84

Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi
Page 2: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi
Page 3: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Bireyin gençlik ve yetişkinlik dönemindeki dinî inanç, duygu, tutum ve davranışlarının temeli büyük ölçüde çocukluk döneminde atılır. Bu dönemde verilecek iyi bir eğitimle çocukta din duygusunun sağlıklı gelişimi sağlanabileceği gibi, baskıcı ya da yanlış bir eğitim metoduyla var olan din duygusunun körelmesine hatta onun dinden uzaklaşmasına sebep olunabilir. Çocukluk döneminin her aşaması dinî eğitim konusunda eşsiz bir değere sahiptir. Okul öncesi dediğimiz ilk çocukluk dönemi de bu noktada kesinlikle ihmal edilmemesi, atlanmaması gereken bir dönemdir. Yetişkin çocukları olan her anne baba bilir ki çocukluk dönemi çok çabuk geçmekte ve sanki daha dün eteklerinden çekiştiren evlatları, nasıl olduğunu bile anlayamadan boylarını geçmektedir. Bu sebeple “Çocuktur, daha anlamaz, biraz büyüyünce dinî bilgileri öğretiriz, ibadetlere de alıştırırız.” anlayışı doğru değildir. Diğer taraftan çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olmayacak şekilde dinî bilgi verilmeye çalışılması ve ibadetlere zorlanması da bir o kadar yanlıştır. Dolayısıyla çocuklara yönelik din eğitiminde çocuğa neyi nasıl öğreteceğimizi bilmek kadar onların gelişim basamaklarını ve bu basamakların özelliklerini de iyi bilmek önemlidir.

Bu ay, Diyanet Aile Dergisi olarak “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) hadis-i şerifinin rehberliğinde, yeni eğitim öğretim dönemini vesile bilerek penceremizi Okul Öncesi Eğitim’e açtık. Esin Türkmen “Çocuk, ailesinde karakterini geliştirecek bilgi, beceri ve davranışları kazanamamışsa yaşamında birçok sorunla karşılaşır.” diyerek bu konuda önemli hususları kaleme aldı. Rümeysa Çayırpınar, gelecek nesillere değerlerimizi aktarmada çocukluk çağının önemini hatırlatıp dikkat etmemiz gereken noktaları “Okul Öncesi Dönemde Çocuklarda Değerler Eğitimi” yazısıyla sundu. Aile Danışmanı F. Betül Yılmaz Eminsoy, “Dokuz Tip Mizaç” yazısında insanların farklı huylara sahip olduğunun altını çizdi ve bunu bilmenin sosyal ilişkilerde sağladığı avantajları bizlerle paylaştı.

Bu sayımızda “Edebiyat bize hiçbir disiplinin veremeyeceği ruhun ayrıntılarını aktarır, ötekini anlamamızı sağlar, başka hiçbir disiplinin yapamayacağı empati duygusu uyandırır ve hayatın çelişkilerini işaret eder. Edebiyatla bir duygumuz olduğunu öğrenir, başka insanlarla pek çok ortak yanımızı keşfeder, acının ortak olduğunun ayrımına varırız.” diyen Necip Tosun ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Portre köşesinde yaşadığı çağın sıkıntılarını eserlerinde ustaca işlemiş olan Cengiz Aytmatov’u ağırladık. Kültür sanat köşemizde, hafızalarımıza derin bir acı olarak kazınan Kerbela hadisesinin edebiyatımızdaki yansımalarını Sema Bayar kaleme aldı.

Eylül sayısında da dopdolu olan dergimizi, burada içeriğine değinemediğimiz daha pek çok yazı ve yazarımızla siz kıymetli okurlarımızın beğenisine sunuyor, yeni eğitim öğretim döneminin tüm öğrenci ve öğretmenlerimiz için başarılar getirmesini temenni ediyoruz.

Okul Öncesi Din Eğitimi

Dr. Elif Arslan

TAKDİM

Page 4: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

9Eylül

68

4

24

4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen

12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem

14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Gültekin

16 KAHVE MOLASI Esma Türkseven

18 ŞAHSİYET İNŞASINDA ÖDÜN VE UZLAŞI Kaan H. Süleymanoğlu

22 ARTAN MUTSUZLUK Dilara Tekin Gölcü

24 DOKUZ TİP MİZAÇ F. Betül Yılmaz Eminsoy

28 MISIR KOKUSU Büşra Küçüksucu

32 OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE ÇOCUKLARDA DEĞERLER EĞİTİMİ Rümeysa Çayırpınar

36 BİRKAÇ İYİ FİKİR Kevser Koçakoğlu

38 SÖYLEŞİ Necip Tosun

42 ÇAYIN HATIRI YOK MU? Dr. Hafsa Fidan Vidinli

44 KALP AĞRISI Eda Saklı Köksal

46 BENİM SEVGİLİ TORUNUM Müzeyyen Yazıcı

48 İKİ GÖZÜM Abdurrahman Alkan

Diyanet İşleri Başkanlığı AdınaSahibi ve Genel Yayın Yönetmeni

Dr. Fatih KURT

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüDr. Elif ARSLAN

Mali İşler ve Dağıtım SorumlusuBünyamin KAHRAMAN

Yayın KoordinatörleriSema BAYAR

Esma TÜRKSEVENMuhammed Kâmil YAYKAN

Hilal KOÇ HANCI

Dijital MedyaÖmer GÜÇLÜŞahin BODUR

TashihMuhammed Kâmil YAYKAN

ArşivAli Duran DEMİRCİOĞLU

Grafik-TasarımKaizen Medya

www.kaizenmedya.com.tr

İletişimDini Yayınlar Genel Müdürlüğü

Üniversiteler Mah. Dumlupınar Blv. No: 147/A 06800 Çankaya/Ankara

Tel : 0312 295 86 61 - 62Faks: 0312 295 61 92

[email protected]

dergi.diyanet.gov.tr dibailedergisi diyanetailedergisi

EĞİTİMDEİLK ADIM

Page 5: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

56

38

46

48

18

50 TAZE BİR SONBAHAR GÜNÜ Hacer Noğman

52 CENGİZ AYTMATOV Süreyya Meriç

54 KIRKAMBAR Mehmet Han

56 GÜRLEYİK ŞELALESİ Seher Meriç

60 OKUMAYAN TOPLUM M. Orhan Okay

62 KİTAPLIK Kemal Koçer

64 MAKTEL-İ HÜSEYİN Sema Bayar

68 ÇOCUĞUM GÖRÜYOR MU? Op. Dr. Deniz Başman

70 BOZKIRDAN GELEN ZARAFET Derya Bulut

72 MAĞRUR OLMA İNSANOĞLU Gülşen Ünüvar

74 EHL-İ BEYTTEN SAYILAN BİR KAHRAMAN: EBU RAFİ' EL-KIBTÎ Dr. Ömer Faruk Akpınar

76 AKLİYAT Kağan Yaman

78 ÇENGEL BULMACA Ali Osmanoğlu

80 OKUL BAHÇESİNDE CEVİZ KABUĞUNDAN KAPLUMBAĞALAR Ayşe Ünüvar

Abone kaydı için, ücretin Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünün

T.C. Ziraat Bankası, Ankara Kurumsal Şube IBAN: TR94 0001

0017 4505 9943 0850 41 nolu hesabına yatırılması ve makbuzun

fotokopisi ile abonenin hangi sayıdan başlayacağını bildirir bir dilekçe, mektup, yazı, faks veya

e-mailin Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye İşletmesi

Müdürlüğüne gönderilmesi gerekmektedir.

Temsilcilikler;Yurt içi: İl Müftülükleri,

İlçe Müftülükleri Yurt dışı: Din Hizmetleri

Müşavirlikleri, Din Hizmetleri Ataşelikleri.

Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın, Diyanet Aile Dergisi (Türkçe)

Basım Tarihi: 21.08.2019Baskı

İleri Basım Matbaa A.Ş.Tel: 0212 454 32 55

Abone İşleriTel: 0312 295 71 96-97Faks : 0312 285 18 54

e-mail: [email protected]

online abonelik:yayinsatis.diyanet.gov.tr

Abone ŞartlarıYurt içi yıllık: 60.00 ₺

Yurt dışı yıllık: ABD: 25 ABD Doları AB Ülkeleri: 24 Euro

Avustralya: 40 Avustralya Doları İsveç ve Danimarka: 200 Kron

İsviçre: 40 Frank

Yayımlanacak yazılarda düzeltme

ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların

bilimsel sorumluluğu yazarlarına

aittir. Diyanet Aile Dergisi, Diyanet

İşleri Başkanlığı yayın organıdır.

Dergide yayımlanan yazı, konu,

fotoğraf ve diğer görsellerin her

hakkı saklıdır.

İzinsiz, kaynak gösterilmeden her

türlü ortamda alıntı yapılamaz.

GÜRLEYİK ŞELALESİ

Page 6: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 20194

PENCERE

Esin Türkmen“Hiçbir anne baba, evladına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.”

Hz. Muhammed (s.a.s.)

Page 7: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 5

PENCERE

EĞİTİMDEİLK ADIM

Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Kalbi, kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup hangi tohum atılırsa büyür. İyilik tohumu ekilirse, din ve dünya saadetine kavuşur.

Gazali

Çocukta ruh ve beden eğitimi ve gelişimi beraber yürütülmelidir.

İbn-i Sina

Çocuklara yatırım yapmak için onların birer yetişkin olmasını bekleme lüksümüz olmadığı gibi, onlar okula başlayana kadar bekleme lüksümüz de yok, çünkü o zaman müdahale etmek için çok geç olabilir.

James Heckman

Yünlerin beyazlığına boyalarla verilen renk silinmez. Bu yüzden çocuğun ilk yıllarında, henüz tam bir biçim olmamış olan zihnine verilecek bilgilerin ve örnek olacağı kişilerin özenle seçilmesi gerekir.

Marcus Fabius Quintilianus

Çocukların karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar ruhlarını da beslemeliyiz.

Michael Marshall

Page 8: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 20196

PENCERE

Eğitimin Temeli Ailede Atılır

İnsanlar, temel değerlerini yeni nesillere aile aracılığı ile aktarır. Çocuk için bedenî, ruhi ve ahlaki açıdan en mükemmel yetişme ortamı ailedir. Eğitim; aile, okul ve çevrenin müşterek eseridir fakat çocuğun yetişmesindeki ilk müessir faktör ailedir. Çünkü okullarda çocuğa bilgi öğretilir. Bilgiyi işleyecek, davranışa dö-nüştürecek, yeni bilgiler ürete-

cek olan, çocuğun karakteridir. Çocuğun karakterinin % 75’i ise 0-6 yaş arasında yani ailesiyle en çok vakit geçirdiği dönemde olu-şur. Cömertlik, yardımseverlik, temizlik, merhamet gibi günlük hayatta “huy” dediğimiz karak-ter vasıflarının pek çoğunun te-meli, çocuklukta aile vasıtasıyla atılır. Çocuk, sosyal hayata uyum sağlayacak davranışları küçük yaşlarda öğrenir. Yetiştiği aile

ortamında edindiği bütün biri-kimler derinlere yerleşir, ileride değiştirilmesi zor bir kişilik oluş-turur. “Ey iman edenler! Kendi-nizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz.” (Tahrim, 66/6) ayetinde belirtildi-ği üzere aileye yüklenen vazife çok büyüktür. Çocuk, her türlü olumsuz etkiden ve kötü sosyal çevreden de ancak iyi bir eğitim yoluyla korunur.

Page 9: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 7

PENCERE

Gazali’nin deyimiyle “Daha ilk günden itibaren çocuğun eğiti-mine önem verilmelidir. Çocu-ğun kalbi saf bir cevherdir. Veri-len her şeyi kabul etmeye hazır olan çocuğun iyi bir insan olabil-mesi için iyi eğitilmesi gerekir.”

Her ev; eğitimcileri anne baba, müfredatı günlük hayat, ders materyalleri ev eşyaları, sınavı olaylar karşısındaki tutum ve davranışlar olan bir eğitim mer-

kezidir. Burada alınan eğitimin diploması yoktur, verilen eğiti-min kalitesi de bireyin hayattaki başarı ve mutluluğu ile ölçülür. Eğer ki çocuk, ailesinde karak-terini geliştirecek bilgi, beceri ve davranışları kazanamamışsa yaşamında birçok sorunla kar-şılaşır.

Rol Model Olarak Aile

“Yüce Allah’tan, öncelikle beni ıslah etmesini sonra benim va-sıtamla başkalarını ıslah etme-sini; öncelikle beni doğru yola eriştirmesini sonra benim ara-cılığımla diğerlerini hidayete eriştirmesini niyaz ediyorum.” (Gazali, el-Munkız, s.605) Duasından da anlaşılacağı üzere Gazali, in-sanı ruh ve beden olarak birbi-rini tamamlayan iki kısımda ele alır; onun eğitimini ve değişimi-ni bizzat kendi kalbinden baş-latarak çevresine doğru yaygın-laştırır. Çünkü onun sisteminde, insan önce kendisini eğitecek, bunun sonucunda bizzat yaşa-dığı tecrübelerden hareketle çevresini aydınlatacaktır.

Eğitimcinin çocuklara karşı du-rumu, çamurla kalıp veya çu-bukla gölgesi gibidir. Şekil vere-cek kalıp olmayınca çamur şekil alamaz; çubuk eğri olunca göl-gesi de eğri olur. Nasıl ki başarılı bir şekil için kalıbın, düzgün bir gölge için çubuğun düzgün ol-ması gerekiyorsa başarılı bir eği-tim için de eğiticinin bilgi-söy-lem-davranış ilişkisinde tutarlı olması gerekir. (Gazali, İhya, I, s.82) Bu sürecin aksaması durumun-da başarılı bir eğitim faaliyeti yürütülemez.

Bir bilginin hayata geçirilebil-mesi ve kıymet ifade etmesi için mutlaka onu davranışa dönüş-

türecek bir modele ihtiyaç du-yulur. Muhammed Kutub, “Eği-timde örnek, bütün araçların en etkilisi ve başarıya en yakın ola-nıdır.” (Menhecu’t-Terbiyeti’l-İslamiyye, Kahire trs., s.253) iddiasıyla model yoluyla öğrenmenin önemine dikkat çeker.

Çocuğun gelişimi ve eğitimi için ideal modeller edinmesi nokta-sında aile, hayati bir rol üstlen-mektedir. Çünkü “İslam eğiti-minde örnek olgusu, merkezden çevreye kadar genişleyen bir da-ireyi andırır. İlk aşamada örnek, anne babadır. Anne ve baba aile içindeki davranışlarıyla iyi ör-nek olurlarsa çocuklar terbiyeyi daha kolay ve çabuk alırlar (Bay-raktar Bayraklı, İslam’da Eğitim, s.175).

Çocuk önce farkında olmadan taklit eder, zamanla bu davra-nışlar alışkanlık hâline gelir; böylece kişiliği oluşur. Gazali, “İnsan bulunduğu kabın şeklini alan sıvı gibidir.” benzetmesiyle kişiliğin oluşmasında çevrenin önemini vurgular. Bir çocuk için aile ortamı, olumlu veya olum-suz davranışların, hayat prensip-lerinin kazanıldığı yerdir. Anne baba, çocuğunun nasıl olmasını istiyorsa, ondan neler bekliyor-sa o doğrultuda yaşamak zo-rundadır. Hâl dili kal dilinden her zaman daha etkilidir. Çocuk duyduğunu değil, gördüğünü öğrenir ve uygular.

Çocuğun davranışlarını açıkla-yabilmek için öncelikle özdeşim kurduğu rol modelin davranış-larına bakmak gerekir. Eğer ebe-veyn herkesin içinde, yerli yersiz, sebepli sebepsiz çocuğunu azar-lıyorsa çocuğunun hadsizliğin-den, itaatsizliğinden dert yan-mamalıdır.

Page 10: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

AİLE-CE

Aile | Eylül 20198

En küçük bir meselede yalana, hileye, kötü sözlere başvuruyor-sa çocuğundan nezâket, zarafet, saygı, dürüstlük beklememeli-dir. Mutluluğu, özgürlüğü adına çocuğunun her arzusunu yerine getiriyorsa çocuğunun emeğin, gayretin, alın terinin kıymetini bilmediğinden yakınmamalıdır.

Allah Resulü’nün (s.a.s.) de de-diği gibi bir ebeveynin çocuğu-na bırakacağı en güzel miras terbiyedir (Tirmizî, Birr, 33). Çocu-ğun hayata hazırlanması, ihti-yaç duyduğu/duyacağı insani ve ahlaki erdemleri kazanması, dinî ve sosyal sorumlulukları öğ-renmesi, yaşaması ancak anne babanın bu yönde göstereceği gayret ile mümkündür.

Ailede Dinî Eğitim

“Her çocuk, fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahu-

di, Hristiyan veya Müşrik yapar.” (Müslim, Kader, 23). İslam’da dine yönelme istidadı olarak kabul edilen fıtrat, insana çok özel bir kabiliyet olarak verilmiştir. Fıtra-tın iyi ve doğru şeklinin muhafa-zası ve devamı ise sosyal bir var-lık olan insanın yetiştiği çevre ile doğrudan alakalıdır. Çocuğun iç çevresini oluşturan inanma ye-teneği, onu saran dış çevre tara-fından özenle eğitildiği nispetle bilinçli düşünme ve davranış şeklini alabilir.

Aile, çocuğun genel eğitiminde olduğu gibi din eğitiminde de en önemli fonksiyonu icra eder. Çocuğun bakımı, korunması ka-dar ona sağlam, yeterli ve tutarlı bir din eğitimi vermekle de yü-kümlüdür. Yani ailenin sorum-luluğu sadece dünyevi değildir, aynı zamanda uhrevidir. Efendi-miz (s.a.s.), “Hepiniz sorumlusu-

nuz ve hepiniz yönettikleriniz-den mesulsünüz.” (Buhârî, İstikrâz, 20) buyurmaktadır. Dolayısıyla çocuğun; dinî, insani, ahlaki de-ğerleri öğrenmesi ve yaşaması, ruhi ve bedenî bakımdan sağlık-lı, bilgili ve yetenekli olabilmesi için anne babanın büyük gayret sarf etmesi gerekir.

Etkili bir rol modele sahip ol-mak, dinî yaşayışı tanıyıp öğren-mede ve alışkanlık kazanmada önemli faktörlerden biridir. Tak-lit ve alışkanlık hâlinde kişinin hayatında yer eden dinî pratikler zamanla iradeyi harekete geçi-recektir. Çocuk, büyüklerin dav-ranışlarını model aldıkça neyi, neden yaptığını kavramaya baş-layacaktır. Ebeveyn tarafından gerek ibadetlerin yerine getiril-mesi, gerekse ahlaki kurallara uygun davranışların sergilen-mesi son derece önemlidir. Ço-

PENCERE

Page 11: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

cuklar, ancak bu şekilde kendi-lerine söylenen şeylerin gerçekçi ve samimi olduğunu hisseder.

Çocukların dinî eğitiminde her yaşın ayrı bir önemi vardır. Hz. Peygamber’in uygulamalarına baktığımızda din eğitiminin, çocuğun konuşulanı anlama ve anladığını anlatma kabiliyetine ulaşmasıyla başladığı görülür. Hz. Peygamberin, kendisine ko-nuşmaya başlamış olan bir ço-cuk getirildiğinde hemen ona tevhit inancını vurgulayan İsrâ suresi 111. ayetini yedi kez oku-tarak ezberlettiği bilinmektedir (Abdurrezzâk es-San’ânî, el-Musannef, Beyrut, 1970, c. IV, s. 334). Ayrıca Hz. Peygamber’in “Çocuklarınıza ilk öğrettiğiniz kelime ‘Lâ ilâhe il-lallah’ olsun.” tavsiyesi, dinî eği-timin çok erken yaşlarda başla-dığını ortaya koymaktadır.

Sağlıklı bir din eğitimi verebil-mek için her ebeveynin yakın ve uzak olmak üzere belirli hedef-leri olmalıdır. Bu çerçevede okul öncesi dönem sevdirme ve be-nimsetme, yedi yaş ve sonrasın-dan ergenlik dönemine kadar süreç ise ibadetlere alıştırma sü-reci olarak değerlendirilmelidir.

Okul öncesi dönemde verilecek din eğitiminde daha ziyade ço-cuğun duygularına ve gönlüne hitap edilmeli, el becerileri ve oyun faaliyetlerine dinî unsur-lar eklenmelidir. Dinî yaşantıyı temsil edecek, hatırlatacak ve bazı kavramları sembolize ede-bilecek özelliklere sahip oyun-caklar tercih edilmelidir. Örne-ğin, ona hediye edilecek namaz örtüsü, takke, tespih ve seccade gibi eşyalar, içinde cami resimle-ri bulunan boyama kitapları bir taraftan da dini tanımaya yöne-lik adım atmasını sağlayacaktır.

Dinin özünde yer alan Allah inancına temel oluştururken Allah’ın seven, merhamet eden, koruyucu özelliklerinden bahse-dilmeli, doğru ve kalıcı bilgilerle olumlu bir Allah imajı gelişti-rilmeli, çocuğun O’na sevgiyle bağlanması ve güven duyması

sağlanmalıdır. Ezberlettirilecek kısa dua ve ayetlerle çocuğun, Yaradan’la iletişim kurması teş-vik edilmelidir. Bunun için bu yaş gurubunda bütün dinî bilgi-ler ve kavramlar, zihinsel ve en-telektüel temelden ziyade sevgi

esasına dayandırılarak öğretil-meye çalışılmalıdır.

Oyun, çocuk için çok önemli ve anlamlı bir ihtiyaç olması yanın-da bir gelişim vasıtası ve önemli bir öğrenme atmosferidir. Bu sebeple zaman zaman çocuğun oyunlarına iştirak ederek ilişki-ler güçlendirilmeli ve birtakım dinî, ahlaki ve sosyal içerikli me-sajlar bu oyunlar içinde verilme-lidir.

Erken Eğitim, Hayırlı Nesil

Okul öncesi eğitim, üzerinde hassasiyetle durup, hayata geçi-rilmesi gereken bir süreçtir. Bu nedenle üzerimize düşen görev “Toplum bozuluyor, bu gençlik nereye gidiyor, aile yok oluyor!” gibi serzenişlerde bulunmak değil, bir an önce bu eğitimi yay-gınlaştırarak sistemli hâle getir-mektir.

Unutulmamalıdır ki küçük yaşta yeterince eğitim almış, huzur-lu ortamlarda yetişmiş bireyler çevresiyle uyumlu, istikrarlı, ile-tişime açık, başarılı, toplumda söz sahibi bireyler olacaktır.

Rabbimiz! Bizi sana teslim ol-muş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl (Bakara, 2/128). Bizlere tarafın-dan hayırlı bir nesil bağışla (Âl-i

İmrân, 3/38). Ey Rabbimiz! Eşleri-mizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle (Furkân, 25/74). Ey Rabbimiz! Bizlere öldükten sonra arkamız-dan dua edecek hayırlı evlatlar (Müslim, Vasiyyet, 14) yetiştirmeyi nasip eyle.

Okul öncesi dönemde verilecek din eğitiminde daha ziyade çocuğun duygularına ve gönlüne hitap edilmeli, el becerileri ve oyun faaliyetlerine dinî unsurlar eklenmelidir. Dinî yaşantıyı temsil edecek, hatırlatacak ve bazı kavramları sembolize edebilecek özelliklere sahip oyuncaklar tercih edilmelidir.

Aile | Eylül 2019 9

PENCERE

Page 12: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019

Çocukluk dönemi ve özellikle okul öncesi eğitim faaliyetlerinde din eğitiminin nasıl ve hangi şartlarda verilmesi gerekiyor?Allah’ın en büyük emaneti, ailede saadetin cevheri çocuklarımız, aynı zamanda en büyük sorumluluk alanımız. Allah’a sorumluluk bilinci içinde olan her anne baba; ahlaklı, vatanını milletini seven, dinine bağlı, insanlara her yönüyle örnek olan hayırlı bir evladı olsun ister. Böyle bir evlada sahip olmanın da erken dönemden itibaren iyi eğitimden geçtiğini bilir. Evladı için pek çok fedakârlıkta bulunan anne baba, erken dönemden itibaren ona en güzel rol model olmakla kalmaz, evladını doğru eğitmenin yollarını da araştırır ve bu anlamda eğitim arayışına girer.

Okul öncesi dönem oldukça hassas bir zaman dilimidir ve eğitim açısından önemlidir. Bu dönemdeki çocuklar, öğrenmeye açık ve doğal olarak isteklidirler. Ancak özellikle okul öncesi dönemde din eğitimi verilirken oldukça dikkatli davranmak gerekir. Pedagojik açıdan her kavramın verileceği belli zamanlar vardır. Buna dikkat edilerek din eğitimi verilmelidir.

Din eğitimindeki en ciddi yanlışlardan biri, konuyu öğrenemeyince, sorulan soruyu bilemeyince çocuğa ceza vermek ya da kızmaktır. Bu durum, çocuğun bulunduğu ortamdan sıkılmasına, orada bulunmak istememesine veya o bilgiye karşı içinde kötü duygular beslemesine neden olur. Din eğitiminin en temel noktası sevgidir. Konuyu; sıkmadan, sevdirerek, ilgi uyandırarak, oyunlaştırarak, çok uzatmadan, dikkatlerini dağıtacak hareket ve açıklamalardan kaçınarak, çocukların kolayca anlayacağı uygun ifadelerle anlatmak gerekir.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak okul öncesi din eğitimi bağlamında ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz, bizleri bilgilendirir misiniz?Başkanlığımız bünyesinde 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarımız bulunuyor. Bu kurslarımıza 48-72 ay arası çocuklarımızın kaydı yapılıyor ve çocuk gelişimi ve eğitimi alanında eğitimli Kur’an kursu öğreticilerimiz vasıtasıyla bu yavrularımıza din eğitimi veriliyor. Uygulanan programda değerler eğitimi ve Elif-Ba öğretimi yer alıyor, programın sonlarında ise yavrularımız Kur’an’dan bazı ayetleri okuyabiliyor.

Temel amacı; vatanını, milletini, dinini ve dinî değerlerini seven, ahlaklı, manevi duyguları yüksek nesiller yetiştirmek olan programımız, bu amaca yönelik oyun ve etkinliklerle destekleniyor. Bilmeceler, tekerlemeler, kısa şiirler, dramalar ve oyunlar; günlük ders akışının bir parçası. Programın hazırlanmasında okul öncesi öğretmenler, pedagoglar ve akademisyenlerle çalışıldı. Günlük akış, çocukların pedagojik gelişimine uygun olduğu için yavrularımız kurslarımıza severek devam ediyor. Örneğin 2018-2019 eğitim öğretim yılında 170 bin yavrumuzun kaydını yaptık.

Din eğitiminde yaş sınırlamasının kaldırılmasıyla birlikte toplumdan gelen talepler doğrultusunda Başkanlığımızca uygulanmasına başlanan ve değerler eğitimini esas alan 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları Öğretim Programını, DİB Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanı Saliha Bilgiç’e sorduk.

Uzmanına Sorduk

PENCERE

10

Page 13: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

AİLE-CE

4-6 yaş Kur'an kursları nasıl bir ihtiyaçtan doğdu, toplumun bu yöndeki beklentileri nelerdi?

Aileler her ne kadar çocuklarının küçük yaşta din eğitimi almalarını isteseler de bilindiği üzere 2011 yılına kadar 15 yaşından küçükler Kur’an kurslarına kayıt yaptıramıyordu. Bu durum, Başkanlığımızın karşısına çıkan en önemli sorunlardan biriydi. Nihayet 2011 yılında din eğitiminde yaş sınırı kaldırılınca Başkanlığımız, halkımızın talepleri doğrultusunda Kur’an Kursları Öğretim Programı’nı (4-6 yaş) hazırladı ve okul öncesi çağda olan evlatlarımız 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren Kur’an kurslarımıza gelmeye başladı.

Dinî hassasiyete sahip, oldukça duyarlı bir toplumuz ve kurslarımıza teveccüh oldukça fazla. Biz de halkımızın bu teveccühüne karşılık nitelikli ellerde, sağlıklı bir eğitim bütünlüğü içinde, kontrollü olarak yolumuza devam ediyoruz. Çocuğun hem dinî ihtiyaçlarını karşılaması hem de henüz aileye olan ihtiyacı nedeniyle yarım gün şeklinde planlanan kurslarımız, bu noktada çok önemli bir ihtiyacı karşılıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, çıkardığı dergi ve kitaplarla da yayın dünyasının içinde yer almakta. Yine okul öncesi din eğitimi bağlamında Başkanlık, ne tür yayınları okurlarıyla buluşturuyor?Okul öncesi din eğitimi alanında Başkanlığımız, zengin bir yayın dünyasına sahip. İlk olarak kurslarımızda kullanılan materyallerden bahsetmek istiyorum. Kur’an kursu öğreticilerimiz, eğitim uzmanları, okul öncesi öğretmenleri, pedagoglar ve akademisyenlerden oluşan bir kadro ile hazırlanan Öğretici 1-2 ve Etkinlik Kitabı 1-2 ismini taşıyan kitaplarımız var. Bu kitaplar, öğretici ve öğrencilerimize ücretsiz gönderiliyor. Bunun dışında tamamlanmak üzere olan bir Elif-Ba cüzümüz var. Bu çalışma da nihayete erdiğinde yine her bir yavrumuza ücretsiz olarak gönderilecek ve aileler, materyallerimizin tamamına ücretsiz ulaşabilecek.

Kurslarımızda kullanılan ana materyallerimizin dışında Dini Yayınlar Genel Müdürlüğümüz ve Diyanet Vakfı Yayınlarımız bünyesinde çok sayıda eser var. Değerler eğitimi setleri, Elif-Ba cüzleri, hikâyeler, çocuklara yönelik hadis kitapları gibi Başkanlığımız vasıtasıyla yayın dünyasına kazandırılmış pek çok eser bulunuyor.

Açılan bu kurslar toplumumuzda nasıl karşılık buldu, ne tür geri dönüşler alıyorsunuz?Kurslarımız toplumumuzun ihtiyacıydı ve Başkanlık olarak biz, taleplere cevap verdik. Hâliyle çok olumlu dönüşler alıyoruz. 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarımız, ilk olarak 2013- 2014 yılında, 10 ilde pilot olarak başladı. Ancak daha pilot aşamasında neredeyse tüm illerimizden talep geldi. Ertesi yıl Türkiye genelinde açılmaya başlanan kurslarımıza halkımızın teveccühü gün geçtikçe çoğaldı.

Aileler, uygulamadan oldukça memnun. Talepler artmaya devam ediyor, hatta bazı il ve ilçelerde öğretici sayımız yetmediği için kurs açamadığımız oluyor, vatandaşlarımız Başkanlığımızı arayarak kurs açılmasını talep ediyor. Halkımızın kurslarımızı bu derece sahiplenmesi ve taleplerin devamlılık arz etmesi, bizleri oldukça mutlu ediyor.

PENCERE

Aile | Eylül 2019 11

Page 14: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201912

İlahi vahyin temel hedefi, yeryüzüne halife olarak gön-derilen insana yol haritası çizerek onun dünya ve ahiret

selametine vesile olacak bir ha-yatı temin etmesini sağlamak-tır. Bu gerçek, Yüce Kitabımızda açıkça dile getirilmektedir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkar-mak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok mer-hametlidir.” (Hadîd, 57/9)

Kur’an’ın nüzulü ilk muhatap-larının tümü üzerinde aynı kar-şılığı bulamamış; Hz. Ebubekir, Hz. Hatice, Hz. Bilal, Hz. Yasir ve Hz. Sümeyye gibi ilk Müslü-manların teslimiyeti; Ebu Ce-hil ve Ebu Leheb gibi isimlerde yerini inkâra bırakmıştır. Bu

durum Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dilinden zikredilmiştir (Furkân, 25/30). Hz. Peygamber’in kavmi hakkındaki bu şikâyet, bağlamı göz önüne alındığında bir ahiret sahnesini canlandırmaktadır. Günah iş-leyerek kendisine ve çevresine zulmeden kimsenin “Ne olurdu ben de Peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!” (Furkân,

25/27) şeklindeki pişmanlığını dile getireceğini bildiren ayetler, Resulün onlardan razı olmayışı-nı, onların tutumları üzerinden anlatan bu ayetle devam etmek-tedir.

