üreticilerin yaşama şansı yok. Yaşayabilmesinin tek koşulu var: Birlik olmak. Birlikte çalışma anlayışına sahip olmak yani koo-peratifleşme. Çünkü Türkiye’nin yüzde yetmişi küçük aile işletmesi. Büyük bir kısmı 50 dekarın altında tarım yapan nüfustan söz ediyoruz. Ben de diyorum ki küçük aile işletmelerini yok ederek yeni büyükler yaratmayalım. Onları yok etmeden birleştirerek büyük ölçek haline getirelim yani kooperatifleşmeyi ön plana atalım.42

Kooperatif başkanının kooperatifleşme meselesinde tarımda yüksek kâr anla-yışına dayalı olarak çalışan, bu uğurda küçük üreticiler ve toplumun diğer ke-simleri ve doğa üzerinde tahribatlar yaratmaktan çekinmeyen tekellere yönelik bir eleştiriden hareket ettiği görülmektedir. Küçük üreticiliğin üretimle bağı-nın güçlendirilmesi ve kooperatifler yoluyla planlı, ucuz ve sağlıklı gıda üreti-mine geçilmesi göç, işsizlik ve gıda krizlerinin yol açtığı sorunların çözümünde büyük önem taşımaktadır. Aşağıda kooperatif başkanının açıkladığı gibi birlik, güven, eşitlik ve işbirliği gibi ilkeler dünyada ve Türkiye’de çeşitli örneklerde görüldüğü gibi kooperatif işleyişinin temel ilkeleri olarak kabul edilmiştir.

Bu büyümenin asıl temelinde yatan burada sağlıklı bir yapının oluşmasıyla il-gili. Güven duygusu. Ben bir kere inanarak yola çıktım ve kimseye ayrımcılık, siyasi ayrımcılık, yandaş ayrımcılığı yapmadığımız için de ortaklar arasında bir güven oluştu. Burada herkes eşittir. Yönetim kurulunun dahi ortaklardan bir farkı yoktur. Hiç kimseye ayrımcılık olmaz. İşte bu güvenden dolayı, birbirine kenetlenerek böyle bir yapı oluşturdular. [Ortaklar] Bir güç oluşturdular.43

Tire Süt Kooperatifi, kendisi aile emeğiyle tarım ve hayvancılık üretimi yapan ortakların birliğini sağlayarak, buradan aldığı güçle piyasa ve fiyatlar üzerinde ortaklar lehine müdahalelerde bulunarak üretimin organizasyonu, satış ve pa-zarlama süreçlerini düzenlemeyi amaçlamaktadır. Aşırı kâr güdüsüyle hareket

42 Tire Süt Kooperatif Başkanı Mahmut Eskiyörük, Tire, 15 Mart 2017.43 Tire Süt Kooperatif Başkanı Mahmut Eskiyörük, Tire, 15 Mart 2017.

Page 64: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

62

etmediğinden üretim, pazarlama ve tüketim süreçlerinde emek, doğa ve ürün ekseninde belirli iyileşmeler sağlayabilmektedir. Yönetim ve diğer kooperatif faaliyetlerinde siyasi ayrımcılık ve kutuplaşmaya izin verilmemekte, ortaklar arasında güven ve birlik anlayışı tesis edilmeye çalışılmaktadır. Bu ilkeler etra-fında oluşturulan güç kooperatifin süt piyasasındaki düzenleyicilik konumunu da güçlendirmektedir.

Yönetsel SüreçlerBelediye ve Tire Süt Kooperatifi arasındaki yatay ve hiyerarşik olmayan alter-natif kamusallık modeli sadece sağladığı ekonomik avantajlarla değil üretimin ve tüketimin demokratikleştirilmesi anlamında da çeşitli olanaklar taşımak-tadır. Yönetim boyutuyla bir karşılaştırma yapılacak olursa: Şirketler ve diğer sermaye grupları sadece sermaye sahipliğinin verdiği güçle, tek taraflı ve bi-reyselleştirilmiş kâr maksimizasyonu amacıyla üretim süreçlerini ve piyasayı düzenlemeye çalışır. Oysa üzerinde durduğumuz kamusal alanda bu süreçleri düzenleyen ve aktif olarak yer alan kooperatif ve belediye yönetimleri görece demokratik kontrol ve denetim mekanizmalarının işlediği kurum ve örgütlen-melerdir. Kooperatif yönetiminin kendi ortaklarıyla da işbirliği içinde olduğu belediyeyle de aralarında hiyerarşik bir ilişkiden söz edilmez. Tire Süt Koope-ratifi düzenli olarak genel kurullar yapar ve ortakların doğrudan katılımıyla, seçimler yoluyla yönetici kadrosunu oluşturur. Tire Süt Kooperatifi’nde yönet-sel süreçlerde kendisini gösteren görece demokratik yapısı sayesinde üreticiler üretim, dolaşım, pazarlama ve tüketim organizasyonuna yönelik kendi politi-kalarını oluşturma ve bu politikaları düzenleyici müdahaleler ve planlamayla hayata geçirme şansını bulur. Bu süreçler çerçevesinde Tire’nin bir köyünde üretilen sütün kalitesi, sütün nasıl pazarlanacağını ve hangi fiyatlar üzerinden nakde dönüşeceğini yine üreticinin kendisi karar verir. Böylece üreticiler ser-mayenin piyasa ve fiyatlar yoluyla kurduğu baskıya maruz kalan, üretimle bağı zayıflayan pasif aktörler olmak yerine içinde bulundukları piyasaya müdahale eden, düzenleyen ve yön veren aktif özneler konumuna ulaşırlar. Dolayısıyla Tire Süt Kooperatifi üreticilere tarımda kamusal alanın aktif özneleri olma im-kânı sağlamakta ve bu sayede üreticiler kendi ürünleri üzerinde söz sahibi ola-bilmektedirler.

Süt ve Süt Ürünleri Piyasasında Dengeleme FonksiyonuKooperatif çok sayıda üreticinin birlik halinde hareket etme gücünden yararla-narak toplu alım yapabilmekte ve ortaklara akaryakıt, yem, gübre, tohum gibi çeşitli üretim girdilerini piyasa fiyatlarının altında fiyatlarla tedarik edebilmek-tedir. Kooperatifin kendi mısır silajı ve yem üretim birimlerini de kurabilmiş ol-ması ortakların avantajlı fiyatlarla girdi alımını kolaylaştırmaktadır. Kooperatif mısır silajı paketleme tesisi için Küçük Menderes Ovası’nda yer alan üreticiler-den belirli bir fiyattan mısır alımı yapmakta böylece hayvan yemi piyasasını da üreticiler yararına düzenleyebilmektedir. Ayrıca ortaklar kooperatifin tesis-lerinden indirimli akaryakıt imkânı sağlayabilmektedir. Alım gücü olmayan üreticiler ortak makine parkurundaki kooperatife ait traktörleri alıp sırayla kul-lanabilmekte ve ekimini, biçimini, paketleme ve mısır silajını yapabilmektedir. Her ortağın tek tek aynı alet ve ekipmanlardan satın almasına gerek kalma-ması, çiftçi ortakların tarımsal makine ve diğer girdi piyasalarındaki sermaye gruplarına olan bağımlılığını büyük ölçüde azaltmaktadır. Üretici ortaklardan biri kooperatifin sağladığı girdi desteğini şöyle anlatıyor:

Page 65: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

63

İlacını, yemini, samanını dışarıdan aldın mı bu işi yapamazsın. Yemi, silajı dışa-rıdan alan bir üretici için maliyet artar. Bu adam para kazanamaz. Özel sektörle iş yapan var mesela. Kimi parasını alamaz. Bizde öyle sıkıntı olmaz. Alo deriz yem gelir. Alo deriz gübre gelir. Beş kuruş paran olmasın Tire’ye git kooperatif-ten her ihtiyacını alırsın. Kooperatif mağazasından a’dan z’ye her şeyini alırsın.44

Ortaklar ihtiyaç duyduğu an mazot, gübre ve diğer ekipmanlarla ilgili girdi desteğini para ödemeksizin sağlayabilmekte, karşılığını daha sonra koopera-tife ürün vererek ödeyebilmektedir. Makine ve diğer ekipmanların üreticile-rin ortak kullanımına sunulmuş olmasıyla üreticiler daha küçük bütçelerle süt üretimini gerçekleştirebilmektedir. Bu tip ortak makine kullanımı yanında kooperatifin mali darboğaza giren ortaklarına uygun koşullarda kredi sağla-ması üretici ortakların banka, tefeci ve girdi üreten diğer sermaye gruplarına olan bağımlılığını büyük ölçüde azaltmaktadır. Ayrıca üreticilerin daha düşük maliyetlerle üretimi organize edebilmeleri, kooperatife temel bir gıda ürünü olan sütü daha düşük fiyatlarla pazara ulaştırma şansı da vermektedir. Kısacası kooperatifin üretimi düzenlemesi sadece küçük üreticilerle sınırlı etkiler yarat-mamakta sonuçları itibarıyla tüketicileri de olumlu etkilemektedir.

Tarım Bakanlığı tarafından piyasada düzenleyici aktör olması amacıyla kurulan Ulusal Süt Konseyi’nin etkisiz kalması, fiili olarak piyasa fiyatlarının büyük şirketler tarafından belirleniyor olması küçük üreticileri fiyat dalgalan-malarına karşı korumasız ve güvencesiz bırakmaktadır. Özellikle Süt Endüst-risi Kurumu gibi düzenleyici devlet kurumlarının tasfiye edilmesi küçük üre-ticileri çokuluslu ve yerli şirketlerin spekülasyonlarına karşı daha korumasız hale getirmiştir. Ülke genelinde büyük şirketler etkinliğini artırırken İzmir’de Tire Süt Kooperatifi sütü küçük üreticiler lehine olacak şekilde litre fiyatı 1,20 TL’den düzenli satın alarak süt piyasasında düzenleyici bir rol üstlenmiştir.45 Kooperatif girdi ve süt piyasasında yaptığı düzenleyici müdahalelerle birlikte şirketlerin tekelci faaliyetlerine ve tüccar, tefecilerin üretici üzerindeki baskıla-rına karşı Tire’de kendisine bağlı üretici ortaklar için koruyucu bir alan yarata-bilmektedir.

Üç-beş sene önce [sütünü kooperatife vermeden önce] fiyatlar çok oynardı. Biz de [ekonomik olarak] geri giderdik. Kendimizi toparlayana kadar birkaç sene geçerdi. O zaman büyük şirketlere bağlıydı fiyatlar. Özel sektör beş on kuruş fazla verip sütü kendisi almak ister ama sonra fiyat düşürürdü. Oraya [şirkete] döndün mü hemen fiyatı indirirdi. Vatandaş parasını alamazdı. Nasıl olsa geri dönemeyeceğini bilirdi. Şimdi kooperatiflerle çalışmaya başladık. Dördüncü sene oldu. Allaha şükür fiyatlarımızda geri çekme olmadı. Bu okul sütü proje-lerinin bize çok faydası oldu. Diğer bölgelerde fiyatlar düşse dahi biz bundan etkilenmeyiz. Çanakkale’de, Balıkesir’de süte şu veya bu fiyat verilmiş. Şimdi biz buna uymak zorunda değiliz. Çevreye baktığın zaman bunlar bizden aşa-ğıya düşüyor.46

Özellikle belediyenin halka düzenli ücretsiz süt dağıtma politikası sayesinde pazarlama ve nakit akışı sorunu çözülen kooperatifin düzenli alım, satım ya-pabilmesi üretici üzerinde olumlu etkiler yaratmıştır. Kooperatifin belirli bir fiyattan düzenli alım yapabilmesi ve diğer firmalar karşısındaki rekabette üstünlük kazanmasında belediyeyle kurulan işbirliğinin payı büyüktür. Eğer

44 Tire Süt Kooperatifi’ne Bağlı Üretici Ortak, Tire, 15 Mart 2017.45 Sütün litresine verilen 1,20 TL, Mart 2017’de belirlenen fiyattır.46 Tire Süt Kooperatifi’ne Bağlı Üretici Ortak, Tire, 15 Mart 2017.

Page 66: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

64

belediye kooperatiften belirli bir fiyattan düzenli alım yapmasaydı kooperatif içinde bulunduğu süt piyasasında firmaların fiyat baskısına daha çok maruz kalacak, maliyetleri düşürmeye çalışacaktı. Bunun da üretimden, süt kalitesi-ne ve dağıtıma kadar çeşitli süreçlerin maliyetlerin düşürülmesi ilkesine göre yeniden düzenlenmesi ve kooperatifleşmenin temel ilkelerinden uzaklaşılması gibi sonuçları olabilecektir.47 Sütün pazarlama sürecindeki düzen ve istikrar, üretim ve piyasadaki arz ve fiyat durumuna da yansımaktadır. Böylece üretici-ler önünü görerek üretimi sürdürebilmektedirler. Burada kooperatifle belediye arasındaki yatay ilişkilere dayalı alternatif kamusallık, girdi ve ürün piyasa-sındaki dalgalanmaları önlediği gibi üreticilere üretimi bağımsız sürdürme olanağı da vermektedir. Şirketler, tüccar ve tefecilerin fiyat spekülasyonları ve borçlandırma yoluyla üreticilere verdiği zararlar nedeniyle İzmir çevresindeki üreticilerde kooperatifin koruyucu önlemlerinin ne kadar önemli olduğu çok iyi anlaşılmıştır. Bu durum kooperatife katılım gösteren ortak sayısında hızlı artışlara yol açmıştır. 2001 yılında 580 olan üretici ortak sayısı 2016 yılına doğru yaklaşık dört kat artarak 2093’e ulaşmıştır.48 Aynı dönem içinde günde 28 ton alım yapan kooperatifin alım yaptığı süt miktarı 285 tona ulaşmıştır. Süt üretim miktarı Türkiye genelinde 2006-2016 yılları arasında yüzde 70 artarken Tire’de yüzde 440 gibi bir artış sağlamıştır.

Gıda GüvenliğiÜreticiler kooperatif ve belediyenin sağladığı alternatif üretim ve dolaşım ala-nında yer alarak piyasanın maliyet düşürme baskısından ve toprak, hayvan-lar üzerinde kimyasal kullanma zorunluluklarından belirli ölçülerde bağım-sız davranabilmektedirler. Tire Süt Kooperatifi de maliyetleri yükseltmesine rağmen gıda güvenliği standartlarını oluşturmak amacıyla çok sayıda önlem almaktadır. Kooperatif süt ürünlerinde gıda güvenliğinin sağlanması için sa-yısı iki bini geçen bütün ortakların günlük verdiği sütü tek tek yerinde kontrol ettiği gibi ilaç, antibiyotik kullanımı tespitleri için gerekli analizleri yaparak satın almaktadır. Denetim ve kontrolde dört mühendis çalıştırılmakta, ortak-lardan alınan numunelerin tamamının laboratuvar analizleri yapılmakta; bu da sütte litre başına ortalama iki kuruşluk bir maliyet artışı yaratmaktadır. Üre-timde maliyet artışına rağmen kooperatif gıda güvenliği standartlarından taviz vermemektedir. Kooperatif başkanının açıklamalarına göre bu maliyet artışı diğer şirketler karşısında bir dezavantaj yaratmasına rağmen alınan önlem ve kontroller sayesinde Tire’de sütün kalitesi Avrupa kalite standartlarının dahi üstüne çıkmaktadır. Ayrıca kooperatif, sütün kalite değerlerine göre fiyatlan-dırma yaparak üreticiyi daha yüksek kalitede süt üretmeye teşvik etmektedir. Sütün kalitesini korumak amacıyla Tire’nin dağ köyleri de dahil 60 köyün ortak kullanımına soğutma tankları verilmiştir. Üreticinin verdiği süt miktarı fark etmeksizin kooperatif bütün ortaklar için soğutma tankı sistemi ve süt alım merkezleri kurmaktadır. Kooperatifte beş tane ineği olan ortakla 50 tane ineği olan ortağın haklarının eşit olduğu dile getirilmekte ve bütün ortaklar yukarı-da sayılan çeşitli hizmetlerden ve soğuk zincirden yararlanabilmektedir.

47 Örneğin İspanya’nın Bask Bölgesi’nde 1956 yılında kurulan ve bugün 147 şirketi bünye-sinde barındıran ve 80.000 çalışanı olan Mondragon işçi kooperatifi, kuruluşundaki özel-liklerinin çoğunu, diğer firmalarla rekabet etme zorunluluğu nedeniyle giderek yitirmek zorunda kalmıştır. Ümit Akçay, “Ekonomik Demokrasi Ama Nasıl? Planlama Yeniden” Başlangıç, 13 Mart 2015, http://baslangicdergi.org/ekonomik-demokrasi-ama-nasil-plan-mala-yeniden, erişim tarihi 22 Mayıs 2017.

48 Üretici ortak sayılarındaki artış ve üretim miktarlarıyla ilgili veriler Tire Süt Kooperatifi yönetici ve uzmanlarından alınmıştır.

Page 67: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

65

Kooperatif ve belediye arasındaki işbirliğine dayalı alternatif kamusallık alanı üretim, piyasa ve gıda boyutuyla olduğu kadar pazarlama ve dağıtım sü-reçleri açısından da önemli imkânlar sağlamaktadır. Son yıllarda gıda tedarik ve dağıtım zincirleri içinde çok sayıda aracı tüccarın ve süpermarketin yer al-ması hem üretici hem de tüketici üzerinde çok sayıda olumsuz etki yaratmıştır. Aracılar kendilerine bağımlı bıraktıkları üreticilerin ürünlerinin fiyatlarını ola-bildiğince düşürerek satın almakta ve yüksek fiyatlara tüketiciye satmaktadır-lar. Oysa alternatif kamusal alanda sütün dağıtımında süpermarketler gücünü korumasına rağmen belediye ve kooperatif, üretici ve tüketici arasındaki ara-cı sayısını mümkün olduğunca asgariye indirmek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütmektedir. İzmir’de kurulacak halk sütü büfeleri, kooperatif ürünlerinin satıldığı mağaza ve bayiiler yanında ihtiyacı olan ailelere araçlarla evlere üc-retsiz süt dağıtımı gibi çeşitli alternatif dağıtım kanalları oluşturulmaktadır. Bu şekilde üretici ve tüketici arasında doğrudan bir köprü oluşturularak aracı-ların devreden çıkartılması ve sütün kentteki tüketiciye doğrudan daha ucuza ulaşması hedeflenmektedir. Ayrıca ekonomik olarak zor durumda olan aileler ilgili makamlara başvuru yaparak belediye ve kooperatifin birlikte üstlendi-ği, adrese düzenli ücretsiz süt dağıtımı olanağından yararlanabilmektedirler. Ucuz hatta ücretsiz ve güvenli gıdanın halkın bütün kesimlerine ulaşabilmesi belediye ve kooperatif arasındaki işbirliğine dayalı modelin en önemli ayakla-rından biridir.

Sonuç ve Politika Önerileriİzmir Büyükşehir Belediyesi, Tire Süt Kooperatifi, üretici ortaklar ve halkın çe-şitli kesimlerinin dahil olduğu alternatif kamusallık yönetim, üretim, dağıtım ve pazarlama, gıda güvenliği gibi çeşitli düzeylerde eşitlik, işbirliği ve güven ilkeleriyle örülmektedir. Üretim ve tüketim süreçlerinin kooperatif ve belediye gibi demokratik denetim ve kontrollere tabi aktörler tarafından düzenlenmesi, tüketicinin ve ekonomik gücü olmayan halk kesimlerinin sağlıklı, güvenli gıda-ya erişimi, toprak ve hayvanlar üzerinde şirketlerin yarattığı kârlılık baskısının azalması üretilen kamusallığın çeşitli çıktıları olarak saptamak mümkündür.

Kooperatif ve belediye arasındaki işbirliği ve hiyerarşik olmayan ilişkiler sayesinde süt piyasasında üreticinin üretimle bağını güçlendirebildiği ve ürü-nüne sahip çıkabildiği bir alan yaratılabildiği görülmektedir. Ayrıca üretici ürettiği süte yabancılaşmamakta, sütün İzmir’de dar gelirli bir aile tarafından tüketildiğini bilmektedir. Kârlılığın artırılması tek amaç olmayınca kooperatif üretim maliyetlerinde artışlar yaratmasına rağmen sağlıklı, güvenli gıda üreti-mi altyapısı için geniş bir kaynak ayırabilmektedir. Temel bir besin olan sütün İzmir’de halkın geniş kesimlerine ulaştırılması ve aradaki büyük marketlerden oluşan aracılara bağımlılığın en aza indirilmesi yönünde çalışmalar da dağıtım ve pazarlama sürecinin eşitlikçi ve yatay bir zeminde oluşmasını sağlamaktadır. Çeşitli sermaye grupları ve aracıların etkinliğinin sınırlandırılarak sütün belirli bir fiyat ve kalite standardıyla düzenli olarak piyasaya arz edilmesi gıda krizi risklerinin ve spekülasyonlarının önlenmesinde de büyük önem taşımaktadır. Buraya kadar üzerinde durulduğu gibi hayatın her alanında sistemin ürettiği sorunlara karşı belediye işbirliğiyle güçlendirilmiş bir kooperatifleşme deneyi-minin çözüm üretme kapasitesinin oldukça yükseldiği görülmektedir. Ayrıca bütün bu süreçlerin yerelde, Tire’nin üreticilerini ve İzmir halkını temsil eden kurum ve örgütler tarafından organize edilmesinin de ayrı bir değeri vardır.

