Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
OKULABİR
KALASANDRA
PASENSYA
YAZAN
RİELLA ZALMA
ÇİZEN
Renkler Psikoeğitim ve ÖnemsiyoruzDerneği’'nin işbirliği ile hayata geçirilen İsim Şehir Çocuk, kısıtlı imkan ve yaşam
koşulunda, çocuğunun gelişimine dairbireysel danışmanlık alamayan ailelerinsorularına, gönüllü uzmanlar eşliğinde
destek sunmak için tasarlanan içerik kütüphanesidir.
Okula Bir Kala, çocukların okula geçişsürecinde yaşadıkları zorlanmaları ve
duygularını kaleme alan bir öyküçalışmasıdır.
İçeriğin hazırlanmasına katkı sunan Psk. Dan. Demet Ersen'e
teşekkürlerimizle...
www.isimsehircocuk.com
ÖYKÜBir arkadaş edinme öyküsü
Yorganın kıvrımlı yerlerinden tutup, kafama kadarçekmeyi çok seviyorum. Unutmak istediğim tüm kötüdüşünceleri uzaklaştırıyor benden. Midemde bir ağrı,
ellerimde soğukluk var sanki. Yatağın içinde bir oyana, bir bu yana dönüyorum. Belki geçer diye...
Bu arada, adım Öykü. Ayrıntılarıyla anlatılan olaydemekmiş. İsmimle her çağrıldığımda, şu saniye
Dünya üzerinde hangi öyküler yazılıyor düşünmedenedemiyorum. Acaba benim gibi başka birileri de bu
gece kendi öykülerinde benim gibi keyifsizhissediyorlar mıdır?
Yarın okul var ve ben bu iyihissettirmeyen duyguyla bir türlü başa
çıkamıyorum.
Üzüntü desem değil, korku desem değil. Bir bulmaca gibi zihnimde dolanıyor.
Neler bekliyor beni yarın?
Çok uzun zaman oldu okulumdan uzak kalalı. Neler değişmiştir acaba?
Arkadaşlarım neler geçirmiştir yaşamlarında?
Sınıfım da değişti bu sene. Yeni kişilerle nasıl tanışacağım ben?
Üstelik arkadaş edinmek benim için hep çok
zor olmuşken...
Yatağın içinde zihnimden geçensorulara çözüm üretmeye çalışırken,
kapımın aralandığını duydum.
Annem her akşamki sohbetzamanımızda yaptığı gibi, elinde en
sevdiğim kitabımla içeri girdi.
“Bu akşam okumanı istemiyorumanne.” dedim elindeki kitabı
göstererek.
Böyle anlarda annem nasılyaklaşacağını çok iyi bilirdi.
“Bu akşam biraz endişeli hissediyorolabilir misin?” diye yavaşça yanıma
oturdu gözlerimin içine bakarak.
Sesindeki yumuşaklık, bakışlarındakidikkat çok güvende hissettirmişti.
Soruyu tekrarladı. “Biraz endişeli
hissediyor olabilir misin?”
Çok uzun zamandır aradığım bireşyamı bulmuş gibi “evet”
diye bağırdım.
Aradağım kelime buydu “endişe”.Üzüntü desem değil, korku desem
değil. “Endişeliyim.” dedim.
Bu endişe midemde ağrı, ellerimdeterleme, bedenimde huzursuzluk
hissetmeme neden oluyordu.
Annem benimle birlikte bu endişeyianlamak istiyordu.
Ellerimi avuçlarına aldığında “Şuanbiraz endişelisin, yarın nelerin seni
beklediğini bilmemek, gününün nasılgeçeceğinden emin olamamak seni
düşündürüyor.
Endişe ile kalabilmek bazen zorgeliyor. Seni anlıyorum ve buradayım."
dedi.
Annem, "Biliyor musun? Seninyaşlarındayken, benim de annemle
oynadığım bir oyun vardı: soğuk ve sıcak.
Biz de seninle oynayalım mı?” diyerekanlaşıldığımı bir kere daha
hissetmemi sağladı.
Endişe sorularım belki hala aklımdaydılarama artık kendimi yalnız hissetmiyordum.
“Oynayalım tabii.” dedim hemen.
Annem oyunun kurallarını hızlıca anlattı.
