29
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize ilahiyat Fakültesi ÇOCUK SORUNLARI VE SEMPOZYUMU · 30 Eylül -2 Ekim 2005, Rize

ÇOCUK SORUNLARI VE SEMPOZYUMU· - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D189988/2010/2010_TOPALS.pdfÇocuk Sorun~arı ve islam Sempozyumu 289 asker yetiştiren kurumlarda istihdam edilirdU

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Karadeniz Teknik Üniversitesi

    Rize ilahiyat Fakültesi

    ÇOCUK SORUNLARI VE

    İS.LAM SEMPOZYUMU·

    30 Eylül -2 Ekim 2005, Rize

  • o '-' en sar

    neşriyat

    © Eserin Her Türlü Basım Hakkı Anlaşmalı Olarak Ensar Neşriyat'a Aittir.

    ISBN: 978· 605·5623·13·5 Sertifika No: 16093

    KitabınAdı

    "Çocuk Soruhlan ve İslam Sempozyumu" (30 Eylül-2 Ekim 2005, ilahiyat Fakültesi, Rize)

    Düzenleme Kurulu Prof. Dr. S. Kemal SANDIK ÇI, Başkan

    Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Yrd. Doç. Dr. Alunet ALBAYRAK Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN, Doç. Dr. Yavuz KÖKTAŞ

    Yrd. Doç. Dr. Zafer ERGİNLİ, Arş. Gör. Bayramali NAZIROCLU, Sekreter

    Yayma Hazırlayan Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshcik DEMİR

    . Ses Kaydı Çözümleme · Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Ai:ş. Gör. Bayramali NAZIROCLU

    Arş. Gör. Mustafa IRMAK, Arş. Gör. Ümit ERKAN

    Kapak - Sayfa Düzeni AydaALACA

    Baskı-Cilt

    Nesil Matbaacılık

    ı. Basım

    Ocak2010

    İletişim Kıztaşı Cad. No: 10 Fatih 1 .istanbul

    Tel : (0212) 49119 03-04 Faks: (0212) 49119 30 www.ensarnesriyat.com.tr e-mail: [email protected]

  • Karadeniz Teknik Üniversitesi

    Rize ilahiyat Fakültesi

    ÇOCUKSORUNLARIYE İSLAM SEMPOZYUMU

  • YELAYET VE VESAYET YETKlSI AÇlSINDAN İSLAM HUKÜKUNDA KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLARlN BAKIM VE GÖZETiMi

    Dr. Şevket TOP AV

    Hacama ~eşekkür ediyorum, hazırunu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

    GİRİŞ

    Kendine bakmaktan aciz biçare çocuğun bakımı ve beslenmesi yarunda; şahsiyetli, değer yargılarınırı. doğru bir şekilde temellendiği, kendine özgüveru olan bir birey olarak yetiştirildiği en köklÜ kurum, teorik olarak; ailedir. Her ne kada~ başka yollardan da bu imkanlan ç~cuğa sağlamak mümkünse de, hiç kimse çocuğun kendi ailesi yarunda tattığı şefkati ve merhameti ona verdiğini öne sür~mez. Bu nedenle çocukların kendi ailelerinin gözetimi altında yetişmeleri,

    . hak ve menfaatlerinin ebeveynleri tarafından korunması esastır. Ne var ki, her zaman vakıa ile ideal bir arada bulunamamakta; çocuklar ·

    çeşitli nedenlerle başka kimselerin ya da kurumların himayesi altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalabilmektedir. Geçmiş dönemden ~ümüze .değin devam edegelen süreçlerde de benzer

    Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi islam Hukuku anabilim dalı, (ştopa128®botınail. mm) .

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu 287

    sorunlarla yüz yüze yetişen çocuklarm bu yöndeki müşküHitlaruun halli konusunda tarih boyunca var olan çalışmalar içerisinde İslam hukukunun konuya hassasiyeti oldukça farklıdır. Zira İslam hukUkunun temel kaynakları Kur' an ve Sünnette varit çocuklarla ilgili pekçok düzenleme, sözkonusuhukUk alanmda çocukhaklaİuun gelişmesine ve bu amaçla müstakil eserler yazılmasına da olanak . sağlamıştır. Konu, İslam hukUkunun klasik usul kaynaklannda özellikle elıliyet bahislerinde; furu' kaynakların~a Kitabu'n-Nikah, Kitabu'n-Neseb, Kitabu'r-Rada, Kitabu'n-Nafaka, Kitabu'l-Hadane, Kitabıı'l-Velaye, Kitabıı'l-Vesaya, Kitabu'l-İrs, Kitabu~l-Lakzd, Kitabu'r-Ridde, Kitôbu'ş-Şehadat, Kitabu'd-Da'va gibi bölümlerinde meseleci

    bir yaklaşımla ve dağınık olarak; ahkanıu's-siğar türü eserlerde ise yine benzer bir metotla ve fakat fıkıh bablaruun çocuklara dönük hükümlerinin işlenmesi suretiyle2ele alınmıştır. · Çağdaş İsHim hukuku çalışmaları ise konuyu, el-Ahvalü' ş-Şahsiyye türü eser lerde, yer yer farklı İslam ülkelerinde mer'f kanunlara da atıflar yapmak suretiyle, İslam hukukunda çocuklarla ilgili düzenlernelerin modern bir sistematik içerisinde sunumu şeklinde ele almıştır. Ancak İslam dünyasında çocuklarla alakah düzenlemeler sadece fıkıh kitaplanndaki bilgilerle sınırlı kalmamış; Müslüman toplumlar korunmaya muhtaç gördükleri insanları bireysel ya da kurumsal

    yollarla destekleme çabasını daima göstermişlerdir. Pek çokkonuda yetişkin insanlarla aynı durumları paylaşan ancak yetki kullanma konusunda tam ehliyet sahibi kimselerin himayesine muhtaç olan çocuklann bütün sorurılarıru burada ele almak mümkün olmayacağı gibi, bu tebliğ böy~e bir gaye de gütmemektedir. Bu nedenle tebliğintizi, değişik nedenlere bağlı olarak korurunaları gereken çocukların şahsi bakım ve gözetimlerinin kimler tarafından hangi yetkiye dayalı olarak yapılacağı ile sınırlı tutmaya çalışacağız. Burada çocuğun ana babasuun hayatta olup olmamasından ziyade, bakıma ve gözetime muhtaç olup olmadığı dikkate alınacaktır. Sonuç kısmında ise bu çerçevede, bir takım çözüm önerileri teklif edilmeye çalışılacaktır.

    2 Örnek için bk.: Esterüşeni, Muhammed b. Mahmud ei-Huseyn, Ahkamu's-Sığar, (lhk. Mustafa Sumeyde), Beyrut, 1998.

  • 288 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    I- GEÇMiŞTEN GÜNÜMÜZE ÇOCUGUN TOPLUMDAKi ' HUKÜKI STATÜSÜNE GENEL BİR B AKIŞ

    Devletlerin ve toplumların çocuğa bakışı her dönemde aynı olmamıştır. Çocuğun normal şartlar altında anne ve babasııun sorumluluğu altında olduğu kanaatİ genel bir kabul olmakla birlikte, gerek geçmiş dönem toplumlarındaki bazı uygulamalar, gerekse bugün dünya hukuk sistemlerinin bireyin haklarını korumaya dönük düzenlemeleri ve bu düzenlernelerin sivil ya .da sosyal kuruluşlar vasıtasıyla pek çok düzeyde takibi neticesinde, ebeveynlerin onlar üzerinde dilediği gibi davranma keyfiyetieri belirli ölçüde sırurlandırılmıştır. Bu durum gelişmiş Bab toplumlarJJ).da açık bir ş~kilde . kendini göstermekle birlikte yavaş yavaş bizim toplumumuzda da yer etm~ye başlamışhr. O~ayın tarihi geçmişine de birkaç cümleyle · değinecek olursak; bu türden düzenlernelerin çok kolay bir şekilde bu . aşamalara g~lmediğini müşahede ederiz. Şöyle ki; klan tipi ilkel toplumlarda birliğin oluşumu aynı soydan gelme kuralına bağlı olduğu için, bu anlayıŞa ' göre şekillenmiş toplumlarda çocukların bakım ve gözetimleri uzun süre "aile"ye ait olmuştur. Ancak zam

  • Çocuk Sorun~arı ve islam Sempozyumu 289

    asker yetiştiren kurumlarda istihdam edilirdU Dolayısıyla Isparta · 1

    Site Devleti, çocuğun velayeti üzerinde tam yetkiye sahipti. Çocuk hukuku açısından en çarpıcı sisteme sahip olan Roma'da, "aile ibabası"nın çocuk üzerinde sınırsız yetkileri vardı. Üstelik babaya bu yetkiyi veren devlet, onun hakimiyetine müdahale edemiyor; bu konuda Çoğu kez acziyet içerisinde kalıyordu. Bu sistem içerisinde baba, küçük çocuklar üzerinde "aile yargıcı" gibi görev yapmakta ve bu statüde hem yargı ve hem de resmi memur yetkisine sahip olmaktaydı. "Aile babası" kullandığı bu yetkilerden dolayı sadece Tanrı'ya ve vicdanına karşı sorumluluk hissederdi. Bu geniş yetki