Yapılan görüşmelerde bazı üretici ortakların son yıllarda hızlı bir büyüme sürecine girdiği, aile emeğine dayalı küçük üretici olmaktan çıkıp ücretli emek

Page 68: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yıldırım

66

ağırlıklı üretimi sürdüren işletmelere dönüştüğü saptanmıştır. Kooperatif tipi örgütlenmeler şirket tipi örgütlenmelerinden farklı olarak tek başına üretim, verimlilik artışları yakalamanın ötesine geçip bu artışların ne pahasına yaka-landığını, çalışan işçilerin çalışma ve yaşam koşullarında iyileşme olup olma-dığını dikkate almak zorunda olan örgütlenmelerdir. Bu nedenle kooperatif bünyesinde yer alan ortakların işletmelerinde çalışan ücretli emeğin boyutla-rı, ücret, sigorta ve güvence durumu üzerine ayrıntılı bir çalışma yapılmalıdır. Mülk sahibi ortakların çiftliklerinde çalışan işçiler için ücret, sigorta ve diğer sosyal haklar ve yaşam koşulları bakımından asgari koşulların sağlanıp sağla-madığı kooperatifin görev kapsamında olmalıdır.

Özellikle son yıllarda tarım sektörünün güvencesiz, sigortasız ve düşük ücretlerle çalıştırmaya dayalı istihdam biçiminin oldukça yaygın olduğu sek-törlerden biri olduğu düşünülürse, kooperatif yönetimi istihdam rejiminde ya-pacağı iyileştirmelerle örnek deneyim olma niteliğini pekiştirecektir.

Türkiye’de son yıllarda tarımsal üretim yoğun olarak şirketler ve diğer ser-maye gruplarının etkinlik alanı haline gelirken İzmir yerelinde, üreticiler ve kentteki tüketicileri temsil eden belediye ve kooperatif arasındaki işbirliğine dayanan, tabandan desteklenen alternatif bir seçenek yaratılmıştır. Tire Süt Ko-operatifi Türkiye genelinde kooperatiflerin verimsiz ve hantal çalışan kurumlar olduğu, üye ortaklar yerine yöneticilere ve siyasilere çıkar sağladığı gibi yaygın bir olumsuz algı ve imajın kırılmasında örnek bir kooperatif haline gelmiştir. Ayrıca son yıllarda tarımda yaşanan çok yönlü dönüşümün beraberinde getir-diği sorunlar özellikle gıda tüketim boyutuyla yoğun olarak tartışılmasına rağ-men bu sorunların nasıl çözülebileceği, ne tip alternatifler üretilmesi gerektiği gibi sorular büyük ölçüde yanıtsız bırakılmaktadır.

Bir alternatif olarak değerlendirilen, son yıllarda hızlı bir gelişme sürecine giren organik tarım sadece yüksek gelir grubuna hitap eden bir sektör haline gelmiştir. Oysa Tire Süt Kooperatifi hem üreticinin ürettiği üründe söz sahibi olabilmesi hem de üretilen güvenli gıdanın halkın geniş kesimlerine ulaştırı-labilmesi anlamında Türkiye için bir örnek niteliği taşımaktadır. Bu örneğin mimarlarından İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Tire Süt Kooperatifi ürettikleri alternatif seçeneğin yaygınlaşması amacıyla mümkün olduğunca diğer bele-diyeler ve kooperatiflerle işbirliğine girmelidir. Tire’de “birlik” olma ilkesiyle örülen deneyimin sağladığı imkânlar belirli bir il ve ilçenin ayrıcalığı olarak kalmamalı, bu olumlu örneğin mümkün olduğunca tanıtılması ve yaygınlaştı-rılması vizyonuyla hareket edilmelidir.

KaynakçaAkçay, Ümit. “Ekonomik Demokrasi Ama Nasıl? Planlama Yeniden”. Başlangıç, 13 Mart

2015, http://baslangicdergi.org/ekonomik-demokrasi-ama-nasil-planmala-yeniden, erişim tarihi 22 Mayıs 2017.

Aruoba, Çelik. “Tarımsal Kalkınmada Kredi Kooperatiflerin Önemi Üzerine Bazı Dü-şünceler”. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 26, no. 2 (1971): 107-135.

Aydın, Zülküf. “Neo-Liberal Transformation of Turkish Agriculture”. Journal of Agrarian Change 10, no. 2 (2010): 149-187.

Ballı, Ergül. “Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçiliğin Gelişimi ve Fiskobirlik: Tarihsel Bir Değerlendirme”. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ekonomik ve Sosyal Tarihi Uluslararası Sempozyumu’nda sunulan bildiri, Atatürk Araştırma Merkezi, İzmir, 26-28 Kasım 2015.

Boratav, Korkut. Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm. Ankara: İmge Kitabevi, 2004.Brass, Tom. “How Agrarian Cooperatives Fail: Lessons From 1970s Peru”. The Journal of

Peasant Studies 34, no. 2 (2007): 240-287.

Page 69: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

67

Çetin, Hakkı. “Kamu Ekonomisi Yönünden Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin Fonk-siyonları”. Vergi Sorunları Dergisi 297 (2013): 155-163.

Dinçer, Nabi. “Türkiye’de Kooperatifçilik”. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 9 içinde 1274. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985.

Fındıkoğlu, Ziyaeddin. Kooperasyon Sosyolojisi: Nazari ve Tatbiki Kooperatifçilik Denemesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1974.

İnalcık, Halil. “Çiftliklerin Doğuşu: Devlet, Toprak Sahipleri ve Kiracılar”. Osmanlı Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım içinde, derleyen Çağlar Keyder ve Faruk Tabak, 15-35. İstan-bul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2010.

Kessler, Gerdhard. Kooperatifçilik. Çeviren Ziyaeddin Fındıkoğlu. İstanbul: İstanbul Üni-versitesi Yayınları, 1940.

Keyder, Çağlar ve Zafer Yenal. “Türkiye’de Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılan-ması ve Uluslararasılaşması”. Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük içinde 103-136. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.

“Kırsal Kalkınmada İzmir Modeli”, 4 Mevsim 5, no. 17 (2016): 22-24.Lenin, V. I. Tarımda Kapitalizm. Çeviren Serpil Güvenç. Ankara: Sol Yayınları, 1996.Marks, Karl ve Friedrich Engels. Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi. Ankara: Eriş Ya-

yınları, 2004.Marx, Karl. Kapital, üçüncü cilt. Çeviren Alaattin Bilgi. Ankara: Sol Yayınları, 2004.Oral, Necdet, der. Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği 1923-2013. Ankara: Notabene Yayın-

ları, 2013.Oral, Necdet. Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar. Ankara: TMMOB Yayınları, 2006.Outhwaite, William, der. Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü. İstanbul: İletişim Yayınları,

2008.Özbek, Meral, der. Kamusal Alan: Politik Kamusal Alan ve Kolektif Yaratıcılık. İstanbul: Hil

Yayın, 2002.Özden, Fatih. “Doğadan Tüketiciye Tarımda Kapitalist Tahakkümün Kimi Görünümleri,

Yabancılaşma ve Alternatifler Üzerine”. Praksis 43 (2017): 741-765.Pahnke, Anthony. “Institutionalizing Economies of Opposition: Explaining and Evalua-

ting the Success of the MST’s Cooperatives and Agroecological Repeasantization”. The Journal of Peasant Studies 42, no. 6 (2015): 1087–1107.

Proudhon, P. J. General Idea of The Revolution In The Nineteenth Century. Çeviren John Be-verley Robinson. New York: Haskell House Publishers Ltd., 1969.

Sina, Zeynep ve Serap Soyer. “Sosyolojik Açıdan Kooperatifçilik Teorisinin Niteliğine İlişkin Düşünceler”. Amme İdaresi Dergisi 31, no. 3 (1998): 103-117.

Sklair, Leslie. Globalization: Capitalism and Its Alternatives. Oxford: Oxford University Press, 2002.

Sulemezov, Stoyan. Lenin Kooperatif Planı ve Bulgaristan Kooperatif Hareketi. Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1976.

Şahin, Güven ve Nuran Taşlıgil. “Kolektif İşletme Tiplerine Tipik Bir Örnek: Kibbutzlar”. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 9 (2012): 213-229.

T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, “Türkiye Koopera-tifçilik Stratejisi ve Eylem Planı 2012-2016”, http://www.gtb.gov.tr.

Tekeli, İlhan. İzmir İli/Kenti İçin Bir Tarımsal Gelişme ve Yerleşme Stratejisi. İzmir: İzmir Ak-deniz Akademisi, 2017.

Thompson, E. P. İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu. Çeviren Uygur Kocabaşoğlu. İstanbul: İle-tişim Yayınevi, 2006.

Tire Süt Kooperatifi Tanıtım Kitapçığı. Tire, 2017.Tugay, Ertuğrul. “İBB’nin Tarıma ve Kırsal Kalkınmaya Yönelik Çalışmaları Yayınlanma-

mış Bilgi Notu”. İBB Tarımsal Desteklemeler Daire Başkanlığı, 2016.Uzgören, Nusret. Atatürk Kooperatifçilik ve Türk Kooperatifçilik Kurumu. Ankara: Türk Koo-

peratifçilik Kurumu Yayınları, 1983.Yasa, İbrahim. “Kibbutz’un Toplumsal İdeolojisi ve Yapısı”. Ankara Üniversitesi Siyasal Bil-

giler Fakültesi Dergisi 27 (1972): 9-15.Yıldırım, Uygar Dursun. Türkiye Tarımında Yapısal Dönüşüm ve Mevsimlik Tarım İşçileri:

Sakarya Örneği. İstanbul: Sav Yayınları, 2015.Yılmaz, Koray R. “Alternatif Kamusalın Politik Ekonomisi: Teorik Bir Tartışma ‘Genel

Olarak Sermaye’den ‘Genel Olarak Birliğe’”, Praksis 30-31 (2012-2013): 257-274.

Page 70: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 68-84

68

Doğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin Planlama Sorunu: Foça ÖrneğiTanyel Özelçi Eceral*Afra Taciroğlu**

ÖzetKıyı alanlarında yer seçen doğal tarihi/arkeolojik değerlere sahip kentsel kıyı yer-leşmeleri kültürel ve doğal değerleri ile dünya ve insanlığın ortak mirasıdır. Nüfu-sun giderek daha yüksek oranlarda kıyılarda yer seçme eğilimi, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına sahip yöreleri giderek daha fazla koruma ile gelişme arasında yaşanan bir mücadele alanı haline getirmektedir. Bu çerçevede, doğal ve kültürel varlıkların dünya mirası olarak gelecek nesillere aktarılması salt bir koruma prob-lemi değil, bölgenin sorunlarına ve gelişimine çözüm arayan, yönlendiren bir kent planlama/yönetimi problemi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu makalede, birçok doğal ve tarihi/arkeolojik değere sahip İzmir ilinin kıyı yerleşimlerinden Foça ilçesi, doğal ve tarihi/arkeolojik değerleri, ulusal ve uluslararası düzeydeki koruma kararları, farklı ölçekteki planlama süreçleri çerçevesinde ele alınmakta; yörenin süreç içeri-sinde ve günümüzde yaşadığı planlama sorunları son yıllarda uluslararası kuru-luşlarca ve akademik çevrelerce de ele alınan kent yönetimi/planlama ve kentsel koruma alanlarında yaşanan paradigma değişimleri bağlamında tartışılmaktadır.

Anahtar sözcükler: Kentsel doğal ve tarihi/arkeolojik değerler, koruma, planlama, Foça, İzmir

AbstractPlanning Problems of Coastal Urban Settlements with Natural Historical/ Ar-cheological Assets: The Case of Foça

Urban settlements located in coastal areas with natural and historical/archeological assets are the common heritage of the world and humankind. The increasing tenden-cy of the population to settle in coastal areas make these type of settlements areas of struggle between development and conservation. In this respect, transferring cul-tural and natural assets to future generations is not solely a conservation problem but a problem of planning/management, which seek to guide and also find solutions to development problems. Within this framework, Foça, one of the historical, nat-ural and coastal districts of Izmir, is examined through its natural and historical/archeological characteristics, the conservation decisions and planning processes in different scales in this article. Planning problems of the settlement is dicussed espe-cially in the context of paradigm shift in conservation and planning approaches of academic and international institutions’ studies during the recent years.

Keywords: Urban natural and historical/archaeological assets, conservation, plan-ning, Foça, Izmir

* Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü** Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Page 71: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

69

GirişGünümüzde kentler, küreselleşmenin de etkisiyle çeşitliliğin, uzmanlaşma-nın, etkileşimin ve karmaşıklığın arttığı bir sistem içinde kendilerini sürekli yeniliklere uyumlandırarak gelişmektedir. Bu dinamizm bir yandan küresel kentler, kent bölgeler, megapoller gibi büyük ölçekli yerleşimleri homojen-leşme sürecinin etkisine alır. Diğer yandan daha küçük ölçekli yerleşimlerde özelleşen ve uzmanlaşan farklılaşma sürecinin etkisinde tarihi, kültürel, doğal değerler ile turistik merkezler gibi odaklar ile üretim ve teknoloji odakları ge-lişmektedir.

Kıyı alanlarında yer seçen doğal tarihi/arkeolojik değerlere sahip kentsel kıyı yerleşmeleri kültürel ve doğal değerleri ile nüfusun giderek daha fazla yer seçme eğiliminde olduğu yerleşimler olmaktadır. Bu durum taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına sahip bu yöreleri giderek daha fazla koruma ile gelişme arasında yaşanan bir mücadele alanı haline getirmektedir. Bu çerçevede, doğal ve kültürel varlıkların dünya mirası olarak gelecek nesillere aktarılması salt bir koruma problemi olmaktan daha çok, bölgenin gelişimine yönelik problemler ile birlikte kentin planlama ve yönetimi problemi olarak ortaya çıkmaktadır.

Uluslararası kuruluşlar bu zorluklara karşı süreç içerisinde bazı standart araçlar geliştirmiş ve birtakım hassas kavramlar ve uygulamalı araçlar öner-miştir. UNESCO’nun 1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi ve 2011 tarihli Tarihi Kentsel Peyzaja İlişkin Tavsiye Kararı, kentsel yerleşimlerde kültürel ve doğal değerlerin temel ilkeler olarak kabul edildiği holistik yaklaşımlar geliştirmek için kentlerin sosyal, ekonomik ve mekân-sal bileşenlerini bütünleştiren çağdaş toplumlarda doğal ve kültürel mirasın dinamik rolü ve işlevine ve bunun planlama politikalarına dahil edilmesine odaklanmıştır.

Kentsel yerleşmelerin tabiatında var olan değişim süreci günümüzde kent-lerin yönetiminde tüm problemlerin ve zorlukların kaynağı olarak ortaya çık-maktadır.1 Tarihsel, doğal, kentsel peyzajlar söz konusu olduğunda bu değişim ve dönüşümlerin nereye kadar gidebileceği konusunda bir uzlaşmaya varı-lamamaktadır. Ekim 2016’da gerçekleştirilen Habitat III Küresel Zirvesi’nde, 21. yüzyılda yeni kentsel gündem çerçevesinde, kentsel yönetim için “değişi-min kabul edilebilir sınırları” analizine odaklanan stratejiler geliştirmek üze-re öneriler tartışılmıştır. Bütünleştirici bir perspektiften, tarihi kentlerde var olan değerlerin ve özelliklerin korunmasını ve gelecek kuşaklara aktarılma-sını sağlayacak, koruma, yenilik ve gelişmenin planlama sistemi çerçevesinde uzlaştırılması yolları aranmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda klasik “kentsel koruma” paradigmasının dönüşümüne tanıklık ediliyor.

Son dönemde, akademik ve uluslararası tartışmalarda, örneğin tarihi kentlerin eski bölümlerini kentsel alanın diğer bölgelerinden ayrı mekânsal birimler olarak düşünmenin problemli bir yaklaşım olduğu, bu tür özellikli bölgelerin kentsel dinamiklerin akışları içerisinde yer aldığının kabul edilmesi gerektiği görüşü kabul görmektedir.2 Bu çerçevede, kültürel ve doğal mirasın korunması ve yönetimi ile mekânsal planlama ve gelişme stratejilerinin ve

1 Arturo Azpeitia Santander ve Agustin Azkarate Garai-Olaun, “Urban Planning and Sustainable Development in the 21st Century, Conceptual and Management Issues”, IOP Conference Series: Earth and Environmental Science 44, no. 3 (2016): 032005, https://doi.org/10.1088/1755-1315/44/3/032005.

2 Santander ve Garai-Olaun, “Urban Planning and Sustainable Development in the 21st Century”.

Page 72: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

70

Özelçi Eceral - Taciroğlu

araçlarının entegre edildiği yeni kavramlar ve profesyonel uygulamalar or-taya çıkmaktadır. Kentsel koruma artık kentsel sistem içerisinde kültürel de-ğerlerin arttırılması ve değişimin yönetilmesini amaçlayan dinamik bir süreç olarak ele alınmaktadır.

Bu tartışmalar çerçevesinde, bu makalede, İzmir kent bölgesinde yer alan doğal ve tarihi değerlere sahip Foça kıyı yerleşimi ele alınmaktadır. Foça’da bu-lunan arkeolojik ve doğal sitler ile geniş askeri bölgeler, uzun yıllardır yörenin nüfus yapısı, mekânsal, ekonomik ve özellikle de turizm gelişimi çerçevesin-de tartışmalı gündemler oluşturmaktadır. Türkiye’de bir yandan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası ve yönetmelikleri çerçevesinde uygulanan koruma alanları ve koruma amaçlı imar planları yürürlükte iken diğer yandan da çok sayıda plan türünün yer aldığı üst ölçekli planlar ile na-zım ve uygulama imar planlarının yönlendirdiği planlama sisteminin varlığı, bu tür özellikli bölgelerde yetki karmaşasına yol açarak uygulamada sorunları çözmek yerine daha da karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır.

Makalenin bir sonraki bölümünde Foça’nın demografik, sosyo-ekonomik, tarihi/arkeolojik, doğal özellikleri ortaya konmaktadır. Daha sonra Foça’ya ilişkin alınmış koruma kararları sunulmaktadır. Türkiye’nin planlama siste-mi içerisinde yer alan çok sayıdaki plan türü içerisinde üst ölçekli planlardan imar planlarına kadar olan sistem içerisinde Foça için alınan kararlar değerlen-dirildikten sonra, Foça’nın planlama alanında karşı karşıya olduğu sorunlar tartışılmakta; sonuç olarak da son dönem akademik ve uluslararası kuruluş-larda yer alan koruma ve planlama tartışmaları çerçevesinde, göz önünde bu-lundurulması gereken hususlar ele alınmaktadır.

Doğal Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kıyı Yerleşimi FoçaFoça, İzmir ilinin 30 ilçesinden biridir. Doğusunda Menemen ilçesi, batısında Ege Denizi, kuzeyinde Aliağa ilçesi, güneyinde de İzmir Körfezi yer alır. İz-mir’in üç büyük havzasından biri olan Gediz Havzası’nda yer almaktadır. İl-çenin yüzölçümü 228 kilometre karedir. Toplam yüzölçümünün, kabaca, %51’i orman, %9’u mera, %5’i yerleşim yeri, %10’u diğer alanlar ve % 25’i de tarım arazisinden oluşmaktadır.

Foça ve yakın çevresinin 1945 yılında askeri yasak bölge ilan edilmesiy-le kent hızla göç vermeye başlamıştır. Nüfus verilerine göre, Foça’da 1945 yı-lında 3.484 olan merkez nüfusu, 1955 yılına kadar yarı yarıya azalarak 1.738’e kadar düşmüştür. Bu dönemde ilçenin toplam nüfusu ise 10.000 civarındadır. 1960’lı yıllardan sonra askeri yapılanmanın değişimiyle nüfus tekrar artma-ya başlamış ve yeni yapı inşası hız kazanmıştır. 2000 yılına gelindiğinde Foça merkez nüfusu 14.064 iken ilçenin toplam nüfusu 36.107’ye ulaşmıştır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre Foça ilçesinin 2016 yılı toplam nü-fusu 28.591 kişidir. Ancak yaz aylarında yazlıkçıların da gelmesi ile nüfusun 70.000’leri aştığı tahmin edilmektedir.

Günümüzde Foça’nın yaklaşık 800 hektarı askeri alanlardan oluşmaktadır. Askeri alanların yaklaşık 600 hektarı ilçenin güneybatısında yer almaktadır ve bu alanlar bozulmadan-parçalanmadan doğayı koruma işlevi görmektedir. Ayrıca Foça yerleşimini sınırlandıran askeri alanlar, yerleşimlerin kentsel do-kuyu etkileyecek şekilde yükselmesini engellemektedir.

2014-2023 İzmir Bölge Planı çalışmaları çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan Fonksiyonel Bölgeleme ve Alt Bölgeleme analizi çalışması kapsamında 2000 yılı verilerine göre Foça’daki sektörel işgücü dağılımlarında ilk üç sırayı toplum

Page 73: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

71

hizmetleri, sosyal ve kişisel hizmetler; ziraat, avcılık, ormancılık ve balıkçılık ile toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller sektörlerinin aldığı görül-mektedir.3 Foça’da büyük bir balıkçılık potansiyeli olmakla birlikte, 1990 yı-lında Foça’nın Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesiyle yöre, geleneksel yöntemlerle yapılan küçük kıyı balıkçılıkları hariç “her türlü balıkçılığa kapa-tılmıştır”.4 Foça’da sanayi sektörünün ise gelişmediği görülmektedir. Mevcut sanayi sadece tarıma dayalı küçük işletmelerden oluşmaktadır. Foça’nın tu-rizm potansiyeline bakıldığında ilçenin doğal güzellikleriyle ve altı adet mavi bayraklı plajıyla yaz mevsiminde birçok turist çektiği görülmektedir. Deniz ve kıyı alanları, ulusal ve uluslararası öneme sahip koruma alanlarıdır.