Ayette anahtar kavram “mehcûr” kelimesidir. Mehcûr; Kur’an’ı terk etmek, ondan yüz çevirmek ve onu dinlememektir (İbn Manzûr,

Lisânu’l-Arab, c. 3, s. 771). Kur’an’ın terki, onun hem kalp ya da hem kalp hem dil ile terk edilmesi anlamındadır (Râğıb el-İsfehânî,

Müfredât, s.1023).

Hz. Peygamber (s.a.s.), kavmini Rabbine şikâyet ederken onla-rın Kur’an’ı terkedilmiş olarak bıraktıklarını dile getirmiştir. Peki, “kavim” yani topluluk ile kastedilen nedir? Erken dönem müfessirlerimizden Mukatil (v.150), ayette geçen “kavim” ta-birini Kureyş olarak açıklamış (Mukatil, Tefsiru’l-kebîr, c. 3, s. 233); Ta-berî (v.310), kelime ile ilgili ola-rak “kendilerini tevhide davet etmek üzere beni gönderdiğin kimseler” demiştir (Taberî, Câ-

miu’l-beyân, c.17, s. 443). Yani ayetin ilk muhatapları kendi içlerinde

Kur'an'ın Terk EdilmesiDr. Sema Çelem

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

BİR AYET BİR YORUM

“Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey hâline getirdi.’ dedi.” (Furkân, 25/30)

Page 15: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

AİLE-CE

yaşayan, onu yakından tanıdık-ları ve kendilerini uyarmak için gönderilen Peygamber’in sözü-ne itibar etmeyen Mekke halkı-dır. Onlar, Kur’an’ın hak olduğu-nu düşünmüyorlardı. Kendileri inanmadılar, inanmak isteyen-lere de engel olmaya çalıştılar (Mukatil, Tefsiru’l-kebîr, c. 3, s. 233).

“Ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan…” (Yâsîn, 36/6) bu putperest toplumun Kur’an’a uzak durmalarının arka planın-da, yeni bir dini kabul etmeleri karşısında statülerini koruya-mamak, alışmış oldukları ha-yatı kaybetmek gibi endişeler vardır. Sahip oldukları psikoloji ile Kur’an’ı dinlediklerinde onun güzelliğine kapılma korkusu taşımışlardır. Nitekim Velid b. Muğire, Mekke’nin ileri gelen-lerinden ve Hz. Peygamber’e en çok karşı çıkanlardan olduğu hâlde Kur’an’ı Hz. Ebubekir’den dinlemiş ve etkilenmiş, “Allah’a yemin ederim bu kelam insan-ların ve cinlerin sözü değildir. Onun üzerinde bir güzellik var-dır. Kesinlikle o yücelir, galip ge-lir.” demiştir (İbn Kesir, Tefsiru’l-kur’a-ni’l-azîm, c. 14, s. 182). Velid, bu ikrarına rağmen çevresindekile-rin tesiriyle Müslüman olmadan ölmüştür.

Bazı müfessirler, Hz. Peygam-ber’in, kitabı terk ederek iman-dan yüz çeviren Mekke müşrik-leri hakkında Allah’a şikâyette bulunduğunu, Allah’ın da Hz. Peygamber’e sabır telkin etti-ğini ifade etmişlerdir. Bunun-la birlikte Hz. Enes’ten rivayet edilen bir hadis, Kur’an’ı okuma noktasında dahi terk etmenin ahirete bakan yönüne vurgu

yapmaktadır: “Kim Kur’an’ı öğ-renir, sonra Mushaf’ını asar da belli aralıklarda ona bakmaz ise bu Kur’an ona asılı olarak gelir ve ‘Ey âlemlerin Rabbi! Senin bu kulun beni terk etti, benimle onun arasında hüküm ver.’ der.” (Kurtubî, el-Câmiu’l-ahkâm, c. 12, s. 542)

Ayetin, Kur’an’ın ilk muhatap-larının Kur’an’dan yüz çevirme-lerinden bahsederek lafzı on-lara mahsus kılması, anlamın umumi olmasına engel değil-dir. Müminlerin Kur’an’a karşı görevleri vardır. Bunlardan ilki, onu okumak ve anlamaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’an’ı ter-til ile okumakla emrolunmuş-

tur: “Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.” (Müzzemmil, 73/4) Ayette okumanın niteliğine işaret eden “tertil” kelimesi, düşünerek oku-mak anlamındadır. Müminler-den Kur’an’ı tertil ile okumaları, üzerine düşünmeleri, helalini helal, haramını haram bilmeleri beklenmektedir.

İnsan için âdeta bir hayat kıla-vuzu olan Kur’an’a tabi olmak, Allah’a ve Peygamberine iman eden herkesi kapsayan bir du-rumdur. Hz. Peygamber Kur’an’ı tarif ederken “Onda sizden ön-cekilerin ve sizden sonrakilerin haberleri vardır. Aranızda nasıl hükmedeceğiniz onda açıklan-mıştır. O, oyun ve eğlence değil, hak ile batılı birbirinden ayı-randır. Onu büyüklenerek terk eden zorbayı, ondan başkasıyla hidayet arayanı Allah saptırır. O, Allah’ın kopmayan sağlam ipidir. O, hikmet dolu zikirdir. O, dosdoğru yoldur.” buyurmuş “Kur’an’la amel edenin Allah tarafından mükâfatlandırılaca-ğını, onunla hükmedenin ada-letle hükmetmiş, insanları ona çağıranın doğru yola çağırmış olacağını” (Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Fedâilu’l-kur’an, c. 5, s. 172) vurgula-mıştır. Bu hadis, Kur’an’a karşı en temel görevimizin onu haya-tın her safhasına dâhil etme ve insanlara da bunu tavsiye etme olduğunu hatırlatması bakı-mından dikkat çekicidir.

Kur’an okunmalı, anlaşılma-lı, yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Aksi hâlde dünya ve ahirette Hz. Peygamber’in kendilerinden ya-kındığı topluma benzemek ve onların ahirette uğradığı hüsra-na uğramak kaçınılmazdır.

BİR AYET BİR YORUM

Kur’an okunmalı, anlaşılmalı, yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Aksi hâlde dünya ve ahirette Hz. Peygamber’in kendilerinden yakındığı topluma benzemek ve onların ahirette uğradığı hüsrana uğramak kaçınılmazdır.

Aile | Eylül 2019 13

Page 16: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201914

ALLAH’IN EMANETİKADINLAR

Dr. Öğretim Üyesi Ayşe GültekinUşak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Cahiliye Dönemi’nde in-sanlar; soya sopa, güce kuvvete, şana şöhrete göre kategorize edilirdi.

İslam geldi ve insanlar bir tara-ğın dişleri gibi eşitlendi. “He-piniz Âdem’densiniz. Âdem ise topraktandır.” (Müsned, c. 14, s. 349) çağrısı hiç hatırdan çıkmama-lıyken sonraki devirlerde sahip olunan fiziki ve maddi güç in-sanları şaşırttı; Cahiliye âdetleri yeniden canlandı. “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12) hadisi duvarları süsledi, içimize işlemedi. Güçlü insanlar, zayıflara zulmetme-yi kendilerinde bir hak olarak gördüler. Şiddet halka halka ço-ğaldı ve şiddete yönelen insan, öfkesini öncelikle en yakınları-na yöneltti. Evde, okulda, iş ye-rinde, sokakta şiddet haberleri duymadığımız, görmediğimiz bir günümüz bile geçmez oldu.

Yüce Allah, nikâhı, misak-ı galîz (ağır sorumlulukları olan bir sözleşme) diye tanımlarken

(Nisâ, 4/21) ve “Onlarla (kadınlar-la) iyi geçinin” (Nisâ, 4/19) buyurup özellikle erkeklere iyi geçinme tavsiyesinde bulunur. Buna kar-şın insanlar, eşlerine muamele hususunda onlara rol model olan Hz. Peygamber’i değil; ba-balarını, atalarını örnek aldılar ve eşlerine dayak atmaya, şiddet uygulamaya devam ettiler. Pey-gamber hanımlarına bu konu-da yapılan müracaatlar artınca Hz. Peygamber ümmetini şöyle uyardı: “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!… (Bu gece) Muham-med’in eşlerine pek çok kadın geldi. Hepsi de kocalarından şikâyetçiydi. Bu adamlar sizin hayırlılarınız değillerdir!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 41-42)

Hz. Peygamber hayattayken bu konuda daha dikkatli davranan-lar, onun vefatından sonra çar-çabuk eski alışkanlıklarına geri döndüler. Abdullah b. Ömer’in âdeta bir itiraf niteliğinde olan şu sözleri durumun vahameti-ni gözler önüne sermektedir: “Biz, Hz. Peygamber zamanında

“Allah’ın hanım kullarına vurmayın!… (Bu gece) Muhammed’in eşlerine pek çok kadın geldi. Hepsi de kocalarından şikâyetçiydi. Bu adamlar sizin hayırlılarınız değillerdir!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 41-42)

HADİSLERLE AİLE

Page 17: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

hakkımızda vahiy indirilir kor-kusuyla hanımlarımıza karşı söz söylemekten ve istediğimiz gibi davranmaktan çekinirdik. An-cak Hz. Peygamber vefat edince istediğimizi söylemeye ve rahat davranmaya başladık.” (Buhârî, Nikâh, 81)

Hz. Peygamber, ümmetinin bu konudaki zaaflarını biliyor ve yaptığı ilk ve tek haccında ken-disini dinleyen kalabalıklara şu hatırlatmada bulunuyordu: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Siz onları Allah’ın ema-neti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak nikâh kıymak sure-tiyle kendinize helal edindiniz…” (Müslim, Hac, 147) Doğumundan iti-baren kendisine yük olduğu his-settirilen, soylu, asil ve zengin değilse hiçbir hakka sahip gö-rülmeyen kadını, Hz. Peygam-ber’in “Allah’ın emaneti” olarak tanımlaması, emanete riayetin ise müminlerin ayrılmaz nite-liklerinden olması, kadın ve ka-dına muamele konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kadına fi-ziki yönden güçsüz olup muka-vemet edemeyeceği için şiddet uygulanması, en basit ifadeyle Hz. Peygamber’in ahlakıyla ah-laklanmamak, onun örnekliğini ve tavsiyelerini ciddiye alma-mak anlamına gelir. “Mümin-lerin iman bakımından en mü-kemmel olanları ahlakı en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlıları-nız ise hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.” (Tirmizî, Rada, 11) diyerek iman-ahlak müna-sebetine dikkat çeken Hz. Pey-gamber, hayırlı, iyi insan olma ölçüsünü de öncelikle eşe hayırlı olma olarak belirlemektedir.

Eşler öncelikle sevgi ve mer-hamete dayanan bir birliktelik

kurmak, birbirlerinde huzur ve sükûnet bulmak için evlenirler (Rûm, 30/21). Başladıkları bu yol-culukta birbirlerine örtü olurlar

(Bakara, 2/187), birbirlerini her tür-lü kötülükten korur birbirlerinin tamamlayıcısı olurlar. Bir elma-nın iki yarısı gibi eşit değillerdir ama sahip oldukları fiziksel ve duygusal güçleri birleştirerek tamamlanırlar. Aralarında fark-lılıkların, anlaşmazlıkların ol-ması da son derece tabiidir. Hz. Peygamberle eşleri arasında da zaman zaman anlaşmazlıklar çıkmış, Allah Resulü eşlerini kır-madan incitmeden problemleri çözme yolunu tercih etmiş, hiç-bir zaman şiddete başvurma-mıştır. İslam devleti güçlenip Müslümanların refah düzeyi ar-tınca ve hanımlar yardımcılara kavuşup ev eşyaları ve ziynetle-re sahip olunca Peygamber ha-nımları Hz. Peygambere müra-caat edip aynı imkânlara sahip olmak istediklerini belirtmişler-di. Bu durum Hz. Peygamber’i çok üzdü ve eşlerinden bir ay

uzaklaşmaya karar verdi. Ahzâb Suresinin 28 ve 29. ayetleri nazil olunca da eşlerini ya kendisini ya da dünya nimetlerini tercih etme noktasında serbest bırak-tı. Annelerimiz de Allah ve Resu-lünü tercih ettiklerini söylediler. (Buhârî, Tefsîr, 33/4-5)

Eşler arasında geçimsizlik baş gösterdiğinde ve problemlere hiçbir şekilde çözüm buluna-madığında, “en sevimsiz helal” (Ebû Dâvûd, Talak, 3) de olsa bo-şanma yoluna gidilir. Boşanma hakkı zannedildiği gibi sadece erkeğe ait bir hak da değildir. Kadının eşiyle anlaşarak boşan-ması (muhâlea) veya geçerli bir sebepten dolayı hâkimin boşa-ması da evlilik birlikteliğini sona erdirir. Allah Resulü, kocasından yediği dayak sebebiyle kendisi-ne müracaat eden bir hanımı, “Kocandır, sever de döver de.” diyerek geri çevirmemiş, mehir olarak aldığı bahçeyi geri ver-meye razı olduğunu söyleyen kadınla kocasının arasını ayır-mıştır (Buhârî, Talâk, 12). Evlilikleri boyunca kadına etmedik zulmü bırakmayanların, boşanma söz konusu olunca “Ya benimsin ya da kara toprağın.” anlayışıyla eşlerinden ayrılmak istememe-lerini ve işi cinayete kadar var-dırmalarını anlamak mümkün değildir.

Hz. Âişe’nin ifadesiyle Allah Re-sulü ne bir kadına ne bir hizmet-çiye elini kaldırıp bir tokat bile vurmamıştır (Ebû Dâvûd, Edeb, 5).

Sözlerimizi Hz. Peygamber’in uyarısıyla bitirelim: “Allah’ım, ben iki zayıfın; yetim ve kadının hakları konusunda (insanları) şiddetle uyarıp sakındırıyorum, onların haklarına el uzatılması-nı yasaklıyorum.” (İbn Mâce, Edeb, 6)

Aile | Eylül 2019 15

HADİSLERLE AİLE

“Allah’ım, ben iki zayıfın; yetim ve kadının hakları konusunda (insanları) şiddetle uyarıp sakındırıyorum, onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum.” Hz. Muhammed (s.a.s)

Page 18: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019

MER

AK E

DİY

ORUM

NEL

ER O

LUYO

R H

AYAT

TA?

16

Bazı Böcekler Neden Işıkların Etrafında Döner ?

Fotosentez Yapabilen Yapay Yapraklar

Sokak lambalarının etrafında durmaksızın dönüp duran böceklere hepimiz tanık

olmuşuzdur. Fotoreseptör hücreler sayesinde kızılötesinden morötesine farklı dalga

boylarındaki ışığı algılayabilen böcekler, ışığı, yiyecek bulma, yön belirleme, tehlikelerden

korunma gibi amaçlarla kullanıyor. Yapay ışık kaynaklarının, özellikle geceleri yönlerini

morötesi dalga boyundaki ışığa göre belirleyen bazı böcek türlerinin morötesi

ışığı algılama ve karanlıkta yön bulma yeteneklerini olumsuz etkilediği düşünülüyor.

Böceklerin güneş ve ay ışığı gibi doğal ışık kaynaklarını kullanarak yön belirlediğini

öngören kurama göre, yapay ışık kaynakları söz konusu olduğunda böcekler hareketleri

sırasında ışık kaynağı ile arasındaki uzaklık ve ışığın gelme açısı belirgin olarak değiştiği için yön yeteneklerini kaybediyor. Ayrıca canlıların

ışığa göre hareketi olarak tanımlanan fototaksi de bu sorunun cevabı olabilir.

Pozitif fototaksiye sahip canlılar ışığa maruz kaldıklarında ışık kaynağına doğru hareket

eder, negatif fototaksiye sahip olanlar ise ışık kaynağından uzaklaşır.

Chicago Illinois Üniversitesi’nden iki araştırmacı, artan karbondioksit miktarını azaltmak için karbondioksitin karbonmonoksite çevrildiği yeni bir yöntem geliştirdi. Laboratuvar ortamında geliştirilen yapay

yaprakların doğal ortamda da fotosentez yapabilmesi sağlandı. Doğadaki bitkiler güneş ışığını kullanarak karbondioksit (CO2) ve

suyu (H2O) oksijen (O2) ve besine çevirir. Son teknolojiyle geliştirilen yapay yapraklar laboratuvar ortamında tanklarda bulunan saf ve basınçlı karbondioksiti kullanarak fotosentez yapabiliyor. Bunun

sonucunda karbondioksit, karbonmonoksit ve oksijene çevriliyor.

Doğal yapraklardan on kat daha verimli fotosentez yapabilen yapay yapraklar çevreye zararlı karbondioksiti karbonmonoksite çevirerek

atmosferdeki karbondioksit miktarını azaltabiliyor. Aynı zamanda açığa çıkan karbonmonoksit tek başına ya da hidrojen gibi farklı

gazlarla birlikte yakıt olarak kullanılabiliyor.

Page 19: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

TAKVİM YAPRAĞIİmam Birgivi vefat etti. (3 Eylül 1573) Kanuni Sultan Süleyman vefat etti. (7 Eylül 1566)

Türkiye'de telgraf haberleşmesi başladı. (10 Eylül 1855) Barometre icat edildi. (13 Eylül 1647) Radar icat edildi. (15 Eylül 1940)

Aile | Eylül 2019 17

Ağırlık Rekoru Deride

Vücut ağırlığımızın yaklaşık %15’ini oluşturan derimiz, en ağır organımızdır (yağ dokusu hariç). Yenidoğanda

0.25 m² erişkinde ise 1.7m²’lik bir alana sahiptir. Derimizden sonra en ağır organlar sırasıyla karaciğer,

beyin, akciğerler ve kalptir.

Dondurma Baş Ağrısı

Bilimsel ismi sphenopalatine ganglioneuralgia olan “dondurma baş ağrısı” ve “beynin donması”

olarak bilinen durum, soğuk yiyecek ve içecekleri hızlı tükettiğimizde ortaya çıkar. Çok

hızlı başlayan ve çabuk geçen bir baş ağrısı türüdür.

KISA KISA

17. yy’ın sonlarında İngiltere’de para basma işlemi, değerli madenden dökülmüş bir levhadan belirli ağırlıkta parçalar koparmaktan ibaret olduğundan bütün madenî paralar birbirinden farklıydı. Bu durumdan faydalanmaya çalışan kalpazanlar, gümüş paraların kenarlarını tıraşla-yıp dikkat çekmeden hem paranın değerini azaltıyor hem de toplamda önemli miktarda değerli maden elde ediyordu. Bunu önlemek için 1696 yılında Newton, darphanenin başına geçirildi. Piyasadaki tüm madenî paralar toplatıldı ve Newton’un tasarladığı gibi, kenarlarında harfler ya da oyuntular olan daireler şeklinde yeniden basıldı. Artık, bu yusyu-varlak ve kenarları tırtıklı madenî paralardan küçücük bir parçayı bile sıyırıp almak mümkün olmayacak ve sorunlu paralar geçersiz sayılacak-tı. Onun bu tasarımı, dönemin kalpazanlarının da sonu oldu.

Isaac Newton, İngiltere Kraliyet Darphanesi’nde yaklaşık 30 yıl yönetici-lik yaptı.

Yetişkinler, çok farklı amaçlar için öğrenmeye çaba gösterebilirler. Bu amaç; iş hayatında kullandıkları bilgi, beceri ve yetenek düzeylerini yükseltmek, çevrelerindeki insanlarla ilişkilerini geliştirmek veya sadece kişisel merak olabilir.

Altyapısı ciddi ve uzun bilimsel çalışmalara dayanan, zaman içinde pek çok bilim adamı, iletişimci, sosyolog ve psikoloğun katkılarıyla ana hatları oluşturulmuş bir bilim olan androgoji, diğer anlamıyla yetişkin eğitimidir. Androgoji (veya adragoloji), Yunanca; andr (yetişkin) ve agogos (rehberlik) köklerinden türetilmiştir; “yetişkinlerin öğrenmesine yol göstermenin bilim ve sanatı” anlamına gelir. Yetişkin eğitimciliğinin “babası” kabul edilen Malcolm Knowles, androgoji kelimesinin de mucididir. Knowles, yetişkinlerin, bir şeyi neden öğrendiklerini bilmek, öğrendikleri yeni bilgi ve becerileri hemen kullanmak istediklerini ve sahip oldukları birikimlerini öğrendiklerine belli düzeylerde yansıttıklarını, bu sebeple eğitimlerinde mekanik ezber içeren konu başlıklarından uzak durulması gerektiğini savunur.

KAHVE MOLASI

BİR

ACAY

İP K

ELİM

E

Androgoji

Bozuk Paraların Tasarımcısı NewtonTAVAN ARASI

Page 20: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

BİZ BİZE

Aile | Eylül 201918

Kaan H. Süleymanoğlu

Şahsiyet İnşasında Ödün ve Uzlaşı

Page 21: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

İlgilerimiz, arzu ve isteklerimiz bizi biz yapan öznel yönelim-lerimizdir. Onların tam ola-rak nasıl ve ne şekilde ortaya

çıktıklarını bilemeyiz. Bildiğimiz şey, şahsiyetin ret ve tercihler et-rafında oluştuğudur. İrade sahibi olmamız, bize ödül olarak özgür-lüğü, ödev olarak da sorumlulu-ğu getirir. Akıl baliğ olduğumuz andan itibaren seçimlerimiz, bizim için kadere dönüşür. Her şeyi onaylamak veya reddetmek sağlıklı bir insan davranışı değil-dir. Gündelik yaşamımızda kar-şımıza çıkan ihtimalleri eleyerek yaşamımızı ve kişiliğimizi bina ederiz. Bu süreç sadece kendimiz açısından değil, başkalarının gö-zünde de bizi tanımlayacak özet bilgiler ihtiva eder. Bir insanla il-gili bizdeki intiba, aslında onun sınırlarıyla ilgili bilgilerimizden oluşur. Neleri onaylayıp neleri reddettiği, neleri hoş gördüğü ve neleri hor gördüğü gibi kritik bil-giler, farkında olmadan muha-tabımızla ilgili izlenimlerimizin kenar çizgilerini belirler.

Duygu, düşünce ve davranışları-mızdan taviz vermek anlamına gelen “ödün” kelimesi, kulağa hoş gelmeyebilir. Nitekim insanlar, çoğu kez ilke ve alışkanlıkların-dan ödün vermeyi kişiliksizleş-me olarak algılarlar. Taviz, nega-tif çağrışımı yüksek bir kelime olarak sosyal hayatta sabıkalıdır. Çünkü bir insanın kendinden taviz vermeye başlaması duru-munda bu söküğün nerede du-racağıyla ilgili kimsenin fikri yok-tur. Böylesi bir süreçte, psişik bir endişe, tavize eşlik edeceğinden taviz, huzur getirmesi gerekirken gittikçe daha derin huzursuzluk-lara sebep olacaktır.

Aile | Eylül 2019 19

BİZ BİZE

Page 22: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Bu noktada önemli bir ayrım yapmamız elzem gözüküyor. “İlkelerimiz” diyerek sımsıkı ko-ruduğumuz reflekslerin ne ka-darı bir “değere” ne kadarı bir “takıntıya” yaslanıyor? Bunun farkına vardığımızda, her za-man korunacak olan “değerler” sımsıkı muhafaza edilecek ama onların pratik yaşama yansıması mesabesindeki “ilkeler” ihtiyaç duyulması durumunda revize edilecektir. Öte yandan kimse bir takıntıya sahip olduğunu ka-bullenmek istemez. Hâlbuki ta-kıntılarımız bilinç dışının uçsuz bucaksız karanlığından beslenir ve bilimsel gelişmeler, onlarla il-gili buzdağının sadece görünen kısmına ulaşabilmiştir.

Bulanık yerleri seven takıntı, o meşhur “çocukluğuna dönmek” klişesinin bile kolayca yakalaya-mayacağı derin sularda yaşıyor. İnsanın oluşumu anne karnın-dan bile gerideki süreçlerde; DNA, RNA gibi kalıtsal özellik-lerin yaşamına dâhil olduğu ev-relerde biçimlenmeye başlıyor. Şüphesiz bu, insanın iradesini elinden alıyor diyemeyiz. Fakat insan nasıl ki doğacağı ülkeyi kendisi seçemiyorsa, anne baba-sını seçemiyorsa; biyolojik ve psi-kolojik mirasını ve direnç seviye-sini de seçemiyor. İşte bu süreçte taviz vermeden, ısrarla ve inatla savunduğumuz kimi alışkanlık-larımız gerçekte ne kadar bize ait, bunu sormamız icap ediyor. Bu cevaba el yordamıyla ulaşa-mayacağımız için de yaşamımızı dizayn ederken “değerler” ve “il-keler” arasında kaçınılmaz bir ay-rım ortaya koymamız gerekiyor.

Aslında insanın sosyal hayatta yer alması, onun sistematik bi-çimde verdiği ödünlerle müm-kün olmaktadır. Yeme içme alış-

kanlıkları, oturup kalkma biçimi, ses düzeyi ve bunlara benzer pek çok eylemi, içinden geldiği gibi değil, kendinden önce inşa edilmiş olan toplumsal kabuller çerçevesinde var olur. Toplumla etkileşimin azaldığı örneklerde bencil ve kaba davranışlar art-maktadır. Ebeveynler, çocukla-rında, kreş ya da ana sınıfı gibi zorunlu paylaşım gerektiren ortamlarda gözle görülür bir değişim yaşandığını gözlerler. Daha önce bencil davranışlar

sergileyen çocuk başkalarıyla be-raberken artık daha paylaşımcı, daha diğerkâm olmuştur. Otu-rurken, kalkarken, oynarken veya bir ortamı paylaşırken tümüyle kendini merkeze koymak yerine herkesin isteklerinin kendini ger-çekleştirebileceği bir uzlaşının parçası hâline gelmiştir.

Kreş örneğini yetişkinlerin ya-şamlarına varıncaya kadar pek çok örnekle çoğaltabiliriz. Çünkü herkesin uzlaşı bilinci farklı oldu-ğu için insanlar ileriki yaşlarda da karşılıklı etkileşime muhtaç-tırlar. Bir arada yaşamanın başka yolu yoktur. O meşhur söz, hem yasalarla hem adabımuaşeretle sürekli kendini hatırlatır: İnsa-nın özgürlüğü, bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. Aile içi ilişkilerden, okul ve iş çevresinde sergilenen davra-nışlara varıncaya kadar insan, neredeyse yaşamının tamamını ödün ve uzlaşı sarkacında kritik kararlar vererek inşa eder. Ödün vermek bizi insan kılar. İnsanlar birbirleriyle aynı evi, aynı soka-ğı, aynı iş yerini veya aynı şehri paylaşırken kendilerinden ödün vermek zorundadırlar. Aksi du-rumda kaos kaçınılmaz olacaktır. Ahlak yasaları, her şeyden önce bireye, içinden geldiği gibi değil, olması gerektiği gibi davranma-sını öğütler. İçinden geldiği gibi davranmanın bizi nereye götüre-ceğinin garantisi yoktur.

Ödün, insani bir edimdir ve bun-dan sadece çocuklar ve akıldan mahrum canlılar muaf olabilir. Kimi zaman sağlıklı insanlar ara-sında da bu hakkı elde etmek is-teyenler çıkabilecektir. Hayatları-nı hiç ödün vermeden yaşamak isteyenlerin mottosu “Kendim-den taviz veremem.” şeklinde ortaya çıkar. Bu kişiler tam bu noktada iki temel soruyla mu-hatap olmayı hak etmektedirler: Birincisi, “Gerçekte kendin ne ka-dar sana ait?” İkincisi, “Ya ben de kendimden taviz vermezsem?” Yani ödün vermemek hususun-da kıskançlıkla muhafaza edilen duygu, düşünce ve alışkanlıkla-rımızın gerçekte ne kadarı bize

Aile | Eylül 201920

BİZ BİZE

Bireysel ve toplumsal uzlaşının yegâne çaresi, empati ve hoşgörüdür. İnsanlar, muhataplarının duygu, bilgi ve görgü düzeylerini kavradıkları andan itibaren yaklaşımlarını artık bu verilere göre şekillendirmek durumundadırlar.

Page 23: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

aittir? Yoksa biyolojik ve psiko-lojik miras olarak bulduğumuz etkileri veya bir kısmını işlediği-miz psikolojik hammaddeleri, farkında olmadan kendimizle mi özgürleştirdik? Evet, bunun net bir cevabı yok. Ama en azından fıtratımız zannederek sımsıkı koruduğumuz pek çok duygu ve düşüncemizi yeniden gözden geçirmemize sebep olabilir. İkin-ci sorunun cevabı ise meseleyi daha net açıklamaktadır. Kim kendinden taviz verecek? Pek çok örnekten bilmekteyiz ki herkes kendinden taviz vermediği za-man, huzur kendinden taviz ve-recek ve kaos baş gösterecektir.

Evlilikler, insanların hayatında en belirgin ödün ve uzlaşı saha-larıdır. İki insan birbirini tanımış ve çevrelerinin oluruyla evlen-mişlerdir. Evlilik, iki insan ara-sındaki ilişkinin nihai aşaması değil, başlangıç noktasıdır. Artık kişiler; günlerini, evlerini, arka-daşlıklarını, tatillerini, ilgilerini, hobilerini başka biriyle paylaş-mak durumundadırlar. Kendileri de o güne kadar pek de haber-dar olmadıkları birinin deneyim ve alışkanlıklarını yaşamlarının merkezinde bulacaklardır. Çift-ler, zamanla karşılıklı olarak birbirlerini tanıyacak ve kimi zıt alışkanlıklarını aile mefhumu-nun ortak potasında eritecekler-dir. Burada ödünler, çiftin gele-ceğiyle ilgili hayati bir fonksiyon icra edecek, onların huzur içinde yaşamalarına zemin hazırlaya-cak uzlaşı atmosferini kendili-ğinden yaratacaktır.

Meselenin bir de toplumlar arası boyutu vardır. Geçtiğimiz yüz-yılda yaşanan iki dünya savaşı, yaklaşık altmış milyon insanın ölümüne, daha fazlasının da yerinden yurdundan olmasına

sebep olmuştur. Bu savaşlar te-melde, ödün ve uzlaşı dengesini kuramayan güç merkezlerinin, hesabı milyonlarca insana çı-kartması anlamına geliyordu. O büyük felaketlerin nihayetinde taraflar masaya oturmuşlar-dır. İnsanlık tarihi buna benzer acıklı örneklerle doludur. Kendi sınırlarını bilmeyen muhteris güçler, hep başka ülkelerden ödün beklemiş, dilediklerince at koşturmuş, sonunda bu akıl dışı tutumlarının hesabını top-luca ödemişlerdir. Batı, yaralarını ödün ve uzlaşının imkânlarından yararlanarak sarmış, tarihten almış olduğu büyük ders saye-sinde bugünkü birliğini oluştur-muştur. Yirminci yüzyıl, insanlar gibi ulusların da kaderinde ödün ve uzlaşı meselesinin hayati bir öneme sahip olduğuna dair sayı-sız örnekle kapanmıştır.