    ( '> içerisinde Romalı bir aile babasının dilediğr·takdirde yeni doğan çocuğu sokağa bırakma, te' di b hakkının bit uzantısı olarak küçüğü öldürme, dilediğinde satma gibi yetkileri vardı. Zaman içerisinde aile babasının yetkileri kademeli olarak kısıtlarunış; ancak bu kısıtlamalar dahi uzun vadede ancak İmparator Valentirıianus zamanına kadar devam el:miş ve çocuk öldürmeleri ancak onun zamanında yasaklanmış; tedip hakkı dışında babanın çocuğunu cezalandırma yetkisi devlete geçmiştir.3

    Ayru dönemler içerisinde benzer uygulamalar, dünyanın diğer bölgelerinde de az çok benzerli~~J göstermekteydi. Ancak geçmiş dönem toplumların çocuklara davranişının genel bir panoramasım sunması açısından bu kadar bilgiyi yeterli görmekteyiz. Şu kadar var ki, dünyadaki gelişmeleri .ya da uygulamaları birbirinden kopuk olaylarmış gibi görmeye başladığuruz anda, doğru tahlillere ulaşmarnız da zor olacaktır. A~i takdirde sözgelimi, Roma hukukunun babaya tanımış olduğu te' dib hakkı çerçevesinde değil kız çocuklarını, erkek ço~klarıhı bi} e öldürme hakkına sahip olduğu bilgisini hatırladığınuzd,a~ bunun kız çocuğunu diri diri gömen cahiliye Arap geleneğinden çok daha vahşice (hem de devletin hukukuna dayalı') bir uygulama olduğunu görürüz. Bununla birlikte gerçek bir cehalet ve vahşet ortamına sahip. İslam öncesi Arap toplumunda, özeilikle kız çocuklan üzerinde uygulanan horlama, hakir görme ve kimi zaman onları canlı olarak toprağa gömmek suretiyle hayatiarına son verme geleneği karşısında,'İslam'ın bu kötü

    · 2 Erbay, Islam Hukukunda Küçükleriii Himayesi, 15. 3 Erbay, islam Hukukunda Küçük/erin Himayesi, 1516.

  • 290 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    gidişata dur demesi genelde insanlık, özelde ise çocuklar içinhakiki bir kurtuluş vesilesi olmuştur. İslam, tarih boyunca tartışmalı ve çoğu zaman kabul edilemez uygulamalara maruz kalan çocukların haklarını, öncelikle kızların yaşam haklarını hukftkf güvence altına alarak işe koyulmuş;1 diğer medeni hakları ise bunun üzerine bina etmiştir. Konuya ışık tutan ayetlerden bir kaçı şöyledir:

    "Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazıbnışı (mirası) vermeı;ip nikiihlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı adil davranmanız hakkında size okunan ayetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Şüphesiz Allah yaptığınız hayırları bilmektedir. "2

    "Onlatdan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzii kapkara kesilir. ~'3

    "Gökletin ve yerin miilf...ii Allah'ındıt. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocuklan, dilediğine de erkek çocukları balışeder. "4 '

    İslam'ın çocuklara iyilik yapmaya, onlara şefkat gösleirne~e, yetimleri gözetmeye ve haklarını çiğnernemeye davet edens-çağrılarına _çluyarsız kalmayan Müslüman toplumlar, korunmaya muhtaç gördükleri çocukları bireysel yardın'ılar ya da vakıflar yoluyla daima aç ve açıkta bırakm~maya özen göstermiştir; bu konuda eşsiz bir medeniyetin kurulmaşma öncülük etmişlerdir. Sözgelimi; dönemi içerisinde es~ doğu ve batı hukUkunda şuraya buraya bırakılmış halde bulunan çocuklarla (lakit) ilgili genellikle az bilgiye rastlanmasına karşilık, İsHim hukfı.ku eserlerinde konu oldukça etraflı bir şekilde ele alıruruştır.6 İbn Hallikan'a göre, Doğu/Şark İslam aleminde Türk Prensi Gökbörü7 J?rbil'de bir lakithane yaptırmış; burada dullara, yetimlere ve buluntu çocuklara

    1' Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda' Tekvir 81i8·9. 2 Nisa 4/127. 3 Nahl 16158. 4 Şura 42/49. . ,· 5 Tahtavi, Muhammed izzet, et-Tıflu ve't·Tufületü ve·Mede'l-ihtimami bihima min Canibi'l-islam,

    Mecelletü'l-Ezher, Sayı: 5212, Kahlre, 1980, s. 309. 6 Konu hakkında bazı dı!ğer1endimıeler için bk.: Ansay, Sabri Şakir, Islam Hukukunda Kasani'ye

    Göre Bulunmuş Çocuk (Erich Pntsch ve Ono Spıes), Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 4, Ankara, 1955, s. 13.

    7 Asıl adı Muzafferuddin Said olan Erbil Atabeyi Gökbörü, (1156-/1232 in.) yıllannda yaşamıştı r.

  • Çocuk Sorun ları ve islam Sempozyumu 291

    barınma imkanı sağlayan bir ev yaphrmıştır. Söz konusu evde sütnineler tayin edilmiş ve terk edilmiş halde bulunan her çocuk emzirilmek üzere bu sütn.inelerin yaruna gönderilmiştir.8 Aslında bu uygulama bugün herkesin şikayetçi olduğu sokak çocuklarına ne şekilde yaklaşılması gerektiği konusunda İslam hukUkunun tavrını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Zira İslam hukUkunda süt hısımlığı (rada) yoluyla süt emen çocuk, yarunda yetiştiği ailenin bir üyesi gibi kabul edilir ve sürekli olarak evlenilmesi yasak olanlar kapsamında değerlendirilir.9 İslam "hukUkunda var olan bu düzenlemeyi günümüz açısından değerlendirecek olursak; her şeyden evvel sokaklarda ya da yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklar için hem hissi anlamda ve hem de hukfıkf anlamda bir kimsesizlik olmayacaktır. Çünkü süt hısımlığı yoluyla kurulan bağ neticesinde çocuk bir anlamda hukUken de geçerli yeni arıne baba ve kardeşlere sahip olmakta, yalnız kalmamakta~.

    Tarih boyunca vakıf medeniyeti karakteriyle ön plana çıkan Osmanlı toplumunda ise, özellikle 18. asırdan itibaren görülmeye başlayan yoksulluk ve setalettablosunun ürettiği kesimler karşısında devlet tedbirlerinin devreye konulması ihtiyacı hasıl olmuş; 19. asırdan itibaren dönemin hakim Sücü Osmanlı toplumunda kapsamlı resmi düzenlemelere gidilm.iştir10.Öte yandan son dönem kodifikasyon çabaları çerçevesinde, özellikle ceza ve ticaret hukUku alanında, Bah kaynaklı yasalan kendi hukUk sistemine adapte etmeye çalışan Osmanlı'nın, asırlarca İslam toplumlarında uygulanan aile hukUku alarıında herhangi bir değişikliğe gitmemiş olması;11 bize göre önemli bir ayrınhdır.

    8 Aıısay, islam Hukukunda Kasani'ye Göre Bulunmuş Çocuk, s. 15. 9 Merğinani, Burhanuddin Ali b. Ebi Bekr, ei·Hidaye Şerhu Bidıiyeti'I·Mübtedl, Daru'I·Kütübü'l·

    ilmiyye, ty, 1, 243. 10 Tuna eyateli valiliğince düzenlenen ·çocuk islahhanelen~ ile alakah düzenlenen bir nizarnname

    daha sonra 1868 yılında dahiliye nezareti tarafından valiliklere gönderilen bir tamimle kendi yörelerinde de uygulanması talep edilmiştir. Aynı şekilde ll. Abdulhamid'in emriyle 7 kasım 1892 de darul acezenin temelleri atılmış ve 2 şubat1896 da hizmete sokulmuştur. 1894 yılında çıkanlan ıesaülün (dilencilik) men'ine dair nizamname• ile 1909 yılında çıkanlan "ser seri ve mazanne·i süi eşhas hakkındaki kanun'u da bu meyanda atılmış adımlar olarak değerlendirmek mümkündür. "evlad·ı şüheda" vergisi ile kurulan "daru'l-eytam1ar Osmanlı döneminde küçükterin rumayesi hususunda oluşturulan kapsamlı kuruluşlann çarpıcı ömeklerindendir. Geniş bilgi için bk.: Erbay, Islam Hukukunda Küçük/erin Himayesl, s. 17.