Foça’nın Tarihçesi, Tarihi/Arkeolojik ve Kültürel DeğerleriAkdeniz’in Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu’na açılan konumu nedeniyle tarihi boyunca kıyı yerleşimlerinde ticari faaliyetler yoğunlaşmıştır.5 Ticari fa-aliyetlerin yoğunlaşması, geçmişten günümüze, bu yerleşimlerde barınan uy-garlıkları çeşitlendirmiş ve böylece tarihi/kültürel katmanlar oluşmuştur. Bir-çok doğal ve tarihi/arkeolojik değere sahip İzmir ilinin kıyı yerleşimlerinden Foça ilçesi de Akdeniz’in önemli bir kıyı yerleşimi olmasıyla birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve antik çağın 12 İyon yerleşiminden biri olmuştur.

Antik yazarlara göre, Atinalı önderlerin idaresinde gelen Phokaialılar, Ky-melilerin izin verdiği yerde ilk yerleşmelerini kurmuşlardır.6 Günümüzde Fo-ça’da İyon, Pers, Roma, Bizans ve Osmanlı medeniyetlerden kalmış birçok yapı bulunmaktadır. Özellikle Pers işgaline ilişkin bölgede bulunan nadir kalıntıla-rın önemli bir kısmı burada yer almaktadır.7

Ceneviz ve Osmanlılardan kalma tarihi yapılarla, Ege mimarisine özgü si-vil mimari yapılarının yer aldığı kentte arkeolojik değerlere ulaşabilmek için kazılar yapılmıştır. Yapılan arkeolojik kazılar üç dönemden oluşmaktadır.8 İlk dönemde Foça’da arkeolojik kazıları başlatan Felix Sartiaux 1913, 1914 ve 1920 yıllarında sondajlar yapmıştır. Sartiaux’nun tüm bu sondaj kazıları savaş yıl-larına rastladığından bu çalışmalar uzun süreli olmamıştır. 1920’lerden sonra Foça’da uzun süre bilimsel nitelikli kazılar yapılmamıştır.9

İkinci dönem kazılar 1950’lerde Ekrem Akurgal öncülüğünde gerçekleşti-rilmiştir. Foça’nın Aiol bölgesi içinde bir İyon yerleşmesi olması, MÖ 7. yüzyı-lın sonu ile 6. yüzyılın ilk yarısında Helen dünyasında önemli bir yere sahip olması ve Batı Akdeniz’de koloniler kurması yönünden incelenmesi gereken

3 İZKA, “2014-2023 İzmir Bölge Planı İlçe Toplantıları Foça İlçe Raporu, Mayıs 2013”, erişim tarihi 7 Kasım 2016, http://www.izmiriplanliyorum.org/static/upload/file/2014-2023_ilce_ozet_raporu_-_foca.pdf.

4 Hikmet Hoşsucu vd. “Balıkçılık Sektörünün İzmir İli İçindeki İşleyişi ve Güncel Sorunları”, E.Ü. Su Ürünleri Dergisi 18, no. 3-4 (2001): 437-444.

5 Zeki Arıkan, “Henri Pirenne ve Fernand Braudel’e Göre Akdeniz”, Akdeniz Tarihi, Kültürü ve Siyaseti “Çoğulluğu ve Farklılığı İçeren Bir Birlik Özlemi” Sempozyum Bildirileri içinde, der. Alp Yücel Kaya, Ayşegül Sabuktay, Dilek Akyalçın Kaya, Ertekin Akpınar (İzmir: İzmir Akdeniz Akademisi, 2016), 39-48.

6 Ömer Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”, Anadolu / Anatolia 25 (2003): 97-107.

7 İZKA ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İzmir 2012 Kültür Ekonomisi ve Kültür Altyapısı Envanteri ve İzmir Kültür Ekonomisi Gelişme Stratejisi (İzmir: İZKA, 2013).

8 Ömer Özyiğit, “Recent Discoveries At Phocaea”, Empúries 56 (2009-2011): 25-40.9 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.

Page 74: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

72

Özelçi Eceral - Taciroğlu

bir merkez olması, kazıların burada yeniden başlamasına neden olmuştur.10 Daha sonra, 1970’lerde, yapılan kazılar genellikle yarımada üzerinde gerçek-leştirilmiş ve kazılarda arkaik kent yerleşiminin varlığı anlaşılmıştır.11

Son dönem kazıları, yani üçüncü dönem kazıları, bir tesadüf sonucu başla-mıştır. 1989 yılında Foça’nın kuzey bölümünde, arsa sahiplerinin isteği üzerine sit alanlarının derecelerini düşürmek amacıyla, Kültür Bakanlığı’nın izniyle, arkeolojik kalıntıların var olup olmadığını saptamak üzere suni bir tepe olan Roma Dönemi seramik çöplüğünde İzmir Müzesi sondaj kazılarına başlamış-tır. Kentin ortasında kalan I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan bu tepede yapılan kazılar sonucunda çıkan buluntular12 ile üçüncü dönem kazıları Ömer Özyi-ğit başkanlığında başlamıştır. Bu kazılarda MÖ 7. ve 6. yüzyıl yerleşimlerinin üzerinde Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait katların üst üste olduğu, böylelikle kentin asıl yerleşiminin anakarada bulunduğu, arkaik dö-nemde sınırlarının oldukça büyük olduğu, yarımadada ise daha önemli yapı-ların var olduğu, özellikle tapınakların bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. 13 Ayrıca bu alanın hemen kuzeyinde Roma Dönemi seramik çöplüğünün altında ve biraz daha kuzeydeki bir parselde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan MÖ 7. yüzyıla ait bir megaron yapısı, Arkaik dönemde yerleşimin oldukça büyük olduğunu ortaya koymuştur.14 Son dönem kazılarında arkaik dönem kentinin yeri belirlendikten sonra arkaik dönemin kent kapısı ve kent Surları, “ Hero-dotos’un sözünü ettiği o ünlü surlar”,15 bulunmuştur. Uzunluğu 5 km’den çok daha fazla olan bu surlar “Phokaia’nın MÖ 6. yüzyıl başlarında dünyanın en önemli ve en büyük kentlerinden biri olduğu gerçeğini”16 ortaya koymuştur. Bunlar dışında son dönem kazılarında arkaik yerleşimin nekropolisine, Pers Mezar Anıtı’na (MÖ 4. yüzyıl), Kybele Kutsal Alanı’na, Anadolu’nun en eski Tiyatrosu’na (MÖ 340-330) ve Athena Tapınağı’na (MÖ 6. yüzyıl) ulaşılmıştır.

Foça’da bulunan diğer tarihi/arkeolojik değerler, “Şeytan Hamamları (MÖ 5. yüzyıl), Dış Kale –Ceneviz Kalesi (1678), Beşkapılar (Osmanlı Dönemi Ka-yıkhanesi), Roma Dönemi Mozaikleri (5. yüzyıl Villa Yapısı) ve Fatih Cami’dir (1455).”17 İzmir 2012 Kültür Ekonomisi ve Kültür Altyapısı Envanteri’ne göre Foça’da bir anıt/abide, dört dinsel yapı, altı doğal varlık, yedi endüstriyel/ticari yapı, bir askeri/idari/sağlık yapısı, 270 konut/konut ve dükkân, 16 taşınmaz, iki köprü/su kemeri/kuyu, üç hamam/ılıca/sarnıç vb., üç çeşme sebil, üç me-zar/mezarlık ve iki duvar vb. kalıntılar olmak üzere toplam 318 adet taşınmaz kültür varlığı bulunmaktadır. Foça’da 16 arkeolojik, 18 doğal ve beş kentsel olmak üzere toplam 50 adet sit alanı vardır.

Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen tarihi/arkeolojik bulgular ve kültürel değerler Foça’nın geçmişinin günümüze yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Foça’nın birçok uygarlığa ev sahipliği yapan tarihi/kültürel kat-manlardan oluşması, arkaik dönemde Akdeniz’in en büyük yerleşimlerinden

10 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.11 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.12 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.13 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.14 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.15 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.16 Özyiğit, “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”.17 İZKA, “2014-2023 İzmir Bölge Planı İlçe Toplantıları Foça İlçe Raporu, Mayıs 2013”.

Page 75: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

73

biri olması, kilometrelerce uzanan kent surlarını bünyesinde barındırması, Anadolu’nun en eski tiyatrosuna sahip olması, Athena Tapınağı gibi tarihin en eski ve görkemli yapılarına ev sahipliği yapması ve birçok taşınmaz kültür varlığının bulunması, ilçede bulunan tarihi/arkeolojik ve kültürel değerlerin sürdürülebilirlik kapsamında korunmasını daha da önemli kılmaktadır.

Foça’nın Doğal DeğerleriFoça, doğal güzellikleriyle de ön plana çıkan bir ilçedir. İlçenin doğal liman yapısı ve adaları turizm potansiyelini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra, Foça’ya adını veren, nesli tehlike altında olan ve dünyada sadece 400 tane kaldığı dü-şünülen Akdeniz foklarının yaklaşık dörtte biri Foça kıyılarında yaşamakta-dır. Bundaki en büyük etken dik kayalık bir yapıya sahip kıyıların Akdeniz foklarının yaşam alanı için uygun bir ortam sunmadır. Orak Adası’nın batı kısmını oluşturan Siren Kayalıkları, barındırdığı mağaralarla en önemli fok yaşam alanlarını oluşturmaktadır. Bu alanlar 1990 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiş, 1995 yılından beri geleneksel yöntemlerle avlanan küçük kıyı balıkçıları hariç her türlü kullanıma kapatılmıştır.18 Akdeniz fokları dışın-da dünyada sadece Akdeniz’de bulunan ve koruma altında olan deniz çayırları da bu alana koruma statüsü verilmesinde etken olmuştur.

Akdeniz foklarını tehdit eden etkenler “yaşam alanlarının (kıyıların) be-tonlaşması, yasadışı ve aşırı su ürünleri avcılığı, fokların kasti öldürülmesi, fok mağaralarında rahatsız edilmeleri, deniz ve kıyıların kirlenmesi”19 olarak sıra-lanabilir. Akdeniz fokları koruma bölgesi dışındaki alanlarda da beslendiğin-den kıyı kesimindeki insan faaliyetleri ve yapılaşmalar önem kazanmaktadır.

Foça ilçesi, yöresinde barındırdığı Tepeli Karabatak türü nedeniyle Önemli Kuş Alanları statüsünü de kazanmıştır. Ancak bu kuş türlerine yaşam ortamı sunan Hayırsız Adası, Kartdere Adası ve Kartdere Vadisi Özel Çevre Koruma Bölgesi dışında kalmakta; Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarının, adala-rı ve vadiyi içine alacak şekilde Aslan Burnu’na kadar genişletilmesi tartışma konusu olmaktadır.

Yaban hayatı koruma çerçevesinde, Akdeniz foku ve bölgede yaşayan diğer canlılar için hayati önem taşıyan en önemli konu habitatın (yaşam alanları-nın) bozulmamasıdır. Bu çerçevede Foça’da sürdürülebilirlik ilkesine dayalı, çevreyi ve doğal değerleri koruyucu planlama yaklaşımlarının önemi ortaya çıkmaktadır.

Foça’nın Doğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlerine İlişkin Koruma Ka-rarları ve Koruma AlanlarıKültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 1980 tarihli kararı ile Foça, Birinci Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiştir. Sit sınırları 12.7.1983 tarihli Koruma Kurulu Kararı ile 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca yeniden onaylanmış ve alan Birinci Derece Arkeolojik Sit olarak tanımlanmıştır.20

18 Salman Özüpekçe, “Turizm Yerleşmelerinde Nüfusun Sosyo-Ekonomik Özelliklerinde Or-taya Çıkan Değişimler ve Eğitim Üzerindeki Etkisi (Foça Örneği)” (Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2008).

19 Cem Orkun Kıraç ve Harun Güçlüsoy, Foça ve Akdeniz Foku: Foça Özel Çevre Koruma Bölge-si’nde Akdeniz Fokunun (Monachus monachus) Korunması ve İzlenmesi (Ankara: T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2008).

20 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu (An-kara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, 2011).

Page 76: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

74

1990 yılında ise sit alanlarında derecelendirme yapılarak korunan-yönetilen alanlar kapsamında Foça ilçe merkezi ve çevresi İzmir I No.’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 4.1.1990 tarih ve 2560 sayılı kararı ile I. II. ve III. Dereceden Arkeolojik ve Doğal Sit Alanları olarak ilan edilmiştir.21

Foça’da doğal değerler uluslararası ölçekte, Foça ilçesi nesli tehlike altında olan Akdeniz Fokları Yaşama ve Üreme Alanı olarak tanımlandığı için, “Akde-niz’in Kirlenmeye Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi (1981), Akdeniz’in Deniz Çevresinin ve Kıyı Alanlarının Korunması Sözleşmesi (Barselona Söz-leşmesine değişiklik getiren sözleşme) (2000), Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması (Bern) Sözleşmesi (1984), Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol (2002), Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme – CITES (Washington) (1996) ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1996)”22 ile ko-runmaktadır. Ayrıca Foça ilçe sınırları içerisinde de yer alan Gediz Deltası Kuş Cenneti, 1998 yılında Ramsar (Sulak Alan) Sözleşmesi ile koruma alanı statüsü kazanmıştır. Ulusal ölçekte ise Foça ilçesinde yaklaşık 60 çift Tepeli Karabatak türünün olması nedeniyle, Foça adaları 1997 yılında Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları (ÖKA) olarak belirlenmiştir. 2004 yılında da ilçede iki çift Tavşancıl üremesinin belirlenmesiyle bu alan Foça yarımadasını ve tüm adaları kapsaya-cak şekilde genişletilmiştir. Akdeniz foklarını ve fokların yaşam alanları olan kıyı alanlarını yasal olarak korumak için Ocak 1991’de ilgili kurum kuruluş-lar ile konusunda ihtisas sahibi STK ve üniversitelerin katılımı ile Ulusal Fok Komitesi ilk çalışmasına başlamış, ‘Akdeniz Fokunun Korunması İçin Ulusal Strateji’ belgesini benimsemişlerdir.”23

Foça ilçesinde 1. derece arkeolojik, 3. derece arkeolojik, 1. derece doğal, 1. derece doğal ve arkeolojik, 1. derece doğal ve 3. derece arkeolojik, 2. derece do-ğal, 3. derece doğal, 3. derece doğal ve arkeolojik, kentsel ve arkeolojik, kentsel ve 3. derece arkeolojik olmak üzere 10 çeşit sit alanı bulunmaktadır (Harita 1).

Kıyı kesiminde ve adalarda yoğunlaşan sit alanlarından 1. derece arkeolo-jik sit alanı 100 hektar, 3. derece arkeolojik sit alanı 120 hektar, 1. derece doğal sit alanı 1.300 hektar, 1. derece doğal ve arkeolojik sit alanı 150 hektar, 1. derece doğal ve 3. derece arkeolojik sit alanı 10 hektar, 2. derece doğal sit alanı 300 hek-tar, 3. derece doğal sit alanı 100 hektar, 3. derece doğal ve arkeolojik sit alanı 10 hektar, kentsel ve arkeolojik sit alanı 60 hektar, kentsel ve 3. derece arkeolojik sit alanı 30 hektarlık alanları kaplamaktadır. Yüzölçümü 22.800 hektar olan Foça’nın yaklaşık 2.180 hektarlık sit alanı bulunmaktadır ve bu değer Foça’nın yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. Sit alanlarının çok fazla olması ve özellikle de kıyı kesiminde yoğunlaşması, Foça’nın planlamasında geçmişten günümü-ze büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu soruna sebep olan en önemli etken ise sit alanlarının yapılaşma koşullarıdır.

21 Erhan Ergürhan, “Foça’da Kıyı Alanı Kullanımı ve Kıyı Kullanımı Bilincinin Değerlendiril-mesi” (Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2008).

22 Kıraç ve Güçlüsoy, Foça ve Akdeniz Foku.23 Kıraç ve Güçlüsoy, Foça ve Akdeniz Foku.

Özelçi Eceral - Taciroğlu

Page 77: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

75

Harita 1. Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Sit Alanları (Kaynak: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu, 6.)

Yapılaşma koşullarında, 1. derece arkeolojik sitlerde kesin yapılaşma ve tarım (elle yapılan tarım hariç) yasağı vardır. Mevcut yapılar kamulaştırılır veya ömürlerini tamamlayana kadar kullanım izni verilebilir. 2. derece arkeolojik sitler yapılaşma yasağı olan alanlardır. Ancak mevcut yapıların temellerini kullanarak yapıların yenilenmesine izin verilir. 3. derece arkeolojik sitler ko-ruma alanları diye isimlendirilirler. 2. derece arkeolojik sitlerde de sera tarı-mına izin verilebilir. Makinalı tarım söz konusu değildir. Kültür Bakanlığı’nın izni ve Bakanlığın o yerdeki biriminden belirlenecek bir uzman gözetiminde hafriyat yapılmasına izin verilir. Kazı sırasında bir buluntuya rastlanmaması durumunda yapılaşma devam eder. Aksine bir durum söz konusu olur ise alan 1. derece arkeolojik sit ilan edilir ve bu dereceye ait koşullar geçerli olur. Aynı şekilde bu alanlarda tarım yapılabilir. Bir buluntu halinde yasa gereği ilgili en yakın askeri, idari veya kolluk kuvvetine başvurma zorunluluğu vardır. Yasa-nın cezai müeyyideleri ağırdır ve tecili yoktur. Bu durumda yine 1. derecede arkeolojik sit koşulları geçerlidir.24

Kentsel sitler, taşınmaz kültür varlıklarının bulunduğu kent ve kent par-çalarıdır. Kentsel sit alanlarında dokuyu bozmayacak yeni yapılaşmaya izin verilebilir. Bu durumda yapı taban alanı, gabarisi ve mimari özellikleri koru-ma kararları doğrultusunda uygulanır ve dokunun sürekliliğinin sağlanması esastır. Strüktürel sorunları olan bir yapı yenilenebilir, boş bir parsele yapı yapma hakkı tanınabilir, ancak tüm uygulamalar için belediyeden ve ilgili Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınması zorunludur.

24 Nevin Gültekin, “Kentsel Korumada Temel Kavramlar”, Kentsel Koruma Ders Notları içinde (2015), 3-4.

Page 78: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

76

Özelçi Eceral - Taciroğlu

Doğal (tabii) sitler, jeolojik devirlere aittir. Ender bulunmaları nedeniyle yer üstünde, yer altında veya su altında olağanüstü özelliklere sahip bulunan ko-runması gerekli alanlardır. Büyük çoğunlukla geniş toprak parçalarını kapsar-lar. Bu itibarla korunmaları en zor ve yapılaşma tehdidi altındaki alanlardır. 1. derecede doğal sitler ender bulunan jeolojik oluşumların veya ender bulunan ağaç gruplarının olduğu yerlerdir. Kesin yapılaşma yasağı vardır. 2. derecede doğal sitlerde sınırlı yapılaşmaya izin verilebilir. Ancak yapılaşmanın bu doğal varlıkları zedelememesinin sağlanması için büyük alanlar üzerinde minimum yapı hakkı verilmesi esastır. Doğal sit alanlarında ağaç kesmemek kaydı ile tarım yapılabilir.25

Foça’da tarihi/arkeolojik doğal değerlerin korunmasına ilişkin süreç içe-risinde çok sayıda karar alındığı görülmektedir. Bu kararlar bölgede yapılan kazılarda elde edilen bulgular ışığında değişmekle birlikte, sit alanlarının sı-nırlarının daraltılması, genişletilmesi, derecelerinin değiştirilmesi gibi bazı tu-tarsızlıkları da içermektedir. Mevzuata dayalı olarak sit alanlarının yapılaşma koşulları çerçevesinde değerlendirildiğinde bu alanların büyük bir kısmına planlama ile yerleşilemeyeceği görülmektedir. Foça gibi çok geniş sit alanla-rının yanı sıra turizm gibi gelişme potansiyeline sahip bölgelerde koruma ve gelişme süreçleri kaçınılmaz olarak birbirine zıt süreçler olarak işlemekte, bu süreçlerin aktörleri karşı karşıya gelmekte ve sorunlar çözümsüz kalmaktadır. Bu durum, mevcut koruma yaklaşımı ile yukarıdan aşağıya planlama sistemi-nin gözden geçirilmesi ve bu zorluklar karşısında yeni yaklaşımlar geliştirme-si gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Foça’nın Planlama SüreciÜst Ölçekli Planlarİzmir Kalkınma Ajansı tarafından 2014-2023 yılları için hazırlanan İzmir Bölge Planı’nda vizyon “Bilgi, Tasarım ve Yenilik Üreten, Akdeniz’in Çekim Merkezi İzmir” olarak belirlenmiştir. Bu vizyona ulaşılırken “Sosyal İçerme, Sürdürü-lebilirlik, Katılımcılık ve Yenilikçilik” ilkeleri temel alınmıştır. Bu doğrultuda İzmir’in Bölgesel Mekânsal Gelişme Şeması oluşturulurken, Bölgesel Gelişme Odakları belirlenmiştir. Foça ilçesi, Bölgesel Gelişme Odaklarında çevrelerin-deki turizm merkezleriyle bağlantılı, doğal, kültürel ve tarihi açıdan çekim noktalarına sahip bir ilçe olarak “İkincil Turizm Odakları” arasında yer al-mıştır. Bölgesel Mekânsal Gelişim Şemasıyla öncelikle doğal ve arkeolojik sit alanları, içme suyu koruma alanları, çevre koruma alanları, orman, mutlak tarım-özel ürün ve dikili tarım arazileri koruma alanları olarak gruplanmıştır. Bu kapsamda İzmir’de çok geniş ve bütünsel korunması gereken alanlar oldu-ğu görülmüştür. Doğal ve tarihi/arkeolojik değerleriyle Foça ilçesi de bu bütü-nün içindedir ve sürdürülebilirlik çerçevesinde Mekânsal Gelişim Şemasında “turizm odağı” olarak yer almıştır.

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yaptırılarak 2007 yılında onaylanan 1/100.000 ölçekli Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Pla-nı, İzmir İl sınırları içindeki alanları kapsayan üst ölçekli mekânsal plan nite-liğindedir.26 Planda kıyılarda yapılaşma baskısının önlenmesi için ana karar verilmiştir:

25 Gültekin, “Kentsel Korumada Temel Kavramlar”.26 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Pro-

jesi Kıyı Alanları Mekansal Strateji Planı (Ankara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012).