“Birbirimize sorduğumuz her sorudadoğru cevaba yaklaştıkça “sıcak”, doğru
cevaptan uzaklaştıkça “soğuk” diyeceğiz.”
Bu fikir çok hoşuma gitmişti. Bazen
kendimi anlatmak, uzun cümleler kurmaköylesine zor geliyordu ki, annemin bir
tahmin oyunu önermesi çok rahatlatıcıydı.
Oyuna başlamak için hazırdım.
Annem yatağın kenarından bana doğruuzanarak “Seni en çok endişelendirensoruyu tahmin edeyim mi? Ne dersin?”
diye sordu ve hızlıca başladı.
“Seni endişelendiren, yarın sabah erkenkalkacak olman olabilir mi?”
Soğuk, erken kalkmayı hiç sevmiyorumama beni endişelendiren bu değil.
“Seni endişelendiren, geçen sene seninle
dalga geçen çocuğu serviste görecekolman olabilir mi?
Soğuk, hem onunla biz barışmıştık.
“Seni endişelendiren, zorlandığın anlardadestek alacak birinin yanında olmaması
olabilir mi? Sıcak, yalnız hissetmeyi sevmiyorum.
“Galiba yaklaşıyorum. Seni
endişelendiren, öğretmenine kendiniyakın hissetmemen mi?” Soğuk, Zeynep
öğretmenimi seviyorum.
“Seni endişelendiren, geçen senekiarkadaşlarının farklı sınıflarda olması mı?”Sıcak, onlarla vakit geçirmeye alışmıştım.
Şimdi zor olabilir.
“Seni endişelendiren, yeni sınıfındakiarkadaşlarının sana yakınlık göstermeme
ihtimali olabilir mi?” Sıcak diyebildim kısık bir sesle, annem
çok yaklaşmıştı.
“Seni endişelendiren, yeni sınıfındakiarkadaşlarının seni oyunlarına almama
ihtimali olabilir mi?” Sıcak dedim daha da küçülen sesimle.
“Bu ses tonu bana çok yaklaştığımı işaret
ediyor olmalı." dedi annem.
"Seni endişelendiren, seni sevmeyeceklerinidüşünüyor olman olabilir mi?”
Bu soruyu duyduğumda yorganımı üstüme
çekmiş, fısıltıyla “sıcak” diyebilmiştim.
Annem “Orada kimse var mı?” diyerekyorganı araladığında, gözlerim dolu dolu,
arkadaşlarım tarafından sevilme endişemiyüksek sesle söyleyebilmiştim.
“Ne kadar değerli bu gözyaşların, endişene
sahip çıkman, onu yaşayabilme cesaretigöstermen ve akan yaşlarla bedeninin
rahatlamasına izin vermen... Sen kendiniseviyor musun?” diye sordu annem.
Bütün gece utandığım, kendime kızdığım vekendime olan güvenimin azaldığını düşünenben, annemin gözyaşlarıma gösterdiği ilgiile kendime verdiğim değeri yeniden fark
etmemi sağlamıştı.
“Kendimi çok seviyorum anne.” diyerekolduğum yerde zıplayarak anneme sarıldım.
Bu bir kutlama idi. Endişe kutlaması...
Kendimi çok iyi hissediyordum.
Annem yavaşça ayağa kalktığında “Sonbir şey kaldı Öykü. Neyin seni
endişendirdiğini buldun. Endişene izinverip onun sana ne anlattığına baktın.
Son olarak, bu endişeli ne yapmakistediğine karar vermeye ne dersin?”
Benim adım Öykü, ben yepyeni hikayeleryazabilirim. Yarın endişem yanımdayken
de arkadaşlarımla tanışabilirim.
Annem yüzümdeki ifadeyi görmüşolacak ki “Yarın arkadaşlarınla doğaresimleri çizen Öykü'yü mü, yoksabirçok oyun fikri olan Öykü'yü mütanıştırmak istersin?” diye sordu.
“Drama dersinde de iyiyim.” diyeekledim.
Annem gülümserken kendimdeki güçleri
yeniden keşfetmiş olmanın verdiğimutlulukla yastığa kafamı yeniden
koydum.
Annem odamın ışığını kapadığında,aklımda tek bir düşünce vardı: “Nerede
olursam olayım, yaşamımda kimlerolursa olsun,
kendimi çok seviyorum.”
