64

Ömer Rýzaî Efendi ve Ýzzet Paþa (Vezir) Tekkesisomuncubaba.net/pdf/eskisayi/ · Prof.Dr. Ali Fuat Baþgil 54 Âb-ý Hayat Çeþmesin-den Bir Yudum 32 63 Kendi Dilinden Zaman

  • Upload
    doduong

  • View
    224

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

M. Halistin KUKUL

Bu S

KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr

Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr

ISSN:1302-0803

YIL:10 SAYI:49

MART - NÝSAN 2004

ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝVAKFI ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ

A.Þemsettin ATEÞ

GENEL YAYIN YÖNETMENÝÝsmail PALAKOÐLU

YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜRAhmet DEMÝR

REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER Ahmet KARACA - Murat HARMANBAÞI

Þükrü ÞAHÝN - Ali KARABACAKÝbrahim GÖKMEÞE

KAPAKTohma Vadisi

Fotoðraf: Hasan Âli GÖKSOY

TEKNÝK YAPIM/ Darende Tel:615 17 55

YAZIÞMA ADRESÝZaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71

44700 Darende / MALATYATel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79

http//www.somuncubaba.net

BASIM-YAYIM-DAÐITIM-PAZARLAMAVÝSAN Ýktisadi Ýþletmesi

DAÐITIM DPP

RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72

BASKIPoyraz Ofset (312) 384 19 42

Dergide Yayýnlanan Yazýlardan YazarlarýMesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas

Edilebilir.

Somuncu Baba

ADANA (322) 457 66 54 -AMASYA (358) 218 20 28 -ANKARA (542) 453 79 18 - BURSA (224) 254 53 26 -ÇAYCUMA (372) 615 19 21 - G.ANTEP (342) 234 21 45 -GÖLCÜK (262) 413 22 67 - ÝSTANBUL (216) 472 08 92 -

ÝZMÝR (535) 616 95 93 - ÝSKENDERUN (326) 615 73 56 - KAYSERÝ (352) 221 00 26 -K.MARAÞ (344) 221 98 99 -ELBÝSTAN (532) 572 50 47 - KARABÜK (370) 412 38 23 -KARAMAN (338) 214 57 04 -KONYA (332) 342 07 90 -

MALATYA (536) 437 58 50 -MERSÝN (324) 320 06 11 -OSMANÝYE (322) 812 78 21 - SAKARYA (264) 274 34 38 -SAMSUN (362) 431 40 99 -SÝVAS (346) 224 53 08 - TOKAT (356) 212 24 63 -TURHAL (356) 275 80 07 -

AJANSSBSB ÝstiklalMarþýnýn Dil Yapýsý

Güllerin engüzelininaçtýðý gülþen;MEDÝNE

18

7

11Ýsmail PALAKOÐLU

TEMSÝLCÝLÝKLER

Dr. Hür Mahmut YÜCER

Ömer Rýzaî Efendi ve Ýzzet Paþa (Vezir) Tekkesi

Resul KESENCELÝ

Aydýn TALAY

Sýdýka SARI

Sayýda 49Editörden............................................................. 4Baþyazý / A.Þemsettin ATEÞ............................................................................ 5Hutbe / Güzel Ahlâkla Çalýþmak........................... 6Araþtýrma / Dr. Hür Mahmut YÜCERÖmer Rýzâ-i Darendevî......................................... 7Ziyaret / Ýsmail PALAKOÐLUGülþenin en güzel gülünün açtýðý þehir MEDÝNE.. 11Araþtýrma / Dr. Ali ÖZTÜRKOsman Hulûsî Dârendevî'nin Þiirlerinde Tarihî ve Efsanevî Þahýslar............................................ 15Edebiyat / M. Halistin KUKULÝstiklâl Marþýnýn Dil Yapýsý.................................... 18Þiir / Ahmet Tevfi Ozan Sýrlar Çiçeði................... 20Tasavvuf / Sadýk YALSIZUÇANLARYokluk Evi............................................................. 21Tarih / Resul KESENCELÝÞeyh Edebâli'nin Osman Beye Manevi Tesiri....... 19Altýn Silsile / Necmettin SARIOÐLUGulam Ali Abdullah-i Dehlevî (K.S.)..................... 24Araþtýrma / Yard.Doç.Dr. Cemil GÜLSERENSüleyman Penahinin Nasihatnâmesi................... 28Hayat / Ali AKÇAYBir Gönül Hastalýðý BENCÝLLÝK............................ 31Edebiyat / Musa TEKTAÞÂb-ý Hayat Çeþmesinden Bir Yudum.................... 32Ýnceleme / Resul KESENCELÝBir eserin tenkidi................................................. 36Kitap / Ramazan DURANOÐLUEdep ve Teslimiyetin Romaný.............................. 40Deneme / Mustafa ALÝBEYOÐLUKendi dilinden zaman........................................... 42Din ve Hayat / Ýbrahim ÞAHÝN Ruhlar Alemindeki Sözümüz................................ 44Örnek Hayat / Muhammed HALICISahabe-i Kiram'ýn Ýlme Verdiði Önem................. 46Araþtýrma / Yrd.Doç.Dr. Zülfikâr GÜNGÖRHulûsi-i Darendevî Dîvân'ýnda Hz. Muhammed.... 48Deneme / Ayþe KARA Bülbülün Aþk Hikayesi..... 51Eðitim / Mustafa AYAile Meclisi.......................................................... 52Þiir / Abdurrahim KARAKOÇ Yaðmur Yaðar Gibi... 53Ýnceleme / Aydýn TALAYProf. Dr. Ali Fuat BAÞGÝL..................................... 54Hikâye / Raziye SAÐLAMHarun, uyuþturucu ve tüm gençlik....................... 56Hanýmlara Özel / Nuran ÖZDENGüzel huylu bir eþ................................................ 58Þiir / Rýfat ARAZ Var............................................ 59Tomurcuklar / Kevser BÂKÝ Okul Öncesi Eðitim Neden Önemli....................... 60Yemek Tarifi / Sýdýka SARI -Hurma Kavurmasý.... 63Bulmaca ............................................................. 63

Prof.Dr. Ali Fuat Baþgil

54

Âb-ý Hayat Çeþmesin-den Bir Yudum

32

63

Kendi DilindenZaman

Yemek Tarifi:HurmaKavurmasý

42

Bir kitap tenkidi

36

Musa TEKTAÞ

Mustafa ALÝBEYOÐLU

Editörden

Somuncu Baba Mart-Nisan 20044

M...........

Si

e-mail:[email protected]

SS

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 5

Ýrfân Vâdisi

Baþyazý

Bir vâdi ki; içinden coþkun ýrmaklar akar,Bir vâdi ki; edebiyat âleminden neþveli edep

kokar,Bir vâdi ki; yamaçlarýndan uzun serviler

bulutlara çýkar,Bir vâdi ki; çýnar aðaçlarýyla bezeli temsil-i

vakar.Ýþte bizim iman medeniyetimizin ve

kültürümüzün bahar görkemli, gül edâlý, irfânvâdisi, hayat menbaýdýr. Âþinalarýn, haldenanlayanlarýn diyârýdýr. Bu vâdide açan her çiçek,filiz süren her yaprak, rüzgarla savrulan her zerretoprak, O'nu hatýrlatýr.

Edebin, edebiyatýn, ilmin, aþkýn vesezginin en üstün sýrlarý buradan neþ'et eder.Çünkü halk içerisinde Hakk'la olmak ârifleriniþidir. Yerden göðe, zerreden küreye kadar her þeyonun müþahede âlemindedir. Yüce yaratýcýnýnnimetleri, bu âlemin hikmetleri hayrete düþürürirfân ehlini. Her þeyi gören ve bilen Mevlâ'nýnhuzurunda sükût ile terbiye eder dilini. Sustukçamarifeti artar, gönlüne hakikatý nakþeder Hakk'ýnkudret kalemi. Bilen ona bahþeder gizli sýrlý ilmini.Gözüne ayan beyan görünür müþahede âlemi.

Bu vâdinin sâkinleri dünyayý ve ukbayýverip, aþký almýþlardýr. Ýman ve ahlâk ile gerçekmutluluðu bulmuþlardýr. Korku ve hüznü býrakmýþ,sevgi ve neþ'e ile dolmuþlardýr. Allah'ýn kahrýný dalutfunu da bir bilmiþlerdir.

"Ârif bahar gibidir; bir taraftan gök gürlerþimþekler çakar, öbür taraftan çiçekler açar, kuþlarötüþür. Ârif su gibidir, içinde bulunduðu þeyinrengini ve þeklini alýr. Ârif hiçbir þeyi bulandýrmaz, her þey onunla durulur. Ârif kendi varlýðýnda fâni,Hakk ile bâkidir. Ârif, Allah'a cehennmeden kur-tulmak veya cennete girmek için deðil, Cenab-ýAllah'ýn hakký olduðu için; O'na ibadet eder. Ârifkâmil insandýr."

Asýrlar öncesinden tasavvuf kitaplarýndaÞeyh Hamid-i Veli hazretleri için kullanýlan birtâbir var; "Kutb'ul- Ârifin." Yani; "Âriflerin rehberi,önderi" denilmiþtir. Onun feyzlendirdiði Anadoluiklîminde irfân, onun etrafýndan halka halkayayýlmýþ, maneviyat saçmýþtýr. Þeyh Hamid-i

Veli/Somuncu Baba(k.s)'nýn evlatlarý asýrlardýr buirfân vadisinde hoþgörü ve hizmet ruhuyla gül gibiaçmýþlardýr. Her mevsim taze olan bu gül bahçe-sine yolu düþenler bu vadinin lahûti havasýný ten-effüs ederler. Tohma ýrmaðý asýrlardýr, Hamid-iVeli'nin ayaklarýný öperek akýp, gitmekte; tevazuile hürmet göstermekte. Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi'nin "ârifâne" bir gazelinin beyitleri, bumaneviyat iklimin bir gönül çaðrýsýdýr. Can kulaðýy-la dinleyip, candan uyamaya çalýþalým ki, sahib-i

irfâný bulup, dahil-i kervân olalým. Ey gönül varýný ver sýdk ile cânâna eriþÖzünü hâk ile yeksân edip ummâna eriþ

Derd-i bî-dermana eriþ derde dermân olmasýnKamu derdlilere derman kân-ý Sultan'a eriþ

Sîret-i hayvaný insân etmeðe sa'y eylegil Seni insân edecek kâmil-i insâna eriþ

Bu fenâ dârýna maðrur ne gerektir ne gerekSoyunup varýný tecrîd olan uryâna eriþ

Ýzin izleyüdur mürþid-i pâkin dâima yürü senBir azîm Hakk'a giden âl-î kervâna eriþ

A. Þemsettin ATEÞ

Aziz Cema'ati Müslimin!

Ýslâmiyet; bize hüsnü ahlâk ve hüsnü niyetle in-safla çalýþmamýzý emreder. Ahlâkýn ehemmiyetiher tasavvurun fevkindedir. Zira, insanýn kýyamý

ahlâk iledir. Beþeriyetin intizamý, nezahet dairesin-dedir. Devamý, saadet ve kemâle nailiyeti ancak ah-lâk sayesindedir. Güzel ahlâk öyle kudsi bir haslet-dir ki, mütecelli olduðu muhitlere baþka bir hayatbaþka bir i'tila verir, güzel ahlâkdan mahrumiyet iseen büyük bir felaketdir. Ahlâkdan mahrum sahalardafazilet güneþi doðmaz, saadet seyyareleri parlamaz.Terakki menbalarý kaynamaz, meziyyet çiçekleriaçýlmaz, hakiki medeniyetden eser görülemez.

Ahlâkýn kýymet ve ehemmiyetine beþeriyetinictimai hayatý pek güzel þahiddir.

Bunun içindir ki, bütün semavi dinler, bilhassamübeccel din Ýslâm; ahlâka layýk olduðu büyük kýy-meti vermiþtir. Aleyhisselatü vesselam efendimiz:"Ýlahi zât-ý akdesinden sýhhat ve afiyet, birde gü-zel ahlâk temenni ederim" diye Cenab-ý Hakk’atazarruatda bulunurdu. Yine Resulü Ekrem efendi-miz; "Güzel huy Allahu Tealâ’nýn en büyük halgý(yarattýðý þey) dýr. Ýnsanýn saadeti güzel huydur.Fena huyda þekavetinden ma'duddur" buyur-muþtur. Bu mübarek sözler ahlâkýn mahiyetindekibüyüklüðü göstermeðe kifayet eder.

Ahlâkýn yegâne esasý, istinadgâhý din-i ilahidenbaþka deðildir. Ahlâk-ý Ýslâmiyemizin esasý; din-imübin islâmdýr.

Ahlâk-ý Ýslâmiye, bil-cümle mesalik-i ahlâki-yenin makul, þâyân-ý kabul olan ahkâmýn, muhasi-nini daha mükemmel bir tarzda camidir.

Ahlâk-ý Ýslâmiyenin düsturlarýndan biri de herameli ihlasý ile hüsnü niyetle yap, ka'idesidir. Nite-kim bir Hadis-i Þerifde: "Müminin niyeti amelin-den hayýrlýdýr" buyurulmuþtur. Diðer bir hadisi ne-bevide: "Ey Nas! Amellerinizi Allah içün halisane

yapýnýz. Çünkü Hak Te'alâ kendisi içün halisaneamellerden baþkasýný kabul etmez" mealindedir.Fil-hakika; nazar Ýslamda, niyedde aslice bir amel-dir. Bazý manialarýn zuhuruna binaen niyet edilenþey yapýlsa bile yine niyetin bütün ahlâkiyesi sakýtolmaz. Hüsnü niyete mukarin olmayan ameller iseahlaki suret de görülse de indullahda hâiz-i kýymetolamaz.

Muhterem Cema'ati Müslimin!Hak Sübhanehu ve Teala hazretleri fahþâdan

neyh buyurduðu gibi münkerden baðiydan da nehybuyuruyor. Münker kuvve-i gadabiyenin asarýndakiifratdan ibaret olup "ma'ruf" mukabilidir. Aklen ga-bih (çirkin), þer'an haram olan her þey münkerdir.Mesela, hased etmek münkerdir, gýybet etmek mün-kerdir. Bir kimseye haysiyetini ihlâl edecek isnâddabulunmak münkerdir. Binaenaleyh her mümin içinbu gibi münkerattan kaçýnmak bir vecibedir.

Müfesserin-i kiramdan biri, münkeri; “Hak’-dan yüz çevirip halka teveccüh etmekdir” diye ta'rifediyor. Filhakika münkeratýn en fenasý budur. Bütünahlâki þeyler de bundan neþ'et etmektedir. Hakdanýraz ile halka teveccühden daha münker ne olabilir?Baðiya gelince bu da yine kuvve-i vehimiyenin fenabir neticesidir. Sahibini kibir ve gurura tahkim vetecebbüre sevk eder. Binaenaleyh bundan da sonraderece tevkî etmek elzemdir. Bir kere düþünmeli, hiçyakýþýr mý ki bir katre sudan yaratýlmýþ olan insankibir ve gururda bulunsun? Hiç yakýþýrmý ki pençeimevtin zebunu olan insan, nâsa karþý tahakküm vei'tisafda bulunsun? Ýnsan odur ki; kendi haddini bilir.Halkýn nef'ine çalýþýr, bir kuþcaðýzýn zararýna bilesebebiyet vermez. Büyük o kimsedir ki: Yeryüzündeöyle bir bulut gölgesi gibi yürür ki, bir karýncanýnbile gönlünü incitmez. Ve'l-hâsýl insan, güzel bir ter-biye-i ahlâk ile ittisafa çalýþmalý, hüsnü ahlâk herkemâlin esasýdýr.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Þeyh Hamid-i Veli MinberindenHutbeler, Ank. 2000, s.92,93

Somuncu Baba Mart-Nisan 20046

Hutbe

Þeyh Hamid-i VeliMinberindenHutbeler

Güzel Ahlâkla Çalýþmak 37. Hutbe

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 7

AraþtýrmaDr. Hür Mahmut YÜCER

GiriþÝstanbul, sahabe yataðý olduðu kadar ayný

zamanda veliler bahçesidir. Ziyaret, eðitim, hâ-lîfe-i müslimîni görmek gibi amaçlarla Mýsýr, Hi-caz, Balkanlar, Kafkaslar veya Anadolu'dan ge-len meþâyihin, kutlu beldenin þerefine þerefkattýðý bilinmektedir. Ayný þekilde pâyitahttaikamet eden meþâyihin þehir kültüründen na-siplendiði, biyografilerinin kaleme alýndýðý gö-rülmektedir. Ýþte bürokrasi ve halk nazarýnda et-kili olan ve menâkýbý yazýlan þeyhlerden biriside Ömer Rýzâî Dârendevî (ö.1240/1824) dir.1

Ömer Rýzaî Efendi ve Ýzzet Paþa (Vezir) TekkesiÖmer Rýzaî Efendi ve Ýzzet Paþa (Vezir) Tekkesi

Eyüp'de Dârendeli Bir Þeyh;

Ömer Rýzaî Efendi, XVIII. yüzyýlýnikinci yarýsýnda Darende'de dünyagelmiþtir. Yirmi beþ yaþýnda mem-leketinden ayrýlarak önce Hâdim'egitmiþ, Nakþibendiye'den MüftüYeðen Efendi'ye intisâb etmiþtir.Daha sonra cezebât-ý Rahmâniye ileBursa'da Münzevî AbdullahEfendi'ye baðlanmýþ, tasavvuf ter-biyesini tamamlamýþtýr.

1- Ömer Rýzaî Efendi'nin Hayatý: Yetiþmesi ve Seyahatleri

Ömer Rýzaî Efendi, XVIII. yüzyýlýn ikinci yarý-sýnda Darende'de dünya gelmiþtir. Yirmi beþ yaþýn-da memleketinden ayrýlarak önce Hâdim'e gitmiþ,Nakþibendiye'den Müftü Yeðen Efendi'ye intisâbetmiþtir. Daha sonra cezebât-ý Rahmâniye ile Bur-sa'da Münzevî Abdullah Efendi'ye baðlanmýþ, ta-savvuf terbiyesini tamamlamýþtýr.2

Hacca gitmek arzusundayken þeyhinin görev-lendirmesiyle, bir grup derviþin baþýnda Rusya se-ferine katýlmak maksadýyla önce Ýstanbul'a gelmiþ,burada devlet tarafýndan verilen beþ kese akçe,çadýr ve savaþ levâzýmatýný alýp orduya katýlmýþ,Berkok Muharebesi'nde bulunmuþtur. Savaþ dö-nüþünde þeyhi Münzevî Abdullah Efendi'nin;"Ömer yavrum! Þimdi size bir Hacc-ý Beytullah et-mek lâzýmdýr. Kuvvet-i bedeniyeniz varken eyle-yesin"3 iþâretiyle yola çýkmýþtýr. Rodos ve Mýsýr üze-rinden Hicâz'a giden Ömer Efendi iki yýl Mekke'deinzivâ hayatý yaþamýþ, daha sonra tekrar Mýsýr'adönmüþtür.

Kahire'de fakir fukara ile sohbet edip zühd vetakvasýyla inzivâ hayatý yaþarken, ehl-i hâl u kemâ-le ihsanda bulunmak isteyen Mýsýr Vâlisi Ýzzet Pa-þa'nýn dikkatini çekmiþ, Ömer Efendi'yi sohbethalkasýna almýþtýr.4

Sadrazam olma arzusu bulunan Vali Ýzzet Pa-þa, bu emelini þeyhe açmýþ, Ömer Efendi de "bi-zim yed-i fakîrânemizde bir þey yoktur, murâdullahne ise o olur, duâ edelim haklarýnda hayýrlýsý olsun"cevabýný vermiþ, arkasýndan yine de halvete gir-miþtir. Kýrk günün sonunda rüyasýnda PeygamberEfendimizi, Ýzzet Paþa'yý bir ata bindirir "var ibâdul-lahýn iþlerini güzelce gör" derken görmüþ, sonra darüyasýný Ýzzet Paþa'ya anlatmýþtýr .

Gerçekten ertesi gün Pâyitahttan Ýzzet Paþa'-nýn sadârete tayin daveti gelmiþ,5 o da Ömer Efen-di'ye Ýstanbul'a geldiðinde istediði yere bir medre-se yahut tekke yaptýrma sözü vererek Mýsýr'dan ay-rýlmýþtýr.

Bir müddet sonra Þeyh Ömer Efendi de Ku-düs üzerinden Þam yoluyla önce memleketi Dâ-rende'ye, ardýndan 1209/1794 senesinde Ýstan-bul'a ulaþmýþtýr.

2-Ýstanbul'da Dârendeli Bir ÞeyhÝzzet Paþa, þeyhinin Ýstanbul'a geldiðini iþitin-

ce, müderris Abdulhalim Efendi vasýtasýyla þeyheverdiði sözü yerine getirmek istediðini iletmiþ,Ömer Efendi de "Azîzim Efendim Münzevî Abdul-lah Nâsýruddîn Efendi'nin âhir vakitleridir, ziyaret-ialiyelerine varmadan cevap vermeye cesaret ede-mem" karþýlýðýný vermiþ, birkaç gün sonra da Bur-sa'ya gitmiþtir.

Ýzzet Paþa'nýn tekke yaptýrma arzusuna þeyhiMünzevî Abdullah Efendi'nin "o zât vaad eylemiþmâniu'l-hayr olmayalým" izniyle Eyüp'te eski birtekke bahçesiyle beraber satýn alýnmýþ,6 tekke in-þasý için Mimâr Aða görevlendirilmiþ, 1210 senesiCemâziyelevvel (Kasým 1795) içerisinde küþâdedilmiþtir. Þeyh Efendi, Ýzzet Paþa'nýn zenci bir ca-riyesi ile evlendirilmiþtir. Sadrazam kýþ mevsimin-de tekkeyi ziyaret etmiþ ve þeyhi Ömer Efendi ilesohbet dönüþünde dergâhýn inþasýna önem ver-meyen Mimâr Aða'yý azl ederek baþka bir mimârgörevlendirmiþtir.

Bütün bu olaylar esnasýnda Ýzzet Paþa ileÞeyh Ömer Efendi arasýndaki haberleþmeyi ve in-þaat iþlerini Müderris Abdulhalim Efendi7 yürüt-müþtür. Abdulhalim Efendi'nin Medine'deki AðaMedresesi'nde görevlendirmesiyle OsmaniyeMedresesi mukîmlerinden sonradan þeyhin Menâ-kýbýný yazacak olan Ýstanbullu bir þakirt görevlen-dirilmiþ, 1210/1795 tarihinden 1240/1824-5 sen-esine kadar Þeyh Ömer Efendi'nin yanýnda kal-mýþtýr.8

Fakat bir müddet sonra Sadrazam Ýzzet Pa-þa'nýn þahsî bir iþine yardýmcý olmadýðý için þeyhlearasý açýlmýþtýr. Bunun üzerine Þeyh Ömer Efendi

Somuncu Baba Mart-Nisan 20048

tekkeyi terk etmek istemiþ,9 ancak Hz Peygam-ber'den gelen manevî bir iþaretle 1240/1824 tari-hine kadar tekkede kalmýþtýr.10 Rivayete göre ÞeyhÖmer Efendi otuz sene Ýstanbul'da ikâmeti süre-since hükümet kapýsýna, ricâl ve kibâr konaðýnagitmemiþ, gitse bile yemek yememiþ, verilen hedi-yeleri anýnda derviþân ve fukaraya daðýtmýþ, alt-mýþ-yetmiþ mürîdiyle beraber kýþýn dergâhta, yazýnDavutpaþa ve Kâðýthâne'ye giderek tevhidler çek-miþ, devranlar sürmüþ, taâmlar yemiþ bir mürþid-ikâmildi.11

Þeyh Ömer Efendi idarecilerle olan iliþkile-rinde onlara yardýmcý olmaya çalýþmýþ, yol gösteri-cilik yapmýþ, zayýf zamanlarýnda onlarý korumuþ-tur. 1222/1807 tarihinde III. Selim'in Nizâm-ý Ce-dîd ordusunu Müþir Hâfýz Abdurrahman Paþa riyâ-setinde Tuna boyuna göndermesi hususunda her-hangi bir bilgi ve fikri olmadýðý halde sýrf gördüðübir rüya üzerine Ýsmail Paþa'yý gitmemesi yönündeuyarmýþ,12 Kabakçý isyanýnda Kadý AbdurrahmanPaþa'yý kendisinin idam edilme korkusuna raðmendergâhýnda saklamýþ, isyankâr yeniçerilerin zul-münden kaçmasýna yardýmcý olmuþtur.13

Bu olaydan sonra Þeyh Ömer Efendi tutukla-narak bir gün hapiste tutulmuþ, üç yüz yeniçeritarafýndan basýlan dergâhý yaðmalanmýþtýr.14 Ken-disi de bu olaydan sonra bir daha dergâha uðra-mayarak Bâyezîd civarýnda mürîdlerinden HaffâfÖmer Efendi'nin evinde kalmýþtýr. Zâkir ÞükrüEfendi onun vefat tarihini yanlýþlýkla 1235/1819olarak vermektedir. Bu tarih belki þeyhin tamameninzivâya çekildiði dönem olmalýdýr.

1237/1821 tarihinde hastalanan Ömer Efen-di Surre-i Hümâyûn emîni Veliyyüddin Paþa ileHicâz'a gitmiþ, dönüþünde bir süre Þam'da, ardýn-dan Konya'da ikâmet etmiþtir. Son eþinin de Kon-ya'da vefatýyla tekrar Þam üzerinden Hicâz'a geç-miþ, kendisi de 1240/1824 senesinde orada vefatetmiþtir.15

3-Ömer Rýzâî Efendi'den SonraÞeyh Ömer Efendi, birkaç defa evlenmiþ ve

ondan fazla çocuðu olmuþsa da, Abdullah veMehmed Kadri hariç, diðer çocuklarý kendisindenönce vefat etmiþtir. Ayvansarâyî, tekkenin evlâda

meþrut olduðunu, Mecmuâ-i Tekâyâ yazarý da þey-hin yerine oðlu Abdülkâdir Efendi (1282/1865)'ningeçtiðini söylemektedir.16 Ancak halîfesi ve Menâ-kýbnâme yazarý, þeyhin bu oðlundan hoþlanmadý-ðýný, vekil býrakacaðý sevdiði ve yetiþtirdiði oðluMehmed Þâkir Efendi'nin ise ayný sene vefat ettiði-ni, sonuçta kendisini vekil olarak býraktýðýný söyle-mektedir.17 Tekkenin son postniþîni ise Eyüp Ba-hariyesi'nde medfûn Þeyh Abdullah Efendi (1925)dir.

Minber ve minare ile donatýlmýþ bir cami-tev-hidhâne, selâmlýk, harem ve mutfak-taâmhâne bi-rimlerinden meydana gelen ve mimarî özellikle-rinden XIX. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda yenilendiði an-laþýlan Ýzzet Paþa Tekkesi, Cumhuriyet dönemindeharap düþmüþ, 1940'lý yýllarda harem bölümü,1980'li yýllarda Cami ve Tevhidhâne bölümü orta-dan kalkmýþtýr. Geriye harap selâmlýk bölümü ileküçük bir hazîre kalmýþtýr.18

Aðaçlarla kaplý geniþ bahçenin giriþi, VezirTekkesi Caddesi'ne açýlmaktadýr. Günümüze ulaþ-mayan harem bölümünün de bu yönde, caddeüzerinde yer aldýðý anlaþýlmakta, yine bu kesimde,þâhideleri kýrýlmýþ beþ adet kabri barýndýran hazîrebulunmaktadýr. Bu kabirlerin, þeyhin kendisindenönce vefat eden haným ve çocuklarýna ait olduðutahmin edilebilir. Yine Þeyh Ömer Rýzaî Darende-vî'nin hazîrede yer alan kâgir makam türbesi de ta-rihe karýþmýþtýr.19

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 9

Hiçbir geliri olmadýðý halde mahalle çocuklarýna verdiði hediyeler, ziyare-tine gelenlere kýþ aylarýnda yaz, yaz aylarýnda kýþ meyveleri ikramý,

1203/1788 Nemçe muharebesine masrafý kendisine ait olmak üzere birgrup asker göndermesi ve Gökdere üzerine iki köprü inþa ettirmesi, halk

arasýnda tanýnarak sevilmesini saðlamýþtýr.

Vezir Tekkesinin günümüzdeki hâli

DÝPNOTLAR1- Nakþî- Müceddidî þeyhi Ömer Rýzaî Darendevî'nin hayatýný anla-

tan menâkýpnâme, Millet Kütüphânesi, Þer'iye, 1096 numarada bulun-maktadýr. Tespitlerimize göre eser, tek nüshadýr ve bu güne kadar herhan-gi bir araþtýrmaya konu olmamýþtýr. Açýk ve güzel bir rik'a ile kalemealýnmýþtýr. Risâlenin sonunda tablo halinde müellifin çeþitli hastalýk, belâve musîbetlere karþý uygulamayý tavsiye ettiði altý varak tutarýnda vefk-ler bulunmaktadýr. Menâkýbnâme müellifi hakkýnda kaynaklarda bilgibulunmamakta, risâlenin her hangi bir yerinde ismi de geçmemektedir.Ancak satýr aralarýnda onun, Osmaniye Medresesi talebelerinden, aslenÝstanbullu, Þeyh Ömer Rýzaî Efendi'nin halîfesi ve vekili olduðu, otuzsene kadar yanýnda kalýp hizmet ettiði, seyahatlerine eþlik ettiði anlaþýl-maktadýr. Menâkýbnâme, husûsî olarak XVIII. asrýn sonlarý ile XIX. asrýnbaþlarý arasýnda yaþamýþ umûmî olarak ise hem bize çok yakýn bir döne-mi konu edinmekte, hem de halen önemini koruyan Nizâm-ý Cedîd'inkaldýrýlmasý, Kabakçý ve Alemdâr olaylarý gibi kýsmen Osmanlý'nýn mod-ernleþme dönemi siyâsî-sosyal olaylarýndan bahsetmekte, tarihçiler içindeðerli bilgiler sunmaktadýr. Yine eser, bir tekke þeyhinin bu olaylara ba-kýþýný, Kabakçý isyanýndan kaçanlara yardýmýný, devletin buhranlý olduðusavaþ zamanýnda topladýðý gönüllülerle cepheye gitmesini, Bursa, Ýstan-bul, Mýsýr ve Hicâz arasýnda geçen dînî seyahatlerini içermektedir. Bun-lardan daha önemlisi eserde, bir devlet adamýnýn (önceleri Mýsýr Valisisonra Sadrazam olan Ýzzet Paþa) baþlangýçta uhrevî niyetlerle þeyhe yak-laþýmý, saygý ve sevgiyle yaptýðý yardýmlarý, kurduðu tekkesi konu edil-mektedir.

2- Bursa'da icâzet aldýðý þeyhi Abdullah Münzevî, aslen Karaman-lýdýr. Mehmed Þemseddin Efendi'nin rivayetine göre þer'î ilimleriAnkara'da Salih Efendi'den okumuþ, Menâkýb'ýn kaydýna göre de Nakþîicâzetini Hoca Ebu Said Hâdimî'den almýþtýr. Daha sonra Bursa'ya gel-erek Boyacýlar Camii bitiþiðinde kiraladýðý evde münzevî olarakyaþamýþtýr. Hiçbir geliri olmadýðý halde mahalle çocuklarýna verdiði he-diyeler, ziyaretine gelenlere kýþ aylarýnda yaz, yaz aylarýnda kýþ meyve-leri ikramý, 1203/1788 Nemçe muharebesine masrafý kendisine ait olmaküzere bir grup asker göndermesi ve Gökdere üzerine iki köprü inþa ettir-mesi, halk arasýnda tanýnarak sevilmesini saðlamýþtýr. Sadrazam ÝzzetPaþa 1209/1794 tarihinde Münzevî Dergâhý'ný yenilemiþtir. Câmi-i KebirKütüphânesi'ni de kuran Þeyh Abdullah Münzevî 1210/1795 senesibaþlarýnda vefat etmiþ, yerine halîfelerinden Þeyh Abdullah Efendi(1220/1805) postniþîn olmuþtur. Geniþ bilgi için bkz. AbdurrahmanÞemseddin, (Þemsî), Yâdigâr-ý Þemsî, (haz.M. Kara-K. Atlansoy), Bursa1997, s. 525-533; H. Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Sül. Ktp., YB,22305-2309,c.V/II, s. 239-240. Ömer Rýzî Efendi'nin tarîk-ý nâzenîne nisbetleri kocaHâdim Müftüsü Yeðen Efendi'den vâki; itmâm-ý seyr u sülûk, terbiye vesohbetleri münzevî Seyyid Abdullah Nâsýruddin Efendi, Hoca Ebû SaidHâdimî, Hoca Mustafa en-Neccarî, Hoca Ahmed Tarsûsî, Hoca eþ-ÞeyhSeyyid Muhammed Buharî, Hoca Seyyid Muhammed Masum el-Fârukî,Müceddidi elf-i Sânî, Hoca Muhammed Derviþ, Hoca Muhammed Zâ-hid, Hoca Muhammed el-Maruf, Mevlâna Yakup Çerhî vasýtasýyla Mu-hammed Bahaüddin Sencârî'ye ulaþmaktadýr. Menâkýb-ý Ömer RýzaîDârendevî, 3a.

3- Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 3b.4- Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 6ab.5- 1156/1743 tarihinde Safranbolu'da doðan Ýzzet Mehmed Paþa de-

rebeylik, kale muhafýzlýðý ve valilik gibi çeþitli kademelerde devlet hiz-metinde çalýþtýktan sonra 1205 Recebinde (Mart 1791) Mýsýr valiliðinetayin edildi. Görevi sýrasýnda baþarýlý hizmetlerde bulundu ve bazý ayak-lanmalarý bastýrdý. Nizâm-ý Cedîd çerçevesinde yapýlmakta olan yenilik-ler için yeni gelir kaynaklarý bulabilecek yetenekli bir sadrazam aranýr-ken iki yýldan fazla bir süredir Mýsýr'daki hizmetleriyle adý duyulan ÝzzetPaþa hatýra geldi. 5 Þevval 1207/ 16 Mayýs 1793'te Anadolu beylerbey-liðine getirildi ve 25 Rebîülevvel 1209/20 Ekim 1794'de Melek MehmedPaþa'nýn yerine sadrazamlýða tayin edildi. Sadrazamlýðý Nizâm-ý Cedîdfaaliyetleri içerisinde geçti. Onun zamanýnda tersane yapýmý için Fransave Ýsveç'ten uzmanlar getirtildi. Sadrazamlýðýnýn dördüncü yýlýndaFransýzlarýn Mýsýr'ý iþgali sýrasýnda gerekli önlemleri almamasý nedeniyle(17 Rebîulevvel 1213/29 Aðustos 1798), Sakýz'a sürülerek mallarý müsa-dere edilmiþ, daha sonra mukataasýnýn bulunduðu Manisa'ya gönderilmiþve burada 2 Ramazan 1227/9 Eylül 1812 tarihinde vefat etmiþtir. Geniþbilgi ve kaynaklar için bkz. Abdulkadir Özcan, "Ýzzet Mehmed Paþa",DÝA, c. XXIII, ss. 560-561.

6- Ayvansarâyî, Hadîkatü'l-Cevâmî, Ýstanbul 1281, c.II/I, s. 269."Sadr-ý Esbak Ýzzet Paþa, Hacý Mehmed Ýzzet Paþa" veya "Ýzzet Mehmed

Paþa Tekkesi" adýyla da anýlan Vezir Tekkesi Eyüp Ýlçesi'nde, Osmanlýlardöneminde "Servi Mahallesi", veya "Kuru Kavak" denilen mevkide,Düðmeciler Mahallesi, Vezir Tekkesi Caddesi güneyinde 180 ada, 19parsel üzerinde bulunmaktaydý. (Haskan, Eyüp Tarihi, I, ss. 58-59; T.Öz, Ýstanbul Camileri, c. I, s.78; Baha Tanman, "Vezir Tekkesi", DBÝA,c. VII, ss. 383-384; M. Özdamar, Dersaâdet Dergâhlarý, Ýstanbul 1994,s. 36.). Postniþinler için bkz. A. Þükrî, Mecmua-i Tekâyâ, (haz. S. Tayþi-K. Kreiser), Berlin 1980, s. 51. Menâkýbnâme'de bu arsanýn 800 kuruþasatýn alýndýðý kayýtlýdýr.