Bireysel ve toplumsal uzlaşının yegâne çaresi, empati ve hoşgö-rüdür. İnsanlar, muhataplarının duygu, bilgi ve görgü düzeylerini kavradıkları andan itibaren yak-laşımlarını artık bu verilere göre şekillendirmek durumundadır-lar. Hoşgörü herhangi bir fikre ya da davranışa onay vermek anla-mına gelmez. Aksine ona hayat

hakkı vermek anlamına gelir. Hayat hakkı insanlar için olduğu kadar onların düşünceleri için de geçerlidir. Bir insanın şahsiyetini oluşturan alaşımın içinde en be-lirgin bölüm, onun düşünceleri-dir. Bize ne kadar uzak da olsa-lar onların yaşam hakkına saygı göstermemiz gerekir. Bu saygı, pozitif anlamda bir ödündür. Pek çok zaman bize karşı da gösteril-mesine ihtiyaç duyarız. Hoşgörü, suyunu empatiden alır. Modern dünyada insanların hayatı daha çok iç içe geçtiği için empatiye daha çok ihtiyaç vardır. Alışkan-lıklarımız, büyük kentlerde biz-zat o kentin toplumsal kabulleri tarafından terbiye edilmektedir. Bu bir uzlaşı sürecidir. Bu uzlaşı sürecine, muhataplarımızı kır-madan, dökmeden, onlarla em-pati kanallarımızı açık tutarak, hoşgörü mekanizmamızı işlete-rek katkı sağlamak durumunda-yız. Unutmamamız gerekir ki ne dünyada en doğru düşünce bize ait olandır ne de en güzel davra-nış bizden sadır olandır. Bu peşin hükümlülükten kurtulduğumuz zaman, yukarıdaki örnekte oldu-ğu gibi kendini hayatın merke-zine oturtan çocuk gibi davran-maktan da kurtulmuş olacağız.

Aile | Eylül 2019 21

İnsanın sosyal hayatta yer alması, onun sistematik biçimde verdiği ödünlerle mümkün olmaktadır. Yeme içme alışkanlıkları, oturup kalkma biçimi, ses düzeyi ve bunlara benzer pek çok eylemi, içinden geldiği gibi değil, kendinden önce inşa edilmiş olan toplumsal kabuller çerçevesinde var olur.

BİZ BİZE

Page 24: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201922

Yukarıdaki cümleye, sosyal medyada, bir hanımın hayli gösterişli olan salon fotoğ-rafının altında yorum olarak rastladım. Yorumu yapan kişinin profiline baktığım zaman orta yaşı geçkin bir hanım gördüm. Bir süre ek-rana uzun uzun baktım, kal-bimde oluşan sızı tarifsizdi.

Sosyal medyayla birlikte, daha doğrusu sosyal medya-da giderek artan gösterme tutkusuyla öyle bir yere gel-dik ki eğer zorla oluşturulan bu standarda göre evini dü-zemediyse bir kadın, biraz da güveni eksikse, değerli hissetmemişse kendini bir şekilde, dünyaya boşuna

geldiğini düşünebiliyor. O koltuk bende yok, böyle bir koltuk takımı alamadıysam boşuna yaşadım, diyebiliyor.

Tam olarak nasıl bir yerde-yiz, görebiliyor muyuz?

Bu dünyada yaşarken dün-yanın düzeninin bir parçası olmamak mümkün değil.

BİZ BİZE

ARTAN MUTSUZLUKDilara Tekin Gölcü

“Şöyle bir evim, şöyle mobilyalarım hiç olmadı. Yirmi yedi senemi boşa geçirdim!”

Page 25: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Elbette heves etmek, almak, beğenmek, kullanmak günah değil, ayıp değil.

Herkese aynı oranda ve biçimde nasip, rızık düşmez; hikmetini Allah bilir, bizler iman ederiz. Sonunu düşünen; neyi, neden ve ne ölçüde yaptığına bakar; her nimetin hesabını ve emanet olduğunu hatırında tutarak...

Yine de alanla, yapanla yok bir kavgamız, israf etmesine gelin-ce o da ayrı bir sorun. Ama ala-bildikleriyle, sahip olduklarıyla, farkında olarak veya olmayarak, kalbinde bin bir yarası ve kırık hevesleri olan nice insana yu-karıdaki gibi cümleler kurdur-mak… Güzel midir? İyi midir?

Elbette böyle fotoğraflara baka-rak boşuna yaşamış olduğunu düşünenin haklı olduğunu söy-leyemeyiz. Eksik kalan birçok hisle birlikte böyle derin hüzün-ler duyabiliyor insanlar bugün. Oysa o kadar çok ayet var ki bizi uyanık tutacak, kendimize geti-recek: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbet-te ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (En’âm, 6/32)

“Allah rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedir-ler. Hâlbuki dünya hayatı, ahire-tin yanında çok az bir yararlan-madan ibarettir.” (Ra’d, 13/26)

“Mallar ve evlatlar, dünya haya-tının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.” (Kehf, 18/46)

“(Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçim-liği ve süsüdür. Allah’ın katında-ki ise daha hayırlı ve daha kalı-cıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas, 28/60)

Bunları ve daha nicelerini ma-alesef okumuyoruz. Nefsimize göre yaşıyor “Etkilenen takip etmesin!” diyerek vicdanlarımı-zı susturuyoruz. Bu gösteriş hâ-linden etkilenen kalbe de elinde bulunan her nimeti göstermek isteyen kalbe de hüzün duyulur.

27 senesine, gösterişli evi ve mo-bilyaları olmadığı için ziyan na-zarıyla bakan o hanıma ve buna sebep olan paylaşıma üzülüyo-rum. Bilmiyorum o hanım hiç yetim başı okşamadı mı? Misafi-rine bir kap yemek yapmadı mı?

27 sene kim bilir neler yaşadı, hiç sabretmedi mi, dua etmedi mi? Birine selam verip tebessüm de mi etmedi hiç? 27 sene bir ka-dın o yuvayı nasıl güzel kıldı kim bilir. Kaç kusur örttü, işlediği ku-surlar için kaç kez tövbe etti kim bilir. Hiç mi üzülmedi, hiç mi bir yaraya merhem olmak isteme-di? Cehennemden sığınıp cen-neti arzu etmedi mi? Bir hastaya “Geçmiş olsun.” demedi, bir ölü-ye Fatiha okumadı mı? Ekmeği-ni kimseyle bölüşmedi mi?

Bunların hepsi nereye gitti?

İnsan kalbini hissettiği anları birbirine eklemeyi öğrense. Kal-binin yerini bilebilse. Derinden hicap duydum hadiseye. Çünkü biliyorum o hanım yalnız değil. Ve iç çekilen şey aslında sadece bir koltuk takımı değil.

Sırf daha fazla iltifat ve beğeni alabilmek yahut nefsen tat-min olmak, nimeti ispat etmek için böyle acı iç çekişlere sebep olmaya değer mi? Aldığımız, emanetçisi olduğumuz her şeyi insanların gözüne sokmazsak elimizdeki eksilmiş mi olacak? Neyi neden ispat etmek istedi-ğimizi kendimize soralım.

BİZ BİZE

23

Evlerimizin perdeleri var örtüyoruz. Kapıları var, açık bırakmıyor muhakkak kapatıyoruz. Bunlar boş yere olabilir mi? Sosyal medyada da evlerimizin perdeleri

örtülü, kapıları kapalı kalsa ne kaybederiz?

Aile | Eylül 2019

Page 26: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

AİLE-CE

Aile | Eylül 201924

AİLE-CE

F. Betül Yılmaz EminsoyAile Danışmanı

DOKUZ TİP MİZAÇ

Her tür ilişkimizde ve tabii olarak evlilikte karşımıza çıkan önemli ve kaçınılamaz farklılıklardan biri de mizaçtır. Kendini bilmek diyoruz ya hani, kendini bilmenin önemli bir kısmı da herkesin birbirinden farklı

olduğunu anlamaktır. Herkesi kendimiz gibi zannetme, herkesten kendimizinkine benzer davranış ve tepkiler bekleme, muhatabımızı

anlayamama, kendimizi ona anlatamama bizi belki de en çok eşimizle ve onunla bağlantılı ilişkilerimizi yürütürken zorlamaktadır.

Page 27: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

AİLE-CE

Aile | Eylül 2019 25

AİLE-CE

Kendimizi ve ilişki içinde ol-duğumuz insanları anlamayı kolaylaştırmak için çeşitli grup-landırmaların faydalı olduğunu görüyoruz. İşte bu gruplandır-malardan biri de dokuz tip mizaç modeli. Mizaç, kişilik, karakter; birbiriyle bağlantılı olmakla bir-likte farklı kavramlardır ve davra-nışların anlaşılmasında, algılan-masında ve çözümlenmesinde önemli rol oynarlar. Mizaç değiş-mez, karakter değişime direnç-lidir, kişilik ise oldukça değişken bir yapıdır.

Mizaç; tabiat, huy, yaratılış̧ an-lamında kullanılmaktadır. Daha aşina olduğumuz fıtrat kelime-sine karşılık geldiğini söyleyebi-

liriz. Karakter; öğrenilmiş, belir-gin, süreklilik gösteren tavır ve davranışlardan oluşmaktadır. Çocukluktan yetişkinliğe doğru olgunlaşan bir seyirdedir, öğre-nilen ve çevreden edinilendir. Küçük yaşlardan itibaren içinde bulunulan ailenin ve toplumun değer yargıları karaktere tesir eder. Kişilik, doğuştan ve son-radan kazanılan belirleyicilerin ortaklaşa oluşturdukları yapıdır. Kişiyi diğerlerinden ayıran duy-gu, düşünce, güdü ve davranış örüntülerini içeren özellikler bü-tünüdür. Kişilik, genetikle gelen mizaç (huy) ile sonradan öğreni-len karakterin birleşimidir, dina-mik bir yapıdadır.

Bir ağaç hayal edin: Çekirdek (tohum), “mizaç”tır, değişmezlik özelliği taşır. Elma çekirdeğin-den limon ağacı, limon çekirde-ğinden elma ağacı çıkmaz. Aynı anda olumlu ve olumsuzluğa açık özellikler barındırır. Yaşa-mımızdaki temel öncelik ve yö-nelimleri temsil eder. Ağacın dalları “karakterdir”, değişime dirençlidir ancak değişebilir. İçi-ne doğduğu çevre, iklim, bakım şartları ile şekillenir. Ağacın bü-tünü de “kişilik”tir. Ağacın vere-ceği meyve, meyvenin boyutu, lezzeti, besin değeri gibi şeyler içsel ve dışsal etkenlere bağlı ola-rak değişecek, biricik olacaktır.

DOKUZ TİP MİZAÇ (DTM)DTM’de tanımlanan mizaç tipleri, o mizaç tipindeki bireylerin en temel ihtiyaç ve arayışlarıyla isimlendirilir. DTM1 : Kusursuzluk Arayan Mizaç TipiDTM2 : Duyguları Hissetmeyi Arayan Mizaç TipiDTM3 : Hayran Olunacak Kendilik İmajı Arayan Mizaç TipiDTM4 : Duyguların Anlamını Arayan Mizaç TipiDTM5 : Bilginin Anlamını Arayan Mizaç TipiDTM6 : Entelektüel Dinginlik Arayan Mizaç TipiDTM7 : Keşfetmenin Hazzını Arayan Mizaç TipiDTM8 : Mutlak Güç Arayan Mizaç TipiDTM9 : Fiziksel (Duyumsal-Hareketsel) Konfor Arayan Mizaç Tipi

Page 28: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201926

AİLE-CE

KANAT MİZAÇ TİPİMizaç tipleri bir çember üze-rinde sıralanır ve her bir mizaç tipinin bitişiğine komşu olan iki mizaç tipinden biri kanadı tem-sil eder.Ana mizaç tipi kadar ağırlıklı olmamakla birlikte kişi, kanat mizacın da özelliklerini taşır. Örneğin, DTM9 mizaç tipindeki bir kişinin kanat mizacı DTM1 ya da DTM8 mizaç tiplerinden biri-dir. DTM3 mizaç tipinin kanadı DTM2 ya da DTM4 olacaktır. Ka-nat etkisi sayesinde temel mizaç tipindeki özellikler zenginleşir. Her ana mizacın güçlü ya da zayıf mutlaka bir kanat mizacı vardır.STRES VE RAHAT DURUMLARIHer bir mizaç tipinde birey, çok rahatlama durumunda başka bir mizaç tipinin olumlu özellik-lerini, ağır stres durumunda ise yine başka mizaç tipinin olum-suz özelliklerini gösterir. Rahat-lama ya da stres hâli geçtiğinde

bireyler kendi mizaç tiplerinin özelliklerine dönerler. Mizaç tipleriyle ilgili en önem-li husus, hiçbir mizaç yapısının bir diğerinden daha iyi, daha avantajlı, daha şanslı olmadığı-dır. Her mizacın kendisine has olumlu potansiyelleri ve olum-suzluğa açık riskleri vardır. Bir özellik açısından avantajlı gibi görünen bir mizaç yapısı, bir başka açıdan dezavantajlı ola-bilir.Mizaç yapılarını bilmek, birbi-rimizi anlayıp uyum gösterme-mize zemin ve imkân tanıyabilir. Kendimizi ve eşimizi olumlu/olumsuz tüm özelliklerimizle birlikte tanır, temel öncelik ve yönelimlerimiz doğrultusunda ihtiyaçlarımızı görürsek evliliği-mizi sağlıklı ve uyumlu yürüte-bilme yolunda önemli bir adım daha atmış oluruz. Mizaç tipinin belirlenmesi kişiyi etiketleme amacı gütmez, ya-pısal özellik ve farklılıklarımızı

tanımaya hizmet eder. Aynı mi-zaç yapısına sahip kişilerle or-tak duygu ve davranış eğilimine sahip olsak da içine doğduğu-muz aile, kültür, zaman, yaşam olaylarımız, aldığımız eğitim ve daha pek çok unsur aynı ola-mayacağı için her birimiz kişilik itibariyle tek ve biriciğiz. Eşimi-zin mizaç tipini bilerek onun yaratılış doğasını ve bunun üze-rine inşa ettiği kişiliğini tanırız. Böylece birbirimizi “olduğu gibi” görmemiz ve kabul etmemiz kolaylaşır ki bu, en temel duy-gusal ihtiyaçlarımızdan birinin karşılanması anlamına gelir.Mizaç modelleri konusu ilginizi çektiyse mizaç tipinizi belirle-mek için kullanabileceğiniz mo-bil uygulamalara, online testlere ve eğitimlere internet araması ile ulaşabilirsiniz. Dokuz temel mizaç tipinin özellikleri ve zi-hinsel (fiziksel, duygusal, ente-lektüel) öncelikleri tablosu da başlangıç için size yardımcı ola-caktır.

Meydan Okuyan

Barışçı

Mükemmeliyetçi

Fiziksel Merkez

Duygusal MerkezZihinsel Merkez

Yardımsever

Başarı Odaklı

ÖzgünAraştırmacı

Sorgulayıcı

Maceracı7

8

9

6

5 4

3

2

1

Page 29: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 27

AİLE-CE

MİZAÇ TİPİ ve ZİHİNSEL ÖNCELİĞİ Olumlu Potansiyeller Olumsuzluğa Açık Riskli Özellikler

DTM1Mükemmeliyetçi

(Fiziksel)

Ciddi, Dürüst, Olgun, İdealist, Adil, Doğrucu, Mükemmeliyetçi, Disiplinli, Sebatkâr, Çalışkan, Titiz, Düzenli, Prensipli, Kontrollü, Soğukkanlı, Rasyonel, Ölçülü, Hesaplı Hareket Eden, Kurallara Uyan, İstikrarlı, Sorumluluk Sahibi, Tanımlayıcı, Planlayıcı, Sınıflayan, Kıyaslayan, Kategorize Eden, Sistematik, Reformist

Eleştirel, Yargılayıcı, Aşırı Detaycı, Çabuk Kızıp Gerilen, Katı

DTM2Yardımsever

(Duygusal)

Sevgi Dolu, İlişki Odaklı, Çok Duygusal, Duygularını Belli Eden, Sıcakkanlı, Dışadönük, Samimi, Konuşkan, Sempatik, Müşfik, İletişim Yetenekleri Güçlü, Arkadaş Canlısı, Acıyan, Yardımsever, Fedakâr, Verici.

Çabuk Etkilenen, Alıngan, Israrcı, Sitemkâr, İlgi Çekmekten Hoşlanan, Kıskanç

DTM3Başarı Odaklı

(Duygusal)

Başarı ve Kariyer Odaklı, Yarışmacı, Hedefine Kilitlenen, Olumsuz Duyguları Kendine Engel Yapmayan, Popüler, Diplomatik, Pratik, Azimli, Çalışkan, Üretken

Hırslı, Statü Peşinde Koşan, Çıkarcı, Kurnaz

DTM4Özgün

(Duygusal)

Bireysel, Özgün, Sıra Dışı, Empatik, Aşırı Duygulu, Tasarımcı, Sanatsal, Estetik Bakış Açısına Sahip, Kimlik Arayan, Duyarlı, Doğal, İçten, Dost Canlısı, Merhametli, Romantik

Asi, Aykırı, Kolay İncinebilir, Melanko-lik, Tutkulu, İmrenen

DTM5Araştırmacı

(Entelektüel)

İçe Dönük, Sessiz, Gözlemci, Analitik, Derin Meraklı, Akılcı, Objektif, Araştırmacı, Soyutlayıcı, Kavramsallaştırıcı, Uzmanlaşan, Arşivci

Asosyal, Şüpheci, Soğuk, Mesafeli, Duygudan Uzak, Cimri

DTM6Sorgulayıcı

(Entelektüel)

Güven ve Emniyet Odaklı, Takım Oyuncusu, Sadakate Önem Veren, Spontane Meraklı, Veri Depolayan, Rengini Belli Etmeyen, Sivrilmeyen, Tedbirli, Tutumlu, Titiz, Düzenli, Tüm İhtimalleri Gözeten, Sır Tutan

Endişeli, Kaygılı, Otoriteye İhtiyaç Duyan, Paranoid Alıngan, Kötümser, Güvensiz, Hesapçı, Muhalif, Kararsız, Emin Olamayan, Kuşkucu, Obsesif, Kontrolcü

DTM7Maceracı

(Entelektüel)

Yeniliğe Açık, Keşfetmeye Meraklı, Hareketli, Girişken, Dışa Dönük, Çabuk İlişki Kuran, Konuşkan, Tecrübe Eden, Vizyoner, İnovatif Yaratıcı, Hayalci, Neşeli, Muzip, İyimser, Pratik, Çağrışımları Hızlı, Heyecan Arayan

Sıkıntıdan Kaçınan, Düzensiz, Sa-vurgan, Gailesiz, Abartan, Sabırsız, Çabuk Sıkılan, Hesapsız, Dürtüsel, Dikkati Dağınık, Maymun İştahlı, Fikir Uçuşması Yaşayan

DTM8Meydan Okuyan

(Fiziksel)

Lider, Kendinden Emin, Cesur, Cömert, Himaye Eden, Mücadeleci, Meydan Okuyan, Dobra, Girişimci, Çabuk Eyleme Geçen, Net, Dayanıklı

Hükmedici, Baskıcı, Otoriter, Grandiyöz, Sert, Müdahaleci, Toleranssız, Öfkeli, Kavgacı, Şiddet Eğilimli

DTM9Barışçı

(Fiziksel)

Sakin, Uyumlu, Barışçıl, Arabulucu, Mülayim, Huzur Veren, Yargılamayan, Bütünleşmeci, Çatışmaktan Uzak, Yumuşak, Esnek, Sabırlı, Rutini Seven, Akışına Bırakan

Ağırkanlı, Pasif Dirençli, Hayır Demekte Zorlanan, Müdahil Olmayan, Öfkesini Bastıran, Erteleyen, Utangaç

Yılmaz, E.D., & Ünal, Ö. (2015) Aşk-ı Mizaç: Dokuz Tip Mizaç Modeline Göre İlişkilerin Doğası, İstanbul: Say.

Page 30: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201928

KALBE DOKUNAN HİKÂYELER

Büşra Küçüksucu

Page 31: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Yaşlı adam, elinde içi meyve ve sebzelerle dolu pazar poşetle-ri, uzun asfalt yokuştan aşağı doğru iniyordu. Güneşin altında parlayan beyaz saçları, kısılan gözlerinin mavisiyle bütünleşti-ğinde gençliğinde buğday sarısı göz kamaştıran saçlara sahip olduğu belli oluyordu. Yol boyu, hayatın bazı dönemlerinin yo-kuş çıkmak kadar zor, bazı dö-nemlerinin ise yokuş inmek ka-dar kolay olduğunu düşündü. 67 senelik ömrünün ardından, ha-yatının gençlik ve ihtiyarlıktan oluşan iki döneminden edindi-ği yüzlerce tecrübeyle yokuş ve inişlerin gençlik ya da ihtiyarlık-la ilgili olmadığına, ömrün her anında zorluk ve kolaylığın kol kola yürüyen iki arkadaş oldu-ğuna karar verdi. İnşirah sure-sindeki ayet aklına geldi birden, her zorlukla beraber bir kolaylık vardı.

Sağ elinde sıkı sıkı tuttuğu şef-faf mısır poşetine gülümseye-rek sevgi dolu bir nazarla baktı: “Altın saçlı güzel torunum, süt mısır haşlamasını pek de sever. Belki bu hafta sonu gelirler de ona ellerimle mısır pişiririm. Annesi de çocukluğundan beri közde mısır severdi. Arka bah-çede mangal yakar ona da köz-de pişiririm.” Yaşlı adam kızının çocukluk döneminden bu yana her yaz mevsimine geçişte heye-canla pazara gider, pazara gelen ilk mısırları alırdı. Çünkü küçük kızı, bütün bir kış boyunca taze süt mısırların özlemini çekerdi. Biraz duraklayıp cebinden çıkar-dığı mendille alnını sildi: “Ma-halledeki bütün çocuklar çilek sever, beklerken bizimki de mı-

sır beklerdi işte.” deyip gülüm-sedi. Gençlik döneminde, maaşı yatar yatmaz pazar tezgâhların-da kızı için mısır aradığı günleri anımsadı.

Ağrıyan dizlerinin verdiği uya-rılarla ne kadar yorulduğunun farkına vararak biraz solukla-nıp yola devam etmek amacıy-la birkaç metre ilerideki otobüs durağında kenarda boş kalan yere oturdu. Muhabbet etmek için şöyle bir etrafına bakındı ancak herkes kendi dünyasın-daydı. Görünen o ki kendi iç sesiyle konuşmaya devam ede-cekti. Birden gökyüzünde ani bir şimşek ışığı gördü. “Ah!” dedi “Yağmur geliyor.” Hemen ardın-dan da gök gürültüsü duyuldu. Yokuşu ağır ağır çıkmak âdeti olan otobüs de yolun başında belirmişti. Otobüsü görünce bekleyenler sevinerek hare-ketlendiler, kısa sürede belli bir nizam içinde otobüse bin-mek için dizildiler. Yaşlı adam yağmura yakalanmadan evine gitmek için yerinden doğruldu. Otobüs de yolcularını yüklenip yoluna devam etti. Tam kaldı-rımdan aşağı adım attığı anda yağmur, toprağa kavuşmak için acelesi varmış gibi hızla gökyü-zünden aşağı indi. Hemen adı-mını geri atarak durağın yağ-mur girmeyen en köşe yerine sığındı. O an otobüse binmeyip yürümeyi seçtiği için kısa süre-li bir pişmanlık duydu. Hemen ardından “Neyse bakalım, yaz yağmuru, hemen geçer. Üstelik bugün yağmurdan nasibimiz vardır belki.” diye düşündü. Kü-çük siyah cep telefonunu çıkarıp ümitle ekranına baktı. “Gelseler

muhakkak ararlardı,” dedi. Bir süre yağmurun hızla yeryüzü-ne inip sert bir şekilde asfalta çarpmasını izledi. Sonra yer yer rengi değişmiş kahverengi deri kordonlu saatine bakarak: “Daha erken… Böyle tatil günle-rinde geç kalkar onlar.” diye söy-lendi. Yağmur, başladığı hızla dinmişti. Yokuşun kalan kısmını güçlükle çıktı. Köşeyi dönerken çiçekçinin önünde durdu: “Na-zife’min sevdiği papatyalardan ver Ahmet.” dedi. Çiçekçi gülüm-seyerek iri papatyaların olduğu büyük vazodan tek tek almaya başladı. Yaşlı adam sert bir sesle uyardı. “Ahmet! Nazife’min sev-diklerinden olsun dedim. Bili-yorsun ortası yeşilimsi olanları sevmez. Onlar yapay gibi gelir. Ortası sapsarı olan papatyalar-dan koy.” “Tamam, abi.” diyerek elindeki çiçekleri vazoya geri bı-rakan çiçekçi, dükkâna girdi. Beş dakika sonra elinde bir buketle kapıdan çıktı. Tam istediği gibi beyaz yaprakların ortası sap-sarıydı. Yaşlı adam cüzdanını çıkardığında çiçekçi: “Bu hafta da Nazife Teyze’nin çiçekleri bizden olsun.” dedi. “Yok.” dedi yaşlı adam. Dükkânın önündeki küçük masanın üzerine çiçeğin ücretini bırakarak yüzündeki saadetle hemen iki metre ileri-deki bahçeli evine girdi. Demir kapının üzerinden sarkan acem-borusu çiçekleri, yaşlı adamı mis gibi kokularıyla karşıladılar. Eve girmesinin ardından selam ve-rerek elindeki poşetleri girişin hemen yanında bulunan mutfa-ğa bıraktı. Salona geçerek pen-cerenin yanına kurulmuş olan tek kişilik yatağın başındaki va-

Aile | Eylül 2019 29

KALBE DOKUNAN HİKÂYELER

Page 32: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

zodan solmaya başlayan papat-yaları çıkararak elindeki taze pa-patyaları yerleştirdi: “Sevdiğin gibi Nazife’m mis gibi kokuyor-lar.” dedi yatağa bakarak. Sonra devam etti: “Bugün gelirler mi ne dersin? Ben mısırı pişireyim belki kokusunu duyup gelirler.” diyerek güldü yaşlı adam.

Mutfağa gidip çelik tencerele-rin en büyüğünü arka taraftan dikkatle çıkardı. Mısırları büyük bir özveriyle soyup hazırladık-tan sonra pişmeye bırakarak yeniden salona geçti. “İnşallah bugün mısırları sokakta oyun oynayan çocuklara dağıtmak zorunda kalmayız.” dedi. Yavaş-ça yatağın başındaki berjere kurularak gazeteyi eline aldı. Bakışları gözlüğün ardındaki satırların üzerinde sürekli gidip geliyordu. Birkaç defa üst üste aynı cümleyi okuduğu oldu. Ak-lını bir türlü toplayamıyordu. Biraz sonra mısırın kendine has kokusunun salona dolmasıyla başını kaldırdı. Pencereden dışa-rı baktı. Kırmızı bir araba, turun-cu çiçeklerin altına doğru park ediyordu. Gelenler; kızı, damadı ve biricik torunu Sevim’di. Sonra sevinç dolu bir sesle “Geldiler Nazife’m, geldiler!” diyerek sa-londan çıktı. Daha onlar zili çal-madan kapıyı açmıştı. Torunu Sevim, elinde örgü tavşanı, iki yandan bağlı sarı lüle saçlarıy-la gülümsüyordu. “Dedeeeee!” diyerek bir elinde sıkıca kavra-dığı tavşanla beraber dedesine sarıldı. Yaşlı adam, torununu kucağına alıp ayakta bekleyen kızı ve damadını içeri buyur etti. Kapıda elinde siyah çantasıyla içeri geçmeyi bekleyen kızının

gözleri kırmızı kırmızı olmuş ağlamaklıydı. Salona geçer geç-mez pencerenin yanındaki be-yaz nevresim serili yatağa baktı, yanaklarından yaşlar süzüldü. Yaşlı adamın damadı, Sevim’i alarak küçük odaya geçti. Kızı yaşlı adama sarılarak: “Onu çok özlüyorum baba… Gittiğinden beri kendimi çok yalnız, çaresiz ve yorgun hissediyorum. Oysa

annemin bir bakışı, benim tüm yorgunluğumu alıyormuş.” dedi. Yaşlı adam kızının sırtını teskin edici bir dokunuşla sıvazladık-tan sonra onu usulca koltuğa oturttu.

Kızı devam etti: “İnsanları an-layamıyorum baba. Annem herkes tarafından çok sevilen, herkesi idare edebilen, insanla-

rın yaralarını saran mükemmel bir insandı. Söyler misin benim işim idarecilik olduğu hâlde ben niye bunu yapamıyorum?” Yaşlı adam mavi gözlerinin en derin-lerinden sevgi dolu bir bakışla baktı. Kızı o şifalı bakışın sıcak-lığını öyle hissetti ki içindeki tüm buzların eridiğini hissetti. Yaşlı adam konuşmaya başladı: “Evladım. Bugün otobüs dura-ğında yaşadığım bir hadiseyle annenin insanlar tarafından nasıl bu kadar çok sevildiğini, nasıl herkesi idare edebildiğini anladım. Sana da anlatayım… O, bir deniz gibi kuşatıcıydı. İnsan-ların karakterleri gökyüzünde gerçekleşen hadiselere benzer. Gökyüzünde yağmur yağmadan önce şimşek çakar ve kuvvetli bir ışık belirir. Canlılar bu ışıktan ra-hatsız olarak korkarlar. Onlar sığınaklarına kaçarlarken deniz bu ışığı bağrına basar. Onun ar-dından kuvvetli bir şimşek sesi gelir, tüm canlılar bu kuvvetli sesten korkup kaçarken deniz ona güvenir. O hırçın yağmurları dalgalarının arasına alarak sa-kinleştirir. Canlılar ıslanmaktan korkarak sığınaklarına kaçarken deniz onunla bayram eder, bü-tünleşir, coşar.

İnsanlar da küçük bir kâinat. Ka-inatta olan her şeyin içimizde ya da bütünümüzde bir örneği var-dır. Sesten önce görünen büyük ışık, görsel insanları temsil edi-yor. Bu insanlar tıpkı bu ışık gibi her şeyden ve herkesten önce hareket ederek hayatlarını plan-lı ve geleceğe yönelik yaşıyorlar. Bazen bu hızları ve sistematik tarafları, çevrelerindeki insan-ların onlara yetişememesine ve

Aile | Eylül 201930

KALBE DOKUNAN HİKÂYELER

Deniz, hırçın yağmurları dalgalarının arasına alarak sakinleştirirken insanlar ıslanmaktan korkarak kendilerine bir sığınak ararlar. Deniz gibi bütün dertleri alıp götüren, bağrına basan biri olursan işte o zaman insanların kalbini kazanırsın.

Page 33: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 31

KALBE DOKUNAN HİKÂYELER

kendilerini dışlanmış hissetme-lerine sebep oluyor. Bunlar, hızlı düşünüp hızlı karar veren ve hız-lı harekete geçen insanlar. Senin gibi…

Gök gürültüsü ise işitsel kabili-yeti yüksek olan insanları tem-sil ediyor. Bu insanlar; sözlere, kelimelere ve müziğe çok önem veriyorlar ve hayatları bir akış içinde ilerliyor. Seslerini her yerde duyuruyorlar. Mükem-mel bir uyum içinde konuşarak etrafındakileri kendilerine hay-ran bırakabilme becerilerine sahipler. Bununla birlikte bazen fazla konuşmaları; çevrelerinin ve kendilerinin başını derde so-kabiliyor.

Yağmur ise dokunsal insanları temsil ediyor. Herkesten sonra ağır ağır hareket eden, çok yavaş konuşan, yağmur gibi huzur ve-ren insanlar… Bazen bu ağırkan-

lılıkları, etrafındakiler için sıkıcı olabiliyor. Mesela senin gibi gör-sel sisteme sahip bir insan için dokunsal biriyle çalışmak zor ol-malı. Ancak kızım, sen dünyada bu üç temsil sitemine sahip in-sanı tüm eksik ve güzel yönleriy-le kabullenip bağrına basarsan işte o zaman deniz gibi özlenen, aranan, huzur veren, insanların dertlerini alıp götüren, güçlü, gerçek bir umman olursun. İşte annenin yegâne sırrı buydu. Unutma kızım, iletişim ve insan kalbini kazanma yolunda başa-rılı olamazsan hiçbir başarın ka-bul görmez.”