    11 Esposlto, L. John·Delong·Bas, N ata na J., Women in Muslim Family Law, Second Edition, New York, 2001, s. 47.

  • 292 Çocuk Soru.n ları ve islam Sempozyumu

    ''II- ÇOCUK VE HUKUKI AÇIDAN ÇOCUKLUK DÖNEMLERİ

    Çocuk; bebek, küçük, sabf, olgunluğa erişmemiş kimse gibi anlamlara gelen ve bireyin yetişkin olmama halini ifade etmek üzere kullanılan bir kelimedir. Bu dönem, çocuğun fiziki olgunluğa erişmesi ve kendi işlerini kontrol ede~ilme yeteneğini elde etmesiyle birlikte sona erer} Bir başka deyişle çocuk, doğumla başlayıp ergenlik çağına kadar devam eden dönemi yaşayan kimsedir. Bu süreye ise çocukluk dönemi adı verilir.2 İslam h~kuk literatüründe bizim dilimizde çocuk karşılığı kullanılan ve küçüklük anlamına

    gelen "sab'i, tıfl, ğu/iim ve sağir" şeklinde birden fazla kavram mevcuttur ve bunlar büluğa etmemiş kimseleri ifade eder.3 Bununla birlikte bu kelimeler kullanıldıkları yere göre başka anlarnlara gelir. Buna göre sabi kelimesi çocuğun doğum anından başlayarak sütten kesilmesine kadar devam eden süreci;4 tıfl kelimest _foğumdan itibaren bulüğa kadar geçen süreyi;5 ğuHim, büluğ çağına yaklaşmış çocuğu;6 sağir ise büluğ çağına erişmeyenleri ifade eder.7 Bu anlamda sağır ile tıfl aynı anlamda kullarulır.8 Bununla birlikte yukarıda sö~ ..... konusu edilen her dört kelime için verilen tanır:ılar, kesin çizgilerle birbirinde ayrı olma halini ifade etrnez.9 Ancak şu kadarını ifade edelim ki, geçmiş dönemlerden itibaren İslam hukfrl.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu 293

    göre çocukluk, kişinin doğum anından büluğ çağına kadar geçen

    süre boyunca devam ettiğine göre; bu devrenin ilk evresini oluşturan doğum ile temyiz dönemi arasındaki ilk evre gayri mümeyyizlik

    dönemini (0-7 yaş arası}_ temyiz çağından büluğ yaşına kadar geçen süre ise mümeyyizlik dönemini (7-15 yaş arası)10 oluşturur. Büluğ yaşının üst sınırını geçtiği halde, kendisinde büluğ alametleri görülmeyen kimseler ise hukuken bülüğa ermiş sayılır.U Bütün bu dönemler, çocuğun medeni haklarını kullanma ehliyetineu haiz olması bakımından önemlidir.13 Çocukların farldı yaşlarını ifade etmek üzere kullanılan kavramlar, fakihlere çocuk hukukunun sırurlarını tespit açısından pratik faydalar sağlamaktadır. Küçük

    çocukların doğumundan itibaren büluğ çağına kadar devam eden zaman diliminde, birisi temyiz öncesi diğeri. temyiz dönemi olmak üzere, iki farklı evre söz konusudur. Temyiz öncesi dönemde çocuk, hayatın akışının, zarar ya da menfaatinin bilincinde değildir. Bu nedenle çocuk temyiz öncesi dönemde (hukUki fiiliere muhatap olma bakımından) "gayr-i akil" ve "gayri miimeyyiz" bir şekilde yaşar. Temyiz döneminde ise (ki, bu dönem büluğa kadar devam eden bir süreçtir), çocuk etrafında olup biten bazı şeyleri idrak etmeye, faydayı zarardan ayırt etmeye başlar.14

    Medeni' haklarını kullanma yetkisi açısından çocuğun durumuna gelince; bu hakkın kullanılabilmesi için kişinin vücup ve eda ehliyetine sahip olması gerekir. Cenin döneminden itibaren sağ doğmak şarhyla, akli melekeleri ya da başka özellikleri dikkate

    1 O Burada söz konusu edilen yaşlar genel .kabule göredir. Bünyesel farklılıklara bağlı olarak değişmeler olabilir. · ' ·

    11 *Hükmen baliğ: sinni büluğun müntehasına varıp da kendisinden asar-ı bülüğ zahir olmıyan kimsedir." Heyet, Türk Hukuk Lügati (Haz: Türk Hukuk Kurumu), Maarif Malbaası, Ankara, 1944, s. 135.

    12 Sözlükte; selahiyel sahibi, layık ve yeterli olmak anlamlarına gelen ehliyet, ıstı lahta; kanun koyucunun (Şari'i ı:ı) şahıs ta var kabul ettiği, onu dini n ve huküki yükümlülükl erin muhatabı olmaya uygun bir mahal haline getirdiği v.asıftır. bk.: Zeydan, Abdlkerim, ei-Medhalli Diraseli'ş-Şeriati'f.

    · islamiyye, Beyrut, 1990, s. 261; Karaman, Hayreddin, Mukayeseli Islam Hukuku, istanbul, 1987, ı, 178.

    13 Küçük (sagir): Yaşının küçüklüğü dolayısıyla medeni haklarını kullanma ehliyetinden tamamen veya kısmen mahrum olan şahsa denir. Bu anlamıyla o reşidin zıddıdır. Heyet, Türk Hukuk Lügati, 208.

    14 Kübeysi, es-Sağir, s. 30.

  • 294 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyum u

    ' alınmaksızın hayatta olan herkes hukuken vücup ehliyetine (kanuru kişiliğe/ zimmete) sahip kabul edilir.1 Ancak bu ehliyetin var olması, tek başına kişiye hukuken tasarrufta bulunma yetkisi sağlamayacağından dolayı, kendisinde hukuken muteber sayılacak tarzda tasarruf yapmaya imkan sağlayan eda ehliyetinin de bulunması gerekir. Eda ehliyetinin esasını ise akıl teşkil eder; aklın mevcut olmadığı durumlarda eda ehliyeti de söz konusu olmaz.2

    Bu nedenle İslam hukuk bilginleri kişinin akli melekelerinin gelişim seyrini de dikkate alarak eda ehliyetini değişik dönemlere ayırmışlardır. Buna göre; cenin döneminde kişi, tam vücup ehliyetine sahip olmadığı gibi, eda ehliyetine de sahip· değildir. Ancak kendisinin sağ doğması ihtimaline binaen (irade beyanı ve kanuru temsilcinin onayını gerektirmediği için) lehine olan miras, hibe ve vasiyet gibi haklara sahip olur.3

    Bu dönemde cenin haıihazırda hayatta olmadığrn,dan kendisi için veHiyet/vesayette söz konusu olmaz. Doğumla bir~te tam vücup ehliyetine sahip olan kişi için çocukluk dönemi de fiile!l başlamış olur. Doğum arundan itibaren yedi yaşına kadar devam eden süre ·içerisinde çocuk her türlü hak ve _borca ehil hale gelir. Ancak bu dönem içerisinde çocuğun akli melekeleri henüz tam olarak gelişmediğinden dolayı, eksikte olsa eda e!ıliyetine sahip olmadığından, bu türden tasarruflan ken'di adına kanuni temsilcileri (velileri/vasileri) icra eder.4 Artık yedi yaşından itiba_ren sınırlı da olsa (hukuken) aklimelekele~ belli bir seviyeye gelmiş kabul edilen çocuk, eksik eda ehliyetine sahip olur ve kendisi mümeyyiz çocuk olarak adlandırılır. ibadet açısından gayri mümeyyiz çocuktan farklı telakki edilmeyen mümeyyiz çocukların, mali sonuçlan ol_an tasarruflan hukuki açı~an ·değişik hükümlere tabi tutulur. Buna göre, çocuğun tamamen kendi lehine olan tasarruflan, veli ya da vasisinin onayı aranmaksızın geçerli olur. Tamamen zararına olan

    Şaban, Zekiyüddin, islam Hukuk ilminin Esaslan (Usülü'I-Fıkh) Tercüme: ibrahim Kafi Dönmez, Ankara, 1990, s. 250.

    2 Hudari Beg, Muhammed, Usulü'I·Fikh, Beyrut, 19&7, s. 90; Şaban, islam Hukuk flminin Esas/af/, s. 250.

    3 Şaban, islam Hukuk ilminin Esas/an, s. 250-251. 4 Geniş bilgi için bk.: Aydın, Çocuk, VIII, 361.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu 295

    tasarruflar ise, veli ya da vasisinin onayı olsa da, geçersiz kabul edilir. Zarar ve kar ihtimali açık olarak aniaşılamayan tasarruflan ise veli ya da vasisinin onayına bağlı olarak hukuki işlerlik kazanır.5

    Büluğ çağından itibaren kişi artık çocukluk dönemini tamamlamış sayılacağından tam e da ehliyetine sahip olur; hukuki tasarruflarından sorumlu hale gelir. Ancak burada konumuz çocukluk dönemiyle sınırlı olduğundan dolayı, bu devreyi çalışmanın kapsamı dışında tutuyoruz.

    III- HUKÜKİ AÇIDAN ÇOCUKLUK DÖNEMİNİN SONA ERMESi

    _Çocukluk hali, kişinin bülüğ yaşına ulaşmasıyla birlikte sona erer.6 Kişinin büluğ yaşına ne zaman ulaşa~ağı bünyesel ve coğrafi özelliklere bağlı olarak değişiklikler gösterebilmektedir. 7 Bu nedenle erkeklerde ilitilarn olma veya gebe bırakma (ihbal), kızlarda ise hayız (adet görme) ve ha bl (gebe kalma)8 dini açıdan ergenliğin fiziki alametleri olarak kabul edilmiştir. Bu yaştan itibaren birey, çocukluk dönerninden çıkmış olur9 ve tam eda ehliyetine sahip bir kimse olarak her türlü hukuki tasarrufta bulunma imtiyazını elde eder. Ancak, ibadet yükümlülüğü bakıınmdan kişinin sorıımluluğımu bunun

    dışında tu tınakla kaydıyla, günümüzde medeni hakların kullanımında hukükf istikran temin açısından, büluğ yaşının değil de, belli bir yaş _

    5 Şaban, islam Hukuk ilminin Esasları, s. 251-252; Zeydan, Abdulkerim, ei-Veciz fi-Usuli'f.fıkh, Beyrut, 1987, s. 97.

    6 "Evlilik çağına gelinceye kadar yetiml~ri (gözetip) deneyin .. ."Nisa, 4/6. Evlilik yaşının fiziki belirtileri kızlarda hayız görmek, erkeklerde !htilam olmak şeklinde ortaya çıkar. Bu belirtiler genellikle erkeklerde 15, kızlarda ise 13-14 yaş civarında ortaya çıkar. (Ayetin tefsiri için bk.: el-Mahalli, Celaleddin. Muhammed b. Ahmed-es-Suyüti, Celaleddin Abdurrahman b. Ebi Bekr, Tefsinı'I-Kur'ani'I-Azim, Çağrı Yayınlaıı, istanbul, ty., 1, 74; Elmalı'lı, M. Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, istanbul, 1979, ll, 1293).