CESURBir kazanma-kaybetme öyküsü
Uyumak ne kadar zor bu gece. Öylesine heyecanlıyımki... Uzun bir yaz tatili sonrasında okula döneceğim
yarın sabah. Yatakta sırtımı yastığı dayamış, bağdaşkuran bacaklarımın önündeki satranç tahtasına heruzanışımda, teneffüslerde Can ile yaptığımız küçükturnuvalarımızı hayal ediyordum. Yarın uzun zaman
sonra Can ile tekrar görüşecektim ve güçlühissetmek için bu akşam prova yapıp kendimi
hazırlamam gerektiğini biliyordum.
Sınıftaki arkadaşlar, Can’'ı Afacan diyeçağırırlar genelde. Çok hızlıdır Afacan.
Satrançtaki hamlelerini kimse tahminedemez önceden. Çok şaşırtır herkesi,çok da alkış alır çevresinden. Onun gibi
olmayı o kadar çok istiyorum ki,yenilmek hiç hoşuma gitmiyor.
Üstelik diğer arkadaşlarım tarafından“kaybeden” olarak görülmek beni çok
öfkelendiriyor.
Tüm bunları düşünürken, öfkeden sıkıcatuttuğum piyonun üzerinde bir sıcaklık
hissettim.
Başımı kaldırdığımda babamın şaşkıngözlerle bana baktığını fark ettim.
“Burada öfkeden sımsıkı olmuş bir elgörüyorum.” dedi yanıma otururken.
“Uyumamışsın Cesur. Üstelik satranç
takımını da önüne aldığına göre,kendinle önemli bir turnuvan vardemektir.” dedi gülümseyerek.
Babam bazen kelimeleri dikkatlice
seçerdi.
“Kendimle turnuvam var baba.” dedimbir nefeste.
“Yenebilecek misin kendini?” diye
sordu aniden.
Öfkemi nasıl göstermeyi tercih ettiğimegöre gücümün de belirleneceğinihatırlatırdı babam her seferinde.
Kontrol edemiyorum ki içimdeki öfkeyi,
geliyor işte öylece.
“Bilmiyorum. Bu tip oyunlarda rakibimtarafından nasıl göründüğümü bile
bilmiyorum.” dedim sesimi yükseltirken.
“Bana da biraz yer aç.” dedi babamsatranç tahtasında karşıma geçerken.
Bu akşam rakibim babam olacaktı.
Şaşkındım, hatta biraz endişeli amabunu ona belli etmeyecektim. Güçsüz
görünmeye hiç niyetim yoktu.
Hele babamın beni yetersiz görmesinihiç istemezdim.
“Ben beyaz taşlarla oynamak istiyorum.”dedim babamdan önce.
Satranç, beyaz taşlarla başlar her
zaman. Üstelik babamdan önce bunusöylediysem, beyazlar kesin benim
olmalıydı.
“Ben de beyaz taşlarla oynamakistiyorum.” dedi babam sanki beni
duymamış gibi.
“Söyledim ya baba, beyazlar benim.”diye tekrarladım.
“Seni duydum oğlum. Ben de beyazlarla
oynamak istiyorum. Kendi fikrimisöyleyebilirim, değil mi?” dedi.
Bir an duraksadım.
Okulda Can, beyaz taşları alıp,oyuna ilk kendisi başlamak
isteyince, hemen siyah taşlarıkendime alır, beyaz taşlarla
oynamak istediğimi söylemekaklıma gelmezdi.
Böylece oyundaki ilk öfkemi
kendime saklardım.
Babam neler düşündüğümü tahmin etmişgibi cümlesine devam etti.
“Oyunlarda karar vermen gereken birçok
zaman olacak. Oyuna kimin ilk öncebaşlayacağı, hangi renk taşla
oynayacağın, kimin oyun fikrinin ilk önce dikkate alınacağı gibi...
Böyle anlarda arkadaşlarınla
uygulayabileceğiniz birçok karar vermeyöntemi var.
Çok merak etmiştim.
“Seninle daha önce oynadığımız taş-kağıt-makas oyununu hatırlıyor musun?
Sen elinle kağıt işareti yapıp, arkadaşın
makas işaretini tercih ederse, senin kağıdınıkesebileceği için, oyuna o başlayacaktır.