Kızı yaşlı adamın boynuna sa-rılarak: “Çok teşekkür ederim baba. Ne kadar haklısın. Kal-bimde kocaman bir rahatlık du-yuyorum şimdi. Tüm insanları kuşatacak bir güç, sevgi hisse-diyorum. Ve etrafımdaki olan

şeyleri daha kolay anlamlandı-rıyorum.”

Yaşlı adam vakarla yerinden kalktı: “Mısır… Pişmiş olmalı. Fazla pişerse tazeliğini yitirir. Her şey vaktinde güzel. Bekle-yen şeyler, heyecan ve tazeliğini yitirir evladım.” diyerek mutfağa gitti. Kızı babasından aldığı in-şirahla yüreğinde derin bir sa-adet hissederek annesinin boş yatağına baktı. İçinden neden sık sık buraya gelerek bu şifa ve tecrübe kaynağından fay-dalanmadığını düşündü. Nur yüzlü annesinin, yatağında ona gülümseyerek baktığını görebi-liyordu. Yaşlı adam, elinde mis kokulu mısırlarla salona girdi: “Haydi buyurun!” diye seslene-rek hayalini kurduğu anın tadını çıkardı. Küçük odadan gelen mi-nik ayakların sesi dünyanın en güzel tınısıydı onun için…

Page 34: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

ÇOCUĞUM BÜYÜRKEN

Aile | Eylül 201932

Rümeysa ÇayırpınarAnkara Keçiören Kur’an Kursu Öğreticisi

Birçok insan gibi benim de çocukluğuma dair her hatıra yüzümde tatlı bir tebessüme neden olur. Küçük bir bakkalda karşılaştığım eski marka bir ciklet, bir antika dükkânında gördüğüm radyo ve kaset, çocuklarının

eşyalarına kıyıp atamayan bir annenin evindeki lahana bebek, hâlâ gecekondu kalabilmiş bir evdeki vitrin, örgü paspas, makromenin içindeki

çiçek… Çocukluğumuzda gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, hissettiğimiz her şey ama her şey çok özel değil midir sizce de?

Okul Öncesi Dönemde Çocuklarda Değerler Eğitimi

Page 35: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

33Aile | Eylül 2019

ÇOCUĞUM BÜYÜRKEN

Page 36: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201934

ÇOCUĞUM BÜYÜRKEN

İlkler saklıdır çocuklukta. Baba ile camiye ilk gidiş, ca-mideki bir dedenin cebin-den şekerleme çıkarması…

Anne ile gidilen mukabelelerde; Kur’an-ı Kerim tilaveti, gül koku-su... Sizi küçük bir melek gibi gö-ren teyze ve amcaların camide, Kur’an kursunda, sohbette, bir ev ziyaretinde son derece munis ve sevecen yaklaşımı nasıl işler kalbinize. Sırf bu yüzden belki çok ama çok seversiniz camileri, Kur’an sesini, gül kokusunu… Bir fidanın kökleriyle sapasağlam toprağına tutunan bir ağaç ol-masını sağlamak, bir tebessüm kadar kolaydır aslında. Sevgiy-le bir çocuğun başını okşamak, ona değer verdiğini hissettir-mek, onun hoşuna gidebilecek şeyleri birlikte yapmak, onunla sohbet etmek, oyuncak tasar-lamak ya da bir oyun kurmak o insanın karakterinde büyük bir iz bırakmaktır.

Bütün eğitimcilerin, çocuk ge-lişimcilerin, psikologların, an-nelerin, babaların, büyüklerin herkesin ama herkesin hemfi-kir olduğu tek nokta, çocukluk yıllarının çok ama çok önem-li olduğudur. Peki, amacımız ve niyetimiz halis iken biz bu kıymetli süreci nasıl değerlen-dirmeliyiz? Öncelikle çocuğu tanımalı, yaşının özelliklerini bilmeli ve potansiyelinin farkın-da olmalıyız. Her şeyden önce sevgiyi aşılamalıyız hücrelerine. Allah’tan bahsetmeliyiz onlara. O’nun -ne yaparlarsa yapsınlar- çocukları çok ama çok sevdiğini anlatmalıyız. Allah; merhamet-li, şefkatli, yüce, güçlü, büyük ve biricik kalsın zihinlerinde.

Sonra Allah’ın çok güzel bir pey-gamber gönderdiğinden bah-setmeliyiz onlara. Ve o Peygam-ber’inin çocuklarla nasıl oyunlar oynadığını, onları ne kadar çok sevdiğini, torunlarını sırtına

alarak namaz kıldığını, onlarla nasıl şakalaştığını anlatmalıyız.

Kur’an-ı Kerim ile çocuk ilk ta-nıştırıldığında onun Allah’tan gönderilen çok önemli bir mek-tup, onun için hayatı boyunca bir yol gösterici ve çok kıymetli bir hazine olduğunu öğretmeli; bu hazineyi ömrü boyunca merak etmesini sağlamalıyız. Dupduru zihinlere sahip olan evlatları-mızı namaza hazırlamak adına sıkmadan, bunaltmadan doğru bir kıraati dinleterek kısa sure ve dua ezberleri de yaptırabili-riz. Eğer çocuk istekli ise oyun ve etkinliklerle Kur’an-ı Kerim oku-mayı da öğretebiliriz.

Görselliğin fazlasıyla ön planda olduğu pırıltılı bir çağda yaşa-yan çocuklarımızın kendisine özel bir tespihi, seccadesi, tak-kesi, başörtüsü, bir namaz kö-şesi olmalı... Evlatlarımız; dinî bayramlarını, kandillerini, cu-

Page 37: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 35

ÇOCUĞUM BÜYÜRKEN

malarını, ramazan-ı şerifi, bed-i besmele ve Kur’an törenlerini öyle renkli kutlamalılar ki farklı uyaranlar bu güzelliğin etkisini azaltmasın. Reklamlarla duy-guları sömürülen; çizgi filmlerle sihir, büyü, şiddet ve benzeri uy-gunsuz görüntülere maruz ka-lan çocuklarımız olabildiğince doğaya, oyuna, uygun kitaplara ve faaliyetlere yönlendirilmeli-dir. Kitapların çocuğun yaşına uygun olup olmadığına bakıl-malı, görselleri ve metinleri ön-ceden gözden geçirilmelidir.

Dua, şükür, sevgi, merhamet, saygı, sorumluluk, yardımlaş-ma, sabır, iyilik, doğruluk, dü-rüstlük, adalet gibi dinî ve ah-laki değerlerimizin temellerinin çocukluk yaşlarında atılması için her türlü oyun, materyal, et-kinlik geliştirilmeli; en önemlisi anne babalar, büyükler, yakın-lar ve öğretmenler olarak örnek modeller olunmalıdır. Altı ya-şına kadar çocuk, büyük ölçüde anne ve babasını örnek alırken bu yaştan sonra okul hayatı ile birlikte arkadaş çevresi ve öğret-menlerin etkisi artmaktadır. Ka-rakter gelişiminin büyük ölçüde altı yaşına kadar tamamlandı-ğını düşünürsek çocuğun üze-rindeki etkimizin yoğun olduğu dönemleri çok iyi değerlendir-meli, onlara iyi bir okul ortamı sunmaya çalışmalı, ergenlik dö-neminde ise akıl danışıp güve-nebileceği doğru arkadaşlıklar kurmasını sağlamalıyız.

Melek, cennet, cehennem, ölüm, kader, kaza, ahiret hayatı gibi konuları soru yöneltilme-dikçe açmamak en sağlıklısı ola-rak görülmektedir. Bu gibi kav-ramlarla ilgili sorulara çocukça düşünerek net, açık ve doğru

cevaplar verilmeli. Peygamber kıssalarından çocuklara hitap eden bölümler anlatılabilir.

Şiddet sahnelerine, gizli güçlere sahip çizgi film kahramanları-nın görüntülerine maruz kalan çocuklarımızın doğal olarak al-gıları da bu doğrultuda açıldığı için ruhlarındaki saldırganlık ve davranışlarındaki hareketlilik duygusunu vatan sevgisi gibi konulara yönlendirmek gerekir.

Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere tarihimizdeki bü-yük şahsiyetlerin hayatlarından kesitler sunmalı, odasında dinî materyalleri her an görmelerini sağlamalıyız. Örneğin; yatağı-

nın başına Kâbe, Mescid-i Ne-bevi yahut Mescid-i Aksa resmi, besmele yazılı bir tablo asabilir; odasının bir köşesinde kandil-lerle, balonlarla süslenmiş bir Ramazan köşesi oluşturabiliriz.

Osmanlı zamanında çocuklar, dört yaş dört ay dört günlük ol-duklarında okula başlar ve bu başlangıç oldukça özendirici bir tören ile kutlanırdı. Bilimsel olarak da bu yaşın öğrenme yaşı olduğu bilinmektedir. Peygam-ber Efendimizin çocuklarımızın yedi yaşında namaza başlama-sı gerektiğine dair hadisi bizler için oldukça yol göstericidir. Dört yaşında eğitime başlayan çocuk, yedi yaşına geldiğinde namaz kılabilecek durumdadır; on yaşına kadar namaz vakitle-rini çoğaltarak kılmaya devam eder. Bugün yine bilimsel bir gerçek olarak biliyoruz ki kişi, on yaşına kadar taklit yoluyla kolayca davranış kazanabilir. On yaşından sonra artık davra-nışların sebebini anlayabilecek duruma gelir ama bu sefer de alışkanlık kazanabilmesi olduk-ça zordur.

Bizlere birer emanet olarak gönderilen evlatlarımızın her biri kendisine özel nadide bir taş, bizler ise o kıymetli taşların işleyicileriyiz. Bir kuyumcu ti-tizliği ile içine sonsuz sevgimizi ve bilgimizi katarak bu kıymetli taşları şekillendirmeliyiz. Merak eden, çevresine karşı duyarlı, kendisini ifade edebilen, adabı-muaşeret kurallarına uyan, say-gılı, merhametli, dürüst, düzen-li, sorumluluk sahibi, diğerkâm, hayal gücü kuvvetli, üretken, onurlu, sağlam karakterli in-sanlar yetiştirebilirsek ne mutlu bizlere…

Bizlere birer emanet olarak gönderilen evlatlarımızın her biri kendisine özel nadide bir taş, bizler ise o kıymetli taşların işleyicileriyiz. Bir kuyumcu titizliği ile içine sonsuz sevgimizi ve bilgimizi katarak bu kıymetli taşları şekillendirmeliyiz.

Page 38: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Yaşam ve varlığımız için çok önemli olan suyun kir-lenmesi bizim de kirlenmemiz anlamına geliyor.

Deniz canlıları da ekosistemdeki kirlenme ve bozulmayla birlikte tükeniyor. Örneğin balık-

çı ağları birbirlerine takılıp karıştığı zaman genelde denizin dibinde kalıyor. Bu durum,

balıkların ağlar içinde mahkûm kalıp ölmesine neden oluyor. Plastik maddeleri

yutan kuşlar, sindirim sistemleri tıkana-rak ölüyor. Plastik ürünlerin neredeyse tümünde bulunan zehirli kimyasallar,

balıkların endokrin üretimini engelliyor ve üremelerine engel oluyor. Plastik denilince aklımıza sadece pet şişeler gelmemeli. Çok

küçük oldukları için gözle görülmeyen mikro plastikler de çok ciddi bir kirlilik oluşturmakta.

Boyutları nedeniyle zararsız görünebilirler ancak diş macunu gibi ürünleri bir defa kullandığımızda

bile 100 bin mikro plastik lavabodan geçerek, denizlere ve besin zincirine etki ediyor.

Kevs

er K

oçak

oğlu

Aile | Eylül 201936

Kolesterolün dengelenmesinden kalp da-mar sağlığına, çocukların zekâ gelişiminden

kemiklerin güçlenmesine kadar faydaları saymakla bitmeyen cevizi satın alırken

nelere dikkat etmeliyiz? Öncelikle kabuğu kırılırken bütün olarak çıkması, cevizin

kaliteli olduğunun göstergesidir. İç kısmın-da toz gibi, tüylü ve gözle görülmesi güç

oluşumlar varsa bu küflendiğine işarettir ve tüketilmemelidir. Kaliteli ceviz, açık sarımsı

renkte olur; siyah renkte olması uzun süre nemli ortamda beklediğini gösterir ve küfe

işarettir. Kabuğun ince ve kolay kırılabilir ol-ması gerekir; kabuğu, içinden ağır olan ceviz

makbul değildir. Cevizin içinin büzüşmüş olması da eski hasat olduğunu gösterir.

PÜF N

OKTA

SI Cevizin İyisi Nasıl Anlaşılır?Çocuklarda Altıncı Hastalık

Denizlerdeki En Büyük Tehdit:Plastik Atıklar

Mevsim geçişlerinde çok sık görülen, birkaç gün yüksek ateşle seyredip ardından deri döküntüsüyle kendini belli eden altıncı hastalık, genellikle 6 ay-3 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Etkeni “herpes virüs tip 6”dır ve bunun için hazırlanmış bir aşı henüz yoktur. Bu hastalıkta derideki döküntüler, pembe renklidir, gövdeden başlayıp kollara yayılır, birkaç günde kaybolur ve iz bırakmazlar. Süreç boyunca yüksek ateş görülmesi, aileleri tedirgin etmekte ve gereksiz yere yüksek doz antibiyotik kullanımına sebep olabilmektedir. Özel bir tedavisi yoktur. Tükürük yoluyla çok kolay bulaştığından aynı ortamda bulunan çocuklar da risk altındadır. Hastalık boyunca hijyene dikkat edilmeli, el ve yüz bol bol sabunlanmalıdır.

SAĞLIKLI YAŞAM

Page 39: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Büyük bir heyecanla beklediğiniz gün gelir ve bebeğiniz ayaklarının

üzerinde durarak ilk adımını atar. Artık konforlu bir ilk adım

ayakkabısı alma zamanı gelmiştir. Çünkü doğru ayakkabı seçimi,

bebeğinizin ileride duruş bozuklukları yaşamaması için oldukça önemlidir. Öncelikle,

bebeğiniz yürümeye başlayana kadar ayakkabı kullanmamalısınız. Çünkü ayakların zemine

temas etmesi, çıplak ayak bilişsel fonksiyonlarının gelişimini sağlar. Bebeğiniz yürümeye başladığında ortopedik olmayan

(anatomik), tabanı düz bir ayakkabı seçmelisiniz. Tabanı olmayan, kalın tabanlı veya tabanı düz olmayan ortopedik

olarak tabir ettiğimiz ayakkabılar; yürüme bozukluğu, çarpık yürüme ve parmaklarda şekil bozukluğuna neden olmaktadır.

Ortopedik ayakkabı, ayaklarımızda meydana gelen şekil bozukluğuna göre özel olarak yapılan ayakkabıdır. Her çocuk

için gerekli değildir, eğer tercih edilecekse çocuğun ayak ölçümlerinin alınması ve planlamanın yapılması önemlidir. Son

olarak, alacağınız ayakkabı, bebeğinizin ayak numarasına uygun ve yumuşak olmalı; ayağını sıkmamalıdır.

ALIŞVERİŞ REHBERİ

BİRKAÇ İYİ FİKİR

Aile | Eylül 2019 37

Yaz tatilinin başlamasıyla birlikte çocuklar açık havada daha çok vakit geçiriyor dolayısıyla güneşe daha fazla maruz kalıyorlar. Bu durum da güneş yanıklarını beraberinde getiriyor. Peki, güneş yanığını nasıl anlarız ve yanık durumunda neler yapmalıyız? Ciltte sadece kızarıklık varsa 1. derece yanık, kızarıklık ve su dolu kabarcıklar varsa 2. derece yanık olur. 2. derece yanıkta mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Kabaran deri soyulacak ve ilaç tedavisine başlanacaktır. Aksi hâlde enfeksiyon kapma riski yüksektir. Güneş yanığında cilde buz ve soğuk su uygulaması yapılmamalı; yoğurt, diş macunu tarzı uygulamalardan kaçınılmalıdır. Yanık bölge sık sık musluk suyuna tutularak nemlendirilmelidir. Organik içerikli nemlendiriciler, iyileşme sürecini hızlandırır. Vazelin gibi yoğun kremler, gözenekleri tıkayıp derininin hava ile temasını kestiğinden iyileşmeyi engeller; asla kullanılmamalıdır.

Bebeğinizeİlk Adım Ayakkabısı

Seçimi

Çocuklarda Güneş Yanıkları

Page 40: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201938

1960 Kırıkkale doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini Kırıkkale’de tamamladı. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini bitirdi. 1988 yılından beri bir kamu kurumunda görev yapıyor. Ankara’da yaşıyor, evli ve iki çocuk babası. İlk öyküsü “Yangın” 1983 yılında Aylık Dergi’de; öykü, eleştiri ve sinema yazıları, Mavera, Dergâh, Eşik Cini, Hece, Heceöykü, Karagöz, Kitap-lık, Dünyanın Öyküsü, Post Öykü, İtibar dergilerinde yayımlandı. Otuzü-çüncü Peron adlı öykü kitabıyla 2005 Türkiye Yazarlar Birliği “hikâye”, Modern Öykü Ku-ramı kitabıyla 2011 yılı “edebî eleştiri”, Ansızın Hayat kitabıyla 2014 Ömer Seyfettin Öykü, Öykümüzün Sınır Taşları kitabıyla 2016 yılı ESKADER “inceleme”, 2017 yılında da Necip Fazıl Hikâye-Roman Ödülü’nü aldı. Öykü: Küller ve Uçurumlar (Hece, Ankara, 1998); Otu-züçüncü Peron (Hece, Ankara, 2005); Ansızın Hayat (Hece, Ankara, 2014); Emanet Hikâ-yeler (Dedalus, İstanbul, 2017); Deneme: Hayat ve Öykü (Hece, Ankara, 1999); İnceleme:-Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören (İz Yayıncılık, İstanbul, 1996); Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu (Dergâh Yayınları, İstanbul, 2004); Film Defteri (Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005), Modern Öykü Kuramı (Hece, Ankara, 2011), Öykümüzün Kırk Kapısı (Hece, Ankara, 2013), Doğu’nun Hikâye Kuramı (Büyüyenay, İstanbul, 2014), Günümüz Öyküsü (Dedalus, İstanbul, 2015), Öykümüzün Sınır Taşları (Dedalus, İstanbul, 2016), Öyküyü Sanat Yapanlar (Dedalus, İstanbul, 2017), Edebiyat Atlası (Dedalus, İstanbul, 2019).

Söyleşi: Muhammed Kâmil Yaykan

SÖYLEŞİ

NECİP TOSUN İLE…

Page 41: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 39

Edebiyat; çok geniş, ucu bucağı, sınırı belli ol(a)mayan bir dünya. Hatta deyim yerindeyse evren. Buradan başlayalım isterseniz. Nedir ede-biyatı bu denli büyülü yapan?

Edebiyat; düşünce, hayat ve güzellik algısının ede-bî metinde kristalize olmasıdır. Edebiyat bize hiçbir disiplinin veremeyeceği ruhun ayrıntılarını aktarır, ötekini anlamamızı sağlar, başka hiçbir disiplinin yapamayacağı empati duygusu uyandırır ve haya-tın çelişkilerini işaret eder. Edebiyatla bir duygu-muz olduğunu öğrenir, başka insanlarla pek çok ortak yanımızı keşfeder, acının ortak olduğunun ayrımına varırız. Edebiyat yaşadığımız onca duygu-nun nedenlerini, varoluşlarını dillendirir ve onları tanıma imkânı sunar. Bir insanın iç sesini dışarıya vererek, çok sesli bir dünyanın varlığını duyurur ve insan denen muammanın gerçek yüzünü ortaya çı-karır. Şüphe, kaygı, kötülük, merhamet, vicdan gibi duyguların sesi olur. Bu nedenle yapılan pek çok kötülüğün perde arkasında yatan duyguları böyle-ce öğrenmiş oluruz.

Sosyal ve beşeri ilimlerin bugün bulundukları yeri geçmişte yapılan çalışmalara ve araştırmala-ra borçlu olduğu herkesin malumu. Bu inşa gele-neğini ve ilerlemeci süreci edebiyat için de söyle-yebilir miyiz?

Bu sorunuza Doğu edebiyatından örnek vermek istiyorum. Doğu hikâyelerinde, ortak duygular, tek-nikler, durumlar, estetik yaklaşımlar ağırlıklı olarak “hakikat” düşüncesinde buluşur ve tüm bir Doğu birikimi burada estetik, biçimsel bir görünüme ka-vuşur. Doğu’nun hikâye poetikası öncelikle insan-ları iyiye, güzele, doğruya çağıran bir ileti yanında, didaktik olmayan bir dille, dinleyeni, okuyanı dil ve anlatım yetkinliğiyle etkilemek isteyen bir biçimle var olur. Bu, özellikle “insan-ı kâmil” olma serüveni-nin sanatsal bir biçimle hikâye edilmesidir.

Genel olarak çerçevesi, doğruları çizilmiş bir hayat görüşü etrafında şekillenen Doğu hikâyeleri, haki-katin değişik cephelerini genişleten, zenginleştiren bir çizgi izler. Çoğunlukla aynı hikâye, yeni sesler, çağrışımlar ve simgelerle birikime eklemlenir. Or-tak simgelere, her hikâyeyle yeni simgeler katılıp kolektif bir duyarlık pekiştirilir. Bu ortak hikâye anlatımında bazen sıçramalar, büyük oynamalar olur ve her yeni söyleyiş, geleneği yeni bir yere taşır. Bu yeni yön, eski birikimi inkâr etmez onu temsil

etmeye devam eder. Ortak söyleyişte intihal söz konusu değildir, her şey mirî malıdır, çalınmaz, değerlendirilir. Her dönemin sanatçısı, yazarı, “ha-kikat” temelinde, bulunduğu çağın algısı, beğenisi ve ruhuyla tüm birikimi yeniden yorumlamış ve kişisel sezgi ve özellikleriyle birlikte yeni hikâyesini oluşturmuştur.

Peki edebiyatın ve anlatı dünyasının rotası hep yükseliş mi göstermiştir? Fetret ve hatta düşüş/yok oluş dönemlerinden bahsetmemiz mümkün müdür?

Edebiyat, insanlığın çalkantılarla akıp giden varo-luşsal macerasındaki dönüm noktalarını, kırılma anlarını kayda geçirmek ve bu anlara ilişkin doğru sorular sormak, karanlık yönlerine ışık olmak ister. Amacı her dönemde hayatın gizine ilişkin kalıcı fo-toğraflar çekmektir. Bu süreçte dinleyenin/okurun karşısına yeni bir dil, yeni bir söylem ve giderek yeni bir gerçeklikle çıkar.

Kuşkusuz edebiyatın yükseliş ve düşüşünü etki-leyen pek çok neden vardır. İnsanlığın büyük bu-nalım anlarından, savaşlarda, yoksulluklarda ve krizlerde edebiyatın yükseliş gösterdiğini görü-rüz. Edebiyat bu kriz anlarında insanlığın sesi olur. Özellikle büyük Rus edebiyatının doğuşu böyle bir kriz anına rastlar. Birinci Dünya Savaşı sonrası, İkin-ci Dünya Savaşı sonrası yükseliş de bu atmosferin bir yansımasıdır. Yaşananlar göstermiştir ki, sanat/edebiyat küçük zaman dilimlerinde sabitlenerek, üzerinden kalıcı sonuçlar üretebileceğimiz bir alan değildir. Çünkü sanat/edebiyat zaman aralıklarına hapsedilemez.

Günümüz sosyal medya edebiyatına da değine-lim. Gelişen teknoloji ile dilin kullanımı değişti. Dil kullanımı ve özellikle Türkçe'nin bozulması hususunda pek çok görüş mevcut. Necip Tosun bu konuya nasıl yaklaşıyor?

Sosyal medya yapısı, teklifi ve işlevi gereği herke-si kendi ahlakını ve biçimini yaşamaya zorlar. Şu anki sanal edebiyat dünyasında yayımlanan me-tinler, seviyesiz, düzeysiz bir edebiyat, yazı, yayın çöplüğü görünümünde. Buralarda tam anlamıyla bir karmaşa ve kaos hakim. Hiçbir değer, kalite gö-zetmeksizin yığma ürünlerin oluşturduğu tam bir karmaşa. Nitelikleri, edebiyat tutumları, bilinçleri tartışmalı bir yığın yazar, öyküler metinler yayım-lamaktalar. Hiç şüphesiz bu ortam da yazar olma

SÖYLEŞİ

Page 42: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

hevesine kapılmış insanların işgali altında. Daha çok okullardaki duvar gazeteciliğini, üniversitele-rin edebiyat topluluklarının faaliyetlerini anımsatı-yorlar. Amatör yazarlar metinler yayımlıyorlar. Bu-radan basılı kâğıda aktarılan kitaplaşmış metinlere bakılırsa tümü edebiyat dışı.

Okumama ya da nitelikli okur olamama günü-müzün en önemli problemlerinden biri. Bu alış-kanlığı başta çocuklarımıza nasıl kazandırabili-riz? İlerleyen yaşlarda ise nasıl bir yol izlemeliyiz?

Okumak bir başkasına sağlıklı bir şekilde kendimi-zi aktarmamızı, yeterli kelimelerle kimliğimizi iyi ifade etmemizi sağlar. Yaşamımıza girmemiş bu sözcükleri de ancak kitaplardan öğrenebiliriz. Bu nedenle bir insan için en hayati ihtiyaçlardan biri okumaktır. Eğer kelime hazinemiz genişse derdi-mizi, duygularımızı kolayca anlatırız. Eğer sözcük dağarcığımız yeterli değilse derdimizi anlatacak en yakın kelimeyi seçeriz. Bazen tam isabet olmaz. Bu yüzden “onu demek istememiştim” deriz. Bu yüz-den “onu demek için” okumalı sözcük dağarcığımızı zenginleştirmeliyiz.

Bir aile ortamında kitap okunuyorsa her şeyden önce çocuklar da bundan etkilenecek öncelikle kitaba karşı bir sevgi besleyecektir. Bu yüzden ço-cuklarının kitap okumasını isteyen aile büyükleri-nin öncelikle kendilerinin kitap okuması gerekir. Çocuklara bir okuma alışkanlığı kazandırmak için ilk dönemlerde çizgi romanlar da dâhil olmak üzere ona okumayı sevdirecek her şeyi okumasına izin verilmelidir. Daha sonra çocuk edebiyatının önemli eserleri yaş grupları itibariyle seçilerek oku-tulmalıdır. Özellikle bir çocuk edebiyatı dergisi eve girmelidir. İlerleyen yaşlarda kontrollü bir şekilde Doğu ve Batı klasikleri okutulmalıdır. Çocuğa belli yaşlara kadar bir kimlik edininceye kadar yerli kül-türümüzün eserlerinin okutulması elzemdir. Ama bu dönemde çocuğa okuma seçmelerinde baskı yapılmamalı, onun gizli kitap okumasına yol açıl-mamadır. Baskıdan çok teşvik ve yönlendirici ol-mak gerekir.

Son kitabınız “Edebiyat Atlası” üzerine de konuş-mak isteriz. Atlas, adı üzerinde bir rehber hüvi-yetinde olan, kapsamlı ve çokça hazırlık isteyen bir çalışma. Biraz klişe olacak ama size bu kitabı “Yaz!” dedirten temel saik ne idi?

Yıllar önce, edebiyat hayatıma yeni başladığım-

da, edebiyatın temel konularını tartışan, okuma ve yazma tecrübelerini aktaran, okuma listeleri bulunan kitaplar arıyordum. Bir edebiyat okuru neler okumalı? Bir yazar adayı hangi yollardan ge-çer? Aslında genç bir yazara yol gösterecek kılavuz kitap arıyordum. Bu kitap biraz da o arayışımın ürünüdür. Genç edebiyatçılara ve okurlara bir kı-lavuz kitap hazırlayayım dedim. Önce başlıkları belirledim. Sonra yazdım. Zamanımı da aldı açık-çası. Dört-beş yılı buldu. Önereceğim kitaplarla il-gili seçmeler, elemeler yaptım. Bir anlamda gençli-ğimde karşılaşmak istediğim kitabı yazdım. Benim otuz yıllık birikimimi yansıtıyor. Kuşkusuz her tec-rübe şahsidir ve genelleştirilemez. Ne var ki bütün bu dikkatlerin, yaşanmışlıkların da kayda geçiril-mesi gerekiyordu. Umulur ki bir yaraya merhem ol-sun, yolları kısaltsın, sağlıklı bir edebiyat ortamına katkıda bulunsun.

Temel dikkatim bir yazarın okuma, yazma, ede-biyat ortamı tecrübelerinin bu kitapta yer alması oldu. Diğer yandan kitabın edebiyatın temel me-selelerini tartışmasını arzuladım. Özellikle roman, öykü, deneme, gezi, günlük kitapları üzerine yazar-ken kitap önerilerinde zorlandım. Bu türlerin en iyilerini seçerken nesnel olmaya çalıştım. Yaptığım bir anlamda edebiyat tarihçiliği de demekti. Ama adil olmaya çalıştım. Yorucu ama zevkli bir süreçti. Birinci amacım edebiyat kanonunun yaygın anlayı-şını yıkmak, gözden kaçmış edebî değerleri ortaya çıkarmak, ideolojik bakışla görmezlikten gelinmiş yazarları gün yüzüne çıkarmaktı.

Eserde yer alan “İslamcı Yazarların Batı Yazarları Kitaplığı” başlıklı bölümde edebiyatın bir bütün olduğu fikri ile karşılaşıyoruz. Batı'nın Doğu'yu, Doğu'nun ise Batı'yı beslediği gerçeğinden hare-ketle edebiyatın evrenselliği hakkına ne söyle-mek istersiniz?

Hiç kuşkusuz her ülke okuru önceliği kendi yaza-rına, kitabına, birikimine, kültürüne vermeli ve okumalarını buna göre düzenlemelidir. Ancak önceliğin yerli yazara verilmesi insanlığın ürettiği, yüzyıllardır okunan dünya kültürüne, edebiyatına ilişkin kitaplara uzak durulmasını haklı kılmaz. Çünkü kitap insanlığın ortak hafızası, birikimidir. Doğu ve Batı arasındaki kitap iletişimi tarihsel süreç içerisinde yoğun bir şekilde sürmüş, her iki medeniyet coğrafyasında insanlar birbirlerini oku-muş, değerlendirmiş, yorumlamışlardır. Özellikle

SÖYLEŞİ

Aile | Eylül 201940

Page 43: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 41

SÖYLEŞİ

klasikler, temel metinler yüzyıllarca elden ele do-laşmış, insanlığın ortak malı olarak değerlendiril-miştir. Tarihsel süreç içerisinde “Bütün kitaplar bir kitabın iyi anlaşılması için okunur.” düsturu tüm Doğu insanının temel anlayışı olurken, tek kitabın etrafında üretilen kültür, edebiyat hayatın her ye-rindedir. Endülüs’ün yetiştirdiği en büyük filozof/âlimlerden biri olan ve 1106’da Granada’da (Gırna-ta) doğan İbn Tufeyl Hayy bin Yakzân adlı eseriyle Batı’yı derinden etkilemiş ve eserleri neredeyse bütün dillere çevrilmiş büyük bir yazardır. İlk “ro-binsonad” olarak nitelenen anlatı, Bacon, Spino-za ve More da dâhil olmak üzere pek çok sanatçı, düşünür üzerinde etkili olmuştur. Şark/İslam kla-siklerinden; Binbir Gece Masalları’nı, Dede Kor-kut Hikâyeleri’ni, Kelile ve Dimne’yi, Tûtînâme’yi, Firdevsi’nin Şahnâme’sini, Harîrî’nin Makamat’ını, Ferîdüddîn Attâr’ın Mantıku’t-Tayr’ını, İbn Tufeyl’in Hayy bin Yakzân’ını, Genceli Nizâmî’nin Heft Pey-ker’ini, Sadî’nin Bostan ve Gülistan’ını, Mevlânâ’nın Mesnevî’sini, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’ini, Yunus Emre’nin Bütün Şiirleri’ni, Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnun’unu, İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlı-ğı’nı, Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sini, Ehmedê

Xanî’nin Mem û Zîn’ini, Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı-nı, Filibeli Ahmet Hilmi’nin A’mâk-ı Hayâl’ini oku-mayan Batılı insan eksiktir.