7- Menâkýbnâme'de anlatýldýðýna göre Nûr-ý Osmâniye ve BâyezidCamileri'nde Sarf, Nahiv, Fýkýh, Akâid gibi dersler okutan AbdulhalimEfendi'ye Þeyh Ömer Efendi bir gün kendisine çok yardýmcý olmasýnedeniyle Paþa'dan bir dileði olup olmadýðýný sormuþtur. AbdulhalimEfendi de hac esnasýnda Medîne'de medreseler gördüðünü ve oradagörev yapmak arzusunda olduðunu söylemiþtir. Þeyh Efendi "AðaMedresesi müderrisi Hâdimîzâde Mehmed Saîd Efendi ihtiyar olmuþlar,göçerlerse nasip sizindir" demiþ üç ay sonra Hâdimîzâde'nin vefat haberigelmesiyle durum Ýzzet Paþa'ya anlatýlmýþ ve 1210/1795'da AbdulhalimEfendi Sûr-i Hümâyûn ile Hicâz'a gitmiþtir. Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dâ-rendevî, 12a.

8- Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 13b-14a.9- O tarihlerde bir gün Eðrikapý Civarýnda Savaklar Mevkii'nde

Þeyhle görüþen Ýzzet Paþa, sohbet esnasýnda sözü dolaþtýrýp Kaptân-ýDerya Küçük Hüseyin Paþa'ya getirmiþ, Beytülmâli israf ettiðinden, he-sapsýz hareketlerinden bahs ile suhûletle def'ini taleb etmiþ, Þeyh Ömerde "Fakir, cellad olmak için gelmedik, bizden o makûle þeyler sâdýr ol-maz ve olmak dahi ihtimali yoktur, zira ol kimsenin bu kadar fukara vebîçâregâný var ki taayyüþ eyliyorlar, bir tekye bina eyledim deyû imtinânederseniz bana tekye lâzým deðildir" diyerek üzgün bir þekilde ayrýlmýþ,(Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 14b) Sadrazamla bir daha görüþ-memiþtir. a. g. e, 15b.

10- Ýzzet Paþa'ya darýlan Þeyh Ömer Efendi o gece Hicâz'a gitmekistemiþ ancak rüyasýnda Peygamber Efendimiz'in "Þeyh Ömer bu hankâhAllah ve benim rýzam ile bina kýlýnmýþtý, 40'a kadar sâkin ol sonragelirsin" hitabýyla kararýndan vazgeçmek zorunda kalmýþtýr. Menâkýb-ýÖmer Rýzaî Dârendevî, 15a.

11- A.g.Menâkýbnâme., 16b-19a. 12- Rivayete göre Hâfýz Ýsmail Paþa Bostancýbaþý iken çoðu zaman

tebdîl-i kýyafet ederek Þeyh Ömer Efendi'yi ziyarete gelir, hulûs-ý bâl ilehizmetinde bulunurmuþ. Hatta Dergâha bir vakf-ý þerîf tanzim etmiþ,senede iki defa ziyaret edilmesi kaydýyla bir lihye-i saâdet koymuþtur.III. Selim Nizâm-ý Cedîd ordusunu kendi idaresinde Trakya'ya göndere-ceði vakit, bu fikir kendisine hoþ gelmemiþ, olayý "Devlet-i aliyeye müte-allik bir mesel-i müsâlehaya taraf-ý Þâhâneden memur oldum, Hâssatenbu emrin husûlüne hüsn-i teveccühünüz ve duâ-yi hayriyenize muhtacým"diyerek görevin mahiyeti hakkýnda bilgi vermeden duâ taleb etmiþtir.Fakat o gece Þeyh Ömer Efendi rüyasýnda Eyüp Sultan Türbesine gitmiþ,türbede oturan iki zât "gel yâ Ömer! kimleriz bilir misin? ben FatihSultan Mehmed'im, bu da oðlum Bâyezîddir. Sultan Selim oðlum Tunacânibine asker göndermek murad eylemiþti, vakti deðildir, terk eylesin,fesada müeddî olur, haber ver" diye emir almýþ, uyanýnca olayý ÝsmailPaþa'ya yazmýþtýr. Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 19b.

13- Kadý Abdurrahman Paþa Kayseri nâibi iken bir gece rüyasýndadüþmanlarýnýn kendisini kovaladýklarý onlarýn elinden kaçýp daha öncegörmediði bir mekâna sýðýnarak kurtulduðunu, mekânýn neresi olduðunusorunca da Eyüp'te Ýzzet Paþa Tekkesi cevabýný aldýðýný görmüþtür. KadýAbdurrahman Paþa Ýstanbul'a gediðinde Þeyh Ömer Efendi ile görüþüptanýþmýþ ve dost olmuþtur. Vezir olduktan bir müddet sonra Kabakçý is-yanýnda Ramiz Paþa ile beraber saraydan kaçarak Çatalca'da Tatar Sul-tan'ýn yanýna sýðýnmýþ, aklýna daha önce gördüðü rüya gelince de çobankýlýðýna girerek Ýzzet Paþa Tekkesine dönmüþtür. Þeyh Ömer Efendi onugörünce "gördüðün rüya zuhûr eyledi, þimdi tekyeyi basarlar" deyip ba-þýna derviþ tâcý, sýrtýna derviþ hýrkasý giydirmiþ, bir mürîdinin rehberli-ðinde Balat Ýskelesi'ne göndermiþ, Üsküdar üzerinden memleketine yol-cu etmiþtir. Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 21a.

14- A.g.Menâkýbnâme, 22a. 15- Ayný yer.16- Ayvansarâyî, Ayný yer; Þükrî, a. g. e, (Kreiser) s. 51.17- Menâkýb-ý Ömer Rýzaî Dârendevî, 22b-23a.18- Tanman, ayný yer.19- Tekke binasý için bkz. Tanman, ayný yer.

Somuncu Baba Mart-Nisan 200410

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 11

ZiyaretÝsmail PALAKOÐLU

Güllerin en güzelinin açtýðý gülþen;

Güllerin en güzelinin açtýðý bahçe; topraðý, suyu,havasý gül kokan belde, Medine. Âlemlerin Efen-disine kucak açan kutsal mekân. Havasýnýn

yumuþaklýðý insan gönlüne bahar yaðmuru gibidüþen gözyaþlarý kadar billur þehir. Ýsmine münev-ver denen, gönülleri ýþýk ýþýk yakan nur þehir. Sanageldik sana yine ey kutlu Medine. Aþkýn sýrlarýyladoldu sana sevdalý sine. Mihman olduk bizler yine olRasul'ün beldesine.

Medine Þehrinin hâk ü topraðý

Ravza-i Habib'in gül ü yapraðý

Hakikat Þehrinde kurmuþ otaðý

Seyyidim Sultaným Karîbu'llah'ým

Mürþidim mü'înim refi'u'llâhým

MEDÝNEMEDÝNE

Bugün modern kara yollarýyla çok kýsa süredevarýlan Mekke-Medine arasýný Peygamberimiz vearkadaþý deve sýrtýnda yedi gün yedi gecede kat et-tikten sonra 27 Eylül 622 Pazartesi günü Kuba'yaulaþýr.

Burada bir müddet kalýr ve Ýslam'ýn ilk cami-sinin temeli atýlýr. Taþlarýný bizzat kendi elleriyle ko-yarak yaptýðý Kuba Mescidi, Mescidi Nebevi'yeyaklaþýk 4 km mesafededir. Ýslam âleminde cemaat-le namaz kýlýnan ilk mescit burasýdýr.

Hazreti Peygamber Efendimiz:" Hayatýnda bu-rasýný cumartesi günleri ziyaret edip, Küba Mesci-dinde namaz kýlmak umre yapmaya denktir." buyur-muþlardýr.

CUMA MESCÝDÝCuma Sabahý Medine'ye hareket ederler. Ra-

nuna Vadisinde öðle vakti girer. Ýlk Cuma namazýný burada kýldýrýrlar. Yaklaþýk

yüz kiþilik bir cemaatle kýlýnan Cuma namazý Müs-lümanlarýn hür olarak yeni yurtlarýnda kýldýklarý ilkcumadýr.

Burada daha sonra yapýlan mescide CumaMescidi adý verilmiþtir.

Daha sonra develeri Kusva'ya binerek Medine'-ye doðru yola çýkarlar.

Mekke'den Medine'ye Sevgili Peygamberimi-zin binmiþ olduðu mübarek devesi Kusva þimdiMescidi Nebevi'nin bulunduðu bahçenin önünde du-rur. Yüce Peygamber "Ýnþallah burasý evimdir" bu-yurur. Bedeli ödenerek satýn alýnan bu bahçeye Mes-cidi Nebevi'nin temelleri böylece atýlýr.

Ýlk defa olarak ezan peygamberimizin direktif-leriyle Hz. Bilal tarafýndan bu mescitte okunmuþtur.Bilal'in yanýk sesine rüzgârlar yoldaþ olup, Medine'-nin her semtinde yankýlanýyordu.

Beytullah'ý ziyaret eden her Müslümanýn, Me-

dine'ye giderek Resulullah'ýn Kabr-i Saadetini ziya-ret etmesi ve mescidinde namaz kýlmasý terk edil-mez bir sünnettir. Medine'nin amblemi konumunda-ki yeþil kubbeden hücreyi saadette ve cennet bahçe-si Ravzayý Mutahharadayýz.

"Esselatü vesselamü aleyke ya resulallah, es-selatü vesselamü aleyke ya habiballah, Esselatüesse-lamü aleyke ya seyyiden evveline vel ahirin" Medi-ne'de Rasulullah’ýn metfun bulunduðu Hane-i Saa-det, yeryüzünün her noktasýndan göklerden ve arþ-tan daha üstün ve þerefli sayýlmýþtýr.

Hulûsi Efendi Hazretleri bir umre ziyaretindeMedine-i Münevvere'de þu na'tý kaleme almýþtýr.

Kapýnda bir zelîl-i hâkisârým yâ Resûlellâh Garîb ü bî-kes-i bî-i'tibârým yâ Resûlellâh Serâser defter-i a'mâlim isyân ile memlûdur Huzûr-ý hazretinde þermsârým yâ Resûlellâh

Kabûl etsen HULÛSÎ kemteri dergâh-ý lutfunda Civârýnda n'ola olsa mezârým yâ Resûlellâh

Derecesi bu kadar yüksek bir makamý görmek,topraðýna yüzler sürmek, Peygamberimizin mesci-dinde namaz kýlýp dua etmek herkese nasip olmaz.Ravza'nýn civarý affýn, þefaatin ve manevi itibar ilerahmetin çevrelediði bir alandýr. O manevi huzurdagözler yaþlý, gönüller ümitli yüzler utangaç amaimanlý kalpler vakur ve gururludur. Çünkü âlemlerinefendisinin huzurunda onun ümmeti olmanýn þerefirütbelerin en üstünü olarak mü'minlere niþane olarakverilmiþtir.

Yitirdiðimiz cennetimizi aramaya çýkmýþtýk buyolculukta. Hazreti Adem'i bulduk hacda. HazretiÝbrahim'in teslimiyetiyle sýfatlanýp, Ýsmailî bir iþti-yakla zemzemi tattýk. Yüce Allah'ýn davetine icabetedip, Beytine geldik. Beytullah'ý ziyaret ettiktensonra önümüzde Sevgili Peygamberimizin neslin-den olan Seyyidimiz ile Seyyidlerin sultanýnýn huzu-runa geldik. Onun cennet bahçesinde, bizleri kucak-layan þefkatli kollarýnda merhabalarla tazelendik.

BEDÝR17 Mart 623 Cuma günü inananlar için bir dö-

nüm noktasýdýr. Þafakla birlikte Kureyþ ordusu süs-lenmiþ atlar ve develer üstünde tepeden aþaðýya Be-dir'e doðru iniyordu. Hazreti Peygamber onlarý gö-rünce þöyle dua etmiþtir:" Allah'ým, iþte Kureyþ, ki-bir ve gururla geliyorlar sana karþý çýkýyor ve seninresulünü yalanlýyorlar. Ya Rabbi, bize vaat ettiðinyardýmýný üzerimizden eksik etme. Ya rabbi eðer bu-gün þu topluluðu helak edecek olursan yeryüzündesana kulluk edecek kimse kalmaz."

Somuncu Baba Mart-Nisan 200412

Bedir'de imanýn gücü 300 kiþiyle maðrur ku-reyþi Ebu Cehilsiz ve yüzsüz olarak Mekke'ye geripüskürtecektir. Bedir savaþýnda 70 müþrik öldürüldüve 14 sahabe de þahadet þerbeti içmiþtir.

Hazreti Peygamberin Bedir savaþýndaki savaþtaktiði ve savaþ esirlerine yaptýðý muamele oldukçaönemlidir.

UHUD Bedir savaþýnýn intikamýný almak isteyen Ebu

Sûfyan komutasýndaki Kureyþ ordusu hicretin 3. yý-lýnda bu defa üç bin kiþiyle Uhud önlerine gelmiþti.Bedir'de kazanýlan zafer Uhud'da yerini imtihanabýrakacak ve bir an için disiplini terk etme ve sözdinlememenin faturasý baþta þehitlerin efendisi Hz.Hamza olmak üzere þehit olan yetmiþ sahabeyleödenecektir.

Uhud Þehitliði Peygamber Efendimizin sýkçaziyaret ederek çok sevdikleri amcalarý için duadabulunduklarý, ibret alýnmasý gereken bir mekândýr."Uhud bizi sever biz de Uhud'u" iltifatýna mazharolan bakýr renkli bu daðýn eteklerindeki savaþta biz-zat Peygamber Efendimiz de yaralanmýþlardý.

HÝCAZ DEMÝR YOLUHicaz Demiryolu - Anadolu'dan Hak yoluna gi-

den kervanýn izlerini taþýr. II. Abdulhamid Han bü-tünüyle iç kaynaklardan temin edilmesini fermanbuyurup, bu amaçla 50.000 lira baðýþta bulunarak 2Mayýs 1900 tarihinde bir kampanya baþlattý. Her ge-çen ay demiryolu biraz daha tamamlanarak 31 Aðus-tos 1908 yýlýnda Þehr-i Peygambere ulaþtý. Resulekarþý olan sevgi, saygý ve muhabbetin bir belirtisiolarak raylarýn üzerlerine keçe döþetmiþti.

Amacý, Resulullah'ý ve ashabýný rahatsýz etme-mek ve Medine'nin o güzel havasýný ve huzurunubozmamak için raylarda meydana gelecek sesi bileönlemeye çalýþmaktý. Bu sadece bir Osmanlý de-miryolu deðil bu imanýn yoludur. Atalarýmýz tarafýn-dan yaptýrýlan Hicaz Demiryolu Ýngilizler tarafýndantahrip edildi ve kullanýlmaz hale geldi. 1998 yýlýndagerçekleþen umre ziyaretinde Amberiye istasyonunugezmemize bile izin verilmemiþ harap bir vaziyet-teydi.

Efendi hazretlerinin himmetleriyle bu yýlkiumrede restorasyonunun tamamlanma aþamasýnageldiðini görüp buharlý tren gezisiyle tarihi bir nos-talji yaþadýk. Ayrýca Osmanlý döneminde asker ko-ðuþu ve misafirhane olarak kullanýlan bölüm de ta-rihi eþyalarýn sergilendiði müze þeklinde kullanýla-caktýr.

ÂMÝNE BÝNTÝ VEHB (Amine Annemiz)Analarýn en bahtlýsý muhakkak ki Sevgili Pey-

gamberimizin annesi Hz. Âmine'dir. Kureyþ'in hatýrý

sayýlýr bir ailesinin kýzý olan Amine validemiz yineKureyþ'in en seçkin genci olan Hz. Abdullah ile ev-lenmiþtir.

Yakýþýklý bir genç olan Abdullah'ýn alnýnda di-ðer gençlerde bulunmayan bir parlaklýk mevcuttu.Hz. Peygamberin ana rahmine intikal etmesiyle Ab-dullah'ýn alnýndaki nur da Hz. Amine'ye intikal et-miþtir. Bu hususu Hulûsi Efendi Hazretleri bir hut-besinde þöyle anlatýyor; "Ay ile güneþin bu birleþme-sinden nübüvvet ve risalet nuru pederi Abdullah'tanayrýlmýþ, ânesi Amine'ye intikal etmiþtir. Þimdi Âmi-ne, Ýbrahim'in tevhidini, Yusuf'un güzelliðini tema-yül eden, Musa'nýn mucizelerini, Ýsa'nýn hayat bahþnefesini haiz olan enbiyalar serverini yüklü bulunu-yordu. Bu sa'atde Âmine, sinesinde bir fazilet cihanýbir medeniyet âlemi taþýyordu."

577 yýlýnda Hz. Peygamber altý yaþlarýnda iken,onu alýp dayýlarýnýn yanýna Medine'ye gitti ve eþiAbdullah'ýn kabrini oðlu Muhammed ile birlikteziyaret etti. Dayýlarý olan Neccâroðullarý ile oðlunutanýþtýrdýktan sonra Medine'den ayrýlan Âmine Eb-va'da rahatsýzlandý. Vefatý sýrasýnda oðlunun yüzünebakarak þu sözleri söylemiþti: "Her yaþayan ölür,her yeni eskir, her çok tükenir, fena bulur. Ben deöleceðim, fakat ebedi anýlacaðým; oðlumu hayru'l-halef býrakýyorum."

Efendimiz'in dizlerinde verir son nefesini. Obüyük idrakin, müthiþ ufuk ve sezginin gözyaþlarýanasýnýn, anamýzýn, öz anneden daha aziz annemizinyüzüne damlar.

"Elveda" diyen bir güneþ gibi ufuktan el sal-larken, yüzü, yüzlerin en güzeline bakmanýn sevin-ciyle aydýndýr annemizin...

Hz Peygamberin hicretin altýncý yýlýnda annesi-nin kabrini ziyaret ettiði ve onun rikkat ve þefkatinihatýrlayarak gözlerinin yaþardýðý bilinmektedir.

Bir gün olur kýsa boylu Mediþeyhler gelir rüya-lara, izah ederler dertlerini, bir gün olur Hasan Ga-ziler isteklerini söylerler o yâre, cevapsýz kalmaz is-

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 13

Somuncu Baba Mart-Nisan 200414

tekler, derman buluverir dertler. Yine bir gün rüya-lara teþrif eder Valide-i Rasullullah, arzeder halintorununa. Rasulullah'ýn Hicretin altýncý yýlýnda iþle-miþ olduðu sünneti, hicretten on dört asýr sonra iba-det hazzýyla yapýlýr. Taifli Þerif Said ile DarendeliSeyidimiz ve bir gönül kafilesiyle Ebva yollarýnadüþülür. O yollar ki engeller, zahmetler dolu. Tekbir-ler ve selavatlar ile dürülür yollar. Sonunda varýlýrEbva tepesine. Sonsuz bir heyecanýn vuslat anýnda-ki gözyaþlarý kaybolmaya yüz tutmuþ, yýkýlmýþ, tah-rib edilmiþ bir mezarýn görüntüsüyle hayret gözyaþ-larýna dönüþür. Tarif edilir kabri gören gözlerce,söylenir yönü güzel dillerce. Bedir'den geçen canlar:mücahede ruhunun güç ve kuvvetiyle büyük büyüktaþlarý kucaklayarak Efendimizin validesine bir üm-met vazifesi telakkisiyle hizmet eder. Kabrin etrafýçevrilir taþlarla… yüzler ýslanýr yaþlarla… Ravza'yahaber gönderilir kuþlarla. Mübarek validemizin kab-rine hizmet etmeyi bize nasib eden Allah’a hamd,Âlemlerin Efendisine Salât ve selam olsun.

Darende'den, Türkiye'den bizleri buraya çaðý-ran Allah'a hamd olsun. Umre ziyareti vesilesi ilegönlümüz aþký Rasulullah ile dolsun büyüklerinhimmeti var olsun.

BERAT KANDÝLÝ Medine'de Þaban'ýn on beþinci gecesi yani Be-

rat Kandilinde bir hurma bahçesinde sohbetteyiz.

Akþam yemeðini yedikten sonra Allah'ýn Rasul'ününbeldesinde onun evladýnýn sohbet halkasýnda yâr ileülfetteyiz. Gönüller neþeli ruhlar mesrur. Kandilkandil parlayan beratlar saçan bir nur. Medine'ninmanevi ikliminde bir vakti huzur.

Öyle bir zaman dilimi ki, umre ziyaretinde ençok tavaf edenlere bir buket Medine gülü ve bir rav-za maketi hediye edilirken, onlarý alanlar beratlarýnýalmýþçasýna sevinmekte. Ýlahiler ve dualarla o za-man dilimi geçmekte. O gecenin þerefine Peygam-berimizin Medine'sinde bütün arkadaþlar Seyyidi-miz ile görüþmekte. Dua ve himmetleriyle maksudu-na eriþmekte.

Kutlu bir yolculuðun, mutlu bir umre ziyareti-nin veda zamaný. Mübarek beldelerde berraklaþanruhlarýn, açýlan gönüllerin, dünyevi her þeyini unu-tan kullarýn bu muþtulu rüyaya elveda deme aný.Ama tekrar tekrar gelme arzusuyla vatanýmýza dö-nerken yüreklerde coþup çaðlayan Allah ve Rasulul-lah sevgisi, bir ölümsüz duygunun manevi bestesi.Umre ziyaretine gidenler kadar bu seyahatin görün-tülerini izleyenlerin de ayný þevk ve heyecanla bü-yüklerimizle birlikte kutsal beldeleri ziyaret etmeduasýna âmin diyelim.

ÂMÝN...

Foto

ðraf

lar:A

slan

Tek

taþ

Hz. Amine’nin kabri / Ebva

Araþtýrma

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 15

Dr. Ali ÖZTÜRK

Tarihi ve Efsanevi ÞahýslarOsman HHulûsî DDârendevî'nin ÞÞiirlerinde

2-Kutsal kitaplarda ismi geçen þahýslar2.1. Hýzýr: Hz. Mûsâ döneminde yaþamýþ ve

kendisine ilahi bilgi ve hikmet öðretilmiþ olan Hý-zýr, âb-ý hayatý yani sonsuzluðu bulma serüveni ileilgili þiire konu edilmiþtir. Þair âb-ý hayatýn gerçekkaynaðý olarak sevgilinin dudaðýný görmüþtür. Sev-gilinin dudaðýndan bir damla þarap içmeyen Hý-zýr'a yoldaþ olsa da âb-ý hayatý bulamaz. Dudaðýnkýrmýzýlýðý ile þarabýn rengi arasýnda bir tenasüpsöz konusudur.

Kim ki la'linden senin içmezse bir katre þarâbHýzra yoldaþ olsa da bulmaz yine âb-ý bekâ

Divan, I/9Pir-i mugânýn kýrmýzý þarabý, Hýzýr'ýn âb-ý ha-

yatýna tercih edilir.

Pir-i mugânýn þarâb-ý la'liyiz teþne gönlümüzHýzr'ýn âb-ý hayâtýný sunsalar da el uzatmayýz

Dîvân, I/114Hýzýr daha çok Mesih* ile birlikte anýlmýþtýr.

Âb-ý hayat, sevgilinin dudaðýndan içilen sudur.Hýzýr ile Mesih bu sudan içtikleri için ebe-dileþmiþlerdir:

Hayât-ý câvidân bulur þu kim içse lebinden âbO demdendir ki Hýzr ile Mesih andan muammerdir

Dîvân, I/55

Her demde lebin çeþmesi bin Hýzr eder ihyâDilber lebi enfâs-ý Mesîhâ nazarýndýr

Divan, I/57

Geçen Sayýdan Devam

Somuncu Baba Mart-Nisan 200416

2.2. Lokmân: Lokmân Kur'an-ý Kerim'de ken-disine hikmet verilmiþ bir kimse olarak anýlan birkiþidir. Peygamber olup olmadýðý kesin deðildir.Ancak Lokmân, Ýslam dünyasýnda özellikle, týp bi-limindeki maharetleri ve hastalara þifa daðýtmasýsebebiyle meþhur olmuþtur. Þiirlerde daha çok he-kim yönüyle zikredilmektedir. Sevgili, hem âþýkýnýyaralayan, hem de onu tedavi eden Lokmân'dýr.

Cângâhýma urdun okunu kalmadý tâbýmMerhem urucu yâreme Lokmân yine sensin

Dîvân, I/153

Sen mübtelâ-yý aþkýn dermâna ihtiyâcýnYok yok mu dersin ey dil Lokmân'a ihtiyâcýn

Divan,I/166

Bir yerde de Lokmân Hakîm olarak anýlmýþ-týr:

Mene dermân edecek yâr Karîbu'llâh'dýrYoksa Lokmân Hakîm'e dahi muhtâc deðiliz

Divan,I/105

2.3. Ashâb-ý Kehf: Ashâb-ý Kehf, Kur'ân-ý Ke-rim'in Kehf (18. Sure) suresinde zikri geçen ve birmaðaraya sýðýnarak yýllarca bu maðarada uyuya-kalan gençlerin oluþturduðu topluluktur. Bir Ru-bâî'de, Ashâb-ý Kehf'in isimleri sayýlýr ve Kýtmîr (As-hab-ý Kehf'in köpeðinin adý)'in de unutulmamasýistenir:

Yemlihâ Mekselinâ Mislinâ MernûþDebernûþ Þâzenûþ KefeþtetayyûþSöyler ismini sayýp HulûsîKýtmîr'i eyleme sakýn ferârmûþ

Dîvân, I/392 (Rubâîler)

3-SAHABELER3.1. Çâr-yâr: Dört dost anlamýna gelen bu

terkip, Hz. Peygamberin dört yakýn arkadaþý (Hz.Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) anla-mýnda kullanýlmaktadýr. Dört büyük sahabenin is-mi Dîvân'da isim olarak yer almaz. Ancak iki yerde"Çâr Yâr" olarak geçer. Ýslam'ýn dört erkaný olarakanýlýr ve Hz. Peygamberin sýdk, adl, hilm ve ilm sý-fatlarýnýn "Çâr Yâr"da temsil edildiði düþünülür:

Þer-'i pâkin baþa tâc et bul dalâletten rehâÞems-i tâbân-ý hidâyettir Muhammed MustafâÇâr yârý sýdk u adl ü hilm ü ilmin menba'ýCümle ashâbý hakîkatda nücûm-ý ihtidâ

Dîvan, I/422 (Rubâîler)Rubainin son mýsraýnda da, Hz. Peygamberin

"Ashabým yýldýzlar gibidir, hangisine tabi olursanýzhidayete erersiniz"1 mealindeki hadisine telmihtebulunularak bütün sahabeler, nücûm-ý ihtida (hi-dayet yýldýzlarý) olarak nitelendirilmiþtir.

3.2. Ali(r.a.): Hz. Ali'nin ismi doðrudan Dî-vân'da yer almaz. Bir beyitte "þah-ý merdân" terk-ibiyle bir güç sembolü olarak Hz. Ali kastedilir:

Hayâl-i Hüseyn'le bu feryâdýnaÝmdâda Þâh-ý Merdân'ýn âmed

Dîvân, I/383.3. Selmân (r.a.): Mektûbât'ta yer alan bir

beyitte Hz. Selmân'ýn ehl-i beyt zümresine dahilolmasý konu edilir:

Pâk-dillikle erüp Hazret-i Selmân katreEhl-i Beyt zümresine gör nice dâhil görünür

Mektûbât, 343.4. Hüseyin (r.a.): Bilindiði gibi Hz. Hüse-

yin Kerbelâ'da þehid edilmiþtir. Bu yüzden þehîd-iKerbelâ olarak anýlmaktadýr. Þair de sevgiliye yal-vararak Kerbelâ þehidi gibi olmayý arzu etmekte-dir.

Hulûsî'yi hançer-i gamzen ile þehîd kýl þehâRûz-ý Mahþer'de desinler þehîd-i Kerbelâ bana

Divan, I/8Dîvân'da ismi, diðer sahabelerden daha çok

geçen Kerbelâ þehidi Hz. Hüseyin, Hulûsi Efendi-nin ceddidir.

Hudâ'ya sad-hezârân hamd ü þükr olsun ki lutf etdinHulûsî nûr-ý ayným sevgili ceddim Hüseyn'immiþ

Dîvân, I/134

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 17

4- ÜNLÜ DEVLET ADAMI, MUTASAVVIF VE BÝLGÝN ÞAHSÝYETLER 4.1. Mahmûd ve Ayâz: Gazneli Mahmud (öl.

421/1030) ve onun yakýnýnda bulunan akýl, zekave sadakatiyle padiþahýn muhabbet ve itimadýnýkazanan bir þahsiyet olan Ayaz,2 biri Dîvân'da biride Mektûbât'ta olmak üzere iki yerde birlikte anýl-maktadýrlar:

Hulûsîyâ hoþ görür özün Hakk'a tapþururHakîkatda bir görür Mahmûd'u Ayâz ile

Dîvân, I/3074.2. Hallâc-ý Mansûr: Hallâc-ý Mansur (öl.

306/919), Türk Edebiyatýnda kendisinden çokçasöz edilen mutasavvýflardan biridir. Klasik edebi-yatýmýzda Mansur'un hayatýný ve fikirlerini man-zum olarak anlatan Hallâc-name veya Mansur-name adýnda bir tür geliþmiþtir.3 Hallâc-ý Mansur,Mutasavvýflar içerisinde Dîvân'da ismi en çokgeçen kiþidir. "Ene'l-Hak" demesi ve bu yüzdenidam edilmesi münasebetiyle zikredilir. Mansur,sevgilisi uðruna canýný feda etmiþtir. Gerçek sevgiyitadanlar da Mansur gibi O'nun yoluna kurbanolmuþlardýr:

Îd-ý vaslýn bulan cânýný etmiþ fedâMansûr gibi yoluna hep kurbâna gelmiþler

Divan,1/80Yardýmcýsý "yâr-ý bî-pervâ" olan, Mansur gibi

"Ene'l-Hak" söyler. Mansur kelimesi, hem özel isimhem de yardým edilen anlamýnda tevriyeli olarakkullanýlmýþtýr. Yardým eden/yardýmcý anlamýndakinâsýr kelimesiyle ayný kökten gelmektedir.

Mansûr olup elbet "Ene'l-Hak" söylerNâsýrý yâr-ý bî pervâ olursa

Divan, I/284Yarýn zülfü, Mansur'un asýldýðý daraðacýnýn

kemendi olarak düþünülmüþtür.

Mansûr-veþ o yârin zülfüne kim asýldýCân vermeden gözüne hüsn-i cânân göründü

Divan, I/318Mansur, aþkýn daraðacýna çekilmiþtir:Yâr eylediler yârýna Yâr oldular aðyârýnaÇekdiler aþkýn dârýnaMansur'u berdâr eylediler

Dîvân, I/384 (Rübâîler)

Bazen de sadece "Ene'l-Hak" zikredilerekMansur'a telmih yapýlýr:

Bir bâdeyi iç ki anýn mesti "Ene'l-Hâk" söylesinSâki odur kim mey sunan desti "Ene'l-Hâk" söylesin

Dîvân, II/284.3. Edhem: Ýbrahim Edhem (öl. 776-778)

varlýk içinde yaþayan bir hükümdar iken, malýnýmülkünü terk ederek kendisini tasavvuf yolunaadamasýyla bilinen ve bu yönüyle sûfilerin örnekaldýðý bir þahýstýr.4 Edhem'in yaptýðý gibi "kamu vâr-dan geçer ama yârdan geçilmez."

Þol Edhem oðlunun ettiði gibi Kamu vardan geçer yârdan geçilmez

Divan, I/116Ýbrahim Edhem, Allah aþký uðruna fani tacýn-

dan tahtýndan ve bütün fani güzelliklerden vaz-geçmiþtir:Edhem ne için þâh iken edip taht u tâcý terkAshâb-ý aþk ile aþk için oldu gûr-nümûn

Dîvân, I/2434.4. Bahâeddin Nakþbend: Þiirde 'Þâh-ý

Nakþ-bend' olarak geçen Bahâeddin Nakþbend(öl. 791/1389),5 Hulûsî Dârendevî'nin de baðlý ol-duðu manevi terbiye okulunun kurucusu kabuledilmektedir.

O þâh-ý Nakþ-bend'in bendesiyiz bâb-ý lutfunda Sýrât-ý müstakîme muttasýl dergâhýmýz vardýr

Dîvân, I/934.5. Behlül: Genel anlamda Allah aþkýndan

dolayý meczup ve mecnun olanlara verilen unvanolmakla birlikte, özelde Halife Harun Reþid'inkardeþi veya yakýný olarak bilinir.6 Behlül, Dîvân'dabir yerde geçmektedir:

Heylûl'ü Behlûl eylediBehlûl'ü Heylûl eylediGördün yârýn vechiniN'eylediyse ol eyledi

Dîvân, I/339DÝPNOTLAR*Mesih: Elini sürmesiyle hastalan iyileþtiren manasýnda Hz. Ýsa'nýn bir adýdýr.Hadisin kaynaðý için bk. Ýsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keþfu 'l-Hafâ, c. I,

Dâru'l-Kütübi'l-Ýlmiyye, Beyrut 1988, s. 132. 1- Þemsettin Sami, Kamusu'l-A'lam, c. II, Kaþgar Neþriyat (Týpký basým), Ankara

1996, s. 1113; Ýskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Þiiri Sözlüðü, c. I, KültürBakanlýðý Yayýnlarý, Ankara 1989, s. 95.

2- Hallâc-name veya Mansur-namelerle ilgili bkz. Fuad Köprülü, TürkEdebiyatýnda Ýlk Mutasavvýflar, (VII. baský), Diyanet Ýþleri BaþkanlýðýYayýnlarý, Ankara 1991, s. 153. Niyazi, Mansur-name, (Hzl. Mustafa Tatçý),MEB, Ýstanbul 1994; Zülfýkar Güngör, "Tahirü'l-Mevlevî'nin 'Hallac-ýMansur'a Dair' Risalesi", AÜÝFD, c. XXXIX, s. 581, Ankara 1999.

3- Ayrýntýlý bilgi için bkz. Tökel, a.g.e., s. 405.4- Bahaeddin Nakþbend ile ilgili geniþ bilgi için bk. Necdet Tosun, Bahaeddin

Nakþbend Hayatý, Eserleri, Görüþleri, Tarikatý, Ýnsan yay. Ýstanbul 2002.5- Behlül ile ilgili bkz. Süleyman Uludað, "Behlül" TDV Ýslam Ansiklopedisi, c.

V, s. 351; Uludað, "Behlûl-i Dana", TDV Ýslam Ansiklopedisi, c. V, s. 352;Ethem Cebccioðlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüðü, RehberYayýncýlýk, Ankara 1997, s. 148.

6- Þemseddin Sami, a.g.e., c. III, s. 2276.

Ýstiklâl Marþýmýz, millî yapýmýzýn özüdür; özüolmalýdýr. O; milletin "þuûru"dur. Kelimelereyüklenen mânâlarla, bu þuûr, asla ve aslazedelenmemelidir. O hâlde; Ýstiklâl Marþý'ndakullanýlan kelimeler ve onlarýn yüklendiði va-

zife çok iyi tartýlmalý, kavranmalý ve tahlil edilme-lidir. Zira dil; millî kültürün hem unsuru, hem taþý-yýcýsý ve hem de bir ürünüdür. Millî kültürün vücûtbulup tek mahiyet ve tek mefhûm olmasý bakýmýn-dan, tamamlayýcý unsur; onu teþekkül ettirirken,ürün; ve nakilci ile tekâmülcü hüviyetiyle de onuntaþýyýcýsýdýr.

Bir dil, baþka dillerden kelime alýp, bu kelime-leri kendi bünyesinde eritir, hazmeder ve "kendinemahsus" bir hâle getirirse yânî kültürüne katarsazenginleþir. Olur olmaz, inisiyatifi dýþýnda, zorakîolarak kelime almaya kalkarsa kozmopolitleþir, bo-zulur, kendi benliðini, hususiyet ve vasfýný kaybeder.

O hâlde dil; kültürün inþâsýnda bir unsur veonun tekâmülünde ona mânâ ve hayatiyet kazandý-ran bir vasýta olur. Bu dil, Ýstiklâl Marþý için de, dahadiri, uyandýrýcý ve kucaklayýcý olmak zorundadýr.Bundan hareketle, umûmî bir deðerlendirmeyle Ýs-tiklâl Marþý, temsil ettiði milletin topyekûn maddîve manevî kültür kýymetlerini içine alan,benliðiniihata eden fikrî bir kimliðe sahip olmalýdýr. Onun,millet olma hüviyetini ve þuurunu kazanmasýndakitârihî merhaleleri, sýkýntý, eziyet ve çilelerden, huzurve sükûna ulaþmayý; ardýndan, geleceðe dâir ümit veülküleri safha safha terennüm etmelidir.