Page 79: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

77

İzmir çevresindeki kıyılarda, gereksinim dışı ikinci konut yapılaşmalarının yarattığı baskılar günümüzde de sürmektedir. Bu baskıların sonuç ürünü olan yanlış yapılaşma örneklerinin büyük bölümünün, mevzi de olsa bir plan ka-rarına da dayandırıldığı bilinmektedir. Bu nedenle, yapılan yeni düzenleme-lerde, kıyı kesimlerinde ilave yapılaşmalardan, mevcut yapılaşmalar ile onaylı plan kararlarında yoğunlaşmalara yol açacak düzenlemelerden kaçınılmıştır.27

Ancak Çevre Düzeni Planı yargı kararı ile iptal edilmiştir.İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda,

Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde yer alan ve büyük bölümü arkeolojik ve doğal sit niteliğinde olan Foça’da, mevcut 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kararları korunmuştur. Plan kararlarında şu ifadelere yer verilmektedir:

Büyük bölümü arkeolojik sit ve doğal sit alanı olan Foça ilçe merkezinde pro-jeksiyonlar sonucu elde edilen nüfus büyüklüğünün yerleştirilmesinde önemli sorunlar yaşanacaktır. Önemli oranda yazlık, ikinci konut gelişiminin gözlen-diği ve buna bağlı bir nüfus artışının gözlendiği Foça ilçe merkezi için elde edilen projeksiyon değerinin altında bir değer hedef yıl için nüfus büyüklüğü olarak kabul edilmiştir. Çevresi tarımsal alan olan ve İzmir merkeze yakınlı-ğı nedeniyle gelişme eğilimi gözlenen 5747 sayılı Yasa ile Foça’nın mahallesi durumuna gelen Gerenköy ve Bağarası’nda ikinci konut nitelikli gelişmeleri özendirmeyecek bir nüfus büyüklüğü, projeksiyon sonucuna yakın değerlerde kabul edilmiştir. Foça ilçe sınırları içinde hızlı nüfus artış eğilimi gözlenen bir diğer yerleşme de Yeni Foça yerleşmesidir. Diğer ilk kademe belediyeleri gibi mahalleye dönüşmüş olan Yenifoça’da yapılan hesaplamalar sonucunda orta-ya çıkan değer, oldukça hızlı bir artış çizgisini işaret etmektedir. Yerleşme için yapılan projeksiyon sonucu, arttırılmadan kabul edilmiştir.28

İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Projesi Kıyı Alanları Me-kansal Strateji Planı kapsamında, Foça ilçesinin kıyıları “doğal niteliklerini koruyan ve yerel sosyo-ekonomik yapısını sürdüren doğa ile uyumlu sürdü-rülebilir turizmin gelişebileceği bir yöre” olarak tanımlanmıştır. Yönetim ve Planlama Projesi’nde, Foça kenti sit alanlarında yapılaşma ve faaliyetlerin, yer-leşmenin özgün kimliğini koruyacak biçimde koruma amaçlı imar planlarına göre sürdürülmesi; kıyı ve deniz ekosisteminin, deniz koruma alanlarının ve deniz canlılarının korunması; Özel Çevre Koruma Alanındaki faaliyetlerin yö-netim planına göre sürdürülmesi; kıyılarda doğal kıyı karakterlerinin, kayalık ve mağaraların, orman, makilik ve zeytinliklerin korunması ve kıyıda kaçak yapılaşmanın önlenmesi, çevre ve koruma öncelikleri olarak yer almıştır.

Uluslararası çevre sözleşmeleri gereği Foça ve çevresi Akdeniz foklarının varlığı nedeni ile 22.10.1990 tarih ve 90/1117 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiştir.29 Tespit ve ilan edilen bölge-nin sınırları, 21.5.2007 tarihli ve 2007/12212 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.30 Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde gerekli korumanın gerçekleştirilebilmesi için, Özel Çevre Koruma Kurumu

27 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Pro-jesi Kıyı Alanları Mekansal Strateji Planı.

28 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Dü-zeni Planı Plan Açıklama Raporu (Ankara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2014).

29 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.30 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.

Page 80: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

78

Özelçi Eceral - Taciroğlu

Başkanlığı’nca hazırlanan bir Yönetim Planı uygulanmaya başlanmıştır. Yöne-tim planının amacı şöyle saptanmıştır:

Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi’ndeki doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel kaynakları, biyolojik çeşitliliği, sualtı, su üstü canlı ve cansız varlıkları koru-mak ve bu değerlerin gelecek nesillere aktarılarak, sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde bölgenin ekonomik gelişmesini sağlamak ve çevre bilincini ar-tırmak.31

Foça Özel Çevre Koruma Bölgesine ilişkin onaylı 1/25000 ölçekli Çevre Dü-zeni Planı, söz konusu alanın büyük bir bölümünün Askeri Bölge olması se-bebiyle hazırlanmamış, ancak çevre illerle birlikte yapılan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı paftalarına Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi plan kararları aktarılmıştır.32

Foça’ya yönelik üst ölçek plan kararları incelendiğinde planlarda Foça için ortak bir çerçevede “koruma” yaklaşımının yanında turizm gelişiminin be-nimsendiği ve bu yaklaşımın “sürdürülebilirlik” kapsamında geliştirildiği gö-rülmektedir. Ancak yapılan projeksiyon hesaplarında turizm gelişiminin de etkisiyle nüfusun hızla arttığı ve koruma yaklaşımı benimsenen doğal-tarihi/arkeolojik-kentsel sit alanları nedeniyle ilçenin projeksiyon nüfusu barındır-mada yetersiz kalabileceği vurgulanmaktadır.

Foça’nın Nazım İmar Planlarıİzmir ilinin Foça ilçesine ait ve yörenin gelişimini önemli ölçüde yönlendiren ilk nazım planlar 21.4.1981 tarihinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nca onaylı 1/25.000 Ölçekli Foça Yenifoça Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı ve 14.9.1984 tari-hinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nca onaylı 1/25.000 Ölçekli Foça Yenifoça Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı’dır.33

Foça-Yenifoça Kıyı Kesiminde toplam 3.633 hektar alana ait nazım imar planı bulunmaktadır. Söz konusu planlar 1984’den bu yana sit kararlarındaki değişiklikler ve alanın büyük bir kısmının Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesi sonucunda güncelliğini yitirmiş ve uygulanamaz hale gelmiş olup, revize edilme gereği ortaya çıkmasına rağmen söz konusu planlar 1984 yılın-dan bu yana güncellenmemiş ve revize edilmemiştir.34

Büyükşehir sınırlarını kapsayan 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Na-zım İmar Planı, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 16.3.2007 tarihinde 315 sayılı karar ile İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylanmıştır. İzmir kentsel bölgeye ilişkin sosyal, ekonomik ve demografik hedefleri gözden geçirmek ve mekânsal düzenlemelere ilişkin karar ve stratejileri yeni veriler doğrultusunda revize etmek amacı ile İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Mayıs 2008’de revize edilmiş ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nce onay-lanmıştır.35 Planın bütününde koruma anlayışı gözetilmiştir ve bu planda Foça ilçesi, turizm potansiyelleriyle ön plana çıkan ve kıyı turizm aksında yer alan önemli bir noktadadır.

31 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.32 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.33 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu

Açıklama Raporu (İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2009).34 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu

Açıklama Raporu.35 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Pro-

jesi Kıyı Alanları Mekansal Strateji Planı.

Page 81: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

79

İzmir 1/25.000 ölçekli Kentsel Bölge Nazım İmar Planı için bir revizyon oluşturulmuştur:

Çevre düzeni planlarında var olan sit kararlarının derecelerinde ve sınırların-da onay sonrasında oluşan değişiklikler, çevre düzeni planlarının bazı bölüm-lerindeki kararları geçersiz kılarken, bazı bölümlerde çevre düzeni planları hatalı uygulamalara neden olabilmektedir. Örneğin, Foça ve çevresindeki çev-re düzeni planlarında gösterilen çok sayıda sit alanı sınırlarında ve derecele-rinde değişiklikler olmuş, aynı zamanda alanın büyük bir kısmının Özel Çev-re Koruma Bölgesi ilan edilmesi de bu bölgedeki planın gözden geçirilmesi sonucunu doğurmuştur.36

Plan revizyonunda Foça’nın koruma alanlarına ilişkin şu değerlendirmelere yer verilir:

Bölgede sit alanlarının sınır ve derecelerinde yapılan değişiklikler korunması gerekli doğal ve kültürel alanların bütüncül olarak korunması ilkesini zorla-maktadır.

Foça ve Yenifoça yöresindeki arkeolojik ve doğal sit alanlarının fazla olması kamusal hizmetlerin hızlı bir şekilde yapılmasını yavaşlatmaktadır.

Foça’da sürdürülen arkeolojik kazılar doğrultusunda ortaya çıkarılan tarihi eserlerin sergilenebileceği bir arkeoloji müzesi bulunmamaktadır.

Foça İlçesi fokları ve sahip olduğu doğal ve tarihi değerleri ile hızla geliş-mekte olan bir turizm potansiyeli taşımaktadır.

Foça İlçe turizminin geliştirilmesi amacıyla, tarihi yapılar ve tescilli konut-ların aslına uygun olarak restore edilmesi; Karagöl ve Kuş Cenneti’nin ulaşı-mının kolaylaştırılması; turistlere yönelik dinlenme tesislerinin yapılması ve ilçe halkının turizm açısından bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.37

Ayrıca Foça’da planlamanın sınırlandırıldığı vurgulanmıştır:Eski Foça-Yeni Foça kıyı bandında, mevcut çevre düzeni planı kararları, do-

ğal ve arkeolojik sit kararları ile orman ve eğimden kaynaklanan doğal eşikler gelişmenin sınırlarını çizmektedir. Ayrıca yerleşim alanlarını kuşatan askeri alanlar önemli sınırlayıcılar arasında bulunmaktadır. Bu eşikler özellikle Fo-ça’da yeni gelişme alanlarının açılmasını engellemektedir.38

Plan revizyonunda Kuzey Kentsel Gelişme Alt Bölgesi’nde olan Foça ilçesi-nin doğal ve tarihi/arkeolojik koruma alanları, turizm ve ikincil konut sektörü ağırlıklı gelişmesi öngörülen Kuzey Turizm Program Alanı olarak yer almıştır. Kuzey Turizm Program Alanı’nın, Foça-Yenifoça kıyı bandında mevcut turizm tesisi ve turizm konut kimliğini sürdürmesi, barındırdığı tarihsel arkeolojik miras ve kıyı kullanım olanakları ile İzmir Kentsel Bölgenin önemli turizm merkezlerinden biri olması öngörülmüştür. Bu program alanında özellikle tu-rizm-ikinci konut ve günübirlik rekreasyon sektörlerinde gelişmesine yönelik kararlar alınmıştır. Program alanında, turizm yatak kapasitesinin artırılması, arkeolojik ören yeri düzenlemeleri, deniz ulaşımı başlıca yatırım sektörleri ola-caktır.39 Plan kapsamında Foça’nın 2008 yılı nüfusu 28.949, hedef yıl olan 2030

36 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu Açıklama Raporu.

37 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu Açıklama Raporu.

38 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu Açıklama Raporu.

39 İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu Açıklama Raporu.

Page 82: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

80

Özelçi Eceral - Taciroğlu

yılı toplam plan nüfusu 83.576 kişidir. Bu planda yapılan en önemli değişiklik sınırları yeniden belirlenen Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarının plana aktarılmasıdır. Her tür ve ölçekte plan yapma, yaptırma ve onama yetkisi Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı’na ait olduğundan söz konusu bölge içeri-sinde plan kararı getirilmemiştir. Yenifoça yerleşmesi mevcut imar planı karar-ları da göz önüne alınarak ağırlıklı olarak turizm ve tercihli kullanım alanları olarak planlanmıştır. Yenifoça yerleşmesinin çevresi doğal sit alanları olarak tescillenmiştir.

Foça’ya yönelik nazım imar plan kararları incelendiğinde; 1981’de yapılan Foça-Yenifoça Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı’nın Foça’ya yönelik en eski plan olduğu ve bu nedenle planlama sürecinde öncü konumunda yer aldığı görül-mektedir. 2007’de yapılan ve sonrasında da revizyonu gerçekleştirilen İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı’nın ise üst ölçek planlarıyla aynı çerçevede “koruma” yaklaşımının yanında turizm gelişiminin benimsendiği ve bu yak-laşımın “sürdürülebilirlik” kapsamında geliştirildiği belirtilmektedir. Üst öl-çek planlarında belirtilen ilçenin projeksiyon nüfusu barındırmada yetersiz kalabileceği düşüncesi; alt ölçek planlarında mevcut çevre düzeni planı ka-rarları, doğal ve arkeolojik sit kararları, orman ve eğimden kaynaklanan doğal eşikler ve yerleşim alanlarını kuşatan askeri alanlar gibi nedenlere bağlanmak-ta ve planlamanın sınırlandırıldığı vurgulanmaktadır.

Foça Koruma Amaçlı İmar PlanıFoça’nın Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edildiği tarihten sonra, Foça 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon İmar Planı 10.4.1991 tarihinde Özel Çevre Koruma Kurumunca onaylanmıştır. Ancak İzmir II. İdare Mahkemesi’n-de 1992/395 Esas Numaralı açılan dava sonucu plan iptal edilmiştir.40

Bunun üzerine çalışmalara yeniden başlanmış ve İzmir I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 12.3.1994 tarih ve 4968 sayılı Kurul Kararı gereği planın iki ayrı etap halinde (1. Etap: A-3 alanlarında yoğunluk irdelenerek Kentsel Sit dışı, 2. Etap: Kentsel Sit, Arkeolojik Sit + Kentsel Sit Alanları) Foça Belediyesi, İzmir I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Müdürlüğü ile kurum arasında koordinasyon içerisinde hazırlanması öngörülmüştür.41

Foça I. Etap Koruma Amaçlı Revizyon İmar Planı İzmir I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Müdürlüğü’nün 25.12.1997 tarih ve 6982 sayılı Kurul Kararı ile uygun görülmüş ve Özel Çevre Koruma Kurumu Baş-kanlığı’nca 20.5.1998 tarihinde onaylanmıştır. Söz konusu plan, yasal askı süre-sinde yapılan itirazlar doğrultusunda yeniden değerlendirilmiş, 1.2.1999 tari-hinde Foça I. Etap Koruma Amaçlı İmar Planı değişikliği kesinleşmiştir. İzmir İli, Foça İlçesine ilişkin Kentsel Sit, Kentsel Sit-Arkeolojik Sit ve Kentsel + III. Derece Arkeolojik Sit Alanlarını kapsayan 1/1000 ölçekli Foça 2. Etap Koruma Amaçlı Revizyon İmar Planları42 İzmir II Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu Müdürlüğü’nce onaylanmıştır.

Doğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Foça’nın Koruma, Geliştirme ve Planlama Süreçleri Çerçevesinde DeğerlendirilmesiFoça coğrafi konumu, doğal eşikleri, Gediz Havzası’nda yer alması, geniş or-manları, orman köyleri, askeri bölge olması nedeniyle geniş ve bozulmamış

40 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.41 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.42 T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu.

Page 83: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

81

doğa parçalarının bulunması, doğal-tarihi/arkeolojik-kültürel değerleriyle tu-rizm potansiyelleri oluşturması, ulusal ve uluslararası ölçekte koruma karar-larının olması, 10 çeşit sit alanının bulunması ve 1981’den bugüne planlı bir gelişim sürecinin olması gibi avantajlara sahiptir. Öte yandan nüfusun hızla artması, Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesiyle balıkçılık gelişiminin azalması, askeri bölgeler ile doğal-tarihi/arkeolojik değerlerin yerleşimi ve planlamayı sınırlandırarak projeksiyon nüfusu barındırmada yetersiz kala-bileceği, planlamaya yönelik uygulama ve yönetim sorunlarının olması gibi dezavantajlara da sahiptir.

Tarih bir kentin geçmişidir. Tarihi/arkeolojik değerler de kentin geçmişini günümüze yansıtan en büyük miraslardır. Foça ilçesi, bünyesinde barındırdığı bu mirasları koruma kararlarıyla ve planlarla kısmen koruyabilmiştir. Ancak gerek hızla gelişen turizmin etkileri gerek yerel halkın koruma alanında yeter-li bilince ulaşamaması, gerekse yönetimle ilgili çatışmalar ve sorunlar, tarihi/arkeolojik ve doğal değerler ile günümüz yaşantısının bir arada sürdürülme-sini olumsuz etkilemektedir. Bir taraftan geliştirme, canlandırma ve koruma hedeflerinin bir arada gerçekleştirilmeye çalışılması bu olumsuzlukların ne-deni olarak ortaya çıkmaktadır.43 Diğer taraftan korunması gereken canlıların yaşam alanlarının işgal edilmesi, fok mağaralarına turistik dalışlar yapılması, artan nüfusla deniz ve kıyı alanlarındaki kirliliğin artması da doğal alanların korunmasında karşılaşılan zorluklar olarak ortaya çıkmaktadır. Hem tarihi/arkeolojik hem de doğal değerlerin koruma-kullanma dengesinin yeterince sağlanamaması ve konunun tarafları olan yörede yaşayanlar, yerel ve merke-zi yönetimler ile yöreye dışarıdan gelen ziyaretçilerin zaman zaman çatışan taraflar olması, bir planlama sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk plan-lama sistemi içerisinde üst ölçekten alt ölçeğe çok sayıda farklı plan türü ve bu planlardan sorumlu farklı kurum ve kuruluş da ortaya çıkan sorunların planlama ile çözümünü olanaksız kılmaktadır. Bu süreçte en etkili olabilecek yöntem planlama sürecinin yerelden başlatılması, farkındalığın arttırılması ve sürdürülebilirlik çerçevesinde koruma-kullanma dengesinin sağlanması ola-caktır.

SonuçEkonomi ve teknoloji ile ilgili gelişmeler, dünya toplumları üzerinde bir ağ oluş-turarak bu toplumları birbirine bağlamıştır ve birbirlerinden etkilenmelerine yol açmıştır. Öte yandan, bu gelişmeler ortak bazı çevresel sorunları da bera-berinde getirdiğinden, çevreyi temel olarak alan yeni bir küreselleşme eğilimi doğmuş; kalkınmanın ve çevre korumanın sürekliliği bir ilgi alanı olarak or-taya çıkmıştır.44 Böylelikle, günümüzde küreselleşme sürecinin etkisiyle fark-lılaşan kentlerde kalkınma ve koruma birlikte değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu değerlendirme sürdürülebilirlik olgusunu da beraberinde getirmiştir. Sürdürülebilirlik kavramının çıkış noktası, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel bir şekilde ortaya çıkan çevre sorunlarının önüne geçebilme ve ekosis-temin korunması üzerine odaklanmıştır.45

43 İlhan Tekeli, İzmir-Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu (İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2015).44 Şafak Kaypak, “Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürülebilir

Bir Çevre”, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 13, no. 20 (2011): 19-33.45 Elif Karakurt Tosun, “Sürdürülebilirlik Olgusu ve Kentsel Yapıya Etkileri”, Paradoks: Ekono-

mi, Sosyoloji ve Politika Dergisi 5, no. 2 (2009).

Page 84: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

82

Özelçi Eceral - Taciroğlu

Kültürel miras değerlerini gerek kültürel süreklilik ve sosyal çeşitliliğin korunması, yaşatılması gerekse ekonomik gelişme ve canlanma sağlanma-sı açısından stratejik mekânsal planlama yaklaşımı temelinde ele alan geniş kapsamlı ve bütünleşik koruma yaklaşımı46 olan sürdürülebilirlik, nüfusun giderek daha çok kıyılarda yer seçme eğilimi ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına sahip olan yerleşimlerde yaşanan koruma ile gelişme arasında-ki mücadeleler için bir araç olarak düşünülebilir. Ancak İlhan Tekeli’nin de ifade ettiği gibi çok karmaşık olan bir sosyo-ekonomik sistem ile çevresinde sürdürülebilirlik koşulunu gerçekleştirebilmenin tek yolu yoktur.47 Bu koşul çok değişik kabullerden yola çıkarak toplumun değişik ögelerine yapılabilecek müdahalelerle gerçekleştirilebilir. Farklı ülkelerde değişik aktörler, değişik öl-çeklerdeki birimlere, değişik türde müdahalelerle, sürdürülebilirlik koşulunu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Bu çerçevede düşünüldüğünde, adını doğal liman yapısındaki adalarında barındırdığı nesli tehlike altındaki fok balıklarından alan ve geçmişten günü-müze İyon, Pers, Roma, Bizans, Osmanlı gibi büyük uygarlıklara ev sahipliği yaparak doğal ve tarihi/arkeolojik değerleriyle ön plana çıkan kentsel kıyı yer-leşimi Foça, küreselleşmenin etkisiyle gerçekleşen değişim sürecinde sadece klasik kentsel koruma olan “korunan alanlar için klasik ve merkeziyetçi ko-ruma yaklaşımları yerine yeni, daha etkili ve yerelden koruma ve planlama araçlarının gerekliliğini”48 vurgulayan ve sürdürülebilirlik çerçevesinde kent planlama/yönetimi sorunlarını da ele alan çözümler üretmelidir.