    7 Erbay, islam Hukukunda Küçük/erin Himayesi, s. 6. 8 Mecelle, md. 985; Cebüri, Hüseyin Halef, Avaridu'I·Ehliyye inde'I-Usüliyyin, Mekke, 1988, s.

    145. 9 Uhud savaşı hazırlıklan esnasında henüz 14 yaşında olan ibn Ömer, Hz. Peygambere gelerek

    orduya katılmasını talep etmiş, ancak Rasulullah O'nun bu talebini yaşının küçüklüğü sebebiyle olumlu karşılamamıştır. Başka bir sefer hazırlığı esnasında ibn Ömer orduya katılma talebini ilettiğinde bu sefer olumlu cevap almıŞtır. O sıralarda 15 yaşında olan ibn Ömer'in bu talebinin olumlu değerlendirilmesi, kimilerine göre küçüklükle büyüklük arasında bir ölçü olarak kabul edilmiştir. Erbay, islam Hukukunda Küçüklerin Himayesi, s. 106.

  • 296 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    'kriterinin esas alırunasının daha uygun olacağı aşikardır. Sözgelimi 18 yaşın altındakilerin evlerunelerine tah d it getirmeye, İslam hukUku açısından bir itiraz olmayacağı kanaatindeyim. Kaldı ki bugün kalkınmışlık ve kültürel gelişmişlik açısından çoğu kez geri kalmış yöreler hariç tutulacak olursa, muhafazakar değerlere tutunan aileler bile, çocuklarının erken yaşta evlenmesine genellikle taraftar olmayacaklardır. Evlilikte yaş konusunda yapılan düzenlemeler kanunların uygulanmasıyla alakalı bir konudur. Bu gibi konularda kanuni düzenleme yapılmasının önünde İslam hukUku açısından da bir sakınca olmasa gerektir. Nitekim 1917 tarihli Osmanlı hukuk-i aile karamamesinde böyle bir düzenleme mevcuttur. "12 yaşını itmam etmemiş olan sa:ğir (erkek çocuk) ile 9 yaşını itmam etmemiş sağire (kız çocuk) hiç kimse tarafından tecviz edilemez." Burada hiç kimse demek suretiyle kanun çocukların klasik İslam hukuku kaynaklarında yer alan küçükterin evlendirilm~si ile ilgili düzenlemelere de kanuni bir sırurlama getirmiş olmaktadır. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekirse Mecelle' de geçen yaş tcihd.ipj ile ilgili s~lamaların da yine bölgesel olduğunu dikkatlerd~' uzak tutmamak gerekir. Zira daha sıcak veya daha soğuk iklimlerde yaşayan insanlar içirl bülüğa erme yaşı da · farklı olacağından kanunun esprisini yaş tahd.id.i olarak değil de, bülüğa erme1

    olarak almak algılamak daha doğru olacakhr. ÇocUkluğUn sona ermesi, pnun himayesi, maliarınıp kendil~rine teslim edilmesi ve hukt1kl tasarruflarını kendi başına yapabilme ehliyetinı~ kavuşması açısından son derece önemlidir:

    IV- ÇOCUGUN KORUNMASI VE GÖZETİMİ SORU~U

    Savunmasız ve kendini koruma açısından yetersiz oluşlan sebebiyle çocuk, kendisine karşı yapılabilecek maddi ya da manevi içerikli saldırılar karşısında kendisini koiumaktan aciz kalabilmektedir. Öte yandan hukUki olarak da taıri ehliyet sa.tıibi olmadıkları için velev ki kendi menfaatlerini korumaya çalışsalar

    Ebu Hanife'ye göre bülüğa emıenin yaş o!arak üst sının; kızlarda 17, erkeklerde ise 18'dir. bk.: Kasani, Bedaiu's-Sanai, VII, 171-172.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    dahi, kanundan kaynaklanan zorunluluklar sebebiyle bunu, velileri

    veya vasileri aracılığıyla yapma mecburiyetiyle karşı karşıya kala bilmektedir.

    Çocuklar n_ormal şartlar allında kendi ebeveynlerinin himayesi ve velayeti allında hayatlarını sürdürürler. Bununla birlikte, aile de vuku bulabilecek ölüm (anne babadan birisinin ya da her ikisinin birden), terk etme/ edilme (aileyi teşkil eden üyelerden herhangi birisi; anne, baba ya da çocuk2), boşa1ıma gibinedenlere bağlı olarak,3

    (yaş küçüklüğüne bağlı eksik ehliyet sebebiyle) çocuklar korunma ve himaye yönünden başkalarının velayet ya da vesayetine ihtiyaç duyarlar. Bugün için ko:runmaya muhtaç çoCUk kapsamına dahil edilebilecek kesimler ve bunların karşı karşıya olduğu sorunlar, geçmiş dönemlere kıyasla çok daha kompleks biryapı arz etmektedir. Nitekim anne babasından birisi ya da her ikisi olmayan çocuklar, anne babası olduğu halde çeşitli nedenlerden dolayı yuvasını terk ederek sokakları yaşam alanı olarak seçen çocuklar, evlatlık olarak bir başka aile yarunda yaşayan çocuklar, çeşitli nedenlerle devletin ya da özel kurumların himayesi altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan çocuklar, eğitim vs. amaçlarla evinden uzakta (burada kastedilen ilköğretim çağı çocukları) yaşamlarını devam ettirmeye çalışan çocukların her biri kendi açılarından velayet ya da vesayet hükümlerine tabi olarak hayatlarını devam ettirmek durumunda kalmaktadır lar.

    Bugün Türk Medeni HukUku'nun temel alanlarından birisi olan aile hukUku içerisinde ele alınan çocuk htikiıku geçmişten günümüze sürekli gelişme göste,rerek belli bir noktaya ulaşmıştır. Çocuk hukukunda var olan iyiye doğru gidiş, pek tabü olarak onların haklarının tam olarak korunduğu, toplumda sorunsuz bir hayat sürdürdükleri anlamına gelınemektedir. Hatta, hukUku geliştiren ana saiklerden birisinin de toplumda sık sık yaşanan

    2 Bugün gündelik haberlerde de sıkça rastlandığı üzere insanlar çeşitli gerekçelerle yeni doğmuş çocuklarını değişik mekanlarda terk edebilmekte. Bu konu fıkıh kitaplarına /akit olarak yansımış ve konuya dair hükümler etraflıca serdediimiş tir. .

    3 Bu üç neden aile de parçalanma ve dağılma sebepleri olarak sayılır. Sezar, ihsan, Aile Nedir, Aile Araştırma Kurumu, Ankara, 1992, s. 57·60.

    297

  • 298 Çocuk Sorunları ve i s l~m Se mpozyumu

    olumsuzluklara daha iyi bir çözüm bulma arayışındankaynaklandığı da söylenebilir. Bununla birlikte bugün gelinen noktada çocuk haklarının korunmasında en önemli özelliklerden birisi, bu konunun sadece şahısların inisiyatifine bırakılınayıp velayet ve vesayet hususunda kamusal denetimin de. devreye sokularak, kamusallık karakterinin ön plana çıkarılmış olmasıdır.' Öte yandan kamusal denetim mekanizması ve daha başka kurallar yanında, çocuğun haklarının ·korunması konusunda istikrara (sözgelimi nesep tespiti davasında mümkün olan en kısa süre içerisinde karar verme gibi) ve çocuk yararının önceliğine de önem verir.2 Çekişıneli durumlarda, anayasa hükmü ger_eği her zaman çocuklardan yana tavır alırulır. Bu nedenle çocuk hukuku alanında çalışan hukukçular, ·yaphkları düzenlemelerde çocukların lehine ya da aleyhine doğabilecek çözümleri dikkate almak zorundadırlar.3

    V- ÇOCUGUN VELAYET VE VESAYET YOLUYLA

    KORUNMASI

    Velayet (kimi durumlarda vesayet); bir kimsenin kendisi veya başkalari üzerinde cebri ya da ihtiyar! olarak sahih ve geçerli tasarrufta bulunabilme kudretidir.~ Yelayet öncelikli olarak iki ana grupta ele alınır. Bunlardan ilki, kişi.niİl sadece kendisi hakkında tasarrufta bulunma kudretini içerir. Bu' dönem mümeyyizlik devresi ile rüşt çağı arasındaki kısmı kapsar ve l_

  • Çocuk Sarıu nları ve islam Sempozyumu 2 99

    yürütmek durumunda olan kimseler için şahsını temsil etmek üzere

    velayet,6 vesayet,7 kayyımlık ve kanuru vekalet gibi hukuki işlemler devreye girer.8 Hukuki temsili doğuran sebepler arasında değişik nedenleri saymak mümkün olmakla birlikte, çocuklarla alakalı durumlarda hukuki temsil, yaş küçüklüğü veya ak.li melekelerdeki bir anzadan kaynaklanmış olmasına bakılmaksızın, doğrudan

    ehliyet eksikliğinden neşet eden kanuni zorunluluğa9 dayalı olarak ortaya çıkar. Söz konusu hukuki temsil, şahsın hem kendisi