Sen kağıt işaretini gösterdiğinde, arkadaşıntaş işaretini yapmışsa, kağıt taşı kaplayacağı
için oyun sırası sende olacaktır.”
Babama sıkıca sarılmak istiyordum,bu yönteme bayılmıştım ama
konuşmasını bölmemek için dikkatledinlemeye devam ettim.
“Başka bir yöntem ise portakalı
soydum tekerlemesi...
"Portakalı soydum, başucumakoydum ben bir yalan uydurdum,
duma duma dum..."
"En sondaki “dum” kelimesinisöylerken sırayı sayan parmağın kimi
işaret ederse, sıra ondandır." diyeekledi babam.
Bu akşam babamdan öğreneceğim
ne çok şey varmış.
“Son olarak da, eğer yanınızda birzar varsa, kime büyük sayı gelirse,
onun oyuna ilk olarakbaşlayabileceğini de aklında
tutabilirsin Cesur.” diye hatırlattı babam.
“Hangisini tercih edersin?”
Taş-kağıt-makas bana çok eğlenceligeliyordu. Hızlıca ellerimi arkamasakladım ve parmaklarımı elimi
kağıt işaretinde öne doğruçıkardığımda, babamın parmakları
ile makas şeklini yaptığını gördüm.
“Makas, kağıdı keser. Benbaşlıyorum.” dedi babam.
“Hayır. Ben ne olacağım?” diye
bağırdım öfkeyle.
“Çok öfkelendin, bir daha oyunabaşlama fırsatın olacak mı diyemerak ediyorsun.” dedi babam.
Aklımdan geçenleri okuyabiliyor
muydu acaba?
“Bir sonraki turda sen beyaz taşlarlabaşlayacaksın.” dedi babam
gülümseyerek.
Sesim daha yumuşak bir tonu alarak“Tamam, öyleyse başlayabilirsin.”
dedim.
Babam oyuna başladı ve herhamlesinde giderek öne geçiyor,
taşlarımı ardı ardına alıyordu.
Kendimi öylesine çaresiz, yetersiz vebaşarısız hissediyordum ki...
Böyle güçsüz görünmek
istemiyordum.
İçimde giderek yükselen öfkeyi dahafazla tutamayarak, önümdeki taşlarıiterek, yüzümü yastığımla kapadım.
“Ben oynamayacağım.” diye bağırdımbabamın ne yapacağını merak ederek.
Yüzümde kocaman yastığıhissederken, okulda Can'ın ilerleyen
her hamlesinde nasıl da sessizkaldığımı ve öfkelerimi yenideniçimde sakladığımı fark ettim.
Babam satranç tahtasının üstündedağılmış halde duran taşları olduğu
halde bırakarak yanıma geldi.
“Kendini iyi hissetmediğinigörüyorum. Oyunda hayal ettiğin
gibi ilerleyememek seni hayalkırıklığına uğrattı.”
“Evet.” diyebilmiştim sadece.
“Hatırlıyor musun öfkeni nasılgöstereceğin gücünü de belirleyecek.”
derim hep.
Bugün farklı bir şey daha söyleyeceğimsana. “Öfkeni göstermek istiyorsun
çünkü bu oyunu önemsiyorsun.
Öfkenin içinde değerlerimiz saklıdır.Neyi istediğimiz, neyiönceliklendirdiğimiz...
Başarmayı öylesine çok istiyorsun ki,
öfken de o kadar büyük hissediliyor içinde.”
Babama güvenebileceğimi
biliyordum artık.
“Başarmayı, arkadaşlarım tarafından
alkışlanmayı, onların beni sevmesini
çok istiyorum baba.” diyebildim
gözyaşlarımı silerken. “Öyleyse öfkeni
nasıl göstermek istersin?” diye
sordu babam.
“Oyundaki hamlelerim iyi gitmediğinde
ve öfkem giderek arttığında, kısa bir
ara isteyebilirim arkadaşımdan.”
dedim hemen.
“Kısa bir ara verdiğinde, neler yapmak
sana iyi gelir?” diye devam
ettirdi babam.
“Çantamdan mataramı alıp suiçmek, tuvalete gidip yüzümü
yıkamak veya en sevdiğim süperkahramanın resmini çizmek, bana
iyi gelecek.” dedim.