Kentlerin değişim süreci, kent yönetiminde zorlukların kaynağı olarak de-ğerlendirildiği için Habitat III Küresel Zirvesi’nin “değişimin kabul edilebilir sınırlarıyla” birlikte ele alınan bütünleştirici arayışları, klasik kentsel koruma paradigmasının dönüşümüne yardımcı olmalıdır. Foça’da bulunan doğal ve tarihi/arkeolojik değerler kentten bağımsız düşünülmemeli, kentsel dinamik-lerin akışı içerisinde yer almalıdır. Bütünleştirici yaklaşımlar içerisinde yer alan tarihi/arkeolojik doğal değerlere ilişkin planlama arayışları, Foça’nın sür-dürülebilir planlamasını yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Kentlerin planlama/yönetim sorununun en önemli etkeni olan merkezi yönetimler ile yerel yönetimler arasındaki çatışmayı çözecek yaklaşımlar önem kazanmak-tadır. Merkezi yönetimler yerele kendi dinamiklerini tüm paydaşların katılı-mıyla yönlendirme fırsatı vermelidir.49 Yaşanan çevreye yapılacak müdahale-ler, yerelde yaşayanlar ya da dışarıdan gelen ziyaretçiler için tarihsel geçmişin izlerini aktarırken, kültürün doğanın sürekliliği bilincini kazandırmalıdır. Planlamanın görevi yaşamı geçmişe referansla donduran değil yeni yaşamın içerisine geçmişin eklemlenmesi ile çevreyi geliştirici ve zenginleştirici çözüm arayışları içerisinde olmalıdır.

46 Koray Özcan, “Sürdürülebilir Kentsel Korumanın Olabilirliği Üzerine Bir Yaklaşım Öne-risi: Konya Tarihi Kent Merkezi Örneği”, METU JFA 26, no. 2 (2009): 1-18, https://doi.org/10.4305/METU.JFA.2009.2.1.

47 İlhan Tekeli, “Sürdürülebilir Bir Toplum ve Çevre Tasarımı İçin Bir Strateji Seçenekleri Yel-pazesi Oluşturmak”, İzmir Ekoloji Forumu Hazırlık Çalışmaları ve Sonuç Raporları içinde, der. Ayşe Filibeli, Melek Demir (İzmir: İzmir Akdeniz Akademisi, 2015), 69-130.

48 Gül Güneş, “Korunan Alanların Yönetiminde Yeni Bir Yaklaşım: Katılımcı Yönetim Planla-rı”, Ekonomi Bilimleri Dergisi 3, no. 1 (2011): 47-57.

49 Rabia Güney ve N. Aydan Sat, “Bölge Planlamada Katılım: İzmir ve Batı Karadeniz Kal-kınma Ajansları Üzerine Bir İrdeleme”, Planlama Dergisi 26, no. 2 (2016): 101-116, https://doi.org/10.14744/planlama.2016.25743.

Page 85: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

83

Sonuç olarak tarihi ve doğal değerlere sahip kentler durağan değildir. Ta-rihsel derinlik yanında yeni kent, yaşantısına gelişerek devam etmekte ve bu iki kesim bir arada karmaşık bir sistem oluşturmaktadır. Kentsel mirasın yö-netimi, bu farklılaşma konusunda ve kentlerin küresel dünyadaki yeni rolü, sürdürülebilirlik, turizm baskısı, iklim değişimi, sürekli bir dönüşüm içeri-sinde olan kültürel miras, çağdaş mimarinin gelişimi çerçevelerini de içeren bir farkındalığı gerektirmektedir. Foça örneğinden de anlaşılacağı üzere Tür-kiye’de iç içe geçmiş farklı ölçeklerde ve çok sayıda farklı türde planlama me-kanizmaları ve yanı sıra koruma amaçlı araçlar eş zamanlı çalışmaktadır. Bu kadar fazla plan türü ve kurumsal yapının verimli işleyişi mümkün olmamak-tadır. Yerleşim sistemlerinin hızlı değişimi de göz önünde bulundurulduğun-da, uluslararası kuruluşların da üzerinde durduğu “kabul edilebilir değişimin sınırları” gibi temel ilkeler üzerinden daha esnek planlama süreçlerinin ve modellerinin geliştirilmesi, örneğin sit alanlarının da planlama sistemi içinde “eylem alanları”50 olarak değerlendirilebilmesi gibi toplumun tüm kesimleri için elverişli müdahalelerin yolunu açacaktır. İnsan ve doğa sistemleri insanla-rın doğal bileşenlerle etkileşim içerisinde olduğu bütünleşik ve karmaşık sis-temlerdir. Ancak ekolojik ve sosyal bilimler arasındaki geleneksel ayrım bu etkileşimlerin gelişimine engel olmuştur.51 Son dönemde ortaya çıkan “karma-şık uyarlanan sistemler” yaklaşımı önümüzdeki dönemde planlama disiplini çerçevesinde önemli açılımlar sağlayacaktır.

KaynakçaArıkan, Zeki. “Henri Pirenne ve Fernand Braudel’e Göre Akdeniz”. Akdeniz Tarihi, Kül-

türü ve Siyaseti “Çoğulluğu ve Farklılığı İçeren Bir Birlik Özlemi” Sempozyum Bildirileri içinde, derleyenler Alp Yücel Kaya, Ayşegül Sabuktay, Dilek Akyalçın Kaya, Ertekin Akpınar, 39-48. İzmir: İzmir Akdeniz Akademisi, 2016.

Ergürhan, Erhan. “Foça’da Kıyı Alanı Kullanımı ve Kıyı Kullanımı Bilincinin Değerlen-dirilmesi”. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2008.

Gültekin, Nevin. “Kentsel Korumada Temel Kavramlar”, Kentsel Koruma Ders Notları içinde, 3-4 (2015).

Güneş, Gül. “Korunan Alanların Yönetiminde Yeni Bir Yaklaşım: Katılımcı Yönetim Planları”. Ekonomi Bilimleri Dergisi 3, no. 1 (2011): 47-57.

Güney, Rabia ve N. Aydan Sat. “Bölge Planlamada Katılım: İzmir ve Batı Karadeniz Kal-kınma Ajansları Üzerine Bir İrdeleme”. Planlama Dergisi 26, no. 2 (2016): 101-116. htt-ps://doi.org/10.14744/planlama.2016.25743.

Hoşsucu, Hikmet, Adnan Tokaç, Tuncay Kınacıgil, Zafer Tosunoğlu, Okan Akyol, Uğur Özekinci ve Vahdet Ünal. “Balıkçılık Sektörünün İzmir İli İçindeki İşleyişi ve Güncel Sorunları”. E.Ü. Su Ürünleri Dergisi 18, no. 3-4 (2001): 437-444.

İZKA ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi. İzmir 2012 Kültür Ekonomisi ve Kültür Altyapısı Envanteri ve İzmir Kültür Ekonomisi Gelişme Stratejisi. İzmir: İZKA, 2013.

İZKA. “2014-2023 İzmir Bölge Planı İlçe Toplantıları Foça İlçe Raporu, Mayıs 2013”. Eri-şim tarihi 7 Kasım 2016. http://www.izmiriplanliyorum.org/static/upload/file/2014-2023_ilce_ozet_raporu_-_foca.pdf.

50 Elif Özden Örnek, Zekai Görgülü, “Planlama-Koruma İlişkisi Üzerine Yeni Bir Sistem Öne-risi”, Megaron: YTÜ Mim. Fak. e-Dergisi 1, no. 4 (2006): 234-255.

51 Jianguo Liu vd., “Complexity of Coupled Human and Natural Systems”, Science 317, no. 5844 (2007): 1513-1516, https://doi.org/10.1126/science.1144004.

Page 86: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

84

Özelçi Eceral - Taciroğlu

İzmir Büyükşehir Belediyesi. 1/25000 Ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyo-nu Açıklama Raporu. İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2009.

Kaypak, Şafak. “Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürüle-bilir Bir Çevre”. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 13, no. 20 (2011): 19-33.

Kıraç, Cem Orkun ve Harun Güçlüsoy. Foça ve Akdeniz Foku: Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Akdeniz Fokunun (Monachus monachus) Korunması ve İzlenmesi. Ankara: T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2008.

Liu, Jianguo, Thomas Dietz, Stephen R. Carpenter, Marina Alberti, Carl Folke, Emilio Moran, Alice N. Pell, vd. “Complexity of Coupled Human and Natural Systems”. Science 317, no. 5844 (2007): 1513-1516. https://doi.org/10.1126/science.1144004.

Örnek, Elif Özden ve Zekai Görgülü. “Planlama-Koruma İlişkisi Üzerine Yeni Bir Sis-tem Önerisi”. Megaron: YTÜ Mim. Fak. e-Dergisi 1, no. 4 (2006): 234-255.

Özcan, Koray. “Sürdürülebilir Kentsel Korumanın Olabilirliği Üzerine Bir Yaklaşım Önerisi: Konya Tarihi Kent Merkezi Örneği”. METU JFA 26, no. 2 (2009): 1-18. https://doi.org/10.4305/METU.JFA.2009.2.1.

Özyiğit, Ömer. “Phokaia’da Akurgal’ın Kazıları Işığında Son Dönem Çalışmaları”. Ana-dolu / Anatolia 25 (2003): 97-107.

Özyiğit, Ömer. “Recent Discoveries At Phocaea”. Empúries 56 (2009-2011): 25-40.Özüpekçe, Salman. “Turizm Yerleşmelerinde Nüfusun Sosyo-Ekonomik Özelliklerinde

Ortaya Çıkan Değişimler ve Eğitim Üzerindeki Etkisi (Foça Örneği)”. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2008.

Santander, Arturo Azpeitia ve Agustin Azkarate Garai-Olaun. “Urban Planning and Sustainable Development in the 21st Century, Conceptual and Management Issues”. IOP Conference Series: Earth and Environmental Science 44, no. 3 (2016): 032005. https://doi.org/10.1088/1755-1315/44/3/032005.

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Raporu. Ankara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdür-lüğü, 2011.

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Projesi Kıyı Alanları Mekansal Strateji Planı. Ankara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012.

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Plan Açıklama Raporu. Ankara: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2014.

Tekeli, İlhan, “Sürdürülebilir Bir Toplum ve Çevre Tasarımı İçin Bir Strateji Seçenekle-ri Yelpazesi Oluşturmak”. İzmir Ekoloji Forumu Hazırlık Çalışmaları ve Sonuç Raporları içinde, derleyenler Ayşe Filibeli, Melek Demir, 69-130. İzmir: İzmir Akdeniz Akade-misi, 2015.

Tekeli, İlhan. İzmir-Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu. İzmir: İzmir Büyükşehir Bele-diyesi, 2015.

Tosun, Elif Karakurt. “Sürdürülebilirlik Olgusu ve Kentsel Yapıya Etkileri”. Paradoks: Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi 5, no. 2 (2009).

Page 87: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Güncel / Contemporary

Page 88: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

1960’lardan itibaren Türkiye’den Avrupa’ya giden işçilerin deneyimlerini en keskin ve akılda kalıcı şekilde anlatan filmlerden birisi Tunç Okan’ın 1975 yapımı Otobüs filmidir. Film, bir göçmen ka-çakçısı tarafından kullanılan ve bir grup işçiyi Türkiye’den Stockholm’e taşıyan mavi bir otobüste başlar. Otobüsün içindeki göçmenlerin gözlerinden, o gözlerin gördüğü yeni şehir manzaralarına hızlı geçişler yapar yönetmen. Bu görsel taktiklerle, yeni bir yeri algılama deneyiminin parçalılı-ğını, kurulu kimliği parçalayıcı yapısını, yer değiştirmenin bedensel ve duygusal olarak yarattığı sarsıntıları güçlü bir şekilde hissettirir. Kaçakçı, göçmenlerin para ve pasaportlarını alıp ıslık ça-larak toz olduktan sonra “misafir” veya “konuk işçi” olarak tabir edilen insanların deneyiminin bir metaforu olabilecek kadar güçlü bir imge ila baş başa kalırız: Stockholm’ün ortasında, kalabalık bir meydanda, içi ne yapacağını bilmeyen erkek göçmenlerle dolu mavi bir otobüs. Şehrin içinde bir şehir, ev ile evsizlik arasında bir alan, bilinmeyen ile sınırı kırılgan, kapalı perdeleri açıldığı anda her iki tarafı birbirine ifşa etmesi an meselesi olan hem koruyucu bir ev hem de içindekilerin illegal varlıklarını şehre bağıran mavi bir kütle.

Nurdan Gürbilek Ev Ödevi kitabında, Gaston Bachelard’ın bahsettiği, koruyucu sınırları ile mutluluğun ve anıların mekânı olan ve pencereden sızan ışığı ile dışarıyı, dışarıdaki karanlığı

Yuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri SergisiAylin Kuryel*

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 86-90

* Amsterdam Üniversitesi, Beşeri Bilimler Fakültesi

86

Misafir işçinin evi: Her şey tek göz içinde

Page 89: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

gözetleyen “ev”in karşısına, dışarısı tarafından gözetlenen ve aslen kendisi karanlık olan ev im-gesini koyar. Mavi otobüs, bu ikisi arasında salınır sanki. Filme de ismini veren, bir Batı Avrupa şehrinin ortasında yer alan bir getto gibi, hem koruyan, korurken içindekileri dış dünyadan ayıran ve aynı zamanda varlıklarını ifşa eden otobüs, sadece bir metafor olmaktan öte filmin baş kahra-manı gibidir. Film hikâyenin ucunu açık bırakır. Peki otobüsten çıkabilen ve şehre karışabilenler, oraya yerleştikten, “gerçek bir ev”in içine girdikten sonra ne olur?

Belgrad Yugoslav Tarih Müzesi’nde 15 Aralık 2016’da açılan ve Mayıs 2017 sonuna kadar de-vam eden Yuga, my Yuga: Gastarbeiter stories (Yuga, benim Yugam: Misafir İşçi Hikâyeleri” adlı sergi, tam da bu soruyu soruyor ve çok çeşitli cevaplar veriyor. 1960’lardan itibaren Almanya ve Avusturya’ya giden Yugoslav işçileri konu edinen sergi, Yugoslavya’nın Avusturya ile 1966’da, Almanya ile 1968’de imzaladığı iş gücü istihdam etme anlaşmalarının 50. yılı dolayısıyla başlatılan ve bu tarihe dönüp bakmayı hedefleyen daha geniş bir araştırmanın parçası olarak tasarlanmış.

Sergi, başta Aleksandra Momčilović Jovanović, Tatomir Toroman ve Ljubomir Bratić olmak üzere, çeşitli küratör, antropolog, felsefeci ve aktivistlerin yer aldığı büyük bir ekip tarafından hazırlanmış ve Sırbistan Kültür Bakanlığı, Avusturya Kültür Forumu ve Goethe Enstitüsü tarafın-dan desteklenmiş. Amacını, Yugoslavya’nın ekonomik ve kültürel yaşamındaki rolleri her nasılsa şimdiye dek derinlemesine irdelenmemiş “misafir işçiler”in tarihlerini tartışmaya açmak olarak belirlemiş sergi. Serginin giriş yazısında vurgulandığı üzere, sosyalizm ile kapitalizm, Doğu ile Batı, köy ile şehir ve Balkanlar ile Avrupa arasında gidip gelen işçiler söz konusu. Gidip gelirken bu ikiliklerin her iki tarafında da değişim yaratma potansiyeline sahipler ve yaratıyorlar da. Ge-nelde küçük ve kırsal bölgelerden, Batı Avrupa’nın endüstriyel bölgelerine giden işçilerin bu yer değiştirme sonucunda alışkanlıkları ve kültürel kodları değişiyor. Bu değişimler, ilişkilerini hiçbir zaman tamamen koparmadıkları eski bağlamlarını de etkiliyor haliyle. Bir yandan da yerleştikleri yerlerde, sadece ekonomik değil aynı zamanda kültürel dönüşümlere yol açıyorlar. İşte tam da büyük tarihsel olay ve dönemeçlere tabi bir tarih yazımının gözünden kaçabilecek bu gündelik hayat arşivine bakıyor Yuga my Yuga.

Yugoslav işçilerin 1960’larda başlayan ve 1970’lerde doruk noktasına ulaşacak şekilde kitle-sel olarak başka ülkelere çalışmaya gittikleri dönemin üzerinden on yıllar geçmişken, üstelik de o dönemde terk ettikleri ülke, Yugoslavya, artık yokken bu tarihin izini sürmek, ancak farklı zaman ve coğrafyalarda kalmış izleri bir araya getirerek mümkün olabilir. Tam da bunu yapan sergi, giriş yazısında şöyle diyor:

Yabancı işçi, bir doktora tezinin konusu olabileceği gibi, folk şarkılarının veya evimize gelmiş bir tesisatçı ile yaptığımız sohbetin de konusu olabilir. Etkileyici bir sanat eserinin ana teması olabi-leceği gibi Facebook duvarında bir ileti olarak da karşımıza çıkabilir. Kendi ailemizin tarihi kadar yakın veya resmi arşivlerdeki bilgiler kadar uzak olabilir.

Serginin kavramsal çerçevesinde dört bir tarafa saçılmış bu izleri, unutulmuş, kaybedilmiş veya önemsiz addedilmiş çeşitli parçaları kamuya açma amacının güdüldüğü belirtiliyor. Gerçekten de ana akım medyadaki göçmen işçi temsillerinden yabancı işçileri konu edinen filmlere, bit pazarın-da bulunan objelerden işçilerin kendi deneyimlerini aktardıkları videolara uzanan arşiv Yugoslav yabancı işçi konusunu sosyal, politik ve kültürel olarak irdelemek, ayrıca duygusal boyutlarına dair fikir edinmek için zengin bir kaynak sağlıyor. Kendi ülkelerinin dışında çalışan işçiler için nelerin önemli hale geldiğine, sosyal hayatlarını bulundukları ülkede kurma aşamasında geldik-leri yeri mikro düzeylerde var etmeye çalışarak hangi melez formlara ulaştıklarına ışık tutuyor. Tito’nun sosyalist Yugoslavya’sından yola çıkıp kapitalist Batı Avrupa’da ucuz iş gücü olarak istih-dam edilen insanların ekonomik, kültürel ve duygusal dünyalarına ustalıkla kapı aralıyor.

Kapıdan girdik. İçinden henüz biri çıkmış gibi görünen dağınık bir oda. Elektrikli ocakta ten-cereler, birkaç votka şişesi, dolaba dayanmış kızaklar ve dolapta asılı bir futbol takımı üniforması. 1970’lerin küçük televizyonlarından biri, çiçekli plastik masa örtüsünün üzerinde duruyor; masada bir radyo ve saçılmış kağıtlar. Yarı yarıya toplanmış bir yatak ve bir bisiklet. Dolabın üstüne yerleş-tirilmiş büyük, sağlam bir valiz; odadaki diğer her şeyin üzerindeki konumundan odayı süzüyor.

Meltem, No. 2, Kış 2017

87

Page 90: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Sanki isterse tüm bu odayı içine alabilecek gibi görünüyor valiz. Bir yandan da her an orayı terk etmeye olanak verecek gibi. Odayı kendisinden doğru okumaya zorluyor bakanı. Bu, 1970’lerde Yugoslavya’dan Batı Avrupa’ya çalışmaya gitmiş bir işçinin odası. Arşiv taraması ve sözlü tarih ile oluşturulmuş bu prototip göçmen işçi odası, serginin tarihe gündelik hayat ve objeler üzerinden bakma tercihini yansıtan parçalardan biri. İçindeki kişinin yeni terk etmiş gibi göründüğü bu oda-ya bakarken karışık fikir ve duygulara kapılıyor insan: Tarih bu şekilde daha henüz yaşanmış gibi canlandırılabilir mi? Bu aslında onu dondurma riski taşımaz mı? Gündelik sahneler aslında bilme-diğim bir deneyimi biliyormuşum gibi bir his mi uyandırıyor? İznim olmayan bir yere mi bakıyorum?

Yorganım memleketten

88

Kuryel

Page 91: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Nostaljinin tarihi düşünmedeki rolü ne? Ben bu odaya bakarken, Tunç Okan’ın mavi otobüsünü dışarıdan gözleyen polise mi, yoksa içeride perdeleri kapatmış oturan kaçak göçmene mi yakın duruyorum? Misafir ne demek ve burada misafir olan kim?

Serginin misafir işçileri kendi tarihlerini yazan öznelere dönüştürme çabası, okunan metinler, duyulan sesler, görülen fotoğraf ve objeler arttıkça daha da iyi işlemeye başlıyor. İzleyici üç farklı bölüm arasında mekik dokuyor: İzler, İnsanlar, Kendi Tarihini Yazma (self-historicization). İzler bö-lümü, unutulmuş, kıyıda köşede kalmış, önemsiz addedilmiş ve arşivlerin tozlu bölmelerine itilmiş ve hatta bit pazarlarında son bulmuş belge ve objeleri bir araya getiriyor. İnsanlar bölümünde, misafir işçilerin kişisel eşyaları, anılan oda gibi yaşam birimleri ve yokluk ile başarı, gurbet ile heves arasında gidip gelen görsel ve sesli belgeler yer alıyor. Üçüncü ve son olarak, Yugoslav İşçi Kulüpleri ve dönemin sosyal hayatı üzerine belge toplamış kişilerin arşiv ve sergi çalışmalarından parçalar içeren Kendi Tarihini Yazma bölümü, serginin öznelerinin kendi sözlerini üretme, kendi tarihlerini yazma fikrini oldukça güçlendiriyor.

Her bölümde ortak olan, gündelik hayat anlatılarının ve işlevli, işlevsiz gündelik objelerin kapladığı ağırlıklı alan. Kilimler, kül tablaları, posterler, dergi kapakları, fotoğraf makineleri, kı-yafetler, süs eşyaları, Nikola Babic’in Crazy Days filmi gibi göçmen deneyimi temasını işleyen filmler, göçmenlerin gittikleri yerlerde çıkardıkları plaklar. Yabancı işçiler arasında, sistematik olarak bir şeyler toplayanların sayısının hiç de az olmadığını görüyoruz. Bazı objeler, en basit tanımlarıyla sergileniyorlar. Örneğin, Almanya’da henüz yokken Yugoslavya’dan oraya video ka-mera götürmüş olan bir göçmenin videosu “Kamera: Dünya üzerinde yolculuk yaparken vazgeçil-mez bir malzeme” olarak tanıtılıyor. Böylelikle objeyi biz de ilk defa görmüş gibi oluyor, onun ilk yolculuklarında yarattığı hevesi hissediyoruz. Objeler bir bir gözümüzün önünden geçerken, bir yandan da gündelik ve sıradan olanı dışlayan bir tarih yazımının sınırları ihlâl ediliyor.