Batı medeniyetinin en temel anlatılarından olan Homeros’un İlyada ve Odysseia’sını, ayrıca, Migu-el De Cervantes Saavedra, Charles Dickens, Vic-tor Hugo, Jane Austen, Lev Nikolayeviç Tolstoy, Ivan Turgenyev, Anton Çehov, Gustave Flaubert, Alexandre Dumas, Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Balzac, Emile Zola, Johann W. Geothe, Emily Bron-te, Stendhal, Puşkin, Gogol, Rilke, Maksim Gorki, Ernest Hemingway, James Joyce, Jack London, Her-man Melville, Umberto Eco… bilmeyen bir Doğulu-nun da dünyayı bir bütünlük içinde kavraması zor gözüküyor…

Hayatından Batılı eserleri, yazarları çıkaran Doğu insanı, Doğulu eserleri ve yazarları çıkardığında Batı insanı eksiktir, tamamlanmamıştır. Ülkemizde yaşanan kör kamplaşmadan, ne yazık ki insanlığın ortak değeri, hafızası birikimi olan kitaplar da payı-nı almıştır. Bu nedenle Doğu/İslam eserlerine yapı-lan sansür de romantik bir refleksle Batı yazarları-na, kitaplarına yönelik tepki de anlamlı ve yerinde değildir.

Page 44: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201942

TERS KÖŞE

“Ah o eski günler!” demeyi pek tercih etmem. O günler eski-miş olsa, bugünüme gelmez, yani içinde olduğum zaman dilimine sızıp dünü bugünüm edemez. O hâlde eski günler-den bahsettiğimde, eskimemiş günlerden bahsediyorum de-mektir. Evet, kıyısından köşe-sinden örselenmiş, zamanın

öğütücülüğünden nasibini al-mış olabilir o günler. Ama geli-yor ve bugünüm oluyor ya işte…

Geçen gün, eski iş yerimdeki eskimeyen arkadaşlarımı ziya-rete gittim. Laf lafı açtı, çaylar kahveler yudumlandı, çikolata kokusu etrafı sardı. Derken es-kimeyen günler arada anıldı. Ayrılma vakti yaklaştı. Sarılıp

vedalaşıyordum ki sağ olsunlar bana “Tekrar bekleriz.” dediler, zaten vefasız olmadığımı ima ettiler. “Eh tabii” dedim, “ne de olsa bir çayın yirmi yıl hatırı vardır.” Kahkahalar durulunca sordular: “Neden yirmi yıl?”

Kahvenin kırk yıl hatırı varsa, bir yirmi yıl da çayın hatırı ol-malı diye düşündüm. Duydu-

Dr. Hafsa Fidan Vidinli

ÇAYINHATIRI YOK MU?

Page 45: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

ğuma göre, yıllar yıllar önce, kahve pek bir ender gelirmiş çarşı pazara. Ender olduğun-dan fiyatı yüksekmiş. Fiyatı yüksek olduğundan her eve gi-remezmiş. Kahve bulunan evde ise ancak ziyarete gelen hatırı sayılır misafire kahve ikram edilirmiş. Kahveyi içen, ev sa-hibinin cömertliği ve konukse-verliğinin karşılığında aradan kırk yıl da geçse, kahvenin ha-tırını korumaya kendini memur hissedermiş.

Birleşmiş Milletler Örgütü, Türk kahve kültürünü “somut olmayan kültürel miras” liste-sine katmış, yani UNESCO bile kahvenin hatırını saymış. Peki ya “Türk çay kültürü”? Düşün-düm de daha çok çay tüketil-diğini tahmin ettiğim mekân-ların genel adı da “kahvehane” güzel ülkemde. “Çayhane” adı ise pek yürürlükte değil, daha çok sözlüklerde geçmekte. Kah-venin bu yaygın “hatırı” söz ko-nusu olunca galiba mevzu çok derinlerde.

Çocukluğumdan beri merak ederim, çayın hatırı neden yok diye. Şimdi sorumu değiştir-dim; çayın hatırı yok mu? Mese-la ben çayı, kahveden daha çok içerim. Kahve evde ender bu-lunduğundan değil, çokça bu-lunsa da kahveyi ender içerim. Sonra şöyle bir düşünüyorum da evime, iş yerime gelen mi-safirime çay da kahve de teklif ederim. Çayı tercih edip kahve içmeyenle hatır, gönül ilişkim yok mu şimdi?

“Olur mu canım?” dendiğini duyar gibiyim. Hani demiş ya şair: “Gönül ne kahve ister ne

kahvehane. Gönül muhabbet ister kahve bahane”. Aslında çay-kahve içme faslı hep ba-hane, bence hatırı sayılan çay veya kahve değil, çay-kahvenin beraberinde getirdiği muhab-bet olmalı özünde. Mevzunun bu kısmı tamam ama sorum hâlâ soru olma hüviyetini ko-rumakta; çayın hatırı yok mu kültürümde?

Cevap aramaya devam edelim. Güzel yurdumda çay, kahve gibi sosyal mekânlarda tüketime açık olsa da aslında daha çok aile yaşantımızın ayrılmaz bir parçası gibi. Kahvaltıyı çaysız yapan kaç aile vardır ülkemiz-de? Gündüz vakti konu komşu ağırlarken önce çayı teklif et-

meyen var mıdır? Akşam evde, misafirlikte önce çay ikram etmeyen ev sahibi var mıdır kahve sonradan gelse de. Dü-şündüm de yurdumun güzel insanlarınca, ince belli cam bardakta sıcacık ikram edilen çay, belki de daha çok aile sı-caklığında tüketilmekte.

Çayın aile hayatımıza esprili göndermeleri olan hikâyesi bile var. Duymuşsunuzdur ya yine de özetleyivereyim. Çaydanlı-ğın alt demliği, kayınvalideye benzetilir, sürekli kaynar du-rur ama çay da kıvamını bu alt demlik sayesinde bulur. Üstteki küçük demlik gelindir, alttaki kaynayan suyun harareti ile o da olgunlaşır, demini alır. Çay yudumlanan bardak, gelinin eşidir, onu biraz hanımı, biraz da annesi doldurur. Ancak dol-dururken demin de suyun da ayarı kaçmamalıdır, yoksa ça-yın tadı bozulur. Çocuklar çayın şekeridir, çaya lezzetini onlar verir. Kayınpedere yer kalmadı diye düşünmeyin, o da barda-ğı tutan çay tabağıdır, aileyi bir arada tutuverir.

“Ah o eski günler!” sözünden nerelere geldik? Bugüne. Bu-gün de güne çay ile başladım, çay ile devam ediyorum ve sa-nırım akşam da çay içeceğim. Düşündüm de sadece evi değil iş yerini de sosyal ortamları da çoğu zaman sıcacık yapan çayın hatırı, yirmi yıl ile sınırlanma-malı. Sayıların hatırı olsa da, hatırdan bahsedince sayıları bir kenara bırakmalı. Ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdikleri-mizle içilen çayın hatırı kırk yılı aşar, galiba çayın hatırı ömrün sonuna kadar sayılmalı…

TERS KÖŞE

Aile | Eylül 2019 43

Sayıların hatırı olsa da, hatırdan bahsedince sayıları bir kenara bırakmalı. Ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle içilen çayın hatırı kırk yılı aşar, galiba çayın hatırı ömrün sonuna kadar sayılmalı…

Page 46: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Eda S

aklı

Köks

al

Bugün baba evinde tazecik bir güne açtım gözlerimi. Güneşin yüzüme vuruşuyla yeniden doğmuş gibi hissettim. “Ah evimizin sokak başında görünüşü, daha kapıdan girerken ısınan sırtımız. Binbir üzüntümüzü ananın o kolaylaştıran tutuşu.” diyor ya Zarifoğlu, Yaşamak’ta, işte tam da öyle bir sıcaklık. Bana sarılarak uyuyan oğlumun pamuktan âlâ, gülden mis yanaklarını sessizce öperek doğruldum. Annem her zamanki gibi herkesten önce kalkmış, evlatlarının uyanmasını bekliyordu. Torunu için yoğurduğu mayalı hamuru kollarken yakaladım onu. Kısa sohbetimizin ardından camdan küçük ama kendi içinde binbir hikâye barındıran, uzun yıllar yaşadığımız bu semte bir kez daha baktım. Buğulu havasını içime çektim. Birbirinin aynı yapılarda bambaşka hayatlar sürer gider burada . 1999 Marmara depreminin yaralarını sessizce onarıyor kendi içinde belki de. Onun, umudunu acılarının üstünde tutma çabasına hep hayranlıkla baktım. Yıldızlı gecelerde bir fincan kahveyle sessizce dinlerdik birbirimizi. Bu davetkâr hâline yine kayıtsız kalamadım. Erkenden yola düştüm. Yeni yeni keşfediyormuş gibi sokaklarını arşınlarken buldum kendimi. Yıllarca otobüse bindiğim durak solumda, önünden geçerken duamı esirgemediğim mezarlık sağımda kaldı. Mezarlığın girişindeki meyve ağacının da çiçekleri açmış, “Ölümün de doğumun da sırrı aynı toprakta değil mi?” diye fısıldıyordu kulağıma . Yol ilerledikçe hatıraları canlı tutan duruşuyla teyzemin eski evi belirdi az ileride. Bütün o sokaklar, üzerlerine yapışan izleri birer emanet gibi sıkı sıkı tutuyordu. Güneş kendini iyiden iyiye hissettirse de keyifle devam ettim yürüyüşüme. Eve dönmeden önce markete uğramak için hafif bayır olan patikanın merdivenli bölümüne yöneldim. Son dakikalarda tempomu arttırdığımın ancak o an farkına varabildim. Kalp ritmim değişmiş, nefes alışverişim iyiden iyiye hızlanmıştı. Merdivene oturup biraz dinlenince kendimi daha iyi hissettim. Henüz kahvaltı yapmadığımı ve bu sıcakta yokuş yukarı hızla yürüdüğümü düşününce o an kalbimdeki çarpıntı basit bir şeymiş gibi gözüktü. Çarpıntının azalmasını bekledim. Ardından markete girip alışveriş yaptım. Erkenden yola düşmemin bir sebebi de bu değil miydi, baba evinde şöyle güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamak. Marketteki kasiyerler bile aynı, sanki koca şehirde bir ben büyümüş, bir ben değişmişim. Herkes ve her şey yeniden nefes almak, yaşamaya devam etmek için beni beklemiş. İnsan kendi yuvasını kursa da baba ocağı, içinde bir yerde tütmeye devam ediyor. Kasadan ayrılıp marketin de içinde bulunduğu pasajda müşteri servisinin gelmesini beklemeye koyuldum. Tam o anda şiddetli bir kalp çarpıntısıyla neye

06.08.2018

GÜNCE

Aile | Eylül 201944

Kalp Ağrısı

Page 47: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

uğradığımı şaşırdım. Durum gitgide olağandışı bir hâl almaya başladı. Kendime bir sandalye bulup rahat bir pozisyonda sakinleşmeye çalıştım. Dakikalar ilerledikçe çarpıntının şiddeti arttı ve göğüs kafesime bir fil çökmüşçesine beni hâlsiz bıraktı. Sakinleşmek bir yana bu durumun, tek başıma çözüm bulamayacağım ciddi bir şey olduğuna kanaat ettim. Göğsümdeki ağırlık nefesimi kestiğinden sesim fısıltı hâlinde çıkabildi, “Lütfen yardım edin!” diyebildim. O sırada ne kasada ne de reyonlarda kimsenin olmayışı paniğimi arttırdı. Birkaç müşteri önümden umursamaz tavırlarla geçti. Dakikalarca mücadele ettiğim çarpıntı geldiği gibi aniden terk edip gitti. Servisle eve vardığımda defalarca arayan annemin ve uyandığında beni görmeyen oğlumun telaşlı bakışları karşıladı beni. Olanları anlatmamla beraber hızla hastanenin yolunu tuttuk. Muayeneye gittiğim kardiyolog, ritim bozukluğunun çeşitli sebeplerinin olabildiğini ve o an yakalanmadıkça teşhis koyulamayacağını söyledi. “Çarpıntın oluşmasa bile herhangi bir panik hâline kapılırsan yine gel, ben seni dinlerim memnuniyetle.” dedi. Sakinliğimizi koruyarak anlatabileceğimiz bir şey midir ki hayal kırıklığı? Sanıyorum ki hastanelerin insanı üşüten o serin ve keskin kokusunda kimse derdini tam olarak anlatamıyor. Yaşadığım aritmiden çok, insanların kapıldığı vurdumduymazlık dalgasına ya ben de bir gün kapılırsam, ya gerçekten ihtiyacı olan birine yüz çevirip arkama bakmadan yoluma devam edersem diye düşünüyorum demek geldi içimden, söze girmeden geri çektim düşüncelerimi. Başını yastığa koyunca vicdanının sesini dinleyen kaç insan kaldı ki yeryüzünde, diye sorsam cevap alabilir miyim ki?Zaten yine doktorun söylediğine göre anne olmak yetermiş bu tip adı konulmamış çarpıntılar için. “Uykusuz kalıyorsunuz.” dedi tüm anneleri kastederek ve ekledi “Beslenmenize de dikkat etmelisiniz!”Tavsiyeleri için teşekkür edip çıktım muayenehaneden. Yol boyu düşündüm; sadece anne olanların değil, insan kalmaya gayreti olanların da uykuları kaçıyor; beslenmek dediğimiz eylem, yalnızca yiyeceklerden müteşekkil sayıldığından her geçen gün yanılgılarımız çoğalıyor. Evimize döndük. Oğlum oyun hamurundan elinde kalp taşıyan adam yapmış bana . “Sahi sen hastanedeki ekranda kalbini gördün, bizim çizdiğimiz kalbe benziyor muydu?” dedi. Gülümsedim. Bir gün, yine geceye vardı. Başımı yastığa koydum usulca . Hamdolsun; bugünü bana bağışlayana, beni sevdiklerime bağışlayana . Hamdolsun, bir kalbimiz olduğunu bize hatırlatana .

GÜNCE

Aile | Eylül 2019 45

Page 48: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201946

Benim Sevgili TorunumMüzeyyen Yazıcı

BAKIŞ AÇISI

Allah nasip etti, anneanne oldum. Kızım, ilk gözağrım, bundan tam dört sene evvel yine böyle bir yaz günü evladını aldı kucağına. Evladım sadece gözümde değil yüreğimde de büyüdü o anda. Yıllar gözümün önünden akıp geçti. Kızım, daha dün seni kundaklara sarıp sarmalayan ben değil miydim? Ne çabuk büyüdün de evlendin barklandın. Şimdi sen de anne oldun, bu eşsiz

mutluluğu tattın. Bana bir torun vererek beni de dünyanın en bahtiyar kadını yaptın.

Artık anneanneydim. İlk günden gözüm gibi baktım torunuma. Her anında yanında olmaya çalıştım. İlk aşısı, ilk dişi, ilk adımları, paytak paytak yürüyüşü… Anne deyişi sonra. Ardından anneanne ve dede diye-rek eşimle benim peşimizden dolanışı. Saçlarını kestiğimiz o gün, berber koltuğuna oturmamak için nasıl inat etmişti de damatla birlikte ben ve eşim de gitmiştik yanında. O dalgalı saçlarından kesilen bir tutamı alıp saklamıştım. Yaz akşamlarını parklarda, bahçelerde el ele geçirdik. Kış günlerinde beraber kar topu oynadık.

Allah bana iki kız evlat bağışladı. Yıllar sonra bir de erkek torun verdi haneme. Rabbime şükürler olsun. Ne yalan söyleyeyim, eskiden pek de anlamazdım erkek çocuklarının dilinden. O durmak bilmeyen oyun-

Page 49: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 47

ları gözlerimi korkutur, o müthiş enerjileri başımı döndürürdü. Fakat torun olunca işler değişti tabii. Nasıl tatlı şeymiş torun sahibi olmak. Eh biraz yoru-cuymuş da. Top oynamak ister, güreş tutmak ister, koltukların tepesinde gezer… Hoplar zıplar da hiç mi yorulmaz. Olsun de-dim, anneanneyim ben. Ona oyun arkadaşı oldum. Dedesi de emekliliğin ardından katıldı aramıza. Üçümüz el ele kırlarda gezdik, parklarda oyunlar oyna-dık. Hayatımızın şu son dört yılı neşe içinde geçti.

Benim tatlı torunum bu yaz dört yaşını doldurdu. Kızım da tutturdu, onu anaokuluna yaz-dıracakmış. Artık büyümüşmüş, onu öyle evde dört duvar ara-sında oyalamak zormuş. Yok, daha neler, dedim. Küçücük ço-cuk. Sabah erkenden kalkacak; yağmurda, karda kışta yollara düşecek; o tahta sıralarda otu-racak gün boyu. Ne yiyip ne içe-cek sonra? Hem evinden uzakta kalacak yavrucak. Yazıktır, gü-nahtır yahu. Kızım ev hanımı. Hani çalışsa, diyeceğim ki ço-cuğa yeterince vakit ayıramıyor, erkenden anaokuluna vermek istiyor. Gerçi o zaman bile kıyıp da torunumu göndermez, otu-rur kendim bakardım torunu-ma. Ne var küçücük çocuğu oya-lamakta. Hem ben de elimden geldiği kadar yardım etmiyor muyum? Her başı sıkıştığında destek olmuyor muyum? Bu okul işi de nereden çıktı? Daha erken dedim, dinletemedim. Bu yıl da evde dursun, seneye zaten gidecek, dedim.

Annemle bu aralar tatlı tatlı atışıyoruz. Ufaklığın anaoku-luna başlamasını istemiyor. Daha erken, seneye gitsin, bu yıl da evde dursun, diyor. Son günlerde yegâne gündemimiz bu oldu. Ben ısrarla onun oku-la gitmeye akranlarıyla vakit geçirmeye ihtiyacı var diyo-rum ama sanırım annemi ikna edemiyorum.

Annemin hakkını yiyemem. İlk günden itibaren en büyük destekçim o oldu. Oğlumu büyütürken ne zaman başım sıkışsa yardımıma koştu. Oğ-lumla öyle de güzel anlaştılar ki. Ben evlenip evden ayrıldı-ğım yıl, kız kardeşim de şehir dışında bir üniversiteye yer-leşti. Anneciğim de daha bir-kaç ay önce neşenin kol gez-diği evde bir başına kaldı. O yalnız günlere ilaç gibi yetişti oğlum. Annem hayatını âdeta torununa adadı.

Elbette ikisinin bu denli anlaş-masına, güzel vakit geçirme-sine seviniyordum. Fakat bu ilgi, oğlumun arkadaş çevre-siyle ilişkilerini zaman zaman olumsuz etkiledi. Tek çocuk olduğu için oyuncaklarını pay-laşma konusunda zaten sı-kıntı yaşıyordu. Anneanne ve dedesiyle oynadığı oyunlarda ön planda olmaya, hep kazan-maya alıştı. Geçen gün parkta onu gözlemledim. Arkadaş edinmekte zorluk çekiyor, di-yelim ki biriyle oynamaya baş-ladı, bu sefer de hep kendi de-diği olsun istiyor. Bu durumda da diğer çocuk sessizce ondan uzaklaşıyor.

Artık oğlumun, arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi öğrenmesini istiyorum. Bir büyüğün yardı-mı olmadan akranlarıyla ile-tişim kurabilmeli. Paylaşmayı öğrenmeli, kaybetmeyi de. Ancak bu şekilde hayata ha-zırlanabilir. Üstelik artık ona evde verebileceğimiz şeyler sınırlı. Eskisi gibi sokaklarda değil ki çocuklar. Evde de dur-muyorlar artık. Çabucak sıkılı-yorlar. Yine de anneme anla-tamıyorum, daha erken diyor, bunun yağmuru çamuru var, diyor. Havalar soğuduğunda ne yapacakmışım, el kadar çocuğu sabahın ayazında dı-şarı çıkarınca ne geçecekmiş elime. Sitem ediyor durma-dan. Biliyorum çok düşkün oğluma. Ondan ayrılmak da istemiyor.

Yaşıtlarının hemen hemen hepsi anaokuluna başladı. Oğlum da onlara katılsın is-tiyorum. Arkadaşlarımın ço-cuklarına bakıyorum, beceri-leri gelişiyor, değişik oyunlar öğreniyorlar. Kendilerini ifa-de edebiliyor, yeteneklerini keşfediyorlar. Çoğu, harflere aşinalık kazandı, rakamları öğrendi. Öğretmenleri hayata hazırlıyor o minikleri. Geçen yıl sene sonu gösterilerine git-tik. O minicik çocuklar tiyatro yaptı. Anne babaların gözleri buğulandı onları izlerken. Ben de oğlum için en iyisini istiyo-rum. Geriye annemin gönlü-nü kırmadan onu ikna etmek kalıyor. Keşke beni anlasa. Bu kararımda bana destek olsa.

Okul Çağı

BAKIŞ AÇISI

Page 50: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

İki gözüm, yorulmaya başla-dınız artık biliyorum, feriniz azalıyor. Yaş, kırk... Söyledik-lerimi, Devlet Hastanesi Göz

Polikliniği önünde sıra bekler-ken bir günah çıkarma olarak görmeyin sakın. Bunu, dostlar arasında bir dertleşme olarak sayın.

İki gözüm, üzerimde emeğiniz çoktur. Bilginin, kültürün, hâsılı her şeyin kulaktan kulağa öğre-nildiği bir toplumda ne öğren-diysem sizin vasıtanızla öğren-dim. Minnettarım sizlere. Güzel bir serüvendi bizimkisi.

Henüz okula başlamadan ba-bamın öğrettiği harflerle başla-

dı yolculuğumuz. “Şu, davulun ‘D’ si; şu, elmanın ‘E’ si…” Birinci sınıfta fasulyelerle yapmaya başladığımız harfler yoldaşımız oldu. “Ali gel.”, “Okul açıldı.” İple-re dizilen fişler ve hemencecik kızaran elmam... Alfabeyi sök-tün mü bir kere artık dur durak olmuyor. Yandığının resmidir iki gözüm. Hoş geldin kitapların kıyısız deryasına. At kulaçlarını kurtar kendini kurtarabilirsen.

Ömer Seyfettin’le başladı hikâ-yelerin dünyasına yolculuğu-muz. Kaşağı’da Hasan’ın acısını paylaştık. Kimi zaman “Mıstık”ın yiğitliğine bazen de “Pembe İn-cili Kaftan”ın kahramanına hay-ran olduk. Bir devirdi, geçti.

Sait Faik’i keşfettik “Son Kuşlar” ile. “Yazmazsam deli olacaktım.” diyen bir yazarın dünyasını tanı-dık hikâyeler boyunca.

Hikâyenin hasıyla karşılaştık bir gün: “Hayat Böyledir İşte”, “Oğ-lumuz”, “Ömer”… Tarık Buğra’nın ölümsüz hikâyeleri başımızı döndürdü.

“Osmancık”ı ve romanların gü-zeli “Çalıkuşu”nu sevdik sonra. Ve ne çok sevdik “Mai ve Siyah”ı. Tarlabaşı’nda bir çay bahçesin-de yıldızlara bakarak hayaller kuran naif çocuk Ahmet Cemil’i de sevdik.

Esendal’dan “Hayatın Ne Tatlı” olduğunu öğrendik.

Aile | Eylül 201948

İKİ GÖZÜMAbdurrahman Alkan

HAYATIN İÇİNDEN

Page 51: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 49

Fatma Barbarosoğlu’nu tanıdık günün birinde. İki kalpte olan ama konuşulup paylaşılamayan bir sevginin zamanla bir yaraya dönüşebileceğini ama “söz”ün o yaraya kolayca merhem ola-bileceğini “Karanfilli Kavga”dan öğrendik. Acı Deniz ile başlayan yolculuğumuzu bırakmadık bir daha.

Her eylülde Mustafa Kutlu’nun yeni kitabını bekledik yazlar he-nüz kışa çevrilmeden. Bir bakmı-şız hikâyenin sonundayız. Sahi, ne çabuk biterdi ustanın kitap-ları.

Farklı dünyalara uçtuk beraber: “Aşksız İnsanlar”, “Gülşefdeli Ye-meni”, “Geyikler, Annem ve Al-manya…” Nasıl unutulur gözbe-beğimiz bu hikâyeler? Ve daha sayamadığımız niceleri. Bütün bu lezzetleri sizinle tattık.

“Huzur”un içindeki huzursuzlu-ğu hissettik ama yine de sevdik Mümtaz’ın Nuran’a olan aşkını. “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”n-da tanıdık içli, gururlu bir çocu-ğun sonu gelmeyen aşkını ve insanın ruhunda gezen düşünce-lerin satırlara nasıl döküleceğini. Geçmiş zaman güzelliklerini Hi-sar’dan okuduk.

Sonra şiirle, aşkın diliyle, tanıştık. 23 Nisan şiirleri ezberledik. Nasıl da heyecanla okuduk bayramlar-da: “Bu Vatan Kimin?” Yunus Em-re’nin yılların ötesinden duru bir su gibi akan sesini dinledik. “Ya-lancı Dünyaya Konup Göçenler” şiirini her okuyuşta aramızda ol-mayanların hüznü içimizi sızlat-tı. Sonra, nasılsa işte Ümit Yaşar şiirleri okuduk geceleri. Nereden elimize geçtiyse “Annabel Lee” şi-irinin alıp götüren sihrine kapıl-dık. Kavak yelleri esti başımızda.

Ziya Osman Saba’nın munis, sı-cak dünyasına karıştık. Bir insan bu kadar mı “İnsan” olur dedik. Cahit Sıtkı’dan yaşama sevinci-nin ve mutsuzluğun birbirine karıştığı şiirler okuduk. Necati-gil’den “Gizli Sevda”ları öğrendik. Necip Fazıl’ı tanıdık nihayet; coş-kun bir ırmak gibi. Ve Akif… Şair ve bir adam. İmanıyla, yaşayışıy-la, verdiği güvenle dağ gibi bir adam...

Sonra cilt cilt kalın kitaplarla karşılaştık; Mesnevi’nin uçsuz bucaksız ummanından inciler çı-karmaya çalıştık beraber. Hazreti Pîr’in izinden nasibimizi arama-ya çıktık. Niyet hayır, akıbet hayır. Kabımızı rahmet deryasına dal-dırıp kısmeti beklemek ne güzel.

İki gözüm, biliyorum, gördü-ğüm her kitaba saldırarak obur-luk yapmak artık yok. Bunun hüznü içimde saklı duracak. Şu fani dünyada okuyacağım kita-bın sayısı artık sınırlı. Sizi yordu-ğuma değecek kitaplar seçmeli on ikiden vurmalıyım. Beni can evimden vuran soru, “Kimler-den vazgeçmeliyim?”

Evini terk etmek zorunda kalan ve yanında çok az bir yük alabi-lecek bir adamın eşyalarına son bakışı gibi bir hüzün… Bugüne değin okuduğum, sevdiğim ve yeni kitaplarını beklediğim ya-zarlar, ömrümün son demine kadar dostumdur; onları bıraka-mam.

Ey denizden kopup gelen iki damla gibi yüzümü süsleyen ve dünyamı aydınlatan gözlerim. Dedim ya güzel bir serüvendi bi-zimkisi. Bu macerada bana eşlik ettiğiniz için, yolumu ve dün-yamı aydınlattığınız için sizlere minnettarım.

Uzuvlar, dar-ı bekada nasıl bir ömür sürdüklerine dair konu-şacaklarmış. Umarım hüsn-ü şahadette bulunursunuz ben-denizden. Bu bir veda değil ta-bii, öyle hemen bulutlanmayın. Biraz uzlet belki...

HAYATIN İÇİNDEN

Neyse iki gözüm. Adını anamadığımız için burukluk hissettiğimiz nice şair ve yazara bir selam göndererek kapıya doğru yaklaşalım. Sıra bize geliyor. Ken-dimizi de toparlayalım. “Nedir şikâyetiniz?” diye sorduğu zaman doktor, âyan eylemeyelim mahrem dertlerimizi ağyara. Nihan kalsın dilde gizli dertler. Zira “Elemin zikri de ayrı bir elem” değil midir?

Page 52: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201950

Gözlerimi rutubet ko-kusuyla araladım. Zannımca saat dokuz suları. Aniden doğ-

rulup balkona çıktım. Güne-şin gözlerimi kamaştırmasına müsaade ederek tebessüm ettim. Annemin seslenmesiyle yanına gittiğimde çayı dem-lediğini ve kahvaltı masasını hazırladığını gördüm. Üzerim-deki mahmurlukla oturdum kahvaltı masasına.

Kahvaltıdan sonra hemen hazır-lanıp dışarı çıktık. Öğle ezanına az kalmıştı mezarlığa gittiğimiz-de. Bizden olan, bizden alındığı-nı sandıklarımızın yanında vakit geçirmek… Hayattayken geçi-remediğimiz vakitlerin telafisi miydi bu ziyaret? Yaklaşık yarım saat süren ziyaretten sonra ağır adımlarla merdiveni çıkarak tek-rar yola koyulduk. Daha yavaş ayrılıyorduk oradan. Bunun ne-denini açıklayacak bir şeyler ya-

zamıyorum buraya; kan çekiyor zannımca yahut toprak.

Öğle ezanını yaklaşık on beş farklı hocadan dinleyerek anne-min dayısının evine doğru ilerle-dik. İlerlerken ayağımıza kestane ağacından düşen kumuşlar ta-kıldı. Yerde bulduğumuz kesta-nelerden alıp yiyerek yolumuza devam ettik; ayağımızın altında kalan yapraklar ise hışırtılarıyla eşlik ediyordu ezanlara. Böyle bırakmamıştım ben burayı. Etraf

HAYATIN İÇİNDEN

TAZE BİRSONBAHAR GÜNÜ

Hacer Noğman

Page 53: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 51

yeşildi, evler daha şendi ve ses vardı. Evet, ses vardı. Şimdi ölüm sessizliği sarmış her yanı.

Yürürken konuşuyorduk da. Me-sela hanelerin çoğunda artık in-san yoktu. Yedi ev geçtiysek ikisi belki ancak doluydu. Bu insanlar nereye gidiyordu? Neredelerdi? Ne vardı bu şehir denen yerde? Bu konu hakkında muhakeme etmeye çalışıyorduk fakat bizim bile köye misafir olarak gelişimiz bunu basbayağı açıklıyordu. Ço-cukluğum buralarda geçti, diyor annem. Gözleri takılıyor yürür-ken; bir evin avlusunda kalıyor öylece. Haydi, diyorum önden ilerleyerek. Garipliğe neden olan kimsesizliği gözlerini dolduruyor annemin. Anne bu ev kimindi, deyip dikkatini dağıtıyorum ken-dimce. Annemin amcasının evi, diyor sessizce.

Ayağımızın altındaki çakıl taş-larının sessizliği bozmasıyla kır-mızı boyalı eve doğru ilerliyoruz. Zile basıp kapının açılmasını bek-liyoruz. Annemin yengesi çıkıyor balkona. Fadime, siz mi geldiniz, diyor gülümseyerek. Yüzümüzde oluşan tebessümün ardından içeri giriyoruz. Annemin dayısı, Kibar Dayı, karşımızda beliriyor. Oooo, diyor, hoş geldiniz.