    1 •

    ve hem de malları hakkında geçerlidir. İslam hukuku, aile birliği

    içerisinde yer alan şahısların kişisel bakım ve gözetimleri yanında (ki, buna çocuklar da dahil) ayrı mülkiyet sahibi olmalarını da kabul

    etmiş; bunların ne şekilde yönetileceği }le ilgili hükümler ortaya koymuştur. B~ sebeple, kendisine ait maddi bir ~arlığa sahip olsa dahi belli bir yaşı tamamlayınca ya kadar çocuklar, hem kendi kişisel gelişimleri ve hem de .mallarının yönetimi hususunda başkalarına muhtaçtırlar. Bu muhta·ç olma halinin bir kısmı çocuğun biyolojik anlamda bireysel kilayetsizliğine (ehliyet eksikliğine), bir kısmı da

    (kısıtlı/kasır konumunda olduğu için) hukUki zorunluluğa dayalı

    olarak ortaya çıkar. İster ana babası hayatta olsun ister olmasın her halükarda çocukla~ belli bir yaşa kadar kendilerini kanunen temsil edenlerin gözetimi altında hayatlarını sürdürürler. İşte bu

    gözetim hali hukUkta velayet ya da vesayet yetkisine dayalı olarak

    6 Sözlükte; dost olmak, yardım etmek, şefkat etmek gibi anlamlara gelen ve veli kelimesinin masdar şekli olan velayet, terrninol~jide (çocuğun mallarını ve şahsını idare konusunda) velayet şartlarına haiz kimselerin (veli nin) sözünün geçerli olmasını ifade eder. Burada çocuğun velayete rızasının olması ya da ol91aması arasında fark yoktur. bk.: Cürcani, Ali b. Muhammed b. Ali, et-Ta'rifat, thk.: ibrahim ei-Ebyari, Beyrut, 1405, s. 329; Konevi, Kasım b. Abdullah b. Emir Ali, Enisil'I·Fukaha, thk.: Ahmed Abdurrezzak ei-Kübeysi, Cidde, 1406, s. 148.

    7 Kişinin kendisinin bulunmadığı hallerde ya da ölümünden sonra geçeni olmak üzere, bir başka şahısları, çocuğuna bırakmış olduğu malların idaresini (velisinin bulunrııadığı hallerde küçüğün himayesin i} üsUenmesini talep etmesi dir. Konevi, Enisü'/-Fukaha, s. 297-298.

    8 · Bakkaloğlu, Abdussamet, Suriye'de Aile Hukuku A/anmdaki Gelişmeler ve Bunlar Üzerinde Osman/1 Tesirleri, istanbul, 2005, s. 182.

    9 Tam ehliyet sahibi yetişkin kimselerin işlerinden bir kısmını ya da tamamını yürütmek üzere birisini görevlendirrnesi, velayet değil vekalet yoluyla gerçekleştirilir. Yapılacak işlemler ise vekaleti veren kişinin iradesi doğrultusunda i cra edilir. Vekalet ve vekili ın yetkileri konusunda bk.: Ergüney, Hilmi, Tilrk Hukukunda Lilgat ve /sit/ah/ar, istanbul, 1973, s. 486-490.

  • 300 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    gerçekleştirilir. ı Velayetişlemi, baba veya dede gibi birinci dereceden ,yakın eliyle yürütülecekse o takdirde bireyin hem şahsına ve hem de mailarına dönük olarak gerçekleştirilir. Ancak bazı durumlarda özellikle küçük çocuklar için babalan tarafından kendilerinin mali konulardaki işlerini yürütmek üzere bir kişi tayin edilmişse, bu konudaki (yani mali konularda geçerli) velayet, vesayet adını alır. Bu işi üstlenen kimse ise vasf olarak adlandırılır.2

    Velayet ve vesayet kavramları bazı açılardan birbirlerinden farklı gibi gözükse de, bu ayırırnın İslam hukuku açısından çok belirleyici bir kriterinin olduğunu söylemek zordur.3 Zira çocuğun babası ve dedesi gibi birinci dereceden yakınlan her iki yetkiyi de bir arada kullanma salahiyetine sahiptirler. Şayet babası ve dedesi hayatta değilse velayet ve vesayet yetkisi birbirinden ayrılır; velayet Çocuğun binefsihi asabeden olan yakınlarına geçer. Vesayeti yüklenecek kimseyi (vasiyi) tayin etme hakkı ise ~abaya. ait olduğundan, şayet kendisi hali hayatta vasi tayin etmişse, o kimse küçüğün vasisi olur. Aksi takdirde vasi tayin etme hakkı ded~ye~. , onun da yokluğu durumunda hakime/kadiye ait olur.4

    Küçükler-üzerinde velayet/ vesayet hakkı bt.Yunan kimselerin; akıl, baliğ, hür olması gerekir. Zira velayetin temelinde başkalannın

    Veli ya da vasilerin tam vücup ve eda ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu nedenle veli veya vasiler, bu ehliyete nakısa getirebilecek küçükluk, delilik, ateh, unutma, gafiet, uyku, bayılma, kölelik, {kadınlar içln) hayız ya da nifas/lohu.salık hali, hastalık, ölüm, sarhoşluk, ciddiyetten uzak olma, hala ve sefeh gibi ehliyet arızalarını ·ıaşımamalıdır. bk.: Cebüri, Avaridu'I·Ehliyye inde'/· Usüliyyin, s. 124-125.

    2 Karaman, Mukayeseli islam Hukuku, ı , 195-196. 3 Türk Aile Hukuku'na göre, velayet ile vesayet bazı açılardan bilbirine benzemekle birlikte, ikisi

    arasında bazı farklılıklar söz konusudur. Zira her iki kavram da; korunmaya muhtaç kişrlerin bireysel varlıklarını muhafaza elıııe, mal varlıklarını koruma, onlarla ilgili kararlar alma ve kişiyi huküken temsil etme yelkilerini sağlaması açısından birbirlerine benzerler. Ancak her ikisi bir arada bulunmazlar. Bu sebeple velayetin bulunduğu yerlerde vesayet söz konusu olmadığı gibi; vesayet yetkisi, bu hakkı elinde bulunduran kişiye sınırlı oranda sorumluluk yükler. Sözgelimi, vasi koruma ve gözetimi altındaki kişinin mallarından faydalanamazken, velayete yetkili şahıs belli oranlarda yararlanır. Öte yandan veli almış olduğu kararlarda geniş serbestiyet hakkına sahipken vasi sürekli olarak mahkemeterin sıkı denetimi altında bulunur. Bu sebeple vetayet ve vesayet hakkı konusunda en temel ayırım olarak şu söylenebilir: velayet sali ana ve babanın (bir de evlat edinenin) yüküm hakkını dile getirirken; vesayet, vasinin veya vesayet makamının . . . (vesayet mahkemelerinin) sorumluluk hakkını belirtir. bk.: Hatemi-Serozan, Aile Hukuku, s. 345.

    4 Karaman, Mukayeseli islam Hukuku, ı . 196.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    menfaatini koruma gayesi yatar. Halbuki küçük, deli, köle ... vasıflarını taşıyan kimseler bu menfaati bihakkın temin edemez. 5 Öte yandan velinin müslüman olması,6 Cumhura göre ayrıca erkek de olması gerekir. Ancak Hanetilere göre zorunluluk bulunan hallerde çocuğun velayetini anne üstlenir? Veli, kendi nefsi için uygun gördüğü şeyleri velayeti albnda olan çocuk için de istemelidir. Çocuk şayet babadan yetim ise onu kendi eviadı gibi kabul etmelidir. Bu cümleden olarak nefse velayet eden kimsenin çocuğa ait bütün hakları koruması gerekir. Küçük çocuğun mallannın idaresi başka bir kimse de ise {vasi) bu durumda belli bir yaşa ulaştığında nefse velayet eden kimse onun mallarından çocuk için harcanması gereken miktarı talep eder.

    V- ÇOCUGUN YELAYET VE VESAYET YOLUYLA KORUNDUGU ALANLAR

    Yukanda vermiş olduğumuz genel bilgiler doğrultusunda bir çocuğun gerek şahsıyla alakah ve gerekse mali haklarının korunup geliştirilmesi ile alakalı olarak velayetin fıkıh literatüründe iki farklı kavramla ifade edildiği görülür: "el-velaye ale'n-nefs" ve "el-velaye ale'l-mal" .8 El-velaye ale' n -nefs/ nefse velayet çerçevesinde çocuğun doğumundan itibaren 6-7 yaşına kadar olan süre (gayri mümeyyizlik devresi) "h.idane"9 adını alır ve küçüğün bakımı, gözetimi, terbiyesi ile alakalı görevleri kapsar. Yedi yaşından büluğ çağına kadar olan süre içerisindeki velayette ise çocuğun okuması, sanat öğrenmesi, tedavisi. .. gibi doğrudan şahsına yönelik işlemler yürütülür. Mail konulardaki velayet/ vesaye~ ise "el-velaye ale'l-mal" şeklinde ifade edilir ve çocuğun mallannın idaresini içerir. Çocukların korunduğu alanlar ve koruma yollarına da kısaca değinerek tebliğimizi bitirmeye gayret edelim.

    5 . EbO Zehra, Muhammed, ei-VelayetO ale'n-Nefs, Daru'I-Rkri'J-Arabi, yy., ty., s. 112 .. 6 EbO Zehra, ei-VelayetO afe'n-Nefs, s. 113. 7 EbO Zehra, ei-Vefayetü ale'n-Nefs, s. 113. 8 EbO Zehra, ei-Velayetü ale'n-Nefs, ~1 _ 9 Çocuğun doğumundan temyiz yaşına kadar devam eden süre (yaklaşık 6-7 yaş grubu). bk.: Ebu

    Zehra, ei-Velayetü ale'n-Nefs, s. 20.