Millî Marþ yahut Ýstiklâl Marþý; millî his vemillî fikrin þahikasýný ifâde etmelidir. Manâsýyla,

þeklî ve bediî hususiyetleriyle bu olmalýdýr.Bu cümleden olarak, Türk Ýstiklâl Marþý, lisa-

nýyla ve o lisânýn ifâde ettiði fikirle, milletin târihiçindeki ulvî deðerlerini müþterek hedeflere taþýya-bilen vasýftadýr.

Böylece; milletin müþterek mizacýnýn tercüma-ný olmaktadýr. Hoþgörüden, aþktan, merhametten,kahramanlýða, fedâkârlýða uzanan geniþ yolda"Hakk" kavramýnýn merkez teþkil ettiði düþünce et-rafýnda dalga dalga açýlým göstermektedir.

Mehmet Akif Ersoy tarafýndan yazýlan ve Kah-raman Ordumuza ithaf edilen Türk Ýstiklâl Marþý'nýn1921 yýlýnda yazýldýðý ve kullanýlan lisânýn bir impa-ratorluk lisâný olduðu asla gözden uzak tutulmamalýve bu Türkçe'nin de Yûnus Emre'nin, Gazi MustafaKemâl Atatürk'ün ve Yahya Kemâl'in Türkçe'sindenfarklý olmadýðý da unutulmamalýdýr.

Bu hususta, Türkçe'nin Sýrlarý adlý eserinde,Nihad Sâmi Banarlý þöyle der: "Milletlerin dilleriüzerinde söz sahibi olacaklarýn; dili, milletten vemillî mâzîden ayrý varlýk gibi görmeleri büyük gaf-lettir."1

Banarlý, Ýmparatorluk Dilleri baþlýklý bu yazý-sýnda þu görüþe yer verir: "..bâzý diller, kültür ve

Ýstiklâl Marþýmýz, millîyapýmýzýn özüdür;

özü olmalýdýr. O; milletin "þuûru"dur.

Kelimelere yüklenen mânâlar-la, bu þuûr, asla ve asla

zedelenmemelidir.

Somuncu Baba Mart-Nisan 200418

Ýstiklal Marþý'nýn Dil YapýsýEdebiyat

M. Halistin KUKUL

edebiyat dili olarak baþka dillere boyun eðmiþ, hattâzamanla baþka dil olmuþ lisanlardýr. Bunlarýn birkýsmý da baþka dillerden faydalanmaya bile güçleriyetmeyen, küçük millet, kavim ve kabile dilleridir.Böyle diller, umumiyetle bir vatanda, hattâ küçükbir vatanda iþlenirler.

Bir kýsým diller de vardýr ki yalnýz bir vatandadeðil, birçok vatanlarda devlet kurmuþ, hâkimiyetkurmuþ,büyük milletlerin dilidir.

Bu diller, pek tabiî olarak, medeniyet ve hâki-miyet götürdükleri ülkelerin dillerinden derlenmiþkelimelerle de zengin, büyük dillerdir.

Bir baþka söyleyiþle, bunlar, alelâde devlet dil-leri deðil imparatorluk dilleridir....

Dünyâ târihinde hem askerî ve idârî imparator-luk, hem de dil ve kültür imparatorluðu kurabilmiþmilletler azdýr.

Bu saydýðýmýz vasýflara, þüphesiz bâzý mühimfarklarla uygun imparatorluk dilleri, denilebilir kiLâtince, Arapça, Ýngilizce ve Türkçe'dir. Bu dillerinhiçbiri özdil deðildir."2

O hâlde, önce, dört bin yýllýk bir mâzînin kök-leþtiði ve cihânþümûl bir imparatorluk lisanýyla yenibir cumhuriyetin bu kökten filizlenip tekrar dünyâsahnesinde adetâ kükrercesine "Ben de varým!" de-diði bir dönemde; bir imparatorluktan intikal edenve yeni cumhuriyetin kuruluþ mayasýný teþkil eden"kan ve gözyaþý"nýn hâkim olduðu târîhî, içtimâî vekültürel þartlarda, Türk Ýstiklâl Marþý'nýndaki hissî,fikrî ve bediî havayý iyi teneffüs etmeli ve bütünbunlarýn ýþýðý altýnda, lisanî yapýyý çok iyi tahliledip, idrâklere sunmalýyýz.

Türk Ýstiklâl Marþý, on kýt'a, kýrk bir mýsra ve259 (ikiyüzellidokuz) kelimeden meydana gelmiþtir. Bunlardan (va'detmek), (nâ-mahrem) ve (rûh-umücerred) terkîbleri, ikiþer kelime olarak deðerlen-dirilmiþtir. Zîrâ, bu kelimeleri ilk önce menþebilimegöre bir sýnýflandýrmaya tabî tutmak zorundayýz. Bubakýþla, karþýmýza þöyle bir durum çýkar:

1) Arapça'dan geçerek Türkçeleþmiþ kelimeler:þafak, millet, kurbân, hilâl, istiklâl, ýrk, helâl, Hakk,ezel, hür, þiddet, sel (seyl'den), Garb, âfâk, celâl,îmân, medeniyet, hayâ, fedâ, va'd, kefen, þehîd, dün-yâ, mahrem, ebedî, þan, cennet, vatan, þühedâ, rûh,ilâhî, emel, mâbed, ezan, þehâdet, dîn, zaman, vecd,secde, mücerred, na'þ, Arþ, ebediyyen, izmihlâl, hür-riyet.

2) Farsça'dan geçerek Türkçeleþmiþ kelimeler:çehre, nâz, zincîr, bend, zýrh (zirih' ten), kahramân,nâ, duvar (dîvar' dan), serhad, canavar, siper, cân,cânân, Hudâ, cüdâ.

Bu kelimeler, asýrlardan beri, "imparatorluk di-

li"nden intikal ederek, bugün îtibâriyle de Türkçe'-nin malý olmuþlar ve "millî dil" olma vasýf ve hüvi-yetini kazanmýþlardýr.

Diðer taraftan; Arapça (va'd) ile Türkçe (et-mek) ve Farsça (nâ) ile Arapça (mahrem) kelimeleride birer terkîb teþkil ederek Türkçe içinde yeralmýþlardýr. (Rûh-u mücerred) ise bir terkîb hâlindebugün kullanýlmýyorsa da ayrý ayrý (ruh) ve (mücer-red) kelimeleri Türkçemizde bulunmaktadýr.

Ýstiklâl Marþý'ndaki en anlaþýlmaz kelime (cerî-ha)dýr. "Cerîha: Dilimizde "yara" anlamýyla kulla-nýlýr. Yaralý anlamýnda cerîha-dâr da vardýr. AncakArapça'da yaraya "cürh" ve "karha" denilip "cerîha"kelimesi iþitilmiþ deðildir."3

Bu kelimenin kullanýlýþ sebebinin vezindenkaynaklanabileceði kanaatindeyim.

Ýstiklâl Marþý'ndaki bâzý kelimeler birden fazlakullanýlmýþlardýr. Bunlarý þöyle sýralayabiliriz: sen,sana, senden (5), o (5), istiklâl (2), göðüs (2), þafak(2), yurt (3), millet (4), Hakk (6), ben, benim, beni,bana (8), ýrk (2), hilâl (2), helâl (2), hür (3), îman (2),cennet (2), belki (3), vatan (3), þühedâ (2), rûh (2)Ýlâhî (2) kan (3), ebedî, ebediyyen (2), tapan (2), yok(2), gibi (4), sönmek (2), yarýn (2), kim (2), bu (5),ancak (2), de, da (4), ey (2), tek (2), bir (2),bin(lerce)

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 19

Korkma sönmez bu þafaklarda yüzen alsancakSönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O benim milletimin yýldýzýdýr parlayacakO benimdir o benim, milletimindir ancak

SIRLAR ÇÝÇEÐÝ

Açsam gözlerimi: ben içindeyim, Kapatsam gözümü: Dünya içimde! Bu sýr, kahredecek garip baþýmý Her þey, bir þey amma baþka biçimde!...

"La Ýlahe Ýlla'llah" týr canýmda, Kanýmda dolaþan sýrlar çiçeði! Çiçekler mi aþýk etmiþ kendine Yaprak yaprak aþk arayan böceði?!...

"Þehidimsin, bayraðýmsýn, yüceler Yücesi yerlerde bir deli rüzgar! Delerse yüreði, delsin kurþunlar! Kurþunlarý kurþunlayan eller var!...

Açsam gözlerimi: ben içindeyim Kapatsam gözümü: Dünya içinde! Bu sýr, kahredecek garip baþýmý Her þey, bir þey amma baþka biçimde!..

Ahmet Tevfik OZAN

(2), fýþkýrmak (2), yer (2), toprak (2)Türk Ýstiklâl Marþý'nda en çok kullanýlan keli-

me çeþidi "isim"dir. Marþta geçen 259 kelimeninüçte birinden fazlasýný isim, ardýndan buna yakýnýnýda fiil teþkil etmektedir. Diðer altý kelime çeþidi ise(zamir, sýfat,zarf,baðlaç,edat ve ünlem)toplamýnyarýsýndan azý ihtiva ediyor.

Marþta kullanýlan fiiller, bütün iþ ve hareketyükünü çektikleri için ayrý bir önemleri vardýr. Bu-radaki fiillerde (emir) kipinin de ilgi çeken bir yanývardýr. Bu emirler, yer yer doðrudan doðruya muha-tap bulurken, bâzân da dilek-istek kipiyle dahayumuþak olarak ifâde edilirler: Korkma, çatma,gül, korkma, uðratma, siper et, dursun, geçme, taný,düþün, incitme, verme, dalgalan...

Geniþ zaman ile gelecek zaman da, marþtakifiillerde önemli bir yer tutmaktadýr.

Ýstiklâl Marþýmýzdaki kelimeleri temsil ettik-leri kültür deðerlerine yahut da mânâlarýna göre deþöyle tasnif edebiliriz:

1) Vatan mefhûmu belirtenler: vatan, yurt,ocak, daðlar, enginler, serhad, yerler, mâbed, taþ,þafak, bend, toprak,

2) Millî sembol ifâde edenler: al sancak, mil-letimin yýldýzý, nazlý hilâl, þanlý hilâl, bayraðýmýn.

3) Düþmaný tarif edenler: çýlgýn, alçaklar, ha-yâsýzca akýn, Garb.

4) Cet-târîh-millet kavramlarýný ifâde eden ke-limeler: milletimin, kahraman ýrkýma, Hakk'a tapanmilletimin, ben, bana, sel gibiyim, benim, arkadaþ,sana, sen, þühedâ, ýrkýma, milletimin.

5) Hakk, adalet, hürriyet ifâde eden kelimeler:Hakk, hakkýdýr, tapan, hür, hürriyet, îman dolu gö-ðüs, va'dettiði günler Hakk'ýn, cennet vatan, binler-ce kefensiz yatan, ezanlar, helâl, hürriyet, istiklâl.

Þiir, baþtan sona; "Korkma!"dan... "Hakkýdýr,hür yaþamýþ bayraðýmýn hürriyet/Hakkýdýr, Hakk'atapan milletimin istiklâl"e kadar, bir millî kültür,millî hedef ve millî ülkü panoramasý çizer. Târîhiçinde ve dünyâ sahnesindeki hâkim ve mühimmevkiimizi resmeder.

Hakk, millet, hürriyet, istiklâl ve bayrak keli-meleri Ýstiklâl Marþýmýzýn özünü teþkil eder. Bu"özü" korumalý ve bu "özde" yaþamalýyýz.

DÝPNOTLAR:Bu çalýþmamýz,daha önce yaptýðýmýz "Ýstiklâl Marþýmýz Hakkýnda Bir

Tahlil Denemesi" ve "Millî ve Ýslâmî Unsurlar Açýsýndan Türk Ýstiklâl Marþý" -adlý yazýlarýmýzýn bir devamý mahiyetindedir. Bkz.: M. Halistin Kukul, ÝstiklâlMarþýmýz Hakkýnda Bir Tahlil Denemesi, Türkiye Gzt. 21 Aralýk 1985; TürkEdebiyatý Drg., Aralýk 1988; M. Halistin Kukul, Millî Ve Ýslâmî UnsurlarAçýsýndan Türk Ýstiklal Marþý, Millî Kültür Drg., Eylül 1987, s.63-64

1) Nihad Sâmi Banarlý, Türkçe'nin Sýrlarý, Ýstanbul 1972, s.20 2)a.g.e., s.22-233)Kâmûs-ý Türkî, Tercüman Gzt. Yayýný, Ýstanbul 1986, s.169

Somuncu Baba Mart-Nisan 200420

Ýnsan varlýða, yoklukla ulaþabilir. Nefsini yokederek ruhunu ebedi bir mutlulukta varedebilir.

Bu yüzden sufiler, varolana 'vücud' niteliðinilayýk görmemiþ, gerçek varlýðýn sadece Allah'a öz-gü olduðunu belirterek, 'La mevcude illa Hu', yaniO'ndan baþka bir þey yoktur, demiþlerdir. Bu, va-rolaný inkar deðildir. Varlýk vasfýna tüm hakikatiylesadece Cenab-ý Hakk'ýn sahip olduðu anlamýnagelir. Bu düþünceyi taþýyanlara vahdet-i vücutçu,yani varlýðýn birliðini savunan kiþi denir. Bir de þu-hud düzeyinde sadece Cenab-ý Hakk'ýn göründü-ðünü, gayrýn/masiva'nýn bir gölge ve hayalden iba-ret olduðunu söyleyenler vardýr. Bunlar da 'la meþ-hude illa Hu', yani sadece Allah görünmektedir,diðer görünenler gerçekte birer gölgedir, derler. Budeyiþlerin kaynaðýnda hep Allah'ý 'birleme' tutkusuyatar. Hz. Mevlana, 'suret hemi zýllest' buyurur, ya-ni, görünen her þey gölgeden ibarettir. Þuhud ehlide gerçekte varlýðý inkar etmez, varlýk sýfatýný yal-nýzca Alemlerin Rabbi'ne münhasýr ve layýk görür.

Kuþkusuz bu, irfanda ve idrakte oldukça üs-tün bir manevi düzeyi iþaret eder. Allah velileri,varolandan sýyrýlýr, yokluða kavuþur ve varlýklarýnýAllah'ýn sonsuz varlýðýna katarlar. Böylece ebediolana ulaþýrlar.

Çaðýmýzýn maneviyat büyüklerinden Es-Sey-yid Osman Hulusi Efendi de, bu vadinin önemliadlarýndandýr. Ýrfan göðünün bu parlak yýldýzý, Di-van-ý Hulusi-i Darendevi adlý iki ciltlik eserinde,bize, ayný zamanda varlýðýn yokluktan geçtiðini debildirmektedir.

Ýnsanýn kendi kiþisel algýsýný silerek, gerçek biridrak seviyesine yücelmesi, ancak kötülüðü buyu-ran nefsin baðlarýndan ve tutkularýndan kurtularakgerçekleþebilir.

Nefis, týpký bir avukat gibi kendini savunur,gördüðü veya düþlediði her þeye tutkuyla sahip ol-mak ister, insaný, sürekli olumsuz bir kutba doðruçeker, gönül aynasýnýn arýnmasýný engeller, varlýðý,varolana sahip olmakta görür. Nefsin aleyhine o-lan her þey, kalbin yararýnadýr. Nefis, dünyayý hat-ta kainatý yutsa doymaz. Oysa onun bu sahiplikgüdüsünden uzaklaþmasý, arýnmasý ve insanýn ma-nevi adýmlarýný tökezletememesi için, kul, mutla-ka yokluk evine gözünü dikmelidir.

Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, bir manevihazine olan Divan'ýnýn bir yerinde þöyle der:

'Gönülde doðsa asar-ý muhabbet Anýnla yar olur yar-ý muhabbet

Dilin bir özge hali kal olsaOlursa cümle etvarý muhabbet

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 21

TasavvufSadýk YALSIZUÇANLAR

Yokluk EviHazret-i Mevlana, 'bizim varlýðýmýz da yok-

luktur' der.Yokluk, irfan sahiplerinin en deðerli ve vaz-

geçilmez niteliðidir. Ýnsanoðlu, güçsüzlüðü ve yoksulluðuyla,

Mutlak Güç Sahibi ve zengin (Gani) olan Allah'akendisini nisbet eder. O'nun eþiðine bu nitelik-lerle sýðýnýr. O'ndan güç ve varlýk diler.

Allah, varlýðý, Kendisi'ni tanýyýp kullukta bu-lunsun diye yaratmýþtýr.

Kendi sureti üzere, Büyük Arþ'ý kuþatanSonsuz Rahmeti'nin adýyla var ettiði ve solu-ðundan üfleyerek can verdiði insaný, yeryü-zünde halife kýlmýþtýr.

Ýnsan dýþýndaki tüm varlýklar, hep O'nun ha-life oluþuna iliþkin bir gerçeði fýsýldar dururlar.

Ýnsanýn, kiþisel doðasýnýn sýnýrlarýný aþarak,kendi benliði ve algýsýný silerek, yokluða düþme-si, manevi yolculuðunun önemli bir aþamasýnýteþkil eder.

Baþý arþa ayaðý kürse deðerKiþinin olsa envarý muhabbet

Þuhud-ý Dost olur baktýkça her yanÞu gözde olsa envar-ý muhabbet

Veren canlar alýr canlar yerineEzelden böyle Pazar-ý muhabbet

Selamet kuþesi yokluk evidirYok olan var olur var-ý muhabbet

Hulusi vasf-ý dildarý dilersenGönülde koyma aðyar-ý muhabbet'Bu nefis þiirin altýncý beytinde, Hulusi Efendi,

esenliðin ancak yokluk evinde olduðunu belirtir kikanaatimce, metnin ana temasý bu mýsralarda yat-maktadýr.

Þiir, hakikat nurlarýnýn yeri olan 'gönül'le baþ-lar. Tümünde tenasüp sanatýnýn iþlediði ve yine te-mel kavramlardan biri olan gönlün, Sevgili'nin Evi'-nin anýldýðý manzumeye, konunun özüyle girilir.Gönül, muhabbet evidir. Sevgili, yere göðe sýðma-mýþ, inanan kulun yüreðine yerleþmiþtir. Allah, bi-ze, þahdamarýmýzdan yakýn olduðunu buyurur.Gerçekte insan, gönülden ibarettir. Gerisi kemiktirkýldýr. Kalp, bir beyttir, yeryüzündeki Kâbe’nin in-sandaki temsilidir, Ýlahi merkezdir. Nur, oraya vu-rur. Allah, nasýl ki yerlerin ve göklerin nuruysa, gö-nül de bu Nurdan bir parýltýyla ýþýr, içinde kandilyanan bir fanus gibi aydýnlanýr. Gönül kavramý, bi-zim irfanýmýzýn belki de en zengin, en kapsamlýkelimelerinden biridir. Eskiler, gönül evinin arýn-masýna çok deðer verirlerdi. Bütün bir tasavvuf ge-leneði, nefsin tezkiyesi ve gönlün arýnmasý üze-rinde yükselir. Gönül, sevginin de mekanýdýr. Ger-çekte bu bir mekan deðil, mekanettir. Çünkü aþk,yücelmenin adýdýr. Ýnsan muhabbetle ve aþkla va-rolur, aþksýzlýkla helak olur. Aþk ise, hiçbir garaz vekasýt olmaksýzýn, sadece sevmek ve adanmaktýr.Ýþte, Hulusi Efendi'nin de buyurduklarý üzere, gö-nülde muhabbetin eserleri/belirtileri doðmayabaþlayýnca, artýk yalnýzlýk sona erer. Ýrfan sahiple-rinin 'halvet' kelimesiyle ifade ettiði bu hal, insanýngerçekte yalnýz olamayacaðýný ima eder. YalnýzlýkAllah'a özgüdür. Ýnsan, Allah ile baþ baþadýr sürek-li. Masiva, insaný bu halvetten çýkarýr ve mutlak ol-mayan bir yalnýzlýða iter. Bu yüzden bir maneviyateri, bir gün itikafta ve halvette iken, biri kapýyý aç-mýþ ve, 'hayýrdýr, ne yapýyorsun, nicesin?' diye sor-muþ. Bunun üzerine derviþ, 'þimdiye kadar Rab-bim ile halvetteydim, sen içeri girince yalnýzlýðadüþtüm' demiþtir. Gönülde Ýlahi muhabbet olursa,bu, gönlün sahibine en vefalý sevgili ve yarendir.

Hulusi Efendi, ikinci beyitte þöyle der:'Gönlün bir baþka durumu dil (lisan) olursa,

yani hal dile dönüþür, ifadeye gelirse, tüm tavýrlarýmuhabbet haline gelir.'

Ne demektir bu? Bu, öncelikle, Hakk'ý biricikSevgili ve Dost edinen kiþinin artýk hal ile kal dili-nin özdeþleþeceði anlamýna gelir. Ayrýca, Rabbininaþkýyla sarhoþ olan kiþinin tüm davranýþlarý ve hal-leri güzelleþir, sevimli hale gelir. Her hali sevilir o-nun. Çünkü, kendisinde tecelli eden Ýlahi isimleringüzellikleriyle çepeçevredir artýk. Kötü ve çirkinbir davranýþ doðamaz ondan. Oturuþu kalkýþý, öte-kiyle iliþkisi, insanlara bakýþý, varlýða nazarý, düþ-leri, özetle tüm iþleri Allah'ýn cemal sýfatlarýyla süs-lenmiþtir.

Osman Hulusi Efendi, þöyle devam eder:'Kiþide muhabbet nurlarý olursa, baþý Büyük

Arþ'a, ayaðý ise Kürsü'ye deðer.' Bu ifade, gerçekten de, o manevi düzeye

ulaþmýþ ve müþahade seviyesine eriþmiþ bir irfansahibine ait olabilir. Arþ ve Kürsü, Allah'ýn herþeyikuþatan Rahmeti'nin yayýldýðý manevi mekanlardýr.Kürsü, söz söyleme erdemine ve yetkisine ulaþmýþolana aittir. Allah, dilediðine hikmet verir ve hik-met verdiðine çok hayýrlar baðýþlamýþtýr. KalbindeO'nun aþkýndan baþkasýna yer býrakmayan irfanehlinin artýk baþý, Allah'ýn Büyük Arþý'na deðer. Arþile kürsü arasýnda olmak, yaratýlmýþlarýn en üstünüolan insanýn hakiki doðasýna sadýk kalarak yaþa-masý ve Allah'ýn marifetine mahzar olmasýdýr.

Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, bu menzile,ancak Ýlahi muhabbetle ulaþýlacaðýný ifade etmek-tedir.

Ardýndan þu mýsralar gelir:'Gözlerde muhabbet nurlarý parlarsa, nereye

bakýlsa hep Dost görünür sadece.'Bu beyitte de, müþahadenin yani manevi gö-

rüm'ün ancak muhabbet nurlarýyla olabileceði ifa-de edilmektedir.

Osman Hulusi Efendi, Ýslam’ýn batýni boyutla-rýný yaþamýþ biri olarak, gözaydýnlýðýnýn ancak mu-habbetle olabileceðini söylüyor.

Bir hadiste, Yüce Peygamber (sav), namazýngözaydýnlýðý olduðunu belirtir.

Hulusi Efendi'nin benzetmesi, bunu çaðrýþtýr-makta belki de bir telmih olarak karþýmýza çýkmak-tadýr.

Gözün görebilmesi için, baktýðý yerin ýþýk al-masý gerekir.

Gözün aydýnlýðý ise, ancak manevi bir aþktangelebilir. Rabbine aþýk olan ve O'nun muhabbe-tiyle gönlü arýnmýþ ve aydýnlanmýþ bulunan kiþi,baktýðý her þeyde O'nu görür. Bu, Bediüzzamanhazretlerinin 'niyet ve nazar' kavramlarýyla iþaret

Somuncu Baba Mart-Nisan 200422

ettiði bir husustur. Yani nesnelere ve hayata mana-yý harfiyle bakmak, mana-yý ismiyle bakmamak.Yaratýcý'nýn adýyla ve O'nun hesabýna bakmak. Bumüþahadedir. Yani bakýlan nesnenin iç gerçeðinigörmek. Bu görüþ, kuþkusuz insanýn manevi birçaba içerisine girmesiyle, Cenab-ý Hakk'ýn baðýþ-ladýðý bir haldir. Hz. Mevlana, bir rivayete göreþöyle der: 'Müþahade, ancak Allah'ýn kulunun gö-züne sürme çekmesiyle gerçekleþir. Eðer kul, Rab-binin bu inayetine mahzar olmamýþsa, gözününkarþýsýndakini bile göremez. Kaldý ki eþyanýn iç ha-kikatini görsün.' Bu sürmeden kasýt, imanýn hak-ka'l-yakin düzeyi olmalýdýr. Bilginin üç katýndansöz edilir: Ýlme'l-yakin, ayne'l-yakin ve hakka'l-ya-kin. Üçüncü kategori, artýk hakikatin bizatihi ma-nen tecrübe edilmesidir. Bunun yolu, gönül gözü-nün, muhabbetle aydýnlanmasýdýr.

Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, þiirinde da-ha sonra þöyle der:

'Ezeli muhabbet pazarýnda, insanlar can verir can alýrlar.'

Canýný vermeyen canlanamaz. Allah'a teslim olan, eþyayý teslim alýr.

Hulusi Efendi, Allah yolunda nefsin adanma-sýyla gerçek anlamda cana kavuþulacaðýný söylü-yor. Canan için candan vazgeçmek. Bu, Mecnun'-un Leyla için, Mem'in Zin için, Hüsrev'in Þirin içinyaptýðý özveridir. Uðrunda caný hiçe saydýðý Sevgi-li'nin aþkýnda fani olan Aþýk, artýk fani varlýðýndangeçmiþ, ebedi bir varoluþ katýna taþýnmýþtýr.

Ýnsan, Rabbi'nin muhabbetiyle canýndan ge-çerse, O'nun nesiminin getirdiði kokuyla donanýr.Bu, sonsuzluðu kuþanmaktýr.

Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, þöyle sürdü-rür þiirini:

'Esenlik köþesi, yokluk evidir, ancak yok ola-rak muhabbetin varýna ulaþýlabilir.'

Yokluk Evi, bir mecaz olarak, hakikatte insa-nýn benliðinin baðlarýndan kurtulmasýný simgeler.

Hattatlarýmýzýn yazdýðý nefis bir yazýnýn adý,Hiç'tir.

Kimi dergahlarda, bu yüzden, 'hiç olursanhep olursun' yazar.

Ýnsan, nefsinin zincirlerini kýrdýkça ruhunsonsuz iklimine geçer.

Bu, varlýðýn yokluktan geçtiðini anlatýr bize.Hulusi Efendi, bu ezeli temayý, oldukça yalýn

bir biçimde anlatýyor.Ve bu yalýn olduðu kadar yoðun olan manzu-

mesini þöyle bitiriyor:

'Hulusi, Sevgili'ye kavuþmayý istiyorsan, gön-lüne 'gayr'ýn sevgisini koyma.'

Bu, kalbin Allah dýþýndan arýnmasýdýr. Orasý, Rabbin evidir ama, O'nun þanýna layýk

biçimde temizlenmiþ olmalýdýr.Bu ise, ancak Allah'ý zikirle olur. Ýnsan unut-

ma derekesinden anma katýna yücelmelidir.Allah'ýn sonsuz güzellikteki isimlerini anmalý,

kainata O'nun isim ve sýfatlarýnýn aralýðýndan bak-malýdýr. Varlýðýn yüreðine sýzmalý, oradaki zikre ka-týlmalýdýr.

Gönülde baþkasýna iliþkin ne varsa silip at-maksýzýn Allah'ýn muhabbetine eriþmek imkan-sýzdýr.

Bize bu manevi yolculuðu, bir þiir içerisindeanlatan Hulusi Efendi, Divan'ýndaki baþka birmanzumede aþký þöyle anlatýr:

'Senin sevdana yanmak, gayrý sevdadan usanmaktýrSeni sevdim demek, haline rengine boyanmaktýr.

Bu yolda aþýka maþukuna mihr-i vefa ihlasYolunda can verip derdini dildarýn kazanmaktýr.

Mücerred ana fani oldu derler yok olup gittiNeye kýlsa nazar her gördüðünü yarý sanmaktýr.'

Ýlk beyitte ifade edilen hal, Kuran'a telmihtebulunur: Allah'ýn rengiyle renklenmek, O'nun bo-yasýyla boyanmak.

Hulusi Efendi, bu þiirinde de Sevgili'nin yo-lunda can vermekten söz eder.

Ýnsan-ý Kamil olmanýn yolu budur çünkü.Somuncu BabaMart-Nisan 2004 23

Somuncu Baba Mart-Nisan 200424

Altýn SilsileNecmettin SARIOÐLU

Gulâm Ali

Abdullah-i D

Sadattan olduklarý için, kendilerine kötülükedenlere iyilik etmek, onun yaratýlýþ özelliklerindenbirisiydi. Seherlerde ümmet-i Muhammed'in cüm-lesine dua ederdi. Hakim Kudretullah diye bir ko-mþusu vardý. Devamlý Hz. Þeyhe kötülük etmeyiister ve aleyhinde konuþurdu. O zatý, hapishane-den kurtarmak için mümkün olan ne varsa yaptýve bunu ona bildirmedi.

Delhi camisinin imamý Ahmet'in genç birevladý vardý. Uzun zamandýr hasta yatýyordu. Birgece çocuðun babasý onu rüyasýnda; hasta oðlunabir þey içirirken gördü. Sabahleyin kalktýðýnda ço-cuðunu tamamen iyileþmiþ buldu. Halis bir niyetile bir miktar hediyeyi Abdullah-i Dehlevi hazret-lerine takdim ettiklerinde, kerameten buyurdularki: - Bu bizim geceki hizmetimizin karþýlýðý mýdýr?Dediklerinde, Mevlevi Fadýl Ahmed: -Hayýrefendim. Bunlar o geceki lütuf ve inayetinize þükürdahi olamaz, dedi. Mübarek teveccühleri hastalariçin þifa idi.

Talebelerinden Ahmet Yar, ticaret için sefereçýkmýþtý. Dönerken birden bire Abdullah-i Dehlevihazretlerini yanýnda gördü. -Oðlum! Biraz sonrabu kervaný eþkiyalar basacak. Sen daha hýzlý yürüve kervandan ayrýl. Söyleneni yapan Ahmer Yar,kafileden bir kaç merhale öne geçti ve kýsa bir sü-re sonra da kafileyi soyguncularýn bastýðýný gördü.Yine Ahmet Yar anlattý ki: Bir gün mübarek ho-camla kýzý vefat etmiþ olan yaþlý bir hanýma taziy-eye gittik. Kadýna hitaben: -Üzülme, Allah-ü Tealasana ona karþýlýk daha iyisini ihsan eder. Dedi.Kadýn da: -”Efendim bizden geçti, bundan sonraçocuðumuz olur mu ki?” dedi. Allah-ü Teala herþeye kadirdir, buyurarak yandaki mescitte iki rekatnamaz kýlýp, dua ettiler. Daha sonra Cenab-ý Hakko kadýna ercüment bir oðul vererek onu bahtiyaretti. Bir gün Hakim Rükneddin Han'a, sevdikle-rinden birini iþini görmesi için gönderdi. Ýlgilenme-yen veziri ertesi günü hiçbir sebep yokken vazi-fesinden azlettiler. Baþka bir gün dergahlarýyla biti-þik bir komþusuna yerinden biraz dergaha verme-si için ricada bulundular. Ancak kadýn, inançsýz veevliya düþmanýydý. Bunun için Hz. Þeyhin teklifinireddetti. Nihayet Delhi'nin ileri gelenlerinden ÞerifHan'ý ona göndererek, evi bedeli mukabili satýn al-mak istediklerini duyurdular. Kadýn yeri vermediði

Geçen Sayýdan Devam

gibi Hz. Þeyhe olmadýk hakaretlerde bulundu.Abdullah-i Dehlevi hazretleri bunu duyduðunda:- Yarabbi ! Sana ayandýr, diye yakardýlar. Yine birgün Hz. Pîrin müridânýndan bir kaçý, uzak bir ma-halden ziyaretine geliyorlardý. Yolda kendi arala-rýnda bir anlaþma yaparak, Hz. Pîrin þahsýnamahsus eþyalarýndan bir kaçýný kendilerine he-diye etmesini dilediler. Hatta isteklerini de belir-leyerek; birisi namaz kýldýðý seccadesini, diðerikülahýný, bir diðeri de gömleðini dilediler. Elhasýlher biri bir eþya ile taltif edilmesini umdular. Hz.Þeyhin huzuruna vardýklarýnda, her bir müridinistediði eþyayý kendisine uzatarak; "Filan mahaldebunu istediniz, buyurun sizindir" diyerek ne kadarbüyük bir keþfin sahibi olduklarýný göstermiþtir.Abdullah-i Dehlevi hazretleri bu tür kerametleri,yüksek halleri ve kimya gibi nazarlarýyla ümmet-iMuhammed'in irþadýna ve sýhhatine hizmettebulundular. Kendileri bir kaç hastalýða düçar ol-malarýna raðmen, Cenab-ý Hakk'tan þahýslarýnadair dilekte bulunmadýlar. Çünkü "dert ve belasevgilinin kemendidir" anlayýþýyla Allah (c.c.)'ayaklaþtýlar. Eserleri tarikatýn ilacýdýr. Bunlardan"Dürr-ül Mearif", "Mekatib-i Þerife", "Makamat-ýMazhariyye" emsalsizdir. Bilhassa "Mekatib-iÞerife" uzak yerlerde olanlara yazdýðý mektuplar-dan oluþmaktadýr.

Bir mektubunda þöyle buyurdular: "Essela-mu Aleyküm ve Rahmetullahi ve berekâtühü.Muhterem Ahmet Han, yâranýnýz NaimüddinHan, iyi hallerinizden bahsettiler. Bunun için þukýrýk dökük mektubu yazmak muradý hasýl oldu.Bizlere nazar ve teveccüh ediniz. Zira bu ihtiyarýnömrü, günah iþlemekle geçti. Öyle günahlarýmvarki; þikayet, gýybet, dil uzatma, ayýplama, lanetetme, büyükleri anlayamama, sitem, huzursuz vetecridsiz namaz kýlma, manasýný düþünmedenKur'an okuma, gereði gibi oruç tutamamak, vaktiAllah korkusu ve huzur ile deðil gafletle harcama,günahlarýmdan sadece bir kaçý. Yazýklar olsun ki,cihana gül için geldik diken topladýk. Verilen sýh-hate, afiyete ve rahata þükredemedik. Kur'an'a veO Peygamberler Peygamberine þükredeceðimizyerde hala gafletteyim. O yevm-i cezada Allah-üTeâla'nýn ve Peygamber Efendimizin huzurunanasýl çýkacaðýmýzý düþünüyoruz. Rahmeti ümidi-mizdir. Ýhsanýna güveniyoruz. yoksa özür dile-yecek yüzümüz dahi yoktur. Ölüm baþýmýzýn u-cundadýr. Kýyamet çok yakýndýr. Ýþe yarar bir ame-limiz yoktur. Ýyiler Cennette cemale kavuþurken,bizim gibi gafiller elli bin senelik hesap günündehesap vereceðiz. Allah (c.c.): Seherde gözyaþý,mücahede ve can siperane ibadet ve kullukta bu-lunmayý nasib etsin. Bizleri hatýrýnýzdan çýkarma-

yýnýz. Gýyabi dua kabule daha yakýndýr. Siz bu fa-kire dua edin, bizlerde sizlere dua ediyoruz. Allah-ü Teala iki dünyada saadet versin." (91. Mektup)

Buyurdular ki; "Dünya sevgisi bütün kötülük-lerin baþýdýr. Günahlarýn baþý ise; küfürdür, iman-sýzlýktýr. Hizmet görmek isteyen büyüðüne hizmetetmelidir. Nefsin arzularýna tâbî olan Allah-ü Teâ-la'ya kul olamaz. Zira, insan neye tâbî ise onunkuludur. Namazý erkânýna uygun kýlmak þarttýr.Sünneti hafif görerek terketmek küfürdür. Namazmüminin miracýdýr. Resul-i Kibriya "Gözümün nu-ru ve lezzeti namazdadýr" buyurmuþtur. Ayrýca na-maz bir rahatlýk mahallidir. Ýmaný olmayan, yanikelime-i tevhidi; dilin ikrarý ve kalbin tasdikiylesöylemeyenlerin cehennem ateþinde sonsuza ka-dar yanacaðý kaçýnýlmazdýr." Yine buyurdular ki:"Fakir kelimesi dört harften ibarettir. Baþtaki f; "fa-kihin" f'sidir. devam eden kaf; "kanaat"ýn kaf'ýdýr.Onun peþindeki y ise; "yar-ý Hüda"nýn y'sidir. Ensondaki r ise; "riyazat" ýn r'sidir. Kim bu dört sýfat-la süslenirse; Cenab-ý Hakk ona karþýlýk þu dörtharfe tebdil eder. Birincisi; fazl-ý ilahinin f'sine,ikincisi; kurb-u kabulün k'sýna, üçüncüsü; yar-iHüda'nýn y'sine, dördüncüsü de; rahmet-i ilahiye-nin r'sine tebdil eder." Tarikat-ý Nakþibendiye hak-kýndaki tahlillerinden bazýlarý çok mühimdir. Bu-yurdular ki; "Tarikat-ý Nakþibendiye; dört mesele-den ibarettir. 1.Def-i havatýr 2.Devam-ý huzur 3.Cezebât (Rahmani Cezbe) 4.Vâridat ( HavatýrÞeytandan, Nefsten, Melekten ve Haktan olmaküzere dört çeþittir.)