Hoş bulduk Kibar Dayı, deyip eli-ni öpüyorum annemin ardından. Nasılsınız, ne var ne yok, burada mısınız, ne zaman geldiniz, ço-cuklar ne yapıyor…

Kulakları tam işitmiyor Kibar Dayı’nın. Bağırarak konuşuyo-rum mecburen. Bu kaçıncı diyor anneme benim için, karıştırıyor sürekli. Eşi Saniye Yenge hemen atılıyor. Üçüncü bu, diyor tatlı çıkışmasıyla. Ben de aralarda gülümseyerek muhabbetlerine dâhil oluyorum.

Yaklaşık bir iki saat kadar mu-habbetin ardından namazları kılıp oturmaya devam ediyoruz. Sobanın üzerinde lahana var, yeni yaptım, diyor Saniye Yenge. Aç olmadığımızı söyleyip teşek-kür ediyoruz. Ardından meyve tabağıyla içeri giriyor yine. Bu in-sanları seviyorum.

İkindi ezanı okundu bile. Burada gündüzler çok kısa. İkindi okun-duğunda, akşam oldu lafızları

ağızlarda çoğalıyor bu vakitlerde. Namazı burada kılıp ardından babamı arıyorum, birkaç dakika içinde geliyor. Bu defa halama geçiyoruz. Şehirde mümkün mü böyle ardı ardına akraba ziyaret-leri yapmak?

Halam masayı hazırlamış, bizi bekliyor. Hoşbeşin ardından masaya geçiyoruz. Güncel mev-zular üzerine muhabbet ediyo-ruz. Okulun nasıl, ne zaman gi-

diyorsun, çocuklar nasıl vesaire. Bunları konuşurken akşam ezanı okunuyor. Nasıl da hemen ak-şam oldu diye geçiriyorum içim-den.

Dışarıda hayli sıcak bir yel ya-nağımı okşuyor. Arabaya binesi gelmiyor insanın. Beş dakikaya evde oluyoruz. Karşımda duran dağda, ışıkları yanan evlerde gözlerimi gezdiriyorum. Zan-nımca birçoğunda rutubet ko-kusu vardır. Birçoğunda gecenin çaresizliği... Kim bilir belki de şu an benim gibi balkona çıkıp et-rafı seyredenler vardır. Kiminde gülen, kiminde ağlayan birileri... Bazı evlerin ise döşemeleri ağlı-yordur; üzerinde gülecek yahut ağlayacak insanların sayısının azaldığının farkındadır. Ve zan-nımca bu güzel hava hatırına tü-ten ocakların hüznünü üstlenen evlerin de sahipleri vardır.

Ağaçların etrafa yaydığı hışırtı sesinin hafifliğini, düşen yap-raklarda mı aramak lazımdır, diye soruyorum yanımda beliren anneme. Sorumu hiç duymamış gibi, ne garip oluyor köy bu mev-simlerde, diyor. Haklı, diyorum kendimce. Fakat sonbaharın ya da kışın da bu denli üzerine git-memek gerek diye düşünmeden edemiyorum. Hava ne kadar güzel değil mi, diye soruyorum bu kez anneme. Yanımızda be-liren babam hava ne sıcak yahu, deyip dâhil oluyor konuya. Evet, diyorum, hava çok güzel. Hayırlı geceler deyip yanlarından ayrı-lıyorum. Oda, dışarıdaki havaya nazaran hayli soğuk. Yorganın içine giriyorum. Cenin pozisyonu alıp ısınmayı bekliyorum, dü-şünüyorum ve uykuya dalmaya çalışıyorum cevaplayamadığım sorularla. Onlara da iyi bir gece geçirmeleri için dua ediyorum.

Karşımda duran dağda, ışıkları yanan evlerde gözlerimi gezdiriyorum. Zannımca birçoğunda rutubet kokusu vardır. Birçoğunda gecenin çaresizliği... Kim bilir belki de şu an benim gibi balkona çıkıp etrafı seyredenler vardır.

HAYATIN İÇİNDEN

Page 54: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

1928 yılında Sovyet rejiminin hâkim olduğu yıllarda dünyaya gözlerini açar Cengiz Aytmatov. O dönemde ülke, büyük bir deği-şimin içindedir ve rejim yanlıları ile karşıtları arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Aytmatov, kü-çük yaşta babası Törekul’u kay-beder, her yetim çocuk gibi er-kenden büyür. Daha 14 yaşında omuzlarına ağır bir sorumluluk yüklenir.

Köyünde sekreterlik görevi-ne getirilen Aytmatov, tarım makinelerinin sayımı ve vergi tahsildarlığı gibi işleri yürütür. Çok geçmeden II. Dünya Savaşı patlak verir. Savaş yıllarında eli silah tutan bütün erkekler, cep-heye sevk edilmiştir. İhtiyarlar ile kadın ve çocukların kaldığı köylerde umutlar, henüz 16-17 yaşlarındaki gençlere bağlan-mıştır. Sovyet birliğinde birer ta-rım kooperatifi olan kolhozlarda iş yapacak yetişkin erkek kalma-mıştır; zira savaş bütün azame-tiyle hayatları bir bir esir almış, aileler parçalanmış, yetim ve öksüz çocuklar bir gecede büyü-yüp geride kalan aile üyelerinin sorumluluğunu üstlenmişlerdir.

Genç yaşta kaleme aldığı eserle-riyle ismini edebiyat dünyasına duyuran Aytmatov, ne doğduğu köyü ne de yaşadığı acı olayları unutur. Her bir eseri, onun ha-yatından izler taşır. Onun ünlü eserlerinden Beyaz Gemi’nin

kahramanı, henüz yedi yaşla-rında küçük bir çocuktur. İçinde yaşadığı basit çevrede hem ök-süz hem yetim kalan bu çocuk, babasının çalıştığına inandığı Beyaz Gemi’ye ulaşmayı hayal eder. Hakikatte de Aytmatov’un trajedisi de babası Törekul’un halk düşmanı ilan edilerek tu-tuklanmasıyla başlar. Uzun yıllar babasının öldüğünden haber-dar olmamış, hep bir kavuşma ihtimaliyle çocuk yüreğini tıpkı Beyaz Gemi romanında oldu-ğu gibi avutmuştur. Yirmi yıldır haber alamadığı babasının acı akıbetini, ancak 1957 yılında öğ-renebilmiştir. Yaşamı boyunca içinde sönmeyen baba hasretini, Beyaz Gemi ile milyonlara du-yurmayı başarmıştır.

Tolgonay’ın dilinden savaşın iç yüzünün anlatıldığı Top-rak Ana’da, erkekleri cepheye gönderilen bir Kırgız köyünde geride kalan kadın, çocuk ve ihtiyarların çektiği sıkıntılar ve verdikleri yaşam mücadelesi iş-lenir. Başta annesi olmak üzere savaşın eşlerini elinden aldığı kadınlar, Aytmatov’un kale-minde ayrı bir yer tutar. Zira o, kalemini cepheye değil, cephe gerisinde yaşanan trajedilere çevirmiştir. Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel’in Zarife’sinde, Top-rak Ana’nın Tolgonay’ında, Yüz-yüze’nin Seyde’sinde kadınların çektiği sıkıntıları anlatır. Savaş, Kırgız kadınlarının erkeklerini ellerinden almakla kalmamış, onları açlık ve sefaletle de karşı karşıya getirmiştir.

Aile | Eylül 201952

Süreyya Meriç

PORTRE

CENGİZ AYTMATOV

Page 55: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 53

Aytmatov’un eserlerinde kadın imgesinin bu denli güçlü olma-sında hiç şüphesiz annesi Nahi-ma Aytmatova’nın etkisi büyük-tür. İlkokulu Kırgızistan’ın Talas Eyaleti’ne bağlı Şeker Köyü’nde okuyan Aytmatov, daha sonra annesinin de desteğiyle Jambul Veteriner Teknik Okuluna girer, ardından Kırgızistan Tarım Ens-titüsüne devam ederek veteri-nerlik diplomasıyla mezun olur.

Yazarlığa 1952 yılında başlayan Cengiz Aytmatov, 1956-1958 yılları arasında Gorki Yüksek Edebiyat Bölümünü okur, daha sonra Moskova Üniversitesi Ede-biyat Fakültesine devam eder. Bu yıllarda Kırgız Pravdası ga-zetesinde muhabirlik yaparak hayatını kazanan sanatçı, iler-leyen yıllarda önemli görevler ifa eder. Gorbaçov döneminde Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkan-lığı ve Sovyet Yazarlar Birliği Sekreterliğini yürütür. Sovyetler Birliği dağılmadan önce ilgili komitenin beş danışmanından biri olur. Bağımsızlık sonrası ise büyükelçilik yapar.

Seksen yıllık ömrüne onlarca kitap sığdıran Aytmatov, içinde bulunduğu çağın sancısını eser-lerine taşımış, folklorik öğeleri ustaca kullanarak Türk kültürü-nü ve halk inanışlarını roman ve hikâyelerine yedirmiştir.

Anlatının merkezine insanı ko-yan Aytmatov, insanın insanca yaşamasını temel meselesi hâ-line getirmiştir. Onun eserleri mikro ölçekte II. Dünya savaşı yıllarında Kırgız toplumunun çalkantılı yaşantısını, makro ölçekte ise insanlığın o büyük hikâyesini anlatır.

Aytmatov’un edebî kişiliğinin dünya çapında tanınması Ce-mile kitabıyladır. Kitap, güzel Cemile’nin soylu ve zengin bir aileye gelin verilmesiyle baş-lar. Fakat II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Cemile’nin eşi sa-

vaşa gider ve ondan uzun süre haber alınamaz. Aytmatov pek çok eserinde olduğu gibi Ce-mile’de de savaşın kadınlar ve çocuklar üzerinde yarattığı yı-kımı konu edinir. Kitap, yerel bir hikâye üzerinden işlediği evrensel temasıyla kısa sürede ses getirecektir. İnsanın trajik yaşamı Cemile ve eşi üzerinden anlatılırken dünya savaşlarının örselediği yüreklerde makes bu-

lacak, Fransız Şair Louis Aragon Cemile için “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” diyecektir.

Aytmatov’un hayatı eserleriyle kol kola yürür. O, savaş yıllarını iliklerine kadar hissetmiş, er-kekleri ölen bir toplumun ha-yatta kalmak için nasıl bir müca-dele verdiğini bizzat yaşamıştır. Onun hikâyelerinde tek sığınağı Kırgız kültürü ve bu kültürü ne-silden nesle taşıyan Kırgız ma-sallarıdır.

“Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi. Ötekisini ise dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok olup gitti.” Beyaz Gemi bu satırlarla başlar. Masallar, efsa-neler, mitler Aytmatov’un eser-lerinde 20. yüzyılın insanı için âdeta bir sığınaktır. Zira sadece kalbinden ve zihninden değil, yaşamın içinde boy veren gele-neklerinden dahi kutsal olanı ayrıştıran insan, içine düştüğü o derin boşluğa ancak ve ancak ninesinin, dedesinin dizinin dibinde dinlediği masallarda çare bulacaktır. Aytmatov, hikâ-yelerinde milletinin bedii hazi-nesi olan millî hafızaya hizmet etmeyi amaçlar. Atalarının inşa ettiği kültürü, o kültürün miras-çılarına aşılamaya gayret eder. Ait olduğu toplumun kültürel birikimini, maddi ve manevi de-ğerlerini yazısıyla buluşturarak ölümsüzleştirmiş, insanın için-deki çürümeyi açıkça işaret ede-rek dünyanın ve özelde yaşadığı dönemin içine düştüğü kaotik boşluğu satırlarına taşımıştır.

Eserleri 150’yi aşkın dile çevrilen ünlü Kırgız yazar, böbrek yet-mezliği sebebiyle tedavi altına alındığı Almanya’da 2008 yılın-da hayatını kaybetmiştir.

PORTRE

“Savaş yıllarındaki kadınlarımız hakkında çok şey söylendi. Çalışkanlıkları ve annelikleri için haklı olarak dua almışlardır. Şayet heykeltıraş veya sanatçı olsaydım 20. yüzyılın en büyük simasını, savaş yıllarının kadınını tasavvur etmek için bütün hayatımı adar, minnettarlığımı, saygımı, gururumu ve sevgimi göstermeye çalışırdım.”

Page 56: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Daima başkaları için ağlayıp durma. Bir köşede oturup, biraz da kendin için ağla.

Mevlana

Bir inci

“Uykuyu hafif ölüm,ölümü de ağır uyku bil...

Dünyayı yeniden onarmak için uyan,uyan derin uykundan.”

Muhammed İkbal

Osmanlıca

KISSADAN HİSSE

Aile | Eylül 201954

O sene müthiş bir kış olmuş, her taraf buz tutmuştu. Kasaba halkı büyük bir yemek daveti tertip edip buz tutan gölün üstüne kurdukları masaları çeşit çeşit yiyeceklerle donatmıştı. Gün batmak üzereydi, tepelerin arkasından güler yüzlü bir ay yükselmeye başlamıştı. Kasabada sadece yaşlı bir kadıncağız kalmıştı. Hasta olduğu için yataktan pek çıkamıyor, neredeyse hiç yürüyemiyordu. Sahilde bulunan küçücük evinin penceresinden buz tutmuş gölü ve neşeli neşeli oyun oynayan çocukları seyrediyordu. Akşama doğru ufka bakarken batı tarafta, küçücük, kara bir bulutun belirdiğini gördü. Bulut neredeyse ufka değecekti. Yaşlı kadın büyük bir korkuya kapıldı. Gençliğinde şahit olduğu o büyük fırtına aklına geldi. Bir gün gölün kıyısında gezerken böyle bir bulut görmüştü. Bulutu görmesinin üzerinden çok geçmemişti ki bir fırtına kopmuş, buzlar kırılmıştı.

Yine öyle olacaktı muhakkak… “Bir saate kalmaz fırtına kopacak, buzlar kırılacak, herkes göle düşecek.” diye düşündü. Bağırdı ama sesini bu şekilde duyurması imkânsızdı. Evde kimse yoktu, bütün komşular da davetteydi.

Bütün gücünü topladı kadın. Elleri üzerinde sürünerek yataktan yere inmeyi başardı. Sobaya yaklaştı. Bir parça ateş alıp güç bela evden dışarı çıktı. Bahçe duvarının dibindeki odun yığınını tutuşturdu. Buzun üzerinde oturanların alevleri fark etmesi uzun sürmedi. Evin kime ait olduğunu tahmin etmekte gecikmediler. Yaşlı kadını kurtarmak için koşuşmaya başladılar. Bu arada rüzgâr çıkmış, göğü siyah bulutlar kaplamıştı. Buz sallanmaya başladı yer yer çatlaklar oluştu. En son ihtiyar da sahile ulaştığında gökyüzü delindi sanki. Müthiş bir fırtına koptu. Herkes, yaşananlar karşısında dehşete kapılmıştı. Hava biraz durulduğunda gölün üzerindeki buz tabakasından eser kalmamıştı. Yaşlı kadın çok zorlanmıştı ama onun yaptığı bu fedakârlıkla kasaba, onlarca kişinin ölümü ile sonuçlanacak bir felaketten kurtulmuştu.

KırkambarMehmet HAN Fedakâr Kadın

Page 57: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Vaktiyle köyün birinde, ahalinin tarla ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış. Bu kaynak, köyün ortak malıymış. Civarda başka su kaynağı olmadığından bütün köylü sıra ile bu kaynaktan arazilerini sularmış. Herkesin hakkına riayet ettiği düşünülse de içlerinde biri açıkgözlülük etmiş.

Sebze bahçesi su kaynağının hemen yanında olan bu adam, herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmış. Kimseler fark etmesin diye de su yolunun üzerini taşla, tahtayla kapatıp üstüne de saman balyalarını yığmış.

Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken onunki, fidanların boy üstüne boy attıkları yemyeşil bir hâldeymiş. Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da her zaman silme dolu dururmuş. Köylüler, “Bu işte bir iş var.” diyerek araştırmışlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü fark etmişler.

Dağarcık

Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 2/153)

“Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin hâli, diri ile ölünün hâline benzer.”(Buhârî, Deavât, 66)

KIRKAMBAR

Saman AltındanSu Yürütmek

Aile | Eylül 2019 55

Bir Ayet Bir Hadis

Esmâ-i Hüsnâ

eş-Şekûr: Kullarına yaptıkları ibadetlerinin karşılığı olarak çok mükâfat ve nimet veren, az veya çok her itaati ödüllendiren, ihsan eden…

Page 58: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Bana, neden yazıyorsun, diye sorduklarında, yaz-mak eğlenceli bir uğraş, diyorum. Çünkü yaşa-

mın zorluklarıyla ya da güzellik-leriyle karşılaştığımızda harfle-re anlam yüklemek daha kolay oluyor. Bu da sadece benim de-ğil eminim yazmayı seven her-kesin hissettiği bir duygudur. Okul, kurs ve yazılar derken bir türlü başımı işten kaldırama-dım. Ama “Yolgezer”in de yolda olması lazım ki yazabilsin, yolda olması lazım ki nefes alabilsin.

Dedim madem uzaklara gide-miyorum, o vakit Ankara yakın-larındaki bir yerlere gideyim. Bugün sizlere Gürleyik Şelale-si’nden bahsedeceğim. Öyle he-men “Ankara’nın neresinde şela-le var?” demeyin, anlatacağım.

Ankara’dan yaklaşık olarak 170 km uzaklıktaki Eskişehir’in Mi-halıççık ilçesi, adını bir rivayete göre Köse Mihal’in torunu olan Gazi Mihal’den alıyormuş. Hani Ankara’da diyordun ama burası Eskişehir’deymiş diyenler için de

şunu söylemek istiyorum. Bura-sı 1925’te Eskişehir’in il olmasına kadar Ankara’nın bir ilçesiymiş.

Ankara’dan Gürleyik Şelalesi’ne gitmek için Ankara-Beypaza-rı-Nallıhan rotasını izleyin. Nal-lıhan Kuş Cenneti’ni geçtikten sonra, sol taraftaki yol ayrımın-dan Yunus Emre Türbesi yazan yola dönün. Sola dönüş yaptık-tan sonra yaklaşık 20 kilometre yokuşlu ve virajlı bir yolun ar-dından Gürleyik Köyü’ne varmış olacaksınız.

GÜRLEYİK ŞELALESİ

Aile | Eylül 201956

GEZİ NOTLARI

Sehe

r Mer

Page 59: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

GEZİ NOTLARI

Aile | Eylül 2019 57

Tabii yol üstündeki Nallıhan Kuş Cenneti’ni de anlatmadan olmaz. Nallıhan Kuş Cenneti, Aladağ Çayı ve Sarıyar Barajı’nın birleştiği yerde oluşmuş yapay bir sulak alan ekosistemidir. Şimdiye kadar burada 191 kuş türü tespit edilmiş. Yaklaşık dört sene kuş fotoğrafçılığı yaptığım için buraya epey gitmişliğim vardır. Ama sadece kuş türü açı-sından değil, jeolojik yapısından dolayı da bu bölge fotoğrafçılar için cennet gibidir. Burada aracı-

nızı durdurup ister gözlerinizle, isterseniz de yanınızda getirdi-ğiniz dürbünle etraftaki kuşları seyredebilirsiniz. Yetkililer de bu konuda sizlere yardımcı olu-yor. Burası hakkında anlatacak çok şey var ama daha yolumuz uzun. Şelalenin soğuk suları bizi bekliyor.

Nallıhan Kuş Cenneti’ni geçtik-ten sonra soldaki Tapduk Emre yazılı tabelayı görünce hemen döndük. Sağlı sollu ağaçların süslediği bir yoldan yaklaşık

Nallıhan Kuş Cenneti, Aladağ Çayı ve Sarıyar Barajı’nın birleştiği yerde oluşmuş yapay bir sulak alan ekosistemidir. Şimdiye kadar burada 191 kuş türü tespit edilmiş.

Nallıhan Kuş Cenneti

Page 60: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201958

GEZİ NOTLARI

olarak 7-8 km ilerledikten sonra Emremsultan Köyü’nün hemen girişindeki türbe bizi karşıladı. Gönül dostu Yunus Emre’nin hocası Tapduk Emre’yi ziyaret etmek her zaman bana huzur vermiştir. Tapduk Emre, büyük mutasavvıf Ahmet Yesevi’nin müritlerindendir. Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Moğol istilası nedeniyle Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen din büyük-lerindendir. Türbeye girip duala-rımızı ettikten sonra tekrar yola revan oluyoruz.

Ankara’dan Gürleyik Şelalesi’ne gitmek için Ankara-Beypazarı-Nallıhan rotasını izleyin. Nallıhan

Kuş Cenneti’ni geçtikten sonra, sol taraftaki yol ayrımından Yunus Emre Türbesi yazan yola dönün. Sola dönüş yaptıktan sonra yaklaşık 20 kilometre

yokuşlu ve virajlı bir yolun ardından Gürleyik Köyü’ne varmış olacaksınız.

Page 61: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Evet, sonunda Gürleyik Köyü’ne ulaştık. Aracımızı köy meyda-nındaki kahvenin yanında gü-venli bir yere bıraktık. Tertemiz, pırıl pırıl, bozulmamış, yemyeşil doğası, berrak ve temiz şelalesi ile tabiat harikası bir köy.

Bugünkü aktivitemiz şelale yü-rüyüşü. Merak edenlere açıkla-yayım. Şelalede yürümek için farklı bir malzemeye ihtiyacınız yok. Öncelikle, ayağınızda mu-hakkak bir spor ayakkabı olacak. Elinizde, inşaat işleri yapılırken kullanılan eldivenler olsun. Unutmadan, sudan çıktıktan sonra değiştirmek için yedek kıyafetleriniz muhakkak olmalı.

Şimdi bunların sebebini sizle-re açıklayayım. Suda yürümek derken öyle 10-20 cm’lik bir su-dan bahsetmiyorum. Bazen 3-4 metreyi bulan, bazen dibi balçık ya da kaya olan, buz gibi ve gü-rül gürül akan bir sudan bahse-diyorum. Eldivenler ise su içinde kayalara tutunurken işinize ya-rayacak, elinizin yara olmaması için…

Evet, şimdi her şey hazır ve yak-laşık 100 metre yürüyerek de-

renin piknik yapılan bölgesine ulaşıyoruz. Hafta sonu olduğu için çevre halkı çoluk çocuk bu-rada. Başlangıçta hepimiz ayak-larımızı ıslatmadan suyun bir o kenarından, bir bu kenarından yürüyoruz. Ama bu uzun sür-müyor. Şimdi artık suyun için-deyiz çünkü başka yol yok. Ön-celeri biraz çekine çekine girsek de sonradan şapur şupur suya dalıyoruz. On dakika sonra be-limize kadar gelen suyun içinde ilerliyoruz.

Başlangıçtaki tedirginliğimizin yerini eğlence aldı. Haydi beli-mize kadar suya girmekte sorun yok ama peki ya şu akıntı ne ola-cak? Buz gibi suyun içinde adım atmanızı engelleyen bir akıntı var. İşte burada arkadaşlık dev-reye giriyor. Kayalara diğerle-rinden daha sağlam tutunanlar, diğerlerine yardım ediyor. Bazı yerlerde su, insan boyunu geçi-yor. Hemen korkmayın canım. Yan taraftaki kayaları tutarak ve birbirimizden destek alarak bu etapları da geçiyoruz. Tam bir macera...

Bu kadar zorluktan sonra, de-renin belli bölgelerinde suyun

havuzlar oluşturduğu yerlerde biraz oturup dinleniyoruz. Mi-nik şelalelerin oluşturduğu yer-lerde sırtımızı kayalara yaslayıp omuzlarımıza masaj yaparcası-na akan suyun altında duruyo-ruz. Yaklaşık olarak 3-3,5 saatlik bu yolculuk sonunda Gürleyik Şelalesi’ne ulaşıyoruz. Subaşı Şelalesi de denilen yerde doğal bir havuz oluşmuş. Derinliği bir ile yedi metre arasında değişen bu havuz, doğal kaynak suyuyla dolmakta ve sürekli akış nede-niyle temizlenmekte. Yani pırıl pırıl...

Aracımıza döndükten sonra köy meydanındaki masalarda yol kenarındaki köylülerden aldığı-mız karpuzları kesiyoruz. Ne ka-dar iyi geliyor anlatamam. Önü-müzde yemyeşil uzanan bir vadi var. Bu güzel manzaraya karşı demli bir çay, menemen ve mu-habbete kim hayır diyebilir ki...

Bizlere bu güzel nimetleri ver-diği için bir kez daha Rabbime şükrediyor, şükrümüzü arttır-ması için dua ediyorum.

Bir sonraki yolculuğuma kadar Allah’a emanet olun.

Aile | Eylül 2019 59

GEZİ NOTLARI

Page 62: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Medeniyetimiz, kâğıt medeniyetidir. Bunu Türk, İslam veya Doğu medeniyetini

değil, bütün insanlık medeni-yetini düşünerek söylüyorum. Beşeriyetin bugüne kadar eriş-tiği ve bundan sonra da elde edeceği bütün bilgiler, düşün-celer, ahlâk ve mutluluk formül-

leri, başta edebiyat olmak üzere sanat eserleri ve bütün sanat eserlerinin yorumları, kâğıt de-diğimiz maddeye, netice olarak kitaplara emanet edilmiştir.Kitabın medeniyet tarihinde uzun bir macerası var. Yazıyla beraber ortaya çıkmış olması gereken ve yazının kalıcılığı için kullanılan her nesne, ilk kitap

sayfaları olarak düşünülebilir. Böylece üzerine yazı yazılan taş, maden, ağaç, kil tabletleri, hay-van derisi yani parşömen, daha sonra papirüs bitkisinin yaprak-ları…(Acaba onun için mi kitap ve defter sayfalarının adı hemen her dilde yapraktır?) Nihayet asıl kâğıdın bulunmasıyla kitap medeniyetinin birinci milâdına erişilir.Bu kâğıtlar bir süre tomarlar hâ-linde korunmuş, zaman zaman da uzun dikdörtgenler hâlinde-ki sayfaların tepeleri delinerek sırasının bozulmaması için ip geçirilerek saklanmış. Kâğıdın katlanmış sayfalar, daha sonra forma dediğimiz hâle gelişi ve kapaklanması ise bence kitabın ikinci milâdını teşkil eder. Bu noktalara gelinceye kadar da uzun yüzyılların geçtiğini göz-den uzak tutmamak gerekir. Bu ikinci milâttan sonra da uzun bir “yazma kitaplar” Orta Çağı yaşanmıştır. El yazması gele-neği devam ederken on beşinci yüzyıl ortalarında kitabın üçün-cü ve son milâdı da başlar. Bu en ilkel usullerden başlayarak gü-nümüzün en modern teknikleri-ne gelinceye kadar ulaşan baskı denilen harikadır. Kitap böylece insanlık tarihinde son beş yüz yıllık saltanatını, bana göre bil-gisayara, Genel Ağ’a (İnternet) rağmen hâlâ sürdürmektedir.

…Okuryazar nispetinin artmasın-dan memnuniyet duymayacak kimse yoktur. Ama bu mesele-de ürkmeden, korkmadan asıl şu sorunun sorulması gerekir: Okur… Yazar... Ama ne okur? Ne yazar?Bugünkü ölçülerimize göre en başarılı öğrenci, ders kitapla-rını okuyabilenlerdir. Çünkü artık bunun da dışında olanlar yani ders kitaplarına bile değil,

M. Orhan Okay

Okumayan Toplum

Aile | Eylül 201960

SÖZ UÇAR

Page 63: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

testlere verilecek cevapların for-müllerini öğreten kitaplara yö-nelenler çoğalıyor. Asıl felâket, üniversite öğrencisinin de orta öğretimde olduğu gibi âdeta standart ders kitabı istemesi. Hocanın kürsüden takrir olarak verdiği dersler bile sadece bir-kaç uyanık öğrencinin tuttuğu notların fotokopi çoğaltılma-sıyla öğreniliyor. Artık çanta taşıyan öğrencinin azaldığını ve avuçlarda bükülmüş fotoko-pi tomarlarını herhâlde benim gibi pek çok hoca da anne ba-balar da vatandaşlarda görü-yor olmalı. Hâlbuki üniversite öğrencisi, bilgiyi sadece hoca-nın anlattıklarından değil, ders kitabı olarak tavsiye edilmiş birkaç kitaptan da değil, geniş zengin bir kaynak ve kütüphane taramasından elde edebilmeliy-di. Şimdi kürsüde anlatılanların manası bile giderek azalıyor. Hocanın anlattıklarını kütüpha-nelerde, farklı kitaplarla besle-mek, mukayese etmek ise ham hayal oldu.Yaşı bana yakın olanlar bilirler, fakülte öğrenciliğimde, çok iyi hatırlarım, bu kadar sık sınav yapılmaz, üç veya dört yılın so-nunda öğrenci, sınavına girdi-ği alanın genel bilgilerinden sorumlu tutulurdu. Hocaların kapılarında, o yıl için okunma-sı gereken uzun bir kitap listesi asılı bulunurdu. Yani hocalar bu bahisleri derste anlatmış olsun veya olmasın, alan bilgisi so-rumluluğu büyük önem taşırdı. Bu alan bilgisinden genel so-rumluluk, bugün ancak dokto-ra yeterlik veya doçentlik sözlü sınavlarında bahis konusu ola-biliyor.Burada bazı fakültelerin öğren-cilerinin, dolayısıyla o fakülte-lerden mezun olarak meslek sahibi olanların kitaba iyice uzak kaldıklarını söylemek iste-

rim. Genel olarak söylüyorum, şüphesiz istisnaları vardır. Ama sosyal bilimler alanlarının, öğ-retmen yetiştiren eğitim fakül-telerinin ve kitabın asıl sarrafı olması gereken edebiyat fakül-teleri öğrencilerinin de bu ba-kımdan büyük kitleden fazla farklı olmadığı görülmektedir. Felsefe, sosyoloji, ilahiyat, tarih, sanat tarihi, Türkoloji vb. gibi kültüre, dolayısıyla kültür kay-naklarına yani kitaba en muhtaç olan bölümlerdeki öğrenci sayı-sını bir düşünelim. Hatta eğer ayıp olmazsa öğretim elemanı sayısını da ayrıca düşünebiliriz. Böylece alanı ilgilendiren fikir, metot, araştırma ve deneme-ler kitabının, hatta şiir, roman, tiyatro gibi edebî eserlerin Tür-kiye’deki saydığım bu fakülte mensuplarının sayısı dikkate alınırsa, yazımın başında ifade ettiğim tirajın birkaç katına kısa zamanda ulaşmaları beklenir.

Ama ne yazık ki gerçek böyle değil. Şimdi hepimiz böyle bir bilim alanında önce Türkiye’deki lisans öğrencisi sayısını, sonra yüksek lisans – doktora öğrenci sayısını, daha sonra da öğretim elemanı sayısını ayrı ayrı hesaba katarak bu konuda yazılmış bir eserin önce ne kadar okuyucu-su olması gerektiğini ve sonra gerçekte ne kadar okuyucusu olduğunu hesap edebiliriz. Oku-manın genel kitleye yayılmasını isterken, adına araştırıcı dedi-ğimiz, akademik hayatın içinde olan insanımızın, ilim adamımı-zın kendi alanıyla ilgili kitaplara bile sahip olmaması çok düşün-dürücüdür.Ev, okul ve iş yeri arasında tabiî olarak zaman kaybının doğdu-ğu sanayi toplumlarında, büyük şehirlerde okuma zevkinin veya alışkanlığının önemli gösterge-lerinden birinin de taşıma araç-larında ortaya çıktığına inanı-rım. Bu araçlarda geçen zaman, özellikle büyük metropollerde yaşayan insanların okumak için faydalanabilecekleri belki biraz sıkıntılı fakat oldukça uygun bir imkândır. Haydi, bu gibi araçlar-da Türkiye’de ayakta kalanları saymayalım, ama oturanların, özellikle vapur gibi, tren gibi biraz daha uzun süreli ve daha rahat araçlarda oturan yolcula-rın ne kadarı okuyor? Tabiî bu soruyu devam ettirecek ikinci bir soru daha sormak gerekir. Okuyanlar ne okuyor? Bunu so-rarken de aklıma ister istemez günümüzden en az yüz yirmi yüz otuz yıl önce Beykoz’daki yalısından çıkıp vapurla Ter-cüman-ı Ahval matbaasına gi-derken yazılarını hatta roman-larının birçoğunu kaleme alan Ahmed Midhat Efendiyi nasıl hatırlamayabilirim?