“Sonra arkadaşınla oyuna kaldığınyerden devam edebilir misin
sence?” diye sordu babam merakla.
“Kendimi daha iyi hissedeceğim içindevam edebilirim.” dedim.
“Harika, sana bir sır vereyim öyleyse Cesur.
Oyunu oynamaya başlamadan önce,gözlerini kapat ve oyunun sonunda
senin kazandığını hayal et. Gözlerini açve oyuna başla.
Oyunun nasıl gidiyor?”
“Nasıl gidebilir ki? Sonunu biliyorum,ben kazanacağım.” diyebildimcevabımdan emin olmadan.
“Eğleniyor musun?” “Pek değil çünkü sonunu biliyorum.”
diyebildim, bu sefer cevabımdan daha emindim.
"Öyleyse söyle bakalım. Kazanmak için
mi oynayalım? Yoksa sonunubilmediğimiz bir oyunu keşfetmek için
mi?” diye sordu babam satrançtahtamızı işaret ederek.
CANBir zorbalık öyküsü
“Ağabeyim uyumuş mudur acaba?” diyedüşünmeden edemiyorum bu gece.
Acaba kalkıp bir baksam mı? Parmak ucunda yürüsem?
Çok da yakın yataklarımız, uyanırsa kızar mıacaba? Sırtını dönmemiş olsa göreceğim ama...
Öff... Uyuyamıyorum bu akşam. Ağabeyim nasıl uyudu bu kadar rahat?
O endişelenmiyor mu yarın için? “Dayanamayacağım, şansımı denemeliyim.” diye
düşünmüştüm parmaklarımın ucunda ilk adımı atarken.
"Ahhh.. Bu da ne?” Yerde duranoyuncağımı ayağımın altından çekmeye
çalışırken, ağabeyimin “Can neyapıyorsun bu saatte?” diye soran
sesiyle donakaldım.
“Demek uyuyordu.” dedim içimdenuykulu bir sese nasıl cevap vereceğimi
düşünürken.
Diğer taraftan, ona şuan o kadarihtiyacım vardı ki. Biraz da sevinmiştim
uyandığına.
Tabii bu kısmı ona söyleyemedim.
“Uyuyamadım ağabey. İyihissetmiyorum.” dedim yatağıma geri
dönerken.
“Neler oluyor Can Can.” diyerekarkamdan geldi ağabeyim.
Bana destek olacağı zamanlarda Can
Can diye seslenirdi hep.
Ne kadar farklı isimlerim var oysa ki...
Mesela sınıfta bana Afacan derler. Annemle babam için Canım'ım,ağabeyim için ise Can Can'ım.
Ağabeyimin adı ise Cem, aramızda dörtyaş var. Kendine güvenen, kolay kolay
korkmayan, çok güçlü biridir Cem.
Onun gibi olmayı hep çok istemişimdir.
Yatağa yeniden uzandığımda,ağabeyim bir yandan neler
anlatacağımı duymak için banabakıyor, diğer yandan ise eline aldığı
hamur ile şekiller yapıyordu.
“Yarın okula gideceğim için çok iyihissetmiyorum Cem.
Birçok kişi kurduğum oyunlara
katılıyor, hatta söylediğim herşeyiyapıyor.
Sanırım sınıfın lideri gibi
görünüyorum ama yine de mutluhissetmiyorum.”
“Ne seni mutlu hissettirirdi Can Can?”diye sordu ağabeyim hızlıca.
“Bizim sınıfta Cesur diye bir çocuk
var. Satrançta öylesine güzel hamleleryapıyor ki...”
“Sonra ne oluyor?” diye meraklandıağabeyim durgunlaştığımı görünce.
“Onu öyle görünce çok öfkeleniyorumve oyuna devam etmemesi için onun
cesaretini ve gücünü azaltacaktaktikler deniyorum.”
Cem gözleri büyüyerek bana
bakıyordu.
“Ne hissettiğimi bu kadar açıkanlatmalı mıydım?" diye düşünmeden
edemedim o an.
Ağabeyim “Ne kadar endişeliolmalısın ki, arkadaşını
öfkelendirerek ve belki de üzerekgüçlü olabileceğini
düşünmüşsün.” dedi.
“Sanırım öyle.” dedim.