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 25

Dehlevî (K.S.)

“Dünya sevgisi bütünkötülüklerin baþýdýr.

Günahlarýn baþý ise; küfürdür,imansýzlýktýr. Hizmet görmek

isteyen büyüðüne hizmetetmelidir. Nefsin arzularýna

tâbî olan Allah-ü Teala'ya kulolamaz. Zira, insan neye tâbî

ise onun kuludur.”

Nakþilik yolunda kiþiye þu dört þeyin gerekliolduðunu söylerdi.

1- Tertemiz bir Din, 2- Saf bir yakîn hali, 3- Kýrýk bir el; Yani haram uzanmayan, hýrsa

kapýlmayan bir tavýr,4- Kýrýk bir ayak; yani harama ve þerre

gitmeyen bir ayak, mütevazi bir uslup, Yine; Sûfi'yi "Dünya ve Ahýreti arkasýna atan,

yüzünü yüce Rabbine döndürüp yoluna devameden kimse "olarak tanýmlardý.

Bey'at edip söz vermeyi üç amaçla yapýlanfiil olarak görürdü.

1- Büyüklerin gösterdiði büyük ve güzel yolaermek, onlarýn makamýna ulaþabilmek için,

2- Günahý býrakýp tevbeye yönelmek için,3- Bir yere, bir makama baðlanmýþ olmak

için,"Fakir" kelimesinin harflerinin birer sembol

olduðunu, her bir harfin ayrý bir anlamý olduðunuda þöyle anlatýr.

Fâ; Fâka'dýr; darlýk, yokluk ve zorluða iþaret-tir.

Kaf; Kanaat ehli almaktýr. Ya; Yeistir. Hak'tan baþka her þeyden ümidi

kesmektir.

Râ; Riyazettir. Nefsi terbiye etmek için zorakoþmaktýr.

Derviþ karþýlýðý kullanýlan "Fakir" Kelimesi ile,remizleri sayýlan ve bu hasletlere sahip olan kiþi,Hakk'ýn fazlve ihsaný ile O'nun yakýnlýk ve rah-metine eriþir.

Evliyaullah hakkýndaki görüþleri ise þöyledir.Bunlarla sair ümmet arasýndaki fark þudur: Diðeriman ehlinin ruhunu Azrail (a.s.) alýr, ancak velî-lerin ruhlarýnýn tesliminde melek-ül mevtin birmüdahalesi bulunmaz. Yani velîlerin ruhu; biroluktan suyun aktýðý gibi bedeni bir emir üzereterk ederler. Bu hususa son devrin büyük meþa-yýhlarýndan Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevihazretleri þöyle iþaret eder:

Melekül mevte bile canýmý teslim etmem Ecelim gelse alýr canýmý yârim uyumaz

Abdullahi Dehlevi hazretleri kendi hallerininaklederken buyurdular ki; "Cihanabad cami-iþerifinde aç ve uykusuz olarak Allah (c.c.)'ý zikir ilemeþgul olurdum. Açlýk ve susuzluk þiddetlenincecamideki havuzdan bir miktar su içerdim. Hergün Kur'an-ý Azim'i hatmederdim. Günlük on bindefa nefy-i isbat yoluyla kelime-i tevhid çekerdim.Bundan dolayý öyle zamanlar olurdu ki cami-i þer-

Somuncu Baba Mart-Nisan 200426

Abdullah-i DehleviHazretlerinin Mescidi / Delhi

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 27

ifin içi; nur-u ilahi ile dolardý. Ve nereye baksam,ayný nur tecelli ederdi. Bir seferide cehennemazabý beni o kadar korkuttu ki, hayli günler âh-uzâr ettim. Bir gün âlem-i mânâda Peygamber(s.a.v.) Efendimiz zuhur ederek: -Ey Abdullah!Sen bizim mahbubumuzsun. Bizi dost edene ce-hennem haramdýr, diye buyurdular." "Yine bir ge-ce aþktan öyle bir cezbeye tutuldum ki, "Ya Resu-lallah" diye baðýrmadan kendimi alamadým. Busayhama; "Lebbeyk, ya Abdussalih" diye cevapveren bir sesle þerefyâb oldum." Ve yine bir günÞeyh-ül Meþayýh Nizamed-din Hazretlerinin kabr-i þerifine gittim. Ruhaniyetlerine müteveccih otu-rurken, zuhur ettiler. Buyurdular ki; -Ey Abdullah!Müceddidiye yolunun kemâlatýnýn en büyüðüsana verildi. Bunun üzerine: -Efendimiz! Sizinnisbetinize de ihtiyacýmýz vardýr. Dediðimde; mü-barek çehrelerini gördüm ki, benim çehremle ay-nýdýr. O kadar feyziyâb olmuþtum ki, tarifi müm-kün deðildir." Abdullah-ý Dehlevi hazretleri, kendimürþidi Mazhar Canan gibi þehit olmayý isterdi.Ancak mübarek mürþidlerinin þehadetinden sonraüç sene, büyük çapta kýtlýk olmuþ ve binlerce in-san telef olmuþtu. Bu arada þu hususu da belirt-meliyiz ki; Allah (c.c.) dostlarýnýn þehadeti veyairtihalleri bulunduklarý beldede bir takým olumsu-zluklara yol açar. Bu hep böyle olmuþtur. Bununiçindir ki, Abdullah-i Dehlevi hazretleri þehitlik ar-zusundan vazgeçmiþtir. Ne var ki; yakalandýðý ba-sur hastalýðý had safhaya ulaþmýþtý. Vefatýnýn ya-kýn olduðunu idrak ettikleri için Luknov'da bulu-nan Ebu Said-i Faruki'ye bir mektup yazarak;"Benden sonra yerime oturursunuz" diye buyur-du. Bu mektuba çok þaþýran Ebu Said, süratleDelhi'ye gelerek huzurlarýna çýktý. Abdullah-i Deh-levi hazretleri Ebu Said'in geliþine derecesiz mem-nun oldu. Ona bir çok ihsan ve iltifatlarda bulun-du.

Daha sonra þu meþhur vasiyetnamesini yaz-dýrdý: "Devamlý zikrediniz. Büyüklere baðlýlýðýnýzýmuhafaza ediniz. Güzel ahlaklý olup, insanlarla iyigeçininiz. Kaza ve kader hususunda, "nasýl" ve"niçin" demeyi terkediniz. Ýhvan ile birlik içinde ol-mayý, lazým biliniz. Fakr, kanaat, rýza, teslim, teve-kkül ve feragat üzerine olunuz. Cenazemi Pey-gamber (s.a.v.) Efendimize ait eserlerin bulundu-ðu Delhi'deki büyük camiye götürünüz. Allah(c.c.)'ýn Resulünden þefaat isteyiniz. Cenazemönünde; Þah-ý Nakþibend hazretlerinin kendi ce-nazesinde okunmasýný istediði þu beyiti, güzel ses-li birisine okutunuz. “Kerimin huzuruna azýksýzgeldim Ne iyiliðim var, ne doðru kalbim Bundan

daha çirkin hangi þey olur azýk götürürsün O iseKerim.” Cumartesi günü idi. Mevlevi Kerame-tullah Sahib'e: "Çabuk Ebu Said'i çaðýrýnýz" diyebuyurdu. Mevlevi Sahib, Ebu Said hazretleriniçaðýrdý. Mürakabe halinde bulunan Abdullah-iDehlevi hazretleri bir an, Ebu Said'e bakarak mü-rakabeye daldý. O haldeyken hicri 1240 senesininsafer ayýnýn 22. günü irtihal buyurarak, bað-ýcânana revan oldular.

Vefat haberini duyan binlerce insan topla-narak büyük camideki cemaate iþtirak ettiler. Ce-naze namazýný Ebu Said hazretleri kýldýrdý. ÜstadýMazhar Canan hazretlerinin kabrinin sað alt tarafý-na defnettiler. Vefatý hakkýnda çeþitli tarihlerdüþürüldü. Bazýlarý þöyledir:

Nevvelallahu mad ceahu (Allah kabrini nurlandýrsýn) Can behakk Nakþibendi sani dât (Ýkinci Nakþibend Hakk'a can verdi)

Þah Rauf Ahmet ise; vefatlarýna þu dörtlüðüyazdý:

Zamanýn kayyumu þah Abdullah-i Dehlevi Vefat etti, açýldý ona Cennat-ý Naim Kalbimden vefatýna tarih aradým buldum “Feravhun ve reyhanün ve Cennetü naim” Gitti bu cihandan ol Þah-ý Abdullah-i DehleviMerdane kýldý onu Hüda hem dünyevi hem uhre-vi

Ruhaniyet-i aliyyelerinden; füyuzat ve þefaatistimdadý ile Allah (c.c.) yollarýndan ayýrmasýn.Amin.

Kutab Külliyesi kalýntýlarý / DelhiFo

toðr

afla

r:Nec

met

tin S

ARIO

ÐLU

H.1203(M.1788)'de doðduðu sanýlan Süley-man Penahi, Darendeli Mehmet Paþa'nýn torunuolup Zâim Mustafa Aða'nýn oðludur. Kendisi gibiâlim ve þair Hasan Bakai (ö.1785) ile Hayret Meh-met Efendi'nin (ö.1826) küçük kardeþleridir. Eldekimevcut bilinen eseri Nasihatnâme, H.1220(M.1806)'da yazýlmýþtýr.

Bilindiði gibi bu tür eserler öðüt verici bir mak-satla yazýlmýþ-didaktik-ürünlerdir. Ýslâmi temeledayanan ahlâk ve âdab üzerine veciz ifadelerle birazda sözü uzatarak zamanýn eðitimine katkýda bulun-muþ eserler cümlesinden kabul görmüþlerdir. Ýlmi-hal bilgileri de içerir. Elimizdeki eserde de tefsiriandýrýr bir üslubu görüyoruz. Bu yazma 100 varak(200 sahife) olup her sahifede 15 beyt bulunmakta-dýr. Çoðunlukla mesnevi þekliyle yazýlmýþsa da ara-da "bahr-i remel, bahr-i hezec" türünde manzumelerde yer almýþtýr. Yazmamýzdaki daðýlým þu þekildedir:Bahr-i Hezec: 4 adet, Bahr-i Remel: 22 adet, Bahr-iMesnevi: 44 adettir. Bu daðýlýmdan da anlaþýlacaðýgibi monotonluðu kýrmak için ara ara farklý farklývezinlere geçilmiþ.

Baþtan 62. sayfaya kadar olan kýsým 'Mevlid'tarzýnda apayrý bir eserdir. Pendnâme, 62.sayfadanbaþlýyor. Yine aralarda baþlýk havasýný veren kýrmýzýmürekkepli kalemle yazýlmýþ ayetlere ve yine buþekilde yer yer hadislere de rastlýyoruz.

Kitabýn orijinal adý ve müstakil konu baþlýklarýise þöyle sýralanmýþtýr:

Haza kitab-ý Nasihatnâme ve Nazm-ý Süley-man Penâhî rahmetullâhi aleyh

Münâcât-ý ilahi (s.64)Der beyan-ý evsaf-ý resul (s.65)Ehl-i cennet (s.67)Beyan-ý Adem (A.S) (s.69)Beyan-ý hikâyet-i Hz. Musa (s.72)Beyan-ý ýrmað-ý uçmak (s.75)Beyan-ý abdest (s.87)

Beyan-ý rahmet (s.97)Beyan-ý zahid (s.108)Beyan-ý vakit (s.115)Beyan-ý haslet-i izan (s.122)Pend-i Resul (s.124)Beyan-ý fakir (s.125)Beyan-ý mah-ý recep (s.126)Beyan-ý þaban (s.140)Beyan-ý mah-ý ramazan (s.148)Beyan-ý þeb, kadr (s.161)Beyan-ý sadaka-ý fýtr (s.173)Beyan-ý´ýyd-ý fýtr (s.177)Beyan-ý mah-ý zilhicce (s.181)Beyan-ý mah-ý muharrem (s.186)Beyan-ý cum´a (s.197)Beyan-ý vefat-ý garib (s.205)Beyan-ý tevbe-i salis (s.211)Beyan-ý hacc u zekat (s.217)Beyan-ý talib-i ulum (s.220)Beyan-ý müzd-i salavat-ý þerife (s.224)Beyan-ý ehl-i dünya ve ehl-i ahiret (s.229)Beyan-ý pend-i Hazreti Zekeriyya ve küveyd-i

Yahya (s.234)

Somuncu Baba Mart-Nisan 200428

AraþtýrmaYard.Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN

Süleyman Penahi'ninNasihatnamesinde Konu Daðýlýmý

Nasihatnâmen’nin ilk sayfasý, Þeyhzâdeoðlu Özel Kitaplýðý Arþivi

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 29

Beyan-ý cennet ve cehennem zikr olunur(s.240)

Hitam-ý nazm-ý kitap (s.257)Güft-i Penahi nazirci Pehlül (s.260)Dua-yý Padýþahra (s.26)

Bundan böyle eser üzerinde bilimsel çalýþmayapmak isteyenlere bir fikir verebilmesi açýsýndandeðiþik baþlýk ve sayfalardan yaptýðýmýz çeviriler-den örnekler sunarak, ayný zamanda þairin dili,üslubu ve konularý iþleyiþi hakkýnda bir önbilgi edi-nilmesini saðlamaya çalýþacaðýz. 17. ve 18. Yüzyýldil özelliklerinin dýþýnda daha önceki yüzyýllara aitbazý dil özelliklerini yansýttýðýný, yer yer arkaikTürkçe kelimelerin de kullanýldýðýný görmekteyiz.

Doðrusu eser bu haliyle, Eski Türk Edebiyatýve Türk Dili alanlarýnda yüksek lisans çalýþmasýyapýlmaya deðer. Nasihatnâme türündeki diðer eser-lerle de mukayeseli bir araþtýrmaya uygun görün-mektedir.

ÖRNEK ÇEVÝRÝLER

"didi kim sekiz nesne olmayaydý çok insan uçmaðý koklamayaydý

biri anýn ki tövbe eylemekdür ikinci ihtiyar olup gitmekdür

üçünci hulk hased eyledigiçün dördünci sayrýlugý çekdiðiçün

beþincisi çekecek can acýsýn altýncýsý hem kýyamet korkusýn

yedincisi resulin þefâ´atý sekizinci hak ta´âla rahmeti

haberde vârid oldý bir rivayet iþidüp can ile eyle riayet

kaçan kim ol kýyamet güni ölse kamu alem ki bir yire derilse

nida ide nida kim ya Muhammed gele hazrete diye ya Muhammed" (s.93)

"yine bir kimse taam itse niyyet ibadete ger olsun diyü kuvvet

hemiþe ol kiþinin batný toyar sevap ýssý olur hem batný toyar

resulallah buyurdý dinle ol an ki bir kiþi dise Allah süphan

terazuda kýyamet güni gele bir ile gökler aðýrýnca ola

yere göðe nazar ider temamet kamudan ibret olur ne alamet

tefekkür ider hakkýn kudretini kemali ilmini hem hikmetini" (s.142-143)

"bu yirde dahi vardýr bir iþaret ider müminlere anda beþaret

hak taala didi dört þeye rahmet biri oldur didi kurana rahmet

zira anýn içinde cümle hikmet beyan oldý bi külli ilm-i hikmet

þeriat din anýnla oldý kaim kýyamet gününe dek ola daim

ikinci yaðmura rahmet didi hak kamu nimet anýnladýr muhakkak

üçünci didi peygambere rahmet yarýn asi kula ider þefaat

dördünci leyle-i berata rahmet didi eyleyiser dür nice þefkat

önce nice asi kulýn azad idecekdir kamu tamudan azad

haram ide tamuyý ide rahmet günahýn afv idüp hem ide þefkat

ilahi bizlere de eyle rahmet riayet idelüm kýl bize þefkat" (s.148)

"kim bu gülzarýn bekasý yokdurur derd-i mihnetle cefasý çokdurur

ayrýlýkdýr akýbet ahir kâr âkýl olan buný ider iftikâr

bir karara kalmaz asla bu cihan ne güli ne bülbüli kor bað-ban" (s178)

"...dahi þol sabrý kim sever Allah dahi hem nefsine uymayaný þâh

dahi adl eylemek kula bil ey can altmýþ yýllýk ibâdetden ol ihsan

kaçan kim bir kiþi ger tövbe itse ki istiðfar idüp hem tövbe itse

ana ömür güni mikdar ol hak sevap vire iþidüp bil muhakkak

eger nasuh tevbesin itse kiþi ana âsân idiser hak her iþi

günahýný yazan melek unuda ne yazacaðýný anda unuda

dahi didi benim sünnetimi siz dutun kim yarýn ecrin bulýsarsýz

ki her kim dutsa sünnetimi ey yâr ayaðý basdýðý hâkçe ecr var..." (s.194)

"...dahi ataya ve anaya raðbet idin sizler bulursýz yarýn izzet

idin konýðýnýza dahi izzet eðer kâfir ise de ide raðbet

ki tanrýya resuline inanan konuðýn aðýrlayan mehmâ imkân

misafir gelmeyen eve feriþte girmeye asla ana bir feriþte

selâmý siz hem aþikâre virin dahi yohsullara taâm yidürin

dahi kavminize siz ulaþun dahi hem akrýbanýzla konuþun

dahi halk yatduðý vaktin namazý kýlun idün hudaya siz niyazý

gidesiz yarýn uçmaða ayâný dahi var bir rivayet dinle aný..." (s.195)

"...diyem sana yine bir hoþ hikâyet ki bir pehlül divâneden iþaret

ki harun-i reþid bir gün gördi mezaristaný ziyaret iderdi

görüp pehlüli ana virdi selam sana müþtak idim didi hem kelam

didi hiç sana müþtak olmazam ben visalinde letafet bulmazam ben

halife didi bana eyle pendi didi pehlül diyem ben sana fendi

kamu âlem saraydan çýkar ey yâr gelür size olur anda payidar

ki bir kimse yok kim sinden çýka ol saraya vara anda hem bula yol

buyurdý ana çok altun virdiler birini almadý aný gördiler

didi bu kanký miskinin iþitgil var aný ýssýna vir þâd ola bil

ki dünyada sende hakký kalmasun kýyametde sana azab olmasun

didi harun hacetin varsa söle didi pehlül bu sözümi ki dinle

hacetim oldur ki seni görmeyem bu dünyada visâline irmeyem

sen de beni görmeyesin ya âhi bundan özge olmaya bir söz dahi

âkýl olan bundan alur çok cevap ârif olan hem bulýsardýr sevap..." (s.215-216)

"...resul buyurdý halkýn þerlüsinden haber vireyüm anýn þerlüsinden

didiler ya resulallah haber vir beyan eyle bu sözi muteber vir

halkýn þerlüsi oldýr Allah içün nesne virmeyeler hiç Allah için

bahusus isteyeler ol virmeye ana ahir saadet hiç irmeye

mikâil nakil ider kim malýnýzý tasdik eylen görüp hem hâlýnýzý

dahi idin fukaraya tasadduk helak olur itmese mal tasadduk..." (s.218)

Somuncu Baba Mart-Nisan 200430

Ýnsan, yaratýlmýþlarýn en þereflisi ve mükemmeliolduðu halde tek baþýna yaþayamaz, maddi ve manevîihtiyaçlarýný karþýlayamaz. Kendini güvende hissedemez.Onun için ilk insan Adem (as)'in yeryüzüne inmesindenitibaren, insanlar toplu olarak yaþamaya baþlamýþlardýr.Ýnsanlarýn toplu yaþamalarý; fýtri ve beþeri bir ihtiyaçtýr.Toplum hayatý; aile, kabile ve millet gibi topluluklarhalinde, inþa edilen köy ve þehirlerde, ihdâs edilen kurumve kuruluþlarýn hizmet, sevk ve idaresiyle, kabullenilenkanunlara uyularak devam etmektedir.

Toplum hayatýnda; insanlar arasýnda bir takým görevve rollerin paylaþýmý, yetki ve sorumluluklarýn yükle-nilmesi, meslek ve sýnýflarýn doðmasý, karþýlýklý alýþver-iþin ve sosyo-ekonomik hayatýn geliþmesi, ihtiyacabinaen kendiliðinden oluþmuþtur. Bu yapýlanma da, çoðuzaman hak ve adalet ölçülerine uyulmadýðý için, bir kýsýminsanlar toplumda mutlu ve rahat yaþarken, bir kýsmý damutsuz ve sýkýntýlý bir hayat sürmeye baþlamýþtýr. Bu den-gesizlik ve mutsuzluk, günümüz çaðdaþ toplumlarýnýnkanayan yarasýdýr.

Bütün bunlarýn temelinde, insanýn benliðinde ki do-yumsuzluklarýn, egolarýn, psikopatik bir davranýþ bozuk-luðu olarak dýþa yansýyan bencillik (egosantrizm) yat-maktadýr. Bencillik; enaniyet, ego, egoist ve egoizm gibikavramlarý içine alan ve kiþinin bireysel çýkarlarýný önplanda tutulduðu ben merkezli bir dünya oluþturmasý de-mektir. Ýnsanlar, toplum yaþamýný temelinden dinamitle-yen, huzur ve mutluluðunu kaçýran, onu daðýtýp, parça-layan; onulmaz yarasý benciliði önlemek istemiþtir. Biryandan davranýþ ve ruh bilimi olan psikoloji, bu davranýþbiçimiyle özel olarak ilgilenmiþ, diðer taraftan bununönüne geçmek için toplum bilimcileri, toplumun kurumve kuruluþlarý bir takým kanunlar, yaptýrýmlar ve ahlâkikurallar koymuþlardýr. Bencilliðin karþýtý olan digergam-lýk (özgecilik) yayýlmaya, bu davranýþ biçimini küçükyaþtan itibaren insanlara kazandýrmaya çalýþmýþlardýr.Modern toplumlar maalesef bu çabalarýnda tam baþarýyaulaþamamýþtýr. Bu yüzden modern toplumlarda huzursu-zluk, stres, güvensizlik, vurgun, soygun, talan, anarþi, te-rör vb. hüküm sürmekte, toplum bireylerini ve kendisinimutlu edememektedir.

Ýslâm, ümmet/cemaat birliðini bozmaya yönelikdavranýþ biçimi olan bencilliði, enaniyet olarak adlandýr-mýþ, bunu ayet ve hadislerle yasaklayarak, toplumun hu-zurunu, mutluluðunu, birlik ve kardeþliðini temin ve tesisetmiþtir. Bunun en güzel örnekleri asrý saadet döneminde,Hicretle birlikte ensar ve muhacirin arasýnda, daha sonrada Ýslam'ýn en güzel yaþandýðý dönemlerde görülmüþtür.

Ferdin nefsinin (egosunun) dýþavurumu, kötü bir davranýþbiçimi olan bencillik, nefsi bir hastalýktýr. Ýslam'daenaniyet ile ilgili ilk örneði kitabýmýz Kur'an-ý Kerim bizeþöyle haber vermektedir. Allah'(c.c)ýn meleklere, "Adem'-e secde edin" emrine, kendisinin yaratýlýþ üstünlüðünüöne sürerek, emre uymayan þeytan göstermiþtir. Bununsonucunda þeytan, cennetten kovulmuþ ve ebediyyen lan-etlenmiþtir.

Ýslam'da ululuk, övünmek ve övülmek ancak Allah'amahsustur. Yaratýlmýþlardan olan þeytan nefsine uyarakve enaniyet göstererek Allah'a ait olan bu sýfatlara sahipçýkmaya çalýþtýðý için, kovulmuþ ve lanetlenmiþtir. Þey-tan, Allah'tan "mühlet ve müsaade" isteyerek, kendisininkovulmasýna neden olan Adem'le Havva'yý kandýrýp,Allah'ýn koyduðu yasaða karþý getirerek, onlarýn da cen-netten çýkmasýna neden olmuþtur. Þeytan, aldýðý mühletlekýyamet gününe kadar Ademoðlunun nefsine hitap edip,vesveseler vererek, onlara çeþitli yol ve yönlerden yak-laþýp, kullarýn Allah'a ve yarattýklarýna karþý enaniyetekapýlmasýný, asi ve günahkâr olmasýný saðlayýp, intikamalmaya çalýþmaktadýr. Allah, buna karþý kullarýný, gön-derdiði peygamberler ve indirdiði kitaplarla uyarmýþtýr.Allah(cc) Kur'anda," Sakýn kendinizi beðenmeyiniz, ken-dinizi muttaki sanýp temize çýkarmayýnýz! Kimin iyiolduðunu, fenalýktan kimin daha çok sakýndýðýný O (Al-lah) daha iyi bilicidir." (En-Necm 32) buyurmuþtur. Üm-metinin þefaatçisi olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) çoksevdiði ümmetini, "Kalbinde zerre kadar kibir bulunankimse cennete giremez!..." diyerek uyarmýþ, enaniyet veonun kapsamýna giren þeyler men edilmiþtir. Allah Teala,"Bütün mü'minler ancak kardeþtir. Onun için onlarýn ara-larýnda herhangi bir kýrgýnlýk olursa, kardeþlerinizin ara-sýný düzeltin! Aralarýný bulup barýþtýrýn ve Allah'tan kor-kun ki rahmete nail olasýnýz." (Hucurat 10) ayetiyle, Pey-gamberimiz de, "Sizden biriniz, kendisi için sevdiði birþeyi, müslüman kardeþi için de sevmedikçe tam imanetmiþ olamaz." ve " Mü'minler birbirlerini sevmekte, bir-birlerine acýmakta ve yek diðerini korumakta bir vücutgibidirler. Vücudun her hangi bir uzvu rahatsýz olursa,sair azalarý da bu yüzden ateþler içinde yanar ve uykusu-zluða tutulurlar." diyerek, Müslümanlarýn kardeþ olduk-larýna, birbirlerini sevmelerine, yardýmlaþmalarýna, acý vedertlerini paylaþarak, dayanýþmasýna iþaret buyurulmuþ-tur.

Nefs, bir sandalye gibidir, onu baþýmýzýn üzerindetutarsak bizi alçaltýr. Ayaklarýmýzýn altýna alýrsak bizi yük-seltir. Ne mutlu nefsini ayaklarýnýn altýna alýp matlubunaerenlere.

Bir Gönül Hastalýðý; BENCÝLLÝK

HayatAli AKÇAY

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 31

Þiir de hayattýr, su da. Bazen olur, birbeyit, can verir hastalara, bir yudum su gibi.Bahar mevsiminde müjdeler getiren,bereketler yaðdýran, nisan yaðmurlarýtopraða hayat vermiyor mu? Ýþte; þiir deyaðmur damlacýklarý gibi zerre zerre gönültarlalarýna düþüp, derinlere iþledikçe, nemuhabbet ekinlerini bitirir, bilir misiniz?Yine gönül iklimlerinde açan, nice gültomurcuklarýnýn, yeþil yapraklarýnýnüstüne seher vaktinde düþen çiy damlalarýýþýl ýþýl gülücükler daðýtmaz mý? Þiir;içinde aþk yangýnlarý olan þairin gönülimbiðinden süzülen gözyaþlarý ve sevdadamlalarýdýr. Su gibi engine akar, gül gibi güzelkokar.Bedeni, bütün dallarý, yapraklarý "Hayy" olanýzikreden "hayat aðacýnýn serin gölgesindeki, "hayatçeþmesine/hayat suyuna" dudaðýný uzatanlarý hiç nasipsizbýrakmadý ki. Nice yolcular konakladý bu merhalede. Kimisiyandý gitti, kimisi kandý gitti. Kimisi bir damla içti, kimisitestisini de doldurdu geçti. Ama yolu bu ölümsüzlükçeþmesinin baþýna uðrayanlar, "þiir gibi" bir hayatýn "su gibi"azizliðini burada tattýlar. Kýsacýk ömürlerini uzattýkça uzat-týlar. Ölmüþ balýk misali, yeni bir hayat için kendilerini,denizlerin birleþtiði vahdet ummanýna attýlar.

Kimisi Hazar'da, kimisi Nil'de, kimisi de Karadeniz'debuldu ölümsüzlüðü. Ýlyas ile dost olup, kýrlara çýktýlar,Hýzýr'la Musa'ya yoldaþ olup, yollara koyuldular. Zahiriilimle bâtýnî ilimler birleþince; Âb-ý hayât oldu adý. YaniMusa ile Hýzýr'ýn yolculuktan maksadý; Âb-ý hayât;ilim, sabýr ve teslimiyete ermek, hakikati keþfyoluyla görmektir.

Âb-ý hayâtý bulanlar; fakirlerin ma-lýný, haramilerden korudu, azgýn venankörlerin baþýný vurdu. Yeti-min hazinelerini saklayadur-Somuncu Baba Mart-Nisan 200432

EdebiyatMusa TEKTAÞ

Âb-ý Hayât Çeþmesinden

Bir Yudum

du. Hayat suyunu içmek, gerçek nazarlarla eþyanýn hakikatine bakmak,Hakkýn bâtýni sýrlarýný anlamaktýr.

Âb-ý hayât Ýslam'dýr, Âb-ý hayât Kur'an'dýr. Cahiliyye âdetleriyle mah-volmuþ toplumlarý dirilten medeniyettir. Kâbedir vahdetin merkezi, hakkanikuvvetin izzetidir. Mü'minlere muþtulanan Cennet, nehr'ül- hayattýr.

Âb-ý hayât, âlemlerin Efendisidir. Mübarek parmaklarýndan akan cen-net ýrmaklarýdýr. Yine onun eliyle verdiði bir avuç sudur ki, bu su serpildiðiyerleri mescide çeviren, o topraklarýn her zerresinden eli dokunduðu içingüller bitiren altýn damlalarýdýr. Onun sözleri ölü gönüllere þifa ve ebedihayat kaynaðýdýr. Neslini devam ettiren, bizlere onun kokularýný getiren ehl-i beyti ayn'ül- hayattýr. Bulunduðu çaða yön veren, nasihatleriyle gönülleriirþad eden ehl-i beyt'ten mürþidler de Âb-ý hayâttýr. Selamlarý, kelâmlarý,þiirleri, beyitleri, dirilik suyu, hayat çeþmesidir.

Divân-ý Hulûsi-i Darendevî'nin beyitlerinde hayat kaynaðýný bulanlar,bir emlik kuzunun anasýný emdiði gibi, doya doya bu mýsralardan,

ilahi feyz ve ilham alabilir, gýdalanabilirler.Ýþte bir beyit, bakalým ne buyurmuþ Hazret;

Ölmeden öndin bul memat, hayy ol içip Âb-ýhayât

Hem ol ki mahvü mahz-ý zat cân vâkýf-ý esrârola.1

Âb-ý hayât, tasavvufta Cenâb-ý Hakk'ýn"el-Hayy" isminin gerçeðinden ibarettir. Bu

ismin sýrrýna erenler, âb-ý hayâttan içmiþ olurlar.Dinî, tasavvufi edebiyat türlerinde bu anlamý bul-

mak mümkündür. Mevlânâ'nýn þu mýsralarý örnek ver-ilebilir: "Hýzýr, Tanrý keremiyle âb-ý hayâta kavuþtu",

"Sen ya baþtan baþa cansýn, yahut zamanýn Hýzýr'ý, yahut âb-ý hayât; onun için halktan gizlenmektesin", "Sana nasýl Hýzýr

demeyeyim ki Âb-ý hayât içtin, sen Âb-ý hayâtsýn; sula, kandýrbizi".2

Kur'an-ý Kerîm'de Hz. Musa (a.s) ve Hýzýr (a.s) kýssasýanlatýlýrken Âb-ý hayâta dolaylý olarak temas edilir.3 Kur'an'da geçenkýssa þöyle özetlenebilir: Hz. Musa (a.s) bir gün genç arkadaþýylabirlikte, kendisine Allah tarafýndan "rahmet ve gizli ilim" verilen

Hýzýr (a.s.)'la buluþmak üzere yola çýkar. Buluþma yeri "ikidenizin birleþtiði yer" (Mecmau'l-Bahreyn)'dir. Yanlarýna azýk

olarak aldýklarý tuzlu balýðýn canlanýp denize atlamasý buluþ-ma yerini belirleyen bir iþaret olacaktýr. Deniz sahilinde

rastladýklarý bir kayanýn yanýndaki pýnarýn suyu tuzlubalýða temas edince balýk canlanýr ve denize atlar. Genç

arkadaþýnýn elinde gerçekleþen bu olaðanüstü olayýdaha sonra öðrenen Musa Peygamber, geri

döner ve hayat pýnarýnýn baþýnda Hýzýr(a.s.)'la buluþarak, ibretli olaylarýn

geçeceði yolculuða çýkarlar (bkz.Kehf Suresi mad.). Buhârî'deki

bir rivayette, buluþma yeri olan

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 33

Somuncu Baba Mart-Nisan 200434

Mecmau'l-Bahreyn'den maksadýn hayat pýnarýolduðu ifade edilir. Bu hadîse göre; "Hýzýr'la buluþa-caklarý kayanýn dibinde bir kaynak 'ayn' vardý kibuna hayat kaynaðý (aynü'l-hayât, ab-ý hayât) deni-yordu. Bu suyun temas edip de diriltmediði hiçbirþey yoktu. Ýþte balýða bu sudan sýçramýþtýr"4

Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'de âb-ý hayât ilealakalý beyitleri incelemeye devam edelim. Edebi-yatýmýzda ölümsüzlük; Hýzýr (a.s)'ýn âb-ý hayâtý veHz. Ýsa (a.s)'nýn nefesi ile çok anýlýr. Hazret bunuþöyle ifade eder:

Leb-i la'linden içip âb-ý hayât-ý ebedîEbedi ölmemeðe Hýzr ile Ýsa olagör5

Pirin feyizli nazarý ölüyü ayaða kaldýran diriliksuyu gibidir. Sevgilinin gözleri de hayat pýnarýdýr.Onun bakýþýyla gönülleri nur kaplar, karanlýklar yokolur. Yine onun merhamet nazarlarý, gönlü baþtan-baþa muhabbet ýþýðýyla aydýnlatýr. Bu hususta birbeyit þöyledir:

Feyz-i nazarý pir-i meyin eyledi ihyaDoldu dil-i divâneye envâr-ý muhabbet6

Aþksýz insan ölü gibidir. Bu itibarla aþk, âb-ýhayâttýr. Sevgili, sevgilinin vuslatý, hatta ayakbastýðý yer, eþiði, ayaðýnýn tozu, topraðý âþýðýn hayatkaynaðýdýr. Aðýz veya dudaklar mecazen âb-ý hayât-týr. Aðzýn hareketi can ve hayat niþanýdýr. Ýrþad, imanve feyiz vermek de sözle olabilmektedir; onlarýn dakaynaðý aðýzdýr. Mürþidin dudaklarý âþýðýna hayatverir, can baðýþlar. Onun bûsesi bir can çeþmesidir.