Kâğıt Medeniyeti kitabından alıntı-lanmıştır.

Aile | Eylül 2019 61

SÖZ UÇAR

Beşeriyetin bugüne kadar eriştiği ve bundan sonra da elde edeceği bütün bilgiler, düşünceler, ahlâk ve mutluluk formülleri, başta edebiyat olmak üzere sanat eserleri ve bütün sanat eserlerinin yorumları, kâğıt dediğimiz maddeye, netice olarak kitaplara emanet edilmiştir.

Page 64: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201962

Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvalar

Kemal Koçer

KİTAPLIK

“Çocuklara Allah’ın isimleri verilebilir mi?”; “Asr-ı evvel ve asr-ı sâni ne demektir?”; “Birden çok yerde evi olan bir kimse, buralara gittiğinde seferî olur mu?”; “Fiilî dua ne demektir?”; “Boşanan eşler tekrar evlenebilir mi?”; “Mirasçılar mirastan mahrum edilebilir mi?”; “Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi caiz midir?” Bu ve benzeri so-rular zaman zaman aklımıza gelmektedir.

Günlük yaşantımızda bizlerden sadır olan her fiil, dinî hükümlerden birinin kapsamına girmektedir. Kimi dav-ranışımız helal kimi mubah kimi mekruhtur. Müslü-man’ın hayatında din çerçevesinin dışında kalan hiçbir

fiil yoktur. Kişinin, dinî hak ve yükümlülük-lerini bilerek hareket etmesi bir vecibedir. Bunun yanı sıra değişen hayat şartları neti-cesinde insanoğlu pek çok farklı sorunla da karşı karşıya kalabilmektedir. Bu bağlam-da atacağımız adımın dinimizce karşılığı-nı öğrenmek için fetvalara ihtiyaç duyarız. Fetva, “Müctehid âlimlerin sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm” demektir.

Din İşleri Yüksek Kurulu, 1924 yılında Hey’et-i Müşâvere adıyla kurulduğu gün-den bu yana ortaya çıkan yeni meselelerin dinî hükmünü tespite çalışmış ve insanı-mızın dinî konulardaki güvenilir mercii olagelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının üstlendiği bu görev gereğince Kurul’un öteden beri verdiği fetvalardan oluşan arşiv müktesebatı baştan sona tarandı. Seçilen fetvalar, hüküm, üslup ve delilleri bakımından ele alınarak gerekli güncelle-melerle yeniden yazıldı. 2018 yılı itibarıyla Fetvalar kitabı Diyanet İşleri Başkanlık Ya-yınları arasında raflardaki yerini aldı. Hem Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin mes-leki ihtiyaçlarına katkı sağlayacağı hem de halkımızın kafasına takılan sorulara kolay-lıkla cevap bulabileceği bu eser; namazdan oruca, zekâttan mirasa, aile hayatından iktisadî konulara değin 1031 fetva ihtiva et-mektedir.

Page 65: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 63

Sahip Olmak ya da Olmak

KİTAPLIK

Tarım toplumunda insanın eşya ile münasebeti tamamen ihtiyaç odaklıydı. İnsan, ihtiyacı olan şeylere sahipti. Daha fazlasını elde etme derdi olmadı-ğı gibi fazlasının kendisine yük oluşturacağını da düşünüyordu. Sanayi top-lumunda ise insanın ihtiyaç listeleri değişti. Rahat etmek için elde etmeye çalıştığı metalar arttı. Teknolojinin imkânları ve 21. yüzyılın görece hastalığı “marka tutkunluğu” ile birlikte çağımız insanı “sahip olmak” için ömrünü har-car oldu. Oysa insanoğlu, tüketmek için değil var oluşun kıymetini bilip bunu verimli bir şekilde kullanmak için yaratılmıştı.

Erich Fromm tarafından kaleme alınan Sahip Olmak ya da Olmak, günümüz insanının ruh hâlini tahlil eder cinsten bir kitap. Üç bölümden oluşan kitapta insanın içinde bulunduğu bunalım, bu bunalımın sebepleri ve neticede değişim için yapılabilecekler yer alıyor. Sosyolog ve psikanalist olan Fromm’un deneyimlerini ve çalışmalarını sentezlediği bu kitap, hayata başka bir pencereden bakılabileceğini göstermesi bakımın-dan okumaya değer.

İyİlİğİn Yaşı Yoktur

Hz. Peygamber (s.a.s.) bizler için en güzel örnektir. Onunla birlikte yaşamış, doğrudan Hz. Peygamber’in eğitiminden geçmiş sahabenin hayatları da bizlere yol gösterici özellikler taşır. Bu mümtaz kişilerin hayat hikâyelerini anlatmak, çocukların kişilik gelişimlerinde olduk-ça önemli bir role sahiptir çünkü çocuklar kendi hayatlarıyla yakınlık kurabildikleri şahısları örnek alırlar. Bu bağlamda Diyanet İşleri Baş-kanlığı, çocuk kitapları serisinde sahabe hayatlarını çocuklarımızla buluşturmaya devam ediyor. İyiliğin Yaşı Yoktur Hz. Ali’nin Hayatı, Fat-ma Çağdaş Börekçi’nin kaleminden okurlarla buluştu.

Hasan ve Ömer iki yakın arkadaştır. Mahalleye yeni taşınan Hüseyin de onlara katılır ve bu üç kafadarın günlük hayattaki maceraları baş-lar. Mahallede kimin yardıma ihtiyacı varsa bu üç delikanlı, ellerinden

geleni fazlasıyla yapmaya çalışırlar. Onların yaptıkları iyilikleri, bundan ötürü duydukları büyük mutlulu-ğu okurken Hz. Ali’nin de hayatından kesitlere şahitlik ediyoruz.

Keyifli okumalar.

Hz. Alİ’nİn Hayatı

Page 66: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

MAKTEL-İ HÜSEYİN

KÜLTÜR SANAT

Aile | Eylül 201964

Edebî eserler, konularını neşet ettikleri toplumun ortak hafızasından dev-şirirler. Ortak kültür ve

tarihî arka plandan beslenen bu eserler; toplumun yaşayışlarını, inançlarını, sevinç ve üzüntüle-rini bünyesinde taşırlar. Önem-li tarihî olaylar, halk arasında dilden dile aktarılırken men-kıbelerin teşekkülüne de zemin hazırlar. Müslüman toplumla-rın hafızalarında derinden yer etmiş ve vicdanlarında büyük yaralar açmış Kerbela hadisesi de Arap, Fars ve Türk edebiya-tında çeşitli şekil ve türlerde

işlenmiş, Hz. Hüseyin’in şehit edilişini merkeze alan bu eser-ler, toplumsal vicdanda makes bulmuştur. Kerbela olayı ve Hz. Hüseyin’in şehit edilişi; edebi-yat, musiki, tiyatro, resim ve mi-mari gibi sanat dallarında çeşitli formlarda işlenen başat konu-lardan biri olmuştur.

Hz. Hüseyin (r.a.); Hz. Muham-med’in (s.a.s.) torunu, Hz. Fatı-ma ve Hz. Ali’nin oğludur. Salta-nat hesapları yüzünden hakaret ve baskılara maruz kalmış, niha-yetinde dönemin siyasi erkinin emriyle şehit edilmiştir. Evlad-ı

Mustafa’nın katledilmesi, İslam coğrafyasında her zaman ve ze-minde derin bir üzüntüye sebep olmuştur. Kerbela faciasının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, bu olayın aksi başta ta-rihî kaynaklar olmak üzere, ede-biyat ve sanatta da güçlü olarak devam etmektedir. Kerbela’da Hz. Hüseyin ve beraberindeki-lerin şehit edilmesiyle yaşanan elim acı Türk edebiyatında izler bırakmış, sözlü edebiyatın ar-dından yazılı edebiyatla birlikte bu feci olayın kalplerdeki yan-sıması kelimelere sirayet etmiş, pek çok mensur ve manzum

Muharrem’dir gönül feryada gel âh eyle figanlar kıl,Matem tut, başına topraklar saçıp yakanı pare pare kıl,

Yiyip içip eğlenmeyi bırakıp Muharrem ayında,An be an gözünü mazlumların yâdıyla ağlar kıl.

Fuzuli

Sema Bayar

Page 67: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

eser ortaya konmuştur. Divan şairleri, Hz. Hüseyin’in vefatı-nı şiirlerine taşımış; gazeller, kaside ve mesnevilerde bazen müstakil olarak bazen de belirli bölümlerde ondan bahsetmiş-lerdir.

Kerbela merkezinde şekillenen edebî eserler, şekil ve yapı özel-liklerinin farklı olması yanında ortak birtakım hususlara vurgu yaparlar. Bu hadisenin İslam dünyasına verdiği acı, eserlerin odak noktalarından biridir. Her bir eserde ehlibeytin faziletleri dile getirilir. Kerbela’nın tarih-sel arka planı anlatılır. Hz. Hü-seyin’e duyulan sevgi ve buna karşılık Yezid’le ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerin akta-rılması, eserlerde sıkça işlenen temalardandır. Hz. Hüseyin’in sireti hakkında yapılan güzelle-meler ve suretinin tasviri de söz konusu eserlerde yer bulur.

Edebiyat alanında Kerbela olayı öncelikle maktellerde işlenmiş-tir. Maktel, sözlükte “katledilen yer” anlamına gelir. Hz. Peygam-ber döneminden itibaren hila-fet meselesi etrafında yaşanan mücadeleler ve öldürülen hali-felerle ilgili bilgiler, tarih kitap-larında maktel başlığında ayrı bölümler hâlinde tasnif edil-miştir. Zamanla maktel adıyla tarihî, edebî nitelikli müstakil eserler kaleme alınmış, bu tü-rün en önemli eserleri Maktel-i Hüseyin adıyla verilmiştir. Mak-tellerin en önemli özelliği, ele alınan olayın en ince detayına kadar işlenmesidir. Eserlerde ta-rihî kaynaklardan faydalanılır-ken cesur davranılmış, elde ye-

terli veri olmadığı durumlarda ise yazarlar kurgunun imkânla-rına başvurarak kendi muhay-yilelerini harekete geçirmişler-dir. Böylelikle maktel türündeki eserler zamanla bünyesine efsa-nevi unsurları da buyur etmiştir.

Tarihî gerçeklerin sınırlarını zorlayan anlatılarla Kerbela hadisesi destansı bir havaya bürünmüş, olayın yaşandığı yer ise mistik ve ruhani bir hüviyet kazanmıştır. Maktellerin bir kıs-mı oldukça sade bir biçimde ta-mamen halk dilinde yazılırken bir kısmı ise edebiyatın bütün estetik imkânları kullanılarak edebî haz uyandıracak şekilde kaleme alınmıştır. Maktellerle birlikte Kerbela mersiyeleri ve muharremiyyeler adı altında eserler de verilmiştir. Bu eserler

muharrem ayında düzenlenen törenlerde matem havası için-de kalabalık kitlelere okunmuş, yine aynı törenlerde tiyatral su-numlar yapılarak dramatik sah-neler canlandırılmıştır. Kerbela etrafında teşekkül eden bu zen-gin argümanlar musikiye de in-tikal etmiş, özellikle tekkelerde konusu Hz. Hüseyin ve ehlibeyt sevgisi olan muharremiyye adı verilen ilahiler okunmuştur. Sair zamanlarda çeşitli müzik alet-leri eşliğinde okunan ilahiler muharrem ayında enstrüman-sız ve hüzünle okunur, ayrıca bu ayda yaşanan mateme hür-meten günlük hayatta da her türlü oyun ve eğlenceden uzak durulur.

Arap edebiyatında Kerbela’yı konu edinen ilk şiir Ebü’l-Esved ed-Düelî’ye (ö. 69/688) aittir. Emeviler döneminde Hz. Hüse-yin ve Kerbela şehitleriyle ilgili şiirlerde üzüntünün yanı sıra satır aralarında kendini hisset-tiren bir öç alma duygusu da hâkimdir. Bu nedenle dönemin şairleri devlet erkânı tarafından tehlikeli görülmüştür. İmam Şa-fii bu akıl tutulması karşısında bir dizesinde şunları söyleye-cektir: “Ehlibeyti sevmekle suç işledimse bu pişman olmayaca-ğım bir suçtur.” Abbasîler dev-rine gelindiğinde ise Arap yarı-madasında maktellerin sayısı artmış, dinleyicilerde büyük ilgi uyandıran ve her biri eşsiz ede-bî lezzetler sunan manzum ve mensur eserler verilmiştir.

Arap edebiyatıyla literatürde boy veren makteller, İran edebi-yat havzasında kanatlanmıştır.

Aile | Eylül 2019 65

KÜLTÜR SANAT

Kerbela hadisesi de Arap, Fars ve Türk edebiyatında çeşitli şekil ve türlerde işlenmiş, Hz. Hüseyin’in şehit edilişini merkeze alan bu eserler, toplumsal vicdanda makes bulmuştur.

Page 68: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

KÜLTÜR SANAT

Aile | Eylül 201966

Fars edebiyatında konuyla ilgili ilk örnekler manzum ürünler-de ortaya çıkmış, Şii Büveyhiler döneminde muharrem ayının resmî matem günü olarak kabul edilmesiyle maktellerin önemi bir kat daha artmıştır. Bilindiği üzere ilmî çalışmalardan sanat eserlerine, edebiyattan tarihe kadar ortaya konan her bir ürün, neşet ettiği çağın özelliklerini ve zamanın ruhunu bünyesin-de taşır. Bu durum bir tür patronajı da beraberinde getirir. İran örneğinde Kerbela hadisesine atıf yapan eserlerin hem nicelik hem nitelik bakımın-dan artış göster-mesi devletin resmî politika-larının bir sonu-cudur. Safeviler devrinde bilhassa hükümdarların teş-vikiyle dinî mersiye-ler yazılmış, bu teşvik ve hükümdarın himaye-sini kazanma arzusu, şairle-rin Kerbela merkezinde kalem oynatmalarına vesile olmuştur. Düzenlenen anma törenlerinde mersiye ve muharrem ilahileri okuma geleneğine bağlı olarak birçok şiir kaleme alınmıştır. Hz. Hüseyin, daha doğumundan başlayarak hayatının detaylı bir şekilde işlendiği eserlerde, olağanüstü vasıflara sahip ef-sanevi bir kişiliğe bürünmüştür. Kerbela kelimesindeki kerb ve bela ifadelerinin anlamları ön plana çıkarılmış, gam ve keder anlamlarını ihtiva eden kerb

ve bela sözcüğü kullanılarak Kerbela’nın gam yüklü bir bel-de olduğu vurgulanmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde ise devrin sanat anlayışı toplumsal kültür ve birikimde aksini gösterir. Ker-bela artık temel bir ritüel hâline gelmiş, tiyatro ve resim gibi mo-dern sanatlarda da kendine yer açmıştır.

Maktel-i Hüseyin türünde veri-len eserlerin şahı olarak kabul edilen Hüseyin Vaiz Kâşifî’nin 16. yüzyılda yazdığı Ravza-tü’ş-Şüheda (şehitlerin bahçe-si)’sıdır. Kâşifî, Kerbela olayıyla ilgili kendisinden evvel yazılan eserleri dikkatle incelemiş, ar-dından konunun sınırlarını genişleterek Hz. Âdem’den iti-baren bütün peygamberlerin çektiği ıstıraplar üzerinde dur-muştur. Bu bağlamda eserinin

merkezine “ıstırabın yüceliği” anlayışını koymuş ve esere bü-tün insanlığı ilgilendiren beşerî bir anlam kazandırmıştır. Son peygamber Hz. Muhammed ve onun ehlibeytinin çektiği sıkın-tılar, özellikle de Kerbela faciası eserin meyan kısmını oluşturur.

Kerbela, Türk edebiyatında da önemli bir motif olarak yer alır. Hz. Hüseyin’in başsız bedeni-nin defnedildiği topraklar önce

suya kavuşturularak çöl ortasında eşsiz bir va-

haya dönüştürülmüş ve Osmanlı dönemi

boyunca Türk ha-cılarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. Türk tasavvuf gele-neğini derinden etkileyen hadise,

hem halk âşık-larının sazında

hem divan şairleri-nin beyitlerinde yâd

edilmiş, Türk muhay-yilesindeki yeri hep taze

kalmıştır. Hz. Hüseyin’e reva görülen eziyetlerin trajik bir şekilde anlatıldığı bu eserlerin ortak özelliklerinin başında Ker-bela’nın kutsal bir belde olarak zikredilmesi, ehlibeyt sevgisinin ön plana çıkması gelir.

Türk edebiyatında Maktel-i Hü-seyin türünde verilen en eski eser Kastamonulu Şâzî tarafın-dan kaleme alınan Dâsitân-ı Maktel-i Hüseyin’dir. Kaside formunda yazılan eser, sade dili ve destansı ifadeleriyle ön plana çıkar. 14. yüzyılda İsfendi-yaroğulları beylerinden Celâ-

Page 69: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

KÜLTÜR SANAT

Aile | Eylül 2019 67

lüddin Şâb Bâyezî’ye sunulan eserin bir nüshası günümüzde Üsküdar Selim Ağa kütüphane-sinde bulunur.

Maktel türünde Türk edebiya-tının şah eseri ise divan şairi Fuzuli’ye aittir. Hayatı Necef, Kerbela ve Bağdat üçgeninde geçen Fuzuli, doğup büyüdüğü topraklar vesilesiyle Kerbela’nın tesiri altında kalmıştır. Daha çocuk yaşta muharrem törenle-rinde halkın içine gark olduğu o hüznü müşahede etmiş ve Türk-çe bir maktel yazma arzusunu

duymuştur. Asıl amacı edebî bir eser vücuda getirmekten ziyade Türk toplumunu Kerbela olayı hakkında bilgilendirmek olan Fuzuli, Kâşifî’nin Ravzatü’ş-Şü-heda’sını Türkçeye aktarmaya karar verir. Fuzuli bu çalışmasını yaparken tercümenin bildik sı-nırlarını esnetir. Ravzatü’ş-Şü-heda’yı âdeta kaynak metin olarak kullanmış, tercümesinde serbest davranarak kimi bölüm-leri eserine dâhil etmemiş farklı kaynaklardan da faydalanarak eklemeler yapmıştır. On bir bap ve bir hatimeden oluşan makte-

line Kâşifî’nin ıstırabın yüceliği vurgusuna nazire yaparak “bela saadettir” anlayışıyla Hadika-tü’s-Süeda adını vermiştir. Di-van edebiyatının estetik zevkiy-le kaleme aldığı eserini ayet ve hadislerle zenginleştiren Fuzuli, eserin mukaddime kısmı ve bö-lüm başlarında sanatkârane bir üslup tercih etse de genel olarak sade bir Türkçe kullanır. Eser, ne-sir ve nazım türünü bünyesinde mündemiç kılarak Türk edebi-yatında maktel türünün en ba-şarılı örneğini sunar.

Page 70: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Objektif bir göz muayenesinden önce çocukta görme sistemi üç yönden değerlendirilmelidir:

1. Çocuk, her bir gözü ile ayrı ayrı iyi görebiliyor mu? (Cisimlere çok yakından bakma ya da etrafındaki cisimlere çarpma var mı?)

2. Gözler, dışarıdan bakıldığında normal görülüyor mu? (Gözler birbirine paralel mi, kayıyor mu, titreme var mı, bir yere bakarken hep aynı baş pozisyonuyla mı bakıyor, göz kapaklarında bir anormallik var mı, göz bebekleri saydam mı?)

3. Çocuğun herhangi bir şikâyeti var mı? (yanma, batma, kaşıntı, ışıktan rahatsız olma gibi)

Halk arasında göz tembelliği olarak bilinen ambliyopi, bir veya iki gözde görme yeteneğinin herhangi bir nedenden dolayı azalmasıdır. Toplumdaki sıklığı yaklaşık %2-4 arasındadır.

Görme, doğumdan itibaren beynin öğrendiği bir yetenektir. Yenidoğan bebeklerde görme gelişimi he-nüz tamamlanmamıştır. Bebek, 2. ay civarında görmeye başlamakta, renkli objeleri takip edebilmekte ve göz teması kurabilmektedir. Bu dönemde gözün görmesini engelleyen bir durum varsa o gözde görme gelişememekte, beyin o gözden gelecek uyarıları yok saymakta ve göz tembelliği oluşmaktadır. Göz tem-belliği oluşumu için en kritik dönem, ilk iki yaştır.

Aile | Eylül 201968

ÇOCUĞUM GÖRÜYOR MU?

BİR NEFES SIHHAT

Op. Dr. Deniz Başman Göz Hastalıkları Uzmanı

Page 71: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 2019 69

BİR NEFES SIHHAT

Teşhis

Ambliyopi, organik ya da fonksiyonel bir nedenle oluşabilir. Organik ambliyopide gözün görmesi-ne engel teşkil eden katarakt, göz kapağı düşük-lüğü gibi bir neden vardır ve tüm ambliyopilerin sadece %10’luk bir kısmını oluşturur. Daha sık görülen fonksiyonel ambliyopide ise gözle görü-lebilen bir neden yoktur. Fonksiyonel ambliyopi, birkaç nedenle oluşabilir. Bunlardan birincisi şa-şılıktır. Kayan göz devre dışı kalır ve beyin tarafın-dan kullanılmadığı için o gözde tembellik oluşur. İkinci neden, iki göz arasında numara farkı olması (anizometropi) ya da her iki gözde birden yüksek numara (ametropi) olmasıdır. Üçüncü neden ise gözün kapalı kalmasıdır (deprivasyon). Organik ambliyopi de bir tür deprivasyon ambliyopisi ola-rak kabul edilebilir.

Tedavi

Göz tembelliğine sebep olan durum dışarıdan görülüyorsa (göz kapağı düşüklüğü gibi) tespit ve tedavi edilmesi daha kolaydır. Ancak dışarıdan görülebilen bir durum (göz numarası yüksekliği, katarakt, gözde kayma gibi) yoksa tespit edilmesi daha zordur. Bu nedenle bebeklerin belli aralıklar-la rutin göz muayeneleri yapılmalıdır. Genellikle ilk muayene 6 ay-1 yaş arasında yapılmakta olup 3. ve 6. yaşta da kontroller tekrarlanmalıdır.

Tedaviye ne kadar erken başlanırsa başarı şansı o kadar yüksek olacaktır. Tam bir göz muayenesi yapılarak görmeyi engelleyen organik bir neden varsa öncelikle o ortadan kaldırılmalıdır. Eğer ne-den, göz numarasındaki yükseklik ise göz hekimi-nin gerekli gördüğü derecelerde gözlük tedavisi uygulanmalıdır. Gözlük tedavisi ile yeterli oran-da düzeltilemeyen bir şaşılık varsa cerrahi işlem uygulanmalıdır. Ayrıca sağlam göze kapama te-davisi uygulanarak tembel olan gözün çalışması desteklenebilir. Kapama için alerji yapmayan göz bantları kullanılmalıdır. Gözlük üzerinden yapılan kapama, çocukların sağlam gözleriyle kopya çeke-bilmelerinden dolayı fazla tercih edilmemektedir. Kapama süresi, her hasta için farklı olabilmekte-dir. Kapama esnasında yakın mesafeye odakla-narak yapılan çalışmalar (kitap okuma, bilgisayar

oyunları, boyama yapma gibi) başarı şansını artır-maktadır. Her iki gözdeki görme tembelliklerinde ise her iki göze sırayla, belli sürelerde kapama uy-gulanabilir.

Kapama tedavisi, özellikle okul çağındaki sosyal kimliği gelişmiş çocuklarda psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Bu durumda kapamaya okul saatleri dışında devam edilebilir.

Kapama tedavisi, yaklaşık 10-12 yaşına kadar olumlu sonuçlar verebilmektedir. En iyi sonuçlar ise 7 yaşından önce yapılan tedaviler ile alınmak-tadır. Daha önce kapama tedavisi denenmemişse 13-17 yaş arasında da tedaviden fayda görülebil-mektedir, ancak 12 yaşından sonra başarı şansı ol-dukça azdır.

Sağlam gözün bazı ilaçlarla ya da optik yöntem-lerle yakını görmesi engellenerek de ambliyopi tedavisi yapılabilmektedir. Ayrıca tembel gözün numarası tam olarak düzeltilip iyi gören gözün numarası daha düşük verilerek az gören gözün ça-lışması desteklenebilir (optik penalizasyon).

Bilgisayarlı sistemlerle uygulanan CAM (Cambrid-ge Ambliopic Vision Stimulator) tedavisi de diğer bir alternatif tedavi yöntemidir, ancak kapama tedavisi ve yakın çalışmadan daha başarılı bulun-mamıştır.

Ambliyopi tam olarak tedavi edildikten sonra bile tekrarlayabildiği için 10-12 yaşına kadar düzenli kontroller yapılmalı ve gerekirse idame (devam) tedavisi uygulanmalıdır.

Ambliyopi, erken teşhis ve tedavi ile son derece başarılı sonuçlar elde edebildiğimiz bir durumdur. Bu süreçte göz hekimi kadar birinci basamakta görev yapan ve doğumdan itibaren çocukları takip eden hekimlere de çok önemli görevler düşmekte-dir. Belli aralıklarla göz kontrolleri yapılan çocuk-lar gerekli durumlarda göz hekimine sevk edilme-lidir. Ambliyopi tespit edilen hastaların düzenli olarak kontrollerini yaptırmaları gerekmektedir. Bu süreç, hem hekim hem de çocuk ve ailesi için oldukça uzun ve zahmetlidir. Hekim, aile ve çocuk arasındaki iş birliği, tedavi başarısı için son derece önemlidir.

Page 72: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

İnsanoğlu tarih boyunca ih-tiyaçlarını karşılamak için çalışırken bir yandan bunları sanatla bezemekten de geri

durmamıştır. Kullandığı her eşyayı önce amacının sonra da estetiğin hizmetine sunmuş-tur. Bunlardan biri de her evin olmazsa olmazlarından halı… Eski ismiyle yaygı… Yaygının ta-rihi Orta Asya Türklerine kadar uzanmaktadır. Konargöçer yaşa-yan Türkler ısınmak, soğuktan, nemden, haşereden korunmak için halı ve kilim kullanmışlar, zamanla bu ihtiyacı estetik bir sanat hâline dönüştürmüşlerdir. Halı dokumak, bozkırda dün-yaya gelen her çekik gözlü kızın hem altın bileziği hem de göz nuru olmuştur. İnsanlar halı ve kilimleri yalnızca sade ve düz bir yaygı olarak kullanmak yerine ona kendi yaşamını, duygu ve düşüncelerini yansıtmış, iç içe olduğu doğadan ilham alarak

kuş, böcek, çiçek gibi motifleri renk renk ipliklerle yaygıya nak-şetmişlerdir. Dokumacılık; sade-ce insanın doğal çevreye uyum zorunluluğundan kaynaklanan bir üretim olmamış, mekân dü-zenleme örnekleriyle zevk ve incelik sanatına dönüşmüştür. Bundan dolayıdır ki Türk kültü-ründe halıları, birer sanat eseri olarak görmemiz mümkündür. Çünkü onlara âdeta bir mektup, dilekçe, kitap, tuval muamelesi yapılmıştır. Yaygının gelişmesin-de Türklerin geçim kaynağı olan hayvancılık da dolaylı olarak et-kili olmuştur. Zamanla bu sanat eserleri iyi gelir getiren önemli bir ticari eşya olarak da değer-lendirilmeye başlanmıştır.

12-15. yüzyılda Türkistan, Oğu-zelleri, Anadolu, Buhara, Uy-gurlar ve Hazarlardaki tüm Türk ülkelerinde halı dokunuyordu. Köktürk Kangılı ve Uygur Kağan-

lıkları devrinde (745-911), Doğu Türkistan özellikle de Uygurların yaşadığı yerler halı ve kilim mer-keziydi. Araştırmacılar düğümlü halı ve kilim kalıntılarının büyük bölümünün, Uygurlara ait daha önce de Türkçe yazıların bulun-duğu harabelerden çıktığını ifa-de eder. Bu konuda derin çalış-maları olan Türk bilimci A. Von Gabain Uygurlularda kâinatı temsil eden küçük halılar oldu-ğunu tespit etmiştir. Bu sebeple, Türk halılarının motifleri temsili anlamları bakımından oldukça önemlidir. Gezgin yazar Jacgu-es Lacarrriere’e göre “Kilimler, bir manzara, bir bitki, bir hikâ-ye ya da korku ve arzuları içe-ren ortaçağ armalarını andıran bir semboller dünyasına aittir. Motiflerinde ölüm korkusuna doğurganlık arzusuna rastlanır. Toprağın bereketine, kadının doğurganlığına, ruhların ve gök-yüzünün himayesine, bitkiler ve

BOZKIRDAN GELEN ZARAFET

Derya Bulut

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

Aile | Eylül 201970

Page 73: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

hayvanlar âleminin hoşgörüsü-ne, sessiz yakarışlar okunur, ne-redeyse duyulur. Bereketin sü-rekli tehlikede ve açlığın kapıda olduğu, maddi açıdan zayıf ve çetin olan bu dünyada fakirlik, simgelerin zenginliğiyle telafi edilmektedir. Gülden yıldızlara, kurttan ejdere karşımızda Ana-dolu’nun göçebe topluluklarının yaşamsal simgeleri vardı. O top-luluklar ki, basit bir yapağıdan yola çıkıp (…) bu ipleri, bu do-kuları, koruyan ve bilgelik içeren bu figürleri ortaya çıkarmayı bil-mişlerdir.”

Köktürk devrinden bir Çin masa-lında Türk boylarının toy, şölen gibi özel günlerinde çayırlara yün halılar serdiği anlatılmak-tadır. Dede Korkut hikâyelerinde Salur Kazan Bek’in davet ettiği Oğuz Beyleri için çimenler üze-rine doksan yerde ipek ala halı sererek misafirlerini ağırladığı

anlatılır. Halk arasında kalıpla-şarak deyim hâline gelen “yolu-na kırmızı halı sermek” tabirinin buradan doğduğunu görürüz.

Araştırmacılara göre, Orta Asya Türk Halı Sanatı hakkında ilk önemli buluntu, Rus arkeolog C. İ. Rudenko tarafından, Si-birya’da Altay Dağları etekle-rinde, 5. Pazırık Kurganı’nda (oda mezar) çıkartılan halıdır. Pazırık halısı adıyla da bilinen dokumanın sağlam kalarak bu güne ulaşmasını, kurganın içine dolan suyun buzullaşarak halıyı koruması sağlamıştır. M.Ö. 3-2. yüzyılda, Asya Hunları tarafın-dan dokunduğu kabul edilen halı, bugün Leningrad Ermitaj Müzesi’nde sergilenmektedir. Kurgan içinde, halının yanı sıra düz dokuma yaygılar, keçe ve koşum takımlarının olmasının yanı sıra ağaç üzerine Göktürk yazısı ile yazılmış Türkçe keli-

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

Aile | Eylül 2019 71

melerin okunması da Hunlara ait olduğunu desteklemektedir. Çok geniş coğrafyaya yayılan Bü-yük Selçukluların mimari alanda birçok eser vermelerine rağmen günümüze ulaşan halı ve yaygı-ları ne yazık ki bulunmamakta-dır. Kaynaklar bunun sebebini Moğolların Türk illerini yağma-lamalarına bağlamaktadır.