    301

  • 300 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    gerçekleştirilir. 1 Velayet işlemi, baba veya de de gibi birinci dereceden ,yakın eliyle yürütülecekse o takdirde bireyin hem şahsına ve hem de maliarına dönük olarak gerçekleştirilir. Ancak bazı durumlarda özellikle küçük çocuklar için babalan tarafından kendilerinin mali konulardaki işlerini yürütmek üzere bir kişi tayin edilmişse, bu konudaki (yani mali konularda geçerli) velayet, vesayet adını alır. Bu işi üstlenen kimse ise vas! olarak adlandırılır.2

    Velayet ve vesayet kavramlan bazı açılardan birbirlerinden farklı gibi gözükse de, bu ayınmın İslam hukuku açısından çok belirleyici bir kriterinin olduğunu söylemek zordur.3 Zira çocuğun babası ve dedesi gibi birinci dereceden yakınları her iki yetkiyi de bir arada kullanma salahiyetine sahiptirler. Şayet babası ve dedesi hayatta değilse velayet ve vesayet yetkisi birbirinden ayrılır; velayet Çocuğun binefsihi asabeden olan yakırılarına geçer. Vesayeti yüklenecek kimseyi (vasiyi) tayin etme hakkı ise b,abaya ait olduğundan, şayet kendisi hali hayatta vasi tayin etmişse, o kimse küçüğün vasisi olur. Aksi takdirde vasi tayin etme hakkı de.d~ye~ .. onun da yoklu~ durumunda hakime/kadiye ait olur.4

    Küçüklerüzerinde velayet/ vesayet hakkı bu)unan kimselerin; akıl, baliğ, hill olması gerekir. Zira velayetin temelinde başkalarının

    Veli ya da vasilerin tam vücup ve eda ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu nedenle veli veya vasiler, bu ehliyete nakısa getirebilecek küçükluk, delilik, ateh, unutma, gaflet, uyku, bayılma, kölelik, (kadınlar için) hayız ya da nifasflohu~alık hali,- hastalık, ölüm, sarhoşluk, ciddiyetten uzak olma, hata ve sefeh gibi ehliyet arızalarını taşımamalıdır. bk.: Cebüri, Av8ridu'l-Ehliwe inde'I-Usütiwin: s. 124-125.

    2 Karaman, Mukayeseli islam Hukuku, ı, 195-196. 3 Türk Aile Hukuku'na göre, vetayet ile vesayet bazı açılardan birbirine benzemekle birlikte, ikisi

    arasında bazı farklılıkfar söz konusudur. Zira her iki kavram da; korunmaya muhtaç kişilerin bireysel varlıkfarını muhafaza etme, mal varlıkfarını koruma, onlarla ilgili kararlar alma ve kişiyi huküken temsil etme yetkilerini sağlaması açısından birbirlerine benzerler. Ancak her ikisi bir arada bulunmazlar. Bu sebeple velayetin bulunduğu yerierde vesayet söz konusu olmadığı gibi; vesayet yetkisi, !YU hakkı elinde bulunduran kişiye sınırlı oranda sorumluluk yükler. Sözgelimi, vasi koruma ve g·özetimi altındaki kişinin mallarından faydalanamazken, velayete yetkili şahıs belli oranlarda yaırarlanır. Öte yandan veli almış olduğu kararlarda geniş serbestiyet hakkı~a sahipken vasi sürekli olarak mahkemelerin sıkı denetimi altında bulunur. Bu sebeple vetayet ve vesayet hakkı konusunda en temel ayırım olarak şu söylenebilir: velayet salt ana ve babanın (bir de evlat edinenin) yüküm hakkını dile getirirken; vesayet, vasinin veya vesayet makamının. (vesayet mahkemelerinin) sorumluluk hakkını belirtir. bk.: Hatemi-Serozan, Aile Hukuku, s. 345.

    4 Karaman, Mukayeseli islam Hukuku, ı, 196.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    menfaatini koruma gayesi yatar. Halbuki küçük, deli, köle ... vası.flarıru taşıyan kimseler bu menfaati bihakkın temin edemez. 5 Öte yandan velinin müslüman olması,6 Cumhura göre ayrıca erkek de olması gerekir. Ancak Hanefilere göre zorunluluk bulunan hallerde çocuguiı. velayetini anne üstlenir? Veli, kendi nefsi için uygun gördüğü şeyleri velayeti altında olan çocuk için de istemelidir. Çocuk şayet babadan ye tim ise onu kendi eviadı gibi kabul etmelidir. Bu cümleden olarak nefse velayet eden kimsenin çocuğa ait bütün haklan koruması gerekir. Küçük çocuğun mallcu:ının idaresi başka bir kimse de ise (vasi) bu durumda belli bir yaşa ulaştığında nefse velayet eden kimse onun mallarından çocuk için harcanması gereken miktarı talep eder.

    V- ÇOCUGUN VELAYE! VE VESAYET YOLUYLA KORUNDUGU ALANLAR .

    Yukarıda vermiş olduğumuz genel bilgiler doğrultusunda bir çocuğun gerek şahsıyla alakah ve gerekse mali haklarının korunup geliştirilmesi ile alakah olarak velayetin fıkıh literatüründe iki farklı kavramla ifade edildiği görülür: "el-velaye ale'n-nefs" ve "el-velaye ale'l-mal".8 EI-velaye ale'n-nefs 1 nefse velayet çerçevesinde çocuğun doğumundanitibaren 6-7 yaşına kadar olan süre (gayri mümeyyizlik

    devresi) "hidane"9 adıru alır ve küçüğün bakımı, gözet:imi, terbiyesi ile alakalı görevleri kapsar. Yedi yaşından büluğ çağına kadar olan süre içerisindeki velayette ise çocuğun okuması, sanat öğrenmesi, tedavisi... gibi doğrudan şahsına yönelik işlemler yürütülür. Ma ll konulardaki velayet/vesaye~ise "el-velaye ale'l-mal'' şeklinde ifade edilir ve çocuğun mallarının idaresini içerir. Çocukların korundugtı alanlar ve koruma yollarına da kısaca değinerek tebliğimizi bitirmeye gayr~t edelim.

    5 . EbO Zehra, Muhammed, ei-Velayetü a/e'n-Nefs, Daru'I-Fıkri'I-Arabi, yy., ty., s. 112. 6 EbO Zehra, e/-Velayetü ale'n-Nefs, s. 113. 7 EbO Zehra, ei-Ve/aye/ü ale'n-Nefs, s. 113. 8 EbO Zehra, ei-Velayetü ale'n-Nefs, ~1 _ 9 Çocuğun doğumundan temyiz yaşına kadar devam eden süre (yaklaşık 6-7 yaş grubu). bk.: E bO

    Zehra, el· Ve/ayetü ale'n-Nefs, s. 20.

    301

  • 302 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    Gayri mümeyyiz çocuk yaphğı davranışların idrakinde olamayacağı için velinin kusuru veya ilimali sebebiyle küçüğe bir zarar gelecek olursa (sözgelimi eline verilen keskin bir aletle kendisine zarar vermişse ya da veli tarafından ırmaktan su almaya gönderilmiş de bu arada suya düşerek boğulmuşsa), veli kusuru orarunda diyet ödemek zorunda kalır. Ayru durum mümeyyiz küçük için de geçerlidir. Özellikle mali konularda çocuk velinin göz yumması neticesinde aldatılmış veya başka türden zarara girmişse, bunun kusuru da ayru şekilde veliye ait olup, zararı tazn:ıiD etmek zorundadır. Çünkü bu konuda fıkhın genel bakış açısı "çocuğa velayet eden kimsenin onu ihmal etmesinin caiz olmadığıı'' yönündedir.1

    Velinin/vas inin, . çocuğun hem aklını hem de bedenini koruma yolunda tedbirler alması gerekir. Aklın korunması için aklına zarar veren şeylerden çocuğun uzak tutulması gerekir. Bu

    ' nedenle çocuk bu konularda iyi bir eğitimden geçirilmeli, ayru şekilde davranışları veli tarafından kontrol edilmelidir. Bu 'nedenle çocukların ahlaki terbiyeleri, dini eğitimleri, ev düzeni içerisin

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    ve gelişimlerini sürdürmeleri için gerekli masraflan karşılamak zorundadır. Bu görüş maliki hukukçulara aittir. Öte yandan Hanefi, Şafii ve Hanbeliler çocuğun ana yanında kalma yaşı olarak erkek için yedi, kız için dokuz yaşuu uygun görürler. Onlara. göre bu yaşlar çocuklar için temel el becerilerinin elde edildiği bir yaş olup; bundan sonraki döpemlerde alacaklan eğitim ve terbiye konusunda babalaruun yanında kalmalanni daha uygun görürler.3

    Bu esneklikten yararlanarak değişik Müsl~~ ülkeler medeni kanunlannda çocuğun anne yanında bakımı ile ilgili üst yaş suunnı tayin ederken genelde erkek için 7 kız için 9 yaşı uygun görmekle: birlikte bu sürenin yeniden uzatılınası konusunda mahkemeleri

    yetkili kılmışbr.4 Yukarıda söz konusu edilen düzenlemelerdeki yaş sınırı farklı şekillerde tespit edilse ·ae özü itibariyle hepsinin dayandığı gerekçede ço~ğun menfaatinin açikça korunduğu görülmektedir.