İçimi büyük bir utanç duygusukaplamıştı.
Devamını açıklıkla anlatmaya kararvermiştim. “Böyle anlarda Cesur oyunu
bırakıyor. Dolayısıyla ben kazanmışoluyorum.” dedim.
Cem, uzun uzun bana baktı.
“Sonuna kadar oynamadığınız bir oyunda,kendini kazanmış olarak mı sayıyorsun?”
diye sordu şaşkınlıkla.
Kendimi kandırdığımı öylesine iyibiliyordum ki, bunu ağabeyimin sorularıyla
bir kere daha fark etmek benidüşündürmüştü.
“Can, sen her zaman karşındaki kişininne hissettiğine önem veren birisin.
Dolayısıyla, ne hissettirdiğine de...
Karşımızdaki kişiyi fiziksel veya
duygusal olarak kötü hissettirmeyitercih edersek, bize yeni bir isim
eklerler: Zorba. Afacan’'ı mı korumakisterdin yoksa Zorba olarak
çağrılmak mı?”
Afacan olmayı seviyordum. Birazhareketli, bazen şakacı ve eğlenceli.
Cesur'u nasıl zor durumdabıraktığımı anlamıştım. Bazen dalga
bile geçiyordum onunla. SoyadıTombik'ti. Yanakları da biraz
tombişti. Sınıftaki diğerarkadaşlarımın dikkatini çekmek ve
ne kadar güçlü olduğumugöstermek için “Kim tombik? Cesur
Tombik.”diye tekerlemesöylüyordum.
Bunu duyan diğer arkadaşlarım daaynı ritmde eşlik ediyorlardı bana. Cesur ya ağlayıp uzaklaşır, ya dasessiz kalıp kimseyle konuşmazdı
böyle durumlarda.
Öyle anlarda içimde iyi bir şeyyapmadığıma dair bir his olsa da,
arkadaşlarımın yanımda olmaları vebana eşlik etmeleri beni çok güçlü
hissettiriyordu.”
Ağabeyim cümlemin sonuna kadarsessiz ama dinler bir şekilde beklemişti.
“Öfke, korkumuzla baş etme
yöntemimiz oluyor bazen Can.
Ben de senin yaşındayken, sınıfarkadaşlarım oyun fikirlerimi
beğenmeyecekler diye endişelenir,kendi düşüncesini paylaşmaya
çalışanlara öfkeyle sesimi yükseltir,sessiz kalanlarla dalga geçerdim.
Kendi istediklerimi yaptırdıkça güçlü
olacağımı düşünür, çevremdekiinsanların beni çok güçlü gördüklerinihayal eder, kendimle gurur duyardım.
Bir süre sonra yanımda olan
arkadaşlarımın beni sevdikleri için değil,onlara da benzer şeyleri yaparım diye
korkudan benimle arkadaşlık ettiklerinifark ettim.”
Ağabeyimin anlattıklarına çokşaşırmıştım.
“Nasıl fark ettin ağabey?” diye
sordum hemen.
“Bizim sınıfa o sene yeni bir çocukgelmişti. Adı Özgür’'dü. Matematikte
en zor soruları çözüyor, resimyarışmalarında hep onun resimleri
birinci oluyordu. Birçok kişiyezorlandıkları derslerde yardım
ediyor, onlarla arkadaş oluyordu.Onun oyun fikirlerini önemsiyorlar,onunla beraber zaman geçirmek
istiyorlardı. Giderek arkadaşlarımınbenden uzaklaştıklarını gördüm.”
Ağabeyim anılarını anlatırken, oyıllara gitmişti sanki.
“Üzülmüş müydün?” diye sordum
hemen.
“Çok üzülmüştüm Can ama üzüntümüpaylaşacak bir arkadaşım bile
kalmamıştı yanımda. Belki de en çokkorktuğum şeyi o an yaşamıştım.”
“Neyi?” diye ekledim hemen.
“Yalnız kalmayı... Yalnız kalmamak,
sevilmek için öylesine çabaharcamıştım ki... Güçlü görünmekistememin tek nedeni daha çok
sevilmekti ve ben güçlü olmayı öfkeliolmak zannederken, aslında en büyük
korkumla baş başa kalmıştım.”
Ağabeyim ile aynı şeyden korkuyorolmamız beni çok şaşırtmıştı.