Göçmen işçinin konumu, öznenin kendi tarihini kendisinin yazması fikrini geliştirmek, bunun yöntemlerini tartışmak ve bulmak-bir araya getirmek-sergilemek üçgeninin nasıl genişletilebile-ceği üzerine kafa yormak için verimli bir örnek sunuyor aslında. Resmî tarihe dahil olmayan insan-ların kenara çekilmeyi reddetmesi ve kendi tarihlerini yazması tarihe bakışı değiştirebileceği gibi bugünü kurma şekillerini de derinden etkileyebilir sonuçta. Göçmen işçilerin kendileri hakkında konuştukları, yazdıkları ve yarattıkları alanları görünür kılan sergi, tarihin kendi içinde homojen olmayan bu engebeli yapısını gözler önüne seriyor. İzleyicinin konumuna göre de değişebilecek şekilde bir hatırlama edimi başlıyor; kolektif hafıza canlanıyor. Bugün bu alanların nasıl kurulduğu ve kurulacağı sorusu da baki kalıyor.

Meltem, No. 2, Kış 2017

Kamera: Dünya üzerinde yolculuk yaparken vazgeçilmez bir malzeme

89

Page 92: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Yugoslav misafir işçilere özgü deneyimlere bakarken, farklı coğrafyalarda benzer deneyimleri hatırlatan, coğrafya ve dönemleri kesen bir şekilde yer değiştirme, yerleşme, unutma, öğrenme, ev ve evsizlik kavramları, misafirlik, işçi olma ve yoksulluk deneyimleri üzerine düşündürebilen bir sergi Yuga, my Yuga. Türkiye’de de benzer konulara değinen iki sergi gerçekleşti yakın dönemde. Haziran 2016’da SALT Galata’da, Almanya’dan Türkiye’ye dönmüş misafir işçilerin inşa ettiği ev ve apartmanlara eğilen “Göçebe Mekânlar” sergisi açılmıştı. Biriktirilen kültürel deneyim ve kodla-rın mekân kurmadaki etkisine, çocukluk anıları, Almanya’dan taşınan deneyimler ve gelecekten beklentilerin bir araya gelerek mekânsal tercihleri belirlemesine bakan bu sergiden sonra, Mart 2017’de DEPO’da “Sıla Yolu: Türkiye Tatili Yolu ve Otoban Hikâyeleri” adlı bir sergi açıldı. Bu sergi, 1960’lardan beri Türkiyeli göçmenler tarafından sıkça kullanılan Almanya ve Türkiye arasındaki, Sıla Yolu, Ölüm Yolu ya da Autoput da denilen E5 karayoluna odaklanıyor. Malve Lippmann ve Can Sungu’nun E5 karayolu üzerindeki ve arşivlerdeki gezintileri sonucunda topladıklarını, göçmen ailelerin en favori arabalarından biri olan 85 model Ford bir minibüsün içine yerleştirdikleri sergi, aynı güzergâhın bugün Batı Balkan rotası olarak Batı Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteciler tara-fından da ters yöne doğru kullanıldığını hatırlatarak mekâna bakışı katmanlandırıyor.

Kuryel

90

Page 93: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem tries to understand what “Mediterranean” is, and how this geography is changing and is being shaped. It seems that one of the central issues shaping the Mediterranean today is about migration and security, about movements of people, and expansion of borders. In your work, you explore these issues especially with respect to the border practices and their meaning. First of all, can you explain the actual dynamics and history of migration and borders in the Mediterranean?

This is a question that cannot possibly be answered in a short way. In terms of the history of

An Interview with Polly Pallister-Wilkins: Mediterranean as a Humanitarian BorderZeynep Gönen

MeltemJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2, Winter 2017, 91-96

Polly Pallister-Wilkins works in the Political Science Department at the University of Amsterdam, the Netherlands. Her current research is concerned with humanitarian border policing practices in Europe. She was in the field during the recent refugee crisis in the Mediterranean.

91

View from an island: The Aegean Sea

Page 94: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

borders, bordering and migration in the Mediterranean, how far back in history do we go? To the Phoenicians? The Greeks? The Roman Empire or do we go even earlier? The Mediterranean has always been a place of mobility, of interconnection as Braudel made so clear in his work. Its name tells its story in this regard. But of course, it has also been a place of separation too and this has seemingly accelerated over the previous decades.

Some of the countries that border the Mediterranean have become some of the most “bor-dered” in the world. Israel’s occupation of Palestine has led to practices of separation not seen anywhere else and are at the forefront of the logics and technologies used to enforce separation and restricted movement between states but also at a more local level. These logics and tech-nologies are being exported around the world, to other Middle Eastern countries, to South and Southeast Asia, Europe, North and South America, Australasia, Africa...

Over the last two-three decades the Mediterranean has become a very insecure, dangerous and exclusive space through European involvement in hardening the external borders and the denial of safe and legal forms of travel to Europe to the majority of the world’s population. Inter-connections are being reshaped along axes of wealth and privilege and of course this intercon-nects with race. So also we have colonialism’s legacy playing a role and eliding with dynamics of neoliberal capitalism generating mobility and migration and creating a system of both increasing mobility and increasing closure. These forces come together in the Mediterranean and other places around the world such as the US/Mexico border.

Who are the different actors, and what are the different practices shaping the Mediterranean as a borderland?

Again, this is a question without an easy answer. Migrants are a key actor. Mobile people. States are another main actor and not just European states. This is not a one way, Eurocentric process only. Private actors, corporations with an interest in security technologies; smugglers, who are facilitating the mobility of those migrants denied regular and safe forms of transportation, all of these actors shape the Mediterranean as a borderland. Then of course there are also those countries/societies that have produced large migrant/refugee populations. They are also shaping the Mediterranean as a migratory space. So, the various actors in Syria and Iraq, and further east in Afghanistan, also Libya and the different factions there, Eritrea and on and on it goes. They all work to shape the Mediterranean. You start to see how this is not an easy question with an easy answer and I haven’t even talked about the types of bordering practices that we can find in the Mediterranean.

In terms of practices, we see many different practices, firstly and perhaps the most important is mobility itself. Mobility and borders cannot be separated out. Bordering practices exist to try and govern mobility just as much as they exist to demarcate territory. So, there are many different practices that exist to govern mobility in the Mediterranean but these are not only located in the Mediterranean. They are global. They are, for example, the Nigerian woman denied a visa to trav-el to the EU in an embassy in Lagos because she doesn’t have savings of €10,000, or the Afghani student denied a visa to travel to the EU to study because he doesn’t have a birth certificate.

In connection with the first question, you researched and wrote about Frontex, as one of the most central actors in the Mediterranean. Can you explain what this institution is, and why it is impor-tant for understanding the Mediterranean?

I don’t think I have ever explicitly said that Frontex is one of the most central actors in the Medi-terranean. It is one actor. To say it is one of the most central actors masks many things and gives a false picture. There is a lazy stereotype that has become popular that “Frontex Kills,” this goes along with the idea that Frontex is one of the most central actors. To see it as one of the most

Bordering practices exist to try and govern mobility just as much as they exist to de-marcate territory.

92

Gönen - Pallister-Wilkins

92

Page 95: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

central actors is to buy into the technocratic logics of the European Union that works to render invisible political decisions and political responsibility.

If by Frontex you mean the European Union and its member states, therefore, “Europe” more generally, then yes, we can say that currently Europe is an important actor in shaping the Med-iterranean as an exclusive space of mobility. Frontex is only the coordinating body of the Euro-pean Union in charge of overseeing member state policing of the external borders. Frontex now stands for “The European Border and Coast Guard Agency” and took its name from the French Frontières extérieures of its old name: the “European Agency for the Management of Operational Cooperation at the External Borders”.

The words management and operational cooperation are important here. It shows the tech-nocratic nature of Frontex. We need to go beyond this. Frontex does not actually have much power. It can work to set-up and assist joint-operations in particular border spaces but these are always “joint” carried out with member states. It helps to pool resources of member states to address particular border “crises” but it does not act on its own. It has no sovereignty, no power of arrest or detention or expulsion. This is really important to understand because the phrase “Frontex Kills” alongside Frontex being presented as a central actor is misleading and I would

93

Meltem, No. 2, Winter 2017

93

Things left behind during a refugee journey, Lesbos, October 2015

Page 96: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

say politically dangerous as it allows Europeans and others to find a scapegoat for the border violence that we see. It allows European Union citizens to place the blame on a technocratic body rather than recognise that the border policies of the European Union come from the politicians, the European Council, politicians that we vote for, representatives from our member states. These policies are devised and supported by our democracies. We see support for them everyday in our media and the practices they engender are carried out by our own security forces, be they border police, immigration officials etc. This is an Italian issue, a Spanish issue, a Greek issue, a German issue, a French issue, a Dutch issue, a Polish issue, a Swedish issue etc. All of these states, all 28 member states, their governments and their electorates are responsible for these policies. Fron-tex is only one technocratic and front-line actor in a much large machine. Frontex does not make the policies, Frontex did not decide that the majority of the world’s population would be denied access to air travel into the EU without the correct visas for example. That was politicians from European member states. Frontex did not devise practices of externalization that was member states such as Italy but also proposed by the UK, by the Netherlands etc. Frontex did not devise large-scale surveillance practices designed to intercept, capture and keep-out migrants. These were already being done by member states such as Spain with its SIVE system.

Why did the Mediterranean become so violent? Which practices or larger structures we should be looking at in understanding the Mediterranean as a dangerous place rather than a place of leisure, as it used to be associated with?

Firstly, the idea that there was a before time of non-violence and a now time of violence is too simplistic. The Mediterranean may have been a place of holidays and sunshine, and it still is for many people. I am writing this sitting on a veranda overlooking the Mediterranean, in Hamra Beirut. There’s lots of leisure happening on the Corniche down below me. But of course, Beirut has also been a very violent place. The Mediterranean has also been a very violent place histori-cally, as much as it has a history of interconnection. It is and was also a place of violent conquest, battles, wars going back centuries. The history of the Mediterranean is as much a history of violence as it is one of interconnection. I think it is important to keep this in mind; these things co-exist simultaneously.

In terms of the loss of life we have been seeing in the Mediterranean over the last two-three decades and that has escalated due to increased political violence in the last seven years or so, this can be linked to the restrictive and exclusive border practices of the European Union that denies access to safe and legal routes for people fleeing, violence in all its forms: conflict, oppression, poverty…

How does securitization contribute to insecurity and violence in the Mediterranean?

If by insecurity and violence you mean border insecurity and border violence, this is done through denying people access to safe and legal forms of travel. This in fact also contributes to other forms of insecurity and violence as it creates a possibility for smuggling and organized crime to take advantage that in turn fuels certain actors such as the militias in Libya. Safe and legal routes have been systematically closed off to non-Europeans, or the non-privileged, due to the belief that migrants are dangerous and a security threat which is only a correlation and also because Europe wants to prevent migrants seeking employment in Europe while enjoying a quality of life that is fuelled and made possible by irregular, precarious labour. Securitization has created a perfect storm, where those seeking exclusivity based on racism and a false belief in the threat posed by others (that usefully allows Europe to think the problem is out there rather than within), and at the same time to benefit neoliberal capital by providing pools of irregular labour that can be exploited and profited from.

I am writing this sitting on a veranda overlooking the Mediterranean, in Hamra Beirut. There’s lots of leisure happening on the Corniche down below me. But of course, Bei-rut has also been a very violent place.

94

Gönen - Pallister-Wilkins

Page 97: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

You suggest that the Mediterranean is also being constituted as an “humanitarian border”. What do you mean by “humanitarian border”? How is it different than “borders” as we know it? How do the Mediterranean border agencies control migration through policing and engage in “humani-tarian” action at the same time?

A humanitarian border is the result of an unequal and violent border. The humanitarian border grows from an unequal and violent border. As mobility and the crossing of borders have become more and more restricted, it has become more dangerous as it leads to people to use smugglers and to travel irregularly. Of course, geography is important here. The sea adds increased risks to those travelling irregularly. All of this results in life saving interventions occurring in border spaces. These are humanitarian interventions, designed to save lives in that instance. The hu-manitarian border would not and should not exist. It exists because of the structural inequalities of borders today. Humanitarianism more broadly is always a conservative response to problems caused by political structures and failures. Humanitarianism allows intervention to save lives without addressing the underlying structural and political causes.

As for how a humanitarian border is different from more “traditional” borders. That depends on what people already understand the border as. Borders have always had a security element

95

Meltem, No. 2, Winter 2017

Hotspot Moria, Lesbos, November 2015

Page 98: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

to them. They are supposed to keep the population safe from attack from “others”. The difference with humanitarian borders today is that those being saved are not citizens but the “others”, the excluded rather than the included. So, what we now see at the humanitarian border is that the migrant is both the traditional “other”, the excluded “other”, so a risk, but also because of the violence of borders today migrants are also at risk.

In terms of how actors in the Mediterranean engage in both caring and controlling at the same time, this happens very easily. A police person’s role is that of care and control. They are meant to secure life and uphold law and order. There is no immediate, a priori contradiction here. The contradiction often comes in their everyday working lives when border police rescue people and then deport them. But in many instances the saving of live enhances border control as it expands the space and time of intervention. For example, the SAR zone in the Mediterranean is a much larger space for intervention than the border-policing zone. Saving lives means that bor-der policing operatives can intercept migrants much earlier and over a much larger geographic space.

In your work, you connect the logics of humanitarianism with that of security. Can you elaborate on this connection? How can we understand policing that seeks to capture “illegal” flows of people in the Mediterranean, and the rescue practices of different actors in the Mediterranean?

Humanitarianism is a security practice. It is about providing the necessary conditions for life. This is security. States provide security for their populations through providing the necessary conditions for life. Humanitarianism is the provision of the necessary conditions for life universal-ly, based on a belief in the universality of humanity, so beyond particular populations based on citizenship or territory. The humanitarian subject is the suffering subject.

Policing is also about care for life as well as control and upholding the rule of law. In fact, the rule of law is part of providing the necessary conditions for life. The idea of care and control as two separate logics is false. Therefore policing in the Mediterranean have always involved, at least from the European perspective, with the various agencies involved simultaneous elements of care and control. Border police have a responsibility to police the border but they also have a responsibility to police life that is to care for life. What has happened in the Mediterranean but elsewhere too is the use of this policing of life to expand the policing of borders both temporally and spatially.

In understanding the contemporary states around the globe and migration, what insights does the Mediterranean offer?

I think the Mediterranean offers a view of the increasing violence of borders more generally. However, the Mediterranean is not unique. We see similar practices in Australia, with externali-zation and gross human rights abuses. The Mediterranean allows us to see how humanitarianism with its logic of care as opposed to emancipation continues to be used for the purposes of controlling “others” in similar ways to how it was used during European colonialism. As well as humanitarianism, the Mediterranean is a laboratory for a range logics and techniques for the expansion and deepening of sovereignty across time and space, beyond the line of state borders both externally but also internally. We see how sovereignty is consolidating itself in the face of increased global mobility. But we also see how mobile subjects refuse to be controlled and find ways to demand and achieve their rights to mobility or immobility and secure futures.

Humanitarianism is a security practice. It is about providing the necessary conditions for life. States provide security for their populations through providing the necessary conditions for life.

96

Gönen - Pallister-Wilkins

Page 99: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

97

Tarih Araştırma Seminerleriİzmir Akdeniz Akademisi 2 Şubat - 20 Nisan 2017 tarihleri arasındaki üç ay bo-yunca “Tarih Araştırma Seminerleri” dü-zenledi. Kırk kişinin katılımıyla başlayan seminerleri yirmi kişi tamamladı. Sonra-sında isteğe bağlı olarak hazırlanan araş-tırma projesini ise altı kişi bitirdi.

Seminerlerin ortaya çıkış fikrinin te-melinde İzmir Akdeniz Akademisi Tarih Birimi’nin daha önce düzenlediği konfe-ranslara ve sempozyumlara katılan izle-yicilerin gösterdiği yoğun ilgi, merak ve soruları yatmaktaydı. Özellikle 2-3 Hazi-ran 2016’da düzenlenen “Börklüce Mus-tafa Sempozyumu” süresinde ortaya çı-kan yoğun katılımcı ilgisi, İzmir Akdeniz Akademisi Tarih Birimi Danışma Kuru-lu’nun aynı dönemdeki yıllık toplantısın-da da tartışıldı. Bu bağlamda Prof. Dr. Ayşe Nükhet Adıyeke’nin somutlaştırdığı öneri ile üniversite içi ve dışı, tarih bilimi içi ve dışından gelenlerin iletişimlerini zengin-leştirecek yeni bir dil yaratabilmek, İzmir tarihini Akdeniz perspektifinden yeniden ele alabilmek için tarih seminerleri düzen-lemeye karar verildi.

Seminerler aile tarihine ilgi duyan, ya-şadığı bölgenin, mahallenin tarihini me-rak eden, bölgesindeki göç hareketleriyle ilgili tarihsel araştırmalara katkı yapmak isteyen her kesimden amatör araştırma-cılara bilgi ve yöntem sunmayı hedefledi. Hazırlık aşamasında seminerlerin yapısı ve içerikleri Prof. Dr. Ayşe Nükhet Adıye-ke, Yrd. Doç. Dr. Nuri Adıyeke, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu ve Yrd. Doç. Dr. Dilek Akyalçın Kaya tarafından kur-gulandı. Seminerler de yine bu akademis-yenler tarafından yürütüldü. İki bölüm olarak hazırlanan seminerlerin teorik olan ilk bölümünde “tarih bilimine giriş”, “ta-rih araştırmalarında kaynak”, “sözlü tarih çalışması”, “yerel tarih/aile tarihi araştır-malarında yöntem” gibi başlıklardan olu-şan bir dizi seminer gerçekleştirildi. Bu-rada amaç tarih biliminin ortaya koyduğu sorunsalları, bu sorunsalları ele alırken

kullanılan alet çantasını katılımcılara ta-nıtmak oldu. Seminerler düzenleyicilerin tek taraflı anlatımlarından ziyade tartış-maya açık bir ortamda yürütüldü. Katı-lımcıların da karşılıklı etkileşimleri konu başlıklarının tartışılmasında önemli hale geldi.

Teorik seminerleri tamamlayan katı-lımcılar arasından isteyenler, uygulama-ya yönelik olarak seminerlerin ikinci bö-lüme devam ederek bir araştırma projesi seçtiler. Teorik seminerlerde tartışılan te-malar çerçevesinde bir tarih araştırması yürüttüler. Katılımcılar istedikleri konu-larda araştırma yapmakta özgür bırakıl-makla birlikte araştırmaların genel olarak birey-toplum-mekân ilişkisi üzerine ku-rulması, özel olarak da İzmir ve Akdeniz perspektifiyle ele alınması hedeflendi.

Projelerin sahiplerini ve başlıkları-nı şöyle sıralayabiliriz: Ayşen Ersoy, “Ser-best Cumhuriyet Fırkası ve İzmir Mitingi”; Mehmet Karcı, “İzmir’de 68’li Yıllar”; De-met İnan, “Çocuk Gözüyle 1990-1999 Ara-sında Türkiye ve Türk Dış Siyaseti”; Nuret Çalıcı, “Duvarlardaki Bellek”; Teoman Gö-nen, “Mordehay Sevi Ailesi” ve Yıldırım Kandemir, “Abdallar (İzmir başta olmak üzere Anadolu’da)”.

Yürütülen proje konularını ele aldığı-mızda toplumsal ve siyasi gelişmeleri ön planda tutan konulara ağırlık verildiği gö-rülecektir. Bununla birlikte ele alınan top-lumsal tarihin mekânı olarak İzmir göze çarpmaktadır. Diğer bir deyişle, katılım-cıların mekân-toplum ilişkisi üzerine kafa yormuş olduklarını belirtebiliriz. Ancak diğer taraftan bu mekânsal analizin ye-rel boyutta kaldığını, Akdeniz perspekti-fine ulaşamadığını ifade etmemiz gerekir. Akdeniz Akademisi’nin “Tarih Araştırma Seminerleri”ne başlarken koyduğu hedef-lerden biri olan “İzmir tarihini Akdeniz perspektifinde yeniden ele alabilmek” bu nedenle kısmen başarılı olmuştur. Mekân, tarih çalışmalarında kendine yer bulmuş ancak ufku görece dar kalmıştır. Bu bağ-lamda, tarih incelemelerine özellikle Ak-deniz perspektifinin rehberlik etmesi için

İzmir Akdeniz Akademisi’nden /From the Izmir Mediterranean Academy

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 97-100

Page 100: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Akyalçın Kaya, Takayama

98

İzmir Akdeniz Akademisi’nin daha yoğun ve uzun soluklu çalışmalar gerçekleştir-mesi gerektiğini söylemeliyiz.

Tarih seminerlerin belirtilmesi gere-ken önemli sonuçlarından biri de tarihçi-lerle ilgilidir. Her ne kadar seminerlerin asıl amacı amatör tarihçilerin, insanların, mekânların, şehirlerin, sokakların hikâye-lerini İzmir’i, kent bilinci ve kentlilik gibi kavramları Akdeniz perspektifiyle tarih disiplini içinde düşünmelerini sağlamaya çalışmak olsa da bu seminerler meslekten tarihçilerin de tarihçilik üzerine yeniden düşünmelerine vesile olabilecek bir araç haline gelmiştir.