    İslam, kişilerin hem toplumsal alanda sıkınh çekmemesi hem de medeni ve kanuni haklardan yararlanmalan bakımından nesebe oldukça Önem vermiş;5 nesep konusunda sıkıntı çeken insanların nesebinin sabit olması yönünde oldukça kolaylaştıncı ilkelerle yeti.nmiştir. Buna göre sözgelimi buluntu bir · çocuğun nesebinin sabit olması için kişinin, ister bulan tarafından olsun· ister başkası, o çocuğun nesebinin kendisine ait olduğunu iddia etmesi yeterli sayılmış; ayrıca ispata ihtiyaç duyulmamışbr. Öte yandan nesebi belli olan çocukhakkında nesep iddiasında bulunan başkalaruun bu iddial~rı da dikkate alınmamıştır.6 Bu durum çocuğun velayetinin üstrenilmesi bakımından son , derece önemlidir. Zira çocuğun

    3 irnairi, M. T., Righfs of Children, Journal of islarnic Cornparative law, Vol: 7 (1978), s. 12. 4 Örnekler için bk.: irnairi, Righfs ofChildren, s. 12-13. 5 "Allah, bir adamın içinde iki kalp yaralmadığı gibi, "zıhil.r" yaptığınız eşierinizi de analarınız yerinde

    tulmadı ve evlaUıklarınız.ı da öz. oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarımza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir." Ahzab, 33/4; ·onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanıla~ak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bilerek yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." Ahzab, 33/5.

    6 Halliif, Abdulvehhab, Ahkamv'I-Ahviıli'ş-Şahsiyye fi'ş-Şeriıti'l-islamiyye, Daru'I-Kalem, Kuveyt, 1990, s. 188-189.

    303

  • 304 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    öncelikli olarak vetisi babası, dedesi ve onu takip eden asabesidir.

    Bunun tayin ve tespiti de ancak nesebin sabit olması yoluyla

    bilinir.

    Buluntu {lakit) ya da yetim ve kimsesiz kişilerin durumunda

    olduğu gibi, velisinin olmadığı durumlarda çocuğun velayetini

    devlet üstlenir.1 Burada devlet çocuğa yönelik velayet işlemlerini,

    kendi adına yetkili kıldığı görevlileri vasıtasıyla yürütür.2 Ancak

    küçüğün asabesinden kendisine velilik yapabilecek kimseler var

    ise bu durumda devlet onun velayetini üstlenemez.3 Benzer şekilde

    hakim/kacü, yetim bir kimse için vasi tayinettiğinde bu vasi babanın

    vasisi gibi addolunur.4 V asi kendisine görev verilenkonularda yetkili ·

    olur. Buna göre örneğip bir kimseye belli istisnalar koymak suretiyle

    verilen vesayet işleminde o kişi istisna edilen alanlarda tasarruf

    yapacak olursa bu işlemi geçersiz sayılır. 5 Velinin velayeti altında ' bulunan çocuklar üzerinde, evlilik kararım onaylamak da dahi.l,6

    bakım, gözetim, eğitim, sağlıklı barınma ve beslenme i.mRanl.arıru

    temin etmek ... çok farklı gözetim ve himaye yetkileri vardır. '

    İslfuı\ hukUkunda çocuk, ana babası hayatta olsa bile, lehinde

    ve aleyhinde hakların sabit olması sebebiyle, kendine has değerleri

    olan bir . varlık tır. Yani İslam · hukUkunda çocuk, ana babasının maddi açıdan bir parçası değildir. On w\ bu anlamda ayrı bir kimliği ve kişiliği vardır. Ancak yaşı henüz kendi menfaatlerini korumaya

    yeterli olmadığı için kimi tasan:uflarıru onun adına velileri ya da vasileri yapai. Bu cümleden olarak çocuğa ait miras, hibe, vasiyet veya başka yollardan intikal eden malların idaresi de veli/ vasinin

    görevlerindendir. Bu görevlerin hüsnü niyetle yapılması esastır?

    Hz. Peygamber "velisi olmayan kimsenin velisi sultandır.' buyurriıuşlardır. bk.: Merğimini, e/-Hidfıye, 1, 217.

    2 Ebü Zehra, ei-Velfıyetü ale'n-Nefs, s. 98. 3 Esterüşeni, Ahkamu's·Stğar, s. 38. 4 Esterüşeni, Ahkamt,ls-Stğar. s. 343. 5 Esterüşeni, Ahkamiı's-Stğar, s. 343·344. 6 Merğinani, ei-Hidaye, ı, 215; 216. 7 "V etimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de

    yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." isra, 17/34.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    Küçüğe velayet edecek kendi yakınlarından (asabeden) bir

    velisinin bulunmadığı hallerde, o kimseye devlet tarafından yetkili kılınan imam veya hakim (gerçek ya da tüzel kişiler) velayet eder. Hz. Peygamber "velisi olmayan kimsenin vetisi sultandır." buyurmuşlardır. 8

    Velayet ya da vesayet açısından korunmaya muhtaç çocuklar grubıında değerlendirebileceğimiz bir diğer kesim ise evlatlıklardır. Bilindiği üzer~ çok eski dönemlerden beri uygulan_an bir gelenek olan "evlat edinme", nesebi belli olup da kimsesi olan ya da olmayan yakın akraba çocuklardan olabileceği ğibi, günümüzde oldukça yaygın bir uygulama olan devlet kurumlarından evlat ed~e yoluyla (nesebi

    belli olan ya da olmayan) çocuklardan da ~cl!nilebilmektedir.

    Sahipleri tarafından; fakirlik, evlilik dışı çoe,uk doğurma veya daha başka sebeplerden dolayı sokağa terk edilen9 buluntu çocuklar İslam hukUkunda lakft diye adlandırılır. 10 Bu tür çocukların alınmasıyla ilgili hükümler bulunduklan mekana göre değişiklik gösterir. Buna göre buluntu çocuğun terk edildiği mekan güven

    8 Merğinani, ei-Hidfıye, 1, 217. 9 Burada yeri gelmişken belirtelim ki; buluntu {lakit) çocukla sokak çocukları aynı değildir. Buluntu

    çocuk değişik nedenlerden dolayı (bu neden Zina, yoksulluk, aile içi geçimsizlik ... olabilir) sokağa atılan veya kaybolan çocukları kapsar. Bu çocuklar belki ileride sokak çocuğu olma durumuyla karşılaşsalar dahi, esasında bunlarda sokak çocuğu olma niyeti başta bulunmamaktadır. Halbuki sokak çocuklan çoğunlukla kendi ailelerinden ya da çevrelerinden kaynaklanan bir problem nedeniyle sokakları yaşam alanı o'larak seçmekte; kimi zaman da bu çocu.kların sokak çocuğu olmalan ailelerine çok büyük mutsuzluklar yaşatmaktadır. Bu nedenle ilk planda birbirine benzer gözüken iki olay mahiyet olarak da şekilsel olarak da birbirinden tamamen farklıdır. Şöyle ki, bulun tu çocuğun her şeyden ewel nesebinin 'sübutu problemi vardır. Halbuki sokak çocukları için genellikle böyle bir şey söz ko11usu değildir. Bulun tu çocuğun nesebi baştan sabit olmadığı için, onun üzerinde nesep iddiasında bulunan kimsenin sözü muteber kabul ed'ilir ve delilsiz olarak nesebi ona bağlanır. Şayet birden fazla kimse nesep iddiasında bulunursa kendilerinden delil istenir. Delili getiren çocuğa sahip olur. Ikisi de delil getiremezse çocuk soy bilgininin verdiği bilgi doğrultusunda iddia sahiplerinden birisinin nesebine kaydedilir. Burada günümüz açısında ileri tıp tekniklerinin ış ığında değişik tes'tlerle çocukların kime ait olduğunu tespit etmenin de mümkün olduğu söylenebilir. Ancak dünyanın her yerinde herkes için bu imkanların mümkün olamayacağı durumlarda da klasik fıkhın bu tecrübesinden yararlanılabilir. Öte yandan günümüzde tıp çevrelerinin verdiği karar yargı kararı niteliğinde olmadığı için her halükarda mahkemenin onayı gerekmektedir. Bu nedenle geçmişte bilirkişi vazifesi görevi gören soy bilginlerinin yerini tıbbın aldığı söylenebilir. Ama nihai karar ımek~nizması Islam huküku li teratürüyle i fade edecek olursak kadılardır.