Âþýk sevgilinin busesi ile ölümü temenni eder. Çün-kü o yine dudaklar sebebiyle yeniden hayata kavuþa-caktýr. Mürþidin dudaðý ölüme derman olduðu gibiözellikle aþk derdine, hastalýða þifa ve ilâçtýr. Hü-kümdarýn dudaðý, ölüm mahkûmunu affederek onahayat baðýþladýðý için âb-ý hayâttýr. Siyah saçlar"karanlýklar ülkesi"ne benzetilir. Vahdeti temsil edendudak, bu yönden de iman ile ilgilidir. Þarap da (aþkþarabý, ilâhî aþk þarabý) âb-ý hayâta benzetilir. Buþekilde þarapta bulunan kýrmýzýlýk (= ateþ: aþk,hararet, iþtiyak) ile sývý oluþ (= su: sükûn, teskin,vuslat) arasýndaki tezata iþaret edilir. Gönül, kalp,ruh, insana maddî ve manevî hayatiyet saðladýðý içinâb-ý hayât; vücut bunlarýn kafesi, örtüsü ve koruyu-cusu olduðu için, karanlýklar ülkesidir. Tenine, nef-sine veya mâsivâya mahkûm olan kiþi, Ýskender gibiten karanlýðýnda yolunu kaybeder; gönlü hayatpýnarýna ulaþamaz.7 Ýskender; Hýzýr ve Ýlyas'ýn arka-daþýydý ama bulduklarý sudan onu haberdar edeme-diler, Ýskender âb-ý hayâta ulaþamayýp karanlýklardakaldý. Buna iþaret eden bir beyit okuyalým:

Kim ki la'linden senin içmezse bir katre þarâbHýzra yoldaþ olsa da bulmaz yine âb-ý bekâ8

Bu hususta mürþidin dudaðýndan çýkacak ke-lamý kendine ferman kabul edip, onun emriyle hare-ket etmenin, müridi ölümsüzlük sýrlarýna ulaþtýraca-ðýný ifade ile þöyle diyor;

Talib-i lâl-i lebin çeþme-i hayat-ý hatýrayý istemezEy ne cansýn ki her dem yoluna canlar feda9

Ey lâli lebin çeþme-i hayvan sana hayranEy kand-i þeker riz-i güher yâr-i muhabbet10

Gökyüzü, gece siyahlýðý dolayýsýyla karanlýklarülkesidir. Ay, özellikle dolunayýn þekli, parlaklýðý verengi bakýmýndan siyah-beyaz tezadý içinde pýnara,âb-ý hayâta benzetilir. Güneþ bütün canlýlar için sugibi daimî bir feyiz ve hayat kaynaðýdýr. Geceleyinkaybolan güneþ, zulmette gizlenen âb-ý hayât, gün-düz gökyüzü ise içinde âb-ý hayât bulunan altýn birkadehtir. Nakþibendi büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî Hazretleri, 1809 senesinde Ýran ve Afga-nistan üzerinden Hind yolculuðuna çýkar. Umulma-dýk bir zamanda medreseyi ve talebeyi býrakýp buânî ayrýlýþýna þehrin bütün halk ve talebeleri çoküzülürler. Yoldan çevirmek için çok ýsrar edip yal-varýrlarsa da fayda vermez. Hindistan'ýn karanlýklar

Mürþidin dudaklarý âþýðýna hayatverir, can baðýþlar. Onun bûsesi

bir can çeþmesidir. Âþýk sevgilininbusesi ile ölümü temenni eder.

Çünkü o yine dudaklar sebebiyleyeniden hayata kavuþacaktýr.

Mürþidin dudaðý ölüme dermanolduðu gibi özellikle aþk derdine,hastalýða þifa ve ilâçtýr. Sultanýndudaðý, ölüm mahkûmunu affe-derek ona hayat baðýþladýðý için

âb-ý hayâttýr.

ve tehlikeler içinde bulunduðunu söyleyip vazgeçirmek isterler. Hazret, onlara; "Âb-ý hayât zulü-mâtta bulunur." þeklinde cevap verir.

Bahar mevsimi, bahar rüzgârlarý ve yaðmurlartohumlarýn, bitkilerin yeþermesine, dirilmesinesebep ve yardýmcý olduklarýndan ölüyü dirilten âb-ýhayât misalidirler. Çeþme, havuz, sebil vb. dolayý-sýyla yazýlan kasidelerde ilgili suyun âb-ý hayâtabenzetilmesi, her zaman için karþýlaþýlabilecek hu-suslardandýr. Hýzýr ve Ýsa (a.s) ölümsüzlüðün sýrlarý-na erdikleri için, Âb-ý hayâttan bir damla içenlerinonlar gibi ölümsüz olduðu Dîvân-ý Hulûsi'de þöyledillendirilmekte:

Katresin nûþ eden ânýn ebedî zevke eripÞol hayâta eriþir Hýzr u Mesîhâ-mânend11

Methedilen kiþinin, padiþahýn, sevgilinin, velî-lerin, kâmil insanýn, âlim ve ariflerin söz ve nasihat-larý da âb-ý hayât gibidir. Bazen þairler de ilâhî feyizve ilhamla yazdýklarýna iþaret etmek için sözleriniâb-ý hayât olarak takdim ederler. Mürþidin sohbethalkasýnda bulunanlarýn ve ona gönül baðlayanlarýnÂb-ý hayâtý bulacaðýný Hulûsi Efendi þöyle ifadeediyor:

Eteðin tut ayaðýn öp de Hulûsi yârinHýzr'a yoldaþýn yolu çeþme-i hayvâna düþer12

Ab-ý hayâtýn yaný sýra Hýzýr, Ýskender ve zulmetkonularý, yine çok defa onunla ilgili motifler halindeele alýnmýþtýr. Meselâ Hz. Ali (r.a) ve Mevlânâ gibibelli isimler veya herhangi bir velî, pîr, mürþid-ikâmil Hýzýr'a benzetilir. Onlarýn irþadý, rehberliði vehimmetleri Hýzýr (a.s)'ýn âb-ý hayâtý gibi þifadýr. Hý-zýr (a.s) sevilen ve övülen kiþidir, sevgilidir, padi-þahtýr, vezirdir, dosttur. Sevgilinin kendisi, dudaklarýveya yanaklarý âb-ý hayât ise âþýk da onu arayanHýzýr'dýr. Hýzýr ediptir. Þair söz ve mâna Hýzýrý'dýr.Nasýl Hýzýr (a.s) âb-ý hayâtla diri kalmýþsa þair veyayazar da þiiriyle, eseriyle, sanatýyla ebedîdir. Hýzýrseyahatler etmiþ ve etmektedir. Aþýðýn gönlü de sa-býrsýz ve kararsýzdýr; yerinde duramaz, seyahatlereder, âb-ý hayâtý (sevgilisini) arar. Hýzýr'ýn yürüdüðüyerlerde kuru otlar yeþerir. Kalemin de arkasýndaotlar, çimenler gibi harfler, yazýlar teþekkül eder.Gonca gül yeþilliði, gizliliði yönünden elinde âb-ýhayât kadehi tutan Hýzýr'a benzetilir. Hýzýr uzun öm-rü ve ledünni ilmi ifade eder. Hulûsi Efendi'nin Dî-vân'ýndaki bir beyte bakalým:

Çeþme-i Âb-ý hayâttýr dediler hep lebineKim ki girdi okudu ilm-i ledün mektebine13

Musa (as)'nýn Hýzýr (as)'dan öðrendiði ledünilmi Hakk'ýn hazinesi, hakkýn ilmidir. Sevgilininsözü ve sohbeti, öðüdü ve nefesi muhabbet çeþme-sidir ki, ondan içen asla ölmez. Kýzartýlmýþ balýðýncan bulmasý gibi sevgilinin aþk çeþmesinden akansudan nasiplenenler ledünni ilim ile yeniden canbulur, fazilete erer. Hulûsi Efendi bir beyit de þöylebuyuruyor:

Çeþme-i âb-ý hayâta atýlýp Hýzr olanýnBir ilim bahþ olunur âleme fâzýl görünür14

Gönlün sevgilisini bulmak için uðradýðý haki-kat þehrinde her þeyin unutulduðunu anlatan HulûsiEfendi, bütün güzellerden göz yumup sadece sevgi-liye bakan canlarýn, onun yüzün görmesini Âb-ý ha-yâta benzetir, sevgilisiz kevsere bile kavuþmayýmutsuzluk sayar istemez. Çünkü herþey onunla gü-zeldir. Bir gazelinin beyitini okuyalým;

Men zâr edince dilber bakýp da hande eylerYârsýzca Âb-ý Kevser olsa n'idem berâber15

Hulûsi Efendi Hazretleri maneviyat yolculu-ðunda Hýzýr ile beraber Âb-ý hayâta ulaþan bahtlý in-sanlardan sayarak kendinin de Âb-ý hayât sýrrýylaberaber olduðunu dile getirir. Buyururlar ki:

Hýzr ile buldum hayâtý ben sýrr ile erdim anaBen âb-ý hayât aynýyam ayným bana ayân imiþ16

Mürþidlerin gönülleri hududsuz deryaya ben-zer. Öyle bir manevi deryadýr ki orada Allah'ýn sev-gisinden baþka hiçbir þey barýnamaz. O deryanýnfeyzli ve diriltici damlalarýndan nasip alýp, ondan biryudum içerek mutluluðu yakalamak için gayret gös-terelim. Yoksa kýyamete kadar Âb-ý hayât çeþmesiakar, hayat bahþeden derya coþar ama nasibi olma-yanlar sadece bakar. Hatta baksa da göremez, haki-katin sýrrýna eremez.

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 35

DÝPNOTLAR1- Ateþ, Osman Hulûsi, Dîvân-ýHulûsi-i Darendevî, c. I, s. 7.2- Döndüren, Hamdi, Âb-ý HayatMaddesi, Þamil Ýslam Ansiklopedisi,c. 1, s. ; Ayrýca Bkz. Dîvân-ý Kebîr,trc. Abdülbâkî Gölpýnarlý, Ýstanbul1957, I, 92, 166, 352, II, 62, 355-434.3- el-Kehf, 18/60-82.4- Buhârî Tefsîr, Suretü'l-Kehf, 4.5- Ateþ, Dîvân, s. 86.6- Ateþ, Dîvân, s. 29.7- Çelebioðlu, Ý. Agah, Âb-ý Hayât

Maddesi, TDV, Ýslam Ansiklopedisi,c. 1, s.3.8- Ateþ, Dîvân, s. 9.9- Ateþ, Dîvân, s. 16.10- Ateþ, Dîvân, s. 28.11- Ateþ, Dîvân, s. 3812- Ateþ, Dîvân, s. 6713- Ateþ, Dîvân, s. 29214- Ateþ, Osman Hulûsi-i, Mektubât-ýHulûsi-i Darendev, s. 34.15- Ateþ, Dîvân, s. 49.16- Ateþ, Dîvân, s. 130.

Ýnceleme

Somuncu Baba Mart-Nisan 200436

Resul KESENCELÝ

Türkiye Gazetesi yayýnlarýn-dan olan Orta Anadolu (Kuzey-Güney) Evliyalarý adlý eserin 2. cil-dinin 399-408 sayfalarý arasýndayer alan Sivaslý Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Toprak Efendi Hazretlerihakkýnda yazýlan yazýda verilenbilgiler çok eksik olup bir bölümüise yanlýþ ve hatalý olarak kalemealýnmýþtýr. Biz ise bu eserdekiyazýlarý bu bölüme bir düzeltme vetenkit niteliðinde bir yazýnýn yazýl-masýnýn gerekliliðine inanarak birçalýþma yaptýk. Ýlgililerin budüzeltme ve tenkidi dikkate alma-larý temennisindeyiz.

Ýhramcýzâde Hazretleri hakkýnda yazýlan eseri(Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendi, Hayatý,Þahsiyeti ve Eserleri) ve bu eserdeki yararlanýlankaynaklarý incelemeden kulaktan dolma ve rivayet-lerle ilmi nitelikte bir makale yazýlmasý mümkündeðildir. Üstelik yazýlan bölümde hiçbir dipnot ol-mamasý yazýnýn ciddiyetsizliðini ve üstünkörü hazýr-landýðýný göstermektedir. Oysa tüm kaynaklarý tara-madan böyle bir bölümün yazýlmamasý gerekmekte-dir.

Orta Anadolu (Kuzey-Güney) Evliyalarý adlýeserin 2. cildinin 399-408 sayfalarý arasýndaki bö-lümle ilgili olarak;

1) Eserin 407. sayfasýnda þu ifadeler kulla-nýlmýþtýr. Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi yerinekimseyi tayin etmemiþ ve þöyle demiþtir. Kardeþle-rim bu iþ burada bitti. Ahir zamanda her köþe baþýn-da bir þeyh çýkacak onun yaptýðýný þeytan bile yap-mayacak.

Oysa þu bir gerçektir ki Sýddýk kapýsý kýyametekadar açýk kalacak ve yol (tarik-i âliyye) devam ede-cektir. Muhammed Hilmi Darendevi'nin Mizanü'þ-þeriat Burhanü't-tarikat adlý eserinin 52. sayfasýndaþu ifadeler vardýr. "Eðer keramat-ý evliya ve tarikatý

âliyye haktýr fakat þimdi ehli kal-madý denirse bu hiç makul bir sözdeðildir." Çünkü Hadimî Hazret-lerinin eserinde (I. Cilt, 2. Cüz, s.76) "Onlar kýyamet gününe kadarbulunurlar ve her beldede olurlar."ifadesi bulunmaktadýr. Öyleyse buiþ burada bitti tabiri çok sakýncalýve olumsuz bir kavramdýr. Busözler ise Ýsmail Hakký ToprakEfendi'yi ve Osman Hulûsi Efen-di'yi üzecek sözlerdir. Delilsizkonuþmak ise eksik, hatalý ve yan-lýþtýr yani bâtýldýr. Þu bilinmelidirki Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký

Efendi Hazretleri yerine halife býrakmýþ ve yolun(tarik-i âliyye) devam edeceðini de belirtmiþtir.Halife olarak da Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'yibýrakmýþtýr. Bu bir realitedir. Þimdi belgelerle burealitenin ispatýný yapalým.

a) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi, OsmanHulûsi Efendi için "Bizim evladýmýzdýr, gözümüzünbebeðidir."1 demiþtir. Nitekim Ýhramcýzâde Hazret-leri ve Osman Hulûsi Efendi'nin 1967 yýlýnda hacdabulunduklarý sýrada Ýsmail Hakký Toprak Efendi,Hulûsi Efendi'ye "Üzerinize büyük bir vazife intikalediyor. Ýhvana sahip çýkýn, hizmet edersiniz."2 de-mek suretiyle tasavvufî hilafeti vermiþtir.

b) Ýsmail Hakký Toprak Efendi Hazretleri sonhaclarýnda Þaban Aydýn ve Gemerekli Abdussa-med'in yanýnda "Oðlum Hulûsi senin ecdadýn bizimsertâcýmýzdýr. Bundan sonra ihvana sen hizmet ede-ceksin" buyurmuþlardýr.3 Ýki þahidin huzurunda buþekilde söz söylenip emir buyurulmasý olayýn net-liði, berraklýðý ve gerçekliliðini tüm dünyaya ispat-lamaya kâfidir.

c) Ýsmail Hakký Toprak Efendi Medine-i Mü-nevvere'de Sýddýk kapýsýnda "Oðlum Hulûsi seninecdadýn bizim ser-tâcýmýzdýr. Üzerine büyük bir vaz-ife intikal ediyor. Ýhvana sahip çýk, hizmet edersin."

OORRTTAA AANNAADDOOLLUU ((KKUUZZEEYY-GGÜÜNNEEYY)) EEVVLLÝÝYYAALLAARRII AADDLLII EESSEERRÝÝNN

ÝHRAMCIZÂDE ÝÝSMAÝL HHAKKI TTOPRAKAADDLLII BBÖÖLLÜÜMMÜÜNNEE DDÜÜZZEELLTTMMEE VVEE TTEENNKKÝÝTT

Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi (k.s)

buyurmuþlardýr. Hulûsi Efendi ise mütevazý bir þek-ilde "Estaðfirullah Efendim" demiþ. Bunun üzerineÝsmail Hakký Efendi sözüne devam ederek "Bu yü-kün aðýrlýðýný ancak siz çekebilirsiniz"4 buyurmuþ-lardýr.

d) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi Darendeve Hulûsi Efendi için þunlarý söylemiþtir. "Kardeþ-lerim! Darende bizim ihsanýmýzýn feyiz menbaý, ta-rikatýmýzýn kapýsý oldu. Hulûsi küçükken bizden is-tedi biz de verdik. Ýþte o Hulûsi. Gidin ziyaret edin,sohbet edin çok aþýðýmýzdýr."5

e) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendi'nintorunu Necati Toprak'ýn Hulûsi Efendi'ye yazmýþolduðu mektuptaki þu ifadeler dikkate þayandýr."Kalplerimiz beraberdir. Eðer bir Efendiye, Hazret-ten sonra biat etmek gerekirse büyüðümüz siz-siniz."6 Yine Hacý Hasan Akyol'un Es-Seyyid Os-man Hulûsi Efendi'ye 10 Muharrem 1399 (m. 1978)'da yazdýðý mektup þu þekildedir. "Edeb, þeref, ilim,irfan, vefa ve kemâlda zamanýn kâmilisin, bu bîçârenâtuvâneye lutfedin. Ýhsan sizin âdetinizdir. Erbâb-ýihsan olduðunuza ilelebed îtikâd ettim."7

Ýþte yukarýda belirttiðimiz olaylar ve geliþmel-er birbirini tamamlar, bütünler niteliktedir. Güneþinbalçýkla sývanmayacaðý bir gerçektir. Bu realitelerigöz ardý etmek ise imkânsýzdýr. Bu geliþmeler okadar net ve berraktýr ki görmemek, hissetmemek,anlamamak mümkün deðildir. Biraz aklýselim düþü-nenler olayýn farkýna ve fevkine varabilir.

2) Eserin 403. sayfasýnda Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Efendi'nin yalnýz vefat yýlý verilmiþ birdekabir kitabesi yazýlmýþ baþka bir bilgi verilmemiþtir.Oysa Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi'nin vefatýn-dan sonra kalan emanetler nelerdir ve nerdedir?Yazýlan kabir kitabesi ne zaman ve kim tarafýndanyazýlmýþtýr? Bunlarla ilgili hiçbir bilgi yoktur. Bizþimdi bunlara açýklýk getirelim.

a) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendi 2Aðustos 1969'da ahirete irtihal etmiþtir. Manevîmirasýnýn intikal ettiði Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi'ye Ýsmail Hakký Efendi'den, cübbe, gözlük,asa, heybe, saat, nüfus cüzdaný gibi bir çok þahsieþyalarý da teberrüken intikâl etmiþtir.8 Bu kýymetlive manevî deðer arz eden eþyalar Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi'nin "Þeyhzadeoðlu Özel Kitaplý-ðý"nda özel bir bölümde itina ile muhafaza edilmek-tedir.

b) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi'nin vefa-týndan sonra yazýlan kabir kitabesini Osman HulûsiEfendi yazmýþtýr. Mürþidinin vefatýna manzum birtarih düþmüþtür. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'-nin yazdýðý bu kitabe þu þekildedir:

Tarik-i Nakþibendi pîri ebcel mürþid-i kâmilGarîbullahî Hakký gavs-i âzam Þeyh ÝsmailEngin gönlünde yüce muradý hâsýl olduToprak topraða verildi Hakk'a vasýl oldu9

2.8.1969

Osman Hulûsi Efendi mürþidinin metfun ol-duðu makberinin sonradan tamiri dolayýsýyla bir ki-tabe daha yazmýþtýr. Makberin kapýsýnda bulunan bukitabe þu þekildedir:

Allaha hamd Resûl'üne salât u selâmVe alâ âlihi ve ashâbihi'l-kirâmBu hazîrede medfûn meþâyih-i izâmMefâhir-i ulemâ hep müftiyyü'l-enâmHusûsan Ýhrâmcý-zâde el-MerhûmEl- Hâc Ýsmâil Hakký Mürþidi ÝslâmBu buk'a-i pâk dense sezâdýrMin riyâzü'l- Cennetü ve dâru's-selâmHýdmet ü ihyâ eden zevâtý Hak eyleye Cennet ü Cemâl'in ikrâmZâir bir Fâtiha ihdâ et rûhlarýnaÝhlâs ile oku kýl ihtirâmTa'mîr-i kitâbesin yazan Hulûsî kemterBi-gufrân-ý hay hicride miskiyyü'l-hitâm (h.1401)10

Es-Seyyid Osman Hulûsi AteþSomuncu BabaMart-Nisan 2004 37

ÝhramcýzâdeÝsmailHakkýEfendi’ninKabirKitabesi

Somuncu Baba Mart-Nisan 200438

Ýþte bu iki kitabe, bu iki büyük tasavvuf insaný-nýn iliþkilerinin ne kadar iyi, güzel, mükemmel vemuhteþem olduðunu bizlere kanýtlar. Ayrýca vefa vebaðlýlýðýn, yolunda (tarik-i âliyyenin) devamýnýn gü-zel bir niþanesidir.

3) Eserin 405. sayfasýnda Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Efendi'nin sohbetlerde Hafýz Dîvâný, Bostanve Gülistan, Mesnevî, Erzurumlu Ýbrahim Hakký veNiyazî Dîvâný'ndan ilahiler okuttuðu belirtilmiþtir.Oysa bunlarýn yanýnda Yunus Emre Dîvâný, Yazý-cýoðlu Mehmet'in Muhammediyesi, Fuzulî Dîvâný,Suzî Dîvâný ve Osman Hulûsi Efendi'nin ilahi-lerinden okuturdu. Sohbetlerde en çok Niyazî Dîvânýve Osman Hulûsi Efendi'nin ilahilerinden okutanÝhramcýzâde Hazretleri, Hulûsi Efendi'nin yazdýðýilahilerle ilgili olarak: "Bu sözler Allah'a ve Rasu-lü'ne söylenmiþ sözlerdir. Ancak yol bizden geçtiði

için bize söylenmiþtir. Fena fi'l-ihvan olduysanýz busözler ihvana, fena fi'þ-þeyh olduysanýz bu sözlerþeyhe, fena fi'r-resul olduysanýz bu sözler Rasulul-lah'a, bekâbillah olduysanýz bu sözler Allah'a söy-lenmiþtir." buyururlardý. Ýsmail Hakký Efendi'ninokuttuðu ilahiler arasýnda Hulûsi Efendi'nin ilahile-rinin mümtaz bir yeri vardý. Yazýlan ilahilerin birleþ-tirilerek Dîvân haline getirilmesi emrini de kendilerivermiþtir. Hulûsi Efendi'nin ilahilerinden en çoksevdiði ve okuttuðu ilahiler ise þunlardýr. Biz bu ila-hilerin sadece ilk beyitlerini belirteceðiz.

"N'ideydim âlemi âlemde hayrânýn olaydým yârN'ideydim âdemi âdemde kurbânýn olaydým yâr"…

ilahisi"Kûþe-i vahdetimiz halvetimiz yâr iledirSarmýþýz sînemize vuslatýmýz yâr iledir"… ilahisi

"Ben bir kuþ olsam uçsam varsam yârýn kûyunaKanatlarým üzülse düþüp o ilde kalsam"… ilahisi

"Hâtýr þen olmuþ ol n'idemDil gülþen olmuþ ol n'idem Yârsýz geçerse bir demim Cânsýz ten olmuþ ol n'idem"… ilahisi

"Bülbül-i âþüfte miyem sen gül-i handâna göreBilmem aceb beste miyem kâkül-i reyhâna göre"…ilahisi

"Her demde sürülmez bu devrân-ý Resûlu'llâh Her demde kurulmaz bu dîvân-ý Resûlu'llâh"..ilahisi11

4) Eserin 405. sayfasýnda Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Efendi'nin eseri Yâre Yadigâr adlý Mevlid'tirdenilmiþ, baþka hiçbir bilgi verilmemiþtir. Oysa Ýh-ramcýzâde Hazretlerinin bu eseri oldukça önemlidirve böyle bir tasavvuf büyüðünün eserine geniþ yerverilmesi gereklidir. Eserin niteliði þunlardýr: "YâreYadigâr" Mevlid-i Nebî adlý bu eserin nazým þeklin-de Türkçe olarak yazýlan þekli 175 beyittir. Eser 8beyitlik Muhammed redifi Türkçe bir kaside veArapça 8 beyitlik bir na't ile birlikte 191 beyittenoluþmaktadýr. Eserin belirli kýsýmlarýnda tekbir vesalâvatlar yer almaktadýr. Eserin orijinal nüshasý Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin kurduðu Þeyhza-deoðlu Özel Kitaplýðýnda bulunmaktadýr. Ýtina ilekorunan eser Osmanlýca olarak kaleme alýnmýþtýr.12

5) Eserde Mektubât-ý Hulûsi-i Darendevî'denhiçbir bahis yoktur. Oysaki bu Mektubât'ta Ýhram-cýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendi'ye yazýlmýþ mek-tuplar bulunmakta kendileri hakkýnda bilgiler ihtivaetmektedir. Mektubât Ýhramcýzâde Ýsmail HakkýToprak Efendi hakkýnda bir kaynak eser mahiyetin-dedir. Þöyle ki; 8. mektup þu þekilde baþlamaktadýr:"Sâdýk-ý gam küsarýmýz vefâlý yâr-ý garýmýz Efen-dim!…" 47. mektup "Fazilet-meâb Efendim…" Yi-ne 52. mektup "Fazilet-meâb Efendim…" diye baþ-lamaktadýr. Bu mektuplar Ýhramcýzâde Ýsmail HakkýEfendi Hazretlerine yazýlmýþtýr.13 Birinci derecedenkaynak niteliðindedir. Yani Ýhramcýzâde Ýsmail Hak-ký Toprak Efendi'nin hayatýnýn yazýlmasý meyanýndamutlaka görülüp incelenmesi gerekmektedir. Aksitakdirde yazýlan yazýnýn (bölümün) ilmi mahiyetteolmasý ve gerçekleri yansýtmasý beklenemez.

6) Eserin Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Toprak ad-lý kýsmýnda Ýhramcýzâde Hazretleri adýna yazýlmýþolan hiçbir þiire yer verilmemiþtir. Oysa Dîvân-ý Hu-lûsi-i Darendevî'de Ýsmail Hakký Toprak Efendi ileilgili pek çok þiir bulunmaktadýr. Bu þiirler okuyu-cuya önemli bilgiler vermektedir. Öyle ki Ýhram-cýzâde Hazretlerini anlayabilmek, gerçek þahsiyetinikavramak tasavvufî neþvesini görebilmek için buþiirlerin mutlaka incelenmesi ve irdelenmesi gerekir.

Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi’ye ait H.Hulûsi Ateþ, Þeyhzâdeoðlu Özel Kitaplýðýndabulunan bazý teberrükat eþyalarý

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 39

Çünkü Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî de ÝhramcýzâdeÝsmail Hakký Toprak Efendi'nin hayatýnýn yazýlmasýhususunda birinci elden kaynak özelliðindedir.Mutlaka görülüp incelenmesi gerekmektedir. Aksitakdirde yazýlan bölüm çok kýsýr ve yetersiz kalýr.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, ÝhramcýzâdeHazretleri hakkýnda çok fazla þiir yazmýþtýr. Bizyazýlan bu þiirlerin ilk beyitlerinden örneklerle yeti-neceðiz. Bu örnekler þu þekildedir.

"Can mürgünün ezkâr-ý didâr-ý Karîbu'llâhHer demdeki efkâr-ý didâr-ý Karîbu'llâh"…

"Melâhat mülkünün þeh-i hûbânýMürüvvet kânýsýn câným efendim

Âfitâb-ý hüsnün tuttu cihânýMürüvvet kânýsýn câným efendim"…

"Ey Karibu'llâh yolunda kim cân eyler fedâAkibet mazhar düþüp esrâra oldu âþinâ"…

"Yârin cemâli seyridir kâr u varýmýzYoktur cihânýn varýna itibârýmýz"…

"Seninle olmak bana cân verir hayât verirCândan sarýlmak sana gönlüme necât verir"…

"Bu tende cân u varým Hazret-i Hakký ve ihvanýmÝki cihânda kýlma beni anlardan cüdâ yâ Rab"…14

7) Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendihakkýnda ilmi bir çalýþma yapýlacaksa yukarda zik-rettiðimiz kaynak eserlerin mutlaka incelenip tetkikedilmesi gerekmektedir. Türkiye Gazetesinin hazýr-ladýðý kitapta Ýsmail Hakký Toprak Efendi ile ilgilibölümde kullanýlan resimler Yard. Doç. Dr. LütfiAlýcý'nýn hazýrlamýþ olduðu "Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Toprak Efendi" adlý eserden alýndýðý halde

eserin içerisinde verilen bilgilerden yararlanýlma-mýþtýr. Bu ise "Orta Anadolu (Kuzey-Güney) Evliya-larý" adlý kitapta verilen bilgilerin eksik ve hatalý ol-masýna neden olmuþtur. Verilen yanlýþ bilgiler insan-larý rahatsýz ve huzursuz eder. Yazýmýzýn ilk kýsmýn-da belirttiðimiz gibi Sýddýk kapýsý tarik-i âliyye ký-yamete kadar devam edecektir. "Burada bitti" tabi-rinin kullanýlmasý tasavvuf büyüklerine yapýlan enbüyük yanlýþtýr. Buna gerçekte ne Ýsmail Hakký Top-rak Efendi nede Osman Hulûsi Efendi rýza gösterir.Bu sebepledir ki eserin bu bölümünün yenilenmesive düzeltilmesi gerekmektedir.

H.Hulûsi Ateþ, Þeyhzâdeoðlu Özel Kitaplýðýnda bulunan Nüfus cüzdaný

ÝhramcýzâdeÝsmailHakkýEfendi’ninÞeyhzâdeoðlu ÖzelKitaplýðýndaki Cübbesi

DÝPNOTLAR1- Lütfi Alýcý, Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Toprak Efendi, Hayatý, Þahsiyetive Eserleri, s. 14, 2001, Ankara.2- Mektubât-ý Hulûsi-i Darendevî, s.XI, (Hazýrlayan: Mehmet Akkuþ),1996, Ankara; Geniþ bilgi için bkz.Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký ToprakEfendi adlý eser.)3- Ýsmail Hakký Altuntaþ, NakþýbendiÞeyhi Ýsmail Hakký Toprak'ýn Hayat veMenkýbeleri, (Yayýnlanmamýþ LisansTezi) A.Ü. Ýlahiyat Fak., s. 39, 1992,Ankara.4- Mehmet Uçaralp, "Ýsmail HakkýToprak Efendi (k.s.)'nin Ardýndan",Somuncu Baba Dergisi, S. 27, s. 7.(Bkz. Geniþ bilgi için ÝhramcýzadeÝsmail Hakký Toprak Efendi Hayatý,Þahsiyeti ve Eserleri)5- Selçuk Eraydýn, "Ýsmail HakkýToprak", Somuncu Baba ve Es-Seyyid

Osman Hulûsi Efendi SempozyumuTebliðleri 2, s. 145-149, 1997, Ankara.6- Mektubât-ý Hulûsi-i Darendevi, s.XI.7- Alýcý, a.g.e., s. 122.8- Alýcý, a.g.e., s. 159- Mektubât-ý Hulûsi-i Darendevi, s.251.10- Alýcý, a.g.e., s. 7.11- Alýcý, a.g.e., s. 83…101 (HulûsiEfendi'nin ilahileri hakkýnda geniþ bilgiiçin bakýnýz Dîvân-ý Hulûsi-iDarendevî adlý eser)12- Alýcý, a.g.e., s. 26. (Geniþ bilgi içinbkz. Ýhramcýzade Ýsmail Hakký ToprakEfendi, Hayatý, Þahsiyeti ve Eserleriadlý eser. Orijinal nüshasýnýn renklifotokopisi bkz. Ayný eser s. 171…229)13- Geniþ bilgi için bkz. Mektubât-ýHulûsi-i Darendevî adlý eser.

Geniþ bilgi için bkz. Alýcý, a.g.e., s.113…137.

Tarihi kiþilikleri olan, örnekve mümtaz þahsiyetlerinhayatlarýný romanlaþtýrmak,

onlarý hak ettikleri payelerle süsle-mek, oldukça zordur. Eðer bu kiþi birMANEVÝYAT SULTANI, bir gönüleri ise, zorluk bir kat daha artacaktýr.Alýþýlmýþ roman formatlarýnýn dýþýnaçýkmak, mahremiyetlerini teþhir neza-ketsizliðine kurban etmeden, Hakk'ýn vehalkýn hizmetinde cemiyet agorasýnýnorta yerinde dimdik sembolleþtirmek, endoðru olanýdýr. Bu nazik ve naif ruhlarýnihyasýný, tarihi bir gerçeðin iadesini de tes-limde bize haklý bir rol biçer.

Kýsa sürede ikinci baskýsý yapýlanGülþen'in Solmayan Gülü Þeyh Hamid-iVeli adlý roman, bize yeniden unutulmaya,yüz tutmuþ gönül sultanlarýnýn hayatlarýný tanýtmýþtýr.Her þeyin çýkar iliþkisine dayandýrýldýðý günümüzünacýmasýz ortamýnda, ruhlara bir ilâç, gönüllere ise þifaolmasý bakýmýndan oldukça anlamlý kýlmaktadýr.

Birinci baskýsý kýsa sürede biten romanýn, ikincibaskýsýnda onu; 'EDEP ve TESLÝMÝYETÝN' romanýolarak tarif ederek oldukça isabetli davranmýþlardýr.'Geleneðimizin akýþýnda, tasavvuf dilinin oluþmasýyolunda bu romaný bir kilometre taþý olarak görü-yoruz.' þeklindeki deðerlendirme de romanýn günü-müz insanýna ulaþtýrmaya çalýþtýðý mesajý müj-delemektedir. Bu ayný zamanda edebiyat tenkitçiler-ine tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Þirin bir bel-dede oluþmuþ, ilahi kaynaklý þiir ve kültür atlasýnýn,metropol gururunun gölgesinde býrakýlmadan, insafve izan sahibi kalem ehline tarihi bir fýrsat sunmak-tadýr. Zaman acýmasýz, tarih ise tekerrür halkasýný vic-dan sahipleri için örgüleþtirmektedir.

Roman; Osmanlý Ýmparatorluðunun yükseliþ dö-neminde, Somuncu Baba'nýn Anadolu Diyarý'na ilahimuþtunun mekân atmosferinde tahakkukunu gerçek-leþtirmek üzere çýktýðý mukaddes bir yolculuðun hikâ-yesiyle baþlar.

Anadolu'ya o zamanki deyiþle,DÝYAR-I RUM'a doðru yola çýkar-larken, 'Buralarý býrakmanýn hüznüyanýnda, Efendileri ile birlikte göçetmenin sevinci (syf:2) edebi birüslübla gönüllere huzur bahþediyor.

Þeyh Hamid-i Veli'nin dünya-yý nurlandýrýþý, tabiat diliyle þöyleyansýyordu. 'Yapraklar ona teþek-kür edercesine titriyor, serçelercývýldýyarak birbirinin ardý sýrauçuyordu. Arada bir aðaç dalýnakonup cikcikliyor, sonra yinehavalanarak birbirini kovalý-yorlar… Yemyeþil çimenlerinarasýndaki çiçekler, gece serin-

liðinden kurtulmanýn sevinci ile doða-ya gülümsüyor.' þeklindeki mekân tasvirinin edebi ze-rafete baþka bir tat katmasýyla derinleþiyordu. Deli-kanlý Hamid, 18 yaþýna geldiðinde zahiri ilmini ta-mamlamýþtý. Sadakat ve muhabbet, zikir ve fikir, zahirve batýn, Onun þahsýnda tarihte yaþanan medrese- za-viye, þeriat- tarikat ikileminin bir potada eritildiði,asude bir yolun sukut bulmuþ tablosunu da bizlereresmediyordu.

Kendisinden 7-8 yaþ büyük olan arkadaþý Lok-man'ýn,sadakati ve teslimiyeti tasavvuf yolundaki 'ön-ce refik, sonra tarik' anlayýþýnýn güzel bir örneðinigöstermiþtir. Beraber geldikleri baba ocaðýnda, Þem-seddin Musa'nýn son anlarýný yaþadýðýný görmüþlerdi.Hamid-i Veli, bir derviþin mürþidine baðlýlýðý gibi, birmuhabbet duyuyordu babasýna, bu çok doðaldý.Çünkü Þemseddin, Efendi küçüklüðünden beri kay-naðý Allah ve Resulü olan bir muhabbetle onun kalbi-ni doldurmuþ ve o muhabbet bir baba oðul sevgisiniaþmýþtý. (syf:17) Baba Musa, kendi deyimiyle 'esasvatanýna' göçtüðünde, geriye gözbebeði gibi kýymetliolan oðlunu býrakmýþtý. Bu emanet onlar için çokbüyük bir nimetti. Allah, kullarýný düþmanlarýndankorusun diye ADALETLÝ SULTANLAR yarattýðý gi-bi, maneviyatlarýný iyileþtirip güzelleþtirsin diye de

Somuncu Baba Mart-Nisan 200440

KitapRamazan DURANOÐLU

Gülþenin Solmayan Gülü ya da Edep ve Teslimiyetin Romaný

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 41

GÖNÜL SULTANLARI gönderiyordu. Kullarý bilirseeðer Allah'ýn rahmeti her yönden onlarý kuþatý-yordu.(syf:19)

Hamid-i Veli, arkadaþý Lokman ile çýkmýþ ol-duðu ilim yolculuðunda gönülleri ihya ettiði kadarmekân ve beldeleri de imar etmiþtir.