Son yıllarda tarihe artan ilgi çerçeve-sinde tarih disiplini dışından gelenlerle iletişim yolları çoğu zaman tıkalı olduğu için “Tarih Araştırma Seminerleri” karşı-lıklı olarak yaratılacak ortak ve yeni bir dil arayışının ilk adımı olarak düşünülebilir. Bu nedenle İzmir Akdeniz Akademisi’nin bu çabaya önayak olması özgün bir örnek olarak önem taşımaktadır. Ancak bu yeni dil arayışının uzun soluklu bir maraton ol-duğunu ve akademik camiadan daha ge-niş bir katılım ile koşulması gerektiğini unutmamak gerekir.

Dilek Akyalçın Kaya, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Mutfak Sanatları ve Yönetimi Bölümü

Raising Izmir Profile Through DesignSome countries have begun introducing the power of design as a governmental strategy. It is well known that Korea stated design as one of its governmental policies and attracted attention from other coun-tries. China also focused on the industry of culture and design, and supported the renovation of historical areas and the de-

1 Komei Suzui, Textbook for the Intellectual Property to Propel Global Businesses (Tokyo: Syuwa Syatem 2013), 255 (Japanese).

2 İzmir Akdeniz Akademisi öncülüğünde 17-19 Kasım 2016 tarihleri arasında “Sen De Çık Gel” sloganıyla ve “Çıktı/Output” temasıyla düzenlenen İyi Tasarım İzmir / Good Design İzmir etkinliği, Türkiye’deki genel tasarım söyleminin çıtasını yükseltmeyi amaçlıyordu. Farklı tasarım alanlarında elde ettiği ürünleri İzmirlilerle paylaşan etkinlik, İzmir’i Akde-niz Bölgesi’nde tasarım yoluyla konumlandırma hedefine bir adım daha yaklaştırdı.

velopment of cultural capital.1 It is try-ing to raise its position in the internation-al market by introducing design. Taiwan was designated as a World Design Capi-tal (WDC) in 2016, and it is also raising its presence in Asia rapidly.

I have instructed students and con-ducted research at Izmir University of Eco-nomics (IUE) on a Staff Exchange Program between Shizuoka University of Art and Culture in Japan and IUE from Septem-ber 2016 to March 2017. Fortunately, I had the opportunity to join Design Turkey 2016 as a jury member, and the first Good De-sign Izmir2 that was organized by the Iz-mir Mediterranean Academy as one of the organizers of the BUS workshop during my stay. I felt an energetic momentum of design in Turkey through these activities. While I was exchanging opinions with de-signers, who came from all over the world, I felt certain that if Turkey uses design power efficiently, it could improve quickly and show its presence to the world in the near future.

During these activities, I heard that people who are involved in design indus-try are interested in applying for WDC. Everybody would expect Istanbul can be improved by using design, because it has the attractiveness of a cultural world her-itage and functions for business. Howev-er, while joining design activities in both cities, I realized that Izmir also has the po-tential to be a design city. Compared to Is-tanbul, the scale and population, and busi-ness of Izmir is smaller. On the other hand, it has more momentum. If Izmir works on the city development employing design power seriously, it can change drastically in a short period of time.

I will try to explore the high potential of Izmir to enhance its attractiveness from a design aspect and the benefits that WDC would provide to the city.

Page 101: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltem, No. 2, Kış 2017

99

There are five main reasons that I think Izmir can enhance itself through the power of design. These are the unique his-torical and cultural background of the city; the rich resources for tourism; universities that can organize promotion, research and development of design; global and local companies that could benefit from design and support citizens and the government economically; and the great hospitality of Izmir citizens which is the best of all.

The unique historical and cultural back-ground of Izmir: There are many old Greek stone houses near Asansör that were built over a 100 years ago. They were renovat-ed by contemporary designers, and turned into attractive, sophisticated houses that have maintained their original characters. Walls of bricks and stone, structural mate-rials of wood and terra-cotta water pipes give residents an ancient historic atmos-phere. In the morning, the gentle sunshine comes from the Izmir blue sky into the calm garden that is positioned on the base-ment. Residents must love to have break-fast in the garden while listening to the seagulls. I feel that these houses symbol-ize the attractiveness of Izmir’s near his-tory. Turkish culture is well known as one of the unique cultures because it is located at a crossing point between Asia and Eu-rope. In addition, Izmir has flourished as a port-city and citizens always have been interested in the outside world and have the flexibility to accept new things into their culture. Most foreigners say that they feel very comfortable living in Izmir even though they are outsiders. The historical culture that has incorporated Roman, Ot-toman and Greek influences is very attrac-tive to visitors, and that has unlimited po-tential.

Rich resources for tourism: Although Iz-mir has attractive resources for tourism, it is not well known in the world. For ex-ample, the mosques in Istanbul and Cap-padocia are well known by Japanese tour-ists. Unfortunately, few of them know the name of the city Izmir. In fact, I was one of them. However, there are many captivat-ing places in the city. To name a few, Kem-eraltı is very different from Istanbul ba-zaars and very attractive as a lively place

for citizens. Balçova has hot springs that many Japanese love and also has a lively shopping street. The great Efes is a world heritage site. Şirince has beautiful craft shops on narrow streets in the moun-tain. Selçuk has a beautiful and fun Sun-day market on the narrow street between white walls… Every town has a different fascination. Access is convenient from the sea and air route. Izmir can be expected to invite visitors.

Presence of design oriented universities: It is design that can play a role to enhance and promote the city’s attractiveness. The cities I mentioned at the start have focused on using design power effectively, attempt-ed to solve problems in the society, en-hanced their culture and promoted them. Design power raised their global profile. To carry out these activities, organizations that are capable of managing them are es-sential. Fortunately, there are several uni-versities such as IUE, Dokuz Eylül Univer-sity, Ege University, Yasar University and Izmir Technology University that engaged in research and education in design in Iz-mir. Design Turkey 2016 was a success. The first Good Design Izmir was held around the same time. It showed their organiza-tional capacity. Young students, research-ers, professional designers, and people from industries around Izmir got together and talked about possibilities, and the im-portance of design for Izmir at the venue. The action attracted the government, too. It must be the big first-step for the history of design in Izmir.

Local companies with a promising fu-ture: There are many global and local com-panies that have high potential in and around Izmir. They are the parties that can benefit directly by using design power on their products and services. However, dur-ing the Design Turkey 2016 Award event, I felt that despite having a high stand-ard of ability for production and develop-ment, it is difficult to say that those compa-nies have used design power as much as they could have. Well-designed products will be chosen by people for these prod-ucts will make their life rich and comfort-able. They activate companies and indus-tries. This will eventually lead to economic

Page 102: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

100

Takayama

growth in Izmir. In addition, if companies that export their products introduced de-sign power to their products and services, they would promote Izmir outside. Expe-riences through products could lead cus-tomers to Izmir someday.

Hospitality: The organizer of WDC states that one of things that can be expect-ed through WDC is tourism. When peo-ple visit Izmir, they will be impressed by the hospitality of Izmir’s citizens in addi-tion to good scenery and food. Japan will be the venue for the 2020 Olympics. They expressed their hospitality using the word “Omotenashi”. Based on my impression during my stay in Izmir, the hospitali-ty of Turkish people is as good as or bet-ter than Japanese people. Especially, the character of Izmir citizens, which is tol-erant and open minded would attract vis-itors. I feel that they are very charming when I see that they always give a seat for elderly people on a bus, treat stray cats and dogs gently on the street, and wink with smile. Sometimes people take design as superficial decoration, but design is more than that. It is important to know how de-sign makes people feel by experiencing the products, services, and the system. Izmir will benefit by using design power.

WDC can be one of the opportuni-ties. The program promotes and encour-ages the use of design to further the eco-nomic, social, cultural, and environmental development of the world’s cities. The des-ignated city holds the year-long city pro-motion program to showcase the accom-plishments of the city that are effectively leveraging design to improve the lives of their citizens. The first three WDC cities before 2014, namely Torino (Italy), Seoul (Korea), and Helsinki (Finland), were in developed countries. Nevertheless, cities that have the possibility to solve problems in the society by using design were chosen as of Cape Town in 2014.

A theme is set on the WDC program for every city. To decide on the themes, the city has to first recognize its problems and strengths, and have the common con-sciousness among citizens to solve the problems and develop the strengths. In the case of Izmir, citizens also should consid-

er what are not changeable in the city, what they want to maintain. It is essential to de-sign the identity of the future Izmir. The authentic experience can then be shared with visitors.

If the goal of design is properly estab-lished and spread among the communi-ty, it will have an influence on the areas of city planning, architecture, production, and services. The town can become a more beautiful, comfortable and enjoyable place to live. Culture and lives of citizens can be richer. The number of visitors can increase. Design can enrich the town and increase new residents. It can revitalize Izmir as a more attractive town. I hope that design can be the power that leads Izmir to be-come a vital city.

Yasuko Takayama, Shizuoka University of Art and Culture

Page 103: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Alesta

Page 104: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

MeltemJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2, Winter 2017, 102-104

102

The Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban PoorZhandarka Kurti*

Neoliberalism as a political project from above has not so much withdrawn the state from the sphere of social life, but instead entailed its deep entrenchment in the lives of the urban poor. Crime and criminalization have become important ways in which the neoliberal state has positioned itself in the lives of the urban racialized poor, entailing the strengthening of punitive social control technolo-gies from the increasing use of imprisonment to confine those populations ren-dered superfluous by capitalist restructuring and the spatial regulation of ra-cialized bodies through urban policing strategies.

Focusing on the restructuring of the Izmir Public Order police in the third largest urban city of Turkey during the mid-2000s and its effects on mostly sec-ond-generation Kurdish migrant youth, Zeynep Gönen’s book contributes to our understanding of the relationship between urban poverty, crime, criminali-zation, and policing.

Gönen’s book makes two important theoretical and conceptual interven-tions about crime, criminalization and policing in the neoliberal era. The first is that she challenges the often-simple narrative of the shift from welfare to penal state that we find promoted by scholars like Loïc Wacquant. Different from oth-er advanced core capitalist countries, neoliberal state restructuring in Turkey was ushered also by a series of military coups that consolidated the power of the state, squashing not only leftist movements grounded in working class pow-er, which we have also seen elsewhere but most importantly the growing Kurd-ish struggles for autonomy, declaring the latter internal enemies of the state. Fo-cusing on criminalization as an “ideological and a material process” (50) in the second chapter of the book, Gönen locates its roots in the neoliberal restructur-ing of urban cities, which made land expensive and criminalized the strategies that Kurdish migrant struggles employed to secure housing and most impor-tantly the political upheavals of the 1990s that followed, all of which together helped to shape the construction of a new subject, the varoş, or slums, as a stig-matized identity in the Turkish public imagination. It was the children of these Kurdish migrants along with other “target populations” that would become the new subject of criminalization by the police in the mid-2000s. Criminalization, as she demonstrates is a “historical and structural problem in continuity with state violence” (154).

Gönen’s second theoretical contribution is her conceptualization of the “neoliberal politics of crime”, which she devotes the first half of the book to. Her theoretical framework marries together both Marxist and Foucauldian concepts on policing, crime and punishment, a combination of perspectives that is often lacking in the most recent scholarship on penal state formation.

* Binghamton University, Department of Sociology

Page 105: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

103

Meltem, No. 2, Winter 2017

Each perspective complements the other and by weaving them together, the author conceptualizes crime as “politics”, which then allows her to engage more directly with the power of the state as embodied in the institution of po-licing. Here, she rightfully insists on rescuing crime and criminalization from the strict confines of criminology and its “experts”, who are of course too will-ing to divorce and separate these concepts from the realm of politics, ideolo-gy, and discourse, reducing them instead to tools of state legitimacy. Defining crime as “a relational category that takes shape within complexities of social and historical processes” (27) allows us to locate the ways in which the law, the police and ideologies about social order defined certain sections of the laboring poor as ‘criminal.’ It is in the second half of the book that she explores how these processes manifest in the daily lives of urban residents.

Influenced by Stuart Hall’s project in Policing the Crisis,1 Gönen examines how at a particular historical conjuncture, the 1990s, different social, political and economic contradictions come together and provide an opening for the in-stitution of the police to reinvent themselves and extend the processes of crim-inalization at the level of everyday life. For instance, as she demonstrates in chapters 2, 3 and 4, the moral panic about kapkaç, or mugging, mostly fueled by the media and occurring in a moment of neoliberal restructuring and deep eco-nomic anxiety, coincides also with the crisis of police legitimacy. The police are largely seen as corrupt and losing control of urban cities. “Crime” in this par-ticular moment helps to mobilize an institutional response and lends legitima-cy to policing practices that will bring back order.

“Crime”, as the author shows, is shorthand for economic insecurity and ra-cialized fears of the “other.” Simultaneously, Gönen examines how the neoliber-al restructuring is changing the political economy of Izmir to a post-industrial city and rendering a growing number of Kurdish migrants as precarious labor. This economic marginalization combined with wider politicization and left-ist involvements in the 1990s’ protests create a moral panic about disorder and “crime.” Kurdish urban youth become a scapegoat for the deeper economic and racist anxieties and are transformed into the “dangerous populations” through the processes of criminalization, most importantly the “crime talk” pervading Turkish society. Through rigorous field study of the Izmir Public Order police, Gönen examines how a local police chief took advantage of this opening to pro-fessionalize the police in the same manner that controversial NYPD chief Wil-liam Bratton did for the NYPD, mainly through strategic restructuring like the use of technology to track down crime and collect data as well as performance management of police officers. Yet, this professionalization, as the author so brilliantly demonstrates in chapters 4 and 5 relies on “zero-tolerance” practic-es like ID checks and “digging”, which increasingly translate into police harass-ment of mainly Kurdish youth and other marginalized groups in urban areas, who become the subject of these new policing strategies.

While the first half of the book is devoted to conceptualizing the neoliber-al politics of crime, the second half draws on extensive ethnographic research

1 Stuart Hall, Charles Critcher, Tony Jefferson, John Clarke, Brian Roberts, Policing the Crisis: Mugging, the State, and Law and Order (London and Basingstoke: The Macmillan Press Ltd, 1978).

Page 106: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

104

Kurti

to show how the police seek to legitimize their role and function through the criminalization process. Here we see how societal stereotypes and views of the Kurdish “other” shape police technologies of “crime” collection by focusing on particular “hot spots”—namely the shantytowns. It is the arrests generated by the policing of these areas, which consistently reinforce the view that Kurds are “the target population.” This criminalization process is also felt most keenly by Kurdish youth. Interviewing young Kurdish males in Tepe about their experi-ences with the police, Gönen finds that they feel constantly harassed and target-ed. This criminalization process also reveals class, gender and generational di-vides. Fears of crime are usually expressed by both the new middle classes and older working-class Kurdish migrants while it is usually the younger and un-employed Kurdish male youth that experience the criminalization process the most, at the heart of which is constant police harassment and racking up of their criminal rap sheets. Gönen’s interviews with Kurdish youth are important be-cause they give voice to the criminalization experience and they allow the read-er to understand this as a global phenomenon that extends beyond Turkey and to the ghettos of the United States, the favelas of Brazil and the banlieues of Par-is. In the recent waves of protests against police brutality, these contradictions of criminalization process have spilled out in the form of riots giving some ex-pression to the ongoing level of police surveillance and violence, which is a dai-ly experience for many young urban racialized youths.

Moving back and forth from a theoretical framework that unpacks the neo-liberal politics of crime to rich ethnographic detail, highlighting the criminali-zation of Kurdish youth in a deindustrialized urban shantytown, Gönen’s book complements and expands on the scholarship of Loïc Wacquant, Stuart Hall, Di-dier Fassin, Victor Rios and Henry Giroux. On the heels of growing social and economic insecurity expressed along racialized and gendered lines, Gönen’s important study on the neoliberal politics of crime in Turkey fills crucial theo-retical and empirical gaps in our understanding of how criminalization and pol-ic-ing inform and shape the neoliberal state strategies of managing, regulating and reshaping the subjectivities of the urban racialized poor, especially those outside of the typical advanced capitalist countries that tend to dominate most of the academic scholarship on this topic.

Zeynep Gönen, The Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor (London & New York: I.B. Tauris, 2016), 272 pp., ISBN-13: 9781784535438.

Page 107: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiNo. 2, Kış 2017, 105-106

105

Suriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçilerDuygu Özsüphandağ Yayman*

Türkiye’de büyük şehirlerin yeni sakinleri. Önce akın akın gelişleri şaşkınlık-la izlenen, sonra sokaklardaki varlıklarından rahatsız olunan, okulda, işte ra-kip görülenler. Vatandaşlık tartışmasına hapsedilenler. Onlar, mülteciler. Ya da mevzilerine tutkuyla bağlananların söylerken ağzının ucuyla itiverdiği “Suriye-liler”. Türkiye’de bulunmalarının gerçek nedeni her türlü melanetten sorumlu tutulmaya başladıklarından beri gölgelendi.

Gazeteci Ercüment Akdeniz, Suriye Savaşının Gölgesinde Mülteci İşçiler baş-lığını taşıyan kitabında, okurun dikkatini onları ülkelerinden kaçmak zorun-da bırakan savaşın gölgelenemeyeceği gerçeğine çekiyor. Okura şu soruyu yö-neltiyor Akdeniz:

Onları yani mültecileri görünce neler hissediyoruz? Duraklarda avuç açıp ete-ğimizi bir türlü bırakmayanlar mıdır sadece mülteciler? Gerçekten de onlar, bir-çoğumuzun bilinçaltına kazınan “dilenciler”den mi ibarettir? Kamplarda yaşa-maktan her daim memnun “asalak sürüleri” mi yoksa?

Kitap 2014’te yayımlandıktan bu yana geçen sürede önyargı cephesinde deği-şen bir şey yok. Hatta ötekileştirme söz konusu olduğunda artık saflar daha da keskin. Hem de son üç yılda Ege ve Akdeniz sularında yaşanan onca trajediye rağmen...

Akdeniz’in başlarken sorduğu ve yanıtı kitabın içinde saklı soruya geri dö-nelim. Kim bu mülteciler? Akdeniz, yanıtı bulmak için fabrikalara, tarlalara, izbe atölyelere çeviriyor yönümüzü. Küresel kapitalizmin yeni kölelerini gös-teriyor okura. Ekmek kavgasında, yerli işçiler gibi çetin bir mücadeleye girişip onlardan da düşük bir bedele çalışanları. Uzun saatler süren mesainin sonunda ücretlerini kâh alıp kâh alamayanları. İş bodrum katlarına, ahırlara, dükkân-dan bozma odalara kira ödemeye gelince normalin üstünde ödemesi istenenle-ri. Memleketlerinde üniversitede okur, öğretmen, tezgâhtar veya işçi olarak tek maaşa geçinip giderken mülteci kimliğiyle bir yerlere sığınamayanları. Omar, Cuma, Hassan, Amin, Kadriye, Mohamed ve diğerlerini...

Mültecilerle okur arasına kimseyi sokmuyor yazar. İstanbul, Adana, Hatay, Gaziantep, Kayseri ve İzmir’de hem kendisinin hem Evrensel gazetesinden mes-lektaşlarının yaptığı röportajlarda, mülteci işçilerin yaşamlarını olduğu gibi yansıtıyor.

Kadriye’nin, “İş çok zor ama çalışmak daha zor” cümlesi özetleyiveriyor tüm kitabı. Amin’in, savaştan önce Suriye’de kardeş gibi olduklarına, sonra ara-larında etnik sorun ve çatışmaların başladığına ilişkin sözleri ne kadar tanıdık geliyor; tarih ve coğrafya değişse de olayların değişmediğini gösteriyor. “Tarih, tekerrürden ibarettir” mi demiştiniz? Öyle olsaydı ders alınmaz mıydı diye dü-şündürüyor. Çalıştığı yerde hakkının nasıl yendiğini anlatan Hassan’ın, herkesi aynı kefeye koymadan iyiyle kötüyü ayırarak yaptığı değerlendirmeden kendi

* Yazar

Page 108: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

106

Özsüphandağ Yayman

yurttaşları da nasibini alıyor. Mülteciler ile yaşanan çatışmalı bir durum anım-satıldığında bir olayın tüm ulusu tanımlayamayacağına dair dolaysız bir yanıt veriyor Hassan: “Bütün Suriyelilerin iyi olduğunu söyleyemem.”

Bir gazetecilik çalışması olan kitap, sonuna eklenen haber metinleriyle bu çabayı tamamlama kaygısı güdüyor.

Röportaj veren işçilerin belki bir kısmı Avrupa ülkelerine iltica etti. Belki bir kısmı halen Türkiye’de, aynı koşullarda yaşıyor. Belki bir kısmının statüsü değişti... Dünyada en büyük mülteci göçünü alan Türkiye’de bu nüfus, son üç yılda daha da arttı. Kitaptaki işçilerin savaşın bitmesine, ülkelerine, savaş ön-cesindeki yaşantılarına geri dönmeye dair umutları ise olduğu yerde duruyor.

Göçmen, sığınmacı, mülteci ayrımlarını önemsemeden ülkesini savaş nede-niyle terk etmek zorunda kalanları mülteci diye tanımlayan Akdeniz, bu kitap-ta okura en çok insanlığını düşündürtüyor.

Ercüment Akdeniz, Suriye Savaşının Gölgesinde Mülteci İşçiler (İstanbul: Evrensel Kültür Kitapları, 2014), 160 s. ISBN-13: 978-605-33-1317-5.

Page 109: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

107

Makale Çağrısı

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi Akdeniz ve İzmir üzerine bilgi üreten araştırmacı ve akademis-yenlerin yazılarını bekliyor.

Meltem  İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi yılda iki sayı, Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanacak ulusla-rarası hakemli bir dergidir. Teori, araştırma ve ince-leme makalelerinin yanı sıra güncel siyasal, sanat-sal, toplumsal, felsefi, bilimsel alanlarda yazarların öznel görüşlerini yansıtan deneme ve değerlendir-me yazılarına da açıktır. Her sayıda Akdeniz ve İzmir çalışmaları alanlarına temas eden sosyal bilimlerin farklı dallarında üretilmiş tez ve yayın tanıtımlarına da yer verilecektir.