    1 O Esterüşeni, Ahkamu's-Sıgar, s. 149.

    305

  • 306 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    ··ortamından uzak olup, çocuğun tehlike geçirebileceği bir yer ise, , bu durumda onun oradan alınıp kaldırılması farz-ı ayn olur.1

    Böyle bir durum yoksa, kendisinin çocuğa şefkat göstermesi' açısından mendub bir d~vranış olur.2 Buluntu çocuk, malları ve nefsi açısından Müslüman hür bir kimse olarak kabul edilir. Ancak çocuk gayri Müslimlerin oturduğu bir belde de ve gayri Müslim bir şahıs tarafından bulunursa o zaman bulan kimsenin dinine tabi olur.3 İslam hukuku açısından buluntu çocuğun muhafazası hususunda öncelik hakkı bulan kimseye aittir. Çünkü o kimse, bu çocuğun yaşamasına vesile olmuştur; hukfıken geçerli bir mazeret olmaksızın mahkeme dahil kimse cebren o çocuğu bulan kimseden alma hakkına sahip değildir.4 -Buluntu konumundaki çocukların velayetleri "velisi olmayanın velisi hakim olduğundan dolayı" hakime aittir. Bu nedenle buluntu çocuk konusunda ne bulan ne de bir başkası velayetsahibidir. Bununla birlikte buluntu çoeuğun caruru korumak, şayet malı var ise onu muhafaza etmek hususunda ~ulan kimse (mültekit) muhafaza (koruma) belli oranlarda da tasarruffa buluİuna velayetine sahiptir. Bu cümleden olarak çocuk için gerekli şeyleri satın- almak, giyim-kuşam, yeme-içme_ gibi masrafı:arıru karşılamak, eğitim işlerini yürütmek, lehine olan hibe, zekat. .. gibi işlemleri kabul etmek hususunda yetkilidir. Bul:untu arnnda çocuğun üzerinçle maddi değeri olan bir şeyin çıkmasJ durumunda, hiç kimse bu malın harcanması konusunda yetkili değil_dir. Ancak bulan kimse o malın muhafazası konusunda, hakimin izniyle çocuk için_ harcama ·yetkisine de '·sahip olur. Hakimin izni olmadan çocuk için yapbğı harcamalan ise tahsil edemez. Şayet buluntu çocuğun üzerinde mal çıkmaz, kendisine infakta bulunacak kimse de olmazsa, bu durumda çocuğun masrafları devlet bütçesinden (beytü'l-mal) karşılarur.5

    1 Esterüşeni, Ahkamu's·Stgar, s. 149. 2 Halliif, Ahkamu1-Ahvati'ş-Şahsiyye, s. 187. 3 Halliif, Ahkamu'f·Ahvafi'ş·Şahsiyye s. 187. 4 Hallat, Ahkamu'I·Ahvali'ş-Şahsiyye s. 188. 5 Esterüşeni, Ahkamu's·Stgar, _s. 149·150; H~llaf, Ahkamu'I·Ahvafi'ş·Şahslyye s. 188.

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    Sonuç Yerine (Öneriler)

    1- Velayet daha çok şalusla alakah görülürken, vesayet genellikle mal ile alakalı görülmüştür. Velayet konusunda hukuken belli bir hiyerarşinin gözetilmiş olması, b!r anlamda insarun şahsıyla alakah düzenlernelerin daha dikkatli ve sorumluluk bilinci içerinde yürütülmesi gerektiği yönünde bir düşüneeye bizleri sevk etmesi pek tabiidir. Buna karşılık kişinin mali konul~rda işlerini yüklenecek kimselerin akrabalık hiyerarşisinden ziyade vasiyi tayin edenin tercihleri doğrultusunda şekillenin~ş olmasından dolayı, İslam hukukunda bu· konuya daha az önem verildiği sonucu çıkarılmamalıdır. Zira mali konularda kişinin başkalamu

    vasi tayin etmiş olması çok değişik gerekçelerden kaynaklanmış olabilir. Bu konuda İslam hukuku açısından yetki mal sahibine ait görülmüştür.

    307

    2- Çocuğun kendi ana babasının velayeti altında bedensel" ve ruhsal açıdan çok daha sağlıklı bir birey olarak yetişeceği ön kabulünden hareketle, insarunuza çok küçük yaşlardan itibaren, ileride sağlam b lı: aile yapısı kurmaları yönünde sürekli eğitici bilgiler verilmelidir. Hatta bu bilgilendirme sadece aile ortamıyla sınırlı kalmamalı; devletin aileyi koruma yönündeki kanunlarının da bir gereği olarak sürekli kamuyu aydınlatıcı etkinlikler yapılmalıdır.

    3- Çocuğun sahih bir evlilikle ve sabit bir neseple dünyaya gelmiş olması hem toplumsal telakkiler bakımından ve hem de hukuki hakları elde etme açısından son derece önemlidir. Bu çla ancak aile birliği içerisinde elde edilebilir. Özellikle hukUki haklan elde edebilmek için mutl!lka evliliklerin resmi kayıt altına alınması kuralına sıkı _sıkıya uyulmalıdır. Nesebin sabit olma yolları kpnusunda İslam hukUkunun çok katı olmayan kuralları doğrultusunda, nesebi sabit olmayan çocuklar üzerindeki bu türden olumsuzluklar giderilmeye çalışılmalıdır.

    _4- Aile içerisinde vuku bulabilecek şiddet vb. durumlannda öncelikler çocuğun fiziksel ve bedensel güvenliği ön planda tutulmalı; bu kapsamda olay özel hukUktan ziyade kamu güvenliği kapsamında değerlendirilmelidir. Buna göre çocuk ka demeli olarak önce birinci dereceden yakınının yaruna yerleştirilmelidir. Bunun

  • 308 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

    mümkün olmadığı durumlarda çocuk devletin gözetimi ve desteği . altında güvenli ailelerin ya da devlet kurumlannın gözetimine verilmelidir. Bu hal aile içerisindeki huzUisuzluk devam ettiği sürece aynen devam etmelidir.

    5- İslam .hukUkunda bulunttı çocuklarla alakah geniş düzenlernelerin de yol gösterdiği gibi, insanın hayatını telef olmaktan kurtarmak öncelikli hedef olduğundan dolayı, terk edilen çocuklara hemen sahip çıkılmalı; onların can emniyetleri güvence alhna alınmalıdır. Geçmişte bu görev belli şartlar dahilinde bulan kimseye verilmekteydi. Ancak günümüzde aynı görevi icra edebilecek müesseselerin varlığı da dikkate alınarak burada orta bir yol önerilebilir. Bu çocuklar, ailenin istemesi halinde onların yarunda kalmalı, ama devlet gerekirse bu aileye maddi destekte bulunmalı, istememesi halinde ise talip li başka ailelere veya güvenli bakım evlerine yerleştirilmelidir. Belki bu gibi durumlar~a ailelere bazı fıkhi bilgiler verilmek sUietiyle ileride bunların dinen sakınca !ı olabilecek durumlardan ne şekilde kaçmabilecekleri öğretilebilir. ....

    6-Annesi ya da babasından birisi ya da herikisi hayatta olmadığı veya hayatta-olmakla birlikte çocuğa bakacak kol)umda olmamalan halinde bu çocuklarm bakımı İslam hukukunda belirtilen suaya göre kendi yakınlan tarafından gerçekleştirilmelidir. Uygun bulunan kimseler için bu çocukların kendi yakın \akrabalarından birisine evlatlık olarak verilmesi burada çözüm yollanndan bi!isi olarak düşünülebilir. ·

    7- Fakir aileler, maddi ve manevi yardımlada destektenrnek suretiyle çocuklannın bakımında kendilerine destek olurımalı; bu konuda toplum ve devlet aynı oranda sorumluluk üstlenmelidir.

    8- Kimsesi olmayan çocuklar için uygun ortamlar hazırlanmalı; onları sokağa itecek yollar kapahlmalıdır. Bu bağlamda süt çağındaki çocuklara gerekirse süt anne temin edilmelidir. Kimsesiz çocuklar mümkün mertebe ehil ailelerin yanında ya da gözetiminde büyütülmelidir. Devlet bu türden ailelere gerekirse maddi destek sağlamalıdır.

    9- Küçüklere velayet veya vesayet edenlerin yaptıklan işlemler mahkemece denetlenmeli, kusurlu ve hileli durumların

  • Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumıu

    tespiti halinde hakim bu kimselere kusurları oranında sorumluluk yüklemelidir. İslam hukukunun sadece hükümlere uymaya değil aynı zamanda vicdanlara yönelik çağrısı da dikkate alınarak, mahkemece bu görevin tevdi edileceği veli ve vasilere uluevi yönden sorumluluğunun bilincinde olmaları öğütlenmelidir.

    309

    10- Günümüzde modem hayatın etkileri ve insani ilişkilerin kopmaya yüz tuttuğu bir dönemde bazen anne babası hayatta olan çocukların da devlet tarafından bakılması zorunluluğuyla karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu gibi hallerde ana gaye sadece çocuğu büyütmek olmamalı, ayru zamanda onu hayata hazırlayacak düzenlemeler de devreye konmalıdır. Bu bağlamda İslam hukukundaki çocukluk devresi olarak kabul . edilen aşamalarda çocuğun hangi yetkileri kullanabilecekleri de dikkate alınarak, bunların yetiştirildikleri mekanlarda ke:ndilerine belli ölçülerde parasal ya da hukuksal diğer işlemleri yap~a imkanları · sağlanmalıdır. Bu ortamda çocuk, ileride karşılaŞabileceği güçlüklere karşı mümkün mertebe donanıinlı hale getirilmelidir.

    11- Çocukların hem maliarına ve hem de şahısıarına yönelik 4oğabilecek zararlar ya da kanunsuzluklar karşısı!lda, veliler ve vasilere ilaveten mahkemeler re' sen müdahalede bulunabilmelidir. İhmal veya kusuru tespit edilen velilere/vasilere, çocuğun mağduriyetini ortadan kaldıracak şekilde değişik yaptırırnlar

    uygulamalı~ır.

    Teşekkür ediyorum.

    l3aşkan: Prof. Dr. İbrahim CAN~N '

    Biz de teşekkür ediy.oruz.

    Temennileri arasında bu onsekiz yaşa kadar çocuk acidedilmesinin ~ahzurlarıru Türkiye şiddetli şekilde yaşayacaktır. Kan~ yapıcılar~ tarafından bu konu yeniden ele alınmalıdır.

    Adnan Memduhoğlu, buyurun