Cümlesini tamamladıktan sonra banadönerek “Sen neyden korkuyorsun?”
diye sordu.
“Yalnız kalmaktan, ilgi görmemekten...
Sanırım sevilmemekten çok korkuyorumağabey.” dedim sesim titrerken.
Ağabeyim bana sıkıca sarıldığında,dakikalardır elinde şekiller yaptığı
hamuru bana uzattı.
“Bu hamur ile istediğin şekli yapabilirsin.Öfke ile bastırırsan ezilecek, mutluluk ile
dokunursan şekillenecek. Onunla neyapmak istediğine sen karar ver. Ben
hep buradayım ve seni seviyorum.” dedi.
Karnımda bir ağrı, dönüp duruyorum yatakta.Yarın okul var. Ekran süresi yarından itibaren
yeniden gelecekmiş hayatıma. Annemle babamöyle söylediler akşam yemeğinde. Duyar duymazyemeği bırakıp odama koştum. O zamandan beri
de yatakta dönüyorum. Üstelik en sevdiğimyemek de vardı bu akşam, onu da yiyemedim.
Neden bütün üzüntüler beni buluyor? Neden bu yasaklar hep bana geliyor? Tabletteki oyunlarıma dalıp ödevlerimi
yapmayacağımı düşünüyorlar. Nereden biliyorsunuz?
BİLGEBir sorumluluk öyküsü
Saatlerdir içimdeki öfkeylekonuşuyorum.
Annemle babam sorumluluklarımı yerinegetiremeyeceğimi düşünüyorlar.
Bana güvenmiyorlar.
Tam “Neden?” diye bağıracakken
anneannemin kapıdan uzanan beyazsaçlarını gördüm.
Her zamanki gibi sıkıca toplayıp topuz
yaptığı saçlarını düzelterek kapıyı tıkladı.
“Girebilir miyim Bilge?”
Anneannem hep çok kibardır, kapımıçalıp izin almadan adım atmaz odama. Annemle babamın ondan öğrenecek ne
çok şeyi var...
“Tabii anneanne.” diyebildim buruk birsesle. Bana ekranı yasaklayan annem ve
babamken, destek olmak için yanımagelen anneannem oldu bu akşam.
“Yaprak sarmayı çok seviyorsunzannediyordum. Arkandan ağladılar
bu akşam.” diyen espirili sesiyleyaklaşmaya çalışıyordu anneannem.
Her zaman beni güldürmenin bir
yolunu bulurdu.
“Çok kızgınım anneanne. Dolmalarkadar ben de ağladım bu akşam.
Acaba annemle babam bununfarkında mı?”
“Konu şu içinde oyunlar olan akıllı alet mi Bilge Kız?” diye
soruverdi anneannem.
Tablete akıllı alet, bana ise Bilge Kızdemeye bayılırdı anneannem.
“Onun adı tablet ve evet içinde oyunlar
var.
Hepsinden uzak kalacağım artık.”dedim yastığıma sarılarak.
Anneannem durumun beni çoküzdüğünü fark etmiş olacak ki,
düşünceli düşünceli gözlükleri düzelttibana bakarken.
Ne diyeceğini bilemediği zamanlarda
hep böyle yapardı.
“Konu şu içinde oyunlar olan akıllı aletmi Bilge Kız?” diye soruverdi
anneannem.
“Ödevlerini yapmak sana zor mu geliyor,sıkıcı mı?” diye sordu anneannem.
Şaşırmıştım.
“Anneanne konu ekran sürem, ödevler
değil.” dedim hızlıca.
“Konu senin neye ihtiyacın olduğu BilgeKız. Günün hangi zamanında, ne
yaparken, nasıl hissettiğini bulabilirsek,bunu bir düzene sokabiliriz. Böylece
sorumluluklarını da tamamlayıp, ekranzamanında keyif yapabilirsin.” dedi
anneannem.
Ekrana ulaşmak mı?
“Gerçekten ulaşabilir miyim?” diyesordum hemen.
“Ekran, senin kendine zaman ayırdığın,
bundan keyif aldığın bir alan olmalı Bilge.
Ulaştığın bir şey olmamalı."
İlk önce tabletteki oyunlarınıoynasan, sonrasında ödevlerineulaşacağın için sevinir miydin
böyle?” diye sordu.