Ýlim tahsili için Dimaþk'a geldiðinde, tasvir edi-len þehir giriþi, modern çevrecilik adýna oldukça ge-liþmiþ bir yapýdaydý. 'Ýnsanlar geniþ yollar boyuncadizili palmiye aðaçlarýnýn gölgesinde hiç telâþsýzyürürken; þehre hakim olan huzuru içlerine çekiyor-lardý.' (s.26) benzetmesiyle þehirlerin, insanýn iç dün-yasýyla örtüþtüðü mekân-ruh iliþkisinin bir fotoðrafýnýsunuyordu. Medresenin tasviri ise tamamen Ýslâm sa-natýnýn incelikleri ile dolu bir özellik arz ediyordu.Dolap kapaklarýndaki oymalar,kapýlardaki kabartmadesenler, yerdeki rengârenk halýlarla, klasik Ýslâmkültürünün mimari tarzdaki zarafetini ince ruhlara su-nuyordu. Medresede geçen günlük hayat akýþý ise, ta-savvuf tarihinde tartýþmalý 'Bir lokma,bir hýrka.' tes-limiyetçiliðine de güzel bir cevap veriyordu. Ayrýcaþehirdeki yoksullar, kimsesizler gelip bu medresedekarýnlarýný doyurur, yüreði daðlanmýþ insanlar med-resenin manevi havasýnda onulmaz dertlerine çarebulurlardý. Ýrþadýn, Sükutla telkin edildiði Tasavvuf il-kelerinden biride, az konuþmaktýr.' Konuþmalarý ge-nelde böyle kýsa olurdu. Ama gönül yoluyla birbirle-rine o kadar çok þey anlatýrlardý ki, bunu onlardanbaþka kimse bilmezdi. Bu sadece birbirine gönüldenmuhabbet duyup da Allah için baðlananlarýn baþara-caðý bir þeydi.'(s.33)

Arkadaþlýðýn, sadakat sýnýrýný belirlemede, temelölçü alacaðýmýz þu söz ve tanýmlamalar, her türlü tak-dirin üstündedir. 'Kýlýçlarýmý yaparken hep seni aný-yorum. Onlar nefsine davranýþýn gibi keskin, insan-lýðýn üzerindeki halin gibi hafif, imanýn ve muhab-betin gibi saðlam, maneviyatýn gibi heybetliler.' (s.39)

'Döðlüsü gün, yuha ekmek, elinin artýðý, üzümpennaðý, ekþimsi ayran (çalhama), bize gidek, gibimahalli ifade ve þiveler dönemin yerel ifadelerini gös-termesi bakýmýndan zamana tanýklýk ettiði için incele-meye deðer buluyoruz.

Evlilik kurumunun saðlam temele oturmasýnda,ne gibi gayretler gösterildiðini gözler önüne seriyor.Gençlerin birbirini tanýmadan evlendikleri iddiasý,modern zamanlarý aklama adýna pek de insaflý bir du-ruþ olmasa gerek. Ýþte bir annenin dilinden mutluluktablosundan bir sayfa; 'Yüzü gibi, yüreði de güzel ký-zým. Biliyorsun, her genç gibi sende bir gün evlene-ceksin. Baban seni Hamid-i Veli ile evlendirmek isti-yor. Kýsmetse bu akþam istemeye gelecekler. Babanseninle konuþup rýzaný almamý istedi. Bu iþler gönülrazýlýðý ile olur. Eðer gönlünde en ufak bir isteksiz-

liðin varsa, çekinme söyle, kýzým' dedi, þeklindekikarþýlýklý hoþgörü ortamý, günümüz insanýna bazý ha-týrlatmada bulunmuyor mu? Günümüz evliliklerinde;maddiyat, makam ve þöhret adýna, sonu hüsranlabiten, yýkýlmýþ viranelerden, ayyuka çýkan feryatlarýaz mý dinledik?

Gerçek gönül dostlarýnýn her türlü hurafe ve çý-kar iliþkilerine alet olmadan, sadece Allah rýzasý içinçalýþtýklarýný, Akçakaya Köyün'de ki Muska'cý ZolluHoca'yý himmet ve gayretiyle ikazýndan anlýyoruz.Manevi alemde korkutarak, yaptýðý iþin vahametinigöstermesi, '-Fitne ile çýkýlan yolun sonu böyle uçu-rum olur Hoca.', þeklindeki uyarýlar ibret vericidir.

Roman; tasavvuf tarihinde oluþmuþ temel deðer-lerin üslup ve kavramlarýyla süslü bir seyir takip eder."Edepten yüze bakmamak, rahmet ve bereket, yapa-rak yaþamak, çorak topraklarý ihya ve imar, gönülleriteskin ve birliðe davet, hoca-talebe iliþkisi, yol arka-daþlýðý, gönül ve hayat arkadaþlýðý, tevekkül ve tes-limiyet, sehavet ve seyahat, sükunet ve vakarlýk" gibigönül hanemizi süsleyen, kýymet mücevherleriyle tez-yin edilmiþ, olarak görüyoruz. Bu ayný zamanda ka-dim kültürümüzde, edebi üslup ve zarafetimizi yansýt-mada, 'tasavvuf dil'inin ne kadar önemli olduðunugösterir.

Romanýn,çok fazla bölümden meydana gelmesi,eðitici ve bilgilendirici özelliðinin bir yansýmasý olsagerek. Yoksa bazý okuyucular kendisini 'KýssadanHisse' çýkarýlacak bir masal dünyasýnda hissedebilir.Baþlýklarda verilen kýsa mesaj, okuyucuya bir çeþitkopya da vermektedir. Zihin; olay labirentlerinde do-laþmadan, kestirmeden finali soluklayabiliyor. Anlaþý-lýr, vurgulu, sade ve temiz bir dil,kaybedilen hazine-lerin de anahtarýný okuyucuya altýn tepside takdimediyor.

Yazar, Raziye SAÐLAM, bu ilk romaný ile ede-biyat dünyasýndaki hak ettiði yeri alacaktýr. HalimeTOROS'tan, Fatma K. BARBAROSOÐLU'na, ÞuleYüksel ÞENLER'den Sevinç ÇOKUM Hanýmefen-diye kadar kadýnlarýn safýnda çoktan yerini almýþ ol-malýydý. Ýlk eser, edebiyat dünyasýnda biraz da tered-dütle karþýlanýr. Bakalým; "Bu camiada tutunabilecek,yeni eserlere imza atabilecek mi?" meraký hakimdir.Halbuki yazarýn Somuncu Baba Dergisinde ki, yalýnbir dille yazdýðý hikayeleri zevkle okunuyor. Olaylarabartýsýz, kahramanlarý ise, gönül dünyasýnýn özlenenkarakter yapýsýyla karþýmýza çýkýyor.

Marifet iltifata tabi ise' Raziye SAÐLAM Ha-ným çoktan, gönül saraylarýnýn maneviyat burçlarýnýfethe çýkmýþ demektir. Hizmet, her türlü takdir ve ilti-fatýn üstündedir. Ýlahi rýza, beþeri kaygýlarýn en etkiliilacýdýr.

Her köyün bir su deðir-meni vardýr. Yapýlýþýný,suyunun geliþini, çark

ve taþýnýn ilk dönüþünü pekbilen olmaz ama, sularý o kadarberrak ve durudur ki, yüzünüzeserptiðinizde insana bir rahat-lýk verir. Ruhunuzda ferahlýðýnbelirtileri oluþur. Ve yýllarýn te-bessümü uyanýrken, o billur ta-neleri geçmiþin þahitliðini ya-pan yüzdeki çizgilere yerleþm-eye baþlar. Ve insan tekrar onabaktý mý, dünya aleminden uçargider. Dinlenir adeta. Mutluluk rüzgarlarý ile gönülyelkenlerimizi doldurarak, engin denizlere yol aldý-rýr. Sonra bir an gelir ve tekrar çarklar iþlemeye baþ-lar. Ama su, o su deðil; deðirmen de, o deðirmen de-ðildir artýk. Her nesne biraz önceki vasýflarýný yitir-miþ, kazandýklarý ve kaybettikleri ile yeni bir kim-liðe kavuþmuþtur.

Evet, zaman da insana her saniye ve her dakikabirçok özellikler kazandýrmaya ve insandan da bir-çok parçalar almaya devam eder.

Sevinç ve gönül bütünlüðaümüzü, bu sefer dezamanýn önemine ve zamanýn deðerlendirilmesineyönlendirmek istiyoruz. Bu sebeple ki biz sustuk,zamaný konuþturduk. Artýk sözlerimiz sussun, za-man konuþsun;

Ben (zaman); inci taneleri kadar deðerli, dünyahayatýndaki en acý duygularý unutturacak kadar dadevalý bir ihtiyacým. Ve yaþanýldýðým lahzada har-canmasý gereken bir varlýðým. Tasarrufu olmayan,sonradan ödenmesi olmayan ve bir baþkasýna verile-cek þekilde borcu da olmayan bir servetim.

Siz insanlar! Bir kýymet olarak beni, iyi deðer-lendirerek tüketmeniz gerekir. Bu yüzden ki sizlerebirkaç hatýrlatmam olacaktýr. Ýlk önce beni diðerkaynaklardan ayýran farkýmý sunarak baþlayayým,kendimi tanýtmaya…

Ben(zaman); içi içine sýðmayan, bir yerleresaklayýp da sonradan kullanýlmak üzere depolanma-

yan, çoðunuzun da farkýndabile olmadýðý bir mevcudiye-tim. O anda tükettiniz, tüketti-niz… Bir daha, hiçbir unsur ta-rafýndan kullanýlmam mümkünolmaz.

Ayrýca, beni bir yerlere,baþka kiþilere, devredemez ve-ya satamazsýnýz. Ancak size aitolan dilimimden baþkalarýnafedakarlýk yapabilirsiniz. O dasadece ve sadece sizden gitmiþolur. Bu fedakarlýðýn Allah ka-týnda çok sevabýnýn olduðunu

da unutmamak gerek. Beni kayan bir yýldýza da benzetebilirsiniz.

Çünkü o vakitte ne gördüyseniz, onunla kalýrsýnýz.Tekrar beni o oluþta göremezsiniz. Yenilenmem vegeri dönüþümüm hiçbir yapýda gerçekleþmez. Beni ogeçiþte kazandýnýz, kazandýnýz…

Kesinlikle dünya hayatýndaki alýþveriþler gibi,beni( zamaný), parayla alabileceðinizi düþünmeyin.Ne ben parayla satýn alýnabilirim, ne de bir baþ-kasýna borç olarak verilebilirim. O süre zarfýnda de-ðerli bir biçimde, nakit olarak, beni (zamaný) sarfetmek zorundasýnýz.

Beni daire gibi de düþünmeyin, ben bir dairedeðil, tam aksine, düz bir çizgiyim. Çünkü tekrartekrar geri gelmem mümkün deðildir. Beni daire gi-bi düþünenler, hâlâ kendine gelememiþler ve kendinigeliþtirememiþlerdir. Unutmayýn daire deðil, düz birçizgiyim.

Ayrýca ben yavaþ yavaþ kaybolmam, tam ter-sine birden kaybolurum, ama diðer zenginlikler azarazar kaybolur. Dikkatli tüketim yapmayý sakýn unut-mayýn.

Evet, benim diðer zenginliklerle olan aramdakifarký açýklamaya çalýþtým. Ve þimdi de sizlere, benien iyi biçimde kullanabilmeniz için püf noktalarsunmak istiyorum. Bunlarý yaptýðýnýz takdirde buvarlýðý (yani zamaný, beni) en üstün seviyede deðer-lendirmiþ olacaksýnýz.

Somuncu Baba Mart-Nisan 200442

DenemeMustafa ALÝBEYOÐLU

Kendi Dilinden Zaman

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 43

Ýlk deðerlendirilme tar-zým çok önemlidir. Ýlk öncegözlerinizi yeni bir günenerede açýyorsanýz, karþý-sýna bir yazý veya size za-manýn kullanýmýný hatýr-latýcý iþaretler asmanýzgüzel olacaktýr. Tabii kiasýlan uyarýlar anlamsýzolmayacak. "Bugün Allahiçin ne yaptýn?", "Zamaný-ný en iyi þekilde deðerlen-dir." gibi sözler yazabilirsin.Çünkü bu yazdýklarýný düþünerekgüne baþlaman senin için hayýrlý ola-caktýr. Gününü iyi deðerlendirenler, iki günübir olmayanlar her zaman hem maddi, hem de ma-nevi yönden bir adým önde olmuþlardýr.

Ýkinci nokta ise, servet olarak beni tüketirkenyaptýðýn eksiklikleri tespit etmen gerekir. Bu eksik-likleri bulduktan sonra " En iyi þekilde artýya nasýldönüþtürürüm?" diye düþünmen ve bunlarý bir plan-lamaya sokman lazým. Unutma ki, saniyelerin he-sabýný bilmeyenlerin, günleri çabuk geçer.

Yukarýda da belirttiðim gibi planlamaya önemverin ve iyi bir planlama yap. Elinin altýnda yapý-lacaklar listesi bulundur. Önem ve öncelik sýralama-sý yap. Ve bunlarý yaparken ajanda ve diðer yardým-cý faktörleri kullanmayý unutma. Bunlar sana planla-manýn uygulanabilirliðini kazandýracaktýr. Zor iþlerbile kolaylýk kazanýr.

Beni en iyi þekilde deðerlendirmek istiyorsan,"yarýn" kelimesini unutman gerekir. Benimle ar-kadaþlýk yapacaksan, "yarýn yaparým" ile arkadaþolamazsýn. Çünkü ele aldýðýnýz iþi yarým yapma gibibir lüksünüz olmamalý. Ve yaptýðýnýz bir iþi tam ya-pýn. "Yarýn yaparým" diyerek iþe son vermeyin. Ha-yatta baþarýlý olmuþ kiþiler, bugünün iþini yarýna bý-rakmayanlardýr.

Benim fýrsatlarýmý deðerlendirmek için çalýþanbir kiþi, en baþta sözünde durmalýdýr. Söz verdiðiyerlere zamanýnda gelmelidir. Kendi zamanýný nasýlönemsiyorsan, karþýndaki insanýn da zamanýnýnönemli olduðunu düþünmen gerekir.

Benden, benim yokluðumdan yakýnýp durma-yýn. Ben her zaman sizin yanýnýzdayým. Ama telafisiolmayacak þekilde… " Vakit bulamýyorum, zama-ným yetersiz" gibi sözlerle beni yaralamayýn. Tamaksine 25. saati oluþturmaya çalýþýn. Her insan gibihepinize Allah Teala 24 saat vermiþtir. Büyük insan-lar bu 24 saati ne güzel deðerlendirerek örnek ol-muþlardýr.

"Dinleneyim, biraz rahat edeyim." diyerek be-ni boþa harcamayýn. Beni güzel bir þekilde sarfederek dinlenebilir veya rahatlayabilirsiniz. Bununasýl mý yapacaksýnýz? Kitap okuyarak, hobilerinizle

ilgili çalýþmalar yaparak vb.Beni (zamanýnýzý)

yok eden unsurlarý bu-lup, bertaraf edin.Beni israf etmekten

sakýnýn. Diðer zengin-likleri yeniden kazanma

þansýnýz olacaðýný düþünebilirsinizama benimle tekrar karþýlaþma þan-

sýnýz yok. Ancak hesap günündekarþýlaþabiliriz.

Bir iþ yaparken, bitiþ zamanlarýný da belirleyin,iþinizi zamanýnda bitirin. Ve baþladýðýnýz iþin so-nunu getirin. Yeni bir iþe baþlamak kolaydýr ama iþinsonuna varmak zordur. Anlaþýlan þu ki bir iþin baþýnýve sonunu planlayarak iþe baþlayýn.

Enerjinizi gereksiz ayrýntýlarla boþa harcamakyerine, önemli konularda toplayýn.

Yeri ve zamaný geldiðinde, zamanýnýzýn israfolduðunu düþündüðünüzde "hayýr" diyebilmeniz la-zým. Bunu da kýrýcý bir dilde ifade etmeyin.

Gereksiz iþtahlýlýk yaparak iki iþi bir arada yap-mayýn. Her iþinize ayrý bir önem ve ayrý bir deðerverin.

Ýþi ilk ele aldýðýnýzda doðru ve tam yapýn, son-ra düzeltmeyi düþünmeyin.

Sorunlarla karþýlaþmaktan korkmayýn. Sorun-lardan kaçmayýn ve sorununuzu ertelemeyin. Man-týklý bir þekilde düþünerek sorunlarý ortadan kaldýrýn.

Ve son olarak yatmadan önce "Bugün Allahiçin ne yaptýn? (Hz. Ömer ra.)" sorusuna cevap ara-yýn.

Evet kendimi (zamaný) en güzel bir þekilde ta-nýtmaya çalýþtým. Diðer zenginlikler arasýndaki far-kýmý göstermeye, dikkatinizi çekmeye, sizlere bazýtavsiyelerde bulunarak beni en iyi þekilde deðer-lendirmeniz için yardýmcý olmaya çalýþtým. Hoþçakalýn.

Yýllarýn sembolü zaman, bizlerle oldu. Zaman,deðirmenin oluðundan bir su gibi hýzla akýp gider-ken, döndürdüðü taþlar arasýnda birçok þeyi öðütürve çarptýðý çarklardan köpük köpük olup, uçar gi-der.

Unutmayalým ki, ilgili olduðumuz her varlýðýnhesabýný nasýl vereceksek, zamanýn da hesabýnývereceðiz.

Allah-ü Teala kâinatý yaratmadan önce tüminsanlarýn ruhlarýný yaratýp, onlarla ezeli ervahtabir sözleþme yaptý.

Yüce Yaradan, insanlarýn hepsini ruhlar ha-linde kendi hususi suretleri ile topladý. Sonra onla-rýn konuþmalarýný talep etti. Hepsi de konuþtular.Sonra onlardan "ahd-ü misak" (kesin söz) aldý.Kendilerini nefislerine karþý þahit kýlarak sordu:

- "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?"Ruhlar hep beraber:- "Evet Rabbimizsin" dediler.Allah-ü Teala:- "Öyleyse ben size yedi kat semavatý þahit ký-

lýyorum. Babanýz Adem'i þahit kýlýyorum. Tâ ki ký-yamet günü "Biz bunu bilmiyorduk" de-

meyesiniz. Bilesiniz benden baþkailah yoktur. Benden baþka

Rab da yoktur. Ba-na hiçbir

þeyi ortak koþmayýn. Ben size peygamberlerimigöndereceðim, size benim ahd-ü misakýmý hatýr-latacaklar, size kitaplarýmý indireceðim."

Allah-ü Teala'nýn bu hitabýna ruhlar þu kar-þýlýðý verdiler: "Þehadet ediyoruz ki, sen bizimRabbimizsin, ilahýmýzsýn. Bizim senden baþkaRabbimiz de ilahýmýzda yoktur."

Böylece Allah-ü Teala'nýn söylediklerini ikrarettiler.

Yüce Mevla bu ahitleþmeyi Kur'an-ý Kerim'deþöyle haber veriyor: "Kýyamet gününde 'biz bun-lardan habersizdik' demeyesiniz diye, RabbinAdemoðullarýndan, onlarýn kendilerinden nesil-lerini yarattý, onlarý kendilerine þahit tuttu ve dediki: "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim? (Onlarda)Evet, þahit olduk, dediler" (Araf 172) "Yahut 'Da-ha önce babalarýmýz Allah'a ortak koþtu. Biz deonlardan sonra gelen nesildik. (Onlarýn izindengittik) Batýl iþleyenlerin yüzünden bizi helâk ede-cek misin?' dememeniz için (böyle yaptýk)" (Araf173)

Molla Hüsrev, ahd-ü misak ayetini þöyleaçýklar: "Bu ayeti kerimede iki husus vardýr. Bi-rincisi; Allah-ü Teala'nýn ikrarýdýr. Ýkincisi; insanla-rýn kendi nefislerine þahit tutulmalarýdýr. Bu ahd-ümisakýn tabiî sonucu olarak insanlarýn yerinegetirmesi gereken vazifeler ortaya çýkmýþtýr."

Ahd-ü misakýn tabiî sonucu insanýn emaneti

Ruhlar Âlemindeki Sözümüz

Somuncu Baba Mart-Nisan 200444

Din ve HayatÝbrahim ÞAHÝN

yüklenmesidir. Nitekim Kur'an-ý Kerim'de: "Bizemaneti göklere, yere ve daðlara arz ettik de, on-lar bu emaneti yüklenmekten çekindiler, bundanendiþeye düþtüler. Ýnsan bunu sýrtýna yüklendi.Çünkü o, çok zülumkâr ve çok cahildir." (Ahzab72) buyrulmaktadýr.

Müfessirler bu ayeti kerimede zikrolunanemanetin, ilahî tekliflerin tamamý olduðu husu-sunda müttefiktirler. Usulü Fýkýhta "emanet"; Al-lah-ü Teala'nýn gerek kendi hukuku, gerekse yara-týlmýþlarýn hukuku ile ilgili bütün vazifelerine ver-ilen isimdir.

Rasulullah (s.a.v) Efendimiz "Emanete riayetiolmayanýn, imaný da yoktur. Ahde vefasý olma-yanýn, dini de yoktur" buyurmuþlardýr. Buradaki"emanet" ve "ahde vefa" ruhlar alemindeki tahak-kuk eden "ahitleþme" ile yakýndan alakalýdýr.

Þu kadar var ki; Allah-ü Teala kullarýna mer-hametinden dolayý, kullarýn sapýtacak kabiliyetteolduklarýný bildiðinden, onlarýn bu fýtrî ahde görehesaba çekmemeyi murat etmiþtir. Bu nedenleonlara, peygamberler ve kitaplar göndererek ezeliervahtaki ahdi hatýrlatmýþ ve bu dünyanýn geçicibir konaklama yeri, asýl menzilin sonsuz olan ahi-ret yurdu olduðunu, dünyadaki yapýlan her iþtendolayý hesaba çekileceðini bildirmiþtir. Peygam-berlerin, onlarýn fýtratýný her türlü sapýklýktan vetembellikten kurtarmasýný, akýllarýný arzu ve he-veslerin baskýsýndan, zaaf ve þehvetin elinden kur-tarmalarýný irade buyurmuþtur. Allah-ü Tealâ Rah-man ve Rahim sýfatlarýyla kullarýna acýmýþ ve on-lar için rehberler göndermiþtir. Belki onlar böylecefýtratlarýnýn icab ettirdiði noktaya döner, Allah'averdikleri ahde sarýlýrlar ve Hak'kýn kendi bün-yelerine tevdi ettiði idrak ve basiret duygularýnadönerler diye…

Yaratýlýþ gayesinin özünden sapmak, Allah'averilen ahdi bozmak, Allah'ýn ayetlerini bilip gör-dükten sonra geri dönmek, insanýn hem bu dün-yada hem de aherette hüsrana uðramasý demek-tir. Allah-ü Teala bakýn ne buyuruyor: "ÞüphesizAllah insanlara hiçbir þekilde zulmetmez, fakatinsanlar kendilerine zulmederler." (Yunus 44) Al-lah'ýn sonsuz merhametine karþý, insanlar verdik-leri sözlerinde durmazlar, ahitlerini bozarlarsa, ya-ratýlýþ gayesinden saparlarsa, Allah'ýn azabýnamüstehak,kendi nefislerine zulmetmiþ olurlar. Al-lah'ýn ayetleri kendilerine verildiði, gözlerine ve id-raklerine sunulduðu halde ondan uzaklaþan, yer-yüzünün çamurlarýna baðlanýp ilahi ayetlerdensýyrýlan, heva ve heveslerine tabi olup, ilk ahdi

unutan, doðru yolu gösteren ayetlere baðlanma-yýp, Allah'ýn muhafazasýndan kovulan kimselerhiçbir zaman rahat yüzü görmezler, huzur nedirbilmezler, sukunet ve karara ermezler.

Büyük mutasavvýf Es-Seyyid Osman HulûsiDarendevî (k.s) Dîvân'ýnda:"Elest" hitâbýndaki "belâ"yý lâya sa'y etmeOl hükmü unutma olan ahde vefâyý tut. (s.25) buyurmuþtur.

Yani: "Ezeli ervahtaki Allah'ýn "elestü birabbi-küm" hitabýna verdiðin "belâ" (evet) cevabýný, lâ'-ya (hayýr'a) çevirme. Allah'a verdiðin sözünüunutma, ahde vefa göster." diyerek insanlara ah-dini hatýrlatmaktadýr.

Kur'an-ý Kerim'de "Sizi boþa yarattýðýmýzý vebize hiç döndürülmeyeceðinizi mi sandýnýz?"(Mü'minun 115) buyurulmaktadýr. Öldükten son-ra diriliþ ve yaratýlýþýn hikmeti aynýdýr. Ayný þekildeplanlanmýþ, takdir edilmiþ ve hedefi belirtilmiþtir.Bu gerçeði, sadece, yüreði paslanmýþ, kalbi katý-laþmýþ, Allah'ýn kainat sayfasýnda gözler önüneserdiði yüce hikmetini düþünemeyenler göremez-ler.

Hâl böyleyken, insana düþen en büyük va-zife, dünyada var olmasýnýn hikmetleri üzerindebol bol tefekkür edip, nefis muhasebesini ihmaletmemektir. Ýnsanýn yaratýlýþý, esasen birbirine zýtiki varlýktan ibarettir. Birisi ruh, diðeri de cisimdir.Her ikisinin de gýdaya ihtiyacý vardýr. Bunlar bir-birine çok düþmandýrlar. Birinin faydalanmasýnadiðeri razý olmaz. Vücudun ihtiyaçlarý nasýl karþý-lanýyorsa, ruhun ihtiyacý da karþýlanmalýdýr. Ýnsanbu iki zýt þeyin arasýnda kalýyor. Ama ekseriyetlecisim yani nefis ruha galip gelmektedir. Onun içininsanlarýn çoðu cismini, yani nefsini beslemeklemeþguldür. Ruhun gýdasýný vermekten ve ruhanîterbiyeden gafildir. Onun için dünyadaki birçokinsan nefsi emmarenin esiri olmuþtur.

Ruhun en büyük gýdasý ise tefekkür ve zikir-dir. Ýnsanýn ruhu ancak bu þekilde huzur bulur. Al-lah-ü Teala kendisine yönelen kullarýndan Kur'an-ý Kerim'de þöyle bahsediyor: "Bunlar iman eden-ler ve gönülleri Allah'ýn zikriyle sükunete eren-lerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ý anmaklahuzur bulur." (Ra'd 28)

Bu huzur, ruhlar aleminde Allah'a verilensözün dünyadaki tezahürüdür.

Bibliyoðrafya1- Kütüb-i Site, Prof. Dr. Ýbrahim Canan, c. 2, Akçað Yay., Ýst.2- Fizilal'il-Kur'an, Prof. Dr. Seyit Kutup, c. 6, Hikmet Yay., Ýst.3- Dünya ve Ahiret Ýþlerinde Edep, Terc. Celalettin Karakaþ, 1983, Ýst.4- Kelimeler ve Kavramlar, Yusuf Kerimoðlu, Ýnkýlab Yay., 1984, Ýst.

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 45

Somuncu Baba Mart-Nisan 200446

Muhammed HALICI

Ýlmin önemini kavrayabilmemiz için ilk önce,Yüce Mevlâ'nýn insanlýða kurtuluþ reçetesi olarakgönderdiði Kur'an-ý Kerim' in, "Yaratan Rabbi' ninadý ile oku" (Alak-1) emri ile baþlamýþ olmasýüzerinde çokça düþünmek lazýmdýr. Karanlýktanaydýnlýða, ilimle varýlýr. Batýldan Hakk'a, ilimle ula-þýlýr. Güzel çirkinden, iyi kötüden ilimle ayrýlýr.Ýnsanlar, ilim sayesinde en yüksek derecelere ula-þýrlar. Günümüz teknolojisindeki göz kamaþtýrangeliþmeler, yine ilim sayesinde mümkün olmak-tadýr.

Cenab-ý Allah Kur'an-ý Kerim' de "Hiç bilenlerile bilmeyenler bir olur mu? " (Zümer-9) buyurarakilim ehline ayrý bir deðer vermiþtir. "Kullarý arasýn-da Allah' ü Teala' dan en çok korkan alimlerdir."(Fatýr-28) ayeti de ilmin ve alimin önemini ortayakoymaktadýr.

Ýnsanoðlu için gerçek hayat ilimle kabil ola-caðýndan, öðrenip, öðretmeyi ihmal edenler, ha-yatta dahi olsalar ölü sayýlýrlar. Zira insanýn yara-týlýþýnýn gayesi, öðrenmek ve baþkalarýna öðret-mektir.

Bu gayeyi en güzel bir biçimde gerçekleþ-tirenler, Sahabe-i Kiram efendilerimizdir. Çünküonlar Ýslam dinini, onun emir ve yasaklarýný, o

dinin peygamberi ile beraber yaþayarak öðrenmiþ,bu yolda çok sýkýntý ve zahmetlere katlanmýþ vekendilerinden sonraki kuþaklara en doðru birbiçimde ulaþtýrmýþlardýr.

Peygamber Efendimizin bir hadisi þerifleriniöðrenmek için Ebu Eyyub El Ensari, Medine'denkalkýp, Mýsýr'da ikamet eden Ukbe b. Amir'in (R.A)yanýna gitti ve;

-Sana bir mesele soracaðým. Bu meseleyi Re-sulullah'ýn sahabelerinden bilen kimse kalmadý.Yalnýz ikimiz varýz. Bir müminin kusurunu örtmek-le ilgili olarak Resulullah'ýn söylediði sözleri nasýldinlemiþtin, dedi. Ukbe;

-Resulullah' tan duydum: "Her kim dünyadabir müminin gizli suçunu örterse, Allah da kýyametgünü onun suçunu örter" buyurmuþtu, dedi.

Ebu Eyyub El Ensari, bu rivayeti dinlediktensonra bineðine atlayýp Medine'ye döndü. Yol eþ-yasýný çözmeden halka bu hadisi nakletti.

Allah Resulü buyuruyor ki: "Hiçbir kul yokturki, ilim peþinde olsun da onun bu çabasý geçmiþgünahlarýna keffaret olmasýn."

Enes (r.a) anlatýyor:Peygamber zamanýnda iki kardeþ vardý. Biri

sanatkârdý, çalýþýyordu. Öbürü ise, sürekli Allah

Sahabe-i Kiramýn Ýlme Verdiði Önem

Örnek Hayat

“Hiç bilenlerle, bilmeyenler, bir olur mu?” Zümer 9

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 47

Resulü'nü izliyor, ondan ilim öðreniyordu. Sana-týyla uðraþan, çalýþmýyor diye kardeþini Resulullah(s.a.v) Efendimiz'e þikayet etti. Resulullah Efen-dimiz þu cevabý verdi " Ne malum, belki onun sa-yesinde rýzýklanýyorsun."

Kumeyl b. Ziyad (r.a) anlatýyor:Bir gün Ali b. Ebu Talip elimden tutarak beni

þehrin dýþýna sahraya çýkardý. Sahraya vardýðýmýz-da oturup derin bir nefes aldý ve:

"Ey Kumeyl! Kalpler birer kaptýr. Kalplerin eniyisi de söylenenleri en iyi kavrayanlardýr. Sanasöyleyeceklerimi iyi belle. Ýnsanlar üç kýsýmdýr. Bi-rinci grup, Allah'ý tanýyýp ilimleriyle amil olan züm-re... Ýkinci grup, kurtuluþ yolunda ilim öðrenenler...Üçüncü grupta bayaðý kimseler, sesi gür çýkanherkesin peþine takýlan, rüzgar ne tarafa eserse otarafa yönelen, ilim nuruyla aydýnlanmamýþ, sað-lam bir kaleye sýðýnmamýþ kimselerdir. Ýlim maldanhayýrlýdýr. Ýlim seni korurken, sen malý korursun.Ýlim amel edildikçe artar, mal ise harcandýkça aza-lýr. Alimi sevmek borçtur. Ýlim, alime hayatýndasaygý kazandýrýr, ölümünden sonra da hayýrla yadettirir."

Sahabe-i Kiram her fýrsatta ilim öðrenmeyegerekli hassasiyeti gösteriyor, alimlere de gerekendeðeri veriyorlardý.

Abdullah b. Seleme (r.a) anlatýyor: Adamýnbiri, ölmek üzere olan Muaz b. Cebel (r.a)’ in yaný-na gelince aðlamaya baþladý. Muaz:

Niçin aðlýyorsun? diye sordu.Adam:Vallahi seninle aramda bir yakýnlýk olduðu ve-

ya sayende kavuþtuðum dünyalýklarý yitireceðimdiye aðlamýyorum. Senden ilim öðreniyordum.Þimdi bu isteðimin yarýda kalmýþ olmasýndanendiþe duyuyorum, dedi.

Muaz (r.a):Aðlama, Allah (c.c) isteyene ilim ve iman bah-

þeder. Nitekim, Ýbrahim (a.s) zamanýnda ilim veimandan eser yokken Allah (c.c) ona bu ikisini delütfetmiþti, dedi.

Abdullah b. Ömer (r.a) diyor ki: "Vallahi ömrümün bir kýsmýný da Resulullah'ýn

(s.a.v) devrinde geçirmiþtim. Bizler Kur'an danönce imaný öðrenirdik. Peygamber Efendimize birayet indiði zaman, önce ondaki helal ve haramlailgili bilgileri öðrenirdik. Sonra zaman geldi, öylebir takým adamlar gördüm ki, Kur'an’ý baþýndansonuna ezbere okuyor, ama ne emirlerini ne deyasaklarýný biliyor."

Abdullah b. Ömer (r.a) bu sözleriyle sanki Asr-ý Saadetten günümüze mesaj gönderiyor, ilme vedine bakýþ açýmýzý ortaya koyuyor.

Zeyd b. Sabit (r.a) anlatýyor:"Medine'ye hicret buyurduðu ilk günlerinde

beni Resulullah' a (s.a.v) götürdüler ve :"Ya Resulullah bu genç sana indirilenlerden

on yedi sure ezberlemiþtir.", dediler. Ezberledikle-rimden Resulullah' a okudum. Bu, Allah Resulü-nün çok hoþuna gitti. Bana:

"Ey Zeyd, Yahudilerin yazýsýný öðren. Vallahibana gönderdikleri mektuplarý okutmak için hiçbirYahudi'ye güvenmiyorum", dedi.

Ben bu emir üzerine Ýbranice'yi öðrenmeyebaþladým. On beþ gün geçmeden Ýbranice'ye vakýfoldum. Artýk Resulullah onlara bir þey yazdýrmakistediðinde ben yazýyor, gönderdikleri mektuplarýda ben okuyordum.

Bu hadis bize, ilmi hedeflere ulaþmak için ya-bancý dil öðrenmenin ne kadar önemli olduðu ko-nusunda rehber olup, ýþýk tutuyor.

Sahabe-i Kiram, öðrenmiþ olduklarý ilmi, biz-zat yaþayarak kendilerinden sonraki nesillere örnekolmuþlardýr.

Peygamberimiz (s.a.v) þöyle buyurmuþtur:"Dilediðiniz kadar ilim öðrenin, vallahi öðrendik-lerinizle amel etmedikçe hiçbir ilimle ecir kazanmýþolmazsýnýz"

Ebu Derda þöyle (r.a) demiþtir: "Kiþi âlim ol-madýkça muttaki olamaz, ilmiyle amel etmedikçede kâmil kimse sayýlmaz."

Sahabe-i Kiram bir keresinde ResulullahEfendimize; "Ya Resulullah, birlikte oturduðumuzkiþilerin en hayýrlýsý kimdir? diye sordular.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz: "Kendisini gör-meniz size Allah'ý hatýrlatan, konuþmasý ilminiziartýran, ameli size ahireti düþündüren kimsedir" bu-yurdular.

Hz. Ali (r.a): Ey iman edenler, kendiniz ve ailefertlerinizi ateþten koruyun... (Tahrim-6) mealinde-ki ayeti: "Kendinize ve ailenize hayrý öðretin (onlarýeðitin) þeklinde yorumlamýþtýr.

Örnek hayatlarýndan birkaç kesit sunduðu-muz Sahabe-i Kiram, karanlýk dünyamýza, bin dörtyüz sene öteden doðan yýldýzlardýr. Onlardanöðreneceðimiz muhakkakçok þey var. Ýçinde yaþa-dýðýmýz çaðýn sorunlarýndan, ancak ve ancak, baþ-ta Resulullah Efendimiz (s.a.v) ve onun güzideAshabýný rehber ve örnek alarak kurtulabiliriz.Ýslâm dünyasýnýn geleceði de ancak bu þekilde ay-dýnlýða kavuþacaktýr.

BÝBLÝYOGRAFÝKütüb-i Sitte, Prof Dr. Ýbrahim Canan, c.11 Akçað Yay., 1988 Ýst.Hayatus-Sahabe, M. Yusuf Kandehlevi, c.4 Ilýcak Matb., Ýst.Sahabeden Günümüze Allah Dostlarý, c.1, Þule Yayýnlarý, 1995. Ýst.Ýhya-i Ulumid-din, Ýmam-ý Gazali, c.1 Bedir Yay., 1973 Ýst.

6. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in HadislerindenÝktibaslar

Türk-Ýslâm Edebiyatý'nýn en belirgin muhtevaözelliklerinden birisi de ayet ve hadislerden iktibas-lar yapýlmasý veya bunlara telmih yoluyla iþaret edil-miþ olunmasýdýr. Hem divân þairlerimiz hem de mu-tasavvýf þairlerimiz þiirlerinde bu usulden faydalan-mýþlar; böylece sözlerine anlam zenginliði kazandýr-mýþlardýr. Osman Hulûsî Efendi de edebiyatýmýzýnbu geleneðini baþarýlý bir þekilde sürdürmüþtür. Tes-pitimize göre onun iktibas suretiyle þiirlerinde yerverdiði hadîsler þunlardýr:

6.1. El-Fakru fahrîDaha çok tasavvuf ve ahlak kitaplarý ile muta-

savvýf þairlerimizin þiirlerinde geçen bu rivayetinanlamý þöyledir: "Fakirlik benim övüncümdür."1 Burivayetteki fakirlikten maksat, kulun Allah'a olanihtiyacýdýr. Genellikle tevazu ve kanaatin önemini;dünyanýn geçiciliðini vurgulamak gibi amaçlarlaþairlerimiz tarafýndan zikredilmektedir. Hulûsî Efen-di bu rivayeti Divân'ýnda iktibas yoluyla birçok yer-de benzer amaçlarla kullanmýþtýr.

Fakru fahrî kisvesi, marifet hazinelerine zararvermediði gibi; bu ridâyý giyenler cihanýn göste-riþine aldanmazlar; dünyaya meyletmezler.

"Fakru fahrî kisvesidir kisvemiz ammâ bugünMa'rifet gencînine vermez zarar ihsân duyar" I/41-4.

"Giyenler 'fakru fahrî'den ridâyýCihânýn izzetini câlib olmaz" I/111-5.

Hakiki fakrý anlayarak fakru fahrî abasýný gi-yinmiþ temiz bir gönle sahip, kanaat meydanýndayer alan mert kimseler kalmadý.

"Eriþip fakr-ý tâmma 'fakru fahrî'den abâ giymiþKaný bir pâk-dil bir merd-i meydân-ý kanâat yok"I/138-10.

Gel zamanýn bütün elemlerinden soyun, zehirlituzaklardan kurtul ve fakru fahrî elbisesinden abâgiy; ayný zamanda kanaat hazinesini taþý; fakru fah-rî'nin remzini anla ve onunla amel et, gerçek aþýksanbundan baþka bir iþin olmasýn ve her varlýðý kendineyar, dost bilme.

"Soyun âlâm-ý dehrîden halâs ol dâm-ý zehrîdenLibâs-ý 'fakru fahrî'den abâ giyip ridâlan gel" I/191-4.

"Gel kanaat kenzini hâmil olupFakru fahrî remzini âmil olupKüntü kenz'in sýrrýna nâil olupAþýk isen özge kârýn olmasýnYâr olup her varý varýn olmasýn" I/255-1.

Dünya güzelleriyle aramýz bozuldu, artýk fakrufahrî hýrkasýný giyerek hakiki yar ve dost olanAllah'a yönelmeli.

"Ey Hulûsî giyelim hýrka-i 'fakru fahrî'Aramýz yok yine ne etmeli dilberler ile" I/308-2.

6.2. El-va'dü ke'd-deynDoðruluðun ve ahde vefanýn önemini vurgu-

layan bu rivayetin anlamý þöyledir: "Söz vermek(va'd), borç gibidir."2 Yani kiþi nasýl borcunu öde-mek mecburiyetinde ise, verdiði sözde de durmakzorundadýr. Hulusî Efendi, Divân'ýnda bir yerdezikrettiði bu rivayetle insan olmanýn þartý olarakdoðruluðu öne çýkarmýþtýr. Zaten iyi bir Müslümanolmanýn temel þartlarýndan birisinin de, doðruluk vesadakat olduðu bilinmektedir..

Araþtýrma

Somuncu Baba Mart-Nisan 200448

Yrd.Doç.Dr. Zülfikâr GÜNGÖR

Hz. Muhammed (s.a.v)Hz. Muhammed (s.a.v)Hulûsi-i Darendevî Dîvân'ýnda Geçen Sayýdan Devam

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 49

"Buyurdu Resûl-i fahr-i kevneynBu vak'ada el-va'dü ke'd-deyn

Ýnsân o ki olmaya hilâfýSâdýk ola olmaya güzâfý" I/351-8-9.

6.3. Küntü kenz"Gizli bir hazine idim." anlamýndaki bu rivayet

tasavvuf ve ahlak kitaplarýnda hadîs-i kutsî olaraknakledilmekle birlikte hadisçilerce mevzu kabuledilmektedir.3 Bu rivayetin Keþfü'l-Hafâ'da4 nakle-dilen metninin anlamý þöyledir: "Ben bilinmeyen birhazine idim; bilinmeyi istedim ve mahlukatýyaratarak onlara kendimi bildirdim; onlar da benibildiler."

Hulûsî Efendi, Divân'ýnda bu rivayeti geneldegönülle birlikte ele almýþ ve gönlün küntü kenz'inmahzeni olduðunu söylemiþtir. Mutasavvýflarýneserlerinde zikrettikleri bir rivayete göre, Cenab-ýHakk yere göðe sýðmadýðýný ancak mü'min kalbesýðdýðýný ifade etmiþtir.5 Buna göre gönül Allah'ýn te-celli-gâhý olarak kabul edilir."Gönül sen 'küntü kenz'in mahzenisin sýrr-ý vahdetdeDerûn-ý lâ-mekânýn lâne-i ankâ-yý aþkdýr hep" I/24-5.

"O bir sýrr 'küntü kenz'in mahzenidirO bir dürr sûret-i ma'nâ gönüldür" I/67-1.

Ýnsan âleme kýyasla küçük bir varlýk gibi gö-rünmektedir. Ancak eþref-i mahlukat olarak yara-týlan insan bu küçük bedeninde en büyük bir âlemitaþýmaktadýr. Çünkü o küntü kenz sýrrýnýn mahzeni-

dir ve derinliklerinde hazineler saklýdýr.

"Gerçi görünüþde cirm-i sagîrsinÂlem-i ekbersin ekvân içinde 'Küntü kenz' sýrrýnýn sen mahzenisinHazinen gizlidir verân içinde" I/310-2.

6.4. Levlâk Baþlýkta tek bir kelimesini verdiðimiz rivayetin

metni ve anlamý þöyledir: Levlâke levlâk mâ halak-tü'l-eflâk6: "Eðer sen olmasaydýn âlemleri yarat-mazdým." Hulûsî Efendi, Divân'ýnda Hz. Peygam-ber'in þanýnýn yüceliðine delil olarak bu rivayetizikretmiþtir:

"Þânýna okundu hutbe-i 'levlâk'Þükr eyleyip dedin 'vemâ þekernâk'Seninçin halk oldu âlem ü eflâkAhsente ahsente hoþ bareke'llâh" I/306-2.

6.5. Men 'arefMutasavvýflar ve þairlerimiz tarafýndan en çok

iktibas edilen rivayetlerden birisi de "Men arefe nef-sehu fekad arefe Rabbehu7: Nefsini bilen Rabbinibilir." sözüdür. Hadisçilerce Hz. Peygamber'e nis-peti mevzu görülen bu rivayet hakkýnda müstakilþerhler yapýlmýþ8 ; yazýlar kaleme alýnmýþtýr9.

Men aref sýrrýný bilenler Rablerini bilirler; bunubilmeyenler ise ilm-i Ýlâhiyi bilemezler.

"Hulusî 'men aref' sýrrýn bilenler kim bilir Rabb'ýnBu sýrrý bilmeyen ilm-i Ýlâhîye alîm olmaz" I/109-7.

Cenâb-ý Hakk'ýn ilmini okumayý isteyen; O'nutanýmayý arzulayanýn men aref sýrrýný tedkîk etmesi,onu incelemesi gerekir.

"Okumaksa muradýn ilm-i Hakk'ýRumûz-ý 'men aref' sýrrý edak gel" I/182-8.

Allah'ýn hazinesinin incileri ve zâtýnýn var-lýðýnýn alametleri, men aref'in hoþ haberi doðruluðutam olanlardadýr. "Kenz-i Hudâ'nýn güheri mâye-i zâtýn eseriMen aref'in hoþ haberi sýdký bütünlerde bütün" I/257-1.

6.6. Mûtû kable en temûtûTasavvufî kitaplar ile Divânlarda çok nakle-

dilen Mûtû kable en temûtû10 rivâyeti "Ölmeden ön-ce ölünüz" anlamýna gelmektedir. Ýnsanoðlu hakikiölümü tatmadan önce nefsiyle mücadele ederek onuyenmeli ve ruhunu nefsine hâkim kýlmalýdýr. Bunubaþarabilenler 'Ölmeden önce ölme' sýrrýný çözerler.

Foto

ðraf

:Asl

an T

ekta

þ

Somuncu Baba Mart-Nisan 200450

"Mûtû kable en temûtû'dan dil-ersen bir haberCânýný terk eyleyip bir özge cân tutey gönül" I/367-9.

Hulûsî Efendi bir müfre-dinde ise bu hadisin tercümesiniþöyle yapmýþtýr:

"Hayât-ý câvidâný bulmak istersenHulûsîyâVarýp ölmezden ön ölüp olasýn tâ

ebed ihyâ" I/429-5.

6.7. Seyyidü'l-kavmi hâdi-muhum

Halka hizmet Hakk'a hiz-mettir anlayýþýnýn hâkim kýlýnma-sý, üretken bir toplum inþasýndaönemli bir husustur. Hayatýný buprensip doðrultusunda insanlýðahizmete adayan Hulusî Efendi,Hz. Peygamber'in "Seyyidü'l-kavmi hâdimuhum11: Milletinefendisi onlara hizmet edendir"sözüne hiçbir þey beklemedensarýlmak gerektiðini çevresindek-ilere söylemiþtir.

"Var ehl-i Hakk'a hizmet et bî-taleb ü bî-garaz'Seyyidü'l-kavmi hâdimuhum'emr-i Habîb-i Kibriyâ'yý tut" I/25-4.

Sonuç:Hulûsî Efendi Divân'ýnda

yaptýðýmýz incelemeler sonucun-da, onun Hz. Peygamber'e candanbaðlý ve onun yolunda can-baþverecek kadar samimi bir müminolduðunu ifade eden þiirler söy-lediðini tespit ettik. O, hemen he-men bütün mutasavvýf þairlerimizgibi þiiri inanç, duygu ve düþün-celerini yaymak için araç kabuletmiþ bunun için didaktik üslubaönem vermiþtir. O, Divân'ýndaHz. Peygamber ile ilgili Yâ Re-sûla'llâh, Resûlu'llâh ve 'Muham-med Mustafa redifli þiirler yaz-mýþ; ayrýca Hz.Muhammed(s.a.s.)'i peygamberliði; Ahmed,Muhammed, Mustafa gibi isim-

leri ile zikretmiþ; bedenî özellik-leri ve sýfatlarý ile ilgili çok sayý-da teþbih unsurlarýna baþvurmuþve Ehl-i Beyt'i vesilesiyle anmýþve onun yedi adet hadisini de ik-tibas yoluyla kullanmýþtýr. Tebli-ðimizi Hulûsî Efendinin Hz. Pey-gamber'e sevgisini çok güzel duy-gularla ifade ettiði 'Gülüm n'idemn'idem n'idem' nakaratlý bir þii-riyle bitirmek istiyoruz.

"Sensiz dünyâyý ukbâyýGülüm n'idem n'idem n'idem Hûr u cennetü'l-a'lâyýGülüm n'idem n'idem n'idem

Sinem onulmaz yaralýDeðmeye onmaz yâr eliSenden özge yârý velîGülüm n'idem n'idem n'idem

Mâzâga'l-basar'dýr gözünKelâm-ý cân-fezâ sözünManzarým olmazsa yüzünGülüm n'idem n'idem n'idem

Ve'l-leyl zülf-i zer-târýnVe'þ-þems mihr-i didârýnOlmazsa dilde ezkârýn Gülüm n'idem n'idem n'idem

Servi kaddine Tubâ'yýVermezem iki dünyâyýGönülde gayrý sevdâyýGülüm n'idem n'idem n'idem

Sana yok âlemde sânîÂlemin cân u cânânýAþkýnla dolmayan cânýGülüm n'idem n'idem n'idem

Sen olasýn dilin sözüYâdýnda gece gündüzüSenden gayra bakan gözüGülüm n'idem n'idem n'idem

Aceb nice olur hâliSana varmaz ise yoluHulûsî gibi bir kuluGülüm n'idem n'idem n'i-

dem" I/216-217- 25. þiir.DÝPNOTLAR* Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Türk-ÝslâmEdebiyatý Anabilim Dalý Öðretim Üyesi 1- Ýsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ veMüzilü'l-Ýlbas amme'þ-tehere mine'l-ehâdîs-i 'alaelsineti'n-nâs, Beyrut 1352, II/87'de 2016. hadis. Burivayet hadisçilerce mevzu kabul edilmektedir. Bkz.Ahmet Yýldýrým, Tasavvufun Temel ÖðretilerininHadislerdeki Dayanaklarý, Ankara 2000, 402-403. 2- Bu þekliyle bu rivayetin varlýðýný tespit edemedik.Ancak doðrulukla ilgili olarak hadis külliyatýmýzdaçok sayýda sahîh rivayet nakledilmektedir.3- Bu rivayetle ilgili deðerlendirmeler için bkz.Ahmet Yýldýrým, a.g.e., 98-99.4- Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ, II/132'de 2016. hadis.5- Bu rivayet ve deðerlendirmesi için bkz. AhmetYýldýrým, a.g.e., 240.6- Aclûnî, a.g.e., II/164'de 2123. hadis. Bu rivayet vedeðerlendirmesi için bkz: Ahmet Yýldýrým, a.g.e., 121-122.7- Aclûnî, a.g.e., II/262'de 2532. hadis.8- Ýbn Arabî'nin bu rivayetle ilgili bir þerhi tercümesiile birlikte basýlmýþtýr. Eserin künyesi þöyledir: Risâle-i Tevhîd, Münderecâtý: Men 'arefe nefsehu fe kad'ârefe Rabbehu hadîs-i þerîfi hakkýnda Þeyh-I Ekber(k.s.) Hazretlerinin þerhiyle hâþiyesinde tercümesinimuhtevîdir. Mütercimi: Kelâmî Dergâhý Þerîfi Post-niþîni Mehmed Es'âd, sene 1337. Ayrýca bu rivayetleilgili olarak Nuri Topaloðlu da þu eserleri kaydet-miþtir: Ebu'l-Fadl Abdurrahman b. Ebî Bekir b.Muhammed es-Suyûtî, el-Kavlü'l-Eþbeh fi Hadîsi'Men 'Arefe Rabbeh' ; Süleyman Sadeddin Efendi,Müstakim-zâde Süleyman b. Sadeddin b.Abdurrahman, Risâle fi Þerhi Hadîsi 'Men 'ArefeNefseh fekad 'arefe Rabbeh'; eþ-Þeyh el-ÂrifIzzüddîn Abdüsselâm b. Muhammed b. Ahmed ibnGânîm el-Makdisî, Þerhu Hadîsi Men 'arefe Nefseh fekad 'arefe Rabbeh'; Ebû Ýshakzâde AtaullahMuhammed Efendi, Þerhu Hadîsi Men 'arefe Nefsehfe kad 'arefe Rabbeh. Bkz. Nuri Topaloðlu, Tek HadisÞerhleri, Ýzmir 1998, s. 45, 78, 123-124. 9- Veled Çelebi Ýzbudak bu rivayetle ilgili olarak ünlümüsteþriklerden Louis Massignon'a cevapmahiyetinde Sebilü'r-Reþâd dergisinde iki adetmakale yazmýþtýr. Tarafýmýzdan notlarla yayýna hazýr-lanan bu makaleler Tasavvuf Ýlmî ve AkademikDergi'nin Temmuz 2003 sayýsýnda yayýnlanacaktýr. Bumakalelerin künyesi þöyledir: "Üstâd-ý MuhakkýkMehmed Ali Aynî Beyefendiye", Sebilü'r-Reþâd, cilt23, Sayý 579, 5 Cumâdu'l-ûlâ 1342/13 Kânûn-ý evvel1339(1923), s. 108-111; "Mehmed 'Alî 'Aynî BeyEfendiye", Sebilü'r-Reþâd, cilt 23, Sayý 584, 10Cumâdu'l-uhrâ 1342/17 Kânûn-ý sânî 1340(1924), s.185-188.10- Aclûnî, a.g.e., II/291'de 2669. hadis. Ayrýca burivayetle ilgili deðerlendirmeler için bkz. AhmetYýldýrým, a.g.e., 262-263.11- Aclûnî, a.g.e., I/462-463'de 1515. hadis.

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 51

Biz hep gül ile bülbülün hikâyesini dinledikbugüne kadar... Hep bülbül âþýk oldu güle. Peki yakarýnca? Evet, âþýk bir karýnca olursa ve sesi yoksabülbül kadar güzel, üstelik duyuramýyorsa...

Yerde, bazen yerin dibinde sürüp giderdi iþteonun hayatý. Kimsenin umursamayacaðý hatta biradýmla hayatýna son verebileceði kadar küçüktü o.Fakat ayný zamanda kendisinden milyonlarca kezküçük canlýlardan, arþa yükselen daðlara, uçsuzbucaksýz fezaya deðin, yaratma kudretine sahipRABBinin, zifiri bir gecede kara bir taþýn üzerindebulunan siyah bir karýncacýk da olsa, görüpgözettiði, rýzýk verdiðiydi o.

Hep bülbül âþýk olacak deðil ya güle, o da birgün yerde gezerken aldý gülün kokusunu. O negüzel kokuydu ya RABBÝ! Rasulallah'ýn teni böylemi kokardý?! Yoksa güller O'nun tenine mideðmiþti ki etrafýna böyle koku salardý?...Düþündü karýnca, ayaklarý onu, mest edici koku-nun geldiði tarafa götürürken, cemaline hasretkaldýðý o Rasul'ü düþündü. Çok yaklaþmýþ olmalýy-dý artýk aradýðýna, çünkü o dayanýlmaz kokuyutüm zerresiyle hissediyor, her uzvu ateþler içindeyanýyor, heyecandan baþý dönüyordu. Biraz sakin-leþmeyi bekleyip dört bir yanýný kolaçan etti karýn-ca, ileri gitti, saða gitti, sola gitti, her yönü denedi.Hayýr, olmadý. Baþka yerde deðil, orda olmalýydý.Etrafýnda hiçbir þey göremese de kokunun kaynaðýorasýydý. Neden sonra baþýný kaldýrýp bakmakgeldi aklýna... "Nasýl düþünemedim?" dedi kendikendine. Böyle güzel bir kokunun sahibi yerdegezer miydi hiç? Muhakkak yükseklerde yaþa-malýydý. Kaldýrdý baþýný gökyüzüne, gökyüzü kadar

ümitle... Fakat o da ne? Gülü perdeleyen onlarcayaprak ve O'na giden tek bir yol, dikenli bir daloldu ilk gördüðü. Ah þu yapraklar olmasaydý!...Bülbül kadar þanslý deðildi o, doyasýya kuþbakýþýseyredemeyecekti hiç gülü! Yerden seyretmeye derazýydý, ah þu yapraklar olmasaydý!... Ve o dikenlidal... Güle, sevgiliye giden tek yol. O neden acý-masýz dikenlerle döþenmiþti sanki? En küçükdikenin kendinden kaç kat büyük olduðunuhesaplayamazdý ama iyi biliyordu ki, onlardan birtanesi dahi, üzerinde parçalara ayrýlarak sonnefesini vermesi için kâfiydi!

Hiç bu kadar zor olacaðýný düþünmemiþtiO'na ulaþmanýn. Peki, þimdi ne yapacaktý? Okokuyu hiç almamýþ gibi mi davranacaktý bundansonra? Geriye dönüp yerdeki yolculuðuna devammý edecekti? Oysa ne kadar kolay olurdu bunuyapmak, ah bu Peygamber kokusu içine bu kadariþlemeseydi!...

Güle ulaþmasýnýn 'imkânsýz' denilene ne denliyakýn olduðunu o da tahmin ediyordu. Hatta biliy-ordu ki, bu dikenli yoldan sað salim çýkýp güleulaþsa bile, gülden talep edebileceði hiçbir þeyyoktu. Nice âþýklarý vardý gülün. Âþýklar kýzmasýnona, karýnca da 'aþk' koydu duygularýnýn adýný.Karþýlýk beklemiyordu sevgisine, zira çýkacaksayola, aþkýný sunmak için çýkacaktý. Bir kuru canvardý bedeninde, onu da Cananýn yolunda versecan hesap mý soracaktý?! Hem bir kez dahi olsagörebilmek vardý ya O'nu, yolun sonunda, öyleyseO'ndan mahrum kalmýþ bu canýn dünyada nekýymeti kalýrdý?...

Karýnca göze aldý hayatýna kasteden bütündikenleri, bir gül için, o gül ki ýtr-i Habibullahkokardý!

Ve son nefesine güle çok yakýn bir dikenetakýlarak verirken karýnca, gerçek bir Âþýk'ýn þudizelerini hala mýrýldanmaktaydý: "Gördüm yüzünü hayranýn oldum,Yandým oduna suzanýn oldum,Bin can ile hem kurbanýn oldum,YÜZ DÖNMEK OLMAZ YÂRÝM KAPINDAN"*

DenemeAyþe KARA

BülbülünAÞk Hikâyesi

Somuncu Baba Mart-Nisan 200452

Eðitim

AÝLE MECLÝSÝAile, toplumun en küçük ve en temel yapý

taþý, toplumsal deðerlerin, inançlarýn bir sonrakikuþaklara aktarýlmasýnda, kiþilerin kendilerinimutlu, huzurlu, güvende hissetmesinde ailebüyük bir öneme sahip. Günümüz toplumundaaileye ve evliliðe karþý olumsuz bir tutumgeliþmekte. Aileye karþý geliþen bu olumsuz tutu-mun önemli bir sebebi de ailenin kiþilere saðla-masý gereken huzuru ve mutluluðu veremiyorolmasýdýr. Aile içerisinde anne baba ve çocuklararasýndaki iletiþimin azalmasý ailenin iþlevini veönemini azaltmakta bunun sonucu olarak ta aynýçatý altýnda bulunan insanlar birbirlerine karþý ilgi-siz, sürekli kavga eden , tahammülsüz kiþilerhaline gelmektedir.

Saðlýklý bir aile kurmak için, anne baba olmave çocuk yetiþtirme konusunda sürekli olaraküretken olmak zorundayýz. Bu yazýmýzda bizsizlere örnek ailenin ilk þartý olan, saðlýklý iletiþimkonusunda bir öneride bulunuyoruz.

Sizlere önerdiðimiz aile meclisi, aileiçerisinde iletiþimi güçlendirip aile fertlerinin istekve beklentilerini karþýlýklý olarak belirtmeleriniamaç edinmiþtir.

AÝLE MECLÝSÝ NASIL OLUÞTURULUR ?Aile meclisi oluþturulurken öncelikle;1. Aile meclisinin toplanacaðý haftanýn bir

günü belirlenmeli,2. Aile meçlisinin baþlangýç ve bitiþ saatleri

belli olmalý,3. Ailenin bütün fertleri katýlmalý, aile ile

sürekli kalan dede, nine, teyze gibi yakýn akra-balar aile meclisinin doðal üyesidir,

4. Belirlenen saatlerde misafir kabuledilmemeli,

5. Aile meclisi baþkaný seçilmeli, 6. O haftaki gündem maddeleri bir gün

önceden kararlaþtýrýlarak, aile meclisinin üyelerineduyurulmalý, bu gündem maddelerinin dýþýnaçýkýlmamasýna dikkat edilmeli,

7. Aile meclisi konularý üzerinde tek tek ailefertlerinin görüþleri alýnmalý ve bu görüþler yazýl-malý,

8. Aile fertlerine eþit söz hakký verilmesinedikkat edilmeli fertlerden biri konuþurken diðerfert konuþmayý kesinlikle bölmemeli, bu konuyaçok dikkat edilmeli. Eðer konuþmalar kesilirse ailemeclisinden hiçbir karar çýkmaz. Konuþmalarkesildiðinde de yalnýz aile meclisi baþkaný müda-hale etmelidir.

9. Mecliste bir tane yazman olmalý alýnankararlarý yazarak toplantý sonunda aile bireylerineokumalý. Bir sonraki toplantýda bir önceki alýnankararlar okunup bu kararlara uyulup uyulmadýðýkontrol edilmeli.

10. Aile bireyleri birbirlerinin üzerinde baskýkurmamaya dikkat etmeli.

11. Kararlar alýnýrken," benim dediðimolsun" duygusuyla deðil ailemiz için iyi olan yapýl-sýn duygusuyla hareket edilmelidir.

AÝLE MECLÝSÝNDE ALINABÝLECEKKARARLAR

1. Aile bireylerinin görev ve sorumluluk-larýnýn belirlenmesi,

2. Aile bireylerinin yatýþ ve kalkýþ saatleri,

Mustafa AY

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 53

3. O hafta TV 'de izlenilecek programlarýnsaat ve gün olarak tespiti,

4. Haftanýn her günü aile fertlerinin biraraya gelerek sohbet edecekleri saatin tespiti,(günlük sohbet saatinde neler yapýlacaðý konuþu-labilir)

5. Ýstenmeyen söz ve davranýþlarýn belirlen-mesi,

6. Ailece yapýlacak hafta sonuna iliþkinsosyal etkinliklerin tespiti,

7. Mahallemizde ve yaþadýðýmýz yerdekiihtiyaç sahipleri için yapýlabilecekler.

8. Aile bireylerinin beklentileri, sýkýntýlarýnýnçözümü.AÝLE MECLÝSÝNDE DÝKKAT EDÝLECEK

HUSUSLARa ) Anne babalar, karþýlarýndaki aile fert-

lerinin yerine kendilerini koyarak olaylara vesorunlara bakma becerisini kazanmalýdýr.

b ) Anne babalar, çocuklarýnýn istek ve tale-plerini mantýksýz ve saçma bulmak yerine kendidurumlarýný çocuklarýnýn ve eþinin anlayacaðý birþekilde ifade etmeli, uzlaþmacý bir tavýr sergileme-lidirler.

c ) Aile meclisinin; ortak kararlarýn alýndýðýyer olduðu unutulmamalý ve aileyi ilgilendirenkararlarý hiçbir aile üyesi tek baþýna almamalýdýr.

d ) Özellikle anne babalar konuþma hakkýnýnhep kendilerinde olduðunu düþünmemeli nasihattürü konuþmalardan kaçýnmalý, gündem mad-deleri hakkýnda kendi fikir ve görüþlerini açýk-layan konuþmalar yapmalýdýr.

e ) Eþ ve çocuklar, fikrini beyan etmesiyönünde cesaretlendirilmeli, konu hakkýnda fikirjimlastiði yapýlmasý için ortam hazýrlanmalý.

f ) Toplantýnýn çok sýk bir þekilde bölünme-sine engel olunmalýdýr.

g ) Toplantý anýnda özel bir tatlý ya da bunabenzer bir yiyecek yapýlmalý, muhabbete vesileolunmalýdýr.

h ) Kararlar oy çokluðuyla alýnmalý ve kaydageçirilmelidir.

j ) Her toplantýda bir önceki kararlarýn mut-laka okunup ve uygulanamayan kararlarýn niçinuygulanamadýðý deðerlendirilmelidir.

K) Anne babalar aile meçlisinin sabýr isteyenbir süreç olduðunu unutmayýn.

Aile içerisinde; iletiþimi geliþtirmek, doyumsaðlayýcý aile iliþkileri kurabilmek, aile bireylerininbirbirlerini daha iyi anlamalarýný saðlamak içinaile meclisinin sizlere yol göstereceðine inanýy-oruz.

YAÐMUR YAÐAR GÝBÎ

Ormanlarda yuvasýný yitiren

Bir kuþ görsem sen gelirsin aklýma.

Beni alýp uzaklara götüren

Bir düþ görsem sen gelirsen aklýma.

Gönlüm viranedir, yakýlmýþ, yanmýþ

Hayal mermerinde hatýram donmuþ

Asýrlar öncesi duvara konmuþ

Bir taþ görsem sen gelirsin aklýma.

Toprakta aðacýn her hali güzel

Gölgesi, meyvesi, hem dalý güzel

Nerede, ne zaman faydalý, güzel

Bir iþ görsem sen gelirsin aklýma.

Açýlmýþ çiçektir her gülen dudak

Kýlýfta tomurcuk zor gelen dudak

Bir dostluk bakýþý, bir gülen dudak

Bir diþ görsem sen gelirsin aklýma.

Yüreðinde deli taylar eþinen

Gam ilinden dert iline taþýnan

Altmýþ yýl yaþayýp, bin yýl düþünen

Bir baþ görsem sen gelirsin aklýma.

Abdurrahim KARAKOÇ

Günümüzde her nimet bol. Çevremize birgöz attýðýmýzda baþta iletiþim alaný olmaküzere her konuda büyük bir geliþme ve sü-

rat var. Allah'ýn nimetleri saymakla bitmiyor. Amayetenekli insan, davasýnýn eri insan eþyanýn içindeadeta kaybolmuþ. Hepimiz ekipten, destek ola-cak, bilhassa gençlerimize model olarak yol göste-recek örnek insan kýtlýðýndan dert yanýyoruz. Es-kiler bu duruma edebî dille kaht-ý recul yani erkekkýtlýðý derlerdi. Eþref-i mahlûkat olarak yaratýlanve o seviyesini korumasý gereken insan eþyanýnbir parçasý olmuþ. Yað var, un var, þeker var amaonu yoðurup helva yapacak güçlü bilek yok. Eði-tim sistemi de böylesi gýda gibi, ilaç gibi deðerlerinyetiþmemesi için tersliklerle dolu olduðu gibi te-mel çözüm getirene de maalesef rastlayamadýk.

Ýþte bugün yaþý altmýþa merdiven dayayanneslin çok iyi bildiði gibi Prof. Ali Fuat Baþgil herseviyeden kiþinin rahatlýkla örnek alabileceði birilim ve karakter adamý, haktan ayrýlmaz bir Ana-yasa Hukukçusu, güzel bir eðitimci ve zevkle oku-nan bir yazardý. Mevki, makam, þan ve þöhret içinözellikle politik hedefler uðruna zikzak çizme ondaasla görülmezdi. Cesaret ve metanet kaynaðý idi.

1893 yýlýnda Samsun'un Çarþamba ilçesindedoðan Baþgil, ilköðrenimini orada yaptýktan sonraailesinin Ýstanbul'a nakli dolayýsýyla orta öðreni-mine devam ederken baþ gösteren Birinci CihanSavaþý'nýn Kafkas Cephesine katýldý. Savaþý mü-teakip Paris Buffone Lisesini ve ardýndan Gre-noble Hukuk Fakültesini bitirdi. Her gencin ancakbir fakülteyi bitirdiði süre içinde iki yüksek okuldiplomasýna hak kazandý: Sorbon ÜniversitesiFelsefe Bölümü ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi.1

Bir yandan aileden aldýðý saðlam terbiyenin üzer-ine yüksek tahsili bina ederek 1929 yýlýnda yurdadöndüðünde çiçeði burnunda bir genç olarak MilliEðitim Bakanlýðý'nda Yüksek Öðrenim GenelMüdür Yardýmcýlýðýna getirildi. Daha sonra An-kara Hukuk Fakültesinde doktora yaparak iki yýliçinde doçent ve profesörlüðe yükseldi.

Hocayý daha sonra Ýstanbul Hukuk Fakülte-sinde görüyoruz. 1938 de ise ayný FakülteninDekaný oluyor. 1939 da her faninin yükselemeye-

ceði Ordinaryüs payesini aldý. Fakat hoca her za-man efendiliðini, tevazuunu korudu. Ýnancýndanhayatý boyunca taviz vermedi. Hatay'ýn ana yurdakatýlmasýndan önceki kýsa süreç içinde HatayAnayasa'sýný hazýrladý. 27 Mayýs Ýhtilaline kadarHukuk ve Siyasal Bilgiler'de öðretim üyeliði yaptý.Fakat her istikamet sahibi ilim adamýnda olacaðýgibi 60 darbesi onu hizmetten mahrum ederek147 ler listesine alýnýp Fakülteden uzaklaþtýrýldý.1961 de Samsun Senatörü olduðunda Cumhur-baþkaný olmasý için büyük teveccüh baþlayýncaÝnönü ve Sýddýk Sami Onar'da panik baþladý. YeniSabah Gazetesinde hiç çekinmeden yazýlarýna dadevam edip bu yazýlardan birisi Türkiye ve Dünyaisimli talebelerinden birinin çýkardýðý mecmuadaiktibas edilince2 malum çevrelerce Balmumcu'yaalýnarak dünya çapýndaki âlim hücre hapsine

Somuncu Baba Mart-Nisan 200454

ÝncelemeAydýn TALAY

Örnek Hukukçu ve Eðitimci Prof. Ali Fuat BaþgilÖrnek Hukukçu ve Eðitimci Prof. Ali Fuat Baþgil

kondu ve adaylýktan vazgeçmesi için iþkence edil-meye baþlandý.

Merhum hoca hatýralarýnda ihtilal senesininAralýk ayýnda görmüþ olduðu rüyasýný anlatýr3

"Uçsuz bucaksýz bir sel birikintisinin cývýk çamuruiçindedir. Çamurdan kurtulmak için bütün gayre-tiyle yürüyor. Ýçi çamur dolu bir çukura düþmek-ten endiþe ediyor. Saða sola bakýp kimseyi degöremiyor. Bunalýma düþecekken bir metre kadaryüksek bir set üstünde bir subay görüyor. Bütüngayretini toplayýp mesafeli subaya varýyor ve su-bayýn uzattýðý ele tutunup nihayet set üstüne bitaphalde çýkýyor." Rüyadan on gün sonra çileler baþ-lýyor. Sonunda hoca Senatörlükten bile ayrýlýp Ýs-viçre'ye gidiyor. O mükemmel Fransýzcasý ile "Yir-mi yedi Mayýs Ýhtilali ve Sebepleri" kitabýnda yapý-lan bütün oyunlarý hukuk penceresinden dünyakamuoyunun önüne koyuyor. Kadýköyü Savcýsý10 yýl aðýr ceza ile hakkýnda dava açýyor. Fakatnafile. Talebelerinden Avukat M. Ali Sebük bu ki-tabý Fransýzcadan Türkçeye tercüme ederken zor-landýðýný itiraf ediyor.4

Baþgil Hocaya Yassýada Mahkemelerinde deçok sýkýntý verdiler. Birçok öðretim üyesi gibi hötpot karþýsýnda korkup çekileceðini veya dünyasarhoþlarý gibi yan gelip keyfine bakacaðýný zan-nettiler. Menderes Hükümetinin çýkardýðý Ted-birler Kanunu dolayýsýyla Yassýada Mahkemesin-de verdiði ifadesinde Cemal Gürsel'e verdiði ce-vabý bir ilim vakarý içinde tekrar ediyordu: "Ana-yasaya aykýrý kanun yapma ile Anayasaya karþýgelme ayný þey deðildir. Anayasa'nýn IV. Maddesimebuslara kanun çýkarsa bile masuniyet ve mesu-liyetsizlik vermiþtir." Bu ifadeler karþýsýnda sinirin-den çatlayacak hale gelen Baþol "Bir þahit olduðu-nuzu unutuyor bilirkiþi gibi konuþuyorsunuz" de-yince ilim haysiyetine sahip Baþgil talebesine "E-vet ben þahidim. Fakat görgü þahidi deðilim kana-at þahidiyim. Bunlarýn arasýnda hukuken mahiyetfarký vardýr" diye gürleyerek haddini bildiriyor.

Biz üniversite yýllarýnda merhumun güzelüslubu ve hukuka hâkimiyeti ile kaleme aldýðý Ye-ni Sabah gazetesindeki yazýlarýný ve Sýddýk SamiOnar'la diðerlerine verdiði nefes kesici cevaplarýnýokur ve arkadaþlarla karþýlýklý tartýþýrdýk. Zira ilimadamýna yaraþýr tavýr en zor anlarda dahi itidalini,cesaret ve metanetini kaybetmemek ve geleninkeyfi için geçmiþe kalkýp sövmemesidir.