Türklerin Anadolu’yu fethet-mesiyle yaygının gelişimi Ana-dolu’da neşvünema bulmuştur. Türk düğümlü halılar, ilk kez Anadolu Selçukluların başkenti Konya’da bulunmuş ve Konya, Anadolu Türk halıcılığının mer-kezi olmuştur. Kayseri, Sivas, Ak-saray gibi şehirlerde kurulan halı tezgâhlarında o devrin en güzel halıları dokunmuştur. Selçuklu devri halılarından günümüze ulaşabilenlerin sayısı çok azdır. Anadolu’da Türk halı sanatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar dü-zenli ve sürekli bir gelişme gös-termiş, her gelişmede ise yeni yeni halı tipleri ortaya çıkmıştır. Bu gelişme zincirinin ilk büyük halkası ise Anadolu Selçuklu dönemi halıları olmuştur. Konya Alaeddin Camii’nde bulunmuş olan halılardan üçü büyük boy-da ve bütün, beş parça hâlinde sekiz Selçuklu halısından ibaret bir koleksiyon halen bugün İs-tanbul Türk ve İslam Eserleri Mü-zesi’ndedir. Çok yıpranmış hâlde zamanımıza kadar gelebilen bu halılar, daha sonraki halı sanatı-nın asıl temeli olmuştur. Kısacası yaygıların konargöçer dönemde yaşanan sosyolojik, psikolojik, antropolojik tüm bilgileri içinde barındıran ata yadigârı oldukları söylenebilir.

Türk Halı Sanatı hakkında ilk önemli buluntu, Rus arkeolog C. İ. Rudenko tarafından, Sibirya’da Altay Dağları eteklerinde, 5. Pazırık Kurganı’nda (oda mezar) çıkartılan halıdır.

Page 74: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Cahile sormuşlar; meziyetin nedir senin? Demiş; sözüm altın, marifetim kuru laftır benim. Üstelik bilmediğim hâlde bilir ge-çinirim. Kendini övmek deyince herkesten

önde giderim. Benden sorulur faydasız sohbetin konusu. Kıymetimi pek anlamaz, insanın durusu. Nerede akşam orada sabah, eğlenceme bakarım. Kimsenin lafına kanmam, kendi bildiğimi yaparım. Ahkâm kesmekte yoktur üstüme. İş bilmem ama öğretmeye kalkarım herkese. Bir emrime bakar, se-rerler önüme dünyayı. Bilgiye ne hacet, böyleyken de aşındırırlar nasılsa kapımı. Dedim ya, ben her hâlükârda dört ayak üstüne düşerim. Eşek başımla, deveyi yedeklerim. Kim karışabilir ki benim bu hâ-lime? Kim çıkıp da döndürsün gerisin geriye? Rüz-gârımı almış, yürüyorum cehalet yolunda. İşime ne karışır, âlim, bilgin, ulema? Ben, her şeyi, herkesten

çok daha iyi bilirim. Nice değerli ustaları, kapımda çırak eylerim…

Cahil işte, ne dediğini bilmiyor. Fırsat verdik diye ulu orta konuşuyor. Gel gelelim çok sürmez bu şa-tafat. Elbet biri çıkar da haddini bildirir ona, katbe-kat. Kolay mı sanırsın, cahile cahilliğini anlatmak. İnan daha zahmetsizdir, deveye hendeği atlatmak. Ama oluruna da bırakılamaz ki böyle bir hadsiz-lik. Meydanı boş bulur, alır başını gider densizlik. Sözün özü şu ki; herkes kendi türküsünü kendisi söylesin. Kimse haddini aşıp bilmediği konularda ahkâm kesmesin!

Bir fidan, ağaca bakarak büyür. Baktığı ulu çınar-larda, kendi geleceğini görür. Küçük bir çocuğu düşün mesela. Anne babasının ardından nasıl da gider güle oynaya. İyiliğe varıyorsa gittikleri yollar,

ATALAR NE SÖYLER

Aile | Eylül 201972

Mağrur Olma İnsanoğlu

Gülşen ÜnüvarPedagog

Page 75: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

iyiliği öğrenir tüm çocuklar. Yok, şerre çıkıyorsa girdikleri yaşam kavgası, şerri beller de çocuk, if-lah olmaz sonrası… Vicdan muhasebesi yapmayı öğrenmeli evvela insan. Gelecek nesillere, nasıl olmalarını istiyorsan öyle davran. Evlat, aynadır her ailede. Hangi harekete meylettiysen, onu yansıtır herkese. Ayın izine ay basar, atın izine tay basar. Nesiller, atalarının gölgesinde yaşar. Bü-yükleri yapıyorsa, doğru gelir çocuğa. Yanlışı ne-den yapsın ki anne baba? Sevgi gösterirsen sen çiçeğe böceğe, dağda yetişen meşeye. Merha-met duymayı öğrenir çocuk, her ağaca, her taşa, gördüğü her serçeye. Ömrünü zarifçe geçiren kelebeğe saygı besler mesela. Zarar vermekten çekinir, yolunda zorlukla giden karıncaya. Emeği bilir, çalışkanlığı bilir, hürmeti bilir. Eğer sen ister-sen nesil, adım adım ardından gelir. Harfi harfi-

Aile | Eylül 2019 73

ATALAR NE SÖYLER

Alçak gönüllü olmak, en önemli

vasıflardandır şu fani dünyada. Kimseyi hakir

bellememek, elinde olanı paylaşırken

düşkünü hor görmemek. Mağrur olmak bil ki ancak

sana kaybettirir. Gün gelir zengin, fakirin

arabasını ittirir.

ne izler seni. Gölgen gibi düşer de peşine, zihnine yazar her heceyi. Velev ki şaşırdı izini, döndü yanlış sapağa. Uzun yollar yürüdü, veda etti otağa. Eyvah ki eyvah, yolunu kaybetti! İşte o zaman yanar için; nerede, nasıl, kimin peşinden gitti? Sağlamca atalım adımlarımızı. Zora sokmadan, usulünce yetiştirelim çocuklarımızı. Doğruyu yanlışı bizden öğrensinler. Atalarının izinden layıkıyla gitsinler.

Nasıl örnek olursak, öyle büyüyordu nesiller. Makul bir sırat bırakırsak şayet, peşimiz sıra gelirler. Alçak gönüllü olmak diyorum mesela. En önemli vasıflar-dandır şu fani dünyada. Kimseyi hakir bellememek, elinde olanı paylaşırken düşkünü hor görmemek. Mağrur olmak bil ki ancak sana kaybettirir. Gün gelir zengin, fakirin arabasını ittirir. Bir de bakmışsın ki gümüş kapılının işi ağaç kapılıya düşer. Muhakkak ki idrak etmelidir insanoğlu şu önemli noktayı; bu dev-ran böyle sürüp gitmez, bugününden eminsin ama bilemezsin yarını. Zaman gelir, belki acınacak hâle düşersin. Veren konumundayken sen başkalarından istersin. Ne getireceği hiç belli değil ki hayatın. Bir eli daima tedbirde olmalı insanın. Bana bir şey olmaz deme. Her şey gelebilir beşerin başına. Gün döner, koyacak katık bulamaz tenceredeki aşına. Güzel iken çirkin olur, zengin iken fakir, genç iken düşkün. Sanma ki tüm bu ibreti yaşayanlar şu an hayata küs-kün. Garantisi yok sahip olduğun hiçbir varlığın. Tevekkülün tam ise eğer, önemi yok seni zora sokan darlığın… Alçak gönüllülük demiştik ya en başta. Gel sen tevazuu elden bırakma. Yazıyorsam var elbet bir sebebi. Tecrübeyle sabit, ataların değerli sözleri. Ya-şanmış ki defalarca, böyle bu kadar ısrar ediliyor. Ne mutlu ki sana bir cümle ile hayat dersi veriliyor.

Cümleler çıktı karşımıza, elimizden geldiğince yaz-dık. Söylenen her güzel sözde, nice bereketli sonlara vardık. Ara ara yokladık kendimizi. Layıkıyla ifade edebildik mi acaba derdimizi? Ettiysek şayet, uyku girer o vakit gözümüze. Gönlümüz rahat, aydınlık iner yüzümüze… Amaç, hayatı kolaylaştırmak. Bil-mediğimiz konularda, ilmimizi artırmak. Aynı kefe-ye konulur mu hiç öğrenenle öğrenmeyen? Bir adım öndedir daima, ben bunu duymuştum diyen. Belki bir ihtiyaç hâlinde, bir sual sorulur. Bilmeyen bin belaya tutulur, bilen bin beladan kurtulur. Tecrübe edenler der ki; öğren de karnında dursun. Ne haklı bir cümle, herkes alsın bunu başının üzerine koysun.

Page 76: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

74 Aile | Eylül 2019

SAHABE HAYATLARI

“Kur’an bize yeter!” cümlesini kendilerine kalkan edinerek ha-dis ve sünnetin değerini kabul etmeyecek birtakım kimselerin çıkacağını 1400 yıl öncesinden haber veren Allah Resulü’nün sitem ve uyarı dolu bu sözlerini nakledenlerden biri de onun sü-rekli yakınlarında bulunan hiz-metkârlarından Ebû Râfi’dir.

Ebû Râfi, Hz. Peygamber’in am-cası Hz. Abbas’ın Mısır asıllı Kıp-ti kölesiydi (İbn Abdülber, el-İstîâb, s. 80). Adının İbrahim veya Eslem olduğu belirtilen Ebû Râfi, kün-yesi ile tanınmıştır. Ebû Râfi, zeki ve yetenekliydi. Zemzem kuyusunun yanında ağaçları

oyarak ahşap su tasları yapardı. Abbas’ın hanımı Ümmü’l-Fadl ile birlikte Müslüman olmuş, ancak Medine’ye hicret ede-memişti. Bedir Gazvesi’ne de bu sebeple katılamamış, ancak zafer coşkusuna ortak olmuş-tu. Şöyle ki, mağlubiyet haberi Mekke’ye ulaştığında harpten dönen bir adamın, Ebû Leheb’e, alacalı atlara binmiş beyaz giysili daha önce görmedikle-ri süvarileri anlattığını işitmiş, sevincinden “Vallahi onlar me-leklerdir!” diye haykırıvermişti. Bu sözleri duyan Ebû Leheb, ona önce şiddetli bir tokat atmış, ar-dından üzerine çullanarak onu

Dr. Ömer Faruk AkpınarSakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

EHL-İ BEYTTEN SAYILAN BİR KAHRAMAN: EBU RAFİ' EL-KIBTÎ

“Birtakım kimselere benim bir emrimi veya nehyimi bildiren bir sözüm ulaşacak, ancak o, koltuğuna kurulmuş bir vaziyette ‘İşte Kur’an. Onda bulduğumuza tabi oluruz, onda olmayan şeye ise gerek yoktur’ diyecektir.” (Ahmed, el-Müsned, 39/287)

Page 77: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

75Aile | Eylül 2019

dövmeye başlamıştı. Bu hâli gören Ümmü’l-Fadl koşarak çıkagelmiş, “Efendisi yanında yok diye za-vallı köleyi dövüyorsun ha!” diyerek eline aldığı bir çadır direğini Ebû Leheb’in kafasına vurmuş ve Ebû Râfi’yi kurtarmıştı. Zelil bir hâlde orayı terk etmek zorunda kalan Ebû Leheb, daha sonra Bedir mağ-lubiyetini hazmedemeyip kahrından hastalanmış ve ölmüştür (İbn Hişâm, es-Sîre, 3/196-198).

Ebû Râfî, Bedir’de esir düşen efendisini fidyesini ödeyerek kurtarmak için Medine’ye gelmiş, Abbas da onu Allah Resulü’ne hediye etmişti. O günden sonra ashab-ı suffe arasına katılan Ebû Râfi, Re-sul-i Ekrem’in yanından hiç ayrılmamış, Uhud, Hendek ve diğer gazvelerde bulunmuştur (İbn Ab-dülber, el-İstîâb, s. 80). Hz. Peygamber, onu bir diğer hizmetkârı Selmâ ile evlendirmiş, Ebû Râfi’nin bu evlilikten altı çocuğu olmuştur. Çocuklarından ba-zısının ismini, bizzat Hz. Peygamber koymuştur. Ebû Râfî, Hayber gazvesine hemşirelik de yapan hanımı Selmâ ile birlikte katılmıştır. Hayber’de ya-kınında yer aldığı Hz. Ali’nin cengâverliğini anla-tanlardan biri de odur (İbn Hişâm, es-Sîre, 4/306). Muh-temelen Hayber dönüşü, önceki efendisi Abbas’ın Müslüman olduğunu öğrenmiş, bu müjdeli haberi verince Hz. Peygamber tarafından azat edilmiştir (İbn Sa’d, et-Tabakât, 1/498; 4/10, 73).

Ebû Râfi, bir ara geçim darlığı çekmişti. Peygam-berimizin, zekât toplaması için görevlendirdiği bir sahabi, Ebû Râfi’ye gelerek kendisine eşlik ettiği takdirde toplanan zekâttan faydalanabileceğini söylemişti. Ebû Râfi, durumunu arz edip Resulül-lah’tan izin istemiş, Resulüllah sadakanın kendi-sine ve ehl-i beytine helal olmadığını; bir kavmin azatlı kölesinin de kendilerinden sayıldığını ifade ederek ona izin vermemişti (Ebû Dâvûd, Zekât, 29). An-cak bu, Ebû Râfi’yi daha çok sevindirmişti. Çünkü Nebî (s.a.s.), kendisini ehl-i beytinden sayarak ona iltifat etmişti.

Diğer sahabiler gibi Ebû Râfi’nin gönlünde de Hz. Peygamberin ayrı bir yeri vardı. Kimi zaman ona gelecek bir zararı engellemek için kendi canını bile feda etmekten çekinmemiştir. Bir keresinde Allah Resulü’nün yanına girdiğinde onu uyur veya kendisine vahiy geliyor bir hâlde bulmuş, o sırada bir yılan görmüş, ancak Hz. Peygamber’i rahatsız eder düşüncesiyle onu öldürmek yerine yılanla Hz. Peygamber arasına uzanıvermişti (Ebû Nuaym, Ma’rife, 1/252-3). Yine Hz. Peygamber’den işittiği şuf’a

hakkı ile alakalı hadis sebebiyle evini, değerinden az bir pahaya komşusuna satmıştır (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 39/299).

Gerek Ebû Râfi gerekse hanımı, Peygamber aile-sinin her türlü hizmetine koşmuşlardır. Hz. Pey-gamber’in Mekke’de kalan ailesinin Medine’ye ge-tirilmesi (İbn Sa’d, et-Tabakât, 8/62, 165), bazı seferlerinde çadırının kurulması, eşyasının muhafazası (Müslim, Hac, 342), Hz. Meymûne ile nikâhının kıyılması (Ah-med, el-Müsned, 45/173) gibi işlerinde görev almış; Hz. Peygamber’in hanımlarına bazı ev eşyaları yap-mış, kimi zaman kurban keserek Hz. Peygamber ve ailesi için yemek pişirmiştir (İbn Sa’d, et-Tabakât, 1/393). Yaşanan bu hadiseler, Ebû Râfi ve ailesinin Allah Resulü’ne olan yakınlığını ve Resul-i Ekrem’in on-lara verdiği değeri göstermektedir.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Mısır’ın fethi-ne katılan Ebû Râfî (Ebû Nuaym, Ma’rife, 1/207), Hz. Os-man’ın şehit edilmesinden kısa süre sonra Medi-ne’de vefat etmiştir (İbn Hacer, el-İsâbe, 1/20, 62).

Ebû Râfi’nin, Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunması ve aile fertlerine hizmet etmesi, onun ilim ve fazilette üstünlük kazanmasını sağlamıştır. Hicretin üçüncü yılından itibaren Allah Resulü’nü yakından takip etme fırsatı yakalayan Ebû Râfi, özellikle Hz. Peygamber’in hususi hayatı ve günlük işlerine dair önemli bilgiler ihtiva eden 68 hadis nakletmiştir. O, ayrıca İbn Mes’ûd gibi sahabiler-den de rivayette bulunmuş, kendisinden de oğul-ları ve torunları başta olmak üzere pek çok kimse ilim öğrenmiştir (İbn Hacer, el-İsâbe, 7/65).

SAHABE HAYATLARI

Hicretin üçüncü yılından itibaren Allah Resulü’nün yakın

çevresinde yer alan Ebû Râfi, O’nun hususi hayatı ve günlük

işlerine dair önemli bilgiler ihtiva eden altmış sekiz hadis

nakletmiştir.

Page 78: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201976

E-HASTALIKLAR Kağan Yaman

• NOMOFOBİ: Teknolojik hastalıkların en yaygınlarından biri olan Nomofobi, kısaca cep telefonsuz kalma korkusu olarak adlandırılabilir. Nomofobikler şarj bitmesi, kapsama alanı dışında kalma, paket ve kota aşımı gibi durumlarda panikler, nefes darlığı, baş dönmesi gibi belirtiler gösterebilirler.

• SİBERHONDRİK: Hastalık durumunda doktora gidip muayene olmak yerine tedaviyi internetten devşirme bilgilerde arama hastalığıdır. İnternette yer alan bilgilerin doğruluğu üzerine tartışmaların sürdüğü günümüzde Siberhondrik hem fert hem de toplum sağlığını derinden etkileyebilir.

• PHOTOLURKİNG: İnternette yer alan fotoğraflara sürekli olarak bakma hastalığıdır. Hastalar saatlerce bıkmadan usanmadan başkalarının fotoğraflarını inceler. Fotoğraf paylaşım platformları ile birlikte hastalığa yakalanma riski ciddi bir biçimde artmıştır. En büyük risk ise hiç farkında olamadan bu hastalığa yakalanabilmemiz, daha da ötesi yakalandığımızın farkında bile olmamamız.

• FOMO: “Fear of missing out” ya da kısaca FOMO, sosyal medyadaki gelişmeleri kaçırma korkusu. Uzmanlar bu hastalığın özellikle gençleri etkilediğini belirtiyor. Hastalık kaygı, yetersizlik duygusu, zaman kaybı, sosyal iletişim becerilerinde bozulma gibi olumsuz durumlara yol açıyor. Kişi zaman içinde depresif belirtiler sergileyebiliyor.

Saymakla nimetlerini bitiremediğimiz teknoloji, ha-yatımıza çok farklı duygular, durumlar ve tabii ki has-

talıklar da getirdi. Uzmanlar bu hastalıkların hem fiziksel yaşantıda hem de duygu dünyasında çok

ciddi hasarlar oluşturduğunu söylüyorlar ve ekliyor-lar: Siber hastalıklar tedavi edilmezse depresyondan

intihara kadar pek çok olumsuz sonuç doğurabilir.

Page 79: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

BİR

OSM

ANLI

KAS

ABAS

I

KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISAKısa Kısa• “2019 MO” adlı asteroid geçtiğimiz aylarda dünyaya çarptı. Yaklaşık bir buzdolabı büyüklüğünde olan

cisim atmosfere girdikten sonra yanmaya başladı ve Puerto Rico’nun güneyine düştü. Olayda herhan-gi bir can ve mal kaybı yaşanmadı.

• 4D atom hareketi yakalandı. Kaliforniya Üniversitesi bilim insanları özel bir elektron mikroskobu kul-lanarak demir-platin alaşımının dört boyutlu hareketini yakalamayı başardı. Araştırmalarına devam eden ekip, bu başarının ileride büyük bilimsel keşiflere öncülük edeceğinin altını çizdi.

• 30 Eylül’de sonra erecek “Adını Mars’a Gönder” projesi, popülerliğini bugünlerde yitirmiş olsa da liste-nin başında hâlâ Türkiye var. Dünya çapında sekiz milyondan fazla kaydın yapıldığı projeye ülkemiz-den neredeyse 3 milyona yakın kişi katılım sağladı.

Sanal şiddet, dijital şiddet olarak da adlandırılan bu “yeni nesil” şiddetten en çok çocuklarımız muzdarip. Şiddete maruz kalan çocuklarda yaşam boyu sürecek izler meydana gelebiliyor ve ne yazık ki ilerleyen safhalarda bu izler kalıcı olabiliyor. Siber şiddete karşı yapılabilecekleri ise şöyle sıralayabiliriz:

• Çocuklarımızı sanal zorbalık ve teknoloji mahremiyeti hakkında bilgilendirmek,

• Özellikle çocuklarımıza ait bir fotoğraf paylaşırken dikkatli ve seçici olmak,

• Çocukların sosyal medya kullanımını sınırlandırmak ve hesapları gözetim altında tutmak,

• Çocuğa karşı açık olmak ve onun da bize karşı açık olmasını sağlayarak aradaki sır perdelerini olabildiğince yok etmek.

Çocuklar Siber Şiddet Kurbanı Olmasın

Aile | Eylül 2019 77

AKLİYAT

Zigetvar ’ın fethi sırasında vefat eden Kanuni Sultan Süleyman’ın kabrinin bulunması için yapılan kazıda bir Osmanlı kasabası keşfedil-di. 2012 yılından bu yana TİKA desteğiyle yü-rütülen projede kazılar büyük bir hassasiyet ve önemle yapıldı. Kazı çalışmalarında sona yaklaşılırken Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının defnedildiği türbe, Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılan bir cami ve caminin yanında yer alan bir tekkeye ait kalıntılar gün yüzüne çıktı. Uzmanlar, Macarlar tarafından “Turbek” adıyla bilinen bölgede Osmanlı tarafından bir yerleşim yeri kurulduğu hususunda ise hemfikir.

KEŞF

Page 80: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

BULMACA - EYLÜL 2019 Hazırlayan: Ali Osmano lu (Muhammed Kâmil YAYKAN) ————————

Süleyman Çelebi’nin

me hur eseri

Pervane

Bay

Lale bahçesi

Bir sure adı

Büyük sıkıntı

Bir sure adı

Bakanlar kurulu

Bulunulan yer

Cehennem çukuru

“Olunca” anlamında

ba laçKu atma Üretim

MASATEN S

10,50*6,78

sim

Ba ıTaharri Büyük

tepsi

Gölgelik

Lisan

Kızıl

Tren yolu

De er

Sıradan

Deniz kenarı

Yemek listesi

A a, a abey

Parıltı

PazıAlamet Mutluluk

(Tersi)Süt veren

bir hayvan

EhemmiyetÖlüm

zamanı

Kutur, ölçek Milimetre

Üye

Etmen

Adet

oför

Bir besin maddesi

Bir ev aleti

ne yapraklı bir

a açDogma Sahip

Dola ma

Ya lı çörek

Bir sure adı

Di temizleme aracı

Hanelave

LahzaPinpon

Lokman ruhu

Seslenme edatıTayr

Yüz hareketleri

kincil

Ok çantasıCehennem

Birdenbire Yönetici Da ın alt kısımları

Platin simgesi

Cankurtaran sandalı

MaksatDinî inancı olmayan

Temel içeceknanç ve

ibadet sitemi, diyanet

Uzaklık bildirirBaskın

Bir müzik makamı

Adil

Tantal simgesi

Bir edat

FasılaEn kalın

erkek sesi

Tavır

Kiranayet, atıfet

Muadelet

Yol, rahYemek, taam Rü diye

SözSava

durumu

Görme engelli

Plaka kodumuz

Yara i li i

Lanetli, melun

Hile, aldatma

Bir renk

Olgu

Gol vuru umdi, o hâlde

Otomobil3,14 sayısı

plikÖnem Dinle ilgili Söyleyi

özelli iBu day

benzeri bir bitki

Verme, ödeme

Bir evcil hayvan,

pisi

Meyvenin yenilebilir

kısmıTemiz, duru

Mü kül

Telefon kısaltması

Önemsiz, ufak tefek

eylerlgi çekici

Telefonda sesi ileten

aygıt

Yeti kin

BeldeMetal su

kabı Boru sesi

Uçucu böcek

Damardaki sıvı Geni lik Ülkemizin

uçu koduEzgi

Bir notaMüzikte durak Bir ba laç

VES LETÜNNECAT

10,50*6,78

Bir nota Tayin Bir tatlı su balı ı Matem Yazma

aracı

n aat arazisi

Gümü simgesi

Nefer Tahıl ölçe i lave

Önce gelen,

önde olan

Gurbette olanın

özledi i yer

Rutubet

Tanıma

Selin getirdi i toprak

Vaktinden önce

HititBasit gemi

Esas, asılKarı ık renkli

Bir gün adı

Dervi selamı

Nübüvvet Büyükanne, nine

Son kullanma

tarihiVilayet Bozma,

bozukluk

Dı arıdan alınan (mal) Prensip Ekleme,

ilave etme

Haz

ırlay

an: A

li Os

man

oğlu

B U L M A C A

Page 81: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

BULMACA - EYLÜL 2019 Hazırlayan: Ali Osmano lu (Muhammed Kâmil YAYKAN) ————————

Süleyman Çelebi’nin

me hur eseri

Pervane

Bay

Lale bahçesi

Bir sure adı

Büyük sıkıntı

Bir sure adı

Bakanlar kurulu

Bulunulan yer

Cehennem çukuru

“Olunca” anlamında

ba laçKu atma Üretim

MASATEN S

10,50*6,78

sim

Ba ıTaharri Büyük

tepsi

Gölgelik

Lisan

Kızıl

Tren yolu

De er

Sıradan

Deniz kenarı

Yemek listesi

A a, a abey

Parıltı

PazıAlamet Mutluluk

(Tersi)Süt veren

bir hayvan

EhemmiyetÖlüm

zamanı

Kutur, ölçek Milimetre

Üye

Etmen

Adet

oför

Bir besin maddesi

Bir ev aleti

ne yapraklı bir

a açDogma Sahip

Dola ma

Ya lı çörek

Bir sure adı

Di temizleme aracı

Hanelave

LahzaPinpon

Lokman ruhu

Seslenme edatıTayr

Yüz hareketleri

kincil

Ok çantasıCehennem

Birdenbire Yönetici Da ın alt kısımları

Platin simgesi

Cankurtaran sandalı

MaksatDinî inancı olmayan

Temel içeceknanç ve

ibadet sitemi, diyanet

Uzaklık bildirirBaskın

Bir müzik makamı

Adil

Tantal simgesi

Bir edat

FasılaEn kalın

erkek sesi

Tavır

Kiranayet, atıfet

Muadelet

Yol, rahYemek, taam Rü diye

SözSava

durumu

Görme engelli

Plaka kodumuz

Yara i li i

Lanetli, melun

Hile, aldatma

Bir renk

Olgu

Gol vuru umdi, o hâlde

Otomobil3,14 sayısı

plikÖnem Dinle ilgili Söyleyi

özelli iBu day

benzeri bir bitki

Verme, ödeme

Bir evcil hayvan,

pisi

Meyvenin yenilebilir

kısmıTemiz, duru

Mü kül

Telefon kısaltması

Önemsiz, ufak tefek

eylerlgi çekici

Telefonda sesi ileten

aygıt

Yeti kin

BeldeMetal su

kabı Boru sesi

Uçucu böcek

Damardaki sıvı Geni lik Ülkemizin

uçu koduEzgi

Bir notaMüzikte durak Bir ba laç

VES LETÜNNECAT

10,50*6,78

Bir nota Tayin Bir tatlı su balı ı Matem Yazma

aracı

n aat arazisi

Gümü simgesi

Nefer Tahıl ölçe i lave

Önce gelen,

önde olan

Gurbette olanın

özledi i yer

Rutubet

Tanıma

Selin getirdi i toprak

Vaktinden önce

HititBasit gemi

Esas, asılKarı ık renkli

Bir gün adı

Dervi selamı

Nübüvvet Büyükanne, nine

Son kullanma

tarihiVilayet Bozma,

bozukluk

Dı arıdan alınan (mal) Prensip Ekleme,

ilave etme

Bulmacaların çözümlerine karekodu okutarakya da aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.dergi.diyanet.gov.tr

Page 82: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

Aile | Eylül 201980

Bırakalım oynasın çocuklar! Oynarken öğrensin, oynarken mutlu olsunlar. Çamurdan evler yapsınlar. Kirazdan küpeler, bal kabağından fenerler, patatesten kirpiler, ceviz kabuğundan kaplumbağalar, makaradan arabalar, ay çekirdeğinden güneşler yapsınlar. Yapsınlar ki oyuna doysunlar. Oynarken renklere dokunmayı, şekilleri düşlemeyi

öğrensinler. Severek yapsınlar bunları. Severek yapılan her şeyin zamanla değerli olacağına, el emeğine sevgi katmanın önemine inansınlar. İnandıkları vakit başarılı olduklarını, ta o zamanlardan bilsinler. Bilen çocuk kendini geliştirecek, ileriki yaşamında öğrendiklerinin motor becerileri yanında duygusal zekâsına etkisini görecek ve sanatı her yaptığı işe katacaktır. Bu denli önemlidir çocuğun okul öncesi eğitim alması. Okul öncesi eğitimle çocuk, ailesinden sonra yaşıtlarıyla ilk sosyalleşme girişimine adım atar. Paylaşmayı, yardımlaşmayı öğrenir. Akranları neye nasıl tepki veriyor, ilişkilerde nerede, nasıl tavır alınacak gözlemler ve öğrenir. Kısacası çocuk, ailenin dışında yaşıtlarından kurulmuş yeni bir aile edinir ve onları benimser. Yeni ailesi, sınıfı onun düşsel dünyasında önemli bir yer eder ve davranış kalıplarını onlara göre ayarlar. Tam da burada, gelenek, görenek, terbiye, usul öğrenir. Öz bakım becerileri edinir. Yaşamın bu ilk eğitim basamağında sayılar oyundur mesela ve sayılarla oyunu seven çocuk ileriki eğitiminde sayısal alana yer açar beyninin bir köşesinde. Ya da drama dersinde bir masal karakteri belirler kendine. Yazmak ister; kelimeleri, rolleri seçer. Oyun ile öğrendiği her şey zihninin bir köşesinde geleceğe dair bir yaşam telaşıdır ve meslek seçiminde, eş seçiminde, sosyal ilişkilerinde etkilidir. Çocuklara okul öncesi dönemde verilecek din eğitimi ihmal edilmemelidir. Yaşlarına uygun şekilde verilecek din eğitiminin, gelişmelerindeki önemi büyüktür. Alıp vermeyi, paylaşmayı öğrenen çocuğun yetişkinliğinde komşuluk ilişkilerinde daha başarılı, iyi, vicdanlı bir vatandaş olacağı apaçıktır. Okul öncesi eğitiminde hayvanat bahçesine yolu düşen çocuk ile hayvanları televizyonda gören çocuk arasındaki fark, yetişkinlik döneminde ortaya çıkacaktır. Hele okulun bahçesinde kendilerine ait evcil bir hayvanı olan çocuklar; şefkati, merhameti, sorumluluğu, sarılmayı ve hatta birlikte oyun kurmayı öğrenecektir. Bunları okul öncesi eğitimde alan çocuk, ileride mutlu, sağlıklı bir birey olacak ve öz güven kazanacaktır. Bundan sebep her çocuğun nitelikli bir okul öncesi eğitime ihtiyacı olduğunu savunuyorum… Sevgili büyükler! Okul öncesi eğitimin önemine inanmanız temennisi ile…

Ayşe Ünüvar

Okul Bahçesinde Ceviz Kabuğundan Kaplumbağalar

Page 83: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi

“Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana

uğrayanlardan olurum.” (Hûd, 11/47)

Page 84: Okul Öncesi Din Eğitimi - Diyanet9 Eylül 68 4 24 4 EĞİTİMDE İLK ADIM Esin Türkmen 12 KUR'AN'IN TERK EDİLMESİ Dr. Sema Çelem 14 ALLAH'IN EMANETİ KADINLAR Dr. Öğretim Üyesi