“Sanmıyorum.” dedim düşük bir sesle.
“İşte ben de, oyunlardan aldığınkeyif kadar, yeni şeyler öğrenirkende keyif duymanı diliyorum.” dedi
açık bir şekilde.
Anneannem “Sen okuldan evedöndüğünde annenle baban henüz
eve gelmemiş oluyorlar. Sencebirlikte bu işin üstesinden gelebilir
miyiz Bilge Kız?” diye sordugözlerime bakarak. Kendimi
anneannemle bir takım olmuşuz gibihissetmiştim. Benim tarafımdaydı,
bunu biliyordum. “Oluruz anneanne, ne yapacağız?”
diye sordum hemen.
“Rolleri değişeceğiz Bilge Kız.” dedianneannem.
“Nasıl yani? Sen Bilge, ben anneanne miolacağım?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Ben öğrenen, sen öğreten olacaksın.
Kontrol sende olacak. Tablette serbestolacak. Okuldan eve döndüğünde, o gün
aklında kalan bilgilerle başlayacağız.Ben sana anlamadıklarımı,
bilmediklerimi soracağım. Sen deöğreten kişi olarak, ister o konuyla ilgilivideo izleterek, ister resmini çizerek,
istersen sadece anlatarak öğrenmemeyardımcı olacaksın.”
Bu rol değişimi çok eğlenceli
duyuluyordu. Kontrol bende olacaktı.Üstelik tablette serbestti. Belki çalışma
süresince onu sadece araştırmayapmak için kullanabilecektim ama bu
bile güzeldi.
“Sen hep öğrenen mi kalacaksınanneanne?” diye sormak istedim.Kontrol ne zaman ona geçecekti
merak ediyordum.
“Bir süre sonra tabii ki çok şeyöğreneceğim senin sayende. Belki
benim de sana öğreteceklerim olur.Ne dersin?”
“Ama sen tablet kullanmayıbilmiyorsun ki, videoları bana nasıl
izleteceksin?” diye meraklanmıştım.
“Bilge Kız unuttun mu? Sen banabilmediklerimi öğreteceksin.”
Yüzümde kocaman bir gülümseme ile“O zaman tüm ödevlerim bitince oyun
da oynar mıyız akıllı aletten?” diyesordum duyacağım cevap için
sabırsızlanırken. “Tabii oynarız Bilge Kız.” demişti
anneannem.
Uzun zaman sonra ilk defa tablet içindeğil, anneannemle oynayacağımız
“rol değiştirme oyunu” içinheyecanlanmıştım.
Yarının hızla gelmesini dileyen birşekilde başımı yastığa koydum.
Kulaklarımda anneannemin
küçüklüğümden beri söylediği ninnisive odamdan çıkarken beni sevdiğini
söylerken ki sesi vardı.
Kurucusu olduğu Renkler Psikoeğitim'de çocuklar ve aileleri ile çalışmalarına
devam etmektedir. Ulusal ve uluslararası kongrelere konuşmacı olarak davet
edilen uzman psikolog, mesleki bilgi ve becerisini oluşturduğu İsim Şehir
Çocuk sosyal sorumluluk projesi ile, kısıtlı imkanda çocuğunun gelişimine dair
danışmanlık alamayan aileler ile de paylaşmaktadır.
Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Psikoloji, Liverpool Üniversitesi’'nde Klinik
Psikoloji ve California Üniversitesi'nde Uygulamalı Davranış Analizi
eğitimlerini tamamlamıştır. Çocuklarda Davranış Problemleri konulu
araştırması, İngiltere'de birinci seçilerek, onur derecesi ile ödüllendirilmiştir.
YazanSANDRA PASENSYA
ÇizenRİELLA ZALMA
Küçüklüğünden beri görsel tasarıma ilgi duyan Riella Zalma, hayallerini
profesyonel yaşama dönüştürmeyi hedeflediği Görsel İletişim Tasarım
bölümünde eğitimine devam etmektedir. Karakter ve animasyon
tasarımlarının yanı sıra, hazırladığı logo ve marka tasarımlarını kendi
oluşturduğu web sitesinde sergilemekte , gönüllü projelere destek
vermektedir.
www.sandrapasensya.com
www.riellazalma.com
www.isimsehircocuk.com