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi’nde ya-yımlanmak üzere yazı göndermeyi düşünen araş-tırmacıların ve akademisyenlerin önerilerini, yayın ilkelerini ve yazım kurallarını gözeterek, en geç 1 Nisan 2018 tarihine kadar ulaştırmalarını bekliyoruz. Ayrıntılı bilgi için meltemizmeda.org adresine baka-bilir ya da [email protected] ve [email protected] adreslerinden bize ulaşabilirsiniz.

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi

Yazarlar İçin

Yazı TeslimiYayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı yayın ilkeleri-ni ve yazım kurallarını gözeterek [email protected] ve [email protected] e-posta adresle-rine iletebilirsiniz.

Yayın İlkeleri1. Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi Akdeniz coğrafyası ve İzmir’le ilgili bilimsel çalışmalara öncelik verir.2. Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi disiplin-lerarası yaklaşımları özendirir.3. Yayınlanacak makale ve değerlendirme yazıla-rının eşzamanlı olarak başka bir yere önerilmemiş ve daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olması gerekir.4. Gönderilecek makale ve değerlendirme yazıları, Yayın Kurulu’nun ön incelemesine tabidir. Ön ince-lemede konu, şekil ve içerik açısından uygun bulu-nan yazılar değerlendirilmek üzere iki ayrı hakeme

Call for Papers

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy invites submissions from researchers and scholars working on the Mediterranean and Izmir.

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy is an international, peer-reviewed, bilingual journal to be published biannually in Turkish and English. The journal welcomes theoretical and research ar-ticles as well as social, artistic, philosophical, con-temporary political reviews and essays that reflect the subjective viewpoints of the author. Each issue will also give place to reviews of books and theses relating to Izmir and the field of Mediterranean studies produced in different branches of social sciences.

Submissions deadline for papers to be published in Meltem Journal of the Izmir Mediteranean Academy is April 1, 2018. Submissions not conforming to publica-tion guidelines may be returned. For further infor-mation please visit meltemizmeda.org or contact us at [email protected] and [email protected].

Meltem Journal of the Izmir Mediteranean Academy

Author Resources

SubmissionMeltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy editorial office welcomes submissions of full-length scholarly articles, essays, and reviews at [email protected] and [email protected]. Sub-missions not conforming to publication guidelines may be returned.

Publication Guidelines1. Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Acade-my prioritize scholarly works related to the Mediter-ranean and Izmir.2. Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy encourages interdisciplinary scholarly approaches.3. Submitted research articles, reviews, and other works should not be simultaneously submitted or previously published elsewhere.4. Submitted research articles and reviews are sub-ject to a preliminary examination by the editorial

Page 110: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

108

gönderilir. Değerlendirme sonucunda hakemlerden birinin olumsuz görüş bildirmesi durumunda yazı üçüncü bir hakeme gönderilir. Yazının yayımlanabil-mesi için en az iki hakemin olumlu görüş bildirmesi gerekir.5. Yayın Kurulu, hakem değerlendirmeleri doğrultu-sunda yazıların aynen yayımlanmasına, yazarından düzeltme talep edilmesine ya da yayımlanmamasına karar verir ve bu karar yazarlara bildirilir. Yayımlan-masına karar verilen yazılara hangi sayıda yer veri-leceğine Yayın Kurulu karar verir.6. Yayımlanmış makale ve değerlendirme yazıları kurumsal olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İz-mir Akdeniz Akademisi’nin görüşlerini yansıtmaz. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.7. Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi’nde ya-yımlanan makale ve değerlendirme yazılarından ancak kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.8. Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi bilimsel etikle bağdaşmayan pratikler içeren yayınlara yer vermez.9. Bilimsel etik çerçevesinde, uygulamalı alan araş-tırmalarında katılımcıların rızasının alınmış olması şarttır.10. Yazarlar kullanacakları üçüncü bir kişiye ait içe-riğin (şekil, fotoğraf, rakamsal veriler, müzik, vb.) yeniden üretim iznini almak zorundadır.

Yazım KurallarıYazılar dipnotlar, tablolar ve kaynakçayla birlikte 4.000-7.000 kelime arasında olabilir. Tez ve yayın tanıtımları 1.500 kelimeyi geçmemelidir. Yazılar 100-150 kelimelik İngilizce ve Türkçe özetlerle be-raber gönderilmelidir. Özetlerin hemen altında beş anahtar sözcük bulunmalıdır. Yazıların ve özetlerin üzerinde sadece yazının başlığına yer verilmelidir. Yazarlar iletişim bilgilerini (ad-soyad, e-posta ad-resi, telefon numarası, varsa kurum bilgisi) ve kısa özgeçmişlerini içeren ayrı bir dosya hazırlamalıdır-lar. Yazılar, Microsoft Word programında Times New Roman yazı tipinde, 12 punto ve 1,5 satır aralığıyla yazılmalıdır. Dipnotlar 10 punto ve tek satır aralığıyla yazılmalıdır. Metnin sonunda bir kaynakça sunulma-lıdır. Kitap ve tez tanıtımları için çalışmanın, yazarın ve danışmanın, üniversitenin adlarıyla yayın yeri ve tarihi belirtilmelidir.

Kaynak Gösterme BiçimiChicago kaynak gösterme sisteminin dipnot-kay-nakça yönetimini kullanıyoruz. Ayrıntılı bilgi için bkz. meltemizmeda.org.

board. Research articles and reviews found eligible in terms of subject, style, and content in the prelimi-nary examination are sent to two peer reviewers for evaluation. In the case of an unfavorable report, the article is sent to a third peer reviewer. Two favorable reports are required for a submission to be consid-ered for publication.5. In accordance with the peer reviewer reports, the editorial board decides to publish the article as it is, to request revisions or to refuse the article. It is up to the editorial board to decide in which issue the article is to be published.6. Articles and reviews published in Meltem Jour-nal of the Izmir Mediterranean Academy does not reflect the views of the Izmir Metropolitan Munici-pality and the Izmir Mediterranean Academy. The responsibility of the article lies with the author.7. Articles published in Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy can only be quoted by pro-viding proper attribution to the source.8. Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Acad-emy does not publish material conflicting with scholarly ethics.9. In the framework of scholarly ethics, consent of the participants is imperative in applied field re-search.10. Authors must clear the necessary reproduction rights for any content (images, photos, figures, mu-sic, etc.) credited to a third party.

Manuscript Preparation and StyleResearch articles and essays may be between 4,000–7,000 words including footnotes, tables, and the references. Reviews of books and thesis should not exceed 1,500 words. All research article submissions must include 100-150-word abstracts in English and Turkish. Five keywords should be provided under the abstracts. Articles and abstracts should indicate only the title of the submission. A separate cover letter must be submitted including the author’s name, e-mail address, telephone num-ber, and institutional affiliation (if any). Main text of the article must be in 12-point Times New Roman with a spacing of 1.5 lines. Footnotes must be in 10-point Times New Roman with single line spacing. A bibliography must be provided at the end of the text. For book, thesis, and dissertation reviews, please provide the title, the name of the author(s)/supervisor(s), name of the university, and the date of the publication

Citation StyleWe use the notes and bibliography system of The Chicago Manual of Style. For details, please refer to meltemizmeda.org.

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2 Kış/Winter 2017

İzmir Büyükşehir Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi/Licensee on behalf of Izmir Metropolitan MunicipalityAziz Kocaoğlu

Sorumlu Müdür/Managing DirectorAyşegül Sabuktay

Editör/EditorAyşegül Sabuktay

Yardımcı Editörler/Associate EditorsÖzgür GökmenZeynep Gönen

Grafik Tasarım ve Uygulama/Graphical Design and ImplementationMurat Hürel Çobanoğlu

Kapak Fotoğrafı/Cover Photography© Şahan Nuhoğlu, Meis 2017

Yönetim Yeri/Place of Managementİzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz AkademisiMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi No: 1087, Konak 35290 İzmirTelefon/Phone +90 (232) 293 4613 Faks/Facsmile +90 (232) 293 [email protected]/Certificate No: 22595

Basım Yeri/Place of PrintingDinç OfsetYenişehir Mahallesi, 1145/4 Sokak 11/C, 35170 Konak, İzmirTelefon/Phone +90 (232) 459 4961-63Sertifika/Certificate No: 20558

Birinci Baskı/First ImprintAralık/December 2017

Baskı Adedi/Print Run1500

ISSN 2602-2508

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi İzmir Akdeniz Akademisi tarafından yayına hazırlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmetidir. Bedelsiz olarak dağıtılır, satılamaz. Bütün hakları saklıdır. Tanıtım için yayımlanacak yazılarda kaynak gösterilerek yapılacak alıntılar dışında İzmir Akdeniz Akademisi’nin yazılı izni alınmadan kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy is published by Izmir Mediterranean Academy. It is a cultural service of Izmir Metropolitan Municipality. It is distributed free of charge and cannot be sold. All rights reserved. With the exception of quotations in promotional publications, it cannot be reproduced in whole or in part without the written permission of Izmir Mediterranean Academy.

© İzmir Büyükşehir Belediyesi © Izmir Metropolitan Municipality© İzmir Akdeniz Akademisi © Izmir Mediterranean Academy

Editör Editor Ayşegül Sabuktay Yardımcı Editörler Associate Editors Özgür Gökmen, Zeynep Gönen Yayın Kurulu Editorial Board Aylin Güney (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Güven İncirlioğlu (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Melek Göregenli, Oruç Aruoba, Sezai Göksu (Dokuz Eylül Üniversitesi [Emekli] Dokuz Eylül University [Retired]), Şebnem Gökçen Dündar (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Uygur Kocabaşoğlu (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Zafer Yörük (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics)

Danışma Kurulu Advisory Board Ahmet Uhri (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Akın Ersoy (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Alexandra Yerolympos (Selanik Aristoteles Üniversitesi Aristotle University of Thessaloniki), Alexandros Mallias (Büyükelçi [Emekli] Ambassador [Retired]), Alp Yücel Kaya (Ege Üniversitesi Ege University), Alpay Er (Özyeğin Üniversitesi Özyeğin University), Aras Özgün (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Arife Karadağ (Ege Üniversitesi Ege University), Aykut Barış Çerezcioğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ayşe Filibeli (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Borga Kantürk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Bülent Diken (Mardin Artuklu Üniversitesi Mardin Artuklu University), Can Özcan (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Cana Bilsel (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Cengiz Aktar (İstanbul Politikalar Merkezi Istanbul Policy Center), Christo� Berns (Bochum Ruhr Üniversitesi Ruhr Universität Bochum), Christos Hadziiossif (Girit Üniversitesi University of Crete) Dilek Akyalçın Kaya (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Elena Frangakis Syrett (New York Kent Üniversitesi City University of New York), Elias Kolovos (Girit Üniversitesi University of Crete), Engin Berber (Ege Üniversitesi Ege University), Erdal Uzunoğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ergün Laflı (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Erkan Serçe (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ertuğrul Apakan (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Eyüp Özveren (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Galip Yalman (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Günnur Koşar (Ege Üniversitesi Ege University), Güzel Yücel Gier (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), H. Erdem Çıpa (Michigan Üniversitesi University of Michigan), Homa Lessan Pezechki (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), İlhan Tekeli (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Işık Gürleyen (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Juan Carmona Pidal (Madrid Carlos III Üniversitesi Universidad Carlos III de Madrid), Katerina Venedikova (Bulgaristan Bilimler Akademisi Bulgarian Academy of Sciences), Levent Kayapınar (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İzmir Kâtip Çelebi University), Marc Aymes (EHESS, CNRS), Marie-Carmen Smyrnelis (Paris Katolik Enstitüsü Institut Catholique de Paris), Marinos Sarıyannis (Yunanistan Araştırma ve Teknoloji Vakfı Foundation for Research and Technology-Hellas), Mehmet Korkut Öztekin (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Mehmet Kuyurtar (Ege Üniversitesi Ege University), Michel Balivet (Provence Üniversitesi Université de Provence), Necmi Erdoğan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Nicolas Michel (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), Nükhet Adıyeke (Mersin Üniversitesi Mersin University), Oğuz Adanır (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Oktay Özel (Bilkent Üniversitesi Bilkent University), Olivier Bouquet (Paris 7 Diderot Üniversitesi Université Paris Diderot - Paris 7), Raşit Çavaş (Yayıncı Publisher), Saygın Salgırlı (British Columbia Üniversitesi University of British Columbia), Semih Çelenk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Serdar Şenol (Ege Üniversitesi Ege University), Serhan Ada (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Shane Hawkins (Carleton Üniversitesi Carleton University), Sibel Zandi-Sayek (William & Mary Üniversitesi William & Mary University), Socrates Petmezas (Girit Üniversitesi University of Crete), Suraiya Faroqhi (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Şeniz Çıkış (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İzmir Institute of Technology), Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Şölen Kipöz (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversi-tesi Yaşar University), Uygun Aksoy (Ege Üniversitesi Ege University), Ümit Erdem (Ege Üniversitesi Ege University), Vahdet Ünal (Ege Üniversitesi Ege University), Victor Azarya (Kudüs İbrani Üniversitesi Hebrew University of Jerusalem), Yaşar Uysal (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Yuri Stoyanov (Londra Üniversitesi University of London), Yücel Terzibaşoğlu (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Zeki Arıkan (Ege Üniversitesi [Emekli] Ege University [Retired]), Zuhal Ulusoy (Kadir Has Üniversitesi Kadir Has University)

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean Academyİzmir Akdeniz Akademisi İzmir Mediterranean AcademyMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi 1087, 35290 Konak, İzmir TR

meltemizmeda.org | [email protected]

Page 111: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean AcademyNo. 2 Kış/Winter 2017

İzmir Büyükşehir Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi/Licensee on behalf of Izmir Metropolitan MunicipalityAziz Kocaoğlu

Sorumlu Müdür/Managing DirectorAyşegül Sabuktay

Editör/EditorAyşegül Sabuktay

Yardımcı Editörler/Associate EditorsÖzgür GökmenZeynep Gönen

Grafik Tasarım ve Uygulama/Graphical Design and ImplementationMurat Hürel Çobanoğlu

Kapak Fotoğrafı/Cover Photography© Şahan Nuhoğlu, Meis 2017

Yönetim Yeri/Place of Managementİzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz AkademisiMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi No: 1087, Konak 35290 İzmirTelefon/Phone +90 (232) 293 4613 Faks/Facsmile +90 (232) 293 [email protected]/Certificate No: 22595

Basım Yeri/Place of PrintingDinç OfsetYenişehir Mahallesi, 1145/4 Sokak 11/C, 35170 Konak, İzmirTelefon/Phone +90 (232) 459 4961-63Sertifika/Certificate No: 20558

Birinci Baskı/First ImprintAralık/December 2017

Baskı Adedi/Print Run1500

ISSN 2602-2508

Meltem İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi İzmir Akdeniz Akademisi tarafından yayına hazırlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmetidir. Bedelsiz olarak dağıtılır, satılamaz. Bütün hakları saklıdır. Tanıtım için yayımlanacak yazılarda kaynak gösterilerek yapılacak alıntılar dışında İzmir Akdeniz Akademisi’nin yazılı izni alınmadan kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.

Meltem Journal of the Izmir Mediterranean Academy is published by Izmir Mediterranean Academy. It is a cultural service of Izmir Metropolitan Municipality. It is distributed free of charge and cannot be sold. All rights reserved. With the exception of quotations in promotional publications, it cannot be reproduced in whole or in part without the written permission of Izmir Mediterranean Academy.

© İzmir Büyükşehir Belediyesi © Izmir Metropolitan Municipality© İzmir Akdeniz Akademisi © Izmir Mediterranean Academy

Editör Editor Ayşegül Sabuktay Yardımcı Editörler Associate Editors Özgür Gökmen, Zeynep Gönen Yayın Kurulu Editorial Board Aylin Güney (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Güven İncirlioğlu (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Melek Göregenli, Oruç Aruoba, Sezai Göksu (Dokuz Eylül Üniversitesi [Emekli] Dokuz Eylül University [Retired]), Şebnem Gökçen Dündar (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Uygur Kocabaşoğlu (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Zafer Yörük (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics)

Danışma Kurulu Advisory Board Ahmet Uhri (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Akın Ersoy (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Alexandra Yerolympos (Selanik Aristoteles Üniversitesi Aristotle University of Thessaloniki), Alexandros Mallias (Büyükelçi [Emekli] Ambassador [Retired]), Alp Yücel Kaya (Ege Üniversitesi Ege University), Alpay Er (Özyeğin Üniversitesi Özyeğin University), Aras Özgün (İzmir Ekonomi Üniversi-tesi İzmir University of Economics), Arife Karadağ (Ege Üniversitesi Ege University), Aykut Barış Çerezcioğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ayşe Filibeli (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Borga Kantürk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Bülent Diken (Mardin Artuklu Üniversitesi Mardin Artuklu University), Can Özcan (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Cana Bilsel (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Cengiz Aktar (İstanbul Politikalar Merkezi Istanbul Policy Center), Christo� Berns (Bochum Ruhr Üniversitesi Ruhr Universität Bochum), Christos Hadziiossif (Girit Üniversitesi University of Crete) Dilek Akyalçın Kaya (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Elena Frangakis Syrett (New York Kent Üniversitesi City University of New York), Elias Kolovos (Girit Üniversitesi University of Crete), Engin Berber (Ege Üniversitesi Ege University), Erdal Uzunoğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ergün Laflı (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Erkan Serçe (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Ertuğrul Apakan (Yaşar Üniversitesi Yaşar University), Eyüp Özveren (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Galip Yalman (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Günnur Koşar (Ege Üniversitesi Ege University), Güzel Yücel Gier (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), H. Erdem Çıpa (Michigan Üniversitesi University of Michigan), Homa Lessan Pezechki (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), İlhan Tekeli (Orta Doğu Teknik Üniversitesi [Emekli] Middle East Technical University [Retired]), Işık Gürleyen (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Juan Carmona Pidal (Madrid Carlos III Üniversitesi Universidad Carlos III de Madrid), Katerina Venedikova (Bulgaristan Bilimler Akademisi Bulgarian Academy of Sciences), Levent Kayapınar (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İzmir Kâtip Çelebi University), Marc Aymes (EHESS, CNRS), Marie-Carmen Smyrnelis (Paris Katolik Enstitüsü Institut Catholique de Paris), Marinos Sarıyannis (Yunanistan Araştırma ve Teknoloji Vakfı Foundation for Research and Technology-Hellas), Mehmet Korkut Öztekin (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Mehmet Kuyurtar (Ege Üniversitesi Ege University), Michel Balivet (Provence Üniversitesi Université de Provence), Necmi Erdoğan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Middle East Technical University), Nicolas Michel (Aix-Marseille Üniversitesi Aix-Marseille Université), Nükhet Adıyeke (Mersin Üniversitesi Mersin University), Oğuz Adanır (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Oktay Özel (Bilkent Üniversitesi Bilkent University), Olivier Bouquet (Paris 7 Diderot Üniversitesi Université Paris Diderot - Paris 7), Raşit Çavaş (Yayıncı Publisher), Saygın Salgırlı (British Columbia Üniversitesi University of British Columbia), Semih Çelenk (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Serdar Şenol (Ege Üniversitesi Ege University), Serhan Ada (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Shane Hawkins (Carleton Üniversitesi Carleton University), Sibel Zandi-Sayek (William & Mary Üniversitesi William & Mary University), Socrates Petmezas (Girit Üniversitesi University of Crete), Suraiya Faroqhi (İstanbul Bilgi Üniversitesi İstanbul Bilgi University), Şeniz Çıkış (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İzmir Institute of Technology), Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Şölen Kipöz (İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir University of Economics), Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversi-tesi Yaşar University), Uygun Aksoy (Ege Üniversitesi Ege University), Ümit Erdem (Ege Üniversitesi Ege University), Vahdet Ünal (Ege Üniversitesi Ege University), Victor Azarya (Kudüs İbrani Üniversitesi Hebrew University of Jerusalem), Yaşar Uysal (Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Eylül University), Yuri Stoyanov (Londra Üniversitesi University of London), Yücel Terzibaşoğlu (Boğaziçi Üniversitesi Boğaziçi University), Zeki Arıkan (Ege Üniversitesi [Emekli] Ege University [Retired]), Zuhal Ulusoy (Kadir Has Üniversitesi Kadir Has University)

Meltemİzmir Akdeniz Akademisi DergisiJournal of the Izmir Mediterranean Academyİzmir Akdeniz Akademisi İzmir Mediterranean AcademyMehmet Ali Akman Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi 1087, 35290 Konak, İzmir TR

meltemizmeda.org | [email protected]

Page 112: No. 2 Kış/Winter 2017€¦ · Zhandarka Kurti Politics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban Poor Duygu Özsüphandağ Yayman Suriye Sava„ı’nın Gölgesinde

No. 2 Kış/Winter 2017

Marc AymesAkdeniz’in Envanteri

Tülin Selvi Ünlü - Emel Göksu19. Yüzyıldan 20. YüzyılaDoğu Akdeniz Liman Kentlerinde Kentsel MekânUygar Dursun YıldırımTarımda Alternatif Kamusallığın OlanaklarıTanyel Özelçi Eceral - Afra TaciroğluDoğal ve Tarihi/Arkeolojik Değerlere Sahip Kentsel Kıyı Yerleşimlerinin Planlama Sorunu

Aylin KuryelYuga, My Yuga: Misafir İşçi Hikâyeleri SergisiZeynep GönenMediterranean as a Humanitarian Border

Dilek Akyalçın KayaTarih Araştırma SeminerleriYasuko TakayamaRaising Izmir Profile Through Design

Zhandarka KurtiPolitics of Crime in Turkey: Neoliberalism, Police and the Urban PoorDuygu Özsüphandağ YaymanSuriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler

No. 2 K

ış/Winter 2017N

o. 2

Kış

/Win

ter

2017