Ýsviçre'de Cenevre Üniversitesinde Türk Ta-rihi ve Dili dersleri veren A. F. Baþgil 1965 seçim-lerinde Ýstanbul Milletvekili oldu. Yirmiye yakýneserleri arasýnda yukarýda isimleri geçenlere

ilaveten birkaçýný þöyle sýralayabiliriz: TürkiyeAnayasasý ve Siyasi Rejimi, Türkiye Ýþ Hukuku,Hukukun Ana Mesele ve Müesseseleri, VatandaþHürriyeti ve bunun teminatý, Din ve Laiklik, De-mokrasi ve Hürriyet, Gençlerle Baþbaþa, Ýlmin Iþý-ðýnda Günün Meseleleri, Din Nedir?, Din Hür-riyeti ve Laiklik Ne Demektir?.

Hocanýn Gençlerle Baþbaþa eseri aradan ge-çen 40 yýla raðmen öðrenci ve öðretmenlerin ba-þucu kitabý olma özelliðini korumuþtur. Ýnsaný çokher yönüyle ve kýsa ifadelerle inceleyen merhumöðrenciyi baþarýya götürecek yol ve yöntemlere lafsalatasýna boðmadan ortaya koyar.5 Zaten öð-rencilerinden nakledilenlere göre onun derslerinitakip etme de ayrý bir sürur verir. Konusuna hâ-kim ve býktýrmadan dinletmesini becerirdi. Mer-hum birçok dernek, Cemiyet ve hayýr müessesesi-nin kuruluþunda etkili rol oynadýðý gibi Türk dilinehâkim anlaþýlýr ve iþtiyakla takip edilen üsluplasadece hukuki deðil sosyal ve manevî konulardada binlerce makale yazmýþtýr. Bu iki günlük faniâlemde özellikle akademisyenlerin yetenek, cesa-ret, feraset ve karakter açýsýndan onu örnek alma-larýný tavsiye ederken 17 Nisan 1967 tarihinde ve-fat eden Baþgil Hocaya Cenabý Hakk'tan rahmetve maðfiretler dileriz.

DÝPNOTLARl- Ýhsan Iþýk,Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Ankara 2001, s. 161-162.2- Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Baþgil'in Hatýralarý, Boðaziçi Yay., Ýstanbul 1975, s.21.3- A.g.e, s.20.4- A. F. Baþgil, 27 Mayýs Ýhtilali ve Sebepleri, Ýstanbul 1966, s. 8.5- Gençlerle Baþbaþa, Yaðmur Yayýnlarý.

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 55

Hocanýn GençlerleBaþbaþa eseri aradangeçen 40 yýla raðmen

öðrenci ve öðretmenlerinbaþucu kitabý olma özel-liðini korumuþtur. Ýnsanýçok her yönüyle ve kýsaifadelerle inceleyen mer-hum öðrenciyi baþarýya

götürecek yol ve yöntem-leri laf salatasýna boð-madan ortaya koyar.

Somuncu Baba Mart-Nisan 200456

HikâyeRaziye SAÐLAM

Giderek bacaklarýnýn kendini taþýmayacaðýnýhissediyordu. Gücü tükenmek üzereydi. Evlerineçýkýlan yokuþ, her zaman bu kadar uzun muydu? Yolhiç bitmeyecekmiþ gibi geliyordu. Son bir gayretleadýmlarýný sýklaþtýrdý. 'Evde kimse yoktur, Ýnþaallah,'diye söylendi. Annesi bu saatte dükkânda olmalýydý.Babasýyla birlikte bilgisayar malzemeleri satan birdükkâný iþletiyorlardý. On iki yaþýndaki kardeþi Esrada okuldan sonra dükkâna gider, sonra birlikte evedönerlerdi.

Birden etrafýndaki her þey dönmeye baþladý.Düþmemek için duvara yaslanýp bir süre bekledi.Onun bu hâlini gören yaþlý bir kadýn yaklaþarak:

- Hayrola oðlum, rahatsýz mýsýn? diye sordu.Harun ayakta durmaya çalýþarak:- Yok teyze, iyiyim. Biraz baþým döndü de.Yaþlý kadýn komþularý mýydý acaba? Þu anda

onun kim olduðunu hatýrlayamýyordu...............Harun üniversiteye geçen yýl baþladý. Boðaziçi

Matematik Öðretmenliði'nde okuyordu. Ýstediðibölümü kazanmanýn heyecanýyla ilk bir hafta doðrudüzgün uyumamýþ, uyuduðu kýsacýk zamanlarda isekendini hep þimdiki okuduðu sýralarda görmüþtü.Henüz orta okuldayken Boðaziçi Üniversitesi'ne gi-dip bahçesinden o güzel boðaz manzarasýný seyret-miþlerdi. Hem okulun bahçesi, hem de görünen de-niz manzarasý çok hoþlarýna gitmiþti. Daha o gün deburayý kazanmayý kafasýna koymuþtu. Teyzesi'Hazýr gelmiþken, okulun duvarlarýna iyice bir sü-rünün. Belki siz de burayý kazanýrsýnýz,' demiþ, Esraile birlikte gülerek duvarlara iyice sürünmüþlerdi.

Ýlk sene okuduðu hazýrlýk çok iyi geçti. Lise-deyken bir türlü sevemediði, bu nedenle hep düþüknot aldýðý Ýngilizce'yi iyi öðrenmiþti. Ailesinde deher þey yolundaydý. Akþam olup da dördü bir sofra-ya toplandýðýnda o gün yaptýklarýndan bahseder,keyifle yemeklerini yerlerdi. Yemekten sonra çocuk-lar odalarýna çekilir, daha sonra çay içerken yine biraraya gelirlerdi. Çayýn yanýnda mutlaka ya bir çiko-lata ya da evde yapýlan bir tatlý olurdu. Bazen debabalarý Ýrfan Bey, büyük bir pasta alarak onlara sür-priz yapardý. Bu çoðunlukla Cuma akþamlarý olurdu.

Harun ve ailesi bu þekilde bir aile olmanýn,paylaþmanýn güzelliðini yaþýyorlardý. Mutlu bir ha-yatlarý vardý. Ta ki Harun uyuþturucu ile ilk tanýþanadek. Bildik bir þekilde, sýradan bir arkadaþ toplan-týsýnda içtiði bir portakal suyuna karýþtýrýlmýþ olarakilk hapý aldý. Sonradan yakýn arkadaþý Ender'e'Oðlum, o gün kendimde bir deðiþiklik hissettim. Neolduðunu anlamadým,' dediðinde o gülerek 'SanaTanrý'nýn ikramýydý o. Korkma bir þey olmaz,' deyipgeçiþtirmiþti.

Bir süre sonra Harun içinde bir boþluk hisset-meye baþladý. Ender'e bundan bahsedince o hiç çek-inmeden cebinden bir hap çýkarýp verdi. Harunbunun kötü bir þey olduðunu biliyordu. Ama yine de'Bir kez daha içince bir þey olmaz. Ýstediðim anbýrakabilirim,' diye düþünerek içti. Ender, hap sata-caðý birini bulduðu, Harun ise biraz sonra hissede-ceði gevþeme ve rahatlýk için memnundu.

Sonraki günlerde haptan eroine geçen Harunartýk tam bir müptela olmuþtu. Uyuþturucuyu alýncagözünde dünyanýn tüm kötülükleri, yaþamýn tümzorluklarý siliniyor, kendini uçacak kadar hafifhissederek güzelliklere bakarken görüyordu. Etkisigeçtiðinde ise derin bir karanlýða batmýþ gibi her þeykötü görünüyordu gözüne. Sanki bir dað yýkýlmýþ veo da altýnda kalmýþtý. Öylesine çaresiz ve umutsuz.Bununla baþ edebilmek için her seferinde tekrar vedaha fazla uyuþturucuya baþvuruyordu. Bu bir kýsýrdöngü hâlinde sürerken Harun'un hayatý da uyuþtu-rucunun karanlýk dehlizlerinde yok oluyordu.

Ailesi daha ilk günlerde ondaki deðiþikliklerigörüp kötü bir þey olduðunu anlamýþlardý. Haruniþtahsýz, yüzü solgun, gözlerinin altý çökmüþ bir va-ziyetteydi. Evde olduðu zamanlar ya hiç konuþmu-yor, ya da birden sinirlenerek ani tepkiler veriyordu.Ailede hiç huzur kalmamýþtý.

Babasý Ýrfan Bey bir akþam iþ dönüþü oðlununevden çýktýðýný görüp takip etmek istedi. Bir sürepeþinden gittikten sonra daha çok gençlerin takýldýðýcafe-bar, birahane gibi mekânlarýn çokça bulunduðubir sokakta küçük bir cafe'ye girdiðini gördü. Birkenara çekilerek kravatýný çýkardý. Gömleðinin ya-kasýný kaldýrýp gömleðini pantolonunun üzerine

Harun, Uyuþturucu ve Tüm Gençler

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 57

çýkardý. Ýki eliyle saçlarýný da hafifçe daðýtarak oðlu-nun peþinden cafe'ye girdi. Düzgün görünümüylekapýda herhangi bir engelle karþýlaþmak istemiyor-du.

Ýçerisi oldukça loþtu. Kulaklarý saðýr edecekkadar yüksek metalik bir müzik bütün salonu doldu-ruyordu. Küçük masalarýn etrafýnda oturan kýzlý er-kekli gençlerin küçük yaþlarda olduklarý fark ediliy-ordu. Belki de bunlar da oðlu gibi felakete sürük-lendiler ya da tam da uçurumun kenarýndaydýlar.Birden babalýk duygusuyla içinin yandýðýný hissetti.Sýcak evlerinde, ana babalarýnýn yanlarýnda olmalarýgerekirken bu izbe, iðrenç yerde ne iþleri vardý?

Ýrfan Bey bu düþünceler içindeyken ilerdeküçük bir kapýdan Harun'un çýktýðýný gördü. Bu loþortamda bile yüzünün ne kadar zayýflamýþ ve sarar-mýþ olduðu fark ediliyordu. Hemen yanýna yak-laþarak:

- Oðlum ne iþin var böyle bir yerde? Yürü,hemen evimize gidelim, dedi. Hiç ummadýðý bir an-da babasýný karþýsýnda gören Harun, kontrol ede-mediði bir sinirle:

- Evde gözünüz hep üstümde. Þimdi de so-kakta mý takip ediyorsun? diye baðýrdý.

Ýrfan Bey, böyle bir tepkiyi bekliyordu. Kararlýbir þekilde oðlunun kolundan tuttu ve:

- Yürü, daha fazla konuþma da çýkalým þura-dan, diye sürüklemeye çalýþtý.

Harun'un birden az önce aldýðý mal geldi aklý-na. Babasýyla giderse onu kullanamazdý ve þu andaçok ihtiyacý vardý. Ani bir hareketle babasýndankurtuldu ve hýzla kapýya yönelirken:

- Beni rahat býrakýn!' diye baðýrdý.O günden sonra üç gün eve uðramadý. Ýrfan

Bey'le Tülin Haným birlikte bütün öyle yerleri geziparadýlar, ama nafile. Oðullarýný bulamýyorlardý. Hemonun üzüntüsü, hem de bu ortamlarda karþýlaþtýklarýgençlerin durumlarýyla periþan bir durumdaydýlar.Ne olmuþtu da gençler böyle bir bataða saplanmýþtý.Yolunda gitmeyen bir þeyler vardý ve bunun bir anönce çözülmesi gerekiyordu.

Sonraki günlerin birinde Harun geldi. Hiçbirþey olmamýþ gibi geçti odasýna. Sabah Ýrfan Bey gi-yinirken cüzdanýnda yüklüce bir paranýn olmadýðýnýgördü. 'Bu bizim oðlumuz olamaz,' diyerek gözleridoldu. Bir anda kendini çok çaresiz hissetti. Bir ba-baydý ve oðlunu bu felaketten kurtarmak için bir þeyyapamýyordu.

Harun ise parayý aldýktan sonra her zamankisatýcýya gitti. Satýcý:

- Oðlum, böyle para yetiþtiremezsin. Bir an ön-ce birilerini alýþtýrmaya bak. Böylece yemini dahaucuza getirirsin,' dese de bunu yapmak Harun'uniçinden gelmiyordu. Yüreðinin bir köþesinde birinsaf kýrýntýsý kalmýþ olmalýydý.

Bir hafta en kötü erlerde, babasýndan çaldýðýparalarla yemlendi. Daha sonra bitince kendini kötühissetmeye baþladý ve tekrar para ya da satacak bireþya bulmak için eve gitmeye karar verdi.

..............Eve geldiðinde kapýyý güç bela açtý. Kimse

yoktu. Hemen yatak odasýna geçip para ya da anne-sinin takýlarýný bulmak için çekmeceleri karýþtýrma-ya baþladý. Giderek baþýndaki aðrýnýn arttýðýný, vücu-dunun uyuþmaya baþladýðýný hissediyordu. Yeni birkrizin baþlamak üzere olduðunu biliyordu. Vücu-dundaki uyuþukluða daha fazla dayanamayýp kendi-ni yataða attý. Birden kapý tarafýndan sürü halindesiyah bir þeylerin kendine doðru geldiðini gördü. Bugelenler iri hamam böcekleriydi. Üstüne doðru gelipkollarýna, bacaklarýna daðýldýlar. Harun dehþet için-de bir yandan baðýrýyor, bir yandan da kolunu baca-ðýný oynatýyordu. Hamam böcekleri gitti, bu defa dabüyük kara akrepler gelmeye baþladý. Bunlar, onlar-dan daha kötüydü. Hem üzerinde geziniyor, hem dehepsi ayný anda sokup derin acýlar veriyordu. Harunbüzüldüðü yatakta umutsuzca akreplerden kurtul-maya çalýþýyordu. Ama onlar daha gitmeden yýlan-lar, incecik çok sayýda bacaklarýyla kýzýl çýyanlargelip üstüne çöreklendiler. Hepsinin de gözünde onailk uyuþturucuyu veren Taner'i görüyordu. Bu birkabus muydu, yoksa ölmüþ de kabir azabý mý çeki-yordu? Çocukluðunda, pazar sabahlarý babasý dahayatarken üzerine atladýðý, neþeli kahkahalar attýðý buyatakta þimdi bir uyuþturucu krizi geçiriyordu.

.........Harun'u bu þekilde bulan ailesi onu hemen bir

tedavi merkezine yatýrdý. Uzunca bir tedavidensonra tamamen temiz bir hâlde hastaneden çýkanHarun, orada kaldýðý süre içinde sanki on yaþ dahabüyümüþ olarak bilinçli ve kararlý bir þekilde tabur-cu oldu.

O, þans eseri ölüm vuruþu yapmadan ya da krizanýnda intihar edemeden ailesi tarafýndan kurtarýldý.Ama uyuþturucu kullanma yaþýnýn ilk öðretimekadar indiði toplumumuzda bu tehlikeyle karþýkarþýya olan sayýsýz gencimize ne olacak?

Somuncu Baba Mart-Nisan 200458

Kýymetli Okuyucularýmýz,Geçen sayýlarýmýzda iyi bir eþten bahseder-

ken bunun tek taraflý olmadýðýný belirtmiþtik.Ailede hanýmlara olduðu kadar erkelere de çokbüyük sorumluluklar düþüyor. Ýþi bir de mizahiyönden ele alarak, kadýn iç iþleri bakaný, erkek dedýþ iþleri bakaný diyen büyüklerimiz iki tarafa daçok iþ düþtüðünü anlatmaya çalýþmýþlardýr. Günü-müzdeki yaþam þekli kadýnýn evde oturup sadeceerkeðin çalýþmasýyla olmadýðýný gösterse de aileyedýþardan baktýðýmýzda yine hanýmlarýn evin iç iþle-riyle, erkeklerin de dýþ iþleriyle uðraþtýðýný görürüz.Tabii erkekler de ben dýþarýda çalýþýp evimin nafa-kasýný kazanmak için uðraþýyorum diyerek ailesiyleilgili bir takým meseleleri göz ardý etmemelidir.Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i þerifinde'Sizin en hayýrlýnýz kadýnýna hayýrlý davranandýr veben kadýnýma iyi davranýrým,' diye buyurmuþlardýr.

Erzurumlu Ýbrahim Hakký Hz. Marifetname'-de erkeklere þöyle seslenmektedir:

1. Erkek, eþine güzel huy ve iyi ahlâk ile mu-amele etmelidir.

2. Erkek eve girince selam verip ailesinin hâlve hatýrýný sormalýdýr.

3. Eþinin yalnýz ve üzüntülü olduðunu görür-se sevgi ve þefkatle hatýrýný sormalý, tatlý sözlerleteselli etmelidir.

4. Çocuklarýn terbiyesinde eþine yardýmcý ol-malýdýr. Çocuk eðitiminde eþine yardýmcý olan er-keðe Allah da yardým eder.

5. Erkek ne yerse, eþine de onu yedirmelidir.Eðer elinde varsa eþinin ve çoluk çocuðunun ev,giyecek ve yiyecek bakýmýndan hiçbir eksiklerinibýrakmamalýdýr.

6. Ailesini hiç dövmemeli ve dünya iþleri içinkatiyen sövmemelidir.

7. Erkek eþine dini kusurlarýndan dolayý birgünden fazla küskün kalmamalýdýr.

8. Karýsýnýn kötü huylar gösterdiðini, huysuz

hareketlerde bulunduðunu gören erkek öncekendi nefsinden þüphe etmeli, kusuru kendindearamalýdýr. Ben kendi kusurlarýmý düzeltirsem,eþim de kendi huysuzluklarýný býrakýr ve düzelir,inancýyla hareket etmelidir. Allah'ýn velilerindenbir zat karýsýnýn huysuzluðuna sabredip soranlara,'Korkarým ki kadýnýn huysuzluðuna, eziyetine sab-retmeyen erkek onun üstüne evlenmeye kalksaikisi de belaya düþerler,' cevabýný verirmiþ.

9. Erkek, karýsýnýn öfkesi karþýsýnda susma-lýdýr. Ta ki kadýn piþmanlýk duyup kocasýndan özürdileyinceye kadar.

10. Kadýn, eþinin her hizmetini güler yüz veseverek yaparsa, buna karþý erkeðin de kendisinedua ve Allah'a hamd-u sena etmesi lazýmdýr. Çün-kü kocasýný üzmeyen ve onu her suretle memnuneden bir kadýn, deðeri biçilmez bir nimettir. Onuniçin Allah'a (C.C.) ne kadar þükredilse azdýr.

11. Erkek, eþine karþý öyle davranmalýdýr kikadýn, kocam beni herkesten fazla beðeniyor veseviyor desin.

12. Eþinin itaatsizlikleri dýþýndaki bazý kusurve hatalarýna göz yummalý, görmemezlikten gel-melidir.

Hanýmlara ÖzelNuran ÖZDEN

Ýyi Bir Eþ, Ýyi Bir AnneGüzel huylu bir eþ

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 59

13. Erkek, karýsýnýn sýrlarýný, kabahat-lerini, kusurlarýný herkesten saklamalýdýr.

14. Erkek, karýsýna Kur'an'ý, farz olanþeyleri ve din adabýný öðretmelidir.

15. Erkek, eþinin izni ve rýzasý olmadançocuk yapmaktan çekinmelidir.

16. Erkek, karýsýnýn iznini almadanseyahate çýkmamalýdýr.

17. Erkek, eþine üzüntülerini, kederleri-ni, düþmanlarýný ve borçlarýyla alacaklarýnýsöylememelidir.

18. Eþinin karþýsýnda veya arkasýndadaime ona hayýr dua etmeli, bedduaetmemelidir. Çünkü eþi gece gündüz onahizmet eden, her iþinde onun yardýmcýsý,sevinç ve üzüntü arkadaþýdýr.

Bu öðütlere ve Peygamber Efendimiz'inaile hayatýna bakacak olursak erkeklere deçok iþ düþtüðünü görüyoruz. Yalnýz evliliðinsorumluluk ve sabýr olduðunu gören erkeklerbelki evlenmekten korkabilirler, ama çolukçocuðunun geçimini saðlamak için zahmetçekenin kýyamet günü iyi amellerinin daðlargibi yüce olduðunu bilseler hâllerine nekadar þükredelerdi acaba?

Allah yolunda cihat etmekten dahafaziletli bir amel de karýsý ve çocuklarýný iyibir þekilde koruyup gece uykudan uyanýpüstü açýlmýþ olan çocuklarýnýn üstünü ört-mek, onlar için helal kazanç temin etmektir.

Ýyi bir eþ; mutlu bir aile reisi, çevresineve çocuklarýna da iyi bir örnek olur. Huzuruevinde ve yuvasýnda arayan, iþinden yorgungelip akþam yemeðini ailesiyle sohbet ederekyiyen bir babayý mutlaka kendi çocuklarý dakendine örnek alacaktýr. Çocuklar babalarýný,hanýmlar da eþlerini muhabbetle karþýla-malýdýr. Bu sevgi ve muhabbeti de onlaraancak erkek, yani aile reisi verebilir.

Çok deðerli okuyucularýmýz,Görüldüðü gibi erkeklerin vazifeleri

sadece evin dýþ iþlerine bakmakla bitmiyor.Ailesinin geçimini temin etmekle beraber birde onlarýn her türlü manevi destekçisi veyardýmcýsý olabilmek, saygý ve sevgilerinikazanmak hiç de kolay deðildir. Tabiikarþýlýðýnda eþinin ve çocuklarýnýn muhab-betli davranýþlarý, mutluluklarý hangi eþi,hangi babayý mutlu etmez?

VAR

Ýbret ile seyreyledim âlemi; Gelmiþ geçmiþ nice insan izi var. Kadir Mevlâ'm, güzel çalmýþ kalemi; Her zerrenin mânâsý var, özü var...

Elem, acý, sevinç olur göçünde, Sevabýnda, vebâlinde, suçunda, Bir sonsuza akan kervan içinde, Yedisi var, yetmiþi var, yüzü var...

Su misâli, döner döner devreder, Cümle âlem, öz âlemin seyreder, Canýn bilen, candan baþtan hayreder; Her sofranýn ekmeði var, tuzu var...

Akýl yorup, özün yakan, bilmez mi? Yýllar yýlý hasret çeken solmaz mý? Her arayan makamýný bulmaz mý? Yükseði var, çukuru var, düzü var...

Gül kokusu, gülün rengi, güldür gül. Güle hasret çekip durmaz, her bülbül. Yüksek uçma havalarda ey gönül! Bu iklimin, yazý, kýþý, güzü var.

Kadir Mevlâ'm her iþimi iþ eyle, Son nefeste imânýmý baþ eyle. Kul Rýfat'ým, günü günden hoþ eyle, Yalan ömrün çoðu gitmiþ, azý var.

Rýfat ARAZ

Çocuklarýmýzýn, zorunlu eðitim yaþýnagelinceye kadarki çocukluk dönemi-nin kýymeti bilinemez. Bu önemlidönem genellikle göz ardý edilir vedeðerlendirilmeden tüketilir. Oysa ço-

cuklarýmýz henüz kucakta bir bebekken, hatta do-ðum öncesinde eðitimine baþlamak gerekir. Okulöncesi dönemi kapsayan, 0-6 yaþ dönemindekiçocuklarýmýz hakkýnda bilgilerimizi sürekli tazele-memiz, onlarýn eðitimi için azami gayret göster-meliyiz.

Günümüzde M.E.B, okul öncesi kurumlarýnýnyaygýnlaþtýrýlmasý ve okul öncesi eðitim-öðretiminöneminin halka anlatýlmasý yönünde çaba sarfetmektedir.

Çoðu anne-baba; çocuðun karnýný doyurup,üzerini giydirmekle, hastalandýðýnda doktora gö-türmekle, onu sevindirmek için bir oyuncak, birbisiklet almakla bu dönemdeki görevinin tamam-landýðýný zannetmektedir.

Okul öncesi kurum, çocuðun gününü günettiði bir ortam olarak düþünülmektedir. Çocuðunyaramazlýðý ile baþa çýkamayan anne, 'Seneye ana-sýnýfýna göndereyim de biraz rahatlayayým?' þek-linde bir kolaycýlýða kaçmaktadýr.

Çocuðu, okul öncesikuruma göndermektenamaç;ondan gün boyukurtulmak ve rahatlamakdeðil, onun ÇOK YÖNLÜGELÝÞÝMÝNE katkýda bu-lunmaktýr. Þuna ina-nýyoruz ki; aðaç mutlakayaþken eðilmeli, aksitakdirde bükülmez, kýrýl-ma riski de o kadar artar.

Çocuklarýmýzýn zekâgeliþiminin % 60'ýnýn 6yaþýna kadar tamam-landýðý gerçeðini dü-þündüðümüzde, onlarahangi güzel davranýþlarýkazandýrýp, miras býrakýy-oruz acaba? Eðitim

kurumlarýnýn görevlerini yerine getirmesi esnasýn-da, en büyük görev öðretmene düþmektedir.Çocuðun kiþiliðinin ve temel özelliklerinin, 0-6 yaþdöneminde kazanýlmýþ olmasý, okul öncesiEðitimine ve okul öncesi öðretmenine ayrý bir yerve önem kazandýrmaktadýr.

Okul öncesi eðitim; zorunlu öðrenim çaðýnagelmemiþ, 0-6 yaþ çocuklarýný kapsayan ve çocu-ðun temel davranýþlarýný kazanmasýnda etkin roloynayan önemli bir eðitim kademesidir.

Okul öncesi eðitimi, çocuklarýn bedensel,psiko-motor, zihinsel, dil, sosyal ve duygusal yön-den geliþmelerini, birey olmanýn farkýna varýp kiþi-sel yeteneklerini keþfetmelerini ve temel alýþkan-lýklar kazanmalarýný saðlamak amacý ile verileneðitim süreci olarak tanýmlayabiliriz.

Ýnsanoðlunun bütün hayatý göz önünde bu-lundurulduðunda, bazý yaþam dilimlerinin dahakritik olduðu görülmektedir. Bu kritik dönemlerinbaþýnda, okul öncesi yaþ grubu gelmektedir. 0-6yaþ arasýný kapsayan okul öncesi yýllarý, kiþiliðinoluþumu ve þekillenmesi, temel bilgi, beceri vealýþkanlýklarýn kazanýlmasý ve geliþtirilmesinde ha-yatýn ileriki yýllarýna olan etkisi sebebiyle yaþamýnen kritik dönemlerinden biridir.

Çocuðun okul öncesidöneminde temel bilgi,beceri, deneyim vealýþkanlýklarý daha sonrakiöðrenim yaþamýna olduðukadar, sosyal ve duygusalyaþamýna da etki edecektir.

Bütün yazýlan vesöylenilen gerçekler gözönüne alýndýðýnda; OkulÖncesi Eðitimin amaçlarý;Milli Eðitimin genelamaçlarý þöyle sýralanmak-tadýr:

1) Çocuklarýn beden-sel, zihinsel, duygusal vesosyal yönden geliþme-lerini, temel alýþkanlýklarkazanmalarýný saðlamak.

TomurcuklarKevser BÂKÝ

Okul Öncesi Eðitim Neden Önemli?

Somuncu Baba Mart-Nisan 200460

2)Her fýrsattan yararla-narak çocuklarýn millî, ma-nevî, ahlâkî, kültürel veinsani deðerlere baðlý-lýðýnýn geliþmesineyardýmcý olmak.

3 ) A t a t ü r k ,millet, vatan vebayrak sevgisinikazandýrmak.

4)Çocuklarýnsorumluluk yük-lenmelerini, dü-rüst, saygýlý, nazik vedüzenli olmalarýnýsaðlamak.

5)Çocuðun benlikkavramýný geliþtirmesine, kendi-ni ifade etmesine, baðýmsýzlýðýnýkazanmasýna ve öz denetimini saðlamasýna im-kân tanýmak.

Bu amaçlar doðrultusunda çocuklara kazan-dýrýlmak istenen TEMEL DAVRANIÞLAR'dan bazý-larý þunlardýr:

1) Düzgün cümle kurabilme,2) Akýcý bir þekilde konuþabilme,3) Neden ve sonuç iliþkisi kurabilme,4) Paylaþma ve yardýmlaþma duygusunu aþý-

lama,5) Sosyalleþmesi ve benlik kavramýnýn geliþ-

mesi,6) Psiko-motor geliþiminin saðlanmasý,7) El ve göz koordinasyonunun saðlanmasý,8) Küçük-büyük kas geliþiminin saðlanmasý,9) Olaylar arasýnda iliþki kurabilme,10) Basit düzeyde toplama ve çýkarma

iþlemleri yapabilme,11) Lokal temizliðe dikkat etmesi,12) Sorumluluk duygusu kazanmasý,13) Dengeli bir þekilde beslenmesi,14) Atatürk, millet, vatan ve bayrak sevgisini

kazanmasý,15) Milli, manevi, kültürel deðerlere baðlýlý-

ðýnýn geliþmesi,16) Dürüst, saygýlý, nazik ve düzenli olmala-

rýný saðlamak,17) Duygularýný ve kendini uygun yollarla

ifade edebilme,18) Çevresi ile iyi iliþkiler kurabilme,19) Toplumsal yaþamýn özelliklerini fark ede-

bilme,20) Çevresindeki güzellik ve çirkinliklerin

farkýnda olabilme,

21) Gözlem yapabilmeyeteneðinin geliþmesi,

22) Nesne, olayya da varlýklarý eþleþ-

tirme, gruplamaya da sýralayabil-me,

23) Me-kânda konumve zaman kav-ramlarýný öðre-

nebilme,24) Problem

çözme yeteneðini ge-liþtirebilme,25) Özbakým beceri-

lerini geliþtirebilme,26) Kaza ve tehlikelere karþý dikkatli

olmayý öðrenebilme,Yukarýda sýraladýðýmýz TEMEL DAVRANIÞ-

LAR'ý gerçekleþtirebilmek için, Anasýnýfýnda aþaðý-daki faaliyetler ve etkinlikler uygulanmaktadýr;

1) Serbest zaman etkinliði 2) Masa faaliyet-leri sanat etkinliði 3) Türkçe dil etkinliði 4) Oyunetkinliði 5) Müzik etkinliði 6) Fen ve doða çalýþ-malarý 7) Okuma-yazmaya hazýrlýk çalýþmalarý.

Ýmkâný olan okullarda Bilgisayar, Ýngilizce,Satranç, Halk Oyunlarý v.b öðretilmektedir.

'Çocuk Eðitimi, çocuða verilen deðerle oran-týlý olarak biçimlenir. Deðiþen çocuklukla birlikteeðitimin bütün aþamalarýnda, bu deðiþimin neyönde olduðunun göstergelere dönüþmesi gere-kir. Okul öncesi eðitimi çocukluðun ilk evresi ol-masý nedeniyle en duyarlý aþamadýr. Henüz mo-tor geliþimin tamamlanmadýðý, büyümenin hýzlýolduðu bu dönemde asýl baþarý, çocuðu tanýmaile baþlar. Yeteneklerinin keþfedilmesi her þeydenönemlidir. Þefkate en çok ihtiyaç duyduðu zamandiliminde annesinden uzak kalmasýndan etkile-nir. Psikolojisi gereði annesinin katýlýmý ile okuleðitimini sürdürmesi önemli ve önceliklidir. Ço-cukluðun, ilk evresinin temelleri atýlýrken, çocuk-lukta oluþmaya baþlar.

Yetiþkine düþen görev ise; çocukluðun mutlubir baþlangýç yapmasýna yönelik ortamý hazýrla-mak ve çocuðu ÇOCUK YÜZLÜ bir yolculuðaçýkarmaktýr.'1

1) Mustafa Ruhi ÞÝRÝN; Milli Eðitim Dergisi, sayý:132, s. 35, Ankara

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 61

FýkraAdamýn biri bir gün doktora gitmiþ ve; -Doktor bey,

parmaðýmý karnýma bastýrýyorum, acýyor, omzuma bastýrýy-orum acýyor, kafama bastýrýyorum, acýyor. Buna bir çare

bulun, demiþ.Doktor buna çok þaþýrmýþ:-'Her tarafýn acýyorsa, senin ayakta durman bile

mucize, þu durumda çok ince bir tedaviye ihtiyacýnvar' der. Ve þöyle kabaca bir muayene etmek ister.

Doktor parmaðý ile adamýn vücudunun çeþitliyerlerine bastýrýr.' Yine acýyor mu? diye sorar.Hasta:

-'Parmaðýmý bastýrdýðýmda acýyan oralardeðil doktur bey, acýyan

parmaðým, parmaðým'der. Doktor bakar kiadamýn parmaðý kýrýk.Küçük bir müdahaleylealçýya alýr.

GÜLDÜREN SSÖZLER 1) Birine akýl verirken, geri kalanýnýnsana yetip yetmeyeceðini bir düþün.2) Sevinçten uçmadan önce, kalkýþ iznialmak zorunludur.3) Sakla samaný, gelir zamaný,4) Gözünü budaktan sakýnmadý, þimditek gözle idare ediyor.

DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI

Kimin saçý siyah, Kimin saçý sarý… Ankara'da buluþtu, Dünyanýn çocuklarý.

Her Yirmi üç Nisan'da Tekrarlanýr bu olay. Buluþma nedenini,Açýklamak çok kolay.

Bu kocaman dünyada, Ülke sayýsý çoktur. Oysaki hiçbirinin,Çocuk Bayramý yoktur.

Dünyanýn çocuklarý, Yurdumuza koþuyor,Her Yirmi üç Nisan'da Cývýldaþýp coþuyor.

Türkiye konuklarla,Kalpler sevgiyle dolsun.Dünya Çocuk Bayramý,Herkese Kutlu Olsun!

(Ev ve Sýnýf Etkinlikleri Antolojisi)

Mehmet VURAL

HADÝSPeygamber efendimiz buyurdu ki: 'Baðýþ ve ihsan-

da çocuklarýnýzýn arasýný eþit tutunuz. Eðer ben biriniüstün tutacak olsaydým, kýzlarý üstün tutardým.'Senetçe zayýf da olsa ayný manayý ifade eden diðer birhadiste Rasulullah Efendimiz '-Allah, öpücüðe varýn-caya kadar her hususta çocuklar arasýnda adaletlidavranmanýzý sever.' buyurdu.

Somuncu Baba Mart-Nisan 200462

MMOODDEERRNN BBÝÝLLMMEECCEELLEERR1) Aðzý vardýr konuþmaz,

yataðý vardýr yatmaz.

2) Balýklarýn sevmediði Ýlneresidir?

3) Elimizi deðdirmeden neyideðiþtirebiliriz?

(AKARSU)

(BALIKESÝR)

(FÝKRÝMÝZÝ)

Hurma KavurmasýBulmaca

Hazýrlayan: Abdulhamid KILIÇSýdýka SARI

SOLDAN SAÐA : 1-Tarihimizin en zorlu savunmasavaþlarýndan sonuncusu. 2-Komando baþlýðý. -Demekten emir -Alfabemizin ilk harfi. 3-Adýnatürküler yakýlan, eskiden OsmanlýDevletine baðlý bir ülke. 4-Eski dildesu - Parýltýlý bir madde - Eþi olmayan,biricik. 5-Yara. 6-“ÇanakkaleDestaný”ný yazan milli þarimiz. 7-Dolaylý anlatmak - Bir erkek ismi. 8-Tersi (vahþi hayvan barýnaðý)-Amel’inson hecesi. 9-Usta, yaptýðý iþte iyiolan. 10-Çanakkale Savaþýndansonra söylenmiþ olan söz “Çanakkale......”

YUKARIDAN AÞAÐIYA : 1-Doyum. 2-Avrupa Birliðinin kýsalt-masý-Tembih bildiren kelime. 3-Tasavvuf musikisinde kullanýlanüflemeli bir müzik aleti - Bir haberajansý - Kenar son 4 - Tersi (Mevsimidýþýnda meyve vs. yetiþtirilen kapalýalan) - Bir otomatik silah markasý. 5-Nicelik, sayýca - Mil’in sessizleri 6-Ýlaç-Suriye’nin baþkenti. 7-Cennetisimlerinden biri (bir cennet ismi)-

Sevgili-Bir sorukipi. 8-Tersi-(yabancý)-Ekip.9-Darende’yehas yöresel biryemek. 10-Kefillik

Yapýlýþý;Hurmalarý yýkayýp bir tencereye alýyoruz, üzerine ya-rým su bardaðý kadar su ilave ediyoruz. Kaynayýp hur-malar yumuþayýnca tereyaðýný ilave ediyoruz. Karýþtýrýpyumurtalarý bir kapta çýrpýp üzerine döküyoruz. Yu-murtalar piþince ateþin üzerinden alýp servis yapýyoruz.Sýcakken yenilirse daha lezzetli oluyor.

Yarým kg Medine Hurmasý,2 yumurta,2 çorba kaþýðý tuzsuz yað,bir miktar su.

Çözümü

Mutfaktan

Somuncu BabaMart-Nisan 2004 63

Malzemeler